Şehir ve İnsan

Page 1



ŞEHİR VE İNSAN BAŞLARKEN

KÜLTÜRÜMÜZ KİMLİĞİMİZDİR HÜSEYİN KESKİN

SULTANBEYLİ BELEDİYE BAŞKANI

Şehir ve İnsan Ekim 2013 | Yıl: 9 | Sayı: 53 Sultanbeyli Belediyesi Adına İmtiyaz Sahibi Hüseyin Keskin Genel Yayın Yönetmeni Nizamettin Arslan Danışma Kurulu Ebru Ateş Av. Görgün Özcan Reşat Atalar Sorumlu Yazı işleri Müdürü Kasım Coşkun Editör Sezai Saraç Haberler Hamdi Çakır Görsel Yönetmen Abdulkadir Kılıç Tasarım Giray Arslan Ömer Aydın Fotoğraf Editörleri Gökmen Kanberoğlu Türkay Polat Katkıda Bulunanlar Reşat Atalar Melih Uslu Hüseyin Okur Nusret Sönmez Ahmet Bilal Arslan Şehir ve Çocuk Çizer Grubu Didem Denizer M. Ahmet Demir Fatma Zehra Tamer Tirgil İletişim Abdurrahmangazi Mah. Belediye Cad. No:4 Sultanbeyli/İstanbul www.sultanbeyli.bel.tr belediye@sultanbeyli.bel.tr Sultanbeyli Belediyesi Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü tarafından hazırlanmıştır.

ŞEHİR VE İNSAN 53. sayı kapak konusu sultanbeylİ TARİHİ

K

ültür, bir toplumun kimliğini oluşturur ve toplumun yaşayış ve düşünüş tarzı ile ortak değerlerini ifade eder. Yaşı, görüşü, cinsiyeti ne olursa olsun toplumu bir araya getirecek en güçlü etkenlerden biridir. Bu açıdan kültür, toplumda birlik ve beraberlik duyguları sağlayacak bir güce sahiptir. Biz Sultanbeyli Belediyesi olarak bu gücün farkındayız. İlçemizdeki kültürel yaşamın hareketlenmesi için çalışmalarımıza her geçen gün yenilerini ekliyoruz. Bu vesileyle, yeni bir kültürsanat sezonuna “kültürümüz kimliğimizdir” diyerek giriyor ve ilçe halkını yeni ve seçkin etkinliklerle buluşturacak olmanın heyecanını yaşıyoruz. Yeni sezonumuzda, hazırladığımız programlarla ilçemizdeki kültür atmosferini mümkün olan en üst seviyelere çekmeyi ve birlik, beraberlik duygularını güçlendirmeyi hedefliyoruz. İlçemizde kültürsanat etkinliklerini organize ederken Sultanbeylimizin değerlerine, manevi iklimine katkı sağlayacak programlar olmasına özen gösteriyoruz. Bu amaçla 2010 yılından itibaren Sultanbeyli Kültür Merkezi ve Muhsin Yazıcıoğlu Kültür Merkezi’ni halkımızın hizmetine sunduk. Çok yakın bir zamanda çok değerli hocalarımızın katkılarıyla Sultanbeyli Tarihi

kitabımızı ilçemiz halkına ve tarih literatürüne kazandırmanın mutluluğunu yaşadık. Restorasyonu devam eden Aydos kalesinin kadim tarihinin gölgesinde, ilçemizi kültür sanatta bir buluşma noktası haline getirmeyi temel görevlerimiz arasında görmekteyiz. Bugün ilçemiz her bölgeden gelen insanıyla küçük bir Anadolu konumunda… Burada insanlarımızı bir araya getiren, Sultanbeyli halkı olarak bir arada yaşamamızın temeli olan Anadolu kültürü ve manevi iklimimizdir. Bu iklime sağlanacak her katkı ilçemizin kendini tanımasında ve geliştirmesinde bir ayna görevi görecektir. Yakın zamanda Sultanbeyli Tarihi kitabı belediyemiz yayınları arasında yerini aldı. Kitabımıza Prof. Dr. Vahdettin Engin, Doç. Dr. Erhan Afyoncu, Doç. Dr. Cemalettin Şahin ve Yard. Doç. Dr. Coşkun Yılmaz yaklaşık 2 sene emek verdiler ve ortaya İstanbul’un tarihine de ışık tutacak nitelikte kaliteli bir eser çıktı. Esere katkıda bulunanlara teşekkür ediyorum. Sultanbeyli halkının ilçesinin tarihini tanıması, birliktelik duygusunu güçlendirmemize ve bizi bir arada tutan manevi bağları hatırlamamıza yardımcı oluyor. Tüm okuyucularımıza ve ilçe halkımıza hayırlı olmasını temenni ediyorum.

» ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013 • 1




BU SAYIDA NELER VAR?

DÜNYA TURU

6

SULTANBEYLİ’DEN KISA KISA

8

WEMBLEY’İN KÜÇÜK FATİHLERİ

16

BAYRAMDA İSTANBUL’DA MISINIZ?

22

Aydos Kalesİ’nİn kadİm gölgesİnde

30

Aydos Kalesi’nin hemen dibinde bugünkü Sultanbeyli vardır. Sultanbeyli, Aydos Kalesi’nden çiftliğe, sonrasında 300 binlik nüfusa tarihi boyunca bir çok kez dönüşüm geçirmiş bir bölge. Sultanbeyli Belediyesi, yerel tarihçilik adına önemli bir çalışmaya imza atarak bu kadim tarihi “Sultanbeyli Tarihi” adı altında kitaplaştırdı. Kitabın yazarları Sultanbeyli’nin kadim tarihini ve kitabın ortaya çıkış serüvenini bizimle paylaştı.

KAPAK SÖYLEŞİLERİ PROF. DR. VAHDETTİN ENGİN DOÇ. DR. ERHAN AFYONCU DOÇ. DR. CEMALETTİN ŞAHİN YARD. DOÇ. DR. COŞKUN YILMAZ

4 • ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013

32 36 38 42


GELİN, DEĞİŞMEYE NİYET EDİN

46

ÇORUM’UN LEZZETLİ PATİKALARINDA

48

PRESTİJ SOKAKLAR

54

YENİ BİR YAŞAM ALANI

»56

BAYRAMINIZ BAYRAM OLA

60

KÜLTÜR SANAT

64

FOTO-RAF

68

ŞİİR

70

ŞEHİR VE ÇOCUK

71 ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013 • 5


DÜNYA TURU

Akıllı şebekeyle hırsızlığa son

ABD

’de Illinois Teknoloji Enstitüsü tarafından düzenlenen akıllı şebekeler ve yeni enerji ekonomileri sempozyumunda, uzmanlar akıllı şebekelerin sunduğu yeni ve yaratıcı yöntemleri tartıştı. Silver Spring Networks şirketinden akıllı şebeke uzmanı Mel Gehrs, “Akıllı şebekelerin sağladığı veriler, altyapı şirketlerinin elektrik çalınmasında kullanılan her türlü yöntemi ortaya çıkarmasını sağlıyor... Sadece 2011’de ABD genelinde kaçak elektriğin 60 milyon dolar zarara neden olduğunu düşünüyoruz” dedi. Akıllı şebekelerin sunduğu veri bolluğuyla şirketlere yeni bakış açıları kazandırdığını belirten Gehrs, “Tüketicinin gerçekten ne tecrübe ettiğini görebiliyoruz, bu önceden görmediğimiz bir şey... Bu sayede elimizde iki tarafı keskin bir kılıç tuttuğumuzu fark ettik. Bu durumu düzeltmek çok kolay olmayacak” dedi.

Kıbrıs’ın en büyük camİsİ

Y

akın Doğu Üniversitesi tarafından inşa edilecek Kıbrıs’ın en büyük camii temel atma töreni gerçekleşti. Toplam 30 dekarlık alanı (4800 m² kapalı, 2100 m² avlu alanı) itibarıyla ve toplam ibadet kapasitesi (aynı anda 10 bin kişi) bakımından Kıbrıs’ın en büyük camii olacak Yakın Doğu Camii; YDÜ’nün mimar-mühendisleri tarafından, Osmanlı mimarisinden esinerek, Yakın Doğu felsefesi ile bütünleşmiş bir tasarım olarak projelendirildi. Camii, üçer şerefeli 72 metre yüksekliğinde dört minare ve 54 metre yüksekliğinde ikişer şerefeli iki minare olmak üzere, toplam altı minareden oluşacak. Kıbrıs’ın bu en yüksek minareleri; 27 metre çap ve 27 metre yükseklikle ana kubbe, ana kubbeyi çevreleyen 33 adet kubbe, avlu ortasında şadırvan ve onu çevreleyen 21 adet kubbeye eşlik edecek. Toplam maliyeti 27 milyon dolar olacak Yakın Doğu Camii, 54 ayda tamamlanacak.

5.1 mİlyar kİşİ cep telefonu kullanacak

Ne avantajlar sunacak?

Enerji şebekeleri, akıllı şebekelere dönüşüm yaparak, ev ve işyerlerine enerji aktaran hatlardaki kayıpları tespit edebilecek. ABD, kayıpların önlenmesi için gereken güncellemelerin maliyetlerini düşürmek için Büyük Veri’ye başvuruyor. Kuzey Amerika Elektrik Emniyeti Şirketi’nden (NERC) Jessica Bian, “Birçok sorun var. Bizler büyük balığı yakalamak için Büyük Veri’ye başvuruyoruz” dedi. Sempozyumda, akıllı şebekelerin sağladığı Büyük Veri ile ne gibi çözümler elde edildiği, üç ana örnekler belirtildi. Bu örnekler enerji kesintisine müdahale, yenilenebilir enerji güvenirliği, tahmin yürütme şeklinde.

6 • ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013

Y

eni bir araştırmaya göre, dünya genelinde cep telefonu kullanıcılarının sayısı 2017’de 5.1 milyar kişiye ulaşacak.Verilere göre, başta gelişmekte olan piyasalarda artan satışlarla dört yıl içinde yaklaşık 1 milyar kişi daha cep telefonu sahibi olacak.

Asya, geride kalan sürede kullanıcı sayısının en fazla artış gösterdiği kıta olacak. Bugün 2.4 milyar olan cep telefonu sahipleri, 2017’de 2.9 milyara ulaşacak. Akıllı telefon sektörü giderek güçlense de, sadece temel özellikler bulunduran ‘feature phone’ satışları Afrika gibi gelişmekte olan piyasalarda hala güçlü. Analistler, akıllı telefon fiyatlarının düşmesiyle feature phone’ların da giderek güç kaybedeceğini düşünüyor.

Egzersİz kalbe İlaçlardan daha faydalı

İ

ngiliz tıp dergisi ‘’British Medical Journal’’da yayımlanan araştırma, kalp hastaları için egzersizin ilaç kadar etkili olduğunu ortaya koydu. 340 bin kalp hastasının katıldığı araştırmada, İngiliz ve ABD’li uzmanlar, egzersiz ve ilaçların hastalar üzerindeki etkilerini inceledi. Egzersizin, ölümleri engellemede bazı kalp ilaçlarıyla yarışacak kadar etkili olduğu, hatta felç ilaçlarından daha iyi sonuçlar verdiği saptandı. Ancak uzmanlar, hastaları ilaçlarını bırakarak sadece egzersiz yapmamaları konusunda uyardı. Uzmanlara göre, hem egzersiz hem de ilaç tedavisi birlikte uygulanmalı. Düzenli egzersiz, dengeli beslenme ve sigara kullanmamanın kalp krizi riskini yüzde 27 oranında azalttığı iddia edildi.


C

asus romanlarıyla ünlü Tom Clancy, 66 yaşında hayata gözlerini yumdu. Romanları Hollywood filmlerine ve bilgisayar oyunlarına konu olan Clancy, 2 ay sonra yeni romanını çıkarmaya hazırlanıyordu. Askeri gerilim türünde çok sayıda kitaba imza atan 66 yaşındaki Amerikalı yazar, dünya çapında geniş bir okur kitlesine sahipti. En bilinen eserleri arasında ‘Tehlikeli Oyunlar’, ‘Kızıl Ekim’, ‘Beyaz Tehlike’ ve ‘Gökkuşağı Altı’ bulunan Clancy’nin son romanı ‘Komuta Yetkisi’ ise aralık ayında piyasaya çıkacak. Muhafazakar görüşe sahip olan Clancy’nin soğuk savaş döneminin izlerini taşıyan romanları, birçok kez Hollywood’a ilham kaynağı oldu.

1984 yılında beyazperdeye aktarılan, Sean Connery ve Alec Baldwin’in rol aldığı ‘Kızıl Ekim’ onlardan birisi ydi. Romanları bilgisayar oyununa da dönüştürülen ve dünya çapında 100 milyondan fazla satan Clancy, en çok kazanan edebiyatçılardan biriydi. Forbes’a göre Clancy’nin malvarlığı 47 milyon doların üzerinde.

Facebook’un spam potansİyelİ 200 mİlyon $

çekerek, “Spam, sadece Facebook’ta 200 milyon dolarlık bir iş alanı oluşurdu. Çeşitli spam iletişim çeşitleri, spam’in sosyal medya dünyasında ciddi bir sorun haline geldiğini gösteriyor” dedi.

Anne ve yavru pandanın kavuşma anı

E

tom clancy’nİn Karakterlerİnden bİrİ

«

Casus romanlarının kahramanı öldü

-posta hizmetlerinde spam önleyici altyapının güçlenmesi, spam üretenler için yeni bir adres belirledi. Yeni bir çalışmaya göre, sosyal medya ağlarındaki spam miktarı, 2013’ün ilk yarısında yüzde 355 artış gösterdi. Spam, Facebook’ta 200 milyon dolarlık bir iş alanı oluşturdu. Milyarlarca insanın paylaşım noktası olan sosyal medya ağları, hızla artan spam tehdidi altında. Yeni bir araştırma, sosyal ağlarda paylaşılan her 200 içerikten bir tanesinin spam olduğunu ortaya koydu. Nextgate araştırma şirketinin hazırladığı rapora göre, sosyal medya uygulamalarının yüzde 5’i spam içerikli. Kısaca, bu uygulamalar yüklendiklerinde kullanılabilir bir hizmet sunsalarda, güncellemeleri sadece spam içerikli oluyor. Facebook, Twitter, Google+, YouTube ve LinkedIn gibi sosyal medya ağlarından 2011-2013 arasında paylaşılan 60 milyon içeriği inceleyen Nextgate, 2013’ün ilk altı ayında spam artışının yüzde 355 olduğunu belirtti. Nextgate CEO’su Devin Redmond, ‘sosyal medyanın spam üretenler için bir iş alanı haline geldiğine’ dikkat

1 aylık yavru panda Yuan Tsai, annesi Yuan Yuan’a kavuştu. Tayvan’daki hayvanat bahçesinde dünyaya gelen Yuan Tsai’, güvenlik gerekçesiyle annesinden ayırılmıştı. Anne pandanın yavrusuna zarar vermesinden endişe eden hayvanat bahçesi bakıcıları yeni doğan yavruyu bir küvezde büyüttü. Minik pandanın 1 ayı doldurmasıyla anne ve yavruyu birleştirme kararı alındı. İşte o anda, anne panda önce yavruyu kucağına aldı, sonra sarıldı ve emzirdi. Yuan Tsai, Tayvan’da dünyaya gelen ilk panda. Annesi Yuan Yuan da, 4 yıl önce Çin tarafından yürütülen panda diplomasisi çerçevesinde Tayvan’a hediye edilmişti.

ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013 • 7


SULTANBEYLİ’DEN KISA KISA

Yetenek kursu kayıtları başladı Gençlik merkezleri, kültür merkezleri ve Sultanbeyli El Sanatları Merkezi’nde yetenek kursları düzenleniyor.

İ

lçe halkının kişisel gelişimine önem veren çalışmalara imza atan Sultanbeyli Belediyesi bu sene de geleneğini bozmayarak çeşitli branşlarda düzenlediği kurslarına devam ediyor. İlçe halkının bilgi ve becerisini artırmak, yeni iş imkanları oluşturmak ve kişisel yetenekleri ortaya çıkarmak için düzenlenen kurslar içerisinde, ahşap el sanatlarından Osmanlıca’ya, yazarlıktan şiir okuma ve yazmaya varana kadar birçok kategori kurs bulunuyor. Kursiyerlerin el becerisine ve kişisel gelişimine katkı sağlayacak olan kurslara başvurular başladı. Son başvuru tarihi 10 Ekim. Yetenek kursları Sultanbeyli Belediyesine ait gençlik merkezleri, kültür merkezle-

ri ve Sultanbeyli El Sanatları Merkezi’nde yapılacak.

Yoğun ilgi görmüştü

Geçen yıllarda düzenlenen kurslara vatandaşlar yoğun ilgi göstermiş ve kurs sonunda duydukları memnuniyeti ifade etmişlerdi. Bu yıl kurs programına katılımın çok daha yüksek olması bekleniyor. Yetenek kurslarına kayıt yaptırmak isteyen adaylar, müracaatlarını Sultanbeyli Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü’ne yapacak. Ayrıca detaylı bilgi almak isteyenler 0(216) 564 13 00 (1238 dahili) telefon numarasından detaylı bilgiye ulaşabilecek. Kursların başlama tarihi ise Kasım ayının ilk haftası olarak planlandı.

Tozlu raflardan günümüze Kültür sanat sezonun açılmasıyla birlikte birbirinden güzel etkinlikler de Sultanbeyli halkıyla buluşuyor. “Tozlu Raflardan Günümüze Taş Plak Dinletisi” etkinliği her ay gerçekleşecek.

B

u sene Sultanbeyli halkı, tozlu raflardan günümüze adıyla taş plak dinletisiyle adeta geçmişe gidecek. Sultanbeyli’de on yıldır ikamet eden Sacit Çavşak’ın elinde çok büyük taş plak koleksiyonu bulunuyor. Çavşak, “Türkiye’ye 1900’lerin başında gramofon gelmiş. Gramofon evimizde vardı. Babamdan dedemden gelen bir hayranlık bu. Ama şunu söylemek istiyorum bunların hiç biri onlardan kalma değil. Hepsini ben merakım sayesinde topladım. Elimde 11 bin plak var. Değişik şekilde 42 gramofon var elimde. Gramofonun en çok dinlendiği ve bulunduğu yerler kışlanın uzun olduğu yerlerdir” dedi. Elinde çeşitli şarkı, türkü, hoyrat, gazel ve ilahi gibi çeşitli taş plakların bulunduğunu söyleyen Çavşak, “1965 yılında son taş plak üretildi. Sonrasında daha da üretilmedi. Elimde 1900 yılında çıkmış olan plaklardan en son 1965 yılında üretilen plağa kadar çok farklı eserler var” şeklinde konuştu. Taş plak dinletisi kültür sanat sezonu boyunca devam edecek.

8 • ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013


Lise düzeyinde ilk mini uydu AB destek projeleri ile Sultanbeyli Sabiha Gökçen Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi, ilklere imza atıyor.

E

ğitim çıtasını yükselten Sultanbeyli artık özel projelerle anılır oldu. Çeşitli alanlarda eğitim veren okulların artmasıyla, ilçedeki eğitim atağı artık gözle görülür oranda arttı. Sultanbeyli’de havacılık eğitimi veren ve bu alandaki örnek okullardan bir tanesi olan Sabiha Gökçen Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi’nin öğrencileri bir ilke imza attı. Öğrenciler Türkiye’nin lise düzeyinde ilk mini uydu projesini hayata geçirdi. Avrupa Birliği Hayat Boyu Öğrenme Programı kapsamında Leonardo Da Vinci çağrısına başvurusu yapılarak başarılı projeler arasında yer alan proje, 4

Avrupa Birliği üyesi ülkeyle birlikte gerçekleştirildi. İspanya, Belçika, Polonya ve Romanya’daki aynı eğitimi veren okulların ortak olduğu “Yenilikçi Bir Eğitim Programı Uygulama ve Transferi için Bilgi Toplumu Yaratmak” isimli proje, hem gençlere, hem de eğitimcilere yepyeni bir deneyim yaşattı. Proje, uzaya mini uydu göndererek uzay şartlarında çalışabilecek bir uydu yapılabileceğini göstermeyi hedefleyen örnek proje olmayı amaçlıyor. Proje ilk etap çalışmalarında 10 cm x 10 cm x 10 cm boyutlarında ve yaklaşık 1 kg ağırlığında olan uydunun iskelet (frame) tasarımı

yapıldı ve üretildi. GPS ile uydunun bulunduğun yerin konum, hız, yükseklik bilgilerinin online olarak takip edilmesi ve uydunun yolladığı görüntülerin işlenmesi ile ilgili testler yapıldı. Testler tamamlandıktan sonra projenin diğer bir aşaması olan yakın uzay testlerine geçilecek. Bu aşamada meteoroloji balonu yardımıyla uydu, stratosfere gönderilecek ve buradan yer istasyonuna göndereceği datalar online olarak takip edilecek. Ayrıca projenin web sitesi üzerinden dileyen kişilerin proje içeriği ve uydunun göndermiş olduğu görüntüleri ve dataları görebilme imkanı sağlanacak.

Proje Ekibi

Okul Müdürü Serdar Yaşar Evşen başkanlığında, Müdür Yardımcısı Serhan Kök, Proje Koordinatörü ve İngilizce Öğretmeni Gülşen Gökçe, İngilizce Öğretmeni Serkan Şıkay ve Meslek Dersi Öğretmeni Vedat Atakul’dan oluşuyor. Proje kapsamında şu ana kadar Sabiha Gökçen Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi öğrenci ve eğitimcileri, Avrupa’daki proje ortağı olan okulları ziyaret ederek bilgi ve tecrübe transferini gerçekleştirdiler. Bu ziyaretler karşılıklı olarak devam ediyor.

«

SABİHA GÖKÇEN TEKNİK VE ENDÜSTRİ MESLEK LİSESİ PROJE EKİBİ

ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013 • 9


SULTANBEYLİ’DEN KISA KISA

Sultanbeyli yenileniyor Sultanbeyli Belediyesi çalışmalarını tüm hızıyla sürdürüyor. Belediye ekipleri ilçe genelinde asfalt, kaldırım ve tretuvar çalışmalarına devam ediyor.

S

ultanbeyli’nin hemen hemen her noktasında çalışmalarını hızlandıran belediye, Sultanbeyli’yi yenilemeye devam ediyor. İlçede bulunan 15 mahallede belediye ekipleri bir yandan kaldırım imalatı yaparken, diğer taraftan asfalt serimi gerçekleştiriyor. Hedef yılsonuna kadar ilçenin tüm asfalt eksiklerini gidermek ve kaldırım oranını yüzde

80 seviyelerine çekmek. Belediye Başkanı Hüseyin Keskin çalışmalarla ilgili yaptığı açıklamada Sultanbeyli’nin her geçen gün eksiklerinin giderildiğini ifade etti. Başkan Keskin konuşmasında şu ifadelere yer verdi: “İlçemizin mevcut eksiklerini tamamlamaya gayret ediyoruz. Baktığımızda Sultanbeyli’nin asfalt oranı göreve geldiğimizde

İskender Pala her ay Sultanbeyli’de

yüzde 50 civarındaydı. Şimdi ise bu oranı yüzde 98’e çıkarttık. Sultanbeyli’nin en büyük eksiği kaldırımdı. İlçemizde yüzde 15 olan kaldırım oranını bu sezon yaptığımız çalışmalarla yüzde 80 oranına çıkartmak istiyoruz”. Asfalt ve kaldırım çalışmalarının yanında ilçede yeni yapılan park ve yeşil alanlara da değinen Başkan

Pala, bu sezonda dinleyicilerini yedi yüz yıllık klasik şiir hazinesi içinden bir medeniyet ve kültür atlasının uçlarında dolaştıracak.

K

ültür sanat sezonuyla birlikte İskender Pala’nın Divan Şiiri Saati de başlıyor. Pala’nın yirmi yıldır devam eden ve büyük kitleler tarafından takip edilen programının bu yılki üst başlığı “Aşk İmiş Her Ne Var Alemde”. Sekiz ay boyunca seminer biçiminde devam edecek olan programın ana konusu elbette yine aşk. Aşk merkezinde doğu medeniyetinin zengin birikiminden kesitlerin anlatılacağı Divan Şiiri Saati, artık bir İskender

10 • ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013

Keskin, “Son dönemde halkımızın nefes alacağı alanların sayısını bir hayli artırdık. Sultanbeyli’ye yeni yaşam alanları kazandırma çalışmalarımız devam ediyor. Gölet Projesi bitmek üzere. Yakın zamanda açılışını gerçekleştireceğiz” şeklinde konuştu. Başkan Keskin ilçede devam eden projeleri sık sık yerinde inceliyor ve çalışmalar hakkında bilgiler alıyor.

Pala klasiği olmuş durumda. İstanbul’da sekiz ay boyunca yalnızca Sultanbeyli’de devam edecek programa yine büyük katılımın olması bekleniyor. Pala, bu sezonda dinleyicilerini yedi yüz yıllık klasik şiir hazinesi içinden bir medeniyet ve kültür atlasının uçlarında dolaştıracak ve her programı bir diğerinin devamı olarak yürütülecek. Aşk, şiir, tarih, kültür ve medeniyet ilginizi çekiyorsa bu programları kaçırmayın.


Başkan Keskin İlçe Danışma Meclisi’ne katıldı AK Parti Sultanbeyli İlçe Danışma Meclisi’ne katılan Belediye Başkanı Hüseyin Keskin, 2009 yılında seçim öncesinde verdikleri tüm vaatleri yerine getirdiklerini ifade etti.

A

K Parti Sultanbeyli İlçe Danışma Meclisi Muhsin Yazıcıoğlu Kültür Merkezi’nde yoğun katılımla gerçekleşti. Meclis toplantısına AK Parti İstanbul Milletvekili Osman Boyraz, AK Parti İstanbul İl Başkan Yardımcısı ve Teşkilat Başkanı Halis Dalkılıç, Sultanbeyli Belediye Başkanı Hüseyin Keskin, AK Parti İstanbul İl Yönetim Kurulu üyesi Celal Erdoğan, Faruk Bilal Şener, AK Parti Sultanbeyli İlçe Başkanı Ali Sevinç, Kadın Kolları Başkanı Gülten Teoman, Gençlik Kolları Başkanı Ertan İskender, 4. dönem Belediye Başkanı Alaattin Ersoy, AK Parti Sultanbeyli birinci dönem ilçe başkanı Ömer Özkartal, her üç kademenin ilçe yönetim kurulu üyeleri, il genel meclis üyeleri ve belediye meclis üyeleri, AK Parti Sultanbeyli mahalle başkanları, mahalle yönetim kurulu üyeleri ve çok sayıda teşkilat mensubu katıldı. Danışma meclisi açılış konuşmasını yapan AK Parti Sultanbeyli İlçe Başkanı Ali

Sevinç, teşkilat olarak yaptıkları çalışmalar hakkında bilgiler verdi. Türkiye’nin bir dünya liderine sahip olduğunu kaydeden Sevinç, “Olaylara bilimsel olarak yaklaşan bir başbakanımız var” dedi. Sevinç, Türkiye’nin dünyada ekonomisiyle, kalkınmasıyla ve istikrarıyla gıpta ile bakılan bir ülke olduğunu ifade etti.

çok ötesinde bir proje olduğunu kaydeden Keskin, “Gölet tam bir prestij proje haline dönüştü. Son derece modern, ışık oyunlarının dahi olduğu bir Gölet’i Sultanbeyli halkına kazandıracağız. Halkımız yeni bir yaşam alanına kavuşacak” şeklinde konuştu.

Birlik beraberlik mesajı verildi

Gölet Projesi hayallerin Başkan Keskin’den sonra ötesine geçti kürsüye gelen AK Parti İs-

Sultanbeyli Belediye Başkanı Hüseyin Keskin danışma meclisinde yaptığı konuşmada “Sultanbeyli’de 2009 yılında verdiğimiz sözlerin tamamını yerine getirdik” dedi. Mülkiyet konusuyla ilgili de konuşan Keskin, “Hisseli parseller konusun da çalışmalarımız sona yaklaştı. Bu konuda büyük çabalar verdik. Yakın zamanda olumlu sonuçlarını alacağız” dedi. Başkan Keskin konuşmasında ilçede yapılan yatırımlara da değindi. Gölet Projesi’nin hayal edilenin

tanbul İl Başkan Yardımcısı ve İl Teşkilat Başkanı Halis Dalkılıç ise özellikle Ramazan öncesi gerçekleşen gezi olaylarına değinerek birlik beraberlik içinde olunması gerektiği mesajını verdi. Dalkılıç, “Her zaman olduğu gibi birbirimizin kıymetini bileceğiz. Sayın Başbakanımızla birlikte yürümeye nasiplenmiş bir toplumuz. Arkamıza bakmadan devam edeceğiz. Biz dünya mazlumlarının da umuduyuz” dedi. Sultanbeyli’de bugüne kadar yapılan başarılı çalış-

malara da değinen Dalkılıç, bu başarılı çalışmalarının baş aktörlerinin Belediye Başkanı Hüseyin Keskin’in ve AK Parti İlçe Başkanı Ali Sevinç’in birlikte çalışmalar yapmış olmasının ürünü olduğunu kaydetti. Danışma meclisi’nde son konuşmayı İstanbul Milletvekili Osman Boyraz yaptı. Boyraz da gezi olaylarını hatırlattı ve birlik beraberlik mesajı verdi. Artık seçim sürecine girildiğini ifade eden Boyraz, birlik ve beraberliğin muhafaza edildiği müddetçe başarılı olacaklarını belirterek “Kardeşlik hukukumuzu korumamız lazım” dedi. Boyraz son olarak Suriye’deki, Mısır’daki ve Doğu Türkistan’daki mazlum halkların umudu olduklarını hatırlattı. Danışma Meclisi’nde Ana Kademe, Kadın Kolları ve Gençlik Kolları faaliyetleri hakkında sunum yapıldı. Danışma meclisi İlçe Başkanı Ali Sevinç’in kapanış konuşmasının ardından sona erdi.

ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013 • 11


SULTANBEYLİ’DEN KISA KISA

Kent Konseyi yılın ikinci toplantısını yaptı Sultanbeyli Kent Konseyi 2013 yılının ikinci olağan toplantısını gerçekleştirdi. Kent Konseyi’nin toplantısının gündem maddesi “Sultanbeyli’de Çevre Duyarlılığı ve Sağlıklı Yapılaşma Çalışmaları” oldu. hakkında bilgiler verdi.

Y

aptığı çalışmalarla Sultanbeyli’nin gelişimine katkı sunan kent konseyi yılın ikinci toplantısını gerçekleştirdi. Konsey “Sultanbeyli’de Çevre Duyarlılığı ve Sağlıklı Yapılaşma” konusunu gündeme aldı. Sultanbeyli Belediyesi Meclis Salonu’nda yapılan toplantının açılış konuşmasını Kent Konseyi Başkanı Reşat Atalar gerçekleştirdi. Konuşmasına Kent Konseyi’nin misyonundan bahsederek başlayan Atalar, “Kent konseyleri bir kentteki yaşam kalitesini en üst düzeye çıkartmak için çalışmalar yapar. İnsan odaklı gelişmeye katkı sunar. Kent konseyimiz Sultanbeyli’de insan odaklı çalışmaları geliştirmeye çalışıyor” dedi. Ardından Atalar Sultanbeyli’nin İstanbul’un bir parçası olduğunu ifade etti.

12 • ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013

Atalar’ın konuşmasının ardından Kent Konseyi Genel Sekreteri Av. Görgün Özcan gündemi açıkladı. Sonrasında Belediye Başkan Yardımcısı Ercan Akbulut “Sultanbeyli’de Çevre Duyarlılığı ve Sağlıklı Yapılaşma Çalışmaları” hakkında katılımcılara bilgiler aktardı. Akbulut yaptığı konuşmasını sunum eşliğinde gerçekleştirdi. Sağlıksız yapılaşmanın imar planlarına aykırı olarak gerçekleştiğini kaydeden Akbulut, “Bu yapılar depreme karşı dayanıksızdır. Bunun en yakın örneği 2011 yılında ülkemizi derin acılara boğan Van depremidir. Depremlerde ne yazık ki sağlıksız yapılaşmanın zararları ön plana çıktı” şeklinde konuştu. Sultanbeyli’de sağlıksız yapılaşmaya asla izin verilmeyeceğini ifade eden Akbulut, son dönemde Sultanbeyli’de müdahale edilen yapılar

nuda gerekli yazışmalarımızı gerçekleştirdik. Kesinlikle “Daha Yaşanabilir Bir kaçak yapıya müsaade etmeyeceğiz” şeklinde konuştu. Sultanbeyli” Dilek ve temennilerin ardından Belediye Başkanı “İlçemiz Eksiklerini Hüseyin Keskin konuşmaGideriyor” sını gerçekleştirdi. Üyelerin Çevre duyarlılığı konusorularını tek tek cevaplasunda katılımcılara detaylı yan Keskin, “Daha yaşabilgiler veren Başkan Keskin, nabilir bir Sultanbeyli için dere ıslahları çalışmalarına yola çıktık. İlçemizin daha değindi. İlçedeki derelerin yaşanabilir bir ilçe olmasııslah edilmesiyle Sultannı diledik. Nitekim bunu beyli’nin bu sorunundan gerçekleştiriyoruz. Altyapı kurtulduğunu ifade eden ve üstyapı eksiklerimiz Keskin, “İlçemizin eksiletamamlanıyor. TEM bağrini gideriyoruz. Temizlik lantı yolumuz açıldı. Kamu noktasında da çalışmalarımız binalarımız yenilendi. Yeni devam ediyor” dedi. Sorular eğitim yuvalarımız açıldı ve çerçevesinde mülkiyet çalışeğitim, kültür noktasında maları ve 2B konusunda da da eskisinden daha ileri bilgiler veren Başkan Keskin, bir noktada olduğumuzu söyleyebiliriz. Çıtamızı yük- mülkiyet çalışmasında sona yaklaşıldığını ifade etti selttik ve siz değerli konsey ederek, 2B’de tapusunu alan üyelerinin de desteğiyle vatandaşların ruhsatlı yapılar daha ileriye taşıyacağımızı yapabileceğini söyledi. düşünüyorum” dedi. Başkan Keskin’in koKaçak yapılaşmanın nuşmasının ardından Kent önüne geçmede bugün SulKonseyi Başkanı Reşat tanbeyli’nin iyi bir noktada olduğunu ifade eden Keskin, Atalar toplantıyı, daha önce okuduğu bir kitaptan alıntı “Bizler depreme dayanıklı yaptığı cümlelerle bitirdi. binaların ilçemizde yer Atalar, “Siz hanımefendilere, alacağı ve vatandaşlarımızın siz beyefendilere, biz hanıgeleceğinin teminat altına mefendiler, biz beyefendiler alınacağı günleri düşünüyohizmet etmek için varız. Asruz. Kaçak yapının önüne lında bu cümleler tam olarak geçmek için ilgili tüm Kent Konseylerinin var oluş çalışmaları yaptık. Beton firnedenini açıklıyor” dedi. maları ve nalburlarla bu ko-


Kültürümüz kimliğimiz Sultanbeyli Belediyesi 2013-2014 kültür sanat sezonunu Sultanbeyli Kültür Merkezi’nde düzenlediği muhteşem programla açtı.

K

ültür merkezlerinin açılmasıyla birlikte her sene dopdolu kültür etkinliklerine sahne olan Sultanbeyli, bu sene de yine eşsiz programlarla dolu bir sezon geçirecek. 2013-2014 kültür sezonu Sultanbeyli Kültür Merkezi’nde düzenlenen programla açıldı. Düzenlenen açılış programına İstanbul Milletvekili İdris Güllüce, Belediye Başkanı Hüseyin Keskin, AK Parti İlçe Başkanı Ali Sevinç, ilçede bulunan kamu kurum ve kuruluşlarının yöneticileri, siyasi partilerin ilçe yönetim kurulu üyeleri, kadın ve gençlik kolları başkanları ve ilçe yönetim kurulu üyeleri, il genel ve belediye meclis üyeleri, mahalle muhtarları, ilçede bulunan stk yöneticileri, iş adamları, basın mensupları ve çok sayıda ilçe sakini katıldı. Açılış programına ünlü sanatçı Orhan Hakalmaz’ın söylediği birbirinden güzel türküler damgasını vurdu.

“Kültür Sanat Ortak Değerimiz”

Kültür sanat sezonu açılış programında konuşan Başkan Keskin, kültür ve sanatın bir toplumun yaşayışını oluşturduğunu ifade etti. Keskin, “Kültür sanat bir

toplumun ortak değeridir. Toplumu bir araya getirir. Biz Sultanbeyli Belediyesi olarak bunun farkındayız. Yapmış olduğumuz etkinliklerimizde bu düşüncemizi ön plana alıyoruz” şeklinde konuştu. Kültür sanat çalışmalarına her sene yeni etkinliklerin eklendiğini ifade eden Başkan Keskin, “Bu sezonki kültür sanat programlarımızı “Kültürümüz Kimliğimizdir” sloganıyla düzenliyoruz ve sezonu açmanın heyecanını yaşıyoruz. Yeni sezonda hazırladığımız programlarımızla ilçemize katkıda bulunmak istiyoruz” dedi. Bu sene düzenlenecek olan etkinliklerde her yaş grubuna hitap eden konserler, tiyatrolar, söyleşiler, seminerler ve daha birçok program düzenleneceğini ifade eden Keskin, yakın zamanda kaleme alınan Sultanbeyli Tarihi kitabının da ilçeye kazandırılmış önemli bir çalışma olduğuna değindi. Önümüzdeki yıllarda ilçenin ve ülkenin tarih mirası arasında yerini alacak olan Aydos Kalesi hakkında da konuşan Başkan Keskin, kültür sanat programlarına yeni sezonda ilginin artmasını arzu ettiklerini dile getirdi.

Orhan Hakalmaz coşkusu K

ültür sanat sezonunun açılış konserini Orhan Hakalmaz gerçekleştirdi. Kültür merkezinde birbirinden güzel türkülerini Sultanbeyli için seslendiren Hakalmaz, dinleyenlerden tam not aldı. Kültür merkezinin dolduran coşkulu kalabalık, çoğu zaman Hakalmaz’a eşlik etti.

Gelenekselleşen Aydos Buluşmaları devam ediyor

Kültür merkezlerinin açılmasıyla birlikte Sultanbeyli’de adeta geleneksel hale dönüşen Aydos Buluşmaları, bu yıl da birbirinden değerli konukların yer alacağı Mesnevi, tarih, kültür ve edebiyat sohbetleriyle yeni ufukların açılmasına katkı sağlayacak. Mesnevi alanında Fatih Çıtlak, tarih alanında “Tarihin Kapısı” isimli söyleşileri ile Erhan Afyoncu ve Coşkun Yılmaz, edebiyat alanında ise “Edebiyat ve Bilgelik” isimli söyleşisi ile Sadık Yalsızuçanlar bu sezonda da müdavimleriyle buluşuyor.

Konser ve tiyatrolarla dopdolu bir sezon

Sezonun ilk ayında konserlerde sevilen isimler göze çarpıyor. Taş plak dinletisi Hüseyin Kaya, Coşkun Sabah, Hülya Polat, Bedia Akartürk ve Umut Akyürek konserleri Ekim ayının göze çarpanları arasında... Çocuklar için de birbirinden güzel etkinlikler düzenlenecek.

“Belediyecilik Sadece Yol, Su Kaldırım Değildir”

Kültür sanat sezonu açılışına katılan milletvekili İdris Güllüce, AK Parti’nin belediyecilik anlayışında sadece yol, su, kaldırım olmadığını, bu çalışmaların yanında kültürel gelişmelere de son

derece önem verildiğini ifade etti. Sultanbeyli Belediye Başkanı Hüseyin Keskin’i ve ekibini “Kültürümüz Kimliğimizdir” sloganı için tebrik eden Güllüce, “Slogan muhteşem. Beni duygulandırdı” dedi. Güllüce ayrıca kültür etkinliklerinde merkezlerin boş kalmamasını istedi.

ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013 • 13


SULTANBEYLİ’DEN KISA KISA

SUGEM’in SBS Başarısı Sultanbeyli Belediyesi’nin 2012-2013 eğitim öğretim yılında hizmete açtığı Sultanbeyli Gençlik Eğitim Merkezi, (SUGEM) Seviye Belirleme Sınavı’nda (SBS) büyük başarı elde etti. Merkez de SBS’ye hazırlanan 93 öğrenciden 71’i Anadolu liselerine yerleşti.

E

ğitim yatırımlarına son yıllarda büyük ağırlık veren Sultanbeyli Belediyesi, ilçenin eğitim çıtasını yükseltmek için çeşitli projeleri hayata geçirmişti. Bu kapsamda SBS 1001 Eğitim Destek Projesi ile geçtiğimiz yıllarda ilçenin SBS başarısı yükseltilmişti. 2012-2013 eğitim öğretim yılında hizmete açılan SUGEM’de öğrenciler bu sene sınavlara hazırlandı. 400 öğrencinin eğitim aldığı SUGEM’de 5, 6, 7 ve 8. sınıf öğrencileri eğitim gördü. Başarılı bir eğitim yılını geride bırakan öğrencilerden 8. sınıfta okuyan 93’den öğrenciden 71’i, girdikleri Seviye Belirleme Sınavı’nda iyi bir başarı elde ederek, çeşitli Anadolu liselerine yerleşti.

Lise Dağılımları Şöyle

SUGEM öğrencilerinden 23’ü anadolu lisesine, 11’i sağlık meslek lisesine, 28’i anadolu imam hatip lisesine, 8’i anadolu meslek lisesine yerleşirken 12 öğrenci yedek olarak bir

«

SUGEM’DE HER YIL 400 ÖĞRENCİ EĞİTİM ALIYOR

14 • ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013

liseye kayıt hakkı kazandı. 10 öğrenci ise istediği başarıya ulaşamadı. Bu sayıyla birlikte toplamda 71 öğrenci gelecek vadeden liselerde okuma imkanına kavuştu.

SUGEM’in SBS’de genel olarak yüzde 80’lik bir başarısı bulunuyor. SUGEM’de eğitim gören Mustafa Çelik toplamda üç yanlış yaparak Anadolu Yakası’nın en yük-

sek puanlı ikinci okulu olan Hüseyin Avni Sözen Anadolu Lisesi’ne yerleşti. Ayrıca 37 öğrenci de Sultanbeyli’de bulunan Anadolu liselerine yerleşti.



ŞEHİR VE İNSAN SÖYLEŞİ

Wembley’İn küçük fatİhlerİ FİFA onaylı tek çocuk organizasyonu olan Danone Cup’ta Türkiye’yi Hasan Ali Yücel İlkokulu futbol takımı temsil etti. Takımda yer alan minik futbolcuların, hayatlarının akışı değişti. Nasıl mı? HAMDİ ÇAKIR

cakirogluhamdi@gmail.com

16 • ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013


Arafat Akgün

12

Berkay Taştan

YAŞINDA

Yavuz Selim Saraç

Eren İlhan

11

YAŞINDA

11

YAŞINDA

12

YAŞINDA

Ahmet Emin Aksakal

12

YAŞINDA

ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013 • 17


ŞEHİR VE İNSAN SÖYLEŞİ

Sultanbeyli Hasan Ali Yücel futbol takımı üstün bir başarı göstererek Danone Uluslar Kupası’nda Türkiye şampiyonu oldu. Türkiye şampiyonasının ardından takım Danone Cup’ta Türkiye’yi temsil etti. Takımda yer alan futbolcuların birçoğu Sultanbeyli’nin sokaklarında top koşturuyordu. Sultanbeyli için bir ilk olan bu başarı, minik futbolcuların yaşamlarını değiştirdi. Takımda yer alan birçok futbolcu, büyük kulüplerin altyapısına transfer oldu.

Berkay

Türk yemekleri daha güzel Webley’e gitmek bizim için büyük bir şans. Yaşamadığımız bir heyecanı Wembley’de yaşadık. Birçok arkadaşım gibi bende ilk defa uçağa bindim. Uçağın inişinde ve kalkışında çok korktuk. İngiltere’de yediğimiz yemekler Türk yemeklerini bize arattı. Wembley tüm takımın hayatını değiştirdi.

Ahmet Emİn Uçakta çok korktum

Futbola beni babam yazdırdı. Başlamamda ve bu seviyelere gelmemde çok büyük destekler verdi. Türkiye’yi Danone Cup da temsil etmek benim içinde büyük onurdu. Ben Londra’ya giderken uçakta çok korktum. Yolculuklarla ilgili sorunlarım var. Otobüste oturarak yolculuk yapamıyorum. Midem bulanıyor oturunca. Londra’ya giderken uçakta mecburiyetten ve korkudan oturmak zorunda kaldım. Antalya’da düzenlenen Türkiye finallerine yolculuğum hep ayakta geçti. Hocalarım bir ara uyduğumu söylüyor. Ben bunun farkında değilim.

18 • ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013


EREN

Beton zeminde kalecilik yapıyordum

Ben takımın kalecisiyim. Arkadaşlarım gibi ben de transfer oldum. Beton sahalarda kalecilik yaparken şimdi Beşiktaş da top koşturuyorum. Hocam beni bir gün okulun bahçesinde kalecilik yaparken keşfetti. Arkadaşlarla top oynarken ben kaledeydim. Beton zeminde çok iyi kurtarışlar yapmışım. Hocamda beni hemen takıma dahil etti. İyi ki de etmiş. Yoksa hala beton zeminde top oynamaya devam ediyor olacaktım.

Yavuz selİm Bana geleceğin Gökhan Gönül’ü diyorlar Takıma ilk girişim sınıf turnuvalarıyla oldu. Turnuvanın ardından okul takımına alındım. İstanbul’da biraz zorlanmıştık. Türkiye finallerinde daha farklıydı durum. Nitekim orada da başarılı olduk. Buraya geldiğimizde bizi çok güzel karşıladılar. Sanki milli takım gibi… Fenerbahçeye transfer olduk. Şimdiki hedefim transfer olduğum takımda hep on bir oynamak. Bu kulvarda devam etmek istiyorum. Gaz mı veriyorlar bilmiyorum ama geleceğin Gökhan Gönül’ü diyorlar bana.

ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013 • 19


ŞEHİR VE İNSAN SÖYLEŞİ

Zidan’ı görmek beni çok heyecanlandırdı

ARAFAT 20 • ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013

Takımda forvet oynuyorum. Futbola Sultanbeyli Cumhuriyet İlk Okulu futbol takımında başladım. Hasan Ali Yücel İlköğretim Okulu futbol takımıyla yaptığımız bir maçta, hocamız Ergin Kubatlıoğlu beni keşfetti ve Hasan Ali Yücel İlkokulu’na transfer oldum. Hayatımda futbolun önemli bir yeri var. Okul takımıyla çalışmaya başladığımızda ben aynı zamanda tekstilde de çalışıyordum. Antrenman haricinde abimin çalıştığı atölyeye gidiyor aileme maddi anlamda destek veriyordum. Babam futboldaki sivrilmemi görünce benim tamamen bu işle uğraşmamı istedi ve bana futbol konusunda büyük destek verdi. Dünya kupasında Türkiye’yi temsil etmek beni çok mutlu etti. Hocam Ergin Kubatlıoğlu beni takımın en sosyal adamı olarak niteliyor. Sultanbeyli Belediyespor’da futbol hayatıma devam ediyordum. Türkiye kupası maçlarında Beşiktaş’ın dikkatini çektim ve şimdi siyah beyazlı forma için ter dökeceğim. Bu organizasyon adeta hayallerimizi değiştirdi. Zinedin Zidan’ı Wembley’de görmek beni çok heyecanlandırdı.


Turgut TaştaN Takım Antrenörü

Her maça final edasında çıktık Sultanbeyli’de imkansızlıklar içerisinde büyük başarılar elde ettik. Çünkü biz buna inanmıştık. Elimizden gelenlerin en iyisini yapmaya çabaladık. Tüm takım olarak yüreğimizi ortaya koyduk. Her maç bizim için final maçıydı. İlk önce işe iyi bir takımı nasıl oluştururuz sorusuyla başladık. İlk günden bu yana hedefimizi yüksek tuttuk. Ardından takımızı şekillendirdik. Sonrasında İstanbul’da düzenlenen ilk etap

maçlarında üçüncü olduk ve Türkiye finalleri için Antalya’ya gittik. Orada rakiplerimiz zorluydu. Hepsi büyük takımların altyapısında oynayan futbolculardan kuruluydu. Biz bunların hiçbirine aldırış etmedik. Futbolcularımıza da bunu yansıttık. Çünkü gücümüzü biliyorduk. Nitekim beklediğimiz gibi oldu ve biz Türkiye şampiyonasında rakiplerimizi dize getirdik. Birde turnuvanın en az gol yiyen ve en çok gol atan takımı olduk.

ENGİN KUBATOĞLU

Takım Antrenörü

Wembley her futbolcunun hayalini süsler Wembley’in futbol dünyasında önemli bir yeri vardır. Biz ve futbolcularımız bunu gerçekleştirdik. Londra’da Türkiye’yi temsil etmek bizim için büyük onurdu. Londra’ya ilk indiğimizde bizi çok güzel karşıladılar. Her şey düşünülmüştü. Organizasyonda tek bir eksiklik yoktu. İlk olarak otelimize gittik ve yerleştik. Tek kişilik odalar hazırlanmıştı. Organizasyon üst düzeydi. Hedefimiz ülkemizi Londra’da gerçekleşen dünya kupasında iyi şekilde temsil etmekti. Bunun için çok çaba

harcadık ama olmadı. Bizim için en güzel yanı büyük bir deneyim oldu. Futbolcularımız küçük yaşta böyle bir organizasyonun heyecanını yaşadı ve biz aslında onlarla toprağa tohumlar serptik. Umarız ilerleyen yıllarda daha güzel adımlar gerçekleşir. Şimdiden önümüzdeki yılın çalışmalarına başladık. Hedefimizi bu sefer daha da yüksek tutuyoruz. Bize turnuva boyunca destek veren Sultanbeyli Belediyesi’ne, NextNexstar’a, Aydın Oral Halısaha’ya, Nur Center Halısaha’ya çok teşekkür ederiz.

ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013 • 21


GEZİ İSTANBUL

BAYRAMDA İSTANBUL’DA MISINIZ? Kurban Bayramı’nı İstanbul’da karşılayacak olanlar için 5 günlük şahane bir gezi programı hazırladık. İşte keşfedilmeyi bekleyen sırlarıyla bayramlık İstanbul’dan 5 semt 50 öneri.

MELİH USLU

usmelih@gmail.com

5 semt 22 • ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013


50 ÖNERİ ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013 • 23


GEZİ İSTANBUL

KAÇIRMAYIN

»

Horhor Antikacılar Çarşısı

Horhor Antİkacılar Çarşısı olarak bİlİnen bİna, yüze yakın antİka ve eskİ eşya dükkânı barındırıyor

Fatih Külliyesi

Çarşamba Pazarı

Fatih Bozdoğan Kemeri’nden geçip sağa, Fatih semtine doğru sapınca, insana ferahlık duygusu aşılayan geniş bir meydana çıkacaksınız. Yeşil alan olarak düzenlenen Fatih Parkı’nın ortasındaki anıta dikkat etmenizi öneririz. Teyyare Şehitleri adını taşıyan anıt, Filistin’de şehit düşen ilk Türk pilotlarının anısına dikilmiş. Hemen karşısındaki Fatih Belediyesi’ne ait eski bina ise zarif bir Osmanlı eseri. 1913 tarihli yapı, Türk siyasi tarihindeki pek çok önemli olaya tanıklık etmiş. Halide Edip, İzmir’in işgalinin ardından burada toplanan yüzbinlerce insana belediye binasının balkonundan ateşli

24 • ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013

1

Teyyare Şehirleri Anıtı

2

Fatih Meydanı

3

Horhor Antikacılar Çarşısı

4

Marcianus Sütunu

5

Fatih Külliyesi

6

Taş Mektep

7

Çarşamba Pazarı

8

Kariye Müzesi

9

Fethiye Camii

10 Tekfur Sarayı

Kariye Müzesi

bir konuşma yapmış. Fatih Meydanı’nı geride bırakıp Aksaray istikametine doğru birkaç dakika yürüyünce, sağ kolda çok katlı büyük bir bina göreceksiniz. Horhor Antikacılar Çarşısı olarak bilinen bina, yüze yakın antika ve eski eşya dükkânı barındırıyor. Çarşı çıkışı Fevzipaşa Caddesi’ne uzanıyoruz. Sağlı sollu apartmanların sıralandığı cadde üzerinde, kentin ilk neoklasik yapı örnekleri yükseliyor. Kıztaşı da denilen Marcianus Sütunu ise biraz ileride. 5. yüzyıldan kalma bu sütun, İstanbul’da Roma ve Bizans döneminden kalan beş dikilitaştan biri. Artık gezimizin en heyecan verici finaline doğru yaklaşıyoruz. Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u fethettiğinde “Bana öyle bir cami yapın ki, Ayasofya’nın ihtişamını aratmasın” demiş. Bunun üzerine inşa edilen Fatih Camii, göz alıcı İznik çinileri ve hat ustalarının süslemeleriyle bezenmiş. Dev bir külliyenin içinde bulunan caminin bahçesinde Fatih Sultan Mehmet ve eşinin türbeleri dualarınızı bekliyor.


KAÇIRMAYIN 11

İstanbul Müftülüğü

12

Mimar Sinan Türbesi

13

Süleymaniye Hamamı

14

Bakırcılar Çarşısı

15

Vefa Bozacısı

16

Atıf Efendi Kütüphanesi

17

Şehzade Camii

18

Burmalı Medrese

19

Valens Kemeri

20

Süleymaniye Hamamı

Süleymaniye Külliyesi

»

Süleymaniye Külliyesi

Müftülük Bİnası, İlk olarak Yenİçerİ ağasının makamı olarak yaptırılmış

Atıf Efendi Kütüphanesi

Süleymaniye Yürüyüşümüz, Süleymaniye Camii’nin arkasında, Fetva Yokuşu’nun hemen üzerindeki Ağakapısı adı verilen İstanbul Müftülüğü’nün önünde başlıyor. Dilimizde Yahya Kemal’in Süleymaniye’de bayram sabahı adlı şiiri... Karşımızdaki Müftülük Binası, ilk olarak Yeniçeri ağasının makamı olarak yaptırılmış. İkinci Mahmud döneminde, Vaka-i Hayriye Olayı ile Yeniçeri Ocağı kaldırılınca Şeyhülislamlık makamına dönüştürülmüş. Mimar Sinan Türbesi hemen sağ çaprazımızda. Müftülük Binası’nın solundan, bahçe duvarını izleyerek yokuş aşağı indiğimizde sanki eski İstanbul’a adım

atıyoruz. Mahallenin dar sokaklarında sıralanan birbirine bitişik cumbalı ahşap evler, Osmanlı yerleşimi görüntüsü sunuyor. Ayrancı Sokağı’ndan aşağıya uzanan yokuştaki muhteşem Haliç manzarası görülmeye değer. Süleymaniye Külliyesi’nin arkasında Bakırcılar Çarşısı’nın en ucunda yer alan Süleymaniye Hamamı, Kanuni Sultan Süleyman’ın emriyle Mimar Sinan tarafından 1557 yılında yaptırılmış. Süleymaniye’den Vefa’ya yürürken bambaşka bir tarihi dokuyla tanışacaksınız. Vefa Caddesi üzerindeki Atıf Efendi Kütüphanesi, Osmanlı döneminde şahıs girişimiyle kurulan en eski ilim merkezlerinden biri olması nedeniyle önem taşıyor. Adı neredeyse semt ile özdeşleşen tarihi Vefa bozasını henüz denemediyseniz, fırsat bu fırsat! Vefa Bozacısı’ndan çıkıp başınızı sağa çevirdiğinizde Şehzade Camii’nin ikiz minarelerini göreceksiniz. M.Ö. 4. yüzyılda yaptırılan Valens Kemeri ise Saraçhane Parkı yönündeki Burmalı Medrese de buraya çok yakın.

ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013 • 25


GEZİ İSTANBUL

Sultanahmet Eminönü’nden tramvayla veya yürüyerek Gülhane Parkı’na gelip büyük kapıdan içeri adım attığınızda şehrin kalabalığı geride kalıyor. Topkapı Sarayı’nın dışa avlusuna doğru çıkan çınarlı yol, kısa bir yürüyüşün ardından sizi Arkeoloji Müzesi’nin önüne getirecek. Ünlü ressam ve müzeci Osman Hamdi Bey tarafından 19. yüzyıl sonlarında İmparatorluk Müzesi olarak kurulan mekânda, Balkanlar’dan Arap Yarımadası’na kadar Osmanlı sınırları içerisindeki medeniyetlere ait eserler sergileniyor. Gelelim Topkapı Sarayı’na... İstanbul’da gezilecek yerlerin başında gelen sarayda, mücevher, seramik, cam ve gümüş işleri; silahlar ve zırhlar; kıyafetler ve kaftanlar; minyatürler ve el yazmaları; tahtlar ve duvar saatleri en cazip bölümleri oluşturuyor. Dünyaca ünlü Kaşıkçı Elması da burada. Topkapı Sarayı’nın dış duvarlarına bakan Soğukçeşme Sokağı ise Osmanlı mimarisinin yansıtan restore edilmiş bir dizi cumbalı eve ev sahipliği yapıyor.Hürrem Sultan Hamamı ise Ayasofya ile Sultanahmet Camii arasında yer alıyor. Yerebatan Sarnıcı, Alman Çeşmesi ve Dikilitaş gibi İstanbul klasiklerini gördüyseniz, sıra İbrahim Paşa Sarayı’na gelmiş demektir. Günümüzde Türk - İslam Eserleri Müzesi olarak hizmet veren saray, emsalsiz Kuran örnekleri ve zengin halı koleksiyonuyla görülmeye değer yerlerden. Yürüyüşümüzün son durağında benzersiz Sultanahmet Camii bizleri bekliyor. Mimar Mehmet Ağa’nın dehası olan altı minareli mabet, sayısı 20 bini aşan çini levhalarının renginden dolayı Mavi Camii olarak da anılıyor.

Topkapı Sarayı

Yerebatan Sarnıcı

Alman Çeşmesi

KAÇIRMAYIN 21 Gülhane Parkı 22 Arkeoloji Müzesi 23 Topkapı Sarayı 24 Soğukçeşme Sokağı 25 Hürrem Sultan Hamamı 26 Alman Çeşmesi 27 Yerebatan Sarnıcı 28 Sultanahmet Camii

Gülhane Parkı

Gülhane Parkı’ndan İçerİ adım attığınızda şehrİn kalabalığı gerİde kalıyor

26 • ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013

»

29 Ayasofya 30 İbrahim Paşa Sarayı


»

Boğaz’ın hemen kıyısındakİ Küçüksu Kasrı, aslında bİr av köşkü

Küçüksu Kasrı

KAÇIRMAYIN

Anadoluhisarı

Göksu Deresi

Göksu Şiirlere, şarkılara konu olan Göksu Deresi’nin serinlettiği Anadoluhisarı, yalıların dizildiği kıyıları ve mütevazı kahveleriyle konuklarını ağırlıyor. Bu güzel semtteki ilk durağımız, Küçüksu Kasrı. Boğaz’ın hemen kıyısındaki bu zevkli yapı, aslında bir av köşkü. Geniş ve çiçekli bir bahçenin ortasında yükselen saray, Birinci Mahmut’un emriyle inşa edilse de, bugünkü görünümüne Sultan Abdülmecit döneminde kavuşmuş. Kasrın bahçesindeki zarif çeşmeyi gözden kaçırmakta fayda var. 1806 yılında inşa edilen çeşme, kubbeli çatısı ve süslemeleriyle dikkat çekiyor. Osmanlı dönemin-

Küçüksu Kasrı

31

Mihrişah Sultan Çeşmesi

32

Küçüksu Plajı

33

Anadoluhisarı

34

Yıldırım Beyazıt Parkı

35

Namazgâh

36

Kıbrıslı Yalısı

37

Amcazâde Yalısı

38

Göksu Deresi

39

Otağtepe

40

de panayırların kurulduğu, laternaların çalınıp ortaoyunu temsillerinin yapıldığı mesire alanı, plaj adı altında eski kimliğine dönüyor. Sırada semte adını veren Anadoluhisarı Kalesi var. 14. yüzyılda Yıldırım Beyazıt tarafından yaptırılan kale, girişindeki huzurlu parkı ve çevresine dağılmış çay bahçeleriyle Boğaz’a çok yakışıyor. Anadoluhisarı’nın Boğaz’a bakan surlarının hemen karşısında duvarlarla çevrili küçük bir bahçe göreceksiniz. Burada İstanbul’un en eski açık hava camilerinden biri saklı. İstanbul’un fethi hazırlıkları sırasında askerlerin ibadeti için inşa ettirilen namazgâhın inşası 1396 yılına tarihleniyor. Buraya gelmişken, Kıbrıslı Mehmet Paşa ve Amcazâde Hüseyin Paşa gibi tarihi yalıları görebilir, Göksu Deresi’nde fasıllı sandal sefası yapabilirsiniz. Kavacık’a doğru tırmandığınızda ise bir zamanlar Osmanlı askerlerinin dinlendiği Otağtepe’nin etkileyici manzarası günün hediyesi olacak.

ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013 • 27


GEZİ İSTANBUL

KAÇIRMAYIN 41 Haliç 42 Feshane-i Amire 43 Eyüp Çarşısı 44 Eyüp Sultan Camii 45 Sultan Reşat Türbesi 46 Eyüp Mezarlığı 47 Piyer Loti Kahvesi 48 Miniatürk Parkı

Haliç

Pİyer Lotİ’de közde Türk kahvesİ keyfİnden sonra Sütlüce ve Hasköy’e uzanmak tercİhİnİze kalmış

Sultan Reşat Türbesi

Eyüp Bu kez Üsküdar’dan bindiğimiz Haliç vapuruyla Eyüp’e uzanıyoruz. Geçmişte Osmanlı ordusunun fes ve serpuş ihtiyacını karşılayan Feshane-i Amire’nin yanından süzülmek çok keyifli. Güzelleştirme çalışmalarıyla ışıl ışıl bir görünüme bürünen Eyüp, yeni açılan restoran ve mağazalarla eskisi kadar dinamik bir çarşı merkezine dönüşmüş. Evliya Çelebi’nin yazdığına göre, bir zamanlar çarşısında binden fazla dükkân bulunan semt, oyuncakçı, çiçekçi ve yoğurtçularıyla ünlüymüş. Hemen her adımda bir cami, medrese ya da ziyaret makamıyla karşılaşacağınız semt, manevi açıdan da her zaman zengin bir yer olarak bilinmiş. Yazar Refik Halit Karay

28 • ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013

»

49 Sanayi Müzesi 50 Aynalıkavak Kasrı

Miniatürk Parkı

da, Guguklu Saat adlı kitabında semtin konumunu şöyle özetliyor: “Eyüp Sultan, İstanbullular için yarı Mekke kabul edilir.” Semtin gözbebeği olan Eyüp Sultan Camii, İstanbul’u fethetmeye gelen ve burada şehit olan İslam Orduları Komutanı Ebu Eyyüp Ensari anısına, Fatih Sultan Mehmet tarafından, İstanbul’un fethinden hemen sonra yaptırılmış. Kabri, külliye içerisinde bulunan Eyyüp Ensari, Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed’in (S.A.V) akrabası ve yakın arkadaşı olduğu için kendisine özel bir değer addediliyor. Bu nedenle silah kuşanan Osmanlı sultanları, mutlaka Eyüp Sultan’a gelir ibadet ederlermiş. Camiden çıkışında Eyüp’te yatan tek Osmanlı padişahı olan Mehmet Reşat’ın türbesine uğrayabilirsiniz. Buradan Eyüp Mezarlığı’nın kıyısından geçerek Piyer Loti’ye 15 dakikalık yolumuz var. Közde Türk kahvesi keyfinden sonra Sütlüce ve Hasköy’e uzanmak tercihinize kalmış. Doğrusu, Kurban Bayramı’nı fırsat bilip İstanbul’un güzellikleriyle buluştuğumuz için kendimizi şanslı hissediyoruz.



AYIN KONUSU SULTANBEYLİ TARİHİ

Aydos Kalesİ’nİn kadİm gölgesİnde DERLEYENLER SEZAİ SARAÇ & HAMDİ ÇAKIR FOTOĞRAFLAR GÖKMEN KANBEROĞLU & TÜRKAY POLAT

Aydos Kalesi’nin hemen dibinde bugünkü Sultanbeyli vardır. Sultanbeyli, Aydos Kalesi’nden çiftliğe, sonrasında 300 binlik nüfusa, tarihi boyunca birçok kez dönüşüm geçirmiş bir bölge. Sultanbeyli Belediyesi, yerel tarihçilik adına önemli bir çalışmaya imza atarak bu kadim tarihi “Sultanbeyli Tarihi” adı altında kitaplaştırdı. Kitabın yazarları Sultanbeyli’nin kadim tarihini ve kitabın ortaya çıkış serüvenini bizimle paylaştı.

KAPAK SÖYLEŞİLERİ PROF. DR. VAHDETTİN ENGİN DOÇ. DR. ERHAN AFYONCU DOÇ. DR. CEMALETTİN ŞAHİN YARD. DOÇ. DR. COŞKUN YILMAZ

30 • ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013


» ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013 • 31


AYIN KONUSU SULTANBEYLİ TARİHİ

OSMANLI’NIN SON DÖNEMLERİNDE SULTANBEYLİ PROF. DR. VAHDETTİN ENGİN

Prof. Dr. Vahdettin Engin, güzel anlatımıyla Sultanbeyli’nin dününü anlattı. Sultanbeyli Çiftliği’nin yıllar içinde Cemile Sultan’dan Yahudi kolonizasyonuna kadar bir çok el değiştirdiği görülüyor. Prof. Dr. Vahdettin Engin ile, Sultanbeyli’nin çiftlik dönemini masaya yatırdık. Engin, güzel anlatımıyla, ilginç detaylar eşliğinde bizimle Sultanbeyli’nin Osmanlı’nın son dönemindeki durumunu bizimle paylaşarak “İşgal yıllarında, ortaya çıkan asayişsizlik ortamından rahatsız olarak peyderpey Sultanbeyli’den ayrıldılar. Dolayısı ile Cumhuriyet’in ilk yılları itibariyle Sultanbeyli’de bir Yahudi yerleşiminden söz etmek mümkün değildir” diyor.

Bugünkü Sultanbeyli’nin sınırlarında eskiden nasıl bir hayat vardı?

Günümüzde Sultanbeyli’yi oluşturan sahanın eski dönemlerde Sultanbeylik Çiftliği, Demirci Çiftliği ve Şalgamlı Çiftliği adını taşıyan üç ayrı çiftlik ve meradan oluştuğu anlaşılmaktadır. Sultanbeyli çiftliğinin Ağustos 1874-Recep 1291 itibariyle Kargı karyesinde ikamet eden Ermune Hatun tasarrufunda olduğu, Ermune Hatun’un burayı kiraya verdiği, bununla beraber çiftlik işletmesinde sıkıntılar yaşandığından 1865 senesinden 1873 senesine kadar birikmiş 19.258 kuruş vergi borcu olduğu görülmektedir. Ermune Hatun Sultanbeyli çiftliğini Mehtinar isimli kişiye dört seneliğine kiraya vermişti. Geçen zaman içinde,

32 • ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013

çiftliği kullanan Mehtinar taksitlerini ödeyemedi. Hatta çiftlikte bulunan mal sahibine ait hayvan ve eşyaları satıp savurmaya başladı. Bunun üzerine mal sahibi şikâyetçi oldu ve çiftlik muhafaza altına alındı. Bu arada çiftliği kiralayanların vergi borçları da birikmişti. 1873 senesinde yapılan sayımda beşbin yirmi kuruş ağnam vergisi borcunun olduğu anlaşıldı. Vergi defalarca kendilerinden istenmesine rağmen ödemekten imtina ettiler. Zor durumda kaldıklarında ise çiftlikte bulunan zahireden bir miktarını satarak vergiyi ödeyeceklerini beyan ettiler. Fakat bunların hiç biri gerçekleşmedi. Bunun üzerine İstanbul Zabıta Müdürlüğü Mehtinar’ı tevkif etti. Fakat Mehtinar bir yolunu bularak İdare Meclisi kararıyla kurtulmayı başardı. Mal sahibi Ermune Hatun yetkililere başvurarak kirasını ve vergi borcunu ödemeyen Mehtinar’ın mahkemeleri sonuçlanıncaya kadar çiftlikte hiçbir şeye el dokunduramamasını, bu şekliyle en azından mevcut malların muhafaza edilebilmesini talep etti. Bunun için çiftliğe hususi bir memur gönderilmesini istedi. Bu talep yerine getirilerek çiftlik bir memur tarafından kontrol altında tutulmaya başlandı. Diğer taraftan Mehtinar’ın beşbin yirmisi ağnam resmi olmak üzere toplam on dokuz bin iki yüz elli kuruşluk


vergi borcu da ödenmemiş olarak duruyordu. Bunları ödemeye gücü yetmediği anlaşılıyordu. Yani Mehtinar iflas etmişti. Bu durumda ya çiftlikteki bazı malların satışı ile verginin ödenmesi gerekecek, ya da mal sahibi Ermune Hatun’undan vergi talep edilecekti. Borcun bu derece birikmiş olması sebebiyle çiftlikte bulunan zahirelere el konularak vergi borcunun ödenmesi düşünülmüşse de bilahare Pişmiş oğlu Mosis adlı kişinin çiftliğin vergi borcu karşılığında vergi dairesine 65 lira para yatırdığı görülmektedir. Söz konusu miktar paranın tamamının ödenmesine kadar yeterli olarak görüldüğünden çiftlikteki mallara el konulmaktan vazgeçilmiştir.

Çiftlik daha sonra Cemile Sultan’ın eline nasıl geçti?

Bilahare Sultanbeyli çiftliği Damat Mahmud Celaleddin Paşa’nın uhdesine geçti. Fethi Paşa’nın oğlu olan Mahmud Celaleddin Paşa Saray’a damat olmuş ve 1858 yılında Sultan Abdülmecid’in kızı, Sultan II. Abdülhamid’in kız kardeşi Cemile Sultan’la evlenmişti. Mahmud Celaleddin Paşa’nın ölümüyle yüz yirmi bir bin beş dönüm arazisi mirasçılarına yedi hisse olarak bölündü. Buna göre birer hisseden iki hisse, erkek çocukları olan Mehmed Celaleddin ile Mehmed Sakıb Beyler’e düşmüştü. Bunun yanında kızları Fethiye Hanım Sultan, Ayşe Hanım Sultan

ve Fatma Hanım Sultan ile diğer erkek evlatlar Mehmed Kazım ve Ahmed Fazıl Beylere de birer hisse olarak miras yediye bölünmüştü. Bilahare Fethiye Hanım Sultan vefat etti. Onun sahip olduğu hissenin dörtte üçü annesi Cemile Sultan’a dörtte biri de eşi padişah yaverlerinden Sabri Bey’e intikal etti. Fatma Sultan vefat edince de ona ait hisse doğrudan annesi Cemile Sultan’a kaldı. Böylece Sultanbeyli Çiftliği yirmi sekiz hisseye bölünmüş oluyordu. Yirmi sekiz hissenin yedi hissesi Cemile Sultan’a, dört hisse kızı Ayşe Sultan’a aitti. Diğer hissedarlar olarak Mehmed Celaleddin ile Mehmed Sakıb Beyler sekiz hisseye, yine Mehmed Kazım ve

ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013 • 33


AYIN KONUSU SULTANBEYLİ TARİHİ

Sultanbeyli o dönem itibariyle kayıtlarda tarla olarak geçiyordu. Kartal kazasına bağlı Samandıra köyü sınırları dâhilinde idi. Ahmed Fazıl Beyler de sekiz hisseye sahiptiler. Geriye kalan bir hisse ise Sabri Bey uhdesinde bulunuyordu.

Abdülhamid döneminde Sultanbeyli’de durumu nasıl görüyorsunuz?

Sultanbeyli çiftliğini 1308 (18901891) yılında II. Abdülhamid döneminin önemli devlet adamlarından Bahriye Nazırı Hasan Hüsnü Paşa satın aldı. Cemile Sultan’ın, eşinin vefatından sonra kaynak sıkıntısı çekmesi ve Midillili Korçi adlı bir şahsa borçlanmasının bu satışın gerçekleşmesinde rol oynadığı düşünülebilir. Diğer taraftan Cemile Sultan Haliç vapurları işletmesine yeni vapurlar almak için de kaynağa ihtiyaç duyuyordu. Sultanbeyli o dönem itibariyle kayıtlarda tarla olarak geçiyordu. Kartal kazasına bağlı Samandıra köyü sınırları dâhilinde idi. Hasan Hüsnü Paşa’nın satın alacağı Sultanbeyli çiftliğinin büyüklüğü eski ölçülere göre bin dokuz dönüm, yeni ölçülere göre beşyüz doksan yedi dönüm kırk evlek yetmiş arşın miktarında idi. Çiftliğin sınırları Kirane Bayırı, Çamurlu tarla, Kocadağ çeşme, yol ve dere ile çevrili idi. Mevki olarak Cebeci geçidinde bulunuyordu. Sonraki dönemlerde Sultanbeyli

34 • ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013

çiftliğinin mülkiyeti, 1903 yılında hayatını kaybetmiş olan Hasan Hüsnü Paşa’nın çocukları arasında dava konusu oldu. Bunlardan biri Göztepe Hakkı Paşa köşkünde ikamet eden Hilmi Bey, diğeri ise Kadıköy Küçük Moda mektep sokağında ikamet eden Bahriye albaylığından emekli Fazıl Bey’di. Hilmi Bey Üsküdar Bidayet Mahkemesi Hukuk Dairesi’ne verdiği 21 Nisan 1326- 4 Mayıs 1910 tarihli dava dilekçesinde kardeşi Fazıl Bey’i, Sultanbeyli çiftliğindeki hissesini kendisine sattığı halde sonradan caymakla suçluyor ve gereken işlemin yapılmasının talep ediyordu. Mahkeme Hilmi Bey’i haklı buldu. 1911 yılında Hilmi Bey, Sultanbeyli’deki 120.450 dönüm büyüklüğündeki bütün çiftliklerini, içindeki binalarla birlikte satma kararı aldı.

Yahudi kolonizasyonu nasıl başladı peki?

Çiftlik, merkezi Paris’te bulunan Yahudi Kolonizasyon Birliği adına satın alınacaktı. Yahudi Kolonizasyon Birliği Başkanı Belçika uyruklu Frans Filipson ise çiftliğin sahibi olarak görünecekti. Yahudilerin burada büyük çaplı bir yerleşim düşündükleri anlaşılıyordu. Hilmi Bey bir konuda tereddütlü idi. Daha önce çıkmış olan bir padişah

iradesince yabancılara büyük miktarda araziler satılmasının önüne geçilmesi istenmişti. Şimdi ise satacağı arazi bu tarz binlerce dönümlük geniş bir alanı kapsıyordu. Dolayısı ile satışın mümkün olup olamayacağını Defter-i Hakani Nezareti’nden sordu. Bunun üzerene konu Osmanlı hükümeti tarafından görüşüldü. Hükümet 26 Mayıs 132710 Cemaziyelahir 329- 8 Haziran 1911 tarihli kararıyla Sultanbeyli çiftliklerinin Frans Filipson’a satılmasının önünde her hangi bir engel olmadığına karar verdi. Bundan sonra satış işlemi gerçekleşti. 1914 yılında I. Dünya Savaşı’nın başlaması ile Sultanbeyli çiftliğinde ikamet eden Yahudiler için bir güvenlik sorunu ortaya çıktı. 1915 Nisan’ında, 33 Yahudi ailenin civardaki boş bir mekana toplu halde yerleştirilmeleri söz konusu oldu. Konuyla ilgili yazıda: “Kartal Kazâsı dâhilinde Samandıra karyesi kurbunda Sultanbeylik, Demirci ve Şalgamlı çiftlikleri Belçika teba‘asından Mösyö Flipson’un taht-ı tasarrufundadır. Otuz üç Musevî aileleri ikâmet etmekdedirler. Bunların hemen çıkması emredilmişdir. 1914 yılında Birinci Dünya Savaşı’nın çıkması üzerine Osmanlı Devleti Almanya ve Avusturya ile müttefik


olarak İngiltere, Fransa ve Rusya ile savaşa girdi. Ülke çapında seferberlik ilan edildi. Seferberlik ilanından sonra Sultanbeyli’de mevcut ormanlar ordu ihtiyacı için kullanıldı. Bu bağlamda, Sultanbeyli çiftliği ile, Demirci ve Şalgamlı çiftliğinde kesilen ağaçlar kereste ve kömür ihtiyaçları için kullanıldı.

Sultanbeyli’de birinci dünya savaşı yıllarında asayişin sağlanmasında sorun yaşandığından bahsediyorsunuz? Bunu neye bağlıyorsunuz?

1914 yılında başlayan I. Dünya Savaşı seferberlik ilanını ve çok sayıda insanın silah altına alınmasını gerektirmişti. Eli silah tutabilen erkek nüfus cepheye gitmiş, köy ve kasabalarda çoğunlukla kadınlar, çocuklar ve yaşlılar kalmıştı. Hal böyle olunca birçok yörede olduğu gibi Sultanbeyli’de de bazı asayiş sorunları da yaşanmaya başlandı. 1919 yılına kadar bu tür olayların yoğunlaşması üzerine Kartal ve Üsküdar merkez bölük kumandanlarıyla Ömerli ve Paşabahçe takım kumandanlarının karakollarından ayıracakları kuvvetlerle birer müfreze teşkil edip Sultanbeyli civarında yaşanan şekavet olaylarını önüne geçilmesi kararlaştırıldı. Burada görevlendirilecek kuvvetler asayiş sağlanana kadar vazifelerini sürdüreceklerdi.

Yahudi kolonizasyonu durumu bu arada hangi aşamadaydı?

1911 yılında Yahudi Kolonizasyon Birliği tarafından satın alınan Sultanbeyli çiftliğine Musevi aileler yerleştirilmiş ve bunlar bir süreliğine burada ikamet etmişlerdi. İşgal yıllarında ise, özellikle ortaya çıkan asayişsizlik ortamından rahatsız olarak peyderpey Sultanbeyli’den ayrıldılar. Dolayısı ile Cumhuriyet’in ilk yılları itibariyle Sultanbeyli’de bir Yahudi yerleşiminden söz etmek mümkün değildir. Sultanbeyli çiftliğinde ikamet eden ailelerin çiftçilik faaliyetlerinin azalması burasını kiraya vererek gelir temin etme düşüncesini ortaya çıkarmıştır. Nitekim 1924 yılında bu tarz bir kiralama örneğine rastlanmaktadır. 1939 yılında Köy kanununda yapılan bir değişiklikle köyün gelirleri köy için yapılacak zaruri harcamalar yetmezse herkesin maddi durumuna göre köyde ikamet edenlerden salma adıyla bir vergi alınması kararlaştırılmıştı. 1939 yılında çıkarılan söz konusu kanun uyarınca köy ihtiyar heyeti Sultanbeyli çiftliği sahibi olarak Frans Filipson mirasçılarına 250 lira salma ödeme yükümlülüğü getirdi. Fakat mirasçılar bu duruma itiraz ettiler. Dolayısı ile vekilleri olarak Leon Faraci Şurayı Devlete başvurarak uygulamanın yanlışlığından ve düzeltilmesi

gereğinden söz etti. Fakat kanuna göre bu meselede itiraz mevkii Şurayı Devlet değildi. Dolayısı ile kendisine bölgenin mülki amirine başvurması gerektiği hatırlatıldı. Bunun üzerine Leon Faraci Kartal Kaymakamlığı nezdinde harekete geçerek 250 liralık salmanın müvekkilleri içi çok ağır olduğunu, esas itibariyle de müvekkillerinin Sultanbeyli çiftliğine ikamet etmediklerinden hiçbir salmaya tabi olmamaları gerektiğini, olsa bile bunun en fazla 20 lira olabileceğini ileri sürdü. Bun karşılık; ihtiyar heyetinin verdiği bilgilerden anlaşıldığı üzere 1938 senesi itibariyle Sultanbeyli çiftliği 10.000 hektar büyüklüğünde, 80.000 liralık ormana sahip ve yıllık 1.200 lira gibi önemli bir miktar arazi vergisi ödenmesine imkân sağlayan bir konumdaydı. Leon Faraci’nin yapmış olduğu girişimlerden sonuç alamadığı anlaşılmaktadır. Nitekim bir süre sonra, ödenmeyen borca karşılık olarak, çiftlikte haciz muamelesinin yapıldığı görülmektedir. Haciz işlemlerinin başlatıldığını haber alan Leon Faraci derhal Kartal kaymakamlığı nezdinde harekete geçerek bir dilekçe ile haczin durdurulmasını talep etmiştir. Salma meselesi 1940 yılında hala devam etmekteydi.

1911 yılında Yahudi Kolonizasyon Birliği tarafından satın alınan Sultanbeyli çiftliğine Musevi aileler yerleştirilmiş ve bunlar bir süreliğine burada ikamet etmişlerdi.

SULTANBEYLİ ÇİFTLİĞİNDEKİ BİR YAHUDİ AİLESİ

« ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013 • 35


AYIN KONUSU SULTANBEYLİ TARİHİ

AYDOS KALESİ İSTANBUL’UN FETHİNDE İLK ADIMDIR DOÇ. DR. ERHAN AFYONCU

Doç. Dr. Erhan Afyoncu, Aydos kalesinin Türklerin İstanbul’daki ilk üsleri olması bakımından tarihimizde önemli bir yere sahip olduğunu belirtiyor. Sultanbeyli Tarihi kitabının yazarlarından Doç. Dr. Erhan Afyoncu’yla dünya tarihinde ve İstanbul tarihinde özel bir yeri olan Aydos’un önemini masaya yatırdık. Afyoncu, Türk akınlarını engellemek için inşa edilen Aydos Kalesi’ne ve kalenin fethedilme öyküsüne değindi. Afyoncu daha sonra bölgenin önemini yitirmesini şöyle değerlendiriyor: “1350’lerde Üsküdar’ın Osmanlı hâkimiyetine geçmesiyle Aydos’un stratejik önemi tamamen ortadan kalktı.”

İstanbul’un tarihinde Aydos Kalesi’nin nasıl bir rolü bulunuyor. Kale ve bölgenin stratejik önemi konusunda neler söyleyebilirsiniz?

Aydos Kalesi’nin Bizans döneminde, XI. veya XII. yüzyılda inşa edildiği tahmin ediliyor. Muhtemelen Türk akınlarını engellemek için bir savunma ve gözetleme üssü olarak inşa edilmiştir. Aydos Kalesi İstanbul’a girişi kontrol eden noktalardan biri. Bu açıdan İstanbul’a dışarıdan gelecek saldırıları merkeze haber veren bir yer.

Kalenin Osmanlı tarafından fethi ne şekilde gerçekleşiyor?

Osmanlılar İstanbul sınırlarına girdikten sonra, Aydos’u çetin bir kale olduğundan alamadılar, ancak baskı altına aldılar. Bu sırada ilginç bir

36 • ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013

durum ortaya çıktı. Aydos tekfurunun kızı, bir gece kendisini bir çukurda gördü. Nur yüzlü bir kişi ise gelip, kızı çukurdan kurtardı. Daha sonra kızın giyeceklerini çıkarıp, vücudunu yıkadıktan sonra ona yeni ipek elbiseler giydirdi. Bu rüyadan sonra uyanan tekfurun kızı, gördüğü kişinin hayalini düşünüp durdu. Kız böylece düşünce deryasına batıp çıkarken gaziler gelip kaleyi kuşattılar. Aydos’takiler kaleyi vermemek için canla başla mücadele ederlerken tekfurun kızı, “Ben de varayım, savaşayım” diyerek surların üzerine çıktı. Ancak surlardan baktığında rüyasında kendisini çukurdan çıkaran kişinin, Osmanlı askerlerinin başında olduğunu gördü. Bundan sonra tekfurun kızı, “Hey! Bildim, hâl ne imiş” dedikten sonra, surlardan ayrılıp bir mektup yazdı. Rumca mektubunda rüyasını anlattıktan sonra, “Kalkın. Bu hisarın üzerinden gidin. Sonra şu gün inandığınız kimselerden birkaç kişi gönderin. Ben hisarı size vereyim” dedi. Mektubu bir taşa sarıp, savaşır gibi yaparak taşı aşağıdaki gazilere attı. Gazi Abdurrahman, önüne düşen taşa bakınca bir mektubun sarılı olduğunu gördü. Mektubu Akçakoca’ya gönderdi. Rumca bilen birine mektup tercüme ettirildi. Gaziler, bu mektuptan sonra Samandıra’yı ateşe verip, bölgeden çekildiler. Aydos Kalesi’ndekiler, zafer


kazandıklarına inanarak eğlendiler. Zamanı gelince Gazi Abdurrahman ve birkaç gazi ile kızın dediği yere geldi. Tekfurun kızı gazileri bekliyordu. Gazi Abdurrahman’a kaleden bir ip sarkıttı. Gazi Abdurrahman ipe yapışarak, göz açıp kapayıncaya kadar kaleye çıktı. Kapıda bekleyen askeri öldürüp kapıyı açtı. Dışarda pusuda bekleyen gaziler içeriye girdiler. Tekfur, Türkler gitti diyerek eğlenmekten sarhoş olmuştu. Sabahleyin Akçakoca da geldiğinde kale tamamen fethedildi.

Osmanlı’nın İstanbul’u fethinde kalenin rolünü nasıl değerlendiriyorsunuz?

Aydos kalesi İstanbul’a giden süreçte ilk adımdır. Bu açıdan önemli bir rolü vardır. Türklerin İstanbul’daki ilk üsleridir.

Kalenin yine Osmanlı öncesi ve sonrası dönemdeki rolü hakkında neler söyleyebilirsiniz? Aydos alındıktan sonra İzmit 1337’de fethedilene kadar İstanbul’a karşı akınlar ve Bizanslılar’ı gözetlemek için önemli bir saldırı-savunma üssü oldu. İzmit’in fethinden sonra stratejik önemini kaybetti. 1350’lerde Üsküdar’ın Osmanlı hâkimiyetine geçmesiyle Aydos’un stratejik önemi tamamen ortadan kalktı.

İzmit’in fethinden sonra Aydos kalesinin önemini yitirmesinin bölgeye olan etkisini açabilir misiniz?

İzmit 1337’de fethediliyor. İzmit bölgedeki en önemli yerleşim yeri. Daha kalabalık kuvvetleri barındırabiliyor ve İstanbul’a karşı akınlarda önemli bir üs

merkezi oluyor. O yüzden 1337’den sonra Türkler Aydos’u terk edip İzmit’e yerleşmişlerdir.

Sultanbeyli Tarihi kitabı aynı zamanda yapılacak başka çalışmalar için kaynak kitap niteliği taşıyor. Siz kitabın tarihçilerimiz açısından önemini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu kitap bir mahalli tarih araştırmasıdır. Çok az bilginin bulunduğu bir bölge ile ilgili bir tarih kitabıdır. Tarihi hakkında çok az bilgi bulunan bir mahallin tarihinin nasıl yazılacağı gösterilmiştir. İstanbul’un birçok ilçesinin tarihi maalesef yazılmamıştır. Sultanbeyli ve daha önce tarihi kaleme alınan birkaç ilçe ile ilgili kitaplar diğer ilçelerin tarihinin yazılmasına örnek olmalıdır.

ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013 • 37


AYIN KONUSU SULTANBEYLİ TARİHİ

SULTANBEYLİ İÇİN TARİH TEKERRÜR EDİYOR DOÇ. DR. CEMALETTİN ŞAHİN

Doç. Dr. Cemalettin Şahin, Sultanbeyli’nin 1960 sonrası gelişimini anlattı. Şahin, otoyolların Sultanbeyli’nin kaderini çizen bir yanı olduğunu dile getiriyor. Doç. Dr. Cemalettin Şahin ile Sultanbeyli’nin yakın tarihini ve bugününü konuştuk. Şahin, eski Ankara yolunun Sultanbeyli’den geçerken E5’in inşa edilmesiyle gözden düştüğünü ve ilçenin tali bir durumda kaldığını vurguluyor. Ardından TEM otoyolunun inşa edilmesi ile Sultanbeyli yeniden ulaşım güzergahı üzerinde yerini alıyor. Ancak 2011 yılına kadar ilçe bu otoyoldan bağlantı sorunları nedeniyle yararlanamadı. Doç. Dr. Şahin, “Otoyolun tekrar Sultanbeyli’den geçmesi tarihi bir ulaşım güzergahı üzerinde olduğunu göstermesi bakımından ilginçtir” diyor.

Kitaptaki rolünüzü anlatabilir misiniz?

Tabi çalışmanın adı Sultanbeyli Tarihi... Çalışmanın ilk aşamasında coğrafyacı olarak bana Coşkun Yılmaz tarafından şu söylendi: “Tarihin yanında Sultanbeyli’nin coğrafyasına dair merak ettiklerimiz var. Onları da bu çalışmada görmek istiyoruz. Bu zamana kadar yapılan bu çalışmalarda hep tarih ele alındı fakat coğrafya kısmı irdelenmedi. Biz ilk defa bir farklılık olsun dedik. Sultanbeyli’nin coğrafyasını da anlatmak istiyoruz” Benim çalışmadaki alanım Sultanbeyli’nin öne çıkan coğrafi ve demografik özellikleri… Benden daha çok istenen Sultanbeyli’deki nüfus gelişimiydi. Bizim için farklı ve özel bir yerleşme...

38 • ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013

Özellikle Sultanbeyli’nin çiftlikten köye, köyden şehre dönüşümünün yansıtılmasını istediler. Çünkü bir yerleşme var karşınızda ve bu yerleşme yakın zamana kadar köy dahi değildi. Bu yüzden 1960 yılına kadar nüfus bilgisi yok. Çünkü Türkiye’de sayımlarda nüfusunuzun tespit edilebilmesi için idari bir ünitenin bulunması gerekiyor. Kent ya da köy olacaksınız ki kayıt altına alınsın. Dolayısıyla ilk defa 1960 nüfus sayımlarında Sultanbeyli’yi görüyoruz. 1960 yılında Sultanbeyli’nin 400 civarında bir nüfusu varmış. Son rakamlara göre 300 binin üzerinde. Bu şehir son 20 yılın eseri...

Nüfus artışı en yoğun olarak hangi yıllarda yaşanıyor?

1985-1990 arası nüfus artışının en yoğun olduğu yıllar… 1985 yılında üç binli bir nüfusu vardır, 1990 yılına geldiğinizde 90 binli bir nüfusa ulaşıyor. O yıllarda çok büyük bir artış görüyoruz. Aslında bu sadece Sultanbeyli’ye özgü bir durum da değil. İstanbul’un genel göç alma seyrine uyuyor. İkincisi ülke çapındaki göçlere baktığınızda onlara da uyuyor. Biz coğrafyacılar olarak derslerimizde çocuklarımıza şunları öğretiriz: 1950 Türkiye’de iç göçlerin başladığı bir dönemdir. Tabii bunun sebeplerinden en önemlisi Türkiye’de 1950’de siyasi iktidarın değişmesi ve Menderes döneminin başlaması.


Türkiye’de sosyal, siyaset ve ekonomik anlamda atılımlar yaşanan bir dönem. Dolayısıyla Türkiye’de ilk defa kitlesel halde büyük miktarda göçler 1950 yılında başlar ve bizim açımızdan bir milattır. 1950’de kırsaldan kente göçler başlayınca İstanbul da yavaş yavaş büyümeye başlar. İkinci dalga 1980 sonrasıdır. O da yine Türkiye’de sosyal ve siyasi ve ekonomik yapının değişime uğradığı, Türkiye’nin dışa açıldığı, Rahmetli Turgut Özal’ın olduğu dönemdir. 1980’lerden sonra başlayan bu hareketlenme 19851990 arasında Cumhuriyet tarihinde

ikinci göç dalgasını yaşatmıştır. İşte o dönemde Sultanbeyli vücut buluyor. Bu aralıkta çok ciddi göçler var.

Otoyol Sultanbeyli’yi nasıl etkiliyor?

Tabi o dönemde Sultanbeyli’de diğer bir hadise de otoyolun varlığı… Bu da ilginç bir hadise. Aslında Sultanbeyli için tarih tekerrür ediyor. Şimdi pek çoğumuz bilmez. İstanbul’u Ankara’ya bağlayan karayolu Sultanbeyli üzerindendi. 1960’lı yıllarda E5 yapılınca Sultanbeyli güzergahı unutuldu. Ulaşım güzergahı Marmara kıyılarına çekildi.

Dolayısıyla Sultanbeyli ulaşım güzergahının dışında kaldı. Fakat tarih öyle bir tekerrür etti ki 1980’lerin sonlarında ikinci otoyol yapılınca Sultanbeyli tekrar İstanbul Ankara güzergahı üzerinde yer aldı. Ama malumunuz uzunca bir süre bu konumdan faydalanamadı. 1980’lerin gazetelerini hatırlıyorum. İçerisinden otoyol geçen fakat otoyolla bir bağlantısı olmayan bir yerleşmeydi Sultanbeyli. Bu da yakın zamanda çözüldü. Otoyolun tekrar Sultanbeyli’den geçmesi tarihi bir ulaşım güzergahı üzerinde olduğunu göstermesi bakı-

ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013 • 39


AYIN KONUSU SULTANBEYLİ TARİHİ

mından ilginçtir. 1990 aralığında ciddi göçler oldu. Bu göçler Anadolu’nun her yerinden oldu ve bugünkü Sultanbeyli ortaya çıktı.

Herhalde o arada kentleşme anlamında bir bocalama dönemi de yaşandı. Doğru mu?

Aslında bu bocalama kısmen hala devam ediyor. Sultanbeyli’nin kentleşme anlamında yaşadığı değişim de zaten yakın dönemde oluyor. Sultanbeyli’nin nüfusu 100 bini, 150 bini ve şimdi 300 bini buldu ama uzunca bir süre şehirle bütünleşemedi. Fiziksel olarak mekandaki yayılış açısından bile İstanbul ile birleşmesi 10 senelik bir hikaye. Sultanbeyli şehrin dışında ve şehirden kopuk bir yerleşmeydi. 2000 yılında da böyleydi. Burada aslında belediyenin çalışmaları çok önemli. Sultanbeyli’yi İstanbul’a entegre etmek için yapılacak çok şey var. Aslında web sitenize baktığımda bunların yapıldığını görüyorum. Bir kere Sultanbeyli’ye şunu vermek lazım: Tamam biz Anadolu’nun değişik şehirlerinden geldik ama biz İstanbulluyuz. Şehre aidiyet kültürünün verilmesi gerekiyor. Mesela kültür turları buna çok iyi hizmet eder. Şehri

40 • ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013


paylaşması gerekiyor. Paylaşmadığı zaman sahiplenmez. Ülkemizde en çok yaşanan sıkıntılardan biri şudur: Mesela kamu tarafından yapılmış bir park tahrip edilir. Bir fidan kırılır. Onun temeli şudur: O semti kendisinden görmüyor. Onun için sizin etkinlikleriniz ve web sitenizde gördüğüm konferanslarınız çok önemli.

Göçler daha çok hangi şehirlerden olmuş?

Sultanbeyli’ye tüm Anadolu’dan göçü görüyoruz. Hemen hemen her ilden var. İstanbul’un bir çok ilçesi için de bu söylenebilir. Ama Sultanbeyli’nin bir farklılığı var. Sultanbeyli’nin neredeyse tamamı Anadolu’dan gelmiş. Yerel halk diye bir şey yok. 1900’lerin başlarında muhacirler var. Bir de Gümüşhane ve Trabzon’dan birkaç aile 1950’li yıllarda yerleşmiş. Göçmenler ağırlıkta.. Sultanbeyli’nin tarihi mezarlığının yanındaki merkezde ikamet ediyorlar. Doğum yerine baktığınızda ilk gelen göçmenlerin şehrin merkezinde olduğunu görüyoruz. Onun dışında 2012 verilerine göre en çok Erzurumlular var. Sonra Ordu, Sivas olarak devam ediyor.

1990 sonrasında Sultanbeyli’de nasıl bir öykü görüyorsunuz?

Göçlerin en büyük sıkıntısı, Türkiye genelinde çarpık şehirleşme olarak karşımıza çıkar. O yıllarda kırsal yerleşmeden birdenbire sadece nüfus miktarıyla şehirleşti Sultanbeyli. Yerleşmeleri tasnif ederken bir nüfus kriteri alırız. Türkiye’de kabul edilen kriter yaklaşık on bindir. Burayı biz şehir olarak adlandırırız. Ama Sultanbeyli köydü, 5 sene sonra birdenbire şehir statüsüne girdi. Sosyal hayatta bu dönüşümü yakalayamazsınız. 1990 yılında 90 bin nüfuslu bir Sultanbeyli vardır ama köy görünümlüdür. Caddesi, sokağı, aydınlatması, parkı, binaların boyasız oluşu, katların çeşitli oluşuyla tamamen çarpık yerleşmenin tüm örneklerini görürsünüz. Bu zamanla düzeliyor. Bir de Sultanbeyli tabi çok fazla miktarda göç alıyor. Bu gelen göçü şehirli kimliğe büründürecek yerli ahalisi olmadığı için büyük bir sıkıntısı var Sultanbeyli’nin. Burada şehir kültürünü özümsemiş bir sosyal yapı olmadığı için sosyal açıdan Sultanbeyli’nin şehirleşmesi gerçekten zor bir hadisedir. Belki bu insanları göç ederken karşılayan olsaydı, onlara yön gösteren olsay-

dı, projeler olsaydı bugün Türkiye’deki şehirleşme öyküsü daha farklı olabilirdi. Bu Türkiye’nin hiçbir yerinde olmadı. Türkiye’de göç edenlerin şehre entegre olmasını sağlayan projeler son 10-15 senenin eseridir. Yerel yönetimlerin bu konuda çok güzel çalışmaları var. Özellikle 95’lerden sonra Recep Tayyip Erdoğan’ın belediye başkanlığından sonra yerel yönetimler gerçekten Anadolu’dan gelen insanlara yönelik uygulamaları var. Ama bu konuda çok geç kalındı. 13 milyonluk bir nüfusu şehre adapte etmek çok kolay bir iş değil. Düşünün 300 bin nüfuslu bir Sultanbeyli var. Bu nüfusa şehir kültürünü aşılayacak insanlar yok. Anadolu’nun değişik şehirlerinden ve değişik kültürlerden gelmişler. Değişik düğün, taziye alışkanlıkları var. Komşuluk hukukları başka. Anadolu’da bahçeli evler içerisinden geliyor ve burada apartmana girmek zorunda kalıyor. Üstelik bu insanların ekonomik kaygıları var. Bu insanlar şehre iş için geldiler. Birinci amaç gündelik rızkını temin etmek… İlk hedefini karın doyurmak olan bir insanın sosyal hayata yönelik bir kaygısı olmaz.

Sultanbeyli’nin neredeyse tamamı Anadolu’dan gelmiş. Yerel halk diye bir şey yok. 1900’lerin başlarında muhacirler var. Bir de Gümüşhane ve Trabzon’dan birkaç aile 1950’li yıllarda yerleşmiş.

19. yüzyılda sultanbeylİ ÇİFTLİĞİ

« ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013 • 41


AYIN KONUSU SULTANBEYLİ TARİHİ

YEREL TARİHÇİLİK AÇISINDAN ÖRNEK OLUŞTURAN BİR KİTAP YARD. DOÇ. DR. COŞKUN YILMAZ

Sultanbeyli Tarihi kitabının editörü Coşkun Yılmaz ile kitabın oluşum aşamalarını, Türk ve Osmanlı Tarihi açısında ne gibi önemlere sahip olduğunu konuştuk. Yılmaz, kitabı oluştururken kaynak bulmakta zorlandıklarını söylüyor. Sultanbeyli Tarihi kitabının oluşum aşamaları merak ediyoruz. Bize kitabın çalışmaları hakkında bilgi verebilir misiniz?

Sultanbeyli bilindiği gibi İstanbul’un en yeni ilçelerinden biri. Dolayısıyla hakkında bu anlamda yapılan bir çalışmada bulunmuyordu. Sultanbeyli Belediye Başkanı bu anlamda bir çalışma yapmak istedi. Şunu belirtmek isterim ki burada bizi bu çalışmaya iten en büyük olay Sultanbeyli’nin tarihe, kültüre ve eğitime verdiği önemdir. Çünkü İstanbul’un pek çok tarihi ilçesi var. Onlarla tarihi ve kültürel derinlik anlamında mukayese edildiğinde hakikaten Sultanbeyli yeni tarihine ve yeni kurulmuş olmasına rağmen hem Sultanbeyli tarihine hem ülke tarihine çok önemli katkılar bulunma çabasında. Biz de kitabın yazar kadrosu olarak bunun en yakın şahitlerindendik. Dolayısıyla böyle bir çalışma geldiğinde ilçe tarihini ortaya koymak için bu çalışmaya niyetlendik.

Sultanbeyli tarihi kitabını yazmaya başladığınızda ne gibi zorluklarla karşılaştınız?

Bir ilçenin bir ülkenin tarihinin yazılmasına bütünün oluşmasında ayrıntıların çok önemi var. Bu kitaba

42 • ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013

Sultanbeyli tarihi olarak bakabilirsiniz. Ama diğer yönüyle Osmanlı tarihini, Türkiye tarihini inşa noktasında bir çalışma olarak da görebilirsiniz. Çünkü yerel tarih bütün zenginlikleriyle ortaya konulabilirse bütünün tüm renkleri daha net ortaya çıkar. Ne yazık ki Türkiye’deki yerel tarih çalışmalarını dünyanın gelişmiş ülkeleriyle mukayese ettiğimizde çok da parlak sayılmaz. Ama yeni yeni çalışmalar var. Tabi bu çalışmaların yapılmasında yerel yöneticilere büyük görevler düşüyor. Samimi gayretler gerekiyor. Sultanbeyli Belediyesi bu gayretin içinde. Hakikaten Sultanbeyli Tarihi kitabının yazım süreci çok zordu. Bu çalışmaya başladıktan sonra bunun zorluğunu daha fazla idrak ettik. Aslında Erhan Afyoncu ve Vahdettin Engin’in de içinde yer aldığı iki İstanbul çalışmamız var. Bunlardan biri Eminönü Tarihi’ydi. İkincisini de Sultanbeyli için yaptık. İkisi birbiriyle tezat teşkil eden yapıdaydı. Netice itibariyle siz kitabı bilgi ve belge üzerine inşa ediyorsunuz. Bilgi belge birikimi yoksa, hatıralar yoksa, içinde tarihi eser yoksa neyi yazacaksınız. Sultanbeyli Tarihi’ni yazmaya başladığımızda umduğumuzdan daha fakir bir tabloyla karşılaştık. Bir de Türkiye’deki temel


sorunlardan biri arşivleme sistemindeki yetersizliklerdir. Mesela Sultanbeyli’nin Tarihi’ne yönelik Cumhuriyet Dönemi belgelerine bulmak için Kartal Kaymakamlığı’nın arşivlerine ihtiyaç duyuyorsunuz. Oraya girdiğinizde de boşluklar var. Kitapta bunların izini görmeniz mümkün.

Bu kaynak kıtlığını neye bağlıyorsunuz?

Tarihi döneme baktığımızda Sultanbeyli 19. yüzyılda çiftlik olarak ortaya çıkıyor. Bir yerleşim yeri değil. Sınırlı belge var. Bu da köklü bir belge

olmamasına sebep oluyor. Sultanbeyli’nin şansı ise Aydos kalesi. Hakikaten dünyaca bilinen, İstanbul’un fethinde de önemli bir görevi olan bir yer. Ama bu da Aydos Kalesi’nin fethi ve sonrasıyla sınırlı kalan bir dönem. Sonra yerleşim yeri olmaktan çıkmış ya da kayıtlara geçmemiş. Kitabı hazırlarken yaklaşık iki yıl geçti. Sadece kitabın kapağında bulunan isimler değil; birçok isim bize yardımda bulundu. Sultanbeyli’nin Tarihi kitabı iğneyle kuyu kazmak gibi oldu. Sultanbeyli’nin Tarihi’yle ilgili her kitabı, belgeyi bulduk diyeme-

yiz. Yüzlerce kaynaktan yararlandık. Binlerce kaynak taradık ama hepsinden yararlandık diyemeyiz. Çünkü bakıyorsunuz ve işinize yarayan bir şey yok. Sultanbeyli hakkında en az belge bulunan ilçelerden biri. Kitabı yazan hocaların itinalı çalışmasıyla, gayretiyle ortaya öncü bir eser çıktı. Bu eser geliştirilebilir. Eserin ikinci üçüncü baskısında katkımız olacaktır.

İsrail’den gelen belgeler hakkında bilgi verir misiniz?

Hem Sayın Belediye Başkanı Hüseyin Keskin hem yardımcıları hem de Sultan-

ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013 • 43


AYIN KONUSU SULTANBEYLİ TARİHİ

Sultanbeyli Tarihi kitabı İstanbul’un 39 ilçesinden birinin tarihini ortaya koyuyor. Sultanbeyli tarihi İstanbul’un, Türk ve Osmanlı tarihine bir katkıdır. SULTANBEYLİ TARİHİ KİTABI

»

beyli Belediyesi Kültür Müdürü Mehmet Mazak’ı bu çalışmada hayırla anmak gerek. Oradaki belgelerin teminini sağladı. O belgeler bu kitabın oluşumuna ciddi bilgiler aktardı. Çok ilginçtir iyi bir belgeleme yapmışlar. Ve bunu götürmüşler. Sultanbeyli’nin Tarihi’ne ait önemli boşluğu böyle doldurduk.

Yazılan kitabın Sultanbeyli tarihine ve İstanbul tarihine ne gibi katkı sağlayacak?

Ortaya çıkan kitap ilk önce yazarına katkı sağlar. Ben bunun böyle olduğuna inanıyorum. Bize bu açıdan yerel tarih konusunda yazılara kaynak değerlendirmelerine, kaynak teminine göre tecrübe sağladı. Yerel tarih yazımıyla ilgili bir ilçenin tarihini nasıl ele alacağımız özellikle kaynak bulmakta zorlanılan ilçeler konusunda tecrübe oldu. Aydos Kalesi bizim için çok önemlidir. Biz Sultanbeyli’nin kültür tarih çalışmasıyla Aydos Kalesi’ni gördük. Sadece

44 • ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013

ben değil aslında Türkiye’nin önde gelen tarihçileri düzenlenen sempozyumda gördük. Aydos’u tanımak görmek bile başlı başına çok önemlidir.

Kitabın özellikleri hakkında bilgiler verebilir misiniz?

Sultanbeyli Tarihi kitabı İstanbul’un 39 ilçesinden birinin tarihini ortaya koyuyor. Sultanbeyli tarihi İstanbul’un, Türk ve Osmanlı tarihine bir katkıdır. Bu kitabın bir başka özelliği daha var. Tarih çalışmaları genelde tarih merkezli olur. Bu kitapta coğrafyada var. Bu kitap tarih ve coğrafyanın ürünüdür. Sultanbeyli’nin hem beşeri coğrafyası hem idari coğrafyası bu kitaba yansıdı ve önemli bir katkı sağladı. Kitabı okuyanlar Sultanbeyli’nin beşeri coğrafyasına ait önemli bilgiler bulacak.

Sultanbeyli’nin geçmiş yıllarına şahit olmuş insanlarla söyleşiler yapıldığını biiliyoruz.

Sözlü röportajlar kitaba katkı sağladı mı?

Sözlü röportajlar değerlendirmeniz ve bakış açınıza göre değişir. En olumsuz şey bile size katkı sağlayabilir. Bu onu değerlendirme biçiminize bağlı. O röportajlar Sultanbeyli’nin yakın tarihine ve özellikle yaşanmış tarihine ışık tutuyor. Ciddi ve emek verilen bir çalışma yapıldı. Sultanbeyli’nin geçmişine ait bir arşiv oluşturuldu. Fotoğraflar toplandı. Kaynak bulmak çok zordur. Ya yangın olmuş yakılmış ya da sel olmuş gitmiş. Dosyalara ulaşmada zorlandık. Ama bunlardan Sultanbeyli Belediyesi ciddi dersler almış ve arşivleme yapıyor. Bu kitap büyük bir kazanım oldu. Çalışmalarımız esnasında bin 800’lü yıllara ait haritalar bulduk. Bu çalışma burada kalmamalı devam etmeli diye düşünüyoruz. Bu çalışmayla biz aynı zamanda Sultanbeyli Tarihi’ni çalışacaklara kaynağın kendisini de sunmuş olduk. Her yönüyle buna ulaşabilecekler.



ŞEHİR VE YAŞAM

Bugün hayatınızın gerİye kalan kısmının İlk günüdür

GELİN DEĞİŞMEYE NİYET EDİN! REŞAT ATALAR

atalarresat@gmail.com

Eğer “Şimdi”de olup bitenlere kulak verirseniz, dün-gün-yarın bağlamında varsınız demektir. Dün zaten yaşandı, gün sizi yarına bekliyor. Anlamlı ve doyumlu yaşayıp onu yarınlara taşımak ister misiniz?

B

ir ustanın söylediği gibi; “Bugün hayatınızın geri kalan kısmının ilk günüdür” Önünüzdeki hayatın ilk gününde ne yapmayı, bundan sonra devam eden hayatınızı nasıl geçirmeyi düşünüyorsunuz? Bu sloganı milat sayıp kendi yaşamınıza dönük yeni kararlar verebilirsiniz. İnsanların verebileceği en önemli kararlar kendi yaşamlarıyla ilgili olanlardır. Benim yaşamım sıradan, sürüden bir yaşam mı olacak; yoksa kendine özgü hedefleri olan olağanüstü bir yaşam mı olacak” der Prof. Dr. Doğan Cüceloğlu. Nasıl bir gelecek istediğiniz size bağlı. Bu bir seçim. Biokompütürünüze istediğiniz programı yükleyebilirsiniz. Hayata anlam katmak, onu verimli kılmak sizin elinizde. Manevi değerleri yaşamak, yaşatmak, evrensel değerlerle barışık olmak sizin elinizde. Bunun tersini düşünmek de sizin elinizde. Acıyı, hüznü, olumsuzlukları, arabesk yaşamı çağırmak gibi... Gelecek günlerinizin geçen günlerinize benzemesini ister misiniz? “Şimdi Burada”yı yani “Şimdi”yi, içinde bulunduğunuz “An”ı nasıl yaşıyorsanız kendinizi geleceğe o modda,

46 • ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013

o duygu içinde taşıyorsunuz demektir. Dönüp geriye bakıyorsanız “Şimdi”yi atlıyor, “Şimdi”yi yaşamıyorsunuz demektir. Eğer “Şimdi”de olup bitenlere kulak verirseniz, dün-gün-yarın bağlamında varsınız demektir. Dün zaten yaşandı, gün sizi yarına bekliyor. Anlamlı ve doyumlu yaşayıp onu yarınlara taşımak ister misiniz? Yaşamınızda hep acil/önemli, hemen yapılması gereken işlere mi yoksa kendinizi değiştirecek önemli/acil olmayan işlere mi zaman ayırırsınız? Ümitsizliğe düşmeden, “Bugün Yarındır” paradigmasıyla –düşünce kalıbıyla- hayatınızın geri kalan kısmının ilk gününde geleceğe köprü kurmak da sizin elinizde. Sizi değiştirecek tek kişi sizsiniz. Keyifle okuyup istifade ettiğim, günü birlik ilişkilerde anlattığım “Shad Helmstetter”in bir öyküsünü sizinle paylaşmak istiyorum.

Zihinsel apartman daireniz

Bir an için “zihinsel bir apartman dairesi”ni, düşüncelerinizle yaşadığınız yeri hayal edin. Bu zihinsel daire kendiniz ve çevrenizle ilgili düşün-

düğünüz her şeyle döşenmiş olsun. Bu zihinsel apartman dairesindeki eşyaların çoğu “kullanılmış” (elden düşme) eşyalardır. Bu eşyalar bize ana babalarımız, arkadaşlarımız, öğretmenlerimiz ve bilinçaltımızı programlamaya yardımcı olmuş olan herkesten geçen eski olumsuz düşünme tarzıdır. Sakladığımız ve zihinsel apartman dairemizde kullandığımız eşyaları bu insanlardan almışızdır. Eşyaların (olumsuz düşüncemizin) çoğunun, elden düşme ve eski olduklarını hayal edin. Eski yıpranmış kanepe sarkıyor (ya da bel veriyor) Sandalyeler kırılmış, sallanıyor, sertçe oturulduğu takdirde parçalanmaya hazır. Duvarlarda sararmış, solmuş eğri bir şekilde asılmış resimler... Mutfak masası eğri duruyor, tabakların uçları kırılmış ve çatlak, hiçbir fincanın kulpu yok; uzun süre önce kopmuş. Yatak yaylarının spiralleri aradan görünüyor, paslı ve eğrilmiş. Yerdeki kilimde, kilimden daha çok yama ve delikler var. Şimdi diyelim ki evinize gelip bütün bu eski eşyalardan kurtulmanıza yardımcı olmayı kabul ediyorum. Size eski olumsuz düşüncelerinizden bir kerede kurtulmanıza yardımcı


Bizler en çok, en fazla birlikte yaşadığımız düşüncelerle rahat ederiz. Bu düşüncelerin bizim için en iyisi olup olmaması hiç fark etmez. olacağımı söylüyorum. Yarın öğleden sonra saat dört buçukta geliyorum ve bütün ikinci el eşyalarınızı dışarı taşıyıp garaja depoluyoruz. Her parçayı, her tabağı, her kilimi, masayı, yatağı, kanepeyi ve sandalyeyi kaldırıyoruz. İçimizdeki eski ve olumsuz inancı dışarı çıkarıyor, gözden uzak bir yerde güzelce saklıyoruz. Akşam altı olmadan işimizi bitirdik ve ben gidiyorum. Ben ayrıldıktan sonra siz zihinsel apartman dairenizin ortasında duruyorsunuz. Bomboş ve tertemiz. Görünürde ne bir olumsuz düşünce, ne bir kanepe, bir resim, bir kitap ya da bir sandalye var. Etrafınıza bakıp düşünüyorsunuz. “Bu mükemmel” Bütün eski olumsuz düşüncelerimden kurtuldum. Şimdi olumlu düşünen birisi olabilirim” Bu, saat altıda oluyor. Oralarda duruyor, zihinsel apartman dairenizde yürüyor, sonra biraz daha ayakta duruyorsunuz. O akşam biraz daha geç vakitte, kendiniz ve boş bir apartman dairesi dışında hiçbir şey olmayan bir yerde bir iki saat harcadıktan sonra, ne yapacağınızı tahmin ediyorsunuz? Dışarıya eski eşyaları depoladığınız garaja gidip bir tane sandalye alacak, bir masa ve belki bir iki tabak getireceksiniz. Bizler en çok, en fazla birlikte yaşadığımız düşüncelerle rahat ederiz. Bu düşüncelerin bizim için en iyisi

olup olmaması hiç fark etmez. Bizim bildiğimiz onlardır, kendimizi yanında en çok güvende hissettiğimiz onlardır. Dokuz olmadan, eski sadık TV’nizi geri getirmiş olabilirsiniz. Birer birer, eski sadık zamanın yıprattığı olumsuz düşüncelerinizi zihinsel apartman dairenize getirmeye başlayacaksınız. Neden? Çünkü eski eşyaları taşımakta yardımcı olduğum zaman, onların yerine koymak için size yeni eşya vermedim. Eski olumsuz düşüncelerin yerine koymak için yeni olumlu düşünceler vermedim. Olumsuz düşünmeyi durdurmaya karar verdiğiniz ve eskinin yerine koyacağınız hazır, yeni olumlu sözcükleriniz olmadığı zaman, daima geçmişin eski, rahat, olumsuz ve içe dönük konuşmasına döneceksiniz. Eski eşyalarınızdan kurtulup onları garaja sakladıysanız ve yerine koyacak hiç yeni eşyanız yoksa üç hafta içinde sizi tekrar ziyaret edecek olsaydım, bütün eski eşyalarınızı tekrar apartman dairenize taşımış olacaktınız. Muhtemelen onları yeniden düzenleyip farklı görünmelerini sağlayacaktınız ama aynı eski eşyalar, ilk etapta sahip olduğunuz aynı eski programlama olacaktı.

Eskiyi yeniyle değiştirin

Öyleyse bunun yerine, diyelim ki kapınızı çalıyor ve dışarı gelmenizi isti-

yorum. Orada, şu ana kadar hayal ettiğiniz en güzel eşyalarla dolu pırıl pırıl bir kamyon duruyor. Sonraki iki ya da üç saat bütün yeni güzel eşyalarınızı, yeni olumlu, İçe Dönük Konuşmanızı, zihinsel apartman dairenize taşımanıza yardım ediyorum. Bu kez eski olumsuz eşyaları garaja saklamıyoruz, onları dev bir küme halinde yığıp bir kibrit çakıyoruz. Onlardan kurtuluyoruz. “Eski eşyalarınızı başka birisine vermeyin” Olumsuz içe dönük konuşmanızı başka birisine geçirmeyin. Sonuçta, ilk başta sizin onu edinişiniz de böyleydi. Bu kez ayrıldığımda, zihinsel apartman dairenizde şöyle bir yürüyün ve etrafınıza bakın. Gözlerinizin gördüğü inanılmaz bir manzaradır. Bir zamanlar parçalanmış umutlar ve kırılmış hayallerin yeri, şimdi heyecan verici ışıl ışıl başlangıçlarla doludur. Yeni zihinsel eşyalar kendine güvenin sağlam ayakları üzerinde durur. Sinir bozukluğunu ve sessiz teslimiyeti, başarı umudu ve inancın şevkiyle değiştirdiniz. “Bugün hayatınızın geri kalan kısmının ilk günüdür” Olumlu düşünce üretmek sizin elinizde… Haydi niyet edelim! “Niyet ettim değişmeye” Anlamlı, doyumlu, sağlıklı ve coşkulu bir yaşam dileğiyle…

ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013 • 47


GEZİ ÇORUM

ÇORUM’UN

LEZZETLİ PATİKALARINDA Çorum merkezli Kızılırmak Havzası Gastronomi ve Yürüyüş Yolu, toplam 190 kilometreye ulaşan 25 işaretli parkurda doğal ve tarihi zenginlikleri, köklü sofra gelenekleriyle buluşturuyor.

MELİH USLU

usmelih@gmail.com

48 • ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013


» ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013 • 49


GEZİ ÇORUM

K

arayoluyla başkent Ankara’ya 2,5 saat uzaklıktaki Çorum, adım adım Anadolu’nun eko-turizm merkezine dönüşüyor. Hitit başkenti Hattuşa ile 1986 yılında UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne dahil olan Çorum, uzun zaman sonra kültür turizminde önemli bir hamleyle sesini duyurdu. İki yıl önce açılan 385 kilometrelik Hitit Kültür Yolu, 3 bin 500 yıllık eski çağ başkentinin yerleşim izlerini birleştiriyor. Bu yerler arasında eski kervan yolları, tapınaklar, gizli geçitler, evler, surlar, anıtlar, şehir kapıları ve kabartma heykeller bulunuyor. Uluslararası standartlar göz önüne alınarak işaretlenen yolun GPS koordinatları çıkarılmış. Ersin Demirel ve arkdaşlarının işaretlediği parkurların harita ve bilgileri kitap ve internet sitesine dönüştürülmüş. Bu sayede Çorum yeni turizm vizyonuyla geleceğe hazırlanıyor.

305 Km’lik serüven

Çorum’un tüm dünyada büyük ilgi gören Hitit parkurlarına yakın zaman önce bir de kardeş eklendi: Kızılırmak Havzası Gastronomi ve Yürüyüş Yolu. Bisiklet ve cip parkurlarıyla birlikte 305 kilometreye ulaşan bu yol, dünyadaki benzerleri gibi sarı tabelalar ve kırmızı - beyaz çizgilerle işaretlenmiş. Eski ticaret ve göç yollarını buluşturan yolun ayrıcalıklarından biri de çiğdem aşı, pastırmalı madımak, yumurtalı sirken, mercimekli yırtma, ısırgan otlu muska böreği, kuzugöbeği mantarı ve kara çuval helvası gibi yöresel lezzetleri bol bol deneme fırsatı sunması. Biz de

dolu dolu bir hafta sonu keyfi için Çorum’a gittik ve unutulmaz deneyimler yaşadık. İşte lezzete, tarihe ve doğaya çağıran bir yol hikâyesi...

CUMARTESİ - 1. GÜN Çorum’a ulaşmanın en pratik yolu, Merzifon Havalimanı’na uçmak. Havaalanına bir saat uzaklıktaki şehirde gastronomi yolu öncesi birkaç saat de olsa gezinmek iyi fikir. Ulu Camii, Çorum Kalesi, Saat Kulesi ve Arkeoloji Müzesi’ni içine alan panoramik bir tur yaparak Çorum’la tanışıyoruz. Boğazkale, Yazılıkaya ve Alacahöyük gibi Hitit yerleşimlerini gezmek içinse en az iki gün ayırmanız öneriliyor. Artık Kızılırmak Havzası gastronomi yürüyüşü için hazırırız. Yol boyunca bize eşlik edecek olan rehberimiz bizi bilgilendirmeye başlıyor: Çorum’un doğusunda bulunan 3 bin 25 metre yüksekliğindeki Kızıldağ’ın yamaçlarından doğan Kızılırmak, küçüklü büyüklü birçok kaynağın birleşmesiyle uzun bir yolculuk gerçekleştiriyor. Orta Anadolu platolarında kıvrımlar yaparak akan nehir, Sivas’tan Çorum ve Samsun’a dek geçtiği yerlere bereket dağıtıyor. Haritaya bakıldığında sağa yatmış büyük bir U harfi gibi görünen nehir, kıyılarında çok zengin bir tarihi ve kültürel birikimi barındırıyor. M.Ö. 3 binli yıllardan başlayarak Friglerden Perslere, Roma’dan Selçuklu ve

Çorum Arkeoloji Müzesi

İbrİkçam - Hattuşa rotasında meşhur Çorum leblebİsİ eşlİğİnde tarİhİn İzİnİ sürebİlİrsİnİz

50 • ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013

»


LEB

LE

DİYARI ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013 • 51


GEZİ ÇORUM

Koyunbaba Köprüsü ve Tarihi Kandiber Kalesi’yle bizi karşılayan ilçede nehir kıyısında kahvaltı keyfi yapmaya karar veriyoruz. Soframız, baklalı börülce dolması, ıspanaklı tepsi böreği, çeşitli köy peynirleri ve pirinç helvasıyla şenleniyor. Uzun bir kahvaltıyla bol bol enerji depoluyoruz. Osmanlı’ya kadar pek çok uygarlığa hayat veren akarsu, Antik Çağ’da tuzla anlamına gelen Halyas adıyla anılmış. Tarihte Eski Mısır’ın en önemli rakibi olan Hititlerin de batı sınırını oluşturmuş. Asırlardır Anadolu’ya can veren bu önemli nehrin kıyıları şimdi bütün lezzetleriyle birlikte turizme açılmanın heyecanını yaşıyor.

Çiftlik sofrasında

Yörenin gözde lezzetlerini barındıran Osmancık’a etkileyici doğa manzaraları eşliğinde ulaşıyoruz. Burası Kızılırmak Havzası Gastronomi Yolu’nun en önemli duraklarından biri. Yol boyu otomobilimizin penceresinden akıp giden uçsuz bucaksız pirinç tarlaları, Kunduz Ormanları’nın göz kamaştıran güzelliği ve Kızılırmak Nehri’nin ufka doğru kaybolup giden büyülü kıvrımları bize eşlik ediyor. Koyunbaba Köprüsü ve Tarihi Kandiber Kalesi’yle bizi karşılayan ilçede nehir kıyısında kahvaltı keyfi yapmaya karar veriyoruz. Soframız, baklalı börülce dolması, ıspanaklı tepsi böreği, çeşitli köy peynirleri

52 • ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013

ve pirinç helvasıyla şenleniyor. Uzun bir kahvaltıyla bol bol enerji depoluyoruz. Artık yürüyüşe hazırız. Rotamızın başlangıç noktası, oksijen yüklü havasıyla ünlü Tepelice köyü. Rehberimiz parkurun toplam dokuz kilometre süreceğini söylüyor. Yapmamız gereken tek şey, levhaları ve kırmızı - beyaz renkli işaretleri izleyerek Başköy yönüne giden orman yoluna sapmak. Önce dört yolun kesiştiği bir kavşağa ulaşılıyor. Biraz ileride eski bir değirmen var. Stabilize yol, Kolaylı Deresi geride kalınca patikaya dönüşüyor. Hemen ardından da nefis bir vadiye ulaşılıyor. Önümüzdeki alan sık ağaçlarla çevrili. Dere yatağını solumuza alıp yamaç boyunca ilerliyoruz. Vadi tabanı giderek derinleşirken, bize eşlik eden küçük şelaleler fotoğrafik görüntüler sunuyor. Vadi bitiminde önce tarlalara, peşinden Hacıveli köyüne varılıyor. Köy köprüsünün üzeri kapatılmış. İçerisindeki banklar ise dinlenmek için çok uygun. Ahalinin söylediğine bakılırsa, geçmişte civar köyler Kargı Pazarı’na ulaşmak için bu yolu kullanırmış. Yol


üzerindeki çiftliklerin bazıları turizme çoktan alışmış bile. Talebe göre misafirlerine konaklamadan yemeğe uzanan hizmetler sunuyorlar. Biz de yöresel lezzetlerin tadına bakmak üzere bir çiftliğe uğruyoruz. İç pilavlı sırık kebabı, alabalık, manda yoğurdu, mevsim salata, taze meyve... Soframız zengin. Yolun devamı 1646 metre rakımlı Kargı Yaylası’na çıkıyor. Çiftlik sofralarına alternatif arayanlar için hatırlatalım. Osmancık parkurlarında imece usulüyle yapılan keşke ve ekmek pişirme geleneği yaygın. Yufka ekmeği ve dağ otlarıyla çeşitlendirilen bazlamalar da çok lezzetli. Doğanın kucağında güzel bir günün sonunda Çorum’a dönüp geceyi orada geçiriyoruz.

PAZAR - 2. GÜN Ertesi sabah erkenden Çorum’un İskilip ilçesine gidiyoruz. Yazdan kalma sonbahar güneşi neşemizi arttırıyor. Bu kez parkurumuz, 11 kilometre uzunuğunda. Yalakyayla ile Akpınar köyü arasında uzanan yol, eski bir göç güzergâhını takip edecek. Yürüyüş, ormanlık bir yayla yolunda başlıyor. Çam ağaçlarının koyu gölgeleri arasında ilerliyoruz. Vadiye hâkim yamaçlardan geçen yol, bir süre sonra patikaya dönüşüyor. Hemen sonra da yavaş yavaş irtifa kaybederek tarlaların bulunduğu Kamberin Pınarı Mevkii’ne ulaşıyor. Meyve bahçeleri de görünmeye başladı işte! Ahlatçık köyü yakınlarında Selbasan deresinin sesi duyuluyor. Köy çeşmesinde mola verdikten sonra Elmalı Vadisi’ne bakan yamaçlardayız. Katır yolunun ucundaki Akpınar köyünün sakinleri bize buz gibi ayran ikram ediyor. Köy kahvesinde sohbet de çok keyifli. Artık öğle yemeği için geri sayım başladı. Menüde elbette meşhur İskilip dolması var. Yapımı ve servisi başlı başına bir ritüel olan bu yöresel yemeğin Osmanlı ordusundan miras kaldığı biliniyor. Aynı kazan içerisinde et ve pilavın birbirine karıştırılmadan pişirildiği bu yemek, çuvallara doldurulduğu için dolma adıyla anılıyor. Pişirme süresi 12 saate kadar uzayabilen İskilip dolmasının İSKİLİP’TE ÇİVİ KULLANILMADAN YAPILMIŞ AHŞAP EV

en iyi tamamlayıcıları sirkeli cacık ve ekşili bamya çorbası. Yemekten sonra Çorum’un tarihi ilçesi İskilip gezisi bizi bekliyor. Taş ve ahşabın muhteşem uyumunu yansıtan evleri, anıtsal kaya mezarları, tarihi kalesi ve el sanatları çarşısıyla göz dolduran ilçenin çileği de çok meşhur. Hoş kokulu ve yoğun aromalı İskilip çileği, yaz aylarında dışında reçel olarak bulunabiliyor. İlçenin bize son sürprizi ise Çatalkara Kültür Sanat Evi. Burada Anadolulu ressamların resimlerinden etkilenip İskilip’e veda ediyor ve yöreye yine gelmeye söz veriyoruz.

Beş Öneri Daha... 1

2

Sonbahar aylarında Kargı Yaylası ve Osmancık Ormanları’nda renklerin çeşitliliğini fotoğraflayabilirsiniz. Kösedağ’ın eteklerindeki doğal teraslarda uzun yürüyüşler yapabilir, manzaranın tadını çıkarabilirsiniz.

Rehber yayınlar

Gezgin, fotoğrafçı ve yazar Ersin Demirel’in Çorum Valiliği’nin desteğiyle hazırladığı Kızılırmak Havzası Gastronomi ve Yürüyüş Yolu adlı kitap yöreye gidenlere ışık tutuyor. Kitapta işaretli parkurlara ait GPS koordinatları, haritalar ve detaylı bilgiler yer alıyor. Çorum’daki kitapçılardan ve turistik mekânlardan temin edilebilen kitaba internetten ücretsiz olarak da ulaşılabiliyor.

3

4

5

İbrikçam - Hattuşa rotasında meşhur Çorum leblebisi eşliğinde tarihin izini sürebilirsiniz. Örencik, Gökçedoğan ve Gölbel Gölleri’nin güzelliğine tanık olabilirsiniz. İskilip civarındaki yaylalarda çivi kullanılmadan yapılmış ahşap evleri ziyaret edebilirsiniz.

» ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013 • 53


PROJELER PRESTİJ SOKAKLAR

sultanbeylİ’de PRESTİJ cadde MEVSİMİ Prestij sokak uygulamasıyla, Sultanbeyli’de son dönemde birçok cadde ve sokağın görüntüsü değişti. Yeni kimliklerine bürünen sokaklar, ilçeye yeni bir görüntü kazandırdı. HAMDİ ÇAKIR

cakirogluhamdi@gmail.com

S

ultanbeyli güzelleşmeye devam ediyor. Daha önce 16 sokakta yapılan prestij sokak uygulamaları genişliyor. Şanlıurfa, Hayat, Miraç Caddeleri ve Fatih Bulvarı’nda da bu kapsamda prestij uygulama yapılıyor. Bu çalışmayla caddelerin görüntüsü değişecek ve ilçe halkının kullanımına sunulacak. Prestij uygulamanın yapılacağı sokakların alt ve üstyapı eksiklikleri giderilirken yeni prestij sokaklar modern ışıklandırma sistemleri ile aydınlatılıyor. Prestij sokaklarda kaldırımlar bir hayli genişletiliyor ve neredeyse tamamen yayaların kullanımına sunuluyor. Yapılacak olan prestij uygulamayla Şanlıurfa Caddesi, Hayat Miraç Caddesi tek yön olacak ve bu da hem sürücülerin hem de yayaların işini kolaylaştıracak. Yeni görünüme kavuşacak olan caddelerin kent meydanının yükünü hafifletmesi bekleniyor. Yayalar düşünüldü Prestij caddelerde yer yer araçlar için cepler oluşturuluyor ve kötü görüntüye sebep veren tüm

54 • ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013

olumsuzluklar ortadan kaldırılıyor. Prestij sokaklar için Sultanbeyli Belediyesi daha önce İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile çok sayıda görüşme yapmıştı. Bu görüşmelerin ve takibin ardından Şanlıurfa, Hayat Miraç Caddeleri ve Fatih Bulvarı’nda prestij düzenlemeleri başlıyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi yeni prestij sokakları bir yıldan daha az bir sürede bitirmeyi hedefliyor.

2500 metrelik alanda uygulama

Hayat Miraç Caddesi şimdiki görüntüsünden kurtuluyor. Hayat Miraç Caddesi, Şanlıurfa Caddesi’nin üst kısmında yer alıyor. Hayat Miraç Caddesi’nden Şanlıurfa Caddesi’ne inen ara sokaklarda da yapılacak olan uygulama toplamda 2500 metrelik bir alanı kapsıyor. Kaldırım genişliğinin üç metreyi bulacağı yeni uygulamada caddenin trafik akışı Ankara yönüne doğru tek yön olacak. Yer yer gidiş yönünde parklanmaların olacağı caddede 30 metre aralıklarla aydınlatma çalışmaları yapılacak. Mevcut asfaltın sökülerek granit yü-

zeyli taşın döşeneceği cadde, bittiğinde ilçe halkından tam not alacağa benziyor. Aynı uygulamalar Şanlıurfa Caddesi’nde de yapılacak buradaki alan ise 3 bin 600 metreyi kapsıyor. Ankara-İs-

tanbul istikametinde tek yönlü trafik akışının olacağı caddede kaldırım genişliği ise 4 metre olarak tasarlandı. Fatih Bulvarı’nda da 2 bin 500 metrelik alanda çalışma gerçekleştirilecek.


» tİj sokak res

8600

p

PRESTİJ CADDE ve SOKAK UYGULAMALARI

LİK METREAN AL

ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013 • 55


PROJELER GÖLET

Su kıyısında dev bİr yaşam alanı: Gölet Gölet, sonunda ilçe halkının hizmetine sunuluyor. Projeyi Sultanbeyli halkı uzun yıllardır bekliyordu.

HAMDİ ÇAKIR

cakirogluhamdi@gmail.com

56 • ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013


3.000 ağaç 3.000 kİşİlİk stadyum 1.200 kİşİlİk çİm amfİ 2’şer adet halı saha, basketbol ve tenİs sahaları 5 adet otopark 4.700 metrekare pİknİk alanı 120.000 metre kare otomatİk sulama sİstemİ 1 mİlyon 500 bİn adet mevsİmlİk lale 4.900 metrekare oyun alanı İBB Park Bahçeler Şeflİğİ

740 metrekare su parkı

750 kİşİlİk ve 500 kİşİlİk 2 amfİ 75.000 çalı gurubu 1.200 metre bİsİklet yolu 2.280 metrekare ahşap seyİr terası

560 metrekare fİtness alanı 1.850 metre yürüyüş yolu 800 metrekare skate park 500 kİşİ kapasİtelİ 500 metrekare sosyal tesİs

Dev su gösterİ alanı Saha İçİ İdarİ bİna

ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013 • 57


PROJELER GÖLET

Projenin Künyesi »» 3 bin kişilik stadyum »» 1200 kişilik çim amfi »» 750 kişilik ve 500 kişilik 2 amfi »» 2’şer adet halı saha, basketbol ve tenis sahaları »» 1850 metre yürüyüş yolu »» 1200 metre bisiklet yolu »» 120 bin metre kare otomatik sulama sistemi »» 5 adet otopark »» 500 kişi kapasiteli 500 metrekare sosyal tesis »» İBB Park Bahçeler Şefliği »» Saha içi idari bina »» 4 bin 900 metrekare oyun alanı »» 560 metrekare fitness alanı »» 2 bin 280 metrekare ahşap seyir terası »» 740 metrekare su parkı »» 800 metrekare skate park »» 4 bin 700 metrekare piknik alanı »» 3 bin ağaç »» 75 bin çalı gurubu »» 1 milyon 500 bin adet mevsimlik lale »» Dev su gösteri alanı

58 • ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013


NİK ALANI PİK

4700 KARE

METRE

4700 metrekare Piknik Alanı, 500 kişilik sosyal tesis ile Gölet yaz aylarının vazgeçilmez adresi olacak. İlçe halkı boş vakitlerinde dinlenmek için piknik alanında ve sosyal tesiste olacak. Dev su gösteri alanı ve 8 adet ahşap terasın bulunduğu Gölet, ilçenin vizyon projesi. İlçenin üç mahallesinin kesişiminde bulunan ve 200 dönüm üzerine inşa edilen Gölet Projesi Sultanbeyli’nin vizyon projeleri arasında bulunuyor. Bitme aşamasında olan Gölet, ilçe halkına yepyeni bir yaşam alanı olacak. İçerisinde futbol, basketbol, voleybol sahaları, tenis kortları, yürüyüş alanları, seyir terasları, çay bahçesi, restoran, park ve amfileri olan Gölet Projesi’nde çalışmalar hızla ilerliyor. Çalışmalar çerçevesinde, Gölet’in suyu boşaltılarak alt tabakada oluşan balçık temizlendi. İBB tarafından hayata geçirilen projenin alt kısmında 3 bin kişilik birde stadyum yapılacak. İçerisinde sosyal tesisin bulunduğu proje, adeta ilçeye yeni bir yaşam alanı kazandıracak. İlçe halkının merakla beklediği Gölet’e şu anda yüzlerce ağaç dikiliyor.

3 bin kişilik stadyum

Üç bin kişilik stadyum Gölet’in bulunduğu bölgeyi daha da farklı bir kimliğe büründürecek. Bölgesel Amatör Lig’de mücadele eden Sultanbeyli Belediyespor’a stadyumun olduğu yerde birde tesis

yapılacak. Belediyespor’un idman yapabileceği bir stadyum oluşturulacak.

3 adet amfi

Gölet Projesi içerisinde 3 ayrı amfi bulunuyor. Proje bittiğinde ilçede düzenlenen birçok kültür etkinliği bu amfilerde hayata geçirilecek. Amfiler 1200, 750 ve 500 kişi kapasiteli olarak tasarlandı.

2 halısaha, 2 basketbol, 2 de tenis kort bulunuyor

İlçe halkını spora yönlendirmek amacıyla projede spor yapılabilecek alanlara oldukça fazla yer verildi. 560 metrekare fitness alanının yer aldığı projede, halı sahalardan, tenis sahalarına varana kadar en ince ayrıntılar düşünüldü. Amaç spor yapan sağlıklı bireyler yetiştirmek.

Bisiklet sürücüleri de unutulmadı

Gölet projesi her yönüyle sosyal yaşamı destekleyen bir proje olma özelliği taşıyor. Projede bin 200 metre

bisiklet yolu ve bin 850 metre yürüyüş yolu bulunuyor. 4900 metrekare oyun alanının bulunduğu projede çeşitli türde oyun gurupları bulunuyor. Bu oyun gruplarının bazıları Türkiye’de ilk olma özelliği taşıyor.

Yaz aylarının vazgeçilmezi Gölet olacak

4700 metrekare Piknik Alanı, 500 kişilik sosyal tesis ile Gölet yaz aylarının vazgeçilmez adresi olacak. İlçe halkı boş vakitlerinde dinlenmek için piknik alanında ve sosyal tesiste olacak. Dev su gösteri alanı ve 8 adet ahşap terasın bulunduğu Gölet, ilçenin vizyon projesi. Ayrıca 120 bin metrekarelik alana ağaçlar ve çimler için otomatik sulama sistemi yapıldı. 3 bin adet ağaç, 75 bin çalı gurubu, 1 milyon 500 bin mevsimlik lalenin bulunduğu Gölet Projesi’ni ilçe halkı dört gözle bekliyor. 5 adet otoparkın bulunduğu projede İBB Park ve Bahçeler Şefliği binası da olacak. Şefliğin projenin içerisinde yer alması yetkililer tarafından büyük bir artı olarak değerlendiriliyor.

ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013 • 59


MERCEK KURBAN

BAYRAMINIZ BAYRAM OLA! HÜSEYİN OKUR

mirhuseyinokur@gmail.com

K

urban, Allah Teâlâ ile yakınlık kurmaktır. Rabb’e yakınlıkla istikamet ve huzur bulma makamına kavuşmadır. Zaten kurban kesmenin temel amacı, Allah’ın rızasını kazanarak O’na yaklaşmaktır. Başka bir deyişle kurban, bizi Hz. İbrahim’in itaatine, Hz. İsmail’in teslimiyetine yönlendirerek hayatın sıkıntı ve imtihanlarına karşı Rabbimize kurban olma ve Rabbimize dost olarak sıkıntılarımıza çözüm bulma yollarını gösterir. Rabbimiz, “Kurban etleri ve kanları değil, sadece takvanız Allah’ın katına ulaşır.” (Hacc 22/37) diye buyurarak kurban ibadetinde temel ilkenin et kesmek ya da kan akıtmak olmadığını, esas maksadın takvaya ulaşmak olduğunu bize bildirmektedir. Çünkü ancak takva ile insan, Rabbinin katında gerçek yerini bulabilir. O’nun rızasına erişebilir. Bir hayvanın kesilmesinin ötesinde, Allah’a kurban sunmanın çok derin manevî ve ulvi anlamları bulunmaktadır. Müminler, kurban kesmekle, Yüce Yaratıcının kendisine lütfedip bahşettiği nimetlere karşı şükran borcunu yerine ge-

60 • ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013

tirmeye güç yetirmenin ruh huzurunu yaşamakta, fıtraten insan nefsinde bulunan aşırı mal ve dünyalık sevgisini frenlemekte, bencillik ve cimrilik duygusunu yenmektedir. Yüce dinimizde, ibadetler bağlamında icra edilen her eylemin bir şekli, bir de amacı vardır. Maddesel olarak dünyalık bazı şeylerden vazgeçerek Yüce Allah’a yakınlaşmayı, O’nun sevgisine mazhar olmayı ümit ederiz. Şüphesiz Allah sırf kendi hoşnutluğu gözetilerek yapılan ibadetleri kabul edendir.

İslam’da İlk Kurban Bayramı

Peygamber Efendimiz (s.a.v), hicretin II. senesinde, Sevik Gazvesi’nden sonra Medine’ye geldiğinin ertesi günü, (Zilhicce’nin onuncu günü) müminlerle birlikte mescitte ezansız ve kametsiz iki rekât namaz kıldırdı ve hutbe okudu. Bu hutbede müminlere kurban kesmelerini emretti. İki cihan serveri (s.a.v), satın aldığı semiz, boynuzlu beyaz iki koçtan birini keserken, “Allah’ım! Bu, senin birliğine ve senden bana gelenlere iman eden bütün ümmetim namınadır,” diye

buyurdu. İkincisini keserken de şöyle buyurdular: “Allah’ım! Bu da, Muhammed ve Muhammed’in ev halkı içindir.” Bu kurbandan kendileri, ev halkı ve yoksullar yediler. (İbn Hişâm, es-Sîre, 3/58-59; İbn Sa‘d, et-Tabakât, 2/33) İşte İslâm’daki ilk Kurban Bayramı budur!

KURBAN İBADETİNİN SOSYAL BOYUTU Kurban kesmenin manevî faydaları dışında pek çok maddî faydalarının olduğu şüphesizdir. Peygamberimiz’in (s.a.v) şu hadisi konumuzu özetler mahiyettedir: Resûlullah (s.a.v) bir kurban bayramında, - Sizden her kim kurban keserse, bayramın üçüncü gecesinden sonra, evinde kurban etinden bir şey bulunduğu hâlde sabahlamasın.” Ertesi sene gelince sahabeler, - Yâ Resûlullah! (Kurban etlerini) geçen sene yaptığımız gibi mi dağıtacağız, diye sordular. Resûlullah şöyle cevap verdi:

- Bu yıl kendiniz yiyiniz, başkalarına yediriniz ve ailenize azık edininiz. Çünkü geçen sene insanlar arasında geçim zorluğu vardı. Bu sebeple ben o sene insanlara yardım etmenizi istedim. (Buhârî, Edâhî, 16) İslâm dini, fertler arasında kardeşlik bağının korunmasını ve bunun güçlü bir şekilde devam ettirilmesini ister. Bu bakımdan kurban kesmek, Cenab-ı Hakk’ın rızasına ermenin, insanlara yardım etmenin ve sosyal dayanışmayı sağlamanın önemli bir yoludur. Kurbanı insanlara, dostlara, komşulara, fakir ve fukaraya ikram etmek ve böylece toplum fertleriyle kaynaşmak güzel bir sosyal dayanışma örneğidir. Bu diğer milletlerin imrendiği ve bir benzerinin görülmediği, toplumu birleştiren sımsıcak bir ibadettir.

Kurban, Yardımlaşmaya Teşvik Eder

Kurban yardımlaşma bayramıdır aynı zamanda. İnsanın vermesini, yardım etmesini kolaylaştırır. Nefsin cimriliğe çağıran telkinlerini göz ardı edebilmeyi


öğütler. Dünya malına olan düşkünlüğü önler. Fakirlere bir dayanak olur, onları hayata bağlar. Kurban; kardeşlik, yardımlaşma ve dayanışma ruhunu canlı tutar. Kurban, gerek fert gerekse toplum açısından çeşitli yararlar taşıyan malî bir ibadettir. Kişi kurban kesmekle Allah’ın emrine boyun eğmiş ve kulluk bilincini koruduğunu canlı bir şekilde ortaya koymuş olur. Kurban, sosyal adaletin gerçekleşmesine katkıda bulunur. Özellikle yoksulların bulunduğu ortamlarda kurbanın bu rolünü daha belirgin biçimde görmek mümkündür. Zengine malını Allah’ın rızası, yardımlaşma ve başkalarıyla paylaşma yolunda harcama zevk ve alışkanlığını verir. Onu cimrilik hastalığından, dünya malına tutkunluktan kurtarır.

Kurban, Ülke Ekonomisine Katkı Sağlar

Kurban bayramında kesilen hayvanları besleyen üreticiler, bu hayvanlardan ekonomik olarak gelir elde etmektedirler. Geçimini hayvancılıkla sağlayan insanlar,

kurban bayramı sayesinde, besledikleri hayvanları paraya çevirerek ihtiyaçlarını temin etmektedirler. Diğer yandan kurbanda kesilen hayvanların derileri de işlenerek ülke ekonomisine büyük katkı sağlamaktadır.

KURBAN İBADETİNİN İMANİ BOYUTU Kurban, sırf Allah rızası için kesilir. Nimete olan şükran duygusunu ifade ettiğinden, keseni takva mertebesine ulaştırmaya vesiledir. Namazla başlayan Allah’a yakınlaşma, kurbanla daha ileri merhalelere ulaşır. Mümin kestiği kurbanın kanıyla birlikte günahlarının da akıp gittiğini, iç dünyasında beliren tadına doyulmaz ferahlama ile hisseder. Allah uğrunda fedakârlık yapmanın güzel bir örneğini kurbanıyla gösterir. Kurban onun Allah’a teslimiyetinin bir işaretidir. İbadetler, Allah emrettiği için yapılır; hikmetlerinden veya getirdiği faydalardan dolayı değil. Ama onların hikmetlerini ve güzelliklerini bilmek bizim

kulluğumuzun bir gereği ve Allah’ın nimetlerini yâd etmek için birer vesiledirler. Hac Sûresi’nde ifade edildiği gibi kurban kesmekten asıl maksat Allah’ın hatırlanması, zikredilmesidir. (Hacc 22/34) Yine Hac Sûresi’nde “Kurbanların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşacaktır. Allah’a ancak sizin takvanız ulaşır.” (Hacc 22/37) buyrularak maddeden manaya bir kapı aralanıyor ve esas hedef gösterilmiş oluyor. Kurban, imanımızı artırır. Görünüşte bir hayvanın kesilmesinden ibaret olan bir ibadet yapılırken, Allah için en değerli olan şeylerin bile verilebileceği şuuru gösteriliyor. Kurban çift yönlü bir ibadet; hem kul ile Allah arasında bir ibadettir, hem de sosyal ve ekonomik yönü bulunmaktadır. Kurbanımız kesilirken isyankâr nefsimize bedel olduğunu düşünmek de bir başka vazifemizdir. Kurban, İslâm’ın şiarı, sembolüdür. Kurban vecibesinin yerine getirilmesi; hak yolundaki fedakârlığın bir nişanesi, Allah Teâlâ’nın verdiği nimetlere karşı kulun bir şükür ifadesidir.

KURBANIN TARİHÇESİ Kurban ibadeti aslında, Hz. Âdem’in çocuklarıyla birlikte başlamıştır. Âdem (a.s), oğulları Kabil ve Habil’in arasındaki meselenin çözülmesi için, Allah Teâlâ’ya birer kurban sunmalarını teklif etti. Kabil, kurban niyetine bir demet buğday getirdi. Hâbil ise sürüsünün içinden en güzel ve semiz olan koçu getirerek Allah için kurban etti. Kabil katı tabiatlı, Habil ise takva sahibi bir kimseydi. Hâbil’in kurbanı kabul olmuş, Kâbil’in kurbanı ise reddedilmişti. Allah Teâlâ onların bu hikayesini Kur’an-ı Kerim’de şöyle zikreder: “Onlara, Adem’in iki oğlunun haberini gerçek olarak anlat: Hani birer kurban takdim etmişlerdi de birisinden kabul edilmiş, diğerinden ise kabul edilmemişti.” (Mâide 5/27) Tarihte ilk kurban hâdisesinin başlangıcı böyledir.

ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013 • 61

»


MERCEK KURBAN

Kurban kelimesi, lügatte ‘kendisi ile Allah’a yaklaşılan şey’ manasına gelir. Bu isimden de anlaşıldığı gibi kurban; Allah’a yaklaşma ve O’nun rızasını kazanma vesilesidir.

»

KURBAN HAKKINDA BİR ANEKTOD H

z. İbrahim’in cömertliği, insanları hatta melekleri dahi hayretler içinde bırakacak derecede idi. O, canı başta olmak üzere Allah yolunda her şeyini kurban edebilecek bir teslimiyetle bağlanmıştı Rabbi’ne. Bir gün İbrahim (a.s), - Vallahi eğer benim bir oğlum olursa onu Allah için kurban edeceğim, diye yemin etmişti. İbrahim (a.s) bu sözü söylemiş ve aradan uzun bir zaman geçmişti. Bu arada Allah’a verdiği sözü unutmuştu. Rabbi’nden bir evlât istedi. Allah Teâlâ da onun duasına icabet etti ve kendisine bir evlât nasip eyledi. İsmail (a.s) yedi yaşlarına gelip, yürüyüp koşacak yaşa geldiğinde İbrahim bir rüya gördü. Rüyasında kendisine, - Ey İbrahim! Adağını yerine getir, deniliyordu. Sabah olup kalktığında İbrahim (a.s) düşünmeye başladı; acaba bu rüya Allah’tan mıydı, yoksa şeytandan mıydı? Akşam olup tekrar yattığında İbrahim (a.s) aynı rüyayı tekrar gördü. Sabah olduğunda oturdu, düşündü ve bu rüyanın Allah’tan olduğunu anladı.

62 • ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013

Üçüncü gece İbrahim (a.s) aynı rüyayı tekrar gördü. Oğlunu kurban etmesi gerektiğini anlamıştı. İbrahim (a.s), oğlu İsmail’i kesmek için götürmek isteyince, hanımı Hz. Hacer’e, - Oğlumuz İsmail’in en güzel elbiselerini giydir! Çünkü ben onunla birlikte bir ziyafete gidiyorum, dedi. Annesi Hz. İsmail’e en güzel elbiselerini giydirdi. Saçlarını taradı, güzel kokular sürdü. İbrahim (a.s) yanına ip ve bıçak alarak oğluyla birlikte Minâ denilen yere gitti.

Şeytan Aldatmaya Çalışıyor

Şeytan ise yaratıldığı günden bu yana hiç bu kadar telâşlanmamıştı. Bir o yana bir bu yana koşuşturuyordu. Henüz küçük yaşta olan İsmail (a.s) babasının önünde sevinçle koşuyordu. Şeytan, Hz. İbrahim’e gelerek, - Görmüyor musun; nasıl boylu poslu! Nasıl da güzel yüzlü, diye onu kandırmaya çalıştı. İbrahim (a.s), - Evet, doğru söylüyorsun, ancak ben bunu yapmakla emrolundum, dedi. Şeytan, Hz. İbrahim’den ümidini kesince Hz. Hacer’e

gitti ve, - Sen nasıl oturuyorsun? İbrahim oğlunu kesmeye götürdü, dedi. Hz. Hacer validemiz, - Hayır, sen yalan söylüyorsun! Bir baba nasıl olur da oğlunu kesebilir?! dedi. Şeytan, - Anlamıyor musun; bu sebepten ötürü İbrahim yanına ip ve bıçak aldı, dedi. Hz. Hacer validemiz, - Peki, neden kesecek? diye sordu. Şeytan, - Rabbi’nin kendisine böyle emrettiğini zannediyor, dedi. Hz. Hacer, - Hayır, yanılıyorsun. Peygamberler boş ve batıl şeylerle emrolunmazlar. Eğer böyle bir emir varsa ben kendi ruhumu bile feda ederim, dedi. Şeytan, Hz. Hacer’den de ümidini kesince Hz. İsmail’in yanına geldi ve, - Sen seviniyorsun, oynuyorsun, koşuyorsun ancak babanın yanında ip ve bıçak var; seni kesmek istiyor, dedi. İsmail (a.s), - Hayır, sen yalan söylüyorsun! Babam beni kesmez, dedi. Şeytan, - O Rabbi’nden böyle bir emrin geldiğini zannediyor,

dedi. Bunun üzerine İsmail (a.s) o küçük yaşına rağmen, - Rabbi’mizin emrini duydum ve itaat ettim, dedi. Şeytan başka şeyler de söylemek istediği sırada İsmail (a.s) yerden bir taş aldı ve Şeytana atarak onun sol gözünü kör etti. Bunun üzerine Şeytan oradan perişan bir vaziyette, hiçbir netice alamadan kaçıp gitti. Daha sonra baba ve oğul birlikte Minâ’ya gittiler. İbrahim (a.s) oğluna, “Yavrucuğum! Rüyada seni boğazladığımı görüyorum; bir düşün, ne dersin?” (Sâffât 37/102) İsmail (a.s), “Babacığım! Emrolunduğun şeyi yap. İnşallah beni sabredenlerden bulursun, dedi.” (Sâffât 37/102) İbrahim (a.s) oğlunun bu cevabını işitince, vaktinde Rabbi’ne yaptığı o duanın kabul olduğunu anladı ve Allah Teâlâ’ya şükretti, hamdetti.

Küçük Oğlun Büyük Tavsiyeleri

Sonra İsmail (a.s) babasına, - Ey babacığım! Sana bazı tavsiyelerim olacak. Beni kesmeden önce ellerimi bağla ki, hareket edip çırpına-


rak sana eziyet vermeyeyim. Yüzümü toprağa doğru çevir ki, yüzüme bakıp bana acımayasın. Elbiselerini benden uzak tut ki, akan kanlar elbisene bulaşmasın yoksa ecrim azalır ve annem kanlarımı görüp üzülür. Bıçağını iyi bile ve boynuma getirdiğinde hızlı hızlı sürt, çünkü ölüm acısı şiddetlidir. Şu gömleğimi de al anneme götür, ona bakarak beni hatırlar. Anneme selâmımı ilet ve ona, “Allah’ın emrine karşı sabırlı ol!” dediğimi söyle. Anneme beni nasıl kestiğini, ellerimi nasıl bağladığını sakın söyleme. Çocuklar sık sık annemin yanına gidip gelmesin ki, onlara bakıp benim için ağlamasın. Bana benzer bir çocuk gördüğünde ona bakma ki, beni hatırlayıp üzülmeyesin, ağlamayasın. İbrahim (a.s), - Allah’ın emri için bu ne güzel ne iyi bir yardım, dedi.

İsmail’i Kesmeyen Bıçak

“Her ikisi de teslim olup, onu alnı üzerine yatırınca..” (Sâffât 37/103) İbrahim (a.s) oğlunu Minâ’da bir kayanın

yanında yanı üzerine aynen bir koyunu yatırır gibi yatırdı. Kimilerine göre İsmail’i, tavsiyesi üzerine yüzünün üstüne yatırmıştır ki, kendisiyle Allah’ın emrinin arasına girecek bir şefkat ve yumuşama olmasın, bu işten vazgeçmesin. Daha sonra İbrahim (a.s) bıçağı oğlunun boynuna dayadı. Hızlıca, aceleyle ileri geri sürtmeye başladı ancak bıçak kesemedi. Bu sırada İsmail (a.s) babasına, - Ey babacığım! Ellerimi ve ayaklarımı çöz. Çünkü işi istemeye istemeye yapıyormuşum gibi görülmek istemiyorum, dedi ve ellerini ayaklarını bağsız bir şekilde uzattı, yüzünü de yere doğru çevirdi. İbrahim (a.s), bütün kuvvetiyle bıçağı oğlunun boynuna sürtemeye başladı. Ancak bıçak Allah’ın izniyle kesmiyordu. İsmail (a.s), - Ey babacığım! Yoksa bana olan muhabbetin sebebiyle zayıf mı düştün ki kesemiyorsun, dedi. İbrahim (a.s) bu duruma kızdı ve elindeki bıçağı taşa vurdu. Taş ikiye ayrıldı. İbrahim (a.s) bunu görünce, - Ey bıçak! Taşı kesiyorsun da eti neden kesmiyor-

sun, dedi. Bıçak Allah’ın izniyle dile geldi: -Ey İbrahim! Halil kes, diyor; Celil olan Allah ise kesme, diyor. Ben Rabbimin emrini bırakıp da nasıl senin emrini yapabilirim ki, dedi.

İmtihanı Kazandın, Allah’ın Mükafatı Olan Koçu Kurban Et

Allah (c.c), “Ey İbrahim! Rüyayı gerçekleştirdin. Biz iyileri böyle mükâfatlandırırız. Bu, gerçekten, çok açık bir imtihandır.” (Sâffât 37/104-105) Gerçekten de bu büyük ve apaçık bir imtihandı. Böyle bir imtihanla ihlâslı olanla olmayan kolayca ayrılacaktı. Çünkü bundan daha zor bir imtihan yoktu. “Biz, oğluna bedel ona büyük bir kurban verdik.” (Sâffât 37/107) Yani, “Biz onu emrolunduğu şeyden kurtardık ve onun yerine bedel olarak cennetten bir kurban verdik.” Evet, bu hayvan Hâbil’in Allah için kurban ettiği ve Allah indinde kabul gören bir koç idi. O İsmail’in yerine geçinceye kadar cennette yaşadı. Cebrâil (a.s), semadan bu koçla beraber inerken Hz. İbrahim’in (a.s) hâlâ oğlunun boynunu kesmeye çalıştığını görmüştü. Hem Allah

Teâlâ’ya hürmet ve tazim, hem de hayretinden ötürü, “Allahuekber, Allahuekber” dedi. Onun bu sözlerine karşılık İbrahim (a.s), “Lâ ilâhe illallahu vallahu ekber” dedi. İsmail (a.s)’da onlara katıldı ve “Allahuekber ve lillahi’l-hamd” diyerek bu güzel tesbihatı tamamlandı ve bu ümmet-i Muhammed’e kurban keserken söylenmesi vacip bir zikir oldu. (Bu zikre ‘Teşrik Tekbirleri’ diyoruz.)

Kurban, Allah’a Yakınlık Kazanmak İçindir

Kurban kelimesi, lügatte ‘kendisi ile Allah’a yaklaşılan şey’ manasına gelir. Bu isimden de anlaşıldığı gibi kurban; Allah’a yaklaşma ve O’nun rızasını kazanma vesilesidir. Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyrulmaktadır: “Biz her ümmete kurban ibadeti koyduk ki Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanları keserken Allah’ın adını ansınlar. Şunu unutmayın ki hepinizin ilâhı bir tek ilâhtır. Öyleyse yalnız O’na teslim olun. Sen ey Resulüm! O alçak gönüllü, samimî ve ihlâslı olanları müjdele!” (Hacc 22/34)

ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013 • 63


KİTAP AYDOS KÜTÜPHANESİ

BEŞ VAKİT YAZAR YAZAR ADEM TURAN

Z

’aman konusundaki gafletimizin bu kadar arttığı bir çağda birinin bizi uyarması gerekiyordu. Bunu da en çok zamanın da şifreleri üzerine kafa yoran bir şair yapabilirdi. Yaptı da... Şair Adem Turan’dan söz ediyoruz. Zaman bilinci konusunda ortak ve yaygın bir bilinç oluşturmak gibi has bir niyetle oturup sorular hazırlıyor. Diyor ki “Ey şair / yazar arkadaş! Güne nasıl başlıyorsun? Ya öğle aralığında hangi kapıları aralıyorsun? İkindi vakti dünyanın neresinde oluyorsun? Akşamların hangi minval üzere geçiyor? Ya geceyi / geceleri nasıl yaşıyorsun?” Bu sorular, gerçekten de çok bilinçli oluşturulmuş sorular. Bizi sarsıyor, vakitlerin hakkını verip veremediğimiz konusunda hesaba çekiyor. Şahsen ben bu soruları okurken sarsıldım. Ne diyecektim, ne diyecektik bu hayırlı ve samimi ikaz karşısında... Oturup düşündük ki zaman konusu, gündemimizin en başına yerleşmeli... Sabahla yaratılışın, öğleyle, ikindiyle hayatın, akşamla ve yatsıyla ölümün ve kıyametin bilgisi ulaşıyor bize... Bu bilgiyi, sahih bir bilince dönüştürerek zamana tutsak olmamak, zamana hükmetmek gerekiyor. Adem Turan’ın bu soruşturması, çok sayıda yazar ve şaire sorulmuş. Cevaplar okunduğunda görülüyor ki, zaman bilinci ve değerlendirilmesi konusunda bir hayli sorunumuz var. Bu çalışma, en azından bize bunları düşünme fırsatı verdiği için çok önemlidir. Dahası, bu meseleye kafa yoran bir şair olduğu için de çok önemli. Çünkü nicedir şairlerin böylesi toplumsal duyarlıklı, uyarıcı metinlerinden yoksunduk. Yine önemli... Memleketin şairleri, yazarları, kısacası söz ve kalem ehli zaman konusunda ne halde, ne yoldadır? Bunları da öğrenmiş oluyoruz. Adem Turan’a teşekkürler, tabii cevaplarıyla okura zaman konusunda düşünmemiz açısından değişik bakış açısı sunan yazarlarımıza da.

64 • ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013

OKUL HAYATINDA TONGUE FU YAZAR SAM HORN

K

işiler arası iletişimde anlaşmazlıkları uyuma dönüştürmenin, sözlü çatışmalardan kaçmanın ve iletişimi insanlarla huzurlu birlikteliğin bir aracı haline getirmenin yollarını anlatan ve tüm dünyada etkili olan TONGUE FU felsefesi şimdi de okulda. Bu kitap, TONGUE FU iletişim sanatını okul hayatında öğretmenlere, öğrencilere, velilere ve okul yöneticilerine uygulama yollarını anlatıyor. Bu kitapla öğrenciler, okulda ders olarak öğretilmeyen ama gerçek hayatta başarılı olmada çok önemli olan; yapıcı iletişim kurma, çevreleri ile işhirligi içinde yaşama ve anlaşmazlıkları çözme konularında bilgi sahihi olacak ve öğretilenleri uygulayarak gelecekteki başarıları için büyük bir avantaj yakalayacaklar. Okul Hayatında TONGUE FU ile öğretmenler, veliler ve okul yöneticileri okul hayatından verilen gerçek yaşam örnekleriyle çaresizlikten kaynaklanan sinirliliği aşmanın, sabırsızlığı eşriuyuma çevirmenin, anlaşmazlıkları tatlıya bağlamanın, monologları kiharcn sona erdirmenin, zorhalardan kurtulmanın ve niyetleri eyleme dönüştürmenin mucizevi yollarını öğrenecekler.

BİLGELİK HİKAYELERİ YAZAR CEVDET KILIÇ

B

irisi Thales’e sorar: Sana göre dünyada biricik devamlı olan şey nedir? Ümit..., diye cevap verir düşünür; zira bizi en son bırakan budur. Peki, öyleyse en kolay olan şey nedir? diye sorulunca, Başkasına nasihat vermek diye karşılık verir. Bazen bir hikmetli söz, hikâye, hatıra, fıkra, fabl; insanın hayatını düşünce ufkunu, zihniyetini ve her şeyini alt üst edecek güçte şok tesiri yapar. İşte hikmetin evreselliği de burada yatar. Bu çalışma, bunu göz önünde bulundurarak yapılan bir derlemedir. Birbirinden çarpıcı anekdotlarla, filozoflardan, din ve düşünce dünyamızın büyüklerinden ve günlük hayattan kesitler sunulmaktadır. Bu kitabın satırları arasında, sevginin, mutluluğun önemini ve tadını kavrayacaksınız. Herşeyden önce ve her şeyden öte, felsefe diyarından hikmet yurduna bilgelik rehberliğinde seyahat ederken, hayatınızda pek çok şeyin bu kesitlerle beraber akıp gittiğini göreceksiniz. Tekrar oturup düşüneceksiniz ve diyeceksiniz ki; Demek ki felsefe hayatımızın tam ortasındaymış... Demek ki felsefe hayatın ta kendisiymiş...


GENÇLERİMİZ İÇİN DEĞERLERİMİZ YAZAR HALİL ŞAHİN

Ç

ığlık! Çığlık’ Sesleri Birilerini Uyandırır...! Milleti Millet Yapan Değerler... Milletin bir içi, bir de dışı vardır. Cismi var, ruhu var; maddesi var manası var; toprağı var, dini imanı var, ırzı var, namusu var... Milletin dışını, cismini, maddesini, toprağını ordusu korur. İcabında ayette emrolunduğu gibi, bütün bir millet bu cihada katılır, savaşır. Ama milleti millet yapan asıl değerler, ruh, mana, din, iman, ahlâk, namus ise, manevî ordu olan ilim adamlarının koruması altındadır. Asıl millet, bu değerlerden meydana gelir. Bunlar korunabilirse, bir millet, her zaman her yerde, kendisini yeniden inşa edebilir.

KÜÇÜK TURUNCU ŞİMDİ KİTABI YAZAR NİL GÜN

H

erkes bir şekilde yapması gereken şeyleri erteler. Ve herkes bu ertelemelerin bedelini öder. Ertelemek, belirli nedenleri olan ve aşabileceğiniz bir alışkanlıktır. Kendinizi eleştirmenin ve cezalandırmanın değişmenizi sağlamadığını bilin. ŞİMDİ kendinize şefkatli olma zamanı Eninde sonunda değişim gerçekleşecektir. Bu küçük turuncu kitapta hem neden ertelediğiniz... farkına varacak hem de değişim yolunda atacağınız adımlar için destek alacaksınız. ŞİMDİ harekete geçme zamanı! Dİ sahip olduğunuz tek gerçek zaman.

İşte o manevî ordu, ilim okuyan gençler, sizlersiniz. Milletin manevî müdafaasını ehl-i ilim yapar. Sizler, bu mukaddes vazifeyi yapacak olan manevî ordunun kumandanlarısınız... Samimi olarak söylüyorum. Ah keşke, ben de sizin gibi talebe olsaydım... (Osmanlı’nın son Şeyhul İslam’ı Mustafa Sabri Efendi) Kadın erkek, yaşlı genç, farkında olmadan her gün birer parçasını kaybettiğimiz ‘ Değerlerimiz’ eriyip giderken, yerine bizim olmayan ama çabuk alıştığımız yaşantı şekilleri hayatımızı işgal etmektedir... Bu kitap bir ‘Çığlık’tır kendince... Avrupa’da yaşayan bir Karınca’nın, Gençliği Hak yoluna davet Çığlığı’dır...!

GİZEMLİ SAYILAR KİTABI YAZAR İBRAHİM ERŞAHİN

B

u kitapta okuyacakların sıfırcı matematik hocalarının derste anlattıklarından epey farklı... İşin içinde başka işler var, ey gidim ey.... Mesela 1 sayısı olmasaydı dünyaya gelemeyeceğini söyleyen oldu mu sana hiç? Peki, altın oran olmasaydı, dünyanın eciş bücüş bir şey olacağını... Sevdiğine kavuşmak için düğüne, derneğe değil sadece 4 sayısına ihtiyacının olduğundan haberin var mı? Pi sayısı olmasaydı evinin yolunu bile bulamayacağını, 5 sayısı olmadan hiç bir şeyi görüp duyamayacağını, hele sıfır rakamının yokluğunda sıfırı çekeceğini biliyor muydun? “Cıks”mı? O zaman hemen bu kitabı oku. Ve kâinattaki her sayının, dünyayı ve insanoğlunu ayakta tutan dengede nasıl da gizlediğini kendi gözlerinle gör.

ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013 • 65


İBB ŞEHİR TİYATROLARI

İbb şehİr tİyatroları sezonu açtı »

HAMDİ ÇAKIR

cakirogluhamdi@gmail.com

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları 100. yılını kutlayacağı 2013-2014 sezonuna başladı. 2 Ekim 2013 tarihinde perdelerini açan Şehir Tiyatroları, Ekim ayında 3’ü yeni 27 oyun sahneleyecek. 2012-2013 sezonu sonunda özel gösterimlerle seyirciyle buluşan Necip Fazıl Kısakürek’in yazdığı Engin Gürmen’in yönettiği Para ve Aristophanes’in yazdığı Kemal Kocatürk’ün Lysistrata “Kadınlar da Savaşırsa” adlı oyunlar bu sezonda ilk kez seyirci karşısına çıkıyor. Nazım Hikmet’in yazdığı Yıldırım Fikret Urağ’ın yönettiği Yolcu sezonun bir diğer yeni oyunu.

30. yılı vesilesiyle özel bir gösterimle seyirciyle buluştu. Türk Edebiyatı’nın önemli adlarından Necip Fazıl Kısakürek’in öne çıkan oyunlarından olan Para, paranın belirlediği toplumsal yaşamın çürümüşlüğünün bireylere ve bir aileye yansıyan yanını ele alıyor. Savaş, vurgun, insanı hiçe sayan ekonomik ilişkiler ve bankalar, toplumsal çözülmeye hizmet eden siyaset, birbirine güven duymayan bireylerin sisEkim ayında sahnelenecek diğer temden gelen güçlerini birbirine karşı kullanmaları oyunun olay örgüsünü oyunlar oluştururken, “insanlık değerleri” tarGözlerimi Kaparım Vazifemi Yatışmaya sunuluyor. Engin Gürmen’in parım, Buluşma Yeri, Vişne Bahçesi, Ocak, Kösem Sultan, Şark Dişçisi, Hıd- yönettiği oyunda; Aziz Sarvan, Cem rellez, İstanbul Efendisi, Türkiye Kaya- Uras, Doğan Altınel, Nurdan Gür, Aslı sı “Bir Göç Hikâyesi”, Toros Canavarı, Aybars, Oğuzboy Vedat Şahin, Zeki Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi, Zengin Yıldırım, Alev Oraloğlu, Deniz Yeşil Mutfağı, Yüzleşme, Ben Sinema Artisti Mavi, Ali Mert Yavuzcan, Seza Güneş, Olmak İstiyorum, İstanbul Hatırası, Engin Gürmen rol alıyor. Oyun 18-20 Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz ve çocuk Ekim 2013 tarihleri arasında Harbiye oyunları; Üç Kardeş ve Muhteşem Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde… Kurt, Ali Baba ve Kırk Haramiler, Karagöz Tatlıcı, Damlaların Dansı, Kedi İBB Şehir Tiyatroları’nın ilk defa ile Palyaço, Karagöz Balıkçı, Boncuk, seyirciyle buluşacak diğer yeni oyunu Çiçek Prenses… Yolcu. Nazım Hikmet’in yazdığı Yıldırım Fikret Urağ’ın yönettiği oyunda Ekim ayında sahnelenecek olay, 1921 yılında, Kurtuluş Savaşı’nın oyunların konuları kısaca şöyle: yoğun biçimde sürdüğü günlerde, İBB Şehir Tiyatroları’nın yeni oyunu Anadolu’nun ücra bir köşesindeki tren Para, 2012-2013 sezonu sonunda istasyonunda geçmektedir. Kar ve buzNecip Fazıl Kısakürek’in ölümünün la kaplı istasyonda çok seyrek duran

66 • ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013

trenler artık hiç durmadan yollarına devam etmektedir. İstasyon şefi, karısı ve makasçı, devrilen telgraf direğiyle birlikte tamamen dış dünya ile bağlantılarını kaybetmişler ve kendi yalnızlıkları içinde birbirleriyle de iletişimlerini koparmışlardır. İstasyona gelen “Atlı” onlara hem dış dünyadan haber hem de umut getirir. Hatta yaşama yeniden bakmalarını sağlayan bir ”kurtuluş”… 30 Ekim-3 Kasım 2013 tarihleri arasında Kadıköy Haldun Taner Sahnesi’nde oynanacak oyunda; Bahtiyar Engin, Gün Koper, Mehmet Avdan, Aslıhan Kandemir rol alıyor. Vişne Bahçesi, 19. yüzyıl sonu Rus aristokrasisinin çözülüşüne ve çöküşüne tanıklığa çağırıyor. Aristokrat bir ailenin son fertleri tüm servetlerini tüketmişlerdir. Ellerinde kalan son şey olan vişne bahçesiyle çevrili çiftlikleri ise borçlarından ötürü satılmak üzeredir. Üretmeye ve çalışmaya alışık olmayan bu insanlar; kapılarını sıkıca kapadıkları evlerinde servetlerinin son kırıntılarını tüketirken, dışarıda yaşanan büyük değişim sadece o ünlü vişne bahçelerini değil, eskiden olduğu gibi sürdürebileceklerini sandıkları yaşamlarını da tehdit etmektedir. Rus edebiyatının ve tiyatrosunun önemli ismi Anton Çehov’un yazdığı, Engin


Alkan’ın yönettiği oyunda; Hümay Güldağ, Aslı Nimet Altaylar, Berna Adıgüzel, Zafer Kırşan, Engin Alkan, Emre Şen, Hüseyin Tuncel, Işıl Zeynep Tangör, Murat Üzen, Selin Türkmen, Erhan Abir, C. Ahhan Şener, Çağlar Polat, Samet Hafızoğlu, Başak Erzi, Zeynep Ceren Gedikali, Destan Batmaz rol alıyor. Oyun, 23-27 Ekim 2013 tarihleri arasında Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde… Hıdrellez, Meriç nehri kıyısında yaşayan coşkulu “Romanlar”dan hüzünlü bir aşk öyküsü… Firuze Engin’in yazdığı Ali Yaylı’nın yönettiği “Hıdrellez”, ruhu ne kadar özgür olursa olsun, sevdiğinin gönlünde tutuklu kalan genç bir kızın çaresizliğini ve yalnızlığını konu alırken, bir dönemin siyasi acılarına da tanıklık ediyor. Melahat Abbasova, Engin Akpınar, Melike Altınbaran, Ceysu Aygen, Şenay Bağ, Radife Baltaoğlu, Nergis Çorakçı, Esra Ülger, Gürol Güngör, Fahri Kıncır, Ertuğrul Postoğlu, Elçin Atamgüç, Emrah Can Yaylı, Reha Bahadır Kadak, Ozan Tura, Merve Keleş, Özgür Dağ, Hüsnü Demiralay, Vildan Türkbaş’ın rol aldığı oyun, 2-6 Ekim 2013 tarihleri arasında Ümraniye Sahnesi’nde, 18-20 Ekim 2013 tarihleri arasında Üsküdar Musahipzade Celâl Sahnesi’nde, 25-27 Ekim 2013 tarihleri arasında Kağıthane Sadabad Sahnesi’nde…

İstanbul Efendisi’nde, kızına uygun bir damat adayı bulmak için, dönemin batıl inançlarına bel bağlayan bir babanın gülünç durumu anlatılıyor. Musahipzade Celâl‘in yazdığı, Engin Alkan’ın yönettiği oyunda; Tankut Yıldız, Zafer Kırşan, Volkan Ayhan, Hüseyin Tuncel, Emre Şen, Edip Tepeli, Emrah Özertem, Tuğrul Arsever, Cihan Kurtaran, Serkan Bacak, Murat Üzen, Hamit Erentürk, Sevil Akı-Berna Adıgüzel, Zeynep Ceren Gedikali, Derya Çetinel, Sevinç Erbulak, Selin Türkmen, Reyhan Karasu, Çiğdem Gürel, Senem Oluz, Özge Midilli Aşar, Esra Karabaş, Murat Güreç, Utku Akıncı rol alıyor. Oyun, 1-3 Kasım 2013 tarihleri arasında Kağıthane Sadabad Sahnesi’nde… Zengin Mutfağı’nda 1970’ler Türkiyesi’nde zengin köşkündeki hizmetlilerin, o yıllardaki toplumsal kavga içinde taraf olup olmama konusunda yaşadıkları olaylar trajikomik bir anlatımla

sunuluyor. Ayrıca Epik Tiyatro’nun ülkemizdeki önemli örneklerinden olan oyun, alt sınıf insanlarının yaşamsal ve düşünsel seçimlerini sorguluyor. Vasıf Öngören’in yazdığı Aslı Öngören’in yönettiği oyunda; Murat Garibağaoğlu, Ozan Gözel, Ali Mert Yavuzcan, Selçuk Yüksel, Irmak Örnek rol alıyor. Oyun, 23-27 Ekim 2013 tarihleri arasında Üsküdar Musahipzade Celâl Sahnesi’nde…

ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013 • 67


FOTO-RAF

68 • ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013


Amasra’dan bir kare - Ahmet Bilal Arslan ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013 • 69


İSTANBULENSİS ŞİİR FESTİVALİ’NDEN

Dalını Ağrıtan Nar 1. Biraz yağmur, biraz buğu Ellerini koy alnıma Şaşırıp bastığın yanlış zil, Sesi gibi irkilsin dünya. Tedirgin ediyor bahçeyi Dalını ağrıtan nar Denize götürüyor kumsalı, Tutup elinden rüzgar… 2. Hayret, takvimlerin izi, Suların yıkanmamış yüzü var…

Gökhan Akçiçek / Türkiye

70 • ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013


ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013 • 71


Elif hem arkadaşları hem de ailesi tarafından heyecanı ve hayalperestliği ile bilinen bir çocuktu. Kıvırcık saçlarının bukleleri her an yeni bir fikrin heyecanı ile zıp zıp zıplardı. Elif’in dünyasında bulutlar kuzu, papatyalar güneş oluverir; el ele tutuşan karıncalar onu oyunlarına davet ederlerdi. Kimi zaman en sevdiği hayvan olan fille pikniğe gider, kimi zaman da bir kuşun sırtından dünyayı seyrederdi. Bu hayalî hikâyeleri bazen yazar, bazen mahalledeki çocuklarla bir oyuna dönüştürür, bazen de ablasına anlatırdı. Son günlerde ise sürekli ara sıra bindikleri vapurları düşünüyordu. Hafta sonu bir göl kenarına pikniğe gitmişler ve ailecek küçük bir tekne turu yapmışlardı. Elif bu gezintiyi herkese anlatmış, üzerine yeni hikâyeler eklemişti. En sonunda da kendisini vapurları düşünürken bulmuştu işte.

72 • ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013

Nasıl oluyor da o kocaman araçlar denizin üstünde öyle sakince süzülüyorlardı? Nasıl birbirlerine çarpmıyor, nasıl yollarını şaşırmıyorlardı uçsuz bucaksız denizde? Elbette bunları öğrenmek kolaydı ama Elif’in asıl hayali kocaman beyaz bir vapurla uzak ülkelere seyahat etmekti. Bu hayali gerçekleştirmek için de çok küçük olduğunu biliyordu. Vapur sevdasını önce ablasına açtı elbette. Sonra ablasıyla vapurların nasıl yüzdüklerine dair internetten bir sürü bilgi okudular. Ablası ‘madem bu kadar özledin, beraber biner hatta geçen sefer ki gibi martılara simit bile atarız.’ dedi. Simit atmayı da çok sevmesine rağmen Elif’in bu kez başka bir fikri vardı. Kaptanla tanışmak istiyordu! Ablası biraz direnmesine rağmen Elif’in ısrarcılığına dayanamadı ve sonunda ‘Peki tamam, denemekten ne zarar gelir.’ dedi.


Hafta sonu gelip çatmıştı. Ablasının elini hem heyecandan hem de mutluluktan sıkıca kavramıştı Elif. Sanki bırakıverse ablası vazgeçecekti. Yol boyunca konuşuyor baloncuları, balıkçıları, simitçileri, dondurmacıları; herkesi dikkatle izliyordu. Her biri Elif için ayrı bir mutluluk, ayrı bir hikâye demekti.

Elif kaptanın yanındayken zihnindeki tüm soruları heyecandan unutmuştu. İçerdeki her şeyi aklında tutabilmek için kocaman gözlerini açmış; bir taraftan dümeni, bir taraftan kaptanın kıyafetini izliyordu. Sadece ‘işinizi çok seviyor musunuz?’ diyebildiğini hatırlıyordu. Cevaben de kaptan amcanın gülen gözlerini...

Vapurda yerlerini almışlar, binerken kaptanın bulunduğu bölümü de iyice öğrenmişlerdi. Vapur seyahatine başladıktan sonra yavaşça yerlerinden kalkıp oraya yöneldiler. Küçük camlardan içeri bakarken bir görevli onlara yanaştı. Ablası Elif’in kaptanla tanışmak istediğini görevliye güzelce anlattı. Çok kısa bir süreliğine de olsa içeri girmek için izin almışlardı!

Kısacık süre hemen dolmuştu. Elif daha vapurdan inmeden ablasına kaptan olmaya karar verdiğini ve denizi ne çok sevdiğini anlatmaya başlamıştı bile. Ablası ise Elif’in heyecanını hayran hayran izlerken ‘bu güzel gün de diğerleri gibi kaç hikâyeye, kaç çeşit oyuna dönüşecek acaba!’ diye düşünüyordu.

ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013 • 73


Merhaba Arkadaşlar! Hayatınızı daha keyifli ve neşeli hale getirmek mi istiyorsunuz? Formül basit: “Kendi işini kendin yap, eğlenceyi kap!” Çünkü kendi işimizi kendimiz yaptığımızda, kimseye muhtaç olmadan bir iş başarmanın keyfini yaşarız. Yaptığımız işe şöyle bir bakıp “Bunu ben yaptım!” diyebiliriz. Bunun mutluluğu hiçbir şeye değişilmez. Öyleyse vakit kaybetmeden birtakım işlerin nasıl yapılacağını öğrenmemiz gerek.

AYAKKABI NASIL BOYANIR? Daha çok okulda ya da özel günlerde giydiğimiz deri ayakkabılarımızı haftada bir kez boyamamız gerekir. Çünkü boyanan ayakkabılar hem uzun süre giyilebilir hem de bizi daha şık ve karizmatik gösterir. O zaman ayakkabı boyamanın püf noktalarına şöyle bir göz atalım.

74 • ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013


1. Ayakkabıların iplerini çıkarıp sıvı sabunla yıkayalım ve asalım. 2. Yere bir gazete parçası serip üzerine ayakkabıları ve malzemeleri yerleştirelim. Ellerimizin temiz kalması için eldivenleri giyelim. 3. Önce kuru bez ile ayakkabının tozunu alalım. Ardından nemli bez kullarak yapışan kirleri temizleyelim. Bir süre kurumasını bekleyelim. 4. Ayakkabımızın renk tonuna uygun olan ve içeriğinde vernik bulunmayan ayakkabı boyası tercih edelim. Çünkü değişik tonlardaki boyalar, ayakkabının görünümünü bozar. Vernik ise derinin çatlamasına sebep olur.

5. Boya süngerini boyaya batırıp bir miktar boya alalım ve dairesel hareketlerle ayakkabımızı boyayalım. Bunu yaparken boyayı ince bir katman şeklinde sürmeye özen gösterelim. Aynı bölgeye ikinci katmanı atmak ya da kalın bir boya tabakası oluşturmak, boyanın erkenden dökülmesine sebep olur. 6. Ayakkabıları birkaç saat kurumaya bırakalım. Hatta akşamdan boyayıp sabaha kadar beklemek en iyisi olacaktır. 7. Ayakkabıları bir ayakkabı fırçası ile parlatalım. Kuruyan ipleri geçirelim. 8. Artık pırıl pırıl parlayan ayakkabıları giyip şıklığınızın keyfini çıkarabilirsiniz!

MALZEMELER

li bez , bir a det nem ru u k t e d a ir • B azete • Bir parça g i stik iş eldiven • Bir çift pla eri oyası ve süng b ı b a k k a y A • rçası • Ayakkabı fı

ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013 • 75


ÇİN SEDDİ Çin Seddi, Çin’in Kuzeybatısında yer alır. 1986 yılında Dünya Kültür Mirasları listesine alınmıştır. Çin Seddi, insan eliyle yapılmış en uzun savunma hattıdır. Çin Seddi’nin uzunluğu yaklaşık olarak ucu ucuna eklenmiş 25 bin tane futbol sahası uzunluğundadır. Yapımı tamı tamına 2000 yıl sürmüştür.

76 • ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013

İlk Çin imparatoru Qin Shi Huang tarafından millattan önce 221 yılında yapımı başlatılmıştır.

Çin Seddi’nin yapılmasının en büyük nedenlerinden birisi de Türk boylarının akınlarını durdurmaktır.

Çin Seddi birçok farklı uzunluktaki duvarın birleştirilmesiyle oluşturulmuştur. Bu yüzden genişliği ve uzunluğu her yerde aynı değildir.

İnşaasının büyük kısmında mahkumlar çalıştırılmıştır.


YİYELİM, BÜYÜYELİM ISPANAK Temel Reis’in güç kaynağı, vazgeçemediği tek yiyeceği. Ispanak bolca vitamin içeren mucize sebzelerden sadece birisidir. A, C, E ve B vitaminleri içerir. Ayrıca bünyesinde yüksek oranda demir bulunduğundan dolayı özellikle gelişme çağındaki çocuklar için vücut ve beyin gelişimi açısından çok önemlidir. Ispanak güçlü ve dayanıklı olmamızı sağlar, yorgunluğumuzu giderir, zihnimizi kuvvetlendirir. Ayrıca kansızlığa iyi gelmesinin yanısıra soğuk algınlığı, ağız, boğaz ve göğüs hastalıklarına iyi gelir. ELMA İnsanlık tarihinin bilinen en eski meyvesi elmadır. Yakın akrabaları armut ve malta eriğidir. Orta Asya’dan tüm dünyaya yayıldığı bilinmektedir. Türkçe’de eskiden “ALMA” diye bilinirdi. Adının kırmızı (AL) renginden dolayı geldiği bilinir. Tarih boyunca yapılan araştırmalarda 1000 farklı çeşidi olduğu tahmin ediliyor. Elmanın besin değerleri çok yüksektir. Bol miktarda C vitamini içerir. Yediklerimizi kolay sindirmemizi sağlar. Dişlerimiz için diş fırçası kadar etkili bir temizlik sağlar.

ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013 • 77


78 • ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013


Didem Denizer

Labirent Bulmaca Çocukların oyun parkına ulaşmalarını sağlayalım mı?

Mini Su doku Arkadaşlar aşağıda sizin için bir mini sudoku hazırladık. Amacımız her satır, her sütunda 1’den 9’a kadar rakamların birer kez yer alması.

4 3

Fark Bulmaca Arkadaşlar yan taraftaki iki resim arasındaki yedi farkı bulabilir misiniz? ŞEHİR VE İNSAN EKİM 2013 • 79





Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.