yid_nisan2012

Page 1

Yeni Dünya İçin ÇAĞRI • Özel Sayı • Nisan 2012 • Fiyatı: 1,00 TL

“FETHEDİLEMEYECEK KALE YOKTUR!”

1 MAYIS'TA ALANLARA 11 İşçinin Katili Kapitalist Sistem!

Robert BOSCH İşçisi Hakkına Sahip Çıktı

Tunus Dersleri

Güvercin Anıldı

Çapa’da Direniş Sürüyor

Tedaş İşçileri Direnişe Devam Ediyor Emekçiler Torba'ya Girmeyecek!


FETHEDİLEMEYECEK KALE YOKTUR!

Nisan 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

Evet, tarihi gelişmeler hep göstermiştir bunu. Dünyada insanlığın ortaya çıktığı ve komünal yaşamdan sonra, birilerinin egemenlik döneminin başladığı günden bu yana “sağlam” gibi görünen tüm iktidarlar günü geldiğinde yerle bir edilmiş ve yerine yenileri kurulmuştur. Özellikle ortaçağ karanlığı döneminde egemenlik kuranlar, bu egemenliklerini korumak ve yine onlara göre ilelebet yaşatmak için “ele geçirilemez” dedikleri kaleler inşa ettirmişlerdir. Bu kalelerin yapımında yoksul insanları acımasızca çalıştırmışlar ve birçok insan hayatını kaybetmiştir. Ama günün birinde bu egemenlikleri yıkmak isteyenler gösterdikleri çabalarla bu kaleleri fethetmişler ve kendi egemenliklerini ilan etmişlerdir.

2

BOSCH FABRİKASI DA BİR KALE İDİ Evet, BOSCH fabrikası binlerce işçinin çalıştırıldığı hem sermaye açısından hem de sarı-işbirlikçi Türk Metal Sendikası tarafından “çantada keklik” bir işletmeydi. Özellikle 12 Eylül faşist darbesi sonucunda çıkarılan faşist yasaları temel alan bu taşeron sendika yöneticileri, kendileri için ilelebet bir “garanti” olduğunu düşünüyorlardı. Önemli olan işçi aidatlarının sarı sendikanın kasasına akmasıydı. Yine bu işyerindeki üye potansiyeli sayesinde de patron örgütü ile iki yılda bir satış sözleşmesi yapılırdı. Bu satış sözleşmesinin yanı sıra, Manisa’da eski şube başkanlarının iddiasına göre önemli oranda bir para da sarı sendikanın sarı televizyon kanalına ya da farklı hesaplarına yatırılırdı. Bosch patronu için ise iki yılda bir yapılan satış sözleşmesinin dışında bir sorunları yoktu. Çünkü işyerinde Türk Metal tarafından atanan temsilciler Bosch patronlarının bir dediğini iki etmezlerdi. Daha doğrusu içeride sendika yoktu. Patron ve onun yamakları işçilere neyi layık görüyorlarsa onu yaparlardı. İstedikleri zaman üretimi arttırırlar ve istedikleri işçiyi de sokağa atarlardı. Kısacası sendika içeride yoktu. B O S C H ’ TA Ç A L I Ş A N İŞÇİL ER İÇİ N BIÇA K KEMİĞE DAYANMIŞTI Evet, 1998’de Metal patronları örgütü -onlar sendika diyorlar-

Ama çalışmayı yapan kadrolar ve BOSCH işçileri içerisindeki öncü kadrolar, yer yer bazılarının yalpalamalarına rağmen “biz bu kaleyi fethetmeliyiz. İşçi sınıfı bu görevi bize yüklemiştir. Biz tarih yazacağız. Kuşkusuz kaybedebiliriz ama Berthold Brecht’in de dediği gibi, “mücadele eden kaybedebilir, mücadele etmeyen baştan kaybetmiştir” şiarına uygun davranacağız.” Diyerek çalışmalarına hafta sonu, işgünleri akşamları, gece – gündüz demeden sürdürerek istifa ve üyelik sürecine doğru yol aldılar.

MESS ile yapılan satış sözleşmesinin ardından on binlerce işçi Türk Metal şebekesinden kurtulmak için kendileri noterleri basarak istifa ettiler. Bunlar arasında BOSCH işçileri de vardı. Fakat önceden gerekli örgütlenme çalışması yapılmadığı için istifa eden işçi arkadaşlarımızdan bir bölümünün patronlar tarafından hukuksuz bir şekilde işten atılması, bir bölümüne ise, “ya sendikamıza geri dönersin ya da sen de ekmeğinden olursun” tehdidiyle sarı sendikaya geri üye yapıldı. BOSCH işçisi de o dönem istifa edip Birleşik Metal İşçileri Sendikasına (BMİS) gelmek için mücadele etti. Fakat başarılı olamadılar. BOSCH İŞÇİSİ GEÇMİŞTEN DERS ÇIKARMIŞTI Evet, 1998’de bu işbirlikçi hainlerden kurtulamayan işçi arkadaşlarımız, 2010-2012 grup toplu iş sözleşmesi döneminde de, sözleşmenin satışa getirildiğini doğru bir şekilde tespit ederek Türk Metal Sendikası’nın Bursa’daki ilgili şubesini basmışlardı. Fakat

istifa ederek kendilerinin belirleyecekleri sendikaya geçmek için daha vakit erkendi. Birkaç öncü işçi doğrusunu yaparak Birleşik Metal İşçileri Sendikası ile buluştu. Birleşik Metal İşçileri Sendikası görevlendirdiği uzmanı ile ve şubesi ile birlikte tam 13 ay BOSCH işçileri bir çalışma yaptı. İlerleyen süreçte yeni kadrolarda bu çalışmanın içerisine alındı. Sarı sendikaya ve patrona karşı açık, aleni bir çalışma ile başarılı olunamayacağını bilen işçi arkadaşlarımız geçmişten de çıkardıkları dersle ve uzman arkadaşların doğru yönlendirmesi ile işletmenin her bölümünü ilmik ilmik gizli bir şekilde ördüler. Değişik tarihlerde durum değerlendirmesi yaparak gelinen nokta belirlendi ve önlerine yeni görevler koydular. Evet, zordu bu kaleyi içten fethetmek, ama imkânsız değildi. Örgütlenmenin ilk başlarında çalışmalar başladığında birçok yönetici ve uzman “boşuna kürek çekiyorsunuz BOSCH gibi bir işyerini getirmek öyle kolay değil” diyerek karamsarlıklarını ifade ediyorlardı.

U LUSL A R A R A SI DAYANIŞMA ÖNEMLİ BOSCH örgütlenmesi sürecinde başarılı olmanın en önemli etmenlerinden birisi de uluslararası dayanışmadır. Öz el l i k le BOSCH tekel inin uluslararası Metal İşçileri Federasyonu (IMF) ile yapmış olduğu çerçeve sözleşmesinde yer alan “sendika seçme özgürlüğü” ve şirketin bu hakkın uygulanması konusunda tarafsız davranması BOSCH işçisini psikolojik olarak rahatlatmıştır. Almanya IG Metal sendikasının Avrupa İşyeri Konseyinin özgürce sendika seçme hakkının kullanılması durumunda işçi atılmayacağına dair verdiği taahhüt etkili olmuştur. Bu alanda çalışma gelecek açısından da önemlidir. Kuşkusuz sonuçta işçiler kendi iradeleri ile başarılı olmak için ellerinden geleni yapmalıdırlar. Fakat uluslararası dayanışmanın önemi de yeni dönemde önemlidir. Bu süreçte Avrupa işyeri konseyinin sarı sendikayı koruma tavırları da olmuştur. Böylesi bir durumda da BOSCH fabrikasındaki aktif sendikacılardan destek aramak ve bu konuda dayanışmada bulunmalarını sağlamak sendika bürokrasisi üzerinde baskıda bulunmak da önemli bir yer tutmaktadır. Sendika bürokrasisi rahatının bozulmaması, şirket yönetiminin gelecekte sorun yaşamaması için gerekli olan dayanışmayı göstermeyebiliyor. Bu sebeple enternasyonal dayanışmanın, özellikle değişik ülkelerde üretim faaliyeti içerisinde bulunan tekellerde çalışan işçi arkadaşlarımızın tabandan gelen gücünün örgütlenmesi önemlidir. BOSCH’ta bu yönde de atılan yeni


adımlar genel bir çalışma tarzı olarak benimsenmelidir. G E L İ N E N N O K TA DA KALE FETHEDİLMİŞTİR Bir yılı aşkın bir süre içerisinde sürdürülen başarılı çalışma sonuç vermiştir. Bugün BOSCH işçisi işbirlikçi hainlerden kurtulmuştur ve kendisinin tercih ettiği Birleşik Metal İşçileri Sendikasında örgütlenmiştir. Kuşkusuz daha önlerinde üstesinden gelecekleri uzun bir yol vardır. Yetki itirazı, patronun değişik biçimlerde baskısı ve hatta yeniden istifa ettirerek işbirlikçi sendikaya işçileri taşıma ihtimali çok küçük de olsa vardır. BOSCH işçisi her türlü oyunu bozmak için elinden geleni yapacaktır. Biz Bolşevik işçiler bu konuda bugüne kadar olduğu gibi elimiz-

den gelen tüm desteği vereceğiz. BOSCH işçileri BMİS’te örgütlendi. BMİS BOSCH işçileri ile daha güçlendi. Kuşkusuz BMİS’te her şey güllük gülistanlık değildir. BOSCH işçisi yeni sendikasında da aktif mücadele etmeli, gördükleri her türlü yanlışa karşı demokratik haklarını kullanarak mücadele etmelidirler. Ama BOSCH işçileri bu sendikayı daha ileri taşımak için bu çalışmayı yapmalıdırlar. Bunun için ama öncelikle kendileri tarafından oluşturulan komite çalışmalarını sürdürmelidirler. BOSCH işçisi verdiği mücadeleyi yarı yolda kesmemelidir. Biz işçilerin sorunlarının kaynağı ücretli emek sömürüsü olan kapitalizmdir. Kapitalizme karşı mücadeleyi önlerine hedef koymayan her mücadele güdük kalmak

durumundadır. BOSCH işçisi sendika değiştirmekle işyeri somutunda bazı sorunlarını çözebilir. Temsilcilerini seçer, delegelerini seçer ve daha iyi bir sözleşmeyi gerçekleştirebilir. Fakat emek sömürüsü üzerinde yükselen kapitalist sistem kaldığı sürece hep yeni sorunlar ortaya çıkacaktır. Ülkelerimizde ve dünyada işçiler birleşerek bu sömürü sistemini ortadan kaldıramadığımız sürece gerçekten özgürlüğe kavuşmuş olamayız. Bu sebeple BOSCH işçisi kazanımını daimi kılmak için kendi örgütlülüğünü daha da büyütmelidir. BOSCH işçisi kendisi ile birlikte Bursa’da TOFAŞ, RENO gibi tekellerdeki işçileri de örgütlemelidir. B O S C H ’ TA K İ BA ŞA R I BİZLER İÇİN ÖNEMLİDİR

BOSCH fabrikasında işçi arkadaşlarımızın gösterdiği başarı, işçi sınıfının kendi sınıf partisi öncülüğünde birleşerek, örgütlenmeyi ülke çapına yayarak işçilerin, köylülerin devrimci demokratik diktatörlüğünü kurabileceğini ve oradan da sosyalizme doğru ilerlemesinin mümkün olduğunu bir kez daha göstermektedir. Yıkılmaz gibi görünen iktidarların işçilerin ve emekçilerin iyi bir örgütlenmesi sonucu paramparça edildiğini tarih defalarca bizlere göstermiştir. İşçi sınıfı er ya da geç kendi iktidarını kuracaktır. BOSCH İŞÇİSİNİN MÜCADELESİ, BİZİM MÜCADELEMİZDİR! İŞÇİLER İN BİR LİĞİ DÜZENBAZLARIN DÜZENİNİ YERLE BİR EDECEKTİR! 06.04.2012

E s eny u r t B e y l i kdü z ü ’nde Marmara Park Alışveriş Merkezi inşaatında çalışan işçilerin kaldığı 3 çadırda, 11 Mart Pazar gecesi çıkan yangında, 11 işçi feci şekilde yanarak can verdi. Bu katliam; BDSP, DHF, Direnişçi MEPA ve Maltepe Belediyesi Taşeron İşçileri, Emekli Sen 3 Nolu Şube, HDK, Partizan, SODAP, YDİ ÇAĞRI tarafından, 15 Mart günü ortak örgütlenen yürüyüş ve basın açıklaması ile protesto edildi. Beylikdüzü Real Mağazası önünde toplanan kitle, yanan işçilerin kaldığı şantiyeye kadar yürüdü. Şantiye önünde eylemi örgütleyen kurumlar adına basın açıklaması yapıldı. Basın açıklamasında şu noktalara vurgu yapıldı: “Biliyoruz ki, bu iş cinayeti ne ilk ne de son olacaktır. Kapitalist sistem var olduğu sürece iş cinayetleri de olacaktır. Çünkü kapitalist sistemde insan sağlığı, işçi sağlığı gözetilmez. Kapitalizmde temel amaç daha fazla kardır. Sermayenin daha fazla kar hırsı işçileri öldürüyor. Kayı ve Ece inşaat firmaları, bir yanda 220 milyon Avro’luk alış veriş merkezi yapıyor. Diğer yanda bu zenginliğin yaratıcı ve üreticisi olan işçileri sağlıksız, güvencesiz koşullarda çalıştırdıkları için işçiler iş cinayeti sonucu ölüyor. Yangında ölen 2 işçiye öldükten sonra sigorta yapılmıştır. Katilleri biliyor ve tanıyoruz: 11 işçinin katili: Kayı ve

Ece inşaat şirketi, denetleme görevini yerine getirmeyen Çalışma Bakanlığı ve Esenyurt Belediyesi,

kapitalist sistem, sermayenin çıkarlarını koruyan devlettir. Her iş cinayeti sonrası yaşanı-

lan, sorumlular cezalandırılacak edebiyatının, yapacağız-edeceğiz söyleminin, bir süre sonra facianın unutulması/unutturulmasının bu cinayet somutunda olmasını istemiyoruz. Nasıl ki Sivas katliamı zaman aşımı gerekçe gösterilerek unutturulmak, üzeri kapatılmak isteniyorsa, nasıl ki Uludere Roboski katliamı katledilenlerin ailelerine tazminat verilerek üzeri kapatılmak isteniyorsa, aynı şeylerin bu cinayet somutunda da olmasına izin vermemeliyiz. 11 işçi kardeşimizin katledilmesini unutmayacağız/ unutturmayacağız! Kapitalizm öldürmeye devam ediyor. Kapitalizm insanlık için doğa için barbarlıktır. Barbarlığa son verelim.” Basın açıklaması yapıldıktan sonra, sendikalaştıkları için işten atılan Maltepe Belediyesi Taşeron işçileri ve MEPA işçileri sürdürdükleri direniş hakkında bilgi verdi. Yürüyüş ve basın açıklaması sırasında; “Kaza değil, bu bir cinayet!, Katil devlet hesap verecek!, Katillerden hesabı emekçiler soracak!, İşçiler yanıyor, hükümet bakıyor!, Yaşasın işçilerin birliği, halkların kardeşliği!, İnsanca yaşamak istiyoruz!, Susma haykır taşerona hayır!, Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiç birimiz!” vb. sloganları atıldı. 15.02.2012

Nisan 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

11 İşçinin Katili Kapitalist Sistem!

3


BOSCH İŞÇİSİ: FAŞİST, TAŞERON, TÜRK METAL SENDİKASI’NIN ZİNCİRLERİNİ KIRDI!

Nisan 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

E

4

vet! Hepimiz biliyoruz ki, 12 Eylül askeri faşist darbesi, öncelikle devrimci muhalefeti ezmek ve onunla beraber bütün muhalif ( Sendikal alandaki gelişmeler de hakim sınıfları ve hain işbirlikçi Türk İş’i de korkutuyordu.) güçleri ezmek için yapılmıştır. Evet, egemenler bunu önemli oranda başardılar. 1970’lerdeki işçi sınıfının kendiliğinden gelişen mücadelesi, hem Demirel hükümetini, hain işbirlikçi Türk İş’i zorluyordu, hem de DİSK’in kazandığı bir kaç başarıdan sonra, DİSK’e doğru bir kayma başlamıştı. İşçi sınıfı üzerinde Türk iş aracılığı ile kurdukları hakimiyetin sarsılmaya başladığını gören hakim sınıf temsilcileri, bu duruma dur diyebilmek için 274 sayılı Sendikalar Kanunu ve 275 sayılı Toplu sözleşme, Grev ve Lokavt Kanununda değişikler yapılmasını planladılar. Bu plana göre; herhangi bir iş yerinde toplu sözleşme yapma hakkı; işyerinin dahil olduğu, işkolunda sigortalı işçilerin üçte birinin üye olduğu işçi federasyonunun; ya da ülke çapında faaliyet gösteren işçi sendikasına ait olacaktı. Bu DİSK’in tasfiyesi demekti. DİSK’in dışında küçük işyerlerinde örgütlenmiş sendikaların tasfiyesi demekti. Bu şu anlama geliyordu; TÜRK İŞ’in kesin tekelini kurması. Bu kanun teklifi Demirel hükümeti tarafından, hain işbirlikçi TÜRK İŞ’in çabasıyla da 15 Haziran’da meclise getirilecekti. Ama evdeki hesap çarşıya uymadı misali işçiler kahramanca direndiler, karşı koydular. 15/16 Haziran direnişi, işçi sınıfın şanlı direniş tarihindeki yerini aldı. İşçilerin 15/16 Haziran direnişi sonucu; Demirel hükümeti geri adım atmak zorunda kaldı. Egemenlerin bu yasaları çıkarmaları, 12 Eylül askeri faşist

darbesinden sonra mümkün olabildi. Darbenin hemen ardından tüm muhalefeti susturduklarında; artık egemen güçler dikensiz gül bahçesi misali istedikleri gibi at oynattılar. Her türlü muhalefet susturuldu, DİSK ve diğer muhalif sendikalar yasaklandı, öncüleri ceza evine atıldı, bir bölüm sendikacı öldürüldü. Bu devlet terörü ardından, sendikasız kalan işçiler hain TÜRK İŞ’e bağlı, Kurt flamasıyla ortada dolaşan, faşist işbirlikçi sarı sendika TÜRK METAL İŞ denen, mafyacı çetecilerden oluşan, 12 Eylül darbesi sonucu doğan bu sendikaya bütün metal işçileri bir gecede yönlendirildi. Metal işçileri yoğun olarak bu sendikaya yönlendirilirken, aynı zamanda işçilerin bir sendika talepleri olduğu koşullarda, patronlar bu sendikayı adres göstermekteydiler. Adı sendika olan, bu hain işbirlikçi sendika ağaları; metal işçilerinin sırtına 30 küsur yıldır kene gibi yapışmış, metal işçisinin kanını emmekteydi. MESS patronları TİS döneminde yeni hak mücadelesi vermesi gerekirken; TÜRK METAL İŞ patronlarla kapalı kapılar arkasında yaptıkları pazarlıklarla açlık ücretine imza atarak, sonra da bir bayram arifesinde işçileri nasıl sattıklarını duyurmaktaydılar. Sarı sendika ağalarının, işçilerden kestikleri aidatlarla kişisel servetlerini trilyonlara çıkarmaları mahkeme dosyalarına girmiş durumdadır. Evet, BOSCH işçisi, bu işbirlikçi sendikanın; metal işkolunda tekel zincirini kırdı. Metal işçisi yeni bir dönemin, yeni bir mücadele hattının örgütlenmesinin, direnişin yolunu açtı. Bu cesaretin ve öz güvenin tohumlarını ekti. Özelde metal işçisine, genelde tüm İşçi sınıfına yol gösterdi. İşçi sınıfının birliği ve mücadelesi, örgütlendi-

ğinde onun yenemeyeceği, aşamayacağı engel yoktur. Sorun bunun örgütlenmesindedir. Elbette işin örgütlenmesi reformist sendikalara terk edilemez. İşçi sınıfının kendiliğinden mücadelesinden, kendi sınıf çıkarları için mücadele etme, örgütlenme ve bilincine varması, sınıfa karşı sınıf kavgasını yükseltilmesi, ancak Bolşevizmin sınıf içine taşınması ve örgütlenerek mümkün olabilir! Bu bağlamda görev bunun inşası ve yaratılmasıdır. Bosch ve diğer büyük işletmelerde, muhafazakar ve milliyetçi işçiler yoğun olmalarına rağmen, öncelikle Bosch işçileri kendi davaları için örgütlenmişlerdir. İşçinin bu genel durumu göz önünde bulundurulduğunda, BOSCH işçisine öncülük eden az sayıda işçi öncüsü, doğal olarak gelecekte kavgayı büyütmede sorunlar yaşayacaktır. Çok az sınıf bilincine sahip olan işçi öncüleri, Bosch ve diğer işletmelerde yeni örgütlenmelere öncülük edebilecekler mi? Sorun, Bosch işçi öncülerinin kendi iç örgütlenmelerini uzun vadede ne kadar ileriye götüreceği sorunudur. Birleşik Metal İş bu süreci ne kadar omuzlayacaktır? Bu çok önemli. BMİS önümüzdeki MESS ile TİS sürecinde metal işçisini ne kadar kucaklayacak? Bunu ileriye taşımayı ne düzeyde sağlayacak? BMİS’nın MESS ile yapacağı TİS’de hangi kazanımla masadan kalkacağı sorunu çok çok önemlidir. Bu bütün Metal işçisini, tüm TİS sürecini etkileyecektir. Bu aynı zamanda taşeron sendikasının geleceğini tümüyle etkileyecektir. Eğer BMİS bu süreçte iç örgütlemeyi başarır, metal işçisini buna hazırlarsa, bu faşist taşeron Türk Metal Sendikası’nın gelecekte sonu olabilir.

Bosch’da uzun yıllardan beri yapılan örgütlenme çalışması, sonuç verme aşamasına gelmiş, öncü işçilerden birinin işten atılmasıyla birlikte bir hafta öne alınmış, bir istifa süreci başlamıştır. İşveren temsilcilerinin aynı gün yaptığı bir açıklama ise öncü işçinin işten atılmasını işçilere unutturmuş, beş adım geri giden süreç tekrar on adım ileri gitmiştir. Açıklamaya göre, işveren temsilcileri hiçbir sendikanın tarafında olmayacaklarını, sadece işletme içinde ve önünde işletmenin imajını sarsacak herhangi bir olayın yaşanmamasını istemiştir. İşveren temsilcileri ve sarı sendika temsilcilerinin yoğun baskıları altında yapılan istifa sürecinde, işveren servis otobüslerini işletme içine alarak tarafını belli etmiştir. İşverenin bu açıklamaları ve öncü işçinin işten atılması istifaları bir hafta öne çekmiştir. İşçiler çoğunluğu sağlamış ve Türk Metalin saltanatına son vermiştir. 14 Şubat günü Emek Kültür Merkezinde başlayan istifalar yoğun katılımlarla devam etmiş, ikinci gün itibari ile çoğunluk sağlanmıştır. Üçüncü gün ise BMİS Bursa şubesinde üyelikler devam etmiştir. BMİS Genel Sekreteri Selçuk Göktaş, ‘‘Türk Metal temsilcileri istifaya gelene kadar, süreç devam edecektir‘‘ demiştir. Bosch metal işçisi umutları büyütmüştür! İşçilerin birleştiğinde bütün engelleri aşacağını göstermiştir! Hak verilmez! Hak mücadeleyle alınır şiarı, pratikte bir kez daha yaşanmıştır! İşçilerin birliği ve mücadelesi kavganın yolunu göstermiştir. Bosch işçisi sarı sendikayı yenmiştir!.. 18.03.2012 YDİ Çağrı/Bursa


Bursa’da kurulu ve bir Alman tekeli olan Robert Bosch fabrikası, 5.600 çalışanı ile araba motorlarına günde 80 bin enjeksiyon makinesi üreten ve ürettiğini de Avrupa’daki otomobil firmalarına satan bir fabrika. İşçiler, bu fabrikada şu an patronun temsilcileri müdürlerin, şeflerin ve hakkını aradığında da kendilerini desteklemesi gereken sendika İşyeri Temsilcilerinin kendilerine baskıları altında yıllardır çok düşük ücretlerle çalışıyorlar. Örneğin 6 yıllık bir işçi 1150, 10 yıllık bir işçi ise 1250 TL almaktadır. Yıllardır sarı, faşist bir sendika olan Türk Metal (Türk – İş’e bağlı) tarafından patronlara satılan, insan yerine konulmayan, kendileriyle ilgili en ufak kararda söz hakkı olmayan Robert Bosch’taki 4 500 işçi Türk Metal’dan istifa ederek DİSK’e bağlı Birleşik Metal İş Sendikası’na geçti. İşçilerinin Türk Metal’den istifa edip Birleşik Metal İş’e üye olmaları, sendikanın ancak çok büyük bir sabır ve titizlikle yürüttüğü 15 aylık bir çalışmayla başarılmış. Biz Yeni İşçi Dünyası ve Yeni Dünya İçin ÇAĞRI Gazeteleri olarak, bir dizi eksik ve hatasına rağmen işçilerden yana ve mücadeleci bir sendika olarak değerlendirdiğimiz Birleşik Metal İş’le hem dayanışmak, hem de bu başarıya tanıklık etmek için İstanbul’dan katıldık. İstanbul’un en soğuk ve yağışlı günlerinden biri olan 14 Mart 2012 gününün ilk saatlerinde Birleşik Metal İş’in tuttuğu otobüslerle genel merkez, şube yöneticileri ve işçilerle birlikte Bursa’ya hareket ettik. Sabah 05.30’da oraya vardığımızda, oranın da İstanbul’dan daha soğuk olduğunu gördük. Diğer illerden gelen araçların da hepsi yarım saat içinde bizim vardığımız yer olan fabrikadan bir kilometre uzakta, Bursa’nın Osmangazi ilçesindeki Osmangazi Belediyesinin Kültür Merkezi’ne geldiler. Bine yakın kişinin sığabileceği bu salonu, sendika Noter getirip iki gün boyunca işçilerin gelip Türk Metal’den istifa ederek sendikalarına üye olmaları için kiralamıştı. Bosch işçileriyle dayanışmak için ülkelerimizin birçok yerinden gelen üç yüze yakın kişi Kültür Merkezinde ısınıp çaylarımızı

içtikten sonra sendika gömleklerini ve şapkalarını giyerek Türk Metal’in olası engelleme ve saldırılarına karşı güvenlik tedbirimizi aldık. R. Bosch işçileri, 30 yıl önce devletin, patronun ve Türk Metal’in işbirliği ile DİSK, Maden İş’ten zorla istifa ettirilip Türk Metal’e üye yapıldığı için salonun önüne “Bosch İşçileri yuvanıza hoş geldiniz! DİSK – Birleşik Metal İş Sendikası” yazılı büyük bir pankart asıldı. Birinci gün salondaki Türk bayrağını az bulan bir grup işçinin sırf bu yüzden - sendikaya üye olmadan geri döndükleri söylentisi yayılınca yöneticilerin talimatıyla salona asılan üç küçük bayrak yeterli bulunmamış olacak ki bir de salonun giriş kapısına büyük bir bayrak asıldı. O da yetmedi karşı apartmanın ikinci katından bir evin balkonuna dev bir bayrak daha asıldı. Durduğumuz yerden 100 metre aşağıya polislerle aynı anda gelen Türk Metal’in gömlek ve şapkasını giymiş yüz kadar kişi, akşama kadar gündemle alakası olmayan faşist, ırkçı sloganlarla akıllarınca bizi protesto edip durdular. A ra mı zda y ü zlerce Çev i k Kuvvet polisi, panzerle duruyordu. Sık sık “Polise uzanan eller kırılsın!” sloganıyla polise yalakalık yapmaya çalışan Türk Metal’ciler arada bir de İstiklal Marşını söylüyorlardı. Bir ara bizden de bir grup marş söylenirken katıldı. Birleşik Metal İş’i PKK’li bir sendika olarak görmüş olacaklar ki sık sık “PKK’nin piçleri yıldıramaz bizleri!”, “Şehitler ölmez vatan bölünmez!” diye sloganlar da atıyorlardı.

Bazen üye olmaya gelen R. Bosch işçilerinin araçlarını engellemeye kalkıştıklarında, polis hemen müdahale ediyordu. Bunun nedeni ise bizlerin polislere her defasında Türk Metal’ciler böyle bir şeye kalkıştıklarında polis müdahale etmezse bu görevi bizim yerine getireceğimizi polise hatırlatmamızdı. Bu konudaki bizim ve R. Bosch işçilerinin proleter bir disiplin içinde kararlı duruşumuz böyle bir sorun yaşamamızı engelledi. Hangi işçiler nereye gelecek, kim getirecek? Her şeyin en ince detayına kadar titiz bir şekilde düşünülüp planlandığı için Türk Metal’in tüm saldırı ve baskıları boşa çıkarıldı. Gece vardiyasında çalışan işçiler saat 09.00’dan itibaren gruplar halinde gelmeye başlayınca, heyecan ve coşku doruğuna ulaştı. Sağlı sollu dizilen biz destekçiler gelen işçileri alkış, slogan, davul zurna ve halaylarla karşıladık. Biz destekçilerde büyük bir heyecan ve coşku vardı. İki gün boyunca her grup geldiğinde aynı coşku ve sevinç yaşanıyordu. Bu coşku ve sevinçlerimizi şu sloganları gür bir şekilde atarak gösteriyorduk: “Birleşe birleşe kazanacağız!”, “İnadına sendika inadına DİSK!”, “Biz, biz Bosch işçisiyiz, sarı sendikayı göndereceğiz!”, “İşçilerin birliği sermayey i yenecek!”,

“Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!” Bu sloganların bazılarına az da olsa Bosch işçileri de katılıyordu. Gelen gruplar üyelik işlemlerini bitirdikten sonra, sendika yöneticileri onlarla çok kısa bilgilendirme toplantıları düzenliyordu. En kalabalık (500-600 kişi) gelen gruplar 08.00 –16.00 vardiyasında çalışan işçilerdi. Onlar geldiğinde sendika Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu, sendikanın Genel Sekreteri Selçuk Göktaş ve Örgütleme Sekreteri Özkan Atar işçileri bilgilendiriyor, Türk Metal’in yalan ve iftiralarına yanıt veriyordu. Yöneticiler konuşmalarında hep, Türk Metal’in patron sendikası olduğunu, işçilerin değil patronların çıkarlarını koruduğunu, Birleşik Metal İş’in gerçek bir işçi sendikası olduğunu, işçilerin çıkarlarını en iyi şekilde işçilerle birlikte koruduğunu ve kollamaya çalıştığını, tabanın, işçilerin söz ve karar sahibi olduğunu belirttiler. Türk Metal’in bunca saldırı ve baskılarına rağmen R. Bosch işçilerinin sendikalarına, yuvalarına geri dönerek onurlarına sahip çıktıklarını, böylelikle bu direngen tavırlarıyla tarih yazdıklarını belirten yöneticiler; iki gün içinde Bosch işçilerinin üçte ikisinden fazlasının gelip Türk Metal’den istifa ederek sendikaları Birleşik Metal İş’e üye olduklarını, geri kalan işçilerin, sendikanın Bursa Şubesine gelerek üye olmaları çağrısında bulundular. Biz Yeni İşçi Dünyası ve Yeni Dünya İçin ÇAĞRI gazeteleri olarak, yüzde doksan beşi 30 yaşın altında olan bu genç R. Bosch işçilerinin faşist, sarı bir sendikadan; daha mücadeleci, işçiden yana bir sendikaya gelmelerine seviniyor, bu mücadeleyi büyük bir coşkuyla selamlıyoruz. Bu genç ve dinamik gücün ülkelerimiz sendika hareketine, önemli bir ivme kazandıracağına inanıyoruz. Yeter ki Birleşik Metal İş yetkili sendika olabilecek kadar örgütlediği işçilerin iç örgütlülüğünü tüm işyerlerinde gerçek anlamda sağlasın. Yeter ki bu işkolundaki sınıf bilinçli işçilerin devrimci sınıf sendikacılığını yaratmak için üzerine düşen görevleri yerine getirmesi çabasına destek versin. 18.03.2012

Nisan 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

Robert BOSCH İşçisi Onuruna ve Sendika Hakkına Sahip Çıktı

5


Bir Musibet Bir Nasihat Bu sayımızda son zamanların en güzel olaylarından biri olan Bursa Robert Bosch fabrikasında sendika değişikliğini yaşayan bir işçi arkadaşımızın düşüncelerini aktaracağız. Bosch İşçisi: Yıllardan beri bizlerin sırtında bir kambur gibi, illetli bir hastalık gibi yakamızı kurtaramadığımız bu faşist yapıdan kurtulduk. Bir buçuk yıldır fabrikada ipek kozası gibi örülen bu örgütlenme, meyvelerini toplamaya devam ediyor. İşveren

temsilcilerinin ve taşeronu sarı sendika Türk Metal'in bütün yıldırma ve baskılarına rağmen dimdik ayakta durmayı başardık. Bunu işyerinde çalışan ve kararlı bir şekilde hareket eden başrol oyuncularına, şube örgütlenme uzmanlarına ve bu örgütlenmeye desteğini esirgemeyen duyarlı Bosch işçilerine borçluyuz. Bizler 32 yıldır işçilerin korkulu rüyası haline gelen, kendisine ''YIKILMAZ'' denilen bir kağıttan devin fitilini ateşledik. Bundan sonra o devin tasfiyesi, diğer işyerlerinde çalışan işçi kardeşlerimize,

Arçelik işçisine, Renault işçisine, Tofaş işçisine düşüyor. Sendika denilince akla demokratik bir işçi örgütü gelmesi gerekir. Sendikalar, demokrasinin kırılmaz zincirleri olması gerekirken, Türk Metal ise demokrasinin atar damarlarını tıkayan kanserli bir hücre gibi hastalıklı bir yapıydı. Artık bizler kemoterapiyi başarıyla atlattık. Kanseri yendik. YİD Okuru: Fakat iş bu hastalığı yenmekle bitmiyor. Bu hastalığın tekrar çıkmaması için mücadele etmek gerekiyor. Bu mücadele işçilerin sınıf mücadelesidir.

İşçilere sınıfın ne olduğunu, ne yapması gerektiğini, nasıl örgütlenmesi gerektiğini aktarmak gerekiyor. Bu görev de, sınıf bilincine sahip işçilere düşüyor. İşçi sınıfının birliği, onların isteklerine ulaşması yönünde en büyük gücü olacaktır. İşçiler birlik olursa başarı gelir. Bunu işçiler pratik kazanarak anlayacaklar. Ya ş a sı n İş çi ler i n Bi rl iğ i Halkların Kardeşliği! 23.03.2012 Bursa'dan Yeni İşçi Dünyası Okuru

Hey Tekstil İşçilerine Dayanışma Ziyareti “Li Fung Şaşırma, Sabrımızı taşırma!”

Nisan 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

21

6

Mart Çarşamba günü, direnişte olan Hey Tekstil işçilerine dayanışma ziyaretinde bulunduk. İşten atıldıkları günden bu yana valilik önünde, patronla işbirliği yapıp makineleri alıp kendine işyeri açanların işyerlerinin önünde, seslerini duyurmadıkları için burjuva medyanın kapısının önünde vb. basın açıklamaları yapan 420 Hey Tekstil işçisi, Hey Tekstil Fabrikası’nın önünde çadır kurdular. Çadır kurulalı henüz 5 gün olmuş. Ziyareti gerçekleştirdiğimiz gün ise çadırda sadece 5 işçi arkadaş vardı. Diğer işçiler, Hey Tekstil ile anlaşması olan başka bir firmanın, Li Fung’un önüne giderek, Hey Tekstile olan borçlarını patrona değil kendilerine verilmesi gerektiğini bildirmek için işyeri önünde basın açıklaması yapıp, ardından orada da ikinci direniş çadırı kurdular. İşçilerle yaptığımız sohbette işçilerin uzun süredir maaş alamadıkları için kira, su, elektrik, doğal gaz vb. faturalarının biriktiğini ve ailelerini geçindirmekte zorlandıklarını söylediler. Fakat tüm bu zorluklara rağmen direnişlerini sürdürmede kararlı olduklarını söylediler. Patronla yapılan görüşmelerde, patronun işçileri sadece oyalamaya yönelik vaatlerde bulunduğunu söylediler. Patron sürekli olarak parası olmadığını ve iş yerini sattıktan sonra oradan gelecek parayla işçilerin parasını ödeyeceğini söylüyor. İşçiler patronun milyonlarca lira değerinde gayrimenkulü

olduğunu, arabası vb. olduğunu söylediler. “Paramızı vermeyi çok istese, bundan önce satar ve bizim ücretlerimizi öderdi” diyorlar. CHP milletvekillerinden biri, patronun aile dostu olmasından kaynaklı arabuluculuk için Hey Tekstil patronuyla görüşmeye gidiyor. Fakat ne gariptir ki Hey Tekstil patronu hem suçlu hem güçlü gibi davranarak şunu söylüyor: “Ben işçilerin ücretini ödeyecektim, fakat işçiler işi bıraktı ve beni zor durumda bıraktılar…” CHP milletvekili, aynı patron gibi konuşarak, patronun yakın zamanda işçilerin ücretini vereceğini, merak etmemelerini söyleyerek işçileri yatıştıracak ve geçiştirecek şeyler söylüyor. İşçiler ile yaptığımız sohbetlerde işçiler şunları söyledi: Ali: 8 sene burada çalıştım. Şimdi ise burada direnişteyim. Birikmiş maaşlarım ve tazminatım hepsi içeridedir. Evliyim ve karım hamile, evde sadece o çalışıyor. Evin yükü şu an sırtında, birkaç gün içinde doğum yapacak ve işi bırakmak durumunda kalacak.

Bir yandan hem direnişteyim, hem de iş arıyorum. İş ararken görüştüğüm iş yerlerinde Hey Tekstil’de çalıştığımı söylediğim anda oranın patronlarını korku salıyor ve şunu söylüyorlar “aman aman Hey Tekstil’mi siz burada da örgütlenirsiniz” deyip bizi işe de almıyorlar. Sadece ben değil birçok arkadaşımız aynı durumdan şikâyetçi. İskender: Bende evliyim ve çocuklarım var. Diğer arkadaşlarım gibi benim de birikmiş faturalarım vs. var. Aynı zor durumları buradaki herkes yaşıyor. Direnişteyiz uzun zamandır ve çadırımızı da kurduk. Bugün başka bir yerde arkadaşlarımız bir çadır daha kuracaklar. Ziyarete gelen sendikalar var, devrimciler var. Bizlere maddi desteklerde bulundular. İlk önceleri daha sık geliyorlardı, fakat şimdi biraz daha seyrek uğruyorlar. Geldiklerinde maddi manevi destekleri oluyor. Milletvekilleri de ziyaretimize geliyor. Abdullah Levent Tüzel özellikle sürekli yanımıza uğruyor. Cemal: Biz burada, “gece gündüz çalıştık, sokaklara atıldık” derken

öyle laf olsun diye değil, gerçekten durum böyle olduğu için bunu söylüyoruz. İçerde çalıştığımız zaman sürekli mesailere kalıyorduk. Gece üçlere-dörtlere kadar çalışıyorduk. Gece yarıları ter içinde burada çalışıyorduk. İçerde soğuk suyla ter kokmayalım diye iki üç defa duş alıyorduk. Şimdi ise kapının önünde haklarımız için direniyoruz. İçerde çalışırken birlik olamadık fakat bu hatamızdı, ama şimdi birlik olduk. Şu an bir destek fonumuz var. Şu anda ondan yemeklerimizi vb. karşılıyoruz. Fakat o fon da bitmek üzere. Korkumuz bunun işçileri etkilemesi ve direnişi bırakanların olacağıdır. Önümüzdeki süreçte 1 kişi dahi kalsak direnişimize devam edeceğiz. Diğer şehirlerde olan işçilerin de bizden şu an farkları yok. 2. ziyaret 29 Mart Perşembe günü Hey Tekstil önünde işçilerin kurduğu direniş çadırı, Bağcılar Belediyesi Zabıtaları tarafından sökülerek götürüldü. Zabıtalar az sayıda işçinin bulunduğu sırada gelerek çadırı alıp götürmüşler. Direnişi Li Fung önüne taşıyan, burada direniş çadırı kuran işçiler direnişlerine devam ediyor. 30 Mart Cuma günü Li Fung önüne giderek işçileri ziyaret ettik. İşçiler sağanak yağmura aldırmadan, halay çekti, sloganlar attı. Haklarını alana kadar direnmeye devam edeceklerini haykırdılar. İşçilerin Bağcılar Belediyesi’nin el koyduğu çadırı geri alma girişimleri ise sürüyor. 30.03.2012


Çapa’da Direniş Sürüyor Ç

apa’da direnişte olan işçileri, direnişlerinin 43. ve 44. günlerinde ziyaret ettik. Çapa Hastanesi bahçesinde 44 gün önce rektörlüğün işçileri işten çıkartma hesapla r ı or t aya çıkınca, işçiler işten atmaları engellemek için “Bilgilendirme ve Uyarı” çadırı kurdular. Çadırın kurulmasından sonra işçiler işten atılmaya başlandı. Bunun üzerine çadırın ismi “Direniş ve Mücadele” olarak değiştirildi.

1. Gün İşçiler ile birlikte sohbet ettik. Ardından Yeni İşçi Dünyası Mart sayısını işçilere verip, ikinci gün tekrar gelmek üzere çadırdan ayrıldık. 2. Gün İşçiler ile sohbet etti k. Yaptığımız sohbette sürece yönelik bilgi aldık.

Cemal: “Bugün direnişin 44. günü. İlk başta çadırımızın adı ‘bilgilendirme ve uyarı” çadırıydı. Daha sonra işten atmalar başlayınca çadırımızın adını değiştirdik. Her Çarşamba basın açıklaması yaptık. Kimi zaman dekanlık önüne gittik, kimi zaman da rektörlüğe gittik. Çadırımız işten atmaları da engelledi. Hesaplanan 400 işçinin işten atılmasıydı, fakat bizim direnişimiz sayıyı yarıda durdurmayı başardı. Rektörlük ile 3 kez görüşme yaptık, fakat çözüm yerine süreci uzatmaya çalışıp direnişimizi kırmaya çalışıyorlar. Ama biz bir kişi de kalsak direni-

şimiz sürecek.” Filiz: “Ben labaratuvarda çalışıyordum. İşten atılan işçilerden biriyim. Her gün saat 10.00’dan akşam saat 18.00’e kadar çadırda nöbet tutuyorum. Çadırımızın kurulmuş olması anlamlıdır. Çünkü sağlıkta taşeron demek ölüm demektir. Sadece sağlıkta değil tüm iş kollarında biz işçiler için ölüm demektir. Bunun için mücadele etmek gereklidir.” İşçiler ile yaptığımız sohbetten sonra basın açıklaması yapıldı. Basın açıklamasını işten atılan işçilerden bir kişi okudu. Açıklamada: “Çıkışları tam olarak

durduramamış olsak da, önemli aşamalar kat ettik. Muvazaa raporlarındaki haklılığımızı artık Türkiye kamuoyu biliyor. Taşeron sisteme karşı binlerce imza topladık. Sesli açık lamarımızda uygulamaları teşhir ettik. Sağlıkta dönüşüm programıyla hasta yakınlarının kaybettiklerini kamuoyuna açıkladık. Hastane içi yürüyüşlerimizle arkadaşlarımız arasında güven tazeledik.” Basın açıklamasını okunurken sık sık; “Zafer direnen emekçinin olacak!, Yaşasın Çapa direnişimiz!, Taşeron işçisi köle değildir!, Sağlıkta taşeron ölüm demektir!” sloganları atıldı. Basın açıklamasına yaklaşık 50 kişi katıldı. Açıklamanın ardından işçiler sözlü olarak hastane bahçesinde olan hastalara ve hasta yakınlarına direnişin amacını anlattılar. 04.04.2012

H

astanelerde taşeron çalıştırılmaya dur demek için uzun süredir mücadele yürüten Dev-Sağlık-İş, “Güvenceli İş İnsanca Yaşam” çadırlarının ilkini Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi önünde kurdu. Kitlesel basın açıklamasının ardından işçiler hep birlikte çadırı hastane bahçesine kurdu. Basın açıklamasına Dev-Sağlık-İş Başkanı Arzu Çerkezoğlu, DİSK Genel Başkan Yardımcısı Ali R ıza Küçü kosmanoğlu, SES Okmeydanı Hastanesi işyeri temsilcisi ve SES üyeleri, Birleşik Metal-İş üyeleri, Enerji-Sen üyeleri, Okmeydanı Halkevi üyeleri, İstanbul Tabip Odası üyeleri, İstanbul Üniversitesi

Çapa Tıp Fakültesi’nde direnişte olan Taşişder üyesi işçiler, Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nden, Koşuyolu’ndan ve Şişli Etfal Hastanesi’nden üyeler destek verdi. Basın açıklamasını işçiler adına Dev-Sağlık İş Genel Başkanı okudu. Açıklamada şunlara dikkat çekildi. “Çalışma hayatını düzenleyen en üst kurum olan Çalışma Bakanlığı ve yargı kararlarıyla, ilk işbaşı yaptığımız tarihten itibaren çalışmakta olduğumuz üniversite ve devlet hastanelerinin işçileri olduğumuz defalarca kesinleşti.” “Sağlık Bakanlığı ve Üniversite yönetimleri idari ve hukuksal olarak tespit edilmiş kazanılmış hak-

kımızı görmezden gelerek, hukuken yapılması mümkün olmayan ihalelerle, Bakanlık ve mahkeme kararlarını uygulamayarak bizleri hala taşeron belasıyla çalıştırmayı sürdürüyor, açıkça hukuku yok sayıyor. Çalışma Bakanlığı ise tüm bunlara sessiz kalarak bu suça ortak oluyor.” “Kazanımlarımıza sahip çıkmak, Çalışma Bakanlığı ve yargının kararlarını uygulatmak ve herkesin kölelik dediği taşeron belasından kurtulmak için ilk olarak sekiz merkezde hastane bahçelerinde“GÜVENCELİ İ Ş , İ NSA NC A YA ŞA M ÇADIRLARI” kuruyoruz.” Açıklamanın ardından sırasıyla Disk Genel Başkan yardımcısı ve

Çapa Direnişinde olan bir işçi söz aldı. Çapa işçisi konuşmasında taşerona karşı mücadelede birlikte mücadele etmenin önemine dik kat çekti. Ba sı n aç ı k lamasının ardından işçiler hep birlikte çadırı kurdular. Çadır kurulurken süreklli slogan attılar. Çadır kurulduktan sonra imza kampanyası için imzalar atıldı. Dev Sağlık İş’in kurmuş olduğu “Güvenceli İş, İnsanca Yaşam Çadırı” 21 Nisan’a kadar kurulu kalacak. Diğer günlerde ADANA Çukurova Üniversitesi Balcalı Hastanesi, ANKARA Hacettepe Hastanesi,SAMSUN Gazi Devlet Hastanesi, DİYARBAKIR Dicle Üniversitesi Hastanesi, BURSA Uludağ Üniversitesi Hastanesi, KOCAELİ Üniversitesi Hastanesi, ANTALYA Akdeniz Üniversitesi Hastanesi’nde de kurulacak. 22 Nisan’da ise Ankara’ya Sağlık Bakanlığı’na merkezi katılımlı bir yürüyüş düzenlenecek. 04.04.2012

Nisan 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

Dev-Sağlık İş 8 İlde Çadır Kuracak

7


Hukuk Köşesi Bu bölümde iş yasalarına göre açıklamalarda bulunmaktayız. Burjuva devletlerde yasalar patronlar ve sermaye yararına yapılır. İşçi sınıfı haklarını almak ve bu haklarını genişletmek için tüm yol ve araçlarla mücadele yürütmelidir. Bunlardan birisi de hiç kuşkusuz Hukuk mücadelesidir. Bu nedenle mücadele yürüten işçi sınıfı yasaları bilmek zorundadır.

2821 sayılı Sendikalar Kanunu – VI

Sendika üyeliği, şartları ve aidat Bu sayımızla birlikte yasanın ikinci kısmına geçmiş bulunmaktayız. Bu kısım üyelik ile ilgili maddeleri kapsamaktadır. Yasaya göre 16 yaşını doldurmuş olan tüm işçiler işçi sendikalarına üye olabilirler. 16 yaşından küçük işçilerin üye olabilmeleri için ise kanuni temsilcilerinin (baba, anne veya diğerleri) yazılı izni gerekmektedir. Bu maddenin tek istisnası askerlerdir. Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığına bağlı işyerlerinde işçi statüsünde çalışan işçiler hariçtir. Bu işyerlerinde çalışan işçiler sendika üyesi olabilirler. Yasaya göre sendikaya üye olmak serbesttir. Hiç kimse sendikaya üye olmaya ve olmamaya zorlanamaz. Ancak yasada ve uygulamada bu serbestliğin sürekli kısıtlandığını görüyoruz. Yasaya göre işçinin bir sendikaya üye olabilmesi için beş nüsha olarak üye kayıt fişini doldurup notere onaylatması gerekmektedir. Yani üyelikte noter

şartı bulunmaktadır. Yasanın taraflı yanı burada açıkça sırıtmaktadır. Çünkü işçiler için bulunan noter şartı işverenlerin işveren sendikalarına üye olmalarında yoktur. Noter şartı birçok durumda işçileri ve sendikaları zor durumda bırakmaktadır. Noter şartının yeni hazırlanan Toplu İş İlişkileri Kanunu ile kaldırılması gündemdedir. Ancak hala yürürlükte bulunan yasaya göre noter onayı zorunludur. Bir işyerinde ana faaliyet dışındaki birimlerde çalışan işçiler de işyerinin işkoluna göre belirlenen sendikaya üye olabilirler. Yani metal işkolunda bulunan bir işyerinin büro işçileri de metal işkolundaki sendikanın üyesi olabilirler. Yasaya göre aynı işkolunda birden fazla sendikaya üye olunamaz. Böyle bir durum olduğundan ilk üyelik geçerli sayılır. Yasanın bu hükmünün de Toplu İş İlişkileri Kanunu ile değiştirilmesi gündemdedir. Sendika ve konfederasyon üyelerinin ödeyecekleri üyelik aidatının miktarı sendika tüzüklerinde belirtilir. Birçok sendikanın üyelik aidatı birbirinden farklı olabilir. Ancak yasaya göre işçinin ödeyeceği aylık üyelik aidatı miktarı bir günlük çıplak ücreti geçemez. Çıplak ücretten kasıt işçiye ödenen ikramiye, prim, komisyon, yemek, yol, giyim, yakacak vb. sosyal ödemeler dışında kalan asıl ücrettir. Ayrıca yasada, sendika tüzüklerine üyelik aidatı dışında, başka adlar altında bir aidat veya ödeme hükmü konulamayacağı belirtilmektedir. Burada yasanın kastı Grev Fonu aidatı vb.’dir. Yasa sendikaların grev gibi mücadelelerde kullanılmak üzere aidat toplanmasını yasaklamaktadır. Oysa grev fonu mücadele yürüten işçi sınıfının sendikaları için yaşamsal önemdedir. (2821 sayılı Sendikalar Kanunu 20, 21, 22 ve 23. maddeler) iscikosesi@gmail.com adresine sorularınızı gönderebilirsiniz.

Nisan 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

İş Cinayetlerine, Taşerona, Esnek ve Güvencesiz Çalışmaya Karşı Basın Açıklaması

8

E

senyurt’ta 11 Mart Pazar günü 11 işçi, işçilerin kaldığı çadırda çıkan yangın sonucu feci şekilde yanarak öldü. Bu katliam ne ilkti, ne de son olacak! İş cinayetleri sonucu her gün işçiler, fabrikalarda, madenlerde, inşaatlarda, tersanelerde ölüyor. İş cinayetleri, taşeronlaşma, esnek ve güvencesiz çalışmanın temelinde sermayenin daha fazla kar

hırsı yatıyor. 1 Nisan Pazar günü Esenyurt Cumhuriyet Meydanı’nda BDSP, DHF, Köz, Partizan, Sodap ve YDİ Çağrı tarafından ortak örgütlenen bir basın açıklaması yapıldı. Basın açıklamasını örgütleyen kurumlar Esenyurt’un çeşitli noktalarında, işçi servis güzergahlarında binlerce el ilanı, bildiri dağıttı.

Basın açıklamasında şu noktalara vurgu yapıldı: “Milyonlarca liralık zenginlikleri üreten işçi kardeşlerimiz patronların kar hırsı, iş ve işçi güvenliğine önem verilmemesi, sigortasız ve sağlık güvencesinden yoksun bir şekilde çalışma yüzünden katledildi.” “Kimi zaman “kaza”, kimi zaman “kader” denilse de gerçek şu

ki, Sömürü düzeni öldürmeye devam ediyor. Sadece Ocak ayında 62 işçi kardeşimiz iş cinayetine kurban gitti. Patronların kar hırsı, keyfiliği devletin böylesi konulardaki bilinçli ilgisizliği-denetimsizliği ile birleşmekte, buna işçilerin örgütsüzlüğü eklendiğinde iş cinayetleri sıkça yaşanmaktadır. “ “Tüm bunlar da gösteriyor ki bu düzen ölüm, yıkım ve sömürü düzenidir. Ancak işçi ve emekçilerin örgütlü gücüyle iş cinayetlerini durdurabilir, sömürüye son verebilir, katliamcılardan hesap sorabiliriz. Gerçek çözüm ve insanca bir yaşam ise açlık yoksulluk ve ölüm yaratan bu düzene karşı, işçilerin emekçilerin iktidarı ele geçirmesiyle, sömürücülerin saltanatını yıkmasıyla mümkün olacaktır.” Basın açıklaması sırasında; “Katil devlet hesap verecek!, Kaza değil bu bir katliam!, Yaşasın işçilerin birliği, halkların kardeşliği!, Susma haykır taşerona hayır!, Yaşasın sınıf dayanışması!, Kahrolsun ücretli kölelik düzeni!” sloganları atıldı. 01.04.2012


Eğitim Köşesi PARA II PARANIN İŞLEVLERİ 1.Değerlerin ölçüsü olarak para Paranın ana işlevi ve çıkış noktası, metaların değer ölçüsü olarak iş görmesidir. Para aracı olarak birbiriyle değiştirilmek istenen metaların arasına girer. Onun yardımıyla bütün metaların değerinin hesaplanması ve ölçülmesi gerçekleşir. Metaların değerleri, onlar için harcanan ortalama toplumsal emek miktarı, onların üzerine yazılarak ifade edilmez. Örneğin bir ayakkabının fiyatı diyelim ki 5 saatlik toplumsal ortalama emek vb. biçiminde değil, bilmem kaç lira biçiminde ifade edilir. Bunun böyle olmasının nedeni özel meta üreticilerinin yalıtılmışlığı ve parçalanmışlığı koşullarında söz konusu metanın üretimi için tüm toplumun harcadığı emek miktarının belirlenmesinin imkânsızlığıdır. Bunun yapılabilmesi, ancak merkezi bir planlamaya sahip; kârı değil, emekçilerin sürekli yükselen maddi ve manevi ihtiyaçlarını en iyi biçimde karşılamayı çıkış noktası alan ve her üreticinin kendini bütün bir toplumsal üretimin parçası olarak gördüğü bir toplumda mümkündür. Bundan dolayı, metanın değeri ancak dolaylı olarak değişim süreci içinde, metanın değerinin para cinsinden adlandırılmasıyla, metanın parayla eşitlenmesiyle ifade edilir. Değer ölçüsü işlevini yerine getirebilmek için, paranın bizzat kendisinin bir meta olması, yani değere sahip olması gerektiği anlaşılır bir şeydir. Tarihi süreçte altın ve gümüş madeni paralar, genel para birimleri olarak işlev görmüştür. Metalar, değerlerini belirli gümüş ya da altın miktarlarıyla ifade etmiştir. Diyelim ki bir çift ayakkabı bir gram gümüşe eşdeğerde ise ve bir çift ayakkabı ile 10 ekmek eşdeğerde ise, bir ekmek onda bir gram gümüş değerinde olur. Demek ki, para değişik değerlerin birbiriyle değiştirilmesi için aracı rolü oynayacaksa, onun birçok birimlere bölünebilir olması gereklidir. Bu birimlerin belirlenmesinde para olarak kullanılan metalin ağırlık

miktarı çıkış noktası alınır. Diyelim ki gümüş esas para metalimiz olsun. Bir gram gümüş temel para birimi olsun. Bir gram gümüş eşittir 1 lira olursa, yüzde bir gram gümüşlük para 1 kuruş olur, 100 gram gümüş 100 lira, 1000 gram gümüş 1000 lira vb. olur. Ve o değeri içeren miktardaki her türlü meta ile değiştirilebilir. Fiyat metanın değerinin para cinsinden ifadesidir. Alt birimleriyle birlikte para birimi, fiyatların ölçütü olarak hizmet görür. Fiyatların ölçütü sıfatıyla para, değer ölçüsü sıfatıyla oynadığı rolden ayrı bir rol oynar. Para değer ölçütü olarak diğer metaların değerini ölçer; fakat fiyatların ölçütü sıfatıyla bizzat para metalinin miktarını ölçer. Para metasının değeri, üretimi için gerekli toplumsal ortalama emek miktarının değişmesiyle birlikte değişir. Fakat bu onun fiyatların ölçütü olma işlevinde bir etkide bulunmaz. Yüz lira ile alacağınız meta miktarı, para meta değerinin (birim örneğimizde gümüşün) düşmesiyle azalacaktır. Fakat 1 lira, bu durumda da 100 liranın yüzde biri olma durumundan çıkmayacaktır.

2.Dolaşım aracı olarak para Para kuşkusuz yalnızca metaların değerinin ölçüsü olarak işlev görmez. Onun bu işlevi, metaların birbiriyle değiş-tokuş edilebilmesinin, yani meta dolaşımının ön şartıdır. Meta satıcının elinden alıcının eline geçtiğinde, para da alıcının elinden satıcının eline geçer. Satıcı bu parayla başka metalar alır. Ve bu zincir durmaksızın sürer. Kuşkusuz bu dolaşım sürecinde para en çok el değiştiren meta olarak yıpranır ve örneğin içindeki madenin aşınmasıyla gerçek anlamda değer kaybeder. Fakat buna rağmen, sanki üzerinde yazan –ve ilk anda gerçekten de sahip olduğu- değere sahipmiş gibi dolaşımda işlev görmeye devam eder. Burada artık yavaş yavaş gerçek bir eşdeğer olmaktan uzaklaşma söz konusudur. Tarihi süreçte madeni paralar, giderek gerçek değer olmaktan çıkarak, değer işaretleri haline gelmeye başladı. Bugün madeni paraların gerçek değerleri, onların üzerinde yazılı olan nominal değerden son derece küçüktür. Para dolaşımının büyümesiyle ortaya çıkan kağıt parada bu anormallik çok daha net olarak görülür. Kendisinin gerçek değeri neredeyse sıfır olan kağıt para, süreç içinde kendisi sembol haline gelmiş olan madeni paranın kağıt üzerinde basılmış sembolüdür. Ve dolaşım aracı olarak onun yerini alır. 06.04.2012

K

ayser i Orga ni z e Sa nay i Bölgesi’nde üretim yapan CEHA Büro Mobilyaları’nda çalışan işçiler, uzun mücadeleler sonrasında, DİSK’e bağlı Birleşik Metal İş Sendikası’na üye oldu. Patronun yıldırma çabalarına rağmen, işçiler sendikal mücadelelerine sahip çıktı, çıkmaya devam ediyor. Anadolu Şube Başkanı Rasim Gündal, yaklaşık 18 aydır bu işyerinde örgütlenme çalışması yaptıklarını, gelinen yerde yüzde 51 çoğunluğu kazanarak Çalışma Bakanlığı’na yetki tespit başvurusu yaptıklarını açıkladı. Bu 18 ay zarfında oldukça zorlu ve gizli bir çalışma yürüterek bugüne geldiklerini, bu süreçte ne devletin, ne de patronun bir baskısı ile karşılaşmadıklarını be-

lirten Gündal; “ne zaman yüzde 51 çoğunluğu sağlayıp Çalışma Bakanlığı’na başvurduk, patronunun baskısı da başladı. İşçileri istifaya zorladı. Bu baskı sonrası yüze yakın işçi istifa etti. Patronun parayla tuttuğu sözde işçi danışmanları ‘DİSK’ten uzak durun, onlar solcu, onlar Kürt’ gibi bölücü sözleri duyarlı Ceha işçilerinin kararlılığına gölge düşüremedi. İşçilerin, DİSK Birleşik Metal-İş’e sahip çıkmaları ile bu

tür gerici baskılar boşa çıkarıldı.” dedi. Bu süreçte Birleşik Metal İş, fabrika önünde basın açıklamaları, salon toplantıları ile işçileri bilgilendiriyor. Bu süreçte istifa eden işçiler tek tek geri gelip sendikaya üye oluyorlar. İşçiler; patronlar nasıl ki kimsenin karışmadığı keyfi düzenlerinden vazgeçmek istemiyorlarsa, bizde onurlu ekmek davamızdan vazgeçmeyeceğiz ve Birleşik

Metal-İş Sendikasında örgütlenmeye sonuna kadar devam edeceğiz diyorlar. Kayseri merkez, tutucu, milliyetçi duyguların ağır bastığı bir şehirdir. DİSK’e bağlı hiçbir sendikanın Kayseri şehir merkezinde örgütlü bir yapısı yok. BMİS bu şehirde önemli bir başarıya imza attı. Rasim Gündal BMİS olarak “Örgütlenmelerde, işçilerin göz, deri rengine, ırk, mezhep farkına, siyasal yapısına bakmaksızın sınıf temelinde yaklaşarak örgütleme yapıyoruz. Kayseri’de de böyle davranarak başardık.” dedi. 22.03.2012 Yeni işçi Dünyası/Mersin

Nisan 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

CEHA İşçileri Kararlı bir Mücadele sonucu Sendikalaştı

9


Tedaş İşçileri Direnişe Devam Ediyor T

edaş işçileri yaklaşık bir aydır devam ettikleri direniş mücadelesine devam ediyorlar. Şimdiye kadar iki defa “kaldırımı işgal ettikleri” gerekçesiyle gözaltına alınan ve direniş çadırları sökülen işçiler kararlılıklarını bir kez daha ÇEAŞ önünde dile getirdiler. Çukurova Elektrik AŞ’ne(ÇEAŞ) bağlı olan Toroslar Elektrik Dağıtım AŞ (TEDAŞ)bünyesinde taşeron olarak çalışan ve Enerji Sen’e üye olup aylardır alamadıkları maaşlarını almak istedikleri için işlerine son verilen işçiler, aileleriyle birlikte ÇEAŞ önünde bir basın açıklaması yaptılar. İşçilerin işten atılmasının bir hukuksuzluk olduğu belirtilen açıklamada Tedaş yöneticisi Mahmut Nimet Dalkır’a yönelik şunlar söylendi: “Sesimizi bütün Adana halkı ve tüm Türkiye duydu ama Toroslar AŞ efendisi sayın Mahmut Nimet Dalkır duymadı.” Direniş mücadelesi için ise

şunlar söylendi: “Bizler biliyoruz ki direniş çadırımıza yapılan saldırıların arkasında yine Toroslar AŞ’nin efendisi var. Bizlere uygulanan cezalarla, çalışan işçilere yönelik olarak ben sizi atarsam kapı önlerinde direniş yapmayın, yaparsanız para cezası kestiririm diyerek direk tepelerinde ölüme

yollanan, keyfi cezalarla maaşları kesilen, boş senetlere imza atan taşeron enerji işçilerine gözdağı veriliyor.” Sı k sı k “Biz Hak lıy ız Biz Kazanacağız”, “Direne Direne Kazanacağız”, “Yaşasın Sınıf Dayanışması” vb. sloganların atıldığı açıklama sonrasında işçiler

Tedaş yöneticisi Mahmut Nimet Dalkır ile bir görüşme yapmak istediler. Fakat işçilerin bu isteği “toplantı var” denilerek geri çevrildi. Anlaşılacağı üzere Mahmut Dalkır işçilerle görüşmek istemediği için bahane uyduruyor. Bunun üzerine işçiler incelemesi için Mahmut Dalkır’a verilmek üzere güvenlik görevlilerine bir İş Kanunu kitapçığı ve Bölge Çalışma Müdürlüğü müfettişlerinin işçilerin işten haksız yere atılması ile ilgili hazırladığı raporu gönderdiler. Ardından işçiler, 4+4+4 eğitim sistemini protesto etmek için Ankara’da düzenlenen mitinge gitmek isterken polislerce geri çevrilen ve bir gece boyunca gözaltında tutulan KESK’liler için düzenlenen oturma eylemine katıldılar. 28.03.2012 Yeni İşçi Dünyası/Adana

Tedaş İşçileri İş ve Ekmek Mücadelesinde

Nisan 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

A

10

d a na Ted a ş’a (Torosla r Elektrik Dağıtım A.Ş) bağlı bir taşeron şirket bünyesinde, elektrik açma kapama bölümünde çalışan işçiler, 20 gün önce EnerjiSen Sendikasına üye oldukları için işten atıldılar. Ve o günden bu yana da, toplam 23 işçi işlerine geri dönebilmek için işletme önünde direniyorlar. Şimdiye dek zaman zaman işveren ve polisle karşı karşıya gelen işçiler yılmadan direnmeye devam ettiler. Son olarak 23 Mart Cuma günü polis, işçilerin güneşten korunmak için açtığı şemsiyeleri kaldırmaları ve dağılmaları için önce işçileri uyardı. Yaptıklarının kanunsuz olduğu, kaldırımı işgal edip yayaların geçişini engelledikleri, haklarını hukuk yoluyla almaları gerektiği vb. bir sürü nutuk attıktan sonra, işçileri, şemsiyelerini söküp evlerine dönmelerini söyledi, aksi halde yasal işlem başlatmakla tehdit etti. Ardından şemsiyelerini kaldırmak istemeyen işçiler polis otobüslerine bindirilip Emniyet Müdürlüğüne götürdüler. O esnada işçilerin yanında bulunan gazetemiz muhabiri bir arkadaşımız da, haber yapmak amacıyla orada bulunmasına karşın işçilerle birlikte gözaltına alındı. Bu arada işçilerin kullandıkları tabureler, şemsiyeler vb. eşyaları zabıta ekipleri tarafından

sökülerek el konuldu. Emniyet Müdürlüğünde işçilerin tek tek kimlik bilgileri alınarak fotoğrafları çekildi. Direnişlerinin “kanunsuz” olduğu tekrar hatırlatıldıktan sonra, dört işçiye Kabahatler Kanunu gereğince 83’er TL’lik ceza kesildi ve tutanak tutulduktan ve adli tıp muayenesinden sonra, işçiler serbest bırakıldılar. Polis müdahalesini ve kesilen para cezalarını protesto etmek amacıyla, aynı gün akşam saat 18.00’da İnönü Parkı’nda bir basın açıklaması düzenlendi. Yaklaşık

200 kişinin katıldığı basın açıklamasında şunlar söylendi: “19 gündür işletme önünde direniyoruz. Ama nedense bugün direnişimizin hukuksuz olduğuna karar verildi. Biz ekmeğimizi, işimizi geri almanın mücadelesini veriyoruz. İşimizi geri istiyoruz. Evimize ekmek götürmek istiyoruz. Sendikamızın Tedaş’ta tanınmasını istiyoruz. Bugün gözaltına alındık ve dört arkadaşımıza Kabahatler Kanunu’na muhalefetten ceza kesildi. Şimdi biz soruyoruz; İş güvenliğimiz olmadan çalışıyoruz, maaşımızı 3 aydır

alamıyoruz ve sendikalı olmak istediğimiz için işten atılıyoruz. Bunların kabahatlisi kim?” İşçilerin kararlılıkla sürdürdükleri bu mücadele iş ve ekmek mücadelesidir. İşverenler, kolluk kuvvetleri aracılığıyla, bu tür tacizlerle işçileri yıldırmaya, korkutmaya çalışıyorlar. Bu tutuma en güzel yanıtı ise işçiler sloganlarıyla veriyorlar. “Biz Haklıyız, Biz Kazanacağız!” “Direne Direne Kazanacağız!” “Baskılar Bizi Yıldıramaz!” 23.03.2012 Yeni İşçi Dünyası/Adana


Türk- İş’ten Adana 8 Mart Anması 8

Mart bu yıl Adana’da birçok farklı etkinlikle anıldı. 8 Mart günü ilk etkinlik Türk- İş tarafından gerçekleştirildi. “8 Mart Dünya Kadınlar Günü ve İş Sağlığı ve Güvenliği Semineri” başlığıyla düzenlenen seminer adından da anlaşılacağı üzere iki gündemli bir seminerdi. İlk bölüm 8 Mart’a ayrılmıştı. Seminer programının anlatıldığı kısa giriş konuşmasından sonra istiklal marşı okundu. Ardından, Türk- İş Genel Eğitim Sekreteri Ramazan Ağar uzun bir açış konuşması yaptı. Öncelikle iş sağlığı ve güvenliğine değindi. 2010 yılında gerçekleşmiş iş kazaları ve meslek hastalıkları konusunda istatistiki bilgi verdi. Buna göre: “2010 yılı SGK istatistiklerine göre, 62. 903 iş kazası, 533 meslek hastalığı olgusu meydana gelmiş, bunların 1.454’ü ölümle sonuçlanmıştır. İş kazaları sonucu 1.976, meslek hastalıkları sonucu 109 kişi olmak üzere 2.085 kişi ise sürekli iş göremez hale gelmiştir.” Devamında ise şunlar söylendi: “Ülkemizde SGK verilerinin sadece sigortalıları kapsadığı, sigortalıların sayısının da yaklaşık 10 milyon kişi olduğu, buna karşılık toplam istihdamın yaklaşık 22,5

milyon kişi olduğu düşünülürse, gerçekte iş kazaları ve buna bağlı olarak ölümlerin, meslek hastalıklarının çok daha fazla olduğu anlaşılmaktadır.” Kadın işçilerin, iş yaşamlarındaki sorunlara da değinilen açıklamada şunlar söylendi: “Kadının işgücü piyasasına katılımının önündeki en büyük engellerden biri olan bakım hizmetlerinin kadının sorumluluğundan alınması için devlet, işçi ve işveren işbirliği yapmalıdır. Çocukların güvenilir, kaliteli ve ücretsiz kreş ve bakım yurtlarında bakımı sağlanmalıdır. Kreş ve bakım yurdu açma kriteri sadece kadın işçi sayısına bağlanmamalıdır.” Devamında ise kayıt dışı istihdamın kadın işçileri üzerindeki etkileri, kadınla-

rın eğitim düzeyleri, aile içindeki rolleri üzerine değinildi. Ramazan Ağar’ın konuşmasının ardından Türk- İş Kadın İçiler Uzmanı Hülya Uzuner, toplumsal cinsiyet eşitsizliği, kadınların çalışma hayatlarında karşılaştıkları sorunlar, yasalarda kadınların durumu, kadınların sendikalara katılımı konusundaki sorunlar, kadına yönelik şiddet; şiddetin türleri ve nedenleri başlıkları altında bir sunum gerçekleştirdi. Çalışma hayatında kadınların karşılaştıkları sorunlara örnek olarak şunlar gösterildi: “Kayıt dışı istihdam, ayrımcılık, hane içi işlerde cinsiyetçi görev dağılımı, çocuk sahibi olmak, cinsiyete dayalı ayrımcılık, ergonomi, kreş ve ebeveyn izni, gece ve vardiya usulü çalışma,

hamilelik ve doğum izni, eğitim, cinsel istismar, esnek çalışma.” Son olarak İÜ Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı öğretim görevlisi Ayşegül Tözeren Aile Planlaması ve Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklar başlığı altında bir sunum yaptı. Aile planlamasının ne anlama geldiği, cinsel yolla bulaşan hastalıklar ve bu hastalıklardan korunma ve tedavi yöntemleri hakkında bilgi verdi. Salondaki erkekler bu bölümün başında salondan çıktılar ve bu konu sadece kadınları ilgilendiriyormuş gibi, kadınları, aile planlaması ve cinsel hastalıklar hakkında bilgi edinmeleri için baş başa bıraktılar. Bu bölüm, kadınların sordukları soruların yanıtlanmasının ardından sonlandırıldı. Seminerin ikinci bölümü olan İş Sağlığı ve Güvenliği bölümüne 8 Mart hazırlıklarımız olması nedeniyle katılamadık. Seminere katılım yüksek oldu. Fakat böylesine önemli iki gündemin bir güne sığdırılmaya çalışılması olumsuzdu. Üstelik seminerin, 8 Mart gibi bir güne denk getirilmesi de, mevcut halinden daha yüksek bir katılımı engellemiş oldu. 10.03.2012

A

dana Hacı Sabancı Organize Sanayi Bölgesi’nde bulunan Tek Gıda-İş’e bağlı Amylum Nişasta fabrikası işçileri, 24 gündür fabrika önünde grev yapıyorlar. Tek Gıda-İş ile Amylum Nişasta fabrikası arasında 70 işçiyi kapsayan ve 11 aydır devam

eden toplu iş sözleşmesi görüşmelerinden bir sonuç çıkmadı ve bunun üzerine sendika ve işçiler grev yapma kararı aldılar. 24 gün önce “Bu İş Yerinde Grev Vardır” pankar t larını asara k greve başladılar. Bugüne kadar, çeşitli sendika-

lardan ve demokratik kitle örgütlerinden grevdeki işçilere ziyaret gerçekleştirildi. Son olarak 28 Mart günü Tez Koop-İş Sendikası yöneticileri ve sendikaya bağlı yaklaşık otuz kadar işçi, grevdeki işçileri ziyaret ettiler. Tek Gıda-İş Adana 1 Nolu Şube

Başkanı Ayhan Aydoğdu kısa bir konuşma yaptı. Öncelikle ziyarete gelen Tez Koop-İş Sendikası yönetici ve çalışanlarını selamlayan Ayhan Aydoğdu, grev mücadelesinde kararlı olduklarını ve haklarını alana kadar greve devam edeceklerini söyledi. Ardından söz alan Tez Koop-İş Adana Şube İdari Sekreteri Halil İbrahim Bebe, grevdeki işçileri selamladı. Tez Koop-İş Sendikası ile Tek Gıda-İş Sendikasının kardeş sendikalar olduğunu söyledi. Ardından Amylum Nişasta işçilerinin grevini desteklediklerini ve mücadele sonuçlanıncaya kadar yanlarında olacaklarını söyledi. Konuşmaların ardından, kısa bir canlı müzik dinletisi yapıldı. Sonrasında ise işçiler kol kola girip halaylar çektiler. Son olarak hatıra fotoğrafı çektirildi. Biz de Yeni İşçi Dünyası Şubat sayısının dağıtımını yaptık. 28.03.2012 Yeni İşçi Dünyası/Adana

Nisan 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

Amylum Grevin 24. Gününde

11


Türk Metal’de Çözülüş Sürüyor… B

osch işçilerinin sarı, gerici, faşist Türk Meta l Send i kası’nda n isti fa ederek, Birleşik Metal İşçileri Sendikası’na (BMİS) geçmeleri ile buz kırıldı, yol açıldı. Bosch işçilerinin ardından, Bosch Rexroth fabrikası işçileri, Bosch Fren Sistemleri fabrikası işçileri, Türk Metal’den istifa ederek BMİS’na üye oldu. Bu g ü nde (02 .0 4) G ebz e Organize Sanayi Bölgesinde kurulu bulunan Cengiz Makine işçileri BMİS’na geçiş yaptı.

Sabah saat 08.00’de gece vardiyasından çıkan işçileri BMİS Gebze Şube yöneticileri, BMİS Genel Sekreteri, Genel Örgütlenme sekreteri, 1 ve 2 No’lu Şube yöneticileri, temsilciler ve üyeler karşıladı. Fabrika önüne gelen az sayıda Türk Metal üyesi, olan biteni sessizce seyretmekle yetindi. Cengiz Makine işçileri alkışlarla, “Yaşasın işçilerin birliği!, İnadına sendika, inadına DİSK!, Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz!” sloganları ile karşılandı. İşçiler de, alkış

ve sloganlara; “Sarı sendika istemiyoruz!” sloganı ile cevap verdi. İşçiler sendikanın ayarladığı servislere binerek şube binasına gittiler. Şube’de Türk Metal’den istifa ederek BMİS’na üye oldular. 16.00-24.00 vardiyasında çalışan işçiler sabah saatlerinde şubeye gelerek üyelik işlemlerini yaptılar. Sabah vardiyasından çıkacak işçileri karşılamak üzere, saat 16.00’ya doğru tekrar Cengiz Makine önüne gidildi. Vardiyadan çıkan işçiler alkışlarla, sloganlarla

karşılandı. İşçiler sendikanın tuttuğu servislere binerek şube binasına gittiler. Burada sendikaya üye oldular. Cengiz Makine’de 430 işçi çalışıyor. İşçilerin büyük bir çoğunluğu (% 85) BMİS’na geçiş yaptı. Cengiz Makine işçileri ile dayanışmak için bizler de BMİS üyeleri ile birlikte fabrika önündeydik. Sarı sendikayı tamamen mezara gömmek için iş başına! Yaşasın sınıf dayanışması! 02.04.2012

“Kıdem tazminatı hakkında ne düşünüyoruz?” başlıklı yazı üzerine Mart sayımızda yayınladığımız “Kıdem tazminatı hakkında ne düşünüyoruz?” başlıklı eleştiri yazısına takındığımız tavrı yayınlıyoruz. Yeni İşçi Dünyası.

Nisan 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

Y

12

eni İşçi Dünyası’nın Mart sayısında, “Kıdem tazminatı hakkında ne düşünüyoruz?” başlıklı bir okurumuzun eleştiri yazısını yayınladık. Bu yazımızda okurumuzun eleştiri yazısına cevap vereceğiz. Okurlarımızın gazetemizde yayınlanan yazılarla ilgili eleştirilerini kaleme almalarını olumlu buluyor, tartışmanın bizi ilerlettiğini düşünüyoruz. Yeni İşçi Dünyası’nın değişik sayılarında kıdem tazminatı ile ilgili yayınlanan yazılarda, kıdem tazminatının kazanılmış bir hak olduğu, bu hakkın kullanılması, savunulması gerektiği ortaya konuldu. Okurumuzun atıfta bulunduğu Hükümetin “Ulusal İstihdam Stratejisi” belgesinin eleştirildiği Temmuz 2011 tarihli sayımızda, “61. Hükümet programı yeni bir saldırı dalgası: Kıdem tazminatı, esnek çalışma ve bölgesel asgari ücret” başlıklı yazıda; Kıdem Tazminatı Fonu’nun, “Ulusal İstihdam Stratejisi” belgesine göre hak kayıpları ortaya konulmakta, Fon’un aynı İşsizlik Sigortası Fonu’nda olduğu gibi amaç dışı kullanılmasına, patronların çıkarları için kullanılmasına karşı çıkılmakta, işçi sınıfının kazanılmış haklarını savunma çağrısı yapılmaktadır. Okurumuz, kıdem tazminatı üzerine tartışma yürütüldüğünü, tartışma devam ederken, tartışma sonuçlandırılmadan, tartışmaya nokta koyan bir görüşün, herhangi bir açıklama yapılmadan

yayınlanmasını eleştirmekte, bu tavrı yöntem açısından doğru bulmamaktadır. Yeni İşçi Dünyası sayfaları üzerinden kıdem tazminatı üzerine herhangi bir tartışma yürütülmedi. Konu üzerine yayınlanan yazılarda kıdem tazminatı hakkının savunulması gerektiği ortaya konulmuş, kazanılmış hakkı savunma çağrısı yapılmıştır. Şubat sayımızda yayınlanan “Kıdem tazminatı üzerine biraz daha” başlıklı yazıda, kıdem tazminatı hakkını nasıl savunmamız gerektiği düşüncesi ilerletilerek, kazanılmış hakları koruyarak Kıdem Tazminatı Fonu’nu işçi sınıfının savunması gerektiği düşüncesi ortaya konulmuştur. Bu tavır, yürüyen tartışmaya nokta koyma tavrı değil, tam tersine bu konuda tavrımızın ilerletilmesidir. Okurumuz, var olan uygulamaya göre Kıdem Tazminatı Fonu’nu işçi sınıfı açısından daha yararlı olduğu genel düşüncesine katılıyor. Ardından şöyle devam ediyor: “Ancak “AKP’nin ne yapacağını bilmiyoruz, nasıl bir yasa olacağını bilmiyoruz, bekleyip görelim ama biz işçiler şu talepler için mücadele edelim” şeklinde özetleyebileceğim görüşler ile hemfikir olmadığımı belirtmek istiyorum.” (Yeni İşçi Dünyası Mart sayfa 12) Okurumuzun bizim pozisyonumuz olarak özetleyip aktardığı, katılmadığını belirttiği tavır bizim tavrımız değil. “Kıdem tazminatı üzerine biraz daha” başlıklı

yazıda, AKP hükümetinin bu konuda ne yapmak istediği ile ilgili olarak tek bir cümle, tek bir kelime yoktur. Yazıda; andaki uygulama ortaya konulmakta, gerekçeler ortaya konularak neden ve niçin Kıdem Tazminatı Fonu düşüncesini savunmamız gerektiği ortaya konulmaktadır. Okurumuz bizim adımıza hayali bir tavır üretiyor. Bu tavrı bize mal edip ardından eleştiriyor. Bu tartışma yöntemi yanlış bir tartışma yöntemidir. Tartışmada kullanılmaması gereken bir yöntemdir. Yazımız ortadadır. Okurumuz yazıda neyi yanlış görüyorsa, alıntı yapmalı, alıntıda yanlış bulduğu düşünceyi, tavrı eleştirmelidir. Devam eden okurumuz, konu hakkında tavrımızı kendisine göre yorumlamaya devam etmekte; “anayasa referandumunda gördüğümüz “yetmez ama evet” misali, kıdem tazminatı savunuluyor. Önümüze getirilen hali ile kıdem fonu savunulamaz.” Demektedir. Okurumuz bizi AKP’nin istediği Kıdem Tazminatı Fonu’nu savunmak ile eleştiriyor. Böyle düşündüğü için de bizi “AKP hükümetinin yedeğine düşmek” ile suçluyor. Okurumuz yine kendi kafasında bir pozisyon imal etmekte, bu pozisyonu bize mal ederek eleştirmektedir. Belirtmekte yine fayda var. Kötü bir tartışma yöntemi! Okurumuz, bizim AKP’nin istediği biçimi ile Kıdem Tazminatı Fonu’nu savunduğumuzu ispatlayamaz.

“Kıdem tazminatı üzerine biraz daha” başlıklı yazımızda, neden ve niçin Kıdem Tazminatı Fonu düşüncesini savunmamız gerektiği –AKP’nin ne yapmak istediğinden bağımsız olarak- ortaya konulmaktadır. Bu yazıda: Hiçbir hak kaybına uğramadan, Fon’un işçiler tarafından yönetilmesi ve denetlenmesi, Fon yönetmeliği çıktıktan sonra kazanılmış kıdemin işçilere ödenmesi, sonrası için bir yıllık çalışma karşılığı bir aylık brüt ücretin fona devredilmesi, bu aylık brüt ücrete bir yıl içinde işçiye ödenen sosyal haklarında eklenmesi, işçinin istediği zaman fondan kıdemini alması gerektiği, Fon’un hiçbir şekilde amaç dışı kullanılmaması gerektiği vb. ortaya konulmaktadır. Ardından şu çağrı yapılmaktadır: “Biz işçilerin ve işçi örgütlerinin mücadelesini bu temelde yürütmesi gerekmektedir.” (Yeni İşçi Dünyası Şubat sayısı sayfa 3) G ör ü le c e ğ i ü z ere K ıdem Tazminatı Fonunu AKP’nin istediği biçimde değil, yukarıda kısaca özetlediğimiz talepler temelinde savunuyoruz. Bu taleplerin ya da Fonu bu şekilde savunmamız gerektiği talebi, hükümetin kazanılmış hakkı budayarak fona devretme planının karşısında olduğu bizim açımızdan açıktır. Bir kez daha vurguluyalım: Kazanılmış haklarımızı koruyarak, yeni haklar alma mücadelemizi büyüteceğiz! 07.04.2012


ONBİNLER KADIKÖY’E AKTI! A

levi Derneklerinin çağrısıyla bir araya gelen onbinlerce kişi, Sivas davasının “zaman aşımı” gerekçesi ile düşürülmesini protesto etti. 31 Mart Cumartesi günü Pir Sultan Abdal Kültür Derneği, Alevi Bektaşi Federasyonu, Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı, Alevi Kültür Derneği ve Av r upa A lev i Bi rl i k ler i Konfederasyonu’nun çağrısıyla bir araya gelen onbinlerce kişi zaman aşımını protesto etmek için Kadıköy’e aktı. Yürüyüş ve mitinge birçok parti, dernek, grup ve siyasi dergi çevresi katıldı. Yürüyüşler alana giden dört koldan yapıldı. Tepe Nautilus, Haydarpaşa Numune Hastenesi , Et Balık Kurumu ve Altı Yol kısmından yürünüldü. Şehir dışından mitinge katılan kitle Altıyol kolundan alana giriş yaptı. Diğer kollar ile karşılaştırıldığında katılımın en az olduğu kol bu koldu. Yürüyüşün en kalabalık kolu ise Tepe Nautilus ve Haydarpaşa Numune Hastanesi önünden gelen kitleydi. Yürüyüş ve mitingte, “Sivası unutma, unutturma!, Sivası yakanlar AKP’yi kuranlar!, “Gün gelecek devran dönecek AKP halka hesap verecek!, Katil devlet hesap verecek!, “Dün Maraşta, bugün Sivas’ta çözüm faşizme karşı savaşta!, Sivas’ın katili faşist T.C devleti!” vb. sloganları atıldı.

Alanda toplanan kitle hep bir ağızdan “Sivasın ışığı sönmeyecek!, Katil devlet hesap verecek!, İnsanlık suçunda zaman aşımı olmaz!, “Faşizme karşı omuz omuza!” sloganları atıldı. Onbinlerin alanda toplanmasının ardından Alevi Dernekleri Başkanları konuşma yaptılar. Program Onur A k ın, Pınar Aydınlar (Sağ), Sabahat Akkiraz ve Gülcihan Koç türkülerini okuduktan sonra 1 Mayıs çağrısıyla sona erdi. YDİ Çağrı olarak yürüyüşte kortej kurmadık. Yürüyüşün dört kolunda çalışanlarımız ve okurlarımız yoğun bir şekilde yayın satışı yaptılar. Okurlarımızın bir bölümü Erzincanlılar Derneği kortejinde flamalarımızla yürüdü. Yürüş ve miting alanında; “Dün Maraş’ta bugün Sivas’ta, çözüm faşizme karşı savaşta!, Zam, zulüm, işkence, işte Faşist T.C!, Katil devlet hesap verecek!, Sivas’ın katili faşist T.C devleti!” sloganlarını haykırdık. Biz Kimiz? Broşürüne yoğun bir ilgi vardı. Dergi, gazete satışı sırasında arkadaşlarımız sürekli olarak Sivas’ı yakanların gerçekte dinci faşistler olduğunu ve devletin de bu katliama seyirci kaldığını vurguladılar. Sivas’ın hesabının devrimle sorulacağını anlattılar. Sivas katliamının hesabı devrimle sorulacak! 01.04.2012

2 Temmuz 1993 yılında, Pir Sultan’ı anma şenliklerine katılan sanatçı, yazar, müzisyen, aydınların kaldığı Madımak Oteline dinci faşistler devlet gözetiminde saldırmış, 35 k işi yak ılarak katledilmişti. Zaman aşımından düşen Sivas davası, 21 Ekim 1993’te başladı. Davada 131 sanık yargılandı. İlk karar 26 Aralık 1994’te verildi. 22 kişiye 15 yıl, 3 kişiye 10 yıl, 52 kişiye 3 yıl, 1 kişiye 5 yıl, 3 kişiye 2 yıl hapis cezası verildi. 22 kişi beraat etti. DGM’nin kararının temyiz incelemesini yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesi 30 Eylül 1996 günü 11 kişinin cezasını onadı, geri kalan sanıkların cezasını bozdu. Bozma kararının ardından yapılan yargılamada, 28 Kasım 1996’da Ankara

1 No’lu DGM 33 kişiye idam, 4 kişiye 20 yıl, 27 kişiye 7 yıl 6 ay, 10 kişiye 3 yıl, 1 kişiye 15 yıl, 2 kişiye 5 yıl, 1 kişiye 2 yıl hapis cezası verdi. 14 kişi beraat etti. 6 firari sanığın dosyası ayrıldı. Bu kararın temyiz incelemesini yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesi 14 Aralık 1998’de kısmen bozma kararı verdi. Yeniden yargılama sonrasında 16 Haziran 2000’de Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi 9 kişiye 7 yıl 6 ay hapis, 1 kişiye 5 yıl hapis, 4 kişiye 20 yıl ağır hapis, 1 kişiye 15 yıl hapis cezası verirken 33 kişiye idam cezasını tekrarladı. 2 firari sanık hakkındaki dosya ise ayrıldı. 2002’de idam kalktığından idam cezaları müebbet hapse çevrildi. Zamanaşımına neden olan firarlar davalar sürerken yaşandı.

1994’te tutuksuz yargılanmak için serbest bırakılan sanıklardan 9’u firar etti. Birçoğu Almanya’ya kaçtı. 10 Temmuz 2011’de davanın en önemli sanıklardan olan Cafer Erçakmak’ın Sivas’ta kalp krizinden öldüğü ortaya çıtı. Katliamın en önemli sanıklarından biri olan Cafer Erçakmak’ı devlet 18 yıl –siz bulmak istemedi diye okuyun- bulamadı!! 19 yıl sonra, Sivas davası zaman aşımı gerekçe gösterilerek düşürüldü. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, 13 Mart günü Madımak katliamı sanıklarından olan, ancak yakalanmayan 7 kişinin yargılandığı davada son kararını verdi. Mahkeme, “Anayasal düzeni zorla değiştirmeye kalkışma suçuna iştirak” suçundan

yargılanan Şevket Erdoğan, Köksal Koçak, İhsan Çakmak, Hakan Karaca ve Nemci Karaömeroğlu hakkındaki davaların 15 yıllık zamanaşımı süresinin 2 Temmuz 2008’de dolduğunu belirterek, davanın “zamanaşımı nedeniyle düşürülmesi”, Cafer Erçakmak ve Yılmaz Bağ’ın ise ölmüş olmalarından dolayı davalarının düşürülmesine karar verdi. B a ş b a k a n R e c e p Tay y i p Erdoğan’ın mahkemenin kararını; “milletimiz, ülkemiz için hayırlı olsun” şeklinde yorumlaması utanç vericidir. Mahkeme kararında hayırlı olacak hiçbir şey yoktur! Za ma n aşı mı kararı nı ve Başbakan’ın tavrını şöyle özetlemek mümkün: “Alevi yakarsanız zaman aşımından, Ermeni öldü-

Nisan 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

Sivas Katliamını Unutma, Unutturma!

13


rürseniz delil yetersizliğinden, Kürt öldürürseniz kahramanlıktan cezasız kurtulursunuz bu ülkede.” (Radikal, 14.0.2012) Bu karar aynı zamanda katliamda rolü olan devletin aklanmasıdır da. Ulusal harekete, hak arayana, devrimcilere, komünistlere vb. şahin kesilen devlet; 2 Temmuz’da saatlerce ortalıkta

görünmemişti! Türk ulusu dışında, ulus ve milliyetleri yok sayma, İslamın Sünni yorumu dışında diğer inançları yok sayma, Müslüman olmayan diğer milliyet ve inançları yok sayma, asimilasyon, inkar ve imha siyaseti temelinde yükselen TC devleti işçilerin, emekçilerin düşmanı bir devlettir.

Herhangi bir etnik gruba, herhangi bir değişik inanç grubuna, herhangi bir siyasi gruba yönelik olarak yapılan katliamlarda “zaman aşımı” olmamalıdır. Katliama karışanlar er ya da geç hesap verebilmelidir. Sivas katliamında rolü olan devletin kendisini aklaması, katliamı unutturmak istemesi; devletin

niteliği ele alındığında –devlet sermayenin çıkarlarını korumak, kollamak için vardır- anlaşılırdır. Bu devletten başka türlü davranmasını beklemek de abestir. Katliamların hesabı devrimle sorulacak! Sivas katliamını unutmayacağız, unutturmayacağız! 14.03.2012

“İnsanlık suçunda zaman aşımı olmaz!” S

ivas Katliam davasının zaman aşımı gerekçesi ile düşürülmesi, bugün Avcılar’da düzenlenen yürüyüş ve basın açıklaması ile protesto edildi. Marmara Caddesi girişinde toplanan kitle, cadde boyunca yürüdü. Cadde sonunda basın açıklaması yapıldı. Yürüyüş ve

basın açıklaması sırasında; “Sivas’ı unutma, unutturma!, Sivas’ın ışığı sönmeyecek!, Gün gelecek devran dönecek, katiller halka hesap verecek!, Faşizme karşı omuz omuza!, Sivas’ı yakanlar AKP’yi kuranlar!, Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz!, Bu dava divana kalmayacak!, Susma sustukça sıra sana gelecek!, katil dev-

let hesap verecek!” vb. sloganları atıldı. Eyleme; YDİ Çağrı, BDSP, SODAP, ESP, Halkevi, TKP, Emep, EÖC, Partizan, Avcılar kültür Sanat Derneği, Yeşilkent Cem evi, Pir Sultan Abdal kültür derneği katıldı. Açıklama: “Bizler biliyoruz ki

Sivas’ta aydınları, 19 Aralık’ta tutsakları Esenyurt’ta işçileri yakan el aynı eldir. Bizler bu katliama katılanların ve sorumluların açığa çıkartılmasını ve cezalandırılmasını talep ediyoruz.” Denildi. Açıklamadan sonra, şiirler okundu, türküler söylendi. 17.03.2012

Nisan 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

Nükleer Karşıtları Fukuşima Felaketinde Ölenleri Denize Çiçek Atarak Andılar

14

Mersin Nükleer Karşıtı Platform (NKP) üyeleri, Japonya'da geçen yıl meydana gelen Fukuşima Nükleer Santral felaketinin birinci yıldönümünde eylem yaparak, kazada yaşamlarını yitirenleri andı. 10 Mart Cumartesi saat 13.00’de, Atatürk Caddesi üzerindeki Ulu Cami meydanında toplanan nükleer karşıtları, "Nükleere Hayır!, Genel izleyici olma!, Akkuyu Fukuşima olmasın!" yazan pankartlar açtılar. Bazı katılımcıların temsili kefen giydiği, bazılarının yüzlerine maske taktıkları eyleme, KESK'e bağlı Tarım Orkam Sen Genel Başkanı Metin Vuranok ve Greenpeace örgütü ile kendilerini 'Mersin Vosvos' olarak adlandıran ve eski volkswagen otomobilleriyle katılan grup da destek verdi. Alkışlar, ıslıklar ve zılgıtlarla nükleer santralleri protesto eden eylemciler, Mersin Çevre Dostları Derneği Başkanı Suna Kılıççı'nın

çaldığı akordeon eşliğinde ş a r k ı söyledi. Ellerinde 'Nük leer hay ı r teşek kü rler', 'Radyoaktif limon istem i y o r u z ', 'A kkuyu Fukuşima olmasın' yazan dövizler taşıyan eylemciler, sık sık 'Nükleere inat yaşasın hayat!", "Akkuyu'da nükleer santral istemiyoruz!" sloganları attı. Cami meydanında bir açıkl a m a y a p a n Me r s i n N K P Dönem Sözcüsü Sabahat Aslan, Japonya'da 11 Mart 2011'de deprem sonrasında meydana gelen Fukuşima Nükleer Santral kazasının nükleer santral felaketine dönüştüğünü, bu felaketin boyutlarının Çernobil nükleer felaketiyle eşdeğer olduğunu belirtti. Fukuşima Nükleer Santral kazası sonrasında Japonya topraklarının yüzde 10'unun radyasyonla kirlendiğini ve bu topraklarda binlerce yıl tarım yapılamayacağını belirten Aslan, "O bölgede yaşayan 300 bin kişinin tahliye edildiğini ve radyasyona maruz kalan insanların gelecekte yüzde 70'inin kansere yakalanma riskinin çok yük-

sek olduğunu biliyoruz. Yaşanan nükleer santral felaketleri, alınan tüm tedbirlere ve güvenlik önlemlerine rağmen kazaların önlenemediğini, bu kazaların radyasyon felaketine dönüşerek insan ve çevre sağlığına ciddi zararlar verdiğini göstermektedir. Güvensiz, kaza riskleri çok yüksek ve pahalı olan nükleer santraller ülkemizin enerji sorununu çözmeyecektir" dedi. D e pre m k u ş a ğ ı nd a o l a n Türkiye'de nükleer santral kurulamayacağının altını çizen Aslan, Mersin'in Gülnar İlçesi Büyükeceli beldesinde yapılması planlanan Akkuyu Nükleer Santrali'nin ise ülkeyi nükleer çöplük deposu haline getireceğini, sağlığı bozacağını, bölgenin tarımına ve turizmine büyük bir darbe vuracağını belirtti. Türkiye'nin nükleer santrale mahkum olmadığını kaydeden Aslan, "Mersin’den hükümete sesleniyoruz, Akkuyu'da nükleer santral yaptırmayacağız. Halkın sesine kulak vererek Akkuyu Nük leer Santral projesinden derhal vazgeçiniz. Akkuyu'nun, Fukuşima olmasına asla izin vermeyeceğiz. Fukuşima Nükleer Santral felaketinde ölenleri saygıyla anıyoruz" diye konuştu. Ta r ı m Ork a m Sen Genel Başkanı Metin Vuranok da yaptığı konuşmada, dünyadaki bütün

nükleer santrallerin birer ölüm makinesi olduğunu öne sürerek, Akdeniz'i ve Akkuyu'yu böyle bir felakete kurban etmek istemediklerini söyledi. Nükleer karşıtları, konuşmaların ardından sloganlar atarak Atatürk Caddesi'nden Balıkçı Barınağı'na doğru y ürüy üşe geçti. Yürüyüş boyunca ıslıklar ve zılgıtlarla nükleer santral istemediklerini dile getiren eylemciler, Atatürk Caddesi'nden Cumhuriyet Meydanı'na geçerek yürüyüşlerine devam etmek istedi. Emniyet güçlerinin, Cumhuriyet Meydanı'na girmelerine izin vermek istememesi üzerine polisle eylemciler arasında kısa süreli tartışma yaşandı. Tartışmanın ardından meydanın yarısına kadar yürüyen nükleer karşıtları, buradan İnönü Bulvarı'na geçerek Atatürk Parkı'na yöneldi. Deniz kenarına ulaşan eylemciler, burada Fukuşima Nükleer Santral felaketinde yaşamını yitirenler için bir dakikalık saygı duruşunda bulundular. Nükleer karşıtları daha sonra felakette yaşamını yitirenler anısına denize çiçekler attılar. Grenpeace üyesi iki eylemcinin bir tekneye çıkarak 'Genel izleyici olma' yazan pankart açtığı eylem, olaysız sona erdi. 11.03.2012 YDİ Çağrı/Mersin


Değişen Türkiye Masalları T

ürkiye’nin değişim rüyasıyla hızlı bir değişim içinde olduğu söylemlerini, küçük bir anekdot ile o pembe balonları patlatmak biz sosyalistlerin görevi olduğunu düşünüyorum. 16 Mart 1978 yılında Beyazıt Meydanı’nda 7 üniversiteli genç katledildi. Kolluk kuvvetlerinin himayesinde faşistlerin göz göre göre katliam yapmaları ve olaydan 8 ile 10 gün önce okul içindeki istihbarat ajanın emniyete bilgi vermesine rağmen ( tıpkı Hrant Dink cinayetinde olduğu gibi) olayla ilgilenilmemiş! Dava zaman aşımına uğramıştı. Zülhot İsot adındaki faşist olayı itiraf etmiş, ama başka fail Lütfi Ak tarafından öldürülmüştü.

16 Mart’ın önemli polis memurlarından Reşat Altay 2007’de Trabzon Emniyet Müdürü’dür. Tesadüfe ba k 1978-2007 ne alaka…? Başbakanlar EcevitErdoğan ne alaka…? 16 Mart’ta bombaları temin eden Abdullah Çatlı, bombaları Çatlıya veren TSK, yani ordu. 16 Mart’taki katliamda Reşat Altay ile Çatlı’nın görüşmeleri, Ülkü Ocakları başkanıyla İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş arasındaki telefon görüşmeleri Susurluk raporunda ortaya çıkıyor. Yani sistemli cinayetler, devletin organize ettiği katliamlara yakın tarihten bir örnek… 16 Mart katliamı yaşananlardan sadece bir tanesi, yaşanan o kadar çok

şey var ki… say say bitmez. Yani Başbakan özür dilemeye başlasa, bir dahaki seçimlere kadar ancak biter, o derece. 2007’de Hrant Dink cinayetinde böyle olmadı mı? Rahip Santaro, Zirve Yayınevi cinayeti vs. gibi katliamlar katliamlar… Zaman aşımıyla katiller, faşistler ödüllendiriliyor, değişim masalları ile insanları uyutmaya çalışıyorlar. Kukla gibi olan, tepkisiz kalan bir halk yaratan sistem, üstüne bir de bu masallarla adeta dalga geçiyor. Roboski katliamıyla, devlet yine vatandaşını katlediyor, ama TSK’ya teşekkür eden bir Başbakan çıkıyor karşımıza, Sivas davası zaman aşımına uğruyor, “karar milletimize hayırlı olsun“ diyen bir

Başbakan çıkıyor karşımıza. E v e t , b i r d e ğ i ş i m v a r. Başbakanlar değişti, katiller değişti, silahlar değişti, sistemli katliamlar değişmedi, hep katliamlar zaman aşımından düşüyor, katil faşistler adeta ödüllendiriliyor. Kahramanlar değişiyor, isimler değişiyor, sadece ölenler ve acı çekenler hep aynı. Acılar, ölümler, katliamlar hep burada… Yanı başımızda… Bu acıları, gözyaşları, katliamları bitirecek olan, karanlık günleri aydınlatacak olan sen, sen nerdesin? 04.04.2012 Eskişehir’den Yeni İşçi Dünyası okuru işçi

Mitinge Gitmek İsteyen KESK’lilere Polis Engeli 28 Mart günü Ankara’da, 4+4+4 eğitim sistemini protesto etmek amacıyla düzenlenen mitinge çeşitli illerden de katılım sağlanmak isteniyordu. Bu amaçla Adana’dan da bir kafile 27 Mart akşamı otobüslerle Ankara’ya doğru hareket etmek istediler. Fakat otoban girişinde kafilenin yolunu kesen polis herkesi gözaltına aldı. Yaklaşık yüz kişi gece boyunca polis evinde tutulduktan sonra 28 Mart günü emniyet müdürlüğüne götürüldüler.

Burada ifadelerinin alınmasından sonra adli tıp kurumunda muayeneleri yapılıp serbest bırakıldılar. Toplumu yakından ilgilendiren böylesi bir konuda, öncelikle eğitimcilerin, tepkilerini dile getirmek için kullanmak istedikleri demokratik hakları, AKP’nin “ileri demokrasi”sine takıldı. Bunun üzerine gün boyu süren eylemler organize edildi. İlk olarak İnönü Parkı’nda geniş katılımlı bir basın açıklaması gerçekleştirildi.

Ardından gözaltındaki kişiler serbest bırakılana kadar oturma eylemi yapılması kararlaştırıldı. Daha sonra gözaltındakilerin muayene için adli tıp kurumuna getirilmeleri üzerine İnönü Parkı’ndan adli tıp kurumuna kadar bir yürüyüş gerçekleştirildi ve oturma eylemine burada devam edildi. Adli tıpa beşer kişilik gruplar halinde getirilen eylemcilerin tümü salıverilene kadar eylem atılan sloganlarla devam ettirildi. Muayeneler

akşam saatlerine kadar sürdü. Adli tıp kurumunu çembere alan polis eylemcilerin kuruma yaklaşmaması için de eylemcilerin karşısına etten bir duvar örmüşlerdi. İki günlük grev kararı alan KESK, 29 Mart günü Adana Büyükşehir Belediyesi önünden AKP il binasına kadar bir yürüyüş gerçekleştirdiler. 29.03.2012 Yeni İşçi Dünyası/Adana

İspanya'da genel greve katılım oranı yüzde 97 İspanya'da hükümetin çıkardığı iş reformuna karşı, ülkenin iki büyük sendikası CC.OO ve UGT'nin çağrısı üzerine yapılan genel greve katılımın yüzde 97'ye ulaştı. Greve katılımın endüstri ve inşaat sektörlerinde etkili oldu. Sendikaların yaptıkları açıklamada genel greve en az katılımın yüzde 57 ile kamu sektörü ve yüzde 40 ile özel sağlık ve bankacılık sektörlerinde olduğu kaydedildi. Ulaşım sektöründe greve katı-

lanların oranının yüzde 90'a ulaştığı ve genel anlamda ülke çapında yüzde 77 oranında bir katılımdan söz edilebileceği ifade edildi. Bu arada hükümet kanadından yapılan açıklamalarda ise genel grevin "normal ve sakin" geçtiği iddia edildi. Genel grevde 174 kişinin gözaltına alındığı, 58'i polis 104 kişinin yaralandığı bildirildi. Katalonya, Bask ve Valencia bölgelerinde polis ile grevciler arasında çatışmaların yaşandığı belirtildi. Endonezyalılar zamları iptal ettirdi

Endonezya'da yapılan gösteriler üzerine parlamento, akaryakıt fiyatlarını yüzde 30 oranında y ükseltecek planı reddetti. Endonezya'da hükümet, petrol fiyatlarındaki artışın, bütçe dengelerini alt üst ettiği gerekçesiyle, sübvansiyonları azaltmayı, böylece a ka r ya k ıt fiyatlarını yüzde 33 oranında artırmayı planlıyordu. Onbinlerce kişinin günler süren gösterilerinin ardından parlamento geri adım attı. Petrol fiyatlarının varili 105 doları geçmesi ve bir ay süreyle de bu seviyeyi koruması halinde, hükümete akarya-

kıta zam yapabilme yetkisi verdi. Oylamanın yapıldığı saatlerde, parlamento binası önünde de 10 bin kişinin katıldığı yeni bir gösteri düzenlendi. Gösteride polisle göstericiler arasında çatışmalar yaşandı. E n d o n e z y a'd a , i ş ç i l e r Meclis'e yürüdü G-20 üyelerinden küresel tekelci kapitalizmin yükselen yıldızlarından Endonezya'da 6 büyük işçi sendikasından binlerce işçi, hükümetin 1 Nisan ve 1 Mayıs'ta yapmayı planladığı petrol, doğal

Nisan 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

DÜNYADAN İŞÇİ HABERLERİ

15


gaz ve elektrik fiyatlarını artırma planına karşı Meclis binasına yürüdü. Meclis ve diğer 'yüksek' devlet kurumlarının yer aldığı kompleksin parmaklıklarını yıkmaya çalışan işçilerle, onlarca zırhlı araçla müdahaleye hazır bekleyen polis kuvvetleri arasında gerginlik yaşadı. 5 bin işçi, Meclis korkuluklarının önünde 2 gün boyunca eylem ve oturma grevi yaptı. İşçiler, bu zamlara cüret ederseniz 'Meclisi başınıza yıkarız' sloganları atarak, 1 Nisan'da yine geleceklerini söyleyerek, eylemlerini bitirdiler. Başkent Jakarta'da, işçilerin, kent yoksullarının, öğrencilerin eylemleri ise bir haftadır, yer yer çatışmalı, barikatlı gösterilerle sürüyor. Endonez ya' da, da ha önce Suharto rejimi 1998'de gaz fiyatlarına büyük bir zam üzerine patlak veren isyanla devrilmişti. 2002′de yine gaz fiyatlarının artırmaya çalışan yeni hükümet, yeni bir isyan dalgası karşısında zamları geri çekmek zorunda kalmıştı. Ürdünlü elektrik işçileri grevde Ürdün’ün en büyük elektrik üretim şirketinde çalışan yaklaşık 1200 işçi 5 Nisan Perşembe günü,

ücret artışı ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi için süresiz greve başladılar. Elektrik İşçileri Sendikası başkanı Ali El Hadid grevin Merkezi Elektrik Üretim Şirketi yönetimi işçilerin ücretlerde ve çalışma koşullarında kapsamlı iyileştirmeye gidilmesi taleplerini kabul edene kadar devam edeceğini açıkladı. Ürdün elektriğinin yarısını üreten ve kontrolü Suudi Arabistan kökenli ACWA Power International şirketinde olan, merkezi Elektrik Üretim Şirketi yetkilileri ise işçilerin ücret taleplerini karşılamanın şirketin 2011 karlarının neredeyse yarısına mal olacağını ileri sürüyor. Şirket birkaç yıl önce yabancı şirketlerin Ürdün enerji piyasasına yatırım yapmasını teşvik etmek için özelleştirilmişti. Bulgaristan: Kurşun madeni işçileri haklarını istiyor Bulgaristan’ın, Kardzhali kentinde bulunan en büyük kurşun madeninde çalışan işçiler, aylardır ödenmeyen ücretlerinin ödenmesi için 5 Nisan Perşembe günü Kardzhali ve Haskovo kentlerini birbirine bağlayan anayolu keserek kent sakinlerinin de katıldığı büyük bir protesto yürüyüşü gerçekleştirdi. İşçiler ücretlerinin ödenmemesi halinde yol kesme eylemlerini 11 Nisan Pazartesi günü başkent Sofya’ya sıçratacaklarını duyurdular. Bulgaristan’da yaklaşık bir aydır el değiştiren birçok özel madende işçi ücretlerinin ödenmemesi maden işçilerinin yaygın

protestolarına neden oluyor. Daha önce de ücretleri aylardır ödenmeyen Gorubso Madan maden işçileri iki hafta süren protesto gösterilerinden sonra Mart ayı sonunda ücretlerini alabilmişlerdi. Almanya'da grevler hedefine ulaştı Alman Federal İçişleri Bakanı Hans-Peter Friedrich tarafından sendika temsilcisi 'Verdi' Başkanı Frank Bsirske ile birlikte, işveren ve işçi temsilcileri ile görüşmeden sonra yapılan açıklamada, yaklaşık 2 milyon kamu çalışanının iki yılda maaşlarına toplam 6,3 oranında zam yapılacağı bildirildi. Yaklaşık 50 saat süren görüşmelerden sonra Verdi üyesi işçilerin daha önce bildirdikleri grevler böylece iptal edildi. Friedrich, temsilciler arasındaki görüşmelerin hızına işaret ederek, 'Bu maraton değil adeta 'ironman' (film kahramanı demir adam) gibiydi.' dedi. Temsilciler arasında yapılan antlaşmaya göre kamu çalışanlarına Mart ayı başından itibaren geçerli olmak üzere önce yüzde 3,5 oranında zam yapılacak. Gelecek yılın Ocak ve Ağustos aylarında da her seferinde ikinci ve üçüncü olarak yüzde 1,4 oranında maaşlar artırılacak. Her ne kadar bu karar Verdi Başkanı Bsirske'nin bir başarısı olarak görülse de işçi temsilcileri, sosyal komponent talebinde başarılı olamadığı için eleştirdiler. Önceki taleplerinde Verdi, çalışanlara en az ayda 200 Avro daha fazla maaş ödenmesini şart koşuyordu. Böylece örneğin tramvay

sürücüleri gibi düşük maaşlı işçilerin ücretleri de tatmin edici ölçüde artırılmış olacaktı. Bu yıl en 5 milyon yolcuya hizmet veren havaalanı çalışanlarına ise bu özel isteğin yarısı sağlanabildi. Böylece havaalanı çalışanları yıllık 600 Avro özel prim alacaklar. Feder a l İç i şler i Ba k a n ı Friedrich, antlaşma kararlarını kendisine bağlı çalışanlar için uygulamaya başlayacağını bildirdi. Friedrich'in verdiği bilgiye göre devlet memurlarına verilecek zamlardan dolayı federal bütçeye yaklaşık 550 milyon Avro ek bir yük gelmiş oldu. Mahalli idareler ise bu yıl 2,2 milyar Avro, bir dahaki yılda yaklaşık 4,3 milyar Avro ek yükün altına girmiş oldu. Özellikle işsizliğin çok olduğu bölgelerde belediyeler sosyal giderlerini temin etmekte ve yüksek oranlara ulaşmış borçlarını ödemekte oldukça büyük sıkıntılar çekiyor. Alman Belediyeler ve mahalli idareler birliği geçen yıl görülen toplam 2,9 milyar Avro bütçe açığından sonra bu yıl yavaş yavaş bir rahatlamanın başladığını ve bütçelerinde az da olsa bir artışın görüldüğünü kaydetti.

Yeni Dünya İçin ÇAĞRI Sahibi ve Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Aziz Özer • Yönetim Yeri ve Adresi: Fatih Mah. Bahçeyolu Cad. Ülbeği İş Merkezi No: 9 Kat: 4 Esenyurt - İstanbul • Tel/Fax: (0212) 620 67 57 • e-mail: mail@yid.ydicagri.org • web: www.yid.ydicagri.org YDİ ÇAĞRI Sayı 156’nin İşçi Özel Sayısı • Nisan 2012 • Fiyatı: Türkiye: 1,00 TL · Türkiye Dışı: 1,00 Avro Baskı: Berdan Matbaacılık Davutpaşa Cad. Güven San. Sit. C Blok No: 215-216-239 Topkapı/İstanbul Tel: (0212) 613 11 12 • Yayın Türü: Yerel Süreli

10.04.2012


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.