Yid kasim2013

Page 1

Yeni Dünya İçin ÇAĞRI • Özel Sayı • Kasim 2013 • Fiyatı: 1,00 TL

KAZANILMIŞ HAKLARIMIZI KORU­YARAK MÜCADELEMİZİ BÜYÜTELİM!

CROWN BEVCAN İŞÇİLERİ İLE ULUSLARARASI DAYANIŞMA

TEZ KOOP İŞ SENDİKASI 5 NOLU ŞUBE...

Tunus Dersleri

Güvercin Anıldı

OSMAN GÜRSU İLE SÖYLEŞİ

KADIN EMEĞİ PLATFORMU KURULDU

Emekçiler Torba'ya Girmeyecek!


Kasım 2013 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

KIDEM TAZMİNATI ÜZERİNE: KAZANILMIŞ HAKLARIMIZI KORUYARAK MÜCADELEMİZİ BÜYÜTELİM!

2

Patron örgütleri kıdem tazminatını kendi üzerlerinde yük olarak gördükleri için kaldırılmasını talep edip duruyorlar. Sermayenin çıkarlarını savunan AKP hükümeti bu talep doğrultusunda bir çalışma yürütüyor. Çeşitli dönemlerde kıdem tazminatı fonu oluşturulması ile ilgili yasa taslağı kamuoyuna açıklandı. Taslak üzerine tartışmalar yürütüldü. Sendikalar çeşitli eylemler yaptılar. 2014 bütçe görüşmeleri vesilesi ile konu yeniden gündeme geldi. Mevcut uygulamada 30 gün olan kıdem hakkını, TİSK ve TOBB 15 güne indirilmesini istiyor. TOBB işsizlik maaşıyla kıdem tazminatının birlikte uygulanmasına karşı çıkarak sistemin işgücü maliyetlerini artırdığını öne sürüyor. TÜSİAD mevcut sistemin, hak kazanma oranlarının yüzde 50 azaltılarak devamını istiyor. Kıdem tazminatı fonu oluşturulması, bu fonda işçiler adına birer hesap açılması konusu hükümet açısından nettir. Net olmayan kıdem gün sayısının ne kadar olacağı, fon oluşturulduktan sonra kıdem tazminatı hakkı kazanmış işçilere bu hakkın nasıl ödeneceği, kesintilerin oranının ne olacağı vb. konulardır. Kıdem tazminatı fonu ile ilgili olarak görüşlerimizi bir kez daha olumlu olarak ifade etmek istiyoruz: *Kayıt dışı çalışmak zorunda bırakılan işçiler, kıdem tazminatı meselesini kendi sorunu olarak görmemektedir. Çünkü onlar zaten bu hakka sahip değiller. Ancak kayıt dışılığın kalkması koşullarında onlar da böyle bir hakka sahip olanlar olarak bu konudaki mücadeleye katılabilirler. Fakat kayıt dışılık farklı oranlarda da olsa tüm kapitalist ülkelerde patronların daha fazla kar amacıyla başvurdukları bir yoldur. *Sigortalı çalışan işçilerin önemli bir bölümü de kıdem tazminatı hakkına sahip olmasına rağmen patronlar tarafından bu haktan yararlandırılmamaktadır. Patronlar işçileri değişik sebeplerle işten atmakta ve genel olarak da düzmece sebeplerle tazminatsız işten atmaktadırlar. Biz işçilerin büyük bölümü yasal haklarını bilmediği için ve bu yasa dışı tutumlara karşı nasıl mücadele edeceklerini bilmediğimiz için de hak ara-

yışında bulunmuyoruz. Çok az bir kesim bu mücadeleyi vermektedir. 6356 Sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu gereğince Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından Temmuz ayında yayınlanan istatistiklere göre 20 işkolunda sendika üyesi olan işçilerin sayısı 1 milyon 32 bin 166’dır. Bu sayı tam doğru sayı değildir. Gerçekte TİS’den yararlanan sendika üye sayısı 700/800 bin olarak tahmin edilmektedir. Sendikaların büyük bölümü de işten atılan üyelerine sahip çıkmamaktadır. Biz bunu bir dizi sarı işbirlikçi sendikanın işten atılan işçilere karşı takındığı tavırdan biliyoruz. Az sayıda sendikanın işten atılan üyelerinin hakları için mücadele ettiklerine tanık oluyoruz. Bu nedenlerle gerçekten kıdem tazminatı alan işçilerin sayısı çok azdır. *Kıdemli işçi denilen, uzun yıllar bir fabrikada çalışan işçi arkadaşlarımızın yeni örgütlenen işyerlerinde sendikal örgütlenme dönemlerinde ya da politik aktiviteleri sırasında en önemli engelleyici unsurların başında kıdem tazminatını kaybetme korkusu gelmektedir. İşçi arkadaşlar var olan gerici burjuva yasalarca yasak olan ve fakat işçiler için işyeri somutunda ya da toplumsal mücadele açısından zorunlu olan bazı haklar için meşru mücadele içerisinde saydığımız direniş, dayanışma ey-

lemi gibi eylemlere kıdem tazminatını kaybetme korkusundan hareketle katılmamaktadır. Ya da bu mücadeleye vermesi gereken aktiflikte bir destek sunmamaktadırlar. Yine sendikalı olan ve patronların saldırılarına karşı meşru hak mücadelesi vermekle yüz yüze gelen işçiler içerisinde de kıdem tazminatını kaybetme korkusuyla mücadeleye destek vermekten imtina eden çok sayıda işçi vardır. İşyerindeki örgütlülüğü dağıtma hedefli patron saldırısına karşı kıdemli işçiler aktif bir karşı mücadele yürümekten çekinmektedirler. Bunda tazminatsız işten atılma korkusu büyük rol oynamaktadır. Ya da toplu sözleşme dönemlerinde kendi taleplerini patronlara ve onların örgütlerine kabul ettirme konusunda da üretimden gelen güçlerini kullanmaktan aynı sebeplerle korkmaktadırlar. Kıdem tazminatı hakkının bir fona devredilmesi sonucunda işçilerin böyle bir korkuları da olmayacaktır. *Patronların insafına bırakılmış, işçilerin bir bölümünün yararlandığı kıdem tazminatı uygulaması yerine, kazanılmış hakların korunarak, hiçbir hak kaybına uğramadan devlet garantili, çalışan tüm işçilerin yararlanacağı kıdem tazminatı fonunu savunmalıyız. Bizim bu noktada mücadele etmemiz gereken esas unsur, kıdem tazminatı fonu ile ilgili hazırlanacak yönetmeliğin nasıl olması

gerektiğidir. Böyle bir yönetmelikte yer alması gereken minimum kıstas bu fonun işçiler tarafından yönetilmesi ve denetlenmesidir. Biz bunu talep etmeliyiz. *Biz işçilerin, kazanılmış haklarının gasp edilmesine karşı mücadele etmek görevimizdir. Bunun için de bugüne kadar kazanmış olduğumuz kıdem tazminatı bizlere ödenmelidir. Fon yönetmeliği çıktıktan sonraki dönem için ise bir yıllık çalışma karşılığı bir aylık brüt ücret fona devredilmelidir. Bu bir aylık brüt ücrete, kazanılmış olan ve değişik dilimlerle işçiye bir yıl içerisinde ödenen sosyal haklar da aylık brüt ücretin üzerine eklenerek fona aktarılmalıdır. İşçi her zaman kendisi için biriken kıdem hakkını denetleyebilmeli ve kendisine tahsis edilen bir şifre üzerinden görebilmelidir. Yine bu fonda biriken paranın işçi tarafından ne zaman kullanılacağına da biz işçiler karar vermeliyiz. Bu fonda biriken paralar hiçbir şekilde bir başka amaç için kullanılmamalıdır. Biz işçilerin ve işçi örgütlerinin mücadelesini bu temelde yürütmesi gerekmektedir. Bugün biz işçilerin büyük bir bölümünün yararlanamadığı, yararlandırılmadığı bir kıdem tazminatının olduğu gibi devamını savunmak işçilerin çıkarına uygun değildir. 07.10.2013


CROWN BEVCAN İŞÇİLERİ İLE ULUSLARARASI DAYANIŞMA

çoğunluğu sağladı. Fakat işveren sağlanmış olan çoğunluğa itiraz ederek işçilerin TİS imzalamasını engellemeye çalışıyor. Yerel mahkemenin gerekli çoğunluğun sağlandığı yönündeki kararına rağmen, işveren davayı Yargıtay’a taşıyarak itiraz etti. Aradan 2 yıllık bir süre geçmiş olmasına rağmen hala bir sonuç alınamadı. Dünya çapında tanınan bu şirketin özellikle Kanada’da uyguladığı sendikal hak ihlallerine dikkat çekmek ve işçilerin sendikal haklarına saygı göstermesi için adil bir toplu sözleşme imzalaması çağrısıyla uluslararası bir kampanya başlatıldı. Birleşik Metal İşçileri Sendikasının da üyesi olduğu 140 ülkede 50 milyondan fazla işçiyi temsil eden IndustriALL Küresel Sendikası tarafından başlatılan kampanya çerçevesinde, ABD’deki şirketin genel merkezi önünde ve İsviçre’nin Zürih kentinde şirketin Avrupa Bölge ofisinin önünde

vermeye hazır siyasal iktidarlar sayesinde ülkenin gerçek efendisi gibi hareket edebiliyorlar. Crown işyerindeki örgütlenme mücadelemiz sürerken, işvereni bi r a n önc e u lu sl a r a r a sı sözleşmeler doğrultusunda toplu sözleşme görüşmelerine davet ediyor ve burada; siz değerli basın mensuplarımızın ve emek dostlarının önünde Kanada’da grev boylarında mücadele eden işçi yolda şla r ı m ı zı sayg ıyla selamlıyoruz” diye konuştu. Serdaroğlu’nun konuşmasının ardından Kanada’lı Crown i ş ç i si M ic h a el Cr ut t enden söz a lara k u luslar arası dayanışmanın önemine vurgu yaparak eylemlerden duyduğu memnuniyeti belirtti. Ve Crown patronlarının saldırılarını geri çekerek işçilerin taleplerine kulak vermeleri gerektiğini dile getirdi. Fabrika önündeki eylem atılan sloganlarla sona erdi. 30.10.2013

TEZ KOOP İŞ SENDİKASI 5 NOLU ŞUBENİN 2. OLAĞAN GENEL KURULU YAPILDI Tez Koop İş Sendikası İstanbul 5 Nolu şubenin 2. Olağan Genel Kurulu, 26 Ek im tarihinde Topkapı Holiday Inn Otelinde yapıldı. Genel Kurul mevcut şube başkanı Selahattin Karakurt’un açış konuşması ile başladı. Karakurt şubenin çalışmalarını ve amaçlarını anlattı. Divan başkanlığına, sendikaya kayyum atanması kararı kesin-

leştikten sonra genel başkanlıktan istifa eden Osman Gürsu ve genel merkez yöneticileri seçildi. Osman Gürsu yaptığı konuşmada şunlara değindi: “Hükümet yasalar çıkarıyor. Reform yaptığını söylüyor. Fakat çıkarılan yasalar işçilerin lehine değil. Yeni sendikalar yasası sendikal örgütlenmenin önündeki engelleri kaldırmıyor. 12 Eylül yasasından daha kötü

yasa getirildi. 30’dan az işçinin çalıştığı işyerlerinde sendikal örgütlenmenin önü kapatıldı. Kıdem tazminatı fona devredilerek kaldırılmak isteniyor. Direnenlere hükümet siyasi operasyon yapıyor. Hava İş, Tek Gıda İş, Basın İş buna örnek. Tez Koop 10 nolu işkolunda en büyük sendika. Sendikamız Türk İş içinde 2., Türkiye genelinde 3. Büyük sendika.

Dinamik bir sendikayız . Dinamik sendikada kargaşalar olabilir. Tez Koop’ta kayyum istemek hainliktir. 55/60 bin işçinin üye olduğu sendikada sanki yönetici yokmuş gibi kayyum istemek bu sendikaya ihanettir. Seçime karşı değiliz. Sendika içinde işçiler seçim yapar. Herkeste yapılan seçime saygı duyar. Maddi hata dilekçesi verdik.

Kasım 2013 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

Bir ABD sermayesi olan Crown Bevcan şirketi 149 ülkede fabrikası bulunan ve hemen hemen tüm gıda ve içecek markalarına metal ambalaj üreten dev bir şirket. 2012 yılında karını ikiye katlayan şirket işçi haklarına yönelik saldırıları ile gündeme geldi. Crown’un Kanada’ dak i işyerinde, Birleşik Çelik İşçileri Sendikası’nda (USW) örgütlü işçiler açısından geriye gidiş olarak değerlendirilebilecek bir uygulama pratiğe geçirilmek isteniyor. Bu uygulamaya göre yeni işe alınacak işçilere ayrı bir ücretlendirme sistemi Toplu İş sözleşmesi ile dayatılmaya çalışılıyor. Bunu kabul etmeyen işçiler geçtiğimiz Eylül ayında greve çıktılar. Türkiye İzmit’te de bir fabrikası bulunan Crown Bevcan’da Birleşik Metal İşçileri Sendikası uzun bir süredir sendikalaşma faaliyeti yürütüyor. Tüm baskı ve zorluklara rağmen Birleşik Metal İşçileri Sendikası

protesto eylemleri gerçekleştirildi. Bu uluslararası dayanışma eylemlerinin üçüncüsü Birleşik Meta l İşçi leri Sendi kası’nı n İzmit’teki fabrikanın önünde 21 Ekim’de yaptığı basın açıklaması oldu. Bu eyleme sendikanın genel merkez yöneticilerinin yanı sıra, Kanada’dan Birleşik Çelik İşçileri Sendikası üyesi Crown işçilerinden Michael Cruttenden de katıldı. Birleşik Metal İşçileri Sendikası Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu yaptığı basın açıklamasında yaşanan örgütleme sürecini aktardıktan sonra; “Şu anda işyerinde örgütsel anlamda hiçbir sorunumuz olmamakla birlikte ülkeyi ucuz emek cenneti, çalışanları kul olarak gören zihniyet, üyelerimizin toplu sözleşme imzalamalarını güçleştirmektedir. Yabancı sermayeyi ülkeye çekmek için son dönem Osmanlı saraylarındaki gibi her türlü tavizi

3


Diğer sendikaların tüzük maddesi Tez Koop’la aynı. Mahkeme dosyayı Yargıtay’a gönderdi. Sendikaya atanmış bir kayyum yok. Biz sendikanın başındayız. Sendikamıza gelebilecek saldırılara karşı göğüs germek için genel başkanlıktan istifa ettim. İşçi olarak çalışmaya başladım. Asla para için çalışmak gibi bir amacım yok.” Delegelerin konuşması bölümünde sadece iki delege konuştu. Sefa adlı delege; işçi sendikası içinde kayyumu istemenin işçiye, işçi sınıfına ihanet olduğunu savundu. Atanacak kay yumun emekli hakim ve savcı olacağını, oysa sendika üyesi işçilerden kayyum oluşturulsa bir derece bunu kabul edebileceğini söyledi. 2003’ten bu yana Tez Koop içinde kargaşa olduğunu savunan delege, genel merkez seçimini kaybedenlerin kayyum istediğini, kazansalardı kayyum istemeyeceklerini savundu. Tuncay adlı delege; MEB’na bağlı okullarda işten çıkarılan işçiler için davalar açılmadığını, kendilerinin ısrarı ile davalar açıldığını, avukat ücretlerinin işçiden alındığını iddia etti. Fazla yönetimde kalanların bir dönem daha nasıl kalırımı düşündüğünü ifade eden delege, alttan yukarıya sendikanın yeniden yapılandırıl-

masını, seçilen yöneticilere yalakalık yapılmasına son verilmesini istedi. Bu delegenin iddialarına Osman Gürsu ve genel kurulda bulunan sendika avukatı cevap verdi.

Delegenin iddialarının doğru olmadığı, işten çıkarılan işçiler için davalar açıldığı ve Avukat ücretinin sendika tarafından ödendiği söylendi. Şube başkan adayı İsmet Servi

yaptığı konuşmada şunları söyledi: “Kayyum sendikaya zarar veriyor. İç çelişmeleri bırakıp saldırılara karşı mücadele edelim. Sendika içi demokrasi, tabanın söz ve karar sahibi olması, sınıf sendikacılığı ilkeleri doğrultusunda çalışmalıyız.” Şube başkan adayı Selahattin Karakurt yaptığı konuşmada şunları söyledi: “İşten çıkarılan işçiler için dava açılmadı denildi. Doğru değil. Okullarda işten çıkarılan arkadaşlarımız için davalar açıldı. Şubede sıkıntılar yaşandı. Bu sıkıntılardan ötürü işçiye yüzümüzü dönemiyoruz.” Karakurt konuşmasında istifa eden şube sekreteri hakkında çeşitli iddialarda bulundu. Bu sırada salonda kısa süreli bir gerginlik yaşandı. Gerginlik divanın uyarıları ve delegelerin araya girmesiyle yatıştırıldı. Seçime iki liste ile gidildi. Seçim sonucunda mevcut şube başkanı Selahattin Karakurt 57 oy alarak yeniden şube başkanlığına seçildi. İsmet Servi ise 48 oy aldı. 2. Olağan Genel Kurul’da yapılan tartışmalar, iki liste olması, iki liste arasında çok büyük farkın olmaması vb., 2 Nolu şube yerine kurulan 5 Nolu şubenin iç sorunlarının önümüzdeki dönemde de süreceğinin göstergesi oldu. 28.10.2013

Kasım 2013 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

TEZ KOOP İŞ SENDİKASI ESKİ GENEL BAŞKANI, UZMAN OSMAN GÜRSU İLE SÖYLEŞİ

4

Tez Koop İş Sendikasında yaşanılan sorunlar, sendikaya kayyum atanması, bu bağlamda yaşanılan gelişmeler, sendika tüzüğü vb. konularında Tez Koop İş Sendikası eski Genel Başkanı Osman Gürsu ile söyleşi yaptık. Yeni İşçi Dünyası: Tez Koop İş Sendikasını Kayyuma götüren süreç hakkında bilgi verebilir misiniz? Osman Gürsu: Tez koop İş Sendikası’nın 9. Olağan Genel Kurulu 26,27 Mart 2011 tarihinde yapıldı. Ben o dönemde sendikada uzman olarak çalışıyordum. O Genel Kurulda aday oldum ve Genel Başkan olarak seçildim. Ama kaybeden arkadaşımız mahkemeye başvurdu. Dedi ki burada “Tezco Kipa işyerleri seçime sokulmadı, delege sayısında dikkate alınmadı” diye bir itirazı oldu. İşte “Başkanlar Kurulu toplanamadı” diye itiraz etti. Tez Koop İş Sendikası delege sayısını be-

lirlemek için Başkanlar Kurulu toplandı. Bazı başkanlar tüzüğe göre Tezco Kipa’nın katılmaması yönünde karar verdi. Diğer başkanlar da katılması yönünde görüş bildirdiler. Sonuçta Tez Koop İş Sendikası Başkanlar Kurulu bir karar alamadı. Yönetim Kurulu bir karar aldı katılmasın diye. Çünkü Tez Koop İş Sendikasında bugüne kadar yetkisi kesinleşmemiş hiçbir işyeri seçimlere, bu arkadaşlar üyelik hakkını kullanabiliyorlar. Her yere aday olabiliyorlar. Yani bir yeri biz örgütledik mi yetkisi kesinleşmediği zaman üyeler şube başkanlığına dahi ve üst kurul üyeliğine şube üst organlarına, hepsine aday olabiliyorlar. Üyeliklerinden dolayı bir sıkıntı yok, sadece toplam üye sayısına, Tez Koop İş’in toplam üye sayısına dahil etmiyoruz. Burada bu problem çıktı. Aslında bu bir problem değildi. Tezco Kipa sendikaya yabancı bir yer de değildi. 2003 yılından beri örgütleme ya-

pılıyordu. 2007 de yapılan Genel Kurulda Tezco Kipa’dan iki bin üye arkadaşımız vardı. Bunları Tez Koop İş Sendikası Başkanlar Kurulu ittifakla toplam üye sayısına dahil etmedi. 2007 yılında yapılan Genel Kurulda bu kararda benim de imzam var. Eski genel başkanın da imzası var. Tüm başkanların da imzası var. Biz bunu neden dahil etmiyoruz? Diye baktığımız da, Tez Koop İş’i korumak adına yapıyoruz. Şuna dayanıyoruz, diyoruz ki: Tez Koop İş Sendikası Genel Yönetim Kurulu bir gün kötü niyetli kişilerin eline geçerde; seçimi kaybedeceğini anladığı zaman, bunlar sokakta kim varsa üye yapar, kendi şubelerine bağlayıp, oradan daha fazla üst kurul delegesi çıkarmasın diye kendi içinde konulmuş bir önlem bu. Bunun için yapıldı. İşte Mahkemeye gidildi. Mahkeme bunu kabul etti. Yargıtay’a gönderdi. Yargıtay da onandı bu karar. Ama Tez Koop

İş Sendikası maddi hata dilekçesi verdi. Dedi ki bu yanlış bir karardır. Lütfen bunu tekrar gözden geçirin. Diğer sendikalarımızın da Türk İş’in olsun, DİSK’in de olsun, diğer sendikaların da tüzüğü bu şekildedir. Bunu da dikkate alın. Tüzükleri de gönderdik. Şimdi bir bekleme içerisindeyiz. Sonucun ne olacağını bizde bilemiyoruz şu anda. Yeni İşçi Dünyası: Anladığım kadarıyla Tesco Kipa somutunda, şöyle bir şey ya da bu sadece Tesco Kipa’ya özgü değil. Tez Koop’un yeni örgütlediği iş yerlerinde üye yaptığı, ama yetkisi kesinleşmeyen, toplu sözleşmenin yapılmadığı işyerlerinde.. Osman Gürsu: Yok ona öyle demeyelim. Toplu iş sözleşmesi yapılmayan iş yerleri demeyelim. Yetkisi Bakanlıktan kesinleşen işyeri seçimlere giriyor. Aidat ödemesine bakmıyoruz. Sözleşmesi olmasına da bakmıyoruz. Her türlü organlara aday olabiliyor-


Görev yaptığı dönem boyunca bunu hiç gündeme getirmedi. Değiştirme yönünde hiçbir teklifte de bulunmadı. Bir den bire son seçim gündeme gelince bu kararı aldı. Tüzüğümüzde demokratik değerlere aykırılık teşkil eden ne varsa biz değiştirilmesinden yanayız. O yüzden de tüzük çalışmasını başlattık. Tüzük çalışmasını yapıyoruz. Ama biz yeni bir tüzük yapılana kadar, eski tüzüğe herkesin uymasını istiyoruz. Eğer yanlışlık varsa herkes öneri getirecek, bunun deştirilmesi yönünde irade ortaya koyacak ve birlikte deştirilmesini teklif edecek. Değiştirilmesini teklif edip de, değiştirilmiyorsa her türlü kanuni yollara başvurmak onun meşru hakkıdır diye düşünüyorum. Çünkü biz bu tüzüğü ittifakla yapmışız, beraber yapmışız. Beraber yaptığımız bir tüzükte yanlışlık varsa, bunu düzeltmek için bir irada ortaya koyarız. Tez Koop İş’in demokratik bir sendika olması için elimizden geleni çabayı gösteriyoruz. Yeni tüzük kabul edilene kadar eski tüzükle devam edilmesinden yanayız. Ama yanlışlar varsa, hep beraber otururuz değiştirilmesi yönünde irademizi ortaya koyar değiştiririz. Yeni İşçi Dünyası: Sendika içi mücadelede ve yönetimi ele geçirme noktasında, sendikanın üyesi olan binlerce işçiyi kazanma, onlara başvurma yerine yargıya gitme sizce ne kadar doğrudur? Osman Gürsu: Yargıtay da karar kesinleşmeden, benim muhalif olan başkanlara Başkanlar Kurulunda bir çağrım oldu: “Arkadaşlar Tez Koop İş Sendikası kendi kendini idare edemiyor, kayyumlarla idare edilmesi son derece yanlış, gelin seçim yapalım. Bu arkadaşlarımız seçimi kaybeden eski genel başkan ve arkadaşları dışarıda kalmış olabilir. Ben bunların hepsini Tez Koop İş Sendikasında işe başlatmayı taah-

hüt ediyorum” dedim. “Hepsinin aday olmasını da sağlayacağız, başkanlar kurulumuz ile birlikte” dedim. Tabi asıl olan seçim ise buyrun seçim yapalım. Kim kazanırsa öperim ve tebrik ederim. Tez Koop İş Sendikasını kayyumlara teslim etmeyelim diye kendilerine önerim oldu benim. Ama onlar Kayyumun da demokratik bir hak olduğunu söylediler. Böyle bir şeye yanaşmadılar. Kayyum da gelse seçim yapılacak. Burada delegenin iradesi seçecek. Delege bizi seçer, başkasını seçer, kimi seçerse seçsin, önemli olan Tez Koop İş’i Kayyuma devretmemekti. Biz bunun için çok çaba sarfettik. Yine seçim yapalım, Kayyumuma gitmeyelim, ama arkadaşlarımız yanaşmadılar bu sürece. O yüzden böyle bir süreç yaşandı. Yeni İşçi Dünyası: Genel Kurulu Mahkemeye veren eski genel başkanın davayı açarken Kayyum talebi var mıydı? Osman Gürsu: Tabi vardı. Şimdi sağda solda yeni yasa kayyum atıyor diye söylemlerde bulunuyor. Ama davayı açtığında 2011 yılında Kayyum talebi vardı. Hatta Kayyumlar talebi vardı. Dili sürçmüş herhalde. Bir değil birkaç kayyum talebi vardı. Yeni İşçi Dünyası: Yargıtay kararından sonra sendikanın genel başkanlığından istifa ettiniz. Bunu da kamuoyuna açıkladınız. Bu konuda sosyal medyada hakkınızda çeşitli iddialar var. Genel başkanlıktan istifa ettiğiniz halde halen sendikanın genel başkanı gibi davrandığınız, uzman olarak sendikada işe girdiğiniz, bunun karşılığında çok para aldığınız, maaş aldığınız yönünde çeşitli iddialar var. Bu iddialar hakkında tavrınız nedir? Osman Gürsu: Ben genel başkan olduktan sonra, bu Kayyum olayı gerçekleştikten sonra, doğrudur Tez Koop İş Sendikası Genel Başkanlığından istifa ettim.

Bu istifa kararını yönetim kurulundaki arkadaşlarımla danışarak aldım bu kararı. Biz şöyle düşündük: Tez Koop İş Sendikasına bir Kayyum gelecek, Tez Koop İş Sendikası bu dönem içerisinde savunmasız kalacak, bir yönetimi olmayacak. Biz Tez Koop İş Sendikasına bağlı işyerlerinde işverenleri tanıyan bir konumda olduğumuz için, bu dönem içinde toplu iş sözleşmelerine katılabilecek, işverenlerle diyalog kurabilecek görüşmeler yapılabilecek, sıkıntıları giderebilmek adına, bu görüşmeleri yapabilmek adına Tez Koop İş Sendikasına Kayyumun geldiği yerde, Kayyumun ne yapıp yapmadığını denetlemek içinde Tez Koop İş Sendikası içinde kalmayı uygun gördük. Bizim burada sendikalar yasasına göre, biliyorsunuz daha önce Tez Koop İş Sendikasında uzmandım, istifa ettikten sonra sendikalar yasasına göre benim de eski işimi talep etmem en doğal hakkım. Daha önce böyle bir şey olmamış olsaydı, bu yönetim kurulu tarafından ben iş başı yaptırılmış olsaydım, bu etik olmayabilirdi. Ama ben eski yönetim tarafından işe 2009 yılında başlamışım. 2009 yılında işe başladığım için eski işimi talep etmem sendikalar yasasına uygundur. Burada bir sıkıntı yok. Ben Genel Başkanlık falan yapmıyorum. Ben de haddimi biliyorum. Tez Koop İş başkanı değilim uzmanım. Bir başkanlar kurulu yapıldı. Gelişmeleri aktarmak için arkadaşları topladım, başkanlar kuruluna katıldım. Yoksa benim başkanlar kuruluna başkanlık yapma diye bir niyetim yoktu. Sadece süreci arkadaşlara anlatmak adına o başkanlar kuruluna katıldım. Arkadaşlara gelinen süreci anlattım. O başkanlar kurulunda alınmış bir karar da yok. Sadece durumu arkadaşlara anlatmak adına yapılan bir şeydi. Şu anda da Tez Koop İş Sendikasına başkanlık yapmıyorum. Hiçbir kararda imzan yok. Hiçbir şeyde dahlim yok. Yönetim görevine devam ediyor ve bugün 30 Ekim tarihi itibariyle sendikamıza atanmış bir Kayyum bulunmamaktadır. Yeni İşçi Dünyası: Kayyumun bir örneği var mı sendikalar tarihinde? Osman Gürsu: Kayyum var. Demir Yol İş Sendikasına, diğer sendikalara var. Kayyum atamaları var. Yani zaman zaman oluyor. Çok fazla değil tabi ki. Yeni İşçi Dünyası: Eski genel başkan Gürsel Doğru’nun ne zamandan bu yana taşeron olduğunu biliyorsunuz?

Kasım 2013 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

lar başkanlığa da seçilebiliyorlar. Genel başkanlığa da aday olabiliyorlar. Her organa aday olabiliyorlar. Sadece toplam üye sayısına eklenmiyorlar. Yeni İşçi Dünyası: Yargıtay buna dayanarak, Tez Koop İş’in sizin anlattığınız tüzük maddesine dayanarak, bunun demokratik esaslara aykırı olduğu gerekçesiyle Genel Kurulu tüm sonuçlarıyla iptal etme kararı verdi. Bu karar sonucu, bu maddeyi değiştirmeyi düşünüyor musunuz? Osman Gürsu: Biz en son Başkanlar Kurulu yaptığımızda da, ben başkanlara özelikle bu konunun üzerinde yeni tüzük çalışması başlattık. Başkanlarla bu konuyu defalarca kendileriyle görüştük. Başkanlarımız bu maddenin eski şekilde kalması yönünde görüş bildiriyorlar. Bu Kayyuma da gitse, bu Tez Koop İş için hayatı bir konu. Yarın bir gün işte taşeron işçilerin hepsini on, on beş bin tane örgütle getir, burada sözleşme yapmışsın yapmamışsın önemli değil, önemli olan seçim kazanmak olduğu için bir önlem olarak biz bunu düşünüyoruz Başkanlarımız bunun bu şekilde olması yönünde görüş bildiriyorlar. Daha bu konuyu tartışıyoruz. Kesin bir karar vermiş değiliz şu anda. Tüzük tartışmasını yapıyoruz çünkü bu arada, daha bir karar verilmedi şuanda. Başkanlarla daha görüşülüyor. Son karar verilmedi. Yeni İşçi Dünyası: Peki bunun sendika içi demokrasi ile bağıntısı yok mu sizce? Sendika içi demokrasi dediğimiz, sendikanın içinde demokratik işleyişin olması, sendikanın gerçek anlamda demokratik esaslara göre örgütlenmesi, demokrasinin olması ve işçilerin söz sahibi olması ile ilintili bir şey değil mi? Bu meseleyi okurken aklıma gelen şey şu oldu: normalinde üye yapıldığı zaman, üyelik yapıldıktan sonra aslında sınırlamanın olmaması lazım. İşçi üye olduktan sonra seçme ve seçilme noktasında bir sınırlamanın olmaması lazım. Bu açıdan baktığımız zaman, sendika içinde sizinde bahsettiğiniz işte o bir takım tehlikelerden ötürü, böyle bir sınırlama getirildiği zaman; sendika içinde işçilerin rolü ve sendika içi demokrasi konusunda ne düşünüyorsunuz? Osman Gürsu: Şimdi Tez Koop İş Sendikasının tüzüğünde yasaya aykırı, demokratik tahammüllere aykırı maddeler bulunabilir.Bunlar vardır da, yoktur da demiyorum. Bunun yolu bunu gündeme getirip, bunun değiştirilmesini sağlamak. Bizim eski genel başkanımız bunu biliyordu.

5


Osman Gürsu: Eski genel başkanımızın Gürsel Doğru’nun taşeron olduğunu, ben İstanbul 4 Nolu Şube idari sekreterlik görevini yaptığım dönemde öğrendim. Yani yaklaşık sekiz on yıl önce öğrendim bunu. Tez Koop İş Başkanlar Kurulunda bu konu tartışıldı. Başkanın ihraç edilmesi gündeme geldi. Sonra başkan yanlışlıkla, işte bir şeyler uydurarak o günkü seçim atmosferinde, ortamdan da istifade ederek

orada bir kınamayla kendini kurtardı ve onun taşeron olduğunu biliyorduk. Yeni işçi Dünyası: Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı? Osman Gürsu: Tez Koop İş Sendikası dinamik bir sendika. Tez Koop İş Sendikası bu süreci atlatacaktır. Bu sıkıntılı bir süreçtir tabı ki. Ama Tez Koop İş Sendikası başkanları olsun, üyeleri olsun buradan bir ders çıkararak Tez Koop İş’i Türkiye’nin

en demokratik, en şeffaf sendikası haline getirmek için elinden gelen çalışmayı yapıyorlar. Kayyum gelir mi gelmez mi, onu bilemiyorum. Gelirse zaten bir genel kurul olacak. Tez Koop İş Sendikasının üyeleri, delegeleri bu süreçte iradelerini zaten belirleyecekler. Biz bu sürecin Tez Koop İş’e hayırlı olacağını düşünüyoruz. Tez Koop İş Sendikası büyüyen bir sendika. Büyümeye de devam edecek. Şu anda bir sı k ıntısı var.

Örgütlenmelerine ara vermiş durumda. Bu kargaşa ortamında yarını belli olmayan bir sürece girildiği için, tabi bize de zarar veriyor bu dönem. Ama bu dönem atlatıldıktan sonra, yine örgütlemeye devam edecek, büyümeye devam edecek Tez Koop İş . Yeni işçi Dünyası: Teşekkür ediyorum bu söyleşi için. Osman Gürsu: Ben teşekkür ediyorum. 31.10.2013

Kasım 2013 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

İŞÇİ SINIFI VE SINIF MÜCADELESİ KONULU KONFERANS YAPILDI

6

Yeni İşçi Dünyası olarak uzun süredir hazırlıklarını yaptığımız “İşçi Sınıfı ve Sınıf Mücadelesi” konulu konferans 20 Ekim tarihinde Esenyurt Güney Kültür Merkezinde gerçekleştirildi. Konferansa, Birleşik Metal İşçileri Sendikası Genel Eğitim Sekreteri Seyfettin Gülengül ve AraştırmacıYazar ve aynı zamanda Tez-Koop İş Sendikasında Eğitim Uzmanı olarak çalışan Volkan Yaraşır konuşmacı olarak katıldılar. Konferansın konuları şunlar idi: 1-Türkiye’de işçi sınıfının sendikal örgütlenmesinde andaki durum, örgütlenme konusunda yasal çerçeve, sendikal örgütlenmenin önündeki engeller ve perspektif ler, bu bağlamda doğru siyaset ne olmalı? 2. İşçi Aristok rasisi nedir? Türk iye’ de İşçi aristok rasisinin konumu/durumu, sendika Bürokrasisi/işçi aristokrasisi arasındaki ilişki, sendikalar içinde demokrasi sorunu. İki bölümden oluşan konferansın ilk bölümünü Seyfettin Gülengül ‘ün; Türkiye’de işçi sınıfının sendikal örgütlenmesinde andaki durum, örgütlenme konusunda yasal çerçeve, sendikal örgütlenmenin önündeki engeller ve perspektifler, bu konuda doğru siyaset ne olmalı? Konularında yaptığı değerlendirmeler oluşturdu. Seyfettin Gülengül’ün konuşmasında öne çıkan noktalar şunlardı: Türkiye’deki işçi sınıfının içinde bulunduğu koşulların kötü olduğunu ve bunun da sendikal örgütlenmeye yansıdığını belirtti. Türkiye’deki resmi örgütlülük oranları konusunda bilgi verdikten sonra, bu rakamlarla mücadelenin oldukça zor olduğunu vurguladı. İşsizlik, kayıt dışı çalıştırma, esnek çalışma, asgari ücret gibi uygulamalar örgütlenmenin önündeki önemli engeller olarak durduğunu kaydetti. DİSK-AR’ın yaptığı araştırmaya

göre açlık sınırının bin TL, yoksulluk sınırının ise 3312 TL olduğu yerde sendikaların yoksulluk sınırlarında bile ücret artışını gerçekleştiremediklerini, bunun da örgütlenme seviyesinin hangi durumda olduğunu gösterdiğini söyledi. 12 Eylül’ün sendikaların baskı altına alınmasında çok önemli bir rol oynadığını, özellikle bu tarihten itibaren işbirlikçi sendikacılığın daha da geliştirildiğini vurguladı. Birleşik Metal İşçileri Sendikası o l a r a k O c a k-Te m m u z a y ları arasında 11 tane işyerinde örgütlendiklerini, fakat buna paralel olarak kendilerinden kaynaklanmayan sebeplerden dolayı 5 tane işyerini de kaybettiklerini belirtirken bunun üzücü bir durum olduğunu söyledi. Konu şma sı nda ya sa l değ işikliklere de değinen Gülengül, 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu ile yapılan değişikliklerin 12 Eylül yasasının özüne dokunmadığını, noter şartının kaldırılması, işletme barajının düşürülmesi gibi iyileştirmelerin ise yasa bir bütün olarak ele alındığında yetersiz olduğunu, özellikle örgütlenmenin önündeki engellerin aynen korunduğunu vurguladı. E-devlet üzerinden sendika üyeliğinin de belli sorunları birlikte getireceğini, işverenin yeni işe alımlarda işçi üzerinde baskı unsuru oluşturmasının yanı sıra, bu sistemle özellikle taşeronlarda örgütlenmenin neredeyse imkansız hale geldiğini çünkü alt işveren denilen taşeronların bu sistemde görünmeyeceğini belirtti. Kuşkusuz egemenlerin yaptığı yasaların bizim istediğimiz yasalar olmayacağını, yasaların düzeyini işçi sınıfının örgütlülük seviyesinin belirleyeceğini, bu noktada da en önemli eksikliğin kadro sorunu olduğunu belirtti. Sendika olarak önemli bir eğitim çalışması yürüttüklerini bunun yeterli olmadığını

fakat güç oranında iyi olduğunu, işçi sınıfının siyasallaşması gerektiğini ve kendi iktidarını oluşturması gerektiğini vurguladı. Son olarak kendi şahsi görüşü olarak DİSK’in de özellikle 1977-80 yılları arasında yürüttüğü siyasetinin esaslı bir şekilde masaya yatırılması ve özeleştirisinin yapılmasının bir görev olarak durduğunu belirtti. Sunumun ardından söz alan bir kad ı n arkadaş Tez-Koop Sendikasına Kayyum atanması ve bu sürecin arka planının ne olduğunu anlattı. Her şeyden önce kayyumu lanetlediğini, bu konuda devrimci çevrelerin iyi bir tavır sergilemediklerini, bir kısmının görmezden gelirken, bir kısmının da kayyumdan taraf olup bilinç kararttıklarını söyledi. Ayrıca sendikal örgütlenmenin zorluklarına değinerek devrimcilerin sendikalar ve işçi sınıfı içerisinde yürütecekleri tabandan siyaseti doğru temellerde yürütmeleri gerektiğini, kadro sorununun sadece sendikaların değil işçi sınıfını esas aldığını belirten devrimci çevrelerinde en önemli sorunlarından biri olduğunu belirtti. Ardından Tez-Koop İş Sendikası Örgütlenme Daire Başkanı Sinan Kahraman’da Tez-Koop içerisinde yaşanan süreci aktardıktan sonra sendi ka ları n önceli k le kendi içlerindeki işbirlikçi kesimlere karşı mücadele etmesi gerektiğini, bu yapılmadan bir adım dahi ileriye gidilemeyeceğini vurguladı. Bu tartışma ile ilgili divanda oturan Yeni İşçi Dünyası temsilcisi arkadaş Tez Koop’ta yaşanan gelişmeler ile ilgili tavır takınarak şu açıklamayı yaptı: Tez Koop İş Sendikası’na Kayyum atanması kararı üzerine, Ağustos başında YDİ Çağrı sitesine bir yazı konuldu. O Yazıda Yargıtay kararı aktarıldıktan sonra şu yorum yapıldı: Bir şey açık: sendika içi mücadelede kazanan işçiler değil. Yönetime gelme mücadelesi,

iktidar mücadelesi veren kesimler, patronlarla “sosyal diyalogu” temel alan, aralarında ilke düzeyinde fark olmayan kesimlerdir. Birinin taşeronluğunun tescilli olması bu gerçeği değiştirmiyor.” Tez Koop İş’in Genel Kurulunun Mahkeme kararıyla iptal edilmesi ve Sendikaya Kayyum atanması, mücadele ve örgütlenmeye geçici olarak da olsa darbe vuran, sendikayı zayıflatan olumsuz bir durumdur. Bu olumsuzluğun tarafımızdan konuya tavır takındığımız ilk yazıda tespit edilmemiş olunması yanlıştır. Kayyum, sendikanın bir süre işlevsiz hale gelmesine neden olacaktır. Bu durum sendikaya üye olan işçilere, işçi sınıfına zarar vermektedir. İşçi sınıfı içinde sendikalara var olan güvensizliği artıracaktır. Sendika içi iktidar mücadelelerinde çıkan sorunların tabanda sendikalı işçiler kazanılarak değil, yargı yoluyla çözülmeye kalkılmasını yanlış buluyoruz. Açıkça taşeron olan sendika ağası ile diğer sendika yöneticileri arasında bu noktada fark olduğunun 03.08.2013 tarihli yazımızda tespit edilmemesi, tam tersine bizim yaklaşımımızla da çelişen “Birinin taşeronluğunun tescilli olması bu gerçeği değiştirmiyor.” Tespitinin yapılması yanlıştır. Bu değerlendirmemizin de yanlış olduğunu tespit ediyor özeleştirini veriyoruz. Kipa işçilerinin 9. Genel Kurul’da temsil edilmemelerini antidemokratik buluyoruz. Bize göre işçi sendikaya üye olduktan sonra seçme ve seçilme hakkında sahip olmalıdır. Bu hakkın TİS ile aidat ödeme ile sınırlanması yanlıştır. Bu konuda Tez Koop’un tüzük maddesi yanlıştır ve değiştirilmelidir. Verilen 15 dakikalık aranın ardından sunum başlıkları ile ilgili soru ve tartışma bölümüne geçildi. Burada da öne çıkan noktalar öncelikle şunlardı:


lama yapması gerektiğini belirttikten sonra, sadece Tez-Koop İş Sendikasının değil hemen hemen bütün sendika tüzüklerinde yer alan ve üye işçilerin seçme ve seçilme haklarının TİS’e bağlanması, bu anlamda aidat ödenmesi şartına bağlanması şeklindeki tüzük maddesinin aslında ne kadar üyeniz olursa olsun parası çok olanın daha fazla delege çıkarması anlamına geldiğini, bu açıdan olumsuz olduğunu belirtti. Fakat bu madde tüzükten kaldırıldığında bunun sonuçlarının geçmişten çıkarılan deneyimlerin de gösterdiği gibi çok daha olumsuz olduğunu, bunun kötüye kullanıldığını vurguladı. Örneğin, bir şube genel kurulu öncesinde 10 işyerinde üyeliklerin yapıldığını fakat kongre sonrası bu işyerlerinin hemen hemen hiçbirinin kalmadığını, başka işkollarına bağlı işyerleri olduğunun ortaya çıkabildiğini söyledi. Bunu önlemek için bu maddenin tüzüğe girmesini o dönem bizzat kendisinin savunduğunu kaydetti. Sendika olarak yapılan eğitim çalışmalarına da değinen Gülengül, özellikle şovenizme karşı ve kadın işçileri daha fazla aktifleştirmek için yapılan eğitim çalışmalarında gerici anlayışlara karşı mücadelede belli zorluklar yaşadıklarını belirtti. Konuşması içerisinde TÜRK-İŞ çatısı altında bulunan ve Sendikal Güç birliği Platformunu oluşturan sendikaların TÜRK-İŞ’den köklü bir kopuşu gerçekleştirmeleri gerektiğini, ille de DİSK çatısı altında değil ama DİSK’i de içerisine alacak yeni oluşumlara kafa yorulması gerektiğini, şahsi görüşü olarak belirttiğini ifade etti. Son olarak devrimci örgütlerin sendikalara yaklaşımda gösterdikleri yer yer sol sekter tavırları da eleştirdi. Divanda oturan Yeni İşçi Dünyası temsilcisi arkadaş yürütülen tartışmalar sonrasında yaptığı toparlama konuşmasının ardından ve yemek molasının ardından konferansın ikinci bölümüne geçildi. İkinci bölümde AraştırmacıYa z a r Vol k a n Ya r a ş ı r, İ ş ç i Aristokrasisi nedir? Türkiye’de işçi aristokrasisinin konumu/

durumu, sendika bürokrasisi/ işçi aristokrasisi arasındaki ilişki, sendikalar içinde demokrasi sorunu, konularında sunum yaptı. Yaraşır unumunda; işçi sınıfının tarih sahnesine çıkışı, sendikaların doğuşu, batıda işçi sınıfının tarihsel gelişimi ve bunun paralelinde işçi aristokrasisi ve sendika bürokrasisinin tarihsel gelişimini detaylı bir şekilde ortaya koydu. Emek ile sermaye arasındaki çelişkinin yanı sıra, sermaye ile sermaye arasındaki çelişki ve emek ile emek arası çelişkiler tanımlaması yaptı ve egemenlerin bu çelişkiyi ne şekilde kullandıklarını verdiği örneklerle ortaya koydu. Marksizm-Leninizm’in sendikalara statik bir şekilde yaklaşmadığını, sendikaların içerisinde bulundukları tarihsel koşullar ve yürüttükleri politikaları somut olarak ele alarak her dönemde farklı tahliller yaptıklarını vurguladı. Marks ve Engels’in sendikalara yaklaşımını aktardı. Engels’in işçi aristokrasisini nasıl tanımladığını ortaya koydu. Sendikal çalışmanın sınıfsal çalışmaya tabi olması gerektiğini, sendikaların bir mayalanma olduğunu, sendikal hareketin doğuşu ile birlikte kapitalizmin sendikaları kontrol altında tutabilmek için önlemler almaya başladığını, her ülkede bunların farklı şekilde yaşandığını, örneğin İngiltere’de sendikacıları hükümete alırken, Almanya’da anti-sosyal yasaların çıkarıldığını, Fransa’da işbirlikçi sendikacılık geliştirilirken Amerika’da gangster sendikacılığı geliştirdiğini belirtti. Konuşmasının devamında 2. Enternasyonalin sendikalarla işbirliği içerisinde yürüttükleri sosyalşoven ve oportünist politikasına değindi. Tarihsel gelişimi içerisinde sendikaların hangi aşamalardan geçerek bürokratik aygıtlara dönüştüklerini ortaya koydu. Sermayenin artık bu yapıdaki sendikaları da istemediğini aslında hiç sendika istemediğini vurgularken kapitalizmin değişim ve gelişimine karşı doğru mücadele yöntemlerine sahip sendikaların yaratılamadığını belirtti. Türkiye’deki tarihsel gelişimin

batıdaki tarihsel gelişmeden farklı olmadığını, benzer bir tarihsel süreç yaşandığını, 1923 yılında Kemalizm’in iktidara gelmesinin bir karşı devrim olduğunu, Kemalist hareketin Kürt hareketine ve işçi sınıfına yönelmiş bir tasfiye hareketi olduğunu ifade etti. 1952 yılında TÜRK-İŞ’in soğuk savaşın bir aparatı olarak kurulduğunu, önemli ayrıcalıklara sahip olduğunu ve buna karşı gelişen işçi hareketine önderlik yapabilecek bir önderlik yaratılamadığını vurguladı. Türkiye’de 12 Eylül faşist cuntasının işçi sınıfı açısından ne anlama geldiğini, bu darbenin aynı zamanda yükselen işçi sınıfı hareketine yöneldiğini, sınıfın atomize edilerek yoksulluk, işsizlik, güvencesizlik ve esnekleştirmenin çok sistematik bir şekilde devreye sokulduğunu, neo liberal politikaların işçi sınıfını enkaza dönüştürdüğünü kaydetti. Bütün bu karşı saldırılara karşı sendikaların cevap olamadığını, devrimci örgütlenmelerin de cevap olamadığını, bu nedenle yeni sendikal siyasetlerin geliştirilmesi gerektiğini vurguladı. Bu politikalar belirlenirken Kürt Özgürlük Hareketine yaklaşımın burada belirleyici olduğunu, sendikaların şoven politikalardan uzaklaşması gerektiğini çünkü artık Kürtlerin işçileştiğini-işçilerin Kürtleştiğini, Kürt kökenli işçiler yönelik muazzam baskı ve kölece çalışma koşullarının var olduğunu belirtirken, bugünkü sendikal hareket Kürt hareketine cevap olmaz ise bir adım ileriye gidemeyeceğini, barış sürecinin bir çok şeyin yanı sıra emek sermaye arasındaki çelişkiyi açığa çıkardığını, gezi direnişinin buna iyi bir örnek olduğunu söyledi. Son olarak işçilerin birliğinin sağlanmasının tutarlı bir halkların kardeşliğinin savunusundan geçtiğini vurguladı. Bu bölüm ile ilgili yürütülen tartışmalarda, sendikal bürokrasiye karşı köklü bir mücadele yürütülmeden ileriye gidilemeyeceği, devrimci kurumların da sosyal şoven anlayışlardan kurtulmaları gerektiği, sınıfa bilinç taşıyanların öncelikle kafasının net olması gerektiği belirtildi. Bu bölümde en fazla tartışılan konulardan biri ise devrimci çevrelerin işçi sınıfı içerisinde yürüttükleri çalışmalarda kimi sol sekter pratikler ve buna karşı doğru yöntemin ne olması gerektiği üzerine yoğunlaştı. Bu bölüm ile ilgili divanın toparlama konuşmasının ardından İşçi Konferansı değişik etkinliklerde buluşmak dileğiyle sona erdirildi. Konferans aralar ile birlikte 7,5 saat sürdü. Katılım 50 kişi civarındaydı. 22.10.2013

Kasım 2013 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

Sendikaların kayıt dışı çalışanların oranı ile ilgili bir araştırmasının olup olmadığı, yoksa bunun neden yapılmadığı, sınıf sendikacılığı yaptığını söyleyen sendikaların işçi sınıfına ne kadar sınıf bilinci taşıdığını, bu konudaki zorlukların neler olduğu ve nereden kaynaklandığı, işçi sınıfı ile sendikaların birliğinin nasıl sağlanabileceği, devrimci örgütlerin işçi sınıfı ile bağ kurmada nasıl bir siyaset izlemeleri gerektiği ve bu konuda yapılan yanlışların neler olduğu konuları bu bölümde özellikle tartışılan konular oldu. Bi r a rk ada ş Y Dİ Ç a ğ r ı sitesinde yayınlanan Tez-Koop İş Sendikasındaki gelişme ile ilgili ilk tavrın çok kötü olduğunu, tavır takınmadan önce oradaki arkadaşların görüşlerinin alınmış olması gerektiğini, oportünist bir tavır sergilendiğini, ilk tavır bağlamına burada yapılan özeleştiriyi yeterli bulmadığını, aslında daha sonra takınılan tavırlarda da kayyumun tutarlı bir şekilde reddedilmediğini, bu konuda şimdiye kadar takınılan tüm tavırlar bağlamında meselenin arka planının da araştırılarak yazılı bir özeleştiri verilmesi gerektiğini savundu. Tartışma bölümünde devamla sendikaların örgütlenme projesinin nasıl olması gerektiği, yeni yasada 30 ve altı işçi çalıştıran işyerlerinin örgütlenmenin dışında bırakıldığı yaklaşımının gerçekleri yansıtmadığını, bu konuda sendikaların aslında bu tür küçük işletmeleri örgütlemede pek istekli davranmadıkları belirtildi. Sendikaların Gezi direnişi sürecine yaklaşımı da konferansta yoğun bir şekilde üzerinde durulan konulardan bir tanesiydi. Konferans’a KÖZ adına bir arkadaş da katılarak görüşlerini dile getirdi. Arkadaş Gezi direnişi sonrasında, aslında bu konferansın yerellerde oluşturulan ve içerisinde bir çok devrimci-demokrat çevrenin yer aldığı forum bileşenleri ile birlikte örgütlenmesinin daha faydalı olacağını, bunu sadece Yeni İşçi Dünyası’na bir eleştiri olarak değil, bu forumlarda yer alan diğer kurumlar açısından da söylediğini vurguladıktan sonra, sadece tartışmalarla yetinilmemesi somut önerilerin de, birlikte organize edilecek böylesi bir konferansta açığa çıkarılmış olmasının daha faydalı olabileceğini söyledi. Konuşmasının devamında devrimci bir sınıf hareketinin önemine vurgu yaptı. Yürütülen tartışmaların ardından söz tekrar Birleşik Metal İş Sendikası Genel Eğitim Sekreteri Seyfettin Gülengül’e verildi. Gülengül, Te z - K o o p İ ş Sendikasının kayyum süreci ile ilgili kamuoyuna detaylı bir açık-

7


10 AYDA 1016 İŞÇİ YAŞAMINI YİTİRDİ! İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi, "Ekim ayı İş Cinayetleri Raporu"nu açıkladı. Rapora göre, Ekim ayında en az 109 işçi yaşamını yitirdi. 2013 yılının ilk 10 ayında ise bin 16 işçi yaşamanı yitirdi. Yazılı, görsel, dijital basından ve emek-meslek örgütlerinden gelen bilgiler ışığında hazırlanan raporda, inşaat işçisi 26 işçinin, taşımacılık sektöründen 18 işçinin, tarım emekçisi 18 işçinin ve ticaret/büro işçisi 12 işçinin iş kazalarında yaşamlarını yitirdiği kaydedildi. Trafik kazaları adı verilen iş cinayetleri nedeniyle 56 işçinin, ezilme ve göçük nedeniyle 14 işçinin ve düşme nedeniyle 12 işçinin

de yaşamını yitirdiği belirtildi. Silikozis hastalığı nedeniyle bir işçinin yaşamını yitirdiğine dikkat çekilen raporda, "İstanbul'da kot kumlamada çalışırken silikozise yakalanan Sait Gündoğdu, 50 yaşında Bingöl'ün Karlıova ilçesine bağlı Taşlıçay köyünde hayata gözlerini yumdu" denildi. “Dersim'de AKSA FEDAŞ enerji işçilerinin grevini kırmak için AKP İl Başkanı'nın görevlendirdiği işçilerden 52 yaşındaki emekli işçi Mustafa Atan elektrik çarpması sonucu hayatını kaybetti. İşçiler Mustafa Atan’ın hayatını kaybetmesi sonucu Dersim’de yaptıkları yürüyüş sonrası AKSA FEDAŞ'ı işgal etti.”

diye belirtilen raporda, yaşamını yitiren işçilerden 7'sinin de kadın olduğu belirtildi. Raporda yaşamını yitiren işçilerden 4'ünün de çocuk işçi olduğu kaydedildi. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik'in "Türkiye, iş kazalarını ve bu kazalardaki ölümleri azaltmaktadır" sözlerinin anımsatıldığı raporda, "Bizler, İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi olarak 2011 yılının Eylül ayından beri yaşanan iş cinayetlerinin kaydını tutmaya çalışıyoruz. Ve görüyoruz ki, iş cinayetleri azalmıyor artarak devam ediyor" diye kaydedildi. Raporda, "2013 yılında; Ocak ayında 84 işçi, Şubat

ayında 61 işçi, Mart ayında 74 işçi, Nisan ayında 74 işçi, Mayıs ayında 115 işçi, Haziran ayında 105 işçi, Temmuz ayında 120 işçi, Ağustos ayında 148 işçi, Eylül ayında 127 işçi ve Ekim ayında 109 işçi olmak üzere en az 1016 işçi yaşamını yitirdi" bilgilerine yer verildi. DİHA’nın verdiği bilgiye göre, Urfa’dan Bozova ilçesine tekstil işçilerini taşıyan minibüsün devrilmesi sonucu meydana gelen kazada 5'i Suriyeli 8 işçi yaşamını yitirirken 9 işçi ise ağır yaralandı. Kasım 2013 ayının ilk haftası itibarı ile ölen işçi sayısı 1024 oldu. Yeni İşçi Dünyası okuru 04.11.2013

Kasım 2013 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

KADIKÖY’DE “EŞİT YURTTAŞLIK” MİTİNGİ

8

Alevi örgütleri “inkârcılığa, asimilasyona karşı, eşit yurttaşlık ve inanç özgürlüğü” talebiyle, 3 Kasım Pazar günü Kadıköy’de miting düzenledi. Kadıköy meydanında yapılan miting için iki kolda toplanıldı. Numune Hastanesi ve Söğütlüçeşme’de toplanan onbinler meydana yürüdü. Miting saat 13.00’de saygı duruşu ile başladı. Sivas katliamında yaşamını yitirenlerin adı okundu. Onbinler "Burada!" diye haykırdı. Gezi direnişinde katledilenler, Deniz Gezmiş, Mahir Çayan, İbrahim Kaypakkaya ve Hüseyin İnan'ın da isimleri okundu. Onbinler aynı şekilde “burada” diye haykırdı. Yaşar Kemal’in mitinge gönderdiği mesaj okundu. Mitingi düzenleyen Alevi örgütlerinin genel başkanları konuşma yaptılar.

M i t i n g d e G r u p Yo r u m , Gülcihan Koç ve Pınar Aydınlar sahne aldı. Y Dİ Çağ r ı okurlar ı Tepe Nat iu lu s önü nde topla nd ı. “İnkarcılığa, asimilasyona son!, Özgürlük, demokrasi, eşitlik,

gerçek laiklik demokratik halk devrimi gelecektir!” pankartı arkasında kortej oluşturuldu. “Ne cami, ne kışla, kurtuluş devrimde, sosyalizmde!, Gerçek laiklik devrimle gelecek!, Zam, zulüm, işkence işte faşist TC!, Halkların

kardeşliği için tek yol devrim!, Umut isyanda, kurtuluş devrimde!” vb. sloganları atarak meydana yürüdük. Mitingde yapılan konuşmalarda öne çıkan noktalar şunlar: Cami-Cemevi projesi iptal edilsin. Zorunlu din dersi ve Diyanet İşleri Başkanlığı kaldırılsın. Cemevleri Alevilerin ibadet yeri olarak tanınsın. 3.köprüye Yavuz Sultan Selim’in ismi verilmesin. Alevilere ait inanç merkezlerinin el konulan taşınmazları ve diğer varlıkları geri verilsin. Mitingde “Her yer Taksim, heryer direniş!, Bu daha başlangıç mücadeleye devam!, Faşizme karşı omuz omuza!” sloganları atıldı. Mitingde Yeni İşçi Dünyası Ekim sayısının dağıtımı ve satışı yapıldı. 03.10.2013

BİR KEZ DAHA TEZ KOOP İŞ SENDİKASI’NA KAYYUM ATANMASI VE TAVRIMIZ ÜZERİNE Tez Koop-İş Sendikası’nın 2011 yılında yapılan 9. Olağan Genel Kurulu ve Genel Kurulda alınan kararların tüm sonuçlarıyla birlikte iptal edilmesi, sendikaya 3 kişilik Kayyum Heyeti atanması üzerine kamuoyunda bir tartışma yürüyor. Tarafımızdan Yargıtay kararı kesinleştikten sonra, w w w w. ydicagri.net sitesine “Tez Koop İş Sendikası'na kayyum ataması

Yargıtay tarafından onaylandı” başlıklı, 03.08.2013 tarihli bir yazı konuldu. Bu yazının sonunda şu yorum yapıldı: “Sendikaya atanan Kayyum Heyetinin nasıl bir yol izleyeceği bilinmiyor. Beklenti en kısa zamanda Kayyum Heyeti tarafından sendikanın Olağanüstü Genel Kurula götürülmesidir. Kayyum Heyetinin Tez Koop İş Sendikasında dengeleri değiştirip

değiştirmeyeceğini tespit etmek zor. Bunu sendika içi mücadele ve süreç belirleyecek. Bir şey açık: sendika içi mücadelede kazanan işçiler değil. Yönetime gelme mücadelesi, iktidar mücadelesi veren kesimler, patronlarla “sosyal diyalogu” temel alan, aralarında ilke düzeyinde fark olmayan kesimlerdir. Birinin taşeronluğunun tescilli olması bu gerçeği değiştirmiyor.”

Siteye konu la n, Yeni İşçi Dünyası gazetesinde yayınlanmayan bu yorum üzerine geldiğimiz noktada şunları düşünüyoruz: *Türk İş içinde, diğer sendikalarla karşılaştırıldığında işçilerin sendikal örgütlenmesinde ve hak mücadelesinde en aktif konumda olan sendikalardan biri olan Tez Koop İş’in Genel Kurulunun Mahkeme kararıyla iptal edilmesi ve Sendikaya Kayyum atanması,


mücadele ve örgütlenmeye geçici olarak da olsa darbe vuran, sendikayı zayıflatan olumsuz bir durumdur. Bu olumsuzluğun tarafımızdan konuya tavır takındığımız ilk yazıda tespit edilmemiş olunması yanlıştır. Bu yanlışımızı kabul ediyoruz. Tez Koop İş Send i kası na Kayyum atanması, sendikanın bir süre işlevsiz hale gelmesine neden olacaktır. Bu durum sendikaya üye olan işçilere, işçi sınıfına zarar vermektedir. İşçi sınıfı içinde sendikalara var olan güvensizliği artıracaktır. *Genelde Sendika içi iktidar mücadelelerinde çıkan sorunların tabanda sendikalı işçiler kazanılarak değil, yargı yoluyla çözülmeye kalkılması sendikanın faaliyetlerini zayıflatan yanlış bir yoldur.

9. Olağan Genel Kural’da taşeronluğu tescilli olan sendika ağası Gürsel Doğru’nun seçimi kaybetmiş olması, sendika dışında kalmış olması olumludur. Açıkça taşeronluğu belgelenmiş olan bir sendika ağasının teşhir edilmesi, bu gibilerinin sendikal hareketten dışlanması doğrudur. Biz Tez Koop İş’in 9. Olağan Genel Kurulunda taşeronluğu teşhir edilen önceki yönetimin yerine yeni bir yönetimin gelmesini olumlu bir gelişme olarak değerlendirmiştik. Açıkça taşeron olan sendika ağası ile diğer sendika yöneticileri arasında bu noktada fark olduğunun 03.08.2013 tarihli yazımızda tespit edilmemesi, tam tersine bizim yaklaşımımızla da çelişen “Birinin taşeronluğunun tescilli

olması bu gerçeği değiştirmiyor.” Tespitinin yapılması yanlıştır. Bu değerlendirmemizin de yanlış olduğunu tespit ediyor özeleştirini veriyoruz. *Biz Yargıtay’ın Kayyum kararının geri planında hangi hesapların yattığını, hangi niyetlerin olduğunu, söz konusu dairenin üyeleri ile dava açanların hangi ilişkiler içinde olduğunu, Tez Koop İş’in andaki yönetiminden rahatsız olduğu bilinen Türk İş yönetiminin, bu arada hükümetin vs. bu kararda ne rol oynadığını vs. ispatlayacak durumda değiliz. Yalnızca şunu söyleyebiliriz: Genel Kurul delege hesaplanmasında 4000 KİPA üyesinin dikkate alınmamış olması yanlıştır; antidemokratiktir, burada bir hata yapılmıştır. Bunun tüzükte de yeri vardır, fakat tüzük

bu noktada yanlıştır. Bir dahaki genel kurulda tüzüğün bu maddesinde değişiklik yapılmalı ve bütün üyelerin eşit haklara sahip olduğunu açıkça ortaya koyan bir hüküm tüzüğe konmalıdır. Genel Kurulda yapılan bu hata yargının müdahalesine kapıyı açmış; genel kurulda yenilen kesim bunu kullanmıştır. Ve bu bir bütün olarak Tez Koop İş’e, onda örgütlü işçilere zarar vermiştir, vermektedir. Yapılması gereken sendika içinde demokrasiyi savunmak, bunu egemen kılmanın mücadelesini vermek, bunun için tabanı harekete geçirmektir. Kendi içinde demokrasiyi işletmeyen bir kurumun, işçi haklarını, toplum için genel demokrasiyi savunma iddiasının içi boştur. 21.10.2013

İşçi sınıfının mücadelesi düşük profilli bir hareket olma özelliğini sürdürüyor. Yine de 2011 ve 2012 yılı ile karşılaştırıldığında belirli bir kıpırdanmadan söz edebiliriz. Bu bağlamda son iki yılın ve bu yılın ilk 9 ayının grev istatistikleri

dığını açıklarken, THY yönetimi grev nedeniyle iptal edilen tek bir uçuşun bile olmadığı, “normalde % 85’ler seviyesinde olan zamanında kalkışlar“da ise grevin birinci günü %95’lik bir orana ulaşıldığını açıklıyordu.

şöyle; 2013 Yılında Eylül ayına kadar önce iki “büyük grev” ilan edildi. Bunlardan biri Çaykur grevi idi. Sendikanın iddiası son yılların en büyük katılımlı ( 20.000 Çaykur emekçisi) grevi olacağı ilan edildi. Grev başladığı ilan edilen birinci günü akşamı, sendika tarafından durduruldu. Gerekçe katılım sağlanamaması idi. Sendikalı işçiler sendikanın çağrısına uymadılar. Diğeri ise THY grevi. THY de toplam çalışan sayısı 16.000. Resmi rakamlara göre bunlardan 13.800’ü sendikalı. Grevin gayet iddialı bir şekilde başlatıldığı ilan edilen günde sendika greve katılım sayısını 500 olarak açıklıyordu! Sendika grevin birinci günü grev sonucu 218 seferin yapılama-

Grev 29 Mayıs’tan bu yana sürüyor. THY çalışanlarının greve katılan küçük bir azınlığının greve katılımı, esasta iş saatleri dışında grev destek eylemlerine katılma biçiminde sürüyor. Grevin THY’nin işleyişini aksatma gibi bir işlevi yok! Aslında bu anlamda grev bir direniş eylemi. Hava İş grevinin başarısızlığı Hava İş’te egemen olan Ayçin yönetiminin zayıflatılması ve mümkünse devrilmesi için kullanılacaktır. Bunun dışında yine Gezi eylemlerine destek için yapılan bir genel grev çağrısı var. Bu genel grev çağrısına uyanlar esasta üretimi ve hizmeti durduran, işyerlerini ve işlerini terk eden işçiler değil, sendika çalışanları, devrimci ve sol grupların bir bölümünün insanları ve iş zamanı dışında yapılan

gösterilere katılan az sayıda işçi oldu. Hayatın durmasını bir kenara bırakalım, normal vatandaşın haberi bile olmadığı, patronlar açısından tek bir işgünü kaybının bile yaşanmadığı adı genel grev olan düşük katılımlı gösterilerdi gerçekte yaşanan. Bu içi boş iddialı grev eylemlerinin yanında fakat gerçek grev eylemleri de oldu. Darphanede çalışan 249 işçi toplam 68 günlük bir grevle belli kazanımlar elde ettiler. İskender u n Dem i r Ç el i k Fabrikasında çalışan 5760 işçi, metal iş kolundaki MHP’ye yakın sendika konumunda olan Çelik İş önderliğinde 22 gün süren bir grev yaptılar. Tekstil iş kolunda toplam 30 işyerinde, toplam 12.000 işçinin katıldığı 8 günlük bir grev yapıldı. Bu durumda 2013’ün ilk dokuz ayında greve katılan işçi sayısı 18.000’nin üzerindedir. Bu 2011 ve 2012 ile karşılaştırıldığında büyük bir artıştır. Fakat resmi rakamlara göre 10 milyonun üzerinde olan sigortalı bir işte çalışan işçi sayısı ile karşılaştırıldığında bir atılımdan vb. söz etmek yanlış olur. Mücadeleler sarı, reformist sendikaların önderliğinde sonunda belli kazanımlar elde edilse de, kötü uzlaşmalarla sonuçlanan ve esasta savunmacı mücadeleler olma niteliğini değiştirmemiştir. Yukarıda saydığımız grevler dışında bir de Kazova fabrikasında 4 ay boyunca ücretlerini alama-

yan, patronun kapattığı fabrika önünde direnişe geçen 94 işçinin direniş eylemi, fabrika işgaline ve işçilerin kendi başlarına yeniden üretime geçmeleri, ürettiklerini kendileri pazarlamaları şeklinde bir eyleme dönüştü. İşçilere borçlu olan patron yılsonuna dek makinelerin işçiler tarafından kullanılmasına bir şey demeyeceğini açıkladı. Türkiye açısından yeni olan bu eylem biçimi 2000’li yılların başlarında büyük mali kriz/çöküş döneminde Arjantin’de çokça yaşanmış olan bir eylem biçimidir. Son dönemde işçi sınıfı hareketi açısından en önemli gelişme, sendikaların işçi sınıfı içindeki gerçek gücünün ortaya çıkmasıdır, ki bunu 2013 Ocak ayında SSK rakamlarına dayanarak açıkladığı verilerle burjuvazi yaptı. Buna göre işçi sınıfının sendikal örgütlenmesi % 10 civarında. Daha önce bu oran % 60’a yakın olarak gözüküyordu. Bugün var olan sendikaların önemli bir bölümü 2018’e kadar ya işkolundaki üye oranı % 3’ü aşan sendikalara katılacak, onlarla birleşecek ya da bütünüyle tasfiye olacaktır. İşçi sınıfı içinde örgütlenme açısından “ciddiye alınacak bir güç“ olma durumunda olan sendikalar içinde de en iyisinin bile kötü reformist olması, gerçek durumun vahametini göstermektedir. Bu tablodan şu görevler çıkar: İşçi sınıfı devrimin esas öznesidir. Anda işçi sınıfının % 90’ı bırakalım devrim, sosyalizm için örgüt-

Kasım 2013 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

İŞÇİ SINIFI HAREKETİ VE SENDİKAL HAREKETİN GENEL DURUMU ÜZERİNE

9


lenmiş olmayı bir kenara, kendi dolaysız ekonomik çıkarlarının mücadele örgütleri olması gereken sendikalarda bile örgütlenmiş durumda değildir. Komünist hareket ve işçi sınıfı hareketi ayrı

kulvarlardadır. İşçi sınıfının öncüsünü komünizm için kazanmak görevini yerine getirmek için önümüzde kat etmemiz gereken meşakkatli uzun bir yol var. Çok ve sabırlı çalışmamız lazım. İşçi

sınıfı içinde sabırlı, uzun vadeli çalışmak bugün iğneyle kuyu kazmak gibi bir iştir. Kısa sürede başarı bekleyenlerin nefesi bu uzun mesafe koşusuna yetmeyecektir. Bu durumun bilincinde hareket

etmeliyiz. Başarı elde etmek çok uzun süreyi alacaktır. Kısa sürede başarı yoktur. Kimse en başta kendi kendini olmak üzere, kimseyi kandırmamalıdır. 28.10.2013

Kasım 2013 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

KADIN EMEĞİ PLATFORMU KURULDU

10

Hükümet, Kasım ayı sonunda ‘Kadın İstihdamı Paketi’ adında bir paket çıkarmaya hazırlanıyor. Bu paket basına sızdığı kadarıyla kadınların çalışma ve yaşam koşullarının daha da kötüleşeceği, kadın emeğinin esnekleştirilip güvencesizleştirileceği maddeler içeriyor. Buna karşı çeşitli kesimlerden 40 örgütten kadınlar bir araya gelerek “kadınların eylem ve söz birliğini oluşturmak” üzere Kadın Emeği Platformunu kurdu. İçerisinde DİSK, KESK, TTB, İMECE Kadın Sendikası, HDK Kadın Meclisi, KEİG, Eşitiz Grubu, SFK, CHP, ÖDP, BDP ve EMEP gibi siyasi parti, kadın örgütü ve feminist kadınların yer aldığı platform 3 Kasım’da İstanbul’da “AKP’nin Kadın İstihdam Paketi kime müjde?” başlığıyla bir forum düzenledi. Forumun moderatörlüğünü yapan Petrol-İş Sendikası kadın dergisi editörü Necla Akgökçe bu platformun her kesimden kadınları ortaklaştırıp kadının emeğine yönelik saldırıları geri püskürtmeyi amaçladığını belirterek kadınların ortak mücadelesinin önemine vurgu yaptı. Forumun açılışını DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu yaptı. Çerkezoğlu; DİSK ve KESK gibi sendikaların yanı sıra 40 örgütün içerisinde yer aldığı Kadın Emeği Platformunu kurduklarını, AKP’nin bir bütün olarak emeğe dönük saldırıları olduğunu, kıdem tazminatına yönelik saldırıların buna örnek oluşturduğunu ve Türkiye’nin taşeron cumhuriyetine dönüştürülmesinin amaçlandığını belirtti. Sermaye iktidarının kadınları ucuz işgücü olarak kullanmak istediğini, egemenlerin kadın istihdamının düşük olmasından duydukları rahatsızlığın nedeninin kadınları çok düşündükleri için değil, kadın emeği ucuz, güvencesiz ve esnek olduğu için kadın emeğini daha fazla üretime çekmek istiyorlar dedi. İktidarın ucuz emek gücünü garanti altına almak için 3-5 çocuk istediğini, böylece kadın emeğini değersizleştirmeye çalıştığını vurguladı. Kadınların söyleyecek sözünün ve değiştirecek gücünün olduğunu vurguladıktan

sonra işçi, işsiz, taşeron işçisi, ev işçisi kadın; hep birlikte mücadele etmek için bu oluşumun gündeme geldiğini belirtti. DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu’nun açılış konuşmasının ardından ilk sözler direnişte olan kadınlara verildi. Yaklaşık 100 kadının katıldığı forumda ilk konuşmayı Diyarbakır’dan katılan mevsimlik tarım işçisi yaptı. Mezopotamya Mevsimlik Tarım İşçileri Derneği üyesi Neslihan Karadeniz Kürtçe yaptığı konuşmasında mevsimlik tarım işçisi bir kadın olarak yaşadığı zorlukları dile getirdi. Çok az ücret karşılığında, saatlerce güneşin karşısında tüm insani çalışma ve yaşama koşullarından yoksun bir şekilde çalışmak zorunda kaldıklarını, gittikleri yerlerde ne doğru dürüst yatak, ne de tuvaletlerin bulunduğunu, çoğu zaman su ve elektriğin de olmadığını, tarlalara kamyon ve motor arkalarında götürüldüklerini, üst üste binmek zorunda kaldıklarını, sigortaları olmadığını, cinsel tacize maruz kaldıklarını, 12-13 yaşındaki kız çocukların aşçı olarak çalıştırıldığını ve diğerlerin aldığı yevmiyenin yarısını aldıklarını dile getirdi. Tarlada çalışan ve yaşı küçük olan çocuklara da daha düşük ücret verildiğini, küfür edildiğini, doktorsuzluktan öldüklerini, çocuk bakımı olmadığı için çocukların perişan olduğunu belirterek mevsimlik işçilerin adeta kaderleri ile baş başa bırakıldıklarını vurguladı. Kürt oldukları için gittikleri yerlerde yer yer ırkçı baskılara maruz kaldıklarını, yılda yaklaşık 3 ay çalıştıklarını ve en çok da Adana, Mersin, Ordu, Artvin gibi illere gittiklerini belirttikten sonra bu koşullarda daha fazla çalışmak istemediklerini, kreş, doktor ve hemşire talep

ettiklerini, ücretlerin iyileştirilmesini ve sigortalı çalışmak istediklerini vurguladı. Forumdaki ikinci konuşmayı Kazova işçisi Aynur Aydemir yaptı. Aydemir; Kazova’da yaşanan süreci aktardıktan sonra fabrikayı işgal edecekleri akıllarının ucundan bile geçmediğini, ilk başta biraz korktuklarını fakat başka yol kalmadığı için işgali gerçekleştirdiklerini ve hak almanın ancak mücadele ile mümkün olduğunu dile getirdi. Patronun giderken tahrip ettiği makineleri yeniden onararak üretime geçtiklerini, patronsuz üretimin de mümkün olduğunu ve bunu devam ettireceklerini kaydetti. İş mahkemesine açılan davada mahkemenin makineleri kendilerine verdiğini, bunun kendileri açısından önemli başarı olduğunu ve herkesi Kazova işgal fabrikası işçileri ile dayanışmaya çağırdı. Forum’da konuşan bir diğer direnişçi işçi kadın Türk Hava Yollarından Deniz Eralp idi. Eralp; grev sürecinde ilk işten atılan 305 kişiden birisi olduğunu, TİS sürecinde iken grev hakkının ellerinden alındığını, iş koşullarının iyileştirilmesini talep ettikleri için işten atıldıklarını, kendilerinin de sanılanın tersine aslında üniformalı işçi olduklarını, ‘havadan’ para kazanmadıklarını, çok zor koşullarda çalıştıklarını, tacizin çok fazla gündeme geldiğini, grev hakkını direnerek geri aldıklarını, bu süreçten sonra işverenin daha da saldırganlaştığını fakat mücadeleye devam edeceklerini çünkü başka çarelerinin olmadığını vurguladı. Sonraki iki konuşmacı sağlıkta çalışan taşeron işçisi Güzide Atacan ve Nuray Gökçe idi. Güzide Atacan; taşeron işçilerinin çok zor

koşullarda çalıştırıldıklarını, kreş haklarının olmadığını, kadınların gece nöbetlerine bırakıldığını, hem kadın hem de taşeron işçisi olmanın daha da zor olduğunu, kadrolu-taşeron arasında çifte standart uygulandığını söyledi. Nuray Gökçe ise kendilerinin de aynı koşullarda çalıştıklarını, iş bittiği halde saat dolmadığı gerekçesiyle başka işlere verildiklerini, can güvenliklerinin olmadığını ve her an saldırıya maruz kalma korkusuyla yaşadıklarını, ayda neredeyse 4 kez işe girdi-çıktı yapıldığını, buna karşı mücadele etmek ve boyun eğmemek için Dev Sağlık-İş’de örgütlendiklerini belirterek örgütlü mücadelenin önemine vurgu yaptı. Forumun devamında söz alan değişik kesimlerden kadınlar; kadınlara ve kadın emeğine yönelik saldırılara karşı ortak mücadeleyi öne çıkararak somut olarak nelerin yapılması gerektiğinin konuşulmasının gerekliliğine vurgu yaptılar. Gezi direnişinin tüm kesimleri olduğu gibi kadın mücadelesinde de önemli bir yere sahip olduğunu, bu direnişin yarattığı mücadele biçimlerinden öğrenerek daha etkin bir muhalefetin geliştirilmesi gerektiğinin altı çizildi. Semtlerde, organize sanayi bölgelerinde kadın toplantılarının yapılması ve bu forumların sadece İstanbul ile sınırlı kalmaması gerektiği vurgulandı. Forum sonunda ortak talepler oluşturuldu. Bu taleplerin öne çıkanları kısaca şöyle idi: Kapatılan tüm kamu kreşlerinin tekrar açılması, kadın erkek olmasına bakılmaksızın en az 50 işçinin çalıştığı tüm işyerlerinde ücretsiz, 24 saat açık bakım evleri ve kreşlerin açılmasının zorunlu hale getirilmesi, mahallelerde yeteri kadar kreş açılması, işyerlerindeki çalışma düzeninin anne ve babanın çocuklarına eşit koşullarda bakabilecekleri şekilde düzenlenmesi, günde 7 saat haftada 35 saat çalışılması, kadınlara tam zamanlı ve güvenceli çalışma olanaklarının yaratılması için yasal düzenlemelerin yapılması oluşturulan en önemli ortak talepler idi. 04.11.2013


Hukuk Köşesi Bu bölümde iş yasalarına göre açıklamalarda bulunmaktayız. Burjuva devletlerde yasalar patronlar ve sermaye yararına yapılır. İşçi sınıfı haklarını almak ve bu haklarını genişletmek için tüm yol ve araçlarla mücadele yürütmelidir. Bunlardan birisi de hiç kuşkusuz Hukuk mücadelesidir. Bu nedenle mücadele yürüten işçi sınıfı yasaları bilmek zorundadır.

6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu – VIII

Üyeliğin askıya alınması

Yasanın sendika üyeliği hakkındaki hükümlerini içeren 3. Bölümünde yer alan üyeliğin sona ermesi veya askıya alınması ile devam ediyoruz. Yasanın 19. maddesine göre işçi herhangi bir sendikada üye olarak kalmaya veya üyelikten ayrılmaya zorlanamaz. Her sendika üyesi e-Devlet şifresini kullanarak sendika üyeliğinden ayrılma bildiriminde bulunabilir. İşçinin yaptığı bu bildirim eş zamanlı olarak Bakanlığa ve sendikaya ulaşır. Bilindiği gibi sendika üyeliğinde noter şartı bu yasa ile kaldırılmış ve yerine e-Devlet şifresi ile internet üzerinden üyelik esasları getiril-

mişti. Yasaya göre sendika üyeliğinden ayrılma da sendika üyeliğine başvuru gibi e-Devlet şifresi ile yapılabiliyor. Sendika üyeliğinden ayrılma işçinin bildirim yaptığı tarihten bir ay sonra geçerlik kazanıyor. Eğer sendika üyeliğinden ayrılan işçi bu bir aylık süre dolmadan başka bir sendikaya üyelik başvurusu yaparsa yeni üyelik bir aylık sürenin bitimi tarihinden itibaren başlar. İşçi kendi isteği ile sendika üyeliğinden ayrılabileceği gibi çeşitli nedenlerle bir sendika da üye bir işçinin üyeliğini sonlandırabilir. Bu karar sendika genel kurulu tarafından verilebilir. Üye bir işçiyi üyelikten çıkaran sendika işçiye yazı ile bu durumu tebliğ eder ve yine e-Devlet kapısı üzerinden bakanlığa bildirimde bulunur. Üyelikten çıkarılan işçi 30 gün içerisinde mahkemeye başvurarak alınan bu karara itiraz edebilir. Mahkeme en geç iki ay içerisinde kesin bir karar verir. Bu süreç içerisinde işçinin üyeliği, mahkeme kesin karar verinceye kadar devam eder. Yasaya göre Sosyal Güvenlik Kurumundan yaşlılık veya malullük aylığı ya da toptan ödeme alarak işten ayrılan yani emekli olan işçilerin sendika üyeliği sona erer. Ancak çalışmaya devam edenlerin sendika üyeliği devam eder. Ayrıca sendikaların yönetim, denetleme ve disiplin kurullarındaki görevleri sırasında emekli olanların üyeliği, görevleri süresince ve yeniden seçildikleri sürece devam eder. İşkolu değişen işçinin yani başka bir işkoluna bağlı bir işyerinde işe başlayan bir işçinin sendika üyeliği de kendiliğinden sona erer. Sendikaların yönetim organlarında görev alanların ve bir yılı geçmemek üzere işsiz kalanların sendika üyeliği devam eder. Bir yıldan uzun süre işsiz kalan işçinin sendika üyeliği sona erer. (Madde 19) iscikosesi@gmail.com adresine sorularınızı gönderebilirsiniz.

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Ekim ayı sonunda “Kıdem tazminatımız iş güvencemizdir, yok edilemez!” sloganı ile “köleliğe karşı direnişçi” kampanyası başlattı. Neden böyle bir kampanya yürütüldüğü kamuoyuna şu şekilde açıklandı: “AKP hükümetinin, tüm emekçileri güvencesiz ve kuralsız çalıştırmak istemesi; kıdem tazminatını sulandırarak iş güvencemizi yok etmesi; taşeronu kural haline getirmesi; Özel İstihdam Büroları’yla işçi simsarlığını teşvik etmesi; yani işçi

ve emekçilere kölelik dayatması çabalarına karşı DİSK Yönetim Kurulu, Kasım ayı boyunca “Köleliğe Karşı #Direnİşçi” kampanyası düzenleme kararı aldı.” Kampanyaya 24 Ek im’ de Ankara ve İstanbul’da eşzamanlı yapılan yürüyüş ve basın açıklamaları ile start verildi. Bu kampanya çerçevesinde İstanbul’da yapılan eylemlere esas olarak Birleşik Metal İş Sendikasından işçi ler katı ldı. 31 Ek im’ de Kartal’da, 4 Kasım’da Gebze’de, 7 Kasım’da İzmir -Ege Serbest Bölgesinde işçilerin yoğun ola-

rak katıldığı eylemler yapıldı. Birleşik Metal İş Sendikasının web sitesi üzerinden yaptığı açıklamaya göre Gebze eylemine 7 bine yakın işçi katılarak işçilerin kazanılmış haklarına karşı geliştirilen saldırılar protesto edildi. Bir eylem de Mersin’de Genel –İş Sendikası tarafından 4 Kasım’da gerçekleştirildi. DİSK Ma r ma ra Bölge Temsilciler Kurulu 7 Kasım 2013 Perşembe günü Köleliğe karşı #Direnİşçi kampanyası çerçevesinde Bursa’da toplandı. Marmara Bölge Temsilcisi ve aynı zamanda Birleşik Metal İş Sendikası Şube Başkanı Ayhan Ekinci’nin açtığı toplantıya DİSK Genel Başkanı Kani Beko ve DİSK Mali Daire Başkanı Alaaddin Sarı katıldı. DİSK Başkanı Kani Beko, AKP hükümetinin patronların talepleri doğrultusunda işçi sınıfının en önemli kazanımlarından birini, kıdem tazminatı hakkını gasp etmek üzere bir hazırlık içerisinde olduğunu söyledi. Beko, DİSK olarak kıdem tazminatı konusunda yapılmak istenen değişiklere ilişkin görüşlerini Çalışma Bakanlığına bildirdiklerini fakat bakanlığın bu talepleri görmezden geldiğini belirtti. Kani Beko yaptığı konuşma-

sının bir bölümünde şunları söyledi: “Kazanılmış hak denilen şeyi korumakla yetinmeyeceğiz; tüm sınıf kardeşlerimiz için hayata geçirmek adına kavga vereceğiz. Kazanılmış hak, geçmiş, bugün ve gelecek demektir. Kazanılmış hak denilen şeyin bizden önceki kuşakların bedel ödeyerek kazandığı, bizim de çocuklarımıza devretmekle sorumlu olduğumuz haklar oluğunu bileceğiz. Onlar için sonuna kadar direneceğiz. Çocuklarımızın emanetini patronlara sermaye etmeyeceğiz! DİSK olarak itirazlarımızı ve tüm işçilerin kıdem tazminatı alabilmesi için yapılması gerekenleri açıkça ilan ettik. Bir kez daha altını çizerek öneriyoruz: İşçinin bir gün bile çalışması halinde kıdem tazminatına hak kazanmasının yolu açılmalı, hak kayıplarına neden olan k ıdem tazminatı üst sınırı kaldırılmalıdır. Kıdem tazminatının ödenmesi devletin denetiminde ve yaptırımında olmalı, taşeron çalıştırma ve tüm güvencesiz çalıştırma biçimleri; sendikal barajlar, örgütlenmenin ve grev hakkının önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır.Direneceğiz

Kasım 2013 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

DİSK’DEN #DİRENİŞÇİ KAMPANYASI

11


çünkü hükümetin amacı her işçinin tazminat alması değildir. Gerçek amaç, her işçinin istenildiği zaman çalıştırılıp istenildiği zaman kapı önüne konulabilecek bir köleye dönüştürülmesidir.” Kani Beko sözlerini “artık her sokak, her meydan, her işyeri bir direniş odağıdır.” şeklinde tamamladı. Beko’nun ardından Lastik-İş S end i k a sı E ğ it i m Da i re si

Müdürü Üzeyir Ataman bir sunum yaptı. Sunumun ardından Marmara Bölgesi’nde, DİSK’e bağlı sendikaların örgütlü olduğu fabrikalardan özellikle Birleşik Metal İş Sendikasına üye işyerlerinin temsilcileri işyeri söz alarak, kıdem tazminatlarının yok edilmesine karşı hayatın her alanında mücadeleyi yükselteceklerini belirttiler. 09.11.2013

Kısa... Kısa... 4 Ekim Kartal Belediyesi bünyesinde faaliyet gösteren bir taşeron şirkette çalışan işçiler eylem yaptılar. Genel-İş Sendikasının örgütlü olduğu firmada çalışan işçiler toplu sözleşme haklarının tanınmaması ve ücretlerinin ödenmemesi nedeni ile sendika yöneticileri ile birlikte Kartal Meydanı’nda bir eylem yaptılar.

maden ocağına inmediler. Maden ocağının önünde toplanan işçiler ve Maden-İş Sendikası yöneticileri, bir açıklama yaparak çalışma koşullarının düzeltilmesini, işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerini alınmasını istediler. Önlemler alınmadan ocağına inmeyeceklerini belirttiler. 24 Ekim Şırnak Dedaş bünyesindeki taşeron şiron şirkette çalışan 60 işçi işten çıkartıldı. Temizlik ve güvenlik bölümlerinde çalışan işçiler direnişe geçtiler. İşçiler işlerine

Kasım 2013 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

22 Ekim Manisa Soma’da bir işçinin iş cinayetinde yanarak can vermesi nedeniyle maden işçileri, 22 Ekimde

12

geri dönünceye kadar eylemlerini devam ettireceklerini ifade ettiler. 26 Ekim Antalya’da bir tekstil fabrikasında çalışan işçiler, 3 aylık birikmiş ücretlerinin ve geçen yıldan kalan tazminatlarının ödenmesi için işverenlerinin sahibi olduğu bir özel okul önünde eylem yaptılar. 26 Ekim Antalya Büyükşehir Belediyesi bünyesinde faaliyet gösteren taşeron şirkette çalışırken işten atılan işçiler direnişe geçtiler. 26 Ekim günü Büyükşehir belediyesi önüne yürüyen işçiler burada oturma eylemi yaptılar.

kadar temizlik işçisi ücretlerinin sık sık geç ödenmesinden ve angarya işler yapmak zorunda bırakılmalarından ötürü iş bıraktılar. Aynı gün başhekimlikten görüşme talebi geldi ve işçilere akşamüzeri ücretlerinin yatırılacağı söylendi. Bunun üzerine işçiler yeniden işbaşı yaptılar. 4 Kasım Sendikal hakları için mücadele eden Beltaş işçileri, üst üste uğradıkları polis ve zabıta saldırılarının ardından CHP Beşiktaş İlçe binasını işgal ettiler.

27 Ekim Bat man Kadı n Doğ u m ve Çocuk Hastanesi’nde çalışan 10

YÜZ MİLYONLARCA YOKSUL VE BİR AVUÇ MİLYARDER Yüz milyonlarca insanın açlık sınırı altında yaşadığı Afrika kıtasında milyarlarca dolarlık servetleri ile listelere giren işadamları dikkat çekiyor. Ventures dergisinin yayınladığı yeni zenginler klasmanına göre, açlıkla boğuşulan birçok ülkede milyarder işadamları bulunuyor. Ventures tarafından yayınlanan 2012 verilerine göre en az 500 milyon kişinin açlık sınırında veya altında yaşadığı Afrika’da 55 milyarder işadamı var. Bu işadamlarının önemli bir kısmı petrol kaynakları ile bilinen Nijerya ile halen beyazların ekonomik

hakimiyetinin sürdüğü Güney Afrika Cumhuriyeti vatandaş-

ları. Nijeryalı 20 işadamının serveti milyar doları aşarken, Güney

Afrika’da 9, Mısır’da 8, Angola, Cezayir, Swaziland, Tanzanya ve Zimbabwe’de birer milyarder bulunuyor. Ventures dergisi, daha Forbes tarafından açıklanan ve Afrika’da 40 milyarder işadamı olduğu tezinin yanlış olduğu ve birçok işadamının devletler ve iktidarlarla olan çıkar çelişkilerinden dolayı servetlerini gizli tuttuğu görüşünde. Genel olarak Afrika kıtasındaki milyarder işadamlarının sayısı gelişmiş herhangi bir ülkedekinden az olsa da, birçok ülkenin genel ekonomik durumu


göz önüne alındığında dikkat çekici bir hal alıyor. Sadece Sahara Altı ülkelerinde geliri 1,5 doların altında olan 400 milyonu aşkın kişinin yaşadığı tahmin ediliyor. Ventures’e göre 20 işadamının dolar milyarderi olduğu Nijerya’da satın alma gücü baz alındığında kişi başına milli gelir yıllık 2,500 dolar civarında. 170 milyonluk nüfusunun üçte

ikisine yakınının günlük 1 doların altında gelir grubuna girdiği Nijerya önemli petrol yatakları ile biliniyor. Ancak, ülkenin en zenginlerinin hem gıda hem de petrol sanayisinde olduğu ve petrol kaynaklarında yaşanan kaçak miktarının yıllık 10 milyar doları bulduğu göz önüne alınırsa, Nijerya’nın zenginlerinin nasıl

Eğitim Köşesi BORSALAR III Teknik olarak vadeli piyasa iki biçim alır: 1.Kesin vadeli piyasa: Burada alıcı ve satıcı, vadesi tespit edilmiş bir gelecekte, belli bir alışveriş için anlaşma yaparlar. Diyelim ki, alıcı, satıcı firmaya, 6 ay sonra elindeki bilmemne firması tahvillerinden 10 bin adedi, tahvil başına şu kadar fiyatla alacağının garantisini; satıcı da o fiyatla satacağının garantisini verir. Kesin vadeli piyasada yapılan bu anlaşma feshedilemez. Fakat anlaşmanın iki tarafın da kabulüyle ertelenmesi mümkündür. İşlem vadeli olduğundan, kuşkusuz bu süre içinde taraflardan birinin iflası vb. ile işlemin tamamlanmaması, kesilmesi mümkündür. 2.Muhayyer piyasa: Burada da gerçek bir alışveriş söz konusu değil, belirlenmiş bir vade sonrasında alışveriş anlaşması söz konusudur. Kesin vadeli piyasadan ayrı olarak bu piyasada ancak alıcı taraf, sözleşmeyi vadesi geldiğinde tek taraflı bozma hakkına sahiptir. Muhayyer piyasa da pek çok borsada iki tipe ayrılır: 1.Primli piyasa: Bu tip piyasada, alıcı taraf vadesi geldiğinde, daha önce yapılan anlaşmayı bozması halinde önceden saptanmış ve “prim” adı verilen bir ceza ödemek zorundadır. 2.Opsiyonlu piyasa: Burada artık alıcı açısından şu kadar tahvil satın alınacağı yönünde bir taahhüt değil, şu kadar süre sonra, şu

milyarder olduğu da anlaşılıyor. Kıtanın diğer ülkelerine oranla güçlü bir ekonomiye sahip olan Güney Afrika’da ise beyazların ekonomik alandaki hakimiyeti ‘zenginler’ arasında da kendini gösteriyor. Ventures’in Güney Afrika’da sıraladığı ilk 5 milyarder de beyaz işadamlarından oluşuyor. Ülkede zenginlerin sayısı arttıkça da yoksulluk da artıyor.

Ventures, bu işadamlarından NickyOppenheimer’in 6,5 milyar dolarlık servetini daha önceleri işlettiği elmas madenlerine borçlu olduğu bilgisini veriyor. Elmas madenleri halen Afrika’daki milyonlarca insanın kölelik dönemleri şartlarında çalıştırıldığı alanlar olarak da biliniyor. Yeni İşçi Dünyası Okuru 04.11.2013

kadar tahvil “satın alabilme hakkının” satın alınması söz konusudur. Bu satın alma hakkına “opsiyon” denir. Opsiyon sahibi, vadesi geldiğinde, borsa kurumları tarafından belirlenmiş opsiyon fiyatına, sözleşmenin yerine getirilmesini isteme hakkına sahiptir. Opsiyonlu piyasa artık spekülasyonun en uç noktada olduğu, gerçek metaların değil, fiktif sermayenin de değil, satın alma hakkının alınıp satıldığı bununla para kazanıldığı bir piyasadır. Şimdi iletişim ve bilgi işlem tekniklerinin olağanüstü derecede gelişmiş olduğu ortamda, borsalar sermayenin uluslararası alanda olağanüstü hızlı hareket etmesinin, dolaşımının araçları olarak ve her şeyden önce de sömürünün kapitalistler arasındaki paylaşımının araçları olarak geçmişe göre daha da önemli bir rol oynamaktadırlar. Türkiye’de ilk borsa, Osmanlı İmparatorluğu döneminde, Kırım Savaşı’nın yarattığı mali koşulların zorlamasıyla, “Dersaadet Tahvilat Borsası” adıyla İstanbul’da kuruldu. Daha çok devlet borçlanmasının bir kurumu olarak işlev gördü. 1906’da ismi “Eshem ve Tahvilat Borsası” olarak değiştirildi. Cumhuriyet döneminde, 1929 yılında çıkarılan bir yasayla “Menkul Kıymetler ve Kambiyo Borsası” adıyla yeniden düzenlenen borsa, gerçekte ekonomide fazla bir rol oynamadı. 1985’te İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nın (İMKB) kurulmasıyla birlikte 1929’dan 1985’e kadar var olan “Menkul Kıymetler ve Kambiyo Borsası” kaldırıldı. İMKB, Türkiye’de gerçek kapitalist borsacılık açısından bir dönüm noktası oldu. Bu borsa üzerindeki devlet denetimi, daha önceki ile karşılaştırılamayacak kadar gevşetilmiş durumdadır. 07.11.2013

Dünya genelinde GSYİH’nın (Gayri Safi Yurt İçi Hasıla) gelişmesine bakıldığında görünen şudur: 2008 üçüncü çeyreğinden itibaren başlayan, 2009’da dibe vuran devrevi krizin depresyon evresinde tam bir çöküş yaşanmış, 2009’da dünya çapında büyüme İkinci Dünya Savaşından bu yana ilk kez sıfırın altına düşmüştü. 2009’a gelene kadar yaşanan dönemde İkinci Dünya Savaşından sonraki tüm devrevi krizlerin depresyon aşamasında da dünya çapında ele alındığında hiçbir zaman dünya ekonomisi negatif büyüme yaşamamış, ekonomik büyüme sıfırın altına düşmemişti. Depresyon evresinde 2009’a gelene kadar yaşanan devrevi krizlerin depresyon aşamasında en dip noktada yine de bir büyüme söz konusuydu, ama

bu büyüme uzun dönem büyüme ortalaması olan % 3,5’ün altında olabiliyordu. Yani dibe vuruştaki ekonomik küçülme, büyüme hızında önemli bir gerileme biçiminde yaşanıyordu. 2009 ikinci çeyreğinden itibaren dipten çıkış, yeniden pozitif ekonomik büyüme başladı. Bu yaşanan devrevi krizde canlanma aşamasına girildiği anlamına geliyordu. Dünya ekonomisi 2009 dördüncü çeyreğinden itibaren başladığı büyüme eğilimini küçük kırılmalarla sürdürüyor. Şimdi devrevi krizin kalkınma aşamasındayız. Büyüme giderek uzun vadedeki ortalama büyüme hızını yakalama yönünde. Görünen bu eğilimin 2014‘de de süreceği, kalkınma evresinin bu kez dalgalanmalarla biraz uzun süreceği ve 2015 ikinci yarısından itibaren

kalkınma aşamasının da sonuna varılıp, yeni bir devrenin başlayacağı. Gelişmeler bu yönde. Tabii bu arada yeni ve 2008’deki mali çöküşten daha derin bir mali kriz içine girilmezse, ki bu hiç te küçümsenecek bir olasılık değil. Bu

arada yaşanacak büyük bir mali krizin etkileri ile içinde bulunduğumuz ekonomik kriz devresinin sonu 2016 öncesinde de gelebilir. Bu tabloda 2005- 2012 yılları arasında dünya GSYİH’nın

Kasım 2013 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

ULUSLARARASI ALANDA VE TÜRKİYE’DE EKONOMİK GELİŞMELER

13


büyüme tablosu görülmektedir. Birinci sütunda dünyanın tümünde genel büyüme hızı görülmektedir. İkinci sütün Kuzey Amerika’daki büyümeyi, üçüncü sütün batı Avrupa’daki, dördüncü sütün ise Asya-Pasifik bölgesindeki büyümeyi göstermektedir; ki bu öncelikle Çin-HindistanRusya’daki büyüme hızının ortalamanın üzerinde olması ile öne geçmektedir. Görüldüğü gibi bu bölgenin dünya ekonomisindeki büyüme hızına katkısı diğerlerinden büyüktür. Kuzey Amerika içinde dünya ekonomisine ekonomik katkısı hala % 20’lerin üzerinde olan ABD’nin var olduğu bilindiğinde, aslında ikibinli yıllarda artık dünyada „kalkınma motoru“ rolünde bir kayma yaşanmış olduğu bu tabloda net olarak görülmektedir. ABD ve AB hala dünya ekonomisinin en büyük bölümünü üretmelerine rağmen, artık gerileyen; başta Çin olmak üzere, Hindistan, Rusya, Brezilya, Güney Afrika gibi ülkeler ilerleyen, daha hızla büyüyen ülkeler konumundadırlar. Türkiye de bu grup içindedir.

Bu tabloda ayrıca yeni devrenin % 6 büyüme yaşanan 2007 sonunda başladığı, oradan itibaren bir düşüş yaşanmaya başladığı da açıkça görülmektedir. Bu kriz devresinde depresyon aşamasına 2008’deki mali çöküşün etkileri sonucunda çok hızlı girilmiş ve çok derin bir dip yaşanmıştır.2009’da dünya ekonomisi bir bütün olarak % 2’nin biraz üzerinde bir küçülme yaşamıştır. Bu İkinci Dünya Savaşı sonrasında bir ilktir. 2010’dan itibaren yeniden büyüme söz konusudur. 2013 ve 2014’de de beklentiler bu büyümenin süreceği yönündedir. VE TÜRKİYE: Türkiye’de burjuvazi açısından işler tıkırında! Türkiye’de yaşanan 2008/2009 mali krizinden tabii ki burjuvazi de etkilendi. Ama bu etkilenme birçok diğer ülkeden değişik olarak, banka çöküşleri vb.ni beraberinde getirmedi. Bu anlamda hükümet cephesinden gelen “teğet geçti” tespiti egemen sınıflar açısından geçerli, doğru bir tespit olarak gösterdi

Türkiye ekonomisinde reel ekonominin büyüme rakamları 2002 –2012 yılları arasında şöyleydi: Yıllar: 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 GSYH Büyümesi % 6,2 5,3 9,4 8,4 6,9 4,7 0,7 -4,8 9,2 8,5 2,2

kendini. 2013 yılında birinci çeyrekte büyüme % 2,9, ikinci çeyrekte büyüme % 4,4, ilk altı ay % 3,7 idi. Bu 2013 ortalama büyümesinin % 3’ün biraz üzerinde olacağını gösteriyor. Bu veriler burjuvazi açısından ekonomik durumun iyi olduğunu gösteren veriler. Gezi eylemleri kısa süreli olarak bir sıcak para kaçışını birlikte getirdi. Borsalarda kısa sürede sert bir düşme yaşandı. Ama birincisi bu eğilim haline gelmedi, ikincisi reel ekonomiye olumsuz yansıması ise hemen hemen hiç olmadı. 2011 de izlenen para politikası ile hızı kesilen büyüme, şimdi batılı emperyalist devletlerin büyüme hızı oranından daha yüksek olan, dünya ortalamasının da üzerinde olan bir oranla sürüyor. Ülkelerimizde de gelişmeler

dünyadaki geneli itibarıyla dünyadaki gelişmeler gibi. Belirleyici olan ne yazık ki işçi sınıfının ve halkların mücadelesi değil, egemen sınıf ların kendi içindeki iktidar dalaşı. Ve işçi sınıfı ve emekçilerin mücadelesi komünist önderliğin olmadığı şartlarda ne yazık ki sonuçta onların iktidar dalaşının bir aracı haline getirilebiliyor hala. Türkiye’de faşizmden gerici burjuva demokrasisine geçiş süreci, faşizmin çözülme süreci de sürüyor. Bu bağlamda işçi sınıfı ve emekçi sınıfların yaşama ve mücadele şartlarını iyileştirme anlamına gelen kimi gelişmeler de var. Bu gelişmelerde başta Kürt ulusal kurtuluş mücadelesi ve demokrasi için değişik sınıf ve katmanların değişik mücadeleleri ileriye itici, zorlayıcı bir rol oynuyor. 29.10.2013

Kasım 2013 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

ŞİŞEN VE PATLAMASI KAÇINILMAZ BORÇ BALONLARI

14

İçinde yaşadığımız kriz devresinde dünya ekonomisinin negatif büyüme göstermesinde önemli rol oynayan 2008 Eylül ve sonrası mali krizi ise hep daha fazla borçlanarak aşılma durumunda. Devletler para ve devlet tahvili basarak, merkez bankaları nerede ise sıfır faizle para dağıtarak mali kriz güya aşıldı, aşılıyor. 2008 Eylül’ünden itibaren başlayan büyük iflaslar, borsa çöküşleri vs. durdu. Aşılmış görünüyor. Ama bunun maliyeti devletlerin, öncelikle de batının büyük güçlerinin ABD‘nin ve AB devletlerinin aşırı borçlanması ile karşılanıyor. Devletlerin borç balonları şişiyor. AB içinde İrlanda’dan sonra Yunanistan, İspanya, Portekiz ve İtalya, Kıbrıs Cumhuriyeti iflas durumuna gelmiş ve ancak Avrupa Birliği Merkezi Fonundan aslında Maliyenin UPF-Dünya Bankası ve Avrupa Merkez Bankası üçlüsünün denetimine girmesi şartıyla verilen yeni borçlarla, mali politikaların bu üçlü tarafından belirlenmesi şartıyla şimdilik resmi iflastan kurtulmuşlardır. AB içindeki “güçlü” devletlerin borç oranı da aslında pek umut ve-

rici değildir. Fr a ns a’n ı n devlet borcu oranı 2013’te % 92; İngiltere’nin % 93 idi. En iyi durumda olan Almanya’nın devlet borcu oranı % 82 idi. Dünyanın hala ekonomi k açından da en büyük gücü konumunda olan ABD’nin bu bağlamdaki durumu ve 2013 Ekim’inde yaşananlar aslında borç balonlarını şişkinlik derecesini,bunun sürdür ü lemez olduğ u nu ve eninde sonunda patlayacağını net olarak gösterdi. ABD’nin 2013 borç beklentisi 16,237 Trilyon Dolar. 2008’deki mali kriz döneminde devlet yasal olarak tespit edilen “borçlanma üst sınırı” borç oranı %99’u geçmeyecek! ABD bu nedenle iflas durumuna gelmiş, bunun üzerine Obama yönetiminin bastırmasıyla borç üst sınırı % 100’ün üzerine çekilmiş ve 16,4 trilyon dolar olarak tespit edilmişti. Ekim 2013’te yeni bütçe görüşmelerinde Obama yönetimi bu sınırın daha da yükseltilmesini öngören, 16,7

trilyona yükselti lmesini öngören bir bütçe tasarısını parlamentoya sundu. Olgu olarak zaten Eylül sonunda devlet borcu 16,4 trilyon doları aşmıştı. Cumhuriyetçiler buna karşı çıktılar. Bunun üzerine 15 gün süren bir at pazarlığı yaşandı. Devlet geçici olarak 800 bin çalışanını zorunlu ücretsiz izine çıkardı! Zorunlu olmayan bütün devlet çalışanları için eğer bir uzlaşma sağlanamazsa işsizliğin yolu göründü. Bu ABD’nin devlet olarak iflasının ilanı demekti. Tabii kriz şimdilik- bütçenin ilgili maddelerinin görüşülmesinin ertelendiğiMart ayına kadar aşıldı! Ama neresinden bakılırsa bakılsın, devlet borcunun GYİH’dan (Gayri Yurt İçi Hasıla) daha fazla olmasını bir yana bırakalım, onun yarısından fazla olması ekonomik olarak sürdürülebilir bir durum değildir. Bu şişen borç balonu eninde sonunda patlamak zorundadır. Şimdilik relatif küçük patlamalarla hava

biraz indiriliyor. Ama bu relatif küçük patlamaların gerçek ekonomiye olumsuz etkisi de hiç te küçük olmuyor. 2009’da bunu yaşadık. ABD somutunda büyük balonun “büyük patlama”sı dünya ekonomisi açısından şimdiye kadarki krizlerle karşılaştırılamayacak büyüklükte bir mali kriz anlamına gelir. Bugüne kadarki mali dengelerin altüst olması anlamına gelir. Emekçiler açısından sonuçları çok daha yıkıcı olur. Bu şimdilik, dünya ekonomisi çok içiçe giren bir mekanizma olduğu; böyle bir çöküş bütün dengeleri altüst edeceği için, hiçbir emperyalist gücün şimdilik istemediği bir durum. Ve durum şimdilik borç balonları şişirilerek ve şimdilik küçük patlamalarla havası biraz indirilerek sürdürülüyor. Oyunculardan biri (örneğin Çin) tek başına veya geçici müttefiklerle birlikte, kendisini bugünkü sistemin alt üst etme konusunda yeterince güçlü his ettiğinde, bu oyunun sonu gelecektir. Bu ama yeni bir dünya savaşını da beraberinde getirir. 30.10.2013


Yerel seçimler Mart 2014’de yapılacak. Kamuoyu araştırmalarında AKP ülke çapında birinci parti olarak görünüyor. AKP kendi araştırmalarında kendisini % 50 bandında gösteriyor. AKP karşıtı kesimin en iyimser olanı AKP’nin % 40 oy alacağını söylüyor. Yerel seçimlere kadar bu durumda önemli bir değişiklik olacağı görülmüyor. AKP yerel seçimlerden de birinci parti olarak çıkacaktır. Yerel seçimlerde partilerin başarı ölçüsü yerel seçimlerde kazandıkları belediye sayısı ve il genel meclisleri için aldıkları oy oranıdır. Karşılaştırma yapılacak son “Genel Mahalli İdareler” seçimi, 29 Mart 2009’da yapılmıştır. Belediye başkanlıkları için kullanılan geçerli oyların ve belediye başkanlıklarının dağılımı şöyle idi: AKP oyların % 38.64’ü ile toplam 2903 belediye başkanlığının 1442’sini, yani % 49.67’sini almıştı. CH P ’n i n or a n ı %24 .70’t i . Kazandığı belediye başkanlığı sayısı 503’tü, oranı % 17.33 idi. MHP’nin oy oranı %16.50 idi. Kazandığı belediye başkanlığı 483’tü, oranı % 16.64’tü. DTP’nin oy oranı % 5,16, kazandığı belediye başkanlığı sayısı 96, oranı % 3,3 idi. Bunun dışında: Anavatan Partisi 16; DSP 60, BBP 20; ÖDP 4; Demokrat parti % 3,62’lik oranla 148; Saadet Partisi % 5,37 oy oranı ile 80; Bağımsız Türkiye Partisi 4, Emek Partisi % 0,05 oy oranı ile 2; bağımsızlar ise % 0,74 oy oranı ile 45 belediye başkanlığı kazanmışlardı. Genel seçimlerle karşılaştırılması mümkün olan ilk genel meclisi üyelikleri için yapılan seçimlerde ise oy oranları ve kazanılan üyelikler bağlamında bugün parlamentoda olan dört partinin oyları şöyle dağılmıştı:

Ayrıca il genel meclisi asil üyeliği kazananlar ve sayısı şöyle idi: Anavatan Partisi 4; DSP 26; BBP 18; DP 45; Saadet Partisi % 5,20 ile 29; BTP 1; Emek Partisi 1; bağımsızlar 7. AKP için başarı kıstası Türkiye çapında % 38.64’tür. Bugünkü perspektifle AKP’nin hem kazandığı belediye sayısını arttırması, hem de il genel meclisi seçimlerinde aldıkları % 38.64’lük oy oranını yükseltmeleri şaşırtıcı olmaz. Burada Saadet Partisinin % 5’i aşan oyunun küçümsenmeyecek bir bölümünün Numan Kurtulmuş üzerinden AKP’ne gelmesi, AKP’nin belediye hizmetlerinin genelde iyi olması, burjuva muhalefetin umut verici olmaması, merkezi iktidarın AKP’nin elinde olmasının yerel seçimlerde avantaj olması gibi faktörler, iktidar yıpranma payını dengeleyecek ve AKP’nin oy artışını getirecek faktörler olarak görünmektedir. Burjuva muhalefet umudunu yerel seçimlerin onun oy kaybedeceğine bağlamıştır; yerel seçimlerin AKP için sonun başlangıcı olacağı umudu içindedir. Bugünkü perspektif le bu umut boş bir umut olarak görünmektedir. Yerel seçimlerde, Türkiye nüfusunun % 17’sinin bulunduğu İstanbul olağanüstü önemdedir. Ana muhalefet partisi konumunda olan CHP Gezi olaylarından da yola çıkarak İstanbul Büy ü k Ş eh i r B ele d iye si n i AKP’den alabileceğini düşünmektedir. Bunun için AKP’ye oy vermiş olanların bir bölümünden de oy alabileceği düşünülen Sarıgül’ü CHP’den İBB Başkan adayı olarak gösterme hesapları vardır. Ve eğer parti içi ulusalcı kanadın gücü yetmez ise, CHP’nin Sarıgül ile seçime girmesi büyük olasılıktır.

Uzun vadede İstanbul büyük burjuvazisinin AKP iktidarına alternatif olarak düşündüğü esas isim Sarıgül’dür. Fakat bütün medya ve sermaye desteğine rağmen, İstanbul’un AKP’den bu seçimlerde alınması zor görünmektedir. Büyük olasılık İstanbul’un, yukarıda saydığımız nedenlerle AKP’de kalmasıdır. Sarıgül adaylığı ile CHP belki geçen yerel seçimlerde bugünkü başkan Kılıçdaroğlu’nun adaylığında aldığı % 36.98’in biraz üzerine çıkabilir. Fakat CHP’nin Sarıgül ile de başkanlığını AKP’nin elinden alması zordur. AKP açısından İstanbul’da BŞBB seçiminde başarı ölçüsü geçen seçimlerde Kadir Topbaş’ın aldığı % 44.71’dir. Bu ba ğ la md a CH P iç i n İstanbul’da başarı çıtası % 36.98 de; Türkiye genelinde ise % 24,70 de durmaktadır. Sarıgül’ün başkan adayı olması şartlarında, BŞBB seçimini AKP’nin bir-iki puan gerileyerek de olsa alması en büyük olasılık olarak görülmektedir. Abdullah Öcalan yerel seçimlere batıda HDP, doğuda BDP olarak katılınmasını istemiş, BDP ve HDP’de öyle yapma kararı almıştır. Öcalan’ın hesabı HDP’ni –ileride BDP’ni içerecek- bir Türkiyeli çevreci/yerel yönetimci/sosyal adaletçi/cinsiyetçiliğe karşı/sivil itaatsizliği temel alan bir eylem çizgisine sahip iktidar alternatifi olacak demokratik bir parti haline getirmektir. Bu parti üzerinden iktidara gelinecek, Öcalan özgürlüğüne kavuşacak, eskinin küllerinden doğmuş yeni özgürlükçü/demokratik Ortadoğu federatif devletinin bir parçası olacak Türkiye/Kuzey Kürdistan’ın başkanı olacaktır. Bu parti tabii başkanın çizgisine açık eleştiri getirmeyen bütün güçleri birleştirip Türkiye’de muhalefet boşluğunu dolduracak, iktidara yürüyecektir. Hesap budur. Sorun şu ki bu hesabın şu an Türkiye’de gerçekte bir karşılığı yoktur. HDP, çeşitli hesaplarla Öcalan’ın ve PKK’nin hegemonyasını kabul eden, ona kuyrukçuluk yapan Türkiyeli kimi reformist/kimi devrimci küçük çevrelerin katıldığı PKK Türkiye partisinden başka bir şey olmayacaktır. HDP’nin içine girip, onu dönüştürme için mücadele de enerjinin boşa harcanmasından başka bir işe yaramaz.

Bugünkü güç dengesinde ve bugünkü egemen zihniyetlerle, HDP’nin gerçek anlamda bir demokratik çatı örgütüne dönüştürülmesi de mümkün değildir. Bugüne kadarki pratiğimizin net olarak gösterdiği gerçek budur. Tabii HDP ve BDP egemen burjuva partilerinden değişik, demokrasiye onlardan daha yakın partiler. Kendileri de egemenlerin saldırısı altında bulunan, genel demokratik talepleri savunan, egemen sistemi yer yer doğru biçimde teşhir eden eylemleri olan partiler. Biz yerel seçimlerde, bu partilerin gösterdiği adayların demokrat bulduğumuz bölümüne, her bir adayın propagandasını somut değerlendirerek oy verebiliriz. Genel tavrımız BDP, HDP de dahil hiç bir partiye genel olarak destek vermemek, devrimci olarak değerlendirdiğimiz gruplarla ortak bağımsız adaylar konusunda anlaşmaya çalışmak olmalıdır. Gücümüzün olduğu yerlerde çevrede tanınan, sevilen, bize yakın olan kimi arkadaşları bağımsız aday olarak göstermek de mümkündür. Fakat en önemlisi yine geç kalmamaktır! Şimdiden somut olarak tartışılıp ne yapılacağına, nasıl yapılacağına karar verilmelidir. Seçim propagandamızda, bu propagandanın merkezinde, şu veya bu somutta aday da göstersek, bir adaya oy vermeye çağrı da yapsak, seçimlerle temel sorunların çözülmesinin mümkün olmadığı, esas meselenin halkın iktidarını kurmak olduğu düşüncesi durmak zorundadır. Seçim dönemi yığınların siyasete en açık olduğu dönemlerden biridir. Bizim seçim çalışmamızın merkezinde, şu veya bu adaya oy verme çağrısı yaptığımız durumlarda da, her zaman demokratik devrim propagandasını yaygınlaştırmak, gerçek demokrasi konusunda görüşlerimizi yaygınlaştırmak durmalıdır. Bir devrimci insanın belediye başkanlığına veya belediye meclisine aday olması, onun seçim kürsüsünü- seçilmesi halinde içinde yer alacağı kurumu- örneğin demokratik belediyecilik nasıl olabilir, nasıl olmalıdır düşüncesini savunmak; yaygınlaştırmak için kullanmanın bir aracı olabilir. Daha fazlası değil. O zaman işbaşına! 05.11.2013

Kasım 2013 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

YEREL SEÇİMLERE DOĞRU

15


DÜNYADAN İŞÇİ HABERLERİ

İSPANYA’DA 'TARİHİ' EĞİTİM GREVİ

İspanya’da ilk orta ve yükseköğretimde boykot ve grev vardı. Öğretmenler grev yaptı, öğrenciler dersleri boykot etti. Sınıflar boş kalırken sokaklar doldu. İşçi Komisyonları ve Genel Emekçi Sendikası (UGT) gibi sendikalar, eğitim sendikaları, akademisyen örgütleri ve öğrenci velileri de kitlesel eylemlere katıldı. İspanya’nın en çok satan gazetesi El Pais gerçekleştirilen grev ve boykotun geçtiğimiz mayıs ayında yapılandan daha kitlesel olduğunu yazdı. Katolik okulların ise greve katılmadığı belirtildi. Eğitimde grev ve ders boykotunun nedeni ise Mecliste kabul edilen “eğitim reformu”ydu. Yasanın tam adı “Eğitimin Kalitesinin İyileştirilmesi Temel Yasası”. Yasa ile birlikte eğitim harcamalarında kesintiye gidildi, ortaöğretimde sınav sayısı artırıldı, burslar azaltıldı ve İspanyolca’nın eğitim dili olarak daha yaygın kullanılması kararı alındı. Karar Katalunya özerk bölgesinde tepki gördü. Katalan Parlementosu’ndan milletvekilleri Katalanca’nın “yabancı dil” kategorisine düşürüldüğünü belirterek “Diktatör Franko’nun yöntemleri geri geliyor” eleştirisi yapıyorlar.

İSPANYA'DA DEMİRYOLU İŞÇİLERİ GREVDE

İspanya'da iki şirketin ayrışma kararını protesto eden işçiler 4 günlük greve gitti. İspanya'da tren şirketleri Renfe ve Adif'in aldığı şirket içi ayrışma kararını protesto eden demiryolları işçileri 4 günlük greve başladı. Demiryolu işçilerinin bağlı olduğu

sendikaların çağrısıyla 31 Ekim tarihine kadar sürecek grevlerde asgari düzeyde hizmet verilecek. Grevin 28-30 Ekim tarihleri arasında günde 6'şar saat, 31 Ekim'de ise 24 saat olacağı bildirildi. Grevlerin İspanya'daki 318 hızlı tren ve banliyö tren seferlerinin yarısını etkileyeceği açıklanırken, tren seferlerindeki aksamalardan dolayı ek otobüs seferleri konulduğu kaydedildi. Renfe'nin 4'e, Adif'in de 2'ye bölünmesini öngören ayrışmadan dolayı işten çıkarılmaların olacağını ve çalışma şartlarının değişeceğini savunan sendikalar, 29 Kasım, 5 ve 20 Aralık tarihlerinde de greve gideceklerini duyurdu.

BREZİLYA’DA ÖZELLEŞTİRMELERE AYAKLANDI

HALK KARŞI

Brezilya’da dev grevlere ve halkın direnişine rağmen ülkedeki petrol kaynaklarının özelleştirilmesi için yapılan ihale sonuçlandı. Ülkenin başkenti Rio de Janeiro açıklarında bulunan zengin petrol rezervlerinin %40’ı devlet kontrolündeki Petrobras şirketinde kalırken %60’ı Total, Shell ve ChinaNationalPetroleumCorp gibi küresel şirketlere gitti. Diğer yandan günlerdir grevlerde olan işçilere halk da katıldı. Kaynakların özelleştirilmesine ve yabancı şirketlerce paylaşılmasına

öf kelenen halk, ihalenin düzenlendiği otelin çevresinde güvenlik güçleriyle çatıştı. Rio de Janerio yakınındaki Bara da Tijuca’da petrol işçilerinin de yer aldığı göstericilerle polis arasında çatışma çıktı, yaralananlar oldu. Göstericiler ihalenin yapılacağı otele giden Madencilik ve Enerji Bakanlığı yetkililerinin geçeceği yolu keserek bir aracı ateşe verdi. Hükümet orduyu harekete geçirerek birçok yere asker yığdı. 40.000 işçinin katıldığı ve 42 petrol platformu ve 10’dan fazla işleme tesisinin faaliyetinin tamamen durdurarak ülkenin petrol üretimini ve ihracatını durma noktasına getiren grev ise sürüyor.

İ TA LYA’DA İŞ Çİ L ER H AYAT I DURDURDU

İtalya’da Sendikal Birliğin ön-

cülüğünde sağlık ve eğitim işçileri greve çıktı. Öğrenciler de kendi talepleri ile okulları boykot ederek greve katıldılar. İşçi sendikalarının çağrısıyla işçiler greve giderken başkent Roma’nın ünlü Repubblica ile San Giovanni meydanları arasında yürüyüş düzenlendi. Yürüyüşte, hükümetin ve AB’nin izlediği ekonomi politikaları protesto edildi. Eğitim, sağlık alanlarında ve işçilerin maaşlarında yaşanan kesintilere karşı “kemer sıkmaya son” sloganları yükseldi. Greve farklı sektörlerden geniş katılım oldu. Ülkenin pek çok yerinde hayat durma noktasına geldi. Roma da 100 den fazla uçuş iptal edildi, otobüslerin % 80 ‘i çalışmadı ve diğer ulaşım ağlarında ki grev nedeniyle ulaşım aksadı. Kapitalizm her zaman olduğu gibi ekonomik krizin bedelini işçilerin sahip olduğu haklara saldırarak kurtulma gayretinde. İşçileri daha fazla sömürerek güvencesizliğe ve savunmasız bir konuma götürmeye çalışıyor. Ama işçiler ekonomik krizin bedelini ödemeyi reddederek grev silahlarına sarılıyorlar. İşçiler en yaşamsal ihtiyaçlarını dahi mücadele ile kazanacaklarının farkındanlar ve tepkilerini hayatı durdurarak gösteriyorlar, göstermeye de devam edecekler. 04.11.2013

Yeni Dünya İçin ÇAĞRI Sahibi ve Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Metin Yoksu • Yönetim Yeri ve Adresi: Fatih Mah. Bahçeyolu Cad. Ülbeği İş Merkezi No: 9 Kat: 4 Esenyurt - İstanbul • Tel/Fax: (0212) 620 67 57 • e-mail: info@ydicagri.net • web: www.ydicagri.net YDİ ÇAĞRI Sayı 166 nin İşçi Özel Sayısı • Kasım 2013 • Fiyatı: Türkiye: 1,00 TL · Türkiye Dışı: 1,00 Avro Baskı: Berdan Matbaacılık Davutpaşa Cad. Güven San. Sit. C Blok No: 215-216-239 Topkapı/İstanbul Tel: (0212) 613 11 12 • Yayın Türü: Yerel Süreli


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.