�
BAL ETIK
�
NI ODAK
GLO
INSA
HAZiRAN • 2013 Kocaeli’nin Ülkemiz ve Milletimizin Refahına
SUSTAINABLE ECONOMY
Katkısı Sürdürülebilir Bir Şekilde Devam Edecektir
Ercan TOPACA Kocaeli Valisi
İFM; Finans Endüstrimizi Yenilikçi Kılıp Güçlendirecek, Gelecek Sermaye Akımlarını da Hızlandıracak
Dr. Önder HALİSDEMİR Aktif Bank CEO
Türk Demir Çelik Sektöründe Yeni Bir
SUSTAINABLE ECONOMY Türkiye’nin Enerjisini Her Yönden Sürdürülebilir Kılacağız Taner Yıldız
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
HAZİRAN 2013
Dönem Başlıyor
Exxonmobil Endirekt Satışlar Müdürü: Devrim İldiri
Atamer GİYİCİ
Gap Başkanı: Sadrettin Karahocagil
Kroman Çelik Ykü.
Altın Madencileri Derneği Gen. Koor.: Dr. Muhterem Köse
Pirelli’nin DNA’sında
Maltepe Üniversitesi İİBF Dekanı: Prof. Dr. Ersin Nazif Gürdoğan
Sürdürülebilirlik Var
Kagider Başkanı: Dr. Gülden Türktan
Mete EKİN
Türk-Fransız Ticaret Derneği Başkanı: Zeynep Necipoğlu
Pirelli CEO
Fider-Finansal Kiralama Derneği Başkanı: Bülent Taşar
Sürdürülebilir Üretim İçin
Tayçed Başkanı: Muhammet Saraç
Daha Fazla Geri Dönüşüm
BALO Büyük Anadolu Lojistik Organizasyonlar G.Müd.: Hüseyin İşteermiş
ve Daha Az Hammadde
Sadettin KORKUT ASD Ykb.
Parlak Gelecek İçin, Sürdürülebilir Tarım ve Üretimde Süreklilik
Dr. Recep KONUK
Pankobirlik ve Konya Şeker Ykb.
T.C. Sanayi Genel Müdürü: Süfyan Emiroğlu Faktöring Derneği Başkanı: Zafer Ataman İEİS Genel Sekreteri: Turgut Tokgöz Prefabrik Birliği Genel Sekreteri: Bülent Tokman
• Cil Report : Sürdürülebilirlik Bilimi • Doç. Dr. İshak Torun: Modern Kapitalizmin Doğuşu
İçindekiler Türkiye’nin Enerjisini Her Yönden Sürdürülebilir Kılacağız ................................................................................................4 Taner Yıldız, Enerji Bakanı
Kocaeli’nin Ülkemiz ve Milletimizin Refahına Katkısı Sürdürülebilir Bir Şekilde Devam Edecektir .....................................6 Ercan TOPACA, Kocaeli Valisi
İFM; Finans Endüstrimizi Yenilikçi Kılıp Güçlendirecek, Gelecek Sermaye Akımlarını da Hızlandıracak...........................10 Dr. Önder Halisdemir, Aktif Bank CEO
Türk Demir Çelik Sektöründe Yeni Bir Dönem Başlıyor ....................................................................................................14 Atamer GİYİCİ, Kroman Çelik
Pirelli’nin DNA’sında Sürdürülebilirlik Var .......................................................................................................................20 Mete Ekin, Türk Pirelli CEO
Parlak Gelecek İçin, Sürdürülebilir Tarım ve Üretimde Süreklilik .....................................................................................24 Dr. Recep Konuk, Pankobirlik Ykb.
Enerjinin Geleceği, Teknoloji ve Türkiye ..........................................................................................................................30 Devrim İLDİRİ, Exxonmobil Endirekt Satışlar Müdürü
Güneydoğu Anadolu Projesi ..........................................................................................................................................34 Sadrettin Karahocagil, Gap Başkanı
Madencilik, Çevre, Altın Üretimi .....................................................................................................................................38 Dr. Muhterem KÖSE, Altın Madencileri Derneği Genel Koordinatörü
Kültürsüz Ekonomi Ekonomisiz Kültür Olmaz ................................................................................................................42 Prof. Dr. Ersin Nazif Gürdoğan, MÜ. İİBF. Dekanı
KAGİDER ve Türkiye’de Kadın ..........................................................................................................................................46 Dr. Gülden Türktan, Kagider Başkanı
Köklü İlişkilere Sahip Fransa İle Türkiye, Ayrıca İki Büyük Ekonomik Ortaktır .................................................................50 Zeynep Necipoğlu, Türk-Fransız Ticaret Derneği Başkanı
Finansal Kiralama Kayıtlı ve İstikrarlı Ekonomi ile İstihdam Açısından Önemli................................................................52 Bülent Taşar, FİDER Başkanı
Sürdürülebilir Üretim İçin Daha Fazla Geri Dönüşüm ve Daha Az Hammadde.................................................................56 Sadettin Korkut, Ambalaj Sanayicileri Derneği Ykb.
TAYÇED ve Atık Yönetimi Sektörü ....................................................................................................................................60 Muhammet SARAÇ, TAYÇED Ykb.
BALO’nun Ülkemiz Sürdürülebilir Rekabet Üstünlüğü (SRÜ)’ne Etkisi .............................................................................64 Hüseyin İşteermiş, Büyük Anadolu Lojistik Organizasyonlar Genel Müdürü
Türk Sanayisinin Yol Haritası: Türkiye Sanayi Stratejisi Belgesi ........................................................................................68 Süfyan Emiroğlu, T.C. Sanayi Genel Müdürü
Faktöring Ürün ve Hizmetlerini Ülkemizin 2023 Hedefleriyle Uyumlu Bir Şekilde Geliştireceğiz .....................................72 Zafer Ataman, Faktöring Derneği Başkanı
Öngörülebilir ve Sürdürülebilir Bir İlaç Politikası Oluşturulmalı ......................................................................................76 Turgut Tokgöz, İEİS Genel Sekreteri
Sürdürülebilirlik ve Beton Prefabrikasyon ......................................................................................................................80 Bülent Tokman, Prefabrik Birliği Genel Sekreteri
Modern Kapitalizmin Doğuşu.........................................................................................................................................82 Doç.Dr.İshak TORUN, Karatekin Üniversitesi Öğretim Üyesi
Sürdürülebilirlik Bilimi ...................................................................................................................................................88
Sustainable Economy Dergisi Sahibi ve Sorumlu Yazıişleri Müdürü Fatih ÇİL Yayın Danışmanı Dursun Ali Yaz Yayın Tasarım Grafikart
Baskı: İSKETE CENTER Matbaacılık Ltd. Şti. Cağaloğlu Yokuşu No:13/A Tel:0212 527 49 97 Cağaloğlu-Fatih/İST.
Yönetim Yeri: Sürdürülebilir Ekonomi Yayıncılık İMES Sanayi Sitesi A Blok 108 Sk. No:55 Dudullu-Ümraniye / İST. Tel: 0 216 505 87 49 info@seturkey.net www.seturkey.net
|
Röpörtaj Fatih ÇİL
2
SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Editör
Merhabalar
B
Hello
ilirsiniz, Mevlana bir şiirinde : You know in his poem Rumi said : “ All the
“Düne ait ne varsa dünde kaldı cancağızım, bugün artık yeni şeyler söylemek lazım” derken; Beydaba ise Kelile ve Dimne’de «Azgın kral Debşelîm zamanında bilge Beydebâ yaşıyordu, ama onu yanlış yoldan çevirmedi desinler istemem” diyordu. Şirazlı Sadi ise “Adem oğulları aynı vücudun uzuvlarıdır. Çünkü aynı cevherden yaratılmışlardır. Felek bir uzva elem getirirse, öbürlerinin huzuru kalmaz. Ey başkalarının acısıyla kaygılanmayan, sana insan demek yakışık almaz...” demişti. İşte, hükümdarlara baştacı olmuş bunlar gibi kişilerden aldığımız ilhamla hazırladığımız yeni sayımızla yine karşınızdayız.
words of yesterday vanished with the passing day, o my soul!Now it is time to tell something new and fresh…” And in Pançatantra Bidpai said that “ I do not want to let them say; there was a scholar called Bidpai in a time of cruel King Dabshalim and he could not able to restore him to the paths of moderation and justice.” Also Saadi Shirazi had said ““Humans (children of Adam) are inherent parts (or more literally, limbs) of one body,and are from the same essence in their creation.When the conditions of the time hurts one of these parts,other parts will be disturbed.If you are indifferent about the misery of others,it may not be appropriate to call you a human being.”
Yapılan yanlışların düzeltilmesi noktasında söylenmesi gereken yeni şeyleri söylerken, kendi türümüz ve diğer canlıların yaşam hakkı için kaygılanan; “hepimiz için, yeniden yavaş yavaş şekillenmeye başlayan yeni ekonominin ” ahlakı ve içeriği noktasında tavrı olan “İnsanları” bir araya getirmeye çalıştığımız bu sayımızın da ülkemiz ve dünyamız için artı değer yaratacağına inanıyoruz.
By the inspiration of these great names, we interviewed with the respected name of Turkish economy, who say new things have to be said in order to correct the mistakes made, concerned for their own species and other living things and have ethics and attitude at the contents of the new economy being slowly beginning to take shape “for all of us”. We believe that our work will create added value for our own country and world.
Bu vesile ile hepinize selam ve saygılarımı sunuyorum.
I extend my greetings and best regards to all of you on this occasion. Fatih Çil
Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY
3
|
Görüş Fatih ÇİL
Türkiye’nin Enerjisini Her Yönden Sürdürülebilir Kılacağız Taner Yıldız Enerji Bakanı
2012 yılı, enerji sektörü açısından ilklerin yaşandığı, sürdürdüğümüz enerji diplomasisinin giderek güçlendiği başarılı bir yıl oldu. Bu yıl hem mevcut projelerimize devam ettik, hem de yeni birçok projeye imza attık. Türkiye, giderek sağlamlaşan bir enerji politikası oluşturma hedefini bu yıl perçinlemiş oldu. Biz bütün bu adımları vatandaşımıza hiçbir sıkıntı yaşatmamak için gerçekleştirdik. Türkiye artık geliştirdiği projelerle kendi enerji ihtiyacını sorunsuz bir şekilde karşılayan bir ülkedir. Bunun yanında bölgesinde önemli bir enerji merkezi haline gelmektedir. Biz 2012 yılında olduğu gibi gelecek yıllarda da enerji konusunda önümüze koyduğumuz hedefleri tek tek hayata geçirmeye devam edeceğiz. Ve hem bölgedeki etkinliğimiz artarak sürecek, hem de vatandaşımıza enerji arzında hiçbir sıkıntı yaşatmamaya devam edeceğiz. Taner YILDIZ, Enerji Bakanı
2012 yılnda yapılanları kısaca değerlendirirsek; 2012 yılında elektrik üretimi 230 milyar kilovatsaate çıktı. Elektrik santrali sayısı 743’e çıktı. Kurulu güç 56 bin MW seviyelerine çıktı. Yenilenebilir enerjide ivme yakalandı. Hidroelektrik santrali kurulu gücü 18 bin 800 MW ’a çıktı. Termik santral kurulu gücü 35 bin MW ’a çıktı. Rüzgar kurulu gücü 2 bin 105 MW olarak gerçekleşti. Jeotermal kurulu gücü 114 MW ’a çıktı. Elektrik üretiminde özel sektör payını yüzde 61’e çıktı. Yerli kaynakların değerlendirilmesi ve ülke ekonomisine kazandırılması konusunda birçok adım atıldı. Kamunun elinde bulunan 18 bin MW termik santral kurma potansiyeli bulunan kömür sahalarının santral yapma koşuluyla özel sektöre devredil-
4
SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
“2023’e kadar Türkiye’nin petrol ve doğalgaz ithal etmemesi hedefleniyor. Yüzde 37’lik kısmı değerlendirilen kömür kaynaklarının 2023 yılına kadar tamamı ülke ekonomisine kazandırılacak. mesi ve ekonomiye kazandırılmasına yönelik çalışmalar 2012 yılında yapılmaya başlandı. Yaklaşık 20 milyar dolarlık bir yatırım de-
Türkiyeʼnin Enerjisini Her Yönden Sürdürülebilir Kılacağız
mek olan bu proje, sanayinin gelişmesine ve ekonomiye bir katma değer sağlayacak. Bu kapsamda Adana/Tufanbeyli’de 600 MW, Soma-Deniş’de 450 MW, Bursa Davutlar ve Harmanalanı’nda 270 MW potansiyele sahip saha özel sektöre devredildi Bu noktadan devamla; Türkiye linyit rezervinin yaklaşık yarısının bulunduğu Afşin – Elbistan havzasında 4,4 milyar ton rezerv bulunuyor ve havzaya 8 bin 200 mw gücünde yeni santrallar kurma potansiyeli bulunuyor. Havzada yeni santralların inşa edilmesi, işletilmesi, rehabilitasyonu, modernizasyonu ve yeni kömür sahalarının geliştirilmesi konusunda dünyanın önde gelen şirketleriyle müzakereler devam ediyor. Bu projeler yatırıma dönüştüğünde, bölgeye toplam 10 Milyar $ civarında yatırım yapılacağı öngörülüyor.
rik gibi tahkim davaları kazanıldı. Bu davalarda, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nden 250 milyar dolar tazminat isteniyordu. Ülkemizin 2023 hedefleri açısından; 2023 yılına kadar enerji yatırımlarının 100 milyar dolar olarak gerçekleşmesi hedefleniyor. 2023’e kadar 2 nükleer santral işletmeye alınacak, üçüncüsünün inşasına başlanacak. Elektrik enerjisi kurulu gücü 100 bin mw’a çıkacak. Elektrik tüketiminin 500 milyar kilovatsaat olarak gerçekleşmesi bekleniyor. Elektrik üretiminde yenilenebilir enerjinin payı yüzde 30’a çıkacak. Hidroelektrik ve rüzgar santralı kurulu gücü 20 bin mw’a, güneş enerjisi kurulu gücü 3 bin mw’a, jeotermal enerji kurulu gücü 600 mw’a çıkacak. Petrol ve doğalgaz aramaları devam edecek. 2023’e kadar Türkiye’nin petrol ve doğalgaz ithal etmemesi hedefleniyor.
Ayrıca petrol ve doğalgaz aramaları devam ediyor. Petrol ve doğalgaz sondaj miktarı 300 bin metreye, arama yatırımı 1.4 milyar dolara çıktı. Yine 2012 yılında Azeri doğalgazını Türkiye’ye ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşıyacak olan Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı Projesi’nin (TANAP) ilk adımını Azerbaycan ile atıldı. Projenin Hükümetlerarası Anlaşması gerçekleştirildi. Denizlerde petrol aramacılığında atağa kalkıldı. TPAO, dünya devi şirketlerle Karadeniz ve Akdeniz’de derin deniz petrol aramacılığı gerçekleştiriyor. Kendi petrolümüzü bulmak için yerli sismik arama gemisinin inşasına başlandı. Türkiye’nin yüzde 100 yerli sismik gemisi olacak. Nükleer enerji noktasında; Akkuyu Nükleer santralını kurma süreci devam ediyor ve bu yıl Rusya’ya nükleer mühendislik eğitimi için 75 öğrenci gönderildi.
Yüzde 37’lik kısmı değerlendirilen kömür kaynaklarının 2023 yılına kadar tamamı ülke ekonomisine kazandırılacak. Biz, enerji ve maden kaynaklarını verimli, etkin, güvenli, zamanında ve çevreye duyarlı şekilde değerlendirerek dışa bağımlılığı azaltmayı ve ülke refahına en yüksek katkıyı sağlamayı görev edindik ve çalışmalarımızhep bu misyonla sürdüreceğiz. This year Turkey has strengthening her aim of building a solidified energy policy. We have realized this for our citizens’ convenience. Through her energy projects, Turkey has been a country to meet her energy needs without a problem now on. Besides, she is becoming an energy hub in her region. As we did in 2012, we are going to achieve the goals we set forth one by one in energy issues in following years. Not only our activities will increase in the region but also we will not
Diğer yandan Libananco, Aktaş, Kanel Elekt-
suffer shortage of energy to serve our citizens. Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY
5
|
Röpörtaj Fatih ÇİL
Kocaeli’nin Ülkemiz ve Milletimizin Refahına Katkısı Sürdürülebilir Bir Şekilde Devam Edecektir Ercan Topaca Kocaeli Valisi
Yapılan yatırımlarla çehresi değişen Kocaeli’nin sürdürülebilirlik vizyonunu ve çalışmalarını Kocaeli Valimiz Ercan Topaca’dan dinledik. Türkiye’nin sanayi üssü Kocaeli’nde, tüm paydaşların katılımıyla sağlanan gelişme dikkat çekerken sürdürülebilirlik çalışmalarına gönül veren, samimi ve içten yönetim tarzıyla Kocaeli Halkı’nın büyük sevgisini kazanan bir vali olarak Ercan Topaca’nın “daha mutlu bir kent vizyonu” röportaja damgasını vurdu. Bilişim vadisinden, mavi bayraklı plajlara, tarihten, katma değerli temiz üretime kadar tüm sorularımızı yanıtlayan Vali Topaca “Vilayet olarak bizim bütün çalışmalarımız, milletimizle elele vererek daha mutlu bir kent yaratma ve sürdürülebilir bir refah düzeyine sahip Kocaeli’ye ulaşma yönünde devam edecektir” dedi. Röportaja sürdürülebilirliğin öneminin altını çizerek başlayan Kocaeli Valisi Ercan Topaca, “Vilayet olarak bizim görevimiz, kentimizde refah artışını sağlama konusunda yapılacak her faaliyeti desteklemek ve sürekliliğini sağlamaktır” dedi. Vali Ercan Topaca sözlerini şöyle sürdürdü: “Dönemsel iyileşmeler ve geçici sonuçlar; nasıl insanlar için arzu edilecek bir sonuç değilse; kent yönetiminde de geçici iyileşme ve başarılar yeterli değildir. Kamu yönetimi açısından önemli olan, çevre ve insan sağlığına zarar vermeyen, toplumun tüm kesimlerinin sahiplendiği, sürdürülebilir ve adil bir gelişmenin sağlanmasıdır.”
6
SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Ercan TOPACA, Kocaeli Valisi
“İş adamları çevre ile ilgili sorunların da farkında. Bu özellikler; sanayideki dönüşümü tetikleyen ve değişimin sağlıklı bir çerçevede yürümesini sağlayan unsurlar. Bu noktada Kocaeli Valiliği olarak biz; bu dönüşümü doğru yönlendirmeye ve yönetmeye çalışıyoruz”.
Kocaeliʼnin Ülkemiz ve Milletimizin Refahına Katkısı Sürdürülebilir Bir Şekilde Devam Edecektir
Ülkemiz açısından üretim ve ihracatın; kalıcı ve sürdürülebilir bir refah düzeyinin yakalanması açısından çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bu çerçeveden baktığımızda Türkiye’nin sanayisi gibi Kocaeli sanayisinin de dönüştüğünü görüyoruz. Peki, nereye doğru bir dönüşüm var? Basit teknoloji kullanan kaba sanayiden, ileri teknoloji kullanan, katma değeri yüksek, çevre ve insan sağlığı ile barışık bir üretim tarzına doğru dönüşüm mevcut. İşte bu dönüşümün öncüsü Kocaeli’dir. Ayrıca, iş adamları çok bilinçli, kar ve zarar hesabını çok iyi yapıyorlar. İş adamları çevre ile ilgili sorunların da farkında. Bu özellikler; sanayideki dönüşümü tetikleyen ve değişimin sağlıklı bir çerçevede yürümesini sağlayan unsurlar. Bu noktada Kocaeli Valiliği olarak biz; bu dönüşümü doğru yönlendirmeye ve yönetmeye çalışıyoruz. Diğer taraftan, 60’ların veya 70’lerin teknolojisi ile yapılmış fabrikaların günümüz teknolojisi ile değiştirilmesi; hem maliyetlerin kontrol altına alınması, hem karlılığın artırılması hem de bu kentteki hayatın ve doğal çevrenin istenilen düzeyde korunabilmesi açısından önemlidir.” • Sanayide Ciddi Bir Dönüşüm Var Yaşanan dönüşümü ve bu dönüşümün yönetimini detaylandıran Vali Topaca şöyle devam etti: “Bu dönüşüm sırasında veya yeni yatırımlarda önce şuna bakıyoruz: Yapılacak olan tesis, kullanılacak olan teknoloji çevreye duyarlı mıdır? Hava kalitesine, toprağa ve insan sağlığına, duyarlı mıdır? Evet, önce buna bakıyoruz. Bunu araştırıyor ve birçok yatırım isteğini bu şartları taşımadığı için geri çeviriyoruz. Çünkü Kocaeli, yoğun bir sanayi kentidir. Bu kentin yoğunluğunu daha da artıracak; yüksek teknolojiden uzak sanayi tesisi istemiyoruz. Bu kent bunun acısını en çok çeken illerden birisidir. Çok kısa bir süre öncesine kadar Körfez’in etrafından geçtiğiniz zaman çok ağır bir koku hissederdiniz. Bu koku, doğal yollarla oluşmuş
bir kirlenme ve sonuç değildi. Bu sonuç, evsel ve endüstriyel atıklarla ilgili arıtma ve filtrasyon sistemlerinin kurulmamasından kaynaklanan bir sorundu. Bu acıyı bu kent yaşadı, gördü ve hisseti. Bu sebepten dolayı, halkımızda, kamu yöneticilerinde ve dolayısıyla sanayicide bu konuda bir duyarlılık var. Birbirini desteklerken birbirini kontrol eden; doğru kararlar alınmasını teşvik eden bir yapı bu. Sinerji yaratan bu yapı neticesinde bizim sanayimizde ciddi bir dönüşüm oldu. Özelikle son dönemde mevcut fabrikaların bir kısmında; daha az atık üreten, verimli, çevreye duyarlı ve insan sağlığını koruyan teknolojilere ağırlık verildi. Arıtma tesisleri hızla yapıldı. Bu hususta Kocaeli Büyükşehir Belediye’sinin, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın, İller Bankası’nın, İl Özel İdaresinin ve sanayicilerin çok ciddi katkıları oldu.” • Körfez’e Arıtılmamış Bir Gram Su Gitmiyor; Her Baca Online Kontrol ediliyor Yapılan çalışmaları detaylandırmaya devam eden Kocaeli Valisi Ercan Topaca şunları kaydetti: “Geldiğimiz noktada, evsel ve endüstriyel atıkların arıtılma oranı %98’dir. Arıtma konusunda Kocaeli, Türkiye’nin en yüksek oranına sahiptir. Artık Körfez’e arıtılmamış bir gram su dahi gitmiyor diyebiliriz. Son dönemde Karamürsel İlçemizde “mavi bayraklı” plaj açıldı. Önümüzdeki birkaç yıl içerisinde Körfez’in değişik noktalarında birkaç tane daha mavi bayraklı plaj açılacağını tahmin ediyorum. Tabi sadece atık su da değil, katı atıkların toplanması ve bertarafında da çok ciddi çalışmalar yapılıyor. 100 civarında sanayi tesisinin bacası, online olarak 24 saat esasına göre izleniyor. Su kalitesindeki artış gibi hava kalitesinde de ciddi iyileşme sağlanmıştır. Doğal ortama herhangi bir şekilde atık bırakılması şu anda mümkün değil. Bu konuda ufak tefek kaçaklar olmakla birlikte duruma hakimiz. Toprak, su ve hava, bu kentin en önemli değerleridir ve bunları koruyacak bir yapıyı Kocaeli’de kurduk. Kuşkusuz bütün bu Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY
7
|
Röpörtaj Fatih ÇİL
başarılar, Kocaeli’de hiç sorunumuz olmadığı manasına gelmez. Çevrenin, toprağın, su kaynakları ve diğer doğal kaynakların korunması konusunda, bu kentin hala sorunları var. Ancak, sorunlar, düne göre daha azdır ve hızla çözülmektedir. Bu noktada şunu rahatça söyleyebiliriz. Önümüzdeki günler toprak, su ve hava kalitesi açısından bugünden daha iyi olacaktır. Zira bu yönde, herkeste kararlı ve ciddi bir anlayış var. Sanayici, vatandaş, yerel ve merkezi yönetim kuruluşlarının bütün yöneticileri bu konuda çok yüksek düzeyde bir duyarlılığa sahip. Bu durumda toprağın, havanın ve suyun kirletilmesi zor. Geçmiş dönemlerdeki Körfez’e ve derelere rastgele atık bırakma dönemi kapandı. Artık bunu düşünmek bile söz konusu değil. Bu anlamda şunu çok net söyleyebilirim: Türkiye’de sanayi kenti olup da bunları yapamayan ya da işin daha çok başında olan bir çok yerin olduğunu biliyoruz. Kocaeli bu anlamda gerçekten çok önemli mesafeler kat etmiş, sorunlarını kontrol altına almış ve gün geçtikçe çözen bir kent konumundadır.” • Gebze, Dilovası ve Diğer İlçeler İçin Bütün Tedbirler Alınıyor Vali Topaca Gebze ve Diovası için alınan tedbir ve yatırımlardan şöyle bahsetti: “Son dönemde çok sık gündeme gelen Dilovası İlçemizin kurulduğu yer, çanak şeklinde bir coğrafi konuma sahiptir. Bu çanak içinde sanayi kuruluşları çok yoğun bir şekilde konuşlanmıştır. Yapılan denetimlerde, mevzuatta belirlenen limit değerlerin üzerinde herhangi bir atık veya gaz bırakılmadığını gözlemliyoruz. Fakat, çok yoğun bir sanayinin olmasından dolayı, normal değerlerde bile olsa, rüzgarın olmadığı hava şartlarında atıklar havada asılı kalabiliyor ve insanlar hava çok kirli diyebiliyor veya bu yönde algı yaşayabiliyor. Bu durum geçici nitelikli bir sorundur. Normal hava şartlarında, bu ilçemiz de pırıl pırıl, iyi bir hava kalitesine sahiptir. Dilovası’nda on line baca gazı ölçüm sistemi-
8
SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
nin yanında, mobil ölçüm araçları ile de bacaları takip ederek hava kalitesini kontrol ediyoruz. Ayrıca, denetim ve kontrollerimizi karadan, denizden ve havadan sürdürüyoruz. Özellikle hafriyat dökümlerini sıkı takip ediyoruz. Bütün bunları üst üste koyduğunuz zaman çevre ve insan sağlığı ile toprağın ve suyun korunması konusunda çok mesafe kat ettiğimizi ve gelecek ile ilgili endişelerimizin giderek azaldığını söyleyebiliriz. Aynı gelişmeler Gebze ve diğer ilçelerimiz için de söz konusudur.” • Sanayiyi Çevreye, Çevreyi Sanayiye Feda Etmeden; Sürdürülebilir Denge Kuracağız Türkiye için üreten ve çevreyi koruyan bir sanayi noktasında, ellerinden geleni yaptıklarını belirterek sözlerine devam eden Topaca şöyle konuştu: “Herhangi bir şekilde mevzuata aykırı, çevre ve insan sağlığını olumsuz etkileyecek, toprağın ve suyun kalitesini bozacak bir faaliyet olduğu zaman, bu kent anında harekete geçiyor. Bu kentin sivil toplumu, bu konularda çok duyarlı ve sesini çok gür çıkarabilen bir sivil toplumdur. Biz güçlü sivil toplumun olumlu sonuçlarını hep alıyoruz. Çevre konusunda bizi motive eden, bizi sürekli denetleyen ve destekleyen bir sivil toplum yapısı var. Biz de, sivil toplumun isteklerine paralel olarak, yanlış bir şey yapılıyorsa hiç kimsenin gözünün yaşına bakmadan gerekli işlemleri yapıyoruz. Bunu yaparken şöyle bir politika izliyoruz; Ülkemizin sanayiye ihtiyacı var. Sanayiyi, kısır tartışmalara feda etmeyeceğiz, ancak çevreyi de aynı şekilde sorumsuz ve sınırsız bir sanayiye feda etmeyeceğiz. Bu kent üretim, refah ve çevre dengesini iyi bir şekilde kurmaktadır. Kocaeli, ülkemizin ve milletimizin refahına katkıda bulunmaya devam edecektir.” • Kocaeli Diğer Şehirler İçin Modeldir Türkiye’nin lokomotif sanayi şehri olarak Kocaeli’nin model rolüne atıfta bulunan Topaca açıklamalarını şöyle sürdürdü: “ Kocaeli, bir çok ilimizin yaşadığı veya yaşayacağı sorunları
Kocaeliʼnin Ülkemiz ve Milletimizin Refahına Katkısı Sürdürülebilir Bir Şekilde Devam Edecektir
bugün veya geçmişte yaşamış; bunların çözümünü de bir şekilde bulmuş bir kent. Bu boyutuyla, sanayinin çevre üzerinde oluşturacağı olumsuz etkileri kontrol altına alma, yok etme yolunda ciddi tecrübeleri olan bir kenttir. Bu konuda başka illerimizden, sanayi bölgelerinden, hatta başka ülkelerden bile zaman zaman insanların gelip bizim sistemimizi, sanayi faaliyetlerimizi takip ettiğini, bizden bilgi almaya çalıştığını; geziler düzenlediklerini görüyoruz. Özelikle yerel yönetimler, çevre ile olan sorunlarını çözme konusunda gelip buradaki uygulamaları yerinde izlemektedir. Bu yönüyle, özellikle sanayileşen kentlerin yönetici ve sanayicilerinin gelip, buradaki çözümleri ve uygulamaları yerinde görmelerinde fayda görüyorum.” • Kocaeli’de Sanayinin Yanında, Kültür, Tarih ve Doğal Güzellikleri de Var Kocaeli’nin, sanayinin gölgesinde kalan tarihi, kültürel ve doğal güzelliklerine vurgu yapan Ercan Topaca bu konudaki çalışmaları şöyle özetledi: “Bu kent sadece sanayi şehri değil aynı zamanda bir kültür ve tarih şehridir. Bütün medeniyetlerin eser ve izlerinin olduğu bir şehir. İki denize kıyısı olan, doğal güzellikleri ve yeşil bitki örtüsü bakımından çok zengin bir kent Kocaeli. Otoyolda seyir halindeyken, 5-10 dakika içinde, insan eli değmemiş ormanlara ulaşabileceğiniz bir kent. Termal turizmi, kış turizmi, deniz turizmi, tarih ve kültür turizmi imkânları oldukça geniş. Fakat, bu potansiyeli çok fazla gün yüzüne çıkarılamamış bir kent. Kocaeli’nin kültür ve tarih şehri kimliğinin de ön plana çıkmasını istiyoruz. Bu kapsamda yaptığımız çalışmalarda ve planlamalarda bunu teşvik ediyoruz. Bu çerçevede Osmanlılardan, Romalılardan veya daha eski dönemlerden kalan birçok tarihi eser restore edilmektedir. Bunlara belli fonksiyonlar yüklenerek kullanılmaya çalışılmaktadır. Bu konuda çok önemli bir mesafe de aldığımızı düşünüyorum. Ancak, geride daha çok eser ve
değerimiz var. Korumayı, restore edilmeyi ve insanların görgüsüne, bilgisine ve ziyaretine sunulmayı bekleyen daha çok eserimiz var. Bu anlamda çok zengin bir kentiz. Bu zenginliğin farkında olmak, onları korumak ve geleceğe taşımak; sürdürülebilir bir şekilde kullanmak durumundayız. Vilayet olarak bizim bütün çalışmalarımız, milletimizle elele vererek daha mutlu, daha sürdürülebilir bir gelişme yönünde devam edecektir.” • Japonya Temaslarında Kocaeli’nin Bugünü ve Yarınını Anlattık Son olarak Japonya temasları ile alakalı değerlendirmelerini sorduğumuz Vali Ercan Topaca sözlerini söyle noktaladı: “Gezi, Başbakanlık Yatırım Destek Ajansı’nın düzenlediği bir program çerçevesinde gerçekleşti. Japonya’da 300 civarında Japon iş adamıyla, Türkiye’deki yatırım ortamını konuştuk. Kocaeli’nin bugününü ve gelecekte nasıl bir pozisyonda olacağını oradaki işadamlarına anlattım. Bazı iş adamlarının, yatırım yapma istekleri oldu. Muaalimköy’de yapılacak Teknoloji Geliştirme Bölgesi ile ilgili bilgi verdim. Bölgenin teknoloji kullanma ve üretme potansiyeli ile ARGE kapasitesinin yüksek olduğunu; Kocaeli’de mesleki eğitimin ağırlıkta olduğunu, nitelikli insan gücü anlamında hiçbir sıkıntı olmayacağını ayrıntılarıyla anlattım.” I think that , in terms of achieving a permanent and sustainable welfare in our country, manufacturing and export is very important. Within this perspective, we notice that Kocaeli’s industry is in transition, as is whole Turkey. Well, transition into what ? Kocaeli’s industry is transforming from rough industry where low technology is employed to an environment and health friendly, high value added and high technology employed one. Kocaeli is the pioneer of this transition Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY
9
|
Görüş Fatih ÇİL
İFM; Finans Endüstrimizi Yenilikçi Kılıp Güçlendirecek, Gelecek Sermaye Akımlarını da Hızlandıracak Dr. Önder Halisdemir Aktif Bank CEO
Ülkemizin 2023 hedeflerine baktığımızda, ulaşılabilir ve gerçekçi hedefler olduğunu anlamak güç değildir. Genç nüfusu ile son 10 yılda ortalama yüzde 5,2 büyüyerek G-20 üyesi olan ve küresel çapta hayranlıkla izlenen bir Türkiye manzarası ile karşı karşıyayız. Ekonomimiz hidrokarbonlara ve emtia fiyatlarındaki değişime endeksli değil, üretim çok çeşitli ve fazlası ile ticarete dayalı. Kamunun, finansal sektörün ve hanehalklarının bilançosu 2001 sonrası yapılan reformlar sayesinde oldukça güçlü; borçluluğu ise düşük. İşte bütün bu artıların birikimli etkisi sayesinde ülkemiz, küresel krizin en zor dönemeci olan 2008 yıllında dahi yatırımcısına kaybettirmemiş az sayıdaki ülkeden biri. Tüm bu unsurların neticesinde ülke reytinglerinin ardı ardına düştüğü bu dönemde Türkiye’nin reytingi artmaya devam etti ve yatırım yapılabilir ülke statüsüne yükseldi. Güçlü ekonominin bir tezahürü olarak, 2012 yılında İMKB endeksi USD cinsinden %59,9 oranında değer kazanarak Dünya Borsalar Federasyonu’na (The World Federation of Exchanges) üye küresel çapta lider 58 adet borsa arasında yatırımcısına en çok kazandıran borsa olmuştur. Bu dönemde federasyona üye borsalar ortalamada sadece %13,8 değer kazanmıştır. Böylece sadece 1 yıl gibi kısa süre zarfında İMKB borsa şirketlerinin USD cinsinden piyasa kapitalizasyonu bakımından 1 sıra atlayarak 28. sıraya yükselmiştir. Bu man-
10
SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Dr. Önder Halisdemir , Aktif Bank CEO
“Uluslararası bir finans merkezi oluşturmak için elzem ön koşullardan ilki uluslararası finansal hizmetler-yani yabancı fonların mobilizasyonu-için büyük montanlı bir talebin varlığı ve ikincisi ise bu talebin o şehirde karşılanma isteğidir.
İFM; Finans Endüstrimizi Yenilikçi Kılıp Güçlendirecek, Gelecek Sermaye Akımlarını da Hızlandıracak
zara içinde İstanbul, Türkiye’nin gözbebeği; ülkenin en kalabalık, iktisadi ve kültürel açıdan en önemli şehridir. İstanbul, 13,5 milyon nüfusuyla, yaklaşık USD 200 milyarlık ekonomik büyüklüğüyle uluslararası bir finans merkezi olmak için çok güçlü bir adaydır. Bir başka deyişle bu kentte AB’nin 19 ülkesinden daha çok insan yaşamakta ve bu şehrin insanları Çek Cumhuriyeti, Katar, Ukrayna, Azerbaycan, Romanya, Macaristan veya Yeni Zelenda’da ortaya konandan daha büyük bir katma değer oluşturmaktalar. İstanbul’un ulusal makroekonomik başarının yanı sıra, nasıl ki kıta Avrupası Londra’nın hinterlandıysa cari fazla veren Körfez ülkeleri, hidrokarbon zengini BDT ülkeleri ve hatta Kuzey Afrika ülkeleri de bu süreçte İstanbul’un hinterlandı olarak konumlandırılabilir. Bir başka deyişle, İstanbul, Paris, Doha, Moskova, Almaata veya Kahire’den 2-3 saat uçuş ile fon ihtiyacı olanlar ile fon fazlası olanlar için de çok uygun bir platformdur. Dolayısıyla bugün, bu resmi gören birçok batılı kurum kendi ülkeleri dışındaki en büyük merkezlerini İstanbul’da kurmaya başlamıştır. Örneğin, Coca Cola 90 ülkeyi, Microsoft 70 ülkeyi İstanbul’dan yönetmektedir; IFC Washington dışındaki ilk operasyon merkezini İstanbul’da kurmuştur. İlaveten, konvansiyonel bankacılığın yanı sıra ülkemizde 30 yıllık bir faizsiz (İslami) bankacılık altyapısı mevcut. Sıkı bir biçimde ülkemizde denetlenen her iki sistem kol kola finansal aracılık hizmetlerini yürütmekte ve bir sinerji oluşturmaktalar. Birbirinden oldukça farklı olan bu finansman sistemleri birbirinin boş bıraktığı alanları doldurmakta ve eksik yönlerini tamamlamakta böylece Türkiye’yi uluslararası arenada rakiplerinin bir adım önüne geçirmekteler. Tüm bu argümanları bir arada değerlendirdiğimizde İstanbul’un küresel finans
trafiğindeki yeri de, gücü de tartışmaya yer bırakmayacak şekilde gözler önüne serilmektedir. Bununla birlikte, hükümetimizin 2023 İstanbul Finans Merkezi hedefine ulaşmak için, stratejinin bugünden iyi tasarlanması ve ulusal varlıkların bu strateji doğrultusunda etkin bir şekilde kullanılması oldukça önemlidir. Zira her ne kadar reytingi en hızla artan şehirlerden biri İstanbul olsa da yolun sonuna geldiğimiz söylenemez. Dünya Ekonomik Forumu’nun hazırladığı finansal gelişmişlik indeksine göre sürekli basamakları atlasa da ülkemiz 2012 yılında 42. sıradadır. Uluslararası bir finans merkezi oluşturmak için elzem ön koşullardan ilki uluslararası finansal hizmetler-yani yabancı fonların mobilizasyonu-için büyük montanlı bir talebin varlığı ve ikincisi ise bu talebin o şehirde karşılanma isteğidir. Elbette, bu hizmetleri sağlamayı gerektirecek bazı yetkinliklere ve beraberinde getirdiği vasıflara da ihtiyaç vardır. Bunlar da, makroekonomik istikrardan, yerli ve yabancı tüm yatırımcılar için rekabetçi, şeffaf, istikrarlı ve tahmin edilebilir bir iş ortamına, ihtisaslaşmış finansal mahkemelerinin kurulmasına, vergi sisteminin cazibesinin arttırılmasına, ulaşım ve altyapıdan, yabancı dile bilen nitelikli iş gücüne ve finansal çeşitliliğe kadar geniş bir perspektiften ele alınmalıdır. Ayrıca varlık yönetimi, sigorta, yatırım bankacılığı ve özel bankacılık alanlarında derinlikli uzmanlaşma sağlanmalıdır. Bütün bunların ötesinde, Londra’nın toplam nüfusunun yüzde otuzu yabancıyken bu oran İstanbul’da sadece binde sekizdir. Dolayısıyla, kentimizde yabancı çalışanları çekecek şekilde yaşam kalitesini zenginleştirilmeliyiz. Körfez ülkelerindeki yatırımcıların dikkatini çekecek sermaye piyasası araçlarını da bu finans merkezi projesine entegre etmek, finans piyasalarında ülkemizin rolünü arttıracaktır. Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY
11
|
Görüş Fatih ÇİL
Bütün bunların yanı sıra kamunun bu projeye vakfettiği mesai ve kaynaklar oldukça önemli. Küresel uluslararası finansal merkez endeksini yayınlayan Z/Yen grubu da çalışmalarında kamunun İstanbul’u uluslararası bir finans merkezi yapmak konusundaki kararlılığından ve bu proje için verdiği desteğin öneminden bahsetmekte. Tarihin her döneminde yurtiçi ekonomi ile küresel mali oyuncular arasındaki trafik, ulusal ekonomik performans için kritik önem taşımıştır. Bu önemin en büyük cazibe merkezlerinde biri olan İstanbul’da Uluslararası Finans Merkezi kurmak demek, bütün bu gelişmelerin odağında, dünyanın gözbebeği haline gelmek demektir. İşte bu nedenle Doğu Roma İmparatorluğu’nun kurulması ile 6. yüzyıldan beri önemli bir ekonomik aktör olan İstanbul’u 1453 yılında fetheden Fatih Sultan Mehmet bir yıl içinde Kapalı Çarşı’nın inşasını başlatmış 7 sene içinde 400 yıl boyunca Avrupa’da rakipsiz olacak bir uluslararası market yaratmıştır. Bugün ise hızla değişen ve birbirine entegre bölge ve ülkelerden oluşan global bir düzende yaşıyoruz. Sınırları net bir şekilde çizilmiş ülkelere rağmen, etkileşim sınır tanımıyor. Dünyanın bir ucundaki yeniliği, siz burada kendi bölgenize ve kültürünüze uygun şekilde adapte edip kullanabiliyorsunuz. Ekonominin kalbinin attığı şehirler aynı zamanda giderek dünyanın da kaderinin belirlendiği şehirler olma yolunda ilerliyor. The Economist’in yaptığı bir çalışmaya göre en büyük 300 metropol dünya nüfusunun yüzde on dokuzunu ve küresel makroekonomik büyüklüğün yüzde kırk sekizini oluşturuyor. 2012 yılında metropollerin yarısı içinde bulundukları ülkelerdeki istihdam artışını geçmiş; yüzde kırkı daha hızlı kişi başı GSYH büyümelerine erişmişlerdir.
12
SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Anakentlerin önemi rakamlar ile ortadayken küresel çapta önem arz eden yirmiden fazla finans merkezindeki yakın dönem gelişmeleri göstermektedir ki, finans merkezlerinde yaratılan katma değerlere ilişkin farkındalık artarak devam etmektedir. Zira bu merkezler, yatırımları inovasyon ve dolayısıyla büyümeye kanalize etmektedirler. Güçlü bir finans merkezi küresel, bölgesel, niş veya yerli ayırt etmeden küresel finans topluluğunu ekonominin tabanına yaymaktadır. Makroekonomik pencereden baktığımızda; bugün en iddiasız finans merkezleri bile ekonomilerine ilave %25 katkı yapmaktadır. Bu rakam Frankfurt’ta %48’e, Zürih’te ise %29’a kadar tırmanmıştır. Kaldı ki; İstanbul’un Türkiye’deki ve bölgedeki değeri ile iddialı bir finans merkezi olacağı açık. İstihdam tarafından bakıldığında New York, Frankfurt ve Zürih’te finans merkezinde çalışanlar bu kentteki toplam istihdamın %15’i; Londra ve Şikago’da ise %8 seviyelerindedir. Özetle, sağlam ekonomisiyle ve artan kredi notuyla gündeme gelen ülkemiz, bu proje ile beraber, tüm dünyadan yatırımcıların ilgi odağı haline gelecek. Böyle bir ilgiyi İstanbul Finans Merkezi ile canlı tutmak aynı zamanda Türkiye’ye gelecek sermaye akımlarını hızlandıracak ve finans endüstrimizi küresel rekabette iz yaratabilmek adına yenilikçi kılarak daha da güçlendirecektir. Istanbul is the apple of Turkey’s eye, the most populated and important city in terms of economy and culture. With her 13.5 million population and 200 billion dollars economic scale , she is a strong candidate to be an international finance center. In other words, number of people living in this city surpasses 19 EU country and people of this city generate more added value than Czech Republic, Qatar, Ukraine, Azerbaijan, Romania, Hungary or New Zealand.
KARBONDİOKSİT EMİSYONU İKLİM DEĞİŞİMİ
www.unep.org
385 ppm 280 ppm ATMOSPHERIC CONCENTRATION OF
ppm = parts per million
CO 2
Present-day (2008) How much CO2 is currently present in the atmosphere?
3000 Trillion kg
Pre-industrial (1750) How much CO2 was naturally present in the atmosphere?
2200 Trillion kg
Global mean temperature has increased by 0.74°C between 1906 and 2005. Temperatures are projected to increase by 1.8°C to 4.0°C between 1980 and 2100.
3.0 x 1015 kg
2.2 x 1015 kg
Source: IPCC, 2007. Fourth Assessment Report; CDIAC, 1990. Glossary: Carbon Dioxide and Climate
nE
op e ur
5 664
Wes
E a st
th Pac
930
East Asia
1 956
n India
421 a
Souther
2 290
2004
138
Wester
Sout
frica nA
as the t A
i c
179
merica
1 252
12 562 n Oc e a
hA
e rn A
fr i c a
1990
ral A
frica
546
th Asia
sia
3 384
bian Peninsu la Ara
Cent
2 915
d Northwe
4 710
n
Carib
tern A
ica
Meso
ern Afr
2 612
n b ea
f r ic a
value for 2004
erica Am
S ou
3 119
rth
20 015
an
a ci c st P
6 771 No
9 190
Centr al
ia
9 081
al
S ou
Centr
S ou
pe
As
20 015
o Eur
e
Weste rn
10 003
op Eur
North
Am er
ica
land) Easter
n ree
Arctic
(G
Which sub-regions emit the most CO2?
Austra lia
2 905
CO2 Emissions per Capita
Zealand New nd
17 233
kg CO2/Person
World Average: 1990: 4 200 2004: 4 300
1990 2004
GLOBAL TOTAL Africa
= 2.23 Gigatons = 2.78 Gigatons
Asia & Paci c
Europe
LAC
North America
West Asia
Source: UNEP GEO Data Portal, compiled from UNFCCC, CDIAC. Excluding LULUCF
Which are the main Greenhouse gases? combustion of fossil fuels and biomass livestock digestive systems, wetlands tropical soils, oceans, livestock, fertilizers
Carbon dioxide Methane Nitrous oxide
GWP* 1 25
How do I contribute to GHG emissions? 5 kg 99 g 43 g
Driving 20 km to work Watching TV for 1 hour Microwaving my lunch for 5 minutes
298 Product Carbon Footprints (GHGs released during manufacture)
275 kg
5 kg
490 g
Per cent contribution to global Greenhouse Gas (GHG) emissions
Computer and Monitor
Hamburger
1kg Wheat Flour
22 kg
9 kg
240 g
iPod touch
1kg Tomatoes
1kg Potatoes
5 0
26
19
17
14
13
4 kg
27 g
T-shirt
1kg Cheese
1 Egg
8
* Global warming potential is a measure of how much a given mass of GHG is estimated to contribute to global warming. Source: (left) IPCC, 2004. Fourth Assessment Report. (top): Apple Inc., 2008. Environmental Performance 2008; UNEP, 2008. Kick the Habit; Coop Naturaline Website; Williams, Audsley, and Sandars, 2006. Determining the environmental burdens and resource use in the production of agricultural and horticultural commodities.
W aste a n wastew d ater
10
3 kg
Food: Mostly UK growing conditions
Residen commertial and building ical s
Transpo rt
15
Agricult ure
20
(Greenhouse)
station)
25
Forestry (ex: defo re
30
Industry
%
Energy (ex: elecsupply and heatricity ting)
Which sectors emit the most GHGs?
3
To reduce our emissions, we must reduce our consumption Produced by UNEP/DEWA/GRID-Europe, Feb. 2009
Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY
13
|
Röpörtaj Fatih ÇİL
Türk Demir Çelik Sektöründe Yeni Bir Dönem Başlıyor Atamer Giyici Kroman Çelik Ykü.
Türk demir çelik sektörünün duayeni; yönetim gurusu Atamer Giyici ile sektörü ve sürdürülebilirlik çalışmalarını konuştuk. Bizleri, 40 yılı aşkın birikimiyle yönetim kurulu üyesi olarak görev yaptığı Kroman Çelik tesislerinde kabul eden Atamer Giyici; WSO tarafından yayınlanan “The White Book of Steel” kitapçığından, Türk Demir- (UYYP) kadar uzanan geniş bir spektrumda sorularımızı cevapladı. “Demir çelik de dahil olmak üzere sürdürülebilirliğin temeli insandır” diyen Giyici, başarıda yönetişimin öneminin altını kalın çizgilerle çizdi.
Röportaja “Biz, dünyada çeliği ilk kullanan, ilk kılıcı yapan milletiz ” diyerek başlayan Atamer Giyici: “Avrupa çeliği bizden öğrendi. Bu, unutulmaması gereken bir gerçektir. Ancak daha sonra savaşlar sonrası Anadolu’nun fakirleşmesi, bizi bu konuda zayıflatarak arka sıralara düşürmüştür. Konuyu modern anlamda değerlendirirsek; Avrupa’nın 1880’li yıllardan sonra demir çelik üretiminde kendini geliştirmeye başladığı görülür. Türk demir çelik sektörünün tarihsel gelişimiyle ilgili bilgi vermeye devam eden Atamer Giyici sözlerini şöyle sürdürdü: “Türkiye açısından ise ilk demir çelik tesisi Cumhuriyet’le beraber, 1937’de kurulan Karabük Demir Çelik fabrikasıdır. Daha sonraki aşamalarda, 1960’da, Ereğli Demir Çelik’in kurulmasına karar verilmiş;1965’de bu güzide kurumumuz işletmeye açılmıştır. Amerikalı ortaklarla beraber
14
SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Atamer GİYİCİ, Kroman Çelik Ykü.
“Önce insan demeyen hiçbir şirketin sürdürülebilirliği söz konusu değildir. İnsana değer veren, insanını eğiten şirketler ayakta kalacaktır. Dünyada ve Türkiye’de çalışan memnuniyeti yüksek olan şirketler ayakta kalacaktır. Zaten, bakarsanız bunların hep bir numara olduğunu görürsünüz
Türk Demir Çelik Sektöründe Yeni Bir Dönem Başlıyor
kurulan Ereğli özel kanunu olan, özel bir şirkettir; ilk dönem yönetim kurullarında yabancıların yer aldığı ve faaliyet raporları İngilizce hazırlanan bir şirketti. İlk yönetici kadroları bürokraside sivrilmiş, iyi yetişmiş mühendis ve bürokratlardır. Bu kurumdan sonra 1973’te de İsdemir kurulmuştur. Türk sanayisi açısından çok önemli olan bu tesisler, cevher ve kömüre dayalı Entegre tesislerdir. Erdemir yassı, İsdemir ve Kardemir ise uzun mamul üretmek üzere kurulmuştur. Daha sonraları ise hurdaya dayalı özel işletme ark ocaklı tesisler kurulmaya başlanmıştır. 1970’li yıllarda kurulmaya başlayan bu tesislerin ilk yatırım maliyetleri düşüktür. Dolayısıyla özel teşebbüs, küçük kapasiteli elektrik ocaklarıyla üretime başlamıştır. Bu tesislerde hurda kullanıldığı ve Türkiye’de kendi içinde hurda üretimi söz konusu olmadığı için yakın komşulardan ithalat başlamış; eski Sovyet ve Doğu Blok ülkeleri, Batı Avrupa’dan, daha sonraları Amerika ve Kanada’dan da hurda ithali yapılmıştır. Bugün dünyada 100 milyon tonu bulan hurda ticaretinin, 20 milyon tonu Türkiye tarafından yapılmaktadır. Bu yönüyle Türkiye, dünyadaki hurda fiyatlarını belirleme noktasına gelmiştir” • Bu Zorlu Sektöre Yatırım Yapanlar Alkışlanmalıdır Türk demir çelik sektörünün deneyimli ismi Atamer Giyici gelişimi açıklamaya şöyle devam etti: “Bütün bu gelişmelerin bir süreç olduğu akıldan çıkarılmamalıdır. Bazen endüstrinin bu yapısına karşı eleştiriler olabilmektedir. “Türkiye, enerji tüketimi yüksek; ithalata dayanan, çoğunlukla inşaat demiri üreten bu tür bir sanayileşmeye gitmemeliydi” tarzında söylemler gündeme gelmektedir. Ancak konuyu bu kadar basit bir şekilde değerlendirmek bizleri yanlış sonuçlara götürebilir. Bütün bu tesisler, bir ihtiyaçtan doğmuştur. Özel teşebbüsün sermaye birikimi, başlı başına entegre
bir tesis kurmaya o zamanlar yetmemiştir ve 2004’lere kadar bu trend böyle devam etmiştir. Ancak bu tarihte, Türkiye’nin yassı ürün ihtiyacının fazla, üretiminin az; buna karşılık inşaat demiri üretiminin fazla, tüketiminin az olduğu görülmüştür. Yani, Türkiye’nin inşaat demirinde ihracat yapar noktaya gelmişken, yassı çelik de ithalat yapar noktaya geldiği anlaşılmıştır. 2004 yılında, İSDEMİR’i uzun üründen yassı ürüne dönüşüm projeleri yapılmasına karar verilerek bu trend tersine çevirilmeye başlanmıştır. İSDEMİR i bazı özel teşebbüs firmaları takip ederek, yeni yassı çelik tesisleri kurma yatırımına başlamışlardır. Bugün İskenderun bölgesinde Tosyalı , RusAtakaş ortaklığı ile MMK ve Dilovasında Çolakoğlu tarafından olmak üzere üç adet yassı çelik tesisi üretime başlamıştır. Bugünkü duruma baktığınızda Türkiye 35 milyon ton sıvı çelik üretmektedir. Dünya rakamlarına bakarsak 2012 yılında kişi başına çelik üretimi 216 kg’dır. Türkiye’de ise 2012 yılında fert başına çelik üretimi 470 kg’a yakındır. Dünya, çelik üretiminde son 10 yılda %80 büyürken Türkiye çelik üretimi %150 büyümüştür. Türkiye dünyada Demir çelik üretiminde 17. sıradayken 2012 yılında 8. sıraya yükselmiştir. Bu çok ciddi bir atılımdır. Bu kapsamda eleştiri yerine; kim elini taşın altına koyup, yatırım yapmış, istihdam yaratmışsa onlara teşekkür etmek gerekir.” • Türkiye’nin Ana Sektörleri Elinin Altında Tutma Mecburiyeti Var Demir çeliğin duayen ismi Giyici analizlerini şöyle sürdürdü: “Bu ülkenin neleri artı, neleri eksi; öncelikle bunu tespit etmeliyiz. Bizim çok zengin demir cevheri yataklarımız yok. Brezilya’da %65 tenörlü büyük hacimde cevher yatakları var. Avusturalya’da ise yüksek kalorili koklaşabilir kömür yatakları var. Bu yataklar kolay ulaşılabilir olduğu için, üretim maliyetleri düşüktür. Türkiyede ki koklaşabilir kömür ocakları 500-600 metre derinlikte ve üretimi zor ve Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY
15
|
Röpörtaj Fatih ÇİL
pahalıdır; demir cevherimizin tenörü %45-50. O zaman ne yapmak gerekir? Nitekim devletimiz böyle bir çalışma yaptı. Dedi ki “Bizim de hurdamız yok ama hurda geri kazanımını arttırabiliriz. Ayrıca ülkemizde ki demir cevherlerini de kullanılabilir hale getirebiliriz. Cevher zenginleştirilerek tenörü %62-63 arttırılarak, kullanabiliriz” Şu anda cevher zenginleştirmeye dayalı yatırımlara teşvik var. Bu çok doğru bir adımdır. Tahmin ediyorum; Sivas, Malatya, Kayseri, Adana ve diğer muhtelif bölgelerde var olan cevherlerin zenginleştirilerek sanayide kullanılma imkanı olacaktır. Bugün Kardemir, İsdemir ve Erdemir’de belli miktarda yerli cevher kullanılıyor. Cevher zengileştirme yatırımları yapıldıkça, yerli cevherlerin kullanımı artacaktır. Ayrıca; bir dezavantajımız da cevherin çıktığı yerin denize uzak olması. Cevher demiryolu ile taşınıyor ama maalesef demir yollarının da taşıma ücretleri çok yüksek. Öyle ki İstanbul’daki herhangi bir limandan Basra Körfezi’ne bir gemi gönderseniz, ödeyeceğiniz navlun 24-25 dolardır. Ama Kayseri’den yüklediğiniz cevheri, İstanbul’a 25 dolara getirebilir misiniz. Söz konusu olan demir yolu taşımacılığının özelleştirmesi bu noktada çok hayırlı olacaktır. Burada maliyetten ve zamandan çok ciddi tasarruf sağlanabilir. Bu doğru bir karardır. Dolaylı olarak, yerli cevherin kullanım alanlarına taşımasını kolaylaştıracağı için, üretim alanlarında da istihdam yaratıcı bir etki yapacaktır. Bu tedbirler cari açığı azaltıcaktır. Burada şu soruyu sormak lazım. Türkiye en çok ne ihraç ediyor? Otomobil ve makine. Bunları üretmek için ne kullanılıyor? Çelik. Dolayısıyla siz bir sektörü canlandırmak istiyorsanız, ana sektörleriniz kendi elinizin altında olmak mecburiyetindedir. Başka türlü başarılı olmazsınız. Üstelik, yassı çelik bir tane ürün yok. Paslanmaz çelikten, zırh çeliğine kadar yüzlerce yassı çelik ürünü var. Siz bu sektöre girip katma değerli üretime
16
SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
gittiğiniz sürece, diğer sektörleri de canlandırıp ayakta tutabilirsiniz. • Yerli Kaynaklarla Enerji Üretmede Türkiye Şapkasını Önüne Almalı Ark ocaklı tesislerin inşa edildikleri zaman itibari ile doğru yatırımlar olduğunun altını çizerek konuşmasını sürdüren Atamer Giyici şunları kaydetti: “ Elektrikli Ark Ocak yatırımı ton başına 250-300 dolardır. Entegre tesislerde ton başına yatırım 1500 dolardır. 25-30 yıl evvel bu yükün altına girecek özel teşebbüs yoktu. Türkiye şu anda bu sektörde bir dönüşüm yaşıyor. Elektrik ark ocakları uzun üründen yassı ürüne doğru dönüşüyor. Yerli cevher ve kömürün kullanılmasının önünün açılması ile yeni teknolojiler gündeme gelecektir. Şimdi onun sancılarını yaşıyoruz. Klasik olarak bildiğimiz bu konsepti; yüksek fırın, sinter ve kok tesisleridir. Yeni teknolojilerde bu tesisler bir araya getirilerek üretim yapılmakta atık gazlardan elektirik üretilmektedir. Bu, elektrik enerjisinin son derece pahalı olduğu ülkemiz için son derece önemli. Biz senelerce kendi linyitimizi enerji üretiminde kullanamadık. Dünyanın her tarafında, kömür santralleri şehirlerin yakınına kurulurken biz, linyit santrali kuramadık. Tabi bazı kötü örneklerde var. Bugünkü teknolojiyle, bu yatırımları şehrin yakınına yapmak mümkün. Burada önemli olan kontrol edebilmek. Ama maalesef bu durum ülkemizde tam olarak anlatılamadı. Başarılı olabilmek için her şeyden önce bunu anlatabilmeliyiz. Bizim ülkemizde 6000-7000 kalorilik kömür yok. Bizim elimizde 1500-2000 kalorilik linyit var. Tamamen yurtdışına bağımlı kalacağımıza, kısmen ithal kömür ile karıştırarak kullanabiliriz. Böylece hem kendi linyitimizi kullanırız, hem istihdam sağlarız, hem de dışarıya verdiğimiz parayı azaltmış oluruz. Hal böyle iken ülkemizde neredeyse doğal gaz santrallerine bile karşı çıkıldı. İş oraya kadar geldi. Kim çevreye zarar vermek ister? Hepimiz bu topraklarda
Türk Demir Çelik Sektöründe Yeni Bir Dönem Başlıyor
yaşıyoruz. Bir defa bunu üretenler kendi tesislerinde, kendi sağlıkları için bunu yapamazlar. Maalesef bu konuda, akademik dünya da dahil, yanlış anlamalar var. Bence bu, akıl tutulmasıdır. Biz, kendi ülkemizin ihtiyaçlarını gidermek için, kendimizi savunmak zorundayız. Sadece üretirken değil; enerjinin tasarrufu konusunda da önemli atılımlar yapmalıyız.” • Enerji Tasarrufu En Az Üretimi Kadar Önemli Enerji tasarrufu ile alakalı bir anısını da paylaşan Atamer Giyici konuyu şöyle detaylandırdı: “1984’te Japon Hükumeti, Türk Hükumetine enerji tasarrufu ile ilgili kredi vermişti. Enerji İşleri Etüt İdaresi de proje için Erdemir’i seçmişti. Ben de enerji tasarrufu ile ilgili komitenin üyelerinden birisiydim. Japonlar çeşitli araştırmalardan sonra, 10 senelik bir çalışma planı çıkardılar. 10 senelik bu plan sonunda %30 tasarruf edeceğimizi söylediler. O tarihte hedef bana pek inandırıcı gelmedi. Sonra beraber çalıştık Yüzlerce küçük proje yaptık. Hepsini uyguladık. 1994 proje bittiğinde Erdemir’in enerji tasarrufu %32 idi. Bize söylenen şu oldu “Başarı tek bir kalemden olmaz. Başarı küçük kalemlerin toplamından ibarettir. Japonya’nın başarısı zannetmeyin ki sihirli değnekle olmuştur. Binlerce küçük ama başarılı projenin toplamıdır.” Bence de hadiselere böyle bakmak lazım. Sektör olarak da Türkiye olarak da. Türkiye’de enerji tasarrufu ve diğer konularla alakalı yapılacak çok şey var.” • Rekabet Gücü Açısından Konsolidasyon ve Çeşitlendirme Kaçınılmaz Kroman Çelik Yönetim Kurulu Üyesi Atamer Giyici analizlerini derinleştirerek şöyle devam etti: “ Bizim bir alışkanlığımız var. Mahalleye bir bakkal açılınca yanına hemen bir başka bakkal açılır. Çelik özelinde devam edersek, bufasit daireden kurtulmak için rakamsal olarak belli bir
büyüklüğe ulaşmamız; üretimde çeşitliliğe gitmemiz gerekir. Bunun için de bir “Konsolidasyona” ihtiyacımız var. Türkiye’nin en büyüğü olan Erdemir bu sene 7,5 milyon ton çelik üretimi yapmıştır. Unutmayalım ki Arcelor-Mittal 88 milyon ton çelik üretiyor. Bu zor bir hedef ama en azından bir Posco olmak istiyorsanız, 50-60 milyon tona çıkmanız gerekir. Eğer siz, belli bir büyüklüğe gelirseniz, adı geçen yatırımları daha kolay yapabilirsiniz. Tabi bu konsolidasyon sürecinde devletin rolünün ne olacağını bilmek güç. Bu koordinasyonu devlet mi yapar ya da oluşturdukları bir şirket yoluyla mı yapılır; bu yapıyı kurmak gerekir. Her ülke böyle yapıyor. Ama biri liderlik yapacaksa bunu Erdemir’in yapmasının lazım geldiğini düşünüyorum. Örneğin bu görev Güney Kore’de Posco’ya verilmiştir. Tabi bu liderlik, yapılacak stratejik toplantılarda alınan kararlarla kuruluşları bir birinin ayağına basan yatırımlar yaptırmayacaktır. Ayrıca; yassı çelikte daha kolay üretilebilir ürünleri ark ocaklı tesislere bırakılarak, daha kaliteli ürünleri entegre tesisler üretmelidir. Kardemir bunu iyi yapıyor. Biliyorsunuz Kardemir, gayet akıllıca bir şekilde ray üretimine girdi. Sadece Türkiye’nin değil, yakın komşularımızın ray ihtiyacını da karşılıyor. İşi daha da ötelere taşıyıp büyük profilleri yapacak tesis kurmaya çalışıyor. Hem Türkiye’nin ihtiyacını karşılıyor; hem ithalatı önlüyor, hem de başka bir kulvara geçiyor. Erdemir’inde bu yeni ürün kulvarına doğru yol alması lazımdır.” Demir çelik sektörü ile ilgili çevre yatırımları noktasında görüşlerini sorduğumuz Giyici şöyle konuştu: “Çevre konusunda sıvı, katı ve gaz atıklar olmak üzere üç tür atık vardır. Bunların dışında gürültü gibi etmenler de var tabi. Sıvı atıklarda, demir çelikte kullanılan su açısından tekrar geri kazanılabildiği için, büyük bir sorun yoktur. Katı atıklarda zaman zaman gündeme getirildi. Geliştirilen yeni teknolojiler ile katı Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY
17
|
Röpörtaj Fatih ÇİL
atıklar değerlendirilebiliyor. Baca gazı tozlarını değerlendirmek için 5 adet elektrik ark ocaklı firmalar bir araya gelerek yeni bir yatırım gerçekleştirdiler. Baca tozu içindeki çinko oksit değerlendirilerek ihraç ediliyor. Diğer katı atık olan cüruf çevreye zarar vermeyen bir üründür. Atık gaz içersindeki , SOx ve Nox azaltılması konusunda teknolojiler çok ilerledi. Tesislere konulacak elekro filtreler ile online olarak kontrol edilebilir olması nedeniyle şehir yakınlarında bile kurulabilir. Bonn’da, Hannover’da, Düsseldorf ’da şehrin içinde bu tesisler var ve halen çalışıyorlar. Burada, bu teknolojileri kullananla kullanmayanı ayırt etmek önemlidir. Devletin de görevi zaten bu değil mi? Tedbirleri alırsınız; başında da dikilip kontrol ederseniz bu tesisler her tarafa kurulabilir.” • Yücel Boru Grubu Ülkemize Kıvanç Verecek Yeni Nesil Bir Tesis Kuracak Kroman Çelik ve Yücel Boru Grubu ile alakalı sorumuzu da yanıtlayan duayen yönetici Atamer Giyici, yeni yatırım planları ile ilgili açıklamalarda da bulundu: “Yücel Boru Grubu, Karabük kökenli bir grup. Uzun yıllar Karabük’de faaliyet gösterdikten sonra rahmetli Osman Yücel İstanbul’a geliyor ve Yücel Boru fabrikasını kuruyor. 1985 yıllında Kroman Çelik de grubun bünyesine alınıyor ve Kroman’ın başına rahmetli Gökşen Yücel Bey geçiyor. Büyük ve özverili çalışmalarla Gökşen Bey bu tesisi 1.5 milyon tonluk bir seviyeye çıkarıyor. Bir aile şirketi olan şirketimiz, bugün Şahin Türkaslan Bey’in liderliğinde başarıyla yoluna devam ediyor. Kroman Çelik yatırımlarına gelince; Güney Marmara bölgesinde yassı çelik tesisi kurmayı planlıyoruz. Fizibilite çalışması devam ediyor. Cevher kullanarak, sıcak metal atık gazlardan da elektrik enerjisi üretebilecek özel bir projedir. Bence önemli olan ilk olmaktır. Biz bu tür yatırımların arkasının geleceğine inanıyor ve başka firmaların da bizi takip edeceğini düşünüyorum. Belli miktar
18
SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
yerli cevheri mutlaka kullanmak da istediğimiz bu tesis, maden şirketlerine de kendilerini geliştirme ve yatırım yapma fırsatı verecektir. Önceden yatırımlar sadece demir çelik odaklı yapılırdı. Şimdi üretim; enerji ile birlikte düşünülüyor. Konsept artık değişti. Doğrusu da budur. Biz ülkemize olan borcumuzu ödüyoruz. Bu millet bize çok yatırım yaptı. Ben İsdemir’de bir kısmını ödemiştim ama daha bitmedi. Bir kısmını da fırsat olursa burada ödeyeceğim. İsdemir ve Erdemir’de kazandığım deneyimleri bu tesiste hayata geçirme fırsatı bulacağımı umuyorum.” Son olarak “Sürdürülebilirlik kavramı ile alakalı birkaç kelime söyler misiniz dersek, ne dersiniz?” diye sorduğumuz Atamer Giyici sözlerini şöyle noktaladı: “Benim kafamı hep şu soru kurcalar. Kimi; nereye getirirsek bir tesis başarılı olur? Başarı, ancak kaliteli ve uyumlu bir ekiple mümkündür. Yine söylüyorum: Finans kadar önemli olan ikinci hususta tesisi kiminle çalıştıracağınızdır. 42 senenin özetini de söylersek: “ Benim özetim budur. Önce insan demeyen hiçbir şirketin sürdürülebilirliği söz konusu değildir. İnsana değer veren, insanını eğiten şirketler ayakta kalacaktır. Dünyada ve Türkiye’de çalışan memnuniyeti yüksek olan şirketler ayakta kalacaktır. Zaten, bakarsanız bunların hep bir numara olduğunu görürsünüz.” We should ask that question at first: What does Turkey export most ? Automobile and machinery. What is used for manufacturing of these ? It is steel. Therefore , if you want to stimulate a sector , it is necessary to have control over the main sectors. Otherwise, you will not succeed. Besides, there is not only one type of product out of flat steel. From stainless steel to armor steel, there are hundreds of products out of flat steel. As long as you manufacture value added products when you enter into the sector, you will be able to revive other sectors, thereby, ensure their survival.
BALIKÇILIK EKOSİSTEM YÖNETİMİ
www.unep.org
Why preserve fisheries? F
r
rtant part of ny
r countr
other services:
Spr tual ty
Regula
Recrea
k Parts of Ecosystem erent parts F of the ecosyst transport of nutr nts and energy
Food
n of Popula
s
Hab tat Eng
Recrea der v
r
tan areas of the world
ny
r ng
How important are fish to the average diet? Ukr
3054 UK
3412
USA
Portugal
3774
3741
2951
E
caragua
1857
3022
2298
Dem. Rep. of the Congo
2904
1599 Da ly C Ava ty from all Food Sources (2002)
3022
South A ca
2956
Ar
Average Calorie Supply per Capita
2992
New Zealand
3219
Fish Consumption per Capita (2003-2005) 0
Fish and Fishery Products Supply in kg / year
11.2 28.0
49.5 90.5 180
Source: FAO 2006, Yearbooks of Fishery Statistics, Summary Tables, UNEP GEO Data Portal, compiled from FAOSTAT
What is the current state of world fisheries?
What are some major threats to fisheries?
State of F
Coral Reef
Undere Moderat
ry Stocks (Percent, average 1997-2004) ted ted
3 20
F
ted
The sher ra at or close t no expected room for further e
52
vel
Overe
17
Recov Depleted ted
1
ate Change
1201
tal To
P
How are fisheries managed sustainably? S
r
lev
Number of threatened fish species
tch Ca iF sh
Bottom Tra
Er
7
Source: FAO 2007, The State of World Fisheries and Aquaculture
million tons 100
60
Mangrove Destruc
sher
cer
ca
sh stocks - T c ty must be at a for the sh popula
M n ronmen ct - F ra should be managed t n cture, produc ty, v ty of the ecosystem func
734
E ec ve management - The shery must meet all local, nterna aws. na
20
Aquaculture Production 6 19
0
19
98
Sources: UNEP GEO Data Portal, compiled from FAO, FISHSTAT Fishery Statistics; FAO 2006, Yearbooks of Fishery Statistics, Summary Tables, Capture Production 2006, Fish, crustaceans, molluscs, etc.; FAO 2005, Review of the State of World Marine Fishery Resources.
20
07
Look for an eco-label on products to make sure you are pur y-managed shery. The Mar Stewar fr major, accr ted cer ca y.
Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY
sh C
19
|
Röpörtaj Fatih ÇİL
Pirelli’nin DNA’sında Sürdürülebilirlik Var Mete Ekin Türk Pirelli CEO
Mete Ekin, 6 yıldır
Dow Jones sürdürülebilirlik endekslerinde otomobil parçaları ve lastik sektöründeki liderliklerini anlattı. Lastik devinin sürdürülebilirlik anlayışından Türkiye’nin 10. büyük ekonomi vizyonuna kadar uzanan spektrumda görüşlerini paylaşan Ekin “Yaşam kaynaklarını tüketmeden daha yaşanabilir bir hayat” sloganıyla birçok projeyi hayata geçirdiklerinin altını çizdi. “Pirelli’nin DNA’sında bu amaç var” diyen Ekin diğer sorularımızı da cevapladı. • Öncelikle Pirelli’nin Dow Jones Sürdürülebilirlik Endeks’inde yıllardır sürdürdüğü liderlikten bahsedebilir misiniz? Pirelli, sizin de bahsettiğiniz gibi bu alanda yaptığı çalışmalar ile 6 yıldır Dow Jones Sürdürülebilirlik endekslerinde otomobil parçaları ve lastik sektörünün lideridir. Bu değerlendirmelerde çevresel konular ön plana çıkıyor. Analiz edilmek üzere mercek altına alan şirketlerin; maddi ve manevi performanslarının nitel ve nicel göstergeleri arasında kurumsal yönetim, yenilikçilik süreçleri, çevre dostu sistemlerin rapor edilmesi ve yönetimi, ürün yönetimi, emisyon azaltma kapasitesi ve ekolojik tüketimi, insan gücünün kalkındırılması ve yönetimi, topluma bağlılığı, iş yerinde sağlık ve güven, tedarik zincirinin sürdürülebilir yönetimi ve tüm hisse senedi sahipleri ile etkili ilişkileri değerlendiriliyor. Söz konusu değerlendirme sonucunda da son 6 yıldır sektör ortalaması olan 53 puanın üzerinde bir performans sergileyen
20
SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Mete Ekin, Türk Pirelli CEO
“Pirelli Grubu’nun sürdürebilirlik alanındaki çalışmalarından ve kriterlerinden ilham almaktayız. Grubumuz’un Kurumsal Sosyal Sorumluluk Yürütme Komitesi “Yaşam kaynaklarını tüketmeden daha yaşanabilir bir hayat” sloganıyla bir çok proje hayata geçirmektedir.
Pirelliʼnin DNAʼsında Sürdürülebilirlik Var
Pirelli bu yıl 86 puanlık skor ile Dow Jones Sürdürülebilirlik Dünyası ve Dow Jones Sürdürülebilirlik Avrupa endekslerinde otomobil parçaları ve lastik sektöründe lider olarak yer almayı başardı. 6 yıldır elde edilen bu liderlik sürdürülebilirik alanında fark yarattığımızı gösteriyor. • Peki, Pirelli’yi böyle bir başarıya götüren sürdürülebilirlik modeli nasıl bir model? Gerek üretimimizde gerekse sürdürülebilirik stratejimizde Pirelli Grubu’nun sürdürebilirlik alanındaki çalışmalarından ve kriterlerinden ilham almaktayız. Pirelli Grubu’nun Kurumsal Sosyal Sorumluluk Yürütme Komitesi “ Yaşam kaynaklarını tüketmeden daha yaşanabilir bir hayat” sloganıyla bir çok proje hayata geçirmektedir. Pirelli’nin DNA’sında yer alan bu amaca parallel olarak; Avrupa’da gerçekleştirilen araştırmalardan elde ettiğimiz verilere göre; satın almada marka bilinirliği birinci öncelik, ancak “çevreci ekonomi” anlayışı da günden güne önem kazanıyor. Söz konusu anlayışın etkin bir şekilde yayılmasının ve kabul görmesinin başlıca nedenleri arasında; otomotiv sektöründeki trendler, orijinal ekipman üreticilerinin ihtiyaçları, Avrupa lastik yönetmelikleri ve artan tüketici bilinci yer alıyor. Bildiğiniz gibi artık ülkemizde çok sıkça karşılaştığımız “sürdürülebilirlik” ve “karbon ayak izi” gibi kavramlar ön plana çıkmaya başladı. Bir çok firma da bu doğrultuda çalışmalar gerçekleştirerek doğal kaynakların korunmasına katkı sağlıyor. Pirelli sürdürülebilirlik alanında çevre dostu ürünlerinden sosyal sorumluluk çalışmalarına kadar dünya çapında yoğun çalışmalar yürütüyor. Projelere örnek vermek gerekirse lastik üretimi ve kullanımının çevreye olan etkisi-
ni azaltmak amacıyla İtalya Çevre Bakanlığı ile imzalanan anlaşmaya göre Pirelli, lastiğin çevreye olan etkilerini azaltmasında söz sahibi olmakta ve lastiklerin karbon ayak izini hesaplayarak sera gazları emisyonlarını azaltmak için çalışmalar yapmaktadır. Bugüne kadar yapılan çalışmalarla enerji tüketiminin %6 oranında, özel su tüketiminin ise %20 oranında azalmasını sağlayan Pirelli’nin aldığı tedbirler sonucunda 2009’dan bu yana 2 milyon metreküpten daha az su kullanılırken, CO2 emisyonları 2009’la kıyaslandığında %5 azalmıştır. Daha güvenli ve çevre dostu bir sürüş için her yıl premium segment gelirlerinin %7’sini Ar-Ge’ye ayıran Pirelli, 2015 yılında CO2 emisyonlarının %15 su tüketiminin ise %70 oranında azaltılmasını hedeflemektedir.
• Ülkemize dönersek, Türk Pirelli sürdürülebilirlik noktasında neler yapıyor? Cinturato adını verdiğimiz çevre dostu lastik serimiz düşük yakıt tüketimi, daha uzun kilmetre performansı gibi özellikleri ile dikkat çekiyor ve yeşil performans alanında öncülük etmemizi sağlıyor. 2007 yılından itibaren çevrici özellikleri daha da geliştirilen Cinturato serimizin üretimini İzmit Fabrikamızda gerçekleştiriyoruz. Cinturato ailesi lastiklerimiz, ilk çevre dostu performans lastiği Cinturato P7’nin ve ilk çevre dostu 4x4 lastiği Scorpion Verde’nin eklenmesi ile daha da genişledi. Bu lastiklerimizin en önemli özellikleri yakıt tüketimini ve karbondioksit gibi zararlı gazların çevreye yayılmasını %4 oranında azaltan ileri teknolojiye, %30 oranında artırılmış kilometre performansına ve yaklaşık %20 oranında azaltılmış dönme direncine sahip olmasıdır. Ayrıca, “Yeşil Performans” stratejimize paralel olarak tüm Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY
21
|
Röpörtaj Fatih ÇİL
üretim süreçlerimiz çevresel sürdürülebilirlik kriterlerinden ilham almaktadır. Bu nedenle de İzmit tesislerimizde kullanılan üretim süreçlerinde enerji ve su verimliliği, karbondioksit gibi tehlikeli gazların salınınımının azaltılması konuları esas alınıyor. Üretim atıklarının ve kullanılmış lastiklerin tekrar değerlendirilmesine özel ilgi gösteriyoruz. Bu noktada da R&D departmanımıza önemli görevler düşüyor. Türk Pirelli’de 2007 yılında kurulan bu departmanımız ürünlerin çevre dostu özellikler taşıması için; kullanmış oldukları kimyasalların çevre ile dost alternatiflerinin bulunarak mevcut kimyasalların bu alternatiflerle değiştirilmesi, üretim süreçlerinin sadeleştirilerek daha az enerji kullanarak aynı ürünün üretilmesinin sağlanması, üretilen ürünün dönme direncinin düşürülerek araçların yakıt tüketimlerinin azaltılması konularında çalışmalar sürdürüyor. Dünyanın en önemli motorsporları organizasyonu olan Formula 1’in tüm lastiklerini de İzmit fabrikamızda üretiyor ve Formula 1’de Cinturato ve Yeşil Performans konsepti ile dikkat çekiyoruz. Ağır vasıta lastiklerinde de 01 serisi lastiklerimiz düşük yakıt tüketimi, yüksek kaplanabilirlik ve daha uzun ömür özellikleri ile dikkat çekmetedir Tüm 01 Serisi desenlerimizi yaratırken üç temel faktörü göz önünde tuttuk: Güvenlik, çevreyi koruma ve ekonomi. Bu lastiklerimizin üretimi de İzmit fabrikamızda gerçekleşiyor. Ayrıca, İzmit Fabrikamıza sürüdürülebilirik anlamında son 4 yılda 6 milyon dolarlık bir yatırım yaptık. Bu yatırım doğrultusunda arıtma tesisi yapımı, mevcut arıtma tesislerinin gelişen arıtma teknolojilerine paralel olarak modernize edilmesi, tesis sahasına düşen
22
SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
yağmur sularının toplanarak arıtıldıktan sonra deşarj edilmesi, emisyonların uygun yöntemlerle toplanıp kontrollü olarak deşarj edilmesi, deşarj noktalarında gerekli ölçümler yapılarak uygun tedbirlerin alınması, emisyon noktalarında koku nötralizasyon sisteminin kurulması ve bunlarla birlikte iç ortam havalandırma şartlarının iyileştirilmesi, atıkların kaynağında ayrıştırılması ve yeni geçici atık depolama alanı yapımı konularında çalışmalar yürüttük. • Yol ve tüketici güvenliği lastik kalitesini aşan bir kavram. Kazaların sıkça yaşandığı Türkiye’de, özellikle bu konuda eğitici faaliyetlerde Pirelli’nin katkıları nelerdir? Öncelikle lastiklerin aracın yerle temas eden tek noktaları olduğunu düşündüğümüzde güvenliğe olan etkisi gerçekten çok önemli. Pirelli’nin yol ve tüketici güvenliği konularında özellikle çok hasas davrandığını söyleyebilirim. Bu doğrultuda Pirelli, Avrupa Yol Güvenliği sözleşmesini (European Road Safety Charter) imzalamıştır ve bu sözleşme ile sürücüleri lokal ve uluslarası alanlarda lastiklerin yol güvenliğindeki önemi hakkında bilinçlendirme çalışmaları yürütmektedir. Türk Pirelli olarak da buna paralel olara bayilerimize, iş ortaklarımıza ve tüketicilerimize yol güvenliği eğitimleri gerçekleştiriyoruz. Gerçekleştirdiğimiz her türlü eğitimde özellikle lastiklerin yol güvenliğine olan etikisini vurguluyoruz. Ayrıca, zaman zaman gerçekleştrdiğimiz tüketici aktivitelerinde lastik hava basınçları ve diş derinlikleri ölçümleri yaparak tüketicilerimize geri bildirimlerde bulunuyoruz. Örneğin lastik diş derinliğinin 3mm’nin altına düşmesi bir çok kazanın sebebi olabiliyor. Aynı şekilde hava basınçları da fren mesafesi ve yakıt tüketimini doğrudan etkileyen bir konudur. Zaman
Pirelliʼnin DNAʼsında Sürdürülebilirlik Var
zaman tüketicilerimizle ir araya gelerek bu konularda bilinçlendirme aktiviteleri gerçekleştiriyoruz. • Siz, İSO 500 sıralamasının önde gelen şirketlerinden birisisiniz. Türkiye’nin 10. büyük ekonomi hedefi hakkındaki düşüncelerinizi ve bu çerçeve içinde Türk Pirelli’nin büyüme vizyonunu kısaca anlatabilir misiniz? Bugün, yıllık 8 milyon adetlik üretimi ile Pirelli Grubu’nun en büyük fabrikası olan ve en kapsamlı üretimi gerçekleştiren İzmit fabrikamız yaklaşık 2000 kişiye istihdam sağlamakta ve otomobil, hafif ticari araç, ağır vasıta, motorsporları, kış lastikleri ve Cinturato ailesi gibi yeşil performans olarak da adlandırılan çevre dostu lastiklerin üretimini gerçekleştirmektedir. Bu lastiklerin %60’ını ağırlıklı olarak Avrupa pazarına ihraç ederek Türkiye ekonomisine çok önemli bir kaynak aktarıyoruz. Ayrıca, İzmit fabrikamızın 2007 yılında kurulan motorsporları bölümünde Formula 1’in yanı sıra Ralli, GrandAm, Ferrari Challenge gibi dünyanın en önemli motorsporları organizasyonlarının lastiklerinin üretimini gerçekleştiriyoruz. 45.000 adeti F1 olmak üzere fabrikamızda yılda toplam 250.000 adet motorsporları lastik üretimi gerçekleştirilmektedir. Fabrikamıza her yıl yaklaşık 35 milyon Euro’luk teknoloji yatırımı gerçekleştiriyoruz. Bu yatırımlar sayesinde teknolojik gelişmelere de paralel olarak gerek üretim süreçlerimizde gerekse ürünlerimizde sürekli yenilikler gerçekleştiriyor ve tüketicilerimizin talep ve ihtiyaçlarını en iyi şekilde karşılamaya çalışıyoruz. Tüm bu yatırımlar ve çalışmalar gerek tüketicilerimizin gerekse otomobil üreticilerinin tüm talep ve ihtiyaçlarını en iyi şekilde karşılayarak
bir adım öne çıkmamızı sağlıyor. Amacımız Pirelli Grubu’nun 2015 yılında tüm düyada premium segmentte lider olma hedefi doğrultusunda çalışarak Türkiye’de bu alandaki liderliğimizi daha ileri seviyeye taşımak. Biz de bu hedef doğrultusunda çalışmalarımızı sürdüreceğiz ve Formula 1’den aldığımız güç ile markamızı imajını daha da yukarı seviyelere taşıyacağımıza inanıyorum. Kuvvetli olduğumuz alanlara odaklanarak bu pazarlarda lider olmak da bizim için oldukça önemli. Bu sonuçları elde etmek için de yenilikçi, yaratıcılığa ve farklılığa sahip pazarlama aktiviteleri gerçekleştirmek Pirelli’nin her zaman temel hedefi olacaktır Avrupa’da yüksek performans, 4x4 ve kış lastikleri alanında lider olan Pirelli Türkiye’de de aynı liderliğini sürdürmektedir. Öncelikli hedefimiz bu segmentlerdeki liderliğimizi daha da üst seviyelere taşımak. Kamyon lastikleri alanında da en çok tercih edilen marka olarak pazar lideri ve referans konumumuzu sürdürüyoruz ve bunu daha da ileri seviyelere taşımak için çalışmalar gerçekleştireceğiz. With its slogan “ A more livable life without depleting all kind of resources we depend on “, The Corporate Social Responsibility Commitee of Pirelli group carries out many projects. In parallel with this goal which is in Pirelli’s DNA; In regard to the survey data in Europe , purchasing heavily depends on brand familiarity but also “ environment-friendly economy” concept gains importance day by day. Among top reasons for this concept which is at stake actively spreading out and gains acceptance are the trends in automotive industry, requirements of original equipment manufacturers, EU Tyre Regulations and increasing consumer awareness. Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY
23
|
Görüş Fatih ÇİL
Parlak Gelecek İçin, Sürdürülebilir Tarım ve Üretimde Süreklilik Dr. Recep Konuk Pankobirlik ve Konya Şeker Ykb.
Hem dünyamız hem ülkemiz beş yıl, on yıl, çeyrek asır, yarım asır öncesine göre hem daha çok üretiyor hem de daha çok tüketiyor. Önümüzdeki on yıllarda da bugüne göre daha çok üretecek ve daha çok tüketeceğiz. Daha çok üretilen ve daha çok tüketilen geleceğin dünyasında tükettiğinden fazlasını üreten ülkeler bir adım öne çıkacak, biraz daha zenginleşecek, biraz daha gücüne güç katacak, dünya milletler ailesi içindeki konumunu ve ağırlığını kuvvetlendirecek. Geleceğe dair yapılan projeksiyonlarda, hazırlanan raporlarda iki sektörün stratejik öneminin katlanarak artacağı ve bu iki sektörün iktisadi avantaj veya dezavantajlarının yanı sıra ülkelerin güvenliğini de olumlu veya olumsuz etkileyeceği vurgulanıyor. Üzerine bu kadar önem atfedilen bu iki sektör ise gıda ve enerji olarak sıralanıyor. Elbette ülkemiz de geleceğin dünyasında çok daha güçlü olmak, dünya milletler ailesi içinde hem iktisadi hem siyasi açıdan kudretli, söz sahibi bir ülke olmak için kendisine orta ve uzun vadeli hedefler çizmiş, iktisadi ve sosyal kalkınmada sürekliliği sağlamak için plan ve programlarını uygulamaya koymuş, somut olarak ulaşacağı hedefleri de 2023 vizyon projesi çerçevesinde ilan etmiştir. Mesela Türkiye, 2023 yılına varıldığında yüksek öğrenimde okullaşma oranını %50’ye çıkararak her iki gencinden birini üniversite mezunu yapmayı hedefliyor. Sağlıkta, eğitimde kentleşmede çok daha olumlu göstergelere sahip bir Türkiye hayal ediyor. Kişi başına et ve süt tüketimini bugünküne göre 2 katına çıkarmak, gıdaya, sağlıklı gıdaya erişimi kolaylaştırmak yaşam kalitesini yükseltme hedefle-
24
SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Dr. Recep Konuk, Pankobirlik ve Konya Şeker Ykb.
“Konya Şeker’le bizim dünyanın en önemli 10 tarımsal üretim havzasından biri kabul edilen Konya Ovasında yaptığımız, her geçen gün geliştirdiğimiz, tarımsal üretim ile tarımsal sanayinin entegrasyonuna dayanan sistem bu iki olmazsa olmaz üzerine kurulmuştur..
Parlak Gelecek İçin, Sürdürülebilir Tarım ve Üretimde Süreklilik
rinden sadece bazıları. 2011 yılına göre Gayri Safi Yurt İçi Hasılasını 12 yılda iki katından fazla arttırma hedefini belirleyen Türkiye, ihracatını da yaklaşık 3,5 katına çıkararak 500 Milyar doları aşmayı hedefliyor. Cumhuriyetimizin yüzüncü yılında 85 milyon nüfusa sahip olacağı öngörülen ülkemiz, 2011 yılında gerçekleştirdiği 61,8 milyar dolarlık tarımsal üretimini 150 milyar dolara çıkarmayı ve gerçekleştireceği tarımsal üretimden 40 milyar dolarlık ihracat yapmayı hedefliyor. Ülkemiz, yakaladığı büyüme ivmesini sürdürerek ve kalkınmada sürekliliği sağlayarak 2023 yılında dünyanın ilk 10 ekonomisi arasında yer alırken, tarım ekonomileri arasında ise ilk beşe girmeyi amaçlıyor. Yani Türkiye önümüzdeki 11 yılın sonunda nüfusu yaklaşık %16 artacak olmasına rağmen hem bu artan nüfusa yetecek kadar, hatta daha nitelikli beslenmelerini sağlayacak kadar çok ve kaliteli üretecek hem de tüketeceğinden fazlasını üretecek ve ihracatını da yaklaşık üç katına çıkaracak. Bu mümkün mü? Evet mümkün. Bunun çok daha fazlası da mümkün. Bunu bu kadar net ve kesin söylememizi sağlayan husus tarımsal üretim potansiyelimizi belirleyen unsurlar açısından sahip olduğumuz avantajlar ve zenginliklerdir. Bir ülkenin tarımsal üretim potansiyelini belirleyen bileşenler bellidir, birincisi toprak varlığı, ikincisi iklim, üçüncüsü su, dördüncüsü tarımsal altyapı ile donanım, beşincisi ve en önemlisi tarımsal üretim konusunda tecrübe ve birikimiyle beşeri altyapısı, yani insan. Hızla tamamlanma sürecine giren tarımsal altyapı projeleri ile su rezervleri açısından sınırlı imkânlarımızı bir yana koyarsak, Türkiye diğer üçünde dünyanın en önde gelen ülkelerinden biridir ve su rezervleri konusundaki zafiyetini de sulama altyapısına yapacağı yatırımlarla izale etme eldeki suyu tasarruflu ve verimli kullanarak bu açığını kapatma şansına sahiptir. 28 milyon hektarlık işlenebilir tarım arazisi varlığı ile Türkiye dünyada 13 üncü sıradadır. Bu 28 milyon hektarlık tarım arazisinden
8,5 milyon hektarı sulanabilir arazidir. Sulanabilir arazilerimizden de 4,7 milyon hektarı sulanabilmektedir. Yani toplam tarım arazimizin altıda birini, sulanabilir arazimizin de hemen hemen yarısını sulayabiliyoruz. Ve sulansın sulanmasın bu arazilerde yetiştirebileceğimiz ürün deseni açısından ise dünyanın en şanslı ülkelerinden birisiyiz. Tüm dünyada 12.000 civarında endemik tür mevcut. Tüm Avrupa kıtası ise 2.400 andemik türe sahip. Ülkemizde ise 3.900 Endemik tür var. Bunun anlamı şudur, bazı tropikal bitkiler hariç ekonomik olarak yetiştirilebilen, ticarileşmiş her ürünü yetiştirme kabiliyetine sahibiz. Üstelik de hem rakım ortalaması hem de iklim özellikleri itibarıyla tarım için, tarımsal üretim için son derece avantajlı bir ülkeyiz. Yani özetlersek, gelişime açık bir sektör, muazzam bir toprak varlığı, 80 yıldır devam eden, son 30 yılda ise süratle köylerimizin boşalmasına sebep olan göçe rağmen, toprağı işlemeye yetecek sayıda ve nitelikte nüfus, Allah’ın bahşettiği bir coğrafya ve iklim ile ürün deseni elimizde olanlar ve bu elde olanlar tarımsal üretim açısından muazzam bir potansiyeli işaret ediyor. Bu potansiyeli harekete geçirmenin, bu potansiyelden daha çok istifade etmenin yolu ise üretim, daha çok üretim için uygun ortamı oluşturmaktan ve üretimde sürdürülebilirliği sağlamaktan geçiyor. Sürdürülebilir bir tarımsal üretimin, tarımsal üretimi hem hacim olarak hem ürün çeşitliliği olarak hem de nitelik olarak arttırmanın olmazsa olmaz iki unsuru vardır. Birincisi üreticinin üretime devam etmesini sağlayacak ortamı oluşturmak ve/veya muhafaza etmek, ikincisi tarımsal üretime imkân tanıyan çevre bileşenlerini iyileştirmek, en azından dengenin tarımsal üretim aleyhine bozulmamasını sağlamak. Konya Şeker’le bizim dünyanın en önemli 10 tarımsal üretim havzasından biri kabul edilen Konya Ovasında yaptığımız, her geçen gün geliştirdiğimiz, tarımsal üretim ile tarımsal sanayinin entegrasyonuna dayanan sistem bu iki Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY
25
|
Görüş Fatih ÇİL
olmazsa olmaz üzerine kurulmuştur. Birinci olmazsa olmazımız üreticinin üretimden çekilmeden üretmeye devam etmesini sağlamaktır. Üreticinin tarımsal üretimden çekilmemesi yani tarlayı terk etmemesi için en önemli unsur üreticinin ürettiği üründen para kazanabilmesini sağlamaktır. Bunun birkaç yolu var. Birincisi eğer ürün fiyatları dünya borsaları veya çeşitli sebeplerle baskı altında ise dekara verimi arttıracak, maliyetleri düşürecek önlemleri geliştirerek üreticinin gelirini arttırabilirsiniz. İkincisi, üreticinin ürettiği ürüne talebi arttıracak ve üreticinin açığa ekim yapmasının önüne geçecek projeleri hayata geçirerek ürün fiyatlarını regüle eder denge fiyatının üretici lehine oluşmasını sağlayabilirsiniz. Üçüncüsü geleneksel ürünlerin yanı sıra ekonomik değeri yüksek ürünleri, sanayiye hammadde teşkil edecek ürünleri bölgenin ürün desenine kazandırarak üreticiyi tarımsal sanayinin tedarikçisi konumuna taşıyabilirsiniz. Dördüncüsü, üreticinin ürettiği ürünü katma değerli şekilde ve atıksız işleyecek birbirine entegre sanayi tesislerini kurup oluşan katma değerin tarım sektöründe kalmasını sağlayarak üreticinin rekabet gücünü yükseltebilirsiniz. Üreticinin gelirini arttırmak için bu sıralanan birkaç yol ve yöntem dışında şüphesiz onlarca husus daha tartışılabilir. Ancak burada önemli olan ve Konya Şeker’i sektörde farklı kılan husus şudur, üreticinin bizatihi kendisinin girişimci olarak işin içinde olması ve kendi kaderine müdahale etmesi, çare beklemek yerine çare üretmesidir. Ortaklarının tamamı üreticilerden oluşan Konya Şeker, sürdürülebilir tarımın olmazsa olamazlarından biri olan üreticinin tarımsal üretime devam etmesini sağlamak, ürünü hem fiyatlama aşamasında hem de üretim aşamasında desteklemek için entegre bir sistem kurgulamıştır. Ne yapmıştır Konya Şeker? Tohumdan çatala uzanan üretim zincirinin tüm halkalarına müdahil olmuştur. Bölge üreticisinin birim alandan daha çok ürün alabilmesi için bölgenin iklim şartlarına ve arazi yapısına uygun yüksek verimli tohumlar üretmek üzere Tohum Üretim ve İşleme Tesisini, üretici-
26
SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
nin girdi maliyetlerini düşürmek ve zaten kıt olan suyun tasarruflu kullanılmasını sağlamak için Damla Sulama Üretim Tesislerini, girdiye müdahil olmak için Organik Gübre Üretim Tesislerini, Yem Fabrikasını kurmuş, yaptırdığı sözleşmeli ekimle üreticinin açığa ekim yapmasının önüne geçerken uyguladığı avans sistemi ile de gübre, mazot gibi girdilerdeki fiyat değişimlerine karşı üreticisini korumuştur. Yani birim alandan verimi arttıracak önlemleri geliştirmiş, girdi maliyetlerini aşağı çekecek projeleri hayata geçirmiş ve avans desteklerini uygulamaya koymuştur. Bu işin sadece bir yönüdür, Konya Şeker için aslolan ise üreticinin ürettiği ürüne talep garantisi oluşturacak, üreticinin açığa ekim yapmasının önüne geçecek ve ürünü işleyecek tarımsal sanayi tesislerinin sayısını her geçen gün katlayarak arttırmaktır. Nitekim bundan 8 yıl önce üreticiden sadece şeker pancarı alımı gerçekleştirebilen Konya Şeker son sekiz yılda gerçekleştirdiği Çumra Şeker Fabrikası, Yem Fabrikası, Dondurulmuş Parmak Patates Üretim Tesisi, Tohum Üretim ve İşleme Tesisi, Ham Yağ Fabrikası yatırımlarıyla şeker pancarı alımında tonajı ikiye katlamış, bunun yanı sıra üreticisinden patates, mısır, buğday, arpa, ayçiçeği, kanola alımı da gerçekleştirmeye başlamış, önümüzdeki aylarda tamamlanacak Et-Süt Entegre Tesisi ile de süt ve besi hayvanı alımı yapmaya hazırlanmaktadır. Bundan sekiz sene önce yaptığı toplam ürün bedeli ödemesini et ve sütün devreye girmesi ile yaklaşık 6-7 katına çıkaracak olan Konya Şeker, bölgenin ürün desenini de çeşitlendirmiş tahıl ambarı diye tarif edilen Konya Ovasında patates tarımının da gelişmesine öncülük etmiş, bölgenin yağlı tohum üretimini iki yılda 2,5 katına çıkarmasında gerçekleştirdiği Ham Yağ Fabrikası yatırımıyla etkin bir rol üstlenmiş, tamamlanma aşamasına getirdiği dünyanın en büyük Et-Süt Entegre Tesisi ile de bölgenin hayvansal üretim potansiyelini de hareketlendirmeye hazırlanmaktadır. Üreticinin ürettiği tarımsal ürüne talep garan-
Parlak Gelecek İçin, Sürdürülebilir Tarım ve Üretimde Süreklilik
tisi oluşturan ve üretimde sürekliliği sağlayan bu yatırımlar kadar önemli olan yatırımlar ise sıkılaşma yatırımlarıdır ve ürünü katma değerli hale getirerek oluşan katma değerin üreticiye yansımasını sağlayan Kristal ve Küp Şeker Paketleme, Sıvı Şeker, Şekerli Mamuller, Sert Şeker, Çikolata, Unlu Mamuller, Bisküvi Kek ve Gofret Üretim Tesisleri ve yan ürünler ile atıkları ekonomik değere dönüştüren Buharlı Küspe Kurutma, Paketli Küspe Üretim, Biyoetanol, Sıvı Karbondioksit, Organik Gübre Üretim Tesisleri, atık ısı ile ısıtılan Ultra Klimalı Modern Seralar, Termik Santral, Biyogaz Üretim Tesisleri ve Doğal Depolardan oluşan tesisler Konya Şeker’in tarımsal ürüne iyi fiyat verilebilmesini sağlayan yatırımlardır. Konya Şeker’in üretimde sürekliliği sağlamak ve sürdürülebilir bir tarımsal üretim için ilk önceliği üreticinin tarlayı terk etmemesidir ve Konya Şeker yaptığı yatırımlarla bir yandan tarımsal üretimde verimliliği arttırırken diğer yandan ürüne talep garantisi oluşturmakta ve talebi arttırarak fiyat regülasyonunu sağlamakta öte yandan da bölgenin ürün desenini ekonomik değeri yüksek yeni ürünlerle zenginleştirirken, oluşan katma değeri de tarım sektörüne ulaştırmaktadır. Sürdürülebilir bir tarımsal üretim için üreticinin üretme iradesi tek başına yeterli midir? Elbette yeterli değildir. Tarımsal üretimde sürekliliği sağlamak için ikinci olmazsa olmaz, üretime elverişli bir çevredir. Yani iklim özellikleri, sıcaklık, yağış rejimi, sulama imkânları, toprak özellikleri gibi unsurlar da tarımsal üretimin yapılmasını sağlayacak kadar elverişli olmalıdır. İşte tam bu noktada karşımıza tarım sektörünün oluşmasında hemen hemen hiç sorumluluğunun olmadığı küresel ısınma ve ekosistemde bozulan denge karşımıza çıkıyor. Sera gazlarının sebep olduğu küresel ısınmanın sonuçları kuraklık, çölleşme, yağış rejimi ile iklim özelliklerinde değişiklikler ve tabi afet olarak görülüyor. Bu sonuçların hepsi tarımsal üretimi tehdit eden, etkileyen unsurlardır. Tarımsal üretimi tehdit eden bu olumsuzlukların etkisini en aza indirecek önlemleri almak,
üretici aleyhine bozulan dengeyi yeniden tesis edecek projeleri hayata geçirmek üretici açısından hayati önemdedir. Çünkü üreticinin tek geçim kaynağı tarımsal faaliyettir ve tarımsal üretim için temiz toprağa, temiz ve yeterli suya, üretim için elverişli bir iklime ihtiyaç vardır. Bir üretici kuruluşu olan Konya Şeker işte bu noktada da devrededir ve yürüttüğü ağaçlandırma projesi ile üretici aleyhine bozulan ekosistemdeki dengenin üretici lehine yeniden tesisi için 7 yılda Konya Ovasına 7 milyonun üzerinde ağaç dikmiş hedefini Türkiye nüfusu kadar ağaç olarak belirlemiştir. Ağaçlandırma çalışmalarını ilke olarak tüm Konya Ovasını bütün kabul eden bir yaklaşımla ve tüm ovaya yayılacak ve tüm ovanın iklimini etkileyecek şekilde yürüten Konya Şeker’in yürüttüğü bu projeyi Kapalı Havzanın tamamında eş zamanlı olarak yürütmesi stratejik bir yaklaşımın sonucudur. Konya Şeker kısa ve uzun vadede bu ağaçlandırma çalışmaları sonucu Kapalı Havzadaki ağaç varlığını arttırarak ve bu ağaçlar sayesinde oluşacak doğal iklimleme ile ekosistemde tarımsal üretim aleyhine bozulan dengeyi üretici lehine yeniden tesis etmeyi amaçlamaktadır. Son yıllarda kuraklık ve yeterli yağış rejimine sahip olunamaması sebebiyle etkisini ağır bir biçimde hissettiren küresel ısınma sonucu Konya Kapalı Havzasında üretici aleyhine bozulan çevre şartlarını üretici lehine etkilemeyi ve değiştirmeyi amaçlayan Konya Şeker, uyguladığı ağaçlandırma projesiyle tarımsal üretimde verim artışını sağlamayı, tarım zararlılarıyla biyolojik mücadeleyi hedeflerken, proje bir bütün olarak sürdürülebilir bir tarımsal üretime hizmet etmektedir. Çevre şartları ve ekosistem tarımsal üretimi ve tarımsal üretimdeki verimliliği doğrudan etkilemektedir. Yani ürünün suyu, gübresi ne kadar iyi verilirse verilsin, ne kadar iyi tohum kullanılırsa kullanılsın ekosistem ve çevre şartları uygun değilse sürdürülebilir bir tarımsal üretimden hele hele verim artışından söz etmek mümkün değildir. Bu çerçevede Konya Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY
27
|
Görüş Fatih ÇİL
Şeker’in, iklim olarak bütünlük arz eden Konya Kapalı Havzasının tamamını kapsayan ağaçlandırma çalışmalarındaki nihai hedefi ekosistem ve çevre şartlarını üretime müsait hale getirerek ve üretimi destekleyecek şekilde bölgedeki ağaç varlığını arttırarak bölge üreticisinin dekardan aldığı verimin artmasını sağlamak, sürdürülebilir bir tarımsal üretim için doğal dengenin tesisine katkı vermektir. Proje çerçevesinde Konya Kapalı Havzasına her yıl dikimi yapılan ve katlanarak çoğalan ağaç varlığı ile oluşan doğal iklimleme bölgedeki verimi peyder pey arttırırken, ağaçlar sayesinde biyolojik hayat canlanmış ve üretici için buğday tarımında baş edilmesi ciddi bir problem teşkil eden süne zararlısı ile mücadele kendiliğinden doğal ortamında ve biyolojik olarak gerçekleşmiş, bunun sonucunda da Konya Ovasında süne varlığında ciddi bir azalma meydana gelmiştir. Fiili gerçekleşmede Proje’nin henüz %10’luk kısmına ulaşılmasına rağmen, ağaçlandırma ile oluşan doğal iklimleme ve nem regülasyonu sonucu bölgedeki üretim deseninin zenginleşmesi, dekara verimde yaşanan anlamlı artış ile tarım zararlıları ile biyolojik mücadelede elde edilen başarılı sonuç Konya Şeker tarafından yürütülen ağaçlandırma projesinin sürdürülebilir bir tarımsal üretim açısından öneminin somut göstergeleridir. Konya Şeker’in sürdürülebilir bir tarım için yürüttüğü, ağaçlandırma çalışmaları, Ar-Ge faaliyetleri, hayvancılığa yönelik uyguladığı toplu bakımı esas alan Danabank gibi model projeleri, ırk ıslahına yönelik yürüttüğü çalışmalar, tarımsal ürünün işlenmesini sağlayan sanayi tesisleri tek bir amaca hizmet etmektedir; Üreticiyle tarlanın bağını koparmamak. Biz şunu biliyor, şuna inanıyoruz o bağ kopmaz ve daha da kuvvetlendirilirse hem Konya Ovası hem ülkemizin diğer bölgelerindeki tarım arazileri bugünkünden çok daha fazlasını üretme potansiyeline sahiptir ve bu bereketli topraklar üzerinde yaşayanlara cömertliğini sunmak için
28
SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
hazır bekliyor. Bize düşen bu toprakların bereketinden zenginlik ve refah üreterek geleceğin kudretli, güçlü ve müreffeh Türkiye’si için tarım sektörünü itici güç haline getirmektir. Türkiye daha çok üreten ve daha çok tüketen geleceğin dünyasında dünya milletler ailesi arasında tükettiğinden çok daha fazlasını üreterek bugünkünden çok daha güçlü, çok daha zengin, çok daha kudretli bir şekilde yer almaya hazırlanıyor. Gelecek ufkunda hedef çıtasını çok daha yukarılara taşımış ülkemizin bu çıtayı aşmasını sağlamada en büyük kozlarımızdan biri şüphesiz tarımsal üretim üzerinden yükselen gıda sektörü olacak. Biz şunu biliyor ve şunu gerçekleştirmeye çalışıyoruz, eğer Konya ile aynı coğrafi büyüklüğe sahip bir ülke dünyanın üçüncü büyük tarımsal ürün ihracatçısı olabiliyorsa, tarımsal ürünü işleyerek tarımsal cirosunun üzerine gıda sanayinde 6 kat katma değer ilave edebiliyorsa, biz onlardan daha fazlasını üretebiliriz. Tek şartla üretim ana fikrinden asla vazgeçmemek, üreticinin tarlayı terk etmemesini sağlamak ve tarımsal üretim için elverişli ortamı kıskançlıkla korumak şartıyla. Our country, whose population is thought to reach 85 million in hundredth year of her foundation, aims to increase its agricultural production from 61,8 billion dollars in 2011 to 150 billion dollars and to export 40 billion dollars of that figure. By means of sustaining her growth rate and development, she aims to become the 10th largest economy in the world by 2023 and 5’th largest in agricultural economies. That is, even though her population will increase appoximately by %16 at the end of next 11 years; Turkey will both produce adequate to feed her increasing population even make their nutrition more qualified with abundant and quality products and gain surplus and multiply her exportation volume three times. Is that possible ? Yes, it is.
KORUMA ALANLARI EKOSİSTEM YÖNETİMİ
www.unep.org
What percentage of animal and plant species are threatened? 12 055 5 488
9 990
evaluated species
6 260
21% % of evaluated species that are threatened
12%
Mammals
Birds
1 385
70%
30%
37%
41%
Amphibians
Fishes
Invertebrates
31%
Reptiles
6 161
3 481
Plants
Source: UNEP GEO Data Portal, compiled from IUCN/SSC; IUCN 2008. The IUCN Red List of Threatened Species
What parts of the world are protected?
IUCN National Protected Areas, Categories I-VI and Unclassi ed Areas Franz Josef Land Zakaznik (2004) 4 200 000 ha
North-East Greenland National Park (1988) 97 200 000 ha
Northwestern Hawaiian Islands Marine National Monument (2000) 34 136 200 ha Galapagos Marine Reserve (1996) 13 300 000 ha
12%
Qiangtang Nature Reserve (1990) 29 800 000 ha Namib Naukluft National Park (1979) 4 976 800 ha
of land on earth is protected.
0.8% of oceanic area is protected.
Great Barrier Reef Marine Park (2004) 34 781 500 ha
Source: UNEP GEO Data Portal, compiled from UNEP-WCMC
What are some of the benefits of protected areas?
Source: Secretariat for the Convention on Biological Diversity, 2008. The Value of Nature: Ecological, Economic, Cultural and Social Benefits of Protected Areas.
Regulate Global Warming
Provide Coastal Protection
Provide Jobs
Preserve Freshwater Sources
$300,000
1,200 jobs
875,000
4.43 gigatonnes
households
Amount of carbon sequestered in Canada’s national parks.
Number of rural rice-farming households in Madagascar that depend on freshwater from protected areas.
20 - 25%
Amount of money saved per km of coastline due to protection by mangroves.
$9 billion Money saved globally every year due to storm protection by coral reefs.
Number of jobs created by establishment of South Luangwa National Park in Zambia. In 2004 the park cost $1.2 million, but raised $4.1 million in tourism and had a total value of $16 million.
Increase Local Incomes
35%
Percent increase in local incomes due to a tripling of sh catches in a locally-managed marine protected area in Fiji.
What are some of the threats to protected areas?
Climate change
Percent of greenhouse gas emissions resulting from conversion of forests and other ecosystems.
Improve Fisheries
10-fold 300 kg Poaching
High population pressure and anthropogenic disasters
Increase in sh catches in areas surrounding Apo Island MPA in the Philippines. Increase in monthly sh catches for local communities, almost double the previous amount.
Con ict
Illegal logging
Fossil fuel extraction Unregulated tourism
Fires Natural
Invasive species
Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY
29
|
Görüş Fatih ÇİL
Enerjinin Geleceği, Teknoloji ve Türkiye Devrim İldiri Exxonmobil Endirekt Satışlar Müdürü
Enerji ve enerjinin evrimi, tarih boyunca olduğu gibi bu gün de, insanlığın refahı ve gezegenimizin sürdürülebilir gelişmesi için önemli bir yapı taşıdır. Dolayısı ile “Gelecekte küresel enerji talebi, arzı ve teknolojileri ne olacak?” sorusuna verilecek cevap da son derece kritiktir. Bu soruya ancak çeşitli ülkelerden elde edilmiş kamusal ve özel bilgilerin karışımını esas alan, kapsamlı ve ayrıntılı bir analiz ile cevap verilebilir. ExxonMobil olarak biz, bu detaylı analizleri düzenli olarak yapmaktayız. Buna göre, 2040 yılına giderken, büyüyen nüfuslar ve ekonomilerin, özellikle de Çin’in ve OECD üyesi olmayan diğer ülkelerin, enerji talebini yukarı itmeyi sürdürmelerini bekliyoruz. 2040 yılında küresel enerji talebi 2010 yılıyla karşılaştırdığımız zaman, yaklaşık %35 daha yüksek olacak ve bu artışın neredeyse tamamı gelişmekte olan ülkelerden kaynaklanacaktır. Artan enerji gereksinimlerini, güvenli ve yaşadığımız çevreyi en az etkiliyecek bir şekilde karşılamanın yollarını bulmak insanlığın önündeki en önemli sınavlardan biri olacaktır. İşte bu aşamada, yeni teknolojiler çok önemli bir rol oynayacaktır. 2040 yılına doğru baktığımızda, ufukta birtakım yeni ve ilginç gelişmeler görülmektedir. Çin dünyanın en büyük enerji tüketicisi konumunu sağlamlaştırırken, bu ülkenin enerji talebi 2030 civarında en yüksek seviyesine ulaştıktan sonra düşüşe geçmeye başlayacaktır. Diğer bölgelerde ise, Afrika, Latin Amerika ve Orta Doğu’da talep artmaya devam edecektir. Çin, Hindistan, Afrika ve Latin Amerika gibi bölgelerin küresel enerji arzının çok daha büyük bir parçasına talip olacakları bir döneme girmekteyiz. 2040’a doğru, petrol, doğalgaz ve kömür ana
30
SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Devrim İLDİRİ ExxonMobil
“Yeni enerji teknolojilerini sadece enerji kaynaklarını genişletmek için değil, daha verimli üretim yaparak küresel rekabet gücümüzü geliştirmek için de kullanabiliriz. Bunun için enerji sektöründe çalışan, hatırı sayılır miktarda son derece eğitimli uzmanımız, bilim adamamız, araştırmacımız ve mühendisimiz mevcut..
Enerjinin Geleceği, Teknoloji ve Türkiye
enerji kaynakları olarak kalacak ve dünyanın toplam enerji ihtiyacının yaklaşık %80’ini sağlayacaklardır. Ama bu kaynaklar arasında büyük bir sıra değişimi beklenmektedir. Küresel çapta daha temiz yanan yakıtlara olan yönelim nedeniyle, kömür yatay seyirde kalırken doğalgaz hızla büyüyecektir. Petrol bir numaralı küresel yakıt olmayı sürdürecekse de, doğalgazın 2010’dan 2040’a kadar %65 oranında artacağını ve 2025 yılı civarında ikinci sırayı kömürden devralmasını bekliyoruz. Kömür kullanımının 2025 ile 2040 yılları arasında yaklaşık %15 düşmesi beklenmektedir. Bu olay Sanayi Devrim’inden bu yana küresel kömür talebindeki ilk uzun vadeli gerilemeyi işaret etmektedir. Petrol talebi ile ilgili büyümenin yaklaşık %70’i ulaşım sektörüyle bağlantılıdır. Ticari ulaşıma olan talebin artışı, 2040’a kadarki petrol talebi üzerindeki en büyük etkendir. Nükleer enerji de yılda yaklaşık %2.4 ile kuvvetli bir büyüme gösterecektir... Rüzgar, güneş ve biyoyakıtlar diğer enerji kaynakları arasında en hızlı artışı gösteren kaynaklar olacaktır. Bugün bu yakıtlar küresel enerji talebinin yaklaşık %1’ni karşılarken 2040 yılına gelindiğinde talebin %3-4’ünü karşılayacaklar. Rüzgar ve güneş’nin küresel enerji arzına olan katkısı, 2010’da 2040’a göstermesi beklenen yaklaşık %750’lik büyüme ile daha önemli bir hal alacaktır. • Enerji ve Toplum ExxonMobil, 2012-2016 yılları arasında yaklaşık yıllık 37M$’lık bir yatırım profili gerçekleştirmeyi öngörmektedir. Bu rakamların büyüklüğüne rağmen, ExxonMobil dünyadaki günlük enerji arzının yalnızca %2’si kadarını üretmektedir. IEA (Uluslararası Enerji Ajansı)’nın yaptığı tahminlere göre, enerji talebini karşılamaya devam etmek için küresel enerji altyapısı yatırımının, 2035’e kadar ortlamada yılda yaklaşık 1.6 trilyon Amerikan Doları olması gerekecektir. Enerji endüstrisi karmaşık ve son derece teknik bir alandır. Salt büyüklüğüyle bile gözünüzü korkutabilir. Ama aynı zamanda, enerji hepimize bir o kadar da yakındır, onu ve önemini hayatımızın hemen hemen her alanında göre-
bilir, fark edebiliriz. Hatta şu an siz bu satırları okurken de “enerji” de sizinle birlikte. Işıklar, havalandırma, cep telefonlarımız, binaların güvenlik sistemleri... tümü de enerjiyle çalışır. Çoğumuz bulunduğumuz yere benzin veya diğer türde bir yakıtı kullanarak geldik. Bu sabah büyük olasılıkla enerjiyle ısınan su, enerjiyle pişirilen yiyecek, hatta petrol ürünlerinden üretilmiş kişisel bakım malzemeleri veya ilaçlar kullandık. Üzerinde 1-2 dakkika düşündüğünüzde, modern enerjiye erişiminizin yaşamınızı daha kolay, daha üretken, daha güvenli ve daha sağlıklı kılmasına dair daha birçok örnek bulabilirsiniz. Şimdi dünyada kendileri ve aileleri için sizinle benzer gereksinimleri ve istekleri olan yaklaşık 7 milyar başka kişiyi düşünün (dünya nufusunun 2040 yılında 9 milyara yakın olması beklenemektedir). O zaman enerji talebi ile enerji arzının en büyük itici gücünün, her zaman “insan” olduğunu göreceksiniz. Daha doğrusu, insanların kendi refahını koruma ve geliştirme arzusu… Evet, enerjinin itici gücü insandır. Ama küresel enerji talebi üzerindeki etkisi bakımından her insan aynı değildir. Bir insanın ne kadar ve hangi türden enerji kullandığı, yaşadığı yere, kültürüne, iklimine, mesleğine ve yaşına bağlıdır. Bir ülkenin çalışma çağındaki nüfusu, yani yaşları yaklaşık 15 ile 64 arasında değişen insanları o ülkenin ekonomik büyümesinin ve aynı zamanda enerji talebinin önemli bir motorudur. Buna paralel bir şekilde, göreceli olarak genç bir nüfusa sahip olan Türkiye’nin enerji ihtiyacı da her geçen gün hızla artmaktadır. • Enerji ve Verimlilik Teknoloji artan küresel enerji ihtiyaçlarının karşılanmasında bize önemli bir destekçi olacaktır. Aynı zamanda, ekonomimizin büyümesi ve büyürken de yeni iş imkanlarının yaratılması konularında teknolojinin oynayacağı yardımcı rol çok kritikdir. Mevcut ve yeni enerji kaynaklarına güvenli ve ekonomik ulaşım sağlayan yeni teknolojiler, ve enerji verimliliği konusunda geliştirilen yöntemler ve teknolojilerin yaygınlaşması (örneğin hibrid taşıtlar ve gelişmiş enerji tesisleri gibi unsurlar) enerji talebinin karşılanmasına aynı zamanda çevresel etkinin Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY
31
|
Görüş Fatih ÇİL
asgari düzeye indirilmesine yardımcı olacaktır. 2010 ile 2040 yılları arasında enerji talebinin yılda ortalama %1 hızla büyüyerek yaklaşık 700 katrilyon BTU’ya ulaşacağını tahmin ediyoruz. Bu değer günümüzdeki değerden kabaca %35 daha yüksektir. Dünyanın enerji talebini karşılarken, elimizin altındaki en önemli araçlardan bir tanesi verimliliktir. Enerji verimliliğinde hiçbir iyileştirme beklenmeseydi 2040’a gelindiğinde global enerji talebi tahminimiz çok daha yüksek olurdu. 2040 yılında, iş dünyası ve tüketiciler ekonomilerimizde yaklaşık 500 katrilyon BTU’luk enerji tasarrfunun gerçekleşmesine yardımcı olacaklardır.. Bu tasarrufun büyüklüğü düşünüldüğünde, gelecek için en büyük enerji kaynağı, enerjimizi daha verimli kullanmaya devam etmek olacaktır. İşleri yapmanın daha verimli yöntemlerini bulmak insan tabiatının bir parçasıdır. İş enerji kullanımına geldiğinde, işletmeler ve bireyler istedikleri sonuçlara gereken enerji miktarını en alt düzeye indirerek ulaşmak isterler. Örneğin sürücüler ihtiyaçlarını karşılayan aynı zamanda da daha iyi yakıt ekonomisi sunan taşıtları seçiyorlar, ve üreticiler enerji tasarrufu sağlayan teknolojileri kullanmayı tercih ediyorlar. Dünyamızın verimliliği arttıkça birim ekonomik büyüme için daha az enerjiye gereksinim duyarız. Bir birim GSYİH üretmek için gereken enerji yıllardır azalmaktadır. Bu ilerlemenin hem OECD ülkeleri, hem de OECD dışı ülkelerde sürmesini bekliyoruz. Aslına bakılırsa enerji yoğunluğundaki bu küresel azalmanın önümüzdeki yıllarda ivmelenmesi beklenmektedir. 1990-2010 yılları arasında dünya ortalama enerji yoğunluğu iyileştirmeleri yaklaşık %0,7 iken, 2010-2040 arası için yılda % 1,8 civarında olması beklenmektedir. Yoğunluk ve verimilik alanındaki hızlı iyileştirmeler, büyük ölçekli enerji tasarruflarını mümkün kılabilecektir. Enerji ve Ekonomi Güvenilir ve ekonomik enerjinin, insanlığın gelişiminde yüzyıllardır önemli bir yapı taşı olduğunu hepimiz biliyoruz. İlerlemeyi sürdürmek için, küresel enerji kaynaklarını güvenli bir şekilde genişletmeye devam etmemiz, enerji
32
SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
kaynaklarını tüketim şekillerimizi iyileştirmemiz ve ilgili çevresel meseleleri hassasiyetle ele almamız gerekmektedir. Teknoloji alanındaki ilerlemeler ekonomik büyümeyi daima teşvik etmiş, bu nedenle enerji sektörünün gelişmesine de önemli derece yardımcı olmuşlardır. Enerji arzı için yeni kaynaklara erişimin sağlanması, enerji üretimindeki çevresel etkilerinin azaltılması ve güvenliğin attırılması konusundaki güvenilir çalışamalarda benzer bir etki yapacaktır. Enerji sektörünün tarihi boyunca olduğu gibi, teknolojik gelişmeler karşılaşılan zorlukların tümünün çözümüne temel oluşturacaktır. Ve yine her zaman olduğu gibi, bütün bu gelişmeler kamu politikaları ile şekillenecektir. Kamu politikalarının, güvenli ve çevreye duyarlı enerji üretiminin ekonomik öneminin farkında olarak teknolojik yatırımları ve yenilikleri desteklemesi gerekmektedir. Bütün bunların konuşulması için, hızla gelişen ekonomisiyle Türkiye en uygun ülkelerden biridir. 2040’a giden yolda, dünyadaki artan enerji ihtiyacına baktığımızda, bu artışın büyük bir kısmının OECD dışı ülkelerden geldiğini görüyoruz. Malesef, Türkiye’nin bol petrol ve doğal gaz rezervleri ile ödüllendirilmediği bir gerçek. Diğer yandan, rüzgar ve güneş gibi yenilenebilir enerjiler için uygun iklim şartlarına sahip bir ülke. Ancak, rüzgar ve güneş ile Türkiye’nin ihtiyacının ancak yaklaşık %1’ne denk gelen bir kısımını karşılamaktadır. Bu noktada, serbest enerji ticareti ekonomik enerji kaynaklarının etikili bir şekilde sağlama alınması için önem taşımaktadır. Bugün, Türkiye’deki özel sektör de, kamu da enerji talebinin hızlı artışının ve bu artışı karşılamak için üzerlerine düşen görevlerin farkındadır. Daha da önemlisi, ekonomimiz büyüdükçe ve Türkiye’deki milyonlarca insan kendileri ve çocukları için iyileştirilmiş yaşam standartlarına ulaşmak için çabalarken, enerji ve ekonomik büyüme arasındaki ilişki hepimiz için çok açıktır. Dünyadaki ve Türkiye’deki enerji sektörü, teknolojik anlamda en gelişmiş sektörlerden bi-
Enerjinin Geleceği, Teknoloji ve Türkiye
ridir ve gelişmeye de hızla devam etmektedir. Yeni enerji teknolojilerini sadece enerji kaynaklarını genişletmek için değil, daha verimli üretim yaparak küresel rekabet gücümüzü geliştirmek için de kullanabiliriz. Bunun için enerji sektöründe çalışan, hatırı sayılır miktarda son derece eğitimli uzmanımız, bilim adamamız, araştırmacımız ve mühendisimiz mevcut. Kısa ve uzun vadeli ekonomik ve sosyal hedeflere ulaşmak için, Türkiye enerji sektöründeki yatırımların etkili bir şekilde teşvik edilmesi amacıyla sağlam ve güvenilir planların yapılması önemli bir anahtardır. İhtiyaç duyulan enerji yatırımlarının sürekiliğinin sağlanması ancak, bu planların istikrarlı politikalar ile desteklenmesi ile gerçekleşebilir. Enerji kaynakları yeterli miktarda ve ekonomik olduğu durumlarda, iş dünyası kendini daha güvende hissederek yatırım yapmak, üretmek, genişlemek ve yeni iş imkanları yaratmak konusunda ilave girişimlerde bulunacaktır. İşte bu yüzden rekabetçi enerji kaynaklarının geliştirilmesinin teşvik edilmesi gereklidir. Dünyada ve Türkiye’de artan enerji ihtiyacı, küresel ekonomide rekabetçi kalabilmemiz için enerji kaynaklarında çeşitliliğe ihtiyacımız olduğunu açıkça göstermektedir. Türkiye’ye petrol, doğal gaz ve kömür elbette gerekiyor, ama bize nükleer güç de gerekiyor. Bütün bu “ana akım” enerji kaynaklarının yanında güneş, rüzgar, yeni nesil biyo yakıtlar gibi alternatif enerji kaynakları da gerekiyor. Yani “Hangi enerji kaynaklarına ihtiyacımız var?” sorusunun cevabı “ve/veya” değil, “yukarıdakilerin hepsi”’dir. Sadece kamu ve iş dünyasında değil, akademik çevrelerde de enerji konusuna artan bir ilginin olduğunu görmek son derece sevindirici ve önemli. Birbirinden değerli üniversitelerimizde enerji ile ilgili çeşitli lisans ve lisans üstü programlar mevcut, ve sayıları her geçen gün artıyor. Yarının enerji sektörüne yön verecek bilim adamları, mühendisleri, araştırmacıları ve yöneticileri buralarda yetişiyorlar. Eğitim, yenilik ve ekonomik ilerleme arasında net bir bağ bulunmaktadır. Bu hayati bağlantı göz önüne alındığında, küresel rekabet gücümüzü korumak ve diğer sanayileşmiş ülkeler ile başabaş yarışabilmemiz için bu alandaki akademik ça-
lışamaların arttırılması ve desteklenmesi kritik önem taşımaktadır. Yukarıdaki satırlarda sizinle paylaştığımız bu bilgiler, analizler ve öngörüler, ExxonMobil bünyesindeki uzmanlardan oluşan bir ekip tarafından geliştirilen bir çalışmanın sonuçlarını esas almaktadır. Bununla birlikte, doğal olarak gelecek tam tahmin edemediğimiz bir takım beklenmedik gelişmelere de açıktır. Örneğin, düşük maliyetli ve büyük ölçekli elektrik depolamada açılacak bir çığır, enerji üretimi için rüzgar ve güneş enerjisi potansiyelinin büyük oranda artmasına yardımcı olacaktır. Akü maliyetlerindeki ciddi bir düşüş, elektrikli otomobilleri, olmalarını beklediğimizden daha önemli bir faktör haline getirebilir. Bugünden kestirilemeyen ekonomik veya jeopolitik olayların da büyük etkileri olabilir. Ve tabi ki çeşitli yeni teknolojilerin ortaya çıkması ile, bugün geleneksel olmayan gaz teknolojilerinde olduğu gibi yeni enerji kaynaklarının serbest kalması da söz konusu olabilir. Sonuç olarak, konu enerji olduğunda, gelecek önceden tam olarak belirlenemiyor. Ancak mümkün olduğunca tutarlı tahmin yapmaya çalışmak ekonomik ve sosyal hayatın geleceğinin öngörülebilmesi açısından önemlidir. Unutmamalıdır ki; 2040’a kadar ve sonrasında, ne kadar ve ne tür enerjinin kullanılacağı, yalnızca ExxonMobil gibi şirketlere değil, politika yapıcıları, tüketicileri ve sizleri kapsayan herkes tarafından atılan adımlara bağlı olacak. When the subject is energy, the future is not entirely predictable. However, striving to make as consistent estimates as possible is important in terms of the predictability of the future of economic and social life. One should not forget that through 2040 and beyond, how much and what type of energy will be used will be up to not companies like ExxonMobil alone, but to steps taken by policy makers, consumers, and everyone including you. Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY
33
|
Görüş Fatih ÇİL
Güneydoğu Anadolu Projesi Sadrettin Karahocagil Gap Başkanı
Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) için tahsis ettiğimiz kaynakların ve verdiğimiz emeklerin karşılığını görmeye başladığımızı memnuniyetle ifade etmek isterim. Bugün geldiğimiz noktada artık GAP sadece enerji ve sulama yatırımlarından oluşan bir altyapı projesi değil, Kalkınma Ajanslarının ortak işbirliği platformundan da yararlanarak yerel girişimleri harekete geçiren entegre, insan odaklı, sürdürülebilir bir bölgesel gelişme programıdır. 2008 yılında 5 yıllık süreyi kapsaması öngörülen “GAP Eylem Planı” uygulamaya konmuştur. Planın uygulanmaya başlamasıyla Güneydoğu Anadolu Bölgemizde önemli değişimler ve gelişmeler yaşanmıştır. Başta sulama olmak üzere temel altyapı yatırımlarının, ekonomik ve sosyal gelişmeyi sağlayacak eylem ve projelerin büyük bölümünün tamamlanması yolunda, GAP Eylem Planı’nın son yılı olan 2012 itibaıyla önemli sonuçlar elde edilmiştir. Bu ilerlemeler, plan kapsamındaki 4 gelişme ekseni altında yer alan 73 ana eylem ve bu eylemler çerçevesinde uygulanan 300’ün üzerinde proje ve faaliyet ile hayata geçirilmiştir. Eylem Planı kapsamındaki uygulamalar, GAP’taki genel gerçekleşmeleri, öngörüldüğü şekilde hızlandırmıştır. GAP Eylem Planı ile birlikte öncelikle GAP Bölgesi yatırımlarının merkezi bütçe içindeki payı % 7’den % 14’e yükselmiş, bunun sonucunda 2007 yılında % 62,2 olan GAP yatırımlarının genel nakdi gerçekleşmesi 2012 yılı sonunda % 93’e ulaşmıştır. GAP Master Planı hedeflerine ulaşmak için öngörülen kamu yatırımlarının
34
SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Sadrettin Karahocagil, Gap Başkanı
“Güneydoğu’nun lokomotif sektörü olan tarımın, altyapı yatırımlarının oluşturduğu uygun ortamda gerçek potansiyeline ulaşabilmesi için çiftçimize ve üreticilerimize yönelik önemli destek programları başlatılmıştır.”
Güneydoğu Anadolu Projesi
toplam maliyeti, 2012 yılı fiyatlarıyla, 51,5 milyar TL olup, 2012 yılı sonu itibarıyla 48 milyar TL harcama yapılmıştır. Eylem Planı’nın uygulandığı beş yıllık süre içerisinde proje ve faaliyetlerin önemli bir bölümü tamamlanmıştır. Eylemlerin bazılarında öngörülen hedeflerin de ilerisine geçilmiştir. Sonuçta, bölgenin kalkınma göstergelerinde somut ve önemli ilerlemeler sağlanmıştır: • 2009 yılında GAP Bölgesi’nde % 17,4 olan işsizlik oranı, 2011 yılında % 11,7’ye düşmüştür. Şanlıurfa ve Diyarbakır illeri özelinde 2009 yılında % 18,8 olan işsizlik oranının ise 2011 yılında % 8,4’e düştüğü tespit edilmiştir. • 2007 yılında binde (eksi) - 7,6 olan GAP Bölgesi’nin net göç hızı, 2011 yılında - 4,1’e düşmüştür. Bölge artık; Karadeniz, Orta Anadolu ve Doğu Anadolu bölgelerinden daha az göç vermektedir. • 2002 yılında 600 milyon dolar olan bölgeden yapılan ihracat, 2012 yılında 8,1 milyar dolara ulaşarak 13,5 kat artmıştır. GAP Bölgesi, 2.123 ihracatçı firması ile Türkiye toplam ihracatı içindeki payını, Plan döneminde %2’den % 5,3’e yükseltmiştir. Ülkemizin toplam ihracatı 2007-2012 döneminde % 42,2 oranında artarken Bölge’nin ihracatı aynı dönemde % 145,4 oranında artmıştır. • GAP Bölgesinde imalat sanayii sektöründe 2007 yılı sonunda yaklaşık 2.000 işletmede 87.500 kişi istihdam edilirken, 2012 yılında işletme sayısı %30 artış göstererek 2.550’ye ulaşmış, istihdam da %60 artarak 140.000’i aşmıştır. • 2001-2002 öğretim yılı ile 2011-2012 öğretim yılı karşılaştırıldığında, GAP Bölgesi’nde okullaşma oranları; okul öncesi eğitimde % 3’ten % 55’e, ilköğretimde % 94’ten % 99’a ve orta öğretimde % 27’den % 50’ye yükselmiştir.
Bölgede 3 olan üniversite sayısı, 6 yeni üniversitenin kurulmasıyla 9’a çıkmıştır. Eylem Planı döneminde; sulama, arazi toplulaştırma ve enerji üretimi altyapısında, kalkınma hamlesine temel teşkil edecek çok önemli merhaleler kat edilmiştir. Bölge’de sulamaya açılan alan yaklaşık 270 bin hektardan 371 bin hektara ulaşmış, sulama yatırımlarındaki fiziki gerçekleşme ise % 14’ten % 21’e yükselmiştir. Önümüzdeki dönemde gerçekleşecek yeni yatırımlarla sulamaya açılan alan miktarı hızlı bir şekilde artacaktır. Tamamlanma aşamasına gelen enerji projeleriyle GAP kendisini hızlı şekilde geri ödeyen bir proje haline dönüşmüştür. Bu çerçevede GAP, Türkiye ekonomisine ve Bölge halkının refahına doğrudan katkı sağlamaktadır. GAP kapsamındaki enerji yatırımlarında fiziki gerçekleşme % 74 düzeyindedir. Ama Eylem Planı kapsamında inşaatı devam eden ve % 52 gerçekleşme sağlanan Dicle Irmağı’nın en büyük barajı olan Ilısu Barajı ve HES’in tamamlanmasıyla birlikte bu oran % 90’ı aşacak ve Cizre Barajı’nın yapımının da önü açılacaktır. GAP kapsamındaki santrallerin işletmeye alınışlarından bugüne kadar ürettikleri elektrik miktarı 375,2 milyar kilovat-saattir. Bu üretimin parasal değeri ise 22,5 milyar dolardır. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin lokomotif sektörü olan tarımın, altyapı yatırımlarının oluşturduğu uygun ortamda gerçek potansiyeline ulaşabilmesi için çiftçimize ve üreticilerimize yönelik önemli destek programları başlatılmıştır. Tarıma dayalı sanayi yapısının geliştirilmesi amacıyla tarımsal örgütlenme projelerine, organik tarım uygulamalarına, kırsal kalkınma yatırımlarına, hayvancılık ve kurumsal kapasite projelerine toplam 743 milyon TL destek verilmiştir. Bölgedeki tüm sektörlerin kalkınmaya katkısını azami düzeye çıkarabilmek üzere sınai Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY
35
|
Görüş Fatih ÇİL
altyapı geliştirilmiş, bu alanlardaki işletmeleri desteklemek, istihdamın niteliğinin iyileştirilmek amacıyla teşvik ve eğitim programları uygulanmıştır. 8 adet OSB projesi (7 OSB ve 1 arıtma), 7 adet KSS projesi bitirilmiştir. Plan döneminde tamamlanan 1.405 ha büyüklüğünde 7 adet OSB’deki tüm parsellerde üretime geçilmesi halinde yaklaşık 35.000 kişiye istihdam olanağı sağlanacaktır. Yine Plan döneminde tamamlanan 1.056 işyerlik 7 adet KSS projesiyle 5.500 kişiye, daha sağlıklı koşullarda çalışma olanağı sağlanmıştır. Yeni teşvik sistemi Bölge’de yatırım talebini artırmış, hemen hemen tüm OSB’ler dolmuştur. Gaziantep, Şanlıurfa, Diyarbakır, Mardin ve Batman’da yeni ve tevsi OSB projeleri için yoğun bir şekilde çalışılmaktadır. Eylem Planı kapsamındaki eğitim, sağlık, sosyal koruma gibi toplumsal gelişmenin temelini oluşturan alanlarda gerçekleştirilen yatırımlar, sosyal göstergelerde olumlu gelişmeler yaratmıştır. Bölgenin kültür ve turizm varlıklarını koruyarak turizmi geliştirmek amacıyla işlev kazandırmaya yönelik birçok proje hayata geçirilmiştir. Bölgemizin asıl zenginliği olan bu alanı korumak, geliştirmek ve dünyaya sunmak önceliğimizdir. Bölgenin erişilebilirliğini, ticari ve ekonomik bütünleşmesini ve seyahat konforunu artırmak üzere ulaştırma yatırımlarına ağırlık verilmiştir. Gaziantep – Şanlıurfa Otoyolu, ŞanlıurfaKızıltepe-Silopi Bölünmüş Yolu ve diğer bölünmüş yollar tamamlanarak trafiğe açılmıştır. Batman Havaalanı Terminal Binası tamamlanmıştır. Şırnak Havaalanı’nın altyapısı bitirilmiştir. GAP Eylem Planı kapsamındaki 9 ilimizde bulunan 6.243 km yolun, 2.085 km’si bölünmüş yol (otoyollar dâhil) 4.158 km’si ise tek yol standardındadır. Bölgenin üretim faktörlerinin en verimli şekilde kullanımını gözetecek, katılımcılığı ve yerindenliği esas alan, uzun vadeli ve geniş perspektifli politika ve programlar uygulayacak
36
SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
kurumsal kapasitenin oluşturulması amacıyla Kalkınma Ajansları kurulmuştur. Karacadağ, İpekyolu ve Dicle Kalkınma Ajansları; 90 uzman ve 17 destek personeli ile merkez illerde ve her ilde yer alan “Yatırım Destek Ofisleri” ile teşkilatlanmış ve faaliyetlerini sürdürmektedir. • Mevcut GAP programımız tamamlanmış olsa da gerçekleştirilen tüm icraatların kalıcılığını sağlamak ve yenilikçi, sürdürülebilir, ekonomik ve toplumsal gelişmeyi hızlandırıcı, istihdam artırıcı yeni programlarla GAP kalkınma sürecini sürdürülebilir kılmak üzere 2014-2018 yıllarını kapsayacak şekilde GAP Eylem Planı’nı revize edeceğiz. Ön hazırlıkları tamamlanan Revize GAP Eylem Planı ile; • Modern sulama tekniklerinin uygulanması • Ulaşım ve konut altyapısının üst standartlara çıkarılması • Rekabetçi ürün türlerine geçiş • Pazarlama olanaklarının genişletilmesi • İnsan kaynakları ve kurumsal kapasitelerin geliştirilmesi Doğal ve kültürel dokunun değerlendirilmesi gibi ekonomik kalkınma ve sosyal gelişmeyi kolaylaştırıcı politikaları daha gelişmiş bir altyapı ve kurumsal kapasite ile uygulayarak bölgenin rekabet gücünü artırmayı hedeflemekteyiz. I gladly express my satisfaction that we begin to see the fruits of our efforts and sources we devoted to The Southeastern Anatolia Project (GAP). At this point today, GAP is not only an infrastructure project includes solely energy and irrigation investments anymore but it is a human-focused and sustainable regional development program that, through making use of joint cooperation platforms of development agencies, stimulates local ventures. GAP action plan was announced and put into practice in 2008, estimated to take 5 years. Since the implementation of this plan , there has been important changes and developments in Southeastern Anatolia Region.
KÜRESEL ÇEVRE YÖNETİŞİMİ
www.unep.org
ÇEVRE ANLAŞMALARI Ramsar WHC CITES Bonn Montreal Basel UNFCCC CBD UNCCD Kyoto Rotterdam Stockholm A fgha nista n A lba nia A lge ria A ngola A rge ntina A rm e nia A ustra lia A ustria A ze rba ija n Ba hra in Ba ngla de sh Be lgium Be nin Bhuta n Bolivia Botswa na Bra zil Bulga ria C a m bodia C a m e roon C a na da C ha d C hile C hina C olom bia C ongo C ote d'Ivoire C roa tia C uba C ze c h Re public North Kore a De nm a rk Djibouti Dom inic a Dom inic a n Re public Ec ua dor Egy pt El Sa lva dor Equa toria l G uine a Eritre a Estonia Ethiopia Fiji Finla nd Fra nc e G a bon G a m bia G e orgia G e rm a ny G ha na G re e c e G re na da G ua te m a la G uine a G uy a na Ha iti Hunga ry Ic e la nd India Indone sia Ira n Ira q Ire la nd Isra e l Ita ly J a pa n J orda n Ke ny a Kuwa it La os Le ba non Liby a Lux e m bourg Ma la y sia Ma li Me x ic o Moldova Mongolia Moroc c o Moza m bique Ne pa l Ne the rla nds Ne w Ze a la nd Nic a ra gua Nige r Norwa y O ma n Pa k ista n Pa na m a Pa pua Ne w G uine a Pa ra gua y Pe ru Philippine s Pola nd Portuga l Q a ta r South Kore a Rom a nia Russia Rwa nda Sa udi A ra bia Se ne ga l Se rbia Singa pore Slove nia Som a lia South A fric a Spa in Sri La nk a Suda n Surina m e Swa zila nd Swe de n Switze rla nd Sy ria Ta jik ista n Tha ila nd Tunisia Turk e y Uga nda Uk ra ine UA E UK Ta nza nia USA Uzbe k ista n V e ne zue la V ie t Na m Ye m e n Za m bia Zim ba bwe
1996 1984 1992 1993 1975 1983
1979 1989 1974 1991 1978 1993 1974
1987 2003 1983 1981
2001
1992
2004 1999 1992 2000 1990
1999 1998 1991
2002 1994 1993 2000 1994
2001 2005 1995 1998 1994
1995 2000 1996 1997 1997
2005 2005 2007 2001
2004
Ratified (as of 2007)
2004 2006 2006 2005
Not Ratified
Climate Change Montreal Protocol (1987) Aims to stop ozone depletion by regulating emissions of pollutants such as CFCs.
UN Framework Convention on Climate Change (UNFCCC) (1992) Encourages all countries to reduce GHG emissions to combat global warming.
Kyoto Protocol (1997) Requires industrialized countries to reduce GHG emissions.
Ecosystems Management Ramsar Convention on Wetlands (1971) Promotes the conservation and wise use of wetlands and their resources.
Convention on International Trade in Endangered Species of Wild Fauna and Flora (CITES) (1973) Regulates trade in endangered plants and animals.
Bonn Convention on Conservation of Migratory Species of Wild Animals (1979) Preserves migratory species and their habitats.
UN Convention on Biological Diversity (CBD) (1992) Preserves biodiversity by promoting conservation methods.
UN Convention to Combat Desertification (UNCCD) (1994) Slows the process of desertification by making changes at the community level.
World Heritage Convention (WHC) (1972) Identifies and protects sites of great natural and cultural value.
Hazardous Substances Basel Convention (1989) Regulates the movement and disposal of hazardous wastes, such as e-waste.
Rotterdam Convention (1998) Regulates the import and export of hazardous chemicals, such as pesticides.
Stockholm Convention on Persistant Organic Pollutants (2001) Reduces and eliminates the release of dangerous chemical pollutants that remain in the environment for long periods of time.
How is an international treaty formed?
1
Research leads to identification of a major or emerging world problem.
2
Member states or non-governmental organizations (NGOs) propose a solution at an international conference.
3
The terms and text are negotiated and rewritten until a certain percent of member states vote ‘Yes’ to adopting the treaty. This majority is usually 2/3 of voters.
4
Adoption of the treaty has no immediate effect. Member states must sign and then ratify the treaty after getting approval from the national government.
5
Treaty comes into force a set period of time after a certain number of countries have ratified it. For example: three months after the 15th ratification of the treaty.
6
Regulation of international treaties is mostly dependent on the good will of the ratifying members. In some cases methods such as “inducements, disincentives, environmental levies, and even fines or criminal sanctions” can be used.
Source: (left) UNEP GEO Data Portal, compiled from secretariats of the respective conventions. (above) United Nations University, 1992. Environmental change and international law.
Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY
37
|
Görüş Fatih ÇİL
Madencilik, Çevre, Altın Üretimi Dr. Muhterem Köse Maden Yük. Mühendisi, Altın Madencileri Derneği Genel Koordinatörü
Çevre sorunları ihtiyaçlarımızı karşılamak için gerçekleştirdiğimiz faaliyetlerin kaçınılmaz sonuçlarından biridir. Ekonomik faaliyetleri durdurarak veya yasaklayarak çevre sorunlarımızı çözemeyiz. Çevresel risklerin yönetimi Gelişmiş ülkelerde çevresel risklerin yönetimi, çevresel etki değerlendirme (ÇED) süreci ile gerçekleştirilmektedir. Çevresel etki değerlendirme (ÇED);
süre-
ci gerçekleştirilmesi planlanan her türlü yatırım projelerinin çevreye olabilecek olumlu ya da olumsuz etkilerinin belirlenmesi, olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin, seçilen yer ile teknoloji al-
Dr. Muhterem KÖSE, Altın Madencileri Derneği Genel Koordinatörü
ternatiflerinin belirlenerek değerlendirilmesinde ve projelerin uygulanmasının izlenmesi ve kontrolünde sürdürülecek çalışmaların tümünü kapsamaktadır. Ülkemizdeki ÇED süreci AB mevzuatı ile bire bir uyumlu bir mevzuattır.1993 yılından itibaren ÇED olumlu görüşü alamayan hiçbir projeye yatırım izni verilmemektedir. Madenciliğin diğer sektörlerden farkı Madencilerin diğer sanayiciler gibi her türlü altyapı hizmetleri devlet tarafından yapılan organize sanayi bölgelerinde veya istediği her-
38
SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
“Türkiye’de altın madenciliğini engellemeye yönelik girişimlerin arkasında yatan asıl mesele altın ithalatına ödenen yıllık 8 milyar dolarlık bir ticarettin olmasıdır. Bu ticareti elinde bulunduran çevreler söz konusu ticaretin kesilmemesi için altın madenciliğine yönelik olarak çevre değerleri üzerinden her türlü bilgi kirliliğini yaratmaktadırlar.
Madencilik, Çevre, Altın Üretimi
hangi bir yerde yatırım yapma lüksü bulunma-
Kendi otomobilini, otobüsünü, kamyonunu,
maktadır.
tankını, uçağını, beyaz eşyalarını, elektronik
Ülkemizde özel koruma bölgelerinde, birinci
araç ve gereçlerini kendisi üretme iddiasın-
derece sit alanlarında, milli parklarda, su hav-
da olan bir ülke söz konusu araç ve gereçlerin
zalarında, muhafaza ormanlarında, yaban ha-
yapılmasında kullanılan metalleri her sene
yatı koruma bölgelerinde madencilik faaliyeti
milyarlarca dolar ödeyerek yurtdışından ithal
söz konusu değildir.
etmesi yerine, kendi kaynaklarından karşılar hale gelmesi cari açığın azaltılmasına ve sür-
Her alanda çevreye duyarlı iyi uygulamalar ol-
dürülebilir bir sanayileşmeye çok önemli bir
duğu gibi iyi olmayan uygulamalar da vardır.
katkı sağlayacaktır.
Kötü örnekleri göstererek bir meslek dalı tümden mahkum edilemez. Yapılması gereken şey;
Türkiye’deki altın madenciliği ab standartla-
her alanda denetim mekanizmalarını etkin bir
rının üstünde
şekilde işleterek, kötülerin ayıklanmasını sağ-
Türkiye’deki altın madenciliğinin çevre ve in-
lamak ve çevreye duyarlı olmayan projelerin
san sağlığı açısından Avrupa standartlarının
yapılmasına izin vermemektir.
üzerindedir. O kadar ki; Avrupa Birliği çevre ve madencilik uzmanları Türkiye’deki altın ma-
Yeraltı kaynaklarını değerlendirmeyen bir
denciliğinin ulaştığı teknik seviyeyi Avrupa’nın
ülke var mı?
örnek almasını istemiştir.
İstanbul’dan Ankara’ya veya İzmir’e yüzlerce
(European Commission Diroctarate , Cottard, F )
kilometre süren otobüs yolculuğunuz boyunca
Altın madenciliği teknik ve çevre standartları
sağımızda solumuzda taş ocakları dışında kaç
bakımından Türkiye’deki madencilik firmala-
tane maden işletmesi görüyoruz?
rına da örnek olmuştur. Altın madencileri ölçek
Türkiye’nin 2012 yılındaki toplam maden ih-
büyüklüğü, teknik düzey, iş güvenliği ve çevre
racatı (4,2 Milyar $), sadece kömür ithalatını
standartları, risk yönetimi ,sosyal sorumluluk
(4,6 Milyar $) bile karşılamaya yetmemektedir.
projeleri ve devlete ödenen vergilerin büyük-
Metal ve enerji ithalatında dışa bağımlılığımız
lüğü açısından Türkiye’de uluslararası standart-
her geçen yıl artmaktadır.
larda madencilik yapılabileceğini kanıtlamıştır. Çevreye duyarlılık açısından
dünyada her-
2012 yılında; maden ve madenciliğe dayalı
kesin takdirle izlediği büyük altın projeleri
yaklaşık 10 kalemdeki hammadde ve ara mal
Türkiye’de gerçekleştirilmektedir.
ithalatına ödediğimiz para 100 milyar doları geçmektedir. Petrol+doğalgaz (60 Milyar $),
Tbmm’de araştırma komisyonu kuruldu
demir çelik (20), altın (8,5), kömür (4,6), ba-
Sürekli olarak altın madenciliğine karşı yürü-
kır+ kurşun+ çinko(6), alüminyum(2,9).
tülen kampanyalarda dile getirilen konuların
Geçen yıllarda olduğu gibi 2012 yılında da
başında, siyanürle altın arandığı, altın maden-
toplam ithalatımızın % 74’ü (175 milyar do-
ciliğine izin verilirse tarım yok olur, çevre zarar
ları) hammadde ve ara mal ithalatıdır.
görür, insanlar zehirlenir, yeraltı suları kirlenir, Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY
39
|
Görüş Fatih ÇİL
ormanlar talan edilir, insanlar kanser olur vb
lanılan sodyum siyanürün çevre ve insan sağlığı
bilgi kirliliği yaratılmakta ve kamuoyunda altın
açısından, sanayide kullanılan kimyasallar için-
madenciliğine izin verilmemesi için baskı oluş-
de çok kolay yönetilebilen bir kimyasal olduğu,
turulmaya çalışılmaktadır.
İkincisi; altın aramalarında hiç bir şekilde siyanür kullanımının söz konusu olmadığı (siyanür
Söz konusu kampanyalar etkisini göstermiş ve
altının aranmasında değil üretim aşamasında
kamuoyunda altın madenciliğine karşı olum-
kullanılmaktadır), altın madenciliği faaliyetle-
suz bir algı yaratılmıştır. O kadar ki sonunda
ri, bilinçli ya da bilinçsiz olarak kamuoyunda
konu tüm partilerin ortak araştırma önergeleri
ve medyada çok sık olarak kötü ve olumsuz
ile TBMM’de madencilik sektöründe kamuo-
eleştirilere maruz kalmaktadır. Siyanürle altın
yunda sık sık dile getirilen sorunlarla ilgili bir
ayrıştırma yöntemi topluma doğru anlatılmalı,
Meclis Araştırma Komisyonu kurulmuştur.
bu konuda örnek uygulamalar gösterilmeli, si-
TBMM’de grubu bulunan AKP, CHP, MHP
yanürün kontrol edilebilir bir risk taşıdığı izah
ve BDP temsilcilerinden oluşan komisyon
edilmelidir.
toplam 16 milletvekili ve kamu kuruluşları ve üniversitelerden toplam 15 uzman ile 4 ay süre
Üçüncüsü de; Türkiye’nin sürekli altın ithal
ile tarafları dinleyerek, yurtiçi ve yurtdışında
eden bir ülke olduğunu oysa ülkemizdeki altın
bizzat maden sahalarına gidilerek , madenci-
üretiminin arttırılarak yurtdışına giden döviz-
lik sektöründe şikayet konusu olan konularda
lerin yurtiçinde kalmasının sağlanabileceğine
araştırmalar yürütmüşler ve söz konusu Ko-
yönelik tespitidir.
misyon çalışmalarını tamamlayarak
TBMM’de grubu bulunan partilerin temsilci-
toplam
754 sayfalık bir kitap hazırlamıştır.
leri oybirliği ile kamuoyunda altın madencili-
www.tbmm.gov.tr/komisyon/dilekce/belge/ka-
ğine yönelik nasıl bir bilgi kirliliği yaratıldığını
rarlar/d23/TBMM¬-Arastirma-Raporu-pdf
çok net bir şekilde ifade etmişlerdir. TBMM Raporu’ndan da görüldüğü gibi
Madencilik sektöründeki sorunların araştırıla-
Türkiye’de altın madenciliğinin engellenme-
rak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
sinde kamuoyunu yanıltmak için siyanür ko-
amacıyla kurulan komisyonun altın madenci-
nusu bilinçli olarak kullanılmıştır.
liği ile ilgili saptamaları kamuoyunun doğru olarak bilgilendirilmesinde en önemli belge
Madencilik için ne kadar ağaç kesiliyor?
niteliğindedir.
TBMM Madencilik Araştırma Komisyonu’nun daveti üzerine Komisyona bilgi veren Orman
Partilerden tam destek
Genel Müdürü Sayın Osman Kahveci “ Maden
Araştırma Komisyonu altın madenciliği ile il-
izinlerinde verilen sahalardan kesilen ağaçlar
gili olarak 3 tane konunun altını çizmiştir.
bizim her sene kestiğimiz ağaçların yüz binde 1’i
Bunlardan birincisi; kamuoyunun siyanür
bile değildir” şeklinde açıklama yapmıştır.
konusunda yanlış bilgilendirildiği, toksikoloji
Syf: 475
bilimi uzmanlarına göre, altın üretiminde kul-
Komisyona bilgi veren Doğa Koruma ve Milli
40
SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Madencilik, Çevre, Altın Üretimi
Parklar Genel Müdürü Sayın Prof. Dr. Musta-
ne alındığında Türkiye’nin yıllık altın ithalatı
fa Kemal Yalınkılıç “.Kaz Dağları Milli Parkıy-
150 ton , altın ithalatına ödediği para ise yılda
la ilgili kamuoyunda bilinen söylenen hususlar
yaklaşık 8 milyar dolardır.
gerçek dışıdır. Kaz Dağları Milli Park sınırları içinde ne bir arama faaliyetine , ne de madencilikle ilgili bir faaliyete izin verilmemiştir, böyle bir şey yoktur. Madencilik faaliyetleri Kazdağları Milli Park sahasının dışındadır.” Şeklinde açıklamada bulunmuştur.
Eğer bir ülke halkının altın talebini karşılayabilmek için yurtdışından her sene yaklaşık 8 milyar dolar altın satın alıyorsa burada çok önemli bir ticaret söz konusudur. Kimse böylesine önemli bir ticaretin kesilmesini arzu et-
Syf: 514
mez. Ormanların yok olmasını kim önlüyor?
Türkiye’de altın madenciliğini engellemeye yö-
Madenciler yeraltındaki kömürü, petrolü ,
nelik girişimlerin arkasında yatan asıl mesele
doğalgazı ve uranyumu keşfedip bulundukları
altın ithalatına ödenen yıllık 8 milyar dolarlık
yerden çıkarmasalardı bugün yeryüzünde tek
bir ticarettin olmasıdır. Bu ticareti elinde bu-
bir yeşil ağaç kalır mıydı?
lunduran çevreler söz konusu ticaretin kesil-
İnsanlar ısınma ve sanayinin enerji ihtiyacını
memesi için altın madenciliğine yönelik olarak
karşılamak için ormanlardaki ağaçları kesmek zorunda kalmazlar mıydı? Bugün dünyada yeşillikten söz ediyorsak, or-
çevre değerleri üzerinden her türlü bilgi kirliliğini yaratmaktadırlar.
manlar ayakta kalmışsa bunu madencilere borçlu olduğumuzu unutmayalım. Dünyadaki
If miners hadn›t discovered and extracted coal,
ormanların ayakta kalmasını sağlayan maden-
oil, natural gas and uranium from underground,
cilik sektörünün ülkemizde
ormanları yok
would trees still have existed? Would not huma-
eden sektör olarak bilinçsizce karalanmaya ça-
nity be compelled to cut down trees in order to
lışılması madencileri üzmektedir.
meet his energy need for industry and heating?
Ormanlarımızın ayakta kalabilmesi için orman
If we are experiencing the survival of greenery
idaresince her yıl yaklaşık 18-20 milyon m3
and forests, we should keep in mind that we owe
ağaç kesildiğini kaç kişi biliyor?
this to miners. Mining sector ensure the survival
Altın madenciliği neden hedef alınmıştır? Türkiye dünya altın ticaretinde en önemli ülkelerden biridir. İstanbul Altın Borsası’nın ve-
of forests in the world whereas in our country it is defamed unknowingly as a sector that destroys forests and such outlook disappoints miners.
rilerine göre Türkiye son 18 yılda yaklaşık 2700 ton altın ithal etmiştir. 2700 ton altının değeri
How many people know that in order for forests
bu günkü fiyatlarla yaklaşık 140 milyar dolar-
to survive, approximately 18-20 million cubic
dır.
meters of trees cut down by forestry directorate
Bir başka ifade ile 18 yılın ortalaması göz önü-
of Turkey. Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY
41
|
Görüş Fatih ÇİL
Kültürsüz Ekonomi Ekonomisiz Kültür Olmaz Prof. Dr. Ersin Nazif Gürdoğan M.Ü. İİBF Dekanı
• Ekonomi Kültürün Üretime Dönük Yüzüdür Bir ülkenin ekonomisi, üretilen ürün, hizmet ve bilgi hacminin uyum düzen içinde büyütülmesiyle güç ve zenginlik kazanır. Toplumun ekonomik gücünü artırabilmek için, bütün kesimlerin üretim sürecine katılmaları gerekir. Doksanlı yıllardaki gelişmelere bağlı olarak, ülkeler arasındaki zaman ve mesafe farkının giderek azalması, ekonomi teorilerini, dünyadaki çatışmaların odak noktası olmaktan çıkardı. Ülkeden ülkeye sermaye, bilgi ve teknoloji akışının hız ve yoğunluk kazanmasıyla, toplumların ekonomik, siyasal ve kültürel yapısında köklü dönüşümler sergiledi. Aşkın kültüre dayanmayan Kapitalizm Emperyalizmi, Sosyalizmde Komünizmi doğurdu. Özgürlükten yola çıkan Kapitalizm sömürüyle, eşitlikten hareket eden Komünizm dayatmacılıkla sonuçlandı. “İnançsız, ahlaksız kültür ve ekonomi düşünülemediği gibi, kültürsüz ekonomi ve ekonomisiz kültür düşünülemez” diyen Sezai Karakoç’u, doksanlı yıllardaki gelişmeler haklı çıkardı. Kutsal kültürün yerine seküler kültürün yerleştirilmeye çalışılması, ekonomik ve siyasal alanda büyük bir tıkanıklığa yol açtı. Marx’ın iddia ettiği gibi, toplumların afyonu kutsal kültür değil, seküler kültür oldu. • Ekonomilerin Değil Medeniyetlerin Savaşı Doksanlı yılların başında Samuel Hunting-
42
SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Prof. Dr. Ersin Nazif Gürdoğan, M.Ü. İİBF Dekanı
“Dünyanın hiçbir yerinde yoksul kültürel yapıyla, zengin bir ekonomik yapı oluşturulamaz. Dünyanın görünen ve görünmeyen kaynaklarını verimli bir şekilde değerlendirebilmek için, hayatı bütün yönleriyle kuşatan, hem de aşan kutsal kültüre sahip olmak gerekir.
Kültürsüz Ekonomi Ekonomisiz Kültür Olmaz
ton “artık dünyada ülkeler değil, medeniyetler
yapı oluşturulamaz. Dünyanın görünen ve gö-
savaşacak” dediğinde, özellikle Batı dünya-
rünmeyen kaynaklarını verimli bir şekilde de-
sında büyük tartışmalara yol açmıştı. Aslında
ğerlendirebilmek için, hayatı bütün yönleriyle
dünyada medeniyetler arası savaş doksanlı yıl-
kuşatan, hem de aşan kutsal kültüre sahip ol-
larda başlamadı. Bu savaş Habil ve Kabil’den
mak gerekir.
beri vardı. Kıyamete kadar da devam edecektir. Karakoç her fırsatta söz konusu savaşın mut-
Dünya ötedünyanın görünen yüzüdür. Bunun
laka silahlarla sürdürülen bir kavga olmadı-
için dünya, ötedünyanın insana bağışlanmış
ğını vurgulayarak , Huntington’dan çok daha
bir armağanıdır. Ötedünya, dünyayı hayatın
önce,çatışmların “bir zihniyet”, “ bir hayat tar-
ölümü içinde taşıdığı gibi taşır. Nasıl hayatı
zı”, “bir dünya görüşü” ve “bir kültür” yarışması
yaşanır kılamayanlar, ölümü güzelleştiremezse,
olduğunu ve mutlaka medeniyet bazında ele
kendilerine bağışlanan dünyayı değiştireme-
alınması gerektiğinin üzerinde önemle durdu.
yenler, ötedünyada kurtuluşa eremezler. Bunun için de,dünyanın kaynaklarını değerlendirir-
Yirminci yüzylın sonunda Soğuk Savaş’ın sona
ken, ekonomik getiri yanında metafizik getiri
ermesiyle, gerçek savaşın Kapitalizm ile Ko-
de göz önüne alınmalıdır.
minizm arasında değil,metafizik dünyaya bü-
Ekonomik getirisi yüksek olan bir üretim ko-
tünüyle kapalı kültürle peygamberlerin haber
nusunun, metafizik getirisi yüksek olmayabilir.
verdiği ötedünyaya dönük kültür arasında ol-
Öte yandan metafizik getirisi çok çekici olan
duğu ortaya çıktı. Bütün dünya açıkça gördü ki,
bir yatırım konusunun, ekonomik getirisi çok
Kapitalizm’den sonra Komünizm gelmeyecek.
düşük çıkabilir. Her iki dünyada da kurtuluşa
Komünizm bir daha dirilemeyecek biçimde
ermek için, görünen ve görünmeyen getiriler
öldü.Kapitalizm de eski kapitalizm değil. Hem
birbirini tamamlayacak bir biçimde ele alınma-
Doğu, hem Batı’da belirleyici olanın ekonomi
lıdır.
değil kültür olduğu anlaşıldı.Yirmi biinci yüzyılda gerçek hesaplaşma ekonomiler arsında
Karakoç için “ötedünya, hayatın ve varoluşun
değil, kültürler arasında olacaktır. Hiçbir ülkr
anlamı”dır. Ötedünyanın ışığı olmadan dünya
bu hesaplaşmadan kurtulamaz.
anlamlı kılınamadığı gibi, yaşanır da kılınamaz. Dünya ve ötedünya madeni paranın iki yüzü
• Dünya Kutsal Kültürün Sermayesidir
gibi bir bütündür. Dünyasız ötedünya, ötedün-
Bütün kültürlerin başarısı, dünyanın yeraltı ve
yasızda dünya olamaz. Dünya ötedünyanın
yerüstü kaynaklarını ürün, hizmet ve bilgi üreti-
tarlasıdır. Dünyanın kaynaklarını değerlendir-
mine dönüştürebilme güçve yeteneğinden kay-
mede seküler kültürün “görünen eli”nden önce
naklanır. Kültür seviyesi düşük ülkelerin,üretim
kutsal kültürün “metafizik eli”ne ihtiyaç vardır.
seviyesinin yüksek olması beklenemez. Çünkü
Ötedünyayı yok sayan seküler kültürün elinde,
Karakoç’un vurguladığı gibi: Hafif kültürle
dünya Yirminci yüzyıldaki savaşlarda olduğu
ağır sanayi olmaz.” Dünyanın hiçbir yerinde
gibi, milyonlarca insanın öldüğü bir can paza-
yoksul kültürel yapıyla, zengin bir ekonomik
rına dönüşebilir. Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY
43
|
Görüş Fatih ÇİL
• Pazar Yenilenebilmesini Bilenlerindir
gibi, etikten bağımsız bir pazarda düşünüle-
Kültür ve ekonomilerin elele vermesiyle hız ve
mez. Seküler kültürün estirdiği 200 yıllık fırtı-
yoğunluk kazanan ürün, hizmet ve bilgi üre-
na içinde ekonomi etikten bağımsız olarak ele
tim ve tüketimindeki incelikleri kavramak için,
alındı. Bunun sonucu,teorik ya da pratik yön-
pazarın karmasık ve duyarlı yapısının bütün
den ekonomiyle uğraşan herkes bencil,acımasız
ayrıntılarıyla anlaşılması gerekir. Pazara devlet
duygusuz ve insafsız olarak görülmüştür. Bu
tarafından yapılacak bir müdahale, onun du-
yüzden, etikle ekonomi arasındaki ilişkilercidi
yarlı yapısını bozmakla kalmaz, haksız kazanç-
bir biçimde araştırılamadı.
ların da artmasına yol açar. Pazarda çoğunluk, hiçbir zaman kalitesiz,ürün hizmet ve bilgi pe-
Soğuk Savaş sonrasında ekonominin de diğer
şinde koşmaz. Dünyanın her tarafında Pazar,
bilimler gibi, kültür ve etikle iç içe, dünya-
yeni ürün, yeni hizmet ve yeni bilgi sunanla-
nın her yerinde geçerli ilkeleri olan bir bilim
rındır. Kendilerini, ürünlerini, hizmetlerini ve
olduğu ortaya çıktı. Artık ekonomi deyince,
bilgilerini yenilemeyenlerin, hiçbir pazarda
herkesin aklına Kapitalizm ve Komünizm’den
sağlam yerleri olmaz.
önce Serbest Pazar ve rekabet geliyor. Seküler kültüre dayanan Komünizm gibi, Kapitalizm’in
Kişiler gibi, gibi kurum ve kuruluşlar da, pa-
doğruları ekonomik olguları açıklamaya yet-
zarda güçlü bir rakiple karşılaşmadan, hem
miyor. Çünkü Karakoç’un tespit ettiği gibi: “
değişemezler hem de gelişemezler. Değişmeyle
Ekonomi toplum varlığının temel sebebi değil,
birlikte gelişmenin sürükleyici gücü, şeffaf ve
görüntülerinden biridir. Temel faktör insandır.”
özgür bir pazarda, mükemmeli arama yolunda
Etiksiz ekonomi, her şeyin mübah kabul edil-
yarışmaktır. İyilikte,güzellikte doğrulukta ya-
diği, ilkesiz,baştan çıkarıcı bir tüketim yarışına
rışma olmadan gelişme olmaz. Sonuna kadar
dönüşür.
şeffaf ve özgür bir rekabetin olmadığı pazarda ,kalitede gelişme olmadığı gibi, maliyetlerde de
• Üretimde Doğru Tüketimde Ters Orantılı
düşme olmaz. Kaynakların en uygun bir şekil-
Yarış
de dağıtılması ve en verimli şekilde değerlendi-
Hak edilmemiş, aşırı kar peşinde koşan üre-
rilmesi, pazarın kusurlarının minimize edilme-
ticiler ve açgözlülük yapan tüketiciler pazarın
sine bağlıdır. Dünyanın hiç bir ülkesinde Pazar,
kusursuz yarışma kurallarını çiğnerlerse, eko-
kusursuz bir biçimde çalışmaz. Onun sağlıklı
nomik sorunlarla birlikte, sosyal ve kültürel so-
olarak işleyebilmesi adil, şeffaf ve özgür rekabet
runları da katlayarak büyütürler. Pazardaki kişi
ortamının oluşturulmasına bağlıdır.
ve kuruluşlar, evrensel hukuk ve etik kuralları içinde kendi gelirlerini artırmaya çalışırlarsa
• Etiksiz Ekonomi İlkesiz Olur
doğurdukları sinerji kendileriyle birlikte top-
İster üretici, isterse tüketici olsun insanın eko-
lumun da üretici gücünü büyütür. Kişiler için
nomik faaliyetlerinin bir kültürel yanı olduğu
gerekli ve faydalı olan, toplum için de gerek-
gibi , mutlaka bir etik boyutu da vardır. Bunun
li ve faydalıdır. Yeter ki, kişiler kendileri için
için kültürden bağımsız bir ekonomi olmadığı
istediklerini,başkaları için de istesinler. Pazarın
44
SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Kültürsüz Ekonomi Ekonomisiz Kültür Olmaz
sınırları, tüketim yarışı ve gösteriş harcamala-
da yoktur. Kültür ve ekonomi arasında uyum
rıyla zorlanarak, bolluk baştan çıkarıcı bir işlev
ve düzeni başkalarının sorunlarıyla ilgilenen
yüklenmemelidir.
erdemli insan sağlar. Erdemli insanın olmadığı
Tüketim çılgınlığı ve gösteriş harcamaları,
bir toplumda, pazarın, olumsuzlukları yok eden
hiçbir toplum için amaç olamaz. Çünkü bir
karmaşık ve duyarlı yapısını korumak oldukça
toplumda tüketim arttıkça hayatın kalitesi de
zordur. Hem nitelik, hem nicelik açısındanü-
artmaz. Pazarda ki yarış, gösteriş için yapılan
rün, hizmet ve bilgi üretiminde mükemmeli
tüketime değil, etik kurallara dayanmalıdır. Bu-
bulmada , iki gününü birbirinden farklı kılma-
nun için de, ister üretici olsun ister tüketici ol-
sını bilen erdemli insan, en etkili güçtür.
sun, toplumun bütün kesimlerinin Karakoç’un ilkeleştirdiği gibi, birbirleriyle “üretimde doğru
• Sağlam Ekonomi Sağlam Kültüre Dayanır
tüketimde ters orantılı bir yarışa” ayarlanmaları
Ürün, hizmet ve bilgi üretme gücünü geliştir-
zorunludur. Gösteriş yarışı kaynaklarla birlikte
mede, ülke topraklarının genişliği sermayenin
toplumu da tüketir. Yalın tüketimin olmadığı
yoğunluğu ve orduların büyüklüğü, günümüz-
pazarda, derin üretim de olmaz.
de belirleyici olmaktan büyük ölçüde çıkmıştır. Toplumların gücü, bir aysberg gibi, su üstünde
• Kültür ve Ekonomi Arasındaki Uyum ve
olan, görünen ekonomilerden değil, su altında
Düzen
kalan görünmeyen kültürden kaynaklanır. Er-
Soğuk savaş döneminin ekonomi teorileri gibi,
demli bir topluma ulaşmak için ekonomiden
seküler kültürün değerleri de, geçerliliğini bü-
önce, kültüre yatırım yapmak gereklidir.
yük ölçüde yitirdi. Son iki yüzyılın doğruları, bugünün doğruları
Köklü ve sağlıklı bir kültüre dayanmadan, güç-
ile örtüşmüyor. Dünün yöntem, model ve yak-
lü vesağlam bir ekonomi geliştirmek mümkün
laşımları, bugünün sorunlarını çözmeye yetmi-
değildir. Kültür ve ekonomi, tarih ve toplum
yor.
gibi, birbirini tamamlayan bir bütünün iki ayrı yüzüdür. Yeni yüzyılda ekonomi, fethettiği kü-
Sanattan politikaya, ekonomiden kültüre her
tür tarafından fethedilecektir.
alanda Mevlana’nın deyişi ile “yeni sözler söylemek” zorunludur. Karakoç düşünce ve sanatta
Either as a producer or as a consumer , economic
olduğu gibi, ekonomi ve kültürde de yeni ufuk-
activities of people has an ethical side as well as
lar açan düşünürlerin başında gelir. O yalnızca
cultural one. Therefore, much as economy can-
düşünce ve sanatın değil, ekonomi ve kültürün
not be dissociated from culture, markets cannot
de kapılarını metafizik dünyaya açtı. “Metafi-
be dissociated from ethics . In secular storm las-
zik gerilim” olmadan hiçbir alanda “Diriliş” yo-
ted over the past 200 years, economy has been
lunun açılamayacağını tekrar tekrar vurguladı.
tackled without ethics. As a result
Ekonomiden daha çok, kültürün belirleyici ol-
has engaged in economy, either in theoretical or
duğu bir dünyada, erdemli insandan daha güçlü
practical way, has been taken as selfish, callous,
bir silah olmadığı gibi, daha üretken bir kaynak
merciless and pitiless.
those who
Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY
45
|
Görüş Fatih ÇİL
KAGİDER ve Türkiye’de Kadın Dr. Gülden Türktan Kagider Başkanı
Bir Sivil Toplum Kuruluşu statüsündeki KAGİDER, kadın girişimciliğini geliştirmek, ekonomik ve sosyal yaşamda kadının konumunu güçlendirmek ve tüm karar alma süreçlerinde etkin rol alması için çalışıyor. Türkiye’de siyasetten ekonomiye seçimle veya atama ile gelinen pozisyonlarda kadının varlığı son derece kısıtlı. Oysaki karar alma ve yönetim pozisyonlarında kadının varlığı, kadın erkek eşitliğinin sağlanması için kilit önem taşıyor.
Bazı verilere bakacak olursak; • Hükümetteki 26 bakandan 1’i kadın • 2 bin 924 belediye başkanın 26’sı kadın • 34 bin 210 muhtardan 65’i kadın
Gülden Türktan, Kagider Başkanı
• 81 valinin sadece 1’i kadın • 26 müsteşar arasında maalesef hiç kadın yok • Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu’nda, Yargıtay’da, Sayıştay’da yine ka-
“Cinsiyet eşitliği her şeyden önce
dın temsilci goremiyoruz.
akıllı bir ekonomik tercihtir. Bu
Ülke siyasetimizi, ekonomimizi ve toplumsal yapıyı şekillendiren bu kurumların yönetiminde yok denecek kadar az sayıda kadın olması önemli bir sorun.
temelden yola çıkarak oluşturdu-
Oysa ki, kadın farklı kuruma farklı bakışı ve yeniliği getiriyor.
konusunda
ğumuz FEM Projemizle şirketleri eşitlikçi uygulamaları olduğu sertifikalandırmayı
ve kadın istihdamının arttığını Ülkemizde halen kadın istihdamı %25 seviyelerinde. Ekonomiye kadını yeterince dahil
46
SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
görmeyi umut ediyoruz. .
KAGİDER ve Türkiyeʼde Kadın
edemiyoruz. CEO pozisyonundaki kadın oranında dünya ortalaması yüzde 5’in altında iken, Türkiye’de aynı oran yüzde 12’dir. Türkiye yüzde 12’lik oranıyla dünyada ilk beş ülke arasındadır. Dünya çapında kadın CEO oranlarında 1’inci sırada ise yüzde 13’lük oranıyla Finlandiya bulunmaktadır. •
Üst düzey yöneticilerin (genel müdür
düzeyi) yüzde 23’ü kadın, yüzde 77’si erkektir. •
Orta düzey yöneticilerin (müdür düzeyi)
yüzde 22’si kadın yüzde 78’i erkektir. •
Alt düzey yöneticilerin (şef düzeyi) yüzde
21’i kadın, yüzde 79’u erkektir. •
Üst düzey yönetici kadın oranı özelde
yüzde 22,8 iken, devlette yüzde 6,8’dir. Kadın girişimcilerin karşılaştıkları engeller Girişimci kadınların önündeki engelleri, maddi ve manevi engeller olarak iki ana başlıklarında toplayabiliriz.
Girişimci olmak için sadece iyi bir fikrinizin ve kararlılığınızın olması yetmez. Belli bir sermaye de gereklidir. Dolayısıyla gerekli teşviklere, kredilere ulaşmakta zorluk yaşa-
şehirlerimizde değil ama özellikle Anadolu’da bir kadın girişimci olmak istediğinde ve dolayısıyla mutlaka bir sebepten belediyeye işi düştüğünde, ortamın fazla erkek olması onun için yıldırıcı bir unsur teşkil ediyor. Derdini anlatamama kaygısı duyuyor. • KAGİDER projeleri İş yaşamında kadınların önündeki görünmez engelleri tespit etmek ve ayrımcılıkla mücadele etmek için mevcut durumun fotoğrafını çekmek çok önemli. Bu sebeple biz KAGİDER olarak, Fırsat Eşitliği Modeli’ni (FEM) geliştirdik. Kurumları farklı başlıklar altında, kadın erkek oranları ve eşitlikçi prosedürlerine bakarak inceliyor, başarılı kurumlara Fırsat Eşitliği Sertifikası veriyoruz. Şu ana kadar 12 firma bu sertifikayı aldı, sırada yeni firmalar var. Kamuda FEM için ise Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile bir protokol imzaladık. Kamuda kadın erkek fırsat eşitliğini sadece savunmuyoruz, yerlestigini ve ispatlandigini gormek istiyoruz. Günümüzde kadının ekonomiye ve istihdama aktif olarak katılması önündeki en büyük engel eğitime erişimdeki sorunlar. Teknoloji ise eğitim alanındaki kökleşmiş sorunları daha hızlı aşmamız için çok önemli bir araç.
yan, bu imkanlar kendisine tanınmayan kadının girişimci olması da güçleşmektedir.
Cinsiyet eşitliği her şeyden önce akıllı bir ekonomik tercihtir. Bu temelden yola çıkarak
Bunun yanı sıra girişimci olmak isteyen kadın, ailesinden ve çevresinden engellemelerle karşılaşabiliyor. Geleneksel toplumda kadının yerinin evi olarak görülmesi, çalışma hayatına katılımı oldukça düşürmektedir. Ayrıca kamuda kadın temsilinin azlığı yine yıldırıcı bir etmen. Örneğin, kadın belediye başkanlarının, meclis encümen üyelerinin sayısının son derece az olması kadın girişimciliği önünde çok büyük bir engeldir. Belki büyük
oluşturduğumuz FEM Projemizle şirketleri eşitlikçi uygulamaları olduğu konusunda sertifikalandırmayı ve kadın istihdamının arttığını görmeyi umut ediyoruz. Sabancı Üniversitesi’nin de dahil olduğu “Yönetim Kurullarında Kadın” konulu başarılı bir çalışması var. Bu çalışmada ben de Danışma Kurulu Eş Başkanlığı’nı yürütüyorum. Bu çaHaziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY
47
|
Görüş Fatih ÇİL
lışma kapsamında gerçekleştirilen “Halka Açık Şirketlerde Kadın Direktörler – 2012” araştırması sonuçları gösteriyor ki, yönetim kurullarında yer almaya hazır 280 yetkin ve yetenekli kadın var.
tanık olduk. Toplumsal yapılar hızla değişiyor.
Kadın erkek eşitliğinin Avrupa Birliği değerleri arasında olduğundan ve sürdürülebilir, akıllı ve eşitlikçi kalkınmanın temelinde yer aldığı gerçeğinden hareketle, halihazırdaki güçle kurumların kendilerini çok daha yukarı taşımaları kaçırılmaması gereken bir fırsat olarak karşımızda duruyor. Kadınların kurumsal iletişim departmanlarındaki varlığı ile artan kurumsal sosyal sorumluluk projelerinin altındaki esas gerçek, kadınların empatik düşünce yeteneği ve detaycı yaklaşımı gibi özellikleri sebebiyle konuya daha yatkın olmaları. Bir de bu kadın gücünün yönetim süreçlerine taşındığını düşünürsek, hayal edilemeyecek başarıların yakalanması mümkün.
çok ihtiyacımız var. Ancak eldeki tüm potansi-
• 2023 KAGİDER GÖRÜŞLERİ Dünya ekonomisi artık kadın işgücüne ve liderliğine evriliyor. Yükselen ekonomiler, dünya piyasalarındaki dönüşümler, artan işgücü ihtiyacı ve değişen liderlik anlayışı, kadının ekonomik potansiyelinin değerlendirilmesini zorunlu kılıyor. Ülkemize bakacak olursak, 2023 ekonomik hedeflerine yüzde 26’lık kadın istihdam oranı ile ulaşmanın imkânsız olduğunu görüyoruz. Kadının işgücüne ve istihdama gerek profesyonel çalışan gerekse girişimci olarak katılması, üretim ve yönetim süreçlerine erkekler ile eşit bir zeminde dahil olması günümüzün gereğidir. Bunu vurgulamak için yeni dünya düzeni dediğimiz olguyu, geçtiğimiz yıl 8-9 Kasım tarihlerinde düzenlemiş olduğumuz Uluslararası Kadın Girişimcilik ve Liderlik Zirvesi’nde de irdeledik. Son on yılda Avrupa ve ABD’nin ekonomik gücünü sarsan yeni ekonomilerin yükseldiğine
48
SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Türkiye ve Türkiye’nin içinde bulunduğu coğrafyada büyük bir dinamizm var. Tüm bu hareketliliğin içinde gelişimi sürdürülebilir kılmak için kadın erkek eşitliğine her zamankinden yeli gerçekleştirerek bu hedefe ulaşmak mümkün olacaktır. Bu potansiyelin içinde bu ülkenin kadınları da vardır. İmkanların tamamını kullanmak varken belli bir oranına mı sabitleneceğiz? Yani kadınsız bir ekonomi planıyla bu hedefe ulaşmanın mümkün olamayacağı açıktır. İşte tam da bu yüzden KAGİDER olarak kadınların girişimciliğe ve istihdama teşviki için etkin projeler yürütmekteyiz. Özetle, ülke ekonomisini daha yükseğe taşımak için kadın girişimcinin desteklenmesi, kadının hem küresel anlamda hem de Türkiye’nin 2023 hedefleri için sadece sosyal açıdan değil matematiksel açıdan da “olmazsa olmaz”dır. World economy is evolving into state of women work force and leadership. Developing economies, changes in world markets, increasing work force demands, and changing concept of leadership requires evaluation of women’s economic potential. When examining our country, we see as impossible to reach economical targets by 2023 with %26 employment rate of women. Today, it is necessary for our women to be employed in work force both as professionals and entrepreneurs, and they should be treated as equal in production and management processes as men. As a part of emphasizing this perspective, we examine the new world order fact at International Women Entrepreneurship and Leadership Summit between 8-9 November.
ZARARLI MADDELER www.unep.org
TEHLİKELİ ATIKLAR What are some of the key hazardous wastes? Electronics (e-waste)
Arsenic PCB chemicals Cadmium Lead Mercury Chromium
Construction Asbestos
Pesticides Industry
Cyanide POP chemicals
Strong Acids and Alkalis
Clinical Wastes Source: Basel Convention 2002, Minimizing Hazardous Wastes: A Simplified Guide to the Basel Convention
Which countries produce the most hazardous waste?
Source: Basel Convention 2005, National Reporting ; UNEP 2006, Vital Waste Graphics 2.
Estonia
China
7 015 908
Netherlands
4 517 973
11 620 000 South Korea
3 151 653
Ireland
534 199 North Am erica e-waste
Austria
to China
856 902 Cuba
941 389
Algeria
221 802
Basel Convention not rati ed (The Convention regulates transboundary movement of hazardous wastes.)
Ecuador
196 844
Mozambique
422 550
Europe to Asia cable, plastic, and electronic waste
Total Hazardous Waste Production (2005)
Australia
1 169 625
Total Production
metric tons
Major Illegal Waste Shipment Routes
How can we reduce the impacts of hazardous waste?
1 2
548 916
38 202
ator ars, prods, CFC uc ts
Countries that reported waste generation in 2005
Malaysia
Bahrain
Euro pe t refr scrapp o Africa iger ed c
2003
Cell Phones per 100 People
Minimize the generation of hazardous waste. Use and repair electronics for as long as possible.
Treat and dispose of hazardous wastes as close as possible to where they were generated. Be aware of where your recycler sends electronics. If donating to charity, make sure the program has a clear plan for recycling the electronics once they can no longer be used.
Source: (above) Basel Convention 2002, Minimizing Hazardous Wastes; (right) UNEP GEO Data Portal, compiled from UNSD
Luxembourg Italy Sweden Iceland Czech Republic Israel Finland Spain
2005
Computers per 100 People
1194 1018 980 966 965 961 910 909
San Marino Canada Switzerland Netherlands Sweden
91 87 86 86 84
United States United Kingdom Denmark
77 77 70
Computer + Monitor
Plastic Minor Material: Nickel
1 - 0.1%
Iron
Aluminum
Copper
Lead
Tin
Glass
Zinc
What materials are present in electronic appliances?
Trace Material: Silver, Gold, Titanium, Platinum, Cadmium, Chromium, Mercury, Arsenic, and Others.
< 0.1%
Mobile Phone
Tin
Iron
Glass
Nickel
Copper
Minor Material: Zinc, Silver, Chromium, Tantalum, Cadmium, Lead
Carbon
Plastic
Cobalt or Lithium
Hazardous metals may seem to be only a small part of any device, but when many devices are disposed of together, this can lead to much higher concentrations, and even small concentrations of these metals are su cient to have serious health impacts.
Trace Material: Antimony, Gold, Berylium
Source: UNEP 2006, Vital Waste Graphics 2; Microelectronics and Computer Technology Corporation (MCC) 1996, Electronics Industry Environmental Roadmap.
Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY
49
|
Görüş Fatih ÇİL
Köklü İlişkilere Sahip Fransa ile Türkiye, Ayrıca İki Büyük Ekonomik Ortaktır Zeynep Necipoğlu Türk-Fransız Ticaret Derneği Başkanı
Fransa ve Türkiye arasında yaklaşık beş asırlık diplomatik, ekonomik, kültürel ve dostluk ilişkisi var. Türkiye-Fransa arasındaki ticaret hacminin, Türkiye’nin 1996 yılında Gümrük Birliğine girmesinden sonra 5 misli artarak 2012 yılında 13 milyar EURO’ ya ulaşmış olması, bu ikili ilişkilerin önemini ve dinamizmini göstermektedir. Fransa’da yaşanan ekonomik kriz ve Türkiye’de yaşanan talep daralmasına rağmen, Gerçek potansiyelin altında olan bu sonuçlara ulaşılması, Türkiye-Fransa arasındaki ticari ilişkilerin ne kadar güçlü olduğunu kanıtlamaktadır. Fransa, Türkiye’nin partnerleri arasında 5. sırada olup, Türkiye’de, Fransa’nın Avrupa Birliği ülkeleri dışında ki 5. partneridir. Aynı önem ve dinamizmi, Fransa’yı başlıca yabancı yatırımcı ülke konumuna taşıyan, Türkiye’de bulunan Fransız şirketleri sayısında ki artışta görmekteyiz. Bu bağlamda 1985 yılında 15 olan Fransız şirket sayısı bugün 400’e ulaşmış ve 100.000’den fazla kişiye iş imkânı yaratmıştır. • Türkiye’deki Fransız Yatırımları: Türkiye’deki fransız yatırımları genellikle üretim ve yüksek teknoloji konularındandır: bankacılık, sigortacılık hizmetleri, perakendecilik, ulaşım, enerji… gibi çok çeşitlidir. Birkaç istisna dışında ( telefon operatörü ve İnşaat), özellikle otomobil ( Renault, Peugeot, Renault Trucks ve Valeo ve Faurecia gibi oto yan sanayi) ve ilaç (Sanofi), elektrik ekipmanları (Schneider, Legrand, Alstom) ... sektörü gibi tüm büyük Fransız şirketleri Türkiye’de faaliyet göstermekte-
50
SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Zeynep Necipoğlu, Türk-Fransız Ticaret Derneği Başkanı
“Türkiye’deki Türk-Fransız iş dünyasını canlandırmak, ticari ilişkilerin gelişmesine katkıda bulunmak, üyelerinin menfaatlerini iki ülke nezdinde temsil etmek ve Türkiye-Fransa arasında ki diyalogun canlandırılması, Türk-Fransız iş dünyasının sözcüsü olmak derneğimizin başlıca faaliyetleri arasındadır. .
Köklü İlişkilere Sahip Fransa ile Türkiye, Ayrıca İki Büyük Ekonomik Ortaktır
ler. Günlük hayatta, Carrefour, Darty, Décathlon, Danone, Bel Karper, L’Oréal, Total, Yves Rocher, vs. gibi markalar ön plana çıkmaktadır. Axa, BNP Paribas, Groupama gibi şirketler ise bankacılık ve finansal hizmetler alanında faaliyet göstermektedir. GDF Suez, EDF Energies Nouvelles, Eole-RES et Akkuo Enerji şirketleri ile enerji sektöründe de mevcudiyetlerini kuvvetlendirdiler. Örnekleri çoğaltabiliriz • Fransa’da ki Türk Yatırımları Fransa’daki Türk Şirketlerinin sayısı 45 civarında ve 1000 kişiye istihdam sağlamaktadır. Son 10 yılda toplam 15 yatırım projesi kaydedilmiş ve bunların 9’u da son iki yılda gerçekleşmiştir. Fransa’daki en büyük türk yatırımı Vitry le François’da 460 kişinin çalıştığı Orhan Holding ( otomotiv ekipmanları) yatırımıdır. 4000 kişilik ve merkezi Bursa’da bulunan grubun araştırma ve geliştirme merkezi de burada bulunmaktadır. Ayrıca, Eczacıbaşı, Zorlu Holding (Vestel), Koç Holding (Beko), THY ve birkaç orta ve küçük ölçekli tekstil firmasını sayabiliriz. • Ticari ilişkileri güçlendirmek amacıyla Odanın yaptığıı çalışmalar : 1885 yılında kurulan Türk-Fransız Ticaret Derneği, üçte biri Fransız şirketi olmak üzere toplam 420 üyeye sahiptir. 128 yıllık derneğin ilk kadın başkanı benim. Derneğimiz, Türk ve Fransız toplam 22 kişilik yönetim kurulu ve 8 kişilik bir ekipten oluşmaktadır. Ortak hedefimiz, uluslararası alanda Türkiye’nin yatırım için öncelikli ülke olduğunu Fransız şirketlerine duyurmaktır. TürkFransız ticaretinin içinde bulunan Ubifrance, Invest in Turkey ve DEİK gibi tüm resmi kurumların yanında Derneğimiz de, CCI France ağı ile ortaklaşa, Fransız şirketlerinin Türkiye’ye gelip yatırım yapması için destek vermektedir. Türkiye’deki Türk-Fransız iş dünyasını canlandırmak, ticari ilişkilerin gelişmesine katkıda bulunmak, üyelerinin menfaatlerini iki ülke nezdinde temsil etmek ve Türkiye-Fransa arasında ki diyalogun canlandırılması, Türk-Fransız iş dünyasının sözcüsü olmak derneğimizin başlıca faaliyetleri arasındadır.
Genel olarak iki büyük faaliyet çerçevesinde eylemlerimizi gerçekleştirmekteyiz. TürkFransız iş dünyasına Türkiye’deki gelişim ve uygulamalar hakkında bilgi vermekteyiz. İlişkileri canlandırmak için seminer, kolokyum, teknik bilgilendirme ve tecrübe ve sorun paylaşma toplantıları, söyleşili öğle ve akşam yemekleri, üye tanışma toplantıları organizasyonları düzenlemekteyiz. Ayrıca Dernek Üyelerimizin Fransa’ya gidişlerinde gerekli Schengen vizelerinin alınmasında yardımcı olmaktayız. Fransız firmalarına partner arayışı ve yerinde destek ve danışmanlık (ihracat, ithalat, yatırım) ve 2011 yılı sonu itibariyle sunduğumuz hazır ofis ve toplantı salonları kiralama hizmeti verilmektedir. Ayrıca, tarafımızdan Fransa’daki Ticaret ve Sanayi Odalarında gerçekleşen ve Fransız şirketlerine Türkiye Pazarını tanıtmak amaçlı 20 civarında “Türkiye” günü olarak bilgilendirme toplantıları organize etmekteyiz. , Ayrıca, Futurallia organizasyonundan kısaca bahsetmek isterim. 18. B2B FUTURALLIA Forumu 5-7 Haziran 2013 tarihleri arasında İstanbul’da gerçekleşecektir. Bu forum, küçük ve orta boy kuruluşların uluslararası buluşmasıdır. 2 gün boyunca 30 ülkeden 600 civarında KOBI yöneticileri ve girişimcileri önceden programlanmış randevularda biraraya geleceklerdir. FUTURALLIA B2B Forumu uluslararası platformda gelişim ve iletişim için mükemmel bir fırsattır. There has been a diplomatic, economic, cultural ties and friendly relationship between France and Turkey nearly five centuries. Two country ,France, Turkey, have well-established relationship ; also two big economic partner at the same time. The trade volume increased 5 times between Turkey and France reached 13 billion EURO in 2012 , after Turkey’s entry into the Customs Union, reveals the importance and dynamism of bilateral relations. Despite the economic crisis in France and contraction of demand in Turkey; reaching these outcomes which is under the real potential proves the strong trade relations between Turkey and France. Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY
51
|
Görüş Fatih ÇİL
Finansal Kiralama Kayıtlı ve İstikrarlı Ekonomi ile İstihdam Açısından Önemli Bülent Taşar FİDER Başkanı
Sürdürülebilir Ekonomi için faaliyetlerin kayıt içine çekilmesi önem taşımaktadır. Küçük işletmelerin Kayıtdışı ekonomi içindeki paylarının oldukça büyük oldukları bir gerçektir. Finansal kiralama işlemlerinin adet olarak yaklaşık %70’i, meblağ olarak % 50’si KOBİ niteliğindeki işletmelere yapılmaktadır. Finansal kiralama yöntemi ile kredilendirmede, müşteri krediyi nakit olarak kullanmaz, satın alacağı yatırım malı finansal kiralama şirketi tarafından satın alınır. Finansal kiralama şirketlerinin varlık yönetim birimleri satın alınan malların değerlerini inceler ve malın gerçek değerinden farklı bir değer üzerinden satın almazlar. Sistemin çalışma şekli nedeniyle finansal kiralama şirketlerine mal satan satıcılar aynı malı bir başkasına çok düşük bir değer üzerinden satma yoluna gidemezler. Malı gerçek değeri üzerinden düzenlenmiş fatura ile alan kiracı ise gerçek değer üzerinden ayırdığı amortisman ve ödediği kredi faizini karşılayacak ölçüde ciro ve kar beyan etmek durumundadır. Sürdürülebilirlik açısından bir diğer önemli konu finansal kiralama reel ekonominin yatırımlarını finanse eder. Üstelik bu finansmanı yatırıma uygun şekilde uzun vadeli ve sabit faizli fon temin ederek gerçekleştirir. Kullandırdığı fonların uzun vadeli ve sabit faizli olması ile yatırımcıları ekonomideki dalgalanmaların olumsuz etkilerinden korumaktadır. Yatırımları finance ediyor olması nedeni ile istihdama ve Türkiye
52
SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Bülent Taşar, FİDER Başkanı
“Finansal kiralama sektörünün yaptığı işlerin tahminen % 50’sinin 1-99 kişi çalıştıran girişimlere yapıldığı dikkate alındığında, bu işletmelerin yatırım harcamalarının % 5 inin finansal kiralama şirketleri tarafından finanse edildiği sonucu çıkmaktadır.
Finansal Kiralama Kayıtlı ve İstikrarlı Ekonomi ile İstihdam Açısından Önemli
1-99 Kişi Arasında Çalışanı Olan Girişimler (TL) KOBİ Yatırımlarının Leasing İle Finanse Edilme Oranı
Taşınmaz Hariç Leasing Hacmi(KOBİ’lere Yapılan Tahmini Kısım)
Taşınmaz Hariç Leasing Hacmi
Maddi Mallara İlişkin Brüt Yatırım
Çalışan Sayısı
Girişim Sayısı 2.003
1.734.889
4.699.413
17.682.729.294
2.927.000.000
1.463.500.000
8%
2.004
1.996.826
5.375.242
18.912.179.444
3.849.000.000
1.924.500.000
10%
2.005
2.386.629
6.506.663
28.252.425.013
5.240.000.000
2.620.000.000
9%
2.006
2.466.018
6.693.446
46.537.246.071
7.140.000.000
3.570.000.000
8%
2.007
2.559.095
6.846.906
33.187.060.105
9.089.000.000
4.544.500.000
14%
2.008
2.574.214
6.972.338
37.236.335.423
6.078.000.000
3.039.000.000
8%
2.009
2.474.977
6.571.128
32.444.223.662
2.983.000.000
1.491.500.000
5%
Ekonomisinin yumuşak karnı olan cari açığın azalmasına etkileri küçümsenemez. Bu özellikleri nedeniyle finansal kiralama ekonominin kayıt içine alınmasında, isitkrarlı bir ekonomik yapı oluşumunda, istihdamın artırılmasında önemli bir araç işlevi görmektedir. Küçük ölçekli KOBİ’ler ülkemizde girişim sayısı bazında çok geniş bir tabanı oluşturmaktadırlar. Sözkonusu işletmelerin 2009 yılında yapmış oldukları yatırım harcaması 32,4 milyar TL’dir. Aynı dönem finansal kiralama sektörünün taşınmaz hariç işlem hacmi 2,9 milyar TL’dir. Finansal kiralama sektörünün yaptığı işlerin tahminen % 50’sinin 1-99 kişi çalıştıran girişimlere yapıldığı dikkate alındığında, bu işletmelerin yatırım harcamalarının % 5 inin
finansal kiralama şirketleri tarafından finanse edildiği sonucu çıkmaktadır. 1-99 arasında çalışanı olan girişimlerin toplam yatırımlarının % 5’inin Finansal Kiralama Sektörü tarafından finanse edilmiş olması önemli bir büyüklük olmakla birlikte bu oran finansal kiralama sektörünün olağandışı küçüldüğü döneme aittir ve sektör geçmişteki büyüklüğüne kısa sürede ulaşacak ve süratle geçecektir. Bu nedenle aşağıdaki tablolarda bulunan geçmiş yıllara ait istatistiklerin dikkatle incelenmesinde yarar görülmektedir. Yukarıdaki tabloda; 1-99 çalışanı bulunan girişimlerin yaptıkları makine-ekipman yatırımlarının leasing ile finanse edilme oranlarının yıllar itibariyle % 5- % 14 arasında dalgalandığı görülmektedir. Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY
53
|
Görüş Fatih ÇİL
Küçük işletmelerin finansmanının finansal kiralama yöntemi ile sağlanmasının vergi tabanını genişletici ve vergi gelirlerini artırıcı etkisi üzerinde durulması gerekmektedir. Ülkemizde kayıtdışı ekonominin büyüklüğü üzerinde değişik tahminlerde bulunulmaktadır. Kayıtdışılık oranının özellikle küçük ölçekli işletmelerde arttığı bilinmektedir. Çeşitli kaynaklarda, küçük ölçekli işletmelerdeki kayıt dışı oranının % 50 civarında seyrettiği belirtilmektedir. Finansal kiralamanın varlık bazlı bir finansman yöntemi olduğundan yukarıda bahsedilmişti. Nakit olarak kullandırılmadığı, leasing’e konu makinenin leasing şirketi tarafından kendi adına satın alınıp kiracının kullanımına teslim ediliyor olması nedeniyle bu yatırımın % 100 oranında kayıt altında olduğu dikkate alınmalıdır. Yatırımını finansal kiralama ile gerçekleştiren işletme, bu yatırımı ortalama 5 yıl içinde amortisman ayırmak suretiyle giderleştirmek zorundadır. Bununla birlikte kullandığı finansmanın faizini de kullanım süresi içinde giderleştirmek zorundadır. İşletme bu şekilde kaydettiği giderleri karşılayıp bir miktar da kar edecek oranda ciro göstermek zorundadır. Aksi takdirde Gelir İdaresinin kullanmakta olduğu veri ambarları ve veri ambarlarının yönetimi ve sorgulamasında kullanılan programlar sayesinde belirlenme ve denetime alınma olasılığı oldukça yüksektir. Kayıt içine alınan faaliyetin finansal kiralama sözleşmesi sonrasında geri çekilmesi de imkansız hale gelmekte ve yapılan bir finansal kiralama işlemi amortisman süresi sona erdikten sonra da kamuya sürekli olarak gelir üretir hale gelmektedir. 1-99 kişi isithdam eden KOBİ’lerin ülkemizdeki istihdamın % 70’ni kapsadıkları dikkate alındığında, bu işletmelerin kayıt içine alınmasının ücretler üze-
54
SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
rinden alınan Gelir Vergisi ve SGK primlerini artırıcı yöndeki etkisinin çok önemli olduğu gerçektir. Finansal kiralama sektörünün ekonominin kayıt içine alınmasındaki olumlu rolü dikkate alınarak küçük işletmelerin yatırımlarını finansal kiralama yöntemi ile finanse etmelerini özendirici tedbirler alınması ekonominin sürdürülebilirliğinin sağlanması konusunda olumlu etkileri çok kısa sure içinde görülecektir. Sürdürülebilirlik açısından bir diğer önemli konu finansal kiralama reel ekonominin yatırımlarını finanse eder. Üstelik bu finansmanı, yatırıma uygun şekilde uzun vadeli ve sabit faizli fon temin ederek gerçekleştirir. Kullandırdığı fonların uzun vadeli ve sabit faizli olması ile yatırımcıları ekonomideki dalgalanmaların olumsuz etkilerinden korumaktadır. Sabit yatırımları finanse ediyor olması nedeni ile istihdama ve Türkiye Ekonomisinin yumuşak karnı olan cari açığın azalmasına etkileri küçümsenemez. Bu özellikleri nedeniyle finansal kiralama ekonominin kayıt içine alınmasında, isitkrarlı bir ekonomik yapı oluşumunda, istihdamın artırılmasında önemli bir araç işlevi görmektedir. Another important issue in terms of sustainability is that financial leasing finances the investments of real economy. Moreover, the financing is carried out by providing long-term funds suitable to investment with fixed interest rate. This type of fund protects investors from negative impacts of economical fluctuations. Due to financing the investments, the impacts of financial leasing on increasing employment and decreasing the current account deficit ,the soft spot of Turkish economy , can not be undervalued. Owing to its characteristics, financial leasing acts as an important instrument in dealing with shadow economy, creating a stable economy and increasing employment.
ELEKTRİK ÜRETİMİ Kaynak Verimliliği
www.unep.org
Electricity production and consumption is often measured in units of Kilowatt Hours (kWh). When a machine consumes 1 kWh, it has been running at a rate of 1000 watts for a period of 1 hour. It means the amount of electricity consumed is directly related to the wattage of appliances.
1 kWh
What is the global level of consumption?
What can I do with 1 kWh?
17400
Watch television for 6 and a half hours.
15000
Bake a cake in an oven for 1 hour.
10000
7300
Keep 3 lightbulbs on for 5 and a half hours.
5000
Wash one 5 kg load of laundry.
1980 Billion Kilowatthours
Calculations based on average wattage of appliances (see bottom of page).
2000
1990
2007
Source: EIA, 2006. International Energy Annual 2006
How much electricity does the average person consume every year? ca
nE ur
SR
Wester
r US
Eu
6 862
Central Asia and / Fo e rm
e op
Central
e rop
13 088
pe
Easter
ri me
n Eu ro
Nor th A
by Sub-region
4 205 East A si
ast Asia
ac i c hP
Sout
Sout
ula
845 5 231 a an dN e
E a st
1 461
hE
w
land Zea
Austral i
Electricity Consumption per Capita
211
ica Afr
Arabian Penins
Southern
1 881
ster We
Ce n
Wes
A
Carib
South
58
110
n
Meso
a
a
erica
2 560
nd i nI a
n Ocea
2006
Am
e rn A
tral Af
frica
1990
tP
483 rica
117
orthwes
c
1 575
1 306
frica
tern A
nd N
aci
937
1 699
th A Sou si
rica me
n ea
Mashriq
13 088 value for 2006
aa
Nor
rn A the fric
b
2 884
Kilowatthours (kWh)
= 10 152 TWh
TOTALS* Africa
Asia & Paci c
Europe
LAC
North America
889
10 608
= 17 376 TWh West Asia
World Average: 2 670 Source: EIA, 2006. International Energy Annual 2006 *Gross production + imports - exports - transmission/distribution losses
How much electricity do common household appliances consume? REFRIGERATOR (300 L capacity)
240 -320 kWh / year
WASHING MACHINE (5 kg load, 60°C)
0.85 - 1.05 kWh / cycle
STOVE / OVEN
LAUNDRY DRYER
(electric) Stovetop Range
1 - 2.3kWh
(electric, 7 kg)
2.4 - 4.4 kWh / cycle
145 - 180 mm diameter
baking at 200°C for 1 hour
A Watt (W) is a measurement of energy intensity at a single moment in time. kWh = 1000 W
0.9 - 1.1kWh Ways to save:
LIGHT BULBS COFFEE MAKER
COMPUTER
(82 cm LCD)
(8-12 cups capacity)
0.8 -1.2kWh
TELEVISION
Incandescent
0.1 - 0.5kWh
0.1 - 0.2kWh
60WCompact Fluorescent
16W
Switch to compact fluorescent lightbulbs Switch to smaller and more energy-efficient appliances Turn off devices when not in use
Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY
55
|
Görüş Fatih ÇİL
Sürdürülebilir Üretim İçin Daha Fazla Geri Dönüşüm ve Daha Az Hammadde Sadettin Korkut Ambalaj Sanayicileri Derneği YKB
İçinde bulunduğumuz
dönemde, şehirleşmedeki artış ve buna bağlı değişen yaşam biçimimiz göz önünde bulundurulduğunda ambalaj hayatımızın içine vazgeçilmez biçimde dahil olmuştur. Ambalaj günümüzde güvenli gıdaya ulaşmanın yanısıra markalaşma ve pazarlama için vazgeçilmez bir unsurdur. Ambalaj ürünün tüketiciye en ekonomik yolla ulaşmasını sağlar, depolama kolaylığı yaratır. Önemli bir görevi de taşıdığı bilgilerle tüketiciye seçim ve kullanım kolaylığı sağlamasıdır. Günümüzde ambalaj ve gıda, et tırnak kadar birbirinin ayrılmaz birer parçası haline gelmiştir. Hijyen ve sağlık söz konusu olduğunda en başta akla gelen ambalaj oluyor. Son dönemde ambalaj ve gıda güvenliği ilişkisi ön plana çıkarken, bu konu ile ilgili yasal yaptırımlar ve mevzuat çalışmaları da hız kazanmıştır. Artık mevcut yaşam biçimimizde ambalajdan vazgeçmek mümkün olmadığına göre ambalajların sürdürülebilir biçimde üretilmeleri büyük önem taşımaktadır. Bu sürdürülebilirliği sağlamanın yolu ambalajın geri dönüştürülebilir olmasından geçmektedir. Aslında tüm ambalajlar geri dönüşebilir/geri kazanılabilir malzemelerden üretilmektedir. Bu nedenle sürdürülebilirliği sağlamak tüm paydaşların üzerlerine düşenleri yapmaları durumunda aslında çok zor olmayacaktır. Buradaki temel nokta ambalajlı ürünleri piyasaya süren marka
56
SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Sadettin Korkut, ASD. YKB.
“Türkiye’de ambalaj sektörünün dünya ortalamasının üstünde bir büyüme elde etmektedir. Türkiye’de 2006’da 1,5 milyar dolar olan ambalaj ihracatımız, 2012’de 3,1 milyar dolara çıkmış durumdadır..
Sürdürülebilir Üretim İçin Daha Fazla Geri Dönüşüm ve Daha Az Hammadde
sahipleri ile yerel yönetimler geri dönüşüm/ geri kazanım ve toplama/ayırma görevlerini yerine getirirlerken; tüm tüketicilerin de bu sistemin bir parçası olduklarının bilincine varması gerektiğidir. Tüketiciler ambalaj atıklarını organik atıklardan ayrıştırarak biriktirmek; yerel yönetimler tüketicilerden bu atıkları toplamak ve ambalajlı ürün üretenler de ambalaj atıklarının ilgili mevzuatta belirtilen oranlarını piyasadan geri toplatmak yoluyla sürdürülebilirliğe katkıda bulunurlar. Sürdürülebilirliğin temeli olan verimli bir kaynakta ayrı toplama sistemi oluşturulması için; marka sahiplerinin ve belediyelerin/yerel yönetimlerin , atık yönetimi şirketlerinin ve hane sakinlerinin mutlak suretle yükümlülüklerini yerine getirmeleri gerekmektedir. Son dönemde bu konuda önemli bir bilinçlenmenin yaşandığını görebiliyoruz. Günümüzde, ambalaj atıklarının organik atıklardan ayrılarak ikincil hammadde olarak yeniden üretim sürecine dahil edilmesi için ciddi çabalar sarf edilmektedir. Geri dönüşüm sonucu elde edilmiş malzemeler ürün üretiminde ikincil hammadde olarak kullanılarak ciddi miktarda malzeme ve enerji tasarrufu sağlanmaktadır. Geri dönüşüm ile elde edilen malzemede endüstriyel işlem sayısı azaldığı için de enerji tasarrufu sağlanmaktadır. Ambalaj atıkları maddi değeri yüksek malzemelerdir. Bu nedenle ambalaj atıklarının yeniden üretime kazandırılması ülke ekonomisine katkı sağlayacak ve doğal kaynakların daha verimli kullanılmasına katkıda bulunacaktır. Geri dönüştürülmüş hammadde kullanımının doğaya ve enerji verimliliğine örnek verilmesi gerekirse; • İkincil hammaddeden üretilen kağıt, ilk hammaddeden üretilen kağıda oranla %73 daha az hava kirliliğine sebep olur. Kağıdın
yeniden işleme sokulması için gerekli olan enerji, normal işlemler için gerekli olanın %50’si kadardır. • 1 ton metal üretiminde hammadde olarak demir cevheri kullanmak yerine metal ambalajların geri dönüştürülmesi sonucu elde edilen hammaddeleri kullanmak, enerji tüketimini %70, hava kirliliğini %30 ve su kirliliğini %60-70 azaltır. • Alüminyum ambalaj üretiminde geri dönüşüm sürecinden kazanılan alüminyumun tekrar kullanımı ile % 95 daha az enerji harcanır. • Geri dönüşmüş camı eritmek için gereken enerji yeni cam şişe yapmak için gereken hammaddeyi eritmekten daha azdır. Geri dönüştürülen 1 ton cam atık ile 100 litre petrol tasarrufu sağlanır. • Cam ambalaj üretiminde her bir parti üretimde %10 cam kırığı eklenirse % 3’e kadar enerji tasarrufu sağlanır. • 1 ton plastiğin geri dönüşümü ile saatte 5774 kw elektrik enerji 2603 lt petrol türevi tasarruf edilmiş olur. Ambalaj atıklarının geri dönüşümüne yönelik çalışmaların yanında ambalaj üretiminde kaynak/ hammadde azaltma çalışmaları da sürdürülebilir üretim için büyük önem taşımaktadır. Bugün ambalaj üretiminde mümkün olan minimum hammadde kullanımı konusunda çok detaylı çalışmalar yapılmaktadır. Böylelikle mümkün olan minimum hammadde, doğal kaynak ve enerji kullanımı ile sürdürülebilir üretimi sağlanmaktadır. Bu uygulamalar sonucunda pek çok ambalaj dalında önemli kaynak azaltımları yapılmıştır. Örneğin cam şişede 2000’li yılların başına göre %17, pet şişede 2000’li yılların başına göre %53; alüminyum Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY
57
|
Görüş Fatih ÇİL
kutuda 1980’li yılların ilk yarısına göre %32; ve çelik ambalajda 1980’li yılların başına göre% 25 oranında ağırlık azatlımı sağlanmıştır.
nı geliştirmek ve yeni dış pazarlara girmelerine olanak sağlamak istiyoruz. Bir başka deyişle, uluslararası iş geliştirme faaliyetlerimizi hızlandıracağız.
ASD Sektör İçin Tüm Hızıyla Çalışmalarına Devam Ediyor Ambalaj Sektörü 2012’de dış ticaret açığı vermeyen az sektörden biridir. Ambalaj sektörünün 2013 yılında da yine ülke ekonomisinden hızlı büyüyeceğini öngörüyoruz. Türkiye’de ambalaj sektörünün dünya ortalamasının üstünde bir büyüme elde etmektedir. Türkiye’de 2006’da 1,5 milyar dolar olan ambalaj ihracatımız, 2012’de 3,1 milyar dolara çıkmış durumdadır. Ambalaj sanayi ihracatı son beş yılda yıllık ortalama %14 artmıştır. Dünyada 191 ülkeye ihracat yapar hale gelmiş durumdayız. 2012’de en çok ambalaj ihraç edilen ülkelerin başında Almanya, Irak, İngiltere, Fransa ve İran gelmektedir. 500 milyar dolar ihracat hedeflenen 2023 yılında ise, sektör olarak hedefimiz ihracatımızı 10 milyar dolara çıkararak 30 milyar dolarlık bir sektör büyüklüğüne ulaşmaktır.
Ayrıca, ASD olarak 18 yıldır sektörümüz için çok önemli bir diğer iş geliştirme faaliyetine imza atıyoruz. Avrasya Ambalaj Fuarı, sektörleri için başlı başına bir başarı hikayesidir. Fuar, 18 yıl önce ilk yapıldığı günden bu yana yaklaşık 30 kat büyümüştür. Bu haliyle Fuarımız, Avrupa’nın her yıl düzenlenen en büyük ambalaj fuarı olmuştur. ASD ve TÜYAP işbirliği ile düzenlenen “Avrasya Ambalaj İstanbul 2013” Fuarı, 12-15 Eylül 2013 tarihleri arasında 98.000 m2 kapalı alanda gerçekleştirilecek. Geçtiğimiz sene 47 bini aşkın ziyaretçiyi ağırlayan ve yeni pazar arayışında sektörün gelişimine katkı sağlayan fuara bu yıl, 35 ülkeden 1100’ün üzerinde firma ve 50 binin üzerinde ziyaretçinin katılımı bekleniyor.
Bu konuda Derneğimizin en önemli hedeflerinden birisi ambalaj sektörünün çatı örgütü olarak, birlikteliği kuvvetlendirerek uluslararası alanda da güçlü olmaya yönelik faaliyetleri geliştirmektir. Bu kapsamda Derneğimiz tarafından hayata geçirilen, “Ambalaj Sanayi Uluslararası Rekabet Gücü Maksimizasyonu Projesi” Ekonomi Bakanlığı tarafından resmen onaylandı. 18 katılımcı şirket ile projenin ilk etabı olan İhtiyaç Analizi Tespiti çalışmalarını sonuçlandırmak üzereyiz. Bu proje vasıtası ile sektöre yönelik kümelenme çalışmalarına katkıda bulunmayı ve sektörümüzde faaliyet gösteren firmaların küresel pazarlardaki rekabet gücünü artırmayı amaçlıyoruz. Firmaların kurumsallaşmalarına katkıda bulunmak, ihracat altyapılarını güçlendirmek, var olan pazarlardaki varlıkları-
Packaging and food can not be dissociated from each other today. When it comes to hygiene and health, packaging is the first thing comes to mind. Recently, while relation between packaging and food safety has come to prominence ; regulatory actions and legal sanctions has gained pace regarding this issue. Since, in our current life style to abandon packages is not possible; producing packages in a sustainable way holds great importance. To ensure sustainability in production is depends on recyclability of packaging materials. Actually, all packages are produced from recyclable /recoverable materials. For this reason , ensuring sustainability will not be very difficult in the event of all parties make their expected contribution.
58
SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
ELEKTRİK ÜRETİMİ www.unep.org
KAYNAK VERİMLİLİĞİ How is electricity produced? Fossil Fuels
CO2
Transportation
Source: EIA, 2007. Intermediate Energy Info Book.
POWER
Turbine turns
Steam
Copper Wire
MINE
PLANT
+
Water Fossil Fuel
Energy Sources
Wind / Water
Heat
-
Magnet
Electric Current
Using renewables bypasses the transportation and combustion phases
Eur o
What sources of energy are used to produce electricity?
HOME
pe
pe
ia
uro
Centra lA
s
Centra lE
Wester
nE uro
North A
mer ic
a
Eastern
by Sub-region
+
Nor t
hA
Southern A
1
ea
st Asia
ul a
a an dN
a fric
land Zea ew
Austral i
r ic a
Arabian Pen ins
me
South
A
2
frica
Centr
al A
Sout
h
Wester
4
si a
Sout
frica nA
Meso
A
r ic a
rn Africa
me
he
8
sia
South
Ea
pe
TOE / capita
st A
Renewable Hydro, Solar, Wind, Tidal, Wave, Geothermal
Fossil Fuels Coal, Crude Oil, Petroleum Products, Natural Gas
Energy Production per Capita (2004)
Nuclear
Primary Energy Supply in TOE (Tonnes Oil Equivalent)
1 TOE = 1 000 kg
Combustible Renewables and Waste Wood, Biofuels, Municipal Waste
Source: UNEP GEO Data Portal, compiled from IEA
How much CO2 is released by the production of electricity and combustion of fuels? GASOLINE / PETROL
2 330 g CO2 / Liter
Lifecycle CO2 production [g CO2 / kWh] COAL
966
OIL
800
NATURAL GAS SOLAR
photovoltaic
BIOMASS WIND
31 - 61
inland 28 - 47
439
99 - 278
900 Emissions depend on efficiency of technology used (dark to light grey); triangles ( ) show projections for 2005-20 technology
688
HYDRO
4 - 23
NUCLEAR WIND
1306
9 - 21
Buy green electricity to reduce your footprint
coastal 9
Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY
59
|
Görüş Fatih ÇİL
TAYÇED ve Atık Yönetimi Sektörü Muhammet Saraç TAYÇED Yönetim Kurulu Başkanı
Türkiye’de atık yönetimi, 20 yıllık bir emekleme sürecinin ardından nihayet sektörleşmeye başladı. Dün, kimsenin görmek istemediği atıklar, bugün, çağın gereklerine göre yönetilerek ekonomiye büyük katkı sağlamaya başladı. Atık sektörü, bugün itibariyle binlerce kişiye istihdam, sanayiciye hammadde, enerji tasarrufu ve herkese daha yaşanabilir bir çevre oluşturmaya büyük katkı sağlar hale geldi. Bu gelişmelerin yaşanmasında, AB normları çerçevesinde, artık boşluklara tahammülü olmayan yönetmeliklerimiz ve sektöre yön ve güç veren sektör temsilcilerin payı inkar edilemez. Küçülen dünyada üretim araçlarının giriftleştiği ve hemen hepsinin birbirinin ham ya da ara maddesi olduğu bir üretim sürecinin, buna bağlı farklı sektör tanımlamalarının ötesinde hepimizin ortak değerlerinde buluşması kaçınılmazdır. Sektör temsilcileri olarak her fırsattaki buluşma zeminlerinin, birbirimizi daha iyi tanıma ve birlikte neler yapabiliriz sorularına cevap bulacağı açıktır. Dernekleşme konusu, son yıllarda bizim atık yönetimi sektörünün çeşitli platformlardaki buluşmalarında sıklıkla dile getirilen bir konudur. Konu ile ilgili samimi destek ve istek yoğunlaşınca, İZAYDAŞ olarak bize teveccüh edilen öncülük görevini üstlenerek süreci başlattık ve Kurucular Kurulunu oluşturan, atık sektöründe söz sahibi sekiz firma ile birlikte yoğun bir teknik ve prosedür çalışmasının ardından yaklaşık yedi ay içerisinde dernekleşme sürecini sonuçlandırarak 1 Kasım 2012 tarihinde Tüm Atık ve Çevre Yönetimi Derneğimizi kurduk. Elbette Çevre ve Şehircilik
60
SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Muhammet SARAÇ TAYÇED Yönetim Kurulu Başkanı
“Diğer bir hedefimiz de atık konusunda gerçek bir envanter oluşturulmasını sağlayıp, bu envantere göre atık piyasasının kontrolünün yapılarak kayıt dışı atıklara “dur” denilmesi sağlanacaktır.
TAYÇED ve Atık Yönetimi Sektörü
Bakanlığımızın da atık sektörü adına yürütülen bu çalışmayı desteklediğini belirtmeliyim. Sektöre yatırım yapmış, elini taşın altına koymuş ve haklı olarak iş yapmak isteyen firmalar, ortak sorunlarını dile getirebileceği ve ulusal bazda kimliklerini ortaya koyabilecekleri derneğimize samimi destek vererek “bu işte biz de varız” demektedirler. TAYÇED olarak mevcut 8 kurucu üye firma ile, (İZAYDAŞ, İSTAÇ, PETKİM, RECYDİA, MSG ENERJİ, REMONDİS, CHİMİREC ve ANEL DOĞA) yaklaşık 4000 kişilik istihdam, 0,8-1 milyar $ yatırım ve 500 milyon $ ciro ile atık yönetimi sektöründe faaliyet göstermekteyiz. Halen ülkemizde atık sektörüne 1.8 milyar $ yatırım ihtiyacı vardır. Bu arada belirtmeliyim ki atık sektöründe faaliyet gösteren ve hemen hepsi alanında önemli yatırımlar yapmış 10 dan fazla firmanın başvuruları Yönetimimiz tarafından değerlendirilmektedir. Bununla birlikte 2030 arası üye sayısına ulaşacağımızı düşünüyoruz. Amacımız her başvuranı değil, ciddi yatırımcıları, üyeliğe alarak çevre ve atık yönetimi adına ciddi işler yapmaktır. Biz, atık sektörüne ciddi yatırım yapmış firmaların oluşturduğu TAYÇED’i, ülkemizdeki çevre ve atıklarla ilgili konulardaki duyarlılığı arttırmak, sektöre kurumsal bir kimlik kazandırmak, ve ilgili kamu otoriteleriyle işbirliği içinde sektörü geliştirecek çalışmaları hayata geçirebilmek amacıyla kurduk. Halen uye çalışmalarımız devam ediyor Amacımıza bağlı önceliğimiz, yasal olarak yönetilenden çok daha fazla olduğunu bildiğimiz, kayıt ve kontrol dışı atıkları yasal sistemin içine çekerek, atık sektörünü büyütmek ve sözcülüğünü yapmaktır. Dernek çatısı altındaki firmalar, işbirliği ve rekabetin çağdaş bileşimi olan ortaklaşa rekabet zemininde piyasa faaliyetlerini sürdürerek sektörü büyütme gayretinde olacaklardır.
Biliyoruz ki artık, ülkemizde hemen her konuda yeterli uzman, tecrübeli sanayici, geri kazanımcılar, bertarafçılar, kentlerine daha iyi hizmet vermek isteyen yerel yönetimler, AB müktesebatıyla uyumlu mevzuat, danışıp paylaşarak idari görevlerini yürüten kamu idareleri ve daha temiz bir çevrede yaşamak isteyen ve bunu her platformda dile getiren yurttaşlarımız mevcut. Bunu, hepimizi motive edecek yeni işbirliği fırsatlarının önünü açacak bir fırsat olarak görmeliyiz. 23 Ocak 2013 tarihinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na TAYÇED olarak yaptığımız ziyarette ele alınan konular içinde özellikle, Belediyelerin bilerek veya bilmeyerek endüstriyel atıkları kabul etmesinin önlenmesi, denetim faaliyetlerine etkinlik katabilecek “Yeminli Çevre Müşaviri” fikrinin olgunlaştırılması- ki bu konudaki görüşlerimizi, ilgili yönetmelik taslağına görüş olmak üzere Bakanlığımıza ilettik. Mevcut 16 yönetmeliğin 5’ e düşürülmesiyle ilgili görüş paylaşımı, atık yönetimi ile ilgili illegal faaliyetlerin kamuoyu ile paylaşılması, yönetmeliklerle ilgili kılavuzların güncellenmesi ve/veya yenilerinin hazırlanması, atık geri kazanımlarıyla ilgili standartların oluşturulması, Bakanlık personelleri ve sektör temsilcileriyle birlikte, TAYÇED’in organizasyonunda yatırımcı firmalara teknik geziler düzenlenmesi, ve bakanlık ile üçer aylık periyotlarda düzenli toplantılar organize ederek birbirimizi güncellemek etmek konularında Bakanlığımız ile birlikte çalışma kararları aldık. Bunlar sektörümüz adına önemli başlangıçlardır. Atıklarla ilgilenen diğer yapıları da içeren daha kapsamlı organizasyonlarla bu çalışmaları genişletmeliyiz. TAYÇED olarak hedefimiz atık sektörü adına, piyasa ilişkilerimizin bize kattığı tecrübelerimizi direk veya dolaylı olarak etkileşimde bulunmak durumunda olduğumuz kişi kurum, dernek, vakıf, ve ilgili kamu otoriteleriyle paylaşım halinde olmaktır. Ayrıca elbette atık Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY
61
|
Görüş Fatih ÇİL
piyasasını çağın koşullarına göre düzgün tanımlamamız gerekmektedir. Bakanlığın azımsanmayacak derecede mevzuatı var. Şu an tüm mevzuat, üzerinden geçilerek yenileniyor ve sayı olarak da azaltılıyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Yönetmeliklerinin, 16’dan 5’e indirgenme çalışmaları var. Bu noktada amacımız, mevzuatların yenilenmesi sürecinde Bakanlığa destek vermek. Diğer bir hedefimiz de atık konusunda gerçek bir envanter oluşturulmasını sağlayıp, bu envantere göre atık piyasasının kontrolünün sağlanarak kayıt dışı atıklara “dur” denilmesi sağlanacaktır. Bugün ülkemizde atıklarla ilgili olarak bir çok dernek, vakıf vb. organizasyonlar bulunuyor. Bunların varlığını sektörümüz için önemsiyoruz. Çok önemli işlevleri yerine getiriyorlar. Yakın zaman içinde, bir şekilde atık işinde olan bu organizasyonlarla bazı ortak zeminlerde çalışmalar yürüteceğimizi, en azından şartların bizi bu noktaya getireceğini biliyoruz. Fakat genel anlamda atıkla ilgili bizim fonksiyonumuzda, bizim amaçlarımız dahilinde çalışan başka bir dernek yok. Niyetimiz; atık yönetimi sektörünü, hem piyasaya hem kamu otoritelerine karşı temsil edilebilecek bir yapı oluşturmak. Dernek amaçlarımızdan biri de atık sektöründeki uygulama ve etik kurallarını ortaya koymak. Bunun dışında derneğin imkanları çerçevesinde ileriki dönemlerde, danışmanlık, eğitim ve denetim gibi çalışmalar yapmak istiyoruz. Bu dernek yetenekleri ve çalışmaları ölçüsünde referans noktası olabilecektir. Atık sektörünün etkili bir sivil toplum örgütü olmayı amaçlamaktayız. Bununla birlikte TAYÇED’in tüm kurucularının önemsediği ana prensiplerimiz var. Bunlar: • Yasallık • Paylaşım • Karşılıklı güven • Centilmenlik
62
SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
• Duyarlılık&Sorumluluk • Sektöre değer katmak olup, başta üyelerimiz olmak üzere, dernek faaliyetleri çerçevesinde ilişkide bulunacağımız herkesden bu prensiplere saygılı olmalarını bekleyeceğiz. Vizyonumuz; Atık sektörüne yönelik pozitif algıyı arttırmak ve bir referans noktası olarak, sektöre öncülük ve sözcülük edecek bir platform olmaktır. Misyonumuz; • Atık yönetimi sektörünü tanıtmak ve temsil etmek. • Üyeler arası iletişim ve dayanışmayı arttırarak sinerji yaratmak. • Sektörel bazda eğitim ve Ar-Ge, çalışmal arı yapmak. • Atık Sektörü ile ilgili istatistikler topla mak ve değerlendirmek. • Çevre ve sanayi ilişkilerini geliştirmek. • Toplumsal çevre bilincini yükseltmek. • Atıktan enerji üretimini teşvik etmek. • Üretilen tüm atıkları, yasal sistem içine çekmek. • Kamuoyunun saygı ve güvenini kazanmak. Sektörde, tahmin ettiğimizden çok daha büyük bir atık envanteri var, ama bu atıkları bir şekilde kontrol edemediğimiz için sıkıntılar yaşıyoruz. Bu atıklar kontrol altına alınsa tüm firmalar pazarlama yerine yalnızca atıkları yönetmekle uğraşır. Atığın bir şekilde kontrol altına alınması lazım, bu amaçla yapılan yatırımlar, gerçekçi verilere dayanmadan yapılıyor. Hatırlanacağı üzere, 2006 yılında meydana gelen Tuzla varilleri örneğinde olduğu gibi, sıkı bir denetim sonucu artan atık gönderim taleplerinin karşılanmasında büyük zorluklar yaşandı. Aynı manzaralarla karşılaşmak istemiyoruz. Bunun yanında
TAYÇED ve Atık Yönetimi Sektörü
kontrolsüz ve fizibilitelere dayanmayan, dönemsel karlar peşinde koşan firma sayısı da her geçen gün artıyor. Atık sektörüne danışmanlık yapma iddiasındaki kişi ve kurumların verdiği bilgiler standart olmadığı gibi sorunları da çözemiyor. Sektörün diğer bir sıkıntısı da, kayıt dışı olup yönetilemeyen, dolayısıyla kontrol dışı atıkların, atık yönetim sistemi içine yeterince çekilememesidir. Tehlikeli atık için söylemek gerekirse, Türkiye’deki sanayi üretimini biliyoruz, Gerçek atık potansiyelinin çok daha altında olan bir miktarı yönetiyoruz. Bu demek oluyor ki atıklar, kontrolsüz bir biçimde bertaraf ediliyor veya kullanılıyor. Bu sadece kötü niyetle açıklanacak bir durum değildir. Ülkemizde çevre bilinci yavaş yavaş oluşuyor. Çevre bilinci tam olarak yerine oturduğunda bizim de işimiz kolaylaşacaktır. Türkiye’nin ekonomisinin büyümesine paralel olarak yönetilmesi gereken atık miktarı da artmaktadır. Bizim sanayileşmeye de, alternatif enerji kaynaklarına da ve elbette korunmuş ve gelecek nesillere gururla bırakabileceğimiz bir çevreye ihtiyacımız var. Dolayısıyla, çevre ile sanayileşmeyi birbirinin alternatifi gibi değil, akılcı politikalarla birbirinin tamamlayıcısı olarak yönetebilmeliyiz. Ülkemizde atık bilinci hızlı bir şekilde ilerliyor. Ama hala klasik atık yönetimi piramitinin (Atığın oluşmasının önlenmesi, yeniden kullanılması, geri kazanılması ve bertarafı) bile atık sektörünü bilenleri tatmin edecek şekilde işlemediğini biliyoruz. Sanayimizin çok önemli bir kısmı KOBİ’lerden oluşuyor. KOBİ’lerin hepsinde, bu konuda yeterli teknik eleman ve ekipmanın olması da pek mümkün değil. Çevre-Sanayi barışı konusunda bir paylaşım eksikliği kendisini hissettiriyor. İZAYDAŞ bünyesinde bir eğitim programımız var. Zamanla o eğitim programlarını sektörün ihtiyaçları doğrultusunda daha da zenginleştire-
rek TAYÇED’e kaydırabiliriz. Önümüzde, atık bilinci konusunda gideceğimiz çok uzun bir yolumuz var. Bu sektördeki en tecrübeli firmaların oluşturduğu bir dernek olarak, atık sektörünün bugününü ve yarınını, sektörün dışında olanlardan daha iyi okuyabildiğimizi söyleyebiliriz. Bu kapsamda yatırımcı olarak sektöre girecek müteşebbisleri doğru bilgilendirerek, tecrübelerimizi paylaşarak, eksik kapasitelerin olduğu alanları işaret ederek, kamu yönetimi ile köprü oluşturarak onlara yardımcı olabiliriz. Ayrıca, üyelerimizle birlikte toplumsal çevre duyarlılığına hizmet edecek bazı projelere, sosyal sorumluluk çerçevesinde imkanlarımız ölçüsünde destek vermeyi planlıyoruz. Biz bu sektörü biliyoruz. Bu nedenle acele etmeden, ancak ağır ve emin adımlarla sektörü ayağa kaldıracak, büyütecek ve diğer tüm sektörler arasındaki onurlu yerini alacak çalışmalarımızı kararlılıkla sürdüreceğiz. Comprised of firms that have made significant investments to waste sector, we founded TAYÇED with aim of increasing sensitiveness towards the issues regarding waste and environment in our country, giving the sector a corporate identity, and in cooperation with relevant public authorities put the activities that develop the sector into practice. Membership processes are still ongoing. Our priority derives from our goal, that is, leading and expanding the sector through controlling and registering illicit waste activities, which are more than registered ones. On a contemporary composition of cooperation and competition basis, member firms of the association will strive at expanding the sector while continuing their own activitie Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY
63
|
Görüş Fatih ÇİL
BALO’nun Ülkemiz Sürdürülebilir Rekabet Üstünlüğü (SRÜ)’ne Etkisi Hüseyin İşteermiş Büyük Anadolu Lojistik Organizasyonlar Genel Müdürü
BALO’nun, ülkemizin
“sürdürülebilir rekabet gücüne” katkılarını açıklayacağım bir yazı için masamın başına geçtiğimde, 2005 yılında proje üzerinde düşünmeye, araştırmaya, çalışmaya başladığım zamanlar geldi, aklıma. Henüz “sürdürülebilir rekabet gücü” kavramı ile tanışmadan, bu yeni kavram ile birebir örtüşecek şekilde BALO projesini vizyonu, misyonu, değerleri ve sanayiciye lojistik açıdan rekabet avantajı yaratacak, çevreci, güvenli, verimli ve ekonomik operasyonları ile milli bir proje olarak o dönemden kurguladığımızı düşündüm. “İşletmelerin mevcut veya potansiyel rakipleri tarafından aynı zamanda uygulanamayan ve faydaları kopyalanamayan değer yaratan ve uzun döneme yaygın stratejilerle çalışması” olarak tanımlanan, sürdürülebilir rekabet üstünlüğü küreselleşen dünyada gelişen teknoloji ve değişen tüketici eğilimlerinin etkilediği zorlu ekonomik ve çevre koşullarında işletmeler tarafından önemsenen ve artık benimsenen bir strateji olmuştur. BALO kuruluş hedefleri ile lojistik sektörü, sanayicimiz ve Ülkemizin sürdürülebilir rekabet gücüne etki etme, katkı sağlama yolunu en baştan seçmiştir. Türkiye’nin 2023 yılı hedefi olan 500 milyar dolarlık ihracat hacminin gerçekleştirilmesi amacıyla yapılan araştırmalarda, toplam ihracat taşımalarında taşıma modellerinin payları incelenmiştir. İhracat taşımalarının yaklaşık % 52’sinin denizyolu, %40’ının karayolu, %7’sinin havayolu ile yapılırken, demiryolları-
64
SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Hüseyin İşteermiş, Büyük Anadolu Lojistik Organizasyonlar Genel Müdürü
“Taşımacılığımızın % 90’ını ekonomik, güvenli, dakik ve çevreci bir model olan demiryolu ile gerçekleştirerek, Anadolu sanayicisini hedeflerine taşırken, demiryollarının Anadolu’da etkin kullanımını sağlayarak demiryolu taşımacılığı sektörüne de katkı sağlayacağımız inancındayız.
BALOʼnun Ülkemiz Sürdürülebilir Rekabet Üstünlüğü (SRÜ)ʼne Etkisi
nın payının sadece %1 olduğu görülmüş ve bu oranlar ile 2023 yılı hedeflerine ulaşmak için deniz, kara ve hava taşımacılığına tahminen 65 milyar avroluk bir yatırım yapmak gerektiği tespit edilmiştir. Oysa demiryolu taşımacılığı günümüzün, ekonomik, dakik, güvenilir ve karbon salınımı düşük olması nedeni ile oldukça çevreci bir taşıma modelidir. BALO operasyonları ile yaklaşık 65 yıldır efektif kullanılmayan demiryolu taşımacılığını etkin kullanarak, daha uygun bir yatırım miktarı ile 2023 ihracat hedefinin gerçekleştirilmesine katkı sağlamak hedeflenmiştir. Ayrıca, Anadolu’da taşıma avantajlarına sahip olmayan ancak ihracat potansiyeli yüksek olan Ankara, Konya, Kayseri, Gaziantep gibi illerimizin Avrupa’ya yaptıkları ihracat payı toplam ihracatları içinde %30’un altında bir paya sahiptir. Oysa Bursa, İstanbul, Kocaeli, İzmir gibi batı illeri ihracatlarının % 50’den fazlasını Avrupa’ya yapabilmektedirler. BALO ile Anadolu’daki sanayicilerin Avrupa ihracat paylarının arttırılması da hedeflenmiştir. Cumhuriyetimizin yüzüncü yılına güçlü ve lider bir ülke olarak girmeyi hedefleyen Türkiye’nin ulusal kalkınma projelerinden biri olarak Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığının, TCDD’nin, akademik çevre ve taşımacılık sektöründeki sivil toplum kuruluşlarının da destek verdiği; 2006-2010 yılları arasında yapılan çeşitli araştırma ve çalışma sonuçları doğrultusunda geliştirilen BALO projesi; Türk ticaret hayatının çatı örgütü olan TOBB Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı Sn. Rifat HİSARCIKLIOĞLU tarafından sahiplenilmiş ve Haziran 2012’de başta TOBB ve bünyesindeki 90 oda, borsa, organize sanayi bölgesi, UMAT ve UTİKAD’ın iştirakçi olması ile şirketleşmiştir.
Demiryolu taşımacılığının diğer taşıma modellerine göre ekonomik, güvenli, çevreci olması nedeni ve Avrupa Birliğinin de bu yöndeki uygulama ve yaptırımları dikkate alınarak, değerli ortaklarımızın vizyonları ile milli bir organizasyon olma yolunda büyük bir adım atılmıştır. BALO Operasyonları yurtiçinde yük toplama merkezi olarak belirlediği Gaziantep, Kayseri, Afyon, Konya, Ankara, Eskişehir, Aydın, Denizli, İzmir, Manisa, Balıkesir, Bursa, İstanbul ve Samsun gibi illerden, bölgesel ihracat yükleri 45’ HC (high cube) konteynerler ile toplayarak başlamayı planlamaktadır. Yük Birleştirme Merkezleri olarak Anadolu’da Bandırma ve Trakya’da Tekirdağ’da topladığı konteynerleri Avrupa’da gideceği lojistik köye göre burada sınıflandıracak ve tarifeli trenleri ile Kapıkule’den çıkartarak, ekonomik ve güvenli bir şekilde Avrupa’daki nihai alıcısına ulaştıracaktır. BALO operasyonları elektronik ortamda rezervasyon ile başlayıp, blok trenler hedef lojistik köylere varmadan önce yine aynı şekilde elektronik ortamda alıcı firmalara varış bilgisi otomatik olarak geçilmesi ile sonlanacaktır. Bu sistemi sağlayan yazılım projesi hayata geçirilmiştir. BALO sistemi ile Avrupa›daki lojistik köylerde toplanan Türkiye›ye gelecek olan ürünler de, yine 45›lik high cube konteynerlerin yüklendiği tarifeli blok trenler ile taşınarak, Türkiye›yi transit geçecek olan ürünleri de modern İpek Yolu ve Baharat Yolu üzerinden varış ülkelerine ulaştırılacaktır. Taşımacılığımızın % 90’ını ekonomik, güvenli, dakik ve çevreci bir model olan demiryolu ile gerçekleştirerek, Anadolu sanayiHaziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY
65
|
Görüş Fatih ÇİL
cisini hedeflerine taşırken, demiryollarının Anadolu’da etkin kullanımını sağlayarak demiryolu taşımacılığı sektörüne de katkı sağlayacağımız inancındayız. Bu süreçte sürdürülebilir rekabet üstünlüğü açısından, • Yüklerin Anadolu’dan demiryolu ile toplanması; • Mevcut durumda kullanılan Anadolu’dan gelip, İstanbul boğazını geçerek Avrupa’ya ulaşan eski demiryolu rotasına alternatif olarak, Marmara Denizini Bandırma-Tekirdağ arasında Tren Ferisi ile geçilen yeni bir rota oluşturulması; • Avrupa’ya, Anadolu’daki 10 farklı noktadan tarifeli blok tren seferlerinin başlatılması; • Her seferde daha fazla yük taşıma imkânı sağlayan 45’ PW HC konteynerlerin taşımalarda kullanılacak olması,
BALO projemizin inovasyonel yönlerini oluştururken, ulaştırma bakanlığının projeye gösterdiği ilgi, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları TCDD ile operasyonel işbirliği, Türkiye iş hayatının çatı örgütlerinden TOBB’un sağladığı network ve Türkiye geneline yayılmış TOBB dâhil 93 ortağın güç birliğini de kurumsal avantajlarımız olarak değerlendiriyoruz. Bunları övgüyle, reklam açısından anlattığımı düşünmeyin, lütfen. 2012 yılında şirket kuruluşundan sonra yaşadıklarımız, Avrupalı özel veya devlet kurumlarından gelen farklı birçok tanışma, bilgilenme, görüşme, iş birliği teklifini ve hatta Viking Treni ile yaptığımız muta-
66
SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
bakatı da göz önünde bulundurarak söylüyorum, BALO, küresel ticaret etkinliği giderek artan ülkemizin sürdürülebilir rekabet gücü açısından çok önemli bir proje olduğunu göstermiştir. BALO, Türkiye’nin coğrafi konumu ve güçlü ortaklık yapısından kaynaklanan avantajlarla tarifeli blok tren taşımaları organize ederek, Anadolu’dan Avrupa ve İskandinavya’ya ve devamında Pakistan treni ile bağlantı sağlayarak, Orta Asya ve Uzak Doğuya demiryolu ile yük taşıma faaliyetlerine bu yıl başlayacaktır.
Türk sanayici ve ihracatçısını Cumhuriyetimizin yüzüncü yılına gururla taşıyacak, karbon salınımını azaltmaya destek sağlayacak ve ülkemizin ihracat hedefini yakalamada en güçlü yapı taşı olacak organizasyonların dinamosu olmayı planlıyor, ülkemizin gelecekte lider ülke olacağı inancını taşıyoruz. Turkey aims to be a powerful and leader nation in 100th Anniversary of the Republic. As one of national development projects, BALO project; supported by Ministry of Transport, Maritime and Communications, Turkish State Railways (TCDD), academia and nongovernmental organizations in transport sector; was developed in accordance with the results of various researches and studies executed between 2006-2010, owned by Mr Rifat Hisarciklioglu, president of The Union of Chambers and Commodity Exchanges of Turkey (TOBB), the umbrella organization of Turkish private sector, has been incorporated by TOBB and 90 chambers of commerce and industries, commodity exchanges, , organized industrial zones, UTIKAD , UMAT as a shareholder on December, 2012
ATIK YÖNETİMİ VE GERİ DÖNÜŞÜM KAYNAK VERİMLİLİĞİ What are the most common types of waste? Germany 590 kg / person / year
34%
22%
14%
www.unep.org
12%
12%
5%
USA
730 kg / person / year
by percent contribution to total weight of municipal waste (2005)
34% Paper and Cardboard
25% Organic Material
5% 16% Textiles and Others Glass
12% Plastic
8% Metals
Source: UNEP GEO Data Portal, compiled from OECD
How do different countries dispose of their waste? Sweden Germany
South Korea
Japan
Finland
USA 100%
Ireland
Land lled
UK Austria
Incinerated
France
50%
Spain
Composted
Italy Greece
Turkey Australia
Recycled
Mexico
0% Years range from 2003-2005
Source: OECD Environmental Data Compendium 2006/07
How do different wastes compare in terms of production and recycling efficiency? Glass
Aluminium
Paper
Recycled glass melts at a lower temperature, so the recycling process uses less energy.
can be recycled 5-7 times before cellulose fibers break down. Small amounts of new fiber are often added to maintain quality, but new products can be made from 100% recycled material.
can be recycled indefinitely; 1 kg of old glass bottles produces 1 kg of new glass bottles.
Plastic
Melting down scrap aluminum uses much less energy than making new aluminum.
Lighter than other materials, so it can save energy on transportation.
can be recycled indefinitely.
Many different types, all of which must be recycled separately.
The average aluminum can contains 40% recycled material.
is “down-cycled” to make other products rather than new bottles.
Sources: Swiss Federal Office for the Environment, 2008. Waste management facilities: Recycling; US EPA, 2008. Common Wastes and Materials.
Comparison of Amount of Material Needed to Make New and Recycled Products (in kg material / kg product) glass recycled glass (88% secondary) newsprint recycled newsprint
21 12 5 15
43% 79%
Material and Air less material used to make recycled glass.
PET Plastic HDPE Plastic
Water
less material (biotic and abiotic) needed to make recycled newsprint. However, the recycling process requires much more water, most of which is used to break down old paper and remove ink.
paper (bleached) corrugated cardboard aluminium recycled aluminium
(for chemical reactions)
316 97
33
97%
1096
less material needed to make recycled aluminum 304 110
Source: Wuppertal Institute for Climate, Environment and Energy, 2003. Material intensity of materials, fuels, transport services
(thicker, more durable plastic)
Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY
67
|
Görüş Fatih ÇİL
Türk Sanayisinin Yol Haritası: Türkiye Sanayi Stratejisi Belgesi Süfyan Emiroğlu T.C. Sanayi Genel Müdürü
Uzun dönemli bir perspektiften bakıldığında, Türkiye’nin küresel ekonomiyle bağını kuran öncü sektörün imalat sanayi olduğu görülmektedir. Üretim ve dış ticaret yapısında da önemli bir dönüşüm yaşanmaya başlamıştır. Türkiye’nin toplam ihracatı içinde imalat sanayi ürünlerinin payı, 1980’deki yüzde 37 düzeyinden, 2011’de yüzde 93,3’e ulaşmıştır. Son 15 yılda, Türkiye imalat sanayisinde niteliksel bir dönüşüm yaşanmış ve toplam imalat sanayi ihracatı içinde otomotiv, makine, beyaz eşya, elektronik, petrol ürünleri ve lastik-plastik sektörlerinin payında kayda değer bir artış görülmüştür. Yüzde 94’ü sanayi ürünlerinden oluşan ihracatımızda, ürün ve pazar çeşitlendirilmesinin yanında, düşük teknolojili ürünlerden orta teknolojili ürünlere doğru güçlü bir geçiş yaşandığı görülmektedir. Şu andaki hedef ise düşük teknolojili ürünlerden orta teknolojili ürünlere geçişte gösterilen bu başarıyı, ileri teknolojili ürünlere geçişte de göstermektir. Sanayi üretim endeksimiz 2012 yılı Kasım ayında bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 11,3 artış göstererek 141,0 seviyesine ulaşmış, Aralık ayında ise 135,9 olarak gerçekleşmiştir. İmalat sanayi kapasite kullanım oranı ise 2013 yılı Ocak ayında yüzde 72,4 olarak gerçekleşmiştir. Dünya Ekonomik Forumu›nun ‹›Küresel Rekabet Gücü Raporu››na göre geçen yıl 142 ülke arasında 59’uncu sırada yer alan Türkiye’nin bu yıl 16 basamak yukarı çıkarak 144 ülke arasında 43’üncü sıraya yerleşmiştir. Sanayinin yapısal dönüşümünün gerçekleştirilmesine katkı sağlamak ve yönlendirmek amacıyla Orta Vadeli Program ile Yıllık Programlarda öncelikli olarak stratejik planlama yaklaşımı benimsenmiştir. Bu yaklaşım çer-
68
SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Süfyan Emiroğlu T.C. Sanayi Genel Müdürü
“Türkiye sanayisi için uygulanacak stratejinin uzun dönemli vizyonu; “Orta ve yüksek teknolojili ürünlerde, Avrasya’nın üretim üssü olmak” olarak belirlenmiştir. çevesinde Bakanlığımız tarafından hazırlanan Türkiye Sanayi Stratejisi Belgesi 2011-2014 (AB Üyeliğine Doğru), 7 Aralık 2010 tarih ve 2010/38 sayılı Yüksek Planlama Kurulu kara-
Türk Sanayisinin Yol Haritası: Türkiye Sanayi Stratejisi Belgesi
rıyla onaylanmış ve 27 Ocak 2011 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Türkiye Sanayi Stratejisi Belgesi hazırlık sürecinin her aşamasında katılımcı bir yaklaşım benimsenmiş, kamu ve özel sektör temsilcilerinin görüşlerine başvurulmuştur. Ayrıca belge oluşturulurken, çeşitli kamu kurum ve kuruluşları tarafından hazırlanmış olan politika dokümanlarında yer alan ve rekabet gücü konularını doğrudan ilgilendiren çok sayıda politika ve tedbir göz önünde bulundurulmuştur. Son dönemlerde imalat sanayimizde yaşanan olumlu göstergeler, küresel gelişmeler ve ülkemizin potansiyeli de göz önünde bulundurularak Türkiye sanayisi için uygulanacak stratejinin uzun dönemli vizyonu; “Orta ve yüksek teknolojili ürünlerde, Avrasya’nın üretim üssü olmak” olarak belirlenmiştir. 2011-2014 yıllarını kapsayan Türkiye Sanayi Stratejisi’nin genel amacı ise; “Türk Sanayisinin rekabet edebilirliğinin ve verimliliğinin yükseltilerek, dünya ihracatından daha fazla pay alan, ağırlıklı olarak yüksek katma değerli ve ileri teknolojili ürünlerin üretildiği, nitelikli işgücüne sahip ve aynı zamanda çevreye ve topluma duyarlı bir sanayi yapısına dönüşümü hızlandırmak” olarak belirlenmiştir. Bu vizyona ve genel amaca yönelik olarak ise; • Orta ve yüksek teknolojili sektörlerin üretim ve ihracat içindeki payının artırılması, • Düşük teknolojili sektörlerde katma değeri yüksek ürünlere geçişin sağlanması, • Becerilerini sürekli geliştirebilen şirketlerin ekonomideki ağırlığının artırılması, şeklinde üç temel stratejik hedef tespit edilmiştir. Sanayi Stratejisi, belirlenmiş uzun vadeli vizyon, genel amaç ve stratejik hedefler doğrultusunda sanayinin ve sektörlerin rekabet gücünü artırmak üzere; yapısal dönüşümü yönlendirmeye ve desteklemeye katkı vermektedir.
Oluşturulan ulusal belge, AB’deki sanayi politikası yaklaşımlarıyla uyumlu, Türk sanayisinin güçlü ve zayıf yönleri ile sahip olduğu fırsatlar ve karşı karşıya kaldığı tehditler sonucu oluşturulan bir politika çerçevesini içermektedir. Bu politika çerçevesi, yatay ve sektörel politikalar olmak üzere iki temel üzerine oturmaktadır. Yatay sanayi politikası alanları, sanayi faaliyetlerinin genelindeki verimlilik artışlarını sürekli kılmak amacıyla, piyasaların etkin işleyişini sağlamaya, yatırım ve iş yapma ortamını firmalar için geliştirmeye ve cazip hale getirmeye yönelik çerçeve unsurları içermektedir. Bu kapsamda, tüm firmaların rekabet gücünü etkileyen ve farklı kurumlar arasında koordinasyon gereğini ön plana çıkartan, işgücünün niteliğini yükseltecek, finansmana erişimi kolaylaştıracak, yenilikçilik kapasitesini geliştirecek, girdi maliyetlerini düşürecek, çevreye duyarlılığı artıracak yatay politikalar uygulanmaktadır. Sanayi Stratejisi çerçevesinde orta ve uzun dönemde uygulanacak politikalar sonucunda; sanayi sektörlerinin büyüme oranları, nitelikli istihdam oranları, AR-GE harcamaları, patent, faydalı model ve marka başvuruları, orta ve yüksek teknolojili sektörlerin (motorlu kara taşıtlarının imalatı, makine imalatı, tıbbi alet, hassas ve optik aletler imalatı, hava ve uzay taşıtları imalatı, elektronik sanayi ve ilaç üretimi) ihracat ve üretim payları gibi göstergelerde artış hedeflenmekte olup, stratejinin başarısını ölçmeye ve değerlendirmeye yönelik olarak da, bu tip göstergeler takip edilmektedir. Sanayi stratejisinin uygulanması, izlenmesi ve değerlendirilmesi süreci Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı koordinasyonunda, kamu ve özel sektör ile işbirliği halinde gerçekleştirilmektedir. Türkiye Sanayi Stratejisi Belgesi kapsamındaki 72 adet eylemin gerçekleşme durumlarına yönelik olarak; altı aylık dönemler halinde uygulama, izleme ve değerlendirme raporları hazırlanmakta ve söz konusu raporlar tüm paydaşların bilgisine sunulmaktadır. Avrupa Komisyonu tarafından hazırlanan Türkiye 2011 Yılı İlerleme Raporu’nda, genel Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY
69
|
Görüş Fatih ÇİL
olarak, işletme ve sanayi politikası alanında Avrupa Birliği müktesebatına uyumun yeterli düzeyde olduğu vurgulanmıştır. Ayrıca, Avrupa Komisyonu tarafından Avrupa Parlamentosu ve Konsey’e sunulan Türkiye 2012 Yılı İlerleme Raporu’nda da bu alandaki uyuma yönelik kilit gerekliliğin karşılandığı ve ilk yıl itibariyle Türkiye Sanayi Stratejisi eylemlerinde % 85’lik bir başarının sağlandığı ifade edilmiştir. Bakanlığımızca, Sanayi Stratejisi çatısı altında sanayi sektörlerinin rekabet gücünü artırmaya katkı sağlayacak sektörel strateji faaliyetleri de sürdürülmektedir. Bu kapsamda, otomotiv ve makine sektörlerine yönelik stratejik planlar 2011 yılında uygulamaya girmiş olup söz konusu stratejilere ilişkin uygulama, izleme ve değerlendirme faaliyetleri Bakanlığımız koordinasyonunda yürütülmektedir. Ayrıca, demir-çelik ve demir dışı metaller sektörü, kimya sektörü, seramik sektörü ile elektrik ve elektronik sektörüne yönelik stratejik planlar da 2012 yılı sonunda onaylanmış ve bahsedilen strateji belgelerinin uygulama, izleme ve değerlendirme faaliyetlerine başlanmıştır. Diğer yandan, sektörlerin rekabet gücünü artırmak amacıyla çalışmalarını devam ettiren Bakanlığımız, ilaç sektörü ile tekstil, hazırgiyim, deri ve deri ürünleri sektörlerine yönelik strateji çalışmalarını sürdürmekte olup, bu belgeler de tamamlanma aşamasına gelmiştir. Doğal kaynakların hızla tüketilmesinin önüne geçilmesini ve üretilen atıkların çevre ve insan sağlığı için bir tehdit olmaktan çıkarılarak ekonomi için bir girdiye dönüştürülmesini amaçlayan atık yönetim stratejileri, tüm dünyada giderek öncelikli bir politika hedefi olarak benimsenmektedir. Ülkemizde de Ekonomi Koordinasyon Kurulu kararıyla Bakanlığımıza verilen, Geri Dönüşüm Stratejisi hazırlama görevi kapsamında, ülkemizde geri dönüşüm sisteminin karşı karşıya bulunduğu sorunlar tespit edilmiş ve çözüm yolları araştırılarak sektörün sürdürülebilir ve etkili bir yapıya kavuşmasını sağlamak adına “Ulusal Geri Dönüşüm Stratejisi ve Eylem Planı” hazırlık çalışmaları gerçekleştirilmiştir. “Her bireyin
70
SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşaması adına sürdürülebilir kalkınmaya hizmet eden geri dönüşüm sistemine sahip bir Türkiye” vizyonuna sahip Stratejide, ambalaj atıkları, elektronik atıklar, ömrünü tamamlamış lastikler/araçlar ve endüstriyel atıklar gibi birçok alan ele alınmaktadır. Bakanlığımız koordinasyonunda hazırlık çalışmaları yürütülen Geri Dönüşüm Stratejisi Belgesi’nin 2013 yılı itibariyle uygulamaya konulması planlanmaktadır. Bu çalışma ile kaynaklarını yenilikçi ve sürdürülebilir bir şekilde kullanan, güçlü bir ülke ekonomisi hedeflenmektedir. Sanayi Genel Müdürlüğü olarak ülkemiz sanayisin gelişmesine ve rekabet gücünün artırılmasına yönelik başka faaliyetler de yürütmekteyiz. Genel Müdürlüğümüz, Sanayi Sicil ve otomotiv belgelendirme işlemlerinden, kimyasal silahların kontrolüne, hurda demir fiyatlarının belirlenmesine kadar çok geniş bir görev alanına sahiptir. Ayrıca, Genel Müdürlüğümüz çok sayıda uluslararası organizasyon ve çalışmalara aktif olarak katılım sağlamakta ya da organize etmektedir. Bu organizasyonlarda yabancı yatırımcılarla işbirliği imkanları değerlendirilmekte, gerek sanayicilerimizin yabancı ülkelerde iş ortakları bulmasında gerekse ülkemize yabancı yatırımcıların davet edilmesinde oldukça geniş fırsatlar sunan imkanlar yaratılmaktadır. Son olarak 2011 yılı içerisinde iki büyük uluslararası organizasyon Genel Müdürlüğümüz tarafından gerçekleştirilmiştir. Gelişen Sekiz Ülke (D-8) II. Sanayi Bakanları ve 6. Sanayi Çalışma Grubu Toplantıları 4-5-6 Ekim 2011 tarihlerinde; Türk – Arap Sanayi İşbirliği I. Konferansı 6-7 Aralık 2011 tarihlerinde İstanbul’da gerçekleştirilmiştir. AB teknik mevzuatına uyum çalışmaları kapsamında, Genel Müdürlüğümüz sorumluluğundaki uluslararası mevzuatın tamamına yakını uyumlaştırarak yerli mevzuat haline getirilmiştir. Yeni mevzuatın uygulamaya girmesi; sanayi ürünlerimizin uluslararası normlarda olmasını, yapılan ihracatın artmasını ve Türk sanayicilerinin bilgi ve becerileri yönünden dünya stan-
Türk Sanayisinin Yol Haritası: Türkiye Sanayi Stratejisi Belgesi
dartlarında olmasını sağlamıştır. Dinamik bir yapıya haiz olan söz konusu AB mevzuatının izlenerek, AB’de meydana gelen değişiklikler çerçevesinde iç mevzuata kazandırılmasına yönelik faaliyetlere devam edilmektedir. Uyumlaştırılan mevzuatın uygulanmasına yönelik olarak, gerek sanayicinin üretim sürecinde gerekse Bakanlığımızın denetim faaliyetleri çerçevesinde ihtiyaç duyduğu Onaylanmış Kuruluş ve motorlu araçlar konusunda Teknik Servis atama ve denetim işlemleri Genel Müdürlüğümüz tarafından yürütülmektedir. Sanayi Genel Müdürlüğü koordinasyonunda çalışmalarını sürdüren 12 adet Sektör Teknik Komitesi ile kamu ve özel sektör arasında süreklilik taşıyan bir işbirliği platformu oluşturulmuş ve “yönetişim” mekanizması geliştirilmiştir. Teknik komite çalışmaları sayesinde sanayi alanında yaşanan problemlerin çözüme kavuşturulması süreci hızlandırılmaktadır. Bu sebeple, Sanayi Genel Müdürlüğünün idari yapılanmasına da uygun şekilde sektör komiteleri yaygınlaştırılarak 3 adet Sektör Teknik Komitesinin (savunma-ilaç ve tıbbi cihaz sektör teknik komiteleri) daha kurulmasına karar verilmiştir. Sektörlere ilişkin analiz ve değerlendirmelerde bulunmak, sektörlere rehberlik etmek, küresel ekonominin yarattığı rekabet baskısını en iyi şekilde karşılamak, sektörlerin problemlerini yakından takip etmek ve çözüm önerileri üretmek üzere, altı aylık dönemler halinde sektörel raporlar hazırlanmakta ve kamuoyuyla paylaşılmaktadır. Kamuya açık olan sektörel raporlar tüm kamu kurum ve kuruluşları ile bankalar, sektör kuruluşları, basın ve akademisyenler tarafından yakından izlenmektedir. Aynı zamanda Genel Müdürlüğümüz tarafından aylık olarak sanayi üretim endeksi ve imalat sanayine ilişkin değerlendirmelerin yer aldığı Sanayi Üretim Endeksi ve İmalat Sanayi Değerlendirme Raporu hazırlanmakta ve kamuoyuyla paylaşılmaktadır. Otomotiv Tip Onay işlemleri, Sanayi Sicil işlemleri, savunma ve kimya sanayi ile basınçlı
ekipmanlara ilişkin çeşitli belgelendirme faaliyetleri de Genel Müdürlüğümüz tarafından yürütülmektedir. NATO Sanayi Dairesi’nde ülkemiz Genel Müdürlüğümüz tarafından temsil edilmekte ve NATO tarafından eğitilmiş uzmanlarımızla bu alandaki NATO çalışmalarına katkı sağlanmaktadır. Ayrıca istihdam, çevre ve iklim değişikliği vb. yatay alanlarda da faaliyetler yürütülmekte ve sanayimize destek olmak amacıyla projeler üretilmektedir. İklim değişikliği kapsamında teknoloji transferi ve sektörel yaklaşımlara ilişkin konular Genel Müdürlüğümüz tarafından yerine getirilmektedir. Bu konuların daha sağlıklı takibi için Genel Müdürlüğümüz bünyesinde Çevre, Enerji ve İstihdam Dairesi Başkanlığı oluşturulmuştur. Dünyada 20 ülkenin temsilcisinin bulunduğu Birleşmiş Milletler altındaki Teknoloji İcra Komitesi’nde (TEC) Türkiye’yi Genel Müdürlüğümüz temsil etmektedir. Önümüzdeki dönemde de sanayimizin rekabet gücünün artırılmasına yönelik çalışmalarımız artan bir ivmeyle devam edecektir. Pursuant to this long-term vision, the overall objective of the Industrial Strategy for Turkey for the period of 2011-2014 is as follows: “increasing the competitiveness and efficiency of Turkish Industry and expediting the transformation to an industry structure which has more share in world exports, where mainly high-tech products with high added value are produced, which has qualified labor and which at the same time is sensitive to the environment and the society.”In line with this vision and overall objective, the following basic strategic objectives have been set: Increasing the weight of midand high-tech sectors in production and exports, Transition to high added value products in lowtech sectors, Increasing the weight of companies that can continuously improve their skills. Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY
71
|
Görüş Fatih ÇİL
Faktöring Ürün ve Hizmetlerini Ülkemizin 2023 Hedefleriyle Uyumlu Bir Şekilde Geliştireceğiz Zafer Ataman Faktöring Derneği Başkanı
Sunduğu garanti,
finansman ve tahsilat hizmetleriyle reel sektörü destekleyerek ticaretin gelişmesine katkıda bulunan Türk faktoring sektörü için 2012 önemli bir yıl oldu. Şirketleşmeye başladığı 1990’lardan itibaren yıllık ortalama yüzde 40’lık büyüme gösteren sektörümüzün hem mevzuat yapısı kuvvetlendi hem de ürün çeşitliliği arttı. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu tarafından 2006 yılında hazırlanan ve yine BDDK’nın önemli desteğiyle sektörümüzün ihtiyaçları doğrultusundaki değişiklik taleplerimizin bir bölümünün onaylanmasıyla 13 Aralık 2012’de Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketleri Kanun’u yürürlüğe girdi. Faktoringin, KOBİ’lerin sermaye eksiklerini ortada kaldıran, piyasa risklerini kapsayan kayıt dışının yok edilmesinde önemli rol oynayan bir stratejik önemi var. Bu 20 yılı aşkın süreçte vadeli alacakları karşılığında işletmelere likidite sağlayan alternatif bir finansman modeli olan faktoring, Türkiye’de üretimden hizmete pek çok farklı alanda faaliyet gösteren KOBİ’lerin finansman sorunlarına cevap verebilen ve finansal sistemi çeşitlendiren güçlü bir sektör haline geldi. Çoğunluğunu KOBİ’lerin oluşturduğu 70 bin müşteriye hizmet veren Türk faktoring sektörü, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) açıkladığı bilgilere göre 2012 yılı sonunda, geçen yıla göre aktif büyüklükte %16 büyüyerek 18,2 milyar TL; işlem
72
SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Zafer Ataman, Faktöring Derneği Başkanı
“Reel sektöre sağladığı destek açısından bankacılıktan sonra ikinci büyük finans sektörü olan faktoring, ihracatçılar için her biri çok önemli ve ihracatın sağlıklı büyümesine destek veren üç hizmet sunmaktadır.
Faktöring Ürün ve Hizmetlerini Ülkemizin 2023 Hedefleriyle Uyumlu Bir Şekilde Geliştireceğiz
hacminde ise %9 büyüyerek 77,3 milyar TL ciroya ulaşmış ve reel sektöre 16,3 milyar TL’ye yakın kaynak yaratmıştır. Faktoring Derneği üyelerinin toplam cirosu ise 2012 yılında 73 milyar TL olarak gerçekleşmiştir. Bunun 59 milyar TL’si yurt içi, 14 milyar TL’si yurt dışı faktoring işlemlerinden oluşmaktadır. Kurulduğu 1994 yılından bu yana sektörün gelişmesine katkı sağlamayı amaçlayan ve 71 üyesi ile sektörün yüzde 93’ünü temsil eden Faktoring Derneği olarak, reel sektöre sağladığı destekle küçük işletmelerin kayıtlı ekonomiye dahil edilmesi ve ekonomik döngünün daha sağlıklı işlemesine katkıda bulunan faktoringin yasal bir altyapıya kavuşmasının önemine inanarak Kanun’un yasalaşması için 2010 yılında başlattığımız kamu ve sosyal paydaşlarımızla yürütülen çalışmaları 2011 ve 2012 yıllarında sürdürdük. 6361 sayılı Yasanın, hem finans sektörü içerisinde önemli paya sahip olan bankacılık dışı finansal kesimin büyümesi ve güçlenmesinde hem de finansal sistemin büyümesi ve derinleşmesinde büyük önem taşıdığına inanıyoruz. Kanunla da finansal kuruluş olarak kabul edilmemiz, faktoring sektörüne yeni kazanımlar sağlayacaktır. Bilindiği üzere dünya ekonomisi, 2012 yılında küresel ekonomideki yavaşlama ve belirsizliklerden olumsuz yönde etkilenmiş; iktisadi faaliyetler ivme kaybetmiş ve ekonomik büyüme hız kesmiştir. Ancak küresel belirsizliklere rağmen Türkiye ekonomisi, istikrarını ve güçlü makro dengelerini koruyarak global büyüme liginde üst sıralarda yer almıştır. Nitekim OECD raporları da, Türkiye’nin 2008-2010 yılları arasında dünyanın direkt yatırım alanında en ilgi çekici 15. ülkesi konumuna geldiğini ve 2011-2030 yılları arasında-
ki 20 yıllık dönemde ortalama % 4,5 ile tüm OECD ülkeleri içinde en yüksek büyüme oranına sahip olacağını göstermektedir. Bu veriler ışığında Türkiye, kaydedeceği büyüme oranıyla dünyanın en büyük on ekonomisinden biri olacaktır. Hiç kuşkusuz geçen yıl Cumhuriyet tarihi rekoru kıran ihracatımız, bu büyümeye daha fazla destek verecek, hatta ülke ekonomisinde büyümenin lokomotifi olacaktır. Yine yapılan uluslararası çalışmalarda Türkiye’de, kişi başına GSMH‘nin 2023 yılına kadar yıllık ortalama yüzde 5 artacağı ön görülüyor. Bu da reel sektöre finansman sağlayan faktoring için çok önemli bir gösterge. Ancak dünya ticaretinde hızla yaşanan yavaşlama ve Avrupa merkezli kriz, yeni pazarlara açılmanın önemini göstermektedir. Artık tek pazara odaklı ihracat anlayışı geride kalmıştır. İhracat, alternatif pazarlarda çeşitlendirilmektedir. Son yıllarda yaşanan global krizle birlikte Türkiye’nin ağırlıklı Batı Avrupa ihracatına ilave olarak Kuzey Afrika ve doğusundaki gelişmekte olan ülkelere ticaretinin artma trendinde olması, faktoringin yaygınlaşmasını daha da önemli hale getirmiştir. Türkiye’nin uluslararası ticaret hacmi geliştikçe, bu ticareti destekleyecek finansal çözümlerde de çeşitlendirme ve özel ürünler öne çıkmaktadır. İhracatçılarımızın rekabet gücünü artıracak finansman desteklerine, finansman enstrümanlarına her zamankinden daha fazla ihtiyaç vardır. Reel sektöre sağladığı destek açısından bankacılıktan sonra ikinci büyük finans sektörü olan faktoring, ihracatçılar için her biri çok önemli ve ihracatın sağlıklı büyümesine destek veren üç hizmet sunmaktadır. Sahip olduğu işi ve içinde bulunduğu pazarı geliştirmek isteyen ihracatçılar için “finansal Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY
73
|
Görüş Fatih ÇİL
çözüm merkezi” yapısıyla hareket eden faktoring, ihracat faktoringi hizmeti ile ihracatçıların yurt dışı teminatsız alacaklarını güvence altına alarak finansman yaratan, bir “iş ortağı” gibi çalışır. Tahsilat takibi hizmetiyle de faktoring, ihracatçıların iş yükünü azaltarak kaynak tasarrufu oluşturur. Böylece faktoring işletmelerin ihracatlarını güvenli bir şekilde geliştirmelerine imkan yaratır. Bugün küresel ticaretin yoğun olduğu İngiltere, Çin, Fransa, İtalya ve Almanya gibi ülkelerde faktoring işlemleri, küresel ticaretin en önemli finansman kaynakları arasında yer almaktadır. Türkiye’de ise hızla büyüyen faktoring sektörü KOBİ’lere finansman sağlarken, ülkenin dış ticaret hacminin artmasına da katkı sağlamaktadır. Türk faktoring sektörü son yıllarda uluslararası platformda önemli bir yer edinerek, ihracat yapan firmaların yurt dışında finansal çözüm ortağı olarak öne çıkmıştır. Merkezi Hollanda’da bulunan, 70 ülkedeki 257 üyesi ile yılda 2,610 milyar dolarlık ciro yaratan Factors Chain International’ın (FCI) 2011 yılsonu raporuna göre, Türk faktoring sektörü, sektör işlem hacminde Avrupa’da dokuzuncu, dünyada on dördüncü sıradadır. Burada özellikle altını çizmek gerekir ki, Türkiye, ihracat faktoringi hizmeti veren 70 ülke içinde %18’lik payla muhabirli ihracat sıralamasında Çin’den sonra ikinci sırada yer almaktadır. Teminatsız mal mukabili ihracat işlemlerinde yurt dışı muhabirleri aracılığıyla garanti hizmeti sağlayan faktoringin, özellikle ihracatta gelişme potansiyeli çok yüksektir. Ayrıca gururla eklemek isterim ki, Türk faktoring şirketleri özellikle ihracat faktoringinde ülkemizi en üst düzeyde temsil etmekte ve yurt dışı başarılara imza atmaktadır. Bu başarılar; ticaretin finansmanına aracılık eden dünya faktoring pazarında Türkiye’nin,
74
SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Batılı ülkelerin faktoring uygulamalarının, gelişmekte olan ülkelere aktarılmasında köprü vazifesi gören bir merkez olmasını sağlayacaktır. Türk faktoring sektörünün uzun vadeli hedefleri, ülkemizin makroekonomik ve ticari hedefleriyle yakından ilişkilidir. Türkiye’nin 500 milyar dolarlık 2023 ihracat hedefine ulaşmasında faktoring sektörü olarak biz de ihracatçılarımızın yanında yer almayı istiyor ve ortalama yüzde 10 büyüme ve yüzde 15’ler seviyesinde penetrasyon oranıyla 150 milyar dolar ciroya ulaşmayı hedefliyoruz. Faktoring ürünlerini, bu hedefler doğrultusunda geliştirerek büyüteceğiz. Faktoring Derneği olarak, Türkiye İhracatçılar Birliği (TİM) Başkanı Sayın Mehmet Büyükekşi’nin önderliğinde ve Türk Eximbank Genel Müdürü Sayın Hayrettin Kaplan’ın katkılarıyla üçlü bir işbirliği içinde ihracatçılarımıza faktoring sektörünün desteğini artıracak bir proje üzerinde çalışmaya başladık. Aynı zamanda Türkiye Bankalar Birliği ile Risk Merkezi ile ilgili çalışmalar yürüttük ve Kredi Kayıt Bürosu’nun sektörümüzle bilgi paylaşımını arttırmak amaçlı toplantılar gerçekleştirdik. TİM önderliğinde Eximbank ile gerçekleşecek bu iş birliğinin tüm ihracatçılarımıza ve Türkiye ekonomisine olumlu katkılarının olacağına inanıyoruz. İhracat faktoringinde de Çin’den sonra ikinci ülke olarak hedefimiz ise Doğu’da da faktoring işlemlerinin artması. Türkiye’nin bu bölgelere olan ihracatını faktoringle güvence altına alarak KOBİ’lerimizin alternatif pazar arayışlarına çözüm sunabilmeyi istiyoruz. Bu doğrultuda Faktoring Derneği olarak, Eylül 2012’de, kapsadığı ülkelerde genel olarak ticaretin finansmanını destekleyen, özellikle KOBİ’lere alternatif kaynak yaratan Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) ve Factors Cha-
Faktöring Ürün ve Hizmetlerini Ülkemizin 2023 Hedefleriyle Uyumlu Bir Şekilde Geliştireceğiz
in International (FCI) ile Uluslararası Faktoring Konferansı’nı düzenledik.
Bu sonuçlara ulaşmamızda bizlere destek veren tüm üyelerimize, paydaşlarımıza sektörümüz adına teşekkür ediyoruz.
Bugüne kadar yapılan tüm çalışmaların sektörün gelişmesi yönünde önemli adımlar olduğuna inanıyoruz. Yasanın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 6 ay içinde kurulması öngörülen «Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketleri Birliği» ise üç sektörün ortak hareketiyle bankacılık dışı finansal kurumlar arasında daha kuvvetli bir yapı oluşturacak ve Birlik bünyesinde yürütülecek çalışmalar üç sektör için de sinerji sağlayacaktır. Faktoring sektör temsilcileri olarak, sektörümüzün kazanımlarını artırmaya yönelik Faktoring Derneği bünyesinde gerçekleştirdiğimiz çalışmalarımıza Birlik çatısı altında da devam edeceğiz.
Total turnover of all members of the association is 73 billion TL in 2012. Long-term goals of Turkish factoring sector is closely related to macroeconomic and commercial goals of our country. We, as factoring sector, intend to support our exporters to reach five hundred billion dollars export volume in the context of Turkey’s 2023 vision. We have %10 percent growth rate in average, %15 penetration level and our target is to achieve 150 billion dollars turnover. We will develop factoring products in compliance with these targets.
Küresel Çevre Görünümü Göstergeleri Notes
nM
27.8
etric2
Emis
Ton n
es
y
s
str
are
nH
ec t
le F lio ore Mil
s-
ina b
3.8
sion
s 78
-2.2 4.2 22.3
Energy Supply per $1000 GDP
ki in
Sa
ti f T ta t o niercen P
h atc es h C Tonn 48 Fis lion ne Mil i r Ma
31.2
ac Aqu
3.2
77
48
7.7
77
International Treaties
100
Number of Parties
1992
1994
1996
2004
2002
2000
1998
1996
1994
1998
2116
1992
2000
428
1990
1990
240
198
2002
n uctio es rod Tonn 83 re P
ement l ManagThousand nmenta cations 111 EnviroISO14001 Certi
48
Energy Supply Index
2004
ultu
Governance
9.8
le Ener Renewa gy ble Ener gy Supp ly Inde 125 x
Im
d ve ro
sts
1.4
ge ra tion ve ula Coal Pop 59 n t o o
ng
cat
Su
ion
Bo
sta
die
of Land Area F Percorest ent of T Harv ota e s l Fo rest t Rat Volu e me
Forest Co ver
Percent
97.8
p
ISO14001 - An environmental management standard applied to any organization that demonstrates compliance with basic environmental standards in its production processes.
Fre sh w
83
pr ov ed
ita
Renew ab
Energy
31
Ce rt
s
58
Fo re
Atm osp her e l CO
as
3.8
ans Oce
ap
Tota
Trill io
rM
Improved Coverage For water this is a drinking water technology more likely to provide safe, clean water. For sanitation this is a system more likely to ensure privacy and hygienic use.
r ate
CO
Mil 2 E m lio n M iss i etr ic T ons 4.3 on n e per s C
s
C
Th ha ick ng ne e ss i in n -9.0 M Gl et er ac ie s
FSC - Forest Stewardship Council, an independent, non-governmental
Fores ts
30.2
i e db yF SC -ac cre dit ed Ce Im rti
P
s ea rea Ar l A d oria te rrit ec f Te ot t o Pr ercen
Red List Index - The index represents whether the conservation status of a group of species is getting better or worse, where the index for 1988 is 100.
Ten Thousand ODP Tonnes
Re
e eci Sp ed Birds ten x for rea de Th d List In
93.2
12
Consumption of Methyl Bromide
4.4
Ten Thou
Ten
sity ver i d Bio
3.1
s f HCFC ption onnes P To Consum sand OD
Depletion Ozone s CFC n of s ptio Tonne sum ODP ConThousand
Methyl Bromide - A gas used mainly for pest control.
Indicators that are improving
Data Unavailable
Pe W rc a en t t o er fT C ot o al v Po er pu a la ge tio n
Indicators that are worsening
organization that establishes a standard for sustainable management of forests.
Forest Harvest Rate volume of timber produced divided by total forest volume
ĺ
+
CFCs and HCFCs Chemicals used in refrigerants and aerosol sprays.
Renewable Energy The supply index is calculated by comparing the current value to 1990. The index for 1990 is 100, so a current index of 125 indicates that renewable energy use has grown by 25%.
-
-
ĺ
+
Dr
ODP - Ozone Depletion Potential. CFCs have a potential of 1, HCFCs a potential of 0.005-0.2, and Methyl Bromide a potential of 0.51.
Energy Supply: This index is a measurement of energy intensity and e ciency, with a lower value indicating higher e ciency.
1990 - 2005
Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY
75
|
Röpörtaj Fatih ÇİL
Öngörülebilir ve Sürdürülebilir Bir İlaç Politikası Oluşturulmalı Turgut Tokgöz İEİS Genel Sekreteri
İlaç Endüstrisi İşveren Sendikası Genel Sekreteri Turgut Tokgöz’le endüstrinin sürdürülebilirlik sorunlarını ve çalışmalarını konuştuk. Geçtiğimiz dönemde ilaç endüstrisinde karlılıklar çok ciddi oranda düşerken ve hatta zararlar görülürken, bir yandan da yatırımların ertelendiği ve istihdamın azaldığı bir ortamın ortaya çıktığının altını çizen Tokgöz “ Bu durum, kamu ilaç bütçelerinin, hizmetin kalitesi ve yaygınlığı ile örtüşmediğini göstermektedir. Endüstrinin rekabet gücünün ve verimliliğinin artırılması için öngörülebilir ve sürdürülebilir istikrarlı bir ilaç politikası oluşturulmalı, ilaç bütçeleri endüstrinin sürdürülebilirliğini destekleyecek şekilde belirlenmeli ve tasarrufa yönelik düzenlemelerde fiyat odaklı tedbirler terk edilmeli, endüstri, araştırma-geliştirmeye, yatırımlara ve ihracata yöneltilmelidir” dedi. Tokgöz sorularımızı şöyle yanıtladı. Sektörün sürdürülebilirliği tehlikede mi? Nasıl bir tablo var karşımızda? Ülkemizde sağlık hizmetlerinin yaygınlığını ve kalitesini artırarak sağlık sistemimizi çok ilerilere taşıyan ve halkımızın %80’lere yaklaşan memnuniyet oranının gösterdiği gibi hak ettiği takdiri bulan sağlık reformlarını, endüstri olarak tüm gücümüzle destekledik, getirdiği maliyeti üstlendik. Ancak, endüstri artık erişimin ve hizmet kalitesinin artmasının maliyetini daha fazla üstlenemeyecek bir konumdadır. 2009 yılı sonunda kamu otoritesi ilaç harcamalarında tasarruf sağlanması amacıyla 20102012 yılları için global bütçe uygulamasına
76
SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Turgut Tokgöz, İEİS Genel Sekreteri
“Gerekli koşullar oluşturulduğu takdirde, 2023 yılında ilaç endüstrimizin ihracatının 16 milyar doları aşma potansiyeli bulunmaktadır. Eğer bu başarılabilirse, ilaçta dış ticaret açığı azalacaktır. geçti. 2009 yılı sonunda global bütçe hedeflerinin tutturulabilmesi ilaç fiyatlarını düşürdü. 2010 yılı sonunda da ilaç bütçesinin aşıldığı
Öngörülebilir ve Sürdürülebilir Bir İlaç Politikası Oluşturulmalı
açıklamasıyla ek düşüşlere başvuruldu. 2011 yılı sonuna gelindiğinde, fiyatlar düştüğü halde ilaca erişime bağlı olarak büyüyen reçete sayısı nedeniyle artmaya devam eden harcamalar gerekçe gösterilerek yeni bir önlem paketi daha açıklandı. Bunlara ek olarak, kurlardaki artışa rağmen kamu ilaç harcamalarının bütçelenen tutarın üzerinde kaldığı gerekçe gösterilerek mevzuatta belirlenen Avro seviyesi yukarı yönde revize edilmedi. Alınan tedbirlerin fazla sert olması nedeniyle, üç yıllık toplam kamu ilaç harcamaları 20102012 dönemi için belirlenen toplam bütçenin altında kaldığı halde, 2013-2015 dönemi bütçeleri de olması gerekenden düşük belirlendi. Geçtiğimiz dönemde ilaç endüstrisinde karlılıklar çok ciddi oranda düşerken ve hatta zararlar görülürken, bir yandan da yatırımların ertelendiği ve istihdamın azaldığı bir ortam ortaya çıktı. Bu durum, kamu ilaç bütçelerinin, hizmetin kalitesi ve yaygınlığı ile örtüşmediğini göstermektedir. Endüstrinin rekabet gücünün ve verimliliğinin artırılması için öngörülebilir ve sürdürülebilir istikrarlı bir ilaç politikası oluşturulmalı, ilaç bütçeleri endüstrinin sürdürülebilirliğini destekleyecek şekilde belirlenmeli ve tasarrufa yönelik düzenlemelerde fiyat odaklı tedbirler terk edilmeli, endüstri, araştırma-geliştirmeye, yatırımlara ve ihracata yöneltilmelidir. 76 milyon nüfusuyla, kendisine 2023’te dünyada 10. büyük ekonomik güç olma hedefi koyan bir ülke, çok önemli bir sektör olan ilaçta bu duruma tahammül göstermeye devam edebilir mi? Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu’nun (BTYK), Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında yaptığı ve sağlık alanının öncelikli alan olmasının kararlaştırıldığı 25. toplantısında “Özetle ülkemizde sağlık alanındaki Ar-Ge ve yenilikçilik faaliyetlerine ivme kazandırılması ve ekosistemin güçlendirilmesi ge-
rekmekte; kendi ilaçlarını, molekülünü ve tıbbi cihazlarını üreten bir ülke olabilmemiz için öncelikli alanlar listesine eklenmesinin uygun olacağı değerlendirilmektedir” cümleleri geçmekte. Bu karar sektöre nefes aldırmaktan öte Türk ilaç sektöründe bir “devrimin” işareti gibi. İlaç devlet politikası mı oluyor? Sizce BTYK’nın bu kararını nasıl yorumlamalıyız? İEİS, 2023 yılı için Türkiye ilaç endüstrisinin hedefini, dünyanın önde gelen ilaç üreticilerinden ve ihracatçılarından birisi konumuna gelmek olarak belirlemiştir. Bu vizyonumuz doğrultusunda hazırladığımız “Türkiye İlaç Endüstrisi’nin Küreselleşmesi İçin Devlet İle Ortak Yol Haritası” başlıklı rapor ile stratejik bir yaklaşımla yakalayabileceğimiz küresel rol tarif edilmiştir. Türkiye ilaç endüstrisi, küreselleşme hedefine koşmak için yeterli kabiliyete sahiptir. Endüstride, uzun yıllara dayanan uluslararası kalite standartlarında üretim deneyimi mevcuttur. Kaliteli insan gücü ve yüksek teknolojisi ile gelişmiş ülkelerle rekabet edebilecek potansiyele sahip olan endüstrinin ürünleri, Avrupa Birliği başta olmak üzere 100’ü aşkın ülkeye ihraç edilmektedir.
Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) tarafından hazırlanan raporda, ilaç endüstrisi için 2023 ihracat hedefi, 3,3 milyar dolar olarak belirlenmiştir. Bu rakam sektörün stratejik bir yaklaşıma sahip olmadığı durumda geçerlidir. Gerekli koşullar oluşturulduğu takdirde, 2023 yılında ilaç endüstrimizin ihracatının 16 milyar doları aşma potansiyeli bulunmaktadır. Eğer bu başarılabilirse, ilaçta dış ticaret açığı azalacaktır. Küresel bir oyuncu olması için gerekli stratejik destek sağlanırsa, endüstrimiz; global bir üretim merkezi konumunda, sadece iç pazara
Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY
77
|
Röpörtaj Fatih ÇİL
değil dış pazara da ürün sunarak yüksek ihracat yapabilen, uluslararası standartlardaki yüksek teknolojisini Ar-Ge ile bütünleştirmiş bir yapıya kavuşabilir. Bugüne kadar endüstrimiz, kimya sektörünün bir alt dalı olarak değerlendirilmiş, stratejik ve sosyal önemi öne çıkmamıştır. Ancak artık endüstrimiz, kamu tarafından stratejik olarak değerlendirilmeye başlamıştır. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı koordinasyonunda, Sendikamızın da aralarında bulunduğu ilgili tarafların katılımıyla, ilaç sektörü için bir strateji belgesi hazırlanmıştır. Belge önümüzdeki günlerde Ekonomi Koordinasyon Kurulu’na sunulacaktır.
Teşvik sisteminde, ülkemizde üretim ve yatırım açığı bulunan biyoteknoloji, onkoloji ve kan ürünleri gibi stratejik alanları belirlemesi ve bunlara özel teşvikler açıklaması ilaç endüstrisinin büyük ölçekli yatırım teşviklerinden faydalanabilmesi için asgari yatırım tutarının düşürülmesi sevindirici gelişmeler olmuştur.
Bunlara ek olarak sizin de belirttiğiniz gibi, sağlık alanının, TÜBİTAK Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu tarafından belirlenen “Ulusal Bilim, Teknoloji ve Yenilik Stratejisi”nin öncelikli alanları kapsamında yer alması önemli bir adımdır. İlaç endüstrimizin dünyanın önde gelen ihracatçılarından birisi konumuna gelebilmesini sağlamak amacıyla Sendikamızın koordinasyonunda, Sendika üyesi olan ve olmayan 25 ihracatçı firmanın katılımıyla Türkiye İlaç İhracatçıları Platformu oluşturulmuştur. Platform, güçlü ve gelişmiş ilaç endüstrimizin tanıtılması ve rekabet gücünün geliştirilmesi için yoğun çalışmalar yürütmektedir.
78
SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Global Compact ile alakalı çalışmalarınızla bitirmek isteriz. Daha önce tüm dünyada yalnızca firma bazında imzalanmış olan Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi (KİS), Türkiye Ulusal Ağı’nın başlattığı sektörel uygulama çerçevesinde, Sendikamız öncülüğünde, Mayıs 2010 tarihinde, ilaç sektöründen geniş bir katılımla kabul edilmiştir. Sektörel anlamda bu tür bir katılımın tüm dünyaya örnek oluşturacak bir ilk niteliği taşıması bizler için mutluluk verici olmuştur. KİS kapsamındaki ilkelerin, evrensel yönetim anlayışına sahip ilaç sektörünün değerleriyle birebir uyuştuğunu düşünüyoruz. Bu katılım sürecinin ardından birçok ilaç firması KİS ve sürdürülebilirlik alanından çok başarılı çalışmalara imza attılar. Endüstrimiz bugün sürdürülebilirlik adına, çevreyi ve toplumsal katkıyı ön planda tutan pek çok çalışma, proje ve sosyal sorumluluk faaliyeti yürütmektedir. By a report of TIM(Turkish Exporters Assembly), the export target for pharmaceutical industry for 2023 has been determined as 3.3 billion dollars. This figure may be valid only if the sector had no strategic approach. Provided that necessary conditions are secured , our pharmaceutical industry has potential to make export more than 13 billion dollars in 2023. If this is achieved , foreign trade deficit will decrease. If strategic support provided in order to become a global player, our industry will be a global manufacturing centre which will be capable of supplying products not only to domestic markets but also to foreign markets and reach to a structure integrate its high technology with R&D.
CO2 Emisyon ve Zenginlik GDP CO2 per capita
per capita
Western Africa
Northern Africa
GDP T Total
Central Africa Eastern Africa
Africa
W. Indian Ocean
Southern Africa
Central Asia South Asia
Asia & Paci c
North East Asia South Paci c
South East Asia
Europe Latin America
Australia & New Zealand
North America West Asia
CO2 Western Europe
Total
Africa Eastern Europe
Central Europe
Caribbean
Meso America
Asia & Paci c South America
Europe Latin America
North America
North America West Asia Mashriq
G R I D Arabian Peninsula
E u r o p e
Source: UNEP GEO Data Portal, compiled from Carbon Dioxide Information Analysis Center, World Bank, UN Population Division; Date: 2005
January 2010
Haziran 2013 â&#x20AC;˘ SUSTAINABLE ECONOMY
79
|
Görüş Fatih ÇİL
Sürdürülebilirlik ve Beton Prefabrikasyon Bülent Tokman Prefabrik Birliği Genel Sekreteri
“Sürdürülebilirlik” 1990’lı yılların ikinci yarısından itibaren kullanmaya başladığımız, bütün olaylara, dünyaya, ekonomiye, yaptığımız işlere, kısacası tüm hayata bakış açımızı değiştiren yeni ve çok değerli bir kavram. Genellikle çevre konuları ile ilişkilendirerek kullanmakta olduğumuz bu kavramın artık bütün olaylara bakışımızı da etkilemesi ve kullanılması gerekmektedir. Sürdürülebilirlik kavramı gerek mimari, gerekse yapı alanında mevcut ekonomik ve politik koşulların sürdürülebilirliği çerçevesinde ele alınmakta ancak, somut olarak çevreye duyarlı tasarım ve yapım teknikleri kapsamında kullanılmaktadır. Bir yapıyı (bu yazı kapsamında betonarme bir yapı kastedilmektedir) oluşturan elemanların şantiye dışındaki bie üretim tesisinde üretilerek şantiyede birleştirilmesi olarak tanımlanan beton prefabrikasyon inşaat sektörünün en gelişmiş teknolojiyi kullanan bölümüdür. Sürdürülebilirlik kapsamında ele alındığında beton prefabrikasyonun sağladığı birçok avantaj bulunmaktadır, şöyle ki: Dayanıklılık ve Uyabilme Prefabrike beton elemanlar düşük bakım maliyetleri yüksek dayanımları ile uzun bir hizmet süresine sahiptirler. Prefabrike betonarme yapılar gerektiğinde sökülüp başka bir arsa üzerinde başka bir amaç için tekrar kurulup kullanılabilirler. Termal Kütle ve Enerji Performansı Betonun termal kütlesi yapının ısıtma ve soğutma yüklerini değiştiren en önemli faktörlerden birisidir. Termal kütlenin sağladığı bu avantaj kullanılarak tesisat sisteminin enerji
80
SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Bülent Tokman, Prefabrik Birliği Genel Sekreteri
“Prefabrike beton duvarlar yangın duvarı olarak kullanılabilirler ve yangının yayılmasını önlerler. Prefabrike beton yapı elemanları doğru projelendirildiklerinde sel, aşırı kar yükü, fırtına gibi doğal afetlere karşı da dayanıklıdırlar. talebinin azaltılması ve dolayısı ile enerji tüketiminin azaltılması mümkündür.
Sürdürülebilirlik ve Beton Prefabrikasyon
Yangın ve Tabii Afetlere Direnç Beton yanmayan bir malzemedir ve bir yangının kontrol edilmesine olanak tanır. Prefabrike beton duvarlar yangın duvarı olarak kullanılabilirler ve yangının yayılmasını önlerler. Prefabrike beton yapı elemanları doğru projelendirildiklerinde sel, aşırı kar yükü, fırtına gibi doğal afetlere karşı da dayanıklıdırlar.
maddelerin kullanımına gerek yoktur. Kentsel Isı-Adası Etkisi Prefabrik beton kentsel ısı adası etkisini azaltan yansıtıcı özelliklere sahiptir.
Hava Geçirimsizliği Prefabrike beton elemanlar ihmal edilebilir düzeyde hava geçirimine sahiptirler. Duvarlar, döşemeler ve tavanların hava geçirimsiz olması iç mekandaki hava hareketlerini minimize ederek yapının enerji gereksinimini azaltmaktadır.
Kurtlanma, Böceklenme ve Paslanmaya Direnç Prefabrik beton, betonarme elemanlar bazı diğer inşaat malzemeleri gibi kurtlanmazlar, böceklenmezler ve paslanmazlar.
Ses Yalıtımı Prefabrike beton duvarlar ve paneller yoğunlukları nedeniyle dış gürültüyü geçirmezler.
Notion of sustainability is considered both in architecture and construction field as part of sustaining the current political and economical circumstances but literally, it is taken as environment-friendly design and construction techniques. Precast concrete; elements that constitute a structure( a reinforced building ) produced in a manufacturing facility out of construction area which united in construction area, is the division of the sector that utilizing the most advanced technology . As part of sustainability , Precast concrete has many advantages.
Yerellik Beton hemen hemen her ülkede yerel malzemelerden elde edilmektedir. Yerel üretim nedeniyle yüksek nakliye maliyetleri ile diğer idari giderlerden tasarruf edilmektedir. İç Mekan Çevre Kalitesi Beton çok düşük veya ihmal edilebilir düzeyde organik gaz bileşiklerine sahiptir. Buna ek olarak prefabrike beton elemanların hassas ve çok düzgün bitiş yüzeyleri nedeniyle boya vb.
Karbondioksit Emisyonları ve Kalkınma Burundi
Congo (DR)
Total CO 6 Mio
Chad
3 Mio 1 Mio
Mali
Niger
0.1 Mio
Central African Republic
Malawi
Ethiopia 0.1
Uganda Nepal Madagascar
Gambia
Sudan
Haiti
(log)
Togo
< 2.5 Million
Myanmar
Kenya
Côte d'Ivoire
Hungary
10 Million
Comoros
Zambia
Mexico
100 Million Timor-Leste
Liberia
(log)
China
1300 Million
Tanzania
Guinea Guinea-Bissau
Population Size
Rwanda
Mozambique Burkina Faso
Sierra Leone
Mongolia
Laos
Bangladesh
Regions
Cambodia
Cameroon
Ghana Congo
Solomon Islands
Senegal Benin
2 /cap
Metric Tons of CO
CO 2 Emissions per Capita
Emissions
2
Thousand Metric Tons
Afghanistan
Papua New Guinea
Nigeria Djibouti
Zimbabwe
Mauritania
A f r icc a
1
Angola
Sri Lanka
Cape Verde
Yemen
Sao Tome and Principe
Paraguay
Pakistan Guatemala
Philippines
Nicaragua
Swaziland
India
Tajikistan
El Salvador
Viet Nam Kyrgyzstan Honduras Bolivia Colombia Georgia
Albania
Moldova
Namibia
Morocco
Indonesia
Asia s & P acific
Guyana
Egypt Maldives
Syrian Arab Republic
Gabon
Belize
Botswana
Peru
Latin America Brazil & Caribbea b n
Armenia
Fiji Tonga
Dominican Republic Tunisia
Costa Rica
Uruguay
Panama
Ecuador Mauritius
Thailand
Turkey Mexico
Suriname
Venezuela
China South Africa
Equatorial Guinea
Latvia
Cook Islands Jordan Azerbaijan
Mongolia
Uzbekistan
AlgeriaArgentina Croatia
Jamaica
Iran
TfYRo Macedonia
Ukraine Belarus
Bulgaria
Romania Chile
Lithuania
Great Britain
Portugal Hungary
Barbados Bahamas
Malaysia
Malta
Andorra
Slovakia
Slovenia
Sweden
Iceland
New Zealand
Spain Austria Japan West W s t A sia st Poland Greece Germany Russia Czech E urop pRepublic e BelgiumIsrael Netherlands Bosnia and Herzegovina
Turkmenistan
Norway
Libya
Cyprus
10
Switzerland
Italy France
Kazakhstan
Saudi Arabia
Denmark
Ireland
Singapore Finland
Estonia
Brunei Darussalam
Canada
Australia
USA Luxembourg
Trinidad and Tobago
Kuwait United Arab Emirates Bahrain
Total emissions of CO2 from fossil fuels are the sum of CO2 produced during the consumption of solid, liquid, and gaseous fuels, and from gas flaring, and cement manufacturing. The data is primarily derived from U.N. data. Thereafter supplemented with data from the U.S. Department of Energy's Energy Information Administration (Rotty) and with a few national estimates provided by G. Marland.
0.1
G R I D E u r o p e
0.2
0.3
Northh America
Qatar
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9
Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY
İnsani Gelişme Endeksi
81
1
|
Araştırma Fatih ÇİL
Modern Kapitalizmin Doğuşu * Doç.Dr.İshak Torun Karatekin Üniversitesi Öğretim Üyesi
Özet Bu çalışmada, toplumsal zihniyetteki iktisadileşmenin nedenleri analiz ediliyor. Konunun analizi, büyük ölçüde, Max Weber’in düşünceleri çerçevesinde yapılıyor. Max Weber, Batı toplumlannm gelişme dinamiğini rasyonelleşme kavramı ile açıklıyor. Ona göre, zihniyetin rasyonelleşmesi kapitalist iktisadi zihniyeti yoğuruyor, kapitalist iktisadi zihniyet ise modem kapitalizmi yaratıyor. Anahtar Kelimeler: Max Weber, Kapitalizm, Rasyonelleşme, Reformasyon, İktisadi Zihniyet Giriş Weber, akademik hayatı boyunca, “modern kapitalizm niçin yalnızca Batı’da ortaya çıkmıştır” sorusunu cevaplamaya çalışıyor. Bu bağlamda kendine şu sorulan yöneltiyor (KasIer, 1972: 10): “Rasyonel bilim ve teknik, rasyonel endüstri kapitalizmi ve rasyonel bürokratik devlet örgütlenmesi niçin modern zamanda Batı’da ortaya çıktı?”. “Rasyonelleşme süreci Batı dışında, bilhassa Asya’da ve diğer kültürlerde niçin gerçekleşmedi?” ‘’Toplumun, gruplann ve tek tek bireylerin hangi öncelikleri rasyonelleşmeye yol açtı ve bunun için hangi bedeller ödendi?”. Weber, Batı toplumlanmn gelişme dinamiğini temelde “rasyonalleşme” kavramı ile açıklıyor. Modern dönemde Batı ile ilgili “rasyonel kapitalizm”, ‘’rasyonel yönetim”, ‘’rasyonel hukuk”, “rasyonel işletme”, ‘’rasyonel muhasebe” ve ‘’rasyonel bürokratik örgUt” gibi hemen hemen her kavramı rasyonellikle nitelendiriyor. Weber’in eserlerindeki temel kavram şüphesiz rasyonelleşmedir. Bu kavram, onun düşüncelerinin çıkış noktasım oluşturuyor (Parsons, 198 ı: 81 ve Bendix, 1972: 50-67). Weber’e göre, çoğu toplum ve kültür rasyo-
82
SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Doç.Dr.İshak TORUN
“Weber, Protestan Ahlak’ın kapitalizmin ruhuyla uyumlu olduğunu, fakat kapitalizmin bir kere geliştikten sonra Protestan bir dünya görüşüne bağımlı olmayacağını söylüyor. Ona göre, kapitalizm bir kere tecessüm ettikten sonra, Protestanlık olmadan da, içsel bir anlam pahasına kendiliğinden devam eder.
Modern Kapitalizmin Doğuşu
naliteye sahip olmadıkları için, eşiğine kadar gelmiş olmalanna rağmen, modem kapitalizm’e geçemiyor (Elibol, 1983: 98). Ona göre, kapitalizm iktisadi zihniyetin rasyonelleşmesinin bir tezahürüdür. Batı’ da dinin rasyonelleşmesi, genel anlamda Hıristiyanlığın reforme olmasıyla, özel anlamda Katolikliğin Protestanlığa dönüşmesiyle ilgilidir. Protestanlık, kendine mahsus anlayışla Batı iktisadi gelişmesi için gerekli olan kapitalist zihniyeti (ruhun) ortaya çıkarıyor. Weber’in “Protestan ahlak kapitalizmin ruhudur” şeklindeki tezi bu gerçekliği betimliyor. Weber, din ve kapitalist zihniyet gibi birbirine zıt dünyalan şaşırtıcı şekilde bir araya getiriyor. İki ayrİ dünya bir ortak çizgide buluşuyor. Ülgener’ e göre (1981: 17), din ve kapitalist zihniyetin her ikisi de evrensel tarih açısından, daha bir çoklan ile beraber (ilim, sanat, hukuk vb.) bütün bir medeniyet dünyasına damgasım vuran genel bir prensibin - rasyonalizmin- havası içinde dünyaya gözlerini açıyor.
ermesi ancak Batı’ ya kısrnet oluyor. Weber’e göre, modem kapitalizm kazanç ve kar arzusunun işin ve üretimin rasyonel örgütlenmesi temeline dayanan işletmelerle gerçekleştinneye çalışıldığı iktisadi düzendir (Acar, 1993: 105). Elde etme güdüsünün, kazanç uğraşının, kar saikinin, mümkün olan en fazla miktar parayı kazanma gayretinin kendi içinde kapitalizm ile doğrudan doğruya bir ilişkisi bulunmuyor. Sınırsız kazanç açlığı ve kar hırsı hiç bir biçimde kapitalizm ile aynı şey değildir. Kapitalizm olsa olsa bu irrasyonel güdülerin dizginlenmesi, en azından rasyonel olarak dengelenmesiyle özdeş olabilir (Weber, 1985: 15). Kar ve kazanç arzusu her çağ ve toplumda vardır. Ancak, kar arayışı ile akılcı çalışma disiplinin bileşimi tarih boyunca bir kez, modem zaman da, Batı’da ortaya çıkıyor (Aron, 1986: 372). Kapitalist işletme bürokratik (rasyonel) bir örgütlenme aracılığıyla en fazla kar elde etmeyi hedefleyerek modem kapitalizme hizmet eder.
1. Kapitalizm Kavramı Weber’e göre (1993: 67), kapitalizm, “siyasal kapitalizm” ve “modern kapitalizm” olmak üzere ikiye ayrılıyor. Siyasal kapitalizm’in ise beş türü vardır: “Emperyalist kapitalizm”, “sömürgeci kapitalizm’’.,· “serüvenci ve yağmacı kapitalizm”, “vergici kapitalizm” ve “parya kapitalizmi”.
Rodinson’a göre (1978: 26), kapitalizmi belirleyen şey en çok kar değil, sımrsız birikimdir. Yani, kazanç isteğinin sınırlanmaması ve üretim isteğini sınırsız kılacak biçimde daha çok biriktirme isteği ile harekete geçirilmesidir. Kapitalizm sürekli, rasyonel, kapitalist işletmenin, devamlı yenilenen kar arayışının, yani verimliliğin peşindedir. Bütün ekonominin kapitalist düzene bağlı olduğu yerde, verimliliği hedef almayan işletmeler ortadan kalkmaya mahkumdur. Kapitalist eylem kuru kar hırsına göre değil, değiş-tokuş imkanlarını kullanarak bir kar elde etme umuduna dayanan, (biçimselolarak) barışçı kazanç fırsatı üçerinde kurulu bir davranıştır (Weber, 1985: 15).
Weber’e göre (1993: 66), iktisadi gelişme süreci tarihte bir defa ve bir yerde, Batı’ da, Modern Kapitalizm ile sonuçlaruyor. Modem kapitalizm, kapitalist iktisadi gelişme sürecinin bir meyvesi ve bir aşamasıdır. Kapitalizmin başlangıç ve türlerinin diğer zaman ve toplumlarda görülmüş olmasına karşın, sürecin modem endüstriyel kapitalizm olarak kemale
Kapitalist kazancın, diğer kazanç metotlarından farklı olarak, rasyonel bir biçimde elde edildiğinin göstergesi işletmenin belirli bir faaliyet dönemi sonunda rakamla hesaplanan bilançosunun değiş-tokuş yoluyla kazanç sağlamak için kullanılan maddi üretim araçlarının değerini aşmak zorunda olmasıdır. Kavram açısından önemli olan, tahmini para girdisi ile
Bu çalışma, Max Weber’in iktisadi gelişme düşüncesi bağlamında, kapitalizmin ortaya çıkışı ve rasyonelleşme arasındaki ilişkiyi ele alıyor.
Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY
83
|
Araştırma Fatih ÇİL
tahmini para çıktısı arasında karşılaştınnaya bağlı kalmanın ekonomik eylemin belirleyici özelliği olmasıdır. Kapitalist işletmenin gelişiminde iki öğe belirleyici oluyor. Bunlar, ev ile işyerinin birbirinden ayrılması ve bununla yakından ilişkili olan rasyonel bir defter tııtma davranışıdır (Weber, 1985: 19). Defter tııtma eylemi, girdi ve çıktı kaydının tııtıılmasından öte, özünde maliyet muhasebesinin olduğu bir mantık ve işleyişe sahiptir. Kapitalizm, iktisat literatürlinde genellikle, Batı iktisadi gelişmesi ile eş anlamda algılanıyor. Veya, birbirinin nedeni-sonucu olarak ele alımyor. Oysa, bu iki olgu Weberyen terminolojide eş anlama gelmiyor. Bu farklılık, Weber ‘in kapitalizm olgusuna yüklediği özgün anlamdan kaynaklamıyor. Onun kast edip ideal tipleştirdiği kapitalizm, “modern kapitalizm”dir. Weber, “modern kapitalizm”i “endüstriyel kapitalizm”, “rasyonel kapitalizm”, “modern rasyonel kapitalizm”, “burjuva kapitalizmi”, “modern endüstri kapitalizmi” ve “rasyonel işletme kapitalizmi” gibi adlarla eşit anlama gelecek şekilde kullamyor. 2. Rasyonalizm ve Reformasyon Rasyonalizm (akılcılık) bir yandan görenekçi1iğe, diğer yandan dogmatizme karşı duran bir meslek ve bir metottur (Başgil, 1942: 25, Bolay, 1990: 223). Popper’e göre (1989: 197), rasyonalizmin aiılamı oldukça bulamktır. Geniş anlamda, düşünce etkenliğini, gözlem ve deneyimi kapsar. Dar anlamda, akıldışılığın (irrasyonalizm) değil de, deneyci1iğin (ampirizm) karşıtı olarak kullanılıyor. Bu anlamda kullanılan akılcılık, düşünceyi gözlem ve deneyimden üstün tutuyor ve bundan dolayı da “düşüncülük (rasyonalizm)” olarak niteleniyor. Weber ise, dar epistomolojik i bilimsel anlamından farklı olarak, kültürleri belirleyen temel bir motif olarak ele alıyor (Özlem, 1999:
84
SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
77). Weber, rasyonalizmin çok değişik anlamlara gelebileceğini ifade ediyor. Bir anlamı, sistemci düşünürlin dünyanın algılanmasına getirdiği rasyonalizasyondur: Gerçeklik üstünde, gittikçe ince ve soyut kavramlar kullanarak, artan bir kuramsal egemenlik kurmak. Başka bir anlamı, kesin olarak belirlenmiş pragmatist amaca, eldeki verilerin gitgide daha doğru hesaplanmasıyla, metodik olarak varılmasıdır. Rasyonalleşmenin derece ve yönü olumsuz açıdan büyü öğelerinin ortadan kalkmasıyla, olumlu açıdan fikirlerin sistematik tutarlık ve doğaya uygunluk kazanmasıyla ölçülüyor (Weber, 1993: 52 ve 250). Genel olarak toplum hayatı ve özel olarak iktisadi hayatın rasyonelleşmesiyle, Hıristiyanlığın reforme olup Protestanlaşmasıyla modern kapitalizm ortaya çıkıyor: Katoliğin hayatı günah, günahtan sonra tövbe ve tekrar günah, açkasından nedamet şeklinde inişli çıkışlı bir seyir takip ediyor. İrrasyonel davramş bu istikrarsız ortamlarda bir yapı haline geliyor. Protestanlıkta ise tam aksine, herkes kendi kendisinin rahibi oluyor ve bireyin seçilmişliğini sürdürebilmesi için sürekli kendisini kontrol etmesi, sonuna kadar doğruluktan şaşmama kararlılığını sürdürmesi gerekiyor. İyi kul olmanın yolu, günah işledikten sonra tövbe etmekten değil, Tanrı’nın nasip ettiği meslekte çalışıp çile çekmekten geçiyor. Bu sebat ve kararlılığın kurumsallaşması “sürekli başarı”, “meslekte sebat” ve “sürekli en fazla kar elde etme” gibi tutum ve davranışlarını yükselen toplumsal değerler haline getiriyor (Elibol, 1983: 99). Eğer, dinin iktisadi hayattaki fonksiyonu kurucu ve oluşturucu olmaktan çıkıp meşrulaştırıcı ve destekleyici olursa dindarın iç dünyasındaki disiplin ve Tanrı’ya karşı yükümlülük duygusu ekonominin ihtiyaç duyduğu rasyonel çalışmayı, gelişmeye yapılacak bireysel katkıyı ibadet gibi algılamaya dönüştürebilir. Protestanlığın toplumsal ve ekonomik hayatla ilgili temel vurgusu bu doğrultudadır.
Modern Kapitalizmin Doğuşu
Protestanlık, rasyonalitenin amaçlarına ulaşmasında, dinin kolaylaştıncı bir katalizör olmasını ifade ediyor. Tüm dini yorumlar, iktisadın “genel kuramına” uygun hale getirilmiş oluyor (Çelik, 1993: 73). Ancak din, dünya ve ekonomik haya!I motive etme sürecinde dünyevileşerek kendi sonunu da hazırlıyor. Bu anlamda kapitalizmi açıklayan söylem, aynı zamanda, içi boşalıp, ruhunu kendinden uzaklaştıran dinin (Protestanlığın) ironik hikayesidir. Kapitalizmin gelişmesinde zorunlu, birleştirici faktör rasyonel ruhtur, yani rasyonel düşünce ve rasyonel iktisat zihniyetidir. Zihniyetin rasyonelleşmesinden (iktisadileşmesinden) önce iktisat ahlakında geleneksel motifler egemendi. Geleneksellik, endüstri ve ticarete atadan geldiği gibi bir değer atfedilmesine neden oluyor. Söz konusu geleneksel yaklaşımın günümüzde de izlerini sürmek zor değildir. İktisadi düşüncenin rasyonelleşmesi yolunda ilk adım, gelenekle mücadele ile atılıyor. İlkel gelenekçilik iki şekilde somutlaşıyor: İlki, maddi işlerde yoğunlaşıyor. Mesela, Çin’ de yolların yapımında, rasyonel araç veya ulaşım imkanlarının kullanımı bazı geleneksel odaklarca engelleniyor. Benzer muhafazakarlık Batı’da demiryolu yapılırken de yaşanıyor. Devlet memuru, toprak sahipleri ve tüccarların çıkarlarının zedelenmesi rasyonalizasyonun önündeki belli başlı engelleri oluşturuyor. Geleneksel engeller sadece tahrik edilen ekonomik dürtülerle, çıkar, kazanç ve kar gibi motivasyonlarla yok edilemez. Batı’da iktisadi hayat üzerindeki gelenekçiliğin prangası Burjuva sınıfının mücadelesiyle aşılıyor. Weber’e göre (1961: 355), Buıjuvanın geleneksel irrasyonellikle mücadelesi, bazılarının kolay bir indirgemecilikle yaptığı gibi, buıjuvanın kar hırsı ve kazanç açlığıyla, kısaca kuru “çıkar” dürtüsü ile açıklanamaz. Çünkü, Burjuvanın çıkar dürtüsü, mesela Orta
Çağ tüccarlarınkinden hiç de fazla değildir. Çıkar sağlama ve kazanç elde etmeye yönelik olarak orijinal, iki zıt tavır bulunuyor: “İçsel tavır” ve “dışsal tavır”. İçsel tavır, gelenek ve aile, klan ve kabilenin dini ilişkilerine bağlılık tarafından belirleniyor. Dışsal tavır ise ekonomik ilişkilerin sımrlandırmadığı sınırsız ve tabii kazanç elde etme dürtüsü ile ilgilidir. Dışsal tavnn sınırsız kazanç dürmsü, içsel tavnn, yani gelenekçiliğin baskısı altındadır. İçsel tavır ile dışsal tavır kategorik olarak birbirlerine zıttır. Batı’da rasyonelleşme süreci, bir taraftan geleneksel kardeşlik ilişkisi içine hesabı katarken, eski dini ilişkilerini de disipline ediyor. Nevar ki, aile topluluğu içine hesabın girmesi ve toplumda ekonomik ilişkilerin öncelenmesi saf dinin sonunu hazırlıyor. Weber’e göre (1961: 356), bu yönde bir gelişme yalnızca Batı’ya özgüdür. Kapitalist iktisat zihniyeti gelenekçiliğe zıt bir karakter taşıyor. Prekapitalist dönemde kazanç ve kar arzusu tüketim ve gösterişle başkalanna tahakküm etmek, şan ve şöhret kazanmak gibi irrasyonel bir amaca yönelikti. Yine, bu dönemde kazanç yolları sömürü, yağma, angarya ve vergi gibi vasıtalardı. Modem kapitalizmdeki kar ve kazanç ibadet niyetiyle bir meslek içerisinde düzenli ve disiplinli çalışmayla elde ediliyor. Sahip olunan zenginliğin lüks ve ihtişam için harcanması ise püritenin sahip olduğu züht anlayışına yakıştınlmıyor (Weber, 1961: 356). Tekrar etmek gerekir ki, kapitalist zihniyeti çoklannın sandığı gibi sınırsız bir kazanç ve sömürü hırsına indirgenemez. Çünkü, öylesi tutkular tarihin her devrinde var olagelmiştir. Batı kapitalizmi için yeni olan, düzenli bir meslek çatısı altında rasyonel-metodik çalışmayı kendine vazgeçilmez bir hayat ilkesi ve felsefesi haline getirmiş, tüketim ve gösterişten çok tutum ve hesaplılık tarafına yatkın vazife ve iş adamı tipidir. Weber, düzenli yaşama tutkusu ile Protestanlığın (Luther kolu hariç) metodikriyazetçi kanadı olan Kalvinizm ve onunla bir çizgide olmak üzere Püritanizm arasındaki yaHaziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY
85
|
Araştırma Fatih ÇİL
kınlık üstünde duruyor (Weber, 1985: 14-15 ve Ülgener, 1991: 17). Pre-kapitalist dönemde, mütevazi bir hayat seviyesinde dengeye gelen bireyler, bu dengeyi sürdürebilecek birikime veya sabit gelire sahip olduğunda derhal çalışmasını azaltmakta, hatta çalışmaktan vazgeçmektedir. Kapitalizmin yığmacı zihniyetine ters düşen bu feodal davranış kalıplan, Protestan Ahlak ile ortadan kalkıyor (Bodur, 1991: 87). Feodal dönemde de kar ve kazanç hırsı vardı, fakat kar ve kazancı tutum1ulukla yanna devretrnek zihniyeti yoktu. İşte, Protestanlık birinci zihniyeti rasyonelleştirerek ikinci zihniyeti yarattı. Rasyonalizm, gelenekle bütün bağlarını koparıp her şeyi aklın denetimine ve hesapçı mantığına uyduran ve bütün bir medeniyet dünyasına damgasını vuran temel bir anlayıştır1 . Bu anlayış bilim, sanat, mimari, eğitim, müzik ve hukuk gibi din ile iktisadi (dünya) ve daha birçoklarını kendi süzgecinden geçirip bir çizgide topluyor (Ülgener, 1991: 17). Kapitalizm, bir açıdan, teknik gelişmeyle ilgilidir. Teknoloji, tekniğin rasyonelleşmesiyle, bilimin tekniğe uygulanmasıyla ortaya çıkıyor. Bu bağlamda, teknoloji rasyonelleşmenin bir ürünü olarak ilk defa Bah’ da gerçekleşiyor. Teknik alandaki rasyonellik temelde teknik olarak karar verme birimlerinin hesaplanabilirliğine, yani, Bah biliminin özelliklerine, matematik ve deneysel bilimlere bağlıdır (Weber, 1985: 21). Ontolojik bakımdan din ile ekonomi birbirlerine çatışan olgular gibi görünüyor. Tezatlık, XIX. yüzyılda kar ve kazanç dürtüsü ile dinin birbirlerini olumlamasıyla ortadan kalkıyor. Din ne zamanki dünyayı reddetme yerine 1 Bu çağın genel prensibini, eskilerin deyimiyle ilcaat-ı zamanın rasyonalizm oldu~nu Weber gibi Sombart da benimsiyor (Amn, 1986: 348). Rasyonalizmin Modern çağ’ın genel prensibi olmasıyla ilgili bkz. (Özlem, 1999: 76-77, Ülgener, 1981: 17)
86
SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
ona şekil vermeye yöneldi, o zaman iktisadi hayah da motive ediyor. Esasında, dinlerin önemli bir kısmı, emirleriyle dünyevi pratikleri motive ediyor. Protestanlık, kapitalist iktisadi düzenin motivasyonlarını bu şekilde sağlıyor. Weber, Dinin ehlileşmesi ya da dünyevileşme (sekülerleşme) sini, Bah’da her şeye damgasını vuran rasyonelleşme süreci ile bu manhğa dayandırıyor (Aydın, 1993: 44). Bilim, sihir ve büyüden arınmış olarak, bugünkü anlamını yalnızca Bah’da kazanıyor. Bilime deneysel yöntem ile rasyonel kanıtlama yönteminin uygulanması ilk defa Batı’da keşfediliyor. Modem laboratuar, ilk örnekleri önceleri görülmekle beraber, özünde rasyonalitenin üründür. Bu bağlamda, rasyonel bilim yalnızca Batı’ya özgüdür. Hukuk ta öyle. Rasyonel hukuk, kaprisli kişisel uygulamalardan çok, eşit vakalara eşit biçimde uygulanacak kuralların toplamı demektir. Zaten, rasyonel hukuk modem kapitalizmin niteliklerinden biridir. Din reformu (Reformasyon) da geçmişin kemikleşmiş, akıl dışı hurafe ve dogmalarının yerini aklın (rasyonalizm) alışıdır. Rasyonel iktisat, piyasa şanslarını her türlü görenek ve alışkanlık kalıplarının dışında akıl ve hesap yoluyla değerlendiriyor (Weber, 1985: 12-21). Weber’e göre (1993: 255), yönetimin rasyonelleşmesi otorite kaynağının geleneksellikten yasallığa kaymasıdır. Yasalotoritede itaat, peygamberler ve kahramanlar gibi karizmatik yetenekleri olan kişilere, kutsal geleneğe, zorlayıcılığı gelenekçe belirlenen bir egemen kişiye ya da ayrıcalık. ve ihsan yoluyla meşruiyet kazandınlmış memuriyet ya da ödenek sahiplerine duyulan inanç ve bağlılığa dayanmıyor. Yasal otoriteye itaatin temelinde, genelolarak tanımlanmış işlevsel bir resmi görev kavramına kişiselolmayan (impersonalizm,) bağlılık bulunuyor. Resmi görev rasyonelolarak konulmuş normlar, yasalar ve kararnamelerle saptanıyor. Rasyonalizasyonun yönetim alanındaki izdüşümü olan bürokrasi, Weber’ e göre (1993:
Modern Kapitalizmin Doğuşu
51), tayin edilmiş amaçlara ulaşmak için en etkili yolları sunan araçtır. Bürokrasi bir aygıttır, onu kim kullanırsa amacına ulaşmada isabetli davranmış olur. Rasyonel bürokratik yönetim modern insana doğa ve toplum üzerinde etkin denetim imkanı verir, onu tahmin edilemeyen bir dünyanın endişelerinden ve büyüsel güçlerin hakimiyetinden kurtarır. Öte yandan bürokratik1eşme, iş ve görevlerin gittikçe mekanikleşmesine, kişisel ve birincil ilişkilerin yerini resmi ikincil ilişkilerin almasına, siyasal yaratıcılığın körelip dünyanın bütünüyle tatsızlaşmasına neden oluyor. Reformasyon sonucunda kilisenin tahakkümünden kurtulan birey, kolektif şuur ve sorumluluk yerine, bireysel sorumluluk yükleniyor. Bireyin dindarlığını veya başarısını kişisel başarıya bağlayan Reformasyon, başarının reel zemini sanayi toplumu olduğundan hareketle, dini, belirleyen konumdan belirlenen konumuna düşürüyor. Reformasyon bir yandan dinin aslını kilisenin dogmalarından arındınrken, öbür yandan onu bütünüyle sanayi toplumunun gereklerine endeksliyor. Dindarlık, iş ve çalışma hayatındaki performansa bağlandığından, bir açıdan dinin performansı da sanayi toplumunun şartlarına indekslenmiş oluyor (Çelik, 1993: 73). Dinin dünyevileşmesinin yolu da bu şekilde açılmış oluyor. Weber, Protestan Ahlak’ın kapitalizmin ruhuyla uyumlu olduğunu, fakat kapitalizmin bir kere geliştikten sonra Protestan bir dünya görüşüne bağımlı olmayacağını söylüyor. Ona göre, kapitalizm bir kere tecessüm ettikten sonra, Protestanlık olmadan da, içsel bir anlam pahasına kendiliğinden devam eder. Bu doğrultuda, ekonomik faaliyetler bir meslek anlamı olmaksızın, sadece gündelik terimlerle yorumlanmaya başlanır. Mesela, ABD de servetin yaratılışında “eğlence niteliği” ağır basıyor. Weber, hiç bir meşrulaştırmaya veya dinsel anlama ihtiyaç duymaksızın kendi kendine varlığını sürdüren bir kapitalizm için “ruhsuz uzmanlar, kalpsiz şehvetlilerden oluşan bir toplum” deyimini kullanıyor (Aktaran Turner, 1991: 205).
Neticede, modern kapitalizm makine gibi kendi kendine rasyonel prosedürle işleyen ve insanlann neredeyse “zihinsiz çarklar” gibi iş gördüğü bir toplum yaratıyor. Marx, bu sorunu yabancılaşma olarak tasvir etmektedir. Batı iktisadi gelişmesi ve Modern Kapitalizm ekonomik hayatın dini motivasyonla. güdülenmesi ile ortaya çıkıyor. Ancak, gelişme bir kere gerçekleştikten sonra bu etkileşim tersine döndü, bir alt-yapı kurumu olan kapital, yani madde, bir üst-yapı kurumu olan dini dejenere ederek kendine angaje etti. Protestan din adamı Bakster, bu durumu acı bir sitayişle aşağıdaki gibi ifade ediyor (Aktaran Çelik 1993: 240): Dünya ile ilgili metalar her an üzerimizden atılabilecek ince palto gibi olmalıdır. Protestan Ahlak tarihte görülmedik madde birikimine sebep olmuş, fakat. bu madde insan hayatı üzerinde giderek demir paltodan kafes olmuş, bugün Protestanlığın ruhu bu kafesten kaçmıştır. Weber’e göre, modern kapitalizm artık dini desteğe ihtiyacı olmadan devam edebilir. Bu düşünce, Newton’ un tabi at için düşündüğü “Tanrı evreni yaratıp ilk hareketi sağladıktan sonra, saat gibi kendi kendine işlerneğe terk etmiştir” şeklindeki mekanistik dünya görüşüyle paralellik taşıyor (Bodur, 1991: 98). Abstract This study analyses the factors causing economisation of social thought. The dicsussions and analyses in this paper are mainly based on Max Weber’s point of views. Rationalisation forms the basis for Max Weber’s explanation of the development of Westem societies. According to him the rationalisation of social thought creates the capitalist economic thought, and the capitalist economic thought causes the birth of Modem Capitalism. Key words: Max Weber, Capitalişm, Rationalisation, Reformation, Economic Thought * İlk Yayın Mecrası Selçuk Üniversitesi, Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi. The Journal of Social and Economic Research, Selçuk University
Haziran 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY
87
|
Röpörtaj Fatih ÇİL
CiL
Report Sürdürülebilirlik Bilimi
Kalkınma olgusunun ulaştığı globalleşme aşaması; yeni fırsatlar ve tehditleri beraberinde getirdi. Dünyanın birçok bölgesinde teknolojik gelişmeler hızlandı, gelirler arttı, yaşam koşulları iyileşti. Ancak, eş zamanlı olarak yoksulluk ve açlık milyonlarca insanı etkilemeye devam ederken, çatışmalar hızlandı ve ekolojik kaynaklar giderek artan bir oranda baskı altına girdi. Bu yüzyılda dünya nüfusunun ikiye katlanma ihtimali ve üretim miktarlarının ciddi bir şekilde artması, anılan problemlerin daha da derinleşeceği ve aciliyet kazanacağının sinyallerini verirken tüm yaşananlar ışığında sürdürülebilirliğe geçiş uluslararası kabul gördü. Fakat, yaşanan problemler ve nedenleri ile muhtemel çözümler üzerindeki anlayış yetersizliği toplumların böyle bir geçiş sürecine hazırlık çalışmalarını zayıflattı. Hal böyleyken “Sürdürülebilirlik Bilimi”, bütüncül bakış açısıyla anlayış yetersizliğini gidererek, zayıflayan çalışmaları güçlendirmek ve gezegenin yaşam destek sistemlerini korurken, artan problemlere çözümler üretmek üzere geçiş sürecinin hızlandırılma ihtiyacından ortaya çıktı. Zira sürdürülebilir kalkınmanın karmaşıklığı, toplumların karşılaştığı sürdürülebilirlik sorunlarını çözmek üzere bilimin tüm dalları, bilim insanları ve bilim insanı olmayan kişilerin katkısını gerekli kıldı. Birçok bilim dalı ve teknolojinin bir nevi harmanlanmasıyla ortaya çıkan “Sürdürülebilirlik Bilimi”, doğa ve toplum arasındaki temel etkileşimleri anlamaya çalışan; sürdürülebilir küresel toplum kurma hedefi ile, acil global sorunları, ayrışmış akademik disiplinleri kapsamlı ve bütünleşmiş bakış açısıyla birbirine bağlayarak çözmeyi amaçlayan interdisipliner bir bilimsel yaklaşımdır. Kısaca söylersek sürdürülebilirlik biliminin amacı “fili” tanımlamaktır. Filin ayağı, hortumu, kulağı ve dişlerini bütünüyle resmetmeden tek tek bilmenin pek anlamı yoktur zira fili tek tek uzuvlarıyla algılamanın imkanı yoktur. İşte sürdürülebilirlik bilimi, bütün disiplinlerin katkısı ve iş birliği ile filin tanımını iyi yaparak körlerin gözlerini açmak için ortaya çıkmış ve giderek olgunlaşacağı düşünülen bir bilim olarak, sürdürülebilir bir dünya ve bu dünyanın üniversitelerini şekillendirmekte büyük bir rol alacaktır.
88
SUSTAINABLE ECONOMY • Haziran 2013
Bu açıdan bakıldığında “Sürdürülebilirlik Biliminde” en başarılı örnek Arizona State Üniversitesi’dir ve bu üniversitede unvanı “Sürdürülebilirlik Bilgini” olan 450 kişi vardır. Tarih, felsefe, sosyoloji, ekonomi, tıp, sanat, mühendislik, doğa, ilahiyat vb. gibi alanlarda ders veren tüm hocaların bu fakültedeki unvanı sürdürülebilirlik bilginidir. Arizona bu işin adını koymuş ve uygulamaya geçirmiştir. Bununla birlikte, BA, BS derecesiyle mezun olan öğrencilerin, sürdürülebilirliği; iş modeli, yeni rekabet ve varlık sorunu olarak belirlemiş seçkin şirketlerde, sivil toplum kuruluşu, vakıf ve kamu kurumlarında rahatlıkla iş bulabileceklerine dair duyurular, aynı üniversitelerin web sitelerinde yer almaktadır. Netice olarak; Avrupa Birliği’nin Copernicus Campus eş güdümünde tüm eğitim sistemini sürdürülebilir kalkınma ilkeleri üstüne bina etmeye çalıştığı ve ilgili çevrelerde üniversitelerin sürdürülebilir bir toplumun ihtiyaçlarını karşılamak üzere kendi pozisyonlarını yeniden düşünmek zorunda oldukları üzerine yorumlar bilinmektedir. Bu sebeple 44 yıldır üyesi olduğumuz Uluslararası Bilim Konseyi (ICSU) ve Uluslararası Geosfer ve Biyosfer Programı (IGBP) gibi saygın bilimsel kurumlarca organize edilen “Challenges of a Changing Earth 2001 Dünya Kongresi”nden sonra yepyeni bir bilim alanı ve yeni şekillenmeye başlayan bir akademik disiplin olarak ortaya çıkan “Sürdürülebilirlik Bilimi”nine katkıda bulunmak üzere Arizona Devlet Üniversitesi, Roma Sapienza Üniversitesi, Tokyo Üniversitesi ve Birleşmiş Milletler Üniversitesinin kurucu üyeliğinde hayata geçirilen International Society for Sustainability Science (ISSS) topluluğuna girmeden önce üniversitelerimiz vakit geçirmeden “Sürdürülebilirliği” en azından yardımcı bir ders olarak tüm bölümlerinde müfredata sokmalıdır. Blending of a variety of science and technology, emerging “Sustainability Science”,is an interdisciplinary scientific approach trying to understand the core interactions between nature and society, with the goal of establishing a sustainable global society, solve urgent global problems, by linking dissociated academic disciplines with the perspective of its comprehensive and integrated understanding.