Yeni Dünya İçin ÇAĞRI • Özel Sayı • Kasım 2012 • Fiyatı: 1,00 TL
Sendikalar yasasında da
“ileri demokrasi”!!!
Koluman A.Ş.’de işçiler vazgeçmiyor…
DİSK, KESK, TMMOB, TTB’TEN BASIN AÇIKLAMASI
Tunus Dersleri
Güvercin Anıldı
Dayanışmayı Yükseltelim, Ölümlere İzin Vermeyelim!
Erdoğan Berlin’de Protesto Edildi Emekçiler Torba'ya Girmeyecek!
Sendikalar yasasında da “ileri demokrasi”!!!
Kasım 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
S
2
ermaye hükümeti AKP’nin ileri demokrasisinden Sendikalar Yasası da nasibini aldı. 2821 sayılı Sendikalar ve 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu yürürlükten kaldırılarak yerine 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu çıkarıldı. Yasanın çıkması uzunca bir süredir gündemdeydi. Ve nihayet bir dizi sorun ile birlikte artık yeni yasa yürürlüğe girdi. Yeni yasa ile birlikte AKP’nin diğer uygulamalarında olduğu gibi bu konuda da ileri demokrasiden ne anladığını yine gösterdi. Allanıp pullanan yasa eski yasanın ruhunu korudu, işçiler için yapılan göstermelik iyileştirmelerle sermayeye yeni olanaklar sunuldu. Öncelikle yasanın çıkış sürecini biraz irdeleyelim. Ocak 2012’den bu yana yüzbinlerce işçinin TİS yapma hakkı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından gasp edilmişti. Eski yasalara göre sendikaların TİS yapabilmesi için o işkolunda çalışan işçilerin %10’u örgütlemiş durumda olmaları gerekiyordu. Bu oran da Çalışma Bakanlığının her yılın Ocak ve Temmuz aylarında yayınladığı istatistiklere göre belirleniyordu. Bakanlık bu istatistiklere göre %10 barajını tespit ediyor ve hangi sendikaların yetkili olduklarını tespit ediyordu. Ancak 2009 yılında yapılan bir değişiklik ile bu istatistikleri yayınlama yetkisi Çalışma Bakanlığından alınarak Sosyal Güvenlik Kurumu’na verildi. Asıl sorun burada ortaya çıktı. Çünkü Bakanlığın çalışan işçilere ilişkin verileri ile SGK’nın verileri arasında büyük bir fark söz konusuydu. Eğer SGK’nın istatistikleri dikkate alınacak olsaydı sadece birkaç sendika %10 barajını geçebilecek ve böylece milyonlarca işçinin TİS yapabilme hakkı tamamen ortadan kalkacaktı. Bu nedenle SGK istatistikleri değişiklikten bu yana yayınlanmadı. Çalışma Bakanlığı da yasa değişikliğinden dolayı istatistikleri yayınlamadı. Tüm hesap yeni yasanın çıkarılacağı ve %10 olan barajın aşağıya çekileceği üzerineydi. Bu yasa da Ekim 2012’ye kadar çıkarılmadığı için yetki sorunu bir bilmeceye döndü. İşte bu nedenlerle 2012 başından bu yana yetki tespiti için Bakanlığa başvuran
sendikalara 6 işgünü içerisinde gönderilmesi gereken yetki belgeleri gönderilmedi. Yüzbinlerce işçi adına da TİS yapılamadı. Bu durum yeni yasanın çıkması için bir baskı ortamı yarattı. Yasa çıkmadığı gerekçesiyle yetki başvurularına cevap vermeyen Bakanlık gerekçe olarak yeni yasayı işaret ediyordu. Bu durumda yüzbinlerce işçinin tek derdi nasıl olursa olsun yeni yasanın artık çıkması haline geldi. İşte bugünde “nasıl olursa olsun da çıksın” beklentisi yaratılan yasa çıktı. Ama bu kez de onlarca sendikanın yetkisi birkaç yıl sonra -belki de geri gelmemecesine- tamamen ortadan kalkacak. Çünkü %10 olan baraj %3’e düşürüldü!!! 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi yasası 18 Ekim’de kabul edildi. Meclis’e gelen yasa
Örgütü (ILO) bir bildiri yayınlayarak yasanın veto edilmesini istedi. Türk-İş ve DİSK temsilcileri de yasanın veto edilmesini talep ettiler. Görevi süresince birçok yasayı en fazla birkaç gün içerisinde onaylayan Cumhurbaşkanı Gül 6356 sayılı yasayı 15 gün bekleterek bir beklenti yarattı. Ancak sonuç gösterdi ki Cumhurbaşkanı Gül Hükümetin ve dolayısıyla sermayenin onay makamı olarak çalışmaya devam etmektedir. Gelelim yeni yasa yapılan değişikliklere… Önce bize göre artı yanlar. İşçi sınıfına verilen göstermelik iyileştirmeler… l Yeni yasaya göre “yeni bir toplu iş sözleşmesi için yetki süreci başlamış ise işkolu değişikliği tespiti bir sonraki dönem için geçerli” olacak; “işkolu tespit
Bu gibi iyileştirmeler bir dizi sorunun çözümüne hizmet edecek düzenlemelerdir. Bunun yanında aşağıda açıkladığımız düzenlemeler ile de yasanın 12 Eylül 1980 ile birlikte getirilen faşist özü korunmakta ve hatta ileriye taşınmaktadır. Yeni işkolu barajı ve 30’un altında işçi çalıştırılan işyerlerinde sendikal tazminatın kaldırılması düzenlemeleri sendikaları etkisizleştirmeye dönük önemli bir saldırıdır. Bu temelde birçok sendikanın yetkisi düşürülünce ve milyonlarca işçi için sendikalı olabilmek bir hayal haline dönüşünce yapılan iyileştirmelerinde herhangi bir anlamı kalmayacaktır. taslağı ile çıkan yasa arasında da bir dizi değişiklik oldu. Özellikle patronların istediği önemli bir değişiklik AKP’nin önergesi ile yasaya eklendi ve yasa bu değişiklik ile çıkarıldı. Meclis’te kabul edilen yasaların yürürlüğe girebilmesi için Cumhurbaşkanı tarafından 15 gün içerisinde onaylanması gerek mektedir. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül kendisine 23 Ekim’de gönderilen yasayı 15 gün beklettikten sonra 6 Kasım’da onayladı. Bu süre içerisinde Uluslararası Çalışma
talebi ve buna ilişkin açılan davalar, yetki işlemlerinde ve yetki tespit davalarında bekletici neden sayılmayacaktır”. Ayrıca “işkolu değişikliği yürürlükteki toplu iş sözleşmesini etkilemeyecektir” (Md. 5/2,3). Bilindiği gibi yeni örgütlenen işyerlerinde patronlar süreci baltalamak için işkolu tespit davası açmaktaydılar. Bu dava sonuçlanmadan da süreç ilerleyememekte idi. Yeni yasaya göre bu yönde açılan davalar yetki sürecine olumsuz etkide bulunamayacak, patronlar
yetkili sendikaya sadece “üye sayısı” eksikliği nedeniyle itirazda bulunulabilecek. Yetki sürecinde “işkolu tespiti” ile ilgili itirazlar dinlenmeyecek, açılan davada “işkolu değişikliği” kararı verilse dahi bu değişiklik bir sonraki TİS sürecinde geçerli olacak. Ayrıca bu değişiklik yürürlükte olan Toplu İş Sözleşmesini de hiçbir şekilde etkilemeyecek. Bu değişikliğe göre bundan sonraki örgütlenme süreçleri eskiye göre kısmen kısalabilecektir. l Yeni yasa ile sendikalara üye olma yaşı 16’dan 15’e indirildi. Artık 15 yaşında olan genç işçilerde sendika üyesi olabilecekler. l Sendikaların yıllarca mücadele ettikleri noter şartı sorunu yeni yasa ile çözüldü. Artık üyelikte noter şartı aranmayacak, işçiler e-devlet şifreleri ile internet üzerinden sendikalara üye olabilecekler. Üyelikten ayrılma da aynı şekilde internet üzerinden yapılabilecek. Ancak bu maddenin yürürlüğe girebilmesi için acilen e-devlet sisteminin buna hazır hale getirilmesi ve Bakanlığın uygulama için yönetmelik yayınlaması gerekiyor. l Eski yasada bir günlük ücret olan sendika üyelik aidatı üst sınırı yeni yasada kaldırıldı. Artık sendikalar üyelik aidatı miktarlarını tüzüklerine göre belirleyebilecekler. l Önceki yasaya göre bir işyerinde yetkili olabilmek için sendikaların o işkolundaki işçilerinin %10’u örgütlemiş olmalarının yanı sıra, işyerinde çalışan işçilerinde %50’sini (yarıdan bir fazla işçi) örgütleyebilmiş olmaları şartı vardı. Yeni yasada bu işyeri barajı korunuyor ancak işletme bazında ise baraj %40’a çekiliyor. Buna göre 5 ayrı işletmeden oluşan bir işyerinin toplam işçilerinin yarısından bir fazlasının sendikaya üye olmaları gerekiyor. Ancak her işletmedeki işçilerde bu şart aranmıyor. Bu gibi iyileştirmeler bir dizi sorunun çözümüne hizmet edecek düzenlemelerdir. Bunun yanında aşağıda açıkladığımız düzenlemeler ile de yasanın 12 Eylül 1980 ile birlikte getirilen faşist özü korunmakta ve hatta ileriye taşınmaktadır. Yeni işkolu barajı ve 30’un altında işçi çalıştırılan işyerlerinde sendikal tazminatın kaldırılması
grev yapmak yasaktır. Bunun yanında “genel sağlığı veya millî güvenliği bozucu nitelikte” denilerek yine yasada muğlak bırakılan bir tanımla grevler eskiden olduğu gibi Bakanlar Kurulu kararıyla ertelenebiliyor. l Yukarıda da bahsettiğimiz gibi yetkili sendikaların belirlenmesi için %10 işkolu barajı uygulanmaktaydı. %10 olan işkolu barajı yeni yasada %3 olarak belirleniyor. Böylece baraj düşürülmüş gibi görünüyor ancak daha önce işkolu barajı için gerekli veriler Çalışma Bakanlığı tarafından yayınlanmaktaydı. Bundan böyle veriler Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından yayınlanacak. Yani %3’lük baraj SGK tarafından açıklanan sigortalı işçiler verilerine göre belirlenecek. Bu durumda %3 olan işkolu barajı önceki %10’barajından daha yüksek işçi sayısını kapsamaya başlayacak. Şöyle ki… Çalışma Bakanlığının istatistiklerine göre çalışan işçi sayısı 5,4 milyon. SGK verilerine göre işçi sayısı 12 milyona yükselecek. Bunun yanında işkollarının 28’den 20’e düşürülmesi nedeniyle bu işkollarında çalışan işçi sayısı daha da yükselmiş olacak. Bu nedenle kademeli olarak yüzde 10’dan yüzde 3’e düşmüş görünen baraj engeli fiilen çok daha yüksek bir orana ulaşmış olacak. SGK verilerine göre tespit edilecek işçi ve sendikalı işçi sayılarının esas alınmasıyla 103 sendikadan yaklaşık 60’ı %1 barajına takılıyor. %3’lük işkolu barajı uygulandığında ise birleşen işkollarında artan işçi sayısı ile birlikte, toplu sözleşme yapma yetkisi bulunan 51 sendikadan sadece 20’si barajı aşabilecek. DİSK yaptığı araştırmaya göre %3 barajı uygulandığında 6 milyon 298 bin işçi için TİS düzenlenmesi bir hayal haline gelecek. 7 işkolunda ise işçiler üye olabilecek yetkili sendika bulamayacaklar. Bunun yanında yeni yasada %3 olarak uygulanacak olan işkolu barajı için bir geçiş süreci de öngörülüyor. Buna göre Ocak 2013 istatistiğinin yayımı tarihinden 1 Temmuz 2016 tarihine kadar işkolu barajı %1, 1 Temmuz 2018 tarihine kadar %2 olarak uygulanacak. Ocak 2013 istatistiklerinin yayınlanmasına kadar ise daha önce yetkili oldukları tespit edilen sendikaların yetkileri devam edecek. Yani yetki tespiti 2009 istatistiklerine göre belirlenecek. Bu geçiş sürecine göre 1 Temmuz 2018 tarihinden itibaren yetki tespitinde işkolu barajı %3 olarak uygulanacak. l İşkolu barajından sonra ge-
lelim diğer büyük sorun olan 30’dan az işçi çalıştırılan işyerleri sorununa… Yürürlükten kaldırılan 2821
çalıştıran işyerlerinde ise 3 milyon 295 bin işçi için toplu sözleşme yapacak sendika kalmıyor. Buna göre 12 milyon kayıtlı işçinin
Şu anda yaklaşık 6 milyon işçi 30 işçiden az işçi çalıştıran işyerlerinde çalışıyor. Artık bu işçilerin sendikal güvenceleri yok. İş kolu barajına göre de 30’dan fazla işçi çalıştıran işyerlerinde ise 3 milyon 295 bin işçi için toplu sözleşme yapacak sendika kalmıyor. Buna göre 12 milyon kayıtlı işçinin ancak 2 milyon 700 bini sendikal haklardan faydalanabilecek. AKP’nin “ileri demokrasisi” işte budur. sayılı Sendikalar Kanunu’nun 31. maddesinde “...Sendika üyeliği veya sendikal faaliyetlerden dolayı hizmet akdinin feshi halinde ise, İş Kanununun 18, 19, 20 ve 21 inci madde hükümleri uygulanır. Ancak, İş Kanununun 21 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ödenecek tazminat işçinin bir yıllık ücret tutarından az olamaz.” hükmü yer almaktaydı. Buna göre patronlar çalıştırdıkları işçiyi sendikal nedenlerle işten çıkartırsa 12 aylık ücreti tutarında sendikal tazminat ödemek zorunda kalıyordu. Bu durum sendikal örgütlenme süreçlerinde patronlar üzerinde caydırıcı bir etki yaratmaktaydı. Ayrıca çalışan işçilerde bu maddeye dayanarak sendikalı olabilmek için daha rahat adım atabiliyorlardı. Ancak, 6356 sayılı yeni yasanın Meclis görüşmeleri yapılırken AKP’nin verdiği bir önergeyle, 30 işçiden az işçi çalıştırılan işyerlerinde sendikal nedenlerle işten çıkartılan işçiler için bu bir yıllık tazminat hakkı kaldırıldı. Yasa yapılan bu değişiklik ile birlikte yürürlüğe girdi. Daha önce de 30 işçiden az işçi çalıştırılan işyerleri iş güvencesi kapsamı dışında bırakılmıştı. Yapılan bu son değişiklik ile 30 işçiden az işçi çalıştırılan işyerleri kuralsız ve örgütsüz sömürü cennetlerine dönüştürülmüş oldu. Mevcut işletmelerin çok büyük bir bölümünün 30 ve 30’un altında işçi çalıştırdığı bilindiğinde bu yasal düzenleme ile işçi sınıfının büyük bölümünün sendikalaşmasının yasaklandığı ve işten atılmasının kolaylaştığı görülebilir. Şu anda yaklaşık 6 milyon işçi 30 işçiden az işçi çalıştıran işyerlerinde çalışıyor. Artık bu işçilerin sendikal güvenceleri yok. İş kolu barajına göre de 30’dan fazla işçi
ancak 2 milyon 700 bini sendikal haklardan faydalanabilecek. AKP’nin “ileri demokrasisi” işte budur. l Sendika kuruculuğu şartı Hakİş’e uygun olarak değiştirildi. 2821 sayılı Sendikalar Kanunu’nun 5.maddesinde sendika kurucusu olabilmek için “Sendikanın kurulacağı iş kolunda fiilen çalışma” ve “Türkçe okur-yazar olma” şartı bulunmaktaydı. 6356 sayılı yeni yasanın 6. maddesinde ise bu şartlar kaldırıldı. “Sendikanın kurulacağı işkolunda fiilen çalışma” şartı “fiilen çalışma” şartı olarak değiştirildi. Buna göre Metal işkolunda sendika kurmak isteyen işçilerin herhangi bir işkolunda çalışıyor olmaları yeterli olacak. Ancak bu değişikliğin özel bir durumu da var. Tü rk-İ ş’e b a ğ l ı Ta r ı m-İ ş Sendikasının yıllardır örgütlü olduğu TİGEM’de Hak-İş’e bağlı Öz Orman-İş Sendikası örgütlenme çalışması yapmaya başlamıştı. Tarım-İş, TİGEM bürokratlarının baskıları sonucu işçilerin Öz Orman-İş Sendikasına üye yapıldığını ve Öz Orman-İş Sendikasının yasa hükümlerine aykırı olarak 01 numaralı Tarım işkolunda çalışmayan kişiler tarafından kurulduğunu iddia ederek dava açmıştı. Bu dava devam etmektedir. Şimdi yeni yasada getirilen bu değişiklik ile Öz Orman-İş Sendikasını kuranların Tarım işkolunda çalışmıyor olmaları yasaya aykırılık oluşturmayacak ve böylece dava düşecektir. Bu nedenle özellikle Türk-İş Konfederasyonu ve Tarım-İş Sendikası bu maddenin geri çekilmesi için bir dizi girişimlerde bulundu. Buna rağmen Öz Orman-İş Sendikasının çıkarına yasa değişikliği yapıldı. Bir “ileri demokrasi” örneği daha… 09.11.2012
Kasım 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
düzenlemeleri sendikaları etkisizleştirmeye dönük önemli bir saldırıdır. Bu temelde birçok sendikanın yetkisi düşürülünce ve milyonlarca işçi için sendikalı olabilmek bir hayal haline dönüşünce yapılan iyileştirmelerinde herhangi bir anlamı kalmayacaktır. l Daha önce 28 olan işkolları yeni yasa ile 20’ye indirilerek bazı işkolları birleştirilmiş oldu. Böylece öncelikle bir dizi sendikada bu yönde tüzük değişiklikleri yapılacak. Ama en önemlisi birleşen işkollarında sendika enflasyonu yaşanacak. Daha önce her işkolunda ortalama 3 sendika vardı. Şimdi birleşen iki işkolunda 6 sendika olacak. Bu durumda bazı sendikaların da birleşmesi olası bir durum. Kaldı ki işçi sınıfı açısından işkolu barajının aşılabilmesi ve güçlü sendikalar yaratılabilmesi için ideal olanı aynı işkolunda olan sendikaların koltuk kaygısı bir kenara bırakılarak birleştirilmesidir. l Grev ile ilgili eski yasada bulunan uygulamalar yeni yasada da korunuyor. Yeni yasa grev hakkında şöyle diyor: “Toplu iş sözleşmesinin yapılması sırasında uyuşmazlık çıkması hâlinde, işçilerin ekonomik ve sosyal durumları ile çalışma şartlarını korumak veya geliştirmek amacıyla, bu Kanun hükümlerine uygun olarak yapılan greve kanuni grev denir.” Buna göre dayanışma grevi vb. grevler kanunsuz grevler olarak sayılmaya devam edilecek. Ayrıca çoğunlukla bir sorun haline dönüştürülen grev çadırı yasağı yeni yasa da korunuyor. Grev ile ilgili yetkiler eskiden olduğu gibi yine bölgenin en yüksek mülki amirine (Vali veya Kaymakam) bırakılmış durumda. Ve yine bu konuda da grevi yasaklamak dışında geniş yetkiler verildiği gibi, verilen yetkiler de son derece muğlak bırakılmış. Bu durum mülki amirlerin keyfi davranmalarına neden olmaya devam edecektir. Ayrıca grev yasakları da devam etmektedir. Yasanın 62. maddesine göre “Can ve mal kurtarma işlerinde; cenaze işlerinde ve mezarlıklarda; şehir şebeke suyu, elektrik, doğal gaz, petrol üretimi, tasfiyesi ve dağıtımı ile nafta veya doğalgazdan başlayan petrokimya işlerinde; bankacılık hizmetlerinde; Millî Savunma Bakanlığı ile Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığınca doğrudan işletilen işyerlerinde; kamu kuruluşlarınca yürütülen itfaiye ve şehir içi toplu taşıma hizmetlerinde ve hastanelerde”
3
Koluman A.Ş.’de işçiler vazgeçmiyor… T
arsus/Yenice’de MercedesBenz servisi olan Koluman Motorlu Araçlar A.Ş.’de işçiler Birleşik Metal-İş Sendikasına üye oluyorlar. 5 Kasım 2012 saatlerinde işyeri yönetiminin sendikalaşma çalışmalarını öğrenmesi sonucu 13 işçi işten çıkarıldı. Hemen ertesinde ise Birleşik Metal-İş Sendikası noter getirerek işçilerin üyelik kayıtlarını yapmaya başladı. Bu sabah işe gelen ilk vardiya işçilerinin tamamı sendikaya üye oldular. İşten atılan işçiler ve sendika yöneticileri işyeri önünde, ikinci vardiyada çalışan işçilerin üyelik kayıtlarını almak için bekliyorlar. İşyeri yöneticileri de bir taraftan sendikaya üye olmamaları için “fabrikayı kapatacağız” vb. tehditlerle işçileri ikna etmeye çalışıyor. Sabah saatlerinde işyeri önünde bekleyen işçiler Jandarma eşliğinde işyeri yöneticilerinin “burası özel mülktür, burada bekleyemezsiniz” demesi üzerine yol kenarında beklemeye başladılar. Jandarma öğleye kadar işyeri önünde bekleyerek işçiler üzerinde psikolojik baskı kurmaya
çalışıyor. Ancak Koluman işçileri sendikalaşma konusunda ikinci deneyimlerini yaşadıkları için bu konularda daha tecrübeliler. Koluman’da işçiler 2006 yılının Aralık ayı içerisinde sendikalaşma çalışmalarına başlamış, 23 Mart 2007 tarihinde ise yine işyeri yönetiminin sendikalaşma çalışmalarından haberdar olması ile bazı işçileri izne çıkarması sonucu işyerinde direniş başlamıştı. Bu süreçte işyerinde çalışan 180 işçiden 160’ı sendikaya üye olmuş, işyeri yönetimi bir
dizi saldırıyla sendikalaşmayı engellemeye çalışmıştı. Daha sonra da işyerine noter getirerek işçileri sendikadan istifaya zorlayan işyeri yönetimi ile görüşmeler yapılmış ancak TİS sözleşmesi yapma sürecine kadar ilerlenen sendikalaşma mücadelesinde bir dizi gelişmenin yaşanması nedeniyle süreç tamamlanamamıştı. (Ydi Çağrı Nisan 2007, Sayı 110 ve Mayıs 2007, Sayı 111) En son Anadolu Şubenin 30 Ekim 2011’de 5. Olağan Genel Kurulunda Koluman işyeri ile il-
gili sendikalaşma mücadelesi yeniden gündeme gelmişti. Bazı işçilerin Koluman işyeri hakkında “satıldı, kaybedildi” gibi eleştiriler getirmesi üzerine Koluman işyerinde çalışan Menderes Doğan söz alarak kürsüye çıkmış ve şunları söylemişti: “Koluman’ın kaybedilmiş bir yer olarak görülmesi ağırıma gidiyor. Yanımızda olsaydınız, birlikte hareket edebilseydik, beni bir kez aramış olsaydınız şimdi bu konuda farklı düşünürdünüz. Sendika her zaman yanımızdaydı. Kişisel kinler varsa bilmiyorum ama satıldı, kaybedildi gibi sözler sendikaya haksızlıktır.” (Yeni İşçi Dünyası Aralık/2011, s.9-10) Şimdi yaşanan süreç Koluman’da sendikalaşma mücadelesinin bitmemiş olduğunu ancak geçmişte kesintiye uğradığını gösterdi. Bu kez umuyoruz ki sendikalaşma mücadelesi TİS düzenlenmesine kadar vardırılarak, kazanımla sonuçlanır. Bizler her fırsatta bu mücadelede işçilerin yanında olmaya çalışacağız. 06.11.2012 Yeni İşçi Dünyası / Adana
Kasım 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
11 işçinin öldüğü Marmara Park AVM açıldı
4
B
eylikdüzü Marmara Park Alışveriş Merkezi inşaatında çalışan işçilerin kaldığı 3 çadırda, 11 Mart Pazar gecesi yangın çıkmış, 11 işçi yanarak feci şekilde can vermişti. Kayı ve Ece inşaat firmaları 220 milyon Avro’luk AVM yaparken, diğer yandan bu zenginliğin yaratıcısı ve üreticisi olan işçileri sağlıksız, güvencesiz koşullarda çalış-
tırdıkları için 11 işçi can vermişti. Bugün 18 Ekim Perşembe günü Marmara Park AVM’nin açılışı yapıldı. 11 işçinin feci şekilde ölmelerinin ardından 7 ay geçti. AVM’nin açılışı İşçi Sağlığı İş Güvenliği Meclisi tarafından düzenlenen, ölen 11 işçinin ailelerinin de katıldığı bir basın açıklaması ile protesto edildi. Marmara Park AVM önünde bir
araya gelen kitle, “İş kazası değil, bu bir cinayet!, Sorumlular belli, adalet istiyoruz!, Esenyurt’u unutma, unutturma!” sloganları attı. Basın açıklamasını iş cinayetinde hayatını kaybeden Barış Kıyak’ın kardeşi Damla Kıyak okudu. “Bugün bu yıkılasıca AVM önünde bir araya geldik. Çünkü acımız bu kadar tazeyken ve bu
yapıyı inşa edenler sanık olarak mahkeme huzurunda yargılanırken, hiçbir şey olmamış gibi, hiç sorumlulukları yokmuş gibi davranılması canımızı acıtıyor. Üstelik mahkeme dosyasına yansıyan belgelere bakıldığında görülecektir. Bilirkişi raporları, ihmali ve denetimsizliği açıklıkla gözler önüne sermekteyken, sanıklar ifadelerinde sorumluluğu birbirlerine atmakta. Sanki raporlara rağmen önlem almayanlar açılışı yapanlar değil, sanki işçileri çadırlarda balık istifi barındıran onlar değil, sanki çadırlarda çıkış kapısını bile kapatan onlar değil, sanki kanunların emrettiği iş güvenliği tedbirlerini almayan onlar değil.” Biliyoruz ki kapitalist sistem var olduğu sürece iş cinayetleri de olacaktır. Sermayenin daha fazla kar hırsının işçileri daha fazla öldürmemesi için kapitalizmi yok edelim! İşçi Ölümlerine Son Platformu da basın açıklamasının ardından bir basın açıklaması yaparak AVM’nin açılışını protesto etti. 18.10.2012
Bilim Yuvasının Barbarlığı İ
nsanları asgari ücretle bir dizi aşağılama ve baskı altında çalıştıracaksın, fakat çalışanlar hak istediğinde ve bu nedenle Anayasal hakkı olan sendikalaştıklarında hizmetli, idareci, teknik eleman, öğretim görevlisi vb. demeden onları işten atmak insanlık suçu işlemiş bir yönetimin elindeki bir “bilim yuvası” ...! Bu “bilim yuvası” İstanbul – Silahtar’da Trilyonlar harcanarak inşa edilmiş bir vakıf üniversitesi olan Bilgi Üniversitesi’dir. Yeni Dü nya İçi n ÇAĞR I Gazetesi olarak bu haksızlığa karşı sendikalaştıkları için işten atılan ve 57 gündür direnişte olan 5 onurlu çalışanı ziyaret ettik. İşçi yüreklerinin sıcaklığı ile bizi karşılayan işçilerin verdiği bilgiye göre çalışanların çoğu asgari ücretle çalışıyormuş. Hizmetlilerin yöneticiler tarafından kendi özel işlerinde (temizlik, taşıma vb.) ücretsiz çalıştırıldıklarını yani angarya yaptırıldığını anlattılar. Altı yıllık bir işçinin 680,- TL aylık al-
dığını, işçilerin üç yıldır (toplam 50,- TL zam almışlar) doğru dürüst ücretlere zam yapmamışlar. Çalışanlar zam talep ettiklerinde bazı bölümlerin kapatılacağı ve bu yüzden çalışanların bir bölümünün işten çıkarılacağı tehditleriyle korkutulmaya çalışılmışlar.
Bir yıla yakındır sendikalaşma çalışmasının sürdüğünü belirten işçiler, 1240 çalışandan önemli bir bölümü DİSK’e bağlı SOSYAL – İŞ Sendikasına üye olduğunu geçen Ağustos ayında sendikalaştıklarını haber alan patronun 25 işçiyi işten attığını belirttiler. Çalışanların iş güvenliğinin tek
yöneticinin iki dudağı arasında olduğunu belirten işçiler, geçen sene öğretim görevlisi hoca ve asistanlardan oluşan 27 kişiyi bir defada işten atmayı örnek vererek anlattılar. Patronların içerde sendika üyesi çalışanlara yöneticiler vasıtasıyla baskı ve tehditlerle mobing saldırılara devam ettiğini belirten işçiler, hem işçilerden hem akademisyenlerden hoca asistan ve az da olsa öğrencilerden destek aldıklarını belirttiler. İşçiler dışarıdan gelen destekçilerin üniversite yönetimi tarafından zaman zaman engellemelerine rağmen işçilerden yana olan duyarlı kurum ve kuruluşların kendilerini desteklediğini belirttiler. Ayrıca sendikalarının önderliğinde devrimci ve demokrat kamuoyunun da desteği ile direnişlerine kazanana kadar devam edeceklerini de özellikle vurguladılar. 05.11. 2012
DİSK, KESK, TMMOB, TTB “savaşa, ölümlere, açlığa, yoksulluğa, işsizlik ve zamlara karşı”, “zamlara, işsizliğe, yoksulluğa, savaşa son” sloganıyla “eşitlik, adalet, demokrasi, barış ve insanca bir yaşam için” 20 Ekim'de ülkenin her yerinde alanlarda olacaklarını duyurdu. İstanbul Taksim Tramvay durağında toplanan eylemin çağrıcıları ve katılımcıları, İstiklal Caddesi üzerinden Galatasaray Lisesi’ne doğru yürüyüşe geçti. Galatasaray
Lisesi önünde basın açıklaması yapıldı. DİSK eylemin örgütleyicisi olmasına rağmen eyleme temsili düzeyde katıldı. DİSK üyesi sadece Nakliyat İş Sendikası 6 kişi ile eyleme katıldı. KESK, TTB eylemin örgütleyicisi olmalarına rağmen, eyleme temsili düzeyde katıldılar. Sadece TMMOB, diğer bileşenler ile karşılaştırıldığında daha fazla üyesi ile eyleme katıldı. Eylemin çağrıcılarının, örgütle-
yicilerinin önem vermediği eyleme; YDİ Çağrı, Alınteri, Kaldıraç, DİP, ÖDP, MBP, SDH katıldı. Yürüyüş boyunca ve basın açıklaması sırasında şu sloganlar atıldı: “Yaşasın halkların kardeşliği!, Savaşa değil, emekçiye bütçe!, Katil ABD, işbirlikçi AKP!, Zam, Zulüm, işkence, işte AKP!, Katil ABD Ortadoğu’dan defol!, Susma haykır,savaşa hayır!, Doğalgaza değil, maaşlara zam!, Faşizme karşı omuz omuza!, Grevdeki tutsaklar onurumuzdur!”
Basın açıklamasını TTB MYK üyesi Osman Öztürk okudu. Eylem ve basın açıklamasında anti AKP’cilik ön plana çıktı. Savaş, açlık, yoksulluk, işsizlik, zamlar; şu veya bu hükümetin değil, kapitalizmin ürünüdür. Savaşa, açlığa, yoksulluğa, işsizliğe, zamlara son vermenin yolu kapitalizmi mezara gömmekten geçiyor. Eylemde YDİ Çağrı sayı 159,Yeni İşçi Dünyası Eylül sayısının satışı yapıldı. 20.10.2012
Kasım 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
DİSK, KESK, TMMOB, TTB’TEN BASIN AÇIKLAMASI
5
Direniş ve Grevlerden Kısa Kısa İşçilerin Birliği… Petrol-İş’in örgütlü olduğu, Kocaeli’nde bulunan Tüpraş işletmesinde çalışan Musa Aksu isimli işçinin iş akdi 31 Ekim günü feshedildi. Bunun üzerine işçiler ve sendika yöneticileri kararın geri alınarak işten atılan arkadaşlarının işe geri alınması için eylem başlattılar. İşi durdurma eylemi yapan işçilerin direnişi 9. saatte gücünü gösterdi ve işten atılan işçi geri alındı.
İşten Atılan Darkmen İşçileri Eylem Yaptı
İşten atılan Darkmen işçileri, 25 Ekim günü, Dark ailesine ait olan apartmanın önünde bir eylem gerçekleştirdi. Ardından apartmanın bulunduğu sokakta bir yürüyüş gerçekleştirdiler. Haklarını gasp eden ve sonunda işlerine son veren patronlarına karşı sessiz kalmayacaklarını, haklarını sonuna kadar arayacaklarını ifade ettiler.
durumunda yine eylem yapacaklarını duyurdu.
Akademisyenler Direnişte
İnşaat İşçileri Çatıda Eylem Yaptı 23 E k i m g ü nü, Bu rsa’ d a Korupark evlerinin inşaatında çalışan 13 işçi maaşları verilmediği için inşaatın çatısında eylem yaptı. 17 katlı binanın çatısında iskeleleri söken ve bazı inşaat malzemelerini aşağı atan işçiler, işverenden maaşlarını istedi. İşverenin maaşları yarın ödeyeceğine dair söz vermesi üzerine işçiler inşaattan indi. İşçiler, maaşların yatmaması
İTÜ’de üniversiteyle ilişiği kesilmesi gündeme gelen 81 araştırma görevlisi direniş başlattılar. Öğretim görevlileri 19 Ekim günü Rektörlük önünde çadır kurarak direnişi başlattılar.
TEDAŞ Direnişinde Kazanım Adana’da TEDAŞ önünde 5
Mart’tan bu yana Enerji-Sen öncülüğünde direnişlerini sürdüren enerji işçileri işe iade davalarını kazandı. Mahkeme, işçilerin işe iadesine, ayrıca işçilerin verilmeyen maaşların ve direnişte geçen sürede alması gereken maaşların işçilere verilmesine karar verdi.
Elit Çikolata İşçileri Direnişte Tek Gıda-İş üyesi işçiler, geriye dönük mesai ücretlerini istedikleri için işten çıkarıldı. İşten çıkarılan 7 işçi fabrika önünde 4 Eylül’de direnişe geçti.
DAYANIŞMAYI YÜKSELTELİM, ÖLÜMLERİ İZİN VERMEYELİM!
Kasım 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
B
6
u ülkenin hapishanelerinde 12 Eylül 2012’de 700’e yakın tutsak, süresiz dönüşümsüz açlık grevine başladı. 58. günü geride bırakan tutsaklar adım adım ölüme yaklaşıyor. Yaşanması olası ölümlerden T.C devleti sorumludur. AKP hükümeti, TC devleti açlık grevi taleplerini karşılamak için istenilen adımı atmıyor. Açlık grevi ile dayanışma için yapılan eylemlere; polis gaz bombası, biber gazı, tazyikli su, cop ile saldırıyor. 12 Eylül’de başlanılan süresiz, dönüşümsüz açlık grevi, taleplerin karşılanmaması üzerine bir üst aşamaya çıkarıldı. 5 Kasım’dan itibaren 10.000 bin tutsak daha süresiz-dönüşümsüz açlık grevine başladı. Bedenlerini açlığa yatıran, ölümü göze alan tutsaklar ne istiyor? “Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılarak sağlık, güvenlik, özgürlük koşullarının sağlanması, Kürt halkının anadilde eğitim ve savunma taleplerinin karşılanması”nı istiyorlar. Bu talepler haklı, meşru ve des-
teklenmesi gereken taleplerdir. 27 Temmuz 2011’den bu yana Abdullah Öcalan avukatları ile görüştürülmüyor. Abdullah Öcalan’ın avukatları ile görüşmesi O’nun yasal hakkıdır. Bu hak AKP hükümeti tarafından uygulanmıyor. Her ulusun olduğu gibi, Kürt ulusunun da anadilde eğitim ve savunma yapması onun hakkıdır. Bu hak dev-
let tarafından gasp edilmiştir. T.C devleti 89 yıllık tarihi boyunca işçiler, emekçiler üzerinde baskı, sömürü, terörünü hiç eksik etmedi. Türk devleti, devrimcileri, ilerici ve komünistleri katletti. Kürt halkı katliamdan geçirildi. AKP hükümeti devraldığı faşist sistemi aynen uygulamaya devam ediyor. Hapsedilen tutsaklar tecrit ve imha politikalarıyla teslim
alınmaya çalışılıyor. 19 Aralık 2000'de devlet güçlerinin devrimci tutsaklara karşı giriştiği barbarca saldırı sonucu devletin yıllardır hazırlandığı F tipi tecrit zindanlarına geçiş operasyonu gerçekleştirildi. Şimdi Kürt tutsakların önemli bir bölümü F tipi tecrit zindanlarında bulunuyor. F tipi tecrit hapishanelerinin açılması ile yetinilmedi. F tipi hapishanelerden sonra yüksek güvenlikli D, L tipi hapishaneler devreye sokuldu. Yeni Dünya İçin Çağrı okurları, açlık grevlerine destek vermek, dayanışmayı yükseltmek, kamuoyu oluşturma amacıyla açlık grevlerinin 50. Gününde 5 günlük dönüşümlü açlık grevi yaptılar. Güney Kültür Merkezi’nde 31 Ekim- 4 Kasım arasında yapılan açlık grevi Esenyurt’ta önemli bir etki ve dayanışma yarattı. 31 Ekim günü Güney Kültür Merkezi’nde açlık grevi saat 10.00’da 6 kişi ile başladı. Akşam saat 19.30’da GKM’de basın açıklaması yapıldı. Basın açıklamasına, BDP Esenyurt ilçe yöneticileri, açlık grevinde bulunan
“Barış anneleri”, BDP üyeleri, Yeni Dünya İçin Çağrı okurları katıldı. ÖDP, EMEP, BDSP, KÖZ de açıklamaya katılarak destek verdi. YDİ Çağrı adına yapılan basın açıklamasında; 12 Eylül’de hapishanelerde süresiz, dönüşümsüz açlık grevlerine başlayan tutsakların onurlu mücadelesine destek vermek için 5 gün sürecek dönüşümlü açlık grevine başlandığı açıklandı. Tutsakların kritik aşamayı geçtiği, her an ölümlerin yaşanabileceği, ölümler yaşanmadan mücadele ve dayanışmanın yükseltilmesi gerekliliği vurgulandı. RT Erdoğan’ın “her şeyi yiyorlar” açıklaması, “açlık grevcilerinin grevi bıraktıkları” açıklamalarının gerçeği yansıtmadığı, grevi bırakanların destek amacı açlık grevi yapan gruplar olduğu, talepleri belli olanların ölüm orucuna dönüşen açlık grevini bırakmadıkları açıklandı. BDP adına yapılan konuşmada;
açlık grevlerine destek amacıyla başlanılan açlık grevi selamlandı. Açlık grevlerine destek eylemlerinin yaygınlaşmasının tutsakların mücadelesine sahiplenmeye yardımcı olacağı vurgulandı. Açlık grevinin 2.gününde gün boyunca GKM’ne destek ziyaretleri yapıldı. Açlık grevinin 3. gününde, açlık grevi yapanlar arasına gazeteci Rodi Baz’da katıldı. BDP dışında açlık grevi yapılmasını anlamlı bulan, bu tür açlık grevleri eylemlerinin yaygınlaştırılması gerektiğini savunan Baz, iki gün boyunca açlık grevi yaptı. A k ş a m s a at le r i nd e BDP Esenyurt BDP ilçe yöneticileri, üyeleri, açlık grevinde bulunan anneler, açlık grevi yürüten YDİ Çağrı okurlarına destek ziyaretinde bulundu. BDP ilçe Eş Başkanı ve YDİ Çağrı adına yapılan konuşmalarda, 52. güne ulaşan tutsakların
açlık grevi eylemi ile ilgili gelişmeler üzerine duruldu, dayanışma eylemlerinin yaygınlaştırılmasının önemine dikkat çekildi. Açlık grevinin 4. gününde YDİ Çağrı okurları, BDP ilçe binası önünde açlık grevi yapanlara destek ziyaretinde bulundu. Destek ziyareti sırasında; “Tecridi kaldırın, ölümleri durdurun!, İçerde dışarda hücreleri parçala!, Zindanlar yıkılsın tutsaklara özgürlük!, Devrimci tutsaklar onurumuzdur!, Yaşasın devrimci dayanışma!” sloganları atıldı. Liseli gençlerin hazırladığı, açlık grevlerine dikkat çeken tiyatro oyununu izlemek için hep birlikte Cumhuriyet Meydanı’na gidildi. Tiyatro oyunu alkışlar, zılgıtlar, sloganlar eşliğinde oynandı. İnsanların yoğun ilgisini ve dikkatini çeken oyundan sonra meydandan ayrılındı. YDİ Çağrı okurlarının 5 gün süren dönüşümlü açlık grevi ey-
lemi, 5. gününde 04 Kasım günü akşam saatlerinde bitirildi. YDİ Çağrı adına bir konuşma yapıldı. Yapılan konuşmada; tutsakların taleplerin insani, haklı demokratik talepler olduğu, bu taleplerin desteklenmesi gerektiği, açlık grevi ile dayanışmayı yükseltmek, kamuoyu yaratmak için 5 gün süren açlık grevi eylemi yapıldığı ifade edildi. Açlık grevi ile dayanışma için önümüzdeki süreçte gücümüz ölçüsünde iş yapmaya devam edileceğinin vurgulandığı konuşmada; 5 gün boyunca destek ziyaretinde bulunanlara teşekkür edildi. Konuşmanın ardından açıklamaya katılan arkadaşlar ile sohbet edildi. Açıklamaya ve sohbete Köz’den arkadaşlar da katıldı. Sohbet sırasında açlık grevi eylemi ile dayanışma için neler yapılabileceği üzerine konuşuldu. Çeşitli öneriler dile getirildi. 07.11.2012
Cezaevlerinde 600'ü aşkın kişinin, “Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılarak sağlık, güvenlik, özgürlük koşullarının sağlanması ve Kürt halkının anadilde eğitim ve savunma taleplerinin karşılanması” yönündeki talepleri ile 51 gün önce başlattıkları açlık grevi eylemi devam ediyor. Başbakan yiyorlar dediği, yalnızca bir kişinin açlık grevini devam ettirdiği ve diğerlerinin bıraktığı gibi açıklamalar yapadursun, eylemciler artık kritik eşikte. Herkes yüreği ağzında cezaevlerinden gelecek ölüm haberlerini korkuyla bekliyor. Birçok ilde eylemcilere destek ve taleplerinin kabul edilmesine yönelik eylemler yapıldı/yapılıyor. Birçok ilde çadırlar kurularak cezaevlerindeki açlık grevine destek amaçlı açlık grevleri yapılıyor. Adana'nın Şakirpaşa mahallesinde bu amaçla kurulan çadır polis zoru ile kaldırıldı. Açlık grevi eylemcilerini destekleme amacı ile 31 Ekim günü, yani açlık grevi eyleminin 50. gününde Adana'da DİSK, KESK gibi sendikaların, odaların, demokratik kitle örgütlerinin katılımı ile bir basın açıklaması yapıldı. Planlanan eylem, İnönü Parkı'nda bir basın açıklamasının ardından AKP İl Binası önüne dek yürü-
yüp siyah çelenk bırakmaktı.
Belirlenen saatte İnönü Parkı'nda
yapılan basın açıklamasında destekçilerden daha fazla sayıda, gaz maskeleri ve copları ile hazır kıta polis vardı. Basın açıklaması yapıldıktan sonra planlandığı gibi AKP İl Binasına doğru yürüyüşe geçmek isteyen kitlenin önüne polis barikat kurdu ve kitlenin yürümesini engelledi. Polis belli süre ikna edilmeye çalışılsa da bir sonuç alınamadı. Polisin yürüyüşe izin vermemesi üzerine bir süre oturma eylemi yapıldı. Ardından eylem sonlandırıldı. Açlık grevi eylemlerine karşı devletin sergilediği tavır bir kez daha bize demokrasi kisvesinin ihtiyaç anında nasıl bir yana fırlatılabildiğini gösteriyor. Eylemlerde oldukça fazla sayıda polisin, saldırıya hazır polisin görevlendirilmesi, yürüyüşlere izin verilmemesi, en küçük bir direnmede polisin saldırıya geçmesi vb. devletin demokrasiden ne anladığını ortaya koyuyor. Açlık grevi eylemcilerine zorla müdahale dahi konuşuluyor. Bunun ne demek olduğunu, nelere yol açtığını geçmişten, “hayata dönüş” operasyonlarından biliyoruz. Açlık grevi eylemcilerinin haklı taleplerini destekliyoruz. 01.11.2012 YDİ Çağrı/Adana
Kasım 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
Açlık Grevlerinin 51. Gününde: "Artık Ölüm Öncesi Çığlık Vakti!"
7
Kadınlar Karataş Cezaevi Önünde Basın Açıklaması Yaptı 7
Kasım günü yani açlık grevlerinin 57. gününde, bileşeni olduğumuz Adana Kadın Platformu adına Adana Karataş Kadın Cezaevi önünde açlık grevlerine ilişkin bir basın açıklaması yapıldı. Karataş Kadın Cezaevi’nde beş kadın mahkum açlık grevi yapıyor. Öğrenebildiğimiz kadarıyla kadınlar açlık grevine başladıktan sonra ayrı bir koğuşa alınmışlar ve kendilerine bakmakla görevlendirilen iki mahkum dışında herkesle iletişimleri kesilmiş durumda. Eylem, hem gelişen sürece dair söz söylemek, hem de açlık grevindeki bu kadınlarla dayanışmak adına cezaevi önünde yapıldı. Açıklamada şunlar söylendi: “12 Eylül’ de Kürt siyasal tutukluların başlattığı açlık grevleri 65 cezaevinde 658 siyasi tutuklunun katılımı ile 56. güne ulaştı. Bugün yaşamdan bir adım daha uzaklaştılar. 1980’den 2000’li yıllara, cezaevlerinde, yalıtılmış duvarların ardında yaşatılan trajedinin izleri toplumsal belleğimizde canlılığını korurken, ölüm sını-
rına varan açlık grevlerine karşı vicdanların uyuyor olması, ne yazık ki yıllar içinde pek bir şeyin değişmediği duygusunu güçlendiriyor. Açlık grevlerinde yüzden fazla insanını kaybetmiş bir ülkenin kadınları olarak, artık yeni kayıplar vermek istemiyoruz.” Açıklama sırasında “Ölüm Değil Çözüm İstiyoruz!”, “Kadınlar
Eğitim Köşesi Kasım 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
ULUSAL GELİR II
8
Ulusal gelir, yani tüm toplumsal üründen, tüketilmiş değişmeyen sermaye bölümü çıkarıldıktan sonra geri kalan “artı” daha sonra toplumun çeşitli kesimleri arasında paylaşılır. En önemli paylaşım üst ile alt, sömürücü sınıflar ile sömürülenler –ki bunlar hem maddi üretim alanlarında hem de üretici olmayan dallarda çalışanların tümüdürarasındadır. Bu bölüşmede, ulusal gelirin dağılımında neredeyse sürekli olarak üstün lehine, altın aleyhine bir gelişme vardır. Yani zenginlerin toplumsal zenginlikten aldıkları pay, kapitalist toplumda sürekli artmaktadır. Bu bağlamda örneğin Türkiye açısından ele alındığında “Hanelerin % 20’lik dilimlere göre kullanılabilir geliri” 1987-1994 arasında şöyle bir gelişme göstermiştir: Hane Halkı 1987 1994 Toplam 100 100 Birinci %20 5.24 4.9 İkinci % 20 9.61 8.6 Üçüncü % 20 14.06 12.6 Dördüncü % 20 21.05 19.0 Beşinci % 20 49.95 54.9 Bu şu demektir: Türkiye’de 1994 itibariyle nüfusun en zengin %
Savaş İstemiyor!” “Tecrit Kalksın Ölümler Dursun!” gibi sloganlar atıldı. Basın açıklamasının ardından, açıklamaya katılan avukatlar kadınlarla görüşmek üzere cezaevine girdiler. Hapishaneye girme şansımız olmadığı için avukatlar dışında kalanlarımız cezaevinden ayrıldık. Açlık grevleri, ölüm orucuna dönüşmüş durumda ve cezaev-
lerinden her an ölüm haberleri bekleniyor. 90’larda ve 2000’lerde olduğu gibi devlet ve hükümet umarsız tavırlarını sürdürmeye devam ediyor. Biz kadınlar da açlık grevindeki tutsakların taleplerini sahipleniyor ve kabul edilmesini istiyoruz. Ölümler ancak bu talepler kabul edilirse duracak. 07 Kasım 2012
20’lik dilimini oluşturanlar kullanılabilir milli gelirin yarısından fazlasını -%54.9- elinde bulundururken; geri kalan % 80 % 45.1’i paylaşmak durumundaydı. En alttaki yüzde yirmi, yüzde beşin altını, en alttaki % 40 toplam % 13.5’i paylaşmak durumundaydı. 7 yıl içinde en üstteki yüzde yirminin aldığı pay neredeyse yüzde beş artarken, en alttakilerin aldıkları pay gerilemişti. Yaratılan tüm değerin tüketilen değişmeyen sermaye bölümüne ayrılan kesimi çıkınca, geriye ücretler + artı değer kalır.Ulusal gelir dediğimiz bu gelirin patronlar ve toprak beyleri arasında ve emekçiler arasında bölüşümü karmaşık bir yol izler. Çok basit bir şema halinde gösterirsek bu bölüşümün işleyişi şöyledir: 08.11.2012
Sendikalarda Kadınlar
Sendikalarda kadın temsili Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının Ocak 2007 verilerine göre, 3.043.732 sendika üyesinin % 15,2’si kadın. Temmuz 2009’da sendikalı işçi sayısı 3.232.679 olarak belirtildi ancak bu veride kadınların oranı açıklanmadı. Her f ı rsat ta ismi ndek i “Devrimci” ibaresinden dem vuran Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (DİSK) 15-17 Şubat 2008 tarihleri arasında yapılan 13. Olağan Genel Kurulu'nda 9 kişilik Genel Yönetim Kurulunda tek bir kadına bile yer verilmedi. DİSK’in 10-12 Şubat 2012 tarihleri arasında 14. Olağan Genel Kurulu yapıldı. Tablo yine değişmedi. DİSK’in Yönetim, Disiplin ve Denetleme Kurullarında tek bir kadın bile yok. Başkanlar kurulunda ise, kongrede yönetime girmesine bir anlamda izin verilmeyen Dev Sağlık-İş Sendikasının Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu dışında kadın yok. Yani DİSK’e bağlı sendikaların sadece birini kadın başkan yönetiyor. Türk-İş’in de Yönetim Kurulu hep erkek. Denetim ve Disiplin kurulları arasında sadece bir kadın üye var. Bölge temsilcilerinin
de tamamı erkek. Türk-İş’e bağlı sendikalar arasında mücadeleci çizgisi ile tanınan bazı sendikalara da bakalım. Petrol-İş Sendikasının 5 kişilik Yönetim ve 3’er kişilik Disiplin ve Denetleme Kurullarında tek bir kadın bile yok. TÜMTİS’in 9 kişilik Yönetim Kurulu’nda tek bir kadın bile yok. Tez Koop-İş Sendikasının örgütlü bulunduğu alanlarda kadın işçi sayısı oldukça fazla. Ama 7 kişilik Yönetim Kurulu içerisinde tek bir kadın yok. 5 kişilik Denetim ve 3 kişilik Disiplin kurullarında da hiç kadın yok. Tez Koop-İş Sendikasının 18 şubesinden sadece birinde, Adana Şubesinde şube başkanı kadın; Hülya Özcan. Şube Başkanlar Kurulu toplantısında onlarca erkeğe karşı, binlerce kadın üyeyi sadece bir şube başkanı temsil ediyor. Yani kısaca sendikaları erkekler tamamen ele geçirmiş durumda. Sendikalarda neden kadınlar yok! Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası’nın (K ESK’e bağlı Eğitim-Sen) 2010 yılı sonlarında yaptığı “Sendikalarda Kadın Temsili” araştırmasına göre kadınların sendika yönetimlerinde yer almamasının esas nedeni ''sendikal zihniyet ve toplumda, ailede mevcut olan cinsiyetçi anlayış". Yani sendikalarda cinsiyetçi
yaklaşımlar kadınların sendika yönetimlerine girmelerini önemli derecede engelliyor. Ne yapılmalı? Dünyanın yarısı olan kadınlar sendika yönetimlerinde de mutlaka yer almalılar. Çünkü kadınların sorunları bizzat onların temsilcileri ile çözülebilir. Bunun için öncelikle sendikalarda bilinçli bir mücadele yürütülmelidir. Bugünün en önemli mücadele araçları da kadınlar için pozitif ayrımcılık ve cinsiyetçilikle mücadeledir. Sendika yönetimlerinde en az sendikada örgütlü kadınların oranı kadar kota uygulanmalıdır. Kadınların yönetime girmeleri ve seçilebilmeleri için bilinçli bir mücadele yürütülmelidir. Ancak ne yazık ki bugünün sendikalarının çoğunluğu bu perspektiften uzak durumdalar. Örneğin Birleşik Metal-İş Sendikasının son Genel Kurulunda kadınlar için pozitif ayrımcılık kararı alındı. Ancak kadınların önergesi olan “Kadının Beyanı Esastır” kararı kabul görmedi. Geçtiğimiz yıllarda “Kadının beyanı esastır” ilkesini savunan KESK içerisinde bunun nasıl uygulanmadığını gördük. Petrol-İş Sendikası ise 17-18 Eylül 2011 tarihlerinde gerçekleştirdiği son Genel Kurulunda kadınlara yönelik pozitif ayrım-
cılık, kadın komisyonlarının kurulması, cinsel tacizin suç olarak tanımlanması ve kadının beyanı esastır kararlarını aldı. Elbette sendikal hareket ve kadınların mücadelesi açısından bu kararlar oldukça önemlidir. Yine de bu kararların ne derece uygulanabildiğini süreç gösterecektir. Mesela Kadın dergisi çıkaran nadir sendikalardan olan Petrol-İş Sendikasında en azından gelecek dönemde yönetim kademelerinde kadınların görülmeye başlanması önemli bir gösterge olacaktır. Nasıl yapılmalı? Tüm bunların yanında erkeklerin hakimiyetinde olan sendikaların kendiliğinden değişmesi beklenemez. Eğer bu değişim olacaksa sendikalar içerisinde bulunan kadınların örgütlü mücadelesi ile olacaktır. Sendikalarda işçiler bir bütün olarak patronlara ve sermayeye karşı mücadele ederken, içte de kadınlar erkek egemenliğine ve cinsiyetçiliğe karşı mücadele etmelidirler. Bunun için ister resmi ister gayri-resmi olsun mutlaka kadınlar komisyonlar ve komiteler oluşturmalı, kendi sendikalarında nelerin yapılabileceğini tartışmalı ve yapmalıdır. Temsilcilik seçimlerinden Genel Merkez Yönetim seçimlerine kadar mutlaka kadın adaylar gösterilmeli ve tüm kadınların desteklemesi için çaba harcanmalıdır. Eğer yönetimlerde değilsek yönetimde bulunanlar zorlanmalı ve kadınların sendikalardaki önü açılmalıdır. Bu mücadele kadınların mücadelesidir. Ama kendine devrimci, sosyalist diyen her erkekte bu mücadele içerisinde kadınları desteklemelidir. Daha fazla cesaret! Sadece sendikaları değil, dünyayı da yönetebiliriz… 16.10.2012 (Emekçi Kadınlar Bülteni Dört Duvar’dan alınmıştır.)
Kadına Yönelik Şiddet, Taciz ve Tecavüz Organize Yapılıyor… Kadına yönelik cinsel taciz, istismar ve tecavüz olaylarının yaş sınırı 3 yaşına kadar indi. Siverek'te 3 yaşındaki D.B. tecavüz sonucu yaşamını yitirdi. Arnavutköy'de küçük bir kızın yaşadığı taciz dehşeti, televizyon kanalında bir
dizinin tanıtım görüntülerindeki tecavüz sahnesi sayesinde ortaya çıktı. 9 yaşındaki N.V., ailesinin bakıcılık yaptığı Arnavutköy’de bir çiftlikte yaşıyordu. Küçük kız, televizyonda bir tecavüz sahnesi görünce, çığlıklarla odadan kaçtı.
N.V’nin 72 yaşındaki çiftlik sahibinin defalarca tacizine uğradığı ortaya çıktı. Sakarya Ferizli ilçesinde 8 yaşındaki bir kız çocuğu 19 yaşındaki E.D.’nin tecavüzüne uğradı. Tutuklanan E.D. polise verdiği
ifadesinde 7-8 yıl önce 45 yaşındaki N.D.’nin tecavüzüne uğradığını söyledi. Olayın ikinci mağduru 16 yaşındaki çocukta N.D.’nin kendisine 6 yıldır istismarda bulunduğunu söyledi. Zanlı N.D. mahkemede, E.D. ile 2
Kasım 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
Sendikalarda kadınların durumu sık sık gündeme gelen, üzerine birçok şey söylenen, ancak bir o kadar da az şey yapılan bir konu. Kadınların yoğun olarak örgütlü oldukları sendikalarda ve şubelerde bile yöneticiler hep erkek. Acaba yönetme/yürütme işi erkeklere özgü bir iş mi? Biz kadınlar bu işi beceremez miyiz? Bu iki soruya da hemen yanıt verelim: Yönetme/yürütme işi erkeklere özgü bir iş değil ama kapitalist sistem erkek egemenliği üzerine kurulmuş ve ikincisi biz kadınlar bu işi en az erkekler kadar iyi yapabiliriz…
9
yıl, 16 yaşındaki çocuk ile 6 aydır ‘gönüllü’ ilişki içinde olduğunu iddia etti. Mahkeme, N.D.’yi tutuksuz yargılanmak üzere serbest bıraktı. Zonguldak ’ta, 14 yaşındaki S.B.'ye tecavüz ettikleri iddiasıyla tutuklu yargılanan 4 sanık ilk duruşmada tahliye edildi. Tahliye haberi adliye önünde bekleyen sanık yakınları tarafından sevinçle karşılandı. Sanık yakınları, 'Adalet sen bizim her şeyimizsin' sloganı atarak tahliyeleri kutladı. S.B.’ye ilk tecavüzde bulunan kişi ise üvey amca 28 yaşındaki S.S. Son dönemlerde kadına yönelik artan taciz, tecavüz ve cinayet olaylarına ilişkin yargılanan sanıkların serbest bırakılması olağan bir durum haline geldi. En son Ö.C. davasının tutuklu 19 sanığının tahliye edilmesi ve Urfa'nın Siverek İlçesi'nde 3 yaşındaki D.B.'nin tecavüz sonucu yaşamını yitirmesi, deyim yerindeyse bardağı taşıran son damla oldu. Taciz ve tecavüzcülerin mahkemelerde serbest bırakılması, tacizcileri ve tecavüzcüleri daha da cesaretlendirmekte, bu temelde şiddet, taciz ve tecavüz olayları artarak devam etmektedir. Taciz ve tecavüzcüler üç beş serseri değil. Kadına yönelik şiddet ve cinsel istismar vakalarını işleyenler arasında doktor, asker, öğretmen ve diğer birçok kesimden bireyler var. Kadına yönelik şiddet bitmek bilmiyor. Ağustos-2012 döne-
minde 16 kadın öldürüldü, 31 kadın yaralandı, 18 kadın da tecavüze uğradı. Türkiye’de birçok kadın çeşitli bahanelerle göz göre göre öldürülüyor. İşte o ölümlerden biri. Eski eşi tarafından başından vurulan Iraz Ekinci. Hayatını kaybeden 28 yaşındaki Iraz Ekinci, sadece evliliği sırasında değil, evliliği bittikten sonra da şiddete maruz kalıyor. Iraz öldürülmeden önce, çocuklarını görmek istediğinde eski eşi tarafından dövülerek hastanelik ediliyor. Iraz’ın kardeşini ve eniştesini döven, amcasının oğlunun burnunu kıran, Iraz’ın amcasına bilerek ve isteyerek arabayla çarptığı ileri sürülen Iraz’ın katili Yalçın E., öldürmeye teşebbüsten 5 yıl, tehditten 7 ay, darp etmekten de 15 ay ceza aldı. Bu bir ceza değil, kadın cinayetlerini müka-
fatlandırmaktır. Memur olan katil Yalçın E. Iraz’ı öldürene kadar memurluğa devam edip elini kolunu sallayarak geziyordu. Geçen sayımızda gözaltında, cezaevlerinde taciz ve tecavüz olaylarından da bahsetmiştik. Bu tecavüzcülerden biri devlet tarafından ödüllendirilerek İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdür Yardımcılığına atandı. Sedat Selim Ay’dan bahsediyoruz. Devletin tüm eleştiriler karşısında korumaya aldığı Ay gibi nice işkenceci ve tecavüzcüler bu devletin koruması altında aramızda dolaşıp duruyorlar. Pozantı Cezaevindeki tecavüz uygulamalarının mağdurlarından olan B.E. Adana’nın Şakirpaşa semti Obalar mahallesinde amcasının evinin 4. katından atlayarak intihar girişiminde
bulundu. B.E.’nin Almanya’da yaşayan amcasının kızı da ANF’ye yaptığı açıklamada, “Cezaevinden çıktığından beri, iki intihar teşebbüsünde bulundu. İntihar etmeden iki saat önce babasıyla konuşmuş, ‘Ben çok kötü muamelelere maruz kaldım, her türlü işkence gördüm, taciz ve tecavüz dahil. Ben artık yaşamak istemiyorum’ demiş” diye konuştu. Devlet Pozantı vahşetini kamuoyu önünde teşhir ederek öne çıkan İHD Mersin Şube Başkanı Ali Tanrıverdi’yi, KCK üyesi olmakla suçlayıp tutuklayarak Pozantı’nın intikamını almaya çalışmaktadır. Erkek kadını öldürmediği sürece elini kolunu sallayarak gezebiliyor. Şiddet uyguladığı kadına her an tekrar şiddet uyguluyor. Kadın her ne kadar ölümü göze alarak şikayetçi de olsa erkek kısa bir sorgulamanın ardından serbest kalabiliyor. Bu durumu bilen binlerce kadın uğradığı şiddeti gizleyerek erkeğe boyun eğip yaşamaya devam ediyor. Devlet erkeği korumaya devam ediyor. Erkek vuruyor devlet koruyor. Kadınlar, erkeklerin bu şiddet, taciz, tecavüzü karşısında “ben ne yapabilirim ki” demeyin. Gücümüzü birleştirelim, örgütlenelim. Erkek egemen kapitalist sisteme karşı devrimci saf larda mücadele edelim. 08.10.2012 (Emekçi Kadınlar Bülteni Dört Duvar’dan alınmıştır.)
Kasım 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
Erdoğan Berlin’de Protesto Edildi
10
Başbakan RTE 30 Ekim’de Berlin’e geldi. RTE, Türkiye’nin yurtdışında en büyük dış temsilcilik binası olduğu iddia edilen Türk Büyükelçilik binasının açılışını yaptı. RTE büyükelçiliği açış konuşmasında, AB üyelik sürecinden vazgeçmediğini, yeni elçilik binasının yeri itibarıyla Almanya ile dostluk ilişkilerinin sembolü olarak gördüğünü belirtti. RTE, Avrupa Birliği’ne üye olma sorununda Almanya’yı eleştirdi. Ama buzdağının görünen, görünmeyen yönleri var. TürkiyeAlmanya arasındaki siyasi ilişkiler Prusya Krallığı ve Osmanlı İmparatorluğu arasında 1790’da imzalanan barış ve dostluk antlaşmasıyla başlamış, II. Abdülhamit döneminde iki ülke askeri alanda işbirliğini geliştirmiştir. Osmanlı döneminde başlayan ittifak ve bu ittifakın so-
nucu olarak halkların katliamı birlikte planlanmış ve uygulanmıştır. Birinci Dünya Savaşında, Osmanlı Devleti Almanya ile birlikte savaşa katıldı. Ermeni soykırımı, birlikte planlandı ve uygulandı. Türkiye ve Almanya NATO savaş ittifakında yer almaktadır. İki ülke Avrupa Konseyi
ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) gibi kuruluşlar bünyesinde yakın ilişki içindedir. Türkiye-Almanya arasındaki ekonomik ilişkiler en ileri düzeydedir. Almanya, Türkiye’nin en büyük ticaret ortaklarından biridir. Almanya, Türkiye’nin en çok ticaret yaptığı ülkeler arasında
bulunmaktadır. Alman savunma sanayi dünya sıralamasında ön planda yer almaktadır. Almanya, en çok silah ihraç eden üçüncü ülke konumundadır. Bugün Alman menşeli yaklaşık 300 firma savunma sanayi alanında üretim ve ticaret yapmaktadır. Alman savunma sanayisinin en büyük ticaret ortağı Türkiye’dir. Almanya’nın savunma sanayinde Türkiye’ye yaptığı ihracat ikili ticaret hacminin önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Kuzey Kürdistan’da Türk devleti, Alman silahlarını Kürtlere karşı kullanmaktadır. Almanlar, Türkiye’nin turizm gelirine büyük katkıda bulunmaktadır. RTE’nin Türk/ Alman ilişkilerinin çok eskilere dayandığı saptaması doğrudur. Ama bu ilişkiler halkların çıkarları temelinde değil, halkları ezme, katletme temelinde kuru-
Tor meyd a n ı nd a topla na n Kürdistan/Türkiyeli göçmenler ve Almanlar Erdoğan’ı protesto etti. Almanya'daki 44 göçmen derneğinin birlikte düzenlediği protesto mitingine, Ermeni, Asuri-Suryani, Ezidi ve Türkiyeli göçmen dernek ve federasyonlarının yanı sıra, Türk ve Alman sol grupları, otonom ve anti-faşist gruplar destek verdi. Mitingde Kürt tutsakların 50. gününe varan açlık grevlerine karşı devletin duyarsız kalması protesto edilerek taleplerin yerine getirilmesi istendi. Mitingi tertipleyen dernekler adına yapılan Almanca, Türkçe ve Kürtçe anons ve konuşmalar, sık sık Tayyip Erdoğan aleyhine atılan sloganlarla kesildi. Ozan Emekçi'nin açlık grevi eylemcilerine adadığı "Özgürlük mahkumları" türküsüyle başlayan mitinge, HDK adına Ferhat Tunç, göçmen kuruluşların temsilcileri, Yeşiller Partisi Eşbaşkanı Claudia Roth ve Sol Parti Federal Meclis Başkanı Gregor Gysi konuştu. HDK adına konuşan Ferhat Tunç, "Cezaevinde yükselen çığlık insanlık çığlıdır ve bu çığlığı duymayan insan değildir. Bu insanlarımız AKP faşizmine teslim olmadığı için sokaklarda, cezaevlerinde direniyor" dedi. ATİF (Almanya Türkiyeli İşçiler Federasyonu) Genel Başkanı Sü ley man Gürcan, "Erdoğan, Kürtlerin, Türklerin, Ezidilerin düşmanıdır. 50 gündür açlık grevinde olan tutukluları görmek istemiyor. Burada bu sessizliğe, bu insanlık suçuna ortak olanlara sesleniyoruz; Kürt, Türk, Alman, Arap, Müslüman, Alevi, Ermeni, Ezidi insanlar olarak kardeşiz ve kardeş kalacağız" diye konuştu. Y EK-KOM(A l ma nya Kür t Dernekleri Federasyonu) Başkanı Yüksel Koç, tutukluların direnişini selamladı. "Erdoğan, kendi ülkesinde asimilasyon uygularken insanlık ve ahlaki suç işlemektedir. 50 gündür, 700'e yakın insanımız açlık grevindeyse bu bir çığlıktır. Erdoğan'ın susturduklarına sesleniyorum; ortak suç işleyenlere sesleniyorum. Bu suça daha fazla ortak olmayın." dedi. Av r u p a A l e v i B e k t a ş i Federasyonu Genel Sekreteri Ali Doğan ise şunları söyledi: "Bizler bugün burada tarih yazıyoruz. Erdoğan artık kabul edilmediğini görmelidir. Erdoğan burada teröristlerin buluştuğunu söylüyor. Eğer burada 700'ün üzerinde açlık grevinde olanları savunmak terörizm ise evet biz teröristiz. Eğer teröristlik Kürtlerin ve diğer azın-
lıkların haklarını savunmaksa evet biz teröristiz. Ama şunu bilsin ki asıl terörist olan, terör yaratan Erdoğan'dır. Soruyoruz kendisine; 34 genci katletmek barış mıdır? Cem evlerini ucube saymak barış mıdır?" şeklinde konuşmasını sonlandırdı. "Bugün insan hakları günüdür ve bu hakları ayaklar altına alan Merkel'e sesleniyoruz" diyerek konuşmasına başlayan Yeşiller Partisi Eşbaşkanı Claudia Roth, asimilasyon politikalarının son bulmasını istedi. Roth devamla, "İnsan hakları ve vatandaşlık haklarını ezmeye çalışanlara, Alman hükümeti ve AKP hükümetine sesleniyoruz. Bu ezdiğiniz halklar üzerinden demokrasiye gidemezsiniz. Kürtlerle müzakereler yürütülmeli, demokrasi inşa edilmeli. Çok dilli ve çok dinli bir mozaik ortamda yaşanması önemli bir değerdir. Ezidi, Alevi ve Ermenilere yönelik asimilasyon politikası derhal durmalı. Artık bu çığlıkları duyun“ dedi. Sol Parti Federal Meclis Grup Başkanı Gregor Gysi, Erdoğan'ın Türkiye'de yaşayan Kürtleri "Türk" olarak gördüğünü söyledi. Gysi, "Kürtlerin ülkesi yok. Bu yüzden Kürtlerin korunmaya ihtiyacı var. Türkiye'de aralarında milletvekili ve belediye başkanlarının da olduğu 10 bin siyasi tutuklu var. Şu anda açlık grevleri eylemlerinde olanlara dayanışma içinde olduğumuzu söylemek isterim" şeklinde konuştu. Konuşmaların ardından miting, Ferhat Tunç, Ozan Emekçi ve Kemal Kahraman'ın birlikte söylediği türkülerle sona erdi. Mitingi düzenleyenlerin ortak paydası AKP hükümetine karşı olmaktı. Ülkelerimizde AKP hükümeti, azınlıklar, aleviler,
Kürtler ve kısacası ötekiler olarak adlandırılanlar üzerinde baskı uygulamaktadır. Baskıya maruz kalanların RTE’nin Berlin’e gelmesine karşı ortak bir miting düzenlemesinin anlaşılır bir yönü vardır. Anlaşılır olmasına rağmen kendilerine devrimci, komünist diyenlerin, her renkten gruplarla ve devrimci olmayan yapılarla ortak bir platformda bir araya gelmeleri anlaşılmazdır. Alman düzen parti temsilcileri mitingde konuşturuluyor. 44 Göçmen Derneği, mitinge çağrı yapıyor. Alınan karar gereği, ajitasyonpropaganda sınırlandırılıyor. Mitingi düzenleyen örgütlerin, kendi pankartları açması yanlış bulunuyor. Ama mitinge damgasını vuran ve kendi kitlesini seferber eden Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu idi. Federasyon adına konuşanlar, kendi propagandalarını yaptılar. Yol TV canlı yayın yaptı. Kimi Alevi dernekleri kendi flamaları ve dövizlerini açtı. Sonuçta ortaya çıkan manzara şu idi. Mitinge damgasını vuran Alevilerdi. Diğer devrimci örgütlerde Alevilerin kuyruğuna takılmışlardı. Kuzey Kürdistan/Türkiye hapishanelerinde tutsakların yürüttüğü açlık grevinin talepleri haklı taleplerdir. Hapishanelerden yükselen çığlıklara kulak verilmelidir. Gün, dayanışma günüdür. Gün, örgütlenme ve faşist baskılara karşı mücadele günüdür. Gün, işçi sınıfın ölüm sessizliğinden uyandırılması ve bilinçlerin karartılmasına karşı haykırma günüdür. Gün gelecek, devran dönecektir. Faşist katiller halka hesap vereceklerdir. 1 Kasım 2012 Berlin’den YDİ Çağrı Okuru
Hukuk Köşesi Hukuk Köşesi bölümünde bir süredir 2821 sayılı Sendikalar Kanunu’nu inceliyorduk. 10 ayrı bölümde yasanın 33. maddesine kadar incelememizi tamamladık. Ancak bilindiği gibi 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmeleri Yasası ile birlikte, 2821 sayılı Sendikalar ve 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunları yürürlükten kaldırıldı. Bu nedenle artık 2821 sayılı Sendikalar Kanunu’nu incelememizin pratik bir faydası kalmadı. Bundan böyle 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmeleri Yasasını maddeler halinde ve önceki yasa hükümlerinin karşılaştırılması temelinde incelemeye başlayacağız. Bunu yaparken okuyucunun eski sayılarımızda bulunan ilgili bölümleri de tekrar okuması yapılan değişikliklerin tam olarak kavranması açısından önemli olacaktır. Bu sayımızda bütünlüklü bir değerlendirme yayınlandığından 6356 sayılı yasanın maddelerini incelemeye gelecek sayımızdan itibaren başlayacağız.
Kasım 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
lan ilişkilerdir. RTE, Angela Merkel ile yaptığı görüşmenin ardından, Merkel ile birlikte basın toplantısı düzenledi. RTE, Türkiye'de sadece 1 kişinin ölüm orucunda olduğunu iddia ederek "onlar sadece şov yapıyor" açıklamasını yaptı. Oysa aynı saatlerde, RTE’nin Adalet Bakanı Ankara'da Alman Adalet Bakanı Schnarrenberger ile görüşüyordu. Sadullah Ergin, andaki durumda 66 ayrı hapishanede 683 tutsağın açlık grevinde olduğunu açıklıyordu. Bakan, RTE’nin Almanya’da söylediklerini yalanlıyordu. RTE incilerine devam ediyordu! 17 Temmuz 2012’de, Ahmet Türk’ün Mardin Kızıltepe’de evinde verdiği yemek hakkında çok seviyeli tavır takınıyordu! Bu yemekle ilgili belgeleri yanında getirdiğini açıklama gereği duyuyordu! Güya BDP’liler kuzu kebap yerken, hapishanelerdeki tutsaklara da açlık grevi yapın demişler! Bu seviyesiz söylemler RTE’nin ruh halini ortaya koyuyor. Olan nedir? Hapishanelerdeki Kürt tutsaklar 12 Eylül’de açlık grevine başladılar. Açlık grevinin başlatılması BDP’nin değil Kürt tutsakların kendi iradeleri ile aldığı bir karardır. Açlık grevinin başlatılmasının ertesinde, BDP tutsakların taleplerinin haklı olduğunu söylemiş ve dayanışmanın yükseltilmesi için bir pratik sergilemiştir. PKK, Alman devletinin „terör örgütü“ listesinde bulunuyor. Alman devleti, Kürtler üzerinde baskı uyguluyor, evler basılıyor ve Kürtler tutuklanıyor. Alman devleti, Türk devleti ile birlikte çalışıyor. RTE, Almanya’nın Kürtler üzerinde uyguladığı baskıyı yeterli görmüyor. Yeterli görmediği için de Merkel’e sitem ediyor! RTE, Türkiye’de Kürtler üzerinde uyguladığı baskının aynısını Almanya’dan istiyor! Merkel ile yapılan basın toplantısında RTE, Merkel’in PKK konusunda Türkiye’ye destek vereceğini açıkladığını belirtti. Merkel de PKK konusunda Türkiye’ye destek vermeye hazır olduklarını belirterek şunları söyledi: “Özellikle PKK ve terör konusunda Türkiye’ye her zaman destek vermeye hazırız. Terör yurtdışından destek alıyorsa bu konuda da müsteşarlar bir araya gelerek birlikte çalışma ortamı sağlayabiliriz.” Görüldüğü gibi RTE, Almanya’dan istediğini almıştır. Bundan böyle Almanya’da Kürtler üzerindeki baskılar artarak devam edecektir. 31 Ekim’de RTE, Merkel ile görüştüğü saatte başbakanlık yakınlarındaki Brandenburger
11
DÜNYADAN İŞÇİ HABERLERİ Fransa'da grev hayatı durdurdu Fransa'da demiryolu çalışanlarının grevi hayatı felç etti. Grev kararı nedeniyle tren seferlerinin önemli bir bölümü durdu. Fransa Ulusal Demiryolu Şirketi (SNCF) çalışanlarının grevi, başta Paris olmak üzere Fransa genelinde ulaşımı olumsuz etkiledi. SNCF'nin resmi internet sitesinden de duyurulan grev kararı nedeniyle yolcuların mağdur olmaması için uyarı
yapıldı. Grev kararı nedeniyle hızlı tren (TGV), tren (TER) ve banliyö (RER) seferlerinin önemli bir bölümü durdu. Dört büyük sendika CGT, Unsa, Southern Rail ve CFDT'nin ortak kararı sonucu, greve katılım oranının yüzde 22.9 olduğu açıklandı. Sosyal hakların iyileştirilmesi, düşük ücretlerin gözden geçirilmesi ve kazanılmış hakların kaybının önlenmesine yönelik talepler grevin gerekçesi olarak gösterildi.
fından kabul edilen yasay ı protesto etti. Arjantinliler kong rey i ablu k ay a a l ı rken, eylemi örgütleyen İşçiler Genel Konfederasyonu (CGT) ve A rjanti n İşçi ler Merkezi, yeni mevzuatın sadece İşçi Riski Güvencesi Şirketleri'ne yarayacağını belirtiyor. Devlet Başkanının yılda binlerce işçiyi öldüren büyük şirketleri desteklediğini belirten işçiler, her gün 20 işçinin iş cinayetine kurban gittiğini ve bunların 16'sının meslek hastalığından kaynaklandığını kaydetti. Fernandez'in ilk mevzuatı açıkladığında iş kazalarında işçilere yüzde 20 daha fazla tazminat ödeneceğini ve mevcut sigortayla ödenmeyen tedavilerin de ödeme kapsamına alınacağını açıkladığını belirten işçiler, şimdi kamu ya da özel şirketler arasında seçim yapmaya zorlandıklarını ifade etti. Muhalefet partileri tarafından da halka yapılan çağrılarda yeni mevzuatın hedef alınması istendi. İşçilerin haklarını korumayan bu mevzuatın iptalini isteyen muhalefet, bunun sadece işçilere zarar vereceğini kaydetti.
Arjantin'de işçiler iş cinayetlerine karşı ayakta Arjantin'de yen işçi risk mevzuatının sadece sigorta şirketlerine hizmet ettiğini belirten işçiler, sokağa dökülerek eylem yaptı. Başkent Buenos Aires'teki Ulusal Kongre binasının önünde bir araya gelen binlerce işçi, Devlet Başkanı Cristina Fernandez tara-
İşçilerin eylemlerinin sürmesi beklenirken, sendikalar ülkede şimdiye kadar yapılmış en kitlesel eylemleri yapacaklarını duyurdu.
G. Afrika'da madencilere saldırı İ k i ay önc e 34 madencinin öldürülmesiyle alevlenen eylem ler Amplants'a da yayıldı. G ü n e y Afrika’da dünyanın en büyük platin madeni tekeli Anglo A mer ic a n Pl at i nu m (Amplats), çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve ücretlerinin artırılması için uzun süredir grevde olan 12 bin işçiyi 6 Ekim'de işten çıkardı. Güney Afrika'da polis, Marikana'daki platin madeninde 16 Ağustos'ta grevci otuz dört işçiyi katletmişti. Güney Afrika'da maden işçileri kölelik koşullarına karşı aylardır ayakta... Güney Afrika’da polis madencilere saldırdı S a r ı s end i k a kon fe der a syonu Güney Afrika Sendika Konfederasyonu (COSATU) 27 Ekim Cumartesi günü madenlerde mücadele eden işçilere karşı güç gösterisi yapmak için Olympia Stadyumu'nda bir toplantı yaptı. Güney Afrika madencilerinin grevini kırmak amacıyla yapılan toplantıya hükümetteki Afrika Ulusal Kongre Partisi milletvekilleri, Ulusal Maden Sendikası (NUM) Genel Sekreteri katıldı. Haftalardır grevlerine devam eden Amplats maden işçileri de toplantının davetsiz misafirleriydiler. Stadyumu işgal eden mücadeleci maden işçileri, “Katliam yapılan Marikana’yı hatırla!”, “Katil polislerin kaçmasına izin verme!”, “Biz NUM’u yakmak için buradayız!”, “Daha iyi bir ücret için ileri!” yazan dövizlerini taşıdılar. İşçiler, “siz rahat koltuklarınızda oturup para kazanırken, biz yerin altında ölüyoruz!” “COSATU genel sekreterine bir mesajımız var: Taleplerimiz kabul edilinceye kadar işe dönmeyeceğiz!” dediler.
Polis işçilere saldırdı, bir işçi ağır yaralandı ve 7 işçi tutuklandı. Madenciler, sendika başkanlarını, işçilerin çıkarlarına ihanet etmekle suçluyorlar. Madencilerin Ulusal Sendikası NUM, dünyanın bir numaralı platin üreticisi Amplats madenlerinde patronlarla uzlaşmaya vardığını, 12 bin işçinin yeniden işe alınacağını duyurdu. Maden patronu ise Salı gününe kadar madencilerin işlerine geri dönmeleri için süre tanıdığını, işe dönen madencilere de 231 euro izin parası vereceklerini açıkladı. Fakat işçilerin ücretlerinde herhangi bir değişiklik yapılmayacağını da ekledi. Buna karşılık işçiler bu pazarlıktan haberleri olmadığını, haberi radyodan öğrendiklerini söylediler. İşçiler, “Biz taleplerimiz karşılanıncaya kadar madenlere dönmeyeceğiz. Bu pazarlıktan haberimiz yok. Bu kararı biz kendi aramızda tartışmadık bile. Artık sendikamız NUM’dan bıktık” dediler. Bir işçi şöyle konuştu: “Sendikacılar bize sormadan, bizimle ilgili kararları kendi başlarına alıyorlar. Bu kararları tartıştırmıyorlar. Bizi temsil ettiklerini iddia ediyorlar. Tıpkı müdürler gibi bolca para kazanıyorlar ve biz işçiler yalnızca üç kuruş para kazanıyoruz.” Ağustos ayından bu yana başlatılan protestolarda işçiler hem patronlara, hem devlete hem de işbirlikçi sendikalara karşı mücadele ediyorlar. Madenciler, üyesi oldukları Madencilerin Ulusal Sendikası ve onun bağlı olduğu Güney Afrika Sendika Konfederasyonu’nun hükümetin yandaşı olduğunu, sarı sendika olduğunu ve haklarını savunmadığını söylüyorlar. Güney Afrika’da işçiler, aylardır sendika bürokratlarının koltuklarını sallıyorlar... (Haberin devamına www. ydicagri.net internet adresinden ulaşabilirsiniz)
Yeni Dünya İçin ÇAĞRI Sahibi Aziz Özer Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Metin Yoksu • Yönetim Yeri ve Adresi: Fatih Mah. Bahçeyolu Cad. Ülbeği İş Merkezi No: 9 Kat: 4 Esenyurt - İstanbul • Tel/Fax: (0212) 620 67 57 • e-mail: info@ydicagri.net • web: www.ydicagri.net YDİ ÇAĞRI Sayı 160nin İşçi Özel Sayısı • Kasım2012 • Fiyatı: Türkiye: 1,00 TL · Türkiye Dışı: 1,00 Avro Baskı: Berdan Matbaacılık Davutpaşa Cad. Güven San. Sit. C Blok No: 215-216-239 Topkapı/İstanbul Tel: (0212) 613 11 12 • Yayın Türü: Yerel Süreli