Ş E H İ R V E İ N S A N T E MMU Z A Ğ U S T O S E Y L Ü L 2 0 1 5|Y ı l 1 0|S a y ı : 6 2
SUL T ANBEYL İBEL EDİ YESİ ’ Nİ N3AYL I KY AYI NI DI R
MALAZGi RTDEST ANI|SUL T ANBEYLİMETROYLAT ANI ŞACAK |MURATKEKİ LLİRÖPORT AJ I
ŞEHİR VE İNSAN BAŞLARKEN
Şehir ve İnsan Temmuz-Ağustos-Eylül 2015 Yıl: 11 | Sayı: 62 Sultanbeyli Belediyesi Adına İmtiyaz Sahibi Hüseyin Keskin Genel Yayın Yönetmeni Dr. Ayhan Koç
TÜRKİYE’NİN YENİ YEREL YÖNETİM MODELİ
Danışma Kurulu Av. Görgün Özcan Reşat Atalar Sorumlu Yazı işleri Müdürü Birol Alpat
HÜSEYİN KESKİN
Editör Hamdi Çakır
SULTANBEYLİ BELEDİYE BAŞKANI
Tasarım Giray Arslan Ömer Aydın
Kıymetli okurlarımız, Şehir ve İnsan dergimizin değerli okuyucuları sizler için yine dolu dolu bir sayı hazırladık. Güncel konuların, ilçemizdeki ve ülkemizdeki önemli projelerin yer aldığı yeni sayımız gayretli bir çabanın ürünü.
Fotoğraf Editörleri Gökmen Kanberoğlu Türkay Polat Katkıda Bulunanlar Melih Uslu Hande Yüksel
İletişim Abdurrahmangazi Mah. Belediye Cad. No:4 Sultanbeyli/İstanbul www.sultanbeyli.bel.tr basin@sultanbeyli.bel.tr Baskı Pelikan Basım Maltepe Mah. Gümüşsuyu Cad. Odin İş Merkezi No: 28 Topkapı/İstanbul Tel: 0212 613 79 55 Sultanbeyli Belediyesi Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü tarafından hazırlanmıştır.
ŞEHİR VE İNSAN 62. sayı kapak konusu Türkİye’nİn Yenİ Yerel Yönetİm Modelİ Sosyopark
»
Kıymetli okuyucularımız bu ay kapağa çıkarttığımız sosyopark projemiz Türkiye’ye model olabilecek nitelikte bir proje. İstanbul Medeniyet Üniversitesi ile ortaklaşa yaptığımız çalışma birçok yönden önem arz ediyor. Bu hizmet modeli kapsamında, İstanbul Medeniyet Üniversitesi liderliğinde akademisyenler, araştırmacılar, STK’lar, Sultanbeyli Belediyesi ve ilçenin diğer yönetim kurumları ve ilçe
halkı arasında bir kentsel gelişim odaklı medeniyet platformu kurulacak. Projeyle Sultanbeyli’nin gelişimine katkı sağlamak ve kentsel yaşam kalitesinde yaşanan iyileşmenin sürdürülebilir olması hedefleniyor. Diğer taraftan dergimizde ilçemizi de ilgilendiren metro projeleriyle ilgili keyifli bir röportajımız bulunuyor. Tarih bölümümüzde de bu sayımızda denizaltıcılığın tarihçesine yer verdik ve sevilen sanatçı Murat Kekilli ile röportaj yaptık. Sizleri bu duygu ve düşüncelerle selamlıyor, paylaşmanın en güzel örneği olan geçmiş kurban bayramınızı en içten dileklerimle kutluyor, iyi okumalar diliyorum.
ŞEHİR VE İNSAN • 1
BU SAYIDA NELER VAR?
DÜNYA TURU
6
SULTANBEYLİ’DEN KISA KISA
14
MALAZGİRT DESTANI
26
SOSYOPARK 34 Türkiye yeni bir yerel yönetim modeli ile tanışıyor. Kentlilik bilincini ve kentlilik kültürünü artırmayı amaçlayan Sosyopark projesi Sultanbeyli’de uygulanmaya başlıyor. Projenin Türkiye’ye model olması bekleniyor.
4 • ŞEHİR VE İNSAN
AKDENİZ GÜNEŞİ MERSİN
54
VE İNSAN: AHMET RASİM
60
EYÜP’TEN PİYER LOTİ’YE
64
SULTANBEYLİ METROYLA TANIŞACAK
70
AYDOS KİTAP
74
»76
MURAT KEKİLLİ
TEKNOLOJİ
82
KÜLTÜR SANAT
86
SAĞLIK
92
ŞEHİR VE İNSAN • 5
DÜNYA TURU
“KADINLARIN EKONOMIYE KATILIMI YOKSULLUĞU AZALTIYOR”
Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanı Christine Lagarde, kadınların ekonomiye katılımının eşitsizliği ve yoksulluğu azalttığını belirterek, ekonomide kadınların daha fazla olduğu ülkelere bunun rahatlıkla görülebileceğini söyledi. Lagarde, Rixos Otel’de gerçekleştirilen W20 Türkiye Konferansı’nda yaptığı konuşmada, IMF’nin bu zamana kadar kadınlara fazla yoğunlaşmadığını, bu konuda kurum olarak bazı değişimler yaşadıklarını anlattı. Bundan sonra zor durumda olan bir ülkeye yardım ettiklerinde, kadınlara daha fazla odaklanacaklarını bildiren Lagarde, “Kadınların ekonomiye ve topluma daha fazla nasıl entegre olacağı noktasında biz de katkı sunacağız” dedi. Lagarde, kadınların daha fazla katılımıyla ekonomilerin daha da büyüyeceğini vurgulayarak, “Kadınların ekonomiye katılımı eşitsizliği düzenlerken, yoksulluğun da azalmasını sağlayacak. Ekonomide kadınların daha fazla olduğu ülkelere baktığımızda da bunun rahatlıkla görebiliyoruz” diye konuştu. James Bond serisinden bir filmin “Dünya yetmez” adıyla çekildiğini hatırlatan Lagarde, kendisinin bunu “Kelimeler yetmez” olarak değiştirdiğini, sözlerden ziyade uygulamaların daha önemli olduğunu dile getirdi. Lagarde, uygulama noktasında ilk kilit politikanın eğitim olduğuna işaret ederek, kadınların toplum içerisinde güçlenmesinin yolunun eğitimden geçtiğini belirtti.
6 • ŞEHİR VE İNSAN
Eğitimin ardından geriye çalışmanın kaldığını kaydeden Lagarde, “Japonya Başbakanı uzun süre önce ülkesinde eğitim, çalışma hayatında yeterli sayıda kadın olmadığını fark etmişti. Dünya Bankası verileri ile çalışmalar gerçekleştirildi. Burada kadınlara karşı yüzde 90 oranında bir ayrımcılıktan söz edildi. Bu durum ortadan kaldırılabilirse ekonomiye büyük etkisi olacaktır. Bunu yapan ülkeleri izlediğimizde çok büyük değişiklikler olduğu analiz edildi. O yüzden ilk başta yapılması gereken ayrımcılığı ortadan kaldırmak” değerlendirmesinde bulundu. Lagarde, ödemeler kısmının da büyük farklılık gösterdiğini belirterek, “BM Yıllık Olağan Toplantısında, 2020 sonrası kalkınma hedeflerine ilişkin çok önemli çalışmalar yaptık. Burada finansal kapsayıcılıktan bahsettik. Bu başlık ile KOBİ’lerin yaşadığı sorunlar, kadınların finansmana ulaşması bakımından yaşadığı sorunlara çözüm bulmayı hedefliyoruz” ifadelerini kullandı. Lagarde, kadınların birlikte hareket etmesinin öneminin de altını çizerek, kadınlara birliktelik çağrısı yaptı. İnsanların “Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır” dediğini, ancak “Her başarılı kadının arkasında bir stresli adamın” olduğunu söyleyen Lagarde, “Kadın da erkek de olsak birbirimizi başarılarımız için destekleyebiliriz” dedi. Lagarde, konuşmasını Ukrayna’da yapacağı görüşme için erken bitireceğini belirterek, salondan ayrıldı.
HINDISTAN’DA YILDIRIMLAR NEDENIYLE 32 KIŞI ÖLDÜ 101 YAŞINDA BELEDIYE BAŞKANLIĞINA ADAY Nils T. Døvre, 1950’dan bu yana Norveç’in Nord-Aurdal bölgesinde siyaset yapıyor. Døvre, 1972’den 1981’e kadar bölgenin belediye başkanlığını yapmış. Parti, bölgede yeterince aday bulunmadığı için Døvre’nin 2015 yerel seçimleri için de aday olmasını istedi. Partisine destek oranının oldukça düşük olduğunu söyleyen Døvre’nin seçilme umudu ise yok. VG gazetesine konuşan Nils T.
Døvre, kazanması halinde de görevi devam ettiremeyeceğini dile getirdi. Hıristiyan Halk Partisi Başkanı Knut Arild Hareide ise 101’lik Nils T. Døvre’den oldukça memnun. Hareide, Døvre’nin parti için bir zenginlik olduğunu söylüyor. Nils T. Døvre’nin, örnek bir kişiliğe sahip olduğunu ifade eden parti başkanı, diğer siyasetçilerin de onun gibi aktif olması gerektiğini belirtiyor.
FILISTIN GENÇ MILLI FUTBOL TAKIMININ KALECISI TUTUKLANDI Hindistan basını, Andra Pradeş eyaletine bağlı beş kentte 23, Orissa’da da dokuz kişinin yıldırım isabet etmesi sonucu öldüğünü duyurdu. Yıldırım çarpan 12 kişinin de yaralandığı ve hastaneye kaldırıldığı kaydedildi. Ölen ve yaralananların büyük kısmına tarlada çalıştıkları sırada yıldırım isabet ettiği belirtildi. Andra Pradeş’e bağlı Guntur’da ise iki bayan kriket takımının maçı sırasında sahaya yıldırım düştü. Oyuncular ve seyircilerden ölen ya da yaralanan olmadı. Eyalet Başbakanı N. Çandrababu Naydu, hayatını kaybedenlerden her biri için yakınlarına 400 bin rupi (yaklaşık 18 bin lira) tazminat ödeneceğini açıkladı. Hindistan’da haziran ve eylül ayları arasında muson mevsimi yaşanıyor. Bu mevsimde yıldırım düşmesi nedeniyle her yıl çok sayıda kişiyi yaşamını yitiriyor.
Filistin Futbol Federasyonu’nun internet sitesinde yer alan açıklamada, Ömer ezZaanin’in babası Remzi ez-Zaanin, oğlunun Doğu Kudüs’teki evinin önünde bir gerekçe gösterilmeden İsrail askerleri tarafından gözaltına alındığını federasyona ilettiği ifade edildi. Açıklamada, “Zaanin’in tutuklanması, İsrail’in sistematik şekilde her yönteme başvurarak Filistin sporunu hedef aldığının ve gelişmesini engellediğinin göstergesidir” ifadesi kullanıldı. İsrail’in yaptıkları konusunda hesap vermesi
noktasında uluslararası spor değerlerine ve sözleşmelere bağlı kalındığı vurgulanan açıklamada, federasyonun Zaanin’in gözaltına alınmasını kınadığı kaydedildi. Filistin Futbol Federasyonu, Uluslararası Futbol Federasyonları Birliğine (FIFA), özellikle de futbolcular başta olmak üzere Filistinli sporcu, antrenör, hakem ve yetkililerin yerel ve uluslararası müsabakalara katılmalarını engellediği gerekçesiyle İsrail’in FIFA üyeliğinin askıya alınması için şikayet başvurusunda bulunmuştu.
ŞEHİR VE İNSAN • 7
DÜNYA TURU
YTÜ FORMULA ARACINI TANITTI
Üniversitenin Beşiktaş Oditoryumu’nda gerçekleştirilen törende konuşan Makine Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Orkun Özener, farklı kültürlerden gelen 25 öğrencinin takım olmayı başardığını belirterek, takıma yatırım yapanlara teşekkür etti. Aracı üreten ekibin lideri Enis Okan Şahin ise bugüne kadar yaptıkları araçlar hakkında bilgi vererek, ilk projenin 2011’de gerçekleştirildiğini hatırlattı. Şahin, üniversite-sanayi iş birliğinin canlı bir örneğinin bu projede hayata geçtiğini aktararak, “4 yılda 500 bin liraya yakın maddi bir kaynağa ihtiyaç duyduk. YTÜ, bu sene İngiltere ve Almanya’da iki yarışa daha katılacak. Daha hafif, daha hızlı bir araç üreterek bayrağımızı dalgalandıracağız” diye konuştu. İngiltere’de düzenlenen “Formula Student” yarışmalarında 28 ülkeden 135 takımı geride bırakarak kupa kaldıran YTÜ öğrencilerinin eseri olan “Y TR-02”, farklı bölümlerden 21 lisans öğrencisinin desteğiyle bir yıllık çabanın sonucunda tek kişilik ve açık tekerlekli olarak imal edildi. YTÜ Racing ekibinin çalışmalarıyla hayat bulan araç, İngiltere’de 8-12 Temmuz’da gerçekleştirilen yarışmada 5 zorlu testi başarıyla geçti.
8 • ŞEHİR VE İNSAN
NASA MARS’TA AKAN SU BULDU Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi (NASA) Mars’ta donmuş suyun dışında, en azından yaz aylarında görülen tuzlu su akıntıları bulduklarını açıkladı. Uzmanlar gözlemlerinin uzun süredir konuşulan, Mars’taki belirli yükseltilerden sadece donmuş olarak değil, akar halde de su bulunduğu teorisini desteklediğini belirtiyor. Karanlık, dar bir damar boyunca akan suların Mars’ın en sıcak aylarında ortaya çıkıp, yılın geri kalanında kaybolduğu saptandı. Tuz, suyun donma sıcaklığını azaltıyor ve uzmanlar bu durumun akarsuların mevsimsel döngüsünü açıkladığını vurguluyor. Su, yaşamın başlıca gerekliliği olduğu için buluşun geniş bir etkisi olabilir. Araştırmacılar Mars’ta mikroskobik yaşam olup olmadığını tespit etmek için daha çok araştırma yapılması gerektiğini söylüyor. NASA’nın buluşu, 2006’dan bu yana Mars’ın yörüngesinde dönen aracın sağladığı verilere dayandırılıyor.
ŞILI’DE 8.3 BÜYÜKLÜĞÜNDE DEPREM Şili’de kıyıya 130 kilometre uzakta ve 8.3 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. İçişleri Bakanlığı tarafından yapılan resmi açıklamada depremde 5 kişinin hayatını kaybettiği ve 20 kişinin yaralandığı belirtildi. Ülke çapında 1 milyon kişinin tsunami riski taşıyan bölgelerden tahliyesinin gerçekleştirildiği ifade edildi. Depremin merkezine en yakın iki şehir olan Coquimbo’da 4.5, Tongoy’da ise 2 metrelik dalgalar kıyaya vurdu. Her iki bölgenin de felaket bölgesi ilan edildiğini açıklayan Devlet Başkanı Michelle Bachelet’in yarın felaket bölgelerinde incelemelerde bulunacağı duyurulurdu. Pasifik Tsunami Uyarı Merkezi, tsunami dalgalarının ülkenin kıyı şeridini vurabileceği uyarısından sonra 2010 depreminde büyük zarar gören başkent Santiago’nun güneyindeki Constitucion bölgesinde yer alan hastane ve hapishanedekiler tahliye edilmişti.
ÜNLÜ PIYANIST EVINDE ÖLÜ BULUNDU Norveçli 38 yaşındaki piyanist Natalia Strelchenko İngiltere’nin Manchester şehrinde polisler tarafından evinde ölü bulundu. Yapılan otopside başından ve boynundan aldığı yaralar nedeniyle hayatını kaybettiği tespit edilen Natalia Strelchenko’nun ölümüyle ilgili olarak kocası kontrbasçı John Martin’in tutuklandığını açıkladı. Norveç vatandaşı olan Martin eşinin menajerli-
ğini de yürütüyordu. Strelchenko’nun ailesi yayınladıkları basın açıklamasında, “Natalia yetenekli, güzel, sevilen bir anne, kız kardeş ve arkadaştı. Onu çok özleyeceğiz” denildi. St. Petersburg Devlet Konservatuvarı ve Norveç Müzik Akademisi’nde eğitim alan Strelchenko müzik kariyerine henüz 12 yaşındayken St. Petersburg Senfoni Orkestrası’nda başlamıştı.
KOSOVA’DA ILK BAŞKONSOLOSLUK Kosova ile Türkiye arasında yakın akrabalık ilişkileri ve kültürel temas resmi iş ve işlemlerin de artmasına neden oluyor. Bu ilişkilerin hem kolaylaşması hem de pekişmesi amacıyla Ankara yönetimi, Türklerin yoğun olarak yaşadığı Prizren’de başkonsolosluğunu yarın hizmete sokuyor. Bağımsızlığını 2008 yılında ilan eden Kosova’da ilk Başkonsolosluk binasını Türkiye Cumhuriyeti Kosovalı Türklerin yoğun olarak yaşadığı Prizren bölgesinde açtı. Kosova’nın başkenti Priştine’deki Büyükelçilik hizmeti dışında Türkiye Cumhuriyeti Kosovalı Türklerin yoğun olarak yaşadığı Prizren’de Başkonsolosluk çalışmalarına yarın (1 Eylül) başlıyor. Başkonsolosluk görevine Selen Evcit atandı. İlk açıklamasını yapan Başkonsolos Evcit, Kosova’nın ilk Başkonsolosu olmaktan gurur duyduğunu söyledi. Başkon-
solosluk binası tadilatının bir kaç ay sürmesinden dolayı geçici olarak başka bir yerde hizmet vereceklerini söyleyen Evcit “2016’nın başlarında yeni Başkonsolosluğumuzla hizmete gireceğiz. Kosova’nın güneyindeki 6 bölgede Türk vatandaşlarının ve soydaşlarımızın en yoğun yaşadığı bölgelerde hizmetlerimize devam edeceğiz. Bugüne kadar Büyükelçiliğimizin Başkonsolosluk şubesinin yaptığı faaliyetlerin tamamı Kosova’nın güneyinde yaşayan vatandaşlar için bizim Başkonsolosluğumuza taşınacak. Dolayısıyla nüfus işleri, vatandaşlık işleri, askerlik işleri gibi daha önce Priştine’de yapılan her türlü Başkonsolosluk faaliyetini Prizren’de de gerçekleştirebileceğiz” ifadelerini kullandı. Bu çerçevede Kosova’da ilk Başkonsolosluk binasını Türkiye Cumhuriyeti açarak bir ilke imza atmış oldu.
ŞEHİR VE İNSAN • 9
DÜNYA TURU
MOLDOVALILARIN 1 MILYAR DOLAR ÖFKESI SNOWDEN’A DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜ ÖDÜLÜ ABD Dışişleri Bakanlığı’nın gizli belgelerini ifşa eden eski NSA çalışanı Edward Snowden, Norveç Edebiyat ve Düşünce Özgürlüğü Akademisi tarafından verilen Björnson Ödülü’ne layık görüldü. Akademi Başkanı Hege Newth Nouri ödül töreninde yaptığı konuşmada, Snowden’ı zamanın en önemli ifşacısı olarak ödüllendirdiklerini belirtti.
Moldova’nın başkenti Kişinev’de milyarları bulan banka skandalını protesto etmek amacıyla düzenlenen protesto eylemine on binlerce kişi katıldı. Eylemi düzenleyen “Onur ve Adalet” adlı vatandaş oluşumunun temsilcileri 100 bin, polis ise 50 bin kişinin katıldığını söylüyor. Moldova’nın mali sisteminden 1 milyar doların kaybolmasını protesto eden eylemciler, Merkez Bankası ve Başsavcılığın sorumlularının istifa etmesini istedi. “Bir milyarı geri getir” diye slogan atan eylemcilerin hedefinde Devlet Başkanı Nicolae Timofti de vardı. Moldovalılar, Timofti’nin de istifa etmesini ve erken seçimlere gidilmesi talebinde de bulundular. Geçen temmuz ayında göreve gelen Avrupa yanlısı Başbakan Valeriu Strelet de bir grup gösterici ile bir araya gelerek taleplerini görüşmeye hazır olduğunu ifade etti. Yolsuzluk yapıldığı tahmin edilen 1 milyar dolar, yoksul Moldova’nın milli gelirinin sekizde birine tekabül ediyor. Yaklaşık dört milyon nüfusu olan Moldova, Avrupa’nın en yoksul ülkesi. Avrupa Birliği ile 2009 yılında ortaklık anlaşması imzalayan ülkeyi Rusya da etkisi altında tutmaya çalışıyor. Kişinev’deki gösterinin 90’lı yılların başından beri düzenlenen en büyük kitlesel eylem olduğu belirtildi.
10 • ŞEHİR VE İNSAN
İfşa ettiği belgelerle ABD’nin istihbarat servisi Ulusal Güvenlik Kurumu’nun (NSU) izleme faaliyetlerini ortaya çıkaran Snowden, Rusya’da sürgünde yaşıyor. Bu nedenle Snowden’ın ödül törenine bizzat katılamadığına dikkat çeken Hege Newth Nouri, Norveç hükümetinin Snowden’ın ABD’ye iade edilmeyeceği konusunda garanti vermediğini vurguladı. ABD’li yetkililer, iade edilmesini istediği Snowden’ın casusluk suçlamasıyla hakim karşısına çıkmasını istiyor. Törene video konferansla katılan 32 yaşındaki Snowden, “Yaptıklarımın sonuçlarını biliyordum. Bugün özgür olmayı beklemiyordum, bugün cezaevinde olacağımı tahmin etmiştim. Bu ödüle layık görülmeyi de beklemiyordum” diye konuştu.
RUSYA’YA ELEŞTIRI
Snowden, sürgünde bulunduğu Rusya’ya da eleştiriler yöneltti. Rusya’da düşünce özgürlüğünün önündeki engelleri eleştiren Snowden, internet üzerinde artan kontrolün kendisini hayal kırıklığına uğrattığını ifade etti. Rus hükümetinin internetteki denetimi artırarak insanların fikirlerini kontrol etmeye çalıştığını dile getiren Snowden, devletin özel hayata müdahale ettiğini söyledi. Snowden, internet üzerindeki denetimin siyasi bir hata ve temel değerlere de aykırı olduğunu savundu. Snowden, daha önce 21 ülkeye iltica başvurusunda bulunduğuna ve Rusya’nın ise başvuruda bulunduğu son ülke olduğuna dikkat çekti.
BAN’DAN ZIRVE ÇAĞRISI BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon New York’ta yaptığı açıklamada AB’de yaşanan sığınmacı krizine işaret ederek “Bu küresel sorunun” aşılması için özel bir buluşma düzenlenmesi çağrısını yaptı. Ban “Bu ortak siyasi yanıt gerektiren insani bir trajedidir” şeklinde konuştu. Birleşmiş Milletler insan kaçakçılarına karşı da kararlı bir mücadele gerektiğine vurgu yapıyor. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiseri Antonio Guterres “İnsan kaçakçıları en kötü suç çeteleri ve işin trajik yanı Akdeniz’de ve Orta Avrupa’nın otobanlarında adeta cirit atıyorlar” açıklamasını yaptı. ABD’de AB’ye insan kaçakçılarıyla etkili şekilde mücadele edilmesi çağrısını yineledi. Beyaz Saray sözcüsü Josh Earnest halihazırda yaşananların Kuzey Afrika ve Ortadoğu’daki şiddetin sadece bu bölgelerde istikrarsızlığa neden olmadığının, dünyanın diğer köşelerini de etkilediğinin açık bir kanıtı olduğunu vurguladı. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (UNHCR) verilerine göre 2015 yılında 300 binden fazla sığınmacı Akdeniz üzerinden Avrupa’ya ulaşmayı başardı. Bunlardan 200 bininin Yunanistan, 100 bininin ise İtalyan kıyılarında karaya çıktığı belirtiliyor. Bu yıl içinde yaklaşık 2 bin 500 sığınmacının ise Akdeniz yolculuğu sırasında ya hayatını kaybettiği ya da kaybolduğu kaydediliyor. UNHCR sözcüsü Melissa Fleming Twitter üzerinden paylaştığı mesajında “Akdeniz Avrupa’ya ulaşma hayalleri kuranlar için en ölümcül rota olmaya devam ediyor” ifadesine yer verdi.
İSPANYA’DA RALLI FACIASI İspanya’nın Coruna kentinde yapılan ralli yarışlarında meydana gelen kazada, 6 kişi öldü. Ralli yarışında yarışan araçlardan birinin pilotu kontrolünü kaybederek pistten çıktı ve izleyicileri ezdi. Kaza, araç pistin Gallacia’daki Carral bölgesindeki bölümünü geçerken yerel saatle 19:30 sularında meydana geldi. İspanyol resmi haber ajansı EFE’nin jandarma kaynaklarına dayanarak verdiği haberde, kazanın yerel saat ile 20.00 (TSİ 21.00) Carral etabında meydana geldiği bildirildi. Ralliye katılan araçlardan birinin
virajı alamayarak kenarında yarışı izleyen seyircilere çarptığı ve ilk belirlemelere göre 4’ü kadın 2’si erkek 6 kişinin öldüğü kaydedildi. Hastaneye kaldırılan ve sayıları en az 10 olarak verilen yaralılardan 3’ünün de çocuk olduğu açıklandı. Görgü tanıkları, kazanın ardından bölgede kargaşa yaşandığını, ailelerin olay yerine akın ettiğini, çok sayıda polis, sivil koruma ve sağlık ekibinin bölgede bulunduğunu söyledi. 130’dan fazla aracın kayıtlı olduğu rallinin kazadan dolayı iptal edildiği duyuruldu.
12 YAŞINDAKI LYDIA, EINSTEIN VE HAWKING’I GERIDE BIRAKTI Ağustos ayında İngiltere’nin Essex bölgesinde yaşayan 12 yaşındaki Nicole Barr’ın IQ testinde en yüksek skor olan 162 puanı almasının ardından, yine Essex’te yaşayan 12 yaşındaki Lydia Sebastian aynı testten 162 puan aldı. Albert Einstein ve Stephen Hawking gibi yakın tarihin en zeki kişilerinden daha fazla puan alan Sebastian, böylece dünyanın en büyük zeki insanlar topluluğu Mensa’nın “Cattell 3 B” testine girenler arasında en yüksek puanı
tutturan yüzde 1’lik dilime girdi. Bu yıl yaz tatili boyunca anne ve babasına teste girmek istediğini söylediğini anlatan Sebastian, “Önce heyecanlandım ama başladıktan hemen sonra tahmin ettiğimden daha kolay olduğunu anlayıp rahatladım. Yapabileceğimin en iyisini yaptım” dedi. Ortalama insan zekası Mensa’nın IQ testinde 100 puan civarında. IQ testinden 150’nin üstünde puan alanlar ise süper-deha olarak tanımlanıyor.
ŞEHİR VE İNSAN • 11
DÜNYA TURU
DÜNYA’NIN EN HIZLISI Saniyede 28 santimetre yol kat eden Bertie isimli kaplumbağa dünyanın en hızlı kaplumbağası olarak Guinness Rekorlar Kitabı’na girdi. İngiltere’nin kuzeydoğusundaki Durham kentinde yaşayan Janine ve Marco Calzini çiftinin Bertie isimli kaplumbağası “Dünyanın En Hızlı Kaplumbağası” olarak Guinnes Rekorlar Kitabına girdi. Evde sürekli alıştırma yapan Bertie eğimli bir yüzeyde 5.48 metreyi, 19.59 saniyede koşarak “Dünyanın En Hızlı Kaplumbağası” unvanına hak kazandı. Daha önceki rekor 1977 yılında yine İngiltere’de saniyede 12,5 santimetre ile Charlie isimli bir kaplumbağaya aitti. Bu zamana kadar bu rekorun kırılmadığını öğrenen Calzini çifti Bertie’yi rekor için hazırladı. “Bertie bize bir önceki yıl buraya göç eden biri tarafından verildi” diyen Marco Calzini, “İnsanlar onun ne kadar hızlı olduğunu görüp şaşırıyorlar” sözlerini kullandı. Rekor için başvuruda bulunduklarında Bertie’nin rekoru kırıp kıramayacağından emin olamadıklarını kaydeden Calzini, bölge halkının ve özellikle eşi Janine’nin Bertie ile gurur duyduklarını belirtti.
IRAK’TA KOLERA SALGINI YAYILIYOR Irak’ta kolera vakalarında artış gözlenirken, Babil kentinde de 83 kişinin kolera şüphesiyle hastaneye kaldırıldığı bildirildi. Babil Valisi Sadık Medlul, kolera şüphesiyle şimdiye kadar 83 kişinin tedavi altına alındığını, bunlardan 40’ında enfeksiyonun tespit edildiğini, 21’inin ise tedavinin ardından taburcu edildiğini söyledi. Medlul, “Suya bulaşma yoluyla veya başka bir şekilde hastalığın yayılmasının önüne geçilmesi için gerekli tedbirler alındı. Hastaneler ve sağlık merkezlerine bugünden itibaren Sağlık Bakanlığıyla koordineli şekilde gerekli ilaçlar sağlandı” dedi. Medlul, enfeksiyonun ağırlıklı olarak kentin güneyindeki Et-Taciyyat bölgesinde görüldüğünü ifade etti. Irak Eğitim Bakanlığı, koleranın yayılmasını önlemek amacıyla ilköğretim okullarının açılışını 18 Ekim’e ertelediğini açıklamıştı.
12 • ŞEHİR VE İNSAN
SU KAYNAKLARI AZALIYOR Gelecek 25 yılda özellikle Ortadoğu ülkelerini büyük bir su krizi bekliyor. En çok su sıkıntısı yaşanacak 33 ülke arasında Türkiye de yer alıyor. Ortadoğu ülkelerini bekleyen en büyük sorunlardan biri su sıkıntısı. Uyarı, Amerika Birleşik Devletleri’nde bulunan “Dünya Kaynakları Enstitüsü”nden geldi. Yapılan çalışmada, özellikle Ortadoğu’nun gelecek 25 yılda dünyada en çok su sıkıntısı yaşayacak bölge olacağı vurgulandı. En çok su sorunu yaşayacak ülkeler; Bahreyn, Kuveyt, Katar, San Marino, Singapur, Birleşik Arap Emirlikleri, Filistin, İsrail, Suudi Arabistan ve Umman olarak sıralandı. Türkiye ilk 10’da yer almıyor. Ancak su sıkıntısı yaşayacak 33 ülke arasında 27’inci sırada. İklim değişikliği, artan nüfus ve su kaynaklarının yanlış kullanımı, su sıkıntısının en önemli nedenleri arasında gösteriliyor. Bunun, gelecek dönemde ülkeler veya bölgeler arasında çatışma nedeni olabileceği uyarısı da yapılıyor. Su sıkıntısı yaşayacak ülkelere şimdiden önlem alınmaları tavsiye ediliyor. Su kaynaklarının verimli kullanımı ve atık sularını tekrar kullanacak sistemlerin yaygınlaştırılması da öneriler arasında yer alıyor.
ŞOFÖRSÜZ KAMYON GÖRÜCÜYE ÇIKTI ABD’de bir şirket şoförsüz ve çarpmaya dayanıklı kamyonu görücüye çıkardı. Amaç trafik akışına yakın yerde çalışan işçilerin güvenliğini sağlamak. ABD’de bir şirket şoförsüz gidebilen kamyonu kamuoyunun beğenisine sundu. Şirket yetkililerine göre aynı zamanda çarpmaya dayanıklı bariyerlerle desteklenen böyle bir kamyon trafik yakınında çalışan işçilerinin güvenliğini sağlayacak. Köprü tamiri ya da sokaklardaki trafik ışıklarının onarımında çalışanların kamyondan özellikle faydalanabilecekleri belirtiliyor. Şoförsüz kamyonun tanıtımını yapan şirket yetkilisi, “Kamyonun kullanımı için bazı başvurular var. Şerit boyamada, köprü incelemede, trafik ışıklarının tamirinde gibi. Ne zaman bir çalışan trafikle karşı karşıya kalsa bu araçlar onların arkasında olacak ve onları koruyacak” dedi. Yıl sonunda bir pilot program çerçevesinde şoförsüz iki kamyonun ABD’nin Florida eyaletindeki bir otoban yapımı çalışmasında görücüye çıkması planlanıyor.
SURIYELI GENÇ EGE’YI YÜZEREK GEÇTI Suriyeli kaçak göçmen bir gencin Türkiye’den 5 kilometre yüzerek Yunan adasına gittiği iddia edildi. İngiliz Times gazetesi, 24 yaşındaki Hişam Modamani’nin Suriye’yi terkederek Almanya’ya ulaştığı yolculuğunu aktardı. Önce Lübnan ve Ürdün’e giden Suriyeli genç daha sonra Türkiye’ye geldi. Habere göre insan kaçakçılarına verecek parası kalmayan genç Türkiye’den 5 kilometre uzaklıktaki Yunan adasına yüzmeye karar verdi.
Naylon poşetlere koyduğu bir lazer kalem, cep telefonu ve pasaportuyla yüzerek Yunan adasına ulaşan “Hişam Modamani” önce Atina’ya ardından da karayoluyla Almanya’ya gitti. Modamani’nin Türkiye’den Yunanistan’a yüzerek geçen ilk göçmen olduğu belirtildi. Haberde Suriyeli gencin İstanbul Taksim meydanı ve Türkiye kıyısında çekilen fotoğrafları kullanıldı.
ÇIPRAS, ISTIFA ETTI Euro Bölgesi’nin Yunanistan’a 86 milyar euro kredi için Avrupa İstikrar Mekanizması’na (ESM) yetki vermesinden sonra Atina’ya ilk etapta 23 milyar euro verildi. Söz konusu kredinin, 10 milyar euroluk kısmının ülkedeki bankacılık sektörünün sermaye yapısını güçlendirmek için kullanılacağı belirtildi. Paranın 3.2 milyar euroluk dilimi bugün Avrupa Merkez Bankası’na kredi ödemesi kapsamında aktarıldı. Euro Bölgesi’nden 23 milyar euro kredi dilimini alan Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras’ın ise erken seçim kararı aldı. Başbakan Çipras partisi SYRİZA’daki bölünmenin önüne geçmek için 20 Eyül’de erken seçim kararı aldı. Çipras, erken seçim yolunu açmak için istifa ettiğini açıkladı. Cumhurbaşkanı Pavlopulos’a kendisinin ve hükümetin
istifasını sunan Çipras, “Tüm yaptıklarımı halkın onayına sunmaya karar verdim” dedi. Yunan Başbakan Çipras, halka konuşmasında Nazım Hikmet şiirinden de alıntı yaptı. Çipras, Nazım Hikmet’in “En güzel günlerimiz, henüz yaşamadıklarımız” dizelerini kullandı Yine paranın 7.16 milyar euroluk bölümü Atina yönetiminin üçüncü kurtarma paketi ile ilgili süreç son bulana dek acil ihtiyacını karşılamak için Avrupa Finansal İstikrar Mekanizması (EFSM) tarafından 16 Temmuz’da kullandırılan “köprü” kredinin geri ödenmesinde kullanılacak. ESM tarafından ilk etapta serbest bırakılan krediden kalan 3 milyar euronun kullanımı ise Yunan hükümetinin takdirinde olacak. Hükümet kredinin nasıl kullanacağı konusunda herhangi bir açıklama yapmadı.
ŞEHİR VE İNSAN • 13
SULTANBEYLİ’DEN KISA KISA
Yeni Yollar, Yeni Kaldırımlar Sultanbeyli Belediyesi ilçe genelinde kaldırım imalatı yapıyor, yıpranan asfaltları yeniliyor ve yeni yollar açıyor.
14 • ŞEHİR VE İNSAN
ŞEHİR VE İNSAN • 15
SULTANBEYLİ’DEN KISA KISA
S
ultanbeyli Belediyesi yaz aylarını verimli geçiriyor. Belediye bir yandan kış aylarında yıpranan yolları tamir edip yeni asfaltlar atarken diğer taraftan da kaldırım imalatına devam ediyor. Ayrıca bazı mahallelere de yeni yollar açılıyor. Belediye Başkanı Hüseyin Keskin de sık sık arazide yürütülen çalışmaları
16 • ŞEHİR VE İNSAN
yerinde inceliyor, ilgili birimlerden çalışmalar hakkında bilgiler alıyor. Çalışmalarla ilgili açıklama yapan Başkan Keskin, “İlçemizin eksiklerini gideriyoruz. Kaldırım çalışmalarımız ve yol yenileme çalışmalarımız devam ediyor. Altyapı eksiklerimizi gidererek ilçemizin daha da güzelleşmesini sağlayacağız” dedi.
ŞEHİR VE İNSAN • 17
SULTANBEYLİ’DEN KISA KISA
Yeni Çöp Kutuları Meydana Yerleştirildi Sultanbeyli Belediyesi ilçenin ana arterlerine yeni çöp kutuları yerleştirdi. Kullanışlı yapısıyla ve şık tasarımıyla dikkat çeken çöp kovaları vatandaşların beğenisini topladı.
S
ultanbeyli Belediyesi ana arterlerden bulunan çöp kutularını yeniliyor. Fatih Bulvarı, Kent Meydanı ve Bosna Bulvarı güzergahına konulacak olan çöp kutularının ilk etabı Kent Meydanı’na yerleştirildi. Farklı tasarımı,
estetik görüntüsü ve kullanışlı olmasıyla yeni çöp kutuları ilçe sakinlerinin beğenisini topladı. Sultanbeyli Belediyesi yeni çöp kutularıyla ayrıca vatandaşları çevre temizliği noktasında daha dikkatli olmaya davet ediyor.
İSKİ’den Su Kalitesiyle İlgili Açıklama Son günlerde musluklardan akan suda koku olduğu yönünde gelen şikayetler için İSKİ bir açıklama yaptı. Suda her hangi bir olumsuzluk olmadığını ifade eden İSKİ, şikâyete konu olan bölgelerden sürekli numuneler alındığını ve analizler yapıldığını belirtti.
İ
SKİ şikayetler üzerine bir açıklama yayınladı. Açıklamada şunlar kaydedildi: Sıcaklığın mevsim normallerinin üzerinde seyretmesi nedeniyle bazı su kaynaklarında yosunlaşma ve alg üremesi aşırı şekilde artış göstermektedir. Bu durumun; tesislerimizde üretilen suyun kimyasal ve mikrobiyolojik açıdan kalitesine olumsuz bir etkisi olmamakla birlikte, bahse konu durum, koku, tat gibi estetik parametrelerde değişkenliğe sebep olabilmektedir. Şikâyete konu olan bölgelerden sürekli numuneler alınmakta ve analizler
18 • ŞEHİR VE İNSAN
yapılmaktadır. Türk Standartları ve uluslararası standartlar (Dünya Sağlık Teşkilatı, ABD Çevre Koruma Ajansı, Avrupa Birliği) çerçevesinde yaptığımız analizler neticesinde, suyun kullanılabilirliğine engel olacak hiçbir veriye rastlanmamıştır. Sıcaklıkların ve su tüketiminin oldukça yüksek seyrettiği bu günlerde İdaremiz çalışanları her zamankinden daha fazla gayret ve özen ile çalışmalarını sürdürmekte, İstanbul halkını düzenli ve kesintisiz olarak sağlıklı suyla buluşturmak için her türlü tedbiri almaya devam etmektedir.
Fikirleriniz Bizim İçin Değerli Sultanbeyli Belediyesi Strateji Geliştirme Müdürlüğü bünyesinde hizmet veren Sultanbeyli Araştırma Geliştirme Merkezi (SARGEM) yeni bir uygulamaya imza atarak Sultanbeylili’leri “Projemiz Sultanbeyli” sloganıyla hizmet fikri geliştirme sürecine dahil etti.
S
ultanbeyli’de yaşayanların ya da dışarıdan Sultanbeyli’nin gelişimine katkı sağlamak isteyenler fikirlerini ve projelerini sunacağı dijital bir platform geliştirildi. Eğitim, sosyal hayat, kültür-sanat, gönüllülük, istihdam, spor, sağlık ve sosyal politikalar gibi kent yaşamına dair tüm konulardaki projelerle Sultanbeyli Belediyesi Strateji Geliştirme Müdürlüğü bünyesinde hizmet veren Sultanbeyli Araştırma Geliştirme Merkezi SARGEM’e başvurulabilir. Proje sunulurken www.sultanbeyli.bel.tr
adresinden SARGEM bölümü tıklanarak yapılacak olan proje başvurularında projenin genel ve özel amacı, temel faaliyetleri, hedef grupları, projenin faydası gibi temel konuların detaylandırılması gerekiyor. Projenin değerlendirmeye alınması için öncelikli koşul kentimizin gelişimine katkı sağlayacak bir fikir içeriyor olmasıdır. Başvurunun ardından projenin değerlendirmeye alınmasından sonra SARGEM ekibi projenin detaylandırılmasına ve uygulanmasına yardımcı olacak.
Sıcak Havada Sokak Hayvanları Unutulmadı
Sultanbeyli Belediyesi ekipleri sıcak havalarda sokak hayvanlarını unutmadı. Ekipler özellikle ormanlık alanlara sokak hayvanları için mama ve su kapları bıraktı.
S
ıcak havalar mevsim normallerinin üzerinde seyrediyor. Günün belirli saatlerinde neredeyse dışarı çıkmak imkansız hale geliyor. Sıcak havalar insanlar kadar diğer canlıları da
olumsuz etkiliyor. Sultanbeyli Belediyesi ekipleri de sıcak havaların sokak hayvanlarını olumsuz etkilemesinin önüne geçmek için ilçenin birçok noktasına su ve mama kapları bıraktı.
ŞEHİR VE İNSAN • 19
SULTANBEYLİ’DEN KISA KISA
SAKUT’tan Temel Afet Bilinci Semineri
Sultanbeyli Belediyesinin İstanbul Kalkınma Ajansı desteğiyle hayata geçirdiği Sultanbeyli’de Afetlere Hazırlık ve Farkındalık projesi kapsamında kurulan Sultanbeyli Arama Kurtarma Timi (SAKUT) personele yönelik afet bilinci semineri düzenledi.
S
ultanbeyli’de Afetlere Hazırlık ve Farkındalık Projesi kapsamında seminerler devam ediyor. Proje çerçevesinde kurulan SAKUT öğrencilerin ardından belediye personeline de afet bilinci eğitimi verdi. Eğitimi AFAD Uzmanı
20 • ŞEHİR VE İNSAN
Erhan Kale gerçekleştirdi. Projeyi yürüten Fen İşleri Birim Müdürü Muhsin Polat’ta SAKUT’un bugüne kadar ne gibi faaliyetler gerçekleştirdiği hakkında katılımcılara bilgiler aktardı. Afet bilinci seminerleri ilerleyen günlerde ilçe sakinlerine de verilecek.
Evsel Atıkları Her Gün Topluyoruz Sultanbeyli Belediyesi evsel atıkların toplama günlerini artırdı. Belediye artık Pazar günleri hariç evsel atıkları her gün alacak.
S
ultanbeyli Belediyesi Temizlik İşleri Müdürlüğü yaptığı uygulamalarla kapasitesini günden güne artırıyor. Yeni uygulamalara imza atan birim 1 Ekim’den itibaren evsel atıkları Pazar günleri hariç her gün sabah saat:06.00’dan itibaren toplayacak. Yetkililer çöp toplama saatlerine ilçe sakinlerinin uymalarını ve atıklarını çevreye zarar vermeyecek şekilde ambalajlanmalarını istiyor.
İLÇE BELEDIYELER ARASINDA İLK TESIS Konuyla ilgili açıklama yapan Belediye Başkanı Hüseyin Keskin, “İlçemizin temizliği için ekiplerimiz yoğun gayret gösteriyor. Bu konuda bizimle birlikte halkımıza da büyük görevler düşüyor. İlk etapta evsel atıkları toplamayı haftada üç güne çıkartmıştık. Şimdi de yeni bir uygulama yaparak Pazar günleri hariç her gün alacağız. Tabi ana caddelerimizi Pazar günleri de toplamaya devam edeceğiz” dedi.
avantaj sağladık. Filomuza 4 yeni araç kazandırdık ve filomuzu güçlendirdik. Atık istasyonumuz sayesinde günde 4 saat zaman tasarrufumuz oldu. Bu ekonomik ve zamandan tasarrufumuzu halkımıza hizmet olarak sunuyoruz” dedi.
TESIS MUHTARLARA TANITILDI Yeni kurulan atık tesisiyle ilgili de bilgi veren Başkan Keskin, “Burada çöpler ayrışıyor. Çöplerden çıkan atık sular dezenfekte ediliyor. Tesisimizde araçlarımızın bakımını, onarımını ve boyalarını yapıyoruz. Farklı fonksiyonların olduğu güzel ve büyük bir tesis kurduk. Tesisimizi muhtarlarımıza gezdirdik ve tanıttık” şeklinde konuştu.
“4 YENI ARAÇ” Uygulamanın hayata geçmesinde önemli faktörün Sultanbeyli’ye kurulan atık toplama merkezi olduğuna dikkat çeken Başkan Keskin, “İstanbul’da ilk defa sadece ilçe belediyesi olarak bizde atık tesisi kuruldu. Şimdi hem zaman olarak hem de ekonomik olarak
ŞEHİR VE İNSAN • 21
SULTANBEYLİ’DEN KISA KISA
Gençlerin Yaz Okulu Heyecanı Sultanbeyli Belediyesi; gençlik merkezleri bünyesinde yaz okulu düzenledi. 5, 6, 7 ve 8. sınıfta okuyan öğrencilerinin katıldığı yaz okulunda dersler çok verimli geçti.
G
ençlerin tatillerini verimli geçirebilmesi için Sultanbeyli Belediyesi yaz okulu düzenledi. Yorucu bir yılı geride bırakan öğrenciler yaz okullarında tatilin keyfini çıkardı.. 5, 6, 7 ve 8. sınıf öğrencilerinin katıldığı yaz okulu 14 Ağustos tarihinde sona erdi.
YAZ OKULUNDA HANGI EĞITIMLER VARDI?
Değerler eğitimi ve sosyal aktiviteler olarak iki ana
22 • ŞEHİR VE İNSAN
başlık altında toplanan yaz okulu eğitimlerinde siyer derslerinden zararlı alışkanlıklardan uzak durma eğitimine, ilmihal derslerinden doğruluk ve dürüstlük alışkanlığı kazandırma eğitimlerine kadar birçok konuda dersler verildi. Bunun yanısıra öğrenciler piknik, spor turnuvaları, yüzme ve gezilerle yaz tatillerini ve yaz okulunu en verimli şekilde değerlendirdi.
Çocuklarımızın Mutluluğu İçin... Sultanbeyli yeni parklara kavuşuyor. Sultanbeyli Belediyesi ilçenin birçok mahallesinde kullanılamaz hale gelen parkları yeniden onarıp çocukların hizmetine sunacak.
S
ultanbeyli Belediyesi miniklere yeni parklar yapıyor. Sultanbeyli’nin çehresini güzelleştiren, çocuklarına yepyeni oyun alanları, vatandaşlarına dinlenme ve spor mekanları kazandıran parkların sayısı her geçen gün artıyor. İlçenin birçok noktasındaki parkları belediye revize edecek ve en kısa zamanda hizmete sunacak. Tamamen engelli kullanımını da uygun olarak revize edilecek olan parklarda daha çok dinlenme alanları
olacak. Yeni oyun grupları, fitness aletleri, yürüyüş yolları ve koşu parkurlarının da olacağı yeni parklar görenleri kendine hayran bırakacak. Belediye Başkanı Hüseyin Keskin yenilenecek olan parklarla ilgili, “Çocuklarımızın güvenle oynayacağı, vatandaşlarımızın huzurla dinlenebileceği yeni alanlar ortaya çıkartıyoruz. Amacımız ilçemizin sosyal yaşam alanlarını artırmak” dedi.
ŞEHİR VE İNSAN • 23
SULTANBEYLİ’DEN KISA KISA
Projeler Hızla Tamamlanıyor Sultanbeyli’nin büyük projeleri hızla tamamlanıyor. Merkez Camii, Meydan Düzenlemesi, Katlı Kapalı Otopark ve Ağız Diş Sağlığı Merkezi projelerinde çalışmalar devam ediyor.
S
ultanbeyli projelerle yenileniyor, eksiklerini hızla geride bırakıyor. Merkez Camii, Meydan Genişlemesi, 4 Katlı Kapalı Otopark ve Ağız Diş Sağlığı Merkezi projelerinin çalışmaları hızla tamamlanıyor. Yaklaşık 21 bin metrekare alanda yapılacak olan çalışmalarla Merkez Camii yeniden inşa ediliyor. Cami önünde 3 bin metrekarelik bir meydan olacak ve meydanın altında 4 katlı otopark hizmet verecek. Otopark projesinde çalışmaların büyük bölümü tamamlandı. Ekipler camii inşaatını da hızla bitirmeye çalışıyor. Adil Mahallesi’n-
de yapımı devam eden Ağız Diş Sağlığı Merkezi’nin de kaba inşaat çalışmaları sürüyor. Belediye Başkanı Hüseyin Keskin projelerle ilgili yaptığı açıklamada, “Sultanbeyli’yi halkımızın da desteğiyle daha yaşanabilir bir ilçe haline hızla getiriyoruz. Merkez Camii projemiz devam ediyor. Çalışmalar bittiğinde ilçemiz bir eksiğini daha geride bırakmış olacak. Diğer taraftan sağlık noktasında da yatırımlarımız sürüyor. Adil Mahallemizde yapımı devam eden Ağız Diş Sağlığı Merkezi ilçemizin bu anlamda eksiğini gidermiş olacak.” dedi.
Merkez Camii, Meydan Genişlemesi, 4 Katlı Kapalı Otopark İnşaatı
24 • ŞEHİR VE İNSAN
Merkez Camii, Meydan Genişlemesi, 4 Katlı Kapalı Otopark İnşaatı
Ağız Diş Sağlığı Merkezi İnşaatı
ŞEHİR VE İNSAN • 25
ŞEHİR VE TARİH
26 • ŞEHİR VE İNSAN
MALAZGİRT DESTANI “Biz ne kadar az olursak olalım, onlar ne kadar çok olursa olsunlar, bütün Müslümanların minberde bizim için dua ettikleri şu saatte, kendimi düşman üzerine atmak istiyorum.” -Sultan Alparslan
ŞEHİR VE İNSAN • 27
ŞEHİR VE TARİH
B
ugün üzerinde yaşamakta olduğumuz bu toprakların bizlere vatan olması hiç de kolay olmamıştır. Anadolu’nun hâkimi olmak; Rum, Ermeni, Gürcü, Moğol ve Haçlı birlikleri ile mücadeleyi gerektiriyordu. Asırlar süren gayretler sonucu Anadolu, Urfalı Mateous’un dediği gibi “Rüzgâr gibi uçan atlar üstünde uzun saçlı, yaylı ve mızraklı… ” Türklerin yurdu haline geldi. Selçuklu Türklerini zafere götüren hakim iki güç vardı. Bunlardan biri maddi güç yani kullanılan silahlar, savaş aletleri… Diğeri ise manevi güç yani maddi güce güç katacak olan kuvvetli inanç. İşte bu iki unsuru bünyesinde toplayan Selçuklu ordusu, zorlu coğrafyaları aşıp Anadolu’nun kapılarına kadar geldi. 1071’de cihana cihat için kılıç sallayan Selçuklu ordusu, Viyana’ya kadar uzanacak bir serüvenin önemli adımlarından birini atacak ve Anadolu’yu Türk yurdu haline getirecekti.
SULTAN ALPARSLAN’IN MALAZGIRT DESTANI İki ordu 26 Ağustos 1071 Cuma günü karşı karşıya gelmişti. Selçuklu sultanı, Cuma Namazı vaktini bekleyerek taarruzu biraz geciktirdi. Cuma Namazı’ndan sonra, beyaz bir elbise giyinmiş olan sultan, ordusuna hitaben şu veciz konuşmayı yaptı: “Biz ne kadar az olursak olalım, onlar (Bizanslılar) ne kadar çok olursa olsunlar, bütün Müslümanların minberde bizim için dua ettikleri şu saatte kendimi düşman üzerine atmak istiyorum. Ya muzaffer olur, gayeme ulaşırım; ya şehit olarak Cennet’e giderim. Sizlerden beni takip etmeyi tercih edenler takip etsin. Ayrılmayı tercih edenler gitsinler. Burada emreden sultan ve emredilen asker yoktur. Zîrâ bugün ben de ancak sizlerden biriyim, sizlerle birlikte savaşan gaziyim. Beni takip edenler ve nefislerini Yüce Allah’a adayanlardan şehit olanlar Cennet’e, sağ kalanlar ise ganimete kavuşacaklardır. Ayrılanları Âhiret’te ateş; dünyada da alçaklık beklemektedir. Ya Rabbi! Sen’i kendime vekil yapıyor, azametin karşısında yüzümü yere sürüyor ve Sen’in uğrunda cihad ediyorum. Ey Allah’ım! Niyetim hâlistir, bana yardım et, sözlerimde hilâf varsa beni kahret!” Alparslan, hilâl şeklinde yaydığı ordusuyla akşama kadar Malazgirt Meydanı’nda dövüştü. Şaşkına dönen Bizans ordusu, hilâlin içine düşmüş, kurtulma çareleri arıyordu. Neticede 200.000 kişilik koca ordu kendisinden sayıca az Alparslan’ın ordusu karşısında perişan oldu. Bizans askerleri kaçmaya başladı. Büyük komutan Alparslan’ın üstün savaş taktiği,
28 • ŞEHİR VE İNSAN
askerin cesaret ve kahramanlığı, imanlarındaki sağlamlık ve Allah huzurundaki samimiyetleri sayesinde 60.000 kişilik Türk ordusu, kendisinden kat kat fazla olan Bizans ordusunu kesin bir yenilgiye uğrattı ve büyük bir zafer kazandı.
göndermesi karşılığında barış antlaşması yapıldı. Fakat Diyojen, İstanbul’a geri dönerken, Bizans tahtının el değiştirmesi, antlaşmayı geçersiz kıldı. Yeni Bizans İmparatoru Yedinci Mihail, Diyojen’in Türklerle yaptığı anlaşmayı kabul etmedi.
DIYOJEN’E GÖRÜLMEMIŞ MUAMELE
ANADOLU’NUN HAKIMI HOŞGÖRÜ
İmparator Romen Diyojen savaş sonunda esir alındı. Savaşın galibi Sultan Alparslan’ın, huzuruna getirildi. Ancak Alparslan, esir imparatorun ellerini çözdürdü ve yanına oturttu. Ona misafiriymiş gibi davrandı. Sohbet esnasında imparatora sordu:
Yapılan anlaşmaya sadık kalmayan Bizans’a karşı Sultan Alparslan, Selçuklu şehzadelerini Anadolu’yu fetihle görevlendirdi. Antlaşmanın tatbikini kumandan ve beylerine emrederek, bütün Anadolu’nun fethini istedi. Anadolu iskân edildi ve Türkleşip İslâmlaşması için gerekli bütün tedbirler alındı.
“Ey Rum Kayzeri! Ben senin eline esir düşmüş olsaydım, bana nasıl muamele ederdin?” Diyojen: “Öldürtürdüm!” cevabını verdi. Alparslan: “Benim size ne yapacağımı düşünüyorsunuz?” diye sordu. Diyojen: “Ya öldürtürsünüz yahut İslâm memleketlerinde bir esir gibi dolaştırır, süründürürsünüz. Mümkün görmüyorum; ama belki de, affedersiniz!” dedi. Alparslan, yenilgiye uğramış bir insanı daha da küçük düşürmek istemedi ve : “Allah’a, muzaffer olursam sana iyi muamele yapacağımı ahdetmiştim. Allah iyilik düşünenlerin arzularını yapar. Bu sebeple benden göreceğiniz muamele bu üçüncüsünden başkası olmayacaktır.” diyerek büyüklüğünü ve asaletini gösterdi. Bizans İmparatoru’nun harp tazminatı ödemesi, her yıl haraç ve ihtiyaç hâlinde Selçuklu ordusuna asker
Vergi ve diğer sebeplerden baskı ve zulme uğramış, haksızlık yapılmış yerli halk Alparslan ve askerlerinin kendi dindaşlarından daha hoş görülü olmaları neticesinde fazla bir direnme göstermedikleri gibi hoşgörünün kaynağının İslâm olduğunu görünce İslâm diniyle de şereflenmeye başladı. Akıncıların Anadolu’ya düzenledikleri gazalarda, adaletle muamele etmeleri, zalimleri ortadan kaldırmaları, can, mal, ırz emniyetini sağlamaları, bölge halkının Selçuklu idaresini gönülden tercih etmesine vesile oldu. Bizans’ın zulme varan sıkı tedbirleri, halka kötü muamelesi, yerli ahalinin Türklerin idaresini tercih etmelerini daha da kolaylaştırdı. Türklerin yeni yurt edinmesini sağlayan Malazgirt Zaferi’nden sonra, on beş yıl içinde, Anadolu ele geçirildi. Bu zaferle, Anadolu’nun tapusu, Türklerin eline geçti. Bu bakımdan, Malazgirt Zaferi, Türk ve dünya tarihinde bir dönüm noktası oldu.
ŞEHİR VE İNSAN • 29
ŞEHİR VE TARİH
Serin Suların Cesur Zırhlısı Deniz altındaki dünyaya duyulan merak ve deniz dibi nimetlerinden yararlanma düşüncesi, insanoğlunun hayal gücünü meşgul eden binlerce yıllık bir geçmişe sahip. Bu merakın şekil bulmuş hali ise denizlerin gizleyici ve örtücü niteliğinden yararlanılarak inşa edilen denizaltı gemileridir…
D
enize dalan ve sualtında seyredebilen bir gemi inşa etmek fikrinin tarihi Büyük İskender dönemine kadar dayanıyor. Aristo’nun yazdığı Problemata Physica eserinde Büyük İskender’in M.Ö. 332 yılında bir liman Şehri olan Tyre şehrinin alınması sırasında şamandıraya benzer kapalı bir sarnıç içinde sualtı silahından faydalandığı belirtiliyor. Büyük İskender’in kendisine yedi ay direnen bu denizci ve muharip insanlara karşı denizin gizleyici ve örtücü niteliğinden faydalanması, denizaltının silahlı kuvvetler içinde vurucu bir güç unsuru olarak kullanılması bilinen ilk örneğini oluşturuyor. Büyük İskender’den sonra denizaltının bir savaş aracı olarak M.Ö. 200 yıllarında Çinliler tarafından kullanıldığı rivayet ediliyor. Bu rivayete göre Çinliler’in ilkel bir denizaltı yapmış olduğundan bahsediliyor. Ayrıca Arap tarihçi Bahaeddin, 1150 yılında Ptolemais kuşatmasında dalabilen bir cihazla şehre girildiğini yazmış. Modern anlamda denizaltı tasarımları ise 15. yüzyılda başlamış. 1465’te Konrad Kyeser’in Almanya’da ve 1531’de Guglielmo De Lorena’nın İtalya’da Nemi
30 • ŞEHİR VE İNSAN
gölünde yaptıkları tecrübelerde sualtında dalış çanı ile bir saat kalmayı başaran ilk kişiler olduğu biliniyor.
OSMANLI’DA İLK DENIZALTICILIK GIRIŞIMLERI Osmanlı’nın denizaltı macerası pek az bilinir, hatta Osmanlı Tarihi’ni, Osmanlı kara kuvvetlerinin başarısı şeklinde okuruz. Fakat kara kuvvetlerinin başarısının yanı sıra denizlerde de büyük başarılara sahip olan Osmanlı İmparatorluğu denizaltılarla tanışmakta gecikmemiş ve bu alanda girişimlerde bulunmaktan hiç de geri durmamış.
OSMANLI’NIN TIMSAHLARI Osmanlı’da 1700’lerin başlarında denizaltıya benzer bazı girişimler harekete geçirilmiş, denizaltında bir geminin gidebileceğine ilişkin bazı çalışmalar başlatılmış. Ancak Denizaltılar Osmanlı’da ilginç bir şekilde ya kaplumbağa ya da timsah olarak karşımıza çıkar. Özellikle III.Ahmet döneminde Levni’nin resimlerini yaptığı meşhur Surname’de anlatılan ve resimlendi-
rilen bir timsah söz konusudur. Bu timsah, Haliç’te suyun altına girmiş ve tersane kasrında oturan padişahın önüne geldiğinde su yüzüne çıkmış ve ağzını açtığında içinden padişaha hediye getiren insanlar inmiş. Bu anlatı bize, Osmanlı’nın daha erken dönemlerde denizaltına benzer girişimlerde bulunduğunu gösteriyor.
İLERDE İŞE YARAYABILIR BIR İCAT Padişaha bir mektup ulaştırılır. Yakında Stolkholm’de bir denizaltı denemesi yapılacaktır, padişah buna davetlidir. Davete birçok ülkeden katılım olur. Osmanlı’nın Berlin Ateşe militeri Halil Bey bu davete katılır. İlk kez yapılacak olan bu denizaltı denemesi biraz ilkeldir ve suyun altında 1 dakikadan fazla duramamaktadır. Fakat ateşe militeri bunda bir cevher görmüş olmalıdır ki, İstanbul’a bir rapor gönderir ve bu raporda ilk denizaltıyı şu şekilde bildirir: “Suyun altında kalma süresi uzatıldığı ve torpido gücü arttırıldığı takdirde ilerde işe yarayabilir, şu an bu haliyle pek kullanışlı değildir.”
İLK DENIZALTI ABDULHAMIT’IN CEBINDEN İlk denizaltı gemisi İngiliz sermayedarlığı desteğiyle Yunanistan tarafından satın alınır ve o zamanlar Yunanistan ile ciddi sorunlar yaşamaktadır. Yunanistan bu denizaltıyı alınca tahtta olan II.Abdülhamid, Yunanistan’ın kendisinden hiçbir konuda önde olmasını istemez ve İngiltere’den iki tane denizaltı ister. Denizaltı
gemisinin gelişi üzerinde hassasiyetle durur ve bu iki gemiyi Osmanlı donanmasına katmak için ısrar eder. Burada ilginç olan bir diğer konu da şudur ki, II.Abdülhamit bu gemilerin parasını Hazine-i Hassa’dan yani kendi hazinesinden öder. Çünkü bu yeni bir buluştur ve beklenildiği kadar yarar göstermeme ihtimali vardır. Devlet bundan zarar etmesin diye kendi hazinesinden ödemiştir.
ABDÜLHAMID VE ABDÜLMECID ÇÜRÜMEYE TERKEDILDI Osmanlı’nın ilk denizaltı macerası 6 Eylül 1886’da başlar, ilk gemimiz olan “Abdülhamid” İngiltere ve Stokholm’de imal edilen parçaların monte edilmesiyle donanmamıza katılır. Haliç’te ilk denemeler yapılır. Ertesi yıl ikinci denizaltı gemimiz “Abdülmecid” haliçte gözükür. Dünyada ilk torpil atışı yapan gemi de Aldülmecid olacaktır. Denizaltılar, tecrübe seyirlerini tamamlayarak 22 Mart 1888’de Donanma’ya katılır. Ne yazık ki, dünya bahriyelerinin başında gelen denizaltıcılığımız, Osmanlı Devleti’nin yıkılmasıyla çökmüş, mali sıkıntılar bu kıymetli gemilerin üzerinde çalışma imkanlarını dağıtmış ve denizaltı gemileri Haliç-Sütlüce’deki salaşlarına çekilerek çürümeye bırakılmış. Böylece ilk denizaltı gemilerimiz, I.Dünya Harbi’nde düşman donanmasının Çanakkale Boğazı’nı zorlama teşebbüsünden çok önce, 1910 yılında kullanılamaz duruma geldiklerinden dolayı hizmetten çıkarılmış.
ŞEHİR VE İNSAN • 31
ŞEHİR VE TARİH
CUMHURIYET DÖNEMI
DUMLUPINAR’IN ACIKLI ÖYKÜSÜ
Cumhuriyet Dönemi’nde ilk denizaltı alma teşebbüsü, 1924 yılında yapıldı. Üç kişilik bir heyet Fransa, Hollanda ve İsveç’e gider. Gemileri tetkik eder ve ülkenin ticari ilişkileri de göz önünde tutularak Hollanda’dan denizaltı alınmasına karar verilir.
1953 yılında Dumlupınar denizaltısı Ege’de katıldığı NATO tatbikatından geri dönüş yolundayken Çanakkale Boğazı’ndaki Nara Burnu’nda Türk denizaltıcılık tarihinin belki de en acı kazası yaşandı. Dumlupınar, İsveç bandıralı Naboland Şilebi ile Boğaz’ın orta yerinde çarpıştı.
1925 yılı sonlarında iki denizaltı gemisi, her türlü dalış tecrübeleri de yapılmış olarak, 1928 yılında yabancı bayrak altında yabancı personel ve Türk nüve personeli ile Türkiye’ye gelir. Bu denizaltılar, I.İnönü ve II.İnönü isimlerini alarak Dolmabahçe önlerinde yapılan tören ile donanmaya katılır. Bu gemilere Türkiye ve Almanya’da kurs gören Subaylar atanmış, Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak’ın da bulunduğu ilk dalışları Moda önlerinde başarılı bir şekilde yapılmış. Cumhuriyet döneminin ilk denizaltı gemileri “I.İnönü” ve “II.İnönü” 1948 yılına kadar hizmette kalmış. II. Dünya harbinden sonra 1948 yılında I.İnönü, II.İnönü, Gür ve Sakarya isimli 4 “Filo” tipi denizaltı gemisi, 1950 yılında ise Çanakkale ve Dumlupınar alınmış.
32 • ŞEHİR VE İNSAN
Dumlupınar’ın parçalanan kısımlarından hücum eden karanlık sular, baş üstü dikilen koca denizaltıyı 81 denizciyle birlikte birkaç dakika içinde yutuverdi. Dumlupınar denizatlısının Naboland’la çarpışmasının ardından su üstünde 8 denizci sağ kalmıştı ancak bu sayı kısa bir süre sonra 5’e düştü. O gün için Türkiye’nin elinde 91 metre derinlikten bu denizaltıyı çıkartacak imkânlar yoktu. Denizaltı battıktan sonra battığı yerin bulunabilmesi için aşağıdan bir haberleşme şamandırası fırlatmıştı. Bu şamandıranın içinde irtibatı sağlamak için bir de telefon hattı vardı. Şamandırayı bir balıkçı motoru görmüştü. Şamandıranın içinden bir telefon ve bir yazı çıktı: “Dumlupınar burada battı, kapağı açın ve irtibat kurun!.’’
Facianın üzerinden yaklaşık dört saat geçmişti. Denizaltının yerini belli eden ve kazazedelerle telefon irtibatı sağlamak üzere yüzeye bırakılan denizaltı battı şamandırası balıkçılar tarafından bulunmuştu. Konuşma gemidekilerle bu telefon vasıtası ile yapılıyordu, radyo işte bu konuşmayı veriyordu, kalabalık bunun için toplanmıştı. İlk telefon bağlantısında “Oğlum merak etmeyin, sizi kurtaracağız... ‘’ Aldığı yara sonucu batan ve manevra dairesinde yangın çıkan Dumlupınar’ın torpido bölümündeki 22 denizci sağ kalmayı başarmış, kurtarılmayı bekliyordu. Kazadan yaklaşık on saat sonra olay yerine gelen Kurtaran gemisi personeli kurtarmak için büyük gayret gösterdi. Ancak daha çalışmanın ilk adımında denizaltının batı şamandırası koparıldı ve Dumlupınar’la irtibat kesildi.
AŞAĞIDAN GELEN SON SESLER
dairesine geçtik, şimdi manevra dairesi su ile dolu. — Kaç kişisiniz orada? — 22 kişiyiz. — Diğer dairelerle irtibatınız var mı? — Yarım saat evvel kıç batarya dairesi ile konuştum, şimdi cevap vermiyorlar. — Merak etmeyin ‘Kurtaran’ geldi biz buradayız. — Efendim manometre 267 kadem gösteriyor doğru mu? — Selami Kurtaran geldi şimdi kurtarma işine başlanıyor, ben biraz sonra yine gelirim. — Peki efendim…
SON SIGARA
— Selami nasılsınız, biz geldik, şimdi bana durumu anlat.
Denizaltındaki subay, astsubay ve erlerin tümüne korkunç gerçek söylendi; su yüzüne çıkaramayacakları, buna imkân olmadığı bildirildi. Artık kendilerine başta söylenen “gerekmedikçe konuşmayın ve sigara içmeyin ‘’ telkininin yerine “konuşabilirler, türkü söyleyebilirler ve isterlerse sigara da içebilirler ‘’ denildi. Bunu duyan kahraman denizcilerimizin son sözleri “Sizler sağ olun! Vatan sağ olsun!’’ oldu. O andan itibaren oksijen bitinceye kadar 72 saat hayatta kaldılar ve son anlarından sadece bir türkü kaldı geriye..
— Efendim dizellerden yara aldık, manevra dairesinde yangın çıktı, bataryayı sıfıra alarak kıç torpido
“Ah, bir ataş ver cigaramı yakayım, sen sallan gel ben boyuna bakayım… ‘’
— Alo Dumlu. — Evet, Dumlu. — Ben Üsteğmen Suat. — Evet, efendim ben Selami
ŞEHİR VE İNSAN • 33
AYIN KONUSU
PROF. DR. GÜLFETTİN ÇELİK
İstanbul Medeniyet Üniversitesi Sosopark Koordinatörü
34 • ŞEHİR VE İNSAN
Türkiye’nin Yeni Yerel Yönetim Modeli
Sosyopark
Türkiye yeni bir yerel yönetim modeli ile tanışıyor. Kentlilik bilincini ve kentlilik kültürünü artırmayı amaçlayan Sosyopark projesi Sultanbeyli’de uygulanmaya başlıyor. Projenin Türkiye’ye model olması bekleniyor. Şimdi gelin Sosyopark nedir, Sultanbeyli’de ve Türkiye’de neyi amaçlıyor hep birlikte inceleyelim.
ŞEHİR VE İNSAN • 35
AYIN KONUSU
S
osyopark, kamu kurumları, sivil toplum kuruluşları ile sosyal sorumluluk alanında var olan özel teşebbüs kuruluşlarının bu alan kapsamındaki örgütlenme ve faaliyetlerine ilişkin ihtiyaç duydukları teorik ve pratik bilginin üretim, paylaşım ve kullanım süreçleri üzerine tasarlanmış bir proje. Sosyopark, sosyal alana ilişkin bir veri ve materyal tabanı oluşturulup üniversite, yerel idare organları, özel teşebbüs ve sivil toplum örgütlerinin karşılıklı yarar esasına dayalı bir ortaklık anlayışı çerçevesinde, kendi faaliyet alanlarına ilişkin konularda bu birikimi kullanıma sunacak. Sosyopark; üniversiteler, yerel idare organları ve sivil toplum örgütleri bünyesinde veya bunlardan birisinin öncülüğünde, ortak bir oluşumla ayrı bir tüzel kişilik olarak iki ayrı şekilde kurgulanan
36 • ŞEHİR VE İNSAN
bir teşebbüs olarak düşünülebilir. Birinci olarak kurgulanan Sosyopark; üniversitenin kendi iç bünyesinde oluşturularak üniversite Sosyoparkı adı verilebilecek olan bir proje. Bir diğeri de yerel idare organlarının kendi içlerinde kurgulayabilecekleri bir birim olarak Sosyopark, belediye hizmetlerinin esas alındığı; sivil toplum Sosyoparkı da, sivil toplum örgütlerinin ihtiyaç duyduğu bilginin depolandığı, buna ihtiyaç duyan birey, sosyal grup veya diğer sosyal oluşumlarla elde edilen bilgi ve tecrübenin paylaşıldığı bir oluşum olacak. Bu iki başlığa ek olarak bir de sivil toplum kuruluşlarını harekete geçirmek için onlara ait bir Sosyopark çalışması hayata geçirilecek. Sivil toplum örgütü Sosyoparkı ile doğrudan doğruya ilgili sivil toplum örgütü bünyesinde oluşturulan bir alt birim olarak, kendi ilgi alanına ait bilgi, materyal toplayan, bu faaliyetleri
öncelikle kendi kullanımı için yerine getiren; ancak bunun yanında ilgili kişi veya diğer kurum-kuruluşlarla paylaşma hedefi de güden yapı olarak hayata geçirilecek. Koordinasyon ihtiyacının da ötesindeki zaruretler nedeniyle, her kurum ve kuruluşun kendi bünyesinde oluşturacağı birim-merkez bünyesinin de ötesinde, tüzel kişiliği olan ayrı bir birim olarak kurulması uzun dönem toplumsal genel yarar açısından faydalıdır. Sosyopark ikinci tercihle, merkezinde ilgili kurum ve kuruluşlardan birisinin olduğu, mekan, teçhizat ve insan kaynaklarının karşılandığı, ortak hizmet ve değer üretiminin yapıldığı kurumsal bir oluşum olarak gündeme düşmeyecektir. Üniversitelerin sahip olduğu bilgiyi üretme, onu geliştirebilme potansiyelleri itibariyle süreci doğrudan sahiplenen bir rol üstlenmeleri en doğru olanıdır.
SOSYOPARK’I ORTAYA ÇIKARAN GELİŞMELER Türkiye gibi piyasa ekonomisinin gelişimi, katılımcı demokrasi ve sosyal yapısal dönüşüm süreçlerinde kendi öznel alt yapısı, kültürü ve sair toplumsal şartları çerçevesinde özel cevaplar geliştirme zarureti ve önceliği olan ülkelerin kendi şartlarına özgü bir yönetim yapısı geliştirmesi kaçınılmazdır. 21. yüzyıl başında Türkiye’deki sosyal alanda var olan kurumları ilk bakışta doğrudan etkilediği düşünülmeyen, hatta doğrudan irtibatı gözükmese bile genel toplumsal sistemin cevap üretme zaruretini doğuran makro gelişmeler gündeme alındığında, Türkiye’de kendi özgünlüğünü de dikkate alan yeni bir aşamanın yaşanması yine de kaçınılmaz görünüyor. Yeni bir yaklaşımla, toplumsal sorumluluk öncelikli bir çözümlemenin geliştirilmesi zarureti Türkiye’nin genel gidişatından çıkarılabilecek olan çok doğal bir sonuçtur. Öncelikle, büyük kentlere ilişkin yapılanma ve faaliyet çerçevesinin toplumsal yarar esasında yeniden gözden geçirilerek tanımlanması gerekiyor. Ancak bunun için de ne tür hizmetlerin kır ve kent ortamının yeni problem alanları olduğunun tespiti bir gereklilik oluşturuyor. Neyin yapılması gerektiği bilinmeden nasıl bir yapısal dönüşümün yaşanacağına cevap geliştirilmesi sağlıklı bir adım olmayacaktır. Ayrıca, genel kitlesel çözümlerin yanında daha küçük grupları dikkate alan, hatta bireyselliği de hedefleyen bir yaklaşımla konunun ele alınması gerekiyor. Sosyopark; sosyal temelli alanlarda ortak bir veri tabanı oluşturulması, alt yapı yanında; kurum, kuruluş ve benzeri ortamların görev alanları ve iş bölümünün ne olduğunun tespiti; hangi kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyon yapılacağının, hangi faaliyetlerin ne şekilde gerçekleştirileceğinin ve bunların
Sosyopark’ın yapılan tanımlama çerçevesinde bir ihtiyaç olarak ortaya çıkışına neden olan en önemli husus, sivil toplumun öne çıkışı, kamu hizmetlerinin yerine getirilmesine ilişkin yapısal değişim ve özel sektör işletmeciliğinde yaşanan dönüşümdür. hizmet standardının ne olacağı gibi hususlara ilişkin çözümlemeleri etkin kılmamıza olanak sağlayacak. Bu hususta, kalıcı bir çözüm noktasında gündeme taşınabilecek önemli bir yenilik, üniversitenin öncülüğünde üniversite tüzel kişiliğinden farklı bir tüzel kişilik altında özel sektör, yerel idareler ve sivil toplum örgütlerinin katılımına imkan veren “teknopark”lara benzer bir oluşum olarak “Sosyopark”ların kurulmasıdır. Sosyopark’ın yapılan tanımlama çerçevesinde bir ihtiyaç olarak ortaya çıkışına neden olan en önemli husus, sivil toplumun öne çıkışı, kamu hizmetlerinin yerine getirilmesine ilişkin yapısal değişim ve özel sektör işletmeciliğinde yaşanan dönüşümdür. İlk bakışta üniversite dışındaki ortamlara ilişkin dışsal koşullardaki değişim ve dönüşümler olarak görülebilecek olan bu gelişme, Türkiye’de yükseköğretimin, dolayısı ile bu öğretimi yerine getiren üniversitelerin de tartışma ortamına girmesine neden oldu. Özellikle, yürütme, yasama ve yargı oranlarının bu dışsal gelişmeleri de dikkate alan karar ve uygulamaları, üniversiteleri de yapısal olarak dönüştürecek bir sürece katkı sağladı. Problem ve ilgi ortaklıkları faaliyetlere ilişkin alan ortaklıkları yanında icra ortaklıkları da doğurdu. Ancak, birçok faaliyette ortak hareket etmeye çalışan bu kurum ve kuruluşların yaklaşım, planlama ve uygulama süreçle-
rinde işbirliği ve koordinasyon boyutunda önemli problemlerle karşılaştıkları söylenebilir. İlgili kurum ve kuruluşların aynı muhatap kitlelere hitap eden, birbirinin tekrarına düşen, seviye kademelemesinin olmadığı bir faaliyet kargaşası yaşadıkları bile söylenebilir. Hatta bu hengamede birçok tekrarın yaşandığı bu ortamda bazı alanların ise gündeme bile gelmediği görülüyor. Sosyopark bünyesinde, sosyal hayatın birçok alanına ilişkin zamanla oluşacak olan devasa bilgi ve tecrübe birikimi, birimi teori-pratik eşliğine dayalı, sosyal alanın vazgeçilmezi haline getirecektir.
SOSYOPARK’IN FAALİYET ALANLARI Bir yaşam alanındaki sosyal gelişimin desteklenmesi ve eşgüdüm içerisinde kent kültürüne dönüşmesi açısından özellikle sivil toplum örgütleri, sosyal alanda yoğun ilişkisi olacak özel sektör işletmeleri ile sosyal alanlara ilişkin yapısal gelişim süreci yaşayan yerel idare organlarının yararlanması beklenir. Sosyopark çalışmaları ile oluşturulacak bilgi ve tecrübeye dayalı alt yapı, ilgi alanlarına göre bilgi ve materyal bakımından zengin, bu alt yapısını birbiri ile bütünleşmiş, birbirini tamamlayan bilgi süreçlerine dönüştürebilmiş bir kentsel birliktelik olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu kapsamda Sosyopark ilçedeki sivil toplum örgütlerinin, özel sektör işletmeleri ve yerel yönetim
ŞEHİR VE İNSAN • 37
AYIN KONUSU
Türkiye’de mevcut sivil toplum örgütlerinin önündeki önemli zorluklardan birisi, faaliyet planlamasıdır. Sosyopark’ın önemli işlevlerinden biri de kurumsal düzeyde destek verilen toplumsal yapılanmalara faaliyetlerinin etkin olarak planlanması konusunda verilecek destek faaliyetleridir. alt birimlerinin sosyal alana dair akademik bilgi ve birikime dair ihtiyaçlarını da azami düzeyde karşılanmasına zemin hazırlayacaktır. Örneğin sivil toplum örgütlerinin daha güçlü ve daha sürdürülebilir bir şekilde etkinliklerini arttırmalarını sağlayacak hukuki ve beşeri destekler ile proje geliştirme alanlarındaki kapasite üretici faaliyetlerdir. Türkiye sivil toplumculuğunda çok baskın olarak atadan kalma yöntemler geçerlidir. Bu şekilde sivil toplum örgütlenmesinin yirminci yüzyıl klasik yönetim anlayışında güçlü bir yerinin olmayışından kaynaklanan yerel düzeydeki kurumsallaşma eksikliklerin etkileri de azaltılmış olacaktır. Sosyopark, kaynakların maksimum verimliliğini önemseyen, yurtiçi ve yurtdışı kaynakları insanlığın ortak havuzu gibi gören, bu itibarla en iyi şekilde kullanımını esasa alan bir yaklaşıma sahiptir. Bu yaklaşım içinde, gelen taleplerin en iyi şekilde neticelenmesi konusunu önemser. Bu çerçevede, mevzu alanda ne tür sivil toplum örgütlerinin var olduğunu, onların hangi boşlukları ne ölçüde doldurduğunu, eksik kalan hususların neler olduğunu, nasıl tamamlanabileceğini, hangi alt yapıya ihtiyaç duyulduğunu, ne tür bir faaliyet çerçevesi ile sürecin yürütülebileceği gibi hususları ön hazırlık safhası olarak kendisine ulaşan taleplere cevaplar üretir ve bunları diğer kişi ve kurumlarla paylaşır. Böylesi, kurumsallaşma taleplerine yönelik Sosyopark
38 • ŞEHİR VE İNSAN
bünyesinde yapılacak faaliyetler bir yaşam alanı olarak ilçedeki sivil toplum yapılarının kapasitesinin objektif olarak gözlemlenmesine imkan sağlayacaktır. Sosyopark çalışmaları dahilinde ilçedeki sivil toplum kuruluşlarının kuruluş sürecinde ihtiyaç duydukları etkin örgütlenme yapısının belirlenmesi noktasında sivil toplum örgütünü kurmak isteyenlerle hem de kendilerine hizmet verilmek istenen kişiler-sosyal gruplarla doğrudan veya dolaylı görüşmeler yapılabilir. Elde ettiği bu bilgi ile kurulmak istenen sivil örgütün imkânlarını ve kapasitesini ilişkilendirerek ilçede etkin bir sivil toplum yapısının sağlanmasına yönelik temel oluşturulması hedeflenmektedir. Bu noktada önemli olan henüz oluşum sürecindeki sivil toplum örgütleri içerisinde yer alabilecek, sürece katkı oluşturabilecek bütün kişi ve tarafların olabildiğince fazla sayıda yer almasını sağlamaktır. Bu, toplumsal imkânların azami düzeyde ve azami etkinlikte kullanımı açısından önemli bir durumdur. Bunun sağlayacağı bir diğer yarar da sivil toplum oluşumunun daha fazla kişi ve sair kaynağı bir araya getirmesi ile ileride oluşum süreci yaşayabilecek, birbirinin tekrarı gibi olan başka oluşumları daha baştan bir çatıda toplama imkânı vermesidir. Dolayısı bu şekilde ilçede küçük ve etkinliği düşük oluşumların yerine daha büyük, etkin örgütlenmelerin doğması temin edilmiş olacaktır. Türkiye’de
emek, parasal kaynak gibi hususlarda kaynak israfı sonuçlarını doğuran sivil toplum girişimlerini en aza indirmek açısından Sosyopark bu yönde oluşabilecek gelişmelere karşı tedbir alınabilmesine katkı oluşturacaktır.
VATANDAŞLARIN VE KURUMLARIN PROJE GELİŞTİRME SÜREÇLERİNE DESTEK Sosyopark üyesi olan veya bir proje kapsamında sosyopark imkanlarından istifade etme durumunda olan kurum-kuruluş ve kişiler, sosyal alana dair birimde oluşan bilgi ve materyalden istifade etme imkânına sahip olacaklardır. Bu istifade doğrudan doğruya hem kendi mevcut durumlarının tespiti ve gelecek öngörüsü gibi hususlarda hem de kendilerini ilgilendiren dış durumlar hakkında olabilecektir. Bu çerçevede örneğin, bir eğitim sivil toplum örgütü kendi alanında yapılan (yerel, bölgesel, uluslararası) faaliyetler hakkında bilgilendirilecek, ihtiyaç hissettiği takdirde kendilerini ilgilendiren hususlara dair faaliyetlerin etki oluşturma boyutları kendisine raporlanacak, kendi kurumsal durumu ve gelişimine ilişkin bir raporlama ile yol gösterici yönlendirmeler yapılacaktır. Bu raporlar üyeler için dikkate alınması gereken güçlü-zayıf yönler, fırsatlar-tehditlere göre oluşturulan stratejik planlamayı da içerecektir. Sosyopark çalışmalarına katılım sağlayan tüm toplumsal aktörlerin kendi gelişimleri yanında içinde bulundukları sektör ve sosyal yapıların gelişimine ilişkin verilecek destekler kapsamında bilgi ve kapasite insan kaynağı kapasitesinin arttırılması gibi faaliyetler de yer almaktadır. Yine yapılacak işbirliği dahilinde ilgili kurum-kuruluşların belirlediği kişilerden oluşmak üzere, üniversitenin öğretim faaliyetlerine dinleyici-iz-
leyici statüsünde iştirak edebilme imkânı olabilecektir. Bunlara ilave olarak üyelere dönük doğrudan çözümler de sunulabilir. Sürekli eğitim merkezinden de istifade olunmak üzere, üniversitenin imkânları dahilinde özel eğitim-sertifika programları da düzenlenebilir. Bu kapsamda Sosyopark kapsamında işbirliği tesis edilen belirli katılımcılara dönük doğrudan destek faaliyetleri de planlabilecektir. Sürekli eğitim merkezinden de istifade olunmak üzere, üniversitenin imkânları dahilinde özel eğitim-sertifika programları da düzenlenebilir. Sosyopark bütün bu destek çalışmaları ile, özellikle yeni oluşan, büyüme sürecinde olan sivil toplum kuruluşları,özel sektör kuruluşları ve kamu yapılanmaları için kuluçka işlevi görecektir. Bu faaliyet, onları belirli bir aşamaya kadar besler ve büyütür. Sosyopark bu hususta, birimde oluşan bilgi ve materyal alt yapısı dâhilinde uzman kadrolarla ilgili üyenin belirli bir gelişme düzeyine ulaşıncaya kadar destek alacağı bir ortam sağlar. Bu süreçte, yapılan sözleşme kapsamında üyeler ayrıca çalıştay, özel araştırma-inceleme gruplarının faaliyetleri imkânlarından da istifade edebileceklerdir. Yine, ilgili kurum-kuruluşların belirlediği kişilerden oluşmak üzere, üniversitenin öğretim faaliyetlerine dinleyici-izleyici statüsünde iştirak edebilme imkânı olabilecektir. Ancak bu katılım, üniversitenin belirlediği öncelikler ve sınırlamalar dâhilinde, üniversitenin eğitim faaliyetlerine destek verme önceliğinde olması gözardı edilmemesi gereken bir husustur. Sivil toplum kuruluşlarının kent kimliği ve kültüründeki rollerinin attırılması ile toplumsal kaynaşma ortamının sağlanmasına hizmet
edecek şekilde toplumsallaştırılması da Sosyopark’ın hedefleri arasındadır
SOSYAL GELİŞİMİN SAĞLANMASINA YÖNELİK FAALİYET DESTEKLERİ Faaliyet Planlama Destekleri Türkiye’de mevcut sivil toplum örgütlerinin önündeki önemli zorluklardan birisi, faaliyet planlamasıdır. Bunun en önemli nedeni ülkemizde, yapılan faaliyetlerin kalitesi ve yerindeliği konularınının, sivil toplum örgütlerinin kendi problem alanı olduğuna dair olan yaygın yaklaşımdır. Sosyopark’ın önemli işlevlerinden biri de kurumsal düzeyde destek verilen toplumsal yapılanmalara faaliyetlerinin etkin olarak planlanması konusunda verilecek destek faaliyetleridir.
Faaliyet Uygulama Destekleri Sosyopark’ın önemli işlevlerinden biri de sürece katılan toplumsal ve kurumsal yapıların ihtiyaç duyduğu faaliyet geliştirme destekleridir. Bu kapsamda Sosyopark, elindeki veri ve araştırma kaynağını bilgi ve danışmanlık desteği talep eden kurum ve yapılara açar, onların talep ettiği danışmanlık hizmetlerini faaliyetlerin gerektirdiği bütün süreçlerde de yerine getirir. Bu destek faaliyeti alana dair mevcut gelişmeler yanında, ortaya çıkması beklenen yeni durumları da içeren dinamik bir katkıdır. Faaliyetlerin maksimum toplumsal fayda ve minimum toplumsal maliyetle gerçekleştirilmesi kaynak kullanım verimliliği açısından önemlidir. Sosyopark bu yönü ile önemli bir işlev üstlenerek sahip olduğu birikim itibariyle de bu boyutta sadece üyelere değil
ŞEHİR VE İNSAN • 39
AYIN KONUSU
40 • ŞEHİR VE İNSAN
ortaya koyduğu rapor ve benzeri diğer ürünlerle de genel idare ve topluma katkıyı beş alanda doğrudan oluşturması beklenir. Bu alanlar; • Kurumsal Danışmanlık Desteği • Araştırma-Proje Üretme ve Uygulama Desteği • Kariyer Planlama ve Eğitim Desteği • Faaliyet süreçlerinin yönetimi desteği
SOSYOPARK’IN YEREL KAMU HİZMETLERİNE KATKISI Son dönemde merkezi idarenin daha önce üstlendiği birçok hizmeti yerel idarelere devretmesi, kamu hizmetlerinin verimliliği ve yerindeliği bakımından çok önemli bir adım olmuştur. Yerel hizmet alanının genişlemesi, sunulan hizmet ve projelerin geliştirilmesi ve etkinliğinin arttırılmasını zorunlu kılmaktadır. Bu etkinlik ve kapasite arttırma çalışmalarının ihtiyaç duyacağı bilgi ve araştırma kapasitesini teorik ve pratik olarak arttıracak Sosyopark, eşanlı olarak yerel idari birimlerinin aşağıda belirtilen başlıklardaki alanlarını güçlendirmelerine imkan sağlayacaktır. Bu alanlar • İnsan Kaynakları Alanında Kapasite Arttırımı • Hizmetlerin İfasında Bilgi ve Veri Desteği • Hizmet Kalitesinin Ölçümlenmesi, Gözlemlenmesi ve Arttırılması olarak belirlenmiştir. Sosyopark’ın bu anlamda oluşturacağı etkileşim alanının anlanması açısından somut örnek verilmesi gerekirse, yetişme sürecindeki akademisyenin, staj yapma ihtiyacında olan lisans ve lisansüstü
Modern yönetim ve şehircilik anlayışının bir gereği olarak gelenksel ve alışılagelmiş yaklaşımların ötesinde, bilimsel verilere dayalı olarak hazırlanması, yerel idarelere duyulan güveni de güçlendireceği açıktır. öğrencisinin ihtiyacı olan pratik tecrübenin elde edilebileceği ortamlara olan ihtiyaç, yerel idareler ile akademik ortamın sosyopark bünyesinde buluşması sayesinde bir ölçüde karşılanabilecektir. Bu, sosyopark’a olan ihtiyacın üniversite yönünden bir gereği gibi düşünülebilirse de diğer taraftan, yerel idare organları da bazı hizmetlerini başka kurumların kadro imkânları ile yerine getirme imkânını elde etmiş olacaklardır. Bu, hem toplumsal kaynakların maksimum verimlilikle kullanımına imkân verecek hem de yerel idarelerin politik söylemleri ile de örtüşen (Katılımcı demokrasi, üniversite ile işbirliği vb.) bir çözüm üretme başarısı anlamına da gelecektir. Üniversite kadrolarının Türkiye’nin eğitimli insanının barındığı ortamlar oluşu, Sosyopark’ta üretilecek çıktıların isabetliliği için önemli firsat olarak da ayrıca değerlendirilmelidir. Yerel idare organları, Sosyopark bünyesinde öncelikle, üstlendikleri görev alanına giren hizmetlerin üretimi öncesini, üretim süreci ve üretim sonrasının sosyal yönlerini görmede bir avantaj elde edeceklerdir. Örneğin yerel bir hizmet olarak kurulması düşünülebilecek olan bilgi evlerinin hangi alt bölgede, hangi düzeyde bir ihtiyaç olduğu hususu, ön araştırma yapılmasını gerektiren bir durumdur. Bu hususta, sadece mahalle sayısı, nüfus yoğunluğuna, kırsal mahalle veya doğrudan oluşan talebe göre hizmet verilemeyeceği aşikârdır. Dolayısıyla Sos-
yopark’ın bu alanda sağlayacağı isabetin doğruluğu ve sahaya ait gerçeklik düzeyi oldukça yüksek olacaktır. Bu, modern yönetim ve şehircilik anlayışının bir gereği olarak gelenksel ve alışılagelmiş yaklaşımların ötesinde, bilimsel verilere dayalı olarak hazırlanması, yerel idarelere duyulan güveni de güçlendireceği açıktır. Belediye ve Üniversitenin öncülüğünde kurulacak Sosyopark, sahip olduğu kadro, bilgi birikimi ve bu hususlarda ihtiyaç olana ulaşma kapasitesi itibariyle önemli avantajlar oluşturacaktır. Yerel hizmetlerin ifasında, yerel idareler ile üniversite işbirliği anlamına da gelen Sosyopark bünyesinde üretilecek çıktılara dayalı yapılacak hizmetlere dair değerlendirmelerde bulunacak, çok katılımlı hizmet üretiminin, akademisyenler yanında geniş halk kitlelerine de dayalı olan öğrenci katkısı ve katılımı ile ortaya çıkması, varılan sonuçların isabetliliğinin daha yüksek olmasını sağlayacaktır. Ayrıca çok katılımlılığın, katkıda bulunanların elde edilen sonuçları sahiplenmeleri sonucunu da doğurup faaliyetleri tanıtım konusunda pozitif bir etki oluşturması da beklenmelidir. Bunların yanında, akademik yönü güçlü, daha şeffaf bir ortam olarak Sosyopark, yerel idare birimlerinin idari ve mali açıdan hesap verebilme kapasitelerini de artıran bir imkân olarak görülmelidir.
ŞEHİR VE İNSAN • 41
AYIN KONUSU
Özetle Sosyopark bünyesinde, sosyal hayatın birçok alanına ilişkin zamanla oluşacak olan devasa bilgi ve tecrübe birikimi, birimi teori-pratik eşliğine dayalı, sosyal alanın vazgeçilmezi haline getirecektir.
TÜRKİYE’NİN SOSYAL GELİŞİM ALANI SULTANBEYLİ Sosyopark-Sultanbeyli projesi, kentsel hizmetler boyutunda var olan atıl sosyal kapasiteyi kentlilik bilinci ve kültürü boyutunda katkı oluşturur nitelikte eğitip sürece dahil ederken, diğer taraftan da bölge ölçeğindeki kentsel hizmetlerde yeri olan, kamu kesimi yerel-merkezi idare birimleri, üniversite, sivil toplum kuruluşları ile sosyal sorumluluk alanında yer alan/almak isteyen özel teşebbüs kuruluşlarının kentsel hizmetler alanında ihtiyaç duydukları işbirlikçi, katılımcı ve paylaşımcı imkanları geliştirip, özellikle sivil toplum ve özel sektör işletmelerinin kentlilik bilinci ve kültürü boyutu ile kentsel hizmetlere katılımda ihtiyaç duydukları teorik ve pratik bilginin üretim, paylaşım ve kullanım süreçlerine destek oluşturacak, onların süreçte daha bilinçli, etkin ve verimli şekilde yer almasını sağlayacaktır. Proje, belirlenmiş sosyal gruplar nezdinde kentsel hizmetlere ilişkin var olan “kentsel bilinç ve kültür açığını kentsel yasam kalitesi göstergeleri olarak tespit olunan; • İnsan kaynağı • Sağlık durumu
Proje, Sultanbeyli ölçeğinde modellenen sosyal işbirlikleri yaklaşımı kapsamında elde edilecek birikimi diğer bölgelerdeki kentsel hizmet birimlerine de aktaracak. Bu kapsamda belediyenin kentsel hizmetlerinin geliştirilmesi amacıyla akademik ve pratik çalışmalar yapılacak.
42 • ŞEHİR VE İNSAN
• Eğitim durumu • Yerleşme kalitesi • Ekonomik performans • İdari sistemin niteliği • Çevre kalitesi • Toplumsal bütünleşmiştik
Alanlarını da ele alarak, kentsel hizmetlerin üretim süreçlerinde kentsel yaşam kalitesini yükseltici bir bilinç ve buna dayalı kültüre dayalı yeni bir katılım, paylaşım ve işbirliği düzeyi elde edilmesine katkı oluşturacak. İstanbul Medeniyet Üniversitesi Sosyopark Müdürlüğü ve Sultanbeyli Belediyesi ortaklığında yürütülecek proje çalışmalarının araştırma geliştirme alanındaki maliyetleri üniversite kapsamında hazırlanacak bilimsel araştırma projeleri bütçesinden karşılanırken imzalanan işbirliği protokolü kapsamında yürütülecek faaliyetleri için Sosyopark Müdürlüğü’nün merkez ofisinde Sultanbeyli Belediyesi’ne ait bir çalışma alanı da oluşturuldu. Proje, ayrıca Sultanbeyli ölçeğinde modellenen sosyal işbirlikleri yaklaşımı kapsamında elde edilecek birikimi diğer bölgeler kentsel hizmet birimlerine de aktaracak. Bu kapsamda kentin sosyal dokusundaki değişimlerin gözlemlenmesi ve bu çerçevede belediyenin kentsel hizmetlerinin geliştirilmesi amacıyla kentsel yaşamın ana bileşenleri olarak;
• Kentleşme ve Kent Sorunlarına İlişkin Araştırmalar • Sosyal Bütünleşme ve Sosyal Gelişim • Aile ve Toplum İlişkileri • Çocuk ve Aile Çalışmaları • Kadın Çalışmaları • Hukuk ve İnsan Hakları Araştırmaları • Halk Sağlığı Araştırmaları • Yaşlılık Çalışmaları • Evsizler Barınma Problemleri • Ulaşım Araştırmaları • Engelliler • Yoksulluk Araştırmaları • Göç Araştırmaları • Suç Araştırmaları • Dezavantajlı Gruplara İlişkin Araştırmalar konuları çerçevesinde akademik incelemeler üretilerek kentin gelişimine dönük yerel düzeyde
akademik ve pratik çalışmalar yapılacak. Böylelikle akademinin ihtiyaç duyduğu reel veriler doğrudan sahadan temin edilirken, bir yandan da kentsel hizmetlerin kalitelendirilmesi için ihtiyaç duyulan akademik bakış da temin edilecek. Hizmeti üreten kurum-kuruluşlar ile hizmetin kendisi için üretildiği toplumsal kitlenin yaşam kalitesini yükseltici bir yönetişim sürecinde buluşmasına imkan verecek en küçük istatistiksel veri toplama ve takip sisteminin ilçeler düzeyinde kurulamamış olması ayrıca önem taşıyan bir başka unsurdur. Sultanbeyli ve benzeri diğer bölgeleri kendi özelinde tespite ve çözümler geliştirmelerine imkan verecek bu veri toplama ve takip sistemi sadece aynı zamanda kentsel hizmetin daha etkin ve verimle yapılmasına, mevcut hizmet kapasitesinin artırılmasına, çok daha geniş bir kesimin hizmet süreçlerine dahil oluşumuna, kentsel yaşam standardını yükseltecek kentlilik bilinci ve kent kültürünün oluşup, ilgili ortamlarca içselleştirilme süreçlerini hızlandıracak bir imkan olarak görülüyor.
ŞEHİR VE İNSAN • 43
AYIN KONUSU
ANKET ÇALIŞMASI VE FARKLI HEDEF GRUPLARIN KENTLİLİK BİLİNCİ VE KÜLTÜRÜ DÜZEYLERİNİN TESPİTİ Hazırlık faaliyetleri tamamlandıktan sonra Sosyopark Projesinin saha ve anket çalışması ve hedef grup tespit çalışmalarına başlanacak. Anket çalışmaları sonucunda hedef grup olarak belirlenen sivil toplum ve kurumsal grupları oluşturanlar ilçenin farklı sosyal gruplarının kent hizmetleri bağlamında kentlilik bilinci ve kültürü düzeyleri tespit edilecek. Bu kapsamda ana hedef kitle dışında bu kitle ile iletişim içerisinde bulunan aile bireyleri ve yakın çevrenin de sosyoekonomik durumlarını da içeren bireysel yasam kalitesi düzeyleri tespit edilmiş olacak. Proje anket çalışması sonrasında, bulguların incelenmesi ve değerlendirilmesi aşamalarından sonra, proje hedef grubundan belirlenecek 150 kişi ilçedeki kentlilik bilincinin derinlemesine analizlerle tespiti açısından yarım günlük tarama çalıştayı organize edilecek.
SULTANBEYLİ YAŞAM KALİTESİ İZLEME VE MAHALLE VERİ TABANININ OLUŞTURULMASI Proje çalışmalarının bütünselliği ve bulguların multidisipliner düzeyde kentsel hizmetlere yansımasının sürdürülebilirliğinin sağlanması amacıyla, saha tespitleri, Takip grupları vasıtasıyla elde edilecek bilgiler ve akademik saha bulguları desteğiyle, proje lider ve ortaklarının eşgüdümünde Sultanbeyli Yasam Kalitesi İzleme ve Mahalle Veri Tabanı tesis edilecektir. Bu merkez proje faaliyetleri içerisinde yer alan Mahalle Veri tabanı üzerinde derlenecek ve proje kapsamında belirlenecek zaman aralıkları ile güncellenen verilerle hedef kitle üzerinden ilçenin yasam kalitesinde kentsel hizmetler eliyle değişen yasam kalitesi durumu izlenecek,
44 • ŞEHİR VE İNSAN
raporlanacak, arşivlenecek ve ilgili alanda üretilecek proje, araştırma ve geliştirme faaliyetleri ilgili merkezde yürütülecektir. SARGEM bünyesinde oluşturulacak Sultanbeyli Yasam Kalitesi İzleme ve Mahalle Veri Tabanı marifetiyle ilçe genelinde sosyoekonomik durum analizlerinin gerçekleştirilerek ilgili aktörlerle paylaşılabileceği, kentsel hizmet sunucu kaymakamlık, belediye ve diğer kurumların kentin sosyoekonomik durumu ve yasam kalitesi düzeyinin değişimine sundukları katkıların dijital ortamda izlenmesini sağlayacak bir CBS tabanlı interaktif veri tabanı oluşturulacaktır. Bu veri tabanı proje sürecine katılan farklı yetkilere ait katılımcıların üyelik sistemi ile veri üretimi, veri paylaşımı ve araştırma süreçlerine katılım sağlayabilecekleri, kentsel hizmet kalitesi ve buna dair memnuniyet düzeylerine dair bulguları sosyal katılımcılık esasına uygun olarak aktarabilecekleri bir portal oluşturulmuş olacaktır.
SOSYOPARK SULTANBEYLİ MAHALLE TOPLANTILARI Proje çalışmaları kapsamında her mahallede tesis edilen hedef grubu içerisindeki bireylerin ve mahalledeki diğer birim temsilcilerinin aktif katılım sağladığı, proje kapsamında tespit edilen mahallelerin yaşam kalitesi ve diğer alanlara dair verilerinin paylaşılarak bu alanlardaki mevcut durumun değerlendirilmesi sağlanacak. Bu çerçevede ilk defa Sultanbeyli Belediyesi’nde yürütüldüğü tespit edilen; her mahalle ve hizmetlerinden sorumlu birim müdürü sisteminin güçlendirilmesi ve proje kazanımlarının proje hedef grubu, çeşitli mahalle temsilcileri ile değerlendirilmesi imkanı sağlanacak.
PROJENİN SULTANBEYLİ’YE KAZANIMLARI Projeyle hedef grubun kentsel hizmetlere ilişkin beklenti, talep
ve faaliyetlerindeki değişim daha yüksek bir kentlilik bilinci ve kültürü düzeyine dayalı bir yaşam tarzı geliştirilecek. Hedef ve tespit grubu aldıkları eğitimin katkısı ile kentsel hizmetlere ilişkin hususlarda kendilerini daha etkin şekilde ifade edebilecekler. Kentsel hizmetlere ilişkin talep, beklenti oluşturma ve katılım süreçlerinde ortaya çıkan iyileşmenin hizmet sunan birimleri de etkilemesiyle ilgili kurum kuruluşlar yeni bir verimlilik ve etkinlik düzeyinde kentsel hizmet sunacak. Verimlilik ve etkinliği kentsel yaşam kalitesini artırıcı şekilde gelişen kurum ve kuruluşların kamuoyu nezdindeki konumu güçlenecek. Kentlilik bilinci ve kültüründeki iyileşme Sultanbeyli’nin marka değerine değer katacak, ilçe sakinlerinin kente olan aidiyeti güçlenecek. Bu ve benzeri kazanımlarla Sultanbeyli daha da gelişecek.
ŞEHİR VE İNSAN • 45
AYIN KONUSU
Prof. Dr. M. İhsan Karaman:
“Sosyopark Türkiye’ye Model Olacak” 46 • ŞEHİR VE İNSAN
ŞEHİR VE İNSAN • 47
AYIN KONUSU
S
ultanbeyli artık sosyal projelerde model olma yolunda hızla ilerliyor. Toplumun her kesimine hizmet etmeyi amaçlayan Sultanbeyli Belediyesi bu kapsamda İstanbul Medeniyet Üniversite’yle bir protokol yaptı. Protokol çerçevesinde hayata geçirilecek olan sosyopark projesiyle sosyal araştırmaları ve sosyal projeleri destekleme amacı güden yeni bir hizmet modeli oluşturuluyor. Bu sayımızda da bu hizmet modelini sizlere tanıtıyoruz. Sosyopark Türkiye’ye model olacak. İstanbul Medeniyet Üniversitesi ile ortaklaşa gerçekleştirilen projeyle ilçe birçok noktada kazanım sağlayacak. Projeyle Sultanbeyli’nin gelişimine katkı sağlamak ve kentsel yaşam kalitesinde yaşanan iyileşmenin sürdürülebilir olması hedefleniyor. Bu hedefler
48 • ŞEHİR VE İNSAN
doğrultusunda İstanbul Medeniyet Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. M. İhsan Karaman ile sosyopark üzerine keyifli bir röportaj yaptık.
SOSYOPARK NEDIR? SOSYOPARK PROJESIYLE NEYI AMAÇLIYORUZ? Sosyopark, merkezi ve yerel idare birimleri, üniversiteler, sivil toplum örgütleri ve özel sektör işletmelerinin, sosyal alanda birlikte yer almalarını sağlayan yeni bir modeldir. Bu model “Teknopark”lara benzer bir yaklaşımla, toplumsal hayata ondan daha fazla nüfuz etmek üzere, kurum ve kuruluşları bir sosyal işbirliği ortamında buluşturmayı hedefliyor. Bu şekilde kurumların, sivil toplum örgütlerinin daha etkin ve yerinde uygulamalar gerçekleştirilebilmesine olanak sağlamayı hedefliyor.
SOSYOPARK ÇALIŞMASININ TÜRKIYE’YE KATACAĞI SOSYAL KAZANIMLAR HAKKINDA NELER DÜŞÜNÜYORSUNUZ? Türkiye’nin içinde bulunduğu kalkınma süreci ve bu çerçevede gündem oluşturan toplumsal dönüşüm konusu, çok boyutlu tedbirler almayı gerektiriyor. Mesela, kentleşme sürecinde sosyal ihtiyaçlar, sorunlar ve çözümler artarak gündem oluşturuyor. Kurum ve kuruluşların üzerlerine aldığı görevleri yerine getirmeleri, bu görevleri bir araya gelerek yapmaları, ortak hedeflerin etrafında yeniden buluşmaları önemli. Sosyopark’ın birinci amacı kurumlar ve kuruluşlar arasındaki bu bütünleştirici işbirliğini sağlamak olacak. İkinci olarak da sivil toplum ile kamu kesimini yeni bir beraberliğe, birbirini tamamlama düzeyine ulaştırmayı hedefliyor. Bu kapsamda
ŞEHİR VE İNSAN • 49
AYIN KONUSU
protokolü olarak görülmeli. Evet, başlangıçta iki kurum var; ancak uygulama sürecinde hep birlikte göreceğiz, diğer kurum ve kuruluşların da bir şekilde yer alacağı büyük bir çerçeve olacak. Biz, bu birliktelik ile yirmi birinci yüzyıl kentleşmesinin gerektirdiği standardın temininde çok önemli bir adım olan “kentleşme bilinci” ve “kentlilik kültürü” alanında bir altyapı oluşturarak, üstte ortaya çıkan sosyal zaruretlere cevaplar geliştirmek istiyoruz.
MAHALLEDEN ILÇEYE ORADAN KENTE NASIL BIR SOSYAL MODEL OLUŞTURULABILIR?
Projenin bölge için en önemli kazanımı sosyal alanın yeniden keşfedilerek daha etkin bir çözümlemeyi sağlamasıdır. Kentsel ve bireysel ölçekte ikinci kazanım ise, kurumsal işbirliklerinin ortaya çıkaracağı verimlilik ve bu çerçevede gelişecek olan yeni kurumsal örgütlenme ve uygulama seviyesidir. elde edilecek olumlu kazanımlarla, sosyal alanda var olan problemlerin çözümünde mesafe kat edilmiş olacak.
SOSYOPARK ÇALIŞMALARI HANGI BOŞLUKLARI TAMAMLAYACAK? Sosyopark uygulaması, kentsel hayatın ortaya koyduğu sosyal alanda ihtiyaç olan, ancak mevcut kurum ve kuruluşların tespit edemediği veya tespit ettiği halde çözüm aşamasında tek başına yeterli olamadığı alanlarda diğer ilgili kurumların da desteği ile bu çözümlemeyi sağlayacak olan bir model. Örneğin; sosyal hayatta hangi atıl kapasite mevcut, bu ilgili ortamla-
50 • ŞEHİR VE İNSAN
rın bilemediği bir durum. Çok büyük bir sosyal sermaye niteliğindeki kaynak faydaya dönüşemeden atıl olarak bekliyor. İşte sosyopark, bu kapasiteyi aktif hale getirecek yeni bir yaklaşım.
SULTANBEYLI BELEDIYESIYLE IMZALADIĞINIZ PROTOKOL ÖNEMLI BIR ÇALIŞMA. SOSYOPARKIN SULTANBEYLI IÇIN ÖNEMI SIZCE NEDIR? Sultanbeyli, İstanbul’un bu anlamda işbirliği ortamını en büyük oranda gerektiren bölgelerinden birisi. Bu protokol, Sultanbeyli Belediyesi ve İstanbul Medeniyet Üniversitesi birlikteliğinde diğer ilgili kurum ve kuruluşları ortak gündemlerde buluşturma
Kent, insanları o kadar iç içe kıldı ki! Her şeyin görülebildiği, izlenebildiği bir dünya gibi gözüküyor. Sanki arkalarda görünmez, göz ardı edilen hiçbir şey kalmıyor izlenimi veriyor. Halbuki bu görünür dünyanın gerisinde fertten, aileye, apartmana, siteye, sokağa, semte, mahalleye ve oradan da bütün bir bölgeye ulaşan çok başka gündem maddeleri var. Bunların ortaya konulması, bunlar etrafında bir çözümleme geliştirilmesi, minimal olandan başlamayı önemli kılıyor. Makro düzeylerde yapılabilecek birçok husus yapılıyor aslında. Bu ortamda da ancak minimal olanın keşfedilmesi ile yeni bir düzeye ulaşılabilir. Bu itibarla, bu kademelendirme önemli. Ferde, en küçük sosyal gruplara yakın olanın sosyal alanın merkezine oturtulması vakti geldi. Veya bu vakit geçiyor.
PROJE SULTANBEYLI IÇIN HANGI KAZANIMLARI BERABERINDE GETIRECEKTIR? Projenin bölge için en önemli kazanımı sosyal alanın yeniden keşfedilerek daha etkin bir çözümlemeyi sağlamasıdır. Bu çerçevede, kentsel ve bireysel ölçekte ikinci kazanım ise, kurumsal işbirliklerinin ortaya çıkaracağı verimlilik ve bu çerçevede gelişecek olan yeni kurumsal ör-
gütlenme ve uygulama seviyesidir. Üçüncü olarak Osmanlı kültürü ve İslam medeniyetinde örnekleri görüldüğü üzere sivil toplumu da bu beraberlikte daha üst ilgi, katkı düzeyine çıkarması olacaktır.
AKADEMIK CAMIANIN SAHA ARAŞTIRMALARINA YÖNELMESINDE NE GIBI KATKILARI OLACAKTIR? Türkiye’de akademi camiası, üniversite kurumsal örgütlenmesi içinde önemli bir fonksiyon icra ediyor. Ancak, yükseköğretim düzeyindeki bilgi, beceri ve yetkinliğin merkezi olan bu kurumsal çerçeve nitelikli kadroların toplumla buluşmalarında yeni bir aşamaya ihtiyaç hissediyor. Teori ile pratiği kentsel ortamda buluşturmak gerekiyor. Kent ölçeğindeki sosyal alan başta sosyal bilimci olmak üzere bütün akademisyenler için olmazsa olmaz bir ortam halinde. İstanbul Medeniyet Üniversitesi ve Sultanbeyli Belediyesi yaptığı bu protokol ile buna verdiği önemi vurgulayan, kurum olarak bu açılımda en üst düzeyde yer almak istediğini beyan eden bir adım attı.
TÜRKIYE YÖNETIM MODELINE NE GIBI KATKILAR SAĞLAYACAK? Sosyopark, merkezi -yerel idare birimleri, üniversiteler, sivil toplum örgütleri ve özel sektör işletmelerini sosyal alanda bir araya getiren bir model olarak sosyal alanın tespit, planlama ve uygulama süreçlerinde anlık ve proje esaslı olmayan, devamlılığı sağlayan bir çözümlemedir. Bu itibarla, kavramın teorisyeni olan, üniversitemizde kurulan “Sosyal İşbirlikleri Bölgesi (Sosyopark)” merkezinde de Ahilik müessesesinin Osmanlı dünyasında icra ettiği fonksiyonu yirmi birinci yüzyılda icra edebilecek, sadece Türkiye’nin değil, dünyanın da dikkate alabileceği bir açılım ortaya çıkarmaktadır.
ŞEHİR VE İNSAN • 51
GEZİ
MELİH USLU
usmelih@gmail.com
54 • ŞEHİR VE İNSAN
Mersin Akdeniz Güneşi
Türkiye’nin Akdeniz’deki en büyük ticaret limanı olan Mersin, uçsuz bucaksız sahilleri, gizemli antik kentleri ve tadına doyulmaz lezzetleriyle üç mevsim yazı yaşıyor.
ŞEHİR VE İNSAN • 55
GEZİ
M
ersin’in 8 bin yıllık kültür birikimiyle yoğrulmuş sürprizlerle dolu coğrafyasını keşfetmeye ne dersiniz? Bir zamanlar denize kadar uzanan limon, portakal ve turunç bahçeleriyle kaplı küçük bir liman kasabası olan Mersin, 1950’li yıllardan sonra hızla gelişerek bugünkü modern görünümüne kavuşmuş. Palmiyelerin süslediği kordon boyuna açılan dar sokak aralarındaki zarif Levanten evleri kentin çok kültürlü geçmişini resmediyor. Sahil üzerindeki Opera Binası ise kemerli pencereleri ve kesme sarı taştan yapılmış kalın du-
56 • ŞEHİR VE İNSAN
varlarıyla Kuzey Afrika saraylarını anımsıyor. Şehir merkezine uzanan yolun ucu ise hareketli çarşılara açılıyor. Akdeniz, Orta Doğu ve Afrika başta olmak üzere, dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen bin bir çeşit ürünün satıldığı çarşılarda, tekstilden dekoratif objelere, mücevherden elektronik eşyalara kadar pek her şeyi bulmak zor değil. Güneşin yurdu Mersin, lezzet tutkunları için de tam bir cennet. Hemen her köşe başında karşınıza çıkan lokantalarda yerel tatlar açısından çok zengin: Tantuni, cezerye, kebap çeşitleri, biberli ekmek, kişnişli ya da zahterli kırma zeytin, künefe ve daha neler neler...
CENNETİN SESİ Mersin’den Kızkalesi’ne uzanan 60 kilometrelik yol, Akdeniz’in mavi suları ile Torosların karlı zirveleri arasında ilerliyor. Huzur yüklü sahil kasabaları Mersin ile Kızkalesi arasındaki güzergâhta birer inci tanesi gibi sıralanıyor. Hemen arkadaki yeşil tepeler ise binlerce yıl öncesinden izler taşıyan irili ufaklı obruklar, mağaralar ve yeraltı tünelleri gizliyor. Depremler, heyelanlar ve nehirlerin aşındırmasıyla oluşan bu çukurlar, eski çağlarda kutsal kabul edilirmiş. Limonlu’nun 8 kilometre kadar kuzeybatısında bulunan Kanlıdivane, bu esrarengiz çukurların ilki. Helenistik, Bizans
ve Roma dönemlerine ait kalıntılarla dolu önemli bir yerleşim alanı olan Kanytelis, Kanlıdivane adı verilen obruğun kıyısına kurulmuş. Bir zamanlar içerisine mahkûmların atıldığı 60 metre derinliğindeki çukur, bugün turistlerin uğrak yeri. Sarp duvarlarını antik yazıtların süslediği çukura dar bir patikadan inmek tercihinize kalmış. Bölgedeki jeolojik çöküntülerin örneklerinden olan Cennet ve Cehennem Mağaraları ise Kızkalesi’nin 10 kilometre kuzeyinde yer alıyor. Mağaraların bulunduğu geniş alanda çay bahçeler ve hediyelik eşya dükkânları sıralanmış. 110 metre genişliğinde ve 70 metre derinliğindeki Cennet Mağarası’na 452 basamaklı antik bir merdivenle iniliyor. Aşağıya doğru indikçe mağaranın zümrüt yeşili bitki örtüsüne kuş sesleri ve dinlendirici bir serinlik eşlik ediyor. Bir rivayete göre ise mağaranın derinliklerinde duyulan su sesinin cennette akan nehirlerden geldiği rivayet ediliyor. Cennet Mağarası’nın 75 metre kuzeyindeki Cehennem Çukuru ise ürkütücü derinliği, karanlık ve sevimsiz görünüşü ile bu ismi fazlasıyla hak ediyor. 50 metre çapında ve 128 metre derinliğindeki dik duvarlı çukura inmek çok zor ve tehlikeli.
BİTMEYEN YAZ Güneşin rengini iyice koyulaştırdığı Akdeniz mavisinin üzerinde beyaz bir kuğu gibi uzanan Kızkalesi, yalnızlığın tadını çıkarıyor. Kıyıdan 500 metre kadar açıktaki küçük bir adacığın üzerinde yükselen kale, Bizanslılar tarafından korsan saldırılarından korunmak amacıyla inşa edilmiş. Karamanoğlu İbrahim Bey tarafından 1448 yılında onarılan Kızkalesi, Mersin turizminin simgelerinden biri. Üzerinde bulunduğu adanın tamamını kaplayan Kızkalesi’nin toplam duvar uzunluğu 300 metreye ulaşıyor. Tek sıra olarak inşa edilen sur duvarları, sekiz ayrı kule ile güçlendirilmiş. Bu kulelerin üçü, kalenin üç ayrı köşesine
ŞEHİR VE İNSAN • 57
GEZİ
58 • ŞEHİR VE İNSAN
yerleştirilmiş. Üçgen planlı kule, Anadolu’da benzeri bulunmayan mimarisiyle dikkat çekiyor. Kızkalesi, yüzyıllardır insanlarda merak uyandırmış ve hakkında efsaneler yazılmış. Kalenin içinde neler mi var? Batı duvarı boyunca uzanan U şeklindeki revak, kaleye bir saray avlusu görünümü vermiş. Güney sur duvarının bitişiğindeki kilise kalıntısı, günümüzde dek kalmayı başarmış. Yağmur sularını toplayarak kaledeki su sorunun çözmek için yapılmış sarnıçlar ise sapasağlam. Ayrıca kale içinde cephanelik olarak kullanılmış olma ihtimali yüksek ayrı bir yapı daha mevcut. Kalenin karşısındaki kumsalın ucundaki burnun üzerine konumlanan Korykos Kalesi, Orta Çağ’ın karanlık günlerine tanıklık etmiş. Yörenin en önemli cazibesi, yılın neredeyse 10 ayı boyunca yaz duygusunun yaşanması. Son yıllarda dünyanın dört bir yanından gelen turistler, sonbahar ve kış aylarını geçirmek üzere bölgeye geliyor. Kızkalesi sokaklarında dolaşırken Türkçe sohbet eden yabancılara rastlarsanız şaşırmayın!
DENİZ HAMAMLARI Kızkalesi’nin kapı komşusu olan Ayaş köyünün yakınlarındaki Elaiussa Sebaste Antik Kenti, amfi tiyatrosu ve birbirinden güzel kabartmalarıyla adım başı tarih kokuyor. Bazı kaynaklara göre Anadolu’ya zeytinin girdiği kapı olan bu kent, M.Ö. 4. yüzyılda kurulmuş. Kızkalesi’nin 10 kilometre kuzeyindeki toprak yolu takip ederek ulaşılan Şeytan Deresi Vadisi, sadece rüzgâr uğultusunun duyulduğu ıssız bir çukurun ağzı. Yörede “Adam Kayalar” olarak anılan M.S. 2. yüzyıldan kalma bir Roma anıt mezarı da bu vadide saklı. Derin bir boğazın dik kaya duvarına oyulmuş insan ve keçi figürlerinden oluşan Adam Kayalar’ı görmek için işaret levhalarını takip etmek gerekiyor. Kızkalesi’nin turistik sürprizlerinden biri olan Silifke yolunun
Kızkalesi’nin kapı komşusu olan Ayaş köyünün yakınlarındaki Elaiussa Sebaste Antik Kenti, amfi tiyatrosu ve birbirinden güzel kabartmalarıyla adım başı tarih kokuyor. Bazı kaynaklara göre Anadolu’ya zeytinin girdiği kapı olan bu kent, M.Ö. 4. yüzyılda kurulmuş. dördüncü kilometresindeki Narlıkuyu, keyifli bir mola için ideal adres. Adını sahilindeki eski bir su kuyusundan alan Narlıkuyu, küçük bir koyun çevresine dizilmiş balık lokantalarıyla ünlü. Cennet Mağarası’nın tabanından geçen yeraltı nehri burada denize karıştığından; koyun suları yarı tatlı - yarı tuzlu ve yazın en sıcak günlerinde bile serin. Bu özelliğinden dolayı koyun çevresine antik çağdan Bizans dönemine kadar deniz hamamları inşa edilmiş. Koyun kıyısındaki tek göz odalı bir müzede koruma altına alınan M.Ö. 4. yüzyıl tarihli “Üç güzeller” mozaiği, antik çağın zarafetini günümüze taşıyor.
DAĞDA ÇAY 20 kilometrelik Karadedeli - Paslı - Uzuncaburç rotası, Türkiye’nin en gizemli antik yollarından biri olarak tanınıyor. Bu rotayı izlemek için Kızkalesi - Silifke yolunun 6. kilometresindeki Susanoğlu’ndan hemen sonra sağa ayrılmak gerekli. Bölgenin hayat kaynağı olan Göksu Nehri ile antik çağın kutsal suyu Limonlu (Lamas) Çayı arasında kalan bölgenin ortasından geçen antik yol, ilk çağlardan Karamanoğulları Beyliği’ne kadar pek çok uygarlığın izleriyle dolu. Derin vadiler arasında kıvrılan uzun ince asfalt yol, her virajda yeni bir harabeye açılıyor. Ürkütücü kanyonların kıyısına, hangi dönemden kaldığı belli olmayan antik yapılar kurulmuş. Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerinden kalma kent kalıntıları; kayalar ve makilerle kaplı, uçsuz bucaksız yamaçların ıssızlığına da-
ğılmış. Civardaki bahçelerde defne ağacının tohumlarının kaynatılarak yağ çıkarılması, yöreye ait eski bir gelenek. Zeytin ağaçlarının arasında kaybolup giden patikalarda yürürken, her an bir bazilika, kaya mezarı, gözetleme kulesi, hamam, sarnıç ya da yapı temeliyle karşılaşılıyor. Kızkalesi’nin kuzeybatısındaki kıraç tarlaların en umulmadık yerlerinde Roma döneminden kalma anıt mezarlarla karşılaşılabiliyor. Yörede Mezgit Kalesi adıyla tanınan anıt mezar ise Paslı köyünde bulunuyor. Denizden 1200 metre yükseklikteki Uzuncaburç köyü, 2 bin küsur yıllık Diokaisareia kentinin kalıntılarına ev sahipliği yapıyor. Deve yetiştiriciliğinin önemli geçim kaynaklarından biri olduğu köyün çevresinde, asırlardır yaşam geleneklerini sürdüren Yörük mezraları bulunuyor. “Kenger” adı verilen yöreye özgü bir bitkinin tohumlarının dövülüp kaynatılmasıyla hazırlanan çay ise Uzuncaburç’a özgü bir içecek. Ne dersiniz? Unutulmaz bir Mersin seyahatine yakışacak en güzel final, sıcacık ve şifalı bir bardak kenger çayı ile olmaz mı?
NASIL GİDİLİR? Mersin’e ulaşmanın en pratik yolu Adana’ya uçmaktan geçiyor. Adana Havalimanı Mersin’e karayolu ile yaklaşık 70 kilometre uzaklıkta. İstanbul, Ankara ve İzmir ile Adana arasında karşılıklı havayolu seferleri düzenleniyor. Adana Havalimanı’ndan günlük 120 TL’den başlayan fiyatlarla otomobil kiralamak mümkün.
ŞEHİR VE İNSAN • 59
VE İNSAN
HANDE YÜKSEL AYDIN iletisim@handeyuksel.com
60 • ŞEHİR VE İNSAN
Ahmet Rasim Bir İstanbul Sevdalısı
Edebiyat tarihimize özgün tarzı, kendine has anlatımı ve çok yönlü kişiliği ile adını yazdıran Ahmet Rasim, döneminin İstanbul’unu kendi aynasından bize yansıtmaktadır...
ŞEHİR VE İNSAN • 61
VE İNSAN
E
debiyat dünyamıza sayısız eser armağan eden Ahmet Rasim, eğitim ve sanatla yoğrulmuş bir hayat sürmüştür. 1864 yılında İstanbul’ da dünyaya gelen yazar, eğitim hayatının başladığı Darüşşafaka’ da edebiyatla tanışmıştır. Küçük yaşlardan itibaren müzik dersleri almaya, farklı diller öğrenmeye ve her alanda kendini geliştirmeye başlamıştır. Kalem ve kağıtla olan kuvvetli bağı da bu yıllarda sağlamlaşmıştır. Darüşşafaka’dan birincilikle mezun olan Rasim, sonrasında Posta ve Telgraf Nezareti’nde memur olarak çalışmaya başlamıştır. Sanatçı bir ruha sahip olan Ahmet Rasim, memuriyet hayatının tekdüzeliğini benimseyememiş ve bu görevde sadece bir yıl çalıştıktan sonra istifa ederek kendini yazarlığa adamıştır. Ahmet Rasim’in Fransızcadan tercüme ettiği “Yolcu” adlı yazısı, ilk olarak Ahmet Mithat Efendi’nin Tercüman-ı Hakikat gazetesinde yayımlanmış, sonrasında kaleme aldığı fenni konulardaki yazıları Ceride-i Havadis Gazetesi ve dönemin ünlü dergisi olan Servet-i Fünun’ da yer almıştır. Servet-i Fünun yazarlarının edebi çizgisini benimsese de Ahmet Rasim’in kalemi farklı bir yönde ilerledi ve hiç bir akıma bağlı kalmadan birbirinden farklı eserler yazdı. Yazıları birçok gazete ve dergide yayımlanmaya devam ederken bir yandan da okullar için hazırladığı tarih, dil bilgisi, imlâ ve aritmetik gibi çeşitli konulardaki eserlerini kitap halinde getirdi. Şiir, hikaye ve roman tarzındaki eserlerinin yanı sıra beste ve güfteleriyle de tanınan Ahmet Rasim, her alanda büyük bir anlatım
62 • ŞEHİR VE İNSAN
zenginliğine sahip olan ender sanatçılardan biriydi... 50 yıllık yazın hayatı boyunca mutlakıyet, meşrutiyet ve cumhuriyet dönemlerine tanıklık etmiş olan yazar; yaşadığı her dönemden ayrı ayrı beslenmiş ve farklı edebi türlerdeki eserlerine dönemin özelliklerini yansıtmıştır. Ahmet Rasim’in eselerinin en önemli özelliği anlatımının konuşma havasında olmasıydı. Tüm eserlerini samimi ve yalın bir dille, gündelik haliyle konuşurcasına kaleme alan yazarın bu denli sevilmesinin ve her eseriyle zihinlere kazınmasının en önemli sebebi bu özel anlatım tarzı olsa gerek... Okuyucusunu yer yer mizahi, yer yer ise duygusal bir dille kuşatan Rasim, özgünlüğünü her daim korumuştur. Kalıplarla sarmalanan ve tekdüze bir çizgide ilerleyen yazarlara hiç benzememiş ve kendine özgü diliyle edebiyat dünyasında farklı bir yol çizmiştir. Sahip olduğu müthiş gözlem yeteneği sayesinde gördüklerini detaylı bir şekilde tasvir ederek okuyucusunun gözlerinde canlandırmayı başarmıştır.
Ahmet Rasim’in Şaheseri “Şehir Mektupları” Ahmet Rasim’i tanımamızı sağlayan ve onu ölümsüz kılan en önemli eseri şüphesiz ki Şehir Mektupları’dır. Edebiyatımızda şehir yazılarının ilk örneklerini veren yazar, çok sevdiği İstanbul’u tüm ayrıntılarıyla gözlemlemiş, en bilinmedik özelliklerini keşfetmiş ve bunları Şehir Mektupları’nda okuyucusuyla buluşturmuştur. İstanbul’un toplumsal yaşamından kesitler sunun Ahmet Rasim, sohbet havasındaki üslubuyla İstanbul’un sesi olmuştur.
1897-1899 yılları arasında kaleme alınmış fıkra-sohbet-deneme karışımı bu mektuplarda yazar olağanüstü gözlem gücünü ince bir mizahla yoğurarak İstanbul’un her yanını, her yönünü ve her kesimden insanını anlatmıştır. Şehir Mektupları, yüzyıl öncesinin İstanbul’unu tanımak isteyenler için vazgeçilmez bir kaynak olma özelliğini taşımaktadır. Şehrin ruhunu, kültürünü, rengini, kokusunu iliklerimize kadar hissettiren Ahmet Rasim, bizi İstanbul’da sokak sokak, köşe köşe bir gezintiye çıkartmaktadır. Her adımda başka bir hikayeyle, bambaşka anılarla karşı karşıya bırakmaktadır. Gerçek bir İstanbullunun dilinden gerçek İstanbul’u okumanın verdiği keyif, Ahmet Rasim’in yalın ve kusursuz anlatımı sayesinde kat be kart artmıştır. Sohbet havasındaki mektuplarda özel başlıklara yer vermeyen eserde, her mektubun başında bir numara almıştır. Kaleminden buram buram İstanbul damlayan Ahmet Rasim, gönlünü kaptırdığı Şehr-i İstanbul’daki yaşantılara ait detayları eserinde şöyle anlatır:
2. Mektup’tan “Boğaziçi, yer yer, mesirelerini açıyor. Sefa günleri geldi. Baharın kalan kısmı, yaz başlangıcı ile birleşerek, ne pek terletici ne de üşütücü esen yellerle, o zarif girintinin kıyılarını ve tepelerini tazelikle kaplamış. İnsan, derhâl bir kayığa veya sandala atlayarak gün batarken tepeden tepeye aks eden renk oyunlarını, sahilden sahile vuran renkli dalgalan seyretmeye hevesleniyor. Bakış, her yanı dolaşıp durdukça, o daracık yerde toplanan benzersiz tabii güzelliklere hayran kaldıkça, zevk ve şenliğin buraları terk edeceğine inanamıyor. Bana kalırsa haliç, yalnız bir Sadabad’ıyla Şehir Mektupları gece, yıldızlı örtüsünü semburalara karşı övünemez. Göksu, manzaraca, ondan aşağı kalır mı? Akşamları süzüle süzüle vadiye sokulan sandallar, sağda solda dinlenerek gün batarken Küçüksu önüne çıktıkları zaman, suların coşkun akışındaki hüzünlü ilhamlar, Kâğıthane dönüşünde bulunur, görülür manzaralardan değildir. Gönül oralarda gecelemek, ertesi sabahı görmek istiyor. aya yayar yaymaz hatıra, yorulmuş zihinlere ferahlıktan ve şenlikten ibaret bir sevinç hissi geliyor, terlemiş alınlara rahat ve huzur verecek rüzgârlar temas ediyor…”
17. Mektup’tan “Ben zaten, ümmetin oruçlularından olduğum için, Ramazan’dan pek rahatsız olmam. Bildiklerimden pek çok kişi de benim gibidir. Ne olacak? Günde beş kuruşa işkembe çorbasıyla, yarım baş suyuna salınmış söğüş ile beslenen mideler açlık elemine alışmış demektir. Fakat ne hâldesiniz? Burasını anlamak isterim. Acaba, evde mama dadıya bir parça bir şey saklatıp güzelce yedikten ve akşama kadar sürecek katlanma gücünün dozunu düşürmemek için birkaç bardak su içtikten
sonra ele teşbih alarak mı çıkıyorsunuz? Dünyada bu riyacı tavrı yutmayanlardan biri de bizim Ayazağa mektupçusudur. Ha, göreyim seni! Deyin. Size, oruçsuz olup da kendisini halka niyetli gösteren ne kadar bey, efendi, ağa, hanım varsa hepsini birer birer seçip ayırır. Bu ustalığı ne şekilde edindiğini sorduğumda dedi ki: - Bundan kolay bir şey yok. Bir kere çehresine bakarım: Eğer yazar çehreli ise oruçlu, direktör simasında ise oruçsuzdur. Çünkü bu ikiden biri senenin her gününde mutlaka aç, öteki muhakkak toktur.” İstanbul sevdalılarının başucu eseri olan Şehir Mektupları, kalbi İstanbul’dan geçen her yolcuya kendi hikayesini anlatarak en gizli duraklarında soluk aldırıyor. Ahmet Rasim’in edebiyatımıza armağan ettiği sayısız eserlerin en görkemlisi bu mektuplardır şüphesiz... İstanbul’u bir toprak parçasından öte gören, bir ruha sahip ve her an dolu dolu yaşayan bir şehir olarak tasvir eden Rasim, bu dünyadan göçüp gitse dahi İstanbul denilince akla gelen ilk isimlerden biri olma özelliğini korumaya ve kitaplarının sayfaları çevrildikçe bir yerlerde nefes almaya devam ediyor...
AHMET RASIM’IN DIĞER ESERLERI Fıkra ve Makaleleri »» Eşkâl-i Zaman »» Tahrir ve Muharrir »» Gülüp Ağladıklarım »» Cidd ü Mizah »» Muharrir Bu Ya
Hatıraları »» Gecelerim »» Falaka
Roman ve Öyküleri »» Güzel Eleni »» Afife »» İlk Sevgi »» Mektep Arkadaşım »» Endişe-i Hayat »» Leyâl-i Izdırap »» Tecrübesiz Aşk
ŞEHİR VE İNSAN • 63
GEZİ İSTANBUL
MELİH USLU
usmelih@gmail.com
64 • ŞEHİR VE İNSAN
Eyüp’ten Piyer Loti’ye
ŞEHİR VE İNSAN • 65
GEZİ İSTANBUL
Üsküdar sahilinde vapura binerek Haliç’e uzanmaya ne dersiniz? Burada Eyüp Sultan Camii’ni ziyaret edebilir, eski İstanbul’a özgü birçok yeri keşfedip Piyer Loti’de çay keyfi yapabilirsiniz.
Feshane-i Amire
FESHANE-İ AMİRE
EYÜP ÇARŞISI
Vapurunuz Eyüp’e doğru yaklaşmaya başladığında Haliç’in sol kolunda boylu boyunca uzanan Feshane Binası’nı göreceksiniz. Sultan İkinci Mahmud, Yeniçeri Ocağı’nı kapattıktan hemen sonra yeni bir asker ocağı kurmuş. Yeni ordunun fes ve serpuş ihtiyacının karşılanması için ise 1826 yılında özel bir fermanla bu fabrika inşa edilmiş. Osmanlı’nın ilk büyük tekstil sanayi kuruluşu niteliğini taşıyan yapı, zamanla daha da genişletilerek farklı dokuma çeşitleri de üretmiş. Cumhuriyet’in ilk yıllarında kumaş fabrikası işlevi gören bina, 1986’da çevre düzenleme çalışmaları nedeniyle kapatılmış. İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından restore edilen yapı, günümüzde fuar, kongre ve kültür merkezi olarak kullanılıyor. Sekiz bin metre kare alana yayılan Feshane’nin özellikle taçlı ana giriş kapısı ve orijinal sütunlu İkinci Mahmud Salonu görülmeye değer.
İstanbul’un tarihi ilçesi Eyüp, yenileştirme ve güzelleştirme çalışmaları sayesinde ışıl ışıl bir görünüme sahip. İlçe, son yıllarda peş peşe açılan çay bahçesi, lokanta ve mağazalarla eskisi kadar dinamik bir alışveriş ve ziyaret adresine dönüştü. Evliya Çelebi’nin yazdığına göre bir zamanlar çarşısında 1085 dükkân bulunan Eyüp, oyuncakçı, ayakkabıcı, çömlekçi, kaymakçı, sütçü, yoğurtçu ve çiçekçileriyle anılırmış. Bir başka kaynağa göre ise burası Bizans döneminde İstanbul’un süt ihtiyacının sağlandığı semtmiş. Eyüp’ün bir diğer önemli özelliği ise çiçek yetiştiriciliğiymiş. Tarihçi Reşad Ekrem Koçu, Eyüp’te Gümüşsuyu’nun bulunduğu vadi etrafındaki tepelerin tarlalar halinde çiçek bahçeleriyle kaplı olduğunu aktarıyor. Koçu ayrıca Eyüp’te gül, sümbül, lale, zerrin ve fulya yetiştirildiğini; cuma günleri ilçenin merkezinde büyük bir çiçek pazarı kurulduğunu yazıyor.
66 • ŞEHİR VE İNSAN
ŞEHİR VE İNSAN • 67
GEZİ İSTANBUL
OYUNCAKÇILAR Haliç kıyısından ayrılıp Eyüp’e saptığınızda hemen sağ kolda, oyuncakçılar çarşısı yazılı bir kemer göreceksiniz. Eyüp’te oyuncak yapımı çok eski zamanlarda gelişmeye başlamış. Eyüp oyuncakçıları malzeme olarak uzun yıllar tahta, deri, teneke ve toprak kullanmış. En fazla rağbet gören oyuncak ise Ahmet Rasim’in yazdığı gibi dünyayı tedirgin ettiğine inanılan kaynana zırıltısıymış. Eyüp oyuncakçıları geçmişte özellikle bazı oyuncak türleri yönünden çok meşhurmuş. Bunlar arasında hacıyatmaz, cambaz, dönme dolap, salıncak, aynalı beşik, tahta kılıç, darbuka, fırıldak, topaç, kaval ve araba başta gelirmiş. 19. yüzyılın başlarında ilçe merkezinde 25 - 30 kadar oyuncakçı varken 1980’li yıllara gelindiğine bu gelenek neredeyse yok olmaya yüz tutmuş. Son yıllarda yerel yönetimlerin yoğun çabalarıyla yeniden geliştirilen Eyüp oyuncakçıları, şehrin renklerinden biri olmayı sürdürüyor.
EYÜP SULTAN CAMİİ Müslümanların büyük bir teveccüh gösterdiği Eyüp’te nereye adım atsanız bir cami, türbe ya da medrese ile karşılaşabilirsiniz. Yazar Refik Halid Karay, “Guguklu Saat” isimli kitabında semti şöyle ifade ediyor: “Eyüp Sultan, İstanbullular için yarı Mekke kabul edilir.” Semtin simgesi olan Eyüp Sultan Camii, 674 yılında İstanbul’u kuşatmaya gelen ve burada yaşamını yitiren İslam Ordusu Komutanı Ebu Eyyüp Ensari anısına yaptırılmış. İstanbul’un fethinden hemen sonra inşa edilen caminin yapımı, bizzat Fatih Sultan Mehmed’in emriyle gerçekleştirilmiş. Türbesi, külliye içerisinde bulunan ünlü komutan, Hz. Muhammed’in (S.A.V) akrabası ve yakın arkadaşı olduğu için kendisine özel bir değer addediliyor. Bu nedenle silah kuşanan Osmanlı padişahları, Eyüp Sultan Türbesi’ni mutlaka ziyaret edermiş. Türbeye ne zaman gelirseniz gelin, dua eden kalabalığı görebilirsiniz.
SULTAN REŞAT TÜRBESİ Eyüp Sultan Külliyesi’nin solunda uzanan avludan ilerleyip Sultan Reşat Caddesi’ne çıktığınızda, köşe başında Sultan Beşinci Mehmet Reşat’ın (1844-1918) görkemli türbesini göreceksiniz. Eyüp ilçesinde yatan tek Osmanlı padişahı olan Mehmet Reşat’ın sekizgen planlı türbesi, ölümünden kısa bir süre önce 1916 yılında kendi emriyle yaptırılmış.
Eyüp Sultan Camii
68 • ŞEHİR VE İNSAN
Yarım silindirli payeleri, sivri kemerleri ve bezemeli pencereleriyle dikkat çeken yüksek kubbeli yapının iç yüzeyi tümüyle İznik çinileriyle kaplı. Türbenin hemen arkasında, 1910 tarihinde Sultan Reşat tarafından yaptırılan Reşadiye Mektebi yer alıyor.
Piyer Loti Kahvesi
CELLAT MEZARLIĞI Çarşıdan 15 dakikalık bir yürüyüşle Piyer Loti Kahvesi’nin bulunduğu tepeye tırmanırken Eyüp Mezarlığı’nın kıyısından geçeceksiniz. Mezarlıklar kimilerine huşu verirken kimilerini de ürpertir. Yine de siz çevrenize dikkatli bakın. Çünkü buralarda pek çok ünlü şahsiyetin mezarı vardır. 1900’lü yılların başında cihan pehlivanlığını kazanan Kara Ahmed, Türk musikisinin büyük üstadı Zekâi Dede Efendi, Hattat Kamil Efendi ve Mareşal Fevzi Çakmak’ın kabirleri görebilecekleriniz arasında. Bu dev ebedi istirahat alanının en ilginç bölümlerinden biri ise Cellat Mezarlığı olarak bilinen yer. Osmanlı döneminde cellatlık halk arasında iyi karşılanmadığı için bu işi yapanlar ayrı bir mezarlığa gömülürmüş. Cellatların mezarları, oldukça kalın ve insan büyüklüğündeki taşlardan yapılmış.
PİYER LOTİ KAHVESİ Eyüp Mezarlığı’nın yer aldığı tepenin doruğuna çıktığınızda, adını Fransız denizci ve yazar Piyer Loti’den alan bahçeli eski İstanbul kahvesine ulaşacaksınız. Panoramik Haliç manzarası, ağaçlar altındaki masaları ve otantik atmosferiyle turistik; bir yandan da huzurlu bir mekân burası. Türkiye’ye ilk gelişinde gizemli bir Osmanlı kadınına âşık olup Eyüp’e yerleşen Piyer Loti, İstanbul’da yaşadığı yıllarda sık sık bu kahvehaneye gelir; Haliç’i izler ve saatlerce otururmuş. O
sıralarda yazdığı otobiyografik romanı “Aziyade”yi okursanız, buraların ruhuna çok daha derinden nüfuz edebilirsiniz.
MİNİATÜRK Eyüp İskelesi’nden Sütlüce İskelesi’ne giderseniz Türkiye’nin ilk minyatür parkını ziyaret edebilirsiniz. Sütlüce Caddesi’nden Kağıthane’ye uzanan yolu kullanarak Miniatürk’e rahatlıkla ulaşmanız mümkün. Masalsı bir atmosferde Anadolu’yu, Türkiye’nin UNESCO dünya kültür miraslarını, İstanbul ve eski Osmanlı coğrafyasından eserleri geniş bir bahçede buluşturuyor. Haliç kıyısına yayılan 60 bin metrekarelik yemyeşil bir alan üzerine kurulan mekânda, toplam 128 maket eser sergileniyor. Maketi bulunan yapılar arasında Kubbet-üs Sahra, Ayasofya, Bursa Ulu Camii, Çanakkale Şehitleri Anıtı, Divriği Ulu Camii, Efes Celsus Kütüphanesi, Alman Çeşmesi, Anadolu Hisarı, Aspendos Antik Tiyatrosu, Mostar Köprüsü, Peribacaları, Safranbolu Evleri, Pamukkale, Anıtkabir, İzmir Saat Kulesi ve Meryem Ana Manastırı gibi eserler yeniden canlandırılmış. Eserleri kuşbakışı izlemek için seyir teraslarının da unutulmadığı alanda Türk kültürünün 3 bin yıllık geçmişi gözler önüne seriliyor. Miniatürk, her gün 09.00-19:00 saatleri arasında ziyarete açık. Bilet ücreti, 5 TL (öğrenci 3 TL). www. miniaturk.com.tr
ŞEHİR VE İNSAN • 69
YENİ TÜRKİYE
Sultanbeylİ
Metroyla Tanışacak Güzel şehirlerin kaderidir cazibe merkezi olmak. Kuşkusuz İstanbul, başta doğal güzelliği olmak üzere, tarihi dokusu, sosyo-ekonomik imkanları ile Türkiye’nin ve dünyanın en önemli cazibe merkezlerinden biri. Ancak her geçen gün artan bu yükü taşımak, ince hesapları ve yeni yatırımları gerektiriyor. “Her Yere Metro, Her Yerde Metro” diyen İstanbul Büyükşehir Belediyesi de bu ince hesapları ve yatırımları başarıyla yapıyor. Bu başarılı yatırımların arasında Sultanbeyli’de yerini aldı. İstanbul’a yapılacak yeni metroları, entegrasyon noktalarını, metro yapımının bilinmeyenlerini ve İstanbulluları bekleyen yenilikleri; İstanbul Büyükşehir Belediyesi Raylı Sistemler Daire Başkanı Dursun Balcıoğlu ile gerçekleştirdiğimiz röportaj ile yanıtladık. İşte İstanbul’un yeni metroları… YAKIN ZAMANDA İSTANBUL’UN KAVUŞACAĞI METRO HATLARI HANGILERI? En yakın gözüken Kadıköy-Kartal metrosunun devamı olan Kartal - Kaynarca metromuz. 2015 yılının sonunda işletmeye alınacak. İkinci olarak devreye girecek olansa Üsküdar-Ümraniye-Çekmeköy Metrosu. Şu anda bitme aşamasına gelindi ve %70’i tamamlandı. Yürüyen merdiven, asansör, ray döşeme, tavan ve duvar kaplama gibi ince işleri devam ediyor. 2016 yılının sonunda devreye girecek.
ŞU AN YAPIMI SÜREN HATLARDAN BIRI OLAN ÜSKÜDAR-ÜMRANIYE-ÇEKMEKÖY METROSUNUN ÖNEMI VE ENTEGRASYON KONUMU NEDIR? Üsküdar-Ümraniye-Çekmeköy metrosu Anadolu Yakası’nda günde 700 bin yolcunun taşınabileceği bir metro hattı. Üsküdar, Ümraniye, Çekmeköy, Sancaktepe, Sultanbeyli ve Pendik ilçelerini birbirine bağlayan bu güzergâh, İstanbul’un Anadolu Yakası’nın en önemli metrolarından bir tanesi.
70 • ŞEHİR VE İNSAN
Üsküdar-Ümraniye-Çekmeköy hattında şu anda 16 tane istasyon mevcut. Daha sonra buna Sancaktepe, Sultanbeyli ve Viaport’a kadar devam eden 11 istasyon daha eklenecek. O istasyonlarla beraber Taşdelen’den Yenidoğan’a kadar uzayacak, toplamda 27 istasyonlu büyük bir metro hattı hayata geçmiş olacak. Entegrasyon açısından baktığımızda Üsküdar merkezde Marmaray, Altunizade de İstanbul’un ana omurgası metrobüsle bir entegrasyonu var. Burası gelecekte Ulaştırma Bakanlığı’nın açıkladığı Söğütlüleşme, Altunizade, Gayrettepe, İncirli metrosunun da kesişim noktası olacak. Yeni yapılan Çamlıca Camii’ne (Çamlıca Tepesine) gidecek bir raylı sistem hattı yapılacak. Böylece burada da bir entegrasyon sağlanacak ve Altunizade-Çamlıca raylı sistem hattı da yolcu beslemesi yapacak. Bir diğer entegrasyon da Göztepe-Ataşehir-Ümraniye-Hekimbaşı metrosu ile olacak. Ümraniye merkezde eski TRT lojmanlarının bulunduğu 8 numaralı Ümraniye Çarşı istasyonu ile Göztepe-Ataşehir-Ümraniye entegresi söz konusu. Bir başka entegrasyon da şu anda yapımı ilanda olan Dudullu-Bostancı metromuz ile sağlanacak. En son
entegrasyon noktası da İstanbul-Ankara arasına yeni yapılacak olan, daha kestirme ve saatte hızı 350km’yi bulabilecek yeni hızlı tren hattı. Buranın istasyonu Viaport’da olacak. Üsküdar-Ümraniye metrosu da Sarıgazi-Samandıra-Sultanbeyli’den Viaport’a kadar uzatılacak ve orası da bir entegrasyon noktası olmuş olacak. Yani, 5-6 noktada diğer hatlarla Üsküdar-Ümraniye-Çekmeköy-Sultanbeyli-Viaport hattının entegrasyonu söz konusu.
ANADOLU YAKASI’NDA DIĞER ÖNEMLI ÇALIŞMALAR HANGILERI? Anadolu Yakası’nın önemli iki metrosu, Kadıköy-Kartal metrosu ve gelecekte devreye girecek olan Ayrılık Çeşmesi’nden Gebze’ye kadar devam edecek Marmaray’ın devamı niteliğinde sahil boyunca devam eden Marmaray hattı. Bunlarla beraber yine Anadolu Yakası’nda Kaynarca’ya kadar giden metro hattının Tuzla’ya kadar uzatılması söz konusu. Onun da projesi bitti. Şu anda yatırım programına alınmasını bekliyoruz. Yatırım programına alındığı taktirde yıl sonuna doğru onunda ihalesini yapacağız.
HEDEF 430 KM Raylı Sistemler, Anadolu Yakası’nın trafik yükünü azaltmada ne kadar etkili olacak? Anadolu Yakası’nın trafik yükü bize göre ciddi anlamda çözülmüş olacak. Büyükşehir Belediye Başkanımızın açıkladığı bir hedef var, şu anda yapımı devam edenlerle beraber 25 km’ye çıkacak olan metro hatlarını 2019 yılı sonu itibariyle 430 km’ye çıkarmak. İstanbul’da raylı taşıma sisteminin toplu taşıma içindeki payı %15 civarında. Bu, 2019 yılı itibariyle %49’a çıkacak.
AVRUPA YAKASI’NDA DA ÇOK ÖNEMLI METRO ÇALIŞMALARI YAPILIYOR. ONLARDAN DA BAHSEDER MISINIZ? Şu anda İstanbul’un Avrupa Yakası’nda Kabataş-Mecidiyeköy-Mahmutbey hattının yapımı devam ediyor. Burası Avrupa Yakası’nın kuzeyinde planlanan bir metro hattı. 2008 yılı içinde tüm hatlar bitirilip işletmeye alınacak ve gelecekte de Mahmutbey’den Bahçeşehir’e kadar bu hat uzatılacak. Onun da ihalesini yılsonunda yapmayı hedefliyoruz.
ŞEHİR VE İNSAN • 71
YENİ TÜRKİYE
Yine şu anda 10 Eylül itibariyle ihalesi yapılacak olan Ataköy-İkitelli metrosu var. Bu da kuzey-güney istikametinde, basın ekspres yolu boyunca yapılacak 13 km’lik bir metro hattı. Yine işletme altında olan Bağcılar-Kirazlı mevkiinden başlayıp İkitelli Metrokent’e kadar devam eden metro hattının uzatılması projemiz var. Gelecekte Başakşehir’in merkezi olacak Kayaşehir’deki bu projemizle, metro hattını aşağı yukarı 7 km ve 4 istasyona uzatacağız. Bu da Avrupa Yakası’na apayrı bir değer katacak. İşte tüm bunlarla beraber 2019 yılı içinde metro hatlarını 430 km’ye ulaştırma hedefimize varacağız. İşletme altında olan bütün raylı sistemlerle
72 • ŞEHİR VE İNSAN
beraber Gebze-Halkalı arası sistem devreye girdiğinde, İstanbul’un toplu taşıma payı raylı sisteme doğru kaymış olacak.
İSTANBUL’UN FIZIKI ŞARTLARINDA METRO YAPIMINA ETKI EDEN ÖZEL ŞARTLAR VAR MI? İstanbul, engebeli arazi yapısı, jeolojik koşulları ve tarihi bir şehir olması nedeni ile metro yapımı için kolay bir şehir değil. Yenikapı’daki kazılarda arkeolojik buluntulardan yola çıkarak İstanbul’un yaşı hesaplandı ve 8500 yıl öncesine dayandığı tespit edildi. Üstelik diğer dünya şehirleriyle kıyasladığımızda örneğin, Moskova veya Londra gibi düz bir şehir de değil. İstanbul’un engebeli bir yapısı var.
Dolayısıyla metro yapmak çok özel teknikler uygulamayı gerektiriyor.
METRO YAPIMINDA BIZIM GÖRMEDIĞIMIZ KISIMDA NASIL BIR SÜREÇ IŞLIYOR? Metro yapımına karar verilmeden öncesi en fazla zaman alan bölümü oluşturuyor. 10-15 yılı bulan güzergah tartışmaları, güzergah etütleri, bu etütlerin ulaşım master planına eklenmesi ve ulaşım master planlarının yapılarak bu güzergahların orada gözükmesi, avan projenin yapılması ve bundan sonra kesin projenin hazırlanarak 1/1000’lik uygulama, imar planlarına işlem safası gibi pek çok safa var. Daha sonra imar planları işlendikten sonra kamulaştırma süreci yaşanıyor bundan sonra da ihalesi yapılarak bir müteahhit belirleniyor ve ondan sonra da yapım aşamasına geçiliyor. Bu süreç demin de ifade ettiğim gibi 10 yılı 15 yılı bulan bir çalışma sonucunda ortaya çıkıyor. Metronun yapımı, en kısa süren safhası oluyor. İster 3 istasyonlu, ister 20 istasyonlu, ister 40 istasyonlu olsun raylı sistemlerin bir yapım süresi var bu da aşağı yukarı ortalama 4 yılı buluyor. Gelecekte ki hedefimiz, İstanbul’un uzun vadede ihtiyacı olan 981 km’lik raylı sistemi hayata geçirmek. Bu sistemde havaraylar,
metrolar, tramvaylar, teleferikler var. Başkanımızın da dediği gibi: “İstanbul’un bir noktasından bir noktasına 1 km yürüyerek 1 raylı sistem istasyonuna ulaşmak hayalimiz.” Biz de bunu gerçekleştirmek istiyoruz.
ŞEHİR VE İNSAN • 73
KİTAP AYDOS KÜTÜPHANESİ
İSLAM VE EKOLOJİ (BAHŞEDİLMİŞ BİR EMANET) YAZAR RICHARD C. FOLTZ
“İslam dünyasında gerek insanlar gerek hükümetler, başka yerlerde olduğu gibi, haliyle muhelif sorunlarla ilgi duyuyolar ama hayatın tamamen manevi ve dinsel boyutları dışında, hiçbir şey günümüzde çevre krizinden daha önemli ve üzerinde daha çok durulmaya değer görülmüyor. Bu kriz yerkürenin doğal ekolojik sistemin yanı sıra insan ortamını, soluduğumuz havayı, tükettiğimiz besinleri, içtiğimiz suyun hatta vücudumuzun iç işleyişini saran bir boyutta. Ayrıca dünyadaki hayatın bütün dokusuna özgü uyumu ve insan hayatını mümkün kılan sistemi tehlikeye düşürüyor. Birçok kişiye göre böylesine karmaşık ve kapsamlı bir çevre krizi yalnızca belli ekonomik, siyasal ve toplumsal etkenlerin sonucu değildir. Aynı anda bir ahlaki ve manevi kriz söz konusudur ve buna çözüm bulmak açısından, hayat döngülerini gömülü ve ekosistemlere bağımlı doğa yaratıkları olarak, kendimize dair daha geniş felsefi ve dinsel anlayışlara gerek vardır. Bu bakımdan
dinlerin mavcut çevre krizi ışığında yeniden incelenmesi gerekir. Çünkü dinler doğaya karşı tutumlarımıza biçim vermeye hem bilinçli hem debilinç dışı yollardan katkıda bulunur. Dinler kim olduğumuza, doğanın ne olduğuna, nereden geldiğimize ve nereye gittiğimize dair temel yorumlayıcı öyküleri sunar. Bu da bir toplumun dünya görüşünü oluşturur. Elinizdeki kitap dine ve ekolojiye ilişkin çağdaş anlayışımızdaki can alıcı boşluk üzerinde duran bir dizinin kitapları arasında yer alıyor. Bu dizi Harvard Üniversitesi Dünya Dinleri Araştırma Merkezi’nde üç yıl boyunca yürütülen araştırmaların bir sonucudur... Araştırma Merkezi’nde Mayıs 1998’de düzenlenen “İslam ve Ekoloji” konulu konferans, Afrika, Güney ve Doğu Asya, Ortadoğu, Avrupa ve Kuzey Amerika’dan İslam bilgilerini ve ibadet görevlilerini ilk kez bir araya getirmesi açısından bir dönüm noktası niteliğindeydi. Elinizdeki kitaptan anlaşılacağı üzere, İslam dininin bu tartışmalara yapacağı özel bir katkı var.”
TAVUS İLE HÜDHÜD YAZAR AHMET EFE
Bize bir masal anlat derdik eskiden büyüklerimize. Onlar da yüzlerine konmuş tebessümlerle yanıbaşımıza oturur ve bitip tükenmez masallar anlatırlardı. Hayatımızın en güzel, en heyecanlı ve hoş saatlerini geçirirdik. O masallardaki kahramanlarla birlikte, aynı olayları yaşar, aynı sevgi, korku ve ümitleri duyardık. Masallar bize hep iyinin, güzelin ve doğrunun yolunu gösterirdi. İçindeki kahramanlar ormanlar kralı arslan, kurnaz tilki, saf eşek bile olsa sonuçta biz onlardan bir çok şey öğrenir; nerede, nasıl davranmamız gerektiğine dair ipuçları yakalardık. “İşte böyle” derdi masal anlatıcısı, “tamahkârlığın sonu budur, korkağın başına bunlar gelir, asıl cesaret doğru karar vermektir, güçlüler her zaman haklı olmazlar, iyilik asla unutulmaz, tatlı dil yılanı bile deliğinden çıkarır...” Yaşımız ilerlese de masallarımız bizi takip edip durdu ve her zaman karanlık günlerimizde ışık olup önümüzü aydınlattı. Şimdi hem bizler, hem de çocuklarımız masal dinlemeyi unutmuş gibiyiz. Gözlerimizi televizyon ve bilgisayarların parlak camlarına dikip öylece geçiriyoruz günlerimizi. Elleri, kolları bağlanmış bir esir gibi kendimizi onlara teslim ettiğimizden hayal kurmamız bile yasaklanmış durumda. Bu yolculuğun nasıl sonuçlanacağını tahmin edemiyoruz. Herhalde çok güzel ve umut verici bir süreç değil bu. Evet, hayata dair ne kadar çok şey öğrenirdik masallardan. Yine onlara dönüp, sığınmalı değil miyiz? Teknolojik zincirlerimizi kırıp birbirimizle konuşmalı değil miyiz? Hayvanlar koklaşa koklaşa, insanlar konuşa konuşa anlaşabilirler deyip birbirimize masallar anlatmalı değil miyiz? İçinde bize daima saadet ve başarının yollarını gösteren ve aslında bütün insanlık tecrübelerinin özetle sunulduğu bu küçük kıssalardan asla vazgeçmemeliyiz. Onların çizgi romanları, animasyonları ve televizyonlar için filimleri yapılmalı ama asıl olanın onları dinlemek ve okumak olduğunu akıldan çıkarmamalıyız. Eğer çocuklarımıza anlatacağımız masallarımız yoksa bizim, hemen hemen bütün zenginliklerimizi kaybettiğimiz söylenebilir. Söylediklerimizi abartılı buluyorsanız lütfen minyatürlerini çizerek sunduğumuz şu masalları çocuklarınıza okuyun. Yahut verin onlara da kendileri okusunlar.
74 • ŞEHİR VE İNSAN
SARI BALIK VE BEYAZ BALIK
MUCEBİNCE AMEL OLUNA: Hİkaye Tadında Osmanlı
YAZAR İ. HASAN BEYGİ
YAZAR AHMET SIRRI ARVAS
Küçük balığın rengi sarıydı. Kuyruğunda ve yüzünde siyah benler vardı. Beyaz balık ise arkadaşına oranla daha tombuldu. Onun siyah benleri olmasa da yıldız gibi parlayan beyaz pulları vardı. Çok samimi iki arkadaştı onlar. Sarıbalık, canlıların su olmadan yaşayamayacağını duymuştu. Bu yüzden ne pahasına olursa olsun suyu bulmak, suya kavuşmak istiyordu. Günlerden bir gün derede yüzerken beyaz balığı gördü.
Koca koca ciltler arasında kaybolan kitap kurtlarından kaç tane kaldı? Nerede o kesekağıdını bile itina ile açıp satır satır okuyan meraklılar? Bırakın ciddi eserleri, edebi metinleri, kıymetli tercümelere rengarenk ansiklopedilere bile bakılmıyor. Şairine uykusuz geceler geçirten şiir kitapları kartvizit gibi imzalanıyor, eşe dosta bedava dağıtılıyor. Vaktimiz çok kıymetli ya, romanların önce son sayfasına bakıyor, finali öğrenip kitabı katlıyoruz.
Beyaz balık arkadaşına sordu:
Lakin...
- Suyu bulabildin mi? Sarıbalık cevap verdi:
SÜPERMEN TÜRK OLSAYDI PELERİNİNİ ANNESİ BAĞLARDI YAZAR A. ŞERIF İZGÖREN
Bu kitabı kişisel gelişmeyin diye yazdım, toplumsal gelişin. Etrafa da gram katkınız olsun.”- Ahmet Şerif İzgören Diğer kitaplarından farklı olarak, yazar bu kitabında girişimcilik, iş kalitesi, dürüstlük, yurt sevgisi ve hoşgörü değerlerini vurgulayarak okuru toplumsal gelişime davet ediyor. Ahmet Şerif İzgören kapattığımız gözlerimizi açmamızı ve gerçekleri görmemizi sağlayarak, “Nasıl adam olunur?”, “Ülkeye nasıl daha faydalı olunur?” gibi sorulara yaşanmış hikâyelerle cevap veriyor. Ahmet Şerif İzgören’in bütün kitaplarını okudum. Bazen gözlerim dolarak, bazen yeni bir şeyler öğrenerek dağarcığıma bir şeyler atabildim. Böyle kitaplar enderdir. Şerif’i elinizdeki kitaptan dolayı bir kez daha kutluyorum. Yine onun izniyle kitabından birkaç anekdotu konuşmalarımda kullanmak istiyorum. Bu kitaptan güzel şeyler edineceksiniz.
- Hayır, ama bir gün mutlaka bulacağım, dedi... İçinde bulunduğumuz deryayı fark etmeyiz, değerini bilmeyiz. Elimizdekini, evimizdekini, yanımızdakini, yakınımızdakini-uzağımızdakini, kısacası çevremizi ve hayatı geç algılarız, geç tanırız. Ve bundan yakınırız. İşte hikayemiz, genç okuyucularını hayatı ve çevreyi tanıma yolculuğuna çıkarıyor.
İSTANBUL’UN 100 ÂDETİ
Lakin insanımız hikaye okumaktan, hikaye dinlemekten hoşlanıyor. Hikaye tadında fizik, hikaye tadında kimya anlatabilmek mümkün mü? Evet, ama tarihe bir başka yakışıyor.
YAZAR UĞUR AKTAŞ
İstanbul; âdet, gelenek ve görenek bakımından derin tarihi ve kültürel birikiminin içerisinde oluşan hayli zengin bir yaşantının sahibidir. Şehrin kadim medeniyetlere ev sahipliği yapmış oluşu, birçok kültürün kavşak noktasında bulunuşu ve tarihi boyunca farklılıkların bir arada yaşadığı ve sıklıkla buluştuğu bir merkez oluşu göz önüne alındığında âdetlerinin zenginliği daha iyi anlaşılacaktır. İstanbul sakinlerinin yaşarken var ettikleri âdetler, şehrin gizem dolu bir başka yanını daha ele vermektedir. İstanbul’u tanımak isteyenler için bu âdetlerin kökleri- ne vakıf olmak, kültürel geçmişin izini sürmek anlamına da gelecektir. İstanbul’un kadim zamanlardan bugüne var olan serüveni, denizleri besleyen velut ırmaklar gibi yıllar yılı şehrin kültürünü, sanatını, estetiğini, algısını ve burada yaşayan insanların gündelik hayatını beslemiştir.
ŞEHİR VE İNSAN • 75
ŞEHİR VE SANAT
Murat Kekilli Sanat; kardeşliği, iyiliği, güzelliği yeryüzünde yaymanın en önemli yollarından biridir. -Murat Kekilli
B
üyüdüğü toprakların havasında Mevlana’yı, Şeyh Bedrettin’i solumuş ve bu nefesle “kim olursan ol…” diyerek herkesi kucaklamaya çalışan, sufiyane tavrıyla pragmatik düşler kuran bir sanatçı Murat Kekilli.
Murat Kekilli ile Ahmet Yesevi Cami’nin yanı başında, bir çay bahçesinde, derin bir sohbete koyulduk. Kamran Rasoolzadeh ile verdiği Türkiye-İran dostluk konserinden, müziğe bakışından ve dünyada yaşanan hadiselerden dolayı hissettiklerinden bahsettik. İşte Murat Kekilli’nin gönlünden süzülenler:
Çok yakın bir zamanda, 22 Ağustosta Turkish & Persian Nights gecesinde, Kamran Rasoolzadeh ile muhteşem bir konsere imza attınız. Konserin öyküsünden bahseder misiniz? Rasoolzadeh ile nasıl bir araya geldiniz? Bu İran- Türkiye dostluk gecesi adına verdiğimiz ve çok uzun zamandır planladığımız bir konserdi. Kamran Rasoolzadeh, bizi seven, sayan, değerli bir sanatçı
76 • ŞEHİR VE İNSAN
arkadaşımız. İlk albümden itibaren birkaç şarkımıza hayranlık beslemiş, ondan yola çıkarak bize ulaşmış. Kendisiyle aramızda bir arkadaşlık, kardeşlik bağı oluştu. Kamran Bey’le bunu geliştirelim dedik. Sanat; kardeşliği, iyiliği, güzelliği yeryüzünde yaymanın en önemli yollarından biridir diye düşündük. Bu bağlamda birleşebiliriz dedik ve bu konsere çıktık. O, Farsça seslendirdi, biz Türkçe… Finalde de düet yaptık. Oradan dünyaya güzel mesajlar verdik. Konserimize Amerika’dan, Rusya’dan, Kanada’dan, Bulgaristan’dan çok yoğun katılım vardı. Emeklerimizin ziyadesiyle karşılığını aldık diyebiliriz. Bir kardeşlik deklarasyonu yaydık orada, bu çok güzeldi.
Bugünlerde yaşanan üzücü hadiselerden konseriniz etkilendi mi? Son zamanlardaki elim olaylar, ülkemiz üzerindeki kara bulutlar, maalesef bizim sektörü de etkiliyor. Üstelik ilk etkilenen sektör bizim sektör diyebilirim çünkü müzik dünyada sanat olarak görülmesine rağmen bizim ülkemizde eğlence aracı olarak nitelendiriliyor. Fransa’da bir albüm, sanatsal bir etkinlik veya bir kitap çıktığında bununla alakalı bilet kuyrukları oluştuğunu biliyoruz ama ne hikmetse burada, sanat
eğlencenin bir aracı olarak görülüyor. Bu da bizi üzüyor tabi. Müzik bence eğlence aracı değildir, sanatın önemli bir koludur.
Geçen yıl Türkiye- İran yılıydı. İran - Türkiye Kültür Yılı münasebetiyle mi planlandı bu konser? Evet. Bu konserin ilk ayağı geçen sene İran’da “İran - Türkiye Kültür Yılı” dolayısıyla olacaktı. Fakat, dünyada sadece bizim ülkemizde tatsız olaylar olmuyor… Dünyanın birçok yerinde özellikle Arap coğrafyasında ciddi sıkıntılar var. Bu problemlere biz duyarsız kalamıyoruz yaptığımız tarzdan dolayı. Gazze’de, Mısır’da çok ciddi sorunlar vardı, insanlar; kadın, çocuk ayırt edilmeksizin katlediliyorlardı. Duyarsız kalamadık. Sahneye çıkıp konseri sahnede iptal ettiğimiz zamanlar olmuştu Türkiye’de. Birçok konserimizi iptal etmek zorunda kaldık hatta neredeyse hepsini. Kültür yılı dolayısıyla geçen yıl vereceğimiz İran konserinde yine böyle olaylar baş göstermişti, Mısır’da ve Gazze’de. Konsere 1,5 ay kala tüm biletler tükenmişti, bizim uçak biletlerimiz alınmıştı, otel tutulmuştu her şey hazırdı. Büyük bir izdihama yol
açacağı düşünülerek, biz bunun güvenliğini sağlayamayız diye iptal etmek istediler. Bu bizi üzdü, aslında güvenlik alınabilirdi. İran tarafı bizden, biraz daha beklemekte yarar var diyerek zaman istedi. Bu yüzden biz de ilk ayağını İstanbul’a almak zorunda kaldık, gecikmeli olarak. Şimdi bu başarılı konserden sonra onlar da bu olayın inceliğini, zarifliğini, taşıdığı amacı daha iyi analiz edip, konuya daha hakim hale gelip, bu organizasyona yardımcı olacaklardır inşallah. Biz zaten bu kardeşçe görüntüler dünyaya yayılsın istiyoruz. Atıyorum, 100 bin, 200 bin kişi gelsin bu konsere... İran’da bu potansiyelin, bu sevginin hazır olduğunu, bu çağrıya cevapsız kalınmayacağını Kamran Bey bize söylemişti. Zaten 1,5 ay öncesinden biletlerin tükenmesi de bunu gösteriyordu. Fakat dediğim gibi bu tatsız olaylardan dolayı, biraz onların talebi biraz da vicdanen bizim onayımızla durdurma gereği duyduk bu organizasyonları. Ama şimdi bununla alakalı yeni bir proje var. İnşallah onu hayata geçireceğiz. Dünyadaki kardeşliği yeniden tesis etme adına, müzisyenlere ve sanatçılara büyük görevler düştüğünü biliyoruz. Bu misyonu gönüllü olarak üstlenmeye hazırız artık. İnşallah bundan sonraki konserlerimizi bu çatı altında gerçekleştirmeyi düşünüyoruz.
ŞEHİR VE İNSAN • 77
ŞEHİR VE SANAT
Mesela diyorsunuz ki Kanada’ya gideceğiz, Kanada’da vereceğiniz mesaj çok önemli, “Türkiye ve İran bir arada”. Kesinlikle… Bir de bunlar iki eski kültür baktığınızda. Yüzyıllardır hiçbir savaş olmamış aramızda ve gerek de yok zaten. Baktığımızda başka ülkelerle çatışmaya girmişizdir, sorunlar yaşamışızdır. Kasr-ı Şirin anlaşmasından bu yana İran’la hiç öyle bir derdimiz yok. Kültürlerimiz, yaşayışlarımız aynı. Biz bu mesajı bir çok ülkede vermeyi düşünüyoruz. İnşallah da gerçekleşecek nasip olursa. Ben şuna da inanırım, Allah istese herkesi tek bir ümmet yapardı veya beyaz yapardı ya da siyah yapardı. Demek ki farklılıklarda güzellikler var. Bu güzellikleri yok etmeye çalışan zihniyetin karşısında durmamız gerekiyor. Buna rağmen yanlış insanların karşısında duruyoruz, yanlış şeylere tepki veriyoruz. Neyin karşısında durup neyin karşısında durmamamız gerektiğini bilsek sorun kalmayacak aslında. Bu çıkış noktalarını iyi tespit edip nereden başlayalım sorusuna dostluğumuzdan başlayalım diyebilmeliyiz.
Dostluk demişken bu dostluk, kültürlerin bir araya gelmesi müziğe nasıl yansıyor? O zaman bu konserin İran’da bir devamı olacak? İran’da da olacak. Ama sadece İran değil. Şu anda Kanada’dan, Amerika’dan konser için teklif geldi. Bu çok büyük bir yere doğru gidecek inşallah. Zaten bize bu kadar büyük bir umut vermesinin sebebi bu. İnşallah bizim bürokrasimiz de yoğun şekilde katılır çünkü çok güzel bir amaca hizmet ediyor. Bütün bürokrasinin buna destek vereceğini umuyorum, inşallah da verirler. Bir insanı veya bir topluluğu eylemleriyle barbar olarak nitelendirebiliriz. Ama sırf bize benzemiyor diye hiç kimseye barbar demeye hakkımız yok. Çıkış noktamız bu. Dışarıda bir yerde otururken, bir yerden bir yere giderken bir kaza gördüğünüzde oradaki insana yardım elinizi uzatırken, aracın içerisinden çıkarırken hiçbir zaman sen Iraklısın yardım etmem, sen Amerikalısın, sen Arapsın sen şusun, sen busun diye düşüncelerin insanların aklına geleceğini sanmıyorum. İlk iş olarak sadece onu oradan kurtarmayı düşünürüz, insan olmanın gereğidir bu. Tartışılacak bir şey varsa daha sonra tartışılır. İşte biz buradan yola çıkalım dedik, kardeşlikten başlayalım. Her şeyden önce herkes bizim kardeşimiz.
78 • ŞEHİR VE İNSAN
Sanat birçok şey için yapılabilir. Yüzyıllardır bunun kavgası da yapılmıştır zaten... Sanat toplum içindir, sanat sanat içindir diye. Gerçi şimdilerde popüler kültürün böyle bir derdi yok. Böyle bir ihtiyacı da yok aslında. Biraz daha genişletelim “sanat sadece Allah içindir” diyebilirsin buna. Ama öyle bir şey olur ki ben bunu sadece insanları birleştirmek için yapacağım dersin. Bundan daha büyük bir sanat da düşünemiyorum kendi açımdan. Çok büyük bir misyondur ve bu, dünyadan nemalanan zihniyetin, dünyayı sadece dünyadan ibaret sanan düşüncenin beklediği, istediği bir şey değil. Bu farklı bir şey. Sadece siyasetin değil sanatçıların da el atıp çözebileceği bir şeymiş gibi geliyor bana. Çünkü siyasetçilere baktığında sevenleri oluyor sevmeyenleri oluyor. Aynı görüşü paylaşmayabiliyor. Sanatın öyle tek bir dili yok. Bir müzik buradaki bir insanın da hoşuna gidebiliyor, dünyanın diğer ucundaki insanın da hoşuna gidebiliyor. Bazen sözlerini anlamasa da… Ama siyaset öyle değil. Siyasetin dili bellidir. Müziğin evrensel bir dili vardır bunu güçlü kullanmak lazım. Eğer öbür türlü kullanırsan sanatı herhangi bir şey için yapmış olursun. Mesela para için de yaparsın. Fakat ben bu sanatı Allah için, insanları birleştirmek için kullanacağım. İnsanlığın en büyük derdi başından beri ötekileştirme, başkalaştırma. Bunu yok etmenin en iyi yolu sanatı gerektiği gibi, hak ettiği gibi kullanmak diye düşünüyorum. O
yüzden müzikleri bu doğrultuda yapmak gerektiğini düşünüyorum. Aşk şarkılarını bile. Ki zaten bütün şarkıların temelinde bir aşk vardır. Tek şey hariç yazlık ve kışlık şarkılar…
Peki, günümüzde yapılan müziği nasıl buluyorsunuz? Sizin bahsettiğinizden daha farklı bir şey yapıyorlar? Evet farklı yapıyorlar. Biz bu dünyada yaşıyoruz, onları da kurtarmaya karar verdik. Başka seçeneğimiz yok. Hatta ilk önce onları kurtarmamız gerekiyor çünkü onların da kitlesi var. Kitleleri kurtarabilmemiz için öncelikli olarak onları kurtarmamız gerekiyor. Burası boş bir dünya değil, boş beleş yaşanmaz. Dünyada acı çeken insanlar var, daha bugün isyan noktasına gelmiştim ki, üstünde eski püskü kıyafetleri ile yüzü simsiyah çöpten ekmek alan bir kız gördüm, ekmeği aldığındaki mutluluğu gördüm ve çok etkilendim. Kapalıysan, ekrandaysan, ekranın arkasında neler olup bittiğini bilemezsin. Ekranın arkasında bir hayat yaşanıyor. O yüzden hayatı iki türlü algılamak lazım, tek yönlü değil. Hayat Antalya’dan, Çeşme’den Bodrum’dan ibaret değil. Yani, Mısır’da, Suriye’de, Gazze’de özellikle Arap coğrafyasında ciddi sıkıntılar var. Biz bu insanlara sırtımızı dönemeyiz. 21.yy’da hala Amerika’nın arka sokaklarında derilerinin renkleri yüzünden dışlanan insanlar var. Oysa baktığınızda, 600’lü yıllarda Peygamber efendimiz; “Kimsenin kimseye üstünlüğü yoktur” demiş. Günümüzde hala bu sorun yaşanıyor, biz bu soruna gözlerimizi kapatıp aman bananecilik, boşvermişlik yapamayız. Böyle bir şeyi referans alıp hayatımızı bu şekilde sürdürme hakkını kimse bize vermiyor. O insanları bir an evvel çimdikleyip, uyandırıp, “Uyan artık böyle de bir dünya var” demeliyiz. İnsanlara duyarsız kalamayız, insanlığımızı öldürmeye hakkımız yok. Herkese sorumluluk düşüyor. Herkesin elini vicdanına koyma zamanı gelmiştir.
Bir yandan da çok hızlı bir tüketim var, müzikte de öyle? Tabi tabi aynen öyle. İşte popüler kültür, yazlık ve kışlık parçalar diye boşuna demiyorum yani. Arkadaşın biri sormuştu, “Abi bu yaz patlayacak parçan var mı?” Benim ne zaman yazlık parçam oldu ki? Olur mu öyle şey, hiç yapmış mıyım bir geçmişime bak.
Böyle bir dönemde kalıcı eserler vermek nasıl mümkün oluyor sizin için? Zor değil mi böyle bir dönemde? Aslında zor değil, dünya zaten çok müsait. O kadar dengesiz ki. Dünyanın haline bakarsanız zor değil. İnsanoğlunun eliyle yarattığı bu sistem, insanoğlunun eliyle dünyayı getirdiği bu hal analiz edildiğinde, dünyanın genel gidişatına bakıldığında, böyle şarkılar yazmak aslında zor değil. Ben popüler kültürün içindeki insanları tebrik ediyorum. Nasıl bu kadar sorunun içinde böyle lay-lay-lom oynayabiliyorlar. Hayır, müzik de güzel, müzikler kötü değil. Pop da olsa gerçekten iyi müzikler var. Sözler, evlere şenlik. Yani, hiçbir kaygısı yok sözlerin. Sözlerin sorumluluğu yok. Böyle bir kendinden geçmişlik, boş vermişlik, bananecilik, duyarsızlık had safhada. Bazen diyorum ki, ben onlarla aynı dünyada mı yaşıyorum acaba! Bu yüzden diyorum onları kurtarmak da bizim görevimiz.
Peki, sizi şarkı yaparken en çok neler besliyor? Ben yoksul bir hayattan geldim, babam sütçülük yapardı, süt satardı. İlkokuldaydım o yıllarda. Hafta sonları köyden süt alırdık, şehirde satardık. Üç tekerlikli motoru vardı babamın. Beni de alırdı yanında götürürdü. Abilerim de vardı ama hep beni seçerdi nedense, çok uysal olduğumdan mıdır nedir bilemiyorum. O dönemde biriktirdiklerimi şimdi şarkı olarak söylüyorum. Çocukluk yaşamadım diyemem. Ken-
ŞEHİR VE İNSAN • 79
ŞEHİR VE SANAT
dine has bir çocukluğumuz oldu, mahalle kültürü ile, mahalle baskısı ile büyüdük ama bu kötü değildi. Şu günkü ortama bakıldığında ben o yıllardaki mahalle baskısının çok da faydasını gördüm. Mesela halk doğal polisti. Mahallenin ağabeyleri vardı ve yabancı biri geldiğinde “kardeş sen ne geziyorsun burada” diye sorarlardı. Böylelikle bir hırsız giremezdi çünkü girse bütün mahalle yakalar cezasını verirdi. Duyarlılık, hiç tanımadığın insanların sorumluluğunu alabilmektir. O yaşadığım çocukluk, gençlik yıllarım, o biriktirdiğimiz kültür, anne baba ve mahalle terbiyesi bugüne kadar geldi. Ben nasıl anlatayım... Bir şeyi sırf varolduğu için sevebilen bir insanım. Mevlana’nın bir sözü varya, “Yaradılanı severim Yaradan’dan ötürü” diye. Olmak ya da sahip olmak bütün meseleyi buraya oturtuyorum. Şarkılarımı yaparken de bu bakışımı anlatıyo-
80 • ŞEHİR VE İNSAN
rum. Bir şeyi olduğu gibi sevmek yetiyor bana. İnsanların üzerindekiler, ne giydikleri benim hiç dikkatimi çekmez. Çekerse güler yüzü, tatlı sözü çeker. Hiçbir zaman gördüğüm bir nesneyi objeyi kafamdaki şekle bulayıp, ya şöyle olsaydı daha güzel olurdu diye asla ve asla demem. Ne gördüysem olduğu gibi kabul ederim. O zaten o kadar güzel yaratılmış ki, sevmem için yetiyor. Müzik de enteresan bir şey. Bir bardak çay gibi değil, tatlı bir şey değil, dokunabileceğin bir şey değil, olmayan bir şey. Ruhunda besliyorsun, hissediyorsun, patlama noktasına geliyor, kendi kendine karar veriyor. Bazen sezgileriniz ve yapacağınız şeyler sizi dilsiz bir uşağa dönüştürür. Bunu anlatmanın imkanı yoktur. Sanatçının durumu bir gaipten haber alma falan değil
tavizsiz yol sanatı Allah için yapmak.
haşa, ama soyut bir şey var ortada. Bir nota geliyor tak tak tak hemen kaydediyorsun. Sana birisi nota vermiyor, öyle bir nota yok ortada, öyle bir söz yok. Birden sözler takır takır dökülüyor. Gönderiyor yani Cenab-ı Hak. Baktığında beslendiğim kaynaklar, gördüğün her şey, dokunduğun her şey, hissedebildiğin her şey…
Müzik dışından nelerle ilgileniyorsunuz?
Peki, dünden bugüne müzik serüveninizde neler oldu, eteğinizde hangi taşlar biriktirdiniz?
Neler okuyorsunuz en çok?
Piyasa kelimesinin içine hiç giremedim, o kadar becerikli olamadığımı biliyorum. Bir yasanın içindeydim ama piyasanın içinde değildim. Müziğimizde bir olgunlaşma devri diye bir devirden söz edebilir miyiz bilmiyorum ama şu var, gerek zamanın tesiri ile gerekse bizim yaşadıklarımızdan yola çıkarak, yaşamımıza yön veren olayların etkisiyle müziğimizde de bir takım değişiklikler olmadı değil. Daha çeşitli enstrümanlara yöneldik. Eskiden ben bazı Anadolu enstrümanlarının, öyle her yerde kullanılmasını istemiyordum, zaman içerisinde o enstrümanların inceliğini ve zarafetini keşfetmeye başladım. Bir müddet sonra baktım ki bütün enstrümanlar kendi tınılarına sahiptir. Hani her şeyi olduğu gibi kabul ediyorum dediğim şeylerden biridir bu mesela. Sonradan müzikte en cahil olanını bile dinlemeye karar verdim. Ben eskiden ayda bir kitap okumayan biriyle bile yan yana gelmezdim. Fakat, dediğim gibi her şeyi kafanda bir şekle sokmadan, sembol yerleştirmeden olduğu gibi görünce hepsinin kendi güzelliğini görmeye başlarsın. İşte onu keşfetmeye başlayınca hayat daha güzel daha anlamlı oluyor. Müzikteki serüvenimde belki de en önemli nokta, İnsan eliyle yaratılmış hiçbir sisteme taviz vermemek olmuştur. Başladığım günden bugüne kadar hiç kimseye müzikal anlamda hiç taviz vermedim. Sözler anlamında hiç taviz vermedim. Vermeyi de düşünmüyorum. İyi veya kötü bilemiyorum ama bunun doğru olduğuna inandığım için yapıyorum bunu. Herkesin kendi doğruları vardır ama bir de evrensel doğru vardır. Evrensel doğru da başkalarının özgürlük alanına müdahale etmeden ötekileştirmeden yaptığın eylemdir. Hayatımı buna göre şekillendirmeye başladım. Eskiden belki çok farkında olmadan rahat rahat yapabiliyordum müzikleri ama artık bir söz bir cümle birisini incitir mi diye düşünür oldum. Bu bizi daha ince bir noktaya getirdi aslında. Yaşadıklarımız ve zaman ikisi de daha ince bir noktaya getirdi. Sanatı daha ince ayrıntıları ile kullanmaya başladık. Kendini toplumun bir parçası olarak görürsen kendini de incitmezsin toplumu da incitmezsin. Aynı anda hem sanat için sanat, hem de toplum için sanat. Genel olarak en
Bugün akşam maçımız var. Halısaha maçı yapmayı severiz biz. Fan kulüpler ile toplanıyoruz bu akşam. Kitap okumayı çok severim bir de.
Her şeyden önce bizim kitabımız Kuran’ımız var. Meal okuyorum bu aralar. Tolstoy okuyorum. Bazı kitapların sinemaya uyarlaması var onları da izlemekten keyif alıyorum, sinema keyfim var.
Kimleri dinliyorsunuz peki? Düş sokağı sakinleri, Murat Çelik, Cem Karaca dinliyorum yoğun şekilde. Barış Manço’yu dinlemeyi çok seviyorum. Ajda Pekkan ve Sezen Aksu da dinlemeyi seviyorum, sesleri güzel geliyor. O günlerin pop müzikleri bile bir ayrı güzeldi. Etnik İran müziği dinliyorum. Mısır ve Uzakdoğu, Hint müzikleri dinliyorum. Dinlemeyi en çok sevdiğim grupsa Quenn. Freddie Mercury’in bir şarkısını keşfettim Mustafa İbrahim diye… O şarkıdan sonra Bohemian Rhapsody’i daha derin dinlemeye başladım. Bohemian Rhapsody’de bir Bismillah deyişi var ki büyüleyici. Dünyanın en büyük beş müzisyenini say deseler kesinlikle biri Freddi Mercury’dir. Bir tanesi Michael Jackson, bir tanesi de Pink Floyd. Onun dışında İran müziklerine çok merakım var.
Yeni çalışmalarınız var mı? Var. Konserlerden bahsettik zaten. Onun dışında albümle alakalı bir çalışma var şu anda.
Albüm çalışmalarınız ne aşamada? 8-9 parçalık bir albüm tasarlıyoruz. Parçalar hazır ama şu şartlarda çıkaramayız. Son olarak okuyucularımıza neler söylemek istersiniz? Yaradan Rablerinin adıyla okusunlar. Ve her şeyden önce iyi insan olsunlar. Bu konuştuklarımız güzel insanlara hatta kötü insanlara da inşallah ulaşır, bir nebze de ola katkıda bulunur. Gerçek erdemin ve güzelliğin okumaktan geçtiğinin farkına varırlar. Umudumuzu hiçbir zaman yitirmeyelim. Özellikle sanatın umudunu yitirmemesi lazım.
ŞEHİR VE İNSAN • 81
TEKNOLOJİ
DİYABET HASTALARINA AKILLI LENS
İlaç firması Novartis diyabet hastalarının glikoz seviyesini ölçmek için Google’ın ürettiği akıllı lensi geliştirdi. Bu sayede saniyede bir glikoz ölçümü yapmak artık mümkün olacak. Diyabet hastalarının, düzenli olarak vücutlarındaki glikoz seviyesini ölçmeleri gerekiyor ve hastaların büyük bir bölümü bunun için acılı ‘kandamlası’ yöntemini kullanmak zorunda kalıyor. Akıllı lens, kullanıcıların gözyaşı ile glikoz seviyesini ölçerek verileri cep telefonu ya da bilgisayara aktarıyor. Lenste küçük kablosuz bir çip kullanılıyor ve glikoz algılayıcısı, lensin iki katmanı arasında konumlandırılıyor.
82 • ŞEHİR VE İNSAN
GELENEKSEL TEDAVININ ÖTESINDE Novartis’ten yapılan açıklamada, bu teknolojinin göz sağlığı tedavisinde de kullanabileceği belirtildi. Şirketin baş yöneticisi Joe Jimenez, yeni teknolojinin geleneksel tedavi yöntemlerinin sınırlarının ötesine gidebilmek için kilit bir adım olduğunu söyledi. Google’ın kurucularından Sergey Brin ise son teknolojiyi kullanarak elektronik cihazları küçültüp milyonlarca insanın hayat kalitesini arttırmayı amaçladıklarını ifade etti.
GOOGLE’DAN SÜRÜCÜSÜZ OTOMOBİL
MEİZU’DAN NOKİA 1110’LU DAVETİYE
Gaz yok, fren yok, her şeyden önemlisi bir sürücü dahi yok ama saatte 40 km hıza çıkabiliyor. Bu özellikler teknoloji devi Google’ın 4 senedir üzerinde çalıştığı elektrikli ve sürücüsüz otomobiline ait. Google, üzerinde çalıştığı bu prototip otomobilden ilk aşamada 100 adet üretip test etmeyi planlıyor. Yetkililer, amacın bu teknolojiyi dünyaya güvenli bir şekilde sunmak olduğunu söylüyor ve aracın olası kazalara karışma riskini minimuma indirmeyi hedeflediklerinin altını çiziyor. Şirketin yıllardır normal arabaları kameralar, sensörler ve yön bulma cihazlarıyla donatarak geliştirmeler yaptığı biliniyordu. Ancak yeni duyurdukları sürücüsüz araç projesi büyük bir gizlilikle yürütüldü. Bu yeni araçta acil durum/durdurma düğmesi dışında, hiçbir şekilde insan müdahalesi söz konusu olmayacak.
Meizu, yeni telefonu M2’nin tanıtımı için gönderdiği davetiye kutularına Nokia 1110 koydu. Nokia’nın yeni telefon için kendisine partner arama haberlerinin ardından Meizu’nun gönderdiği davetiyelerde Nokia 1110’u kullanması Nokia’nın yeni telefonları için partnerini bulduğunu göstermiş oldu.
AMAÇ TRAFIK KAZALARINDAKI CAN KAYIPLARINI AZALTMAK
1110 GIBI KLASIK OLACAK Meizu gönderdiği bu ilginç davetiyelerde Nokia 1110’u kullanarak yeni akıllı telefonları Meizu M2’nin bir zamanlar Nokia 1110’un olduğu gibi klasik ve seneler sonra bile konuşulacak bir cihaz olacağını anlatmaya çalıştığını belirtti. Meizu’nun göndermiş olduğu davetiye sonrası paylaşılan görsellerde Nokia 1110’un ekranında lansman tarihi görünürken telefonun arama yapabiliyor ve mesaj gönderebiliyor olması ilgi çekti.
Trafik kazaları dünya genelindeki insan ölümlerinin başlıca sebeplerinden biri. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) sadece 2012 senesinde 1.3 milyon kişinin trafik kazalarında hayatını kaybettiğini açıkladı. Google’ın amacı trafik kazalarının en önemli sebeplerinden birisi olan ‘insan faktörünü’ asgari düzeye indirerek, yollardaki can kayıplarının önüne geçmek.
2050’DE TÜM ARAÇLAR SÜRÜCÜSÜZ OLACAK IHS Automotive Analisti Egil Juliussen’e göre önümüzdeki yıllarda sürücüsüz otomobil sayısının pazardaki yeri giderek artacak. Juliussen 2035 yılında yollardaki sürücüsüz otomobillerin 11.8 milyona ulaşacağını ve 2050 yılında ise tüm araçların sürücüsüz olacağını beklediklerini açıkladı.
ŞEHİR VE İNSAN • 83
TEKNOLOJİ
PLÜTON’UN KALBİNE YAKIN ÇEKİM
Plüton gezegenine şu ana kadarki en yakın uçuşunu yapan NASA’nın uzay aracı New Horizons’tan ilk fotoğraf geldi. Fotoğrafın en dikkat çekici özelliği Plüton’un üzerinde beliren kalp şekli oldu.
uçuştan önce alınan son ve en detaylı görüntü.” NASA’nın Twitter sayfasında, gezegenin üzerinde beliren kalp şekli kullanılarak, “Plüton’u seviyorum” yazısı paylaşıldı.
NASA’nın Instagram hesabından yayınladığı fotoğraf, dokuz yıldır uzayda seyahat eden uzay aracından gelen ilk görüntü. Uzay aracı Plüton’a en yakın uçuşu Türkiye saatiyle 14:49’da gerçekleştirdi.
NEW HORIZONS 9.YILINDA
PLÜTON’UN AŞK NOTU NASA’nın ‘görkemli Plüton’dan ön izleme’ başlığıyla paylaştığı fotoğrafın altına şu not düşüldü: “Cüce gezegen, 9 yıldır 3 milyar mil yol kat eden New Horizons uzay aracımız aracılığıyla dünyaya bir aşk notu gönderdi. Bu fotoğraf, bugün yapılacak en yakın
84 • ŞEHİR VE İNSAN
New Horizons, güneş sistemindeki yolculuğuna 19 Ocak 2006’da Florida’daki Cape Canaveral uzay üssünden saatte 58 bin 536 kilometre hızla ilerleyerek başlamıştı. Mars ve Jüpiter’i geçen New Horizons Plüton’a yaklaşık 12 bin kilometre yaklaştı. Dokuz yıllık misyonun sonuna gelen New Horizons 1930 yılındaki keşfinden bu yana gizemini koruyan Plüton ile ilgili bugüne kadarki en detaylı görüntülerini geçti. Plüton’un daha önceki görüntülerini Hubble Uzay Teleskobu çekmişti ve son derece bulanık görüntülerdi.
SIM KART TARİHE KARIŞIYOR Apple ile Samsung’un öncülüğünde yürütülen yeni proje ile birlikte cep telefonlarının en kıdemli aparatı olan SIM kartlara veda edeceğiz. Aradan geçen yıllarla birlikte hem dahili kapasitelerini arttıran hem de kademe kademe küçülüp bugün artık nano boyutlara kadar gerileyen SIM kartlar çok yakın bir gelecekte artık tamamen ortadan kalkacak.
SAMSUNG VE APPLE’DAN ORTAK HEDEF Daha gelişmiş ve kolay kullanım sunan yeni bir standart getirmek için mobil operatörlerle istişarelerde bulunan Apple ile Samsung’un hedefi gömülü SIM kartlara (e-SIM > embedded/gömülü SIM) geçiş yapmak. Kartlar, mevcut sistemden farklı olarak doğrudan telefonun içerisine gömülü biçimde tasarlanacak. Operatör değişimi yahut çift SIM kullanımı gibi senaryolara yönelik tak/çıkar ihtiyacını ortadan kaldıracak olan e-SIM teknolojisinde, kartın aktifliği ve pasifliği doğrudan operatörler tarafından uzaktan yönetilecek. Kullanıcı da tüm gerekli SIM işlemlerini telefonlara yerleştirilecek evrensel bir ara yüz üzerinden gerçekleştirebilecek. Keza bunun bir diğer avantajı da telefonlarda yaşanacak incelme olarak karşımıza çıkacak.
IPHONE’U BIR HAFTA ÇALIŞTIRACAK PIL YOLDA Bir İngiliz şirketi, önümüzdeki bir kaç hafta içinde dünya enerji piyasalarında devrim yapacak bir teknolojiyi, hidrojen pili ya da akıllı pili Hindistan’da ilk kez günlük hayatta ve büyük ölçekte kullanmaya hazırlanıyor. Intelligent Energy adlı şirket şu anda iPhone’ununuzu bir hafta şarj etmeden kullanmanızı ya da otomobilinizi benzin ya da mazotsuz sürmenizi sağlayacak teknolojiyi geliştirmiş ve patentlerini almış bulunuyor. Fakat teknoloji akıllı telefonlar ve otomotiv gibi iki büyük piyasadan önce, Hindistan’ın kırsal kesimlerinde telefonların daha iyi çekmesini sağlayacak bir projede kullanılacak. Telegraph gazetesinde ayrıntılarıyla verilen habere göre, önümüzdeki bir kaç hafta boyunca Loughborough merkezli Intelligent Energy şirketi, Hindistan’daki baz istasyonlarına enerji sağlayan mazotlu jeneratörleri devreden çıkaracak ve onların yerine 26 bin adet hidrojen yakıt çubuklu içten yanmalı motor yerleştirecek. Aşamalı olarak gerçekleştirilecek olan bu plan ile dünya çapında en büyük hidrojen pili kullanımı da ilk kez hayata geçirilmiş olacak.
ŞEHİR VE İNSAN • 85
KÜLTÜR SANAT
Efes Dünya Mirası Listesinde
Almanya’nın Bonn kentinde düzenlenen Dünya Miras Komitesi 39. Dönem Toplantısı’nda Türkiye’nin “Efes” dosyası, UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girdi. Haberi, Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, twitter hesabından paylaştı.
İstanbul’un Tarihi Alanları
TÜRKIYE’NIN DÜNYA MIRASI AĞI
Hattuşaş (Boğazköy)
21 yıllık bekleyişin sonunda UNESCO Dünya Kültür Mirasına giren Efes, listenin pek çok üyesinden farklı olarak dört bileşenle listeye girdi. Bunlar: Efes Antik Kenti beraberinde Meryem Ana evi, Ayasuluk Kalesi ve Çukuriçi Höyük oldu. Geçen yıl listeye 99’uncu sıradan giren Bergama ile İzmir, güney ucundan kuzey ucuna UNESCO ağıyla örülmüş oldu. Bu sonuçla Türkiye’nin listedeki varlık sayısı 15’e yükseldi.
Nemrut Dağı (Adıyaman)
2015 yılı itibariyle Türkiye’den UNESCO Dünya Kültür Mirası Kalıcı Listesi’nde yer alan tarihi yerler şöyle:
Selimiye Camii ve Külliyesi (Edirne)
Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçesi Kültürel Peyzajı
Bergama Çok Katmanlı Kültür Peyzajı (İzmir)
Efes Antik Kenti (İzmir)
Cumalıkızık (Bursa)
86 • ŞEHİR VE İNSAN
Göreme Milli Parkı ve Kapadokya Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası (Sivas)
Xanthos-Letoon (Antalya) Hieropolis (Pamukkale) Safranbolu (Karabük) Truva Antik Kenti (Çanakkale)
Çatalhöyük Neolitik Kenti (Konya)
Kâbe Tablosu Çağdaş Sanat Rekoru Kırdı
Yakında Sinemalarda
Sinemaseverleri 2016 yılı itibariyle birbirinden güzel filmler bekliyor. Sinema tutkunları, birçok unutulmaz filmin devamı ile yeni yılda buluşacak.
KAYIP BALIK NEMO GERI DÖNÜYOR İlk serisi 2003’te çekilen animasyon film “Kayıp Balık Nemo” ikincisi ile geri dönüyor. Sevimli balık Nemo’nun maceralarının anlatıldığı filmin yönetmenliğini Andrew Stanton yaptı, senaryosunu ise Victoria Strouse yazdı.
HAYALET AVCILARI YENIDEN BEYAZ PERDEDE Sony Pictures’ın yapımcılığını üstlendiği ve 1980’li yılların ikonik filmlerinden Ghostbusters’ın (Hayalet Avcıları) yeni serisinin yönetmenliğini Paul Feig yapıyor. Erol Akyavaş’ın ‘Kâbe’ isimli dev boyutlu tablosu, Antik AŞ’nin düzenlediği müzayedede 2.9 milyon liraya satılarak çağdaş Türk sanatı rekorunu kırdı. 750 bin lira olarak belirlenen açılış fiyatını dörde katlayan 268 x 260 cm ebatlarındaki 1982 tarihli ‘Kâbe’, farklı coğrafyalardan geçişler, geometrik ve soyut imgelerle Akyavaş’ın tüm dönemlerinin izlerini taşıyan dengeli kompozisyonuyla dikkat çekiyor. 2.8 milyon liraya satılan Önceki rekor da ‘En-el Hak’ tablosuyla yine Akyavaş’a aitti.
EROL AKYAVAŞ NEDEN BU KADAR DEĞERLI? 1999’da hayata veda eden Akyavaş’ın Türkiye’de tanınmasında önemli bir rol üstlenen ve son olarak geçen yıl Akyavaş’ın tablolarını sergileyen Galeri Nev’in kurucularından Haldun Dostoğlu ressamın neden bu kadar değerli olduğunu şu sözleriyle aktardı: “Doğrusunu söylemek gerekirse Erol Akyavas’in bu fiyatlara satılıyor olması bana hiç şaşırtıcı gelmedi. Bu fiyatları hak eden çok sanatçımız yok zaten. Resmindeki modern dilini geliştirdiği gelenek üslubuyla bu kadar içselleştirmiş çok az sanatçı var. Akyavaş, gerçek anlamda bu kültürden çıkmış ve çağdaşlarının aksine genel geçer modalara, akımlara, trendlere yüz vermeden kendi estetik dünyasını örgütlemiş bir sanatçı. Hele Kâbe resmini yaklaşık 25 sene evvel gördüğüm ilk günden beri gerçek bir hayranı olduğumu itiraf etmeliyim.”
Yeni seride hayaletler New York Manhattan’ı ele geçirmek için geri dönüyor. Ghostbusters ekibi ise şehri yok etmeye kararlı bu paranormal tehdidi bitirmek için yeniden bir araya geliyor.
“CEHENNEM” İSTANBUL’A UĞRADI 2003’te çıkardığı Da Vinci Şifresi kitabıyla dünyada satış rekorları kıran yazar Dan Brown’ın iki yıl önce piyasaya sunduğu Cehennem (Inferno) kitabından uyarlanan filmin de 2016’da vizyona girmesi bekleniyor. Dante’nin İlahi Komedyası’ndaki Cehennem’inden esinlenerek yazılan kitap, olayların kahramanı Robert Langdon’un başından vurulmuş halde İtalya’nın Floransa kentindeki bir hastanede uyanmasıyla başlıyor. Kitapta ayrıca olayın kahramanları İstanbul’a geliyor ve Ayasofya’dan Mısır Çarşısı’na kadar geçen olaylar ele alınıyor.
MEGAN FOX NINJA KAPLUMBAĞALAR’DA Yönetmenliğinin Dave Green’in yaptığı Ninja Kaplumbağalar’ın geçen yıl gösterime giren serinin ikincisi gelecek yıl haziranda vizyona girecek. “Teenage Mutant Ninja Turtles 2: Half Shell” ismiyle izleyicilerin karşısına çıkacak filmin başrollerini Megan Fox, Stephen Amell ve Will Arnett paylaşıyor.
ŞEHİR VE İNSAN • 87
KÜLTÜR SANAT
Hülya Yazıcı
Peygamber Kıssalarının Ressamı
H
ayatı sanat gibi ve sanatla yaşayarak geride kalanlara dünya serüveninden birkaç mana bırakmaya çalışan bir ressam Hülya Yazıcı. Toplumun kültürüyle kopmuş bağlarına, ayağını bastığı topraklardan aldığı kaynakla yeni bağlar ekliyor. Belki de en mütevazı haliyle yalnızca kalbini dinliyor ancak bize yansıyanlar bunun çok daha ötesinde. Bizlere, daha önce görülmemiş bir sanat ve kültürel bir değere dönüşeceği bugünden belli sanat yapıtları yansıyor. Peygamber kıssalarını kendi sanat anlayışının süzgecinden geçirerek resme döken Hülya Yazıcı ile hayatı, eserleri ve sanat konulu bir röportaj gerçekleştirdik. İşte bu keyifli sohbetten Şehir ve İnsan’ın payına düşenler:
BIZE BIRAZ KENDINIZDEN BAHSEDER MISINIZ? Seferberlik yıllarında Rus işgalinden kaçarak İstanbul’a gelip, Çengelköy’e yerleşen Karadenizli bir ailenin, dört kız çocuğundan üçüncüsü olarak dünyaya geldim. Anlatılan eski İstanbul masallarının büyük bölümünü yaşadım diyebilirim çocukken. O yıllarda çocukların bilgisayar, televizyon, akıllı telefon gibi oyuncakları olmadığından, gerçek oyunlar oynadım. Çamurdan çanaklar yapıp güneşte pişirirdim, el becerimi ve görsel algımı geliştirecek öyle çok şey vardı ki. Şimdi en çok da Yeşilçam’da çalışan komşumuz Harun Abiyi anıyorum o günlerin hoş anılarından; Carli Çaplin, Lorel Hardly,Türkan Şoray, Zeynep Değirmencioğlu filmleri getirir, bizim evin duvarına astığımız beyaz perdede hemen hemen her gece bize bu filmleri izlettirirdi. Her şeyi merak eden bir çocuktum, yıldızların hiç dağılmadan aynı yerde durmalarının nasıl bir şey olduğunu düşünürdüm. Belki de pek çok çocuk düşünüyordur bunu. Arkeoloji, astroloji veya sanat okumak istediğimi hatırlıyorum sonra sanat okudum, diğerlerinin ise hobi olarak hep takipçisi oldum. Evlendim, sonra Fatih, Hüseyin ve Sena adında üç çocuğum oldu. Onları büyütürken okumaktan, yazmaktan ve çizmekten hiç kopmadım önemli imkânlara sahip değildim. Uzun yıllar öğretmenlik yaptım, bütün bu meşguliyetler yinede içimdeki resim
88 • ŞEHİR VE İNSAN
yapma, yeni şeyler arama, üretme isteğini yok etmedi. Kişisel sergiler açarak ürettiklerimi paylaşmaya çalıştım. 2008 yılında küçük bir grupla Bağımsız Sanat Derneğini kurduk. Bu yıllarda Kavram üzerinden sanat yapmak bana daha çekici gelmeye başlamıştı. Toplumsallığa vurgu yapan, düşünselliği öne çıkaran Güncel sanat etkinlikleri düzenlemek üzere çalışmalara başladık. 2010 yılında derneğin bir etkinliği olarak 1. İstanbul Uluslararası Trienall’ini gerçekleştirdik. 2013 yılında da 2.’sini gerçekleştirdik. Şimdilerde 2016 yılı mayısında gerçekleştirmeyi düşündüğümüz etkinliğimiz 3.Uluslararası Trienall’i için proje çalışmalarına başladık. Ayrıca bu üç etkinliğin küratörlüğünü üstlendim.
SANAT ANLAYIŞINIZI NASIL TARIF EDIYORSUNUZ? Sanatsal eylem önce taklitle başlarsa da, sanatı; salt güzellikleri kalıcı kılma, onları başka kuşaklara aktarma çabası olarak görmek, toplumsal işlevleri açısından çok sınırlı kalır. Sanat ya da estetik algı dediğimiz şey, zaten bir parçası olduğumuz varlığın muhteşem yaradılışında gizli. Ne öğreniyorsak gözlemlerimizden öğreniyoruz ondan hareketle onu çözmeye çalışıyoruz. Ayrıca sanat tarihinin başlangıcı büyük ölçüde dinsel anlatımlardır. 18 yüzyıla kadar sembolizm hakimdir sanata. Ben de sanatımda semboller kullanmayı seviyorum, metafizik imgelemlere dönüşüyor anlatımım zamanla. Ancak sanatsal eylemin, düşünülmeyeni düşündürmeye, henüz görülmemiş olanı göstermeye, varlığın üstündeki perdeleri açmaya yönelik çabası ve varlıktaki muhteşem estetik oluşumun, insan üretimine davranış biçimine yansıması beni en çok etkileyen şey.
PEYGAMBER KISSALARINI RESMETME FIKRI NASIL DOĞDU? Müslüman bir coğrafyada dünyaya geldim. Sembolik olarak dini ritüellerin sürdürüldüğü bir ortamda büyüdüm. Kişiliğimin oluşmaya başladığı dönemde ise pek çok farklı dünya görüşünden etkilendim, kendi köklerime dönmem çok uzun sürmedi.
“Hira ya da Sevr olarak adlandırdığım resimde de Hz. Peygamber ile hicret ederken yoldaşlık ettiği Hz. Ebubekir’in mağaradaki korkulu bekleyişlerini, korkunun yerini, ümit ve sarsılmaz bir inancın aldığı bir zaman dilimini örümcek ve güvercin mucizeleri üzerinden sembolleştirerek aktarmaya çalıştım.” Aslında sanatçı doğru bir yolda yürümek istiyorsa, önce ayağını bastığı topraktan beslenmeli. Okuma yazmanın yaygın olmadığı dönemlerde insanlar dinlerini sanatsal anlatımlar ile öğrenmişler. Hıristiyan dünyası bunun örnekleriyle dolu. İslam dünyasında ise daha sembolik bir anlatım gelişmiştir.(Hat, Minyatür, Arabesk bezemeler gibi)Bütün tek tanrılı dinlerde önceleri tasvir yasağı korunurken yeni dinin kurallarının bu yolla anlaşılıp yayılması açısından sonraları bu yasak delinmiştir. İslam dininde ise inancın tekrar nesneleşmemesi için titizlikle korunmuştur. Bu zorunluluk İslam sanatçılarının, anlatımda daha özgün, kapsayıcı, soyut bir ifade alanını keşfetmelerine sebep teşkil etmiştir. Ben de bir ressam olarak yine soyut bir ifade ile yapılmamış olanı denemek istedim. Hz. Muhammed’in, Hz. Musa’nın, Hz. İsa’nın ve Hz. Yusuf’un yaşadıklarından bazılarını, kısaca Peygamber kıssalarını da resim diliyle anlatmaya çalıştım.
KÜLTÜRÜMÜZ ILE BAĞLARIMIZDA ÖZELLIKLE CUMHURIYET DÖNEMINDE CIDDI KOPMALAR YAŞANDI. BU SANATA NASIL YANSIDI SIZE GÖRE? Müslüman Türklerin en önemli sanatı bana göre Hat sanatıdır. Bu sanat özellikle tekke ve medreselerde gelişmiş ve günümüze de uzanan çok özgün eserler ortaya çıkmıştır. 18.yüzyılda ise oryantalizm etkisi ve doğunun batıya göre ilgi çekici yaşam tarzı, doğu renkleri ve kültürü pek çok batılı sanatçıyı bu topraklara çekmiş ve klasik bir resim ekolu gelişmiştir. Hoca Ali Rıza gibi Osman Hamdi Bey gibi önemli ressamlar yetişmiştir. Ancak Cumhuriyetin ilanıyla birlikte girilen süreçte, doğu ile batı arasında doğal olarak gelişebilecek bir süreç, yapay bir şekilde dayatılmış oldu. Bu coğrafyada çeşitli medeniyetlerin birikimi ile oluşmuş kültürel bellek ve kimliğin izleri, yeni sanat anlayışında küçük istisnalar dışında görülmedi. Bu bir bakıma, batının önceleri etkisinde ve gerisinde kaldığı doğuyu, sonunda alt ederek kazandığı zaferi perçinlemesi anlamına geliyordu. Ülkenin elitleri ve yöneticileri tarafından dayatılan bu yeni yaşama biçimi ve kültür, kendi köklerine yabancı, elit bir sanatçı sınıfının da oluşmasına zemin hazırladı.
ESERLERINIZLE YENI BAĞLAR INŞA EDILIYOR DIYEBILIR MIYIZ? Evet. Sanat evrensel bir dil. Birbirinden uzak ve farklı kültürlerden, yaşam biçimlerinden ortaya çıkar ve insanlığın ortak değerlerini oluşturur. Bende böyle bir amaca hizmet etmeye çalışıyorum.
RESIM BIR DIL ISE ESERLERINIZDE BU DIL ILE NELER SÖYLÜYORSUNUZ? Her sanatçı resimlerinde kendini anlatır öncelikle düşüncelerini, hayallerini ya da kendi gözlemlerini ve deneylerini… Yeniyi arar, yeni formlar, yeni düşünceler bulmaya çalışır. Ben de kendi kültürel kodlarımdan beni en çok etkileyenleri, insan zihninin kavramakta zorlandığı mucizevî olayları ya da yaşanmış olanları anlatmaya, soyut imgesel bir dille kutsalı irdelemeye çalıştım. Kullandığım bu soyut dil nesneleri görüntüsünden, zamandan ve mekandan kurtarıp şimdiye indirgeyerek, sezgisel yolla kavramaya ve anlatmaya çalışmakla ilgili… Yeryüzünde bir şekilde varlık bulan insanın, boyutlarını bilmediğimiz bir kâinatta kendi varlığının gerçekliğini anlayabilme serüveninin işaretlerinden yola çıkarak, estetik kaygıyı da gözeterek…
ŞEHİR VE İNSAN • 89
KÜLTÜR SANAT
RESIMLE SÖYLEDIKLERINIZIN YANINDA BIR DE ‘NASIL’ SÖYLEDIĞINIZ DIKKAT ÇEKICI. BURADA DA IMGELER MI DEVREYE GIRIYOR? Evet tabi. Resim bir dil ise onun kelimeleri, renk ve biçim elemanlarından oluşan imgeler. Az şeyle çok söz söyleyebilmek gibi. Bunu yaparken de kendinize özgü bir yol ya da teknik geliştirebilmek aslolan. Bu zamanla kendiliğinden, sizi siz yapan değerlerden ve sanatçının güçlü sezgilerinden yüzeye çıkan bir şey. Yazarlar nasıl zamanla bir üslup, teknik geliştiriyor veya denenmiş bir teknikten bir ekolden etkilenip üretiyorsa tıpkı onun gibi. Bu eş zamanlı etkilenmeler sanatta hep olagelmiştir ve bu sizin kendi öznelliğinizi
90 • ŞEHİR VE İNSAN
bozan bir şey değildir. Daha önce bahsettiğim ortak dille ilgilidir ve sizin imgenizi kurmanızda olumsuz bir etkiye neden olmaz.
PEYGAMBER KISSALARINI ANLATTIĞINIZ BIRKAÇ TABLONUZU SIZIN AĞZINIZDAN DINLEMEK ISTERIM. MESELA MIRAÇ TABLOSU ÇOK ILGI ÇEKICI… Hz. Peygamber’in yaşadığı mucizelerden en önemli olanıdır Miraç hadisesi, çok büyük bir ödül aynı zamanda. Her ödül ve değerli bilgi karşılığında, mutlaka ona eş değer bir bedel ödendiğine inanırım. Bir insan seçilip, ona bütün insanlığa ait bir bilgi ve bununla ilgili bir sorumluluk yükleniyorsa bu
taşınması çok ağır bir şeydir aynı zamanda. Miraç resminde bunu hissetmeye çalıştım. Hira ya da Sevr olarak adlandırdığım resimde de Hz. Peygamber ile hicret ederken yoldaşlık ettiği Hz. Ebubekir’in mağaradaki korkulu bekleyişlerini, korkunun yerini, ümit ve sarsılmaz bir inancın aldığı bir zaman dilimini örümcek ve güvercin mucizeleri üzerinden sembolleştirerek aktarmaya çalıştım. Aslında Peygamberlerin zamanları farklı olsa da onlar her zaman insanlığın ortak mesajını, ilahi kaynaktan aldıkları, birbirinin devamı olan bilgiyi ulaştırmaya çalışmışlar. Fakat ressamın resmini anlatması çok doğru bir şey değil. Yapılan bir resim izleyicisine ne anlatıyorsa odur aslında.
BUNUN DIŞINDA KÜRATÖRLÜĞÜNÜ YAPTIĞINIZ ULUSLARARASI İSTANBUL TRIENALI VAR. YENISI YAPILACAK MI? Bir kavramdan hareketle ya da yeni bir kavram çerçevesinde oluşturulan tema üzerinden, sınırsız malzeme, sınırsız teknik araçla düşünselliğe atıfta bulunan güncel sanat etkinliklerinden uzun yıllar etkilendim. Bu işlerle ilgili biri olarak, on yıl önce tual resmiyle bağlarımı koparmasam da, tualin sınırlayıcılığını aşmaya, daha etkin bir dili kullanmaya karar verdim. Hayatın kendisiyle hesaplaşan, insanı ve varoluşu kavramaya çalışan, nicelikten çok niteliği öne alan bir sanat anlayışı bu. Elitizmi reddederek halkla yakınlaşmaya çalışan, güncel sanat kapsamında çalışmalar yapıyoruz. 2016 mayıs ayında gerçekleştirmek üzere ‘’yurt-suz-laş-mak’’kavramını irdeleyeceğiz. İlk iki Trienall’in ve inşallah üçüncüsünün küratörlüğünü üstlendim. Bu günlerde proje aşamasında. Bu kez çoğunluğu Suriyeli sanatçılardan oluşan bir sanatçı gurubumuz olacak. Türk sanatçılarda var. Bizimle çalışmak isteyenlere kapımız her zaman açık, bize ulaşabilirler.
SON OLARAK OKURLARIMIZA NELER SÖYLEMEK ISTERSINIZ? Sanatsal yetenek ve estetik algı, ontolojimizde var. Var olan her şey insan bilincinin çok üstünde akıl almaz bir estetikle var edilmiş zaten. İnsan o kaynaktan biliyor ve gözlemliyor ulaşabildiklerini. Henüz keşfetmediğimiz sırları keşfetmek bilinmeyenin izini sürmek de sanatçının görevlerinden ve elbette toplumsallığa vurgu yapmak yanlışa tepki vermekte öyle. Bu pencereden bakılınca sanatın, medeniyetlerin ve kültürlerin inşasındaki rolü çok açık, insanın doğru biçimde evrilmesine katkısı ne kadar da önemli. Hayatı sanat gibi yaşamak, sanatla yaşamak yeryüzünden geçerken güzel izler bırakmak için gerekli değil mi?
ŞEHİR VE İNSAN • 91
SAĞLIK
SÜNNET İÇIN İDEAL YAŞ NEDIR? Sünnet ufak bir cerrahi müdahale olsa da çocuk gelişiminde önemli bir yere sahiptir. Özellikle belli yaşlarda yapılması çocuğun zihinsel gelişimi için önemlidir. Doğru zamanda yapılmayan sünnet, çocukların zihinsel ve ruhsal gelişimini olumsuz etkileyebilmektedir. Uzmanlar sünnet için 0-1 yaş arasını uygun görüyor. Bu dönemde yaranın çabuk iyileşiyor olması ve kanamanın az oluyor olması önemlidir. Ayrıca psikolojik travma çoğunlukla yaşanmaz veya çabuk unutulur. 1-3 ise yaş sünnet için kritik bir dönem olarak değerlendirilir. 4 ile 6 yaş arası dönem ise erkek çocukların ruhsal-cinsel gelişimi açısından kritik bir dönemdir. Çocuğun örselenmeden ruhsal-cinsel gelişimini tamamlayabilmesi için tıbben zorunluluk olmadıkça 4-6 yaş arasında sünnetten kaçınılması gerekiyor. Uzmanlar, çocuklarda castratıon korkusu (iğdiş edilme korkusu) olabileceği, psikolojik travma oluşturabileceği için bu dönemde sünnet yapılmamasını öneriyor. Sünnet için 0-1 yaş arasına ilaveten çocuğun cinsel kimliğini tamamladığı 6-7 yaş sonrası öneriliyor. Rivayetlere göre Hz. Peygamber’in (sav) torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’i doğumlarının yedinci gününde sünnet ettirdiği söyleniyor.
EVDE DEĞIL AMELIYATHANEDE Sünnette doğru zamanlamanın yanında doğru uygulama da büyük önem taşıyor. Uzmanlara göre sünnet, fıtık veya inmemiş testis ameliyatlarından daha kolay bir cerrahi girişim değildir. Hatalı yapıldığı takdirde neden olabileceği olumsuzluklar çocuğun bütün hayatını etkileyebilir. Lokal anestezi altında sünnet edilen çocuğun hiç acı duymaması mümkün değildir. Üstelik çok yoğun bir endişe ve korku yaşar. Dahası, çocuğun endişesi ve tepkilerinden etkilenen cerrah ve ekibinin aceleyle girişimi yapmaya kalkmaları hata riskini artırır. Sünneti yapacak olan cerrahın seçimi, ne yazık ki çoğu kez sünnet sürecinin en sonunda yer verilen ve en az önemsenen kısmıdır.
92 • ŞEHİR VE İNSAN
KIRMIZI ETIN FAYDALARI VE ZARARLARI Hakkındaki tartışmalar halen devam etmekte olan kırmızı et, kararında tüketildiği sürece vücudumuz için çok faydalı olabiliyor. Protein kaynağı olan kırmızı ette, A ve B grubu vitaminleri ile demir, kalsiyum, fosfor, magnezyum, çinko ve sodyum mineralleri bulunuyor. Kırmızı etin en önemli faydaları şunlar: Kansızlığa Karşı Korur: Kırmızı etin dozunda tüketildiğinde vücuda sağladığı faydalar arasında en önemlisi kansızlığa karşı etkili olmasıdır. Kırmızı etin içerisinde yüksek miktarda bulunan demir minerali vücudu kansızlığa yani anemi hastalığına karşı korur. Düzenli et tüketimi sayesinde özellikle kadınların ve gelişme çağındaki çocukların sık yakalandığı bu rahatsızlığa yakalanma riski azaltılabilir. Dokulara Fayda Sağlar: Kırmızı etin faydaları arasında önemli olan bir diğeri de dokular üzerindeki etkileridir. Kırmızı ette bulunan protein, dokuların gelişmesini ve tamirini sağlamaya yardımcı olur. Yüksek protein içermesinden dolayı sporcular tarafından sıklıkla tüketilmeye çalışılan kırmızı et, kasların kuvvetlenmesini ve gelişmesini sağlar. Bağışıklığı Güçlendirir: Bağışıklığı güçlendiren en önemli besin kaynaklarından biri olması da kırmızı etin faydaları arasında sayılabilir. Hamilelik döneminde hem annenin sağlığı hem de bebeğin gelişimi için kırmızı et tüketilmesi gereken besinler arasındadır.
KIRMIZI ETI NASIL TÜKETMELI Vücudumuz için gerekli olan proteinin en zengin kaynaklarından olan kırmızı etin faydaları için haftada iki kez tüketmek yeterli olabilir. Tükettiğiniz eti pişirme yöntemleri de önemlidir. Eti kızartmak yerine haşlamak, ızgara yapmak veya fırında pişirmek, sağlık açısından daha faydalıdır. Ayrıca sindirimi zor olan kırmızı et iyice çiğnenmelidir. Günümüzde sıkça tüketilen salam, sosis, sucuk gibi ürünler kırmızı et yerine tüketilmemelidir. Birçok kimyasal işlemden geçen bu ürünlerin yararından çok zararı olabileceği göz önünde bulundurulmalıdır. Beslenme programında mutlaka yer verilmesi gereken kırmızı et, diğer birçok besinde olduğu gibi aşırı tüketilmemelidir. Kırmızı etin aşırı tüketimi kolesterolün yükselmesine ve kalp hastalıklarına yakalanma riskinin artmasına neden olabilir.
KULAK SAĞLIĞINIZI KORUMAK İÇIN KULAĞINIZI TEMIZLEMEYIN! BUŞON NEDEN BIRIKIR? Kulak salgısı normalde dışarı atılmasına rağmen bazı durumlarda kulakta birikerek tıkanıklığa yol açar. Bu durumlardan en önemlileri şunlardır: - Hastanın kulağını temizlemek için yabancı cisim sokması - Tozlu ve kirli ortamlarda çalışma - Dış kulak yolunda darlık nedeniyle buşonun dışarı atılamaması - Denize girme veya banyo sırasında dış kulak yolundaki az miktardaki salgının şişmesi Kulak tıkandığında ne yapılmalı? Öncelikle bir KBB uzmanının muayenesi ile tıkanıklığın gerçekten buşona bağlı olup olmadığı belirlenmelidir.
Pek çoğumuz özellikle yıkandıktan sonra kulaklarımızı çeşitli yöntemlerle temizlemeye çalışıyoruz. Oysa kulak temizlemek için uygulanan bu yöntemler kulak için yarar sağlamaktan çok zarar veriyor.
KULAK KIRI NEDIR? Kulak kiri yani buşon gerçek anlamda kir değildir. Kulak kanalı derisinde salgıyı yapan özel bezler vardır. Kulak kiri olarak isimlendirilen, ancak gerçekte vücudun doğal ürünü olan bu yağlı salgının görevi toz ve diğer parçacıkları tutarak bunların kulak zarına ulaşmalarına engel olmaktır. Normalde kulak kanalında az miktarda birikir ve tuttuğu toz parçacıkları ile birlikte zaman zaman kendiliğinden dışarı atılır.
KULAK NASIL TEMIZLENMELI? Kulaklarınızı hiç bir zaman temizlememelisiniz. Dış kulak yolunun en derin kısmında kulak zarı bulunur. Kulağı temizlemek için sokulacak herhangi bir cisim kulak salgısını zara doğru itebileceği gibi kulak zarına da zarar verebilir. Ucu pamuklu kulak temizleme çubuğu kullanan kişiler, pamuğun ucuna sıvanan salgıyı görünce temizlediklerini düşünürler ancak salgının çoğunu zara doğru itmektedirler.
Buşon saptandıktan sonra yapılacak tek şey buşonu çıkarmaktır. Bunun için en çok 3 yöntem kullanılır: - Küret ile temizleme - Aspiratör ile vakumlama - Su ile yıkama Bu yöntemlerin hangisinin kullanılacağı, dış kulak yolunun ve buşonun durumuna göre KBB uzmanı tarafından seçilir. Su ile yıkamanın tek dezavantajı kulak zarının delik olduğu durumlarda orta kulağa zarar vermesi ve dış kulak iltihaplarında da uygulanmasının sakıncalı olmasıdır.
KULAK NE SIKLIKTA TEMIZLETILMELI? Buşon temizlenmesi periyodik olarak yapılan bir işlem değildir. Ne zaman kulak tıkanıklığı yapacak duruma gelirse o zaman temizlenir.
BIR KERE YIKANAN KULAĞIN HEP YIKANMASI GEREKIR MI? Bu tamamen yanlış bir inanıştır. Kulakları yıkatmanın alışkanlıkla ilgisi yoktur. Bazı kimselerde kulak yolunda daha çabuk buşon birikir.
ŞEHİR VE İNSAN • 93
SAĞLIK
ÜSTÜN ZEKALI ÇOCUKLAR
Üstün zekalı çocukları zamanında fark etmek, onlara uygun bir gelişim süreci izleyebilmek adına dönüm noktasıdır. Peki ya bu özel çocuklar nasıl fark edilecekler? Fark edildikten sonra bu çocuklara nasıl davranılması gerekir? Tüm bu soruları ve fazlasını yazımızda açıkladık.
ÜSTÜN ZEKALI ÇOCUKLAR NASIL DAVRANIR? Üstün zekalı çocuklar söz konusu olduğunda ilk ve en önemli konulardan biri bu çocukların belirlenmesidir; çünkü ancak bu sayede onların kişisel, psikolojik, sosyal ve akademik yaşamlarındaki ihtiyaçları tespit edilir ve bunların gelişimi için uygun adımlar planlanabilir. Aksi taktirde bu çocuklar arkadaş ilişkilerinde pek çok güçlükler yaşayan, derslere ilgisiz ve akademik başarısı düşük bir profil çizerler.
ÇOCUĞUN ÜSTÜN ZEKALI OLUP OLMADIĞINI NASIL ANLAYABILIRSINIZ? Bu çocukların bazı niteliklerini bilmemiz burada bizim için yol gösterici olacaktır. Üstün zekalı çocuklar genel olarak, dikkatlerini doğumdan itibaren yaşıtlarına göre daha uzun süre odaklayabilirler. Soyut düşünme, üstünlerde daha gelişmiştir. Örneğin kolayca kavram oluşturabilirler. Düşünceleri akıcı, sözcük dağarcıkları
94 • ŞEHİR VE İNSAN
geniş ve ezberleme yetenekleri gelişmiş olabilir. Kendi başlarına okumayı öğrenebilirler. Sayılara yaşıtlarından daha erken ilgi duymaya başlayabilirler. Zaman kavramı da yaşıtlarından erken gelişebilir. Mekanik aletleri kendileri keşfedebilirken, daha az yapılaşmış öğrenme materyalini seçerler. Başladıkları görevi bitirmeleri için kendilerine şans verilmesini bekler ve iki işi aynı anda yapabilirler. Bunların yanı sıra erken dönemden itibaren daha sağlıklı, fiziksel gelişimleri daha iyi ve duyuları oldukça hassastır. Çocuklarda bu özelliklerden birkaçı olduğu durumlarda, üstün zekalı olma ihtimalleri düşünülebilir.
ZEKA TESTLERI NASIL UYGULANIR? Üstün zekalı çocukların saptanmasında en güvenilir yol, istatistiksel analizler sonucunda geçerli ve güvenilir olduğu bulgulanmış olan zeka testlerinin kullanılmasıdır. 6-16 yaş arasındaki çocuklar için “Weschler Zeka Testi” (WISC-R) kullanılabilirken, 2 yaş ile 7 yaş 3 ay arasındaki çocuklara “Weschler Okul Öncesi ve Birincil Zeka Ölçeği” (WPPSI) uygulanır. Ancak bir çocuğun üstün zekalı olup olmadığına karar verirken, yalnızca bu testlerin sonuçları ile sınırlı kalmamak çok önemlidir.
Testlerin yanı sıra öğretmenlerin ve psikologların değerlendirmeleri de üstün zekalı olup olmadığını öngörmede etkilidir ve kendilerinden alınan verilerin de göz önünde bulundurulmasında yarar vardır. Örneğin, literatür araştırmaları İngiltere, Amerika ve Çin’de öğretmen değerlendirmelerinin oldukça iyi bir tatmin olduğunu gösterir. Aile geçmişinde üstün zekalı bireyler olması da çocuğunuzun üstün zekasına bir işaret olabilir.
ZEKA TESTLERINI TÜM PSIKOLOGLAR UYGULAYABILIR MI? Yalnızca Türk Psikolog Derneği tarafından verilen WISC-R testi uygulama sertifikasına sahip olan psikologlar uygulayabilirler. Ailelerin testi uygulayan kişiye bu sertifikaya sahip olup olmadığını sorma hakkı vardır.
HIPERAKTIVITE ÜSTÜN ZEKA BELIRTISI MI? Üstünlerin aşırı duyarlı bir sinir sistemine sahip olmaları, üstün olmayan yaşıtlarına göre daha hareketli olmalarına neden olabilir. Ancak hareketli diye tarif edilen üstün zekalı çocukların, hiperaktivite tanısı almış çocuklar ile karıştırılmaması çok önemlidir. Hiperaktivite bozukluğu olan çocuklar, davranışlarını regüle eder. Hiperaktif çocuklar herhangi bir aktivite üzerinde konsantrasyonlarını uzun süre devam ettirmekte güçlük yaşarken üstünler herhangi bir konu ile ilgilendiklerinde bu konu üzerine yoğunlaşabilirler. Hatta meraklı ve istekli olduklarında daha uzun süre bunun üzerine çalışabilirler.
ÜSTÜN ZEKALI ÇOCUĞA NASIL BIR EĞITIM VERILMELI? Üstün zekalı çocukların akademik ihtiyaçlarını karşılamak için farklılaştırılmış eğitim modeli uygun olabilir. Bu konudaki farkındalığın son yıllarda gelişmesi ile ülkemizde de özel programlarda eğitim veren okullar mevcuttur.
ÜSTÜN ZEKALI ÇOCUĞA AILE NASIL DAVRANMALI? Ailelerin üstün zekalı çocuklarına karşı tutumları çocuklarının akademik, sosyal ve psikolojik gelişimleri için çok değerlidir. Ebeveynlerin, çocuklarının üstün zekalı olmasından ileri gelen belirli davranış, duygu ve düşüncelerinin farkında olması, bunları anlamlandırabiliyor olması ve uygun tepkiler verebiliyor olması gerekir. Ebeveynlere, çocukların güçlü yanlarını ve yaşıtlarını geride bırakan performanslar sergilediği alanları desteklemekte önemli görevler düşer.
AILELER ÇOCUKLARINI ZEKA TESTINE TABI TUTMAK İÇIN NEREYE GÖTÜREBILIRLER? Bulundukları il veya ilçedeki Milli Eğitim Bakanlığı’na Bağlı Rehberlik ve Araştırma Merkezi’ne götürebilirler. Bunun yanı sıra testler, özel danışmanlık merkezleri, bazı okullar ve bazı hastanelerin psikiyatri/psikoloji bölümlerinde uygulanabilir.
SAKLAMA KAPLARINDAKI GIZLI TEHLIKE Besinlerin saklanmasında genellikle cam, plastik, toprak, maden, (nikel, çelik, demir vb.) seramik gibi farklı malzemeden yapılmış kaplar kullanılıyor. Peki, saklama kaplarında kullanılan madde besinleri nasıl etkiliyor? Hangi kaplarda besinleri saklamak gerek? En yaygın kullanım oranına sahip plastikler, uygun fiyatı, işleme kolaylığı ile çok tercih ediliyor. Ancak bu kaplar, çok çeşitli katkı
maddelerinin katılması ile hazırlanıyor. Kullanılan bu katkı maddeler de insan sağlığı için toksit ve kanserojen etkilere sahip. Çatlak ya da sırlı yüzeyleri bozulmuş toprak kaplar, insan sağlığı için riskli olabiliyor. Seramik kaplardan besine kurşun geçişi oluyor ve bu durum kişide kurşun zehirlenmesine neden olabiliyor. Besinlerle teması olan bu tür kapların kaliteli seramikle üretilmiş olanlarını
tercih ederek riski en aza indirmek mümkün. Bu anlamda seramik kaplı, cam-seramik kaplı ya da doğal minerallerden üretilen ve içeriğinde kanserojen maddeler bulunmayan ekolojik diye nitelendirilen kaplar tercih edilmeli.
besinlerle alınan alüminyum, kalsiyum, fosfor, magnezyum, demir gibi minerallerin vücuda olan biyo yararlılığını azaltır.
Alüminyum, besinin asit ve alkali olmasından etkilenir. Sirke, limon, domates vb. besinler alüminyum çözülmesine neden olur ve besine geçer. Geçen bu maddeler,
Asitli besinlerin bakır veya bileşiminde kurşun içeren kaplarda saklanması veya besinlerin kalaysız bakır kaplarda bekletilmesi de ağır metal zehirlenmelerine yol açabilir.
Kaptan besine, besinden kaba geçiş olması besin kalitesini olumsuz etkiler.
ŞEHİR VE İNSAN • 95