Sustainable Economy Turkey Dergisi

Page 1


ÖN KAPAK İÇİ

ARKA KAPAK İÇİ

INtERNatIONaL CONGRESS

22 – 24 OctOber 2014 in cOpenhagen, Denmark the world society is facing global CHaLLENGES with respect to resources, climate, biodiversity and the economy. SOLUtIONS need to support a sustainable development of human societies. the complex global challenges can only be addressed through integrated cross-disciplinary efforts and knowledge transfer. JOIN in when a wide range of experts, business leaders and policy makers address global challenges together. EXPLORE sustainable solutions through plenary presentations and 15 cross-disciplinary sessions. SIGN UP now at www.sustainability.ku.dk/iarucongress2014

DSDS 2014

Attaining Energy, Water, and Food Security For All 14th DELHI SUSTAINABLE DEVELOPMENT SUMMIT

keY-nOte SpeakerS incLUDe adil Najam | Vice Chancellor of Lahore University of Management Sciences Connie Hedegaard | EU-Commissioner for Climate Action Jane Lubchenco | Former head of the National Oceanic and Atmospheric Administration (NOAA) Johan Rockström | Director of Stockholm Resilience Centre José J. Campos arce | Director General of Tropical Agricultural Research and Higher Education Centre (CATIE) Julian agyeman | Urban + Environmental Policy + Planning (UEP), Tufts University Nina Fedoroff | King Abdullah University of Science and Technology and Penn State University Shiyi Chen | China Center for Economic Studies, Fudan University

tOpicS energy · biomass · economy · education · biodiversity · governance · Urbanisation · Social equity Food security · Water access · geoengineering · human-earth relationship · From knowledge to action From climate to sustainability · Sustainability-health interactions.

Main sponsor:

The congress is organised by the International Alliance of Research Universities (IARU): Australian National University · ETH, Zürich · National University of Singapore · Peking University · University of California, Berkeley University of Cambridge · University of Copenhagen · University of Oxford · The University of Tokyo · Yale University and hosted by the University of Copenhagen in Denmark

6-8 February 2014 I New Delhi, India


İçindekiler

< Yeni Jenerasyon Bankacılığın Mucidi Aktif Bank’ta Yenilikler Bitmiyor......................................... 4 < Geleceğin Sürdürülebilir Şehirleri................................................................................. 8 Erdoğan Bayraktar Çevre ve Şehircilik Bakanı

< Yalova’nın Sürdürülebilir Kalkınması İçin Hep Beraber Çalışıyoruz........................................... 10 Esengül Civelek Yalova Valisi

< Tüm İş Süreçlerimizi ve Hedeflerimizi Sürdürülebilirlik İlkeleriyle Bütünleştiriyoruz....................... 16 Levent Çakıroğlu Arçelik Genel Müdürü

< TPAO’yu Türkiye’yi Uçuracak Bir Şirket Yapacağız.............................................................. 24 Besim Şişman Türkiye Petrolleri A.O. Genel Müdür Vekili

< Negawatt, Bize Göre En İyi Watt’tır............................................................................. 32 Bora Tuncer Schneider Electric Türkiye Genel Müdürü

< Her Yönüyle Sürdürülebilirliğe Katkı Sağlayan Yatırımlar Gerçekleştirmeyi Hedefliyoruz................... 36 Sinan Ak Zorlu Enerji Genel Müdürü

< YPGD, Araç Sahiplerine ve Sektör Firmalarının Sürdürülebilir Başarısına Katkı Sağlıyor.................... 44 Mesut Urgancılar Yenileme Pazarı Geliştirme Derneği Başkanı

< “Sugözü Enerji Santralı” Sürdürülebilir Enerji Üretim Modeli................................................. 48 Dr. Sırrı Uyanık İSKEN İskenderun Enerji Üretim Genel Müdürü

< Sürdürülebilir Ekonomi İçin Sürdürülebilir Enerji.............................................................. 52 Batu Aksoy Enerji Ticareti Derneği Başkanı

< Nitelikli ve Sağlam Yapılar Ancak Nitelikli İşgücü ile İnşa Edilebilir…....................................... 56 M.Şükrü Koçoğlu Türkiye İnşaat Sanayicileri İşveren Sendikası (İntes) Ykb.

< İnşaat, Sürdürülebilir Kalkınma Hedefindeki En Etkili Sektörlerden Birisidir................................ 62 Dündar Yetişener İmsad Başkanı

< Sürdürülebilir Kalkınma İçin İstikrar, İstikrar İçin Hukukun Üstünlüğü....................................... 68 Metin Feyzioğlu Türkiye Barolar Birliği Başkanı

< “10. Büyük Ekonomi, Sürdürülebilir Gelecek Hedefimizde TSE’nin Yeri”...................................... 72 Hulusi Şentürk TSE Başkanı

< Depreme Dayanıklı Yapı Üretimi İçin Hangi Şartlar Hayati Önem Taşıyor?................................... 76 Yavuz Işık Tükiye Hazır Beton Birliği Başkanı

< Sürdürülebilirlik ve Oluklu Mukavva............................................................................ 80 M.Fikret Özveren Oluklu Mukavva Sanayicileri Derneği Başkanı

< Türkiye Tohumculuk Sanayisi ve Bitki Genetik Kaynaklarının Korunması.................................... 82 Yıldıray Gençer Türkiye Tohumcular Birliği ve TSÜAB Başkanı

< Yönetim Danışmanlığının Kurumların Sürdürülebilir Başarısındaki Önemi.................................. 86 Tülin Seçen Yönetim Danışmanları Derneği Başkanı

< Döküm İmalat Sanayinin Olmazsa Olmazıdır.................................................................. 90 Mehmet Niyazi Akdaş TÜDOKSAD Başkanı

< Doğru Düşünme, Sürdürülebilir Başarı ve Koçluk İlişkisi...................................................... 96 Psikolog Dr. Nur Velidedeoğlu Kavuncu Uluslararası Profesyonel Koçluk Derneği Başkanı

< 2050’de % 60 Daha Fazla Gıda Üretilmesi Gerekiyor......................................................... 102 Murat Yörük Setbir Başkanı

< Süzer Grubu’nun Yenilenebilir Enerjide Ciddi Yatırım Planları Var.......................................... 104 Serhan Süzer Süzer Holding

< De-Amerikanize Dünya ve Çin’in Uzun Yürüyüşü............................................................. 106 < Sustainable Economy Dergisi Kasım 2013 Sayı:2 Sahibi ve Sorumlu Yazıişleri Müdürü Fatih ÇİL Yayın Danışmanı Dursun Ali Yaz Yayın Tasarım Grafikart

< Yönetim Yeri: Sürdürülebilir Ekonomi Yayıncılık İMES Sanayi Sitesi A Blok 108 Sk. No:55 Dudullu-Ümraniye / İST. Tel: 0 216 505 87 49 info@seturkey.net www.seturkey.net

< Baskı: İkizler Kırt. ve Sar. San.Tic. Ltd.Şti. Matbaacılık Eski Toptaşı Cad. No:91/A Tel:0216 343 17 44 Üsküdar /İST.


|

Röpörtaj Fatih ÇİL

2 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013


Editör

E

Merhabalar

tkileri itibari ile 2008 ekonomik krizinden daha vahim sonuçlara yol açabilecek Amerikan borç tavanı meselesinin dünya ekonomisini sarstığı şu günlerde daha yaşanılabilir ve sürdürülebilir bir şekilde kalkınan Türkiye perspektifi ile hazırladığımız dergimizin yeni sayısıyla bir kez daha karşınızdayız. Milyonlarca insanın hayatını bir anda mahvedebilecek Tom ve Jerry misali hiç ölmeyen kahramanlara benzeyen kişilerin oynadığı ve tüm dünyada gişede olan “Çizgi Film Ekonomisinden” kurtulmak üzere ciddi adımlar atılmasını düşündüğümüz bu zaman aralığında yeni sayımıza katkıda bulunan tüm konuklarımıza teşekkür ederim. Bu noktada sözümü, John F. Kennedy’nin Kanada Parlamentosunda 1961’de söylediği ancak bugün tüm dünya için geçerli olabileceğini düşündüğüm şu veciz ifadesi ile bitirmek isterim. “Coğrafya bizi komşu yaptı. Tarih bizi arkadaş yaptı. Ekonomi bizi ortak yaptı. İhtiyaçlar bizi müttefik yaptı.O halde doğanın birleştirdiğini insanoğlu ayırmasın” Hepinize içten selam ve saygılarımı sunarım.

Hello While U.S. debt ceiling issue which may lead to more serious consequences than 2008 crisis is shaking the world economy, we are in your presence once again by our magazine that we prepare with more livable and sustainable Turkey perspective. I would like to thank all our guest to contribute our new issue in a time of taking steps in order to to get rid of so-called “Cartoon Economy” starred by Tom and Jerry like immortal men which is in box office globally that may devastate the lives of millions in a flash . At this point, I would like to end my words with John F. Kennedy’s terse statement addressed in Canadian Parliament that I think it is valid for today’s world generally. Geography has made us neighbors. History has made us friends. Economics has made us partners. And necessity has made us allies. Those whom nature hath so joined together, let no man put asunder. I extend my cordial greetings and regards to all of you. Fatih Çil

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY

3


|

Başarı Öyküsü Aktif Bank

Yeni Jenerasyon Bankacılığın Mucidi Aktif Bank’ta Yenilikler Bitmiyor

Y

eni Jenerasyon Bankacılığın Türkiye’deki mucidi Aktif Bank 2013 yılında da hız kesmeden başarılarına yenilerini eklemeye devam ediyor. Yeniden yapılandığı 2007’den bu yana organik olarak 75 kat büyüyen Banka 2013 yılında da önceki yıllarda olduğu gibi inovatif ürün yelpazesine yenilerini katarken, başarıları farklı alanlarda pek çok uluslararası ödül ile taçlandı. Aktif Bank yola çıktığında ilk hedefi kaliteli insan kaynağıyla, sektörde yapılmayan işleri yaparak, benzersiz ürünler çıkartarak yaygın dağıtım ağı ile bunları satmaktı. Banka bu ana stratejiyi, “Doğrudan Bankacılık” ile perakende, “Şehir Bankacılığı” ile kurumsal, “Bölgesel Bankacılık” ile yurtdışındaki müşterilere ulaştırmak için sektöre hızlı bir giriş yapmıştı. Aktif Bank, 2010 yılında hayata geçirdiği Türkiye’nin ilk ve tek yerel para transferi markası Ucuz Para Transferi® (UPT®) ile PTT işyerlerini Türk bankacılık sektörüne entegre etmiş, 2012 yılında ürünün Universal Payment Transfer markasıyla yurt dışı yabancı işlemlerine başlamış, kısa sürede yurt dışı hizmet ağını onbinlerin üzerine çıkarmıştı. Banka, önümüzdeki dönemde aynı ürünün elektronik versiyonu da devreye alacak ve bu alanda da iddiasını ortaya koyacak. Aktif Bank, yine 2013 yılında hayata geçirilen, dükkan içinde dükkan konseptiyle müşterilerin hayatlarının kolaylaşmasını ve zamandan tasarruf etmelerini sağlayacak,

4 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

fatura ödeme, GSM TL yükleme, sigorta satın alımı, otobüs ve uçak bileti satışı, şehir içi ulaşım kartı dolumu gibi pek çok hizmet sunulacak yeni platformu Aktif Nokta ile yıl sonunda bu dağıtım ağını iki katına çıkarmayı hedefliyor. Aktif Bank’ın geliştirdiği bilgi ve iş birikimini yansıttığı bir diğer alan ise sigortacılık sektörü oldu. Banka, bu alandaki yeni markası “Sigortayeri” ile milyonlarca kişinin yenilikçi sigorta ürünleri ile buluşmasını sağlamayı hedefliyor. Bu sayede, müşterilerini ister online dünyadan bir tıkla, ister bir telefonla, isterlerse yaygın fiziksel noktalarından birine giderek sigortacılık hizmetlerinden yararlanmaya davet ediyor. Aktif Bank, Sigortayeri platformunu ilk olarak halihazırda kredi işlemleri gerçekleştirdiği bayi ağı olan iş ortaklarında hayata geçirdi.

Aktif Bank, hiç bir şube açmadan büyüklük sıralamasında 20’li sıralara yükseldi, karlılıkda ilk 10 bankadan biri oldu ve bugün yılda 300 bin kredi veren, 500 binin üzerinde para transferi gerçekleştiren bir Banka haline geldi.


Yeni Jenerasyon Bankacılığın Mucidi Aktif Bank’ta Yenilikler Bitmiyor

Dağıtım ağının yaygınlaşmasında bir sonraki aşama ise PTT ile imzaladığı anlaşma oldu. Önümüzdeki 5 yıllık süreçte tüm PTT Merkezlerinden yapılacak sigortacılık işlemlerine Sigortayeri aracılık ediyor olacak. Böylelikle Sigortayeri Türkiye genelinde 5.500 PTT noktasında hizmet veriyor olacak. Banka, Sigortayeri platformunu aynı zamanda Aktif Nokta platformu ile de entegre ederek dağıtım ağını katlamış bulunmakta. Böylelikle Aktif Bank, devamlı sayısı artan kanalları sayesinde tüm ülke genelinde müşterilerinin sigorta ihtiyaçlarına hızlı bir şekilde yanıt verebilecek. Aktif Bank, stratejisini belirlerken her şehrin ayrı bir dokusu olduğu gerçeğinin farkındalığından yola çıkarak Şehir Bankacılığı’na da ayrı bir önem vermekte ve özellikle metropolleşen şehirlerde değişen ihtiyaçlara cevap verebilmek için ‘sadece o şehre konsantre olacak’ kendi deyimleriyle “şehir bankaları” açmış bulunmakta. Yine bu yolda 2008 yılında şehirlerin toplu ulaşım otomasyonlarını yapmaya başlayan Aktif Bank, bugün 22 ayrı şehirde bu hizmeti veriyor. Banka’nın hizmet verdiği şehirlerde yaşayanlar ulaşımda nakit yerine kartlarını kullanıyor ve diğer pekçok alanda ulaşım kartları ile başka ürün ve hizmetleri de alabiliyorlar. Doğrudan Bankacılık anlayışı doğrultusunda kurmuş olduğu bütün alt yapılarla birlikte Aktif Bank, hiç bir şube açmadan büyüklük sıralamasında 20’li sıralara yükseldi, karlılıkda ilk 10 bankadan biri oldu ve bugün yılda 300 bin kredi veren, 500 binin üzerinde para transferi gerçekleştiren bir Banka haline geldi. Bu süreçte, Aktif Bank sadece perakende alanında değil, Sermaye Piyasalarında da

akıllı işler yaptı, Türkiye’nin lider yatırım bankası oldu. Bunlardan en dikkat çekici olanlarından biri verdikleri kredileri menkul kıymetleştirerek BİST’te satmaları oldu. Banka, bugüne kadar toplam 4,5 milyar dolarlık menkul kıymetleştirme yaptı, bu sayede yeni bir piyasa oluşturdu ve şu anda bu alanda sektördeki tek oyuncu konumunda. 2009’da ilk banka bonosunu, 2011’de Türkiye’nin ilk varlığa dayalı menkul kıymeti (VDMK) ihraç etti ve bugüne kadar 700 milyon dolarlık VDMK ihracı gerçekleştirdi. 2012’de Türkiye’nin ilk İslami Katılım sertifikasını çıkarttı. İslami Bankacılık alanındaki faaliyetlerini önümüzdeki dönemde de artarak devam ettirecek Aktif Bank’ın bu yöndeki çalışmalarının ilki 2013 yılında İstanbul Uluslararası Finans Merkezi’nin proje finansmanı amaçlı ihraç ettiği kira sertifikası oldu. Banka’nın şu ana kadar gerçekleştirdiği tüm ihraçlar yoğun ilgi görerek kısa sürelerde tükendi. Burada altını çizmek gerekir ki Banka, tüm bu başarılarını halka açılmadan, mevduat toplamadan, şubeleşmeye gitmeden ve yabancı ortak almadan gerçekleştirdi. Bölgesel bankacılıkta ise Aktif Bank, Türkiye’nin ve yakın coğrafyanın etkin finans grubu olmak, geliştirdiği ürün ve hizmetleri, yönetim yapısını ve tüm iş akışlarını küresel bir vizyonda ele alma; farklı coğrafyalardaki fırsat ve riskleri kucaklayacak derecede de yerelleşmiş bir iş ortamı oluşturma vizyonuna sahip, yenilikçilik, dinamizm ve müteşebbislik ile yol alan bir Banka. Özetle Aktif Bank, neredeyse her ay hem kendisi hem de ülkesi için gurur verici gelişmeler kaydeden bir kuruluş olarak ön plana çıkıyor. Banka’nın çalışmaları başarılı

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY

5


|

Başarı Öyküsü Aktif Bank

finansal sonuçların yanısıra farklı alanlarda uluslararası pek çok ödülle taçlandırılıyor. 2012 yılını ödeme sistemleri, teknoloji, kalite, inovasyon, yatırım ürünleri, dağıtım kanalı ve iletişim konularında 23 uluslararası ödülle kapatan Aktif Bank, 2013 yılında da şu ana kadar ödeme sistemleri ve iletişim çalışmalarıyla 16 uluslararası ödül almış durumda, finale kaldığı ve henüz sonuçları açıklanmayan yarışmalardan da olumlu neticeler elde ederek yeni bir rekor kırmayı hedefliyor. Bunların arasında Banka’nın 2011 yılında Dünyanın En Yenilikçi Bankası ödülünü aldığı, geçen sene de UPT (Ucuz Para Transferi) ürünü ile “En Etkili Altyapı” kategorisinde 1.lik, “Dolandırıcılık Önleme Platformu” ile de jüri özel ödülüne değer görüldüğü finans sektörünün en prestijli uluslararası yarışmalarından biri olan Financial World Innovation Ödülleriyle, Accenture ile Paris merkezli EFMA (Avrupa Finansal Yönetim ve Pazarlama Birliği)’nin ortak bir oluşumu olan Avrupa’nın önde gelen yarışmalarından The Efma Ödüllerinde dünya devleri ile finale kalmak Banka için ayrı bir önem taşıyor. Aktif Bank’ın Dünyanın En Yenilikçi Bankası ödülüne layık görül-

6 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

mesi Amerika’da bu yıl içinde yayımlanan “Financial Services Marketing” kitabında case study olarak yer almıştır. Aktif Bankın çalışmaları başarılı finansal sonuçların yanısıra farklı alanlarda uluslararası pek çok ödülle taçlandırılıyor. 2012 yılını ödeme sistemleri, teknoloji, kalite, inovasyon, yatırım ürünleri, dağıtım kanalı ve iletişim konularında 23 uluslararası ödülle kapatan Aktif Bank, 2013 yılında da şu ana kadar ödeme sistemleri ve iletişim çalışmalarıyla 16 uluslararası ödül almış durumda, finale kaldığı ve henüz sonuçları açıklanmayan yarışmalardan da olumlu neticeler elde ederek yeni bir rekor kırmayı hedefliyor. Success Story: Aktif Bank Along with succesfull financial results Aktif Bank’s works crowned with many international awards in different areas. The bank closed 2012 with 23 international awards in the categories of payment systems, technology, quality, innovation, investment products, distribution channels and communication. And in 2013 Aktif Bank aims to break a new record by achieving positive results.


Yeni Jenerasyon Bankacılığın Mucidi Aktif Bank’ta Yenilikler Bitmiyor

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY

7


|

Görüş Fatih ÇİL

Geleceğin Sürdürülebilir Şehirleri

G

Erdoğan Bayraktar Çevre ve Şehircilik Bakanı

ünümüz dünyasında teknolojik atılımlarla birlikte hizmet kalitesi yükseltilerek pek çok disiplin tarafından, hızla artan nüfus gereksinimlerini karşılamak üzere yüksek konforlu yaşam alanları oluşturulmaktadır. Artan nüfus ve teknolojik gelişmelere bağlı olarak kaynakların sorumsuzca tüketilmesi sonucunda gerçekleştirilen söz konusu yaşam alanları, iklim değişikliği ve çevre sorunlarını oluşturan etkenlerin başında yer almaktadır. Bununla birlikte, küreselleşmenin etkisiyle dünyanın bir ucunda yaşanan herhangi bir sorun, rahatlıkla başka ucuna tesir etmekte, olumlu olanaklar kadar olumsuzluklar da başka coğrafyalardaki yaşamları etkilemektedir. Bu nedenle, çevre sorunları yerel olmaktan çıkarak dünya gündeminin ilk sıralarındaki yerini almıştır. Bunun neticesinde de, tahribata uğrayan doğal dengedeki ciddi risk ve tehdit unsurlarıyla mücadele amaçlı bir takım politika ve stratejilerin belirlenmesi zorunlu hale gelmiştir. “Sürdürülebilir” kelimesi ilk olarak Birleşmiş Milletlerin, Brundtland Raporu olarak da bilinen, Çevre ve Kalkınma Komisyonu raporunda ifade edilmiş olup; ekonomi ile çevrenin uyumlu biçimde bütünleşmesi, sürdürülebilir kalkınma ise; “günümüz ihtiyaçlarının, gelecek kuşakların ihtiyaçlarını karşılama olanaklarından fedakarlık yapılmaksızın, karşılanabilmesi süreci” olarak tanımlanmaktadır.

8 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Erdoğan Bayraktar, Çevre ve Şehircilik Bakanı

Anayasamızın 56 ncı maddesinde; herkesin, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu, bu anlamda da çevreyi geliştirmenin, çevre sağlığını korumanın ve çevre kirliliğini önlemenin devletin ve vatandaşların ödevi olduğu, hüküm altına alınmıştır.


Geleceğin Sürdürülebilir Şehirleri

“Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi’nde ( Johannesburg Uygulama Planı) sürdürülebilirliğin üç temelini oluşturan bazların; ekonomi, sosyal ve çevre olduğu ifade edilmiştir. Bu temellerden en önemlisi çevredir. Yani çevrenin pozitif bir gidişatı olmadıkça ne ekonomi ne de sosyal bazlar pozitif bir trend yakalayamazlar. Bu nedenden dolayı çevrenin korunması oldukça önemlidir. Oluşan küresel ısınma ise en çok çevreyi tehdit etmekte, sera gazı salımları azaltılmadıkça veya en azından sabitleştirilemedikçe çevrede var olan bozulma tehdidi gitgide güçlenecektir.” (Kaynak: Garip M., Koç Y. M. Türkiye ve Avrupa’da

Sürdürülebilir Enerji ve Çevre İlişkisi VII. Ulusal Temiz Enerji Sempozyumu, 17-19 Aralık 2008, İstanbul)

Bu bağlamda, küresel ısınma, iklim değişikliği ve doğal kaynakların hızla tükenmesinin önüne geçilmesi açısından yapının; plan, tasarım, uygulama, işletim, yıkım ve yapı kabuğu bileşenlerinin geri dönüştürülerek yeniden kullanımı evrelerini kapsayan yaşam ömrü boyunca mevcut doğal kaynaklarımızın, bugünün koşulları ve gelecek kuşakların hakkı eşgüdümlü değerlendirilerek kullanılması gerekmektedir.

aşamasında, ilgili tüm paydaşlarca eşzamanlı ve eşgüdüm içerisinde yürütülerek, bugünkü ve gelecekteki nüfusun sağlıklı çevre-

de yaşama hakkını sağlam zemine oturtmak üzere, sorumluluk bilinciyle hareket ederek

akılcı kaynak yönetimine dayalı, sağlıklı, güvenli, nitelikli, sürdürülebilir kentleşme modellerinin yurt çapında uygulanmasına baş-

lanarak yaygınlaştırılmasına yönelik önemli adımlar atılmalıdır.

Sustainable Cities of Future

Erdoğan Bayraktar, Minister of Environment and Urban Planning

As is known, in Article 56 of the Consti-

tution, everyone has the right to live in a healthy and balanced environment; in this respect to improve the environment and prevent environmental pollution are duty of cit-

izens also state made certain. Acording to this

provision, environmental protection and live in a healthy environment are basic right and the duty of people, is understood obviously.

Bilindiği üzere Anayasamızın 56 ncı maddesinde; herkesin, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu, bu anlamda da çevreyi geliştirmenin, çevre sağlığını korumanın ve çevre kirliliğini önlemenin devletin ve vatandaşların ödevi olduğu, hüküm altına alınmıştır. Bu hükümden hareketle, çevre sağlığını korumanın ve sağlıklı bir çevrede yaşamanın, insanın en bariz ödev ve hakkı kapsamında yer aldığı anlaşılmaktadır.

For this reason, at every stage of planning

Bu amaçla planlama ve yapılaşmanın her

tional resource management.

and structuring, executed with all relevant stakeholders coordinately and simultaneously, in order to fit the living right of present and future generations in a healthy environment to the the solid ground, with conscious-

ness of responsibility important steps must be taken for implementing to disseminate healthy, safe, quality sustainable urbanization models across the country based on ra-

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY

9


|

Röpörtaj Fatih ÇİL

Yalova’nın Sürdürülebilir Kalkınması İçin Hep Beraber Çalışıyoruz Esengül Civelek Yalova Valisi

V

alimiz Sayın Esengül Civelek ile tarihi coğrafyası doğal güzellikleri ve nitelikli insan gücüyle her geçen gün daha da gelişen Yalova’nın sürdürülebilir kalkınma çabalarını ve gelecek vizyonunu konuştuk. Yalova’nın sanayi, turizm,tarım kenti ve bir eğitim kenti olarak geleceğinin planlanması ve gelişim stratejilerinin oluşturulmasında kamu kurum ve kuruluşları, yerel yönetimler, özel sektör, üniversite, meslek örgütleri ve sivil toplum kuruluşları olarak işbirliği güç birliği içerisinde önemli çalışmalar gerçekleştirdiklerini söyleyen Vali Civelek sorularımızı cevapladı; önemli açıklamalarda bulundu. Efendim öncelikle, Devletimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün “Benim Kentim” dediği Yalova’yı kısaca tanıtır mısınız ? Yalova, ülkemizin kuzeybatısında, İzmit Körfezi’nin girişinde yer alan şirin, turistik bir ilimizdir. Yalova, yüzölçümü itibariyle Türkiye’nin en küçük ilidir ve 123,7 km. ile de denize en uzun kıyısı olan turistik illerinden birisidir. Marmara Denizi’nin serin suları ile uçsuz bucaksız ormanların birbiriyle kucaklaştığı yani yeşille mavinin buluştuğu, eşsiz doğal güzellikleri, sahilleri, termal kaynakları ile her mevsim turizm faaliyetlerinin yaşanabildiği bir kenttir. Termal turizm ve

10 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Esengül Civelek, Yalova Valisi

Gebze-Orhangazi-İzmir Otoyolu ve İzmit Körfez Geçişi Asma Köprüsü Projesi hayata geçtiğinde Yalova İli İstanbul ve bölge ile bütünleşecektir. Körfez Geçişi Projesi ile kara ulaşımının yanı sıra bölge limanlarındaki ticaretin etkinliği de önemli ölçüde artacaktır.


Yalova’nın Sürdürülebilir Kalkınması İçin Hep Beraber Çalışıyoruz

sağlık turizmi için çok önemli bir potansiyele sahiptir. Yalova’nın kuzeyden güneybatısına kadar sınırları Marmara Denizi ile, doğuda Kocaeli, güneyde ise Bursa ile çevrilidir. Samanlı Dağları ili doğu-batı doğrultusunda kaplamaktadır. İlin batı ve güney kesimleri yüksek dağlık alanla kaplıdır ve en yüksek nokta Beşpınar Tepesi ile 926 metreyi bulmaktadır. Bu alanlar tümüyle gür bir orman örtüsüyle kaplıdır. Yalova, verimli ve bereketli ovalara sahiptir. Çınarcık, Gökçedere, Kirazlı, Kılıçköy ve Taşköprü ile deniz arasında birbirinden alçak tepeciklerle ayrılan büyüklü küçüklü ovalar oluşmuştur. Bu ovalar, akarsular boyunca uzanmakta olup, çevrelerinde meyvecilik ve sebzecilik yapılmaktadır. Bilinen tarihi M.Ö. 8.000 yıllarına kadar uzanan Yalova’da sırasıyla Hititlerle aynı soydan gelen Anadolu Kavimleri, Frigler, Bithynler, Romalılar ve Bizanslılar egemen olmuşlardır. 1326 yılında ise Türkler tarafından alınarak ebedi bir Türk yurdu haline getirilmiştir. Yalova, 1867 yılında Bursa Merkez Sancağı’na bağlı bir kaza iken, 1901’de bağımsız İzmit Sancağı›na bağlanmıştır. Kurtuluş Savaşı sırasında Yunan askeri birliklerince işgal edilen Yalova, verdiği büyük mücadele ile 19 Temmuz 1921 tarihinde düşman işgalinden kurtulmuştur. Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, yaşamının son dönemlerinde Yalova’yı ziyaret etmiş ve Yürüyen Köşk’te dinlenmiştir. Bir konuşmasında “Yalova benim kentimdir.” şeklinde şehire olan sevgisini dile getirmiştir. Ulu Önderin Yalova’da iki çiftliği ve üç adet köşkü bulunmaktadır. Mustafa Kemal Atatürk’ün büyük önem verdiği ve önemli kararlarının birçoğunu aldığı Yalova, 1929 yılında

ilçe, 1995 yılında ise il haline getirilmiştir. Yalova’da, merkez ilçe dışında Altınova, Armutlu, Çiftlikköy, Çınarcık ve Termal olmak üzere toplam 5 ilçe mevcuttur. İlimizde toplam 15 Belediye ve 43 Köy bulunmaktadır. İl nüfusu 2012 yılında 211.799’dır. Nüfus yoğunluğu km²’ye 250 kişi olup, bu yoğunluk 97 kişi olan Türkiye ortalamasının yaklaşık 2,5 katına denk gelmektedir. Yalova”da; Kurtuluş Savaşı döneminde Kafkasya ve Balkanlar, Cumhuriyet döneminde ise Türkiye’nin her bölgesinden göçlerin olması ve son yıllarda da Güneydoğu Anadolu Bölgemizden gelen yoğun göçler, nüfusun oldukça farklı sosyo-ekonomikkültürel düzeye sahip vatandaşlardan oluşmasına neden olmuştur. Yalova’ya göç eden toplulukların hemen hemen hepsi, kendi kültürel özelliklerini sürdürmekte ve oluşan bu kültür mozaiği kaynaşmanın en güzel örneğini teşkil etmektedir. İlimizin eğitim seviyesi yüksektir. Okuryazarlık oranı ve okullaşma oranı, derslik başına düşen öğrenci sayısı, öğretmen başına düşen öğrenci sayısı olarak Türkiye geneline göre oldukça iyi durumdadır. Üniversite sınavlarında Türkiye genelinde sürekli olarak üst sıralarda yer alan Yalova İli, 2011 yılı YGS genel sıralamasında Türkiye birincisi, 2012 yılı YGS’de 9. ve 2013 yılı YGS’de ise 13. olmuştur. İlimiz Yüksek Lisans mezunu nüfus oranında Türkiye genelinde 5. sırada bulunmaktadır. Yalova Üniversitesi 2008 yılında kurulmuştur. 5 Fakültesi, (Mühendislik Fakültesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Hukuk Fakültesi, İlahiyat Fakültesi ve Sanat Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY

11


|

Röpörtaj Fatih ÇİL

ve Tasarım Fakültesi) 4 Meslek Yüksekokulu (Yalova, Armutlu, Çınarcık ve Termal Meslek Yüksekokulları) ve 2 Enstitü (Sosyal Bilimler Enstitüsü ve Fen Bilimleri Enstitüsü) ile Yalova Üniversitesi ilimizin sosyo-kültürel gelişimine büyük katkı sağlamaktadır. Yalova, gerek coğrafi konumu, gerek tarihi ve arkeolojik zenginlikleri ve gerekse doğal güzellikleri bakımından bir turizm kenti olarak adlandırılabilir. Özellikle Termal, Çınarcık ve Armutlu ilçelerinde ekonomi büyük ölçüde turizme dayalıdır. Yalova İli’nde bulunan önemli tarihi ve turistik değerler; 1. Yürüyen Köşk 2. Termal Atatürk Köşkü 3. Karaca Arboretum 4. TİGEM Atatürk Köşkü 5. Rüstempaşa Camii 6. Hersekzâde Ahmet Paşa Camii 7. Hacı Ali Paşa Camii 8. Kurşunlu Hamamı 9. Valide Hamamı 10. Kara Kilise 11. Yalova Kâğıthanesi 12. Yalova Açık Hava Müzesi 13. Çınarlı Yol (Çınarlı Hıyaban) 14. Kent Ormanı sayılabilir. YALOVA MARİNA (SETUR); Marina Yalova İli‘nin merkezinde konuşlanmıştır. Marmara Denizi’nde İstanbul Marinaları haricinde tek marinadır. Maksimum 30 metre boyunda toplam 240 deniz, 80 karapark yat bağlama kapasitesine sahip Marina, İstanbullu yat sahiplerinin güzel bir haftasonu geçirmek için rotasını belirleyeceği en güzel noktadır. Konumu itibari

12 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

ile Karadeniz ve Ege Denizi arasında seyir eden yatların transit duraklama noktasıdır. Yalova’ya gidince mutlaka yapılması gerekenler şöylece özetlenebilir: - Erikli ve Delmece Yaylaları’nı gezmek, - Sudüşen ve Erikli Şelaleleri’ni görmek, - Termal Kaplıcaları’nı gezmek, - Atatürk Köşklerini ziyaret etmek, - Karaca Arboretumu ziyaret etmek. Yalova’dan Bursa ve Kocaeli illerine karayolu, İstanbul’a ise kara ve deniz yolu ile ulaşım sağlanmaktadır. Kente karayolu ve denizyolu ile yoğun yolcu giriş çıkışı olmaktadır. Yalova, Avrupa ve İstanbul’un Ege ve Akdeniz’e geçiş yolu üzerinde önemli bir konuma sahiptir. Yalova-İstanbul arasında şehir hatları yolcu vapurları ve deniz otobüsleri ile sadece yolcu taşımacılığı gerçekleştirilirken, arabalı vapurlarla araç ve yolcu taşımacılığı, feribot seferleriyle ise yük, yolcu ve araç taşımacılığı yapılmaktadır. Yalova’dan İstanbul ve Kartal’a düzenli ekspres ve deniz otobüsleri, Armutlu’dan İstanbul’a deniz otobüsü seferleri yapılmaktadır. Ayrıca Yalova’dan Yenikapı’ya ve Pendik’e feribot seferleri ile Topçular İskelesi’nden Eskihisar’a arabalı vapur seferleri yapılmaktadır. Yalova İli’nin ekonomisi temel olarak tarım sektöründe çiçekçilik ve seracılık, sanayi sektöründe ulaşım araçları imalatı, gemi inşa sanayi, tekstil, kimya ve kâğıt gibi alanlar ile hizmet sektöründe toptan-perakende ticaret, sosyal hizmetler ve turizm sektörüne dayanmaktadır. İlimizde gemi inşa, hazır beton, plastik, tekstil, elyaf, mermer, kimya, dondurulmuş gıda, kâğıt ürünleri, ambalaj ve otomotiv ye-


Yalova’nın Sürdürülebilir Kalkınması İçin Hep Beraber Çalışıyoruz

dek parçası konusunda üretim yapan sanayi kuruluşları faaliyetlerini sürdürmektedir Seracılık ve süs bitkileri üretimi; kapsadığı alan bakımından küçük paya sahip olmakla birlikte; tarımsal üretimde sağladığı ekonomik girdi bakımından yüksek bir paya sahiptir. Ülke kesme çiçek üretiminin yaklaşık %25’lik bölümü Yalova tarafından gerçekleştirilmektedir. Yapılan üretim sadece yurt içi pazarlarda tüketilmemekte, aynı zamanda ihracat yapılmaktadır. İhracat yapılan başlıca ülkeler, Türkmenistan, Azerbaycan, Kazakistan ve Irak’tır. Son rakamlara göre, Yalova genelinde yaklaşık 2.000 aile yılda 18.987 ton civarında kivi üretmektedir. Bu miktar, Türkiye genelinde yaklaşık 37.000 ton olan kivi üretiminin %50’sini oluşturmaktadır. Ayrıca ilimiz kivi meyvesinin muhafazası konusunda 50.000 ton soğuk hava depolama kapasitesine sahiptir ve bu konuda Türkiye’de lojistik bir merkez konumunda bulunmaktadır. Gemi Tersane Yapımı Projesi; Altınova İlçesi Tersane bölgesinde 26 tersane faaliyette bulunmaktadır. Tersanelerimizde yaklaşık 7.000 kişi istihdam edilmektedir. 2013 Yılı ilk 6 ayında 172,1 milyon dolarlık ihracat yapılmıştır. Yalova’da TÜİK verilerine göre işsizlik oranı %10,2‘dir. İlimiz, Kalkınma Bakanlığı’nca açıklanan “İllerin Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralaması”nda 2011 yılı itibariyle Türkiye genelinde 13. sırada yer almıştır. Eşsiz konumu, tarihi, coğrafyası ve yaşam kültürü ile “Yalova” sürdürülebilir kalkınma

ilkeleriyle birlikte gelişen, yaşam kalitesi devamlı artan bir kent olma yolunda çok önemli adımlar atıyor. Atatürk’ün kentinin Cumhuriyetimizin 100. Yılı için ne gibi planları var ? Günümüzde ülkelerden daha çok şehirler ön plana çıkarken “Yalova” kendine nasıl bir vizyon çiziyor ? Gebze-Orhangazi-İzmir Otoyolu ve İzmit Körfez Geçişi Asma Köprüsü Projesi hayata geçtiğinde Yalova İli İstanbul ve bölge ile bütünleşecektir. Körfez Geçişi Projesi ile kara ulaşımının yanı sıra bölge limanlarındaki ticaretin etkinliği de önemli ölçüde artacaktır. Bu nedenle Yalova, İstanbul, Kocaeli ve Bursa illerinin ortak planlama içerisinde olması son derece önem arz etmektedir. Proje sayesinde, Yalova İli’nin İstanbul, İzmir ve Bursa gibi büyük metropollere ulaşımı kolaylaşacak, ulaşılabilirliğin artmasıyla da ekonomik hayatta canlanma ve özellikle sanayi üretiminin artması nedeniyle çevre illerden Yalova İli’ne doğru olan iç göçün hızlanması ve dolayısıyla da nüfusun artması hızlanacaktır. Yalova nüfusunun 2023 yılında 241.000’e ulaşması beklenmektedir. İlimizin yıllık ortalama nüfus artış hızı ‰11,8 olacak ve ‰9,8 olan Türkiye ortalamasından daha yüksek bir düzeyde gerçekleşecektir. Cumhuriyetimizin 100. yılında 2023 yılında ülke vizyonu olarak 2 Trilyon $ GSYİH, kişi başına 25.000 $ GSYİH ve 500 Milyar $ ihracat hedefi belirlenmiştir. Yalova’nın; doğal ve kültürel değerlerin korunduğu ve geliştirildiği, eğitim düzeyi yüksek bireylerden oluşan, katılımcı ve şeffaf bir anlayışla kamu hizmetlerinde etkinliğin ve verimliliğin sağlandığı, yüksek katma değer yaratan ve ekolojik dengeyi Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY

13


|

Röpörtaj Fatih ÇİL

koruyan sektörlerin desteklendiği, altyapı sorunlarını çözmüş ve teknolojik bakımdan gelişmiş, sağlıklı ve güvenli çağdaş bir kent olma hedefine ulaşma sürecinde her yönden gelişime değişime açık İlimizin bir sanayi kenti, bir turizm kenti, bir tarım kenti ve bir eğitim kenti olarak geleceğinin planlanması ve kentin gelişim stratejilerinin oluşturulmasında tüm taraflar olarak (kamu kurum ve kuruluşları, yerel yönetimler, özel sektör, üniversite, meslek örgütleri ve sivil toplum kuruluşları) işbirliği güç birliği içerisinde önemli çalışmalar gerçekleştiriyoruz.

Bu noktada, Yalova’nın bugününe ve geleceğine yatırım yapmak isteyen yatırımcılara mesajlarınız neler olur ? Ulaşılabilirliğin yüksekliği, Körfez Geçişi ve Bağlantılı Otoyol Projesi, pazarlara yakınlığı ile stratejik konumu itibariyle, iyi yetişmiş ve eğitimli insan kaynağıyla, yüksek yaşam standartlarıyla, planlı kentleşmesi elverişli toprak ve iklim koşullarıyla Doğu Marmara Bölgesinin cazibe merkezi olarak ön plana çıkan geleceği parlak Yalovamıza katma değeri ve rekabet edebilirliği yüksek yatırımları beklemekteyiz.

Valilik olarak, bu hedeflere ulaşmak için ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz ? Yalova, tarım, turizm, kaplıca, üniversite ve endüstri avantajlarına sahip nitelikli sanayinin, nitelikli alt yapı ve nitelikli işgücü ile geliştirildiği İstanbul-Kocaeli-Bursa gibi sanayi ve ticaretin fevkalade gelişmiş olduğu üç büyük kentin arasındadır.

Son olarak, sizi bulmuşken sormadan geçmek istemiyoruz. Sürdürülebilir bir toplum ve gelecek için olmazsa olmaz şart, kadının topluma katılması ve konumunun güçlendirilmesi. Bu konuda neler söylemek istersiniz? Ülkemizde kadının toplumsal yaşama katılması ve konumunun güçlendirilmesine yönelik çalışmalar her geçen gün artmaktadır.Başta Anayasamız olmak üzere yasalarımızda kadın erkek eşitliğinin sağlanmasına yönelik çok önemli düzenlemeler gerçekleştirilmiştir.

Yalova’da kurulacak kentin sosyo-ekonomik gelişmesine katkı sağlayacak, istihdam yaratacak Gemi İhtisas OSB, Taşıt Araçları Yan Sanayi İhtisas OSB, Kalıp Üretim İhtisas OSB, Taşıma Dayalı Çiçekçilik İhtisas OSB ve Kompozit Ürünler İhtisas OSB’nin faaliyete geçmesine yönelik çalışmalar devam etmektedir. Diğer yandan; tarım sektöründe;iç ve dış mekan süs bitkiciliği, seracılık, sebze ve meyve yetiştiriciliği, ekolojik tarım ile turizm sektöründe İlimizin sahip olduğu doğal güzellikler ve termal kaynakları nedeniyle sağlık, doğa, kıyı, spor ve kongre turizminin yanı sıra yayla turizmin geliştirmeye yönelik Yalova’nın farklılıkları ve farkındalıklarını ortaya çıkaracak çalışmalara önem veriyoruz.

14 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Yapılan yasal düzenlemelerle birlikte kız çocuklarının eğitime erişimleri, kadın okur yazarlığı, kadınların istihdama katılımların artırılması, kadınların istihdama katılımı için çalışan kadınların çocuklarına kreş desteği, kadınlara doğum öncesi ve sonrası izinler ile esnek çalışma modellerinin geliştirilmesi, kadın girişimciliğinin teşvik edilmesi, konumlarının güçlendirilmesi, kadına yönelik şiddet konularında kamu kurum ve kuruluşları ve sivil toplum kuruluşları işbirliği içinde önemli çalışmalar yürütülmektedir. Şiddete uğrayan kadınlara destek olmak ve


Yalova’nın Sürdürülebilir Kalkınması İçin Hep Beraber Çalışıyoruz

güçlenmelerini sağlamak amacıyla kadın konukevlerinin sayısının her geçen gün arttırılması ve nitelikli bir hizmet anlayışı için kuruluşların sürekli kendisini güncellemesi, 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun ile kadının şiddetten korunması ve aile içi şiddetle mücadele için bilinç ve duyarlılığı arttırmak üzere ilgili tüm taraflara eğitim çalışmalarının yapılması büyük önem arz etmektedir. Kadınların güçlenmesi ve sürdürülebilir bir toplum konusunda ilerleme sağlayabilmek, kadınların erkeklerle birlikte eşit hak, fırsat ve imkanlara ulaşabilmesi ile mümkündür. Kadının konumunun güçlendirilmesi ve ilerlemesine yönelik gerçekleştirilen tüm çalışmalar kadınlarımızın toplumsal yaşamın her alanında önemli rollerde bulunmasını sağlamaktadır.

We work together for the sustainable development of Yalova Esengül Civelek, Governor of Yolova In the process of attaining to the aim of being the city that preserve and develop its natural and cultural values​​, consisting of individuals with higher levels of education, provide effectiveness and efficiency in public services by participatory and transparent manner, support high value-added sectors which protect the ecological balance, technologically advanced and has problem-free infrastructure; also safe, healthy, contemporary and open to change and development; we carry out important studies as all the parties in cooperation and alliance (public agencies, local governments, private sector, universities, professional associations and non-governmental organizations) to create development strategies and plan the future of Yalova as industry, tourism, agriculture and university city.

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY

15


|

Röpörtaj Fatih ÇİL

Tüm İş Süreçlerimizi ve Hedeflerimizi Sürdürülebilirlik İlkeleriyle Bütünleştiriyoruz Levent Çakıroğlu Arçelik Genel Müdürü

Arçelik Genel Müdürü Levent Çakıroğlu ile geniş bir röportaj yaptık. 10. Büyük ekonomi hedefinden sanayi stratejisine, sürdürülebilir kalkınmadan markalaşmanın önemine kadar tüm sorularımızı cevaplayan Çakıroğlu sanayi devi hakkında da bilgiler verdi. Arçelik Genel Müdürü Levent Çakıroğlu “Dünyaya Saygılı, Dünya’da Saygın” vizyonumuz ile sürdürülebilirlik konusunda Türkiye’de lider, dünyada söz sahibiyiz. Bundan sonrası için de; gelecek nesillere daha yaşanabilir bir dünya bırakmak için biz şirketlere düşen sorumluluğun farkında olarak, şirketimizin ve dünyamızın sürdürülebilirliği için çalışmaya devam edeceğiz” dedi Dilerseniz şuradan başlayalım. Zira, bilmeyenler de olabilir. Arçelik’i, bize biraz tanıtır mısınız? Türkiye’nin ilk buzdolabı, ilk çamaşır makinesi, ilk bulaşık makinesi ve ilk kurutucusunu üreten Arçelik A.Ş.; Türk sanayileşme tarihine yön veren 58 yıllık bir geçmişe sahiptir. Bugün geldiğimiz noktada; dünya çapında yaklaşık 25.000 çalışanımız, Türkiye, Romanya, Rusya ve Güney Afrika’da olmak üzere 14 üretim tesisimiz ile faaliyet gösteriyoruz. 23 ülkede satış ve pazarlama ofislerimiz ve kendimize ait 10 markamız (Arçelik, Beko, Grundig, Blomberg, Elekt-

16 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Levent Çakıroğlu, Arçelik Genel Müdürü

Stratejik hedeflerimiz doğrultusunda; global varlığımızı, yaygınlığımızı ve başarılarımızı artırmayı amaçlarken; kaynakların sürdürülebilirliği konusundaki hassasiyetimizin ve sorumluluğumuzun da en üst seviyede bilincindeyiz.


Tüm İş Süreçlerimizi ve Hedeflerimizi Sürdürülebilirlik İlkeleriyle Bütünleştiriyoruz

rabregenz, Arctic, Leisure, Flavel, Defy ve Altus) ile 100’den fazla ülkede ürün ve hizmet sunuyoruz. Türkiye’de beyaz eşya, ankastre, klima ve LCD TV’de pazar lideriyiz. Uluslararası platformda ise, beyaz eşya sektöründe Avrupa’nın en büyük üçüncü şirketi konumundayız. Romanya’da Arctic ve Güney Afrika’da Defy markalarımız ile açık ara pazar lideriyiz. En büyük pazarımız olan Avrupa’da, markalı büyüme hedefimize uygun olarak Beko markamız, son 5 yılda pazar payını en çok artıran marka oldu. Ayrıca, 2013 yılı ilk yedi aylık dönem itibariyle Beko, Batı Avrupa beyaz eşya pazarında 2. sıraya yükseldi. İngiltere ve Litvanya’da Beko ile pazar liderliğimizi sürdürürken, Polonya’da da lider marka haline geldik. Arçelik A.Ş. bugün; geliştirdiği yenilikçi teknolojiler, akıllı ürünler ve katma değer yaratan çözümler ile sektöründe dünyanın önde gelen ve fark yaratan oyuncularından biridir. Şirketimizin başarısının ardındaki en önemli unsurlardan biri hiç şüphesiz ki; 22 yıllık Ar-Ge birikimimiz ile beraberinde getirdiği teknolojik yetkinlik ve inovasyon kabiliyetidir. Türkiye’den Dünya Fikri Haklar Örgütü’ne yapılan uluslararası patent başvurularının üçte birinden fazlasını gerçekleştiren Arçelik A.Ş., yıllardır Türkiye’nin tartışmasız patent şampiyonudur. Başarı ve saygınlığın kısa vadeli hesaplarla, insana; topluma hizmet etmeden, paydaş tatmini sağlamadan ya da etik değerlere bağlı

kalmadan realize edilmesi ve sürdürülebilir kılınması mümkün değil. Bu noktada, Arçelik’in sürdürülebilirlik anlayışını ve bu çerçevede yaptığı çalışma ve projelerini öğrenmek isteriz. Bugün küresel bir organizasyon olarak faaliyet göstermenin, çok sayıda ülkede üretim merkezi, istihdam, tedarik, satış ve servis ağı oluşturmanın ve ekonomik katma değer yaratmanın ötesinde bir bakış açısı barındırdığına inanıyoruz. Bu doğrultuda, ‘Global Arçelik’ vizyonumuzu, “Dünyada Saygılı, Dünya’da Saygın” şeklinde ifade ettik. Vizyonumuz paralelinde, tüm süreçlerimizde “sürdürülebilir gelişim” odağımızın yanı sıra çevresel ve sosyal sorumluluklarımızın farkında olarak hareket etmekteyiz. Tüm iş süreçlerimizi ve hedeflerimizi sürdürülebilirlik ilkeleriyle bütünleştiriyoruz. Stratejik hedeflerimiz doğrultusunda; global varlığımızı, yaygınlığımızı ve başarılarımızı artırmayı amaçlarken; kaynakların sürdürülebilirliği konusundaki hassasiyetimizin ve sorumluluğumuzun da en üst seviyede bilincindeyiz. Bu kapsamda, ürünlerimizin yanı sıra, tedarikten dağıtıma kadar tüm süreçlerimizde enerji ve malzeme verimliliğinin artırılması ve kaynakların en verimli şekilde kullanılması için duyarlılıkla hareket ediyoruz. İklim değişikliği ile mücadele konusunda; karbon salınımının azaltılmasında en etkili yöntemin, enerji verimliliğinin artırılması olduğu belirtiliyor. Biz de, ürünlerimizin yaşam döngüsü içerisinde oluşan sera gazı emisyonunun %95’lik kısmının ürünlerimizin kullanımı esnasında oluştuğunu dikkate alarak; Ar-Ge çalışmalarımız içerisinde çevresel etkileri düşürülmüş ürün

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY

17


|

Röpörtaj Fatih ÇİL

geliştirme uygulamalarına öncelik veriyoruz. Yenilikçi teknolojileri hayata geçirerek, tüketicilerimizin yaşam kalitelerini artıran, yüksek enerji ve su verimliliğine sahip; hatta bu alanda dünyada öncü ürünler tasarlıyor ve üretiyoruz. Ürünlerimizin yaşam döngüsü boyunca karbon ayak izini azaltarak, sürdürülebilir bir geleceğin oluşturulmasına katkı sağlamayı amaçlıyoruz. Kaynakların sürdürülebilirliği kapsamında, üretim süreçlerindeki çevresel etkilerimizi en aza indirgemek için çalışıyoruz. İşletmelerimizde oluşan atıkların kaynağında azaltılması, geri kazanılması ve sera gazı emisyonlarının düşürülmesi yönünde projeler yürütüyoruz. Sera gazı emisyonu envanterimizi, ISO 14064-1 Sera Gazı Emisyonu Standardına uygun olarak hesaplayıp, uluslararası bağımsız denetim kuruluşuna tescil ettirmekteyiz. Türkiye›deki faaliyetlerimizi, ISO 50001 Enerji Yönetim Sistemi ile yönetmekteyiz. Üretimde enerji verimliliği çalışmalarımız sonucunda, yetkilendirilmiş bağımsız kuruluş tarafından gerçekleştirilen “Energy Efficient Green Factories” derecelendirmesinde; dünya beyaz eşya sektöründe bir ilk olarak, Türkiye’de 6 ve yurt dışında 2 olmak üzere toplam 8 işletmemiz en üst seviye olan “Platin” sertifika, 2 işletmemiz ise “Altın” sertifika sahibidir. Ayrıca, şirketlerin sera gazı salınımları ve iklim değişikliğine yönelik stratejilerini uluslararası kurumsal yatırımcılarla paylaşmaları yönünde önemli bir adım olan “Karbon Saydamlık Projesi”nde yer almamız ve “Türkiye Karbon Saydamlık Lideri” ödülüne layık görülmemiz de, bu alandaki hassasiyetimizin önemli bir göstergesidir. İklim değişikliği ile mücadelede, Türkiye’de

18 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

ve uluslararası platformda yürütülen projelere ve girişimlere destek veriyoruz. Bu kapsamda, düşük karbon ekonomisine geçiş sürecinde ulusal ve uluslararası politikaların hayata geçirilmesine öncülük etmek üzere kurulan “Kurumsal Liderler Ağı Türkiye İklim Platformu”nda yer alıyoruz. Ayrıca, Türkiye İklim Platformu dönem sözcüsü olarak, Durban ve Doha’daki Dünya İklim Değişikliği Zirvesi’nde de Türkiye’yi temsil ettik. Sürdürülebilirlik anlayışımız çerçevesinde; elde ettiğimiz başarılarımızda ve küresel yolculuğumuzda, en önemli unsur olarak gördüğümüz donanımlı ve yaratıcı insan kaynağımızın sürekli gelişimine de yatırım yapıyoruz. Çalışanlarımızın süreçlere aktif katılımını ve yetkinliklerini artırıcı farklı gelişim temalarına odaklanmalarını teşvik ediyoruz; belirli programlar dahilinde eğitim olanakları sunuyoruz. Güvenli ve huzurlu bir iş ortamı sağlama hedefiyle çalışıyoruz; iş güvenliği ve iş sağlığı sistemlerimizi geliştiriyor; uygulamada iyileştirmeler sağlıyoruz. Sürdürülebilirlik performansımızın artırılmasına yönelik çalışmalarımızda satın alma süreçlerimize önemle eğiliyoruz. Bu amaçla sadece yüksek nitelikte iş etiği, çevre ve kalite standartlarıyla faaliyet gösteren kuruluşları tedarikçi havuzumuza dahil ediyor; çalışma süreci boyunca tedarikçilerimizin performansını artırmaya yönelik eğitim ve işbirliği faaliyetleri yürütüyoruz. Şirket olarak, sürdürülebilir toplumsal gelişime önem veriyoruz. Faaliyet gösterdiğimiz coğrafyalarda sürdürülebilir kalkınma için; istihdam, vergi, büyüme ve katma değer


Tüm İş Süreçlerimizi ve Hedeflerimizi Sürdürülebilirlik İlkeleriyle Bütünleştiriyoruz

oluşturma gibi ekonomik alanların yanında, sosyal ve kültürel gelişime katkı sağlamaya çalışıyoruz. Gönüllük esasıyla yürüttüğümüz; çalışanlarımız, yetkili satıcılarımız ve servislerimizin de yer aldığı, sosyal sorumluluk projeleri ile topluma değer katmayı hedefliyoruz. Türkiye’de, toplumsal gelişimin desteklenmesi amacıyla planladığımız sosyal faaliyetlerimizi eğitim, çevre, kültürsanat ve spor alanlarında yoğunlaştırıyoruz. Ülkemizde yaklaşık 300 Yatılı İlköğretim Bölge Okulu’nda öğrenim gören ve maddi olanakları kısıtlı ailelerden gelen 200 bin çocuğumuzun, eğitim ve gelişim standartlarını yükseltmek, örnek bireyler olarak topluma kazandırılmalarına destek olmak hedefiyle Milli Eğitim Bakanlığı ile birlikte yürüttüğümüz “Arçelik A.Ş. ile Eğitimde Gönül Birliği Programı”nı 2012 yılında tamamladık. Gençlerin gelişiminde önemli rolü olan basketbol sporunu uzun yıllardır desteklemekten gurur duyuyoruz. Koç Holding’in toplumsal sorunlara katılımcı bir yaklaşım ile çözüm bulmayı amaçlayan 2012-2013 yıllarındaki “Ülkem İçin Engel Tanımıyorum” projesine katkımızı en üst düzeyde sürdürüyoruz. Yine Koç Holding’in 2006 yılında Milli Eğitim Bakanlığı işbirliğiyle hayata geçirdiği «Meslek Lisesi Memleket Meselesi» Projesi’ni, Arçelik Elektrikli Ev Aletleri Laboratuvarları Projemiz ile desteklemeye devam ediyoruz. Özetle; sürdürülebilir, sorumlu ve hesap verebilir bir iş modelinin oluşturulması, kurumsal vizyonumuz ve iş stratejilerimiz içerisinde önemli bir yer tutuyor. Sürdürülebilirlik stratejimiz kapsamında; faaliyetlerimizin sosyal, ekonomik, çevre-

sel ve etik boyutlarını kurumsal iş hedefleri doğrultusunda takip ediyor, oluşturduğumuz kurumsal politikalarla yönetiyor, paydaş beklentileri ve performans gerçekleşmeleri doğrultusunda iyileştirme çalışmaları yürütüyor ve bu alanda gerçekleştirdiğimiz faaliyetleri şeffaf olarak kamuoyu ile paylaşıyoruz. Şirketimiz kurumsal şeffaflığının en somut göstergelerinden biri olarak da Sürdürülebilirlik Raporumuzu yayımlıyoruz. Sürdürülebilirlik önceliklerine ilişkin performansımızı ve uygulamalarımızı aktardığımız bu raporu, sürdürülebilirlik alanındaki kararlılığımızın bir göstergesi olarak; Küresel Raporlama Girişimi (GRI) ilkelerine uygun olarak “B+” uygulama seviyesinde hazırlıyor ve dış denetim uygulamasından geçiriyoruz. “Dünyaya Saygılı, Dünya’da Saygın” vizyonumuz ile sürdürülebilirlik konusunda Türkiye’de lider, dünyada söz sahibiyiz. Bundan sonrası için de; gelecek nesillere daha yaşanabilir bir dünya bırakmak için biz şirketlere düşen sorumluluğun farkında olarak, şirketimizin ve dünyamızın sürdürülebilirliği için çalışmaya devam edeceğiz. Biraz makro bakacak olursak; Türkiye’nin 10. Büyük ekonomi olması ve sürdürülebilir kalkınması için öncelikle orta gelir tuzağı dediğimiz ve önümüzdeki en büyük zorluklardan biri olarak tanımlayabileceğimiz bu engelden kurtulabilmesi gerekiyor. Bunun için de, yeni normal dünyanın akım ve trendleri ile sürdürülebilirlik anlayışının tetiklediği üretim ve tüketim süreçlerine dayalı bir sanayi yapılanmasına, ihtiyaç var. Bazılarının, 3. sanayi devrimi de dediği bu dönüşüm sürecine uyum için, hükumetimiz de bir sanayi stratejisi açıkladı. Aynı za-

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY

19


|

Röpörtaj Fatih ÇİL

manda, Türkiye’nin en büyük ve inovatif sanayi kuruluşlarından biri olan Arçelik’in genel müdürü olarak Siz, bu konuyu nasıl değerlendirirsiniz? Sanayi Strateji Belgesi; Türk Sanayisininin daha yüksek rekabet gücü ve verimliliğe sahip, dünya ihracatından daha fazla pay alan, daha yüksek katma değerli ve ileri teknolojiye dayalı ürünler üreten, nitelikli iş gücüne sahip ve aynı zamanda çevreye ve topluma daha duyarlı bir yapıya dönüşümünü hızlandırmak amacıyla hazırlanmıştır. Bu itibariyle, sektörlerin durum analizlerini yaparak, vizyon, genel amaç, hedefler ve eylemleri tanımlamış ve Türk Sanayinin yol haritasını ortaya koymuş; Türk sanayisi için son derece önemli bir rehber olduğunu düşünüyorum. Faaliyet gösterdiğimiz sektör açısından değerlendirmek gerekirse; elektronik sektörü, diğer pek çok sektöre girdi sağlayarak, teknolojik ve rekabetçi üstünlük sağlama potansiyeline sahiptir. Ayrıca, özellikle yazılım boyutu da birleşince katma değerli ürünlerin geliştirilmesi ve üretilmesine imkan sağlayarak, ülke ekonomisine yüksek katkıda bulunacak sektörlerin başında gelmektedir. Diğer yandan, katma değeri yüksek ve ihracat fazlası veren beyaz eşya sektörü istikrarlı büyümesini sürdürüyor. Türk üreticilerin yanı sıra yabancı sermayeli şirketlerin de yatırımıyla ülkemiz beyaz eşya sektöründe Avrupa’nın en büyük üretim merkezi haline gelmiş durumda. Beyaz eşya sektörü oluşturduğu ekosistemi, istihdam ve ihracat kapasitesi, bunlara ilave olarak teknoloji geliştirme yetkinliği sebebiyle sanayimiz için çok kritik öneme ve daha da büyük potansiyele sahiptir. Nitekim, strateji belgesinde; bölgede Ar-

20 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Ge ve üretim üssü haline gelerek dünya pazarında söz sahibi olma vizyonu da ortaya konmuştur. Yine bu belgede belirtilen hedefler arasında yer alan “Ar-Ge, inovasyon ve markalaşma becerisini geliştirmek”, şirketimizin stratejisine de paralel hedeflerdir. Arçelik A.Ş., son yıllarda dünya dayanıklı tüketim sektöründe en iyi performans gösteren, pazar payını en çok artıran ve dünya pazarlarında dikkatle izlenen şirketlerden biri olmuştur. Arçelik A.Ş.’nin bugünkü konumunun ve başarısının ardındaki en önemli faktör, Türkiye Sanayi Strateji Belgesi’nde de işaret edilen yenilikçi yaklaşım ve teknolojik yetkinliktir. 22 yıllık Ar-Ge birikimimiz, teknoloji yarışında öncü bir seviyeye ulaşmamıza büyük katkı sağlamaktadır. Arçelik A.Ş., bugün Türkiye’nin en fazla Ar-Ge merkezine sahip olan şirketidir ve 850’den fazla kişinin çalıştığı Ar-Ge organizasyonuna sahiptir. Sürdürülebilir rekabet gücümüzü destekleyen Ar-Ge ve inovasyon çalışmalarımızı patentler ile korumak konusunda da öncüyüz. Türkiye’nin yıllardır tartışmasız patent şampiyonuyuz. Şirketimiz, sekiz yıldır Dünya Fikri Haklar Örgütü’nde, en çok Uluslararası Patent başvurusuna sahip ilk 500 şirket arasındaki ilk ve tek Türk şirketi olarak yerini alıyor. Ayrıca, 2012 yılında, Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin “En İnovatif Şirket” ödülü de bu alandaki çalışmalarımızı taçlandırdı. İnovasyon ürünlerimiz ile sınırlı değil. Süreçlerimizde de sürekli inovasyon hedefliyoruz. Satın alma, üretim, tedarik, lojistik, pazarlama gibi tüm süreçlerimizde verimliliği


Tüm İş Süreçlerimizi ve Hedeflerimizi Sürdürülebilirlik İlkeleriyle Bütünleştiriyoruz

artırmak üzere yenilikçi çalışmalar yürütüyor; bunun ötesinde kendimize zorlayıcı hedefler koyuyoruz. Tüm bunların sonucunda; geliştirdiğimiz yenilikçi çözümler ile ürünlerimizi farklılaştırarak, dünya pazarlarında rekabetçi üstünlük kazanırken; süreçlerimizde yenilikçi çalışmalar ile sağladığımız enerji verimliliği artışıyla daha rekabetçi bir iş modeli oluşturabiliyoruz. Bu noktada; ürün ve hizmetlerin daha katma değerli hale gelmesi, ülkemizin kalkınması ve dünyada öncü ekonomiler arasında yer alması için; tüm paydaşlarla inovasyonun kültürümüzün bir parçası haline getirilmesi, inovasyon alanında yapılacak çalışmaların desteklenmesi ve yatırımların artırılarak sürdürülmesi hepimiz için önemli bir sorumluluk. Son olarak, Türkiye’nin en büyük şirketlerinden biri olan Arçelik, ülkemizi 10. Büyük ekonomik skalaya ve sürdürülebilir bir geleceğe taşıma noktasında en güçlü ve ilham verici şirketlerden birisi Ancak, Türkiye’nin marka değerini yükselterek global anlamda rekabet edebilecek, daha bir çok şirket yaratmaya ihtiyacımız var. İsterseniz, bu konuda düşünce ve tavsiyelerinizle bitirelim. Günümüzde şirketlerin global pazarlarda rekabet edebilmesinde, sahip oldukları teknolojik yetkinlik ve inovasyon kabiliyeti en önemli unsur olarak karşımıza çıkıyor. Arçelik’in de başarı yolculuğunun ardında, Ar-Ge ve teknoloji yatırımlarının kilit rolü vardır. Özgün teknolojimizle ürün geliştirme ve üretim yapabilme imkanımız, kendi markalarımız ile uluslararası pazarlara açılımın ve global pazarlarda büyümenin anahtarlarından biri olmuştur. Güçlü finansal yapımız, hızlı karar alma

becerimiz, esnek yönetim anlayışımız, güçlü insan kaynağımız ve 20 yılı aşkın Ar-Ge birikimimizin getirdiği teknolojik yetkinlik ile tüketici ihtiyaç ve beklentilerini iyi analiz edebilme yeteneğimiz, bize farklı coğrafyalarda, bu pazarlara uygun ve fark yaratan ürün sunabilme imkânı sağlamaktadır. Ar-Ge faaliyetlerimiz ve yatırımlarımız sonucu geliştirdiğimiz; teknolojisiyle, tasarımıyla, kalitesiyle ve fiyatıyla rekabetçi ürünlerin yanı sıra, sınıfında dünyanın en az enerji ve su harcayan, en hızlı yıkayan, en sessiz çalışan ürünlerini tüketicilerimizle buluşturuyoruz. Tüm bunların yanı sıra, dünyada yaşanan hızlı ve köklü değişimin beraberinde farkındalığı ve duyarlılığı yüksek, ihtiyaçları, beklentileri gittikçe artan ve çeşitlenen, teknolojiyi yakından takip eden, interaktif bir tüketici kitlesi oluştuğunun farkındayız. Bu doğrultuda; süreçlerimizi ve iş yapış şekillerimizi daha müşteri-odaklı bir yaklaşımla şekillendirmeye, müşterilerimizi daha iyi tanıyarak, onların ihtiyaçlarını önceden hissetmeye ve çözümler sunmaya, pazarlama yöntemlerimizi ve hizmet anlayışımızı geliştirmeye çalışıyoruz. Günümüz dünyasında, artan enerji ihtiyacı ile iklim ve çevre koşullarındaki değişimin farkında olan tüketiciler artık; yalnızca kendi karlılıklarını düşünen markalar yerine, toplumsal ve çevresel sürdürülebilirliği olan markaları, ürünleri satın almak ve kullanmak istiyor. Bu durum, şirketlerin marka ve marka değerlerini yeniden tanımlamasını gerektiriyor. Sürdürülebilir büyüme, karlı ve aynı zamanda sorumlu olan sürdürülebilir marka yaratmaktan geçiyor.

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY

21


|

Röpörtaj Fatih ÇİL

Biz de bu bilinçle, “marka”yı odağımıza aldık. Türkiye’de rekabetçi avantajımızın en önemli unsurlarından biri olan marka gücümüzü uluslararası pazarlara taşıma, markalarımızın katma değerlerini artırma ve dünyanın önde gelen marka portföyüne sahip olma hedefiyle markalarımıza yatırım yapıyoruz. Özetle; Türk şirketlerinin, bugün ulaşmış oldukları rekabetçi konumlarını daha ileriye taşımak ve sürdürülebilir kılmak için; inovasyona daha büyük kaynaklar ayrılması ve gerekli insan kaynağının yetiştirilmesi büyük önem taşımaktadır. Bunun yanında, faaliyette bulunulan pazarlarda müşteri ve marka odaklı büyüme stratejilerinin hayata geçirilmesini çok önemli buluyorum.

22 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

We are integrating all of our business processes and objectives with sustainability principles Levent Çakıroğlu: General Manager, Arçelik As a company, we give importance to the sustainable development of society. For sustainable development in regions in which we operate; we trying to contribute economic areas such as employment, taxes, growth, and creating added value and as well as the social and cultural development. Through social responsibility projects conducted on a voluntary basis including our employees, services and authorized dealers we aim to add value to society. In Turkey, we intensify our social activities in education, environment, culture, arts and sports in order to support social development.


|

Röpörtaj Fatih ÇİL

Resource efficiency United Nations Environment Programme

23 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013


|

Röpörtaj Fatih ÇİL

TPAO’yu Türkiye’yi Uçuracak Bir Şirket Yapacağız

Y

Besim Şişman

Türkiye Petrolleri A.O. Genel Müdür Vekili

eni petrol kanunu ile taşlar yerinden oynayıp kartlar yeniden dağıtılırken Türkiye’de petrolün merkez üssü Türkiye Petrolleri A.O. “TPAO”yu ziyaret ettik. Yeni döneme hazırlık heyecanının her kademede hissedildiği bir ortamda ziyaret ettiğimiz Türkiye Petrolleri A.O. Genel Müdür Vekili Besim Şişman önemli açıklamalarda bulundu. Peak Oil’den, Shale Gaz’a; çevre yatırımlarından stratejik dönüşüme kadar uzanan bir çerçevede Türkiye Petrolleri’nin vizyon ve çalışmalarını anlattı. Sözlerine, Türkiye Petrolleri’nin kısa tarihçesini anlatarak başlayan Türkiye Petrolleri A.O. Genel Müdür Vekili Besim Şişman yeni petrol kanununa olan ihtiyacı ve getireceklerini şöyle değerlendirdi: “6326 Sayılı Petrol Kanunu yürürlüğe girdikten hemen sonra, 6327 sayılı kanunla TPAO kuruldu. O zamana kadar petrol arama işlerini Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü “MTA” başarı ile yürütüyordu. Petrol arama ve üretim faaliyetlerinin dünyadaki örnekleri gibi yürütülmesi gerektiğinin görülmesi üzerine şahsına münhasır, birinci sınıf bir şirket kurulmuştur. Arama, üretim, rafinaj, taşıma vb. gibi petrol operasyonlarını bünyesinde barındıran tam entegre bir yapı tesis edilmiştir. TPAO başta Petkim, Tüpraş, Petrol Ofisi, Botaş gibi sektörlerinin lideri ve öncüsü olan şirketleri kurmuş ve Türkiye ye hediye etmiştir. Yani tartışmasız öncü bir bir şirkettir TPAO. Sı-

24 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Besim Şişman Türkiye Petrolleri A.O. Genel Müdür Vekili

TPAO bir anlamda global şirkettir. Kolombiya’dan Kazakistan’a faaliyet yapıyoruz. Yapmamız gereken daha karlı olabileceğimiz faaliyetler içine girmek. TPAO’nun rekabetten kaçmaması lazımdır. Zaten TPAO olarak hiç kimseden korkmuyoruz.


TPAO’yu Türkiye’yi Uçuracak Bir Şirket Yapacağız

fırdan vücuda getirilmiş ve çok muhteşem işlere imza atmış bir şirkete can verilmiştir. O günkü Türkiye şartlarında çok zor olan şeyler başarılmıştır. 1980 yılına gelindiğinde Devlet yeni bir karar vermiş; kamu sermayeli tüm şirketler “KİT ler” yeniden “tek tip” yapılandırılmış ve TPAO nun enteğre yapısı bozulmuştur. TPAO kanunu yürürlükten kaldırılmış ve bir kanun hükmünde kararname ile farklı nitelik ve özellikteki onlarca kamu sermayeli şirket yönetilmeye başlanılmıştır.Tabi bu kararı o günkü şartlarda değerlendirmek gerekir ama benim ufak bir eleştirim var; bu noktada. 1954 de, dünya çapında bir bakış açısı yakalamış Türkiye, 1980 sonrası bu bakışın tersine olarak hareket ederken, neden dünyadaki diğer entegre şirketlere bakmadı? Neden diğerleri entegre yapısını bozmadı da biz bozduk? Denilebilir ki petrol çok ucuzdu. Ama, petrol fiyatları artarken neden hızlı davranılıp, entegre bir yapıya doğru adım atılmadı? Bana göre biz buralarda hatalar yaptık. Trendi kaçırdık. Ama bütün bunlara rağmen Özal’lı yıllarda; Sayın Mehmet Keçeciler’in devlet bakanı olduğu dönemde, bizim de bir hamlemiz oldu. Sayın Keçeciler devamlı bizleri ziyaret eder, bize moral ve motivasyon verir ve bizlerle temas halinde olurdu. Fakat ondan sonra TPAO yaklaşık 10 yıl sürecek bir uyuma periyotuna girdi. Bu periyotta yatırımlar azaldı; çalışmalar yavaşladı. Fakat biz, o arada şunu fark ettik. “Kanun hükmünde kararname ile bu iş yürümez.” Yürümedi de zaten. Büyük sıkıntılar çekildi. Netice itibari ile Türkiye Petrolleri bu sıkıntıları atlattı ise genlerinden, geleneklerinden ve kurumsal kültüründen gelen cesareti ile ,belki bir kamu şirketi refleksi ile yapmaması gereken işleri yaparak atlattı ve bu günlere geldik. Abilerimiz tırnak içinde “deliler” taşıdı bizi bu günlere. Tabi “memleket delisi” insanlar bunlar.

Zira normal akılla bu iş yürümez; bunu herkes bilir. Bu memleket sevdalısı, azimli ve inançlı insanların çalışmaları ile ulaştık bu günlere.” <Yeni Petrol Yasası Türkiye’nin İhtiyaçlarından Doğdu TPAO Genel Müdür Vekili Besim Şişman şöyle devam etti: “Hal böyle iken, bu gün geldiğimiz noktada ise değişen zaman petrol yasasını, çok yetersizleştirdi. Bir öz eleştiri yaparsak, ruhsatların 2/3 bizim elimizde ve biz bunların hepsine yetişemiyoruz. Bizim bunu dışarıya açmamız lazım. Karaların %15’inin arandığı bir ülkeden konuşuyoruz. Denizlerde bu rakam %5 bile değil. Neden? Derin denizde bir kuyu açmanın maliyeti 250-300 milyon dolar. Kaç tane böyle kuyu açabilirsiniz? Kuzey Denizi 30-35 kuyudan sonra Kuzey Denizi oldu. Karadeniz daha büyük bir alan. Diyelim ki burada 50 tane kuyu kazdık. Bu, 15 milyar dolarlık bir rakama tekabül ediyor. Kim harcayacak bu parayı? Dolayısıyla ortak bulmak zorundasınız. Bir benzetme yapacak olursak biz, önümüzdeki günlerde Afganistan ile bir sözleşme imzalayacağız. Mezar-ı Şerif ve Sandıklı’da iki bloğa ortak olacağız. İhaleye girdik ve aldık.”Peki niye gidiyoruz biz bu ülkeye? Afganistan bunu kendi imkanları ile yapabilir mi? Yapamaz. Aynı durum bizim için de geçerli.Aynı olan bir şey daha var. Afganistan’da imza atacak olan üst düzey yetkili dedi ki “Arkadaşlar acele etmeyin. Beni burada vatan hainliği ile suçluyorlar.” Bugün ülkemizde biz de aynı şeyleri yaşıyoruz. Bu bakış doğru değil. Biz iyi bir şey yapacaksak, yaşanan gelişmelerle uyum içinde olma mecburiyetimiz var. Eğer biz buna direnirsek, petrolü bir gün bulabiliriz ama iş işten geçer. Bu petrol bize şimdi lazım. Tam şimdi. O yüzden ortaklıklar oluşturmak zorundayız.Size çarpıcı bir bilgi daha vermek isterim. Bakın Meksika Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY

25


|

Röpörtaj Fatih ÇİL

Devleti artık diyor ki: “ Biz hata ettik. Brezilya gelişen dünyaya uydu, ortaklıklar tesis etti. Mevcut sitemini çok daha büyük seviyelere getirdi. Biz de artık devletçi yapıdan vaz geçiyoruz. Herkese kapılarımızı açıp sistemimizi geliştirmek istiyoruz. Sizler de buyurun gelin.” Dünyadaki durum kısaca bu, doğrusu da bu. Biz de bu yolu takip ediyoruz ve etmeliyiz. Bakarsanız Amerika’nın shale gazını 40-50 senede geliştirdiğini görürsünüz. Dünden bugüne hiçbir şey olamaz ve bu bilgi paylaşımı ile oluyor. Her şirket bir iş de çalışıyor. Sonunda bilgileri paylaşıp harmanlıyorlar ve bir sonuca ulaşıyorlar. Biz TPAO olarak bilgimizi paylaşmazsak, diğer özel sektörde yatırım yapacak güçte olmadığı için bu işi yürütemeyiz. Dolayısıyla sadece bu paylaşım ortamını açmak için olsa bile böyle bir kanuna ihtiyaç vardı. Ayrıca bu topraklarda çalışmak isteyen başka şirketlerde var. Biz ruhsatlara yetişme zorluğu yaşarken niçin bunlara engel olalım. Bu insanlar da gelsin ve bizim potansiyelimizi ortaya çıkarmak için çalışsınlar. Biz bu düşüncelerden hareketle ve samimiyetle bunları paylaştık.Tabi çekincelerimizi de ortaya koyduk. Çekincelerimiz ise şunlardı: “Bizim elimizde olan sahaların hiçbir suretle müzakere edilmemesi gerekir çünkü biz devletiz ve millet adına iş yapıyoruz. Özel şirketlerin işlettiği alanların süresi dolup müzayede çıkıldığında önce bize sorulsun.” Evet bizim çekincelerimiz bunlardı ve mecliste bu düzeltmeler yapıldı. Ayrıca vergiler bir diğer konu idi. Bence vergilerin daha aşağıya çekilmezi lazımdı. Ülkemiz başta vergilendirme olmak üzere yerli ve yabancı yatırımcılar için çekici hale getirilmelidir. Petrol operasyonlarının maliyetleri nazara alınarak ayrı bir vergi rejimi tatbik edilmelidir yaklaşık %40 olan vergi yükü daha aşağı sevilere çekilmelidir. Sektör geliştikten sonra yeniden bir gözden geçirilme yapılabilir. Yeterki öncelikle tüm

26 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

ülkemizi arayıp üretimi geliştirelim. Petrol öyle sihirli bir şey ki mesela 200.000 varil petrol üretirken yüzde 50 vergi vermen seni sarsmaz. Çünkü çok kazanırsınız. Bu sistemin güzelliği de burada zaten. Dolayısıyla teşvik etmek ve potansiyeli ortaya çıkarmak için cazip olmak durumundayız. Ondan sonra kuralları koyabilirsiniz. Biz TPAO olarak nasıl Afganistan, Azerbaycan, Kazakistan ve bunlar gibi dünyanın çeşitli ülkelerinde yatırım için gerekli şartları arıyorsak; buraya gelecekler içinde bu durum geçerli. Almanya’da cami yapalım ama Adıyaman’da Ermeniler kiliselerine gitmesinler demek olmaz. Dürüst, açık ve samimi olmalıyız. Dolayısıyla bu kanun gerçek bir ihtiyaçtan doğmuştur dersek, konuyu en güzel şekilde ifade etmiş oluruz.” Bana göre çok güzel düzenlemeler yapılmıştır. Ruhsatlar bazında eskisi gibi bölgelere ayrılma kalkmıştır. Mesela eskiden TPAO’nun kısıtları vardı. TPAO 12 ruhsatın üstünde ruhsat alamaz ama özel şirketler yan şirketler aracılığıyla istediği kadar ruhsat alabilirdi. Biz bunu yapamıyorduk. Artık şimdi herkes eşit şartlara geldi. Daha da hayırlısı , önceden birileri geliyor; ruhsatı kapatıyor; sonrada çantacılık yapıyordu. Bu da kalktı. Artık ciddi seviyelere ulaşan teminatları yatırmayan kişiler, bu işe soyunamayacak. Biz de TPAO olarak “Falanca bölgede ruhsatım düşüyor. Süreyi uzatmak için bir kuyu deleyim” demeyeceğiz; ve bunu iç dinamiklerimizle yapacağız. Benim o bölge ile ilgili olarak bir çalışmam yok ise ruhsatı portföyümde tutmam doğru değil. Çünkü bu ülkemiz için bir kayıptır. Gelsin bu konuda bir hazırlığı olan, buralarda çalışsın.” <TPAO Olarak Hazırız Kimseden Korkmuyoruz Besim Şişman konuşmasını şöyle sürdürdü:


TPAO’yu Türkiye’yi Uçuracak Bir Şirket Yapacağız

“Karadeniz’deki derin deniz alanlarında çalışırken genellikle yüzde elli yüzde elli çalışıyoruz. Benim payım zaten devletin. Karşı taraftan ise vergiler düşünce yaklaşık %25 kalıyor. Bu da gayet normal çünkü benim ispatlanmış bir rezervim henüz yok. Bir anlamda olmayan petrol üzerinden pay kavgası yapıyoruz ve deniliyor ki bunlar “Memleketi satıyor.” Keşke olsa; biz de satmaya kalksak da vatan hainliğinden, bizi içeri atsalar. Memleket de kurtulsa. Ama yok ki… Biz potansiyelimizi bulana kadar teşvik etmek zorundayız. Bizim sondaja ayıracak 10 milyarlarca dolarımız var mı? Hayır yok. Gerçekçi olmalıyız, ki biz son 10 yılda yatırımımızı devletimizin desteğiyle 10 katına çıkmış şirketiz. Olaya, birazda bu tarafından bakmak zorundayız. Hulasa, bir iki ufak tefek rötuşları olabilir ama bu kanun ayakları yere basan bir kanundur ve hiçbir sıkıntı yoktur. Tamamen rekabetçi bir kanundur. TPAO’nun da rekabetten kaçmaması lazımdır. Zaten TPAO olarak hiç kimseden korkmuyoruz. Ama bizim sıkıntımız nedir? Bizim yapısal sıkıntılarımızın çözülmesi gerekiyor. Bunun için de ciddi adımlar atarak dönüşüm programını başlatmış bulunuyoruz. Belki bunun arkasından, küçük bir halka arzla ya da başka bir değişiklikle altını doldurabiliriz ki bununla ilgili olarak da Sn Bakanımız gerekli mesajları veriyorlar. Bu noktada biz bir şeyler yapmalıyız ki, Bakanlığa, Başbakanlığa, Hazine’ye gidip bir şeyler isteyecek yüzümüz olsun. Biz kendi üstümüze düşeni bitirdik, artık top sizde, diyebilmeliyiz.” <Büyüyen Türkiye’ye Yakışan Dönüşümü Gerçekletireceğiz Türkiye’nin son 10 yılda dünyanın çok üstünde büyüdüğünü hatırlatan Şişman “ TPAO olarak bizim yatırımlarımız da bu büyümeye paralel arttı, ama üretim hala düz

bir trendde gidiyor. Burada ciddi bir makas açılığı var. Bunu sorgulamamız lazım. Biz nerede hata yapıyoruz; anlamalıyız. Dönüşüm, işte tam bu zamanda olmalı. Zira artık virajın köşesine yaklaştık. Eğer biz, bu virajı sağlıklı, dengeli, yüksek bir ivme ile dönemezsek; savrulacağız ve bir daha da sahaya dönme şansımız olmayacak. Düzlüğe yeni çıkmış olan TPAO kabuk değiştirmeyi doğru yapabilirse, Türkiye’ye çok şey katar. Arkadaşlarımızın güzel bir sloganı var. “THY dünyayı uçuruyor. TPAO inşallah Türkiyeyi uçuracak” diye. Uçurabilir mi peki? Evet, uçurur. Ama önce buna inanmak, cesur olmak, risk almak ve çok çalışmak lazım. İşte bu açıdan bu kanun bizi destekleyen bir kanundur. Bilinmesi gerekir ki TPAO devlettir. Devlet adına üretir. Bu yüzden ben kelimelere takılmayı doğru bulmuyorum.” dedi. <Doğruları Tekrar Edip Yanlışlardan Ders Alarak Dünya’nın Her Tarafında Olacağız Dünya ekonomisi ve siyasetinin enerjinin üstünde dönmeye devam edeceğini vurgulayan TPAO Genel Müdür Vekili Besim Şisman şunları kaydetti: “Ben öğrenci iken petrol bitecek deniyordu. Sene 1985. O zamanlar dünyanın 800-900 trilyon varil petrol rezervi vardı. 30 senelik tüketimden sonra bugün 1.6 trilyon varil petrol var dünyada. Dolayısıyla bitme diye bir şey söz konusu değil. 50 yıl, 100 yıl, belki de daha fazla dünyadaki sistem petrol, doğal gaz ve kömürün etrafında dönecek. Sadece ekonomi değil siyaset de enerjinin üstüne kurulu ve dünyada inanılmaz enerji yatırımları var. Son dönemlerde konvansiyonel olmayan, shale gaz başta olmak üzere derin deniz sondajları gündeme çıkıyor ve esas yeni rezervler oralardan geliyor. Bizim bu büyük yatırımlar yapılırken seyretmememiz lazım. Özal’ı bir kere daha rahmetle anmak istiKasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY

27


|

Röpörtaj Fatih ÇİL

yorum. Müthiş bir kafa ve düşünceye sahip bir liderdi ama ona ayak uyduramayan bir bürokrasi vardı. Bugün biraz daha hazır bir bürokrasi ve tepede yine müthiş bir beyin var. Buna paralel hareket etmek için elimizde fırsatlar var. Turki Cumhuriyetlerde yakalayamadığımızı Ortadoğu’da, Afrika’da gerekirse Güney Amerika’da yakalamak zorundayız. Bizim, bu dönüşümdeki temel amacımız budur. Arkadaşlarımız harıl harıl dünyayı çalışıyor. “Nerede hangi fırsat var? Nerelere gidebiliriz? Hangi şirketlerle, ne tür ortaklıklar yapabiliriz?” Bu bile başlı başına ciddi bir stratejidir. Ben şuna inanırım. “Bir insan dünyada bir şeyi başarabiliyorsa, ben de onu başarırım.” Biz inançlı insanlarız. Allah adildir ve herkese verir. Milletimiz emin olsun ki bizim bu potansiyelimiz var ve bu amaç için TPAO olarak hakikatten çok çalışıyoruz. Ayrıca geçmişimizden gelen birikimiz ve buralardan çıkardığımız dersler var. Bize Şahdeniz’i kazandıran insanlardan olumlu dersler çıkarıyoruz. Türki Cumhuriyetlerde yaptığımız hatalardan, gene kendi payımıza yarına dönük olumlu dersler çıkarıyoruz. Yani doğruları tekrar ederken; hatalardan ders alıyoruz.” <TPAO’nun Stratejisi Hazır Besim Şişman Türkiye Petrolleri’nin yeni stratejisi hakkında da bilgi verdi:”Bir ringe çıkarken sıkletinizi bilmek zorundasınız. Şu hatayı yaparsak çok büyük bir gaflet olur. Major şirketlerle masaya oturduğunuzda major şirket gibi oturamazsınız.Yerinizi ve haddinizi bilirseniz gelişmeniz daha kolay; kendinizi olduğunuzdan yukarılarda görürseniz işiniz çok zor olur. Stratejik olarak hareket edebileceğiniz denk şirketler; kültüründen, bilgisinden faydalanacağınız, birlikte yatırımlara katılacağınız üst klas şirketler ya da sizin bir şeyler katacağınız sizden küçük

28 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

şirketler vardır. TPAO bir anlamda global şirkettir. Kolombiya’dan Kazakistan’a faaliyet yapıyoruz. Yapmamız gereken daha karlı olabileceğimiz faaliyetler içine girmek. Enerjiye 60-63 milyar dolar veren, neredeyse bütçesindeki açık enerjiden kaynaklanan bir ülkeden bahsediyoruz. Bu açığı kapatmak demek, bu ülkeyi hakikatten uçurmak demektir. Bu çerçevede biz eksiğimizin strateji olduğuna karar verdik. Önemli olan da karar vermek zaten. TPAO tarihinde hiçbir satın alma yapmamış; bir tek saha satın almamış. Bir şirket ortaklığı kurmamışız. Bu cesareti göstermemişiz. Kendi ayaklarımızın üstünde durmuşuz o kadar. Biz şimdi bütün bunları yapabilmek için uğraşıyoruz. Tabi haddimizi bilerek. Operatör olabileceğimiz yerde operatör, ortaklık yapacağımız yerde ortak olarak. Şahdeniz’de operatör olamazsınız ama orada iş birliği yaparsınız, kendinizi geliştirirsiniz. Hiç daha önce aklımızdan geçmiyordu. Karadeniz’deki bir kuyuda biz operatör olabilir miyiz? Bundan üç yıl önce bunu tartıştık .Yanlış yerden başlamayalım, hata yapmayalım, diye. Sonra, sondaj daire başkanımızı çağırdık, sorduk. “Biz bu işi yapabilir miyiz? ” “Yaparız” dedi ve biz başladık. Hakikatten genç arkadaşlarımız bu işi başarıyla becerdiler. Şimdi bünyemizde bir servis şirketi kurduk. Off-shore da çalışan arkadaşları bu çatının altına almaya çalışıyoruz. Bir adım sonrasında, aldığımız sismik gemiyi de buraya alacağız. Bunlar TPAO’da yıllardan beri konuşulan şeyler. Daha önce TPIC ile denenmiş fakat başarısız olmuştu. Bu sefer Bakanlığımızın desteğiyle konuya daha profesyonelce yaklaştık ve şunu amaçladık. Dedik ki, TPAO beyin şirkettir. Operasyonel beyin takımının çalıştığı, kalabalığın çok olmadığı ama işi götürecek temel yapılar yani arama ve üretim burada olmalı. Servis yapan şirketi bünyemizden ayırmalıyız ve bunun içinde kendimize


TPAO’yu Türkiye’yi Uçuracak Bir Şirket Yapacağız

2018 yılını hedef koyduk. Zira bunu kademe kademe; adım adım yapmalıyız. Önce off-shore da bir adım atacağız. Bir adım sonra, muhtemelen sismik gemiyi bu şirketin altına alacağız. Sismik gemi başlı başına bir şirket. Bunu çekip çevirmek bir kültür. Petrol bulmakla görevli insanlar, servis işleri ile kendilerini yormamalılar. Bizim yapmamız gereken arama, üretim işi. Beyin takımı dediğimiz bu takım kafasını tamamen petrol arama işine verecek ve servisle alakalı işlerle uğraşmayacak ve bize petrol bulacak. Bu insanların görevi bu.” <Kurumsal Kültürümüz En Büyük Rezervimiz Kurumsal kültürün TPAO’nun en büyük rezervi olduğuna işaret eden Besim Şişman:“Bu şirketin çok güzel bir tarafı var. Eski genel müdürlerimizle biz bir araya gelip konuştuğumuzda bize inanılmaz motivasyon veriyorlar. “Biz bazı şeyleri yapamadık,bizim düşüncelerimiz farklıydı ama siz bunları yapabilirsiniz.” Bunu herkes demez. Bunlar çok önemli şeylerdir. Dolayısıyla arkadan gelenlere, doğru miras bırakmalıyız. TPAO bu mirasını koruduysa, ilk dönem özeleştirmeden gelen insanlara kapısını kapadığı için bunu başardı. Dönemin yönetim kurulu presip kararı aldı, bana göre de çok doğru bir karar ile oralardan insan transfer etmedi. Eğer yapsaydık buradaki yapı inanılmaz dejenere olurdu.TPAO gibi şirketlere dışarıdan insan lazım değil mi? Evet lazım ama farklı düşünen, kaliteli insanlar lazım. Çalışacağınız insanı seçecekseniz sıkıntı yok ama “hadi size kapanan şu kurumdan 50 kişi verelim” derlerse bu şirketi batırırsınız.” dedi <İnsan ve Çevre Petrol’den Daha Değerli Besim Şişman TPAO’nun sürdürülebilir-

lik ve çevre değerlerini şu şözlerle açıkladı: “TPAO olarak 10-15 sene önce Batman ve Adıyaman’da Türkiye›de belkide ilk çevre hassasiyeti olan sistemi kurduk. Eğer doğaya veya bir kişinin tarlasına bir zarar verildiyse tazminat verelim mantığıyla değil, orayı nasıl geri kazanırız mantığıyla hareket ederek çok başarılı işler yaptık. Bugün durduğumuz nokta da budur. Zaten Çevre Bakanlığımız ile çok yakın temas halindeyiz. Ayrıca Su Yönetimi Genel Müdürümüz de bizim yönetim kurulu üyemizdir. Bu anlamda çok güzel ilişkilerimiz var. Bizim hiçbir zaman devasa sorunlara sebebiyet veren sorunlarımız olmamıştır. Esas dikkat etmemiz gereken budur. Ama shale gazına gelince; dünyada gelişen son trendden sonra Avrupa’da bir çok yerde shale gaz çalışmasına müsaade etmiyorlar. Orada bir bilgi kirliliği oluşuyor. Bu gazı çıkarmak için özellikle yüzeye yakın yerlerde çok yüksek basınç ve debilerle milyonlarca galon malzemeyi rezervuara basıyorsunuz. Eğer yüzey sularına ulaşma durumu var ise buralarda kirliliğe sebebiyet verebilirsiniz, hatta bu kirlilik yüzeye de ulaşabilir. Ayrıca tuzlu su olarak geri aldığınız milyonlarca galon malzemenin rehabilitasyonu çok önemli. Biz bu konuda da Çevre Bakanlığımız ile hemen temasa geçerek hukuki alt yapıyı nasıl oluşturacağımız konusunda da çalışıyoruz. Şayet shale gazında üretime başlarsanız arka arkaya seri sondajlar yapmak zorundasınız. Faaliyet inanılmaz büyük. Dolayısıyla bunun çevre alt yapısı nasıl olmalı, nasıl bir hukuki düzenleme yapmalıyız; noktalarını araştırıyor arkadaşlarımız. Ama bizim şanslı bir tarafımız var. Bizim potansiyelimiz olan yerler hep şehirlerin dışında, merkezlerden uzak. Fakat bu isteğiniz her şeyi yapabilirsiniz demek değildir. Çünkü toprağımız en kıymetli varlığımızdır. Petrolü kullanırsınız ama yüzey sizin karnınızı doyuran taraftır. Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY

29


|

Röpörtaj Fatih ÇİL

Havamızı, suyumuzu, toprağımızı birinci derecede korumak zorundayız. İlgili daire başkanlıklarımız bu konuda çok ciddi bir şekilde çalışıyor. Biz insanımıza saygısızlık yapamayız. İşin sonunda zaten hep insan yok mu? Allah-ü Teala kainatın merkezine insanı koymuş. Sonuçta insan var. Daha başından insanı kırdınız mı yaptığınız işin bir anlamı yok ki? Amacınız insana fayda sağlamakken, başta insana zarar verdiniz mi gerçekten de bir anlamı yok. İlk adımınızda buna dikkat etmek zorundasınız. Ama bunu göstermelik olarak değil gerçekten yapmalısınız. Üzülerek söylüyorum; Türkiye’de koskoca firmalar göstermelik çevrecilik yapıyorlar. Bir taraftan kağıtla, böcekle uğraşırken diğer taraftan ormanları katletmemeliyiz. Samimi olmalıyız.” <Petrolü Hak Ettiğimiz Zaman Bulacak Aksi takdirde Faturasını Ödeyeceğiz Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı Genel Müdür Vekili Besim Şişman Sözlerini şöyle noktaladı: “Büyüyen ve global oyuncu olmak isteyen Türkiye’nin global oyuncu olan bir şirkete ihtiyacı var ve bu şirket TPAO’dur. Çünkü dünya enerjinin etrafında dönmektedir. Hepimiz biliyoruz ki bu sınırlar çizilerken birtakım şeylere dikkat edilerek çizilmiş. Geriye dönüp suçlamalar yapmak bize bir şey kazandırmaz. O günkü şartları biz bilmiyoruz ve yaşamadığımız şartlar üzerine yorum yapmak da doğru değildir. Ama bu demek değildir ki o günkü imkanlarla, bildikleri her şey doğru idi. Bana bazen diyorlar ki “Biz ne zaman petrol bulacağız.” Cevabım şu “ Ne zaman hak edersek o zaman bulacağız.” Bu yüzden öncelikli olarak niyetiniz sağlam olacak, halis olacak, samimi olacak. Diyeceğiz ki biz bu millete hizmet etmek istiyoruz. İkinci olarak, çok çalışacağız. Üçüncü olarak da sonuçta başarılı olursak şükredecek, başarısız olursak dua edeceğiz

30 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

ve çalışmaya devam edeceğiz. Büyüklerimiz böyle söylemişler. Bizim de prensibimiz bu ve bununla yola çıktık. Bu millet ayağa kalkacaksa, bütün taşların yerine oturmuş olduğu işte tam bu zamanda kalkacak ve bizde buna yapacağımız keşiflerle destek vereceğiz inşallah. Dünyada petrolü olmayan ülkelerin dev petrol şirketleri var. Bunların hasılatları, kendi ülke gayri safi hasılalarının %7 si civarında. 750 milyar dolar GSMH’nin %7si 50 milyar dolar ediyor. Bizim de 50 milyar dolarlık bir şirket olmamız gerekirdi. Oysa biz bunun yüzde 10’nu bile değiliz. Amacımız bu hedefe doğru cesaretle yürümek. Azimli ve inançlıyız. Ben Batman’da 3 sene ve Adıyaman’da 18 sene kaldım ve her kademede çalıştım. Mühendis, şef, başmühendis, müdür, bölge müdürü yardımcısı, bölge müdürü ve sonunda genel müdür yardımcısı olarak merkeze geldim. O zamandan bugünde ekip çalışmasına çok inanırım ve benim prensibim şudur. Başarılı olursak ekibimize, başarısız olursak aynaya bakacağız. Başarısız olursak sorumlusu kendimiziz ve faturasını ödeyeceğiz. Başarılı olursak diyeceğiz ki bu ekip bu işi başardı.” We will make TPAO a company to fly Turkey Besim Şişman: Acting General Manager, TPAO As TPAO if we do not share the knowledge we have, we can not play this oil game as Turkey since the other players in the private sector are not strong enough to invest. Therefore, even only create this sharing backround it was needed for such a law. Furthermore, there are also other foreign companies want to work in this land. Why we hamper these investors while we are experiencing difficulties to develop our licences. Let’s these people come in and try to bring our potential to out.


TPAO’yu Türkiye’yi Uçuracak Bir Şirket Yapacağız

Climate change United Nations Environment Programme

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY

31


|

Röpörtaj Fatih ÇİL

Negawatt, Bize Göre En İyi Watt’tır Bora Tuncer

Schneider Electric Türkiye Genel Müdürü

Schneider Electric Türkiye Genel Müdürü Bora Tuncer ile yeni enerji geleceği ve ekonomisinde Schneider Electric’in yeri; enerji ve değişim yönetimindeki katkıları üzerine bir röportaj gerçekleştirdik.“Enerji konusunda geleceği şekillendirecek, verimliliğe ve enerji tasarrufuna dikkat çekecek 5 önemli trend yer almaktadır” diyen Tuncer sorularımızı şöyle cevaplandırdı. Schneider Electric tarafından yayınlanan “White Paper” çalışmasında enerji geleceğini şekillendirecek 5 global trendden bahsediliyor. Bu öngörüleri bizimle paylaşır mısınız? Schneider Electric olarak, gelecek nesillere, kaynakları tükenmemiş, canlı bir dünya bırakma hedefiyle ‘yeşil ürünler’ geliştirirken; aynı zamanda bu anlayışın şekillenmesine ve yaygınlaşmasına yardımcı olmak adına öngörülerde bulunuyoruz. Enerji konusunda geleceği şekillendirecek, verimliliğe ve enerji tasarrufuna dikkat çekecek 5 önemli trend yer almaktadır. Bunları şöyle sıralayabiliriz: • Her yerde verimliliğe ve enerji tasarrufuna odaklanılacak. • Bireyler ve şirketler, kendi kendine yeterli üretici/tüketici haline gelecek ve net sıfır veya net üretici vizyonuyla daha iyi bir yaşam ve daha temiz bir çevreye katkıda bulunacak. • Herkes ve her tüketim noktası birbirine bağlanacak, kontrol edilerek yönetilecek, böylece tüketim azalacak, geri ödeme süresi kısalacak, paylaşım ve optimizasyon gelişecek.

32 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Bora Tuncer,

Schneider Electric Türkiye Genel Müdürü

Dünya için sürdürülebilir bir gelecek sağlamaya hizmet etmek ve enerji konusundaki bilinci geliştirmek adına dünyada ve Türkiye’de elektrik ve aydınlatma alanlarında etkin çözümler sunmaya devam ediyoruz.


Negawatt, Bize Göre En İyi Watt’tır

• Gerçek zamanlı arz-talep dengelemeyi mümkün kılan talep reaksiyonuyla talep düşüşü ve kapasite paylaşımı yaşanacak. • Tüm enerji sistemlerinin şehir şebekesine entegrasyonu, elektrikli araçların entegre, çok modlu bir sistem içinde hızlı bir şekilde kullanıma alınmasıyla kirlilik, seyahat süreleri ve trafik sorunu azaltılacak. Bu trendler bireyleri, organizasyonları, şirketleri, şehirleri ve ülkeleri etkileyecek ve bu gelişmelere bağlı olarak yeni bir enerji ekonomisi ortaya çıkacak. Dolaysıyla enerji yönetiminin ve yeni teknolojilerin önemi kritik. Bu çerçevede geleceğin sürdürülebilir kılınması adına “Global Enerji Yönetimi” uzmanı olarak Schneider ne gibi çözüm önerileri ve ürünler sunuyor? Schneider Electric olarak, enerji yönetiminde dünya çapında uzman bir şirket kimliğiyle enerjiyi güvenli, güvenilir, verimli, üretken ve çevreci hale getirmek üzere çalışıyoruz. Enerji ve altyapı, endüstri, konut ve bina pazarlarında uyguladığımız teknolojik ve yenilikçi enerji verimliliği yöntemleriyle %30’a varan oranlarda tasarruf imkânı sağlıyoruz. Ayrıca, enerjinin verimli kullanılması için yenilikçi entegre çözümler sunarken, aynı zamanda insanları hem kendi bütçeleri hem de ülke ekonomisi için tasarruf etmeye yönlendiriyoruz. Kurumların ne kadar ve nerelerde enerji tükettiklerini anlamalarını, pasif gelişim alanlarını tanımlamalarını ve ardından otomasyon, düzenleme ve izleme yoluyla tesisatlarını geliştirerek optimum düzeye getirmelerini sağlayan aktif enerji verimliliği üzerinde odaklanıyoruz. Enerji verimliliği danışmanlık şirketi olarak enerji etütleri yapıyoruz. Schneider Electric Enerji Üniversitesi online sitemiz sayesinde enerji tasarrufu çözümlerini anlatan eğitim

modüllerini isteyen herkes, siteye kayıt olarak takip edebilir. Schneider Electric olarak faaliyet gösterdiğimiz bu pazarda kendimizi enerji yönetiminde global bir uzman olarak konumlandırıyoruz çünkü kişi ve kurumlara enerjilerinden en iyi biçimde faydalanmalarına ve enerji tasarruf hedeflerini yakalamalarına yardımcı olmak için gereken insan gücüne, teknolojiye ve bilgiye sahibiz. Dünya için sürdürülebilir bir gelecek sağlamaya hizmet etmek ve enerji konusundaki bilinci geliştirmek adına dünyada ve Türkiye’de elektrik ve aydınlatma alanlarında etkin çözümler sunmaya devam ediyoruz. Sürdürülebilir enerji için şehirlerin ve akıllı şebekelerin önemi çokça dile getiriliyor. Ancak Shcneider herhalde konuyu daha da ileri götürdü. Bu noktada “EcoStruxure” çok dikkatimizi çekti. Konuyu biraz açar mısınız? Bir ‘akıllı bina’ çözümü olarak geliştirdiğimiz EcoStruxure, bir binanın yönetiminde kullanılan tüm sistemlerin birbiriyle ilişki kurduğu, iletişimin ve desteğin hiç kesilmediği, tek bir muhatap firma ve tek bir programla yürütülen bir sistemdir. EcoStruxure mimarisi dâhilinde yapılan düzenlemelerle işletmeler, binada tüketilen enerjiyi izleyerek ne kadar ve nerelerde enerji tükettiklerini anlıyor; ardından, enerjiyi doğru kullanmaya, ölçümlemeye ve yönetmeye imkân tanıyan düzenlemelerle, tesisatlarını geliştirerek uygun düzeye getiriyor. Bu mimari sistem, güç sistemleri, veri merkezleri, proses ve makineler, bina kontrolü ve güvenlik sistemlerinin arasında garantili bir uyumluluk sağlayarak zaman kaybını azaltıyor; sistematik enerji izlemenin ve tüm enerji tüketiminin eşzamanlı kontrolünü sağlayarak enerji maliyetlerini %30’lara kadar düşürüyor. Enerji tüketi-

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY

33


|

Röpörtaj Fatih ÇİL

minin kontrolünü sağlayan Ecostruxureware sistemini, izleme, kontrol, enerji yönetimi, aydınlatma, yangın algılama, güvenlik ve HVAC sistemleri için bir entegrasyon platformu olarak sunduk ve çok iyi dönüşler alıyoruz. Gerek ülkemiz gerekse diğer ülkeler kalkınmalarını devam ettirebilmek adına enerji yatırımlarına devam edecek. Yani MW’lar önemli. Ancak siz Negawatt terimi gündeme getirdiniz. Bu terim ve önemi hakkında ne söylenebilir? Negawatt, bize göre en iyi watt’tır. Bu kavram sadece bir kelime oyunu olmanın ötesinde önemi bir anlam taşıyor. Negawatt ile tasarruf ettiğimiz veya kullanmadığımız enerjiye işaret ediyoruz. Enerji talebini azaltmamız ya da stabil hale getirmemiz, tüketici olarak enerji tedarikçileriyle etkileşime girmemiz ve sahip olduğumuz enerjiyi paylaşmamız gereken yeni bir dönemdeyiz. Bu yüzden, aktif verimlilik zihniyetiyle hareket etmemiz, enerji tüketimi ve ilgili süreçlerden her türlü israfı kaldırmamız gerekiyor. Bu yüzden bu konudaki düşünme biçiminin acilen değiştirmesi gerektiğine inanıyoruz. Son olarak ülkemiz enerjiyi verimli kullandığında ya da daha az enerji kullandığında nasıl bir kazanç içinde olabilir? Şu anda sektörümüzün gündeminde enerji verimliliği konusu var. Enerji ihtiyacının giderek arttığı, buna karşılık karbon emisyonunun azaltılması konusunda baskıların yoğunlaştığı bir dönemde aynı enerjiyle daha fazla iş yapabilmek yani enerji verimliliği sağlamak büyük önem taşıyor. Enerji ihtiyacı ve tüketimi konusunda her geçen gün ağırlaşan bir tabloyla karşı karşıyayız. Bir taraftan kaynaklarımız azalırken, diğer taraftan da kullanım alışkanlıklarımız ve

34 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

kullandığımız teknolojiler değişiyor. Her yıl enerjiye ödediğimiz milyarlarca dolarlık faturayla net bir ithalatçı konumundayız. Bu, enerjinin verimli kullanılması gerektiğinin en önemli göstergesidir. Son dönemde ülkemizde artan enerji bilinciyle birlikte, enerji verimliliği kavramının da yükselişe geçtiğini gözlemliyoruz. Her en kadar gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığında yolun başında olsak da, yukarıda belirttiğim 5 öngörüyü göz önünde bulundurarak verimlilik konusunda önemli adımlar atacağımıza inanıyorum. Verimlilik bize öncelikle daha iyi bir yaşam ve daha temiz bir çevre sağlayacak ve çevresel sürdürülebilirliğe hizmet etmiş olacağız. Böylece, kaynaklarımızın korunduğu ve gelecek nesillere daha temiz bir dünya bırakmanın mutluluğunu yaşayacağız. Schneider Electric olarak, bir yandan ürün ve sistemlerimizle enerji verimliliğini sağlamaya çalışırken, diğer yandan toplumda, elektrikçi, mühendis gibi teknik karar vericilerde bu konuda farkındalık ve bilinç yaratmak üzere sorumluluk üstleniyoruz. bu konuda üzerimize düşen görevi yerine getirmeye hazırız. In our opinion Negawatt is the best watt Bora Tuncer: General Manager, Schneider Electric Turkey We are positioning ourselves as a global specialist in energy management because we have the technology, manpower and knowledge in order to make people and institutions benefit best from their energy and help them to reach their own energy saving targets. To ensure a sustainable future for the world and enhance energy awareness; we continue to provide effective solutions in the fields of electricity and lighting both in Turkey and in the world too.


Negawatt, Bize Göre En İyi Watt’tır

Environmental governance United Nations Environment Programme

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY

35


|

Röpörtaj Fatih ÇİL

Her Yönüyle Sürdürülebilirliğe Katkı Sağlayan Yatırımlar Gerçekleştirmeyi Hedefliyoruz Sinan Ak

Zorlu Enerji Genel Müdürü

Zorlu Enerji Genel Müdürü Sinan Ak ile geniş bir röportaj yaptık. “ Yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarına odaklanarak, katma değer yaratan, istihdamı destekleyen ve her yönüyle sürdürülebilirliğe katkı sağlayan yatırımlar gerçekleştirmeyi hedefliyoruz” diyen Sinan Ak paydaş katılımından, Ekvator Prensiplerine uzanan bir perspektifte sorularımızı yanıtladı. Sinan Ak, Zorlu Enerji’nin sürdürülebilirlik vizyonunu ve yatırım projeksiyonlarını da anlattı. Sizinle “paydaş katılım planından” başlamak bizce en doğru nokta olacaktır. Biraz bize Türkiye’de ilk olduğunu duyduğumuz bu plandan bahsedebilir misiniz? Planın Ekvator Prensipleri ile paralellik arz eden tarafları var mıdır? İşletmelerimizin bulunduğu yöreler ya da yeni yatırım bölgelerimizde yaşayan halkın faaliyetlerimizin çevresel ve sosyal etkilerini değerlendirebilmeleri, bu konudaki fikir ve önerilerini paylaşabilmeleri için “paydaş katılım çalışmaları” yürütüyoruz.. Bu çalışmalardan en kapsamlısını ise 2011 yılında Rize İkizdere’de gerçekleştirdik. Özellikle doğal kaynakları kullanan enerji yatırımlarında paydaş katılımının çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Paydaş katılımını, yatırım kararının alınmasında ve proje yönetiminde önemli bir yol gösterici olarak görüyoruz.

36 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Sinan Ak, Zorlu Enerji Genel Müdürü

Sürdürülebilirlik yaklaşımı; tüm ekonomik ve sosyal politikalarının, çevre politikası ve stratejileri ile bütünleştirilmesini gerektiriyor. Enerji kaynaklarını çeşitlendirmeye, sera gazı emisyonlarını azaltmaya ve ülkemizin ekonomik büyümesine katkıda bulunmaya odaklanmalıyız.


Her Yönüyle Sürdürülebilirliğe Katkı Sağlayan Yatırımlar Gerçekleştirmeyi Hedefliyoruz

Bu nedenle de 1961 yılından beri faaliyette bulunan ve 2008’de 30 yıllık işletme hakkını devraldığımız İkizdere Hidroelektrik Santralimizin kapasitesini lisansımızın gerektirdiği şekilde 18,6 MWm’den 78 MWm’ye yükseltmek üzere yatırım kararını almadan önce bu çalışmayı gerçekleştirdik. Yöre halkından başlayarak, yerel yönetimler, sivil toplum örgütleri ve bilim insanlarıyla görüş alışverişinde bulunduk. Çalışmayı bağımsız uzmanlardan oluşan bir ekibin gerçekleştirmesini, sürecin tarafsız yürütülebilmesi için özellikle tercihe ettik. Dört aylık bir çalışma sürecinin ardından, enerji sektörüne örnek olacak, İkizdere Hidroelektrik Santrali Rehabilitasyon Projesi Paydaş Katılım Stratejisi ve Uygulama Planı’nı hazırladık. Bu çalışma ile İkizdere Hidroelektrik Santrali’nin kapasite geliştirme yatırımının fizibilitesini, paydaşların istekleri ve tercihleri çerçevesinde değerlendirdik ve yine Türkiye’de bir ilki gerçekleştirerek çalışmanın sonuçları doğrultusunda kapasite artırım yatırımından vazgeçtik. Sürdürülebilirlik stratejimiz doğrultusunda, yatırımlarımızda olduğu gibi paydaş katılımında da Ekvator Prensipleri ile uyumlu bir çalışma gerçekleştirdik. Bu ilkelerden özellikle “sosyal ve çevresel değerlendirme,” “biyolojik çeşitlilik,” “kültürel miras,” “bölge halkı,” “danışma ve bilgilendirme mekanizması” ilkelerine odaklandık. Paydaş katılım çalışmasının tamamlanmasının ardından iletişim sürecini başlattık. Raporu web sitemizde yayınladık, görüşülen tüm paydaşlara ve yerel basına e-posta ile gönderdik. Hatta basın mensupları ve sivil kuruluşlardan aldığımız geri bildirimlerle

birlikte yerel basına yönelik iki adet basın bülteni hazırladık. Paydaş katılım planının başından sonuna dek katılımcı ve şeffaf bir süreçte gerçekleşmesi, çalışmanın önemli hedeflerinden biriydi ve paydaşlar tarafından da takdirle karşılandı. Ekvator Prensipleri ve Uluslararası Finans Kurumu IFC’nin Çevresel Sosyal Sürdürülebilirlik Performans Standartları’nı da dikkate alarak hazırladığımız ve 2012’de GRI A seviyesindeki 24 enerji şirketi raporundan biri olan II.Sürdürülebilirlik Raporumuz’da da örnek olay olarak İkizdere Paydaş Katılımı Çalışması’nı irdeledik. Ekvator Prensipleri’ni her iki çalışmada da kılavuz olarak kullandık. Bu çerçevede; sürdürülebilir kalkınmanın olmazsa olması katılımken, Zorlu Enerji’nin sürdürülebilirlik yaklaşımı konusunda biraz bilgi almak isteriz. Sürdürülebilirlik yaklaşımı; tüm ekonomik ve sosyal politikalarının, çevre politikası ve stratejileri ile bütünleştirilmesini gerektiriyor. Enerji kaynaklarını çeşitlendirmeye, sera gazı emisyonlarını azaltmaya ve ülkemizin ekonomik büyümesine katkıda bulunmaya odaklanmalıyız. Zorlu Enerji Grubu olarak, sürdürülebilir gelişmeye dayalı güçlü ve karlı büyüme hedefimizin arkasında da bu bakış açısı yatıyor. Çevrenin korunması, paydaş katılımının sağlanması, sorumlu iş yapış biçimi, toplumsal ve kültürel hayata katkı, iyi işleyen kurumsal yönetim ve kalifiye insan kaynağı olarak sıralayabileceğimiz unsurlar; sürdürülebilirlik konusundaki önceliklerimizi oluşturuyor. Bu önceliklerinin gerçek bir

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY

37


|

Röpörtaj Fatih ÇİL

sürdürülebilirlik anlayışının yerleşebilmesi için tüm sektöre ışık tutacağına inanıyoruz. Tüm yönetim süreçlerimize ve faaliyetlerimizin tüm aşamalarına entegre ettiğimiz sürdürülebilirlik anlayışını da “uzun vadeli değer yaratmak amacıyla ekonomik, çevresel ve sosyal faktörler ile bu alanlardaki riskleri yönetmek konusunda yol gösterici” olarak tanımlıyoruz. Bir yandan emniyetli ve güvenilir enerji tedariki sağlarken, diğer yandan da doğal kaynakların ve kültürel değerlerin geleceğe aktarılması için çalışıyoruz. Düzenli olarak hazırladığımız Sürdürülebilirlik Raporlarımızla, sürdürülebilir iş anlayışımız kapsamında gösterdiğimiz ekonomik, sosyal ve çevresel performansımız ile bu alanlardaki hedeflerimizi paydaşlarımıza aktarıyoruz. Birincisini 2011 yılında yayımladığımız sektörümüzün ilk Sürdürülebilirlik Raporunun ardından az önce de bahsettiğim ikinci Sürdürülebilirlik Raporumuzu da bu yıl paydaşlarımıza sunduk. GRI A seviyesinde hazırladığımız rapor ile dünyadaki 24 enerji şirketi arasına girerek, Türkiye’de bu seviyede rapor hazırlayan ilk üç şirketten biri ve enerji sektörünün ilk şirketi olduk. Sürdürülebilirlik anlayışımızın temelinde “Doğru Enerji” üretmek var. 2012 yılı itibariyle yerli ve yenilenebilir enerji projelerimizin üretim portföyümüzdeki oranını yüzde 35’e yükselterek “Doğru Enerji” anlayışımızı bir kez daha kanıtlamış olduk. Bugüne dek yenilenebilir enerji alanında 1 milyar dolar tutarında yatırım yaptık ve 3 yıl içinde de jeotermal, hidroelektrik, rüzgar ve güneş enerjisi projeleri için 1 milyar dolar daha yatırım yapmayı hedefliyoruz. Yatırımlarımızın yanı sıra, çevre ve sürdürülebilirlik alanındaki uluslararası çalışmalara da aktif olarak katılıyoruz. Yaptığımız

38 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

iklim koruma çalışmaları kapsamında, 2012 yılından itibaren gerçekleştirdiğimiz tüm etkinliklerde ölçümlediğimiz karbon ayak izi karşılığında, Türkiye’nin dört bir yanında yeni ormanlar kurmaya başladık. Bu uygulamamız ile 2012 yılında 15 bin fidanı toprakla buluşturduk. Bu yıl da çalışanlarımızın seyahatleri sonucu ortaya çıkan karbon emisyonuna karşılık yeni ormanlar oluşturmaya devam edeceğiz. Zorlu Enerji Grubu çatısı altındaki halka açık tek şirket olan Zorlu Enerji ise; ülkemizde ISO 14064-1 Sera Gazı Emisyon Doğrulama Standardı belgesini alan ilk enerji şirketidir. Zorlu Enerji olarak Uluslararası Karbon Saydamlık Projesi’ne (CDP) 2010 yılında Türkiye’den katılan ilk ve tek enerji şirketi olarak 2011 yılında “Türkiye Karbon Saydamlık Liderliği Ödülü”ne layık görüldük. 2012 yılında ise Karbon Saydamlık Projesi’ne karbon performanslarıyla katılan şirketlerimizden Zorlu Enerji Türkiye sıralamasında 4. olurken; Zorlu Doğal Elektrik ise 6. oldu. Yaptığımız kurumsal sorumluluk çalışmalarında da öncelik çevre ve eğitim konularına ait. Yatırım öncesinde geliştirdiğimiz biyolojik çeşitlilik araştırmalarımız ve sosyal etki analizlerimiz ile doğal ve kültürel çevreye duyarlı projeler geliştirmeye dikkat ediyoruz. Habitat restorasyonu uygulamalarımızla da santrallerimizin inşaat etkilerini azaltıyoruz. Eğitim alanında ise, çevresine ve yaşadığı dünyaya duyarlı nesillerin yetişmesine katkıda bulunmak için 3 yıl önce, “Enerjimiz Çocuklar İçin Projesi”ne başladık. Proje kapsamında bugüne kadar, 6 – 12 yaş arası 115 bin çocuğa eriştik. Türkiye’de bir enerji şirketi tarafından yürütülen ulusal ölçekteki ilk enerji konulu eğitim projesi olan “Enerjimiz Çocuklar İçin” ile çocukların eğlen-


Her Yönüyle Sürdürülebilirliğe Katkı Sağlayan Yatırımlar Gerçekleştirmeyi Hedefliyoruz

celi deneyimler yaşayabileceği bir öğrenme ortamı ile çocuklarımıza dünyamızın geleceği için önemli olan yenilenebilir enerji kaynaklarını ve bu kaynakları koruyabilmek için gerekli enerji tasarruf yöntemlerini anlatıyoruz. 2012 yılının son aylarında da TOÇEV ile birlikte Türkiye’nin ilk “enerji draması”nı hazırladık. İnteraktif olarak kurgulanan oyunumuzda adını doğal yaşamın renklerinden alan “Mavi” ve “Yeşil” isimli iki karakter yer alıyor. Karakterlerimiz, 2012 yılının Ekim ayında Türkiye turnesine çıktı. Bu yıl, Mart ayına kadar yatırımlarımızın bulunduğu 15 ilde, 15 bin çocuğa bu oyunumuzla ulaşarak onlara temiz enerjinin gerekliliğini anlattık. Son olarak enerji dramamız ile Avrupa Komisyonu tarafından düzenlenen Avrupa Kurumsal Sosyal Sorumluluk Ödülü Türkiye Yarışması’nın “Liderlik” kategorisinde, üçüncülük ödülünün sahibi olduk. Grubumuza bağlı olarak doğal gaz dağıtım hizmeti veren GAZDAŞ şirketinin çalışanları, “Enerjimiz Çocuklar İçin Projesi” kapsamında yürüttükleri gönüllülük projesiyle 4. Türkiye Enerji Zirvesi kapsamında, düzenlenen Altın Vana&Altın Voltaj Ödülleri’nin “Sosyal Sorumluluk” kategorisinde Altın Vana Ödülü’nü aldılar. 2012 yılında başlayan ve 2013 yılını boyunca sürdüreceğimiz bir diğer projemiz ise, Şişli Bilim Merkezi ile geliştirdiğimiz “Gelecek Sizin, Enerjiniz Tükenmesin” projesi. Bu proje ile çocuklarımızın enerji kavramını farklı boyutlarıyla anlamaları için görsel bir dünya yaratmak istedik. Bu doğrultuda Şişli Bilim Merkezi’nde, 140x210cm boyutunda topografik yapıya sahip Türkiye’nin ilk “temiz enerji maketi”ni tasarlayarak çocukların ziyaretine sunduk.

Çocuklarımıza her kanaldan ulaşarak “enerjiyi” doğru biçimde aktarmak için dijital medyayı da kullanıyoruz. Web sitemiz www. enerjisitemiz.com aracılığıyla çocuklar, enerji kaynaklarımızı ve enerji konusunda önemli buluşlara imza atan mucitlerin çalışmalarını anlatan videoları izleyebiliyorlar. Web sitemizin, çocuklarımızın enerji konusundaki ödevlerine ve projelerine de destek olacağını düşünüyoruz. Sitemizde yer alan “Enerji Avcıları” oyunu ile çocuklar, enerji tasarrufunu eğlenerek ve birbirleriyle rekabet ederek öğreniyor. Öte yandan eğitimlerimizin maskotu Yeşil Ejderha da Facebook sayfasından çocuklarla buluşmaya devam ediyor. Çocuklara, temiz enerji kaynaklarını ve enerjinin doğru kullanımını anlatmak için özel kitaplar tasarlıyoruz. Zorlu ile Rüzgar Enerjisi, Zorlu ile Doğal Gaz, Zorlu ile Jeotermal Enerji, Zorlu ile Su Enerjisi kitaplarımızın arasında son olarak “Zorlu ile Karbon Ayak İzi” kitabını da ekledik. Kitabımız çocuklara, karbon ayak izinin nasıl oluştuğunu ve azaltmak için neler yapabileceklerini illüstrasyonlarla ve eğlenceli bir dille anlatıyor. Çocukları olduğu kadar gençleri de destekliyoruz. İşletmelerimizin bulunduğu bazı bölgelerdeki ilçe ve köylerden üniversiteyi kazanan gençlerimize de 4 yıldır burs veriyoruz. Grubumuz bünyesindeki enerji santrallerinde enerji verimliliği konusunda yürüttüğümüz projeler de sürdürülebilirlik anlayışımızın bir parçası niteliğinde. Özellikle Lüleburgaz Doğal Gaz Santrali Geliştirme Projesi kapsamında verimlilik artırıcı yatırımların ve kapasite yükseltme projesinin ardından konfigürasyon portföyüne kombine çevrim teknolojisini de ekledik.

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY

39


|

Röpörtaj Fatih ÇİL

Santralde buhar ve elektrik enerjisi üretim esnekliğini sağladık. Bu sayede Lüleburgaz santrali, enerji piyasalarındaki arz-talep dengesine daha yüksek oranda uyum sağlayarak, doğrudan müşterilerimizin buhar ve elektrik taleplerine eksiksiz yanıt vermeye başladı. Talebin düştüğü dönemlerde oluşan artık buharı da elektrik üretiminde değerlendiriliyoruz.

ciddi oranda odaklandığınızı gösteriyor dersek yanılır mıyız? Zorlu Enerji Grubu olarak, enerji sektöründe 20 yıldır faaliyet gösteriyoruz. Yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarıyla elektrik üretimi, emniyetli ve güvenilir enerji tedariği sağlarken, doğal kaynakların ve kültürel değerlerin geleceğe aktarılması konularında da önemli çalışmalara imza atıyoruz.

Bu proje sayesinde, üretimde elde ettiğimiz verimlilik artışıyla kaynak tüketimi ve üretim sonucu oluşan emisyon miktarlarını da önemli ölçüde azalttık. Santralin su ihtiyacını, devreye alınan geri dönüşüm tesisi sayesinde civardaki tesislerin atık sularından sağlıyoruz. Böylece, yer altı su rezervi kullanımında 950 bin 400 ton/yıl tasarruf ederek, yılda yaklaşık 500 bin ton suyu geri kazanıyoruz.

Yurt içinde Ankara, Yalova, Bursa, Lüleburgaz ve Kayseri’de bulunan 5 doğal gaz santrali, 7 hidroelektrik santrali (Tokat, Eskişehir, Kars, Rize, Erzurum, Tunceli, Erzincan), 1 rüzgar santrali (Osmaniye-Gökçedağ) ve 1 jeotermal (Denizli-Kızıldere) santralinden oluşan tesislerimizde toplam 756 MW’lık kurulu güce sahibiz.

Doğrudan CO2 emisyonlarında %11, dolaylı CO2 emisyonlarında ise %3 oranında azaltım sağladık. Toplam su tüketimini %9 oranında azalttık. Atıkların %39’unu geri dönüştürdük. Tesislerimizin bulunduğu yörelerdeki yerel istihdam oranının %75’e ulaşmasını sağladık. Grubumuzdaki kadın istihdam oranı %17’ye ulaştı. Çalışanlarımıza 16.500 saat İSG ve bireysel gelişim eğitimi sağladık.

Yenilenebilir ve yerli enerji kaynakları, “sürdürülebilir” ve “yaşanabilir” bir dünya bırakmaktaki gayretimiz ve vizyonumuzdan hareketle üretim portföyümüzde önemli bir yer tutuyor. Bu anlamda, toplam kurulu gücümüz içinde yenilenebilir enerji üretim kapasitemiz 2012 yılı itibarıyla 262,6 MW’a ulaştı. Kurulu gücümüzün yüzde 35’ini yenilenebilir kaynaklar oluşturuyor. Yurt içindeki yenilenebilir enerji projelerimizle ilkleri gerçekleştirdik. Osmaniye’deki 135 MW kurulu gücündeki Gökçedağ Rüzgar Santralimiz devreye alındığı 2010 yılında ülkemizin “en büyük” rüzgar santraliydi. Halen Türkiye’nin en büyük üç rüzgar santralinden biridir. Bu bölgede toplam kurulu güçleri 110 MW olan Sarıtepe (50 MW) ve Demirciler’de (60 MW) iki rüzgar santrali lisansımız bulunuyor. Bu iki bölgede çalışmalarımızı sürdürüyoruz.

Yerli ve yenilenebilir kaynaklar ülkemizin sürdürülebilir enerji geleceği açısından çok önemli. Sizin enerji karmanız, bu konuya

Rüzgar enerjisi alanında yürüttüğümüz çalışmalarımızın yanı sıra jeotermal ve hidroelektrikalanındaki yatırımlarımız da

2010 yılından 2011 yılına kadar gerçekleştirdiğimiz sürdürülebilirlik çalışmaları ile elde ettiğimiz sonuçlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz: • • • • • •

40 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013


Her Yönüyle Sürdürülebilirliğe Katkı Sağlayan Yatırımlar Gerçekleştirmeyi Hedefliyoruz

sürüyor. Bu yıl hidroelektrik yatırım stratejimiz kapsamında, çalışmalarımızı Dalaman Çayı üzerindeki 124 MW’lık Sami Soydam Hidroelektrik Santrali Projesi ve Harşit Çayı üzerinde planlanan 30 MW gücündeki Tirebolu Hidroelektrik Santrali Projesine yoğunlaştırdık. Sinan Bey Jeotermal’i özellikle sormak istiyorum. Herkesin içinde ukte idi; morallerimiz bozuluyordu. Teşekkür ederiz moralimizi düzelttiniz. Jeotermalde Türkiye neler yapabilir; sizin katkılarınız neler olacak? Çok önemli bir jeotermal kuşak üzerinde olan ülkemiz, 1.300’ün üzerinde kaynak barındırmasına ve sahip olduğu potansiyelle dünyada ilk 10 ülke arasında yer almasına rağmen jeotermal enerjiden yeterince faydalanamamaktadır. Jeotermal enerjinin yenilenebilir enerji kaynaklarımıza dahil edilmesine yönelik çalışmalarla 2002 yılı sonu itibarıyla sadece 15 MW olan ülkemizin jeotermal kurulu gücü, 2012 itibarıyla yaklaşık 162,2 MW’a ulaşmıştır. Haziran sonu itibari ile kurulu gücü yaklaşık 60 bin MW’a ulaşan ülkemizde doğrudan kullanılabilecek jeotermal potansiyeli ise, 31 bin 500 MWt’tır ve mevcut kaynaklarla yakın gelecekte yaklaşık 2 bin MWe değerlerinde elektrik üretileceği hesaplanmaktadır. Bu da Türkiye’nin yıllık elektrik tüketiminin yüzde 1’ine karşılık gelmektedir. Ancak bu potansiyelin gerektiği gibi değerlendirildiğini söylememiz oldukça güç. Ülkemizde bugün elektrik üretiminin sadece binde 3’ünü jeotermalden sağlıyoruz. Yakın gelecekte hizmete girecek enerji tesisi yatırımları için 5 milyar; ısıtma, seracılık ve termal amaçlı diğer kullanımlar için ise 1 milyar dolar olmak üzere toplamda 6 milyar dolarlık yatırım potansiyeli önümüzdeki 10 yıl içinde gerçekleşecektir.

Buna karşın, Türkiye’de jeotermal yatırımlar gerek ısıtma gerekse elektrik üretimi konusunda son 10 yılda oldukça hız kazandı. Şu sıralar Batı Anadolu’da 10’dan fazla yeni jeotermal enerji santrali kurulması için çalışmalar devam ediyor. Yüksek kapasiteli jeotermal sahaların yer aldığı Büyük Menderes Grabeni boyunca Aydın, Denizli, Manisa ve Kütahya bölgelerinin bulunduğu Batı Anadolu’da hızla devam eden yatırım çalışmaları nedeniyle kapasitenin 2015 yılında 300 MW’ye yükselmesi beklenmektedir. Önümüzdeki yıllarda know-how ve teknolojinin gelişmesiyle birlikte düşük enerjiye sahip sahalarda da jeotermal kaynağın kullanımının yaygınlaşacağı öngörülmektedir. Jeotermal kaynaklarımızın konut ısıtmasında da yaygınlaştırılması halinde ciddi oranda tasarruf yapılması mümkün olabilecektir. Özellikle ithal edilen doğal gazın yaklaşık dörtte birinin konutlarda tüketildiği düşünüldüğünde önemli bir tasarruf söz konusu olabilecektir. Dolayısıyla, ülkemiz jeotermal potansiyelini en iyi şekilde değerlendirebildiği ölçüde, dışa bağımlılığını azaltmaya katkı sağlayacak ve bu durum doğrudan cari açığa da etki edecektir… Zorlu Enerji Grubu olarak, yenilenebilir kaynaklar arasında jeotermal bizim için ayrı bir önem teşkil ediyor. Bu alanda, Türkiye’nin jeotermal kaynaklarının yüzde 87’sine sahip Ege Bölgesi’nin potansiyel olarak en verimli sahalarında çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Denizli’de devreye alma çalışmalarında son aşamaya geldiğimiz Kızıldere Jeotermal Santralimiz tamamlandığında, 95 MW güce sahip, Türkiye’nin en büyük jeotermal santrali olacak. Dünyanın da sayılı büyük jeotermal santralleri arasına girecek. Santralin yılda üreteceği 600

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY

41


|

Röpörtaj Fatih ÇİL

milyon kWh elektrik ile 79 milyon ton/yıl fuel-oil ve bunun karşılığında yılda 86 milyon ABD doları dış kaynaklı enerji giderini ikame edebileceğini hesaplıyoruz. Kızıldere’nin yanı sıra, 2040 yılına kadar üretim lisansımızın bulunduğu ManisaAlaşehir jeotermal sahamızda da sondaj çalışmalarını sürdürüyoruz. 45 MW kurulu güce sahip olacak tesisin inşaatına, yatırım öncesi çalışmaları ve proje finansmanı tamamlandıktan sonra bu yıl içerisinde başlamayı hedefliyoruz. Ayrıca, Simav’da da jeotermal çalışmalarımız bulunuyor. Geçtiğimiz günlerde de yine Denizli Sarayköy’deki Karataş mevkiinde yaptığımız çalışmaların olumlu seyretmesi sonucu 100 MW’lık bir jeotermal tesis kurmak üzere EDPK’ya lisans başvurusunda bulunduk. Bitlis ve çevresindeki jeotermal kaynakların enerji üretiminde değerlendirilmesi konusunda da araştırmalar yapıyoruz. Ülkemizin 2023 jeotermal hedefinin yarısını 2015 yılına kadar Zorlu Enerji Grunu olarak tek başımıza üretmeyi planlıyoruz. Zorlu Enerji’nin diğer enerji yatırımları ve faaliyetleri hakkında bilgi verir misiniz? Yurt içinde olduğu gibi yurt dışında da projelerimiz bulunuyor. İsrail’de ortağı olduğumuz 800 MW kapasiteli Dorad Doğal Gaz Çevrim Santrali’nde üretim için son hazırlıklarımızı tamamladık. Santrali’in 400 KV şalt merkezi iletim şebekesine bağlandı. Ocak ayından Yine İsrail’de bulunan ve ortağı olduğumuz toplam kurulu güçleri 175 MW olacak Ashdod ve Ramat Negev Doğal Gaz Çevrim santrallerinin inşaat çalışmalarına da geçtiğimiz yıl içerisinde başladık. Solad projesinin finansman çalışmaları ise devam ediyor. Pakistan’ın Jhimpir bölgesinde de toplam 56,4 MW kurulu güce sa-

42 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

hip olacak olan ülkenin ilk rüzgar santralini kurduk. Kurulumu tamamlanan Pakistan Rüzgar Santralimizde geçtiğimiz hafta başlatılan güvenilirlik testleri başarıyla tamamlandı ve Temmuz ayında Pakistan Ulusal İletim ve Dağıtım Şirketi’ne (NTDC) ticari elektrik satışına başlandı. Toplam 28 türbinden oluşan ve 56,4 MW kurulu güce sahip rüzgar santralimizle 159 bin MW/ saat elektrik üretilecek. Pakistan Jhimpir’de bulunan rüzgar santralimiz, 20 yıl boyunca 350 bin hane halkını aydınlatacak. 10. büyük ekonomiye ulaşmak ve bunu sürdürülebilir kılmak için enerji alt ve üst yapısını ve bunun için de enerji piyasalarını sürdürülebilir temellere oturtmak gerekiyor. Sizce bu konuda neler yapılmalı; önceliklerimiz ne olmalı? Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın yenilenebilir enerji kaynaklarının elektrik enerjisi üretimi içindeki payını 2023 yılına kadar yüzde 30’lara çıkarma hedefi, sektöre yön vermesi açısından oldukça önemli. Ancak, yenilenebilir enerji özellikle de güneş ve rüzgar enerjisi konusunda verilen teşvikler, Avrupa ülkelerine kıyasla son derece düşük. Yenilenebilir enerji teşvikleri için petrol fiyatlarındaki artış öngörüsü ışığında ekonomik analizler güncellenmeli, sera gazı emisyonları hesaba katılarak yeni çalışmalar yapılmalı diye düşünüyorum. Yenilenebilir enerji potansiyelinin etkin kullanımı için daha güçlü ve cesaretlendirici yasal düzenlemeler hayata geçirilmeli. Mevcut yasa, izin verilen azami kurulu güç potansiyelini limitlendiriyor. Türkiye’nin güneş ve rüzgâr enerjisi potansiyeli de yeniden değerlendirilerek mevcut hedefler artırılmalıdır. Enerjide dışa bağımlılığın azaltılmasında kaynak çeşitliliğinin artırılmasının önem-


Her Yönüyle Sürdürülebilirliğe Katkı Sağlayan Yatırımlar Gerçekleştirmeyi Hedefliyoruz

li bir rol oynuyor. Bu bakış açısıyla, Zorlu Enerji Grubu olarak yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarına odaklanarak, katma değer yaratan, istihdamı destekleyen ve her yönüyle sürdürülebilirliğe katkı sağlayan yatırımlar gerçekleştirmeyi hedefliyoruz. Sürdürülebilir enerji kaynakları ile üretimin büyük ölçekte gerçekleşebilmesi için ilk olarak sağlam bir finansal alt yapı ve sınırları belirlenmiş düzenleyici bir uygulama ortamı gerekiyor. Bu anlamda bu yatırımları konu alan teşvik ve özel sektörün yatırım kararı almasını kolaylaştıracak ve uzun vadeli öngörüde bulunmasını sağlayacak liberal bir piyasa yapısının oluşturulması konuları büyük önem arz ediyor.

We aim to realize investments to contrib-

ute sustainability by all aspects

Sinan Ak: General Manager; Zorlu Energy Producing “True Energy” is on the basis of our sustainability understanding. As of

2012, we have proven once again our un-

derstanding of “True Energy” by increasing our domestic and renewable energy projects

share to the 35 percent of our generation portfolio. So far, we have invested 1 billion dollars in renewable energy and in the next

3 years we aim to invest $ 1 billion dollars in the geothermal, hydroelectric, wind and solar energy projects.

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY

43


|

Röpörtaj Fatih ÇİL

YPGD, Araç Sahiplerine ve Sektör Firmalarının Sürdürülebilir Başarısına Katkı Sağlıyor

T

Mesut Urgancılar

Yenileme Pazarı Geliştirme Derneği Başkanı

üm araç sahiplerini ilgilendiren fakat öneminin pek farkında olunmayan çok önemli bir sektör olan “ Yenileme Pazarını” YPGD Başkanı Mesut Urgancılar ile konuştuk. Dernek Başkanı Urgancılar; ulaşımın yaşamımızın tam merkezinde yer aldığı çağımızda hayati olan hizmetler sunan bu sektörü ve geliştirilmesi için yaptıkları çalışmaları Sustainable Economy’e anlattı. Yenileme pazarını anlayabilmek için öncelikle aracın üretim ve yaşam döngüsü içinde yedek parça üreticilerinin yerini anlamakta fayda var. Bu pek bilinmeyen bir konu. Dilerseniz buradan başlayalım? Bir aracın başarılı olabilmesi ve istenen satış rakkamlarına ulaşılabilmesi için üretiminde kullanılan parçaların önemi üst seviyededir. Araç sahibi herhangi bir üründe oluşan problemin hangi yedek parça üreticisinden kaynaklandığını çoğu zaman bilmez, onun için önemli olan araç üreticisinin problemi çözmesidir. Arka planda ise araç üreticileriyle yedek parça üreticileri arasında çok detaylı bir süreç yönetilmektedir. Yedek parça üreticisi için en önemli nokta üretilen araçta bulunabilmek ve bu sayede yüksek adetli üretim yapıp satış sonrasında uzun süreli kazanç sağlayabilmektir. Araçların ortalama

44 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Mesut Urgancılar Yenileme Pazarı Geliştirme Derneği Başkanı

Yenileme pazarındaki garanti süreci çok önemlidir. Bir markanın sürdürülebilir başarıyı yakalaması ve sonrasında pozisyonunu muhafaza edebilmesi için garanti sürecini çok doğru yönetmesi gerekmektedir.


YPGD, Araç Sahiplerine ve Sektör Firmalarının Sürdürülebilir Başarısına Katkı Sağlıyor

3 sene gibi garanti kapsamında olduğunu varsayarsak, alternatiflerine karşı rekabetçi olduğu sürece, araç sahibi aracındaki ürünü yedek parça olarak da kullanmayı tercih edecektir. Aracın yaşam döngüsünde yedek parça üreticilerinden başka oyuncular da mevcut. Bütün bu yapıya yenileme pazarı deniyor. Biraz bu pazarı anlatabilir misiniz? Yenileme pazarı tüm dağıtım kanalını kapsıyor. Mevcut dağıtım kanalını yedek parça üreticileri, toptancılar, perakendeciler ve servisler olarak tanımlayabiliriz. Zincirin her halkasının ayrı bir rolü var. Toptancıların doğru ürün karmasını, yüksek bulunurluk oranıyla ve rekabetçi fiyat stratejisiyle sunmaları gerekiyor. Perakendecilerin de bulundukları bölgede benzer görevi yerine getirmeleri, ürünlere ihtiyaç olduğunda kolay ulaşılmasını doğru fiyatla sağlamaları gerekiyor ve son olarak da servislerin araçtaki arızayı/hasarı giderecek değişikliği yapıp araç sahibinin güvenli bir şekilde yoluna devam etmesini sağlamaları gerekiyor. Avrupa’daki yenileme pazarı bugün ülkemizdeki dağıtım kanalında göre daha yalın. Ürünler toptancılar tarafından direkt olarak servislere satılıyor. Zincirdeki bir halka ortadan kalktığından son kullanıcıya daha avantajlı fiyatlar sunulabiliyor. Peki YPG Derneği hangi ihtiyaçtan doğdu? YPG Derneği sektörümüzdeki oyuncuları biraraya getirmek, ortak sıkıntıları ve sektörü ileri götürecek konuların tartışılacağı bir platform olması amacıyla kuruldu. Her sektörün, içinde bulunan firmaları temsil edecek, ortak çıkarlarını her alanda savuna-

cak ve geleceğini dizayn edecek bir Derneği olması gerektiğini düşünüyorum. Bu nedenle YPG Derneği’nin yenileme pazarının bugünü ve yarını için önemi üst seviyededir. Tamamen araç sahiplerinin yararına, rekabetçi bir piyasa oluşturmaya çalışan bir yapı diyebilir miyiz YPG Derneği için? Sadece araç sahiplerinin yararına dersek eksik söylemiş oluruz. YPG’nin temel amacı yenileme pazarının düzenli, adil ve doğru olmasına katkı sağlamaktır. Bu sayede hem sektördeki firmalar sürdürülebilir bir başarı sağlayacak hem de bu sayede araç sahiplerine doğru ürün, olması gereken fiyatla ve iyi bir hizmetle ulaşacaktır. Tabi burada, araç sahiplerinin bir takım kaygıları mevcut. Yenileme pazarında sunulan yedek parçaların kalitesi noktasında bir kaygı herhalde bu? Mevcut algıda yanlışlıklar olduğunu düşünüyorum. Orijinal parçanın tanımı aracın üretiminde bulunan ve araç üreticisinin kutusunda satılan parçadır. Logosuz orijinal parça ise orijinal parça ile aynı firma tarafından, aynı fabrikada üretilmiş olan sadece araç üreticisinin logosu yerine markanın logosunun bulunduğu parçadır. Dolayısıyla kalite veya herhangi bir açıdan orijinalinden farkı yoktur. Birçok ülkede orijinal ve logosuz orijinal aynı fiyat seviyesinden satılmaktadır, Türkiye’de de kısa vadede gerçekleşeceğine inanıyorum. Diğer bir segment ise alternatif parçalardır. Bunlar da firmalar tarafından sadece aftermarket için üretilen muadil parçalardır. Araca montajı mümkün olan, çoğunlukla kalite seviyesi daha düşük ve daha ucuz parçalardır. Son olarak Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY

45


|

Röpörtaj Fatih ÇİL

da kopya parçalar vardır. Tanımından da anlaşılacağı gibi kalite unsuru gözetilmeden üretilen çok ucuz parçaları bu gruba dahil edebiliriz. Araç sahiplerinin servisler tarafından dört grupla ilgili bilgilendirilmesi ve seçim yapmaları sağlanmalıdır. Garanti önemli bir konu. Özellikle güvenlik ve servis noktasında. Yenileme pazarı zincirinde hizmet kalitesi açısından neler söylenebilir? Yenileme pazarındaki garanti süreci çok önemlidir. Bir markanın sürdürülebilir başarıyı yakalaması ve sonrasında pozisyonunu muhafaza edebilmesi için garanti sürecini çok doğru yönetmesi gerekmektedir. Süreci doğru yönetmek her arızanın kabul edilmesi olarak algılanmamalıdır. Hedef hızlı bir şekilde garanti sürecinin yürütülmesi ve araç sahibinin arızanın kaynağı konusunda bilgilendirilmesidir. Eğer ürün kaynaklı bir sorun varsa derhal değişim yapılmalı, kullanım hatası sonucunda arıza oluşmuşsa araç sahibine detaylı şekilde bilgilendirilmesi gerekmektedir. Yani sürücüler rahat olsun, orjinaline eşdeğer bir mal ve hizmet sunumu var mı diyeceğiz? Bir önceki tanımlara bağlı kalarak, sektörümüzdeki tabirle logolu orijinal ile aynı fabrikada üretilen logosuz orijinal olan bir mal için araç sahiplerinin içleri çok rahat olabilir. Parça üreticilerinin faaliyetlerini sürdürebilmesi için yenileme pazarına ihtiyaçları vardır. Doğru yönetimi göstermek adına aynı kalitedeki malı ve en azından aynı seviyede hatta daha ist düzeyde hizmeti araç sahiplerini vermek zorundalar.

46 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Peki bu sektör istenilen yerde mi, geliştirilmesinin önünde engeller var mı? Büyük hedefleri olan ülkemizin, ekonomik büyümesi noktasında sektör nasıl bir değer üretiyor/ üretebilir? Bu noktada kime ne gibi görevler düşüyor? Sektör hızlı bir şekilde büyüyor. Hem araç parkının büyümesine bağlı olarak hem de ürün gruplarının gelişmesine bağlı olarak büyüme devam edecektir. Sektörün potansiyelinin en önemli göstergesi ülkemizde kişi başına düşen araç sayısıdır. Türkiye’de nüfusa göre oran 1/5 iken Avrupa’da 2/3, Amerika’da ise 1/1’dir. Dolayısıyla, Türkiye’nin hedef yıl olarak seçtiği 2023 yılına kadar büyüme hızla devam edecektir. YPG Derneği üyelerinin çoğunluğu ithalat bazlı firmalar olsa da, dağıtımını yaptıkları markaların üst düzey kalitesinden dolayı tüketicilere artı değer kazandırmaktadırlar. Sağlanan değerin artması ve devamlı olabilmesi için herkesin üzerine düşeni yapması gerekiyor. Devlet’in mali disiplini sağlaması ve artı değer yaratacak regülasyonları hayata geçirmesi, dağıtım kanalına dahil olan firmaların da uzun vadeli düşünüp sektörü geliştirmek için gereken yatırımları yapmaları gerekiyor. Önemli noktalardan biri de Derneğimizin gibi sivil kuruluşlara dahil olarak ortak çıkarların beraberce savunulması ve doğru vizyonun oluşturulması sağlanmalıdır. Son olarak, yenileme pazarı ulaşımın sürdürülebilir kılınması açısından önemli katkı sağlıyor, dersek yanılır mıyız? Yenileme pazarının önemli görevlerinden biri de ticaretin devamlılığını sağlamaktır. Araç sahiplerinin hizmet alması sağlanırken diğer taraftan karayoluyla yük taşıyan araç-


YPGD, Araç Sahiplerine ve Sektör Firmalarının Sürdürülebilir Başarısına Katkı Sağlıyor

lar herhangi bir arıza yaşadığında hızlı bir

whicle orginated from which replacement

pazarının doğru yapılanmış olması önem-

the vehicle manufacturer shall solve the

şekilde çözüm bulabilmeleri için yenileme lidir. Hem parçaların bulunurluğu hem de servis organizasyonun yetkinliği ve dağılımı ticaretin durmaması adına kritiktir.

YPGD, contributes both vehicle owners and sustainable success of sectoral companies

Mesut Urgancılar: Chairman, Independent Aftermarket Development Association of Turkey

Owner of the vehicle generally does not know the problem occurs in any part of

parts manufacturer, so it is important that problem. In the background very detailed process is managed between the vehicle

manufacturers and spare parts manufac-

turers. The most important point for the replacement parts manufacturer is to be

found in the produced vehicle, whereby make high volume production to provide

long-term gain after saling their prod-

ucts. If assuming that the vehicle is under 3-year warranty averagely , as long as to

be competitive against alternatives, the vehicle owner also will prefer to use the replacement parts.

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY

47


|

Görüş Fatih ÇİL

“Sugözü Enerji Santralı” Sürdürülebilir Enerji Üretim Modeli

E

Dr. Sırrı Uyanık

İSKEN İskenderun Enerji Üretim Genel Müdürü

konomik ve sosyal hayatın temel girdisi olan elektrik enerjisinin, toplumsal kalkınma ve gelişmeyi destekleyecek şekilde; zamanında, yeterli miktarda ve sürekli bir şekilde üretilmesi gerekmektedir. Bu yazıda her açıdan (teknolojik, enerji üretimi, çevre koruma, sosyal sorumluluk) ÖRNEK bir kömürlü elektrik üretim santralının sürdürülebilirlik modeline yaptığı katkılara değineceğiz. Bu ana alanlardaki sayısız proje ve yatırım arasından aşağıda sunulan örnekler sürdürülebilirli yaklaşımı çerçevesinde hem İsken’in yörenin gelişimini ve kalkınması için gösterdiği özgün çabaların hem de projelerin uygulama biçimleriyle şirketin ve tesisin nasıl yörenin bir parçası ve iyi bir komşu olduğunun göstergesidir. Benim Okulum Projesi: İSKEN; okul kavramını içinde eğitim – öğretim faaliyeti gerçekleştirilen bir bina olmanın ötesinde öğretmen, öğrenci ve ailelerinin tüm hayatını kapsayan bir olgu olarak tarif etmekte ve toplumsal kalkınmanın temel öğesi olarak gördüğü eğitimin kalitesinin yükseltilmesine büyük önem vermektedir. Bu kapsamda geliştirilen Benim okulum Projesi ile İSKEN, Adana Valiliği ve Milli Eğitim Müdürlüğü ile işbirliği içerisinde hareket ederek; başta köy okulları olmak g

48 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Dr. Sırrı Uyanık İSKEN İskenderun Enerji Üretim Genel Müdürü

İSKEN olarak; bir yandan ülkemizin ekonomik büyümesine paralel olarak artan elektrik enerjisi ihtiyacını karşılanmasına destek olurken diğer yandan da hem doğal hem de sosyal çevremizin korunması ve geliştirilmesine katkı sağlıyoruz.


“Sugözü Enerji Santralı” Sürdürülebilir Enerji Üretim Modeli

üzere bölgede yer alan okul binalarının fiziki şartlarının iyileştirilmesine, öğrencilerin soyut ve yaratıcı düşünme yeteneklerinin geliştirilmesine ve öğretmenlerin kişisel ve mesleki gelişimlerine katkıda bulunmaktadır. Temiz Yumurtalık Projesi: Daha yaşanılır bir Yumurtalık ilkesiyle geliştirilen Temiz Yumurtalık Projesi kapsamında; ilçenin kamusal altyapı sorunlarının giderilmesi, çevresel altyapısının geliştirilmesi ile mevcut cadde, sokak ve bina stoğunun modern bir yapıya kavuşturulması amaçlanmaktadır. g

Bölgesel Sağlık Altyapısını Geliştirme Projesi: İSKEN; bulunduğu yöredeki sağlık alt yapısının gelişmesine katkı sağlamak ve yöre halkına kaliteli sağlık hizmeti sunulmasına destek olmak amacıyla, bölgede faaliyet gösteren sağlık kuruluşlarına ilk günden bu yana destek olmaktadır g

g Balıkçılığı Geliştirme Projesi: İSKEN, üç tarafı denizlerle çevrili olan ülkemizin, yüksek bir su ürünleri potansiyeline sahip olduğuna ve bu potansiyelin geliştirilmesi halinde su ürünleri sektörünün ülkemizin önde gelen sektörlerinden biri olacağına inanmaktadır. Bu sebeple İSKEN, bulunduğu bölgedeki balıkçılık faaliyetlerinin geliştirilmesine büyük önem vermekte. Proje kapsamında bugüne kadar; 620 yöre balıkçısına toplam 36.600 paket balık ağı dağıtılmıştır. Bununla birlikte kötü durumdaki 33 balıkçı teknesi yenilenmiş ve Yumurtalık Dalyanı’ndaki kuzuluk sistemleri yenilenmiştir.

Zeytinciliği Geliştirme Projesi: Yukarıda tanımlanan sosyo – ekonomik problemin yöre halkıyla ve ilgili diğer taraflarla birlikte çözümüne katkı sağlamak amacıyla İSKEN tarafından geliştirilen Zeytinciliği Geliştirme Projesi kapsamında 850 yöre çiftçisine zeytin bahçesi tesis etmek üzere; 85.000 zeytin fidanı, bağlama çubuğu ve ipi ile birlikte 10.200 paket organik gübre ve gerekli miktarda tarım ilacı verilerek zeytin yetiştiriciliği yapmaları teşvik edilmektedir. Ayrıca proje kapsamında; çiftçilerimize sertifikalı zeytin yetiştiriciliği eğitimleri ile danışmanlık hizmetleri de verilmektedir. g

Esnaf Eğitim Projesi: İSKEN; sahip olduğu tarihi ve doğal güzellikleri sayesinde büyük bir turizm potansiyeli bulunan ve özellikle yaz döneminde nüfusu 4 katına çıkan Yumurtalık’ta faaliyet gösteren küçük işletmelerin varlıklarını sürdürebilmeleri amacıyla konunun tüm tarafları ile birlikte sorumluluk alarak onların becerilerini arttıracak çalışmalar yürütmektedir. Proje kapsamıda üyeleri ağırlıklı olarak esnaflardan oluşan Yumurtalık Derneği (YUM–DER) ve yerel makamlarla birlikte esnafa; otel–restoran-market işletmeciliği, iş organizasyonu, satış ve iletişim gibi farklı konularda eğitim programları düzenlenmektedir. Arıca her yıl turizm sezonu öncesinde farklı turizm bölgelerine işletmeler için teknik geziler düzenlenmektedir. g

Mikrokredi Projesi: Dar gelirli ailelere, özellikle kadınlara, yüksek kalitede finansal ve finansal olmayan hizmetler sunularak, onların ekonomik ve sosyal durumlarını yükseltmeyi amaçlayan g

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY

49


|

Görüş Fatih ÇİL

Türkiye Mikrokredi Programı kapsamında TİSVA (Türkiye İsrafı Öneleme Vakfı) ve İSKEN’nin katkılarıyla Yumurtalık’ta kurulan Mikrokredi Şubesi ile Yumurtalık ilçe merkezi ve bağlı köylerdeki dar gelirli girişimci kadınlara mikro finansman desteği sağlanmaktadır. Ocak 2013’te başlayan uygulama kapsamında bugüne kadar 120 iş fikri olan kadına toplam 139.722 TL finans desteği verilmiştir. g Sugözü Taşımacılık Kooperatifi: İSKEN Sugözü Enerji Santralı’Nın bulunduğu Yumurtalık’a bağlı Sugözü’nde köylüler tarafından kurulan ve işletilen 41 ortaklı Sugözü Taşımacılık Kooperatifi 45 adet son model minibüs, 62 personeli ile 2003 yılından bu yana İSKEN ve alt işverenlerine personel taşıma hizmeti sunmaktadır. Bu proje sayesinde 103 kişi doğrudan istihdam ve iş olanağına sahip olmuştur. Organik Tarım ve Çiftçi Eğitimi Projesi: İSKEN yine yerel paydaşlarla geliştirdiği Organik Tarım projesi ile Çukurova Üniversitesi Yumurtalık MYO’nun uygulama alanına uygulamalı organik tarım eğitimi yapılması amacıyla 1.000 M2’lik cam sera ile 50 kişi kapasiteli derslik inşa ederek üniversitenin hizmetine sunmuştur. Bu tesiste açılan kurslarda organik tarım konusunda istekli yöre çiftçisine İŞKUR destekli mesleki eğitimler verilmiştir.

g

Endüstriyel Kaynakçılık Kursu: Bölgesel istihdam olanaklarını geliştirmesi amacıyla İSKEN tarafından oluşturulan endüstriyel kaynak atölyesinde Yumurtalık Halk Eğitim Müdürlüğü tarafından kayg

50 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

nakçılık kursları düzenlenmektedir. Bugüne kadar düzenlenen kurslarda 100 katılımcı kaynakçı serftifikası almış olup bunlardan 70’i kursun ardından farklı şirketlerde istihdam imkanı bulmuştur. İSKEN; Çukurova Devlet Senfoni Orkestrası, Sirkeli Höyük Arkeolojik Kazısı, Adana Engelliler Spor Kulübü, Adana İdman Yurdu Bayan Futbol Takımı, Ceyhan Belediyesi Bayan Basketbol Takımı, Yumurtalık Futbol Kulübü, DOHAYKO, YUM– DER, Çukurova Gazeteciler Cemiyeti, Türk–Alman Kültürel İşbirliği Derneği’ne verdiği destekler ile bulunduğu yörenin sosyo – kültürel hayatını zenginleştirilmesine katkı sağlamaktadır. Özetle İSKEN olarak; bir yandan ülkemizin ekonomik büyümesine paralel olarak artan elektrik enerjisi ihtiyacını karşılanmasına destek olurken diğer yandan da hem doğal hem de sosyal çevremizin korunması ve geliştirilmesine katkı sağlıyoruz. Sugözü Power Plant: Sustainable energy production model Sırrı Uyanık: General Manager, İSKEN Energy Electrical energy as the the basic input of economic and social life must be generated duly, sufficient and continuously while supporting social development, and progress. As İSKEN, while we are supporting to meet the growing demand for electricity in parallel with the country’s economic growth we contribute protection and development of our social and natural environment


“Sugözü Enerji Santralı” Sürdürülebilir Enerji Üretim Modeli

Ecosystem management United Nations Environment Programme

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY

51


|

Görüş Fatih ÇİL

Sürdürülebilir Ekonomi İçin Sürdürülebilir Enerji

G

Batu Aksoy

Enerji Ticareti Derneği Başkanı

ünümüzün en revaçtaki kavramlarından biri, bütün iş ve faaliyetlerin en önemli değerlendirme ölçütü olan “sürdürülebilirlik”. Dünyanın hızlı değişim ve gelişim evresinde alışılageldik yaşam döngüsünün kesintiye uğramadan ne kadar sürebileceği her bireyin ortak kaygısı haline geldi.

Dünyanın hızlı gelişim ile bağlantılı artan tüketiminin yansımalarının doğal kurgusu içinde en şeffaf ve somut şekilde görüldüğü yer ise arz ve talep uyarınca bedel ve eder beklentisi doğrultusunda değerin belirlendiği piyasalar olmuştur. Planlama, üretim, ticaret ve bu süreçlere hizmet aşamalarında ayrı ayrı süreçler piyasalarda değerlenmektedir. Bu aşamaların hepsine bakıldığında ise gerek varlıkları, gerekse nitelikleri açısından olmazsa olmaz görünen en önemli bileşenlerden biri de yaşamın kaynağı olan enerjidir. Ekonomik büyüme ile enerji tüketimindeki artışın arasındaki olumlu korelasyonu son 10 yıldaki performansları ile en yüksek makroekonomik büyümeyi gösteren Çin Halk Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyeti’nde görmekteyiz. Bu iki ülkenin enerji tüketimindeki artış hızı da aynı sıralamayla başı çekmektedir. Ülkemizde şu anda 61.000 MW’ın üzerinde elektrik enerjisi üretmeye amade kurulu güç bulunmaktadır. Bu sene gerçekleşmesi

52 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Batu Aksoy, Enerji Ticareti Derneği Başkanı

Türkiye’ nin geleceği, enerji geleceği ile yakından bağlantılı ve önemli ölçüde paraleldir. Ülkemizin enerji geleceği için en önemli şart son on yılda gerçekleşen yatırımların en az önümüzdeki on yılda da en az aynı performansla devam etmesidir.


Sürdürülebilir Ekonomi İçin Sürdürülebilir Enerji

beklenen toplam elektrik tüketimi ise 255 milyar KWh civarındadır. Bununla birlikte Türkiye’nin 2023 yılında, yani Cumhuriyetin 100. Yılında ve bu günden tam on yıl sonra, dünyanın on büyük ekonomisi arasına girme amacı bulunmaktadır. Bu amaca yönelik olarak konulan hedeflere ulaşabilmek için gerekli, çeşitlendirilmiş portföye dayalı en az 110.000 MW’ın üzerinde kurulu güce ulaşılması gerekmektedir. Zira amaç gerçekleşirse 2023 yılı için beklenen yaklaşık tüketim miktarı 450 milyar KWh olarak hesaplanmaktadır. Geçtiğimiz on yıllık sürece baktığımızda ise 2002’de yaklaşık 36 milyar Amerikan doları olan ihracatımız 2012’de 152,5 milyar Amerikan dolarına, 2002’de yaklaşık 350,5 milyar TL olan GSYH 1.415 milyar TL’ ye ve 2002’ de 3.500 Amerikan doları olan kişi başına gelir 2012’ de 10.500 Amerikan dolarına çıkmıştır. Bu gelişmelere paralel olarak ise kurulu gücümüzün yaklaşık 30.000 MW’dan bu noktalara ve elektrik tüketiminin ise 132,55 milyar kWh’den 2012 sonu itibarı ile 241,95 milyar kWh seviyesine geldiği görülmektedir. Türkiye, geçtiğimiz on yılda hedeflediği performansı gösterme başarısına sahip olmuştur ve önümüzdeki on yılda bu performansı tekrarlamayı hedeflemektedir. Sürdürülebilirlik hem performansın tekrarı hem de kalitesi çerçevesinde anlam kazanmaktadır. Ekonomik büyümeyi besleyecek enerjinin arz güvenliğinin güvence altına alınması üretim yatırımlarının aynı hızla devamına bağlıdır. Bahsedilen yatırımların toplam tutarı üretim kaynağına bağlı olmak kaydıyla yaklaşık 80 ile 100 milyar Amerikan doları arasında bir büyüklüğe denk düşmektedir. Dolayısıyla Türkiye’nin yeni ekonomi geleceği için hayati öneme sahip yeni enerji

geleceği, yılda ortalama 8 ile 10 milyar dolar arasında bir yatırımla sürdürülebilir kılınabilecektir. İşte enerji piyasasının oluşumunun ve ticaretinin derinliğinin önemi bu noktada ortaya çıkmaktadır. Türkiye’ nin yeni enerji geleceği için gerekliliğinden bahsedilen bu yatırımların yerli finansal kaynaklar ve teşvikler ile kısmi olarak yerine getirilebileceği öngörülmektedir. Ülke dışı kaynakların Türkiye’ye duran varlık yatırımlarına yönelmesi için ise belirli fizibilite çalışmalarıyla geleceğe dönük öngörüler ve referanslara sahip olması şarttır. Kaldı ki yerli yatırımcının da yatırım yapabilmesi için de fizibilite etütlerine, güvenli göstergelere ve bu göstergeler üzerine inşa edebileceği öngörülere ihtiyacı vardır. Bankalar ve tüm benzer finans sağlayıcılar, ancak sağladıkları finansmanın geri dönüşü konusunda somut bilgi ve verilere sahip olurlar ve bu bilgi veriler kendileri açısından ticari olarak makul olursa sektöre kaynak aktarımında bulunabilirler. Bu referans bilgi ve göstergelerin en önemlisi ise enerji emtialarının kısa, orta ve uzun vadeli fiyatıdır. Zira yapılacak yatırımda birçok maliyet kalemi varken bunun karşılığında tek gelir kalemi elektrik satışı geliri olacaktır. Bu konuda öngörü oluşturabilecek referans fiyat oluşumu ise ancak iyi kurgulanan ve işleyen bir enerji piyasasında gerçekleşebilecektir. Bir piyasanın iyi işlediğinin en önemli göstergesi ise o piyasada yapılan işlemlerin miktarı ve çeşitliliği yani piyasanın likiditesi ve derinliğidir. Bu likidite ve derinlik ise ancak ticaret miktarının çeşitliliği ve çokluğuyla sağlanabilecektir. Zira bir ürün üzerine ne kadar çok ticaret yapılıyor, Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY

53


|

Görüş Fatih ÇİL

ne kadar fazla fiyat belirleniyorsa, o fiyat o kadar normalize olmuş, sağlam temelde istikrar bulmuş ve kalıcı hale gelmiş, gerçek değere en yakın noktaya ulaşmış demektir. Böyle bir fiyat ise ister bir gün isterse bir yıl sonrası için olsun, yeterli referansı verme ve gösterge oluşturma olgunluğuna ulaşmış olarak öngörüde bulunma şansı tanıyabilecektir. Kısacası enerji ticareti arttıkça da üzerinde işlem yapılan enerji ürünlerinin fiyatları daha stabil ve ortak kabul gören bir noktada objektif ve herkes için geçerli referanslar ve sinyaller üretebilecektir. Tabii bu noktada cari fiyatların gösterge niteliğine ulaşarak öngörüler için bir referans oluşturabilmesinde diğer önemli husus, yapılan ticaret esnasında oluşan fiyatlara dayanak olan içerik kalemlerinin şeffaf ve doğru şekilde biliniyor olmasıdır. Mevcut durumda fiyatların belirli bir istikrara kavuşmuş olmasına ek olarak bu fiyatların içerikleri de öngörüde bulunmak için ana öğeler olacaktır. Zira öngörüler, referans alınabilecek fiyatların bileşenlerinde gerçekleşebilecek değişiklik senaryoları üzerine kurgulanabilecektir. Buraya kadar üzerinde durduğumuz hususlar enerjinin toptan ticareti ile daha fazla ilgili noktalardı. Biraz da perakende ticaretin yani serbest tüketicilere enerji satışının enerjinin geleceği ve sürdürülebilirliği açısından önemine değinmek isterim. Serbest tüketicilere yapılan elektrik satışında ticarete dahil olan tedarikçi ve tüketici sayısının artması rekabetin gelişmesini sağlayacaktır. Rekabet ise ülkemizin geleceğinin ve büyümesinin mimarı olan sanayi, ticaret ve hizmet sektörlerinde önemli bir maliyet kalemi olan enerjinin yükünü biraz da olsa hafifletecek ve Türkiye’ nin yeni

54 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

ekonomi ve enerji geleceğine önemli pozitif katkılarda bulunacaktır. Son olarak gerek toptan, gerekse perakende elektrik ticareti ile ilgili yaşanan bazı sorunları da vurgulamak yerinde olacaktır. Türkiye enerji piyasası da son on yıl içerisinde önemli gelişmelere sahne olmuştur. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK)’ nun kuruluşu başta olmak üzere yapılan mevzuat ve uygulama değişiklikleri, Piyasa Mali Uzlaştırma Merkezi (PMUM)’ un kuruluşu ve mevcut piyasanın aşamalı şekilde faaliyete geçişi, dağıtım özelleştirmeleri ve Avrupa enterkonnekte sistemine bağlantı gibi devrim niteliğinde değişikliklere karşın piyasanın serbestleşmesi ve ticaret ortamının gelişmesine dönük çalışmalar oldukça geride kalmıştır. Özellikle devletin enerji sektöründeki hakim rolünün devamı ve bu rolün fiyat oluşumlarını etkileyici durumu, şeffaflık konusunda adım atılmakta zorlanılması, teknik kapasite yetersizliğinden kaynaklı ve öngörülemeyen maliyet yükleri, fiyat oluşumunun metodolojisinin belirsizliği ve bundan dolayı fiyatlara karşı oluşan güvensizlik, ikili anlaşmalarda her sözleşme başına yeniden ödenmek durumunda kalınan damga vergisi, perakende elektrik ticaretinde rekabeti engelleyici şekilde gerçekleşen piyasa oyuncuları arasındaki eşitsizlik, mevzuatların uygulanmasındaki denetimsizlik ve dikkatsizlik, kurumlar arası uygulama çatışmaları ve belirsizlikleri, standart eksikliği gibi başlıca sorunlar elektrik ticaretinin gelişerek enerji geleceğimize yapacağı katkıyı gösterebilmesine engel olmaktadır. Oysa Enerji Ticareti derneği olarak 2012 yılında dünyanın en büyük danışmanlık şirketlerinden birisine yaptırdığımız çalışma, elektrik piyasasının liberalleşmesinin 2019


Sürdürülebilir Ekonomi İçin Sürdürülebilir Enerji

yılı itibariyle Türkiye ekonomisinde %2.6 ek GSYH artışı sağlayacağını göstermiştir. Sonuç olarak, Türkiye’ nin geleceği, enerji geleceği ile yakından bağlantılı ve önemli ölçüde paraleldir. Ülkemizin enerji geleceği için en önemli şart son on yılda gerçekleşen yatırımların en az önümüzdeki on yılda da en az aynı performansla devam etmesidir. Bu yatırımların devam edebilmesi ise yatırımcı ve finansörlerin, bu yatırımların akıbetine dair öngörülerde bulunabilmeleri ile mümkündür. Geleceğe dair öngörüler ise ancak mevcut durumdan referans alınarak gerçekleştirilebilir. Bu referansların en önemlisi ise güvenilir bir gösterge niteliği taşıyacak referans fiyatlardır. Referans fiyat oluşumu için ise etkin bir piyasa ve bu piyasanın likidite ve derinliğini sağlayacak yeterli büyüklükte enerji ticareti en önemli koşuldur. Dolayısıyla Türkiye’ nin yeni enerji geleceğinde en kritik konuların başında enerji ticareti gelmektedir. Enerji Ticareti Derneği Enerji Ticareti Derneği (ETD), 2010 yılında Elektrik Toptan Satış Lisansı sahibi firmalar tarafından kurulmuştur. Şu anda 41 üyesi bulunmaktadır. Üyelerimizin listesi www.etd.org.tr web sitesinde bulunmaktadır. ETD, enerji ticaretinin adil ve serbest yapılabileceği altyapıların hazırlanması ve yönetilmesi, piyasa fiyat ve bilgilerinin şeffaf ve ulaşılabilir olmasını sağlayacak platformların kurulması için gereken faaliyetlerde bulunmak; bu ticaretin kuralları ve standartlarının evrensel normlarda konulabilmesi, tereddütsüz kullanabilecek tüm taraflara eşit mesafede standart kontratların hazırlanması ve ticaretin etik kurallarının konması ile ilgili fonksiyonları üstlenmek amacıyla hayata geçirilmiştir.

Bu bağlamda Enerji Borsası, enerji ticaretinde standardizasyon ve tüm enerji piyasalarının tüm unsurları arasında eşit rekabet koşulları, şeffaflık ve öngörülebilirlik başlıca konular olarak ön plana çıkmaktadır. Bu amaçlar doğrultusunda gerek bünyemizde oluşturulmuş olan Çalışma Grupları aracılığıyla gerekse ETD Başkanlığı olarak enerji ticareti piyasasının tüm katılımcıları ve ilgili tüm Devlet Kurum ve Kuruluşları (Başta Enerji Bakanlığı, EPDK, TEİAŞ, Rekabet Kurumu olmak üzere) ile görüşmeler yapılmakta, gelişmeler ve düzenlemeler ile ilgili görüş ve düşünceler paylaşılmakta, piyasanın tüm unsurlarını kapsayacak toplantılar, konferanslar ve eğitimler düzenlenmektedir. ETD, uluslar arası alanda ise başta EFET (European Energy Traders Federation – Avrupa Enerji Tacirleri Federasyonu) olmak üzere bazı aracı kurumlar ve enerji haber ajansları ile iş birliktelikleri yapmaktadır. Sustainable energy for sustainable economy Batu Aksoy: Chairman, Energy Traders Association Turkey’s future is closely linked and substantially parallel to the future of energy . The most important requirement for our country’s energy future is the investments made in recent decade to be carried on at least for the next ten years with the same performance. Therefore investors and financiers must be able to forecast the fate of their investments. At this point the most important thing is reference price and the most important requisites for the formation of reference price are an active/effective market and such an energy trading volume providing liquidity and depth of this market. Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY

55


|

Görüş Fatih ÇİL

Nitelikli ve Sağlam Yapılar Ancak Nitelikli İşgücü ile İnşa Edilebilir… M.Şükrü Koçoğlu

Türkiye İnşaat Sanayicileri İşveren Sendikası (İntes) Ykb.

“İnşaat Sektörde Hedefimiz: Belgesiz Ve Yetersiz İşçi Kalmasın” Devletlerin öncelikli hedefleri vatandaşlarına iş ve aş sağlamaktır. İstihdam bugün tüm dünya ülkelerinin en önemli ve öncelikli sorunudur. İstihdam, sadece işsizlikle açıklanamayacak kadar karmaşık ve ucu bucağı olmayan bir konudur. İşsizlik sorununu büyük ölçüde çözen ülkelerde bile istihdam farklı yönleri ile çözüm bekleyen bir konu olmaya devam etmektedir. Dolayısıyla işsizlik sıfırlansa da bu kez de iş güvenliği, işgücü kalitesi ve verimlilik gibi can alıcı konular çözüm için sırada beklemektedir. Bugün ülkemizde işsizliğin yüksek olması nedeniyle öncelik iş bulmaktır, ancak insanların işlerinde verimli, sağlıklı ve güvenli, mutlu olması da başka can alıcı konulardır. İnsanlara istihdam sağlamak… Ama nasıl? Esas olan güvenli, refah düzeyi yüksek iş ve istihdam olanakları sağlamaktır. Uluslararası Çalışma Örgütü ILO, tüm çalışanlar için insan onuruna yakışır iş imkanlarının oluşturulmasını temel amaç edinmiştir. İnsan onuruna yakışır iş sağlama ise insanları becerilerine uygun ve onlara sosyal refah getirecek iş ortamı yaratmak ile mümkün olabilecektir. Ülkemiz genç nüfus yapısı ile dünyanın pek çok gelişmiş ülkesine göre avantaj sahibidir. Peki, bu genç nüfus avantajımızın ne kadarını kullanabiliyoruz. ILO’nun verilerine göre; 2013 yılında kü-

56 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

M.Şükrü Koçoğlu Türkiye İnşaat Sanayicileri İşveren Sendikası (İntes) Yönetim Kurulu Başkanı

Bugün Türk müteahhitleri dünyada çapında üstlendikleri işlerle aranan bir marka oldu. Türk işçileri de artan nitelikleri ile aranan işgücü olsun istiyoruz. ‘İnşaat sektöründe yetersiz ve belgesiz işçi kalmasın’ amacıyla yola çıktık.


Nitelikli ve Sağlam Yapılar Ancak Nitelikli İşgücü ile İnşa Edilebilir…

resel genç işsizlik oranının yüzde 12,6 ile 2009 yılında gerçekleşen kriz zirvesine yaklaşmış olduğu ortaya koymaktadır. Ülkemizde de gençler arasında işsizlik temel istihdam sorunudur. Ancak, 2009’da yüzde 25,3 olan genç işsizliği oranı, 2012 yılında yüzde 17,5’e düşerek olumlu bir seyir izlemiştir. Bununla birlikte yine ILO raporuna göre, 2010 yılında Türkiye’deki 15-29 yaş grubundaki gençlerin yüzde 36,6’sı durumdadır. Bu sonuca göre Türkiye, 32 OECD ülkesi içinde gençlerin potansiyelini en az kullanan ülkedir. Genç nüfusumuz ile övünürken bu avantajımızı kullanamıyor olmamız da düşündürücüdür. Genç potansiyelimizi nasıl daha fazla kullanabiliriz? Bu soru ve soruya verilecek cevaplar çok önemlidir. Gelişmekte olan her ülke gibi Türkiye’nin de uzun vadeli sürdürülebilir bir büyüme dinamiğini yakalayabilmesi iyi eğitilmiş insan gücü ile kalıcı olacaktır. Rekabet gücümüzü arttırabilmemiz de işgücümüze yapacağımız yatırımlarla doğru orantılıdır. Bu durum inşaat sektörümüz için de geçerlidir. Sektörümüzün büyümesi, kaliteli ve sağlam işler ortaya çıkarılmasında çalışan iş gücüne yapılan yatırımlar en önemli bileşeni oluşturmaktadır. Çünkü, inşaat sektörü emek yoğun bir sektör demektir. Bir baraj, yol şantiyesinde, bir enerji santrali projesinde veya bir liman inşaatında binlerce kişi çalışmaktadır. Ancak, ülkemizde özellikle inşaat sektöründe kalifiye olmayan elemanların çalışması kalite sorununu gündeme getirmiştir. Zira, nitelikli yapılar ancak nitelikli işgücü ile inşa edilebilir. Bundan tam 50 yıl öncesinde sağlam temeller üzerine kurulmuş bir işveren sendikası olarak gerçeği ve zorunluluğu çok önceden gördük ve bu hedef için kararlı adımlarla

yola çıktık. Türkiye’de birçok önemli sosyal sorumluluk projesine imza atan ve mesleki sorumluluğunu her zaman yerine getiren İNTES, sektörümüze nitelikli iş gücü kazandırılmasını temel görev edinmiştir. Bugün Türkiye’de nitelikli işgücünün önemi anlaşılmış ve işgücünün niteliklerinin geliştirilmesi konusunda çok ciddi mesafe alınmıştır. İnşaat sektörünün temsilcisi olarak Sendikamız da bu noktada devletimizin gerçekleştirdiği çalışmalar içerisinde yer almıştır. Türkiye’de artık meslek standartları ve mesleki yeterliliklerin geliştirilmesi konusu, olması gerektiği gibi istihdam konusunun temel dinamikleri haline gelmiştir. Bu süreci hatırlayacak olursak; Mesleki Yeterlilik Sistemi Meslek Standartları ve Belgelendirme Sistemini kurmak ve çalıştırmak konusunda devlet, işçi ve işveren kesimini temsil eden kuruluşlar, 17 Eylül 1992 tarihinde ‘Meslek Standartları Milli Protokolü’nü imzalayarak, genel bir uzlaşmaya varmışlardır. Bu kapsamda Meslek Standartları komisyonu oluşturulmuştur. Dünya Bankası ile Hazine Müsteşarlığı arasında imzalanan kredi anlaşması ile İstihdam ve Eğitim projesi start almıştır. İstihdam ve eğitim projesi çerçevesinde 250 meslek dalında meslek standartları üretilmiş, sınav ve soru bankaları oluşturulmuştur. İş ve İşçi Bulma Kurumu’nun genel koordinatörlüğünde, Meslek Standartları Komisyonu (MSK) ve bu Komisyona teknik destek vermek üzere kurulan Araştırma ve Teknik Hizmetler Birimi ( ATHB ) tarafından yürütülen projede İNTES de yer almıştır. Bu gelişmeleri 21 Eylül 2006 tarihli ve 5544 sayılı Kanun ile iş gücü piyasamızın geleceği Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY

57


|

Görüş Fatih ÇİL

açısından kilit rol üstlenen Mesleki Yeterlilik Kurumu’nun kurulması izlemiştir. MYK iş gücümüzün iş piyasasının gereklerine göre yetiştirilip belgelendireceği bir sistemi temin etmeyi amaçlamıştır. MYK Avrupa Birliği ile uyumlu ‘ulusal mesleki yeterlilik sistemini’ kurmak ve işletmeyi de temel görev olarak üstlenmiş ve sektörler temsilcileri ile ortak çalışmalar yürütmüştür. Bu kapsamda Mesleki Yeterlilik Kurumu, inşaat sektöründe meslek standartları ve ulusal yeterliliklerin geliştirilmesi için İNTES’i görevlendirmiştir. İnşaat sektöründe 9 Temmuz 2008 tarihinde İNTES ve Mesleki Yeterlilik Kurumu arasında ilk protokol imzalanmıştır. Protokol kapsamında ulusal meslek standartlarını belirlenmesi için 29 meslekte çalışma başlatılmıştır. Ardından Sektörün ihtiyaçlarını karşılamakta 29 mesleğin yeterli olmayacağı görülerek, kapsam genişletilmiş ve 50 meslekte standartların belirlenmesi çalışmalarının sürdürülmesine karar verilmiştir. Standart çalışmaları tamamlanan ve bugünlerde yayımlanması beklenen 42 ulusal meslek standardı Resmi Gazete’ de yayımlanmış olup, 8 tane meslek standardının çalışmaları devam etmektedir. İNTES, standardı hazırlanan mesleklerin ulusal yeterliliklerini de belirlemek üzere MYK tarafından 8 Aralık 2009 tarihinde görevlendirilmiştir. Bugün 22 mesleğin ulusal yeterliliği MYK Yönetim Kurulu’nca onaylanmıştır. İNTES, MYK tarafından inşaat sektöründe meslek standartları ve ulusal yeterlilik hazırlama konularında yetkilendirildikten sonra, kurum tarafından 30 Aralık 2008 tarihinde yayınlanmış Mesleki Yeterlilik, Sınav ve Bel-

58 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

gelendirme Yönetmeliği ilgili maddelerinde yer alan esaslara göre sınav ve belgelendirme merkezi olma konusunda etkin çalışmalarına başlamıştır. İNTES bu çalışmaların ilk adımı olarak sınav ve belgelendirmeye yönelik çalışmalarını yürütmek üzere Ocak 2010’da bir iktisadi işletme kurmuştur. Kurulan iktisadi iletmenin adı Mesleki Yeterlilikler ve Belgelendirme Merkezi İktisadi İşletmesi ( İNTES MYM)’dir. İNTES MYM’nin amacı; inşaat sektörünün ihtiyaçları doğrultusunda, sektörde çalışan ve/veya çalışmak isteyenlerin niteliklerini bağımsız ve tarafsız kurallar çerçevesinde, belirlenmiş ulusal ve uluslararası standartları temel alarak, ölçmek, değerlendirmek ve belgelendirmek; tüm bu faaliyetler sırasında bilimsel, teknolojik verilerden, ulusal ve uluslararası yeterlilik ve akreditasyon kurallarından yararlanarak faaliyette bulunmaktır. Mesleki yeterlilik sisteminin diğer bir bileşeni olan Mesleki Yeterlilik, Sınav ve Belgelendirme Yönetmeliği’nin ilgili maddelerine uygun olarak eylem planını belirlenmiştir. Ardından İNTES MYM, ilgili mesleklerde akredite belge verebilmek üzere Türk Akreditasyon Kurumu’na (TÜRKAK), başvurmuştur. TÜRKAK tarafından gerçekleştirilen denetimler sonunda 6 Ocak 2012 tarihinde İNTES MYM, personel belgelendirmede akreditasyon sertifikasını almaya hak kazanmıştır. TÜRKAK denetimlerinin ardından gerçekleştirilen MYK denetimlerinin sonucunda ise İNTES MYM 19 Ocak 2012 tarihinde ulusal yeterliliklere dayalı sınav ve belgelen-


Nitelikli ve Sağlam Yapılar Ancak Nitelikli İşgücü ile İnşa Edilebilir…

dirme yapma ve sektöründe ‘Mesleki Yeterlilik Belgesi’ verme konusunda yetkilendirilmiştir. Sonuç olarak, İNTES MYM bugün inşaat sektöründe 18 farklı meslekte ‘Mesleki Yeterlilik Belgesi’ verme yetkisine sahip ilk kuruluştur. İNTES MYM, belgelendirme yetkisi almış olduğu Ocak 2012 tarihinden bu yana Türkiye’nin farklı illerinde ve yurtdışında 8000’e yakın işçi adayını mesleki yeterlilik sınavlarına almıştır. Bu adaylardan 500’e yakını mesleki yeterlilik belgesi almaya hak kazanmıştır. Böylelikle İNTES MYM inşaat sektörüne niteliği kanıtlanmış belgeli işçi kazandırma yönünde atılan önemli bir adımın sahibidir. İNTES MYM, ayrıca belgelendirme yetkisi aldığı mesleklerde sınav ve belgelendirme süreçlerini, ulusal yeterliliklere dayalı, uluslararası personel belgelendirme standartlarına uygun kurmuş olduğu sistemini dokümante etmiştir. Bu kapsamda sürece ilişkin prosedürler, prosesler, yönergeler tanımlanmıştır. Belgelendirme sürecine ilişkin tüm faaliyetler sistemimize özgün hazırlanmış bir yazılım ile takip edilmektedir. Merkezimize Ankara’dan gelen sınav talepleri Sendikamızın 2003 yılında YOL-İŞ Sendikası ile birlikte kurmuş olduğu Türkiye Eğitim Şantiyesi’nde (TES) gerçekleştirmektedir. Ankara dışından gelen başvurular için gerekli koşulların sağlandığı firma şantiyeleri kullanılmaktadır. Her mesleğe ait sınavları, yazılı ve uygulamalı olmak üzere iki aşamada gerçekleştirmekteyiz. Uygulamalı sınavda adaylardan, ‘gerçek’ bir iş yapmalarını beklemekteyiz.

Sınavlar mesleğinde uzman akademisyen/ mühendis/ teknik eğitmen veya tecrübeli saha elemanları tarafından değerlendirilmektedir. Her aday sınav sonuçlarını www. intesmym.org.tr adresinden takip edebilmektedir. Sınavlarda başarı gösteren adaylar artık belge sahibidirler. Bu adaylar sektörde farklılıklarını ispat etmişlerdir. İş gücü piyasasında öncelikli olacaklardır. Çünkü ‘Mesleki Yeterlilik Belgesi’ sahibi olmuşlardır. Üstelik bu belgeler 10 yıl süresince geçerli olacaktır. Mesleki yeterlilik belgesine sahip işçilerin gerek yurt içinde gerekse yurt dışında istihdam edilebilirliği artacaktır. Nitelikleri ispatlanmış işçi ile çalışmak, işverenin nitelikli iş üretme konusunu garanti altına alacak böylece Türk inşaat sektörünün rekabet gücünü artırmış olacaktır. İNTES, kurmuş olduğu İNTES MYM ile özerk, bağımsız, akredite edilmiş bir kuruluş olarak kalite güvencesi altında etkin, şeffaf, güvenilir bir sınav ve belgelendirme merkezi kimliği ile Türk İnşaat Sektörüne hizmet verme yolunda çarkları döndürmeye başlamıştır. İNTES olarak bu konuda Türkiye çapında bir seferberlik başlattık. Türkiye’nin her bölgesinde güvenilir inşaatlar yapılması amacıyla belgeli işçi çalıştırılmasının yaygınlaştırılmasını hedefliyoruz. Daha önce Doğu Marmara, Ağrı, Van, Afyon, Mersin gibi illerde başlattığımız çalışmaları tüm Türkiye’ye yaymak istiyoruz Bu amaçla 81 il ve 1000’lerce ilçede, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın ülke genelindeki tüm teşkiKasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY

59


|

Görüş Fatih ÇİL

latlarında çalışmalarımızı tanıtmak amacıyla İNTES MYM afişini gönderdik. Bugün Türk müteahhitleri dünyada çapında üstlendikleri işlerle aranan bir marka oldu. Türk işçileri de artan nitelikleri ile aranan işgücü olsun istiyoruz. ‘İnşaat sektöründe yetersiz ve belgesiz işçi kalmasın’ amacıyla yola çıktık.

As an employers’ union established on a solid

foundation exactly 50 years ago we saw the

fact and obligation long before and set out with steady steps for this target. İNTES who

realized many important social responsibility projects and fulfills its professional re-

sponsibility all the time adopted to bring in

qualify workforce to our our sector is a basic

Sonuç olarak, inşaat sektörü ile büyüyen, kalkınan Türkiyemizin ehil eller ile inşa edilmesini hedefliyoruz. Bu hedefe doğru kararlı ve emin adımlarla yürüyoruz ve bu yolda ilkleri yapmanın haklı gururunu yaşıyoruz.

task.İNTES, after authorized by Vocational

Qualified and sound constructions only built by qualified and skilled workforce M.Şükrü Koçoğlu: Chairman, Turkish Construction Employers’ Association

relevant articles of the Regulation on Ex-

60 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Qualifications Authority on preparation of

national occupational standards and qualifications in the construction industry ,started

to work effectively for being the certification

examimation center in accordance with the amination and Certification issued in 30th December 2008


Nitelikli ve Sağlam Yapılar Ancak Nitelikli İşgücü ile İnşa Edilebilir…

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY

61


|

Röpörtaj Fatih ÇİL

İnşaat, Sürdürülebilir Kalkınma Hedefindeki En Etkili Sektörlerden Birisidir Dündar Yetişener

İ

İmsad Başkanı

MSAD Başkanı Dündar Yetişener ile yapı malzemeleri sektörünü ve sürdürülebilirlik çalışmalarını konuştuk. “İnşaat sektörünün gerek toplam üretimde, dış ticarette ve istihdamdaki payı, gerekse diğer sektörlerle olan yüksek etkileşimi bakımından sürdürülebilir kalkınma hedefine varabilmek için en etkili sektörlerden birisidir” diyen Yetişener tüm sorularımızı yanıtladı. Türkiye İMSAD’ın sürdürülebilir ekonomi içindeki yerini/konumunu anlatabilir misiniz? Türkiye İnşaat Malzemesi Sanayicileri Derneği (Türkiye İMSAD), kurulduğu 1984 yılından bu yana inşaat sanayisini yurtiçi ve yurtdışında temsil eden bir kuruluştur. Dernek sektörün gerçek gücünü ortaya koyabilmek ve güç birliğini sağlamak amacıyla sanayici üyeler yanında, sektör dernekleri ve paydaş üyeleri de üyeliğe kabul ederek, Türkiye’de örneği olmayan şekilde bir  çatı kuruluş olarak örgütlenmiştir. 29 sektör derneği, 73 sanayici firma ve paydaş kurum üyeleri ile sektöründe 20.000’den fazla noktaya etkin bir şekilde ulaşan Türkiye İMSAD, Türk  inşaat malzemeleri sanayisini bir bütün olarak ele almayı, sürdürülebilir büyümeyi ve gerek  yurtiçinde  gerekse yurtdışında işbirliklerinin geliştirilmesini amaçlamaktadır.

62 SUSTAINABLE ECONOMY • Ekim 2013

Dündar Yetişener, İmsad Başkanı

Türkiye’de inşaat malzemeleri sektörü 2023 yılı için Türkiye’nin toplam 500 milyar dolar ihracat hedefi kapsamında kendisine 100 milyar dolarlık bir ihracat hedefi belirlemiştir.


İnşaat, Sürdürülebilir Kalkınma Hedefindeki En Etkili Sektörlerden Birisidir

Bu doğrultuda bir yandan iç pazardaki gelişmeleri yakından izleyen Türkiye İMSAD, diğer  taraftan ihracattaki başarının artarak sürdürülebilmesi için hedef dış pazarları yakından takip etmektedir. 2011 yılında Brüksel temsilciliğini kuran, sektörel projeler yürüten, raporlar yayımlayan Türkiye İMSAD, Avrupa Komisyonu’nun fonladığı bir çok projeye de liderlik  etmektedir. Türkiye İMSAD tarafından 2009 yılından başlayarak her yıl düzenlenen “Uluslararası İnşaatta Kalite Zirvesi” inşaat sektörünün en etkin bilgi, vizyon ve fikir paylaşım platformu olarak sektörün en önemli aktivitesi durumuna gelmiştir. Türkiye İMSAD, ekonomideki gelişmeler ve inşaat sektörüne yansımaları ile ilgili olarak aylık düzenli ekonomi raporları da yayınlamakta  ve her üç ayda özel gündemli, sektör odaklı ekonomi toplantıları düzenlemektedir. ürk inşaat sanayisinin öncü kurumları taT rafından kurulan Türkiye İMSAD, bugün her biri inşaat sanayisinin çok önemli grupları olan 35’ten fazla alt sektörü temsil eden bir yapılanmaya  sahiptir. Çimento, demirçelik, seramik, yalıtım, yapı kimyasalları, cam, doğal taş, sağlık gereçleri, tesisat malzemeleri, ısıtma-soğutma elemanları gibi pek çok önemli alt sektörün temsilcisi  sanayiciler bugün Türkiye İMSAD’ın sanayici üyelerini oluşturmaktadır. Türkiye İMSAD’ın, üyeleriyle birlikte ülke ekonomisi içindeki büyüklüğünü ne kadardır? Türk inşaat sanayisi, katma değeri yüksek ürünler üreten, cari açığa pozitif katkı koyan ve ihracatta ilk sırada yer alan, bağlı olarak da uluslararası arenada rekabet gücü yüksek, büyüyen bir sektördür. Türkiye İMSAD üyeleri, sektörün gerçekleştirdiği ihracatın yüzde 75’ini sağlamaktadır. Türkiye İM-

SAD üyeleri, asgari 1.5 milyon çalışanı istihdam etmektedir. Bu örgütlenmeyle, ailelerle birlikte toplam nüfusun yüzde 7,5’u ile doğrudan ilgili bir sektörü temsil ediyoruz. İmalat sektöründeki payı yüzde 17’ye yaklaşan Türk inşaat malzemesi sanayisi, aynı oranı sanayi katma değerinde de gerçekleştirmektedir. Türkiye İMSAD olarak, 2015 yılındaki ihracat hedefimiz 40, 2023 yılı ihracat hedefimiz ise 100 milyar dolardır. İnşaat sektörünün dünya ekonomisi içindeki seyri ve aldığı pay ne kadardır? 7,5 trilyon dolarla inşaat sektörü bugün dünya üretiminin yüzde 13,4’ünü oluşturmaktadır. 2020 yılında yüzde 70 büyüme ile 12,7 trilyon dolara ulaşarak dünya üretiminin yüzde 14,6’sını oluşturacağı tahmin edilmektedir. Avrupa’da ise inşaat sektörü toplam GSH’nin yüzde 10’unu oluşturmaktadır. Avrupa Birliği ülkelerinde, inşaat sektörünün toplam istihdam içindeki payı yüzde 7, sanayi istihdamı içindeki payı ise yüzde 28’dir. Avrupa ve Asya arasındaki ticareti birbirine bağlayacak alt yapı çalışmalarının da etkisiyle, 2020 yılında Rusya ve Türkiye’nin Doğu Avrupa’da inşaat sektörünün güç merkezleri haline geleceği düşünülmektedir. Vizyoner bir bakış açısı ile geliştirilecek strateji ve politikalarla, Türkiye’de inşaat sektörünün daha fazla büyümesi mümkündür. Özellikle, yüksek teknolojilere yatırım yapılarak katma değeri yüksek ürünlerin üretimi, Türkiye’de inşaat sektörünü daha büyük bir hacime ulaştırabilecektir. İMSAD’ın 2023 yılı inşaat sektörüne yönelik hedefleri, inşaat malzemeleri ihracatında 100 milyar dolar, yurtdışı müteahhitlik faaliyetlerinde 100 milyar dolar ve yurt içi pazar büyüklüğünde 100 milyar dolar olmak üzere, toplam 300 milyar dolardır.

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY

63


|

Röpörtaj Fatih ÇİL

Sürdürülebilir bina ve inşaat malzemeleri üretiminin ülkemiz ekonomisine yılda ne kadar katkı sağlar? Bu konuda elinizde herhangi bir veri var mıdır? Bilindiği üzere, sürdürülebilir kalkınma, iş dünyasının ve insan yaşamının gereksinimleri ile doğal kaynakların sürdürülebilirliği arasında bir denge kurularak, ekonomik, çevresel ve toplumsal boyutlarıyla bugünden geleceğe uyumlu bir planlama yapılmasını amaçlayan bütünsel bir yaklaşımdır. Bu noktadan hareketle sürdürülebilir kalkınmanın tüm sektörlerin iş yapış süreçlerinde dikkate alınması gereken temel bir öğe olduğunu belirtmek gerekir. İnşaat sektörü ise gerek toplam üretimde, dış ticarette ve istihdamdaki payı, gerekse diğer sektörlerle olan yüksek etkileşimi bakımından sürdürülebilir kalkınma hedefine varabilmek için en etkili sektörlerden birisidir. Ülkemizde cari açığın en önemli bileşeni enerji harcamalarıdır. İMSAD tarafından hazırlanan ekonomi raporlarına göre, ülkemizin toplam 55 milyar dolar olan enerji harcamasının 16 milyar dolarlık kısmı konutların ısınması amacıyla kullanılmaktadır. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı önderliğinde hazırlanmış olan Enerji Verimliliği 2010-2023 Belgesinde, öncelikli stratejik amaçlardan ikisi “sanayi ve hizmetler sektöründe enerji yoğunluğunu ve enerji kayıplarını azaltmak” ve “enerji verimliliği yüksek binaların enerji taleplerini ve karbon emisyonlarını azaltmak, yenilenebilir enerji kaynakları kullanan sürdürülebilir çevre dostu binaları yaygınlaştırmak” olarak belirlenmiştir. Binaların özellikle ısınma amaçlı enerji tüketimlerinin azaltılabilmesi binalardaki ısı kayıplarının en aza indirilmesi ile mümkün olacaktır. Bu amaçla, öncelikli olarak daha iyi yalıtım malzemeleri geliştirilmesi ve kul-

64 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

lanılması, verimli ısıtma, soğutma sistemleri kullanılması, güneş, rüzgar gibi yenilenebilir enerji kaynaklarından daha etkin şekilde faydalanılması gerekmektedir. Türkiye İMSAD’ın sürdürülebilir projeleri nelerdir? Bu projeler hakkında bilgi verebilir misiniz? Türkiye’nin kalkınmasının sürdürülebilirliği kuşkusuz birçok farklı sektörü kapsayan adımların bir bütün içinde atılmasıyla mümkündür. Bununla birlikte, üretim süreçlerimizde katma değeri artırmak ve yenilikçi çözümler geliştirmek rekabet gücümüzü artırmanın ve ekonomik değere dönüştürmenin temel yolu. İnşaat sektörü ayrıca Türkiye’nin rekabet gücünün artması ve kalkınmanın sürdürülebilir kılınması açısından kritik bir öneme sahiptir. Hepimiz biliyoruz ki ancak yeni teknolojiler ve bu teknolojilere yapılacak yatırımlar sayesinde maliyetlerin düşürülmesi ve farklılaşan müşteri taleplerin karşılanması mümkün. Bu açıdan baktığımızda, inşaat sektörünün yeni bir değişimin eşiğindedir ve sektörün geleceğinde rekabet edebilirliğin ölçütü, teknolojik gelişmelerde yatmaktadır. İnovasyon, sektörde farklılaşmanın temel unsurlarından birisi olarak öne çıkmaktadır. Türkiye İMSAD olarak, TÜSİAD ve Ulusal Nanoteknoloji Girişimi (UNG) işbirliği ile “İnşaat Sektöründe Sürdürülebilirlik, Yeşil Binalar ve Nanoteknoloji Stratejileri” başlıklı bir rapor hazırladık. Bu rapor, ülkemiz için stratejik bir öneme sahip olan inşaat sektörünün sürdürülebilir kalkınma prensiplerini içselleştirmesi ve “yüksek katma değerli ve inovatif çözümler üreten” bir sektöre dönüşmesi için gerekli olan strateji ve eylem planı önerilerin, iş dünyası perspektifinden ortaya koyulmasını amaçlamıştır.


İnşaat, Sürdürülebilir Kalkınma Hedefindeki En Etkili Sektörlerden Birisidir

Rapor, ülkemiz inşaat sektörünün rekabet gücünün arttırılabilmesi ve inşaat sektöründe nanoteknolojinin sağlayabileceği olanaklardan azami ölçüde faydalanılması için bir yol haritası niteliğindedir. AR-GE çalışmaları, stratejik yatırımların hangi alanlara odaklanması gerektiği ve nasıl bir eylem planı izlenmesi gerektiği konularına odaklanmaktadır. Nanoteknoloji pek çok ülke için, ekonomik kalkınma ve teknolojik gelişim açısından, önemli bir fırsat sunmaktadır. Aralarında gelişmekte olan ülkelerin de olduğu pek çok ülke nanoteknoloji yarışına hızlı bir şekilde girmiştir. Nanoteknolojinin geliştirilmesi hedefine yönelik AR-GE programları Çin, Hindistan, Rusya, Brezilya gibi pek çok gelişmekte olan ülkede uygulanmaktadır. Türkiye, üniversitelerde yapılan nanoteknoloji araştırmaları ve yeni kurulan nanoteknoloji altyapıları ile bu alanda özellikle son dönemlerde oldukça önemli adımlar atmış olmakla birlikte, bu adımların farklı sektörlere yönelik özel politika, strateji ve teşvikler ile desteklenmesi büyük önem taşımaktadır.

yöntemleri ile deprem güvenliklerinin sağlanması ve yeni yapılacak binaların deprem etkilerine karşı koyabilecek, yüksek nitelikli ve ekonomik malzemeler ile üretilmesi.

Sürdürülebilir inşaat malzemeleri ve bina üretimi ile deprem arasındaki korelasyonu anlatır mısınız? Belirtmek gerekir ki, özellikle 1997 yılında yürürlüğe giren Deprem Yönetmeliği ve 1999 yılında yaşanan Marmara depremi sonrasında yaygınlaşmaya başlayan yapı denetimi çalışmaları öncesinde yapılan binalarımızın birçoğunda kullanılan inşaat malzemesi ve yapım kalitesinin yeterli seviyede olmadığı belirlenmiştir. Öte yandan deprem riski taşıyan binaların tümünü yıkarak, kaliteli malzeme ve işçilikle yeni baştan yapımının maliyeti de oldukça yüksektir. Bu bilgiler ışığında iki konu özellikle önem kazanmaktadır: Mevcut binaların yeni takviye malzemeler ve geliştirilen mühendislik

Malzemenin gücünün artırılması, çürüme olasılığının düşürülmesi, kirletici özelliklerin azaltılması, yeni yalıtım malzemelerinin ve yapıştırıcıların geliştirilebilmesi gibi, malzemeye biyoteknolojik özellikler kazandırılmaktadır. İnşaat malzemeleri sektöründe nanoteknolojinin kullanımı ile daha güçlü beton malzemeler, enerjinin saklanabilmesi gibi özellikler kazanılırken, kendi kendini temizleyen cam yüzeyler gibi mevcut malzemelerin üzerinde farklı yüzey yapılarının uygulanabilmektedir.

Sürdürülebilir ileri teknolojik ürünleri kapsayan hangi uygulamalar bugün inşaat sektörünün gündeminde yer almaktadır? Özellikle malzeme alanında devrimsel gelişmeler yaşandığını söylemeliyim. Sektörde geleneksel olarak kullanılan çelik, çimento, cam vb. malzemelerin üretiminde önemli ilerlemeler sağlanmıştır ve bu süreç devam etmektedir. Yeni kompozit malzemeler, daha hafif malzemeler ve nano temelli malzemelerin üretiminde önemli çalışmalar yapılmaktadır. Bu malzemelerin yanı sıra, ahşap gibi biyo temelli malzemeler de teknik olarak sahip oldukları geleneksel özelliklerinin ötesinde geliştirilmektedir. Ayrıca, çok sayıda akıllı malzemeler geliştirilmektedir. Örneğin, akıllı malzemelerle bütünleştirilen ultra küçük ölçekte üretilen sensör cihazlarının, köprülerde meydana gelen çatlamaları görüntülemekte kullanıldığı bilinmektedir.

Gelecek 10 yılda inşaat sektöründe nasıl bir değişim ve dönüşümün hazırlığı yapmaktadır? Önümüzdeki 10 yılın temel toplumsal ihti-

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY

65


|

Röpörtaj Fatih ÇİL

yaçları ve gelecekte ihtiyaç duyulacak bina/ konut özellikleri dikkate alındığında, inşaat sektöründe radikal inovasyonun gerçekleşeceğini öngörmek mümkün. İnşaat sektörüne baktığımızda, en önemli inovasyon alanının inşaat malzemelerinde yapılabileceğini görüyoruz. Daha hafif, daha esnek, daha dayanıklı, daha uzun ömürlü, hem üretim hem kullanım süreçlerinde çevreye daha az zarar veren, yenilenebilir enerji kaynaklarından daha etkin şekilde faydalanabilen inşaat malzemelerine ve binalara ihtiyacımız var. Bu özelliklere sahip inşaat malzemelerinin geliştirilmesinde günümüzün en önemli teknoloji alanlarından biri olan nanoteknoloji çok önemli katkı sağlayacaktır. “Yeni endüstri devrimi” olarak da nitelendirilen nanoteknolojinin birçok sektörde radikal inovasyonu beraberinde getireceği ve bu nedenle ekonomiye katkısının çok yüksek olacağı öngörülmektedir. Sürdürülebilirlik kriterlerini de dikkate alarak Türkiye’de inşaat sektörünün 2023 yılı vizyonu, hedef ve stratejileri konusunu değerlendirebilir misiniz? Türkiye’de inşaat malzemeleri sektörü 2023 yılı için Türkiye’nin toplam 500 milyar dolar ihracat hedefi kapsamında kendisine 100 milyar dolarlık bir ihracat hedefi belirlemiştir. Çin ve Rusya gibi büyümekte olan ülkelerde olduğu gibi, Türkiye’de de konut talebi, yenilenebilir enerji alanında altyapıyı da kapsayan çalışmalar, kentsel dönüşüm ve Türkiye’den geçen enerji nakil hatları gibi gelişim alanları nedeniyle Türkiye’deki konut, konut dışı ve altyapı inşaatlarında büyümenin görülmesi beklenmektedir. İnşaat malzemeleri sektörünün üretim süreçlerinde genel olarak yoğun enerji tüketimi bulunmaktadır ve tüketim yoğunluğu-

66 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

nun azaltılması hem sürdürülebilirlik hem de maliyet azaltımı açısından kritiktir. Bu durumda, enerji konusunda dışa bağımlı olan Türkiye’de enerji tüketiminin azaltılması büyük önem taşımaktadır. Diğer taraftan inşaat malzemelerinin kendileri de enerjinin yüzde 40’ının tüketildiği binalardaki enerji verimliliği adımlarında önemli rol üstleneceklerdir. Nitelikli işgücü, inşaat malzemeleri sektörünün gelişmesinde kritik bir rol oynamaktadır. Bu aynı zamanda sektörün teknoloji odaklı bir sektöre dönüşümünde de oldukça önemlidir. Yetişmiş AR-GE personeli açısından inşaat malzemeleri sektörünün cazip hale getirilmesi, AR-GE personelinin yetiştirilmesi ve istihdamı, sektörün teknolojik kapasitesinin ve yeteneklerinin artırılmasına katkı sağlayacaktır. Nano teknolojinin inşaat sektöründe kullanılmasının zorlukları var mıdır? Nanoteknoloji çok geniş bir alanda ve çeşitte uygulamalara temel oluşturan, başka teknolojiler, yeni ürün ve süreçlerin hayata geçirilebilmesini mümkün kılan bir teknolojidir. İnşaat sektörü, 1990’lı yıllarda nanoteknolojinin uygulanabileceği birkaç önemli sektörden biri olarak işaret edilmesine rağmen, yıllar içinde nanoteknoloji uygulamaları konusunda diğer sektörlerin biraz gerisinde kalmıştır. Bunun nedeni, inşaat sektörünün daha geleneksel, maliyet odaklı bir sektör olması söylenebilir. Öte yandan, özellikle son dönemde öne çıkan ekolojik bina tasarımları, bu binalara ilişkin başta AB olmak üzere pek çok ülkede yeni düzenlemelerin yapılması, strateji ve hedeflerin belirlenmesi inşaat sektöründe nanoteknoloji temelli inovasyonun hayata geçirilmesi için itici bir güç olabilir.


İnşaat, Sürdürülebilir Kalkınma Hedefindeki En Etkili Sektörlerden Birisidir

Bugün Türkiye İMSAD ve TÜSİAD’ın, nanoteknolojiye ilişkin oluşturduğu çalışma gruplarında ve Ulusal Nanoteknoloji Girişimi (UİG) bünyesinde yürüttüğü projelerde, nanoteknolojinin uygulanabileceği stratejik alanlara odaklanmak yerine, nano teknolojinin kendisini bir stratejik alan olarak görmenin daha uygun bir yaklaşım olacağı ön plana çıkmıştır. İnşaat sektöründe nanoteknoloji uygulayan başarılı ülkeler ve uygulamaları hakkında bilgi verebilir misiniz? Japonya hükümetinin 2006-2010 dönemini kapsayan 3. Bilim ve Teknoloji Planı’nda nanomalzemeler öncelikli alanlardan biri olarak belirlenmiş ve özellikle çevre dostu, çevreye zararlı etkileri olmayan, enerji verimliliğini artıran malzemelerin üretimi öncelikli AR-GE konuları arasında gösterilmiştir. ABD’de, 2008 verilerine göre, nanoteknoloji için ayrılan kamu fonlarının % 15’i nanomalzemeler alanındaki AR-GE faaliyetlerini desteklemek amacıyla kullanılmıştır. İngiltere’nin nanoteknoloji stratejisi incelendiğinde ise 5 milyon sterlin tutarında fonun güneş enerjisi alanında laboratuvarlarda geliştirilen teknolojik ürünlerin ticarileştirilmesi için ayrıldığı görülmektedir. Almanya’nın Nanoteknoloji Eylem Planı 2015’te ise çevre ve enerji verimliliğine yönelik AR-GE çalışmalarına öncelik verileceği belirtilerek, özellikle inşaat sektörüne yönelik olarak nanoteknolojinin enerji-verimli binalar yapımında kullanımının destekleneceği vurgulanmıştır. Ayrıca nanokaplamalar ve yeni yalıtım malzemeleri sayesinde binalarda enerji tasarrufu yapılabileceği, çevreye zararlı bileşenler içeren kimyasalların yerini yeni malzemelerin alacağı belirtilmiştir. AB içerisinde nanoteknoloji uzun zaman-

dır önemli bir yere sahiptir ve üye ülkelerin yanı sıra AB genelinde de nanoteknoloji araştırma ve uygulamalarının yaygınlaştırılması için çeşitli stratejiler ve mekanizmalar bulunmaktadır. Rekabet-öncesi işbirlikleri modelleri Avrupa’da son derece yaygın bir şekilde kullanılmakta olup, inşaat malzemeleri sektöründe de örnekleri görülmektedir. Bu alanda örnek olarak çimento esaslı malzemeler alanında çalışan Nanocem Konsorsiyumu verilebilir Ayrıca AB 5. Çerçeve Programı içinde desteklenen projelerden biri olan NANOCONEX (2002-2003), AB içinde nanoteknoloji ile ilgili atılmış önemli adımlardan biridir. Bu proje kapsamında inşaat sektöründe nanoteknoloji kullanımına ilişkin bir yol haritasının oluşturulmasına duyulan ihtiyaç dile getirilmiş ve arkasından 2003 yılında İnşaat Sektöründe Nanoteknoloji için Yol Haritası oluşturulmuş, bu kapsamda 25 yıllık bir süreç içinde nanoteknoloji alanında araştırma ve yatırımların nasıl yönleneceğine dair öngörüler geliştirilmiştir. Construction, is one of the most effective sector to attain sustainable development target Dündar Yetişener: Chairman, Association of Turkish Building Material Producers The sustainable development of Turkey is possible in order to take the steps including all the sectors as a whole. However, the increase added value in our production processes and develop innovative solutions are the basic ways to improve our competitiveness and transform it in to economic value. Moreover, the construction sector has a critical importance to enhance and sustain Turkey’s competitive advantage. Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY

67


|

Görüş Fatih ÇİL

Sürdürülebilir Kalkınma İçin İstikrar, İstikrar İçin Hukukun Üstünlüğü

H

Metin Feyzioğlu Türkiye Barolar Birliği Başkanı

ukuk, düzen demektir. Hak, özgürlük ve eşitlik gibi kavramlar, ancak “hukuk” sözcüğü ile birlikte düşünüldüğünde bir anlam ifade eder. Haklar, yasal dayanağı olan, hukuk kuralları ile içeriği ve sınırları belirlenmiş, talep edilebilen yetkilerdir. Özgürlük, bütün hakların temelidir. Hak ile iç içedir ve ancak haklar ile somut hale gelebilen bir kavramdır. Özgürlüğün yaşam iksiri, aynı zamanda “diğer kişinin özgürlüğünün başladığı yer” olarak ifade edilen sınırın da belirleyicisi olan “sorumluluk” tur. Öte yandan, hukukun amacı olan “adalet”, hukukun özünü teşkil eder. Bu nedenle de “adalet” kavramı, hak, hukuk ve haklılık sözcükleriyle özdeştir ve “devlet” denilen üstün “otorite” tarafından, bağımsız ve tarafsız bir “yargı gücü” ne dayanarak gerçekleştirilir. Toplumsal barış ve adalet, devletin, “egemenlik” hakkını kullanarak oluşturduğu hukuk düzeni marifetiyle herkese eşit ve adil yaklaşımı ile sağlanabilir. Bu nedenledir ki, yargısal faaliyet sonucu ortaya çıkması umulan adalet devletin temeli olarak nitelendirilmektedir. Burada kastedilen devlet, demokratik, laik ve sosyal olan bir “hukuk devleti”dir; cumhuriyetimizin kurucusu, büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün işaret ettiği “muasır medeniyetler seviyesine ulaşmanın” yada çağdaş dünyanın eşit hak ve yükümlülüklerine sahip bir üyesi olabilmenin yegane yolu da, ülkemizde, hukukun gerçek anlam-

68 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Metin Feyzioğlu Türkiye Barolar Birliği Başkanı

Türkiye için hayati önemi haiz “sürdürülebilir kalkınma”, sadece istikrar ortamında gerçekleşebilir; istikrar ise, ancak hukukun gerçek anlamda üstün olduğu, demokratik ve laik bir hukuk devletinde sağlanabilir.


Sürdürülebilir Kalkınma İçin İstikrar, İstikrar İçin Hukukun Üstünlüğü

da üstün olduğu bir düzenin kurulaması ve uygulanmasıdır. Bu noktada, bahse konu hukuk devletinde yargının vazgeçilemez kurucu unsuru olan savunmanın, “adaletin tecellisi süreci”nin de olmazsa olmazı olduğu, ayrıca vurgulanmalıdır. Yargının üç kurucu unsurundan birinin avukat olarak nitelendirilmesinin arkasındaki büyük felsefi duruş şudur: Avukatı, hâkim ve savcının karşısında kurucu unsur olarak tanıyan sistem, toplumdaki insanı birey olarak tanıdığını ve birey olarak korumaya kararlı olduğunu ilan etmektedir. Çünkü, avukatın yargının kurucu unsuru olmasıyla bireyin, hâkim ve savcı karşısında eşit haklarla donatılmış olması sağlanır. Buna bağlı olarak, yargı mekanizmasının çarkları avukat sayesinde bireyi ezmez. Avukat sayesinde, haklı-haksız, suçlu-suçsuz birbirinden ayrılır. Sistemden avukatı çıkarttığınızda aslında çıkarttığınız birey olur. Avukatın yer almadığı bir sistem, bireyin olmadığı toplum anlamına gelir. Bireyin olmadığı toplumlarda vatandaşlık değil kulluk, yani ancak lütfedilenle yetinmek söz konusudur. Kendisine lütfedilenle yetinen kişilerin oluşturduğu bir toplumda insan daima devlet içindir. İnsanın devlet için var olduğu bir toplum yapısında aslında insan, devleti o an itibariyle yöneten iktidarın karşısında kullaştırılır. “Kamusal yönü ağır basan bir meslek olarak kabul edilen avukatlık kurumunu (Avukatlık Kanunu madde 1-2) yani savunmanın meslek örgütü konumundaki Barolar ve Türkiye Barolar Birliği’nin de, yargının asli kurucu unsuru olmalarının yanında genel idare yani yürütme içinde yer almamalarına rağmen, kamu hukuku tüzel kişiliğini haiz meslek kuruluşları oldukları açıktır. Barolar, siyasi parti siyasetine alet olmaksı-

zın, hiçbir kişi, kurum yada kuruluşun arka bahçesi haline gelmeksizin, halkın avukatı olarak ve üstlendikleri bu ağır toplumsal sorumluluk gereği, hukuksuz uygulamalar karşısında sesini ilk yükseltecek, toplumsal refleksi harekete geçirecek en güvenilir kurum olmak zorundadır. Modern demokrasilerde hukuk devletinin adeta kutsal addedilen ve dokunulmazlığı kabul edilen bu özünün bir anlam ifade edebilmesi için, devlet otoritesinin hukuk çerçevesinde ve hakkaniyet ölçülerine uygun olarak sınırlandırılması kaçınılmazdır. İşte bu önemli husus, yani devlet otoritesinin temel hak ve özgürlüklere uygulama alanı açmak amacıyla sınırlandırılmasının olmazsa olmazı da, hak arama özgürlüğünün sesi ve en önemli teminatı olan avukatlara yani savunmaya bağımsız güçlü bir konum vermektir. İddia, savunma ve hüküm ile bir bütün teşkil eden yargılama faaliyetinin asli ve kurucu unsuru olan avukatlar ile avukatların örgütlü gücü barolar ve Türkiye Barolar Birliği, sadece adil yargılanma hakkının değil, aynı zamanda hukuk devletinin de en önemli güvencelerindendir. Bizler hukukun üstünlüğünden yana taraf olmak zorundayız. İnsan hak ve özgürlüklerinden taviz vermeyen bir konumda olmalıyız. Bu bağlamda barolar ve Türkiye Barolar Birliği, mesleğin sürdürülebilirliğini güvence altına almak, ortak sorunlara çözüm üretmek, mesleki standartları oluşturmak gibi asli görevlerini ifa etmenin yanında, gene yasalarla kendilerine verilmiş olup, savunma mesleğinin varoluş temelini teşkil eden hukuk devleti, hukukun üstünlüğü ve özgürlüklerin korunması ve geliştirilmesi gibi demokratik toplumun omurgası olarak nitelenebilecek konularda da asli ve yasal görevli olarak sorumluluk üstlenmek zorundadırlar.

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY

69


|

Görüş Fatih ÇİL

Barolar ve Türkiye Barolar Birliği, sadece birer hukuk kurumu, baskı grubu yada meslek örgütü olarak değil, üstelendikleri ağır toplumsal sorumluluk gereği aynı zamanda etkin bir demokratik kitle örgütü olarak da öncü bir görev üstlenmelidir. Türkiye Barolar Birliği olarak, üstlendiğimiz toplumsal sorumluluk gereği, “sürdürülebilir kalkınma yanında, çok önem verdiğimiz toplumsal barışın da çimentosu olarak değerlendirdiğimiz “hukukun üstünlüğü ”ne ısrarla sahip çıkıyoruz. Türkiye Barolar Birliği olarak, kalkınma hamlelerinin kalıcı ve sürdürülebilir olabilmelerinin şartlarını önemli ölçüde belirleyen küresel etkileri ve yaklaşımları da dikkatle değerlendiriyoruz. 02 Eylül 2013 tarihinde başlayan 20132014 Yargı Yılı münasebetiyle yaptığım açılış konuşmamda da belirttiğim gibi, “Türkiye’nin, G-20 zirvesinde dünyanın önemli ekonomilerinden biri sıfatıyla yer alıyor olması, tabii ki çok önemli bir gelişmedir; ancak, bunun kalıcı ve sürdürülebilir olabilmesi için, uygun hukuki zeminin varlığı yanında, özgür düşüncede, dolayısıyla bilimde ve sanatta çağdaş dünya gerçeğine paralel bir gelişmenin sergilenmesi de kaçınılmazdır. Türkiye Barolar Birliği olarak, “hem ekonomik hem siyasal istikrarın sağlanabilmesi ve sürdürülebilmesi için demokrasiden, insan haklarından ve hukukun üstünlüğünden taviz vermememiz gerektiği”; “üstünlerin hukuku’nun geçerli kılındığı bir düzende, istikrardan söz edilemeyeceği”, çünkü böyle bir düzende herkesin kaderinin siyasi iktidarların keyfine terk edilmiş olacağı” şeklindeki tespitlerimizi de ifade etmek istiyoruz. Bize göre, Türkiye için hayati önemi haiz “sürdürülebilir kalkınma”, sadece istikrar ortamında gerçekleşebilir; istikrar ise, ancak

70 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

hukukun gerçek anlamda üstün olduğu, demokratik ve laik bir hukuk devletinde sağlanabilir. Bize göre, sürdürülebilir bir kalkınma, dolayısıyla gelecekte söz sahibi olabilmenin ön şartı, bilgi toplumunun odağında bir Türkiye oluşumuna yönelik çabalar yanında üreten, istihdam yaratan ve ürettiğini hakça paylaşmayı gerçekleştirmeyi hedefleyen “rekabetçi bir Türkiye vizyonu” nu hayata geçirmektir. Sonuç olarak, Bize göre, küresel krizden etkilenmemek dahil, sürdürülebilir kalkınmanın tek yolu, “en yüksek, yaratıcı teknolojiyi en yüksek kalitede üretebilmek”tir. İnovasyonun yeşereceği böyle bir üretim ortamını ise, uygulayacakları politikalarla yaratacak olan hükümetlerdir. Bunun için de, hukukun üstünlüğünün belirleyiciliğinde, yönetebilen bir demokrasi yanında adalet dağıtabilen bir yargının varlığı da kaçınılmazdır. Stability for sustainable development, the rule of law for stability Metin Feyzioğlu: Chairman, Union of Turkish Bar Associations According to us, “sustainable development” that has vital importance for Turkey, only realizable in stable environment , the stability is enabled only in the democratic and secular state where the law really rules. As a result, according to us , including not to effected by the global financial crisis , the only way of sustainable development is to produce the most advanced and the most innovative technology in the highest quality. Such a production environment innovation can thrive is created by governments with their policies. For this reason ,in the decisiveness of the supremacy of law ; beside the ruling democracy a judiciary able to hand out justice is inevitable.


Sürdürülebilir Kalkınma İçin İstikrar, İstikrar İçin Hukukun Üstünlüğü

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY

71


|

Görüş Fatih ÇİL

“10. Büyük Ekonomi, Sürdürülebilir Gelecek Hedefimizde TSE’nin Yeri”

K

Hulusi Şentürk TSE Başkanı

üreselleşme kelime olarak özellikle son 10 yılda literatüre girmiş bir kavram olmasına karşın, 20’inci yüzyılın başından itibaren ismi konulmasa da bütün dünya devletleri için varlığını hissettiren, ona göre konum almayı gerektiren bir olgu haline gelmiştir. Özellikle Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler için kalkınma mücadelesi küreselleşmenin getirdiği ağır yük altında gerçekleşmektedir. Emek ve sermayenin daha akışkan ve daha esnek hale gelmesi, ekonomik örgütlenmenin milli sınırları aşan boyutlar kazanması ve milli varlığın rekabetçi bir dünya sistemi içinde sürdürülmesi zorunluluklarını getiren küreselleşme, neredeyse doğal bir süreç olarak karşımıza çıkmaktadır. Son 10 yılda dünyanın en ağır ekonomik krizlerinden birini atlatan ve bugün hala devam eden küresel krize karşı güçlü ve etkin direnç gösteren bir ülke olarak Türkiye, bütün dünyanın ilgi ve takdirle izlediği bir ekonomik performans göstermektedir. Bu süre içinde sadece ekonomide değil, sosyal ve siyasal alanda da önemli atılımlar gerçekleştiren ülkemizin, önümüzdeki 10 yılda da, 2023 hedeflerine ulaşabilmek için ekonomide yapısal önlemler almaya, sistemde gerektiğinde iyileştirmeler yapmaya ve bunları kararlılıkla uygulamaya devam etmesi gerektiği açıktır. Dünya Ekonomik Forumu’nun hazırladığı 2013-2014 Küresel Rekabet Gücü

72 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Hulusi Şentürk, TSE Başkanı

Amacımız uygunluk değerlendirme alanında TSE’nin güçlü teknik altyapısı ve geniş akreditasyon ağı ile özel sektörün hız ve motivasyonunu bir araya getirmektir. Bunu sağladığımızda, ülkemizin yurtdışından belgelendirme ve gözetim hizmet geliri elde etmesi mümkün olacak,


“10. Büyük Ekonomi, Sürdürülebilir Gelecek Hedefimizde TSE’nin Yeri”

Raporu’na göre Türkiye, 144 ülke arasında Rekabetçilik Endeksi’nde geçen yıla göre bir sıra gerileyerek 44’üncü ülke oldu. Endekste ülkeler üç ayrı kategoride değerlendirilmektedir: Faktör ve doğal kaynağa dayalı ekonomiler, verimliliğe dayalı ekonomiler ve inovasyona-yeniliğe dayalı ekonomiler. İlk kategoriyle ilgili ülkelerin yapabileceği çok fazla şey yok. Ancak ikinci ve üçüncü kategoriler, sahip olunan kaynaklardan daha iyi faydalanmayı, iyi organizasyonu ve insana yatırımı gerektirmektedir. Ülkemizin ekonomide uzun vadede önünü açacak en önemli mesele daha yüksek katma değerli ürünlerin üretilmesi ve rekabetçiliğinin artırılmasıdır. Bunun için Ar-Ge ve inovasyon faaliyetlerinin artırılması, girişimciliğin desteklenmesi, üniversite-sanayi işbirliğinin yaygınlaştırılması ve markalaşmanın gündemimizin ana maddeleri olması zorunludur. Türk Standardları Enstitüsü, verdiği hizmetlerle sanayimizin daha az maliyetle yüksek kaliteli üretim yapmasının, innovasyon faaliyetlerini etkin bir şekilde sürdürmesinin, uluslararası standartlara uygun ürün ve hizmet sağlayarak uluslararası pazarlara girmesinin anahtarı konumundadır. Bu savımızın doğruluğu verdiğimiz hizmetler ve üstlendiğimiz görevler sıralandığında görülmektedir. Şöyle ki; TSE’nin asli görevi Türkiye’de her türlü standardı hazırlamak ve hazırlatmaktır. Enstitü bu görevi yerine getirirken, üyesi olduğu uluslararası standart kuruluşları ile paralel hareket etmekte, bu anlamda Türkiye’de üretilen mal ve hizmetlerin uluslararası standartlara sahip olmasını sağlamaktadır. Bu görevi yerine getiren ya da benzer bir işleve sahip olan başka bir ku-

ruluşumuz yoktur. Uluslararası ve bölgesel standardizasyon kuruluşlarının karar mekanizmalarındaki etkinliğini de artıran Enstitü, bu sayede sanayicimizin, tüm dünyada geçerli olacak standartların hazırlanması sürecine katılımına imkan vermektedir. TSE, uygunluk değerlendirme hizmetleri adını verdiğimiz deney, belgelendirme ve muayene/gözetim hizmetlerinde de ülkemizin ve İslam ülkelerinin en büyük kuruluşudur. Küresel pazarlarda etkin olabilmek için standartlara uygun üretim ve bu üretimin belgelendirilmesi yeterli değildir. Özellikle ithalat - ihracat işlemleri hızla 3. taraf gözetim kuruluşları nezaretinde gerçekleştirilme sürecine girmiştir. Bu süreç, uygunluk değerlendirme ve gözetim faaliyetlerinde büyük pazarların doğmasına yol açmıştır. Bugün uluslararası gözetim hizmeti veren en büyük ilk 7 kuruluşun yıllık faaliyet gelirleri 20 milyar doları aşmıştır. Benzer biçimde nitelikli yapı ve ekipmanlar muayene ve gözetimi de her biri milyar dolara yaklaşan cirolara sahip çok sayıda kuruluşun oluşumunu sağlamıştır. Amacımız uygunluk değerlendirme alanında TSE’nin güçlü teknik altyapısı ve geniş akreditasyon ağı ile özel sektörün hız ve motivasyonunu bir araya getirmektir. Bunu sağladığımızda, ülkemizin yurtdışından belgelendirme ve gözetim hizmet geliri elde etmesi mümkün olacak, istihdama katkı sağlanacak ve aynı zamanda ihracatçımızın, sanayicimizin küresel pazarlara ulaşımının kolaylaştırılması mümkün olacaktır. TSE olarak, bu düşünceyle, yurtdışı açılımlarımızı özel sektör belgelendirme kuruluşları ile yaptığımız işbirliği anlaşmaları çerçevesinde yürütmekteyiz. Bu, arzu edilen

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY

73


|

Görüş Fatih ÇİL

işbirliği için atılmış ilk adımdır ve bu adımı daha güçlü adımlar takip etmelidir. Özellikle son 2 yıldaki çalışmalarımız ile TSE’nin hizmetlerinin daha geniş kitlelere ulaştırılması, sadece ulusal düzeyde değil, uluslararası pazarlarda da aranan, tercih ve itibar edilen bir “marka” değerine kavuşması doğrultusunda çalışmalar yapmaktayız. Enstitü, bugün itibarıyla uygunluk değerlendirme alanında sadece ülke sınırları içinde değil, başta komşu ve çevre ülkeler olmak üzere tüm dünyada aranan bir belgelendirme kuruluşu olma yolunda önemli mesafeler katetmiştir. Yurtdışında menşeinde hizmet vererek küresel belgelendirme ve gözetim pazar payının arttırılmasını sağlamak üzere 22 ülkede 31 Çözüm Ortaklığı Ofisi açan Enstitü, bir yandan da yurtiçinde yaptığı işbirlikleri ile ülkemizdeki etkinliğini arttırmayı amaçlamaktadır. TSE, son dönemde yaptığı çalışmalarla sanayici ve KOBİ’lerimizin ihtiyaç ve taleplerine her zaman olduğundan daha çok yanıt verecek adımlar atmaktadır. İş dünyamızın ihtiyaç duyduğu tüm standardizasyon, sertifikasyon ve test hizmetleri ile gözetim hizmetlerini, onlara en uygun maliyetlerle sunabilmeyi temel düstur edinen Enstitü, bu amaçla 300 milyon dolar tutarındaki yatırım planlarını da peyderpey uygulamaya koymaktadır. Öte yandan 2012 yılında, Enstitü’nün faaliyetlerinin ulusal ve uluslararası alanda arttırılmasına yönelik bu çalışmalar nedeniyle artan talepleri karşılayabilmek için “Dış İnceleme Uzmanları Havuzu” oluşturulması yönünde adım atılmıştır. Bugüne kadar yaklaşık 1.500 dış inceleme uzmanı ile sözleşme imzalanmış olup, proje kapsamında birkaç yıllık süre içinde 81 ilde 10

74 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

bin dış inceleme uzmanı istihdam edilmesi planlanmaktadır. Bu sayede, kimyadan inşaata, elektrik -elektronikten makineye kadar çok geniş bir yelpazede mühendislerimiz istihdam edilmiş olacaktır. Dış İnceleme Uzmanları, aynı zamanda TSE’den hizmet alan firmaların, hem yurtiçi, hem de yurtdışında Enstitü merkezinden yönlendirilen personel için yaptıkları konaklama, ulaşım ve benzeri harcamalarını da ortadan kaldırmış, dolayısıyla firma maliyetlerinin yüzde 50 oranlarında azalmasını sağlamıştır. Tüm bu faaliyet ve çalışmaların amacı, TSE’nin sunduğu hizmetlerde; ulusal, bölgesel ve uluslararası alanda tercih edilen, yönlendirici ve lider bir kuruluş olmasıdır. TSE’nin bu amaç doğrultusunda güçlenerek yoluna devam etmesi, ülkemiz sanayisinin de aynı paralelde güçlenmesine imkân verecektir. The position of TSE in our 10th largest economy and sustainable future objectives Hulusi Şentürk: Chairman, Turkish Standards Institution To be effective in the global markets meet the standards of production and certification of production are not enough. Especially import - export operations quickly enter in to process of being made in the care of third party supervision organizations. This process has led to the emergence of large markets in conformity assessment and surveillance activities. Today, the first seven of the largest international surveillance service organization’s annual operating income exceeded $ 20 billion. Similarly, the qualified structures and equipment inspection operations enabled the formation of large number organizations with turnovers close to billion dollars.


“10. Büyük Ekonomi, Sürdürülebilir Gelecek Hedefimizde TSE’nin Yeri”

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY

75


|

Görüş Fatih ÇİL

Depreme Dayanıklı Yapı Üretimi İçin Hangi Şartlar Hayati Önem Taşıyor?

D

Yavuz Işık

Tükiye Hazır Beton Birliği Başkanı

eprem kuşağında olan ülkemizde başta Marmara depremi olmak üzere birçok depremde çok sayıda insanımızı kaybettik. Bu nedenle Türkiye Hazır Beton Birliği, ‘deprem’ ile yaşamayı öğretmek, kaliteli yapılaşma bilincini aşılamak ve hayat kurtarmak için çalışmalarına devam ediyor. Bugüne kadar, birçok kurum ve sivil toplum kuruluşu deprem konusunda uyarılarda ve çözüm önerilerinde bulundu, deprem şuraları toplandı, sözler verildi, kararlar alındı. Ancak, hala birçok binanın depreme ve dış etkilere karşı dayanıklı olarak inşa edilmesinden çok, fay hatları ve depremler sonrası yapılacak acil kurtarma çalışmaları üzerinde duruluyor. Peki, depreme hazırlığın ilk ve asıl hayati adımını oluşturan depreme karşı dayanıklı yapılaşmada Türkiye ne durumda? Türkiye’de güvenli yapıların inşa edilmesi misyonu ile hareket eden THBB olarak depremden korkmak yerine depremden korunmak için dayanıklı binalar yapılması gerektiği gerçeğini bir kez daha hatırlatıyoruz. Depreme dayanıklı yapıları inşa etmenin yolu, Deprem Yönetmeliğine uygun projelerin, doğru malzemeler ile standartlar doğrultusunda uygulanmasından geçiyor. Ancak, Marmara depreminin ardından

76 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Yavuz Işık Tükiye Hazır Beton Birliği Başkanı

THBB İstanbul’da çevresel sürdürülebilirliğin artırılmasını ve doğal kaynakların korunmasını sağlamak amacıyla “Kentsel Dönüşüm Projeleri Kapsamında Oluşan İnşaat ve Yıkıntı Atıklarının Hazır Beton Sektöründe Yeniden Kullanım Potansiyelinin Araştırılması Ar-Ge Projesi”ni hayata geçirdi.


Depreme Dayanıklı Yapı Üretimi İçin Hangi Şartlar Hayati Önem Taşıyor?

Düzce ve Van depremlerinde hasar gören yapılardan elde edilen sonuçlar; kullanılan malzemelerin başta beton olmak üzere standardlarına uygun olarak üretilmediğini gösteriyor. Bu tabloyu değiştirmek üzere yola çıkan THBB ile sağlam ve sağlıklı kentleşme adım adım gelişiyor ve ileriye taşınıyor. Depreme dayanıklı yapılar için, tüm malzemelerde olduğu gibi hazır betonun da üretim sürecinin tamamını kapsayacak şekilde denetlenmesi gerekiyor. Zira Türkiye nüfusunun %95’i deprem bölgelerinde yaşıyor. Deprem yaşamımızın bir parçası. Depremin nerede ne zaman kaç büyüklüğünde olacağını bilemeyiz ama depreme dayanıklı sağlam yapılar üretebiliriz. Bu nedenle depremin nerede kaç büyüklüğünde olacağı ile ilgili tartışmaların yerine depreme dayanıklı yapıların üretimi ile ilgili çaba sarf etmeliyiz. Türkiye, kentsel dönüşüm ile depreme karşı güvenli ve sağlıklı yapılaşmada önemli bir adım atıyor. Türkiye Hazır Beton Birliği üyelerinin ürettiği, Kalite Güvence Sistemi Belgeli hazır betonlarla inşa edilen yapılarımız ile depreme her geçen gün daha hazır hale geliyoruz. Avrupa standartlarında üretimin sembolü olan KGS belgeli betonlar ile inşa edilen her yapı, depreme ve dış etkilere karşı dayanıklı ve güvenilir oluyor. Bu sebeple THBB depreme dayanıklı sağlam yapı üretimi için eğitimler başta olmak üzere çok sayıda çalışma yapıyor ve 2013 yılında bilinçlendirme ve eğitim çalışmalarına başlayacağız. Kalite Güvence Sistemi-Kalite Uygunluk Belgesi dışındaki belgelere sahip hazır be-

ton üreticileri, KGS’nin ciddi şekilde uyguladığı gibi, yılda 1 sistem denetimi ve yılda 3 habersiz ürün denetiminden geçmiyor. Bu nedenle THBB üyesi beton kullanmayanlar mağdur olabilir. Bununla birlikte tüketici, kapsamlı ve ciddi bir denetimden geçmiş olan betonla, diğer kalitesiz, denetlenmemiş beton arasındaki farkı anlama imkanı olmayacağından yanılabilir. THBB’nin, Marmara ve Van depremi ardından bölgelerde yaptığı karot incelemelerinde, yapılarda C8 gibi (santimetrekarede en az 80 kg basınca dayanıklı beton) dayanım sınıfı betonlar kullanıldığını tespit ettik. Ancak ‘Afet Bölgeleri’nde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik’e göre en düşük beton sınıfının ‘C20’ (santimetrekarede en az 200 kg basınca dayanıklı beton) olması gerekiyor. Depremlerin ardından gündeme gelen Kentsel Dönüşüm ile yenilenmesi planlanan yapılar arasında kalitesiz beton ile üretilen yapılar da yer alıyor. Kentsel Dönüşüm ile 8 milyon konutun yenileneceği ve bunun için de 600 milyar gerekeceği tahmin ediliyor. Yani yeni yapılarda KGS belgeli beton kullanımının Türkiye yapı stoğunun uzun ömürlü, ekonomik ve depreme dayanıklı olmasına katkı sağlayacaktır. Türkiye’de kayıtsız şartsız tüm hazır beton firmalarının kaliteli beton üretmesinin sağlanmasını sosyal sorumluluk bilinci ile üstleniyor ve bu bilinç çerçevesinde de beton üretimi yapan firmaların tamamını çatısı altında buluşmaya davet ediyoruz. Ayrıca THBB İstanbul’da çevresel sürdürülebilirliğin artırılmasını ve doğal kaynakların korunmasını sağlamak amacıyla

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY

77


|

Görüş Fatih ÇİL

“Kentsel Dönüşüm Projeleri Kapsamında Oluşan İnşaat ve Yıkıntı Atıklarının Hazır Beton Sektöründe Yeniden Kullanım Potansiyelinin Araştırılması Ar-Ge Projesi”ni hayata geçirdi. İstanbul Kalkınma Ajansı tarafından da desteklenen Proje, binaların yıkılması sonucu ortaya çıkacak inşaat yıkıntı atıklarının hazır beton üretiminde hammadde olarak yeniden kullanımının teşvik edilmesine odaklanıyor. 2012 yılı itibari ile uygulanmaya başlayan kentsel dönüşüm çalışmalarını kapsayan AR-GE Projesi’yle, dönüşümden elde edilen tüm çıktılar çevreye zarar veren atıklar olmak yerine, başka projelerde kullanılacak yapı malzemesine dönüştürülecek. Böylece, milyonlarca ton ağırlığındaki atık yine kendi içinde eritilecek ve yeniden kazanılacak. Biz kurulduğumuz günden bu yana çevreye duyarlı üretim için hazır beton tesislerinde özel uygulamalar gerçekleştiriyoruz. Kentsel dönüşüm atıklarının geri dönüşümü üzerinde çalışmalara İstanbul’un 4 farklı bölgesinde bulunan yıkılmış binalardan aldığımız numuneler ile başladık. Eski yapılarda kullanılan malzemelerin kalitesinin maalesef düşük olduğunu gördük. Bu nedenle beton üretiminde malzeme seçiminde özen göstermek hayati önem taşıyor. Numuneleri öğüterek tane büyüklüğüne getirip, uygunluk analizlerini yaptık ve bu atıklardan beton ürettik. Doğal kalker agregası(kırmataş) ile üretilen beton ile sonuçları mukayese ettik. Doğal agrega yerine %10 ve %25 oranlarda iri ve ince kalker agregası azaltılmış ve yerine geri kazanılmış agrega kullandık. Geri kazanılmış agregaların kullanım kriterleri ve betonda kullanıma uygunluğunu

78 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

değerlendirerek elde edilen bulguları raporladık. Sonuçları, sektör temsilcilerinin davet edildiği THBB tarafından organize edilen bir seminer ile sunduk. Proje ile ilgili olarak belirtmek istediğim diğer önemli noktalar ise şöyle: Yıkılan binalardan elde edilecek atıklar yeni binaların inşasının yanı sıra dolgu malzemesi olarak da kullanılabilir. Kentsel dönüşüm atıklarının geri dönüştürülmesi hem inşaatlarda kullanılacak mevcut agregalara alternatif olacak hem de çıkan atıkların çevreye getireceği yük hafifletilecek. Böylece ülke ekonomisine de katkı sağlanacağı gibi çevre de korunmuş olacak. Projemizin deneysel çalışmaları bu yılsonuna kadar devam edecek ve önümüzdeki yıl sektörden gelen talep ile hayata geçecektir. Agregaların geri kazanımı konusundaki çalışmalarımıza da farklı uygulamaları değerlendirerek devam edeceğiz. Which requirements bear vital importance for earthquake-resistant structure production? Yavuz Işık: Chairman, Turkish Ready Mixed Concrete Association For earthquake-resistant structures, all the materials as well as entire process of the production of ready mixed concrete needs to be supervised too. Because 95% of Turkey’s population live in the earthquake zones. Earthquake is a part of our life. We do not know the area ,time and the size of the earthquake but are able to produce sound earthquake-resistant structures,. For this reason, we should make an effort to produce earthquake-resistant structures instead of to debate the size of the earthquake.


Depreme Dayanıklı Yapı Üretimi İçin Hangi Şartlar Hayati Önem Taşıyor?

Sustainable Buildings and Climate Initiative Promoting Policies and Practices for Sustainability

U n i t e d

N a t i o n s

E n v i r o n m e n t

P r o g r a m m e

Join the Global Platform for Sustainable Buildings

UNEP-SBCI Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY

79


|

Görüş Fatih ÇİL

Sürdürülebilirlik ve Oluklu Mukavva M.Fikret Özveren

Ç

Oluklu Mukavva Sanayicileri Derneği Başkanı

evre duyarlılığının giderek önem kazandığı günümüzde “sürdürülebilirlik” bu bilincin en önemli gerekliliği olarak ortaya çıkıyor. Hayatımızın pek çok alanında sürdürülebilirliği olan ürün gruplarına yöneliyor, hızla tükenen doğal kaynakları koruyabilmek adına bireysel olarak dahi güçlü adımlar atıyoruz. Sektörlerin çevre duyarlılığı da bu bağlamda giderek önem kazanıyor. Çevre bilinci ve sorumluluğu yükselen sektörler, ürünlerinde sürdürülebilirliği sağlamak adına hem teknolojik araştırmalara yöneliyor, hem de geçmişle kıyaslandığında daha çevreci politikalar izliyor. Ambalajlama konusunda sürdürülebilirlikten bahsedildiğinde ise bu konuda şampiyonluğu tartışmasız olarak oluklu mukavvanın taşıdığını söylemek hiç de yanlış olmaz. Gelişmiş ülkelerdeki geri dönüşüm oranlarına bakıldığında oluklu mukavvanın % 80 oranında yeniden dönüştürüldüğünü görmekteyiz. Yine bu ülkelerdeki sürdürülebilirlik hedeflerine bakıldığında oluklu mukavvanın bu amaçlar dahilinde önemli bir rolü olduğunu görüyoruz. Oluklu mukavvanın sürdürülebilirliğe katkısının sadece geri dönüşümle sınırlı olmaması da bu ürünü değerli kılıyor. Oluklu mukavvanın gıda israfını önleme özelliği de oluklu mukavvayı sürdürülebilirlik konusunda güçlendiriyor. Oluklu mukavva besin maddelerini daha uzun süre taze tutarak israflarını engelliyor ve raf ömürlerinin daha uzun olmasını sağlıyor.

80 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

M.Fikret Özveren Oluklu Mukavva Sanayicileri Derneği Başkanı

Oluklu mukavvanın sürdürülebilirliğinin sağlanabilmesi için kâğıdın diğer atıklarla karışmadan, elyaf özelliğini yitirmeden toplanması çok önemli. Kâğıdı ve oluklu mukavvayı bir “çöp” olarak değil, sanayimizin temel hammaddelerinden biri olarak görmemiz gerekiyor.


Sürdürülebilirlik ve Oluklu Mukavva

Türkiye’de de oluklu mukavva son yıllarda üretimi ve tüketimi hızla artan ambalaj türlerinin başında geliyor. Türkiye’de kağıt tüketimi 2012 yılı verileriyle 5.343.316 ton iken bunun içerisinde oluklu mukavva tüketiminin 2.114.004 ton olduğu göz önünde bulundurulduğunda sektörün büyüklüğü de daha iyi ortaya çıkmaktadır. Yükselen yaşam standardı, artan şehirleşme, tüketim alışkanlıkları ve tüketici beklentilerinin değişmesi son yıllarda dünya piyasalarında olduğu gibi Türkiye’de de kişi başına düşen ambalaj tüketim payını hızla arttırdı ve arttırmaya da devam edecek. Türkiye’de kağıt tüketiminin % 45’i geri dönüşümden elde edilirken oluklu mukavvada bu oran % 70’i geçmiştir. Bu da oluklu mukavvayı çevreci bir ürün haline getiriyor. Oluklu mukavva, doğası gereği sürdürülebilirlik sağlayan bir üründür. Kâğıt ve nişasta tutkalından oluşan organik malzemesiyle biyolojik olarak tamamen parçalanma özelliğine sahiptir. Pek çok kez kullanıldıktan sonra bile enerji üretimi için yakılabilir veya kâğıt hamuru olmak üzere ayrıştırılabilirler. Çevre duyarlılığının hayati önem taşıdığı çağımızın ambalajının oluklu mukavva olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Derneğimizin faaliyet alanı da tam olarak bu amaçla kesişiyor. OMÜD “Oluklu Mukavva Sanayicileri Derneği” olarak doğayla dost ambalajların başında gelen oluklu mukavvayı ve oluklu mukavva sektörünü tanıtmak üzere çalışmalarını sürdürüyor. Hem oluklu mukavvanın diğer ambalaj türleri ile kıyaslandığında sahip olduğu pozitif özelliklerini tüketicilere anlatıyor hem de bu çevreci ürünün kullanım alanının daha da genişlemesi için üreticiden son tüketiciye kadar herkese ulaşmaya gayret gösteriyoruz. Derneğimiz 30 Eylül 1987 tarihinde ambalaj sektöründe ilk meslek kuruluşu olarak Türkiye oluklu mukavva sanayicilerini temsil etmek üzere kuruldu. Hem sektörümüze hem de ülkemize kalıcı katkılar sağlamak üzere faaliyetlerini gün geçtikçe güçlendirdi. FEFCO “The European Federation of Corrugated Board Manufacturers” üyesi bir kuruluş olarak Avrupa’daki oluklu mukavva sanayisini yakından takip eden ve bu ülkelerdeki çevreci politikaları da örnek alan OMÜD, Türkiye’deki oluklu mukavva sanayisinin gelişimi ve oluklu mukavvanın kullanımının yaygınlaştırılması amacıyla faaliyetlerine devam ediyor.

Ancak ülkemizde atık kâğıt konusunda ciddi bir bilinçsizlik sorunu söz konusu. Oluklu mukavvanın sürdürülebilirliğinin sağlanabilmesi için kâğıdın diğer atıklarla karışmadan, elyaf özelliğini yitirmeden toplanması çok önemli. Kâğıdı ve oluklu mukavvayı bir “çöp” olarak değil, sanayimizin temel hammaddelerinden biri olarak görmemiz gerekiyor. Dünyanın kaynakları sonsuz değil. Bunları geri dönüştürmek her geçen gün daha çok önem kazanıyor. Geri dönüşümle çevreye ve ekonomiye önemli katkıda bulunduğumuzu herkese anlatmamız gerekiyor.

Sustainability and corrugated board M.Fikret Özveren: Chairman, Corrugated Board Manufacturers Association Corrugated cardboard, is a sustainable product by its nature. By its organic material consisting starch adhesive and paper completely biodegradable. Even after using many times it may be burnt for energy production or to be decomposed in order to obtain pulp. We can easily say that corrugated cardboard is the package of our age which awareness about environment is of vital importance. Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY

81


|

Görüş Fatih ÇİL

Türkiye Tohumculuk Sanayisi ve Bitki Genetik Kaynaklarının Korunması

T

Yıldıray Gençer

Türkiye Tohumcular Birliği ve TSÜAB Başkanı

ürkiye tohumculuk sanayisinin temelleri Cumhuriyet döneminde atılmıştır. Bu çerçevede, tohum ıslah istasyonlarının kurulması ile bu sanayinin önce Ar-Ge boyutu (1930’lar) ve daha sonra da Devlet Üretme Çiftliklerinin kurulması üzerine üretim boyutu (1950’ler) ele alınmıştır. Bununla beraber tohumculuk sanayisinde, çok uzun süre ağırlıklı olarak devlet tarafından ve kamu kuruluşları vasıtasıyla gerçekleştirilen organizasyon, finansman, üretim, işletme ve dağıtım işlevleri ülke ihtiyaçlarını yeterince karşılayamamıştır. 1980’lerin ilk yıllarında gündeme gelen ve tohumculuk sektöründe özel girişimciliğinin yaygın ve etkili duruma getirilmesini öngören politikaları ve uygulamaları sonucu olarak; izleyen beş on yılda Türkiye özellikle tohumluk üretim, işleme ve pazarlama bağlamında önemli ilerlemeler kaydetmiş ve ülkemizde çağdaş bir tohumculuk sanayisinin oluşum süreci başlamıştır. Süreç içerinde ülkemizde yüzlerce özel tohumculuk şirketi kurulmuş olup özel girişimciliğin katkılarıyla günümüzde Türkiye tohumculuğu çoğu bitki türleri itibarıyla çağdaş, etkili ve verimli bir sanayi konumuna erişmiştir. 1980 yılı öncesinde bir iki yüz milyon doları dolayında olduğu tahmin edilen ve o zamanlar ancak sınırlı sayıdaki bitki türlerini kapsayan Türkiye toplam tohumluk cirosu şimdilerde bir milyar dolara yaklaş-

82 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Yıldıray Gençer Türkiye Tohumcular Birliği ve TSÜAB Başkanı

Bitki nesil ve genlerinin devamlılığının sağlanması için bitki gen kaynaklarının sürdürülebilir şekilde kullanılmasına ve bilinçli şekilde korunmasına ihtiyaç vardır.


Türkiye Tohumculuk Sanayisi ve Bitki Genetik Kaynaklarının Korunması

mıştır. Bu artış, ülkesel ve bölgesel olmanın ötesinde, dünya ölçeğinde bile dikkat çekici sayılır. O tarihte Türkiye’de yalnızca 3 adet özel tohumculuk şirketi faaliyet göstermekte iken 2013 yılına gelindiğinde bu sayı 600’ün üzerine çıkmıştır. 1980’lerde gerçekleştirilen ve özel şirketlerin tohumculuk sektöründe yatırım yapmasına imkân tanıyan reformun öncesinde, tüm bitki türlerinin toplamı olarak 150 bin ton civarında sertifikalı tohumluk üretimi gerçekleştirilirken bu miktar son yıllarda 600 bin tonun üzerine çıkmıştır. Tescilli veya kayıtlı bitki çeşitlerinin sayısı o zaman birkaç yüz düzeyinde iken, bu gün itibarıyla, 7 bini aşmıştır. Tohumluk üretimi gibi tohumluk dağıtımı veya kullanımı da hayli artmış ve ayrıca çeşitlenmiştir. O devirde ancak birkaç milyon dolar civarında seyreden yılık dış ticaret hacmi 2012 itibarıyla, yaklaşık 200 milyon dolar kadarı ithalat ve 120 milyon doları ise ihracat olmak üzere, 320 milyon doların üzerine çıkmıştır. Türkiye tohumculuk sanayisi halen devam etmekte olan aktif bir büyüme, çeşitlenme, kalite artışı ve yaygın sertifikalı tohumluk kullanım sürecini yaşamaktadır. Bugün, gerek çeşit tedariki gerekse tohumluk üretim ve hazırlanması alanlarında, pek çok bitki türünde, uluslar arası seviyede rekabetçi bir üretim kapasitesi ve dış satım imkânları söz konusudur. Türkiye’de bu gün, geniş ölçüde özel sektör ve girişimciliğe dayalı olan bir tohumluk üretim, tedarik ve dağıtım sistemi söz konusudur. Kamu iktisadi kuruluşları tarafından üretilen tohumluklar, hem bitki türü sayısı hem de miktar olarak, sınırlı seviyededir ve bunlar göreli olarak azalmaktadır. Bir başka ifadeyle, devlet tohumculuğun üretim ve dağıtım aşamasından giderek çekilmekte, eskiden bu alanda ifa ettiği işlevleri ise bu hususta daha etkili, başarılı ve etkin durum-

da olan özel kesime bırakmaktadır. Özel şirketler tarafından tescil veya kayıt ettirilen çeşit sayısı ve üretilen, pazarlanan tohumluk miktarı yıldan yıla önemli artışlar göstermektedir. Bu bağlamda, Türkiye’de halen mevcut olan tohumculuk gelişim eğiliminin çağdaş ve küresel gidişata uygun cereyan ettiğini söylemek mümkündür. Yalnızca bu açıdan bakıldığı zaman bile Türkiye’de uygulanan tohumculuk politikalarının isabetli, yararlı ve tarım sektörüne girdi sağlama bağlamında sürdürülebilir olduğunu söylemek mümkündür. Ülkemizde faaliyet gösteren tohumculuk şirketleri bitkisel üretimin hemen, hemen tüm alt kollarında etkilidir. Yurdun önemli tarım bölgelerine yayılmış durumda olan çok sayıda şirket başta endüstri bitkileri, sebzeler, hububat, yem bitkileri ve çim bitkileri tohumlukları konusunda uzmanlaşmış ve önemli işletme kapasitelerine ulaşmış durumdadır. Bu şirketlerin bazıları yalnızca üretim, dağıtım ve pazarlama aşamalarında faaliyet gösterirken bazıları ise bunlara ilaveten, araştırma çalışmaları da yapmaktadır. Ülkemizdeki özel tohumculuk şirketlerinin 140 tanesi “araştırmacı kuruluş” statüsündedir. Özellikle tarla bitkisi türlerinde olmak üzere Türkiye, tohumluk üretimi bakımından uygun iklim ve toprak şartlarına ve nitelikli iş gücüne sahiptir. Bu durum başta mısır, ayçiçeği ve pamuk gibi tohumluklarda sağladığı kalite ve verim üstünlüğü sebebiyle dış pazarlarda rekabet şansını artırmaktadır. Tohumculuk sektöründe iki konu son derece önemlidir. Bunlardan birincisi yeni ve üstün özelliklere sahip çeşitlere sahip olma diğeri ise bu çeşitlere ait kaliteli tohumlukları üretebilme yeteneğidir. Yeni bitki çeşitlerinin geliştirilmesi, bir başka ifadeyle, piyasaya sürekli şekilde yeni ürün ve teknoKasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY

83


|

Görüş Fatih ÇİL

lojilerin sunulması safhası, Türkiye tohumculuğunda en zayıf halkayı oluşturmaktadır. Daha yüksek verimli, üstün kaliteli, çiftçi ve son kullanıcı taleplerine daha çok cevap veren yeni bitki çeşitlerinin –yeterli sıklıkta- piyasaya sunulması tohumculuk sanayisi için en kritik aşamayı oluşturur. Ekonominin diğer sektörlerinde olduğu gibi tohumculuk sektörünün karşı karşıya olduğu en önemli dar boğazın “yeni ürün” ya da “teknoloji” geliştirme sorunu olduğu bir gerçektir. Belirli birkaç bitki türünde sahip olunan sınırlı başarı ve performans bir tarafa bırakılırsa, bitki ıslahı ve çeşit geliştirme hususunda ülkemizdeki bilimsel bilgi üretme veya teknoloji geliştirme kapasitesi henüz tatmin edici seviyede değildir. Özel sektör tohumculuk şirketlerinin pek çoğu genç ve sermaye varlığı bakımından yetersiz durumdadır. Ayrıca, ülkemizde bitki ıslahı ve çeşit geliştirme alanında iyi eğitim görmüş eleman bulunması giderek zorlaşmaktadır. Benzer şekilde, bir zamanlar ülke ihtiyaçlarına az çok cevap veren kamu araştırma sistemi ise çoğu türlerde tohumculuk piyasasında rekabetçi olabilecek çeşitler geliştirebilmekten uzak görünmektedir. Dünyanın başka ülkelerinde olduğu gibi yurdumuzdaki üniversite ve yüksek öğrenim sistemi de kan kaybetmektedir. Bütün bu olumsuzluklar uç uca eklendiği zaman Türkiye tohumculuğunu taşımak zorunda kalan özel tohumculuk şirketleri, özellikle Ar-Ge aşaması ve çeşit geliştirme kapasitesi bağlamında, büyük zorluklar yaşamaktadır. Türkiye’de bir yandan bitki ıslahı ve genetik kaynaklara ilişkin yüksek öğrenim programlarının iyileştirilmesi, güçlendirilmesi diğer yandan kamu araştırma çalışmalarının öncelikli alanlara odaklanması ve etkili kılınması gereklidir. Bu bağlamda, özel sektör çeşit geliştirme faaliyetlerinin özen-

84 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

dirilmesi ve Ar-Ge yatırımlarının artırılması amacıyla spesifik kamu finansman ve kredilerinin sağlanması, ıslah ve çeşit geliştirme projelerine özel bir önem verilmesine ihtiyaç vardır. Ülkemizde yetiştirilen bitkisel ürünlerin verim ve kalitesini artırmada en önemli faktör, farklı bölge ve yörelere uyum gösteren bitki çeşitlerine ait kaliteli tohumlukların kullanılmasıdır. Türkiye’de bitki verimlerinin ve ürün kalitelerinin daha da artırılması için her yıl çok sayıda yeni bitki çeşidinin ıslah edilmesine ve çiftçi kullanımına sunulmasına gerek vardır. Yeni bitki çeşitlerinin ıslah edilmesi sürecinde ihtiyaç duyulan en önemli üç unsur ise sırasıyla uygun genetik materyal, yetişmiş insan gücü ve yeterli nakit sermayedir. Gıda ve tarım amaçlı bitki genetik kaynaklarına ulaşılması, eğer ülke içinde mevcut ise bunların toplanması, özellik ve niteliklerinin belirlenmesi ve nihayet ıslah çalışmalarında kullanılacak aşamaya getirilmesi amacıyla ön-ıslah işlemlerine tabi tutulması son derece önemlidir. Kısaca, tohumculuk sanayisinin Ar-Ge bağlamında en temel hammaddesi bitki genetik kaynaklarıdır ve bu canlı materyallerin muhafaza ve devamlılığının sağlanması sürdürülebilirlik açısından en birinci şartı oluşturmaktadır. Sürdürülebilirlik kavramını ekonomik ve ekolojik açıdan ele almak ve tanımlamak mümkündür. Bunlardan birincisi üretim ve dağıtım faaliyetlerinde devamlılığın sağlanması ikincisi ise özellikle tohumculuk bağlamında olmak üzere, bitki ıslahı ve çeşit geliştirme faaliyetlerine zemin veya esas teşkil edecek olan, bitki genetik materyallerinin temin ve muhafaza edilmesidir. Bu itibarla, ekolojik bakımdan sürdürülebilirlik olgusu tohumculuk açısından hayati önem taşır. Zira bitki ıslahı için en gerekli olan maddi unsur yeni ve farklı genlerin varlığıdır. Bu genler doğada bulunmaktadır ancak


Türkiye Tohumculuk Sanayisi ve Bitki Genetik Kaynaklarının Korunması

onları taşıyan bitki birey, tip veya topluluklarının ayırt edilmesi ve korunması gerekir. Mesela belirli bir tarımsal üretim bölgesinde verim ve ürün kalitesini artıracak ya da belirli bir böceğe karşı o ürün bitkisini koruyacak genleri, çoğu zaman, doğanın ücra bir köşesinde saklanmış veya tecrit edilmiş durumda bulunan yabani bitkilerin bünyesinde görmek mümkündür. Benzer şekilde, başka ülke veya bölgelerde yetiştirilen çeşitlerin bünyesinde de pek çok yararlı genin bulunması söz konusudur. Bitki nesil ve genlerinin devamlılığının sağlanması için bitki gen kaynaklarının sürdürülebilir şekilde kullanılmasına ve bilinçli şekilde korunmasına ihtiyaç vardır. Doğada kendiliğinden var olan ya da tabii veya suni mutasyonlar veya melezlemeler yoluyla ortaya çıkan yeni gen birleşmelerinin veya genetik çeşitliliğin korunması ve kullanılması suretiyle bitki soyları ıslah edilmekte insan amaçları doğrultusunda iyileştirilmektedir. Nesli tükenen bitki topluluklarının sahip olduğu genetik çeşitlilik veya gen kompleksleri ise sonsuza kadar yok olmakta ve insanlığın kullanımından çıkmaktadır. Türkiye tohumculuk sanayisi açısından ele alındığı zaman gıda ve tarım amaçlı bitki genetik kaynaklarının sürdürülebilirliği iki hususta büyük önem arz etmektedir. Bunlardan ilki Türkiye’nin tarımsal potansiyelinin büyüklüğü ile ilgilidir. Türkiye farklı ve değişik tarımsal ekolojilere sahiptir ve tarımsal yetiştirme şartlarının başka, başka oluşu bu alanlara uyum sağlayacak bitki çeşitlerinin –gelecek zamanlarda bile- farklı ve değişik özelliklere sahip olmasını gerektirmektedir. Bu itibarla ülkemizde ve hatta dünyanın benzer ekolojilerinde mevcut olan her türlü genetik çeşitliliği toplamak, ulusal ıslah programlarında değerlendirmek ve sonraki nesillerin kullanımı için muhafaza

etmek Türkiye için ekonomik bir zorunluluktur. Diğer taraftan, gıda ve tarım amaçlı bitki genetik kaynaklarının muhafazası bağlamında ülkemiz ayrıca özel bir duruma sahiptir. Bazı kültür bitkileri için birincil ve ikincil önemde gen merkezi konumunda olan ülkemizdeki bu yabani bitki varlığını tanımlamak ve muhafaza altına almak hem ülkemiz hem de tüm insanlık adına bir sorumluluk anlamına gelmektedir. Bu günkü ve sonraki nesillerin gıda güvencesi ihtiyacını karşılamak için elimizde yeterli ve hatta azami miktarda bitki gen kaynaklarının bulunması şarttır. Tekrar söylemek gerekirse, tohumculuk için sürdürülebilirlik yalnızca ekonomik açıdan değil mesleki performans ve teknik değişim açısından da bir zarurettir. Ülkemizin bitkisel genetik kaynaklarını muhafaza etmek ve ileriye dönük kullanımlar için hazırlamak hususunda Tarım Bakanlığımıza ve ilgili diğer kurumlarımıza, Türkiye tohumculuk sanayisine ve hatta tüm topluma önemli görevler düşmektedir. Turkish seed industry and protection of plant genetic resources Yıldıray Gençer: Chairman, Seed Growers Association of Turkey To meet food security needs of today’s and future generations we must have adequate and even the maximum amount of plant genetic resources. If it is needed to reiterate, for seed industry sustainability is a necessity that is not only from economical aspect also professional performance and technical change aspects. Important roles falls upon the Ministry of Agriculture, related institution; seed industry and even the whole society to protect our country’s plant genetic resources and to prepare them for the future uses. Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY

85


|

Görüş Fatih ÇİL

Yönetim Danışmanlığının Kurumların Sürdürülebilir Başarısındaki Önemi

S

Tülin Seçen

Yönetim Danışmanları Derneği Başkanı

ürdürülebilirlik iş dünyası açısından kurumun büyümesi, karlılığının artması ve uzun bir ömre sahip olmaktan ibaret bir iş stratejisi gibi görünse de aslında kurumların sürdürülebilirliğinin temelinde dünyadaki gelişim ve değişime açık olması ve rekabet şartlarının gerektirdiği yenilikleri ve iş yönetimi tekniklerini kurumsal yönetim süreçlerine katması yatmaktadır. Günümüzde artık işletmelerin performansı sadece karlılıkları ile ölçümlenmiyor, işletmelerin performansını ve değerini oluşturan kavramlar da değişti, artık tedarik zincirinden başlamak üzere tüm paydaşları kapsayacak bir değerler zincirinin yönetimi işletmelerin temel sorumlulukları arasında. Bu kapsamda iş dünyasının gelişimini ve sürdürülebilirliğini yakından ilgilendiren temel kavramlar; • • • •

Stratejik yönetim Kurumsal yönetim Kurumsal risk yönetimi ve Kurumsal sosyal sorumluluk prensipleri olarak öne çıkıyor.

Bu suretle; şeffaf, sorumlu ve hesap veren kurumsal bir yönetişim anlayışı, sürdürülebilir bir çevre yönetimi uygulaması, işçi sağlığı ve iş güvenliği uygulamaları, sosyal haklar ve fırsat eşitliğinin sağlanması, eğitim olanaklarının sunulması vb. gibi sosyal

86 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Tülin Seçen, Yönetim Danışmanları Derneği Başkanı

Kurumsal sürdürülebilirlik açısından yetkinlik açıklarının giderilmesi, işletme yönetimi ve çalışanlarının, işletme alt yapılarının bu gereklilikleri karşılayacak şekilde dizayn edilmesi ve yönetilmesi esastır.


Yönetim Danışmanlığının Kurumların Sürdürülebilir Başarısındaki Önemi

değerler de sürdürülebilirliğin bir parçası olarak işletme yönetişim sürecinin bir parçası haline geliyor. Ülkemizde işletmelerin %95’den fazlasının KOBİ statüsünde olması ve bir çok işletmenin ikinci kuşağa dahi geçmeden ömrünü sonlandırması, ülkemizde gelişmiş, uzun ömürlü, markalaşmış işletmelerin varlığını azaltmakta, bu da ülke ekonomisinin sürdürülebilirliği ve sürdürülebilir kalkınma üzerine de olumsuz etkide bulunmaktadır. Üstelik kurumsal yapıların gelişmişlik düzeylerinin düşüklüğü, işletmelerin gününü kurtarmaya yönelik faaliyetlerle boğuşması işletmelerin temel sorumluluklarında da aksamalara sebep olmakta, işletmelerin kurumsal sürdürülebilirliğini tehdit eden; ekonomik yapı, teknolojik gelişmelerin anlaşılması ve kurum süreçlerine entegrasyonu, istihdam piyasasındaki değişimlerin işletme insan kaynakları yönetimi politikalarına dahil edilmesi, çevre ve sosyal sürdürülebilirlik açısından ulusal ve uluslararası standart ve yasal mevzuat gerekliliklerinin karşılanması konularındaki yetkinlik açıkları işletmelerin en önemli sorunları arasında yer almaktadır. Kurumsal sürdürülebilirlik açısından bu yetkinlik açıklarının giderilmesi, işletme yönetimi ve çalışanlarının, işletme alt yapılarının bu gereklilikleri karşılayacak şekilde dizayn edilmesi ve yönetilmesi esastır. DuPont başkanı Chad Holliday’in sürdürülebilirlik tanımı; “Sürdürülebilirlik öylesine muazzam ve soylu bir vizyon ki; kurumlar bunu arzuladıklarını ifade etmekle birlikte, bu arzuyu gerçeğe dönüştürmek için

hiçbir adım atmadan gündelik işleyişlerine kaldıkları yerden devam edebilirler. Bizler DuPont’ta sürdürülebilirlik vizyonunu gerçek eylemler ve bize doğru yolda ilerleyip ilerlemediğimizi gösteren performans kriterleriyle somutlaştırdık.” Şeklinde. Ülkemizde işletmelerin çoğunluğu işletme sahiplerinin ve yöneticileri arzuladıklarını hayata geçirme konusundaki adım atma eksikliklerine sahip, çünkü arzuladıklarını işletme faaliyetlerinin planlanmasında dikkate almıyorlar, ya da bunu sağlayacak yönetsel sistem ve süreçlere sahip değiller. Bir sürecin etkili olabilmesi ve arzu edilen geleceğe ulaşılabilmesi için öncelikle işletmenin ne istediğini bilmesi ve bu doğrultuda hedefler belirlemesi gereklidir. Bu hedefler işletmenin stratejik amaçlarını en iyi şekilde yansıtan değişkenlerden oluşmalı ve şirket çalışanları, müşterileri, ticari ortakları, yatırımcıları, kamu yetkilileri ve sosyal paydaşları tarafından da eksiksiz biçimde anlaşılmalıdır. Bu hedeflerin oluşturulması aşamasında: •

Ekonomik yapı, sosyal değişimler, teknik ve teknolojik değişimler, yasalar, standartlar, kurallar vb. uyum göstergelerinin iyi anlaşılması, Müşteri ihtiyaçlarının derinlemesine anlaşılması, değer kavramını müşterinin bakış açısından tanımlayan bir dizi performans değişkeninin tanımlanması, İşletme paydaşlarının (hissedarlar, müşteriler, çalışanlar, tedarikçiler, işletmeyi çevreleyen toplumsal çevre, kamu yönetimi vb. gibi) isteklerinin

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY

87


|

Görüş Fatih ÇİL

ve ihtiyaçlarının derinlemesine anlaşılması, karşılıklı etkileşim ve iletişim mekanizmalarının tanımlanması, İşletmenin rekabet gücünün artmasında önemli bir etken olan verimlilik düzeyinin artmasına yönelik risk ve performans yönetimi süreçlerinin etkinleştirilmesi, kaynakların optimize edilerek kaynak kullanım maliyetlerinin düşürülmesi, çevresel etkilerin azaltılması ya da önlenmesi, enerji kullanım maliyetlerinin düşürülmesi gibi süreçlerin etkinleştirilmesi ve çalışma kültürünün bu doğrultuda değişiminin sağlanması gereklidir.

İşletmelerin bunu başarabilmesi ancak, kurum kültüründe bu değişimi sağlayacak ve yönetecek yetkinliği kazanmaları ile mümkündür. İşte tam bu noktada Yönetim Danışmanları en kritik paydaş olarak devreye girmekte, işletmelerin daha rekabetçi, dinamik ve değişime duyarlı sistemlere ve süreçlere sahip olabilmeleri konusunda işletme yönetimi ve çalışanlarına metot aktarımında bulunarak, analiz, strateji geliştirme, sistem ve süreç iyileştirme ya da tasarımı kurumsal risklerin ve performansın izlenmesine ve ölçümlenmesine yönelik yöntem ve iyileştirme bilginin aktarılması ve değişimin yönetimi kültürünün aşılanması konusunda dış bir ajan olarak önemli katkı sağlamaktadır. Unutmamalıyız ki bir ülkede ekonominin temelini oluşturan işletmelerin bünyesi ne kadar kuvvetli ise o ülkenin sürdürülebilirliği de o kadar mümkündür. Bu nedenle işletmelerin gelişiminin temelinde “Kurumsal sürdürülebilirlik” kavram ve kültürünün yer-

88 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

leştirilmesinde en az işletme sahipleri kadar onlara bu süreçte destek veren danışmanlar da önemli rol oynamaktadır. Danışman ne kadar Yetkin ve doğru yönlendirme yapar ise, işletme sahibini doğru temellere dayalı sistemleri kurma ve yönetme konusunda yönlendirirse o kadar başarılı uygulamalar oluşur. İşletmeler bunu bir defa başardı mı sürdürmeleri de o kadar kolay olacaktır. İşletmelerin bu süreçte daha yetkin ve uluslararası metot ve uygulamaları, iyi örnekleri içeren kıyaslamaları da kapsayacak şekilde gelişmiş danışmanlık uygulamalarını işletme bünyesine taşıyan ve aynen mali müşavir, hukukçu vb. gibi düzenli destek veren yönetim danışmanlarının varlığına da ihtiyacı bulunmaktadır. Öte yandan işletmeler, genellikle günlük koşuşturma ve operasyonel faaliyetlere odaklanma nedeniyle bu süreçte oluşan problemleri durup analiz etme ve sürekli iyileştirme prensiplerini işletme genelinde uygulama konusunda vakit te bulamamakta ve sürekli problemlerle uğraşmak zorunda kalmaktadır. İşletme yapısının ve süreçlerinin analizi ve işletme vizyon ve stratejilerinin geliştirilmesinde ve bunların sistematik bir yapıya kavuşturulmasında alınacak danışmanlık hizmeti ile sistem bir kere oluşturulacak ve işletmeye sonrasında değişimin yönetimi kalacaktır. Danışman, işletme yönetimine işletme performansını ve rekabet gücünü olumsuz yönde etkileyen unsurları ayırt etme fırsatını sunacak ve yönetim ve karar süreçlerinde işletme sahiplerini ve çalışanlarını destekleyecektir. Ancak bu alanda yönetim danışmanlığı mesleğinin sürdürülebilirliği açısından da tehdit


Yönetim Danışmanlığının Kurumların Sürdürülebilir Başarısındaki Önemi

olan bazı unsurlar ortaya çıkmaktadır, bunlar; • İşletme sahiplerinin veya yöneticilerinin danışma ve danışmanla çalışma kültürünün olmaması, ben her şeyin iyisini bilirim ya da benden daha iyi nasıl bilebilir yaklaşımı, ki bu çok önemli bir sorundur ve bu nedenle içinde bulundukları zafiyetleri anlamayan, riskleri öngöremeyen, fırsatları sezinleyemeyen ve bu nedenle zor duruma düşmüş ve rekabet gücünü kaybetmiş bir çok işletme bulunmaktadır. Zira işletme sahipleri ve yöneticilerinin gündelik faaliyetlerle yoğun bir şekilde haşır neşir olmaları çoğu zaman, bu öngörülerin zamanında yapılması ve uygulamaya alınmasını engellemektedir. • Danışmanlık mesleğinin gelişimi ve bir meslek olarak kabul edilmesi konusunda düzenlemelerin yetersiz olması, özellikle yerli danışmanlık sektörünün gelişmesi ve kurumsallaşmasına yönelik devlet desteklerinin zayıflığı da mesleki sürdürülebilirlik açısından önemli engellerden birisidir. Bu alanda hem mesleğin tanınırlığı ve hem de meslek mensuplarının yetkinlik süreçlerinin geliştirilmesi ve kurumsal yapıların tetiklenmesi konusunda devletin ön açıcı olması büyük önem taşımaktadır. Bizde devlet kendisi danışmanlık hizmetlerine girerek rekabet etmekte, yerli danışman kullanımında yeterli ve gerekli inisiyatifi göstermemekte, mesleğin gelişmesine yönelik teşvik ve destekler geliştirilmemekte ve bu nedenle de mesleğe katılanlar bir müddet sonra ekonomik olarak sürdürülebilir-

liği sağlayamadıklarından danışmanlık mesleğini bırakmaktadır. Danışmanlıkta birleşme ve konsolidasyon yolu açılmalı, birleşik danışmanlık şirketleri desteklenmelidir, Kurumsallaşma teşvik edilmelidir. Bireysel danışmanlık, merdiven altı danışmanlık hizmetlerinin kalitesizlik maliyetlerinin sektörün önüne geçmesi engellenmelidir. Danışmanlık mesleğinin gelişmesinin önünde engel olan haksız rekabet (üniversite eğitim görevlilerinin danışmanlık yapması, üniversitelerin danışmanlık yapması, kamu kuruluşlarının danışmanlık yapması, kayıt dışı çalışma, mesleki örgütlere üye olmayan ve mesleki yetkinliği ve performansı ölçümlenemeyen vb. gibi) unsurları da ortadan kaldırılmalıdır.

The importance of management consulting in the sustainable success of corporations Tulin Seçen: Chairman, Management Consultants Association Turkey To provide the effectiveness of processes such as activating the level of risk and performance management process in order to increasing the competitiveness of the company , enabling reduce costs of resource usage by optimizing resources, preventing or reducing environmental impacts, reducing the costs of energy usage and to change working culture in this direction are very important. To achieve these goals for companies depends on obtaining ablity to make and manage this changes.At this point, Management Consultants are the most critical stakeholders.

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY

89


|

Görüş Fatih ÇİL

Döküm İmalat Sanayinin Olmazsa Olmazıdır

D

Mehmet Niyazi Akdaş TÜDOKSAD Başkanı

ökümcülük; metalleri işlemek ve şekillendirmek konusunda yüzyıllardır kullanılagelen, en önemli endüstri dallarından birisidir. Gündelik hayatımızın her aşamasında; kuyumculuktan, ağır sanayi tezgâhlarına, tarım makinelerinden gemi makinelerine kadar çok değişik alanlarda döküm yöntemi ile üretilen malzemeler kullanılmaktadır. Birçok sanayi işletmesinde dökümhaneler bulunmaktadır. Türkiye’de döküm sektörü ve zanaatı köklü tarihsel geçmişi ile beraber sanayileşme döneminde özel teşebbüs yatırımları ile gelişerek Avrupa’da ve dünyada önemli bir noktaya ulaşmıştır. Türkiye döküm üretimi 2012 yılı rakamları itibari ile Almanya, Fransa ve İtalya’yı takiben Avrupa’da 4. sıraya yerleşmiş olup dünyanın önde gelen döküm üreticileri arasında yükselmeye devam etmiştir. Sektör, 2011 yılı dünya sıralamasında ise 13. sıradadır. Demir ve çelik döküm sanayi; endüksiyon, elektrik ark ocakları veya kupol ocaklarında, çeşitli pik demiri, metal hurdaları ve ferro alaşımların ergitilerek, kalıplama tesislerinde hazırlanmış kum, seramik veya metal kalıplar içerisinde şekillendirilmesi ve özel ısıl işlemler ile değişik mekanik özellikler kazandırılması sureti ile pik döküm, çelik döküm, sfero döküm ve temper döküm türündeki ürünleri ham döküm, işlenmiş döküm ve mamul olarak üreten bir sektördür. Döküm üretim yöntemi sanayi üretiminin temel unsurlarındandır ve bu teknik ile üre-

90 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Mehmet Niyazi Akdaş TÜDOKSAD Başkanı

Türkiye’de ekonomik büyümenin sadece hizmet, ticaret ve/veya bankacılık faaliyetleri ile sınırlı olduğunu varsayıp imalat sanayini dışlayanlar ve üretimi öncelikli konumda görmeyenler büyük yanılgı içindedir.


Döküm İmalat Sanayinin Olmazsa Olmazıdır

tim yapan kuruluşlar ikiye ayrılır. Bunlardan birinci bölüm tamamen müşteri talepleri doğrultusunda döküm mamulleri üreten kuruluşlar, diğerleri ise, bitmiş ürünlerinde kullandıkları malzemeler için döküm prosesi ile üretim yapanlardır (örneğin kilit ve fermuar üreticilerinin zamak dökümhaneleri, elektrik motoru üreticilerinin alüminyum dökümhaneleri mevcuttur). Bazı tesisler ise döküm tekniği ile ürettiklerini son işlemlerden geçirdikten sonra nihai ürün olarak son kullanıcıya ulaştırmaktadırlar. Bunlara örnek olarak radyatörler, alaşımlı otomobil jantları, kapı kolları gibi ürünler gösterilebilir. Dökümhanelerin en önemli özelliklerinden birisi de pazar taleplerine göre üretimlerini modifiye edebilmeleridir. Örnek olarak döküm küvet üretip satan bir tesisimiz bu pazarın daralması ile üretim hattını soba ve şömine parçaları dökümüne uyarlayabilmekte, bu pazarın da daralması durumunda otomotiv parça dökümüne yönelebilmektedir. Döküm ürünleri hemen hemen tüm sanayi dallarında girdi olarak kullanılmaktadır ve bu nedenle dökümcülük imalat sanayinde “olmazsa olmaz” bir öneme haizdir. Döküm yöntemi ile üretilen birçok mamul imalat sanayinin her alanında kullanılmaktadır. Öyle ki, üretilen sanayi mamullerinin %90’ında en az bir adet döküm ürünü bulunmaktadır. Türk döküm sektörü, Türk imalat sanayinin temel taşlarından biridir. Dizayndan, prototipe, testlere ve nihai ürüne kadar geçen sürede teknik bilgi birikimi ve tesisleri ile başta makine, ulaşım araçları ve savunma sanayi olmak üzere tüm üretim taleplerini karşılayabilecek yetenektedir. Döküm sanayi sektörü, katma değeri yüksek bir üretim alanıdır. Girdilerinin %70’inden

fazlası yurt içi kaynaklı olup yüksek nitelikli istihdam yaratmaktadır. Bununla beraber çıktıları birçok sanayi üretimi için temel olmaktadır. Bu durumun en çarpıcı örnekleri pompa ve vana üretimidir. Sektörün temel müşterisi ana üretim sanayidir ve sektör ancak ana sanayinin kuvvetli olduğu ülkelerde pazar bulabilmektedir. Döküm diğer üretim metotlarına göre sahip olduğu üstünlükleri ve gelişen modern teknolojiler ile hem dünyada hem de Türkiye’de uzun yıllar önemini koruyacaktır. Hitap ettikleri pazarlardaki gelişmeler, rekabet güçlerinin değişimi, yeniliklerin takibi ve uygulanması ve mali güçler göz önüne alındığında, Türkiye’de faaliyet gösteren birçok döküm fabrikası ve atölyesinin AB ve ABD’deki örnekleri gibi uzun vadede ayakta kalması zordur. Takribi 1.5 milyon tonluk yurt içi kapasitenin 1 milyon tondan fazlası büyük ölçekli firmalar tarafından üretildiğinden, toplam üretim kapasitesinde önemli bir düşüş olmayacaktır. Bu büyük firmalar da, rekabet güçlerini koruyacak idari, teknik, ticari ve en önemlisi ürün yapısı yönünden atılımlar yapmazlarsa uzun vadede sayıları azalacaktır. Döküm sektörünün en önemli sıkıntılarının başında yeni yatırım için arazi temini sorunu gelmektedir. Sektörün geniş sahalara olan ihtiyacı ve sanayinin yoğun olduğu büyük şehirlerde ve sanayi bölgelerinde sanayi arazilerinin bedellerinin çok yükselmesi nedeniyle dökümhane yatırımları imkânsız hale gelmektedir. İstanbul’da yerleşik sanayi tesislerin yeni İstanbul İmar planlarında sanayi alanlarının kaldırılmasından sonra büyüme imkânları kalmamıştır. Yatırım yapamayan, Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY

91


|

Görüş Fatih ÇİL

büyüyemeyen sanayi kuruluşu yok olmaya mahkûmdur. En kısa süre içinde İstanbul’daki sanayi tesisleri için yakın interland içinde sanayi bölgeleri tahsisi ile teşvik edilmesi gereklidir. Yabancı yatırımcılar için birçok ayrımcı teşvikler uygulanırken yerli yatırımcıya maalesef engeller çıkarılmaktadır. Organize Sanayi Bölgesi dışındaki sanayicilerimiz özellikle belediyelerin kısıtlayıcı engelleyici uygulamalarına maruz kalmaktadırlar. Bu durumun yaşanmadığı Konya ilimizde sanayinin gelişimi diğer illerimizde maalesef gözlenmemektedir. Bölgesel olarak, sanayiciler yeni organize sanayi bölgelerine ihtiyaç duymaktadır. Bu açıdan en güncel örnek İzmir’de yaşanmaktadır. Bölge dökümcüleri, uzun süredir bürokratik işlemlerin tamamlanarak ihtisas organize sanayi bölgesinin hayata geçirilmesini beklemektedir. Sektörün diğer önemli sorunu ise nakliyedir. Gerek hammaddelerin gerek mamulün nakliyesi önemli bir maliyet teşkil etmektedir. Demiryolu taşımacılığının geliştirilmesi, etkin ve ucuz hale getirilmesi sektörün beklediği önemli bir atılım olacaktır. Döküm ürünleri ağırlık/kıymet oranı düşük ürünler olduğundan navlun, dış ticarette önemli bir maliyet kalemi olmaktadır. İhracatta, ürün değeri yüksek olmayan döküm ürünlerinin üzerine nakliye bedelleri % 15– 20 arasında ek maliyet getirmektedir. Bu nedenle, Avrupa’ya demiryolu taşımacılığı mutlaka verimli hale getirilmelidir. Döküm sektörü metal ergitmede yüksek miktarda elektrik enerjisi kullanmaktadır. Serbest piyasa koşullarının hala oluşmadığı enerji piyasasında sektör “büyük kullanıcı”

92 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

olmanın avantajını kullanabileceği politikalar beklemektedir. Döküm sektörünün fabrika atıklarının bertarafı da ayrı bir sorun kaynağıdır. Çevre analizleri için akredite laboratuarlar yetersizdir. Atıkların analizini yapacak akredite laboratuarlar artırılmalı ve üniversite laboratuarlarında yapılan analizler ilgili Bakanlıklar tarafından kabul edilmelidir. Ayrıca, döküm sektörünün, tehlikesiz ve inert atık karakterinde olan döküm kumu ve cüruf gibi atıkları için uygun depolama alanları da yetersizdir. Bu nedenle, Avrupa ülkelerinde olduğu gibi tehlikesiz dökümhane atıklarının orman bölgelerindeki terk edilmiş taş ve kum ocaklarına doldurulmasına ve üstlerinin ağaçlandırılmasına izin verilmeli; tehlikesiz katı atık depolama alanlarının kurulması için yerel yönetimler teşvik edilmelidir. Avrupa’da çimento, hazır beton, zemin dolgusu, yol asfalt dolgusu gibi alanlarda birçok uygulama örneği bulunan tehlikesiz katı atıkların diğer sanayi sektörlerine hammadde girdisi olarak kullanılmasının teşvik edilmesi de değerlendirilmelidir. Bunların yanı sıra, üretim süreçlerinde karşılaşılan tehlike ve risklerin sektöre özgü ele alınması büyük önem arz etmektedir. Ancak yeterli sayıda iş güvenliği uzmanı bulunmamaktadır ve ayrıca sektör bazında uzmanlar yetersizdir. Bu alanda yeni iş güvenliği uzmanları ve sektör uzmanlarının yetiştirilmesi sağlanmalıdır. Son teşvik uygulamalarında demir çelik kapsam dışında tutulmuş, otomotiv ve oto yan sanayi sektörleri teşvik edilmiştir. Döküm olmadan otomobil yan sanayi üretim yapamaz. Döküm sektöründe otomotiv


Döküm İmalat Sanayinin Olmazsa Olmazıdır

ağırlıklı çalışan firmalarımız oto yan sanayi kapsamında değerlendirilerek teşvik kapsamına girebilmekte ama birçoğu kapsam dışında kalmaktadır. Alüminyum döküm sektörü, otomobil üretiminin artması ve otomobillerde alüminyumun payının artması ile çok hızlı gelişme göstermektedir. Türkiye’de sadece Seydişehir’de üretilen birincil alüminyum sektör ihtiyacının sadece %6–7’sini karşılamaktadır. Özelleştirmenin koşulu olan kapasite artırımı Seydişehir’de hala gerçekleşmemiştir. Sektörün ihtiyacı olan hammaddeler ithal edilmektedir. Türkiye’nin boksit rezervlerinin zenginliği bilinmekte olup bu sektörde yatırımın özellikle teşvik edilmesi stratejik öneme sahiptir. Demir döküm sektörünün hammaddesi olan pik demiri de yerli üreticiler Kardemir ve İsdemir’den sınırlı miktarda temin edilmektedir. Çoğunluğu Rusya ve Ukrayna’dan ithal gelmektedir. Yerli tesislerimizin iç piyasa ihtiyacı ürünleri istenen kalite ve miktarlarda üretmesi dış ticaret dengelerine olumlu yansıyacaktır. Üretim sürecindeki zorluk ve çevre koşulları nedeniyle döküm sektör üretiminin, AB ülkeleri tarafından terk edilerek Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelere kaydığı düşünülmekte ise de AB’deki döküm tesis yatırımlarına ve tonajlara bakıldığında, durumun böyle olmadığı anlaşılmaktadır. Almanya, verimsiz eski dökümhanelerini kapatmakta ancak açtığı her yeni dökümhane, kapattığı 10 dökümhanenin tonajını üretmekte, ayrıca işgücü tecrübe ve eğitimindeki ileri seviyeleri ve navlun farkı da eklenince, Alman döküm ürün maliyetleri Türk ürünleriyle başa baş noktasına gelmektedir. Döküm sektörü büyümesini ağırlıklı olarak

yerli otomotiv sanayinin gelişmesine paralel olarak sürdürecektir. Bu büyüme, rekabet şansının daha yüksek olduğu yoğun işçilik gerektiren döküm parça üretiminde daha fazla olacaktır. Üretilen döküm parçalarının yaklaşık % 75’inin ihraç edileceği düşünülmektedir. Katma değeri çok yüksek olan bu sektörde en önemli girdiler yerli hammadde, enerji ve işçiliktir. Dolayısıyla, enerji ve işçilik fiyatlarında yapılacak tasarruflar rekabet gücünü olumlu yönde etkileyecektir. Sektörel politikalar belirlenirken enerji, işçilik ve nakliye konularına özel önem verilmesi ve maliyet düşürücü tedbirler alınması faydalı olacaktır. Hammadde fiyatlarındaki dalgalanmalar, enerji fiyatlarının yüksekliği ve Çin, Hindistan ve BDT ülkelerinden gelecek rekabet sektördeki büyümeyi etkileyebilecek faktörlerdir. Döküm ürünü ihracatının desteklenmesi halinde ülkeye yaratacağı katma değer ve istihdam katkısı mevcut durumdan çok daha yüksek olacaktır. Türkiye’de ekonomik büyümenin sadece hizmet, ticaret ve/veya bankacılık faaliyetleri ile sınırlı olduğunu varsayıp imalat sanayini dışlayanlar ve üretimi öncelikli konumda görmeyenler büyük yanılgı içindedir. Nitekim 2010 yılını Türkiye’nin Avrupa’nın en yüksek büyüme oranı ile % 7-8’ler seviyesinde bir büyümeyle kapatmış olmasında imalat sanayimizin performansı kilit rol oynamıştır. Türk Döküm Sektörü, ulusal ve uluslararası platformlarda Türkiye Döküm Sanayicileri Derneği (TÜDÖKSAD) tarafından en üst düzeyde temsil edilmektedir.

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY

93


|

Görüş Fatih ÇİL

1976 yılında Turgut Özal’ın başkanlığında döküm sanayicilerimizin girişimleriyle kurulan TÜDÖKSAD’ın asli amacı, üyeleri arasında işbirliği ve etkileşimi artırarak ortak proje ve çalışmalarla döküm sektörünün büyüyerek daha iyi bir noktaya getirilmesine destek olmaktır. TÜDÖKSAD başta İSO, ASO, EBSO olmak üzere Sanayi ve Ticaret Odaları, Döküm Meslek Komiteleri ve İhracatçı Birlikleri’nde aktif olarak görev almakta ve sektörü uzun süredir bu kurumlarda temsil etmektedir. TÜDÖKSAD üyeleri TOBB Türkiye Döküm Sanayi Meclisinin de çoğunluğunu oluşturmaktadırlar. Uluslararası arenada ise TÜDÖKSAD, 1989’dan bu yana döküm sektöründe dünyadaki en büyük kuruluş olan World Foundry Organisation (WFO)’da ülkemizi temsil etmektedir. 2007 yılında ise Avrupa Birliği ülkelerinin üye olduğu European Foundry Association (CAEF)’e tam üye olmuştur. TÜDÖKSAD üyeleri her iki kurumun komisyonlarında görev almakta olup WFO Yönetim Kuruluna Umur DENİZCİ seçilmiştir. TÜDÖKSAD’ın yanı sıra bölgesel döküm meslek odaları ve dernekleri de belirli sayıda bölgesel dökümcüyü bünyesinde toplamaktadır. Türkiye Döküm Sanayicileri Derneği’nin yönlendirdiği ve gelişimine katkı verdiği Ankiros, Annofer ile TurkCast fuarları döküm sektörünün Avrupa’daki en önemli ikinci fuarları haline gelmiştir. 2 yılda bir İstanbul’da yapılmakta olan fuarlar yerli ve yabancı yatırımcılar ile üreticiler ve katılımcıların ilgi odağı olmaktadır. 2009 yılından itibaren alüminyum sanayinin tüm branş-

94 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

larını kapsayan ALUEXPO fuarı organize edilmeye başlanmış olup, 2011 yılında ikincisi gerçekleştirilmiştir ve alüminyum döküm sanayinin hızlı büyüme performansı da fuarlara yansımıştır. Tüdöksad bünyesindeki komisyonlar sektörümüzün gündemindeki sorunlara çözüm üretmek üzere faaliyetleri yürütmekte ve üyelerimiz ile paylaşmaktadırlar. Teknik kapsamda Döküm kongreleri Tüdöksad tarafından 2 senede bir organize edilmekte yerli ve yabancı teknoloji üreticilerinin geniş katılımı ile Türk Döküm sanayinin mühendis ve teknik ekibinin yeni üretim teknolojilerine ulaşımı sağlanmaktadır. TÜDÖKSAD üyeleri Türk döküm sektörü cirosunun % 78’ini, ihracatının ise % 85’ini sağlamaktadır. Casting is sine qua non of manufacturing industry Mehmet Niyazi Akdaş: Chairman,Turkish Foundry Association Foundry industry will continue to grow in parallel with the development of mainly domestic automotive industry. This growth, is more likely to be more in labor-intensive cast iron parts where competition chance is higher. Approximately 75% of the produced castings parts are thought to be exported.The most important inputs in this high added value sector are domestic raw materials, energy and labor. Therefore, savings made in energy and labor made ​​a positive impact on competitiveness., Giving special attention to issues of labor, transportation and cost-cutting measures will be useful while determining the sector policies


Some call it the sun

© Istock Photos

Döküm İmalat Sanayinin Olmazsa Olmazıdır

UNEP also calls it solar power UNEP AND CLIMATE CHANGE: INVEST GREEN ECONOMY Kasım IN 2013THE • SUSTAINABLE ECONOMY  95


|

Görüş Fatih ÇİL

Doğru Düşünme, Sürdürülebilir Başarı ve Koçluk İlişkisi

Z

Psikolog Dr. Nur Velidedeoğlu Kavuncu Uluslararası Profesyonel Koçluk Derneği (ICF Türkiye ) Başkan

ihinsel bir aktivite olan düşünme, insanın en önemli özelliklerinden biridir. Bilim adamları, beynin bir ilişkilendirme, bağlantı kurma makinası gibi çalıştığını gözlemlemişlerdir; ilişkileri, bağlantıları kuran, saklayan, önemli bir araçtır. Beynimiz belleğine aldığı her bilgiyi kendine özgü bir şekilde depolar. Yaşadığımız bir anla ilgili sözel imgeler beynin bir bölümünde, görsel imgeler başka bölümünde, o anla ilgili duygular ise başka bir yerde depolanır. Beyin hücreleri birbiriyle bağlantı halinde olup bu bağlantılar sürekli değişmektedir. Yaşadığımız her olayın belleğimize kaydedilişini tümüyle bilinçli olarak fark ettiğimizi söyleyemeyiz. Belleğe kaydedilen her yaşadığımız anın veya bilginin bizim için anlamı ve bu anlamla birlikte yarattığı duygunun önemi büyüktür. Kaydedilen yaşantı veya bilgi bizde yarattığı olumlu veya olumsuz duyguya göre depolanmaktadır. Her yeni kayıt bir öncekiyle etkileşir ve zamanla kayıtlar değişime uğrar. Olumsuz duygular olumlu olanlara göre daha önemli yer tutmaktadır. Korku, endişe yaratan anları hatırlar ve onlarla bir daha karşılaşmamak için kendimizi korumak isteriz. Ancak olumlu duygular da olumsuzlar kadar önemlidir. Olumlu duygularımız, bizi mutlu eden olayların ve sonuçlarının bağ-

96 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Psikolog Dr. Nur Velidedeoğlu Kavuncu Uluslararası Profesyonel Koçluk Derneği (ICF Türkiye ) Başkanı

KOÇLUK kişilerin liderlik

veya yöneticilik özelliklerini, becerilerini geliştirmeye yönelik, belli bir amacı hedefleyerek

daha etkili sonuçlara ulaşmasını sağlamak üzere verilen hizmettir.


Doğru Düşünme, Sürdürülebilir Başarı ve Koçluk İlişkisi

lantılarını kaydederek gelecekteki davranışlarımızı buna göre sergilememizi sağlar. Örneğin, başarı ile bitirilen bir işin arkasından gördüğümüz takdir, bizi başarılı olmak için motive edici bir dürtüdür veya bir arkadaşımızla geçirdiğimiz keyifli bir söyleşiden aldığımız hazzı unutmayıp tekrar onunla bir araya gelmek isteriz. İnsanın tüm davranışları, yaptığı işler önce onun düşüncesinde başlar. Düşünme nesne, olay veya onların yerini alan semboller arasında bağ kurma etkinliğidir. Dolayısıyla, düşünmeye başladığımız zaman aklımıza gelen fikirler zihnimizdeki diğer zihinsel tasarımlar, anılar, tutumlar, yeteneklerle bağlantılı ortaya çıkarlar. Bir başka deyişle düşüncelerimiz bir buzdağının suyun altındaki kısmıdır. Düşüncelerimizle birlikte duygularımız da suyun altındaki kısmı oluştururken düşünce ve duygularımızın tetiklemesiyle oluşan davranışlarımız gözlemlenebildiği için, buzdağının suyun üzerindeki kısmını oluşturduğu benzetmesi yapılabilmektedir. İnsanoğlu önce doğayı tanımaya çalışarak düşüncelerini bu alanda yoğunlaştırmıştır. Doğadaki nesnelerle ilgili düşünüp kavramlar geliştirmiş, çevresindeki uyarıcılara ilgi duyup, araştırmış, sorgulamıştır. Daha sonra düşünceleri kendine yönelmiş, kendini tanımaya çalışmıştır. İnsan düşünceleri içinde varlığını hisseder, kendi kendine konuşur, iç sesine yanıt verir, yeni fikirler üretir. Böylece düşünme gücü ile doğruyu yanlışı bulmaya çalışır. Doğru düşünmede semboller birbirini düzenli ve planlı bir şe-

kilde izler. Mantıklı düşünme veya düzgün düşünme diye de tanımlanan doğru düşünme olmadan gerçekliğin bilgisine, yani doğru bilgiye ulaşılamaz. Bildiği, inandığı, duyduğu her şeyden şüphe ederek “Şüpheciliğe” farklı bir yaklaşım sergileyen ve “Cogito ergo sum” (Düşünüyorum o halde varım) diyen René Descartes‘ın emin olduğu tek şey “düşüncenin varlığı” dır. “De omnibus dubitantum” (Her şeyden şüphelen) onun en önemli sözlerindendir. Eleştirel felsefenin babası olarak kabul edilen Alman filozof Kant da: “Düşünmek, yargılamaktır” der. Türk Dil Kurumu “düşünme” kelimesini “1. Zihnin bir konuyla ilgili bilgileri karşılaştırarak, aralarındaki bağlantıları inceleyerek bir yargıya ya da karara varma etkinliği. 2. Zihinden geçirme ya da zihin yoluyla arayıp bulma”; “düşünce” kelimesini ise, “1. Zihinde tasarlanan, canlandırılan şey. 2. Bir işin gerçekleşmesi ya da bir sorunun çözümü için zihince tasarlanan, aranıp bulunan yol. 3. Düşünce sonucu bilincine varılan herhangi bir şey” olarak tanımlanmaktadır. Yani, düşünmek bir eylem, düşünce düşünmenin bir ürünüdür diyebiliriz. İnsan, çevresinde kendini etkileyen olumlu ve olumsuz uyarıcılarla karşılaştığında bunlara karşı tepki göstermek zorundadır. Bu tepki kimi zaman olumlu kimi zaman olumsuz yönde olur. Kişi karşılaştığı olayları, durumu önce anlamaya, bilmeye çalışır. Çünkü anlamadan bilmeden tepki göstermek, o kişinin daha olumsuz olaylar yaşa-

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY

97


|

Görüş Fatih ÇİL

masına neden olabilir. O halde nasıl düşünmeliyiz ki düşüncelerimiz doğru olsun? • Hepimizin çoğu zaman farkında olmadan yaptığı ve de doğruluğuna inandığı düşünce hataları bulunabilir. Şöyle ki: • Keyfi sonuca ulaşma: Kişinin herhangi bir kanıt olmaksızın ya da aksine kanıt olmasına karşın belli bir sonuç çıkarması. Ör: İşi düşmese benimle gelip konuşmaz, diye düşünme; • Aşırı genelleme: Kişinin bir veya birkaç olaya bağlı olarak tüm durumları kapsayan sonuçlar çıkarması. Ör: İş arkadaşıyla tartışan kişinin diğer iş arkadaşları tarafından da sevilmeyeceğini düşünme ; • Hep ya da hiç biçiminde düşünme: Her olayın siyah-beyaz gibi iki uçta düşünülüp aradaki noktaların görülmemesi. Ör: Hedeflediği satışı hedefe yakın tutturan satış elemanının kendini başarısız görmesi ; • Kişiselleştirme: Kişinin kendisiyle ilgili olmayan veya çok az ilgili olan bir olayı kendisiyle ilgili olduğunu düşünerek olumsuz sonuçlardan kendini sorumlu tutması. Ör:“…. toplantıya ben olduğum için katılmıyor” gibi düşünme ; • Felaketleştirme : Olması muhtemel diğer sonuçları göz ardı edip durumu hep olumsuz görme “pireyi deve yapma” ; • Mükemmeliyetçilik: Hep ya da hiç tarzında düşünmeye benzer. Ör: Kişinin bir şeyi tam yapmadığı zaman hiçbir şey yapmadığını düşünmesi ; • Etiketleme: Aşırı genellemeye benzer, daha anlamlı sonuçlar olmasına karşın kişinin kendisi ve diğerleri için genel etiketler kullanması. Ör: “Ben hep

98 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

başarısızım”, “Hiçbir şey beceremiyor” gibi … Bu düşünce hatalarına doğruluğu ile ilgili kanıt aramadan inanırız. Oysa Descartes “kanıtlamak düşünmeyi gerektirir” der. Doğru düşünmeyle ilgili iki önemli kuralı vurgular Descartes, • Gerçekliği kesin kanıtlarla onaylanmamış hiçbir şeyi doğru olarak kabullenmeyin • Bir şeye önyargı ile yaklaşmaktan ve acele karar vermekten kaçının. “Öne sürülen düşünce ve ilkeleri eleştirmeden, incelemeden, kanıt aramadan, tartışmadan doğru olarak benimseyen ve benimsediği varsayımlardan katı bir yöntemle önermeler türeten anlayış” olarak da tanımlanabilen dogmatizm her zaman ilerlemenin, gelişmenin, başarının karşısında durmuştur. Önyargılar doğru düşünmenin önündeki engellerden biridir. Çünkü önyargılar, Türk Dil Kurumu Sözlüğünde de belirtildiği gibi “Bir şeyi yeterince bilmeden varılmış kanı; önceden verilmiş yargı”dır. Bu yargının doğruluğuna inanan kimse araştırma, sorgulama ihtiyacı duymadığı için doğru düşünüp doğru karar veremez. İnsanlar genellikle kendileri gibi düşünen kişilerden oluşan bir çevre içinde bulunmaktan hoşlanmakta, dolayısıyla kendi düşüncelerine yaklaşan kişileri sevmektedirler. Bir şeye inanıldığının belirtilmesi, o kişi için gerçeğin o olduğu anlamına gelmektedir. Bu inançlar ister gerçek olsun, ister yanlış olsun, ister dayanaksız olsun, bireyin bir konuda geçmişte öğrendiklerini ve tecrübelerini özetleyerek gelecekteki olayları algılamasını, yorumlamasını etkilemektedir.


Doğru Düşünme, Sürdürülebilir Başarı ve Koçluk İlişkisi

Bilişsel Denge Kuramı’na göre, insanlar tutarlılığı tercih etme eğilimindedirler. İnsanlar için nesnelerin birbiri ile uyumlu, mantıklı, tutarlı olması kadar, kendi inanç, düşünce, davranış, duygu ve tutumlarının da tutarlı olması yönünde güçlü eğilimleri bulunmaktadır. Bireylerin bilgiyi işleme süreci ve deneyimleme süreçleri farklıdır. Çünkü nasıl algıladığımız, nasıl düşündüğümüz, sorunlara yaklaşımımız, öğrenme stillerimiz ve insan ilişkilerimiz farklıdır. Varoluşçu Alman filozof Nietzsche “Doğrular ve yanlışlar yoktur, sadece yorumlar vardır” der. Yunan filozof Socrates’in ilkeleri günümüzle çok ilişkilidir. “Üzerinde düşünülmeyen bir hayat, yaşanmaya değer bir hayat değildir” diyen Sokrates’ın yöntemi, gerçekleri kendi bakış açımızla aramanın bir yoludur; sorular sormak, birbirinden öğrenmek, yaratıcı olarak düşünmek ve birlikte çalışmak … Her başarının arkasında doğru planlama yatar. Planlama ise doğru programlama, hedefleri doğru belirleme, zamanı doğru kullanma, süreçlerle ilgili doğru karar vermelerle oluşur. Bir başka deyişle kişinin önce kendini tanıması, yapacakları ve yapabilecekleri ile ilgili doğru sorgulamayı yapabilmesi önemlidir. Daha çok düşünmek, daha çok çalışmak, sabırlı ve azimli olmak başarıyı yakalamak ve sürdürebilmek için gereklidir. Her deneyim istenilen sonucu ortaya çıkarmasa da denemekten vazgeçmemeli, ancak daha çok düşünüp farklı ne yaparsak farklı sonuçların oluşmasını sağlarız, hedefimize ulaşırız? sorusunu kendimize sormalıyız. Günümüzde, hedeflerini belirlemek ve bunlara ulaşmak için yapacağı yolculukta des-

tek alma gereğini duyan, başarılı olabilmek için gerekli temel unsurların geliştirilmesini isteyen, iş-sosyal-özel yaşam dengesini düzenlemek, sağlıklı ilişkiler kurmak, kendi ile ilgili farkındalığını artırarak kişisel kaynaklarını geliştirmek isteyen kişilerin başvurduğu koçluk hizmetinde de koçlar, müşterilerinin sorunlarına kendilerinin cevap bulmasını sağlarken Sokratik sorgulamaya dayanan bir teknik kullanırlar. Sokratik sorgulama müşterinin farkındalığını artırır ve rasyonel karar alma sürecini geliştirmesine yardımcı olur. Ör. Daha güvenli, biri olsaydın neyi farklı yapardın? Daha etkili bir lider olsaydın daha farklı ne davranışların olurdu? Kişilerin liderlik veya yöneticilik özelliklerini, becerilerini geliştirmeye yönelik, belli bir amacı hedefleyerek daha etkili sonuçlara ulaşmasını sağlamak üzere verilen hizmete Koçluk denir. Profesyonel koçluk, hedef belirlemek, sonuç yaratmak ve kişisel değişim yönetimi ile bireyin hayatına odaklanan farklı bir hizmettir. Koç-müşteri ilişkisinde koçun sorumluluklarının başında müşterisinin “kendini keşfetmesi” yüreklendirmek, kendi gelişimi konusunda müşteriyi sorumlu tutmak, çözüm ve stratejileri kendisinin bulmasına destek olmak ve hedeflerine ulaşmasında müşteri ile uyumlu bir şekilde çalışmak gelir. Bu sorumlulukları yerine getirirken de müşteriyi tanımak, aktif dinlemek, gözlemlemek ve bireysel ihtiyaçlarına göre çalışma düzeneğini oluşturmak önemlidir. Örneğin; uzun süre işsiz olan müşteri kendisini kimsenin işe almayacağı görüşünde takılmış.

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY

99


|

Görüş Fatih ÇİL

Koç: Bir süre işsiz olmak insanın iş hayatında yetersiz olduğu anlamına mı geliyor? (mantık değerlendirmesi) Müşteri: Aslında öyle değil ama işveren öyle düşünür. Koç: Bunu söyleyen bir işveren biliyor musun? (Kanıt araştırması) Müşteri: Yok hayır, duymadım. Koç: Bir süre işsiz kaldıktan sonra iş bulan birilerini tanıyor musunuz? (Kanıt araştırması) Müşteri: Elbette tanıyorum Koç: Düşüncenizi gözden geçirelim; bir süre işsiz kaldığınız için iş bulamayacağınızı düşünüyorsunuz ama böyle bir deneyimi yaşamış ve iş bulmuş birilerini tanıyorsunuz… (düşüncenin geçerliliğini araştırıyor) 1995 de Amerika’da kurulmuş olan Uluslararası Koç Federasyonu ICF, koçluk mesleğini ilerletmeye adanmış, 116 ülkede 22.000 den fazla üyesiyle önde gelen küresel bir kuruluştur. ICF, kâr amacı gütmeyen, dünyanın birçok yerinde iş ve bireysel koçluk yapan profesyonellerden oluşan bir organizasyondur. Türkiye’de 2005 yılında ICF Global’in şubesi olarak kurulmuş olan ICF, o günden bugüne her geçen gün artan üye sayısı ile koçluk mesleğini doğru tanıtmayı ve uzun geçmişe sahip ICF’in koçluk mesleğinde edindiği saygınlığı ülkemizde de yaymayı hedeflemiştir. Bu amaçla 2009 yılında Uluslararası Profesyonel Koçluk Derneği (ICF Türkiye) adıyla varlığını resmileştirmiştir. Dünyada en hızlı gelişen ikinci sektör olarak tanımlanan koçluk, ICF tarafından karşılıklı güven ve saygı ilişkisine dayanan koç

100 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

ile müşterisi arasındaki bir ortaklık olarak tanımlanır. Bu ortaklık çerçevesinde kişiyi düşündüren ve yaratıcılığını destekleyen koç, müşterisinin kişisel ve mesleki potansiyellerini en üst düzeyde kullanmaları için cesaretlendirir. Koç müşterisini bir bütün olarak görüp kendi gerçeğini en iyi bilen kişi olarak kabul eder. Profesyonel koç ile müşterisi arasındaki ilişki önemli ve uyumludur; görüşmeler gizlilik prensibi içinde yapılır. Ayrıca, müşteri kendi yaşamı ile ilgili değişiklikler yapabilmek için gereken zamanı ve enerjiyi de harcamayı göze almalıdır ki, hedeflerine ulaşabilsin. Right thinking, sustainable success and coaching relationship Nur Velidedeoğlu Kavuncu: Chairman, ICF Turkey Professional coaching is a different service that focuses on an individual’s life by goal setting, outcome creation and personal change management. Customers at the beginning of the goal setting, outcome creation and personal change . The main responsibilities of the coach in coach-client relationship are “ encouraging their customers self-discovery, hold the customer responsible of their own personel development, to support to find solutions and strategies themselves, to work in harmony with the costomers to make them to reach their objectives.In fulfilling these responsibilities to know the customer, active listening, observing and to set up a working mechanism according to individual needs is important.


Doğru Düşünme, Sürdürülebilir Başarı ve Koçluk İlişkisi

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY

101


|

Görüş Fatih ÇİL

2050’de % 60 Daha Fazla Gıda Üretilmesi Gerekiyor

S

Murat Yörük Setbir Başkanı

ürdürülebilirlik; toplumun düzeni, yaşam koşulları ve iş faaliyetlerinin, doğada kendiliğinden var olan kaynakların, gelecek kuşaklar için kullanımını sağlayacak şekilde tanımlanması ve uygulanmasıdır. Sürdürülebilirlik, ekonomik, sosyal ve çevre boyutu ile üç boyuta sahip bir kavramdır. Dünyanın gelecekte mücadele etmesi gereken konular iklim değişikliği, çevresel dönüşüm ve nüfus artışıdır. FAO’ya göre 2050’de 9,3 milyar insanın doyurulması için yüzde 60 daha fazla gıda üretilmesi gerekecektir. Tarımsal üretim 2050’ye kadar yüzde 60 artırılsa bile gıdaya erişim olmaması sebebiyle birçok insan açlık çekecektir. Bunun önüne geçmek için sürdürülebilir üretim ve gıda güvenliğini sağlamak gerekmektedir. Gıda sanayinin faaliyet alanı ise, tarımsal ham maddelerin işlenerek kaliteli gıda ve içecek ürünlerine dönüştürülmesidir. Bu sürecin odak noktasındaki belli başlı konular, enerji kullanımı, atık ve atık su yönetimi ile ambalajlama sayılabilmektedir. Bu süreç içerisinde sürdürülebilir bir gıda sistemi yaratabilmek için devletler, üreticiler ve tüketiciler birlikte çabalamalıdırlar. Gıda güvenliği, tüketime sunulan gıdalarda oluşabilecek fiziksel, kimyasal, biyolojik ve her türlü zararlıların bertaraf edilmesi için

102 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Murat Yörük, Setbir Başkanı

Sürdürülebilir gıda güvenliğinin ön şartları arasında; sağlık riski oluşturmayan gıdalar üretmek, açık etiket bilgileri sunarak tüketiciyi uyarmak ve bilgilendirmek, gıda güvenliğini tüm üretim zinciri boyunca sağlayabilmek sayılabilmektedir.


2050’de % 60 Daha Fazla Gıda Üretilmesi Gerekiyor

alınacak önlemlerin tümü olarak tanımlanabilir. Birincil üretimin başlangıcı çiftlikten sofraya kadar, çevre ve insan sağlığına zarar vermeyen, üretimin her aşamasında gerekli ve yeterli kontrolleri yapılmış, sağlıklı ve güvenilir ürünlerin temin edilmesini hedeflemektedir. Üretimi yapılan her gıda ürünün güvenliği üreticisine düşmektedir. Bu nedenle, sürdürülebilir gıda güvenliğinin ön şartları arasında; sağlık riski oluşturmayan gıdalar üretmek, açık etiket bilgileri sunarak tüketiciyi uyarmak ve bilgilendirmek, gıda güvenliğini tüm üretim zinciri boyunca sağlayabilmek sayılabilmektedir.

60% additional food production needed in 2050 Murat Yörük: Chairman, Union of Dairy, Beef, Food Industrialists and Producers of Turkey Operating area of the ​​ food industry is processing of agricultural raw materials and convert them into high-quality food and beverage products. The major issues in the focus of this process are energy use, waste, waste water management and packaging. In order to create a sustainable food system in this process, states, manufacturers and consumers must strive together.

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY

103


|

Görüş Fatih ÇİL

Süzer Grubu’nun Yenilenebilir Enerjide Ciddi Yatırım Planları Var

T

Serhan Süzer Süzer Holding

ürkiye’de özetle yenilenebilir enerji sektörünün yeni başladığını söyleyebiliriz. Almanya’da sadece güneş enerji santrallerinin kurulu kapasitesi 35 GW’a ulaştı. Türkiye’de ise GES’lerini kurulu kapasitesi 15 MW’ı geçmez. Almanya’nın güneş ışıması bizim Karadeniz bölgesinden daha düşük olduğu varsayılırsa memleketimiz henüz güneş enerjisinden faydalanmaya başlamak üzere diyebiliriz. Lisanslı projelerin ihalesi ilk defa bu sene Haziran ayında başlatıldı. Bu sürecin sonuçlanması zaman alınacak. Aynı şekilde ikinci faz ve sonrası için de en az 1 sene beklememiz gerekecek. Esas hareketi lisanssız tarafta bekliyoruz. Bunun için de yönetmelik resmi gazetede çıktıktan sonra oyunun kuralları belli olacak ve projelerin hızla başlayacak. Rüzgarda 2.500 MW’lık kurulu kapasiteleri bulduk ama rüzgarda toplam kurulu kapasitenin Türkiye’de 45-50 GW olduğu varsayılırsa rüzgarda da daha yolun başındayız diyebiliriz. Aynı durum jeotermal ve biyoyakıt gibi diğer yenilenebilir enerji alanlarında geçerli. Daha katedecek çok yolumuz var. Eko Yenilenebilir Enerjiler A.Ş. (kısaca EkoRE) yeni kurulmuş bir EPC firması. Mühendislik, tedarik ve inşaat konularında hizmet veriyoruz. Yeni kurulmuş bir firma

104 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Serhan Süzer, Süzer Holding

EkoRE ve Süzer Grubu olarak yenilenebilir enerji sektöründe hem teknik bilgi birikim ve kadro olarak hem de yatırımcı olarak Dünya çapında projeler gerçekleştiren Türkiye’nin sayılı firmalarından biri olmayı hedefliyoruz.


Süzer Grubu’nun Yenilenebilir Enerjide Ciddi Yatırım Planları Var

olmasına rağmen Türkiye’nin Güneş enerjisi konusundaki en deneyimli kadrosuna sahip. Bizim ekip memleketimizde gerçekleştirdikleri projeler dahil Bulgaristan, Romanya, Kıbrıs, Katar ve Libya gibi ülkelerde 15-20 MW’lık kurulu kapasiteye sahip güneş enerjisi santralleri kurdu ve işletti. Rüzgar Enerjisi konusunda da deneyimli bir ekibimizin olduğunu söyleyebilirim. Finansal paketleme konusunda da müşterilerimize yardımcı oluyoruz. Yurtiçinden ve yurtdışından finansman konusunda anlaşmalı olduğumuz banka ve finans kuruluşlarının paketlerini müşterilerimize sunuyoruz. Süzer Grubu’nun da yenilenebilir enerji alanında ciddi yatırım planları var. Bu konuda da EkoRE olarak biz de Holding’in yatırım planlarını yönlendiriyoruz diyebilirim. EkoRE olarak bizim hedefimiz hem ülkemizde hem de yurtdışında olabildiğince Güneş ve Rüzgar Enerjisi projeleri gerçekleştirmek.

İleride biyoyakıt alanında da hizmet vermeye başlayacağız. EkoRE ve Süzer Grubu

olarak yenilenebilir enerji sektöründe hem

teknik bilgi birikim ve kadro olarak hem de yatırımcı olarak Dünya çapında projeler

gerçekleştiren Türkiye’nin sayılı firmalarından biri olmayı hedefliyoruz.

Süzer Group has serious investment plans in the field of renewable energy Serhan Süzer, Süzer Holding Süzer Group has serious plans to invest in the field of renewable energy. I may say, as EkoRE we direct Holding›s investment plans in this regard. Our target is to accomplish Solar and Wind Energy projects both in Turkey and abroad as much as possible .We will be offering services in the field of biofuels in the future. As EkoRE and Süzer Group by our technical knowledge and staff also our investor identity we aim to be one of the prominent company realize worldwide projects.

CENTRE FOR CLIMATE & SUSTAINABLE ENERGY FINANCE

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY

105


CiL

Report

A

De-Amerikanize Dünya ve Çin’in Uzun Yürüyüşü

merikan Hükümeti, amiyane tabirle kepenk indirince bütün dünyanın yüreği ağzına geldi. Amerika’nın 2.250 trilyon dolarlık ithalat pastasından en büyük payı alan başta Çin olmak üzere Kanada, Meksika, Japonya, Almanya, G.Kore, İngiltere, Fransa, İtalya, Rusya, Hindistan, Brezilya, Tayland ve diğer ülkeler için bu günler ciddi sıkıntı içinde geçti. 2012 de Amerika’ya 425 milyar dolarlık ihracat yapan ve elinde 1.3 trilyon dolarlık Amerikan Hazine Bonosu tutan Çin, buz dağının görünen yüzünden daha ötelerde bir tehdit olarak değerlendirdiği bu durum karşısında diğerlerine göre çok daha sert bir tavır takındı. Çin resmi haber ajansı Xinhua’da çok sert sözler kullanılarak yapılan bir yorumda, dünya ekonomisinin Amerikan etkisinden arındırılması gerektiği dile getirilerek, Amerikan Dolar’ının yerine yeni bir rezerv para önerisi yapıldı. Yorumda, diğerlerinin kaderini elinde tutan ikiyüzlü bir ülke olarak tanımlanan Amerika’dan kurtulunması gereken günlere vurgu yapılarak büyük küçük; zengin fakir bütün ülkelerin çıkarlarının saygı gördüğü ve eşit hak sahibi olduğu yeni bir dünya düzeni isteği ortaya konuldu; Dünya Bankası ve IMF gibi yapılarda diğer oyunculara daha çok hak tanıyan değişiklikleri de kapsayan büyük finansal reformların yapılması gerektiğinin altı çizildi. IMF Başkanı Christine Lagarde’nin “Eğer anlaşma olmazsa sonuçları itibari 2008 krizinden daha kötü bir gelişmelere yol açar”dediği temelinde borç tavanı olan bu gelişmeye, Çin eksenli bakan bir çok insanın aklına ise şu sorular geldi. Hükümetin kapanması, Asya Pasifik Ekonomik İşbirliği zirvesine katılamayan Obama’nın yokluğunda Çin Lideri Xi Jinping’in, bölge ülkelerine ve tüm dünyaya konuşmadan verdiği, “Biz buradayız, Amerika yok” mesajı ile kendini bir Asya-Pasifik gücü olarak tanımlayan ve bölgede bir eksen kurmaya çalışan Birleşik Devletler’in gerileme devrinin başlangıç sinyali mi yoksa onun demokratik gücünü gösteren basit bir olay olarak mı değerlendirilmeli? Amerika’nın gücüne ve güvenilirliğine sekte vuran bir durumla mı karşı karşıyayız yoksa kendi içinde yaşadığı vatandaşların vergisini korumaya yönelik demokratik bir hesaplaşma ile mi? Veya demokrasinin gücü ile mi yoksa demokratik toplumun işlevsizliğini, otoriter idarelerin daha iyi olduğunu ortaya çıkaran bir gelişme ile mi? Önümüzdeki 5 yıl içinde 10 trilyon dolar ithalata ulaş-

106 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

ma, 195 milyon üniversite mezunu ile 2020’ye kadar GSMH’nı 24.6 trilyon dolar yapma, 2025’e kadar nüfusu 1 milyonun üstünde 221 yeni şehir kurma projeksiyonu olan; Panama Kanalına rakip Nikaragua Kanalını açmaya; Yeni İpekyolu ile Malaka Boğazını by-pas etmeye çalışan Ejderha’nın alev saçan nefesi, yeni bir dünya düzenine şekil vermeye yetecek mi? Katma değeri düşük ihracata dayalı, devlet şirketlerinin omuzlarında yürüyen, bütçe açığı giderek artan, iç siyasi ve finansal dengeleri nedeniyle aslında dolara yatırıma mahkum gibi gözüken, serbest piyasa düzeninden uzak, hepsinden önemlisi doğal çevreyi hızla tükettiği gözlemlenen bir ekonomi modeli olarak tanımlanan Çin; kalkınmasını sürdürülebilir kılıp 21’nci yüzyılda DeAmerikanize olacak bir dünyaya can verebilecek güce erişebilecek mi? Doğal taşıma kapasitesini bugün itibari %38 aşan Pekin ve diğer bölgelerde yaşanan şehirleşmeye bağlı çevre sorunları, bölgesel gelişmişlik farkları, adaletsiz gelir dağılımı, pahalılaşan işçilik maliyetleri karşısında yavaşlayan ekonomiyi kurtaracak tek yol olarak görülen iç talebin artırılması çerçevesinde şehirleşme ve şehirli nüfusun yaşam kalitesini artırmak için baslatılan sosyo-ekonomik ve hukuki reformlar başarı ile yürütülebilecek mi? Ufukta Çin hegomanyası tehtidi var mı? Çin’in büyümesinin ve etki alanının sınırlarını Amerikan doları mı yoksa kendi “doğası” mı çizecek? Hülasa, Amerikayı ve dolarını şimdilik bir kenera bırakırsak Çin’in yeni “Uzun Yürüyüşünün” güzergahını ve süresini anlama noktasında başka soruları ve acelesi olanlar için bir kıta büyüklüğündeki bu dev ve kadim ülkenin Başbakanı Li Keqiang’ın şu sözleri yol gösterici olacaktır. “Çin; önümüzdeki uzun vadede sürdürülebilir, sağlıklı gelişimi gerçekleştirmek ve sosyal ilerlemeyi sağlamak için zorluklar ve sorunlar ile mücadele yeteneğine sahiptir. Çin ekonomiyi canlandırmak için kısa vadeli önlemler benimsemek yerine, basiretli, daha bütünsel, reforma dayalı, ekonomik yeniden yapılanma ve piyasa gücü sağlayan tedbirlerle yavaşlayan büyümeyi hızlandıracaktır. Biz, 1.3 milyar insan ile yılmaz istek ve çaba içinde gemişin acı tecrübelerinden ders alarak, asla hegomanya aramayarak, barışçı bir kalkınmaya ve aynı zamanda hükümranlık haklarımıza ve bölgesel bütünlüğümüze sarsılmaz irade ile bağlı olarak milletimizi gençleştirecek “Çin Rüyasını” gerçekleştirmek üzere “modernizasyon” için uzun bir yürüyüşteyiz.”


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.