Mehmet Emin Resulzade - Bir Türk Milliyetçisinin Stalin'le İhtilal Hatıralar

Page 1



Mehmet Emin Resulzade

Bir Türk Milliyetçisinin •

Stalin'le ihtilal Hatıraları

Hazırlayan

Sebahattin

ŞİMŞİR

Turan Yayıncılık Uncular Cad. Ekşioğlu İşhanı Nu: 30/16 Üsküdar/İstanbul Tel:

(0 216) 310 89 05


Bask覺 : Kaptan Ofset

Dizgi

: Turan Yay覺nc覺l覺k

Kapak: Erol Kaymak

1997

lSTANBUL


İÇİNDEKİLER

Ta kd im

Sa�'fa . . . .............. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .............

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .... . . . . . . . . . . . . . .

nir Türk Milliyetçisinin Stalin'lc ihtilal Haııralan Çarlığa Karşı Miicaclelc Yarım Yiizyıl Önce Bolşevik - Menşevik Mücadelesi

7

1O

........... ........ . . . . . . ............ . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . .......... . . . . . . . . . ..............

12

........... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . .............

13

15 ilk Temas ..... . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . .. . ... . . . . . . ....... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. ................. . . . . 17 Koba'nın Vişinski'yc Bir Tebliği .............. . . . . . . . . . . . . .. . . . . ............... . . . . . . ................ 18

O Zınıanlci Şartlar Dahilinde BakO .......... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ......... ......................... St:ılin'lc

Tiirkiyc'de Jön Türk lhtiliili Bizim 200 Ruble Koba fSlalin)'nın

. . . . . . ............... . . . . . ...... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .......................

..

.............. ......... . . . . . . ......... . . . .

K açırıhııa sı

20

.'................................................. 21

için Hazırlanan Bir PHin . .

..... .......... . . . . . . . . . ..... . . . . .

23

. . . . 26 �zerbaycan'ın işgali . . . . . . ... . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...... . . . . . . . . . ................. . .............................26 A7.crbaycan Cuınhu-Bakıl'da Asobi Atdcl lfapishancsi'nde ..... . . . . . . .................27 Hapishanede Stalin'le Başbaşa ............... ................ ...................... ...... ......... . . . . 31 Özel Bir Oda .... . . . .. .......................... . ........... . . . . . . . . ....... . . . . . . . . . ......... . . . . . . . . . ...... ..... 40 Dunııııda Saraha t lsliyoruııı . .. ......... . ............................................... ............... . .4 1 Yole.kış Stalin Darılmış .............. .................................. .. . . . ............. ............ .......43 Tam Tatbik Olııruııayan Vaad ler ................... . . . . ................................. . . . . ......... 4 3 Moskova Yolunda ..................... ... ....... .............. ...............................................45 Derbend Duvarlan Niçin Yapılm ı ş ..................................................................45 Salon Vagonda Kimler Vardı ....... ... ......................................................... ... .... 46 Stalin'in Uatıralan .. ....... . . . . . . . ..... .. . .... ................. ............ ...... ................... .......... 47 Sıalin'in Iran Si ya se ti ....................................................................................... 47 Iran'a Tatbik Olunan Siyaset ............................................................................48 Rum - Alman işbirliği .. .......... ........... ................ ......... ... ......... ......................... .49 Ingilizlerc Karşı Nefret ................ ............ ............... ............ ... .......................... 50 Muhammed Sultan Kimdir? .............................................................................51 Ingiliz-Rus Rekabeti ........................................................................................ 52 Iran Hakkındaki Hatıralanm .. ... ... .................. ....... ........................................... 52 l�iycı i ' nin Bolşevikler Tarafından işgali

. . . . . . . . . . . .. . . . . .. ... ....... . . . ....................

5


Fatih . ......... ......... ........... ... ... ... ...... ................. . ... ....................53 ideal. ......................... ....................................... .....................54 Deıııokrasi Mefhumuna Ndreı .... ... ... ... ......... .. .......................... ............. ........ 55 Troçki'ye Karşı Derin 11ir Nefret........ .. .. . ................. .................. . ........ 55 Halk Görürse inkılap Olur ........... .. . .. . ..... . ........................................... ... ........ 57 Sıalin. Trcıçki'den. Bu Eski Menşevikdcn Müstehzi Li sanla Bahsediyordu .... 57 Antiseınitiı.ııı ....... ...... ...... .............. ....... ............................... ................ . ... ...... ...59 Avrupalılar Hakkındaki l lissiyalı .................................................................... 59 Milliyet Mcsebi . ............................ .... . ............ ........................... ............ ........ 61 Endişe içinde Başımıza Gelecek Ol anlan Mütevekkilane Bekledik ............... 61 Muammalı Bir Hadise .... ............. ......... ... ... ... ........... . ...... ... ............ .................. 62 Moskova'da iki Yıl ......... .................................................... ........................... 64 Koıniinizın Devrinin M oskova sı ......................................................................65 Asken Konıiinizm Devrinin Moskovası ........ ................... ........ .......... .. ........... 65 Yüzü Çirkin de Ondan ......... .............. .. . .. ................................................. ........ 67 Üzerimizde Saklaruııış Bir Altın Vardı. Fakat Poıin Nerede? Alalım .......... ...68 ......................................... 69 Bir Çifı Potinin Verdi� S evinç ........ . Mehmet Ali'nin Özel Treni ............................................................. ... .............. 71 Yoldaş Stalin'in Emri icra Edilecek .. . .. ...... ............ ................... .. . . . . . . ......... ......72 Abbas - Kulu Butirkadnn Çıkıyor .....................................................................73 Türkiye'ye Gidebilir miyim ............ ......... .................. ................................. ..... 74 Yeni Menzil Yeni Meşgale .............................................................................. 76 Müsteşrikler Derneği Riyaseti ......................................................................... 77 Şark Milletleri Komünist Üniversitesi Profosörlü�ü ....................................... 79 Afganistan Sefaretini istikbal ... .................. ... ................ ........... ............ ... ........ 81 Müslüman K aht ı.cdele rinc Yardım Cemiyeti ..................... ............................. 84 Azerbaycan'ı A1.erbaycan'a Birlcştinneli ıııi? .................... ...................... ........87 Acaip insandır Rcsulzade ................... ..... . ... . . ........................... ............ .... ....... 90 Stalin Bir Teklifte Daha Bulundu ...... ... .................. ................................. . ....... 91 S an sasyonel Havadis ........................................................................................ 92 Bir Makalenin Macerası ....................... ............ ............................................. ...93 Enver Paşa'nın Teklifi ........ ...... ... ...... ...... ............... ....................................... ...94 Enver-Cemal Paşalann Akıbeti ...... ...... ...................................................... ..... 98 Atatürk Hakkında ......... ..................... . .. ... .............................. ............... ..........100 Türkiye istiklal Harbinin Buhranlı Günlerinde ............... ............ .................. 101 Ve Moskova'dan Firar ........ .............................. .............................................. 102 Gecenin Yansı Kumlar Üzerinde Sürünerek Sazlıklara Geldik .................... 103 Stalin'e Mektup ..................................................... ............... ......... .................. 106 Arkadaşlann Mukadderalı ......................... .............................................. ...... 110 Telkire Muhtaç Olmayan Bir Fark ......................... .............................. ......... 111 Netice ............. ............ .................................................................................... 112 Sultan Mehıııcı

Müthiş lvan Bir

6


Takdim A zerbaycan Milli' Merkez Başkanı olan Resulzade1 Rus Çarlığına karşı giriştiği mücadelede, Stalin ile de or­ tak bir mesaiye sahip olmuştur. Bu mesainin neticesi da­ ha sonra her iki şahsiyeti farklı zemin ve zamanlarda bu­ luştumıuş.ıur. işte bu mesai neticesinde, A zerbaycan'ın Ruslar tara­ fından istilası ile bir müddet saklanmayı başaran Resulzade daha sonra yakalanır. Bakfi'de hapsedildiği bir sırada, buraya gelen Stalin tarafından Moskova'ya götü­ rülür. Moskova'da yaklaş'ık iki yıl yarı hür yarı esir bir halde yaşayan Resulzade, bir gün bir fırsatını bularak, Finlandiya'ya kaçmayı başarır. İşte

nin Sralin'/e İhtilôl Hat1ralan

Bir Tiirk Milliyetçisi­

adını taşıyan bu eser,

1905'Ierden l 922'Iere kadar geçen bir süre içerisinde,

Resulzade'nin Stalin'Ie hatıralanna dayanmaktadır. 1 Resulz.ide hakkında bakuıız; Sebalıaniıı Şimşir, Mdr111er E111iır Rcsul:dde'niır Tıirti­ yc'dcti Hayarı Faaliyetleri ve Dıişünı:e/cri, Türk KO!ıOrtinil Araştımıa Enstiıüsü Ya)'Ul� Aııkar� 1995; Nesim� Yagublu, Mt'lr111ed Emin Resıdzôde, Bakı, 199 l.

7


Resulzade bu hatıralarını Türkiye' de yayınlatmadan önce, dünya etkar-ı umumiyesinin dikkatini çekmek ama­ cıyla Amerikaya bir mektup yazar. Mektupta özetle, ken­ disinin. özellikle son elli yıl boyunca Katkasya'da meyda­ na gelen olayların içinde önemli bir yere sahip olduğunu, yüzyılımızın en göze çarpan, şaşırtıcı bir üne sahip olan Joseph Stalin ile fıgili hatıralannı Benim Bildiğim Stalin başlığı altında topladığını ve Birleşik Devletler'de basıl­ masını arzu ettiğini ifade ettikten sonra, ek olarak hal ter­ cümesini ve yazının bir özetini verir. (Ek 1) Ancak, 26 Mayıs 1953 tarihinde Life 1ntemational Edition adlı şir­ ketin editörü Johan Felix imzasıyla gönderilen mektupta, kendisine teşekkür ettikten sonra, kendilerinin bir yazar­ lar kadrosundan bahseder ve dışardan nadiren yazı aldık­ larını belirterek, Aexander Orlov'un yazılarını yayınlama­ ya başladıklarından dolayı, (Resulzade'ye) yazısını yayın­ lamalannın mümkün olmadığını bildirirler. (Ek 2) Muhtemele . n bu olumsuz cevaptan sonra Resulzade bu hatıraların, Türkiye'de yayınlanması için arayış içine girer. Neticede, o günlerde Türkiye'de çıkmakta olan Dünya gazetesinde yayınlanmasına karar verir. 28 gün tefrika edilen bu hatıraların ilki 22 Mayıs 1954 tarihinde Yıl: 3 Sayı 803'te yayınlanır (Ek 3). Bu arada 1 Haziran 1954 tarihinde, Sayı 8 l 3'te hatıralara ara verildiği görül­ mektedir. Enesi gün, yani 2 Haziran 1954 tarihinde, Sayı 8 l 4'te hatıralar yayınlanmaya devam eder. 21 Haziran 1954 tarihinde, Sayı 830 ile de yayınlanan 28'inci tefrika ile hatıralar sona enniştir. Hatıralann üzerinden 4 1 yıl gibi uzun bir süre geçmiş olmasına rağmen Türkiye'de kitap haline getirilmemesi cidden büyük bir eksikliktir. Bu arada dikkatimizi çeken

8


bir husus ise, hatıraların Azerbaycan' da 1991 yılında ya­ yınlanmış olmasıdır.2 Dolayısıyla, Türkiye'de tefrika olan, ancak şu ana kadar yayınlanmamasını bir eksiklik olarak gördüğümüz hatıraları yayınlamaya karar verdik.

Böylece, hem Resulzade'nin hem de Azerbaycan Cumhu­

riyeti'nin, -Azerbaycan'ın tekrar bağımsız bir devlet ola­ rak yaşadığı şu günlerde- sıkıntı dolu günlerinde gençle­ rin bu hatıraları ibretle okumalarını saglamak istedik. İn­ şallah bu temennimiz yerine gelir. Son olarak, bu eseri yayınlamayı büyük bir şeref te­ lakki eden Turan Kültür Vakfı mensupları ile İngilizce mektubu çevirme zahmetine katlanan eşim Nahide'ye te­ şekkürlerimi sunarım.

Sebahattin ŞİMŞİR İzmir, 5. 1 1. 1995

2 Mehıned Emin Resulziklc, Sı:ılinle ihtilal Hatır:ıl:ın. B:ıkı, 19'JI. 81. s:t)fa

9


Bir Türk Milliyetçisinin Stalin 'le İhtilal Hatı­ raları Stalin'e nekroluğ yazanlardan biri makalesine:

Fa lltastik adam uı fantastik kar yeri bitti; 73 yıl evvel Gori'de fakir bir kımduracı ailesinde do ğa n oğlan, Kremlin'de dü11 yan111 en büyük imparatorlu­ ğımwı en büyük dikta törü olarak öldü, diye başliyor. Hakikaten de, beşeriyetin yaşadığı bütün dünya tarihinde, Josef Visariyanoviç Çukaşvili Stalin'den daha mutlak bir h ükümdar yoktu. Mühim derecede, onun şahsi mesaisiyle teessüs eden, Sovyet rejimin­ den daha totaliter bir rejim dahi dünyada mevcut ol­ mamıştır. Devrimizin taıihini yazanlar tarihin bu en büyük m üstebidi hakkında türlü hükümler verecek, onun iHihlaştırılan şahsiyetini türlü zaviyelerden tahlil edeceklerdir. Fakat biz onu bir kül olarak ele almak niyetinde değiliz. En korkunç Rus Çarlarına nasip olmayan bir iktidarla 30 yıla yakın bir müddette Sovyet imparatorluğu ndaki iki yüz milyon insanın mukadderatına hü kmeden, yer yu varlağının üçte bi­ rini kontrol ü a l tına almış bulunan, bütün din lerini inkar eden komünist dininin bir peygamberi sayılan, totaliterler totaliteri bir rejimin en büyük bir mümes­ sili, Stalin'i; onun nasıl bir demagok, bir diplomat, bir diktatör ve nasıl bir terörist, bir ihtil3.lci, bir ma­ reşal, bir general, Firavunlara, Neronlara, Cengizlere rahmet okutturan bir tiran, bir kızıl çar olduğunu hür milletler camiasında bilmeyen kimse yoktur. Bili­ nenleri tekrar etmek istemiyoruz. 10


1 905 ve 1 9 1 7 yıllarında Rusya şartları dahilinde bel iren sosyalist cereyan larına mensup ihtilalciler arasında silik bir şahsiyet olup, fazla ehemmiyet ve­ ri lmeyen Stalin'in mumyalanmış cesedi şimdi Marks'tan sonra, komünizmin ikinci peygamberi Le­ nin'in mumyalanmış cesedi yanında yatıyor. Leninizm, Marksizmin bir tefsiri olarak meydana gelmişti; Stalinizm, her ikisini tekmil etmiş bir sis­ temdir. Hitler'in Nasyonal-Sosyalizm formülünü çe­ virip Sosyal-Nasyonalizm haline koyan Stalinizmi iyice kavrayabilmek için Stalin'in fantastik şahsiyeti­ ni hakkıyla an lamak lazımdır. Bunu yapabilmek için tarihçilerin, Stalin hakkında yazılan hatıraları, naklo­ lunan intibaları ve anlatılan müşahedeleri, materyal olarak gözden geçirmeleri lazım gelecektir. Stalinizm Ucubesinin; l.arakteristik çizgilerini as­ lına yakın bir şekilde tersim edebilmek için, herkesin kendine göre gördüğü ve anladığı Stalin'lerin karşı­ laştııılmasında, şüphesiz, büyük bir fayda vardır. A ynı devirde, aynı şaı1lar dahilinde, aynı nesle mensup olarak yaşayan, türlü zaman larda, türlü şart­ lar altında Stalin'le şu veya bu şekilde temasa gelmiş bulunan bir adam sıfatıyla hatıralarının ona ait olan kısmını neşre ..tarar verdim. Çarlık rejimine karşı mücadele Sovyet istilası ve esareti, Moskova yolun­ da M oskova'da iki yıl ve Moskova'dan kaçış fasıl la­ rını ihtiva eden bu hatıralar çağdaş tarihçilerin işine yararsa, sarfedilen emek boşa gitmemiş olur kanaa­ tindeyim. Bu hatıraları Stalin hayatta iken, vukubulan bazı ıı


tekliflere rağmen neşretmek istememiştim ; çünkü objektif olarak naklolunacak vak'aların bir kısmı, bir bakımdan, sGitefsire mahal verebilirdi. Şimdi ise bu ihtimal meydandan kalkmış, Stalin, artık tarihe ka­ ıışmıştır.

1

Çarlığa Karşı M ücadele Yarım Yüzyıl Önce Kafkasya'nın bir parçasını teşkil eden memleke­ tin Azerbaycan'ın Rusya İ mparatorl uğu tarafından istilasından yüz yıla yakın bir zaman geçiyord u . B u devir esnasında m i l l l bütün müesselerimizi inhilaI et­ tirmek pol iti kası nı güden Çarlık, maksadına pek de nail olamamıştı. Milli özellikleri hiç bir zaman u nut­ mamış bulunan halkı mızda hürriyet milli istiklal fi­ k irlerini benimseyen yeni bir münevver nesi l yetiş­ mişti : bu nesil, mensup olduğu kitleye, kullanabildi­ ği vasıtalarla hizmet etmek istiyordu. 1 903'de Uzak Şark'ta tarihi bir hadise baş gösterdi. Avrupa medeniyetine intibak etmiş Japonya S usi­ ma açıklarında koca Rus İ mparatorluğunun ta B altık denizinden kal karak gelen bahriyesi iı i bir hamlede suyun dibine batırd ı ; arkasından Port Arthur'un fethi ve birbirini kovalayan Japon zaferleri geldi. B ütün d ü nyayı, bilhassa yakın Şark i le bizzat Rusya'yı heyecana veren bu hadise, Çarhğın asırlar gömıüş binasını sarstı. Rusya dahi l i ndeki h üııiyet ve ihti lal unsurları harekete geldi ler, bunlar Çar reji12


m i nd e n m e m n u n o l m ayan h a l k k i t l e leri n i inkıliiplaştıımak için el lerinden geleni esirgemedi ler. B u m aksatla her tarafta hüıTiyet ve demokrasi fikir­ lerini yayan teşekküller kuru ldu. Çarl ığa karşı mücadele eden siyasi zümre ve sı­ nıflar Çarlığı terkip eden milletler, zümreler ve sınıf­ lar kadar türlü renk ve ahenk taşıyan bir çok partilere ayrılmışlardı. Fakat bütün muhalefet ve ihtilaf parti ve gruplarını müşterek bir hatt-ı fasılla iki cepheye ayıımak kabildi. Bun lnı·dan bir kısmı R usya'da parla­ menter bir idare tesisi i le yetikleniyor, mutlak Çarlık rej imi yerine meşruti bir krallık kurmak istiyordu . Bunlar liberal buıjuvazi parti leri i d i . Radikal demok­ ratlarda sosyalistler ikinci kısmı teşki l ediyorlardı . B unlar Çarlığın devrilmesini, yerinde demokratik bir cumhuriyet rejiminin kurul ması nı taleb ediyorlardı . Aynı zamanda siyasi bir devri mle yetiklenmeyen bu gruba dah i l olan sosyalist partileri Avrupa kapitaliz­ minden farklı sosyal bir refoım programının tatbikini de elzem görüyorlardı. Sosyal ist Partileri idealist halkçı ideolojisi nde sosyalist devrimci ler (kı saca Es-Er)'le tarihi mater­ yalizm ideolojisi taşıyan sosyal-demokrat (kısaca Es-De) zümrelerine ayrıl ıyorlardı.

Bolşevik - Menşevik Mücadelesi Sosyal-Demokratl ar meşhur Londra kongresinde (1903) ikiye parçalanm ış; bir kol u Lenin'in l iderl i­ ği nde Bolşevik, diğer kolu da Martov'un liderliğinde Menşevik fraksiyonlnı·ını temsil ediyorlardı. l3


O sıralarda K afkasya, Çarl ı k idare sistem i dahil inde, bir Yisruvalık şeklinde idare olunuyordu. Ekseriyetle Çar hanedanına mensup bir prens tara­ fından idare olunan Kafkasya'ın idari ve entellektüel merkezini teşkil eden Tifl iste Menşevikler, petrol ocakları i le oldukça münkeşif bir sanayi merkezi olan Baku'de, maden ve liman işçileri arasında ise Bolşevikler yuva kurmuşlardı . Sosyal-Demokrat Partisi Tifüs ile B aku'de adeta birer karargah kur­ muş, bu iki muhasım fraksiyonu ihtilal hareketi üze­ rinde m üessir olmak için Kafkasya halk kitlelerin i kazanmaya çalışıyorlardı. Malum olduğu üzere bu iki fraksiyonu birbirine saldıran ana mevzu meşhur taktik meselesi idi: Men­ şevikler rejime karşı siyaseten mücadele ederek çar­ l ı ğı devirmek, yerine cumhuriyet idaresi kaymağa taraftar olup, sosyalizm prensip lerinin sosyal kuru­ l uşta müessir olmasını talep ettikleri halde, mevcut kapitalizm şaı1ları içinde sosyal bünyenin cebir ve ihtilal yol uyla deği l, tedrici evülitasyon usu lleriyle gel iştiril mesi ni tavsiye ediyorlardı; bu maksatla, on­ lar, burjuva sınıfının çarlık rejimi aleyhinde olan li­ beral ve radikal zümresiyle siyasi koalisyon yapmayı l üzumlu görüyorlardı . B i r devrim partisi olarak, konprasyonda ve zemin katında bulunmasına bak­ madan, bu fraksiyon mensupları, şartlar müsait olun­ ca kanuni mevzuattan dahi istifade etmeyi lüzumlu bul uyorlard ı ; bu maksatla onlar işçi send ikal arına hulGI ederek bunları işçi sı nıfının hakiki menfaatleri­ ni m üdafaaya ilk sırada önem vermeye teşvi k edi­ yorlardı. B ir i hti lfü partisi olarak, bulunduğu kons­ prasyon şartları dahilinde bile, Menşevikler, demok14


ratik usullere sadakati zaruri görüyor, teşkilata dahil domitelerin aşağıdan yukarıya gelen demokratik bir seçim hiyerarşisine kat'i bir önem veriyorlardı . Halbuki Bolşevikler buna tamamıyla zıd olan bir taktik kullanıyorlardı ; bir kere bunlar, buıjuva parti­ leriyle her türl ü koal isyonun aleyhinde idiler, siyasi bir sistem olarak Çarl ık rejimi ile birlikte, onlar, iktisadi bir sistem olarak, k apitalizmi de devirmek azminde idiler. l şçi sendikalarını, işçilerin ekonomik menfaatlerini müdafaadan ziyade, bunları rejime karşı daima muhalif ve m ücadele eden bir ihtilal or­ gan ı gibi kullanıyorlardı . Partinin kendi içindeki teşkilat sistemine gelince, aşağıdan· yukarıya giden bir demokrasi sistemi değil, yukaııdan aşağıya gelen bir ihtilat sistemini terviç ediyorlardı . İlıti/alci ekal­ liyet hakimiyeti i le merkeziyet Bolşevik Paı1isi'nin değişmez şiarı idi .

O Zamanki Şartlar Dahilinde Baku A zerbaycan Cumh uriyeti'nin başkentin i teş kil eden Bakı1, o zamanki şaı1lar dahilinde, yalnız Rus­ ya'da sosyalist cereyanlarının ve Çar aleyhdarı hare­ ketlerin kaynar bir ocağı değil , aynı zamanda Kaf­ k asya'da yaşayan m ü s l ü man l ar ı n ve b i lhassa A zerbaycan Türklerinin milli hareketlerine merkez­ lik yapan bir şehir idi. Milli A zerbaycan hayatı nın her türlü s iyasi, sos­ yal, iktisadi ve kültürel hareketleri üzerinde müessir olan merkezi müesseseler ekseriyetle burada bulunu­ yordu. B aku sanayiinde, petrol ocaklarında çalışan 15


işçilerin büyük bir kısmı ile orta okullarda tahsil eden gençliğin mühim bir kısmını Azerbaycan Türk­ leri teşkil ediyordu. Bu sebeple burada faaliyette bu­ lunan umumi ihtilal ve muhalefet cereyanlaıının ya­ nında müstakilen harekette bulu nan yerli ve milli gruplarla teşekküler de vardı. Ezcümle tarafımdan teşkil olunmuş, azası, türlü Rus liselerinde ve diğer orta mekteplerde okuyan A zerbaycan lı Türk öğren­ cilerinden mürekkep gizli bir mahfel vardı. Bu mah­ fel, mensuplarının milli his lerini tahrik etmek, Rusça okul larda okutu lmayan Tü rkçeyi kendi kendilerine ilerletmek, yerli ediplerin eserlerini okumak, Çarlık aleyhine yazılmış ihtilill şiirlerini ezberlemek ve ara­ da sırada şapografya basılmış beyan nameler dağıt� mak, işçiler arasına giderek hüniyet inkılap fikirleıi­ ni bunların arası nda sistemli surette yaymak gibi faa­ liyetlerde bul unuyordu. Mahfelin şapografla intişar eden bir de Himmet adını taşıyan bir dergisi vardı. Cemiyet ve bilhassa gençlik içindeki her türlü kaynaşma ve taazzuvları kendi nüfuzları altına al­ mak için rekabet eden bolşeviklerle menveşiklerin fırsat kaçırmayan propagandistleri, tabii, bizim mah­ fele de h ulül ediyor, her nasıl olsa da, bizleri kendi hesaplarına kazanmak istiyorlardı. Bo lşevik fraksi­ yonu, Tiflis'e nisbetle, BakG'da daha kuvvetli idi. Gerek bahsettiğim bu mahfelimize h u lGI eden propagandistlerden, gerekse başka şa11lar dahilinde karşı laştığım Çarlık aleyhtarı bazı şahıslardan BakG'de Bolşevik fraksiyonunu idare eden Koba adında enerjik biıisinin olduğunu duymuştum.

16


Stalin'le İlk Temas B aku Petrol Sanayii i şçileri Sendikası adını taşı­ yan bir teşkilfit vardı; işçilerin sııf ekonomik menfa­ atleriyle al iikadar o lan bu resmi kuru lun perdesi al­ tında gizliden gizl iye siyasi faaliyet dahi icra olunu­ yordu. Çarl ı k aleyhi nde gizli olarak çalışan m i l li teşkilat mensuplarından amcazadem Mehmet A l i yu­ karıda adı geçen sendikada katiplik vazifesini yapar­ dı. Bir gün o, Koba'nın bizimle görüşmek istediğini haber verdi. 1 Bak u civarında bulunan Balahanı petrol ocakları mahal l i nde bir fabrikanın işçilerine mahsus evlerden birinde gayet basi t bir odada karşımıza zayıf, nahif ve ortadan biraz uzun boylu birisi çıktı . Basit kıya­ fetli olan bu zatın çiçek bozuğu ile tı rmalanmış yü­ züne d ikkat ettim, ciddi bir tav ı rla gülümsüyordu. B izi tabii ve serbest bir eda ile karşılad ı . Gürcü aksa­ nı kuvvetle hissolunan bir Rusça ile konuşuyordu. Mutad hoşbeşten sonra söz siyasi ve sosyal mesele­ lere intikal etti. Şüphesiz,.musahabe, o günlerin en aktüel bir ko­ nusu üzerine olacaktı. O zamanki sosyalistler de u mumen, marksistler, hele bolşeviklerde ise hususan i şçi sın ıfı nı ve bahusus proletaryayı idealize etmek bir moda idi. Kaba proletarya sınıfının diğer sınıflara n isbetle tarihten mümtaz bir s ı n ı f olması üzerinde durdu, dünyadaki adaletsizlikten ası l sebebi mülkiyet esasına dayanan kapitalist sistemdi r, dedi . Dünyayı 1 • Mallım olıtui\u üzere. Koba, Josef Vissarioııviç Cııgaşvili'ııiıı ilk kullamhğı uydumıa addır. Kafk:ı.,yada iken bu adı kullanırdı; St:ıliıı adını ise sonra. Rıısya ıl:ılıilinde çalı.ş· mağa �lan.en kullaıımışıır. Gene malüm olduğu üzere Kotxı bir Gürcü romanından alınmı.ş Çarlığa karşı müc:ıdele eden bir çete kahr.ınıaııuıuı adıdır.

17


cidden mesut görmek istiyen hakiki h üniyet ve ada­ let taraftarları, ona göre, bu sistemi kökünden yık­ mal ıdırlar. Mil letleri ve çalışan halkları zulüm ve is­ tibdadı altında tutan Çarlık bu sistem üzerine müste­ nittir. Çarl ığın kökünü tamamıyla kesmek için bu mülkiy� t sistemi yıkılmalıdır. Böyle derin bir ihtilale ancak mül kiyetle ilgileri olmayan proletarya sınıfı hazır olur. Çünkü o hiç bir şeye malik değildir, onun malı ancak iki eliyle bir başıdır. İ htilal mevzuunda yalnız proletaryanın samimiyetine inanm ak müm­ kündür. Marksistlerin meşhur seçilmiş sınıf nazari­ yesine uyduıulan bu formülü, Stalin, bir de tatbikatta rastladığı bariz bir misalle tasvir etti . B en, dedi, bir gıup işçilerle konsprasyon şartları dahilinde arada sı­ rada buluşuyor, teşkilat işleriyle meşgul oluyoıum. Bu gruba devam edenlerden biri hakkında bir gün, arkadaşlar, şüphelendiğimi söyledim , bu adam ben im hiç hoşuma gitmiyor, dedim. Güvenemiyo­ rum . Sonra birkaç defa karşılaştık da o adamı ara­ mızda görmedim. Bir gün merak etti m, ne oldu bu arkadaş, dedim, neye gelmiyor, diye sordum. işçiler: - Koba arkadaş, siz bu adama güvenim yok, de­ diniz ya! . . B iz de onu hemen temizleyiverd ik ! . . dedi­ ler. t ık tanıştığı bizlere proletarya sadakati hakkında anlattığı bu kıssadan çıkanlacak hisse sarihti.

Koba'nm Vişisnki 'ye Bir Tebliği K oba'yı çok seyrek olarak arada sırada görüyor18


dum. Türlü konsprasyon şartlan dahilinde ender te­ sadüfler bizi karşılaştırıyordu. 1905'ten sonra; Çarlık mekanizmasında başveren sarsıntı ve zaaf üzerine yer yer bir takı m ihtital arızaları zuhur ediyordu . Baku bu anzalı yerlerden biri idi . Burada türl ü vesilelerle başveren umumi grevler, siyasi nümayişler ve umumi efkan çalkalan­ d ı ran bir takım soyguncu l u k , s iyasi katil g i b i hadiselerin havası içinde muhtelif ihtilal teşekkül le­ rinin yarı gizli faa liyetleri taazzuv etmekte idi . Sık sık toplantılar, kongreler ve konferanslar oluyordu. Günün birinde, B aku civarında petrol tasfiyeha­ neleri nin bulunduğu K aranehir denilen bir mahalde­ yiz. Gecenin geç saatlerinde, bir marangoz atelyesin­ de Çarlık aleyhtarı türlü ihtiliil teşekküllerine men­ sup delegelerden i baret bir konferanstayız. G ünün taktiğine taal lük eden müşterek meseleler müzakere edi l mektedi r. M üzakereler yukarıda kaydettiğim B olşevik-Menşev ik görüşü üzerine cereyan ediyor. Bolşevik görüşünü Koba, yani Stal in; Menşevi k gö­ rüşünü de şimdi Sovyetlerin m i l letlerarası sözcülü­ ğünü yapan Andre Vişinski müdafaa ediyorlar. O zaman A zerbaycanca intişar eden Çarl ık aleyh­ tarı milli muhalefet organı Tekamül gazetesini bu toplantıda ben temsil ediyorum . Müzakereler Rusça­ dır. Rus olmayan bir çoktan .�ibi, benim Rusçam da pek m ükemmel sayılamaz. UslGp ve gramer hatası da yapmamış değil im. Müzakereye iştirak i le temsil ettiğim milli muhal efet cereyanının anladığı taktik icabı olarak baltayı Çarlığın ta köküne vuran B olşe­ v i k görüşünü tercih eden bir ifadem vard ı . .. B un u 19


hazmetmeyen o zamanki Menşevik Vişinski yaptı­ ğım yanl ışlıkları telmihle: - Arkadaş, edebi değil! ... Diye üslUbuma takılıyor. K oba ise hemen: - Haydi, Yoldaş Vişinski, bir çıkıp da Türkçe, A zerbaycanca konuş, bakalı m kim daha edebi konu­ şur? .. diye mukabelede bulunuyor.

Türkiye'de .Jön Türk İhtilali l 908'de Türkiye'de Jön Türk i htilali vuku bul­ muştu. Hün-iyeti seven mahfillerde, bilhassa Kafkas­ ya Türk ve müslüman larının fikir ve siyasi hareket merkezi olan Baku'de bu hadise günün konusuydu. Bir tesadüfle Koba'ya rastladım.

- Osmanlı inkıliibı hakkında bizim dergiye bir makale yazsanız, dedi. Bizim Dergiden maksadı yukarıda bir münase­ betle kaydettiğim Sanayi İ şçileri Sendikasının organı Gudok (Düdük) idi . Makaleyi yazdım. Gudok re­ daksiyonuna getirdim. Redaksiyonun, o zamanki bir çok müesseseler gibi, iki yüzü vardı. Bir yüzü resmi idi. Derginin hükümetten müsaade almış imtiyaz sa­ h i bi ve mesUI mi.idürü işçilerden Saşa S amartsev adında birisi idi. B unun arkasında derginin bir de gizli bir redaksiyon heyeti vardı ki buraya Koba ile Timofeyev adında partili bir münevver dah ildi. He­ yet bir kunduracı dükkanının perde ile ayrıl an arka tarafında toplanırdı. Türkiye'deki meşrutiyet inkılabı hakkında yazdığım makaleyi burada, bu kunduracı 20


d ükkanında okuyarak, tetk i k edecektik. Makaleyi okuduk. Timofeyev onu şiddetle tenkid etti . - Kend i burjuvazim i z i tenkid ve hatta tezyif ediyoruz. Resulzade'nin m akales i nde ise Türki ye burjuva inkılabı övülüyor. Kendimizde hoş görmedi ­ ğ i m i z b i r şeyi n e diye Türkiye'de hoş görecek, idea­ , l ize edeceğiz? dedi; makalenin reddi n i istedi. Koba müdahale etti: - Arkadaş yanılıyor, meseleyi çok basitleştiri­ yorsun, ded i . Rusya şaıtları ile Türkiye şartlan birbi­ ri nden ayrıdır, bizde bir reaksiyon diye teliikki olu­ nan hadise Türki ye'de bir terakki aks i yonudur. Resul zade'nin makalesi çok yerindedir. Orada yürü­ tülen muhakeme çok haklıdır. M akale basılmalıdır. N ihayet m akale basıldı.

Bizim 200 Ruble Yukarıda izah ettiğim here ü merç yıl ları nda Rusya'da ve Kafkasya'nın h er tarafında olduğu gibi B aku'da da türlü izinli ve izinsiz cem iyetler faaliyet halinde idiler. Umumi hayır işleri ve m aarif yapan cem i yetlerle beraber g i z l i faal i yetlerde bulunan siyasi ideoloji teşekkül lerinden başka, h ükumet ida­ res indeki zaafları istifade eden bir çok soyguncu desteleri de faali yette idiler. M uhtelif ideler namına i h tikar yapan bu eşkıya çeteleri zangi nleri tehdid ederek para çekiyor, bazılarını çalarak aldıkları necat fidyesi mukabilinde bırakıyor, çok kere büyük fir­ malara gönderdi kleri tehdid mektuplarıyla, bunları 21


haraca bağlıyorlardı. B akfi'nu n meşhur milyonerle­ rinden Musa Naki. bir aralık tevkif edilmiş, verdiği büyük miktarda bir necat fidyesine mukabil hürriye­ tine kavuşmuştu. HaI-i faaliyette bu lunan bu eşkıya çeteleri arasında Bolşevik Partisi hesabına çalışan bir çetenin de mevcudiyetinden bahsolunuyordu. B u çe­ tenin başında ise Erivan meydanının kahramanı (bu hadise meşhurdur) bizzat Koba'nın bulunduğu sonra­ dan öğrenilmiştir. Sonraları, lstanbul'da duyduğum bir rivayeti bu söylediklerimle ilgili o lduğu ndan burada zikrede­ yim: Sözü geçen devirde polisin aczini gören bazı fir­ malar emniyetini, verdikleri dolgunca maaş mukabi­ linde Bakfı'nun Koçu diye meşhur olan kabadayıla­ rına emanet etmişlerdi. Ezcümle, meşhur petrol şir­ keti Nobel, bu maksatla H. M. -yev denen birisiyle bağlaşmıştı. B u zat 1927-28 senelerinde, emgrant iken, lstanbul'da bir çoklarına, B akfi'ya ait hatıraları arasında şayan-ı dikkat bir hikaye anlatmıştır: B olşevik Partisi'nin tehdid kolundan, adı geçen firmanın Neft alan ş u besine bir mektup geliyor. Mektup 50.000 rublenin muayyen gün ve saatte ge­ lecek arkadaşlara teslim edilmek üzere hazırlanması­ nı talep ediyor. Firmanın m üdür, H. M. yi çağırıyor ve kendisinden, tayin ol unan saatte tedhişçilerle kar­ şılaşmasını istiyor. H. M. birkaç Koçu/an ile birlik­ te bekliyorlar. Tayin o lunan saatte iki arkadaşıyla birlikte Koba (yani Stalin) peyda oluyor. Korku tel­ kin eden sert bir bakışla H.M.yi süzen Koba kendisi­ ne ismi ile hitap ederek, kandırıcı bir ifade ile: 22


H., diyor, biz alelade bir hırsız değiliz. Kapitaliz­ me karşı vuruşan bir işçi partisiyiz. Hedefimiz Rusya Ç arlığıdır. B iz işçi ler bir zulmün altında isek, siz müslümanlar iki zul mün altındasınız. B aşkasının hususi menfaatlerini korumak için bize karşı silah çekmek, canınızı manasız yere heder etmektir. Hal­ buki bizim aldığımız paralar hüITiyet için saıfolunur; bir millet olarak, sizin hün-iyetiniz de bunun içinde­ dir. Bunun üzerine H. M. Beyin mukavemeti kırılıyor ve hemen arkadaşlanna dönerek: - B iz, pas, diyor.

Koba (Stalin) 'nm Kaçml ması için Hazırlanan Bir Plan Mahiyetine, kısaca temas ettiğim bu devirde ben B akU'da maarif yayan Necat cemiyetinin riyasetinde bulunuyordum. Bu, resmi müsaade ile faaliyet yapan bir cemiyet idi. Onun perdesi altında siyasi faaliyette bulunan gizli bir grup gizleniyordu. Bu grup Çarlığa k arşı konsprasyon yapan bütün i h ti liil partisi ve grupları i le temas halinde idi. Günün birinde Bolşevik Partisi maliye komisyo­ nuna mensup azadan birkaçı bana m üracaat etti.

- Müştereken b ir garden parti yapa/un , s iz resm i wn•a111111zı. verir, b iz de şehirde re sos yete fi/em inde nüfuzu bulunan meşlıur lı omm ve be yler­ den ta mmmş aktör ve aktrislerden mürekkep b ir 23


ekiple garden partinin başarılı olma .mu sa ğlarız. dedi. Neticede: Hasıl ola cak geliri aramızda bölüşe­ lim teklifinde bulundu. O devirde bu gibi kombinezonlar mutad işlerdendi. B unun hayret edilecek bir tarafı yoktu. İ daredeki arkadaşlarla görüştüm. Hepsi Çarlık aleyhtarı adam­ lar olduğundan teklifi iyi karşı ladılar. Harekete ge­ çildi. Garden paı1iye başlandı. B akı1'nun meşhur vali bahçesinde tertip olunan bu garden paı1i, üç gün de­ vam edecekti . Gezintinin ilk günü başaııl ı oldu. İ yi gelir sağland ı . Bu tempo ile devam edecek ol ursa, garden partinin tam bir gelir vereceği , her türlü şüp­ henin dışında id i. İ kinci gün de gezinti aynı tempo ile devam ett i . B u arada şerikimiz maliye komisyonu üyelerin­ den Serebriyakov bana müracaat ediyor: Koba'yı bi­ liyorsunuz, onu Bayıl lıapislıa11esi11de11 (BakQ'nun Bay ı lburnu denilen halicinde üç tarafı su olan bir ha­ pishane kalesi, ki bir zaman ben de bunun sakinle­ rindendim) kaçmnak istiyoruz, diyor. Garden parti­ nin başarılı olduğu ve iyi hasılat sağlayacağı şüphe­ sizdir. Bizim hissemize gelecek gel ire mahsuben, ar­ kadaş Koba'nın (yani Stalin'in) kaçırılmasını finanse etmek üzere, garden partinin müdürü sıfatıyla, 200 rublelik bir avans vererseniz minnettar oluruz, diyor; İ şin müstaceliyetini de, Koba'yı iki gün sonra gide­ cek mahpuslar kafilesi ile göndeımek zarureti ile izah ediyor. Her ihtimale karşı beklediğimiz netice aldığımız avansı kapamıyacak o lursa, hissemize dü­ şen açığı hemen kapamayı taahhüt ederiz, diye temi24


nat venneyi de ihmal etmiyor. Meseleyi arkadaşlarla görüşüyorum: istenilen avansı vermekte bir mahzur görülmüyor. Garden partinin üçüncü günü kasa mevcudu n u, piyango için mücev her mağazalarından ariyet edil­ miş gümüş eşya bakıyelerini vesaireyi toplayarak ge­ zintinin baş kad ın müdürü Madam Baykov'a maliye komisyonu üyesi ve Necat cemiyeti idare heyeti aza­ sı ndan bir arkadaşla birlikte, neticeyi bir rapor halinde tesbit etmek üzere, madamın evine doğru ha­ reket ettik. Vali konağının yanında bulunan şehir bahçesinden aralanmış, yan sokaklardan birine dön­ müştük, derken eli silah l ı banditler arabalarımıza h ü­ cum ediyor, masa mevcudu ile, gümüş eşyayı alıyor, ·üstelik madamın bilezikleri ile sırmaları nı çekip ka­ yıplara karışıyorlar. Tahmin edeceğiniz bir heyecan ve teessür içinde madamın evine geliyoruz; noımal mazbata yapacağı­ mıza polis zabtı hazırlamak İcab ediyor. Garden parti beklenmedik bir fiyasko ile netice­ lenmişti. Bizim şerikler şimdi zararları kapamak de­ ğil, aldıkları 200 rublelik avansı bile iade niyetinde değil ler. Bugün, yann diye meseleyi boyuna atlatı­ yorlar... i şin dahası var: Soyguncuların bizzat bol şevik partisine mensup tedhişçiler olduğu kuvvetle söyle­ niyor. Lenin iş başına gelince, Çarlığın mil letlerarası bütün borçlarını lağvetmiş iken, 1903'te Rusya Sos­ yal Demokrat Partisi'nin yapılan borcu hemen öde25


miş, i'1tilôl kendi borcunu öde r! diye böbürlenmişti. Ya bizim 200 ruble...

Riyeti 'nin Bolşevikler Tarafından İşgali 191 ?'de h ükumet reisi Lenin ve milletler komise­ ri Stalin'in imzalarını ihtiva eden bir beyanname ile Sovyet Hükumeti, Rusya imparatorluğu dahilinde bulunan büyük-küçük bütün milletlerin kendi mu­ kadderatlarını tayine salahiyettar olduklarını ve ister­ lerse Rusya'dan ayrılarak kendilerine mahsus müsta­ kil birer dev let dahi kurabileceklerini temin ediyor­ du.

Azerbaycan 'm İşgali Törenle ifade olunmuş bu sarih deklarasyona rağ­ men, 28 Mayıs 191 S'de, mim istikialini iHinla hakimiyet hakkına malik milli bir devlet haline gelen Azerbaycan Halk Cumhuriyeti'nin hudutları Mosko­ va'dan gönderilen Kızılordu kıtaları tarafından zor­ lanmış, 27 Nisan 1920'de memleket kızıl Rus kıtaları tarafından istiHi edilmişti. Cumhuriyet hududlaıı üstün kuvvetlerle geçilmiş; her türlü mukavemet hareketleri amansız surette bas­ tırılmıştı. Kızılordu'nu n aktif yardımıyla memleket Sovyetleştiriliyordu. Yani, sözde Sovyet Azerbaycan Cumhuriyeti unvanı muhafaza ediliyorsa da, işte de­ mokratik milli bütün m üesseseler ortadan kaldırılı­ yor; liderler takip olunuyor, kızıl istila terörü her ta­ rafı kasıp kavuıuyordu. Fevkalade ihtilal mahkemesi 26


manasına gelen Çerezviçayka ceza makinesi durma­ dan çalışıyor, gözde bulunan bütün münevverler bir­ biri arkasından yakalanarak zindanlara atılıyor, bir kısmı da elli ayaklı ortadan kayboluyorlardı. Kızıl kasırga, devirmedik milli bir müessese, kesmedik bir şahsiyet bırakmıyordu.

Azerbaycan C u mhu - Bakfı'da Asobi Atdel Hapishanesinde B u şartlar dahilinde, bir müddet saklandıktan sonra, eski mücadele arkadaşlarımdan merhum Kazımzade Abbas Kulu Beyle beraber B akı1yü ter­ ketmiş, eski Şirvan vilayetinin merkezi Şamahı civa­ rında, Kafkasya s ıra dağları eteğinde, Lahiç denilen bir yerde gizlenmiştik. Bul unduğumuz yer, bir sı1itesadüf eseri olarak keşfedilmiş; yakalanarak B akı1'ya geri getirilmiş ve o zaman Çeka deni len s iyasi polis müesseses i n i n fevkatade işler şubesi o lan Asobi Atdefe teslim edil­ miştik. Asabi Atdel. de bizi, hapishane haline getirilen eski, büyük bir binan ı n bir odasına kapadılar. Oda deyip de geçmiyelim. Zaten bu, koca binanın tasav­ vur edilebilecek alelade bir odası değildi . Bayağı bir mutfaktı . Alt katta, güneş görm iyen karanl ık bir mutfak odası . Yeri asfalt olan bu odada yatak ve umumiyetle mobilya namına hiç bir şey yoktu. Üstü­ müze, üzerimizdeki pardesüyü çekebilsek de, altımı­ za döşeyecek bir şeyimiz yoktu.

27


tık düşüncemiz kuru asfalt üzerinde yatmamak için bir çare aramaktı. Karyola filan aramak abesti. Ben de, arkadaş A bbas K u l u da Çarlık devri nin ha­ pishanelerini boylamış adamlardık. O zaman da as­ falt zemin üzerine yataklaıımızı serer, öyle yatardık. Fakat şimdi serecek yatak da yok. Gardiyanlara vü­ cudumuzu soğuk yerden ayıracak birşey bulunamaz mı, diye merak ettik. Bir çare bulundu. A vluda bazı ambalaj sandıklan vardı. Bun ları bizim ricamız üze­ rine Kızılordu erleri hemen söktüler ve parçalarını bize verdiler. B unlaıı altımıza döşeyerek öylece yattık Bir iki gün, iki arkadaş mutfağın yegane misafir­ leri idik. iki gün sonra mutfak ailesi yeni getirilen bir iki misafirle de bollaştı. B un lardan şehird e olup bitenlerden bir derece malumat edindik. Başkente getirildiğimizin ahali üzerindeki ilk in tibalarına vakıf olduk. Bunlar bir taraftan üzücü, bir taraftan da sevindiriciydi. Cellatlığı ile her tarafa korku telkin eden Pankratov gibi birinin müdür bulunduğu Asobi Atdel hapishanesindeki mukadderatımız herkesi en­ dişede bırakıyor ve muhtemel her türlü fenalıkları önlemek için herkes elinden gelen tesiri icradan geri kalmıyormuş. Mutfakta bulunduğum uzun üçüncü ve dördüncü günü idi. tik defa olarak dış alemle bir nevi temas hasıl oldu. Bizi, tevkif edildiğimiz yerden BakG'ya kadar teşyi eden birisi vardı. İsmini mücevherci diye kaydedeceğim bu adam eskiden BakG'nün baş cadde­ lerinden birinde m ücev her mağazası tutardı. Şimdi bolşeviklerin özel işlerine hizmet eden bir vazifede­ dir. Umumi efkar kendisini bolşevik casusu diye 28


lemiş. İ şte bu casus bizi mutfakta ziyaret ediyor. ksadı bizden bir rekomandasyon almak. Şehirde kes kend isini, bize karşı kötü muamele etmekle Lm ediyormuş. Halbuki bize ne kadar iyi muamele ğine bizzat biz şahidiz. Hem de buraya birkaç ı sonra serbest bırakılacağımızı tebşir için gelmiş. nız bir ricası var, her türlü dedikoduya bir hatime mek için ben kendisine bir pusla vereyim ve bu lada kend isi nden memnun olduğumu söyleye­ ı, ta ki o bunu münekkidlere göstersin, kendisinin ! kötülük değil, iyilik yapmış olduğunu isbat etKendişini teskin ettim ! Söyle11e11/ere aldmna 'im. mademki birkaç gün sonra. dediğin gibi, riyete karnşacağız. o zaman bir ziyafet çeker. da sizin bize ne kadar iyilik yaptığı111zı açıklanz. ıele kalmaz. dedim. B öylece acaip bir şeki lde is­

llen itibarnameyi atlattık. Aynı günde bize evden bir paket içinde yemek ıderil mişti . Yemekler bir gazete kağıdına ambaliij imişti. B u ambalaj kağıdı birkaç gün evvel intişar n Türkçe Komünist gazetesinin bir nüshası idi . im durumda olan bir adamın bu gazeteyi ne gibi tehalükle okuyacağını, şübhesiz tahmin edersiniz. �eteye hemen bir göz gezdirdik. Azerbaycan Sov­ Hükfimetinin Başkanı Dr. Neriman Neıimanofun :ası ile ilk sahifede resmi bir tebliğ, tebliğin hatı­ da kalan metnini asl ına yakın bir şekilde buraya Jediyorum:

Haydar Han Bombi R esulz ôde yi vi layetlerde her türlü alara uğramaktan masun bulundurmak maksadıy-

Melımet Emin

'

29


la Sovyet h ükümeti, onun başkente getirilmesine ka­ rar vermiştir. B urada ise hayatı emniyet altındadır, ahalinin bu hususta emin olmasını ve heyecana düş­ memesini tavsiye ederiz. B u tebliğ mutfağa gelen yeni misafirlerin anl at­ tıklarını teyid eder mahiyette idi ... Eski m ücevherci­ nin elde etmek istediği Jıiis11iilıal vesikası da bunun­ la ilgili olacaktır. Sonradan öğrendiğime göre bu­ günlerde, İ ran meşrutiyet hareketleri nde kendisiyle beraber çalıştığım Haydar Han Amuoğlu'nun da bü­ yük bir alakası görü lmüştür. Haydar Han, l ran'ın en yakın taıihinde mühim rol oynamış Kafkasyal ılardan biridir. Kendisi İ ran meş­ rutiyetçileri arasında Haydar Han Bombi (Bombacı Haydar H an) diye meşhurdur. Vatiyle, Tahran'da, Kaçarlardan Mehmet Ali Şah'ın Başvekili meşhur ir­ ticacı E m i n - üd Devle'yi öldüren fedayi A bbas Ayag'ye bombayı veren o idi; bunun gibi Tebriz'de gene meşrutiyet mücadeleleri esnasınd a Şah tarafta­ n , meşhur irticacı Şuca-üd Devle'yi posta ile gönder­ diği bir celıe1111em makinesi ile patlatan da odur. Bir tedhişçi ve bir ihtilalci olarak onun m ücahitler üze­ rinde derin bir nüfuz ve tesiri vardı. O zaman İ ran ihtilal hareketleıinde Şah taraftan eski rej i mlere kar­ şı mücadele yerli terakkipe-rver ve meşrutiyetçilere yardı m için gelen Kafkasyalı unsurl arla yakından alakası o lan bu Haydar Han, şimdi B akG'da bulunu­ yor ve başındaki bir grup mücahitlerle İran hareket­ lerine iştirakle ilgil i birtakım kombinezonlar düşünü­ yormuş. Benim tevkif olunarak BakG'ya getirildiğimi haber alınca, l ran'daki meşrutiyet hareketi sahasında 30


teessüs eden dostluk namına, hemen hareket geç­ m i ş , başta Dr. Neri man olmak üzere, Sovyet A zerbaycan'ının nüfuzlu bütün elemanları na başvu­ rarak Mehm et Emin'in b aş111da11 bir ktl, eksik ola­ maz! .. demiştir. Anormal mutfak lıayatl yavaş kendine mahsus bir form alıyor. Saatler saati , günler günü kovalıyor. Gelen yeni misafirlerden duyulan türlü söylentiler­ den günü gününe lıamdis/er alıyor, mukadderatımı­ zı bekl iyorduk. B ütün bunları ve mutfağımızda ken­ d i formunu alan bütün şeyleri burada tafsil etmek ıTi­ yetinde değilim. Buradaki mahrumiyetleri, yemek d iye verilen bulaşık suyunu andıran çorbalar vesaire üzerinde de durmak i stemem. Mevzuum umumi hatırat yazmak deği ldir. Teferruata yalnız ele aldı­ ğım asıl konu unsurlannı birbirine bağlamak suretiy­ le temas ediyorum.

Hapishanede Stalin 'le Başbaşa Mutfakm yeni misafirlerinden şehirde olup bi­ tenler h akkında malıimat alıyorduk. Bunlar şeh irde Padı•alyon adında gizli bir cemiyetin keşfedildiğin­ den bahsediyorlardı . Padml Rusça bir sözdür. Bod­ rum demektir. K ızılordu tarafından yeni işgal olunan B akG'de, burada kalan Türkiyeli eski mülteci subay­ lardan bir kısmı ile limanda bulunan bahriyeliler ara­ sında gfıya ki bir anlaşma olmuş. bunlar yerli lerden bir kısmı ile sözleşerek, hükumete karşı komplo ha­ zırlıyorlarmış. 31


Teşkilat üyelerinin görüşme yeri şehrin eski Ni­ kola sonra parlamento, şimdi de komünist caddesi denilen büyük caddesinde bodrum katında yerleşen bir dükkan imiş. Bu m ün asebetle kendilerine bod­ rumcular manasına gelen padvalyon deniliyomıuş. Padva/yo11cıların niçin h apsedildikleri hakkındaki yarı ciddi, yarı mizah lı hikayelerini büyük alaka i le dinliyorduk, derken kapı açıldı. Gardiyan içeri girdi. Bana hitap ederek, yoldaş Resulzade (mahpuslara da yoldaş, diye hitap olunuyordu) arkamdan geliniz, dedi. Saat 17 idi, akşamın bu geç saatlerinde kamara­ dan bu şekilde götürülenler, bermutad gider, bir daha dönmezler. Bu; Jıarcamnağa götürülen bir saattir. B aktım, arkadaşlara bir hüzün geldi . Hele arka­ daş A bbas Kulu'nun rengi attı; melGI ve mahzun gözleriyle bana baktı. Zorla zaptolunan bir heyecan­ la kucaklaştık. Kendisinden, uzun ve neticesi meçhul bir sefere çıkıyormuşum gi bi ayrıldım. O titrek bir sesle iyil ikler temenni ediyord u ; ben de kendisine merak etme, korkma, diye teselli veıiyordum. Ben önde, gardiyan arkada gidiyoruz. Karanlık koridorlardan geçtik (petrol merkezi olan BakG'da petrol kıtl ığı yüzünden tasaITUf olsun, diye adeta ge­ celeri l am ba yakılmaz) . B u yolun pek de yabancı s ı değildim. B ir defa y i n e bu koridorlardan Pankra­ tov'un huzuruna götürülmüştüm. B urada bir heyet beni istintak etmişti . Hissettim ki gene Pankratov'a götürülüyorum. Geldik. Tam orası. i ki hafta evvel istintak edildi­ ğim oda. Gardiyan kapıy ı açtı . Girdim. M asanın ar32


kasında ayakta duran Pankratov'un yanı başında kızı lordu üniformasında biri bana dikkatle bakıyor. Subay, istikbal maksadıyla bir iki kadem i lerledi, elini uzatarak: - Yoldaş Resulzade, tanıdınız mı, (bir az pauz aile) Stalin! dedi. - Evet tanıdım (biraz tevakkuftan sonra) Koba! dedim. Tevakkufumda bir mana vardı, ben Rus Sovyet komiseri Sıali11 denen zatı tanımıyordum . Ben im ta­ nıdığım Kafkasya ihtilalcisi bir Koha vardı. Stalin hemen Pankratov'a müracaatla, bizi yalnız bırakınız, ded i . Pankratov çıktıktan sonra bana: - Ne çetin günlerde beraber çal ıştık, şimdi ise tokuştuk, dedi . - Dünya bu, her şey olur, dedim. - Dosyanızı gördüm, durumunuz pek kötü, dedi. Ben bir lahza gözünün içine baktım. Müsamt Partisi'ne mensup olmak töhmetiyle iş­ çilerin gruplar ha.tinde kurşuna d izi len bir yerde bu fırkanın lideri olur da duru mumun iyi olacağını dü­ şünecek kadar sade deği lim. Fakat bu kötülüğün dos­ yadan çıktığına aklın1 ermez, çünkü duru m umun kö­ tülüğü n ü isbat edecek bir dosyadan habeıim yok.

Stalin mevzuu hemen değiştirdi. 33


- Ben bunun için gelmedim, dedi. Buraya gelin­ ce mahpus olduğunuzu öğrendim . Sizinle görüşece­ ğimi yalnız Dr. Neriman'a söyledim, dedikten sonra sözüne devam etti: - Buradaki ler (yerl i komünistleri kastederek) sizden korkuyorlar, bir kısmı MÔsaı-at reisini bitir­ melidir, diyor, bir kısmı da yok ömrü oldukça hapis­ te kalsın, mütalaasında bulunuyor. Fakat ben bu iki şıkkın h iç birini size reva göremem. S iz eski müca­ dele arkadaşısınız. Ziyaretimin yegane sebebi de bu­ dur. Çar istibdadına karşı mücadelelerin izi, sizin inkı Hip h areketindeki rolünüzü ve ehemmi yetinizi biliyorum. B u inkıHip iç in gerekli bir şahsiyet oldu­ ğunuzu takdi r ediyoru m . Siz ne öldürülür, ne de ömür boyunca hapishanelerde çürütülür bir insan de­ ğilsiniz. Bence size hüniyetiniz i ade edilmelidir: İ s­ tersen iz burada kalınız, isterseniz benimle beraber Moskova'ya gidelim -ki bunu ben size şahsen tavsiye ederim, çünkü buradakiler sizi rahat bırakmazlar ve zuhur edecek her�angi bir hadiseyi bahane ederek si­ zi mesuliyete çekerler- isterseniz dünyanın tercih et­ tiğiniz herhangi bir tarafına gidiniz . . . bir sözle hürsü­ nüz. Düşününüz, taşın ınız, belki de bizimle teşrik-i mesai edersiniz! .. Diye sözleıini bitirdi . Stal i n'in Rusya'dan bahis açan resmi mukaddi­ eski m ücadele arkadaşltğ111da11 bahseden se­ mimi bir hasbihal edasına çevrilen bu ifadesine aynı şekilde mukabele etmek lazımdı. meden

- Bunca hadiseler olup bittikten sonra teşrik-i bahis konusu olamaz, yoldaş K oba, dedim.

mesai

34


- Evet haklısınız, biz 1 9 1 8 'de buraya Şaumyan'ı göndeımeyecektik, ded i . Bu cümle i l e neye telmih edildiği izah edilemez­ se, en yakın A zerbaycan tarihinin tefeJTuatına vakıf olmayan okuyucular meseleyi pek anlayamazlar. Bu­ nun için biraz tafsilat vereyim: Şaumyan Sovyet hükumeti tarafından ihti lali n ta bidayetinde Kafkasya fevkalade komiserli ği ne tayi n olunmuş komünist bir Ermeni idi. Daha bolşevikle­ rin elinde olmayan K afkasya'ya fevkaiade komiser tay in olunan bu adama aynı zamanda Şarki Anado­ l u 'da henüz R u s orduları işga l i altında bul unan viiayetlerde Büyük Ermenistan teşekkülü maksadıy­ la bir referandum teşkil etmek vazifesi de bir dekrat­ la bu Şaumyan'ın uhdesine bırakılmıştı . 1 905'den be­ ri tanıdığım Şaumyan l 9 1 8'in başları nda, B akG'da benimle görüşerek kendi misyonundan bahsetm iş ve Müsavat Fırka 'sına teşrik-i mesai teklifinde bu lun­ muştu. Bizden h üsn-ü kabul görmeyen Şaumyan sonra Titlis'e gitmiş, orada Gürcü Menşev i kleri n i n şiddetli bir muhalefetiyle karşılaşarak tekrar B aku'ye avdet etmiş ve burada aynı senen i n 3 1 M art' ı nda cephelerden dön üp B aku'de birikmi ş bulunan R us askeri kıtaların ı tahrik ederek Baku'deki Türk ve Müslüman ahal i üzerinde bir katliam tertip etmişti . Stalin, işte bu hadiseye telmih ediyord u . Bununla o bir taraftan 1 9 l 8'deki Mart faciasının bütün kaba­ hatini Şaumyan'a yükl üyor, diğer taraftan da o zama­ nın Ermeni meselesinde alınan bolşevik istikametini zımnen tenkid etmekle Türk-Ermeni ihtilafını istis­ mar etmek istiyordu. 35


Stalin'e söyledim: - Mesele Şaumyan'ın şahsında değildir; yalnız değil, siz buraya şimdi de gelmeyecektiniz! ..

1 9 l 8'de

Stali n d i kkatle yüzüme baktı . Lisaniyle değil, haliyle niçin, diye sordu: - Çünkü Rus gücüyle tesis olunan proletarya d iktatörlüğü A zerbaycan'da Rus hakimiyetinin tesi­ sinden başka bir şey olamaz, diye devam ettim. Fikrimi bir m isalle tavzih ederek ilave ettim: - Tasavvur ediniz k i A lmanlar geliyor, Mosko­ va'da bir Sovyet hükumeti kuruyorlar; bu nasıl olur? diye sordum. - Bizden daha i y i tatbikat yaparlar, diye Stalin gülümsedi. - Fakat Rus halkı da daha iyi idareyi nasıl telakki eder? . . Tahmin etmez misiniz, cevabını ver­ dim. Stali n man idar bir bakışla yüzüme bakt ı . . . B u ba­ kışta Rus halkının ruh iyatını ben daha iyi bilirim, di­ yen bir ifade vardı. Stal i n bir lahza düşündükten son­ ra konuyu değiştirdi. - Peki , dedi, olan olmuş bitmiştir. Şimdi ne dü­ şünüyorsunuz, ona gelelim. - Sizin, ded i m , burada, Pankratov'un bu masası başında bir heyet ben i i sticvab ediyordu. İ sticvabı idare eden müstantik ameleden yetişme genç birisi· idi. Bana soruyordu: 36


- Da,� larda dolaşıyordunuz, orada yaka/a11dı­ ğ1111z zaman ne diişiinüyordwıuz? diye benden ce­ vap bekl iyordu. Ona: - Hadiseleri müşahede ile meşguldüm, cevabını verdim. Kani olmadı. Beni daha ziyade konuşturmak istiyordu; dedi ki: - Nasıl olur, siz Müsavat hükumeti nin ruhu idi­ niz; M il li A zerbaycan H ükumeti sizin manevi tesiri­ niz sayesi nde ayakta idi. B u ayarda bir adam ı n hadiseler karşısında pasif bir müşahede durumunda kaldığına inanalım m ı ? Biz sizi n hapishanenizde iken döşünüyor, kendimizce bir takım planlar kuru­ yorduk. H apisten çıkınca şunu, bunu yapacağız, di­ yorduk. Siz nasıl olur da hiç bir şey düşünmüyor, sa­ dece müşahede ile vakit geçiriyor, at ıl kal ıyordu­ nuz? ! .. diye müstantik yüzüme baktı ; kendisine: - Siz benden daha gençsi niz, aradaki fark her­ halde bundan ileri gelse gerek, cevabın ı verdim. Ona bütün samimiyetim le elbette ki açı lamaz­ dım; çünkü beni tanımazd ı . Cevabımı can kuı1aımak için uydurulan bir şey diye düşünür samimi bulmaz­ dı; fakat size, eski samim i yeti hatırlayan bir eda ile konuşan Koba'ya müstantiğin anla�amadığı ataletin asıl sebebini izah edebilirim. Siz demokrasinin takdis ettiği büyük hakkı, milli istiklal h akkını çiğneyerek h ududumuzu geçtiniz. Buna gücümüzün yettiği kadar mukavemet ettik. Üs­ tün kuvvetlerle bu mukavemeti kırarak yurdumuzu işgal ettiniz. Kahir kuvvetlerinize mukavemeti daha fazl a devam ettirmeğe kendi kuvvetlerimiz kafi de37


ğildi . Milletlerarası daha büyük kuvvetlere istinat et­ memiz tazım gelird i . Hal buki bulduğumuz şartlar dahilinde istinat edeceğimiz büyük kuvvetler, şarkta­ ki milll istikıa.I hareketleriyle, bilhassa milli Türkiye hareketiyle muh asım bir durumdad ırlar. S iz de bu durumdan istifade ederek Türkiye'ye yardım için A zerbaycan'dan geçit istemek şiarı altında memleke­ te sokuluyordunuz, bu maksatla burada bulunan ma­ ceracı bir takım unsurları da kull anıyor ve umumi efkarı iğfal ediyordunuz. Tahaddüs eden bu şaı1lar dahil inde biz iki ateş arasında kalan bir adam duru­ munda idik. Bu durumda bize müsait vakit gelinceye kadar beklemek lazım gelirdi. Müstantiğinizin anla­ mad ı ğı şey bir atalet değil, bir intizar idi. Sovyet işgal ini tanımı yarak yeniden faal mücadeleye geç­ mek hakkını muhafaza i le müsait bir konjonktör ge­ linceye kadar intizar edecektir. Stalin, - Peki, farzedelim, istediğiniz şartlar mevcuttur ve kendi kuv vetlerinizle hareket etmek imkanın­ dasınız; o halde bize karşı ne yaparsınız? diye sordu. - Hiç düşünmeden hemen size karşı kıyam edeıiz, dedim. - Peki ama, siz küçük bir memleketsiniz, kendi başınıza müstakil o larak kendinizi idare edemezsi­ niz; başka büyük bir devletle, ne de olsa, anlaşmanız lazımgelir, dedi; ben : - B u takdirde biz, gene büyük komşumuz olan sizinle anlaşırdık, fakat Neriman'ın anlaştığı tarzda değil, dedim. 38


Stali n güldü, - Neriman mı bizimle, yoksa biz mi Neriman'la anlaştık?! dedi. Bir saatten fazla süren müsahabe sona eri yordu. Stalin m üsahabeyi pratik bir neti ceye bağl amak ni­ yetiyle sözü tekrar bizim lıürriyele getirdi. Bakfı'de kalmayı mı, yoksa Moskova'ya gitmeyi mi tercih et­ memi bilmek istiyordu. Kendisine dedim ki: - Mademki bize hün-iyet mutasavverdir, o halde dört duvarın arasında mahpus olarak düşünüp karar almaktansa, bütün meseleleri hüniyet havası içinde salim bir kafa ile düşünüp halletmeği tercih ederim, dedim. - Peki, diye muvafakat etti . Seslendi . Biraz son­ ra Pankratov içeri girdi. Müsahabemiz esnasında ka­ ranlık bir mutfakta tutulduğumuzu, hal ve ahval sor­ ması münasebeti y le, anlatmış olduğumdan, içeri gi­ ren Pankratov'a hemen, - Yahu, adamı karanlık bir mutfakta tutuyor­ muşsunuz, derhal kendisini münasip bir odaya nak­ lediniz ve ailesi yle de kendisine görüşmek i mkan ını veri niz, diye emi r verdi. Ayrı ldık. G ardi yan bizi tekrar mutfağa getirdi. Mahpus arkadaşlar sevinçte, hele A bbas Kulu arka­ daşın şadlığına payan yok. Ö y le ya, demek gidiş harcanma gidişi değil­ miş ! ..

39


Özel Bir Oda İ ki üç saat sonra gardiyan tekrar geldi . Eşyam::ı toplayınız, .voldaş Pankratov sizi münasip bir odaya nakil için emir verdi. diyor. M utfaktaki arkadaşlara tekrar hüzün ve endişe gel iyor. Bu hile ol masın, di ye düşündükleri yüzleri­ nin ifades inden, gözlerinin bakışından belli. Ben ar­ kadaşlarımdan pek de ayrıl m ak istem iyoru m ama, reddetmek de iyi kaçmaz. B ak alım sonrası ne olur... Arkadaşlarla vedalaşıyor, gidiyorum; gardiyan eşya­ larımı s ırtına alıp arkadan geliyor. Beni Pankratov'un kendi oturduğu dairenin ya­ nında kapısı m üşterek balkona çıkan özel bir odaya bırakıyorlar. Çırçıplak olan bu odanı n mutfaktan far­ kı yeri nin tahta oluşu ve bir de karyola yerin i tutan tahtadan basit bir kanepenin bulunmasıdır. Mevsim güzün sonuna geldiğinden ve odada ısıt­ ma tertibatı o lmadığından insanı n iliklerine kadar iş­ leyen soğuk bir hava vardır. Mutfakta hiç olmazsa el i mize geçen tahta parçaları nı , gazete vesaire gibi kağıtları yakıyor biraz olsun ısın ıyorduk. İ lave ola­ rak orada maddi ı lıkl ıktan başka manevi bir hararet de vardı ; bir sosyete halinde yaş ıyor, deıtleş iyor­ duk. Geceyi b u soğuk inzivada geçirerek sabah erken­ den bir fırsatla balkonun kenanna geldim ve oradan kendimin selamette olduğumu mutfaktaki arkadaşla­ ra m üşahede ettirdim. Sevinçlerini uzaktan bildirdi­ ler. A bbas Kulu hava öpüşleri gönderiyordu.

40


B ir gün böyle yalnızlıkla geçti . Ertes i gün beni refikamla görüştürdüler. Evdeki ve şehirdeki vaziye­ ti ondan öğrendim. Ona da vaziyeti söyled i m ve Sta­ lin'le olan müsahabenin hulasasını bildirerek, arka­ daşların ne düşündüklerini ve ne tavsiye ettiklerini öğrenip gelmesin i istedim. Böylelikle arkadaşlarla aramızda bir rabıta tesis edi lmiş oldu . Bu vasıta ile şehirde olup bitenler hak­ kında epey malUmat edinmiş oldum. B izim tevkifen şehre getirilmemizin umumi' bir heyecan doğurçiuğu­ nu, resmi hükümet tebliğinin, bu heyecanı teskin maksadiyle, öyle diplomatik bir eda ile yazılmış ol­ masının sebeblerin i öğrendim. Dostum Haydar Han Amuoğlu'nun lehimde yaptığı cesurane demarşın tef­ silatını h aber aldım . A rkadaşlar, Moskova'ya gitme­ mi daha münasip buluyorlar. Çünkü burada kalmak tehlikeli i miş, her türlü sürprizlere, her zaman maruz kalınabilirmiş.

Durumda Sarahat İstiyorum B ir iki gün daha geçti . Stal in'in bize vadettiğ i lıiirriyerten b i r eser yok . . . Endişem artıyor. Vaziyeti tasrih için akl ıma bir tedbir gel iyor. Pankratov'la gö­ rüşüyoıum; kendisine: - i şim, münasebetlerinde katiyet ve sarahat se­ ven bir partinin eli ndedir. Y oldaş Stalin'e söyleyiniz; vadettiği h ürriyet bana h akikaten mukadder ise, bu, ne zaman tahakkuk edecek? Bu bir; sonra beni m işimle alakadar Mehmet A li i l e Abbas K u l u arkadaş­ l ar da mevkufturlar. B u n l arın da beni mle beraber 41


halas edilmeleıini rica edeıim. Sonra Moskova'ya gi­ decek ol ursam, orada tamamiyle serbest olabilecek miyim?

Benim işim tabirini mahsus kullanı yorum. Çünkü arkadaşı m Abbas Kulu ile beraber olarak hapsedildi­ ğimi biliyorsunuz; Mehmet Ali de son defa bizimle muhaberede bulunduğu için hapsedilmiştir. Bundan başka ta Çarlığa karş ı yapılan mücadele senelerinden beri sıkı rabıtalarla birbirine bağ l ı bulunuyorduk. Mehmet Ali ve A bbas K ulu türlü zamanlarda yapı­ lan gizli faaliyet sahaları nda müştereken mes'uliyet taşıyan arkadaşlarım olduğu gibi, milli hareketin son yıll arında da benimle hep aynı safta bulunmuşlardı . 1 9 1 l 'de BakG'de Müsavat Fırka'sının teşekkülünde bu iki arkadaş merhum Naki oğullarından Naki ile birlikte gizli teşkilatın ilk üçlüğünü teşkil etmişler­ di. Pankratov ricamı Stalin'e getireceğini söyl üyor, ayrılmak üzere iken kendisine kaabi lse beni tekrar mutfağa göçürtme için emir vermesini rica edi yo­ rum: - B ana ayırdığınız oda şüphesiz daha temiz, ha­ vadar ve müstaki ld ir, teşekkür ederim ; fakat orada arkadaşlarla birl i kte bir sosyetem vardı, beni o sos­ yeteye kavuşturmak lütfunu esirgemeyiniz, dedim. - Peki, dedi, ayrıldık. Tekrar mutfaktayım. Mahpus arkadaşlarla birkaç günl ük ayrılık hasretini gideriyor, duyduklanmız ye ni havadisleri bölüşüyor, deı1leşiyoruz. 42


Yoldaş Stalin Darılmış Gardiyan, Pankratov'un beni tekrar istediğini ha­ ber veriyor, gidiyorum, Asobi A tdel şefi ciddi bir eda i le: - Yoldaş Stalin size darı lmış ! .. diyor. Dikkat kesiliyorum. Y üzümdeki istifuamı farke­ den Pankratov, devamla Stalin'in: - Yoldaş Resulzade'nin güvensizliğini neden hak ettim. Benim vaadimden neden şüphe ediyor? ! . . Sözlerini naklettikten sonra, cevap beklemeden, Stalin namına şunları açıklıyor. - Ben daha birkaç gün buradayım . Siz (yani Ben) benimle beraber Moskova'ya gideceksiniz. Sizi Moskova'ya gideceğiniz gJn serbest bırakacaklar. İ s­ terseniz ailenizi de beraber alabil irsiniz. Moskova'da bu lundukça tamamiyle serbest olacak, hem benim, hem de Sovyet hükumetinin himayesinde bulunacak- · sınız. Aileniz burada kalacak olursa o da A zerbaycan Sovyet hükumetinin himayesinde olacaktır. A rka­ daşlarınız Mehmet Ali ile A bbas Kulu dahi sizinle beraber gideceklerdir. Neticeyi eve ve dolayısıyle arkadaşlara ulaştır­ dım. Yolcul uğa hazırlanıyor, hareket gününü bekli­ yoruz.

Tam Tatbik Olunmıyan Vaadler Beklenen tarih geldi. HüITiyet günü, hürriyet saa­ tine tebeddül etti . Mehmet A l i'yi bulunduğu başka 43


bir hapishaneden Asobi Atdel'e naklettiler, benimle birlikte koyuverdiler. Fakat A bbas Kulu'dan haber yok. Ona müsaade etmemişler. Mehmet Ali ile birlikte, ikimiz eve geldik. Gıya­ bımda doğmuş iki aylık oğlum Azer uykuda. Babası­ nın öpücüğünden uyanan çocuk ağlıyor. Onun ve di­ ğer aile efradının ve bunda eve toplanmış bul u nan yakın akrabanın teessür ve hayır duaları içinde veda­ laşarak, kapıda bekliyen arabaya biniyor, istasyon yolunu tutuyoruz. Çarşıları, dükkanları ve pazarları kapalı olup de­ rin bir hüzne dalan BakU'nün sesini kaybetmiş hazin sokak larında gidiyoruz. İ stasyona geldik. Moskova treni bekliyor. Stalin'i götürecek salon vagona bindi­ rildik, başta Stalin olmak üzere Sovyet kodamanla­ rından Serge Oıjeni kidze, Budu Midivani (Ankara'da Milli' Gürcistan h ükumetinin elçisi bulunan Semyon Midivani'nin öz kardeşi) vesairleri vardı. Stalin bizi karşılıyor. - Yerli komünistler Abbas Kulu'yu beraber gön­ dertmek istemediler, nedense aleyhine büyük bir hiddet vardır, diyor. Biraz sonra doktor Neriman Nerimanof geliyor; bizimle selamlaşıyor ve hemen: - Abbas K u l u nerede? diye sordu. Abbas Kulu'ya müsaade etmemişler, diyoruz. O, tam bir hayret içinde: - Hem ... biz onun için de gitsin, demiştik .. diyor. - Siz demiş olabilirsiniz, ama vaka meydanda, müsaade etmediler... 44


111

Moskova Yolunda Biraz sonra m üstevlilerin şakrak kahkahaları, yerlilerin de hazin ve müteessir bakışları arasında tren hareket ediyor. Moskova yolu ndayız. Normal şartlar dahilinde beşinci gün Moskova'da bul unacak olan tren, şimdi en az on beş gün yol gidecektir.

Derbend Duvarlar1 Niçin Yapılmış? t ık istasyon olan Derbend'de bir iki gün kal mak icab ediyor. Stalin maiyetiyle beraber Temirhanşu­ ra'ya (şimdi M uhackala) gidecek, orada Dağıstan Sovyet muhtariyetinin teşk ili ihtifal ine iştirak ede­ cektir. Kendisine refakat edenler arasında, o zaman Moskova'da intişar eden Vastok (Şark) dergisinin meşhur müdür ve muhaniri Mihayloviç (eskiden Ya­ lantior adını kul lanan ihtilalci bir emigrant) de var­ dır. B u imza ile Bakinski Raboçi gazetesinde çıkan bir makalede tarihi Derbent duvarlarına ait bir fıkra dercedil mişti. Daha Sasaniler zamanında yapılan, sonra da Araplar zamanında tamir olunan bu duvar­ lar, Mihayloviç'in makalesine göre, cenuptan gelen tecavüzlere karşı yapılmış bir sed olarak tarif olunu­ yord u . Uzaktan görü nen Derbend duvarları üzerine açılan müsahabe dolayısıyle bu makalenin aykırı ol­ duğuna temas ettim. Stalin hemen gözleriyle aradı ve biraz ötede başkalarıyla konuşmakta olan M ihaylo­ viç'i çağırdı. 45


- Yahu ded i, sen tarihçi geçınıyorsu n, bak Resulzade ne diyor, Derbend duvarları Cenuba değil, Şimale karşı yapılmış bir sed i miş ...

Salon Vagonda Kimler Vardı? Stalin'in salon vagonuna raptolunan kançi lerya vagonunda bize bir kupa ayrılmıştı. Bu vagonda biz­ den başka vaktiyle Lehistan'ın küçük kasabalarından biri nde korum fabr ikasında tezgahtar i ken, şimdi Stali n'in kançi lerya m üd ürü olan Berzanoski vardı. Yahudi aslından o lan bu Berzanoski Rus aristokrat­ larından dul bir kadınla evli idi. Bu kadın kocasıyla beraber kançilerya katipliği yapıyordu. Yanında eski kocasından 8 yaşlarında bir klZI bulunuyordu. B izim kupanın yanındaki kupayı da eskiden Pe­ tersburg'da (sonra Leningrad) kunduracılık eden va­ gon kumandanı, sempatik Davidov işgal etmekte idi. Kançi lerya vagonu aynı zamanda bizim için va­ gon restoran yeıini tutuyordu. Yemeklerimizi Berza­ noski ailesiyle ve Dav idov'la birl ikte hep burada yi­ yorduk. Uzun süren yolculuğumuzun yeknesak olduğunu söylersek hakikate pek de uymaz. Her sabah kalktık­ ta k upayı tahtakurusu ve bitlerden ayıklamak, tuva­ leti m izin zaruri icaplarından idi. B una mukabil kan­ çilerya sofrasında, aylardır çektiğimiz sıkıntıyı telafi ediyor, A zerbaycan'ın siyah havyarını kızıl vagonda kendi helal malımız gibi yiyorduk.

46


Stalin'in Hatıraları Yolculuğun verdiği fırsatlardan faydalanarak Sta­ lin bizi, arada sırada kendi salon vagonuna çağırıyor­ du. Bazan da kançilerya v agonuna gelerek oradaki­ lerle öteden beriden konuşuyordu. B azan M adam Berzanoski'nin kızı ile konuşuyor, alaylı bir tarzda, sen Dede Wilson'u, onun 14 madde­ sini hiç duydun mu? .. diye latifeler yapar, bazan da kendi sergüzeşt ve maceralarına ait hatıralar anlatır­ d ı . Şima lde sürgün bulunduğu Eskimolar arasında balı k avı ile geçindiğinden ve bu i şte kullandığı usı11 sayesinde yerlilerden daha muvaffakiyetli olması ha­ sebiyle onların nazarında adeta keramet sahibi bir evl iya gibi göründüğünden ve bu yüzden şahsiyeti­ nin takdis edildiğinden, bel lenen bir zevk le bahsedi­ yordu. Stal i n Eskimoların gözünde her şeymiş; has­ talanınca da ona gelirlermi ş ; o da verdiği mutad bir takım h aplar ve tozlar sayesi nde hafif hastalıkları önleyebiliyormuş. Bir gün Eskimo dilberi nin biıi te­ davi için kendisine gelmiş; muayene esnası nda cinsi bazı vaziyetler almış. Stalin aldırmamış. Meğerse bu dilber, zekasıyla Eskimolar arasında meşhur olan bir kahramandan gebe kalmak istiyormuş . ..

Stalin'in İran Siyaseti Eskimolar arasında görülen bu cinsi toleransa m ukabi l , sözü Kafkasya m i l letlerindeki herotik ahlakın ciddiyetine geçiren Stalin, Dağıstan'da henüz verdiği bir idam emrini bize anlatıyor. Komünist Partisi'nin i htilal sahasında h izmetleri geçmiş, sınan47


mış ü ye lerinden biri , Komiserlik v azifesini sGiistimal ederek, dağlı bir kızın ırzına geçmiş; Sta­ lin onun en büyük ceza ile cezalandır ı lmasını emret­ miş, Parti ve Sovyet büyükleri bu yoldaşın değer ve hizmetini nazara alarak Stalin nezdinde onun için şe­ faat etmişler, fakat o "kat'iyye11 olmaz, lıeme11 lıalk111 gözü önünde idam edilecektir" demiş; çünkü "müs­

lüman halk bu hususta yapılacak müsamahayı kat'iyen affetmez! " Dağlard aki "adetlere " buradaki "namus" telakkisine, hürmet, h ükumet itibarı bakı­ mından esastır.

İran'a Tatbik Olunan Siyaset Yol boyu yapılan m üsahabelerde, tabii olarak, türl ü konulara temas ediliyor ve ekseriyetle Kafkas­ yada ceryan eden hadiselerle ilgili olarak bir takım tanıdık şahısların oynadıkları rollerden ve karakteris­ tiklerden bah is açılıyordu. Kafkasya şaı1ları ve o za­ manki hadiselerle yakından vukufu olanlar için ente­ resan olduğu muhakkak olsa da, cihan efkar-ı umu­ miyesini pek o kadar da ilgilendirmeyen bu tefen-u­ attan sarfınazar ederek, yol musahabelerinde, temas edilen konuların en mühimlerini yalnız burada kay­ dedeceğim. Stalin bir gün lran'a karşı tatbik olunan siyaset meselesine temas etmişti. - Ben Bakfi'ya geldiğimde dedi, baktım ki bi­ zimkiler l ran'a taarruz p lanı hazırlıyorlar. Hemen mani oldum. (O zaman Azerbaycan'ın Sovyetleştiril­ mesi üzerine yerli B o l şevikler l ran'ı n Giylan 48


vilayetine taarruz ederek İran H ükümeti ile ihti lafa düşmüşlerdi.) Niçin man i olduğunu şöyle izah etti : - l ran'ı Sovyetleştirmeğe kalkışmak yan lış bir h arekettir. Orada değil Cumhuriyet, meşruti bir kral­ l ık rej imini kökleştirmek bile kafi bir terakki işidir. Sosyalizm ve ko münizm umdelerini oralarda tatbike girişmek maceracılıktan başka bir şey değildir, dedi. Kendisine: - Peki, İ ran içi n tesbit ettiğiniz bu taktiği neden A zerbaycan'a tatbik etmiyorsunuz, deıniyel i m; çün­ kü bi liyorum, burada B aku gibi bir sanayi merkezi ve proletarya h areketi vardır, d iyeceksiniz. Ya Tür­ kistan? Ona ne dersiniz; oradaki ş artlar l ran 'daki şartlara benzemiyor mu? Neden "İran taktiğini" ora­ ya tatbik etmezsiniz? ! . .. Stalin biraz düşündü: - Ne de olsa, Türkistan'da Rus okul undan çık­ m ı ş aydınlar var, dedi. - Bu cevap pek de M arksistçe bir izah o lmadı, değil mi?, diye mukabele etti m . M ü nakaşayı derin­ leştiımedi.

Rus-Alman İşbirliği O zamanki iç harb ile i htilal hadiselerin i n türlü sahne ve meselelerine temas eden Stalin karakteris­ tik bazı h ikayeler anlatıyor ve cümleler saıfediyordu. 49


Cihan inkılabı tezi m üsahabelerin ana konusu idi. O cihan inkılabının tahakkuku için Rus-Alman işbir­ liğine fevkalade ehemmiyet veriyordu. B u bakımdan Rapillo'da yapılan anlaşmayı övüyordu . Bu anlaşma gereğince Rus ihti lal i mkanları Almanya yaratıcılık kuvvetleri arası nda samimi bir ittifak vücuda getir­ mek l azımdır; Rusya'nın d ünyayı doyurmağa kafi gelen zahiresi ile A lmanya'nın teknik 'istidat ve kabi­ liyeti bir araya gelince c ihan inkıliibının başarısı n ı önleyecek h i ç bir kuvvet bulunamaz; Lenin, şimdi tatbik etmek istediği beş yıllık p lanla R usya'nın zira­ atini A lmanya'n ın muhtaç olduğu yiyecek maddele­ riyle temin edecek bir hale getirmek azmindedir, di­ yordu.

İngilizlere Karşı Nefret Cihan inkılabını akamete uğratan ve dolayısıyla sömürge ve yarı sömürge halinde bulunan bütün mil­ letleıin hürriyet ve kurtuluşlarına engel olan dünyada bir kuvvet varsa, o da İ ngiltere emperyalizm kuv ve­ tidir, diyordu. Konuşma buraya gel ince Stalin'in sesi seı1leşti ve inti kam kıvılcımı saçan parlak gözleriyle uzaklara bakarak: Benim v icdanımda 59 l ngilizin kanı vardU". Yum· ruğu bükülü elini havaya kaldırarak, bunları bizzat kendi elimle öldürmüşümdür. Şimd i K olonel Stoke · denen bir kerata vardır, o da bir elime geçerse yüre­ ğim of demez, hemen gebertirim; diyor.

50


Stalin'in hiddet ve nefretle bahsettiği bu keratayı şahsen bilirim. Kendisini 1 9 1 1 'de Tahran'da tanımış­ tım. O zamanda orada İra11-1 Nev gazetesinin baş­ muhaJTiri idim . Avrupai usulde L-an'da ilk defa ola­ rak tesis olunan bu günlük demokrasi gazetesi gittik­ çe artan Rus nüfuzunun entrikalarıyla takibe uğru­ yordu . O günlerde Amerika'dan l ran maliyesini ısliih maksadıyla gelen meşhur Morcam Shuster'le yaptı­ ğım siyasi m üliikatın gazetede intişaıı üzerine Rusya sefareti beni l ran'dan dışarı attırmak için teşebbüse geçmişti. Dünya matbuat ı bizim mukadderatımızla yakından alakadar oluyordu. Ezcümle Paris'te intişar eden Siegl gazetesinin Tahran'a gelmiş özel muhar­ riri İra11-ı Nev gazetesi ile bana tahsis edilmiş büyük bir röportaj dercetmişti . O zamanki İ ran Hariciye Nazırı yakın dostum Merhum Hüseyi n Kulu - Han-i Nevvah benim şerefime tertip ettiği akşam yemeği­ ne, şimdi İ ran senatosunun riyasetinde bulunan diğer dostum Seyyit Hasan Takizade gibi zevatla Telmis gazetesinin muhabiriyle İ ngiliz sefaret ataşeınil iteri Stoks'u da davet etmişti. Stoks l ran'daki i rtica kuv­ vetlerini destekleyen Rusya siyasetinin azi mli muha­ l iflerindendi.

Muhammed Sultan Kimdir? Daha sonra Stoks'la BakG'de görüşmüştük. Birin­ ci Cihan Harbinde galip gelen m üttefikler namına A zerbaycan'da bulunan İ ngiliz işgal kuvvetleri ku­ mandanı General Shatelvoı1'un erkanıharp dairesinde siyasi müşavir s ıfatıyla bulunuyordu. 51


Stalin'in adını hiddet ve tehditle çektiği Stoks, iş­ te bu Stoks idi.

İngiliz - Rus Rekabeti Müsahabe bir aralık bolşevi kleri n takip ettikleri ve edecekleri şark siyasetine gelmişti. Bu meselede görüşlerini izah ederek, Stalin, Çarlık devrindeki meşhur İ ngiliz-Rus rekabetiyle şimdiki İ ngiliz-Rus, onun tabiriyle l ngiliz-Sovyet münasebetlerinin birbi­ rinden radikal surette ayrıldıklarını anlatarak: - O zaman iki yırtıcı karşı karşıya duım uşlardı ; şimdi ise (bir müstemlekeciye karşı bir halaskar kuv­ vet duruyor, diyeceğini sezerek, sözünü tamamlama­ ya fırsat veımeden); - Ş i mdi ise, iki haiaskar duruyor, dedim. Fakat, Allah bizi bu halaskarlardan kurtarsın, düşmanlarla kendi gücümüzle başa ç ıkarız, mealin­ deki Rusça darbımeselini tekrarladım.

İran Hakkındaki Hatıralar1 m Söz, dönüp dolaşıp gene İran konusuna gelmişti. Bu münasebetle ben lran'daki meşrutiyet hareketine iştiraki m dolayısıyla orada gördüğüm hadiselere te­ mas eden hatıralarımı anlatıyordum: Ezcümle 1911 raddelerinde l ran'dan sürüldükten sonra l stanbul'da I ran i n kılabı hakkındaki intibalarımın bir kısmını neşrettirdi ğimi diğer kısmının i se daha neşredilme­ miş kaldığını söyledim. 52


Stalin hemen al akadar oldu, bunları Moskova'da neşredelim; bizim için çok faydalı olur, ded i . - Yazılar yanımda yok, Bakfı'de kaldı, dedim. - Mehmet Ali hemen geri dönsün, materyalleri getirsin, dedi . - Şimd ilik dursun , bir kere Moskova'da yerleşe­ l i m de, sonra bakarız; icabederse Mehmet A l i oradan da B akG'ye gidebil ir, değil m i ? .. dedim.

Sultan Meh met Fatih Stalin bize bolşevik parti s i n i n kendi s i ne verm iş o lduğu bi r mevzuu i şlemekle meşgul olduğunu söy­ l üyordu. O, devlet ve ink ılap i şlerinden fariğ olan sa­ atlerin i Le11i11izmi11 Esaslan konusunu i ncelemekle geçiriyord u . Bu münasebetle ideoloj ik ve tarihi' bazı konular üzerine konuşmayı sevi yordu. Bir gün bana: - Mammed Saltan kimdir? . . dedi. - Mammed Sal tan m ı ? . . B u i s m i nerede gördünüz, diye sordum. Hatırlayamad ı . Plehanov'de gördüğünü sonradan inti kfrl ett i m . Meğerse Mammed Saltan, denen zat Sultan Mehmet Fitih i m � . '

Rus Çarl ı ğ ı n ı n kurucusu o l makla beraber Çar mutlakiyeti nin de ideologu sayılan Müthiş lvan için, kitipleri nden Presvetov tarafından, S u ltan Meh met Fiitih ' i n idare s i n i ideali ze ederek yazıl m ı ş bir eser v ardır. Rus sosyal demokratl arı n ı n meşhur ideoloğu Plehanov Rusya tarihine ait yazd ığı eserinde, bu ki-

53


taptan iktibasla Mammed Saltaddan bahsetmekte­ dir. Stal in'in bir türlü tanıyamadığı ve öğrenmek iste diği Mammed Saltan işte bu idi: - Sultan Mehmed Fatih !

Müthiş İvan Bir İdeal Müthiş İ van Stalin'in düşünüşünde çok kökleş­ miş, örnek bir simadır. O, bir devletin ancak tedhişin kul landığı metodlarla teessüs edebileceğine kanidi. Yapıcı bir devlet adamının en müessir olarak kulla­ nacağı silah terördür. M erkezden kaçan t ürlü kuvvet­ leıi bir merkez etrafında birleştiıınek için, onun anla­ yışından, l van'ın yaptığından başka türlü hareket et­ mek kaabil değildi. Tarihin yürütücü amili halk deni­ len amoıf kitle değil, inkılapçı ekal liyet zümresidir. Bu zümre hedefe varmak için muayyen bir plan ku­ nu-, kitleyi bu p lana intibak etmek için zorlar. Dün­ yanın bütün inkı lapçıları böyle yapmışlar. Stalin'e göre müthiş l van da bir nevi inkılapçı idi. Ben terörün bir sistem olarak faydal ı olduğunu düşünmenin doğru olmayacağını izah etmek istedim. Fransa ihtilalinden bazı misaller zikretmeğe başla­ dım. O biraz dinledi ve: - Yok, dedi , yan ı l ı yorsun uz, terörü n , hele kitlevi terörün tarihteki rolü mühimdir. Biz bolşevik­ ler, tabii, şahsi terörü kabul etmeyiz. B unun faydası yoktur. Bu Es-Er'lerin sistemidir. Fakat, kitlevi terör o başka, onu kabul ve tatbik ederiz. Bunun faydaları ise muhakkaktır, diye devam etti. 54


- Bir adamı öldürmekten elbette bir şey çıkmaz; bir çok adamı birden öldünneli ki kitlevi b ir tesiri ol­ sun, dedi ve ilave etti: Biz terbiye etmek için lıalkı kitle hiilinde talim ederiz, bu ıalimat11n1za kolayca uymaları için 011/an icabmda kitle lıalinde te 'dip ederiz!

Demokrasi Meflıumuna Nefret K itlenin ma ıp ıkla ikna olunamayacak bir nesne olduğunu isbat e tmek için o vaktiyle Tiflis'te Menşe­ v iklerden Homeriki i le kendi arasında geçen bir ma­ cerayı nakletti. - Ben, dedi, Rusya Sosyal-Demokrat İ şçi Fırka­ sı Merkezi Heyeti tarafından (heyetin b1lşında Lenin vardı) göndeıilmiş bulunuyordum. Homeriki de aynı . Sosyal-Demokrat Fırkası'nın Tifüs Teşkilatı Merke­ zi'nin mümess i l i idi. Ekseriyeti amelelerden ibaret olan yerli fırkacılar kitlesi karşısında merkez heye­ tiyle yerli teşkitatın iki mümessili sıfatıyla, benimle Homeriki görüş leri mizi anlattı k . B ir hafta tamam münakaşa ettik. Birkaç defa ben, birkaç defa da Ho­ meriki kendi tezleıimizi müdafaa ettik. Nihayet mü­ nakaşalardan bir netice almak lazım geliyordu. Bir karar suretini ben, bir karar suretini de H omeriki ka­ leme alarak toplantıya sunduk.

Troçki'ye Karşı Derin Bir Nefret l ki karar suretinden birin i oy çokluğuyla kabul etmeleri lazım gel iyordu. Halbuki ne oldu . B ir za55


man için ikimizin de toplantıdan dışarı çıkmamızı is­ tediler. B iraz sonra toplantı yeniden i n'ikad etti ve bizi de çağırdılar. Ne karar verseler beğenirs iniz: - Homeriki arkadaşı çok severiz, bizi senelerdir idare etmiş, kendisiyle beraber çalışmamız, K oba ar­ kadaş da merkez komitesinin mutemedidir, onu da çok severiz. Düşündük taşındık ; en iyisi bu iki arka­ daşı bir odaya kapatalım, aralaıında itilafa gelsinler, ikisini de tatmin eden bir formül bulsunlar, biz de onu kabul edelim, diye karar vermiş!er. B u h ikayeyi anlattıktan sonra Stalin, bize hitapla: - Homeriki'ye, işte senin demokrasi ! .. dedim, diyor. Demokrasiye karşı nefretini ve ink ılapçı ekalliyet prensibine, diktatörlüğe beslediği sem patiyi ifade eden bir m isal daha vereyim: Rusya ihtilalinin başlarında proleıeryat sı nıfını idealize etmek bir moda idi. Proleteryata el deği l­ mez, proleteryat ne yaparsa ona tahammül olunur, aykırı şartlar ortaya atarak grev yaparsa da onu zorla işletmek olmaz gibi düşünceler bilhassa sosyalist paı1ileıi tarafı ndan, demagojik bir surette proletarya efendilere telkin olunmuştu. lşçi s ınıfına bu telkini yapanlann başında bizzat Bolşeviklerin kendileri ge­ liyorlardı. N itekim bizimle ilk tanıştığında bizzat Stalin de bu sınıf diye övmüştü. Beyazlara karşı yapılan mücadele esnasında İ dil nehri boyunda bir geminin yükünü boşaltmak icab etmiş, sahildeki ameleler çalışmak istememişler, Sta56


l i n hemen, içleri nden

20 k i ş i l i k i l k part i y i derh al

k urşu n a dizdirtmiş, geminin boşaltı lması n ı temin et­ miştir. B unu bize büyük bir i ftiharla anlatıyordu.

Halk G örürse İnkılap Olur Salon vagonda yemek s ofrası başı nda i ken treni­ m i z kalabal ı k bir istasyonda durd u , burada bira z beklenecekti. Stalin Meh met Ali'ye perdeleıi i nd ir, dedi . Mehmet Ali : - Yoldaş Stalin, bu da niçin? diye sordu. - Dışardakiler masamızı göımesinler, dedi . - Görürlerse görsünler, ne olur ki? . . - Yahu n as ı l ne o l u r, sefalet v e mahru m i yet içinde bul unan halk bizim bol luk içinde olduğumuzu görürse i htilal ol ur, bilmez misin? . .

Troçki 'ye Karşı Derin B i r Nefret İç h arbine ve ihti lal zü mresi içi ndeki çekişmele­ re, Bolşevik-Menşev ik münakaşaları na taalluk eden türlü konular üzeıine ihti lal aktörlerinden bahseder­ ken Stalin, Lenin'den büyük bir ihtiramla bahseder; onun Rus olduğunu bilmünasebe belirtird i .

Stalin, Troçki'den Bu Eski Menşevikden M üs­ tehzi Lisanla Bahsediyordu O zaman adı Lenin'in adı i le beraber giden Troç57


ki'nin her şeyden sarfınazar Yahudi olması hasebiyle de başta olamı yacağını söylerdi. " Halk devletin ba­ şındaki zata çok dikkat eder. Onun bütün kemiklerini birer birer inceler, hasebine, nesebine ehemmiyet ve­ rir" diyordu. Bu arada bir m ünasebet getirerek kendisine Le­ nin'in neden daima Leni n adı yanında bir de Ulyanov adını kaydetmeyi unutmamasının sebebini sordum (galiba , Len i n bunu kendisinin Yahudi değil , ası l Rus olduğunu göstermek için yapıyordu). B iraz dü­ şündü ve; bunun sebebini bilmiyorum. dedi. Lenin, Stali n içi n büyük bir muallim. dftlıi bir relıber idi . Ne kadar sert ve çetin emirleri o lursa, bunu m utlaka tatbik etmek, onun için bir zevkti . Tsa­ ıitsin (sonra Stalingrad) cephesi müşkül bir durumda iken, Lenin ne pahasına olursa o lsu n Tsaıi tsin'i elde tutmalısın, diye gönderdiği telgrafta Stalin elim tit­ remez! diye cevap vermiş ve kendilerinde zaaf gö­ ren herkesi hemen kurşuna dizdirmek suretiyle iste­ nilen neticeyi temin etmiş imiş. Troçki'ye gel ince, bu eski Menşe ı ikden Stalin müstehzi bir lisanl a bahsediyordu. Stalin'e göre o, alayiş seven hodperest, samimiyetsiz, değersiz, ya­ lancı bir dil pehlivanı imiş. Uzun zaman B o lşevik aleyhtarı bir Menşevik iken, onun Leni n'e yalnız son demde zafer terftnesi çalarak geldiğini alaylt bir li­ sanla kaydediyordu. 1 9 1 9'da, Varşova altındaki he­ zimeti için kızı lordu, Stalin'in ifadesine göre, mün­ hasıran Troçki'nin gösterişçiliğine borçlu imiş . -

58


Antisemitizm Troçki'yi tenkid ve tezyif ederken Stalin'in, ifade­ sinden, pek de saklanmayan bir antisemitizm kokusu gel iyordu. Bir gün trenimizi n d urduğu istasyonlar­ dan birinde, dışarıdan içeriye gelen Stalin iphamlı bir eda ile bana hitap ederek: - Yoldaş Resul zade, siz Kaşgar proletaryasın ı tanıyor musunuz? diye sordu. - Orada proletarya ne gezer ! diye cevap verdim. o.

- Ha ! . . Cıvıtın (Rusçada hakaret olarak söyle­ nen jid tabirini kullanarak) biri gelmiş, kendisini ba­ na Kaşgar proletaryasının mümessili, diye takdim ediyor, böyle bir proletaryadan habeıim yoktur, diye kendisini defettim, dedi.

A vrupahlar Hakkındaki H issiyata Çiçerin'in dış siyasetteki rolünü de Stalin ciddiye almıyordu. Tilki Arrupali/ar bizim acemi diplomat­ /an aldattyorlar diyordu . Gürcüce ile Rusça'dan başka bir lisan bilmeyen ve A vrupa'ya kısa bir za­ man için yal nız bir defa, Lenin'le görüşmek için gi­ den ve orada iken son derece sıkılan Stalin Avrupa medeniyeti denilen nesne hakkında yüksek bir fikir taşımıyordu. Onun için bu medeniyet, Slavyanofille­ rin düşündükleri gibi, çürümüş bir medeniyetti. Asıl yeni ve sağlam medeniyeti Sovyetler yaratacak, bu­ radan dünyaya yeni bir ışık yayılacaktı. 59


B u gün Rus ya'da artık çeki n meden övülen medeni sahadaki Rus önderliği Stalin'in sohbetlerin­ de daha o zaman sezil iyordu. Rus onun için dünya­ nın, manen olduğu gibi , tabiatça da en doğurgan bir milleti idi . Köyde rastgeldiği gebe bir R us kadınının 011 beş çocuğum mr, 011 alımcısı da işte burada di­ ye büyük bir iftiharla karnına vurduğunu, bahsettiği kadını taklit eder bir jestle canlandıııyordu. Avrupa kapital istleri kendi medeniyetlerini ya, İ ngiltere ile Fransa gibi, el leri ne geçirerek sömür­ dükleri, sömürgeler hesabına, ya da A lmanya gibi, yendiği Fransa'yı haraca bağlamak suretiyle temin etmişlerdir. Sanayice bu mil letlerden çok geri kalan Rusya'yı kalkındırmak için iç kolonizasyonundan is­ tifade etmekten başka çare kalmamıştır. Lenin'in ta­ savvur ettiği beş yıllık plan ise inkılap Rusya'sını bi­ ran evvel sanayileştirmeğe müteveccih bir azimdir. Rusya'da muazzam bir sanayileştirme plan ı tatbik olunacak; bu sayede as ırların neticesi olan geril i k bertaraf edilecek; komünizm i nkılabını bütün dünya­ ya· teşmil etmek için, m üstemleke ve yarı müstemle­ ke halinde bulunan bütün şark mil letleıi nin batı ka­ pitalizmine karşı yaptıkları istiklal mücadelesinde kendi lerine zahir ve rehber olacaktır. Stalin'in bu yolda hep siga-i muzariyle bahsettiği planlara karşı cebheden taaITuz etmek bizim duru­ mumuzda olanlar için bir nezaketsizlik o lurdu; na­ zar-ı dikkatini fiiliyattaki icraatını bu hususta pek de ümit vermeyecek h alde olduğuna işaret etmekle ikti­ fa ediyorduk; Sovyet s isteminde i nsanın bir fert ve bir şahsiyet olarak ortadan kaybolduğunu i leri sürü­ yorduk. 60


Milliyet Meselesi Stal i n ' i n aiaka ile m ü n akaşa etti ği meselelerden biri de, m i l l i yet meselesi idi. Bolşe v i k Paı1 i s i ' n i n m i l l i yet meselesi sahasındaki nazariyatı i le tatbikatı­ nın uzmanı sayı l an Stal i n tevek ke li bir de M i l letler K omiseri değil miydi? . . Menşev ikleri n m i l l i yet meselesindeki taktikleri n i şiddetle reddeden Stalin, Avusturya sosyalistlerinden Otto Baua'nı n muayyen bir araz i ye bağ l ı olmadan m i l li personel otonomi esas ı n a dayanan s istem i n i şiddetle tenkid edi yoı;. B i r m i l let i ç i n sade kültür iş­ lerine tahsis olunan bir muhtari yeti n kat'i yyen kafi gelemi yeceği n i , m i l l i yetleri tat m i n eden şey i n her şeyden önce kendi lerini bizzat i dare etmekle sağla­ nacağını söylüyor, R usya dah i l i ndeki m i l letler için m i m personel deği l , milli teıTi toryal bir otonominin kabul edi l mesi lazım geldiğini i leri sürüyor. ..

E n d işe İçinde Başımıza G elecek Olanları Mütevekkilane Bekledik Sovyet Hükume t i n i n işbaşı n a gel i r gelmez neş­ rettiği meşhur dekreti delil olarak zikrediyordu. Fakat , ben , nazariyatta dekretle11miş bulunan bu esasa, tatbikatta pek de ıi ayet edi l mediğine ve bunun en yen i misali olarak m ukadderatına bizzat sahi p ol­ mak isteyen A zerbaycan'ın kuvvet kullanılarak Sov­ yetize edildiğine i ş aret ederek o: - Esasında şayan-ı takdir olan tayi n m ukadderat hakkı, m utlak değil, i şçi i h t i l al inin ana menfaatlerine tabi tfüi bir haktır, ded i .

61


B u gibi şarta müteallik kayıtlarla en mükemmel prensipleri tatbikatta istihdaf ettikleri maksatların tam aleyhinde olan neticelere vardırmak her zaman mümkündür, cevabını verdim. Stalin'le yaptığımız bu müsahabe bana, 1917'nin Ma}'ıs'ında, Moskova'da Rusya Müslümanları Kong­ resinde geçen münakaşayı hatırlattı. Orada ben Rus­ ya'nın milli territoryal muhtariyetlere ayrılmasi pren­ sibini müdafaa ediyor, Ahmet Bey Salkef ise Rus­ ya'nın merkezi demokrat bir hükumet halinde k ala­ rak milletler için sadece milli kültür işlerine taalluk. eden milli personel bir otonomi istiyord u. Netice kongre ekseriyetle bizim istiklal tezinden çıkan milli tetTitoryal otonomiyi taleb eden karar suretini kabul etmişti. Kongredeki bu münakaşaları bilmünasebe anlatırken, Ahmet Salkef için, Stalin: - Tevekkeli, Rusyacı bir Menşevik değil mi­ dir? ! .. dedi ve biz o günlerde ihtilal hazırlamak işiyle meşguldük, diye itave etti.

Muammah Bir Hadise Y olculuğumuz Türkiye-So vyet mü nasebatının çok gergin bir sırasına tesadüf etmişti. Kemalist Tür­ kiye'den Moskova'ya bir heyet g önderilmişti. Heyet M o s kov a'd a m ü za ke re halinde ike n , A n kara Hükumeti'nin o zamanki Hariciye Vekili Bekir Sami Bey Fransa'da imzaladığı tavizkar bir andlaşma ile Sovyetlerin endişesini mucip olmuş; Türkiye'ye gön­ derilmekte bulunan askeri mühimmat sevkiyatı dur­ durulmuştu. Bu münasebetle A n kara ile M oskova 62


arasında muhabereler devam ediyor, peyderpey alı­ nan telgraflarda Stalin'in mütalaasına müracaat olu­ nuyor, onun fikri isteniyordu. Moskova'dan gelen endişelerle dolu bu müstaceliyet telgrafları Berzano­ vaski kendisine gösterdikçe Stalin, - Ziyanı yok, beklerler, diye cevap veriyordu. Ehemmiyetli telgrafların yağmakta olduğu bu günlerden birinde, salon vagon kumandanı Davidov bize geldi: - Yoldaş Stalin sizi öteki vagona göçürtmek is­ tiyor, hazırlanınız, dedi. Bu neden icab etti? Davidov'a bir şey sormadık. Herhalde bu iyi bir alamet değildi, endişe içinde ba­ şımıza neler geleceğini mütevekk ilane bekledik. Eş­ yamızı topladık; saatten saate göçetmeğe hazır bir vaziyet aldık ... Tebli ğ öğle zamanı yap ılmıştı . Akşama kadar bir havadis çıkmadı. Geceyi endişe ile geçirdik. Sabah oldu. Davidov kaç kere geldi , gitti, bir şey söylemi­ yor. Kendi kendimize telılike atlattldı d iyoruz, ama tebliğin sebebini bir türlü izah edemiyor, merak edip duruyoruz. Meseleyi Berzanovski veya S't alin'e sor­ mayı da münasip bulmuyoruz. N ihayet zihinlerimizi muamma-yı hfü ile meşgul edeceğimize, kendi mizi kupadaki müz'iç haşeratı temizlemek işiyle meşgul etmeyi tercih ettik. Hadisenin neden ibaret olduğunu sonradan anla­ dık. l leride anlatacağım veçhile Moskova'da kendi­ siyle bir çatı altında yaşadığımız kumandan Davidov bir gün bize h ikaye etti. Yolda gelirken sizi başka 63


kupaya nakledecektik, sonra bundan vazgeçtik; sebe­ bin i biliyor musunuz? dedi ve anlattı: Berzanovski gelmi ş, S tal i n'e, Türk iye meselesi üzerine telgraflar geliyor, gidiyor; Resulzadeler de kançilarya vagonu nda, i ş i n mahremiyeti kalmıyor, demiş. Stali n bun u n üzerine bana sizi başka bi r ku­ paya göçü rmek emri vermişti. S o nra be nden Resulzadeler orada kendilerin i riasıl tutuyorlar, diye sord u . Ben de çok uslu ve sakit insanlar, yemekleri n i yer, sonra kendi kupalarına çekilir. Başka h iç bir şe­ ye kanşma �lar, dedim. - Ya, ben onlaıı iyi bilirim. Kendilerini rahat bı­ rak. Yerlerinde kalsınlar, dedi.

Moskova'da İki Yıl B akG'den ayrılalı on beş gün oluyordu. Moskova varoşlarına gelmiştik. B urada nerede yerleşeceğimizi merak ediyord uk. Yeni bir meçhuliitla karşılaşıyor­ duk. Stalin, münasip bir yer tesbi t ol ununcaya kadar geldiğimiz vagonda kalmayı münasi p buldu. B u maksat la aşçıyı da vagonda bıraktılar. B i r manevra yaparak vagon mutad türden alınarak yan t ürlerden biri nde saklanıverdi. Sonra bizi vagon la birlikte ta­ mfrhanelerden birine aldılar. Geceyi orada geçirdik. Sabah erkenden çeki ç d arbeleri bizi uykumuzdan kaldırdı. Meğerse vagonumuz tamir edi liyoımuş. Üç gün bu şartlar içinde yaşadık. Dördüncü gün Berza­ novski Davidov'u göndermiş bizi kendi evine aldırdı. B urada, Dav idov'un da bulunduğu dairede bize bir oda ayıılmıştı . 64


Komünizm Devrinin Moskovası B u , fü a Stali n bir işti : Hem hürmet gösteri l m iş, kendi kati binin dairesinde bize bir oda ayn lm ı ş , hem de bütün h areketleıiıni z daimi bir kontrol altına alın­ mış bulunuyordu. Göz tutsağı işte bu kadar olurd u .

, Askeri Komünizm Devrinin Moskovası İ k a metgahımız tesbit o lunduktan sonra gereken

(orm a l i teler

işçi Defteri

yapıl m ış, el i m i ze

Raboçaya Krijka

=

deni len birer hüvi yet defteri veri lm işti .

B u defter sayesi nde biz umumi yemek yerleri nden birine kaydolunuyor, oradan çorba alabili yorduk. A l ­ d ı ğı m ı z bu çorba n ı n Baku'nün A s a bi Atel den i len hap i s hanesi nde a l d ı ğ ı m ı z çorbadan farkı y o k t u . O n u n kadar b i r bu l aşık suyuna benzer ve ayn ı rayiha i le kokard ı . B u bu laşık suyunu almak i ç i n sıraya durur, kapı­ dan içeri girerken bir tabakla bir kaşık elimize sık ış­ t ı rı l ı r, büyük bir sabır ve tevekkülle tii büyük kaza­ n ı n baş ı nd a d u ra n ç o rbacı y a kadar gel i rd i k . Tevekkül ane uzatı lan tabağa b i r kepçe çorba dökü­ lünce, sıradaki yerim i zi aynı tevekkülle bekleyen bir başkasına terkederd ik. Bu meras i m öğle zamanı her g ü n tekrar olunuyord u . Sabah kah val tısı i le akşam yemeklerin i

ise

herkes

gibi,

biz

de

kend i

i mkanları m ı zla hazırlamak mecburi yeti nde id ik. B u maksatla

b azen

i a şe

merke z i n d e n

alınabilen

tiiy i nattan, bazan d a çok sıkı bi r tak i p altında bul u ­ n a n karaborsadan istifade ediyorduk.

65


Moskova'yı ilk defa 1 9 1 7'nin mayısında gönnüş­ tüm. Bu defaki ise Moskova'ya ikinci gelişimdi. O zaman beş on gün için; Rusya'da M üslüman-Türk il­ lerinin en yakın tarihinde mühim bir yeri olan Müs­ lüman Kurultayına iştirak içi n gelmiş olduğumdan, bu kongrenin müzakerelerine dalmış, şehri görmek fırsatını pek de bulamamıştım. Şimdi ise vaktimiz boldur. Moskova'da ikameti bizim için daha münasip gönnüşlerdir. Oı1odoks kilisesinin takdislerine mazhar olan es­ ki Moskof çarlarının başkentinde şimdi her türlü din ve mabedleıi inkar eden komünist ihtilalinin liderleri hükümrandır. Şehrin her tarafı nda ilk göze çarpan şey bu liderlere ait olan fotoğrafilerdir. Bun lar ara­ sında Len in ile Troçki'nin fotoğrafıleıi birinci sırada gel ir. Gazetelerdeki makalelere, halka karşı hitap eden nutuklar, türlü neşriyatta tabolunan klişeler da­ hi i lk sırada bu iki lidere aittir. B unlardan sonra Zi­ novyev, Kamenev, Çiçerin, Radek, Tomska, Luna­ çarski , Joffe, Frunze vesaire gibi şahsiyetlerin isim ve fotoğraflarına adeta hiç bir yerde tesadüf oluna­ mıyan birisi varsa o da Stalin'dir. Fırka genel sekre­ teıi, Rabkin denilen işçi-köylü müfettişi efkar-ı umu­ m iyede adeta tanınmıyor. Hele tamamıyla teşekkül etmem iş bulunan milletler komiserliği (Narkomna­ ta)'nden kimsenin daha haberi yok. t ik günlerde herkesin küçük ve silik gördüğü bu üç müessesenin i feride bütün rakiplerini ortadan kal­ d ırmak için M üthiş l van'ı örnek bir hükümdar diye ideali ze eden Stalin'e diktatörlüğünü tesiste çok ya­ ramış olduğunu hadiseler bize göstermiştir. 66


Ö l ü münden birkaç y ı l evvel kocaman büst ü n ü H i mal aya dağları ndan bir k u l e n in baş ı n a di ktirip oradan idare ettiği Evrasyanın gen iş sah al arına gu­ rurla bakan ve bilaistisna hayatın her sahasında ken­ di damgası n ı görmekten zevk alan Stal i n o günlerde kalmayı, Lenin'den sonra bütün iktidarı ele geçirmek tabiyesi bakı mından anlaşı lan, zaruri görmüştü.

Yüzü Çirkin De Ondan 1 920'de Stal in'in M oskova muhitinde ne gibi re­ nomeye malik olduğunu karakterize eden bir tesadü­ fü burada zi kretmek isteri m. Moskova sokaklarında gezerken eskiden tan ıdığım bir işçiye rastladım. B u , daha 1 904'te Baku'de tanıştığım, Peterbuıjeta adı n ı taşıyan m ünevver b i r işçi i d i . Baku'de Bolşev ik frak­ s i yonuna mensup bir sosyal-demokrattı. B aku işçi le­ ri arasında nüfuz sahibi bir adamdı. H üsnüniyeti ve fedakarl ığıyla belirmiş bir zattı . Peterburjeta görüş­ tüğüm üze çok mem n u n oldu. B izi alıp hemen evine götürdü, evliymiş; bir çay yaptırıp bizi ağırlad ı . Be­ nim B akG'de tevkif ve Pankratov riyaseti altında bir komisyon t arafı ndan i sticvap edildi ğ i m i n tafsilatı n ı bili yord u . Bunu, mezkur komisyon azas ından Mos­ kova'ya gel m i ş olan biıisinden öğre n m işti . Aynı en­ fermatörün anlattığına göre beni m gün lerim say ı l m ış i m iş . Hakkımda M oskova'ya verilen raporda idam ı m isteni yormuş. Fakat oraya

kadar elde saklay11uz diye

Stali11 yoldaş gelinceye

telgraf çekilmiş imiş . . .

Peterbuıjeta bize bu suretle ten sonra

Oktobr

geçmiş olsun

dedik­

ihtilali ile tahaddüs eden durumu

67


tahl ile geçti . Kendisinin Len i n i le arada sırada görüş­ tüğünü an lattı :

lenin yoldaş

dedi . Resmi hükumet

ve parti m üessese leri h arici nde, i ş lerden bi zzat malı1 mattar olmak için i n andığı eski arkadaşl ardan bazı larına gözlemek vazifesi n i veriyonnuş. Peterbur­ jeta da Lenin'in gözlerinden biri i m i ş . O bu

gözlük

vazifesini garezs iz surette ifa i le Len i n yoldaşı dai­ ma i kaz edi yor; askeri kom ü n i zm rej i m i n i değiştir­ men in lüzum unu daima ona söylüyormuş.

Üzerimizde Saklanmış Bir Altm Vardı. Fakat Potin Nerede? Alalım B i risi çıkıp işçilere, "ihti lalden evvelki durumu size tem in ede ri z, bir şartla ki bir dah a grev yapma­ y ı n ı z derse, bunlar bunu canl�rına minnet bi l i rler" d i ye Len in'i halktaki ahval-i ruhi yeden ına l ı1 mattar edi yormuş. Petersbuıjets yei s ve nevmidiye düşerek diye soran gençlere Plelıa11ov'a avdet diye cevap veriyomrnş. (Plehan ov R us Menşevikle­

Ne yapalım ?

rin i n tanınmış lideri idi.) Peterburj e t s

e s k i den

iyi

bildiği

BakG'nün

ihti lalden sonraki ahvalini merak ediyordu. İnkılabın ora maişet inde ne gibi tebeddü l ler vüc uda getird i ği ile i l gileniyord u , kendisine gereken i zahatı veri yor­ duk. Sohbet döne dol aşa yoldaş Stalin'e geldi . B izim m üsahip: " - O, dedi, hüsnüniyet sahibi bir ihti lalci deği l ­ d ir. Onun i ç i n asıl o l a n ide değ i l sadece i ktidardır . O idealist sosya l istlerden ziyade, cüretkar teröristlere

68


istinat etmek ister. Bolşevik inkılabı n ı çığırından çı­ karan bu gibi demagoglard ı r. Göreceksiniz, o işçi sı­ n ı fının başına be la ocaktır. Ne cahperest, ne entri­ kan, ne korkunç adamdır o, bilmezsiniz, "Stalin'e gö­ re bombacı olmayan biri s i hakiki revalusyoner ola­ mazm ış, tevekkeli değ i l mi ki etrafın ı hep bu biçim Kafkasyal ı larla doldurm uştur." B iz Stalin'in herhalde başkaları gibi pek de şöhret seven bir adam görünüşünde olmadığına, hususi ha­ yatı nda mütevazi davrandı ğına, baksana, fotoğrafla­ rı nın bile diğer kom iserler gibi hiç bir yerde görün­ mediğine işaret edince, o, eliyle başı üzerinde bir jest yaparak, - E?

..

ded i, yüzü çirkin de, ondan ! . .

Bir Çift Potinin Verdiği SeYinç Moskova'ya son baharda ge l miştik. K ı ş için pek de tedari kli de � i ld i k . Hele ben i m ayak ları m adeta yalı ndı. Yazı n Azerbaycan dağlarında taşıdığım çuşt deni len ince bir potinle dolaşıyordum. Günler geçi­ yor, havalar soğuyordu. M oskova'nın sert kış gün leri yaklaşıyord u .

Askeri Komii11izmi11

şiddetli günlerin­

de ayağa giyi lecek bir poti n bul mak i mkansızd ı . B ir potin için m üracaat edip, ricada bulunmak ise aklım­ dan . geçmezd i. B u gibi eksiklere taham mül edecek, d üştüğümüz şartlar altında yapılabi lecek iş lerle meş­ gul olacaktık.

Rumyantseı· Müzesi deni len Moskova'n ı n eski kültür m üessesesi yaşad ı ğ ı m ız ev i n bul unduğu ma69


hal lede i d i . Burada muazzam bir kü tüphane vard ı . Oraya devama karar verdim. A zerbaycan tarihi ve türlü kon u l ar üzerine araştırmalar yapıyordum. Y arı aç, yan çıplak bir duru mda her şeyi unutmuş, k itap­ l ara dalmış bulunuyordum. K ış, kar t i p i leri ve dondurucu hav as ı yla beraber geld i . Yazlık çüşt i le günü gü nüne kütüphaneye git­ mek zorcayd ı . Bu zorl uğu başta yanı mda bu l u n an kalın yün çorabı giymekle karşıladım ; sonra da M a­ dam Berzan ovski'n i n ariyet olarak verdiği keçeden mam ul Vafenka dedikleri ç izme iş ime geld i . Fakat hav a l ar biraz ılı klaşıp karlar erimeğe başlayınca Va­ l e n k a a rt ı k g i y i l m e z o l d u . O z a m a n tekrar A zerbaycan'dan getird iğim çüşt i le kalın yün çorabı­ na rücu ettik. Fakat her gün tetkikten dönünce bu ço­ rabı güzelce sıkıp ocak baş ında kurutmak icab edi­ yordu. Ne bahas ı na olursa olsun bir potin tedarik etmek artık zaruri o lmuştu. Ü zerimizde saklanmış bir altın vard ı . Bununla bel k i de bir çift pot i n a l ı n ı rdı. Fakat potin nerede, yok ki alas ı n . Bu s ı ralarda gazetelerde Amerikalı işçi lerden bir k ısmının Rusya'daki işçi lere dağıtılmak üzere bir gemi potin geldiği haberi neşre­ dildi. B i rkaç gün sonra bu potinlerin Sulıarovka de­ ni len pazarda satı lığa çıkarı ldığını öğrendik. Bunlar­ dan bir çiftini s atın alabilmek ümidiyle, Mehmet A l i i le birl ikte, pazara gittik, üstümüzdeki a l t ı n isteni len fiyatın esas ı n ı teşki l etmek üzere işe gel iyor, fakat kafi görül müyordu. A s ı l değer teşkil eden şeyleri de buna i l ave etmeli i m i ş ; bu değerli eşyadan birkaç iğ­ ne, biraz dikiş ipl i ğ i ve bir mikt ar d a tuz vermek

70


lazımmış, bu emtialar zamanın altından da kıymet­ tar döviz mallarıydı . Bereket versin ki bu dövizden bir miktar vard ı ; verdik, nihayet potinleri aldık. Bü­ yük bir sevinç içinde eve dönüyorduk. Ben önde, Mehmet Ali arkada adımlıyorduk, Mehmet Ali'nin sesini duydum: "

- Yahu, bu yürüyüş ancak bayram hediyesi alan çocuklarda bulunur!

Mehmet Ali 'nin Özel Treni Moskova'da Komün ist Parı isi'nin 8'inci kongresi in'ikad ediyordu. Bu münasebetle Rusya'nın her tara­ fından hükumet merkezine delegeler gelmişti. Kaf­ kasya'dan da en meşhur kom ünist liderleri gelmiş bulunuyorlardı. B u sırada Kransıadt isyanı zuhur et­ miş ve bu hadise memleketin her tarafında şayan-ı dikkat in'i kaslar yapmıştı. lsyan enerjik bir reaksi­ yonla hemen bastırı lmışsa da, Leni n, bu hadiseden ders alarak askeri komünizm takt iğini Nep denilen yeni iktisadi siyaset taktiğine çevirmişti. Sovyet si­ yasetinde yeni bir devir teşki l edecek bu hadisenin A zerbaycan'da ne gibi tesirler yarattığını öğrenmek 15.zımdı; bu münasebetle alınacak tedbir ve hareket h atlarının esasını doğru olarak tesbit edebilmek için bu enfotmasyonlara büyük ihtiyaç vardı. Mehmet A li'ye dedim ki: - Yoldaş Stalin'le görüştüğümüz zaman, l ran i nkılabı h ak kı ndaki hatıralarımdan bahsettiğimi h a­ tırlarsın. O, bunlara ait materyal leri hemen dönüp, B aku'den getinneni istemişti. 71


Yoldaş Stalin'in Emri İcra Edilecek Ben işi sonraya bırak m ı ştı m . Ş i m d i tam s ı rası gel d i . Kongre delegeleri bu gün lerde B akG'ye dönü­ yorlar; bir çaresini bulup onlarla birlikte B akfı'ye git­ sen fena olmaz, vaziyeti öğrenmiş oluruz. Mehmet Ali İran ihtilali hakkınd�ki materyalleri getirmek için B ak u 'ye gidecek diye meseleyi Berza­ novski'ye aç ıyoruz. O da alakadar olarak (gün pazar ve mesele müstacel olduğundan) hemen telefon aça­ rak meseleyi Stali n'e arzed i yor. Stal in derhal Meh­ met A li yola çıksın, diye emir veriyor. Delegeler bi­ raz sonra o akşam yola çıkacakları ndan, Berzanovski alelacele büroya koşuyor, icabeden kağıtları hazı rlı­ yor ve özel surette koşturduğu kom iserl i k k ı zağıyla gelerek bizi de evden alı yor. B i rl ikte istasyona geli­ yoruz. Geç kal m ışız. Delegeleri hamil olan tren on dakika evvel h areket etmiş . . . Şimdi n e olacak? diye Berzanovski büyük b i r te­ essürle, istasyon şefi ne: - Bu nas ı l olur, yoldaş Stalin emretmiş, yoldaş Mehmet A l i bu trenle gidecekti ! ? . . İstasyon şefi: - Yoldaş direktör, üzülmeyin iz, mesele pek de kaybedi lmemişti r. Tren iki istasyon ileride sı.ı almak için yarım saat kadar bekleyecek; özel bir lokomotif­ le bir vagonu hemen yola salarız, yoldaş onunla gi­ der, delege u·enine yetişiverir. Berzanovski: - Bravo yoldaş şef! ..

72


Diye derin bir nefes aldı. On daki ka sonra Meh­ met A li'ni11 özel treni hareket etti, arkasından bir de kendisini beklesinler diye bir telgraf çekildi. Kon tı" revol üsyoner müsavatçı Mehmet A l i'yi araları nda Oıjenikidze, Dr. Neri man Nerimanov, Korkmosov, Fer - M ikaolyan ve saireleri gibi Kaf­ kasyalı B olşevik kodamanlan bu lunan 8'inci K omü­ nist Partisi kongresi delegelerini götüren özel tren bekleyip durmalıdır; çünkü ... Yoldaş Stalin'in emri icra edilecek ! .. Mehmet Ali gitmiş. bir müddet Bakfı'de kalmış, vaziyet hakkı nda dolgunca malGmatlarla yüklü ola­ rak dönmüş, fakat seyahatinin ast/ mevzuu olan ma­ teryalleri bulup getirememişti. Zaten biz hatırlatmadıkça bunları arayan da yoktu.

Abbas Kulu Butlrkadan Çıkıyor -

Komünist Partisi merkez bürosundan Berzanovs­ ki'ye telefon etmişler. Resulzade'yi arkadaşı Abbas Kulu Kazımzade arı yor, demişler. Derhal koştuk. Arkadaşı kendi yanımıza aldık ... Şimdi üçümüz ben, Mehmet Ali ve Abbas - Kulu (hatırlarsınız) Stalin'in bana verdiği ilk söz gereğince M oskova'ya bizimle beraber gelecekti. Son demde ona bu şerefi vermek istemediler. Yerli komünistlerin ona karşı özel bir hınçları vardı . i deolojik m ücadele senelerinde i şçi mitinglerinde kendilerini en çok bozan, hezimete uğ­ ratan, onu mutlaka i ncitmek ve her türlü hareketlerle düşürmek istiyorlardı. 73


A bbas - K u l u'yu Moskova'ya mücrim lere mahsus alelade sürgün kafilesiyle birlikte yollamışlar; hapis­ haneden hapishaneye götürüle götürüle o, n ihayet Moskova'n ın Lubyanka denilen meydanındaki meş­ hur Butırka zindanı nda oturtulmuştur. B ir m üddet burada da

staj

geçird ikten sonra kapıları açmış, ken­

disini sokağa bırakmışlardır. A bbas - Ku lu'yu bir işe koymak lazım gel i yordu. Onun için Berzanovski delaletiyle gene Stalin'e baş­ vurduk, bu s ı rada o M il letler K o miserl iği , k ıs aca Narkontras (Rusça Narodne Kamis ariat Natsional­ nosley navanındaki sözleıin baş harfleıi nden mürek­ kep) Başkanlığı Halk Komiseıi (Bakanı) idi . M il letler Komiserl iği Bakanını dairesinde ziyaret etti m . Eskiden meşgul olduğu kırtasi yeci liğine mü­ nasip ol arak A bbas - Ku lu'ya yeni teşkilatlanmakta olan komiserl i ğ i nde levazım memurl uğu verilmesi için, Stalin, Berzanovski'ye tal imat verdi.

Türkiye'ye Gidebilir miyim? A bbas - Kulu'nun işi i le aliikadar ol arak görüştü­ ğüm esnada Stalin: - Nas ı l yaşıyor, ne düşünüyor, ne yapıyorsu­ nuz? d iye hiil ve ahviil imi sordu. - Ufak tefek işlerle, günlük hayat zaruretleriyle meşgulüm, ded i m . - Hayat den ilen şey zaten ufak tefek i şlerden ibarettir, her halde bir perspektifiniz vardır, dedi.

74


- Moskova'da kaldıkça bir perspektifim yoktur, dedim. - Belki Türkiye'ye gidersi niz, ded i . - H ı nı . . diye biraz düşündüm, sonra, evet . . . ded i m , allık Türkiye ile tam anlaşmış bir d urumdası­ nız . . . Belki de benim oraya gitmemde bir mahzur ol­ m az. M üs aade edersen i z, bundan mem n u n i yetle istifade ederim, ne dersin iz? diye mukabelede bulun­ dum. Stalin hemen kalkt ı . B ı y ıkları nı çekerek odanın içinde bir öteye bir beriye giderek, - Bu karardan vazgeçin iz, ded i . - Karar, diye b i r şey y o k ; b u fikri ş u anda bana zaten siz telkin ettin iz, dedim. - Yok, tel kin etmemiş olayım, ded i . Mesele an laşıldı . Moskova yol unda i ken muay­ yen ideo l oj i mümess i l leri olan muhal iflere karşı, Sovyet hükumetinin müsamaha gösterdiğinden, hatta Ukrayna şeflerinden Virn içenko'ya dışarı gitmek için izhar ettiği arzuyu tat m i n ederek resmen m üsaade veri l m iş olduğundan bahseden Stal in'in, artı k bunu bir daha tecrübe etmek n i yetinde olmad ı ğı nıa!Gm oldu. (Bolşev ikleri n U krayna hakk ı ndaki icraatı n ı takdir eden V irniçenko'nun dışan çıktıktan sonra

fi­

kir değiştirerek Sovyet rical i ne karşı muhalif bir li­ san kullandığından bahisle hatıralar anlatan Stalin, tecrübe ed i l m iş bir işi ihtimal ki bir daha tecrübe et­ mek niyetinde değildi).

75


Yeni Menzil Yeni Meşgale levazun Memuru

arkadaş Abbas - K u lu'nun te­

şebbüsüyle üçümüze m i l letler komiserliğinin idare­ s i nde Pereç iştenski bulvarda bulunan meskende i k i odadan i baret yeni b i r menzil ayrı ld ı . B u arada Ş ark Dilleri Enstitüsü (sabık Lazarev Enstitüsü) Farsça ve Türkçe muallimliğine tayin olundum. Bu tayin i bana mezkur enstitünün m üdürl üğüne tayin olunmuş, Ta­ tar münevverlerinden, tanıdığım İsmeti temin etmiş­ ti. B u n l ardan birine edebi türlü met i n l eri okumak için yardımım dokunuyordu. O bir gün bana: - S i ze sormadan bir iş yaptım ; size bir akademi payı temin ettik, ded i . B ütün enstitüye iki akademi payı

lifim/ere malı­

varmış. Payları taksim eden heyette bizim profesör de sözü geçen üyelerden biri imiş. B i zim mensup olduğumuz enstitü profesörlerinden bu iki paya on kadar tal ip varmış. Dostum bu paylar­

sus

iaşe tayinatı

dan birini benim için ayırtmağa muvaffak olmuştur. Kendisine teşekkür ettim. Akademi payı deyip de geçmeyiniz. Komünizm i htilal inin o, her tarafta kaht ve gıla doğuran bir zamanında beyaz un, şeker, çay, kahve, et, yağ, ekmek v asireden ibaret bir iaşe tayi­ n atı n ı bu lmak h addi zatında şayan-ı teşekkür iken, bunu dostluğun hakiki bir tezahürü o larak almak cid­ den tatm in edici ber şeydi . Yeni menzil e l i yen i meşgale sürgündeki hayatı­ m ıza biraz ferahl ı k getirm i ş ; yeni tatbik olunan

Nep

politikası neticesinde şehi rler aras ında sıklaşan özel geli ş - gidişler s ayes inde meml ekette temaslar d a

76


fazlal aşmıştı. M addeten o lduğu gibi, manen de nis­ beten rahat bir nefes almaya başlamıştık.

Müsteşrikler Derneği Riyaseti B i r gün M il l et ler Komiserl i ğ i Genel Sekreteri Broyda görüşmek için beni komiserliğe davet etmiş­ ti. Tayin olunan saatte kendisiyle komiserliğin komi­ sere (yani Stalin'e) mahsus odası nda buluştuk. Mese"!' le meğerse ne imiş. . . M i l let ler kom i serl i ğ i Ş ark' ı öğrenme i ş l eriyle meşgul ol acak ilmi bir cemiyet teşkiline karar ver­ m i ştir. Rusya'n ın maruf müsteşrik lerinden teşekkül edecek olan bir cemiyete Sovyetlerdeki m i l l etlerin i l i m sahasında otorite sahibi olan m ümessilleri de iş­ tirak edecek; ben de bu cemiyetin reisliğini deruhte edecekm işim. Ben gösterilen teveccühe teşekkür etmekle bera­ ber, böy le bi r cem iye te rei s olamıyacağım ı söyle­ dim. - N için? ded i . - Her şeyden evvel kendi m i herkesten daha i y i bildiği m için . Ben, dav am ızla i l gi l i o larak b i r dere­ ceye kadar i l i m l e meşgul olsam da, kendi m i , ad ve s an s a h i bi meş h u r a l i m lerin

i ştirak edecekleri

setah i yetli bir i l i m müesseses i n i n rei s i o l acak bir seHlhiyette göımüyorum. B royda, ısrar etti. - Lüzumsuz bir tevazudur, bu! ded i .

77


- Hayır, söylediğim bir h akikattir. Sizinki ise mübalağalı bir teveccühtür, dedim. B royda tekrar ısrar etti. A llame o lduğumu bana isbata çal ıştı . Ben de böyle olmadığımı söyleyip dur­ dum. O, yoldaş Stalin sizden bu vazifeyi kabul etme­ nizi bilhassa rica ediyor, diye en kuvvetli argümanını kullandı. Ben de: - Kendis ine tarafımdan teşekkür edi niz, fakat mazeretimi de söyleyiniz, dedim. O gene ısrar etti, tekrar Stalin'in otoritesi nden is­ tianet etti . B aktım ki mesele ciddi bir şekil al ıyor. Taktiğimi değiştirdim: ·

- Ben seliihiyet sahibi cihanca meşhur müsteş­ riklerin bul undukları bir cemiyete reisi olmak küs­ tahlığını gösteremem; fakat çok arzu edi lirse, bu ce­ m iyette mütevazi bir iiza gibi çal ışabi l irim, belki . . . dedim. Broyda, gösteri len bu tavizden memnun bir eda ile hemen, - Peki aza olunuz, dedi . - Fakat bunun şaı11 vardır, dedim. - Ne i mi ş o şart? .. Tasavvur olunan cemiyet i n n i zamnamesi n i bir kere tetkik etmeliyim .. Broyda'n ın yüzü ekşidi . - Fakat, dedi, ni zamname normal bir nizamna­ medir, tetkike ne ihtiyaç? 78


- Ne olsa da, her n izamnameyi, ne kadar normal de olsa, bir kere tetkik etmek işe ciddiyetle ehemmi­ yet veren herkesin yapacağı en normal iştir, dedim. - Nizamname yalnız bir nüsh adır, onu başkala­ rına da gösteriyoruz, dedi. - K oca komiserli k için onu teksir ettirmek işten sayılmaz, dedim. - Peki, dedi aynldık. B irkaç gün sonra n izam namenin istediği m sureti geldi. Tetki k ettim . Maddelerinden biri nde azasının yüzde 5 l 'inin Komünist Partisi mensupları ndan ol­ masının zaruri olduğunun yazıldığını gördüm. H a ! . . diye derin bir nefes aldım ve hemen son ka­ rarımı B royda'ya bildirdim: Müsteşrikler cemiyetine üye bile olamıyacağım, dedim: Çünkü bu ilmi deği l , siyasi b i r cemiyettir.

Şark Milletleri Komünist Üniversitesi Profesörlüğü B royda'nın tekl ifinden bir hafta sonra Pereçis­ tenski bulvardaki dairemize A zerbaycanlı üç gençten mürekkep bir heyet geliyor. Bu, Moskova'da yen i te­ sis olunan Şark Milletleri Komünist Üniversitesi öğ­ renc ileri namına gönderilmiş özel bir heyettir. B u üniversite, Şark memleketlerinde komünizmi yay­ mak için propagandistler yetiştirmek m aksad ıyla te­ şekkül etm işti. Heyetin üç üyesinden biri B akı1'lü, biri Gence' l i , biri Tebriz' l i i d i . Demek bütün 79


A zerbaycan bizimle görüşmeğe gel m işti . Genç yurt­ taşlarım ı ehemmiyet ve dikkatle dinledim. İ çlerinden biıi niçin geldiklerini anlattı. - Ü niversitemizde Şark illerinde inkt!ap hare­ ketleri kürsüsü m ünhaldir, dedi . Buraya tayin edil­ mek üzere selahiyet sahibi bir profesör aranıyor. B iz düşündük, taşındık, bu kürsüye sizden dah a setahiyetli b i r profesör bu lun maz kanaatine geld ik. A rkadaşlar mütteh iden karar verdiler ve bizi size gönderdiler. B u hocalığı kabul etmek lutfunu bizler­ den esirgememenizi rica ederiz. - Çocuklar, geldiğin ize çok memnun oldum. A zerbaycan'ın üç mühim merkezini temsil eden he­ yeti nize nıüsbet cevap veremeyeceğime cidden mü­ teessif olduğumu size temin ederim. - Cevabınız, neden müsbet olmasın? . . . - Olmaz, çocuklar, darılmayınız amma, o la­ maz ! .. - Neden olmasın ? ! . . - Olamaz, çünkü hoca ile talebe arası nda her şeyden evvel bir samimiyet olması şarttır. Benim söyleceklerim i siz daima kayd - ı ihtiraziyle kabul edecek, bu müsavatçı acaba hadiseleri doğru riıu ay­ dınlatıyor? diye düşüneceksiniz. Ben de daima be­ n im söylediklerimi bu komünistler acaba tam bir iti­ matl a dinliyorlar mı? diye düşünece ğim, ne benden size iyi bir hoca, ne de sizden bana iyi bir talebe ola­ maz! .. 80


Afganistan Sefaretini İstikbal Kapım vuruluyor, gelini: diyorum. İ çeri, tanı ma­ dığım biıisi giriyor. - Ben, diyor, Dışişleri Komiserliği memurlann­ danım. Stal i n Yoldaş'ın tavsiyesi üzeri ne Ç içerin Yoldaş beni size gönderd i . - N e vaımış, hayır ola?! .. - Afganistan'dan bir sefaret geliyor. Onları karş ılamak için kendi lerine Sovyet Hükumeti namına Farsça h i tap etmek lazımdır. Farsçayı ise, Mosko­ va'da sizden i yi bilen yokmuş. Yoldaş Stalin, bu i ş i ç i n Yoldaş Çiçeri n'e s izi tavsiye etmi ştir. Vazifeyi lütfen deruhte ediniz. - Maalesef edemem ! . . Sovyet hariciye memuru beklemedi ği bu cevap karşısında adeta afallıyor. Çiçeıin'in ve Stal in'in rica­ laıını mutazammın olan bir teklifi Şark Dilleri Ensti­ tüsünün bir hocası hangi cesaretle reddedi yor, d iye düşündüğünü ifade eden bir hayretle: - Neden? � .. diyor. B u neden?'i n cevabını sam i mi olarak vermek B akfı'de Asobi A tdel'deki müstantika cevap vermek­ ten daha m üşk ü l . Kendi s i ne tercüme-i h a l i m i ve siyasi durumumu açıp söyleyecek değilim ya . . . - Yapamam i şte, yapamam, deyip duruyordum. Memur, el çekmiyor, mutlaka reddi n sebebini öğ­ renmek istiyor. 81


- Alelfide bir mütercim durumuna düşmek i ste­ mem, diyorum; anlamıyor. - Şark'tan gelen mi safirleri Sovyet Hükumeti namına karşılamak bir şereftir. Bu fırsattan neden is­ tifade etmek istemiyorsunuz? diye ısrar ediyor. - Alelade bir mütercim olmakta ne şeref varmış, diyorum. B en dış komiserliğinin Afgan heyeti şerefi­ ne tertip ettiği bir ziyafet veya kabul resm ine resmen davet ol unan misafirler arasında bulunsam ve burada arkadaş Çiçeıin bana, m isafirlerle yapılan müzakere­ de lütfen tercümanl ı k vazifesini kabul etmem içi n müracaatta bulunsa, o zaman başka, bu bir şeref işi telakki olunabi lirdi. Başka türlü bu iş çıkmaz, dedim. Memur: - Peki , duyduklarımı arzetmek üzere gidey im, sonrasını düşünürüz, dedi, gitti. Birkaç gün sonra Enstitüdeyim. Sizi arıyorlar, de­ diler. B aktım bizim dışişleri memuru . - Kapıda sizi otomobil imiz bekliyor. Çiçerin ar­ kadaş sizin Afgan elçilerinin gelmesi münasebetiyle yapıl acak törene davet ediyor. Şimdi ise heyet iiza­ siyle önceden tanışmış olmak maksadiyle davetl iler­ den bir kısmı i le beraber istasyona gitmemiz lazım. O anda ben i bir endişe aldı dilimle belaya mı düştüm ? d iye içim s ıkıldı . Fakat bu anda arabaya binmekten başka yapacak bir iş yoktu. Tanıdığım memurdan başka, arabada iki memur daha vardı . B unlar bana uzun uzadıya Afganlılara 82


yapılacak istikbal programını anlatıyor, bu programa göre yapılacak kabul törenlerine diğer Sovyet maruf­ ları ile aynı derecede ağırlanan bir m isafir sıfatıyla iştirak edeceğimi ve Yoldaş Çiçeri n'in de benden mütercimlik yapmak ricasında bulunacağını söyleyip duruyorlardı. B ütün bun ları tam bi r sükutla karşı layan beni iş­ gal eden asıl şey, düştüğüm bu tuzaktan nasıl sıyrıla­ cağım düşüncesi idi. Araba durdu. İ stasyona gel miştik. Peronda biraz duracak, misafirleri bekleyeceğiz. Teşıifatçı bana ya­ naştı, sefaret heyetini istikbal için sarfolunacak söz­ leri aynen tercüme etmemi rica ett i . Ben evvelce ta­ nışmış olduğum memura: - Şaı11mız bu değildi, dedim. O yeniden hayretle: - Niçin böyle yapıyorsunuz diye duru m u bir türlü anlayamıyor! Nihayet, sabrı m tükendi , kendis ine: - Farz-ı muhal olarak Yoldaş Çiçerin'in bir ka­ zaya uğrayarak mülteci veya sürgün bir duru ma düş­ tüğünü farzedel i m . Bu durumda o, alelade bir müter­ cimli k vazi fesini ifayı kendine reva görür mü idi? ! d iyorum. Memur artık afallamış: - B u ne biçim söz?, diyor ve derhal eneıjik bir jestle peronun ta o başında duran diğer arkadaşlarıy­ la tanışmak üzere kadem basıyor, bu esnada içi mden bir ses: 83


- Ne duruyorsun ! . . diyor. Hemen peronu terk i l e h areket etmekte o l an tramvaya atlıyorum. Beni tehdid eden şereften bu suretle kurtul uyorum. Sefareti getiren trenin bir saat kadar gecikmesi teşrifatçıları m üşkül durumdan kuı1arıyor. Enstitüde­ ki doçentlerden birinin celbi ile istikbal merasimi şöyle böyle yapılıyor. Bunu öğrenince benim de en­ dişem biraz hafifliyor. Ertesi gün Enstitüdeki arkadaşlar beni tuzaktan kaçıp kurtulabi ldiğim için tebıik ediyorlar.

M üslüman Kahtzedelerine Yardım Cemiyeti 1 92 l 'de İ dil (Volga) nehri çevresinde korkunç bir kaht ve açl ık çı kmıştı . B u ralın·da öz yavrularını yi­ yen insanları n mevcudiyeti rivayet olunuyordu. Söy­ lentiler, gıda maddesini haiz olarak keşfolunan yağlı bir toprağı böl üşt ürememek yüzünden köy l ül er müsellah olarak birbirine saldırıyorlarmı ş . Açlığın doğurduğu sefalet hakkında bu neviden tüyler ürper­ tici tafsiliit ağızdan ağıza tekrarlanıp duruyord u . l htiliil hadiseleri ile i ç harplerinin bir neticesi olarak çıkan bu sefalet yüzünden yirmi şu kadar milyon n ü­ fus ölüp gitmişti. K ahtzedelere yardım maksadıyla M oskova'da ya­ şayan bazı cemaat hadimleri tarafından Kahtzedele­ re umumf yardım cemiyeti adiyle hususi bir teşkilat tesis edilmişti. B u cemiyet türl ü vasıtalara başvura­ rak ianeler topluyor ve açlık mahalline özel ekipler göndererek yardımda bulunuyordu. 84


Moskova'da yaşayan Tatar (müsl üman) aydınla­ rından bir grup, kahtzedelerden çoğunun Türk ve M üslüman ahaliden ibaret olduğunu nazara alarak Kalıtzedelere yardım cemiyeti adiyle bir komite teş­ kili için resmi makamlara müracaat etmişlerdir. B u maksatla vuku bulan müracaatlerini Lenin'in katibi cesaret verici bir alaka ile karşılamış, fakat bu gibi hususlarda söz sahibi olan M illetler K omiseri Yoldaş Stalin'e de bir kere danışmak tazım geldiğini bildir­ miştir. Stalin ise o sırada Moskova'da değilmiş, ya­ kında avdet edecekmiş, o zaman bu mesele için ken­ disiyle görüşmek icap edecekmiş. Kaydolunan bu alakadan ümitlenen Moskova'da­ ki M üslüman aydınları şimdi yapacakları icraatın planlaıını tasarlamakta, Müslüman Komitesi namına bütün t sıam dünyasına beyannameler yayarak Müs­ lüman kahtzedeleri ne yardım için müslüman şefkati namına din kardeşlerinin rikkati tahrik ol unacak ve neticede Hindistan, Mısır, Türkiye, İ ran, Afganistan vesaire gibi memleketlerden, ş üphesiz ki, büyük miktarda ianeler gelecek, zavallı mil letdaşlanmızın, bu suretle olsun elem ve ıstırapları bir parçacık hafif­ leşecekmiş. M oskovalı Müslüman aydınlar, niyetleri ni bana açtılar, benim de bu teşebbüse katı lmamı istediler. H atta yakında Moskova'ya avdet edecek Stalin'e M üsl üman aydınlan namına gönderilecek heyet be­ nim de dahil olmamı dilediler. Kendilerine ham ha­ yallere kapıldıklarını söyledim . Düşünülen bu teşek­ küle, Sovyet Hükumetinin, her şeyden evvel, prensip bakım ından müsaade edemiyeceğini, pratik maksat85


lar için olsa bile insanlara din ve mi llet fark gözete­ rek yardım teşki l etmen i n komüni st enternasyona­ l izm anlayışıyle kabil-i telif olmadığını hatırlattım . Onlar; beni m nazariyatçılık yaptığımı, meselenin ise fi ilen halledilmiş bu lunduğunu, işin, şimd i yalnız Stalin i le bir kere göıiişmeğe kaldığını, bunun sadece bir formal ite meselesi olduğunu i leri sürdüler ve mutlaka benim de Stalin'e gidecek heyete girmem i ısra rl a isted i ler. (Stal i n'le olan m ü nasebat ı m ı , mübaliiğalı surette tasavvur eden bunlar ben i m bu heyete gimıeme bi lhassa önem veriyorlardı). Ben bu teşebbüsün müsbet bir neticeye varağına inanmıyor, i nanmadığım ve önceden, akamete mahkum oldu­ ğunda şüphe etmediğim bir teşebbüse bilfiil iştirakte de bir mana görmüyorum, ded i m . Siz mademki bu teşebbüse giri ştiniz, işi sonuna kadar götürünüz, be­ n i m kötümserl iğim ınağlGp olur ve iş müsbet bir ne­ ticeye varırsa o zaman ben size söz veriyorum, elim­ den geldiği kadar bu işe yardım ederim, diye tem i nat verdim. Heyet gitti. Stal in'le görüştü, geldi. - Nasıl? . . ded i m . - Nasıl olacak, mükemmel . Stal in bizi güzelce kabul etti . Sizin kötümserl i ğ i n i ze kat'iyyen mahal yok. Projelerimizi çok faydalı ve müsbet buldu ! .. -

E?

..

- Yalnız bir defa da M üslüman komünistlere sorayım, dedi. - Müslüman komün istler bu işin mümkün ola­ m ıyacağını söyleyecekler, tabii , dedim. 86


Öyle de oldu. Kat'i cevabı a lmak için giden heye­ te, Stalin büyük bir teessüfle: - Müslüman komünistler bu teşebbüse muhalif­ tirler, demiştir.

Azerbaycan'• Azerbaycan'a Birleşt irmeli mi? Mehmet Ali, sokakta, Baklı'den yeni gelen Orje­ n ikidze'ye rastlamış. Orjen ikidze, Stalin'in bizi gör­ mek istediğini ve gelirsek K remlin'de bizi kabul ede­ ceğini söylemiş. Orjenikidze Kafkasyalı Bolşeviklerin kodamanla­ rındand ı. Stalin'in eski mücadele arkadaşıyd ı . Kaf­ kasya'nın Sovyetleştiril mesinde mühim bir rol oyna­ mış. Hikayesini anlattığımız devirde de büyük komi­ serliklerden birini işgal ediyordu. Stalin'in en yakın sevdiği ve takdir ettiği şahıslardan idi. Mehmet Ali ile, Çarlığa karşı beraberce yapılan mücadele devrin­ de tanışı yorlardı. Çar polisi takibatına karşı Mehmet Ali kendisini muayyen bir zaman saklamıştı . Arala­ rında senli benli idi ler. Daveti kabul ettik. Tesbit o lunan günde öğle zamanı, Kreml in'in dış kapısında­ yız. Karakol gişesine hüviyetlerimizi bildirdik. Mak­ sadımızı söyledik. Karakolcu bizi baştan aşağı bir süzdü. İçeriye te­ lefon etmeğe pek de cesaret edemiyor; bir tereddüt geçiriyordu. K imbi l ir ne düşünmüştü. B u esnada kendisini ta l stanbul'tan tanıdığım Kamo peyda oldu. Kamu'yu 1 9 1 1 'de, lstanbul'da çarlı ktan kaçkın bir m uhacir hayatı yaşarken görmüştüm. Günün birinde 87


Paris'ten gelmiş, İ ran meşrutiyet hareketleri zama­ n ı nda m ü n as e b e t t e bu l u n d u ğ u m G ü rc ü ihtilalci leri nden birinin tavsi yenamesini getirmişti. Yanında Stalin'in vaktiyle Tifl is'te, Eri van meyda­ nında çaldığı devlet kaimelerinden 1 00 rublelik bir kaime vardı. Bu kaimeyi bozdurmak istiyordu. Ken­ disine Sirkeci'deki saırnflaıı salık verd i m. Gitti, pa­ rayı bozdurabi ldi. Niyeti bir iki gün l stanbul'da kal­ mak, sonra ise bir yolunu bulup Kafkasya'ya geç­ mekti . Orada Türkiye hududuna yakın bir yerde nok­ ta koyacak, çarlık aleyh i ne bir takım terör akınları yapacaktı. Ertesi gün gazetelerde Bulgaryal ı bir komitecinin yakalandığın ı okudum . Gazetelerdeki tasvirden ya­ kalanan 811/gar' ın bizim Kamo olacağını tahm in et­ tim. Hemen i ttihat ve Terakki merkezinde tanıdığım yurttaşı m Prof. Ali Bey H üseyinzade'ye gi ttim . Me­ seleyi anlattım. Yakalanan adamın B ulgar çeteciliği ile ilgisi yoktur; bu Rusya çarl ığına karşı konspris­ yon yapan bir teşekküle mensuptur, dedim. Müdaha­ lelerini rica ettim. İ k i gün sonra bizim Kamo geldi. K endisini gün­ düzün hapishanede tutmuş, geceleyi n otele götür­ müşler, iyi muamele yapm ışlar. Rus konsoloshanesi de kendisini boyuna taleb edip duruyoımuş. Bu tale­ bi atlatmışlar ve n ihayet salıvererek, bir an evvel l s­ tanbul 'dan savuşup gitmesin i istemişlerdir. O şimdi memnun ve müteşekkir, yalnız bir derdi daha var. - Ne olur, bir teşebbüs daha etseniz, bombaları­ mı da geri versinler! .. diyor. 88


- O kadarı artık fazla, bombayı nasıl olsa bulur­ sun, şimd i l ik h ükumetin durumunu işgal etmemek için, çabucak buradan sıvışıver, dedim. i şte bu Kamo, şimdi Kremlinin kapısında bize kı­ lavuzluk ediyor. 2 Kamo hemen telefonu aldı. İçeri girmek müsaa­ desini teminle bizi ta Stalin'in apa11manına teşyi etti. Stalin bizi yemek odasında kabul etti. Orjenikid­ ze de orada hazırdı . Masada çoktan göımediğimiz ve hiç bir tarafta bulunmayan beyaz ekmek, nefis Gür­ cistan şarabı, s iyah A zerbaycan havyarı vesaire var­ dı. Hem yeniyor, hem de konuşuluyordu. M üsahabe­ nin teşebbüsü Stalin'in elinde idi. Bir aral ık bize hi­ tapla, - A zerbaycan 'da biraz hükumet ettiniz. Fakat çok deıin bir iziniz kalmıştır. Bu izle hala mücadele­ deyiz. Temsi l ettiği niz idenin tesirlerini tamamıyle izale etmek için, daha uzun zaman uğraşmak lazım geliyor. B i lhassa aydınlar mill iyetçilik ruhu ile aşı­ lanmışlardır, dedi ve sonra yüzünü şahsen bana çevi­ rerek, - Sizce bu milliyetçilik tesirinin esas amili ne­ dir, diye sordu. - Mill iyetçilik denen hadise insan topluluğunun kendi varl ığını müdafaadan başka bir şey değildir. Fertlerde müdafaa-i nefs tabii ve meşru olduğu gibi, 2) Kamo Sıalin'in çcık se\'dİ�İ bcımbacılardandır. Sonralan Tillis'ıe mcıtcısik­ letle giderken bir kamyona çarpmış ölmüşıür. Kaıııu'nun ölümünü haber alan Stalin. hemen bir ıeltzraf çekerek kamyon şoföriinün ölümünü <mıreınıi�ıir.

89


m i l li kollektifin kendi özelliklerin i m üdafaası da tabii bir hadisedir, dedim. - Yok, dedi, mesele daha çok basittir. Mill iyet­ çilik denen hadise, yerli aydınların kendi menfaatle­ rini kıskanmaktan başka bir şey değildir, dedi. B u esnada odasının birinden diğerine, telefon ba­ şına geçen Kali'nin (o zamanki Sovyetler B irliği Cumhurbaşkanı) peyda oldu. Stalin hemen kendisi­ ne, - Yoldaş K ali'nin, A zerbaycan'ı A zerbaycan'a birleştirmek ister misiniz? ! .. diye hitap etti . O ise, hiç tevakkuf etmeden, eliyle enerj ik bir jest yaparak, - Yok, yok istemem ! . . . dedi . B u d i y a l o g h erhalde o sıralard a K afkas A zerbaycan'ı gibi, l ran A zerbaycan'ınının da Sovyet­ leştirilmesi projelerinden bahisle ortada dolaşan söy­ lentilerin pek de sebepsiz olmadığına bir delildi. B u diyalog, meselenin her nasılsa Sovyet yüksek daire­ leıinde müzakere edil miş olduğunu gösteıiyordu.

Acaip İnsandır Resulzade Yemek bittikten sonra, çay içmek üzere, bir köşe­ ye oturduk. Stalin bana, - B royda'nın teklifini kabul etmemişsiniz. Şarkı tetkik cemiyetine neden girmek istemediniz? dedi. - O ilmi değil, siyasi bir cemiyettir. Üyelerinin komünist çoğunluğuna sahip olması şaı1tır, dedim. 90


- Yahu, dedi, o madde sizin değil, mürteci Rus profesörlerinin aleyhine tevcih edilmiş bir maddedir.

Stalin Bir Teklifte Daha Bulu ndu Birinci çay bardağını boşaltıp ikinciye geçtiğimiz sırada Stalin bir teklifte daha bul undu. K amanefin idaresinde, Rusya inkıiap hareketini tetkik eden bir cemiyet vardır. Tetkiklerin i neşretmek üzere bu ce­ miyet bir dergi de çıkarıyor. Siz bu derginin redaksi­ yonuna girseniz, bizzat sizin için de iyi olur. Sovyet­ lerdeki Türk illeri kısmını deruhte eder, redaksiyon nam ı na muhtelif yerlere tetkik seyahatleri yaparsı­ n ız. B u suretle dolayısıyle Müsavatçı fikirleri nizi ya­ yar ve mahal lerde noktalar dahi tesis edersiniz, dedi . Y ü züne m anal ı m a n a l ı bakt ı m , i ç i m d e n A zerbaycan halk ağzıyla aldatamazsın manasına ge­ len Keçe/ suya girmez tabiri n i tekrarl ıyarak Stalin'e yeni iltifatt için teşekkürle, dedim ki, - Ben kendine sadık bir adamı m . Ne kendimi, ne de başkaları nı aldatmak istemem. Zahirde, mesle­ ki, meşrebi mah1m ve muayyen olan bir redaksiyona intisap edip de, batı nda başka bir maksat gütmek elimden gelmez. Stalin bu cevap üzerine Oıjenikidze'ye döndü, - Acaip insandır, bu Resulzade, idealizm kendi­ s ine mani oluyor. M ü tevekkiliine oturup duruyor. H iç bir arzu, hiç bir ihtiyaç arzetmiyor, dedi.

91


Sensasyonel Havadis Kremlin'den ayıı ldığımız sırada, Stalin dairesinin bul unduğu koridordan çıkarken Tatar komünistler­ den Sultan Galiyev'e rastladık. Sonradan milli sapın­ tıcılık suçu ile töhmetlend irilerek idama mahkum olan Sultan Gal iyev'i ta Baku'den tanırdım. Mosko­ va'da kendisiyle birkaç defa görüşmüştüm. Kendisi­ ne mahsus orijinal bir takım fi kirleri vardı. B izi gö­ rür görmez, - Siz burada ne gezersiniz, dedi. Kendisine ayak üstü izahat verecek değildik, tabii. - Size bir teklif m i vukubuldu? di ye merak etti ... - Ne münasebet, anlaşılan sizde bir havadis var, geliniz de anlayalım, dedim. A yrı ldık. Ertesi gün, Sultan Galiyev geldi . Parti çevrelerin­ de sensasyonal bir havadis varmış. Sultan Galiyev merak edip soruyor: - Doğru mu ki Dr. Nerimanov'u (o sırada A zerbaycan Sosyalist Sovyet Cumhuriyeti Komiser­ ler Heyeti Başkanı) kaldıracak, yerine sizi (yeni be­ ni) getirecekler. . . - Ne münasebet, bunu nereden çıkardınız? . . - Kremlim çevrelerinde böyle söylüyorlar. - Siz aklınızı mı kaçırdınız? Bu söylentilere nasıl kulak asarsınız? ... Dr. Neriman'ın yerine bir Mü­ savatçı Resulzade'n in getirileceği nasıl bahis konusu olabilir? 92


B u söylent ilerin, mevcutsa, muayyen bir maksat­ l a, mahsus uydurulup yayıldığını , Sultan Gal i yev'i n kolay inanırl ığını alay ederek, anlatıyoru m . Fakat içimden bu sensasyonal havadisle, bir gün evve l , Stalin i le Kali'nin arası nda iki A zerbaycan'ın birleşti­ rilmesi konusu üzerine cereyan eden şaka arasında, herhalde, bir münasebet aramanın abes olmadığı fik­ ri de aklıma gelmiyor değil .. .

Bir Makalenin Macerası Elifbe meselesinin A zerbaycan'da münakaşa edil­ d iği günlerde idi . Arap harfleri tamamıyle kaldırılıp yerine latin hadleri mi konsun, yoksa Arap harfleri­ ne sesli hadler ilave edi l mek suretiyle ve el ifbenin sadece ıslahı ile m i iktifa edilsin, d i ye cemiyet iki zümreye aynlmış, her iki taraf kendi tezin i m üdafaa ediyordu. O zaman A zerbaycan'da Maarif Komiseri olan Dadaş Bünyadzade Arap elifbesinin ıslahı tezini m üdafaa ediyordu. Bu müdafaa o zamanki şartlar ve mülahazalarla A zerbaycan milletçi ve Türkçüleri ta­ rafı n d a n dah i m ü d afaa o l u n u yord u . Dadaş Bünyadzade Moskova'ya gel işi nde ben i ziyaret et­ miş, elifbe meselesindeki görüşümü bir proje halinde yazmamı rica etmiş ve bu projen in A zerbaycan'da müdafaası n ı bizzat üzerine alacağın ı vadetmişti. Ben mesele hakkı ndaki görüşlerimi bir makale şekli nde Moskova'da M il letler K om i serliği tarafından neşro1 unan J izu Natsional nostey gazetesinde neşıettirdim. Bolşeviklerin Arap harfleıini Latin harflerine teb­ d i l ettirmek hususunda saklı bulunan asıl fik irlerin i 93


bildiğimizden (ki bu fikir sonradan tahakkuk etmiş, A rap harfleri önce Latin harflerine sonra da Rus haıi1erine tebeddül etmiştir.) Bu makalede, Türk i l le­ ri arasındaki kültürel münasebatı tamam ıyle kestir­ memek iç in yazı lanı daha kolay okutturabilmek maksadını temin eden ısiahatçılara hak veriyordum. Makaleyi aynen neşreden mezkur gazete sonuna kendine ait bir iki cümle eklemiş ve bu ek cümleler­ de e/ifheyi ıslah hususundaki fiki rlerimizin komü­ nizmi muvaffakiyetle yaymak niyetinden ileri geldi­ ği de beliı1il mişti. M akalenin A zerbaycan'daki okuyucuları , tabii, bu fikrin bana ait olmadığın pekala anlamışlarsa da, bu taktiğin neyi göze aldığını da şüphesiz ki sezmiş­ lerdi. B u münasebetle gazete idaresi nezdinde yaptı­ ğım bütün protestolar neticesiz kalmış, gönderdiğim mektup da bir türlü neşredilmemiştir.

Enver Paşa'nm Teklifi Daha Bakfi'de Asobi Atdel'in muifağında mu­ kadderat ımızı mütevekki !ane bekleyip dururken, Sovyet Hükumetinin bütün şark mil letlerini A vrupa kapitali zmine karşı ayaklandırmak için tedbirler al­ dığına ait her gün yeni bir takım mal umat alıyorduk. Vakt iyle Hindistanl ı Bereketullah Efendi, Tatar meşhurlarından Abdun-eşit l brahimof ve Musa Begi­ yeflerin Lenin ile Stalin'in meşhur dekretlerini des­ teklemek üzere İ slam dünyasına yaptıkları hitaplar­ dan malfimattardık. Bu defa ise B aku'de meşhur şark mill etleri kurultayı top lan ıyord u . Kongreye Rusya 94


idaresinde bulunan Türk-M üslüman m i lletlerinden başka Rusya hududu haricindeki müslüman mil let­ lerdeki ihtilalci unsurların, mümessilleri de gelmiş bulunuyordu. Günün en sensasyonal hadisesi Enver Paşa'nın da bu münasebetle B akfi'ye gelmiş olmasıy­ dı. Paşa'nın müslüman ahali tarafından karşılandığı­ na dair dasitani rivayetler, bulunduğumuz hapishane­ nin ses geçirmez duvarlarından nüfuz ederek bize kadar geliyordu. Paşa'nın binmiş olduğu otomobilin etrafını çeviren kalabalıktan hareket edemez biıi'hale geldiği, elini, eteğini, arabası nı öpenler olduğunu herkesin aman Paşam ne zaman kurtulacağız? diye kendisine h itap edildiği kamaradan kamaraya söyle­ niyordu. Şark mil letleri kurultayında Paşa'yı söyletmemiş, bilakis geçmişteki siyasi faal i yetini acı acı tenkid eden bir nutukla karşılamışlarsa da, locada görünür görünmez bütün kongre ayağa kalkmış, kendisini muazzam bir tezahüratla karşılamıştır. 1 9 1 8'deki hezimetlerden sonra Enver Paşa'nın R usya'da nasıl peyda olduğunun tafsilatını burada an latacak değilim. Yalnız onunla Moskova'da iken görüştüğümde Bolşeviklerle hangi maksatlarla tema­ sa gel miş o lduğuna ve bu temasın ne gibi bir netice ile bittiğine ait intibalarım doğrudan doğruya ve do­ layısıyla Stalin'le ilgili olduğu için burada tesbit ede­ ceğim. Moskova'ya gelip yerleşti kten sonra, burada iki Türk mümessilliği olduğunu öğrendik. Bunlardan bi­ ri A nkara H ükumetini resmen temsil eden Türkiye 95


mümess i l l i ği idi . Diğeri i se Türk m isyonu (Turets­ kaya M issiya) den ilen i kinci bir heyet. B u , eski İ tti­ hat ve Terakki liderlerinden Enver Paşa ile Cemal Paşa'lann bütün İ slam dünyası n ı kurtarmak gayesi y­ le teşkil ettikleri İslam İlıtilal Cemiyeti'nin bir büro­ sundan i baretti. En ver Paşa merhumla, bu Türk m isyonu bi nasın­ da görüştük. Kend isi n i daha evvel l 9 1 8'de İ stan­ bul'da, ikti darın en yüksek kademes i nde, H arbiye Nazırı ve Başkumandan Vek i l i olarak görmüştüm. O zaman ben İ stan bul'da A zerbaycan Heyet-i Murah­ h ası riyaseti nde bul u n u yord u m . Şimali Kafkasya, Gürcistan ve Ermenistan cumhuriyetlerinin m ümasil heyet leri yle birl ikte Merkezi A vrupa dev letleri n i n m urah hasl arı ndan m ü rekkep o l acak m i l letlerarası kongrede K afkasya Cumhuıiyetleri işlerinin müza­ keresine i nt i zar ed iyorduk. B u m ü nasebetle l stan­ bul'da, hatta ondan önce, gene K afkas iş leri y l e al cikadar ol arak G ü lcemal v ap uruy l a geldiği B a­ tum'da, Paşa'yı görm üş, türlü v asıtalarla kendisiyle sık sık temaslarda bul u n muştum . Onun idealist bir inkılapçı olduğunu bil ir, İ slami bir romantizm ruhu taşıdığına v akıftı m . B u defa o n a kızı l M oskova'da rastl ıyordum. B i r gün beyan etti ği arzu üzeri ne Türk m isyonu katibi vazifes i n i ifa eden K afkasyalı bir arkadaş vasıtasiyle kendisiyle karşı laştım. Bana temsil etmekte oldukları cem iyeti n gayesi n i a nlattı : " B iz ded i bolşev i k lerle mutabık kaldık. İ slam dünyasındaki mahkum m i llet­ lerin istiklfrllerin i kurtarmak. gayesi y le geçmi ş bulu­ nuyoruz." 96


B u maksatla Berl i n'de tabettirm i ş oldukları beyannamelerle Ür\'et-ül Vüska başl ığını taş ıyan mevkuteden de birer nüshasını bana verdi . X IX'uncu yüzyıl ortalarına ait ittihad-ı l sJamcı meşhur Cema­ leddin Efgani'nin vaktiyle neşretmiş olduğu bir gaze­ tenin başlığı nı taşıyan bu dergi bana çok karakteris­ t ik göründü. B i r göz gezdirince derginin pek de çağ­ daş ol mayan arkaik İ s lami' bir takım meflıum lar, ayetler, hadisler ve klişe tabirlerle tahrir edilmiş ol­ duğunu gördüm. Paşa i zah ed iyord u : A \'rupa emperyalizminin elinde esir olan miislüman milletler kendilerini kur­ tarmak için teşkilôt/anmalt ; fakat bu teşkilôt/arın aralarında sıkı bir rabıta ve tesanüt olmaluitr. yok­ sa hürün hu lıareketlerin müşterek gaye na11111ıa müşterek bir merkeze ihtiyaç/an vardır. B u merkez ise, Paşa'nın diğer saliihiyattar arka­ daşlarıyla birlikte vücuda getirmiş olduğu cem iyetti. Paşa bu cemiyete bizim part i n i n , yan i M i l l i A zerbaycan Müsavat H alk Partisi'nin de katılmasını istiyordu; fakat: - Müsavat Fırkası Sovyet H ükumeti aleyhindeki m u halefetinden şimdilik vazgeçmel i , bu hükumete karşı her türl ü kıyam niyetin den fariğ olmalıdır. Çünkü kızı lorduya karşı hiç bir şey yapamaz; en kü­ ç 1ük bir hareket neticesinde mahv u perişan olur. B u ndan da bütün Azerbaycan zarar görür, Türkler ve M üslümanlar kılıçtan geçirilirler. A

Diye şaı1 koşuyordu. - Aynı durum, Hindistan'daki müslümanlar için vaıid deği l midir paşam? diye sordum. 97


Bu suale verdiği cevap, h areket hattını Bo lşev ik­ lerin Avrupa kapital istlerine karşı bütün şarkı, i lk sı­ rada müslüman ş ark ını ayaklandırmak tak t i ğ i ne uy­ durmak kararını verm iş bir adam ın vereceği cevaptı . Mantıki' ve sam i m i olmaktan çok uzak olan bu cevap beni tatmin etmedi, tabii' kendisine: - Paşam, ded i m , gaye h add-i zatında m ükem­ meldir. Şark mil letleıi ve ezcümle müslüman m illet­ leri hür ve m üstaki l ol mal ıd ırlar. B iz A zerbaycan­ lı l ar ve dolay ısıyla biz M üsavatç ı l ar bu dava uğrun­ da yan m ış insan ları z . Fakat bence dikkat edi lecek mühim bir nokta vardır. Sizin tasavvur ettiğiniz müs­ lüman milletleıi n i kuııarma teşkilatı kendine göre bir nevi enternasyonald i r. S osyal i s t enternasyonal i n i n merkezi M oskova'd ır; çünkü M oskova, sosyal i zm i n fiilen savaşan b i r merkezidir. M i lli' istiklal enternas­ yonal inin merkezi de, analoj ik surette, bu idenin ta­ hakkuku için fi ilen mücadele hal i nde bul u nan bir yerde, mesel ii A nkara'da olması lazım gelir. Yoksa, merkezi kızıl M oskova'da ol acak bir M üs l ü man h a­ reketi umumi' komünist hareketi n i n bir s i J ahı ol ur. B öyle olmaktan çıkmak istediği gün ise, mevcut şartlar dah i l i nde, mahvolduğu gündür, dedi m . P a ş a teşk i l a t p ro gram ı n ı b i r kere (K) beyle (katip) etrafl ıca müzakere edi n i z de, sonra b ir daha görüşürüz, d iye mevzuu değiştirdi ve biraz sonra ve­ dalaşarak ayrıldık.

Enver - Cemal Paşaların Akıbeti B undan günler, h aftalar ve aylar geçtikten sonra Paşa'nın Türk istan'a geçtiği, orada

98

BasmaCI

denilen


B olşevik aleyhtarı M i l li Türkistan çetecileri nin başı­ n a geçip, kızı lordu .kıtal arın ı az bir m uayyen nokta­ l ardan kovduğunu ve kend isiyle müzakereye giriş­ mek istiyen M os kova m ümessi l lerine Türki stan 'dan çıkmaları hususunda ültimatom verdiği haberi Mos­ kova'da bir bomba gibi patladı . Bu haber herkes için yukarıda anlattığım tafs i Jata n azaren, şaşıl acak bir şeyd i . M u htemel Müsarnt kıyamını tecv iz etmeyen Paşa nasıl oldu da bu kadar kısa bir zamanda Bolşe­ vikleri n , teşrik-i mesai edi lecek dost değil, kendileıi­ ne karş ı s i lah çek i lecek dışman bir kuvvet oldukları kanaat ve kararın a geldi, d iye hayretler içinde kal­ dım. Paşa' n ı n ban a yapmış olduğu tekli fi , Mosko­ va'da iken, o zaman Türkistan'da gizli faal i yette bu­ l unan M illi B irli k Cemi yeti liderlerine yapmış oldu­ ğunu ve bu fikrin kendisi gibi arkad aşı Cemal Paşa tarafından dahi desteklendiğini sonradan öğrendim . Türk i s tan 'da Enver Paşa'nın s o n u 4 Ağus tos 1 922'de i ntihara benzeyen bir celadet içinde yalm kı­ l ıç mi tralyöz ateşine h ücum ederek şehi t düşmesine müncer olacak faci al ar cereyan ederken, arkadaşı Cemal Paşa bulunduğu Afganistan'dan Sovy'e t ricali i le müzakere etmek içi n Rusya'ya dönmüş bulunu­ yordu. Enver Paşa'nı n Türkistan'da B ol şevikler aleyhi n e i s yan bayrağı açtığı haberini Tifli s'te d uyan Cemal Paşa lran yolu ile tekrar Afgan istan'a g itmek üzere orada bulunuyord u . 28 Haziran tarih l i lzvestia gaze­ tesine gönderdiği mektubunda Paşa'nın bu hareketini

ôlem-i islam111 müttehit ceblıesinde açılan bir ra/ıne diye tavsif ediyordu.

·

99


Fakat Cemal Paşa'nın arkadaşı En ver Paşa' n ı n macerasından b u şekilde tebeıTi etmesi Bolşeviklerin kendisi ne karşı emniyet ve itimadını katiyen celbe­ demedi ve Enver Paşa'nın şahadeti nden iki hafta ön­ ce 2 1 Tem muz'da Titl is'te sokakta arkasından atılan bir kurşunla öldürüldü. Enver Paşa hadises inin cereyan ettiği gün lerde Stali n Pra\'da gazetes inde bir makale yazıyor, bu yazısında Paşa ile beraber Türkistan mill iyetçilerini emperyalizm i n birer uşağı olarak tenkid ediyordu. Stalin'in Enver Paşa hakkında cesur olduğu kadar acul ve atak bir adam olduğu hakkındaki mütalaasını bilird i m . Bununla beraber o, Paşa'nın idealizmini de tesli m ederd i .

Atatürk Hakkında Türkiye meseleleri ve umumiyetle şarkta i nkılap konulan üzerine kon uştuğumuz zaman (yoldaki mü­ sahabeler esnası nda) Stal i n'in Atatürk hakkındaki mütaHitılarını da duymuştum. K ü lli bir kaide olarak s t ra tej i ile d i p l omas i y i nefi s l e ri nd e cemeden si yasileıi n ancak büyük devlet adamı olabilmeleri n i kaydeden Stalin Atatürk'ün muktedir b i r dev let ve inkı lap adamı olduğunu söylerdi , aynı zamanda gene külli b i r kaide olarak yaşad ı ğ ı m ı z asırda dev let idaresinde hakkı temsil esasının zi h i nlerde oldukça yerleşmiş olduğunu, Millet Meclisi olmadan, hiç bir iktidarın mu vaffakiyetle yürüyemiyeceğini söyleyen bu d i ktatör, Atatürk'e, diyor, genç arkadaşları, çok kere rastlanan m uhalefet karşısında sabırsızlanarak 100


idareyi münhas ıran kendi eline almasını tavsiye et­ mişlerse de Atatürk'ün bu fikre müdebbirane ol arak yanaşmadığından bize bahsederdi.

Türkiye İstiklal Harbinin B uhranh Günlerinde Y unanlı ların bir aral ık Eskişehir'e kadar gelerek Ankara'yı tehdid ettikleri günlerde idi . K ızıl Mosko­ va mehafili Mustafa Kemal iktidarının günlerini sa­ yılmış sayıyordu. Stalin'in baş ında bulunduğu millet­ ler komiserl iğinin organı Vizni Natsio11al11ostoy ga­ zetesi nde efkar-ı umum iyeyi Ankara'nın sukutuna hazırlayan bir makale intişar etti . Makalede Türkiye i nh izamının sebebini Kemal siyasetinin milliyet me­ selesinde gösterdiği geril iğe, Şovi Kiı1 prensiplerden ayrı lmamasına ve çalışan sınıfl arın menfaatlerini takdirden acizl i ğine hamlediyor, vaziyeti kuı1armak için iktidann daha azimkar ve ideal ist ellere geçmesi l üzumunu i l eri sürüyord u . A yn ı zamanda si yasi mahfi llere yakı n olanlar arasında Enver Paşa'nın ku­ mandası altında Kafkasya'nın Türkiye h ududu nda, hududu aşmağa hazır askeri kıtaları n fırsat bekledik­ leıini ehemmiyetle tekrar ediyorlardı. Fakat bu çevrelerin, bel ki de içten özl iyerek bekledikleri felaket yerine, Türk'ün makus tal ihini yenen zafer güneşi bütün ihtişamı ile parlad ı ; bir gün sonraki gazeteler Türk istiklal ordusunun kaçan müs­ tevlileri Akdeniz'e dökmek üzere l zmir'i hedef ala­ rak i lerlediğini haber verd iler.

101


... Ve Moskova'dan Firar Tam bu gün lerde, BakG 'den arkadaşlar gelmiş, orada teşkilat durumun u n düzeldiği ni, Müsavat ze­ m i n katı hareketi n i n can l andığını b i ldirmiş lerdi . Teşkil at, arzu ederse ben i m d ışarıya çık arak orada mi lli h areketi temsi le n faaliyete geçmen i n faydalı olacağı kanaatinden olduğumu bildiriyord u . D i ğer taraftan Moskova 'da kaldıkça atalete mahkum bulu­ nuyor ve üstelik Stal i n taktiğirnn bizi işe celbetmek aksiyonu na karşı daima müteyakkız bulunmak zo­ nmda kal ı yordum. Yu karıda kaydettiğim veçhile ihtilalin başlannda, bazı m i s a l l e r i n d e g ö rd ü ğ ü m ü z g i b i , S o v y e t Hükumeti n i n mu vafakati yle, kendi kontro l ü nde o l ­ mayan b i r sahaya çıkmak tasavvuru d a artık mey­ dandan kalkmış bulunuyordu . Yegane çara kaçmak­ tı. Günün aktüel meseelsi bu firarı organize etmek ve plan ı başanyla tatbik etmekti . Bunun için M osko v a'da kalıp, kültür sahalarında olsun, çal ış mağa karar vermiş gibi davranm ak inti­ bamı vermek usu l ü n e başvurd u m . B u maksatla Vastok adıyle Pavloviç' i n idaresinde çıkan kalın bir mecmuada neşred i l mek üzere Sesan i ler devrindeki meşhur Mezdek hareketi hakkında büyük bir makale kaleme aldım. Mal ii m olduğu üzere Mezdek Sasani Kubad zam an ı nda peyda olmuş bir komünist pey­ gamberi idi ki, tali mat ı ile Ş ahı kendi din i ne çevir­ miş, memleketinde mal larla kadınlan iştirak i n i esas itti haz eden komünist mezhebinin resmen kabulünü 102


tem i n etmiştir. Sonra Enuşireva'nın eneıj i k bir m üd­ halesiyle bu mezhep taraftardan kazıklara oturtul muş, Mezdek de idam edi l miştir. Neşir için verdiğim bu i l mi makale ile birlikte bir de A zerbaycan tari h i n i tetkikle meşgu l olduğumu i leri sür�rek, �eningrad'da l l i m ler A kademesi Kü­ tüphanesi ' nde Azerbaycan tari h i n i i l gi lend iren özel birkaç el yazması n ı tetkik etmek üzere, Şark D i l l eri Ensti tüsündeki yaz tatilinden istifade ederek Len i ng­ rad'a gitmek üzere mezuniyet aldım. Len ingrad'da Len i n grad Şark D i l leri Enstitüsü­ nün yazın boş bulu nan sınıf odalarından biri nde yer­ leşerek akademi küt üphenisene devam ve başta Prof. Marr, Banhold vesaire olmak üzere akademi profe­ sörleriyle temasa gelerek, A zerbaycan tarih ve ede­ biyatına taal l uk eden konu l ar üzeri ne müsahabede bulunmakla Len i ngrad'a ge l memin hakiki maksadını perdeleyibildim. El altından, daha M oskova'da iken, temasta bu­ l unduğum dostl arı mdan aldığım tevsiyeler üzeri ne, bi lhassa merhum Musa Begiyve' i n marifetiyle Fin körfezi üzeri nden fı nl andiye'ya geçmek planımın re­ alizasyonu tefeırnatını hazırlamaya başladım.

Gecenin Yarısı Ku mlar Üzerinde Sürünerek Sazlıklara Geldik Lenin grad'daki Tatarların bu h us usta tecrübeleri vard ı . Benden ev vel bu tecrü beden Prof. S ad ri M aksud! Arsal , mu harrir A bdul l ah Taymas beyler istifade etm i ş ler ve Helsinkiyorsa çıkarak Sovyet 103


cehenneminden k urtu lmuşlardır. Fakat onlar kaçar­ ken kış mevsimi idi. Haliç donmuş ve karla örtülmüş bu lunuyordu. B u yol u on lar kızaklarla geçmi ş lerdi . Ş imdi ise mevsim okuların tatilde bulunduğu bir yaz mevsimidir. H al içten ancak bir kay ıkla geçilebil ir. Bütün mesele güven i li r bir kayıkçı bulmakta. Musa Begiyev ben i Fin halicin i n k ıyısında bir Tatar yal ısına getirdi . Sözleşi len Fin kayıkçıları ge­ cen i n yarısında bu yalıya yanaşacak, beni alıp yola çıkacaklardı. Geldiğimiz yalıda misafir bu l unan bir Tatar'a rastlad ı m . Meğerse bu 1 9 1 Tnin Mayıs'ında Moskova'da in'ikad eden meşhur Müslüman Kongre­ si delegelerinden imiş. Beni hemen tanıdı . Kongre­ deki mu vaffak i yetiınden heyecanla bahse baş lad ı . B e n hemen mevzuu değiştird i m , tari hi h atıraların can landırı lması zam anı olmadığını kendi sine ihsas ett i rd i m . (konsp irasyon şartları içi nde 1 9 1 7 M ayıs Mo skova Müslüman Kurul tayın ın delegeleri ne bu ilk tesadüf deği ldi) Sözleşilmiş saatte kay ıkçı lar gel­ medi ler. Mutlaka bir hadise oldu, diye be n i endişe bürüd ü. Ertesi gün oradan hemen ayrılmak, başka bir yerde saklanmak lazım geliyordu: İ kinci bir kay ıkçı tedarik edi l d i . Bu defa göz ön ündeki yalıda deği l , şehir kenarında bir Fin kö­ yünde kalacak, geceleyi n herkesi n uyuduğu bir sıra­ da, ki mseye sezdirmeden sah i le i necek ve sazl ıklar aras ında peş inen gizletilmiş bul unan kayığa b inerek denize açı lacak ve böylece F i n körfezi n i keserek karşıdaki Finlandiya sahiline çıkacağız. Kararlaşmış saatte bellenmiş bir Fin köyündeyiz. B iri ihtiyar, d iğeri genç iki Fin kay ıkçı bizi götüre 104


ceklerdir. İ hti yarı biraz R usça b i l i y orsa da, genç yalnız Fi nce konuşuyor. Mukadderat ı m ızı bun ları n el ine tes lim edeceğiz. Köyl ünün kul übesine girince bir sürprizle karşı­ l aşı yoru z . Burada biri kız, di ğeri oğlan i k i Tatar ço­ cuğu v ardı r. B u n l ar da ben i m le beraber yolcu l u k edeceklerm iş. A n a babalan o tarafta bulunan b u ço­ cuk ları kendi ai leleri ne kavuşturmak v azifesi n i de insanlık namına ben deruhte etmel iymişi m . Evvelce bilseydim, tabii üzerime böyle bir k ülfeti almazdım. Fakat şimdi bir olup bitti karşısındayı m . Gecenin ya­ rısında kumlar üzerinde adeta sürünerek sazlıklara geld i k . F i nl er kayıkları n ı saz l ı k tan çı kard ılar, i k i yavru ile beraber beni d e kayığa aldılar. B i zi teşyie gelen Tatarlarla vedalaşarak, sessizce den ize açıldık. i htiyar kayıkçı önce bana ih tarda bulunm uş tu . K onuşmayacaktık, ses seda çı karmayacaktık. Çünkü su nakildir. Sesi mizi Kranştad tarassut kulesi hemen duyar. Işıldakl a bulunduğumuz n oktayı keşfeder ve kayığım ızı mitralyöz ateşine tutar. H areket ettiğimiz gece yağmurl u bir gece idi . U zu n zaman kuzeyin meşhur aydın geceleri geçsi n, diye beklemiştim. Ayd ı n geceler geçmiş, arkasından aydınlık gecel er başlam ıştı. Fazla bekleyemezdim. Çünkü mezuni yetimin müddeti geçiyor, M oskova'ya avdetimin gecikmesi ş übheyi celbeder; bütün planım al tüst ol urdu. Onun içi n yağmurlu bir geceyi mahsus ihti yar etmiştim. Gece saat 1 2'den sonra deni ze açı l m ı ş i ken sabah 7 raddelerinde tanyeıi ağaıırken Fin sahiline yaklaşı­ yoruz. Yandan esen namüsait bir rüzgar bizi tekrar 105


Rus hududuna götürebi lir endişesi içindeyiz. Kayığı­ mız sahile yanaşır yanaşmaz m üsell ah Fin bekçi leri bizi tevkif ettiler. Oradan Ferioki'deki karantinada on beş gün kal­ d ıktan sonra Helsinki 'ye; Helsinki'de bir ay kadar Tatar ko lonisinin misafiri o l d u ktan sonra A l man­ ya'ya, oradan Paıis'e, Paris'ten de lstanbul 'a geldim. İstanbul o sırada hala müttefik ord u ları işgal inde idi . Fakat aynı zamanda şehirde k u va-y ı m i l l iye mümes­ s i l i vardı ve polis de Ankara Hükumetinin elinde idi. Burada arkadaş larla birleşerek m i l l i neşriyata ka­ rar verd ik ve ilk iş olarak Stali n'e, sureti aşağıda dere ol unan mektubu gönderdim:

Stalin'e Mektup Muhterem Stalin ; Kurtuluşum dostlamn üzerinde lıoş bir lıayret te­ sirini yapmıştır. Onlar, tabii lıakltdırlar. Ameleden bir çoğunu ma/ıza Müsavatçı olduk/an için kurşuna dizmediler mi? Şu şartlar dalıilinde, adı geçen par­ tinin reisi olmak lıasebiyle, benim kurtuluşum bir 11eı•i mucize imiş. Vak 'a11m tarifi bu tabire layıksa, insaf ta/eh eder, kaydedeyim ki, bu mucizenin se­ beb-i kerameti sizsiıi iz; çünkü eski elıibbalığı umıt­ mayarak beni Bakıl zinda111nda11 çıkarmaya lüzum gördünüz. Moskova 'da bulunduğum iki yıl esnas111da elıib­ balığı111zda11 faydala11d11n. Bir takım malırumiyet/e­ re maruz kaldımsa da, bunlar lıerkesi11 umumiyetle yük/e11diği malırumiyetlerden ibaret olup, bana ait 106


bir lıususiyeti Jıaiz de,�ildi. Bilakis, hazan olurdu ki bir takım imtiyazlardan bile faydala111yordum . Bu­ llllll için size teşekkür ederim. Moskova 'dan ayrılırken sizinle görüşemedim . Çünkü Rusya 'yı malıremane bir surette terketmeğe karar vermiştim . Bu hareketimde size karşı lıürmet­ sizlik görmeyeceğinizi ümit ederim . Misafiretim için müsaade istemedim; işin menfi taraftnı mülalıaza ettim. Belki siz müsaade etmezdiniz ; o zaman lıer ne suretle olsa da Rusya 'y ı terketmek lıakkındaki kara­ mndan tabiatıyla razgeçmek Jawn gelirdi. Halbuki bu. benim için mümkün değildi. Çünkü bu , kendi kendimi reddetmek ve ebedi surette tam hir faa/iyet­ siz/(�e malıküm kılmak demekti. Aynı zamanda hu. Rusya 'da cereyan eden dikwlann ve Jıusule gelmek­ te olan lıalin dilsiz hir müşalıidi kalmak olurdu. Hali lıaztrda Rusya 'da lıusule gelen /ıadiseler ise hundan yiiz ytl evvel cereyan eden hadiselerden başka değildir. Yüz yıl ene/de olduğu gihi. şimdi de Rusya müstemlekeleri bir araya toplamlmaktadtr. Kaderin sevkiyle iktidar mevkiine gelen Komü­ nist Ftrkası ideolojik hiitiin cephelerinde geri çekile çekile eski Rus imparatorluğunun ilıyası fikrine da­ yafldı . Bu fikir ise ftrkanın ideolojik şiarlarından zi­ yade /ıakim olduğu muhitin cilıangirône temayülle­ rinden neşet eden bir takım menfaatlere ve hedefle­ re maliktir. Bir lı iikıimetin resmi ideolojisi asi/zadegan şovenizminden amele kompolitizmine tebeddül ederse, bundan mesele o kadar değişmez ı·e en sonunda geride kalmış ve az inkişaf etmiş mil­ letlerin milliyetlerinden ıskatı (denasyonalize olma107


sı), diğer bir milliyete temsilleri (assimilize olmala­ rı) gibi hir neticeye varır. Yerli amele (proletarya) sınıfına istinat iddiasıyla, elde silah olarak. Kafkas­ ya ve Türkistan gibi kenar vilayetlerde vücuda gel­ miş bulunan demokratik siyasi teşekkülleri işgal et­ tiğiniz zaman. umumiyetle sabık imparatorluğun ça­ rizm siyasetiyle ruslaştırılmış müstemleke şelıirle­ rindeki Rus amelesinden ibaret en küçük bir azınlı­ ğ111 arzusuna uygun olarak büyük bir çoğunluk teş­ kil eden yerli ahalinin meşru bir lıakk11!1 kaba bir surette çiğnemiş oluyorsunuz. Amelenin A zerbaycan veya Türkistan 'da diktatörlük ilan etmesinin Mosko­ va diktatöriii,� ünden başka bir şey olmadığı güneş gibi aşikardır. Eski Petrograd devrinin siyaseti dalıi hundan başka bir şey değildi. Kenar vilayetlerin muhtariyet şeklin�leki zalıirf görünüşü ise ciddi bir şey ifade et­ mez. Azerbaycan Hanlıkların111 ilk Kafkasya Names­ teni kieri (Visroilan) zama11111daki istiklal/eri şimdiki Kafkasya cwnlwriyetlerinin Zakraykom (Maı·era-yı Kafkas vilayet komitesi) genel sekreterleri zamanın­ daki istiklal/erinden lıiç de az değildi. Ortadaki fark. olsa olsa. şimdiki cumhuriyetlerin çözülüşün­ deki seyrin o zamanki Hanlıkların çözülüşündeki se­ yirden dalıa çabuk olmas111dan ibarettir. Bolşevik Parti'sinin merkeziyetçi olduğunu bildi­ ğimden. bu fırkanm nevi kendine mahsus bir emper­ yalist olduğunu sezmiş ve zaruri bir istihale geçire­ ceğini daha en·e/ce söylemiştim. Gayri ihtiyari mü­ şahit durumunda bulunduğumdan bu istihale gözle­ rimin önünde mki oluyordu. Moskova 'da bulw"Ju108.


,� um iki sene esnas111da ben şark millet/erinin ve bil­ lıassa Türk illerinin necat/arı yalnız kendilerinde. kendilerini bir miller olarak rammalannda münde­ miç olduğuna kati surette kani oldum. Bunun için sisteminizde milletin kendi kendine beslediği şu i111an111 ra kökünden imlıa edildiğini ı·e millf tearij anlam111111 tebdil edildiğini soğukkan/ıltkla göremi­ yordum. Si:in istediğiniz bu mübadele vücuda gelemez. Şark milletleri komünist lıayarı ile değil. kendi milli lıayar/arıyla yaşamak isterler. Bu maksarla da onlar kendilerini esir eden kuv­ ı·et/ere karşı mücadele ediyorlar re bu mücadelele­ rinde kendilerine yardun edecek müttefikler arıyor­ lar. Bir zaman onlar Vilson'u11 pre11siplerine inandı­ lar; sizin şitirları111z ise kendilerine dalıa ziyade sehlıar göründü. Fakat lıeylıat. Vi/son prensipleri, Versay. Trayan ve Sevr mualıedelerine müncer ol­ duysa . sizin şiar/arımı da Ukrayna . Türkistan ve Kafkasya '11111 yeniden istil/isı ile neticelendi. Buna göredir ki. vata111m A zerhaycan'111 sizi11 işgal ve esa­ reti11ize karşı mücadeleye kalırama11 Türkiye'ni11 a11tantaya karşı yiirürtüğü mücadele kadar mukaddes bir hakkı rnrdır. Kendi siyasi akide/erime sadık kalmakla bera­ ber. hen . ay111 zamanda sizin de mulıibbiniz kalıyor, şalıs1111za karşı ilıriram lıissi besliyorum . Neticede bana karşı gösterdiğiniz al/ikayı lıiç bir zaman wıut­ mayacağıma iııanmamzı rica ile size iyi bir lıizmet rsöstermek fırsat1111 ca11 u dilden temenni ertiğimi ar­ � ederim . İlıtiram- ı tamla. Resu/z(Jde Melımet fanin. 109


İstanbul, Ocak 1 92 3 . (B u mektup vaktiyle l stan­ bu l'da çıkan 23 . 1 . 1 923 tari h l i ve 5 numaral ı Yeni Kafkasya dergisinde neşrolunmuştur).

Arkadaşların Mukadderatı Muhterem oku yucu lar, yukandan beri h i kayesini anlattığım sergüzeştleıimde daima diğer iki arkadaş­ la -Mehmet A li Bey, A bbas Ku lu- beraber olduğu­ mun şüphesiz farkında olmuşlardır. Moskova'da Pre­ çiı1enski bulvardaki dairede beraber yaşıyorduk. Ben firara karar verip bir Fi n kayığı ile Finlandiya'ya kaçtığım zaman, onların baş ı na ne geldi, diye sorabi­ l irs iniz. Bunu da anlatayım : Ben Moskova'dan mezuni yet alıp Len i ngrad 'a azimet ettiğim zaman Mehmet Ali Narko mnats ya­ n ı nda mevcut b i r k ooperatifi n m ü mess i l i o l arak BakG'de bul unuyord u . Abbas K ulu da, so nradan bir mezun iyet uydurarak ben Leni n grad'da iken Mosko­ va'dan B akG'ye girm iş ti . Fi n sahiline çıktığımı ara­ mızda kararlaştırd ığımız bir vasıta i le BakG'ye bildi­ recektim . Beni m Fin kayığı i le selamet sahi l i ne çıktı­ ğım haberini alı nca, her iki arkadaş hemen ev velce­ den hazırlanm ı ş bulunan Türkmen kayığına atlaya­ rak Hazer den izine açı lm ış ve günlerce su yüzünde kal arak nihayet l ran ' ı n Peh levi (o zaman Enzeli) l i ­ manına varmışlardır. Gaybubetim, M os ko va'da bir kaç gün sonra an­ cak keşfedilmişse de, h iç bir i z elde edilemem iş, iş sadece bir çok araştıımalar, isticvaplar ve tevkiflere müncer olmuştur. l 10


Tefsire Muhtaç Olmayan Bir Fark M oskova'dan firar, kendi başına anlatılacak çok heyecan lı bir takım tefen-üata mal ikse de asıl kon u i le az ilgili olduğundan bunları burada tasvirden vaz­ geçiyor, yalnız ü zerimde çok büyük bir i ntiba bı ra­ kan biri S ovyet Rusya, diğeri h ür ve müstak i l Fin­ l andiya'ya ait i k i tablonun tasviri nden burada kendi­ mi alamayacağım. Moskova yol un da, bazı istasyon l arda tre n i m iz duruyor; biz, hazan d ışan çıkıyor, etrafı seyir ve tet­ k i k ed iyorduk . B i r defa Don nehri üzerindeki Ros­ tov'daki büyük caddeyi geçm iş, zaruri ihti yaç Meh­ met A li 'yi sıkı ştırdığından su dökmeye mahrem bir yer ararken Rostov'lu lardan biri bize M ark s ' ı n muvakkat statüsü arkasına gitmemizi tavsiye etmişti. Ö nce şüphe i le karşılad ığımız bu tekl ifte sonradan şüpheli hiç bir taraf olmadığmı b izzat görmüş, statü­ nün arka tarafın a yaklaşınca burasının hakikaten de bir hela olduğuna hayret etmiştik. Harkov'da gördüğümüz manzara ise daha acayip­ t i . İ stasyon civarında M arks izmin büyük mürşid i ve B olşevik ihtilali n i n en çok takdis o lunan ideoloj i k sem bolü Marks'ın alçıdan yapı l m ı ş koca büst ü n ü n ahşap kaidesinin yanları K ızılordu erleri n i n ifraza­ tiyle pislenmiş bulunuyordu. Bu manzara, komünist ihtilal u nsurları ile komü­ n ist ideali arası ndaki manevi rabıta hakkında bize kafi ve sarih bir fikir veriyordu . Finlandiya S o vyetlere karşı istiklal mücadelesi yapmıştı ve bu mücadelede kendi istiklal ve hürriyell l


tini Len in h ü k umeti ne kabu l ettirm işti. Fin landiya ist i klal harbinde şehit düşenlerin kardeş mezarları üzerinde, Finlandiya başkenti Helsinki'nin merkezi n­ de bu memlekete has granistten bir anıt yap ı l mştı . .. Fin land iya'ya çıktıktan sonra Helsinki'deki çok se­ v i m l i ve misafirperver Tatar kolonisine misafir bu­ l unduğum bir av esnası nda, her gün yol u m bu şeh it­ l ikten geçerd i . Her geç i ş i mde burada i t i n a l ı v e takdiskar ellerin koyduğu yeni çeşit saksılar buluyor­ dum. Sovyetlerde gördüğüm M arks abides i n i n hal i yl e Helsin ki 'deki b u şehitlik h a l i n i n mu kayesesi tefsi re muhtaç olmasa gerek ! . . .

Netice Fantastik adamuı fantastik kariyerine ait özel lik­ ler gözden geçiri l i nce, Xl l . yüzyıl Y akın Doğu Ede­ biyatının büyük şairi , Genceli N izami'nin Heft-Pey­ ker manzumesi nde tasvir olunan kızı l göm l ek l i bir demagog tipi göz önünde canlanı yor. Son derecede güzel bir R us prensesi varmış. Gü­ zel l iği n isbeti nde hodbin, gaddar ve m üstebid olan bu prenses kendine tılsımlı bir kale yaptırmış ve ora­ da saklanmı ştır. Tı l s ı m ı kırıp, kaleyi alabilecek bir del i kan l ı ya ancak varacağ ı n ı , teşebbüslerinde mu­ vaffak olamayan gençlerin ise kafaları kes i l i p kale duvarına ası lacağını ilan etmiştir. Neticede bin lerce kesik baş kale d uv arını tezyin etmiştir. Umumi efkarı heyecana getiren bu gaddarl ı ğa karşı i syan eden kabadayı bir genç, üstüne kızıl bir 1 12


gömlek giymiş, kan lı prensesle evlenmek için değ i l de, dökülen bunca kanların intikam ı n ı al mak maksa­ dıyla isyan bayrağını yü kseltmiştir. Egoist değil, alt uristik bir niyetle harekete geçen yiğidin başına ge­ niş bir halk k itlesi toplanmıştır. Neticede prensesi n tılsımlı kalesi a lınmış, kızıl göm lek l i kahraman mu­ v affak o l m uştur. Fakat o, sözünde durmamış, kan l ı prensesle evlenmiş v e tahta çıkarak, kendisini Kızıl Çar i l an etmiştir. Sta l i n XII. yüzyıl masalında tasvir ol unan bu Kı­ zıl Çar'ın XX. yüzyılda, R us şartl arı dahi linde yeti­ şen reel bir eşid ir. Dünya'nın büyük bir parçasın ı şahsi iktidar ve kontro l ü altına alan bu korkuç adamın ihtirası büt ün dünyayı tahakkü mü altına al mak çapında id i . Onun yegane gayes i , i nsani her türl ü ide lerden uzak kala­ rak, yukarıda adı geçen işçi Peterbuı�jest'in dediği gi­ bi , iktidara ancak iktidar için gelmek ve bunu bütü n dünyaya teşmil etmekti. O Rus emperyalizmi n i n tarihi seyrine hakim olan c i h angirlik geleneğ i n i n e n gaddar bir m ümess i l i idi ! . . .

1 13


l 14


SÖZLÜK A Adil A hval Akamet A lelade A mil A ıiyyet A talet A tıl A vdet etm .

: : : : : : : : :

acelec i , içi dar. oluşlar, durumlar. neticesiz. bayağı sebep. ödünç. işsizl ik, tembel lik, durgunluk. tembel, üşengeç, boş, faydasız. geıi gelme, dönme.

: : : : :

hususiyle, en çok, hele. soyguncu, eşkıya. insan lık. başlama, başlangıç. sırası gelince.

: : : : :

atasözü kahramanca. karamame, kan u n . sokmak, topl amak . üstüne alma, yüklenme.

B B a- husGs B andit Beşeriyyet B idayet B ilmünasebe o

·

Darbımesel Dastani Dekret Dercetmek Der-uhde

1 15


E Ehi bba Ekal liyet Ekseriyyet Elzem

: : : :

dost, tanıdık. azı nlık. çokluk. lazım, l üzumlu.

F Fariğ , Fevkaiade

: vazgeçmiş, çekilmiş, işsiz. : olağanüstü

G Gaybubet

: kaybolma, yokluk

H Halas Hasbi hal Hatime Heder Hercümerç HuJGI Hüsnühal H üsnü kabul

: : : : : : : :

ku11ulma, kurtul uş. görüşüp dertleşme. son, n ihayet. boşa gitme. al lak bullak, kaıınakarışık, altüst. gelip çatma, giıme. davranış güzelliği. iyi bir surette karşılama.

: : : : : :

ayrılmalar. hisse verme, pay etme. merasim, tören. hor, hakir görme. ayrılık, anlaşmazlık. saygı, hürmet.

i i frazat i hsas i htifal i htikar i htilaf i htiram

1 16


i nhilal l nhizam l n'ikad İ ntiba İ ntibak İ ntikal İ ntişar İ ntizar l sticvab İ stintak İ ti l af

: : : : : : : : : : :

açı lma. bozulma, yen i l me. toplanma matbu olma., basılma. mutabık gelme, uygun gelme. göçme, geçme. neşrolunma. bekleme, gözleme sorgu. sorguya çekme. uyuşma, uygunluk.

K Kadem Kaht

: adı m . : kıtl ık, kuraklık.

L Lahza Latife Levazım

: an. : güzel söz, şaka. : gerekli o lan şeyler.

M Mahs uben Mahsus Mahzun Mel O l Mevkuf Mevkufe Mevzuat Muhanir Muh ibbi n iz

: : : : : : : : :

hesaba katılarak . be l l i, aşikar, meydanda. hüzü n l ü , kaygıl ı . usan ı lmış, bıkılmış. vakfedilmiş. vakfed i lm iş, alıkonulmuş. kanun, n izamname. yazar, yazı yazan. dost, sevgili. 1 17


Mukadderat Mukaddime Mutasavver M üdebbirane M üessir M ü messil M üncer

: alın yazısı. : giriş, önsöz. : tasavvur edi l m iş, düşünülmüş. : tedbirli. : tesir yapan, iz bırakan. : temsilci . : bir tarafa çekilip sürüklenen, neticelenen. : tenkidci. Münekkid M ünevver : ayd ı n . Münhal : boş kalan, çözülen. : kederli, hüzü n l ü . M üteessir M ürekkep : terkedilmiş. : sohbet etme, görüşme. M üsahabe : silahlanmış, silah l ı . M üsellah M üstakil (olm): başlıbaşına, kendi baş ına. M üstantik : söyletmek isteyen . M üstaceliyet : ace le. Müstevli : istila eden, idaresi altında olan. : bir şeyi gözle görme. M üşahede M üşavir : kendisine danışılan. : görüşme. M üzakere : usandıran, rahatsızlık veren. M üzic

N Nazariye Neft Nümayiş

: teori . : petrol. : gösteri.

R Rabıta Raptolunan Rayiha

: bağ. : bağlanan. : koku . 1 18


Refakat Reva Riyaset

: arkadaşl ık, yoldaşlık. : yakışır, uygun. : reislik, baş olma.

s �arahat : açıklık. Saıfınazar : vazgeçme, değişme. Sarih : açık , meydanda. Sergüzeşt : serüven . Siga-i muzariyle: arkadaşlık etm. Sfütefsir : bir şeye fena mana verme. Sfütesadüf : kötü rastlantı. ·

ş Şad Şerik Şiar

: sevınç. : ortak, medrese arkadaşı. : alamet, işaret.

T Taal luk Taazzuv Tahaddüs Tahakkuk

: : : :

asılı olma, asılma, ilgisi olma, sevme. uzuv, şekillenme. sezi, ortaya çıkma. hakikat olarak meydana çıkma, gerçekliği anlaşılma. Tarasut : (tarassud) gözetme, dikkatle bakma. Tasrih : açık açık söyleme, belirtme. Teberri : sevmeyip, yüz çevirme. : izin verme. Tecviz Tedhişçi (tedhiş) : dehşet veıme, şaşn1ma, korkutma. Tedrici : derece derece, basarr,ak basamak. : oyalandırma, işten alıkoyma. Teessür Teessüs : yerleşme, kırolma. 1 19


Tehalük TeHikki Telmih Terakki Terviç

: : : : :

can atma, istekle atıl ma. alma, kabu l etme, şahsi görüş. imalı konuşma, açık söyleme. i lerleme, yükselme. kıymet ve iti bannı artırma, destekleme. Tesk i n etm. : yatıştırma, sa.kin kılma. Teşekkül : kuruluş, kuıulma, şek i llenme. Teşrik-i mesai : işbirliği . Teşyie (Teşyi) : uğurl ama. Tevakkuf : durdurma. : arttırma. Tezyid u Uhdesine : soru m l uluk, söz verme. Umumi efkar : halkın, umumun düşüncesi :

Ü Ücubes inin (ücube): garip, şaşılacak şey, pek acayip. y Yeis (ye's) z

: ümitsizlik, elem, keder.

Zaaf (Za'f) Zuhur

: zayıflık, kuvvetsizli k . : görün me, meydana ç ıkma, baş gösterme.

1 20


Patrikhane ve Siyasi Faaliyetler



Günümüze Çeçenler

I



H z . Hüdai'nin Minberinden

ABDULLAH TAŞDELEN



Bilge Kağan'ın Vasiyeti



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.