yid_ekim2012

Page 1

Yeni Dünya İçin ÇAĞRI • Özel Sayı • Ekim 2012 • Fiyatı: 1,00 TL

SURİYE İLE SAVAŞA HAYIR! DÜŞMAN DIŞARIDA DEĞİL İÇERİDE!

4+4+4’E KARŞI BASIN AÇIKLAMASI

Yurttaşlık Hakkı Mitingi”nden Notlar…

Tunus Dersleri

Güvercin Anıldı

Güven Elektrik İşçileri Direnişte!

Patronların Yüksek Kar Hırsı İşçileri Zehirledi Emekçiler Torba'ya Girmeyecek!


SURİYE İLE SAVAŞA HAYIR!

Ekim 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

DÜŞMAN DIŞARIDA DEĞİL İÇERİDE!

2

“Hudut, şümul, miktar ve zamanı Hükümetçe takdir ve tespit edilmek kaydıyla, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesi ve görevlendirilmesi ile bununla ilgili gerekli düzenlemelerin hükümet tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için bir yıl sureyle izin verilmesini” öngören Savaş Tezkeresi Mecliste AKP ve MHP’nin oyları ile kabul edildi. Urfa’nın Akçakale ilçesine düşen 5 kişinin ölümüne sebep olan, Hatay’ın Yayladağ ilçesi köylerine düşen bombalar gerekçe gösterilerek savaş çığlıkları atılmaktadır. Suriye’de bir süreden beri, iki tarafı da karşı devrimci, emperyalist, gerici, faşist ve İslamcı kesimin yer aldığı bir savaş yürüyor. Bu savaşın savunulacak, desteklenecek hiçbir haklı yanı yoktur. Esad rejiminin savunulacak, desteklenecek haklı bir yanı yoktur. Esad rejimi Suriye’de faşizmin uygulayıcısıdır. Emperyalistlerin de Suriye’de demokrasi yok gerekçesi ile müdahale hakkı yoktur. Suriye’ye her türlü saldırıya karşı çıkmalıyız. Dış bir müdahale ile Esad rejiminin yıkılmasına karşı mücadele etmeliyiz. Esad rejimini yıkacak olan çeşitli ulus ve milliyetlerden Suriye halklarıdır. Desteğimiz halkların kendilerinin Esad’a karşı vereceği bağımsız mücadelesine olmalıdır. “Arap Baharı”nın Suriye’yi etkilemesi, Esad rejimine karşı gösterilerin başlamasından sonra, Türk hakim sınıfları Esad rejimi yıkmak isteyen uluslararası koalisyon içinde yerini aldı. Türk devleti açıkça Esad rejimini yıkmak isteyen muhalif lere destek vermektedir. Örneğin muhalifler Türkiye’de eğitilmektedir. “Özgür Suriye Ordusu” komuta mer-

kezi Türkiye’dedir. Silahlar, para Türkiye üzerinden gitmektedir vb. Türkiye ve Suriye arasında bir savaş her iki taraf açısından da: -Her iki ülkenin emekçilerin kurtuluşu için bir savaş değildir. -Böyle bir savaştan hiçbir çıkarı olmayan emekçiler, onların çocukları aynı inançtan olsalar bile milliyetçilik zehri ile birbirini kıracaktır, binlerce, on binlerce ölüme sebebiyet verecektir, binler, on binler sakat kalacaktır… Örneğin 8 yıl süren İran-Irak savaşında yaşandığı gibi… -Unutulmasın böyle bir savaş kararı alanların yakınları savaştan uzak tutulacak, onların evine ateş düşmeyecektir. -Böyle bir savaş, geride gözü yaşlı analar-babalar, gelinler, çocuklar bırakarak onlarca yıl etkisi geçmeyen düşmanlıkların sebebi olacaktır. -Böyle bir savaş, her alanda yıkım demektir, yollar, binalar, fabrikalar, okullar, hastaneler, ha-

valimanları, tarlalar, bağlar-bahçeler aklınıza ne geliyorsa tüm insan değerleri bombalarla telef olacaktır. -Böyle bir savaş her iki ülke açısından da, bir taraftan açlığın, yoksulluğun, çaresizliğin daha da körüklenmesi anlamına gelecek, diğer taraftan bunu fırsat bilen savaş tacirlerinin kasalarının dolmasına yarayacaktır. Çünkü savaşta, ekmek, et-süt, gaz-elektrik, su-ilaç tüm zaruri insani ihtiyaçlar pahalanacak, pahalandıranlar palazlanacaktır… -Böyle bir savaş milyonların işsiz, evsiz barksız kalmasına sebep olacaktır. -Böyle bir savaşta köylünün malına, ürününe zorla el konulacaktır. -Böyle bir savaş ekonomik olarak ta ülkeler açısından yıkımlar getirecektir, Türkiye açısından 2011’de 23 milyar dolara ulaşan turizm geliri, sektörler alanında en büyük darbeyi yiyen olacaktır. -Böyle bir savaş olabilecek felaketler için yapılan stokların da erimesi anlamına gelecektir… -Böyle bir savaş Türkiye’deki faşist düzenin daha da sertleşmesini, saldırılarda (özellikle Kürtlere) azgınlaşmasını da sağlayacaktır. -Böyle bir savaş öyle bir savaş ki, emperyalist oyuncuların, bölgesel figüranların epey fazla olduğu, dünya çapında çıkarların söz konusu olduğu, dünyayı yeni bir paylaşım savaşına sürükleyebile-

cek tohumları içinde barındıran bir savaştır. Meclisten geçen savaş tezkeresi Suriye ile sınırlı olmasa da, Kürt ulusal hareketine Güney Kürdistan’da, Batı Kürdistan’da darbeleri içerse de, esasta Suriye ile savaşın tezkeresidir. Bu tezkere bir yıldır Esad’a karşı çalmakta olan savaş tamtamlarının, kuşanılmış savaş durumunun fiiliyata çevrilmesinin tezkeresidir. Gün renklerin belirlendiği gündür! Gün yarınlara vereceğimiz hesabın belirleneceği gündür! Gün sorumluluk günüdür! Bugün savaşa karşı çıkmayanların yarın ki gözyaşları sahte olacaktır! Gün hâkim sınıf ların çıkar savaşına karşı durma günüdür! Antakya (Arabistan), Kuzey Kürdistan, Türkiye’de yaşayan çeşitli ulus ve milliyetlerden işçilerin, emekçilerin düşmanı ne Suriye, ne de Esad rejimidir. Düşman içeridedir. Düşman Türk hakim sınıflarıdır. Düşman sermayenin çıkarlarını koruyan Türk devletidir. Düşman bizi ezen, sömüren, açlık, yoksulluk içerisinde yaşamak zorunda bırakan sermaye devletidir. Gün, bozgunculuk yapma günüdür! Bilinsin ki halklarımız bozgunculuk yaptığı oranda savaşı engeller, onun gelişmesine dur der! Sonradan ahu vah etmek istemiyorsak, bugün bozguncu olmalıyız! Suriye ile savaşa hayır eylemlerine katılalım! Ben ne yapabilirim deme! Unutma, düşman sınırların ötesinde değil, seni bu savaşa sürükleyenlerdir! Savaşı engelleyecek, durduracak olan biz işçileriz, emekçileriz! Gücümüzü, çabamızı, imkânlarımızı, savaş için değil, savaşa engel olmak için kullanalım. Bizim savaşımız; savaşın sömürünün ortadan kaldırılması savaşıdır! Sömürücülerin, asalakların savaşına hayır! Esad ne kadar faşist ve gerici ise, bizleri O’nunla savaşa sürükleyenler de o kadar gerici ve faşisttir! Sınıf barışı için değil, halkların kardeşliği için barış istiyoruz! Suriye’ye yönelik emperyalist savaşa hayır! Ya Barbarlık ya Sosyalizm! 09.10.2012


4+4+4’E KARŞI BASIN AÇIKLAMASI 21

Eylü l Cuma g ünü Eseny ur t Cumhuriyet Meydanı’nda 4+4+4’e karşı BDSP, Halkevi, HDK, ÖDP, YDİ Çağrı tarafından örgütlenen bir basın açıklaması yapıldı. Basın açıklaması öncesinde Esenyurt’ta çeşitli bölgelerde okullar, kahveler, dernekler ve merkezi noktalarda el ilanları dağıtıldı. Cuma akşamı saat 19.00’da yapılan basın açıklamasına 150 kişi katıldı. Açıklamayı örgütleyen kurumlar, basın açıklamasına kendi dövizleri ve birer adet flamalarıyla katıldı. “4+4+4’e hayır! Eşit, Parasız, Bi l i ms el, A nad i lde E ğ it i m İstiyoruz!” ortak pankartının açıldığı açıklama sırasında; “Eşit,

parasız, bilimsel, ana dilde eğitim!, Bıji bıratıya gelan!, Yaşasın işçilerin birliği, halkların kardeşliği! Gençlik gelecek, gelecek sosyalizm! Çocuk gelin, çocuk işçi istemiyoruz!, 4+4+4'de hayır” sloganları atıldı. Ortak basın açıklaması şu çağrı ile son buldu: “Bizlerin mücadele etmekten başka yolu yoktur. Çocuklarımız için kurduğumuz gelecek hayalini gerçek kılmak için eşit, parasız, bilimsel, anadilde eğitim talebi ile mücadeleyi yükseltelim! Çocuklarımıza insanca bir yaşam sunabileceğimiz eşit ve özgür bir dünyanın mücadelesinde birleşelim.” 24.09.2012

Alevi Bektaşi Federasyonu ve Alevi Dernekleri Federasyonu Bileşenlerinin 7 Ekim’de Ankara’da düzenledikleri “Laik ve Demokratik Bir Türkiye İçin Eşit Yurttaşlık Hakkı Mitingi”nde binlerce adet dağıtılan bildiriyi yayımlıyoruz. Yeni İşçi Dünyası

4+4+4 biçiminde formüle edilen kademeli eğitim sistemi, tüm eleştirilere ve itirazlara karşın, altyapı hazır olmamasına rağmen bu eğitim yılı ile birlikte yürürlüğe sokuldu. Sözüm ona 8 yıllık eğitimin kusurlarını ortadan kaldırıp yepyeni ve daha iyi bir eğitim sistemi getirmek iddiasıyla ortaya atılan kademeli eğitim, eski eğitim sisteminin kusurlarını kapatmak şöyle dursun, zaten sorunlu olan eğitim sistemini daha da sorunlu hale getirmiştir. Eğitimin ticarileştirilmesi had safhaya çıktı. Bu eğitim yılında öğrencilerin eğitim giderleri arttı. Aylar önce hükümet tarafından dershanelerin kapatılacağına yönelik açıklamalar geldi ve hemen ardından kapatılacak dershanelerin özel okullara dönüştürüleceği

“müjdelendi.” Meslek liseleri kapitalist patronların yönetimine, denetimine açılarak ve yeni stajyerlik uygulaması ile işçi, emekçi çocuklarının emekleri bu patronlara ucuz işgücü olarak peşkeş çekilmektedir. Eğitimin kademeli hale getirilmesi ile çocuk işçiliğine ve özellikle kız çocuklarının erken yaşta okuldan alınmasına kapı açılmıştır. Bu halde emekçi çocuklarına atölyelerde çıraklık ve kız çocuklarına evlerinin dört duvar arası gösterilmiştir. Okulların açılması ile birlikte eğitim sistemindeki bu sakatlık kendini ilk olarak ilkokul birinci sınıf öğrencilerinde göstermiştir. Eğitime başlama yaşının 72 aydan 60 - 66 ay aralığına çekilmesi ile bu yıl okul öncesi eğitimi almış

çocuklarla almamış olan çocuklar, 60 aydan 72 aya kadar olan çocuklar karma biçimde eğitime başlamışlardır. Bu durum çocuklar üzerinde hem sosyal hem pedagojik açıdan büyük bir karmaşaya yol açmaktadır. Türkiye’de egemen sınıflar açısından eğitim; bağımsız ve özgür düşünme yeteneğinden yoksun, sisteme kölece bağlı, burjuva ideoloji doğrultusunda şekillendirilmeye çalışılan, tek tip insan yetiştirme amacına yöneliktir. Bugünkü eğitim sisteminin içeriği gerici, ırkçı, şoven, cinsiyetçidir. Cumhuriyet tarihi boyunca Kemalist kesim kendi tek tip insanını yarattı. Bugün iktidarda olan siyasal İslam’ın partisi AKP, kendi tek tip insanını yaratmak istemektedir. “Dindar gençlik” yetiştirme vurgusu bunun açık kanıtıdır. Nası l Bir Eğ it i m Sistemi İstiyoruz? İtaatkar değil, düşünen, sorgulayan, tek tip olmayan, demokrat insan istiyoruz. Demokrat insan yaratmanın önkoşulu, sermayenin ve onun devletinin yıkılması; yerine demok rasinin egemen olduğ u demokratik halk iktidarının kurulmasıdır. Demokratik halk iktidarında herkes eşit, parasız, bilimsel, anadilde eğitime kavuşacaktır. 12 yıl

eğitim almış herkes yüksek öğrenim, yüksek meslek eğitimi ve akademik eğitim hakkından yararlanabilecektir. Her türlü sınav ortadan kaldırılacaktır. Eğitimde her türden ataerkil ideolojik kalıntılara karşı mücadele edilecek, eğitim kurum ve araçlarındaki her türden cinsiyetçilik ortadan kaldırılacak, kız çocuklarının eğitim ve öğretimini garanti altına almak için gerekli tedbirler alınacaktır. Ezilen ulus ve milliyetler tam hak eşitliğine kavuşacak, halklar kendi dillerinde eğitim yapabileceklerdir. Eğitim bilimsel olacak, gerici müfredat yerine bilimsel müfredat uygulanacak, teknolojik gelişmelere ayak uyduran, bu gelişmeleri daha da ilerletmeyi amaç edinen bir eğitim sistemi oluşturulacaktır. Planlamalar temelinde eğitim yapılacak, eğitim üretim ile iç içe ele alınacak, üretim süreçleriyle birleştirilmiş, ‘Politeknik’ okulları eğitim politikasında öncelikli bir yere sahip olacaktır. Eşit, parasız, bilimsel, ana dilde eğitim hakkı için, demokratik halk devrimi için mücadeleye, örgütlenmeye! Ne Kemalist, ne de ılımlı İslamcı eğitim! Tek tip insan yetiştirmeye son! 03.10.2012

Ekim 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

Bozuk Düzende Sağlam Çark Olmaz

3


“Laik ve Demokratik Bir Türkiye İçin Eşit Yurttaşlık Hakkı Mitingi”nden Notlar…

Ekim 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

A

4

levi Bektaşi Federasyonu Bileşenleri ve Alevi Dernekleri Federasyonu Bileşenlerinin 7 Ekim’de Ankara’da düzenledikleri mitinge çeşitli illerden onbinlerce kişi katıldı. 7 Ekim sabahı Ankara Tren Garı önünde toplanan kitle, saat 10.30 civarında Sıhhiye Meydanı’na doğru yürüyüşe geçti. Mitinge Alevi derneklerinin yanı sıra siyasi parti grupları, kimi sendikalar, devrimci örgütler, demokratik kitle örgütleri, gazete ve dergi çevreleri, odalar ve kimi taraflar grupları katılmışlardı. Mitinge ayrıca yurtdışından da Alevi örgütleri katılmışlardı. Yürüyüş kortejinin en önünde CHP otobüsü gitti ve yürüyüş boyunca yapılan tüm konuşmalar, atılan sloganlar, deyişler, türküler bu otobüsten yükseldi. Kitlenin Sıhhiye Meydanına girişinden sonra saat 12:30 civarında miting başladı. Yapılan ilk konuşmada mitingin amacının “Zorunlu din derslerinin kaldırılması, Cem evlerine yasal statü verilmesi, Alevi evlerine işaret konulmasının aydınlatılması, içeride ve dışarıda barışın sağlanması” olduğu belirtildi. Miting, platformdan okunan dualarla açıldı ve ardından konuşmalar yapıldı. İlk konuşmayı Alevi Dernekleri Federasyonu başkanı Hüsniye Takmaz yaptı. Hüsniye Takmaz konuşmasında Alevilerin ötekileştirildiklerini, Aleviliğin devlet eliyle yeniden şekillendirilmek istendiğini ifade etti ve buna izin vermeyeceklerini, insanca yaşamak ve eşit yurttaşlık hakkı için bir araya geldiklerini söyledi. Türkiye’de tek din, tek inanç, tek

mezhep anlayışının hakim olduğunu ve tek tip insan yetiştirilmek istendiğini ve devletin Alevileri bir tehdit olarak gördüğünü ifade etti ve “bizim amacımız tüm güzellikleri bütün yurttaşlarımızla birlikte ortak olarak yaşamaktır” dedi. 4+4+4 eğitim sistemini de eleştiren Hüsniye Takmaz şunları söyledi: “Biz okullarda Kur’an ya da Hz. Muhammed’in hayatının öğretilmesine karşı değiliz fakat başbakan yeni eğitim sitemi ile kindar bir nesil yetiştirmek istiyor. Biz özgür, bilimsel ve eşit bir eğitim sistemi istiyoruz. Biz “fikri hür, vicdani hür, ilmi hür” bir gençlik yetiştirilmesini istiyoruz.” dedi. Hükümet tarafından bütçeden Diyanet’e ayrılan paranın beş bakanlığın bütçesine denk düştüğünü söyleyen Takmaz, özgür bir ülkede bunun mümkün olamayacağını ve Diyanet’in kapatılması gerektiğini ifade etti. Kadınların sorunlarına da değinen Takmaz, kadınların sosyal yaşamdaki yerlerinin yükseltilmesi için mücadele edilmesi gerektiğini ve bunun için ilk önce kadınların ekonomik özgürlüklerini ellerine almaları için mücadele etmeleri gerektiğini ifade etti. Hüsniye Tak maz’ın ardından Alevi Bektaşi Federasyonu Başkanı Selahattin Özer bir konuşma yaptı. Türkiye’de halkları bölmek için yıllardır Kürt- Türk ayrımının yapıldığını, şimdi de Alevi- Sünni ayrımı yapılarak yurttaşların birbirine düşürülmek istendiğini söyledi. Ülkenin orta doğudaki emperyalist emellere alet edildiğini ve buna sessiz kalınmaması gerektiğini ifade etti.

“AKP ne zaman şu sorunu çözeceğiz derse eline yüzüne bulaştırıyor. Türkiye’nin sorunlarını çözememişken Suriye’ye demokrasi getireceklerini söylüyorlar, buna kargalar bile güler.” diyerek hükümeti eleştirdi. Miting, Musa Eroğlu, Arif Sağ ve Yavuz Top’un söyledikleri türküler ve semahların ardından sona erdi. Mitinge bir bütün olara k Kemalizm hakimdi. Konuşmacılar yer yer Mustafa Kemal’in sözlerini kullandılar. Yapılan bütün konuşmalar, atılan hemen hemen tüm

sloganlar AKP’ye yönelik, hükümete yüklenen içerikte idi. Miting alanında pankartların defalarca yapılan uyarılara rağmen indirilmemesi dışında bir sorun yaşanmadı. Ancak polisin arama noktasında, üstlerinin aranmasına karşı çıkan bir grup ile polis arasında küçük çaplı bir çatışma yaşandı. Bizde toplanma alanında ve yürüyüş boyunca “Bozuk Düzende Sağlam çark Olmaz – 4+4+4= ?” başlıklı bildirimizden binlerce adet dağıttık ve yayın satışı yaptık. 08.10.2012


Bir Kez Daha İleri Demokrasi: Polis DİSK ve SGBP’li işçilere Saldırdı ylardır gündemde olan ve 10 Ekim günü mecliste görüşülmeye başlanan Toplu İş İlişkileri Yasa Tasarısı’nı protesto etmek amacıyla 9 Ekim günü TBMM önünde eylem yapmak isteyen işçilere polis biber gazı ile saldırdı. DİSK ve Türk- İş içerisinde, yönetime karşı muhalefet oluşturan Sendikal Güç Birliği Platformu bileşeni sendikalarda örgütlü işçiler dün TBMM önüne yürüyerek bir basın açıklaması ile bu tasarıyı protesto etmek istiyorlardı. Kitle Akay yokuşuna geldiğinde ise Meclisin 1 km civarında eylem yapılmasının yasak olduğu gerekçesi ile durdurulmak istendi. Meclis önünde bir basın açıklaması yapmak istediklerini söyleyen sendika yöneticileri ısrarcı olunca da polis “ileri demokrasiden” aldığı güçle bildik tavrını sergiledi. Biber gazı ile kitleye saldıran polis, bununla yetinmeyip coplarına sarıldı. Bazı işçiler ve iki milletvekili biber gazından etkilenerek fenalaştı ve hastaneye kaldırıldı. Ardından daha fazla ilerleyemeyen işçiler Türk-İş önünde basın açıklamasını yaptılar. Basın açıklamasını Sendikal Güç Birliği Platformu Dönem Sözcüsü TümTis Genel Başkanı Kenan Öztürk okudu. Açıklamada şunlar söylendi: “Toplu İş İlişkileri Yasa

Tasarısı yarın itibariyle TBMM gündemindeki yerini yeniden alacak. Reform adı altında kamuoyuna yutturulmaya çalışılan bu tasarı ile sendikal hak ve özgürlükler 12 Eylül hukukunun dahi gerisine götürülmek isteniyor.30 ve daha az işçi çalıştıran işyerlerinde sendikal nedenle işten çıkarılan işçilerin sendikal tazminat isteme hakları bu tasarı ile ortadan kaldırılmaktadır. Bu yolla Türkiye’deki işletme ve işyerlerinin yüzde 82’sinde çalışan işçiler sendikalaşma ve toplu iş sözleşmesi hakkından mahrum edilmek istenmektedir. İşverenlere, sendikalaşan işçileri istedikleri gibi işten çıkarma hakkı getirilmek istenmektedir.

Sendikaların toplu iş sözleşmesi yapmak için sahip olmaları gereken ehliyet ve yetki barajları, uluslararası sözleşmelere uygun bir şekilde kaldırılmak yerine, tam aksine yükseltilmektedir. Tasarı bu haliyle yasalaştığı takdirde, işkollarının birleşmesi nedeniyle 7 sektörde örgütlü sendikaların tamamı baraj altında kalacaktır. İşkollarının birleşmesi halinde %1 barajıyla 10 sendika, %2 barajıyla 13 sendika, %3 barajıyla 6 sendika baraj altında kalacaktır. Yani toplamda 29 sendika devre dışı bırakılacaktır. İnşaat, turizm, sağlık, taşımacılık, ticaret/büro/ eğitim, basın ve liman işçilerinden oluşan 6 milyon 298 bin işçi için toplu sözleşme artık hayal

olacaktır. Dahası, bundan böyle yeni sendikaların kurulması, faaliyete geçmesi ve büyümesi de tamamen imkânsız hale gelecektir. Tasarı ile işçi sendikacılığı tamamen idari ve siyasi vesayet altına alınmak istenmektedir.” 12 Eylül faşizminin ürünü olan kırıntı düzeyindeki sendikal haklarımız tırpanlanmak isteniyor. İsteniyor ki bütün haksızlıklara karşı boynumuzu bükelim. 12 Eylül yasalarının darbe vurduğu sendikal haklarımız bir kez daha budanmak, sendikalar işlevsizleştirilmek isteniyor. Buna karşı çıkan en küçük bir sese dahi tahammül gösterilmiyor. Polisin işçilere saldırısı bunun bir göstergesidir. Kapitalizm bir barbarlık sistemidir. Kapitalizm işçilerin en demokratik hakları olan ekonomik temelde örgütlülüklerine bile tahammül göstermiyor. Örgütlenmenin önündeki engelleri ancak biz işçiler ve emekçiler birlikte hareket eder isek kaldırabiliriz. İşçilerin, emekçilerin gerçek kurtuluşları ise ancak ve ancak kapitalist sistemin tarihin çöplüğüne gönderilmesinin yolunu açacak olan işçilerin, emekçilerin, köylülerin demokratik iktidarı şartlarında mümkün olacaktır. 10 Ekim 2012

Güven Elektrik İşçileri Alacakları İçin Direnişte! G

üven Elektrik Fabrikasının Çorlu’ya taşınması sürecinde iş akitleri feshedilen, tazminatları ödenmeyen Birleşik Metal İş üyesi 265 işçinin direnişi sürüyor. Şişli Bomonti ’de bulunan Cankurtaran Holding önünde direnişlerini sürdüren işçileri, direnişin 17. günü (26 Haziran Çarşamba) ziyaret ettik. 30 Haziran itibari ile iş akitleri feshedilen işçilere, ihbar tazminatı patron tarafından önceden bildirimde bulunduğu gerekçesiyle ödenmemiş. Bu şekilde pat-

ron milyarlarca lira ödemekten kurtulmuş. 265 işçinin alacağı tazminat miktarı hesaplanmış, 13 taksite bölünmüş ve ilk taksitin 15 Ağustos’ta yatırılması gerekiyormuş. İlk taksit yatırılmadığı için işçilerde alacaklarının ödenmesi için direnişe geçmiş. Güven Elektrikte çalışan işçilerin çalışma süreleri 5 ile 28 yıl arasında değişiyor. İşçilerin 5,5 milyon alacağı var. 265 işçi içinde 90 kadın işçi var. Çok sayıda kadın işçi direniş yerinde, direnişi sürdürüyor.

Ekim 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

A

5


12 yıldır Güven Elektrikte çalışan bir erkek işçi: “Senelerce çalıştık. Sadaka değil, alınterimizin karşılığı olan tazminatlarımızın ödenmesini istiyoruz.” Diyor. 19 yıldır Güven Elektrikte çalışan bir kadın işçi: “Hakkımızı alana kadar buradayız. Buradan

hakkımızı almadan gitmeyeceğiz.” Diyor. Konuştuğumuz kadın ve erkek işçiler; “tazminatlarının ödenmesini, tazminatlar ödenene kadar direnişi sürdüreceklerini” söylediler. Cankurtaran holdingin bu-

lunduğu bina önünde bekleyişlerini sürdüren kadın ve erkek işçiler aralarında bando takımı oluşturmuş. Gün içinde yer yer bando eşliğinde sloganlar atıyorlar. Ziyaretimiz sırasında kadın ve erkek işçiler bir araya gelerek, bando eşliğinde bir süre slogan

attılar: “Yaşasın sınıf dayanışması!, Tazminat çıkmazsa kan çıkacak!, Cankurtaran Holding işçi düşmanı!, İşçiyiz, haklıyız, kazanacağız!, Yılgınlık yok direniş var!, Zafer direnen emekçinin olacak!, Bu yola girdik geri dönüş yok!” Patronlar fabrikaları başka yerlere taşıdıklarında ya da işçiler sendikalaştıklarında, kolaylıkla işçileri işten çıkarıyor ve haklarını vermiyorlar. İşçilerin haklarını almak için direniş dışında başka seçenekleri yok. Var olan yasalar, hukuk egemen olan sermayenin çıkarlarını koruduğu için hak almak da uzun süreli bir mücadeleyi göze almayı gerektiriyor. Güven Elektrik işçilerinin de haklarını almak için direniş dışında başka seçenekleri yok! Ziyaretimiz sırasında işçilere Yeni İşçi Dünyasının Temmuz ve Eylül sayıları dağıtıldı. Yaşasın sınıf dayanışması! 26.09.2012

Ekim 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

Güven Elektrik de Kadın İşçilerle Söyleşi

6

tekliyor. Ekmeğin peşinde koşacaksın diyor. Hatta eşim geçen Küçükçekmece CHP ilçe binasına gitmiş. Biz de geleceğiz demişler, ama şimdiye kadar kimse gelmedi. Biz de kime dayanacağız? Kime güveneceğiz? Bende şaşırdım. Kime sesimizi duyuracağız da bize yardım etsin? Birde böyle şeyler yaşamadığımız için sadece televizyon da görüyorduk. Bugün böyle. Yarın ne olacağı bilinmez. Tekel işçilerini geçtik bizde. Onları da bir ara televizyonda görüyorduk. Tayip insanların geleceği iyi olacak diyordu. Kendisini kötüleyeceğiz diye o gazetelerden kimse gelmedi.

G

üven Elektrik Fabrikasının Çorlu’ya taşınması sürecinde iş akitleri feshedilen, tazminatları ödenmeyen Birleşik Metal İş üyesi 265 işçinin direnişi sürüyor. 265 işçi içinde 90 kadın işçi var. Cankurtaran Holding önünde direnen kadın işçiler ile söyleştik. Direnişiniz nasıl başladı? İşimize 30 Haziran’da son verildi. Anlaşmaya göre Ağustos’un 15’inde senetlerimiz yatacaktı. Yatırmadılar. Arkadaşlarda, bizde Karaköy’de merkez önüne gidelim

dedik. Karaköy’de patron kaçmış. Bizde yeniden bir toplantı yaptık. Şimdi de buradayız. Cankurtaran Holding önündeyiz. Burada da bize 100 TL vermeye kalkıştı, bizde bunu kabul etmedik, o günden buyana başladık direnişe. 24 gündür buradayız. Kapılarda sürünüyoruz. Biz sadece hakkımızı istiyoruz. Başka bir şey istemiyoruz. Biz sadaka istemiyoruz. Biz hakkımızı istiyoruz. Bu direnişte kaç kişi var? Kaçı

kadın ve kaçı erkek? Toplam 265 kişi var. Kadın arkadaşlar 70, bunların hepsi katılmıyor. Bugün 30 kadın arkadaş, herkes kendine, gelseler destek verseler, burada kimse babasının hayrına gelmiyor. Herkes kendi tazminatı için geliyor. Aileniz ve yakınlarınız size destek oluyor mu? Benimkiler memlekette haberleri bile yok. Söylesem de hayırlısı neyse o olsun derler. Eşim ve çocuklarım beni des-

Polisin tutumu nasıl oldu? Geldi yetkililerle görüştüler. Her gün sivil polis var burada. Biz taşkınlık yapmayalım diye. Sendikanızdan memnun musunuz? Allah razı olsun bizi satmadı. Yılmaz Bayram’dan işçiler memnun. Bizi satmadı. Direnişin amacına ulaşması için neleri yapmaya hazırsınız? İş Kur’a başvurduk. Onlar daha iyi bilir gereken yerlere başvuruldu. Sonuna kadar direneceğiz. Burjuva Medyadan gelen var mı?


Evrensel’den, Hayat TV’den geldiler. Ulusal Kanal’da çıkmışız. Ne kanal D, ne Sohw TV gelmedi. İlla ki asmalı köprüden kendimizi atmamız mı gerekiyor ATV’nin gelmesi için. Bir kedi çukura düşse ATV, Kanal D, Sohw TV’side gelir. Süreci biraz anlatabilir misin? Sü re c i a n l at ay ı m k ı s a c a . Müzakere yaptığımızda, işveren maddi durumu iyi olmadığı gerekçesi ile 13 taksite böldü tazminatımızı. Bunu da arkadaşlar kabul etti. Çünkü biz her şeyi arkadaşlarla konuşarak ve beraber karar verdik. Ağustos’un 15’inde ödemesi geldiğinde, ödeme yapmadı. Eylül’de ödeme yapmadı. Bugün direnişimizin 24. günü. Bugüne kadar herhangi bir şey yok. Biz elimizden geleni yapacağız. Yılgınlık yok. Paramızın son kurşunu alana kadar mücadeleye devam. Burada arkadaşlar gereken desteği sağlıyorlar. Gelmeyenler de gelseler, daha iyi olacak. Burada hepimizin çıkarları için buradayız. Birlikte hareket etmek zorundayız. Örgütlüyüz sonuna kadar da örgütlü kalacağız. Susturamayacak Cankurtaran

Holding itleri bizleri. Eğer işçi varsa, işyerleri de vardır. Yoksa yoktur. Sermaye, sermaye olarak kalır. İşçi olursa sermaye olur, olmasa olmaz. Direnişte şu an kaç kişi var? Su an 70 kişi var. 30’u kadın. Bu sayı bazen çoğalıyor, bazen azalıyor. Çünkü insanların yatırması gereken faturaları oluyor. Grev yerine sabah saat 06’da evden çıkıyoruz. Aksam saat 21’de tekrar evde oluyoruz. Hafta içi her gün buradayız. Aileniz ve yakınlarınız bu direnişe nasıl bakıyor ve destek veriyor mu? Ağabeylerim destekliyorlar. Sonuçta benim emeğimin karşılığını aramaktayım. Şu an kiramı ağabeylerim ödüyor. Annem burada yok, ama beni Artvin’den destekliyor. Annem Artvin’den gelince onu da buraya getireceğim. Direnişte olduğunuz sürece devlet ya da polisin tutum nasıldı size karşı? Polis bir şey yapmadı. Bizim haklı olduğumuzu gördü. Bazen panzerler ile geliyorlar, ama so-

nuçta biz emeğimizin karşılığın almak için buradayız. Kavga yapmak için değil. Onun için tutumları sert olmadı. Sert olursa da bizde veririz cevabını.

yayınlamadılar? Geçen Çarşamba Borsa önünde basın açıklaması yaptık. Cankurtaran Holding işçiye düşman diye. Yetmedi Çalışma Bakanlığı önünde yaptık.

Sendikanızdan memnun musunuz? Gereken desteği sundu mu sizce? İyi ki sendika var. İyi ki sendikalıyız. Yaşasın Birleşik Metal İş! İyi ki Disk’imiz var. Her zamanda memnunum.

Direnişinizin amacına ulaşması için ne gibi yaptırımlar uyguluyorsunuz ve ayrıca daha hangi yöntemlere başvuracaksınız? Bugün bu kapıda direniyorsak, yarın dördüncü katta onlara hesap sormaya çıkacağız. Yetmedi yarın Çorlu’yu işgal edeceğiz. Çünkü ekmeğimiz için. Onun sermayesi varsa, bizimde örgütlülüğümüz var.

Diğer sendikalardan ya da dergilerden destek geldi mi? Diğer sendikalardan herhangi bir destek gelmedi. Şişli Belediyesi TKP geldi ve 120 kişiye TKP sağ olsun yemek verdi. Kendilerine teşekkür ediyoruz. İnsanların destek çıkmasını bekliyorum. Birbirlerine kenetlenmesini bekliyorum. Her şeye boyun eğmesin. Susmasın, çünkü sustukça sıra ona da gelecek. Diğer medyadan gelen odlumu? Bir televizyondan bir destek geldi, ama yayınlanmadı. Ben de merak ediyorum. Neden

Şimdiye kadar yürütmüş olduğunuz direniş, size hangi tecrübeler kazandırdı, neler öğretti? Direniş bize hayatın ne kadar zor olduğunu ve gerçeklerin nasıl olduğunu, biz burada soğan ekmek yerken onlar orada milyarları yiyorlar. Biz burada direnirken, onlar orada yan gelip yatıyorlar. Biz burada emek sarf ederken onlar sefasını sürdürüyorlar. Onların hepsinin hesabını tek tek verecekler. Yılmayacaklar işçiler. 05.10.2012

Direniş ve Grevlerden Kısa Kısa Roseteks Giyim Sanayi A.Ş. çalışanları 8 Mart Dünya Kadınlar

Bakır işçileri grevde

Restaurantlar önünde oturma eylemleri yaparak direnişlerini sürdürüyor.

Teksim işçileri direnişi İstanbul Merter’de bulunan Teksim Fabrikası’nda 24 işçi TEKSİF Sendikası üyesi oldukları için işten çıkarıldı. İşten çıkarıGününde sebep gösterilmeden işten çıkartıldı. Patronların hiçbir açıklama yapmadan sessizce ortadan kaybolmasının ardından, 382 işçi işsiz kaldı. İşçiler ödenmemiş 10 yıllara varan kıdem tazminatları ve 2 ay 8 günlük maaşlarını geri alabilmek için Roseteks Giyim A.Ş sahibi Nedim Aşkın, Bülent Temuroğlu ve Yalçın Aytaç Temuroğlu’nun ortak olduğu Köşebaşı Restaurant Zincirleri’nin Levent ve Nişantaşı şubeleri önünde direniş eylemlerine başladı. Kıdem tazminatlarını ve ödenmeyen maaşlarını almak için gerekli davaları açan işçiler, direnişlerinin 7’inci haftasında polisin saldırısına maruz kalmışlardı. İşçiler her cumartesi, Pazar ve Çarşamba günleri Köşebaşı

çileri, Enerji-Sen öncülüğünde Ta k si m’ dek i BEDA Ş G enel Müdürlüğü önünde direnişe geçti.

Elazığ’ın Maden İlçesi’nde bulunan Eti Gümüş A.Ş Maden Bakır fabrikasında çalışan 283 işçi maaşlarını alamadıkları için 15 Ağustos günü greve gitti. Çalışma koşullarının düzeltilmesi ve 65 gündür alamadıkları maaşlarını almak için greve gittiklerini vurgulayan işçiler, haklarını elde edene kadar greve devam edeceklerini söylüyor.

Tekboy Boyahanesi işçileri OMK'da 22 İşçi Direnişte

lan işçiler işe geri dönmek işyeri önünde direnişe geçti. Direniş, mesai saatleri içerisinde fabrika önünde sürüyor

Kırklareli Lüleburgaz’da kurulu Tekboy Boyahanesi’nde 40 işçi DİSK Tekstil üyesi oldukları için işten çıkarıldı. İşten çıkarılan işçiler Lüleburgaz merkezde bir eylem

BEDAŞ işçilerinin direnişi İstanbul Avrupa Yakası’ndaki Boğaziçi Elektrik Dağıtım AŞ’de (BEDAŞ) 2 aydır maaşlarını alamadıkları için 21 Mayıs’ta iş bırakan 120 enerji işçisi 29 Mayıs günü işten çıkarıldı. Enerji iş-

yaptıktan sonra fabrika önünde direnişe geçti.

Esk işehir Organize Sanay i B ö l ge s i nd e bu lu n a n OM K Ambalaj Fabrikası'nda direniş var. 219 işçinin çalıştığı fabrikada 153 işçi Selüloz-İş Sendikasına üye olmuş, bunun ardından sendikalı işçi sayısını düşürmek isteyen işletme patronu 22 işçiyi işten çıkarmıştır. İşten çıkartılan işçiler işle-

Ekim 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

Roseteks işçileri direnişi

7


rine geri dönmek için 20 Eylül'de direnişe geçtiler.

OSTİM’de Taşgök Galvaniz İşçisi Direnişte Ostim'de Taşgök Galvaniz fabrikasında çalışırken işten çıkar-

tılan bir işçi 8 Eylül günü fabrika önünde direnişe geçti. Orhan Karakoç isimli işçinin 9 Eylül'de yaptığı basın açıklamasında anlattığına göre işten çıkartılmasının gerekçesi işverenin keyfi tutumlarına ve sağlıksız çalışmasına karşı çıkmasıydı.

Bilgi Üniversitesi'nde Direniş

geçtiler.

Bilgi Üniversitesi'nde çalışan Sosyal- İş üyesi 13 işçi, üniversite yönetiminin küçülme bahanesiyle işten çıkarıldılar. Bunun üzerine işçiler işlerine geri dönebilmek için üniversite kampüsünde direnişe

İşçiler Bordro Bulmacasını Çözmeye Çalışıyor İ

Ekim 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

şçilere ücretlerini ve bu ücretlerden yapılan kesintilerin bir dökümünü sunan ücret bordroları işçiler için bir bulmacadan farksız. Tez-Koop-İş Sendikası Adana Şubesi nde örg üt lü Mig ros, Carrefour ve Tesco Kipa işçileri de bu bulmacayı çözebilmek için 8 - 9 Ekim tarihleri arasında sendika şubesinde bordrolar üzerine bir eğitim yaptılar. Serbest Muhasebeci Mali Müşavir Güney Yılmaz tarafından verilen eğitim iki bölüm halinde sunuldu. İlk bölümde bordro ve bordro kesintileri üzerine duruldu. Bu bölümde İşsizlik Sigortası fonunun nasıl talan edildiği, fonun patronlara nasıl peşkeş çekildiği anlatıldı. Ayrıca güncel olduğundan dolayı da Kıdem Tazminatı hakkında da bir sunum yapıldı. Teorik bölümün ardından uygulamalı olarak örnek bordrolar üzerinden eğitim verildi. Bu eğitim iki gün boyunca her gün iki oturum olmak üzere toplam dört

8

ayrı oturumda ve farklı işyerlerinden gelen yaklaşık 60 işçiye verildi. Su nu mu n i l k bölü mü nde ayrıntılı bir şek ilde Kıdem Tazminatının kaldırılması ve Fona devredilmesi üzerinde duruldu. Bu bölümde andaki Kıdem Tazminatına göre getirilmek istenen Kıdem Fonunun bir dizi talep ile birlikte savunulabileceği ve sendikasız işçilerinde bu mücadeleye çekilebilmesi için bunun şart olduğu anlatıldı. Kıdem Tazminatı yerine fonun devreye sokulması ile mevcut tazminat tutarının düşürülmek istendiği anlatıldı. Ancak kıdem tazminatı uygulamasından mevcut durumda tüm çalışanlar içerisinde yüzde 8’lerde kalan sendikalı işçilerin yararlanabildikleri, sendikasız işçilerin ise bu haktan yararlanamadıkları anlatıldı. Bundan dolayı büyük çoğunlukla sendikasız çalışan işçiler açısından tazminatlarını hiç alamamaktansa yarı yarıya kesilmiş olsa

da almanın yeğ tutulduğu ve bu nedenle “Kıdem Tazminatı kaldırılmasın” talebinin işçi sınıfının genel çıkarlarını yansıtmadığı ve bu nedenle sendikasız işçilerin bu mücadeleye sahip çıkmayacakları belirtildi. Sendikaların kıdem fonu uygulamasına karşı çıktıkları, oysaki bunu yaparak sendikasız çalışan işçileri bir anlamda karşılarına aldıkları anlatıldı. Kıdem tazminatının fona devredilmesinin hükümetin programında yer aldığından ve anda sendikaların mevcut durumları nedeniyle bu fonun bugün ya da yarın geçmesinin kaçınılmaz olduğu anlatıldı. Bu durumda kıdem tazminatının belli şartlarla fona devredilmesinin savunulabileceği söylendi. Kıdem tazminatının kaldırılmasına karşı çıkmaktansa fon üzerinde örneğin, işçi denetimi, geçmiş hakların korunması, tazminat miktarının andaki uygulamanın altına düşürülmemesi vb. talepler öne sürülebileceği ifade

edildi. Ancak bu şekilde kıdem tazminatına ulaşamayan ve çoğunluğu oluşturan sendikasız işçilerin bu mücadeleye çekilebilme olasılığının olduğu vurgulandı. Eğitimin ikinci bölümünde bordrolar üzerinden pratik anlamda eğitim verildi. Mali Müşavir Yılmaz bordrolar üzerinde işçilerin brüt ücretlerinden yapılan kesintilerle işçilerin yasal biçimde nasıl soyulduklarını ve kesilen bu paraların ne için kullanıldığını açıkladı. Gerçekten de maaş bordrolarında en üstte yer alan brüt ücretten, kalem kalem yapılan kesintilerden sonra bir işçinin eline geçen net para komik bir değerde kalıyor. Eğitime katılan işçiler eğitimden memnun olduklarını ve birçok şeyi öğrendiklerini ifade ettiler. Ayrıca eğitim sonunda işçilere Yeni İşçi Dünyası gazetemizden dağıttık. 09.10.2012 Yeni İşçi Dünyası / Adana

Patronların Yüksek Kar Hırsı İşçileri Zehirledi 17

Eylül Pazartesi sabah 08 ve akşam 16.00 vardiyasında, Mersin Uluslararası Liman İşletmeciliği’nde çalışan yaklaşık 600 işçi yedikleri yemekten zehirlenmişti. Limandaki gıda zehirlenmesinin gerçek boyutu hastane kayıtlarının ve raporların netleşmesinin ardından ortaya çıktı. TÜMTİS Mersin Şube Başkanı Savaş Gürkan’ın verdiği bilgiye göre, zehirlenen işçilerin bir kısmı ayakta tedavi görürken, bir kısmı ise Mersin ve Tarsus’taki hastanelere yatarak tedavi gördüler. Bu işçilerden hafif zehirlenenler 3 gün, biraz daha ağır olanlar 5 gün süreli rapor aldı ve evlerinde dinlenmeye çekildi. İşçilerde hayati tehlikesi olan yok. Limanda yemek işi UNİSAŞ

isimli bir firmaya verilmiş. Firmanın yemekleri sürekli hijyenik olmayan ortamda ve sağlıksız olduğu için Limandaki öncü işçiler tarafından sürekli, MIP ve UNİSAŞ uyarılmış. Dikkat edeceğiz, yapacağız diyerek işçiler sürekli oyalanmış. Bazı kısmi çözümler yapılmasına rağmen kalıcı bir çözüm yapılmamış. Durumun böyle devam etmesi üzerine bu zehirlenme vakası meydana geldi. Mersin Limanının 2007’de özelleştirilmesi sonucu yemek işi bu firmaya verilmişti. Taşeron firmaya verilen yemek işinden denetimden yoksun, kar hırsı ile sürekli en ucuz malzemelerin kullanılması, işçilerin sağlığının hiçe sayılması bu duruma yol açmıştır.

Gıda zehirlenmesine neden olan yemek firmasının limanla olan sözleşmesi de feshedildi ve yemekler 18 Eylül tarihi itibariyle başka bir firma tarafından

getirilmeye başlandı. Savcılık bu firma hakkında soruşturma başlatmış durumda. Yeni İşçi Dünyası/Mersin 25.09.2012


ULUSAL GELİR I Burjuva ekonomisinin ekonomik ilişkilerin özünü, gelirin gerçek kaynaklarını gözlerden gizlemek için kullandığı en önemli alanlardan biri ulusal gelir konusudur. Bu alanda burjuva ekonomistleri tarafından yapılan açıklamalar, bu alanda kullanılan ve içeriği çok değişik olarak doldurulan değişik kavramlar gerçekte kafa karıştırmak ve gerçeklerin çarpıtılması temel fonksiyonuna sahiptirler. Yine de bugün merkezi istatistiki bilgiler ancak egemen sınıfların bu hizmetkarları ve kurumları tarafından derlenip toplanabildiğinden, bunların gerçek durumun kavranması açısından kullanılması zorunluluğu olduğundan, bu bilgilerde kullanılan kavramların her birinin gerçek içeriği sorgulanmak, oraya çıkarılmak zorundadır. Ulusal gelirin ne olduğunu çıkarmak için, önce kapitalist toplumda genişletilmiş yeniden üretim yapıldığı bilinmek zorundadır. Ulusal gelirin çıkış noktası bu genişletilmiş yeniden üretimdir. Kapitalist üretim sisteminde belirlenmiş bir süre içinde (bu süre genelde üç aylık 4 döneme bölünmüş 1 yıllık süre olarak ele alınıyor) toplumda üretilen ve para ile ifade edilen tüm ürüne, brüt sosyal ürün (BSÜ) denir. Yabancı istatistiklerde BSP ya da GNP olarak kullanılan bu kavram, Türkiye’deki istatistiklerde ve iktisat kitaplarında, Gayrı Safi Milli Hasıla karşılığı olarak GSMH kısaltmasıyla kullanılır. Genelde, hemen bütün burjuva istatistiklerinde bu BSÜ, ya da GSMH ile ulusal gelir bir ve aynı şey olarak gösterilir. Ve GSMH (ya da onunla eşitlenen “milli gelir”) içine üretim içi ve dışı tüm gelirler, bu arada tüm spekülasyon gelirleri, faiz, rant, iç-dış ticaret gelirleri vb. konur. Hatta alınan borçlar bile, GSMH hesaplarında girdi olarak görülür. Bugün ekonomide he şey parayla ölçüldüğünden, para işlemlerinde görünmeyen işler, doğrudan alınıp satılmayan toplumsal emek ve bunun yarattığı kullanım değeri –örneğin bugün hala kadınların sırtında olan ev işleri, evde çocuk bakımı- Brüt Sosyal Ürün (GSMH) içinde yer almaz. BSÜ’den söz ettiğimizde, bu yüzden “karşılığı para ile ifade edilen tüm ürün”den söz ettik. BSÜ’nün hesaplanmasında tabii ki hep bir başlangıç ve bir de son

“Arap Baharı neyin baharı? Mağrip ve Ortadoğu’da gelişmeler üzerine” Konulu panellerden notlar “Arap Baharı neyin baharı? Mağrip ve Ortadoğu’da gelişmeler üzerine.” Konulu paneller; 22 Eylül Cumartesi günü Bağcılar Omedi Kültür Merkezi’nde, 23 Eylül Pazar Günü Esenyurt’ta Güney Kü ltür Merkezi ’nde yapıldı. Sunum konuşmasında kısaca şu noktalara vurgu yapıldı: *Aralık 2010’da Tunus’ta başlayan, Mağrip ve Ortadoğu’ya yayılan halk hareketi kendiliğinden gelişti. “Arap baharı” ismi dışarıdan harekete verilen addır. “Arap Baharı” Büyük Ortadoğu

Projesinin parçası değildir. Emperyalistler, halk hareketi ortaya çıktıktan sonra, hareketi kendi çıkarları için kullanmaya çalıştılar ve değişik biçimlerde müdahale ettiler. Örneğin Libya’da Kaddafi rejimini yıkmak için kullandılar ve yıktılar da. *Tunus ve Mısır’da halk hareketi, ayaklanması sonucu Bin Ali ve Mübarek rejimleri (faşist diktatörlükler) yıkıldı. Komünist öncü bu ülkelerde olmadığı için yıkılanın yerine halk iktidara gelmedi. Burjuvazinin başka bir kesimi iktidara geldi. Bu iki ülkede si-

yasi bir rejimin halk ayaklanması sonucu yıkılması siyasi bir devrimdir. Bu devrim halk iktidara gelmediği için yarı yolda kalmış devrimdir. *Suriye’de Esad rejimini yıkmak, yerine batılı emperyalist ülkeler ile arası iyi olan bir rejim oluşturmak için iç savaş sürüyor. Bu savaşta Türkiye, batılı emperyalistler, Arap Ligi açıkça taraf. Suriye’de bu ülkelerin desteğinde paralı askerler savaşıyor. Suriye’ye emperyalist müdahaleye karşı olduğumuz gibi faşist Esad rejimine de karşıyız. Bu savaşta destekle-

necek haklı yan yoktur. *Su r iye’ de iç s ava ş B at ı Kürdistan’da Kürtlerin kendi öz yönetimlerini oluşturmalarının yolunu açtı. Batı Kürdistan’da Kürtler Esad rejimine karşı oldukları gibi Suriye’ye emperyalist müdahaleye de karşılar. Savaş istemiyorlar. Ayrılma programları yok. Demokratik Suriye’de özerklik istiyorlar. *”Arap baharı” uzun yıllar tepki göstermeyen kitlelerin, birikmiş öfkelerinin bir kıvılcımla patladığını ve halkın bu öfkesinin mücadeleye dönüştüğü, korkunun aşıl-

Ekim 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

Eğitim Köşesi

tarihi vardır. Üretimde kullanılan sermayenin, değişmeyen sermaye (yani hammaddeye, makinelere, fabrikalara vb. ayrılan kesimi) ve değişen sermaye (işçi ücretlerine ayrılan sermaye) olarak iki bölümden oluştuğunu biliyoruz. Üretim süreci içinde, değişmeyen sermaye bölümünün, ürüne katılan bölümü, yeniden üretim yapabilmek için mutlaka geri dönmek ve değişmeyen sermaye bölümüne eklenmek zorundadır. Fabrikaların yıpranan bölümleri yenilenmek, üretimde kullanılan hammadde ve yakıtların yerine yenisinin konması, makinelerin tamiri veya yenilenmesi üretimin sürdürülmesi için zorunludur. Toplumsal toplam sermayenin bir BSÜ hesabının yapıldığı döneminde tüketilen değişmeyen sermaye bölümüne eşit olan bölümü, yeniden üretim sürecinde (bir dahaki BSÜ hesabının yapıldığı dönem için) tüketilen üretim araçlarının yerine konmasına hizmet eder. Toplumsal toplam ürünün, (ya da Brüt Sosyal Ürünün) geri kalan kesimi; işçi sınıfı tarafından üretim süreci içinde yaratılan yeni değeri oluşturur. Marksist Politik Ekonomi’nin “Ulusal Gelir” dediği bölüm bu bölümdür. Yani toplumsal toplam üretim (Brüt Sosyal Ürün-Gayrı Safi Milli Hasıla) içinde, hesap birimi olarak alınan dönem içinde, yeni üretilen değerin cisimleştiği kesimi “Ulusal Gelir”i oluşturur. “Kapitalist toplumda, ulusal gelir yıl içinde tüketilen üretim araçlarının değeri çıkarıldıktan sonra kalan toplumsal toplam ürünün değerine eşittir, ya da diğer sözcüklerle, değişen sermaye ile artı değerin toplamına eşittir.” (Politik Ekonomi Ders Kitabı, Cilt I, sayfa 273, İnter Yayınları) BSÜ’nün yaratıcıları, doğrudan üretim alanında, kapitalist toplumda meta olarak alınıp satılan maddi varlıkların üretildiği alanlarda çalışan işçilerdir. Üretim sürecinin dolaşım alanındaki devamını teşkil eden bazı ticari operasyonlar dışta tutulduğunda, ticaretin, devlet aygıtının ve kredi/spekülasyon sektörünün dahil olduğu üretici olmayan dallarda yeni değer yaratılmaz. Bu anlamda bu alanların “milli gelir”e gerçek anlamda bir katkısı yoktur. Buna rağmen en büyük paralar bu alanlarda dönmekte, en çok gelir sanki bu alanlardan gelirmiş gibi görünmektedir. İstatistiklerde ulusal gelir hesaplamalarında en önemli alanlardan birini oluşturan ve giderek genişleyen hizmet sektörü de gerçekte değer yaratmaz. Fakat bu alanda değer yaratılması için gerekli (örneğin sağlık hizmetleri, eğitim hizmetleri vb.) ve gereksiz (örneğin tüm polis ve ordu teşkilatı, devlet bürokrasisinin çok önemli bir bölümü) işlerde çalışan milyonlarca emekçi vardır. Bu alanda çalışan ücretlilerin büyük çoğunluğu da, bu alan patronları tarafından sömürülür. Bu alanın patronlarının aldığı değer bölümü, yaratılan tüm toplumsal değer içinde, bu alanda yaratılan değer değil, üretimde yaratılan değerin bir bölümüdür. 09.10.2012

9


dığı yerde egemenlerin bu gücün önünde duramayacağını gösterdi. Harekete geçen, hak talep eden milyonlarca işçinin, emekçinin önünde hiçbir güç duramaz. *”Arap baharı” devrimin öznesi olan kitlelerin harekete geçtiğinde, eğer onlara önderlik edecek, onlar içinde örgütlü komünist partisi yoksa hareketin yarı yolda kalacağını, başarıya ulaşmayacağını gösterdi. “Arap baharı”nda işçi sınıfı önemli bir rol oynadı. Tunus ve Mısır’da yapılan genel grevler diktatörlerin yıkılmasında önemli rol oynadı. Sunum ve konu hakkında yapılan tartışma bölümünde; öne çıkan, tartışılan ana nokta, devrim meselesi oldu. Tartışmaya katılan bir bölüm arkadaş Tunus ve Mısır’da Bin Ali ve Mübarek rejimlerinin yıkılmasını siyasi devrim olarak adlandırılmasının

doğru olmadığını savundular. Bu arkadaşlara göre bu ülkelerde devrim olması için yıkılanın yerine, ondan daha ileri bir gücün iktidara gelmesi gerekiyor. Oysa bu ülkelerde Müslüman kardeşler iktidara geldi. Hareketi hem kendiliğinden hareket olarak adlandırıp hem de devrim demek yanlıştır. Bir bölüm arkadaş ise Tunus ve Mısır’da olanın devrim olduğu düşüncesini savundu. Devrim kavramının bir dar ve bir de geniş anlamı olduğu ortaya konuldu. Dar anlamda devrim, siyasi bir iktidarın, hükümetin halk hareketi sonucu yıkılmasıdır. Geniş anlamda ve bizim genelde kullandığımız devrim anlayışımız toplumsal bir sistemin yıkılması, yerine ondan daha ileri bir toplumsal sistemin kurulmasıdır. Bu açıdan bakıldığında Tunus ve Mısır’da olan devrimdir. Bu

Hukuk Köşesi Bu bölümde iş yasalarına göre açıklamalarda bulunmaktayız. Burjuva devletlerde yasalar patronlar ve sermaye yararına yapılır. İşçi sınıfı haklarını almak ve bu haklarını genişletmek için tüm yol ve araçlarla mücadele yürütmelidir. Bunlardan birisi de hiç kuşkusuz Hukuk mücadelesidir. Bu nedenle mücadele yürüten işçi sınıfı yasaları bilmek zorundadır.

2821 sayılı Sendikalar Kanunu – X

Ekim 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

Sendika ve Konfederasyonların Faaliyetleri

10

2821 sayılı Sendikalar Kanununun maddelerini Üçüncü Kısım olan Faaliyetler bölümü ile incelemeye devam ediyoruz. Bu bölümde Sendika ve Konfederasyonların faaliyetlerinin yasal sınırları çizilmektedir. Bu bölümü de daha önceki bölümlerde olduğu gibi işçi sendikaları açısından inceleyeceğiz. 32. maddede sendikaların yapabilecekleri faaliyetler sıralanmaktadır. (a) Yetkili olunan işyerinde Toplu İş Sözleşmesi yapmak, (b) bu süreç içerisindeki uyuşmazlıklarda ilgili makama, arabulucuya, hakem kurullarına, iş mahkemelerine ve diğer yargı organlarına başvurularda bulunmak, (c) çalışma hayatından, mevzuattan, toplu iş sözleşmesinden, örf ve adetten doğan konularda işçileri temsil etmek ve (d) dördüncü olarak grev kararları almak ve idare etmek sendikaların faaliyetleri arasında sayılmaktadır. Yasanın 33. maddesi ise sendika ve konfederasyonların sosyal faaliyetleri başlığı altında diğer faaliyetlerin sınırlarını çizmektedir. a. Sosyal sigortalar, emeklilik ve benzeri haklarının kullanılması ile ilgili olarak üyelerine ve mirasçılarına adli yardımda bulunmak, b. Kanun ve uluslararası sözleşme hükümlerine göre toplanan kurullara temsilci göndermek, c. İşçilerin mesleki bilgilerini artıracak kurs ve konferanslar düzenlemek, sağlık ve spor tesisleri, kütüphane, basım işleri için gerekli tesisleri kurmak, işçilerin boş zamanlarını geçirmeleri için imkanlar sağlamak, d. Herhangi bir bağışta bulunmamak şartıyla, evlenme, doğum, hastalık, ihtiyarlık, ölüm, işsizlik gibi durumlarda yardım ve

devrim kitlelere önderlik edecek komünist bir öncü olmadığı için yarı yolda kaldı, başarıya ulaşmadı. Güney Kültür Merkezi’nde yapılan panele Köz gazetesinden arkadaşlar da katıldı. Köz adına yapılan konuşmada Tunus ve Mısır’da siyasi rejimlerin yıkılmasının devrim olarak savunulmasına karşı çıkıldı. Bin Ali ve Mübarek rejiminin yıkılmasının devrim olmadığı savunuldu. İlginç olan halk hareketleri sonucu siyasi rejimlerin yıkılması devrim olarak görülmezken, Batı Kürdistan’da Kürtlerin kendi öz yönetimlerini oluşturması devrim olarak görülmesi ve Paris Komünü ile benzetilmesidir. Köz adına yapılan konuşmada Batı Kürdistan’da olanın devrim olarak savulması pozisyonu üzerine tartışıldı. Batı Kürdistan’daki gelişmelerin Suriye’de olan geliş-

melerden bağımsız ele alınamayacağı, Kürtlerin Esad rejimi ile savaşmak istemediği, Esad rejiminin de Kürtler ile savaşmaktan çıkarı olmadığı, karşılıklı çıkar birliği sonucu, Batı Kürdistan’da ordu nu n k ışlaya çek i ld iğ i, Kürtlerin yönetimi ele aldığı, bunun devrim olmadığı, fakat Batı Kürdistan’da Kürtlerin tarihlerinde olmayan bir kazanım elde ettikleri ortaya konuldu. Panellere katılım istenilen düzeyde olmadı. Esenyurt’ta katılım Bağcılara göre daha iyi olmasına rağmen katılım genel itibari ile düşük kaldı. Buna rağmen konu hakkında düşüncelerimizin ortaya konulması, katılımcılar ile üzerine canlı tartışmaların yürütülmüş olunması, tartışma içinde bir bölüm arkadaşın pozisyonunu değiştirmiş olması olumludur. 25.09.2012

eğitim amacıyla sandıklar kurulmasına yardımcı olmak ve nakit mevcudunun yüzde beşinden fazla olmamak şartıyla bu sandıklara kredi vermek, e. Herhangi bir bağışta bulunmamak şartıyla üyeleri için kooperatifler kurulmasına yardım etmek ve nakit mevcudunun yüzde onundan fazla olmamak kaydıyla bu kooperatiflere kredi vermek, f. Üyelerinin mesleki eğitim, bilgi ve deneyimlerini yükseltmek için çalışmak; teknik ve mesleki eğitim tesisleri kurmak, g. Nakit varlığının %40’ından fazla olmamak şartıyla sanayi ve ticari işletmelere yatırımlar yapmak. h. Üyelik şartı aranmaksızın, nakit varlığının %25’ini aşmamak şartıyla ve yönetim kurulu kararıyla, ilgili bakanlıklara devretmek üzere eğitim, sağlık, rehabilitasyon veya spor tesisleri kurmak veya bu amaçla kamu kurum ve kuruluşlarına ayni ve nakdi yardımda bulunmak, yurt içinde veya yurt dışında yangın, su baskını, deprem gibi tabii afetlerin vukuunda doğrudan veya yetkili makamlar aracılığıyla afet bölgesinde konut, eğitim, sağlık veya rehabilitasyon tesisleri yapmak veya bu amaçla kamu kurum ve kuruluşlarına ayni ve nakdi yardımda bulunmak. Görüldüğü gibi sosyal faaliyetler alanı asıl faaliyetler alanından daha geniş tutulmuştur. Ancak biz dizi sorunu da içerisinde barındırmaktadır. Örneğin sendikalar üyelerinin kuracakları yardım veya eğitim sandıklarına bağışta bulunamıyorlar ancak devletin asli görevi olan okul ve hastane yapma gibi işleri yapabiliyorlar. Ticari işletmeler kurabiliyorlar ancak kendi üyelerinin kurabileceği kooperatiflere bağışta bulunamıyorlar. Yani sendikalara ticaret yapın, devlete yardım edin ama üyelerinize yardım etmeyin denmektedir. Yasanın çizdiği sınırların ne kadar sığ olduğu ortadadır. Oysa sendikaların asli görevi öncelikle kendi üyelerinin hak ve çıkarlarını korumak, geliştirmek ve bunun için gerekli olarak tüm faaliyetleri yapmaktır. Daha sonra da toplumsal görevler gelmektedir. Veya yasada sendikaların en önemli görevlerinden olması gereken örgütlenme yapma görevinden bahsedilmemektedir bile. Sendikalar işçileri örgütlemek, sendikasız işyerlerini sendikalı yapmak için mücadele etmelidirler. Yasa işçi sınıfının sendikalar bağlamındaki ihtiyacına cevap vermekten uzaktır. Faaliyetler bölümü tam da patronların istediği sınırları çizmektedir. 33. maddenin son paragrafı sendika ve konfederasyonların faaliyetlerinden yararlandırmada, üyeleri arasında eşitliğe uymak zorunda olduklarını da belirtmektedir. (2821 sayılı Sendikalar Kanunu 32. ve 33. maddeler) scikosesi@gmail.com adresine sorularınızı gönderebilirsiniz.


İsviçre'de emekçiler TİS öncesi sokaktaydı İsviçre‘de 10 bin makine endüstri işçisini ilgilendiren Toplu İş Sözleşmesi görüşmeleri öncesinde binlerce işçi ve emekçi sokağa çıktı, "Haklarımızdan ödün vermeyeceğiz" dedi. U N İ A, SY N DİCOM ve APC sendikalarının çağrısıyla İsviçre'nin Bern şehrinde bir araya gelen binlerce işçi ve emekçi TİS görüşmeleri öncesi taleplerini dile getirdi. Avrupa'da uzun süredir ekonomik kriz bahane edilerek emekçilere dayatılan düşük ücret ve ağır iş koşullarına dikkat çeken makine endüstrisi emekçileri, kendi iş kollarında da benzer uygulamaların hayata geçirilmek istendiğine işaret etti, buna ge-

çit vermeyeceklerini vurguladı. Emekçiler, İsviçre'nin sanayi politikalarını ve bir dizi iş kolunda halen askeri ücretin belirlenmemiş olmasını da protesto etti.

İtalya da emekçiler yıkıma karşı sokağa döküldü Ekonomik krizin yükünü aldıkları kararlarla halkın üzerine yıkan Avrupa ülkelerinden İtalya'da da halk sokaklara döküldü. İspanya ve Yunanistan’ın ardından İtalya'da da yıkım paketine karşı iki büyük sendikanın yaptığı grev çağrısıyla on binlerce kişi sokakları doldurdu. Hükümetin aldığı tasarruf tedbirleriyle çileden çıkan İtalyanlar yediden yetmişe sokağa döküldü. Sağlık sektörü çalışanlarından öğretmenlere,

ulaşım çalışanlarından öğrencilere ha l k y ı k ı ma hayır demek için eyleme katıldı. B a ş k e nt Rom a' d a bir araya gelen binler, Monti hü kümetini istifaya çağırdı. Eyleme katılan bir İtalyan, "Yapılan kesintilerden sadece çalışanlar müzdarip değil. Bizden hizmet bekleyen halk da bu durumdan dolayı mağdur" dedi. Bir başka eylemci ise, "Biz bu-

raya Monti’nin politikasını eleştirmeye geldik. Çünkü çok fazla hata yapıyor" dedi. Eleştirilerin odağındaki isim İtalya Başbakanı Mario Monti ise nisan 2013’te yapılacak seçimlerde çoğunluk sağlanamazsa görevine devam edebileceğini duyurdu. İşsizlik oranlarının son 12 yılın en yüksek seviyelerine ulaştığı İtalya’da 15 ila 24 yaş arası gençlerin yüzde 35’i iş arıyor. Güney Afrika’da direniş dişe diş sürüyor Güney Afrika’daki Lonmin platin madeni işçilerinin grevine saldırarak 34 madenciyi katleden polis, bir başka madende daha açtığı ateşle iki madenciyi öldürdü. Lonmin şirketine ait Marikana

platin madeninde işçilerin altı haftalık grevinin ardından maaşlarının artırılması, ülkedeki diğer maden işçilerini h a re ke t e ge çirdi. Ülkenin kuzey indek i Rustenburg bölgesinde bulu n a n A n g l o American Platin (Amplats) madeni yakınında düzenlenen gösteriye polis göz yaşartıcı gaz, plastik mermi ve ses bombası ile müdahale etti. Polislerin saldırısı sonrası yaralanan iki madencinin öldüğünü bildiren sendikacılar, polisin yeni bir katliam yapmaya hazırlandığını ifade etti. Gü ney A f r i ka Send i ka lar Konfederasyonu (COSATU) ve sendika liderlerinin verdiği bilgiye göre polis, ülke genelinde eylem yapan madencilerin hepsine karşı saldırıya geçti. Polisin pervasız saldırısını kınayan madenciler ve sendikalar, polisin saldırmak için zırhlı araçlarla geldiğini ve saldırıların zırhlı araçlardan gerçekleştirildiğini kaydetti. Aynı hakları talep eden madenciler ise mücadelelerinden vazgeçmeyeceklerini vurguladı. Polisler, geçen ay grev yapan ve gösteri düzenleyen Lonmin işçilerinin üzerine otomatik silahla ateş açması sonucu 34 madenciyi katletmişti. Katliama katılan hiçbir polis yetkilisi hakkında işlem başlatılmadığını belirten COSATU, katliamı gerçekleştirenlerin bir an önce ortaya çıkarılması için çağrı yaptı ve hesap sorulmaksızın öfkenin dinmeyeceğini ifade etti. Güney Afrika’da Marikana madeninde çalışan madenciler işbaşı yapıyor. Grevdeki madenciler, madeni işleten Lonmin şirketi ile bir anlaşmaya vardı. Anlaşmaya göre; madencilerin maaşları yüzde 22 arttı. Lonmin, altı hafta süren grevin yol açtığı kayıpların bir kısmını telafi etmeyi umuyor. Madenciler derecelerine göre yüzde 11 ile yüzde 22 arasında maaş artışı alacaklar. Yandisa Mehlo adlı bir madenci, AFP haber ajansına yaptığı açıklamada, “İşe döndüğümüz için mutluyuz. İstediğimiz buydu” dedi. Bir diğer madenci Phumlile Macefane ise,

“Aç olduğum için işe dönmek zorundayım. Ben mutsuzum, çünkü 12,500 rand a lamayacağ ım. Ayrıca kardeşlerim polis tarafından öldürüldü.” dedi. Marikana madencileri aylık 12,500 rand (yaklaşık 1500 dolar) maaş istiyorlar. Şu anda aldıkları ücret ise 4000 ve 5000 rand arasında. Maaş artışının yanı sıra, grevde oldukları süreyi telafi etmek için madencilere 2000 rand tutarında, bir defalık ödeme yapılacak. Uzmanlar, Lonmin anlaşmasının diğer madencileri de greve iteceğini söylüyor. ‘Gold Fields’ Dreifontein altın madeninde ise yaklaşık 15.000 madenci hala grevde. Güney Afrika da devletin baskı ve katliamı devam ediyor. 34 madencinin polisler tarafından otomatik silahlarla taranarak katledildiği Marikana platin madeninde bir sendika lideri evinde katledildi. Güney Afrika'da Marikana platin madeninde başlayan grev dalgası ülkenin tamamını kapsayacak şekilde büyürken, Lonmin şirketine ait maden ocağı yakınında öldürülen madencinin yerel sendika lideri olduğu ortaya çıktı. Konuyla ilgili açıklama yapan Ulusal Maden İşçileri Sendikası (NUM) Sözcüsü Lesiba Seshoka, "Western Platinum'da sendika şube sekreteri, Cuma akşamı Marikana'daki evinde vurularak öldürülmüştür" dedi ve ekledi: "Sendika ve üyelerimiz, polislerin suçsuz sivilleri koruduğu yönündeki güvenini giderek yitiriyor." Anglo American Platinum (Amplats) tarafından işletilen madende 4 Ekim Perşembe günü bir işçi polisler tarafından vurularak öldürülmüştü. Dünyanın en büyük maden işletmecisi Amplats, polisin işçiyi öldürmesinden birkaç saat sonra, 12 bin madenciyi işten çıkarmıştı. Ülkede Marikana'yla başlayan grev dalgası diğer madenlere de sıçramış ve ardından taşıma sektörü ve Toyota gibi otomobil üreticilerini de girdabına almaya başlamıştı. Mısır'da işçiler süresiz açlık grevine başladı Mısır'da Mübarek iktidarının devrilmesinden sonra gelen iktidarın ‘devrimin’ taleplerini yerine

Ekim 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

DÜNYADAN İŞÇİ HABERLERİ

11


getirmediğini kaydeden ulaşım çalışanları ücret artışı için süresiz açlık grevi başlattı. K a h i r e Va l i l i k U l a ş ı m Kurumu'nda bir haftadır açlık grevi sürdüren arkadaşlarına destek olmak isteyen 4 işçi süresiz açlık grevi başlattı. Daha yüksek ücret ve valilik yerine Ulaştırma Bakanlığı bünyesinde çalışma taleplerini dile getirmek için eylem başlatan ulaştırma çalışanları, ‘devrimin’ taleplerinin yerine getirilmediğini belirtiyor. Yeni eğitim öğretim yılının açılışında büyük ölçekli grev başlatan ulaşım çalışanları, başkent genelinde grevi büyütmeyi planlıyor. Kamu ulaşım sektöründe sendika faaliyeti yürüten Ali Fatuh, Al-Masry Al-Youm'a yaptığı açıklamada taleplerinin karşılanması için hükümete iki gün süre tanıdıklarını aksi halde başkanlık sarayına yürüyüş başlatacaklarını dile getirdi. Fatuh, "Hükümet taleplerimizi görmezden gelirken, itibarımızı hiçe sayarken ve bizi tutuklarken sessiz kalamayız" dedi. Açlık grevinde olan sendikacı Sayid Nebil ise, diğer 7 yoldaşıyla birlikte dayanışma için açlık grevine başladıklarını kaydetti. Yönetimin sopa-havuç politikası izlediğini kaydeden Nebil, buna izin vermeyeceklerini söyledi. Sendika çalışmasında yer alan bir diğer isim Muhammed Münir, bazı işçilerin grevden vazgeçtiğini ancak kendilerinin halkı mücadelelerini sürdüreceğini belirtti. Hindistan'da milyonlar grevde Hindistan'daki küçük işletmeler

ve ticari birlikler, büyük yabancı süpermarket zincirlerinin perakende piyasasına girmesine izin verilmesine karşı çıkıyor Hindistan'da hükümetin geçen hafta açıkladığı ekonomik reformlara karşı geniş çaplı gösteriler düzenleniyor. Söz konusu reformlar çerçevesinde perakende piyasasının küresel boyutta faaliyet gösteren süpermarket zincirlerine açılması da öngörülüyor. Muhalefet partilerinin ve işçi sendikalarının de yer alacağı greve 50 milyon kişinin katılması bekleniyor. İktidardaki koalisyonun önemli ortaklarından biri planları protesto etmek amacıyla hükümetten çekildi; ancak gözlemciler, koalisyonun parlamentodaki çoğunluğunun hemen tehlikeye girmeyeceğini belirtiyor. Ana muhalefet partisi olan Bharatiya Janata Partisi (BJP) ve müttefikleriyle, Komünist partilerin çağrısı üzerine başlatılan grev kapsamında, bugün birçok kentte okullar ve işyerleri kapalı kalacak, kamu ulaşımı da duracak. Günün ilk haberlerinde hükümetin planlarına karşı çıkan işçilerin Uttar Pradeş ve Bihar eyaletlerinde demiryollarına barikat kurdukları bildirildi. Televizyonda Hindistan'ın kuzeyindeki Patna, Allahabad ve Varanasi kentlerinde düzenlenen protesto gösterilerinden görüntüler aktarıldı. Doğudaki Kolkata (Kalküta) kentinde işyerlerinin hemen hemen tümünün kapalı olduğu, kamu ulaşımının da aksadığı belirtiliyor. BJP yönetimi

altında olan güneydeki Karnataka eyaletinde de grev çağrısına uyulduğu; okul, otel ve ticari işletmelerin kapalı kaldığı, yollarda hiç otobüs görülmediği bildiriliyor. IBM ve Microsoft gibi çok uluslu bilişim şirketlerinin yer aldığı eyalet başkenti Bangalore'da da çalışma hayatının tamamen durduğu gözleniyor. Bir çok uluslu şirketin sözcüsü BBC'ye yaptığı açıklamada "Kapatma kararının ardındaki etmenlerden biri, korku." dedi. Hindistan'ın önde gelen yazılım şirketlerinden Infosys'in bir yetkilisi, "Çalışanlarımdan evlerinde oturmalarını istedik. Bugün yerine, Cumartesi günü çalışacağız." dedi. Başkent Delhi ve diğer kentlerde de büyük gösteriler yapılması planlanıyor. Yunanistan Tersa ne işçi ler i Sav u n ma Bakanlığı'nı işgal etti Yunanistan’da maaşları 6 aydır ödenmeyen Skaramanga Tersane işçileri, Savunma Bakanlığı’nı işgal etti. Bakanlığın iç giriş ka-

pısına dayanan işçilere Çevik Kuvvet göz yaşartıcı gaz ile müdahale etti. Ülkede ilk defa Savunma Bakanlığı bir işgal ile karşı karşıya kalırken, Genelkurmay Başkanı'nın uzun uğraşları sonucu işçiler bakanlığa girmekten son anda vazgeçirildi. Yabancı bir özel şirket tarafından işletilen ve ordu için denizaltıların üretildiği Skaramanga Tersanesi işçileri, 6 aydır maaş alamadıkları için sabah saatlerinde Atina’daki Savunma Bakanlığı’nı işgal etti. Nöbetçi kulübesinin bulunduğu korkulukları kaldırarak bakanlık bahçesine giren işçiler, giriş kapısındaki merdivenlere dayandı. Burada yaşanan arbede sonucu Çevik Kuvvet, işçilerden bazılarının yaralanmasına sebep oldu. Gözaltına alınanlar oldu. Silahsız askerler ise yaklaşık 50 metre uzaktan eylemi izledi. Giriş kapısını kapatan 200 civarında işçinin geri çekilmesi için uzun dil döken Genelkurmay Başka nı Orgenera l Mi ha l is Kostarakos’un çabaları sonuç verdi ve işçiler geri çekildi. İşçiler, savunma bakanıyla görüşerek sorunlarına çözüm bulunmasını istedi. İşçiler, tersanede çalışan bin 100 kişiden 160’ının maaşlarının 3 yıldır ödenmediğini geri kalanının ise 6 aydır maaş alamadıklarını söyledi. İşçiler, çalışma koşullarının iyileştirilmesini de talep etti. (Kaynak: etha, sendika.org, BBC, Cihan HA 04.10.2012

Yeni Dünya İçin ÇAĞRI Sahibi Aziz Özer Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Metin Yoksu • Yönetim Yeri ve Adresi: Fatih Mah. Bahçeyolu Cad. Ülbeği İş Merkezi No: 9 Kat: 4 Esenyurt - İstanbul • Tel/Fax: (0212) 620 67 57 • e-mail: mail@yid.ydicagri.org • web: www.yid.ydicagri.org YDİ ÇAĞRI Sayı 159’nin İşçi Özel Sayısı • Ekim 2012 • Fiyatı: Türkiye: 1,00 TL · Türkiye Dışı: 1,00 Avro Baskı: Berdan Matbaacılık Davutpaşa Cad. Güven San. Sit. C Blok No: 215-216-239 Topkapı/İstanbul Tel: (0212) 613 11 12 • Yayın Türü: Yerel Süreli


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.