Yeni Dünya İçin ÇAĞRI • Özel Sayı • Ekim 2013 • Fiyatı: 1,00 TL
SENDİKAL HAREKETİN DURUMU VE GÖREVLER
BİRLEŞİK METAL İŞ SENDİKASI'NDAN
DARPHANE GREVİ SONA ERDİ
Tunus Dersleri
Güvercin Anıldı
DHL İŞÇİLERİ KAZANDI
PUNTO DERİ’DE DİRENİŞ
Emekçiler Torba'ya Girmeyecek!
Ekim 2013 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
SENDİKAL HAREKETİN DURUMU VE GÖREVLER
2
Egemen sınıflar kendi çıkarları temelinde yasalar yapar. Yasama organı ise parlamentodur. Yasalar çıkartılırken, sermayenin çıkarları merkeze konulmaktadır. En ileri burjuva demokrasilerinde bile, yasalar tüm toplum için düzenlenmiş eşit yasalar değildir. Kapitalizmde, yasaların her sınıfa eşit mesafede olması mümkün değildir. Çıkarılan yasalar, sömürücü sınıfların çıkarlarını korur ve kollar. Kapitalist sistemde, çıkarılan yasaların ezilenlerin lehinde olabilmesi için mücadele belirleyici önemdedir. Burjuvazi, işçi sınıfının mücadelesinin gelişmesini önlemek için, işçi sınıfı yararına olabilecek kimi yasaları da çıkarmaktadır. Tarihsel süreçte kazanılan kimi haklar can bedeli bir mücadele ile kazanılmıştır. Bu anlamda kapitalist sistemde, ezilenlerin yararına olan kimi kazanımların elde edilmesi ve ilerletilmesi işçi sınıfının mücadelesine bağlıdır. Burjuva sistemde de belli bazı haklar için mücadele imkânları vardır ve bu mücadele yürütülmek zorundadır. Yürütülecek mücadeleyle, işçilerin, emekçilerin bazı haklarını koruyan yasaların çıkarılması mümkündür. Fakat yasal alanda bir takım hak kırıntılarının olması genel durumu, yasaların egemenlerin, kapitalistlerin çıkarlarını koruduğu gerçeğini değiştirmemektedir. Türk hâkim sınıf ları, 1970’te 274 sayılı Sendikalar Kanunu ve 275 sayılı Toplu Sözleşme, Grev, Lokavt Kanununda değişiklikler yapılmasını planladılar. Bu plana göre; herhangi bir iş yerinde toplu sözleşme yapma hakkı; işyerinin dâhil olduğu iş kolunda en çok üyeye sahip olan ve o iş kolunda sigortalı işçilerin üçte birinin üye olduğu işçi federasyonu; ya da ülke çapında faaliyet gösteren işçi sendikasına ait olacaktı. Bu, DİSK’in tasfiyesi; DİSK dışında da bazı küçük işyerlerinde örgütlenen küçük sendikaların tasfiyesi; sendikal alanda Türk-İş’in kesin tekel kurması demekti. Bu yöndeki değişiklik önerisi 15 Haziran 1970’te meclisin gündemine gelecekti. 1516 Haziran işçi direnişi, 274- 275 sayılı yasalarda yapılmak istenen değişikliklere karşı başladı. 15/16 Haziran işçi hareketi, doğrudan talebi olan 274-275 sayılı yasalarda yapılmak istenen değişiklikleri
engelleme hedefine ulaştı. Türk egemen sınıfları, işçi hareketinin direnişi karşısında gerilemek ve yapmak istedikleri değişiklikleri ertelemek zorunda kaldılar. Türk hâkim sınıfları, 13 yıl sonra işçi sınıfı ve devrimci hareketin bastırıldığı bir ortamda,1983’te Sendikalar Kanununda istedikleri değişiklikleri yaptılar. 12 Eylül faşist cuntasının ürünü olan, 2821 sayılı Sendikalar Kanunu ve 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu, 7 Mayıs 1983’te yürürlüğe sokuldu. Bu yasalar 29 yıl 4 ay yürürlükte kaldı. 2821 ve 2822 sayılı yasaların yerine 6356 sayılı “Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Yasası” 7 Kasım 2012’de resmi gazetede de yayınlanarak yürürlüğe girdi. 6356 sayılı yasa, eski yasa ile karşılaştırıldığında ileri bir adımı temsil ediyor. Tabii ki bu yasa, işçi sınıfının örgütlenmesi ve sendikalaşması alanında yeterli bir yasa değildir. Olumluluk sadece eski yasa ile karşılaştırma bağlamındadır. Bu yasanın yürürlüğe girmesi ile birlikte kimi gerçekler de ortaya çıkmaya başladı. Şöyle ki: Yeni yasa ile birlikte birçok sendikanın toplu sözleşme yetkisi düştü. Eski yasaya göre; bir sendikanın Toplu iş Sözleşmesi yetkisi alabilmesi için o sen¬dikanın dahil olduğu iş kolunda ülke çapında işçilerin % 10’nu örgütlemiş olması gerekli idi. Toplu İş Sözleşmesinin yapılacağı iş yerinde de ise % 51’in yetkili sendika da örgütlemiş olması gerekiyordu. Yeni yasa da baraj düşürülmesine rağmen, kimi sendikaların TİS yapma yetkisi düştü. Neden? Ülke çapında faaliyet gösterdikleri iş kolunda işçilerin % 10’nu örgütlediklerini iddia eden sendikaların iddialarının yalan olduğu ortaya çıktı. Gerçek rakamlar temel alındığında, TİS yetkisi düşen kimi sendikaların ülke çapında % 1 barajını bile aşama-
yacak durumda oldukları görüldü. AKP hükümeti, gerçek rakamlara yakın rakamlar temelinde bir TİS sistemi kurmak istiyordu. Bunun için de SGK rakamlarına dayalı istatistik sistemine geçmeyi yasaya koydu. SGK verileri temel alınarak altı ayda bir sendikaların üye sayısı güncellenip yayınlanıyor. Daha önce üye sayıları şişirilmiş rakamlara dayandığı için kimi naylon sendikaların silinmesi doğaldır. Bu yüzden sendika ağaları, çıkarları zedelendiği için 6356 sayılı yasaya karşı çıkmaktadır. 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu gereğince; işkollarındaki işçi sayıları ve sendikaların üye sayılarına ilişkin 2013 Temmuz ayı istatistikleri yayınlandı. 2013 Temmuz ayı istatistiklerine göre sendikalı işçi sayısı 1 milyon 32 bin 166’dır. Temmuz 2013 itibarıyla 20 işkolunda toplam işçi sayısı 11 milyon 628 bin 806’dır. Sendikalı olan işçi sayısı %8,88’dir. 2013 yılı Ocak ayında işçi sayısı 10 milyon 881 bin 618, toplam sendikalı işçi 1 milyon bin 671 kişi düzeyinde tespit edilmişti. 2013 yılı Temmuz ayı itibarıyla işçi ve sendikalı işçi sayısında artış yaşanmasına karşın, sendikalılık oranı Ocak ayına göre 0.33 puan gerileyerek yüzde 8.88 oldu. 2013 yılı Ocak ayında sendikalılık oranı yüzde 9.21 düzeyinde bulunuyordu. Temmuz ayı itibarıyla % 1'lik barajı geçen sendika sayısı 44 olarak açıklandı. 2013 yılı Ocak ayında barajı geçen sendika sayısı 43'tü. Bu rakamlar acı bir gerçeği ortaya koymaktadır. İşçi sınıfının bilinç ve örgütlenme seviyesi geridir. Yürüyen kimi işçilerin mücadeleleri savunmacı eylemlerdir. İşçi sınıfının %10’nu bile sendikalarda örgütlü değildir. Bunun nedeni sadece hâkim sınıfların işçi sınıfı ve sendikal örgütlülük üzerindeki baskıları ile açıklanamaz. Ülkelerimizde köşe başlarını tutan ve işçi sınıfının mücadelesini, düzen sınırları içerisinde tutan sendika ağalarının tavırları belirleyici önemdedir. İşçi sınıfının örgütlenmesinin önünde sendika ağaları engeldir. Andaki durumda işçi sınıfına önderlik edenler, sistemle bütünleşmiş sendika ağalarıdır. Öyle ki, işçilerin mücadeleleri egemen sınıfların iktidar kapışmasında bir tarafın kaldıracı
olarak kullanılmaktadır. Köşe başları, düzenin ayrılmaz birer parçası haline gelmiş bürokratlaşmış, aristokratlaşmış işçi önderleri olan sendika ağaları tarafından tutulmuş durumdadır. Bunlar kendi iktidarlarını korumak için her türlü yola başvurmaktadır. 6356 sayılı yasaya karşı çıkmaları da bu yüzdendir. Sendikalarda, sendika içi demokrasi yoktur. Diğer yandan bunların büyük bölümü sınıf mücadelesinde, görevlerini işçi sınıfı ile patronların çıkarlarını uzlaştırmak olarak kavramakta ve ona uygun davranmaktadır. İşçi sınıfı mücadelesinin önünde sadece sendika ağaları değil, yandaş sendikalar da engeldir. Sermayenin işbirlikçileri, işçi sınıfı ve sendikalar içerisinde bugün tartışmasız bir biçimde işçi sınıfı hareketine damga basan ve onu yönlendiren tabakadır. İşçi sınıfının direnişleri sendika ağaları tarafından boğulmakta, sömürü düzenini tehdit edemeyecek hareketler haline getirilmektedir. AKP iktidarı her alanda olduğu gibi, sendikal alanda da kendi sendikalarını yaratmaktadır.1995’te kurulan Memur-Sen bugün en büyük sendika konumundadır. 2013 Temmuz ayı istatistiklerinde, barajı geçen Hak-İş’e üye sendikaların üye sayısı 176 bin 640 olarak verilmektedir. Barajı geçen 44 sendikanın dokuzu Hak-İş’e üye sendikalardır. İşçi sınıfının sendikalaşma oranının % 10 bile olmadığını açıkladık. Sendikalı olan işçilerin de bilinç ve örgütlenme seviyesi oldukça düşüktür. Uyuşmazlıkla sonuçlanan kimi TİS görüşmeleri sonucunda grev kararları alınmaktadır. Grevler başladığında ise, sendikalı işçiler greve katılmamakta çalışmayı tercih etmektedir. Kuşkusuz işçilerin böyle davranmasının nedeni işten atılma korkusudur. Bu korku anlaşılır olmasına rağmen, işçilerin bilinç ve örgütlenme seviyesinin geriliği önemli rol oynamaktadır. Son dönemde yapılan kimi grevlere bakıldığında, işçilerin büyük çoğunluğunun grevlere katılmadığını ve sendikalarına sahip çıkmadığını gösteriyor. Çaykur grevi daha başlamadan bitirildi. Çaykur'a bağlı 58 işletmede, Tek Gıda-İş Sendikası'na bağlı 9 bin 40 işçiyi ilgilendiren
Toplu İş Sözleşmesinin uyuşmazlıkla sonuçlanmasının ardından grev kararı alındı. 22 Nisan 2013’te, Tek Gıda-İş Sendikası Genel Başkanı Mustafa Türkel, Çaykur Genel Müdürlüğü önünde yaptığı basın açıklaması ile greve start verdi. İşçiler greve beklenen desteği vermedi. Mustafa Türkel, greve katılanların 1500 kişi olduğunu, yedi bin kişinin de çalıştığını belirterek, aynı gün grevi sonlandırma kararı aldıklarını açıkladı! Greve katılan işçilere, tekrar işe başlamaları gerektiği bizzat sendika tarafından söylendi. İşte bir grev fiyaskosu böylece sona erdi. 15 Mayıs 2013’te, Hava-İş tarafından THY’de grev başlatıldı. THY yönetimi ve AKP iktidarı THY çalışanlarının greve katılmaması için yoğun baskı yapmaya başladı. Baskı yapmakla yetinilmedi, kolluk güçleri greve katılanlar üzerinde baskı uygulamaya başladı. Tüm baskılara rağmen, THY çalışanları birlikte hareket etseydi ve güçlerini birleştirse-
lerdi grev amacına ulaşabilirdi. İşçiler arasındaki rekabet ve birlikte işverenlere karşı mücadele edilmemesinden işverenler çok iyi yararlanmaktadır. DİSK, KESK, TMMOB, TTB ve TDB, Gezi direnişine destek için bir günlük iş bırakma kararı aldılar. 17 Haziran 2013‘de bir günlük iş bırakma eylemleri pratiğe geçirildi. Bir günlük genel grev kararı alan kurumların 850 bin üyesi var. Ancak greve katılanların sayısı 1015 bin civarında idi. Bu neyi gösteriyor? Ülkelerimizde örgütlü ve sendikalı olanlar bile, örgütlerinin yaptığı çağrıları dikkate almıyor. Bu durum işçi sınıfının örgütlülük ve bilinç seviyesinin ne durumda olduğunu gösteriyor. Ülkelerimizde “sol”, “devrimci” olduğunu ve “sınıf sendikacılığı”nı savunduğunu iddia eden sendikalar ve konfederasyonlar var. Bu kurumlar, hemen hemen tüm eylemlerde “genel grev”, “genel direniş” sloganları atmaktadır. İşçi sınıfının % 10’nu bile sendika üyesi yapmayanların “genel grev” sloganla-
rını atmasının bir mantığı yoktur. İşçi sınıfı, kendisine yönelik sermayenin saldırıları karşısında bile sesini yeterince yükseltmemekte; ekonomik temeldeki haklarını bile gerektiği gibi savunamamaktadır. Her geçen gün büyüyen işsizler ordusu, işyerini kaybetmektense sesini çıkarmamayı, kendisine verilenle yetinmeyi tercih etmektedir. İşçi sınıfı örgütsüzdür, sınıfın güçleri dağınıktır; bolşevik bir önderlikten yoksundur. İşçi sınıfı ile sosyalizm ayrı kulvarda yürümektedir. Sınıfı örgütlemeyenlerin, “genel grev, genel direniş” sloganlarını atmaları bir ajitasyon sloganı olmaktan öteye gidememektedir. Sermaye sadece egemen güç değildir. Sermaye aynı zamanda, işçi sınıfı içerisinde işçi aristokrasisi ve sendika bürokrasisine de sahiptir. Sermayenin uzantıları, işçi sınıfı ve sendikalar içerisinde işçi sınıfı hareketine yön vermektedir. İşçi sınıfının direnişleri, sömürü sistemini tehdit etmeyecek hareketler haline getirilmektedir. Ne yazık ki, işçi sınıfı kendi düşmanlarını mali olarak beslemektedir. Sendika ağalarının aldığı ücret ile işçilerin aldığı ücretler arasında büyük uçurumlar vardır. Sendika bürokratları, yaşam tarzları, kazançları ve dünya görüşleri ile burjuvalaşmışlardır. Sendika bürokrasisine karşı savaşılmadan, etkisi kırılmadan, sermayeye karşı mücadele edilemez. İşçi aristokrasi ve sendika bürokrasisine karşı mücadele edilmeden, devrimci sınıf
sendikacılığı geliştirilemez. Andaki durumda sendikalara egemen olan anlayışlar temelinde, işçi hareketinin başarı şansı yoktur. İşçi sınıfı içerisindeki çalışma, sendikalar içerisindeki çalışmalarla birlikte ele alınması gerekir. Sendikalar içerisindeki çalışmada hedef, sendika bürokrasisinin ve işçi aristokrasisinin egemenliğini kırmak, sarı reformist sendika önderliklerini sendikaların başından uzaklaştırmaktır. Bu hedef, uzun vadeli bir çalışmayı gerekli kılmaktadır. Fabrikalarda yapılan çalışmanın hedefi, işyerlerinde sağlam bir sınıf örgütü yaratmaktır. İşyerlerinde sağlam işyeri ve işletme birimleri oluşturmak görevdir. İşyerlerinde bu çalışmaya paralel olarak işyeri komitelerinin, tüm işyerindeki bölümleri kapsayacak şekilde örgütlenmesi ciddi bir öneme sahiptir. İşyeri komiteleri üzerinden sendikal politikalara müdahale etmek önemli görevler arasındadır. İşyerindeki öncüye bağlı çalışan işyeri örgütlerinin ve onların önderlik ettiği işyeri komitelerinin sendikal politikalara, gerek işyeri politikaları açısından ve gerekse sendikaların toplumsal politikaları açısından belirleyici bir etkisi olacaktır ve olmalıdır. Uyuyan dev uyandırılmadan, sınıf içerisinde sınıfla kaynaşmış komünist örgüt yaratılmadan, işçi sınıfının devrime önderlik etmesi hayaldir. Görev bunun için çalışmaktır. Eylül 2013
DİNEX’TE SENDİKA YETKİSİ BİRLEŞİK METAL İŞ’TE Çerkezköy’de kurulu ve yaklaşık 250 işçinin çalıştığı DİNEX Egzoz ve Emisyon Teknolojileri San. ve Tic. AŞ. işyerinde çalışan işçiler Birleşik Metal İş Sendikasına üye oldular. Toplu iş sözleşmesi yetkisi için yasanın aradığı yeterli çoğunluğu sağlayan sendika, 14.08.2013 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na resmi başvuruyu yaptı. Bakanlık, 16.08.2013 tarihinde sendikanın işyerindeki üye çoğunluğunu tespit etti ve yetki tespitini gerçekleştirdi.
Bu gelişme üzerine, yetkiyi alamayan Türk Metal, BMİS’na üye olan işçileri sendikadan istifa etmeleri için üzerlerinde baskı kurmaya çalıştı.
DİNEX işçilerinin Çerkezköy’de Noter huzurunda üyelikleri gerçekleştirilirken, bunu haber alan şirketin Genel Müdür Yardımcısı Özgür Dursun, notere gelerek
üyelikleri önlemeye çalışmış, beraberinde getirdiği Türk Metal Çerkezköy Şube yetkilileri de işçileri burada tehdit etmişlerdir. Kimi ustabaşları, Genel Müdür Yardımcısı’ndan aldıkları talimat ile kendilerine bağlı çalışan işçileri sendikamızdan istifa etmeleri için baskı altına alıyor. 15 Ağustos’ta 5 öncü işçinin ve 18 Eylül’de ise 2 işçinin iş akitleri tazminatsız feshedildi. Birçok işçi ise Birleşik Metal İş Sendikasından istifa edip Türk Metal’e üye olmadıkları takdirde bu şekilde işten çıkarılmakla tehdit edildi. Bu tehditler halen devam ediyor. Türk Metal çeteleri ise dışarıdan topladıkları adamlarla vardiya gi-
Ekim 2013 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
BİRLEŞİK METAL İŞ SENDİKASI'NDAN
3
riş ve çıkış saatlerinde fabrikanın önüne geliyor. Burada evlerine gitmek için servislerine binmeye çalışan işçileri tehdit ediyor. Birleşik Metal İş Sendikası yaptığı açıklamada; Çerkezköy’de Anayasa, yasalar, işçi haklarının yok sayıldığını, tehditlerin devam ettiğini, Dinex’te bir tek işçinin kılına zarar gelirse, bunun sorumluluğunun Türk Metal çetesinde ve onu işçinin üzerine süren DİNEX yöneticilerinde olduğunu, DİNEX’te yaşanılanın sarı sendika eliyle sendikasızlaştırmanın ne ilk ne son olduğunu, buralara başka sendika giremez diyerek, Çerkezköy’ü babalarının çiftliği, Trakya işçisini de tapulu köleleri sananların yanılacakları belirtiliyor. Diğer yandan 16 Ağustos 2013 tarihli çoğunluk tespitinin ardından Bakanlık işyeri için kesinleşen toplu sözleşme yetki belgesini 13 Eylül 2013 tarihinde sendikaya tebliğ etmesinin ardından toplu sözleşme hazırlıkları başlatıldı. Sendikanın verdiği bilgiye göre DİNEX işçileri ile birlikte hazırlanacak toplu iş sözleşmesi taslağı kısa bir süre içinde işyerine iletileceğini belirten Birleşik Metal İş Sendikası işverenin işçilerin sendikal tercihlerine saygılı olmasını ve masaya gelmesini talep ediyor.
İNTEK’ TE MÜC ADELE SÜRÜYOR Düzce Gümüşova ve Gebze’de kurulu İNTEK Kalıp İskele San. ve Tic. AŞ. Fabrikasında çalışan işçiler Birleşik Metal İş Sendikasına üye oldular. Çoğunluğu sağlayan sendika 28 Ağustos’ta 2013 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na yetki tespiti için başvuruda bulundu. Bakanlık yaptığı incelemede toplu iş sözleşmesi yetkisi için yasanın aradığı çoğunluğun Birleşik Metal İş Sendikasında olduğunu tespit etti. Bunun üzerine işveren sendi-
kalaşmaya tepkisi 7 işçiyi işten çıkarmak oldu. İşten çıkarılan işçiler fabrikanın önünde direnişe geçtiler.
KONYA’DA İLK TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ DİSK Birleşik Metal İş Sendikası ile Konya Mahle işvereni arasında uzun süredir devam eden ve grev aşamasına gelen toplu iş sözleşmesi görüşmeleri, 19 Eylül 2013 tarihinde yapılan toplantıda anlaşma ile sonuçlandı. Birleşik Metal İş Sendikasının kamuoyuna yaptığı açıklamaya göre; 01-08-2013 ve 31-08-2014 ta-
rihleri arasındaki 13 aylık dönemi kapsayan sözleşmesi ile: İşçilerin 2013 yılı için ücret ve ikramiyelerinde yüzde 23,5 oranında gelir artışı oldu. Bu artış 2014 yılı Ocak ayında yüzde 35 oranında gerçekleşecek. Ve ayrıca; tüm işçilere geriye dönük olarak 4.200 lira toplu ödeme yapılacak. İşçilerin 30 günlük ikramiyeleri 2013 yılı için ortalamada 85 güne, 2014 yılı Ocak ayında 108 güne çıkacak. Ücret ve ikramiyelerdeki yapılan anlaşma sonucu işçiler, 2013 yılı için net 232 TL, 2013 yılı ocak ayında ise net 396 TL zam alacaklar. Sözleşme ile fazla mesailerde artış yapıldı, gece zammı, sorumluluk tazminatı gibi yeni haklar elde edildi. Ayrıca, yıllık izinlerde 4’er gün artış olduğu belirtiyor. Mahle’de imzalanan bu sözleşme ile Birleşik Metal İş Konya’da ilk TİS’ini imzalamış oldu. İşçilere çağrı yapan sendika; “DİSK/ Birleşik Metal İş sendikası olarak başta metal işçileri olmak üzere Konya’daki bütün işçi kardeşlerimizi kendi geleceklerine sahip çıkmaya, sendikamızda örgütlenmeye çağırıyoruz.” dedi. 23.09.2013
Ekim 2013 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
DARPHANE GREVİ SONA ERDİ
4
Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğüne bağlı işyerlerinde çalışan işçilerin örgütlü olduğu Türk İş’e bağlı Basın İş Sendikası ile yaklaşık 7 ay süren TİS görüşmelerinin, anlaşma ile sonuçlanmaması üzerine Darphane işçileri 8 Temmuz’da greve çıktı. Yeni İşçi Dünyası Eylül sayımızda işçilerin greve çıkma nedenlerine ve taleplerine yer vermiştik. 13 Eylül günü Çalışma Bakanı Faruk Çelik grevin bittiğini kamuoyuna duyurdu. Böylece 68 gündür süren Darphane grevi sona ermiş oldu. Bakan Çelik sadece ücret artışı ile ilgili yaptığı açıklamada en düşük işçi ücretinin net 2 bin 371 lira 92 kuruşa yükseltildiğini söyledi. Çelik; "Gerek çerçeve protokolü gerekse son devam teşvik primi çerçevesindeki artışların neticesinde,darphanede çalışan işçilerimizin en düşük net ücreti yani cebine girecek olan aylık net ücret, 2 bin 371 lira 92 kuruşa yükselmiştir. Ortalama net ücret 2 bin 764 lira 76 kuruşa, en yük-
sek net ücret ise 3 bin 294 liraya yükselmiş bulunmaktadır." dedi. Darphane grevi ziyaretimiz sırasında söyleşi yaptığımız işyeri temsilcisi Ali Şimşek çıplak net maaşlarının 1560 TL olduğu bilgisini veriyordu. Basın İş Sendikasının “Darphane grevi zaferle sonuçlandı” başlığı ile yaptığı yazılı açıklamada ücret artışları ile ilgili net bir bilgi verilmezken grevin önemli kazanımlarla bitirildiği belirtiliyor. Basın İş Sendikası yaptığı açık-
lama şöyle: “68 günlük grevimizin ardından imzalanan toplu iş sözleşmesi ile işyerlerimizde pek çok sorunun yaşanmasına neden olan maddelerde yeni düzenlemelere gidildi. Vardiyalı çalışmaların bir haftadan az yapılamayacağı koşulu getirilerek bu konudaki keyfi uygulamaların önüne geçilmiş oldu. Sendika yönetici, temsilci ve üyelerinin güvenceleri daha ileri koşullarda yeniden düzenlendi. Fazla mesailerde kumanya ve-
rilmesi ile ilgili düzenleme toplu sözleşmemize konuldu. İşe giriş ve çıkışlardaki aramalarda karşılaşılan problemlerin çözümü için, bu aramaların insan onurunu incitmeyecek şekilde yapılması düzenlemesi getirildi. Ayrıca x-ray cihazlarından geçişlerde, bu cihazların kullanım esaslarına uyulma zorunluluğu getirildi. Meslek hastalıklarını ve iş kazalarını önleyici düzenlemelere yer verildi. 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası'na uygun düzenlemeler yapıldı. Ücret zammı, sosyal yardım ve olaylara bağlı ödemeler kamu protokolü çerçevesinde düzenlendi. Bunların yanı sıra Darphane işçilerinin her ay aldığı yüzde 18 oranındaki devam teşvik primleri yüzde 21'e çıkarıldı. Devam teşvik primlerinin alınmasında karşımıza çıkartılan şartlar azaltıldı ve bu primden yararlanma kapsamı genişletildi. Yapılan yeni düzenlemelerle meslek hastalıklarının ve iş kazalarının tanı ve tedavi süreçlerinde devam teşvik primlerinin kesilmesinin önüne
geçildi. Tekel'den Damga Matbaası'na devredilen 75 işçinin intibaklarının yapılması konusunda mutabakata varıldı.” (http://www. basin-is.org/)
Basın İş Sendikasının yaptığı açıklamada belirtilen kazanımlar ile grevdeki işçilerin dile getirdikleri sorun ve talepler ile elde edilen kazanımlar karşılaştırıldığında, eksikliklerin olduğunu
tespit etmemize rağmen, bu kazanımlar için bile darphane işçilerinin somutunda olduğu gibi kararlı bir mücadelenin yürütülmesi gerekmektedir. 68 gün süren Darphane işçilerinin grevi bi-
linçli ve kararlı bir mücadelenin mutlaka kazanımla sonuçlanacağını göstermiştir. Ya şası n işçi ler i n örg üt lü mücadelesi! 15.09.2013
DHL İŞÇİLERİ KAZANDI
Ulusal ve Uluslararası Destek
Sendikamızın DHL’deki bu kazanımı aynı zamanda dünya işçi sınıfının bir başarısıdır. Türkiye’de kardeş sendikalarımızın ve emek örgütlerinin desteği ile büyüyen DHL’deki örgütlenme mücadelemiz, ülke sınırların ötesine taşındı. Dünyanın pek çok ülkesinden taşıma, posta ve ulaşım işçileri sendikamızla ve üyelerimizle dayanışma içerisinde oldu ve destek için eylemler yaptı. Sendikamızın bağlı bulunduğu Uluslararası Taşıma İşçileri Federasyonu (ITF) ile Avrupa Taşıma İşçileri Federasyonu (ETF) ve DHL’nin merkezi Almanya’da örgütlü bulunan Birleşik Hizmet Sendikası (Ver.di) bu mücadelenin başarıya ulaşması için sendikamızla ve üyelerimizle tek yürek oldu.
bulunduğumuz federasyonları-
Sıra Toplu İş Sözleşmesi’nde mız ile uluslararası sendikalara;
Uzun soluklu ve kararlı bir mücadelenin sonucunda sendikamız, DHL’de yeterli çoğunluğu sağlayarak toplu sözleşme yetkisini kazandı. Şimdi ise; üyelerimizin çalışma koşullarını, ücret ve sosyal haklarını düzeltmek, iş güvencesi sağlamak için TİS masasına oturacağız. Bu amaçla mücadelemizi kararlılıkla devam ettireceğiz. Aileleri, eşleri ve çocuklarıyla birlikte, yaz kış demeden sendikamızın önderliğinde mücadeleye dört elle sarılan DHL işçilerine; bu mücadelede bizlere destek veren kardeş sendikalarımıza, emek örgütleri ve demokratik kitle örgütlerine; başta ITF, ETF ve Ver.di olmak üzere bağlı
bu mücadelede bizleri yalnız bırakmayan milletvekili, aydın, sanatçı ve yazar dostlarımıza ve değerli basınımıza teşekkür ediyoruz.” Yaklaşık 2 yıl süren, patronun işten atma saldırısına, işyerine taşeron sendika getirmesine, işçiler üzerinde TÜMTİS’ten istifa etmeleri için çeşitli baskılar yapmasına rağmen, DHL’de mücadele başarıya ulaştı. Bu mücadele de gösteriyor ki, işçiler kararlı davrandığında, mücadele ettiğinde başarıya ulaşmak mümkündür. Bu başarılarından ötürü TÜMTİS Sendikasını ve DHL işçilerini kutluyoruz. Yaşasın sınıf dayanışması! 08.10.2013
MEDİA MARKT VE MEDİA SATÜRN İŞÇİLERİ SENDİKALAŞMA MÜCADELESİNİ TİS’LE SONUÇLANDIRDILAR TEZ KOOP-İŞ Sendikasında örgütlenen Media Markt ve Media Satürn (M-S) işçileri sendikalaşma sürecini bir Toplu İş Sözleşmesi (TİS) imzalayarak sonuçlandırdı. Kasım 2012 tarihinde yürürlüğe giren “Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu” yasasıyla işletmelerde sendikalaşma barajını % 50’den, % 40‘a düşürmesiyle
birlikte Tez Koop-İş Sendikası bakanlığa başvuru yaparak TİS istedi. Şubat ayında bakanlığın verdiği çoğunluk kararıyla M-S İşvereni ile Tez Koop-İş Sendikası Mart ayında TİS görüşmelerine başladı. Sendikanın verdiği taslak üzerinde yapılan görüşmeler sonucunda ilk Toplu İş Sözleşmesi 31.07.2013 tarihinde imzaladı.
TİS görüşmesi için 53 madde sunan sendika: 39. madde- çocuk yardımı 42.madde- yakacak yardımı 43.madde- giyim yardımı 47.madde- yıllık ücretli izin harçlığı 49.madde- askerlik yardımı Yukarıda belirtilen maddeleri taraflar TİS’den çıkardılar.
Sendikadan verilen bilgide TİS sürecinde 13 görüşme yapılmıştır. “Bu görüşmelerde işverenin katı tutumuna karşı sendika olarak direnç göstermeye ve işçiler lehine daha fazla hak alma tutumumuzu son ana kadar sürdürmeye çalıştık. Ancak işveren bakanlığa yaptığımız başvurudan sonra yeni mağaza ve çok sa-
Ekim 2013 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
TÜMTİS Sendikası’nın DHL’de yaklaşık 2 yıldır sürdürdüğü örgütlenme çalışması başarıyla sonuçlandı. TÜMTİS’in DHL’de örgütlenme çalışması 2012 yılında başladı. DHL patronunun sendikalaşmaya verdiği cevap 37 işten çıkarmak oldu. İşten çıkarılan işçiler İstanbul-Kıraç ve Kocaeli-Gebze DHL depoları önünde direnişe geçti. 15 Haziran 2012’de başlayan direnişin 476 gününde TİS yetkisi kesinleşti. TÜMTİS Merkez Yönetim K u r u l u ’n u n “ B İ R L İ K V E MÜCA DELE K A Z A NDI, D H L’ D E T İ S Y E T K İ M İ Z KESİNLEŞTİ!” başlıklı, 7 Ekim tarihli açıklamasının bir bölümü şöyle: “DHL’ de örgütlenme mücadelemiz, direnişimizin 185. gününde kurulan Hak-İş’e bağlı Öz Taşıma İş sendikası tarafından da engellenmeye çalışıldı. Öz Taşıma İş Sendikası örgütlenme çalışmamızı engellemek için işverene gönüllü hizmette bulundu. DHL depolarının bulunduğu bütün illerde Hak-İş’e bazı sendikalar sendikamızın mücadelesini engelleme çabasında işverenin emrinde oldu. İşçiler işverenin hizmetine koşan bir sendikadan kendilerine bir yarar gelmeyeceğini ve bu ihanete ortak olmayacaklarını göstererek sendikamıza üye oldular. Bu işveren işbirlikçisi sarı sendikanın oyunu da bozulmuş oldu.
5
yıda işçi almış olması sendikalı çalışan yüzdeliğimizi etkiledi. Bir grev kararı alma yönünde işyerlerine dönük yaptığımız toplantılarda bir grev yürütecek durumda olmadığımızı gördük ve TİS imzaladık. Bu toplu iş sözleşmesinde istediklerimizi alamadık, yeni bir toplu iş sözleşmesinde daha örgütlü bir güç ile daha fazla hak alabiliriz. Yer yer olumsuz tepkiler aldık, inanın çalışanların büyük çoğunluğunda olumlu tepkilerini aldık.” TİS 01.03.2013 tarihinde başlayıp 29.02.2016 tarihinde sona ermek üzere üç yıllık yapılmış. Birinci yıl için işveren 2013 Ocak ayında zam yaptığı için ücret zammı vermedi. İkinci ve üçüncü yıl enflasyon oranında zam. İki bayramda ayrı ayrı 100 TL brüt, ilköğretimde okuyan çalışanın
çocuğuna 100 TL brüt, yüksek öğretimdeki çalışanın çocuğuna 150 TL brüt, 2. Ve 3.yıl enflasyon oranında zam uygulanacak. Yeni evlenen çalışana bir çeyrek altın, çalışanın veya eşinin doğum yapması halinde 200 TL brüt ödeme yapılır. Yemek bedeli olarak günlük 12,90 TL olarak ödenen bedel ve yol yardımı 155 TL net ödemeyi
güvence altına almıştır, 2. ve 3. yıl enflasyon oranında arttırılır. İkramiye yerine her ay yansıtılacak 100 TL brüt, 2. yıl 110 TL brüt ve 3.yıl 125 TL brüt olarak, birinci yıl toplamda 1200 TL, ikinci yıl 1300 TL ve üçüncü yıl 1500 TL olarak ek ödeme alacaklar. Fazla çalışma, ücretlerini % 100 bayram çalışmalarını bir yevmiyeye kar-
şın üç yevmiye olarak ödenecektir. Kuzey Kürdistan-Türkiye’de sendikal örgütlenme önünde bir dizi engel varken, sendikal örgütlenmenin zor olduğu bir dönemde, M-S’de TİS yapılmış olunması ve yaklaşık 2000 üzerinde işçinin sendikalaşmış olması olumludur. Sendikalaşmanın zorluğunu gören M-S işçisi hak almanın da ne kadar zor olduğunu pratikte öğrenmiş oldu. En önemlisi işçiler birlikte bir güç olmayı başarmıştır. Bir dizi başarısız sendikal örgütlenme deneyiminden olumlu öğrenilmesi gereken bir örgütlenme deneyimi sunmuştur. Bu anlamda örgütlü mücadelesini bir TİS yaparak güçlendiren MediaSatürn teknoloji market işçilerine selam gönderiyoruz. 12.09.2013 Yeni İşçi Dünyası okuru
Kısa... Kısa...
Ekim 2013 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
İzmir Gaziemir Ege Serbest ettiler. Bölgesi’nde üretim yapan ve Türk-İş’e bağlı Türk Metal’in 19 Eylül örgütlü olduğu Fokker Elmo Havacılık fabrikasında çalışan işçiler, toplu iş sözleşmesinden anlaşma çıkmayınca 29 Ağustosta greve çıktılar.
6
27 Ağustos Düzce’de bulunan İntek Kalıp İskele fabrikasında çalışırken Birleşik Metal İş sendikasına üye olan 7 işçi, sendikalı oldukları için işten çıkarıldılar. Bunun üzerine işçiler 27 Ağustos günü fabrika önünde direnişe başladılar. 29 Ağustos
2 Eylül Seydişehir’de Sulama Kanalı inşaatında çalışan işçiler, 3 aydır birikmiş maaşları ödenmeDersim’de, DİSK’e bağlı diği için 2 Eylülde iş bırakma Enerji-Sen’in örgütlü olduğu eylemi yaptılar. Fırat Aksa Elektrik Dağıtım Şirketi’nde çalışan işçiler çalışma şartlarının dü z elt i l mesi ve ücretlerinin arttırılması için yapılan görüşmelerden olumsuz yanıt alınca 19 Eylülde grev kararı aldılar.
18 Eylül Şırnak’ın Silopi ilçesinde bulunan Silopi Elektrik Üretim şirketinde çalışan 400 kadar işçi, ücretlerinin arttırılması için iş bıraktılar. Talepleri karşılanana kadar direnişe devam edeceklerini ifade
24 Eylül Pendik’te bulunan lüks konut inşaatında çalışan işçiler, üç aydır ücret alamadıkları için 24 Eylül’de iş bıraktılar. İnşaatın önünde toplanarak eylem yapan işçiler, alacaklarının ödenmesini istediler. 26 Eylül Er z u r u m’ d a De v le t Su
İşleri’nce taşeron bir firmaya yaptırılan sulama kanalı inşaatında çalışan yaklaşık 350 işçi aylardık alamadıkları ücretlerinin ödenmesi için şantiye önünde eylem yaptılar. 3 Ekim Leroy Merlin işçileri Sosyal İş’de örgütlendikten sonra işverenlerle yapılan toplu sözleşme görüşmelerinde anlaşma sağlanamaması üzerine 3 Ekim günü greve çıktılar.
THY GREVİ DESTEK EYLEMİNE BİBER GAZLI, COPLU SALDIRI
Kitle polisin saldırısına rağmen yürüyüşe başladı. Yürüyüş başlar başlamaz kitle içinde olan sivil polisler kitlenin en arkasında yaka paça gözaltı yapmaya çalıştı. Kitlenin müdahalesi sonrası polis geri çekilmek zorunda kaldı. Polisin tüm saldırılarına rağmen coşkulu bir yürüyüş gerçekleştirildi. En önde Hava-iş’in “Emniyetli ve güvenli uçuş için TİS imzalansın! Atılan işçiler geri alınsın!” yazılı pankart arkasında THY Greviyle Dayanışma Komitesinin “Gezi direnişini havaalanına taşıyoruz!” pankartı yer aldı. İstanbul’da yer alan birçok forum da eyleme destek verdi. Yürüyüş boyunca: “Hava işçisi yalnız değildir!, Atılan işçiler geri
alınsın!, “Bu daha başlangıç mücadele devam!, “Baskılar, gözaltılar, tutuklamalar bizi yıldıramaz!” sloganları atıldı. Yürüyüş THY Genel Müdürlüğü önünde bulunan grev alanına kadar sürdü. Burada Hava-iş Genel Başkanı Atilla Ayçin bir konuşma yaptı. Ayçin konuşmasında şunlara değindi: “488 gündür direniyoruz. Mahkeme kararları hiçe sayılıyor. Hukuksuzluk almış başını gidiyor. THY işe alması gereken kişileri almıyor, ama grev kırıcılarını sürekli işe alıyor. Uçakların frekans numaralarını sürekli değiştirerek, sanki grev başarısızmış gibi göstermeye çalışıyorlar. Tüm bunları da hükümetten aldıkları destekle yapıyorlar.” Ayçin konuş-
masında polisin yaptığı saldırıyı da kınadı: “Bu sıkılan gazlar sırça köşklerde yaşayanları rahatsız etmez. Bizim ise nefeslerimizi kesebilir, gözlerimizi yaşartabilir ama devrim için atan yüreklerimizi durduramaz.” Ayçin’in konuşmasından sonra sırasıyla Grup Umuda Ezgi türkülerini seslendirdi, Şair Ruhan Mavruk Kalmaya Dair şiirini okudu. Yeni İşçi Dünyası okurları olarak işçilerle birlikte yürüdük. Grevdeki işçilere ve gelen kitleye Yeni İşçi Dünyası Eylül sayısı dağıtıldı. Atılan işçiler geri alınsın! Hava İş işçisi yalnız değildir 29.09.2013
PUNTO DERİ’DE DİRENİŞ Zeytinburnu’nda faaliyet gösteren Punto Deri’de çalışan işçiler anayasal haklarını kullanarak, Deri İş Sendikasına üye oldular. Sendikal örgütlenmeyi öğrenen patronlar, işçiler üzerinde yoğun bir biçimde baskı kurdu. Baskılar sonuç vermeyince, önce sendikalı 2 işçi, daha sonra sendikalı 17, toplam 19 işçi işten çıkarıldı. Direniş hak k ında Deri İş Sendikasının yaptığı açıklamanın bir bölümü şöyle: “Punto işçileri, uzun çalışma saatlerine, işverenin iki dudağı arasından çıkan her şeyin ku-
ral olduğu bir sisteme karşı; işçilerin de söz hakkını olduğu,
görüşünün alındığı, temsil edilebildiği, sorunlarını iletebildiği
bir düzen için sendika hakkının tanınmasını istiyor. Punto işçileri ailelerine, çocuklarına daha iyi bir gelecek hazırlamak istiyor, Punto işçileri insanca çalışmak ve kurallı bir çalışma düzeni istiyor. Zorla çalışmanın kaldırılması, hafta sonları dahil uzun çalışma saatlerinin sona ermesi ve yıllık izinler için yasaların sunduğu haklardan eksiksiz ve tam olarak yararlanmayı istiyor. İşçiler uluslararası markalara üretim yapan Punto temel işçi hakları konusunda bu marka-
Ekim 2013 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
29 Eylül Pazar günü THY işçilerinin havaalanı önünden THY Genel Müdürlüğü önüne düzenleyecekleri yürüyüş öncesi polis işçilere hunharca saldırdı. THY işçilerine desteğe gelen forum bileşenleri, devrimci, demokratik kurumların önü havaalanı metro girişinde polis kurduğu barikatla kesmeye çalıştı. Metro girişinde polisin kurduğu barikat dışında bina dışında da polis işçilere barikat kurdu. Metro girişinde toplanan kitle araç çıkışına doğru yürümek isterken, polis bina içerisinde kitleye biber gazı ve coplarla saldırdı. Kitle polise f lama sapları ve etraftaki çöp kovalarını polise atarak direndi. Bu esnada üç kişi gözaltına alındı. Kitle bina dışına çıktığı esnada dışarıdaki polisler kapıdan çıkanlara plastik mermilerle saldırdı. Polisin yakın mesafeden attığı bir plastik mermi Çağdaş Sinan Dağ’ın başına isabet etti. Hastaneye kaldırılan Çağdaş Sinan Dağ’ın kafasına üç dikiş atıldı. Polis görüntü almaya çalışan basına da saldırdı. ETHA (Etkin Haber Ajansı) muhabiri Erhan İrenger polisin saldırısı sonrası yaralandı. Kitle bina çıkışında işçilerle birleştikten sonra gözaltılar bırakılmadan meydandan ayrılmayacaklarını söylediler. Uzun süren pazarlığın ardından gözaltıların serbest bırakılacağı bilgisi alındıktan sonra yürüyüş korteji kuruldu.
7
lar verdiği taahhüdü yerine getirmiyor. Bizler artık bu duruma itiraz ediyoruz! İnsanca yaşamak ve onurlu bir gelecek için adım atıyor ve tüm deri işçilerine BİRLEŞİN! çağrısında bulunuyoruz. İşverene buradan bir kez daha
çağrıda bulunuyoruz. İşçilerin bu mağduriyetinin bir an önce giderilmesi, atılan işçilerin derhal işe geri alınması ve sendika karşıtı tutumlarını değiştirmeleri gerektiğini ifade ediyoruz. Yasal bir hak olan sendika hakkına karşı negatif tutumlarını
sürdürmelerinin işyerine daha fazla zarar vereceğini görmelerini istiyoruz. Sendikamız sorunların yapıcı diyalog ile büyümeden çözüme kavuşturulacağına inancı tamdır. Bu tutum değişmediği sürece bu direniş ve mücadele hem içeride hem dışarıda
kararlılıkla sürecektir bunun da bilinmesini gerekmektedir.” (http://www.deri-is.com/ icerik_detay.php?ist=57) Punto Deri işçilerinin mücadelesi haklıdır. Bu mücadeleyi destekleyelim! 08.10.2013
KAZOVA TEKSTİL DİRENİŞİ SÜRÜYOR Şişli ’ de kur u lu bu lu na n Kazova Trikotaj’da çalışan 94 işçi Ocak ayında, birikmiş maaşları ve tazminatları verilmeden işten çıkarıldı. 4 aylık maaşlarını, kıdem ve ihbar tazminatlarını alabilmek için 27 Şubat 2013 tarihinde mücadeleye başlayan Kazova Trikotaj A.Ş. işçileri eylemlerine devam ediyor. 28 Haziran Cuma günü, ''emeğimizi, ekmeğimizi, alınterimizi çalan Kazova trikotaj patronları Ümit Somuncu ve kadan çıkmayacağız'' pankartı başladı. Mustafa Umut Somuncu'dan açan işçiler fabrikayı işgal etti. Fabrikayı işgal ettiklerinde haklarımızı alana kadar fabriİşçiler 1 Eylül günü üretime karşılarında birçok makineyi
kullanılmaz halde bulan işçiler fabrikada buldukları tamamlanmamış kazakları tamamlayarak forumlarda satmaya başladı. İşçiler, kazakları forumlarda satarak kazandıkları paralarla makineleri onardı ve işyerini üretime hazır hale getirdi. İşçiler işgal edip üretime geçtikleri fabrikada ürettikleri kazakları bir defile yaparak kamuoyuna tanıttı. Alacaklarını üretim yaparak karşılamayı amaçlayan işçilerin direnişi ve üretimi devam ediyor. 08.20.2013
JUMBO FABRİKASINDA GREV BİTTİ
Ekim 2013 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
Esenyurt Haramidere’de kurulu bulunan Jumbo fabrikasında 27 Haziran’da başlayan, 77 gün süren grev 11 Eylül’de bitirildi. İşçilerin kazanılmış 4 ikramiyeleri 2,5 yıldır ödenmiyordu. İşçilerin grev öncesinde 2 maaşları ödenmemişti. Çelik İş Sendikasının grevi bitiren açıklaması şöyle: “5 TL’nin altında olan saat ücretleri, 5 TL’ye çekildi. 1. yıl için %6 ücret zammı verilerek, 2. yıl için
8
birinci 6 ay’da enflasyon oranı +1 puan refah payı, ikinci 6 ay için enflasyon oranı ve sosyal haklarda zam yapılması üzerine anlaşmaya varıldı. İkramiyeler, 10’ar günlük olarak bordroda tahakkuk ettirilerek verilecektir. Birikmiş farkların ödemesi ise 11.09.2013’de yapılmıştır. Tüm Jumbo çalışanlarına ve Çelik-İş camiasına hayırlı olsun.” (http://www.celik-is.org/ index.php/haberler1/628-jumbo-
grev-antlasma-ilesonucland) Çelik İş’in açıklaması, greve götüren taleplerin tam olarak karşılanıp karşılanmadığı noktasında açık de ğ i l . Ta le pler tam olarak karşılanmasa da, kısmi iyileştirmelerden bahsedilebilir. Bunun içinde mücadele etmek
gerektiği Jumbo grevi işçilere öğretmiştir. 15.09.2013
TEZ KOOP İŞ SENDİKASI’NA KAYYUM ATANMASI VE TAVRIMIZ Tez Koop-İş Sendikası Eski Genel başkanı Gürsel Doğru ile sendikanın bazı eski yöneticileri, 2011 yılında yapılan 9. Olağan Genel Kurulun iptali istemiyle Ankara 10. İş Mahkemesine dava açtı. Ankara 10. İş Mahkemesi, 30 Nisan 2013 tarihinde TezKoop-İş Sendikası’nın 26-27 Mart 2011 tarihlerinde yapılan 9. Olağan Genel Kurulu ve Genel Kurulda alınan kararları tüm sonuçlarıyla birlikte iptal etme,
karar kesinleştiğinde 3 kişilik Kayyum Heyeti atanmasına karar verdi. Ankara 10. İş Mahkemesi’nin 10 Nisan 3013 tarihli kararı, 12 Temmuz 2013 tarihinde Yargıtay 22. Hukuk Dairesi tarafından onandı. Üye sayısı açısından Türk İş Konfederasyonuna üye 2., Türkiye’nin 4. Büyük sendikası olan Tez Koop İş Sendikasına Kayyum atanması hakkında tezler halinde tavrımızı aktarmak
istiyoruz. *9. Olağan Genel Kural’da taşeronluğu tescilli olan sendika ağası Gürsel Doğru’nun seçimi kaybetmiş olması, sendika dışında kalmış olması olumludur. Açıkça taşeronluğu belgelenmiş olan bir sendika ağasının teşhir edilmesi, bu gibilerinin sendikal hareketten dışlanması doğrudur. *Ankara 10. İş Mahkemesi ve mahkemenin kararını onaylayan Yargıtay’ın 9. Genel Kurulu iptal etmesinin önemli gerekçelerin-
den biri; Tez Koop’a üye olan Tesco-Kipa işçilerinin şube seçimlerine katılmalarına rağmen, üst kurul delegelerinin belirlenmesinde hesaba katılmamaları ve bunun demokratik esaslara aykırı olması gerekçesidir. Sendikaya üye olan işçilerin bir bölümünün sendika Genel Kurulunda hesaba katılmaması yanlıştır, antidemokratiktir. Bu üyelerin bazı şube seçimlerine katılıp, merkez genel kurulu seçimlerinde dışta tutulması tutar-
sız ve yanlıştır. Mahkemenin bu noktada aldığı karar, bu karar hangi saiklerle alınmış olursa olsun doğru bir karardır. *Tez Koop İş, bir bölüm üye işçinin Genel Kurul kararlarında dikkate alınmamasını, onların dışta tutulmasını tüzüğünün şu maddesine dayandırmaktadır: Tez Koop İş Sendikası tüzüğün Genel Kurul seçimleriyle ilgili maddesi şöyledir: “M A DDE 13- SEN DİK A GE N E L K U RU LU N U N KURULUŞ ŞEKLİ. a) … b) Genel Kurulu oluşturacak delegelerin tespiti; … 3) “Şubelerin yönetim kurulları, şubelerine bağlı toplu iş sözleşmesi bağıtlanmış işyerlerinde çalışan ve aidat ödeyen üyelerin toplu iş sözleşmesi
yetkisi kesinleşen işyerlerinde çalışan üyelerin ve toplu iş sözleşmesinin yürürlükte olduğu işyerlerinde, bir yıldan çok olmamak kaydıyla, her ne şekilde olursa olsun hizmet akdi askıda olan üyelerin listelerini Başkanlar Kurulu toplantısından en geç 10 gün önce Genel Yönetim Kurulu’na bir üst yazı ile teslim eder.” Bir işçi sendikaya üye olduktan itibaren seçme ve seçilme hakkına sahip olmalıdır. Bu hakkın TİS yapılması, aidat ödenmesi şartına bağlanması demokratik değildir. Eğer seçme ve seçilme hakkı TİS’nin olması, aidat ödenmesi şartına bağlı olarak ele alınırsa, o zaman üyeden bahsedilemez. Tez Koop’un tüzüğünde yer alan bu madde demokratik değildir. Değiştirilmelidir. Bizim tavrımız demokratik olmayan maddeleri savunmak değil, mad-
delerin değiştirilmesi için mücadele olmalıdır. Sendikalar içinde iktidar mücadelesi yürütenler işlerine geldiği zaman tüzüğe dayanmakta, işlerine gelmediği zaman tüzüğü es geçmektedirler. Bu bağlamda bizim tavrımız açık ve nettir: İşçi sendikaya üye olduktan sonra seçme ve seçilme hakkına sahiptir. *Tez Koop İş Sendikasına Kayyum atanması, sendikanın bir süre işlevsiz hale gelmesine neden olacaktır. Bu durum sendikaya üye olan işçilere, işçi sınıfına zarar vermektedir. İşçi sınıfı içinde sendikalara var olan güvensizliği artıracaktır. *Sendikalar içinde birbiri ile mücadele eden gruplar, taraflar; birbirlerinin açıklarını kullanarak yargıya başvurmaktadırlar. Sendikaların demokratik olmasını, sendika içinde demokrasi
olmasını istiyoruz. Sendika içinde sorunlar üzerine açıktan tartışılmasını istiyoruz. Sendikalar içinde mücadelede çeşitli üçkağıtların kullanılmasına karşıyız. Sendikaların işçi sınıfının sistemi değiştirmesi için mücadele örgütleri olmasını istiyoruz. Gerçekten demokrasinin olduğu, demokratik kuralların iyi işlediği bir sendikada; seçimi kaybeden bir insanın ya da kesimin burjuvazinin yargısına gitmesini doğru bulmayız. Bu durumda yargının sendikaya müdahalesini darbe olarak görürüz. Tez Koop İş Sendikasının 9. Olağan Genel Kurulu’nun iptal edilmesinin perde arkasında sendika içi mücadelede, tarafların kullandığı anti demokratik yöntemler vardır. Yöntemler de içerik kadar önemli, bazen hatta belirleyicidir. 06.10.2013
AVM’LERDE BİR İLK!
görüşmelerinde idari konular ve çalışma koşulları ile ilgili 11 mad-
dede, parasal haklar ile ilgili maddelerin ise tamamında anlaşma
sağlanamadı. Leroy Merlin işvereni sözleşmenin birinci yılı için yüzde 4,5 ücret artışı önerdi. Sözleşmenin ikinci ve üçüncü yılları için ise herhangi bir teklif getirmedi. Asgari ücretin biraz üzerinde ücretlerle çalışan, yol ve yemek dışında hiçbir hakkı olmayan, çoğu iki yıldır zam alamayan Leroy Merlin işçilerinin grevi haklıdır. Giderek yaygınlaşan AVM’lerde günde 12 saat çalışan, asgari ücrete talim eden, iş güvencesi olmayan binlerce işçi için Leroy Merlin grevi emsal olacaktır. 14.10.2013
SENDİKANIN ÇİRKEFLİĞİ…. Sözde sendikalı olan, ELİT çikolata fabrikasında yaşananlar.. Elit çikolata fabrikasında yaşanan dramı görmezden gelen, TÜRK İŞ’e bağlı TEK GIDA İŞ Sendikası, iş verenin ve onun temsilciliğini yapan idari amirlerin, işçiye karşı olan yaptırımlarını onaylıyor ve bizzat içinde yer alarak insanlık suçu işliyor. İnsanlık suçu diyorum, çünkü gerçekten bir insanlık suçu işleniyor ELİT’te. İşçiler 12 saat çalıştırılarak ve haftanın 7 günü işyerinde geçirmek zorunda bırakılıyor. Hafta sonu tatillerinin
kullanamıyorlar. iki vardiya şeklinde çalışan işçilere gecede uzun mesai saatlerinden ve çalışmanın yoğun temposundan kaynaklı sürekli bayılanlar oluyor hemen her gece. Çoğunluğunu kadın işçilerin oluşturduğu iş yerinde bayılıp kafasını makineye çarpanlar, veya yerdeki betona çarpanlar oluyor. Ve doktor yok. Bayılan işçiler ayıltılarak tekrar çalıştırılıyor. İşverenin seçtiği ve sendikanın da onayladığı işçi temsilcileri, işçiler üzerinde ciddi bir baskı uygulamakta. Sayıca çok iş bölümünden oluşan işyerinde ve
hemen herkesin çalıştığı işlerde, egoist temsilciler, sevmedikleri işçileri en ağır bölümlere vererek keyfi uygulamalarına kurban ediyor. Oysa iş bölümleri yüksek gürültülü, ağır ve ciddi tempo gerektirdiğinden, herkesin her bölümde sadece bir saat çalışılması kararı alınmış. Ve işçilere bağırarak onları ağlatıyor. Hasta olanları eve göndermiyor, adeta ızdırap çektiriyorlar. Yemek molası 45 dakika, işçiler sayıca çok olduğundan, iki parça halinde yemeğe çıkarılıyor. Ancak hedefledikleri üretimi yakalamadıkla-
rından, tek parça halinde yemeğe çıkartılarak cezai işlem uygulanılıyor ve bu bizzat sendikanın işçi temsilcisi tarafından yapılıyor. İşyerinde çalışanlar bir yılını doldurmadan sendikaya üye edilmiyor. Buda sanırım TEK GIDA İŞ Sendikasını bir opsiyonu. Sürekli işçi çıkarılıyor ve sendika buna sessiz kalıyor. Çıkarılan işçilerin yerine taşeron işçiler alınıyor, yine sessizliğini koruyor TEK GIDA İŞ. 29.09.2013 Elit’te çalışan Yeni İşçi Dünyası okuru
Ekim 2013 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
Türkiye'de yapı marketlerde ve AVM'lerde gerçekleştirilen ilk grev olma özelliği taşıyan Leroy Merlin grevi sürüyor. DİSK’e bağlı Sosyal İş Sendikası ile Leroy Merlin arasında süren toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde anlaşma sağlanamaması üzerine grev kararı alan Sosyal İş Sendikası 3 Ekim’de greve çıktı. Leroy Merlin'in Ankara ve Bursa'daki mağazalarında gerçekleştirilen grev kararlılıkla sürüyor. Sendika ile Leroy Merlin arasında toplu iş sözleşmesi görüşmeleri Nisan ayında başladı. TİS
9
Ekim 2013 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
SENDİKAL MÜCADELEDE STRATEJİK ÖRGÜTLENME MODELİ NEDİR?
10
Sendikal mücadelede stratejik örgütlenme biçimleri ve uluslararası deneyimler konulu toplantı, 29 Eylül tarihinde Esenyurt’ta bulunan Güney Kültür Merkezi toplantı salonunda yapıldı. Toplantının konuşmacıları, ITF (Uluslararası Taşıma İşçileri Federasyonu) Türkiye koordinatörü Ramazan Bayram, ITF Örgütleme Uzmanı Belgin Desde idi. Ramazan Bayram yaptığı konuşmada; uluslararası sendikal örgütler, üst kuruluşlar hakkında bilgi verdi. İLO, ITUC, UNİ, ITF gibi üst kuruluşların kuruluş süreci, yapısı, sendikal mücadelede oynadıkları, olumlu olumsuz rolleri örnekler vererek anlattı. Belgin Desde yaptığı konuşmada; ITF’in DHL direnişi somutunda yaptığı çalışmayı örnekler üzerinden anlattı. Stratejik örgütlenme modelinin ne olduğunu, ITF’in bunu nasıl yaptığını slayt eşliğinde örnekler vererek anlattı. “Organizing, ABD’de Service Employees İnternational Union, (Hizmet İşkolu Sendikası) ve UNITE-HERE (Restoran Çalışanları Sendikası) Üye kayıplarını durdurmak ve Örgütleme faaliyetlerinde ‘radikal bir dönüşüm’ kararı almış ve bu kararı uygulaması içerisinde, şimdiye kadar uygulanan yöntemler içerisinde yararlı olanlarında sistematik hale getirildiği yeni bir örgütlenme stratejisi ve yeni araç ve yöntemler kullanma sonucunu çıkarmıştır. Bu yeni mücadele yöntemini ve yeni araçları kullanan SUİE üye kazanma, yeni büyük işletmelerde yetkili sendika haline gelme amaçları bakımından oldukça başarılı olmuştur. Birçok sendika Organizing (stratejik örgütlenme) ve örgüt-
leyici kampanya yöntemlerinin yalnızca yeni üye kazanımında yararlı olmakla kalmadığını, aynı zamanda sendikal faaliyetlerin diğer alanlarında da (üyelerin sendikanın sorunlarına daha fazla ilgi duyması, tabanın sendikal faaliyetlere katılımının artması vb. gibi ) önemli bir canlılık ve dinamizm getirdiği noktasında birleşmektedirler. Sendikaların mücadele araçları ve mücadele yöntemleri oldukça geniştir. İster dünyada isterse de uluslararası işçi ve sendika hareketinin geliştirdiği ve genelleştirdiği çok sayıda mücadele araçları ve yöntemleri var. Bu mücadele araçlarının bir bölümünü reddetmek ya da diğer bir bölümünün karşısına koymak kesinlikle yanlış ve zararlıdır. Her mücadele aracının ve mücadele yönteminin gerekli ve doğru olduğu şartlar olur. Yine kimi mücadele araçlarının daha gerekli olmadığı, uygulanması için şartların yaratılması gerektiği durumlar da olur. Kimi mücadele araçları ve mücadele yöntemleri ise bir mücadelenin çeşitli aşamalarında yararlı ve gerekli olurlar. Stratejik örgütleme (Organizing) ve örgütleyici kampanya yöntemi, sendikaların şimdiye kadar kullandığı araçların bir kenara bırakılmasını, terk edilmesini talep eden bir anlayışa sahip değildir. Tam tersine stratejik örgütleme ve örgütleyici kampanya yöntemleri, sendikaların şimdiye kadar uyguladığı yararlı stratejik, mücadele biçimleri ve mücadele yöntemlerini daha sistematik hale getirilmesini, bunların yoğun bir bilgi temelinde daha etkili kullanılmasını, yeni mücadele araçlarının ve
yöntemlerinin sendikal faaliyete kazandırılmasının, işçilerin, üyelerin, yani sendika tabanının sendikal mücadeleye daha aktif katılmasını, sendikal mücadelenin hedefi işverenlerin daha yoğun baskı altına alınmasını ve sendikal örgütlüğün hızlı ve sürekliliği sağlanmış bir tempoda güçlendirilmesini amaçlamaktadır. Başarılı örgütlenmeler yürüten sendikaların da pratiğine bakıldığında, Türkiye’ de sendikalar şu ya da bu işletmede örgütlenme konusunda karar verirken önce, faaliyet yürüttükleri işkolunda bilimsel bir araştırma yapmaya, stratejik işletmeleri belirlemeye, kendilerinin ve rakiplerinin güçlerini yeterli bir biçimde incelemeye pek ihtiyaç duymamaktadırlar. Genellikle örgütleme, belirli bir işletmedeki işçilerle ilişki kurulduğunda ya da bir kısım işçi sendika ile ilişki geliştirdiğinde kendiliğinden, kendi dinamizmi içerisinde başlamaktadır. Ancak örgütlenme faaliyeti içerisinde sorunlarla karşılaştıkça, işverenin saldırıları yorgunlaştıkça, o anda bu sorunları aşmak amacıyla müdahalelerde bulunulmaya, eylemler yapılmaya, ittifaklar ve destekçiler aranmaya başlanmaktadır. Sorunlar kapıya dayanınca planlı bir örgütlenmeye, öncelikleri belirlemeye, güçleri doğru olarak kullanmaya ve yürüyen mücadeleye geniş ve güçlü destekçiler bulmaya pek vakit kalmamaktadır. Sonuçta, bu tür örgütleme faaliyeti gereksiz güç ve enerji kaybına yol açmakta, mücadele çok uzun bir süreye yayılmakta, işverene karşı saldırısını örgütlemek için çok fırsat verilmekte, büyük bir coşkuyla başlayan örgütlenme mücadelesi, somut ba-
şarılar elde edilmediği anda ve yerde işçiler arasında moral bozukluğuna, yılgınlığa, başarıya olan inancına kaybolmasına yol açabilmektedir. Stratejik Örgütlenme ve Örgütleyici Kampanya öğretisi, Sendikaların en önemli faaliyeti olan örgütlenmenin çok yönlü olarak planlanmasını, tüm güçlerin belirli bir örgütlenme stratejisi temelinde harekete geçirilmesini ve somut bir mücadelede birlikte yürünebilecek tüm destekçilerin kazanılmasını hedefleyen bir sendikal örgütlenme anlayışıdır. Tüm bu görevlerin hakkıyla yerine getirilebilmesi için kampanyanın örgütlenmesinden doğrudan sorumlu olanların profesyonellik ve diplomatik ilişki kurallarına mümkün olan en büyük dikkati göstermeleri gerekmektedir. Eğer sendika bir mücadelenin kamuoyuna mal edilmesinde önemli bir adım atılmışsa, mücadele içerisindeki işçilerin müttefikleri genişletilmişse, işçiler yalnız olmadıklarını görmüşlerse başarı yönünde büyük adımlar atılmış, hedefe ulaşmak için çok önemli bir mesafe kaydedilmiş demektir.” Toplantıya katılanlar konu hakkında sorular sordular, görüşlerini ifade ettiler. Sorulan sorular içinde: “sendikaların okullarda sendikal haklar üzerine ders verilmesini sağlamak için neden bir şey yapmadıkları ve İLO’ya sendikalar dışında işçilerin başvuru haklarının olup olmadığı” soruları dikkat çekti. Toplantının konuşmacıları sorulan sorulara cevap verdikten sonra toplantı bitirildi. Canlı ve tartışmalı geçen toplantı verimli oldu. 29.09.2013
GEZİ SORUŞTURMALARINA KARŞI EYLEM Kamu Emekçileri Sendikası’nın çağrısıyla, Gezi soruşturmalarını protesto etmek amacıyla 9 Ekim akşamı saat 18:00’da bir eylem düzenlendi. Gezi Parkı eylemlerinden sonra Adana’da toplam 129 kamu çalışanına Gezi Parkı direnişine katıl-
dıkları, kitleyi yönlendirdikleri gerekçesi ile idari soruşturma açıldı. Bu soruşturmaları protesto etmek amacıyla, “SUSMAYACAĞIZ!” sloganı ile bir yürüyüş düzenlendi. Eylem planında Büyükşehir Belediyesi önünden AKP il binasına kadar yürümek vardı. Fakat
polis, Atatürk Parkı önünde barikat kurarak kitlenin daha ileriye geçmesine izin vermedi. Uzun süre pazarlık yapıldı, bu sırada kitle sık sık “Polis def ol, bu sokaklar bizim!, Polis simit sat, onurlu yaşa!, Faşizme karşı omuz omuza!” vb. sloganlar atıldı. Tüm
ikna çabalarına rağmen polis daha ileriye gidilmesine izin vermedi ve basın açıklaması polisin barikat kurduğu yerde yapıldı. Bası n açı k la ması nı K ESK Adana dönem sözcüsü Kamuran Karaca okudu. Açıklamada şunlar söylendi: “Tüm bu soruştur-
maların kamu emekçilerine gözdağı vermeye yönelik olduğunu biliyoruz. Bu sürecin faturaları özellikle kamu emekçilerine çıkarılmak isteniyor. Bu yöntemlerle bizleri yıldırmaya çalışıyorlar. Anayasal hakkımızı kullandığımız için bizleri cezalandırmak istiyorlar. Diğer taraftan Adana’da yapılan AKP mitingine Valilik ve Kaymakamlıklarca yazı çıkartılarak katılım zorunlu tutuluyor. Bu ikilem Türkiye’de demokratik düzenin nasıl işlediğini bir kez daha ortaya koyuyor.Bizler Genel Merkezlerimizin aldığı kararlar ve Anayasal haklarımız doğrultusunda demokratik tepkilerimizi göstermek için bu eylemlere katıldık. Örgütlerimizin hem hareketlerini sınırlandırmak hem diğer kamu emekçilerine gözdağı vermek çabasın-
dalar.Bütün bu baskılara ve şiddete rağmen, bizi biz yapan tüm değerlerimizin verdiği güçle, mücadelemizden, talepleri-
mizden ve kazanımlarımızdan vazgeçmedik, vazgeçmeyeceğiz! Soruşturma geçiren tüm arkadaşlarımızın hukuksal ve örgüt-
sel olarak yanında olacağız.” Basın açıklamasının okunmasının ardından eylem sona erdi. 10.10.2013
Kamuoyuna açıklanması birkaç defa ertelenen “demokratikleşme paketi” 30 Eylül tarihinde başbakan Erdoğan tarafından açıklandı. İlan edilen son demokrasi paketinde şunlar var: Yasal düzenlemeler gerektiren değişiklikler: *% 10 barajı yerine iki alternatifin tartışılması öneriliyor. Barajı yüzde 5’e çekip, 5’li gruplandırmayla Daraltılmış Bölge Seçim Sistemini uygulama. Üçüncü seçenek olarak da, ülke barajını tamamen kaldırarak, Dar Bölge Seçim Sistemini getirme. % 10 barajının her iki halde de geri çekilmesi olumludur. Ü l k e b a r a j ı n ı n t ü mü y l e kaldırılmasını öngören sistem ve dar bölge sistemi var olanlar içinde en demokratik olanıdır. Dar bölge seçmen sayısının milletvekili sayısına bölünmesi ile ortaya çıkacak eşit seçmen sayısına göre belirlenirse, bu en demokratik temsiliyeti beraberinde getirir; bu sistem a) en güçlü partiye b) bölgelerde en güçlü adaylara avantaj sağlar. Partilerden çok adaylar öne çıkabilir. Dar bölge sistemi o bölgede en çok oyu alanın seçildiği çoğunluk sistemidir. Bu bugünkü güç dengesinde büyük partilere, Kuzey Kürdistan’da da öncelikle BDP’ye avantaj sağlar. En fazla AKP’ye avantaj sağlar. Ancak AKP’de de diğer partilerde de merkezi yereli dikkate almaya
zorlayan, bu anlamda parti merkezi yönetimlerinin, başkanları-
ceğini söyleyerek, muhalefetin “ kimseye danışmadan iş yaptılar,
nın gücünü de sınırlayan bir rol oynar. İ şi n i l ke si aç ı sı nd a n en demokratik olan budur. Fakat dar bölge seçim sisteminin geçme şansı azdır. Daraltılmış seçim bölgesi, bugünkü seçim bölgelerinin çoğaltılması öngören bir seçim sitemidir. Bugünküne göre biraz daha demokratiktir, ancak yüksek seçim barajını korumaktadır. AKP bu konuda değişikliği “tartışacağını” sonra karar vere-
böyle demokratikleşme olmaz” vs. gerekçelerinin önünü almaktadır, aynı zamanda toplumda da bir tur daha tartıştırmaktadır. Bugünün Türkiye şartlarında en uygun olanı şöyle bir seçim sistemi olabilir: Şöyle bir seçim sistemi hem temsiliyette adaleti tam sağlama, hem de parti dışı bağımsız adayların da katılıp kazanabilme imkanı açısından en iyisi olarak görünmektedir: Türkiye/Kuzey Kürdistan seç-
men sayısına göre, eşit sayıda seçmenlerin 2 milletvekili seçeceği dar seçim bölgelerine ayrılmalı. Her seçim bölgesinde en çok oy alan aday milletvekili olarak doğrudan seçilmeli. (Çoğunluk sistemi) Burada doğrudan seçilecek birinci milletvekili için % 50+1 kazananın doğrudan seçildiği, bunun olmadığı durumda en çok oy alan iki adayın ikinci tura kaldığı iki turlu seçim de düşünülebilir. İkinci milletvekilliği ise seçimlere katılan tüm partilerin aldığı oy oranına göre (nispi temsil) dağıtılır.. Nispi temsilin Türkiye çapında sağlanması ile çoğunluk siteminde sayılmayan oyların sayısı azaltılmış olur. *Siyasi partilere devlet yardımının kapsamını genişletiliyor Siyasi Partiler Kanunu›nun Ek 1›inci maddesi değiştiriliyor, devlet yardımı için yüzde 7 olan mevcut oran yüzde 3’e çekiliyor. Yani seçime katılan siyasi partilerden yüzde 3›ü aşan oranda oy alanlara da, Hazineden ayrılan toplam kaynak içinden devlet yardımı yapılacak. Bu da burjuva demokrasisi açısından bir iyileştirmedir. % 7 üzeri partiler açısından avantajlarını kaybetme anlamına gelir. Küçük partilere yarar. Ancak yeterli değildir. Bu baraj partiler açısından daha da gerilere çekilebilir. Bunun yanında dar bölge içinde de seçime katılan bağımsızlar adaylar için de
Ekim 2013 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
DEMOKRASİ GELİYOR MU?
11
Ekim 2013 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
12
genişletilebilir. Böylece seçmen bazında gerçekten de belli bir gücü sahip olduğunu düşünen herkes aday olabilir. Bu siyasi katılımı arttırır. *Siyasi Partiler Kanunu›nun 20›inci Maddesini değiştiriliyor; ilçede teşkilatlanma için, beldelere teşkilat kurma zorunluluğunu kaldırılıyor Bu partilerin örgütlenmesinin önündeki bir formel zorluğun kaldırılması anlamına geliyor. Küçük partilere yarıyor. *Seçim Kanunu›nun 15›inci Maddesi›ne bir ek yapılıyor, tüzüklerinde yer almak ve 2 kişiden fazla olmamak kaydıyla, partilere eş genel başkanı sistemini uygulama imkanı getiriliyor. Bu BDP’nin şu an yasaya rağmen yaptığı uygulamanın önündeki yasal engeli kaldırıyor; “tek başkan”lık sisteminin yıkılmasının yasallığını kaldırıyor. *Siyasi Partiler Kanunu›nun 11›inci maddesinde yapılması öngörülen değişiklikle, siyasi partilere üye olmayı daraltan, kısıtlayan bazı engeller ortadan kaldırılıyor. Seçim Kanunu hükümlerine göre, oy verme hakkına sahip olan herkesin, siyasi partilere de üye olabilmesinin önünü açılıyor. Bu amaçla, 11›inci Maddenin B Bendindeki 6 kısıtlayıcı engel de ortadan kaldırılıyor. Bütün bunlar olumlu değişikliklerdir. *298 Sayılı Kanunu›nun ilgili maddesi değiştirilerek, siyasi parti ve adaylar tarafından yapılacak her türlü propagandada Türkçe›nin yanında farklı dil ve lehçelerin de kullanılabilmesi mümkün hale getiriliyor. Aynı şekilde, ön seçimlerde farklı dil ve lehçelerde propaganda imkanı getiriliyor. Siyasi Partiler Kanunu›nun 43›üncü Maddesindeki kısıtlayıcı hüküm kaldırılarak, ön seçimlerde de Türkçe‘den başka bir dil ya da lehçeyle propaganda imkanı sağlanıyor. Bu değişiklik Türkiye/Kuzey Kürdistan gerçekliğinin kabulü anlamına geliyor. Türkçenin imtiyazlı konumu kaldırılıyor. Bu özellikle Türkçe olmayan ana dillerin önündeki engellerden birinin kaldırılması anlamına geliyor. Seçim sistemi konusunda öngörülen değişiklikler 12 Eylül’ün kurduğu faşist sisteminden, gerici burjuva demokratik bir seçim sistemi yönünde uzaklaşma anlamına; gerici burjuva demokrasisi yönünde ilerleme anlamına geliyor. Kuşkusuz çok daha iyisi yapılabilir. Fakat en demokratiği bile
sonuçta gerici burjuva demokrasisini kurmaya ve yaşatmaya yöneliktir. Bizim bu bağlamda taleplerimiz hep daha fazla doğrudan demokrasi unsurlarının sistem içine yerleştirilmesi yönünde olmalıdır. Genel burjuva demokratik anlayışların yerleştirilmesi yönünde değişiklikler: *Nefret saikiyle işlenmesi durumunda, belirli suçların cezaları arttırılıyor. Belirli suçlar, kişinin, dili, ırkı, milliyeti, rengi, cinsiyeti, engelliliği, siyasi düşüncesi, felsefi inancı, dini veya mezhebi nedeniyle işlenirse, cezası daha da ağırlaştırılıyor. Kişinin cinsel tercihinin yapılacak değişiklik içinde sayılmaması eksikliktir. LGBT bireylere yönelen cinayetler de nefret suçları kapsamına alınmalıdır. Ayrımcılıkla daha etkin mücadele etmek için, ceza miktarları arttırılıyor. Kişinin, inançlarının gereğini yerine getirmesi dolayısıyla, belli haklarını kullanmasını, belli haklardan yararlanmasını engelleyenler ceza kapsamına alınıyor. Bu sebeple işlenen suçun cezası da 1 yıldan 3 yıla kadar artırılıyor. Ayrımcılıkla mücadele ve eşitlik kurulu kuruluyor. Ayrımcılık yasağının ihlali halinde, konuya ilişkin görev ve yetkisi bulunan kamu makamları, ihlali sona erdirmek, sonuçlarını gidermek, tekrarlanmasını önlemek üzere gerekli tedbirleri almakla yükümlü kılınıyor. Bütün bunlar aslında başta Irkçılık olmak üzere ayrımcılığa karşı yasal engeller getirilmesi anlamına geliyor. AB’ye uyum bağlamında yapılan bütün yasal değişikliklerde olduğu gibi burada da tabii uygulamanın ne olduğu belirleyici olacak. *Yaşam tarzına saygı, Türk Ceza Kanunu ile güvence altına alınıyor. Türk Ceza Kanunu›nda yapılacak değişiklikle, dini inancı gereğinin yerine getirilmesinin engellenmesi de ceza kapsamına alınıyor. Dini ibadet ve ayinlerin, bireysel olarak da yapılmasının engellenmesi de bu kapsama alınıyor. ‹Cebir veya tehdit kullanarak, ya da hukuka aykırı başka bir davranışla, bir kimsenin inanç, düşünce veya kanaatlerinden kaynaklanan yaşam tarzına ilişkin tercihlerine müdahale edenlere ya da bunları değiştirmeye zorlayanlara, 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası getiriliyor. B u r a d a ‘ Ya ş a m t a r z ı n a
saygı’nın içeriği somut olarak dini inançların yaşanmasına müdaha leye karşı çı k ı lması biçiminde dolduruluyor. Kemalist devletin kendi dinini yaratıp, bunun dışındakilere (Lozan anlaşmasında koruma altına alınan Müslüman olmayan azınlıklar dışında) kendi dinini dayatması pratiğine son veriliyor. Bu aslında “cumhuriyet devrimleri” denen “devrimler” içinde sayılan tekke/zaviye vb.nin kapatılmasının yasal olarak ortadan kaldırılması; var olan ve yaşananın kabulüdür. Atatürk Cumhuriyetçileri için bu “karşı devrim”dir. Aslında ne biri devrimdi, ne de bu karşı devrim. *Yapılacak bir başka düzenlemeyle, Türk Ceza Kanunu›nda, belirli harflerin kullanılmasından dolayı var olan cezai müeyyide kaldırılıyor. Bu aslında fiilen de uygulama alanı kalmayan bir Q, X, W ihlalinin ceza kanunundan çıkarılması; somutta Kürtçe yazı dilinin önündeki yasal bir engelin kaldırılması anlamına geliyor. *2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Hakkındaki Kanunda önemli değişiklikler öngörülüyor: Bu kapsamda, öncelikle, toplantı yer ve güzergahının belirlenmesinde katılımcılığı sağlama öngörülüyor. Mülki Amir, bundan böyle ilgili Sivil Toplum Örgütlerinin görüşlerini almak suretiyle, nihai kararını verecek. Toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin süreleri de uzatılıyor: Açık yerlerde, güneşin batışından bir saat önceye kadar sürebilen toplantılar, güneş batmadan dağılacak şekilde; kapalı yerlerde saat 23›e kadar süren toplantılar da, saat 24›e kadar yapılabilecek. Toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde, hükümet komiseri uygulamasına son veriliyor. Bu bağlamda öngörülen değişiklikler andaki duruma göre bir iyileştirme anlamına gelmesine rağmen, kuşkusuz gösteri hakkını hala çok sınırlayan bir uygulamayı sürdürüyor. *Yeni düzenlemelerle özel okullarda farklı dil ve lehçelerde eğitim verilmesini mümkün hale getiriliyor. Türkçe dışındaki dillerde eğitim ve öğretim konusunun ele alındığı, 2923 Sayılı Kanun’a yapılacak bir Ek ile, Özel Eğitim Kurumları Kanunu hükümlerine tabi olmak üzere, farklı dil ve lehçelerde özel öğretim kurumu açılabilecek. Bu kurumlarda eğitim ve öğretimin yapılacağı dil ve lehçe-
ler Bakanlar Kurulu›nca tespit edilecek. Milli Eğitim Bakanlığı, bu tür kurumların açılmasına ve denetimine ilişkin esasları çıkaracağı bir yönetmelikle düzenleyecek. Programlar, Kanun›da yer aldığı gibi, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından belirlenecek. Yine mevcut Kanun›da yer aldığı gibi, bu okullarda da belli dersler Türkçe olacak. Bu aslında “Anadilde eğitim”in, şimdilik genel değil “özel okullar” da olması kaydıyla önünün yasal olarak açılması demek. Bu açıkça Ana dilde eğitim hakkını tanıyoruz demeden, bunun uygulamasının önünü açmak demek. *Köy isimlerinin değiştirilmesinin önündeki yasal engel kaldırılıyor. 19 4 9 t a r i h l i İ l İ d a r e s i Kanunu›nun 2›nci maddesinde yer alan ve dayatma içeren ibareyi kaldırarak, köylerin 1980›lere kadar kullandıkları tarihi isimlerini yeniden alması mümkün hale getiriliyor. Mevcut Kanun›da belirtildiği gibi, Köy isimlerinin değiştirilmesi, İçişleri Bakanlığının onayıyla olacak. Bu aslında toplumsal talebin olduğu her köyde köy isimlerinin eski tarihi isimlerine döndürülmesinin yolunun açılması demek. İl ve İlçe isimlerinin değiştirilmesi için mevcut kanun hü k münce yasa l düzenleme gerekiyor. Hükümet adına İl ve İlçe isimlerinin değiştirilmesi yönünde taleplerin Hükümet olarak dikkate alacağı açıklanıyor. AKP’nin yasa yapacak çoğunluğa sahip olduğu bilindiğinde, örneğin Tunceli yapılan Dersim’in yeniden kendi ismine yasal olarak kavuşmasının önünde engel yoktur. *Bu isim değiştirmeler kapsamında Nevşehir Üniversitesi›nin isminin de, Hacı Bektaş-ı Veli Üniversitesi olarak değiştirileceği ilan edildi. Bu kuşkusuz “demokratikleşme paketi” denen paketten çok daha fazla şeyler bekleyen Aleviler açısından bir “gönül alma”nın ötesine geçmeyen bir jest. Yine de Türkiye siyaseti açısından bir yenilik. *12 Eylül 2010›da yapı lan Anayasa değişikliğiyle, kişisel verilere Anayasal güvence getirilmişti. Şimdi, bu Anayasa maddesinin uygulamasını sağlamak için, taslağı hazır olan kanun Meclis’e g ö n d e r i l i y o r. H ü k ü m e t i n açıklamasına göre, kişilerin özel bilgileri ilgisiz kişiler tarafından kullanılamayacak, ilgisiz kişilerle
Yasal düzenleme gerektirmeyen/idari düzenleme ile gerçekleştirilmesi öngörülen değişiklikler: *Kılık kıyafet yönetmeliği değiştirilerek, kamu kurumlarında başörtüsü yasağı kaldırılıyor. Yönetmeliğin 5’inci maddesinde değişiklik yapılarak, kadın çalışanların giyimleri üzerindeki ayrımcı ihlaller kaldırılıyor. Resmi elbise giymek zorunda olan, Türk Silahlı Kuv vetleri mensupları, Emniyet mensupları, yargıda Hakim ve Savcılar bunun dışında tutuluyor. Var olanın resmen de ilanı bu
aslında, fakat Kemalistler açısından tam bir “karşı devrim”! Emniyet mensupları, ordu mensupları ve hakim ve savcılarda yasağın sürmesi, salam taktiği yalnızca. *İlkokullardaki öğrenci andı uygulaması kaldırılıyor. Geçen yıl ortaokullarda kaldırılmış olan “Türküm doğruyum.. la başlayıp “varlığım Türk varlığına armağan olsun” la biten ant saçmalığının şimdi ilk okullarda da kaldırılması, Türk ırkçılığına vurulan bir darbedir. Ulusalcılar açısından ise ihanettir bu tabii. *Mor Gabriel Manastırı arazisi, manastır vakfına iade ediliyor. Bu aslında tarihi bir haksızlığın kabulü, Süryanilere bir haklarının teslim edilmesi anlamına geliyor. Olumlu bir adım. *Romanların vatandaşların dil ve kültürleri ile, karşılaştıkları sorunlara ilişkin araştırmalar yapmak, çözüm önerileri üretmek amacıyla, bir üniversite bünyesinde, Roman Enstitüsü kurulacak. Bu da, TC devleti açısından aslında çok milliyetli bir devlet olma olgusunun kabulü, Türk olmayan milliyetlerden vatandaşların da eşit vatandaşlar olarak görülmesi yönünde atılan pratik bir adım anlamına gelir. Erdoğan’ın 30 Eylül’de bir basın toplantısında açıkladığı ve
Eğitim Köşesi BORSALAR III Vadeli piyasada gerçek bir alışveriş söz konusu değildir. Gelecekte yapılacak bir alışverişin anlaşması söz konusudur. Vadeli piyasanın iki biçimi vardır: 1.Kesin vadeli piyasa: Burada alıcı ve satıcı, vadesi tespit edilmiş bir gelecekte, belli bir alışveriş için anlaşma yaparlar. Örneğin alıcı, satıcı firmaya, 6 ay sonra elindeki .. firmasının tahvillerinden 10 bin adedi, tahvil başına şu kadar fiyatla alacağının garantisini; satıcı da o fiyatla satacağının garantisini verir. Kesin vadeli piyasada yapılan bu anlaşma feshedilemez. Fakat anlaşmanın iki tarafın da kabulüyle ertelenmesi mümkündür. İşlem vadeli olduğundan, kuşkusuz bu süre içinde taraflardan birinin iflası vb. ile, işlemin tamamlanmaması, kesilmesi mümkündür. 2.Muhayyer piyasa: Burada da gerçek bir alışveriş söz konusu değil, belirlenmiş bir vade sonrasında alışveriş anlaşması söz konusudur. Kesin vadeli piyasadan ayrı olarak bu piyasada ancak alıcı taraf, sözleşmeyi vadesi geldiğinde tek taraflı bozma hakkına sahiptir. Muhayyer piyasa da pek çok borsada iki tipe ayrılır: 1.Primli piyasa. Bu tip piyasada, alıcı taraf vadesi geldiğinde, daha önce yapılan anlaşmayı bozması halinde önceden saptanmış
“Türkiye’de, bugüne kadar, tek bir paket halinde açıklanan en kapsamlı reform sürecini başlatıyoruz. Bu süreci en kısa zamanda tamamlayacak, yeni hedeflere doğru ilerlemeye devam edeceğiz.” şeklinde değerlendirip sunduğu “demokratikleşme paketi” bir bütün olarak ele alındığında faşizmden gerici burjuva demokrasisine geçişte küçümsenmemesi gereken değişiklikler içeriyor. Bunlar: -Açık Türkçü/ırkçı tavırlardan uzaklaşmalar, -12 Eylül rejiminden uzaklaşma yönünde değişiklikler, *-Bireysel özgürlüklerin genişletilmesi yönünde değişikliklerdir. Bunlar yeterli mi? Tabii ki değil! Bunlar gerçek anlamda bir burjuva demokrasisi açısından büyük eksiklikler de taşıyor. En başta devletin aşırı merkezi yapılanması ve yapısı ile ilgili bir değişiklik yok bu pakette. Kürt ulusunun ulusal hakları, bütün milliyetlerin tam hak eşitliği konusunda da paket çok eksik. Burjuva hukukunun gerçek anlamda egemenliğinin sağlanması konusunda da paket eksik. Fakat bütün bu eksiklikler ilerde tamamlansa bile sonuçta varılacak yer en iyi halde gerici -her zaman faşist tedbirlerle ve edimlerle destekli- gerici burjuva demokrasisidir. Biz bunu
teşhir ederiz. Bizim istediğimiz gerçek bir demokrasi, halkın iktidarı, halkın demokrasisidir. Fakat halk demokrasisi için devrim mücadelemizde burjuva demokrasisinin sınırları ne kadar geliştirilmiş olursa, o bizim mücadele şartlarımızı o ölçüde iyileştirir. Bunu da tespit ederiz. Bu anlamda faşizmin burjuvazinin bizzat kendisi tarafından çözülmesi de bizim işimize yarar. Gelişmeleri yokmuş gibi davranamayız. Hep daha fazlasını talep etmeliyiz. Tabii esas sorun uygulamadır. Uygulamaya bakmalı, yasaların uygulanmasının takipçisi olmalı, hep daha fazlasını istemeliyiz. Bu bağlamda önümüzdeki yerel ve genel seçimlerde temel talebimiz temsiliyeti gerçek anlamda sağlamanın önündeki tüm engellerin bütünüyle kaldırılması olmalıdır. Her türlü seçim barajı -bu ne oranda olursa olsun- gerçekte temsiliyete engeldir. Bütün seçim barajları kaldırılmalıdır. Seçim sistemleri içinde en demokratik olanı kuşkusuz nispi temsil sistemidir. Barajsız, nispi temsili de içeren her seçim bölgesinin 2 milletvekili göndereceği dar bölge sistemi, en demokratik seçim sistemidir. 03.10.2013
ve “prim” adı verilen bir ceza ödemek zorundadır. 2.Opsiyonlu piyasa. Burada artık alıcı açısından şu kadar tahvil satın alınacağı yönünde bir taahhüt değil, şu kadar süre sonra, şu kadar tahvil “satın alabilme hakkının” satın alınması söz konusudur. Bu satın alma hakkına “opsiyon” denir. Opsiyon sahibi, vadesi geldiğinde, borsa kurumları tarafından belirlenmiş opsiyon fiyatına, sözleşmenin yerine getirilmesini isteme hakkına sahiptir. Opsiyonlu piyasa artık spekülasyonun en uç noktada olduğu, gerçek metaların değil, fiktif sermayenin de değil, satın alma hakkının alınıp satıldığı bununla para kazanıldığı bir piyasadır. Şimdi iletişim ve bilgi işlem tekniklerinin olağanüstü derecede gelişmiş olduğu ortamda, borsalar sermayenin uluslararası alanda olağanüstü hızlı hareket etmesinin, dolaşımının araçları olarak ve her şeyden önce de sömürünün kapitalistler arasındaki paylaşımının araçları olarak geçmişe göre daha da önemli bir rol oynamaktadırlar. Türkiye’de ilk borsa, Osmanlı İmparatorluğu döneminde, Kırım Savaşı’nın yarattığı mali koşulların zorlamasıyla, “Dersadet Tahvilat Borsası” adıyla İstanbul’da kuruldu. Daha çok devlet borçlanmasının bir kurumu olarak işlev gördü. 1906’da ismi “Eshem ve Tahvilat Borsası” olarak değiştirildi. Cumhuriyet döneminde, 1929 yılında çıkarılan bir yasayla “Menkul Kıymetler ve Kambiyo Borsası” adıyla yeniden düzenlenen borsa, gerçekte ekonomide fazla bir rol oynamadı. 1985’te İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nın (İMKB) kurulmasıyla birlikte 1929’dan 1985’e kadar var olan “Menkul Kıymetler ve Kambiyo Borsası” kaldırıldı. İMKB, Türkiye’de gerçek kapitalist borsacılık açısından bir dönüm noktası oldu. Bu borsa üzerindeki devlet denetimi, daha önceki ile karşılaştırılamayacak kadar gevşetilmiş durumdadır. 30.09.2013
Ekim 2013 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
paylaşılamayacak. Burada yasa taslağında gerçekten yapılmak istenenin ne olduğuna metin üzerinde bakmak gerekir. Gizli polis teşkilatının ve onun özel yetkilerinin olduğu yerde özel hayatın güvenliği ve korunması boş laftır. *Yardım toplama konusunda kurum tekelleri kaldırılıyor. Yapılacak yasal düzenlemeyle “Vatandaşımız, bundan sonra yardımlarını hür iradesiyle istediği yere verebilecek.” Bu düzenlemeyle THK gibi Kemalist kurumların belli konulardaki yardım toplama tekeli kaldırılıyor! Egemenlerin iktidar dalaşında bu hiç te önemsiz olmayan bir adım! Gerçekte var olan durumun yasal olarak da tespiti.
13
YENİ İŞÇİ DÜNYASI TEMMUZ 2013 SAYISINDA ÇIKAN ''MISIR'DA ASKERİ DARBE... NE SİSİ, NE MURSİ, NE BAASÇI, NE DE DİNCİ DİKTATÖRLÜK!” YAZISI ÜZERİNE KISACA Yazıyla bir bütünlük olarak bir sorunum yok. Yalnız yazının bir paragrafı öyle konmuş ki devrimcilerin devrim mücadelesi vermesi boşunaymış anlamını çıkartıyor. Ne diyor yazıda ''Hiç kimsenin seçilmiş bir hükümeti seçim dışı bir yolla devirme hakkı yok.'' Oysa biz devrimciler bu kapitalist-emperyalist sistemi şiddete dayalı devrimle yıkmak istiyoruz ve bunun mücadelesini veriyoruz. Biz devrimciler seçim yollarını kullanarak, parlamento yoluyla iktidar olma diye bir derdimiz yok. Kaldı ki parlamento yoluyla iktidar olma mücadelesi verilmiş bir dizi örnekler var önümüzde. Bu örneklere bakıldığında gayet açık olarak şu gö-
rülmektedir. Hâkim sınıfların çıkarına ters düştüğünde olabildiğince sert yöntem ve tedbirlerle, açık faşizmle saldırmakta. Bu saldırılar çoğu zaman askeri darbeyle sonuçlanmakta ve sonucu da çok ağır olmaktadır. Mısır'da yapılan son seçimlerin katılım oranına bakarsak şunu çok iyi görebiliriz: Mursi hiç bir zaman çoğunluğu almadı. Seçime katılım oranı yüzde 42'dir, seçime katılmış olanların yüzde 51’ni aldı. Halkın yarısı bile bu seçime katılmış değil. Bir de anayasa halk oylaması var; ona katılım daha da azdır. Tabii bu sonuçlardan hareket edecek olursak emekçi halk memnun kalmayacaktır. Bir dizi eylem-
likler gerçekleştirecektir. Hâkim sınıf temsilcileri de yönetemez durumda olacaktır ve neticede de öyle oldu. Hâkim sınıflar yönetemez duruma düştü. ''Hiç kimsenin seçilmiş bir hükümeti seçim dışı bir yolla devirme hakkı yok.'' tespitini biz ancak burjuva demokrasisinden talep edebiliriz. Buna burjuvalar, hâkim sınıflar ne kadar riayet eder o ayrı. Neticede de riayet etmemişlerdir ve uluslararası emperyalist burjuvazinin çıkarlarıyla uyuşup uyuşmasına bağlıdır. Uluslararası sermayenin çıkarına ters düşmüyorsa tabii ki birileri askeri darbe yaptığında emperyalistler ses çıkarmazlar. Mısır’da da farklı bir şey olma-
mış ve emperyalist burjuvazi bu darbeye karşı da sessizliğini korumuştur. Bu cümle, bu biçimiyle devrimci görüşü yansıtmamaktadır ve aynı zamanda kitlelere yanlış bilinç de vermektedir. Verilen bilinç ise şu; seçilmiş olanları sadece ve sadece seçim yolu ile yıkmak. Eğer sizler seçim yolu ile iktidar olamıyorsanız susun ve hakkınıza razı olun anlamını da taşır. Başka bir şey çağrıştırmıyor. Bu aynı zamanda seçilmiş ve hükümet olmuş bir partinin iktidarını da onaylamak anlamına gelir. 24. 07. 2013 Yeni İşçi Dünyası Okuru
Ekim 2013 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
“MISIR’DA ASKERİ DARBE, NE SİSİ, NE MURSİ, NE BAASÇI, NE DE DİNCİ DİKTATÖRLÜK” BAŞLIKLI YAZIYA GELEN ELEŞTİRİ ÜZERİNE
14
Yeni İşçi Dünyası Temmuz 2013 sayısında, Mısır’da yapılan askeri darbe hakkında tavır takındık. Bu yazımıza, bir okurumuz tarafından eleştiri getirildi. Okurumuzun eleştirisini temel alarak, eleştiriye konu olan düşüncelerimizi biraz daha açmak istiyoruz. Eleştiriye konu olan yazının bütünlük içerisinde okunması ve değerlendirilmesi gerekir. Bu anlamda, eleştiri getirilen cümlenin ön tarafında ve arkasında söylenenler önemlidir. Yazıda, gayet somut olarak Mısır’da yapılan askeri darbe hakkında tavır takınılıyor. Somut olarak bugünü ve burjuva demokrasisini tartışıyoruz. Bugünü tartışırken, “ne İslam soslu “muhafazakâr demokrasi“, ne de güya laiklik adına savunulan Baasçı / Kemalist diktatörlüklerden yana” olmadığımızı anlatıyoruz. Her iki kliğin de sömürücü sınıfların değişik kesimleri olduğunu belirtiyoruz. Bu kesimlerin özde birbirlerinden farklı olma-
dığını söylüyoruz. Ve burjuvazinin çokça lafını ettiği demokrasiyi uygulamasını talep ediyoruz. Kimi ülkelerde olduğu gibi, Mısır’da da kitleler Mübarek rejimine karşı ayaklandı. Diktatör devrildi, yerine yenileri geldi. Bunun temel nedeni, işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin örgütsüz olmasıdır. Egemen sınıflar, örgütsüz halkın haklı talep ve mücadelelerini, aralarındaki iktidar dalaşının bir kaldıracı olarak kullanıyor. Alıntı yapılan cümlenin üst tarafında şunlar söyleniyor: “Biz ne İslam soslu “muhafazakâr demokrasi“, ne de güya laiklik adına savunulan Baasçı /Kemalist diktatörlüklerden yanayız. Bunlar gerçekte aynı sömürücü sınıfların değişik kesimlerinin işçiler emekçiler üzerindeki diktatörlükleridir, yoktur birbirlerinden özde farkları. Fakat burjuvazinin egemen olduğu yerde, bu gerçeği hiç unutmadan, biz mümkün olan en geniş demokrasiden de yanayız. Doğrudan
demokrasinin araç ve gereçleri ne kadar gelişkin olursa, işçi ve emekçilerin bilinçlenmesi ve örgütlenmesi için imkânlar o ölçüde artar. Bu yüzden biz ne adına olursa olsun askeri darbelere ilke olarak karşıyız. Halkın oyuna, sonuç ne olursa olsun saygı gösterilmesi bizim burjuva demokrasisinden de minimum talebimizdir. Çoğunluğun adına, çoğunluğu temsil etme iddiasıyla, azınlığın hiçe sayılmasının burjuva anlamda demokrasi ile ilgisi olmadığı gibi; çoğunluk iradesinin yokmuş sayılması, sadece kendinin “ halk” diğerlerinin hiçe sayılması da o demokrasiden o kadar uzaktır.” Burada yazılanlar açık ve net. Burjuvazi kendi demokrasisini överken, serbest yapılan seçimleri örnek veriyor! Halkın egemenliği ve sandığın ne kadar önemli olduğu anlatılıyor. Burjuvaziye diyoruz ki; madem seçimler savunduğunuz demokrasinin bir gereği ise, o
zaman Mursi seçimle gelmiş ve seçimle gitmesi gerekmez mi? Yaşadığımız sistemde, devrimcilerin, komünistlerin burjuva demokrasisinin sınırlarını genişletme ve kazanımlar elde etmek için mücadele etme görevleri var. Devrimciler, reformlar için mücadeleyi reddetmez. Reformlar için mücadeleyi devrimci mücadeleye bağlı olarak ele alır ve yürütür. Bizim demokrasiye, doğrudan demokrasi unsurlarının katılması için de burjuva demokrasisinde mücadele etme görevimiz var. Burjuva demokrasisinin sınırlarını genişletmek için mücadelenin yürütülmesi ve kazanımlar elde edilmesi, burjuva diktatörlüğünün yıkıldığı anlamına gelmez. Burjuva demokrasisinde, doğrudan demokrasinin unsurlarını ne kadar katabilirsek katalım, yine de bu burjuva diktatörlüğüdür. Hiçbir burjuva diktatörlüğünde, ikili iktidara burjuvazi izin vermez. Ya halkın iktidarı, ya da burjuvazinin iktidarı. Orta yol yok-
sadece siyasi alanda değil, ekonomik alanda da önemli rol oynuyor. Ordu, Mısır’ın en büyük kapitalistlerinden biridir. Mübarek’in devrilmesinin ertesinde, üç aşamalı parlamento seçimleri yapıldı. 28 Kasım, 4 Aralık 2011 ve 3 Ocak 2012’de yapılan ve eski rejimin kendi kazanması için koyduğu kurallar, onların belirlediği seçim yasası çerçevesinde yapılan seçimlerde, “Müslüman Kardeşler”in seçim ittifakı olarak gösterilen “Hürriyet ve Adalet Partisi” %37,5 oy oranı ile birinci parti oldu. HAP, seçimlerle gelen 498+ Askeri Yönetimin atadığı 10 sandalye olmak üzere 508 sandalyeli parlamentonun 235 sandalyesini elde etti. Aynı seçimlerde Mursi’den daha dinci, açıkça şeriat yanlısı, Selefist Nur Partisi aldığı % 27,5 oyla,123 milletvekilliği kazandı. Bu, Mısır’da ilk defa İslamcıların da kendi partileri ile katıldığı seçimlerdi. Kurallar eski rejim tarafından belirlenmişti. Onlar için İslamcıların seçim kazanması felaketti. Bunu engelleyebilmek için bir dizi oyuna da başvuruldu. Kimi adayların seçime katılması vetolarla engellendi vs. Buna rağmen seçimlerden İslamcılar büyük bir çoğunlukla, Müslüman Kardeşler’in AKP’nin benzer partisi olan “Hürriyet ve Adalet Partisi” birinci parti olarak çıktı. Başkanlık seçimlerinin ilk turu 23-24 Mayıs 2012’de yapıldı. Eski rejimin ve Askeri Şura’nın adayı Ahmet Şefik %23.66, Mursi ise %24.78 oy aldı. Başkanlık seçiminin ikinci turu öncesinde, parlamento için yapılan seçimler eski rejimin önemli kalelerinden biri olan Anayasa Mahkemesi tarafından 14 Haziran 2012 de alınan bir kararla “belli bölümlerinde geçersiz” ilan edildi. Ülkenin gerçek yöneteni durumunda olan “Askeri Şura”, ikinci turun başladığı gün olan 16 Haziran’da parlamentoyu dağıttığını ilan etti. Bu açıkça Mursi’nin başkanlığına da göz yumulmayacağının ilanı, seçmenlere bir tehditti. İkinci tur başkanlık seçimleri 16-17 Haziran 2012’de yapıldı ve Mursi böyle bir ortamda yapılan seçimlerde % 51.73 oy oranı ile başkanlık seçimlerini kazandı. Okurumuz, seçimlere katılma oranını yazıyor ve Mursi’nin çoğunluğu sağlamadığını iddia ediyor! Okurumuz yanılıyor. Yukarda seçimlere katılan çoğunluğun Mursi’yi seçtiğini yazdık. Okurumuz yine iti-
raz ediyor ve seçimlere katılma oranı % 42’di diyor. Parlamento seçimlerine katılım % 62’dir. Başkanlık seçiminin ilk turunda seçime katılım %45, ikinci turda seçime katılma oranı resmi açıklamaya göre % 51,8’dir. Daha önce yapılan seçimlerle karşılaştırıldığında bunlar Mısır’da hem mutlak rakam, hem oran olarak en yüksek katılımlı seçimlerdir! İlk defa şimdiye dek tek partinin faşist diktatörlüğü ile yönetilmiş olan bir ülkede, gerçekten birçok adayın katılımı ile seçimler yapılıyor. Ve seçimlere en yüksek katılım yaşanıyor. Seçimler bağlamında, burjuva demokrasisi denen şey bu. Bugün burjuva demokrasisinin uygulandığı birçok ülkede, seçimlere katılma oranı Mısır’da seçime katılma oranına göre daha azdır. Okurumuz, Mısır’da hâkim sınıfların yönetemez duruma düştüklerini belirtiyor. Bu söylemler gerçeği yansıtmıyor. Yukarda da belirttiğimiz gibi, Mısır’ın defakto yöneticisi ordudur. Ordu sadece siyasi alanda değil, ekonomik alanda da en büyük işverendir. İlk başkanlık seçimlerinde, Mursi’nin kazanması ile iktidarı Müslüman Kardeşlerle paylaşmak tehlikesi ile karşı karşıya kaldı ordu. Mursi, siyasi iktidar mevkilerini kendi lehine genişletmeye başlayınca, yerleşik iktidar sahiplerinin direnişi başladı. İktidar kavgasında, Nasırcı/ Baasçı güya laiklik savunucusu (bizde Kemalist diktatörlüğe benzer) askersel/sivil bürokrasi iktidarı askeri darbe ile yeniden tahkim edildi. Olan budur. Devam edelim. Okurumuz şöyle yazıyor: “‘’Hiç kimsenin seçilmiş bir hükümeti seçim dışı bir yolla devirme hakkı yok.’’ sözcüğünü biz ancak burjuva demokrasisinden talep edebiliriz. Buna burjuvalar- hâkim sınıflar ne kadar riayet eder o ayrı.” Evet, tam da sorun budur. Biz burjuva demokrasisinden talep etmekle yetinmiyoruz. Burjuva demokrasisinin sınırlarının daha da genişletilmesi için mücadele edilmesi gerektiğini belirtiyoruz. Bu sorun hakkında yukarda yazdık. Var olan bütün çizgi boyunca gericileşmiş olan burjuva demokrasileri, gerçekte “ hep bana demokrasisi”dir. Burjuvaziye göre; ortada bir sandık olacak ve oylar özü itibarıyla birbirinin kopyası olan düzen partileri arasında dağılacak! En azından, sandıktan kim çıkar ise, burjuvaların çıkarlarına dokunmayacak! Seçilenler burjuva
çıkarlarına dokunur ise, burjuvaların demokratlıkları oracıkta sona erer. Emperyalist burjuvazinin Mısır’da yapılan askeri darbeye sahip çıkması çıkarlarının gereğidir. Eleştiriye konu olan cümlenin bağıntısından koparılmaması gerektiğini yukarda açıkladık. Yazıda gayet somut olarak, Mısır’ın durumu ve askeri darbe üzerine tavır takınılıyor. Evet, burjuvazinin egemenliğini sürdürdüğü sistemde de, ilkesel olarak askeri darbelere karşı çıkmak zorundayız. Askeri darbelere karşı çıkmamız, mevcut burjuva yönetimlerini savunduğumuz anlamına gelmez. Burjuvazinin ikiyüzlülüğünü teşhir ediyoruz. Bir yandan seçimlerin demokrasinin gereği olduğu söylenecek, diğer yandan seçimle işbaşına gelmiş Mursi askeri darbe ile iktidardan uzaklaştırılacak! Burjuvazinin savunduğu demokrasinin merkezinde kendi çıkarları vardır. Sonuç olarak, ‘’Hiç kimsenin seçilmiş bir hükümeti seçim dışı bir yolla devirme hakkı yok.’’ cümlesi tartışılan bağıntıda doğrudur. Bu cümlenin tartışma bağıntısından koparılarak, devrimin de parlamenter yol ile olabileceği sonucunu çıkarmak yanlıştır. Yaşadığımız sistemde, özgürlükler alanının genişletilmesi ve burjuva demokrasisinin sınırlarının daha da genişlemesi için çalışmak görevdir. Burjuvazinin demokrasi ama yalnızca benim için anlayışını ve pratiğini teşhir etmek görevimizdir. İşçilere, emekçilere gerçek demokrasinin ancak, emekçilerin kendi iktidarında, halk demokrasisinde ve sosyalizmde olabileceği bilincini taşımamız gerekir. Aynı zamanda fakat işçilerin emekçilerin çoğunluğunun desteğine sahip olmayan bir halk demokrasisinin ve sosyalizmin de gerçekte imkânsız olduğunu bilmemiz gerekir. Komünistler, sosyalistler, burjuvazinin iktidarı şartlarında da demokrasinin savunulmasında, demokratik hakların genişletilmesi mücadelesinde, doğrudan demokrasi unsurlarının savunulmasında en önde gitmelidir. Demokrasiyi içselleştirmeyen, kendi içinde yaşamayan bir sosyalist-komünist o sıfata layık değildir. İşçileri, emekçileri demokrasi ve sosyalizm bilinci ile donatmamız görevimizdir. Bunun için önce kendimizin demokrasiyi içselleştirmemiz gerekmektedir. 08.08.2013 Yeni İşçi Dünyası
Ekim 2013 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
tur, olamaz. Tabii ki yürütülen mücadele ile burjuva demokrasisinin sınırları genişletilebilinir. Burjuva demokrasisinin sınırlarını genişletmek için mücadele yürütürken, gerçek demokrasinin işçilerin emekçilerin iktidarında olduğunu da anlatırız. Biz, bu yazıda burjuva demokrasisini tartışıyoruz. Seçimle gelen Mursi’nin askeri bir darbe ile iktidardan uzaklaştırılmasını doğru görmediğimizi belirtiyoruz. İlkesel olarak askeri darbelere karşı olduğumuzu ilan ediyoruz. Okurumuz, bu tespitlerden yola çıkarak, “devrimcilerin devrim mücadelesi vermesi boşunaymış anlamını”n çıktığını söylüyor. Yazının konusu Mısır’da yapılan askeri darbeye karşı tavırdır. Mısır bağlamında veya burjuva demokrasisinin sınırlarını genişletme isteğimizi belirtmemiz, şiddete dayalı devrimi savunmadığımız ve seçim yollarını kullanarak iktidara geleceğimiz sonucu çıkmaz. Mısır bağlamında “seçilen bir hükümetin seçimler dışında bir yolla iktidardan götürülmesi” bizim kabul edeceğimiz bir şey değildir. Burjuvazi ikiyüzlüdür. Burjuvazi, güya demokrasi yanlısıdır! Çıkarları zedelendiği zaman, savunduğu demokrasiyi bir kenara koymaktadır. Demokrasiden anladığı ise, 4-5 yılda bir kurulan sandıktır. Mısır’da ilk defa sandık kurulmuş ve yapılan seçimler sonucu Mursi başkanlık koltuğuna oturmuştur. Hangi bağıntıda neyi tartışıyoruz? Mısır’da yapılan askeri darbe bağıntısında tartışıyoruz. Tartışılanın ne olduğu kavranmazsa ve bağıntısından koparılırsa, yanlış sonuçlara varılabilinir. Okurumuz, yazıda söylenenleri bağıntısından koparıyor ve yanlış sonuçlar çıkarıyor. Şimdi somut olarak Mısır’da ne olduğuna bakalım. Ekim 1981’den Şubat 2011’e kadar, Mısır’da Mübarek diktatörlüğü hüküm sürüyordu. Mısır’da Mübarek döneminde de, kelimenin gerçek anlamıyla askeri bir rejim vardı. Mısır, olağanüstü hal yasalarıyla, sıkıyönetimle yönetildi. 2005 tarihinde yapılan son başkanlık seçimine kadar, yapılan dört başkanlık seçiminde de tek aday Mübarek’ti. 2005’te ilk kez çok adaylı seçim yapıldı. Fakat bu çok adaylı seçimlerde örneğin yasaklı olan Müslüman Kardeşlerin seçime katılma durumu zaten yoktu. Mübarek’in iktidarda olduğu tüm dönem boyunca, halka, muhalefete baskı ve zulüm uygulandı. Ordu
15
DÜNYADAN İŞÇİ HABERLERİ YUNANİSTAN’DA GREV HAFTASI
BANGLADEŞ'TE KÖLELİK yor" dedi. ÜCRETİNE BÜYÜK İSYAN Grev nedeniyle başkent yakınBangladeş'te on binlerce tekstil işçisi insanlık dışı ücretlere karşı grev başlattı. Sokaklara çıkan işçiler, asgari ücretin insanca yaşanabilecek seviyeye çıkarılmasını istedi. Ucuz tekstil işçiliğinin yaygın olduğu Bangladeş'te binlerce işçi kölelik ücretine isyan etti. İşçiler insanlık dışı ücret politikasına tepki gösterip greve çıktı. Ülkenin en önemli ihraç sanayi olan tekstilde 4 milyon kişinin çalıştığı belirtiliyor. 20 milyar dolarlık bu sektörde ihracatın yüzde 60'ı Avrupa'ya gidiyor. İşçilerin kazancı ise ayda 38 dolar olarak belirtiliyor. İşçiler ücretlerinin aylık 103 dolara yükseltilmesini talep ediyor. Bu yılın başlarında Bangladeş hükümeti ücretlerde yüzde 20 artışı kabul etmişti ama işçiler "insanlık dışı ve aşağılayıcı" bu ücretin artırılmasında ısrarlı. Bi r le ş i k Te k s t i l İ ş ç i l e r i Federasyonu Başkanı Nasma Akter grevdeki işçilere yaptığı konuşmada "Sırtımız duvara karşı, yani sesimizi güçlü çıkarmaktan başka bir seçeneğimiz yok. Taleplerimizin gerçekleşmesi için herhangi bir şeyi yapmaktan tereddüt etmeyeceğiz. Biz merhamet beklemiyoruz, ekonomi bizim ücretlerimizle hareket edi-
larında 300'den fazla fabrikanın kapandığı belirtildi. İşçilerin otoyolu trafiğe kapattığı ve bazı araçlara zarar verdiği kaydedildi. Polise göre otoyol 10 bin işçi tarafından kapatıldı. Yine polisin iddiasına göre fabrika yakınlarında birçok üretimi durdurmak için zor kullanıldı. Bangladeş'te işçilerin sorunu sadece ücret değil. Üç ay önce bir fabrikanın yıkılması sonucu 1100 işçi hayatını kaybetmişti. Haziran ayında yüzlerce işçi kirli su içtiği için zehirlenmiş ve hastaneye kaldırılmıştı. İşverenler Avrupalı müşterilerinin fiyatlar arttığında ihracatı kestiğini söyleyerek ücret artışına karşı çıkıyor.
Yu n a n i s t a n’ d a L i s e Öğretmenleri Sendikası (OLME) ve okul güvenlik görevlileri işten çıkarma ve zorunlu yer değişimine karşı 5 günlük grev kararı aldı. Yapılan eylemde İdari Reform Bakanlığı’na doğru yürüyüşe geçildi. Yürüyüşe polis gaz ve coplarla müdahale etti. Eylemde sık sık “Hükümet’i AB’yi IMF’yi kovalım” sloganları atıldı. Öte yandan Yunanistan İşçi Sendikaları Federasyonu‘nu da, 4 saatlik iş bırakma eylemi ile hükümetin ve Troyka’nın kamuda açığa alma ve işten çıkarma önlemlerini protesto etti. Bu greve hemşire ve doktorlar da hastanelerdeki çalışma koşulları ve sağlık sisteminde ki değişime karşı kendi talepleriyle katıldı. 2008 krizinden sonra Yunanistan da işsizlik % 28′e ulaşmış durumda. Hükümetin kemer sıkma politikaları işçi sınıfı üzerinde ağır ekonomik zorluklar yaratıyor. Sınıfın her bölüğüne dokunan bu sorunlar grev dalgalarıyla karşılanıyor. Yunanistan hükümeti, AB ve IMF’nin talebi doğrultusunda 2013 sonuna kadar 25 bin memurun işine son verecek.
POLONYA DA İŞÇİLER AYAKTA
Polonya'nın başkenti Varşova'da Eylül ayının ilk haftasında başlayan işçilerin protesto eylemleri Eylül ortasında doruk noktasına ulaştı. Sendikaların çağrısıyla toplanan 100 binden fazla işçi hükümetin devrilmesini istedi. Dayanışma Sendikası (Solidarnosc) ve Sendikalar Birliği OPZZ'nin öncülüğündeki protestolar, Polonya'da son yıllarda düzenlenen en geniş katılımlı eylemler olduğu belirtildi. Donald Tusk başbakanlığındaki liberal hükümetin istifasını isteyen halk, hükümeti yalancılık ve yolsuzlukla suçluyor. Hükümete karşı uzun zamandır devam eden tepkilerin sokağa taşmasına yol açan ise emeklilikle ilgili yapılan düzenlemeler oldu. Emeklilik yaşının 65'ten 67'ye yükseltilmesi ve çalışanların haklarının gevşetilmesi, sendikaları harekete geçirdi. Daha yüksek asgari ücret ödenmesi, emeklilik yaşının aşağı çekilmesi, daha iyi bir sağlık sigortası sunulması ve daha kapsamlı bir sosyal devlet anlayışının benimsenmesini isteyen sendikalar, ayrıca anayasadaki değişikliklerin de halk oylamasına sunulmasını gerektiğini savunuyor. 03.10.2013
Yeni Dünya İçin ÇAĞRI Sahibi ve Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Metin Yoksu • Yönetim Yeri ve Adresi: Fatih Mah. Bahçeyolu Cad. Ülbeği İş Merkezi No: 9 Kat: 4 Esenyurt - İstanbul • Tel/Fax: (0212) 620 67 57 • e-mail: info@ydicagri.net • web: www.ydicagri.net YDİ ÇAĞRI Sayı 165 nin İşçi Özel Sayısı • Ekim 2013 • Fiyatı: Türkiye: 1,00 TL · Türkiye Dışı: 1,00 Avro Baskı: Berdan Matbaacılık Davutpaşa Cad. Güven San. Sit. C Blok No: 215-216-239 Topkapı/İstanbul Tel: (0212) 613 11 12 • Yayın Türü: Yerel Süreli