TL Mart & Nisan 2018 Yıl: | Sayı: | Fiyaı: .
Kentsel dönüşüm ile
BÜYÜYEN BINALAR KÜÇÜLEN MEDENIYET!
Fırsatları görerek bugüne geldiniz. Bizce bunu da görmek istersiniz...
Bulunduğunuz noktaya sayısız doğru karar alarak geldiniz, önemli fırsatları değerlendirerek... Şimdi karşınızda değerlendirmek isteyeceğinizi düşündüğümüz yeni bir fırsat var.
Yalnızca nitelikli yatırımcılara* sunulan ve yüksek getirisiyle 8 yıldır yatırımcıların gözdesi olan Aktif Bono ve çok daha fazlası, sizin için Aktif Bank Private Banking’de.
Türkiye’nin en yenilikçi yatırım bankasının sunduğu butik hizmetlerle tanışmak ve size özel çözümleri öğrenmek isterseniz bizi arayın, hemen yanınızda olalım.
+90 (212) 213 26 66 ozelbankacilik@aktifbank.com.tr
(*) “Nitelikli Yatırımcı”: Sermaye Piyasası Kurulu düzenlemelerinde belirtilen diğer kişi ve kuruluşların yanı sıra, nakit mevduatlarının ve sahip olduğu sermaye piyasası araçlarının da dâhil olduğu finansal varlıkları toplamı 1.000.000 Türk Lirası tutarını aşan gerçek ve tüzel kişilerdir.
İSTANBUL’DA DÜĞÜN ANTALYA, BODRUM veya BERLİN’DE MUHTEŞEM BİR BALAYI
Yıldızların altında ya da şık bir balo salonunda rüya gibi bir düğün için Titanic Hotels İstanbul’u tercih edin. Masmavi Akdeniz’de... Yemyeşil bir doğayı kucaklayan Antalya’da... Ege’nin incisi Bodrum’da... Geçmişe ve geleceğe ışık tutan Berlin’de... Unutulmaz bir balayı size düğün hediyemiz olsun.
#MyTitanicStory TITANIC HOTELS ANTALYA | ISTANBUL | BODRUM | BERLIN
titanic.com.tr
Editör
Siz ne diyorsunuz? Selim İleri: Bunca sene sonra şunu düşünüyorum ve soruyorum; şehir başta olmak üzere yaşadığımız semtlerin, mahallelerin, sokakların koruyucuları bir yanda da orada oturan insanlar değiller midir?” Rengin Soysal: Kadıköy, herkesin birbirine selam verdiği, çocukların bahçelerde oynadığı, akşamları caddeye çıkılan, sabahları denize inilen bir yerdi. Trafik gürültüsü yoktu. Sıkışmışlık duygusu yoktu. Kendinize vakit ayırabiliyordunuz. İnsanlar vapura binip karşıya çalışmaya gidiyordu. Vapurun da bir şiirselliği vardı. Gece baktığınızda ay ışığını ve yıldızları görüyordunuz. Şu anda bütün bunların hepsi bitti. Son bir araştırma ile de gördük ki, Kadıköy artık okur-yazarlığın en yüksek olduğu ilçe olma özelliğini kaybetti. Bunun da bugünkü yaşam şeklinin bir sonucu olduğunu düşünüyorum. Mirkelam: Ben çocukken topumuz bahçeye kaçardı, demir parmaklıklar arasından bakınca önünde gül bahçesi olan beyaz bir köşk görürdüm. Aslında biz o dönem çocukken, orada yaşayan insanlar da benim şu an düşündüğüm şeyi düşündüler. “Ya buralar çok kalabalıklaştı, eskisi gibi değil” diyorlardı. Her 40-50 yılda bir böyle bir değişim oluyor. Önemli olan, o değişimin düzgün ve kontrollü yapılması. Ferudun Andaç: Bakıyorsunuz ada ada gettolaşan bir İstanbul’da, her yeni ada ‘yeni İstanbul’ olarak sunularak, adeta Anadolu’dan akın akın gelen göçlerin yurtları oluşturuldu. Sanırım dünyanın hiçbir yerinde bir kent böyle yağmalanmamıştır. Sokağı, ormanı, mahallesi, semti, hatta gökyüzü… Başınızı kaldırdığınızda daralan bir gökyüzü, kirli bir hava sizi karşılıyorsa, anlayın ki İstanbul’dasınız… Yazar, gazeteci, sanatçı ve edebiyatçı isimlerin kelimeleriyle İstanbul ve özelinde Kadıköy’ün geldiği nokta bu... Kapak dosyamız kentsel dönüşümün ve bina yenilemelerin insan sosyolojisine etkisi... Çok önemli isimlerle konuştuk, başta Kent Bilimci - Mimar Prof. Dr. Ahmet Vefik Alp olmak üzere...
14 : kadikoylife.com Mart & Nisan 2018
Alp, İstanbul’un bir Ekümenopolis (Korku ve kâbus şehri) olma yönünde hızla ilerlediğinin altını çizdi. Ahmet Erkurtoğlu ise, Kadıköy’de 700 bina yenileyen bir mimar olarak süreçten mutlu olmadığını söyledi. Ve dedi ki; “Tek suçlu Fatih Sultan Mehmet... İstanbul’u almasaydı, şehir aynen kalırdı.” Çok sesliliği kaybolmuş Kadıköy’de siz ne dersiniz çevrenizdeki gelişmelere? *** Kadıköy Life, Anadolu Yakası’nın sosyal yaşamında da bayrak olmayı sürdürürken, LIFE MAGAZİN sayfalarında birbirinden değerli sanatçıları ağırlamakta. Bir Moda’lı olan Ali Poyrazoğlu, Kuzguncuk’lu Uğur Yücel, Kadıköy’lü Orhan Enes... Sanatçılarımız da Kadıköy yakasındaki sosyal yaşamı geçmişle bugün gelinen nokta olarak dergimize değerlendirdi. Hepsinin söylemi değerliydi ancak, Uğur Yücel bizi bizden aldı: “Her memur ailesi lüferini, kalkanını, mevsiminde her türlü balığını yerdi eskiden. Kalkanı ayıklamazlardı balıkçılar, öyle ucuzdu. Lüfer, kalkan, izmarit, kırlangıç, kofana, torik sebildi. Midye çıkartırdık, meyvelerimiz boldu. Çocukluğumuz her ürünün üstün kalitesiyle geçmiş sonradan anladık. Bilmiyorum şimdi kaç evin bahçesinde meyvesi kalmıştır. Bizim bahçede dut, yeşil erik, kiraz, malta eriği, yedi veren gülleri, bodur çamlar, koca bir çam ağacı, defne ağacı vardı mesela. Şimdi çorak o bahçe.” *** Nisan, bizim için özeldir. Kurucumuz Kadir Toprakkaya’nın doğduğu aydır, Kadıköy Life’ın çıkış tarihidir. Baharın müjdecisi Nisan ayının başında sizlere bir sürprizimiz daha olacağını belirtiyor, sevgi ve saygılarımızı sunuyoruz.
Canan Toprakkaya
Haber • Magazin • Aktüalite • Ekonomi • Politika
TARAFSIZ, BÖLGESEL,HABER, MAGAZİN, AKTÜALİTE, EKONOMİ, POLİTİKA DERGİSİ İmtiyaz Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni Fatma Canan Toprakkaya Yayın ve Yönetim Kurulu Başkanı Kadir Toprakkaya Sorumlu Yazı İşleri Müdürü İrem Toprakkaya Yayın Kurulu Prof. Dr. Ahmet Veik Alp, Dr. R. Sertaç Kayserilioğlu, İnal Aydınoğlu, Bülent Turan, Enis Fosforoğlu Haber Müdürü Cenay Toprakkaya Editörler Figen Sabırcan, Sedef Turan, Pınar Baltacı, Deniz İhsan Taşdelen, Reha Kadak, Dilek Karagöz Görsel Yönetim Kubilay Şenyiğit Kapak Fotoğrafı Emin Küçükserim Reklam ve Halkla İlişkiler Benusen Sağdan Tel: 0532 208 84 42 Basım Teknik Basım Matbaacılık San. ve Tic. A.Ş. Sertiika No: 24871 Y. Dudullu Mah. Necip Fazıl Bulvarı No: 44 Keyap Çarşısı F1 Blok 93 Ümraniye / İstanbul Tel: 0216 508 20 20 www.teknikbasim.com Dağıtım Arıksoy Basın Yayın Dağıtım Ltd. Şti. KADIKÖY LIFE dergisinin birinci sayfasından son sayfasına kadar olan yazılardan imza sahipleri sorumludur. Yayınlanan reklamların sorumluluğu reklam sahiplerine aittir. KADIKÖY LIFE dergisinde yayınlanan her türlü yazı, fotoğraf ve illüstrasyonların her hakkı saklıdır. İzinsiz, kısmen veya tümüyle yayınlanamaz. KADIKÖY LIFE’ın hiçbir kurum ve kuruluşla doğrudan veya dolaylı bağlantısı yoktur.
Yayıncı K-İletişim Basın Yayın ve Tanıtım Hizmetleri Karanil Sokak No: 27/13 Göztepe / İstanbul Tel: 0216 360 72 04 - 0216 550 11 17 Gsm: 0532 266 82 43 E-posta: kadikoylife@yahoo.com www.kadikoylife.com İrtibat Bürosu Kuşdili Cad. Misk-i Amber Sok. No: 42/1 Kadıköy / İstanbul Tel: 0532 470 73 05 ISSN 1307-5535 Mart & Nisan 2018 Yıl: 14 Sayı: 80 Fiyat: 7.50 TL Basım Tarihi: 6 Mart 2018 Yayın türü: İki aylık, bölgesel, süreli yayındır.
KADIKÖY LIFE Anadolu Yakası Gazeteciler Derneği üyesidir.
İçindekiler
66 61 108
32
32 40
112
İSTANBUL GELECEKTE KORKU VE KÂBUS ŞEHRİ OLACAK! Yapılması planlanan mega projelerin yeni nüfus anlamına geldiğini ifade eden Kent Bilimci Prof. Dr. Ahmet Vefik Alp, yeni yapılaşmalarla bir süre sonra üçüncü havalimanının da yetmeyeceğini söylüyor. Alp, İstanbul’un gelecekte ekümenopolis yani kâbus ve korku şehri olacağını kapak dosyamızda anlatıyor.
SELİM İLERİ: BUGÜNKÜ KADIKÖY’E BAKINCA İÇİM TİTRİYOR
61
Asya, Avrupa ve Afrika kültürlerine ait sayısız nesneyi 20 yıldır Kadıköylülerle buluşturan Artemis’in Kaptanı Kadir İrfan Yalın ile koleksiyonerliği, eşyaların dilini, kültürel belleğimizi konuştuk.
66
50
O, emlak danışmanlığına farklı bir form kazandırdı ve dergimizde mesleğini şu sözlerle değerlendirdi: “Günümüzde emlakçılık, eskiye nazaran kariyerli bir iş haline gelmeye başladı. 1993 yılında bu işe ilk başladığımda çok ilginç tepkiler almıştım. Herkes emlak işi için ‘işsizlerin işi’ tabirini kullanıyordu. Oysa şimdi çok daha kariyerli ve kültürlü insanların işi haline geldi.”
40 50
Kültürlü ama ekonomisi zayıf insanlar için sanat; IMOGA Süleyman Saim Tekcan’ın 55 yıllık birikimini ve sanat emeğini yatırdığı bir müze, İstanbul Grafik Sanatları Müzesi... Dünyadaki 13 müzeden biri olan IMOGA, Ünalan’da. Türkiye’nin tek ücretsiz gezilebilen müzesi... Kültürlü ama ekonomisi zayıf insanlar için sanatı savunan Tekcan, “Beni yetiştiren devletime borcumu ödüyorum” diyor.
Türk edebiyat tarihinde kenti en iyi anlatan yazarlardan biri Selim İleri… Kadıköy’de doğup büyüyen usta yazar ile kentlerimizdeki değişimi ve Kadıköy’ü konuştuk. Bugünkü Kadıköy’e bakınca içinin titrediğini söyleyen İleri, yıllar önce yazdığı bir cümleyle durumu özetliyor: “İnsan yaşarken tarih olabiliyormuş…”
Sektörde 25 yıllık deneyim: İZAK HASON EMLAK DANIŞMANLIĞI
Kültüre ve tarihe sahip çıkmanın yolu; KOLEKSİYONERLİK
108
Kuzguncuklu Uğur Yücel: HAYAT ZARAFETİNİ KAYBETTİ DAHA NE OLSUN... O da dergimizle dertleşti: “Eskiden rakı, sohbete eşlik ederdi. Kelle olmak için içilmezdi. Neşelenmek ya da sırları sessizce paylaşmak için içilirdi. Hayatımızı kaybettik dediğimde şaşıyor insanlar. Evet, öyleymiş meğer. Aşkların bile tadı kaçtı. Hayat zarafetini kaybetti daha ne olsun.”
112
Kadıköylü bir müzik fenomeni: MİRKELAM Mirkelam, Kadıköy Life’a çocukluğunun Kadıköy’ünü anlattı: “Ben çocukken topumuz bahçeye kaçardı, demir parmaklıklar arasından bakınca önünde gül bahçesi olan beyaz bir köşk görürdüm. Aslında biz o dönem çocukken, orada yaşayan insanlar da benim şu an düşündüğüm şeyi düşündüler. ‘Ya buralar çok kalabalıklaştı, eskisi gibi değil’ diyorlardı. Her 40-50 yılda bir böyle bir değişim oluyor.”
Mart & Nisan 2018 kadikoylife.com : 15
Özel Haber
Atatürk’ün “Geldikleri gibi giderler” sözünü söylediği
Kartal İstimbotu müze oluyor KADİR TOPRAKKAYA Mustafa Kemal Atatürk’ün İstanbul Boğazı’ndaki işgalcilerin gemilerini görünce “Geldikleri gibi giderler” dediği Kartal 2 İstimbotu, müze yapılacak. Gazeteci Gökhan Karakaş’ın öncülük ettiği Kartal İstimbotu’nu Kurtarma ve Yaşatma Platformu, istimbotun eski haline getirilmesi amacıyla kuruldu ve çürümeye terk edilen istimbotun müzeye çevrileceği, Tuzla Tersanesi’nde düzenlenen etkinlikle duyuruldu. İstimbot, daha sonra Deniz Kuvvetleri Komutanlığı tarafından belirlenecek bir müzede sergilenecek. Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz, istimbotun hak ettiği bir yerde sergilenerek Atatürk’ün sözünün hatırlanmasının amaçlandığını belirterek, istimbotun seneye müze haline getirilebileceğini söyledi. Kartal 2 adlı istimbotu satın alan işadamı ve film yapımcısı İbrahim Benli, Atatürk için bir film çalışması olduğunu ifade ederek, “Gemiyi bu halde görünce yüreğim parçalandı. Yabancı ülkelerde bu tür tarihi yapılara çok önem veriliyor. Batık olmaktan kurtardık ve şimdi layık olduğu yere göndermek için restore edeceğiz” dedi.
Gazeteci Gökhan Karakaş’ın öncülük ettiği Kartal İstimbotu’nu Kurtarma ve Yaşatma Platformu, istimbotun eski haline getirilmesi amacıyla kuruldu. Çürümeye terk edilen istimbotun müzeye çevrileceği, Tuzla’daki tersanede düzenlenen etkinlikle duyuruldu.
16 : kadikoylife.com Mart & Nisan 2018
Özel Haber
KARABEKİR: HAYATIMDA HİÇ BU KADAR ACI ÇEKMEMİŞTİM Kurtuluş Savaşı’nın komutanlarından Kazım Karabekir’in torunu Timsal Karabekir de bir anısını şöyle anlattı: “Kazım Karabekir, Batum’dan bindiği Reşit Paşa gemisiyle İstanbul Boğazı’ndan giriyor. Tarabya önlerinde bir Türk gemisinde İngiliz zabit, Türk zabite ‘Türk’ün bayrağını indir, yerine İngiliz bayrağını çek’ emrini veriyor. Kazım Karabekir, o zaman ‘Hayatımda hiç bu kadar acı çekmemiştim’ diyor ve o an çarpışacağına dair yemin ediyor. Bugün minnetle teşekkür ediyorum. Başta Atatürk olmak üzere o yüce insanlara çok şey borçluyuz, nur içinde yatsınlar.” İSTİMBOTUN TARİHİ Bir Fransız firması için 1911’de yapılan Kartal İstimbotu, ‘Enterprise’ adıyla Cumhuriyet’in kuruluşuna kadar hizmet verdi. Daha sonra 1923’te Seyr-i Sefain idaresince satın alınan istimbota ‘Kartal’ adı verildi. 1974’te Devlet Deniz Yolları’na geçen ‘Kartal’, İstanbul Liman İşletmesi’ne
devredildi. Bu arada sicili değiştiği için adı ‘Kartal 2’ oldu. Daha sonra bir Türk müteşebbis tarafından satın alınan ve 2015’e kadar etkin olarak gemi kurtarma ve yedekleme işlerinde kullanılan istimbot, metalurjik ömrünü tamamladığı için Tuzla’da terk edildi. “GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER” Adana’dan trenle hareket eden Mustafa Kemal, 13 Kasım 1918 çarşamba öğle saatlerinde Haydarpaşa Garı’na vardığında, İtilaf Devletleri’nin donanmasının İstanbul’a demirlediğini görür. Haydarpaşa Garı’nın iskelesinde kendisini bekleyen Fransız işgal kuvvetlerine ait Kartal istimbotuyla Galata rıhtımına doğru giden Mustafa Kemal, yaveri Cevat Abbas’a “Ağlama çocuk! Geldikleri gibi giderler” der...
DENİZ TUTKUSU Ben yeniden denizlere açılmalıyım, Denizle gök arasında yapayalnız kalmalıyım, Yüksek bir gemi ve yol gösteren bir yıldız tek isteğim… Dümenin gıcırtısı, rüzgârın şarkısı ve beyaz yelkenin sallanışı ile Suları örten buğuyu ve uzaktan söken şafağı seyretmek bütün zevkim. Evet, ben yeniden denizlere açılmalıyım... John Masefield
Mart & Nisan 2018 kadikoylife.com : 17
Çevre
Kuleli Askeri Lisesi ulusal müze oluyor HABER MERKEZİ 15 Temmuz darbe girişiminin ardından askeri okulların kapatılması ile birlikte müze olmasına karar verilen, tahsisi Milli Savunma Bakanlığı’ndan alınarak Kültür ve Turizm Bakanlığı’na verilen Kuleli Askeri Lisesi için ilk adım atıldı. İstanbul Boğazı kıyısındaki tarihi liseyi İstanbul ve Türkiye için örnek olacak müzeye dönüştürecek projenin ihalesi tamamlandı. Tarihi bina için Ankara merkezli bir şirket tarafından 1 milyon 794 bin TL’ye müze projesi hazırlanacak. Kültür ve Turizm Bakanı Numan Kurtulmuş, Kuleli Askeri Lisesi’nde gerçekleştirilecek müze ve kültürel çalışmaların Türkiye adına örnek olacağını bildirdi. Tarihi yapı içerisine Anadolu topraklarından geçen 24 medeniyetin yer aldığı, dünya çapında ses getirecek bir müze yapacaklarını söyleyen Kurtulmuş, lisede gerçekleştirilecek müze ve kültürel çalışmalarla ilgili olarak hassasiyetlerini ve titizliklerini tüm kamuoyunun bilmesini istediklerini vurguladı. ÇOK YÖNLÜ YAŞAYAN VE YAŞATAN BİR PROJE OLACAK Projeyi prestijli, profesyonel ve fonksiyonel olarak nitelendiren Bakan Kurtulmuş; “İstanbul’un tarihi, kültürel ve sosyal dokusuna uygun şekilde çok yönlü yaşayan ve yaşatan uluslararası mahiyette bir projeyi; düşünce, edebiyat, mimari, kültür ve sanat dünyasının önemli isimlerinin de değerli katkılarıyla hayata geçireceğiz” dedi.
tanındı. 2. Mahmut döneminde okulun şimdi bulunduğu yerdeki kışla, Kuleli Askeri Lisesi’nin ilk yapısı oldu. Kuleli Askeri Lisesi, “Mekteb-i Fünun-ı İdadiye” adı altında 21 Eylül 1845’te bugün İTÜ tarafından kullanılan Maçka Kışlası’nda kuruldu. 1868’de askeri idadilerin (liselerin) birleştirilmesi kararı alındı ve Kuleli de dâhil olmak üzere dört askeri idadi “Umum Mekteb-i İdadi Şahane” adı altında birleştirilerek, Galatasaray Kışlası’na taşındı. Okulların birleştirilmesinden istenen sonuç elde edilemeyince, 1872’de okulların ayrı ayrı öğretime devam etmeleri kararlaştırıldı. Bunun üzerine Mekteb-i Fünun-ı İdadiye ve Deniz İdadisi, Kuleli Kışlası’na taşındı. Bu tarihten sonra okul “Kuleli İdadisi” adıyla anılmaya başladı. 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı’nda ve 1912-1913 Balkan Harbi sırasında Kuleli Kışlası hastane olarak kullanıldı. 1. Dünya Savaşı’nın sonunda okul binası boşaltılıp, İngilizler tarafından Ermeni yetim ve göçmenlerine tahsis edildi. 26 Ağustos 1922’de başlayan Büyük Taarruz’un zaferle sonuçlanmasının ardından
başlayan Lozan Barış görüşmeleri ile beraber İngilizler, Kuleli Kışlası’nı boşaltarak Türk makamlarına teslim etti. Okul, 6 Ekim 1923’te eski yerine tekrar taşındı. 1925’te bugünkü adını aldı ve Kuleli Askeri Lisesi olarak anılmaya başlandı. 2. Dünya Savaşı nedeniyle seferberlik kapsamında Kuleli Askeri Lisesi, Konya’ya nakledildi. Kuleli Kışlası da askeri hastane haline getirildi ve Boğaz Nakliyat Komutanlığı buraya taşındı. 2. Dünya Savaşı’nın sona ermesinden sonra lise, 18 Ağustos 1947’de İstanbul’a tarihi binasına tekrar taşındı. Çalkantılı bir tarihe sahip olan ve şimdi de müze olmasına karar verilen Kuleli Askeri Lisesi, 2016 yılında darbe girişimi sonrasında kapatıldı.
KULELİ ASKERİ LİSESİ HAKKINDA Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u aldığında, lisenin bulunduğu alanda bir korunun içinde manastır ile kule bulunuyordu. 15121520 yılları arasında Yavuz Sultan Selim döneminde manastır, yeniçerilere kışla olarak verildi. “Bostancıbaşı Odaları” diye anılan bu mevkii, zamanla Kuleli Bahçesi olarak Mart & Nisan 2018 kadikoylife.com : 19
Fikri Takip
Moda Bostanı’na çevreci dokunuş CENAY TOPRAKKAYA Moda’nın tek afet toplanma ve yeşil alanı olma özelliğini taşıyan, bir dönem betonlaşmaya karşı ciddi protestolara sahne olan Moda Bostanı, Kadıköy Belediyesi tarafından hazırlanan proje kapsamında yeniden düzenlenecek. Beton blokların arasında Modalıların gözü gibi koruduğu bostana yönelik gelişme çevre sakinlerinin memnuniyetiyle karşılanırken; bazı Modalılar ise projenin örtülü bir yapılaşma içerdiği, eğer gerçekleşirse arsanın deprem toplanma alanı niteliğini kaybedeceği noktasında yoğunlaşıyor. Caferağa Mahallesi Şair Nefi Sokak’ta bulunan 3 bin 800 metrekarelik alanı Vakıflar Genel Müdürlüğü’nden kiralayan Kadıköy Belediyesi, arazinin tamamen kamusal alan olarak 7’den 77’ye herkes tarafından kullanması için proje geliştirdi. Moda Bostanı’nın yeniden düzenlenmesine ilişkin proje; Caferağa Mahallesi Muhtarı Zeynep Ayman ile Moda Gönüllüleri, Moda İlkokulu Mezunlar Derneği, Kadıköy Kent Dayanışması, St. Joseph’liler Derneği ve bölgenin diğer sivil toplum kuruluşlarından temsilciler, Moda Deniz Kulübü yönetimi, Moda Camii İmamı gibi pek çok ismin yer aldığı toplantıda Kadıköylülere tanıtıldı.
PROJEDE NELER VAR? Eski Moda Sabit Pazarı olarak bilinen, Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne ait arazide daha önce otopark yapılması için İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından ruhsat verilmiş, Kadıköylülerin ve belediyenin itirazları üzerine iptal edilmişti. Kadıköy Belediyesi, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nden söz konusu alanı kiraladı. Bölgede yaşayanların ihtiyaç ve talepleri doğrultusunda hazırlanan projede Yeşil Yuva, hobi bahçeleri, seyir terası, permakültür alanı, kedi evleri, Aile Sağlığı Merkezi, Muhtarlık binası, tuvalet ve ambulans bekleme alanı yer alıyor. Alanda halihazırda yer alan Caferağa Muhtarlığı, Aile Sağlık Merkezi yenilenecek ve sağlık merkezi daha fazla vatandaşa hizmet verilebilmesi için büyütülecek. Ayrıca alanda yapılacak ambulans park alanı ile Sağlık Bakanlığı tarafından 24 saat ambulans hizmeti verilmesi sağlanacak. HEM BOSTAN HEM YUVA Moda Bostanı Projesi’nin en önemli özelliklerinden biri, alana yapılacak Yeşil Yuva olacak. Üzerini çimen kaplı çelik prefabrik bina, 70 çocuğa hizmet verecek. 3-6 yaş arası çocukların hizmet alacakları yuva, yeşil bina özellikleri gözetilerek yapılacak. Çatısının çim olması nedeniyle çocukların çatısında da özgürce oynayabilecekleri yuva, çevre dostu tasarımla yapılacak.
Yuvanın yeşil çatısı, aynı zamanda seyir terası olarak düzenlenecek ve özellikle yaz aylarında mahalleli tarafından çeşitli forumların, etkinlik ve gösterimlerin yapılabileceği seyir terası da yapının keyifli yerlerinden biri olacak. Yuvanın bahçesinde çocukların toprağa dokunabilecekleri tarımı öğrenecekleri permakültür bahçesi yer alacak. Çocuklar yiyecekleri yemeklerin sebzelerini burada yetiştirecek, bahçeye dikilecek meyve ağaçlarından meyve toplayacak. Permakültür bahçesi, yuvadan hizmet alan çocuklar dışında bölgedeki okullara ve mahallelinin kullanımına da açık olacak. Her biri 3 metrekare olarak planlanan permakültür bahçelerinde yaz ve kış sebzeleri yetiştirilecek. DEPREM TOPLANMA ALANI Eski Moda Sabit Pazarı, deprem toplanma alanlarından biriydi. Modalılar, alanın yapılaşmaya açılma durumunda deprem toplanma alanı olarak kullanılamayacak olmasının endişesini taşıyordu. Belediye tarafından hazırlanan projeyle bu endişe de ortadan kalkmış oldu. Alan, deprem kullanma alanı olarak kullanılmaya devam edilecek. Yapılacak Yeşil Yuva da olası bir afet anında sığınılacak alan olarak kullanılacak. Alana ayrıca olası bir deprem veya afet halinde gerekli ihtiyaçların konulacağı afet konteyneri de konulacak.
Mart & Nisan 2018 kadikoylife.com : 21
Çevre
Kadıköy Antikacılar Sokağı, değişen koşullara karşı direniyor Ekonomik şartların değişkenlik göstermesiyle müşteri potansiyelinde değişimler yaşayan Antikacılar Sokağı, öte yandan Beyoğlu’ndaki gece hayatının Kadıköy’e kaymasıyla da kendi özgün yapısını yitirmeye başladı. DENİZ İHSAN TAŞDELEN Yıllar geçse de hafızamızda hep bir yeri olan, kendine has sakinliğiyle merak uyandıran Kadıköy Antikacılar Sokağı (Tellalzade Sokak), zamana karşı direnç gösteriyor. Ekonomik şartların değişkenlik göstermesiyle müşteri potansiyelinde değişimler yaşayan Antikacılar Sokağı, öte yandan Beyoğlu’ndaki gece hayatının Kadıköy’e kaymasıyla da kendi özgün yapısını yitirmeye başladı. Ekonomik koşullara karşı direnç gösteremeyen antikacılar, dükkânlarını kapatmak zorunda kalıyor ve kapatılan dükkânların yerini her geçen gün artan kafe-bar işletmeleri alıyor. Bu durumdan şikâyetçi olan esnaflar, Kadıköy Life Dergisi’ne açıklamalarda bulundu. “Antikaya rağbet yok denilse de yine var. Sabit bir müşteri kitlemiz var. Yeni neslin merakı bazı konularda var ama genelde bilinçsizler. Seviyorlar ama olaya kendini veremediklerinden dolayı biraz bilinçsizler” diyen Uğur Antik’in işletmecisi Erkan Altun, şunları ifade etti: SOKAK, KENDİNE HAS SAKİNLİĞİNİ YİTİRDİ “Burası eskiye nazaran kötü. Önceden bu sokak büsbütün antikacıydı. Şu an biraz daha kafe-bar işletmelerine dönmeye başladı. Antikacılar bu konudan şikâyetçi. Çünkü esnafın belli bir kira verebilme potansiyeli var. Esnaf bu dükkâna üç bin lira veriyorsa, kafe 6 bin teklif ediyor. Tabi mal sahibi de haklı. Günden güne dükkânlar azalıyor böylece. Hafta sonları, bilhassa maç olduğu günler, bizim müşterilerimiz gezmiyor burada. Dolaşmak istese de dolaşamıyor. Bu da bizim işimizi etkiliyor. Kendine has sakinliğini yitirdi bu sokak.”
Erkan Altun
22 : kadikoylife.com Mart & Nisan 2018
BELEDİYENİN ÖZEL OLARAK KORUMASI LÂZIM “Ulaşım araçlarının Kadıköy’e rahatlık sağlamasından sonra Cumartesi ve Pazar günleri nüfus epey artıyor. Evim işime çok yakın, maç olduğu zaman çok etkilenmiyorum ama bazen müşteriye gitmek için maç gününe denk geliyorum. O zaman çok rahatsız oluyorum. Burasının ‘Antikacılar Sokağı’ ve bir kültür hazinesi olarak devam etmesi için belediyenin önlem alması lâzım” şeklinde konuşan Moda Antik’in sahibi Ahmet Akyay ise; “Antikacılar öyle varlıklı kişiler değil. Yaptıkları işler biraz yüksek meblağlar ama kendileri öyle bir para kazanmıyor. Bu bir aşktır. Bunu devam ettiriyoruz. Birçok antikacı da antikayı yansıtmak ister ki, bu çok büyük bir keyiftir. Karşındakine bir şey aşılamış hissedersin. Çünkü o da devam ettirecek, çocuğuna geçecek. Böyle bir misyonerlik görevimiz de vardır. Bu mesleğin devam etmesi lâzım... En azından bu sokağın korunması lâzım... Mesela bu sokak trafiğe kapansa, bizleri onore edip dükkânlarımızın önüne masalar kurup, gelen müşterilere bir şeyler ikram etme imkânı sağlasalar çok güzel olur. Avrupa’da böyle. Ben de bu şekilde olmasını isterdim” dedi.
Ahmet Akyay
Çevre
“Genel bir ekonomik sıkıntı var. Bu sıkıntıdan antikacılık da bilindiği üzere son sıradaki yerini alıyor yine. Ama bu iş, merak işi olduğu için rutin müşterilerimiz geliyor. Fakat daha düşük, daha ucuz ve göze daha hoş gelen malzemeler almak istiyorlar.”
BEYOĞLU’NDAKİ KISITLAMALAR, KADIKÖY’DEKİ HAYATI ETKİLİYOR Alev Antik’in sahibi Taneri Özdemir de şu değerlendirmede bulundu: “Genel bir ekonomik sıkıntı var. Bu sıkıntıdan antikacılık da bilindiği üzere son sıradaki yerini alıyor yine. Ama bu iş, merak işi olduğu için rutin müşterilerimiz geliyor. Fakat daha düşük, daha ucuz ve göze daha hoş gelen malzemeler almak istiyorlar. Bu şekilde çalışıyoruz. Onun haricinde Beyoğlu’nun gece hayatına yapılan kısıtlamalar, Kadıköy’deki hayatı etkiliyor. Ayrıca Anadolu Yakası’nda yapılan Fenerbahçe maçları, buradaki iş hayatını olumsuz anlamda oldukça etkiliyor. Maç olduğu zaman yollar kapanıyor, trafik felç oluyor. Buradan girip çıkmak 2-3 saati buluyor. Haliyle o günler müşterilerimiz gelmiyor. Bir diğer dezavantajı ise, kafelerin verdiği kiralar bizim kiralarımızdan daha yüksek olduğu için, ev sahipleriyle sıkıntı yaşayabiliyoruz.” YENİDEN CANLANDIRILMALI, ESKİ RUHUNA KAVUŞTURULMALI Son olarak AB Sanat Galerisi’nin sahibi Levent Başoğlu; “Burası Kadıköy’ün bilinen adıyla Antikacılar Sokağı. Adı üstünde, eskiden antikacıların ve eski eşya satan esnafın çoğunlukta olduğu, ruhu olan bir sokaktı. Son zamanlarda bu yavaş yavaş değişmeye başladı. Tabi bunda ekonomik şartlar etkili... Gitgide artan zorluklar,
Levent Başoğlu
insanların sanat eserlerine ve antikaya olan ilgisinin azalmasına neden oldu. Böyle olunca bu yerler yavaş yavaş kapanıp, onların yerine daha çok rant getiren içkili mekânlar açıldı. O yüzden sokağın özelliği son yıllarda değişmeye başladı. Biz burada bu sokağı yeniden canlandırmak istiyoruz ve eski ruhunu geri getirmeye çalışıyoruz. Eskiye nazaran fiyatlar çok arttı. Bu yüzden kapanan bir antikacının yerine yeni antikacı gelmiyor. Onun yerine lokanta ya da kafe türü yerler geliyor. Bu da insanların alım gücünün azalması ve geçim derdine düşmesi sonucu açığa çıkan bir şey” şeklinde görüşlerini aktardı.
Netice olarak, Kadıköy’de Antikacılar Sokağı esnafı sıkıntılı... Yetkililer onlara kulak vermeli, sorunlarını gidermeli. Çünkü Kadıköy, geçmişten geleceğe güzel...
Taneri Özdemir
Mart & Nisan 2018 kadikoylife.com : 23
TEFAL’den Kadıköylülere özel kampanya Tüketicilerin hayatını kolaylaştırmak misyonu ile birbirinden cazip ürünler sunan Tefal’den Kadıköylülere özel bir kampanya var. Toplamda 40 TL tutarındaki hediye çeklerinizi, yapacağınız 100 TL ve üzeri, 250 TL ve üzeri alışverişlerinizde geçerli olmak üzere kullanabileceksiniz. Üstelik kampanyalı ürünler de dahil olmak üzere... TEFAL’in sadece Göztepe, Selamiçeşme ve Caddebostan mağazalarında geçerli bu hediye çeklerinizi, 31 Aralık 2018 tarihine kadar kullanabilirsiniz.
TEFAL Göztepe
TEFAL Selamiçeşme
TEFAL Caddebostan
Tütüncü Mehmet Efendi Caddesi No: 96/3 Kadıköy Telefon: 0216 356 55 85
Bağdat Caddesi No: 174 Kadıköy Telefon: 0216 368 98 81
Bağdat Caddesi No: 292/3 Caddebostan - Kadıköy Telefon: 0216 411 53 78
Araştırma
Kadıköy, yerli nüfusun yoğun olduğu tek ilçe...
İSTANBUL’DA EN ÇOK NERELİ VAR? KADİR TOPRAKKAYA Ünlü kentbilimci Prof. Dr. Ahmet Vefik Alp’in dergimizin kapak haberi sayfalarında değindiği gibi İstanbul, “Ekümenopolis (korku ve kâbus şehri)” konumuna doğru gidiyor. Sarf ettiği kelimeye ve anlamına henüz yabancı olduğumuz için dehşete kapılmıyoruz fakat yine de bir kenarda bulundurmakta fayda var.
KENDİ İLLERİNDEN DAHA FAZLA NÜFUS İSTANBUL’DA Araştırma sonuçlarında öylesine ilginç detaylar var ki, şaşırmamak elde değil. Kendi illerinin nüfus yapısından 3-4 kat fazla nüfus barındıran ilçeler olduğunu gösteren araştırma, bu durumun üzerinde durulması gerektiğine de dikkat çekiyor.
NÜFUSU MİLYONUN ÜZERİNDE İLÇE VAR Yılda iki kez gerçekleştirilen İstanbul Araştırmaları’nda, 2017 yılının ikinci yarısına ait bölüm verileri yayınlandı. Buna göre metropol şehir İstanbul’daki ilçelerin nüfus yapısı ve hangi ilden insanların yoğunlukla yaşadığı sorusuna cevaplar alındı. Araştırma sonuçlarına göre en fazla nüfus, 1 milyonun üzerindeki sayısıyla Gaziosmanpaşa’da, en az nüfus 25 bin ile Şile’de yaşıyor. İstanbul’da hangi ilçenin hangi ilimizden en fazla nüfus barındırdığı sorusuna alınan cevap ise, geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi yine Sivas oldu.
KADIKÖY, YERLİ NÜFUSUN EN FAZLA OLDUĞU İLÇE Geçtiğimiz yıllarda yapılan bir araştırmada “Türkiye’nin en yaşanabilir ilçesi” seçilen Kadıköy’ün, gerçek İstanbullu nüfusunun hâlâ en fazla ilçe olduğu bilgisinin de çıktığı araştırmada, Anadolu Yakası nüfusunun da hızla yükseldiğine değiniliyor. 2000’li yıllar öncesinde sadece 2 milyon kişiyi barındıran Anadolu Yakası’nın nüfusu, şimdilerde 7 milyonu aşmış durumda.
26 : kadikoylife.com Mart & Nisan 2018
Araştırma
İŞTE İSTANBUL’UN İLÇELERİ BAZINDA NÜFUS YAPISI Kadıköy: Nüfusu: 553,062 En çok hangi ilden vatandaş var: İstanbul
Çekmeköy: Nüfusu: 248,859 En çok hangi ilden vatandaş var: Ordu
Bağcılar: Nüfusu: 719,262 En çok hangi ilden vatandaş var: Sivas
Ataşehir: Nüfusu: 423,372 En çok hangi ilden vatandaş var: Malatya
Şişli: Nüfusu: 314,684 En çok hangi ilden vatandaş var: Sivas
Esenler: Nüfusu: 517,235 En çok hangi ilden vatandaş var: Malatya
Maltepe: Nüfusu: 415,117 En çok hangi ilden vatandaş var: Rize
Eyüp: Nüfusu: 325,532 En çok hangi ilden vatandaş var: Giresun
Küçükçekmece: Nüfusu: 785,392 En çok hangi ilden vatandaş var: Tokat
Kartal: Nüfusu: 427,156 En çok hangi ilden vatandaş var: Erzincan
Beyoğlu: Nüfusu: 247,256 En çok hangi ilden vatandaş var: Giresun
Avcılar: Nüfusu: 323,596 En çok hangi ilden vatandaş var: Tokat
Pendik: Nüfusu: 520, 486 En çok hangi ilden vatandaş var: Erzurum
Sarıyer: Nüfusu: 276,407 En çok hangi ilden vatandaş var: Sivas
Silivri: Nüfusu: 125,364 En çok hangi ilden vatandaş var: Tokat
Tuzla: Nüfusu: 165,239 En çok hangi ilden vatandaş var: Samsun
Kağıthane: Nüfusu: 418,229 En çok hangi ilden vatandaş var: Sivas
Büyükçekmece: Nüfusu: 688,774 En çok hangi ilden vatandaş var: Ardahan
Üsküdar: Nüfusu: 582,666 En çok hangi ilden vatandaş var: Sivas
Beşiktaş: Nüfusu: 191,513 En çok hangi ilden vatandaş var: Sivas
Zeytinburnu: Nüfusu: 288,743 En çok hangi ilden vatandaş var: Giresun
Ümraniye: Nüfusu: 897,260 En çok hangi ilden vatandaş var: Ordu
Fatih: Nüfusu: 422,941 En çok hangi ilden vatandaş var: Kastamonu
Eminönü: Nüfusu: 32.557 En çok hangi ilden vatandaş var: Mardin
Beykoz: Nüfusu: 241,833 En çok hangi ilden vatandaş var: Giresun
Gaziosmanpaşa: Nüfusu: 1,013,048 En çok hangi ilden vatandaş var: Sivas
Çatalca: Nüfusu: 89,158 En çok hangi ilden vatandaş var: Gaziantep
Şile: Nüfusu: 25,169 En çok hangi ilden vatandaş var: Kocaeli
Bayrampaşa: Nüfusu: 272,196 En çok hangi ilden vatandaş var: Kastamonu
Güngören: Nüfusu: 318,545 En çok hangi ilden vatandaş var: Trabzon
Sancaktepe: Nüfusu: 402,391 En çok hangi ilden vatandaş var: Tokat
Bahçelievler: Nüfusu: 571,711 En çok hangi ilden vatandaş var: Sivas
Sultanbeyli: Nüfusu: 272,758 En çok hangi ilden vatandaş var: Erzurum
Bakırköy: Nüfusu: 214,821 En çok hangi ilden vatandaş var: Malatya
Mart & Nisan 2018 kadikoylife.com : 27
Çevre
Kadıköy’de can dostlarımız “betonlaşma” mağduru DENİZ İHSAN TAŞDELEN Hayvanseverliği ve sevimli dostlarımıza yönelik örnek projeleriyle dikkat çeken Kadıköy’de gün geçtikçe artan betonlaşma, özellikle park ve kaldırımlarda sokak hayvanlarımızın tuvalet yapacağı alanları daraltıyor, engellemeler açığa çıkarıyor. Hızlı ve yoğun kentleşmenin sokak hayvanları açısından en büyük sorunlarından biri, tuvalet yapacak noktalarının yetersiz olması. Bu yetersizlik, hayvanları kaldırımlara ya da çocukların oyun alanlarına doğru itiyor. Kaldırımlarda, sokaklarda kötü görüntü oluşturan, çevreyi olumsuz şekilde etkileyen bu durum hayvanların değil, rant ve para hırsı uğruna onlara yeterli alanları oluşturamayarak hareketlerini kısıtlayan bizlerin sorumluluğunda... KADIKÖYLÜLERDEN YEREL YÖNETİMLERE ÇAĞRI Kadıköy genelinde kaldırımlar ve parklardaki çocuk oyun alanları ile özellikle de kum
Caferağa Mahallesi Muhtarı Zeynep Ayman.
kısımların can dostlarımızın tuvalet alanı haline gelmesi üzerine Kadıköylüler, konuya çözüm bulunması için yerel yönetimlere çağrıda bulunuyor. Öneriler arasında ise, sahipli hayvanlar için tuvalet poşeti kutularının oluşturulması ve belirlenen noktalara hayvanlar için kumdan yapılmış tuvaletlerin yerleştirilmesi geliyor. Böylelikle hem sevimli dostlarımız, hem de çevre için olumlu sonuçlar alınabilecek. MUHTAR ZEYNEP AYMAN: ALTERNATİFLER ÜRETİLEBİLİR “Sokak hayvanlarına fazla toprak kalmadı işin açıkçası. Her yeri betonlaştırdık. Onun haricinde bulabildikleri toprak parçasında tuvalet ihtiyaçlarını giderebiliyorlar. Sahipli hayvanların tuvaletlerini sokaklara yapmalarına daha sık rastlıyoruz ne yazık ki. Hatta çoğu zaman cebimde poşet varsa, insanlara ‘Poşetinizi galiba unuttunuz’ diyerek poşet
verebiliyorum. Fakat çok duyarlı olmadıklarını görüyorum. Tabi hepsini aynı kefeye koymak çok yanlış, ama pek çoğu hayvanlarının pisliklerini yerden almıyor” şeklinde konuşan Caferağa Mahallesi Muhtarı Zeynep Ayman; “Kadıköy Belediyesi şu ana kadar birtakım çalışmalar yaptı. Muhtarlıklara sevimli patili çöp torbaları bıraktılar, fakat çözüm olmadı. Belki alanlarda çöp poşeti alabilecekleri yerlerin olması işi çözümleyebilir. Ayrıca parklarda hayvanların tuvaletlerini yapmaları için özel birtakım bölümler olması da çözüm olabilir. Çünkü çoğu zaman hayvanlar tek kum olarak gördükleri alan olarak çocukların kum havuzuna girip, oralara tuvaletini yapıyorlar. Anne babalar da haklı olarak buna tepki veriyorlar. Bunu önlemek adına belli alanlara sadece hayvanlara ait böyle noktalar yapılabilir” diyerek, sorunun çözülmesi adına yapılabilecek alternatiflerin altını çizdi. Mart & Nisan 2018 kadikoylife.com : 29
İstanbul
İSTANBUL’UN PARKLARI “CEBE” GİRECEK HABER MERKEZİ İstanbul Büyükşehir Belediyesi, kent genelindeki park ve mesire alanlarını tek merkezden yönetmek için “Yeşil Alan Yönetim Sistemi” hazırladı. Kadıköy’de Göztepe 60. Yıl Parkı ile Maltepe’de Orhangazi Şehir Parkı’nın da aralarında bulunduğu pilot bölgelerde uygulamaya başlanacak sistem sayesinde, park ve mesire alanları tek bir merkezden kontrol edilecek. Yeşil alanlarda birçok teknolojik yeniliği getirecek sistem doğrultusunda İstanbullular, cep telefonlarından park ve mesire alanlarının doluluk bilgilerine erişebilecek. PARKLARIN GİRİŞLERİNE YÜZ TANIMA TEKNOLOJİSİ Sistemle park ve mesire alanlarındaki ağaç ve tabii varlıklar korunma altına alınacak. Kameralar ağaç ve yapılara zarar verenler tespit edilerek, duruma anında müdahale edilebilecek. Meydana gelecek olaylara karşı, park ve mesire alanlarının giriş ve çıkışına yüz tanıma teknolojisine sahip kameralar yerleştirilecek. Parklar, kameralarla 24 saat kayıt altında olacak. AYDINLATMA VE SULAMA TEK MERKEZDEN Sistemde ayrıca aydınlatma ve sulama tek merkezden yönetilecek. Parklardaki ağaç ve bitkilerin su ihtiyacı, yerleştirilen sensörlerle belirlenecek. Hava durumu ve yağış ihtimalini hesaplayan sistemle tasarruf sağlanması da hedefleniyor. Yeşil alanlardaki canlı
30 : kadikoylife.com Mart & Nisan 2018
türlerinin de envanterini tutacak sistem, ağaç ve bitki örtüsünün bakım, onarım, budama, ilaçlama ve peyzaj çalışmalarını da kontrol edecek. ÜÇ BOYUTLU AKSİYON EKRANI Parklara sanal gerçeklik sunan, üç boyutlu “Park Bahçe Aksiyon Ekranı” adlı bir sistem kurulacak. Aksiyon kameralı sistem ile vatandaşlar, sanal gerçeklik sunan koşu bandında spor yapabilecek. Parklara kurulacak “Sanal Asistan” adlı dijital ekranlarla parkın tanıtımı, şehir hakkında bilgiler, duyurular, adres sorgulama gibi hizmetlere ulaşmak mümkün olacak.
PARKLARA AİT BİLGİLER CEP TELEFONUNDA Cep telefonlarına indirilecek yazılımla İstanbullular, gitmek istedikleri parkla ilgili bilgilere ulaşabilecek. Yeşil alan içindeki bitki ve ağaçların türlerini tanıtacak, canlı kamera bağlantısıyla park ve yeşil alanın izlenebileceği mobil uygulama yazılımı ile aynı zamanda parkların doluluk oranı da vatandaşlarca görülebilecek. Sistem pilot olarak ilk etapta Fatih’te Kazlıçeşme Sahil ve Mermerkule Parkı, Bakırköy’de Aytekin Kotil Parkı, Kadıköy’de Göztepe 60. Yıl Parkı, Maltepe’de Orhangazi Şehir Parkı’nda uygulanmaya başlanacak.
Sektör
Kentsel dönüşüm, daha etkin enerji verimliliği için önemli bir fırsat Türkiye’de yalıtım bilincini yaymayı kendine misyon edinen İzocam Genel Direktörü Levent Gökçe, kentsel dönüşüm yasası sayesinde ülkemizdeki sağlıksız konut stokunun yenilendiğini ve bu süreçte yalıtımın; enerji tasarruflu, depreme dayanıklı, konforlu, gelişmiş standartlara sahip binaların oluşumunda büyük önem taşıdığını belirtti. Sürdürülebilir şehirler oluşturulmasında ve enerji verimliliğinin artırılmasında kentsel dönüşümün çok önemli bir rol oynadığına dikkat çeken Levent Gökçe, Kadıköy Life Dergisi’ne yaptığı açıklamada şu ayrıntılara yer verdi: YENİ BİNALARIN İNŞASI, ENERJİ TÜKETİMİNİ SINIRLANDIRACAK “Kentsel dönüşümü pek çok açıdan bir fırsat olarak görüyoruz. Özellikle çarpık yapılaşma içindeki niteliksiz konut stokunun hızla ve güvenle yenilenmesi, daha etkin enerji verimliliği sağlanması, konforlu yaşam alanları yaratılması ve şehirlerde sağlıklı çevre ortamına kavuşulması açısından büyük katkı sağlayacak. Bu çerçevede, kentsel dönüşümün en etkin ve verimli şekilde kullanılması gerekiyor. Isı ve
İzocam Genel Direktörü Levent Gökçe...
ses yalıtımlı, enerji verimliliği yüksek, yangın güvenliği sağlanmış yeni binaların inşa edilmesi, enerji tüketimini sınırlandıracak. Türkiye’deki 2017 sonu itibariyle 9,4 milyonun üzerindeki bina stokunun iyimser bir tahminle sadece yüzde 14,9’u TS 825 Binalarda Isı Yalıtım Kuralları’na uygun yalıtılmış durumda. Bu rakam 23,4 milyon üzerindeki mevcut konut sayısının yüzde 30,8’ini kapsıyor. Kentsel dönüşüm, bu rakamın daha da yükselmesini sağlayacak. SES YALITIMI İÇİN DE BİR FIRSAT Kentsel dönüşüm projelerinin yalıtımında bazı noktalara çok dikkat edilmeli. Daha etkili ve doğru yalıtım için, ince ve kalitesiz yalıtım malzemesi kullanılmasını engellemek gerekiyor. Bunun için de denetimlerin yoğun biçimde uygulanması çok önemli. Daha kalın yalıtım malzemesi kullanımı, sistemdeki diğer maliyetleri yükseltmeden, tasarrufun orantılı bir şekilde artırılmasını sağlıyor. Kentsel dönüşüm, ısı yalıtımının yanı sıra ses yalıtımı için de bir fırsat. Ses yalıtımı sesin bir bölmeyi geçmesi, sesin belli oranlarda durdurulması yolu ile ona özgü hesaplarla önlem alınarak istenen ölçüde azaltılabiliyor. Ses yalıtımı için binaların inşasında taşyünü ve camyünü gibi mineral yünlerin kullanılması önemli. Binanın dışının yanı sıra duvarların iç bölmelerinde, kat aralarında, tavan ve ara bölmelerde de yalıtımın uygulanması gerekir. Ayrıca merdiven ve asansör boşluklarının yalıtımının da yapılması, ses geçişlerini azaltarak konfor sağlıyor. YANGINDA CAN VE MAL KAYBI ORANLARI DÜŞÜRÜLEBİLİR Yalıtımın sağladığı çözümlerden biri de yangın güvenliği... Kentsel dönüşüm, yangın güvenliği için de çok iyi değerlendirilmeli. Özellikle çarpık kentleşmenin neden olduğu yangında can ve mal kaybı oranları bu sayede düşürülebilir. Binaların Yangından Korunması Hakkında Yönetmelik’e uygun, özellikle yüksek binalarda taşyünü ve camyünü vazgeçilmez tercih olmalı. Binaların yüksekliğine ve konumlarına göre yangın yalıtımı da değişkenlik gösteriyor. Yönetmelik 28,5 metre ve daha yüksek binalarda yangın güvenliği için sıvalı dış cephe ısı yalıtım sistemi uygulamalarında A1 sınıfı hiç yanmaz malzeme kullanımını şart koşuyor. Plastik ürünlerin kullanılması durumunda ise, yangın bariyerlerinin uygulanması şartı bulunuyor. Ayrıca yönetmeliğe göre, yüksek binalarda kat aralarında yanmaz olarak sınıflandırılan A sınıfı malzemelerin kullanımı zorunlu hale getirildi. Yüksek sıcaklığa dayanıklı olan camyünü ve taşyünü, yangın yalıtımında yüksek korunum sağlıyor.” Mart & Nisan 2018 kadikoylife.com : 33
Kapak
34 : kadikoylife.com Mart & Nisan 2018
Kapak
Eski Kadıköy’ü, İstanbul’u bulamıyoruz...
KENTSEL DÖNÜŞÜM İLE BÜYÜYEN BİNALAR KÜÇÜLEN MEDENİYET! Uzun süredir, şiirlere romanlara konu olan İstanbul yerine bir şantiye alanında yaşıyoruz. Depreme karşı önlem almak için başlatılan kentsel dönüşüm ile geldiğimiz noktadan hiçbirimiz memnun değiliz. Eski Kadıköy’ü, İstanbul’u bulamıyoruz. Peki, kaybedilen sadece mimari görüntü mü? Medeniyetimizi geleceğe taşıyacak sanatımıza ve kültürümüze ne oldu? Sizin için sorduk. Haber: DİLEK KARAGÖZ Fotoğraflar: EMİN KÜÇÜKSERİM Dünyanın en büyük sırrıdır insan. Gücü iradesinde saklıdır. Doğaya kulak vererek evrensel kanunlar yani erdemler çerçevesinde doğru davranışı sergilediğinde yaratılanların en yücesi olduğunu gösterebilir. Tersi durumda ise aşağılık bir varlık olarak sınırı yoktur. İyiyi ve kötüyü içinde taşır. Hayata dair her konuda böyledir bu. Gerçekleştirdiği her eylem, durumlara ve olaylara getirdiği her yorum, iç dünyasının bir yansımadır. Bu nedenle ancak her bir vatandaşı erdemli birer birey olmayı başarmış toplumlar çağ atlayabilir, medeniyet inşa edebilir… Erdemli olabilmek, bütün dinlerin, ırkların ve dillerin üzerine çıkan bir bilincin meziyetidir. Dünya tarihine dikkatle bakınca anlaşılıyor ki, büyük medeniyetleri temsil eden büyük şehirler, bu bilinçle inşa edilmiştir. Fatih Sultan Mehmet’in ‘Ben Roma İmparatoruyum’ deyişine bugün şaşırıyorsak bu, o büyük imparatorun döneminden bugüne bilincimizdeki geriye gidiş yüzündendir.
Günümüzde hep birlikte şikâyet ettiğimiz ‘kentsel dönüşüm’ adı altında başta dünya tarihinin en önemli şehirlerinden biri İstanbul olmak üzere birçok şehrimizin yok edilmesi, iç dünyamızda uğradığımız insani yıkımın birer yansıması belki de. Bu tahribata ‘dur’ demediğimiz sürece de inşa ettiğimiz kültürsüz, aynılaşmış, kimliğini kaybetmiş şehirler, gelecek kuşaklarımızın da iç dünyasında olumsuz duyguları besleyen mekânlar olacak. Kısır bir döngü... Ne sanat bizim bildiğimiz sanat, ne edebiyat bizim anladığımız bir edebiyat olacak. Ne de geriye toplumsal ‘bir’lik kalacak. Çünkü, yan dairesinde yaşayan komşusu hayatını kaybetse haberi olmayan nesiller yetişecek… Bir felaket senaryosu gibi değil mi? Ne yazık ki, senaryo değil. Çünkü hem biz şehrin içinde yaşayanlar hem de konunun uzmanları bu durumdan şikâyetçi. Hep birlikte aşağıya doğru ilerliyoruz. Bunu durdurabilecek miyiz yoksa daha mı kötü olacak, bunu zaman gösterecek. İstedik ki bu sayımızda Kadıköy başta olmak üzere şantiye alanına dönen şehirlerimizin durumunu iyisi ve kötüsüyle ele alalım. Tahmin ettiğiniz gibi iyi tarafını bulmak biraz zor olsa da… Kısa vadede güvenlik söz konusu ancak uzun vadede toplumların sinir uçları olan sanatçılarımız, edebiyatçılarımız bu yeni şehirlerden nasıl etkilenecek? Şehirleri yok etmeden güvenli binalar inşa edemez miydik? Şu anda nasıl bir yaşam kültürü inşa ediyoruz ya da ne yaptığımızın farkında mıyız? Mart & Nisan 2018 kadikoylife.com : 35
Kapak
“KENTSEL DÖNÜŞÜMDE GELDİĞİMİZ NOKTA İLKELLİĞİMİZİN SONUCU” Önce Yüksek Mimar ve Kent Bilimci Ahmet Vefik Alp’e kulak veriyoruz. Alp, “Keşke Türkiye kentsel dönüşüme ihtiyaç duymasaydı” diyerek başlıyor söze. “Bir toplumun geldiği medeniyet seviyesinin, şehirlerinin görüntüsü ile doğru orantılı” olduğunu söylüyor ve hemen arkasından ekliyor: “Kentsel dönüşüm ile geldiğimiz nokta, ilkelliğimizin sonucu.” Alp, kentsel dönüşümü hasta doğmuş bir bebeğe benzetiyor: “Mimaride üç ana unsur vardır; güvenlik, güzellik ve kullanışlılık. Keşke ülkemizde yapılaşma, baştan bu yana böyle olsaydı ve kentsel dönüşüme gerek kalmasaydı. Milyarlarca dolar harcayıp, her tarafı yıkıp yeniden inşa etmek zorunda kalmasaydık. Gelişmiş ülkelerde böyle süreçlere çok az rastlıyoruz. Biz, deprem tehlikesi nedeniyle bu süreci başlattık. Bu konuda mimar ve mühendis olarak bizlerin de hataları var. 90’lı yıllara kadar İstanbul’u ikinci derece deprem bölgesi olarak tanımladık. Afet
Göztepe İstasyonu’nun lojmanı olarak kullanılan tarihi köşkün iki yıl öncesi ve sonrası... Arkasında yükselen binalara dikkat!
36 : kadikoylife.com Mart & Nisan 2018
bölgelerinde inşa edilecek yapılarla ilgili yönetmelik çok ilkel durumdaydı. Nitekim 1999 depremini yaşadık. Şimdi binalar çağdaş malzemelerle yapılıyor. Artık bir daireye bir park alanı ayırma zorunluluğu bulunuyor. Eski binalarda yangın merdiveni yoktu ve asansörler yetersizdi. Bunlar güvenlik açısından önemli. Bununla birlikte kentsel dönüşüm için mimarinin üç unsurunu uygulamak gerekir. İBB başkan adayı olduğumda daha genç, daha güvenli ve daha güzel şehirler olarak tanımladığım ‘3G’ projem vardı. Orada istemeyerek binalara ilave imar hakkı verilmesini önerdim. Ona göre altyapıyı yükseltmeniz, yolları genişletmeniz lâzım. Bu olmayınca, tabi ulaşım kilitlendi. Öte yandan estetik konusu var. Bu konuda ciddi bir kaos yaşanıyor. Her şey var. Sebze çorbası gibi… Genç mimar arkadaşlar internette Montreal’de bir bina görüyorlar. Caferağa’ya onu uyguluyorlar. Bu doğru değil. Mimarinin kültürel bir boyutu var. Şehirler, insanoğlunun gezegene bıraktığı
en büyük iz. Bu açıdan baktığımızda, şehrin folkloru, geçmişi, iklimi, bunlar artık dikkate alınmaz oldu. Kendine göre güzel bir bina inşa ediyor ama bütüncül bir bakış yok. Devamlılık ve süreklilik yok. Prag, Roma, Paris ve Barcelona gibi şehirlerde de tabi farklı binalar bulunuyor ama şehirde bütünlük ve süreklilik var. Bizde o kayboldu. Dans eder gibi ‘S’ şeklinde binalar inşa ediliyor. Eğer fonksiyonel bir gereği yoksa o kıvrımın bir kıymeti yok. Günışığı ya da hava akımları için çözüm olarak kullanılmamışsa maalesef mimari bir anlamı yok. Arada iyi örnekler de var ama İstanbul’un mimarisi buna uygun mu, düşünmek gerek. İstanbul’un Osmanlı’dan gelen bir mimarisi var. Örneğin Kadıköy sayfiye bölgesi olarak şekillenmiş. Ancak iyi örnekler bile devamlılık sağlayamıyor. Şehircilik Şurası yapılıyor. Bakan, konuşmasını bitirip gittikten sonra herkes bildiğini okumaya devam ediyor. Kentsel dönüşüm sadece binaları yıkıp yeniden yapmak olarak algılanıyor. “KENTSEL DÖNÜŞÜM HASTA DOĞAN BİR BEBEK” Gayrimenkulün yüksek değer getirdiği yerlerde ekstra kat çıkılıyor. Fikirtepe’de bu toplu olarak yapılıyor. Şehrin yüzde 90’ında kentsel dönüşüm yok. Bu depreme hazırlık da değil. Herkes finansman sağlamanın peşinde ama şehir böyle bir şey değil. Şehir yaşayan organizma… Doğuyor, büyüyor, yaşıyor ve ölüyor. Bir gün İstanbul da ölecek, Efes’in öldüğü gibi. Belki bu 2 bin sene alacak, belki de 3 bin. Bizim dolaşım sistemimiz gibi şehirlerin de yolları var. Aynı şekilde bizim dışkı sistemimiz olduğu gibi şehirlerin de kanalizasyon sistemi var. Şehir kültürel bir olgudur ve onu yaratan toplumu yansıtır. Toplum eğer siyasi, ekonomik sıkıntılar yaşıyorsa, bu şehre hemen yansıyor ve leke gibi yapışıyor. İstanbul’a baktığımızda, çağdaş diyebileceğimiz birkaç bölge kaldı. Kadıköy, Yeşilköy, Yeşilyurt ve Boğaz’ın iki kenarı gibi… Bunların dışında şehrin yüzde 70’i illegal ve ilkel binalardan oluşuyor. Bu binalar Roma’da veya Paris’de neden yok? Bizdeki siyasi sıkıntılar, ekonomik sorunlar,
Kapak
ahlaki bozulma şehre yansıyor. Kentsel dönüşüm ile geldiğimiz nokta, ilkelliğimizin sonucu. Kentsel dönüşüm, hasta doğan bir bebek. Ben Kalamış’ta büyüdüm ve benim burada parke bir yolum vardı. Tramvay geçerdi. Kocaman çitlembik ağaçları ve çeşmemiz vardı. Nerede onlar? Beni ben yapan, benim kişiliğimi inşa eden mekân kayboldu. Halbuki gelişmiş ülkelerde tarih olduğu gibi duruyor. Roma’da 150 yıllık kafede oturabiliyorsunuz. Turizm nostaljiyi seviyor. Yeni binalar ayrı ve küçük bir bölgeye inşa ediliyor. Eski şehir olduğu gibi korunuyor. DOĞAYA İHANET Kadıköy’e baktığınızda bugün villa sayısı çok sınırlı... Bina yapılmayan boş, yeşil bir alan kalmadı. Meteoroloji alanı ve Bağdat Caddesi’ndeki İl Tarım Müdürlüğü arsasına proje hazırlandı. Kalamış sahili dolduruldu. Şimdi marina büyütülüyor. Her taraftan inşaat fışkırdıkça kimliklerimizi kaybediyoruz. İnsanlar yabancılık hissediyor. Ranttan herkes memnun ama şehir bitiyor. İstanbul’da insanların nefes alabileceği yeşil bir alan kalmadı. Kuzeye çıkmayın bari orası yeşil kalsın dedim. Ekoloji dengede olmalı. Sırf üçüncü köprü yapılmasın diye denizin üstünden ilerleyen bir proje çizdim. Beykoz ve Sarıyer ormanları kalsın istedim. Maalesef yönetim dinlemedi. Üç milyon ağaç kesildi, yollar yapıldı. Şimdi bir de fuar alanı ve yeni yaşam alanları yapılıyor. Kanal İstanbul tam bir facia… Ne olacağı belli değil. Bunun adı doğa ile oynamak.”
Kadıköy’ün nadir yeşil alanlarından Göztepe 60. Yıl Cumhuriyet Parkı’ndan Four Winds Kuleleri... Biliyorsunuz Meteoroloji arsasına hazırlanmış ve Kadıköylülerin büyük tepkisini çekmiş bir projeydi... Ama kimseye aldırmadan gördüğünüz gibi Kadıköy’e ‘tepeden’ bakıyor.
“TEK SUÇLU FATİH SULTAN MEHMET” Kadıköy’de kentsel dönüşüm kapsamında en çok proje gerçekleştiren ve yaklaşık 700 bina yenileyen Mimar Ahmet Erkutoğlu, bir mimar olarak süreçten mutlu olmadığını anlatıyor. Yenileme çalışmalarının parsel değil ada bazında yapılması gerektiğini belirten Erkutoğlu, Kadıköy’ün silueti kalmadığını söylüyor. Ünlü mimarın vurgu yaptığı en önemli konu ise yaşam kültürünün değişmesi, komşuluk ilişkisinin kalmaması ve insanların birbiriyle diyaloğunun bitmesi:
“Sayın Cumhurbaşkanımız kentsel dönüşüm ile İstanbul’a ihanet edildiğini söyledi. Çok doğru ifade etti. Peşinden Çevre ve Şehircilik Bakanımız sorumluluğu CHP’nin iktidar olduğu dönemlere yükledi. Ardından da Beykoz Belediyesi’nde bir meclis üyesi arkadaşımız topu Adnan Menderes’e attı. Ben de diyorum ki, kimsenin kabahati yok. Bütün suç Fatih Sultan Mehmet’in... İstanbul’u almasaydı, İstanbul aynen kalırdı. Şu anda Kadıköy’de kentsel dönüşüm kapsamında en çok bina yenileyen şirket biziz. Ama mutlu değiliz. Böyle bir kentsel dönüşüm olmaz. Başından beri karşıyım. Çünkü her şeyden önce parsel bazında değil ada bazında olmalıydı. Parsellerin birleşimi teşvik edilmeliydi. Parseller birleşip ada olmadan ekstra imar verilmemeliydi. Yapılan kentsel dönüşüm değil sadece bina yenileme hareketidir. Kente katkı yapmayı bırakın yük bindiriyoruz. İnşaat alanı ve daire sayısı yüzde 30 artıyor. Konut sayısı artarken yeni bir altyapı çalışması yapılMart & Nisan 2018 kadikoylife.com : 37
Kapak
mıyor. Deprem için binalar yenileniyor. Bu doğru ama insanları korumak isterken kenti katlediyoruz. Kadıköy bana göre bitti. Yaşam kültürü öldü. Çünkü planlar yapılırken yaşam kültürü hesaba katılmıyor. Burada yaklaşık 700 bina yeniledik. Sosyal hayat düşünülerek yaptığımız tek proje, Vitrin Kozyatağı. Otoparkı, çocuk oyun alanları, spor ve yürüyüş alanları mevcut. Bir site hayatı var. Ancak otel gibi inşa edilen rezidanslarda kimsenin birbirinden haberi yok. Eskiden bir apartman içinde herkes birbirini tanırdı. Komşuluk ilişkisi vardı. Artık o kalktı. Kadıköy emekli kentiydi ama bu binalardan sonra artık emekli kenti olmuyor. Bunun önüne şu anda siteler geçebilir. BAĞDAT CADDESİ TRAFİĞE KAPATILMALI! Artık mimarlıktan keyif almıyorum. Belediyeden hızlı onay alabiliyorsak ya da mal sahibine fazladan yer kazandırabiliyorsak iyi mimar oluyoruz. İyi mimarlığın kıstasları bu olmamalı. Tabii ki iyi eserler de var. AKM projesi gibi ama genel olarak yaptığımız günü kurtarmak. İstanbul bitmiş, master planları yeni yapılıyor. Kadıköy’ün silueti kalmadı. Haydarpaşa’yı saymıyorum. Onu da arkasında görünen Akasya mahvetti. Fikirtepe’deki caddenin Bağdat Caddesi’ni geçip geçmeyeceğini düşünebiliyorlar. Böyle bir şey ola-
38 : kadikoylife.com Mart & Nisan 2018
maz. Fikirtepe’de bir kent meydanı bile yok. Kaldı ki Bağdat Caddesi de iş merkezlerine dönüştürüldüğü için ivme kaybediyor. Bizden sonraki kuşak Bağdat Caddesi’ni bizim hatırladığımız gibi hatırlamayacak. Belediye başkanı olsaydım pazar günleri Bağdat Caddesi’ni trafiğe kapatırdım ya da trafiği yeraltına alarak caddeyi tamamen kapatırdım. Eğlence merkezi haline getirirdim. Moda’nın kültürünü biraz daha koruyabilmesinin nedeni ise orada konut artışı olmaması... Bir de şöyle bir ikilem var. Tarihi Yarımada’da eski eserin yanında bir bina yenilerken Anıtlar Kurulu’na gitmiyor, Belediye’den izin alıyorsunuz. Ama Kadıköy’de aynı durum için kurula gidiliyor. Yani Tarihi Yarımada’da bir mimar isterse tescilli bir yapının yanına camdan bir bina yapabiliyor.” “MEKÂN DUYGUSU SANATÇININ ÇIKIŞ NOKTASIDIR” Bir medeniyetin can damarlarından biri sanat… O medeniyeti geleceğe taşıyacak en önemli unsur. Peki, kentsel dönüşüm adı altında şehirlerimizin aldığı yeni hâl, sanatçılarımızı, yazarlarımızı ve düşünürlerimizi nasıl etkiliyor ve etkileyecek? Depreme karşı korunmak isterken yoksa tarihten izimizi tamamen mi sileceğiz? Bu soruların yanıtını ise Edebiyat Eleştirmeni Feridun Andaç ile aradık:
“Bir yer, bir mekân duygusu yazarın/sanatçının çıkış noktasıdır. Kuracağı herhangi bir anlatının esini olduğu kadar nesnesidir de. Bu anlamda kent hem mimari dokusuyla, hem de insanları barındıran sokakları, caddeleri, açık alanları, yerleşikliğin simgesi mekânlarıyla bir anlatıcıyı ilgilendirir. Kenti kent yapan özelliklere dönüktür sanatçının yüzü. Müzesi, kütüphanesi, sineması, tiyatro salonu, çeşmesi, hamamı, meydanı, ormanı, çarşısı, pazarı, parkı, mesire yerleri olmayan bir kenti, kent olarak nasıl tanımlayabiliriz. Siz bir kentte yaşarken her adımda nefes alabileceğiniz yerlere dönüktür bakışınız. Ayrıca yazmak için de mekân arayışındadır bir yazar. Kahvesi, parkı, bahçesi olan yerlere dönüktür yüzü kentte. Benim için bir kent tümüyle bunlarla vardır, anlamlıdır. Adeta her biri birer çağrı gibidir kentte yaşarken. İstanbul’u ve semtlerini var eden bu gerçeklikler kentin dokusunu daha çok anlatır bize. Kendi payıma bunların yoğunluğunun olduğu yerlere dönüktür bakışım, kendimi ancak bir kentte yaşıyor hissederim çevremde her birini gördükçe, gidip oralardaki hayatın ışıltısına katıldıkça. Bu anlamda Kadıköy, Beşiktaş, Ortaköy, Emirgan daha çok beni kendine çeken semtleridir kentin. Her adımda sizi etkileyebilecek bir canlılık, yaşanmışlık vardır. Bugün Paşabahçe’de yaşayan deneme yazarı Uğur Kökden’in ‘İstanbul Zamana Açılan Kapı’ kitabını okuduğunuzda adeta bir İstanbul portresi çıkar karşınıza. Sait Faik Abasıyanık’ın öyküleri ise başlı başına İstanbul’un rengi, soluğudur. Abdülhak Şinasi Hisar ‘Boğaziçi Mehtapları’, ‘Çamlıca’daki Eniştemiz’, ‘Boğaziçi Yalıları’, ‘Geçmiş Zaman Köşkleri’ kitaplarında yaşadığı İstanbul’u yazmıştır. Salâh Birsel ise İstanbul’da yaşamaya başladıktan sonra kentin topografyasını çıkarmıştır adeta “Salâh Bey Tarihi” adını verdiği beş ciltlik kitap dizisinde. Edebiyatımızda İstanbul yaşarken yazılan bir kenttir. Bakın Demir Özlü iki yerlidir; İstanbul ve Stockholm. Nedim Gürsel de biraz Paris, biraz İstanbul ve her yerli. Orhan Pamuk İstanbul’u yazdıktan sonra dünya arenasında görülmeye başlandı. Mario Levi,
Kapak
Buket Uzuner de İstanbul’u yaşayarak anlatılarında var edenlerdendir. Yaşamadığınız, sesini rengini soluğunu hissedemediğiniz kenti yapıtınıza yansıtmanız güçtür. Bunu başardığınız anda da siz artık o kentinsinizdir, kent de sizin. İSTANBUL’UN YAĞMALANMASINA ÖFKE DUYUYORUM... Başkalarını bilmem ama ben öfke duyuyorum. 1974’ten beri İstanbul’da yaşayan bu kentli biri olarak, tutup “Benim İstanbul Çağım” diye bir kitap yazmama neden olan da kentin bu denli yağmalanması. Giderek metropolleşen İstanbul kimlik değiştiriyor artık. Semt kültürleri yok olmaya yüz tuttuğu gibi alınan göçlerle kentin dokusu
Feridun Andaç ve Uğur Kökden
her alanda bozulmaya başladı. Bunun ilk yansıması 1950 ve 60’larda gecekondulaşmayla başlamıştı. 1970 ve 1980’lerde insan dokusu/yaşama tarzları gelip damgasını vurdu. 2000’lerin İstanbul’u ise ‘mega kent’, ‘yeni insan’, ‘yeni yaşam’ tarzlarıyla kültürler kavşağındaki bir kenti giderek kimliksizleştirmeye başladı. Kuşkusuz buna bir de yerel yönetimlerdeki yanlış politikaları eklersek… Bakıyorsunuz ada ada gettolaşan bir İstanbul’da, her yeni ada ‘yeni İstanbul’ olarak sunularak, adeta Anadolu’dan akın akın gelen göçlerin yurtları oluşturuldu. Sanırım dünyanın hiçbir yerinde bir kent böyle yağmalanmamıştır. Sokağı, ormanı, mahallesi, semti, hatta gökyüzü… Başınızı kaldırdığınızda daralan bir gökyüzü, kirli bir hava sizi karşılıyorsa, anlayın ki İstanbul’dasınız… KARŞI BİR EDEBİYAT DOĞUYOR Kentler edebiyatın kurulduğu yerdir. Kent bilincinden yola çıkarak doğayı keşfe yöneliriz. Hele yabanıl doğanın varlığını bize hissettiren kentlerin küresel dünyadaki yağmalanmasıdır. Ağacı, bahçeyi, suyu, sokağı, semti katleden bir anlayış aslında bir karşı edebiyatın da doğmasına neden oluyor. Başta yeraltı, polisiye, cinayet, bilimkurgu, fantastik edebiyat daha çok kentlerin kimlik değiştirmesinin de bir sonucudur bence. Giderek aidiyetini yitiren, kimliksizleşen toplumun arenası ilkin kentlerdir.”
FOTOĞRAF: Erdal Uzer
EKÜMENOPOLİS (KÂBUS VE KORKU ŞEHRİ)
İSTANBUL
Yapılması planlanan mega projelerin yeni nüfus anlamına geldiğini ifade eden Ahmet Vefik Alp, yeni yapılaşmalarla bir süre sonra üçüncü havalimanının da yetmeyeceğini söylüyor. Alp, İstanbul’un gelecekte ekümenopolis yani kâbus ve korku şehri olacağını anlatıyor: “Zamanında FSM yapılırken etrafı yeşildi. TEM güzergâhı yemyeşildi. TEM’in açılımı yüksek hızlı Avrupa otoyolu… Şimdi otomobiller tampon tampona gidiyor. İleride üçüncü köprüde de aynı şey olacak. İsmim zikredilmedi ama Marmaray ve Avrasya Tüp Geçidi Projesi bana ait. 1996’da basında yer aldı. Şimdi üçüncü köprüden kimse geçmiyor. Ancak müteahhide verilen söz nedeniyle hepimiz vergi ve zamlarla üçüncü köprüden geçmiş gibi bedel ödüyoruz. Yine o parayı kurtarmak için yeni bağlantılar, yeni havalimanı, yeni fuar alanı inşa ediliyor. İstanbul, ünlü Yunan Şehir Plancısı Doxiadis tarafından tanımlanan ekümenopolis, yani kâbus ve korku şehri halini alıyor. Hiç yeşili kalmamış, nüfusu 30 milyona dayanmış. Yaşamanın ızdırap haline geldiği bir şehir oluyoruz. Bu rant çemberini kıramıyoruz. Kaş yaparken göz çıkarıyoruz. Dünya’nın en güzel yerlerinden birine sahibiz ama onu koruyamamışız. Kuzey de betonlaşırsa, İstanbul ekümenopolis olacak. Ben o zaman hayatta olmayacağım ama çocuklarımız için üzülüyorum. Onlara böyle insan ölçeğini esas alan, doğaya saygılı bir İstanbul bırakamadık, başaramadık.”
Mart & Nisan 2018 kadikoylife.com : 39
Bilgiyolu Koleji’nde Anadolu Lisesi açılıyor
Birey Eğitim Kurumları kuruluşu olan Kadıköy Bilgiyolu Koleji, 2018-2019 eğitim ve öğretim döneminde Anadolu Lisesi ile de hizmet verecek. Kadıköy Kampüsü’nde eğitim öğretime başlayacak olan Bilgiyolu Anadolu Lisesi’ne yüzde 100 burslu öğrenciler de alınacak. Sınırlı sayıda başvuru kabul edeceğimiz ilk Anadolu Lisesi öğrencilerimiz için erken kayıt fırsatlarının yanı sıra bazı avantajlar da sağlıyoruz.
8, 9, 10, 11. SINIFLAR İÇİN
BURSLULUK
SINAVI bilgiyolukoleji.com
Hasanpaşa Mahallesi Uzunçayır Caddesi No: 10 Kadıköy - İstanbul Tel: (0216) 326 43 44
Birey Eğitim Kurumları kuruluşu olan Bilgiyolu Koleji Anadolu Lisesi olarak eğitime katkı sağlamak ve nitelikli öğrenciler kazandırmak amacıyla 10-11 Mart 2018 tarihlerinde bursluluk sınavı düzenliyoruz. 8, 9, 10 ve 11. sınıfların katılabileceği bu sınavda başarılı olan öğrencilerimize yüzde 100’lere varan burs imkanı olacak.
Söyleşi / Selim İleri
SELİM İLERİ:
Bugünkü Kadıköy’e bakınca içim titriyor Türk edebiyat tarihinde kenti en iyi anlatan yazarlardan biri Selim İleri… Kadıköy’de doğup büyüyen usta yazar ile kentlerimizdeki değişimi ve Kadıköy’ü konuştuk. Bugünkü Kadıköy’e bakınca içinin titrediğini söyleyen İleri, yıllar önce yazdığı bir cümleyle durumu özetliyor: “İnsan yaşarken tarih olabiliyormuş…” DİLEK KARAGÖZ Toplumları anlamanın yolu, ülkelerin siyasi tarihlerini değil, romanlarını okumaktan geçer… Ancak böyle anlaşılır; o ülkedeki insanların yaşam kültürü, alışkanlıkları, eğitim düzeyleri, ahlak yapıları, ekonomik halleri, sevinçleri, üzüntüleri, tepkileri ve tüm ruh halleri… Usta bir romancının elinde dantel gibi işlenir bir medeniyetin tüm unsurları… Medeniyetin simgesi ve yeri ise, kenttir. Bir toplumda yaşayan insanların kentlilik bilincidir. Edebiyat ile saklanıp korunur ve geleceğe aktarılır. Böylece kentlerle kültür de inşa edilmiş olur.
nereye gittiğini konuştuk Selim İleri ile… Kent ile edebiyat arasında kurduğu bağı anlatmasını istedik. Yıllar içinde giyip çıkardığımız kültür gömleklerimizi hatırladık. Bugün, Türkiye’de kent hafızamız büyük bir hızla silinirken, edebiyatın bu işin içinden nasıl çıkacağını sorduk.Yarım asrın imbiğinden damıtarak verdiği cevapların her kelimesinde, bugünün şehirlerinde her birimizin özlemini duyduğu bir beyefendi ile konuştuğumuzu hatırladık; gerçek bir tevazu sahibi, nazik ve naif…
Türk Edebiyatı’nda, Türkiye’nin siyasi tarihi yerine okuyabileceğimiz romanlar yazabilen isimlerden biri Selim İleri… Yarım asrı edebiyata vermiş, edebiyat ile var olmuş bir yazar… Edebiyatın, yaşadığımız hayatı anlamanın ve anlatmanın en önemli araç olduğunu bize gösteren, yaşadığı kentten beslenmiş bir edebiyat adamı Selim İleri…
ZİHİN KURUCU BİR YAZAR Nostaljiyi anlatarak, toplumun kültürel hafızasını diri tutan, zihin kurucu bir yazar olan Selim İleri, kaybettiğimiz kentlerimize dair olumsuz konuşmalardan bıktığını anlatarak başlıyor söze. Kentsel dönüşüm adı altında bugün gelinen noktanın sorumluluğunu sadece yönetimlerde değil, o kentte yaşayan insanlarda aramak gerektiğini söylüyor:
Kentsel dönüşüm ile kazandıklarımızı ve kaybettiklerimizi tartıştığımız bu sayıda, İstanbul ve Kadıköy’ün geçmişten bugüne ne yönde değiştiğini ve değişen kentle sanat ve edebiyatımızın
“Bütün bu yenileşmenin, değişmenin veya eskinin yerine başka bir şey koymanın hızla arttığı bir dönemde karşılıklı konuşmalar, menfi oluyor. Artık bu olumsuz konuşmalardan itiraf edeyim
42 : kadikoylife.com Mart & Nisan 2018
Söyleşi / Selim İleri
Selim İleri: “Alay Köşkü’nün duvarlarının birinde bir kapı vardır. Meşhur İbrahim Paşa’nın gece çıktığı kapı olduğu söylenir. Sırf onun için yapılmış bir kapı. Diziyi izliyoruz heyecanla. Ancak o kapı ile ilgilenmiyoruz.”
ki usandım bıktım. O yüzden bir takım şeylerin olumlusunu görme çabasındayım. Bu olumsuzluğa nasıl gelindi diye sorarsanız, sadece belediyelerin, yetkili makamların devrin siyasi anlayışlarının suçlu olarak gösterildiği ortaya çıkıyor. Artık bundan da uzak durmayı tercih ediyorum. Çünkü asıl meselenin ne belediyelerde ne de o devrin siyasi anlayışı ile olduğunu düşünmek istemiyorum. 1950’lerden bu yana özellikle İstanbul başta olmak üzere, Ankara, İzmir ve bütün ülke büyük bir dönüşüm ve değişim içinde. 1950’lerde mesuliyet devrin hükümeti olan Demokrat Parti’ye yıkıldı. Menderes’in bayındırlık hareketi endişesi, özlemi, sonradan ciddi şekilde yasada bir suç unsuru olarak yer aldı. Bunca sene sonra şunu düşünüyorum ve soruyorum; şehir başta olmak üzere yaşadığımız semtlerin, mahallelerin, sokakların koruyucuları bir yanda da orada oturan insanlar değiller midir?” “İNSANLAR KENTTEKİ TAHRİBATA İTİRAZ ETMİYOR” Türkiye’de hem 1950’lerde başlayan bayındırlık hareketleri hem de son yıllarda gündeme gelen kentsel dönüşüm çalışmaları
ile kentlerde ağır bir tahribat yaşandığının altını çizen İleri, insanların bu duruma itiraz etmediklerini söylüyor. Usta yazar bunun nedenini ise bakın nasıl çarpıcı şekilde açıklıyor: “İnsanların bu duruma itiraz etmediklerini görüyoruz. Etseler bile, bu uzun vadeli bir itiraz olamamış. Bunu şuna bağlıyorum; biz vatandaş ve yurttaş olarak çok az okuyan, okuduklarını tartışmayan ve tartışmak istemeyen bir toplumuz. Bana sorarsanız asıl mesele budur. Çünkü 1950’lere baktığınız vakit, hem sağın temsilcisi hem de solun temsilcisi sayılabilecek yazarlar bu konuyla ilgili önemli uyarılarda bulunmuşlar. Peyami Safa, Reşat Ekrem Koçu ve Turgut Cansever gibi düşünce adamları uyarmış. Hele ki Turgut Cansever’in zaten sanat alanı, mimari. Bütün bu insanlar, bu dönüşümlerin çok acı sonuçlar yaratacağını, bir ülkenin, bir kültürün parçalanmasına yol açacağını ısrarla vurgulamışlar. O yıllarda en ciddiye alınması gereken öneri, Peyami Safa’nındır. Suriçi İstanbul’un korunması gerektiğini ve yeni şehri bu bölgenin dışına inşa edilmesini öneriyor. Kaldı ki, bütün tarihi Avrupa
kentlerinde bunu görüyoruz. İstanbul da tarihi bir şehir ve korunması gerekiyordu. En önemli örnek Roma... Yeni şehir tarihi bölgelerin dışına kuruluyor. Bu yapıldığı halde Roma’da çok fazla itiraz olmuş. Bu itiraz edebiyatından sinemasına kadar da aksetmiş. Biz de böyle bir şey yok.” “YAŞAM BİÇİMLERİ CİDDİ ŞEKİLDE DEĞİŞİYOR” Toplumdaki insan profilinin ciddi şekilde değiştiğini ifade eden usta yazar, değişen toplumun ve kültürün, şehirlerin değişimini yönlendirdiğini belirtiyor: “İnsanların yaşam biçimleri, istekleri değişiyor. Bugün İstanbul’un neresine baksanız bir AVM. Uzun süre bu AVM’nin ne olduğunu bilmiyordum. Meğer alışveriş merkezi demekmiş. Türkçe’nin asırlar boyu süren konuşma dilinde AVM diye bir şey olmasına imkân yok. Bu değişim değil, dejenere olmaktır. Eskiden insanlar akşamüstü ya da pazar günü bir sinemaya, tiyatroya gitmeyi severlerdi. Şimdi her hafta AVM’ye gidiyorlar. Bu kadar alım gücü olduğunu da sanmıyorum. Ama gidiyorlar, orada dolaşıyorlar. Hamburger yiyorlar. Öyle olunca şehrin değişiminden ne bekliyorduk ki. Bu, kitle iletişim araçlarının yönlendirmesi ile bütün dünyanın başına geldi gibi gösteriliyor. Ama bakıyorsunuz İstanbul’un başına gelen o kentlerin başına gelmiyor. Paris’te Eyfel Kulesi bile zamanında çok fazla yenilikçi bulunmuş ama bugün Eyfel Kulesi’nin niteliği korunsun diye etrafı da korunuyor. Bizde ise mümkün olsa Topkapı Sarayı’nın etrafını yok edecekler. Bu yüzden dünya ile aynı değişimi yaşadığımızı sanmıyorum. Biz aldırışsızız. Mesela Alay Köşkü’nün duvarlarının birinde bir kapı vardır. Meşhur İbrahim Paşa’nın gece çıktığı kapı olduğu söylenir. Sırf onun için yapılmış bir kapı. Diziyi izliyoruz heyecanla. Ancak o kapı ile ilgilenmiyoruz. İbrahim Paşa’nın Tophane’de mezarı var. Hiç kimsenin umurunda değil. Başka bir ülkede olsa böyle bir diziden sonra orası şenlenir. Ama insanların böyle bir ilgisi, isteği yok. O yüzden kent konusunu sadece siyasete ve yönetime bağlamak artık imkânsız.” Mart & Nisan 2018 kadikoylife.com : 43
Söyleşi / Selim İleri
“KADIKÖY’DE ESKİ DUYGULARI HİSSEDEMİYORUM” Kadıköy’de doğup büyüyen Selim İleri, “Kadıköy’ün başına gelen de bu yaşam biçiminin sonucu. Şu anda Kadıköy’e gidince aynı duyguları hissedemiyorum” diyor: “Kadıköy deyince birçok eserin yanında aklıma iki önemli eser geliyor. Birisi 1930’ların sonunda yazılmış. Safiye Erol’un ‘Kadıköyü’nün Romanı’, ikincisi ise 1970’li yıllarda yazılmış Feyyaz Kayacı’nın ‘Çocuktaki bahçe’. Sanat ve edebiyat anlayışları, çok farklı iki yazar. Feyyaz Kayacı modern, Safiye Erol’un da muhakkak modern yanı var ama 30’lu yılların sonunda yazılmış. İkisi de Kadıköy’ün birer monografisi. Bu kitapların satış sayısına baktığınızda Safiye Erol’un kitabının 30-40 yıl ikinci baskısı yapılmamış. Sonra Kubbealtı Neşriyatı onu yaşatmaya çalıştığı için ikinci baskısını yapmış ama kaç adet satıldığı meçhul. Feyyaz Bey’in romanını yıllar sonra Yapı Kredi Yayınları basmış. İlk yayımlandığında hiç mi hiç okunmamış. Yani insanlar yaşadığı yeri okumaya bile gönül indirmiyorlar. O zaman ister istemez bugünkü karmaşaya hızla yol alınıyor. Yaşadığınız yeri korumak, onu ayakta tutmak ve sevmek, onun değerini anlamak önemli… Ben doğma büyüme Kadıköy’lüyüm. Şimdi Kadıköy’e baktığımda içim titriyor. Moda Vapur İskelesi’ne ya da şimdi belediyenin binası olan sahildeki binaya baktığım vakit, kötü restorasyonlardan sonra bile kalıcı bir güzelliği görebiliyorum. Şu anda Kadıköy’e gittiğim zaman eski hissettiğim duyguyu hissedemiyorum. Bunun da birçok sebebi var. Yalnızca mimari ve şehir değişimi ile ilgili değil. Sizin kendi anılarınızın bitmiş olması etkili. Belli bir yaşa geldiğinizde, hatıralarınızı size yaşatmış olan insanların dörtte üçünü kaybetmiş oluyorsunuz. Hayatınız değişmiş oluyor. Yani bugünkü hissettiğiniz birçok sebebin getirisi.”
44 : kadikoylife.com Mart & Nisan 2018
Kadıköy’ün geçmiş zamanlarına ilişkin kendisini en çok etkileyen görüntünün, semtin bahçeleri olduğunu söyleyen İleri, semtin ahşap mimarisinin de korunamadığının altını çiziyor: “Bağdat Caddesi’ndeki ahşap köşk mimari, semtin en büyük özelliklerinden biriydi. Bugün bunların hiçbiri ayakta değil. Bunların korunması bir maddi meseleydi. Kentin bu kadar kalabalıklaşacağı, bu yapıların korunması gerektiği bilincine varılması çok geç oldu. Şimdi birinci dereceden tarihi eser olduğu için elleyemiyorsunuz. Baktığınızda sadece bir iskelet, bir enkaz duruyor. Kadıköy’de beni etkileyen en önemli görüntülerden biri de bahçelerdi. Defne ağaçlarının olduğu bahçeler… Kadıköy’ün ve İstanbul’un asıl güzelliğini ancak arka bahçelerde yakalıyoruz.”
“KADIKÖY KENDİNİ KORUMAYI DAHA ÇOK BAŞARIYOR” Usta yazar, kentsel dönüşüm sürecinde Kadıköy’ün diğer semtlere göre kendini korumayı daha çok başarmış bir yer olduğunu ifade ediyor: “Şu anki o gökdelen silsilesi hariç tutulursa Kadıköy, kalabalık olmasına rağmen kendini iyi kötü koruyabilmiş ender ve daha az bozulan bir semt. Çarşısından geçtiğiniz zaman hâlâ o eski havayı bulabiliyorsunuz. Koço Lokantası’na gidince eski Kadıköy’ü bulabiliyorsunuz. Peride Celal’in o lokantada geçen ve 1950’leri anlatan çok hoş bir hikâyesi vardır. Kadıköy’ün insanı bu anlamda bütün olup bitene rağmen koruyucu tarafını muhafaza edebiliyor gibi geliyor.”
Söyleşi / Selim İleri
“OKURYAZARLARIMIZIN BİR KAYGISI YOK” Peki, kentlerin bu türlü değişimi edebiyatçıları ve sanatçıları nasıl etkiliyor? Selim İleri’ye göre edebiyat da çok değişti. Bir yazarın yaşadığı çevreden çok fazla etkilendiğinin altını çizse de, bugün edebiyat çevrelerindeki insanların kaçının çevresinden memnun olmadığının sorulması gerektiğini düşünüyor:
Moda Plajı üzerine bir yazı yazmıştım ve şöyle bitirmiştim: İnsan yaşarken tarih olabilirmiş. Doğup büyüdüğünüz, yaşadığınız, kumsalında yürüdüğünüz plajın yerinde hiçbir şey kalmamış. İskeleti bile kalmamış.”
Edebiyat da çok değişti. Mesela Kadıköy’ü anlatanlardan biri Ziya Osman Saba’dır. Onun dili, anlatımı bitti. Birkaç kişi o dili devam ettirmeye çalışıyor. Onlardan biri de benim. Ama bunun çok az sayıda okur üzerinde etki payı var. O vakit yapacağınız bir şey kalmıyor. Edebiyat çevrelerindeki insanlardan acaba kaçı yaşadığı çevreden memnun değil, onu da bilmiyorum. Kendi dünyaları ile dışarısı arasındaki kopukluktan söz ettiğimizde, ben artık edebiyatçıların da pek bir şey algıladıklarını sanmıyorum. Korumak gerektiğini söylüyorlar ama bütün o yeni zamandan da yararlanıyorlar. Yaşadığınız toplum ne yöne gidiyorsa siz de oraya doğru gidiyorsunuz. İster istemez sürükleniyorsunuz. Öte yandan bu konu ile ilgili kamuoyunu, büyük çoğunluğu suçlamak imkânsızdır.
Devlet size okuma imkânı tanımışsa siz de bunun karşılığını ödemek zorundasınız. Ancak maalesef bizim okuryazarlarımızın böyle bir kaygısı yok.” “Günümüz kentlerinden nasıl bir edebiyat çıkar?” diye soruyoruz. Usta yazar sözlerini umutla bitiriyor: “Yazarlık yaşamımın bir dönemi var. 70’lerde ve 80’lerde yaşadığım ışıltılı dönem. 90’lardan 2010’lara kadar geçen ortalama 20 yılda yazdıklarım, yazar-çizer çevresinde hiçbir etkiye yol açmadı. O 20 yılda çalışmalarım hakkında tek bir yazı yok. Fakat çok ilginç; 2002den sonra yeni bir hareket oluştu. Üstelik kendi kuşağımdan iki kuşak sonrasında… Bu benim için önemli ama asıl önemli olan, öz edebiyatı savunmuş bir yazar ile yeni neslin ilgilenmesi çok umut verici.”
“Bir yazar yaşadığı çevreden çok fazla etkilenir. Benim hayatımda büyük üzüntü konusu oldu. 80’lerin sonunda yazdıklarıma bakıyorum. Moda Plajı üzerine bir yazı yazmıştım ve şöyle bitirmiştim: İnsan yaşarken tarih olabilirmiş. Doğup büyüdüğünüz, yaşadığınız, kumsalında yürüdüğünüz plajın yerinde hiçbir şey kalmamış. İskeleti bile kalmamış. Bugün artık öyle bakmıyorum. Demek ki olacağı varmış diyorum. Adalet Ağaoğlu’nun sanıyorum ‘Yaz Sonu’ romanında tekrarlanan bir cümle vardı: Her şey olması gerektiği gibi oluyor. Gerçekten böyle bir şey de var. Önüne geçemiyorsunuz. İmkân yok. Zaten insanların umurunda da değil. Etkileniyorsunuz ama bir direnç de gelişiyor. Mart & Nisan 2018 kadikoylife.com : 45
Söyleşi / Rengin Soysal
RENGİN SOYSAL:
Bahçemizden kovulmuşuz gibi yaşıyoruz Gazeteci-Yazar Rengin Soysal ile bugünün Kadıköy’ünü konuştuk. Çocukluğundaki Kadıköy’ün ‘yitirilmiş bir rüya’ olduğunu söyleyen Soysal, ‘değişim’ adı altında tahrip edilen Kadıköy’ü anlattı... DİLEK KARAGÖZ Dünyaya düştüğünden beri ölümsüzlüğe yükselmenin yollarını arayan insanoğlunun kalıcılığa ulaşma çabası, bugüne kadar sayısız uygarlık inşa ettirdi. Kalıcı olmak evrensel yaşam kurallarına ulaşmakla mümkündü. Bu nedenle evrensel yaşamın izlerini taşıyan kentler, uygarlıkların en somut göstergesi oldu. Çünkü insan ancak böyle kentlerde gerçekten huzurlu bir hayat yaşayabilirdi. Günümüzde kentsel dönüşüm kapsamında yapılan bütün çalışmaların belki de düğümlendiği nokta burası. İnsanın bedenine yer bulabildiği ama ruhunu evsiz bırakan mekânların inşa edilmesi… Geçmişi, bugünü ve geleceğiyle üç boyutlu bir yaşam süren insanın ruhunu köşeye sıkıştırmanın en kestirme yolu, onu geçmişinin kaybolduğunu hissettirecek mekânlarda yaşamaya mecbur etmek. Bununla birlikte her gittiği köşede onu ‘aynı’ yaşamla karşılamak… Binalar büyüdükçe insanın küçüldüğü bu yöntemle ‘değişim’ olarak telaffuz edilen ise tahrip etmek… Gazeteci-Yazar Rengin Soysal ile doğup büyüdüğü ve bir insan ömrüne sığmaması gereken ‘değişim’i gördüğü Kadıköy’de buluştuk. Kaybolan Kadıköy’ü ve Kadıköy yaşam kültürünü konuştuk. Soysal, yaşanan dönüşümü, “Benim için çektiğim acıdan öte kaybolan bir rüya” diyerek anlatıyor: “Kadıköy’ü özel kılan ne varsa mimari ile bozulmaya başladı. Çünkü Kadıköy eskiden gül bahçeleri, çam ağaçları, meyve ağaçları ile iki katlı ya da üç katlı evlerin, köşklerin, villaların olduğu bir yerdi. Burada öyle bir hayat vardı. O hayatı yaşarken insanlar, daha yüksek duygularla iç içeydi. Sanatla edebiyatla ilgilenmeye, daha fazla düşünmeye yani eskilerin deyimi ile tefekkür etmeye daha yatkındılar. Bu da doğal bir sonuçtu. Çünkü mimarinin insanın psikolojisini ve ruhsal hayatını çok etkilediğini düşünüyorum. Ben Kadıköy’ün o devirlerine yetiştim. Bizim dedelerimiz, büyükannelerimiz, hatta babalarımıza kadar büyüklerimiz birbirine ‘Sabah şerifleriniz hayrolsun’ derdi. Herkesin birbirine selam verdiği, çocukların bahçelerde oynadığı, akşamları caddeye çıkılan, sabahları denize inilen bir yerdi. Trafik gürültüsü yoktu. Sıkışmışlık duygusu yoktu. Kendinize vakit ayırabiliyordunuz. İnsanlar vapura binip karşıya çalışmaya gidiyordu. Vapurun da bir şiirselliği vardı. Gece baktığınızda ay ışığını ve yıldızları görüyordunuz. Şu anda bütün bunların hepsi bitti. Son bir araştırma ile de gördük ki, Kadıköy artık okur-yazarlığın en yüksek olduğu ilçe olma özelliğini kaybetti. Bunun da bugünkü yaşam şeklinin bir sonucu olduğunu düşünüyorum. O çevre iyi duyguları artıran bir çevreydi. Şu anda ise sürekli gerilim var. Kalabalık ve iklim bozuldu. Trafik ve inşaat gürültüsü içinde iş koşuşturmasında, insanlar perişan oluyorlar.”
46 : kadikoylife.com Mart & Nisan 2018
Söyleşi / Rengin Soysal
“DEĞİŞİM İYİYE OLUR” Rengin Soysal’ın değişimin kaçınılmaz olduğu görüşüne de şöyle bir eleştirisi var: “Değişim kaçınılmaz deniyor ama değişim iyiye ve güzele olur. Değişim yok etmek, insanların soluk almasını engellemek değil. 4-5 ay yaz olan böyle bir iklimde insanlar balkonunda otururdu. Şimdi balkon da kalmadı. Bizim gençliğimizde denize girerdik ama denize girmek için girerdik. Tabii ki gençler arasında arkadaşlıklar, flörtler olurdu ama denize, denize girmek için gidilirdi. Şimdi makyajlı şekilde gidiyorlar sahile. Denize girmeden dönüyorlar. Neden gidiyorsun denize o zaman? Orada görünmek önemli... O mutluluğu yaşayamamak çok kötü. Hep aynı şeyi yaşamanın peşindeler.
Göztepe Parkı metro inşaatı.
“HER YER VE HERKES AYNI” “Artık Kadıköy Kadıköy değil, İstanbul da İstanbul değil. Her yer ve herkes aynılaştı” diyen Soysal, insanların nasıl tek tip bir hayata mecbur bırakıldığından şikâyet ediyor. Aynı olmanın sanat ve edebiyata olumsuz etkilerini ise şöyle anlatıyor: “Kadıköy’de yaşayan edebiyatçılar vardı. Mesela Haldun Taner’e vapurda rastlardınız. Çetin Altan bu yakadaydı. Edebiyat tabii her yerde çıkar. Bu ortamda da çıkar. İlle de güzel bir ortam aramaz. Aslında Kadıköy’de o anlamda bir özellik var mıydı bilmiyorum. Ama ‘Bir tatlı huzur almaya geldik Kalamış’a’ diye yazılmış. Çünkü Kalamış’a gelip de oradan etkilenmemek elde değil. Yine klasik Türk müziğinde Selahattin Pınar’lar çok etkilenmiş. Aslında İstanbul muhteşem... Ama Kadıköy’ün özelliği iş hayatının dışında insanların dinlenmeye kaçtığı bir yer oluşuydu. Kadıköy’deyseniz hem şehirde olup hem şehir hayatının karmaşasından uzak olurdunuz. Osmanlı’nın yazlık yaşam alanı olmasının getirisiydi belki. Adalar da keza öyle. Ama Adalar da şu anda çok bozulmuş durumda. Büyükada inanılmaz kalabalık. Adaya hiç yakışmayan bir görüntü var. Her adanın kendine has bir hayatı vardı ama şu anda o yok. Artık Kadıköy Kadıköy değil, İstanbul İstanbul değil, Adalar da Adalar gibi değil. Herkes aynılaştı. Aynı hayat biçimi her yerde… Şimdi Ataköy de böyle, Kadıköy de böyle… Farkı anlamanız mümkün değil. Mesela Moda, bizim gençliğimizde çok güzel bir yerdi. Çay bahçelerinde gençler toplanırdı. Balkonlarda hayat vardı. Bir de şimdi bakın. Moda çok moda şu anda ama bu gördüğünüz Moda’yı moda yapan o Moda değil. Başka bir şey ve bu bitecek. Küçük butikler, yeni kafeler açılması güzel
ama her şey ona dönüştüğü zaman anlamı kalmıyor. Cihangir’de olduğu gibi... Her yere tüketme duygusu ile yaklaşıyoruz. Semtleri de tüketiyoruz. Caddebostan ve Suadiye en çok değer kaybeden yerler oldu. Çünkü Caddebostan ve Suadiye eski ruhu taşımıyor. Gelip bambaşka bir yere çevirdiğinizde değeri de tabii kayboluyor.” “METRO İÇİN AĞAÇLAR KESİLDİ” Rengin Soysal, Göztepe Parkı metro projesini örnek göstererek Kadıköy’de yaşamın nasıl değiştirildiğini anlatıyor: “Kadıköy Göztepe Parkı’nda ağaçları kestiler. Yerine yenisini dikilse bile sayıca aynı değil tabii… Yetişmiş bir ağacı kesip yerine yenisini dikmek, çocuğunuzu yetiştirdikten sonra öldürüp, yenisini yapmaya kalkışmak gibi. Eski yapıları da aynı şekilde yıkıyorlar. Aynı şey Bodrum ve Kuşadası’nda da yaşandı. Halbuki oralar mevcut halleriyle özeldiler. İstanbul’da aynı şey, Artvin’de de, Bodrum’da da… Göztepe Parkı’na metro geliyor. Burası bir iş merkezi değil, metro yerine deniz yollarını daha aktif olarak kullanabilirdik. Metro parkın yarısını götürecek ve metro çıkışında çocuk parkı bulunuyor. Orada bir trafik olacağı için çocuklar eskisi kadar rahat oynayamazlar. Bağdat Caddesi’ndeki ağaçlar kurudu. Caddenin arkasında iki katlı bir evde otururduk ve üst kata babaannemin yanına çıktığımda adaları görürdük. Sonra o katlar artmaya başladı. Önce 5-6 kat şimdi 15’nci katta oturuyoruz ama adalar görüntüsü kapanmaya başladı. Yine rüzgâr koridorları kapandı. Yine Çelik Gülersoy’un yaptığı Kalamış’taki park gitti. Metro için ağaçların kesilmesi, kimsenin bunlara itiraz etmemesi beni üzüyor. Orhan Veli, İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı demiş. Şimdi düşünebiliyor musunuz? Değil dinlemek, kulaklarınıza tıkaç takmak istiyorsunuz.”
Mesela İstanbul’da bir eğlence anlayışı var. Türkçe pop dinliyorlar. Böyle bir kış geçiriliyor. Yazın gittiğinde farklı bir şey deneyimlemek yerine orada da aynı şey devam ediyor. O bölgelerde de aynı mağazalar açılıyor. Hiçbir yerin otantikliği kalmıyor. Hep aynı şeyi yaşamak istiyorlar. Ezbere bir yaşam var. Farkında değiller bu durumun insanları mutsuz ettiğini… Tabii ki yenilikler olacak, teknoloji ve sosyal medya olacak. Ama hep aynı şey için kullanmak yanlış. Çektiğim acının dışında yaşadığım şey, kaybolan bir rüya gibi. Bahçemizden kovulmuşuz gibi yaşıyoruz. Bu durumda sadece yönetimin değil, insanların da suçu var. Annelerimiz babalarımızın nesli birinci dönüşümde suçlular ama bilmiyorlardı diyelim. Dededen babadan kalanlar paylaşılması gerekiyordu vs. Ondan sonra gelenler o kötülüğü ikinci defa yaptılar. Bir hata on kere yapılmaz ki…”
Mart & Nisan 2018 kadikoylife.com : 47
Kadıköy’e Dair
Kadıköy Kaymakamı Dr. Mustafa Özarslan:
Birinci gündem maddem, Hükümet Konağı! DENİZ İHSAN TAŞDELEN Kadıköy Kaymakamı Dr. Mustafa Özarslan, Kadıköy ile ilgili mevcut ve ileriye dönük çalışmalarını Kadıköy Life Dergisi’ne değerlendirdi. Kadıköy’ün eğitim kalitesinin artırılması gerektiğini vurgulayan Özarslan; eğitim planlamasından gönüllülük projesine, bekçilik uygulamasından Hükümet Konağı ile ilgili görüşlerine kadar birçok plan ve programa değindi. Bekçi uygulamasıyla ilgili olarak güvenin tesis edilmesi yönünde olumlu katkılarının olacağını söyleyen Kaymakam Mustafa Özarslan; “Hırsızlık olaylarını azaltmak için bir hedef koyduk. Ölçmeden yönetemezsiniz. Rakamları düzeltmeden, başarılı oldum diyemezsiniz. Biz rakamları düzelteceğiz, öğrenilmiş çaresizliği kabul etmiyoruz” dedi. Özarslan, konuşmasının devamında şunları ifade etti:
“BEKÇİLİK UYGULAMASI İLE BİZİM MAHALLE DUYGUSU GÜÇ KAZANACAK” Bekçi uygulaması ve bekçilerimiz, geçmişte vatandaşlarımızın vicdanında ve yaşamında olumlu etkiler bırakmıştır. Belli bir süre vatandaşlarımız bekçilerimizi sahada göremedi. Ancak şimdi, devletimizin ve hükümetimizin bu alandaki ihtiyacı ve halktan gelen talebi de tespit etmesiyle şu anda ilçemizde 18 bekçimiz alanda. 3’ü Fenerbahçe, 2’si Suadiye, 2’si Göztepe, 2’si Bostancı, 3’ü Caddebostan, 3’ü Sahrayıcedit, 3’ü Caferağa Mahallesi’nde olmak üzere çalışma yürütüyorlar. Bu ekiplerin her birine liderlik eden ayrıca bir polis memurumuz da var. Dolayısıyla da bekçilik kavramındaki sahiplenme, yakınlık, birebir temas, yüzyüze iletişim ve insana dokunma ile ilgili mahallelimizin insani ihtiyaçlarını karşılayacağımızı düşünüyorum. İlçemize yakın bir zamanda
60 bekçi kadrosu daha verildi, sınavları tamamlandı. Bu bekçilerimizin mahallelere dağıtımıyla birlikte toplamda 78 bekçimiz olacak. Bekçi seçimlerini Kadıköy’de yaşayan veya Kadıköy’e yakın ilçelerde ikamet eden kardeşlerimizden yaptık. Bundan dolayı kardeşlerimizin mahallelerimize bağlılığı ve sahiplenmesi daha fazla olacaktır. “BİRİNCİ GÜNDEM MADDEM, HÜKÜMET KONAĞI” Kaymakamlığımız mevcut binasında faaliyetlerini yürütmekte. Parçalı bir yapımız var, bu da ahengi ve iş yapma hızımızı azaltıyor. Vatandaşlarımızın bu yöndeki talepleri yerinde. Bununla ilgili arsa tespiti ve uygun araziye yönelik araştırmamız devam ediyor. Konut fiyatlarının yüksek olmasının sebeplerinden biri de arsa arzının az olması. Bu arz-talep dengesizliği de kıtlık yaratıyor. Bu da fiyatların yükselmesine neden oluyor. Bu sıkıntıyı kamu olarak biz de yaşıyoruz. Bu konu, benim burada görev yapacağım süre içerisinde her zaman birinci gündem maddemi teşkil ediyor. Bunun vatandaşlarımız tarafından bilinmesinde fayda var. Ama asıl olanın, binalardan çok binaların içindeki çalışanların adanmışlık duyguları olduğu unutulmamalı. Bu çalışma iklimini oluşturmak için Kaymakamlığımıza bağlı gayretli çalışanları adaletli bir yöntem ile ödüllendiriyorum. “AYNI ŞEYLERİ YAPARAK FARKLI SONUÇLAR BEKLEMEK VASATLIKTIR” Eğitimde öncü rolümüzü oynamamız için her türlü altyapı var. Bizim ilkokul ve ortaokul düzeyinde derslik başına düşen öğrenci
48 : kadikoylife.com Mart & Nisan 2018
Kadıköy’e Dair
sayımız 19. Lise ve dengi okullarda ise 24. Bu iyi bir rakam. Dersliklerimizin yeterliliği, bizim kaliteye odaklanmamızı gerektiriyor. Kaliteyi de gerçekleştirmek için farklılık yaratıcı uygulamalar yapmanız lâzım. Aynı şeyleri yaparak farklı sonuçları beklemek rasyonel olmaz. Çocuklarımıza kaliteli bir eğitim verebilmek için her şeyden önce eğitim çalışanlarını, özellikle öğretmenlerimizi motive ederek, duygusal bir birliktelik oluşturmalıyız. Örneğin, ilçemizde bulunan toplam 3 bin144 öğretmenimizi yanımıza almak amaçlı Kadıköy Eğitim Çalışanları Performans ve Ödül Değerlendirme Kriterleri’ni belirledik. Öğretmenlerimize somut, ölçülebilir ve şeffaf 49 adet kriter belirledik. Bu kriterler, Milli Eğitim Bakanlığı’nın belirlediği stratejik planda, programda yer alan hedefler. Böyle bir çalışma, kamu yönetiminde ikinci defa uygulanıyor. Birincisini Mersin Yenişehir’deki görevimde uygulamıştım. Bu hedef ve kriterlere uyan bütün öğretmenlerimize ödül vereceğiz. “MERAK, EN BÜYÜK ÖĞRETMENDİR” İkinci projemiz ise, laboratuvarları zamanın ruhuna uygun hale getireceğiz. Deney, yükselmenin kanadıdır. Çok önemli bir öğrenme şeklidir. Ortaokullarda fen, liselerimizde fizik, kimya ve biyoloji laboratuvarlarımızı güçlendireceğiz. Projemizin bütçesini hayırsever sponsorlardan karşılayacağız. Dünyanın her yerinde bu tip sosyal sorumluluk projeleri liderlik edilerek sonuca ulaştırılır. Ben de ilçede bunu yapıyorum. Laboratuvarları güçlendirerek, çocuklarımızın merak duygusunu kamçılayacağız. Okullarımız ile üniversiteler, özellikle de ilçemizde yerleşkesi olan Marmara, Doğuş ve Medeniyet Üniversitesi işbirliğine önem veriyorum. Bu üniversitelerimizin rektörlerini ziyaret ettim. 1 Şubat 2018’de Medeniyet Üniversitesi ile “Öncü Kadıköy’de Önceliğimiz Öğrencilerimiz” adlı projemizi başlattık.
ğümüze bağlı din görevlileri var. Bunlar, Gönüllü Mahalle Ekipleri. Özellikle okullarda görevli rehberlik öğretmenlerimiz, sahada bu ekiplerimizin içindeler. Ekiplerdeki psikologlarımız bu arkadaşlarımız. Ekipler tarafından tespit edilen ya da bize başvuran bağımlı vatandaşlarımızı, istiyorlarsa tedavi edeceğiz. Spor yapmak istiyorlarsa, bütün giderleri bize ait olmak üzere onları spor merkezleriyle buluşturacağız. Halk Eğitim Merkezlerimizde bağımlı vatandaşlarımızın istedikleri kursları açıyoruz veya istedikleri sosyal, kültürel kurslara kayıt yaptırıyoruz. Tedavilerini Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde yaptırıyoruz. Ekonomik açıdan yoksulluk yaşıyorlar ise, Sosyal Yardımlaşma Vakfı olarak bütün ihtiyaçlarını karşılıyoruz. Eğer durumu mesleki yeterlilik ve psikolojik olarak uygunsa, İŞKUR aracılığıyla işe yerleştiriyoruz. Kendisi istihdama uygun değil ise, ailesinden bir kişiyi işe yerleştiriyoruz. Bunları yaparken etik kurallara uyuyoruz. Çalışanlarımız, vatandaşımızın bilgilerini gizli tutuyor.
edeceğiz, böylece Kadıköy’de devlet-vatandaş kaynaşmasının olumlu sonuçlarını almaya başladık. Kadıköyümüze efendilik yapmaya gelmedik. Tam tersine halkımızı memnun etmek için görevlendirildim. Bu duygularımızın eylemlerimize ve davranışa yansıyacağına inanıyorum. “VATANDAŞLARIMIZIN ÖNERİLERİ BİZİM İÇİN ÖNEMLİ” Kaymakamlık internet sitemize baktığınız zaman, Vatandaş Memnuniyet Anketi var. Vatandaşlarımız, kurumlardan hizmet aldıktan sonra sitemize girerek memnuniyetsizliklerini veya memnuniyetlerini ifade edebilirler. Bu bizim karnemiz. Her ay bu karnemizi kurum müdürleri ile paylaşıyorum. Kendimizi güncellemek açısından önemli bir otokontrol... Çözümü bizzat sorunu yaşayan daha iyi biliyor. Kaymakamlık hizmetlerinde “en” kelimesinden çok “daha” kelimesini kullanıyorum. İyinin de iyisi olduğundan, daha da iyinin arayışı içinde olmalıyız. Bundan dolayı Çalışan Öneri Sistemi’ni kurdum. İşi en iyi bilen, işi yapandır.
“KALİTELİ HİZMETİN SAĞLANACAĞINA İNANIYORUM” Bizim hakla iletişimimiz devam ediyor. “Gelin Tanış Olalım, İşi Kolay Kılalım”’ vurgusu, yani Yunus Emre’nin deyişiyle, günümüz tanımıyla ve bu motto ile halka gidiyoruz. Yerimizde oturmuyoruz, halka hesap veriyoruz. Ben dahil ilçe kurum müdürleri ile birlikte mahallelerimize gidiyoruz, halkımıza açık toplantılarda mahalle sakinlerinin sorularına cevap veriyoruz. Bu toplantılardan biz de çok faydalanıyoruz. Buna devam
“ BAĞIMLILIKLA MÜCADELE EDECEĞİZ” Bağımlılıkla ilgili mücadelede mahalleler bazında 21 mahallemizi 5 bölgeye ayırdık. Koordinatörlerimiz var, direkt bana bağlılar. Bunun yanında mahalle muhtarımız, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfımızın sosyal çalışanı, psikoloğumuz ve MüftülüMart & Nisan 2018 kadikoylife.com : 49
Politika
İyi Parti Kadıköy İlçe Başkanı Av. Alper Akdoğan:
İnanmış bir hareketin başarısız olma ihtimali yoktur! DENİZ İHSAN TAŞDELEN 25 Ekim 2017 tarihinde Ankara’da kurulan İyi Parti, tüm Türkiye’de teşkilatlanmalarını gerçekleştirdi. Kadıköy Life Dergisi olarak İyi Parti Kadıköy İlçe Teşkilatı’nı ziyaret ettik; mevcut siyasi ortamı, partinin ileriye dönük plan ve programlarını, neleri ne şekilde değiştireceklerini konuştuk. Profesyonel iş hayatından, işadamlarından, eğitimcilerden, bunların yanında esnaftan gelen çok fazla talep olduğunu belirten İyi Parti Kadıköy İlçe Başkanı Av. Alper Akdoğan; “Burada bir varlık mücadelesi var. ‘Cesurlar hareketi’ diyor ya genel başkanımız, işte insanlar bütün imkânlarını bu konuda seferber etmiş durumdalar. İnanmış bir hareketin başarısız olma ihtimali yoktur. Bu motivasyon, bu inanmışlık ve bu kararlılık, her geçen gün artarak devam ediyor” dedi. Röportajımızın ayrıntıları için buyurunuz... Nasıl gidiyor çalışmalarınız, Kadıköy İlçe Teşkilatı’nın kurulmasındaki süreç nasıl ilerledi? Partimiz, 25 Ekim 2017 tarihinde Ankara’da kuruldu. Onun akabinde de Türkiye’nin tüm illerinde ve ilçelerinde teşkilatlan-
50 : kadikoylife.com Mart & Nisan 2018
malar gerçekleştirildi. Bizler kurucu ilçe başkanlığı olarak görevimize 7 Aralık 2017 tarihinde başladık. İlgili kuruluş aşamaları da gerçekleştirildikten sonra, Dernekler Masası’na tüzel kişiliğin kazandırılması 11 Aralık 2017 tarihinde oldu. 66 kişilik kurucu yönetim kuruluyla faaliyetlere başladık. İlçemizde yaşayan her meslek grubundan, farklı sosyal çevrelerden, değişik siyasi düşünceden olan arkadaşlarımızla birlikte yola çıktık. Tabi ki kurucu teşkilat olmanın belli zorlukları var. Hem fiziki olarak bir şeyleri gerçekleştirmeniz gerekiyor, hem de hukuki işlemler yapmanız gerekiyor. Bu zamana kadarki süreç bu şekilde ilerledi. 4 Şubat 2018 tarihi itibariyle de 1. Olağan Genel Kurulumuzu yaptık. Dolayısıyla partimiz artık tüm kurumlarıyla ve kadrolarıyla tamamlanmış durumda. Siyasi faaliyetlerimiz de başladı. Öncelikle Kadıköy’ün her mahallesi özelinde gerekli ekiplerimizi mahallelerimize sevk ederek, Kadıköylüleri dinliyoruz. Eksiklikler, olması gerekenler, şu anda karşılaştıkları sorunlar, bunların neler olduğunu anlamaya çalışıyoruz.
Tepkiler nasıl peki? Açıkçası çok ciddi bir teveccühle karşılaştık. Size 66 kişilik kurucular kurulundan bahsettim ama bizimle hemen aktif bir şekilde yönetici olarak çalışmak isteyenlerin sayısı bunların çok üzerindeydi. Bu arkadaşlarımızla tabi ki şu anda çalışmaya devam ediyoruz. Yaklaşık 120 kişilik kurucu yönetimde yer almak isteyen arkadaşlar oldu. Profesyonel iş hayatından, işadamlarından, eğitimcilerden, bunların yanında esnaftan gelen çok fazla talep var. Aynı şekilde vatandaştan da çok ciddi bir teveccüh var. Sokaklara girdiğimizde özellikle son dönemde toplumun karşılaştığı kamplaşma, kutuplaşma, ötekileştirme anlayışından bıkmış ve yeni bir mecraya yol almak isteyen, politikaların gerçekten insana hizmet ettiğini görmek isteyen vatandaşlarla karşılaşıyoruz. Bize bu taleplerini iletiyorlar. Siyasi yelpazede İyi Parti bir alternatif olabilecek mi? Olacak. Çünkü İyi Parti, gücünü milletten alan bir parti... Partimizin arkasında aziz Türk milleti var. Bu ilçe binasına baktığınızda görmüş olduğunuz ne varsa, hepsi kendi
Politika
üyelerimizin katkılarıyla yapıldı. Kimseden herhangi bir yardım almadık. Bunu yaparken insanların buradaki fedakârlığını görüyorsunuz. Burada bir varlık mücadelesi var. ‘Cesurlar hareketi’ diyor ya genel başkanımız. İşte insanlar bütün imkânlarını bu konuda seferber etmiş durumdalar. İnanmış bir hareketin başarısız olma ihtimali yoktur. Bu motivasyon, bu inanmışlık ve bu kararlılık, her geçen gün artarak devam ediyor. Bir durum da şu; Ak Parti iktidarından bahsediyoruz ama muhalefetten hiç konuşmuyoruz, seçmene iktidara alternatif seçenekler sunmuyoruz. Bunu düşünmemiz gerekiyor. Siyaset, çözüm üretme sanatıdır. Toplumdaki sorunların giderilmesi için birtakım politikalar üretmeniz gerekiyor. Muhalefete baktığınızda bunlar söz konusu değildi. Sadece iktidarın eylemlerine karşı bir eleştiri makamı olarak duruyorlardı. Bu şekilde oy alamazsınız. Kadıköy ile ilgili düşünceleriniz nedir? İyi Parti, her şeyden önce somut bir şekilde, eylemleriyle, söylemleriyle, ayakları yere basan gerçekçi politikalarla vatandaşın karşısında. Kadıköy özelinde baktığımızda 21 mahallenin kendine has sorunları var. Bu sorunlar giderek kronikleşiyor. Kadıköy, çok özel bir yer. Türkiye genelinde eğitim seviyesinin en yüksek ilçesi, İstanbul’un gözbebeği. Fakat son zamanlardaki ana haber bültenlerine baktığımızda hep kötü hadiseler karşımıza çıkıyor. Gençlere şiddet, Moda-Bahariye bölgesindeki eğlence sektörünün kontrol edilemeyişinden kaynaklanan huzursuzluklar, vale terörü, gürültü, Bağdat Caddesi boyunca devam eden inşaatların yarattığı beton mikserleri, hafriyat kamyonları, mahallelinin korkulu rüyası haline geldi. Fikirtepe kaderine terk edildi şu anda, ne olduğu belirsiz. Aynı şekilde Kalamış Yat Lima-
nı Projesi gözlerden uzak bir şekilde başka bir maceraya doğru sürüklenmekte. Kanun, kural tanımazlık hâkim ve kurumlar birbiriyle çatışmış halde. Kurumlar birbirleriyle çatışır hale ne zaman geldi? Bu şekilde vatandaşa hizmet nasıl gidecek? Bu kurumların birlikte çalışması gerekir.
kadarki gördüğümüz kamplaşmalardan ve kutuplaşmalardan beslenmek doğru değildir. Aslında bu bizim Anadolu’nun öz kültüründe olan, bize Mevlana’dan, Yunus Emre’den gelen öğretidir ve bunları maalesef gündelik siyasetlere kurban ettik. Bu doğru bir yaklaşım değil.
Kadıköy’deki kurum ve kuruluşlarla ilişkileriniz ne düzlemde? Bu makamlar ile İyi Parti’nin ilişkileri iyi durumda. Aslında olmak da zorunda çünkü İyi Parti, seçmenine ve burada yaşayan insanlara hizmet etmek üzere göreve talip bir parti... Bu kurumları kendisine rakip görmüyor. Çünkü vatandaş ile o kurumlar arasında bir köprü İyi Parti. Zaten siyasi partiler, vatandaşın iyiliğini ve refahını gerçekleştirebilmek için aracı kurumlardır. Bu zamana
DAHA İYİ BİR TÜRKİYE MÜMKÜNDÜR! Biz siyasette samimi bir yaklaşımı esas alıyoruz. Amaca ulaşmak için bunları araç olarak görmek doğru değildir. Çünkü bu zamana kadar bu kötü örneklerin bizi nerelere getirdiğini gördük. Artık bu siyaset kurumunun toparlanması gerekiyor. Gerçek anlamda insana hizmet odaklı, iyiliği amaçlayan, kolektif bilinci ortaya çıkartan bir şey olmalı. İyi Parti’nin temel felsefelerinden biri bu... Partimizin kuruluşunda bile bu vardır. Sayın Genel Başkanımız bunu şöyle anlatmıştır: “İyi Parti’nin üyeleri, yöneticileri kimlerdir diye sorarsanız, pergelin ucunu vatanseverlik noktasına alıp açıyı olabildiğince geniş tutan, kendini vatansever olarak hisseden, gidişattan memnun olmayan, daha iyi bir Türkiye mümkündür diyebilenlerin sahip olduğu bir partidir.” Bunun yansımasıyla ilçemiz Kadıköy’de de böyle olacaktır. Gerçekleştirilecek politikaların hepsinin temelinde bilimden, ilimden, fenden vazgeçemezsiniz. Atatürk’ümüzün de gösterdiği yol budur. Teşkilatlarımız genellikle sokaklarda, her hafta etkinliklerimiz var. Bunları çok fazla ulusal medyaya gösteremiyoruz maalesef. Üstü kapalı bir baskı var. Ancak mevcut iktidarın şunu bilmesi lâzım; istedikleri kadar yok saysınlar, artık İyi Parti milletin gönlünde yer etmiştir. Millet, bu iktidarı beklemektedir ve bahsettiğim durumlardan ötürü çok yorulmuştur. Mart & Nisan 2018 kadikoylife.com : 51
Sektör
Sektörde 25 yıllık deneyim:
İZAK HASON EMLAK ANIŞMANLIĞI PINAR BALTACI İzak Hason, 25 yıllık bir emlakçı. Mesleğe 1993 yılında, İstanbul’da ev ararken karşılaştığı sorunların ardından adım atıyor. Kaba ve anlayışsız birçok emlakçı ile muhatap olmak zorunda kalınca, “Bu işi daha farklı nasıl yapabilirim?” fikriyle başlıyor hikâyesi. Önce Baltalimanı ve Nişantaşı’nda, ardından yıllarca Bağdat Caddesi’nde... Güler yüzü, samimiyeti ve anlayışlı tavrıyla emlakçılık sektörüne farklı bir anlayış getirmeyi başaran İzak Hason, aynı zamanda müzikle ilgilenen bir sanatsever. İzak Hason’la emlak sektörünün dününü, bugününü, başarısının sırrını ve Kadıköy’ü konuştuk. İşte söyleşimizin detayları... Sizi tanıyabilir miyiz öncelikle. Kimdir İzak Hason? Mesleki hayatınız nasıl başladı? Benim eğitim hayatım çok kısa sürdü. Okulu orta birde terk ettim. 13 yaşımdan bu yana da çalışıyorum. Askere gidene kadar ağabeyimin şirketinde Türkiye’nin her noktasına bizzat giderek, binlerce video kulübe telif hakkı ile yabancı film sattım. Bu işe satış kültürünü bilerek girdim diyebilirim. Bana göre satışta teknik donanım ve bilgi dışında, simit satmakla uçak satmak arasında bir fark yok. Bunun farkında olarak emlak işine başladım.
52 : kadikoylife.com Mart & Nisan 2018
1993 yılında askerden geldiğimde ağabeyimin Boğaz’da bir ev arayışı vardı. Deniz manzaralı bir yer bakıyordu o dönem. Emlakçıları dolaşmaya başladık. Hepsi çok ilgisiz ve anlayışsızdı. Bu tavırları beni çok şaşırttı ve rahatsız etti. Ben bu işi daha iyi ve daha farklı bir anlayışla yapabilirim diye düşündüm. Böylece bundan 25 yıl önce emlakçılık hayatım başlamış oldu. Hangi semtlerde çalıştınız? Bağdat Caddesi’ne geliş süreciniz nasıl oldu? 10 sene Baltalimanı’nda sadece yalı ve yalı daireleri üzerine çalıştım. Orada ana bölgem Bebek ve Yeniköy civarlarıydı. Çok dağılmayı sevmiyorum, her yerde ana bölgeler belirliyorum. Avrupa yakasında yalı ve yalı dairesi satışı yaptığım için, orada iş biraz daha ağır ilerliyordu. Yani yılda bir ya da iki tane satış yapıyorduk. Tabii o zaman gazete ilanları vardı. Orada 8, hatta 10 ay boyunca bir ev ilanı verirdiniz. Ve o daire ancak bir senede satılırdı. Yani senede bir satış için uğraşırdınız. Bu 10 yıllık süreç böyle devam etti. Ardından Nişantaşı ve Ulus’ta bir senelik maceram oldu. Bu bir yıllık süreç bana emlakçılıkta neler yapılmayacağını öğretti. Mesela, ana cadde ve 1. kat dışında emlakçılık işlerinin yürüyemeyeceğini anladım orada. Tüm bu deneyimlerin ardından yaklaşık 15 yıldır da Kadıköy’deyim. Bağdat Caddesi’nde Göztepe ve Çatalçeşme’yi kapsayan büyük bir bölgeye hitap ediyoruz. Ve açıkçası bütün bu bölgeyi neredeyse elimizde tutuyoruz. Emlakçılık sektöründeki başarınızı neye bağlıyorsunuz? Nedir sizi farklı kılan? Bana göre emlak ofisinin hem cadde üzerinde hem de 1. katta olması şart. Yeni ofisimizi de bu kriterler doğrultusunda açtık. Emlakçılıkta hem bir dükkânınız olmalı, hem de tüm ekipçe çalıştığınız bir ofisiniz. İkisi birbirini tamamladığı zaman, tam teşekküllü bir emlak ofisi olmayı başarıyorsunuz. Biz bugün ekibimizle beraber Bağdat Caddesi’ndeki bu ofisimizde
Sektör
çalışıyoruz. Alanında deneyimli 25 kişilik bir ekibimiz var. Bu işi profesyonelce yapmanın temel koşulu, iyi ve deyimli bir ekiple çalışabilmek... 25 yıllık tecrübe ve kurduğumuz ekibin kalitesi ile ön plana çıktık. Müşteriye yaklaşım tarzımız da tüm bu tecrübelerin yanında önemli bir husus oldu. Müşterilerle empati kuruyoruz. Bizler bir ev almaya ya da kiralamaya karar verdiğimizde nasıl kararsız kalıyorsak, müşterilerin de böyle bir hakkı olduğunu hiçbir zaman unutmadık. Çünkü insanlar bu evlerde aileleriyle yaşayacak, yıllarını geçirecekler. Bu nedenle yüzlerce eve bakıp, hiçbirini beğenmeyebilirler. Eğer bu mesleği seviyorsanız, her koşulda müşteriye anlayışlı olmak zorundasınız. Ben de mesleğime aşık bir adamım. Müşterilerime her zaman bu anlayışla yaklaşıyorum. Onlar da bunun farkındalar. İşte bu da sizin markanızın değerini ortaya çıkarıyor. Eğer bir marka altında çalışıyorsanız, o markaya layık olmak zorundasınız. Mesela, benim 1993 yılındaki ofisime çok fazla üniversite öğrencileri gelirdi. Baltalimanı’nda idik o zamanlar. Bazen öğrencilerden komisyon almazdım. Birçok müşterimden de durumları müsait olmadığı için komisyon almadığımı söyleyebilirim. Benim mesleki anlayışım hep bu şekilde oldu. Peki ya kentsel dönüşüm hakkında neler düşünüyorsunuz? Bugün bana göre bir evin depreme dayanıklı olması, büyüklüğünden çok daha önemli bir değer. Müteahhitlerden aldığım bilgiler doğrultusunda şunu söyleyebilirim ki binalarda yaklaşık dört, beş kat daha sağlam beton ve çelik kullanılıyor. Dolayısıyla
artık binalar, eski halinden 10 hatta 12 kat daha sağlam bir hal alıyor. Ben Erzincan’da 1992 yılında depremi yaşadım. Evlerin sağlamlığının deprem faktörü için ne kadar önemli olduğunu oradan da biliyorum. Binaların yenilenmesi bana göre kesinlikle doğru bir karar ve insan hayatı açısından çok doğru bir yaklaşım. Kadıköy ve özellikle Bağdat Caddesi, kentsel dönüşüm sonucu çok hızlı yenilenen bölgeler. Siz bir emlakçı olarak nasıl değerlendiriyorsunuz buradaki değişim sürecini? Kentsel dönüşüm sonucunda çok fazla bina yıkıldı burada. Tabiri caizse şantiyede yaşıyoruz gibi bir durum var. Her sokakta 3-4 inşaat görmek mümkün. Bu nedenle buranın yerli halkında alım gücü yüksek olup, Cadde aşkı olmayanda hafif bir göç durumu oldu. Onlar gidince buradaki dükkânlar biraz zorlandı. Çünkü geneli alışveriş yapan ve alım gücü çok yüksek olan kitlelerdi. Gidenler bir süreliğine Ataşehir taraflarına yerleştiler ya da biraz daha uzak yerlere gidip villalarda yaşayanlar, emekli olduktan sonra yazlıklarına temelli gidenler oldu. Gidiş süreci bu şekilde yaşandı. Gelen kitle ise daha çok kiracılardı. Ama yine de Cadde insanının profilinde çok büyük değişimler olmadı. Hâlâ hafta sonları herkesin çok severek gezdiği bir cadde burası... Ve her geçen gün yapılan yeni binalarla ve dükkânlarla daha iyi bir hal aldığını düşünüyorum. Günümüzde ev alma kriterlerinde değişiklikler oldu mu? Müşteri taleplerinde gözle görülen farklılıklar neler? Ev için ayırdığı bütçe yüksek olan insanlar, eskiden olduğu gibi büyük evleri tercih ediyorlar. Yeni yapılanlar arasında da bu talebi karşılayan çok ev var. Ama asıl tercih edilen ve en çok satılan evlere baktığımızda 3+1 ve 115-125 metrekarelik daireler ilk sırada. Güvenlik ve konfor da tercih edilen hususlardan... Ama tek binalarda güvenlik yok. Çünkü güvenlik ve havuz işin içine girdiğinde aidatlarda ciddi artışlar oluyor. Bu aşamada da herkes bütçesine göre bir dairede karar kılıyor. Bununla beraber yenilenen eski binalarda mal sahipleri, müteahhitlere karşı aşırı talepkâr oluyor. Düşünün, bir mal sahibinin yapılacak yeni binada, yatak odasından düğmeye bastığında kata asansör gelmesini talep ettiğini bile duydum. Emlak sektörünün bugününe dair neler söylemek istersiniz? Günümüzde emlakçılık, eskiye nazaran kariyerli bir iş haline gelmeye başladı. 1993 yılında bu işe ilk başladığımda çok ilginç tepkiler almıştım. Herkes emlak işi için ‘işsizlerin işi’ tabirini kullanıyordu. Oysa şimdi çok daha kariyerli ve kültürlü insanların işi haline geldi.
Sizin müzikle de yakından ilgili olduğunuzu biliyoruz. Nasıl girdi hayatınıza müzik? Müzik ilkokuldan beri hayatımda... 8 yaşında okul korosunda perküsyon çalışıyordum. Daha sonra çok yakın bir arkadaşım müzisyen olduğu için Büyük Kulüp’te yaklaşık 8 yıl, her salı akşamı onlarla sahne aldım. Evimde bir de elektro davulum var. Onu birkaç gün sonra ofisin alt katına getireceğim ve burada keyif saatleri yapacağım. Kadıköylülere neler söylemek istersiniz? Bağdat Caddesi kesinlikle kıymeti bilinmesi gereken, dünya çapında bir cadde... Sadece Kadıköy’ün değil, dünyanın incilerinden biri bana göre. Burada her zaman en güzel şeylerin yapılmasını ve caddemizin daha turistik bir hale gelmesini temenni ediyorum.
İzak Hason: “İki sene önce Armağan Çağlayan’ın bir televizyon programına katılmıştım. Orada Bağdat Caddesi ve çevresinde emlak fiyatlarının yüzde 35 düşeceğini net bir dille ifade etmiştim. O dönem beni birçok insan arayarak, telefonda ve sosyal medyadan eleştirdi. Çünkü genelde emlakçılar konuşmalarına ‘tam alım zamanı’ diye başlarlar. Benim söylemim birçok insanı şaşırttı. Fakat ben dürüstlüğümden ödün veremedim o süreçte. Yani bana insanlar şimdi ev almalı mı diye sorduğunda, ben hayır alınmamalı dedim. Bir emlakçıdan bunları duymak, o dönem için bir ilkti. Aradan iki sene geçti ve fiyatlar yüzde 35 aşağıya düştü. Benim için orada doğru bilgiyi vermek her şeyden önemliydi.”
Mart & Nisan 2018 kadikoylife.com : 53
Sektör ERENKÖY YASEMİN APT.
MİR ERENKÖY APT.
Sektörde 20 yılı aşkın bir geçmişe sahip olan Cesa Yapı,
Kadıköy’deki projelerine devam ediyor PINAR BALTACI Cesa Yapı Gayrimenkul İnşaat Limited Şirketi, İstanbul’un Anadolu yakasında; Kadıköy, Maltepe, Ataşehir, Ümraniye ilçelerinde konut üretmiş ve halen üretmekte olan bir şirket. 20 yılı aşan bir sektörel geçmişe sahip olan Cesa Yapı, günümüzde de başta Kadıköy olmak üzere İstanbul’un birçok semtinde projeler üretmeye devam ediyor. Cesa Yapı Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Celil Özdemir ve Cesa Yapı Mimarı Yasemin Özdemir’i, Kadıköy Bağdat Caddesi’ndeki ofislerinde ziyaret ettik. Celil Özdemir ve Mimar Yasemin Özdemir kentsel dönüşümü, Kadıköy’ü ve yeni projelerini Kadıköy Life Dergisi’ne anlattı. Öncelikle firmanızın tarihinden bahseder misiniz? Kaç yıllık bir geçmişe sahip Cesa Yapı? Firmamız 21 yıllık bir geçmişe sahip. Özellikle Anadolu yakasında projeler ürettik ve hâlâ da üretmeye devam ediyoruz. Babamız ilk olarak Ataşehir’de Şelale Evleri Projesi ile sektöre giriş yaptı. Ondan sonra da 2000’li yılların başlarında biz bayrağı devraldık. Şu anda Kadıköy’de ve diğer bölgelerde inşaatlarımız, projelerimiz devam ediyor. Ama son projelerimizde özellikle Kadıköy ilçesine ağırlık verdik. Bununla beraber, finans merkezinin gelmesinden
54 : kadikoylife.com Mart & Nisan 2018
Cesa Yapı Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Celil Özdemir
Sektör
önce özellikle Ümraniye, Şerifali ve Ataşehir bölgesinde de birçok projemiz oldu ve hâlâ satışı devam eden projelerimiz de var. Kadıköy’de devam eden kentsel dönüşüm ve yenileme çalışmaları hakkında neler söylersiniz? Öncelikle şunu bilinmesinin gerekli olduğunu düşünüyoruz; Kadıköy sadece İstanbul’un değil, aynı zamanda Türkiye’nin de en önemli ve prestijli ilçelerinden biridir. Son yıllarda hızla devam eden kentsel dönüşüm-yenileme çalışmaları, Kadıköy’de de birçok yeni konutun yapılmasına vesile oldu. Tabi konut alacak veya yatırım yapacak insanların seçenekleri arttığı için konut fiyatlarında da gerileme yaşandı. Ancak biz ilçemizdeki konut fiyatlarının düşüşünü suni görüyoruz. Kadıköy’de konut fiyatlarının normale dönmeye başladığını son aylarda net bir şekilde takip ediyor ve yatırımlarımıza bu doğrultuda devam ediyoruz. Kadıköy halkının yoğun bir şekilde devam eden inşaat faaliyetleri hakkında sürekli olarak şikâyetleri var. Bu konuda neler söylemek istersiniz? Kadıköy halkına hak veriyoruz, hatta çoğu zaman bu şikâyetlere katılıyoruz. Ama net olarak sürekli aklımızda olan bir gerçeği unutmamamız gerekiyor; bölgemiz bir deprem bölgesi ve bunu Kadıköy halkı olarak ikinci plana atmamalıyız. Dönüşüm ve yenileme çalışmaları esnasında net olarak gördüğümüz şudur ki; Kadıköy’deki binaların çok önemli bir kısmı, çok küçük ölçekli depremlere bile dayanıksız. Kadıköy halkı; benim binam yenilendi ve bu konuda bir korkum kalmadı diye düşünmemeli, deprem günün her saatinde olabilir. Yanınızdaki veya mahallenizdeki dayanıksız bina size de zarar verebilir. Tabi inşaat faaliyetlerini sürdüren şirketlerin de Kadıköy halkının bu şikâyetlerine önem vermelerinin zorunlu olduğunu düşünüyoruz. Biz Cesa Yapı olarak şantiyelerimize giriş-çıkış yapan yük ve hafriyat kamyon şoförü arkadaşlarımızı sürekli olarak uyarıyor, çalışma saatlerimize azami özen gösteriyor ve gün içinde bizim inşa faaliyetlerimiz esnasında insanların yaşamlarına orada bir inşaat yapılmıyormuş gibi devam edebilmeleri için her türlü tedbiri alıyoruz. Bunun en net ispatı, Kadıköy’ün en yoğun caddelerinden biri olan Ethem Efendi Caddesi’nde devam eden inşaatımızın sıfıra yakın bir şikâyetle bitme aşamasına gelmesidir. Cesa Yapı’yı diğer firmalardan ayıran özellikler nelerdir? Sizin projelerinizi farklı kılan temel unsurları öğrenebilir miyiz? Biz projelerimizi kendimiz oturacakmış gibi yapıyoruz. Yani sadece ticari bir bakış açısıyla bakmıyoruz ve butik projeler üretiyoruz. Kadıköy’de şu zamana kadar ürettiğimiz projelerin hepsi butik projeler. Butik projenin
en önemli özelliği, bulunduğunuz bölgeye göre en oturulabilecek projeyi hayata geçirmektir. Biz öncelikle buna dikkat ediyoruz. Mesela Ataşehir’in herhangi bir bölgesinde, Kadıköy’de yaptığınız inşaatı yapamazsınız.
Cesa Yapı Mimarı Yasemin Özdemir
Projelerinizin detayları hakkında konuşursak, depreme dayanıklılık ve evlerde güvenlik konularında neler söylemek istersiniz? Kadıköy’deki eski binaların büyük çoğunluğu ne yazık ki depreme çok dayanıksız. Biz yıkım esnasında buna birebir şahit oluyoruz. Binanızı yıllar öncesinde ne kadar depreme dayanıklı yaparsanız yapın, her binanın bir ömrü var ve belli bir süre sonra yenilenmesi, dönüştürülmesi şart. Yeni yapılan binalarda ise bu tarz bir problem yaşanmıyor, çünkü zaten kentsel dönüşüm çalışmaları kapsamında yeni binaların tümü belediyelerin ilgili birimlerince denetleniyor. Bu denetimlerin sonucunda da binaların depreme dayanıksız olması mümkün olmuyor. Güvenlik konusunda da şunu söyleyebilirim; site tarzında yaptığımız evlerde özel güvenlik oluyor zaten. Onun dışında tek binalarda arsa sahiplerinin talepleri doğrultusunda hareket ediyoruz. Ama yine de Kadıköy’de yaptığımız bütün inşaatlarda alarm sistemini ve 7/24 çalışan kamera sistemini tüm binalara kuruyoruz. Bu kamera ve alarm sistemleri de tek binalarda güvenlik konusunda yeterli oluyor. Kadıköy’de devam eden ve tamamlanmış projeleriniz hakkında bilgi verir misiniz? İlçemizde satışı devam eden ve her ihtiyaca uygun daire seçeneklerimiz mevcut. Özellikle Ethem Efendi ve Acıbadem’de projelerimiz yoğunlukta ve Ethem Efendi Caddesi’nde ilçemizin en akıllı dairelerini butik bir projeyle tamamlama aşamasındayız. Yaptığımız anlaşmalarla 2018 yılında sahil parselinde inşaat faaliyetlerimize devam edeceğiz. Ataşehir-Ümraniye lokasyonunda da birçok projeyi hayata geçirdik. 2018 yılında bu bölgelerdeki projelerimize hız vereceğiz. Satış sıkıntısı yaşamıyoruz, çünkü ekip olarak talebin ne olduğunu net bir şekilde tespit edebilme kabiliyetimiz var. Bu işe sadece para kazanmak gözüyle bakmıyoruz. Projelerimizi gerçekleştirirken konum, isteğe göre ve ticari anlaşmalarımızı göz önünde bulundurarak, bölgeye değer sağlayacak projeler gerçekleştirmeye çalışıyoruz. İnşaat sektörünün geleceği hakkındaki fikirleriniz neler? Her sektörde olduğu gibi inşaat sektörünün geleceğinin de genç mimarların, mühendislerin ve işadamlarının elinde daha iyi yerlere geleceğine inanıyoruz. Gençlerin son teknolojiyi ve çevreci gelişmeleri sektörle doğru
orantılı bir şekilde yönetilebilme becerileri olduğunu biliyoruz. Ülkemizde bütün sektörlere net ve dolaylı olarak katkı sağlayan bir sektörün içinde olduğumuzun sorumluluğunun farkındayız. 2019-2020 yıllarında ülke dışında projeler gerçekleştirebilmek için çalışmalar yapıyoruz. Diğer sektörlere faaliyet gösterme hedefleriniz var mıdır? Halihazırda Türkmenistan’da ortağı olduğumuz bir kablo fabrikamız var ve önümüzdeki yıllarda bu fabrikamıza tekrar yatırım planlıyoruz.
Yönetim Kurulu Başkanımız Sn. Cemil Özdemir’in 21 yıl önce İstanbul Ataşehir’de gösterdiği hedef ile sektörde önemli bir marka olmanın gururunu bütün ekibimizle beraber yaşıyoruz. Bu gurur ve kısa gelecekteki hedeflerimize ulaşabilmenin verdiği güç ile çalışmalarımızı 21 yıl önceki heyecanımızı kaybetmeden sürdürüyoruz. Yenileme ve dönüşüm projeleri başta olmak üzere gerçekleştirdiğimiz ve gerçekleştireceğimiz her projede, konuma ve talebe bağlı olarak günün en son teknolojisini takip ediyor ve uyguluyoruz. Projelerimizi gerçekleştirirken, konut edinme ihtiyaç ve arzusuna alıcının gözünden bakabilme kabiliyetimiz olduğunu biliyor ve bu özgüven ile bunu Cesa Yapı olarak kalite odaklı çalışmanın vazgeçilmez kriter olarak görüyoruz.
Mart & Nisan 2018 kadikoylife.com : 55
Semtlerimiz
Bahariye’de bir gün REHA KADAK İstanbul’da içinden nostaljik tramvay geçen iki caddeden biridir Kadıköy’deki Bahariye Caddesi, ya da posta yazışma adresiyle bilinen General Asım Gündüz Caddesi. Fakat sadece Kadıköylüler değil, İstanbul’daki herkesin Bahariye Caddesi’dir bu eşsiz cadde. Ana caddesinden ara sokaklarına kadar günün her saati birbirinden farklı yeme-içme, kültür-sanat, tarihi mekânlar, alışveriş gibi birçok alternatif sunar İstanbullulara. Biz de size bu sayımızda Bahariye’ye gelenlere bir gün içinde yapabilecekleri güzel bir rota çiziyoruz. KAHVALTIDA BAHARİYE’NİN KÜFF’Ü Kahvaltı en önemli öğünümüz. Sabah erken saatlerde Bahariye’ye geldiğinizde Ali Suavi Sokak’taki Küff, birbirinden lezzetli kahvaltı menüsüyle sizi şımartabilir. Küff, 2015 yılında önce Yeldeğirmeni’nde, 2016 yılında da şu anki yerinde Zeki Kulaç tarafından açıldı. İki mekân da Emre Çiftçi, Salih Sarımehmetoğlu ve Serdar Barış Özen tarafından yönetilmekte. Küff’de ana, köy ve de iki kişilik kahvaltı menülerinden birini seçebilirsiniz. Hepsi ayrı ayrı doyurucu ve birbirinden lezzetli... Reçeller ve menemen harcı İzmir’de özel olarak yaptırılıyor. Ayrıca, kasap sucuk da İstanbul’daki bir kasapta özel olarak hazırlanıyor. Küff’de pişi, pankek burger, yeşil omlet, hardallı hindi fümeli tost, Küff tost gibi mekâna özel lezzetlerle de farklı bir kahvaltı yapabilirsiniz. Küff’de kahvaltılar kadar kahveler de son derece güzel. 1848 markasıyla kahve satışı da yapan Küff’ün, Yeldeğirmeni’nde 1848 adlı yeni mekânı açıldı. Ayrıca, bir öğlen ya da akşam vakti Küff’ün hamburgerini mutlaka tadın. RUHU OLAN EŞSİZ BİR OPERA BİNASI: SÜREYYA OPERASI Türkiye’de altıncı, İstanbul Anadolu Yakası’nda da birinci opera binasıdır Süreyya Operası. 1924 yılında Süreyya İlmen Paşa tarafından opera binası olarak yaptırıldı. Fuaye kısmı Paris’in Şanzelize (Champs Elysee) Tiyatrosu’nun fuayesinden, iç bö-
lümlerini ise Alman tiyatrolarından örnek alınarak tasarlandı. Eski Kadıköylü ve İstanbullular için Süreyya Sineması olarak bilinir. Sinemanın da ilk müdürü, Nazım Hikmet’in babası Hikmet Bey’dir. Sinema salonu olarak kullanıldıktan sonra Kadıköy Belediyesi tarafından yeniden restore edilerek, 2007 yılında opera binasına dönüştürüldü. Kadıköy Belediyesi’ne ait olan Süreyya Operası; İstanbul Devlet Opera ve Balesi, Borusan Sanat gibi önemli kurum ve kuruluşların temsillerine, konserlerine, dinletilerine ev sahipliği yapmakta. Bu tarihi binada mutlaka bir etkinliğe katılın. KOMPLE BİR KÜLTÜR MERKEZİ: NAZIM HİKMET KÜLTÜR MERKEZİ Ali Suavi Sokak’ta 1920’li yıllarda bir Ermeni okulu olarak kullanılan bina, 2004 yılında Nazım Hikmet Kültür Merkezi’ne dönüştürüldükten sonra, Nazım Hikmet’in adına yaraşır bir şekilde komple bir kültür merkezi şeklinde faaliyetlerini sürdürüyor. Tiyatro ve müzik performansları ve de eğitimlerinin yanı sıra sinema, plastik sanatlar, siyaset, edebiyat, dans, dil, sosyal bilimler gibi alanlarda da atölye, seminer, söyleşiler düzenleniyor. Ayrıca oldukça geniş ve huzurlu bahçesindeki kafesinde ve de güzel mezeleri, yemekleri olan “Güneşin Sofrası”nda da keyifli vakitler geçirebilirsiniz. KADIKÖYLÜLERİN BAKLAVACISI: BİLGEOĞLU BAKLAVA Gaziantep’e gidenler ya da Gaziantep’ten gelen baklavaları yiyenler bilir ki, Gaziantep baklavası bambaşkadır. Bu damağa alışanlar, kolay kolay İstanbul’da bunun karşılığını bulamaz. Fakat, bu durum Kadıköylüler için öyle değildir. 1956 yılın-
56 : kadikoylife.com Mart & Nisan 2018
Semtlerimiz
açıldı. Bu süre zarfında kahvesi ve tatlı-tuzlu ürünleriyle önemli bir müşteri kitlesi edindi. Çekirdek’teki kahveler, özel yeşil çekirdek olarak alınıp, Salih Tunca Özgürer tarafından kavruluyor. Mekânda kahvenin tüm çeşitleri bulunuyor. Aynı zamanda tüm tatlı-tuzlu yiyecekler de Özgürer’in ellerinden çıkıyor. Tahinli-pekmezli cheesecake, havuçlu-tarçınlı pasta, browni, ekler ve birbirinden farklı tüm lezzetler… Salih Tunca Özgürer’in güzel karşılamasıyla, küçük samimi taburelerde oturarak ve tabi ki bu harika kavrulan kahvelerden içip, güzel tatlıları da tadarak damağınıza ve ruhunuza iyilik edebilirsiniz. da tarihi Kadıköy Çarşısı’nda Nuri Bilge tarafından kurulan Bilgeoğlu Baklava, Kadıköylüler ve Kadıköy’e ziyarete gelenlere Gaziantep’te yapılmışçasına birbirinden lezzetli baklava ve tatlı çeşitleri sunuyor. Malzemelerin hemen hepsi Gaziantep’ten temin ediliyor ve mekânın 40 yıllık ustalarının elinde lezzetine lezzet katılıyor. Aynı zamanda fıstıklı lokum, Antep kahkesi ve fıstık satışı da yapılan bu tarihi dükkân, bugünlerde sizi ikinci kuşak temsilcisi Tamer Bilge’nin ev sahipliğinde ağırlıyor. SAYLA’DA MANTI VE ÇİĞ BÖREK YEMEK BİR GELENEK 1969 yılında Osman Uyan tarafından kurulan Sayla Mantı, 1989 yılından bu yana da mekânın o zamanki baş garsonu Fevzi Esen tarafından işletiliyor. Tatar olan Osman Uyan’ın geleneksel aile yemekleri mantı ve çiğ börek, Fevzi Esen’in 89 yılından beri ev sahipliğinde; lezzeti, kalitesi ve misafirperverliği daha da yukarı çıkarılarak devam ediyor. Sayla Mantı, mantı ve çiğ börekte işini bilen ustalar tarafından, kaliteli un ve kıyma ile bir mantı ve çiğ börekten beklediğiniz lezzetten fazlasını veriyor. Yıllardır değişmeyen müdavimleri de bunun en önemli göstergesi. Eğer Sayla’da mantı yememişseniz, mantı yemiş sayılmıyorsunuz. Mantı ve çiğ börek kadar Sayla’nın kendine has olan elma tatlısını mutlaka ama mutlaka mantıdan sonra sipariş verin. BAHARİYE DEMEK, BİR TİYATROLAR BÖLGESİ DEMEK Bahariye, ana caddesinden ara sokaklarına kadar oldukça fazla sayıda tiyatro ekibine ve sahnesine ev sahipliği yapıyor. Şevket Çoruh’un sahibi olduğu Baba Sahne, Kemal Aydoğan yönetimindeki Moda Sahnesi, Savaş Özdural ve Kerem Kobanbay’ın kurduğu Tiyatro Ak’la Kara, Müjdat Gezen Tiyatrosu, Kadıköy Halk Eğitim Sahnesi, Kadıköy Belediyesi’nin Barış Manço Kültür Merkezi, Nazım Hikmet Kültür Merkezi, Öykü Sahne, Moda Sanat Tiyatrosu, Kadıköy Penguen Sahne ve hatta Haluk Bilginer’in Oyun Atölyesi de Bahariye bölgesi sınırlarına dahil edilebilir. Tiyatro iştahınızı kabartacak kadar birbirinden farklı tiyatro ekiplerine ve ekollere ev sahipliği yapan Bahariye’de çok güzel tiyatro oyunları izleyebilirsiniz.
BİR KENT OZANININ MÜZİKAL KONAĞI: SAKMAN KONAK Vedat Sakman, müzik piyasamızın en özel şarkılarına imza atmış bir kent ozanı. Leman Sam’dan dinlediğimiz “İlla İlla”, Zuhal Olcay’ın yorumladığı “Ankara’da Aşık Olmak”, “Ayrılık da Sevdaya Dahil”, “Yalnızlığım” gibi harika şarkılarda Vedat Sakman imzası var. Sakman, Beyoğlu’ndaki işletmesini Bahariye Ali Suavi Sokak’taki güzel bir konağa taşıdı ve bu müzik evinin adını da Sakman Konak koydu. Sakman Konak’ta cuma ve cumartesi günleri Vedat Sakman’ın eşsiz şarkılarını kendisinden canlı olarak dinleyebilirsiniz. Ayrıca, diğer günlerde de önemli müzik gruplarının ve müzisyenlerin performanslarına katılabilirsiniz. Sakman Konak, Bahariye’de kaliteli müziğin önemli bir adresi. MAŞUK DEVR-İ MEYHANE’DE HARİKA MEZELER Meze, başlı başına bir yemek kültürünü temsil ediyor. Hatta öyle ki, kimileri - bunlar özellikle Egeliler- mezeyi ana yemek olarak yemekteler. Miralay Nazım Sokak’taki Maşuk Devr-i Meyhane, özlediğimiz Girit usulü mezeleri ve ana yemekleri layıkıyla yapıyor. Volkan Aktürk ve Hakan Aktürk kardeşler tarafından işletilen mekânda Girit ezmesi, papagannis, Akdeniz mezesi, fava, kabak çiçeği dolması, levrek marin, ahtapot, yaprak ciğer, pastırmalı humus, Girit kavurma, dil balığı turşusu gibi harika meze, ara sıcak ve ana yemekler yapılıyor. Bu harika lezzetleri, eski bir konak olan Maşuk Devr-i’nin huzurlu bahçesinde ve güzel iç mekânında tadarak hoş vakit geçirebilirsiniz.
KAHVE VE ÖZEL TATLARIYLA “ÇEKİRDEK” Çekirdek, küçük kahve mekânları daha popüler olmadan evvel Bahariye’de Moda Havuzu denen bölgede, küçük ve kendi halinde bir işletme olarak 2012 yılında, Londra’da işletme ve pastacılık üzerine eğitim gören Salih Tunca Özgürer tarafından Mart & Nisan 2018 kadikoylife.com : 57
İlçelerimiz
Kurtköy trafiğine yeni düzenleme Pendik Belediyesi, Kurtköy’de trafik yoğunluğunu azaltmak için tek yön güzergâhları oluşturdu. Ankara Caddesi’nin alternatifi olarak açılan yeni yol ve kavşak düzenlemeleri, bölgenin giriş ve çıkışlarındaki trafiği rahatlatacak. İki etap halinde gerçekleşecek düzenleme kapsamında, kente bir de meydan yapılması planlanıyor. Trafiği rahatlatmak üzere ilçe genelinde çalışmalarını sürdüren Pendik Belediyesi Fen İşleri Ekipleri, Kurtköy metro istasyonu çevresinde yaşanabilecek yoğunluğu azaltmak için tek yön güzergâhları oluşturdu. Çalışmanın birinci etabını oluşturan yeni düzenlemeye göre Ankara Caddesi’nin yaklaşık 500 metrelik bir bölümü Pendik’e doğru, Yıldırım Bayezit Caddesi ile Hızır Reis Caddesi’nin yaklaşık 600 metrelik bölümü ise Kurtköy’e doğru tek yön oldu. Yeni düzenlemeye göre Ankara Caddesi üzerinden gelen sürücüler, Kurtköy ve Sanayi mahalleleri ile Sabiha Gökçen Havalimanı’na ulaşmak için Hızır Reis Caddesi’ne bağlanacak. Kurtköy’e ulaşmak
isteyen sürücüler ise Hızır Reis Caddesi’nden Yıldırım Beyazıt Caddesi’ne bağlanarak, Mustafa Karuşağı İlkokulu arkasından yeniden Ankara Caddesi’ne ulaşacak. Böylece Ankara Caddesi’nin alternatifi olarak açılan yeni yol ve kavşak düzenlemeleri, bölgenin giriş ve çıkışlarındaki trafiği rahatlatacak. MAHALLEYE BİR DE MEYDAN YAPILACAK Çalışmanın ikinci etabında Kurtköy metro istasyonunun olduğu bölge, kent meydanına dönüşecek. Yaklaşık 15 bin metrekare büyüklüğünde olacak meydanda çeşitli fonksiyonlar yer alacak. Proje çalışmaları devam eden meydan, kente büyük prestij kazandıracak.
Çekmeköy’de engelsiz ulaşım Çekmeköy Belediyesi, ilçe sınırları içerisinde yaşayan engelli vatandaşların gündelik yaşamlarını kolaylaştırmak için sağlık, eğitim ve sosyal ihtiyaçlarına yönelik araç taleplerini karşılıyor. Engelliler Masası’na kayıt olan vatandaşlar, 7/24 esasına uygun şekilde çalışan belediye ekipleri tarafından ulaşım hizmeti alıyor. Çekmeköy Belediye Başkanı Ahmet Poyraz, konu ile ilgili yaptığı açıklamada “Engelsiz araçlarımız hizmete girerken,
58 : kadikoylife.com Mart & Nisan 2018
‘Bu araçlar sadece okula, eve, hastaneye ulaşım için değil, engelli vatandaşlarımızın sosyal yaşamlarını canlandıracak geziler için de kullanımda olacak’ demiştim. Aradan geçen zamanda sefer sayılarına bakıyorum da çok şükür işe yarayan bir hizmet olduğunu görüyoruz. Bu araçlarla her gün okula bıraktığımız, okuldan evine götürdüğümüz öğrencilerimiz var. Ailelerinden aldığımız dua ve bu çocukların başarıyla okullarını bitirmeleri, bizim için en büyük mükâfat” dedi.
Sultanbeyli’nin dereleri ıslah ediliyor Sultanbeyli Belediyesi’nin girişimleriyle ilçede bulunan dereler, İSKİ tarafından ıslah ediliyor. Islahı gerçekleştirilen derelerin çevresi ise, yapılan düzenlemelerle halkın hizmetine sunuluyor. Çalışmalar kapsamında 1.511 metre uzunlukta bulunan Ahmet Yesevi ve Adil Mahallesi’nden geçen Hamidiye Deresi tamamlandı ve ıslah edilen bölge halkın kullanımına sunuldu. Derenin bir bölümünün üstünün kapatılmasıyla ortaya cadde çıkartıldı ve Adil Mahallesi’ne bir meydan kazandırıldı. Hamidiye Deresi, yeni görüntüsüyle halkın takdirini topladı. 3 bin 200 metre uzunluğa sahip Naldöken Deresi de Akşemsettin, Orhangazi ve Mecidiye mahallelerinden geçiyor. Derenin 1.375 metresinde ıslah çalışmaları tamamlandı. Geri kalan 1.825 metrelik kısmında ıslah devam ediyor. 6 bin 678 metre uzunluğa sahip Hasanpaşa, Abdurrahmangazi ve Adil Mahallesi’nden geçen Karanlık Dere’nin ise, 4 bin 918 metresi ıslah edilerek çevresel sorunların önüne geçildi. Kalan 1.760 metrelik kısımda çalışmalar sürüyor. 3 bin 800 metre uzunluğa sahip Uzundere, Turgut Reis ve Mecidiye mahallelerinden geçiyor. 3 bin 50 metrelik kısmın ıslahı tamamlandı, 750 metrelik bölümde çalışmalar devam ediyor. Uzundere’nin de ıslah edilen kısımlarının bazı bölümleri yeşillendirilerek halkın kullanımına sunuldu.
İlçelerimiz
Beykoz Vakfı kapılarını yeniden açtı Beykoz’un kültür-sanat ve sosyal hayatının merkezlerinden Beykoz Vakfı, yenilenen çehresi ve dopdolu kültürel faaliyetleriyle kapılarını sanatseverlere yeniden açtı. 1994 yılında kurulan, bir dönem ilçedeki çocukların, gençlerin, öğrencilerin, sanatçıların ve kültür-sanat adamlarının buluşma noktası olarak hizmet veren vakıf, çeşitli imkânsızlıklardan dolayı aktif hayatına veda etmişti. Yönetiminden gelen talep üzerine Beykoz Belediyesi’ne devir edilen Beykoz Vakfı, kapsamlı bir tadilata alındı. Yaklaşık 1 milyon TL yatırımla yepyeni bir çehreye kavuşan vakıfta tüm alanlar elden geçirildi. A’DAN Z’YE YENİLENDİ 138 koltuklu tiyatro ve konser salonu, sergi
ve fuaye alanları, resim, tiyatro, müzik, koro ve seminer sınıflarıyla etüt odaları, sanatseverlere kapsamlı şekilde hizmet için A’dan Z’ye yenilendi. Mevcut alanda mekânlar ferah şekilde yeniden tasarlandı. Engelli ilçe sakinleri için asansör ve rampalar yapıldı, tuvaletler yenilendi. İlk kez asansör ve yangın-kulis giriş çıkışının yapıldığı, zemin taşlarının değiştirilerek daha ferah bir görünüme kavuştuğu Beykoz Vakfı’nda her alanda büyük bir titizlikle çalışıldı. TİYATRODAN MÜZİĞE HER YÖNÜYLE SANAT Resim kursu, tiyatro, müzik-ritim ve folklor
“Maltepe95” projesiyle annelere ücretsiz rehberlik Maltepe Belediyesi, Süreyya Paşa Vakfı, Boğaziçi Üniversitesi ve Bernard Van Leer Vakfı işbirliğiyle hayata geçirilen “Maltepe95” projesi kapsamında, gebeliğinin son döneminde olan (7, 8 ve 9. aylar) veya yeni doğum yapmış annelere ev ziyaretleri gerçekleştiriliyor. Henüz pilot uygulamada olan “Ev Ziyareti Temelli Aile Rehberliği Programı” ile bebek beslenmesi, bebek gelişimi, anne-bebek ilişkisi hakkında Boğaziçi Üniversitesi tarafından desteklenen materyaller ile ücretsiz rehberlik hizmeti sunuluyor. Öncelikle Maltepe ilçesinde E-5 üzerinde yer alan Başıbüyük, Gülsuyu, Zümrütevler, Gülensu, Esenkent ve Girne mahallelerindeki annelere ulaşmak hedefleniyor. EV ZİYARETİ TEMELLİ AİLE REHBERLİĞİ PROGRAMI HAKKINDA Ev Ziyareti Temelli Aile Rehberliği Programı; Maltepe Belediyesi, Süreyya Paşa Vakfı, Boğaziçi Üniversitesi ve Bernard Van Lear Vakfı işbirliğiyle uygulanan, 0-18 ay dönemi bebeklerin gelişim sürecinde anneye destek olmayı amaçlayan bir aile rehberliği programı. 0-3 yaş dönemi, bebeğin beyin gelişimi ve bağlanma süreci açısından kritik ve gelişime en açık olduğu bir dönem. Bebeğin gelişimini anne ile ilişkisi bağlamında destekleyen programın amacı, özellikle maddi ve çevresel imkânlar açısından kısıtlı kişilere bebeğin bakım sürecinde rehberlik hizmeti sunarak, bebeklerinin gelişim sürecine olumlu katkılarda bulunmak.
kurslarının halen devam ettiği merkezde, konferans ve seminerler de düzenlenecek. İlk kurulduğu günden bu yana ilçedeki tiyatro severlerin uğrak noktası olan Beykoz Vakfı’nda tiyatro çalışmaları aktif olarak sürdürülecek. Vakıf içerisinde bulunan kütüphane ise, 7’den 70’e ilçe sakinlerinin başvuracağı kaynak bir mekân olarak yenilendi.
İstanbul’un en büyük güneş enerji santrali Tuzla’da hizmete girdi Tuzla Belediyesi, yıllık 650MWh elektrik üreten ve kamu alanında İstanbul’un en büyüğü olan güneş enerji santralini Şelale Eğitim Parkı’nda hizmete açtı. Belediye Başkanı Dr. Şadi Yazıcı, açılışta yaptığı konuşmada “Bu alanda da öncülük yapmaktan mutluluk duyuyoruz” dedi. Tuzla Belediye Başkanı Dr. Şadi Yazıcı, Türkiye’nin en fonksiyonel parkı olarak hizmete kazandırdığı Şelale Eğitim Parkı’nda bir yeniliğe daha imza attı. Türkiye’nin İlk Holografik Hayvanat Bahçesi Nuh’un Gemisi HoloZoo, Tuzla Belediyesi Bilim Merkezi, Corpus (İnsan Vücudunu Görerek Tanıma), Planetaryum-Gözlemevi, Güneş Saati gibi çeşitli fonksiyonlarıyla eğitim, bilim ve eğlenceyi bir arada bulunduran Şelale Eğitim Parkı, Tuzla Belediyesi tarafından yaptırılan ve kamu alanında İstanbul’un en büyüğü olan güneş enerji santraline de ev sahipliği yaptı. ALTERNATİF ENERJİDE ÖNCÜ BELEDİYE Şadi Yazıcı, konu ile ilgili yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Enerji savaşlarının olacağı bir dönemde kendi enerjisini üreten bir ülke olmak adına, her türlü enerji kaynaklarının mutlaka değerlendirilmesi gerektiğine inanıyoruz. Burada da öncülük yapmaktan dolayı mutluluk duyuyoruz. Parkımızda güneş enerjisinin yanı sıra rüzgâr enerjisinden faydalanarak, akülü engelli araçları ve cep telefonu şarjını sağlayan direklerimizi de kullanıma açtık. Karbon ayak izimizi küçülten dünya çapındaki projemizi de sürdürüyor, alternatif enerji kullanılması konusunda elimizden geleni yapıyoruz.” Mart & Nisan 2018 kadikoylife.com : 59
İlçelerimiz
Ataşehir’e dev pazar alanı Ataşehir Belediyesi tarafından toplam 20 bin metrekare alan üzerine hazırlanan proje kapsamında, 6 bin metrekareye yarı kapalı pazar alanı kurulacak. Örnek Mahallesi’nde bulunan kapalı pazar alanı genişletilerek, Esatpaşa Mahallesi’nde yapılacak kapalı pazar alanıyla bir bütün haline getirilecek. Membran çatı örtüsüyle yapılacak yarı kapalı pazar alanında vatandaşlar, yaz ve kış aylarının hava şartlarından etkilenmeden alışverişlerini rahatça yapabilecek. Projeyle bazı vatandaşlar için alışverişin tek ve vazgeçilmez adresi olan pazar alanları kışın kar ve yağmurdan, yazın ise güneşten korunacak. Ataşehirliler, yarı kapalı pazar alanında kurulacak semt pazarında sebze, meyve, kıyafet, ayakkabı ve aksesuar gibi ürünlere uygun fiyatlara ulaşabilecek; ihtiyaçlarını konforlu, düzenli ve temiz bir şekilde karşılayabilecekler. DAHA ÇAĞDAŞ BİR HİZMET İÇİN Vatandaşların daha çağdaş bir hizmet alabilmesi amacıyla pazar alanının yanında otopark, kafeterya, teras alanı, yürüyüş parkuru, çocuk oyun alanları ve dinlenme alanları da olacak. Kapalı pazar alanında alışverişlerini yapan Ataşehirliler, yorgunluklarını alanın içerisinde yer alan kafeteryada giderebilecek.
Alemdağ Caddesi prestijine prestij kattı Ümraniye ve çevre ilçelerden gelen vatandaşların gezme ve alışveriş gibi faaliyetleri için yoğun ilgi gösterdiği Alemdağ Caddesi, yayalaştırma projesi kapsamında trafiğe kapatılmasıyla birlikte vatandaşlar için daha cazip hale geldi. Projenin tamamlanmasıyla Alemdağ Caddesi’nin yeni görünümü ve sosyal alanlarıyla Ümraniye, prestijine prestij katacak. Göreve geldiği 2004 yılından bu yana Ümraniyelilere “Kalite yaşamın kendisidir” anlayışıyla eğitimden sağlığa, kültürden sanata, sosyal belediyecilikten altyapı hizmetlerine kadar birçok alanda çalışmalar yapan Belediye Başkanı Hasan Can ve ekibi, Ümraniyelilerin daha kaliteli ve rahat ortamda alışveriş yapmasını sağlayacak bir projeye daha imza attı. Ümraniyelilerin alışveriş konusunda sıkça tercih ettiği ve birbirinden güzel mağazaların bulunduğu Alemdağ Caddesi, yayalaştırma projesi kapsamında trafiğe kapatıldı.
Türkiye’de bir ilk!
Sancaktepe’ye Sporcu Performans Laboratuvarı Sancaktepe Belediyesi tarafından yapımı tamamlanan ve Türkiye’de bir ilk olma özelliği taşıyan Sporcu Performans Laboratuvarı, Gençlik ve Spor Bakanı Osman Aşkın Bak’ın katılımıyla hizmete girdi. Bakan Bak, açılışta yaptığı konuşmada yapılan her tesisin gençleri ve toplumu tehdit eden uyuşturucu belasından uzaklaştırmak için birer araç olduğunu be-
60 : kadikoylife.com Mart & Nisan 2018
lirterek; “Burada sporcunun hangi branşa yönlendirileceği konusunda bilgiler elde edilecek. Ölçmediğiniz bir şeyi yönetemezsiniz. Yani bir sporcunun kapasitesi, kendi ciğerlerine giden hava, karnında taşıdığı oksijen miktarı gibi kaslarının hangi spor için uygun olduğu görülecek. Atletizme mi uygun, basketbola mı uygun bunları belirleyeceğimiz bir tesis. Sporun tabana yayılması konusunda yapılan adımlar çok önemli” dedi.
SPORDA BAŞARI SAĞLANACAK Türkiye’de bir ilk olma özelliği taşıyan proje dört aşamalı olup, 7-11 yaş arasındaki çocukların fiziksel uygunluklarına göre branşlara yönlendirilmesi sağlanacak. Antrenmanın bireysellik özelliğine göre uygun olan en doğrusunu yapabilmeleri için, laboratuvar ortamında ve spor alanlarında testler yapılacak. Sonrasında ise genç sporcu adayları uygun görüldükleri branşa yönlendirilerek, sporda başarı sağlanacak.
İlçelerimiz
Kartal’da örnek sosyal sorumluluk projesi:
Bir Bebek Bir Umut
Şile’nin kalbi Üsküdar Caddesi renkleniyor Şile’nin kalbi Üsküdar Caddesi, çok özel bir projeyle tanışmak için gün saymaya başladı. “Kent Meydanı ve Üsküdar Caddesi Cephe Rehabilitasyonu Kentsel Tasarım Uygulama” adlı proje kapsamında cadde üzerinde yer alan yapılar, özel renkler ve aynı cepheler ile bütünlük kazanan bir görünüme kavuşacak. Proje hakkında açıklamada bulunan Şile Belediye Başkanı Can Tabakoğlu, “Projemizde cephe yenilemesini sadece görsel nitelikte sınırlandırmadık, karakter ve yapısal sorunları da çözdük. Bina mantolamalarını sıfırdan yeniden yapacağız. Projemiz, bölgenin ve şehrin gelişimine, değerine katkı sağlayacak. Ne Liman Projesi Üsküdar Caddesi’nden bağımsız, ne de Kent Meydanı Projesi Üsküdar Caddesi’nden bağımsız olacak. Bu projelerin tamamı birbirine bağlı bir şekilde olacak. Tüm bu yatırımlar Üsküdar Caddesi için, tüm bu yatırımlar Şile’nin en prestijli ekonomik güzergâhının sezonunu uzatmak ve daha nitelikli bir turizm ve ticaret yapmak için” dedi. VATANDAŞA MALİYETİ OLMAYACAK Proje kapsamında yapılacak cephe boyama, yenileme, mantolama gibi işlemlerin tamamının İBB Belediyesi ve Şile Belediyesi işbirliğiyle yapılacağını ifade eden Tabakoğlu; “Vatandaşlarımıza yük getirmemek adına tüm şartları zorladık. Projemizin büyük kısmının maliyetini Büyükşehir Belediyemiz karşılıyor. Geriye kalan bölümünü de biz üstlenerek, hemşehrilerimize maddi külfet getirmemeye çalıştık. İstanbul’da ya da başka yerlerde buna benzer projelerin maliyetleri vatandaşlar ile paylaşılırken, biz bunu üstleniyoruz” şeklinde konuştu.
Kartal’ın 20 mahallesine yerleştirilen “Tekstil Kumbaraları” ile tekstil ürünlerini ihtiyaç sahipleri için dönüştüren Kartal Belediyesi, öğrencilerle el ele vererek örnek bir sosyal sorumluluk projesine imza attı. Kartal Belediyesi Çevre Koruma ve Kontrol Müdürlüğü ile Kartal Şehit Salih Alışkan Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nin öğrencileriyle öğretmenleri, tekstil kumbaralarından çıkan kumaş parçalarını kullanarak, ihtiyaç sahibi çocuklar için bez bebekler yapıyor. ‘Bir Bebek Bir Umut’ projesi kapsamında Kartal Belediyesi’nde toplanan kumaş parçaları, çocukların oynayabileceği hijyenik hale getirildikten sonra proje için gönüllü olan öğretmen ve öğrencilere teslim edilerek, bez bebeklerin yapımı için kullanılıyor. ÇOCUKLARIN YÜZÜNÜ GÜLDÜRECEK ÇALIŞMALAR DEVAM EDECEK Yapımı tamamlanan bez bebekler, ihtiyaç sahibi çocuklar için okullara ve yurtlara gönderilecek. Okul ve yurtlardan gelen
talepler doğrultusunda, çocukların yüzünü güldürecek çalışmalar devam edecek. Örnek projeyle ilgili konuşan Şehit Salih Alışkan Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Müdürü Bülent Topal; “Öncelikle Kartal Belediye Başkanı Op. Dr. Altınok Öz’e çevre konusundaki hassasiyeti ve bu yöndeki başarılı çalışmaları için teşekkürlerimi sunuyorum. Kartal Belediyesi Çevre Koruma ve Kontrol Müdürlüğü’ne de yarınlarımız olan çocuklarımızın yüzünü güldürecek bu örnek projeye imza attıkları için teşekkür ediyor, her türlü çevre ve sosyal sorumluluk projesine okulumuzun dahil olacağını söylemek istiyorum” dedi.
Cana Can Kat, Organ Bağışına Destek Ver! Üsküdar Belediyesi’nin desteklediği İyi ki Üsküdar Var Platformu, hayatimiziyiliksaglik.com sitesi, TC. Sağlık Bakanlığı Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı ve Karaciğer Nakil Ünitesi Sorumlusu Prof. Dr. Ender Dulundu, Kanope işbirliğiyle organ bağışına farkındalık oluşturmak amacıyla “Cana Can Kat, Organ Bağışına Destek Ver” kampanyası hayata geçirildi. Üsküdar Belediye Başkanı Hilmi Türkmen, kampanya ile ilgili yaptığı açıklamada “Cana Can Kat, Organ Bağışına Destek Ver!, çok alışık olduğumuz bir proje değil. Ne yazık ki insanlarımız, sağlıkları yerindeyken bunun öneminin pek farkında olmuyor. Toplum olarak bu duyarlılığı yaymak ve herkesi bilinçlendirmek adına hepimize çok iş düşmekle birlikte çok eksiğimiz olduğunu da itiraf ediyorum” dedi. “EL ELE VERİRSEK, BİR ŞEYLERİN ÜSTESİNDEN GELEBİLİRİZ” Ünlü oyuncu Zeynep Beşerler ise; “Ben organlarımı bağışlayalı 10 sene oldu. Bir şeylerin farkına başımıza gelmeden önce varırsak, başımıza geldikten sonra ‘Neden böyle?’ diye sormayız. En sevdiğimiz kişilerin başına böyle bir şey geldiği zaman, sizlerden böbrek veya karaciğer alınabiliyor ama ya o insan kalp bekliyor olsa? O zaman ne olacak? İşte bunu biraz düşünüp, elinizi vicdanınıza koymanızı rica ediyorum. Çünkü Türkiye’de organ bağışı beklerken vefat eden çok fazla insan var. Biz el ele verirsek, bir şeylerin üstesinden gelebiliriz. İnsanları yaşatmak için el ele vermemiz gerekiyor. Sizden tek ricam, evde ailelerinizle bu konuyu konuşmanız” şeklinde konuştu. Mart & Nisan 2018 kadikoylife.com : 61
Seyahat
Eşsiz nehir turları
Golden Bay Tur ile yaşanır REHA KADAK Yaz ayı demek, tatile çıkmak demek. Tüm yılın yorgunluğunu güzel bir tatil yaparak gideririz. İlk olarak tur şirketlerinin hazırladıkları paketlere göz gezdirip, ilgi alanımıza ve bütçemize uygun bir tatil paketine yöneliriz. Ancak, bir tur şirketinin alanında uzman, güvenilir ve deneyimli olması, yapacağımız tatilin de nitelikli geçmesine neden olur. Golden Bay Tour, geniş yelpazesi ve deneyimiyle sizlere bir tatilden beklediğinizin fazlasını sunuyor.
DÜNYANIN SEÇKİN NEHİRLERİNDE RÜYA GİBİ BİR TATİL Golden Bay Tour, 1997 yılında üç ortaklı bir şirket olarak kurulup, sonraları anonim şirket formuyla faaliyetlerine devam etmiş. 1997 yılından beri de hazırladığı yurtdışı tatil paketleriyle sektöründe 21. yılını kutlayan önemli kuruluşlarından biri. Golden Bay Tour, tur paketlerinin yanı sıra uluslararası ve ulusal markaların konaklama, transfer ve organizasyonlarını üstleniyor. Aynı zamanda yurtiçi-yurtdışı uçak bileti, özel davetler, otel rezervasyonları gibi hizmetler de veriyor. Fakat, Golden Bay Tour’u diğer firmalardan ayıran en önemli özellik, gemi ve nehir turları. Düzenlediği bu turlarla fark yaratan Golden Bay Tour’un Gemi Departmanı Direktörü Zafer Alten, turizm sektörünün önemli isimlerinden. Alten, cruise ve gemi turlarına ilişkin süreçlerini şöyle özetliyor: “Nehir turlarına ilk önce münferit olarak başladık. Carnival Cruises firmasının Türkiye’nin tek yetkili satıcı unvanını almamızla hızlı bir şekilde büyümeye ve uzmanlaşmaya başlayan sürecimiz; bünyemize katılan Princess Cruises, Holland America Line, Wind Star, P&O, Cunard, Oceania, AmaWaterways, SCYLLA, Uniworld ile Türkiye’nin en önde gelen cruise firması haline gelmemizi sağladı. Ayrıca, cruise ve nehir turları konusunda Türkiye’deki tüm acentalara hizmet veriyoruz.”
Golden Bay Tour’un Gemi Departmanı Direktörü Zafer Alten
62 : kadikoylife.com Mart & Nisan 2018
BİR HAFTADA 4-5 FARKLI ÜLKE GÖREBİLME ŞANSI Golden Bay Tour’un bu özel nehir turları, bir yandan size birbirinden farklı ülkeleri bir hafta içinde görme fırsatını sunarken, diğer yandan tatilinizi yapmak istediğiniz nehir üzerindeki ülkeleri de görme fırsatını yakalıyorsunuz. Böylece Avrupa, Amerika, Asya ve Afrika kıtalarının en güzel şehir ve ülkelerinde tatilinizi yapıyorsunuz.
Geçmişten Geleceğe
Kültüre ve tarihe sahip çıkmanın yolu;
Koleksiyonerlik Asya, Avrupa ve Afrika kültürlerine ait sayısız nesneyi 20 yıldır Kadıköylülerle buluşturan Artemis’in Kaptanı Kadir İrfan Yalın ile koleksiyonerliği, eşyaların dilini, kültürel belleğimizi konuştuk. Bir hediyelik eşya dükkânı olmaktan öte, koleksiyonerlerin önemli duraklarından bir olan Artemis’te, İrfan Bey ile Türk kahvesi eşliğinde farklı kültürlere ve zamanlara uzanan sohbetin tadı damağımızda kaldı.
DİLEK KARAGÖZ Toplamak ve biriktirmek, insanoğlunun geçmişini sahiplenmesine yönelik en belirgin dürtüsü… Geçmişi, bugünü ve yarını ile üç boyutlu yaşayan ve kalıcı olma isteği taşıyan insanın, eşyaları toplayıp biriktirmesi, geçmişi elinde tutmanın bir sembolü ve dışavurumu. Koleksiyonerlik; insandaki bu kalıcılığı geçmişin izlerinde arama isteğinin ete kemiğe bürünmesi, tatmin etmenin ötesinde bu duygunun düşünceye yükselmesi, bilinçli ve sistematik bir işe dönüştürülmesi… Kuşkusuz bir koleksiyon oluşturan bilinç, bir eşyanın ya da nesnenin neleri sembolize edebileceğini görebilecek bilgi birikimine de sahip olmak anlamına geliyor. Kadıköy’de 20 yıldır farklı kültürlere ait nesneleri bir araya getiren Artemis, artık sadece farklı kültürlerin sembolü nesnelere sahip olmak isteyenlerin değil, koleksiyonerlerin de önemli durakların-
dan biri. Artemis’in kapısından içeri girdiğinizde, bulunduğunuz mekânın sadece bir hediyelik eşya dükkânı olmadığını hissediyorsunuz. İçeri adım attığınız anda, başka kültürlere ve başka zamanlara giriş için anahtarı çevirmiş oluyorsunuz. O kapının muhafızı da bir koleksiyoner… “KOLEKSİYONERLİK BİTMEYECEK BİR YOLCULUK” Kadir İrfan Yalın, Asya, Avrupa ve Afrika’da yer alan sayısız kültüre ait nesneyi, Artemis’te meraklısı ile buluşturuyor. Zamanla eşyanın dilini anlamaya ve kültürel hafızayı diri tutacak nesneleri toplamaya gönül vermiş biri. Maskelerle başlamış işe. Sonra arkası gelmiş. Kurşun kalem, manikür seti, Mısır’da Osmanlı askerlerinin kaldığı esir kamplarına ait eşyalar, 1860 – 1880 yılları arasında çekilen, Amerikan iç savaşı dönemini yansıtan
Mart & Nisan 2018 kadikoylife.com : 63
Geçmişten Geleceğe
ve dünyanın ilk fotoğraf tekniği ile çekilmiş 1500 adet teneke fotoğraf, kolonya, parfüm şişeleri ve daha birçoğu… Şimdilerde iyi bir koleksiyon yazarı olma yolunda ilerleyen Yalın, yazarak ve televizyon programları yaparak yoluna devam ediyor. Yalın’a göre koleksiyonerlik hiç bitmeyecek bir yolculuk: “Koleksiyonerlik bugünün değerlerini yarına taşımaktır. Koleksiyonlar, toplumların belleğidir. Bu nedenle bilimsel araştırmalardan sosyolojik çalışmalara, sanattan günlük yaşama kadar her şeyin izleri koleksiyonlarda bulunur. Mesela kronolojik olarak geçmişten bugüne kadar dikiş makinelerini içinde barındıran bir koleksiyon, sanayi devriminin izlerini taşır. İlk kalemtıraştan bugünkü küçücük olan kalemtıraşa kadar olan yolculukta insanoğlunun teknolojide yaptığı savaşımı görürsünüz. O tasarımsal değişikliğin ardında insanoğlunun bilimsel
araştırmalarının önemi ve bu yoldaki uğraşı var. Bu nedenle örneğin 1. Dünya Savaşı’na ait bir koleksiyondan çıkaracağınız izlerle savaşa yeni özellikler katarsınız. Hiç kimsenin bilmediği bilgileri koleksiyonlarda bulursunuz. Yüksükten kibrite kadar her koleksiyon ardında ciddi derece izi, gizemi ve güzelliği taşır. Bu nedenle koleksiyonlar toplumların belleğidir ve dünyanın çeşitli yerlerinde devletler, koleksiyonerlere destek olarak koleksiyonların müzelere dönüşmesi ve herkese ulaşması, bilimsel araştırmalara kaynak teşkil etmesi konusunda yardımcı olurlar.” “KOLEKSİYON ASLA BİR BİRİKİNTİ DEĞİLDİR” Koleksiyonculuğun öncelikle önemli bir hobi olduğunu ifade eden Yalın, bir koleksiyonun asla bir birikinti olmadığının da altını çiziyor: “Koleksiyonculuk, herkes için ayrı bir süreç. Bir kısmı buna çocukluktan başlıyor. Toplama güdüsü çok hoş bir şey. Önemli olan insanın kendini mutlu hissetmesi, kendine ait hobiler yaratması ve bu hobilerle yaşama bir takım pencereler açması. Bugün dünyanın her yerinde yöneticilere hobi kazandırmak adına çalışmalar yaptırılıyor. Hobisiz toplumlar yorgun ve mutsuz olur. Kazancı ve başarıları ne olursa olsun, hobi hayata renk katar. Koleksiyonculuk öncelikle bir hobidir.
64 : kadikoylife.com Mart & Nisan 2018
Eski bir kibrit kutusunu bulduğunda sevinen bir işadamına hiç kimse o mutluluğu parayla pulla yaşatamaz. Koleksiyonculuk, insana yolculuk yaptırır, kapılar açar. Koleksiyonlarla öylesine sürüklenen insanlar gördüm ki, koleksiyonculuk insanların devlet başkanları ile çalışmasını sağlar. İşadamlarıyla birtakım platformların oluşumunda yer almasını sağlar. Köyden gelen birisinin çok ünlü bir siyasetçi ile buluşmasını sağlar. Koleksiyonlar yaşamlara mutluluk, şevk, heyecan katar. Ayrıca koleksiyonculuk, insanları merdivenlerden çıkaran bir süreçtir. Bu sürece başladığınız zaman bunun seviyesini size koleksiyonlar söyler. Mesela bir koleksiyon, bir birikinti değildir. Tasnif edilmiş bir birikimdir. Tasnif edilmemiş şeylere koleksiyon denmez. Onun için tasnif edilen birikimler koleksiyondur. Neye göre tasnif edileceği de koleksiyonerin geldiği seviyedir. Bu tasnif de her zaman değişir.”
Geçmişten Geleceğe
kaçakçı olarak algılıyor. Oysa yurtdışından ülke kültürüne katmaya antika değerinde bir eser getirdiğinizde kaçakçı muamelesi görüyorsunuz. Yurtdışında satılıyor ama Türkiye’ye getiremiyorsunuz. Herkes tersi olduğunu sanıyor ama koleksiyonculuk yasalarla desteklenmiyor.”
“Koleksiyonculuğun hak ettiği yerde olmamasında devletin neden olduğu birtakım olumsuzluklar da var. Koleksiyonerlere bir kesim kaçakçı olarak bakıyor. Gazete haberlerinde koleksiyoner lafı öyle bir imgeleniyor ki, yasadışı iş yapan biri gibi algılanıyor.”
“III. SELİM’İN LAVTASI, NEYZEN TEVFİK’İN NEYLERİ ÇÖPE GİTTİ” Koleksiyonculuğun hak ettiği konumda olmadığını belirten Kadir İrfan Yalın, koleksiyonerlere kaçakçı gözüyle bakan bir kesimin olduğunu söylüyor. Bu konuda bilgi ve bilinç eksikliğimiz nedeniyle kaybettiğimiz değerli koleksiyonları da anlatan Yalın, koleksiyonculuğun yasalarla desteklenmesi gerektiğinin altını çiziyor: “Koleksiyonculuğun hak ettiği yerde olmamasında devletin neden olduğu birtakım olumsuzluklar da var. Koleksiyonerlere bir kesim kaçakçı olarak bakıyor. Gazete haberlerinde koleksiyoner lafı öyle bir imgeleniyor ki, yasadışı iş yapan biri gibi algılanıyor. Mesela ünlü bir işadamı dalgıç malzemeleri koleksiyonunu deniz müzesine bağışladı. Müzede bir tane dalgıç malzemesi yoktu. Oysa bu ülkede 1800’lü yılların sonunda Abdülhamid zamanında dalgıç malzemeleri kullanılmaya ve eğitim verilmeye başlanmış. Ancak bir tane kalmamış. Kadıköy ile ilgili bir örnek vereyim. Dünyanın en büyük Türk müzik aletleri koleksiyonu Yeldeğirmeni’ndeki bir evden bir müzeye gideceğine eskiciye gitti. Bu konuda o devrin Kadıköy Belediyesi yöne-
“TARİHİMİZE SAHİP ÇIKAMIYORUZ…” Yalın, dünyanın farklı ülkelerinde geçmişe koleksiyonlar aracılığıyla nasıl sahip çıkıldığını da şöyle örnekliyor:
ticileri gerekli tavrı sergileyemedi. Çünkü anlayamadı. Ethem Nuri Güngör hocamız koleksiyonları ile beraber kayboldu. Hiç kimse sahip çıkmadı. Ethem Hocamız ile Kadıköy Belediyesi’ni iskelenin karşısındaki Şehremaneti binasına ‘Türk Müziği Aletleri Müzesi’ kazandırma konusunda en üst düzeyde görüştürdüm ama beceremedim. O müthiş koleksiyonu gördükleri halde anlayamadılar. Oysa o bina kişilik bulacaktı ve bir müzik aletleri müzesi olarak sonsuza dek yaşayacaktı. Bunun gibi yüzlerce örnek her gün kayboluyor. Nedeni, sahip çıkmayı bilmiyoruz. Kültür Müdürlüğü bu konuda bilgisiz olabilir ama bilenlerin bilgisine kulak vermeli. Kulak vermediklerinde böyle yazık günah oluyor. O koleksiyonun içinde, III. Selim’in lavtası vardı, Afgan Kralı’nın rebabı gitti. Neyzen Tevfik’in neyleri vardı. Hepsi gitti. Rauf Yekta Bey’in eşyaları vardı. Hepsi eskiciye ve çöpe gitti. Bu bir örnek... Bunun gibi çok örnek var. Koleksiyonculara çıkarılan ciddi zorluklar var. Özellikle tarihsel arkeolojik eser toplayanlar için. Dirhem toplamaya kalktığınızda yüz tanesi bir lira etmiyor ama bunun her biri için on tane fotokopi çekip, kırk tane yere başvuru yapma zorunluluğu var. Devlet
“Darphane-i Amire’nin Viktorya döneminde kurulan muhteşem darp makinaları, 12 Eylül döneminde eskicilere satıldı. Yine Darphane-i Amire’deki birçok şey hurdacılara gitti. Bu zihniyet koskoca Yavuz gemisini söktü. O geminin eşi Averof, Yunanistan’da kültür merkezi olarak liman liman dolaşıyor. Yavuz gemisini neden söküyorsunuz? Tramvaylar aynı şekilde sökülüyor. Neden söküyorsunuz? Bugün Milano’da hâlâ eski tramvaylar çalışıyor. Yemekli vagon yapmışlar. Turistlere şehri tanıtıyorlar. Kültür turizmi böyle bir şey…” Kadir İrfan Yalın’ın çalışmaları, koleksiyonculuğun Türkiye’nin imajını güçlendirmeye katkısını örnekleyecek nitelikte. Osmanlı döneminde opera üzerine çalışan Yalın, bu konuda Floransa Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde bir de sunum gerçekleştirmiş: “Beni çeken konulardan biri de Osmanlı döneminde opera. Bu konuya Araştırmacı-Yazar Emre Arıcı’nın yaptıklarından yola çıkarak, onun da yardımlarıyla yeni şeyler katmak için çalışıyorum. Geçen sene Floransa Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde, Osmanlı sarayının İtalyan Maestrosu olarak Donizetti Paşa’yı ve İtalyan müzisyenleri anlattım. Çok ilgi çekti. Bilmiyorlardı. Araştırmacı olarak baktığınızda hiçbir zaman bitmiyor. Her bulduğunuza bir şey daha ekleniyor.” Mart & Nisan 2018 kadikoylife.com : 65
Söyleşi
Kültürlü ama ekonomisi zayıf insanlar için sanat;
IMOGA Süleyman Saim Tekcan’ın 55 yıllık birikimini ve sanat emeğini yatırdığı bir müze İstanbul Grafik Sanatları Müzesi. 30 bin eserlik birbirinden önemli sanatçılara ait eserlerden oluşan koleksiyonu ve kendi alanında tek oluşu ile bu ülkedeki en özel sanat kalelerinden biri. Dünyadaki 13 müzeden biri IMOGA, Ünalan’da. Türkiye’nin tek ücretsiz gezilebilen müzesi... Kültürlü ama ekonomisi zayıf insanlar için sanatı savunan Tekcan, “Beni yetiştiren devletime borcumu ödüyorum” diyor.
DİLEK KARAGÖZ Sanat, insan hayatının olmazsa olmaz bir parçası. İnsan ruhu ve düşüncesini hem yansıtan hem de onları besleyen, nefes alıp vermek, beslenmek kadar ihtiyaç olan bir alan. Sonsuzluğa uzanmak isteyen insanoğlu için kendini ifade etmenin en temel aracı. Nitekim sanatın insanın hayat damarlarından biri olduğunu unutan ya da önemsemeyen toplumların manevi çöküşü, bunun en önemli göstergesi. Son yüzyıllarda sanatın belli bir maddi seviyeye ulaşmış insanların uğraşı olduğuna dair süregelen algı ise, belki de sanatın özünden uzaklaşmanın sonuçlarından biri. Sanat eserlerinin manevi değerinin maddi karşılığı haklı olarak yüksek olsa da, insan düşünce ve ruhunun sınırını hiçbir sosyal ya da maddi statünün belirleyemeyeceği evrensel bir gerçek… İstanbul’da dar ve orta gelirli insanların yaşadığı semtlerden biri olan Ünalan’da 14 yıldır varlığını sürdüren İstanbul Grafik Sanatları Müzesi İMOGA, bu gerçeklikten yola çıkılarak kurulmuş bir müze. Hem sanatın her kesimden insana ulaşması hem de bir müze olarak halk eğitimi işlevini gerçekleştiren bir kurum. Türkiye’de ücretsiz gezilebilen tek müze...
68 : kadikoylife.com Mart & Nisan 2018
“DÜNYADA 13 MÜZEDEN BİRİ” Kendi alanında bütün dünyada toplam 13 müzeden biri olan İMOGA’nın Kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Süleyman Saim Tekcan, 55 yıllık sanat eğitmeni ve grafik sanatçısı. Kendisinin de fakir bir aileden geldiğini belirten Tekcan, “Beni yetiştiren devlete borcumu ödüyorum” diyor: “İMOGA, dünya çapında sayısı çok fazla olmayan müzelerden biri. Bu alanda dünyada 13 müze var ve İMOGA bu müzelerin içinde ilk sıralarda yer alıyor. Dünyanın birçok yerinden İMOGA’yı ziyaret etmek için geliyorlar. Zaten dünyanın her yerinde müzeler, gelişmemiş bölgeleri geliştirmek için kuruluyor. Buraya geldiğimizden bugüne kadar Ünalan’daki yapıların ne kadar değiştiğini biz biliyoruz. 14 yılda müzenin buraya çok şey kattığını düşünüyoruz. İlk geldiğimiz yıllarda sokağımızda bir pazar vardı. Pazarı önce başka bir yere naklettirdik. Bu yüzden pazarcı çocukları birkaç yıl bizim camlarımızı kırdılar ama sonra o çocuklarla zaman içerisinde arkadaş, dost olduk. O çocuklar, müzemizi gezen insanlar oldular. Bu çok önemli bir şey… Genelde birçok insan müzeyi neden merkezi bir yerde kurmadığımı hep soruyorlar. Dünya yuvarlaktır.
Söyleşi
Bu yüzden bastonunuzu nereye sokarsanız, dünyanın merkezi orasıdır ve merkez dünyayı aydınlatan, düşünceyi parlatan, yayan en önemli noktadır. İstanbul’un merkez olması, Paris’in merkez olması, Paris’in en önemli merkezinin Louvre olması ya da başka yerde başka bir müzenin o bölgenin merkezi olması gibi. Onun için Ünalan’da böyle bir müzenin olması da bu bölgeyi başka bir boyuta taşımıştır.” “İSTANBUL MODERN’DEN SONRA TÜRKİYE’DE İKİNCİ” İMOGA’nın yurtdışında İstanbul Modern’den sonra bilinen ikinci müze olduğunu söyleyen Tekcan, kültürlü ama ekonomisi çok güçlü olmayan insanların alabilecekleri bir sanat üretimi yaptıklarını ifade ediyor: “Biz farklı bir müzeyiz. Resim, heykel, seramik gibi eserler sergileyen bir müze değiliz. Orta sınıf halkın duvarına astığı resim türü olan gravür, litografi, serigrafi ve diğer baskı türleri ile yapılmış sanatsal çalışmaları sergiliyoruz. Çünkü ünlü bir sanatçının yağlıboya tablosunu alma şansı olmayan orta sınıflar veya az kazançlı kesimler bir
gravür alabiliyorlar. Böylece duvarlarına orijinal bir sanatçının eserini asabiliyorlar. Son yüzyılın bütün Avrupası’nda ve dünyanın birçok yerinde, bu imza sanatçılarının baskıları çok önemli. Bu müzeyi açmamdaki nedenlerden biri de benim gibi orta sınıf bir aileden gelen, düşüncesi gelişmiş ama maddi açıdan yeterli gücü olmayan birçok kişinin gravür gibi bir çalışmayla sanata yakınlaşmasını sağlamak. Biz burada bunu yapıyoruz. Kültürlü ama ekonomisi çok yüksek olmayan insanların alabilecekleri bir sanat üretimi yapıyoruz. Hem yapıyoruz hem sergiliyoruz hem sergilediğimiz sanatçı işleri ile bu müzeyi yaşatıyoruz. Burası kendi kendini yaşatmayı bilen canlı bir organizma. Müzemizde en az 30 bin eser var.” “TÜRKİYE’DE SANAT GELENEĞİ YOK” “Türkiye’de bilinçli şekilde koleksiyon oluşturmaya çalışan zenginlerin haricinde, bilinçsizce gelecekte para edeceğini düşünerek sanat eseri alan zenginler de var” diyen Süleyman Saim Tekcan; Türkiye’de sanat, düşünce ve yaratma üzerine bir geleneğin olmadığını anlatıyor: “Bugün akademilerimizde okuyan öğrencilerimiz içinde sanatçı olanlar genelde zeki ama fakir öğrenciler. Zengin ailelerin çocukları ekonomi, hukuk gibi seçimler yapıyorlar. Çünkü Türkiye’deki gelenek, sanat üzerine kurulu bir gelenek değil. Düşünce ve yaratma üzerine bir gelenek yok. Öyle olunca sanatçımızı ancak yaşayabileceği kadar kazanır hale getirmek önemli oluyor. Onun için Türk sanatının dünya sanatı ile yarışabilecek şansı yakalaması ancak Türkiye’yi yöneten insanların bu konuya dünyanın baktığı boyuttan bakarak, Türkiye’de sanata destek vermesi ile mümkün. Her şeye rağmen Türk insanı çok zeki... Önemli sanatçılarımız var ve bu sanatçılarımızı dünya çapında önemli kılmak zorundayız. Moda olarak resim satın almak yerine doğru seçim yaparak, bilinçli ve geleceğe kalacak eserleri alacak bir koleksiyoner kesimi de eğitmek gerekiyor. Bunlar kolay değil ama olmayacak şeyler de değil.” “KÜLTÜREL GELİŞİM İÇİN ANADOLU UYGARLIKLARI MÜZELERİ ŞART” İMOGA’da Türk sanatının en önemli isimlerinin eserleri sergileniyor. Bedri Rahmi Eyüboğlu, Nurullah Berk, Fethi Naci, Burhan Doğançay, Erol Akyavaş gibi isimler bu sanatçılardan sadece birkaçı. Türkiye’nin belleği olmayan bir ülke olduğunu ifade
eden Prof. Dr. Tekcan, müze ile söz konusu sanatçıların, gelecek kuşaklara kimler olduklarını neler yaptıklarını gösterme şansı bulduklarını söylüyor. Tekcan’ın en büyük üzüntüsü ise sayısız uygarlığa ev sahipliği yapan Anadolu’da, barındırdığı uygarlıklara dair müzelerin olmaması: “Türkiye’de maalesef müze kültürü yok. Müze algısı kültürle alakalı… İnsanımızın kendi topraklarımızdaki kültürleri bilmesi ve o kültürler üzerine düşünmesi sadece bazı kesimler için mümkün olabiliyor. Halbuki bir de halk eğitimi var. Yani bir ülke topraklarında yaşayan bütün insanların o ülkedeki bütün uygarlıklardan haberdar olması, oranın kültürlü bir ülke olduğunu gösterir. Bizim ülkemizde bu kadar medeniyet olmasına rağmen bir Hitit Müzesi niye yok? Bir Asur müzesi neden yok? Bir Selçuklu müzesi neden yok? Hatta Osmanlı müzesi veya ciddi bir Cumhuriyet müzesi neden yok? Bütün bunların konuşulması gerekiyor. Batı’da insanları eğitmek için müzeler kuruluyor. Bizde eğitmek için okullarımız yeterli değil. Müzelerimiz de yok. Onun için insanlarımızı eğitmek çok kolay olmuyor. Londra’da ‘Türklerin Bin Yılı’ sergisi açıldı. O serginin hâlâ dünyada rekoru kırılabilmiş değil. Sergideki eserlerin yüzde 95’i ise Türkiye’den gitti. Halbuki bizim böyle bir organizasyon yapacak kapasitemiz var ama bunu organize edebilecek kültür ve vizyonumuz eksik. Bu sergi çok önemli bir örnektir. Sergiyi dünyanın her yanındaki insanlara duyurup, gezdirmeyi başardılar. Ziyaretçilerin yüzde 25’i de Türkiye’den giden Türkler.” İMOGA bugün 14 yaşında ama 30 yıllık bir yatırımın ve 55 yıl sanatla geçen bir yaşamın bütün varlığını ortaya koymasının sonucu… Müzeyi kurabilmek için maddi ve manevi çok fazla sıkıntı çektiğini anlatan Süleyman Saim Tekcan, isteğinin devletin bütün müzelere sahip çıkması olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Türkiye’de müzeleri destekleyecek devlet yok ama önemli değil. Biz bu müzeyi yaşatmaya and içmişiz. Büyük Atatürk’ün bize gösterdiği yolda insanlara hizmet vermeye devam etmeliyiz. İnsanları aydınlatmadığınız zaman kafalarını dar sınırlar içerisine hapsediyorsunuz ve o insanların dünya insanı olmasını önlüyorsunuz. Bu müze onun için çok gerekli ve önemli. Kültür dediğimiz şeyi yaygınlaştırmak ve insanları muasır medeniyet seviyesine çıkarma hedefimiz için müzeler olmazsa olmazdır.” Mart & Nisan 2018 kadikoylife.com : 69
Sanat
Kadıköy’ün sanat mabedi:
Yeldeğirmeni Sanat REHA KADAK Yeldeğirmeni… Kadıköy’ün içinde “başka” bir yer. Yıllar içinde Kadıköy Çarşısı ve Moda’nın fazlasıyla gölgesinde kalmış, “başka” bir yaşanmışlığın olduğu; binaları, denize bakan sokakları, kenarından geçen treni, eski ve yeni sakinleriyle, son zamanlarda ise ardı ardına açılan yeme-içme mekânlarıyla kendine has ve belki de oldukça ayrıcalıklı bir bölge. Semt, son 4-5 yıldır Kadıköy’de yaşanan değişimden nasibini almış. Sosyolojik değişimin getirdiği etkiler, bölgeye üniversite gençlerinin rağbet ettiği kafeler, yabancı turistler ve de Erasmuslu öğrenciler için kalacakları yeni konaklama yerlerinin açılmasına neden olmuş. Ancak, Yeldeğirmeni’ne en önemli değişimi yaşatan “esas” bir yer var. O da eski bir mabet olan, şimdilerde ise görevini “sanat mabedi” olarak sürdüren, ruhu olan bir yer: “Yeldeğirmeni Sanat” TARİHİN, MİMARİNİN, İBADETİN, SANATIN MERKEZİ Yeldeğirmeni Sanat’ın binası, Sainte-Euphemie Ortaokulu’nun bir parçası olan Notre Dame du Rosaire Kilisesi olarak inşa edilmiş. İstanbul’un Kadıköy ilçesinde Haydarpaşa mevkiinde, Yeldeğirmeni semti adıyla da anılan Rasimpaşa Mahallesi’nde, Taşlıbayır ve İskele sokaklarının kesişiminde yer alıyor. Sainte-Euphemie Ortaokulu kompleksi, özgün durumda manastır, kilise ve okul binası olmak üzere üç birimden oluşuyor.
70 : kadikoylife.com Mart & Nisan 2018
Kilise yapısının girişinde “Eglise N.D.Du Rosaire” (Notre Dame Du Rosaire Kilisesi) ifadesi dikkat çekiyor. Yapı ile ilgili BOA’de bulunan çizimlerden birisi üzerinde küçük ölçekli kilise yapıları için kullanılan “Chapelle” (Şapel) ifadesi de yer alıyor. Yapının mimarıyla ilgili kesin bir bilgiye ulaşılamamış olmakla birlikte, yapının lise arşivindeki çizimlerin kopyalarında “E. Girije” olarak okunabilen imza dikkat çekiyor. Bununla birlikte kilisenin mimarının kendisine yapısal olarak çok benzeyen ve 1895 yılında inşa edilmiş olan St. Joseph Lisesi bünyesindeki kilisenin mimarıyla aynı kişi olabileceği düşünülüyor. St. Joseph Lisesi bünyesindeki kilisenin mimarı Perpignani, Michelini ve mühendis Augier gibi isimler olarak anılıyor. Okulun 1911 yılında geçirdiği yangın sonucunda manastır ve kilise bölümleri büyük ölçüde, okul binası ise kısmen hasar görmüş. O dönemin Fransa hükümeti onarımı üstlenmiş. Bahçenin kuzeyine yerleşmiş okul binası, 1935 yılında Maarif Vekâleti’ne (Milli Eğitim Bakanlığı) devredilmiş. 1950 yılına kadar 3. Orta Mektep adıyla bilinen okul, daha sonra Kemal Atatürk Lisesi adıyla anılmaya başlanmış. Kilise, 1980’li yıllarda spor salonu olarak kullanılmış, 1999 depreminin ardından da tahliye edilmiş. 19. yüzyıl Tanzimat rejiminin getirdiği haklar sayesinde inşa edilen ve tarihsel mimarlık anıtı olan eski Fransız Kilisesi, Kadıköy Belediyesi tarafından 2013 yılında kamu-
laştırılarak restore edilmiş. Yeldeğirmeni Sanat etkinliklerine 14 Mart 2014 tarihinde başlanmış. CAZ’DAN KLASİĞE, SEMİNERDEN SİNEMAYA: YELDEĞİRMENİ SANAT Yeldeğirmeni Sanat’ın Sanat Yöneticisi Nezahat Kurşun, görevine 2015 yılında başladıktan sonra başta Kadıköy Belediye Başkanı Aykurt Nuhoğlu, Kültür ve Sosyal İşler Müdürü Prof. Dr. Simten Gündeş ile birlikte Yeldeğirmeni Sanat’ı başka bir noktaya taşıdı. Yeldeğirmeni Sanat, tematik bir düzen içerisinde semtte önemli bir misyonun temsilcisi olarak ilerlemesini sürdürüyor. Caz, opera, klasik müzik konserleri, seminerler ve ülke sinemaları Yeldeğirmeni Sanat’ın öznesi halinde.
Sanat
Kurşun, bu düzenlemeyi şöyle anlatıyor: “Kadıköy Belediyesi olarak haftanın belli günleri caz konserleri ve seminerleri düzenleyen ilk kamu kuruluşu olmaktan mutluyuz. Klasik müzik olarak da yine aynı şekilde konser ve seminerler düzenliyoruz. Pazartesi günlerimizde de Avrupa ve dünya sineması üzerine her ay belli bir Konsolosluk & Kültür Ataşeliği ile yaptığımız anlaşmaya göre, o ülkenin seçkin ve ödüllü filmlerini ücretsiz olarak halka sunuyoruz. KADIKÖY BUNU HAK EDİYOR İstanbul Devlet Opera ve Balesi ile her ay ortak çalışmalar yapıyoruz. Ayrıca, geçen 2017 yılı Aralık ayında yeni bir oluşuma adım attık. Geleceğimiz olan çocuklarımız için bundan sonra her yıl Aralık ayının son Cuma günü, Çocuk Sanat Merkezimiz öğrencileri ve caz sanatçıları ile ortak ‘Çocukça Caz’ adlı etkinliğimizi devam ettireceğiz. Yeldeğirmeni Sanat olarak bölgemize, semtimize, komşularımıza dokunuyoruz, onlarla sürekli iletişim halindeyiz. Hep birlikte vizyonel bir gelişime katkı sağlıyoruz. Burası hepimizin sanat mabedi... İlçemiz, şehrimiz bunu hak ediyor.”
SANATLA BULUŞMAK İSTEYEN HERKESE KAPILARI AÇIK Yeldeğirmeni Sanat’ta haftanın belli günleri bazı etkinlikler yapılıyor. Pazartesi günleri sinema gösterimleri, Salı günleri caz ve klasik müzik seminerleri, Çarşamba ve Cumartesi günleri klasik müzik konserleri, Perşembe günleri opera seminerleri, Cuma günleri ise caz konserleri düzenleniyor. Yeldeğirmeni Sanat; tarihi binası, mistik
havası ve ruhuyla semte evrensel bir sanat değeri katıyor. Nitelikli sanat anlayışını kararlılıkla sürdürmeyi amaç edinmesiyle de aslında bir nevi yeldeğirmenlerine karşı savaşıyor. Gidin, dinleyin, seyredin, öğrenin… Diyalog için sanatın en kolay yol olduğunu söyleyen Nezahat Kurşun, sanatla buluşmak isteyen herkesi Yeldeğirmeni Sanat’a bekliyor.
Yeldeğirmeni Sanat, tematik bir düzen içerisinde semtte önemli bir misyonun temsilcisi olarak ilerlemesini sürdürüyor. Caz, opera, klasik müzik konserleri, seminerler ve ülke sinemaları Yeldeğirmeni Sanat’ın öznesi halinde.
Mart & Nisan 2018 kadikoylife.com : 71
Röportaj / Hatice Aras
Çağdaş camaltı ressamı Hatice Aras:
Renklerim her zaman bağırır, kadınlarım ise suskundur!
VECDİ UZUN Uzun yıllar geleneksel el sanatlarımız içinde sıkışıp kalmış olan camaltı resmini içinde bulunduğu dar alandan çıkartmak için mücadele veren, bu güzelim sanatı güncellemek ve nefes aldığımız coğrafyaya uyum sağlamak için çalışmalarına aralıksız devam eden ressam Hatice Aras’i sayfalarımıza konuk ettik. “Benim resimlerimin temel özelliği, camaltının gelenekselleşmiş tarzından uzaklaşmadan günümüze çağdaş bir şekilde uyarlamaktır. Resimlerimde renklerim her zaman bağırır, kadınlarım ise suskundur. Gözleriyle konuşurlar. Neden? Niçin? Ne uğruna? diye sorarlar” şeklinde konuşan Aras ile röportajımızın ayrıntıları için buyurunuz... Sanat yolculuğunuzu okuyucularımızla paylaşır mısınız? Sanat yolculuğum, küçük yaşlarda enerjimi gören ve beni çaktırmadan destekleyen,
72 : kadikoylife.com Mart & Nisan 2018
soyadı gibi çiçek olan ilkokul öğretmenim Musa Çiçek ile başladı. Öğretmenim değil de baba diye parmak kaldırırdım. İlkokul dönemim resim adına muhteşem geçmesine karşılık, orta ve lisedeki öğretmenler ise tam hayal kırıklığıydı. Fakat ben yine de diğer çocuklar için resim dersinde yanına oturulması gereken bir öğrenciydim. Açıkçası bundan çok hoşnuttum. Lise sonrası kendi kendime kartpostallardan resim yaptığım bir dönemim var. Boyalar hakkında hiçbir fikrim olmadığı için kırtasiyeci ne verirse onu alıyor ve kendimce de harikalar yaratıyordum. Liseden sonra o zamanın siyasi olaylarından kaçan bir grup resim bölümü öğrencisinin bizim evde çay-kahve içmeye davet edilmesiyle resme bakışım değişti. Benim için hoşlanmaktan çıkıp, yaşam şekli haline gelecek değişim, bu küçük öğrenci grubunun “Niye
Güzel Sanatlar ya da Eğitim Fakültesi’ni düşünmüyorsun?” sorusuyla başladı. Çünkü resimde iyiydim ve kazanabilirdim. 1983 yılında sınavlara girerek hem İzmir Buca Eğitim Fakültesi, hem de İzmir Güzel Sanatlar Fakültesi’ni kazandım. Tercihim Buca Eğitim Fakültesi’nden yana oldu. Hayatımdaki ikinci çiçek, Temel Sanatlar’da dersimize giren Nigar Urgay’dır. Işığı, gölgeyi ve lekeyi kafamıza vura vura öğreten güzel insandır. O benim kıymetini çok sonraları anlayacağım ikinci çiçeğimdir. Sanat hayatımın her safhasında onun öğretileriyle ilerledim. Tekstil sektöründe desinatörlük yaparken, öğretmenliğimde de ondan sürekli ilham aldım. Öğretmenlik yaptığım yıllarda öğrencilerime camaltının nasıl yapıldığını deneye yanıla öğretirken, ben de öğrendim. 2000 yılından bu yana camaltı ile ilgileniyorum.
Röportaj / Hatice Aras
tası vardır. Benim kadınlarım onu uyguluyor. Onlarda kendini ve gerçek olduğunu göstermek için dans etmek, çalmak ve oynamak çok önemlidir. Yaptığımız seçimlerdir bizi biz yapan. Mutlu oluruz ya da olmayız. Bunu göstermek de dürüstlüktür. Bir insanın kendi vücudunu sevmesi gerçekliktir. Benim resimlerimde kadınlar piste çıkar, gerçek kendi olur ve vücudunu hisseder. Kimisi kendi gerçekliğiyle içki masasında oturur, kimisi sigara dumanında kaybolur, kimi sadece izler, kimi kendini sorgular, kimi çevresini... Resimlerimde başrol kadının olup, erkek yan figürdür. Kadın isterse alır erkeği resme. İsterse atar dipsiz kuyulara! Hep sorulur gözler niye büyük? Niye kilolu bu kadınlar? Bu tamamıyla benimle ilgilidir. Ben öyle yapmak istiyorum. Aslında onlar kilolu değil, onlar kendilerini çok güzel buluyorlar ve gerçekte de öyleler. Figürlerimde kadınlarım güçlü, kurban rolünden sıyrılan ve hataları ile yüzleşen, tek başına ülke, vatan olan kadınlardır. O yıllarda yollarımız Resim Sanatçısı Adil Ocak ile kesişti. Yeniden öğrenci oldum. Camaltı yolculuğum daha anlamlı hale geldi. Benim üçüncü çiçeğim, beni bu yolda ilerleten ve ivme kazandıran Adil Ocak’tır. Buradan bana yol gösteren tüm hocalarıma sevgilerimi ve saygılarımı gönderiyor ve yola devam diyorum! Camaltı resim yapım tekniğini anlatır mısınız? Camaltı resim tekniği, tuvale ya da kâğıda yapılan resim tekniğinin tam tersidir. Örneğin, tuvalde ya da kâğıtta yapılmak istenen bir manzara resminin renklerini istediğiniz sırada yapabilirsiniz. Bu sanatçının tercihi ve seçtiği yoldur. İster zeminden başla, alttan üste doğru git, ister yan yana yap renkleri. İmzanı en üste ve en son atabilir, beğenmediğiniz yerleri defalarca değiştirip farklı yönlere gidebilirsiniz. Hataları bir fırça darbesiyle kapatabilirsiniz. Solda yaptığınız figür yine soldadır. Camaltında ise solda yapacağınız figürün sağda görüneceğini bilmelisiniz. Bir manzara resmi yapıyor iseniz, önce ağacın yapraklarının ışığını (bunu da ışığın geleceği yönü düşünerek), sonra yaprağın yeşilini, sonra ağacın gövdesini, en son da zemini yapmalısınız. Bunu sonsuz şekilde çoğaltabiliriz. Figür yapıyorsak önce gözlerindeki ışık, sonra gözün bebeği, sonra gözün haresi, en son gözün akı yapılır. Giysiler önce, sonra saç ve en son ten yapılır. Kısacası, camaltında renkleri üst üste süremezsiniz. Renkler yan yana olmalıdır. İmzanız da ilk başta atılır. Beğenmediğiniz yerleri değiştirmek sabır ister, çünkü o bölgeyi kazıyıp belki de tamamıyla yeniden yapacaksınız
demektir. Ama her zorluğun bir güzelliği var. O da camı çevirdiğinizde karşınıza çıkar. Gördüğünüz ile yaptığınız farklıdır. Nasıl bir fark diyeceksiniz şimdi? Camın arkasından pentürü, yani dokuyu hissedersiniz. (Ben bazen camı bu taraftan da kullanıyorum) Camı çevirdiğinizde tamamıyla camın özelliğinden dolayı renkler bir tık daha parlak ve göz alıcı hale gelir. İşte en çok bunu severim. Sürpriz! Tutkuyla bağlı olduğum şey, o bağıran canhıraş renklerdir. Camaltına başlarken hazırlık tuvalden de farklıdır. Cam yüzeyi kaygan olduğundan, boyaların bu yüzeye tutunabilmesi için camın çok iyi temizlenmesi, hatta parmaklardaki yağın bile çalışırken cam üzerine bırakılmamasına dikkat edilir. Resim bittikten sonra boyalı yüzeyi korumak için camın arkasına kâğıt, karton yaldızlı folyo konur. Üzerine çalışılan cam da boyaları dış etkenlerden koruyan bir vernik yerine geçtiğinden, renkler canlılığını yıllarca korur. Sizin resimlerinizin temel özelliği nedir? Benim resimlerimin temel özelliği, camaltının gelenekselleşmiş tarzından uzaklaşmadan günümüze çağdaş bir şekilde uyarlamaktır. Işık ve gölge olmazsa olmazım olup, camaltının geleneksel tarzından hiç uzaklaşmadım. Örneğin, kontürü seviyorum. Siyah kontür, kompozisyonlarımın temelidir. Camın kaygan parlak ve şeffaf hallerini hep çok sevdim. En çok insan kendini bilir ya, ben de resimlerimde en çok bildiğimi anlatıyorum. Camı aynen tuval gibi görüp, resmediyorum. Renklerim her zaman bağırır, kadınlarım ise suskundur. Gözleriyle konuşurlar. “Neden? Niçin? Ne uğruna?” diye sorarlar. Bir yol hari-
Uzun yıllar geleneksel el sanatlarımız içinde sıkışıp kalmış olan camaltı resminin, son dönemde sizin de içinde bulunduğunuz bir grup ressam tarafından bu dar alandan çıkartılma çabaları gözlenmekte. Bu çabaların sanatseverlerdeki yansıması nasıl? Bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar bir grup ressam olarak Don Kişot tarzı yeldeğirmenleriyle uğraşıyoruz. Bizim camaltımız da bu sistemde Don Kişot’un sevdiği ve uğruna yeldeğirmenlerine saldırdığı köylü kızı, tam bir “Dulsinya” oluyor. Sanatsever ve koleksiyonerler bu tarz resimleri görmek, izlemek istiyorlar. Öncelikle daha geniş kitlelere hitap etmek için galericilere çok iş düşüyor. Şükür bize inanan galericiler her geçen gün çoğalıyor. Bize düşen ise çalışmak ve üretmektir. Camaltı resminin geçmişine bakarsanız çok eski çağlara kadar uzanır. Üçüncü yüzyıla tarihlendirebiliriz. O zamanlardan günümüze uzanan bir sanat zaman içinde kırılmış yok olmuş, ama yine yeniden yapılmıştır. Asya’dan Avrupa’ya, Amerika’ya, Hindistan’a, Afrika’ya, dünyanın her tarafında cam üzerine resim yapılmıştır. İnsanın olduğu her yerde ve günümüze kadar tekrar edile edile her ülkede kendi özellikleriyle var olmuş, insanlar kendi figürlerini ve renklerini oluşturmuştur. Konuları ya dinsel ya da mitolojik olmuştur. Özellikle portreler ile krallarını ve din adamlarını anlatmışlar. Türkiye’de de konular çoğunlukla dinseldir. Camaltındaki yazı resimlerle resim yasağı aşılmıştır. Bu önemlidir. Camiler, kuşlar, Amentü gemisi, Bektaşi tarikatı kompozisyonu ve Zülfikar (yazı resim) biçimiyle gerçekleştirilerek, sorun zaman içinde aşılmıştır. Mart & Nisan 2018 kadikoylife.com : 73
Sahne Sanatları
Kadıköy sahnelerinden haber var REHA KADAK Kadıköy demek, kültür ve sanat da demek aynı zamanda... Özellikle Kadıköy Belediyesi’nin bölgeye kültür-sanat adına yaptığı yatırımlar, ilçe halkının ve İstanbul’daki diğer kültür-sanat takipçilerinin ilgi odağı konumunda. Ayrıca, son yıllarda açılmış olan tiyatrolar da Kadıköy’ün kültür-sanat anlayışına yeni bir soluk getirdi. Biz de bu sayımızda, Kadıköy’de sahne alan üç farklı sahne sanatı ekibine ve performanslarına konuk olduk. İSTANBUL DEVLET OPERA VE BALESİ’NDEN ÇOCUKLARA BİR İLK: SİHİRLİ FLÜT - TAMİNO’NUN RÜYASI Kadıköy Belediyesi’ne ait olan tarihi ve eşsiz kültür abidesi Süreyya Operası, aynı zamanda İstanbul Devlet Opera ve Balesi’ne de (İDOB) ev sahipliği yapıyor. İDOB, kurumun müdürü ve sanat yönetmeni Suat Arıkan önderliğinde bu sene bir ilke imza attı; Türkiye’de ilk kez yetişkinler için bestelenmiş bir operayı çocuklar için uyarladı. Wolfgang Amadeus
74 : kadikoylife.com Mart & Nisan 2018
Mozart’ın 1791’de bestelediği son operası Sihirli Flüt’ten yola çıkarak “Sihirli Flüt Tamino’nun Rüyası” adıyla uyarlanan eşsiz eser, çocuklar kadar büyüklerin de ilgisini çekiyor. Temsil sonrası ziyaret ettiğimiz İDOB Müdürü ve Sanat Yönetmeni Suat Arıkan; “Çocuklar için operalar elbette vardı, ancak biz ekip olarak yetişkin operalarını çocukların dünyasına, anlayışına göre uyarlamak istedik. Böylelikle geleceğin opera seyircisini şimdiden yaratma derdindeyiz. İlk projemiz de Sihirli Flüt - Tamino’nun Rüyası oldu. Çok güzel bir ekip çalışmasıyla sahneye taşıdık bu eşsiz eseri. Ekipteki tüm arkadaşlar, operamızın çok değerli isimleri. Büyük bir özveriyle bu çalışmaya hazırlandılar. Bu sanatçılarımızın hepsi, önemli opera eserlerinde yer alan kişiler. Sihirli Flüt bizim ilk çalışmamız, önümüzde yeni bir yetişkin operasının çocuk operası olarak uyarlaması daha gelecek. Sevil Berberi’ni düşünüyoruz ekip
olarak. Ona da büyük bir ilginin olacağını düşünüyoruz” dedi. Biz de bu çalışmaların devamını merakla bekliyoruz. Operanın orkestra şefliğini Murat Cem Orhan üstlenirken, yönetmenliğini de Caner Akın gerçekleştirdi. Operada Ahmet Baykara, Ayşegül Karkıner, Pınar Koç, Sirel Yakupoğlu, Emre Güngör, Umut Tingür, Caner Akgün, Alper Göçeri, Dilruba Bilgi Akgün, Hale Soner, Betül Görgülü, Begüm Karacasu, Okan Fidan, Can Reha Gün, Ayşegül Karkıner, Zeynep Şimşir Yılmaz, Ayşe Özkan, Elif Tuğba Tekışık, Eda Erdaş, Neslişah Pekin rol alıyor. Koro şefliğini Paolo Villa’nın yaptığı operanın metin düzenlemesini Defne Arıkan, dekorunu Zeki Sarayoğlu, kostüm tasarımını Gizem Betil, ışık tasarımını ise Taner Aydın gerçekleştirdi. Sihirli Flüt - Tamino’nun Rüyası, Kadıköy Süreyya Operası’nın büyüleyici atmosferi içinde çocukları ve yetişkinleri güzel bir rüyanın içine davet ediyor.
Sahne Sanatları
bir adım atarak giriş yaptı. Haznedar, liseyi Saint Pulcherie’de, üniversite eğitimini de Bahçeşehir Üniversitesi İletişim ve Tasarım Bölümü’nde tamamladı. Yurtiçi ve yurtdışında önemli tiyatro kurumlarından ve tiyatro oyuncularından dersler aldı.
ruyucu’lar. Oyunumuz, daha evvel İstanbul sahnelerinde oynanmış bir oyun. Biz yeni bir metin düzenlemesi, yorumla sahneye taşıdık. İstanbul’un kentsel dönüşümüne de vurgu yaptık” şeklinde konuştu. Oyunda Sevtap Çapan ve Murat Batıkan Avcı rol alırken, metni Türkçe’ye Belgin Paksoy kazandırmış. Oyunun yönetmenliği Caner Bilginer’e, kostüm tasarımı Onur Uğurlu’ya, sahne tasarımı Cihan Aşan’a, ışık tasarımı da Zabit Erol’a ait.
TİYATRO P.A.S. İLK OYUNLARI “BANKTA İKİ KİŞİ” İLE HIZLI BİR BAŞLANGIÇ YAPTI Tiyatro P.A.S., Profesyonel Artı Sonsuz firmasının bir projesi olarak 2017 yılında Murat Batıkan Avcı tarafından kuruldu. Tiyatro P.A.S’ın genel sanat yönetmenliğini, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın ödüllü oyuncusu ve seslendirme sanatçısı Sevtap Çapan üstleniyor. Murat Batıkan Avcı ve Sevtap Çapan önderliğindeki ekip; tiyatro sanatı içinde oyuncu, yönetmen, tasarım, dramaturji alanlarında yıllar içindeki tiyatro deneyimlerini kendi tiyatro anlayışlarıyla, Türk tiyatrosuna yeni bir bakışı getirmek amacıyla kuruldu. İlk oyun seçimlerini de Alexander Gelman’ın “Bankta İki Kişi” oyunuyla yaparak, 2017-2018 tiyatro sezonuna hızlı bir başlangıç yaptılar.
YENİ NESİL BİR HİKÂYE ANLATICISI DENİZHAN HAZNEDAR VE “KILDAN TÜYDEN MEVZULAR” (8-9-10) Tek kişilik komedi gösterileri ya da İngilizce’den bize geçen tabirle “stand-up”, meddah geleneğinden gelen ülkemizin yabancısı olmadığı bir alan. Yaklaşık 20 yıl evvel Cem Yılmaz ile anılan bu tek kişilik komedi gösterisi, bu süre zarfında oldukça popüler bir sahne sanatı oldu. Ancak, bu gösterilerde yıllar içinde komedi sanatı ve mizah, yerini “gülünç” olmaya bıraktı. Gülünç olanın alkışlandığı tek kişilik gösterilerde, nitelikli mizah ve komedi sanatı yapan kişi sayısı oldukça az. Denizhan Haznedar, ilk çalışması “Kıldan Tüyden Mevzular” ile tek kişilik gösteriler arasındaki komedi sanatının nitelikli örneklerini sunabilen kişiler arasına sağlam
Aile, lise ve sosyal hayatta yaşadığı mizahi durumları, farklı bir pencereden sahneye taşıyan Denizhan Haznedar, kendini bir “stand-up” gösterisi yapan kişiden daha çok bir “hikâye anlatıcısı” olarak adlandırıyor. Kadıköy’de Caddebostan Kültür Merkezi, Barış Manço Kültür Merkezi ve Tiyatro Kılçık gibi mekânlarda sahne alan Haznedar; “Derdim cidden insanları güldürerek mutlu etmek. Ben, aile ve arkadaş çevremi güldüren, gülümseten biriydim. Ferhan Şensoy, Cem Yılmaz, Gad Elmaleh, Florence Foresti, Kevin Hart, Arnaud Ducret, Michel Courtemanche, Ricky Gervais, Jim Carrey, Robin Williams gibi önemli mizah ustalarını takip ederdim, onlardan çok etkilenirdim. Derken, bu saydığım isimlerden de feyz alarak, kendi hayatımda karşılaştığım mizahi durumları sahneye taşımak istedim. Bu süreçte lisede almış olduğum tiyatro eğitimini, üniversite dönemi ve sonrasında da yurtiçi ve dışında katıldığım atölyeler ve eğitim kurumlarında da devam ettirdim. Buna ilaveten dans ve spor eğitimlerim de devam etti. Böylece ‘Kıldan Tüyden Mevzular’ projesi için uzun bir hazırlık süreci geçirdim. 2017 yılında da sahneye çıkmaya başladım. İnsanların stresli yaşamlarından, trafik, iş, okul gibi koşturmalarından, kargaşalarından sıyrılarak azıcık da olsa tebessüm etmesini istedim. Kadıköy’de iyi bir sinerji yakaladım. Kılçık olsun, CKM olsun, buradaki seyirci kitlesinden çok güzel geri dönüşler alıyorum. Kadıköy seyircisi mizahtan anlıyor” diyor ve ekliyor: “Stand-up, çok genel bir alan ülkemizde. Biz meddah geleneği kökleri olan bir toplumuz. Mevzumuz hikâye anlatmaktı. Ben kendimi ‘hikâye anlatıcısı’ olarak görüyorum. Amacım da o ustalar gibi olabilmek.”
Bankta İki Kişi, bir şehir parkında karşılaşan Adam ve Kadın’ın, bu karşılaşmaları sonucu birbirleriyle yalan ve gerçek arasındaki traji-komik çatışmayı konu ediniyor. 2002 yılında İstanbul Devlet Tiyatrosu tarafından da sahneye konmuş olan oyun, Tiyatro P.A.S’ın yeni dramaturjik çalışması içinde farklı bir yorumla, kentsel dönüşüme de yapmış olduğu vurgu ile metne yeni bir soluk getirmiş. Ekibin sanat yönetmeni Sevtap Çapan’la Kadıköy’de Müjdat Gezen Tiyatrosu’ndaki gösterileri sonrası bir araya geldiğimizde; “Müjdat Gezen benim hocam, bu tiyatroda oyunumuzu sahnelememiz ayrıca önemli bizim için. Kadıköy seyircisinden çok güzel tepkiler alıyoruz. Bir sanat anlayışı olan seyirci Kadıköylüler ve aynı zamanda ‘koMart & Nisan 2018 kadikoylife.com : 75
Sanat
Orhan Enes Kuzu:
Kadıköy, şahane ve sanatı bol bir semt...
DENİZ İHSAN TAŞDELEN Uzun yıllardır sahne müzisyenliği yapan ve birçok tiyatro oyunundan tanıdığımız müzisyen Orhan Enes Kuzu ile bir araya geldik. Müzikle nasıl tanıştığını, sahne müziğine nasıl yöneldiğini, yakın zamandaki projelerini ve Kadıköy’ü konuştuk. “Kadıköy’de bu kadar tiyatronun yanyana olması ve bu tiyatroların neredeyse hepsinin dolu olması, insanların tiyatroya gitmesi boşa değil. Kadıköy, insanların daha özgür hissettiği, sınırları içerisine girildiği zaman daha mutu hissedildiği bir semt” diyerek ilçemiz hakkında düşüncelerini paylaşan Kuzu; “Her zaman söylediğim gibi tiyatro, insanı daha iyi bir insan yapıyorsa makbuldür. Yoksa tiyatro yapmanın çok da fazla anlamı yok” şeklinde konuştu. İşte, sahne müzisyeni Orhan Enes Kuzu ile keyifli söyleşimizin ayrıntıları: Öncelikle kendinizden bahsedin isterseniz. Müzikle ilişkiniz nasıl başladı, neler yaptınız? Müzikle ilişkim çocukken başladı. İlk olarak davul çaldım, sonra hem armoni hem solfej eğitimi ve bununla birlikte piyano eğitimi aldım. Önce Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde eğitimime başladım. Ondan sonra Yıldız Teknik Üniversitesi Müzik Kompozisyon bölümünü kazandım. Arada yurtdışında okuma deneyimlerim oldu. Ondan sonra uzun süre sahne müzisyenliği yaptım. Türkiye’de özellikle İstanbul’da hatırı sayılır gruplarda sahne müzisyenliği yaptıktan sonra o kariyerimden sıkılıp,
76 : kadikoylife.com Mart & Nisan 2018
bir dönem piyano dersi vermeye başladım. Çok ciddi bir öğrenci potansiyeli edindikten sonra ondan da sıkıldım. Aslında biraz sıkılgan bir insanım. O da bittikten sonra daha kurumsal bir iş olarak Mobile Content ürettim. Öte yandan jingle yaptım. Bu sektörlerin hepsinde belli bir noktaya ulaştıktan sonra, maalesef her sektörde olduğu gibi tat kaçmaya başladı. “Bestecilik okudum, bari tam işimi yapayım” dedim. Şu anda bununla devam ediyorum ama yaptığım işleri yavaş yavaş sinema ve televizyon düzeyine taşımayı düşünüyorum. Tiyatro müzikleri yapmaya ne zaman başladınız? Aslında 16-17 yaşındayken İstanbul Şehir Tiyatroları’nda çalıyordum. O dönemde çok fazla amatör tiyatrolara müzik yaptım. Ondan sonra uzun bir süre bu anlattığım şeylerden diğer işler araya girdi. Bundan 7-8 sene önce sevgili Dündar Müftüoğlu’nun “Zalım Mahmut” adlı oyunuyla tekrar başladım. Müthiş bir oyundu. O oyundan sonra da devam ettim hep. Tiyatro müziği yapmanın diğer müzik yapımından farkları var mıdır? Nedir sizi bu yola doğru çeken şey? Tabi ki, çok büyük farkı var. Normalde pop müzik parçasıyla ya da diğer müzik formlarıyla bambaşka bir tabiatı var sahne müziğinin. Sahne müziği yapmanız için sahneyi de iyi bilmeniz gerekiyor. Aynı zamanda sahnede ne olup bittiğinden, rejinin ne yaptığından, ışığın nasıl olacağından, hangi oyuncunun nasıl oynayacağından gibi yüzlerce parametreden dolayı yaptığınız müzik değişebiliyor. Sahne
Sanat
beni bekleyen bir albüm projesi, ama bu zamanla alakalı bir şey. Sanıyorum 2018’in sonuna doğru bu albüm projesini gerçekleştireceğim. Onun dışında şu anda provalara devam ettiğimiz Serkan Üstüner’in yönettiği, başrolünü Erdal Özyağcılar’ın oynadığı “Kral Ölüyor” adında bir oyun yapıyoruz. Tiyatro Martı’dan. Asmalı Sahne’de “AUT” adında, Alper Kul’un yazdığı, Muharrem Uğurlu’nun yönettiği, gözetmenliğini ise Ali Düşenkalkan’ın yaptığı bir oyun yapıyoruz. Şimdilik durum bu...
müziği demek, aslında sahneye hizmet eden müzik demek... Biraz da egoları kenara bırakmanız gereken bir müzik türü sahne müziği. Günün sonunda kendinize değil, yapmış olduğunuz oyuna hizmet etmeniz gerekiyor. Yaptığınız müziğin o zaman bir değeri oluyor.
ulaşmanızı sağlıyor. Aslına bakarsan ben şu ödülü alır mıyım, bu ödülü alır mıyım diye düşünmekten ziyade o an yaptığım işi en iyi şekilde yapmaya çalıştım. Bunu tüm içtenliğimle yapmaya çalıştım. Bunu yaparsanız, zaten başarılı olursunuz. Ödül de burada sonuç oluyor ve sizi görünür kılıyor.
Birçok sahne müziği ödülünü aldınız. Nasıl hissettirdi size, nasıl bir his ödül almak? Çok güzel hissettirdi ama daha önceki röportajlarımda da söylediğim gibi, ödül almak sizi görünür kılıyor. Bu da sizin daha fazla iş yapmanızı ve daha fazla insana
Yakın zamanda planladığınız bir projeniz var mı? Uzun zamandır düşündüğüm bir albüm projem var. Şu ana kadar bestelediğim tiyatro oyunlarındaki bazı şarkıları da kapsayacak bir albüm projesi. Başladığım, kayıtlarını aldığım, evde şu anda
Kadıköy ile ilgili düşünceleriniz nedir? Kadıköy’de bu kadar tiyatronun yanyana olması ve bu tiyatroların neredeyse hepsinin dolu olması, insanların tiyatroya gitmesi boşa değil. Kadıköy, insanların daha özgür hissettiği, sınırları içerisine girildiği zaman daha mutlu hissedildiği bir semt... Her çeşitten insan burada bir araya geliyor ve kendilerini daha özgür hissediyorlar. Bunlar Kadıköy’ü çok özel kılıyor. Ama Kadıköy her zaman böyleymiş. Babamın anlattıklarından da anlıyorum. Şahane ve sanatı bol bir semt Kadıköy... Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Her zaman söylediğim gibi tiyatro, insanı daha iyi bir insan yapıyorsa makbuldür. Yoksa tiyatro yapmanın çok da fazla anlamı yok. Hocaların hocası Müşfik Kenter’in dediği üzere; “Önce iyi bir insan olun. İş sonradan gelir”. Son olarak da biz çok kozmopolit bir toplumuz, fakat farklılıklara çok fazla tahammülümüz yok. Umarım ki sanatla bu farklılıklara daha tahammüllü bir toplum haline geliriz.
Orhan Enes Kuzu: “Asmalı Sahne’de “AUT” adında, Alper Kul’un yazdığı, Muharrem Uğurlu’nun yönettiği, gözetmenliğini ise Ali Düşenkalkan’ın yaptığı bir oyun yapıyoruz.”
Mart & Nisan 2018 kadikoylife.com : 77
Özel Tasarım
Takıda yeni trend:
Gümüşte pırlanta esintisi PINAR BALTACI Demirhan Demir gümüş mücevher/takı dükkânı, Erenköy’de (Ethemefendi Cad. No: 28/B - Bağdat Caddesi’ne 300 metre) açıldı. Her biri pırlanta görünümlü gümüş modellerden oluşan takılar altını aratmıyor. Özellikle Uzak Doğu ve İtalya’dan ülkemize ithal edilen gümüş takıların birçoğu özel tasarım. Ürünlerinin A plus bir bijuteri olduğunu dile getiren genç girişimci Demirhan Demir, çocukluk hayalini gerçekleştirdiğini dile getiriyor. Dede mesleği olan kuyumculuk sayesinde takılarla çok küçük yaşlarda tanıştığını dile getiren Demirhan; “Yeditepe Üniversitesi Halkla İlişkiler Bölümü mezunuyum. Fakat mesleğimi yapmak yerine bu işi tercih ettim. Çünkü burası benim çocukluk hayalimdi. Dedem kuyumcuydu, küçükken bana takılan altınlarla, takılarla oynamayı çok severdim. Takıların renkleri, çıkardıkları sesler bile benim için ayrı bir güzellikti. Hiç unutmuyorum, annem küçükken bana zirkon taşlardan bir kutu vermişti. Hâlâ da ben de duruyor. Işıl ışıl baktıkça mutlu oluyorum. Eğitimimi çok farklı bir alanda almış olsam bile yıllar içerisinde bu hayalimden vazgeçemedim. Böylelikle takı işine gümüşle bir şekilde başlamış oldum. İlerleyen zamanlarda altına geçiş yapmak gibi bir düşüncem de var” şeklinde konuştu. “TAKILARIMIZI PIRLANTADAN AYIRT ETMEK ZOR” Mağazadaki tüm takılarının el yapımı olduğunu, takıların hepsinin Uzak Doğu ve İtalya’dan geldiğini, takı seçimlerinde özellikle son trendlere ve günümüz modasına dikkat ettiğini belirten
78 : kadikoylife.com Mart & Nisan 2018
Demirhan Demir, ürünlerinin özelliklerini şöyle anlatıyor: “Takılarımızda imitasyon taşlar, gümüş ile karışıyor. Bizim taşlarımızda A ve B kalitesi var, C kalitesi yok. Fiyatları buna göre değişiyor. A kaliteli taşlarımız, pırlanta ile birebir efekt ve renge sahip. Ancak kuyumcu ayırt edebiliyor gerçek pırlanta olmadığını. Taşlarda zirkon, mozanit pırlanta taşlarını kullanıyoruz. Takılarımızda kristal taş ve cam taş yok.”
Genç işletmeci Demirhan Demir ve annesi Fügen Demir...
Özel Tasarım
“GÜNLÜK YAŞAMDA GÜMÜŞ TERCİH EDİLİYOR” Artık birçok kişinin günlük yaşamında gümüşü tercih ettiğini ifade eden Demirhan’a göre, altının düşme ve kaybolmasına karşı ortaya çıkan endişe, gümüş takıların tercih edilmesiyle son buluyor. Takılarının tasarım açısından altınla birebir benzerlik taşıdığını dile getiren Demirhan Demir; “Yurtdışına giderken yanında gerçek mücevherlerini götürmek istemeyen birçok müşterimiz var. Gelip bizden istedikleri takıların gümüşlerini alıyorlar ve kendilerini daha rahat hissediyorlar. Düşme ve kaybolmaya karşı tedirgin olmuyorlar. Takıda yeni trend, artık A plus bijuteri mekânlar. Bundan 15 yıl önceki İstanbul, Bağdat Caddesi, Kadıköy çok farklıydı. Hiç kimse makyajsız ve takısız Bağdat Caddesi’ne çıkmazdı. Şimdi daha rahat ve sade bir stil var. Eski Bağdat Caddesi ve Kadıköy tarzını geri getirmek istiyoruz. Ekonomik güç çok kısıtlandı. Ama artık bizim gibi gümüş takılar çok uygun, üstelik altınlarla birebir aynı tasarımla. Ünlülerin ve cemiyet hayatının büyük çoğunluğu da bu takıları tercih ediyor” değerlendirmesinde bulundu. uygun ve an’ı kurtarabiliyor. Günün her saatinde bize gelebilirler. Bununla beraber ürünlerimiz tek ve kendine özgü... Herkes kendi takısının özel sahibi oluyor. Yani hepsi özel hissettiren takılar desek yalan olmaz.
SAHİL
SILVER JEWELLERY GÜMÜŞ MÜCEVHER & TAKI
SAŞKINBAKKAL
HAMAM SOKAK
DEMİRHAN DEMİR SILVER JEWELLERY
KAŞANELER SOKAK
GALİP PAŞA CAMİİ
BAĞDAT CADDESİ
ETHEM EFENDİ CADDESİ
TAKILARIN GARANTİSİNİ VERİYORUZ Takılara alkol ve parfüm değmediği takdirde denizde, havuzda hiçbir şey olmuyor. Garantisini veriyoruz. Temizliği ise çok basit... Suyun altına tutarak, elinizde parlatabilirsiniz. Ayrıca takılar, sürekli kapalı kutuda bırakılmamalı. Kullanım hatasından kaynaklı bir kararma olursa, gümüş parlatıcıları kullanabilirler. Ayrıca gümüş parlatma işini yapan ustalar var. Dilerlerse bizler de yönlendirebiliriz. Ama şimdiye kadar sattığımız hiçbir üründe bu anlamda bir şikâyet almadık.”
TRAFİK IŞIKLAR
‘ÖZEL HİSSETTİREN TAKILAR’ Demirhan Demir’in gümüş mücevher/takı dükkânında her bütçeye, zevke ve zamana uygun takı bulmak mümkün... Takı severlerin mağazalarına günün her saatinde uğrayabileceğini dile getiren genç girişimciye göre; her takının bir zamanlaması var. Kendi takılarının daha çok yemek, kokteyl, nişan gibi konseptlerde kullanılabilecek tasarımlar olduğunu dile getiren Demirhan, takıların dünyasına dair şunları söylüyor: “Mekânımızda hem abiye tarzı takılar, hem de daha sade modeller mevcut. Gençler için daha sade ve minimal modellerimiz de var. En çok tercih edilen takılarımız, daha taşlı ve büyük modeller. Ama çok genç ve spor giyinen müşterilerimiz, sade takılarımızı tercih ediyorlar. Genel olarak en çok satılan ürünlerimiz ise yüzük ve küpeler. Fiyatlar çeşitli, her bütçeye göre takılarımız var. Her giyime, bütçeye ve zamanlamaya
GÖZTEPE
ERENKÖY OTOBÜS DURAĞI
NAKKAŞ KEBAP
HAMAM SOKAK
KAŞANELER SOKAK
Mart & Nisan 2018 kadikoylife.com : 79
Vintage
Moda’da “yaşanmışlıklar” satan dükkân:
ART DEPO
REHA KADAK Kadıköy dendiğinde akla gelen özel semtlerden biridir Moda. İstanbul içinde yaşayan yerli turistlere de ev sahipliği yapar. Denize bakan bu güzel semtin özellikle yaz aylarında parkına, çay bahçelerine ve son 4-5 yıl içinde de açılan irili ufaklı kafelerine yoğun ilgi gösterilir. Fakat, Moda’ya ne kadar ilgi göstersek de, sokaklarını arşınlamaya gelsek de, kafelerinde vakit geçirsek de, parkında saatlerce otursak da, çoğu zaman başımızı kaldırıp çevremize dikkat etmediğimiz oluyor. Oysa, farkına varılacak çok özel bir dükkân, tam da Moda’nın kalbinde duruyor: Art Depo. Art Depo, Moda Caddesi’nden sahile inerken sağ tarafta, sahibi Recep Gün’ün deyimiyle “yaşanmışlıklar satan dükkân” olarak sizi bambaşka ülkelerin, bambaşka zamanlarına götüren bir yer. Art Depo, bilinmeli ki bir “antika” dükkânı değil, özellikle İskandinav yapımı “vintage” eşya satıyor. Art Depo’nun sahibi Recep Gün,
80 : kadikoylife.com Mart & Nisan 2018
bunun altını çiziyor; antika, retro, vintage gibi kavramların-akımların birbiriyle karşılaştırılmaması gerektiğini vurguluyor. Recep Gün ve Art Depo hikâyesine biz de kulak veriyoruz: EŞYALARIN BİR DİLİ, BİR ESTETİĞİ VAR “1989-1990’lara kadar Kadıköy’de bitpazarı diye tabir edilen bölgede, eskitme mobilya üzerine hem yapım hem de satış olarak çalıştım. Sonra askerden dönünce 1995’e kadar eskitme mobilya ve antika üzerine çalışmalarım devam etti. Çok önemli ustaların, zanaatkârların yanında çalıştım, feyz aldım onlardan. 2000 yılına kadar antika eşya çalışmalarım devam etti. 2000-2008 yılları arasında yurtdışından, özellikle de Fransa’dan geze geze eşyalar toplayıp, ithalat yaptım. 2008 yılından 2012’ye kadar da Kadıköy Moda Caddesi üzerinde antika eşyalar satışı yaptım. 2012 yılındaysa sadece vintage eşya satışına başladım.
Vintage
Eşyaların bir dili, estetiği var. Vintage özel bir dönem, Bauhaus dönemi, minimal dönemler, bunlar çok özel dönemler. Bunun üzerine eğildim, araştırmalara başladım. Geçmişten gelen zaten güçlü bir mobilya, eskitme eşya ve antika kültürümüz vardı. Vintage eşya geniş bir alan; 1920-1970 arası İskandinav ve Art Deco, Art Nouveau, Bauhaus gibi konsept ürünlere yönelip, yurtdışı kontaklarla çalışmaya başladım. “VINTAGE MOBİLYAYA GÖNÜL VERDİM” Bu iş aynı zamanda eşim Elif Vardarsuyu Gün ile tanışmama ve ilerlememe sebep oldu. Birlikte bu işlere adım attık. Birlikte toplamaya, araştırmaya koyulduk. Hayatta olduğu kadar bu özel işimizde de ortağız.
Az önce bahsi geçen dönemleri ve bu dönemlerin mobilyaya yansıyan tasarımlarını çok iyi bilmek gerek. Art Deco nedir, Art Nouveau nedir, Bauhaus nedir, Retro nedir, Vintage nedir, hepsini bilmek gerek. Bunları iyi takip etmeli, birbiriyle karıştırmamalı asla. Retro, vintage sanılıyor mesela. Değil halbuki. Ben vintage akımı mobilyaya gönül verdim. Vintage, belli bir dönemin belli tasarımlarını içerir. Bu akımın çok ama çok özel tasarımları var. İskandinav yapımı vintage tasarımlar, özellikle çok estetik ve harika tasarımlardır. Art Depo’daki ürünler İskandinav ağırlıklıdır. Bunları kimi zaman İngiltere’den, kimi zaman İtalya’dan, kimi zaman da Fransa’dan buluyorum. HER ESKİ EŞYA ANTİKA DEĞİLDİR Dükkânımızı bazen de antikacı sanıyorlar. Ben antikacı değilim, antika ürünler satmıyorum asla. O bambaşka bir alan. O alanda da bulundum, özel insanlarla çalıştım, onların yanında yetiştim. Eski, antika demek değildir. Her eski eşya satan da antikacı değildir. Bazen 200 yıllık bir eşya buluyoruz ve buna antika diyoruz. Bir eşyanın antika olması için sadece 100 yılı aşması gerekmiyor; döneminden tutun da yapan kişiye, tasarıma ve akıma kadar değişiyor antika ürünler. DOĞRULUK ESASTIR Özel tasarım ürünleri, Art Depo’daki ürünler. Ancak, bu işlerde ‘doğruluk’ esastır. Doğru bilgi, doğru ürünü getirir. Doğru ürün de doğru müşteriyi ve doğru müşteriyle de doğru satış olur. Evet, hayatımızı idame ettiriyoruz. Bir kazanç sağlamak için yapıyoruz bu işi, ancak kazançtan daha mühim durumlar var benim için. Bu özel tasarımlar kimin ve kimlerin olacak, bu kişiler nasıl bu tasarımlara önem veriyor-
lar, hangi amaçlarla kullanacaklar? Ben burada ‘yaşanmışlıklar’ satıyorum. Bu yaşanmışlıkları anlamak, idrak etmek gerek. Bunlar benim için çok daha mühim. Nasıl olsa bir şekilde geçiniyoruz. Eşimle 2012 yılında burayı açtığımızda da derdimiz buydu. Sadece kimseye muhtaç kalmayalım, karnımız doysun, doğru insanlarla karşılaşalım bu bize yeter demiştik. Nitekim de öyle oluyor. MODA, ÇOK DAHA GÜZELLERİNİ HAK EDİYOR 2012 yılında bu dükkânımıza taşındığımızda, bir dükkândan ziyade bir uğrak yeri olmak istedik. Uzun yıllar Kadıköy’deyiz ama Moda başka bir yerdir. Başka bir cumhuriyettir. Moda’da aydın, sanatçı kesimler yaşıyor. Bunların çoğuyla da ahbap olduk. Rutin olarak Art Depo’ya gelir uğrarlar, sohbet ederiz. Moda, çok özel bir yer. Son beş yılda onlarca kafe vb. yerler açıldı. Açılsın da ancak, Moda bir sanat semti. Aynı zamanda burada sanat galerileri, kültür-sanat mekânları, kitapçılar, sahaflar da açılmalı. Bunlar da teşvik edilmeli. Kafeler kadar bu mekânlar da olmalı. Moda, çok daha güzellerini hak ediyor.” Eşyalar sizce konuşur mu? Eşyalar neler anlatır? Eşyaların da bir hikâyesi var. Koltukların, berjerlerin, masa takımının, sandalyenin, radyonun, gramofonun, aynanın, askının, sehpanın, telefonun, daktilonun… Hepsinin bir hikâyesi, bir yaratılışı var. Moda’ya gidin ama evvela Art Depo’yu ziyaret edin. Bu eşyaları, mobilyaları görün ve de hikâyelerini Recep Gün’den dinleyin. Bu hikâyeleri dinledikten sonra belki kulağınıza Edip Cansever’den bir şiir de gelir ve dersiniz ki: “Masa da masaymış ha!”
Mart & Nisan 2018 kadikoylife.com : 81
Sosyal Sorumluluk
TÜKD Kadıköy Şubesi’nden örnek proje:
“Güçlü Kadın, Mutlu Kadın” DENİZ İHSAN TAŞDELEN 1949 yılında bir avuç Cumhuriyet kadını tarafından kurulan Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği, projelerine ara vermeden devam ediyor. Derneğin 2006 yılından bu yana faaliyet gösteren Kadıköy Şubesi, kadınların ekonomik bağımsızlıklarını elde etmesi amacıyla hayata geçirdiği “Güçlü Kadın, Mutlu Kadın” projesini, bu yıl Kadıköy Belediyesi’nin desteğiyle Hasanpaşa Eğitim Merkezi’nde gerçekleştiriyor. Aynı zamanda Avrupa Üniversiteli Kadınlar Birliği’nin (UWE) de üyesi olan Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği Kadıköy Şubesi Başkanı Yüksek Mimar Yasemin Dönmez, projeyle ilgili olarak Kadıköy Life Dergisi’ne yaptığı açıklamada “Derneğimiz 2006’da kurulduktan sonra Ataşehir’deki Ataevi’nde kadınlara iş, eğitim ve destek merkezi oluşturduk. Orada 4-5 sene kadar hijyen, sağlık ve hukuk alanlarında projeler yürüttük. Ataşehir’de şube açılınca, Kadıköy Belediye Başkanı Aykurt Nuhoğlu bizi Kadıköy’e aldı.
Geçen seneden bu yana sürdürdüğümüz projemiz ise ‘Güçlü Kadın, Mutlu Kadın’. Kolay öğrenilir, kolay yapılır, kolay satılır kişisel ve evsel çeşitli ürünler yaptırıyoruz kursiyerlerimize. Geçen sene elde ettiğimiz parayı, mikro kredi şeklinde kadınlarımıza dağıttık” dedi. Yasemin Dönmez, sözlerine şöyle devam etti: İSTANBUL’DA KURULAN İLK ŞUBE KADIKÖY “Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği’nde faaliyetlerime 35 sene evvel üniversiteden mezun olduğum zaman başladım. Önce Ankara’da yönetimdeydim, daha sonra İstanbul’a geldim ve yine yönetimde yer aldım. 2006’da ‘biz artık yönetim şeklimizi değiştiriyoruz ve merkez İstanbul’da olacak’ dediler. Bana da Kadıköy Şubesi’ni kurmamı söylediler. İstanbul’da kurulan ilk şubedir Kadıköy. KIZ ÖĞRENCİLERE BURS DESTEĞİ Birçok proje yaptık Kadıköy Şubesi olarak. Çok akıllı, çok başarılı, çok iyi derecelerde üniversiteye girmiş ama maddi durumları yetersiz kız öğrencilerimize burs veriyoruz. Şu anda 13 tane pırıl pırıl genç kızımız var. Her şekliyle tüm sorunlarına yetişmeye çalışıyoruz. Sık sık bursiyer öğrencilerimizle toplantı yapıyoruz. Böylece onlara hayata hazırlanma konusunda destek oluyoruz. GELİRLERLE BİRLİKTE ÖĞRENCİ SAYISI DA ARTIRILACAK Ayaklarının üzerinde durmak isteyen, maddi durumu yetersiz, öğrenmeye hevesli, çalışkan ve üretici kadınlara ulaşmaya çalışıyoruz. Geçen sene bu şekilde satışlarımızı
82 : kadikoylife.com Mart & Nisan 2018
pay ettik ve onlara bu paraları ödedik. Artık öğrettiklerimizden daha başkalarını yapmaya başladı kursiyerlerimiz. Bu yapılanlar da satılacak ve bu defa burs havuzumuza atılacak. Belki 13 bursiyeri 23 kişiye çıkaracağız. Ne kadar çok satış yapabilirsek, burs havuzumuza ne kadar çok para kaydırabilirsek, o kadar öğrenci sayımızı arttıracağız. Burs almak isteyen çok fazla kız öğrencimiz var.”
TÜKD Kadıköy Şubesi, hem 4 yıllık üniversite mezunu binlerce kadının derneğe üye olmasını, hem de “Güçlü Kadın, Mutlu Kadın” projesiyle sosyal ve ekonomik hayatta bağımsız olmak isteyen kadınların başvurularını bekliyor. Başvurularınızı, TÜKD Kadıköy Şube Başkanı Yasemin Dönmez’i 0532 331 12 97 numaralı telefondan arayarak yapabilirsiniz. Derneğin Kadıköy Şubesi’yle ilgili ayrıntıyı bilgiyi www.tukdkadikoy.org.tr adresinden edinebilirsiniz.
Atölye
Kadıköylülerin kültür-sanat noktası:
KADIKÖY ATÖLYE
DENİZ İHSAN TAŞDELEN Amacımız, buranın kendi kendini döndürmesi. O yüzden ücretli atölyelerimiz var ama eğitmen para almazsa ve koşullarımız uygunsa, ücretsiz atölyeler de yapıyoruz. Örneğin, bu ara tatilde çocuklarla yaptığımız bütün atölyeler ücretsizdi.
İnsanların ihtiyaç duyduğu farklı ve yaratıcı bir üretim sürecinin ortaya çıkabileceğinin kanıtı olan Kadıköy Atölye, içinde bulundurduğu birçok atölye ile kültür-sanatın gelişmesi yönünde adımlar atmaya devam ediyor. Kurulalı henüz birkaç ay olan, fakat ürettiği işlerle Kadıköylülerin yoğun ilgisini çeken Kadıköy Atölye’de yetişkinler için kültür–sanat, edebiyat, şiddetsiz iletişim, yaratıcı okuma ve yazma, drama, müzik, felsefe ve sahne sanatları alanında birçok atölye ve etkinliğe ev sahipliği yapılıyor. Çocuklar için ise yaratıcı yazı, felsefe, yaratıcı drama, İngilizce drama, astronomi, kukla, kodlama, elektronik, jeux dramatigues, çocuk sanat, yaratıcı dans, flipbook, masala yolculuk, tohumun yolculuğu, karagöz yapım, hikâyeli karakter tasarım atölyeleri, gerçekleşen ve gerçekleşmeye devam eden etkinliklerden sadece birkaçı... BURADA BİR ŞEY ÜRETİLİYOR Kadıköy Atölye’nin kuruluşunu ve geleceğe dair hangi üretim süreçlerinin planlandığını Kadıköy Life Dergisi’ne anlatan Kadıköy Atölye Eğitim Koordinatörü Şehnaz Uzun; “Amacımız aslında nitelikli işler yapmak. Bütün kurumlardan uzak bir şekilde, ihtiyacımız olan kültür-sanat ile ilgili eğitimler, çocuklar için felsefe eğitimleri, çocuk kitabı yazarlığı eğitimi, şiddetsiz iletişim gibi birçok eğitimimiz var. Hem nitelikli insanlar olsun bunu yapanlar, hem de iyi insanlar olsun diye düşünüyoruz. Aynı zamanda bunca insanın gerçekten samimi bir şekilde buluşacağı bir mekân olsun dedik. Özetle, burada bir şey üretiliyor” dedi. Uzun, konuşmasının devamında şunları ifade etti: “Ben öğretmenim. Daha önce Nesin Vakfı’nda gönüllü olarak çalıştım. Deprem bölgesinde çocuklarla çalıştım. Birçok arkadaşım
var gönüllü çalışmalar yapan. Hepimiz farklı yerlerde çalışıyorduk. Kurumsallık denilen ve o samimiyeti yakalayamadığımız bir sürü yerde çalıştıktan sonra böyle bir yer açalım ve bir buluşma noktası olsun dedik. Yıllardır yaptığımız şeylerin aslında bir sonucu bu. Etrafımızda öğretmen, yazar, çizer, düşünür birçok insan var ama hepimiz farklı farklı yerlerdeydik. O yüzden de bütün birikimimizi aktarabileceğimiz bir yer olsun diye burayı açmayı düşündük. Beş kuruş paramız yoktu aslında. Bu yüzden de çok cesaret edemedik. Gerçekten burası taşından toprağına kadar kolektif bir biçimde oluşturuldu. Bir arkadaşımız elektriğini yaptı, başka bir arkadaşımız sandalyesini aldı. Tabak getirdi bir başkası. Reklam da böyle yapıldı. Bütün her şeyi dayanışmayla ortaya çıkan bir yer burası.
BİZİ BU SAMİMİYET AYAKTA TUTUYOR Biz burada çayımızı kahvemizi içiyoruz, hiçbiri ücretli değil. Her gelen bir şeyle uğraşıyor aslında. Geçenlerde şöyle bir şey oldu; çok mütevazi ama varlıklı olan bir kadın arkadaşımız eğitime geldi. ‘Bir gariplik var bu işte. Ben böyle yerlere gidip geliyorum. Gittiğim zaman kahvemi alırım ve eğitime çıkarım. Ama buraya geliyorum, bir bakmışım paspas yapıyorum. Gelirken ne eksik acaba, mandalina falan mı alsam diye düşünüyorum’ dedi. Herkes burada çalışınca ve kendi yeri gibi hissedince mutlu oluyoruz. Bizim istediğimiz de bu aslında. Bizi bu samimiyet ayakta tutuyor.”
YILLARDIR YAPTIKLARIMIZIN BİR SONUCU BURASI Bizim yıllardır yaptıklarımızın bir sonucu burası. Geleceğe dönük olarak da bunları çoğaltmak istiyoruz. Parayla olan ilişkimiz de şu şekilde; kâr amacı güden bir yer değiliz ama dernek de değiliz. Eğitmenlerimize belli başlı eğitimlerde para veriyoruz. Mart & Nisan 2018 kadikoylife.com : 83
Kitap
Türkiye’de bir ilk:
Özgen Berkol Doğan
Bilim Kurgu Kütüphanesi
DENİZ İHSAN TAŞDELEN Fizikçi ve bilim insanı Özgen Berkol Doğan’ın 2007 yılında uçak kazasında hayatını kaybetmesinin ardından 2012 yılında ailesi tarafından oluşturulan Özgen Berkol Doğan Kütüphanesi, Türkiye’nin ilk bilim kurgu kütüphanesi olması yönünden büyük önem taşıyor. Ailesinin Doğan’ın adını yaşatmak için kurdukları bilim kurgu kütüphanesi, yalnızca bilim kurgu-fantastik alanındaki eserleri bulundurmamakla birlikte her alandan kitapların mevcut olduğu 11 binin üzerinde kayıtlı esere ev sahipliği yapıyor. Kütüphanenin kuruluşunu, ilerleyişini ve ne tür etkinliklerin yapıldığını anlatan Özgen Berkol Doğan Bilim Kurgu Kütüphanesi Sorumlusu İrem Ünsal; “Burası bağışlarla kurulan bir kütüphane. Kitapların çoğunluğunu bağış yoluyla elde ettik ama satın alma da yapıyoruz. Yurtdışı-
na giden tanıdıklarımızdan kitap bağışı istiyoruz” dedi. Ünsal, Kadıköy Life Dergisi’ne kütüphane ile ilgili şu açıklamalarda bulundu: 11 BİNİN ÜZERİNDE KAYITLI ESER “Kütüphanemiz 30 Kasım 2012’de, kazanın yıldönümünde Özgen Berkol Doğan’ın adını yaşatmak üzere kuruldu. Kendisi fizikçi ve bir bilim insanıydı. 2007’de Isparta’da olan uçak kazasıyla aramızdan ayrıldı. Onun adını yaşatmak için ailesi bir şeyler yapmak istedi. Bunlardan en büyüğü de bilim kurgu kütüphanesi. Kendi çeviri kitapları var. Bilime merakı kadar, bilim kurguya da meraklıymış. Üç tane kitabı var; Gezginin Buyruğu, Gece Kanatları ve Ben Efsane. Ailesi de buradan yola çıkarak bir bilim kurgu kütüphanesi kurmaya karar vermişler. Ama sadece bilim kurgu kitapları yok kütüphanemizde. Ağırlıkla bilim kurgu-fantastik edebiyata yer veriyoruz. Bunun haricinde her alandan eser var. Şu an 11 binin üzerinde kayıtlı eserimiz mevcut. Bunun 10 bin küsuru kitap, geriye kalanı süreli yayın ve giderek de eser sayımız artıyor. KİTAPLARIN ÇOĞU BAĞIŞ YOLUYLA ELDE EDİLDİ Bağışlarla kurulan bir kütüphane. Kitapların çoğunluğunu bağış yoluyla elde ettik ama satın alma da yapıyoruz. Sahaflardan bulduğumuz kitapları edinmeye çalışıyoruz. Yurtdışına giden tanıdıklarımızdan kitap bağışı istiyoruz. Hediyelerle geliyorlar bize. Böyle bir kütüphane burası... Perşembe söyleşilerimiz var, yaşayan bir kütüphane olması için. Ayın ilk perşembesi fizik, bilim, teknoloji söyleşileri yapılıyor. İkinci perşembe edebiyat, üçüncü perşembe felsefe, son perşembe ise bir bilim kurgu filmi izleyip, film üzerine bir söyleşi gerçekleştiriyoruz. Bunun dışında ‘Pazar Sohbetleri’ başlığı altında bir etkinlik yapmaya başladık. Perşembe günleri akşam saatlerinde olduğu için katılamayanlar, pazar günleri gelebilsinler diye saat 14:00’de başlıyor.
84 : kadikoylife.com Mart & Nisan 2018
Fosforca / Enis Fosforoğlu
Mutluluk ve dost Merhaba efendim; Geçenlerde bir araştırma yayınlandı. Daha doğrusu bir sonuç, bir tavsiye, hatta bir reçete; “Mutluluk reçetesi”. Ya da şunları şunları yapın, mutlu olun gibi bir veriler listesi... ENİS FOSFOROĞLU
Oysa ben maddelere sığdırılmış öğütlerle, köşeli önerilerle yakalanacağını sanmıyorum mutluluğun. Mutluluk için ava çıkılmaz, en umulmadık anda o gelir bulur sizi. Hatta av sizsinizdir, avcı mutluluk... Tıpkı dost gibi... Meğer ki rastgele...
HALKA AÇIK BİR KÜTÜPHANE Çocuklara yönelik etkinlikler yapmaya çalışıyoruz. Yetişkinlere yönelik ayrı etkinlikler yapmaya çalışıyoruz. Mesela sömestr tatilinde origami atölyesi yaptık. Çocuklarla ilgili maket atölyesi yaptık. Onun dışında pazar günleri anime gösterimlerimiz oluyor. Bu şekilde ilerliyoruz. Etkinliklerimiz herkesin katılımına açık. Sadece rezervasyon sistemimiz var. Kütüphanemiz, halka açık bir kütüphane. Gelip burada kitap okunabiliyor, ders çalışılabiliyor. Pazartesi günleri hariç 11:00 ile 19:00 saatleri arasında açık kütüphanemiz. Bunun haricinde bir koleksiyon odamız var; Fikret Adil Koleksiyonu. Fikret Adil vefat ettikten sonra eşi Gülen Adil tarafından bize bağışlandı. Fikret Adil’e ait bütün kitaplar bizde ve bunların büyük bir çoğunluğu imzalı. Yaşar Kemal’den, Sait Faik’ten, Nazım Hikmet’ten imzalı kitaplar var. Özel bir koleksiyon olduğu için herkese açamıyoruz ama araştırmacılar gelip kullanabiliyor. HER DİLDEKİ BİLİM KURGU KİTABINI EDİNME MİSYONU Bir koleksiyon oluşturmaya çalışıyoruz. İlk kuruluş zamanından beri her dildeki bilim kurgu kitabını edinmek gibi bir misyonumuz var. Harry Potter kitap serisinin üzerinde koleksiyon oluşturarak ilerlemeye başladık. Çünkü en çok dile çevrilen kitaplardan birisi Harry Potter. 75 dile çevrilmiş, bizde de şu anda 24 dilde basılmış Harry Potter kitabı var ve hâlâ daha o sayıyı arttırmaya çalışıyoruz. Ayrıca Özgen Berkol Doğan’ın adını yaşatmak için yapılanlardan bir başka etkinlik de dans festivali, ‘Berkol RC 98 Dans Festivali’ adında. Robert Koleji ev sahipliğinde yapılıyor. Kendisi de Robert Koleji 1998 mezunu ve dansa da merakından dolayı böyle bir festival düzenleniyor. Her yıl Mayıs ayında gerçekleştiriyoruz. Bir yarışma niteliğinde olmuyor, festival havasında geçiyor.”
Mutluluk bir süre sizinle olur, sonra belki bilmeden sıkarsınız onu; gider, uçar, konar, sonra geri döner. Yine ansızın... Hatta çok kafayı taktığınızda ve “Oooh mutluluk bu işte” dediğinizde çoktan gitmiştir bile. Elle tutulmaz, gözle görülmez olunur. Bir ana hedef, bir nişan alınan nokta, peşinden dörtnala koşulan ve mutlaka yakalanması gereken bir aranan değildir o. Ona böyle muamele ederseniz uzak durur sizden. Saklanır, kaçar, ürker hatta... Tıpkı dost gibi... “Sen de iyice zora soktun şu işi” dediğinizi duyar gibiyim. Hatta biri belki “Mutluluktan yana mısın, bizden yana mısın?” diye de sormuştur. Onu hak edecek şekilde yaşayıp, kapıyı aralık bırakmaktan yanayım. Gelecekse gelir, girer o aralıktan, hatta kapı kapalı bile olsa istedi mi sızar... Eskiden paranın kimde olduğu bilinmezdi, şimdi ekonomik durum alenen ortada yaşandığı ve en çok da parası olanların sesi çıktığı için, kimde olduğu belli olmayan tek kavram kaldı zaten, o da deminden beri hakkında konuştuğumuz MUTLULUK... Bir dokunuşta mı gizli, sevdiğimizin bir gülücüğünde mi? Sağlıkla nefes alıp vermede mi? Elle tutan haber versin… Dosta gelince… Şimdi tanıdık çok. Dost?.. Yok demeye dilim varmıyor da az desek? Ruhumuz yoruluyor dostlar. Zaten ihtiyaç fazlası tanıdıkları kafamız götürmüyor. Yürekle beyin uyum sağlayıp, bir senkron içinde seçimini yapacak galiba. Hani birkaç gerçek dost yetecek gibi… Dostta statü ya da aidiyet de aramak tartışılır… *** Temel uzaylıya rastlamış, “Nerelisun?” diye sormuş. Uzaylı, “Görmüyor musun uzaydanım” diye yanıtlayınca, Temel son sorusunu sormuş: “İçinden misun?” *** Dingin günler dilerim… Mart & Nisan 2018 kadikoylife.com : 85
Eğitim
BÜMED MEÇ Okulları ile
“O Şimdiden Boğaziçili” İREM TOPRAKKAYA Boğaziçi Üniversitesi’nden aldığı kültürel ve bilimsel mirasla, eğitim dünyasına yenilikçi bakış açısı getirerek özgür ve özgün düşünebilen, çözüm üretebilen dünya vatandaşı çocuklar yetiştirmeyi hedefleyen BÜMED MEÇ Okulları; fikirler üreten, analitik düşünebilen ve dünyaya değer katan bireyler yetiştirmeye devam ediyor. Biz de Merak Eden Çocuk Okulları’nı daha yakından tanımak istedik ve Okullar Müdürü Yelda Acarbay ile keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
rülür şekilde yaşatılmaktadır. Merak Eden Çocuk Okulları’nda ilk günden itibaren attığımız tohumların tıpkı öğrencilerimiz gibi büyümesinden çok memnunuz. MEÇ Ailesi olarak okulumuzun özgün felsefesiyle birlikte eğitimde doğruları yapmanın haklı gururunu taşıyoruz. Gerek okul müdürlerim gerek eğitim kadromuz gerekse idari kadromuzla güçlü ve büyüyen bir ekip olarak yolumuza emin adımlarla devam ediyoruz.
Merak Eden Çocuk Okulları, 2011-2012 eğitim ve öğretim döneminde BÜMED’in atılımlarıyla kuruldu. Öncelikle sizi ve MEÇ Ailesi’ni biraz tanıyabilir miyiz? Öğrenmeye tutkun bir eğitimci olarak, kariyerine Eğitim Yönetimi ve Denetimi doktora programıyla devam eden 22 yıllık bir eğitim yöneticisiyim. Okulumuzda özellikle tez konum olan “Pozitif Okul İklimi”, hem akademik hem de idari içerikte gözle gö-
Merak Eden Çocuk Eğitim Kurumları, kurulduğu günden itibaren büyümeye devam ediyor. Boğaziçi geleneğini sürdürmek adına MEÇ’i ne şekilde konumlandırıyorsunuz? 155 yıllık geçmişi olan, Boğaziçi Üniversitesi’nden aldığı kültürel ve bilimsel mirası yaşam zarafetiyle birleştirerek eğitim dünyasına farklı bir bakış açısı getirmek üzere yola çıkan Merak Eden Çocuk Eğitim Kurumları, Türkiye’de referans olarak gösterilecek bir eğitim felsefesi oluşturmak
Okullar Müdürü Yelda Acarbay...
MEÇ Moda Okul Müdürü Nilay Hanlıoğlu...
86 : kadikoylife.com Mart & Nisan 2018
üzere kuruldu. Okulumuzda merak eden, sorgulayan, hayata olumlu bakan, öğrenme sürecinden keyif alan, kendine güvenen, mutlu bireyler yetiştirmeyi hedefliyoruz. Bu hedefimiz doğrultusunda da organik bir büyüme gerçekleştiriyoruz. “Biz Hayata Farklı Bakarız” diyerek yola çıktınız. Yetiştirdiğiniz öğrencilerinizde nelere dikkat ediyorsunuz? Evet, biz 7 yıl önce tam da bu amaçla yola çıktık. Eğitim kalitesini üniversite öncesine taşımak ve bizlere Boğaziçi Üniversitesi’nde kazandırılan öz güveni yüksek ama haddini bilen, sosyal, dünya vatandaşı, analitik düşünüp çözüm üreten, lider ruhlu, merak eden, araştırıp sorgulayan, yaratıcı, fark yaratıp değer katan bireyler yetiştirmek üzere nitelikli eğitim vermek bizim önceliğimiz. Üniversiteden destek alıyor musunuz? Kimlerle çalışıyorsunuz? Biz, MEÇ Okulları’nda üniversite kalitesinde bir eğitim hayatı sunmayı ve yıldızı parlayan bir gelecek yaratmayı hedefliyoruz. Kurulduğumuz günden bu yana Boğaziçi Üniversitesi ile kol kola ilerlemeye devam ediyoruz. Danışman hocalarımızın tamamı Boğaziçi Üniversite’nden... Eğitim Fakültesi’nden Doç. Dr. Zeynep Kızıltepe, Eğitim Fakültesi Yabancı Diller Eğitimi Bölümü’nden Prof. Dr. Belma Haznedar, Eğitim Fakültesi İlköğretim Matematik Bölümü Yrd. Doç. Dr. Engin Ader, Eğitim Fakültesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Bölümü’nden Dr. Nevin Dölek, Matematik ve Fen Bilimleri Eğitim Bölümü’nden Doç. Dr. Serkan Özel hocalarımızla birlikte hem güçlü bir müfredat yaratmak hem de çocuklarımızın daha mutlu bir okul ikliminde büyüyebilmeleri adına çalışmalarımıza hız kesmeden devam ediyoruz.
Eğitim
Lösev Kermesi
Kendi eğitim-öğretim tanımınız nedir? Merak Eden Çocuk Eğitim Kurumları, çocuk merkezli bir anlayışa sahiptir. Biz sınıf değil birey yetiştirdiğinin bilincinde olan, her bir öğrencinin kişisel özelliklerini yakından tanıyan ve her öğrenciye kendi kapasitesini en verimli şekilde kullanılabileceği eğitim ortamını sunan bir okuluz. Bize göre eğitim hiç bitmeyen bir yolculuk ve bir okulun başarılı kabul edilebilmesi için bu yolculukta aile, okul ve öğrenci beraber mesafe kat etmeli. Öğrencilerimizin hem çok iyi yabancı dil becerileri geliştirmelerini hem de ülke gerçeklerine uygun bir Türkçe müfredat çerçevesinde eğitim almalarını sağlıyoruz. Merak Eden Çocuk Eğitim Kurumları’nın özgün Türkçe ve İngilizce müfredatları, dinamik ve gelişime açık yapılarıyla her bir öğrenciye sürekli gelişim ve ilerleme yolunu açmak üzere tasarlanmıştır. Eğitim alanında yenilikçi bir yaklaşım olan ‘SARES Eğitim Programı’ kullanıyorsunuz. SARES nedir? SARES, eğitim alanında birçok yeniliği sektöre getirerek düşünen, yaratıcı çocuklar yetiştirmeyi hedefleyen BÜMED MEÇ Okulları’nın geliştirdiği bir eğitim programıdır. Sorgulayıcı ve araştırmacı eğitim sistemi olan, rehberlik ve eğitim alanlarını birbirine bağlayan, yaratıcılığı, sorgulama yeteneğini ve çocukların araştırmacı yönünü üst düzeyde geliştiren bir eğitim modelidir. BÜMED MEÇ Okulları’na özgü bu akademik yaklaşım modeliyle tüm eğitmenler,
Okul Öğrenci Meclis Başkanlığı Seçimi
öğrencilerine çok yönlü gelişimlerine uygun yaşantılar sunarak öğrencilerinin yeni fikirler geliştirmelerine ve yeni deneyimler kazanmalarına yardımcı oluyor. Duyduğumuza göre okul öğrenci meclis başkanlığı seçimlerinde gerçek bir seçim ortamı yaratmışsınız. Bu duruma öğrencilerinizin tepkisi ne oldu? Dediğim gibi bizim buradaki hedefimiz, onları her yönüyle hayata hazırlamak. Öğrencilerimiz bu seçimi duyduklarında çok heyecanlandılar. Hazırlıklar seçimlerden 10 gün önce başladı. İlk olarak sınıflardan aday olacak öğrenciler belirlendi. Aday olan öğrencilerimiz posterler hazırlayarak sergilediler, sunumlar hazırlayarak kendilerini diğer sınıflara tanıttılar ve başkan seçilirlerse neler yapacaklarını anlattılar. Onların bu heyecanı gerçekten görülmeye değerdi. Kapalı seçim yoluyla da seçimlerimizi gerçekleştirdik. Sandıklar, oy pusulaları ve evet-hayır mühürleri hazırlandı. Yarım gün süreyle tüm öğrencilerimiz oylarını kullandılar. Demokratik bir sistem çerçevesinde İstinye ve Moda yerleşkelerimizde okul öğrenci meclis başkanlarımız seçildi. Sosyal sorumluluk projelerine önem verdiğinizi biliyoruz. Son olarak MEÇ Okulları hangi projelerde yer aldı? Bizlere göre öğrencilerimiz, farklı hayatlar olduğunu bilmeli. MEÇ öğrencileri, yardım etmenin ne demek olduğunu bilen, elindekini paylaşabilen, yardımlaşma duygusu
gelişmiş bireyler olmalı. Her sene mutlaka ihtiyacı olanlar için yardım kampanyaları düzenliyoruz. Bu noktada yerleşkelerimizin Okul Aile Birlikleri de çok değerli çalışmalar sergiliyor. Oyuncak, kitap, giysi gibi çocukların temel ihtiyaçlarını az da olsa giderebilmek adına kampanyalar düzenliyor ve hazırladığımız destekleri ihtiyaç sahiplerine ulaştırıyoruz. Ayrıca bu sene yolumuza birkaç farklı projeyle devam ediyoruz. LÖSEV için ‘Çorbada Senin de Tuzun Olsun’ dedik ve bir kermes düzenledik, Omurilik Felçlileri Derneği için başka bir proje gerçekleştirdik, okul öncesi sınıflarımız ile “Ben Okudum, Sen de Oku” adlı kitap yardım kampanyasını gerçekleştirdik. Çalışmalarımıza hız kesmeden devam ediyoruz. İlk olarak Beşiktaş Arnavutköy’de kuruldu Merak Eden Çocuk. Peki, büyümede hangi noktadasınız? Sizleri daha yakından tanımak isteyen velilerimiz ne yapmalı? 2011-2012 Eğitim ve Öğretim döneminde Arnavutköy yerleşkemizi açtık. Bir yıl sonra Moda yerleşkemiz açıldı. 2017-2018 eğitim ve öğretim döneminde de İstinye yerleşkemizle büyümeye devam ettik. Arnavutköy yerleşkemiz anaokul, Moda yerleşkemiz anaokul ve ilkokul, İstinye yerleşkemiz ilkokul ve ortaokul olarak eğitim vermektedir. 2018-2019 eğitim ve öğretim yılı kayıtlarımızı 19 Mart 2018’de açıyoruz. İsteyen herkes okullarımızı ziyaret edebilir. Bu yolda bizlerle yürümek isteyen tüm velilerimizi bekleriz. Mart & Nisan 2018 kadikoylife.com : 87
Tasarım
Genç tasarımcı Utkucan Olukoğlu,
projeleriyle umut veriyor DENİZ İHSAN TAŞDELEN Maltepe Üniversitesi Gemi ve Yat Tasarımı Bölümü öğrencisi Utkucan Olukoğlu, gemi ve yat tasarımı alanında aldığı eğitimi, gelecekteki plan ve projelerini Kadıköy Life Dergisi’yle paylaştı. Genç tasarımcı yapmış olduğu projelerle umut verirken, ilerleyen süreçte nasıl bir iş hayatının olmasını istediğini de anlattı. “Biz bu bölümde toplam 6 tane proje yapıyoruz. Tekneyi denize koysan yüzer. Bu şekilde gerçekçi projeler. Onun dışında bölüm bitince İtalya’da, Hamburg’da, Almanya’da mesleğimi devam ettirmeyi hedefliyorum” diyen Olukoğlu; “Çünkü İtalya, bu mesleğin çıkış noktası. O yüzden fırsat olursa mesleğime yurtdışında devam edip, sonra burada sermayem olursa kendi ofisimi açmak ve kendi işimi yapmak istiyorum” şeklinde konuştu. Utkucan Olukoğlu, konuşmasının devamında şunları ifade etti:
GEMİ VE YAT TASARIMI DİREKT CEZBETTİ “Liseyi Anadolu Lisesi’nde okudum. Dershane hocamın sayesinde bu bölümden haberdar oldum. Fen çıkışlı olduğum için mühendislikle çok ilgili değildim, tasarım ve mimarlık alanlarına yönelmek istiyordum. Gemi ve Yat Tasarımı bölümünü görünce direkt beni cezbetti. Teknelere ve denizlere de biraz meraklıyım açıkçası. Onun dışında tasarım olduğu ve kendim bir şeyler yaratacağım için beni etkiledi ve bu bölümü seçtim. BEKLEDİĞİMDEN FAZLASINI BULDUM Açıkçası tasarım bölümleri biraz rahat olur. Gemi ve Yat Tasarımı ise çok zor bir bölüm, oldukça zorlanıyoruz. İki sene de ben uzattım bölümü. Beklediğimden fazlasını buldum. Çok şey öğreniyoruz, hem mühendisliğini hem tasarımını her şekilde öğreniyoruz. Örnek vermek gerekirse teknenin endazesi... Tasarımcılar hiç yapmayacaklar bunu iş hayatında, ama biz öğrendik. İç tasarımını da öğrendik. Hocalarımız biraz zor beğeniyor ancak bu bizim için çok iyi bir şey. STAJ ÇOK FAYDALI OLDU Yurtdışına gittiğimde turist olarak birçok yeri gezdim. Herhangi bir projem olmadı, fakat stajım oldu. Yurtdışından gelen yatların Bursa Orhangazi’de, çok büyük bir alanda hem tasarımı hem de pazarlaması yapılıyor. Orada staj yaptım, çok da faydalı oldu bana. Ayrıca hocalarıma teşekkür ederim, özellikle de Mehmet Aziz Göksel hocama. Gemi ve Yat Tasarımı Bölümü’nün kurucusu olur kendisi aynı zamanda. Bizim de proje hocamız. Onun sayesinde çok geliştik. Bizi zorluyor sağolsun. Fakat çok da faydası oluyor bize. Donanımlı olması sebebiyle bizlere çok şey kattı ve katmaya devam ediyor. Tekrardan çok teşekkür ederim kendisine.”
88 : kadikoylife.com Mart & Nisan 2018
Değerlerimiz
Ayakkabıları konuşturan adam:
Ramadan Deral REHA KADAK Ayakkabının tarihi çok eskilere dayanır. M.Ö. 8000 yıllarında Güney Amerika yerlilerine kadar uzanan tarihsel süreçte, M.Ö. 3500 yıllarında ise Mısırlılar sayesinde ayakkabı tasarımlarının yapılmasına başlanıyor. Böylece ayakkabı, Mısır’da bir statü göstergesi olarak kullanılıyor. Ayakkabı, bir ihtiyaçtan ziyade görünüşü ve tasarımıyla gündelik yaşamımızın bir tamamlayıcısı... Çoğu zaman, ne giyeceğimize dahi ayakkabımıza göre karar veriyoruz. İstanbul’da ısmarlama giysi kadar ısmarlama ayakkabıcılık zanaatı da hemen hemen hiç kalmamış durumda. Ancak, Kadıköy’de 1968 yılından bu yana ısmarlama ayakkabıcılık zanaatını sanata dönüştüren bir Kadıköy markası var: Ramadan Deral... BEYOĞLU’NDAN KADIKÖY’E GEÇEN BİR AYAKKABI GELENEĞİ Ramadan Deral, 1949 yılında Makedonya’nın Gostivar kasabasında doğduktan sonra ailece İstanbul’a göç ederler. 13 yaşında Beyoğlu’nun simge olmuş en önemli ayakkabı firması Goya’nın atölyesinde çırak olarak başlar kundura işine. “Çok önemli ustalarım vardı. Onlig Balıkoğlu, Aram Balıkoğlu ve Yorgo Mitakidis gibi dönemin en önemli ustalarının elinde yetiştim. Onların elinden sırasıyla model çıkarma, kesim, sayacılık, mantolama gibi ayakkabıcılığın tüm evrelerinde çalıştım.” 1964 yılında Beyoğlu Fitaş Sineması’nın pasajı içinde ilk atölyesini kurduktan sonra 1968 yılında demiri Kadıköy Bahariye Caddesi’ne atar. “Beyoğlu’nda atölye ve satış yerim vardı. Derken soluğu Kadıköy Bahariye’de aldım. Gençler Kundura Ramadan Deral olarak kurduk atölyeyi, sonra Ramadan Deral markası olarak tanındık sadece. Yaklaşık 10 sene evvel de Miralay Nazım
Sokak’a taşıdık atölyeyi. 1968’den bu yana işimin başındayım. 1968 yılından beri beni bırakmayan müşterilerim ve atölyemin 35 yıldır yanımda çalışan diğer ustası Ramazan Peker’le Kadıköy dostluğunu bırakmıyor ve hizmet vermeye devam ediyoruz.” Ramadan Deral, sipariş üzerine ısmarlama ayakkabılar yapan eşsiz bir sanatçı. Müşterinin istediğine göre oğlak derisi, dana derisinin yanı sıra timsah derisi, anakonda derisi, vatos derisi, köpek balığı derisinden de ayakkabılar yapıyor: “Ayakkabıda, içinin ve dışının deri olması çok önemli. Ve temeli için de sağlam bir kösele esas. Bir ayakkabıyı, müşterinin arzu ettiği deriye ve stile göre tasarlıyoruz. Bu işlem de 15 gün kadar sürüyor. Ama en sağlıklı ve iyi ayakkabı oğlak derisindendir.” TANINMIŞ SİMALARIN TERCİHİ Yurtdışından birçok müşterisi var Ramadan Deral’ın. İtalyanlar özellikle bu eşsiz tasarım ayakkabılara oldukça önem veriyorlar. Ramadan Deral üretimi ayakkabılarla, müşteri olarak ayrıcalıklı hissediyorsunuz kendinizi. “İtalyanlar çok ilgili tasarımlarımıza. Birçok yabancı basında da haberim yapıldı. Rahmi Koç olsun, Mustafa Sarıgül olsun, rahmetli Barış Manço olsun, Ekrem Bora olsun çok
gelip gittiler atölyemize. Sonra Çeçenistan Devlet Başkanı Ramazan Kadirov, İbrahim Tatlıses, Selami Öztürk, Mehmet Ali Erbil, Muzaffer Çaha gibi önemli isimler de bana ayakkabı yaptırdı. Ayakkabı demek, giysinin makyajı demek.. Ben zaten ısmarlama ayakkabı atölyemde derinin son makyaj halini veriyorum. İnsanlar ayakkabılarıyla anılır, dikkat çekerler. Amacımız rahat, kullanışlı ve şahsına münhasır ayakkabılar tasarlamak.” Ramadan Deral, Kadıköy’deki önemli değerlerimizden biri. Tasarımını yaptığı atölyesi, bir ayakkabı müzesi gibi adeta... Bu ayakkabıları almasanız bile, bu ayakkabı müzesini ziyaret etmelisiniz... Mart & Nisan 2018 kadikoylife.com : 89
Kentsel Hizmetler
Akasya Acıbadem İşletme Müdürü Tuba Patlar:
Minimum aidatla maksimum verim sağlıyoruz KADİR TOPRAKKAYA Kadıköy’ün çağdaş yüzüne katkı sağlayan önemli yapılar arasında yer alan projelerden biri de hiç kuşkusuz Akasya Acıbadem. Projeyi yakından tanımak ve siz değerli okurlarımıza aktarabilmek adına, projenin İşletme Müdürü Tuba Patlar’ı sayfalarımıza konuk ettik. İyi ki de yapmışız, zira proje hakkında bildiklerimiz kadar bilmediklerimizin de çok olduğunun farkına vardık. İşte ayrıntılar... Akasya Acıbadem Evleri hakkında bilgi verir misiniz? Ne gibi hizmetler sunuluyor? Akasya Acıbadem Projesi, Anadolu yakasının en büyük yeşil alanına sahip projesi olma özelliğini taşıyor. Kent, Koru ve Göl olarak toplamda üç etaptan oluşan Akasya Acıbadem’in konut alanı olan Göl ve Koru etaplarının yönetim hizmetini, Kentsel Hizmetler A.Ş. olarak biz sağlamaktayız. 896 dairemiz ile yaklaşık 4 bin 500 kişiye yaşam alanı sunuyoruz. Sitemizin tenis kortları, basket ve futbol sahaları, açık-kapalı otopark alanları, çocuk oyun parkları gibi yapısal imkânları dışında Kentsel Hizmetler olarak teknik, temizlik, güvenlik ve peyzaj alanlarında mümkün olan en iyi hizmeti sunmak amacıyla çalışıyoruz. Bu alanlarda verdiğimiz hizmetlere ek olarak, sitemizde yaşayan kat sakinlerimizin keyifli zamanlar geçirmelerini sağlamak ve komşuluk ilişkilerini güçlendirmek amacıyla yıl içerisinde etkili ve verimli etkinlikler, workshoplar, kurslar ve seminerler düzenliyoruz.
90 : kadikoylife.com Mart & Nisan 2018
Memnuniyet politikanızdan bahseder misiniz? Hizmet sektöründe müşteri memnuniyeti ilk hedeflerden biri olmalıdır ki, görevin aynı zamanda da en zor kısmı budur. Biz ilk etapta sitemizde oturan kat sakinlerimizin memnuniyetini sağlamak ve artırmak için sakinlerimizin görüşlerini önemsiyor, aldığımız geri bildirimlere göre bir yol haritası çiziyoruz. Faaliyet alanlarınız nelerdir? Site ihtiyaç ve gereksinimlerini karşılayacak her alanda hizmet sağlıyoruz. Yönetim planının oluşturulmasından başlayan bu süreç; işletme projesinin hazırlanması, teknik, temizlik, güvenlik, peyzaj ve mali denetimi de kapsayarak devam ediyor. Kat Mülkiyeti Kanunu çerçevesinde hukuki danışmanlık hizmetimiz dahi mevcut. Akasya’da 7 gün 24 saat teknik, temizlik ve güvenlik personellerimiz görev yapıyor. Akasya Acıbadem olarak peyzaj bakımı konusunda Anadolu yakasının en iddialı projelerinden olduğumuzu da söyleyebilirim. Site Yönetimi’nde 2017 yılını nasıl geçirdiniz? 2017 yılı, bizim en verimli ve efektif yılımız oldu. Özellikle sosyal faaliyetler açısından çok sayıda etkinlik düzenledik ve kat sakinlerimizle bu etkinlikler sayesinde bir araya geldik. Örneğin, Mirkelam ve Deniz Si-
pahi’nin sahne aldığı “2017 Yaza Merhaba” partimiz büyük ilgi ve beğeni topladı. Aynı şekilde çocuklar için 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda gerçekleştirdiğimiz etkinliğimizde miniklerle oldukça eğlendik. Verdiğimiz emeğin karşılığını da aldığımız bir yıl oldu. Kentsel Hizmetler A.Ş. olarak Akasya’ya verdiğimiz hizmet süremizin sonuna gelmiştik. Fakat kat sakinlerimiz, memnuniyetlerini sözleşme süremizi uzatma kararı vererek gösterdi. Biz de aynı projede görevimize devam edebilmenin haklı gururunu ve mutluluğunu yaşıyoruz. 2018 yılı hedeflerinizden bahseder misiniz? Biz her yılın başında kat sakinlerimize memnuniyet anketiyle ulaşıyor, onların görüş ve önerilerini alıyoruz. Böylelikle bir önceki yıldaki faaliyetlerimizi gözlemliyor ve daha etkili hizmetler sunma gayretine
Kentsel Hizmetler
gidiyoruz. Ayrıca, artık sosyal medya aracılığıyla site sakinlerimize daha yakın olacağız. Her türlü faaliyet ve etkinliğimizle bizleri instagram hesabımızdan takip edebiliyor olacaklar. Hangi konularda farkındalık yapıyorsunuz? Bizim farkımız, satın alımlarda ortaya çıkıyor. En az maliyetle en kaliteli hizmet için nasıl bir yol izlememiz gerektiğini ve bütçeyi nasıl yönetmemiz gerektiğini çok iyi biliyoruz. Minimum aidatla maksimum verim sağlıyoruz. Katma değeri yüksek, verim sağlayacak alanlarda yer alıyoruz. Sosyal sorumluluk projeleriniz var mı? Sosyal sorumluluk projelerimizden ilkini, Yedikule Hayvan Barınağı’nda bakılan felçli hayvanlar için düzenledik. Barınakta ihtiyaç olan battaniye, yorgan, yastık ve çarşafları kat sakinlerimizin desteğiyle topladık ve barınağa teslim ettik. Orada gönüllü olarak çalışan kişilerin o canlara iyi bakmak adına sarf ettikleri çabayı gördük ve onlara bir nebze olsun destekte bulunabildiğimiz için çok mutlu olduk. Akasya yönetimi olarak bir yandan da Uluslararası Down Sendromu Federasyonu ile işbirliği içindeyiz. Down sendromuna olan farkındalığı artırmak adına sitemizin reklam mecraları ile onlara destekte bulunuyoruz. Bu çalışmalarımızın yanında sitemiz içerisinde de yardımlaşmayı artırmak amacıyla, Koru ve Göl etaplarının ortak alanlarına mini kütüphaneler yerleştirdik. Amacımız, kat sakinlerimizin kitaplarını hayata döndürmek ve paylaşımı arttırmaktır. En son Türk Kızılay’ı ile işbirliği içinde, kan bağışı için kapsamlı bir etkinlik düzenledik ve değerli kat sakinlerimiz tarafından kan bağışı yapılmasını sağladık. Personellerimiz de yardımsever ve sosyal sorumluluk bilincinde olan kişiler. Örneğin, ofis ve saha çalışanları olarak Ağrı Kuşkaya İlkokulu ve Bitlis Çitliyol İlkokul/Ortaokulu’na ayakkabı, kıyafet, kitap ve okul gereç-
Tuba Patlar: “Sitemizde 40’ar katlı iki adet kule ile 19 adet yatay blok bulunuyor. 1+1 dairelerden 4.5+1 dairelere kadar farklı seçenekler mevcut. Bu karma yapısı ile üniversite öğrencilerine de çocuklu ailelere de yaşam alanı sunuyoruz. Akasya Projesi’nde dairelerin diğer toplu konut projelerine göre fiyatlandırmasının daha yüksek olduğunu belirtebilirim.”
leri yardımı yaptık. Amacımız, 2017 yılında gerçekleştirdiğimiz projelerimizi geliştirerek yardıma ihtiyaç duyulan her alanda daha fazla kişiye ve kuruma ulaşmak; ilkelerimiz, vizyonumuz ve misyonumuz doğrultusunda duyarlılık projelerimiz ile ses getirmek. 2018 yılı yatırım planınız nedir? Akasya’nın mevcut durumunu korumak ve daha ileriye taşımak adına yatırımlar yapıyoruz. Site sakinlerinin bir arada paylaşımlarda bulunabileceği alanlar yaratmayı hedefliyoruz. Ayrıca, aidatlarımızın dışında sitemize gelir sağlayacak yeni projelerin araştırmasını ve fizibilitesini yapıyoruz. Farkındalık ve ayrıcalıklı olduğunuz alanlar nelerdir? Bu sektörde en önemli ayrıcalığımızın 20 yıllık deneyim ve tecrübemiz olduğunu düşünüyorum. Kentsel Yönetim, hizmet sağlayıcı firma arayışı içinde olan projeler için tam anlamıyla profesyonelliğin adresi diyebilirim. Çünkü biz site yönetimlerinde tahsilat oranının artırılması hedefiyle çalışıyor, bütçe planlaması ile aidatların azaltılmasını sağlıyor, toplu satın alma avantajı ile giderleri azaltıyor, bütçeye yük olmadan sosyal etkinlikler düzenliyoruz. Ayrıca şirket
prosedürü gereği, her sitede olduğu gibi Akasya da denetim ekibince 365 kriter ile düzenli şekilde denetleniyor. Etkinlik planlarınız nelerdir? Şu anda sitemizde yetişkinler için dans, resim ve pilates kursları veriyoruz. Ayrıca minik kat sakinlerimizin tüm enerjilerini attıkları ve doyasıya eğlendikleri zumba derslerimiz devam ediyor. Akasya yönetimi olarak tüm özel gün ve haftalarda mail yoluyla ve reklam alanlarımızla kat sakinlerimize ulaşıyoruz. Bu sene özel günlerde farklı etkinlikler ve anlaşmalar gerçekleştirmeyi planlıyoruz. Tüm yıl boyunca yapacağımız etkinliklerin planlamasını yapmış bulunuyoruz. Planlarımız arasında dans gösterileri, sosyal sorumluluk projeleri, ünlü isimlerle söyleşi günleri, farklı atölyeler ve workshoplar yer alıyor. Eklemek istedikleriniz? Kentsel Yönetim’i projelerimizde en güzel şekilde temsil etmek ve görevimizi en iyi şekilde yerine getirmek için çalışıyoruz. Aldığımız her memnuniyet ve olumlu dönüş bizi motive ediyor. Bizim için her yeni yıl, firmamızın tecrübemize tecrübe katmak anlamına geliyor. Bu yıl da bir önceki yıla göre daha kaliteli işler ortaya çıkaracağız.
Mart & Nisan 2018 kadikoylife.com : 91
Sağlık
Bağdat Caddesi’nde uluslararası standartlarda ve de Vehbi Koç Vakfı güvencesinde sımsıcak bir tıp merkezi:
MEDAMERİKAN
INDE 20 YIL IÇ AN D 1 MILYON FAZLA HASTAYA U DOKUND
KADİR TOPRAKKAYA Kadıköy’ün sağlık alanında en önemli markaları arasında görülen ve geçtiğimiz aylarda 20. yılını kutlayan MedAmerikan Tıp Merkezi’ni sayfalarımıza konuk ettik. Bugüne kadar sayıları yüzbinlerle ifade edilen Kadıköylüye sağlık hizmeti veren kurumun, Kadıköylüler nezdinde ayrı bir yeri olduğunu da not etmek isteriz.
VEHBİ KOÇ VAKFI SAĞLIK KURULUŞU 1997 yılında Cemil Topuzlu Caddesi üzerinde Vehbi Koç Vakfı sağlık kuruluşlarının bir parçası olarak kurulan merkez, Haziran 2015 tarihi itibariyle Bağdat Caddesi’nin Feneryolu bölümünde, 9 bin metrekare kapalı alana sahip özel bir binada “MedAmerikan Tıp Merkezi” adıyla hizmet veriyor.
Aradan geçen 20 yıl içerisinde 1 milyondan fazla hastaya dokunduklarını aktaran Dr. Satia Advan; “Hastalarımız sanki evlerine gelir gibi giriş yapıyor, karşılanmaları da aynı şekilde oluyor. Örneğin girişteki resepsiyon görevlimiz, 20 yıldır bizimledir ve giren hastayı ismiyle kapıda karşılar.”
92 : kadikoylife.com Mart & Nisan 2018
ULUSLARARASI TIP MERKEZİ STANDARTLARINDA MedAmerikan bünyesinde faaliyet gösteren Medikal Direktör Dr. Satia Advan ile yaptığımız söyleşide, merkezin uluslararası tıp merkezi standartlarında planlanarak inşa edilen binasında hizmet vermekte olduğunu, bu özelliğin hizmet kalitesinde önemini öğrendik. “HER YAŞ GRUBUNA HİZMET VERİYORUZ” Tıbbın birçok uzmanlık dalında faaliyet gösterdiklerine değinen Dr. Advan; “Uluslararası standartlarda kaliteli hizmetlerimizi, uzman doktorlarımız ve deneyimli destek personelimiz ile sunmaktayız. Her yaş grubundan hastalara hizmet veriyoruz. 22 muayene odası, klinik laboratuvar, tıbbi görüntüleme kliniklerine ek olarak 2 ameliyathane ve 8 gözlem yatağıyla, yatış gerektirmeyen cerrahi müdahaleleri de gerçekleştirebilecek donanıma ve son teknolojiye sahip konumdayız. Amerikan Hastanesi Laboratuvarı ile koordineli olarak çalışıyoruz. Ayrıca, Tıbbi Görüntüleme Kliniği’nde MR, Bilgisayarlı Tomografi, Renkli Doppler Ultrasonografi, Mamografi, Kemik Dansitometri ve X-Ray cihazlarımız bulunmakta” dedi.
Sağlık
ÇOCUK OLARAK GELENLERİN DE ÇOCUKLARI GELİYOR Üsküdar, Beykoz, Çekmeköy, Ataşehir, Kartal gibi çevre ilçelerden hastaları olduğu bilgisini de paylaşan Dr. Satia Advan; “Öylesine farklı bağlarımız oluştu ki, bölgenin akla ilk gelen sağlık kuruluşu durumuna geldik. 20 yıl önce bize çocuk olarak gelenlerin şimdi anne olduklarını görüp, çocuklarına hizmet veriyor olmamızın bizlere nasıl bir misyon yüklediğini düşünebiliyor musunuz?” şeklinde konuştu. “KOÇ EVDE SAĞLIK HİZMETİ” BAŞLIYOR Geçtiğimiz yıl MedAmerikan Tıp Merkezi’nde Evde Bakım Hizmeti uygulaması başlatılmıştı. Şimdilerde ise bu uygulama, özellikle yaşlılara yönelik bir hizmet olarak “Koç Evde Sağlık” sistemine dönüştürülüyor. “BİZE HASTALANMADAN GELİN” Söyleşimiz sırasında Medikal Direktör Dr. Satia Advan’dan işittiğimiz ve mutlaka üzerinde durulması gerektiğine inandığımız sözü, “Hastalarımızın bize hastalanmadan gelmelerini arzu ediyoruz” oldu. Bu konuyu
açmasını rica ettiğimizde aldığımız cevap ise, bunun aslında hiç de zor olmadığını gösteriyordu: KİŞİYE ÖZEL CHECK-UP PROGRAMI “Artık geldiğimiz teknoloji, pek çok hastalığın önlenebilir durumda olduğunu gösteriyor. Bu nedenle hastalarımıza standart check-up programları yerine kişiye özel check-up’lar yaptırmalarını öneriyoruz. Çünkü, her hastanın yapısı farklıdır. Merkeze başvuran kişilerin, geçmiş sağlık hikayesi ve ailesinin sağlık hikayesiyle mevcut sağlık durumu, ‘Kişiye Özel Sağlık Risk Değerlendirme Formu’ aracılığıyla ayrıntılı bir şekilde sorgulanıyor. Kişiye Özel Check-up Programı, rutin bir paket program olmayıp; kişinin sağlık risklerine göre belirli zamanlarda, farklı muayene ve tetkiklerin dahil edildiği bir koruyucu sağlık programı olarak insanların yaşamlarını sağlık bilinciyle, iyi ve kaliteli olarak sürdürmelerini sağlamakta ve gün geçtikçe daha fazla insanın yaşamını kolaylaştırmakta.” TÜP BEBEK MERKEZİ GELİYOR Önümüzdeki günlerde Tüp Bebek Merkezi’nin de bünyelerinde faaliyete geçeceği bilgisini aktaran Dr. Advan; “Tüp bebek alanında yeni gelişmeler var. En son teknolojik donanımlara sahip özel bir merkez oluşturuyoruz. Bunun dışında Pediatri bölümümüze de yoğun ilgi var” diyerek sözlerini tamamladı. Mart & Nisan 2018 kadikoylife.com : 93
Aktüel
Amerika’da doğum ve tedavinin adresi:
NORTH AMERICAN MEDICAL GROUP PINAR BALTACI Amerika’da doğum, kanser, özellik gösteren, nadir görülen diğer hastalıkların cerrahi ve tıbbi tedavisi için tüm Dünya ve Amerika arasında hasta transferi yapan North American Medical Group, 2013 yılında kurulmuş profesyonel bir şirket. Amerika’da doğum ve tedavi konusunda yasal işlemleri bir Amerikan şirketi olarak yasalara uygun şekilde hazırlayan firmanın temel ilkesi, bireylerin Amerika’da yaşam standartlarını en üst seviyede tutarak, mutlu ve sağlıklı bir şekilde Türkiye’ye dönmesini sağlamak... Şirket birbirinden farklı hastane, konusunda en iyi doktorlar ve cerrahlar, konaklama ve ulaşım seçenekleriyle kişilerin en uygun planlamayı yapmasına olanak sağlıyor. North American Medical Group Yöneticisi Ercan Kurt ile Amerika’da doğumun avantajlarını ve şirketin bu konuda verdiği hizmetleri konuştuk. Şirketinizin kuruluş hikâyesinden bahsedelim öncelikle. Ne zaman kuruldu? İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nden mezun oldum. Üniversitede eğitimimi sürdürürken ve mezun olduktan sonra yıllarca Tıp Kongreleri alanında çalıştım ve bu alanda profesyonel hizmet verdim. Bu çalışmalarım esnasında yurtdışından davet edilen Türk bilim insanlarıyla da diyaloglarım oldu. Elde ettiğim deneyimler sonucunda Türkiye’de kanser hastalarının ve bazı özellikli ameliyatlar gerektiren hastaların yurtdışında hizmet almalarının gerekli ve avantajlı olabileceği kanısına vardım. Bu platformda kadın doğum uzmanları ile de çok sık çalışma olanaklarım oldu. Bu aşamada da Amerika’da doğum alanında talepler olduğu bilgisini aldım. Bir ekonomist olarak baktığımda konuyu sadece bir ülkenin vatandaşı olma isteği değil, geleceğe bir yatırım olarak değerlendirdim. Bütün bunların ışığında çalışmalarıma başladım.
94 : kadikoylife.com Mart & Nisan 2018
Şirketinizin işlevleri nelerdir? Hastalarımızın buradan Amerika’ya gidip, sağlıklı ve mutlu şekilde dönebilmesi için gerekli her şeyi yapıyoruz. Ama tabi bunu belirli kalıplar içerisine sokmadan yapıyoruz. Herkesin bütçesine ve koşullarına göre özel paketlerimiz var. Örneğin, Amerika’da kalacak yeri olanlar için konaklama hizmetini çıkararak, sadece yararlanmak istedikleri hizmetleri kapsayan yeni bir paket oluşturabiliyoruz. Bu gibi durumlarda biraz daha esnek çalışabiliyoruz. Yani hem tam bir hizmet, hem de talebe göre sadece hastane ve doktor hizmeti sunabiliyoruz. Orada dileyen kişiler, Türk doktor ve hemşirelerin olduğu ekiplerle doğum yapma imkânına da sahip olabiliyor. Dil bilmeyen ya da dil bilse bile “doğum anında tedirginlik hissedebilirim” diyenlere bu tarz hastaneleri öneriyoruz. Türk doktor ve hemşirelerle hiçbir sorun yaşamıyorlar. Hatta doğumun ardından sünnet hizmetinin verilmesini de sağlayabiliyoruz. Amerika’da doğum yapmanın Türkiye vatandaşı ebeveynler ve bebek için ne gibi avantajları bulunuyor? Birincisi ve en önemlisi, tabi ki çocukların Amerikan vatandaşlığını hak kazanıyor olması. Birçok anne, baba temelde bu sebeple Amerika’da doğumu tercih ediyorlar. Çocuğunuz, dünyanın en güçlü pasaportları arasında yer alan Amerikan pasaportuna sahip olarak ve dünyanın çoğu yerine vize ihtiyacı olmadan seyahat hakkı kazanıyor. Bunun yanında Amerika ve Türkiye eğitim avantajı var. Çocuk Amerikan vatandaşı olacağı için ülkedeki çoğu okulda parasız eğitim görebiliyor ve özel okullarda burs alma imkânı ya da yabancı öğrencilere oranla daha ucuza eğitim alma imkânı oluyor. Eğitimdeki avantaj ülkemiz için de geçerli. Çocuk, Amerikan vatandaşı olmasıyla birlikte Türkiye’de eğitim veren okulların yabancı öğrenci kontenjanından faydalanarak, istediği bölümlere sınavsız veya çok kolay sınavlarla girebiliyor. Bir diğer önemli avantaj ise Amerika’da çalışma hakkı. Çocuklar, bu hak ile istediği zaman kolayca iş bulma imkânına sahip oluyor. Bununla beraber çok fazla bilinmeyen bir konuya daha değinmek istiyorum. Amerika vatandaşı olacak çocuk, 21 yaşına geldiğinde anne ve babasına da
Aktüel
Amerika’da oturma imkânı sağlayabiliyor. Yani olay gerçekte bir ülkenin vatandaşı olmak değil, bunun ilerde eğitim açısından yarattığı avantajlar olarak görünüyor. Peki, Amerika’ya gidişte uygulanması gereken yasal süreçten bahseder misiniz? Siz hangi hizmetleri vereceksiniz? Gidiş sürecinde öncelikle doktor ve hastane seçimi yapmak gerekiyor. Ardından hemen vize işlemlerine başlıyoruz. Doktor ve hastane seçiminde bizim anlaşmalı olduğumuz hastaneler var. Öncelikle onları öneriyoruz, fakat kişilerin istediği bir hastane ya da hekim olması durumunda da gerekli ilişkileri sağlıyoruz. Merkezi Chicago’da bulunan şirketimiz, herkese vize işlemleri için gereken tüm yasal belgeleri sağlayabiliyor. Bu belgeler sayesinde doğru beyan verilmesini sağlayarak, Amerika’ya giriş ve çıkışlarda yaşanacak sorunları en aza indiriyoruz. Talep eden herkese Amerika’da konaklama hizmeti de veriyoruz. Chicago’da bütçeye ve isteğe uygun çeşitli konaklama seçeneklerimiz mevcut. Yolculuğun yapılacağı gün ise havaalanı transfer hizmeti veriyoruz. Türkiye’de hastalarımızı evlerinden VIP araçlar ile alıp, transferlerini gerçekleştiriyoruz. Aynı hizmetimiz Amerika’da indiğinizde de yapılıyor. Hastamızın tercih ettiği pakete göre orada rehberlik hizmetlerini de sağlıyoruz. Amerika’ya gidişi hamileliğin kaçıncı ayında öneriyorsunuz? Ve orada kalma süresi ne kadar oluyor? Hamilelerde havayolları en fazla 36. haftada uçuşa izin veriyor. Yanı genelde 34-35.
haftalarda gönderiyoruz ama daha önce de olabilir tabi. Daha çok burada hastayı takip eden hekimin tavsiyesi bizim için önemli. Hatta daha önce olması, orayı tanıyabilmeleri ve uyum sağlayabilmeleri açısından daha iyi olabiliyor. Oraya gittikten sonraki süreçte ise yaklaşık 1 ay kalıyor doğuma. Doğumun ardından, vatandaşlık ve pasaport işlemleri için yaklaşık 2-3 haftalık gibi bir sürecimiz oluyor. Kısacası orada kalma süreci için yaklaşık 2 ay diyebiliriz. Ayrıca, herkes yanında istediği kadar yakını ile gidebilir. Özellikle annesi ve eşi ile giden çok oluyor. Bu tamamen kendilerine kalmış bir durum.
rakları buradaki şirket üzerinden yapıyoruz. Amerika’ya giriş çıkışlarında ise Amerikan orijinli bir şirket olduğumuz için, o şirket üzerinden gerekli evrakları kendilerine veriyoruz. Yine hastane ve doktorundan da gerekli evrakları temin ediyoruz. Yani bu noktada Amerikan orijinli bir şirket ile çalışmak avantajlı ve hatta gerekli oluyor. Bu zamana kadar bizim gönderdiğimiz hiç kimsenin ülkeye giriş çıkışlarında herhangi bir problem olmadı. Okuyucularımız size nasıl ulaşabilirler? İlgilenenler www.amerikatedavi.com adresinden detaylı bilgi alabilirler.
Ebeveynlerin dil bilmemesi durumunda Amerika’da rehberlik hizmetiniz var mı? Tabii. Aileler talepte bulunursa rehber hizmetimiz oluyor. Rehberlerimiz Türk ve ileri derecede İngilizce biliyorlar. Hizmetimiz şu şekilde oluyor; rehberimiz havalimanından ailemizi karşılıyor, evine yerleştiriyor ve şehrin tanıtımını yapıyor. Doğumun ardından ise bebeğin bütün vatandaşlık hizmetleri tarafımızca gerçekleştiriliyor. Hamile olan kişi ülkeye girişlerde herhangi bir problemle karşılaşabiliyor mu? Amerika’da doğum aslında yasal, fakat girişlerde bazen problemler olabiliyor. Biz hem Türkiye’de hem de Amerika’da kurulu bir şirket olduğumuz için bu problemlerin yaşanma olasılığını en aza indirebiliyoruz. Bu iki şirket zaten birbirine entegre. Türkiye’deki vatandaşlarımız için gerekli evMart & Nisan 2018 kadikoylife.com : 95
Sektör
Türk markası ‘TRESETTE Mutfak’ dünya liginde Yeni yaşam düzeninde ‘evin lezzet merkezi’ olan mutfaklar, sadece yemek yapma değil, evin sosyalleşme alanı olarak da kullanılıyor. Aile toplanmaları, misafir ağırlamalar, keyif köşeleri gibi evin içinde var olan yaşam konseptleri mutfaklara taşınıyor. CANAN TOPRAKKAYA 1977 yılından beri mobilya ve ahşap işleme sektöründe olan Aslandağ Grubu, yüzde yüz Türk markası olarak dünya pazarlarına sunduğu “TRESETTE Mutfak” ile kabul gördü. Cemil Topuzlu Caddesi üzerinde geniş bir showroom’u da bulunan Kadıköy merkezli Aslandağ Grubu’nun Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini yürüten Cemal Aslandağ’ı sayfalarımıza konuk ettik. Hem Kadıköy Life Dergisi olarak, hem de gazetecilik refleksi ile ürün ve hizmetlere, hele ticari olanlara övgü ile yaklaşmayı pek tercih etmeyiz. Ancak bazı durumlarda bunu uygulamak mümkün olamıyor. Yolunuz Cemil Topuzlu Caddesi’nden geçtiğinde Büyük Kulüp öncesindeki binanın altında yer alan mağazada ürünleri incelediğinizde, bizlere sonuna kadar hak vereceğinize inanıyoruz. “İŞİMİZİ BÜYÜK HEYECAN VE AŞKLA YAPIYORUZ” Cemal Aslandağ’a ilk sorumuz, “Ortada açık ve net bir başarı öyküsü var ve kaynağını
96 : kadikoylife.com Mart & Nisan 2018
merak ediyoruz” oldu. Bazı teknik açıklamalarla bezenmiş bir cevap beklerken, aldığımız “İşimizi büyük heyecan ve aşkla yapıyoruz” cevabı, bizi şaşırtmadı. Benzer başarı öykülerini hızla gözümüzün önüne getirdik ve onlarda da gördüğümüz ve bizim de dergicilikte hissettiğimiz heyecan ve aşkın, hangi iş olursa olsun bir başarının yakalanmasında ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anladık. “AVRUPA’YI YAKALADIK!” Aldığımız cevaplar içinde şaşırdığımız, ancak bir o kadar da gurur duyduğumuz sözlerden biri de, son üretimleri olan TRESETTE Mutfak ile İtalya dâhil Avrupa kalitesini yakaladıkları bilgisi oldu. Devamında sonuna kadar ve öylesine dürüst olduğuna inandığımız bir açıklama daha vardı ki, “Bravo” demekten kendimizi alamadık. “Evet, kalite olarak Avrupa standartlarının üzerinde bir üretim gücüne ulaştık. Hatta bu konuda dünya liginde ilk sırada yer alan İtalya’yı bile yakaladık. Ama itiraf etmeliyim
ki, tasarım boyutunda aynı düşüncede değilim. Zira onlar Rönesans ile bu konuyu bir anlamda genlerine almışlar. Fakat tasarım konusuna konsantreyiz.” “TASARIM YARIŞMASI DÜZENLİYORUZ” Tasarım konusunda mesafe katetmek adına projeler ürettiklerini belirten Cemal Aslandağ; “Grubumuz markalarından Artella sponsorluğunda ‘Kapı Tasarlıyorum’ yarışmasını geçen sene de düzenleyip, Türkiye genelindeki üniversite öğrencilerinden 1.000’in üzerinde başvuru almıştık.
Sektör
Mutfaklar artık statü simgesi ve yaşam tarzı belirleyicisi haline gelirken, 60 yıllık tecrübesiyle bugün mutfak, banyo, kapı üretiminde dünya liginde oynayan bir şirket haline gelen Aslandağ Grubu, mutfak sektörüne ve evlerimize ilham verecek yeni markası ‘Tresette Mutfak’ ile ezber bozuyor.
Yarışmamızı gelenekselleştirerek şimdi de ikincisini düzenlemeye başladık. 31 Mart tarihine kadar öğrencilerin başvurularını bekliyoruz” açıklamasında bulundu. TRESETTE’NİN ÖZELLİKLERİ Bir yandan da grubu bu kadar iddialı kılan TRESETTE Mutfak’ın özelliklerini merak ediyoruz ve Cemal Aslandağ konuya şöyle açıklık getiriyor: “Lüks pazara hitap ettiğimiz TRESETTE mutfaklarında olmazsa olmaz şu özellikleri sağlıyoruz: Beden ve
el ergonomisine uygun kullanıcı dostu tasarım, enerji tasarrufu sağlayan, hareket algılayıcılı aydınlatmalı led teknoloji, kapakların kalın ve dayanıklı olması, çevreye sağlık açısından uygunluğu bulunan, kanserojen madde kullanılmadığını belirten CE belgesi, 144 renk alternatifi, 70 kg taşıyacak kapasitede çekmece rayları, bluemotion teknolojisi kullanılarak geliştirilen frenli kapaklar ile üst düzeyde güvenlik ve kapak kapandığında ses çıkarmama özelliği, hava sirkülasyonu sağlayan toz tutucu özelliği ile ekstra temizlik, sararmayan, dayanıklı üst yüzey, kırılmaz cam, paslanmaz çelik tezgah...”
kazandırdıklarını belirten Aslandağ Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Cemal Aslandağ; Tresette Mutfak ile sadece kadınların değil, erkeklerin de keyifle kullanacakları bir yaşam alanı oluşturduklarını ifade ederek, hiç bitmesin dediğimiz bu söyleşiyi sonlandırıyor.
SADECE KADINLARIN DEĞİL, ERKEKLERİN DE KEYİFLE KULLANACAKLARI BİR YAŞAM ALANI Modern dokular, fonksiyonel üniteler, özgün renkler ve modeller ile yaşamdan ilham alan bir mutfak markasını sektöre
Yüzde yüz yerli üretim olan TRESETTE Mutfak, kullanıcılarının hayatını kolaylaştırıp konfor sağlarken, aynı zamanda da estetik değeri olan tasarımlarıyla da A Plus yaşam şekli sunuyor.
Mart & Nisan 2018 kadikoylife.com : 97
Sektör
Her geçen gün bilinirliği artan Levent Lastik’in başarı anahtarı:
Etkin satış, doğru pazarlama tekniği ve samimiyet REHA KADAK İstanbul, trafiğin yoğun olduğu dünyadaki sayılı şehirlerden biri... Ayrıca ülke olarak da araba kullanımında dünyada başı çeken ülkelerden biriyiz. Araba kullanımında en önemli unsurlardan biri, tercih edilen lastik... Lastik alımında ve kullanımında firmanın deneyimli olması, sektöründe önemli bir yer edinmesi de güvenli bir yolculuk için başlıca faktörlerden. Sektörünün önemli firmalardan Levent Lastik, 1995 yılından bu yana güvenli yolculuk için hizmet veriyor. Bir aile şirketi olan firmanın sahibi Levent Gilan ile bir söyleşi gerçekleştirdik ve hiçbir başarının tesadüf olmadığını bir kez daha yerinde gördük... Levent Lastik’in hikâyesini sizden dinleyebilir miyiz? Levent Lastik, ticaret serüvenine ilk olarak İstanbul Sirkeci’de beyaz eşya ve otomotiv satışı yaparak başladı. Sektör ihtiyacı doğrultusunda lastik sektörüne yöneldi. 1995 yılında sektöre ilk girdiği yıllarda İstanbul Bostancı’da küçük bir mağazada başlayan yolculuğu, 1997’de şu anki yeri olan Ataşehir’de devam etmekte. Başlangıçtan bu yana hiç durmadan ve her geçen gün gelişerek faaliyetlerine devam eden Levent Lastik; etkin satış, doğru pazarlama tekniği ve samimiyetiyle bugünlere geldi.
98 : kadikoylife.com Mart & Nisan 2018
Sektör
Peki, Levent Lastik’in piyasada bu kadar güvenilir olmasının nedeni nedir? Bugünümüzden geçmişe dönüp baktığımız zaman, gurur verici bir tablo çıkıyor karşımıza. Levent Lastik çatısı altında çalışan her bir bireyin kendine has azmi, özenli çalışması ve alınteriyle bugünlere kadar geldik. Levent Lastik, sizin de bildiğiniz üzere bir aile şirketidir. Levent Lastik ailesine mensup olan herkes bize güvendi ve bu yolda tüm gücüyle çalıştı. Sizin aracılığınızla bugünlere gelmemizi sağlayan ve ileride de bize eşlik edecek olan başta ailemize, tüm çalışma arkadaşlarımıza, tedarikçilerimize ve müşterilerimize teşekkür ederiz. Her geçen gün işimize kalite ve yenilikleri ekleyerek devam etmeyi hedefliyoruz. Bu da bizi seçenlere güven veriyor. Müşterilerimizin güvenini kazanan bir firma olduğumuz için, kendileri gözleri kapalı olarak hem sattığımız ürünleri hem de hizmetimizi tercih ediyorlar. Biliyorlar ki güven eşittir memnuniyet. Firma olarak hedefleriniz neler? Türkiye’nin lastik sektöründe en çok satış yapan perakende firması olarak hiçbir zaman kaliteden ödün vermeden, müşterilerin istekleri doğrultusunda güler yüzlü hizmet ve en hesaplı fiyat ilkesiyle hareket ediyor, müşterilerimizin ihtiyaçlarına yönelik çözümler geliştirmeyi ve sorumluluk almayı kendimize amaç ediniyoruz. Hizmet kalitemiz, zengin ürün çeşitliliğimiz ve müşteri bütçesine katkıyı esas alan fiyatlandırmamızla eşsiz bir alışveriş deneyimi sunma gayretindeyiz.
Levent Gilan, firmasını adeta üzerine titrediği ailesi ile birlikte yönetiyor. İşte markanın başarısındaki diğer isimler; damadı Serkan Bütüner, kızı Şebnem Gilan Bütüner ve eşi Figen Gilan...
Geleneklerine özen gösteren, yenilenmeyi ve değişimi amaçlayan Levent Lastik, etik kurallar doğrultusunda hem çalışanlarına hem de müşterilerine adil, dürüst, güvenilir bir yaklaşımı benimseyerek; müşteriyi doğru bilgilendirmek ve bilinçlendirmek adına daha iyisi için üzerine düşeni yapmayı hedeflemekte. Müşteri yakınlığı ve güvenilir alışveriş deneyimiyle her zaman tercih edilen ilk adres olmak bizi onurlandırmakta. Biz bugünlere müşteri memnuniyetiyle geldik. Müşterimizden aldığımız talepler ve geri beslemeleri şeffaf ve objektif bir biçimde incelemekte, cevap vermekte ve kendi bünyemizde nelere dikkat etmemiz gerektiğini irdeleyerek, hizmetlerimizi sürekli geliştirmeyi hedefliyoruz. Müşteri odaklı çalışmayı amaç edinmiş bulunmaktayız. Levent Lastik müşterilerine ne gibi hizmetler sunuyor? Levent Lastik, Türkiye’de otomotive hizmet eden perakende sektöründe kapsamlı ürün yelpazesiyle, geniş kullanım alanına sahip olan mağazasında lastik, jant, akü, araç bakımı ve araç için diğer ihtiyaç maddelerinin yanı sıra motor yağı, fren hidroliği, ön düzen bakımı, cam suyu, silecek vb. daha birçok hizmet ve ürünü müşterilerinin önüne sermekte. Levent
Lastik ailesi olarak amacımız, müşterilerimizin araçlarına olan güvenini arttırmak. Güvenmediğimiz ürünü müşterilere sunmuyoruz. Lastik alırken nelere dikkat edilmesi gerekiyor? Lastik değişimi, kış ve yaz lastiği konusu, lastik alırken dikkat edilmesi gerekenlerin başında gelir. Otomobilde lastik seçimi, hem güvenli sürüş hem ekonomik yakıt tüketimi hem de konfor için son derece önemlidir. Aracınıza uygun lastik ebadını kullanmamak, farklı boyutlarda lastikler takmak ya da lastiklerden bir ya da birkaçını değiştirmek aracınızın dengesini bozar. Kullanım alışkanlığınız da lastik seçiminde belirleyicidir, dolayısıyla her müşteri farklıdır. Yakıt tasarrufu sağlayacak lastik markalarının seçilmesi konusunda müşterileri uyarıyoruz, lakin bu noktada önemli olan müşterinin bütçe planıdır. Kauçuk kalitesi iyi olan lastikler, hem yakıt masrafını azaltır hem de yol tutuş performansını arttırır. Yaz lastiklerine kıyasla kış lastikleri (soğuk hava lastikleri olarak da bilinir), düşük sıcaklıklarda yumuşak kalan kauçuk bileşenlerine ve soğuk şartlarda (kuru, ıslak, karlı veya buz gibi) mükemmel performans sağlarlar. Lastiğin yanak kısmında özel işaretlerle tanınabilirler. “M + S” sembolü veya bir Üç Dağ Kar Snowflake sembolleri mevcuttur. Hava şartlarına bağlı olarak sıcaklığın sürekli olarak +7 °C’nin altına düştüğü sıcaklıklarda, genellikle Kasım ayının başından Nisan ortasına kadar kış onaylı lastikler aracınıza monte edilmelidir. Öte yandan, yaz lastikleri +7 °C üzerindeki sıcaklıklarda maksimum güvenlik performansını garanti eder. Onların bileşenleri ve tasarımı, kuru ve ıslak yollarda daha sıcak koşullarda iyi kavrama ve taşıma olanağı sağlarken; daha uzun ömür, yakıt verimliliği ve konfor sağlar. Daha birçok seçeneği sıralayabiliriz ama uzun ömürlü lastik kullanımı için birkaç madde daha ekleyebilirim. Lastiklerinizin diş derinliklerini ve basınçlarını kontrol etmelisiniz. Kışın kış lastiği, yazın yaz lastiği kullanımı, hem lastik ömrünü uzatır hem de yakıt tasarrufu sağlar. Kış lastiğini yazın, yaz lastiğini de kışın kullanmamalısınız. Aracınızın rot ve balans ayarlarını periyodik aralıklarla kontrol ettirmelisiniz. Çünkü rot bozuksa lastikler erken aşınır ve bu aşınmayla birlikte yakıt masrafını da artırır.
Mart & Nisan 2018 kadikoylife.com : 99
Yaşamın İçinden
Kadıköylü girişimci Ersen Tanıtkan’dan
MERMAIDS “eşleşme” uygulaması Sosyal medya kullanımının giderek yaygınlaşmasıyla birlikte yeni uygulamalar da geliştiriliyor. Bunlar arasında “eşleşme” uygulamaları son dönemde hayli popüler. Bir araştırmaya göre erkeklerin yüzde 50’sinden fazlası, kadınların ise yüzde 32’sinin eşleşme sitelerine üye oldukları ortaya çıktı. 20 yıldır Amerika’nın Kaliforniya eyaletinde, Los Angeles’ta yaşayan Kadıköylü Ersen Tanıtkan da buradan yola çıkarak; her yaş grubuna hitap eden, güvenli ve kullanışlı, “Mermaids (denizkızları)” adlı bir uygulama geliştirdi. İstanbul Kalamış Lisesi, sonrasında Ankara Bilkent Üniversitesi’nde iktisat bölümünü bitiren, Amerika’da UCLA (University of California, Los Angeles) International Business Management bölümünden mezun olan Ersen Tanıtkan, 20 yıldır Kaliforniya eyaletinin Los Angeles kentinde yaşıyor. Son 12 senedir ilaç şirketlerinde Kaliforniya Bölge Satış Müdürlüğü yaparken, diğer yandan 8 senedir kurduğu hayat ve sağlık sigortası şirketini yönetiyor. 13 senelik evlilikten sonra dört senedir bekar olan Tanıtkan, kullandığı yaygın eşleşme uygulamalarının hayatını ne kadar kolaylaştıracağını ve değiştirebileceğini görüp, deneyimlerinden sonra geniş çaplı bir araştırma yapmış. Sonuç olarak ise, web ve uygulama uzmanı arkadaşıyla birlikte “Mermaids” adlı uygulamayı yaratmışlar.
MUTLU BERABERLİKLER İÇİN Amaçlarının kendileri gibi bekar olanlar için ve her yaş grubuna güvenli, yüzeysel olmayan, daha kullanışlı bir uygulama yaratmak olduğunu belirten Ersen Tanıtkan; “Market çok büyük ve rekabet fazla. Deneyimlerimiz ve yaptığımız araştırmalarla Mermaids’i kullanıcılarımıza gururla sunuyoruz. Dana çok yeniyiz, fakat inanıyorum ki Mermaids Dating, sunacağı olanaklarla herkes tarafından beğenilir ve insanlara mutlu beraberlikler sağlar” şeklinde konuştu. Tanıtkan, açıklamalarına şöyle devam etti: TALİHSİZ TECRÜBELER SONUCU ORTAYA ÇIKTI “Arkadaşlarım da ben de birçok buluşma uygulamasını kullandık ve neredeyse hepsinin hayal kırıklığı olduğunu fark ettik. Birçok birbirine benzeyen talihsiz tecrübe... Zaman kaybettirmekten
100 : kadikoylife.com Mart & Nisan 2018
başka bir işe yaramayan, bitmek bilmez yüzeysel buluşmalar veya seninle aynı ilgi alanını bile paylaşmayan profiller. Buluştuğun kişiler senin fotoğraflarına bile bakma zahmetine katlanmamış ya da birebir buluşulduğunda tamamen bilmediğiniz, garip ve de çoğu zaman rahatsız edici bir gerçekle yüz yüze kalıyorsunuz. HAYATINIZIN AŞKI OLABİLİR Mermaids’in kurucuları olarak single (bekar) arkadaşlar için gerçekten iletişim kurup, bağlanabilecekleri kişileri hızlıca bulabilecekleri bir uygulama yarattık. Mermaids (denizkızları); derinlerde, kendi ortamlarında mükemmel, nadir ve kendileriyle bütünleşmiş varlıklardır. Yüzeye çıkarıldıklarında ise o kadar da mükemmel olmayabilirler. Buna rağmen sizin için mükemmel olan belki de o ! Ya bu kişi hayatınızın aşkı çıkarsa?”
Yaşamın İçinden
Rehber köpeği Aslan,
hem ev hem yol arkadaşı CENAY TOPRAKKAYA İstanbul Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi Spor Yöneticiliği Bölümü 4. sınıf öğrencisi görme engelli Yusuf Uçar, birkaç ay önce birlikte yaşamaya başladığı rehber köpeği Aslan ile dilediği yere artık daha rahat, huzurlu ve güvenli şekilde gidiyor. Kadıköy’de yaşayan ve 2012 Londra Paralimpik Oyunları’nda bronz madalya kazanan Türkiye Goalball Milli Takımı’nda da yer alan 31 yaşındaki Uçar, rehber köpek sahibi olmaya karar verdi. Öğrenciliğinin yanında Kadıköy Gençlik Spor İlçe Müdürlüğü’nde çalışan Yusuf Uçar, yaptığı başvurunun ve uygunluk testlerinin ardından Aslan’la birlikte eğitim aldı. Aslan’ı tanımadığı için başlangıçta ona alışıp alışamayacağı endişesi taşıyan Uçar, eğitimin ardından Aslan’la bir takım olarak, onunla evini ve yaşamını paylaşmaya başladı. HER ADIMINDA SAHİBİNİN YANINDA Hafta içi saat 06.00’da kalkan Yusuf Uçar, sabah kişisel bakımının ardından Aslan’ın tüylerini tarıyor, bakımını yapıyor, mamasını ve suyunu veriyor. Uçar ve Aslan, Yeldeğirmeni’ndeki evlerinden çıkarak, Söğütlüçeşme Metrobüs Durağı’na yürüyor. Metrobüsle Avcılar’daki kampüse giden ikili, derslerin ardından yine metrobüsle eve dönüyor. Uçar’ın sahildeki yürüyüşünden market alışverişine, arkadaşlarıyla kafedeki buluşmasından minibüs seyahatine kadar her anında ve adımında yanında olan Aslan, onun komutlarını takip ederek güvenli şekilde yürümesini sağlıyor.
öne baston kullandığını söyledi. Bastonla yürümenin rehber köpeğe göre çok daha zor olduğunu dile getiren Uçar, şöyle konuştu: “Bastonla yürümek problemli çünkü yolda yürürken yola odaklanıyorsunuz. Çarpacak mıyım, kafama bir ağaç dalı gelecek mi, araç var mı yolda gibi engelleri düşünerek yürüyorsunuz. Bu da zihin olarak sizi oldukça yoruyor. Baston önünüzdeki bir cismi görmüyor ama Aslan görebiliyor. Rehber köpek, bir nevi gözünüz oluyor aslında. Aslan’la yürürken hiçbir şekilde olumsuz bir durum olmuyor, gayet rahat ve huzurlu bir şekilde yürüyorum. Hatta bastonla yürüdüğümün iki katı daha hızlı yürüyorum. Rehber köpek hem daha hızlı yürütüyor, hem de hiçbir endişeye mahal kalmadan rahatlıkla istediğim yere gidebiliyorum. “SIRANIN ÖNÜNE GEÇMEYE ÇALIŞIYOR” Okula gittikleri sabahlar metrobüs durağına yürüdüklerini anlatan Uçar; “Bir saat boyunca Avcılar’a kadar yolculuk sürüyor. Aslan’la beraber derslere ve sınavlara giriyoruz. Ders çalışırken yanımda oturuyor ama genelde dersi çok dinlemiyor, uyumayı tercih ediyor. Sınavlara da girip uyumayı tercih ediyor.
Okuldan çıkıp, metrobüs durağına yürüyoruz. Durağa geçtiğimizde metrobüse binmek için sıra oluyor normalde, bazen Aslan sıranın en önüne geçmeye çalışıyor. O öne geçiyor, ben onu arkaya alıyorum. Son birkaç binişimizde doğrudan sıranın arkasına gitmeye başladı. Normalde kapı açılırken hemen binmek istiyor, onun yanlış olduğunu beklemesi gerektiğini söylediğimde anlıyor” dedi. EKİP RUHUYLA BİRBİRLERİNİ ANLIYORLAR Yusuf Uçar, Aslan’ın rahat etmesi ve dinlenmesi için boş zamanlarında uyuması gerektiğini belirterek, okulda oldukları hemen her gün Aslan’ın tasmalarını çıkardığını ve yeşillik alanında koşup enerjisini atmasını sağladığını söyledi. Tasmasını eline aldığında Aslan’ın gideceklerini düşünerek ayağa kalktığını dile getiren Uçar; “Bildiğimiz yerlerde nereye gitmek istediğimi aşağı yukarı anlıyor ama ilk defa gittiği bir yerde benim komut vermem gerekiyor çünkü o bölgeyi bilmiyor. Haliyle bana bakıyor ‘Ne yapalım?’ diye. Ben de nereye gideceksem ‘Sağa git, sola git veya düz git’ diyorum. O şekilde anlaşıyoruz” açıklamasında bulundu.
“BİR NEVİ GÖZÜNÜZ OLUYOR ASLINDA” Yusuf Uçar, Kadıköy Life Dergisi’ne yaptığı açıklamada Aslan’la yaşamaya başlamadan Mart & Nisan 2018 kadikoylife.com : 101
Mekân
Kadıköy’de bir lezzet durağı:
· HAÇAPURI REHA KADAK Un, maya ve su karışımının ortaya çıkardığı, buna ek olarak çeşitli malzemelerle zenginleştirilen ve “hamur işi” diye tabir edilen yemek kültürünün dünya tarihindeki yeri ne kadar eskilere dayanır bilemiyorum, ancak şurası bir gerçek ki Balkanlar’dan Kafkasya’ya uzanan havza içindeki tüm kültürlerde önemli bir yeri var. Bu kültürlerden biri de biziz. Karadeniz dendiğinde akla üç önemli unsur gelir: Çay, hamsi ve pide. Bunlar içinde özellikle “pide”, “Karadeniz Pidesi” olarak anılır ki, damağına düşkünler için ayrı bir yeri vardır. Karadeniz’in her şehrinde bir başka yapılır pide. Hepsi de birbirinden güzeldir. İstanbul, göç olan büyük bir şehir olması nedeniyle içerisinde ülke mutfağının önemli lezzetlerini iyisiyle kötüsüyle barındırır. Pide de bunlardan nasibini alır. Bir yemeğin kendi şehrinde, kendi bölgesinde yenmesi esastır; fakat İstanbul’da öyle işletmeler vardır ki, o şehrin geleneksel lezzetini layıkıyla yapar.
102 : kadikoylife.com Mart & Nisan 2018
GELENEKSEL KARADENİZ PİDESİ: HAÇAPURİ Haçapuri, Gürcü mutfağında peynir ve hamurdan yapılan bir hamur işi yemeği, bir çeşit bizim mutfağımızdaki pideyi andırıyor. Ancak, Kadıköy’de açılan Haçapuri, geleneksel Karadeniz pidesinin yapıldığı İstanbul’daki şu an en iyi pideci. 2016 yılında açılan Haçapuri, Kadıköy Belediyesi’nin Hasanpaşa’ya bakan Fahrettin Kerim Gökay Caddesi üzerinde, modern dış ve iç mimarisiyle dikkat çekiyor. Haçapuri, Karadeniz pidesinin İstanbul’daki önemli bir eski mekânının 20 yıllık çalışan kadrosuna sahip. Bundan dolayı da her biri tek tek alanlarında önemli birikime sahip... İşletmenin başında yer alan Osman Güleç; “Her birimiz Karadeniz pidesi konusunda önemli bir birikime sahibiz. İstanbul’un Karadeniz pidesi olarak ünlü bir eski bir mekânın çalışanlarıyız. Mekânımız kapandıktan sonra biz de bu kadroyu bozmak istemedik. Karadeniz’e ait olan ama aynı zamanda da İstanbul’un önemli bir lezzet
Mekân
sonra Haçapuri markasını açmak istedik. Ali İsapur ve ailesinin yatırımları ve de bizim 20 yıllık takım arkadaşlığımızın işletmeciliğinde Haçapuri’yi kurmaya karar verdik. Haçapuri, Gürcü mutfağının önemli bir pide çeşidi. Bu ismin kulaklara bıraktığı çağrışımı sevdik, bu adı seçtik. Semt olarak da Kadıköy’de olmaya karar verdik” diyor. MALZEMELER ÖNEMLİ YÖRELERDEN TEMİN EDİLİYOR Haçapuri, pideden istediğinizin fazlasını yapıyor. Pide ustaları Cemil Usta, Yaşar Usta ve Erhan Usta’nın ellerinde kapalı kıymalı pide, Trabzon yöresel peynirli pide (imansız peynirli), Rize dana kavurmalı pide ve ayrıca özel sebzeli olan ıspanak, kaymak, süt ve de yağlı peynir karışımıyla yapılan pide, Haçapuri’nin en özel pideleri arasında başı çekiyor. Ayrıca kuşbaşılı, karışık ve yağlı pide gibi çeşitler de mevcut. Bu eşsiz pidelerin bu kadar lezzetli olmasının nedenlerinden biri de ustaların maharetli elleri kadar, her biri kendi yöresine has malzemelerden olması; kavurma Rize’den, kıymalar Balıkesir bölgesinde beslenen hayvanlardan, un Konya’dan, tereyağ ve peynir Trabzon’dan geliyor. Bu güzel pideler de Haçapuri’nin el yapımı ayran ve limonataları eşliğinde yendiğinde tatlarına bir kat daha tat ekleniyor. Servis aşamasında da masalara pidelerle birlikte yağlı kâğıtlara sarılı parçalar halinde halis tereyağlar getiriliyor.
durağı olan bu geleneksel pidemizi yeni bir solukla devam ettirmek adına, mekânın önemli müşterilerinden Ali İsapur’u arayarak projemize sponsor olmasını teklif ettik. Ali Bey de kızları Lalin’in olumlu fikrini aldıktan
FİNALDE HARİKA BİR LEZZET: HAMSİKÖY SÜTLACI Bu güzel malzemelerden yapılan, ustaların maharetleri ellerinde şekillenip pişen ve damağımıza enfes bir lezzet bırakan pideler biterken, Haçapuri’nin pideleriyle yarışacak kadar mükemmel bir sütlaç da damakları bekliyor. Sütlaç, Haçapuri’de uzun emekler sonucunda hazırlanıyor. Mekân, pidelere verdiği özenin aynısını sütlacına da gösteriyor. Günlük sütten yapılan bu sütlaç, 2-3 saat kadar hakiki şeker ve pirinçle ağır ağır pişiyor. Sütlaca ilaveten asla nişasta konmuyor. Kaynama işlevi bittikten sonra da
5 dakika kadar fırınlanan sütlaç yarım gün kadar dinlendirilip, soğutulduktan sonra bol fındıkla servis ediliyor. Haçapuri, sırf sütlacını yemek için dahi gidilesi bir lezzet durağı. MODERN, FERAH VE DE BAHÇELİ BİR İÇ MEKÂN Haçapuri, dış görünüşü ile de dikkat çeken bir mekân. Geleneksel pidecilerin aksine modern bir görünüme sahip... Asma katı ve ferah bir bahçesi de var, bu alanlar toplu yemekler için de hizmet veriyor. Ayrıca, pazar günleri kahvaltısını pide yiyerek yapmaya gelen kalabalık bir müşteri kitlesi var Haçapuri’nin. Bu kısa süre zarfında şarkıcı Yaşar, Perran Kutman, İbrahim Selim, Bağış Erten ve Ercan Akışık gibi ünlü simalar da Haçapuri’nin müdavimleri arasında. Mekân pazartesi günleri kapalı... Lezzeti, ustalarının maharetli elleri, çalışanların güleryüzü, iç mekânıyla Kadıköy’den İstanbul’a yayılan özel bir mekân Haçapuri... Mart & Nisan 2018 kadikoylife.com : 103
Mekân
Kalamış’ta yeni nesil bir ocakbaşı:
SACA REHA KADAK Et, topraklarımızda olmazsa olmaz yiyeceklerden biri. Öyle ki et olmadan yemek masasına oturmayanlar, et yemeden yemek yediğini anlamayanlar, sabah kahvaltısına dahi etle başlayan kişiler ve yörelerimiz var. Velhasıl et, ülke sınırlarımızın ana yiyeceklerinden biri. Etin tüm çeşitleri ülkemizde layıkıyla yapılıyor. Etin yakıştığı durumlardan biri de ocakbaşı. Ocakbaşı kültürü, yöreden çıkıp ülkeye yayılmış bir kültür. Osmanlı’nın son yıllarında şimdiki Güneydoğu Anadolu bölgemizde başlayıp, tüm topraklarımıza yayılarak geleneksel bir yemek kültürü halini almış. Cumhuriyet dönemiyle, İstanbul başta olmak üzere büyükşehirlerimize yapılan göçle kent yaşamının da değişmez bir parçası olmuş. Ocakbaşı demek, mangal ocağının başında bekleyerek yemeğini yiyen, sohbetini eden, mangal kokusuyla sohbeti harman eden bir yemek ritüeli demek. İstanbul’da dünden bugüne birbirinden farklı ocakbaşılar olagelmişse de, aslında bu mekânların çoğu birbirine benzerlik gösteren mekânlardır. Kalamış’ta açılan SACA ise, ocakbaşına yeni bir bakış açısı katıyor.
OCAKBAŞI KÜLTÜRÜNDE MODERN BİR ANLAYIŞ SACA, Ekim 2017’de Taylan Özbek tarafından, ocakbaşı kültüründe 33 yıllık uzman bir kadro oluşturularak açıldı. Geleneksel ocakbaşına yeni bir anlayış getiren SACA; modern iç dekorasyonu, mermer tasarım ocakbaşısı, ferah ve rahat mekânı, aileler için eğitmenler eşliğinde çocuk alanı, bebek odası, iki adet kış bahçesi ve vale hizmetiyle diğer ocakbaşılardan ayrılıyor. Bu ayrıntılarla birlikte, yemeklerinde de önemli bir lezzet kalitesini yakalamış durumda. “DİKKAT! YÜKSEK DERECEDE LEZZET İÇERİR” Etin başrol olarak yer aldığı bu nezih mekânda etler Tekirdağ bölgesinden, “kıvırcık” diye tabir edilen kuzulardan temin ediliyor. Kıyma kebaplar kategorisinde yer alan lezzetler, tamamen zırh kıyması olarak elde çekiliyor, makine kullanılmıyor. Böyle-
104 : kadikoylife.com Mart & Nisan 2018
Mekân
ce kıyma makinede ezilmediğinden, etin lezzeti içinde kalıyor, damağa da özel bir lezzet bırakıyor. SACA’da ayrıca Ali Nazik, çöp şiş, çöp ciğer, beyti kebap, fıstıklı kebap, patlıcanlı kebap, sebzeli Mardin kebap, kuzu kaskı gibi ocakbaşına has etlerin olmazsa olmazlarının yanı sıra mekâna has olarak da SACA tarak, SACA special, SACA köfte gibi başka bir yerde bulamayacağınız özel lezzetleri burada yiyebilirsiniz. SACA’nın sahibi Taylan Özbek; “SACA’yla Kalamış özelinde İstanbul’da bir fark yaratmak istedik. Bu fark etler ve yemekler kadar, konsept olarak da yeni gelişen iç mimariyle göze hitap etme konusunda da olsun istedik. Öyle ki bu kısa sürede güzel geri dönüşler alıyoruz. Yeme-içme sektöründe yenilik önem arz ediyor. Elbette klasik ocakbaşılara saygı duyuyoruz. Ancak gelişen durumları da göz ardı edemeyiz. Oldukça önemli bir uzman kadro kurduk. Bu da lezzetlere ve servise yansıyor. Bölgenin ocakbaşı ihtiyacına her açıdan karşılık verdiğimizi düşünüyorum. Son olarak şunu söylemek istiyor ve ‘Dikkat! Yüksek kalitede lezzet içerir’ diyorum” dedi. MEZELER VE PİDELER ETLERLE YARIŞIYOR SACA’da başrol ocakbaşı ve etler olsa da, en az bunlar kadar meze ve pide çeşitleri de mekânda tatmanız gerekenler lezzetler arasında. Meze olarak kuru cacık, muhammara, enginar, kuru dolma, pilaki, üzümlü ıspanak, acur turşu, patlıcan salatası, abagannuş, soslu patlıcan, çiğ köfte; ara sıcaklarda pastırmalı humus, içli köfte, güveçte söğürme, güveçte
antibiyotik gibi fark yaratan çeşitler de var. Pideler özel taş fırında yapılırken, SACA’nın özel bir tandır ekmek pişirme ocağı da mevcut. Pide çeşitleri arasında kıymalı, kaşarlı, tulumlu ve karışık pide yer alıyor, lahmacun da Gaziantep usulü. Hepsi ayrı ayrı tatmaya değer. SACA’DA EN TATLI FİNAL SACA, tatlı menüsü olarak da farklı lezzetleri tatmanıza neden oluyor. Tahinli kabak, en güzel tatlıların başında geliyor. Taş fırında hazırlanan sütlaç da oldukça lezzetli. Dondurmalı irmik, SACA’nın tatlı menüsünde başı çekenler tatlılardan biri. Bunların dışında kabak tatlısı, ayva tatlısı, katmer, künefe, atom gibi farklı damak zevklerine hitap eden tatlılar da var. ÖZEL GÜNLERDE DE SACA SACA, müşterilerinin özel günlerini düşünerek VIP salonunda davetlerinize karşılık veriyor. VIP salonundaki 50 kişilik kapasitesiyle doğum günü, şirket yemekleri, nişan ve nikâh yemekleri gibi organizasyonları, ister canlı müzikli ister müziksiz olarak arzu ettiğiniz içeriğe göre düzenliyor. Kalamış’ta, özel ve sakin bir bölgede ocakbaşı keyfi, lezzetleri, nitelikli servisi, ferah iç mimarisi, vale hizmetiyle aileniz ve sevdiklerinizle güzel bir akşam geçirmek için SACA, fark yaratan bir doğru adres.
Mart & Nisan 2018 kadikoylife.com : 105
Spor
Dümen tutan eller kupalara uzandı,
kazanan yine dostluk oldu TAYK ve Moda Deniz Kulübü işbirliğiyle gerçekleşen gecede tüm ekipler, adeta 2017 yılının yelken sezonunun bir değerlendirmesini yaptı. Bir sonraki yarışta buluşmak üzere, ‘Pruva neta’ dilekleriyle kadehler kalktı. Bir yelkenli teknenin direk tepesinden aşağıya bakıyoruz! Kaptan, dümen başında… Baş üstü adamı, baş ıstralya ile bebek ıstralya arasında. Cenova’cı da orada. Ana yelkenci, havuzluk yakınında; direk dibi sorumlusu ile… İskele ve sancak ıskotacıları ise makara başında... Gözler pruvada, kulaklar kaptanda… Yarışmak; tekne ile… Delice bir adrenalin... Saniyenin önemi var, ‘Deniz affetmez’. Elbette Yazı ve Fotoğraflar: ekip ruhu... Kaptana koşulsuz itaat… Benim YİĞİT UYGUN için gerçek denizciler; yelkenciler… Motoryatçı dostlar alınmasın! Burada sürat yok, konfor yok, aşçı, garson, kamarot yok… Ne mi var? Denizle olabildiğince uyumlu bir mücadele, uykusuz gece ve gündüzler, halat almak, yelken basmak, tramola atmak, baston tutmak, gerekirse takara ile direğe çıkmak. Aman kavança’ya dikkat! Ve fırtınalarla dost olmak… Daha sayayım mı? Yelken ile yarışta hayat böyledir. Amaç, elbette finish’i ilk bitirmek… Olmadı?.. Olmasın! Yine dostuz, yine denizci… Ama bir sonrakinde yine yarışçı, yine rakip… Yarış biter, pontona yanaşılır ya da kuytu bir koyda, tek demirde gecelenir. İşte gerçek keyif bundan sonra başlar. Duşlar alınmış, ilk aperatifler içilmiş… Vee, kuzineden harika kokular yükseliyor. Unutmayalım; her kaptan iyi bir aşçıdır aynı zamanda, istisnalar haricinde… Kahkahalarla yenilen nefis bir yemek sonrasında havuzlukta
106 : kadikoylife.com Mart & Nisan 2018
sohbetler, kahveler, şakalar. Ve yıldızlar altında nefis bir uyku, mutlu rüyalar eşliğinde… Yazarken bunların hepsini yaşamış biri olarak ne kadar şanslı olduğumu düşünüyorum. Tanrı herkese nasip etsin. Geçtiğimiz günlerde Moda Deniz Kulübü’nde yine keyifli anlar yaşadım denizci dostlarımla, kaptanlarla. Ödüller verildi, kupalar alındı, şiltler kazanıldı. Ustalar da vardı; elbette derya’ya yeni gönül vermişler de…
Moda Deniz Kulübü Yönetim Kurulu Başkanı Teoman Taşpınar ve Türkiye Açık Deniz Yarış Kulübü Komodoru Vedat Tezman…
Spor
Moda Deniz Kulubü ve Türkiye Açık Deniz Yarış Kulübü ortak girişimiyle 2017 yılında düzenlenen, 21. yılını bitirdiğimiz yat yarışlarının ödülleri ve TAYK trofelerinin verilmesi gecesi; anlamlıydı. Bu ödül töreninde kim hangi yarışı kazanmış, kaç kupa almış yazmayacağım. Tekne isimlerinden ve kaptanlardan da söz etmeyeceğim. Fotoğraflarda görülüyor, herkes kazandı. Türk denizciliği kazandı… Ancak alt kadroları ile bu tip organizasyonları kusursuz başaran iki kişiden söz etmeden olmaz. Moda Deniz Kulübü Yönetim Kurulu Başkanı Teoman Taşpınar ve Türkiye Açık Deniz Yarış Kulübü Komodoru Vedat Tezman… Süre boyunca özverili bir şekilde çalışarak sektöre hizmet ediyorlar; beraber görev yaptıkları isimsiz kahramanlar ile beraber… Hepsine teşekkürler… Bir denizsever, bir kaptan olarak dileğim bu yıl da tüm denizlerimizde müthiş yarışlar olsun, yelken sporuna herkesin katkısı artarak sürsün; yine kupalar, madalyalar, şiltler kazanılsın. Bizlere yepyeni sporcular katılsın ve elbette uluslararası düzeyde, ülkemizin ismi çok daha üst sıralarda yer alsın. Sevgili okurlar; sizler de mümkün olduğunca çaba harcayın, denizle iç içe olun, onu yaşayın, özümseyin, onsuz kalmayın… Denizlerimizin temiz kalması için!!! Mutlaka çalışın… İnanın; yaşamınız değişecek, mutluluğunuz artacak. Hatta olanak ölçüsünde küçük bir tekne yapın! Mavi ile yaşamak size iyi gelecek!
Kadıköy’de bir ilk:
Çocuk Atletizm Oyunları PINAR BALTACI Caferağa Spor Salonu, Moda İlkokulu öncülüğünde ilkokul çocuklarına spor sevgisini aşılamak amacıyla düzenlenen Çocuk Atletizm Oyunları’na ev sahipliği yaptı. Kadıköy Gençlik Hizmetleri ve Spor İlçe Müdürlüğü, Kadıköy Kaymakamlığı, Kadıköy İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nün destek ve katılımıyla gerçekleşen etkinlikte birçok öğrenci, ödüllerini Kaymakam Mustafa Özarslan’ın elinden aldı. Moda İlkokulu’nun pilot okul olarak seçildiği turnuva, devlet okulları arasında ilkokul öğrencilerine yönelik ilk atletizm etkinliği olma özelliği taşıyor. MÜDÜR İLKER YILDIZ: DÜNYADAN ÖRNEK ALARAK, OKULUMUZDA UYGULAMAK İSTEDİK Amaçlarının öğrencilerine sporun anası olan atletizmi tanıtmak olduğunu dile getiren Moda İlkokulu Müdürü İlker Yıldız, Kadıköy Life Dergisi’ne yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Biliyorsunuz Moda’da çocuklarımız sokakta oyun oynamıyor. Bu bizim için büyük bir problem. Öğrencilerimizin atletizm ile tanışmasını istedik. Ülkemizde ne yazık ki atletizm oyunları pek bilinmiyor. Biz de dünyadan
örnek alarak, okulumuzda uygulamak istedik. Çocuklarımız sporla tanıştı. Umuyoruz bundan sonra da devam edecekler. Bugün bu etkinlikte derece yapacak öğrencilerimiz, milli atletizm hocamız ile çalışmaya devam edebilecek. Gördüğünüz gibi çocuklarımız çok mutlu ve heyecanlı. Bu da bizi mutlu ediyor.” HANDAN İNAN GENÇEL: ÖĞRENCİLERİMİZ İLE TEKNOLOJİYİ KEŞFEDİYORUZ Okullarında spor etkinliklerinin yanı sıra birçok alanda çocukların sosyal ve kültürel gelişimlerine katkı sağlayan etkinliklerin yapıldığını dile getiren Moda İlkokulu Okul Aile Birliği Başkanı Handan İnan Gençel ise; “Okulumuzda ‘Öğrencilerimiz ile Teknolojiyi Keşfediyoruz’ başlığı altında bir Erasmus projesi gerçekleştiriyoruz. Bu çalışma kapsamında toplam beş ülke birlikte bir çalışma yürütüyoruz. Bununla beraber okulumuzda bir ‘Masal’ çalışması yapıyoruz. Çocuklarımız dijital bir ses ortamından uzak masal dinleyip, görüntülerin hazır önlerine gelmesi yerine kendi hayal güçlerini kullanarak eğlenceli saatler geçiriyor” şeklinde konuştu.
Mart & Nisan 2018 kadikoylife.com : 107
Frida’nın
Bizim kadınlarımız
“Mamamila”da Hem Dövme Hem Tarz Kombinler
REHA KADAK Nazım’ın en özel şiirlerinden birisinin dizesidir; “Kadınlar, bizim kadınlarımız”. Kadıköy Life olarak biz de “bizim kadınlarımızı” unutmuyoruz. Kadıköy özelinde İstanbul’un emekçi, özgür, çağdaş ve toplumsal yaşamının önemli bireyleri olan kadınlarımıza ki -Dünya’da önemli bir kadın figürü olan Frida gibi- Anadolu Yakası’nda giyimden akşam yemeğine, kahve içiminden sağlığa, takılardan dövmeye dair bir rota oluşturarak, kadınların dünyasına kılavuz olacak bir sayfayla başlangıç yapıyoruz.
Bir dükkân düşünün ki, hem dövme yaptırın hem de giysiden takıya kadar kendinize bir kombin yaratacak ürünleri bulabilin. Üsküdar Fıstıkağacı’ndaki “Mamamila”, size bu olanakları sunabilen bir dükkân. İlda Yolaçan ve Can Yolaçan’ın işlettiği bu özel mekânda, Can Bey’in deneyimli ve yetenekli ellerinden özel dövmeleri yaptırırken, İlda Hanım da tarzınıza uygun ürünleri size kombinlesin. Mamamila’da özel İtalyan kıyafetler ve şapkalar, İran’dan ipek şallar, Meksika, Jamaika ve Hindistan’dan getirilen özel takılar, farklı çanta modelleri, retro ve vintage gözlükler ve çok dahası askıları süslüyor. Mamamila, aynı zamanda Kadıköy Moda Caddesi Damacı Sokak’taki yerinde de sizi bekliyor. Mamamila’da tarzınıza tarz katın.
Moda’da Deniz Kenarında Güzel Bir Akşam: Moda Sahil Restaurant
Güzel Bir Kahve İçin “Coffee Manifesto”
Yeni nesil kahve mekânları, İstanbul’da oldukça revaçta olan yerlerin başında geliyor. Bunlar arasında hem kahve çekirdeği hem kahvenin sunumu hem tatlıları hem de mekân konsepti olarak Kadıköy’deki Cofffee Manifesto, damağınıza ve zamanınıza değer katıyor. Emel Usta ve Güvenç Usta’nın işlettiği Coffee Manifesto’da espresso bazlı sütlü ve sütsüz kahveler, yeni nesil kahveciliğin demleme yöntemleriyle yapılan leziz kahveleri içerken, güzel tatlılarından da sipariş verebilirsiniz. Aman kilolara dikkat!
“La Reine”de Pasta ve Çikolatadan Fazlasını Tadın
Çikolata ve pastaya dair farklı bir lezzet arıyorsanız, Suadiye Eminali Paşa Caddesi üzerindeki La Reine’yi notlarınıza eklemenizi tavsiye ediyoruz. Burada farklı tasarımda pastalar yaptırabilir, çok özel çikolatalar bulabilir, hatta her hafta düzenlenen workshoplara katılabilirken, bu güzel tatları da güzel dekoru içinde tadarak keyifli bir vakit geçirebilirsiniz.
108 : kadikoylife.com Mart & Nisan 2018
Takı Deyince “By Demirhan”
Deniz kenarı ve akşam dendiğinde Moda, en önemli adreslerden biridir. Bu güzel ambiyansa lezzetli yemekler ve mezeler de eşlik ettiğinde, keyfinize keyif katılacaktır. Moda Sahil Restaurant, deniz kenarı konumuyla arkadaşlarınızla birlikte keyifli bir akşam geçirmek için gün sonu yorgunluğunuzu giderebileceğiniz özel bir mekân. Bu nostaljik mekânda Girit ezme, kabak çiçeği dolması, fava, levrek marin gibi birbirinden leziz mezeleri tadarak, Moda’dan denizi izleyebilirsiniz. Tabi buna eklenecek dedikoduların lezzeti de bambaşka olacaktır.
Takı, kadın giyiminde olmazsa olmaz bir tamamlayıcı. Öyle takılar vardır ki özel olmasını isterseniz. Erenköy Ethemefendi Caddesi üzerinde “By Demirhan” adını taşıyan mini takı mağazası, özel takıları bulabileceğiniz bir yer. Kadıköy’ün ünlü ailelerinden Fügen & Cemal Demir çiftinin oğulları Demirhan Demir’in adını taşıyan mağazada son derece tarz gümüş takılar var. Yolunuzu Erenköy’e düşürün ve By Demirhan’ın özel takılarına göz atın. Ve kendinize alacağınız bir hediye ile gününüzü renklendirin.
Sağlığınız İçin “Medamerikan”
Kendinize ve sevdiklerinize bir iyilik daha yapmaya ne dersiniz? Üstelik bu iyilik, sağlıkla alakalıysa... Bağdat Caddesi Feneryolu semtinde yer alan MedAmerikan Tıp Merkezi, kişiye özel uyguladığı programı ile yaptıracağınız rutin check-up uygulamasına fark getiriyor. MedAmerikan Tıp Merkezi’ne giderek check-up’ınızı yaptırın. Unutmayın ki bir ailenin direği kadındır, her türlü kendini korumak zorundadır.
O bir Modalı:
Ali Poyrazoğlu
Kadıköylü bir müzik fenomeni:
MİRKELAM
Funda Erkoç’tan
Magazin haberleri Kuzguncuklu Uğur Yücel:
Hayat zarafetini kaybetti daha ne olsun...
Life Magazin
Kuzguncuklu Uğur Yücel:
Hayat zarafetini kaybetti daha ne olsun... REHA KADAK Dünyada bazı oyunculardır ki, bukalemunun ortama göre renk aldığı gibi, senaryodaki karakterin rengine bürünürler. Javier Bardem, Sean Penn, Geoffrey Rush, bu bukalemun oyunculardan birkaçıdır. Türk sineması ve tiyatrosunda da böyle oyuncular vardır. Onlar ki sinemamıza ve tiyatromuza oynadıkları her rolde fark yaratarak katkı vermişlerdir. Uğur Yücel de bunlardan biridir. Ali Nazik’ten Cumalı’ya, Gazinocular Kralı Ekrem’den Aksak’a kadar birbirinin tekrarı olmayan rollerle karşımıza çıkmış, performansıyla zihinlerimizde yer etmiştir. Uğur Yücel, Anadolu Yakası’nın eşsiz semti Kuzguncukludur. Önceki sayımızda kaleme aldığımız “Kuzguncuk’ta Bir Gün” adlı sayfamıza selam duruyor, Uğur Yücel’le dünden bugüne Kuzguncuk’un geçmişine mercek tutuyoruz. Siz Kuzguncuklusunuz. Birçok tanınmış isim şöhret olduktan sonra eski semtlerine ne kadar uğrar bilmiyorum. Sizin Kuzguncuk ile bağınız hâlâ sürüyor mu? Evet sürüyor, fırsat buldukça gidiyorum. Ama koca aileden kimse kalmadı. Hepsini kaybettik. Tekrar orada yaşasam mı diyorum bazen. Fakat bir his beni hiç bırakmıyor: Kaybettiklerim. Ne bileyim, bir sokaktan annem, diğerinden babam, dayım, anılar, çocukluğum, eski arkadaşlarım, her köşe bir anı. Fazla dolanınca kala kalıyor insan oralarda. Ama her gidişimde deniz kıyısına çöküp akıntıya bakarım. Su akar, deli bakar deriz. O akıntı, içini açar insanın. Bir kadeh rakı, pilaki, beyin salata... Zihne küşayiş verir.
110 : kadikoylife.com Mart & Nisan 2018
“7 MİLLET BİRLİKTE YAŞIYORDU” Kuzguncuk, İstanbul’da kalan son mahalle kültürünü yaşayan semtlerimizden... Öyle ki yeni mahalle sakinleri bile bu kültüre hemen uyuyor. Başka birçok semt/mahalle bu kültürü kaybetmiş durumda. Sizin zamanınızın Kuzguncuk’u nasıldı, şimdi nasıl? Çok farklıydı. Bir kere 7 millet birlikte yaşıyordu. Sokaklarda Türkçe, Rumca, Ermenice, Ladino dilleri duyuluyordu. Her dinin bayramı ayrı kutlanıyordu. Kapılar kilitlenmezdi desem eski İstanbul masalı gibi duyulur, ama öyleydi. Komşuluk çok güçlüydü. Evden eve yemekler giderdi. Mesela en belirgin kayıp şu: Eskiden şehirde karakterler vardı. Yani hikâyesi olan insanlar. Kuzguncuk’taki karakterler unutulmazdır. Her sokakta bir terelelli vardı. Şimdilerde her şey tek tip olmaya başladı. Ben şimdikilerin çoğunu tanımıyorum. “TAZİYEYDİ, DÜĞÜNDÜ, BAYRAMDI HEP BİRLİKTE TÖRENE KATILIRDI İNSANLAR” Üç dinin yaşandığı nadide bir şehirdeyiz ve bu durumu hâlâ yaşayan az da olsa birkaç semt var, bunlardan biri de Kuzguncuk. Bu çok dinlilik mahalleye nasıl yansımıştı? İnsanlar kimliklerinden dolayı ayrı muamele görmezdi. Biz çocuklar hahamdan, papazdan, imamdan “korkardık” demeyeyim, saygı duyardık. Öyle öğretilmişti. Beş vakit namazında dedem ve anneannem kiliseye, sinagoga da
Life Magazin
giderdi. Taziyeydi, düğündü, bayramdı hep birlikte törene katılırdı insanlar. Paskalyada bütün evlerde çörek yenir, yumurta kırılırdı. Musevilerin paket paket hamursuzunu yerdik evde. Hindi satıcıları önlerine hindilerini katıp, mahalle mahalle gezerlerdi. Bizim evde de hindi yapılırdı. Tabi ki kurban da kesilirdi. Ben doğmadan 6-7 Eylül utancı yaşanmıştı. Ama bizim çocukluluğumuz
huzur ve barış içinde geçti, ta ki 1974 Kıbrıs olaylarına kadar. Sonra her şey bambaşka oldu. Savaşlar yüzünden insanlarımızı kaybettik. Bende bu çoksesliliğin derin mirası kalmıştır. Herkesi eşit görmek, herkese saygı duymak, koşulsuz barışseverlik… İnsana değer vermek. Sadece ülkemin insanının değil, dünyanın derdine düşmek. Kainatın, geleceğin kaygısına düşmek.
Sizin söylemlerinizden biliyoruz ki, sizin bu çok kültürlü/dinli gençlik yaşamınızda önemli bir yemek kültürü hafızanız da var. Son dönemlerde Kuzguncuk’a yeni yeme-içme mekânları açıldı. Bu yemeiçme kültürünü devam ettiren işletmeler yok maalesef. Biz neleri unuttuk o yemeiçme kültüründen? Bir kere taze ve kaliteli meze üreten meyhaneler yok oldu neredeyse. Esnaf lokantaları da öyle... Boğaz’da sıra sıra restoranlar var. Yahu hepsi mi aynı vasat lezzette olur. Sanki dev bir aşçı oturup, bütün meyhanelere tek elden dağıtıyor mezeleri. Ruhsuz mezeler... Son takıntım çorba... Mercimek diyorlar, mercimekli un çorbası, sebzeli un çorbası. Et suyu, kemik suyu, tavuk suyu vardı. Balık çorbası bile balığın suyundan değil, undan yapılıyor. Lapa gibi unu getiriyorlar önünüze. İnsan bunar onu içince. Adı balık lokantası mesela, mutfakta balık pişirmeyi bilmiyorlar. Kuzguncuk bu konuda şanslı... Hem meyhanesi hem lokantaları güzel... Ama mesela her memur ailesi lüferini, kalkanını, mevsiminde her türlü balığını yerdi eskiden. Kalkanı ayıklamazlardı balıkçılar, öyle ucuzdu. Lüfer, kalkan, izmarit, kırlangıç, kofana, torik sebildi. Midye çıkartırdık, Mart & Nisan 2018 kadikoylife.com : 111
Life Magazin
meyvelerimiz boldu. Çocukluğumuz her ürünün üstün kalitesiyle geçmiş sonradan anladık. Bilmiyorum şimdi kaç evin bahçesinde meyvesi kalmıştır. Bizim bahçede dut, yeşil erik, kiraz, malta eriği, yedi veren gülleri, bodur çamlar, koca bir çam ağacı, defne ağacı vardı mesela. Şimdi çorak o bahçe. Yeme özellikle içme konusunda şaşılacak bir kabalık yerleşti. Eskiden rakı, sohbete eşlik ederdi. Kelle olmak için içilmezdi. Neşelenmek ya da sırları sessizce paylaşmak için içilirdi. Hayatımızı kaybettik dediğimde şaşıyor insanlar. Evet, öyleymiş meğer. Aşkların bile tadı kaçtı. Hayat zarafetini kaybetti daha ne olsun. “KUZGUNCUK BENİ OYUNCU, SİNEMACI, YAZAR YAPTI” Türk sinemasının önemli filmlerinde ve televizyon dizilerinde oyuncu ve yönetmen olarak yer aldınız. Ali Nazik başka bir insandı, Cumali başka, Aksak bambaşka... Karanlıkta Koşanlar, Alacakaranlık, Yazı Tura ve de İkinci Bahar, hepimizin hayatına dokundu. Oyunculuk mesleği kanımca insanlık halleridir, yönetmenlikse bu halleri bir araya getirip bir dünya yaratmak. Siz de bu insanlık hallerini çalışırken, yönetirken semtinizden ne kadar yararlandınız? Oynadıklarımın ardında semtin insanları, sülaleden, aileden birileri vardır. Görgü, birikim ne kadar zenginse, o kadar işinize yansır. Ben de koleksiyonerler gibi insan biriktirdim belleğimde. Kuzguncuk’un özellikle sahnede çok lafını ettim. Orada dünyaya gözümü açtım. O köy -Kuzguncukbeni oyuncu, sinemacı, yazar yaptı.
112 : kadikoylife.com Mart & Nisan 2018
Şener Şen ve Uğur Yücel, bazı filmlerde aynı kadroda yer alsalar da aslında çok az çalışmada ikili oldular. İkili oyuncu performansı olarak Muhsin Bey ve Eşkıya ve de yönetmen-oyuncu ikilisi olarak da İkinci Bahar’dı bu işler. Ancak, o kadar eşsiz çalışmalardı ki, seyircinin belleğinde uzun bir dönem gibi algılandı ve çok sevdik. Şener Şen ile yeniden bir araya gelme -ama oyuncu ama yönetimfikri gündeminizde var mı? Hayır yok. Yan yana geldiğimizde çok gündelik bir ilişkimiz var. Oturup birlikte hiç proje konuşmuyoruz neredeyse. Böyle bir gayretimiz yok. O, sabırla kendini iştahlandıracak senaryo bekliyor. Benim doğrusu pek açlığım, hevesim yok oyunculuğa. Yazmıyorum, çekmiyorum derken şimdi yeni başlayacağımız dizinin ilk bölümünü yöneteceğim, oynayacağım. Bir de yaz ayı için bir film senaryosu çalışıyorum. Türk sinemasının önemli filmlerinde farklı pozisyonlarında yönetmen, oyuncu ve film müziği imzanız var. Hangi kimliğinizi seviyorsunuz? Yazar olarak sessiz sedasız bir kenarda yaşamayı tercih ederdim. Yıllardır söylerim, ortalıkta olmak, gözükmek bana göre değil. Ama sinemacıyım demeyi seviyorum. Orada da bir yanım kurudu çekildi. Bilmiyorum işte öyle bir dönemdeyim. Siz, döneminde Necati Bilgiç ile önemli bir komedi ikilisiydiniz. Sonra da bu çalışmaları tek başına yaptınız sahnede. Sizden sonra gelen tek kişilik komedi çalışmaları yapanlara da rol model oldunuz. Bu dönemde sizin beğendiğiniz kişiler kimler?
Beğendiklerim var. Onlar da genellikle bir şeyleri değiştiren, yeni sözü olanlar, yeteneğinden haz duyanlar oluyor. Aslında her yetenekte kendinizden bir şeyler görüyorsunuz hele sizin düşünmediklerinizi yapanlar sizi şaşırtanlar varsa ağzınız sulanarak izlersiniz. “GALİBA TİYATRO DA YAPACAĞIM” Benim jenerasyonum maalesef sizi tiyatro sahnesinde izleyemedi. Kariyerinizi sinema ve televizyon çalışmalarında ilerlettiniz. Tiyatro ile bağınızı neden kopardınız (bu bir kopmaysa) ve bizler sizi sahnede oyuncu ya da yönetmen olarak görme şansını yakalayabilecek miyiz? Tiyatro okudum ama çocuk yaştan beri sinemadaydı aklım. Bu bir çelişki gibi gözüküyor ama tersine sahne sanatları cebinizdeyse bu sinemada işi kolaylaştırıyor. Birkaç yıldır elimde sahne oyunları da dolanıyor. Galiba tiyatro da yapacağım. Belki hayatıma yeni bir enerji, yeni bir heyecan gelir. Buna ihtiyacım var gibi. Çünkü çok içe kapandım. Sesimi çıkartmam lâzım.
Life Magazin
Kadıköylü bir müzik fenomeni:
MİRKELAM REHA KADAK 90’lı yıllar, Türk popüler müziğinde önemli bir değişimin yaşandığı, birçok şarkıcının müzik piyasasına çıktığı dönemlerdi. Bugünlerde sevdiğimiz şarkıcılar ve şarkılar, bizlere o dönemlerin mirası olarak kalmıştır. Ancak o dönemlerde çıktıktan sonra varlığını bugünlere sürdürebilmiş çok az sayıda kişi var. Bu kişiler arasında, bir haber bülteninde bir gecede karşımıza çıkmasına rağmen tüm müzikal deneyimi, farklı müzikalitesi, orijinal şarkı sözleri ve duruşuyla hayatımızda “Her Gece” olmaya devam etmiş, nitelikli bir müzik dinleyicisine hitap eden Kadıköylü bir fenomen var: Mirkelam Siz bir Kadıköylüsünüz. Semt olarak da hatta Caddebostan ve Erenköy diye hatırlıyorum. Kadıköy bölgesindeki okullarda okudunuz. Mirkelam, “Her Gece” ile koşmaya başlamadan evvel Kadıköy’de neler yapardı? Benim çocukluğum da Kadıköy’de geçti. Çocuklukta geçen her şey insana mutluluk da veriyor. Kalabalık değildi o zamanlar bu kadar. Annemle karşıdan Kadıköy’e vapurla geçtiğim, köprünün olmadığı dönemi hatırlıyorum. Hakikaten çok sayfiye yeriydi Kadıköy. Çoğu zaman orayı hiç gitmesem de İtalya’da bir yermiş gibi görürdüm. Biraz da şanslı bir çocukluk geçirdik. O zamanlar parayla ilgili kimsenin sorunu olmadığı
114 : kadikoylife.com Mart & Nisan 2018
için hiçbirimiz çok zengin insanlar değildik. Orta halli insanlardık. Ama o orta halin içinde şu an ki ancak zengin olarak yaşanan standart yaşanılabiliyordu. İstediğiniz yerden denize girebiliyordunuz, istediğiniz arsada basket oynayabiliyordunuz. Tabii basket potasını biz kendimiz yapıyorduk da top oynayabiliyorduk (gülüyor). Sayfiye yeri olduğu için eğlence yerleri de çok fazlaydı. İnsanlar mutluydu. Hem o senelerin mutluluğu vardı hem de insanlar daha naifti. Sizin o zamanlarınızdan bugüne Kadıköy’deki değişim ne durumda? Kalabalıklar, kafası karışanlardır diye düşünüyorum. Onları şehircilik anlamında baştakilerin yönetmesi gerekir. Biri “ben buraya sekiz katlı bina yapacağım” dediği zaman yapabilir. Özgürdür ama bunun renginden tutun oradaki dokunun biçimine, hileli bir şekilde yola yirmi santim daha çıkmasına kadar hep engel olunması gerekirdi. Eski çok güzel binaların yıkılmadan yenilenmesi gerekirdi. Eskiydiler ama çok değerliydiler. Londra’ya bakın, eski binaları yıkıp yeni bina mı yapıyorlar sanki. Dolayısıyla bunlara dikkat edilebilirdi diye düşünüyorum. En azından eski şehir anlamında korunabilirdi belli bölgeler. Ama tabii eskiyi bildiğim için böyle konuşuyorum.
Ben çocukken topumuz bahçeye kaçardı, demir parmaklıklar arasından bakınca önünde gül bahçesi olan beyaz bir köşk görürdüm. Aslında biz o dönem çocukken, orada yaşayan insanlar da benim şu an düşündüğüm şeyi düşündüler. “Ya buralar çok kalabalıklaştı, eskisi gibi değil” diyorlardı. Her 40-50 yılda bir böyle bir değişim oluyor. Önemli olan, o değişimin düzgün ve kontrollü yapılması. Çünkü daha sonraki yıllarda başınıza kötü işler açabilir. O milyonlarca dolar verdiğiniz apartmanlar, 20 sene sonra hiçbir işe yaramayabilir. Bu da insanların emeğine, aklına, hayaline, sevgisine, aşkına saygısızlık diye düşünüyorum. Ben Kadıköy’ün 20 sene sonra çok güzel bir yer olacağını öngörüyorum. Los Angeles gibi olacak diye bir hayalim var. Benim hayallerim biraz çocuksu ve de naiftir. Çok modern, çok düzgün gelişeceğine inanıyorum. Peki, “Unutulmaz” albümündeki “Erenköy” şarkınız da o zamanki yaşanmışlığınızdan mı yapıldı? Aslında Erenköy’de hayal ettiğim bir şeydi o şarkı. O şarkıda anlattığım ev var mı derseniz yok aslında, ama oradaki her o güzel bahçeli, naif, küçük ev, o ev. Yani spesifik bir şey yok sonuçta, hayali bir şey; uçan halı bile var şarkıda. Birkaç tane kalmış ev var öyle
Life Magazin
Erenköy’de. Hatta ben Erenköy’e klip çektiğimde de bir köşk bulmuştum ama öyle bir şey değil. Tek odalı bir ev, o ev. Öğlen vakti tül perdeden ışık giren bir ev, o ev. İlla güllü bahçeli olması, köşk olması değil. Daha naif bir şarkı... Şarkıyı yazışımı üniversite bir ya da iki diye hatırlıyorum. Oralarda yaşayanların, dolaşanların, bizim şarkımız o. Kadıköy özelinde Anadolu Yakası’nda birçok yerde konser veriyorsunuz. Kadıköy dinleyicisi nasıl? Kadıköy’deki konser mekânları ne durumda? Her yerin dinleyicisi çok farklı oluyor. Avrupa Yakası’nda iş yoğunluklu ve çalışan insanların bulunduğu bir seyirci var. Daha yorgun olduğu için daha çok eğlenmek isteyen, isteyince de dozunu artıran bir seyirci kitlesi. Ama hakikaten o eski, naif seyirci Anadolu Yakası’nda var hâlâ. Onu tadıyorum ben. Farkındaysanız, Anadolu Yakası’nda hâlâ kulüp yoktur pek fazla. Birkaç eski rock kulübü dışında yok. Yeni yeni açıldı, mesela Dorock, Kadıköy’ün heykelidir. Çok değerli benim için. Beyrut da, IF de öyle. Ayrıca yeni açılan Moda’daki Kayıkhane de Moda’ya bir soluk getirdi. Hepsinin ayrı bölgelerde aynı enerjisi var. Anadolu insanının seyircisi, dinleyicisi, naifliği, eğlencesi Avrupa’dan çok farklı... Avrupa’da daha çok eğleniyoruz belki ama Anadolu Yakası daha başka bir yerde duruyor. Ben de o tarafın çocuğuyum. Yanılmıyorsam ilk albümünüzde müzik tarzınızdan bahsetmiştiniz. Funk ve alaturka karşımı “Funky-Alaturka” diye. İlk albümündeki şarkıların birçoğunda da alaturka melodiler ve düzenlemelerde alaturka sazlar da kullandınız. Ve farklı sözler mevcuttu şarkılarda da. FunkyAlaturka tarzına nasıl karar verdiniz? Ben alaturka şarkılar yapıyordum ama onu rock gibi söylüyordum. Buradaki en büyük paylardan biri İskender Paydaş’ın. O dönem Berlin’de yaşıyordu ve oranın fusion duygusu vardı İskender’de. Kayahan ağabeyle,
Nilüfer ve Nazan Öncel’le çalışıyordu ama Her Gece’ye kadar öyle bir şarkı yapmamıştı. O söylediğim tarzın içinde İskender’in müziğini bulması, benim de İskender’in yaptığı aranjede kendimi bulmam gibi bir şeydi. Başka biriyle yapsaydım yine alaturka rock olacaktı ama belki başka bir şey olacaktı. Alaturka funk Her Gece’de, Tavla’da, o albümde yaptığımız birçok şarkıda var. İkinci albüm Joker’de biraz sürdürdüm o rock kısmını. Üçüncü albüm Terle’de de vardır. Kokoreç’te alaturka gibi söylenmese de funk vardır. Kalbimde Parmak İzin Var albümünde de vardır öyle şarkılar. Mesela ‘Hala’ diye bir şarkı vardır, alaturka funktır. Bizim dinlediğimiz şarkılardır onlar. Earth, Wind and Fire dinledikten sonra, Zeki Müren dinledikten sonra nasıl bir beste yapabilirsiniz; işte onların sonucuydu. İlk albümünüzden son albümünüze funky-alaturkada ve Mirkelam imajında nasıl bir değişim ya da farklılıklar oldu? Ben yaptığım şeyi sanat olarak düşünüyorum ve sadece mikrofonla ya da sahnedeki bir ışıkla ilgisinden ziyade daha fazla fonksiyon olduğunda ve ne kadar profesyonel,
başarılı olursa o kadar değerli olacağını düşünüyorum. İlk dönemden beri pantolondan saça, tipe, şarkı söyleme tarzıma yansıyan da bu düşünceydi. Herkes gibi değil de farklı biri olma hissinden, isteğinden gelir bunlar. O dönem çıkan her alandaki müzisyenler genel olmayan, kimseye benzemeyen, hep özel insanlardı. Herkese benzerseniz artınız vardır ama benzemezse eksiden başlıyorsunuz. Adı üstünde bir şeye benzemiyor ama başardığınız zaman o özel insanların arasına gelmiş oluyorsunuz. Tarz dediğimiz şey o. Ben her zaman tarz yaratma içindeyim. Sahnede de benim gibi sunuşu yapan yoktur. Şarkıları söyleriz, eğleniriz, konser biter ama konuşulacak, hayal edilecek, kalan bir sürü şeyin olması lâzım. Sanat öyle yapılmalı bence. Sinema da öyle yapılmalı benim tarzıma göre. Müzikte de öyle yaptım. Kıyafetten şarkı söylemeye, farklı klibe kadar. Benim bütün kliplerim misyonludur. Bir sürü şarkı vardır klip için bekleyen ama herhangi bir klip çekemem. Çünkü özel bir klip olması lâzım. Aslında amaç insanları eğlendirmek... O pantolonla, o tiple, o şarkı söylemeyle, duymadıkları bir ritimle; “aa ne kadar değişik müzik” dedirtmek. Kokoreç diye bir şarkıyı denemek, onun başarılı olmasını istemek, gönül vermek, hayatını adamak. Düşünün ki bütün hayatınızı maddi manevi Kokoreç diye bir şarkıya adapte ediyorsunuz. Tabii ki avantaj Her Gece’yle çıkmak ama o döneme göre de o şarkılar aslında alternatif şarkılardı. Çok hit olunca popüler şarkı dendi. Alaturka funk diye bir müzik yaptık, kime ne yani Türkiye’de, ama işte değerli olunca savunup sürdürebiliyorsunuz. 2013’de “Denizin Arka Yüzü” albümünüzden sonra geçen sene “Mirkelam Şarkıları” adlı bir tribute albüm yapıldı. Mirkelam’ın yeni solo albüm çalışmaları ne durumda peki? Ben de kendime sık sık soruyorum ne zaman yeni şarkı dinleyeceğimize dair soruları ama yakında diyelim. :) Mart & Nisan 2018 kadikoylife.com : 115
Life Magazin
O bir Modalı: Ali Poyrazoğlu
REHA KADAK Kadıköy’ümüz bünyesinde birçok sanatçıyı çıkartmış nadide bir semtimiz. Bunlar içinde öyleleri var ki, yaptıkları işlerle ülkemiz sanatına hem yurtiçinde hem de yurtdışında katkı vermişler. Bir sanatçı düşünün ki, daha 16 yaşında konservatuar öğrencisiyken İtalyan oyun yazarı Pirandello’nun “Ağzı Çiçekli Adam” adlı oyununu sahne sınavında oynamak için çevirerek Türkçemize kazandırmış, New York Broadway’de “Pera Palas” adlı oyunda İngilizce başrol olarak sahneye çıkmış, aynı zamanda Fransızca oyunlar da oynamış, kendi tiyatrosunu kurarak her oyununu kapalı gişe sahnelemiş... Bununla da yetinmeyip kariyer koçluğu, yazarlık, radyo sunuculuğu, akademisyenlik gibi birçok alanda da çalışmalar yapmış bir aktör, bir Modalı: Ali Poyrazoğlu... “BEN MODALIYIM, MODA’DA DOĞDUM, MODA’DA BÜYÜDÜM” Siz Moda İlkokulu’ndan mezunsunuz, Kadıköy’le ilişkiniz sadece Moda İlkokulu özelinde mi? Hayır, okul özelinde değil. Ben Modalıyım, Moda’da doğdum, Moda’da büyüdüm. Yaşım gelince de beni buralı olduğumuzdan en yakın okul olarak Moda İlkokulu’na yazdırdılar. Çok yaramaz bir çocuktum, hani derler ya yaramazlara “düz duvara tırmanıyor” diye, ben de öyleydim. İlk gün okula kayıt olurken annem tembih etti bana, “Aman oğlum uslu dur” diye. Sanki bunu dememiş gibi ben müdürün kucağına oturdum, masasındaki mürekkebi
116 : kadikoylife.com Mart & Nisan 2018
müdürün masasına dökerek kaydımı yaptırmış oldum. Müdür de ne yapsın, bir hokka mürekkebi dökmüşüm masasına, adamcağız güldü. Böylelikle okula adım atmış oldum. Ama cidden çok yaramazdım. Günlük karnem vardı benim, hocalar imzalardı. Nasıl günlük karne hocam? Bana özel bir karne şekli. Yaramazlık yapıp yapmadığıma dair... Yaramazlık yaparsam karneyi imzalamazdı hocalar. Eğer imzalarsalar, o zaman evde ceza alırdım ailemden. Tabii okulda da ceza almış olurdum zaten. Sonraları düşündüğümde, bütün çocukların içlerindeki yaratıcılık evlerde engellenmeye başlanıyor. Herhalde bunlara tepki olarak bazı çocuklar -ki ben bunlardan bir tanesiydim- içlerindeki yaratıcı yanın kendilerini kanatlandırıp başka yerlere uçmak isterken, bir yandan da evde maalesef kanatları yolunmuş oluyordu. Ama o hâlâ devam ediyor; “Aman ha çocuğum, sakın ha çocuğum, yapma çocuğum, elleme çocuğum, kurcalama çocuğum, sana verilenleri dinle, ne diyorsalar onu yap, ne veriyorsa hocalar onları ezberle, başka kitap sakın ha okuma, aman icat çıkarma” diye diye çocukların içindeki yaratıcı yan fazlasıyla köreltiliyor. Bunların çok yanlış olduğunu düşünüyorum. Peki, “Asi Kuş” oyunu öyle mi çıktı? Yok, tam olarak öyle değil. “Asi Kuş”, başka bir yaşanmışlığın işidir aslında.
Life Magazin
Hocam, siz en eski Kadıköylülerden birisiniz. Dünden bugüne Kadıköy’de neler değişti? Önce çok güzel binalar yapıldığını ve çok şık kafeler açıldığını görüyorum. Eskiden haliyle böyle değildi. Ve tabii ki tiyatroların yoğunluğu dikkatimi çekiyor. İşte Bahariye Caddesi’nde görüyorsunuz bu tiyatroları. Şevket Çoruh tiyatro açtı mesela Baba Sahne diye... Kadıköy Halk Eğitim Merkezi çok yoğun. Sonra Moda Sahnesi var, çok güzel işler yapıyorlar. Ak’la Kara Tiyatrosu var, hemen az aşağı iniyorsun Haluk Bilginer’in Oyun Atölyesi var, sinemalar var, Süreyya Operası var. Bu bölgenin, Kadıköy’ün sanatı için çok özel bir bölge olduğunu düşünüyorum. Çok hoşuma gidiyor bu durum. Tabii büyük bir şehrin içinde olmasının sorunları da var Kadıköy’de ama onlara çok değinmek istemiyorum. Maltepe’de de var, Üsküdar’da da var, Beyoğlu’nda da var ondan, sadece Kadıköy’de değil. Kadıköy böyle güzel... “KADIKÖY SEYİRCİSİ CİDDEN HARİKADIR” Tiyatroda önemli bir merkez durumunda artık Kadıköy... Sizin de saydığınız birçok tiyatro salonu açıldı, birçok oyun da buraya şehir içi turneye geliyor. Sizin için Kadıköy seyircisi nasıl? Kadıköy seyircisi cidden harikadır, “10” numaradır. Bak yeni oyun koydum, daha hiç Avrupa Yakası’nda oynamadım bile, hemen Kadıköy’e geldik. Evvela Kadıköy’deki sahnelerdeyiz hep, sonra Avrupa Yakası’na geçiyoruz ama hemen geri geliyoruz Kadıköy bölgesine. Çok sevdiğimiz salonlar burada. CKM, Kozzy ve Kadıköy Halk Eğitim, bu ayki oyunlarımızın olduğu sahneler. Hemen bitiyor biletler Kadıköy bölgesinde. Kadıköy bölgesinde bir tiyatro izleyicisi kültürü var... Evet, var. Nitelikli ve anlayan kitle var bu yakada. Ve bu sayı giderek de artıyor. Bunda
Kadıköy Belediyesi’nin yaptığı salonların çok büyük etkisi var. Biz tiyatrocular için iyi sahneler ve seyirci için iyi salonlar var Kadıköy’de. Dolayısıyla bu durum buraya daha çok tiyatroların gelmesine ve seyircinin de oyunları daha çok izlemesine neden oluyor. Fanatik ve meraklı bir tiyatro kitlesi oluşmuş durumda. Hocam, birden çok Ali Poyrazoğlu var: Oyuncu, yazar, yönetmen, çevirmen, akademisyen, kariyer koçu, radyocu, gazeteci, köşe yazarı. Birçok sıfatı bünyenizde barındırdınız yıllar içinde. Hepsini ayrı ayrı yapmaktan da hep keyif aldığınızı dile getirdiniz. Siz hangi Ali Poyrazoğlu’nu seviyorsunuz? “BEN TİYATRO OYUNCUSUYUM SADECE” Ben tiyatro oyuncusuyum sadece. Evet, diğer mesleklerin hepsini ayrı ayrı yaptım. Yıllardır yaptım hem de, hâlâ da yapıyorum. Bunlar bir oyuncunun yapabileceği yan
işler, ancak ben aktörüm. Aktörün de er meydanı tiyatro sahnesidir. Siz üniversitelerde tiyatro-oyunculuk dersleri de veriyorsunuz. Sizin zamanınızdan bugüne konservatuartiyatro bölümlerindeki eğitimde ne gibi değişimler var? Ben artık üniversitede eğitim vermeyi bıraktım. Kendi okulumu açıyorum. Okullardaki eğitim, hem hocalara hem öğrencilere hem de hayallere bağlı. Hocaların nasıl hayalleri var, kendilerini öğrenci yetiştirirken nasıl hayaller kuruyorlar, ona göre okulun düzeyi değişir. Öğrencilerin de mesleğe nasıl yaklaştıkları, bu meslekte kendilerini nereye koymak istedikleri, kendilerini aşmak için neleri yapmaya hazır oldukları kadar okuyarak, izleyerek, duyarlı olarak birer “aydın” haline gelmeleri gerekmekte, yani kendilerini bu mesleğe adamaları gerek. Bizimki eğlence sektörü, ama oyuncu olmak isteyen sektörün eğlencesi olmamalı. Son olarak yeni oyununuzdan da bahsedelim. Bu oyununuzda az önce de bahsettiğiniz gibi ilk Kadıköy seyircisi karşısında CKM’desiniz. Seyirciye bu defa nasıl bir oyunla merhaba diyorsunuz? Oyunumuz “Tamamla Bizi Ey Aşk”. Bir kitabımdan uyarlama. İçinde aşk olduğuna göre, kadın-erkek ilişkileri üzerine kurulu bir oyun. İlişkileri kötüye giden bir çiftin evlilik terapistine gitmesini komedi unsurlarıyla anlatan bir oyun. Melih Ekener ve Şebnem Özinal ile bu oyunda sahneyi paylaşıyorum. Onlar çok eski iki arkadaşım. Onları da yıllar sonra sahneye döndürdüm, iyi ki de dönmüşler. Her oyunumuz bu kısa zamanda dolup taşıyor. İlgi çok güzel... Gelsinler oyuna, izlesinler. Tiyatro sahneleri inadına daha da dolsun taşsın. Dünyanın sonuna kadar tiyatro yaşasın. Mart & Nisan 2018 kadikoylife.com : 117
Life Magazin
Single... Düet... Albüm...
Müzik dünyasında doğum sancıları Bu sayıda sizlere oyuncu Almula Merter’in müjdeli haberinin yanı sıra birçok yeni single, düet ve albümden de bahsetmek istiyorum. Eşiyle birlikte iki çocuk evlat edinerek hayalini gerçeğe dönüştürmenin mutluluğunu yaşayan Almula Merter, yeni müzikal çalışmalarıyla İdo Tatlıses, Nazan Öncel, Manuş Baba, Gökçe Türk, Ayta Sözeri, Natalia ve ekranlara yeniden yeşil ışık yakan Yonca Evcimik, Kadıköy Life’da sizlerle...
Gökçe Türk’ten “Beyefendi”
İdo’nun ilk albümü yolda!
Türk Pop Müzik sanatçısı Gökçe Türk, Stüdyo Lonca’da tamamlanan “Beyefendi” adlı single çalışmasını DMC yapımcılığında müzikseverlerle buluşturdu. Dijital platformlarda dinleyiciye sunulan Beyefendi’nin düzenlemesini, İlker Bayraktar ve Ayda Tunç Boyacı üstlendi.
İbrahim Tatlıses’in yetenekli oğlu İdo Tatlıses, bu defa “Sen” isimli çalışmasıyla müzikseverlerle buluştu. Şarkının sözleri İdo Tatlıses’e, müziği Galip Öztürk’e, aranjesi ise son dönemlerde başarılı işlere imza atan Osman Çetin’e ait.
Şarkının söz ve müziğine imza atan Emre Olgun, Beyefendi şarkısını Gökçe Türk’e özel olarak yaptı. Türk; “Emre benim uzun yıllardır çok yakın bir arkadaşım. ‘Sana şarkı yaptım’ diye, tam da kendime yatırım yapmam gerektiğini anladığım anda geldi. Hemen okudum” dedi. Bütün kadınlara ve ayrılık acılarına adanmış bir aşk şarkısı olan Beyefendi için Mahmut Şevket Paşa Köyü’nde Volkan Günsür yönetmenliğinde çekilen video klip, sosyal medyada kısa zamanda dikkat topladı. FARKLI VİDEO ÇALIŞMALARIYLA SEVENLERİNİ ŞAŞIRTACAK Beyefendi şarkısında olduğu gibi repertuar çalışmalarında da ünlü şan eğitmeni Süheyla Yengi ile birlikte çalışan Türk, sahnesinde kendi güftelerine ve farklı cover çalışmalarına da yer veriyor. Sanatçı kimliğinin yanı sıra yarış pistinde yöneticilik yapan Türk, motor sporlarını sevdiğini ve yakın zamanda farklı video çalışmalarıyla da sevenlerini şaşırtacağını, özel bir sahne şovu hazırlığı içerisinde olduklarını da Kadıköy Life ile paylaştı.
FUNDA ERKOÇ
Geçtiğimiz aylarda Avrupa turnesine çıkan Tatlıses, Almanya’nın Nurnberg ve Stuttgart şehirlerinde verdiği konserlerin görüntüleriyle ve boşta kalan zamanlarında da bu iki şehrin dokusunu birleştirerek, ünlü yönetmen Hasan Kuyucu ile “Sen” şarkısına klip çekti. Klipte İdo’nun kendine has dans tarzı, sosyal medyada yine en çok konuşulanlar arasına girdi. Hayranlarından gelen albüm yapma isteklerine de hayır diyemeyen İdo Tatlıses; “Bu single benim ilk albümümün de müjdecisi oldu” dedi. İdo, şu sıralar stüdyoda yoğun bir şekilde albüm şarkılarının üstünde titizlikle çalışmaya devam ediyor.
Ayta Sözeri’den yeni single Canlandırdığı karakterlerin hepsiyle ayrı ayrı izleyicilerin gönlünde taht kuran oyuncu Ayta Sözeri’nin oyunculukta yakaladığı başarı ivmesi, müzik hayatında da yükselerek devam ediyor. “Aile Arasında” filminde seslendirdiği “Büklüm Büklüm” şarkısını güçlü sesi ve kendine has yorumuyla yeniden seslendiren başarılı sanatçı, 14 Şubat Sevgililer Günü’nde DMC etiketiyle çıkardığı single çalışmasıyla sevenlerine sürpriz yaptı. Sözeri’nin “evrenin annesi” olarak tanımladığı ve her fırsatta kendisi için çok kıymetli olduğunu söylediği Sezen Aksu’nun söz ve müziğiyle imzasını taşıyan şarkının klip yönetmenliğini ise İmre Haydaroğlu gerçekleştirdi.
118 : kadikoylife.com Mart & Nisan 2018
Life Magazin
Almula Merter’in annelik sevinci Ünlü tiyatrocu Ferdi Merter’in kendi gibi oyuncu kızı Almula Merter, annelik sevinci yaşıyor. Almula Merter, 2014 yılında İngiliz Robert Churm ile hayatını birleştirerek İngiltere’de yaşamaya başlamıştı. Sanat çalışmalarına İngiltere’de kurduğu şirket üzerinden devam eden başarılı oyuncunun hayali, hep bir çocuğunun olmasıydı. Biyolojik olarak anne olamayan Almula Merter ve eşi Robert Churm, aldıkları kararla iki çocuk evlat edindi. 51 yaşındaki Merter, 4,5 aylık erkek ve 4 yaşında bir kız çocuğunu evlat edinerek annelik özlemini gidermiş oldu. Oldukça heyecanlı olan Merter, duygularını şöyle dile getirdi: “51 yaşında anne oluyorum, heyecanımı anlatamam. Hem de bir değil, iki tane. 4,5 aylık bir oğlum ve 4 yaşında bir kızım var artık. Eve gelmelerine sayılı günler var. Alışverişe gidiyorum ve ağlamaktan o kadar zor ve uzun alışveriş yapıyorum ki! Fakat annelik duygusu gerçekten dünyanın en büyük duygusu ve heyecanıymış. Daha sarılamadık birbirimize, sayılı gün çabuk geçer derler ama geçmiyor işte. DUA EDİN... Bazı arkadaşlarım ve çevremdekiler ‘Bu yaştan sonra sen delirdin mi, hayatın bitecek’ diyorlar. Ama sizin çocuğunuz var veya olmamasını tercih etmişsiniz, bu yüzden beni anlayamazsınız. Tüp bebek denemelerimin sonuncusunda, o buz gibi odada yatarken ve daha sonra kaybettiğimde, yürüyemediğimde, aklımı kaçırdığımı hissettiğimde, nefes alamadığımda ben o kadar çok ağladım ki. O kadar acı çektim ki... O yüzden 51 yaşından sonra hayata daha yeni başladığımı anlayamazsınız. Dua edin de hayata faydalı çocuklar yetiştireyim ömrüm elverdiği sürece. Dua edin, terk edilmiş iki çocuğun hayatı değişsin. Dua edin, sevgi onların kalbinde büyüsün. Dua edin, hamile kalbim doğumunu gerçekleştirsin. Lütfen dua edin...”
Natalia’nın hayali İbrahim Tatlıses ile düet “Aşka Yürek” şarkısında Mustafa Sandal ile yaptığı düet sayesinde Türkiye’de adını duyuran Natalia, Temmuz ayında çıkan “Bugün Benim Doğum Günüm” isimli single çalışmasından sonra iki şarkılık yeni maxi single çalışması için Türkiye’ye döndü. Albümün prodüktörlüğünü yapan Rojin, aynı zamanda çıkış şarkısı olan ve müziği Christos Dantis’e ait Ben Sana Varım Aşkım’ın sözlerini de yazdı. Kemal Başbuğ yönetmenliğinde çekilen klip çalışmasında Natalia, Yunanistan’ın Biscolata erkeklerinden olan Carlos Tyler ile kamera karşısına geçti. Albümün sürpriz çalışması ise, yıllar öce İbrahim Tatlıses’ten dinlediğimiz “Gülüm Benim” şarkısı oldu. “2018, BENİM YILIM OLACAK” Hem Türkçe hem Yunanca versiyonunu seslendiren Natalia; “Gülüm Benim’i ilk kez İbrahim Tatlıses’ten dinlemiş ve çok etkilenmiştim. İbrahim Bey ile düet yapmayı çok istiyorum. İçimden bir ses bu şarkının benim uğurum olacağını söylüyor. 2018, benim yılım olacak. Türk halkını ve misafirperverliğini çok seviyorum” dedi.
Yonca Evcimik: Zamanı geldiğinde açıklayacağım! Pal Nostalji Radyo’da Hakan Küfündür’ün konuğu olan Yonca Evcimik, ilginç açıklamalarda bulundu. 1995 yılında yayınlanan İngilizce single çalışması “I’m Hot For You” için “İngiltere’de liste başına çıktı ama bir Türk şarkıcı tarafından orada sahne yapmam engellendi. Bu ismi zamanı geldiğinde açıklayacağım” diyen Yoncimik, yurtdışına açılan ve başarılı olan tek ismin kendisi olduğunu da belirterek, “Çılgın Bediş” gibi bir dizi film projesine sıcak baktığını, hatta aynı karakteri de oynayabileceğini söyledi.
Nazan Öncel ve Manuş Baba düeti geliyor Türk Pop müziğine adını altın harflerle yazdırmış, şarkılarıyla nice nesiller yetiştirmiş olan Nazan Öncel, geçtiğimiz Mayıs ayında hayatını kaybeden Akşit Togay ile birlikte hazırlığını yaptığını “Durum Şarkıları” albümünü tamamlamak için stüdyoya girdi. DMC etiketiyle Akşit Togay’ın anısına ithafen yayınlanacak olan albümde sürpriz bir düet de yer alacak. Nazan Öncel, yıllardır desteğini esirgemediği Manuş Baba ile yakın zamanda “Kimler Gelmiş” şarkısını birlikte seslendirmek için stüdyoya girdi. Mart & Nisan 2018 kadikoylife.com : 119
Cemiyet | Yaşayan Kadıköy
KALAMIŞ ROTARY KULÜBÜ’NÜN MESLEK ÖDÜLLERI SAHIPLERINI BULDU Kalamış Rotary Kulübü 2017 Yılı Meslek Hizmet Ödülleri, Moda Deniz Kulübü’nde düzenlenen bir törenle sahiplerine verildi. Rotary Çevresi’nin en prestijli ödülleri arasında görülen Meslek Hizmet Ödülleri için belirlenen isimler, bu kez çevre ağırlıklıydı. Avcılar Belediye Başkanı Handan Toprak, Arkelog - Yazar Nezih Başgelen ve Gazeteci Gökhan Karakaş, Kalamış Rotary Kulübü’nün Meslek Hizmet Ödülü’ne layık görülen isimler oldu. Kocaeli Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Şengül Aydıngün, Arkelog - Yazar Nezih Başgelen, Avcılar Belediye Başkanı Handan Toprak, Kalamış Rotary Kulübü Başkanı Okşan Yücel ve sualtı program yapımcısı ve gazeteci Gökhan Karakaş...
DOÇ. DR. ŞENGÜL AYDINGÜN’E PLAKET Bundan 10 yıl kadar önce, Küçükçekmece Gölü’nün Avcılar ve Küçükçekmece kıyılarında İstanbul’un en eski ve en büyük antik limanlarından olabilecek liman ve kent kalıntıları ile fener yapısına rastlanılmasıyla başlayan keşfin kazı başkanlığını yürüten Kocaeli Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Şengül Aydıngün, gecede plaket ile ödüllendirildi.
“ATATÜRK’ÜN İSTİMBOTU KARTAL, MÜZE GEMİ OLMALI” Gökhan Karakaş, gecede yaptığı konuşmada Ulu Önder Atatürk’ün tarihe geçen “Geldikleri gibi giderler” sözünü söylediği istimbotun bulunuş öyküsünden notlar aktardı. “Kartal İstimbotu, 107 yıldır hayatta kalma mücadelesi veriyordu. Tarihin karanlık sayfalarına gömülmek istemiyordu. Bir buçuk yıl önce onu ilk gördüğümüzde, içinde 20 ton deniz suyuyla birlikte makus kaderini kırmaya çalışıyordu. İstimbotun gelecek kuşaklara da bir sembol olarak kalmasını sağlayabilirsek ne mutlu bize. Nusret nerede? Bandırma Vapuru, Yavuz Zırhlısı’na ne oldu? Hiçbirisini koruyamadık. Kartal, müze gemi olmalı” dedi.
Ödül töreni sırasında Genel Yayın Yönetmeni Canan Toprakkaya tarafından hediye edilen Kadıköy Life Dergisi’ni inceleyen Avcılar Belediye Başkanı Handan Toprak, “Kadıköylüler bir çok yönden ne kadar şanslı” yorumunda bulundu.
Kocaeli Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Şengül Aydıngün ve Arkeolog Yazar Nezih Başgelen...
120 : kadikoylife.com Mart & Nisan 2018
FARKINDA OLMAK, DEĞER VERMEK, ÖNGÖRMEK, UYGULAMAK... Bu kavramları başarıyla yerine getirmekte olan sualtı program yapımcısı ve gazeteci Gökhan Gültekin Karakaş, Kalamış Rotary Kulübü’nün Meslekte Üstün Hizmet Ödülü’nü, Gelecek Dönem Guvarnörleri’nden Nezih Bayındır’ın elinden aldı.
Cemiyet | Yaşayan Kadıköy
Zincir Değişim Gecesi’ne, SKAL Marmara Kulübü Üyesi Hikmet Can Oktay’ın sahipleri arasında olduğu, Dream Hill Otel ev sahipliği yaptı. Eşinin İstanbul dışında olması nedeniyle gecede Fatma Hanım, Oktay Ailesi’ni temsil etti. Fatma Oktay, Esin & Okan Mert, Neslihan & Murat Yumak, Melih Buluç...
Marmara’nın yunusları Murat Yumak’tan Mert Okan’a geçti
SKAL MARMARA’DA ZINCIR DEĞIŞIMI Uluslararası turizm profesyonelleri örgütü SKAL International Marmara Kulübü’nde zincir değişim töreni yapıldı. Kulübün kuruluşundan bu yana aktif üyeleri arasında yer alan Mert Okan, geçtiğimiz akşam Dream Hill Hotel’de düzenlenen törenle SKAL Marmara Kulübü Başkanlığı görevini Murat Yumak’tan devralarak, yeni bir dönemin kapılarını araladı. Son derece başarılı bir organizasyonla gerçekleşen etkinlik, başkanlık dönemi sona eren Murat Yumak’ın açılış konuşmasıyla başladı. Başkanlık dönemi boyunca çalışma arkadaşları ile birlikte özveriyle hizmet verdiklerini dile getiren Yumak; “Bana bu süre içerisinde desteklerini esirgemeyen tüm dostlarıma, başta sevgili eşim Neslihan Yumak olmak üzere sonsuz teşekkürlerimi iletiyorum” dedi.
Zincir Değişim Töreni’ni, Uluslararası SKAL Dernekleri Federasyonu Başkanı Faik Alsaç yönetti.
122 : kadikoylife.com Mart & Nisan 2018
TÜRKİYE’NİN DÖRT BİR YANINDAN KATILIM Uluslararası SKAL Dernekleri Federasyonu Başkanı Faik Alsaç’ın yönettiği Zincir Değişim Töreni’ne; TÜROB Başkanı Timur Bayındır, TUROYD Başkanı Ali Can Aksu, SKAL Dünya Şeref Üyesi Somer Özkök, SKAL Türkiye Kulüpleri Milli Komite Genel Sekreteri ve SKAL Bodrum Kulübü eski Başkanı Atilla Karaburçak, SKAL Ankara Kulübü Başkanı Hasan Bozkurt, SKAL Çanakkale Kulübü Başkanı Dilek Mildon, SKAL Bodrum Kulübü Başkanı Ömer Karacalar gibi isimler katılım gösterdi.
LEZZET, MÜZİK VE EĞLENCE Dream Hill Hotel’in ev sahipliği yaptığı gecede, özenle hazırlanan lezzetler kadar müzik ve eğlence de en üst seviyedeydi. SKAL Marmara Kulübü’nün yeni başkanı Mert Okan’ın dostları arasında bulunan Galata Orkestrası, sergilediği performans ile SKAL üyelerini sahnede coşturdu. Aynı zamanda orkestranın solistliğini de üstlenen Aşina & Murat Yenyıl çifti, seslendirdikleri şarkılarla konuklara unutulmaz bir gece yaşattılar.
Zincir Değişim Töreni ile birlikte SKAL Marmara Kulübü’nün yeni yönetim kurulu konuklara tanıtıldı. Melih Buluç, Soner Metin, Filiz Dirikoç Acar, Mert Okan, Merih Kırlı, Alper Alp ve Bahadır Biçer...
Cemiyet | Yaşayan Kadıköy
1972 yılında Ercüment Berker ve arkadaşlarının girişimiyle kurulan
KADIKÖY ROTARY, 46. KURULUŞ YILINI KUTLADI Anadolu Yakası’nda kurulan ilk Rotary kulübü unvanını elinde bulunduran Kadıköy Rotary Kulübü, kuruluşunun 46. yılını coşkuyla kutladı. Geçtiğimiz günlerde Moda Deniz Kulübü’nde gerçekleşen kutlama gecesine Kadıköy Rotary Kulübü’nün başkanlığını yürüten Hami Erdem ev sahipliği yaptı. Kurulduğu 1972 yılından bugüne kadar büyük başarılara imza atan Kadıköy Rotary Kulübü’nün üyeleri arasında, Necmettin Pamir, Salih Zeki Tüzün, Cemal Dirik, Hakkı Kurmel, Nejat Bilginer gibi isimler bulunuyor.
ROTARYENLERDEN ZEYBEK PERFORMANSI Rotary Guvernörü Kaan Kabakoğlu’nun yanı sıra, Kalamış ve Ataşehir Rotary kulüplerinden temsilcilerin de katıldığı kutlama gecesinde Kadıköy Rotary Kulübü Hobi Komitesi tarafından düzenlenen zeybek performansı görülmeye değerdi.
TAHİR GÜRSOY VE ERTAN ÖZDEMİR’DEN ATIŞMA Gecenin bir başka performansı ise, Tahir Gürsoy ile Ertan Özdemir’in şiirle süsledikleri atışma oldu. Geçtiğimiz yıllarda yürüttüğü Kadıköy Rotary Kulübü Başkanlığı görevi sırasında olduğu gibi, 46. yıl kutlama etkinliğinin de yıldızı olan Tahir Gürsoy, neredeyse bütün alkışları topladı.
124 : kadikoylife.com Mart & Nisan 2018
Yaşayan Kadıköy | Cemiyet
Moda Rotary Kulübü Başkanı Zehra İlkay’ın ev sahipliği yaptığı ödül gecesinde, Meslekte Üstün Hizmet Ödülü’nü Rotary Guvernörü Kaan Kobakoğlu’nun elinden alan Canan Güllü; “Bu ödüle layık görülmekten dolayı öncelikle bir kadın olarak büyük mutluluk duyduğumu paylaşmak isterim” dedi.
Moda Rotary’nin Meslek Ödülü, “NE SÖZÜMÜZ BITTI, NE DE YAPACAKLARIMIZ” DIYEN CANAN GÜLLÜ’YE Moda Rotary Kulübü’nün Meslekte Üstün Hizmet Ödülü, Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü’ye verildi. Geçtiğimiz ay İstanbul Yelken Kulübü Tesisleri’nde düzenlenen törenle ödülünü alan Güllü; “Bu ödüle layık görülmüş olmaktan dolayı sonsuz teşekkürlerimi iletiyorum. Yapmakta olduğumuz çalışmalar için önemli bir moral kaynağı olacaktır” dedi.
EBRU ŞAHİN, MODA ROTARY KULÜBÜ’NÜN YENİ ÜYESİ OLDU Aynı zamanda Ataşehir, Kadıköy ve Kalamış Rotary kulüpleriyle ortak toplantı şeklinde gerçekleşen ödül gecesinde, bir de yeni üye girişi yapıldı. Avukat Ebru Şahin, Moda Rotary Kulübü’nün yeni üyesi oldu. Şahin’in üyelik rozetini Rotary Guvernörü Kaan Kobakoğlu, eşi Esra Kobakoğlu ile birlikte taktı.
CANAN GÜLLÜ: SESSİZ ÇIKLIKLARIN SESİ OLACAĞIZ… Moda Rotary Kulübü’nün Meslekte Üstün Hizmet Ödülü’nü alan Canan Güllü, etkinlikte yaptığı konuşmada “Kadının Gücü Projesi ile sessiz çığlıkların sesi olacağız. Zaman, evlerde oturulacak zaman değil. Çocuk yaşta yapılan evliliklerin önüne geçilmesi gerekiyor. Hastanelerde doğum yapan kadınların bebeklerinin sadece bilgilendirme ile nüfus kaydının yapılması asla kabul edilemez. Bu çok yanlış bir düşüncedir” ifadesini kullandı.
“NE SÖZÜMÜZ BİTTİ, NE DE YAPACAKLARIMIZ” Kadına yönelik şiddet, taciz, tecavüz, ensest olaylarına her gün yenilerinin eklendiği bilgisini de aktaran Güllü, konuşmasına şöyle devam etti: “Gazetelerde, televizyonlarda gördüğümüz şiddet, taciz, tecavüz, ensest haberleri, doğramalar, kesmeler, cinayetlerin ardı arkası kesilmiyor. Her şeyin ilki vardır. Eğer bir olay meydana geldiğinde net bir tavır ortaya konulmazsa, devamı mutlaka gelir. Eğer bir emniyet müdürü Münevver Karabulut cinayetinin ardından ‘Kızını dövmeyen dizini döver. Bu saatte kızın dışarıda ne işi var’ demeseydi, arkasından Özgecan Aslan cinayeti, Ayşe Paşalı cinayeti olmazdı. Sokaklarda yaşanan kadına saldırı olayları, saldırganları cesaretlendiren yaklaşımların ve cezasızlığın yansımalarıdır. Bu gidişle daha da artacak. Ama bizler de durmayacağız, şimdi mücadele zamanı. Ne sözümüz bitti, ne de yapacaklarımız. Bunu herkes iyi bilsin!”
Av. Ebru Şahin, Moda Rotary Kulübü‘nün yeni üyesi oldu. Şahin, üye giriş töreni sonrasında Kadıköy Life objektiflerine hatıra fotoğrafı verdi. Esra Kobakoğlu, Kaan Kobakoğlu, Ebru Şahin ve Zehra İlkay…
Mart & Nisan 2018 kadikoylife.com : 125
Cemiyet | Yaşayan Kadıköy
KADIKÖY TICARET MESLEK LISESI MEZUNLARI KAHVALTIDA BULUŞTU Kadıköy ve İstanbul’un önemli okullarından Kadıköy Ticaret Meslek Lisesi’nin (KTML) mezunları, KTML Mezunlar Derneği’nin yeni başkanı Lütfi Köşker’in düzenlediği ilk kahvaltıda bir araya gelerek hasret giderdi. Kalamış Sahan’da gerçekleşen etkinliğe, KTML’den mezun olmuş çok sayıda işadamı, siyasetçi ve sanatçı katıldı.
“KTML, GELENEKLİ VE VEFALI BİR OKULDUR” KTML Mezunlar Derneği Başkanı Lütfi Köşker, buluşmada yaptığı konuşmada “Kadıköy Ticaret Meslek Lisesi gelenekli ve vefalı bir okuldur. Okulumuzun geçmiş mezunları olarak hâlâ bir aradayız, birbirimize destek oluyoruz. Amacımız, okulumuzu daha da
önemli seviyelere taşımak. Yeni yönetim kurulu olarak el ele verip, önemli projelere imza atacağız” ifadelerini kullandı.
“21 BİN MEZUNUMUZ VAR” Okulun mezunlarından ve aynı zamanda KTML Mezunlar Derneği Yönetim Kurulu Üyelerinden, Can Group Yönetim Kurulu Başkanı Yusuf Can ise; “21 bin mezunumuz var. Bu mezunların birçoğu günümüzde önemli mevkilere geldi. Birçok iş kolunda yönetici ve işveren konumundalar. Ayrıca okulumuzdan siyaset adamları ve sanatçılar da yetişti. Her sene toplanarak birbirimize olan hasretimizi gidermeye çalışıyor ve eğitime destek veriyoruz. Yeni yönetimimizle birlikte Kadıköy Ticaret Meslek Lisesi’nin hak ettiği yerlere getireceğiz” dedi.
ESKİ BAKAN ÖNAY ALPAGO KONUŞMA YAPTI KTML Mezunları Derneği’nin düzenlediği kahvaltıya, eski Devlet Bakanlarından akademisyen Önay Alpado da katıldı. Alpago, etkinlikte yaptığı konuşmada şunları söyledi: “Kadıköy Ticaret Meslek Lisesi önem arz eden, değerli kişiler yetiştiren bir okuldur. Burada olmaktan dolayı mutluyum. Ülke olarak zor zamanlardan geçiyoruz. Afrin’de şehit düşen askerlerimize Allah’tan rahmet ve ailelerine de sabır diliyorum.” Eser Koleji Yönetim Kurulu Başkanı ve Kadıköy Belediyesi Meclis Üyesi Ömer Şahan ile Ak Parti İstanbul Milletvekili Av. Hurşit Yıldırım da davetliler arasındaydı.
TITANIC HOTELLERİ’NDE BALAYI HEDİYESİ MODA DENİZ KULÜBÜ DERNEĞİ’NDE OLAĞAN GENEL KURUL TOPLANTISI
Moda Deniz Kulübü Derneği’nin Olağan Genel Kurul Toplantısı, 3 Mart Cumartesi günü kulübün balo salonunda yapıldı. Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk ve tüm şehitler için saygı duruşu ve İstiklal Marşı ile başlatılan toplantı; Yönetim Kurulu Başkanı Teoman Taşpınar’ın açılış konuşması, Genel Kurul Başkanlık Divanı’nın seçimi, 2017 yılı çalışmaları ve bütçesi, 2018 yılı hedefleri ve bütçesi hakkında açıklamalar ile devam etti. Katılımın yoğun olduğu toplantı, yeni döneme ilişkin öneriler ve güzel dileklerle son buldu.
126 : kadikoylife.com Mart & Nisan 2018
Titanic Hotels’ten en özel gününü unutulmaz bir hikayeye dönüştürmek isteyen çiftlere çok özel bir düğün hediyesi... Rüya gibi bir düğün için Titanic Hotels İstanbul’u tercih eden çiftler; Titanic Hotels’in Antalya, Bodrum ve Berlin’deki otellerinde muhteşem bir balayı tatili kazanıyor. Hayalinizdeki düğün, Titanic Hotels İstanbul’un deneyimli ekibi, farklı konseptlere uygun açık ve kapalı alan alternatifleri ve usta şeflerin en lezzetli tarifleriyle zenginleşen menüleri ile gerçeğe dönüşecek. Muhteşem bir düğünün ardından masmavi Akdeniz’den yemyeşil bir doğayı kucaklayan Antalya’da, Ege’nin incisi Bodrum’da veya kültürel ve tarihi zenginliğiyle geçmişe ve geleceğe ışık tutan Berlin’de unutulmaz bir balayı tatili sizi bekliyor. Titanic Business Bayrampaşa, Titanic Business Kartal ve Titanic Port Bakırköy’de gerçekleşecek düğünlerde geçerli olan bu fırsat, yıl sonuna kadar devam ediyor.
Yaşayan Kadıköy | Cemiyet
ASTERI BY THEO’DA FEDON’LU GECELER SÜRÜYOR Suadiye sahilinin ünlü eğlence mekanı Asteri’de Fedon’lu geceler, büyük bir ilgiyle sürüyor. Yaz sezonunda Bodrum’da sahne alacak olan Fedon; “Bodrum’da bu yaz çok renkli geceler yaşanacak. Hepinizi bekliyorum” dedi. Kutlamalara da ev sahipliği yapan Asteri By Theo’da Kadıköylü ünlü avukat Zekai Şems, yeni yaşına merhaba dedi. Kadıköy Life Cemiyet Haberleri Ekibi olarak 1980’li yıllardan beri takip ettiğimiz Zekai Bey’e bizler de nice yıllar dileklerimizi ilettik ve yaş konusunda rakam istedik. Ancak kendisi, “50’li yaşları geride bıraktık diyelim” şeklinde konuştu.
DALYAN CLUB’DA İKİ YORGUN SAVAŞÇI
BİR ÜLKE ZİYARETİ 3’E NASIL ÇIKAR? Beyaz perdenin efsane aktörlerinden Salih Güney, XVI. yüzyıl Avrupa-Osmanlı ve Akdeniz Tarihi Uzmanı Prof. Dr. Özlem Kumrular ve Kadıköylü Ünlü Avukat İlknur Adiller... Çok eski arkadaş olan üçlü; Fransa, İspanya ve Bulgaristan’a yaptıkları kısa tatillerinden dönüşlerinde Kalamış Divan’da buluştular. İzlenimlerini birbirlerine anlatmaları ise tam üç saat sürdü. Yemekler yendi, kahveler, çaylar içildi, tam kalkarlarken başka bir doğum günü kutlaması için mekana gelen muhabirimize yakalandılar. Sohbeti sorunca; “Kolay değil, tam üç ülke birden gezmiş olduk” dediler.
Fenerbahçe Spor Kulübü’nün başkanlığını 20 yıldır başarı ile yürüten Aziz Yıldırım’ı, Kadıköy Life Dergisi köşe yazarı ve Yayın Kurulu Üyesi Prof. Dr. Ahmet Vefik Alp ile birlikte görünce, ilk aklımıza gelen konu “proje” oldu. Sonra da diğer soru aklımıza geldi. Proje Fenerbahçe ile mi yoksa kentsel dönüşüm ile mi ilgiliydi? Sorduysak da, aldığımız cevap “Ülkemizi seviyoruz, Fenerbahçe’yi seviyoruz” oldu. Mart & Nisan 2018 kadikoylife.com : 127
EGE MUTFAĞINDAN HABERİNİZ OLSUN Biz, 25 yılı aşkın süredir çeşitli mekanlarda sizleri özel lezzetlerle buluşturan Ziya KAÇAR & Veli ŞAHİN olarak, bu defa Küçükyalı sahilindeki kendi mekanımızda sizleri ağırlamaktan mutluluk duyarız...
Turgut Özal Bulvarı, Cumhuriyet Caddesi No Küçükyalı-Maltepe Küçükyalı Sahilyolu Evlendirme Dairesi )anı T: // F: E-posta: info@calipsorestaurant.com // web: www.calipsorestaurant.com
Yaşayan Kadıköy | Cemiyet
BALIKÇILARIN KAHVALTI BULUŞMASI Küçükyalı Sahili’nin balık mekânlarından Lakerda’nın sahibi Deniz Akbulut ve işletme müdürü Dilaver Yıldız’ı, Park Adana’nın Pazar Kahvaltısı’nda görüntüledik. Yoğun geçen hafta sonunun yorgunluğunu da gidermek adına geldikleri bilgisini aktaran Dilaver Yıldız, “Zaman zaman bunu yapıyoruz” dedi. Sakibe Yıldız, Beren Yıldız Ege Akbulut, Dilhan Akbulut, Mehtap Akbulut, Deniz Akbulut ve Dilaver Yıldız...
ATAŞEHİR MAREA’NIN LEZZETLERİNE ÖVGÜ Didem Yıldız ve Şengül Akyol ikilisi, Ataşehir Marea’nın ilk konukları olarak objektiflerimize takıldılar. Mekânın lezzetleri ve atmosferi hakkında fikirlerini almak istediğimizde ise aldığımız cevap, “Olağanüstü” oldu.
BY ESAT KONUK AĞIRLADI Anadolu Yakası’nın en iyi balık mekânlarından By Esat Balıkçısı’nın sahiplerinden Esat Çek’in konukları arasında Kadıköy Belediyesi Çevre Koruma Müdürü Şule Sümer de vardı. Simay Yardım, Kazım Sunar ve Ayşen Demircan ile sohbet dolu bir balık ziyafeti yaşayan Şule Sümer, “İyi mekânlar, her türlü övgüyü hak ediyor” yorumunda bulundu.
ALPAY KORKUT, MODA SAHİL’DE Alphan Gümrük Müşavirliği Yönetim Kurulu Başkanı Alpay Korkut’u bu kez Moda Sahil’de görüntüledik. Eşi Serap Hanım ile birlikte sadece Anadolu Yakası’nın değil İstanbul’un tüm mekânlarını gezen Korkut çiftini, bir sonraki sayımız için hangi mekânda yakalayacağımızı biz de merak ediyoruz.
NİCE YILLAR SEVİNÇ TOZEN Londra’da bankacı olarak çalışan Sevinç Tozen, doğum günü kutlamasını da içine alacak bir Türkiye seyahati planladı. Ailesi ile buluştuğunda ise Calipso’nun yolunu tuttular. Sevinç Hanım, “Kaçıncı yaşınızı kutlamaktasınız?” sorumuza, “30’lu yaşlar” cevabını verdi. Sevinç Tozen, Levent İlgezdi, Süheyla İlgezdi, Ayşe Tozzen ve İsmail Tozen... Mart & Nisan 2018 kadikoylife.com : 131
Yaşayan Kadıköy | Cemiyet
ONKOLOJİNİN USTALARI BY ESAT’TA BULUŞTU Kendilerini onkoloji bilimine adayan, hepsi birbirinden değerli hocalarımızı Kalamış By Esat’ta görüntüledik. Grup geleneksel hale getirdikleri aylık buluşmalarından birini gerçekleştirdikleri bilgisini verdi. Melih Fırat, Prof. Dr. Pınar Fırat, Prof. Dr. Nilgün Kapucuoğlu, Kaan Fırat, Prof. Dr. Fatma Aktepe ve Prof. Dr. Orhan Aktepe...
BALIK İMRE İNSEL VE HAZIM BUMİN’İN ORTAK TUTKUSU SC Johnson markasının pek çok ülkeden sorumlu pazarlama müdürü İmre İnsel’i eşi Derya Ertürk İnsel, iki yaşındaki çocukları Ege ve yakın dostları, Vaillant Türkiye Pazarlama Direktörü Hazım Bumin ile birlikte Kalamış By Esat Balıkçısı’nda görüntüledik.
ÇATANA’YI DÜNYA TANIYOR “Kadıköy Geceleri nasıl da renklendi” diyeceksiniz. Haklısınız... İngiltere’de özel ihtiyaçları olan çocuklar için gereçler üreten önemli bir markanın Türkiye’den sorumlu direktörü James Garwatuk, 10’ncu defa geldiği İstanbul’a bir defa daha hayran kaldığını dile getirdi. Çilem Durmuşoğlu, Emine Gürgen, Murat Gürgen ve James Garwatuk...
AV. BANU YALÇINKAYA’NIN ÇATANA RANDEVUSU Ünlü avukatlarımızdan Banu Yalçınkaya’yı oğlu Charles Eröge ile birlikte Çatana randevusunda görüntüledik. Geçtiğimiz yıl Los Angeles’ta kurulan Türk Ticaret Odası’nın kurucuları arasında yer alan Charles Eröge, “Beverly Hills, Kaliforniya’da yaşıyorum. Ama Türkiye’yi çok seviyorum ve sık sık geliyorum” dedi.
ÇATANA BALIK’TA MEKSİKALI Meksika lezzetlerinin en iyi servis edildiği mekânlardan biri olan Suadiye Ranchero’nun sahibi Fatih Tanyeri Gonzalez’i eşi Gabriella ve henüz 7 aylık çocukları Ricardo Batu ve dostları ile birlikte Çatana Balık’ta görüntüledik. Merve Güner, Semra Tok, Erdem Tok, Sinan Güner, Fatih Tanyeri Gonzalez, Gabriella Tanyeri ve Batu Ricardo Tanyeri... Mart & Nisan 2018 kadikoylife.com : 135
Ataşehir’de Size Özel Lezzetlerimizle Hizmetinizdeyiz Gösterdiğiniz ilgiye teşekkür ediyoruz.
Andromeda Gold Ataşehir - İstanbul // Rezervasyon: 0216 504 12 99 // www.parkadana.com
Cemiyet | Yaşayan Kadıköy
GECCE ÖDÜLLERI’NDE ANADOLU YAKASI’NDAN IKI VAZGEÇILMEZ MEKÂN Magazin medyasının ünlü çifti Kenan & Gül Erçetingöz’ün düzenlediği Gecce Mekân Ödülleri 2018 sahiplerini buldu. Hilton İstanbul Bomonti Otel’de gerçekleşen ödül töreninde, Anadolu Yakası’ndan iki ünlü mekân da vardı.
BALIK CALIPSO, ET KALBUR Sunuculuğunu Burcu Kıratlı ile Özge Ulusoy’un yaptığı gecede, “Vazgeçilemeyen Mekânlar” kategorisinde Calipso Fish en iyi balık restaurantı seçilirken; Metin Akdemir yönetimindeki Kalbur Et ise en iyi et ve kebap mekânı seçildi. Ziya Kaçar & Veli Şahin tarafından yönetilen Calipso Fish, 2017 yılında da Vedat Milor tarafından Anadolu Yakası’nın en iyi balık lokantası olarak lanse edilmişti.
138 : kadikoylife.com Mart & Nisan 2018
“SÜREKLİ ARAŞTIRIYORUZ” Aldıkları ödülün kendileri için daha iyiye ulaşma adına teşvik edici bir moral kaynağı olduğunu dile getiren Calipso Fish’ten Ziya Kaçar; “Öncelikle bizi bu ödüle ulaştıran müdavimlerimize teşekkür etmek istiyorum. Zira onların beğenisi olmasa, bu ödül bize gelmezdi. Onların damak zevki, bizler için daha iyisini bulmak adına hep yol gösterici oldu. Örneğin, kalkan tandırda şu anda Türkiye’de en iddialı mekânlar arasındayız. Bunu müşterilerimizin bizlere zaman ayırarak, en iyi lezzeti bulabilmemiz konusunda gösterdikleri alakaya borçluyuz” dedi.
“HİÇBİR FEDAKÂRLIKTAN KAÇINMADIK” Et ve kebap konusunda “Vazgeçilmeyen Mekân” seçilen Kalbur Et’in sahibi Metin Akdemir ise; “Bu ödülü almak için konuklarımızı memnun etmek, olmazsa olmazlar arasındaydı. Bu nedenle çok çalıştık, hiçbir fedakârlıktan kaçınmadık. Başta İşletme Müdürüm Sabahattin Aydın ve Şefimiz Hıdır Gül ile birlikte bütün iş arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum. Bu ödülde hepsinin alınteri ve büyük özverisi bulunmaktadır. Ayrıca, bizi bu ödülü layık görerek öneride bulunan Gül Erçetingoz ve Kenan Erçetingoz ile çok değerli gurme kuruluna da çok teşekkürlerimi iletmek isterim” şeklinde konuştu.
ÖDÜL GECESİNDE ÜNLÜLER GEÇİDİ Zeynep Özyılmazel ve Serhat Hacıpaşalıoğlu’nun harika bir konser verdiği ödül töreninde tam bir yıldızlar geçidi vardı. Bülent Ersoy, Burak ve Cansen Kut, Zerrin Özer, Sinan Akçıl, Orhan Gencebay, Sevim Emre, İvana Sert, Uğurkan Erez, Hamdi ve Selen Alkan, Ayşe Kucuroğlu, Seren Serengil, Yaşar İpek, Serdar ve Chloe Ortaç, Bengü, Süreyya Yalçın, Ozan Baran, Oktay Kaynarca, Lerzan Mutlu, Nazan Şoray, Seda Sayan, Yeşim Salkım, Mustafa ve Selin Ceceli, Elif ve Kerem Gönlüm, Işıl Reçber, Kaya ve İrem Demirer, Elif ve Okan Tapan, Süleyman Orakçıoğlu, Cenk Eren, Fatih ve Figen Kıral, Derin Sarıyer, Emine Ün, Yeliz Yeşilmen gibi isimler, objektiflerimize takılanlar arasındaydı...
Cemiyet | Yaşayan Kadıköy
LEZZETIN TESADÜF OLMADIĞI MEKÂN Pendik Marinası içinde yer alan Bebek Balıkçısı’na uğradığınızda, lezzetin tesadüf olmadığına tanık olacaksınız. Birlikte çalıştığımız ve son 3 yıldan beri bizlerin de aile yemekleri için tercih ettiği mekânlar arasında yer alan Bebek Balıkçısı’nda, yıllardan beri aynı lezzetin sürdüğüne tanık olmaktayız. Bunda elbette markanın yaratıcılarından biri olan baba Ertuğrul Karabulut ve sürdürmeyi başaran oğlu Cem Karabulut’un katkılarını göz ardı etmemek gerekiyor.
“Kalıcı olmak için en iyi olmak zorundayız” Detaylarını araştırdığımızda ise, Cem Karabulut’tan aldığımız cevaplar, soru işaretlerinin ortadan kalkmasına neden oluyor.
Karabulut; “Bizim müşterimiz geçerken şurada bir balık yiyeyim diye gelmiyor. Yüzlerce mekân arasından seçerek, bilerek, inceleyerek geliyor” diyor. Kalıcı olmak için kendilerini daima en iyi olmak zorunda hissettiklerini dile getiren Cem Karabulut, “Pek çok sorumluluğumuz var müşterilerimize karşı. Onlara en iyi lezzeti sunmalıyız, kendilerini evlerindeki kadar rahat hissettirmeliyiz ve bize her zaman güven duymalarını sağlamalıyız. Bu da büyük dikkat, özveri ve çaba gerektiriyor. Sürdürülebilirlik adına bu görevlerimizi yerine getirmeye çalışıyoruz. Müşterilerimizden aldığımız teşekkür mesajları ise yorgunluğumuzun ödülü oluyor” şeklinde konuşuyor.
BEBEK BALIKÇISI’NDA 5 NESİL BİR ARADA
ÖZDEMİR AİLESİ Pendik Bölgesi’nde iletişim hizmetleri veren Fatih Özdemir, ailesi ile birlikte Bebek Balıkçısı’nın değişmeyen müdavimlerinden biri olarak bu sayfaya konuk oldu. Akfırat’ta oturan Özdemir Ailesi, “Burası her haftanın başında bizim ikinci adresimiz” derken, Mektebim Koleji’nde okuyan çocukları da onları onaylıyordu. Burcu Esma Özdemir, Fatih Özdemir, Burcu Özdemir, Ezgi Özdemir, Efe Fatih Özdemir...
Bebek Balıkçısı; Türk Sanat Müziği’nin efsane sanatçılarından Aysel İpar ve sevgili eşi gazinocular kralı Kazım Polat ile Ocak ayı buluşmamız için tercih ettiğimiz mekân oldu. Bir ara fark ettik ki, masada beş nesil aynı anda tek fotoğrafta... Kemal Babalık, İrem Toprakkaya, Aysel İpar, Canan Toprakkaya, Hüsnü Babalık, Kazım Polat ve Kadir Toprakkaya...
POLIMED, İSPANYA VE İRLANDA’DAN KONUK AĞIRLADI Bebek Balıkçısı’nın bir başka masasında ise Veteriner ilaçları konusunda önemli bir üretici marka olan Polimed vardı. İspanya ve İrlanda’dan birlikte çalıştıkları fabrikaların temsilcilerine “Hoşgeldiniz” ziyafeti veren Polimed yönetimi, “Bildiğimiz, inandığımız yer. Dahası kendimizi yabancı olmadığımız bir ortamda hissedebiliyoruz. Pek çok mekân denedik, hiç birinde burada olduğu kadar kendimizi rahat hissetmedik. Tabi lezzetlerini söylemeye gerek duymuyoruz” dedi. Gunningham Ciaran, Gürcan İyisan, Luis Manuel Delgado, Mehmet İyisan, Ozan Koç, Murat Taşçıoğlu, Bayram Koç ve Bouvier David...
FRANSIZ MUTFAĞI MI, BEBEK BALIKÇISI MI? Mekânda rastladığımız bir başka masada ise, Güneş enerjisi sistemleri üreten GTC Trade Ceo’su Çiğdem Besen vardı. Teknoloji alışverişinde bulundukları Fransa’dan gelen konuğu Nicolas Faivre için verdiği balık ziyafetinin sonunda doğal olarak “Fransız Mutfağı mı?” diye başlayan sorumuza aldığımız cevap, “Turkhish Cuzine wonderfull” oldu.
142 : kadikoylife.com Mart & Nisan 2018
Yaşayan Kadıköy | Cemiyet
COCA COLA ISTANBUL BAYILERI’NE BAŞARI PLAKETI 2017 yılında konsolide satış hacminin beklentilere paralel olarak yüzde 4,1 artış kaydederek tamamlayan Coca-Cola İçecek AŞ’nin İstanbul organizasyonu, bayilerini plaket ile ödüllendirdi. Geçtiğimiz hafta başında şirketin Ümraniye’de bulunan merkezinde bir değerlendirme toplantısı düzenleyen yöneticiler, bu başarının elde edilmesinde önemli pay sahibi olan bayilerini plaket ile ödüllendirdi.
PARK ADANA’DA ZİYAFET
BÜYÜK İSTANBUL
Aynı günün akşamında ise Ataşehir Park Adana’da bir de ziyafet veren Coca Cola İstanbul Yönetimi, Kadıköy Life Dergisi’ne yaptığı kısa açıklamada, “Satış ekibimiz ve bayilerimizle büyük bir uyum içinde çalışarak, Türkiye’de 55 yıllık bir mazisi olan bu lezzeti tüketicilerimize ulaştırıyoruz” dedi.
İstanbul genelinde 30’dan fazla bayisiyle ve başlattıkları, “Büyük İstanbul” sloganı ile İstanbul’un bir ucundan diğer ucuna bu lezzeti ulaştırdıkları bilgisini de aktaran yöneticiler, sosyal sorumluluk projelerine de gereken önemi gösterme çabası içinde olduklarını söylediler. Buluşmaya Coca Cola Türkiye Genel Müdürü Tugay Keskin ile Türkiye Satış Direktörü Hasan Ellialtı da katıldı. Buluşmanın bir başka tesadüfü ise Hasan Ellialtı’nın aynı zamanda doğum günü olmasıydı. Kadıköy life Ailesi olarak Hasan Ellialtı’ya nice yıllar dileklerimizi iletiyoruz.
Ataşehir Park Adana’da Coca Cola İstanbul Yönetimi ve 30’dan fazla bayisine verilen ziyafetin mimarı ise mekânın sahiplerinden Hünkar Gülmez idi. Gecenin sonunda Hünkar Gülmez’e ve tüm Park Adana çalışanlarına olağanüstü lezzetler için teşekkür edildi.
Mart & Nisan 2018 kadikoylife.com : 143
Cemiyet | Yaşayan Kadıköy
BRUNELLE’DE DOĞUM GÜNÜ Kadıköy’ün az bilinen iyi mekânları arasındaki Brunelle’de doğum günü kutlaması vardı. Baker & McKenzie adlı kurumun IT Müdürlüğü görevini yürüten Ferdi Zekiol ile Eczacı Armağan Zekiol’un oğulları Ali Selim’in 2. yaş gününde aile ve yakın dostları bir araya geldi. Buluşmada büyükbabalar ve büyükanneler de vardı.
CALIPSO FISH GURME’DE BULUŞTULAR Onkoloji ve Romotoloji tedavilerinde kullanılan ilaçların üreticisi ABD merkezli ABBVIE Türkiye Ofisi çalışanlarından bir grup, Calipso Fish Gurme’de buluştu. Katıldıkları ve oldukça uzun süren 2018 yılı planlama çalışmaları ile ilgili toplantının ardından Calipso’ya geçen grup, “Bu yorgunluk ancak böyle geçerdi” dedi. Berk Kıran, Dilek Karaoğlu, Esra Esen, Kerim Karaoğlu, Banu Köksal, Emine Suyabatmaz, Doğuş Türkyılmaz, Barlas Dener, İlkiz Erdağ ve Fatih Karaoğlu...
BARBUN, DİKİLİ BADEMLİ’DE VEYA BY ESAT’TA Kentsel dönüşüm çalışmalarında önemli projelere imza atan Efe Erden İnşaat’ın sahiplerinden Efe Erden, “Barbun için Dikili - Bademli’deki Sunar’ın Yeri veya By Esat derim, başka da bir şey söylemem” şeklinde konuşurken, eşi Gamze Hanım da “Sonuna kadar katılıyorum” dedi. Kadir Çek ise, Dikili’den sadece By Esat için gelen barbun kasalarından biri ile fotoğraf verdi.
BOSPHORUS BALIKÇISI’NDA İKİ GÜZEL Kalamış Bosphorus Balıkçısı’nda kendilerine balık ziyafeti veren iki güzel objektiflerimize takıldı. Okan Üniversitesi’nde Psikoloji Bölümü öğrencisi olan Gizem Uçantürk, arkadaşı Mina Saruhan ile konuk olduğu mekânda sohbet dolu dakikalar geçirdi.
BAŞKANLIĞIN YORGUNLUĞU HÂLÂ GEÇMEDİ Geçtiğimiz dönem Üsküdar Rotary Kulübü’nün başkanlığını başarıyla yürüten Volkan Sönmez’i eşi Soley Hanım ile birlikte Moda Sahil’de görüntüledik. Sönmez çifti, başbaşa aldıkları balık ziyafetinin ardından Zuhal Olcay konserini izleyecekleri bilgisini aktarırken, “Başkanlığın yorgunluğu hâlâ geçmedi” dedi.
144 : kadikoylife.com Mart & Nisan 2018
Yaşayan Kadıköy | Cemiyet
NOYAN & ELVAN BULAK BY ESAT’TA
PARK ADANA’NIN KAHVALTI KEYFİ BAŞKA
Noyan & Elvan Budak çitine, müdavimleri oldukları Kalamış By Esat Balıkçısı’nda rastladık. Konukları ise yakın dostları Can Vural’dı...
Ataşehir Park Adana’nın öylesine hoş bir ambiyansı var ki, konuklar bir türlü ayrılmak istemiyor. Özellikle pazar günlerinde havuz başında yaşattıkları brunch keyfi, bir hafta sürüyor. Sinan kardeşler, bu keyfi yaşayan isimler arasında objektiflerimize yansıdı. Banu Sinan, Ertan Ergönül, Ayten Ergönül ve Bihter Sinan...
YURTER PLASTİK 1 YAŞINDA Yurter kardeşlerin geçtiğimiz yıl kurduğu Yurter Plastik, kuruluşlarının ilk yılını Asteri’de Fedon ile birlikte kutladı. İspanya’dan sera örtüsü ithal eden şirket, gelecek yıllarda Türkiye’de yüksek kaliteli sera örtüsü üretimi tesisleri kurmayı planlıyor. Batuhan Yurter, Tuğçe Çetin, Gülçin Yurter, Ahmet Yurter ve Buğra Yurter...
ÇATANA’DA ALMANYA’DAN VE GÜNEY AFRİKA’DAN KONUKLAR Türkiye - Afrika ilişkileri her anlamda doludizgin gidiyor. Eşi İstanbul’da bir şirkette çalışan Dusty Kaka, Alman arkadaşı Doris Frankie ile birlikte başbaşa bir balık ziyafeti için Çatana da buluştu. Lezzetleri için Kadıköy Life objektiflerine, “Wonderfull” yorumunda bulunan ikili, “Bu lezzeti unutmayacağız” dedi.
NEDRET KORAY’IN 65. DOĞUM GÜNÜ EKOL Lojistik Kurucusu Nedret Koray, 65’nci yaşına ASTERİ’de merhaba dedi. Doğum gününü bu defa ailesi ve dostlarından oluşan 20 kişilik bir grupla ASTERİ’de kutlamayı tercih eden Nedret Koray, “Uzun zamandan beri Fedon’u izleme fırsatım olamamıştı. Bu defa böyle olsun istedim” dedi. Nice yıllar diliyoruz... Mart & Nisan 2018 kadikoylife.com : 145
Yaşayan Kadıköy | Cemiyet
Türkiye’nin tüm kebap çeşitlerini
İstanbul’a getirdik Damak zevkinize hitap eden unutulmaz lezzetler... Manzarasıyla atmosferiyle sabah kahvaltılarından iş yemeklerine akşam ziyafetlerinden kutlamalara kadar yediğiniz yemeği özel kılmayı başaran Nakkaş Kebap Selamiçeşme, Göztepe, Çekmeköy, Erenköy ve Nakkaştepe’de yer alan mekanlarımızla tüm İstanbulluları eşsiz lezzetlerle tanıştırıyoruz... Trakya ve Balıkesir yöresindeki meralarda yetişen hayvanların etlerini tazeliğini yitirmeden İstanbul’a getiriyoruz. Kendi özel bahçelerimizde hiçbir hormon barındırmayan, genetiğiyle oynanmamış, tohum ve zirai ilaç kullanmadan ürettiğimiz sebzeleri dalından koparıp siz misafirlerimize sunuyoruz...
NAKKAŞTEPE: Kuzguncuk Mah. Gümüşyolu Cad. No: 24 Üsküdar Tel: 0216 495 65 15 SELAMİÇEŞME: Mustafa Mazhar Bey Cad. No: 18/A Selamiçeşme Tel: 0216 567 48 48 GÖZTEPE: Feneryolu Boztepe Sokak No: 2/2 Göztepe Tel: 0216 567 97 50-51
ÇEKMEKÖY: Taşdelen Mah. Sultançiftliği Cad. No: 15 Şile Otobanı Otokoç Yanı Çekmeköy Tel: 0216 344 30 30 ERENKÖY: Erenköy Mah. Ethemefendi Caddesi No: 19 Kadıköy/ İstanbul Tel: 0216 302 46 46
Mart & Nisan 2018 kadikoylife.com : 147
0850 460 6334 0850 460 MEDI www.medicana.com.tr
0216 970 4 970