See discussions, stats, and author profiles for this publication at: https://www.researchgate.net/publication/328927955
Şevket Süreyya Aydemir Preprint · November 2018
CITATIONS
READS
0
11
1 author: Burak Çıtır Sakarya University 6 PUBLICATIONS 0 CITATIONS SEE PROFILE
Some of the authors of this publication are also working on these related projects:
Uluslararası Afyon Anlaşmalarında Osmanlı İmparatorluğu View project
Kûtü'l Amâre 1916 Olaylar, Hatıralar, Raporlar View project
All content following this page was uploaded by Burak Çıtır on 14 November 2018. The user has requested enhancement of the downloaded file.
Burak Çıtır1
ŞEVKET SÜREYYA AYDEMİR Yazar ve İktisatçı Şevket Süreyya, 1897 yılında Edirne'de Balkan göçmeni, topraksız bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası Mehmet Ağa, Bulgaristan'ın Deliorman yöresinde toprak sahibi varlıklı bir kişi iken servetini kaybetmiş ve daha sonra Edirne'ye göç etmeleriyle beraber bahçıvanlık yapmaya başlamıştır. Annesi aydın bir kişi olan Şaziye Hanım idi. Şevket Süreyya, okuma yazmayı mektebe gitmeden annesinden öğrenmiştir. Mahalle mektebinden sonra askeri rüştiyeye giden Şevket Süreyya, küçük yaşlardan itibaren siyasetle de ilgilenmeye başlamıştır. Henüz on bir yaşında iken İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne üye olmuştur. Balkan Savaşları öncesinde ise annesini ve bir ağabeyini kaybetmiştir. Edirne işgale uğradığında ise katliamdan kurtulmaları için İstanbul'a gönderilen çocuklar arasında yer almıştır. İstanbul’a geldikten sonra Kuleli Askeri Lisesi'ne kaydolsa da Edirne'nin geri alınması ve bir oğlunun daha asker olmasını istemeyen babası tarafından Edirne’ye çağrılır. Bu çağrı üzerine Edirne’ye dönen Şevket Süreyya, Edirne Rüştiyesi ve Öğretmen Okulu'nda eğitimine devam eder. Ayrıca bu yıllarda turancı görüşleri benimsemiştir. Diğer ağabeyinin Sarıkamış'ta hayatını yitirmesi üzerine, I. Dünya Savaşı'nda gönüllü olarak savaşa katılır ve ağabeyin şehit edildiği Kafkasya Cephesi'nde çarpışır ve yaralanır. Cephe günlerinde Müfide Ferit'in Aydemir adlı romanını okuyan ve ondan etkilenen Şevket Süreyya, 1934’te Soyadı Kanunu çıktığında Aydemir soyadını bu romandan esinlenerek alacaktır. Geri çekilme emri üzerine Edirne'ye dönen Şevket Süreyya, öğretmenlik eğitimini tamamlayacaktır. Edirne'nin Yunanlar tarafından işgali üzerine bir süre yerel direniş hareketlerine katılacak daha sonra ise Azerbaycan'da kurulan hükümetin İstanbul hükümetinden öğretmen istemesi üzerinde Nuha kentine (bugünkü adıyla Şeki) öğretmen olarak atanacaktır. Azerbaycan’da 1919–1920 yılları arasında kalan Şevket Süreyya, burada Ermeniler’e karşı kurulan gönüllü birliğin kumandanı olur ve bir halk kahramanı haline gelir. Ancak Kafkasya'nın çok etnikli yapısını görünce eski Turancı fikirlerinin doğruluğunu sorgulamaya başlar ve Bakü’de toplanan Doğu Halkları Kurultayı’na Nuha Delegesi olarak katılır. Bu kongreye katılması onun komünizme merakını arttır. Kurultay'dan 10 gün sonra yine Bakü'de gerçekleşen Türkiye Komünist Fırkası'nın toplantısına da katılan Şevket Süreyya, merak ettiği ideolojiyi öğrenmek isteği ağır basınca Milli Mücadele'ye katılmak 1
Sakarya Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih ABD, Doktora Öğrencisi.
1
yerine Nuha'ya dönmeyi tercih eder. Bir süre amaçsızca gezen Şevket Süreyya, Batum'a gittiğinde Komünist Parti'ye girer ve yine Batum'da bir öğretmen arkadaşının kız kardeşi ile evlenir ve bu evliliğini ömrünün sonuna kadar sürdürür. Batum'dan sonra Moskova'ya giderek birçok Türk öğrenicinin de öğrenim gördüğü Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi'ne (KUTV) kaydolur. Bu üniversitenin İktisadi ve Sosyal Bilimler Okulu 'nda ekonomi eğitimi alan Şevket Süreyya, 1923 yılında Türkiye'ye geri dönüş yapar. Şevket Süreyya, Türkiye'ye döndükten sonra Aydınlık Dergisi'nde komünist fikirleri yaymaya çalışan yazılar yazmaya başlar. 1924 yılında ise Sadrettin Celal Antel ile beraber hazırladıkları Lenin ve Leninizm adlı kitabı yayımlanır. 1925'te TKP'nin üçüncü kongresinde yedi kişilik Merkez Komite'nin üyesi olarak seçilir. Türkiye İşçi ve Çiftçi Fırkası'nın 1 Mayıs'ta "Dünyanın Bütün İşçileri Birleşiniz" yazılı broşür dağıtması nedeniyle gerçekleşen "1925 Tevkifatı" sonucu Aydınlık Dergisi kapatılır ve Aydemir de Ankara İstiklal Mahkemesi'nde devrin birçok ünlü komünistiyle beraber yargılanarak 10 yıl hapse mahkûm edilir. Muasır Türkiye'nin İktisadi İnkişaf İstikametleri adlı kitabını da bu mahkûmiyeti sırasında kaleme alsa da bu eserini yayımlatamamıştır. Afyon Cezaevi'nde geçirdiği onsekiz aydan sonra 29 Ekim 1927'de ilan edilen genel aftan yararlanarak hapisten çıksa da 1927 Tevkifatı sırasında yeniden tutuklanıp, yargılanır fakat beraat eder. Bundan sonra komünizm çizgisinden ayrılan Şevket Süreyya, bir nevî milliyetçi komünizm anlayışını savunmaya başladıysa da Türkiye için geçerli düşüncenin Kemalizm olduğu görüşüne döner. Vedat Nedim Tör ile birlikte TKP'den ayrılır. Bu ayrılık sonrasında parti üyeleri tarafından partiyi polise ihbar etmekle suçlanırlar. Şevket Süreyya, 1928'de bürokrat olarak Ankara'da çalışmaya başlar ve bu görevi 1951 yılına kadar eğitimci ve iktisatçı olarak çeşitli devlet kademelerinde devam eder. Yüksek Teknik Öğretim Umûm Müdür Yardımcılığı, Ankara Belediyesi İktisat Müdürlüğü, Ankara Ticâret Mektebi Kurucu Müdürlüğü, İktisat Vekâleti Sanâyi Tetkik Heyeti Reisliği, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu Üyeliği görevlerinde bulunur. 1932 yılında Atatürk’ün isteği üzerine Yakup Kadri Karaosmanoğlu ile birlikte İktisadi devletçiliği savunan toplumcu Kadro dergisinin yazı kurulunda yer alan Şevket Süreyya, bu dönemdeki siyasal ve ekonomik görüşlerini İnkılap ve Kadro adlı kitabında dile getirmiştir. Derginin kapatıldığı 1935 yılında Ankara Ticaret Mektebi'nde müdür olan Aydemir, bu görevini 1936'ya kadar sürdürür. İki yıl Ankara Belediyesi İktisat Müdürlüğü yaptıktan sonra
2
İktisat Bakanlığı'nda çalışmaya başlar ve İsmet İnönü'nün güvenini kazanır. Komünist geçmişi nedeniyle çok eleştirilse de başarıları nedeniyle yükselir. Bir dönem Ekonomi Bakanlığı'nca İsmail Hüsrev Tökin ile birlikte bir kalkınma planı hazırlamakla görevlendirilse de İsmet Paşa tarafından bu planı kabul edilmez. 1951'de Vekiller Heyeti kararıyla emekli edildikten sonra kendisini yazarlığa veren Şevket Süreyya, hayatı boyunca çok sayıda eser verir. Bu eserleri arasında yer alan Tek Adam adlı eserinde Atatürk; İkinci Adam adlı eserinde İsmet İnönü’yü yazar. Bunun dışında Menderes'in Dramı, Makedonya'dan Ortaasya’ya Enver Paşa (kitap) gibi biyografiler ve Suyu Arayan Adam gibi otobiyografik denemeler dışında Toprak Uyanırsa ve Kahramanlar Doğmalıydı adlı romanları da yazar. 27 Mayıstan sonra oluşan yeni düşünce ortamında kurulan sosyalist eğilimli Devrim ve Yön gibi dergilerde yazıları yayınlanır. 12 Mart Muhtırası sonrası Yön Dergisi kapatılınca yazılarına Cumhuriyet Gazetesi'nde devam eder. 25 Mart 1976'da Ankara'daki evinde hayatını kaybeden Şevket Süreyya Aydemir’in diğer eserleri ise şunlardır: Cihan İktisadında Türkiye, İktisad Mücadelesinde Köy Muallimi, Halk İçin İktisad Bilgisi, Türkiye Ekonomisi, İhtilalin Mantığı ve 27 Mayıs İhtilali, Kırmızı Mektuplar ve Son Yazılar, Lider ve Demegog
Kitaplarından Şevket Süreyya Aydemir’in Yazınına Örnekler Tek Adam’dan: Aşağıdaki metin “Tek Adam”ı önemli bir olayın eşiğinde, onun bütün yükünü taşırken canlandıran bir metindir. Aydemir, “Tek Adam”ın Erzurum’da üniformasını çıkarmak zorunda kaldığı anda kendi kendine konuşmasını şöyle nakleder: “Mustafa Kemal, hayatının en buhranlı gecesini Erzurum’da yaşar. Çünkü hayatının en çetin kararı karşısındadır: Askerlikten ayrılmak! ... İşte bu, hesapta yoktu. Hapisler, sürgünler, Libya çöllerinde unutulmak, Anafartalar’da yaralanmak, Muş dağlarında, Suriye bozkırlarında esaret, ölüm!.. Bunların hepsi onun hayat yolunda mukadder görülecek hallerdi. Ama askerlikten ayrılmak? İşte bu düşünülemezdi! Hâlbuki şimdi ona havada esen sesler: ‘Askerlikten Çekil paşam’ diyorlardı. ... ‘Kendi arzunla istifa et.’ Yoksa İstanbul’dan Erzurum telgrafhanesine uzanan telgraf telleri kötü bir haber getiriyorlar. ... Bugün bir ordu kumandanısın. Ama yarın? .... Evet, artık kimse ona itaat etmeyecektir... Kendisinden emir alınmayacak, eğer emirler verirse, bunlar yerine getirilmeyecektir. ... Hatta bir mevkuf, bir sıradan şüpheli adam, yanına yaklaşılamayacak bir insan! İşte bu iç sorular ve sorunlar, hiç durmadan beynini kurcalar. ... düğümler tam çözülür gibi olurken, gene karışırlar. ... Karar
3
gecesinde bu kararsızlık, onun ruhunu yoğurur durur. Kendi hammaddesi, ruhunda bin bir şekil alır. Ama son şeklini henüz almamıştır. ... Yıldız Sarayı telgrafhanesinde, Padişah makina başında hazırdır. Harbiye Nazırı, onun iradelerine sözcü olur. Konuşmayı Yıldız açar. İstanbul’da nice büyük işler; mevkiler onu beklemektedir. Mustafa Kemal dayatınca, bu ağız değişir. Hiç değilse Erzurum’dan ayrılmasını, Anadolu’nun dilediği bir yerinde tebdil-i hava almasını isterler. ... Mustafa Kemal, Erzurum’da kalacaktır. Sonra telgraflaşma büsbütün sertleşir. Perdenin sonu yaklaşmıştır ve nihayet perde iner. Yıldız onu askerlik hizmetinden azlettiğini tebliğ ederken, Mustafa Kemal atik davranır. Mesleğinden, hizmetlerinden istifa ettiğini bildirir. Karar verilmiştir. Ondan sonra millete ve orduya bildirisini yayınlar: ‘Resmî sıfat ve salâhiyetten mücerret olarak, yalnız milletin şefkat civanmertliğine güvenerek... milletin bağrında, bir fert-i mücahit olarak çalışacaktır.’ Şimdi onun efendisi yalnız millettir.”2
İkinci Adam’dan: Aydemir’in ikinci adamı, sabır adamı İsmet İnönü, 4 Şubat 1922’de Lozan görüşmelerinde son derece gergindir. Yazar onu şöyle canlandırır: “Müttefiklerin verdiği Sulh Muahedesi tasarısı kabul edilemezdi. ... Türkiye elbette ki sulh istiyordu. Ama dikta kabul edilemezdi. İsmet Paşa bu tasarıya eğer imza korsa, Türk İstiklâl Savaşının sonuçlarını memleketi aleyhine kötüye kullanmak durumuna düşecekti. Eğer imza koymazsa, aylardan beri sürüp giden Sulh konuşmaları birden kesilecekti. Bunun arkasında hatta harp yeniden başlayabilir miydi? Belki ve niçin olmasın? Muzaffer Türk ordusu ise, son taarruzda son mermisini bile sarfetmiş gibiydi. ... Hülâsa gelecek karanlıktı. İsmet Paşa’nın başının üstünde, tarihte pek az insanların başında titreşen büyük bir sorumluluk asılıydı ve kılıcı, karanlık bir istifham dalgalandırıyordu. Kara bulutlarla kaplı çileli bir gün yaşamaktaydı ve an, bir Karar adamı istiyordu. ... Karar Adamı elbette ki, kritik anlarda, tehlikeli geçitlerde ve dönüm noktalarında, arkasından gelenlere yahut kendisini gözleyenlere karşı, sorumluluk kabul eden ve karar verebilen Adam’dır. İşte 4 Şubat 1922’de Lozan Konferansı’nın en kritik gününde, İsmet Paşa bu durumdaydı.”3 Şevket Süreyya, Lozan görüşmelerindeki İsmet Paşa’yı hemen bir başkasının hatırasıyla da göstermek ister. Böylece ruh hallerini anlatarak çizdiği portreye bir dayanak sunmuş olur. Aşağıdaki metin Lord Curzon’un sekreteri Nicolson’un By Lort Curzon isimli kitabında anlattığı hatıralardır: “Lort Gürzon saatine bakmaktadır: ‘İsmet Paşa, memleketinizi kurtarmak için ancak yarım saatiniz var!’ diyor. İsmet Paşa mendilini dudaklarına götürüyor. Kendisini sandalyeye atıyor. Ter içinde kalmış̧ olan alnına, eliyle, parmaklarıyle vuruyor. Çaresiz bir halde: 2 3
Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam I-III, İstanbul: Remzi Kitabevi, 2006., s. 95-105. Şevket Süreyya Aydemir, İkinci Adam I-III, İstanbul: Remzi Kitabevi, 1999., s. 240-242.
4
‘Yapamam! Yapamam!’ diye mırıldanıyor. Çok acıklı bir haldedir. İsmeti seven Marki mustarip oluyor. Ayağa kalkıldı ve selâmlaşıyorlar. Gürzon ve ötekiler odadan suratları asık ve kederli çıkıyorlar. ... İsmet asansörle iniyor. Ben de onunla indim. Huzur ve sükûn içindedir... Konferans binasını sanki hiç̧ de mühim bir şey cereyan etmemiş̧ gibi terk ediyor.”4
Menderes’in Dramı’ndan: Aydemir’in 1950 sonrası toplum psikolojisini ve bu psikolojiyle kitleleri idare eden kişinin ne yapması gerektiğini siyasî tahlil hâlinde veren bir pasajını naklediyoruz: “Menderes toplum içinde ve belki de beklenmediği hâlde, bir halk adamı olarak sivrildi. Ve çevresinde; hatta daha ziyade parlamento dışında, şehirde ve köyde, kendileriyle dil birliği yapabildiği halk liderleri kadrosu toplayabildi. Ocak başkanları, bucak başkanları, Vatan Cephesi sözcüleri gibi toplumun derinliklerinden gelen, halk içinden konuşan kalabalık ve iddialı bir kadroyu, etrafında örgütleyebildi. Ve tabiî bu kadronun sözcüsü̈ , sevgilisi haline geldi. Şu halde birtakım doktrin eleştirmelerine girmeden diyebiliriz ki, bizde Demokrat Parti ilk defa aşağıdan gelen bir sosyal hareket olarak memlekette, organik bir temel üzerine oturtulabilmiştir. Menderes’in şahsında, etrafında halkalanan kütlenin gücünü̈ ve dilini bilen bir sözcü̈ bulmuştur. ... Geniş̧ kadro, siyaseti halka malederek halkta bir nevi şahsiyet gururunun doğmasına, yerleşmesine hizmet etmiştir. Susan halk, konuşan halk olmuştur. Şahsiyet gururu iyi temellere ve kaynaklara dayandıkça, elbette ki haklı ve üstün bir ruh halidir. Şahsiyet gururu iyi temellerden ve kaynaklardan kopmazsa; daha iyi yerleşmek, daha iyi inşa, istihsal, örgütlenme gibi halkın enerjisini kamçılayacak, rejimi pekiştirecek davalara yöneltilebilirse, lider kadro muvaffak olmuş̧ demektir. Eğer böyle olmaz da şahsiyet gururu, fertlerde ve kitlelerde verimsiz, bâtıl mücadelelere doğru gelişirse, o zaman üstün ruh hali olan gurur kanserleşmiş demektir. Acaba bizde hangisi oldu? Bunu araştıracağız.”5
Makedonya’dan Orta Asya’ya Enver Paşa’dan: Aydemir, Enver Paşa’nın ölümünü “Enver Paşa Dramının Son Perdesi Kapanıyor” başlıklı bölümde bir romancı gibi anlatır: “Doğu Buhara, artık ilen işgal edilmişti. Enver Paşa’nın Balcevan istikametinde Pamir dağlarına doğru doğuya dalışı, onların kurtulma imkânlarını da karartıyordu. ... Artık çarpışmalar da fiilen kesilmişti. Enver Paşa Âbıderya vadisinde Âbıderya köyünde son karargâhını kurmuştu. ... 4 Ağustos 1922 tarihindeyiz. Kurban bayramının birinci günüdür. Enver Paşa, maiyetinde kalanların... bayramını kutlayacağını söyler. Toplanılır. ... Herkes bu hüzünlü̈ Kurban bayramının havası içindedir. Çünkü̈ bilinir ki bu günler, artık son beraberlik 4 5
Aydemir, İkinci Adam I-III, s. 243-244. Şevket Süreyya Aydemir, Menderes’in Dramı, İstanbul, Remzi Kitabevi, 1999., s. 204.
5
günleridir. Arkadan ve çevreden ise düşman ilerler. İşte tam bu tören sırasındadır ki, doğuda silâh sesleri gelir. Bu bir baskındır ve kalabalık, baskıcıların makineli tüfek ateşleri altında eriyebilir. İşte o anda Enver Paşa, hemen atına atlar. 25 kadar atlı onu takip ederler. Doğru Çevgan tepesine yönelinir. Tepede mevzilenmiş ve makinalı tüfekleri bulunan bir düşman müfrezesine karşı aşağıdan, vadiden ve ancak atlar üstünde çekilmiş̧ kılıçlarla, azlık bir nevi fedai süvari gurubunun saldırıya geçişinin sonu bellidir. Ama Enver Paşa en öndedir. Atını yıldırım gibi sürer. Kılıcıyla havayı yararak koşar. Yanındakiler de ondan geri kalmazlar. Bir kumandanın, bir başkumandanın, bir baskın müfrezesine karşı en önde ve atla, kılıçla karşı çıkışı, askerî savaş̧ usullerine sığmaz. Ama burada artık askerlik değil, yolun sonu, son hamle ve beklenen sonu arayış̧ konuşacaktır. Bu son ise ölüm ve şahadettir. Onun içindir ki bu saldırıda hesap, mantık ve nefsini koruma endişesi yoktur. Burada dile gelen... 1908 haziranında açılan defterin artık dürülüşüdür... Çegan tepesinde ve Kulikov kumandasında ateş̧ saçan mitralyözlerin üzerine, yalın kılıçlarla hücum eden bu 25 kadar süvarinin akıl almaz saldırısı, karşı tarafta, hattâ şaşkınlık da yaratır. Bu kılıçların altında yaralananlar, teslim olanlar bile olur. Öndeki mitralyöz susturulmuştur bile. Daha arkadaki ikinci mitralyöz, ateşini, huzmesini en önde ilerleyenlerin üzerinde yoğunlaştırır. Bunların en önünde de, Enver Paşa vardır. Böylece çağdaş̧ Mitralyöz, Ortaçağın ünlü̈ silâhı olan Kılıcı yener. Enver Paşa vurulur. Atından düşer. Paşanın kır atı Derviş̧ efendisinin başucundadır. Ama mitralyözün şeritleri ateşlerini kusmaya devam ederler. Derviş̧ önce ön iki ayağı üzerine çöker. O da son nefesini vermiştir.”6
6
Şevket Süreyya Aydemir, Makedonya’dan Orta Asya’ya Enver Paşa I-III, İstanbul: Remzi Kitabevi, 1972., s. 683-685.
6
Kaynakça Aydemir, Şevket Süreyya, Tek Adam I-III, İstanbul: Remzi Kitabevi, 2006., s. 95105. ______________________, İkinci Adam I-III, İstanbul: Remzi Kitabevi, 1999., s. 240-242. ______________________, Menderes’in Dramı, İstanbul, Remzi Kitabevi, 1999., s. 204. ______________________, Makedonya’dan Orta Asya’ya Enver Paşa I-III, İstanbul: Remzi Kitabevi, 1972., s. 683-685.
7 View publication stats