Yeni Dünya İçin ÇAĞRI • Özel Sayı • Haziran 2012 • Fiyatı: 1,00 TL
Havacılık hizmetlerinde grev yasağına hayır!
Kamu Emekçileri İş Bıraktı
Direnişin 12. Gününde İşçiler BEDAŞ’A Yürüdü
Tunus Dersleri
Güvercin Anıldı
Tedaş İşçilerine Karşı Baskılar Sürüyor
5 Haziran Dünya Çevre Günü Emekçiler Torba'ya Girmeyecek!
HAVA YOLLARINDA GREV ARTIK YASAK!
Haziran 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
B
2
irçok iş kolunda olduğu gibi hava hizmetlerinde de grev yasaklandı. Sermayenin çıkarları gerektirdiğinde çok kısa zaman zarfında burjuvazinin “ahır”ı diye de adlandırılan Meclis yasakçı kararlar alabiliyor. Yıllardır hem coğrafyamızda işçi haklarını savunduğunu iddia eden tüm kesimlerin ve hem de uluslararası alanda sendika örgütlerinin baskılarına rağmen, Türk devletinin hiçbir hükümeti 12 Eylül faşizminin artığı olan Sendikalar Yasası ve Grev Lokavt, Toplu Sözleşme Yasasını değiştirmedi. Çünkü sermaye bu yasaların sayesinde daha da büyüdü ve yeni dolar milyarderleri ortaya çıktı. Şimdi de Uluslararası Çalışma Örgütü ILO’nun toplantısında bu konu ele alınacak. Ama sermaye düzeninin bir parçası olan AKP hükümeti hep çıkaracağını söylediği Toplu İş İlişkileri Kanununu bugüne kadar çıkarmadı. Aslında 2821 sayılı Sendikalar Kanunu ve 2822 sayılı Grev, Lokavt ve Toplu Sözleşme Yasasından özde farkı olmayan ve fakat çok küçük çapta da olsa değişiklikler öngören bu yasanın çıkarılması bazı sermaye çevrelerince istenmedi. Bu sebeple de yasa bekletilmektedir. Hatta bir yıl daha çekmecede bekletileceği söylentileri dolaşmaktadır. Hükümetin hava işkolunda grev yasağını yasalaştıracak yasanın çıkarılmasını engellemek isteyen, Hava İş Sendikası ve bu sendikanın üyeleri yaptıkları eylem sonucu 300’ün üzerinde işten çıkarılmakla karşı karşıya kaldılar. Bu yetmezmiş gibi jet hızıyla meclisten yasakla ilgili yasa çıktı. Evet, şimdi resmen hava iş kolunda grev yasak. Yeni bir yasak zinciri daha oluştu. Bu konu ile ilgili olarak birçok açıklama yapıldı. Bu grev yasağı girişiminin engellenmesi için ortak mücadelenin gerekli olduğu doğru olarak tespit edildi. G e re k K a mu E me k ç i l e r i Sendikası KESK ve gerekse DİSK özellikle bu konuda iddialı açıklamalarda bulundular. DİSK “Direnişinizle dayanışma içindeyiz” dedi. DİSK’e bağlı Birleşik Metal İşçileri Sendikası “Kabul etmemek yetmez, birleşik bir mücade-
leyi başlatmanın zamanıdır. Tüm duyarlı kesimleri bu mücadelenin aktif öznesi olmaya çağırıyoruz.” dedi. Yine Hava İş Sendikası’nın Genel Başkanı Atilay Ayçin “1995’i unutmasınlar” diyerek 1995’te 128 gün süren direnişlerini örnek gösterdi. Hava İş Sendikası’nın üyesi olduğu Uluslararası Taşımacılık İşçileri Federasyonu(ITF) örgütlü oldukları 152 ülkede Hava İş’in eylemine destek amacıyla e-posta kampanyası başlattı. Tüm bunlara rağmen yasa meclisten geçti. Cumhurbaşkanı tarafından onaylandı. Bu yasa ile havacılık hizmetlerinde grev yasaklandı ve ama aynı zamanda bu iş kolunda toplu sözleşme imzalama hakkı da ortadan kaldırıldı. Bu imzalanmış bulunan uluslararası sözleşmelere de aykırı bir tutumdur. Ama ne gam? “Ben istedim yaptım” mantığıdır bu. Buna karşı mücadele etmek gerekir. 1 Mayıs 2012’de yaklaşık 700 bin kişi Taksim’e yürüdü. Düşmana inat! Peki, bu örgütlü bir güç müydü? Sendikalar mücadele çağrısı yaptılar, yapıyorlar. Peki, hani nerede mücadeleleri? Biz mi göremiyoruz? İşçi sınıfının diğer örgütleri de mücadele edelim tavırları takındılar. Tamam, mücadele edelim… Peki, hangi güçle? Atilay Ayçin 1995’i hatırlatıyor. Tamam, o zaman buyurun şimdi de yapın. Yıllardır o sendikanın Genel Başkanlığı yapmak neymiş görelim. Şimdi kendi öz gücüne dayanamayacak kadar zayıf olan bu sendikanın adına yapılan açıklamada CHP’nin Anayasa Mahkemesine gitmesine ve Av r upa İnsan Ha k la r ı Ma h keme si ’ne bel bağlamaktadırlar. Peki, bunlar burjuvazinin çıkarlarını koruyan kurumlar değil midir? Biz bunları zorlayıp bir şeyler koparmaya çalışmalıyız. Fakat esas gücümüzün üretimden ve hizmetten geldiğini nasıl unutabiliriz? Sınıf sendikacılığı bu mu? Yerli yersiz “Stalinistlerin sınıf hareketine verdiği zarar”dan bahseden bu Troçkist bayların sınıf mücadelesi yürütmelerine engel olan şey nedir?
Sınıf mücadelesinin kuru laflarla yürütülemeyeceğini, bizzat sınıfın üretim içerisindeki gücünden geldiğini, hizmet sektöründe ise bu gücün verdiği hizmetten geldiğini ve ancak üretimin topyekun durdurulduğu ya da hizmetin topyekun durdurulduğu durumlarda sermayeye ve onların yardakçılarına geri adım attırılabileceği akıllarına gelmiyor mu? Madem grev yasağına karşı mücadele edecektiniz, o zaman yaklaşık 20 yıldır sendikanın başında olanların tüm hizmet birimlerinde, gerektiğinde o birimleri harekete geçirecek Grev ve Mücadele Komitelerini örgütlemeleri gerektiği çok açık değil midir? Kendi üyesini böyle bir mücadeleye hazırlamayanların sınıf sendikacılığı adına konuşmaları boş laf değil midir? Mücadeleye bir bölüğü süreceksiniz ve ama bunun devamı gelmeyecek ve dolayısıyla bu bölük işten atılacak. Az değil 300’ün üzerinden emekçi işinden alınıp sokağa atılıyor ve çokça genel grev lafı edenlerin bunun gereğini yapmamaları ya da yapamamaları sınıfta kalmanın açık ifadesi değil midir? Evet, gerek Hava İş Sendikası yöneticileri ve gerekse değişik açıklamalarla dayanışmadan bahsedenlerin tutarsızlığı çok açık ortadadır. Ya dayanışmanın ve sınıf mücadelesinin lafını etmeyeceksiniz ya da 300’ün üzerinde işçinin, emekçinin işinden edildiği bir durumda üretimi ve hizmeti durdurarak sermayeye geri adım attıracaksınız. Doğrusu budur, yapılması gereken budur. Bunu yapmayanların yalancı pehlivan
gibi peşrev çekmesi yakışık almaz bir durumdur. Ama sınıf adına konuşanlar ve gerçekte sınıftan kopuk olanların bu laflarına biz alıştık artık. Sınıfın bu sendika yöneticilerine doğru dürüst bir güveni de kalmamıştır. Yaklaşık 25 milyon çalışanın olduğu bu coğrafyada toplu sözleşmeden yararlananların sayısının 700 binlerle ifade edilmesi bile bu güvensizliğin had safhada olduğunu göstermesi için yeterli veridir. Her ne kadar anti-demokratik yasaların arkasına sığınılıyorsa da, bu yasalara rağmen ciddi çalışma yapıldığında büyümenin mümkün olduğu ortadadır. O zaman bu görevi yerine getirecek sınıfla bütünleşmiş, sınıfın çıkarlarından gayri bir çıkarı olmayan bir sınıf partisinin yaratılması görevi acilen yerine getirilmelidir. Bolşevik tipte yaratılmış böyle bir partinin sınıfla birlikte sınıfa doğru önderlik ederek sermaye karşısında sınıf kavgasını amansızca sürdürmesi ve bu mücadeleyi devrimle taçlandırarak sermaye sınıfının iktidarını alt etmesi ancak mümkündür. Yoksa sınıf mücadelesi lafını ağzında geveleyen reformistlerin ve revizyonistlerin önderliğinde -şimdi Hava İş somutunda da görüldüğü gibi- sermayeye karşı sınıfın galibiyetini sağlamak imkanlar dahilinde değildir. Öyleyse iş başına… H AY D İ , K E N D İ S I N I F PARTİSİNİ İNŞA ETMEYE… İKTİDARA! 07.06.2012
Hava İş Sendikası üyelerinin direnişi sürüyor
Havacılık hizmetlerinde grev yasağı getiren yasa, jet hızıyla Cumhurbaşkanı tarafından imzalanarak yürürlüğe girdi. Hava İş Sendikası üyesi, kabin memuru, pilot, kaptan, teknik
serviste çalışan işçiler; grev yasağı getiren yasa tasarısı Meclis gündemine getirildiği dönemde, iş durdurma, iş yavaşlatma eylemleri yaptı. THY A.O., THY Teknik A.Ş.,
bu meşru hak arama eylemlerini gerekçe göstererek, 305 Hava İş Sendikası üyesini işten çıkardı. İşten çıkarılan işçilerin, Hava İş Sendikası’nın, çıkarılan işçilerin işe dönme ve grev yasağına karşı mücadelesi sürüyor. İstanbul Atatürk Havalimanı Dış Hatlar Geliş kapısı önünde direnişlerini sürdüren işçileri direnişin 9. gününde ziyaret ettik. Genel Başkan Atilay Ayçin, Hava İş Sendikası yöneticileri ve işten atılan işçiler ile sohbet ettik. 5 Haziran’da sendika yetkilileri ile THY A.O. arasında, işten atılan işçilerin geri alınması için bir görüşme yapılmış. Hava İş işten çıkarılan üyelerinin işe iadesini talep ederken, işveren net bir tavır takınmamış. İşe iade davalarının açılması için, işverenin işçileri işten çıkardığını tebliğ etmesi
gerekiyor. CHP yasanın iptal edilmesi istemi ile Anayasa Mahkemesi’ne gitmeye hazırlanıyor. Havacılık hizmetlerinde grev yasağı bir başlangıçtır. Stratejik olarak adlandırılan diğer işkollarında da (liman, iletişim, enerji vb.) grev yasağı getirileceği tahmin ediliyor. Ziyaretimiz sırasında, Tez Koop İş Sendikası 1 No’lu şube yöneticileri, Carrefour işçileri de, işçilere destek ziyaretine geldi. Ziyaret sırasında “Zafer direnen emekçinin olacak!, Yaşasın sınıf dayanışması!, İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!, Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiç birimiz!” sloganları atıldı. Ziyaretimiz sırasında işçilere Yeni İşçi Dünyası’nın Mayıs sayısı dağıtıldı. 06.06.2012
Hükümet ile kamu çalışanları konfederasyonları arasında 21 gündür süren, 2012-2013 toplu sözleşme görüşmelerinin anlaşmazlıkla sonuçlanması üzerine 23 Mayıs’ta kamu çalışanları ülke genelinde greve çıktı. Hükümet 2012 için ücretlere yüzde 3,5+4, 2013 için 3+3 zam teklif etti. Hükümetin zam oranını yeteriz bulan KESK, Türkiye Kamu Sen, Birleşik Kamu İş, Türk Sağlık Sen, Eğitim İş’e bağlı kamu çalışanları bir günlük iş bıraktı. İstanbul’da Sirkeci Gar’ı ve Çapa Tıp Fakültesi önünde toplanan KESK’e bağlı binlerce sendika üyesi, Beyazıt Meydanı’na yürüdü. Beyazıt Meydanı’nda miting yapıldı. KESK’in grev talepleri şunlar: “Grevli toplu sözleşme. İnsanca yaşayacak bir ücret. Güvenceli istihdam. Ek ödemeler emekliliğe yansıtılsın. Ücretlerimiz vergi artışından etkilenmesin. Kadın emekçilere pozitif ayrımcılık. Baskılar son bulsun.” KESK Genel Başkanı Lami Özgen yaptığı konuşmada, kamu emekçilerini yok sayan zihniyetin toplu sözleşme masasına yüzde 3+3 zam teklifi ile geldiğini, konfederasyonların taleplerini görmezden gelerek onlarla dalga geçtiğini söyledi. Lami Özgen, “KESK, kamu emekçilerinin taleplerini yok sayan, geleceğini ipotek altına almaya çalışanların oyunlarını bozmaya kararlıdır. Bizlere tek teminatı şiddet, baskı ve daha fazla yoksulluk olanlara karşı bizim teminatımız fiili meşru mücadele geleneğimiz olmaya devam edecektir. Tüm emekçileri, işçileri, halkımızı, yoksulluğun, sefaletin, baskıların karanlık dünyasına karşı mücadele içinde birleşmeye ve geleceğimize sahip çıkmaya çağırıyoruz” diye konuştu. DİSK Genel Sekreteri Adnan Serdaroğlu, İTO Başkanı Taner Gören’in yaptıkları konuşma ardından miting son buldu. Yürüyüş ve mitingde, Yeni İşçi Dünyası Mayıs sayısı, YDİ Çağrı sayı 157’nin satışı yapıldı. 23.05.2012
Haziran 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
Kamu Emekçileri İş Bıraktı
3
DİRENİŞİN 12. GÜNÜNDE İŞÇİLER BEDAŞ’A YÜRÜDÜ 120 Endeks okuma işçisi, iş akitlerinin feshi verilerek hukuksuz biçimde işten çıkarıldılar. İşten atılma gerekçeleri maaşlarını zamanında ve tam istemek, güvenli çalışma koşullarıyla birlikte sendikada örgütlenme olarak gösterildi. İşçilerin işten atılma “gerekçelerine” baktığımızda, patronların örgütlü işçiden korktukları ortadadır. Enerji işçileri yaşanan hukuksuzluğu teşhir etmek ve haklarını geri almak için direnişin 12. gününde Taksim Tramvay Durağından Talimhane BEDAŞ önüne kadar yürüyüş gerçekleştirdi. En önde “Havada (THY), K a rada(BEDA Ş) Her Yerde Direniş!”, “BEDAŞ’ta Taşeron İşbirliğine Son!”, “Kürtajla Değil Taşeron la Uğ raş!”, “BEDAŞ Ta ş e r o n u K o r u m a İ ş ç i n e Sahip Çık!”, “Her Taşeron Bir Uludere’dir!” yazılı dövizler ve “Taşerona Teslim Olmayacağız!” Enerji-Sen imzalı pankart yer aldı. Pankartın arkasında sendika önlüklerini giyen direnişteki işçiler, halen çalışmakta olan işçiler yer
aldı. Yürüyüş boyunca “Direne direne kazanacağız!, Havada karada her yerde direniş!, Zafer direnen emekçinin olacak!, Bedaş şaşırma sabrımızı taşırma! vb.” sloganlar, Talimhane’de bulunan 4 ve 5 yıldızlı otellerin yanından geçilirken gür bir şekilde atıldı. Yürüyüşe yaklaşık 300 kişi katıldı. BEDAŞ önüne gelindiğinde, içeride çalışanlara dışarı gelmeleri ve eyleme destek vermeleri çağrısı yapıldı. Basın açıklamasından önce eyleme destek veren Dev-Sağlık İş Başkanı kısa bir konuşma yaptı. Ardından çeşitli kurumların temsilcileri söz olarak eyleme desteklerini sundular. Yeni İşçi Dünyası olarak yürüyüş boyunca işçilerle birlikte yürüyerek desteğimizi sunduk. Basın açıklamasını enerji işçilerinden Arif İnan Başgedik okudu. Basın açıklamasında “ İş hukukunun 34. maddesine göre 20 günü aşkın süre maaşımızı almadığımız takdirde biz işçilere verilen iş edimini yerine getirmeme hak-
kımızı kullandık. Bu kararımızı BEDAŞ’a, taşeron yetkililere bildirmemize rağmen fesih yapıldı. Oysa biz her gün işyerinde maaşımızı alıp derhal işe başlamak için bekliyorduk.” Açıklamanın devamında “Lütuf istemiyoruz. Hakkımız olanı istiyoruz. Ama şunu çok iyi biliyoruz ki hak verilmez alınır” denildi. İşçiler, basın açıklamasının so-
nunda 4 Haziran Pazartesi itibari ile direnişlerine sadece mesai saatleri içinde değil, çadır kurarak haklarını alana kadar gece gündüz nöbet tutarak devam edeceklerini açıkladılar. Basın açıklamasının ardından türküler eşliğinde halaylar çekildi ve eylem sona erdi. 01.06.2012
Haziran 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
Tedaş İşçilerine Karşı Baskılar Sürüyor
4
Sendikaya üye oldukları için işlerinden atılan ve yaklaşık üç aydır Tedaş binası önünde direnişte olan Tedaş işçileri aynı günde iki defa gözaltına alındılar. 23 Mayıs günü sabah 8.30 sıralarında gözaltına alınan işçiler daha sonra serbest bırakıldılar. Bunun üzerine tekrar Tedaş önüne dönen işçiler öğleye doğru yeniden gözaltına alındılar. Gerekçe ise daha öncekiler gibi yine “kaldırım işgali” idi. Aynı gün yapılan kamu grevi eyleminden sonra sendika temsilcileriyle bir grup işçileri ziyaret etmek için Tedaş önüne yürüdü. Bu sırada işçilerin Adli Tıp muayenesinde olduğu öğrenildiğinden Tedaş’tan önce Adli Tıp Birimi önüne yüründü. Burada sloganlar, alkışlar ve ıslıklarla işçilere destek olundu. İşçilerde Adli Tıp Birimi balkonundan kitlenin attığı sloganlara eşlik ettiler. Daha sonra Tedaş önüne yüründü ve gözaltına alınmayan işçiler ve aileleriyle bir araya gelindi.
Sendika temsilcisi üç kişi müdürlerle görüşmek için randevu istediler. Bunun üzerine “muhatap biz değiliz taşeron firmadır” denilerek bir taşeron firma yetkilisini binanın önüne gönderdiler. Bu kişiyle bir müddet konuşma yapıldı, ama müdürlerle görüşmek için ısrarcı olundu. Ardından kabul edilen randevu talebine karşılık sendika temsilcilerinin karşısına
müdür yardımcıları ve avukatlar çıkartıldı. Öğrendiğimiz kadarıyla bir sürü yasal prosedürden bahsederek, kendilerinin yetkili olmadıklarından bahsederek görüşmeyi geçiştirmişler. Sonuç olarak Sendika temsilcileri görüşmeden elleri boş döndüler. Buna karşın sürecin takipçisi olacaklarını ve Tedaş işçilerine destek olacaklarını ifade ederek ayrıldılar.
Bu tür gözaltılar ve para cezalarıyla işçiler yıldırılmaya çalışılıyor. Moralleri ve mücadele azimleri üzerinde baskı oluşturulmaya çalışılıyor. Tedaş işçileri bu oyunlara kanmamalı, iş, ekmek mücadelelerini sonuna kadar devam ettirmelidirler. 24.05.2012 Yeni İşçi Dünyası/Adana
Havayolu işçileri ile dayanışma büyüyor Hava hizmetlerinde, grev yasağına karşı mücadele içinde işten atılan Hava İş Sendikası üyesi işçiler ile dayanışma büyüyor. Direnişin 12. günü, 9 Haziran Cumartesi günü Sendikal Güç Birliği Platformu bileşenleri havalimanı içinde kitlesel bir yürüyüş gerçekleştirdi. Havalimanı giriş kapısı önünde toplanan SGBP bileşenleri, kortej oluşturarak dire-
nişte bulunan işçilerin beklediği Dış Hatlar Geliş kapısı önüne kadar yürüdü. Burada basın açıklaması yapıldı. SGBP dönem sözcüsü TÜMTİS Genel Başkanı Kenan Öztürk basın açıklaması yaptı. Kenan Öztürk, grev yasağının kaldırılması, atılan işçilerin geri alınması için mücadeleye devam edeceklerini, saldırılara boyun eğmeyecek-
lerini açıkladı. Hava İş Sendikası Genel Başkanı Atilay Ayçin yaptığı konuşmada, direniş süreci üzerine bilgi verdi. Anti demokratik, hukuksuz grev yasağı ve işten atmaya karşı sonuna kadar mücadelede kararlı olduklarını açıkladı. Yürüyüş ve basın açıklaması sırasında; “THY şaşırma sabrımızı taşırma!, Atılan işçiler geri alın-
sın!, Grev haktır, yasaklanamaz!, Yaşasın sınıf dayanışması!, İş, ekmek yoksa, barışta yok!, Gün gelecek, devran dönecek, AKP halka hesap verecek!, Susma sustukça sıra sana gelecek!” sloganları atıldı. BDSP, direnişçi Hey Tekstil işçileri, TKP de destek ziyaretinde bulundu ve basın açıklamasına katıldı. 09.06.2012
Haberler...
“İşimizi geri istiyoruz!” Taşeron firmada çalışırken, sendikalaştıkları için işten çıkarılan Adana TEDAŞ işçilerinin direnişi sürüyor. Her Cuma akşamı yapılan yürüyüş ve basın açıklamalarından biri daha 1 Haziran’da yapıldı. Atatürk Parkı önünden başlayan yürüyüşe yaklaşık 200 kişi katıldı. Yürüyüş boyunca “işimizi geri istiyoruz!”, “Tedaş işçisi yalnız değildir!”, “Susma haykır, Taşerona başkaldır!” sloganları atıldı. İnönü Parkına gelindiğinde burada bir basın açıklaması yapıldı. Açıklamada Polisin baskıları teşhir edildi. Tedaş önünde bekleme-
lerinden dolayı birçok kez işçileri gözaltına alan polis bunda başarılı olamayınca, Tedaş önünü kendisi işgal etti. Kaldırım işgali gerekçe gösterilerek işçiler gözaltına alınıyor ve para cezaları kesiliyordu. Şimdi ise Polisin suç saydığı bu fiili bizzat kendisi yapıyor. Tedaş önü çevik kuvvet karakoluna dönüştürülmüş durumda. İşçiler basın açıklamasında bu durum üzerine durdular ve tüm baskılara karşı mücadele edeceklerini belirttiler. Basın açıklaması atılan sloganlarla son buldu. 01.06.2012 Yeni İşçi Dünyası / Adana
Alevi Bektaşi Federasyonu Adana’da 3 Haziran Pazar günü saat 16.00’da “Suriye’den elini çek! Kendi ülkene bak! İnançlara eşitlik, halklara özgürlük!” adı altında bir miting düzenledi. İstasyon Meydanında düzenlenen mitinge katılım 2.000 kişi civarındaydı. Katılımın bu kadar az olması mitingi Alevi Bektaşi Federasyonu’nun tek başına düzenlemiş olması ve yapılan hazırlığın yetersiz olmasından kaynaklanıyordu. Sendikalar ve birçok devrimci örgüt temsili düzende katılarak mitinge destek verdi. Alevi Derneklerinin yanı sıra HDK bileşenleri, ÖDP ve TKP mitinge katılım göstermişti. Ayrıca Adanalı Nusayri Araplarda mitinge katılarak destek verdiler. Miting Alevi derneklerinin baş-
kanlarının yaptığı konuşmalarla başladı. Yapılan konuşmalarda AKP’nin Suriye politikası eleştirildi. Bu konuşmaların ortak özelliği Esad rejiminin baskıcı ve otoriter bir rejim olduğunun hiç belirtilmemesi ve dolaylı olarak destek verilmesi oldu. Ancak bir konuşmacının AKP hükümetinin ve Başbakanın Alevilere yönelik sözlerine karşılık, Alevilerin insan öldüremeyeceğini söylemesi dikkat çekti. Suriye’deki olayların tamamı dış güçlerin ve TC’nin kışkırtmaları olarak gösterildi. Kürt halkı üzerinde uygulanan baskı, tutuklamalar, operasyonlar, puşi takanlara, protesto eylemlerine katılan öğrencilere ceza verilmesi vb. teşhir edildi. İnançlar üzerindeki baskı ve asimilasyona değinildi. Mitingin bu bölümü doğruların yanında birçok yanlı-
şında olduğu ve uzun konuşmalarla geçti. Yapılan konuşmaların ardından Musa Eroğlu sahne aldı. Musa Eroğlu konserinin ardından miting sona erdi. Bizlerde Yeni Dünya İçin Çağrı
olarak eyleme katıldık. Üzerinde “Emperyalistler, despotlar defolsun. Tüm uluslara özgürlük!” yazılı bir ozaliti miting meydanına astık. 04.06.2012 Yeni İşçi Dünyası / Adana
Haziran 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
“Suriye’den elini çek!” mitingi
5
THY işçilerine Adana’dan destek eylemi
Türk-İş’e bağlı sendikaların oluşturduğu Sendikal Güç Birliği Platformu bileşeni sendikaların Adana şubeleri THY işçilerinin
işten çıkarılmasını ve grev yasağı getirilmesini protesto ettiler. 9 Haziran Cumartesi günü saat 12.30’da Adana Havalimanı
önünde bir araya gelen sendika yöneticileri ve işçiler THY’nın liman içerisindeki ofisine kadar sloganlarla yürüdüler. KESK’in de destek verdiği eyleme yaklaşık 100 kişi katıldı. DİSK’in eylemde temsilci düzeyinde dahi bulunmaması dikkat çekiyordu. Eyleme çoğunlukla Tümtis, Belediye-İş, Tez Koop-İş ve Hava-İş sendikasına üye işçiler katılmışlardı. Burada yapılan basın açıklamasını TÜMTİS’in Sendikal Güç Birliği Platformu’nun dönem sözcüsü olması dolayısıyla TÜMTİS Adana Şube Başkanı Halil Çekin okudu. Yapı la n açı k la mada “Tehdit altında olan işçi sınıfının bedeller ödeyerek elde ettiği sendikal hak ve özgürlüklerdir. Bu nedenle biz Sendikal Güç Birliği
Platformu olarak bu saldırıyı işçi sınıfının ve sendikalarımızın bütününe yapılmış bir saldırı olarak değerlendiriyor, bertaraf etmek için her şeyi göze alarak işçiler işlerine iade edilene ve grev yasağı kaldırılana kadar mücadele edeceğimizi ilan ediyoruz.” denildi. Açıklama “Siyasi iktidarın bu tutumuna karşı işçi ve emekçi sınıfları birleşmeye çağırıyoruz. Grev yasağı ile sendika hakkımıza, işten çıkararak iş ekmek hakkımıza karşı yöneltilen bu saldırıyı ancak bu şekilde bertaraf edebilir, yeni haklar elde edebiliriz.” denilerek bitirildi. Basın açıklamasının ardından eylem sonlandırıldı. 09.06.2012 Yeni İşçi Dünyası / Adana
Haziran 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
5 Nolu Şube’de Olağanüstü Genel Kurul
6
Tez Koop İş Sendikası İstanbul 5 Nolu Şube Olağanüstü Genel Kurulu, 10 Haziran Pazar günü, Topkapı Holiday Inn otelinde yapıldı. 2003 yılından bu yana 2 Nolu şubede çeşitli sorunlar yaşandı/ yaşanıyor. Genel merkez ile şube arasında, şubenin kendi içinde çeşitli sorunlar yaşandı. 2006 yılında yapılan Şube Genel Kurulu, muhalefet tarafından yargıya taşındı. Mahkeme Genel Kurulu iptal etti. Yargıtay mahkeme kararını onadı. Tez Koop İş Sendikası Genel Merkezi bu karar üzerine 5 Nolu Şubeyi açarak, 2 Nolu Şubeyi 5 Nolu Şubeye taşıdı. 5 Nolu Şubenin Olağan Genel Kurulu 31 Ekim 2009 yılında yapıldı. Şube başkanlığına Rabia
Özkaraca Över seçildi. Şube Genel Kurulundan sonra, şube yönetimi içinde sular durulmadı. İç çatışma sürdü. Yaşanılan sorunlara bağlı olarak, Olağanüstü genel Kurul için 57 delege imza verdi. Delegelerin çoğunluğunun isteği üzerine Olağanüstü Genel Kurul toplandı. Divan başkanlığına Genel Sekreter Hakan Bozkurt, üyeliğe Genel Merkez yöneticileri Mehmet Adem Can, Yalçın Çalışkan seçildi. Olağanüstü Genel Kurulun nedenleri üzerine, gündem maddesinde 3 delege konuştu. Konuşan delegeler, şube içinde yaşanılan sorunlara değindi. Mevcut Şube Başkanı Rabia Özkaraca Över yaptığı konuşmada şube başkanlığına aday olmadı-
ğını açıkladı. Olağanüstü Genel Kurulu Genel Merkezin istediğini, genel merkez ile çeşitli konularda tartışmalar yaşadığını, şube başkanlığına aday olan Selahattin Karakurt’un bunları kullandığını, Genel Başkan Osman Gürsu’nun yeterli donanımı olmadığını, Genel Başkanlığa layık olmadığını, İsmet Servi’nin Şube Başkanlığına layık olduğunu söyledi. Genel Başkan Osman Gürsu, Rabia Özkaraca Över’in kendisine yönelik olarak getirdiği eleştirilere cevap verdi. Rabia Özkaraca Över’in kendisini sorgulaması gerektiğini, 8 yıldır şubede yaşanılan sorunların sorumlusunun kendisi olmadığını, insanları aşağıladığını, bir iki laf etmek ile bilgili olunamayacağını, 2003
yılından bu yana şubeyi işgal ettiğini, doğru işler yaptığını, sendika içinde yanlışları düzeltmeye devam edeceğini, hesabını da üyelere vereceğini söyledi. Ş u b e b a ş k a n l ı ğ ı n a a d ay olan İsmet Ser vi, Selahattin K a r a k u r t ’u n konu ş m a l a r ının ardından seçim yapıldı. 94 delegeden 91’i oy kullandı. Selahattin Karakurt’un listesi 46, İsmet Servi’nin listesi 43 oy aldı. Selahattin Karakurt 5 Nolu Şubenin başkanı oldu. 2003 yılından bu yana şube içinde yaşanılan sorunlar durulmuş değil. Durulacağa da pek benzemiyor. Yine de önümüzdeki dönemde şubenin iç sorunlardan kurtulup, yüzünü sınıfa dönüp dönmeyeceğini birlikte göreceğiz. 10.06.2012
5 Haziran Dünya Çevre Günü Dü nya çev re g ü nü dolayısıyla 5 Haziran günü saat 18.00’da Adana’da, Adana Çevre Platformu’nun düzenlediği bir eylem yapıldı. Eyleme, çeşitli sendikalar, demokratik kitle örgütleri ve siyasi partiler katıldı. Planlanan 5 Ocak Meydanı önünde toplanıp Büyükşehir Belediyesi önüne kadar yürüyüp orada basın açıklaması yapmak idi. Belirlenen saatte meydanda toplanan yaklaşık yüz kişilik grup, tek sıra halinde Büyükşehir Belediyesi önüne doğru sloganlarla yürümeye başladı. Fakat grup İnönü Parkı önüne geldiğinde polis tarafından durduruldu. O esnada Büyükşehir Belediyesi’nin yakınında bulunan Abidin Dino Parkı’nın açılış merasimi vardı. Bu nedenle yürüyüş, merasimin sona ermesinin beklenmesi için durduruldu. Bir müddet beklendikten
sonra, merasimin daha uzun süreceği anlaşıldığından, polisin durdurduğu yerde basın açıklaması okundu. Açıklamada hükümetin çevre politikası eleştirildi ve yerel çevre sorunlarına değinildi. Son olarak şunlar söylendi: “Henüz sağırlaşmamış kulaklara ve yüreklere sesleniyoruz. Hayatına, havasına, suyuna, toprağına, şehrine, ağacına yabancılaşmamış olanlara, çocuklarının geleceği için haklı olarak endişelenenlere, gelecek kuşaklara nasıl bir dünya bırakılacağı konusunda kaygıları olanlara sesimizin ulaşacağını biliyoruz. Yaşanabilir ve sürdürülebilir bir hayat ve dünya isteğimiz ve umudumuzdur.” Eylem yeterince iyi organize edilememişti. Yürüyüşe başlama saati olarak 18.00 belirlenmişti, fakat yürüyüş başlama saatinden yarım saat sonra başlaya-
bildi. Aynı esnada Büyükşehir Belediyesi yakınındaki parkın açılışının yapılacağı günler öncesinden biliniyordu. Buna rağmen aynı saate eylem konulması yürüyüşteki aksaklığa neden oldu. Katılım ise çok düşüktü. Bunda eylemi organize eden platformun,
eylemin duyurusunu yeterince yapmamasının etkisi vardı. Bu nedenle düşünce olarak iyi ama organizasyon olarak kötü bir çevre eylemi gerçekleştirildi. 07.06.2012 Yeni işçi Dünyası/Adana
39 y ı l önce İbrahim Kaypakkaya’yı katledenler, bugün de ondan korkmaya devam ediyor. O’nu katledenler, O’nun mücadelesini, düşüncelerini yok edeceklerini sanmıştı. Yanıldılar. İbrahim Kaypakkaya işçi sınıfının, emekçilerin, ezilenlerin mücadelesinde yaşıyor, sonsuza kadar da yaşayacak. İbrahim Kaypakkaya’yı anmak, O’na adanmış ağıtlar, türküler söylemek suç olarak görülmekte, onlarca yıla varan hapis cezaları verilmektedir. DHF çalışanı 5 kişiye 56 yıl hapis cezası verildi. Sanatçılar Pınar Aydınlar ve Mehmet Özcan’a Dersim Festivali’nde yaptıkları konuşma ve İbrahim Kaypakkaya’ya adanmış ağıt, türkü söyledikleri için 1 yıl hapis cezası verilmişti. Yetmedi, yeni bir ceza davası daha açıldı. 10. Munzur Kültür ve Doğa Festivali’nin Hozat ilçesi programında, Pınar Aydınlar ve Gr up Mu n z u r üyeler i nden Özlem Gerçek, Ercan Duman hakkında Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı. 40 yıldan bu yana halk ozanları tarafından yazılıp, söylenilen; “İbrahim’e ağıt, Kırmızı Gül, Vartinik, Kızıldere” adlı türküleri seslendirmek, “suç ve suçluyu övmek, terör örgütü propagandası yapmak” olarak görülüp ceza da-
vası açıldı. Pınar Aydınlar ve Grup Munzur tarafından 16 Mayıs tarihinde TMMOB Makine Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi’nde bir basın toplantısı düzenlendi. Basın toplantısına Grup Munzur adına Cemil Güngören, sanatçı Pınar Aydınlar, Hozat Belediye Başkanı Cevdet Konak, Mazgirt Belediye Başkanı Tekin Türkel, avukatlar Meral Hanbayat, Ümit Sisligün, Senar Öztürk katıldı. Basın açıklamasını Avukat Meral Hanbayat okudu. “Sömürü ve zulüm düzeninin sahipleri, İbrahim Kaypakkaya’yı ve onun adını türkülerle, konuşmalarla ve sloganlarla ifade edenleri “suçlu” ilan etmeye devam ediyor.”
“Ezilenlerin mücadele tarihini ve onun yarattığı değerleri sahiplenmenin suç” olmadığının vurgulandığı açıklamada şu çağrı ile bitirildi: “düşüncesini ifade ettiği için gerici yasalarla kuşatılan ve çeşitli saldırılara maruz kalan aydınlarımızla, yazarlarımızla, sanatçılarımızla ve kurumlarımızla dayanışmayı daha fazla yükselteceğimizi ve insanın insan olmaktan kaynaklı en temel hakkının biri olan düşünce ve ifade hürriyeti hakkımızın ve demokratik haklarımızın gasp edilmesine izin vermeyeceğimizi, bunları koruma kararlılığımızı bir kez daha kamuoyu ile paylaşıyoruz.” Pınar Aydınlar yaptığı açıklamada şöyle dedi: “Bir yandan İsmail Türüt gibilerin kardeş hal-
kımızın temsilcisi Hrant Dink’in katillerini öven şarkılar bestelemesi ve okuması, fikir hürriyeti çerçevesi içerisinde değerlendiriliyor ve o davada beraat kararı veriliyor. Öte yandan, İbrahim Kaypakkaya, Ali Haydar Yıldız ve Kızıldere ile ilgili yakılmış ağıtları okumamız suçlu ilan edilmemiz için yeterli görülüyor. Bu nasıl bir çelişkidir ki; öldüreni övmek fikir hürriyeti, katledileni anmak suç!” Basın açıklamasına, Aydın Öztürk, Tolga Sağ, Mehmet Ekici, Erdal Erzincan, Yasemin Göksu, Erdoğan Emir, Çayan Demirel ile birlikte pek çok sanatçı ve çeşitli devrimci demokratik kitle örgütleri katılarak destek verdi. 16.05.2012
Haziran 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
İbrahim Kaypakkaya’yı anmak suç değildir!
7
Haziran 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
Komünist Önder İbrahim Kaypakkaya’yı andık
8
Bundan 39 yıl önce proletaryanın en büyük önderlerinden birini, İbrahim KAYPAKKAYA'yı yitirdik. İbrahim Kaypakkaya’yı tutsak alan faşist devlet güçleri, 18 Mayıs 1973 yılında 4 ay süren hunhar işkencelerde ağzından örgüte ait tek sır alamadıkları İbo'dan hınçlarını onu kurşunlayıp, katlederek çıkardılar. Onlar İbrahim'in vücudunu genç yaşında aramızdan söküp aldılar. Fakat onun düşüncelerini ve davasını yok edemediler, onun mücadelesini yok edemediler. O bugün de yaşıyor ve proletaryanın ve ezilenlerin mücadelesinde, "büyük insanlığın" yeni dünya mücadelesinde her zaman yaşayacak. İbrahim Kaypakkaya’yı katledenler, aradan 39 yıl geçmiş olmasına rağmen; ondan, onun mücadelesinden, fikirlerinden korkmaya devam ediyorlar. İbrahim Kaypakkaya’yı anmak, sloganını atmak, flamasını taşımak, O’na adanmış ağıt, türkü söylemek bugün suç olarak görülmekte, onlarca yıla varan hapis cezaları verilmektedir. Devrimcileri, komünistleri anmak suç değildir! Onlar işçilerin, emekçilerin ezilmediği, sömürülmediği, sınıfsız, sömürüsüz bir dünya için mücadele ettiler. Bu uğurda tohum olup toprağa düştüler. Anma öncesi Kat led i lişi ni n 39. y ı l ı nda İbrahim Kaypakkaya yoldaşı ortak anmak için Esenyurt yerelinde Partizan ve DHF’ye Nisan ayı ortasında öneride bulunduk. 18 Mayıs Cuma günü Taksim’de merkezi anmanın olabileceğinden hareketle, bir gün önce ya da bir gün sonra Depo durağı girişinde toplanma, kapalı cadde üzerinde yü-
rüyüş, cadde üzerinde dört yolda basın açıklaması yapma fikrinde olduğumuzu kendilerine ilettik. Partizan ve DHF henüz erken olduğunu, 1 Mayıs aradan çıktıktan sonra, önerimizi değerlendirip haber vereceklerini söylediler. 1 Mayıs’tan sonra, Partizan ve DHF’den arkadaşlar ortak anma önerimize herhangi bir tavır takınmadıkları için, biz kendilerine getirdiğimiz öneri doğrultusunda YDİ Çağrı olarak çalışmalarımıza başladık. 18 Mayıs Cuma günü İbrahim yoldaşı anmak için saat 19.30’da depo durağında anma çağrısı yaptık. Anmanın el ilanı ve stıcer çıkarıp Esenyurt ve Avcılarda yoğun olarak dağıtmaya başladık. Biz çalışmalara başladıktan sonra Partizan’ın aynı gün, aynı yerde 30 dakika önce anma çağrısı elimize geçti. Partizan’dan arkadaşlar ile bu durum hakkında talebimiz üzerine konuştuk. Anmayı ortaklaştırma önerisi götürdük. Aynı gün, aynı yerde 30 dakika ara ile anmanın iyi olmayacağını belirttik. Kendilerine çok önceden ortak anma önerisi getirdiğimizi,
bu öneriye tavır takınmadıklarını vurguladık. Anmada ortaklaşma durumu olmadığı durumda, en azından basın metninde ortaklaşma önerisi götürdük ve hazırladığımız basın açıklaması metnini kendilerine verdik. Bu görüşmede Partizan’dan arkadaşlar, bizim çağrımızdan haberlerinin olmadığını, kendilerinin 40. yıl vesilesi ile anma yapacaklarını, anmanın Avrupa yakası çapında olacağını, anmayı Partizan olarak yapacaklarını, diğer kurumlara çağrı yaptıklarını, isteyen kurumların kendi flamaları ile yürüyebileceğini, yine de durumu arkadaşlarına aktaracakları tavrını takındılar. Partizan’dan arkadaşların ortak anma önerimize olumlu ya da olumsuz bir tavır takınmamalarını, kendilerine getirdiğimiz öneri doğrultusunda, kendilerinin aynı gün neredeyse aynı saatte anma koymaları tavrını doğru bulmuyor eleştiriyoruz. Bu tavrın devrimci sorumlulukla bağdaşmadığını düşünüyoruz. Anma günü Depo Durağında Partizan’dan
arkadaşlar ile tekrar konu üzerine konuştuk. Aynı tavır takınılınca, aynı yerde iki ayrı anma yapma yerine, devrimci sorumluluğumuz gereği, kendi anmamızdan vazgeçerek Partizan’ın anmasına katıldık. Anma için verdiğimiz, saat 19.30’a 5 dakika kala, bir bölüm arkadaşımız henüz gelmeden başlayan yürüyüşe katıldık. İsteseydik Partizan’ın anmasına katılmaz, kendi anmamızı yapardık. Fakat bunu uygun görmedik. Aynı yerde, aynı saatte iki ayrı grubun anmasının dışarıdan bakıldığında hoş görünmeyeceğini düşünüyoruz. Partizan’ın göstermediği devrimci sorumluluğu, duyarlılığı gösterdiğimizi, doğru tavrın bu olduğunu düşünüyoruz. “Komünist önder İbrahim Kaypakkaya ölümsüzdür” YDİ Çağrı pankartı arkasında flamalarımızla kortej kurarak yürüdük. Kendi sloganlarımızı attık. Partizan kortejinin attığı, doğru bulduğumuz sloganları da attık. Sağanak yağmur altında yürüyüş ve basın açıklaması yapıldı. Kapalı cadde üzerinde dört yola kadar yüründü, burada basın açıklaması yapıldı. Basın açıklaması Partizan adına yapıldı. YDİ Çağrı adına basın açıklamamızdan kısa bir bölüm okundu. Ayrıca Köz’ün mesajı okundu. Yürüyüş ve basın açıklaması sırasında; “Önderimiz İbrahim, İbrahim Kaypakkaya!, Katil devlet hesap verecek!, Devrim için düşenler kavgamızda yaşıyor!, İbrahim Kaypakkaya ölümsüzdür!, İşçi gençlik gelecek Bolşevizm yenecek!, Yaşasın devrimci dayanışma!” sloganlarını attık. Komünist önder İbrahim Kaypakkaya ölümsüzdür! 18.05.2012
“O’nu anıyor, sahipleniyoruz!” “…gider … gider, nice Koçyiğitler gider Senin de içinde bir oğlun varsa çok değildir Ey mavi gök! Ey yağız yer bilesin ki Yüreğimiz kabına sığmamakta Örsle çekiç arasında yoğrulduk Hıncımız derya gibi kabarmakta.” (İbrahim Kaypakkaya) Komü nist önder İbra h i m Kaypakkaya faşist katillerce katledilişinin 39. yıl dönümünde, 19 Mayıs Cumartesi günü Taksim’de düzenlenen anma yürüyüşü ve
basın açıklaması ile anıldı. Tünel Meydanı’nda toplanan kitle, İstiklal Caddesi üzerinden Taksim Meydanı’na yürüdü. Taksim Meydanı’nda anmayı dü-
zenleyen kurumlar adına basın açılaması yapıldı. En önde İbrahim Kaypakkaya yoldaşın, üzerinde “O’nu anıyor, sahipleniyoruz” yazan büyük bir
resmi, anmayı düzenleyen ve destekleyen kurumların f lamaları yer aldı. Üzerinde “O’nu anıyor, sahipleniyoruz” yazan, yüzlerce döviz taşındı.
Yürüyüş ve basın açıklaması boyunca; “Önderimiz İbrahim, İbrahim Kaypakkaya!, İbrahim K ay p a k k ay a ö lü m s ü z dü r! , İbrahim Kaypakkaya yaşıyor, yaşayacak!, Katil devlet hesap verecek!, Yaşasın devrimci dayanışma!, Yaşasın halkların kardeşliği!, Bıji bıratiya gelan!, Kürdistan goristan ji bo faşistan!, İbrahim Kay pa k kaya onurumuzdur!, Kürdistan faşizme mezar olacak!, Faşizme karşı omuz omuza!, Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz!” sloganları atıldı. Yürüy üş boy unca Türkçe, Kürtçe ajitasyon konuşmaları yapıldı. Kurumlar adına ortak basın metni Türkçe ve Kürtçe okundu. Ortak basın açıklamasında İbrahim Kay pak kaya yoldaşın anılmasının yanı sıra Mayıs ayında tohum olup toprağa düşen devrimciler, yurtseverler de anıldı. “Kızıldere’de katledilişlerinin 40. yılında Mahir Çayan’la birlikte katledilen ON’ları; idam edilerek katledilişlerinin 40. yılında Denizleri; katledilişinin 39. Yılında İbrahim Kaypakkaya’yı; Sinan Cemgil ve arkadaşlarını; Dörtleri, Haki Karer ve Hasan Ocak’ı saygıya anıyoruz. Hem de onları anmanın, onların mücadele ruhlarını kuşanmak olduğunu bilerek anıyoruz. Onları anmanın işçi ve emekçilere yönelik emek düşmanı politika-
lara, onların militan ruhuyla karşı çıkmak anlamına geldiğini bilerek anıyoruz. Onları anmanın, Kürt ulusuna yönelik imha, inkar ve katliamcı politikalara karşı mücadele etmek olduğunu bilerek anıyoruz.” Eylemi örgütleyen kurumlar adına basın açıklaması yapıldıktan sonra, HDK adına Mukaddes Erdoğdu Çelik bir konuşma yaptı. Partizan adına okunan açıklamadan sonra basın açıklaması sona
erdi. Devrimci ve komünist önderleri anmak suç değildir! İbrahim Kaypakkaya’yı sahiplenmek ve anmak onurdur! İbrahim Kaypakkaya’yı anıyor ve sahipleniyoruz! Anma şu kurumlar tarafından örgütlendi: HDK İstanbul Meclisi, Alınteri, Yeni Dünya İçin Çağrı, Devrimci Hareket, Munzur Çevre Derneği, Munzur Kültür Derneği, Alibeyköy Dersimliler
Derneği, Dersim Gazetesi, DDSB, Partizan, Partizan Şehit ve Tutsak Aileleri, Yeni Demokrat Kadın, Yeni Demokrat Gençlik, Kızılbaş Dergisi, Nor Zartonk, 2 Eylül Kültür ve Dayanışma Derneği, Gülsuyu-Gülensu Dayanışma Derneği, Yeni Dünya Gençliği, ATİK Destekleyen kurumlar; EHP, DHF, BDSP, Mücadele Birliği Platformu. 20.05.2012
Uluslararası araştırmalara göre coğrafyamızda yaşayan kadınlar çalışma hayatında pek fazla yer alamıyorlar. Erkek egemen kapitalist sömürü düzeninin hep yeniden gösterdiği gibi, çalışan işçi ve emekçilerin emeklerinin sömürülmesi gibi, toplumsal bir karakter taşıyan ev işçiliği de bir başka sömürü alanı olarak hep korunmaktadır. Çocukların ve çalışan aile bireylerinin ihtiyaçlarının karşılanmasının toplumsal bir görev olduğunun hep gizlendiği bu sistemde, evde çalışan kadınlar ne sigortalı yapılmakta ne de kendilerine bir ücret verilmektedir. Bizlerin talepleri olan “ev işleri ücretlendirilmelidir” şiarı bugüne kadar pek yaşama geçirilemedi. Örgütlenme düzeyinin geri olduğu coğrafyamızda, bu konuda
daha çok mücadele yürütülmek zorundadır. Birçok kapitalist ülkeye göre çalışma hayatında kadın emeğinin daha az kullanıldığı günümüzde şu veriler önemlidir: Kadın işgücünün toplam işg ücü içindek i oranı y üzde 28,8’dir. Buna dünya sıralamasında Türk devleti 54. sırada yer alarak Kazakistan, Estonya, Rusya, Finlandiya gibi ülkelerin çok gerisinde yer almaktadır. Yine kadın yöneticilerin toplam üst düzey yöneticileri içindeki oranı bakımından da Türk devleti yüzde 10 oranıyla 51. sırada bulunmaktadır. Burada da Türk devleti Yeni Zelanda, Litvanya gibi devletlerin gerisine düşmüştür. Yine kadın parlamenterlerin toplam parlamenterlerin için-
deki oranı bakımından soruna bakıldığında da, yüzde 9,1’lik oranla Türk devleti 54. sırada yer alarak Güney Afrika, İzlanda ve Finlandiya gibi devletlerin gerisinde kalmaktadır. (Kaynak: Uluslararası Yönetim Geliştirme Enstitüsü(IMD) Dünya Rekabet Yıllığı 2011.) Kadınların toplum içerisinde ekonomik bağımsızlığını kazanmadan siyasi bağımsızlıklarını kazanması genel itibarıyla düşünülemez. Kadın ve erkek işçilerin ortaklaşa ücretli kölelik sistemine karşı mücadele etmesi gerekmektedir. Fakat “eşit işe eşit ücret”in bile sağlanamadığı bu erkek egemen sistemde erkek işçilerin kendi er-
kek şoven anlayışlarından kurtularak kadın erkek eşitliğinin sağlanması için daha çok mücadele yürütmeleri gerekmektedir. “Kadınlar katılmadan devrim olmaz, devrim olmadan kadınlar kurtulmaz” şiarına uygun bir çalışma yapılması gerekmektedir. 06.06.2012 Yeni İşçi Dünyası okuru.
Haziran 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
Erkek egemen sistem kadınları eve mahkûm ediyor!
9
Hukuk Köşesi Bu bölümde iş yasalarına göre açıklamalarda bulunmaktayız. Burjuva devletlerde yasalar patronlar ve sermaye yararına yapılır. İşçi sınıfı haklarını almak ve bu haklarını genişletmek için tüm yol ve araçlarla mücadele yürütmelidir. Bunlardan birisi de hiç kuşkusuz Hukuk mücadelesidir. Bu nedenle mücadele yürüten işçi sınıfı yasaları bilmek zorundadır.
2821 sayılı Sendikalar Kanunu – VIII
Sendika üyeliğinden ayrılma
Geçen sayımızda sendika üyeliği konusu üzerinde durmuştuk. Bu sayımızda ise sendika üyeliğinin askıya alınması, ayrılma vb. üzerinde biraz daha duracağız. İşçi sendika ve konfederasyonların yönetim organlarına seçilen işçilerin bu görevleri dolayısıyla fiili olarak işyerinde çalışmamalarına rağmen sendika üyelikleri devam eder. Aynı şekilde sendikalara üye olma hakkına sahip işçilerinde çalıştıkları işyerlerinin yönetim organlarında işveren, işveren vekili veya işçi temsilcisi olarak bulunmaları halinde de sendika üyelikleri devam eder. Askere alınma durumunda ise sendika üyeliği askerlik süresince askıda kalır. Bir işçi sendikası üyesi işçinin geçici bir süre işsiz kalması veya üyesi bulunduğu sendikanın işkolu içerisinde kalması şartıyla başka bir işe geçmesi halinde de sendika üyeliği devam eder. İş Kanunu’nun 25. maddesinde açıkça hiç kimsenin sendika üyesi olması veya üyelikten ayrılması için zorlanamayacağını yazar. Ne yazık ki uygulamada biliyoruz ki sendikalaşan hemen hemen tüm işçiler patronlar tarafından sendikadan istifa etmeye zorlanmaktadırlar.
Aynı patronlar çıkarları gereği zaman zaman işçileri bir sendikaya üye olmaya veya sendika değiştirmeye zorladığını da biliyoruz. Bu durumlara karşı sürekli dava açan sendikalara rağmen, bu suçtan mahkum olmuş, cezaevine girmiş patron yoktur!!! Yasaya göre her sendika üyesi önceden bildirimde bulunarak üyelikten ayrılabilir. Bu bildirim noter kanalıyla yapılabilmektedir. Noter çekilme bildiriminin birer örneğini en geç üç işgünü içerisinde ilgili işverene, sendikaya, işyerinin bağlı bulunduğu Bölge Çalışma Müdürlüğüne ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına gönderir. Üyelikten ayrılma ise notere başvurma tarihinden itibaren bir ay sonra geçerlilik kazanır. Bu nedenle yeni bir sendikaya üye olma durumunda üyelik hakkı, önceki sendikadan çekilmenin geçerlilik tarihinden sonra kazanılır. Bu tür ayrılma yanında çıkarılma durumu da mümkündür. Bir üyenin üyelikten çıkarılması kararı genel kurulca verilir. Çıkarma kararı üyelikten çıkarılan üyeye ve yukarıda belirttiğimiz diğer ilgililere bir yazı ile bildirilir. Üyelikten çıkarılan üye veya bildirim yapılan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Bölge Müdürlüğü 30 gün içerisinde iş davalarına bakmakla görevli mahkemeye itiraz edebilir. Mahkemenin iki ay içinde kesin karar vermesi gerekmektedir. Bu sürecin yaşanması durumunda, sürecin tamamlanmasına kadar üyelik devam eder. Bunun yanında emekli olarak işten ayrılan veya işkolu değiştiren işçilerin sendika üyeliği kendiliğinden sona erer. Emekli olduktan sonra çalışmaya devam eden işçilerin ise üyelikleri devam eder. Sendika şubesi, sendika veya konfederasyonların yönetim organlarındaki görevleri sırasında emekli olan yöneticilerin sendika üyeliği ise görevleri süresince ve yeniden seçildikleri sürece devam eder. Bu organlardaki görevleri sona erdiğinde ve eğer işe geri dönmedikleri durumlarda üyelikleri sona erer. (2821 sayılı Sendikalar Kanunu 24. ve 25. maddeler) iscikosesi@gmail.com adresine sorularınızı gönderebilirsiniz.
Haziran 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
Kürtaj tartışması üzerine
10
Başbakan RT Erdoğan’ın “Her kürtaj bir Uludere’dir.”, “Kürtaj cinayettir”, “Kürtaj yasaklanmalıdır” söyleminin ardından, günlerdir kamuoyunda kürtaj üzerine yoğun bir tartışma yürüyor. Gebeliğe son vermek için yapılan tıbbi bir operasyonu, devletin Uludere’de/Roboski’de yaptığı katliam ile özdeşleştirmek aymazlığını bir kenara bıraktığımızda; kürtaj üzerine Erdoğan’ın neden bu tavrı takındığı sorgulanmak zorundadır. AKP, yasal düzenleme yapmak istediği kimi konularda, taktik olarak önce konuyu tartıştırıp ardından yasal düzenlemeyi sayısal çoğunluğa sahip olduğu meclisten geçiriyor. Kürtaj tartışması noktasında da böyle olacağa benziyor. Hükümet kürtajı yasaklayan yasal düzenlemeyi meclisten geçirmeye hazırlanıyor. Nüfus artış hızı geriliyor Yıllık nüfus artış hızı, "iki sayım tarihi arasındaki dönemde her bin nüfus için yıllık artan nüfus" olarak tanımlanıyor. Nüfus artış hızı, eğitime, kültüre ve ekonomik gelişime bağlı olarak değişiyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, 1927 yı-
lında ülke nüfusu 13 milyon 648 bin 270 kişi, yıllık nüfus artış hızı ise binde 21,1 düzeyindeydi. Nüfus artış hızı 1935’teki sayımda binde 17,2’ye, 1940’taki sayımda da binde 17’ye geriledi. 1950 yılında nüfus sayımında nüfus artış hızı binde 21,7’ye çıktı. Nüfus artış hızı 1955 sayımında binde 27,8’e, 1960 sayımında ise binde 28,5’e ulaştı. 1960 sayımını takip eden 3 nüfus sayımında da nüfus artış hızı binde 25’ler düzeyinde seyretti. 1980 yılına gelindiğinde yıllık nüfus artış hızı binde 20,7’ye düştü. 1980-2000 döneminde gerçekleştirilen 4 nüfus sayımında nüfus artış hızı dalgalı bir seyir izledi. Bu dönemde şehir nüfusu çok ciddi artışlar gösterdi. Şehirde yaşayan nüfus 1985 sayımında köy nüfusunun üzerine çıktı. Bu sayımda şehirde yaşayanlar 26,9 milyon kişi, köyde yaşayanlar ise 23,8 milyon kişi olarak hesaplandı. 2011 yılı itibarıyla nüfusun yüzde 76,8’i şehirlerde, yüzde 23,2’si ise köylerde yaşıyor. Nüfus artış hızı 2000 yılından itibaren binde 20’nin altına düştü. Nüfus artış hızı 2008’de binde 13,1, 2009’da binde 14,5, 2010’da binde 15,9 ve nihayet 2011
yılında binde 13,5 olarak belirlendi. (http://www.haber365.com/ Haber/Turkiyede_Nufus_Artisi_ Azaldi/) Nüfus artış hızının gerilemesi dikkate alındığında, Erdoğan’ın üç çocuk istemesi, ardından kürtajı yasaklamayı gündeme getirmesi anlaşılırdır. Türk devletinin çıkarları nüfus artış hızının artmasını gerektirmektedir. Türk hakim sınıflarının Ortadoğu’da yayılmacı, emperyalist hayalleri vardır. “Büyük Türkiye” hayalini gerçekleştirmek, aynı zamanda nüfus artış hızına da bağlıdır. Sermayenin çıkarları için savaşacak insan, daha fazla sömürülecek insan lazımdır. Kürtajın yasaklanmak istenmesi bu durumdan bağımsız ele alınamaz. Nüfus siyaseti olur mu? Bu soruya, hangi devlete göre sorusunu sorup ona göre cevap vermek zorundayız. Burjuva devlete göre mi? Sosyalist devlete göre mi? Sermayenin çıkarlarını korumayı temel alan burjuva devletin nüfus politikası ile işçilerin, emekçilerin çıkarlarını korumayı temel alan sosyalist devletin nüfus politikası bir ve aynı değildir. Sömürücü toplumlarda, dolayısıyla kapitalist
toplumda, nüfus siyaseti sömürünün sürmesi, bireyin özgürlüğü sömürünün çıkarı açısından sınırlanırken, sosyalist toplumda ise toplum birey çatışmasında çıkış noktası işçilerin, emekçilerin çıkarıdır. Sosyalist devletin nüfus politikası olmak zorundadır. Topluma yeni bir birey kazandırma veya kazandırmama, salt anne ile kendi çocuğunu ilgilendiren bir sorun değildir. Topluma yeni bir üye kazandırma, kendi bireyini çıkış noktası aldığında, yalnızca kendi bireyini ilgilendiren bir sorun olarak görülebilir. Fakat toplumu çıkış noktası aldığımızda, bireyin yaşadığı, emeği ile katkıda bulunduğu, aynı zamanda onun yarattığı çeşitli imkanlardan da yararlandığı, ona bir anlamda muhtaç olduğu toplumu da ilgilendiren ve onun da üzerinde söz söyleme hakkına sahip olduğu bir sorundur. Nüfus politikası, toplumun içinde bulunduğu durum ve şartlara göre tespit edilir. Bu siyasete göre toplum, daha çok çocuk doğurmayı teşvik eder veya etmez. Her toplumsal düzen ile o toplumun tek tek bireyleri arasındaki ilişkilerde çelişmeler müm-
kündür. Bunlar yasa, töre vb. ile çözümlenir. Sosyalist toplumda nüfusun artması ile kadınların bireysel çıkarları arasında denge oluşturmak için tedbirler alınmak zorundadır. Anne ve çocuğun korunması için tedbirlerin alınması, eğitim ve çocuk bakımının toplumsallaştırılması mutlak gerekliliktir. Kadınların bedenleri üzerinde söz söyleme hakkı Bugün kürtajın yasaklanmak istenmesine karşı çıkmak ve mücadele etmek zorundayız. Yasağa karşı çıkarken çıkış noktamız kadınların kendi bedenleri üzerinde, yalnızca kadınların söz söyleme hakkının olduğu noktası değildir. Kadınlar üzerindeki erkek egemen anlayışlara karşı çıkıyor ve mücadele ediyoruz. Kapitalist toplumda, nüfus siyaseti dolayısıyla kürtaj yasağı sömürücü sınıfların
çıkarlarını gözettiği, hizmet ettiği için karşı çıkıyoruz. Üretimin temel amacının işçilerin, emekçilerin giderek artan maddi ve manevi ihtiyaçlarını karşılamak olan sosyalist toplumda nüfus siyaseti olmak zorundadır. Sosyalist toplum bireyin hakkını değil toplumun
çıkarlarını temel alır. Erkek egemen anlayışlara karşı mücadele Kürtaj tartışmasında da açığa çıkan erkek egemen anlayışlara karşı mücadele etmeliyiz. *Kürtaj gebelikten korunma
aracı değildir. Kürtaj istenmeyen gebeliğe tıbbi açıdan son verme operasyonudur. Kürtaj, kadın sağlığı açısından bakıldığında birkaç kez yapılması durumunda zararlıdır. *Gebelikten korunma sadece kadının görevi değil, erkeğin de görevidir. Günümüzde gebelikken korunmak için geliştirilen metotlar, erkek açısından kadın ile karşılaştırıldığında çok daha kolaydır. *Kadın çocuk doğurma makinesi değildir. Kadın istemediği sürece çocuk yapması için zorlanamaz. *Kürtajın yasaklanması, kürtajın sağlıksız ortamlarda yapılmasını gündeme getirir ki, bu da anne ölümlerini arttıran bir etken rolü görür. Kürtaj yasağına hayır! Devlet elini bedenimizden çek! 03.06.2012
Başbakan Erdoğan Roboski katliamının üstünü örtmek, gündemden bir türlü düşüremedikleri Şırnak/Uludere’yi kadınlara saldırıya/kadın düşmanlığına dönüştürerek sorumluluktan kaçma çabaları içinde. Başbakan‘a göre; “Yatıyorsunuz kalkıyorsunuz Uludere diyorsunuz. Her Kürtaj bir Uludere’dir. Anne karnında bir yavruyu öldürmenin doğumdan sonra öldürmeden ne farkı var. Soruyorum sizlere?” “Kürtaj Cinayettir.“ “Bu milleti tarih sahnesinden silmek için sinsice bir plan.“ “Kürt sorunu bitmiştir, artık benim Kürt vatandaşlarımın sorunu vardır.“ (Güneş, Milliyet 27 Mayıs 2012) Bu sözleri alt alta sıraladığımızda çıkan sonuç gayet açık ve nettir. Kürtaj=cinayet=Uludere, yani Roboski‘/Uludere’de cinayet işlendiği sonucu çıkarılabilir. Elbette biz buna cinayetin ötesinde katliam diyoruz. O zaman sormak lazım bu cinayeti/katliamı kim/kimler işledi? Madem Uludere bir cinayettir, bu cinayeti işleyenler neden 5 aydan beri tespit edilip hesap sorulamıyor? Ya da Başbakan Erdoğan da İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin gibi mi düşünüyor? Ne demişti İdris Bey NTV televizyonunda kendisine yöneltilen sorulara cevap verirken; “BDP bu olayın parçası durumundadır. Kaçakçılık emrini
bizzat BDP veriyor. O insanlara kaçak malı veren PKK terör örgütüdür. O bölge KCK'nın kontrolünde olan bir bölgedir. Bu gençler figüranlardır. Filmin baş aktörleri vardır. Kaçakçılığın rantını elde eden KCK terör örgütüdür. Filmin b ü t ü nüne bakılınca özür dilenecek bir şey yoktur. "Yanlıştan doğru sonuç çıkmaz. Bu vatandaşlarımız kaçakçılık yaparken vurulmuştur. Sağ yakalansalar kaçakçılıktan yargılanacaklardı.” Söyledikleri utanma sınırını da aştığı için mi bilemeyiz, hemen kendi içlerinde AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik’ten cevap gelmiştir, Hüseyin Çelik’in söyledikleri; “İçişleri Bakanı İdris Naim
Şahin'in Uludere açıklamalarını eleştirdi: "Sayın Bakanın bu yaklaşımını ve üslubunu insani bulmuyoruz." ''Sayın İçişleri Bakanımız İdris Naim Şahin'in dün bir televizyon programında Uludere ile ilgili yaptığı açıklamaların önemli bir bölümüne katılmıyorum. Orada hayatını kaybeden insanlarla ilgili elde herhangi bir delil yokken onları PKK'nın figüranları olarak nitelendirmek doğru olmamıştır'' (24 Mayıs Sabah) Bu sözler üslup ile ilgili de olsa, birbirlerinden farkı olmasa da kendini diğerinden ayırmadır. İşte dananın kuyruğunun koptuğu yerlerden biri de burada yatmaktadır. Başbakan iki yaklaşımdan hangisinin yanında yer alacağını
önce tek adam yaklaşımıyla, benden başkası konuşmasın mantığıyla “susun“ demeyle geçiştirmeyi başaramayınca, İdris Bey’e yakınlığını ilan etmekte bir sakınca görmemiştir. Daha ötesine gidip, yaraya tuz basmada da problem görmemiştir. Çuvala sığmayan mızrağın yanına yeni mızraklar eklemiştir. Gündemi kontrolü altına alma/değiştirme adına saldırı alanlarına yenilerini eklemiştir. Açıktan kadın düşmanlığı yapmada bir sakınca görmemektedir. Başbakan’ın daha fazla nüfus talebiyle kürtaja karşı çıkma ideolojisinin temelinde yatan esas düşünce yayılmacı emellerdir. “Büyük Türkiye“ hesaplarıdır. Osmanlı ruhunu canlandırmak içindir. Daha fazla savaşçı. Daha fazla sömürülecek insan. Var olan ve gelecek olanlar; açmış, açıkmış, eğitimsiz, sağlıksız, barınaksızmış hiçte önemli değil. Bunlara göre “Sen doğur, Allah rızkını“ sadakayla da olsa verir! Bu anlamda sorun İslami inançla da bütünlük arz eder. Bunlar için alt yapının önemi yok! Önemli olan üst yapıya hizmettir! Biraz dalkavukların, biraz da kendinden gerilerin şişirmesiyle kendini dünya liderlerinden biri olarak hissetmeye başlayan “bizim Padişah“ Kazakistan Başbakanına/“Padişahına“ 5 çocuk önermiştir. Haydi hayırlısı Kazaklar Başbakanın önerisini
Haziran 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
Uludere katliamında mızrak çuvala sığmadı! Suçlu “Kadınlar“ mı?
11
dikkate alırlarsa yılda yaklaşık 1 milyon fazlalaşırlar ve nüfusları 50 yılda 16 milyondan 100 milyona yaklaşır.. Üç çocukla bizim nüfus da 50 yılda 150 milyonu geçer. Haydi hayırlısı, karınları doyar mı? Elbette doyar! Ama nasıl? Eğitim alırlar mı? Elbette alırlar! Ama nasıl? Henüz doğmamışla/ kürtaj ile uğraşacaklarına, doğmuş olanın haklarına saygı göstermeyi öğrensinler! Doğmuş olana insan gibi yaşama imkanları sunmakla uğraşsalar daha makbule geçer. Kaçakçılık yaparak yaşam idame ettirme eziyetinden var olanı nasıl kurtarırızı ön planda tutsalar hiçte fena olmaz. Ama ne gezer dertleri bu değil ki! Bu nüfus politikasının ideolojik bir başka yanı da Hitler Nazizmiyle olan ideolojik akrabalığıdır. Şimdi Başbakana uyanlar, Roboski/Uludere’deki cinayetleri/ katliamı, Kürt Sorunun kaşla göz arasında halletme yaklaşımlarını, memurların maaş sorununu, ABD üs pazarlıkları yapılırken vb. önemli sorunları bırakıp balıklama “Kürtaj“ tartışmasına dalacaklardır. Anda, en iyi dalış CHP Ankara Millet Vekili Aylin Nazlıaka’dan g e l m i ş t i r. Ay l i n h a n ı m ı n
Başbakan‘a verdiği cevap: “Son derece hazin buluyorum, Başbakan kadının bedeni üzerinden siyaset yapmayı bırakması gerekiyor, Vajina bekçiliğini bıraksın.“ Sözleriyle iyi bir dalış göstermiştir. Bu tartışma ne kadar gündemi meşgul eder bilemeyiz. Şimdiden tepkiler yoğunlaşmaya başladı bile. Birçok kadın kuruluşunun tepkisinin içinde feminist kadın hareketinin eylemi öne çıkanlardandır. Başbakan yayılmacı emelleri, kapitalistlere ucuz iş gücü vb. anlayışıyla nüfusun fazlalaşmasını isterken, kadının kendi bedeniyle ilgili karar verme hakkına tecavüz etmede bir sakınca görmemektedir. Ama bildiğimiz bir gerçek var ki, kürtaj meselesi, ortaçağ papazlarından günümüz Katolik Papasına kadar uzanır. “Kürtaj“ karşıtı kadın düşmanlığı heveslilerinin bilmesi gereken bir gerçekte özellikle emekçi kadınlar, canları ve kanları pahasına kazandıkları bu hakkı kimseye kaptırmayacaktır. Başbakanın bu tartışma içinde bilerek ya da bilmeden kürtaj ile “sezaryen”i aynı kefeye koyma cahilliğini düzeltme işi de Sağlık
Bakanı Recep Akdağ’a düşmüştür. Kürtaj istenilmeyen doğumların engellenmesi için başvurulan bir tıbbi müdahaledir. Sezaryen ise, istenilen bir doğumun son aşamasında, bebenin dünyaya gelme anında ortaya çıkan komplikasyonu gidermek, anne ve bebeğe zarar gelmemesi, hatta yaşamda kalmasını sağlamak için başvurulan bir operasyon, tıbbi müdahaledir. Kürtaj ve sezaryen bir ve aynı şeyler değildir. Erkek egemen ülkenin erkek Başbakanı bilmeli ki, kadın bedeni üzerinde erkek kanunlarınız para etmemiş ve etmeyecektir. Andaki gücünüz yasa çıkarmaya yetebilir, geçmişte çıkarılan yasaların nasıl tarihin çöp sepetine atıldığını öğrenmek istiyorsanız, tarihi bilgilerinizi tazelemeniz yeterlidir. Amacınız, işveren konumunda olduğunuz memurlarla ilgili toplu sözleşmelerdeki sadaka teklifinizin de üstünü örtmekse, mücadelenin sınırlarının belirlendiği koşullarda memuru memura kırdıran gazlarla-coplarla geçici başarılar elde edebilirsiniz! Ama egemenliğiniz, iktidarınız ve de toptan geleceğinizin emekçi halklarımızın ellerinde olduğunu unutmayın! Emekçi halklarımız
bu bilince vardığında, her çözümün anahtarının kendinde olduğunu anladığında, tüm çabalarınız nafiledir. Bizce Roboski/Uludere’de namuslu ve ahlaklı katil aramaya gerek yok! Katliamı yapanlar bellidir? Suçlu bellidir. Suçun bir ucu ABD’ye de ulaşsa da, esas suçlu TC devletidir. Devleti elinde bulunduran ve yönetenlerdir. TC devletinin emir komuta zinciridir. Başkalarının “Bu milleti tarih sahnesinden silmek için sinsice bir plan“, yani düşmanı sınırların dışında arama taktiği işe yarar mı bilinmez! Ama bildiğimiz gerçek şu ki: Güçlendikçe sinsi planları adım adım uygulayanların sizler olduğunu, halklarımıza sesimiz çıktığı kadar bağırmaya devam edeceğiz! Kürt meselesi de Erdoğan Bey “bitti“ dediği için bitecek kadar basit bir sorun değildir. Başbakan merak etmesin O‘ndan önce nice TC Başbakanları da bitti dedikleri halde sorun hala Türkiye’nin en önemli, can alıcı sorunu olarak gündemde duruyor ve demokratik devrimle çözülmediği sürece gündemden düşmeyecektir! 28 Mayıs 2012
Haziran 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
“Kürtaj Haktır, Karar Kadınların”
12
8 Haziran akşamı birçok ilde eş zamanlı olarak düzenlenen yasalaştırılmak istenen kürtaj yasağına ilişkin eylemler organize edildi. Gerçekleşen bu eylemlerden biri de Adana’da, bizim de içinde yer aldığımız Adana Kadın Platformu bileşenlerinin organize ettiği eylemdi. Eylem, saat 19.30’da 5 Ocak Meydanı’nda başlayan ve İnönü Parkı’nda sona eren bir yürüyüşle başladı. Ardından İnönü Parkı’nda basın açıklaması okundu ve eylem saat 22.00’a kadar sloganlar, şarkılar eşliğinde devam etti. Bu sırada eş zamanlı yapılan farklı illerdeki eylemlere katılan kadınlarla internet üzerinden canlı, görüntülü bağlantı kuruldu. Yürüy üş sırasında sık sık, “Kürtaj haktır, karar kadınların!”, “Kürtaj haktır, Uludere cinayet!”, “Devlet elini bedenimden çek!”, “Kuluçka değilim, bedenim benim!”, “Kürtaj haktır, tecavüz suçtur!”, “Yaşasın kadın dayanışması!”, “Kürtaj benim seçimim, cinayet senin yöntemin!” vb. sloganlar atıldı. Kadınların taşıdıkları kimi dövizlerde ise şunlar yer alıyordu: "Kürtaj kazanılmış haktır engellenemez!", "Sen sus başba-
kan bedenimiz bizimdir!", "Kürtaj değil Roboski cinayettir, sorumlusu AKP'dir!". Biz de “Bedenimiz kamu malı değildir!”, “Ne zaman istersek o zaman, kaç tane istersek o kadar çocuk!”, “Nazi özentisi yasanızı istemiyoruz!”, “Emperyalist çıkarlarınız için çocuk doğurmayacağız!” yazılı dövizlerimizi taşıdık. İnönü Parkı’na gelindiğinde okunan basın açıklamasında “Hitler’den beri aşina olduğumuz kilise-mutfak-çocuk üçgeni, bura-
lara ithal edilmek, doğurganlığımız devletin savaşı yayma ve ucuz emek siyasetinin emrine verilmek isteniyor. Kaç çocuk doğuracağımızdan sonra, şimdi de, doğurupdoğurmama kararını, bizim yerimize vermeye, bedenimizi, hayatlarımızı zapt-u rapt altına almaya kalkıyorlar. Bu sermaye, devlet ve erkek işbirliğini, dini kılıfla sarmalama kurnazlığından da geri durmuyorlar. Söylenenlerin aksine, kürtajın yasaklanmasının veya süresinin kısaltılmasının,
bizleri sağlıksız ve güvenliksiz, “merdiven altı” yöntemleri kullanmaya iteceğini, her gün 5 kadının erkekler tarafından öldürüldüğü bu topraklarda, yeni kadın cinayetlerine yol açacağını biliyoruz. Bu nedenle kürtaj hakkının, sadece bedenimizin ve doğurganlığımızın denetimiyle değil, yaşam hakkımızla da doğrudan ilintili olduğunu hatırlatıyoruz. Var olan bu hakkı, süreyi kısaltarak elimizden almaya çalışmak bir yana, bu haktan yaygın olarak yararlanmamızın önündeki tüm engellerin kaldırılması gerekir. Ücretsiz, sağlıklı, güvenli, erişilebilir kürtaj hakkı için mevcut düzenlemelerin genişletilmesini ve kürtaj süresinin pek çok ülkede olduğu gibi en az 12 haftaya çıkarılmasını istiyoruz.”denildi. Yürüyüş boyunca dikkati çeken yoldan geçenlerin, esnafın alkışlarla eyleme destek vermesi idi. Eylem gayet olumlu, coşkulu ve dikkat çekici bir eylem oldu. Tek sorun, saat 22’00’ye kadar süren eylemde, eylemin sonuna doğru birkaç kendini bilmezin sözlü tacizleri oldu. 09.06.2012 Yeni İşçi Dünyası / Adana
Hindistan ve Almanya’daki otomobil işçileri güçlerini birleştirecekler…
Şubat ayında Almanya’dan bir grup otomobil işçisi Hindistan’a giderek oradaki otomobil işçilerinin çalışma ve yaşam koşulları hakkında bilgilenmek, onların deneyimleriyle kendi deneyimlerini ortaklaştırmak için görüşmelerde bulundular. Hindistan’da son on yıl içerisinde otomobil üretimi iki mislinin üzerinde artış gösterdi. Hindistan otomobil üreticileri 2015 yılına kadar 5 milyonun üzerinde araba
üretmeyi hedefliyorlar. Kamyon üretimi ile birlikte 2011 yılında toplam 17,9 milyon araç üretilmiş durumda. Neredeyse tüm büyük otomobil tekelleri Hindistan’da kendi fabrikalarını açarak üretime başlamış durumdadırlar. Bu iş kolunda 700 binin üzerinde işçi çalışmaktadır. 2016 yılına kadar Hindistan otomobil tekelleri ve Hindistan devleti toplam olarak bu sektörde 25 milyon işçinin çalışacağını hesaplamaktadırlar. Küresel TIE ve Hindistan “Centre for Workers Management” (CWM)’ Eğitim merkezinin birlikte düzenledikleri bu çalışmada Hindistan NTUI sendikası da yer almıştır. Almanya’da Daimler, VW ve Mahle işletmelerinde 7 işçinin katıldığı bu çalışmada Delhi’ye
bağlı Gurgaon’daki merkezi üretim yerleri gezilmiştir. Bu arkadaşlar değişik sendikalardan temsilcilerle, işçilerle buluşmuşlardır. Bu gezi ve buluşmalarda şu sorunlar belirlenmiştir: Özellikle yeni şirketlerde çalışanların yüzde 60 ila 80’i çok kötü çalışma koşullarında çalışmaktadırlar. Bu çalışanlar değişik biçimlerde dışlanmaktadırlar. Yine üretimin rasyonelleştirilmesi adı altında daha çok üretim, sürekli iyileştirme programları (KVP), işlerin parçalanarak dışarıya verilmesi vb. biçimlerde sürekli olarak üretimin verimlileştirilmesi adı altında çalışanların daha fazla çalıştırılması söz konusudur. Metal Endüstrisinde giderek daha fazla çalıştırılan kiralık işçiler ve işlerin yeniden reorganize
edilmesi biçiminde kötü örnek olmaktadır. Aynı zamanda aktif işçiler ve sendikalar polis şiddeti ile yüz yüze kalmaktadırlar. Yeni üretime geçilen tüm fabrikalarda yapılan sendikal örgütlenme çalışması sürekli şekilde baskılarla karşı karşı kalmakta ve çok sayıda işçi bedel ödemek zorunda kalmaktadır. Bu durumun aşılması için küresel TIE ve NTUI sendikası “sendikal stratejiler ve rasyonelleştirme ve sağlık konuları” üzerine ortak çalışma yapma kararı almışlardır. Bu çerçevede seminerlerin ve karşılıklı ziyaretler örgütlenerek deneyim aktarımı gerçekleştirilecektir. İşçi sınıfının birliği sermayeyi yenecek! 01.06.2012 Yeni İşçi Dünyası okuru bir işçi.
Bu yılki kutlamaların ağırlıklı konusu “Irkçı Takibat – Dışlanmadan başlayıp İmha Etmeye Gidiş – Avrupalı Yahudilerin ve Roman ve Sintilerin Takibatı” idi. Her sene olduğu gibi bu yıl da bu kutlamalar – toplam 53 adet, bunların 29’u Mauthausen’nın da bulunduğu Yukarı Avusturya eyaletinde – Mauthausen Avusturya
Kamp Birliği ve Uluslararası Mauthausen Komitesi ile sıkı işbirliği içinde Avusturya Mauthausen Komitesi tarafından düzenlendi. Tüm bu kutlamaların zirvesini her zamanki gibi yine eski Mauthausen Temerküz Kampında bu yıl 67.’sinin düzenlendiği tören oluşturdu. 50 den fazla ulustan yaklaşık 10.000 insan bu merkezi kutlamaya katıldı. Her ne kadar Mauthausen Naziler tarafından bir imha etme kampı olarak planlanmamış ve tanımlanmamış olmasına karşın, bu kampta en az 15.000 Yahudi ve yüzlerce Roman ve Sinti katledilmiştir. Buna ek olarak 1945 İlkbaharında Mauthausen’den Gunskirchen’e yaya nakledilen Macar Yahudilerinden uzun ölüm yürüyüşlerinde yaşamlarını yitiren binlerce insan vardır. B u v e s i l e y l e Yu k a r ı Av u s t u r y a’ d a k i Roma n ve Sintilerin Derneği Ketani’nin
temsilcileri kutlama alanında ait oldukları azınlığın Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde güncel olarak maruz kaldıkları ırkçı-faşist saldırgan uygulamaları somut örneklerle anlattılar. Bu etkinliğe 500 kişi katıldı. Bu yılki merkezi kutlamanın düzenlenmesinde bir yenilik vardı. Bu yıla kadar gerek otobüsler, gerek özel otomobil / araçlar kamp alanına gelip burada park ediyorlardı. Bu park yerlerinden
birisi de – park yeri olarak düzenlenmemişti, çimenlerle örtülüydü - o zamanlar ‘Rusların Kampı’ olarak adlandırılan esas olarak savaş esirleri olan Kızıl Ordu mensupları ve Sovyet vatandaşlarının kaldığı kamp idi. Bu kampın mensupları ölülere ve kurtulup hayatta kalanlara saygılı olmak amacıyla ki, tüm alan hem mezarlık, hem anıt, hem de müze, düzenleyiciler bu yıl görevli taşıtlar ve ziyaretçi indirip bindiren otobüsler dışında hiçbir aracın tören alanına girmesine izin vermediler. Bunun yerine özel araçları ile gelen ziyaretçiler ve örgütler / gruplar için Mauthausen kasabası merkezinde park yerleri ayarlandı. Özel araçlar buraya park ettiler. Buradan her 10 dakikada bir Temerküz Kampına ücretsiz otobüsler kaldırıldı. Buraya çıkan yollara bununla ilgili bilgilendirme levhaları / panoları kondu. Kutlama alanını terk eden ziyaretçiler de yine aynı şekilde otobüslere binerek araçla-
Haziran 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
AVUSTURYA MAUTHAUSEN TEMERKÜZ KAMPI’NIN KURTARILMASININ 67. YILDÖNÜMÜ 13 Mayıs 2012 de KUTLANDI
13
rına ulaştılar. Bu uygulama genel bir kabul ve onay gördü. Eskiden beri bu kutlamalara katılan Türkiyeli dernek ve gruplara son dönemde Alevi dernekleri de katıldı. Bu nedenle de bu yıl Yol TV kutlamalarda çekimler yaptı. Kendilerinin verdiği bilgiye göre bununla ilgili 50-dakikalık bir program yapacaklarmış. Ziyaretçileri bilgilendirmek üzere görevlendirilmiş katılımcıların çoğunlukla konuştukları dillerde de bilgi verebilen 30’dan fazla resmi görevli arasında Türkçe danışman/rehber de vardı. Kutlamaya resmi başvuru yapa-
rak katılan tüm Türkiyeli grupların resmi tören bittikten sonra Sovyet Anıtı alanında toplanarak topluca kitleleriyle birlikte Türkçe konuşmayla dünya ve Türkiye’de devrim, demokrasi, anti-faşist mücadelede canını verenleri anmaları çok anlamlıydı. Bunun geleneksel hale getirilmesi çok iyi olur. Bir olumsuzluk ise, her yıl bu kutlamalar konusunda devrimci tavır takınarak Almanca, İngilizce, İtalyanca ve Türkçe bildirileri katılımcılara dağıtan herhangi bir grubun olmamasıydı. Bu, sürekli katılanların dikkatini çekti. Umarız, bu eksiklik sadece bu yıla mahsus kalır…
Belirtilmesi gereken bir konu da, bu kampın idari olarak bağlı bulunduğu Avusturya İçişleri Bakanlığı’nın yürümekte olan müzenin ve ziyaret alanının restorasyonu / yeniden düzenlenmesi çalışmaları ilgili olarak yeni bir tartışmayı gündeme getirmesidir. Bakanlık, bu tür kutlamaların artık çağdaş olmadığını ve genç kuşakların istem ve gereksinimlerini karşılamadığını öne sürüyor. Artık torun kuşaklara uygun işler / düzenlemeler yapmanın zamanı geldiğini, zaten kamplardan canlı kurtulup henüz hayatta olanların sayısının da gittikçe azaldığına dikkat çekerek yakın gelecekte her
yıl değil, örneğin her 5 yılda bir böylesi kutlama törenlerinin yapılmasının daha uygun olacağını tartışmaya açıyor. Bunun altında yatan siyasi neden, şu anda içişleri bakanlığını elinde bulunduran ÖVP (Avusturya Halk Partisi – Hıristiyan demokrat yönde bir parti – BN) ‘nin mali bakımdan elinde bulundurduğu dizginleri diğer konularda da daha hâkim bir şekilde eline almak istemi. Buna ülkedeki anti-faşistlerin nereye kadar izin vereceklerini mücadele içinde zamanla göreceğiz. 14 Mayıs 2012 Mauthausen’deki törene katılan bir YDİ-Çağrı Okuru
Haziran 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
DÜNYADAN İŞÇİ HABERLERİ
14
İLO; Dünya İşsizlik Rakamlarını Açıkladı! Uluslararası Çalışma Örgütü ILO, dünya genelinde gençlerin yaklaşık yüzde 13'ünün işsiz olduğunu ve en az dört yıl daha bu durumun düzelmesinin beklenmediğini duyurdu. İLO, yayınladığı bir raporda, dünya genelinde gençlerin yaklaşık yüzde 13’ünü oluşturan, 15-24 yaş arasında 75 milyon gencin işsiz olduğunu belirtti. Raporda, bu gençler için en az dört yıl daha bu durumun düzelmesinin beklenmediği vurgulandı. Raporda, Avrupa Birliği’nde gençlerin 5’te 1’inin iş aradığını, Kuzey Afrika’da ise gençler arasındaki işsizlik oranının, Arap coğrafyasında yaşanan hareketlerden sonrası 2010 yılına oranla yüzde 5 artarak yüzde 27,9 seviyesine çıktığı belirtildi. Ortadoğu’da gençleri arasındaki işsizlik oranının yüzde 26,5 olduğu kaydedilen raporda, “Muhtemel ekonomik olarak en dinamik bölge olan Doğu Asya’da bile gençler arasındaki işsizlik oranı yetişkinlerinkinden 2,8 kat
daha yüksek” dendi. Kalifiye birçok gencin yarı zamanlı ve vasıfsız işlerde çalışmak zorunda kaldığını belirtilen raporda, 6 mi lyon gencin hay a l k ı r ı klığı içinde iş aramayı dahi bıraktığı konusunda uyarıda da bulunuldu. Özellikle gelişmiş ülkelerde kemer sıkma önlemlerinin istihdam yaratılmasını engellediğini belirtilen raporda, ekonomik büyümenin dünya çapında yavaşlaması nedeniyle durumun daha da kötüye gidebileceği ifade edildi. Ayrıca hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde genç işsiz sayısının giderek arttığını ve bunun sonuçlarının ağır olabileceği uyarısı yapıldı. Selanik'teTaşerona karşı mücadele Yu n a n i s t a n' d a Selanik Belediyesi'nin temizlik alanında çalışan işçileri taşerona geçirmesi üzerine işçiler direnişe geçti. Güvenceli iş mücadelesi veren işçiler polisle çatıştı. Yu n a n i s t a n' d a özellik le sağlık ve
belediye iş kollarında çalışan emekçilerin, taşerona geçirilme çabasının son örneği Selanik'te yaşandı. Selanik Belediyesi'nin taşeronlaşt ı r ma a macıyla ihale açması üzerine direnişe geçen Yerel Yönetim Çalışanları Federasyonu (POEOTA) üyesi temizlik işçileri, iş bıraktı. Ta ş e ron l a ş t ı r m ay a k a r ş ı güvenceli iş talebiyle Selanik Belediyesi'ne yürüyen işçiler, Belediye Meclisi'nin ihaleyle ilgili karar almak üzere toplandığı salona girmek istedi. Salonun girişinde özel güvenlik ve polislerin
kurduğu barikatlarla karşılaşan işçiler, haklarını ihale masalarında vermeyeceklerini söyleyerek barikata yüklendi. Polisin temizlik işçilerine saldırısı ise sert oldu. Biber gazı ve cop kullanılarak yapılan saldırı sonrasında çok sayıda işçi yaralanırken, onlarca işçi de gözaltına alındı. Selanik Belediyesi, temizlik işçilerinin taşeronlaştırmaya karşı sık sık grev kararı alması nedeniyle kentte çöplerin toplanmasında sorunlar yaşamıştı. İspanyol madenciler hakları için çatışıyor İspanya'da hükümetin madencilik sektörüne devlet sübvansiyonlarını kesmesine karşı eylem başlatan madenciler, polis saldırılarına rağmen eylemlerini sürdürüyor. Yaklaşık iki hafta önce başlattıkları grevleri devam ettiren ma-
denciler, kazanılmış haklarını korumaya kararlı. Maden sektöründeki bütçe kesintilerini protesto eden kömür madeni işçileri, Leon bölgesinde yollara kurdukları barikatları ateşe vererek polisle çatıştı. Hükümetin öngördüğü 111 milyon Euroluk kesintinin sektörde yaklaşık 25 bin kişiyi işsiz bırakacağı tahmin ediliyor. Avrupa Birliği'ni derinden etkileyen borç krizinden kurtulmak için uygulanan yıkım paketlerinin İspanyol halkına işsizlik ve yoksulluk getiriyor. İspanya nüfusunun yüzde 25'i açlık sınırında. İspanya Ekonomik ve Sosyal Konseyi'nin (CES) yayınladığı son rapora göre ülke nüfusunun yüzde 25'i açlık sınırı altında yaşıyor. Oranın geçen seneye göre iki puan daha yüksek olduğunu kaydeden CES, önümüzdeki dönemde açlık sınırı altında yaşayanların çoğalacağı uyarısını yaptı. Gençler için işsizlik sıkıntısının artmakta olduğuna dikkat çekilen CES'in yıllık raporunda bu artışın önümüzdeki yıllarda yoksulluğu ve sosyal eşitliği etkileyeceği kaydedildi. Kurum, daha fazla eğitim ve sağlık kesintisinin gelecek nesiller için sonuçlarının ağır olacağını bildirdi. Sosyal hizmetlerden yoksunluk endeksinin İspanyol nüfusunda oldukça yüksek olduğu belirtilen raporda, işsizlik oranının yüzde 24'e ve genç işsizlik oranının da yüzde 50'nin üzerine yükseldiğine dikkat çekildi. CES'ten Fernando Valdes,
"Eğitim sistemi yüzünden iki ya da üç genç neslin yıkıma uğradığı ülkelerin var olduğunu ve iş gücüne katılmak için genç insanlara şans verilmeyen ülkelerin var olduğunu biliyoruz" dedi. Küresel mali krizden dolayı sarsılan İspanya ekonomisi, 2008'den bu yana durgunluk içinde ve krize karşı alınan önlemler emekçi halka yıkım getiriyor. Euro Bölgesi'nde gittikçe kötüye giden borç krizi girdabına giren İspanya'nın mali maliyeti ve kaygıların giderek Yunanistan'a yaklaştığı belirtiliyor. ETHA İspanya'da Genel Grev Eğitimi Kilitledi İspanya'nın beş öğretmen sendikası 22 Mayıs Salı günü düzenledikleri grevin başarılı olduğunu, 7,5 milyon öğrenci ve bir milyon eğitim işçisinden yüzde 80 destek aldığını açıkladı. İşçi Sendikaları Genel Sekreteri Joe Campos ilk defa hem öğrenci hem çalışanlar düzeyinde kitlesel ortak tepki gösterildiğini söylerken, artık topun hükümette olduğunu ekledi ve Eğitim Bakanı Jose Ignacio Wert'e halkın taleplerini dinlemesi çağrısında bulundu. Bağımsız Merkez Sendika'dan Mario Gutierrez çalışma saatlerinin uzatılmasını, sınıf başına öğrenci sayısını ve yarı zamanlı sözleşmelerin reddedilmesini protesto ettiklerini ifade etti. Gutierrez krizle başa çıkmak için gençlik eğitiminin standart-
karşılığında sınıfların aşırı kalabalıklaşacağını, bir neslin düşük eğitimli yetişeceğini vurguladılar. Grevciler işe alımların ve bursların durdurulmasını ve okul masraf larının artırılmasını da protesto ediyorlar. Sosyalist Parti'den (Partido Socialista Español) Alfredo Perez Rubalcaba eğitimin zayıf lamasının ilerlemeye ve eşitliğe zarar vereceğini, bunun hem adaletsiz hem gereksiz olduğunu söyledi. İspanya'da Bir Grev Daha İspanyol hükümetinin onayladığı yeni iş yasa tasarısı, 24 Mayıs Perşembe günü İspanyolları sokağa döktü. İşçilerin daha az tazminat ödenerek ve daha kolay bir şekilde işten çıkarılmasını sağlayacak bu düzenlemeye karşı çıkıyor. Protestoları, İspanya'daki en büyük iki işçi sendikası olan Con federación Si nd ic a l de Comisiones Obreras (CCOO) ve Sindicato Unión General de Trabajadores (UGT) düzenledi. Protestocular "Hurda kontratlara hayır" ve "İşçi haklarını tanımayan iş reformlarına hayır" sloganları attılar. Başbakan Mariano Rajoy'un mu ha fa z akar hü kümeti, işten çıkarma tazminatlarının düşü-
rülmesini kapsayan yeni düzenlemenin İspanya'nın işsizlikle olan mücadelesinde önemli bir adım olduğunu söylüyor. İspanya'daki işsizlik oranı yüzde 24,4 ile endüstriyel dünyanın en yükseği. Norveçli kamu çalışanları 28 yıl sonra grevde Norveç’te on binlerce kamu çalışanı, ödemelerle ilgili anlaşmazlık üzerine greve gitti. Norveçli devlet memurları en son 1984’te grev yapmıştı. Yaklaşık 30 bin belediye ve hükümet çalışanın greve gitmesi, okul, hapishane ve anaokullarını da etkiledi. Görüşmeler başkent Oslo’da devam ederken, Tromsoe, Bergen ve Trondheim kentlerinde memurlar grevdeydi. Sendikalar, maaşların özel sektörle uyumlu olmadığı gerekçesiyle ödemelerde yüzde 4’lük artış talep ediyor, çalışma şartlarının da geliştirilmesini istiyor. Huzur evleri, vergi büroları ve polis Perşembe günkü grevden etkilenen kamu kuruluşları arasında yer alırken polis, Breivik’in davasının etkilenmeyeceğini duyurdu. Birçok Avrupa ekonomisine kıyasla Norveç ekonomisi petrol geliri sayesinde büyüme kaydetti. Norveç, 2012 yılının ilk üç ayında yüzde 1,4 oranında büyüdü. Nor veç telev i z yon k a na l ı NRK’ye konuşan Norveç’in İdari İşler Bakanı Rigmor Aasrud, “Teklifimizin kabul edilmemesi bizi şaşırttı. Üzgünüz” dedi. Aasrud, üst düzey kadın devlet memurunun maaşının 20 bin kroner, yani yaklaşık 2 bin 600 euro arttırıldığını söyledi. Unio işçi sendikasından Arne Johannessen, Norveç’in merkez sol hükümetini müzakerelerde ‘profesyonel’ davranmamakla suçladı. Anlaşma sağlanamazsa, ülkedeki 600 bin kamu çalışanı da greve katılabilir. Norveç medyası Unio, LO ve YS işçi sendikalarının hükümetle müzakereleri kestiğini, profesyonel dernekleri temsil eden Akademikerne sendikasının görüşmelere devam ettiğini duyurdu. Kaynak: BBC, Sendika.org, ETHA, ANF
Haziran 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
larının yükselmesi gerektiğini söyledi. Eğitim İşçileri Sendikası'ndan (Sindicato de Trabajadores de la Enseñanza) Voro Benavent ise grevin fırsat eşitliğine yönelik benzersiz bir saldırıya karşı durmak için örgütlendiğini söyledi. Grevciler, Halk Partisi (PP) hükümetinin eğitim bütçesini yüzde 25 ila 30 arasında kesmeyi hedeflediğini, hükümetin tasarruf etmeyi planladığını 3 milyar avro
15
Kürtaj yasağına hayır! Devlet elini bedenimizden çek!
Yeni Dünya İçin ÇAĞRI Sahibi ve Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Aziz Özer • Yönetim Yeri ve Adresi: Fatih Mah. Bahçeyolu Cad. Ülbeği İş Merkezi No: 9 Kat: 4 Esenyurt - İstanbul • Tel/Fax: (0212) 620 67 57 • e-mail: mail@yid.ydicagri.org • web: www.yid.ydicagri.org YDİ ÇAĞRI Sayı 157’nin İşçi Özel Sayısı • Haziran 2012 • Fiyatı: Türkiye: 1,00 TL · Türkiye Dışı: 1,00 Avro Baskı: Berdan Matbaacılık Davutpaşa Cad. Güven San. Sit. C Blok No: 215-216-239 Topkapı/İstanbul Tel: (0212) 613 11 12 • Yayın Türü: Yerel Süreli