’nin iş dünyasına yönelik süreli yayınıdır, parayla satılmaz.
hayat sayı 20
ISSN 1304-8147
Yitik Kentin Yolcusu Peru, Cusco & Machu Picchu 20 Keşifname AKDAMAR İSHAKPAŞA ERCİŞ 06 Söyleşi HOUSTON’UN KADIN VALİSİ ANNISE PARKER 46
Sanat ve İnsan BİR DÜNYA DÜŞLÜYORUM... 42
www.tchayat.org
THE EDGEBANDING COMPANY
Five Reasons for Choosing Tece Tece’yi Tercih Etmenizin Beş Sebebi
Reason Sebep
02 Adhesion Yapışma
Reason Sebep
03 Better Colormatch Daha İyi Renk Uyumu
Reason Sebep
04 Consistency Tutarlılık
Reason Sebep
01 Process İşleme
Reason Sebep
05
Complete Range Çeşitlilik
İMTİYAZ SAHİBİ TECE DEKOR A.Ş. ADINA ENSARİ COŞKUNÜZER
ebru arslan earslan@tece.com.tr
editörden
EDİTÖR EBRU ARSLAN SANAT YÖNETMENİ EKREM KUTLU YAYIN YÖNETMENİ ALPER YILMAZ YAYIN KURULU TAYFUR COŞKUNÜZER EKREM KUTLU PROF.DR.BEKİR PARLAK EBRU ARSLAN TOLGA TUNALIGİL GRAFİK TASARIM YERYÜZÜ TANITIM İLETİŞİM DİDAR YAMAN DIŞ İLİŞKİLER ABDULLAH COŞKUNÜZER KAPAK FOTOĞRAFI TAYFUR COŞKUNÜZER DAĞITIM SORUMLUSU MURAT SADIR BASKI BİLNET İLETİŞİM ADRESİ ORGANİZE SANAYİ BÖL. 75.YIL BULVARI NO:12 NİLÜFER / BURSA Tel: +90 224 242 21 00 Fax: +90 224 243 85 25 www.tchayat.org Dergimizdeki yazılar kaynak gösterilmek şartıyla alıntı yapılabilir. Makalelerin sorumluluğu yazarına aittir. 5.000 ADET BASILMIŞTIR.
B
aharın bizleri gülümseyerek selamladığı bu güzel günlerde tchayat’ın 20. sayısından tekrar merhaba diye sesleniyoruz kıymetli okurlarımıza. Yeni bir sayıyla bir araya gelmenin anlatılmaz ama sadece yaşanır bir mutluluğu vardır. İlk başladığımızda “2. sayıdan sonra devam etmezsiniz” yorumlarına rağmen dopdolu, hiçbir alıntı yapmadan ve her sayıda daha da zenginleştirdiğimiz içeriğimizle sizlerle birlikteyiz. Geçip giden günlerin, ayların ve hatta yılların farkına varamadığımız zamanlarda, düşen takvim yapraklarından tek hatıra kalan yazılı olan bu anlamlı satırlardır aslında. Geçmişin özeti ve geleceğe yansımasıdır. Dönüp önceki sayılara baktığımızda bunu daha iyi görebiliyoruz. “İnsanlar yaşadıklarını, söylediklerini, duyduklarını unutur ama hissettiklerini asla unutmazlarmış. Tüm yaşadıklarımızdan hafızalarımızda yer eden kalıntılar aslında bizim hissettiklerimizmiş.” Bu yaklaşımın doğru olduğuna inanıyorum ve tchayat’ın en güzel duygularla hafızalarınızda yer etmesini diliyorum. Çünkü ekip olarak bizim amacımız güzel olanı belirlemek, hazırlamak, paylaşmak ve geçmişten geleceğe bir köprü oluşturabilmek.
gecimizden geçirerek belirlediğimiz başlıklarla yine zengin bir içerik oluşturduk tchayat severler için. Kalemimizden dökülen satırları, objektifimizden yansıttığımız yaşanılası anları, yüreğimizden koparıp bir tutam sayfa olarak sizlerin beğenisine sunduk. Bu sayımızda Houston Valisi Sayın Annise Parker ile yaptığımız röportaj yer alıyor. Dergimizin hazırlanmasında emek ve katkılarını esirgemeyen güzel ekibimizin yanı sıra, bizlerle paylaştıkları değerli makaleleri için yeni yazarlarımıza da teşekkür ediyoruz. Sizlerin görüşleri, önerileri ve eleştirileri bizim için çok anlamlı ve önemli. Paylaşımlarınız için dergimizin iletişim adreslerinden bize ulaşabilirsiniz. Keyifli okumalar dilerim.
Gidip görülecek çok yer, tartışılacak çok konu ve paylaşılacak çok yazı var elbette. Biz de kendi süz-
nisan2015tchayat 03
içindekiler
Yitik Kentin Yolcusu editörden
03
yeni bir sayı yeni bir heyecan...
merhaba
05
tayfur coşkunüzer’den istanbul’un yükünü hafifletici öneriler...
20
keşifname
06
didar yaman’dan akdamar, ishakpaşa ve erciş gezi notları...
Söyleşi
Keşifname Akdamar İshakpaşa Erciş
Houston Valisi Annise Parker
16
çetin altan tribute
ismail yılmaz’dan çetin altan saygı köşesi...
18
yaşamın kıyısında
dr.murat baş’ın anlam kaybı yorumu...
20
yitik kentin yolcusu
tayfur coşkunüzer objektif ve yorumlarıyla bizleri peru, cusco ve machu picchu’ya götürüyor...
36
06
akademik köşe
prof.dr.bekir parlak’ın çözüm süreci konulu yazısı...
41
Sanat ve İnsan
hayatın içinden
yılmaz ekinci’nin hakikat yolcusu konulu yazısı...
42 42
46
sanat ve insan
ekrem kutlu’nun dünya düşü...
söyleşi
46
Bizden Haberler
houston’un kadın valisi annise parker ile hoş bir söyleşi...
54
konuk yazar
oğulcan kırca’nın müslüman mahallesinde salyangoz konulu yazısı...
56
bizden haberler
mobilyadaki izdüşüm tece...
56 04 tchayatnisan2015
65
serbest kürsü
erdal çatalkaya’nın yemen ve ortadoğu üzerine tesbitleri...
merhaba
tayfur coşkunüzer tcoskunuzer@tece.com.tr
istanbul’un ağır yükü...
B
ir şehir düşünün tüm ülke buraya muhtaç ve bir şehir düşünün burada yaşayanlar suskun ve çaresiz. Bu kentten vazgeçmemenin omuzlarına yüklediği ağırlıkla, içlerinde kaçıp gitme arzusu taşıyan milyonlarca insan. Bir ülke düşünün orada kurulan tüm hayaller bu görkemli şehrin silüetinde saklı ve tüm ülkenin kaynakları buraya seferber ediliyor. Her zaman tüm yatırımları, yenilikleri başlatmak için ilk akla gelen İstanbul’dan söz ediyorum. Bu ülkede yaşayanlara sübliminal yapılarak, bu şehir her şeyi hak ediyor diyerek Anadolu kırsallaştırılıyor ve ıssızlaştırılıyor. Kentlerimizi küçülterek yaşam kalitesini artırmak yerine, nicelik yarışına girerek İstanbul gibi büyük şehirlerimizin estetikten yoksun, niteliksiz hale dönüşmelerine sebep ve seyirci oluyoruz. Bu şehirde dünyanın en büyüklerini inşa etmek için yapılanlar benzerleriyle örtüşmüyor bile. Dünyanın en büyük havaalanı İstanbul için sadece kısa vadede rant ve fayda getirecektir. Zaten yoğun bir şehir olan ve kendi kargaşasında boğulan İstanbul’a bir de bu misyonu yüklemek sizce ne kadar doğru bir yaklaşımdır? Oysa dünyanın en büyük havaalanı Atlanta’ dadır. Atlanta’nın nüfusu ise sadece 500 bin civarındadır. Bu havaalanı da bir aktarma merkezi olarak hizmet vermektedir. Delta havayollarının merkezinin de burada olduğunu söylemek gerekli ki, bizim mantığımıza göre bu havaalanı çok büyük bir şehirde olmalıydı. Neden böyle bir seçim yapılmadığını hiç düşündük mü? Yine finans merkezinin de İstanbul’a yapılması ne şehrin kalitesini arttıracaktır, ne de daha fazla paranın buraya akmasını sağlayacak-
tır. Avrupa’nın büyük finans merkezlerinden Frankfurt’un nüfusu 700 bin, Cenevre’nin nüfusu da 200 bindir. Şimdi başa dönecek olursak, kaliteli yaşam merkezi yeni şehirlerimizi inşa etmek için iktisadi ve siyasi olarak mevcut hükümetten daha güçlü bir irade olur mu bilmiyorum ama bu alanda ülkenin ufkunu açacak bir şeyler mutlaka yapılmalı. Dünyada yeniden inşa edilen ve nüfusundan ziyade özgün eserleriyle kendisinden söz ettiren birçok şehir var. Yeni yaşam alanları ihdas etmek adına düşünürsek ilk aklıma gelen, Nevşehir ile Eskişehir arasının yaklaşık 500 km. olması ve bu arada sadece Haymana Kasabası’nın bulunmasıdır. Bu bile başlı başına düşünülmesi gereken elzem bir durumdur. Örnek olarak ele alınması için söylüyorum; bu havaalanı aktarma merkezi olarak kullanılmayacaksa İstanbul için daha yoğun ve trafiği bol günler gelecektir, yok eğer aktarma merkezi olarak kullanılacaksa bulunduğu konumun hiç bir önemi olmayacaktır. Bu yaklaşım kısa vadede fayda sağlamayacak gibi görünse dahi, göç dalgası yön değiştirecektir ve yeni bir ışık, yeni bir amaç olarak ülkeye, Anadolu insanına vizyon kazandıracaktır. Maalesef, Anadolu’daki yatırımların çoğunluğu İstanbul eksenlidir. Otoyollar, hızlı trenler ve bilumum diğerleri odağında sadece İstanbul’u taşımaktadır. Uzun yıllardır yeniliklerle kucaklaşmayı bekleyen bunca keşfedilmemiş Anadolu kırsalı ve buralarda yaşayan, potansiyelini yansıtamamış genç nüfusumuza rağmen… Hem güzelim İstanbul’a yazık edilmektedir. Hem de kadim Anadolu’ya…
nisan2015tchayat 05
didar yaman dyaman@tece.com.tr
doğu anadolu’nun tarihi ve doğal güzellikleri
akdamar ishakpaşa erciş
06 tchayatnisan2015
keşifname
fotoğraflar tayfur coşkunüzer arşivinden
nisan2015tchayat 07
S
izlere iki güne keyifle sığdırdığım güzel şehrimiz Van’ı ve etrafındaki güzellikleri anlatacağım. Uçakla başlayan yolculuğumuzda, Van’ın semalarında olduğumuzu sanki birbiriyle kolkola geçmiş gibi duran, biraz kızıl biraz kahve dağlarından anlıyorduk. Gökyüzünde ki sonsuz mavilik hem heyecanımızın artmasına hem de yüzümüzün biraz daha gülümsemesine neden oldu. Yolculuğumuza Van Ferit Melen Havalimanı’ndan bir araç kiralayıp devam ettik. Vaktimiz azdı fakat duyumlarımıza göre görmemiz gereken eşşiz güzellikte olan yerler vardı. Ama Van’a gelmişken önce meşhur Van kahvaltısı yapmadan olmaz diye düşünüp kahvaltı salonunun yolunu tuttuk. Otlu peyniri, yöresel kavutu, murtuğasıyla yöreye ait tüm lezzetlerin tadına baktık. Daha sonra Van Tatvan karayolundaki iskeleden yarım saat süren koyu mavi göl suyunda bir motor yolculuğu sonrasında efsane hikayesiyle meşhur olan Akdamar Adası’na doğru yola çıktık. Ah Tamara Efsanesi; Bir zamanlar adada bir keşiş yaşamaktaymış. Bu keşişin dünyalar güzeli kızına, karşı sahildeki köyden bir genç aşık olmuş. Ama keşiş, bu aşka izin vermemiş ve delikanlının bir daha adaya gelmemesini söylemiş. Gençlerin aşkları iki kıyı arasında gece olunca fener işaretleriyle gizliden gizliye devam etmiş. Tamara elindeki fenerle yerini belli eder, sevgilisi de yüzerek yanına gelirmiş. Bir zaman sonra keşiş durumun farkına varmış ve fırtınalı bir gecede karşı kıyıya fenerle işaret vermiş. Fener ışığını gören genç hemen suya dalmış, fakat keşiş fenerin yerini sürekli değiştirmekteymiş. Bir süre sonra yorgun düşen genç ne ile-
08 tchayatnisan2015
Bu acıklı sonun yaşandığı adanın ismi de o günden sonra “Ah Tamara” olarak kalmış olup, zamanla dil evrelerinden geçmiş ve günümüze “Akdamar” olarak gelmiştir.
ri ne de geriye dönebilmiş. O an bu kelimeler yankılanır kayalıkların arasından ‘’Ah, Tamara, ah Tamara ‘’ diye. Bunu duyan Tamara gözünü kırpmadan kendisini azgın dalgaların kucağına bırakmış ve kaybolmuş. Böylece yaşarken bir araya gelmeleri engellenen iki aşık sonsuza dek sürecek olan beraberliklerine Van Gölü`nün lacivert sularında devam etmişler. Bu acıklı sonun yaşandığı adanın ismi de o günden sonra “Ah Tamara” olarak kalmış olup, zamanla dil evrelerinden geçmiş ve günümüze “Akdamar” olarak gelmiştir. Belki de Van Gölü’nün bu mistik güzelliği, o muhteşem manzarasıyla Akdamar içinde barındırdığı tüm hüzünleri bize anlattı. Daha sonra Van Kalesi’ni görmek için yola çıktık.
Akdamar Adası’nın içinde bulunan tarihi kilise yerli ve yabancı turistlerin ziyaretçi akınına uğramaktadır.
Van Kalesi milattan önce 9. yüzyılın ortalarında Urartu Kralı 1.Sarduri tarafından yaptırılmıştır. Günümüze oldukça sağlam ulaşmış olan bu kalenin içinde Urartu krallarına ait mezarlar, çivi yazılı kitabeler ve halen oyuklarda ölü külleri bulunmakta olduğunu öğrendiğimizde çok şaşırdık. Van’a gelmişken Erciş’te tanık olduğumuz inci kefali göçünden söz etmemek olmaz. Dünyadaki eşsiz olaylardan biridir İnci Kefali göçü. Bu balıkların öyle farklı üreme öyküleri var ki. Milyonlarca balık sodalı sudan tatlı suya ulaşmak, yumurtalarını oraya bırakabilmek ve yavrularına elverişli bir ortam hazırlayabilmek için öncelikle akarsu ağızlarında sıraya giriyor. Suyun akış yönünün tersine tırmanış serüvenleri başlıyor. Bu mucizevi görüntüye Türkiye’de sadece Erciş’te rastlayabilirsiniz. Van’a bu görüntüyü görmeye gelenler balıkların görüntüsü karşısında mest olmuşlardı ve onlar da bizim gibi şaşnisan2015tchayat 09
Kaynağını Tendürek Dağı’ndan alan Muradiye Şelalesi
10 tchayatnisan2015
nisan2015tchayat 11
kın bakışlarını gizleyemiyorlardı. Eğer imkanınız varsa, gelin inci kefalinin havada dansına şahit olun ve her yıl düzenlenen inci kefali festivaline katılın derim. Vakit kaybetmeden kaynağını Tendürek Dağı’ndan alan Muradiye Şelalesi’ne doğru yola koyulduk. Kış aylarında donmasıyla, kar kütlelerinin arasından hala akmakta olan suyuyla, kartpostallara yakışacak güzellikte olan şelaledir burası. Tam karşısında bulunan tesis iki yakayı birbirine asma bir köprü ile bağlıyordu. Biraz dinlenmek için tesise geçtik. Çaylarımızı yudumlarken seyre daldığımız şelalenin ve Van’ın her köşesinin bu kadar güzel olacağını hiç tahmin etmemiştim. Yolculuğumuzun bir sonraki durağı Doğubeyazıt ve 200’ den fazla yıldır tüm görkemiyle ayakta duran İshakpaşa Sarayı’ ydı. Kırmızı topraklar içerisinde bizi kızıl renkli bir taş kütlesi karşıladı. Sadece dış görünümüyle bile gelen turistlerin dikkatini çekmeye yetiyordu burası. Zamanında savunma amaçlı yapıldığı için üç tarafı uçurumdan oluşan bu saray terkedilmişlikle üşümüş olmasına rağmen, Doğubayazıt Ovası’ nı seyretmekten vazgeçmemiş. Dev kapılardan içeri adımımızı attığımızda yine farklı bir atmosferle karşılaştık. Kızıl ve sarının binlerce tonuna sahip bu yapıtın işçiliğindeki özeni, gördüğünüz her duvarında ve dokunduğunuz her taşında hissedebilmeniz önemli bir ayrıntı. Doğubeyazıt’ın bir önemli özelliği de Ağrı Dağı’nın en heybetli görüntüsüne sahip olmasıdır. Türkiye’nin en yüksek dağının eteklerinde yaşayanların şahit olduğu bu eşsiz güzellik birçok Avrupalı turiste konaklama merkezi olarak ev sahipliği yapmaktadır. Karnımızın acıktığını hisseder
12 tchayatnisan2015
nisan2015tchayat 13
hissetmez meşhur abdigor köftesinin tadına bakmaya gittik. Doğal hayvanlardan iyi bir kasap ve aşçı aracılığıyla yapılan abdigor köftesini sevmemek için bir neden bulamadık. Kısa bir sürede tamamladığımız seyahatimizden gördüğüm güzellikleri sizlerle paylaşmaya çalıştım. Bir noktayı belirtmeden geçemeyeceğim gezmiş olduğumuz lokasyonda 100 km lik bir çapta bile o kadar çok gezilip görülecek güzellikler var ki. Avrupa’da bir demir yığınını ziyaret için 5 milyon turist çeken yerleri düşündükçe ülkemin bu güzelliklerinin haklı ilgiyi görememesi insanın içini acıtıyor. Bir sonraki gezimizde görüşmek ümidiyle. Seyahatle kalın.
14 tchayatnisan2015
nisan2015tchayat 15
çetin altan tribute
dr.ismail yılmaz ismail0207@gmail.com
kilidin
şifresi
Sevgili tchayat okurları,
Ç
ok değerli dostlarım Mehmet Altan’ ın onayları ve Tayfur Coşkunüzer’in de teşvikleri ile bu sayımızdan itibaren bir Çetin Altan Tribute köşesi oluşturmaya karar verdik. Benim neslimde birçok kişinin eserlerini, yazılarını okuyarak büyüdüğü üstad Çetin Altan’ı maalesef yeni nesiller yalnızca bir köşe yazarı olarak tanımaktadır. 257 kez ağır cezadan geçmiş, gerçek bir dünya vatandaşı, aydın, düşünür olan bu güçlü kalemin edebiyatın hemen her alanında verdiği eserler, birçok dile çevrilmiş, Büyük Gözaltı adlı romanı Fransa’da liselerde seçmeli ders olarak okutulmuştur.
“Çetin Altan’a Hürmet” köşemizde, üstadın klasik olmaya aday, evrensel değerlere vurgu yaparken **** bu coğrafyanın insanının da olağanüstü analizlerini yapan yazılaüçükken babamın şifreli rından seçmeler yaparak beğeniasma bir kilidi vardı. Mıncırık nize sunacağız. tahta bir sandığın önünde asılı dururdu. Pek aklım takılırdı o şifNaçizane hedefimiz, “enseyi ka- reli kilide. rartmamak” ve ortadoğu insanının da diğer “memeliler” gibi te- Her birinin üstünde çeşitli harfler mel ihtiyaçlarını gidermiş birer bulunan ve her biri kendi ekseni dünya vatandaşı olarak “haya- çevresinde aşağı yukarı dönen; tın şifresini” çözmesine bir nebze birbirine yapışık, yüzük büyükde olsa katkıda bulunmak olduğu lüğündeki altı sarı pirinç halkayı; için ilk olarak, kendisine “yazar” ortalıkta kimseler yoksa kurcalabile denilmesini kabul etmeyen, madan edemezdim. bu usta kalemşörün çok da eski olmayan bir köşe yazısını “Kilidin Şif- Kilidin, halkaların üstündeki resi” ni köşemize alıyoruz. harflerden bazılarını yan yana
K
16 tchayatnisan2015
getirerek; belirli bir sözcüğü yazınca açıldığını biliyordum. Ama o sözcüğün ne olduğunu bilmiyordum... Ayrıca halkaların üstünde sade harfler yoktu; harflerle birlikte yıldızlar, artı ve eksi işaretleri gibi şeyler de vardı. Onlar da insanın kafasını büsbütün karıştırıyordu. Üstelik halkaları evirip çevirerek, altı harfli her sözcüğü yazma olanağı da yoktu. Örneğin “çakmak” yazabiliyordun ama “cımbız” yazamıyordun. Her halkaya alfabe-
den ancak yedi sekiz harf kazınmıştı.
Acaba babam kilide kendi adını mı yazmıştı?
Bunlardan hangileri yan yana gelince açılıyordu kilit; bulmak kolay değildi.
Ne istediğini, enerjini nereye harcayacağını bilmezsen; bütün yeteneklerine karşın, gücünü boşuna tüketmekle kalırsın; kilit yine açılmaz bir türlü...
Hırçın annelerin çocukları, aşk ilişkilerinde kendilerine güvensiz yetiştiklerinden; kolay kolay mutlu olamazlar. Şifreyi açacak sözcüğün ilk harfi daha başlangıçta sakatlanır. Diyelim ki, ilk harfte bir sakatlanma olmadı. Çok sevilmiş çocuklar da, yaşama karşı dirençsiz olurlar. Bu kez de, şifrenin ikinci harfini cuk oturtmak zorlaşır. Babamın kilidindeki halkaları, bir rastlantı mucizesi bekleyerek, uluorta çevirip dururdum bazen... “Darstb” gibi, “Zermik” gibi, “Hirves” gibi anlamsız sözcükler çıkar ve kilit açılmazdı. Yetişilmiş ortamdan edinilen koşullanmalar da, düşüncelere ve tavırlara yansıdığı için, şifrenin üçüncü harfi de kolay kolay yerine gelmeyebilir. Çocukluk öyle bir dengede geçecek; çevre de, öyle bir verimlilikte olacak ki... Şifrenin halkalarıyla oynarken, “hal” yazdıkça, kilit de açılacakmış gibi hafif bir gevşeme olduğunu farketmiştim... “Hal” ile başlayan altı harfli bir sözcük bulsam, belki de istediğim olacaktı. Kilit açılacaktı. “Halime” ile “Hallaç”tan başka, “Hal” ile başlayan altı harfli bir sözcük bulamıyordum. Son üç halkadaki harfler de bunları yazma olanağı vermiyordu. Çocukluk dönemiyle, çevrenin olumlu olması da yetmez. Ayrıca bir de yüksek bir enerjiye gerek vardır. O enerji yoksa her şey sıfırda durur, hiç bir şifre çözülmez...
Babamın adı da “Hal” ile başlıyordu ama beş harfliydi. Kilitte ise altı halka olduğuna göre, şifrenin de altı harfli olması gerekiyordu. Diyelim ki, ne istediğini de biliyorsun; oraya varmak için, karşılaşacağın engelleri zamanında aşabilecek misin? Bunu kestirme olanağı yoktur. Bazen eğrisi doğrusuna denk gelir, aşarsın. Bazen de yaşamın tükenir, aşamazsın. Yine de ben kilitte babamın adını şöyle bir yazdım. Belli belirsiz bir çıtlama oldu. Bilinç ötesi bir içgüdüyle, başladım altıncı halkanın her harfini, babamın adının sonuna getirmeye. Harfler arasındaki bir yıldız işareti, babamın adıyla aynı düzeye gelince; şifreli kilit, sustasını fırlattı ve açıldı. Babam, adını yazarak kilidin şifresini düzenlemiş; adı beş harfli olduğu için de, sonuna bir yıldız oturtmuştu. Keyiften neredeyse ayaklarım tavana vuracaktı. Aslında kilidin takılı durduğu sandığı merak ettiğim yoktu. Kilit değişik ve şifreli olduğu için, sadece ona takılmıştı aklım. Kilidi açtıktan sonra, sandığa da bakmadan edemedim. Sandık boştu, babam laf olsun diye takmıştı o kilidi oraya. Çetin Altan
****
Ustaya saygılarımızla nisan2015tchayat 17
yaşamın kıyısında
dr.murat baş muratbas@drmuratbas.com
anlam kaybı Y
Onlarca yıl didiniyoruz kuşkuya düşsek de bazen. Sanıyoruz ki, böyledir hayat, iyidir hayat. Ne olacak ki başka ? Ya beceremiyoruz biz bu işi, ya da becerecek bir şey yok. BUDUR ZATEN HAYAT. Roni MARQUILES ( Gün Ortasında, 1992..)
18 tchayatnisan2015
okuş yukarıya tepeye kadar sırtındaki kocaman taş ile tırmanan birisini düşünün. Tepeye vardığında taş aşağıya yuvarlanıyor, tekrar yokuş yukarı tepeye kadar tırmanan taşı sırtına yüklenen adam, hayatı boyunca hep bunu yapıyor. Bu taşı tepeye niçin taşıdığını merak etmek, hayatın anlamını bulmak açısından ölüm-kalım meselesi iken, belki de hayat tam da budur; tepeye taşıdıktan sonra aşağı yuvarlanan taşı yüklenip tekrar tepeye taşımak, hayatın sonuna kadar bu eylemi gerçekleştirmek. Başarısının yükseklerine tırmanmaya çalışanların ancak çok küçük bir bölümü zirvenin yakınlarına ulaşsa da bir çok tırmanıcının bulunması zorunludur. Yoksa zirveye kimse ulaşamayabilir. Kaybolmuş ya da unutulmuş olanlar tırmanma çabası gösterdikleri sürece boşuna yaşamadıkları hissine kapılırlar.
Etrafımda artan bir hızla hayattaki “anlam kayıp”larından müzdarip azımsanmayacak bir kitle oluştu. Hayatın anlamı nedir? Neden yaşıyoruz? Neden bu gezegene konulduk? Sonunda ölüyorsak ve hiçbir şey kalıcı değilse, hiçbir şeyin anlamı yok öyleyse? İnsanoğlu hayatı boyunca anlam arar gibi gözükmektedir; oysa, anlam amaç ve değerlerden farklı bir kavramdır. Anlam; mana ve tutarlılığa gönderme yapar ve anlam arayışı tutarlılık ve tutunma ile ilgilidir. Amaç ise niyet, hedef ve işleve gönderme yapar. Bununla birlikte günlük sıradan kullanımda hayatın anlamı ile amacı birbirine karışmış ve birbiri yerine kullanılmaktadır. Belki de eskilerde insanlar daha fazla hayati problemlerle kuşatılmış ve konformal olmayan bir ya-
şama sahiptiler. Problemleri çözmek için uğraşırken, yani hayatta kalmaya çalışırken başarabildiği ölçüde anlam da bir şekilde ya dinsel dünya görüşü ile ya da kültürel-sosyal bir değer ile sağlanıyordu. Ama günümüzün “anlamsızlık derdi” onlardan biri gibi görünmüyor. Eskilerin yaşamsal sorunlarla meşgul olması nedeniyle anlam gereksinimlerini inceleme lüksleri olmadığını göstermektedir. Eskilerin yaşamı anlam gereksinimine ihtiyaç duyurmayacak kadar keyifli etkinliklerle doluydu. Sanırım, anlamsızlık boş zaman, serbestlik ve konformal yaşam ile karmaşık bir şekilde iç içe dokunmuştur; insan günlük yaşam, geçinme ve hayatta kalma süreciyle ne kadar ilgiliyse anlamsızlık o kadar az ortaya çıkmaktadır. Albert Camus, tek ciddi felsefi sorunun, insan hayatının anlamsızlığının kavrandıktan sonra yaşamaya devam edip etmemek olduğunu söyler. Anlamsızlık hayatın tamlığını engeller ve anlam yokluğu nevrozların başlamasına neden olur. Kısacası nevroz; anlamını bulamamış ruhun acı çekmesidir. Yaşamdaki nevrozların çoğu varoluşsal krizlerdir. Anlam eksikliği, en büyük varoluşsal krizdir. Anlam hissine sahip birisi genellikle ona uygun gelen değerleri kabullenir ve değerlere uyumlu bir hayatı yaşar. Bu kişiler, anlamsızlık hissine daha az kapılırlar ve kişisel suç ve düşüklük, yılgınlık hisleriyle daha az mağdur olurlar. Dinsel gelenek, dünya ve insan hayatının Tanrının buyurduğu planın bir parçası olduğu ilkesine dayanan kapsamlı bir yaşam tarzı sunar. İlahi adalet ; uygun şekilde yaşanan hayatın ödül-
lendirileceğini, uygunsuz hayatın cezalandırılacağını vaadeder. Dindar bireyin hayattaki varlığının anlamı Tanrının rızasına uygun bir hayat çıkarmak görevidir. İnsanoğlu Tanrının bu isteğinin kutsal metinlerde belirtildiğini kabul eder. Bir başka görüş; “İnsan hayatının amacı Tanrıya benzemektir, bu nedenle mükemmelliği temsil eden Tanrılaşma çabasına, yani her yönüyle mükemmel olmaya çalışmalıdır. Bu dindarlara göre dinsel bakış açısına sahip olamayanların hayatın anlamını asla bulamayacakları kabul edilir. Gerçekte evrenin bir parçası olarak varlığımızın amacını, yani hayatımızın anlamını bilmemiz imkansızdır. “Bir dal” der, Pascal ; “Ağacın anlamını bilmeyi ümit etmemelidir, ümit etse bile bilmesi imkansızdır.” Her şeyde bir anlam aramak; var oluşun yok oluşun, iyiliğin kötülüğün, başarının başarısızlığın anlamını aramak çoğu kez yaşamın özünü yok eden bir tuzağa dönüşebilir. Düşüncesiz bir papatya gibi anlamsızca akıp giden doğanın yolunu izlemek, alışılagelen mantıkla bakmak ya da mantık aramamak gerekir. Yaşamın sırrını keşfetmek ve üzerine düşünmek, bazen arkasından bakakaldığımız içinde bize ait olan tek şeyi yani yaşamı alıp götüren bir gemiye benzeyebilir. Oysa yaşam ; anlam ya da anlamsızlık değil, keyifli ve eşsiz bir yanılgıdır. Kısacası hayata anlam yüklemek; diğer bir deyişle “anlam krizi” bir “hayat tutulması”dır. Hayata anlam yükleyen sorular, hemen yanıt isteyen sorulardır. Bir yanıt olmaksızın insan, yaşayamadığını zanneder. Ama yanıt, aslında bir yanıt olmadığıdır. nisan2015tchayat 19
tayfur coşkunüzer tcoskunuzer@tece.com.tr
lima, cusco ve antik kent machu picchu üçgeninde
sihirli bir yolculuk
20 tchayatnisan2015
yitik kentin yolcusu
nisan2015tchayat 21
B
u seferki merakımın durağı Peru ve İnka Uygarlığı’nın başkenti Cusco’ydu.
Seyahat aşk gibidir. Bazen ızdırap verse de sürekli ona gitme arzusudur. Kalabalıkların arasında kaybolmaktır. Sıradanlaşmaktır. Kimi zaman yalnızlık, kimi zaman sonsuzluktur. Seyahat hayal gücümüzün zorlanmasıdır, bir varoluş arayışıdır. Varoluşumuza dair merak bizi uykumuzdan uyandırır. Bir nevi meraklı insanın oksijenidir.
22 tchayatnisan2015
Seyahatimin zor olacak kısmının uçaklarla olduğunu söylemeliyim. Yolculuğumun ilk aşamasını tamamladığımda her ne kadar yorgun olsam da kendimi mutlu hissediyordum çünkü yeni bir lokasyon beni yine heyecanlandırmıştı. Son dönemde uçak fobimin olması bu gezimin yorucu hale gelmesinin tek nedeniydi.
konakladığımız otelin çevresi olan Miraflores düzenli, temiz ve bakımlı alanlarıyla rahat ve güvenli gezmemize olanak verdi.
Lima’yı dolaşmaya başladığımızda bindiğimiz taksinin şöförü Türk olduğumuzu anladığında çok şaşırdık. Daha sonra bize bir dönem İzmir’de kaldığını ve gemilerde çalıştığını anlattı. Sonrada Lima’da bulunan görmemiz gereken Atatürk heykelinden bahsetti. Biz de Pasifik Okyanusu’na bakan küçük bir Lima’ya gece yarısı indiğimiz- parkta bulunan Atatürk’ün ‘’Yurtde şehrin tüm ışıkları alabildiği- ta sulh cihanda sulh’’ vecizesinin ne açılmış gibiydi. Yukarıdan ba- yazılı olduğu tahminimizden kükıldığında her yer ışıl ışıl görünü- çük olan büstünü ziyaret ettik. yordu. Havaalanından otele gi- Daha sonra şehrin kalbi sayılan derken Lima sokakları sessizli- ve tarihi mekanların olduğu “Plağe bürünmüş adeta dinlenme- za de Armos Meydanı’na ‘’ geldik. ye çekilmişti. İnkaların başkenti Burada 6 aydır Meksikanın başCusco’ya gitmeden önce Lima’da kenti Mexico City’den başlaya-
nisan2015tchayat 23
rak sürekli pedal çevirdiğinden ve hiç otellerde uyumadığından bahseden Alman bir bisikletçiyle tanıştık. Adının ‘’Felix George’’ olduğunu öğrendiğimiz bu arkadaşa yemek ısmarlayabileceğimizi söylediğimizde çok mutlu oldu ve sohbet ederek birlikte yemek yedik. Seyahatini Şili’de sonlandıracak olan Felix, sohbetimiz sırasında bize nasıl bu cesareti bulduğunu ve sadece çadırda uyuduğu maceralı hikayesini anlattı. Şehrin en önemli iki meydanı “San Martin” ve “Plaza de Armos’u ‘’ dolaşarak kentin havasını ve renkliliğini görmeye çalıştık. Eski Lima sokakları İspanyollar tarafından dizayn edilmiş ve zamanla ihtişamını devam ettirememiş görüntüsü veriyordu. Limadan Cusco’ya uçtuğumda And Dağları’nın üzerinden geçerken, uçsuz bucaksız bu sıradağların gizemi ve heybeti bana, dünyada keşfedilmeyi bekleyen daha nice mekan ve bölge olduğunu bir kez daha anımsattı. İnkaların bu bölgede varlıklarını sürdürürken yaşadıklarını hissetmeye çalıştım. İnkalar kentlerini And Dağları’nın zirvelerine kurmuşlardır. Egemenlikleri başta Cusco merkez olmak üzere Güney Amerika’nın orta batı kesiminde, 11.yüzyıl ile 16.yüzyıl başlarında İspanyollar bölgeye gelip İnka İmparatorluğu’nu yıkıncaya kadar sürmüştür. Efsane sayılabilecek Mu Kıtası medeniyetinin yazarı James Churchward’ın ‘’Mu’nun Çocukları ‘’ adlı kitabını okuduktan sonra buraya gelmiş ol-
24 tchayatnisan2015
Meydana bakan binalarda ve ara sokaklarında çıkıntı balkonları, pencereleri ve sütunları ile Endülüs tarzı mimariyi fark ettim. Çünkü İspanyollar her halükarda Endülüslerden etkilenmişlerdir ve bunu da inkar etmiyorlar.
nisan2015tchayat 25
mam tamamen bir tesadüftü. Churchward’a göre “Mu Kıtası” 20 bin yıl önce büyük bir deprem sonucu Pasifik Okyanusu’na batmıştı, İnkalar Mu’ların çocuklarıydı ve medeniyetleri de tıpkı Mısırlılar ve Mayalar gibi çok ileriydi. Churchward’ın deyimiyle 20.yüzyılın başlarındaki dünyadan daha gelişmişlerdi. Cusco’ya indiğimizde Lima’nın daha aksi bir hava bizi karşıladı. Çünkü Lima okyanusun etkisiyle daha puslu ve nemliydi. Cusco’da ise masmavi bir gökyüzü ve pamuk yığınını andıran şekilde bembeyaz bulutlar havada asılı duruyorlardı. Cusco İnka İmparatorluğu’nun uzun dönem başkentliğini yapmıştır. Buna mukabil Machu Picchu’ya 80 km. mesafede olduğu için de meşhur bir turizm destinasyonu haline gelmiştir. Yılda yaklaşık 1 milyon kişinin ziyaret ettiği bu antik kent 3400 metre rakımdadır. Cusco’da İspanyollardan kalma ‘’Plaza de Armas Meydanı’nda’’ dolaşırken renkli giyinmiş bazen fötr şapkalı bazen de sırtında bohçaları olan kadınlar ve erkekler gördüm. Meydana bakan binalarda ve ara sokaklarında çıkıntı balkonları, pencereleri ve sütunları ile Endülüs tarzı mimariyi fark ettim. Çünkü İspanyollar her halükarda Endülüslerden etkilenmişlerdir ve bunu da inkar etmiyorlar. Zaten çektiğim birkaç fotoğrafta da bunu bariz bir şekilde görmek mümkün. Plaza de Armas Meydanı’nda Katedrallerin birbirine ne kadar yakın olduğunu fark ettim. İspanyolların buraya geldiklerinde İnkaların dini inançlarını ve kültürlerini yok edebilmek için sıkı bir Hristi-
26 tchayatnisan2015
yanlaştırma işleminden geçirdiklerini dinledim. Saatlerce yaya dolaştığım Cusco sokaklarında, mükemmel İnka taş işciliği kendini hissettirebiliyordu.10 ve 8 köşeli olmak üzere işlenmiş taş duvarlar birer sanat eseri olarak duruyorlardı. Machu Picchu’ya gitmeden önce dolaştığım Cusco; And Dağları’nın zirvelerine kurulmuş hala İnka’nın izlerini taşıdığını anlatıyor bana. İnka’ya ait duvarları ve taş işçiliğini görebiliyordum. Daha Machu Picchu’ya ayak basmadan İnkaları Cusco’da hissedebiliyordum. Machu Picchu’ya gidebilmek için anlaştığım tur operatörü bayan beni yanlış yönlendirdiği için buraya maalesef 6 saatte ulaşabildim. Cusco’dan taksiyle ‘’Ollantaytambo’’ adı verilen küçük bir köy sayılabilecek aktarma merkezine geldik. Buradan 2 saat süren tren yolculuğundan sonra Machu Picchu ‘ya ulaştık. Tren yolculuğunu önemli bir seremoni haline getirmişler. Burada Peruluları takdir etmek gerek. Machu Picchu’ya kolay ulaşımı ortadan kaldırmışlar. Ya 3 -4 günlük bir yürüyüşle ya da trenle ulaşabiliyorsunuz. Trenin içerisinde yemek ve içki servisi yapılıyor. Almış olduğunuz biletin sınıfına göre vagonlara yerleştiriliyorsunuz. Konforlu ve eğlenceli bir yolculuk oluyor. Trenlerin tavanlarını camdan yapmışlar. Geçtiğiniz köyleri ve etrafı seyrederek çok ağır bir şekilde seyahat ediyorsunuz. Yemekten sonra müzik ve kıyafet defilesi eşliğinde Machu Picchu’ya ulaşmış olduk. Gece yarısı otele vardığımda yorgunnisan2015tchayat 27
28 tchayatnisan2015
Machu Picchu Dağların arasında ve bir tepeye hakim dağ manzaralı bu sanatsal antik kent sizi adeta büyülüyor. Onu seyre dalıyorsunuz. Saatlerin nasıl geçtiğini burada anlamıyorsunuz. İnsanlığa tarihten miras kalan, doğayla iç içe, dünyanın 7 harikasından biri olarak kabul edilen bu yapıt tüm övgüleri ve ilgiyi hak ediyor.
nisan2015tchayat 29
Bu küçük antik şehir 1450’li yıllarda dağların arasında sarp bir tepe üzerine inşa edilmiş. 1532 yılında bu bölgeyi ele geçiren İspanyollar burayı fark edemedikleri için bu eser zarar görmeden kendini saklayabilmiş.
30 tchayatnisan2015
luğun verdiği duyguyla zihnimde hiçbir soru işareti ve kuşku olmadan uyumuşum. Seyahatin bazen en güzel yanı da bu zaten. ’’Acıkınca yiyorsunuz, yorulunca uyuyorsunuz.“ Bu cümle aslında zen ve bir keşişin sohbetinde geçiyor. Tam bu meyanda hayatın gerçeği olarak anlatılıyor. Zen keşişe hayatın gerçekliliğinin, var olmanın nedeninin bu olduğunu ifade ediyor. Seyahat tümüyle yorgunluk olduğu halde kafamızdaki tüm sorunları yerle yeksan eder ve enerji depolamamızı sağlar. Ben seyahat dönüşlerimde daha zinde ve üretken olduğumu hissederim. Bu düşüncelerle güneş doğmadan önce yola çıktık. Bindiğimiz otobüs Antik Kent’e vardığında sislerin arasından güneşin doğuşunu izlemek için var gücümle yukarıya doğru koşmaya başladığımda, gişelerin önünde adımı seslenen birinin olduğunu fark ettim. Cusco’daki tur operatörü burada bana bir rehber ayarlamıştı. Onun rehberliği eşliğinde Machu Picchu’yu tanıyacaktım. Alana girdiğinizden itibaren dağların arasında ve bir tepeye hakim dağ manzaralı bu sanatsal antik kent sizi adeta büyülüyor. Onu seyre dalıyorsunuz. Saatlerin nasıl geçtiğini burada anlamıyorsunuz. İnsanlığa tarihten miras kalan, doğayla iç içe, dünyanın 7 harikasından biri olarak kabul edilen bu yapıt tüm övgüleri ve ilgiyi hak ediyor. Bu küçük antik şehir 1450’li yıllarda dağların arasında sarp bir tepe üzerine inşa edilmiş. 1532 yılında bu bölgeyi ele geçiren İspanyollar burayı fark edemedikleri için bu eser zarar görmeden nisan2015tchayat 31
kendini saklayabilmiş. Amerikalı tarihçi Hiram Bingham 1911 yılında burayı keşfederek açığa çıkartmış. Unesco dünya mirası listesinde olan bu eserde birbirine geçme taşlardan yapılan 200’ün üzerinde taş bina mevcut ve bu yapıların % 80’i günümüze ulaşmış. Kentin bulunduğu alandan aşağıya kadar taraçalar inşa edilmiş ve bu taraçalarda mısır ve patates başta olmak üzere her türlü tarım yapılmış. Burada yaşayan insan sayısı toplam olarak 600-800 olarak biliniyor. Suyu aşağıda dereden aldıkları için yukarıya taşımanın zor olduğu bir durumdan dolayı zamanla burayı terk etmişler. Antik şehirde yaşamın yaklaşık 100 yıl kadar sürdüğü kabul ediliyor. Bu antik esere bakarken konumunu, estetik duruşunu, doğanın içerisinde basamaklar halinde birleşmesini ve zamanla kaybolup gitmesini düşünerek tepeden sisler çekilinceye kadar seyre daldım. Pablo Neruda’nın “Machu Picchu’nun Dorukları” adlı şiirini kavramaya çalıştım. Burayı neden ‘’Kayıp Şehir’’ diye adlandırdıklarını şimdi daha iyi anladım. And Dağları’nın zirvelerinde bu kenti inşa edenlerin şunu düşündüklerine eminim. “Yaşamak her durumda insani etkinlikler ortaya koymaktır. Bu nedenle yalnız var olmak yetmez yaşamak da gerekir”. Plutharkhos’un bu sözünü en iyi yerine getirenler burada yaşayanlar olsa gerek. Machu Picchu’dan tren yolculuğumdan sonra taksiyle Chinchero Köyü’ne uğradık ve orada kurulan pazarda İnkaların torunlarını daha yakından görme fırsa-
32 tchayatnisan2015
tı yakalamış oldum. Chinchero marketinin bu bölgenin en ünlü pazarlarından biri olduğunu söylüyor taksi şöförüm. Pazarda yerlere açılmış tezgahlarda, sağlı sollu olmak üzere yöresel kıyafet giyen kadınların sattığı doğanın tüm renklerini içlerinde barındıran el işlemeleri, oyuncak bez bebekler, battaniyeler, şapkalar, bu bölgeye has lama yünlerinden üretilen kaşkollar ve bir çok geleneksel nitelendirebileceğim
eşyayı görüyorum. Buradan ayrılarak Cusco’ya geri dönerken halet-i ruhiyem hayret ve heyecan doluydu. Aman Allah’ım, ne güzel bir çağda yaşıyoruz diye iç geçirmeden edemedim! İstediğimiz yerlere rahat ulaşabiliyoruz ve savaşları kutsamadan birbirimizi anlamanın yolunu bulmuşuz. Seyahati...!!
Antik şehirde yaşamın yaklaşık 100 yıl kadar sürdüğü kabul ediliyor.
nisan2015tchayat 33
34 tchayatnisan2015
Burayı neden ‘’Kayıp Şehir’’ diye adlandırdıklarını şimdi daha iyi anladım. And Dağları’nın zirvelerinde bu kenti inşa edenlerin şunu düşündüklerine eminim. “Yaşamak her durumda insani etkinlikler ortaya koymaktır. Bu nedenle yalnız var olmak yetmez yaşamak da gerekir”. Plutharkhos’un bu sözünü en iyi yerine getirenler burada yaşayanlar olsa gerek.
nisan2015tchayat 35
akademik köşe
prof.dr.bekir parlak bparlak21@gmail.com
türkiye’nin önünde yeni ufukların açılması ya da
çözüm süreci
Ç
özüm Süreci olarak adlandırdığımız ve son döneme damgasını vuran devlet ve hükümet politikası, deyim yerindeyse Türkiye’yi patika yollardan otobana çıkarma potansiyeline sahip apayrı bir önemi hak eden ciddi bir süreçtir. Çözüm süreci, bölgesel bir güç olarak ortaya çıkmaya başlayan ve geleceğin küresel güçlerinden biri olarak gösterilen Türkiye’nin ayağındaki prangalarından kurtulmasıyla neredeyse eş anlamlıdır. Türkiye’nin Doğusu’ndaki sorunu çözmeden, büyük devlet olması neredeyse olanaksızdır.
36 tchayatnisan2015
Ülkenin başını uzun yıllar boyunca ağrıtan, enerjimizi boş yere harcatan, son derece değerli olan kıt kaynaklarımızı tüketen, her şeyden de önemlisi binlerce cana mal olan ve toplumun psikolojisini direkt olarak etkileyen temel bir sorun olarak terör ve doğu meselesinin çözülmesi, Türkiye’nin yeni ufuklara kalıcı ve topyekün yelken açabilmesinin ön şartlarından biridir. Bilhassa son beş yıldır üzerinde kapsamlı olarak durulan bu kritik problemin çözümü, yeni bir süreci de başlatmıştır: “Çözüm Süreci”.
Çözüm Süreci; her şeyden önce “kapsamlı bir barış projesidir”. Bir “kucaklaşma projesidir”. Gerçekte bir “kaynaşma projesi” ve “kardeşlik projesidir.” Çözüm Süreci, yerli yerince yürütüldüğünde “Yeni Türkiye” nin gücüne güç katacak bir “ uygarlık felsefesidir”. Bu süreçle ilgili bugüne kadar çok yazıldı çizildi. Konuya çok olumlu yaklaşanlar olduğu gibi, tamamen karşı duranlar da oldu. Tabi pek çok konuda olduğu gibi süreci izleyip bekleyelim görelim diyenler de… Fakat, aklı-ı selim bize şunu söylüyor: Bir ülke-
de kanayan büyük bir yara varsa ve bu yaranın kaynağı derinlere kadar varıyorsa, ilaç tedavisiyle bu hastalığın iyileşmeyeceği ortadadır. Yaraya merhem sürmek değildir “çözüm süreci”. Yaranın ameliyat edilmesidir. Hastalığın bir daha nüksetmemesi için kalıcı tedavinin sağlanmasıdır. Bu girişim, cesaret ister, kararlılık ister, hassasiyet ister, samimiyet ister, dikkat ister, sorumluluk ister ve ülkeye adanmışlık ister. Yola Nasıl Çıkıldı? Esasında ilk kilometre taşı 2009 yılı Oslo görüşmeleri oldu. MİTPKK görüşmeleri bu sürecin muhtemel başlangıç tarihi olarak kabul edilebilir. Görüşmelerin net olarak ne zaman başladığı bilinmese de 2009 ortaları olduğu yönünde görüşler vardır. Ardından 11 Mart 2009’da Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Kürt sorunuyla ilgili ilerleyen günlerde çok iyi şeyler olacağını söyledi. 9 Mayıs 2009 tarihinde Abdullah Gül, “Kürt sorunu Türkiye’nin birinci sorunudur ve mutlaka halledilmelidir” şeklinde açıklama yaptı. Hemen aynı ay içinde 31 Mayıs 2009 günü PKK tek taraflı ateşkesi uzattığını bildirdi. Yol güzergahında önemli bir tarih de 31 Temmuz 2009 günüdür. Bu tarihte İçişleri Bakanı Beşir Atalay Kürt Açılımı kapsamında yapılan temasları basına açıkladı. “Bir aylık süre zarfında yaptığım görüşme ve toplantılar süreç açısından son derece olumlu olmuştur” dedi. 2 Ağustos 2009’da İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın kamuoyuna duyurduğu hükümetin Kürt açılımı kapsamında düzenlenen çalıştayların üçüncüsü gazete-
ci ve yazarların katılımıyla Polis Akademisi’nde yapıldı. Akabinde 5 Ağustos 2009 tarihinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Kürt açılımı ile ilgili DTP lideri Ahmet Türk’le bir araya geldi. 2009 yılının 15 Kasım günü Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Milli birlik ve kardeşlik projemiz bir hedeftir. Demokratik açılım süreciyle bu hedefe ulaşacağız” diyerek hükümetin kararlılığını gösterdi. 2010 yılı ve sonrasındaki zaman diliminde çalışmalar olabildiğince istikrarlı bir şekilde yürütüldü, bazen ağır aksak bazen de büyük adımlarla nihayetinde bugünlere gelindi. Siyasetin Çözüm Üretme Kapasitesinin Yansıması Çözüm süreci, siyasetin bir çözüm aracı olarak kullanılmasıdır. Politikanın, ülke sorunlarını çözme kapasitesinin etkili bir biçimde değerlendirilmesidir. Reel ve aktif siyasettir. Bir anlamda “proaktif siyasettir”. Başarı ise, önce iyi bir planlamaya, paylaşıma, danışma ve dayanışmaya bağlıdır. Sonra da kararlılıkla uygulama ve istikrarlı bir politika yürütülmesi gerekir. Bunun belki de en önemli şartlarından biri “siyasi istikrar” dır. Siyasi iktidarın siyasi istikrarı olmadan böyle kapsamlı ve köklü bir sorunun çözümü neredeyse imkansızdır. “Pozitif siyaset” diyebileceğimiz bir politika üretimi ve yönetimi sürecidir aslında çözüm süreci. Türkiye’nin geleceğine odaklanan ve gelecekteki Türkiye’yi kucaklayan büyük bir proje potansiyeli taşımaktadır. Toplumumuzun yapı taşlarını bir arada tutnisan2015tchayat 37
mayı sağlayacak “sosyal harç” tır adeta. Bunun başarıyla sonuçlandırılması gerekir. Başarılmasını istemeyenleri iyi görmek ve tahlil etmek lazımdır. Bu anlamda şöyle bir kıstas verilebilir; bu sürecin başarıyla sonuçlanması kimlerin işine yarar başarısızlığa uğraması da kimlere hizmet eder? İşte bu iki kritik sorunun cevabını verdiğimizde konuya daha gerçekçi bakabilme şansını da yakalarız. Çözüm Süreci genel çerçeve olarak, ülkenin ve bölgenin hayrına olan bir süreç olarak nitelendirilmelidir. Bu sürecin Türkiye’yi yaşadığı en önemli sorunlardan kurtaracak “tarihi bir süreç” olduğunu söylemek abartı olmaz. Şunu da unutmamak gerekir, bugüne kadar Türkiye’de çözüm eksenli bir irade ortaya konulmamış-
38 tchayatnisan2015
tır. Dikkatli bakıldığında Çözüm Süreci’nin başarıya ulaşmasını istemeyen birçok kesim var. Terör örgütünün içinde de bu sürecin başarısız olmasını isteyenlerin bulunduğunu görmemek safdillik olur. Terör örgütü içinde Çözüm Süreci’ni sabote etmek isteyenlerin önemli bir grup olduğunu da atlamamak gerek.
dan, İdris Baluken, HDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder Dolmabahçe’deki Başbakanlık Ofisi’nde bir araya geldi. Toplantı sonunda yapılan açıklamada HDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, hem gerçek bir demokrasinin hem de büyük barışın temel omurgasını teşkil edecek olgusal başlıkları sıraladı. HDP heyetinden Sırrı Süreyya Çözüm Sürecinin Meşhur 10 Mad- Önder’in okuduğu 10 maddelik delik Bildirisi bildiride şu hususlar öne çıkarılmıştı: “1. Demokratik siyaset; taÇözüm sürecinde İstanbul Dol- nımı ve içeriği, 2. Demokratik çömabahçe Sarayı’nda yapılan top- zümün ulusal ve yerel boyutlalantı çok önemli bir aşama ola- rının tanımlanması, 3. Özgür varak görülmüştür. Başbakan Yar- tandaşlığın yasal ve demokradımcısı Yalçın Akdoğan, İçişleri tik güvenceleri, 4. Demokratik siBakanı Efkan Ala, AK Parti Grup yasetin devlet ve toplumla ilişkiBaşkanvekili Mahir Ünal, Kamu si ve bunun kurumsallaşmasına Düzeni ve Güvenliği Müsteşa- dönük başlıklar, 5. Çözüm sürerı Muhammed Dervişoğlu, HDP cinin sosyo-ekonomik boyutları, Grup Başkanvekilleri Pervin Bul- 6. Çözüm sürecinde demokrasi-
dir. Halay ve delilo, horon ve zeybekle hısım akraba olur. Bu büyük medeniyet, kardeş toplulukBu aşamadan sonra Nevruz’da lar siyasi baskılarla, birbirine dübeklenen mesaj 21 Mart Cumar- şürülmeye, hakkı hukuku ve öztesi günü Diyarbakır’da geldi. gürlüğü esas almayan düzenler Nevruz’da Diyarbakır’da okunan inşa edilmeye çalışılmıştır. Batıİmralı mesajının bu anlamda bü- lı emperyalist müdahaleler basyük bir dönemeç olması müm- kıcı anlayışlar, Arabı, Türkü, Kürkün. En açık ifadeyle, “bu gidişa- dü, vb toplulukları sanal sınırlatın sürdürülebilir olmaktan çıktı- ra, suni problemlere gark etmeğının” belirtilmesi, yeni bir sürece ye çalışmıştır. Mesajda devamlı girildiğini göstermektedir. “Kar- şu ifadeler yer alıyor; Ortadoğu deşlik ve aynı toprakları paylaş- ve Orta Asya halkları artık uyanımanın gerçekliği” üzerine yapı- yor. Kendine ve aslına dönüyor. lan vurgular, gelecek için olum- Birbirine karşı kışkırtıcı ve körel-
güvenlik ilişkisinin kamu düzenini ve özgürlükleri koruyacak şekilde ele alınması, 7. Kadın, kültür ve ekolojik sorunların yasal çözümleri ve güvenceleri, 8. Kimlik kavramı, tanımı ve tanınmasına dönük çoğulcu demokratik anlayışın geliştirilmesi, 9. Demokratik Cumhuriyet, ortak vatan ve milletin demokratik ölçütlerle tanımlanması, çoğulcu demokratik sistem içerisinde yasal ve anayasal güvencelere kavuşturulması,10. Bütün bu demokratik hamle ve dönüşümleri içselleştirmeyi hedefleyen yeni bir
Çözüm Sürecinde Kırılma Noktası: Nevruz’da Yaşanan Bayram
anayasa.” Önder, “Tüm bu hususlarda beklenen tarihi gelişmelerin hayata geçebilmesi için “tahkim edilmiş bir çatışmasızlığın” elzem olduğuna şüphe yoktur. Biz de HDP heyeti olarak, tüm demokratik çevreleri ve barıştan yana olan kesimleri, gelinen bu demokratik müzakere ve çözüm aşamasına güç katmaya davet ediyoruz. Barışa her zamankinden çok daha yakın olduğumuzu bilerek, emek veren ve verecek olan tüm demokrasi güçlerini selamlıyoruz” dedi.
lu duygulara yol açmıştır. Bu aşamadan sonra silahlı mücadeleye son verilesi ve siyasi arenada ve Meclisin çatısı altında meşru bir zeminde politika yapılması, kardeş kanının akmasının ve yüz milyarlarca dolar kaynağımızın heba olmasının önüne geçebilir. İmralı’dan gelen şu ifadeler çözüm sürecinde önemli bir merhale olsa gerek: “Binlerce yıllık bu büyük medeniyeti, farklı ırklarla, dinlerle, mezheplerle, kardeşçe ve dostça birlikte yaşayan Kürtler için Dicle ve Fırat, Sakarya ve Meriç nehirlerinin kardeşi-
tici savaşlara artık dur diyor. Nevroz ateşiyle yüreği tutuşan yüz binler, milyonlar artık barış, kardeşlik diyor, çözüm istiyor. Artık silahlar sussun fikirler konuşsun noktasına geldik. Yok sayan, inkar eden, dışlayan modernist paradigma yerle bir oldu. Yine diyorum ki artık silahlı unsurlarımızın sınır ötesine çekilmesi aşamasına gelinmiştir.” İmralı’dan terör örgütü PKK’ya “silahı bırakın” çağrısı yapılmasının ardından gözler, Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdonisan2015tchayat 39
ğan ve HDP\’li Sırrı Süreyya Önder’in açıklamalarıyla teyit edilen süreçle birlikte hükümete, İmralı’ya ve Kandil’in atacağı adımlara çevrildi. “Silahlara veda” çağrısının ardından adımların birbiri ardına atılması beklenmektedir. Bu minvalde Bakanlar Kurulunun, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Portekiz ziyareti öncesi toplanarak hem 10 maddelik beklentileri hem de hükümetin yeni süreçle birlikte atacağı adımları değerlendirmesi söz konusu oldu. Sürecin işlemesine paralel olarak hükümet yeni bir “demokratikleşme paketi” hazırlayacak. Sürecin sonuca ulaşmasında, silahların bırakılması kritik bir eşik olarak görülmelidir. Çözüm Sürecinde Bölgede Olumlu Hava Bütün bunlar olurken, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde huzura hasret kalan halk, yaklaşık 2 yıldır süren çözüm süreciyle olağan bir yaşamın tadını çıkarmaya başladı. Ekonomik faaliyetler gözle görülür bir şekilde canlanmaya başladı. Bir süredir gözlemlenen başka bölgelere ya da kent merkezlerine göç etmiş olan Doğu ve Güneydoğulu vatandaşlarımızın memleketlerine ve köylerine geri dönüş yapmalarının zamanla artması da beklenmektedir. Doğrusu, güçlü ve istikrarlı, kendi içindeki kavgaları sona erdirmiş, barış ve kardeşlik iklimini kalıcı hale getirmiş bir Türkiye’den çekinen çevreler var. Onlar da bu sürecin başarılı olmasını istemiyorlar. Pek çok başka hesabı olanlar var. Ama bu sürecin işlemesini istemeyen kişilere ve kesimlere rağmen başarıya ulaşacağına inanmalıyız. Çünkü samimi bir iradeyle başladı ve sami-
40 tchayatnisan2015
yol gösterici olabilir. Bir de “temkinli politika” ve “tedbirli uygulama” ilkeleriyle, kimse zarar görmeden, ülke menfaati eksen alınarak, projenin hayata geçirilmesi ve netice alınması mümkündür. Bu süreçte üzerinde en çok durulması gereken hususlardan biri de hiç kuşkusuz, 2015 Haziran ayında yapılacak olan genel milletvekili seçimlerinden sonra kurulacak yeni Meclis ve Hükümetin bir an evvel demokratik, sivil, özgürlükçü, insan merkezli, çoğulcu, katılımcı ve toplumMilli Bir Proje sal uzlaşma ve iradi bir mutabaHükümet yetkililerinin de (Sn. kata dayanan “Yeni Anayasanın” Bozdağ) belirttiği üzere; “Bu, Tür- yapılmasıdır. kiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin yürüttüğü bir projedir. Başarı- Nevruz mesajında da vurgulansı için her kurumun üzerine dü- dığı gibi, “zamanın ruhunu okuşeni yapması gerekir. Hüküme- yamayanlar tarihin çöp sepetine tin bir parçası olan bütün bakan- giderler. Suyun akışına direnenlıklar, özellikle Adalet Bakanlığı ler uçuruma sürüklenirler. Ortave İçişleri Bakanlığı da bu proje- doğu halkları kökleri üzerinden nin başarısı için elbette gereke- yeniden doğmak ve ayağa kalkni yapmalıdır. Çözüm Süreci’ni mak istiyorlar”. Türkiye dün komilli bir proje olarak nitelemek nuşamadığı şeyleri bugün kodoğru olur. Dışarıdan bir katkı nuşuyor, meseleye bir de böyolmadan yürüyen proje. O yüz- le bakmak lazım. Konuşmakla den de rahatsız olanlar çok. Türk- da kalmıyor, hatta bunları hayaler, Kürtler, bu ülkede yaşayan in- ta geçiriyor. Sonuçta Çözüm Süsanların her birisi kendi sorun- reci ile ülkede büyük bir zihinlarını başkaları değil de kendile- sel dönüşüm başlamıştır. Bunun ri oturup birlikte çözüyorlar. Yani en önemli göstergesi de, “bölge her zaman danışılan, akıl alınan halkının süreci sahiplenmesidir”. kişiler de bundan rahatsız olu- Unutmayalım ki, Çözüm Süreci yor. Bütün bunlara rağmen Tür- birlikte başarmamız gereken orkiye kendi göbeğini kendi kese- tak geleceğimizin projesidir. “Aicek ve eminim ki bu meselede diyetlerimize aidat ödettirmede her şeye rağmen başarıya ula- yen” bir hukuk düzeni ve devlet şacağız. Bu konuda ümitli olma- nizamı, gerçek ve kalıcı barışın mız bize direnç verecektir. Sabır- ön koşuludur. Umuyoruz ve dililı olmamız yolumuzu kolaylaştı- yoruz, Anadolu’ya ve onun beslediği bütün hayatlara yakışan racaktır. toplumsal barış ve refahın tarihi Bu süreçte önemli mesafeler bir vesikası ve hayati bir aşaması alındığını görerek bu yola devam olsun ÇÖZÜM SÜRECİ… etmek, en doğru olan seçenektir. “İhtiyatlı iyimserlik”, bu süreçte miyetle bugüne kadar pek çok provokasyonu aşarak buraya kadar geldi. Paris’teki cinayetlerden tutun, son günlerde konuşulan olaylara varıncaya kadar pek çok önemli hadise oldu, tamamı bu süreci yok etmeye dönük provokatif eylemler olarak değerlendirilebilir. Bu tür kaotik hedefli eylemlerin olması muhtemeldir. Türkiye bunları aşa aşa geldi, çok yol kat etti, bundan sonra da aşa aşa yoluna devam edecektir.
hayatın içinden
yılmaz ekinci yekinci07@hotmail.com
taraf ile tarafsızlık arasında
hakikat yolcusu
G
erçeğin maddi alemdeki görünürlüğü farklıdır. İnsanların çoğu hakikati keşfetmek için değil, önyargılarını hakim kılmak için uğraşıp dururlar. Hakikat, sanki sadece onların malıymış gibi üstenci bir eda ile davranış sergilerler. Onlara göre vahiy (peygamber) sadece onlara inmiş, gerçek sadece onların uhdesindeymiş... Bütün deliller, kanıtlar, argümanlar onların gerçekliliklerini takdir, tasdik ve tasvir etmek için gelmiş. Onlar, içinde yaşamış oldukları toplumun değerleri dışında kalan hiçbir olguyu kaale almazlar; dışarıda kalanları ötekileştirerek kendilerini merkeze konumlandırırlar. Onlara göre suyun öte tarafında iyi bir insan bile olsa “haindir” (!) ve varlığı yoklukla eş değerdir. Bizdense ve kötü bir insan bile olsa “muteberdir” (!) övgüsüne mazhar olur.
İşte gerçeğin kavurucu yalnızlığı burada başlar. Onlardan değilsen, her şeye layıksın ve toplumun içinde yaşadığın bedevi bir yalnızlık olur. “Kimsin?” sorusuna mazhar kalırsın. Bazen Hz Peygamber gibi “ Mekke’de kuru ekmek yiyen bir annenin çocuğuyum” dersin. Bazen de filozof Diyojen gibi “Gölge etme başka ihsan istemem” dersin. Ey hakikat yolcusu! Bu senin hikayendir. Hiçbir şeye bağlı olma! Bağlı olduğun şeyler, seni özgürlüğünden alıkoyan şeylerdir. Sahiplik kavramının, seni hakikatten uzaklaştıran ve keşfetmeni engelleyen şey olduğunu unutma! Onun için hayatta tek bir amacın olsun: “Güzellik!” Kainatı güzelleştirmeyen her şeyden uzak dur!... Güzel olan şeyleri sev! Güzel olan şeylere taraf ol!
İyilik ile kötülük arasında, adalet ile zulüm arasında tarafın net olHer küçük insan, kendini ötekine sun. Ne ideoloji, ne mensup olgöre konumlandırır ve tanımlar. duğun millet ve nede tabi olduÖtekinin, aslında çoğu zaman ğun devlet seni güzellikten mahseni tanımlayan şey olduğunu rum bırakmasın! İyi bil ki tabi olunutursun ey küçük insan! Kendi duğun şeylerden (devlet, millet, bayrağını ona göstermek, salla- ideoloji...) değil, yapıp ettiklerinmak için yanıp tutuşursun. “Reis- den (amellerinden) sorguya çesin, “hocasın, “yoldaşsın, velhasıl kileceksin! bizim köydesin!” Senin hakikatle olan yolculuğunun sınırı kabi- Celaleddin-i Rumi’nin tabiri ile: lenden, mezhebinden ve tabi ol- “Ağaçlara su vermek adalet, diduğun şeylerden öte tarafa geç- kene su vermek ise zulümdür.” mez. Çünkü sen gerçeği değil Her köke su vermeyi uygun santabi olduğun verileri seviyorsun! ma! Eleştiri, senin mekanında aforoz Yolun bu kadar açık ve şeffaf olnedenidir. sun! nisan2015tchayat 41
sanat ve insan
ekrem kutlu ekutlu@yeryuzu.com.tr
mermere sıkışmış bir melek gördüm ve onu özgürlüğüne kavuşturuncaya dek mermeri oydum michelangelo di lodovico buonarroti simoni 1475 - 1564
42 tchayatnisan2015
bir dünya düşlüyorum...
Gökkuşağının tüm renkliliğiyle içimize sindiği, aynı havayı solumayı birbirimiz için mümkün kıldığımız, aynı suyu içmeyi birbirimizden esirgemediğimiz, zenginliğin maddi değil; dil, din, ırk, kültür ve yaşam tarzı olarak ölçülendirildiği, saygı ve sevginin birbirinden beslendiği, birimiz varsak diğerimiz varız felsefesiyle düşündüğümüz, her farklılığın birbirinin varlığı için bir teminat oluşturduğu, “tahammül” , “hoşgörü” gibi kelimelerin bile birbirimiz için beslediğimiz hisler için çok kaba kaldığı...
nisan2015tchayat 43
Bir dünya, bir memleket, bir kent ve bir sokak düşlüyorum. Sokak kültürdür, sokak hayattır, sokak içimizdeki kimliğin dışa vuruşudur. Sokağımızı renklendirelim, sokağımızı neşelendirelim, sokağımızı süsleyelim. Kavga ve gürültü olmasın sokağımızda hatta egsoz gürültüsü bile olmasın. Sadece müzik, kuş sesleri, çocuk kahkahaları. Yüksek binalarda oturmayalım herkesin bahçeli bir evi cumbalı pencereleri olsun asfalt değil arnavut kaldırımlarımız olsun yağmur yağdığında kimyasal değil toprak kokusu çekelim içimize. Bir roman ailenin sokağımızda olmasını çok isterim çünkü onlar neşeli insanlardır, müzikleri ile neşe katarlar hepimize. Bir rum ailenin sokağımızda olmasını çok isterim çünkü onların el sanatlarına yatkınlığı sokağımıza bir farklılık katar. Bir kürt, bir laz, bir çerkez ailenin sokağımızda olmasını çok isterim. Bir alevi bir süryani ailenin sokağımızda olmasını çok isterim. Bir budist, bir hristiyan, bir musevi ailenin sokağımızda olmasını çok isterim. Bu çeşitlilikler bize ne çok şey katar hayal bile edemeyiz. Yeterki birbirimizin varlığından korkmayalım çekinmeyelim. Hatta birbirimizin varlığı için yarışalım herkes bir diğerinin geleneği kültürü ve düşüncesinin garantisi olsun, etle tırnak gibi olalım. Mahallemizde bir cami olsun, bir kilise, bir sinegog, bir cemevi. Kimin neye ihtiyacı varsa aradığını bulsun mahallemizde. Sokağımız yemyeşil olsun ağaçlar çiçekler mis gibi ıhlamur koksun uzaktan buram buram. Güneşi daha çok görelim, yağmuru hissedelim, karın neşesini yaşayalım hep birlikte. Birbirimizin panzehiri olalım düşüncelerimiz birbirimizi bölmesin, aksine birleştirsin. Ninelerimiz, dedelerimiz olsun etrafımızda bizlere feyz verecek akil insanlarımız. Çalışkan, gururlu, duyarlı anne ve babalarımızın kanatları
44 tchayatnisan2015
altında hayatın acımasızlığına meydan okuyalım. Evet insanoğlu evrimleşip modernleştikçe bütün iyi ve saf duygularını kaybetti. Oysaki bütün bunları kaybetmeden yaşamı devam ettirmek mümkündü ve bence bugünden yarına olmasa bile hala mümkün. Bütün bunları mümkün kılacak olanda biziz. İşte sanat tamda burada devreye giriyor. Nasıl mı? Sanat ile haşır neşir olan kişiler ve toplumların tek bir düşüncesi vardır o da dünyayı daha yaşanılabilir bir hale getirmek. Kimisi müziği ile kimisi fırçası ile kimisi kalemi ile... Burada ne silah vardır ne de vahşet. Burada ne çevre katli vardır ne de para kazanma hırsıyla herşeyi mübah görme duygusu. Bunları yazarken elbette herkesin sanatçı olması değil kastım sadece bu gözle dünyaya bakılması, bu gözle mesleklerin icra edilmesi ve bu gözle bir hayat felsefesi oluşturulması derdindeyim. Çocuklarımızı yetiştirirken onları birer yarış atı gibi sınavdan sınava koşturuyoruz. Evet malesef bu günümüz şartlarında ister istemez yapmak zorunda kaldığımız bir durum. Ama onları bütün bu hengamenin yanında sanata da yönlendirmeli, küçükken bu duyguyu kendilerine tabiri caizse aşılamalıyız. Böylece herbiri mesleklerini icra ederken sanatsal bir gözle işlerini icra edecekler bu da topluma, çevreye ve dünyaya olumlu bir şekilde yansıyacaktır. Geçen yazımda da bahsettim ve her zaman oraya referans veririm, batının ilerleyişi çağdaş bir çizgiye gelişi, kısacası aydınlanması sanata yakınlaştıkları rönesans dönemiyle başlar. Bu çok önemli bir kriterdir bizim için. Batının bu dönemini çok iyi incelemeli ve kendimize buna uygun bir yol haritası çizmeliyiz. Kısacası bir dünya düşlüyorum merkezinde SANAT olan... nisan2015tchayat 45
abdullah coşkunüzer acoskunuzer@tece.com.tr
houston’un kadın valisi
annise parker
ile makamında görüştük.
46 tchayatnisan2015
söyleşi
Houston, Amerika Birleşik Devletleri’nin en büyük dördüncü, Teksas eyâletinin en büyük şehridir. 1600 kilometrekare alana kurulu olan kentin 2010 sayımına göre nüfusu 2,099,451 dir. Houston 1836 yılında kurulmuştur. Adı eski Teksas Cumhuriyeti Başkanı Sam Houston’dan gelmektedir. 1901 yılında bölgede petrol bulunmuştur. Ekonominin ana sektörleri enerji, üretim, havacılık, ulaşım ve sağlıktır.
nisan2015tchayat 47
sayın annise parker ve dış ilişkiler sorumlumuz abdullah coşkunüzer 48 tchayatnisan2015
tchayat: Öncelikle bize biraz kendinizden bahseder misiniz? Annise Parker: Ailem ve ben Houston doğumluyuz ve burası için benim şehrim diyebilirim. Petrol ve gaz endüstrisinde geçirdiğim 20 yıllık bir tecrübenin ardından 17 yıldır Houston kentine kamu görevlisi olarak hizmet ediyorum. Ayrıca kendime ait 10 yıl yöneticiliğini yaptığım küçük bir firmam da vardı. Bu nedenle Houston’da ve Houston iş dünyasında geniş ve derin kökleri olan bir kişiyim. Ve şehrim olan Houstan’la yakından ilgileniyorum. Burada evlat edindiğim çocuklar var, uzun süredir birlikte olduğum hayat arkadaşım ile de geçtiğimiz Ocak ayında evlendik. Kendim için bir iş kolik diyebilirim. tchayat: Kısaca biraz Houston’u anlatır mısınız? Nasıl bir şehir? Annise Parker: Houston, Birleşik Devletler’ in en dinamik ve uluslar arası kentidir. Konuksever ve birçok yabancı topluluğa açık bir nüfusa sahiptir ve birçok girişimcinin katkı sağladığı bir şehirdir. Houston, değişim, gelişim ve yeniliklere çok açık, ekonomik anlamda sürekli büyümekte olan bir şehir. tchayat: Houston için dinamik bir şehir dediniz. Peki Houston’un bu özelliğini koruması ve devam ettirmesi için nasıl bir yol izliyorsunuz? Annise Parker: Houston, enerji ve sağlık gibi birçok büyük sektörün merkezi. Aynı zamanda bir liman kenti. Houstonlular zor da olsa bir şey yapmaya karar verdiklerinde, yeteri kadar çalışarak parçaları bir araya getirebilecek-
lerini ve sonunda zafere ulaşabileceklerini bilirler ve bu bilinç nesilden nesile geçer. Houstonlular sürekli hareket halinde olan insanlardır. Her 5 Houstonludan biri yabancı doğumludur. Bu nedenle Houston gerçekten uluslararası bir şehirdir ve bu sayede birçok parlak girişimcinin dikkatlerini çekmeye devam ediyoruz. tchayat: Bilindiği üzere Houston dünyanın en önemli, en çok gelişen sağlık merkezlerinden biri. Annise Parker: Doğru tchayat: Bunun sebebi nedir? Bunu nasıl başardınız? Annise Parker: Bu aslında tabi ki bir vizyon ile başladı, bir de özel bir hediye diyelim. İleri görüşe sahip olan Houstonlulardan biri olan George Herrman, zamanında büyük sağlık kurumlarının inşa edilebilmesi için büyük bir araziyi Houston’a hediye olarak vermiş. Şükürler olsun ki bu ilk adımın ardından başka Houstonlularda farklı sağlık kurumları inşa etmeye devam etmişler. Dolayısıyla bugün, tüm bu sağlık kurumları zamanla birbirleriyle hizmet ve teknolojilerini ön plana çıkararak rekabet etmeye ve ortaya bir sinerjinin çıkmasına neden oldular. Bizler de şimdi yıllar boyunca insanlığa hizmet verecek olan Teksas Sağlık Merkezi’nin gelişmesini ve büyümesini sağlıyoruz. Şu anda tüm bu sağlık merkezleri sayesinde farklı farklı birçok beyin gücümüz ve farklı kapasitemiz var ancak her biri sağlık ile ilgili her şeyin mümkün olabileceği konusunda ortak paydada birleşim göstermişlerdir. Bunun en güzel örneğini dünyada ilk yapay kalp naklini gerçekleştirerek gösternisan2015tchayat 49
mişlerdir ve şu anda Houston yapay kalp nakli ameliyatlarında öncü bir şehirdir. İmkansızın gerçeğe dönüştüğü yerdir.
da veriliyor. Houston, Birleşik Devletleri’nin Silikon Vadisi’nden sonra kişi başına en çok mühendis düşen yeri. Tahminimce burası birçok farklı disiplinlerle haretchayat: NASA’nın burada çalış- ket eden, mühendisliğe dayalı en maları var. geniş beyin gücünü barındıran bir kent. Bunun nedeni bölgenin Annise Parker: Evet. Houston, en büyük sektörlerinin etkisi altıJohnson Uzay Merkezi’ne ev sa- na girmesi, havacılık sektörünün hipliği yapmaktadır ve astronot- oldukça gelişmesi ve neredeyse ların eğitim merkezidir. Uzaya tüm müteahhitlerin NASA ile çagönderilen roketler ve mekik- lışması diyebiliriz. Tabi bu gelişler Florida’dan fırlatılmakta fakat meler ekonomimiz için faydalı. tüm astranotlar Houstan’da eği- Fakat bu aynı zamanda Houstontim görmektedirler. lular’ın zihniyetlerini de aynı şekilde etkilemiş. Ayın yüzeyinden tchayat: Peki NASA’nın buradaki duyulan ilk cümle “Houston, buçalışmaları şehre ne gibi avantaj- rası Tranquility Üssü. Kartal indi.” lar getiriyor? Ya da dezavantajla- Bu olay kendimizi nasıl görmek rı da var mıdır? istediğimizin bir parçasıdır. Sürekli yenilik isteyen, riskleri almaAnnise Parker: Bize sadece çok ya istekli bir toplumuz. büyük avantajları var. NASA’nın büyük bir bölümü burada; Johnson Uzay Merkezi ile birlikte ast- tchayat: Size aslında iki soruyu ronotların eğitimleri de bura- birleştirerek sormak istiyorum.
50 tchayatnisan2015
Kapınızın hemen önünde birlikte çalıştığınız birçok farklı sivil toplum örgütlerinden insanlar gördüm. Hangi sivil toplum örgütleri ile çalışıyorsunuz? Ve ikinci soru, görevi devraldığınız 2010 yılından bugüne sizi en çok zorlayan misyon neydi? Annise Parker: Çalışma yapacağımız konuyla ilgili olan sivil toplum örgütleri ile çalışıyorum. Sivil toplum örgütlerinin faaliyet gösterdiği konulara göre seçim yapıp onlarla çalışma zemini hazırlıyorum. Öncelikli olarak mahallelerin organizasyonları ile ilgilenen sivil toplum örgütleriyle çalışmaya özen gösteriyorum. İnsanlar nasıl biraz daha kenetlenmiş ve daha iyi bir toplum haline gelebilirizi düşünüyorlar ve buna ilgi gösteriyorlar. Fakat aynı zamanda dini kuruluşlar ve okullar ile de çalışıyorum. Sanıyorum görev sürem boyunca beni en çok zorlayan olay, 2010 yılının
nisan2015tchayat 51
Ocak ayında görevi devraldığımda dünya genelinde herkesi etkilemiş olan bir durgunluk söz konusuydu. Bu nedenle göreve ilk geldiğimde bütçe zorlukları ile baş başa kaldım. Fakat zannetmiyorum ki dünyanın hiçbir yerleşim biriminde lokal yönetimler ihtiyaçlarının tamamını karşılayabilecek kadar iyi imkanlara sahip değiller. Benim için en zor olanı buydu.
yabancı firma var. Ayrıca yurt dışında faaliyetleri bulunan yüzlerce Houston menşeli firmalarımız da var. Bizzat kendim birçok ticari misyonu yönetiyorum. Houston, farklı birçok ülkenin konsoloslukları olan ve en çok konsolosluk binası bulunan dünyanın üçüncü şehridir. Burada 92 ülkenin konsoloslukları var. Burada uluslararası ticarete son derece önem gösteriyoruz.
tchayat: Bu sıkıntılı süreç ile Houston Valisi olarak nasıl mücadele ettiniz, neler yaptınız?
tchayat: Şehir planlamanızı yaparken, yeni bir bina inşa ederken, ya da yeni bir yol yaparken, neye dikkat ediyorsunuz? Houston’un şimdiki güzelliğini koruyabilmek adına yapılan planlamalarda neleri göz önüne alıyorsunuz?
Annise Parker: Bu süreçte çok zor kararlar almak zorunda kaldım. Aldığım kararların başkalarını etkilememesi gerekiyordu. Neler yapmam gerektiğini, nasıl yapmam gerektiğini düşündüm. Neleri yapıp, neleri yapamayacağımı çok iyi biliyordum. Fakat bu gerçeklerle yüzleşen tek ben ve tek Houston değildi. O zamanda Birleşik Devletler’ in her eyaleti ve tüm dünya şehirleri etkilenmişti. Çok ciddi ekonomik konularla, bütçe kesintileri ile hatta işten çıkarma durumları ile bile yüz yüze kalmıştık. Tabi şehirlerin yüzleştiği tek sıkıntı bunlar değildi ama aylarca etkisini gösteren en zor en ağır durumlardan biriydi. tchayat: Bu süreçte yabancı yatırımcıların ilgisini çekmeyi denediniz mi? Dış kaynaklı bir yatırım oldu mu? Annise Parker: Evet birçok yabancı yatırım aldık. Houston uluslar arası bir şehirdir. Her 5 Houston’ludan biri başka yerlerde dünyaya gelmektedir. Burada, Birleşik Devletleri’nde faaliyetlerine devam eden yüzlerce
52 tchayatnisan2015
Annise Parker: Tabi ki, ben de kentimin güzel olmasını istiyorum ama en önemlisi pratik hususlar. Eğer yeni bir yol yapıyorsanız, o yerin doğru yer olduğundan, yolun birçok kişiye hizmet verebileceğinden, inşaatın yapıldığı yere çok fazla zarar vermeyecek olmasından ve tabi ki bu inşaat için bütçenizi efektif kullanabilmek adına en makul maliyetlerin çıkacağından emin olmalısınız. Houston’un bir iş merkezi ve Birleşik Devletler’ in en hızlı büyüyen ve gelişen kenti olmasından ötürü, köprülerimiz ve yollarımız gibi birçok altyapı sistemimiz son derece önemli. Houston’da şehrin nelere ihtiyacı olduğunu, bunlara yönelik hangi çalışmaların yapılması gerektiğini tartıştığımız ve kararlar aldığımız bir platformumuz var. Bu platform gerçekten güçlü bir platform ve bizler için son derece önemli. Bununla birlikte Houston’u olduğundan çok daha iyi hale getirebilmek için
çevre düzenlemelerini nasıl iyileştirebiliriz hususunda sürekli çalışmalar yapıyoruz. İnsanların kesinlikle yaşamak istediği bir şehir olmak istiyoruz, dolayısıyla bunlara dikkat etmemiz gerekiyor. İnsanlar buraya geldiklerinde Houston’un şu anki doğasına, yeşilliklerine, planlamasına hayran kalıyorlar. Amacımız tabi ki çok daha iyisi...
Annise Parker: 2 yıl önceydi. Çok etkilendim gerçekten. Yeniden gitmek istediğim yerlerden birisi. Yeniden oraya gidip tüm Türkiye’yi keşfetmek istiyorum. İstanbul muazzam bir şehir. İnsanlarını, kültürünü ve tabi ki yemeklerini çok sevdim. Gitmek istediğim büyük yerlerden birisi. Türkiye’deki Türk toplumu ise çok aktif, birbirlerine sıkıca bağlanmış. Kent ve iş hayatlarında tchayat: Türkiye ve buradaki yani oldukları kadar siyasi hayatta da Houston’daki Türklerle ilişkilerison derece ön plandalar ve tüm niz nasıl? bunların önemli birer parçası konumundalar. Buradaki okullara Annise Parker: Türkiye’ye bir tica- ve eğitim sistemine de çok büret misyonu için görevli olarak yük katkılar sağlıyorlar. bir kere gitmiştim. tchayat: Peki, son olarak Türk vatchayat: Türkiye’yi nasıl buldu- tandaşlarına ve Türkiye’de yaşanuz? yan vatandaşlarınıza bir mesajı-
nız var mı? Annise Parker: Houston kesinlikle ziyaret edilmesi ve görülmesi gereken bir yer. İş yapmak için harika bir yer. Burada, dediğim gibi çok büyük ve çalışma alanı oldukça geniş bir Türk topluluğu var. Umuyorum ki Houston ve Türkiye arasındaki iş ve dostluk ilişkileri güçlenerek ve artarak devam eder. tchayat: Bizlere ayırdığınız değerli vaktiniz ve bu güzel söyleşi için çok teşekkür ederiz. Annise Parker: Ben de sizlere ve tchayat okurlarına çok teşekkür ederim. Sizleri ağırladığımız için çok memnun oldum. nisan2015tchayat 53
oğulcan kırca ogulcankirca@gmail.com
konuk yazar
müslüman mahallesinde salyangoz
John Malkovich’in bir lafı var.
ğerlendirme yaparsın. Ama bu işlerin sana ne getirebileceği ya da ‘’Böyle olmam gerektiği için de- senden ne götüreceğini tam kesğil, denk geldiği için ünlü ve zen- tiremezsin. Kaybeden hak etmeginim.’’ diğini, kazanan da hak ettiğini düşünür. Ama bu, denk gelmiştir Hani derler ya, gerçekten ister- ya da hala beklemedesindir. sen olur. Olanlar gerçekten istediği için olmuştur evet ama her Ben de burdayım deme dürtügerçekten isteyen ve çok çalı- sü… şan başarılı olur anlamına gelmez. Denk gelmesi lazım. Tevek- 80 ve 90’larda ev telefonundan kül derler ya, sen sınava çalışırsın arkadaşlarımızla haftasonu ranama gerisini Allah’a bırakırsın. devulaşıp sinema ve yemek buBurda da sanki biraz o eksik. Elin- luşmalarımızın dışında sosyalleşden geleni yaparsın, beynin, ak- me olmazdı. Buluştuğumuzda lın işindedir ama doğru zaman- özgüvenimiz yüksek olurdu. Yalda, doğru yerde, doğru kişilerle nız başına sokakta başı önünde olmak denk gelme işidir. Pek de sessiz gezen adamdan eser kalelinde değildir. mazdı beraberken. Okuldan mezun olduk, sektörün içinde doGenelde reddettiğin ya da kabul lanmaya, tanıdık aramaya başettiğin iş üzerinden, o işe dair de- ladık. Ortamlarda ise çok sosyali
54 tchayatnisan2015
ve komiği oynuyoruz. İş bulabilmek için yeteneğin önünde evvela beraber olunmasından zevk alınan, eğlenilen adam olma yoluna gidiyoruz. Şimdi facebook, twitter veya instagram gibi sosyal mecralar var. Durumunu anında güncelliyorsun. Yaptığın işten, gittiğin yerden resimler ile destekleyerek sosyalleşiyorsun. ‘’Ne kadar da yoğun’’ u oynuyorsun. Ya da ne kadar da mutlu. Kıskandıracak kadar dolu dolu yaşıyorsun gören için. Çocuğun mu var, ayy ne şeker resimler onlar. Aslında ne kadar çıplak olduğunu pek anlamıyorsun. Gündeme dair twitter’da yazdıkların kültür seviyeni, gün içinde koyduğun resimler ve konuşma dilin zekâ seviyeni belirliyor. Paylaştıkların
nelere özendiğini ve seni ne kadar özenti yaptığını gösteriyor. Toplumda edinemediğin yeri ve beğeninin karşılığını, koyduğun resim ya da cümledeki like’larla oluşturmaya çalışıyorsun. Retweet edilirse 140 karaktere kadar yazdıkların, gece gururlu uyuyorsun. Aslında kendini kandırarak naylondan bir özgüven oluşturuyorsun. Kimseyi gerçekte tanımadan, sadece profil fotoğraflarını gördüğün yüzlerce, binlerce arkadaşın var. Kimin ne düşündüğünü, neyin ön planda olduğunu ya da tutulduğunu, popüler kültürün değişim hızını, magazin kafasını ve bihaber yaşamları inceliyorsun. Sabah uyanmış halini, tuvalette hacet sonranı ve ‘’dün gece çok eğlendik’’ hallerini, Türk Dil Kurumu’nun da yeteri kadar ciddiye alıp literatürümüze ‘’özçekim’’ diye soktuğu selfie’lerini paylaşıyorsun. Bizim camianın kompleksi çok yüksektir. İki gün bir yerlerde görünme, hemen moralin bozulur. Sana da yolda, ‘’sizi uzun zamandır göremiyoruz’’ desinler, hemen bozulursun. Yeni yaptığın birşey gündemde olsun, of o zaman en rahatı. Restoranda yemekler müesseseden. Rezervasyonun en iyi koltukları sana ait. Marketten et alırken tarihi geçmemiş olsa da hemen atlar görevli, ‘’durun, bırakın onları önermem, şunu alın.” En çok duyduklarınız, sizi ailecek beğeniyoruz. Küçük yeğenim size hasta. Benim oğlan da çok yetenekli, nereye yazdırabiliriz? Filminizde rol olursa yoldan geçen atı oynarım. Küçükken ben de tiyatro kolundaydım. Oyunculuk en kolay meslek-
tir onlar için. Aynanın karşısında sevdiğin bir aktör ya da aktrisin taklitini yap. Sana göre becerebiliyorsan, aslında sende ne potansiyel vardır da, yetkililer farkında değildir. İdealin aslında içinde saklıdır. Topçu olma yaşın geçmiştir ama artistik potansiyelin her zaman rakı sofralarında kendini gösterir. Grubun en komiği kesin sensindir.
zan mantalitenin kanalında çekirdek çitleyerek ve bulaşık yıkayıp döndüğünde telenovelasına kaldığı yerden devam edebilene alternatifsiz dayatma yapılan bir ülkeden söz ediyorum.
İyi bir senaryonun geçmesi zordur, işte bundan. Üç mimikle rol kotarmak bundan. Ritm katmak için 90 dakikalık diziye 80 dakika müzik yapmak bundan. Kaİnsan olarak, neye güdümlüsün? fayı zorlamayacaksın. Sürprizi Neye ihtiyacın var? Neyin açlığını fragmandan vereceksin, izleyiyaşıyorsun? ciyi yormayacaksın. O sadece izlerken bildiğine şahit olacak. DuBu ülkede; yemeğe açsın, sevgi- rum komedileri yerini laf ebelikye muhtaçsın, saygıya mazhar lerine ve egzajere karakter deolamamışsın. Etrafında neler olu- formasyonlarına bırakacak. 90’lı yor artık yadırgamıyorsun. Skan- yıllarda Eşkiya ile başlayan Türk dallar sıradanlaşmış. Herşeyin Sinema’sının kalkınma hareketikopyası, korsanı, yemeğinin bile ni, dizi mantığıyla çekilen üç kuGDO’lusu çıkmış. Doğal olanlar ruşluk filmlerle baltalayacaksın pahalı olmuş. Kendi ülkende mi- ki, seyirci iyilerine de gitmesin. safir kalmışsın haberin yok. Hala hafta sonu oynanacak maçı bek- Herşeye rağmen bireysel çabalar liyorsun. Sıkıntılarına dair en ha- var. Yazarlar, yönetmenler, ideraretli tartışmaların, o pozisyo- alist yapımcılar var yine de. Onnun penaltı olup olmadığı üze- ların arasındayım. Kentsel dönürine. Sana dayatılanlar senin ka- şüm hızında bir toplumsal bilinç liteni belirlemiş. Hükümetin de, hızlanması yok. Çabuk ilerleyemuhalefetin de sesi kısılmış se- miyoruz. Ama yavaş da olsa ilerlinin televizyonda. En büyük ha- yoruz. Mücadele verdiğimizi biliyalin mücadele etmekken, bir yoruz. Bizi tutan bu. Senin gibi üç köy evinde sessiz, sakin yaşayıp kişinin de seni mutlu ettiği, kalaorganik domates yemek olmuş. balıklaştığında çarpanları kadar coşturduğu… Maalesef ülkemizde fiziki olarak yaşayan nüfusun oranı, ha- Paylaşmak, gelişmek, ilerlemek yatı bilerek yaşayan insan sayısı- ama yanındakini de ilerleterek. na oranla ezici üstünlükte. Bir in- Çoğalmak değil sorun. Kolunu sanın evvela, daha sonra toplu- kullanarak damga basacak olanı mun, sanatı algılayabilmesi, sa- değil, kafasını kullanarak özgür natı kullanması, ondan etkilen- yaşayacaklarla ilerleyerek. mesi, kendini geliştirmesi, onu evrensel dil yapması, ona açlık ve ihtiyaç duyması ile gelişir. Pazar magazininde 7 yaşındaki küçük kızın titrine sanatçı yanisan2015tchayat 55
tolga tunalıgil ttunaligil@tece.com.tr
bizden haberler
mobilyadaki izdüşüm tece
56 tchayatnisan2015
İNTERMOB İSTANBUL Türkiye ve çevresinde düzenlenen en büyük mobilya bileşenleri ve aksesuarları fuarı olan Intermob, 27 Eylül -1 Ekim 2014 tarihleri arasında İstanbul, Beylikdüzü, Tüyap Fuar Merkezi’nde düzenlendi. Bir kaç yıllık aradan sonra Tece, 14. salondaki standı ile geri dönüş yaptı. Fuar süresince Türkiye’nin çeşitli kentlerinden ve farklı ülkelerden birçok ziyaretçi Tece’nin özel olarak tasarlanmış standında en iyi şekilde ağırlandı. Fuarda 6 farklı dile tercümesi yapılan ve küçük birer katalog olarak da sunulan; “Tece’yi Tercih Etmenizin Beş Sebebi” konsepti ön planda tutularak, üreticilere Tece ürünlerinin neden daha iyi sonuçlar verdiği empoze edildi.
nisan2015tchayat 57
MEDEX, TAHRAN, İRAN Tece yeni yıla yine bir fuarla merhaba dedi. 1-4 Şubat 2015 tarihleri arasında İran’ın Tahran kentinde düzenlenen fuara Tece 8.kez katılım göstermiş oldu. Önceki yıllarda olduğu gibi standımız İran’ın her bölgesinden yoğun bir ilgi ile karşılaştı. Tahran acentamız ile katıldığımız fuarda standımız mevcut ürünlerimizi sergiledi. Aynı zamanda yeni ürünlerimizin lansmanı ilk kez bu fuarda gerçekleştirildi. Yeni ürünlerimizden biri olan 2in1 / 3D PMMA kenar bantlarımız oldukça fazla ilgi çekmeyi başardı.
DELHIWOOD GREATER NOIDA, HİNDİSTAN Delhiwood fuarının 2015 organizasyonu tamamlandı. Önceki yıllarda olduğu gibi Tece bu fuara Hindistan’daki distribütörlerinin desteğini alarak katıldı. Renkli standımız fuarın en ilgi çekici ziyaret noktalarından biri oldu. Bu fuarda da yeni ürünümüz olan 2in1 / 3D PMMA kenar bantlarımız yine en fazla ilgi gösterilen ürünlerin başında yer aldı.
58 tchayatnisan2015
ZOW BAD SALZUFLEN ALMANYA Almanya’nın Bad Salzuflen kentinde düzenlenen ZOW 2015 fuarına, son 9 yılda olduğu gibi Tece yeniden katıldı. Toplantı ve müzakere alanlarının sayısı organizatörler tarafından arttırılarak geliştirilen ve yenilenen konsepti ile daha farklı bir görüntüye bürünen ZOW fuarında, Avrupa’nın birçok ülkesinden gelen ziyaretçilerini ağırladı. Dünya pazarında kendisini kabul ettirmeye emin adımlarla devam eden Tece’nin hizmet, servis ve ürün kalitesinin standımızı ziyaret eden misafirlerimiz tarafından da açıkça dile getirilmesi bizleri onurlandırdı.
SICAM, PORDENONE, ITALYA Tece’nin vazgeçilmezleri arasında olan SICAM, 14-17 Ek im 2014 tarihleri arasında İ talya’nın Pordenone kentinde düzenlendi. Tece’nin mütevazi standı oldukça yoğun bir ilgi gördü... Özellik le, tüketicilerin kenar bandı kullanımlarında neden Tece’yi seçmelerine dair bilgi ve ren ve diğer üreticiler ile k ıyaslama yapan modülleri dik k atleri üzerine çek meyi başardı. Diğer yandan İ talya’dan gelen ziyaretçilerin sayısı, ekonomik durgunluğun yavaş yavaş atlatılmaya başlandığına dair güzel bir işaretti.
nisan2015tchayat 59
FORMOBILE , FURNIPRO, SAO PAULO, BREZİLYA ASIA SİNGAPUR
MEBELEXPO
Ürünlerini globalleşen dünyada aranan ve tercih edilen bir marka haline getirmeyi kendine amaç edinmiş olan Tece, Güney Amerika’nın merkezlerinden Brezilya’nın Sao Paulo kentinde düzenlenen fuara katılarak bu bölgedeki mevcut müşterileri ve potansiyel tüketicileri ile yeniden bir araya gelme fırsatını yakaladı. 29 Temmuz – 1 Ağustos tarihleri arasında düzenlenen fuarda birçok tüketici standımızı ziyaret ederek, mevcut ve yeni ürünlerimiz hakkında bilgi aldılar.
Üst üste ikinci kez katıldığımız
60 tchayatnisan2015
Uzakdoğu’nun en önemli ticaret merkezlerinden biri olan Singapur’daki Marina Bay Sands fuar merkezinde ikinci kez Koelnmesse tarafından organize edildi. Markasını dünyanın her yerinde tanıtma gayretinde olan ve bu sayede aranan ve tercih edilen bir marka haline gelmeyi kendine amaç edinmiş olan Tece’nin standı başta Singapur olmak üzere Malezya, Endonezya, Filipinler, Kamboçya, Tayland, Avustralya ve Fiji’den ziyaretçiler tarafından ilgi gördü.
TAŞKENT, ÖZBEKİSTAN
Mebelexpo fuarı 24-27 Şubat tarihleri arasında Özbekistan’ın başkenti Taşkent’te düzenlendi. Fuara Özbekistan distribütörümüz ile birlikte katıldık. Her fuarda yaptığımız gibi standımızda ziyaretçilerimize ihtiyaçları doğrultusunda yardımcı olmaya ve ürün portföyümüzü tanıtmaya tüm dünya üzerinde devam ediyoruz.
INTERZUM GUANGZHOU, ÇİN
Tece Interzum Guangzhou fuarına üst üste 10.kez katılmış oldu. Fuar 10 yıl boyunca sürekli olarak gelişim gösterdi, büyüdü, sektörün en önemli ve vazgeçilmez fuarlarından biri oldu. Önceki yıllarda olduğu gibi, başta Çin ve çevresindeki birçok ülke olmak üzere dünyanın dört bir yanından gelen ziyaretçilerimizi zarif standımızda ağırlamaktan onur duyduk. Tece’nin tüm ürünlerinin sergilendiği fuarda, yine Tece tarafından yeni olarak üretilen ayna ve altın ayna görünümlü özel kenarbantları ile PMMA kenarbantlarının uluslarası anlamda ilk lansmanı yapıldı.
IWF, ATLANTA, AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ Son olarak 2012 yılında organize edilen ve 2 yılda bir düzenlenen fuara Tece, 2014 yılında da katılım sağladı. Amerika Birleşik Devletleri’nin Georgia eyaletindeki Atlanta kentinde 20-23 Ağustos tarihleri arasında düzenlenen fuar başta Birleşik Devletler’in farklı eyaletleri olmak üzere Kanada’dan da ziyaretçi çekmeyi başardı. Gelen ziyaretçilere Tece’nin mevcut ve yeni ürünleri ile ilgili bilgiler aktarılırken markanın da uluslararası anlamda tanıtımının yapılması sağlandı.
nisan2015tchayat 61
BIFE, BÜKREŞ, ROMANYA Fuar Romanya’nın Bükreş kentinde organize edildi. Özenle seçilerek kullanılan hammaddelerin son üretim teknolojileri ile olan kombinasyonu sayesinde kusursuz kenar bantları üretebilme konusunda etkin hale gelen Tece, bu gerçeği ve bu özelliğini, sektördeki insanlara dünya üzerinde düzenlenen fuarlara katılarak anlatmak amacında. Bununla birlikle; Tece’nin temel hedeflerinden bir diğeri de; markanın tanıtımını yapmak ve farkındalığını arttırmak. Bu yolda emin adımlarla ilerleyen Tece, Bükreş’teki fuarda standını ziyaret eden tüm mevcut ve potansiyel müşterileri ile bu bilgileri paylaşırken amacı doğrultusunda bir adım da Romanya’da atmış oldu.
FURNICA, POZNAN, POLONYA Önceki yıllarda olduğu gibi, Tece, Polonya’nın Poznan kentinde düzenlenen Furnica fuarına katıldı. Fuar 16-19 Eylül tarihleri arasında düzenlendi. Tece’nin standı ve ürün profili oldukça fazla ilgi çekmeyi başardı. Gelen misafirlere; Tece’nin; PVC, melamin, ve ahşap kenar bantlarını tek çatı altında üretebilme özelliği ile kenar bandı kullanıcıları açısından, sektörlerinde rekabet edebilme ve kenar bandı konusunda her türlü çözüme ulaşabilme olanaklarına sahip olabilecekleri konusunda bilgiler verildi.
62 tchayatnisan2015
SAJAM NAMESTAJA, BELGRAD, SIRBİSTAN Fuar 10 -16 K asım 2014 tarihleri arasında Sırbistan’ın Belgrad kentinde düzenlendi. Tece öncek i yıllarda olduğu gibi bu fuara üst üste 3.kez k atılmış oldu. Son bir k aç yıldır Avrupa’da kendini açıkça hissettiren ekonomik durgunluğun etk ileri devam ediyor. Bu olumsuzluk lara rağmen Tece’nin standı Sırbistan, Bosna Hersek , H ır vatistan, Koso va ve Makedonya’dan ziyaretçilerini ağırladı. Bu fuar aynı zamanda Tece’nin 2014 yılında k atıldığı son fuar oldu.
ZOW fuarları dünyanın en önemli mobilya aksesuar ve ekipmanları fuarlarından biri. Her zaman katılmak ve organizasyonda yerimizi almak istiyoruz, ancak son 3-4 yıldır gerek katılımcıların gerekse ziyaretçilerin bu fuara olan ilgisinin azaldığını üzülerek gözlemliyoruz. Temennimiz bu fuarın yaşatılması. Fakat, fuar bu durumuyla devam ederse, ilerisi için oldukça zor gözüküyor. Fuarda yeni ürünlerimiz olan ve özel kenar bantları olarak genellediğimiz, ayna görünümlü ve altın ayna görünümlü yeni kenar bantlarımızın lansmanı yapıldı. Akrilik maddeden yapılmış olması nedeniyle, high gloss akrilik panellerle kullanıldığında mobilyalara derinlik veren, bu sayede 3D olarak da adlandırılan ve Tece’nin üretimine yeni başlamış olduğu PMMA kenar bantları da bu fuarda sergilendi.
ZOW, İSTANBUL, TÜRKİYE
nisan2015tchayat 63
2014 yılını 18 uluslararası fuara katılarak kapatan TECE, 2015 yılında bu hedefini büyüterek yoluna devam etmektedir. Amacımız yeni ürün gamlarımız, kalite ve hizmet anlayışımızı daha çok kişi ve üreticiye ulaştırmaktır.
SIRADAKİ FUARLARIMIZ;
64 tchayatnisan2015
21 – 25 Nisan 2015, Technomebel 2015, Sofya, Bulgaristan 5 – 8 Mayıs 2015, Interzum 2015, Köln, Almanya 23 – 28 Haziran 2015, Fitecma 2015, Buenos Aires, Arjantin 01 – 03 Ekim 2015, Mumbaiwood 2015, Mumbai, Hindistan 06 – 09 Ekim 2015, Furnica 2015, Poznan, Polonya 10 – 14 Ekim 2015, Intermob 2015, İstanbul, Türkiye 13 – 16 Ekim 2015, Sicam 2015, Pordenone, İtalya 10 – 15 Kasım 2015, Sajam Namestaja 2015, Belgrad, Sırbistan
serbest kürsü
erdal çatalkaya erdalcatalkaya@hotmail.com
namlulardan kan damlıyor ABD-Sovyetler Birliği ekseninde şekillenen Soğuk Savaş döneminin ardından çift kutuplu küresel ilişkilerin 90’lardan başlayarak çok kutupluya döndüğüne benim yaş grubumdakiler ve öncesi tanıklık etti. Sonrasına yetişenler, kitaplardan, makalelerden ne olup bittiğini öğrendi.
ye odaklı gelişmeler, ana kutup sayısını azalttı. İri kutupların sayısı çoğalsa da irilikleri azaldı. Ufak kutuplar daha da ufaklaştı ve onların da niceliği arttı. Haliyle dengeye ulaşmak artık daha zor hale geldi.
Küresel ilişkilere son dönemde Rusya’nın yaşadığı güç kaybı ve Suudi Arabistan’la İran arasınÇift kutuplu dünya düzenin- daki bölge liderliği noktasındade gelişmeleri kestirmek az ki restleşmeleri damga vurdu. çok mümkündü ama sonrasındaki geçiş dönemi, tama- Yemen’de Şii Husilerin rejimi men belirsizliklerle dolu oldu. değiştirmeye yönelik başlattığı Afganistan’la başlayan ve ayaklanma Suudi Arabistan önIrak’la zirve yapan dış müdaha- cülüğünde başlatılan çok uluslu müdahaleyi beraberinde geleler zinciri bitmek bilmedi. Özellikle son dönemde Suri- tirdi.
Suriye eksenli sürpriz gelişmeler ve Mısır’ın bölgedeki ağırlığını artırma noktasında yaptığı hamlelerin ardından, dikkatler bir anda Yemen’e çevrildi. Suriye ve Mısır’daki gelişmelere İran’ın etkisi ortadadır. Suudi Arabistan’ın, Kral Selman dönemiyle bölge liderliği için iddialı olduğunu göstermeye çabaladığını da çok iyi biliyoruz. Ne var ki Yemen operasyonu, Suudi Arabistan’ın beklediği etkiyi yaratamadı. Arap Ordusu düşüncesinin de fitilini ateşleyen operasyon, Husilerin direncini kısa sürede kırmaya yetmedi. Ardından Birleşmiş Milletnisan2015tchayat 65
ler Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesi ve Almanya’dan oluşan P5+1 grubuyla İran’ın nükleer enerji için masaya oturması, Suudi Arabistan ve müttefiklerinin hesaplarını altüst etti.
Yemen’de ortaya çıkan ağır bilançonun müsebbibi bir devlet ya da bir zümre değildir. Bugüne kadar namluların ucundan akan kandan oluşan deryada boğulan milyonların sorumlusu sadece bir kişidir. O da insanın kurdu olan insan…
“Tarihi uzlaşı” ifadesiyle manşetlerden verilen 5+1 ülkeleriyle İran arasındaki müzakereler, Tahran’ın öncelikle Yemen’de ardından da uluslararası arenada elini fazlasıyla rahatlattı. Hatta rahatlatmakla kalmayıp güçlendirdi de. Hasan Ruhani’nin Cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından iç politika anlamında Ahmedinecad dönemine nazaran daha sakin bir süreçten geçen İran, dış politikada çaktığı kıvılcımların semeresini kısa sürede aldı. Tüm bu gelişmeler, asırlardır bölgedeki ağırlığı ortada olan İran’ın, dâhil edilmediği herhangi bir meselede çözümün
66 tchayatnisan2015
gecikmesi anlamına geldiği gibi sorunun sürmesi anlamına da geldiğini gözler önüne sermiş oldu. Özetle; Yemen krizinde de görüldüğü gibi İransız bir harita şekillendirme çalışması hiçbir zaman başarılı olmayacaktır. Bilanço giderek kötü olacak ama eninde sonunda masada el sıkışılması kaçınılmaz olacaktır. Yemen’de ortaya çıkan ağır bilançonun müsebbibi bir devlet ya da bir zümre değildir. Bugüne kadar namluların ucundan akan kandan oluşan deryada boğulan milyonların sorumlusu sadece bir kişidir. O da insanın kurdu olan insan…
Mobilya Kenar Bandı
ahşap kenar bantları