Yeni Dünya İçin ÇAĞRI • Özel Sayı • Ocak 2012 • Fiyatı: 1,00 TL
BAŞARMAK ZORUNDAYIZ!
BİMS Merkez Genel Kurulu Yapıldı
Adana’da Kamu Çalışanları Eylemi
Tunus Dersleri
Güvercin Anıldı
Tez Koop – İş Sendikası İstanbul 4 No’lu Şube...
Saya işçileri direnişe geçti…
Emekçiler Torba'ya Girmeyecek!
BAŞARMAK ZORUNDAYIZ! 2012 yılında, 2011 yılında yarıda bıraktığımız görevlerimizi yerine getirerek ilerlemeliyiz!
Ocak 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
T
2
arih bizi bu sömürü cehenneminden kurtulup, özgürlüğün, eşitliğin ve kardeşliğin egemen olduğu bir toplumsal düzeni kurma göreviyle karşı karşıya bırakmıştır. Dünyada ve ülkelerimizde milyonlarca işçi kardeşimizin işsiz kaldığı, milyonlarcasının aç susuz kaldığı, on binlerce insanın patronların karı uğruna iş kazalarında öldüğü, bir o kadarının yaralandığı, haksız savaşların dünyanın birçok yerinde süre gittiği bugünümüzde bu olup bitenlere “insanım” diyen hiç kimsenin sessiz kalmasının mümkün olamayacağını bilmeliyiz. Biz işçiler patronların sömürü sistemlerinin hep böyle gitmeyeceğini biliyoruz. Bu sömürü sisteminin alternatifi vardır. Sömürünün olmadığı, insanların insanca yaşayabileceği, özgürlüğün ve kardeşliğin hüküm sürdüğü bir sistemi Paris Komüncüleri, Rusya işçileri ve emekçileri ve daha birçok ülkenin işçileri kurdular. Evet, işçiler bu iktidarlarını deneyimsizlikler ve birçok yanlış ekonomi ve siyasi politikalar sonucu kaybettiler. Oralarda parti bürokratları kendi çıkarları doğrultusunda yeni sömürü biçimlerini yarattılar. Ama bugün daha zengin deneyimlere sahibiz. Geçmişin yanlışlarından öğrenip, doğrularını kendimize rehber edinerek ileriye doğru koşmasını bilmeliyiz. Patronlar bize kendi sömürücü sistemlerinin bir alternatifi olmadığı yalanını kabul ettirmeye çalışıyorlar. Ama biz biliyoruz ki bu yalana inanmak, onlara köle olarak itaat etme anlamına gelmektedir. Hayır, bin kere hayır! Biz insanın insana kulluğuna karşıyız! Ne kimseye kulluk edeceğiz ne de kimsenin bize kulluk etmesini isteriz. Biz eşitlik ve özgürlükten yanayız, onun için de her daim
mücadele edeceğiz! İyi de eşitliği ve özgürlüğü savunmak yetmez! Savunduklarımızı yaşamla buluşturmak zorundayız. Yani patronların bu sömürü sistemlerinin yerine kendi iktidarımızı kurmak istiyorsak, o zaman kendi örgütümüzü yaratmak, onu güçlendirerek tüm işçileri örgütlemek ve onlarla birlikte bu kahrolası düzeni yerle bir etmek zorundayız. Bu o kadar kolay olmadı, olmayacaktır! “Kendi zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyleri olmayan” biz işçilerin örgütlenmesi gerekmektedir. Biz bugüne kadar yürüttüğümüz örgütlenme çalışmalarında karınca-kararınca bir yol aldık. Ama bu bize yetmez! O sebeple de dedik ki, “2012 yılında, 2011 yılında yarıda bıraktığımız görevlerimizi yerine getirerek ilerlemeliyiz!” Evet, ilerleyebilmek için örgütlülüğümüzü her geçen gün büyütmeliyiz. Bunun için de işçi arkadaşlarımızın örgütsüzlüğüne bir son vermek zorundayız. Sendikalaşmamış bir işyeri bırakmamalıyız. Sendikal örgütlülükle birlikte Bolşevik örgütümüzü de büyütmeliyiz. Biliyoruz ki sendikal örgütlenme esas itibarıyla kendisini var olan sömürücü sistemin yasaları ile sınırlamakta-
dır. Biz bununla yetinemeyiz. Biz ekonomik ve demokratik haklar için de en ön saflarda mücadele vermeli, ama bununla yetinmemeliyiz. Biz işçiler bu mücadeleyi, kendi iktidarımızı kurma mücadelesi ile birleştirmeliyiz. Evet, biz işçiler bugün kendi bağlaşıklarımız olan sınıf ve tabakalarla birleşerek demokratik devrim mücadelemizi zaferle taçlandırmalı ve işçilerin köylülerin devrimci demokratik iktidarını kurmalıyız. Ama devrimi zaferle taçlandırmak için de olmazsa olmaz olan fabrikaları kalelerimiz durumuna getirmek zorundayız. Bu hedefe varmak için geçmişten bu yana çok başarılı bir çalışma yürütebilmiş değiliz. Evet, bu zor ama planlı programlı çalışıldığında ulaşılamayacak bir hedef değildir. Dünya işçi sınıfının tarihi bu hedefe varmanın mümkün olduğunu göstermiştir. Her fabrikayı örgütlemek için ilgili alanlarda fabrika örgütleme komiteleri kurmalıyız. Bu komitelerimiz belirli periyotlarla bir araya gelmeli, yapılan çalışmaları değerlendirmeli ve aksayan yanları değerlendirmeli yeni kararlar alarak bunları yaşamla buluşturmak için daha enerjik bir şekilde çalışmaları yürütmelidir. Fabrikaların örgütlenmesi, “üretimden gelen güç”ün kullanıl-
ması için şartların olgunlaşması demektir. “Sen durunca hayat durur” şiarı bu sebeple söylenmiş olsa gerektir. Sermaye sınıfının iktidarını yıkmak isteyen bir siyasi hareket için fabrikaların örgütlenerek burjuvazinin denetiminden kurtarılması olmazsa olmaz bir yükümlülüktür. Fabrikaların önemli bir bölümü örgütlendiği koşullarda politik genel grevin uygulanmasının şartları da oluşmuş olacaktır. Tabii ki hizmet sektörünün de örgütlenmesi gerekir. Bu sektörün de örgütlenerek burjuvazinin hizmet alanının işlemez hale getirilmesi de önemlidir. Ama işçi sınıfı tarihi göstermiştir ki, işçi sınıfının örgütlenerek üretimden gelen gücüne sahip olunmadan biz işçilerin siyasal iktidarını kurması pek mümkün değildir. Öyleyse 2011 yılında eksik bıraktığımız işi 2012 yılında daha iyi bir şekilde yerine getirmek için yarışmalıyız! Bolşevik işçiler özverili çalışmalarla bunu da başaracaktır. 2017 Ekim’inde Bolşevik devrimin 100. Yılını kutlayacağız. Bu kutlamayı her ülkenin işçileri bağlaşıkları ile birlikte devrimlerini örgütleyerek, “kendi” burjuvalarının iktidarlarını paramparça ederek yerine kendi iktidarlarını kurarak, burjuvazinin egemenliklerine son vererek zaferle taçlandırmalıdırlar. Evet, bu bir “hayal” olarak görülebilir! Ama biz işçiler gerçekleşebilir hayaller kurarak bu hayallerin gerçeğe dönüşmesi için canla başla çalışacağız. Bu çalışmamızla burjuvazinin egemenliğinin sonsuza dek sürmeyeceğini göstermeliyiz, göstereceğiz! Yaşasın devrim ve sosyalizm mücadelemiz! Ka hrolsu n ücret l i kölel i k düzeni! Ya kapitalist barbarlı k ya sosyalizm! 02.01. 2012
Şiarı, “Güvencesizliğe karşı tek güvence örgütlü olmak!” olan, Birleşik Metal İşçileri Sendikası (BMİS), 18. Merkez Genel Kurulu, 16, 17, 18 Aralık tarihlerinde, İstanbul Kartal Titanic otelinde yapıldı. Genel Kurul, yitirilen sendikacıların resimlerinin gösterildiği “yitirdiklerimiz” adlı slayt gösterisi ile başladı. Ardından “Emekçi Elleri” adlı fotoğraf gösterisi izlendi. BMİS’nın tarihini, sendikal mücadelenin gelişimini anlatan, seslendirmesini Rutkay Aziz’in yaptığı “Bugün Dünün Yarınıdır” adlı film gösterildi. Ruhi Su Dostlar Korosu, Ruhi Su’nun sevilen türkülerini seslendirdi. 1 Mayıs marşı, Enternasyonal marşı hep birlikte söylendi. Dünyada ve Türkiye’de ekonomik durum ve sendikal hareket, konulu konferans yapıldı. Konuşmacılar, Aziz Çelik, Prof.Dr. Erinç Yeldan, Fernando Lopes idi. Konuşmacılar ekonomik durum ve sendikal hareket konusunda görüşlerini anlattılar. Edip Akbayram, Çalışma ve Toplum dergisi yayın yönetmeni, Aziz Çelik, Sendika Org, BMİS İzmir Şubesi, Ulusal Kanal, sendikalaşma mücadelesi veren GEA ve Mas-Daf işçileri, Eskişehir, Gebze, Kocaeli şube başkanlarına plaket verildi. Genel Kurul açış konuşmasını Genel Başkan Adnan Serdaroğlu yaptı. İki saate yakın konuşan Adnan Serdaroğlu konuşmasında kısaca şunları söyledi: “Bizim sendikal literatürümüzde öteki diye bir kavram yoktur. Bu nedenle kimseyi dıştalamadık, olumluyu reddetmedik. Felsefemizin manifestosu olarak kaybı kazanca, kötüyü iyiye döndürmenin başlıca görevimiz olduğunu hiçbir zaman unutmadık. Bunu gerçekleştirmek, gelişmiş, çağdaş ve her yönden demokratik bir sendika ve Türkiye yaratmak için üzerimize düşeni ve elimizden geleni yaptık.” “Sendikamız, kriz adlı canavarın ağzına sürekli emekçileri atarak kendini kurtarmaya çalışan bu kör zihniyete rağmen hızlı bir şekilde üye sayısını arttırmakta, büyümektedir. Türkiye’nin en çok örgütlenme çabası içindeki sendikasıdır.” “Kardeşlerim, bilinç başkaldırıyla ortaya çıkar ama başkaldır-
mak, isyan etmek, karşı çıkmak, dayatmalara “hayır” demek söylendiği gibi veya yazıldığı kadar kolay değildir, hiçbir zaman da kolay olmadı. Ama şimdi isyan etme zamanıdır. İnsanlığa, özgürlüklere, emeğe, suya, toprağa saldıranla, her şeyi alınıp satılabilen bir meta haline getiren anlayışa, isyan etme zamanıdır. Vicdanı terbiye edilemeyen sermayenin, işçi sınıfından ‘gülme sırası bizde’ diyerek ucuz bir öç alma atraksiyonu olan apoletli cunta adaleti, son kullanma tarihi geçmiş ekonomik politikalarıyla, otoriter demokrasisiyle, anayasası ve yasaları ile yani hukukuyla, işçi ve toplum karşıtı uygulamalarıyla, işkencesiyle, her zaman galip gelen kötüleriyle, bütün anti demokratik tutum ve anlayışla, toplumsalı parçalayıp, yeni kimlik inşasında sınıf kodlarının dışındaki bir anlayışı zorlayan yapısıyla, hala önümüzde bir engel olarak durmaktadır. Verilen bir önerge ile Genel Kurul Divan Başkanlığına, Maden İş eski Genel Başkanı Mehmet Karaca, yardımcılıklarına Otomobil İş eski Genel Başkanı Celal Özdoğan, Nilgün Soydan, Servet Baykan, İsmail Aykanat seçildi. Konukların konuşması bölümünde şu kişiler konuştu: DİSK Genel Sekreteri Tayfun Görgün, CHP İstanbul Milletvekili, DİSK eski Genel Başkanı Süleyman Çelebi, Saadet Par tisi Genel Başkanı Mustafa Kamalak, İstanbul Bağımsız Millet vekili Levent Tüzel, HAS Parti Genel Başkan Yardımcısı Zeki Kılıçarslan, DİP Genel Başkanı Sungur Savran, TKP adına Mehmet Yavuzhan, İP Genel Başkan Yardımcısı Aslan Kılıç.
Genel Kurula, Belçika, Fransa, Almanya, Macaristan, İtalya, İspanya, Hollanda, Kosova, Kuzey Kıbrıs’tan çeşitli sendikalardan davetlilerin içinde bulunduğu uluslararası delegasyon da katıldı. Avrupa Metal İşçileri Federasyonu FEM, Uluslararası Metal İşçileri federasyonu IMF, Uluslararası Kimya Enerji Maden İşçileri Federasyonu (ICEM), İtalya, Belçika, Fransa, Almanya, Kuzey Kıbrıs’tan katılan sendika temsilcileri konuşma yaptılar. Konukların konuşması bölümünde, Yeni İşçi Dünyası adına bir arkadaşımız kısa bir konuşma yaptı. Konuşmada, Yeni İşçi Dünyası adına Genel Kurul selamlandı. BMİS’nın önceki genel kurullarında aldığı grev fonu kararının hayata geçirilmesi önerildi. En fazla direniş yapan, 21 yıl aradan sonra greve çıkan, BMİS’nın grev fonuna en fazla ihtiyacı olan sendika olduğu dile getirildi. Kapitalizmin kar uğruna doğal dengeyi bozduğu, doğayı katlettiği dile getirilerek, Fukuşima, Çernobil somutunda nükleer enerjinin, nükleer santrallerin insanlık için felaketli sonuçlara yol açtığı vurgulandı. Akkuyu’da, Sinop’ta nükleer santral kurulmak istendiği, Genel Kurul’da nükleer enerjinin, nükleer santrallerin tartışılmasını, nükleer enerjiyi reddeden karar alınmasını önerdi. Kapitalizmi yıkıp sosyalizmi kuracak sınıfın işçi sınıfı olduğunu, çevre mücadelesinin en çok işçi sınıfını ilgilendirdiğini, bu mücadeleye işçi sınıfının önderlik etmesi gerektiğini dile getirdi. Metal İşçileri Birliği (MİB) adına bir kadın işçi konuştu. Kadın işçi,
BMİS “yönetiminde bürokratik anlayışın egemen olduğu, liberal reformist çizginin izlendiği” eleştirisini getirince, divan başkanının müdahalesi ile karşılaştı. Konuşmasını kısa kesmesi, zaman darlığı gerekçe gösterilerek müdahale edildi. Divan Başkanı Mehmet Karaca’nın konuşmacının konuşmasına müdahale etmesi haksızdır. Söz hakkı verilen herkes görüşlerini dile getirme konusunda serbest olmalıdır. Genel Kurul’da düzen partisi temsilcilerine söz verilmesi, konuşmalarına müdahale edilmemesi, onların uzun uzun konuşması durumu ile karşılaştırıldığında, yapılan müdahalenin yanlış olduğu aşikardır. Mali rapor, çalışma raporu 15 gün öncesinden delegelere gönderildiği için okunmadan müzakere edilmesi önergesi kabul edildi. Çalışma Raporu üzerine delegelerin konuşması bölümüne geçildi. Bu bölümde 31 delege, Konya’dan Mahle Mopisan işyerinden temsilci Metin Kılıç, Manisa Schneider Elektrik’ten temsilci Cihan İşçi konuştu. İki temsilci de işyerlerinde sendikalaşma mücadelesi üzerine bilgi verdi. Konuşan delegelerin bir bölümü BMİS’nın eksiklerine dikkat çekerek, sendikanın nasıl bir siyaset izlemesi gerektiğini dile getirerek öneriler getirirken, delegelerin bir bölümü ise mevcut izlenilen siyaseti savundu. Konuşan delegelerin konuşmalarından bazı örnekler: Telat Çelik Kocaeli Şubesi: Kocaeli Şubesi olarak genel merkezde temsil edilme talebimiz oldu. Uygun görülmedi. Koltuk sevdalısı, sendika ağası değilim. Kimsenin adamı olmadım. Verilen görevleri yerine getireceğim Nereye layık görülüyorsam oradayım. Dilek Başıbüyük Gebze Şubesi: Bu Genel Kurul’da kıdem tazminatının kaldırılmak istenmesine karşı genel grev kararı alınmasını istiyorum. Erdoğan Özer 2 No: 2010-2012 grup toplu sözleşme dönemi zorlu geçti. Bazı işletmelerde greve hayır çıktı. Bunun hesabı sorulmadı. Zafer sarhoşluğuna kapılıyoruz. Eksiklerimizle, yanlışlarımızla hesaplaşmadan ileriye doğru gidemeyiz. Kürt sorunu bu ülkede çözülmeden hiçbir temel sorun çözü-
Ocak 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
Birleşik Metal İşçileri Sendikası Merkez Genel Kurulu Yapıldı
3
Ocak 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
4
lemez. Temel meselelere sahip çıkmalıyız. Hopa’da yargılananlara ne kadar sahip çıktık? Genel Kurul’da temel sorunları, sınıfsal sorunları tartışmalı, kararlar almalıyız. Murat Dalgalı Anadolu Şubesi: Grev fonu oluşturalım. Tüzükte yoksa aramızda oluşturalım. Bülent Yılmaz Gebze Şubesi: Genel Kurulumuzu çok güzel bir otelde yapıyoruz. Bu otele verilen bu kadar paranın hesabı verilmek zorundadır. İç örgütlülüğümüz çok zayıf. Temsilcilerin 2 yıllığına değil, 4 yıllığına seçilmesini öneriyorum. Binnur Arslan 1 No: Genç delege arkadaşlarımızın bu kürsüyü kullanmalarını sağlamak için yeterli hazırlık yapmadığımızı görüyorum. Genel merkezin bundan görev çıkarması gerekiyor. Kapitalizme karşı olduğumuzu söylüyoruz. Söylemden öteye gitmediği sürece bu bir anlam ifade etmiyor. Pratikte halkların kardeşliğine yönelik bir çalışmamız yok. Suya sabuna dokunmayan bildiriler geliyor. Bu konuda eğitim seminerleri yapılmalı, gazetede yazılar yazılmalıdır. Kadın sorununda adım atıldı, fakat yeterli değil. Kadına yönelen cinsel saldırılara karşı, “kadının beyanı esastır” ilkesi tüzüğe eklenmelidir. Koltuk kavgası sendikalarda egemen. Şube yönetim kurulları, genel merkez yönetiminde görev alacakların 2 dönemden fazla görev yapmamaları, genç arkadaşların ilerletilmesi, eğitilmesi için adımlar atılmalıdır. Blok liste ile seçimin yapılması demokratik değil. Sendikalar içinde en demokratik olan sendikamızda çarşaf liste ile seçimin yapılmasını istiyorum. Ali Gündüz Gebze Şubesi: 20102012 başarısını bu dönemde göreceğiz. 2012-2014 sözleşmesine bu ruh ile gidersek yenilgiye uğrarız. Ciddi çalışma yapmamız, iç örgütlülüğü sağlamlaştırmamız lazım. İlker Tetik 2 No: Kürt halkının haklı talepleri bastırılıyor. Kürt halkına karşı yapılanlara karşı çıkmalıyız. Halkların kardeşliğine önem verilmelidir. Birleşik mücadele, devrimci demokratik, iktidar seçeneği seçilecek tek yoldur. Sendikamızda sendikal bürokrasi gözden geçirilmeli, tabanın söz ve karar sahibi olması için kurullar işletilmelidir. İsa Akın Eskişehir Şubesi: Bu otel aşırı lüks geldi bana. Kemal Türkler sendika gazetesin çıkarmak için sayar satıcılık yaptı. Hüseyin Turan 1 No: Burada kafa sallayan, şube başkanı, sekreteri ne derse onu yapan bir yapı görüyorum. Üzülüyorum. 8 yıldır görev yapan bir yönetim var. Eksiklikleri, yapamadıkları var. Dayatmacı bir
zihniyet var. Emekli yönetici istemiyorum. Hem emekli maaşı, hem de sendikadan maaş alıyorlar. Sonra sendikayı bırakamıyorlar. Murat Gözlem 2 No: En büyük sorun iç örgütlülükte. Son 4 yılda en büyük eksiklik genel merkez yönetiminin yapamadığı işyeri ziyaretleridir. 4 yılda bir defa gelindi. Ziyaretler iç örgütlülüğü güçlendirir. Hami Baltacı Kocaeli Şube Başkanı: Genel kurul’da geçmişteki ruhtan eser yok. Sendika içi demokrasi ile militanlığı birbirine karıştırıyoruz. Sivil toplum mühendislerinin genel kurullarda ellere müdahale hakkı yoktur. Hami Baltacı bu provakatif sözleri söylerken Metal İşçileri Birliği üyelerinin oturduğu bölüme bakarak söylemesi ve eliyle işaret etmesi, bir MİB üyesinin “kime söylüyorsun?” sorusu üzerine bağırarak “size söylüyorum, o elleri kıracağız” demesi üzerine kısa süreli bir gerginlik yaşandı. Delegelerin bir bölümü MİB üyelerinin üzerine yürüdü. Görevlilerin müdahalesi ile gerginlik yatıştırıldı. Yılmaz Bayram 2 no Şube Bakanı: Eleştirilere tahammül etmeliyiz. Geçmişte DİSK’e de eleştiriler getiriliyordu. Sınıf dostlarımızı iyi bilmeliyiz. Emperyalizme karşı mücadelede sınıf dostlarımızla birlikte olacağız. Son 4 yılda örgüt büyürken, 2 No’lu şube bir işyeri hariç bir fabrikayı örgütleyemedik. Bu eksikliğimizi her fırsatta dile getirdik. 2010-2012 MESS sürecinde eksiklerimizi ortaya koymalı, tartışmalıyız. Yoksa gelecek TİS döneminde donar kalırız. Aldığım maaşın asgari ücret tutarındaki bölümünü grev fonuna vermeye hazırım. Seyfettin Gülengül Anadolu Şube Başkanı: İşçi sınıfı siyasallaşarak siyasi iktidarı almaya yönelmelidir. Sendikamız Van depreminde az da olsa yardım yaptı. Yardım yapmadığı eleştirisi doğru değil. Genel Eğitim Sekreterliğine adayım. Desteklerinizi bekliyorum. Merkez Denet leme Kuru lu Raporu, Merkez Disiplin Kurulu raporu okundu ve oybirliği ile kabul edildi. Genel Yönetim Kurulu üyeleri konuştu. Genel Eğitim Sekreteri Celalettin Aykanat, görevini bıraktığı için veda konuşması yaptı. Celalettin Aykanat konuşmasının sonunda delegeler tarafından ayakta alkışlandı. Kendisine, sendikaya yaptığı hizmetlerden ötürü bir plaket verildi. Genel Örgütlenme Sekreteri Özkan Atar: Geçen dönemde pek fazla bir şey değişmediği eleştirisi
doğru değil. Çalışma raporunun iyi incelenmediğini gösteriyor. 2004’ten bu yana % 70 büyüme sağladık. Yaklaşık 40 fabrikada direniş, işgal geçekleştirdik. Genel Sekreter Selçuk Göktaş: Eksik lerimiz olabilir, vardır. Söylemekten geri durmay ı z . Bilinen 2 tane sendikadan biriyiz. Bu saygınlığa leke düşürecek davranışlardan kaçınmalıyız. En demokratik sendikayız. Kırıntı değil dünyayı istiyoruz. Dinamik yanımızı kendi insanımıza dahi anlatamıyoruz. 2010’da tarih yazdık. Buna yönelik yapılan eleştirileri kabul etmiyorum. Komitelerimiz eksik, eksiklikleri gidermek, komiteleri çalıştırmak, işler hale getireceğiz. Genel Başkan Adnan Serdaroğlu: Celep sopa kaldırdığı zaman sürüye katılmayan bir işçi sınıfı yarattık. Her şeyi yürekten söylerim. Eksiklerimiz olabilir. Algılanmayan şeylerin algılanmasını sağlamak gerekir. Genel Kurul’da bir numara olmak kolay mı? Son bir ayda neler çektiğimi bir tek ben bilirim. Başkanlar Kurulu bana bir görev verdi. Görev isteyen arkadaşlarla görüştüm. Herkes sendika için verimli olacağı işi yapmalıdır. MESS sürecinde cesaret edemeyenler oldu. Bir daha sendikada alınan kararlar dışında aksi kararlar alınmayacak. 50 fabrikada örgütlendik. Hangi sendika örgütlendi? Sendikaya zarar verici davranışlara izin vermem. Burada getirilen eleştirilere Genel Temsilciler Kurulunda cevap vereceğim. Çalışma Raporu oybirliği ile kabul edildi. Yönetim Kurulu, Disipli n Kur u lu, Denet leme Kurulu oybirliği ile ibra edildi. Tüzük Tadil Komisyonu’nun h a z ı r l a d ı ğ ı r a p or o k u n du . Komisyonun tüzük değişikliği önerilerini içeren rapor kabul edildi. Bu değişiklikler içinde önemli değişiklikler şunlar: Çalışma yaşamında kadın erkek eşitliği yönünde, pozitif ayrımcılık için faaliyet gösterme önerisi ana tüzüğe eklendi. BMİS Kadın Komisyonu önerisi olan cinsel saldırılara karşı “kadının beyanı esastır” ilkesinin tüzüğe eklenmesi önerisi delegelerin büyük çoğunluğunun oyları ile kabul edilmedi. Olan sendikalar içinde “en ileri sendika olma” iddiasındaki BMİS, bu konuda son Genel Kurulu’nda “kadının beyanı esastır” ilkesini tüzüğüne ekleyen Petrol İş Sendikası’nın gerisine düştü. Her üye aidatının 1 TL’sinin grev fonuna aktarılması, ayrılacak miktarın artırılması yetkisini Genel Yönetim Kuruluna veren hüküm tüzüğe eklendi. Tahmini Bütçe Komisyonu ra-
poru okundu ve oybirliği ile kabul edildi. Kararlar Komisyonu’nun hazırladığı 11 maddeden oluşan kararlar okundu. “Demokrasinin kazanılması” başlıklı madde içerisinde geçen “Kürt sorunun barışçıl ve adil çözümü” cümlesi yerine az sayıdaki delege tarafından “Kürt sorunu yerine, Doğu sorunu” denilmesi önerisi büyük çoğunlukla reddedildi. Diğer kararlar oybirliği ile kabul edildi. Devletin de en önemli sorun olarak kabul ettiği “Kürt sorunu”nun kelime düzeyinde kullanılmasına karşı çıkılması, BMİS içinde halkların kardeşliğine önem verilmesi, bu konuda eğitimler yapılmasının ne kadar acil ihtiyaç olduğunu göstermektedir. Seçimlerin liste halinde yapılması önergesi az sayıda delegenin karşı oyuna rağmen, büyük çoğunlukla kabul edildi. Genel Yöneti m Kur u lu’na, Disiplin Kurulu’na, Denetleme Kurulu’na, üst kurul DİSK delegeliklerine aday olan kişilerin isimleri okundu. Tek liste ile yapılan seçim sonucunda; Genel Başkanlığa Adnan Serdaroğlu, Genel Sekreterliğe S elç u k G ök t a ş, G enel Ma l i Sekreterliğe Erdoğan Özer, Genel Örgütlenme Sekreterliğine Özkan Atar, Genel eğitim Sekreterliğine Seyfettin Gülengül, GYK yedek üyeliklerine Bayram Kavak, Yılmaz Bayram, Hazır Duvan, Ayhan Ekinci seçildi. Genel Kurul’dan notlar: *Genel Kurul’da yapılan konuşmalar sırasında, zaman zaman; “Yaşasın örgütlü mücadelemiz!, İnadına sendika, inadına DİSK!, Yaşasın sınıf dayanışması!, Yaşasın onurlu mücadelemiz!, Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber, ya hiç birimiz!, Zafer direnen emekçinin olacak!, Yaşasın iş, ekmek, özgürlük mücadelemiz!, Baskılar bizi yıldıramaz!, Asla yalnız yürümeyeceksin!,Yaşasın halkların kardeşlği! vb.” sloganları atıldı. *Genel Kurul’da yayın masası açtık. Sendika genel kurullarına yönelik olarak çıkardığımız bülteni dağıttık. Gebze Genel Kurulu’nda yayın masası açmamızı “dikkat çekici!!” bulan Kızıl Bayrak gazetesi de yayın masası açtı. MİB bülteni dağıttı. *Sendika Genel Kurulu, sendikanın son 4 yıllık mücadelesinin değerlendirildiği, eksikliklerin, hataların tespit edildiği, gelecek dönem için mücadele perspektifinin belirlendiği, Genel Kurul olmalıdır. BMİS Genel Kurulu’nda bunun tam anlamıyla yerine getirildiği söylenemez. Çalışma raporu üze-
rine konuşmaların, zaman darlığı gerekçe gösterilerek kısa kesilmesinin istenmesi, bu görevin yerine getirilmesi için ayarlanan zamanın yeterli olmadığını gösteriyor. O halde yapılması gereken bu görevin yerine getirilmesi için daha fazla zaman ayırmaktır. Bunun için
konukların konuşması bölümü kaldırılmalı, delegelerin konuşması, tartışması için yeterli zaman ayrılmalıdır. *Salona, “Yaşasın işçi sınıfının uluslararası birliği!, Birlik, mücadele, dayanışma!, Metal işçileri tarih yazıyor!, Emek en yüce de-
ğerdir!, Farklı olmanın adı DİSK, Birleşik Metal İş Sendikası!” yazan pankartlar asılmıştı. *GEA’da sendikalaşma mücadelesi veren işçiler, “Ne şefkat ne de merhamet, sadece adalet istiyoruz!” pankartını salona astılar. Genel Kurul’da GEA işçileri ile da-
yanışma için bağış toplandı. *Genel Kurul’un ilk gününün belirli bir bölümünde, delegelerin üzerinde çeşitli taleplerin yazılı olduğu kırmızı önlükler giymesi görsellik açısından Genel Kurul’a renk kattı. 18.12.2011
Daha önce değişik yazılarımızda, sendikaların şube ve genel merkez genel kurullarının 2011 yılı içerisinde, özellikle de ikinci yarısında yapılacağına vurgu yaparak, bu kongreler sürecinde bizlerin yapması gereken çalışmalar hakkında görüşlerimizi ortaya koymuştuk. Bunun için çıkardığımız bir bültenle de bu çalışmaları yapacak öncü işçilerin çalışmalarına yardımcı olmaya çalıştık. Şi md i hemen hemen t ü m şube kongreleri ve sendika genel merkez genel kurulları sonuçla n m ı ş du r u mdad ı r. Bu arada TÜRK İŞ Genel Kurulu da sonuçlandı. Önümüzdek i süreçte Şubat ay ı içerisinde DEVRİMCİ İŞÇİ SENDİKALARI KONFEDER ASYONU (DİSK) Genel Kurulu’nu yapacaktır. Böylece bir dört yıl *) daha seçilmiş bulunan sendika ağaları fazla bir şey yapmadan ağalıklarını sürdüreceklerdir. Sendika ağalarının, bazı sendika yöneticilerini dışta tutarsak, ağalıklarını sürdürmelerinin esas sebebi biz işçilerdir. Biz sınıf bilinçli işçiler, egemenlerin ideolojileri tarafından çevrelenmiş işçi arkadaşlarımızın kendiliğinden bu sendika ağalığı sistemine karşı mücadele etmelerini bekleyemeyiz. Yine biz bu işçi arkadaşlarımızı sendika ağalarının istediklerini yaptırdıkları için de çok fazla eleştiremeyiz. Çünkü bizler bu arkadaşlarımızı gerektiği kadar aydınlatamamışızdır. Biz bu arkadaşlarımızı sermayenin ve onun koltuk değneği olan sendika ağalarının etkisinden kurtaramamışızdır. Bu bizim eksikliğimiz ve hatamızdır. Biz bu durumu aşmak zorundayız. Bu durumu aşmak için fabrikalarda daha çok örgütlenmeliyiz. Ö rg üt lend i ğ i m i z f abr i k alarda uzun soluklu çalışma için perspektif çizmeliyiz. “Ucuz kahramanlık”lar yaparak kendimizi kısa zamanda fabrika dışına atmamalıyız. Bilmeliyiz ki, biz o fabrikalarda olmadığımız sürece patronlar ve sendika ağaları o işyerlerinde kendi istediklerini
esas olarak yapmaktadırlar ve yaptırmaktadırlar. Yine bu ağaların egemenliklerine dur demek ve sonlandırmak için sendikaların tüzüklerini çok iyi bilmeliyiz. Ayak oyunlarını iyi bilmeliyiz. Tabii ki biz ayak oyunları yapmayacağız. Ama hangi ayak oyunlarının dönebileceğini bildiğimizde kendi önlemimizi alabiliriz. Aksi halde sendika ağaları ve bürokratları karşısında çok yetersiz kalabiliyoruz. Bu hem sendikanın siyasetini değiştirmek için verilen mücadele için hem de kendi hazırladığımız karar tasarılarını delegelere kabul ettirmek için yaptığımız çalışmalar için böyledir. Biz bu dönem, daha önceki dönemlere göre yaptığımız çalışmalarda daha başarılı olduk. Fakat yine de bu çalışmaların öncülüğünü yapan işçi arkadaşlarımızın pratik deneyimlerinin sınırlılığı daha başarılı sonuçlar almamıza engel oldu. Mesela karar tasarılarının hazırlanması, bunların kongre delegelerine ulaştırılması ve kongrelerde bu görüşleri kongre delegelerine sunarak onların desteklerini alma gibi konularda sorunlar yaşadık. Yine hazırladığımız karar tasarıları ki bunlar Tüzük ile ilgili ise, o zaman karar tasarılarının tüzüklerin hangi maddelerine karşı yazıldığı ya da hangi maddeye eklenmesi gerektiği, bu karar tasarısının neden gerekli olduğunun anlaşılır şekilde delegeye aktarılması gerekir. Burada da sorunlar yaşadık. Yine kongrelerde Tüzük tadilat komisyonu ve karar tasarıları komisyonları içerisinde yer almak için mücadelenin gerekli ve önemli olduğunu pek göremiyorduk. Bunun dezavantajlarını kimi kongrelerde yaşadık. Bu komisyonlar önerilerini kongreye sunduklarında anında sorunu görmek ve çıkıp lehte ya da aleyhte konuşmak için söz hakkı almak, başka delegeleri bu konuda harekete geçirmekte de gerektiği gibi hızlı hareket edemedik. Bunlar bizim deneyimsizliğimizin sonucu
olan şeylerdi. Bu sefer daha iyi deneyimler edindik. Bunların peşini izlemeli, fabrikalardaki gücümüzü daha artırarak yeni deneyimlerle sendika ağalarına ve sendika bürokratlarına karşı mücadelemizi güçlendirmeliyiz. Bu konuda genel olarak işçi sınıfı içerisinde çalışan ve kendilerini “büyük örgüt” olarak niteleyen bazı grupların da aynı sorunlarla karşı karşıya olduklarını ve hatta bizden daha kötü durumda olduklarını da söylememiz lazım. Bu grupların sendikaların kararlarını değiştirmek için sendikaların içinden muhalefet yapma gibi bir yolu pek denemediklerini gördük. Bu grupların esas olarak “dışarıdan gazel okumak” dediğimiz yöntemle çalıştıklarını, bir taraftan haklı olarak sendika ağalarını eleştirirken, diğer taraftan onlardan mücadele etmelerini bekler tavırlar içerisine girmişlerdir. Ya da sendika ağalarının ve sendika bürokrasisinin biz işçilerin yararına kararlar almalarını beklemekten başka bir iş yapmamışlardır. İşçilere ve sendikalara dışarıdan seslenmenin çok fazla bir şey getirmediğini uzun yıllar süren deneyimler göstermiştir. Evet, biz işçilerin dışarıdan gelecek olumlu önerileri önemsediğimizi ve fakat kimsenin böbürlenerek bize uzaklardan gazel okumalarından da bir yarar görmediğimizi tespit etmemiz gerekiyor. Sendika yöneticilerinin neden geçmişin muhasebesini yapmadıklarını yazma yerine, sendikaların içerisinde kendi delegelerimizle neden mücadele edemediğimizin hesabını herkes kendisine verirse daha verimli bir iş yapmış olacağımızı kavramamız gerekiyor. Ya da şu ya da bu işyerinde sendika ağaları dediğimiz kesimin yaptığı yanlışları yazarken ve bunların biz işçilerin inisiyatifini kırdıkları üzerine şikayetlenme yerine, neden bizim sendika ağalarının inisiyatifini bir türlü kıramadığımızı, ilgili işyerlerinde işçi arkadaşlarımızı yanımıza almakta neden beceriksiz kaldığımızın muhasebesini
yapabilmeliyiz. Haklı olarak tepeden inme kararlara karşı çıkarken, neden bizim bu tepeden inme kararlara karşı mücadelede yetersiz kaldığımızı, işçi arkadaşları ikna etmede, onları yanımıza almada neden başarılı olamadığımızın muhasebesini yapabilmeliyiz. İşçi sınıfının öncü örgütleri adına büyük laflar yaparken, neden uzun yıllardır fabrikalardaki işyeri komiteleri içerisinde becerikli bir çalışma yapamadığımızın ve sendikalı işyerlerinin çok büyük çoğunluğunda neden bir güç sahibi olamadığımızın hesabını kendi kendimize verebilmeliyiz. Sendikaların kongrelerinde bildiri, bülten dağıtmanın gerekli ve doğru olduğunu ve fakat bu kongrelerde işçiler tarafından bizlerin neden seçilip kongrelere gelemediğimizin hesabını sadece sendika ağalarına keseceğimize, biraz da kendimizin hatalarının ne olduğunu ortaya koyabilirsek belki geleceğe dönük daha yararlı bir iş yapmış olacağız. *) Burada yeni çıkarılacak bir kanunla ki bu kanun 2821 sayılı sendikalar kanunu ve 2822 sayılı sendikalar kanunun yerini alacak “toplu iş ilişkileri kanunu” adı altında birleşmiş bir kanun olacaktır. Bu yeni kanunun yakın zamanda çıkarılacağı söylenmektedir. Bu kanun çıkarıldığında tüm sendikalar kendi tüzüklerini belirli maddelerini değiştirmek zorunda kalacaklardır. Bunun için de genel kurullar için seçilmiş olan delegelerle “tüzük kongre”leri yapacaklardır. Bizim için önemli olan bu tüzük kongrelerinde, tüzük maddelerinin biz sendika üyesi işçilerin sendikalardaki ağalık sistemini ve sendika bürokratlarının edimlerini sınırlayacak temelde düzenlemeler yapılması için kullanmaktır. Bunun nasıl olacağı somut konuşulmalı ve gerekli hazırlıklar şimdiden yapılmalıdır. İstanbul’dan Yeni İşçi Dünyası okuru işçi 01.01.2012
Ocak 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
SENDİKA KONGRELERİ VE DENEYİMLERİMİZ
5
KESK Grevdeydi Genel Sağlık Sigortası’nın ertelenen maddeleri 1 Ocak 2012’de yürürlülüğe girecek. Örneğin, Yeşil Kart iptal edilecek. Aylık geliri asgari ücretin üçte birinden fazla olan herkes sağlık primi ödeyecek. Katkı payları artırılacak vb. Sağlık alanında, AKP Hükümetinin sermaye yararına gerçekleştirdiği dönüşüm politikalarına karşı sağlık emekçileri, KESK, 21 Aralık günü greve çıktı. İstanbul Avrupa yakasında Cerrahpaşa, Çapa Tıp Fakültesi hastaneleri önünde buluşan emekçiler, saat 11.00’de Beyazıt Meydanı’na doğru yürüyüşe geçti. Yürüyüş kolu Haseki Hastanesi önünde bekleyen kitle ile birleşti. Binlerce işçi, emekçi buradan Beyazıt Meydanı’na yürüdü. Kadıköy’den Sirkeci’ye geçen binlerce kişi Sirkeci’den Beyazıt Meydanı’na kadar sloganlar ve alkışlar eşliğinde yürüdü. Beyazıt Meydanı’nda bir araya gelen binlerce kişi sağlıkta yaşanılan dönüşüm politikalarını protesto etti. Kamu Emekçilerinin talepleri şunlar: “-Grev hakkının yasal teminat altına alındığı bir Toplu Sözleşme düzeni için, -Kamu hizmetlerinin ticarileşti-
rilmesine son verilmesi için, -“KHK Demokrasi ”sine son verilmesi için, -Her türlü güvencesiz çalıştırmaya son verilerek tüm çalışanlara kadrolu iş güvencesi sağlanması için, -Tüm çalışanlara insan onuruna yakışır bir ücret ve sağlıklı çalışma koşullarının sağlanması, çalışma yaşamının demokratikleştirilmesi için, -Emekçilere dayatılan angarya ve zorunlu fazla mesaiye son veril-
mesi için, -Temel ücretlerin artırılarak, eşit işe eşit ücretin gerçekten hayata geçirilmesi için, -Ek ödemelerin tüm emekçiler için eşitlenerek emekliliğe yansıtılması için, -Net asgari ücretin açlık sınırı olan 1.000 TL’ye çıkarılarak tüm ücret ve maaşlarda bu tutarın vergi kesintisi dışında bırakılması için, -Hukuksuz, haksız ve mesnetsiz biçimde yapılan gözaltı ve tutuklamalara son verilmesi, tutuklula-
rın serbest bırakılması için,” Yürüyüş ve mitingde; “Sağlık haktır satılamaz!, Parasız eğitim, parasız sağlık!, Zafer direnen emekçinin olacak!, Gün gelecek devran dönecek, AKP halka hesap verecek!, Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz!, Susma sustukça sıra sana gelecek!” vb. sloganları atıldı. 21 Aralık günü KCK operasyonları adı altında basın emekçilerinin gözaltına alınması, mitingde basın emekçileri tarafından protesto edildi. Fotoğraf makinelerini ve kameralarını yere bırakan basın emekçileri, “Baskılar bizi yıldıramaz!, Özgür basın susturulamaz!” sloganlarını attılar. Mitingde sırasıyla, Türk İş’e bağlı sendikalar adına Hava İş Genel Başkanı Atilay Ayçin, sanatçı Pınar Sağ, DİSK Genel Başkan Vekili Tayfun Görgün, TTB Merkez Konsey Üyesi Osman Öztürk, KESK Genel Sekreteri İsmail Hakkı Tombul konuştu. Konuşmacılar AKP Hükümetinin politikalarını eleştirdiler. Miting Grup Yorum konseri ile sona erdi. Yürüyüş ve mitingde, Yeni İşçi Dünyası Aralık sayısının ve YDİ Çağrı sayı 154’ün satışı yapıldı. 21.12.2011
Ocak 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
Adana’da Kamu Çalışanları Eylemi
6
21 Aralık günü, sağlık alanında, eğitim alanında çalışan kamu çalışanları grev hakkı, örgütlenme özgürlüğü, özlük ve demokratik hakları için, Kanun Hükmünde Kararnamelerle iyice ticarileştirilen sağlık ve eğitim hakkı için, “İnsanca Bir Yaşam İçin” diyerek bir günlük bir grev organize ettiler. Birçok ilde olduğu gibi Adana’da da greve ilişkin bir eylem organize edildi. Saat 11. 30’da başlayan eyleme binlerce kamu çalışanı ve bu grevi destekleyen sivil toplum kuruluşları ve basın katıldı. Eylem, iki koldan Uğur Mumcu meydanına yürüyüş ve istasyon önünde basın açıklamalarının okunması biçiminde gerçekleşti. Yürüyüşün bir kolu Numune Hastanesi önünden, diğer kolu ise Belediye Tiyatrosu önünden yürüyüşe geçti. Kortejler, Kasım Gülek Köprüsü altında birleşerek Uğur Mumcu Meydanı’na yürüdü. Numune kortejinde TTB,
Dev Sağlık- İş, SES gibi sendika ve kurumlar yürürken, Belediye tiyatrosu kortejinde ise KESK’e bağlı sendikalar, siyasi gruplar yürüdüler. Yürüyüş boyunca, “Mollalar değil öğretmene bütçe”, “Toplu sözleşme hakkımız, grev silahımız”, “Parasız eğitim, parasız sağlık”, “Yaşasın örgütlü mü-
cadelemiz”, “Hükümet yasanı al başın çal”, “Sözleşmeli köle olmayacağız”, “Sağlıkta tasarruf ölüm demektir.” vb. sloganlar atıldı. Eyleme, yürüyüş güzergahındaki iş yerlerinden ve evlerin pencerelerinden çıkan insanlar alkışlar ve ıslıklarla destek verdiler. Alana gelindiğinde 663 sayılı
KHK hükümleri temsili olarak oylandı. KHK içerisinde yer alan devlet hastanelerinin şirket hastanelerine dönüştürülmesi, sağlığın piyasalaştırılması, kamu çalışanlarını işletme görevlisi; yurttaşları müşteri haline getirilmek istenmesi yapılan bu temsili oylamayla reddedildi. Sonrasında konuşmalara geçildi. İlk sözü Adana- Osmaniye Tabip Odası başkanı Resmiye Kaya aldı. Kaya açıklamasında şunları söyledi: “Hükümetin süslü püslü laflarla Türkiye’ye ve halkımıza yutturmaya çalıştığı sistemin reklamlar döneminin ve sağlıkta “cicim” aylarının artık bittiğini ilan etmek için toplanmış bulunuyoruz. Çünkü sağlıkta dönüşüm denilen “cicim aylarından sonra başlayacak filmde tıpkı sayın başbakanın söylediği gibi “ne kadar para o kadar köfte” yani “ne kadar para o kadar sağlık dönemi” başlamış bulunmaktadır. Ama
bizler onurlu bir mesleğin üyeleri olarak buna izin vermeyeceğiz.” İkinci olarak Adana 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 27 üyesi yargılanan Dev Sağlık- İş adına Mustafa Hotlar konuşma yaptı. Konuşmasında maliye bakanı Mehmet Şimşek’in asgari ücret konusundaki açıklamalarını eleştiren Hotlar konuşmasına son verirken şunları söyledi: “Kimseden sadaka istemiyoruz, alnımızın teriyle çalışıyoruz, hakkımız olanı istiyoruz! Eğitimden sağlığa, ulaşımdan içtiğimiz suya kadar her şeyin paralı hale getirildiği, tüm temel hizmetlere her gün yeni
zamların geldiği bugün, asgari ücretli tüm çalışanların sesi olarak bu süreçte hakkımızı alana kadar bugün olduğu gibi sokakta olacağız.” K ESK adına basın açık lamasını ise SES Adana Şube Başkanı ve Adana KESK Dönem Sözcüsü Muzaffer Yüksel okudu. Hükümetin kamu alanında uygulamaya soktuğu ve sokmak istediği yeni uygulamaları eleştiren Yüksel neden grev haklarını kullandıklarını şu sözlerle ifade etti: “Grev hakkımızın yasal teminat alındığı bir toplu sözleşme düzeni için, kamu hizmetlerinin tica-
rileştirilmesine, KHK sultasına, Angarya ve zorunlu fazla mesaiye her türlü güvencesiz çalışmaya son verilmesi için, Tüm çalışanlara kadrolu iş güvencesi için, insan onuruna yakışır bir ücret ve sağlıklı çalışma koşullarının sağlanması için, çalışma yaşamının demokratikleştirilmesi için Temel ücretlerin arttırılmasıyla sağlanacak gerçek bir eşit işe eşit ücret sistemi için, EK ödemelerin tüm emekçiler için eşitlenerek emekliliğe yansıtılması için, Net asgari ücretin açlık sınırı
olan 1.000 TL’ye çıkarılarak tüm ücret ve maaşlarda bu tutarın vergi kesintisi dışında bırakılması için, Hukuksuz, haksız ve mesnetsiz biçimde yapılan gözaltı ve tutuklamalara son verilmesi, tutukluların serbest bırakılması için, temel haklarımıza yapılan tüm saldırılara karşı grev hakkımızı kullanıyoruz.” Sonrasında BTS adına Tonguç Özkan ve TMMOB adına Mustafa Altıok kısa birer konuşma yaptılar. Konuşmaların ardından, alanda bulunanlar türküler söyleyip halaylar çektiler. 22.12.2011
İ s t a n bu l - Topk a pı’ d a k i Holidayınn Oteli’nde, 25 Aralık 2011 Pazar günü 7. Olağan Genel Kurul başlamadan önce sendikanın yaptığı eylem etkinliklerini içeren slayt gösterimi yapıldı. Ardından Şube Başkanı Cemal Kement kısa bir açılış konuşması ile Genel Kurulu açtı. Şube Başkanı konuşmasında, patronların, onların hükümeti AKP’nin, dünyada yaşanan krizin yükünü işçi ve emekçilerin sırtına yüklemek için durmadan saldırdığını kuralsız ve esnek çalıştırma, sendikasızlaştırma ve kıdem tazminatını ortadan kaldıran yasaları çıkarma çabası gösterdiğini belirtti. Tüm bu saldırılara karşı tüm işçilerin hem dünyada, hem de ülkelerimizde birleşip mücadele etmesi gerektiğini vurguladı. 194 delegeden tamamına yakınının katıldığı Genel Kurul salonunda delegeler; “Yaşasın sınıf dayanışması!”, “Birleşe birleşe kazanacağız!”, “Direne direne Kazanacağız!”, “ŞOK’ta sendika kalacak, başka yolu yok!”, “Ülker işçisi yalnız değildir!”, “Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiç birimiz!” sloganlarını attılar. G e n e l K u r u l ’u n D i v a n Başkanlığına Tez Koop – İş Genel Sekreteri Hakan Bozkurt seçildi. Genel Kurul ’a konuk olarak; Türk – İş1. Bölge Temsilcisi Faruk Büyükkucak, Tez Koop – İş Sendikası Genel Başkanı, Genel Merkez yöneticileri, Tez Koop – İş’in tüm şubelerinin başkan ve yöneticileri, sendikanın örgütleme uzmanları ve az sayıda işçi ile Harb – İş Sendikası İstanbul 1
No’lu şube başkanı katıldı. Konukların konuşmaları bölümünde ilk konuşmayı Tez Koop – İş Sendikası Genel Başkanı Osman Gürsu yaptı. O. Gürsu, her hükümet gibi bu hükümetin de yeni çıkardığı veya çıkaracağı yasalarla işçilere yeni haklar veriyormuş gibi göstererek işçileri kandırdığını, kıdem tazminatı ile ilgili çıkarılacak yasayı örnek gösterdi. 20 yıllık bir işçinin alacağı tazminat şimdiki yasaya göre 20 aylık ücret tutarı iken, yeni çıkarılacak yasaya göre işçinin alacağı tazminatın ise 6 – 7 aylık olacağını belirtti. Türk – İş’in Genel Kurulu’nda “Kıdem Tazminatı hakkının ortadan kaldırılmasının Genel Grev nedeni olacağı” kararını aldığını, fakat kararın alınmasıyla işlerin bitmediğini bu tür saldırılara karşı duracak bir konfederasyon yaratmak için 10 sendikanın mücadele ettiğini fakat diğer 35 sendikayı henüz ikna edemediklerini belirtti. Son 10 yılda hükümetin emeğe saldırılarını var gücüyle sürdürdüğüne değinen O. Gürsu halkın hükümete desteği devam ederse çalışanların % 80’inin asgari ücretle güvencesiz çalıştırıldığı ülkemizde krizlerin “bizi teğet geçtiği” ve geçeceğinin doğru olduğunu çünkü elimizde alınacak hak kalmadığını bu saldırılara karşı Türk – İş bir şey yapmasa güç birliği yapmış 10 sendikanın kararlı bir şekilde direneceklerini belirtti. Ayrıca, Türk – İş’in 3. veya 4. büyük sendikası olarak, hükümetlerin sağcılığına veya solculuğuna
bakmadan işçilerin zararına mı, yoksa yararına mı çalışıyor ona göre davranacaklarını şubelerde bu konularla ilgili işçi eğitimlerine hız vereceklerini ve böylelikle iç örgütlülüğü güçlendirerek tüm saldırılara karşı koyacaklarını da sözlerine ekledi. Türk – İş 1. Bölge Temsilcisi Faruk Büyükkucak da sermayenin ve hükümeti AKP’nin işçi ve emekçilere saldırılarından bahseden konuşmasında, 2821 ve 2822 sayılı iş kanunlarının değiştirilerek yerine “Toplu İş İlişkileri Yasası” adıyla yeni çıkarılacak yasada bazı hak kırıntıları (Örneğin işkolu barajını % 10’dan binde 1’e indirilmesi) olduğunu fakat esası var olan hakların gasp edildiğini, yeni eklenen bir madde olan “İstidam Büroları” maddesinin sendikal hakkı ve iş güvencesini ortadan kaldıran bir yasa olduğunu örnek göstererek belirtti. İşçi sınıfının sorunlarının tüm dünyada benzer olduğunu, bu sorunların çözümünün işçilerin birlikte mücadelesiyle olacağını belirten F. Büyükkucak uluslararası alanda çok güçlü bir birliği olan sermayeye karşı hem ulusal planda, hem de uluslararası alanda birleşmek gerektiğini ve örgütlü olunursa güçlü olunabileceğini vurguladı. Konuklardan Tez Koop – İş’in Ankara Şube Başkanı Mustafa Baran ve Gebze Şube Başkanı Celalettin Kurt da kısa birer konuşma yaptılar. M. Baran sermayenin büyük bir saldırı içinde olduğunu, işçilerin buna karşı cesaretli bir şekilde mü-
cadele edemediklerini, Tez Koop – İş’in üyelerini artırdığını, büyüdüğünü fakat sendikal örgütlülüğünün güçsüz olması nedeniyle kitlesini harekete geçiremediğini, üye olmanın örgütlü olmak anlamına gelmediğini, bunun aşılması için iç örgütlülüğün sağlamlaştırılması gerektiğini belirtti. C . Ku r t S e n d i k a G e n e l Kurullarının geçmişin değerlendirildiği, geleceğin planlandığı toplantılar olması gerektiğini belirterek, sendikaların patronların saldırılarına karşı işçileri birleştirip örgütleyerek onlarla birlikte patronların saldırılarına karışı mücadele etmediklerini, saldırıları karşısında suskun kaldıkları veya patronlardan lütfen ricalarla ve yalvararak hak elde etmeye çalıştıkları için işçilere güven vermediğini, bu durumun aşılması gerektiğini belirtti. Konukların konuşması bittikten sonra delegelere söz hakkı verildi. Divan tarafından delegelere söz alıp konuşmaları için bir kaç kez çağrıda bulunulmasına rağmen hiçbir delege konuşmadı. Bu durum bize delegelerin konuşan yönetici ve konuk yöneticilerin her şeyi anlattıklarını, kendilerine anlatacak bir şeyin kalmadığını düşündüğünü çağrıştırdığı gibi delegelerin konukların değinmediği veya yeterli derecede üzerinde durmadıkları, kendilerine yani işçi sınıfına yapılan bunca yoğun saldırıların ve bir dizi temel sorunun yaşandığının farkında olmadıklarını da gösteriyor. Bunu aşmanın yolu sendikaya sadece üye durumunda olan işçi-
Ocak 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
Tez Koop – İş Sendikası İstanbul 4 No’lu Şube’nin Genel Kurulu yapıldı
7
leri sınıf bilinçli ve sendikada örgütlü işçiler durumuna getirmektir. Sendika şubesinin bu konuda ciddi bir çaba yürütmesi gerekir. Tez Koop İş, kadın işçi ağırlıklı bir işkolunda faaliyet yürüten bir sendika olmasına rağmen 194 delegeden sadece 14 kadın delege
vardı. Ve 9 Yönetim Kurulu üyesi içinde sadece 2 kadın yer alıyor. Üstelik kadın üyeleri ilerletecek, kadınlara yönelik özel bir çalışmayı yönetecek ve kadınlardan oluşan bir Şube Kadın Komisyonu da yok. Aynı şekilde üye işçilerin önemli bir oranda genç olmasına
Hukuk Köşesi Bu bölümde iş yasalarına göre açıklamalarda bulunmaktayız. Burjuva devletlerde yasalar patronlar ve sermaye yararına yapılır. İşçi sınıfı haklarını almak ve bu haklarını genişletmek için tüm yol ve araçlarla mücadele yürütmelidir. Bunlardan birisi de hiç kuşkusuz Hukuk mücadelesidir. Bu nedenle mücadele yürüten işçi sınıfı yasaları bilmek zorundadır.
2821 sayılı Sendikalar Kanunu – IV
Ocak 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
Genel Kurul - I
8
Sendika işçi sınıfı için ne kadar önemli ise, genel kurullarda sendikalar için o kadar önemli bir organdır. Genel kurul sendika ve konfederasyonların en yüksek organıdır. Sendika şubelerinin genel kurulu üyelerinin katılımı ile yapılır. Ancak bir şubeye bağlı işyerlerindeki üye işçi sayısı 500’ün üzerinde ise genel kurul delegelerin katılımı ile yapılır. Yani bir sendika şubesine bağlı işyerlerindeki sendikalı işçi sayısı 500’den az ise genel kurul tüm üyelerin katılımıyla yapılır. 500’den fazla üye varsa delegeler bu üyeler tarafından serbest, eşit, gizli oy, açık sayım ve döküm esasına göre yapılmalıdır. Delege seçimleri sendika şubesinin genel kuruluna 100’den az 250’den çok delege katılmayacak şekilde sendika tüzüğünde belirtildiği esaslara göre yapılmalıdır. Sendikaların genel kurulu ise üye işçi sayısı 1000’den fazla ise delege esasına göre yapılır. 1000’den az üye varsa genel kurul üyelerin katılımı ile yapılır. Şubesi bulunan sendikalarda delegeler şube genel kurullarınca delegeler tarafından seçilir. Şubesi bulunmayan sendikaların delegeleri ise şube delegelerinin seçim yöntemi ile belirlenir. Sendika genel kurullarının delege sayısı da 200’den az ve 500’den fazla olmamalıdır. Sendika genel kurul delegelerinin seçim yöntemi bu sınırlara göre yapılmalıdır. Sendika üyesi işçilerin sendika ve şubelerine, genel kurullara yasaların koyduğu en üst sınıra göre delegenin katılabilmesi için basınç uygulamaları yerinde olacaktır. Ne kadar çok delege genel kurullara katılabilirse kararlarda ve yönetimin belirlenmesinde tabanın o kadar fazla söz hakkı olmuş olacaktır. Elbette bunun yanında delegelerin seçimi sırasında da uyanık olmak, gerçekten işçilerin çıkarını savunan işçileri delege olarak seçmek önemlidir. Konfederasyonların genel kurulu, konfederasyona üye sendikaların seçtiği ve en çok 500 delegeden oluşmalıdır. Üye sendikaların genel kurulda kaç delegeyle temsil edileceği konfederasyon tüzüğünde açıkça belirlenmiş olmalıdır. Konfederasyon, sendika ve sendika şubelerinin yönetim ve denetleme kurulu üyeleri bu görevleri ile kendi genel kurullarına doğal delege olarak katılırlar. Delege olarak seçilen birinin görevi bir sonraki genel kurul için yapılacak olan delege seçimine kadar devam eder. Ne sendikalar ve şubeleri, ne de konfederasyonlar tüzüklerine yukarıda sayılan hükümlere aykırı ve delege seçilebilmeyi engelleyecek herhangi bir hüküm koyamazlar. Genel kurulların işçiler ve sendikalar açısından oldukça önemli olduğunu söyledik. Çünkü genel kurullarda sendikanın zorunlu organlarından olan yönetim, denetleme ve disiplin kurulları, (Şube genel kurullarında) sendika genel merkez genel kurul delegeleri ve (Sendika genel kurullarında) konfederasyon genel kurul delegeleri seçilir. Delege seçiminden başlanarak konfederasyon yönetimine kadar olan seçim süreçleri genel kuruların işlevi dahilindedir. Bu an-
rağmen Şube Gençlik Komisyonu yok. Bunlar mücadele etmede kararlı bir sendika şubesi için önemli eksikliklerdir. Bunların da en kısa zamanda giderilmesi gerekir. Genel Kurul’a YDİ ÇAĞRI Dergisi olarak bir grup arkadaş ile katıldık. Yayın satışı ve dağıtımı
yaptık. Genel Kurul seçimler yapıldıktan sonra bitirildi. Tek liste ile girilen seçimde eski Yönetim Denetim ve Disiplin Kurullarında yer alan eski yöneticiler yeniden seçildiler. 02.01.2012
lamda delege seçiminden itibaren işçi sınıfının çıkarlarını savunan işçilerin seçilebilmesi çok önemlidir. Bunlar yanında genel kurullar önerilen tüzük değişikliklerinin yapıldığı, yönetimin geçen dönem çalışmalarının değerlendirildiği, kararların alındığı ve mali sorunların tartışıldığı organlardır. Ayrıca taşınmaz mallar konusunda yönetim kuruluna yetki verme, konfederasyonlara üye olma veya üyelikten ayrılma, yeni şube açma veya bu konuda yönetim kuruluna yetki verme, var olan şubeleri birleştirme veya şube kapatma, aynı işkolunda olmak şartıyla başka bir sendika (veya konfederasyon) ile birleşme ve katılma, uluslararası işçi kuruluşlarına üye olma veya üyelikten çekilme, feshetme, delege seçiminde uyulacak kuralları yasalara aykırı olmayacak şekilde belirleme ve yasalarca veya tüzükte genel kurulun yapması belirtilen diğer işlemleri yapma, başka bir organa bırakılmamış konuları karara bağlama genel kurulun yetkileri arasındadır. Genel kurullarda yapılacak değişikliklere bakıldığında genel kurulların ne kadar önemli olduğu görülmektedir. Şube genel kurullarında ise yönetim, denetleme ve disiplin kurullarının, genel merkez genel kurul delegelerinin seçimi, şube tüzük değişiklikleri, yönetimin geçen dönem çalışmalarının görüşüp değerlendirme, ibra etme, yasalarca veya tüzükte genel kurulun yapması belirtilen diğer işlemleri yapma, başka bir organa bırakılmamış konuları karara bağlama işleri yapılır. Ancak şube genel kurullarının mali ibra (temize çıkarma, onaylama) yetkisi yoktur. Sendikaların olağan genel kurulları 4 yılda bir toplanmalıdır. Ancak tüzüklerde daha kısa aralıklarla toplanma kararı alınabilir. Bu sürenin birçok duruma bağlı olarak 2 veya 3 yıl olması daha iyi olabilir. Genel kurulun yapılacağı tarihten en az 15 gün önce delegelere genel kurul dönemine ait faaliyet ve mali raporun ve denetleme kurulu raporunun, gelecek döneme ait bütçe teklifinin gönderilmesi zorunludur. Olağanüstü genel kurul ise yönetim veya denetleme kurulunun gerekli gördüğü hallerde veya genel kurul delegelerinin (delege olmadığı durumlarda üyelerinin) beşte birinin yazılı isteği üzerine toplanır. Genel kurulları hazırlama ve çağrı yapma yönetim kurulunun sorumluluğundadır. Genel kurullar, üye veya delegelerin yarısından bir fazlasının hazır bulunması durumunda yapılabilir. Ancak tüzükte daha yüksek bir sayı belirlenebilir. Eğer ilk toplantıda yeterli çoğunluk yoksa ikinci toplantı en çok 15 gün sonra yapılmalıdır. İkinci toplantıda genel kurula üye veya delegelerin üçte birinin katılması genel kurulun yapılması için yeterlidir. Bu hesaplamalarda salonda bulunan ancak delege olmayanlar (üyelerle yapılan genel kurullarda üye olmayanlar) dikkate alınamazlar. Delegelerin veya üyelerin genel kurullara katılmaları ve diledikleri gibi oy kullanmaları hiçbir şekilde engellenemez. Genel kurullarda kararlar genel kurula katılan üye veya delegelerin yarısından bir fazlasının oyu ile alınabilir. Ancak bu sayı üye veya delege tamsayısının dörtte birinden az olamaz. Bu anlamda yeterli çoğunluk katılmadığından ertelenen ve üye veya delegelerin üçte birinin katılımı ile yapılmak zorunda kalınan genel kurullarda çoğunluk oyu karar almaya yetmeyebilir. Genel kurulların tutanakları genel kurul divanınca tutulur ve imzalanır. (2821 sayılı Sendikalar Kanunu 10, 11, 12 ve 13. maddeler) Gelecek sayımızda Genel Kurulun çalışma esasları ile devam edeceğiz. iscikosesi@gmail.com adresine sorularınızı gönderebilirsiniz.
Eğitim Köşesi Fiyat ve Fiyatın Belirlenmesinde Pazarın Etkisi I
K
apitalist üretim sisteminde fiyat kavramı, metaların (ve hizmetlerin) değerinin para olarak ifadesidir. Herhangi bir metanın (değişim) değeri, o metanın içinde birikmiş, ortalama toplumsal emek değerine eşittir. Bu değer, o metanın üreticisi dışındaki insanların kullanacağı bir meta olarak onların eline geçene kadarki dönemde birikmiş tüm emeği kapsar. Bunun içinde metanın hammaddesinin çıkarılması, taşınması vb. sürecinde yaratılan değer vardır. Hammadde işlenirken, meta haline getirildiği dönemde ona doğrudan katılan değer vardır; üretim sürecinde kullanılan makinelerin, tüketilen enerjinin, fabrikanın değerinin, fabrikanın üzerinde bulunduğu toprağın rantının o somut metaya yansıyan değer bölümü vardır. Üretim sürecinden, tüketiciye varana kadar geçen süreçte gerekli işlerin yapılması sırasında oluşan değer bölümünün –taşımacılık, reklam, tüccar kârı vb.- yansıması vardır. Piyasaya ya da pazara satış için sunulan bir meta veya hizmetin değeri, çok karmaşık bir toplumsal değerler toplamıdır. Fiyat ise bu değerin para olarak, para cinsinden ifadesidir. 1 kilo elma ile bir litre sütün fiyatı diyelim ki 1 lira ile ifade ediliyorsa, bu normal şartlarda onların her ikisinin de içinde billurlaşmış ortalama toplumsal emeğin birbirine eşit olduğunu ifade eder. Kapitalist ekonomide, fiyatın söz konusu olduğu yerde bir alış-veriş, değiş-tokuş, bir el değiştirme söz konusudur. Bu yüzden fiyat metaların (ve hizmetlerin) alınıp satıldığı pazarla sıkı sıkıya bağlı olan bir ekonomik kategoridir. Pazar, metaların el değiştirdikleri, tüketici tarafından satın alındıkları alandır. Yani değerin gerçekleştiği, satılma yoluyla tüketiciye ulaştığı alandır. Kuşkusuz pazar, tüketicilerin alım gücü, pazara sunulan metaların, o metalara olan taleple oranı vb. metaların fiyatının belirlenmesinde önemli bir rol oynar. Burjuva iktisadı pazarın fiyatların belirlenmesindeki rolünü o kadar büyütür ki, sonuçta ortaya,
fiyatın bütünüyle keyfi, yalnızca, pazarın temel yasası olan arz-talep yasası tarafından belirlendiği, fiyatın, üretim süreci ile onun içinde birikmiş değerle vb. fazla ilgisi olmadığı teorisi çıkar ortaya. Buna göre piyasada az olan ve kendisine talep çok olan metanın fiyatı, dolayısıyla değeri; piyasada çok olan, fakat kendisine talep az olan metadan düşüktür. Kuşkusuz bu tespitte önemli ölçüde doğruluk payı vardır. Pazarın arz-talep yasası, fiyatın belirlenmesinde, herhangi bir metanın gerçek değerinin ne kadar üzerinde veya altında satılacağını belirlemede rol oynarlar, fakat bu oynamalar gerek üste ve gerekse alta doğru uzun süre çok büyük oranda olamaz. Uzun sürede bütün metalar, pazarda gerçek değerlerinden fazla büyük olmayan sapmalar içeren fiyatlarla alınır-satılırlar. Kapitalist ekonomide Pazar, arz fazla-talep az olması nedeniyle bir süre değerinin altındaki fiyatlarla işlem gören meta fazlasının pazardan çekilmesini zorlar. Kapitalist ekonomide amaç maksimum kâr olduğu için, metası değerinin altında fiyatla işlem gören sermaye, daha kârlı alanlara, anda en karlı olan alana kayar. Bu şekilde söz konusu meta arzı fazlalığı ortadan kalkar. Bu kez daha önceki evrede en kârlı olan alanlarda sermaye yığılması dolayısıyla arz fazlası doğar. Aynı oyun yeniden başlar. Pazarın arz talep yasası bu yüzden fiyatların ne esas, ne tek belirleyicisidir. O, yalnızca plansız kapitalist ekonomide, sermayenin belli alanlarda yığılmasını engelleyen bir düzeltici işleve sahiptir. Metalar uzun evrede pazarda kendi gerçek değerleri etrafında alta ve üste az miktarda sapma gösteren fiyatlarla satın alınır-satılırlar. Sosyalist, planlı ekonomide pazar ekonomisinin kuralları geçerli değildir. Sosyalist üretim, kapitalist meta üretimini sıfırlamak; kar amacıyla satmak için değil, var olan toplumsal ve bireysel ihtiyaçları karşılamak için planlı üretmek; sürekli artan maddi ve manevi ihtiyaçları en iyi şekilde karşılamak için üretimin adıdır. Kapitalist toplumun bağrından çıkıp geldiği şekliyle sosyalist toplumlar başlangıçta ve belli bir süre, meta üretimini bütünüyle ortadan kaldıramazlar. Egemen olan planlı sosyalist üretim yanında, belli bir süre küçük ve orta çaplı kapitalist üretime göz yummak zorunda kalırlar. Fakat sosyalist üretime paralel olarak yürüyen kapitalist üretimin sürekli daraltılmasına, en sonunda tümüyle ortadan kaldırılmasına yönelik tedbirler alırlar. Küçük ve orta çaplı kapitalist işletmelerin metalarının fiyatlarının belirlenmesinde pazar yine önemli rol oynar. Fakat fiyatların gerçek değerin çok üstüne çıkmaması için devlet müdahaleci olur. Fiyatlar, sosyalist ekonomide esasta devletin ekonomiyi yöneten kurumlarınca saptanır ve ekonominin yönetim aracı olarak işlev görürler. 24.12.2011
14
Aralık günü, Tez Koop İş, SES, Eğitim Bir - Sen, Eğitim -İş, Eğitim - Sen ve Türk Eğitim - Sen Sendikalarında ör g üt lü i ş ç i l e r, Çu k u rov a Üniversitesi’nde promosyon ihalesi ile ilgili bir eylem düzenlediler. Üniversite girişinde bulunan Türkiye İş Bankası önünde toplanan 500 işçi sloganlar ve ıslıklar eşliğinde Rektörlük binasına kadar yürüyüş gerçekleştirdiler. Yürüyüş tamamlandıktan sonra, rektörlük binası önünde bir basın açıklaması düzenlediler. Basın açıklamasını Türk Eğitim - Sen 3 No’lu Şube Başkanı Rıfat Çelik okudu. Üniversite çalışanlarının maaş işlemleri için yönetim belli dönemlerde bankalara yönelik ihale açıyor. Bankalar da, verdikleri promosyonlarla ihaleleri kapmaya çalışıyorlar. Bu promosyonlar daha önce üniversitenin kendisine kalır-
ken, çıkan bir başbakanlık genelgesiyle promosyonlarının tamamının işçilere dağıtılması zorunluluğu getirildi. Yapılan basın açıklamasında konuya ilişkin olarak: “En son 2009’da yapılan ve daha önce 3 yılda bir tekrarlanan ihale, rektörlükçe bu dönem 5 yıla çıkartılmak isteniyor. Yanı sıra bankalarla yapılacak ihaleye müdahil olmak isteyen sendikaların bu talepleri ise dikkate alınmıyor. 4600 kişinin çalıştığı Çukurova Üniversitesi’nde
geçen dönem yapılan ihaleyle işçi başına 432 TL promosyon ödemesi yapılmıştır. Oysa ki aynı dönem ihale açan başka üniversite hastanelerinde bu oran çok daha yükseklerdedir. Örneğin 4677 çalışanı olan Ankara Üniversitesi’nde kişi başına 1.080 TL, 2684 çalışanı olan Fırat Üniversitesi’nde ise kişi başına 1.750 TL alınmıştır.” denildi. Rektörden bu ücret farklarının hesabını sormak için eyleme katılan çalışanlar sık sık; “Rektör elini cebimizden çek!”, “Promosyon
hakkımız söke söke alırız!”, “Zafer direnen emekçinin olaca k!”, “Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ye hiç birimiz!”, “Rektör nerede, çalışanlar burada!” vb. sloganlar attılar. Açıklamada, sendika ve çalışanların talepleri arasında promosyonun taksitle değil, tamamının bir defada ödenmesi, ihalede tüm sendikaların gözlemci bulundurması aksi takdirde bir komisyon oluşturulması, şeffaflık ilkelerinin uygulanması, ihaleye bütün bankaların davet edilmesi, ihale sözleşmesinin 3 yıllık yapılması vb. sıralandı. Üniversitede 4600 çalışan varken eyleme 500 civarında çalışan katıldı. Eylemde en kitlesel yürüyen, yaklaşık 150 kişilik bir katılımla, üniversitede çalışan 200 üyesi bulunan Tez Koop - İş sendikası ve SES oldu. 15. 12. 2011 Yeni İşçi Dünyası/Adana
Ocak 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
Ç.Ü. İşçileri Banka Promosyonu İhalesi İçin Eylem Yaptılar
9
DİSK ÖZÜR DİLEMELİDİR! Bilindiği gibi son dönemde boyalı basın ve burjuva medya üzerinden çokça özür dileme tartışmaları yürütüldü. Biz yapılan hatalar ve işlenen suçlar konusunda özür dilenmesi ve yapılan haksızlıkların olanaklar ölçüsünde düzeltilmesini savunuruz. Fakat bilinmelidir ki geçmişte gerek işçi sınıfına, bizim örgütlerimize, geçmişten bugüne sınıfımızın fertlerine karşı işlenen suçların hesabını kendi iktidarımızı kurarak soracağız. Ama oraya gidebilmek için bizim kendi örgütlerimizin yaptığı, yapması mümkün hataları karşısında da özür dilemeye açık olmamız gerekmektedir. Bu konuda Canan ve Yıldırım Koç’un yazdığı DİSK tarihinde
12 Mart 1971 darbesi ile ilgili DİSK’in şu tavrı vardır: “DİSK, Atatürk devrimlerinin ve Anayasa ilkelerinin korunmasında, uygulanmasında ve geliştirilmesinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin yanında olduğunu belirtmekten kıvanç duyar. “Parla mentoda n çı ka r ı la n Anayasaya aykırı kanunlar ve hükümetin ısrarla yürüttüğü Anayasa dışı uygulamalar, sosyal patlamalara yol açan tutum ve davranışlar, memleketi bir kardeş kavgasının eşiğine getirmiştir. “İşte böyle bir ortamda memleketin beceriksiz ellerde emekçi halkımızın da perişanlığını artıracak bir yuvarlanmayı gören ve Türk milletinin bağrında oluşan Silahlı Kuvvetlerin bu vahim du-
rum karşısında aldığı kararlar işçi sınıfımızın devrimci kesiminde büyük bir ferahlık yaratmıştır. “ Türk iye Cumhuriyeti Anayasasının tanıdığı hakları en cesur şekilde kullanan Türk Silahlı Kuvvetlerinin çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak, Atatürk devrimlerini hakim kılmak ve Anayasanın öngördüğü reformları gerçekleştirmek, özellikle Anayasamızın temel ilkelerine yürekten bağlı kalmak yolunda görev başında olduğunun radyolardan ilanı, karanlık ufukları aydınlığa kavuşturmuştur.” ( A g e . S a y f a 174 , E p o s yayınları-2008) Bu açık lama bir darbenin desteklenmesidir. Biz işçi ve emekçi yığınların darbelerden her seferinde en kötü
şekilde etkilendiği ve her darbenin sermayenin iktidarını pekiştirdiği ortadadır. Yine 12 Mart darbesi ile halkımızın yiğit neferleri ya idam edilmişler ya da açıkça katledilmişlerdir. Dev rimci İşçi Sendikaları Kon fe der a s yonu’nu n Şubat 2012’de yapacağı genel kurulunda bu açıklamanın geçmişte yapılmış olmasından dolayı hata yapıldığını ve bunun için bugünkü DİSK’in kendi genel kurulunda alacağı bir kararla işçi sınıfından ve emekçi halkımızdan özür dilemesini talep etmek bir görevdir. DİSK tarihsel olarak işlenmiş bir suçun muhasebesini yapmak zorundadır. Yeni İşçi Dünyası okuru işçi. 01.01. 2012
Ocak 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
MUĞLA VE İLÇELERİNDE DİSK, KESK ve SES ÜYELERİ EYLEMDEYDİ
10
S
ağlık ve eğitim başta olmak üzere temel kamu hizmetlerini ticarileştirmeye, kamu çalışanlarını köleleştirmeye çalışan AKP Hükümetinin açıklamasına karşı; KESK’e üye memurlar ve Türk Tabipleri Bir¬liği 21 Aralık Çarşamba günü iş bırakma eylemi
yaptı. Muğla’da Eğitim-Sen, SağlıkSen, KESK, Bel-Sen, Kamu-Sen ve diğer kamu kuruluşları, ekonomik koşullar nedeniyle, tüm dünyada en kısa günün yaşanacağı 21 Aralık tarihini seçti. Bunun nedeninin ise, iş saatlerinin uzayacak
olmasından dolayı olduğu bildirildi. Grev’de tüm çalışan kesimin hakları konusunda konuşmalar yapıldı. Eylemin amacı; ekonomik koşulların düzeltilmesi, AKP Hükümetinin çalışanlar üzerindeki etkileri, taşeron işçilerin güvensiz şekilde çalıştırılması, Eğitim ve Sağlık ücretlerinin artmış olması ve benzeri konular üzerine dikkat çekmek idi. Muğla’da yapılan eylem, güvenlik kuvvetlerinin kontrolünde yaklaşık 2 saat kadar sürdü. Eylem sendikaların toplu halay ve türkü dinletisiyle olaysız bir şekilde sona erdi. O r t a c a’ d a , D a l a m a n’ d a , Köyceğiz’de 21 Aralık Çarşamba günü Eğitim ve Sağlık başta olmak üzere, kanun hükmünde kararnamelerle çalışanların temel haklarının gasp edildiğini öne süren sendikalar ile DİSK, KESK ve SES’in de desteğiyle düzenlenen iş bırakma eylemi gerçekleştirildi. Eylemde sözcüler ortak basın açıklaması okudular. SES adına Gülhan Musaoğlu’nun okuduğu açıklama, “Sağlık alanında dönüşüm çalışmalarının hızlanmaya başladığı bu dönemlerde sağlık alanında yapıldığı iddia edilen reformun, sağlık hizmetinin üretimi, finansmanı ve organizasyonunu kapsayan,
yani sağlık alanındaki yapısal değişiklikler anlamına geldiği bilinmektedir. Türkiye’de Sağlık reformları uygulanırken, Dünya Bankası ve IMF politikaları esas alınmıştır. Sağlığın metalaştırılması politikaları uygulanmaya başlamıştır. Gecenin en uzun, gündüzün en kısa olduğu günde, 21 Aralık’ta sağlık meclislerini kuruyoruz. Hizmet üretmiyoruz. Mücadelemizle karanlıkları aydınlatacağız” şeklindeydi. Eğitim-Sen adına Hamit Dolu basın açıklamasında “Bugün Edirne’ den Kars’a, Van’ dan İstanbul’a, Antalya’dan Trabzon’a, İzmir’den Diyarbakır’a kadar tüm illerde grevdeyiz. Taleplerimiz sadece kamu hizmeti verenlerin değil kamu hizmeti alan 75 milyon insanımızın ortak talebidir. Sağlık ve Eğitim başta olmak üzere kamu hizmetlerinin piyasalaştırılmasına karşı grevdeyiz; emeklilerimizin sefalet koşullarına karşı grevdeyiz” dedi. 28. 12. 2011
Bir okur olarak, Yeni İşçi Dünyası Nisan sayısında “Praktiker yapı marketleri A.Ş işçileri sendikalaşmayı başardılar. Koop-İş Sendikası işçilerin mücadelesini satacak mı koruyacak mı?” başlıklı yazıdaki yanlış gördüğüm noktalara karşı kısa bir tavır takındım. Gerek yazının yazarı, (Ali Osman Başeğmez) gerekse YİD yazı kurulunun yazdığım yazıya karşı takındıkları tavırları okuyunca şaşırdım. Özellikle Ali Osman Başeğmez’in beni demagoglukla suçlaması, benim hiç tartışmadığım konuları tartışmışım gibi göstermesi Ali Osman Başeğmez’in niteliğini ortaya koyma açısından çok iyi olmuştur. Ben Ali Osmanın yazdığı yazıda: 1-Sosyal- İş Sendikası Metro Gros Marketlerde işveren tarafından işyerine getirilmiştir. İşçiler zorla sosyal- İş’e üye yapılmışlar, Sosyal-İş’in hangi sendikaya karşı getirilmiş olduğunu açıklayacağı yerde benimle alay ediyor yazı kurulu buna karşı çıkmıyor. 2-Koop-iş’in Praktiker’de oynadığı oyunlara, Ali Osman Başeğmez hiç değinmiyor.Ayrıca birde tarihi çarpıtarak Koop-İş’in kuyrukçuluğunu yapıyor. 3-Ben Koop-İş’e faşist demişim. Bu Ali Osman Başeğmez’in çok gücüne gitmiş ve benden bunu ispatlamamı talep ediyor. Sayın Ali Osman Başeğmez, senin deyiminle Tez-Koop-İş’in içindeki mücadeleci olduğundan dolayı sosyal faşist yöntemlerle atılan Faruk Üstün ve Ahmet Kartal tarafından da aynen savunuluyordu bir zamanlar. Ama senin çok mücadeleci dediğin Faruk Üstün Koop-İş’te çalışmaya başlayınca, herhalde faşist olmaktan çıktı. Tabi ki ben Faruk Üstün’ün dediği ile hareket etmedim. Ali Osman Başeğmez’in dediği ile de hareket etmedim. Tüm YİD okurlarına çağrımdır; Koop İş’in sitesine girip Koop-İş’in KK-T-A’da yaşanan olaylarla ilgili yaptığı basın açıklamalarına lütfen baksınlar. Bu bile bu sendikanın niteliğini göstermeye yeterlidir. (Ekte bu belgeleri yazı kuruluna gönderiyorum.) Niyet tartışması: Söylenmeyen bir şeyi “böyle söylenmek isteniyor” diyerek yorum yapmaktır. Benim yaptığıma bu bağlamda niyet tartışması diyemezsiniz. Ben sizin bildiğiniz halde söylemediğiniz, sakladığınız; gerçekleri söy-
lüyorum. Gerçeği saklamak kötü niyetliliktir, niyet tartışması değil. Niyet kelimesinin her geçtiği yerde “bu niyet tartışmasıdır” suçlaması yazı kuruluna yakışmıyor. Sayın Osman Başeğmez, ben nerde kriterleri tartışıyorum? Ben nerde Tez-Koop-İş’in sınıf uzlaşmacısı olmadığını savunmuşum? Ben Koop-İş’in sınıf uzlaşmacılığı yanında, ayrıca faşist olduğunu söylüyorum. Yani her sınıf uzlaşmacısı sendikanın faşist olmadığını söylüyorum. Sen farklı düşünüyorsan bunu ortaya koy. Bunu tartışalım. Ayrıca KK-T’de kaç tane, sınıf uzlaşmacısı olmayan, sınıf sendikası vardır. Ben yok diyorum, eğer kurulmuşsa benim haberim yok. Sayın Ali Osman Başeğmez ve YİD yazı kurulu beni bu konu da aydınlatırsa iyi olur.(yoksa mücadeleci Faruk Üstün Koop-İş’i dönüştürüp de sınıf uzlaşmacısı olmayan bir sınıf sendikası mı yapmış bizim haberimiz yok.) Ali Osman Başeğmez uzun bir demogojiden sonra şöyle diyor;” YİD okuru iddiasının aksine bizlere sapla samanı ayırmayı değil, niceliksel farklılıklarla uğraşmayı öğütlemektedir. Tabi ki niceliksel farklılıklarla hatta en ufak ayrıntılarla da uğraşılmalıdır. Fakat bir olgunun, yapının ve hareketin niteliğini unutmadan ve unutturmadan.” Hangi olgunun, hangi yapının niteliğini unutturmuşum Ali Osman? Olgu şudur: Ben Koop–İş’in, Türk-Metal’in faşist olduklarını söylüyorum. Ama sen sayın Osman Başeğmez Koop-İş’in faşist olmadığını savunuyorsun olgu budur. Ben Tez-Koop-İş’inde Birleşik-Metal-İş’inde sınıf uzlaşmacısı olduğunu, ama faşist olmadığını savunuyorum. Ben faşistle faşist olmayanı ayırıyorum, sense ayırmıyorsun aramızdaki sorun bu, ben Tez-Koop-İş’e ayrı bir şey atfetmiyorum sen Koop-İş’e farklı şeyler yüklüyorsun. Ayrıca ben Birleşik- Metal –İş, Türk-Metal-İş bağlamında yapılan çağrıyı doğru görmüyorum. Zaten çağrı pratikte hiçbir sonuç vermemiştir, bu açıkça ortadadır. Aynı şekilde Koop-İş ve Tez–Koop-İş bağlamında da öyle bir çağrının yapılmasını doğru görmüyorum. Doğru şu: aynı konfederasyonda, aynı iş kolun da, iki sendikanın
olması işçi sınıfı hareketi açısından yanlıştır, birleşmesi yönünde çağrı yapılması gerekir. Geçmişte Tez-Koop-İş, Koop-İş’e birleşme çağrısı yaptı. Hatta genel kurulda, yönetimi birleşilmesi halinde Koop-İş’e vereceğini söyledi, ama Koop-İş yanaşmadı bunlar olgudur. Yapılan çağrı için “somut durumun somut tahlili” denmektedir. Oportlar çokça somut durumun somut tahlili adına M-L’ mi revize etmişlerdir. “Faşist olmayan Tez-Koop-İş sendikasında sendikal demokrasi yoktur, sendikal demokrasinin kırıntısı bile yoktur. Sendika ağaları, şube başkanları koltuklarını korumak, ele geçirdikleri rantı kaybetmemek için yapmayacakları hiçbir şey, ayakları altına almayacakları hiçbir demokratik değer yoktur. Yalnızca sistematik olarak taban üzerinde, özellikle dürüst ve namuslu mücadeleci Tez-Koop-İş üyelerine karşı değil, aynı zaman da aynı sendika için de rakip olan sendika yöneticilerine karşıda Tez-Koop-İş sendikası içinde sık sık sosyal faşist baskılar saldırılar uygulanmaktadır. Bir başka sendikanın “faşistliği”ne değinmeyi çok önemli gören birisinin alternatif olarak gösterdiği diğer sendikadaki sosyal faşist baskılara hiç değinmemesi çok ilginçtir.” Sayın Başeğmez, “ faşist olmayan Tez-Koop İş” ne demek? Sizce faşistse bunu açıkça ortaya koyun. Bana göre değil. Ben Koop-İş’e açıkça faşist diyorum. Sizin zorunuza gitse de. Sosyal faşist yöntemler uygulamak ayrı bir şey, faşist olmak ayrı bir şey. Sayın Osman Başeğmez ve YİD yazı kurulu ben yazımın neresinde Tez Koop-İş‘de demokrasi var mıdır, yok mudur tartışması yürütmüşüm? Bunu ispatlayın demagoji yapmayın. Bunu tartışan Ali Osman Başeğmez, Tez-Koop-İş sendikası içerisinde demokrasinin kırıntısı bile yok diyor.Sosyal faşist yöntemler uyguladığını söylüyor bunları ispatlamak sayın Osman Başeğmez’e düşüyor. Sayın Ali Osman Başeğmez’e bir soru sormak istiyorum, KK-T’de birçok sol ve devrimci grup da karşı devrimci yöntemler şiddet de dahil ve özellikle ayrılıklarda anti demokratik yöntemler uygulanmaktadır. Çoğunda örgüt içi demokrasi yoktur. Hal bu iken, sınıf uzlaşmacı sarı sendikaların fazla demokrat olmasını beklemek be-
nim değil AliOsman Başeğmez’in beklentisidir. Ali Osman Başeğmez, sendika bürokrasisi arasındaki koltuk kavgasın da taraf olmayı çok sever. Geçmişde Tez-Koop-İş içinde yedi yıl genel merkez yöneticiliği yapmış, genel merkez yönetimindeyken hiçbir muhalif tavır takınmayan, ancak yedi yılın sonunda bir genel kurulda merkez yönetimin listesine alınmayan Faruk Üstün muhalif olmaya başlar. O zamana kadar, yöneticilerle hiçbir sorunu olmayan bu kişi birden bire kendini mücadeleci, yönetimi de sosyal diyalogculukla suçlar. (Bu doğrudur.) Ama kendisi yönetimdeyken de, Tez-Koop-İş sosyal diyalogcuydu. O zaman sesi çıkmıyordu. Daha sonra genel merkez yönetimine seçilmeyince, kendisine mücadeleci demeye başladı. (Sayın Başeğmez’de bu zatın kuyruğuna takıldı. Başeğmez soyadını da böylece aldı!) Ve hakkını inkar etmemek gerek epey de mücadele etti. Şimdi mücadelelerinden kesitler: 1-Apar topar eski şubesine dönüp, şubenin olağan kongresine az kalmasına rağmen, bekleme yerine acelece olağanüstü kongreye götürüp şube başkanı olmak istedi. Şube yönetiminde çoğunluğu sağlayamayınca, yönetimde olan ancak o anda memleketi Dersim’de bulunan Faruk Üstünün deyimiyle Tuncelili çobanı (Özcan Aydın) ihraç etti. (Çok demokratik bir yöntemle!) Çoğunluğu sağlayıp, olağanüstü kongreyi yaptı. Ancak Tuncelili çoban ihracına itiraz etti mahkemeyi kazandı. Olağanüstü kongre iptal edildi. Bu andan itibaren merkez yönetimde şube yönetimine müteşebbis heyet atadı. (Bu da anti demokratik uygulamadır.) Sayın Ali Osman Başeğmez, burada görüldüğü gibi anti demokratik yönteme, ilk başvuran senin kuyruğuna takıldığın, mücadeleci ve de demokrat Faruk Üstün’dür. 2- Mücadele keskinleşerek devam etti! Mücadeleci grup, şubeyi basıyor. Genel merkezi basıyor, tek kadın yönetici olan Rabia Özkaraca’ya “sen nasıl elinin hamuruyla bu işlere karışırsın?” diyerek işçi sınıfı adına haddini bildirirler. Türk-İş temsilciler toplantısında Rabia Özkaraca tartaklanır, ağza alınmayacak küfürler edilir, devamla mahkeme koridorlarında
Ocak 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
Demogoji Benim Değil, Soysuzlaşmış Küçük Burjuvaların İşidir!
11
aynı şekilde tartaklanır, saçından tutup sürüklenir, o dönem bu mücadeleci çizginin uyguladığı bu karşı devrimci şiddeti Ali Osman Başeğmez’in hiç dile getirmemesi ilginçtir. Öyle ya bu mücadeleci çizgi için her şey mübahtır. Devam edelim; Torba Yasa sonucu belediyelerde “norm kadro fazlası” diyerek Milli Eğitim Müdürlüklerine gönderilen işçileri üye yapmak için Koop-İş; “TezKoop İş, PKK’li, onlar solcu, onlar komünist, BİZ MİLLİYETCİYİZ.” diyerek MHP’li belediyelerle kol kola çalışıyorlar. İşte bu çok mücadeleci sendikacılarımız işçi sınıfına bu ırkçı, şoven antikomünist bilinci taşıyorlar. Gördüğünüz gibi “bir sendika ağa grubuna karşı bir başka sendika ağa grubunun kuyruğuna takılmak” benim değil, senin görevindir. Ufku dar ve ufku bulanmış olan ben değil sensin. Tez-Koop –İş içinde taşeronluğu
ispatlı olan Gürsel Doğru’nun kuyruğuna takılan, yönetime seçildiği zaman Faruk Üstün’le birlikte ona alkış tutan ben değil sizdiniz. Gürsel Doğru’nun taşeronluğu konusunda en ufak bir tavır takınmayan Osman Başeğmez’dir. Şimdi soruyorum kimin pusulası şaşmış? Osman Başeğmez’in demagoji ettiği bir diğer nokta, Türk-Metal-İş’le, Tez-Koop-İş’i aynılaştırıyor. Neymiş efendim norm oluşturuyorlarmış. Metal işkolunda bilindiği gibi MESS denen bir patron örgütü var. Bu patron örgütüne bağlı işkollarının çoğunda Türk-Metal denilen faşist sendika örgütlü, çoğunluk bu faşist sendikada olduğu için, evet toplu sözleşmede bu sendika norm teşkil ediyor. Ama 17. işkolunda MESS gibi patron örgütü yok. Onun için her işyerinde ayrı ayrı toplu sözleşme yapılmaktadır. Bu Koop-İş için de böyledir.
Sosyal-İş’de ve Tez-Koop için de bu böyledir. Ali Osmana göre Tez-Koop İş Sendikası iyi olsa idi, Praktiker işçisi Koop-İş’te örgütlenmezdi. Söyler misin Ali Osman bey, Türk-Metal’in her yıl patronlarla işbirliği içerisinde TİS’ de işçileri satmasına ve YİD’in çağrısına rağmen işçiler neden Türk-Metal’den istifa edip Birleşik Metal-İş’e geçmemişlerdir. Son olarak şunu belirtmek istiyorum: ben Faruk Üstün’ün faşist Koop-İş’de çalışmasında problem görmüyorum. Kendisine solcu diyen bir, iki kişiyi çalıştırıyor diye Koop-İş faşist olmakdan çıkmaz. Ayrıca aynı konfederasyonda, aynı iş kolunda iki ayrı sendikanın olmasını normal görüp destekleyen anlayışlara da karşıyım. KK-T’de sınıf uzlaşmacısı olmayan sendika bana göre yoktur. Ben işçi sınıfı mücadelesi ve örgütlenmesi açısından fabrikaları nasıl esas alıyorsam, işletmeler içinde de daha
büyük işletmelerin öne çıkarılmasını savunuyorsam, mevcut sendikalar içinde örgütlenmeyi öne çıkaran daha kitlesel sendikalarda çalışmayı öne çıkarmayı doğru görüyorum. Bu konuda benim tavrım budur. Sendika bürokrasisinin kendi arasındaki koltuk kavgasında taraf olmam söz konusu değil. Ben Faşist olanla faşist olmayanı aynı kefeye koymuyorum. Ali Osman Başeğmez aralarında fark görmüyor. YİD yazı kurulunun tavrını, YİD’in bir okuru ve çalışanı olarak Osman Başeğmez’in bana saldırılarını eleştirisiz yayınlamalarını ciddi bir sorun olarak görüyorum. Bu konuda kendilerini eleştireceklerini hatalarını aşacakları umudunu taşıyorum. Fabrikalar kalemiz, yaşasın Bolşevik mücadelemiz! Kahrolsun sendika patronları! Yeni İşçi Dünyası Okuru 06.12.2011
“Demogoji Benim Değil, Soysuzlaşmış Küçük Burjuvaların İşidir!” başlıklı yazı üzerine
Ocak 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
“Demogoji Beni m Değ i l, Soysuzlaşmış Küçük Burjuvaların İşidir!” başlıklı yazı üzerine
12
Öncelikle okurumuzun yöntemi ile ilgili tavır takınmak istiyoruz. Okurumuz 19.05.2011 tarihli, Yeni İşçi Dünyası Temmuz sayısında yayınlanan yazısında; “Osman Başeğmez’in art niyeti ortadadır.” Dedi. Bu tavra; “yeni İşçi Dünyası gazetesi olarak niyet üzerinden tartışmayı yürütmeyi ilke olarak reddediyoruz. Tartışmada bizim için ölçü, beyaz kağıt üzerine yazılanlar, ağızdan çıkan sözdür. Kimsenin niyetini tartışma konusu yapmayız ve kafa arkası okumayız.” (Yeni İşçi Dünyası Temmuz 2011, sayfa 8) tavrını takındık. Bu konuda okurumuz 06.12.2011 tarihli yazısında şu tavrı takınıyor: “Niyet tartışması: Söylenmeyen bir şeyi “böyle söylenmek isteniyor” diyerek yorum yapmaktır. Benim yaptığıma bu bağlamda niyet tartışması diyemezsiniz. Ben sizin bildiğiniz halde söylemediğiniz, sakladığınız; gerçekleri söylüyorum. Gerçeği saklamak kötü niyetliliktir, niyet tartışması değil. Niyet kelimesinin her geçtiği yerde “bu niyet tartışmasıdır” suçlaması yazı kuruluna yakışmıyor.” Okurumuz önce kendisine göre
bir niyet tarifi yapıyor, ardından niyetimizi sorgulamaya, tartışmaya devam ediyor, bizi gerçekleri saklamakla, kötü niyetli olmak ile suçluyor. Niyet sadece, “Söylenmeyen bir şeyi “böyle söylenmek isteniyor” diyerek yorum yapmak” değildir. Niyetin başka anlamları da vardır. Örneğin niyet; kafa arkası okumaktır. Söylenmeyen şeyleri söylenmiş gibi göstermektir. Kişinin niyetini sorgulamaktır. Yazılan, söylenen şeyler üzerine değil, söylenmeyen, yazılmayan şeyler üzerine tartışma yürütmektir vb. Niyetten biz bunları anlıyoruz. Niyetten bunları anladığımız için Ali Osman Başeğmez’in niyeti üzerine tartışma yürüten okurumuzun tavrını doğru bulmadık ve eleştirdik. Okurumuz bu yazısında da niyet üzerine tartışmaya devam ediyor. Yanlış yapıyor. Okurumuzun yazısında kullandığı dil, üslup da, kullanılmasını doğru bulduğumuz bir dil ve üslup değil. Okurumuz Yeni İşçi Dünyası gazetesi üzerinden tartıştığını, Yeni İşçi Dünyası okurlarının tartışma yazılarını okuduğunu dikkate almalıdır. Ali Osman Başeğmez’e birebir yazı/mektup yazmıyor okurumuz. Birebir yazılarda kullanılacak dil, üslup bizi elbette ilgilendirmez. Fakat YİD üzerinden tartışma yürüten okurumuzun, kullandığı dile, üsluba dikkat et-
mesi gerekir. Sadece okurumuzun değil, yayınlanması talebi ile yazı ileten her okurumuzun yazısında kullandığı dile, üsluba dikkat etmesi gerekmektedir. Koop İş faşist mi? 19.05.2011 tarihli yazısında okurumuz Koop İş Sendikası’nın faşist bir sendika olduğunu savundu. Biz Koop İş’in belirleyici niteliğinin onun sınıf işbirlikçisi olması olduğunu, bir sendikayı tanımlayan, anlatan en belirgin özellik ne ise o tanımın kullanılması gerektiğini savunduk. Okurumuz Koop İş’in faşist olduğu, o’nun faşist değerlendirilmesi gerektiği noktasında ısrarlı. O, “Tüm YİD okurlarına çağrımdır; Koop İş’in sitesine girip Koop-İş’in KK-T-A’da yaşanan olaylarla ilgili yaptığı basın açıklamalarına lütfen baksınlar. Bu bile bu sendikanın niteliğini göstermeye yeterlidir.” Diyerek Koop İş’in basın açıklamalarını, Koop İş’in faşist olmasına kanıt olarak sunmaktadır. Ermeni soykırımı, “şehit cenazeleri” konusunda, sadece Koop İş değil, Türk İş’e üye bir dizi sendika benzer tavra sahiptir. Bu olaylara takınılan tavrı ölçü alırsak, sadece Koop İş değil, bir dizi sendikayı faşist ilan ederiz ki, bu değerlendirme doğru bir değerlendirme olmaz. Türk-İş’e üye bir dizi sendikanın,
sendikal çizgisi, niteliği, pratiği, olaylara yaklaşımı, Koop İş ile aynıdır. Sadece milliyetçi, ırkçı söyleme bakarak, bu durumda olan her sendikayı faşist ilan etmek doğru bir yaklaşım olmaz. Bir sendikanın belirleyici niteliği ne ise, o nitelik kullanılmalıdır. Türk milliyetçiliğinin işçi sınıfı içinde yaygın olduğu, işçi sınıfının çok büyük çoğunluğunun milliyetçiliğin etkisi altında bulunduğu, “bölücülük” paranoyasının yaşandığı bir dönemde, milliyetçi, söylemler, ırkçı tavırlar, tek başına faşist olmanın ölçütü olmamalıdır. Bu nedenle faşist değerlendirmesi yaparken gayet dikkatli olunmalıdır. “Somut du r u mu n somut tahlili”mi? Okurumuz 19.05.2011 tarihli yazısında, bizim Türk Metal’in 2010-2012 MESS Toplu Grup Sözleşmesine takındığı açık ihanet tavrı nedeniyle, Türk Metal üyesi işçilere “Türk Metal’den istifa edin, Birleşik metal İş sendikasında örgütlenin” çağrımızın aynısının Koop İş -Tez Koop İş Sendikası için de yapılmasını istemişti. Bu talebe şu tavrı takındık: “Metal iş kolunda nedeni konularak yapılan bir somut çağrıyı, okurumuz Tez Koop İş Sendikası için de yapılmasını istemektedir.
Bu çağrının çok somut olduğu, metal iş kolunda gelişmelerle alakalı olduğu bilince çıkarılıp dikkate alınmazsa, başka işkolları ve başka sendikalar için de aynı çağrının yapılması talep edilir ki, bu yanlış olur. Kimi somut durumlarda, belirli bir mücadele sürecinde, bir sendikada örgütlü olan işçilere bir başka sendikaya geçme çağrısı yapılabilir. Bu çağrı somut bir durumda, bir eylemde yapılabilir. Nitekim bizim Türk Metal’in TİS’ deki açık ihanet tavrı nedeniyle, Türk Metal’e üye işçilere “Türk Metal’den istifa edin, Birleşik metal İş Sendikası’nda örgütlenin” çağrımız böyle bir çağrıdır. Bu çağrı özel, somut bir çağrıdır, genelleştirilemez.” (Yeni İşçi Dünyası, Temmuz 2011, Sayfa 8) Bu tavrımıza okurumuz şu tavrı takınıyor: “Ayrıca ben Birleşik- Metal –İş, Türk-Metal-İş bağlamında yapılan çağrıyı doğru görmüyorum. Zaten çağrı pratikte hiçbir sonuç vermemiştir, bu açıkça ortadadır. Aynı şekilde Koop-İş ve Tez– Koop-İş bağlamında da öyle bir çağrının yapılmasını doğru görmüyorum. Doğru şu: aynı konfederasyonda, aynı iş kolunda, iki sendikanın olması işçi sınıfı hareketi açısından yanlıştır, birleşmesi yönünde çağrı yapılması gerekir. Geçmişte Tez-Koop-İş,
Koop-İş’e birleşme çağrısı yaptı. Hatta genel kurulda, yönetimi birleşilmesi halinde Koop-İş’e vereceğini söyledi, ama Koop-İş yana şmadı bunlar olgudur. Yapılan çağrı için “somut durumun somut tahlili” denmektedir. Oportlar çokça somut durumun somut tahlili adına M-L’ mi revize etmişlerdir.” Bir somutta istifa edin çağrımız, yukarıda aktardığımız tavrımız okurumuz tarafından; “Yapılan çağrı için “somut durumun somut tahlili” denmektedir. Oportlar çokça somut durumun somut tahlili adına M-L’ mi revize etmişlerdir.”” Olarak değerlendirmektedir. Okurumuz, yazısında karşı çıktığı, eleştirdiği demogojiyi bu noktada kendisi yapmaktadır. Okurumuzun kavramadığı şudur: Biz BMİS’nın Türk Metal ile MESS arasında yapılan toplu sözleşme diktasını yıkmak için yürüttüğü grev mücadelesi içinde, bu mücadelenin belli bir aşamasında Türk Metal’de örgütlü işçilere BMİS’na geçmeleri çağrısı yaptık. Türk Metal TİS döneminde üye işçilerini patrona sattı. MESS’de Türk Metal’li sendika ağaları ile yapılmış toplu sözleşmeyi, aynı iş kolunda örgütlü diğer sendikalara da dayattı. Fakat bu kez, BMİS bu dayatmayı kabul etmedi. Bu diktayı kırmak için mücadele yolunu seçti. Bu noktada, bu somutta herkesin çıplak gözle göreceği bir açıklıkta
Türk Metal’den farklı, mücadeleci bir tavır takındı. Greve gitme kararı aldı. Metal işkolunda 21 yıl ertesinde işçiler ilk kez greve çıktılar. Bu durumda yapılması gereken, BMİS yönetiminin de yanlışlarını, tutarsızlıklarını eleştirerek, somut mücadele içinde işçilere destek vermek, bu mücadeleyi daha ileri mevzilere taşımaya çalışmaktı. Bu somut durumda Türk Metal’den BMİS’e geçme çağrısı yapmak doğru idi. Sendikalar içinde bir sendika, diğer sendikalara göre daha mücadeleci ise, işçi sınıfının hak alma mücadelesi ve bizim onun içinde çalışma koşullarımız açısından daha elverişli ise, işçileri sendikal örgütlenmede o sendikaya yönlendirmemiz ve söz konusu alanda öncelikli olarak o sendika içinde çalışmamız doğrudur. 19.05.2011 tarihli yazısında, Türk Metal, Birleşik Metal İş bağlamında yapılan çağrının, Koop İş, Tez Koop İş bağlamında da yapılmasını talep eden okurumuz, 06.12.2011 tarihli yazısında; “Aynı şekilde Koop-İş ve Tez–Koop-İş bağlamında da öyle bir çağrının yapılmasını doğru görmüyorum.” Diyerek kendisi ile çelişmektedir. Biz, her işkolu için bir sendika ve bu sendikaların üyesi olduğu tek bir konfederasyondan yanayız. Bu düşüncemizi çeşitli yazılarımızda ortaya koyduk ve gerekçelendirdik. Bu genel tavır, bir işkolunda örgütlü
birden fazla sendikanın birleşmesi için somut çağrı yapmak ile karıştırılmamalıdır. Her işkolu için tek sendika, tek konfederasyon, sınıf sendikacılığı perspektifi doğrultusunda çalışma yürüten bizlerin uzun vadeli hedefi, planıdır. Okurlarımızın, bu sayımızda yayınladığımız okurumuzun yazısı ve verdiğimiz cevap yazısını, konu hakkında Yeni İşçi Dünyası’nın değişik sayılarında yayınlanan diğer yazılar ile birlikte okuyup değerlendirmelerini öneriyoruz. Bu yazılar şunlardır: “Praktiker yapı marketleri A.Ş işçileri sendikalaşmayı başardılar. Koop-İş Sendikası işçilerin mücadelesini satacak mı koruyacak mı?” Yeni İşçi Dünyası Nisan 2011, sayfa 6-7. “ O k u r e l e ş t i r i y a z ı s ı .”, “Okurumuzun eleştirisine yanıt.”, “Tartışmak iyidir, demogoji kötüdür! Ali Osman Başeğmez.” Yeni İşçi Dünyası Temmuz 2011, sayfa 7-9. “En önemlisi eleştiriden doğru dersler çıkarmak. Temel Hakvermedi.”, “En önemlisi eleştiriden doğru dersler çıkarmak” başlıklı yazı üzerine.” Yeni İşçi Dünyası Ekim 2011, sayfa 10-13. Tartışmanın geldiği noktada, konu hakkında yürütülen tartışmanın yeterli olduğunu tespit ediyor, bu tartışmayı burada noktalıyoruz. 22.12.2011 Yeni İşçi Dünyası
. . . İş cinayetleri . . .
25 Kasım Erzincan’ın İliç ilçesinde yapımı süren Bağıştaş 1 barajı inşaatında çalışan Mehmet Gümürcü, Emin Aka, Cuma Demir, Süleyman Çakır, Yılmaz Demir ve Hacı Demir isimli işçiler beton dökülen kalıbın çökmesi sonucu yaralandılar. Yaralı işçilerden Mehmet Gümürcü isimli işçi kurtarılamayarak yaşamını yitirdi. 27 Kasım Konya’nın Karatay ilçesindeki Büsan Sanayi Sitesi’nde bulunan bir iş yerinde çalışan Veysel İlyat isimli işçi, o sırada kamyona yüklenmek için bekletilen demir profillerin üzerine düşmesi sonucu yaşamını yitirdi. 30 Kasım Zonguldak’ın Ereğli ilçesi Kandilli beldesinde Hema Endüstri A.Ş. isimli kömür işletmesinde göçük meydana geldi. O sırada 320 metre aşağıda tahkimat çalışması yapan Gökhan Sezer ve Erhan Turhan isimli işçiler yaşamlarını yitirdiler. 04 Aralık Şırnak’ın Uludere ilçesi İnceler köyünde baraj inşaatında çalışan Vahit
Tarhan, Yıldırım Cüvelek ve Kenan Erkan isimli işçiler yaşanan toprak kayması nedeniyle göçük altında kalıp yaşamlarını yitirdiler. 24 Aralık Konya’nın Selçuklu İlçesi Yazır Mahallesi’nde bir site inşaatında çalışan Mehmet Ali Çopur isimli işçi başına yük asansörünün sepeti düşünce yaşamını yitirdi. 28 Aralık İzmir’in Bornova İlçesi’nde bir metal doğrama şirketinde çalışan Hamit Şenyiğit isimli 45 yaşındaki işçi üzerine forklift devrilince hayatını kaybetti. 02 Ocak 2012 Maraş’ın Osmanbey köyü yakınlarında TCDD yenileme çalışmaları yapıldığı sırada 51 yaşındaki Aziz Şensoy isimli işçi devrilen iş makinesinin altında kalarak olay yerinde hayatını kaybetti. 05 Ocak 2012 İzmir’in Çiğli İlçesi Anadolu Caddesi Evka-5 Mahallesi'nde belediyenin yol çalışmalarını yürüten taşeron firmada çalışan 48 yaşındaki Kemal Karataş isimli işçi, iş makinesi kepçesinin üzerine düşmesi sonucu yaralandı. Çalışan diğer işçiler tarafından Karşıyaka Devlet Hastanesine kaldırılan Karataş, yapılan müdahalelere rağmen kurtarılamayarak yaşamını yitirdi.
Ocak 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
24 Kasım Balıkesir’in Gönen ilçesinde bir fabrikada çalışan Eyüp Kara isimli işçi halatı kopan pres makinasının üzerine devrilmesi sonucu ağır yaralandı. Bu halde hastaneye kaldırılan işçi kurtarılamayarak hayatını kaybetti.
13
DÜNYADAN İŞÇİ HABERLERİ
Ocak 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
Nijerya'da Genel Grev
14
Nijerya'da sendikalar tarafından düzenlenen genel grev, ülkenin bazı bölgelerinde yaşamı durma noktasına getirdi. Hükümetin petrol fiyatlarını düşük tutan devlet yardımını kaldırmasına yönelik tepkiler, uygulamanın yürürlüğe girdiği 1 Ocak tarihinden bu yana artarak sürüyor. BBC'nin Nijerya muhabiri Mark Lobel, grev çağrısını yapan iki büyük sendikanın sekiz milyona yakın üyesinin iş bırakacağını belirtiyor. Özel sektör ve kamu sektöründeki çalışanların grevi sebebiyle toplu ulaşım, okullar, devlet daireleri ve bankaların hizmetlerinin durma noktasına geldiği bildiriliyor. Sendikalardan Nijerya basınına yapılan açıklamalarda bir günlük grevin, hükümetin kararının değişmemesi halinde süresiz greve dönüşebileceği belirtiliyor. Bu arada Nijerya meclisindeki bazı milletvekillerinin devlet başkanı Goodluck Jonathan'ın petrol yardımını kesme kararını gözden geçirme çağrısı işe yaramadı. Nijerya'da 2003 yılında yapılan benzer bir genel grev sebebiyle ülkede günlük hayat adeta durmuş ve hükümet petrol yardımını kaldırmaktan vazgeçip yardım miktarını azaltmıştı. Afrika'nın en büyük petrol ihracatçıları arasında olan Nijerya'da halk petrol yardımı sayesinde ülkenin doğal servetinden paylarını aldıklarını düşünüyor. Hükümet ise petrol yardımının mali olarak sürdürülemez olduğunu savunuyor ve yardımın kesilmesiyle ülkedeki yoksullara yeni bir kaynak yaratacağını söylüyor. Kaynak: BBC
Belçika’da Grev Hayatı Durdurdu Belçika’ da yeni hü kümetin emeklilik reformunu protesto eden kamu çalışanlarının bir günlük grevi ulaşımı felç etti. İşçi sendikalarının da destek verdiği grev nedeniyle otobüs ve tren seferleri durdu. Belçika’nın Valonya bölgesindeki tren yollarında iş bırakma eylemi vardı. Demiryolu işçilerinin grevi, hayatı durdurma aşamasına
geldi. Bir günlük grev dolayısıyla, Eurostar'ın Brüksel çıkışlı bütün seferleri iptal edildi. Brüksel, Paris ve Londra arasında sefer yapan hızlı tren hattının da grevden etkilendiği belirtiliyor. B elç i k a’ d a 6 0 olan emeklilik yaşını 62’ye yükselmeyi ve aşamalı olarak yaş sınırını artırmayı hedefleyen “emeklilik reformu” adı altındaki düzenlemelere karşı yapılan 24 saatlik grev nedeniyle, ülke çapında kamu taşımacılığı ile posta hizmetleri tamamen durdu. Hastane, yurtlar, okul, belediye hizmetleri, cezaevleri ve kreşlerde ise asgari düzeyde hizmet verildi. Sabah erken saatlerde sendika aktivistleri belediyelerin önünde, okullarda,
otobüs duraklarında ve diğer işyerlerinde gruplar halinde barikat kurarak tüm çalışanların greve katılmasını sağladı. Greve katılım özellikle kamu sektöründe başarılı oldu. Grevin en etkili olduğu alan ise demiryolları oldu. Sabah erken saatlerden itibaren hiçbir trenin sefer yapmadığı görüldü. Brüksel, Paris ve Londra arasında sefer yapan hızlı tren hatlarında yapılan grev etkili oldu. Aynı şekilde otobüslerin de çalışmadığı grev nedeniyle Antwerpen Limanı’nda aksamalar yaşandı. Liege havaalanında da ise tüm uçak severleri iptal edildi. Belçika hükümeti, ülkede 60 olan emeklilik yaşını 62’ye yükselmeyi ve aşamalı olarak yaş sınırını artırmayı hedefliyor. Sendikalara göre hükümet, emeklilik yasasında değişiklik yapmada sendikaları dikkate almayarak aceleci davranıyor. Sendikalar özellikle emeklilikten sorumlu bakan Vincent Van Quickenborne’yi sosyal partnerleri dikkate almadan hareket ettiğini ve baskı yaparak biran önce yasayı onaylatmayı istediğini söylüyor. Kaynak: Etkin Haber Ajansı
Fransa Havayollarında Güvenlik Görevlilerinin 11 Gündür Sürdürdüğü Grev Kazanım İle Sonuçlandı Fransa havayollarında çalışma koşullarının iyileştirilmesini ve ücretlerine zam isteyen havayolu güvenlik görevlileri, 11 günlük grevlerini noktaladı. Havayollarında örgütlü çok sayıda sendikanın ve demokratik kitle örgütünün de desteklediği grev sonucunda havayolu şirketleri, çalışanların yıllık prim önerisini kabul etti. 16 Aralık'tan bu yana sürdürülen grev nedeniyle havalimanlarında ciddi aksamalar yaşanırken,
Sarkozy hükümeti grevi hukuka aykırı ilan etmiş ve grevi kırmak için özel güvenliklerin yeri polisin görevlendirilmesi talimatını vermişti. Ancak havalimanlarında çalışan yaklaşık 10 bin kişinin grevi büyüterek sürdürmesi hükümeti de şirketleri de pes ettirdi. Havayolu şirketleri, işçilerin çalışma koşulları ve ücret konusundaki taleplerini kabul etti. Kaynak: Sendika.Org
Afganistan’da Vahşi İsveç Kapitalizmi! Expressen gazetesi İsveç’ in Afganistan’ın Mazar-ı Şerif ’te bulunan askeri üssündeki kampta çalışan işçileri kötü şartlar altında ve ucuz işgücü olarak kullandığını ortaya çıkardı. Gazeteye göre İsveç’in yaptığı ‘’bir kölelik tuzağı…’’ İsveç’in en büyük gazetelerinden Expressen’de yer alan haberde Hindistan ve Nepal’dan getirilen işçilerin düşük ücretle çalıştırıldıkları ve kendilerine iş bulan aracı firmaya 8 aylık maaşları tutarında ödeme yapmak zorunda kaldıkları belirtiliyor.
NATO üyesi olmamasına karşın İsveç NATO komutası altında Afganistan işgaline 500 asker ile katılıyor. Ga zeteni n haberi ne göre Mazhar-ı Şerif’te bulunan İsveç askeri üssünün yemek ve temizlik işlerine Supreme adlı bir İsviçre firmasına verildi. Supreme üste 5 yıldır çalışan Afgan işçilerin işlerine son vererek Hindistan ve Nepal’dan işçi getirtmek için Hindistan’daki bir şirketle anlaştı. Ancak aracı şirket Afganistan’a yollamadan önce işçilere 8 aylık ücretlerini şirkete vermeyi taahhüt ettiklerini belirten bir sözleşmeyi imzalattırdı. Kampta görevli subaylar olayın rutin olarak yapılan güvenlik taramasında çalışanların huzursuz olduklarının fark edilmesiyle ortaya çıktığını belirtiyorlar. Olayın açığa çıkması üzerine Supreme Hindistan’daki aracı firma ile yaptığı sözleşmeyi iptal etmek zorunda
kaldı. Afganlı işçilerin işten çıkarılarak yerlerine Hindistan’dan işçi getirilmesinin nedenleri söz konusu olduğunda İsveçli yetkililer ile işten atılan Afganlar farklı açıklamalarda bulunuyorlar. Üst’ün işgalci komutanı Anders Löfberg Surpeme’in çalışan Afganlı işçilere “temizlik nedeniyle” üste yatmaları olanağını tanıdığını ancak işçilerin ailevi nedenlerle üste kalmak istemedikleri için işten ayrıldıklarını söylüyor. İşten at ı la n ç a l ı ş a n la r ise Löf berg’nin açıklamalarının gerçekleri yansıtmadığı ve işten çıkarıldıklarını söylüyorlar. Uzun yıllar üste aşçılık yapan Jon Mohammad kendilerine üste kalma teklifi yapılmadığını, işten atıldıktan sonra Supreme’in kendisine temizlik işini teklif ettiğini ancak aylık ücreti 460 dolardan 200’e düşürdükleri için teklifi kabul etmediğini söylüyor. İsveçlilerin üste çalışan Afganlara güvenmedikleri için işlerine son verildikleri ve onların yerlerine üste yaşamayı kabul eden Hintlileri işe aldıkları tahmin ediliyor. 21 Aralık 2011
Tez Koop İş Sendikası’nda eğitim çalışmaları devam ediyor Tez Koop İş Sendikası İstanbul 1 No’lu şubede eğitim çalışmaları devam ediyor. Bugüne kadar gerçekleştirilen eğitim çalışmalarına yüzlerce işçi katıldı. 13 A r a l ı k ’t a Tü r k Me t a l Sendikası’nın Şirinevler’deki binasında yapılan seminere 200, 22 Aralık’ta Birleşik Metal İşçileri S end i k a sı genel merke z binası Kemal Türkler Konferans Salonu’nda yapılan seminere 90 işçi katıldı. Eğitim seminerleri sendika eğitim uzmanı Volkan Yaraşır tarafından veriliyor. Bu seminerlerde; işçi olma kimliği, işçi olmanın özellikleri, işçileri bir araya getiren nedenler, artı değer, toplu iş sözleşmesi, örgütlü olmanın önemi, sendikaların önemi, sınıf sendikacılığının özellikleri, sermayenin saldırılarına karşı mücadele edilmesi gerekliliği
vb. üzerine duruluyor. 2012 yılı Carrefour ve Real Süper marketleri için toplu sözleşme dönemidir. Bu nedenle seminerlerde toplu sözleşmenin önemi üzerine ayrıca duruluyor. TİS’ne hazırlık dönemi, bir anlamda da savaşa hazırlık dönemidir. TİS için taleplerini formüle eden, tabanda mağazalarda işyeri komiteleri oluşturarak iç örgütlülüğü sağlayan işçilerin, taleplerini elde etmek için greve hazırlık yapmaları, sendika genel merkezini alttan zorlamaları gerekiyor. TİS dönemi bir anlamda sermaye ile işçi sınıfı arasında savaş dönemidir. İşçiler, TİS’den kazançlı çıkmak istiyorlarsa, taleplerini elde etmiş olarak masadan kalkmak istiyorlarsa savaşa hazırlanmaları, savaşı göze almaları gerekiyor. Savaşa hazırlıklı olan kazanacaktır. Bunlar yapılmadan imzalanacak TİS’den fazla bir
şey beklememek gerekiyor. Tez Koop İş sendikası genel merkezinin de perakende sektöründe greve hazırlık yapması, işçileri greve hazırlaması gerekiyor. Grev sırasında, greve gidecek işçilerin temel ihtiyaçlarının karşılanması için grev fonunun mutlaka oluşturulması gerekiyor. Tez Koop İş Sendikası İstanbul 1 No’lu şubenin tarihinde, bugüne kadar işçilere yönelik olarak herhangi bir eğitim çalışması yapılmadı. Tez Koop İş Sendikası’nın Mart ayında yapılan Genel Merkez Genel Kurulu’nda, taşeron Gürsel Doğru genel başkanlığı kaybetti. Mayıs ayında da taşeronun 1 No’lu şubeyi teslim ettiği kayınbiraderi Rahim Sarıpolat şube başkanlığını kaybetti. 1 No’lu Şube yönetimine Carrefour, Real ve Kültür Bakanlığı’nda çalışan işçiler geldi.
Şubede yönetim değişikliğinden sonra işçilere yönelik olarak eğitim seminerleri verilmeye başlandı. İşçilerin sendikal eğitim almaları, işçi olmanın önemini kavramaları iyi bir şeydir. Sendikal bilinç yanında, işçi sınıfının kendi iktidarını kurmasının bilimi olan sosyalizm ile yüz yüze gelmeleri, kendi bilimlerini kavramaya çalışmaları da gerekliliktir. Sermaye sınıfının işçi sınıfına yönelik olarak gündemde olan yeni saldırıları var. Kıdem tazminatının kaldırılmak istenmesi, bölgesel asgari ücret, çalışmanın esnekleştirilmesi vb. ile işçi sınıfına güvencesizlik, geleceksizlik dayatılıyor. Bu dayatmaya karşı seçilecek tek yol; örgütlü mücadeledir. İşçi sınıfı örgütlü ise her şey, örgütsüz ise hiçbir şeydir! 24.12.2011
Uludere Katliamı Protesto Edildi
28
Aralık Çarşamba gecesi, Türkiye devleti tarafından Şırnak’ın Uludere ilçesine bağlı Roboski (Ortasu) köyünde yapılan katliam, 30 Aralık Cuma akşamı saat 19.00’da Esenyurt Cumhuriyet Meydanı’nda yapılan basın açıklaması ile protesto edildi. Halkların Demokratik Kongresi
Esenyurt Meclisi tarafından düzenlenen basın açıklamasında, çoğu genç 35 Kürt köylüsünün katledilmesi lanetlendi. “Şehit namırın!, Katil Erdoğan!, Katil devlet hesap verecek!, Kürdistan faşizme mezar olacak!, Yaşasın halkların kardeşliği!” sloganlarının atıldığı açıklamada,
katliamı protesto için 5 dakikalık oturma eylemi yapıldı. Esenyurt BDP ilçe örgütü adına y apılan konuşmada, HDK adına yapılan basın açıklamasında, 35 Kürt köylüsünün F-16 savaş uçakları tarafından yapılan bombardıman sonucu katledilmesinin, ne ilk ne de son katliam olacağı
vurgulandı. YDİ Çağrı okurları olarak basın açıklamasına katıldık. Uludere katliamını lanetliyoruz. Halkların kardeşliği için tek yol devrim! Katliamların olmayacağı yeni bir dünya için mücadeleye! 30.12.2011
Büyüksaat Ayakkabıcılar çarşısında bulunan atölyelerde çalışan saya işçileri sağlıksız çalışma koşullarının iyileştirilmesi, sigortalı çalışma ve parça başı ücretlerinin arttırılması için 11 Ocak’ta öğleden sonra iş bırakarak direnişe geçtiler. Bu atölyelerde çalışan yaklaşık 1500 saya işçisi var. Diğer bölümlerde çalışan işçileri de hesaba kattığımızda atölyelerde çalışan toplam işçilerin sayısı iki katına çıkıyor. Şu anda 500 kadar işçi aktif olarak direnişte, ancak diğer atölyelerde direnişe destek verip çalışmayan işçiler var. Çarşıda hiçbir atölyede saya işçileri çalışmıyor. Atölyelerde diğer bölümlerdeki işçiler çalışmaya devam ediyorlar, ancak sayacıların direnişi devam ederse bir süre sonra diğer bölümlerdeki işte durmak zorunda kalacak. 12 Ocak günü ziyaret ettiğimiz işçiler bizlere sorunlarını, çalışma koşullarını, neden direnişe geç-
tiklerini, amaçlarının ne olduğunu anlattılar. Birlikte, çalışmak zorunda bırakıldıkları atölyeleri gezdik. İşçilerin neden işlerini bırakıp direnişe geçtiklerini anlamak için çalışma koşullarına bakmak yeterli. Bu sektörde çalışan işçilerin
büyük çoğunluğu kayıtsız olarak çalıştırılıyorlar. Günlük çalışma saatleri 13- 14 saati buluyor, hatta aşıyor. Üretim aşamasında termo silme suyu, çeşitli solüsyonlar (benzin, kimyasal yapıştırıcılar), bali vb. kimyasallarla çalışmak zorundalar, ama bu maddelerden
korunabilmek için hiçbir koruyucu malzeme (eldiven, maske, koruyucu giysi vb.) verilmiyor. Kimisine yıkım kararı verilmiş, kimisi tam bir harabeye dönmüş binalarda, kirli atölyelerde çalıştırılıyorlar. Havalandırma sisteminin olmadığı bu atölyelerde işçiler, bütün gün boyunca kanserojen kimyasalları teneffüs etmek zorunda kalıyorlar. Hepsi de yanıcı olan bu kimyasallar nedeniyle yangın tehlikesi altındalar fakat olası bir yangın durumunda müdahale edebilecek ekipman yok. Üstelik işçilerin anlattıklarına göre böyle yangınların yaşanması ender rastlanan bir durum değil. Yanıcı maddeler yüzünden zaman zaman işçiler yaralanıyorlar. Bu işçiler parça başına ücret alıyorlar. Parça üretimi yapılan bu atölyeler daha büyük çaptaki işletmelere çalışıyorlar. Ücretleri de bu büyük işletme sahipleri belirliyorlar. İşçilerin direnişe geçmelerinin
Ocak 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
Saya işçileri direnişe geçti…
15
önemli bir nedeni de parça başı ücretlerinin ülke ortalamasının altında olması. Örneğin ayakkabı üretiminin yapıldığı kimi şehirlerde en düşük saya birim fiyatı 5 TL iken Adana’da bu fiyatın 1 TL’ye kadar düştüğünü ifade ediyor işçiler. 12 Ocak sabahı bir basın açıklaması yapan işçiler, saya başına düşen ücretlerin arttırılmasını, ücretlerin işçilerinde görüşü alınarak belirlenmesini, çalışma koşullarının iyileştirilmesini, sigor-
talarının yapılmasını talep ettiler. İşçiler şu anda kendi araların-
daki birliği ve dayanışmayı sağlamlaştırabilmek için bir dernek
çatısı altında birleşmek istiyorlar. Daha önce atölyelerin bulunduğu civardan ayrılmayan işverenler, işçiler direnişe geçtikten sonra ortadan kaybolmuş. Buna karşın polis, yasalar çerçevesinde haklarını almak için mücadele eden, bunu yaparken de kaba kuvvete başvurmayan işçileri sürekli gözetim altında tutuyor. Bazı işçiler polis tarafından isim ve telefonlarının alındığını söylediler. Yeni İşçi Dünyası / Adana 12.01.2012
Direnişteki saya işçileriyle röportaj yapıp, sorunlarını bir de kendilerinin aktarmasını istedik. Röportajımıza katılan işçiler şunları söylediler: M.Ö.: Biz burada sadece kendi hakkımızı istiyoruz. Fazlası değil, sadaka değil sadece kendi hakkımız… Hayvanların bile barınamayacağı yerlerde biz işçiler çalışıyoruz. Sizce bu hak mıdır? Biz sadece yaşam koşullarımızın daha iyi olmasını ve emeğimizin karşılığını istiyoruz.
M.A.: Biz sayacılar yıllardır çalışıyoruz ama emeğimizin karşılığını bir türlü alamıyoruz. Emeğimizin karşılığını istediğimizde işimizden oluyoruz. Patronlarla görüştüğümüzde bize “Ben sizin emeğinizin karşılığını veriyorum. İster çalışın, ister çalışmayın.” diyor. 2500 çalışanımız var. Bunların toplamında 500’ü sigortalı, geri kalanı sigortasız olarak çalışıyor.
M.T.: Patronların bizi ciddiye almadığını düşünüyoruz. Direnişimizi yok sayıyorlar. Oysa tam tersine biz buradayız, direniyoruz.
A.G.: Yaptığımız direnişin amacı hakkımızı almak. Saya için bir taban fiyatı düşünüyoruz. Vermedikleri takdirde de çalışmayı düşünmüyoruz. Çalışma saatlerimiz 13-14 saat. Bundan sonra yapacağımız şey direnişimize devam edip hakkımızı almak.
E.A.: Bu direnişin amacı bu güne kadar ayakkabı sayacıları olarak alamadığımız hakkımızı almaktır. Gece yarılarına kadar çalışıp da para kazanamamak bizlerin sıkıntısıdır. Tek amacımız bu kadar insanın hakkını almasıdır. 15 yıldır bu işi yapıyorum, sağlık güvencem yok. Daha önce böyle bir direniş yapmadık çünkü bir birliktelik yoktu ama şimdi var ve hakkımızı alana kadar direnişimize G.A.: Bizler hakkımız olanı, emeğimizin karşılığını istiyoruz. Şimdiye kadar patronlar taleplerimiz için hiçbir şey yapmadılar. Sağlık güvencemiz de yok. Y.C.: Hem çok çalışıyoruz hem de emeğimizin karşılığını alamıyoruz. İnsanca bir sosyal yaşantımız olsun istiyoruz. O solüsyon ve bali kokusu içerisinde, kanserojen maddelerin içerisinde çalışıyoruz. Biz buna bir son verilmesini istiyoruz.
İ.A.: Direnişimiz geçim sıkıntımızdandır. İşe sabahları saat 08:00’de geliyoruz, akşam saat 23:00’lere kadar çalışıyoruz. Kullandığımız kimyasal maddelerden rahatsızlanıyoruz. Arkadaşlarımız akciğerlerinden rahatsızlanıyor, kist oluşuyor ciğerlerinde. Bundan hiçbir şekilde memnun değiliz. 25 senedir bu işin içindeyim, hiçbir şekilde sosyal güvencem olmadı. Talebimiz emeğimizin karşılığını alarak insanca yaşamak ve evimize ekmek götürebilmektir. M.Ç.: Direnişimizin başarılı geçeceğini, istek ve taleplerimizin olacağını düşünüyorum. Ama ben direnişimizin şu anda sadece zam almak olarak nitelendirilmemesini istiyorum. Sonuçta istediğimiz zammı alabiliriz ama yarınların ney göstereceği belli değil. Direnişimiz gayet olumlu.
Yeni Dünya İçin ÇAĞRI Sahibi ve Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Aziz Özer • Yönetim Yeri ve Adresi: Fatih Mah. Bahçeyolu Cad. Ülbeği İş Merkezi No: 9 Kat: 4 Esenyurt - İstanbul • Tel/Fax: (0212) 620 67 57 • e-mail: mail@yid.ydicagri.org • web: www.yid.ydicagri.org YDİ ÇAĞRI Sayı 155’nin İşçi Özel Sayısı • Ocak 2012 • Fiyatı: Türkiye: 1,00 TL · Türkiye Dışı: 1,00 Avro Baskı: Berdan Matbaacılık Davutpaşa Cad. Güven San. Sit. C Blok No: 215-216-239 Topkapı/İstanbul Tel: (0212) 613 11 12 • Yayın Türü: Yerel Süreli