İlhan E. Darendelioğlu - Türk Milliyetçilerinin Kalemiyle Atatürk

Page 1



TOPRAK DERGiSi YAYINLARI Nu: 8

jslanbul-1961 Beyazıt· P,K.

30

Beyazıt M;ıte>•ası


Türk Milliyetçileri Kalemi yl e

A T .A

T

0

R

K

Hazırlayan : ilhan Egemen Darendelioğlu


1Ç1NDEK1LER ve· nerelerden alındığı: YUSUF AKCORA - Türk Tarih Kurumu zabıtların­ dan (Bir kısımdır) AöAOöLU AHMET Eski Sürt Mebusu Mahmut Beyin Milliyet gazetesinden (Bir kısımdır) ZİYA GÖK.ALP - Yeni Hayat mecmuasından (Bir kısımdır) MEHMET EMtN YURDAKUL Atatürk Şiir Anto­ lojisinden (Bir kısımdır) FEVZİ ÇAKMAK Cumhuriyet gazetesinden (Bir kısımdır) HAMDULLAH S. TANRiöVER Eski Siirt Mebusu Mahmut Beyin Milliyet gazetesinden NEBtL BUHARALI Çınaraltı mecmuasından (Bir , kısımdır) MAHMUT ESAT BOZKURT Yücel mecmuasından -

·

-

-

-

-

-

H. EMİR ERKtLET

Çmaraltı mecmuasından (Bir kısımdır) ABDVLKADtR İNAN Türk Dili mecmuasından -

-

M; ŞAKtR "OLKVTAŞm

Hal.kevlerinin ülkü mec­ muasından ALt FUAT BAŞGtL- Yeni Sabah gazetesinden (Bir kısımdır) CEZMi TVRK - Kemal Yolu mecmuasından -

_

H. NAMIK ORKUN - Çmaraltı mecmuasından (Bir kısımdır) PEYAMt SAFA Atatürk'e Ağıt kitabından -

MtTHAT CEMAL ATSIZ

-

"

"

Büytık Doğu'dan (Bir kısımdır)

"


AR İF N İHAT ASYA

Tercüman gazetesinden (Bir kısımdır) GöKYAY ülkü mecniuasındau

KADiRCAN KAFLI

ORHAN ŞAiK

Dikmen mecmuasından

-

-

N EJDET SAN CAR FETHt TEVET

-

Toprak'tan

-

Yücel mecmuasından

Z İYA tL HAN ZAiMOöLU İSMET TtJMTVRK

Sakarya gazetesinden

-

ULUö TURANLIOöLU

-

FARUK K. TtMURTAŞ

M. ZEKİ SOFUOÖLU ALPASLAN TtiRKEŞ

MEHMET ATEŞOOLU -

OSMAN ATİLLA

-

-

-

Dr. HtKMET TANYU

TAHStN tJNAL

Dikmen mecmuasından

Yücel mecmuasından

-

CEMAL OöUZ öCAL

-

Damla mecmuasından Toprak taı ı '

Türkeli mecmuasından

-

-

-

Toprak'tan

A. A. notlarından (Bir kısımdır) Toprak'tan (Bir kısımdır)

Toprak'tan (Bir kısımdır) ülkü mecmuasından

SELAHATTtN ERTtJRK

-

Orhun

mecmuasından . (Bir· kısımdır)


Birkaç Kelimeyle, ... Atatürk'ün fikri ve siyasi akidesini tetkik ve tah­ lil edenler, onun mutaassıp bir vatansever, şuurlu bir Türkçü olduğunu as]a, ink8.r edemezler. Bilhassa Mil­ li Mücadeleden sonra kurulan devletlmizin adına "TÜRK CUMHURtYETt" deyişi, iktidarı boyunca Türk'ün dil ve tarihine büyük bir hassasiyetle ehem­ miyet verişi, masonlara ve komünistlere karşı hare­ ket ve beyanları onun inanan, ger!;ek ve büyük bir milliyetçi olduğunun küçük delilleridir.· Bu, . �öyle iken; soıı yıllar içinde her !;eşit vatan­ sızların - solcuların, Marksistlerin, hatta müseccel komünistlerin - birer Atatürkçü olarak karşımıza. çıkmaları, . üstelik sureti haktan görünmek mahareti ile Türk milliyetçilerine mürteci, inkılap düşmanı, A­ tatürk düşmanı gibi adi ve rezil iftiralarda bulunma­ ları bu kitabı hazırlamamıza vesile oldu. Atatürk'� lanetlediği fikir ve ideolojilerin sa­ hipleri, bu kitaptaki milliyetçilerin, Atatürk'e yakın­ lık ve hayranlığı karşısında suratlarındaki maslcenin yırtıldığını hissetmeseler bile, onların ağılı ve azılı fi­ kirlerine inanmış olanlar, yırtılan maskelerinin altın­ daki sahtekarlığı elbette icJrak ve takdir edeceklerdir. "Ne mutlu T'ORKüM diyene" - ''Türk aleminin en büyük düşmanı komünistliktir, her görüldüğü yer-


de ezilmeli" ''Türklerin vata.o sevgisiyle dolu olan göğüsleri mel'un ihtiraslara karşı daima demirden bir davar gibi yükselecektir." diyen, hayatmı bu mil­ letin kaderine bağlamış, varını yoğunu bu millete ter­ �tmiş olan bttyük ve müs� bir vatanseverin ha­ kiki hayran.lan, maskeli sosyalistler, solcular, komü­ nistler değil, elbett.e TVRK MtLLtYEIÇtLERt ola­ eaklardır. -

Onun için, onun büyük adını küçük ağız1anndan düşürmemek suretiyle her fıi'sa.tta Türk milliyetçile­ rine hücum etmeyi &det ve itiyat haline getirmiş olan bir kısım muhterem(!) başyazar ve yamakl.a.nııın A­ tatörkçWttğülı.den bili.kis bizler endişedeyiz.

Türk milliyetçileri elbette bu kitapta olduğu gi­ bi, 30 veya 40 kişi değildir. Biz Türk milliyetçilerinin Atatürk ve inkıli.p düşmanı olduğu tohmetine karşı ve sadece sembolik olarak bu isimleri rastgele sırala­ mış bulunuyoruz.


••

ULU GAZİYE

.

.

a yaklaŞıyor; şimdiye kadar, milli va­ zife saydığım bazı işlere karışarak karınca kadar olsa da hizmet etmeğe çalıştım; fakat bana en çok sevinç Vy şeref veren vazife umumi tarihi Türk gö­ rü§ile yazanlar arasına kabul edilmekliğim olmuş­ tur. Bu sevinç ve şerefim, beraberce geçirdiğim bu birkaç gün içinde son dereceye erdi; çünkü Türk milletinin hocası Ulu Gazinin Yüksek Himaye ve İr­ şadile Türk tarine bir tekamül merhalesi katettiren bu içtimaa iştirak benim için, hayır yalnız benim için değil çocuklarım ve torunlarım için bile büyük " bir şereftir. Yaşım 60

Şe'niyette hakikati vamtasız görebilenler dahi­ lerdir, kahramanlardır. Bunlar, asırları tenvir eden ilahi varlıklardır ki, insanları doğru yola sevk için ender tecelli ederler; ve bunların . nurundan foyz­ alanlar, hakikati seçerler ve hakikat yolunda ilerle­ meyi bilirler. Biz işte öyle bir dehadan nur ve feyiz almaktayız.. Şimdiye kadar dinlediğimiz ilmi tetkikler, man­ tıki muhakeme ve münakaşaları, hasıb fikriyatın 9


dış kısmını biran için unutarak, benliğinizin daha derin ve daha samimi kısmına ruhunuza dalınız; ve ruhunuzla başbaşa kalınız!... Dahinin nurundan fe­ yiz almakla aydınlaşan ruhunuz, size derhal haki• kati gösterecektir. •

Ulu Gazi! Sen bize hakikat yolunu gösterdin: Sen bize milletimizi, benliğimizi tanıttın; sen bize kendimizi öğrettin: Türlı: milleti sana minnettardır! YUSUF

10

AKÇORA


.

GAZtNiN IJN BVYV,K ESERi

Gazinin milli sahada yaptığı işlerin hepsi o ka­ dar büyük ve o kadar birbirine bağlıdır ki, bunları ayırmak ve birisinin ötekilerden daha büyük oldu­ ğunu iddia etmek pek müşküldür. Bir millet için en büyük ve en kıymt:!tli şey ya­ şamak değil midir? Gazi Türk milletine .'hayat vermiştir. Fakat sadece hayat deği, aynı zamanda asırla­ rı aylara sığdırarak bu hayatı baştan başa yeni esaslar üzerine kurmuş ve bu. suretle nihayetsiz in­ kişaf imkanını temin eylemiştir. Bundan sonra o in­ kişafı takip etmek Türk milletine kalıyor. O halde Gazinin bu muazzam eserinde hangi kısmın daha büyük ı;>lduğunu tayin etmek bendenizce mümkün değildir. Eser bir küldür ve kül de hayatla, hayatın nihayetsiz inkişafını temin eden yeni esaslardır. Fakat madem ki eserin bir kısmının behemehal tercihi arzu ediliyor -bence Gazinin hayatında mil­ letçe en mühim nokta- mütarekenin ferdasında Türk milleti bunca perişan, fakir, mahkur ve mah­ kum iken Gazinin Padişaha bu millet arasında te­ reddüt etmiyerek ve Padişah tarafından gösterilen izaz ve ikramlara rağmen milleti ihtiyar etmiş ol-


masıdır. Zira bu karardır ki bütün diğer mucizele­ rin menşei olmuştur. O karanlık ve felaketli zaman­ larda milletin sinesinde saklanan kuvvetleri sezerek keşfeden bir deha ile bu karan vermekte tereddüt etmeyen bir seciye elbette ki bütün sair mucizeleri yapacaktı. AÖAOOLU AHMET

12


ZIYA GöKALP DiYOR Kt...

Eğer Türkleri Türkçülük mefkuresi etrafında birleştirerek büyük bir inkıraz tehlikesinden kur­ tarmağa ·muvaffak olan büyük bir dahi zuhur et­ meseydi! Bu büyük dahinin ismini söylemeğe hacet yok Bütün cihan bugün Gazi Mustafa Kemal Paşa ismini mukaddes bir kelime addederek heran hür­ metle anmaktadır. Evvelce Türkiye'de, Türk mille­ tinin hiç bir mevkii yoktu. Bugün, her hak Türkün­ dür, Bu topraktaki hakimiyet Türk hakimiyetidir, siyasette, harsta, iktisatda hep Türk hakkı h8.kim· dir. Bu kadar kat'i ve büyük inkilabı yapan zat Türkçülüğün büyük adamıdır. Çtinkü düşünmek ve söylemek kolaydır. Fakat, yapmak ve bilhassa mu' vaffakiyetle netilecendirmek çok güçtür.

13


KURT ARICIY A Ben seni burada bir dağ üstünden Güneşin doğduğu bir yerden gördüm;

Sevinçle ağlıyan halkın önünden - izmire, Bursaya girerken gördüm.

Sen hurdan yoluna bakan yerlere Yelesi dalgalı atını sürdün; Kızlari ağlıyan kırk esir şehre Hürriyet götürdün, necat götürdün. ..

Bak, senin sunduğun bu kutlu zafer Yaşlıyı genç etmiş, çirkini güzel; Bak, burda görünen bütün çehreler Şerefle yükselmiş birer tunç heykel. Zira, sen milleter esaretini Lağvetmek ruhiyle dünyaya geldin; Gururun ve hırsın cinayetini Cezaya çarpacak bir demir eldin. Senin de ruhunda aslanlar, "devler... Hayata hükmeden kudretler vardı; Gözünün içinde lavlar, alevler... Varlığı titreten dehşetler vardı. 14


Esirler, mazlumlar için sen de En içli şairin bir kalbi vardı. Harise, zalime karşı ç_�hrende Bir korkunç devrimci gazabı vardı. Sende de dünyalar devirenlerin Ayakta tutmıyan darbesi vardı; Zamanı yolundan çevirenlerin Zincire vurulmaz hür sesi vardı. Bu arzın o aziz evladısın ki, Sesinde dünyanın davaları var; Her esir toprağın üzerindeki Mazlumlar seninle bir gurur duyar. Ne mutlu sana ki doğduğun toprak Dünyanın en kutlu bucağı oldu: Zaf�rle diktiğin alevden bayrak Her ırkın hürriyet sancağı oldu. M�hınet Emin

15

YURDAKUL


-

MAREŞAL FEVZİ ÇAKMAK DİYOR Ki... (Mustafa

man nerede

KEMAL ATATÜRK,

durulacağını

hemen

lıer

bilmiştir. Bu omm

za­

pek

hayran olduğum bir meziyeti idi. Ayni düşünce ile

saltanatı yıkmış, bir müddet için hilafeti bırakmıgtı, fakat birgün ona da sıra geleceği aşikardı.

hilafeti ortadan

MTTE./> ..lA.6

....

::.;._

gösterdiği sür'ati,

kaldırırken de

İTİNA GöSTERMiŞTt bitirirken

Fakat

MüSLüMANLiöI

asla

Başlarken

kullanmamıştı.

Daima teenni, daima dikkat, onun memleket yolun­

daki işlerinde hakim olmuştur.

Muzaffer Türk Or­

dularını Boğazlarda durduran bu irade ve bu çelik nzimdi.)

16


HamdullahS. Tanrı över Diyor _ki On senelik bir zamandır ki Reisimizin yanında bulunuyorum. Onu, Anadolu haritaları üstünde üç yüz neferi koşturduğu gecelerde, beş bin lira bulmak için zahmet çektiği günlerde tanıdım. ilk defa eski bir Ziraat mektebi olan Erkanı harbiyenin çıplak bir · odasında karşı karşıya geldik, O bana, deruhte ettiğ-i korkunç, büyük işe rağmen düşünmüş, karar ver­ miş, sakin, müsterih bir �dam gibi göründü. Elle­ rinde, çenesinde, yüzünde ve bütün bünyesinde adali kuvvetten hiç bir �ser yoktu. Deruni sesli, bu ince kumral adamın sinirlerinde yeni bir alem halketme­ ye müsait kuvvetler gizli olduğunu tahmin etmek hakikaten zordu:

Güneşli bir günde 23 Nisanda Millet Meclisini açtı. Sokak ,Arapca dua ile dolmuştu. Meclisin kapıs·ı önünde kurbanlar kestik, hacı, hoca ve şeyh kala­ balığı, biz içeri girdikten sonra, yazılı bayraklarile geri döndü. Onun ilk nutkunu rutubete bırakılmış bir sünger gibi iliklerime kadar içerek dinledim; bu nutuk bir pencere idi, derinlikler üzerine açılmıştı. Onu dinledikten sonra Reisi bulduğumuza kanaat ge­ fudik. Memleketin ve kendimizin taliirnizi ona bırak­ tık. Onun emri altında kırık tekne, denizlere ve fırtı­ nalara ve büyük meçhule doğru yeniden açılıyordu. O zaman çok heyecanlı, çok kuvvetli ve çok mü­ nakaşalı olan Millet Meclisinde evvela bir hatip ola­ .

.

rak mücadele etti. Yeni Reisin münakaşa kuvvetini beğenmemek, lisaıiındaki nadir vuzuh ve mantıki, ve sesindeki derin, esrarengiz iman perdesini, duymamak mümkün değildi. ·

Meclis üzerinde bir kaç gün zarfında tabiat gibi kadir ve mütenevvi olan ruhunun hakimiyetini kur-

17


du. Anadoluda onun ilk mücadelesi dimağlar ve vic­ danlar üzerinde cereyan etti. ilk zaferini bu sahada kazandı. Meclisle kaybolabileceği muhtemel buhran­ lara, o, bu hakimiyetile nihayet vermişti. Meclisin bütün azasile da hil olduğu; şekline alışılmamış yeni

usulde, garip bir hükumet kurulmuştu. Eserinin birinci safhası budur.

İkinci inönü muharebesinin mühlik bir anında, vatan müdafaasını üzerine alan bir adam, ne nevi ıztıraplara maruz olabilir, bunu onun yüzünde sey­ rettim: Erkanı harbiyenin misafir �salonunda gece haberleri birbirini takip ediyordu, "Sol cenahın bü­ tün siperleri işgal edilmiş, düşman süvarileri cephe­ nin arkasında görünmüştü." Şifreleri açıp kendisine takdim ediyorlardı. Adnan Bey, Halide Hanım, Londra Sefirimiz Ferit Bey, Cami Bey oturuyorlar. Fevzi Paşa, Salih Bey, (şimdi Salih Paşa) Şemsettin Bey, diğer üç erkanı harp zabitile ayakta duruyor­ lardı. Muharebe kaybedilse ne olacaktı? BiZe bakan gözleri, onu görüyordu : Eskişehir düşecek, garbi Anadolu elimizden çı­ kacak, belki cenubi Anadolunun mühim bir kısmile temasımız kalmayacaktı. Daima iyi veya fena vaka­ nın fevkinde kalan imanlı ruhu, o gece son müsait haber gelinceye kadar kani ve nikbin göründü. O, za­ hissini verirdi. Bir zaman sonra, ' ikinci İnönü saat­ lerinde bir an düşündüğü felaket tahakkuk etti. Es­ kişehir, Kütahya ve Afyon düştü. Garbi Anadolu eli­ mizden çıktı. Şömeridöfer hattının koskoca bir par­ çasını düşmana terkettik. Yunan orduları, Ankara üzerine yürüyordu. Bir sabah erken, Millet Meclisin­ de toplandık. Ondan malumat alacaktık. izmiri, is­ tanbulu, işgal edilmiş vatan parçalarını kurtaracak­ tık. Halbuki, bütün tarihim.izde bir defa istlli gör18


memiş yerler düşman eline geçiyordu! O zaman An­ karada tek olan eski, emekdar otomobilile geldi. İçe­ ri girer girmez yüzümüzdeki kederi ve süali farket­ mişti. Bir Anadolu haritası istedi, getirdik. Kırmızı boya kalemle, Sakarya arkasında geniş, uzun bir hat çizdi. Ve bu hattı bize gösererek, "Düşmanı burada ten her felaketten sonra, madem ki ben varım, ümit kaybolmamıştır, derneğe kendinde kuvvet buluyor tepeleyeceğiz!" deki. İnandık, niçin inandık, nasıl inandık, hala bilmiyorum.. Bu işi üzerine aldı, ve düşmanı çizdiği hat üze­ rinde tepeledi. 0, Sakaryadan Ankaraya bir çocuk gülümsemesile dönmüştü. Mağlubiyetimizle bittiği takrurde Türk istiklalinin mutlak ve mutlak sonu olacak bir muharebeyi şahsi müdahalesile kazan­ mıştı. Yakup Kadri ve Ruşen Eşrefle Çankayadan iniyorduk. İstikbaline geç kalmıştık. Yolda otomobi­ lini durdurdu. Biz de arabadan indik. - Hamdullah memnun musun? diye sordu. Ne diyebilirdim. Gözlerim yaşardı. Minnetle elle­ rine sarıldım ve sıktım. Memnunum demek müm­ kün mü idi. Yüzüne baktım. Muzaffer Baş Kuman­ dan, vatanını kurtaran Gazi, ihdas ettiği büyük va­ kanın çok fevkinde kalmıştı. Düşmandan sonra, bir de vakayı yenmişti. Afyon önünde aylarca süren bir beklemeden sonra, artık Türk ordusunun bir şey yapamayacağı fikri, Mecliste ve Avrupada yer bulmaya başlamıştı. Bir kaç gün lçin tneboluya indim: Ordumuza gizli mühimmat satan sabık bir Fransız zabitile görüş­ tüm. Bana dedi ki: "Biraz kımıldayamaz mısınız? Cephede ufak bir hareket sizi ölgün görünmekten 19


kurtaracaktır. Mevzii bir taarruz, merkezde, cenah­ larda biraz mücadele, .elzem görünüyor. Acaba bu mümkün değil midir?" Ankaraya döner dönmez Re­ isin ziyaretine gittim, ve bu sözieri naklettim; sesini indirerek gizli bir şey söyleyen tavırla haber verdi : Beş gün sonra cepheye gidiyorum, mevzii ta­ arruz değil, unıumi bir taarruz yapacağım. Düşnıan cephesinin bir parçasını değil, hepsini sökeceğim. Afyonu, Kütahyayı, Eskişehiri, !zmi:ti, Bursayı, hepsini alacağım. Biraz sabret! .. �

Kendimi tutamadım. Paşam dedim, bu sözler ne kadar resmi nikbinliğ·e benziyor, ben bu kadar iste­ medim. Hayır, dedi, göreceksin, bekle.. Malazgirt muharebesi Dumlupınarla kati bir neticeye varmıştı. İsmet. Paşanın bir davet telgrafi­ le İzmire gittim. Baş Kumandan muzaffer orduları­ na işaret ettiği Akdeniz sahillerine varmıştı. Onu, güzel bir köşkün önünde urgan gibi kol atmış sar­ maşık güllerin yeşil tavanı altında, Akdenizin, gü­ neşli suları karşısında konu:ıurken gördüm. Mecliste aylarca söyleyen adamı seyretmiştik. Şimdi söylediklerini yapan adamı seyrediyorduk. Bu ne güzel bir eserdi. ·

Biraz sonra Garpla siyasi mücadelesine başladı. Cihan harbinin en büyük muzafferi olan Loit Coru yerinden iskat etti. Şarkın muhtemet varisi Kostan­ tini Atinadan kovdu. Cihan saltanatını kuran İngil­ tere'nin, yenilmez Armadası Marmara ufuklarına dumanlarını, ve memleket halkına meş'um hatırası­ nı bırakarak nesi varsa topladı, geri gitti. Afrika sahillerinde, zenci memleketlerinde yer-

20


leşir gibi, Anadolu sahillerinde yerfoşecekler�ni zan­ İtalya, Yu­ neden müstemlekeci devletler, Fransa, nanistan, ve İstanbul boğazlarında yeni bir Cebelüt­ tarık kurmak isteyen İngiltere topraklarımızdan ko­ vulmuştu. Bu çok güzel bir eserdi. Lozanda maziyi tasfiye etti. iyi ve hür bir istik­ bal için temeller koydu. Bu eser çok güzeldi. Askeri ve sivasi zaferlerini bir sıra islahı:ı.t ta­ kip etti. Köhne bir Asya köşesinde dini bir cemaat­ ten en yüksek mefhum.ile bir millet çıkarmak için başkalarının hatta söyleyemeyecekleri şe�'leri birer birer kanunlar halinde ortaya attı. Hilafet gitti. saltanat gitti, meşihat gitti. medreseler gitti.

k e l er

tt"k­

,

Günün birinde Kastamonudan, yalnı� heş altt arkadaşiyle, başında şapka olarak avdet ettiğin.\ gördük. Onun hakiki'. zümresi, istikbal kalab�lığma karrşmış münevver gençler, muallimler, doktorhr, ve diğerleri heyecandan bayılacak hale gelmi.şlcrdı. Çiinkü bu, vicdan muhteşem bir adımdı.

hürriyetine

doğru

atılmış

Günün birinde Hamidiyenin güvertesinde onu Istanbula girerken gördük. Deniz karadan daha ka­ labalıktı. Her .noktada bir göz onu görmek için ara­ nıp duruyordu. Sahiller, minareler, .kubbeler, damlar insan yığınlarından kararmıştı. Sultanlar Halifeler şehri, Millet reisini kabul ediyordu. Atılan toplar, tstanbulun taş duvarları arasında büyük bir kalp çarpıntısı gibi vurup duruyordu. Başmuallim harf ve lisan ıslahatına başladı. Mükemmel bir hatip, düşman ordulannı kov­ muş muzaffer bir kumandan, yeni bir devlet vücuda

21


getirmiş bir teşkilatçı, istediklerini zorla mağrur düşmanlarına kabul ettirmiş bir siyasi, cesur, son derece cesur bir ıslahatçı, her noktada güvenilir toplayıcı bir Reis ... Onun başlıca evsafı bunlardır. Memleket ve dünya karşısında malılm olan cephesi­ ni bu çizgiler, bu vasıflar teşkil eder. Hususi hayatında, en küçük, en naçiz arkada­ şına, sofrasından ayağa kalkacak kadar nazik bir ev sahibidir. · Resmi sıfatlarını bir köşeye bırakarak hafif de­ runi sesiyle çok sevdiği memleket şarkılarını, halk türkülerini söylerken, kaç defa kendi kendime sor­ dwn. O Mustafa Kemal, bu Mustafa Kemal midir? 'fürkiyenin Tanzimattan, ilk Meşrutiyete, ilk Meşrutiyetten 324 ihtil8.line ve ondan Cumhuriyete kadar birbirini takip eden ve yerin göğün bütün be18.lariyle uğraşan bir inkılap hareketi ve onu vücuda getiren bir mücahit zümresi vardır. Bu hareket, du­ yan, düşünen, inanan bir aşk ve iman zümresinin hareketidir. Gazinin: "Ben Mustafa Kemal değil, biz Musta­ fa Kemal" dediği, bir zümredir. Gazi gibi, hür düşünür, hür karar verir, her iş­ te bir yol bulmak için emre muhtaç olmaz, Cumhu­ riyet faziletleri içinde terbiye edilmiş yen! bir nesil, Gazinin en güzel eseri olacaktır. Hilkatin en güzel eseri olan Reisimizin en güzel eseri, evet, bu· olacaktır. Korku ile değil aşkla, imanla, ona ve eserhıe sadık kalacak yepyeni bir zümre.. Onun en güzel eseri, yaratmaya davetli olduğu en mübarek eser; yarın. kalbi müsterih olarak kur­ tardığı vatanı ve yaptığı muhteşem inkilabı ellerine emanet edebileceği bir gençliktir, yani : Cumhuriyetten sonra, Cumhuriyetçi. ·

HAMDULLAH SUPHt

22


NEB1L BUHARALI D1YOR K1. ..

Yeni Türkiyemiz bir inkılabın mahsulüdür. Bu inkılabı tecelli ettiren en büyük müessese de birinci Büyük Millet Meclisidir.

Milletlerin hayatında bazı vakalar vardır ki çığ gihi yuvarlana yuvarlana büyüyen bir çok etkilerin bir araya gelmesile oluverir; böyle vakalar istikbal için de derin tesirler yapar. Ankarada Büyük Millet Meclisinin toplanması da tarihte bir devir açan böy­ le şurnullü bir hadisedir. Bu hadiseyi hazırlayan amillerin kökü mazinin uzun derinliklerine doğru gi­ der. Bu hadise tarihin, siyasetin iktisadi hallerin hatti içtimai ve pisikolojik düşüncelerin ve bir çok haksızlıkların ve tecavüzlerin zorile parlıyan bir "aksülamelin" feveranıdır. Bu demektir ki artık yir­ minci asırda milletlerin hayat hakkı zorla ellerinden alınamıyacak mazlum milletler kurtulacak, kapitü­ lasyonlar ve türlü siyasi oyunlarla yetişkin milletle­ rin hakları tahdit edilemiyecek ve milletlerarasında hak her şeyden üstün olacak. Bunun içindir ki ilk Büyük Millet Meclisi hakkın cebir ve kuvvete zulüm ve tecavüze karşı Türk milletinin ruhundan kopan bir ihtilal idi. Bu milli kaynaşmanın dinamosu maz­ lum Türk milletinin ruhu idi, bu ruhun kurtuluşa doğru şuurlu bir surette sevk ve idare merkezi yani dimağı da Mustafa Kemal adında tarihin çok nadir yetiştirdiği bir şahsiyeti idi, 23


MAHMUT ESAT BOZKURT DtYOR Ki... Atatürk Allaha k�yuşalı dört yıl oldu. Bu kay­ bın bana ifade ettiği mana _şudur: Dünyanın tadı kalmadı. Atatürk'süz dünya tatsız kaldı. Dünyayı enterasan yapan Atatürk'tü. Bugünkü dünya Atatürk'süz küçü1'-ler içince kaldı. Atatürk sağ olsaydı, öyle umuyorum ki, dfü:­ yanın gidişi daha doğru bir yola girebilirdi.

ATATtJRK DİYOR Ki; Hiç şüphe etmemelidir ki, yeni Türk devletinin,

genç Türk Cumhuriyetinin temeli burada tersin ve hayatı ebediyesi burada terviç olundu. Bu sahada

akan Türk kanları, bu semada pervaz eden şehit ruhları devlet ve cumhuriyetimizin ebedi muhafız­ larıdır. Burada esasını vazettiğimiz "Şehit Asker" abidesi işte o ruhları ve o ruhlarla beraber gazi ar­ kadaşlarını, fedakar, kahraman Türk milletini tem­ sil edecektir. Bu abide, Tür}{ vatanına göz dikecek­ lere, Tü:ı:kün 30 Ağustos @nündeki ateşini, süngü­ sünü, savletini, Tijrk iradesindeki şiddeti hatırlata­ 1

caktir.

24


AT ATÜR K Adiyle, saniyle ve türlü inkılaplariyle en büyük Türkçüdür. HÜSEYİN EMİR ERKİLET Atatürk'ün Türkçülüğe ve T�k milletine ettiği büyük hizmetler ve iyilikler sayılmakla bitmez ve tükenmezler. Atatürk bize o maskara fes yerine şapkayı giydirirken yalnız Avrupa medeniyetinin serr.bolüilü başımızda taşıtmak istemiş değildi. O bununla Türk ulusuna yürüyeceği ve yükseleceği is,_� tikameti de göstermişti. Türk milleti, gayri milli bir serpuşu atarak Başbuğunun kendisine uzattığı şap­ kayı kabul edip benimsemekle de, varlığını bir çok yüz yıllardanberi karartan, ruh ve dimağını inki­ şaftan meneden velhasıl elini kolunu bağlıyarak ha­ reketten ve ileri gimed . en alıkoyan o mel'un taassu­ bu, o meş'um koyu cehaleti artık istemediğini ve olan onun dileğinin güneş kadar parlak ve ısıtıcı batı kültür ve medeniyetinin üzerine kurulduğu milliyetçilik yolunda yürümek olduğunu ifade et­ mişti. Atatürk bize latin harflerini de verdi ve Türk milleti, Türk dilini en 'iyi yazmağa imkan veren bu harfleri Türk alfabesi olarak kabul etti. Harf inkı­ labi bence Atatürk inkılaplarının yalnız en büyüğü ve en çetini değil hatta en kuvvetlisi olmuştur. Çün­ kü güzel ve büyük dilimizi lüzumsuz yabani söz ve kaidelerden temizleyip korumağa biZ ancak bu harf­ ler sayesinde imkan bulacaktık. Batı ilim ve tekni­ ğini benimseyip işlememizi de bu harfler ·kolaylaş-

25


tıracaktı. Fakat daha geniş düşünürsek yeni harfle­ rin Türk kültür birliğine istikbalde edeceği hizmet­ Anadolu'ya bir şef leri de keşfederek Atatürk'ün olmayıp, hakkile bir Türk Başbuğu olduğu neticesi­ ne varırız. Atatürk büyük inkılaplarını yaparken şüphe yok ki bütün Türk milletini bir kül halinde düşünü­ yor ve büyük Türk ulusunun büyük geleceğini gö­ rüyordu. Türk ta:rihini, Türk kronolojisini, Türk di­ lini ve hatta Türkiye'nin dış siyasetini işlerken ve işletirken bile O'nun yalnız memleketçi ve hatta ön­ der bir Türkçü karakterile hareket ettiği _görülür. Atatürk'ün en büyük bir Türkçü olduğunu bi­ ze unutulmaz surette daima hatırlatacak ve ispat edecek delil yine bizzat onun kendi ölmez adı : Türk'ün Ata�n, Atatürk1tür; ve Türk'ü, yalnız Ana­ doluda mukim bir kabile farzetmek türlü gıllugış­ larla benliklerini kaybetmiş zavallı gafillere veya kas'en görmez el oğullarına mahsustur. Bunların türlti çıkar ve yüksek konforları onları bu zavallı­ lıktan kurtarıp korumağa damii bir mani teşkil ederse elimizden yalnız acımak gelir. Atatürk, kendine ve bizlere yeni Türk adlarını takarken ve taktırırken bile An,ıı.dolunun nEı_ coğraf­ ya ve ne de tarihi içinde mahpus kalmıyarak en ge­ niş Türk ufuklarında yeni akınlar yapmış ve yap­ tırmıştı. Atatürk Türk'.lere soy adlarını tesbit için emir vermekle, yalnız Türk ailelerinin demokratik asaletlerini tahkim etmeği düşünmüyor, fakat ay­ ni zamanda Türklüğü ve Türkleri, arap adları tak­ mak ve milli şuur yerine memleketçilik ve islamcılık gayretleri' gütmek yüzünden şimdiye kadar uğra­ dıkları çok geniş temessül kayıplarından korumak

26


ve kurtarmak gayesini güdüyordu. Bundan böyle Müslüman Türk'e her şeyden evvel ve daima Türk olduğunu hatırlatacak şey onun Türk soy adı ola­ caktır. Türklerin tak:ıllacakları yeni soy adlarının Türkçe olmalarını talep eden Atatürk soy adı ka­ nunundaki ruh işte budur ve bunu Türk milleti çok­ tan anlamış ve kavramıştır. Fakat ne yazık ki, isti­ kametleri belirsiz, üstelik çığrından çıkmış bazı şı­ maqk zeka ve mantiida:tı açık hakikatin kuvvetli ışığına bakamadıkları için bin derecen bulanık sular getirerek yaptıkları mugalatalarla güneşin ziyasını örtmek yolunu tutuyorlar. Fakat bu şaşkın ve ha­ talı yol ne· Atatürk'Ümüzün ve ne de onun o ulu ar­ dılı Milli Şefimizin yolu olamaz. Büyük Türk ulusu­ nun ve büyük Türk yurdunun kıblesi olan Ankara da bu yolun üstünde değildir. Onların yolu bizim şaşmaz yolumuzdur.

27


İ Kİ

HATIR A Prof. ABDüLKADtR İNAN

Atatürk bana dedi ki :

"Bir meselenin tartışmasına ka_tılan kimse düşündü­ ğünü, kanaatini açık söylemeli, yap­ tıklarını da kendi namına yapmalı, yaptığmm sorumluluğunu da kendi üzerine almalı."

Birinci Dil Kurultayı ile ikinci Dil Kurultayı arasında geçen 23 aylık süre içinde Kurumun en önemli çalışmalarından biri yabancı kelimelere ve terimlere öztürkçe karşılıklar aramak oldu. Bu ça­ lışma için başvurulan kaynaklar çok ivedilikle ha­ zırlanmış olan Tarama Dergisi ile gazetelerde ilan edilen "osmanlıca" kelimelere okuyuculardan gelen "öztürkçe" karşılıklardı. Dil Kurumu Merkez He­ yeti, il. Dil Kurultayınm karşısına işte bu "Tarama Dergisi" ve "gazeteler"deki "karşılıklar" ve gelecek için hazırladığı çalışma prog-ramiyle çıkmış oldu. Atatürk bu çalışmaların sırf akademik nitelik­ te olan eski metinleri tarama, türlü Türk lehçelerini inceleme, Uygur ve Çağatay metinleri üzerinde ça­ lışma gibi kısmını iyi buldu ise de "günün meselesi" olan vazı dili için 23 aylık çalışmaları pek te doyu­ rucu bulmadı. Bu "karşılık"lardan faydalanarak ya­ zılan makalelerin kimsenin hoşuna gitmediğini Ata­ türk çok iyi biliyordu. Eylül ayının sonlarında An­ kara'ya döndükten sonra Atatürk, "özleştirme"yj daha sağlam bir yola koymak ümidiyle olaıfaniic;;ti\ çalışarak türlü Türk lehçeleri sözlüklerini, dilbilP"i­ si kitaplarını okuyordu. Türkiye türkcesine ço1>: uzak olan Yakut sözlüğünün çevrilmesini de bu ı::1rada arzu buyurmuşlardı. Kurumun ünlü özleştirici-

as


}erinden Bay Besim Atalay ile rahmetli Yusuf Ziya ve N. Hazım sık sık Çankaya'ya çağ"nlıyorlardı. ... Kurum başkanı rahmetli Saffet Arıkan dil devriminin bu aşırı "özleştirici"ler tarafından bir çıkmaza doğru sürüklendiğinin farkına vararak bu çare gidişi bir parça firenlemek amaciyle yeni bir düşündü. Saffet Arıkan'a göre dil meselesinin iki yönü vardı: devrim yönü ve akademik yönü. Dev­ rim yönünün istekleri "günün meselesi" olan orta eğitim ve gazete dili konusu idi. Bu konuyu, Türk­ çede bulunmıyan önek (prafix) ve bükün (reflexion) faraziyeleriyle kırk bin yıl önceki "anadil" fantezi­ leri içinde yüzen "ulema" dan ziyade edib ve yazar­ ların daha iyi başaracağına kanaat getirdi. Ata­ türli'e "Falih Rıfkı ve o zevkteki yazarlardan, Dil Kurumu Merkezi Dışında, "Osmanlıcadan türkçeye karşılıklar kılavuzu komisyonu" kurmanın uygun olacağını''. arzetti. Bu komisyon osmanlı lU.gatini türkçeleştirme işine memur edilecekti. Atatürk, Saffet Arıkan'ın bu tavsiyesini uygun bularak Fa­ lih Rıfkı'nın başkanlığında bir heyet kurması için Arıkan'a yetki verdi. Heyet kuruldu ve S. 24.XII.1934 tarihinde cumartesi günü 'Ulus" gaze­ tesi yurdunda toplanıp işe başlandı. Saffet Arıkan'­ ın bu teşebbüsü Fevzi Çakmak ile ismet inönü'nün Atatürk'e "Paşam, konuşamaz olduk" diye şikaye­ te başladıkları· günlere raslamıştı. Bu "Kılavuz ko­ misyonu" ile dil devrimi yeni bir deneme yoluna girmiş bulunuyordu. Komisyon "Ulus" yurdunda on gün çalıştıktan sonra 3 ocak salı günü, Ata­ türk'ün arzusu üzerine, Anadolu kulübüne taşındı. Burada Atatürk'e ayrılmış dar ve uzun salonun uzun masasında çalu:nnasına devam etti. Buraya geçtikten sonra, Atatürk'ün arzusu üzerine, Mer­ kez Kurulu üyeleri de bu çalışmalara katıldılar. Ça­ lışma çok yavaş ilerliyordu. Tartışma ve çekişme-

29


ler çok vakit alıyordu. 12 Ocak perşembe günü Atatürk Anadolu lübünü şereflendirdiler. Atatürk'ün

tam

karşısında

ku­

bulunuyordum.

Arapça bir kelimeye öztürkce karşılık ararken, adet olduğu üzere, tartışma birdenbire alevlendi. ii'alih Fuat Köprülü, Ali Canip, Fazıl Ah­ Rıfkı Atay, met..... bu kelimenin "türkleşmiş" olduğunu ileri sü­ ,rerek karşılık aramanın manasızlığını iddia ettiler. Besim Atalay ile rahmetli Naim Hazım ise "buna Q.a karşılık bulmalıyız" diyerek direndiler, bana bir pusla uzatarak "Radloff'tan olsun, Pekarski'den ol­ şun bir karşılık bul" diyorlar, kendileri de "Tarama bergisi"ni karıştırıyorlardı. Bunlara Radloff sözlü­ ğünden birkaç kelime bulup verdikten sonra Falih Rıfkı'ya da "bu arapça dedikleri kelime bütün Türk �avimlerinde aynı anlamıyle vardır" diye bir not verdim. Atatürk bu tartışmaları dikkatle dinliyor yazıyordu. ve arasıra, önündeki kağıda bir şeyler İ�ihayet "şimdilik Falih beyin dediği gibi bu kelime türkçe sözlükte kalsın, iyi bir karşılık bulunursa onu da alırız" buyurdular. Tartışma böylece ka­ pandıktan sonra "Bay Abdülkadir buraya gel de si­ zinle konuşalım" dedi. Yanlarına yaklaştım, "otur" buyurdular. Atatürk'ün _yakınında rahmetli Saim Ali ile Fazıl Nazmi oturuyorlardı. Atatürk bana "Aynanın önünde tıpkı Buda heykeli gibi sessiz oturuyor, fakat Falih beyin tezine de uygun, Besim beyin işine de yarıyan bir şey bulup veriyorsun, ku­ laklarına da bir şeyler fısıldıyorsun..... Bu tartış­ malarda hangi tarafı tuttuğunu fark edemiyoruz. Bu yaptığın doğru değildir. Bir meselenin tartışma­ sına katılan kimse düşündüğünü, kanaatini açık söylemeli, yaptıklarını da kendi namına yapmalı, yantığının sorumluluğunu da kendi üzerine almalı­ dır". buyurdular. ·

30


Hafız Yaşar'a türkçe ezan okuttum :

1933 yılında Dil Kurumu bütün yaz Dolma­ bahçe sarayında çalıştı. Bir güz akşamı Dil Kuru­ mu üyeleri sofraya çağırıldılar. Sotrada rahmetli Abdüıhak Hamit· ile istanbul'un ünlü hafızlarından Hafız Yaşar da bulunuyordu. Atatürk misafirleri­ ne Hafız Yaşar'ın okuması için bir şey ısmarlama­ larını teklif etti. Başa Abdülhak Hamit olmak üze­ re sıra ile herkes bir şarkı veya gazel ısmarlıyarak okuttular. Bense gazel ve şarkıların adlarını bilmi­ yordum. Sıra bana geldiğinde ne diyeceğimi, ne ya­ pacağımı düşünerek çok sıkılıyor, çıkar bir yol arı­ yordum. Birdenbire aklıma bir şey geldi, ç�kar yol budur diye sıra geldiğinde söylemek üzere hazır­ landım. Sıra bana geldi. Atatürk "bakalım, Abdül­ kadır ne ısmarlıyacak" buyurdu. -"Müsaade buyu­ rurlarsa türkçe ezan rica edecektim" dedim. Atatürk'ün yüzüne baktım, gülüyordu, neşeli idi. "Mutaassıp mısın?" dedi. "hayır, Paşam, mutaassıp değilim. Türkçe ezanın çok güzel olduğunu söylüyorlar, hiç duymadım da.." diyebil­ dim. "Çok güzel, amma ezan beştir: sabah, öğle, ikindi, akşam, yatsı. Her birinin ayrı makamı var­ dır: Bayati, saba, uşşak, hicaz gibi. Hangisini isti­ yorsun" dedi. Benim bu uşşaktan filandan bir şey anladığım yoktu. Kurtuluş yolu budur diye '.. mü­ saade buyurulursa hepsini dinlemek isterdim" deyi­ verdim. Hafız Yaşar her namazın ezanını o güzel sesi ile okudu. Atatürk zevkle dinliyordu. Benim pot kı!'dığım1 sanan arkadaşlar da rahat nefes aldılar, yüzleri güldü. Ezandan sonra Atatürk Hafiz Ya.­ şar;a Kur'an'dan bir narça okumasını rica etti. Kur'an surelerinden okunan varça yı da husu ile din­ ledikten sonra : "Ezan ve Kur'an'ı Türklerden baş­ ka hiçbir müslüman milleti bu kadar güzel okuya­ maz. Bunlara muhteşem müzik ahengi veren Türk sanatkarlarıdır" buyurdular. .

31


ATATüRK'üN SiNOP'TA

VERDiöi iLK DEES

M.

ŞAKiR ÜLKÜTAŞIR

- Bugün, dedi, Sinop çok sevinçli günlerinden birini yaşıyacaktır. Pek sevgili konuğumuz yolda­ dır. Dostumun bu sözlerini doğrusu biraz müphem bulmuştum. Bu sefer ben ,aynı surette yüzüne bal;:­ tım ve kendisinden beni bu hususta aydmlatmasını rica ettim. O zaman kulağıma eğildi ve çok sevinçli bir ifadeyle : - Gazi geliyor, Gazi! dedi. O dakikada kalbimin derfnliklerlnden sanki bir şimşek pırıltısının aktığınığ bütün vücudümün bü­ Dos­ yük bir heyecanın sarıp sarstığını hissettim. um parktan Hükumet konağına doğru ilerlerken, ben de elimdeki kltabı kapamış, gözlerim bir nok­ taya dikili dalmıştım. Nasıl dalmıyayım: Biraz son­ ra, bir tarih yapan yine yeni ve orijinal bir devrim hamlesi yaratmış olan en büyüğümüzü görecektim. Onu görmek, onu dinlemek şüphesiz bir saadetti; hatta belki de bir ibadetti. İşte ben O büyük insanın o zaman için ilk olan yirmi saatlik şerefli huzurunu en aziz bir hatıra olarak saklar, anarım.

O akşanı yalıdaki parkta büyük Ata'nın huzur­ larında toplanmıştık. Berrak bir sema altında gece yarılarına kadar süren toplantı, diyebilirim ki tama-

32


miyle ilmi ve fikri bir hava içinde geçti. Büyük öğ­

retm enimi zin Türk tarihine ve Türk Diline dair yük­

sek ve geniş bilgileri, gözlerimizi yeni ufuklara çe­ viriyordu.

Tarih ve dil konuşmalarından sonra, Alfabe devrimine geçildi. Büyük Ata, bu devrimin doğura­ cağı kültür gelişmelerinin mana ve mahiyetini de anlattı. Pek temiz ve canlı bir ifade, çok derin ve çe­ kici bir talakat O'nun saatlerce süren izahlarında hiç değişmiyen bir vasıftı. Gece saat tam 3 olmuştu. Atatür k: Arkadaşlar, tarihe, dile, harf inkılabına, hat­ ta memleket işlerine dair bir çok şeyler konuştuk. Samimi bir muhit ve hava içinde geçirdiğim bu da­ kikaları uı;ıutamıyacağım. Çok mütehassisim. Vakit geldi. Müsaadenizi rica edeceğim, dedi. ,_

Bir dakika sonra ayağa kalktı; yavaş yavaş Park iskelesine doğru ilerlçdi. 19 Mayıs 1919 da bu­ günkü Kemalist Türkiye'yi kurmak üzere Samsun'­ dan Anadolu içerilerine doğru ilerleyen Büyük Kur­ tarıcımızı, bu seferde yaptığı devrimlerden birini daha feyizlendirmek için gitmekte olduğu ayni kut­ sal yola, Samsuna doğru uğurladik.

33


ESER İN MİMARI Ord. Prof. Dr. Ali Fuat

BAŞGiL

Türk inkilabının büyük mimarı, Osmanlı impa­ ratorluğunun Birinci Dünya Harbi. ertesinde fiilen, Sevr Muahedesiyle de hukukan yıkılmasından son­ ra, yeni Türk Devletini kuran Gazi Mustafr Kemal' dir. Ona, bu memleketin yaşıyan ve yaşıyacak olan nesilleriyle birlikte ebediyen minnettarım.

*

Ben, Birinci Dünya Harbi'nin başından sonuna kadar içinde bulundum. Ve, bütün felaketlerini bil­ fiil yaşadım. Bilhassa harbin sonlarına doğru 3 ün­ cü Kafkas Ordusunda askerin bezginliğini ve peri­ şanlığını gördüm. Ve, daha o zaman ye'se düştüm. Mütareke senelerinde memleketi . kaplayan ıstırap havasım, herkes gibi, ben de boğularak teneffüs et­ tim. Çoklariyle beraber ben de derin bir ümitsizlik başladı. Türkiye'mizin halk hareketi ve silah kuvve­ tiyle kurtulamıyacağını, müttefiklerin lutfunu bek­ lemekten başka çare olmadığını zannettim. Bence, Atatürk'ün dehası, umumileşen bu ka­ naatin üstüne çıkarak "Milleti, yine milletin azmi ve iradesi kurtaracaktır." direktifini. vermesine ve mil­ letin azmini ve iradesini harekete getirmesinde ken­ dini ·göstermiştir. Amerikan mandası ve İngiliz hi­ mayesi fikirlerinin sürükleyici birer mo,da haline geldiği bir sırada, Atatürk'ün bu direktifi� görüşün­ deki emsalsiz kudretin işaretidir. içimde ilk ümit ışığı, Mustafa Kemal'in Sam­ sun'a gelmesiyle belirdi.

* 1919 Mayısında, pen o vilayetin bir kazası. olan 34


Çarşamba'da idim. Kazada hükumet ve otorite yok­ tu. Şehir i�inde bile, eşkiya çetei.eri dolaşıyordu. Sa­ yısız cinayetler takipsiz kalıyor; herkes, eiinde si­ lah, kendisini ve ailesini korumağa çalışıyordu. Pon­ i.:üscü1erin taşkınlıkları arasında, Yunan kuvvetleri­ nin İzmir'e çıktığı haberi kazayı bir matem havası­ na boğmuştu. Bır gün, Samsun'dan birinin geldiğini benimle ve benim gibi ihtiyat zabiti gençi.erle görüşmek is­ tediğini haber verdiler! Kendisiyle buluştuk ve ak şam, Samsun caddesinde, Deli Hacıoğlu Halit EfoL·· diniı1 evinde bu esrarengiz yolcu, kendisinin vilayet maiyet memuru olduğunu ve üçüncü Ordu Müfettişi Mustafa Kemal Paşa tarafından geldiğini; Bafra'ya ve diğer kazalara da haber gittiğini söyledikten sonra, Paşa'nm hepimize selam gönderdiğini, gözle­ rimizden öptüğünü ve kendisi tarafından yakında verilecek talimata göre, hareket etmek üzere, derhal gizli ,teşkilat kurmamızı ve halkın eli silah tutanla­ rını mukavemete hazırlamamızı emrettiğini bildirdi. Düşündük., Bu iş bizim gibi çocuk çoluk işi de­ ğildi. İmanı bütün, sözü nafiz bir baş lazımdı. Bu da, o zamanın Çarşambasında Müftü olan ulemadan Hacı Mahmut Naim Efendi olabilirdi. Müfti Efendi­ nin makamında toplanmak üzere ayrıldık ve ertesi gün tekrar toplandık. Müfti Efep.di haberi dinledikten sonra, gözle· rinden sevinç yaşları dökülerek, maiyet memuruna, git oğlum, Paşa Hazretlerine selam ve hürmetleri­ mi söyle. Bu kazanın genci ve ihtiyarı, bütün varı­ mızla, emrindeyiz, Bu sözün kefili benim, talimatım bekliyorum, dedi. Müfti Efendi bize ve kazanın ileri gelenlerine vazifeler verdi. Mahallelere ve köylere dağıldık. Giz­ liden gizliye haberi yaydık. Halkı Süleyman Paşa Camii avlusuna Cuma namazına çağırdık. Binlerce

35


müslüman cemaat olup, Cuma namazını kıldı. Arka­ sından Müfti Efendi gayet müessır bir hitabede bu­ lundu ve herkesin gözlerini yaşarttı. Söz veriyoruz, Mustafa Kemal Paşa'nın emrindeyiz sesleri ayyuka çıktı (1). Sahipsiz bir millet olmadığ1mıza ve ayaklar al­ tında kalmayacağımıza işte o gün inandım. Musta­ fa Kemal'e minnettarlık hislerim de içimde o gün be­ lirdi.

* 1920 den itibaren Paris'deyim. Milli Mücadeleyi

günü gününe takip ediyorum. Zaman zaman acı ha­ berler alıyor, matem tutuyorum. Atatürk'e karşı minnettarlığım her an biraz daha artıyor. Nihai za­ feri müteakıp, Lozan Muahedesi imzalanınca, bu Türk mucizesine fikren olsun bir hizmet hissesi kat­ mayı düşündüm. Lozan Muahedesinin İstanbul Boğazlarına dair olan hükümlerini esas alarak. Devletler Hukukuna (Contribution) mahiyetinde bir eser yazmaya karar verdim. (2). Aynı zamanda doktora·- tezim olan iki yüz küsür sahifelik bu Fransızca eserim beğenildi. Paris'in tanınmış kütüphanesi ve tabii Pedon�, ese­ rin telif hakkını benden satın alarak neşretti. Prof. Pino'nun güzel bir takdimesiyle intişar eden bu ese­ ri, minnettarlığımın naçiz bir armağanı olarak "Ye­ ni Türk Devletinin kurucusu Gazi Mustafa Kemal" e şu cümlelerle ithaf ettim :

"A Gazi Musafa l{emal, Fondateur de la nouvelle Turquie."

ilave eder ve iftiharla söylerim ki, Türkiye'de ve dü�ada Atatürk'e göz nuru eser armağan eden ilk Tüfk'üm.

*

Yeni Türk Devletinin kurucusuna ve Türk inkılabının mimarına karşı beslediğim minnettarlığı,

36


hoca lık hayabmda da şu satırlarla ifade ettim : "Burada biraz durarak, Türk'ün yakın tarihi­ nin en büyük bir şahsiyetini anmayı ve ona Türk nesillerinin minnet ve şükranlarını iletmeyi vatani ve milli bir borç biliriz. Bir milletin büyüklerine karşı saygı ve minnet beslemesi, hem büyüklüğü­ nün delili, hem de milli ve insani bir vazifedir. Hiz­ meti takdir etmeyen ve övmeyen bir memlekette büyük hizmetkar yetişmez." "Yakın tarihimizin bu büyük- siması Atatürk'­ tür. Yukanda Türk inkılabı, tarihi ve sosyolojik va­ kıaların zaruri bir neticesi olmuştur, dedik. Fakat burıunla bugünkü Türkiye'miz ister istemez kendi­ liğinden kurulacaktı ve kuruldu, demek istemedik. Sosyolojik muayyenliğ·i, insan aklı ve iradesindc•ı ari kör bir tabiat muayyenliği gibi olmak ve anla­ mak yanlıştır. Sosyolojik muayyenlik, mesela bir cazibe kanunu gibi ve derecede zaruri bir şey değil­

dir."

"Tarihi ve sosyolojik muayyenlik, insan aklı ve iradesiyle, daha doğrusu, büyük şahsiyetlerin önceden görme ve tedbir alma gibi sevk ve idare edici kuvvetlerile kanalize olunabilen ve bu sayede bir maksada doğru yürütülebilen bir n eticedir. Bun­ dan dolayıdır _ki, tarih, bir bakımdan büyük adam­ ların kurup düzenlediği bir dram sahnesidir." "Büyük Harpten sonra, Türklüğün düştüğü maddi ve manevi perişanlıktan bugünkü Türkiye­ miz çıkabildiği gibi, müstemlekeleşmiş bir Türkiye de çıkabilirdi." "O maddi ve manevi perişanlık içinde, Türk'ün yaradılışındaki kudret ve enerjiyi sezmek ve bu kudreti yüksek bir basiretle muayyen bir hedefe gö­ türmek için bir Atatürk gerekti." "Lozan sulhundan sonra, bir taraftan memle-

37


ketin bir buçuk iki asırlık vukuatından ders alarak, diğer taraftan Türk'ün yetişme ve yenileşmeye olan ihtiyacını ve harp sonu dünyasının aldığı gidişi her­ kesten önce görerek, Türkiye'yi yeni başürn yapıp yuğurmak için de yine bir Atatürk gerekti. Türklirı asırlarcçı. orta zamanlara akan göniün�, Arabistan çöllerine bakan gözlerini medeniyete, asra ve istik­ bale çeviren Atatürk olmuştur. Yeni nesle. kendine güven telkin eden, milli şeref ve gurur duygusu ve­ ren O olmuştur. Miilet, büyük hizmet edicilerine minnettardır." (3) . ilave etmek isterim ki, 1936 el<-. "Karadenizli Gençler Cemiyeti" ni kuranlar ben Karadenizli aşa­ beylerini adam yerine koyarak, kendilerine fahri reis yapmışlardı. O sene ilk defa 19 1.layısı kutla­ mak için bir program hazirladık. üniversite konfe­ rans salonunda; eski adliye Vekili Mahmut Esat Bozkurt ilk konferansı verecek, arkasmdan da beıı konuşacaktım. Konuşmamın sonunda, Atatürk'ün Samsun'a ayak bastığı 19 Mayıs gününün Cemiyet için bayram günü yapılmasını ve her sene kutlan­ masını teklif ettim. Çok geçmeden, 19 Mayıs, o za­ manın hükumetince "Gençlik Bayramı" ilan P,dile­ rek bütün millete mal edildi.

1)

Bu hadiseyi ve bu toplantılan benimle birlikte ;raşe.­ . yanların bugün sağ kalanlaı·ından biri, halen Samsun'da, is­ kele caddesinde tüccardan Nurettin Semizoğlu'dur.

2)

Eserin adı: La Question des Detroits.

son evolution et sa Pariıı

286.

1928.

S)

(Ses origines,

solution a la conference de Lausanne.)

Esas TeşkilAt Hukuku adlı eserimiz. Cilt H, Sahile

Yeni Türkiye Matbaası,

1935_.

38


ATATÜRK Prof. Dr. Cezmi TÜRK Hepimiz gibi bir insan olan Atatürke sağ·lığın­ da kusur buiaıılar olmuştur. Gizli açık tenkidler ve dedikodularla onu çürütmeye çalışan yerli yab::ı.ncı­ lar bulunmuştur. Bu tabü görüıebıtir. (,;ünkü : Atatürk de bir insandı. insan kusursuz olmaz. Hatta Peygamb:;r olsa bile. Atatürk bir insandı evet. Hem de bizimki gibi · bir insan cemiyeti içinde yaşadı. öyle bir insan ce­ miyeti ki ; asıriarın engizisyonwıda, içinden ve dı­ şından ezilmiş. Bir çok bakımlardan geri, aç ve se­ fil kalmış. Türlü ·kötü alışkanlıklar, batıl inanışlarla içini güve · :yemiş. Dışını yabancı böcekler didiklemiş. Kahra uğramıştı. Atatürk bu insan cemiyetini bir İsrafil s c:ru gibi üfle di. Bir mahşer manzarasıyla cezbeye ge­ tirdi. Yeniden canlandırdı. Ayaklandırdı. ihtilale kaldırdı. Milli iradeyi şahlandırdı. Esrarlı sesi, pırıl pırıl parlayan pırlanta mef­ kilresi, şimşek kararlı çelik iradesiyle bu cemiyetin içinden doğma ve milli vicdandan olma bir Türk de­ hası olduğunu en inanmayanlara ve e:"l 1-:ör olanh!''.1. dahi ispat etti. Halimizi kurardı. istikbalimize �wruyucu 1�2.­ nadlar açtı. Yalnız bunlarla da kalrmtdı. , Asırlar;n ötesinde ve tozlu bir ıüsyarı içinde unutulmuş olan eski hayatımızı -milli tarihimizi- de yeni bir hamle ile diriltti. beğerlendirdi. Yerin dibine geçmi� kadar derinlerde kalan bu tarihi; en iktidarlı bir Arke8kığdan daha kudretli bir iyman ve iktidar ile kazdırdı.

39


Meydana çıkarttı. Tozlu raflarda ve tasnifsiz kitaplıklarda kal­ ımş unutulmuş olan bir çok ana eserleri ve temel hakikatleri güneşe çıkardı. Yalnız bilginlerin 'değil, herkesin elde edip anlıyabileceği bir şekle getirdi ve tedvin ettirdi. Türk dilinin iyiliği için de çalışmak istedi. Bü­ tün seı'vetini de kendı azız variığı gibi tarihimize ve dlimize hibe etti. Gitti. Bugün Türk milleti; tarihini daha iyi biliyor. Daha çabuk öğreniyor. Daha çok da öğrenmiye ve araştırmaya çalışıyor. Merhum Süleyman Paşadan aldığı bir saatlik Türk tarihi dersini, istikbale ; büyük bir Türk tarihi fakültesi ve Türk tarihi kurumu olarak terk etti. Görülüyor ki : O da milletimizi, bütün büyük Türk ve asker dehalarında görülen müşterek vasıflara uygun ola­ rak, tarih içinden ve · asırların ötesinden teslim alıp ayaklandırdı. Granitten kayalar gibi birleştirdi. Abı­ deleştirdi. Statik ve uyuşuk hayatında bir istihale yaratarak dinamik ve hamleli bir hızla istikbale atılmasını sağladı. Onun için : insan olan Atatürkü sevmiyenler olabilir. Ya­ şadığı müddetçe, değerini didikleyip çekiştirenler çıkabilir. Fakat : Atatürkün öldi.iğü gün, onun bütün kusurları, eksikleri, hisleri ve noksanları ile beraber insan olan tarafı da öldü. Fani olan Atatürk gömüldü. Bugün kafamızda, kalbimizde ve milli vicdanı­ mızda yaşıyan baki Atatürk ; sadece bir milli ülküdür. Türk milli dehasının ve kahramanlık destanının •

40


tarih ötesinden gelen ve istikbal ilerisine giden bu büyük ülkü abidesini bu 19 Mayıs gününde, milli bir iyman vecdi içinde huşu ile selamlıyalım. Milll hayatımızın ve dehamızın abidesi ve ırkı­ mızın en büyük önderlerinden biri olan bu Atatürkü saymamak ne mümkün ?.. Sevmemek nasıl olur ? .. Hele inkara kalkan kafa, çürür. Kalp durur. milli nefretin küflü nisyanı içine gömülür. Böyle olmıya uğraşanlar varsa onlar da daha hayatta iken intihar ediyorlar demektir. Milli, tari­ hi, ilahi bir ülkü abidesi önünde ve Türk milleti hu­ zurunda; 4üçük, cüce, sıska ve acıklı beşeri bir inti­ har. tşte, sadece ve sadece o kadar. Atatürkçüler için ; böylelerine bugünlük maktan başka yapacak bir şey yoktur. Çünki

acı­

Güneşi, göremiyecek olanlara ispat müşkiildür. 1

41


EN BüYüK TüRKÇV Hüseyin Namık ORKUN İstiklal harbi k2..zanılmış, harap Anadoluda mes'ut bir devlet kurulmuştu. Şimdi ikinci hamleyi yapmak, yavaş adımlarla değil atlayış ve sıçrayış­ larla bir hız alıp iledemek lazımgelmekte idi. Bu hamle hareketini de Atatürk eline aldı. Millete hız verebilme�{ için en mühim olarak iki vasıta vardı : Mill.l dil, milli tarih. .. ölünciye kadar bu iki hamle yolunu ele alarak çıkar yollar arayan ve yeni araş­ tırmalar yapah ve yaptıran milli tarihimizi mektep­ lerimize sokan Büyük Atayı biz en büyük türkçü olarak görmekteyiz. Atatürk mazideki yüksek kudretimizi, şanlı mazimizi ortaya koydurarak Türk milletinin kabili­ yetini isbat ile bir hız vermek azminde içli. Bu saha­ daki ınübaia.ğ·aları da hoç görmüş, suyun durularak berrak bir hal alabilmesi için evvela bulanmasını da tabii . bulmuştu. Bu maksatla Türk Tarih Kurumu teşekkül et­ miş, gece1i gündüzlü faaliyette bulunarak her şey­ den evvel muhtaç olduğumuz mektep kitaplarını bu gayeye uygun bir surette yazmağa muvaffak olmuş­ tu. Ata sağlığında birinci adımı atmış ve attırmış, ikinci adımı görmeden gözlerini hayata yummuştur. Fakat adım atılmış, iş yoluna girmiştir. Binaena­ leyh O'nun bu mukaddes iş için bize bıraktığı parayı yerine sarfederek hayattaki her arzusunu yerine getirmeği en büyük bir borç biliriz. Hiç şüphesiz ki At2-türk'i.fn bize tevdi ettiği para, yarının Türk Akademisinin tarih ve di\ çalışmaları için sarfedile­ cek ve pek çok faydalı işler görecektir. 42


Atat ü rk v e G e n ç l i k PEYAl\'li SAFA Ebedi Şefin hatırası üzerine boşah:m gi:i=y:ı;;I sa­ ğanakları dinmek bilmiyor. Dün de geı1ç ifa, 8.. 11��ç;:ı, ve ye n i baştan, hüngür hüngür, katıla katım ::),;:t�::kl!. Ne mu hteşem, ne necib, ne ulvi, ne mı.rnirn.J. biı- ma­ tem manzarası ! Biz yaşta olanlar üç padi:;ıttüm ölü­ mün ü idrak ettik. Hangi biri nde bütün rne!l!fel�eti bir tek ev, bütün milleti bir tek aile h aline 3"e1.;; r en böyl!'l müşterek, böyle çoşkun, böy le içten bü· ma­ tem manzarasına şahid olduk ?

Yadında mı doğduğun zamanlar ? Sen ağlar iken gülerdi alem ; Bh· öyle ömür geçir ki, o�sun Mevtin sana hande, halka matem.

.

Diyen şairin muhatabı olan nesiller ve mUyo�· ­ larca insan arasında, Atatürk kadar bu sade ve i.·m­ rikulade öğüdün manasına yülrnelebi!miş tek kişi görebildik mi ? işte binlerce yıl sorıraki Türk çocu­ ğu için bile, asırların üstünden bakacak, ebec�i , yük­ sek ve koskocaman bir örnek ! Yalnız o örnef;·c bu bağlılık, bu matem ve bunu ihtişamı, necabet�, ul·:i­ liği ve samimiliği, yeni Türkiyenin ve Çumhmiyctln istikbali için ne sapasağlam bir garantidir. Gençlik bugün and içecekmiş. Biz bu· yerinde ve güzel tezahüre lüzum kalmadan bile onun Atatürk davasına ne kopmaz, hatta ne el dokunulmaz ba�·­ larla sarılmış olduğunu biliyorduk ; fakat gen r;iif;i n bu matem üstüne boşalan içinin köpürmüş dalgala­ rından, bağlılığının sağlamlığına, ölmezliğine bir ke­ re daha şahid oluyoruz. Neden Atatürk, «asırlardanberi ç ekilen milli

- 43


musibetlerin intibahı ve bu aziz vatanın her köşe­ sini sulayan kanların bedeli» telakki ettiği neticeyi bütün millete değil de, gençliğe emanet etti ? . Çünkü her inkılab, taze guddelerin, taze hüceyrelerin, taze istek ve iradelerin eseridir. Böyle devirlerde bütün milleti, «karazmude» recüller, «tecrübedide» ihtiyar­ lar, «pirifani» ler değil, genelik, yalnızlık genelik temsil eder. Ferda senin, senir. bu teceddüd, bu inkılab Herşey senin değil mi ki zaten, sen, en şebab ? Fakat, şairin de, Atatürkün de hitab ettiği gençlik, yalnız bir ve yalnız bu neslin çocuklaı·ı de­ ğil, sonsuz bir istikbali sıra sıra dolduracak, sayı­ sız nesillerin gençlikleridir. Şu varki bugünün genç­ liği, ardını arkasını, ucunu bucağını gözümüzün seç­ mediği istikbal nesillerinin en ön safındadır. Yarı­ nın gençleri onun zekasına, faziletine ve iradesine ayak uyduracaklardır. Gelecek · ve karanlık asırlar önünde ne büyük mes'uliyet ! Ben eminim ki, ey kardeş gençlik, sen her gün­ den ziyade bugün o tarihi mes'uliyetin büyük şuuru­ nu ve idrakine varacaksın !

44


ATA!f'ORKtJ ANKARADA KARŞILARKEN

Gene on beş sene- evvel gibi Gazi geliyor ; Gene onbeş sene evvelki kadar yükseliyor ; I

Gene başlarda oturmuş, gene göklerde başı ; Yıldırımlar gene bir eski silil.h arkadaşı. ölümün bitıniyen ufkunda yatarken gene sağ ; Bir avuc toprak olurken. gene yüksek, gene dağ. Gene bir memleketin satveti bir tek �meli ; Koca ·bir yurdu tutarken gene sapsağlam eli. ·

Çürüyen göğsü için takı zaferler gene dar ; Gene sağdır, gene sağlamdır o, hem dünkü kadar Ona mateinle Hayır, sade taabbüdle eğil ; ölüdür, doğru, fakat öldüğü hiç belli değil. ..

..

Mithat CEMAL

45


ATSIZ DtYOR Kt... lviustafa Kemal Paşa iyi bir kumandan,

ondan

daha üstün clarak da dahi bir siyaset adamıdır. Da­ ğınık ve i;ıgal altındaki Türkiyeyi birleşik olarak lmrtarn1aH: için başvurmadığı tertip, girmediği kalıp kahi12.nn;J-::s. Usta bir satranççı yahut damacı nasıl on haıGie, on beş hamle, hatta yirmi hamle ilerisini r;Jr;:T(;l� ve düşünerek ona göre taş sürerse, Mustafa E.cmal i-'2.şa da Yunanlıların ne kadar asker çıkara­

uüC;_,(;ğiıli, lJyc.ceği:::i,

İl1giltere'nin onları nereye kadar destek­ italya'nın ne zaman İngiliz Lıu1icı,atl aleylıine gizlice çalışacağını isabetle tah­ miu ediyor, Tüdüye'nin depolarında kaç askeri si­ E .ilüwda-ac.:ak kadar tüfek ve cephane bulunduğunu l.:ıiliycr, yci1i çıkan komünizmden de İngiltere aley­ hin8 ne şekilue faydalanacağını hesaplıyordu. Kcr.ıü;:ıi::.:m , ilk çıktığı sıralarda insanlar için meçhul bir fikirdi. Bütün milletlere hürriyet vaadet­ mcsi dolayısiyle çok taraftar toplayacağı belliydi. ifa bakıştan görünüşü çekici idi. Fran sa ile

.

Fakat Mustafa Kemal Paşa, hakkında birşey , bilmediği, belki adını bile ilk defa işittiği komüniz­ rıe uluorta kapılacak bir insan değildi. Ankara'daki Rus elçiliği mensuplarının komünizm propagandası yaparak tar aftar kazanmaları da gözünden kaçmı­ yordu. B_u s ebeple kendisi bir Komünist partisi ku­ rarak başma kendi adamlarını geçirmeğe ve bütün komünistleri bir araya toplayarak sıkı bir kontrol altıEda bulundurmağa karar verdi. Karar başarı ile tatbik �dildi ve Moskova'dan gelen şiddetli propaganda önlendikten sonra da parti lağvolundu. Mustafa Kenıal Paşa, maksadını her­ kesten o kadar gizliyordu ki başlangıçta en yakın

46


arkadaşlarından birisi olan Refet Paça'ya bile bu­ nun bir danışıklı döğüş olduğunu söylememiş, hatta olduğunu göstermek komünizme samimi taraftar için bir gün Vekiller Heyetine : "Yarın komünizm ilan edeceğiz" diye bir de sürpriz yapmıştı. Bu sür­ priz, ilk şaşkınlıktan sonra Refet Paşa ile dolıtor Rıza Nur Beyin şiddetli muhalefetleri yüzünden bo­ şa çıkmıştı . Hiç şüphesiz, Mustafa Kemal Paşa'nın maksa­ dı gerçekten komünizm · ilanı değildi. Bu bir numara idi. Bolşevik casuslarının, kendisi tarafından böyle bir teklif yapıldığını, fakat vekillerin karşı koymıt­ lar! yüzünden teklifin başari.sızlığa uğradığ-ını öğre­ neceklerini biliyordu. Bolşeviklerin güvenini kaza­ narak .onlardan yardım koparmak, bir de Mustafa Kemal varken ayrıca Türkiye üzerinde uğraşmanın lüzumsm:luğunu telkin için böyle yapıyordu. Mustafa Kemal Paşa, siy::ı,si dehası ile Rusları kündeden attı.

. . .

Musafa Kemal Paşa gençliğinde tekkelere devam etmiş, zikretmiş, fakat oradaki ahlaksızlığı gö­ rerek soğumuştu. Kendisi, zannederim Allaha ina­ nıyordu. . Mustafa 'K.al Paşa kabadayı adamdı. Dünya gazetelerinin ulumasına aldıracak tiplerden değildi. Cav d'i �stırd�ğı gibi mason localarını da kapatmak­ tan çekinmedi. Bu da Mustafa Kemal Paşanın en müsbet icraatından biridir.

.

. . . . . . . .

!

NiHAL ATSIZ

47

·


TAKV1MLERiN BU YAPRAt'JI StYAH KALACAKTIR

A !ı l F N i HAT ASYA "Yaşasın !" diye çok bağırmıştık ve henüz yaşı­ yacak çağdaydı, yaşamadı. Sıhhati, hayatı için et­ tiğimiz dualar geri geldi. Şair : "ömrüne katına.k için Tanrı ömrümden alsın." diyordu. Şair, sesini duyuramadı. ı Onun, bu yurdu kurtarmakla gösterdiği hari­ kayı fen onu kurtarmakta gösteremedi. Ve büYük­ lük onda kaldı.

Karların, kışların, çöllerin, kurşuni arın, mermi rüzgarlarının yıkamadığı bir gövdeydi ve daha alt­ mışında yoktu. Eli, meçhul asker abidesindeki ele benzerdi. Parmağının gö sterdiği yere bir millet koşardı. . Gözlerini bir kere dolaştırmakla bir ufuk çi7 zerdi. Sesi kumanda etmek için yaratılmış sesler­ dendi. içerde, dışarda dediği · olurdu.

tW

stos bayramını Bu yurda baş oluşuyla 30 A yaptığımız, 23 Nisanı, 29 Ekimi yaptığımız adam bize bir matem günü de armağan bıraktı gitti. Takvimlerimizin bu yaprağı siyah kalacaktır. Bu yurda, bu katin onda birini, kendi sıhhati için, terseydi daha, çok

ulusa gösterdiği ihtimamın, dik­ yirmide birini kendi şahsı için, kendi şahsına ve sıhhatine gös­ ya§ardı. Şahsını en sonraya bı-

48


raktı ve kendine sıra gelmedi. Bana sorarsanız taşına destanının ilk mısraları kazılma l ı .. Altına "Gerisi milletin.in hafızasında" di­ ye yazılmalı. Başka söz istemez. Türk bayrağı O'nun aziz ölüsünü gölgeliyecek ve şu yurdun yükseklerinde yapılacak türbesini bir bozkurt bekliyecektir. Başka süs istemez. Vasiyetnamesi gençliğin ezberlediği meşhur hi­ tabe, mirası, istiklal olan bir vatan babasıydı. Ey

onun çocukları, gidiniz ; mezarının başmtla Başka ses is­

yurdunun istikl8.l marşını okuyunuz. temez.

49


tSLAMIN öNDERi ATATVRIL. Ifadircan KAFLI

Merhum Mustafa Kemal'in İslam dinini öveıı çok sözleri vardır, istiklal savaşı sırasında içkiyi yasak edecek kadar İslam şeriatina b ağlılığını gös­ termiştir. Siyasi bir teşekkül olan Devleti çağdaş bir seviyede kurarken Anayasadaki din kayd!nı kal­ dırmak tabü idi, bunu yapmak dinsizlik değildir. Dinin şapka ile ilgisi yoktur, bu husus İslam dün­ yasının en yüksek alimleri tarafından da açıklan­ nuştır. Sultan Mahmut kavuk ve külahı bırakıp fes giydi ği ve giydirdiği zaman da bazı mutaassıplar "gavur Padişah ! " diye onu tahkire kalkmışlardı. Türkiye'de şapka aleyhine isyan olmamıştır, şimdi "isteyen şapkayı bırakıp fes giyebilir" denilse bu imkandan faydalanan ( ! ) belki hiç bulunmaz. "Za­ man değişince hükümler de değişir." İslam hukuku­ nun ihtiyaca kafi olmadığı yüz sene önce, Osmanlı devrinde anlaşılmış. Şeriat Mahkemeleri yanında Hukuk ve Ceza Mahkemeleri de kurulmuş, yeni ka­ nunlar konmuştu. Artık insanlar kendi ihtiyaçları­ na göre kanunlar y�pacak kagar gelişmişlerdir, bu sebeple ilahi kanunların bir kısmına lüzum kalma­ mıştır, dinin emrettiği adalettir ve yeni · kanunla­ rın gayesi de budur. Mustafa Kemal'in yaptığı inkı­ lap Osmanlı devrindeki 1839, 1876, 1_9 08 inkılapla­ rının devamından ve neticeye bağlanmasından iba� · rettir. Elbet Kur'an hurafe değildir, en büyük ha­ kikattir, modern kanunlar bile Kur'an'daki esaslara dayanır, değişen teferruattır. Ahlaksızlık eskiden yok muydu-? Peygamberimizin vefatından otuz sene sonra ahlak bozulmağa . başladı, Emevi ve Abbasi

50


Devletleri zamanındaki ahlaksızlıkları öğrenmek için biraz tarih oku-mak yeter. Osmanlı Devletinin son üç asrında görülen ahlaksızlıklar, A vrupadaki kadar değilse de, epeyce yüz kızartıcıdır. Mustafa Kemal yalnız bir Türk kahramanı de­ ğil ayni zamanda İslam kahramanıdır. Çünkü son yurdumuza kadar sokulan ve bayrağında kocaman bir haç bulunan ingiliz ve Yunan kuvvetlerini peri­ şan edenlerin başında bulunmuştur. O ve onun gi­ biler sayesindedir ki bugün Batı Trakyalı okuyucu­ muz gibi haçlı bayrağın değil hilalli bayrağın gölge­ sinde yaşamak saadetine ermiş bulunuyoruz. "Va­ tan sevgisi imandandır" vatanını sevmiyen Müslü­ man - sayılamaz. Koyu Müslüman olup da haçlı ordu­ larına hizmet edenden ziyade az Müslüman olup da hilal ordularına ve İslam dünyasının kurtuluşuna önderlik eden elbet Allah katında a zizdir. Bu sebep­ le merhum ve büyük Atatürk'ün hatırasını Atlas Okyanusundan Endonezya'ya kadar 400 milyondan fazla Müslüman takdis etmektedir. Bugün Mısır, Suriye, Endonezya ve Tunus bile onun yolundadır.

51


Y A S Dökün yaprağınızı dallarım, dökün, Akın yaslı yaslı sularım akın, Bükün boynunuzu bayraklar bükün, Bir alınmaz kale'm vardı yıkıldı. Durmadan çalkanan bir kızıl deniz, Bir damla yaş gibi duruyor sessiz, Vatan ufkundaki en güzel çeyiz, En şanlı süs baktım yarı Çekildi. Kara haber; ti_pi eser, savrulur, Bir yanardağ gibi içim kavrulur, :Vatanın kaderi bende yuğrulur, Yas olup, yaş olup gözd�n döküldtl. Gökyayım derdiyle adını anar, Bir kararsız kuştur dalına konar, Neresinde bilmez bir yara kanar, Saran gitti boyuncuğu büküldü...

'Orhan_ Şaik GöKAY .

52

i


ASKER VE MiLLiYETÇt ATATÜRK Nejdet SANÇAR 1938 den bu yana, Atatürk için pek çok şey ya­ zıldı. Kitaplardan olsun, makale ve hatta manzume­ .Ierde olsun, onun için çok şeyler söylendi. Bu kadar çok yazı arasında, Atatürk'ü, en mühim iki cephesi olan askerliğini ve milliyetçiliği yönlerinden ele alan ve inceleyenlerin sayısının yok denecek derecede az oluşu üzerinde durulması gereken bir şeydir. Atatürk, Anadolu'da Yunan ordusunun varlı­ ğında büyük bir düşman alemine karşı yaptığımız İstiklal Savaşı'nın kurtarıcı ordusunun baş kuman­ danı olarak; her şeyden önce bir askerdir. Kendisi­ ne ikinci bir ad olan şerefli "Gazi" ünvanı, askerlik alanındaki unutulmaz başarısının bir hatırası değil midir ? Türk tarihini dolduran büyük askerler ara­ sında seçkin bir yeri olan Gazi Mustafa Kemal'1n as­ kerlik kudretinin Türk nesilleri tarafından bilinmesi zaruridir. Fakat asker Mustafa Kemal'in askerlik cephesini inceleyen ve belirten ciddi eser.ler yoktur. Bu sebepten, Türk istiklalini kendilerine emanet et­ tiği Türk gençleri, tstildal Savaşı ordusunun baş kumandanının askeri değeri hakkında hiç bfr ciddi fikre sahip değildirler. ·

·

Atatürk'ün askerliği kadar mühim bir cephesi de milliyetçiliğidir. Hayatının mühim bir kısmı cep­ helerde ve savaşlarda geçmiş olduğu için Türk fi­ -kir ve milliyetçilik tarihi üzerinde esaslı bir şekilde durmaya imkan bulamamış olsa bile, Atatürk, mil-

53


liyetçiligin insan cemiyetlerinin hayatındaki yerını roiünü iyi bilen bir insan ve onun için de bir mil­ liyetçi idi. Türklüğün, ancak, milliyetçilik ruhu ve temelleri üzerinde yükselebileceği düşüncesi, Cum­ huriyetin ilk yıllarından itibaren bir çok konuşma­ larında ifade edilmiştir. Neticeleri ne olursa olsun, tarih ve dil alanlarında yapmak istedikleri de; bütün Türk alemini ilgilendiren hareketler ve teşebbüsler­ di. Türk milliyetÇiliğine karşı fikir cereyanlarına karşı olan hareketleri ve milliyetçilik cephesinin ese rleriydi. Kızıl ideolojiyi Türk aleminin en büyük düşmanı sayıp her görüldüğü yerde başının ezilme­ sini istemesinin sebebi de bu değil midir? ve

Atatürk, Türk gençlerine her şeyden önce en mühim bu iki cephesi ile tanıtılmalıdır. Çünkü asker ve milliyetçi cepheleri ele alınmadan, Atatürk'ü tam olarak anlamak ve tanımak mümkün değildir. Buna rağmetı, yıllar var, Atatürk, ne askerlik değeri, ne de milliyetçilik cephesiyle ele alınmakta­ dır. İstiklal Savaşı kahramanını, Türk nesillerine, bu H::i !:iüy'..;.rt: t.:ephesinde11 sıyirarak eksik ve yarım bir halde tanıtmaktan fayda uman(ar, asker Mustafa Kemal ile milliyetçi Kemal Atatürk'ün üzerine bir sünger çekmiş durumdadırlar. Atatürk'ü, şahsiyetinin en büyük iki cephesin­ den sıyırıp, başka cephelerine de istedikleri manala­ rı vererek, gerçek var lığından farklı bir insan hali­ ne getirmek kimsenin haddi olmamalıdır, Fakat yıl­ lardan beri bu ters ve çirkin yol üzerinde olanlar, İstiklal Savaşı baş kumandanının bu iki cephesini 54


adeta unutturmuşlardır. Asker :Mustafa Kemal ile milliyetçi Atatürk'ü, bu cepheleriyk tanıtan eserlere şiddetle _ ihtiyaç vardır. Cünlüi. bu en mühim iki cephesini bilmeden A.tatürk'ti. tamdığımızı söylemek, kendimizi kandır­ r:.mktan bo. ş�;:a bir şc:y olamaz .

. ATATüRI{ Ii:ONUŞUYOR :

Şahsınıza ait bir buluşun başkaları tarafından kullanılmasından ve mes'ut neticelerinin ismınıze değil, mensup olduğunuz cemiyete ve millete mal edilmesinden enqişeniz olmasın, millet bunun kadri­ ni bilir. Millet sevgisi kadar büyük mükafat yoktur. istiklal harbinde , benim de milletime ettiğim bir ta­ k1m hizmetler olmuştur, zannederim. Fakat bun­ lardan hiç birini . kendime maletmedim. Yapılanın hepsi milletin eseridir, dedim ; aranacak olursa doğ­ rusu da budur. Mazide sayısız medeniyet kurmuş bir ırkın ve milletin çocukları olduğumuzu ispat et­ mek için yapmamız lazım gelen şeylerin hepsini yaptığımızı ileri süremeyiz ; bugüne ve yarına bıra­ kılmış daha bir çok büyük işlerimiz vardır. tııni ça­ lışmalar da bunlar arasındadır. Beni seven arka­ daşlarıma tavsiyem budur : "Şahsımız için değil, fa­ kat mensup ol'duğumuz millet için el birliğile çalışa­ lım, çalışmaların en yükseği budur."

55


N ERD E S lN

Cana can katardı sesin

Bizi ateşlere verdin· Bir Türk ağlasa titrerdin

Atam nerdesin, nerdesin?

"Atan hastadır" denildi Kopuzumda tel gerildi. - Bugün o teller kırıdı Atam nerdesin, nerdesin? Gökte ne güneş, ne kuş var. Sisten görünmüyor dağlar. Türkler ağlar, acun ağlar, Atam nerdesin, nerdesin"'? Tevet deli gibi deli, Şaşırdı, sapıttı yolu. Konuşamaz oldu dili Atam nerdesin, nerdesin?

Fethi TEVET

56


A t at ü r k t e n Ç i z g i l e r Ziya ilhan Zaimoğlu - } ....;.. Cumhuriyetin 10 nen yılını kutlulayalı henüz 1 yıl olmuştur. Duçe'nin Roma imparatorluğu hülya­ sı, Siyasi havada bulutlar yaratmış, Falih Rıfkı da "Bizim Akdeniz" i yayınlamıştır. Siyasi sebeplere, bu ğüzel eserin etkisi eklenince Atatürk'ün ruhun­ da, Bizim Akd_eniz'in incisi olan Alanya özlemi be­ lirmiştir. Eşsiz kahraman, Alanya'ya gitmek üzere arkadaşlarıyla birlikte istanbul'dan deniz yolu ile izniir'e, oradan kara yolu ile Antalya'ya gidilecek­ tir. Deniz . yolu ile Alanya'ya geçilerek orada üç gün istirahat edilecektir. Yolda vapura, Zafer ve Tmaz­ tepe muhripleri arkadaşlık etmektedirler. İzmir· kör­ fezinde Karaburun önlerinde Zafer Torpidosu vapu­ ra rampa etmiş, Atatürk ve beş a,rkadaşı Zafer'e g:eçmiştir. Salonda Atatürk, gemi komutanı ile kar­ şı karşıyadır. Harita üstünde yol hakkında bilgi al­ maktadır. Donanmamıza yeni katılmış olan bu ge­ milerin hız ölçüsünü soran Atatürk, 40 mil cevabı­ nı alınca elindeki gümüş kaplı kurşun kalemi ile bir kaç rakam yazdıktan sonra bir iki saniye düşün­ müş : - Demek ki yarın sabah saat yedi sıralarında Alanya'dayız, ışıklar söndürülmeli, mümkün olduğu kadar 12 adanın yakınlarından geçmeliyiz, demiştir. - Emredersiniz Paşam, diyen gemi komutanı, kalp çarpıntılarını duyurmamak için müsaade �­ lemif) ve Kumanda köprüsüne çıkmıştır. Küçük bır heo;ab yapmış, emredilen saatte Alanya'ya varabil­ mek için Geminin 38 Mil hızla yola çlevam etmesi .

.

57


ve­ gerektiğini anlamıştır. Hemen gerekli emirler rilmiş, gemi kazanları faryap edilmiş ve gemi iste­ Vakit gecedir, saat­ nilen hızla yola koyulmuştur. ler ilerledikçe gemi komutanının çehresi sararmak­ ta gözlerinde her an tehlike şimşekleri çakmakta­ dır. Bu hızla gemiyi harita üzerinde gösterilmeyen bir adacığa bindirmek veya İtalyanların bilinmeyen bir mayın tarlası içine düşmek korkusu onu gizli sıtma gibi içindeıı sarsıp durmaktadır. Bu korku, şüphesiz ki öliim korkusu değildir. Çünkü O her Türk denizcisi gibi ölümü hiçe sayan bir serden geç­ Hakkı tidir. Onu düşündüren bambaşka bir histir. da yo: k değildir. Gemisinde Türk Milletinin çarpan kalbi , düşünen kafası v:e çelik iradesi vardır. Bu dünya değer varlığı suların koynuna gö;mmek gibi korkunç bir sonucu hatırlamak bile insanı çıldırt­ maya yeter ve artar bile. Kaldı ki, Atatürk gibi eş­ siz bir kahramanın ölümüne sebebiyet vermek, ta­ rih boyunca, sadece kendisinin değil, geçmiş ve ge­ lecek soyununda lanetle anılması ve bu lanetin her aiı yenilenmesi demek olduğunu komutan bilmekte­ dir. Bu düşünceler gemi komutanının ruhunu bir si­ lindir gibi ezmiştir. Gemide bulunan diğer görevli­ ler de tehlikeyi sezmiş, kimsenin gözüne bir damla uyku bile girmemiştir. Deniz uysal ve durgundur. Saatler 100 yıl kadar uzun sürerken, ufukta gün ağarmaktadır, ta uzaklarda Antalya körfezinin ba­ tı ucunda, Denizin bağrına saplanmış bir bıçağı an­ dıran Adrasan burnundaki fener, gemiye göz kırp­ maktadır. Bunu gören komutan, Tanrıya şükret­ mektedir. Artık açık denizdedir. Büyük bir deniz savaşı kazanmış kadar sevinç içindedir.

- il -

Büyük Kurtarıcı geminlıi güvertesine çıkmış, denizi ve kıyıları gözetlemektedir. Yeni doğmakta

58


olan güneş te serptiği ışıklarla, Selcuk sultanı Ala­ addin'in kışlık sarayının harabelerini, gizlendiği por­ takal bahçeleri arasından meydana çıkarmakta ve Alaiye efsanesini hatırlatmaktadır. Torpido artık durmuştur. Ondan ayrılan bir motörlü kayık yem­ yeşil kıyılara doğru ilerlemektedir. iskelede, sabah çayını içmek için gelen bir polis memurundan baş­ ka kimse yoktur. Motör iskeleye yanaşmaktadır. iyi giyinmiş iri yapılı bir adam karaya çıkmıştır. Polis memuru, resimlerinden tanıdığı Kılıç Ali'nin karşısında olduğunu ve Atatürk'ün Alanya'ya gel­ diğini anlamıştır. Halbuki resmi programa göre, ge­ lişe daha iki gün vardır. Kılıç Ali elini uzatıp Ata­ türk'ün karaya çıkmasına yardım etmiştir. Polis bir heykel gibi dimdik selam durmaktadır. Bu tek gitmiş karşılayıcının duruşu, Atatürk'ün hoşuna olacak ki ona iltif�tını esirgememiş ve nerede ko­ mık ola�aklarını sormuştur. Azakoğullarından bi­ rinin könağina doğru yola koyulmuşlardır. Ata­ türk'ü tanıyan halk, birikmekte ve kalabalık büyü­ mektedir. Yer yer sevgi gösterileri yapılmaktadır. Atatürk yolda eski Türk :mimarisinin güzel örnekle­ . rinden biri olan ahşap bir binanın önünde bir lahza durmuş, Polise bu evin kime ait olduğunu sorı::ıug­ tur. Polis bu evin · kime ait olduğunu bilmemektedir. Fakat Atatürk'e bilmiyorum demek bir Türk polisi için ölüm demektir. Bir an durakladıktan sonra : - Manifaturacı ......... beyin evidir paşam. - Hayır paşam bu ev ........... zadenindir. Ata.. türk birdenbire ikinci sesin geldiği tarafa yönel­ miştir. - Siz kimsiniz ? -Bendeniz Belediye meclisi üyelerinden ....... im. - Ben bu evin sahibini sizden sormadım. Bir .

59


polisin cevabını düzeltmenizi istemedim iki ... demiş, kaşlarım çatarak yoluna devam etmiş­ tir. Biraz•sonra hep birlikte Atatürk'ün üç gün ko­ nuklayacağı Konak önüne gelinmiştir. Kapı açıktır. Alanya tarihinin en büyük konuğu neşeli bir ç ehre ve çalak ad1mlarla içeri girmiş, konağın geniş tah­ ta merdivenlerini bir delikanlı çevikliği ile çıkmıştır. Konak bol pencere 1 i, geniş odalı, içe ferahlık veren bir saray yavrusudur. Atatürk balkona çıkmış, göz­ lerinin rengini andıran denize bakmış ve birdenbire dönerek sağdaki odanın kapısını açmıştır. Fakat bir an durmuş, irkilmiş gibi geri dönmüştür. İçerde Atatürk'ün karyolasını hazırlamakla görevlendiril� miş iki kadın vardır. Bu kadınlar mahalli adet ge­ reğince odaya yabancı bir erkek girdiğini gördük­ lerinden kurmakta oldukları cipinliği bırakmış, yere çömelip bellerindeki f_utaları başlarına \ötürerek saçlarını örtmüşlerdir. Kadınların bu durumu, Türk kadınına her hakkı veren, Türk anasını, kutsal bir varlık sayan, inkılapçı Atatürk'ü içinden yaralamış olmalı ki, yanında duran Kılıç Ali'ye, gemiye dönü­ �oruz, demiz ve üç gün sürecek olan konukluk böy­ lece sopa ermiştir. -

m

-

Zamanın T. B. M. Meclisi Başkanı Kazım özalp, yan ında 14 milletvekili olduğu halde, Ege dolayla­ rında bir geziye çıkmıştır. Antalya'da, general öz­ alp'ın sıhri yakını olan Sahip örge vali bulunmak­ tadır. Meclis başkanının Antalya'ya geleceği haber alınınca, valinin gönlünü yapmak için halk ve esnaf tarafından caddelere bir çok taklar yaptırılmıştır. Halbuki Atatürk bu gezide kendisi için tak yaptı·

60


rılmaması hakkında umumi katipleri aracı ile vali­ lere emir vermiştir. Antalya' p.a halk tarafından Atatürk'e armağan edilmiş bir köşk vardır. Meclis başkanı Antalya'ya gelince, Atatürk'e orda olduğu­ nu halka bildirmek amacıyla köşkte kalmak istedi­ kalan vali ğini valiye söylemiştir. Zor durumda Cumhurbaşkanlığı umumi katipliğine, şifre ile bu husuşu bildirmiş, müsaade istemiş, fakat Atatüı·k Alanya yolunda gemide olduğu için cevap a-lmama­ mış, Özalp ve eşi köşke yerleşmişlerdir. Atatürk'ün Alanya'dan Antalya'ya doğru harp gemisi ile hareket ettiği haberi, Ant alya'da bomba gibi patlamış, resmi makamların protokol tertipleri alt üst olmuştur. Antalya'nın iskelesi kırk ayak merdivenle inilen bir yerdedir. Arabalar oraya kes­ kin dönemeç.ij. bir yoldan inmektedir. Kale burçları 30 - 40 metre yükseklikten denize kuş bakışı bak­ makta ve çağlayanlar bu yükseklikten körfeze kö­ püklü kahkahalar savurmaktadır. Bir alay askerle lise öğrencileri ve protokola. dahil kişiler iskeleye i9mişlerdir. Şehirde geniş caddeleri dolduran halk Atatürk'ü heyecanla beklemektedir. Antalya'da .halk arasında Deli Hamdi diye anılan bir paytoncu vardır. Arabası süslü ve yenidir. Atları gösterişli • ve besilidir. Kazım Özalp Antalya millet vekili_ Ra­ sih Kaplan da bu arabaya binırJş, iskeleye gelmiş­ lerdir. Araba liseli gençierin karşısında ve yokuş başındadır. Arabacı Hamdi sevinç içindedir. Yanına gelen tanıdıklarına Kazım Paşayı arabama bindir­ dim, Allah nasip eder, Gazi Paşayı da gezdirirsem, benden bahtiyarı yoktur, demektedir. Zafer Torpi­ dosundart çıkan Atatürk, Mecis - Başkanı, Vali ve millet vekilleri tarafından karşı lanmış, askeri teftiş etmiş, liselilerin önüne gelmiştir. Cumhuriyet genÇL

61


leri, bu toprağın Öz çocukları, en büyüklerini can­ dan alkışlamakta ve yaşaşın Atatürk, diye bağır­ maktadırlar. Memurl51r ve diğer karşılayıcılar d:ı Atatürk'ün arkasından yürümektedirler. Otomo­ biller arkadu kamıştır. Atatürk gençliğin coçkun­ luğu ile coşmuş gibi gülümsemekte ve yürümekte­ dir. iskele yokuşu başında Rasim Kaplan'a gülerek, Hocam siz konuklarınızı bu yokuşlarda mı terletir­ siniz, demiştir. Rasih Hoca da ; orada duran Ham­ di'nin paytonunu göstermiş, "buyur Paşam" demiş­ tir. Atatürk paytona binmiş, · Kazını özalp'ı soluna ve Rasih Hocayı karşısına alarak paytoncuya hare­ ket emrini vermiştir. Rüya aleminde yaşıyan Hamdi şaşkın gibidir. Muradına ermiş insanların ruh ha­ leti içinde kırbacını atlarının sırtında şaklatmış, dizginleri bırakarak ayağa kalkmış, yaşasın Ata­ türk, diye bağırmağa başlamıştır. Hayvanlar yoku­ şa doğru alabildiğine k o ş m a kt ad ı r Yokuşun başında .

sert bir dönemeç vardır.

O. a d a h ayvanlar kendiliğinden dönmiyebilir ve .araba 40 - 50 metre yüksekten denize düşebilir. Bu tehlikeyi_ sezen Lise beden terbiyesi öğretmeni Bur­ d ·J,rlu Nuri, hemen koşmuş, hayatını hiçe sayarak, hızlanan atların önüne geçmiş ve dizginlerinden ya­ kalıyarak hızlarını kesmiştir. Atatürk dudakların­ · dan eksik olmayan gülümsemesi ile arabacıya bak­ maktadır. Araba biraz sonra yokuşu çıkmış, şehre girmiştir. Antalya yazdan arta kalma bir sonbahar günü yaşamaktadır. Halk caddeleri doldurmuştur. Cadde boyundaki evlerin pencerelerinden salkım sal­ kıın insanlar taşmaktadır. Caddelerdeki takların al­ tından geçilerek köşke gelinmiş'tir. Kapıda Ata­ türk'ü vali karşılamaktadır. Atatürk'ün kaşları ça­ tıktır. - Tak yapılmaması hakkında size yazı gelme62


eli mi ? diye valiye sormuştur.

O günlerin en genç valisi : - Geldi Paşam, halk o takları daha önce, mec­ lis başkanı şerefine yapmıştır. Kaldırmağa gönlü­ müz razı olmadı, demiştir. Atatürk manalı bir gü­ lümseme ile : - Desenize, biz Kazımın takları altından geç­ tik... Atatürk köşkün üst katına çıkınca, odadaki abvulları görmüş, valiye bunlar kimin diye sormuş­ tur. Kazım Özalp, benim Paşam, diye cevap ver­ mişse de Atatürk bunu duymamış gibi davrannuş, vali�e bunların kaldırılmasını emretmiştir.

O gece köşkte Atatürk şerefine verilen ziya­ fette, soqradan gelen Şükrü Kaya ve meclis başka­ nı ile geziye çıkmış milletvekilleri ile Antalya mil­ letvekilleri de bulunmuşlardır. Yalnız Kazım Özalp ortalarda görünmemiştir. Belki de çağırılmamıştır. Ertesi gün sabahleyin erkenden bir otomobil Kazım Özalp ve eşini Antalya'dan Burdur'a götürmektedir. B usessiz ayrılıştan tam bir hafta sonra Kazım öz­ alp'ı yarının Cumhurbaşkanı diye alkışla:yan Antal­ yalılar, onun T.B.M.M. Başkanlığından affedildiğini radyodan öğrenmişlerdir.

63


ATANIN VASİYETİ

İSMET TÜMTÜRK Atamız öleli bir yıl oluyor -- hala alışamadık. ffala hepimizde b' boşluk, bir kimsesizlik hali var. Belki Ata'yı ömürlerinde bir kerre bile olsun gör müş olanlar onun yokluğ·una ölünceye kadar alışa­ ·

­

mıyacaklar.

Milli hayatımızda önümüze çıkan her yeni me­ sele her yeni müşkül karşısında hatırımıza şu sual geliyor : "Acaba Atatürk yaşasaydı ne yapardı ? Ne derdi ?." Atanın ölümünün bence en hazin tarafı onun milliyetiyle bir kerre bile olsun açıkça, bütün içini dökerek, konuşamamış olmasıdır. Mevkii icabı bu zaruri idi. Ebedi önder ilk andan beri vicdanında milli bir sır olarak sakladığı inkilabları uzun müddet millete müjd�leyemezdi. Hatta çok defa siyasi zaruretlerin zoru ile bu inkilaplara uzak ve hatta muariz bir çehre göstermeğe mecbur oldu. Eğer Atamız o an­ larda ölmü� olsaydı, onun ruhundaki- milli sırların hepsi ebedıyyen meçhulümüz kalacaktı . . Eğer Ata, Samsuna ayak bastığı anda ölseydi, onu sadece Saltanat hükumetine - "celadet" tavsiye eden bir müşavir olarak tanıyacaktık. Eğer Atamız Sivas Kongresinden hemen sonra aramızdan ayrıl­ saydı, onu vatanın kurtarılması gayesinin yanı ba­ şında "Zatı akdesi padişahının şeref ve haysiyeti mülfıkanelerini muhafazaya" ahdetmiş sanıp gide­ cektik. Eğer Atamız Büyük Millet Meclisinin açıldığı gün susmuş · olsaydı onu "hatim ve buharii şerif ti­ la vctine bed' olunmasını" emreden bir çehresiyle ha-

64


tırlıyacaktık. Bu misalleri bütün inkilaplar ve ham­ leler hakkında son zamanlara kadar teşrrül edebili-' riz. Atamız milletine hiç bir şeyi vakitsiz müjdele­ yemezdi; çünkü onun söylediği herşeyi bütün dünya duyuyordu, ve Atamız daima her ş eyi vicdanında bir milli sır olarak saklamak mecburiyetinde kaldı. Acaba ölümünden e\T.Vel son milli sır da ifşa edilmiş miydi ? Kendi milli vicdanlarımızı diniiyerek bu suale vereceğimiz cevap "Elbette hayır" dır. Atamız ne yazık ki en son ve en mühim sırlarını açamadan öldü. Bu sırların uzun uzadıya açılması belki bugün mümkün değildir, fakat ergeç olacaktır. Şimdilik Atanın susmasını mucib olan zaruretler her Türkün ağ·ıını kilitliyor . Atanın elimizde son sözü olarak bir vasiyetna­ mesi · var. Bu vasiyetıramedekj teberrülerden yalnız ikisi milli E:hemmiyette bir manaya işarettir. ' . Ebedi önder hususi teberrüleden geri kalan servetinin bir kısmını yarı yarıya Türk Tarih Kuru­ muna .ve Türk Dil Kurumuna veriyor. Atanın son v� qz çehresi.... öz Türkçü Atatürk. ölmez önderin ebedi işareti. Büyük Türk milletine milli vazifesini hatırla· tan koca tarih, ve büyük Türk milletini öz benliğine Çağıran ctz :r'ürkçe. ·

.

Bu işaret öyle ufuklar açıyor ki..:· Fakat bu .ufukların önünde şimdi elim böğrümde susmalıyım. Ne yazık ki çok erken öldün, Atam !

65


NERDES!N, HEY ATATÜRK

Gözlerinden renk alan engine daldıkça biz, Anıyoruz adını her nefes aldıkça biz ! .. Hakkımızken adınla gururlanmak, öğünmek, Layık mı şimdi bize Atam diye dövünmek ? .. Nerdesin, hey Atatürk ? Söyle bir kez, nerdesin ? Niçin yankı vermiyor ufuklara gür sesin ? . . Okurken menkibeni tarihten yaprak, yaprak. Millet öksüz, yurt öksüz, bayrak öksüz kaldı bak ! . . · Kahrolmak bir şey değil senin büyük derdinden, Bak, nasıl koşuyoruz tabutunun ardından ... Dinlemezken ne süngü, ne ok, ne yay, ne dipçik : Bak, nasıl hıçkırıyoI' şu dağ gibi Mehmetçik. Kundaktaki yavrular, bak, nasıl atılıyor : Türk'ün milli yasına bir cihan katılıyor... Nasip olma:z bu şeref, bu saygı her faniye, "Nlirda yatsın" der ninem her dakka, her saniye ... Güneş Atam, ay Atam, Paşa Atam, Bey Atam ; Hangi afettir seni yere vuran hey Atam ?.. • Feryadını Tanrıya duyururken Çankaya, Kalkıyor bütün eller huşu ile semaya. . . Gözler bir kan çanağı, yürekler belik belik, Geçiyor Türk gençliği önünden bölUk bölük...

66


Toplanmışlar başına aziz şehitler saf, saf, Etmek için en büyük Ata'larını tavaf . . . İhya ed!p milletin yasa i l e türe'ni, Yapıyor görülmemiş bir cenaze töreni. . . Bugün her genç bir Gazi, her Türk şanlı bir Bozkurt, Kutsallaştı bir daha sana mezar olari yurt. . . Sakarya, Dumlupınar, Bingazi Çanakkale ; Altı iman halinde yanan altı meş'ale, Nakleder destanını nesilden nesle bir, bir, Onlardan daha �zel yazılmaz sana şiir...

Cemal Oğuz öCAL

ATATÜRK KONUŞUYOR : Denilebilir ki hiç bir şeye mühtaç değiliz, yalınız tek bir şeye ihtiyacımız vardır !- Çalışkan olmak. İç­ timai hastalıklarımızı tetkik edersek asıl olarak bun­ dan başka mühim bir hastalık bulamayız... tık işi­ miz bu hastalığı tedavi etmek, milleti çalışkan yap­ maktır. Servet ve onun neticesi olan refah ve saa­ det yalınız ve ancak çalışkanlarındır. Artık memle­ Retimize zenginler . memleketi, yeni Türkiyenin adı­ na da çalışkanlar diyarı denilsin. Yeni Türkiyede en büyük makam, en büyük hak, çalışkanlara ait ola­ caktır.

67


A T A T ü R K ' E

Yıl 1919 du. Karanlıktı her · yer, Vatan çatısını sarmıştı, Kıpkırmızı alevler. "Güneş ufuktan şimdi doğar, Yürüyelim arkadaşlar, " diyordun, Parçalanmış bir vatanı, Kurtarmak istiyordun . -Karlı, soğuk vatan tepelerinde, Nöbet bekledin gecelerce. Vatan uğrunda ölmek, Yaşamaktan . güzeldi sence. "Ya istiklal, ya ölüm ; " parolası, Şiirlerin en güzeliydi. \ Akdeniz'e koşan ordular, Aşkınla · deliydi. Hangi cihangir durabilirdi önünde, Kim boy ölçüşebilirdi seninle. Bir bir delindi ufuklar, O gök rengi gö�lerinle. yıl 1922 idi. İzmir dağlarında çiçekler açtı. Kafir düşman, önünden Bir deli rüzgar gibi kaçtı. Hür vatanda, hür insanlardık artık, Hiç kalmamıştı derdimiz . Vatan yapısında, barış yolunda Seferberdik hepimiz� ·

.. .

68


Yıl 1938 d.i. On kasrm, saat dokuzu beş geçiyor. Şahane gözlerine bir perde ind.i, Kirpiklerin son defa birleşiyor. Hayli zaman geçti aradan . . . Değişti günler, değişti devran. Çok uyudun Hayd.i arbk uyan Atam ! .Bir sabah kalkıver Anıt-Kabir'den Çankaya'da tekrar görün heybetinle Ve bize yeni amaçlıir göster, O incecik ellerinle. Kaldığı Yerden başlasın hayat, .. . Kurulsun sofran, başlasın devran-ı muhabbet, Hepimiz toplanalım yine etrafın_a. Sensin sevgili, sensin vatan, sensin saadet, Doymadık Atam ! doymadık, doymadık sana . . .

.ULUG TURANLIOöLU

69


A T A T 'O R K Doç. Dr. Faruk K. Timurtaş Türk milletinin kaderini değiştiren ve tarih yapan kahramanlarımızdan biri de Atatürk'tür. Atatürk kumandan, devlet kurucusu ve milliyetçi vasıflariyle büyüktür. İstiklal Savaşımızın başbuğu, lalettayin bir kumandan ve iyi bir erkanıhrap de­ ğil, yarat ıcı bir askerdir. İyi bir erkanıharp mü­ kemmel planlar hazırlar. Büyük kumandan ise, bu planlardan en uygununu · seçerek başarı kazanan kimsedir. Büyük kumandan olmak için seçme kabi­ liyeti, seziş, irade, karar verme kudreti, nerede du­ racağını bilmek gibi vasıflara s;ıhip olmak lazımdır. Atatürk, böyle bir askeri dehaya malikti. Türk devletinin kurucusu, varılacak hedefi de göstermiştir : Çağdaş medeniyet seviyesine erişmek. Avrupa medeniyetini birkaç yüz sene geriden takip eden memleketimizi batılaştırmak, yükseltmek · ve ilerletmek için, III . Ahmet devrinden beri birçok gayretler gösterilmiş, çeşitli düşünceler öne sürül­ müştür. Bilhassa İkinci Meşrutiyet inkılabından son­ ra, Avrupalılaşma, garplılaşma, muasırlaşma konu­ sunu - aralarında büyük türkçü mütefekkir Ziya Gökalp'ta olmak üzere - birçok fikir adamımız iş­ lemiştir. Bu fikirleri bir sentez halinde hareket sa­ hasına çıkaran Atatürk'tür. Fikirleri aksiyon haline getirmek, çok zaman daha güç bir iştir. Atatürk in­ kılapları Ortaçağ - hayatından kurtulup, çağdaş me­ deniyet seviyesine erişme davamızda büyük merha­ lelerdir. Atatürk büyük bir Türk milliyetçisidir. Türk­ lük sevgi ve şuurunun milletimize mal olmasındaki rolü çok önemlidir. Onun kadar Türkten bahseden. Türke inanan ve güvenen kimse yoktur denebilir. Türklüğümüzü idrak edişi, biraz da ona borçluyuz. Osmanlı İmparatorluğu içinde, muhtelif ırk ve ka-

70


vimlerin milliyetçiik hareketlerinden sonra, şuurlu ve kuvvetli bir Türkçülük hareket ve cereyanı baş­ lamıştı. Türkçülüğü, bütün ictimai müesseselere şa­ mil olarak sistemleştiren ve bir ideoloji haline geti­ ren Ziya Gökalp�tır. Atatürk, Türk milliyetçiliğini aksiyon sahasına çıkarmış, milli hayata tatbik et­ miş, gerçekleştirmiştir. Mijliyetçilik, milli kültüre dayanır. Kültürü ise dil, edeôiyat, tarih ve felsefe meydana getirir·. Ata­ türk, Türk dil ive Türk tarihine çok ehemmiyet ver­ miştir. Dil ve tarihimiz eskiden - Türkçülük orta­ ya çıkmadan önce - Osmanlılar ve Selçuklularla başlatılırdı. Türkçüler; çok daha eski devirlere ka­ dar gitmişlerdir. Atatürk'te, Türk dili ve tarihinin, Türk ırkının yayıldığı bütün coğrafi saha ve tarihi devir içerisinde incele!J.mesini istemiştir. Türk dili, tarihi, edebiyatı, sanatı ve kültürü sahalariyle uğra­ şan Türklük ilmi (Türkoloji ) , Atatürk Türkiyesin­ de çok gelişmiş, kuvvetlenmiş ve ilerlemiştir. Türk kültürünün incelenmesi için fcı.yrı öir Fakülte km·:ı.n IA.tatürk, Türk dili ve Türk tarihinin bütün kaynak­ lara dayanarak ilmi şekilde araştırılması maksadiy­ le iki tane de Kurum meydana getirmiştir. Bunlar, O'nun milli kültüre verdiği önemin büyük delilleri­ dir. Atatürk, Türk dilinin yabancı tesirlerden kur­ tulmasını ; mümkün olduğu kadar sadeleşmesini ; çağdaş ilim, kültür ve tekniğin her türlü kavrar.1ını ifade edehilecek bi:r zenginliğe ve olgunluğa eri�me­ ,sini istiyordu. Atatürk, bir komünist düşmanıdır. "Türk ale­ minin en büyük düşmanı komünistliktir. Her görül­ düğü yerde ezilmeli" diyen O'dur. Atatürkçülük ve inkılapçılık, Türk milletini ve Türk vatanını çağdaş medeniyet seviyesine eriştir­ mek şeklinde anlaşılmalıdır. Bu bir ülküdür. Bu yol­ da birçok merhaleler aşılmıştır . ve muhakkak hede­ fe varılacaktır. Atatürk'ü ve Atatürkçüleri selam­ larım.

71


MiLLi HAFIZADA YAŞAYAN ATAT"ORK M. ZEiil SOFUOöLU Geçende gittiğimiz bir sinemada esas ıf'oğram­ dan önce göserilen ve Basın - Yayın Genel Müdürlü­ ğünün çevirttiği bir havadis filmini seyrettik. Bir­ şey bilhassa dikkat nazarımızı çekti. Hıncahınç salo­ nu dolduran her tabakadan halk kitleleri bir aralık objektif önüne raslamış olan Atatürk heykelini şid­ detle alkışladı ve hatta "Yaşa Atatürk ! " avazeleri bile yükseldi. Halkın ayni filimde gözüken ve yaşa­ yan şahsiyetleri alkışlamayıp da bir heykeli alkışla­ ması pek manidardır. Biz bu yazımızda bu hadiseyi ve sebebini incelemek niyetinde değiliz. Esasen bu­ nu incelemek ve bir n iceye varmak bize di,işmcz. Bu olay da gösteriyor ki Atatürk bu memlekette büyük bir kuvvettir. Gazi Musafa Kemal Paşayı tanrılaştıran dalkavuk zihniyete ve küçümseyen . in� karcılığa kaçmadl'l.n, realist bir gözle bakacak olur­ sak Atatürk'ü büyük yapan üç esaslı vasfı müşahede ederiz : · 1 Mustafa Kemal Paşa Türk. tarihinin yetiş­ tirdiği ululardan biridir : Filhakj.ka Atatürk, büyük Türk Tarihi içinde pek önemli bir fasıl işgal edeceği muhakkak olan büyük işler yapmıştır. Bu büyük iş­ leri sadece hadiselerin tabii cereytı.nına hamledip Gazinin rolünü küçümsemek veya "bunu herkes ya­ pabilirdi' demek, ancak nankörlük ve kıskançlık olur. Bununla beraber her yapılanı onun dehasına hamledip millette hiçbir maddi ve manevi kıymet görmemek, Mustafa Kemalin mesai arkadaşlarını alelade emir kullar! saymak da, ya gerçeği inkar

S:

·

-

72


etmek veya fanileri tanrılaştırmak, yahutta bir ço­ ban tarafından güdülmeyi kabul eden koyun duru­ muna düşmek demektir. Şunu kabul edelim ki tari­ hi yapan, ne sadece millettir, ne de kahramanlardır. Büyük adamları ancak üstün vasıflı milletler yetiş­ tirir. Büyük adamlara kahraman ohnak imkanını bahşeden de büyük bir millet içinden çıkmış olmala­ rıdır :

Arkasında olmasaydı şanlı bir mazi Bu milletten çıkarmıydı bir büyük Gazi? Bir heykeltraş, ne kadar yaratıcı bir kabiliyet­ te olursa. olsun, elverişli olmayan bir taştan nasıl i yi bir. heykel yapamazsa büyük adam da üstün va­ sıflı bir millete mensup değilse ne yaparsa yapsın büyük işJer başaramaz. Esasen aşağı vasıflı millet­ lerden btiyük aJam çıktığı da görülmüş bir keyfi­ yet değildir. 2 Mustafa Kemal, milli mücadelemizin milli­ yetçi başbuğudtır : Atatürk, milletin ve tarihimizin en buhranlı bir devrinde, bu aziz şerefli milletin bu derecelere düfJcmJyec.eğini haykıran, kalbinin ta ha­ riminde milll izz2t ! nefsin ıztırabmı duyan en elemli ve bedbinlik veric_i anlarda dahi Viyana kapılarına d�yanmış olan mubarek ecdadımızın irade ve azmi­ ne eşit bir iman taşıyan, Türk milletinin fıtratında menhuz kudret ve kabiliyeti sezen, en nihayet dağı­ nık fikirleri, perişan kuvvetleri tek cephede ve hele o günkü şartlar içerisinde tevhid etmek mucizesini gösteren milliyetçi bir Türk kahramanıdır. Gazi Mustafa Kemal Paşa bu simasiyle hiç bir tenkidin haklı ve savgıh addedilemiyeceği ve asla doğru gö:.. rülemiyeceği muzaffer bir Türk müşiridir. Büyük, fakat maddeten ve manen ezilmiş, bitap milletin bü·

-

73


tün bi r dünya ile çarpışmasını zafere ulaştıran bir kumandan ; dahildeki engelleri binbir çareye baş vu­ rarak aşan, hiç bir otoritenin söz dinletemediği bir zamanda çeşitli huy, meşrep, kanaat, mezhep ve meslekteki insanları idare etmek iktidarım gösteren bir devlet ve idare ad amıdır En nihayet Mustafa Kemal, bu günkü dev­ 3 letimizin 'inkılapc;ı ilk cumhurbaşkanıdır. Bu sıfatla milli tarihimizde büyük bir müceddit olarak daima yad olunacaktır. Atatürk'e yapılan tenkitler, onun d e vlet başkam olarak yaptığı hareketlere matuftur. Şunu itiraf etmeUyiz ki bu bugün içinde yaşadığı­ mız h ayat ve kültür şartları, Atatürk'ün rehberlik ettiği inkilaplar sayesinde gerçekleşmiş bulunuyor. Başarılan inkilapları esas ve hudut bakımından tet­ kik etmek niyetinde olmamakla beraber ; bu alanda tenkit götürür noktalar bulunduğunu da kabul mec­ buriyetindeyiz. Esasen muayyen bir siyasi iştimai fikri kanaat taşıyan bir münevverin bu hmmsta da bir miitalaası bulunması pek tabiidir. Atatürk'de bir fani idi, bir insandı-; bu sıfatla "layuhti" olmasına da imkan yoktu. Hadiseler ve insanlar hakkı n da daima şuurlu bir t�tkik ve tenkit görüşü muhafaza edebilmek ; fanileri putlaştırma­ mak büyük ve demokratik bir medeniyet vasfıdır ; bir insarilık mezivı>tidir. Ancak suurlu ve insafı ol­ ' makta icap eder.' Her olay, kendi ve özel şartlan içinde mütalaa olunmalı ; olması özlenenle elden gel­ miyen, iktidar haricinde kalan birbirinden · ayırt edil­ meli ve en nihayet insani zaaflar hesaba katılmalı­ dır. Bilhassa "etraf" ın günahı ile "fert" iri meş'uli­ veti arasında da bir hudut çizmek icap eder. Mama­ fih arzu edilmiyert ve doğru kabul . olunmıyan her şeyi "etraf" ın' omuzuna yüklemek veya insani zaaf­ lara vermek de iyi ve haklı bir görüş olmaz. Hukuk zihniyeti, selahiyeti kamile sahibi olan için yapmalı .

-

74


idi der; "ne yapsın, olmadı " demez - bittabi, tama­ men şahsi ve fikri bir kanaat olarak bunları söylü­ yoruz, Zira yeni Türk devletinin ilk cumhurbaşkanı Büyük Atatürk'ün Türk tarihinde en büyi.ik bir mü­ ceddit olduğundan asla şüphe edemeyiz ve bunu ifade etmekten de iftihar duyarız. . Onun yaptığı inkilaplar ve öndeırlik ettiği hare­ ketler sadece bu memleketin hudutlarına inhisar et­ memiş, 50 milyonluk esir Türk ülkelerinin dahil bu­ lunduğu büyük mazili mazlUm Şark alemine de ışık­ lar serpmiş, aydınlık getirtmiştir. Şark'ın en büyük ünidi O'nda idi. Biz, günlük olayların üstüne yükse­ lir, insanların beşeri hayatlarım unutur ve mesela KaŞgar'dan veya Delhi'den Türkiyeyi seyredecek olursak Atatürk'ün nasıl "Cenabı Mustafa Kemal" ; " Hazreti Mustafa Kemal ' oluverdiğini anlamakta gecikmeyiz. Bizi bilhassa iftihara sevkeden ve mil­ letimize, tarihimize şeref getiren bir nokta da Bü­ yük Atatürk'ün muazzam Şark alemi için "Hazreti Mustafa Kemal" oluşudur.

*

Söylediklerimizi hülasa etmek icab ederse diyebiliriz ki, Müşir Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretle­ ri dahi ve kahraman bir Türk'tür. Milliyetçi bir Baş­ buğdur. Ve bütün bunlara ilaveten genis ve mazlum Şark alemi için "Büyük bir müceddit" dir) Milli ha­ fızada da daima böyle yaşayacak ve muhabbetle, saygıyla yadolunacaktır.

75


ATATCRK Dr. Hikmet TA.NYU Atatürk'ün hayatı, olaylar, anılar onu anlamak için çok faydalı bilgi kaynaklarıdır. Şu nakledeceği­ miz birkaç fıkra, birkaç olay onun ruhi . durumunu , duygu ve düşüncesini anlatmaya yeter : 30 eylül 1340 ( 1924) deki bir olay. Erzurum'da yeni bir cadde açılıyor. Bu açışı o zamanki adıyh� Gazi Paşa yapıyor. Belediye Başkanının, caddeye Gazi Kemal Caddesi adını takmayı halkın istediğini söylemesi üzerine Atatürk bu ricayi nezaketle kab�ıl etmiyor ve caddeye CUMHURİYET adını veriyor. Cumhuriyetin onbeşinci yıl şenlikleri yapılırken, o hasta, takatsiz yataktadır. Dışarda şenlik vardır. Mehtap, fişekler atılıyor. Yanındakilere soruyor : . "Bu ne Mehmet ?,, Mehmet, önüne bakıp su::;U­ yor. Rıdvan bu hüzünlü anı geçiştirmek istiyor : "Gök gürlüyor galiba, Paşam,, diyecek oluyor. Ata­ türk gülümsüyor : "Çocuk mu kandırıyorsun ? Mehtap yapılıyor, şenlik var.,, Yüzü aydmlanıyor. Bu sırada saraym önüne vapur geliyor ve istiklal Marşını çalmıya baş­ lıyor. Atatürk dinliyor ,gözlerini yumup hayallere dalıyor, sonra sevinçle gözlerini açıyor ve biraz da hazin bir gülümseyişle : "Beni çağırıyorlar,, diyor. "Beni çağırıyorlar." 'Seviniyorlar. Sevinecekler ta­ bii. Sevinmekte haklıdırlar. Onbeşinci Cumhuriyet... Bu sevinilecek neticedir."

Atatürk'ün Türk milletinin bir ferdi olmayı en büyük Şeref ve meziyet tanıdığını gösteren şu olay

76


da ilgi ve dikkat çekicidir : Cumhuriyetin 12. yıldö­ nümü için hazırlanan bir çok döviz cümleleri ortada durmaktadır. "Atatürk, bizim en büyüğümüzdür." "Atatürk bu milletin en yücesidir." "Türk milleti a­ sırlardır bağTından bir Mustafa Kemal çıkardı." O bunları hep çiziyor, beğenmiyor. Ortada hır tane ka­ lıyor : "Atatürk, bizden biridir." Beğendiği ,çoğaltı­ lan ve şehirleri sıra sıra donatan bu söz olmuştur : "Atatürk bizden biridir." * 1 925 yılında Kastamonu seyahatinde bir kışla . duvarında gördüğü "Bir Türk on düşmana bedeldir." Sözü üzerine subaya sorl)yor : "öyle midir ?" Subay, tam bir güvenle ,içten : "Evet Paşam ! " diyor. Ata­ türk başını daha dik tutarak, ve şanlı Türk tarihini, ciııbinlerce kahramanlığı, korkusuz akınları, vatan müdafa,a savaşlarını hatırlayarak, cihana karşı dur­ muş Türkleri, ecdadın ıbir anda görmüş olarak kar­ şılık veriyor : "Hayır çocuğum ,öyle değildir. «Bir Türk Dünyaya Bedeldir.»" . Atatürk'ün, Türkçülüğe, Türklük sevgisine ait bir hatırasını Prof. Dr. Mahmut Esat Bozkurt şöyle anlatıyor : "Atatürk, çok Türkçü idi ; o muhakkak. Bir gün beraber oturuyorduk. Merhum Nuri Conker bize şaka ettiğini işaret ederek : - Camın, dedi. Türklük mürklük ne imiş ? Zaten bütün i:..1sanlar bi;rbitine karışmıştır. Bunun artık Türk'ü, Acem'i, Fransız'ı, Rus'u ofur mu ? Atatürk, hepimizden çok sevdiği arkadaşı Nuri Conker'e : - Bana bak Nuri ! Her şakana eyvallah ama, Türklüğüme ilişme ! Benim hayatta yegane fahrim, ( biricik övünelim, kıvancım, servetim Türklükten başka bir şey değildir, dedi." işte milliyetçi Atatürk ; duygusuyle, düşüncesiy­ le, ülküsüyle buydu.

77


A l p as l a n T ü r k e ş D i y o r k i Büyük Ata Cumhuriyetin kuruluşundan sonra, devlet ve milletimiz için ortaya bir takım prensipler koymuş ve bu prensipleri tatbik etmiştir. Bunların tatbikini yurdumuzun g�lişmesi ve kalkınması için en salim, en <;loğru yol olduğunu da bize işaret etmiş­ tir. Bunların başında halkçılık gelir. Halkçılık de­ me'k : Her şey halk için, halkla beraber halka doğ­ rudur. Atatürk kendi ifadesi ile diyor ki : ''B\z\m hü­ kumetimizi ifade etmek lazımgelirse. halk hükumeti deriz. Biz kurtulnıak, yaşamak için çalışan ve ça lış­ maya mecbur olan bir halkız. · Her birimizin hakkı vardır, salahiyeti vardır. Fakat, çalışmak sayesinde bu hakkı iktisap ederiz. Yoksa arka üstü yatmak ve hayatını çalışmadan geçirmek isteyen insa.nlaın bi­ zim topluluğumu ziçersinde yeri yokt'..1!'. Hakkı yok­ .:.ı;.r. O halde, halkçılık sosyal nizamını çalışnı.a huku­ kuna dayanan bir sosyal meslektir." 27 Mayıs tnkt­ labının getirdiği idarenin de görüşü budur. Her şey halk için, halkla beraber, halka doğrudur. Ve bu prensiple beraber calışmak esas · olarak kabul edil­ miştir. Büyük Atatürk cumhuriyetçiliği, devletimiz için esas prensip olarak koymuştur. Hakikaten 27 Mayıs inkılabı ve bu inkılaptan sonra meydana 6e­ len idare de Cumhuriyet idaresidir. En faziletli ıdart: Cumhuriyet idaresidir. Her hagni bir ferdin · salla­ natını ihya etmek art:ıtc bugün çok gijlünç bir fikir­ dir. Hele Türkiyede yer bulmasına imkan yoktur. A­ tat-.ürk'ün lağvettiği, yurdu:ıimzdan uzaklaşırdığı bir '

78


de hilafet müessesesi vardır. Halife bilindiği gibi bü­ tün islamların en büyük amiri manasını taşıyor. Bu müessese hakkında. uzun boylu bir söz söyleyecek de­ ğilim. Fakat hükmünü çoktan kaybetmiş ,memleke­ timize ve milletimize uzun zaman birçok yükler ve külfetler yüklemiş bir müessese idi. En son Birinci Cihan Harbinde ilan edilmiş olan Cihad'a rağmen müslüman Türk ordularının karşısına dUşman dev­ letler tarafından bilindiği gibi düşman milletlerin teb'ası bulunan birçok müslüman topluıµlardan _as­ ker çıkarmıştı. Binaenaleyh bu müessesehin de hük­ mü kalmanuştı... Ve bu müessese de kaldırılmıştı. Bunu burada zikredişimizin sebebi yakın tarihlerqe baz ıtopluluklarda bazı parti kongrelerinde buna ait sesler duyulmuştur. Onun için bunu huzurunuzda tekrar zikretmeyi faydalı görüyorum. Atatürk, prensiplerinden bir diğeri de mi�liyet­ çiliktir. Milliyetçilik Türk milletini sevmektir. İnsanlar için sevmek kadar asil sevgi kadar büyük duygu yoktur. Vatandaşlarım, insanların ruhunda · JP.,· .ev�t duyguların en sıcağı, sevgi duygusudur. T �. 'milli­ yetçiliği de Türk milletine karşı dµyulan sevgidir. Yoksa, başkalarına karşı beslenen düşmanlığın ya­ rattığı kinden kuvvet almaz. Kendi milletimize, ken­ di yurdumuzdaki insanlara karşı duyulan engin son­ suz sevgi Türk milliyetçiliğidir. Atatürk'ürı. kabul et­ tiği bu prensip, bugün de bizim için sağlam, güveni­ lecek, daima baş üstüqde tutulacak bir prensiptir. Milliyetçiyiz. Milliyetçiliğimiz de milletimize karşı besediğimiz sonsuz sevgiden kuvvet almaktır. Atatürk prensiplerinden bir diğeri de, laikliktir. Laiklik demek din işlerinden devlet "işlerinin . birbi­ riııden ayrıJması demektir. Osmanlı iinparalorluğu �ievrinde, � ielerinin devlet işleriyle karıştırılma-

79


sından milletimiz ve devletimiz sayısız derecede bü­ yük felaketler görmüştür. Büyük zararlara uğramış­ tır. Bunun için bu acı tecrübelerden ders alarak bu prensip ortaya atılmıştır. Bu prensip bugün için de bizim en büyük dayandığımız prensıplerden bıridir. Din işleri devlet işlerinden tamamen ayrıdır, din iş­ leri vatandaşların "Vicdanlarına ait bir meseledir. O­ na karşı hepimiz, hürmetkarız, hepimizin sonsuz say­ gısı vardır. Fakat, devlet işleri dm işlerinden tama­ men ayrıdır. Büyük Atatürk diyor ki : "Türk mille­ tini yürüttüğümiız yolda, elimizde tuttuğumuz taşıdığımı zmeş'ale müsbet ilimdir." Büyük Atatürk birçok siyasi ve sosyal doktrinler­ den de bahsederken fikirlerini belirtmiştir. Bu ara­ da, komünizm hakkında da bize kıymetli irşatları vardır. Diyçır ki : "Türklüğün amansız düşmanı olan komünizm görüldüğü her yerde ezilmelidir. Biz halk­ çıyız, milliyetçiyiz, daima meş'alemiz müsbet ilimdir. Fakat doktrin olarak yurdumuz içersinde, sınırları­ mız içersinde komünizmin düşmanıyız. Birçok tec­ rübelerle, yeryüzüne cereyan eden birçok hadiseler­ le gördük ki, komünizm nerede olursa olsun onun daima emir aldığı merkez daima birdir. O merkeze uşaklık eder, o merkezden aldığı emirleri tatbik e­ der. Yoksa, içinde yaşadığı yurda hizmet etmez. Ay­ rıca, onun taşıdığı çeşitli sahalara ait doktrinleri de tahripkar ,zararlı görürüz. Onun için Atatürk'ün bi­ ze bir prensip olarak işaret ettiği bu noktaya da sa­ hakatle bağlıyız. Ve sınırlarımız içinde, komünizmi reddediyoruz, kabul etmiyoruz, buna düşmanız, Ata­ türk diyor ki : "Hakimiyet kayıtsız şartsız milletin­ dir., , ve ha atı boyunca bütün çalışmaları bu isti­ kamette cereyan etmiştir. Her yerde bunu ifade et­ miştir. ve her yerde bunu temin etmeye ve bu hük­ mü daima realize etmeye gayret etmiştir.

y

80


ATATüRK•üN TüRl�ÇüL·.t;!"'.<iLı l'tlehmGt

A.TEŞOöLU'

Türk Milleti'nin, sıkıştıkça, bağrından çıkardı­ ğı {Büyük Kurtarıcı Bozkurtlardan) · biri de Ata­ j;ürk'tür. Nitekim Türkçülüğün, Türk Milliyetçili­ ğinin kurucusu Ziya Gökalp Mütarekede Malta ::an­ danında arkadaşlarına şu sözleri telkb edermiş ; "Mustafa Kemal Paşa Türk'ün efsanelerinde yaşa­ yan Bozkurt gibi kurtarıcı bir şahsiyettir. Türk'ün bütün ümidi Mustafa. Kemal Paşa' dadı•. " Acaba Ata�ürk'e bu hüviyeti veren, .Atatürl::'ü Atatürk yapan hangi kudrettir '? Elhette l:i bil kud­ ret, Milliyetçilik ve Türkçülük imanıdır. Atatürk'ün �n büyük ve mühim cephesi Ti.irkçü ve Milliyetçi Cephesidir. O'nun bütün cephelerinin dayandığ·l · kaynak budur. "İmanının kaldırmadığı kıhç keı:ı­ mez" derler. Bağrında milli rulıu., milli- imanı, Tlirk· lük aşkını milletin dert ve ıstırabını duymıyan bir ir:ısan elbette ki, tarih sahnesine böyle bir hüviy E(_tie çıkamaz. Atatürk'ün Milliyetçilik anlayışına geçmeden önce, O'nun Milliyetçiliğinde kimlerin etkisi ve rolü olmuştur ? Şimdi bunu görelim : Atatürk'ün ·hayatında, şahsiyetini yoğuran, ru­ hunda milli işler yapmak ·aşkır.ı uyandıran üç şah­ siyet vardır : Plevne Kahramanı Yağcıoğln Ga:�i Os­ man Paşa, Namık Kemal, Ziya Gökalp . . . . . . Gazi Osman Paşa, Osmanoğularmm en zayıf zamanında, Atalar ruhunun dirilişinin, Milliyet ru­ hunun şahlanışının, Türk Kahramanlık seciyesinin kükreyişinin muhteşem bir sembolüdür. Nitekim Atatürk, Sofya'da ateşemiliter iken bir gün gençle­ re şöyle demiştir : "Ben Gazi Osman Paşa'yı kendi­ me rehber seçtim. Gazi Osman Paşa sayesinde,

81


'l'ürk Milleti kendini bulmuştur. ömrü oldukça O'­ nun yolundan yürüyeceğim." Namık Kemal ise, Plevne'de uyanan ve şahla­ nan bu ruhun, duygu ve fikir halinde bedii teren­ nümünün bir ifüdesidir. Gazi Osman Paşa'nın kılı­ cından parlayan bu ruh, Namık Kemal'in kaleminde en güzel ifadesini buldu ve Türk Gönüllerinde vatan ve hürriyet kasırgaları yarattı. Yalnız Mustafa Ke­ mal değil, Bütün Türklük, bu kalemin tesiri altında kalmıştır. Son asırlardaki bütün inkılap ive ihtilal hareketlerinde -27 Mayıs da dahil- hep Namık Ke­ mal'in sesi ve ruhu duyulmuştur.

· ·-···· . . . . ··········•·•· . . . . . . . . . ................ ···-·· . .

.

.

....

. . .

. . . . .• . .

· · · · · · ·· · · ·········· · · · · ·· ··· ··· · · ·· ·····-···

Osmanlı devrinde,. Türklük görüşünün bozul­ ması ve tarih anlayışının Osmanlılara inhisar etti­ rilmesi, Atatürk'ün tarih hareketlerinin bizzat başı­ na geçmesine sebep oldu. Atatürk, Türklüğün ne zengin ve derin l;>ir maziye sahip olduğunu şöyle belirtiyor : "Bizim milletimiz, derin bir maziye ma­ liktir. Milletimizin hayatını dü�ünelim : Bu düşünce bizi elbette ki, altı yedi asırlık Osmanlı Türklüğün­ den, çok asırlık, Selçuk Türklüğüne, ve ondan evvel, bu devirlerin - her birisine muadil olan bir Türk dev­ rine ulaştırır." Atatürk'ün bu çalışmaları neticesinde Türklük bütün heybetiyle ortaya çıktı ve Türk kelimesi can ve hayatiyet kazandı. Bir sözünde : (TÜRKLÜK AŞKI, HER ŞEYE RACMEN, SiNEMiZDE, SöNMEYEN BİR KUV­ VET, METANET VE ATEŞ KAYNAGIDIR.) Diyen Atatürk, Türklüğün büyük bir aşığı idi. Daima, (Mil­ let sevgisi kadar büyük sevgi yoktur.) derdi. Bu sev­ gi ve aşkını, Çankaya'da bfr sohbet esnasında Fuzüli'nin şu beyti ile açığa vurdu : camını, canan eğer isterse, minnet canıma

Can nedir ldm anı lmrban etmeyim caninıma. 82


Atatürk, bu beyitteki maksadı, İzmir'de annesi­ nin mezar ıbaşında söylediği bir nuukta da şöyle be­ lirmiştir :· (Validemin medfeni önünde ve Allah'ın hu­ zurunda, ahdü peyman ediyorum ki, büyük milletim için icap ederse, validemin yanına gitmekte, asla te­ reddüt etmiyeceğim. Ben icap ettiği zaman, en büyük hediyem olmak üzere, milletime canımı vereceğ-im.) Atatürk'e, faalivet!erindeki hareket düsturunu sormuşlar. O da : " Gerek askeri, , gerek siyasi haya­ tımı dolduran bütün mücadelelerimde, daima hareket düsturum, milli iradeye dayanmak olmuştur.,, ceva­ bını vermiştir. Atatürk'e sorarlarmış : "Nasıl kendinizi buka­ dar· sevdirebildiniz ?,, O- da şöyle cevap verirmiş : "Milletimi sevmek suretiyle ... , , Atatürk hiç b i rzaman, kendini milletinin üstün­ de sayma,mış, bilakis Türk milleti'nin naçiz ve sa­ dık bir hizmetkarı olduğunu her vesile ile tekrar etmiştir. Şu sözü onlardandır : "Benim için en bü­ yük nokta-yı siyanet ve memba-ı şefaat milletimin sinesidir.,, Atatürk, bütün hayatında çektiği eza ve cefa­ lara ve yaptığı büyük hizmetlere karşılık, ancak Türk Milleti'nin gönlünü ve sevgisini kazanmıştır. Şu sözü ile bunu çok güzel ifade eder : "Benim için dünyada en büyuk �ükafat, milletimin en ufak bir taktir ve iltif�tıdır.,, Atatürk, koyu bi rTürkçü ve Milliyetçi idi. Bir nutkundan aldığım şu sözler, Türkçülük tarihinin altın sayısına geçecek derecede büyük hakikatı ifade etmektedir : "Necin Türk milletine ve nesl-i atiye tavsiyem şudur ki, sinesinde yetiştirerek başına ge­ çireceği adamların vicdanındaki, kanındaki cevher-i asliyi tahlil etmekten bir an feragat etmesin.,, ·

83


"Türk Milleti Kahramanlıkta olduğu kadar, istidat ve liyakatta da bütün milletlerden üstündür.,, Bütün Türk Tarihinde, Türklüğün r..saletine, Tarihinin azametine Atatürk kadar derinden inan­ mış kişiler azdır. Türk kimdir, Türklük nedir, kay­ nağı nedir, nereden gelip nereye gidiyor ? Bütün bu . suallerin en güzel cevaplarını Atatürk'ün ağ·zından işittik. Şimdiye kadar birçok arihçiler, mijtefekkirler, şairler, edipler Türk'ü ve Türklüğü tarif ettiler. Fa­ kat bu arada Atatürk de tarifetti. Atatürk bu tari­ finde, adeta Türk'ü tabiatın kendisine irca ediyor : "Bu memleket, dünyanın beklemediği, asla ümit etmediği bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecelli­ sine, yüksek sahne oldu� Bu sahne, yedi bin senelik en aşağı bir Türk beşiğidir. Beşik tabiatın rüzgarlarıyla sallandı, beşiğin içindeki çocuk, tabiatın. yağmurla­ riyle yıkandı. O çocuk tabiatın şimşeklerinden, yıldı­ rımlarından, kasırgalarından evvela korkar gibi oldu, sonra onlara alıştı. Onları tabiatın babası tanıdı, on­ ların oğlu oldu. Bir gün . o tabiat çocuğu tabiat oldu, şimşek, yıldırım, güneş· oldu, Türk oldu. Türk budur : Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan günefi­ tir. , , Atatürk'teki Türklük aşkı, Milliyetçilik imanı bir kere de Onuncu Yıl Nutkunda kükremiştir : "Bugün ayni iman ve kat'iyyetle söylüyorum ki, milli ülküye tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk Milleti'nin büyük millet olduğunu, bütün medeni alem, az za­ manda bir kere daha tanıyacaktır. . Asla şüphem yoktur ' ki, Türklüğün unutulmuş büyük medeni kabiliyeti bundan sonraki inkişafiyle atinin yüksek medeniyet ufkunda, yeni bir güneş gi­ bi doğacakbr.,,

84


MARAZI 1ÇTİ1\IAI

Tahsin Ünal

iç'dınai (maraz) dedim de hat:;n acizaneme gel­ di. Merhum Ata'nın içtimai marazı, bir tarif edişi var ... Aman ne güzel tarif, aman ne güzel teşhis ... - Bir heyeti içtimaiyenin marazı ne olabilir ? .. diye sorduktan sonra, k(;)ndisi cevap veriyor ·: - pir heyeti içtimaiyede fikirler manasız, man­ bksız, safsatalarla dolu olursa o fikider marazdır. Hayaı içtimaiye, akıl ve mantıktan ari, bifaide, mu­ zir akideler ve an'aneleı·l.e dolu el.ursa, o lıay2-tı içti­ maiye mefluç olur. işte bir heyeti içtimaiyenin ma­ razı budur." diyor. ( 1 ) . ilahi Ecdadı izamının yctişdrdiğ� mü:.:;tcsna de­ halardan say-ü gayretlerden biri o:an Atam, sen bir tarihçi ve sosyoloğ değildin ama böyle fikirler senin aklina nereden geldi. "Nereden gelecek gökten zem­ bille indi Peygamberdi. Ona vahi geldi." diyenler bile var ama. Bendeniz siizn de nefret ettiğiniz gibi, · sizde olmayan bir şeyi· size izafe etmiyeceğim, mü­ saade ederseniz. Bendeniz sadece, "Çünkü siz daima okuyan, kendi kendini daha iyi yetiştirmeye çalışan, akıl ve mantığını müsbet ilmin nuru ile nurlandıran bir zatı mulıteremdiniz. Mesleki kitaplardan başka tarih, edebiyat, felsefe ve sosyoloji vs. de okuyor, okuyor, okuduklarınızı aklı selim denilen, miili elek­ te eledikçe vatan ve millet sevgisi sizde aşk derece• sine yükseliyordu ... " diyeceğim. Hemen ilave edeyim ki ATATüRK'ün rütbesi daha tuğrreneral iken, Dice kor ve orgenerallerden, müşirlcrden, nice vezirlerden, sadrazamlardan ve pa­ di�ahlardan başka türlü, daha reel düşünmesinin, Osmanlı ricalinden tanın.men ayrı düşünmesinin se­ · bebini, biraz da onun okuyan bir şahıs olmasında aramak lazımdır. • .

( 1 ) ' Türk Siyasi Tarihi adlı eserimiz ; S. 157.

85 '


ATATÜRK i ÇtN

Tuttun elimizden, çıktık sefere Kurtardık vatanı, milleti Atam. Serdik kör deni len talihi yere, Zaferdir savaşın nimeti Atam.

Dağlar altımızda at oldu bizim, Sen dedin : - Uyan Türk ... Açıldı gözüm. Sakarya suyunda yununca yüzüm, Bilindi Türklüğün kıymeti Atam.

Duyarım, dalgalar sahili döver, Sen sade bir paşa olaydın eğer, Yine kalbimizde alacaktın yer, Sensin bu vatanın ziyneti Atam.

Bir eşin var mıydı civanmertlikte ? iyi ettik sana "Ata" dedik de, Sevgin göğsümüzde, eller tetikte, Sendin bize Tanrı himmeti Atam.

Her Türk olan "Atam" der de tutuşur, işitir emrini, derdi yatışır, Kafi, bu teselli ona yetişir, Sana layık olmak niyeti, Atam ! Osm!\n AT!LLA

86


l r k ç ı - T u r a n c ı A t a t' ü r k Hocaoğlu S. ER TVRK

Son yıllarda - bilhassa 1944 ten bu tarafa Mustafa Kemal'i tutar veya onun izinden gider gö­ rünerek ; gerçek Türk milliyetçiliği olan Türkçülüğe Q "Irkçılık - Turancılık" isnadiyle saldırmak moda ha­ line gelmiştir. Halbuki ay�u zihniyetle hareket edi­ lince, "Irkçı - Turancı" töhmeti altında kalacak şa­ hıslardan biri de Mustafa Kemal'dir. Bu iddianın müddeileri ,aşağıdaki . suallerimizi, vicdanlarının se­ sini dinleyerek ve tarihi zemine dayanarak, cevaplan­ dıran okuyucularımızın bizzat kendileri olacaktır. Irkçılık ,içti,Jrıai hadiselerin sebeplerini antropo­ lojik temele dayandırmak bakımından ele alındığı takdirde ; "Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur." diyen Mustafa Kemal'in - çap:ı;aşık içtimai meseleleri halledecek ilkeyi kan­ da aramak suretiyle - ırkçılığını ilan ettiği sarih değil midir ? Musafa Kemal'in bu sözü manasını an­ lamada sarfettiğini hiç kimse iddia edemiyeceğine göre sualimize menfi cevap vermeye imkan var mı­ dır ? Irkçılık, yabancı ırkan gelenlerin önemli mev­ kilere geçirilmemesi bakımından ele alındığı takdir­ de ; "Aranıza alacağınız arkadaşların mümkünse ka­ nı:ı.u tahlil edin" fetvasını veren ve ( 1 ) "Türk ırkın­ dan olmayan askeri mekteplere giremez" hükmünü yıllarca tatbik edenlerin · iplerini elinde tutan Mus­ tafa Kemal'in ırkçılığını görmemek için kör, anla·· rnamak için antal olmak gerekmez mi ? Irkçılık, kendi ırkının üstünlüğünü iddia etmek bakımınd�n ele aıındığı takdirde ; "Bir Türk cihana gedel" diyen Mustafa Kemal, ırkımızı üstün tutmak "suç" unu işlemiş olmuyor mu ? Türk ırkının medeniyet kurma kabiliyetinin üstünlüğünü yıllarca

87


okul sırararında T i_i:rk yavrularına telkin c�:l�·c:n v e hatta bütün dünyadaki mı:>nşei meçhul veya münı:ı ­ zaalı insanları Türk 11 kmdan �ıkr_uş gösterecek k::ı­ dar - ilmi de hiçe 2ayara:� - irkç:hk yapan Must:ıfa Kemal değil midir ? Böylece, Türk ırkının üstünlüğüne inanma�� ve başında Türle: ırkından gelenleri görmek istediğ"üıi söylemek suç:>B a ,surun baş faili Mustafa Kemal ol­ muyor mu '? Turanc�l:k meseleshe gelince : Yeni Türk devle­ tinin kurulmı yıllarıııda, 'rürkilk alemi üzerinde ha­ kimiyet iddia eden Rusya ile d ost g�çinmek zarureti ve son damlasını harc am akta old:uğ_unclan taşımak im 'dnlarmda:1 mahrum bulunan Türkiye Türkleri­ lÜn ir.ine düştü ğü korkun:; ş�r tiarm doğui'duğu za­ ruretle " ayıya d ayı " diye:1 - --.lfökacı Mstafa Kemal' in, askcd, �Ü'•asi manasiyle ele alarak Turancılığı reddeder ( 4) ve hatta K.omünizmi destekler görün­ düğü doğTudur ( 5 ) . Fakat bir siyaset adamının düş­ manın gözünü boyamak kasdiyle serdettiğ'i bir mü­ talaayı alıp da ilmi hakikat gibi kullanmaya kalkış­ mak da doğru olabilir mi ?. Mustafa Kemal'in o za­ manın siya.si zaruretlerine göre takındığı tavırlara bakarak onu!.l komünizme taraftar olduğunu iddiaya kalkışmanın yanlış oluğunda müttefik isek, aynı öl­ çüye göre T:•rancıhğa aleyhtar olduğunu iddia et­ meye kallaşmanm da yanlış olduğu hususunda müt­ tefik olmarr:.!z gerekmez mi ? Sonraları, Yeni Tür­ kiye'yi daC.::ı.. çok emniyette görünce "Komünizm her görüldüğü yrrde ezilmelidir" diyen Mustafa Kemal, bir taraftan komünizme karşı gerçek durumunu alır­ ke�1 ; diğer 18.raftan kelime olara� reddeder görün­ düğ üTurancılık idealini gücünün yettiği kadar t<ı, t­ bika çalışmak suretiyle he.kiki hüviyetini ortaya !wy­ manı:ış mıdır ? ·

88



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.