İsmail Acar - Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme

Page 1


• •

• •

TURKCU BETiK


ZİYA

Hayatı

-

GÖKALP

Eserleri - Fikirleri

Türkçülüğün Esasları ÜZERİNE BİR DEGERLENDİRME


LİVA YA YINEVİ

: 1

Edebiyat Dizisi

:2

ISBNN

: 975- 9107- 00- 7

ı

© Al e'm Basım-Yay ı m (Mustafa Bayrak). Bu kitabın her türlü tel if hakkı yazar ına, bu bask ı n ı n basım yayım hakkı anlaşmal ı olarak Alem Bası m-Yayım'a aittir.

Dizg i

: Adem Karanfil

Kapak Tasarı m

: Abdü lbaki Çal

Baskı Yeri -Tarihi

: İstanbul - Mayıs 2005

Baskı - C i lt

: K i l i m Matbac ı l ı k

Dağıtım

: Bahar Yayıncılık San. T i c . Ltd. Şti. Sofular cd. No: 62/A Fatih/İ STANBUL Tel veFaks: 0 2 1 2 62 1 99 40 - 4 1


ZİYA

GÖKALP

Hayatı - Eserleri - Fikirleri

Türkçülüğün Esasları ÜZERİNE BİR DEGERLENDİRME

İsmail ACAR

llVA YAYIN EVİ



İ Çİ NDEKİ LER ÖN S ÖZ YERİ NE HAYATI Ailesi ve Yetişme Yılları .................................. 1 7 Selanik'teki Türkçü . .. . . . . 22 Türkçülüğün Öncüsü İstanbul'da . . . 26 Malta Sürgününden Ankara'ya . . . . ; .....30 Rahatsızlığı ve Ölümü ......................................3 1 Devrin Şartlatı İçinde Gökalp' ın Yeri . . . 33 . ESERLERİ . . .

. . . . .

. . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . .

.

...

. .

. . . .

.

. . . . . .

....

. . .

.

. . . .

. . . . .

. . . .

. . . .

.

. .

Şiirleri ve Şairliği . . . . . 37 Kızılelma 38 Yeni Hayat . . .. . . ..39 Altın Işık . . . .. .. . . . . . . . . . 40 Nesir Eserleri . . . . .. . . . . .40 Türkleşmek-İslamlaşma-Muasırlaşmak ............ 4 1 Türkçülüğün Esasları . ... . . . .. 42 Doğru Yol . . . .. . . . .. . .. .. 43 Türk Töresi . . . .. . . . . 44 Türk Medeniyeti Tarihi . . . . . . . .45 Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler 46 Limni ve Malta Mektupları . .. . . .. ......48 Terbiyenin Sosyal ve Kültürel Temelleri- 1 .......49 . . . .. . .

. .

. . . . . . . .. ...

. . . . . . . . . . . . . . . .. ..

. . .. . . . . . .. . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . .

. .. .

.

...

. ....

.

.

. .

. . . .

. .

.

. . .

. . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

.......

. .

. . . . . . . . . . . .

. .

. . . . .

. . .. . . . . . . . . . .

. . . . . .

. .

.

. . . . . . .

.

. .

.

.

.

. ..

. . .

.

.

. . .

.

.

. . . .

.

. . . .

.

. . ...

.

. . . . ...

. .

. . . . . .. . . . . . . .

. .. . .

.

. .

.

. . . . . . . . .

.

.. . . .

. .. . . . . . . . . . . . .

...

. . .

.

. . . . .

.

.

.

. .

. . . . . .

.

. . . . . .. .

.

.

. . . . .

. . . . . . . . . .

.

.

.

. . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . .

. .

. . .

.

..


6

-

--

--

___

İsmail ACAR

_____ ____

Yeni Türkiye'nin Hedefleri .............................49 Gökalp'ın Diğer Yazı ve Eserleri . . 50 .

. . . . . . .

. . . . . . . .

Türkçülüğün Esasları Ü ZERİNE B İ R DE G ERLEND İ RME

- Türkçülükte Temel Kavramlar"Türkçülüğfin Mahiyeti" . . . . . . . . .

. .

. . .

.

. . .

. . .

. . . . . .

... 53 .

Türkçülüğün Tarihçesi ...................................... 56

"T ürkçülük Nedir? " Millet ve Milliyetçilik Anlayışı ....................... 57 Türk Milliyetçiliği ve Turancılık ...................... 60 Kültür ve Medeniyet ......................................... 72 Halka Doğru Gitmek ........................................82 Batı Medeniyetini Almak .................................. 84

S o5yoloji Metotları Tarihi Maddecilik - İçtimai Me:fkfırecilik ......... 87

Millet O lmak için Milli Vicdanı Kuvvetlendirmek .......................90

Milli Birlik için Milli Dayanışmayı Kuvvetlendirmek ............... 92

-Uygulamada Türk Milliyetçiliği"Türkçülüğün Programı" . . . . . .

.

.

. . . . . . . .

. . .. .. . 96 .

. .

. . .

.

- Dil ve Türkçecilik Anlayışı)- Dilde Türkçülük

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

98

- Millf Sanat, Milli Edebiyat2-Sanatta ve Zevkte Türkçülük .......................... 128 3- Ahlakta Türkçülük ........................................ 137 4- Hukukta Türkçülük .......................................141


Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme

__ ____

-Z.

5678-

____ _

Gökalp. Din

ve

İslam Dini-

Dinde Türkçülük İktisatta Türkçülük Siyasette Türkçülük Felsefede Türkçülük

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

143 161 l 65 170

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Ziya Gökalp Üzerine GENEL Bİ R DEGERLENDİ RME -Ziya Gökalp 'a Yeniden BakışDünden Bugüne Ziya Gökalp Gökalp Dnrkheim Taklitçisi mi? Gökalp'a Kürtlük İsnadı

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

175 186 188

-Sonuç Y erineZ. Gökalp-Türkiye Cumhuriyeti ve Atatürk

. . . . . .

195

SEÇME KAYNAKLAR Ziya Gökalp'ın Eserleri Ziya Gökalp'la İlgili Bazı Eserler

205 206

. . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

7



ÖN S ÖZ YERİNE Her fikir sisteminin esas aldığı bir cemiye t birimi ve gayesi vardır. Milliyetçi fikir sistemleri, temel insan toplu­ luğu -cemiyet birimi- olarak, "millet " varlığını esas alır. Türk Milliyetçiliği fikir sistemi de " Türk Milleti "ni esas alan bir milliyetçi fikir sistemi ve dünya görüşüdür. Her milli­ yetçilik anlayışının "millet " anlayışı farklı olabileceği için bütün milliyetçi fikirler, standart bir yapı göstermezler. Yani benzer yönleri olmakla beraber, evrensel, yani bütün mil­ letler için geçerli tek bir milliyetçilik anlayışı yoktur. Her milletin, milliyetçiliğinin gelişme şartları, gayesi, temel kav­ ramları, uygulama planları kendisine göredir. İkinci Meşru­ tiyet'ten Cumhuriyet'in ilk yıllarına kadar "Türkçülük " teri­ miyle adlandırılan Türk milliyetçiliği, "kültür ve mensubi­

yet duygusunu esas alan " bir millet anlayışına dayanır. Türk milliyetçiliği, Türk milletinin, kendisini tarife­ den kültür değerlerini koruyarak "var olmasını " ve "var kal­ masını gaye edinmiş bir fikir sistemi ve dünya görüşüdür. Türk milliyetçiliği, Türk milletinin yaşadığı tarihi ve siyasi şartların gerektirdiği bir savunma refleksi. bir �avunma "


10

İsmail ACAR

psikolojisi içinde doğup gelişmiştir. Bu sebeple Türk milliyetçiliği, ırkçı, saldırgan ve yayılmacı değil; kültürcü, barışçı, milletlerin eşitliği esasına dayanır. Türk milli­ yetçiliğinin bu özelliklerini, hem Gökalp'ın eserlerinde hem de Atatürk'ün uygulamalarında açıkça görüyoruz. l 9. yüzyıl ortalarından itibaren, önce kültür yani "dil-tarih-edebiyat-sanat" alanında, Türk milletini ve onun kültür değerlerini ön plana çıkaran bir anlayışla başlayan "Modern Türk Milliyetçiliği" 20.yüzyılın ilk çeyreğinde milletimizin yaşadığı tarihi-siyasi şartların da tesiriyle, bütün millet ve devlet hayatına yön vermek gayesine yönelerek kültür-fikir-siyaset hareketi halinde şekillenip bütün millet hayatını kucaklayan bir dünya görüşü ve fikir sistemi halini almıştır. Türk milliyetçiliğinin, sadece bir kültür-sanat hare­ keti olmaktan çıkarak, bir fikir sistemi halini almasında çağın şartlarının da tesiri varsa da onun işlenip milletin ihtiyaç­ larına cevap verecek bir fikir sistemi olarak ortaya konulma­ sında en büyük pay hiç tereddütsüz Ziya Gökalp'ındır. Ziya Gökalp, çok kavimli bir yapıya sahip Osmanlı Türk Devleti 'nin, içinde bulunduğu tarihi-siyasi şartlardan dolayı dağılıp yıkılmaya yüz tutması üzerine, Türk milletinin varlığını sürdürebilmesi için tek çare olarak görünen "milli devlet" fikrini ilk sezen fikir adamımızdır. Bu anlamda, Türk milliyetçiliğini, bütün millet ve devlet hayatını kapsayan bir dünya görüşü olarak ortaya koyan Gökalp, Türk milliyet­ çiliğinin "sistem kurucusu " veya "fikir babası " olma şere­ fini taşımaktadır. Türk milliyetçiliği fikir sisteminin kurucusu Ziya Gökalp'a göre Türkiye Cumhuriyeti, İkinci Meşrutiyet devrinden itibaren, Türk milliyetçilerinin hayalini süsleyen "m illi devlet" olarak kurulmuştur. Türk milliyetçiliği fikir sisteminin kurucusu Ziya Gökalp, Mustafa Kemal tarafından


Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme___

___

il

kurulan işte bu "milli devlet "in yani Türkiye Cumhu­ riyeti 'nin arka planındaki veya temelindeki fikir kuvvetidir. Erken ölümüne rağmen, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesinde, temel devlet kurumlarını şekillendiren fikirlerin kaynağında, özellikle Atatürk döneminde sürdürülen sosyal­ kültürel politikaların arkasında Gökalp'ın fikirleri vardır. Gökalp'ın Cumhuriyet devrine yani Atatürk inkılaplarına tesirleri konusunda yerli ve yabancı ilim ve fikir adamları hem fikirdir. Zaten Gökalp'ın eserleri gözden geçirilince bu durum. açıkça görülmektedir. Nitekim, Gökalp'a göre, " Tür­

kiye C umhuriyeti 'ni kurarak Türk millfyetçiliğini devlet ha­ yatında uygulamaya koyan Mustafa Kema/"dir. Mustafa Kemal de Gökalp için ''fikrimin babası " ifadesini kullana­ rak bu görüşü doğrulamıştır.

Burada, Türkiye C umhuriyeti 'nin kuruluş . felsef esinin ve Atatürk devrinde uygulanan so5yal ve kültürel politika­ ların 1 939 ' dan itibaren giderek terk edildiğine inandığımızı belirtelim. 1 939 -1946 arasında, Devlet ' in temel kültür poli­ tikaları, Türk kültürü temelinden Grek-Liitin kültürüne da­ yanan "hümanist kültür" temeline kaydırılmıştır. Batı kla­ siklerinin tercümesi ile başlatılan bu hareketin öncüsü, İsmet İnönü ve devrin Millf Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel 'dir. Bu "hümanist kültür " hareketi ile beraber, Atatürk 'ün, kültür-tarih ve dil politikaları terk edilmiş; bütün okul kitapları hümanist-Batıcı anlayışa göre değiştirilmiştir. Böylece, Atatürk devrinin en belirgin özelliği olan Türk­ çülük-milliyetçilik, törpülenip geri plana itilmiş ve yerine "hümanist bir Batıcılık anlayışı " öne çıkarılmıştır. Kısam. A tatürk 'ün ölümünden sonra Türkiye C umhuriyeti. kuruluş f elsefesi olan " Türk milliyetçiliği " temelinden giderek uzaklaştırılmıştır.


12

______

İsmail ACAR.

__ _ _ _ _ __

Devrinin ağır tarihi- siyasi şartları içinde ve kısa süren ömründe, Türk milliyetçiliğini, ilmi metotlara daya­ narak ortaya koyup sistemleştiren Ziya Gökalp, ünlü bilgin Fuat Köprülü'nün ifadesiyle Türk milleti için "milli bir reh­ ber" dir. Bu büyük fikir adamı ve "milli rehber "in fikirle­ rine, milletimizin dün olduğu gibi bugün de ihtiyacı vardır. Çünkü "Avrupa Birliği 'ne girme ''. "insa n ha kla rı ", " demok­ ra tikleşme " bahane edilerek alıp yürüyen "azınlık ha kla rı ", "etnik moza ikçilik " propagandaları ile " milli " ve "üniter " devlet yapımızın yıpratıldığı; Türkiye Cumhuriyeti'nin tek kurucusu ve tek sahibi olan Türk milletinin, bazı mihraklarca adeta "etnik bir gurup " sayılmağa başlandığı; "Hıristiya n mfayonerliği faa liyetleri "nin Müslüman Türk milletine açıktan saldırı halini aldığı; kısaca devletimizin ve mille­ timizin "sömürge mua melesi " görmeğe başladığı günümü­

zün Türkiyesi'nde, insanımızın tek savunma silahı -Milli Müca dele 'de olduğu gibi- Türk milliyetçiliğidir. Bu itibarla, Türk milliyetçiliğini ve büyük Türk milliyetçilerini yeniden tanımaya her zamankinden daha çok ihtiyacımız olduğuna ınanıyoruz. İşte bu anlayış ve inançla, Büyük Türk Milliyetçisi Ziya Gökalp 'ı hayatı, eserleri ve esas olarak da fikirleriyle tanıtmak üzere böyle bir kitabı yazmayı faydalı bulduk. Elinizdeki kitabımızda, -haya tını ve eserlerini genel çizgileriyle ta nıtmayı da fayda lı bulma kla bera ber- Ziya Gökalp'ın Türk milliyetçiliğine dair fikirlerini -kendi eser­ lerinden ha reketle- ortaya koyup tanıtmak asıl gayemiz olmuştur. Bu sebeple onun, Türk milliyetçiliğine dair fikir ve tekliflerini, bir fikir sistemi bütünlüğü içinde ortaya koyduğu "Türkçülüğün Esasları " adlı ünlü eserini, temel hareket noktası olarak aldık. Ancak fikir bütünlüğünü sağlamak ve


___

_Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme___

13

bazı fikirlerini daha açık izah edebilmek düşüncesiyle diğer şiir ve nesir eserlerinden de faydalanmayı ihmal etmedik. Ziya Gökalp'ın Türk milliyetçiliğine dair fikirlerini açıklayıp değerlendirirken onun lehinde ve aleyhinde ileri sürülen görüşleri gözden geçirdik. Ziya Gökalp'ın ölümün­ den bu yana geçen 80 yıl boyunca gelişip olgunlaşan günü­ müzün Türk milliyetçiliği anlayışı açısından bakılınca, onun yıpranmış veya aşılmış görünen bazı fikirlerine de temas ettik. Günümüz Türk milliyetçiliği anlayışına -veya belki de bize- göre yıpranmış görünen veya zamanla aşılmış bulunan fikirlerine temas ederken maksadımız. Ziya Gökalp'ı tenkit edip yermek değil. Türk milliyetçiliği açısından bazı terim ve kavramların üzerinde bir daha düşünülmesine yardımcı olmak olmuştur. Zaten kitabımızın başlığında "değerlendir­ me " ifadesini kullanmamız da bu sebeptendir. Türk milliyetçiliği muhaliflerinin Ziya Gökalp'ı ve dolayısıyla Türk milliyetçiliğini ve Türk milliyetçilerini kara­ layıp yıpratmak için, ileri sürdükleri kasıtlı ve yanlış görüş­ lere; yaptıkları haksız hücumlara da temas ettik. Bu tür art niyetli görüş veya yorumlara yine Gökalp'ın fikirlerinden hareketle cevap vermeyi tercih ettik. Ölümünün üzerinden 80 yıl geçmesine ve bu zamanın getirdiği ilmi-fikri gelişmelerden dolayı görüş ve tekliflerinde ortaya çıkan yıpranmalara rağmen Gökalp, Türk milletinin bugün de fikirlerine şiddetle ihtiyaç duyduğu fikir adamları­ mızın başında gelmektedir. Çünkü daha önce de temas ettiğimiz gi�i, Gökalp'ı anlamak, Mustafa Kemal'i ve onun kurduğ� Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesini tanıyıp anlam�k demektir. Bu da devletimize sahip çıkmanın yoludur. Ziya Gökalp üzerinde yaptığımız çalışmayı kitap­ laştırma konusunda teşvik ve yardım eden özellikle mı


14

-

-

---

İsmail ACAR

��� -

Dershanesi Sahibi Tahir Korucuoğulları kardeşim olmak üzere bütün dostlarıma çalışmalarım sırasında gösterdiği sabırlı davranış ve yardımlarından dolayı emekli edebiyat öğretmeni eşime, bilgisayar kullanmada yardımcı olan biricik oğlum A lperen 'e ve kitabın basılmasında emeği geçenlere teşekkür ediyorum. Ölümünün 80. yılında Gökalp'a Allah'tan rahmet diliyorum. Balıkesir, Mayıs 2005 İsmail ACAR


H A Y A T I 23 Mart 1 876 -25 Ekim 1 924



Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme___

__ _

17

Ailesi ve Yetişme Yiiiarı Milletimizin 20. yüzyılda yetiştirdiği en büyük fikir adamlarımızdan biri, "Modern T ürkiye ye şekil veren İ emel düşünce ve kurumlardan birçoğunun babası sayılan Ziya Gökalp (Mehmet Ziya), 1876'da Diyarbakır'da doğdu. Kar­ deşi Topçu Albayı Nihad Gökalp'ın bildirdiğine göre, ailede­ ki "Divan-ı Hafiz Şirazf " adlı eserin iç kapağında babasının el yazısı ile, "Oğlum Ziya 'nm tarih-i viliideti fi Sefer 1293, fi 11 Mart 1292Pençşenbih " notu vardır. Bu tarih, bugünkü takvime göre, 23 Mart 1876'ya denk düşmektedir. Ziya Gökalp, Çermik 'ten Diyarbakır'a gelip yerleş­ miş köklü bir aileye mensuptur. Büyük dedesi, Hacı Hüseyin Sabir Efendi, kadılık ve müftülüklerde bulunmuş ve bu se­ beple Diyarbakır'da tanınmış bir kişidir. Gökalp'ın babası Mehmet Tevfik E,] endi de Vilayet Evrak Müdürlüğünde bu­ lunmuş, ileri görüşlü, uyanık bir adamdır. Gökalp'ın annesi de Diyarbakır'ın yerli ailelerinden "Pirinççiziideler" adıyla tanınan geniş bir ailedendir Gökalp'ın yetişmesinde babasının önemli bir tesiri vardır. Gökalp, babasının kendisi üzerindeki tesirini, "Baba­ mın Vasiyeti" adıyla şöyle anlatır: "

"Bir akş am mektepten eve dönünce, onu çok müte­ e ssir ve gamlı buldum. Beni görünce, 'Gel, ded i: sana çok kederli bir haber vereceğim. Çok ağlayacak , çok matem tuta­ caksın! Bu gün senin ve bütün arkadaşların için büyük bir matem günüdür. Çünkü sizin en büyük hocanız ve milletin dl' en büyük adamı olan Namık Kemal vefat etti. İşte sen bu adamın arkasından gideceksin. Onun gihi v atansever, onun kadar hürriyet sever olacaksın. "


18

------·· ____

İsmail ACAR

__

·---·----

--···--

Ziya Gökalp, babasının bu vasiyetini şöyle değer­ lendirir: .. Bu S<izler o kadar tesirliydi ki, ruhumda adeta yeni bir meleke. o zamana kadar aşikar olmayan ideal melekesi yaralll. ('ünkü o andan itibaren şuurlu bir hürriyet sever. uyanık bir vatan sever gibi düşünmeğe: hürriyet, vatan, millet ideallerini her şeyin üstünde görmeğe başladım. " Ziya Gökalp, babasının bu Vasiyetini dinlediği sıra­ larda, Diyarbakır Askeri Rüştiyesi 'nde öğrencidir. (Rüştiye, günümiizdcki ortaokul dengidir) Namık Kemal, l888'de öldüğüne göre, Gökalp o yıllarda 12-13 yaşlarındadır. (Namık Kemal. 21 Aralık l 840'ıa Tekirdağ'da doğmuş, 2 Aralık l 888'de Sakız Adası'nda ölmüştür. Mezarı, Bolayır'dadır. O günün şartlarında Sakız Adası'ında ölen Namık Kemal için, Diyarbakır'daki bir memurun üzün­ tlisünii çocuğuna ifade edip. onun gibi örnek bir vatansever. idealist bir insan olmasını istemesi. Namık Kemal'in ne kadar tanınıp sevildiğini göstermesi bakımından da son derece önemlidir.) Askeri Rüştiye'den sonra, Diyarbakır İdadisi'ne de­ vam eden Ziya Gökalp, bu okulda "Tabiat bilgisi" (Tarih-i tabii- bugünkü Fen Bilgisi) dersleri veren Doktor Yorgi adında aslen Rum olan bir hocasının tesirinde kaldığını anlatır. O yıllarda Diyarbakır'da askeri doktor olarak çalışan Yorgi, Gökalp 'ın bildirdiğine göre, "Avrupa felsefesine, Fransız Edebiyatı 'na ve Yeni Dönem Türk Edebiyatı 'na va­ kıftır." Bir taraftan Amcası Hasip Efendi'den İslami bilgiler öğrenen Gökalp, diğer taraftan da Hocası Yorgi ' nin felsefi fikirlerinin tesirinde kalır. Bu şartlar altında ruhi bunalıma girer ve İdadi'nin son sınıfında intihara teşebbüs eder.( 1894) Ziya Gökalp, intihar teşebbüsünde, kafasına kurşun sıkmış; kurşun öldürücü olmamış fakat ölünceye kadar kafasında saplı kalmıştır. (İntihar teşebbüsü ve sebepleri için bak. M.E. Erişirgil. Bir Fikir Adamının Romanı, R.Kiıabevi.İst.1984. s.17-38) Gökalp' ı o yıllar­ da kolera salgını için Diyarbakır'da bulunan Ünlü Batıcı, ateist A bdullah Cevdet tedavi etmiştir. Ameliyat yeri olarak


-·· _______

Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme

____ .

19

alnının ortasında (+) şeklinde bir iz kalmıştır. Daha sonraki yıllarda, bu ameliyat izi. Türkçülük muhaliflerince haksız yere bir karalama gerekçesi olarak kullanılmış, kendisine "Haçlı Ziya" denilmesine sebep olmuştur. Ziya Gökalp, intihar teşebbüsünde bulunduğu yıl. İdadi"nin son sınıfındadır. O sene, İdadi, beş yıldan yedi yıla çıkarılır. Bu gelişmeler üzerine Gökalp, tasdikname ile okul­ dan ayrılır ve İstanbul'da Baytar Mektebine kaydını yaptırır. Böylece ilk defa İstanbul'a gelmiş olur.(1895). Ziya Gökalp, Baytar Mektebi 'ne kaydolunduğu za­ man, Diyarbakır'daki hocası Rum Doktor Yorgi de artık İs­ tanbul'dadır. Gökalp İstanbul'da, bu sevdiği hocasını arayıp bulur. Zaman zaman görüşürler. Buluşmalarından birisinde Yorgi, Diyarbakırlı talebesine şunları söyler:

"T ürk gençleri siyasi bir inkliiip yapmak, Meşrutiyet idaresi kurmak istiyorlar. Bu hareket övülmeğ e değer. Y alnız bir c ihet var ki inkılap taklitle olmaz. Türkiye 'deki inkılap, Türk milletinin sosyal hayatına, millf ruhuna uygun olmalı! Y apılacak K anun- ı Esasi (anayasa) Türk mi lletinin ruhundan kopmalt! Sosyal bünyesine uymalı! Böyle olmazsa, yapılac ak inkılabın memlekete zararlı olması ihtimali var. iyi bir K a­ nun-1 Esasi yapabilmek için, önce Türk milletinin psikolo­ j isini ve sosyoloj isini tetkik etmek lazım. . . Baytar Mektebi talebesi Genç Mehmet Ziya (Gök­ alp), Hocası'nın bu sözlerini de "Hocamın Vasiyeti" ifade­ "

siyle anlatır ve şöyle değerlendirir:

"Babamm vasiyeti gibi, hoc amın bu vasiyetini de hi<,: u nut madım. Deli li şu ki, o günden iti baren, Türk mi lleti nin sosyolojisi ile psikolojisini tetkik etmek için, önce hu ili m­ lerin umumi esaslarını öğrenmeğe başladım. " Ziya Gökalp, İstanbul'da Baytar Mektebi 'ndeki öğ­ renciliği yıllarında, Meşrut iyetçi/erle tanışır, ittihat ve Terak-


20

____ ____

İsmail ACAR.

________

ki C emiyeti 'ne üye olur. İhtilalci fikirlerinden dolayı tutuk­ lanır ( 1899). 1 O ay kadar Ta şkışla Ceza evi 'nde tutuklu kalır. Bu tutukluluk günlerinde Ta şkışla 'da tutuklu bulunan Naim Bey adında yaşlı bir İnkılapçı-Meşrutiyetçi ile tanışır. Naim Bey de Gökalp'a, "Milletin uya ndırılma sında n, milli idea l­ lerin tespit edilmesi lüzumunda n ve ka lkınma progra m­ la rının hazırla nma sı gerektiğinden; ayrıca hazırla na n milli idea l ve progra mla rın ka lıcı olma sı ve yayılma sı için ha sılı ha le getirilmesinden: bütün bunla rın hazırla na bilmesi için ise yetişmiş milliyetçi fikir a da mla rının bulunmasında n vs. " bahsederek, "hunla rı gençlere va siyet ola ra k söylediğini " ifade eder. Ziya Gökalp, bu yaşlı Meşrutiyetçi Naim Beyi, "Pir "i olarak kabul ettiğini hatıralarında şöyle anlatır:

" İhtiya r Meşrutiyetsever bu sözleri söyledikten sonra , vasiyetini tutacağıma dair benden söz aldı. Ben de va ta n yolunda na sıl ça lışma m lazım geldiğini, vazıh bir surette Köstererek beni gerçekten irşa t eden bu a rif insa nı kendime pir olarak kabul ettim. " (Vasiyetler için bak, Terbiyenin Sosyal ve Kültürel Temelleri- 1 ,Haz. Rıza Kardaş, MEB. 1000 Temel Eser, İst. 1 973) 1895 'te İstanbul'a gelerek, o yıllarda yatılı bir yüksek

okul olan Baytar Mekteb-i Alisi 'ne kaydını yaptıran Gökalp, bu öğrencilik yıllarında, bir yandan okuma ve araştırmalarına devam ederken bir yandan da İttihat Terakki çevreleriyle ilişki kurdu. Aynı okulda öğrenci olan Şair Mehmet Akif 'le de tanıştı. Mehmet Akif, öğrencilik yıllarındaki Gökalp için, arkadaşı Mithal Cemal'e şöyle diyor:

"Bizde felsefeyi hazmetmiş a da m a ra ma . . . Ben Bayta r Mektebi 'nde ta lebe iken bir Diya rbekirli Ziya va rdı, ya lnız o, felsefeden okudukla rını a nla rdı. " Baytar Mektebi'nde üçüncü sınıfa kadar okuyan Ziya Gökalp, gizli siyasi çalışmalarda bulunduğu gerekçesi ile


______

Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme

___ _ _ _

2.1

okuldan ceza aldı ve öğrencilikle ilişkisi kesildi. Bu günler­ de, maddi- manevi sıkıntılı günler geçiriyordu. Bir süre sonra da gizli derneklerle ilgisi olduğu, şüphesiyle tutuklandı, 1 O ay Taşkışla'da tutuklu kaldıktan sonra, sürgün olarak memle­ keti Diyarbakır' a gönderildi ( 1900). İstanbul'dan okulunu bitiremeden memleketine dönen Mehmet Ziya, ı900-ı908 yılları arasında Diyarbakır'da kaldı. Artık Diyarbakır'a yerleşmeğe karar veren Gökalp, daha ön­ ceki yıllarda vefat eden Amcası Hasip Efendi'nin vasiyetine uygun olarak amca kızı Vecihe Hanımla evlendirildi. Amca­ sı zengin bir adamdı ve tek varisi kızıydı. Bu sebeple Gö­ kalp, evlilik sayesinde maddi sıkıntılarından kurtuldu. Bu yıl­ larda okuma ve araştırmalarına devam ederek fikirlerini ge­ liştirip olgunlaştırdı. Diyarbakır Valiliğinde memur olarak çalıştı, Ticaret Odası Katipliği yaptı. Yine bu yıllarda, Diyar­ bakır Gazete� i inde ve kendisinin çıkardığı Peyman gaze­ tesinde şiir ve makalelerini yayımladı. Bu şiir ve makaleleri, daha çok memleket meselelerini konu alan sosyal-kültürel fikirlerini açıklamak ve yaymak için yazılmışlardır. İkinci Meşrutiyet'in İlanı üzerine, daha önce gizli olarak kurduğu söylenilen Cemiyeti, "Osmanlı İttihat ve Te­ rakki cemiyeti Diyarbakır Şubesi " olarak resmen faaliyete geçirdi.(1908). İttihat ve Terakki Merkezi tarafından Diyar­ bakır, Van, Bitlis şubelerini teftiş için müfettiş tayin edildi. Eylül, 1909'da İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin Selanik Kong­ resi' ne Diyarbakır delegesi olarak katılmak üzere Selanik' c gitti. Kongre'de ittifakla Merkez-i Umumi Azas ı seçildi. Kongre'den sonra İstanbul'a gelen Gökalp, geçici olarak, "

'

''Darülfünun Edebiyat Şubesi ilm-i Ruh ve U/Um- ı Diniyye-i A liyye " muallimliğine tayin edildiyse de çeşitli sebeplerden İstanbul'da kalmayıp Diyarbakır'a döndü. Diyarhakır'c.la


22

-

-- ------------ İsmail ACAR

"Vilayet Maarif Müfettişliği'' ile görevlendirildi. Peyman gazetesinde yazmağa devam etti.

Selanik'teki Türkçü Ziya Gökalp. Aralık 191O'da. Diyarbakır'daki Müfet­ tişlik görevinden ayrılıp, Selanik'e gitmeğe karar verdi. (,'.ünkü Selanik Sultanisi ' nde ilk defa sosyoloji dersleri okut­ maya başlayacaktı. Böylece ailesiyle beraber Diyarbakır' dan göç edip Selanik'e yerleşti. Selanik'e bu ikinci gelişi, Ziya Gökalp' ın hayatının dönüm noktalarından biri olmuştur. Ziya Gökalp, Selanik'te kendisine yakın veya benzer düşüncelere sahip kişilerle tanışma imkanı buldu. Genç Ka­ lemler dergisini yayımlayan Ömer Seyfettin ve Ali Canip de Selanik'te tanıştıkları arasındaydı. Genç Kalemler dergisi , Ali Canip ve Ömer Seyfettin'in Nisan 1 911 'de "dilde milli­ yetçilik hareketi" demek olan "Yeni Lisan " hareketini baş­ lattıkları bir dergi olarak yayımlanıyordu. Genç Kalemler dergisi, esas itibariyle bir dil ve edbiyat dergisi olmakla bera­ ber tarih. siyaset. felsefe. sosoyoloji, tasavvuf konularındaki yazılara da yer vermekteydi . Genç Kalemler dergisi 'nde Ali Canip ve Ömer Sey­ fettin'in başlattıkları Yeni Lisan hareketi , "dilde ve ede­ b(vetta milliyetçilik " esasına dayanıyordu. Ziya Gökalp, dilde milliyetçilik hareketini yeterli bulmadı. O. bütün millet hayatını kapsayacak ve devlete ve millete yön verecek, bii­ tiin Türklüğü kucaklayacak bir Türkçülük -Türk millfyet­ çiliği-lı areketinin başlatılmasını düşünüyordu. Bu gaye ve anlayışla, Genç Kalemler' in 4 Şubat 1326 ( ı 7 Şubat.I 91 ı) tarihli 6. sayısında Tevfik Sedat imzası ile bütün Türkç üliik fikrinin ilk kıvılcımı olacak Turan başlıklı şi irini yayımladı.


______ Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme

_____ __ _

Ziya Gökalp, Turan şiirini yayımladığı sıralarda memleketimizin siyasi-fikri manzarasını. bu şiirin hangi maksatla yayımlandığını ve gördüğü işi yani Turan şi irinin tesirini, Türkçülüğün Esas/arı'nda şöyle izah eder:

"23 Temmuz (1908) İnkılabından sonra Türkiye 'de Osmanlılık fikri hakim olmuştu. (. . .) 31 Mart 'tan (1909 ) sonra, Osmanlıcılık .fikri eski n�fuzunu kayhetmeğe haşladı. (- . . ) Genç Türkler, Osmanlıcı ve İttilıad-ı İslamcı -İslam Bir­ l iği taraftarı- olmak üzere iki muarız (karşı) kısma ayrtlmağa haşladılar. Osmanlıcı/ar kozmopolit, İttihad-ı İslamcılar ise ultramonten -Türkiye'yi milli sınırlar ötesinde dini bir aleme bağlamak isteğinde- idiler. Her iki akım da memleket için zarar! ıydı. Ben. 191 O Kongresi 'inde Selanik 'te Genel Merkez azalığına se<,:ildiğim .\·ırada. siyasi durum hu merkezdeydi. Bu sırada, Selanik 'te Genç Kalemler adında hir mecmua çıkıyordu. Mecmua 'nın haş yazarı Ali Canip Bey ile, hir gece Beyaz Kule bahçesinde konuşuyorduk. Bu gen<,· bana, Mecmua 'nın dilde sadeliğe doğru bir inkılap yapmağa çalıştığını; Ömer Seyfettin 'in bu fikir savaşında. öncü olduğunu anlattı. Ömer Seyfettin 'in dil hakkındaki hu .fikirleri tamamıyle benim kanaatlerime uyuyordu. Gençli­ ğimde Taşkışla 'da mahpus bulunduğum sırada neferlerin 'müliizım-ı evvel 'e 'evvel mülazım· (teğmen). 'mülôzım-ı siini 'e sani mülazım ... demeleri, bende şu kat 'i kanaati uyan­ dırmıştı: Türkçe 'yi ıslah etmek için, bu dilden bütün Arapça ve Farsça kelimeleri değil, arap ve fars kaidelerini atmak. Arapç·a ve Farsça kelimelerden de Türkçesi olan/art ç·ıkararak. Türkçe karşılığı bulunmayan/art dilde alakornwk (...)


24

______

İsmail ACAR

________

Bu .fikr e dair bazı yazılar yazmış isem de , neşr ine firsat bulamamıştım. Nasıl ki, Tür kçülük hakkında yazı yaz­ mağu da henüz . fir sat elver memişti. Daha on beş yaşında iken, Ahmed Vefik Paşa ' nın Lehçe-i Osmani'si ile Süley­ man Paşa ' nın Tarih -i Alem ' i bende Tür kçülük temayüller i uyandır mıştı. 1896 'da İstanbul 'a geldiğim zaman, ilk aldı­ � ım kitap Leon Cahün'ün tar ihi (Asya Tarihine G iriş, tc. Necip Asım) olmuştur . Bu kitap, adeta Pan -Türkizm mejkuresni teşvik etmek üzer e yazr lmış gibidir . O zaman Hüseyinzade Ali Bey ' le temas eder ek, Tür kçülük hakkındaki kanaatler ini Öğr eniyor dum. Hülasa, on yedi- on sekiz yıldan ber i (1 896 'dan­ ı 911 'e) Tür k milletinin sosyolojisini ve psikolojisini ince­ lemek için har cadığım çalışmalar ın mahsuller i kafamın için­ de isf!f edilmiş dur uyor du. Bunlar ı meydana atmak için yal­ mz bir vesilenin çıkmasına ihtiyaç var dı. İşte, Genç Kalem­ ler ' de Ömer Seyfettin ' in başlamış olduğu fikir mücadelesi, bu vesileyi hazır ladı. Fakat ben dil meselesini kafi görmeyerek Türkçülüğü bütün mefkure/eriyle, bütün programıyle ortaya atmak la­ zım geldiğini düşündüm. Bu fikirleri ihtiva eden Turan manz umesini yazarak Genç Kalemler'de neşrettim. Bu manzume, tam zamanında intişar etmişti. Çünkü Osmanlıcılık 'tan da, İslam Bir liği .fikrinden de memleket için tehlikeler doğacağını gör en genç ruhlar, kurtarıcı bir mefkure (ideal) arıyorlardı. Turan manzu­ mesi, bu mefkurenin ilk kıvılcımı idi. Ondan sonr a müte­ madiyen, bu manzumedeki esaslar ı açıklamak ve tefsir et­ mekle uğr aştım. " (Türkçülüğün Esasları, y. Haz. M. Kaplan, 1 000 Temel Eser,İst 1 970,s. 1 3- 1 4)

Ziya Gökalp, Türkçülüğe ([ür k M illiyetçiliğine) dair fikirlerini, bir sistem halinde en derli toplu şekilde


___Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme

_ __

25

ölümünden bir yıl önce ( 1 923) yayımladığı Türkçülüğün Esasları adlı eserinde, "- Yayımlanışından sonr a- Mütemadi­

yen, bu manzumedeki esaslar ı açıklamak ve tefsir etmekle uğr aştım. dediğine göre, Turan şiiri, fikirlerinin nüvesini, "

çekirdeğini teşkil etmektedir. Bu sebeple bu ünlü şiiri buraya almakta fayda görüyoruz:

TURAN Nabızlar ımda vur an duygular ki, tar ihi n Bir er der in sesidir, ben sahifeler de değil, Güzfde, şanlı, necip ır kımın uzak ve yakın Bütün zafer ler ini kalbimin tanfninde, Nabızlar ımda okur , anlar , eyler im tebcil. Sahif eler de değil, Çünkü Atilla, Cengiz, Zafer le ır kımı tetviceden bu n asiyeler, O . t ozlu çer çeveler de, o ift ir a- amiz Muhit içinde gör ünmekte kir li, şer mende,· Fakat şer efl e nümdyan Sezar ve İskender ! Nabızlar ımda evet, çünkü ilm için müphem Kalan Oğuz Han 'ı Kalbim tanır tamamiyle, Damar lar ımda yaşar şan ve ihtişamıyle Oğuz Han, işte budur gönlümü eden mülhem: Vatan ne Türkiye 'dir Türkler 'e, ne Türkistan; Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan... Beyazkule- 4 Şubat, 1326 ( 1 7 Şubat, 1 9 1 1 )


26

----------- İsmail ACAR--------- - ----

Türkçülüğün Öncüsü İ stan bul'da Selanik'te Genç Kalemler dergisinde Turan adlı şiiri­ ni yayımlayarak, bütün Türklüğü kapsayan bir Türkçülük an­ layışını başlatan Ziya Gökalp, 1 91 1 'den sonra Türk milliyet­ çiliğinin en önemli fikir adamı olarak şöhret kazanmaya baş­ lamıştır. İttihat ve Terakki Cemiyeti Kongresi için delege ola rak memleketi Diyarbakır' dan Selanik' e gel i p ( 1 909). Kong­ re' de, Cemiyet' in ( so nra siyasi parti olmuştur), Merkez İda­ re Heyeti 'ne seçilen Gökalp, Selanik'e ikinci gelişinde oraya yerleşmiştir. Fakat bir süre sonra Balkan Savaşında Yuna­ nistan'ın Selanik ' i işgali üzerine 1912 'de İstanbul'a gel ip yer leşmiş: yapılan genel seçimlerde de Ergani sancağından mil­ letvekili seçilerek Osmanlı Meclisi'ne (Meclis-i Mebusan) girmiştir. Gökalp'ın Meşrutiyet devrindeki hu ilk mil letvekil­ liği. dört yıl yerine dört ay sürmüştür. Zira, seçildiği dönemin Meclisi feshedilerek yeni seçimlere gidilmiştir. Bu kısa mil­ letvekilliği döneminde Gökalp'a "Maar(f'Nazırlığı" teklif e­ dilmişse de kabul etmemiş, yeni seçim döneminde de bir da­ ha aday olmayıp, Darülfünundaki derslerine devam etmiştir. (19 12'de Selanik. Yunanlılar'ın el ine geçtiği için Genç Kalem ler kadrosu da başta Gökalp o lmak üzere İstanbul'a gelerek Türk Ocağı'na katılıp Türk Yurdu dergisinde yazmağa başlamışlardır. Bu durum İstan­ bul'daki milllyetçi hareketi daha güçlü hale getirmiştir. )

l 91 2'den sonra fiilen iktidar'a gelen İttihat ve Terak­ ki Partisi içinde önemli ve itibarlı bir yer edinen Ziya Gö­ kalp, 1913 ' te, Darü(lünun'da (İst.Ünv) Müderris (öğretim üyesi) olarak görevlendirildi. Bu görevini l 919'a kadar sürdüren Gökalp, bugünkü İst Ünv. demek olan Darülfü­ nun ' da Türkiye' de ilk defa "Ulum-ı İçtimaiyye " (içtimaiyat/ SOc\yo/oji) Kürsüsü'nü kurarak bu ilim disiplinini yerleş-


_____

Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme_____

27

tirdiği gibi, Mustafa Şekip (Tunç), Ahmet Ağaoğlu, Yahya Kemal . Köprülü Fuad gibi değerli şahsiyetlerin Ünivcrsite'ye alınmasında da öncü olmuştur. Ziya Gökalp, İstanbul Darülfünunu'ndaki derslerine 1 9 1 3- 1 9 1 9 yılları arasında devam etti . Bu yıllar, hayatının çok verimli dönemi oldu. Üniversite dışında, Türk Ocakları'n­ daki konferansları, Türk Yurdu ve Yeni Mecmua' daki ( 1 91 7) makale ve şiirleri, onun, devrinin en ünlü Türkçü ilim ve fikir adamı olarak tanınmasını, şöhret ve itibar kazanma­ sını sağladı. Birinci Dünya Savaşı sonunda Müttefiklerimizle beraber yenilmiş sayılmamız üzerine, 30 Ekim 1 9 1 8'de Mondros M ütarekesi imzalandı . Böylece İttihat ve Terakki Devri de sona erdi. Osmanlı Devleti ' nin mağlubiyetinin se­ bebi olarak görülen Env er Paşa, Talat Paşa, C emal Paşa, Dr. N azım, Bahattin ,5 akir gibi İttihat Terakki önderleri, tutuk­ lanıp cezalandırılma korkusuyla yurt dışına çıkmağa karar verdiler. Son İttihat ve Terakki Kongresi'nin toplandığı gün­ lerde, 2-3 Kasım 191 8 ' de, İttihatçı liderlerin bir Alman denizaltısı ile memleketten ayrıldıkları duyulur. İttihatçı siya­ siler, bu kararlarına Ziya Gökalp'ın da uymasını istediler. Bu İttihatçı kararı, Ziya Gökalp'a göre, "v atandan kaçm ak " ve­ ya "v atanı ter k etm ek " teklifi idi. Bu sebeple o, "Ben v atan dışında yaşayam am " dedi. O günlerde yeni kurulan Damat Ferit Paşa Hükümeti, İngilizler'in de baskısı ile İttihatçı ve Türkçü-milliyetçi düşmanflğı ve avı başlatmış; 21 Aralık 1918'de çoğunluğu İttihatçı olan Meclis-i Mebusan da feshe­ dilmiştir. Bu şartlarda, Gökalp'ın da bir gün tutuklanacağı bellidir. Onun tutuklanmasını istemeyen dava arkadaşı Ö mer Seyfettin de kendisine şu teklifte bulundu: "CancağlZlm ! Madem ki İstanbul 'u ter k etm ivorsu n. har i or talıkta gör ünm e_ Üniv ersiteye gitm e. Bir ev h11/a/1111.


28

___ ____

İsmail ACAR.

_______ _

or ada gizlen. Sen çoluğun çocuğun için de bizim için de lazımsın. Fakat Gökalp bu teklifi de kabul etmedi . Cevabı şöyle oldu: "Benim alnım açıktır . Hayatımın bütün hesabını ve­ r ebilir im, Ömer . Gizlenemem, bir yer e gidemem. " Vatanı ve İstanbul 'u terk etmeyi veya saklanmayı reddeden Gökalp, günlük hayatına ve Darülfünfın' daki ders­ lerine devam etti. l 3 Kasım 1 9 1 9'da düşman donanması 5 5 gemiyle İstanbul 'u işgal etmişti. İttihatçı ve Türkçü Gökalp, İstanbul 'un işgalinden bir süre sonra, tahmin edildiği gibi , Üniversite'de bulunduğu bir gün, 3 0 Ocak 19 1 9' da İngi lizler tarafından tutuklanarak Bekirağa Bölüğü' nde hapsedildi . Be­ kirağa Bölüğü'ndeki tutukluluk günlerinde hakkında 2 7 Ma­ yıs l 9 1 5 'te çıkarılan Sevki yat Kanunu (Ermenileri göç ettir­ me kanunu) dolayısıyla dava açıldı. Harp Divanında mahke­ meye çıkar ıldı. Bu mahkeme sırasında, "Er meni Katliamı " ile ilgili bir soruya, Başkan Nazım Paşaya hitaben "milleti­ mize !ft ir a etmeyiniz " diye gürlemesi tarihi bir hadise olmuş­ tur. Bekirağa Bölüğünde dört ay kadar tutuklu kalan Ziya Gökalp, İngilizler' in tutukladığı diğer bir çok milliyetçi ve İttihatçı ile birlikte 28 Mayıs 1 9 1 9'da Malta adasına sürgüne gönderildi. Yaklaşık iki yıl Malta'da sürgünde kaldıktan son­ ra, Londra Konferansı sırasında ( ı 6 Mart 1 92 ı ), TBMM Hü­ kümeti 'nin İngiltere ile imzaladığı "Esir ler in Mübadelesi " anlaşması gereği, 1 9 Mayıs 1 92 l 'de Türkiye'ye (İstanbul 'a) döndü. Gökalp'ın sürgünden dönüşü, ailesinde ve arkadaşl arı arasında büyük sevinç ve heyecan yaratır. Bütün arkadaşları evine gelir. O günleri, kızı Seniha Hanım hatıralarında şöyle anlatıyor: "Bunlar ar asında Yahya Kemal 'i hatır lıyor um. Bu dostlar ar asında yalnız vefalı kard eşimiz, felaket or tağımız edip, hikayeci Ömer seyfettin yoktu. O, ölmüştü. " "


Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme

___

___

29

Malta sürgünü dönüşünde İstanbul' da kısa süre kalan Gökalp, deniz yoluyla Samsun'a ve oradan da Ankara'ya geldi . Birkaç ay da Aı ıkara' da kaldıktan sonra, ailesiyle bera­ ber memleketi Diyarbakır'a dönüp oraya yerleşti. (Eylül. 192 1 ). Malta sürgünü dönüşünde, Ankara' da kısa bir süre (1 921 yaz aylar ı) kalmasını, Ziya Gökalp' ın, İttihat ve Te­ rakki Partisi'ne yakınlığı sebebiyle pek ilgi görmediği şek­ linde yorumlayanlar vardır. Halbuki bu yıllarda Gökalp, geçi­ mini temin etmenin yollarını arıyordu. Yani maddi sıkıntı içindeydi . Ziya Gökalp, Diyarbakır' da kendisini okuma ve incelemelere verdi. Gençlik Derneği adıyla bir demek kurdu. Bu demekte ve çeşitli toplantılarda milll şuuru uyandırıcı. Milli Mücadele'yi destekleyici sohbetler yaptı, dersler, kon­ feranslar verdi. Haziran l 922 ' de Küçük Mecmua adıyla bir dergi yayımlamaya başladı. Bu mecmua'da (dergi) yayımla­ dığı yazılarda Milli Mücadele 'yi destekledi. Küçük Mecmu­ a 'da yayımladığı yaıtları kısa zamanda bütün Türkiye 'de dikkat çekti. İstanbul ve Ankara basını Gökalp ve Küçük Mecmua'dan bahsetmeye başladı. Mustafa Kemal, İ zmir­ de gazetecilerle yaptığı bir konuşmada, "Ziya Gökalp 'ın Küçük Mecmua 'sı İnkıliibımıza büyük hizmetlerde bulun­ muştur. " diyerek Gökalp'ın ve Küçük Mecmua' nın değerine işaret etmiştir. Falih Rıfkı Atay da, "Gökalp, Küçük Mec­ mua 'daki fikirleri ile bizi ve fikir hayatımızı Diyarba­ kır 'dan idare ediyor. " demişti. Yine Ünlü romancı yazar Ya­ kup Ka�ri de Küçük Mecmua'dan bahsettiği bir gazete yazı­ sında, "Dehrin bu büyük adamı, bu Mecmuasıyla bize yep­ yeni bir iilemin altun kapılarını açıyor. " ifadesine yer ver­ mişti . Türk fikir hayatına Diyarbakır' dan yön verdiği anla�ı­ lan Gökalp, Küçük Mecmua'yı maddi sıkıntılar içinde çıka­ rıyordu. Öyle ki önce ev eşyalarından bazılarını sattı. Fakat


30

-

---- --------

İsmail ACAR

-----------------

derginin borçları artınca, İstanbul' dan Ankara ·ya getirttiği çok kıymetli kitaplarını satmak zorunda kaldı . Kitaplarını, 1 000 lira karşılığında Maarif Vekaleti (Milli Eğitim Bakan­ lığı) satın aldı. Gökalp, Küçük Mecmua'da çeşitli yazı ve şiirler ya­ yımlarken bir taraftan da sosyoloj ik incelemeler yapıyordu. ··Kür t A·şir etler i Hakkında Smyolojik Tetkikler" adlı eserini bu sıralarda hazırladı.

Malta Sürgününden Ankara'ya Küçük Mecmua'nın 3 3 . sayısının yayımlandığı gün­ lerde. Gökalp, Atatürk 'ün daveti üzerine Ankara ya geldi (Mart 192 3 ) Zi ya Gökalp Ankara'ya taşınınca, Küçük Mec­ mua· nın yayın hayatı da sona ermiş oldu. Ailesiyle Anka­ ra 'ya yerleşen Gökalp, Mart 1 923 başlarında Maaril Vekaleti Te lilv e Ter cüme E ncümeni Reisliği 'ne tayin edildi . 1 1 Ağus­ tos 1 923 seçimlerinde, Atatürk' ün isteği ile Diyarbakır 'dan milletvekili seçildi. Milletvekilliği görevi ölünceye kadar de­ vam etti. Ankara'ya yerleşen Gökalp için 1 923 yılı hayatının çok verimli yıllarındandır. Çünkü , Tür k Töresi, Tür kçülüğün Esaslan, Doğr u Yol, A ltın Işık adlı eserlerini bu yıl içinde yayımlamıştır . Ayrıca, Yeni Tür kiye gazetesinde, "Yeni Tür­ kiye 'nin Hedefleri " başlığı ile seri makalelerini yayımladı . -

.


___Türkçülüğün

Esasları Üzerine Bir Değerlendirme_______ ___

JI

Rahatsızlığı ve Ölümü Ziya Gökalp, Ankara'da hayatına yeni bir şekil ver­ miş; huzurlu bir çalışma zemini bulmuştur. Fakat milletvekili seçildikten bir süre sonra Yeni Türkiye' nin fikir temellerini hazırlama heyecanı ile çalışıp eserlerini arka arkaya yayım­ larken rahatsızlandı. Doktorların tavsiyesi üzerine İstanbul'a taşınıp Büyükada'ya yerleşti. Bu sıralarda, M ustafa Kemal Paşaya ithaf etmek üzere Türk Medeniyeti T arihi adl ı eserini yazıyordu. Rahatsızlığının artması üzerine nihayet 14 Ekim 'de Beyoğlu' ndaki Fransız Hastahanesi ' ne kaldırılan Gökalp, 25 Ekim 1 924'te 48 yaşında vefat etti. Ziya Gökalp'ın erken ölümüyle. Türkiye ve Mustafa Kemal büyük bir fikir rehberi­ ni kaybetmiştir. Ziya Gökalp'ın daha açık söylemek gerekirse. Türk milliyetçiliğinin muhalifleri, Gökalp' ı tenkit veya karalamak için olmadık yollara baş vurmaktadırlar. Mesela, "Ö ldüğü ge c:e. s ab aha kadar Allah 'a sövmüş. Bu küfürleri de aynı has­ tahanede yatan bir yabancı (Avrupalı) kadın duymuş vs. Hal­ buki, Gökalp'ın son günleri ve öldüğü gece yanında kardeşi Kaymakam Nihat Bey, Müderris Halim Sabit ve başkaları vardır. Rahatsızlığı ve durumu basına her saat açıklanmak­ tadır. Son gece baygın yattığı da hastahane raporlarında belir­ tilmektedir. (Bak. Z iya Gökalp'in ÖIUm Yılında Yazılanlardan Seçme­ ler, Y. Haz. Zeki yağmurdereli, Killtllr Bak. Yay. Ank. 1 982) Ziya Gö­ kalp hakkında, ölüm döşeğinde yattığı günlerle ilgili yanlış v e kasıtlı bi lgiler yayılmağa çalışıldığı gibi; cenazesinin Fran sız Hastahanesi 'nin morguna konulmuş olması bile istismar edi lmektedir. Güya yattığı morgun duvarında haç asıl ıynıı�. Siyasi İslamcı muarızları, Fransız Hastahanesi morgunda haç "


32

______

İsmail ACAR

________

bulunmasını ve Gökalp' ın da o hastahanede vefat etmiş ol­ masını, onun dinsizliğine veya İslam inancı dışında kalmış olmasına işaret olarak yorumlamağa kalkmaktadırlar. Bu a­ yıptır. Fransız Hastahanesi morgunda herhalde hilal asılı ol­ mayacaktır. (Bak. A.Vehbi Vakkasoğlu, Tarih Aynasında Ziya Gökalp, Yeni Asya Yay. İst. 1 980,s. 73-80)

Fikirleri ve şahsiyetiyle yaşadığı döneme damgasını vuran ve haklı bir şöhret kazanan Ziya Gökalp için İstan­ bul' da büyük bir cenaze merasimi düzenlenmiştir. Gazeteler, cenaze merasiminde "elli bin kişi "den bahsetmektedirler. Cenaze namazı Ayasofya Camii 'nde kılınan Gökalp, Sultan Mahmut Türbesi'nde hazırlanan mezarına defnedilmiştir. B üyük Türk milliyetçisi Gökalp ' ın ölümü, Anadolu Ajansı Tebliği i le Türk ve dünya kamuoyuna şöyle duyurul­ muştur:

" Tür k vatanı en büyük ilim adamını kaybetti. Milli Mücadele 'nin r uhu ve istinatgahı olan milliyet fi kir ler ini neşr etmek hususunda Ziya Gökalp Beyin ifa ettiği hizmetler , Tür k milletinin kalbinde ebedi bir minnet bır akmıştır . A na­ dolu Ajansı, bu büyük ziya karşısında duyduğu der in tees­ sür ler i beyan ve Tür k milletini bütün r uhu ile taziye eder . " Ziya Gökalp, vefat ettiği zaman TBMM' de Diyarba­ kır milletvekili idi. Bu sebeple Meclis, ölümünden üç gün sonra, 2 7 Ekim 1 924 günü yaptığı toplantıda Gökalp' ın ölü­ münü ve ailesinin durumunu görüşmüştür. 3 Kasım l 924 'te kabul edilen kanunla, ailesine beş bin lir a ev par ası ver ilme­ si, eşi ile üç kızına vatan hizmeti ter tibinden maaş bağlan­ ması ve çocuklar ının devlet okullar ında par asız okuması, ka­ bul edilmiştir.


___

Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme

33

Devrin Şartları İ çinde Gökalp' ın Yeri Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk 'ün ".fikrimin babası " dediği Ziya Gökalp, siyaset ve fikir tarihimizin en karmaşık, en bunalımlı yani yıkılışla dirilişin bir arada yaşandığı bir dönemde yaşamıştır. İkinci Meşrutiyet ve Milli Mücadele yıllarını kapsayan bu dönem, fikir tarihimizin de en karışık fakat en zengin bir dönemidir. Bu dönem, devlet ve milletimizin kurtulması için herkesin kurtuluş reçetesi yazdığı bir dönemdir. Fakat bu dönemin siyasi şartları, öyle hızlı değişikliklere uğramıştır ki. mevcut şartları inceleyip . tahlil etmeden başka şartlar ortaya çıkmıştır. Genel olarak Tanzimat devr inden sonra, Osmanlı devlet idarecileri ve aydınları, Devlet'in kötü gidişini hatta yıkılmasını önlemek düşüncesi ile çeşitli r eçete fikir ler orta­ ya atmışlardır. Bunların içinde Osmanlıcılık ve İslamcılık devlet politikası olarak da uygulamaya konulmuş fakat çö­ züm olmamıştır. Bu kurtarıcı fikirlere 1 908 Meşrutiyet' inden sonra dernekleşip siyasileşmeye başlayan Türkçülük de ek­ lenmiştir. Osmanlı-Türk devlet adamı ve aydınları, Osman­

lıcılık (Osmanlı Bir liği), İslamcılık (İslam Bir liği) ve Türk­ çülük (Tür k Milliyetçiliğ i) fikirlerini, Osmanlı Türk Devle­ tini ve Müslüman Türk milletini tarihi- siyasi şartlar içinde kurtaracağı düşünülen program veya reçeteler olarak ortaya atmışlardır. Bu fikir akımlarını, tarihi ve siyasi şartları içinde anlamaya çalışmalıyız. Bu fikirlere, derece ve mahiyet farkı olmakla beraber hepsinde ortak olan Batıcılık fikrini de ek­ leyelim. Bu programların veya siyasi fikirlerin hepsinde ortak olan gaye, Osmanlı Devleti'nin dağılıp çökmesini önlemek.


34

______

İsmail ACAR

_______ _

Osmanlı vatandaşl arının huzur ve refahını temin etmektir. Osmanlı vatandaşları, -Devletin asıl kurucu sahibi Müslüm an Türkler, -Türk Olm ayan Müslüm anlar -Türk v e Müslüm an olm ayan gayri Müslim ler olmak üzere üç ana guruptan meydana gelmektedir. Osman­ lıcılık, din farkı gözetmeden bütün vatandaşları eşit hakl ara sahip " Osm anlı m illeti " olarak kabul eder. Siyasi İsllimcılık ise Osmanlıcı anlayışın daraltılmış şeklidir. Milliyet fakı gö­ zetmeden bütün Osmanlı vatandaşı Müslümanları, "lsldm m illeti " olarak kabul eden siyasi görüştür. Ne var ki Osmanlı Dev leti 'nin kurtarılm ası için ortaya atılan Osmanlıcı v e İs­ lamcı siyasi reçetelere, fikirlere Müslüm an Türkler 'den baş­ ka inanan da pek yoktu. Esasen geniş bir pencereden bakıl­ dığında bu reçete fikirlerin hepsi, Türkler açısından adı başka türlü ifade edilmiş Türk m illfyetçiliğinden başka bir şey de­ ğildi . Çünkü hepsinin nihai gayesi Osmanlı Türk Devleti'ni dağılıp yıkılmaktan kurtarmaktı. Ancak, bu yıllarda Osmanlı Devleti tebaası olan Müs­ lüman ve Hıristiyan azınlıklar, Türk düşmanlığı ve Osmanlı Türk Devleti ' ni yıkma konusunda sınır tanımıyor; İstiklal­ lerini kazanmak bahanesiyle Türk'e her türlü saldırıyı, haka­ reti reva görüyorlardı. İşte bu şartlarda Türkler için, Türklü­ ğün nefis müdafaası demek olan Türkçülük tek çıkar yol olarak savunma psikolojisi içinde, savunma refleksi olarak ortaya çıktı. İşte bu, adı o yıllarda Türkçülük olan Türk mi lli­ yetçiliğinin fikir temellerini ve uygulama planlarını ortaya koyan, Türk milliyetçil iğini bir fikir sistemi haline getiren Ziya Gökalp olmuştur.


ESERLERİ Şiirleri - Nesirleri



___

Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme

___

37

Şiirleri ve Şairliği Ziya Gökalp, şair , fikir adamı ve sosyologtur. Fakat esas itibariyle fikir adamıdır. Ziya Gökalp' ın şiirleri ve şiir­ lerinden meydana gelen eserleri vardır. Fakat o hem fikirle­ rini daha kısa ve tesirli yoldan yaymak hem de teorisini yap­ tığı "millf bir edebiyat "ın örneklerini göstermek üzere şiirler yazmıştır. Tabii bu şiirlerinin içinde güzel, duygulu, heye­ canlı, mısra ve bölümler de vardır. Ziya Gökalp' ın şiirlerini külliyat halinde toplayıp ya­ yımlayan Fevziye Abdullah Tansel, Gökalp' ın şairliği ile il­ gili olarak şöyle bir değerlendirme yapıyor: ''Şahsf mevzular da eser ver memesi, şahsi aşklar ını i­ fade eden şiir ler i bulunmaması itibar iyle Mehmet A kif v e Mehmet Emin 'e benzeyen Gökalp 'ı, onlar dan ayır an hususi­ yet, bir şair değil, bir mütefekkir olmasıdır . Gökalp, içtimai (sosyal) eser ler inde, makaleler inde iler i sür düğü fikir ler ini, nazar iyeler ini daha geniş bir kitleye, daha cazip, ahenkli bir �iadeyle ve kolaylıkla anlatabilmek için, şiir i vasıta olar ak kullanan idealist bir şair imizdir . " Ziya Gökalp' ın, aşağıda tanıtacağımız şiir kitaplarıyla bu kitapları dışında kalan şiirlerinin toplamı 120' <lir. Bu şiir­ ler içinde çok uzun ve çok kısa olanlar vardır. Bu sebeple, ancak şiirlerindeki toplam mısra sayısının 6698 ' i bulduğu düşünülürse az şiir yazmadığı anlaşılır. Gökalp' ın bütün şiirleri, külliyat olarak, Fevziye Ab­ dullah Tansel tarafından toplanıp, Türk Tarih Kurumu tara­ fından, "Ziya Gökalp Külliyah-1, Şiirler ve Halk Maslllla­ rı, Ank. 1 952 " adıyla yayımlanmıştır. "


İsmail ACAR___

38

Kızılelma Ziya Gökalp, daha önce de belirttiğimiz gibi, ilmi­ fikri eserlerinin yanında çok sayıda şiir de yazmıştır. Bu şi ir­ lerinin büyük çoğunluğunu Kızılelma, Altın Işık ve Yeni Ha­ yat adlı şiir kitaplarında toplamıştır. Şiirlerinin bir kısmı da bu eserlerinin dışında kalmış, kitap halinde yayımlayamamış­ tır. (Bak. Ziya Gökalp Külliyatı-ı, Şiirler ve Halk Masalları, yay. Haz. Fevziye Abdullah Tansel, Türk tarih Kurumu, Ank. 1 952.)

Ziya Gökalp için, pek çok şiir yazmasına r ağmen, Yahya Kemal v eya Mehmet Ak!f gibi "büyük bir ş air " deni­ lemez. Onun şiirlerinin çoğu, başta Tur an şiiri olmak üzere, fikirlerini duyurmak veya izah etmek için kaleme al ınmıştır. İçinde Tur an şiiri de yer alan ilk şiir kitabı Kızılelma adını taşır. Bu eser ilk defa Tür k Yur du kitaplar ı arasında l 9 14 'te basılmıştır. Kızılelma' da masal, koşma v e destan tar­ zında yazılmış şiirler toplanmıştır. Kitaba adını veren Kızıl­ elma, masal üslubuyla ve mesnevi tarzında yazılmış uzun bir manzumedir. "Kızılelma ", Türk milliyetçiliğinin, Türkçü­ lük hedeflerinin, Türk birliği ülküsünün genel adıdır. Kı ­ ztlelma tarihte de Türk milletinin ideal hedeflerini ifade e­ den, belirten bir terim olarak kullanılmıştır. Bu anlamda, Kı­ zılelma, "Türk 'ün anladığı, başarı ve zaferlerle ulaşabile­ ceği en son ve en uzak nokta " diyebiliriz. (Kızıl Elma terimi ile "

",

ilgili yorum ve değerlendirmeler için bak. ,Kızılelma- Ziya Gökalp,

y./ıaz. Hikmet Tanyu,

malar, s 1 3 1 vd)

Kültür Bakanlığı yay. Ank. 1 976, iç inde, Açıkla­


___

Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme___

39

Yeni Hayat Gökalp'ın ikinci şiir kitabı, Yeni Hayat' tır . İçinde 32 şiir (manzume) bulunan bu eser, İstanbul'da Gökap'ın önder­ liğinde yayımlanan Yeni Mecmua tarafından 1 9 18' de yayım­ lanmıştır. (Yeni Mecmua, ilim, sanal ve ahlaki yazılar yayımlayan haftalık bir dergidir. Ziya Göka l p ' ın önderliğinde l 9 1 7'de yayın hayatına başlamış. 1 92 J ' c kadar varlığını sürdürmüş, Türk milliyetçisi b i r dergidir. Gökalp, pek çok yazısını bu dergide yayımlamıştır. Yahya Kemal, Halide Edip, Fuat Köprülü, Ömer Sey­ fettin. Faruk Nafiz, Dergi'de yazanlar arasındadır. Yeni Mecmua, Türk Ocağının da yayın organ l ığını yapmıştır. Anafartalar Komutanı Yarbay M ustafa Kemal, ilk defa bu Dergi ' nin "Çanakkale" özel sayısında kapak konusu yapılarak kamuoyuna tanıtılmıştır. Ruşen Eşref Ü naydın 'ın Ana/arta/ar Kumandam İle Mülakat ( 1 9 1 8) adl ı röportaj ı da bu Türkçü-mil liyetçi dergi için yapılmıştır.)

Yeni Hayat adlı şiir kitabında Ziya Gökalp'ın Türk­ çülük idealine göre kurmak istediği "yeni hayat "ın çeşitli yönlerini gösteren tekliflerini ifade eden şiirlerini buluyoruz. Yeni Hayat 'taki şiirlerinin her biri, onun bir fikrinin ifade­ sidir. Yani "Yeni Hayat", Ziya Gökalp'ın, Türk milletine ­ devlet ve millet hayatında- uygulanmasını istediği sosyal-kül­ türel-siyasi bir yeniden yapılanma programıdır. Yeni Hayat a­ dını taşıyan bu şiir kitabı, onun programının şiirlerle ifade­ sidir. Eserinin başına koyduğu notta, bu durumu öyle ifadı.: ediyor: "Şuur devrinde şiir susar, şiir devrinde şuur seyirci

kalır. İçinde bulunduğumuz zaman, galiba birinci devreye aittir. ( . .) Çocuk terbiyesinde birtakım dersler, oyun tarımda verilir;. bunun gibi halk terbiyesinde de bazı fikirlerin, vezin kisvesinde arzedilmesifena mı olur? " Bu eserinde topladığı şiirlerinin başlıkları (adı) hi k bunu anlatmağa yetecek özelliktedir. Şiirlerinden bazı l arı ı ı ı ı ı


40

başlıkları şöyledir: Din, Din ile İlim, Vatan, Millet, A hlak, Vaztfe. Köy, Lisan, Kadın, Medeniyet, Kavim, Sanat, A ile, Devlet vb.

Altın Işık Altın Işık, Ziya Gökalp'ın mensur ve manzum masal­ ları i le A lparslan- Malazgirt Savaşı adlı piyesinden meydana gelen bir eseridir. Bu eserinde bazı masalları, nesir olarak an­ latan Gökalp, Dede Korkut Hikayeleri 'nden bazılarını da nazma çekmiştir. 1923 'te yayımlanan bu eserinde çocuklara ahlfil<i ve milli duygular aşılama gayesi gütmüştür. Nesir Eserleri

Ziya Gökalp, şiirlerinde de ortaya koyduğu fikirlerini, esas itibariyle makale tarzı eserlerinde ortaya koymuştur. Gökalp, yazılarını genellikle ya kendisinin yayımladığı dergi­ lerde veya devrin Türkçü dergi ve gazetelerinde yayımlamış; daha sonra bazılarını kitap haline getirmiştir. Bu bakımdan Gökalp' ın bir çok yazısı veya daha doğru ifadeyle makalesi ölümünden sonra kitap olarak yayımlanmıştır. Kendisini büyük Fikir adamı ve sosyolog olarak üne kavuşturan yazı ve eserlerini Gökalp, 19 1 0- 1924 yılları ara­ sında yazmıştır. Biz burada Ziya Gökalp' ın hayatta iken kendi sinin yayımladığı eserleri ile ölümünden sonra onun adına çeşitli yazı ve makalelerinden tertiplenip yayımlanan eserlerini topluca tanıtmayı uygun gördük.


___Türkçülüğün Esasları Üzerine

Bir Değerlendirme__

_

41

Türkleşmek-İ slamlaşmak- Muasırlaşmak Ziya Gökalp'ın yayımladığı ilk fikir kitabı, " Tür kleş­ mek-İsldmlaşmak-Muasır laşmak "tır. Bu kitap onun önemli bir eseri olmakla beraber, daha sonra yayımladığı " Tür kçülü­ ğün Esaslar ı " adlı eserinin gölgesinde kaldığı için gerektiği kadar tanınan ve baskıları yapılan bir eser değildir. Ancak bu durum, esere fikir değerinden bir şey kaybettirmemiştir. Ziya Gökalp, Tanzimat ve İkinci Meşrutiyet yıllarında Türk devletini ve Türk milletini kurtarmak için reçete olarak ortaya atılan siyasi fikirleri dikkate aldı. Bu fikirleri dikkatle inceleyerek, birbiriyle çatışmayacak şekilde birleştirip bir senteze v armayı düşündü. Bu düşünceden hareketle, "Türk­ /eşmek-İslfimlaşmak-Muasırlaşmak " formülünü veya sente­ zini geliştirdi. Geliştirdiği bu üçlü formülü; Türk milliyet­ çiliği adına, Türk milletinin kurtuluş yolu olarak gösterdi. " Üç fikir cer eyanının da hakiki ihtiyaçlar dan doğduğunu " belirten Gökalp, bu konudaki fikirlerini açıkladığı yazıl arını, önce makaleler halinde Türkçülüğün merkezi kuruluşu olan Türk Ocağı'nm yayın organı Türk Yurdu dergisinde ve İslfim Mecmuası 'nda ( 1 9 1 3- 1 9 1 4) yayımladı. Daha sonra da ( 1 9 1 8' de) bu makalelerini "Türk/eşmek-İs/fimlaşma­ Muasırlaşmak " adıyla kitap olarak yayımlamıştır. Ziya Gö­ kalp, bu i lk nesir eserinde, üç fikir akımı arasında kurduğu dengeyi ve v ardığı sonuçları şöyle açıklıyor: " Tür klük cer eyanı, Osmanlılığın r akibi olmak şöyle dursun, hakikatte en kuvvetli yar dımcısıdır . Yalnız her yeni cer eyanın olduğu gibi, bu mesleğin de bir kısım gençler den meydana gelmiş aşır ılar ı var dır ki yanlış yor um/ura sebep


42

oluyor lar . Tür klük, kozmopolitliğe karşı İslamiyet ve Osman­ lılığın hakiki kaynağıdır . Bugün bizim için 'Muasırlaşmak ' demek, A vr upa­ lılar gibi zır hlılar, otomobiller , uçaklar yapıp kullanabilmek demektir . Muasırlaşmak, şekilce ve yaşayışça Avrupalılar 'a benzemek değildir. (. .) .

Türkleşmek-İslamlaşmak mefkureleri arasında bir zıtlık olmadığı gibi, bunlarla muasırlaşmak ihtiyacı arasın­ da da bir çatışma yoktur. (. .) O halde her birinin nüfuz dairelerini belirterek bu üç gayenin üçünü de kabul etmeliyiz; daha doğr usu. bunla­ .

r ın bir ihtiyacın üç ayr ı noktadan gör ülmüş kısımlar ı olduğu­ nu anlayar ak muasır bir İslam Türklüğü meydana getirme­ liyiz. "

"Yani bugün Türk milleti, Ural-Altay ailesine, İs­

lam ümmetine, A vrupa beynelmileliyetine mensup bir ce­ miyetten ibarettir. " (Türkleşmek-İslamlaşmak-Muasırlaşmak, yay. Ferhat Tamir, Türk Kültür Yay. İs!. 1 976, s. 1 3- 1 6)

Haz.

Türkçülüğün Esasları Ziya Gökalp' ın en çok tanınan, fikirlerini en derli top­ lu ve sitemli bir şekilde ortaya koyduğu eseridir. (Tanpınar, bu eser için "bir çeşit vasiyetname " diyor.) İlk defa ölümün­ den bir yıl önce l 923 'te Ziya Gökalp' ın kendisi tarafından Ankara' da bastırılmıştır. Gökalp, bu eserini "Türk Ocaklı­ lara ithaf' etmiştir. Ziya Gökalp'ın ölümünden sonra, çeşitli baskıları yapılarak yayımlanan eserin, en dikkatli ve güveni­ lir baskıları, Var lık Yayınlar ı ile Prof. Dr. Mehmet Kaplan­ 'ın yayına hazırladığı "Devlet Kitaplar ı-1 000 Temel Eser "


Türkçü l üğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme___

___

43

serisinden ve "Kültür Bakanlzğı " tarafından basılmış olan­ larıdır. Türkçülüğün Esasları, bu kitabımızın asıl konusu olduğu için ilerideki sayfalarda geniş olarak tanıtılıp değer­ lendirilecektir.

Doğru Yol

Büyük Türk milliyetçisi fikir adamı ve sosyolog Gökalp' ın, sağlığında yayımlandığı değişik eserlerinden birisi, "Doğru Yol " adını taşımaktadır. 1 923 'te yayımladığı bir kitapçık şeklindeki bu eserinde Gökalp, "Müdafaa-i Hukuk Fırkası "nın Atatürk tarafından "Halk Fırkası " adıyla siyasi parti haline getirilince, yayımladığı dokuz umdelik (ilke-prensip) programını yorumlamıştır. Bu sebeple eserin konusu, "Halk Fırkasının Umde/erinin Tahlil ve Tasnifiyle Siyasi Umde/erinin Tefsiri " olarak belirtilmiştir. Ziya Gökalp, Ankara'da bu eserini yayımladığı günlerde "Hakimiyet-i Milliye " ve " Yeni Gün " gazetelerinde siyasi partilerle ilgili yazılar yazmıştır. Enver Behnan Şa­ polyo, bu yazıların yazılış sebebini şöyle açıklamaktadır: "Mustafa Kemal Paşa, Büyük Millet Meclisi Hükü­ meti yerine, Cumhuriyet Hükümetini; Müdafaa-i Hukuk Ce­ miyeti yerine de, Halk Fırkası 'nı kurmak istiyordu. Bu fikirle­ rin ana hatları dimağında tebellür ederken, bir gün Ziya Gökalp 'ı da Çankaya ya çağırttı. Gazi Mustafa Kemal Paşa ile Ziya Gökalp 'ın neler görüştüğünü bilmiyoruz. Yalnız, Ziya Gökalp Çankaya 'dan döndükten sonra, "Doğru Yol-Hakimiyet-i Milliye ve Um­ de/erinin Tasnifi, Tahlil ve Tefsiri" adıyla bir risale neş­ retti. Bu eser Mustafa Kemal Paşa 'nın kurmak istediği Halk


44

____ _____

İsmail ACAR ________

Par tisi 'nin dokuz umdesinin tasnif,tahlil ve tefsir ine aitti. Bu eser i müteakip. Hakimiyet-i Milliye ve Yeni Gün gazeteler in­ de de 'Fır ka Nedir ? ' , 'Fır kalar ın İçtimai Tasnifi ' 'Fır kala­ r ın Siyasi Tasn�fi ' , 'A mer ika ve İngilter e 'de Fır kalar ve İnzi­ batı ' adlı ser i halinde makaleler i çıkmağa başladı. Bu makaleler den anlaşıldığına gör e, Mustafa Kemal Paşa, Ziya Gökalp 'a fır kalar hakkında bir ser i makale yaz­ masını r ica etmişti. " (Ziya Gökalp, Yeni Türkiye'nin Hedefleri, -Hikmet Tanyu 'nun bir incelemesiyle- İst. 1 974, s. 1 4 )

Türk Töresi Türkler' in İslfuniyet ' i kabulünden önceki kültür ve inanç/ar z i le ilgili bir eser olan Tür k Tör esi, Ziya Gökalp'ın sosyoloj ik araştırma ve değerlendirme eserlerinden birisidir. Eser, Ankara'da bulunduğu 1923 'te yayımlanmıştır. Ziya Gökalp, Tür k Tör esi adını verdiği bu eserinde, Türk milletinin İslfuniyet ' in kabulünden önceki din hayatını, dini inanışlar ım; Tür k destan ve menkıbeler ini inceleyip değerlendirir. Eserine, adını verdiği "töre" ve "Türk töresi" kavramlarını açıklayarak başlar. "Töre" teriminin Or hun A bideler i 'nde, ve Divanü Lügati 't Tür k 'deki kullanılışlarına dikkat çeken Gökalp, bu eserlerde "tör e "nin genel olarak "kanun " anlamında kullanıldığını belirttikten sonra şu açık­ lamayı yapıyor: "Bununla beraber töre kelimesinin medlulu "kanun " kelimesi gibi sınır lı değildir . Yazılmış yasalar dan başka ya­ zılmamış teamüller de tör enin içindedir . Hatta, hukuki tör e­ den başka, dini ve ahlaki tör eler de var dır . O halde Türk Tö­ resi, eski Tür kler 'e atalar ından kalan bütün kur allar ın top­ lam ı demektir . "


Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme

___

_ _ _

45

Ziya Gökalp, töre kelimesinin Türk kelimesi ile de ilgisinin olabileceğine dikkati çekerek, "Türk " kelimesinin, "töreli" anlamına gelebileceğini de bir tahmin olarak ileri sürmektedir. " Türk Töresi ", İslamiyet öncesi Türk kültür ve inanç­ ları ile ilgili olarak yazılan ilk araştırma eserlerinden olması bakımından önemli olsa da bugün bilgi değeri olarak elbette aşılmış bir eserdir. Ziya Gökalp'ın 1 923 'te yayımladığı Türk Töresi, "Gökalp 'ın 1 00. doğum yıl dönümü dolayısıyla " diğer eser­ leriyle beraber, 1 976'da Kültür Bakanlığı tarafından yayım­ lanmıştır.

Türk Medeniyeti Tarihi Ziya Gökalp'ın " Türk Medeniyeti Tarihi " adıyla yaz­ dığı bir eseri, 1 925 'te, " Türkiye Cumhuriyeti Maarif Vekaleti N eşriyatından " olmak üzere basılıp yayımlanmıştır. Gökalp, bu eserinde " Türk Töresi "nde olduğu gibi, Türk kültür ve medeniyetinin İslamiyet'ten önceki devrini inceleyip değer­ lendirmektedir. " Türk Medeniyeti Tarihi "nin Devletçe basılan bu ilk şekli, verilen bilgilere göre, Gökalp'ın yazmayı planladığı ve üzerinde çalıştığı asıl kitabın bir özetidir. Eserin Bakanlıkça basılan bu şekli, lise sınıflarına ders kitabı olmak üzere ha­ zırlanıp basılmıştır. Yakınlarının verdiği bilgilere göre, Ziya Gökalp, öm­ rünün son günlerine kadar, asıl düşündüğü geniş " Türk Me­ deniyeti Tarihi " adlı eserini yazmağa çalışmıştır. Ancak ra­ hatsızlığı sebebiyle bu eserini tamamlayamamıştır. Fransız l lastahanesi' nde geçirdiği son günlerinde, yanında bulunan


46

_____ ____

İsmail ACAR.________

Müderris Halim Sabit Beye yazdırıp imzalayamadığı mektu­ buna göre, tamamlayamadığı "Tür k Medeniyeti Tar ihi " adlı eserini Gazi Paşa ve Latife Hanıma ithaf etmek istediğini belirterek basılmasını istemiştir. Ziya Gökalp'ın ömrünün son günlerinde bile ilgilendi ği bu eseri, 1 976'da Kültür B akanlığı tarafından basılmıştır.

Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler

Ziya Gökalp'ın Kür t Aşir etler i hakkındaki bu eseri, yarım kalmış çalışmalarından birisi olarak sonradan basıl­ mıştır. Ziya Gökalp, Malta sürgününden döndüğü günlerde, ( M ayıs- 1 92 1 ) Samsun üzerinden Ankara'ya yolculuğu sırasında yolcular arasında bulunan Dr. Rıza Nur 'la karşılaştı . ( Dr. Rıza Nur, TBMM Hükümetlerinde çeşitli Bakanlıklarda bulunmuş; Lozan Heyeti

Gökalp, konuşma­ ları sırasında, Rıza Nur'a , Milli Hükümet'in, harp gailelerini bertaraf edip işleri yoluna koyduktan sonra "bir sosyal kal­ kınma har eketi başlatması lüzumundan " bahsederek, bilhas­ sa Kür t Aşir etler inin tar ihi ve sosyolojik bir incelemeye tabi tutulmasından söz etmiştir. Ziya Gökalp'ın bu fikirlerini bi­ len Rıza Nur, Milli Hükümetin Sağlık ve Sosyal Yar dım Ba­ kanı olunca, o sıralarda Diyarbakır' da bulunan Ziya Gö­ kalp'a bir mektup yazarak, "Kür t aşir etler ini tetkik etmesini (ar aştır ıp-incelemesini) " istemiştir. Ziya Gökalp, işte bu is­ tek üzerine, konu ile ilgili üç aylık sıkı bir çalışma yaparak iki rapor hazırlamıştır. Toplam 99 sayfa tutan bu raporlar, dört nüsha hazırlanarak, Atatürk'e, Dr. Rıza Nur'a ve diğer ilgililere verilmiştir. İkinci Başkanl ığını yapmış bir fikir ve siyaset adamıdır.)


Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme

___

__ _

47

Ziya Gökalp, Kürt aşiretleri ile beraber, Arap ve Türkmen aşiretleri hakkındaki çalışmalarını tamamladıktan sonra bu çalışmalarını "Diyarbakır Aşiretleri Hakkında Sos­ yolojik Tetkikler " adıyla kitap olarak yayımlamayı planlamış­ sa da ömrü vefa etmemiştir. Yetiştiği bölgenin de özelliğinden dolayı "Kürtler " veya "Kürt aşiretleri " hakkında daha gençlik yıllarında araş­ tırmalar yapan Ziya Gökalp, 1 922'de Diyarbakır' da yayımla­ dığı Küçük Mecmua 'daki bir yazısında şu ifadelere yer ver­ mektedir: "Hüldsa, Türkler 'le Kürtler, bin senelik müşterek din, müşterek tarih, müşterek bir coğrafya neticesi olarak hem maddi hem manevi bir surette birleşmişlerdir. Bugün ise müşterek düşmanlar, müşterek tehlikeler karşısında bulu­ nuyorlar. Bu tehlikelerden ancak müşterek bir azim ile kurtu­ labilirler. O halde büyük bir kanaatle diyebiliriz ki bu iki milletin birbirini sevmesi, her iki taraf için hem dini hem siyasi bir farizedir. Kürtler 'i sevmeyen bir Türk varsa Türk değildir; Türkler 'i sevmeyen bir Kürt varsa Kürt değildir. " ( Kürt A. H . Sosyolojik Tetkikler, s. 1 1 8)

Ziya Gökalp, bölgenin özellikleri yanında, kendisine " Kürtlük isnat edilmesi " sebebiyle de "Kürtlük meseleleri " üzerine eğilmiştir. Bu çal ışmalarında daha çok Diyarbakır' ın ve bölgenin dil yapısını incelemiş; şu sonuca varmıştır: " Ya Diyarbekir 'in Türkçesi bir Kürt Türkçesiydi ya­ hut Diyarbekir 'in Kürtçesi, bir Türk Kürtçesiydi. Lisani tet­ kik/erim gösterdi ki, Diyarbekir 'in Türkçesi, Bağdat 'tan ta Adana ya, BakU ya, Tebriz 'e kadar uzanan tabii bir lisandan vani Akkoyunlu-Karakoyunlu Türklerine mahsus bulunan Azeri lehçesinden ibarettir. " (Millet Nedir? Sosyolojik Tetkikler.s. 1 23) "

Ziya Gökalp, bahsettiğimiz araştırmaları sonucunda, Divarbekir 'in ve kendisinin kültürce Türk olduiu J!ibi,


48

______

İsmail ACAR

__ ___ _ __

ırk bakımından da Türk kökenli olduğunu anladığını " ifade etmektedir

Limni ve Malta Mektupları Mondros Mütarekesinden (30 Ekim 1 O 1 8) sonra İngi­ liz işgal kuvvetlerinin İstanbul 'u işgali sırasında, bir çok Milliyetçi ve İttihatçı tutuklanmıştır. Tutuklananlar arasında o zaman Darülfünfuı' da derslerine devam etmekte olan Ziya Gökalp da vardır. 28 Ocak 1 9 1 9'da tutuklanıp önce Bekirağa Bölüğüne götürülen Gökalp, 26 Mayıs 1 9 1 9'da Malta'ya sürgüne gönderilmek üzere İstanbul ' dan ayrılmış; 1 8 Eylül 'e kadar Limni Adası' nda (Mondros'ta) bekletildikten sonra, Malta'ya gönderilmiştir. Yaklaşık iki yıl sürgünde kalan Gö­ kalp, Londra Konferansı'nda kabul edilen esir değişimi an­ laşmasıyla serbest kalarak 1 9 Mayıs 1 92 1 ' de İstanbul' a dö­ nebilmiştir. Limni ve Malta adalarında iki yıl sürgünde kalan Gökalp, işte bu sürgün günlerinde eşine, kızlarına ve bazı dostlarına toplam 572 mektup yazmıştır. Bu özel mektupları, Gökalp' ın iç dünyasını, hayatının bazı gizli kalan yönlerini, değişik ruh hallerini, aile fertleri ile olan bağlarını aydınlatan önemli belgelerdir. Dostlarına yazdığı bazı mektuplarında da değişik sosyal-kültürel konulara temas etmektedir. Ziya Gökalp' ın hayatının bir dönemini ve değişik yön lerini aydınlatan mektupları, Fevziye A bdullah Tansel tara­ fından "Ziya Gökalp Külliyatı- 1 1 : Limni ve Malta Mek­ tupları " adıyla toplanıp, Tür k Tar ih kur um u tarafından ( 1 965 ve 1 989) yayımlanmıştır.


___Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme___

49

Terbiyenin Sosyal ve Kültürel Temelleri-1 Ziya Gökalp' ın, ölümünden sonra, "eğitim " ve "milli eğitim " konuları ile ilgili makalelerinin toplanmasından meydana getirilmiş bir eserdir. Milli Eğitim Bakanlığı-Talim ve Ter biye Dair esi Başkanlığı 'nda bulunmuş Rıza Kardaş tarafından tertiplenip, · Bakanlıkça yayımlanmıştır. ( Terbiyenin Sosyal ve Kültürel Temelleri- /, haz. Rıza Kardaş, Devlet Kitapları /()()() Temel eser, İsi. 1 973)

Ziya Gökalp, fikir adamı ve sosyolog olarak eğitim konular ı ile yakından ilgilenmiştir. Bu tür yazıları sebebiyle, Rıza Kardaş'a göre Ziya Gökalp, "Eğitim sosyolojisi " disip­ lininin de Türkiye' deki öncülerinden sayılmalıdır. Ziya Gökalp'ın bu eserde toplanan millet, kültür , milli eğitim, fer diyet ve şahsiyet vb konulardaki görüşleri, bugün de milli eğitim ve insan yetiştirme politikalarımıza ışık tuta­ cak özelliktedir. (Nitekim, Ziya gökalp' ın eğitim ve milli eğitimle i lgili gö­ rüşleri üzerine Erzurum Atatürk Üniversitesinde Hikmet Yıldırım Celkan, "Ziya Gökalp' ın Eğitim Sosyolojisi" adıyla bir doktora tezi hazırlamıştır.)

Yeni Türkiye'nin Hedefleri Ziya Gökalp' ın, Lozan Anlaşması 'ndan (2-1 Temmıı= Cumhur iyet' in ilanından önceki günlerde ( 1 -9 Tem­ muz, 1 923) Yeni Türkiye gazetesinde, "Yeni Tür kiye 'nin He­ defl er i " başlığı altında seri halinde yayımladığı yedi (7) ma­ kalesinden meydana gelir. Kızı Hürriyet Gökalp tarafından, Gökalp'ın ölümünün 50. yılı dolayısıyla toplanarak meydana getirilmiş bir eserdir. Kitaba yazdığı ön sözde, babasının diğer eserlerinin de basılacağını haber veren Hürriyet Gökalp, babası Gökalp'ı bazı yönleri ile tanıtırken, A tatür k­ Gökalp ilişkisi üzerine de şu ifadelere yer veriyor: 1 923) ve


İsmail ACAR

50

"Atatürk, o müstesna insan Ziya Gökalp 'ın eser ler ini küçük yaşlar dan ber i okumuş, memlekete getir diği sosyoloji ilmini benimsemiş. Bir çok konuşmalar ında. -Cumhur iyet, 23. 3. 1 972 ? (1 92 7 olması gerekir!- 'Hislerimin bahası Namık Ke­ mal ve fikirlerimin bahası Ziya Gökalp 'tır ' demiştir . " (Yeni Tlirkiye'nin Hedefleri -Hikmet Tanyu'nun bir incelemesiyle- Baha Mat. İst. 1 974)

Ziya Gökalp'ın Diğer Yazı ve Eserleri Ziya Gökalp, söz konusu ettiğimiz eserlerinden başka eserler de yazmayı planlamış; bunların ilk çal ışmalarını da yapmış bulunmasına rağmen tamamlayıp yayımlamaya ömrü vefa etmemiştir. Gökalp' ın yazmayı düşünüp tamamlayama­ dığı eserleri arasında şunlar var dır : Felsefe Dersler i, Güzel Tür kçe 'nin Sarji , Muhtasar İçtimaiyat, Tür k Kamusu. ( B ak. Z iya Gökalp'ın Neşredilmemiş Yedi Eseri ve Aile Mektupları, Yay. Haz. Ali Nüzhet Göksel, İst. 1 956. Diyarbakır Tanıtma Derneği Neşriyatı 'ndan) *

Ziya Gökalp, bir fikir adamı ve sosyolog olarak pek çok dergi ve gazetede makaleler yayımlamıştır. Yazılarını yayımladığı dergilerin bazıları şunlardır: Genç Kalemler , Tür k Yur du, Halka Doğr u, İslam Mecmuası, İktisadiyat Mecmuası, Yeni Mecmua, Küçük Mecmua. Y azı

ve

makaleleri n i

yayım ladığı

bazı

gazeteler

i se

Peyman, Dicle, (Diyarbakır); Akşam, Tanin, Cumhuriyet, (İstanbul); Yeni Gün, Yeni Türkiye, Hakimiyet-i Milliye (Ankara) şunlard ı r:

Z iya Göka l p ' ı n

dergi ve gazete lerde yay ı m l anan

kaleleri, d iğer eserleri i l e beraber,

dolayısıyla, Kü ltür Bakanl ığı tarafından IX yay ı m lan m ı ştır.

ma­

Doğumunun 100. Yılı ( 1 976) (dokuz)

c i lt olarak


Türkçülüğün Esasları Ü ZERİ NE B İ R DE G ERLEND İ RME



___

Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme__ _____ __ _

53

- Türkçülükte Temel Kavramlar­

"Türkçülüğün Mahiyeti" Ziya Gökalp, tarihi-siyasi şartların çok hızlı değiştiği bir devrin fikir adamıdır. Bu sebeple Gökalp, fikirlerini yeni şartlara gö. e değiştirmekten, daha doğrusu şartlara göre yeni­ den düşünmekten çekinmemiştir. Daima fikirlerinin uygula­ nabilir liğini göz önünde bulunduran Gökalp, teklif ettiği fi­ kirlerinin siyasi ve sosyal gerçeklerle ters düşmemesine dik­ kat eder. Fikirlerini siyasi ve sosyal şartlara göre yeniden gözden geçirip değiştirmesinin veya geliştirmesinin başlıca sebebi budur Fikir hayatının ilk yıllarında " Tür kçü-Osman­ lıcılık " fikrini esas almasına rağmen, Osmanlı Devleti 'nin yaşamasının mümkün olamayacağını sezmesi üzerine, özel­ likle 1 913 'ten itibaren "milli devlet" fikrini savunmaya haşlamıştır. Ziya Gökalp'ın siyasi-sosyal-kültürel fikirleri, el­ bette eserlerinin bütününde ifadesini bulmuştur. Ancak, bir fikir adan:u ve- teorisyen olarak, kurulmasını istediği "yeni mtttr hayat " (Türk hayatı) ve "milli devlet " için getirdiği tek­ liflerini, derli toplu ve bir sistem içinde, ölümünden bir yıl önce Türkçülüğün Esasları (1 923) adlı eserinde ortaya koy­ muştur. Türkçülüğün Esasları, Gökalp 'ın Tür kçülüğe -Türk milliyetçiliğine- dair geliştir ip olgunlaştır dığı fi kir ler ini bir sistem içinde or taya koyduğu son eser idir . Bu önemli eser le or taya konulan teklifler , Tür kiye Cumhur iyeti 'nin kur uluş felsefesinde hakim olan fi kir ler dir . Çünkü Gökalp, "Türkçü­ lüğün Esaslan" adlı ünlü eserinde, Türkiye Cumhuri­ yeti 'nin kuruluşunu, "Türkçülüğün fiili -uygulama­ saflıası " olarak nitelendirmiş ve isimlendirmiştir. Yani Tür-


54

_ _ ______________

İ sma i l ACAR

_ _ _ __

___ _ _

kiye Cumhuriyeti ' nin kuruluşu, Türk milliyetçiliğinin devlet hayalında uygulamaya konulmasıdır. Ziya Gökalp'a göre, Türkçülüğün -Türk milliyetçiliğinin- devlet hayatında uygu­ layıcısı ise, Mustafa Kemal' dir. Ziya Gökalp bu görüş ve tespitini, Türkçülüğün Esasları 'ında şöyle ifade ediyor: "... Bu mefkureye (Türkçülüğe) resmilik veren ve onu fiilen tatbik eden de ancak Mustafa Kemal oldu. " ( Türkçü l üğün Esasl a rı. 1 000 Temel eser. s.75) Yukarıdaki ifadelerden açıkça anlaşıldığı gibi, Türk milliyetçilerine ve Ziya Gökalp'a göre, Türkiye Cumhuri­ ycti ' nin kuruluşu, Türk milliyetçilerinin hayal ettikleri Milli Türk Devleti 'nin kurulması demektir. Bu anlayış, Milli Türk Devleti 'ni kuran Mustafa Kemal tarafından da teyit edi l­ mektedir. Çünkü, Gökalp' ın "Türk milliyetçiliğinin en büyük adamı " ve "dev let hayatında uygulayıcısı " olarak kabul ve ilan ettiği Mustafa Kemal, 1 5-20 Ekim 1 927' de Cumhuriyet Halk Fırkası ' nın İkinci Büyük Kongresi ' nde yaptığı uzun konuşmasından meydana gelen Nutuk adlı ünlü eserinde, kurduğu Türkiye Cumhuriyeti'nin rnillf bir devlet olduğu­ nu, şöyle açıklıyor:

"Efendiler! Bu beyanatımla, milli hayatı sona ermiş farz edilen büyük bir milletin, İstiklalini nasıl kazandığını ve ilim ve fennin en son esaslarına dayanan milli ve asri bir devleti nasıl kurduğunu ifadeye çalıştım. " (N utuk, M E B . İst. 1 970. C.2,s.897)

Görülüyor ki Mustafa Kemal (Atatürk) Nutuk'taki ifadeleriyle, kurduğu Türkiye Cumhuriyeti ' nin "milli dev­ let" olduğunu yoruma yer bırakmayacak kadar açık ortaya koymaktadır. Yukarıdaki kısa açıklamalarımızdan da anlaşılacağı gibi, Türkiye Cumhuriyeti, Türk milliyetçiliği fikir temeli


___

Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme

__

55

üzerine kurulmuştur. Türk milliyetçi liğinin fi kir sistemi ku­ rucusu ise Ziya Gökalp'tır. Bu sebeple, Türkiye Cumhuriye­ ti' nin yapısını, kuruluş felsefesini anlamak için Gökalp' ı anlamak gerekir. Ziya Gökalp 'ın en önemli fikir eseri, Türkçülüğün Esaslar1 'dır. O halde Ziya Gökalp' ın. Türkiye Cumhuriye­ ti ' ne ve günümüze yansıyan fikirlerini tespit etmek için, Türkçülüğün Esasları 'nı inceleyip değerlendirmek gerek­ mektedir. İşte bu sebeple biz de bu bölümde, Gökalp' ın bu temel eserini, kendi yapısı içinde değerlendirerek onun, Tür­ kiye Cumhuriyeti' ne tesir eden veya yansıyan fikir ve tek­ liflerini tespit etmeye çalışacağız. Ancak, değerlendirmeler sırasında, yardımcı olması açısından diğer eserlerinden de faydalanacağız. Böylece, Gökalp'ı ve "milli devlet " olarak kurulan Türkiye Cumhuriyeti' nin fikir temellerini daha iyi anlama fırsatı bulacağız Türkçülüğün Esasları, "Türkçülüğün Mahiyeti" ve "Türkçülüğün Programı " olmak üzere "iki kısım "dan meydana gelen bir eserdir. Eserin bu özelliği, kitabın iç kapağında şöyle ifade edilmiştir: "Bu kitap, Nazari Kısım ve Ameli Kısım diye ikiye ayr ılmıştır . Nazar i kısım, Türkçülüğün mahiyetini tetkik edecek; Ameli kısım, Türkçülüğün programını tesbit etmeğe çalışacaktır . " Birinci (nazari-teorik) kısımda, " Türkçülük " veya "Türk milliyetçiliği" fikrinin 1 9.yüzyıldan itibaren gelişme­ si, millet-kültür vb. temel kabul lerinin özellikleri, kısaca temel kavram ve terimleri -muhtevası- açıklanıp tahlil edil­ mektedir. "Nazari kısım " adı verilen birinci bölümün baş­ lıkları şöyledir: Tür kçülüğün Tar ihi, Tür kçülük Nedir . Tür k­ çülük ve Tur ancılık, Milli Kültür ve Medeniyet, Halka Doğ­ r u. Gar ba Doğr u. Tar ihi Maddecilik ve İçtimai A!efkur ecilik.


56

--

_______

İsmail ACAR

___ _ ___ _

Milli Vicdanı Kuvvetlendirmek, Milli Tesanüdü Kuvvetlen­ dirmek, Hars ve Tehzip. Türkçülüğün Tarihçesi Ziya Gökalp, "Türkçülüğün veya Türk milliyetçiliği­ nin tarihini, Avrupa' daki Türkoloj i (Türklük bilgisi) araştır­ malarının artmasından itibaren (1 9. yüzyıl) anlatmağa başlar.

(Türk m i l l iyetçiliği, elbette 1 9.yüzyılda başlamaz. Türk mil liyetçiliğinin tarihi kökleri için bak. Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu,Türk Milliyetçiliğinin Me-

Daha sonra Ahmet Vefik Paşadan Gazi Mustafa Kemal'e kadar gelen büyük Türk milliyetçilerini, Türkçülüğe hizmeti geçenleri tanıtır. " Türkçülüğün ilk babaları Ahmet Vefik Paşa ile Süleyman Paşa 'dır. " diyen Ziya Gökalp, Türkçülük tarihi açısından, ünlü Türkçüler arasında, Azeri Türkü Mirza Fethali Ahund­ ziide. Krrım Türkü İsmail Gaspıralt, Şair Mehmet Emin (Yurdakul), Necip Asım, Türk Ocakları Başkanı Hamdullah Suplıi gibi isimlere özellikle dikkat çeker. Ziya Gökalp, "Türkçülüğün Tarihi" başlığı altında, Türkçülük çalışmalarını, Türkçülük fikrinin gelişme seyrini ve yaygınlaşıp milli devlet halinde uygulamaya konuluşunu gözler önüne serer. Kendisi için, "fikrimin babası ", "Büyük Türk Filozofu " diyen Gazi Mustafa Kemal'i (Atatürk), Türkçülük tarihi açısından, "Türkçülüğün en büyük adamı " olarak vasıflandırır. Türkçülüğün tarihi gelişmesini, Ata­ türk'c kadar getiren Gökalp, onun Türk milliyetçiliği tari­ hindeki müstesna yerini ve yaptığı hizmeti şöyle belirtir: "Bununla beraber, Türkçülüğe dair bu .fikirler verim­ siz kalacaktı. eğer Türkler 'i Türkçülük mefkuresi (ideali­ ülkiisü) etrafinda toplayarak büyük bir çökme tehlikesinden kurtarmağa muvaffak olan büyük bir dahi zuhur etmeseydi seleleri, Devlet Kitapları- 1 OOOTemel eser , İsi. 1 970)


Tilrkçillüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme

___

___

57

(ortaya çıkmasaydı). Bu büyük dahinin adım söylemeğe ha­ cet yok. Bütün dünya, bugün Gazi Mustafa Kemal Paşa adı­ nı kutsf bir kelime sayarak, her an hürmetle anmaktadır. Evvelce Türkiye 'de Türk milletinin hiç bir mevkii yoktu. Bu­ gün, her hak Türk 'ündür. Bu topraklardaki hakimiyet, Türk hakimiyetidir. siyasette, kültürde, iktisatta hep Türk halkı hakimdir. Bu kadar kat 'f ve büyük inkılabı yapan zat, Türk­ çülüğün en büyük adamıdır. " (Tükçülüğün Esasları, s. 1 5) " Türkçülük Nedir? ,, . , Millet ve Milliyetçilik Anlayışı Ne kadar Türk varsa bugün cihanda Burdaki harsa var meyli vicdanda Dili dil imdendir, dini dinimden Olacağız biz hep aynı vatanda (Küll iyat- 1 , s. 1 26)

Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları adlı ünlü eserinde, Türk milliyetçiliğinin Tanzimat devrinden sonraki gelişme tarihini ana hatları ile tespit eder. Türkçülüğe hizmeti geçenleri anar. Türk milliyetçiliğinin son devirdeki gelişme çizgisinden sonra sıra, Türk milliyetçiliğinin tarif ve izahına gelir. Türkçülük Nedir? başlığı altında, Millet ve · !'ürk milliyetçiliği anlayışını, tarif ve izah ederek söze başlayan Ziya Gökalp, Türk milliyetçiliğinin tek ve temel gayesini, kesin ve kısa bir hüküm halinde, "Türk milletini yükseltmek " olarak belirtir. "Türkçülük, Türk milletini yükseltmek demektir. " diyen Ziya Gökalp, Türk milliyetçiliğinin izahına "millet" kavram veya teriminin tarif ve izahı ile başlar. milliyetçiliğin cemiyet birimi olarak tercih ettiği yani sistemini üzerine kurduğu insan topluluğu olarak millet teriminin tarif ve izahı


58

_______

İsmail ACAR

_ _ _ _ _ _ _ _ _

ıçın uzun tahliller yapar. Millet tarifi için ortaya atılan değişik görüşleri değerlendirir. Bu değerlendirmelerinde, ırk, kavim, coğrafoa, tebaa (vatandaşlık), din, fert vb unsur­ ları esas alan millet anlayışlarını ayrı ayrı inceleyip tenkidi­ ni yapar. Ona göre bu unsurların hiçbiri milleti meydana getirmez. Böylece Ziya Gökalp Millet, "ırki, kavmi. coğrafi. siyasi ve iradi bir zümre değildir. sonucuna varır. Ziya Gökalp, yaptığı inceleme ve değerlendirmelere dayanarak, kendi mil let anlayışını şöyle ortaya koyar: "

"Millet dilce, dince, ahlakça, ve güzellik duygusu ba kımından müşterek olan, yani aynı terbiyeyi almış fertler­ den meydana gelen bir topluluktur. " (Türkçülüğün Esasları.s.22) Görüldüğü gibi Ziya Gökalp' ın millet anlayışında, "ırk ", "coğrafoa ", "tebaa " (vatandaşlık) vb unsurlara yer vermez. Yine Ziya Gökalp'a göre, Türk köylüsü, milleti aynı anlayışla fakat kısaca, "dili dilime uyan, dini dinime uyan " diye tarif eder. Gökalp, Türk köylüsüne atfettiği bu tarifi de kendi millet anlayışını açıklamak için verir. O halde Ziya Gökalp'a göre millet, dil ve din olmak üzere iki temel kültür unsuruna dayanır. Milleti meydana getiren diğer unsurlar da bu iki (dil ve din) temel unsura dayalı olarak gelişen ortak kültür unsurlarıdır. "Bir adam kanca müşterek olduğu in­ sanlardan ziyade, dilde ve dinde müşterek olduğu insanlarla beraber yaşamak ister. Çünkü insani şahsiye­ timiz, bedenimizde değil ruhumuzdadır. " diyen Gökalp, ırkçı " değil, kültür ve mensubiyet duygusu esasına dayanan "kültürcü " bir millet anlayışına sahiptir. Ziya Gökalp'ı veya Türk milliyetçiliği fikir yapısını ve anlayışını tanımayan cahil veya gafiller; Türk milliyetçi­ liği aleyhtarı yabancı ideoloji mensubu maksatlı kişiler,


_Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme

__ ___

__ __

59

Gökalp' ı "ırkçı " zanneder veya "ırkçılıkla " suçlayıp, karala­ maya kalkarlar. (Bu maksatl ı kişilerin içinde, kend isini fazla Müslü­

man(! ) sayıp. İslamiyet'in milliyetçiliği reddettiğini ileri sürerek, " İ slam­ cıl ık" kisvesi altında etnik kökenini saklayıp "etnikçi lik" veya Türk düş­ man l ığı yapan siyasi lslômcılar,- Marksist-Sosyalist geçinen bölücüler ve son yirmi yıldır gittikçe yaygınlaşan küresel leşme propagandaları tesirine kapılıp liberalleşerek (liboş) maddi kazançtan başka h iç bir değerin savu­ nuculuğunu yapmayan, mi lli değerlere yabancı kalmış kozmopolit-kapi­

Halbuki Ziya Gökalp ve diğer Türk milliyetçileri, "ırkçı " değil, "kültürcü " bir millet anla­ yışını savuna gelmişlerdir. Ziya Gökalp 'a göre "ırk", bir ıooloji terimidir ve ancak hayvanlarda aranabilir. "İnsanlarda ırkın sosyal özelliklere hiç bir tesiri olmadığı için, milliyette şecere (soy­ .rnp) aramak doğru değildir. " diyen Gökalp, bu konudaki fikirlerini şöyle ifade ediyor: " Tarih öncesi zamanlarda bile saf bir kavim bulun­ mazsa, tarihi devirlerdeki kavmi karışmalardan sonra, artık saf bir kavmiyet abes olmaz mı? Bundan başka soJıyolqji ilmine göre, .fertler dünyaya gelirken sosyal bir vas�l taşı­ mazlar. Yani sosyal duygu ve düşüncelerden hiç birini bera­ berlerinde getirmezler. Mesela dil, din, ahlak, estetik, siya­ set, hukuk, iktisat sahasına ait hiçbir duygu ve düşünceyi be­ raber getirmezler. Bunların hepsini sonraları terbiye (eği­ tim) yoluyla cemiyetten alırlar. Demek ki, sosyal özellikler uzvi verasetle geçmez, yalnız terbiye yoluyla geçer. " Bu sebeple, Gökalp' a göre, "Türküm, diyen her fer­ di Türk tanımaktan, Türklüğe hıyaneti görülenler varsa ce­ zalandırmaktan başka çare yoktur. " (Türkçülüğün Esasları, s . 2 3 ) Ziya Gökalp'ın bu "kültür " ve "mensubiyet duygu­ su " esasına dayanan "kültürcü " millet anlayışı, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesindeki millet anlayışıdır. Atatürk, l 930 ' lu yıllara kadar, "ırk " unsuruna yer veren bir

talistler en dikkat çekenlerdir.)


60

______

İsmail ACAR

_ _ _ __ _ __

millet anlayışına sahip olarak Gökalp'tan biraz ayrılmakla beraber, 1 930'lu yıllardan sonra, bu konuda Gökalp'ın millet anlayışı ile birleşir. 1 92 7 'de söylediği "Gençliğe Hitabe "de "Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mev­ cuttur. dediği halde, 1 93 3 'te söylediği "Onuncu Yıl Nut­ ku "nda, "Ne mutlu Türküm diyene " anlayışına gelir. Nite­ kim, Cumhuriyet' in kuruluş yıllarının zihniyet ve felsefesini yansıtması bakımından, tarihi bir belge özelliği taşıyan ve 1 93 1 'de Cumhuriyet Halk Fırkası Üçüncü Büyük Kong­ resi' nde kabul edilen Program' da, millet, " Dil, kültür ve mefkure birliği ile birbirine bağlı vatandaşların teşkil ettiği bir siyasi ve içtimai heyet " şeklinde tarif edilmiştir. Aynı anlayış, Tarih Kurumuna liseler için ders kitabı olarak yazdırılmış " Tarih 1 V" (1 93 1) kitabında da yer almıştır. Kısaca, Ziya Gökalp ve diğer Türk milliyetçilerine göre, Türk , "Türkçe konuşan Müslüman " demektir. ,

"

Türk Milliyetçiliği ve Turancıhk Türk milliyetçiliği, Türk milliyetçileri ve özellikle Ziya Gökalp söz konusu olduğu zaman, Türk milliyetçiliği karşıtlarının veya düşmanlarının ilk aklına gelen konu, "Turan " veya " Turancılık " meselesi olmaktadır. Ziya Gökalp ve Türk milliyetçiliği aleyhinde en çok yazılıp çizilen ve tabii yanlış ve haksız olarak aleyhte propagandası da yapılan "Turan " veya "Turancılık " meselesi, gerçekten pek çok kişi tarafından doğru bilinmemektedir "Turan '', efsanevi İran tarihinde Türkler 'in yaşadı­ ğı yerin adıdır. İran destanı Şehnfime 'de, İran-Turan sa­ vaşları sırasında bu bölgenin hükümdarı olarak da uzun uzun Efrasyab 'dan bahsedilir.


Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme

---

_ __

61

20.yüzyıl başlarından itibaren Turan kelimesi, Türk milliyetçiliği fikir hareketinin bir sembolü olmuştur. Bu ko­ nuda, l 904 ' te Mısır' da yayımlanan " Türk " adlı gazetede, "Turan " adıyla şiir yayımlayan Azeri Türklerinden Hüse­ yinzade Ali (Turan) öncülük yapmıştır. Ziya Gökalp 'ın 1 91 O'da yayımladığı "Turan " adlı şiirinde Hüseyinzade Ali' nin şiirinden ilham aldığı anlaşılmaktadır. Ancak "Turan " terimi, Ziya Gökalp' ın şiir ve yazılarından sonra tanınmıştır. Türk milliyetçiliği anlayışının yapısından doğan ve Türk milliyetçiliğinin ayrılmaz bir parçası veya bir yönü olan "Turancılık ", milliyetçilik aleyhtarlarınca, " Türkleri, siyasi bir birlik demek olan tek devlet halinde, bir bayrak altında toplamak " anlayışından "Sovyet Rusya yı fethe çık­ ma " anlayışına kadar çeşitli şekillerde yorumlanmaktadır. Böylece Türk milliyetçileri, ütopya peşin4e koşan, hayal dünyasında yaşayan hayalperestler olarak tanıtılmaya çalışıl­ maktadır. Ayrıca, başlı başına bir fikir sistemi olan Türk milliyetçiliği, sadece " Turancılık " anlayışından ibaret gibi gösterilmeye çalışılmaktadır. Halbuki Türk milliyetçiliğinin, Türkiye dışında kalan Türkler 'le ilgili görüşlerini kapsa­ yan Turancılık, Türk milliyetçiliğinin sadece bir yönüdür. Türk milliyetçilerinin Turancılık'tan ne anladığını ve anlaması gerektiğini de en açık ve ayrıntılı şekilde yine Ziya Gökalp ortaya koymuştur. Bu sebeple, "Turancılık " konusu­ nu öğrenmek için Türkçülüğün Esasları 'nın " Türkçülük ve Turancılık " adını taşıyan bölümünü okumak yeterlidir. Ziya Gökalp, 1 9 1 1 ' de Genç Kalemler dergisinde ya­ yımladığı " Turan " şiirinden itibaren işleyip geliştirdiği Turan ve Turancılık anlayışını, Türkçülüğün Esasları 'nın "Türkçülük ve Turancılık " başlığını taşıyan bölümünde uzun uzun açıklar. Ona göre, "Türk, bir milletin adıdır. Mil­ let, kendisine mahsus bir kültüre malik olan zümre demektir.


62

___________

İ smai l ACAR

_ _ _ _ _ _ _ _

O halde, Türk 'ün yalnız bir dili, bir tek kültürü olabilir. İşte bu temel fikirden hareket eden Gökalp, "Turan " terimini, Türklüğü bütün kolları ile içine alan genel bir isim olarak kullanır. Özellikle Rusya'da, (Sovyet Sosyalist Cumhuriyet/er Bir­ liği döneminde) 1 9 1 7 Komünist-Bolşevik ihtilalinden sonra, si­ "

yasi propagandalar yüzünden çeşitli Türk toplulukları, ken­ dilerini özel boy adlan ile anmaya başlarlar (Azeri Türk'ü yerine Azeri halkı vb gibi). Halbuki Ziya Gökalp, Orta A�ya Türk topluluklarının, kendilerini büyük Türk milletinin birer kolu olduklarını bilmeleri, bunWl şuuruna varmaları gerek­ tiğini düşünür. Ona göre, Türkiye Türkleri de, Türkiye dışın­ da büyük bir Türk Dünyasının varlığından haberdar olmalı­ dırlar. Esaret altında veya azınlık olarak yaşayan kardeşleri­ nin haklarını savunmaları, müstakil devletlerini kurmalarını istemeleri, onlar için bir milli .vicdan borcudur. İşte Turancı­ lık bu şuurun adıdır. Dünya siyasi coğrafyasının )'çnıden şekillendiği ve Türk milletinin yıkılış ve yeniden yapılış devrini yaşadığı bir çağda -zaman diliminde- yaşayan Ziya Gökalp, bazılarının karalamaya çalıştığı gibi, hayal dünyasında yaşayan bir fikir adamı değildir. O, fikirlerini geliştirip sistemleştirirken daima içinde yaşadığı şartları hesaba katmış gerçekçi bir fikir

adamı bir sosyologtur. Türkçülüğü yani Türk milliyetçiliğini, Türk milletinin içinde bulunduğu şartlara göre, uyguluna­ bilme imkanlarını düşünerek geliştirip sistemleştirmiştir. Bu bakımdan Türkçülüğün Esaslan'nda Türkçülüğü, mefku­ resinin (idealinin) büyüklüğü açısından üç dereceye " ayırır: "

1-Türkiyecilik, 2-0ğuzculuk yahut Türkmencilik, 3-Turancılık.


Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme___

___

63

Ziya Gökalp'a göre, "Bugün, gerçeklik sahasında, valmz 'Türkiyecilik ' vardır. " Yani uygulanma imkanı bakı­ mından Gökalp, Türkiyeci 'dir. Önce Türkiye Türklüğü'nün kurtulup gelişmesi ve refaha erişmesi gerekir. Yakın zaman­ larda Türkçüler' in hayali olan milli devlet, (Türkiye Cumhu­ riyeti) zaten bugün gerçek olmuştur. Diğer ideal hedefler, Türkiye Türklüğünün bundan sonraki "yakın " ve "uzak " he­ defleridir. "Gerçeklik sahasında yalnız 'Türkiyecilik' vardır. " diyen Ziya Gökalp, ilerideki sayfalarda değerlendireceğimiz "Türkçülüğün Programı " bölümü ile Lozan Anlaşması 'n­ dan ve Cumhuriyet'in ilanından önce kaleme aldığı "Yeni Türkiye 'nin Hedefleri" adlı seri makalelerinde( l 923), Tür­ kiye' de, esas alınması ve uygulamaya konulması gereken fi­ kir ve tekliflerini ortaya koymuştur. Bu makalelerin adı bile Gökalp'ın ne kadar ileriyi gördüğünü anlatmaya yeter. Gö­ kalp, bu makalelerinde, "ırkların eşitliği ", "milletlerin eşit­ liği ", "kadınla erkeğin eşitliği ", "milletlerin sevişmesi ·· ( Ya­ ni milletler arası barış), "insanların eşitliği ve hürlüğü " konula­ rını işlemektedir. Mesela "Irk/arın Eşitliği " makalesinde şöyle diyor:

" Yeni Türkiye 'yi harekete getiren hamle, inkılap ru­ hudur. Yeni Türkiye 'nin mefkureleri asri (çağdaş) bir devlet haline geçmektir. Yeni Türkiye 'nin hedefleri de, hars (kül­ tür) sahasında Türkçülük, siyaset sahasında halkçılıktır. Şimdilik siyaset meselesi herkesi daha ziyade alakadar etti­ f{inden burada evvelemirde halkçılığı tahlil ve teşrihe çalışa­ cağız. Demokrasi kelimesinin Türkçe karşılığı olan halkçı­ lık, en asri, en mütekamil mahiyette bulunan bir hükümet tarzıdır. Halkçılık hükumetinin mümkün olabilmesi için, her şeyden evvel insanların biri birine müsavi (eşit) olabilmesi


64

______

İsmail ACAR

_ _ _ _ _ _ _ _ _

şarttır. . . . O halde halkçılığın birinci umdesi (ilkesi) ırkların müsavi/iğidir. " (Ziya Gökalp, Yeni Türkiye'nin Hedefleri,İst. 1 974. s. 3 3 ) Türkçülük mefkuresini ([ürk milliyetçiliği idealini), hedefleri bakımından, "gerçeklik sahası " (fürkiye 'cilik) "yakın mefkure " (Oğuz Türk Birliği) "uzak mejkitre " (Bütün Türkler 'in Birliği) şeklinde üç safhaya ayıran Ziya Gökalp, Türkçülük idealinin ikinci safhası olarak, "yakın mefkure " diye belirttiği " Oğuz Türkleri birliğini " görür. Gelecekteki tarihi-siyasi şartlar hakkında şimdiden bir hüküm verilemeyeceği kanaatini taşı­ yan Ziya Gökalp 'a göre, bu "Oğuz birliği"nden maksat, si­ yasi bir birlik olmayıp "kültür birliği"dir Oğuz Tü rkleri, bütün .

Türklüğün Batı koludur. Kökenleri Göktürkler'e dayanır. Anadolu coğ­ rafyasını Türkleştirip vatanlaştıran, Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye Cum­ huriyeti devletlerini kuran ve bugün bu devletlerin kurulduğu coğraf­ yalarda, - Türkiye, Balkanlar. Kıbrıs, Kuzey Irak. lran, Azerbaycan ve Türkmenistan 'ın büyük bölümünde- yaşayan Türkler, Oğuz Türkleri 'dir. X 1 . yüzy ı l ın ünlü Türk mil liyetçisi bilginimiz Kaşgarl ı Mahmud 'un Divan-ı Lügati't Türk adlı eserinde 22 boyundan bahsedilen (aslında 24 olması gerekir.) büyük Türk kolu, Oğuz Türkleri 'dir. (Oğuzlar için bak. Prof. Dr. Faruk Sümer, Oğuzlar-Türkmenler, A n k. Ünv. yay. Ank.

1 972.)

Türkçülüğün üçüncü safhası ise, "uzak ideal" veya "uzak mefkure " olarak isimlendirilen ve bütün Türkleri içi­ ne alan son safhadır. Asıl Turan da bu safhadır. (Gökalp'a göre, Turan kel imesi, Turlar, yani Bütün Türkler demektir.) " Uzak mefkure­ de gerçekleşme aranmaz; uzak mefkure ruhlardaki vecdi son­ suz bir dereceye yükseltmek için, ulaşılmak istenen çok cazi­ beli bir hayaldir. diyen Gökalp, Türkçülüğün ve Türkçü­ ler' in "uzak mefkure"sini şöyle izah ediyor: " Türkçülerin uzak mefkuresi, Turan namı altında birleşen Oğuzları, Tatarları, Kırgızları, Özbekleri, Yakutları. "


___Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme

65

dilde, edebiyatta, kültürde birleştirmektir. Bu mefkurenin bir gerçek haline geçmesi mümkün mü, yoksa değil mi? Yakın mefkureler için bu cihet aranırsa da uzak mefkureler için aranmaz. " (Tilrkçillilğiln Esasları, s. 27) Yukarıdaki ifadelerden açıkça anlaşıldığı gibi, Ziya Gökalp, hayalci bir fikir adamı değildir. Fakat, milletlerin manevi kuvvet ve heyecan kaynağı olarak uzak ideallere ihtiyacı vardır. Milletlerin uzak idealleri, gerçekleşmek için değil, daha çok kendilerine tarihi bir yön vermek ve poli­ tikalar geliştirebilmek için ilham kaynağıdır. Bu uzak ideal­ ler, Kutup Yıldızı gibidir. Ona erişilmez; lakin bakılarak yön tayin edilir. Ziya Gökalp'ın Türk milletine gösterdiği "uzak ide­ al"in Türk tarihindeki bir adı da "Kızıl Elma "dır. "Turan " veya "Kızıl Elma " ideali, esasen maddi-coğrafi bir hedef, bir ideal değildir. Zaten onun için "gerçekleşmesi " düşünülme­ mektedir. N itekim daha 1 9 1 1 'de Selanik'te Genç Kalemler dergisinde yay!mlanan yukarlya tam metnini aldığımız Tu­ ran şiirinden de bunu anlamak mümkündür. Bu şiirin son beytinde hatırlanacağı gibi,

Vatan ne Türkiye 'dir Türkler 'e ne Türkistan Vatan, büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan demekteydi. Bu beyitten de anlaşılıyor ki, burada " coğrafj;a­ va dayalı bir vatan " söz konusu değil, Türklüğün her şeyiyle

hakim olduğu 'büyük ve ebedi bir ülke ' söz konusudur. Ziya Gökalp, Turan şiirinde ortaya attığı Turancılık anlayışından hayatı boyunca hiç bir sapma göstermemiştir. Böyle olduğunu, bu şiirinden on iki yıl sÖnra ve ölümünden de bir yıl önce yayımladığı Türkçülüğün Esaslan adlı eserin­ de,

" Turan manzumesi, bu mefkurenin ilk kıvılcımı idi. On-


66

____ ____

İsmail ACAR.

_ _ _ _ _ _ __

dan sonra mütemadiyen, bu manzumedeki esasları açıklamak ve tefsir etmekle uğraştım. " cümleleri ile ifade etmektedir. (Türkçülüğün Esasları, s. 1 4)

Türk milliyetçi lerini ve Ziya Gökalp' ı, " Turancılık " anlayışından dolayı, "fetihçilik " ve "yayılmacılık "la suçla­ maya kalkanlar bulunmaktadır. Bunlar, Ziya Gökalp'ı da Türk milliyetçiliğini de ya hiç tanımayanlar ya da Türk mil­ liyetçiliği aleyhinde bulunmayı meslek edinen yabancı ideo­ loj i mensuplarıdır. Kazım Nami Duru (Z. Gökalp' ı , şahsen yakından tanıyanlar­ dandır.), "Ziya Gökalp " adlı eserinde, Gökalp 'ın Turancılığı111 şöyle izah etmektedir: "Asıl Turan, ne yalnız Türkiye 'dir, ne de Türkistan; o 'manevi bir ülke 'dir ki, ne olduğunu ancak 'Kızıl Elma 'da görürüz. " ( . .) "Kızıl Elma, Türk 'ün ezelden beri sürüp gelen ülküsüdür. (Gökalp 'ın) Mefkure üzerine yazdığı yazıları oku­ duklan sonra, Kızıl Elma 'nın Türk 'ün milli şuurundan başka bir şey olmadığını anlayacağız. . . " "Ziya Gökalp, maddi anlamıyla Turancı değildir; Onun için 'manevi Tu­ ran ' vardır. Bu Turan, ancak doğacak olan 'milli irfan 'ı gerçekleştirebilecektir. Ziya Gökalp 'ın Türkçülüğü, şuurlu bir Türkçülüktü; ne yaptığını, nereye gittiğini bilirdi, hiç bir şeyi hayale bırakmaz, hep 'şen 'iyet ' dediği sosyal olaylarla uğraşırdı. " (K. Nami Duru. Ziya Gökalp, MEB .y. 1 949 .s. 1 3- 1 4) İttihat ve Terakki ' den arkadaşı olan Kiizım Nami Duru 'nun da ifade ettiği gibi gerçekten, Gökalp'ın sistemin­ de Turan, coğrafi bir vatan olmaktan çok, "her şeyi ile Türk­ 'ün hakim olduğu " bir vatandır. Bu ideal vatan anlayışını Kızılelma adlı meşhur eserinde çok açık tasvir etmektedir:


Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme___

___

67

Kızıl Elma yok mu? Elbette vardır; Fakat onun semti başka diyardır. . . Zemini mefkure, seması hayal. . . Bir gün gerçek, fakat şimdilik masal. . . Türk medeniyeti taklitsiz safi, Doğmadıkça bu yurt kalacak hafi

Türk bakmış, 'İrem ' yahut 'Seba ' ya, Demiş: Gideceğim Kızıl Elma'ya Maksadı gitmektir birliğe doğru, Milli düşünceye dirliğe doğru. Bilir bir gün milli irfan doğacak, Yeni Orhun, Yeni Tur/an doğacak İçtimai bir yurt, kavmi bir tarih, Edecek Türklüğü taklitten tenzih. ..

(Şiirler ve Halk Masalları, s. 1 5)

Ziya Gökalp' ın, "Turancı anlayışla " "Kızılelma "'da � izdiği vatan, " Taklitsiz,saf bir Türk medeniyetinin doğduğu ver "dir. Gerek "Turan " şiirinde gerek "Kızılelma "da gerek diğer yazı ve şiirlerinde Ziya Gökalp, coğrafi bir vatana işaret etmemiş, belli bir coğrafyayı vatan olarak gösterme­ miştir. Ziya Gökalp, "her şeyi ile Türk 'e ait olan " "Türk­ 'ün ideal vatan portresi"ni,

"Ey Türk oğlu, işte senin orasıdır vatanın " diye işaret ettiği Vatan şiirinde de çizmiştir.

( Bak. Küll iyat- 1 .

) i irler ve Halk Masalları,s. 1 1 3 )

Ziya Gökalp, "Turan " ve ""Kızılelma " nın dışında, 1ı· ocuklar için yazdığı "Alageyik " şiiriyle, "Altın Yurt", Al­ l11n Destan ", "millet", "Meşhede Doğru " şiirlerinde de Tu-


68

______ ____ İsmail ACAR

_ _______

ran ideal ine yer verir. "Çanakkale " ve "Lisan " şiirlerinde Turan ideali, dil açısından ortaya konulur. Ziya Gökalp'a göre, Dünya Türklüğü bir bütündür. Türklüğün bir tek dili vardır; onun adı da " Türkçe"dir. 1 9 1 6' da yayımlanan "li­ san " şiirinde özellikle şu kıtalar bu bütüncü anlayışın ifade­ sidir: Turan 'ın bir ili var, Ve yalnız bir dili var. Başka dil var diyenin, Başka bir emeli var.

Türklüğün vicdanı bir Dini bir, vatanı bir,­ Fakat hepsi ayrılır Olmazsa lisanı bir. "Turancılık ", büyük Türk milliyetçisi Ziya Gö­ kalp 'ın yazı ve şiirlerindeki ifade ve açıklamalarından anla­ şılacağı gibi, "bir boş hayal " veya "bir coğrafi fetih hareke­ ti " değildir. Dünya coğrafyası üzerindeki Türk varlığı, bilindiği gibi sadece " Türkiye Türkleri "nden ibaret değildir. Türkiye dışında adı Türk olan ve Türkçe konuşan bir Türk Dünyası vardır. Bu Türk varlığının büyük çoğunluğu Orta Asya 'dadır. Orta Asya Türkleri, Sovyetler Birliği' nin (Ko­ münist Rw.ya) dağılmasından ( 1 990) önce, Sovyet Rusya esaretinde bulunuyorlardı . Günümüzde de Doğu Türkis­ tan 'daki Uygur Türkleri, Çin esareti altında bulunmaktadır­ lar. Türkiye coğrafyası dışında kalan Türkler' in bir kısmı da Balkanlar 'da, Kıbrıs 'ta, Ortadoğu'da (Irak, Suriye, İran vb) yaşamaktadır. Genel Nüfusu tam bilinmemekle beraber, 2000' li yıllarda Dünya Türklüğü'nün nüfusu, 200-25 0 mil­ yon arasında tahmin edilmektedir. (Bir fikir vermesi açısından


___Türkçülüğün Esasları Üzerine B ir Değerlendirme__

_

69

söyleyelim: Ana dili Türkçe olan insan sayısı bakımından Türkler, dünya­ nın beşinci (5.) kalabalık topluluğudur.)

70 milyonluk hür ve müstakil Türkiye Türklüğünün, kendileri dışında kalan milletdaşları ile ilgilenmesi, onların varlığından haberdar olarak, onlara destek vermesi ve onlara sahip çıkması, milli bir görevi ve vicdan borcudur. Ayrıca, Farklı milletlerin çeşitli siyasi-ekonomik birlikler kurarak güç birliği yaptığı bir devirde, Türk dünyasının da siyasi­ ekonomik; sosyal-kültürel güç birliği yapması, dayanışma içinde bulunması Türk milliyetçilerinin büyük idealidir. Ziya Gökalp' ın bazen "büyük emel" de dediği " Turan " işte bu idealden başka bir şey değildir. Türkiye Cumhuriyeti idarecilerinin, özellikle Sovyet­ ler Birliği ' nin dağılmasından sonra, bu anlamda Turc;ıcı olması, hem aklın hem ilmin icabıdır. Sovyetler B irliği (Kc ­ münist Rus İmparatorluğu) döneminde ( 1 9 1 7- 1 990), Türk milliyetçilerinin savunduğu Turancılık ideali, Sovyet Rusya yı ve Sosyalist-Komünist ideoloj i sahiplerini rahatsız etmiş­ tir. Bu sebeple bu ideoloj iyi savunanlar, Türk milliyetçiliği ve Turancılık düşmanlığı yapmışlardır. Günümüzde, Sovyetler Birliği dağılıp Türk topluluk­ ları kendi müstakil devletlerini (bazıları özerk devletlerini) kurunca şartlar değişmiş; "Türkçü-Turancı ''ların yani "Türk milliyetçileri"nin savunduğu fikirler, tarihin akışı içinde gerçekleşmeye doğru yol olmaktadır. Unutmayalım ki sular yukarıya doğru akmaz. Türkiye dışındaki büyük Türk dünyası ile ilgilenmek açısından Türkiye Cumhuriyeti 'nin kurucusu Mustafa Ke­ mal Atatürk' de "Turancı "dır. Çünkü kendisi de büyük Türk milliyetçisi olan Mustafa Kemal Atatürk, dış Türkler' le yakından ilgilenmiştir. Cwnhuriyet'in kuruluş yıllarında çevresinde bulunan ilim ve fikir adamlarının bir kısmı (Yusuf


70

______

İsmail ACAR

________

A kçura, Sadri Maksudf, A bdülkadir İnan, A hmet Ağaoğlu vd) hem dış Türkler'den hem de büyük Türk milliyetçilerin­ dendir. Atatürk' ün isteği ve emri ile kurulan Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumunun tüzükleri ile çalışma prog­ ramları, sadece Türkiye Türklüğünü değil bütün Türklüğü kapsayacak şekilde düzenlenmiştir. Yine Atatürk 'ün bu ku­ rumlar aracılığı ile geliştirip savunduğu "Türk Tarih Tezi" ve "Güneş Dil Teorisi" bütün Türklüğü esas ahnaktadır. Nitekim dış Türkler'le ilgili şu ifadeleri de onun dünya Türklüğü ile ne kadar yakından i lgilendiğini, yoruma ihtiyaç bırakmayacak kadar açık ortaya koymaktadır: "Türk milleti kurtuluş savaşından beri, hatta bu sa­ vaşa atılırken bile mahkum milletlerin hürriyet ve bağım­ sızlık davalarıyla ilgilenmeyi, o davalara yardım etmeyi benimsemiştir. Böyle olunca kendi soydaşlarının hürriyet ve bağımsızlıklarına kayıtsız davranması elbette uygun gö­ rülemez. Fakat milliyet davası, şuursuz ve ölçüsüz bir dava şeklinde mütalaa ve müdafaa edilmemelidir. Milliyet dava­ sı, siyasi bir mücadele konusu olmadan önce şuurlu bir ülkü meselesidir. Şuurlu ülkü demek müspet ilme, ilmi usullere dayanmış bir hedef ve gaye demektir. O halde propagandalarda müspet usullere müracaat etmek şarttır. Hareketlerin imkan sınırları ve sıraları mutlaka hesaba katılmalıdır. Türkiye dışmda kalmış olan Türkler, ilkin kültür meseleleriyle ilgilenmelidirler. Nitekim biz Türklük davasını böyle bir müspet ölçü içinde ele almış bulunu­ yoruz. Büyük Türk tarihine, Türk dilinin kaynaklarına, zengin lehçelerine, eski Türk eserlerine önem veriyoruz Baykal ötesindeki Yakut Türkleri'nin dil ve Kültürlerini bile ihmal etmiyoruz." (Dr. Utkan Kocatürk, Ataıurk' ün Fikir ve Dü­ .

şünceleri, 2 . Baskı. Ank. 1 97 1 , s. 1 95 - 1 96) (Atatürk ' ün dış Türkler'le ilgisi ko-


___

Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme____

71

nusunda daha gen iş bilgi ve değerlendirmeler için bak. Prof. Dr. Mehmet Saray. Atatürk ve Türk Dünyası, Türk Tarih Kurumu ya. Ank. 1 995)

Atatürk devri Türkiyesi 'nin dış politikasında, Ata­ türk 'ün ifade ettiği gibi, "ilmi usullere dayanan şuurlu ve ölçülü ülkü meselesi " olarak yürütülen Turancılık veya dış Türkler meselesi, onun ölümünden sonra terk edilmiştir. "1 945 yılının . 1 9 Mayıs 'ında devrin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü tarafından Türk milliyetçiliğine karşı başlatılan menfi tavır, günümüzde de devam etmektedir. " Sovyetler Birliği ' nin yıkılmasından önceki yıllarda (1 990 öncesi), Türk milliyetçilerinin, Turan ideali ile hedef­ ledikleri, şöyle özetlenebilir: a- " Türkiye Türklüğü ile beraber, dünyadaki bütün Türkler 'e, Birleşmiş Milletler Anayasası ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi 'yle bütün insanlara tanınan hak ve hürriyetlere sahip olma imkanı verilmelidir. b- Sonra da onların kendi vatanlarında hür ve bağımsız devletler kurarak yaşamaları temin edilmelidir. " (Bak. Doç.Dr. Necmettin Hacıeminoğlu, Milliyetçilik-Ülkücülük-Aydın­ lar, 2 . Baskı, Töre-Devlet yay. Ank. 1 976, s. 1 72-2 1 O)

Daha önce de belirttiğimiz gibi, " Türkçü-Turancı " suçlama ve saldırılarına muhatap olan Türk milliyetçilerinin bu hedefleri, düşündükleri ölçüde olmas� bile gerçekleşmiş veya gerçekleşme yolundadır. Türk milliyetçilerinin 1 990'lı yıllardan sonraki "Turancı hedefleri" ise, Türkiye Cumhuri­ yeti ile Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ve diğer Türk toplu­ lukları arasında, sosyal-kültürel-ekonomik iş birliği yapmak ve kalkınma hamlelerini gerçekleştirmektir. Kırım Türkle­ rinden Büyük Türk Milliyetçisi Gaspıralı İ smail'in ifadesi i le, "dilde, fikirde, işte birlik " anlayışı ile çalışarak Türk


72

___ ______

İsmail ACAR

________

dünyasını, "siyasi ve ekonomik bir güç merkezi" haline ge­ tirmektir. Büyük Türk milliyetçisi Ziya Gökalp' ın ve Türk mil­ liyetçilerinin millet anlayışı, "ırk " esasına dayanmadığı gibi; " Turancı/ık " anlayışı da "hayalci, yayılmacı, fetihçi " değil­ dir. 2 1 .yüzyıl Türk dünyası şartlarında Turancılık, Türk milleti için, akim ve ilmin gerektirdiği geniş ufuklu bir dış politika demektir. Esasen her milletin, hayat kaynağı ve itici moral gücü olmak üzere, büyük ideallerinin olması tabiidir. Milletler, günlük politikalarla değil, büyük ideallere yönelik politika­ larla idare edilmelidir. Tutarlı politikalar, ancak büyük ideal­ lere dayanarak yürütülebilir. Aksi durum, günü kurtarmak olur. .İşte bu anlamda, Gökalp 'ın esaslarını tespit ettiği ve Türk milliyetçilerinin savunduğu "Turancılık ", devlet poli­ tikalarına yön veren ilham ve enerji kaynağı olmalıdır.

Kültür ve Medeniyet Ziya Gökalp' ın fikir sisteminde, üzerinde en çok dur­ duğu ve sistemi belirleyen temel kavram ve terim, "kültür"­ dür. Gökalp, kültür yerine "hars" terimini kullanmıştır. Yu­ karıda da temas ve izah ettiğimiz gibi, ona göre, "millet, kültür birliği " demektir. O halde kültür, "millet" ve dolayı­ sıyla "Türkçülük-milliyetçilik " anlayışının temeli olan kav­ ramdır. Türk milliyetçiliğinin izahı, kültür kavramının izahı­ na bağlıdır. Onun için Ziya Gökalp'ın en çok üzerinde durdu­ ğu kavram "kültür" dür. İlim ve fikir tarihimizde, kültür üze­ rinde ilk ciddi ve ilmi çalışma yapan da Gökalp'tır. Sosyoloj i ilminin de en çok üzerinde durup izaha çalıştığı bir kavram


Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme

___

__ _

73

olan kültür konusunu Gökalp, hem sosyolog hem de Türkçü bir fikir adamı sıfatıyla incelemiş ve değerlendirmiştir. Kültür, kavramını veya konusunu, bir sosyoloji bilgi­ ni ve fikir adamı olarak inceleyen Gökalp, bu konudaki araş­ tırmalarının sonuçlarını, en derli toplu olarak,Türk mil­ liyetçiliğini sistemleştirip bir 'doktrin ' haline getirdiği, Türkçülüğün Esasları adlı eserinde "Hars ve Medeniyet" ve "Hars ve Tehzib " başlıkları altında inceleyip izah et­ miştir. Ziya Gökalp, Latince kökenli ve Türkçe' ye Fransız­ ca'dan geçmiş bulunan kültür kelimesi yerine, Arapça'dan aldığı veya türettiği hars kelimesini kullanmıştır. Fakat, 1 93 0 ' lu yıllardan sonra, ' hars ' unutulup yerini Fransızca kaynaklı 'kültür ' kelimesine bırakmıştır. Gökalp'tan sonra günümüzde de onun hatırasına kültür yerine hars diyenler vardır. Ziya Gökalp'a göre, hars _ (jültür) ile medeniyet, ortak ve farklı tarafları olan iki ayrı kavramdır. Her iki kavram da, Gökalp'ın "sosyal hayatlar " adını verdiği "dini, ahlaki, hukuki, fenni, lisani, iktisadi, akli, bedii (estetik) " a­ lanları içine alır. Bu noktada kültür ve medeniyet ortaktır. Bunun dışında, iki ayrı kavramdır. Anlaşılacağı gibi Ziya Gökalp, kültür ve medeniyeti ayıran bir anlayışa sahiptir. Bazılarına göre i se kültür ve medeniyet aynı şeylerdir. Gökalp'a göre kültür ile medeniyetin birleşen ve ay­ rılan yönleri : a-Kültür milli,medeniyet milletlerarasıdır: "Hars " adını verdiği kültür ile medeniyeti ayıran Ziya Gökalp'a gö­ re, ilk olarak, "Hars (kültür) milli olduğu halde, medeniyet beynelmileldir. " Buna göre, (Bundan sonra hars yerine, kültür, veya milli kültür demeyi tercih edeceğiz) "Kültür, yalnız bir milletin dini, ahlaki, hukuki, muakalevi, bedii, lisani, ikti-


74

______

İsmail ACAR

________

sadi ve fenni hayatlarının ahenktar bir mecmuasıdır. " Her kültür, sadece bir millete ait olduğu için, bugün daha çok "milli kültür" terimi ile ifade edilmektedir. Milli kültür, bir milleti diğer milletlerden ayıran özelliklerin toplamı olmak­ tadır. Bundan dolayı milletlerin varlığı, kültürlerinin varlığı demektir. Milliyetçiler için milli kültürün önemi de buradan gelmektedir. Milleti yaşatmak, kültürünü yaşatmak demektir. Bu noktada bütün milliyetçiler (Türkçüler) "muhafazakar " dır; muhafazakar olmak zorundadırlar. Diğer taraftan kültür, sadece milliyetçilerin değil, sosyoloj i ilminin de en çok üzerinde durduğu, çalıştığı bir kavramdır. Ziya Gökalp' ın sisteminde, "kültür"ün milli olmasına karşılık, "medeniyet ise, beynelmilel" yani milletler arası ortak olan değerler, "sosyal hayatlar " toplamıdır. Ancak, burada "milletler arası " ifadesi ile kastedilen anlam fark­ lıdır. Bu ifade i le, "aynı mamureye dahil " veya "aynı sosyal hayatları paylaşan milletler " kastedilmektedir. Mesela, Bütün Avrupalı milletler arasında ortak bir "A w:-�pq Mede­ niyeti " vardır. Fakat bu medeniyetin içinde, birbirinden ayrı, Fransız, İngiliz, Alman vs. kültürleri vardır. Bu milletlerin ortak tarafları medeniyetleri, ayrılan tarafları ise kültürleridir. b-Kültür tabii, medeniyet sun 'idir: Kültür ve mede­ niyetin ayrıldığı ikinci nokta, "medeniyet, usul (metot) vası­ tasiyle ve ferdi iradelerle vücuda gelen sosyal hadiselerin bütünü " olmasına karşılık, "kültüre dahil olan şeylerse, u­ sul ile, fertlerin iradesiyle vücuda gelmemişlerdir, sun 'i de­ ğillerdir. " Medeniyet unsurları, bir usulle, belirli metotlar veya tekniklerle ve insanların isteyerek özel gayret ve çaiış­ maları ile yapıldığı veya meydana getirildiği için, başka kül­ türden insanlar tarafından da taklit edilebilir ve kullanılabilir. İşte bu sebeple medeniyet unsurları, kültürler yani milletler arasında ortak olabilir. Medeniyet unsurları, irade ile üreli-


Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme

___

___

75

len bilgilerden ve tekniklerden meydana gelir. Kısaca bu­ gün ilim ve teknoloji üretimi olan her şey medeniyete aittir. İlim ve teknoloji ürünü olan unsurların, bilgilerin, nesnelerin milliyeti yoktur. Her millet bu ürünleri alabilir, kullanabilir. Ziya Gökalp, medeniyeti böyle anlayıp izah ettiği için "me­ deniyet milletler arasıdır" diyor. "Kültür"e gelince: Medeniyetin bilgilerden meydana gelmesine karşılık; kültür, "bilhassa duygulardan meydana gelir. " "İnsanda duygular usule ve iradeye tabi değildir. Bir millet, diğer milletin dini, ahlaki, bedii duygularını taklit edemez. İşte bundan dolayı, Ziya Gökalp 'a göre, "kültür, millidir. " Yani her kültür, sadece bir millete aittir. Bu sebep­ le milletin kültürünü, " milli kültür" terimi ile ifade ediyo­ ruz. Milli kültür unsurları, sadece bir millete ait olduğu için milletlerin varlık sebebidir. Her millet varlığını sürdürebil­ mek için, kültürünü yaşatmak zorundadır. Kültür ve medeniyet kavramlarını milli ve milletler a­ rası değerler olarak tarif ve izah eden Ziya Gökalp'ın fikir sisteminde, kültür unsurları (değerleri), başka milletlerden taklit yoluyla alınmaz veya alınmamalıdır; medeniyet unsur­ ları ise milleti tarif edici unsurlar olmayıp, milletler arası ol­ dukları için diğer milletlerden taklit yoluyla alınabilir. Bunda bir sakınca yoktur. Gökalp'ın kültür - medeniyet ayrımına da­ yanan bu anlayışına göre milletin, gelişmiş bir hayat sevi­ yesine yükselebilmesi için, çağın en ileri medeniyeti olan Ba­ t ı Medeniyeti 'ne ait değerleri (medeniyet unsurlarını) alması gerekir. Medeniyet unsurlarını almak, milll kültüre ve milll varlığa zarar vermez. "Mesela dil, fertler tarafından usulle yapılmış bir şey değildir. Yani dil, bir milli kültür unsurudur. O halde, dilin kendi tabiatından doğan kelime ve kurallarını irade ile, iste­ diğimiz zaman değiştiremeyiz; dışarıdan alamayız. Dilin ke"

"


76

------

İsmail ACAR

lime ve kuralları ancak kendiliklerinden değişir. Buna kar­ şılık, dilin içinde bulunan ve özel kelimeler, semboller de­ mek olan terimler (lafızlar), irade ve usulle fertlerin kabul veya icat ettiği unsurlardır. Medeniyetin ilk örneğini bu terimlerde görürüz. Yani ilim ve teknik terimler, medeniyet unsuru olarak dışarıdan alınabilir. Bu tür terimler, halka mal olup genelleştikleri zaman dilin kelimesi haline gelir. Bu yayılmada fertlerin tesiri yoktur c-Her kavmin önce milli kültürü vardır: Medeniyet­ ler, milli kültürlerin gelişip yükselmesinden doğmaya başlar; daha sonra da başka kültür ve medeniyetlerden faydalanır. Yani medeniyet, kültürün dışa açılması ile ortaya çıkmak­ tadır. "Kültür. cemiyetlerin iç gelişmesinden, medeniyet ise muhtel�( kültürlerin karışmasından husule gelir. (Terbiyeni n Sos. K ü l . Temelleri,s.307) Medeniyetin milletler arası olması da esasen bu demektir. Ancak Gökalp'a göre, burada dikkat edilmesi gereken bir durum vardır. Önce milli kültür bütün varlığı ile şekillenecek, kendi varlığını kuvvetlendirecek sonra başka kültürlerle alış-verişe girecektir. Böyle olmadığı zaman milli kültür tehlikeye girer. "Zihnin fazla gelişmesi ferdin seciyesini bozduğu gibi, medeniyetin fazla gelişmesi de millf kültürü bozar. " d-Milletlerin varlığının devamı için, milli kültürün kuvvetli bir yapıya sahip olması gerekir: Eğer milli kültür, varlık yapısını bozacak derecede medeniyet unsuru alırsa (Gökalp buna medeniyetin fazla gelişmesi, diyor.) milletin varlığı tehlikeye düşer. Çünkü, "Millf kültürü kuvvetli, fakat mede­ niyeti zayıf bir milletle; millf kültürü bozulmuş fakat mede­ niyeti kuvvetli bir millet siyasi mücadeleye girince, millf kül­ türü kuvvetli olan daima galip gelmiştir. Gökalp, bu duru­ ma tarihten örnekler de göstermektedir. "

"


___

Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme

_ _ _

77

Ziya Gökalp, kültür ve medeniyet arasındaki ortak ve farkl ı yönlere işaret ederken üzerinde durduğu esas, "kültü­ rün milli medeniyetin milletler arası " olduğudur. Fakat, "kültürün millf olması ", onun başka kültürlerden tamamen tecrit edildiği anlamına gelmediği gibi; "medeniyetin, millet­ ler arası olması " da "kozmopolitizm " anlamına gelmez. Mil­ li kültür unsurları, kalıplaşmış, donmuş ve son şeklini almış değildir. Millet hayatına bağlı olarak değişip gelişir. Canlı bir uzviyet olarak başka kültürlerle alış-veriş içindedir. Kültür ile medeniyet ve kültür ile diğer kültürler arası ilişkileri Hars ve Tehzih başlığı altında da inceleyip açıkla­ yan Ziya Gökalp'a göre, kültür kelimesinin esasen iki anlamı vardır: 1 -Hars (folklorik anlamda kültür; ona göre gerçek millf kültür budur.) 2-Tehzib (İşlenmiş, geliştirilmiş; dışa açılmış kültür) Hars, sadece bir millete ait olan değerleri içine alır. "Asıl millf kültür " budur. Hars, esasen halka aittir. Onun için "demokratik "tir. Bu anlamda milli kültür (hars), "halkın ge­ leneklerinden, yapa geldiği şeylerden, örflerinden, sözlü ve yazılı edebiyatından, dilinden, musikisinden, dininden, ahla­ kından, estetik ve ekonomik mahsullerinden ibarettir. " Bu, kültürün sadece bir yönünü kapsayan daraltılmış, bir çeşit folklorik tarifidir. Kültürün diğer bir yönü de "tehzih " terimi ile ifade edilmektedir. (tehzib, kelime olarak, "düzeltme, temizleme, ıslah etme " anlamlarına gelmektedir.)

Tehzih, "Özel bir eğitimle meydana gelmiş, özel bir duyuş, düşünüş ve yaşayış tarzıdır. " Gökalp' a göre, tehzib, "iyi eğitim görmüş, yetişmiş hakiki aydınlara mahsustur. Böyle olduğu içindir ki, "aristokratik "tir. Tehzihin esası, "iyi bir eğitim görmüş olmak; aklf ilimleri, güzel sanatları, "


78

______

İsmail ACAR

________

edebiyatı, .felsefeyi, ilmi ve hiçbir taassup karıştırmaksızın dini; gösterişsiz, samimi bir aşk ile sevmektir. " Tehzib, aydınların belirli bir eğitim sonucu ulaşıp sahip oldukları yüksek kültürdür. Onun için, halkın kültürü anlamındaki milli kültür (folklor) kavramına göre daha geniştir. Sadece bir milletin sınırları içinde kalmayıp, mil­ letler arası değerleri de bünyesinde toplar. Tehzib görmüş bir insan kendi milletinin kültüründen başka, diğer mil letlerin kültürlerinden de haberdardır. Başka milletlerin kültürlerini de tanır ve onlardan belli ölçüde zevk alır. Tehzib görmüş insanlar, sadece milli kültürle beslenmiş olanlara göre daha geniş görüşlü, hoş görülü ve iyilik severdir. Ziya Gökalp, yal­ nız milli kültürden hoşlanmaya "millf zevk "; tehzib görmüş­ lerin başka kültürlerden hoşlanmasına da "harici zevk " adını veriyor. Gökalp'a göre, asıl ve daimi olan milli zevktir. Dış veya harici zevk ikinci derecedeki zevktir. Eğer, başka kül­ türlerden alınan harici zevk, baskın gelerek asıl olan milli zevkin yerine geçerse o zaman milli kültürde hastalık baş göstermiş, bozulma başlamış demektir: "Bir tehzib, milli kültürün hukukuna riayet ettiği müddetçe, normaldir. Milli kültürün haklarını çıgnemeğe başladığı andan itibaren hasta ve ma/Ul (sakat) bir tehzib mahiyetini alır. (Türkçü lüğün Esasları,s. I 08) Ziya Gökalp'a göre, "kültür milli, medeniyet milletler arası " değerleri ifade eder. Buradaki, "milletler arası " veya "beynelmileliyet " ifadesi, çoğu zaman yanlış anlaşılmakta­ dır. Çünkü, onun anlayışında, milletler arasılık, "aynı mede­ niyete ortak olan milletlerin bütünüdür. " Gökalp'a göre, bü­ tün dünya insanlığı için tek bir medeniyet söz konusu değil­ dir. Ayrı ayrı medeniyet zümreleri vardır. Ayrı ayrı medeni­ yetlerin varlığını kabul etmeyip, bütün insanlığı tek bir me"


Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme

___

__ _

79

deniyet olarak kabul edenler, Gökalp'a göre, "kozmopolit "­ tir. Kozmopolitler,

"Milletim nev-i beşerdir, vatanım ruy-ı zemin " diyen "dünyacı "lardır. Gökalp ' a göre, kozmopolitlerin (dün­ yacılar veya dünyalıların) milleti ve vatanı yoktur. Çünkü, kozmopolitlere göre "millet " ve "vatan " yerine "dünyalılık " esastır. Bundan dolayı, milliyetçilik ve "milletler arasıcılık " kozmopolitliğe zıttır. " Türkçülük, millet esasını kabul etme­ ven hiçbir sistemle uz/aşamayacağından kozmopolitleri içine alamaz. . . . "Hiçbir Türkçü kozmopolit olamadığı gibi, hiç­ bir kozmopolit de Türkçü olamaz . Fakat Türkçülükle mil­ letler arasılık (beynelmileliyetçilik) arasında uzlaşmaya en­ gel hiçbir zıtlık yoktur. Her Türkçü aynı zamanda beynel­ mileliyetçidir. " Milletler, aynı anda hem milli kültür hem de mede­ niyet zümresi içinde yaşarlar. Milli kültür unsuları arasında derinden bir uyum bulunduğu gibi, milli kültür ile medeniyet arasında da bir çatışma olmamalıdır. Bunun için, medeniye­ tin milli bir kültüre aşılanması gerekir. Yani Gökalp' a göre, milli kültür, önce varlığını ortaya koymalı, sonra ona mede­ niyet unsurları eklenmelidir. Ancak böyle yapılırsa ahenkli hir bütün ortaya çıkar. İşte bu sebeple, "Türkçülüğün va­ zifesi, bir taraftan yalnız halk arasında kalmış olan Türk kültürünü arayıp bulmak; diğer taraftan Batı medeniyetini tam ve canlı bir surette alarak milli kültüre aşılamaktır. " Ziya Gökalp bu noktada, Tanzimatçı ları tenkit eder. "İki dinli insan olmadığı gibi iki medeniyetli millet de olmaz. " diyen Gökalp'a göre, Tanzimatçılar, "Osmanlı me­ deniyetini Batı medeniyeti ile uzlaştırmağa çalışmışlardır. " "


80

Başarısızlıklarının sebebi budur. Türkçüler bu hataya düşme­ dikleri için başarılı olacaklardır. "Türkçüler, tamamıyla Türk ve Müslüman kalmak şartıyla Batı medeniyetine tam ve kat 'i bir surette girmek isteyenlerdir. Fakat Batı medeniyetine girmeden önce, milli kültürümüzü arayıp bularak ortaya çıkarmamız gerekir. " (Türkçülüğün Esasları,s.45)

Ziya Gökalp, kültür ve medeniyet i lişkilerini, millf kültürün varlığı ve devamı açısından dikkatle değerlendir­ mektedir. Milli kültürün varlığına, dokusuna zarar verebile­ cek bir medenileşmeyi (medeniyet-kültür alış verişini) zararlı bulmaktadır. Kültüre dahil olan unsurlar, cemiyetin bütün fertlerinde duygu birliği yahut iş bölümü ve dayanışma mey­ dana getirirler. Medeniyet unsuları ise, bir milletin fertleri arasında dayanışma meydana getirmez, hatta bu dayanışmayı bozmağa da sebep olur. "Çünkü, esasen sihirden doğan me­ deni müesseseler, maddf ve faydacı bir mahiyeti haiz oldu­ ğundan, fertleri bencilliğe, menfaatçiliğe sevk eder. " "Mede­ niyetin, fertçi/iği teşvik ve takviye ederek dayanışma ve disiplin kuvvetlerini azalttığı nispette; kültür de fertlerden karşılık gütmezlik, menfaat gütmezlik ve fedakarlık ister. " İşte bu sebeplerle, milletlerin kültürleri kuvvetli ve sağlam bir yapıya kavuşmadan başka bir ifadeyle kültür unsurları tespit edilerek işlenip geliştirilmeden medeniyet unsularının alınması, Gökalp'a göre milli bütünlüğü bozar. Milli kültürü dolayısıyla · milli varlığı bozacak bir davranış da medeniyet adı altında başka milletlerin millf kültürlerini yalan yanlış taklide yeltenmektir. Batının ilmi usullerinden ve teknoloj ilerinden ziyade estetik zevklerini, genellikle görenek, merasim ve ahlak usullerini almaya çalışanları Gökalp, "levanten " veya "koz­ mopolit " olarak vasıflandırır. "Halk, millf kültürünü bırakıp


Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme

___

___ .

81

başka milletlerin kültürünü taklit eden bu sınıfı kendi cinsin­ den saymadığı gibi, bunlar da halkla zevk itibariyle birlik içinde olmayı nefisleri için bir alçalma sayarlar. " "Kültür milli, medeniyet milletler arası " diyerek kültür ve medeniyet unsurlarını ayrı varlıklar olarak kabul e­ den Ziya Gökalp'a göre, kültürler medeniyetlerden faydala­ nır, beslenir. Her milli kültür, bir medeniyet zümresi içinde varlığını sürdürür. Ancak, milli kültürün medeniyetten zarar görmeden faydalanması için önce kendi varlığını ortaya koy­ malı sonra medeniyet unsurları o kültüre aşılanmalıdır. Milli kültürle medeniyet arasında ancak bu şekilde sağlıklı bir den­ ge kurulabilir. Bu denge kurulamazsa, medeniyet kültüre ve dolayısıyla millete zarar verir: "Bir kültür, muhitindeki me<j_eniyeti benimsemeye ça­ lışmazsa, muhitindeki medeniyet, o kültürü bozar, mahveder. Kültür canlı bir uzviyete, medeniyetse o uzviyetin besleyici muhitine benzer. Buna göre, kültürün medeniyeti sindirip be­ nimsemesi ne kadar iyi ise, medeniyetin kültürü sindirip henimsemesi de o kadar fenadır. (Terbiyenin Sos. Ve Kül. Tem. "

S.

306)

Ziya Gökalp' ın kültür ve medeniyet ayrımı yani "kültür millf, medeniyet milletler arasıdır. " görüşü, günü­ müzde de geçerlidir. Zaman zaman "kültür ve medeniyet a­ rasında hiçbir fark veya ayrılık yoktur. " görüşü ortaya atılsa da bunun ilmi bakımdan bir değeri yoktur. Türkiye' de kültür üzerinde değerli araştırmaları bulunan Prof.Dr. Mümtaz Turhan, "Kültür Değişmeleri" adlı es�rinde, kültür ve me­ deniyet unsurlarının ayrılmasındaki zorluğa işaret ettikten sonra, şu hükmü vermektedir: "Milletleri, içtimai gurupları, ortak medeniyetlerine rağmen birbirinden ayırt eden onların sahip bulundukları kültürleri ve aralarındaki kültür farkları olduğu hususunda,


82

---------- - İsmail ACAR ---- -----

sosyal ilimler bakımından artık şüphe kalmamıştır.

"

(Kültür

Değişmeleri, İst. Ünv. Yay. İst. 1 959,s.32)

Halka Doğru Gitmek -Halk,kültürün canl ı müzesidir-

Ziya Gökalp, halkı, milli kültürün canlı bir müzesi olarak görür. Bu sebeple, Türkçülüğün esaslarından (Türk mil­ liyetç il iğinin i lkelerinden) biri de "halka doğru " ilkesidir. Halka doğru gitmek, milletin seçkinleri, aydınları için gerekli ve ge­ çerli olan bir ilkedir. "Bir milletin aydınlarına. fikir adamla­ rına o milletin 'güzide 'feri (.'>eçkin/eri) adı verilir. Seçkin­ ler, yüksek bir eğitim görmüş olmak.la halktan ayrılmış olan­ lardır. Halktan ayrılmış olmak ise milli kültürden ayrılmış ol­ maktır. İşte bundan dolayı halka doğru gitmesi söz konusu o­ lanlar seçkinler "güzide/er " dir. Ziya Gökalp' a göre, güzide­ lerde (aydınlarda) medeniyet, halkta milli kültür vardır. Bu durumda "güzide/erin halka doğru gitmesi iki maksat için olabilir. ": "

1- Halktan milli kültür terbiyesi (eğitimi) almak için hal�a gitmek. ' 2- Halka medeniyet götürmek için halka gitmek. Gökalp'a göre, seçkinlerin çocukken gördükleri eği­ tim milli değildi . Bunun için aydınlar, milli kültürden nasip­ lerini alamamışlardır. İşte bu eksiklerini tamamlamak. için yapacakl arı iş, "halkın millf kültür müzeleri ve mektepleri içinde yaşamak ve ruhlarım tamamıyla Türk kültürü ile doldurmak "tır. Seçkinler ancak bu şekilde "millileşmek im­ kanma kavuşabilirler. "


___

Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme

__ _

83

Milli sanatın gelişmesi de seçkinlerin, kültürün canlı müzesi olan halka gitmeleri, milli kültürü hazmetmeleri ile mümkündür. Çünkü deha halktadır. "Bir sanatkar, ancak halktaki estetik zevkin göründüğü yer olduğu takdirde dahi olabilir. " Bizde şimdiye kadar bu olmadığı için dahi sanat­ kar yetişmemiştir. Ziya Gökalp' ın bu görüşü, milli edebiyat, milli zevk, milli dil, milli sanat anlayışı şeklinde gelişerek, memleketçi bir edebiyat anlayışını da başlatmıştır. "Millf E­ debiyat " akımının temel özellikleri de bu görüşlere dayan­ maktadır. Aydınların halka doğru gitmesini gerektiren b ir sebep de halka medeniyet götürmeleridir. Halk, milli kültürün canlı müzesidir; fakat medeniyetten yoksundur. Aydınlar, halkın hu eksiğini tamamlayacak medeniyet unsurlarına sahiptir. İş­ le bunun için de halka doru gitmelidirler. Aydınlarm halka götürecekleri medeniyet ise, Batı medeniyetidir. Ziya Gökalp'ın halka doğru ilkesi, Osmanlı devrinde işlenen, gelişip olgunlaşan hemen bütün kültür ve sanat anlayışlarının ve ürünlerinin adeta yok sayılmasına veya gay­ ri milli sayılmasına sebep olması bakımından kültür hayatı­ mızda bir kopukluğa hatta bazen Osmanlı devri kültürümüzü inkara sebep olmuştur. İmparatorluktan milli devlete geçişte, hazı aşırılıklar tabii karşılanabilirse de, böyle bir anlayışın hazı çevrelerce, günümüzde bile sürdürülmesi. milli kültürün bütünlüğüne ve devamlılığına zarar vermektedir. Osmanlı ve Selçuklu devirlerini kendi tabii ve tarihi şartları içinde değer­ lendirmemiz ve bu devirlere ait bütün kültür ve sanat eser­ lerini (dil, edebiyat, müzik, mimari vb) Türk milli kültürü iı;inde mütalaa etmemiz gerekir. Gökalp' ın Osmanlı devrine . ı i t kültür ve sanat eserlerini milli saymaması, "Osmanh " d iye " Türk "ten ayrı bir varlık kabul etmesi en dikkate değer hatasıdır.


84

Ziya Gökalp, Osmanlı devri aydınlarını halktan ko­ puk oldukları gerekçesiyle milli saymamaktadır. Ona göre, Osmanlı devri Türk aydınları, özellikle Tanzimat devrinden sonra " Osmanlıcılık " politikası güderek, halka " Türk oldu­ ğunu " bile unutturdular. Fakat bu böyle devam edemezdi; çünkü bir çok milleti içinde barındıran imparatorluk yapısı­ nın devamına imkan yoktu. Zira "Batı A vrupa 'da başlayan sosyal gelişme sonucunda her millet ayrı bir devlet kurarak tabif bir cemiyet hayatı yaşayacaktır. " Gökalp'ın işaret ettiği husus, millf devletlerin er geç kurulacağıdır. Türkçülük ve Türkçüler Ziya Gökalp'a göre, Osman­ lıcı Türk aydınlarına, kendi milletlerinin adını, dilini, sanatını öğretmişledir.

Batı Medeniyetini Almak Ziya Gökalp, Türk Ocakları ' nın yayın organı Türk Yurdu dergisinde yayımlayıp 1 9 1 8'de kitap haline getirdiği eserine "Türkleşmek-İslômlaşmak-Muasırlaşmak " adını vermişti. Bu eserinin adı, Gökalp'ın Türk milletinin sağlığına kavuşması için ortaya koyduğu reçetedir. Ziya Gökalp'a gö­ re, Osmanlı' nın son döneminde ortaya çıkan bu üç fikir akı­ mı, bir ihtiyaçtan doğmuştur. Bu fikir akımları görünüşte farklı olsalar da, esasta aynı gayede birleşirler. Bu gaye ise, Osmanlı-Türk devletinin yaşatılması ve Türk milletinin sağ­ lığına kavuşturulmasıdır. İşte bu gayeden dolayı, " Türkleş­ mek, İslamlaşmak mefkureleri (idealleri) arasında bir zıtlık olmadığı gibi, bunlarla muasırlaşmak ihtiyacı arasında da bir çallşma yoktur. " Ziya Gökalp'a göre, "muaııırlaşmak, şekilce ve yaşayışça A vrupalılar 'a benzemek değıl; A vrupa-


Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme___

___

85

lılar gibi zırhlılar, otomobiller, uçaklar yapıp kullanabil­ mektir. (T. İ . M .,s. ı 6) Türk milletinin muasırlaşması (çağdaşlaşması, çağın şartlarına uygun bir devlet ve millet haline gelmesi), Ziya Gökalp'a göre Batı medeniyetine girmekle mümkündür. Çünkü çağın en gelişmiş medeniyeti bu medeniyettir: "Dini ve vatani tehlikeler karşısında yalnız bir kur­ tuluş çaresi vardır ki, o da ilimlerde sanayide, askerlik ve hukuk teşkilatında Avrupalılar kadar ilerlemektir, yani me­ lleniyette onlara eşit olmaktır. Bunun için de, tek çare var­ dır: Avrupa medeniyetine tam bir surette girmek." (Türk­ "

çülüğün Esasları,s.64)

Medeniyet, milletler arası ortak değerlerin toplamı demektir. Ancak Ziya Gökalp'a göre, yeryüzünde bir tek medeniyet olduğu zannına kapılmak yanlıştır. Çünkü, bir çok medeniyet vardır ve her medeniyetin başka bir sistemi, başka bir mantığı, başka bir estetiği, başka bir hayat görüşü vardır. Kısaca her medeniyet bir bütündür. Medeniyetler de dinler gibidir. Onun için bir medeniyeti bütün sistemiyle kabul etmedikçe o medeniyete girilemez. Türk milletinin Batı me­ deniyetine girebilmesi için de bu medeniyeti, bir bütün ola­ rak alması ve hazmetmesi gerekir. Gökalp'a göre Tanzimat­ çılar bu noktada yanılmışlardır. Çünkü onlar, Doğu ve Batı medeniyetlerinden bir terkip yapmak isteıuişlerdir. Ziya Gökalp'a göre, Müslüman olan Türk milletinin Batı medeniyetine girmesinde bir terslik veya sakınca yoktur. Dinimizin İslamiyet olması buna engel değildir. "Dinleri ayrı bulunan cemiyetler aynı medeniyete mensup olabilir­ ler. " Çünkü, "medeniyet dinden ayrı bir şeydir. " Din, "yal­ nız mukaddes müessese/erden, yalnız itikat/arla ibadetlerden iharet "tir. Dinin dışında kalan ve kutsal olmayan müessese­ ler, i lmi kavramlar, teknik terimler, estetik kaideler dinin dı-


86

______

İsmail ACAR

____ _ __

şında ayrı bir sistem meydana getirirler. Bunlar dine bağlı de­ ğildir. İşte bu sebeplerle Gökalp'a göre, "hiç bir medeniyet hiç bir dine bağlanamaz. Bir Hıristiyan medeniyeti olmadı­ ğı gibi, bir İslam medeniyeti de yoktur. Batı medeniyetini Hıristiyan medeniyeti sanmak doğru olmadığı gibi, Doğu medeniyetine de İslam medeniyeti adını vermek yanlıştır. " "Medeniyetlerin kaynağını dinden başka yerlerde aramak gerektiğini " savunan Gökalp, Doğu ve Batı (Avru­ pa-Hıristiyan ve Doğu-İslam) medeniyetlerinin kaynaklarını "Akdeniz medeniyeti "nde bulur. Akdeniz medeniyeti ise, "ilk çağda eski Mısırlı�ar 'ın, Sümerler 'in, Hititler 'in, Asur­ iular 'zn, Fenikeliler 'in, ilh. . . yardımı ile teşekkül etmiştir. Akdeniz medeniyeti, daha sonra eski Yunanlılar'a ve Roma­ lılar' a geçmiştir. Diğer milletlere Romalılar' dan yayılan bu medeniyet, daha sonra siyasi gelişmeye paralel olarak, "do­ ğu " ve "batı " olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Avrupalılar, "Batı Roma medeniyeti "ni benimseyip geliştirerek bugünkü seviyesine ulaştırmışlardır. Müslüman Araplar da "Doğu Ro­ ma medeniyeti "ne varis olarak bu medeniyeti almışlar ve "Doğu yahut İslam medeniyeti " ortaya çıkmıştır. Onun için Gökalp ' a göre, evvelce Romalılar'dan veya Bizans'tan aldık­ larımızı (Osmanlı devri kültür unsurlarını veya İslam Mede­ niyetinden gelen unsurları), Avrupa ilimleriyle (medeniyet unsurlarıyla) değiştirmek, din ve milli kültürümüz açısından bize bir şey kaybettirmez. Ziya Gökalp, görüşlerini izah veya ispat için, Doğu­ İslam medeniyeti unsurlarının kaynaklarını araştırır. Ona göre, mimari, müzik, mantık-felsefe, tabii ilimler ve matema­ tiğin kaynakları B izans' a dayanır. Müslüman Arapl ar bunla­ rı, Bizans'tan alarak geliştirmişlerdir. Acemler ve Türkler de bu bilgileri Araplar'dan öğrenmişlerdir. "


Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme

___

____

87

Doğu ve Batı medeniyetlerinin kaynağını bu şekilde açıklayan Gökalp'a göre, Müslüman Türkler' in "Batı mede­ niyeti "ne girmelerinde din yönünden bir sakınca yoktur.1 Ni­ tekim, " Yahudilerle Japonlar, gerek millf kültür, gerek din bakımından A vrupalılar 'a yabancı oldukları halde, mede­ niyetçe A vrupa milletleriyle ortaktırlar. "(Türkçülüğün Esasları, s.54)

Japonlar, dinlerini ve milliyetlerini muhafaza etmek şartıyla Batı medeniyetine girmişlerdir. O halde biz de, "Türklüğümüzü ve Müslümanlığımızı muhafaza etmek şartıyla, Batı medeniyetine kesin olarak girebiliriz " .

(Türkçülüğün Esasları,s.66)

Özetle, Ziya Gökalp' ın, Türk milletine kurtuluş reçe­ tesi olarak Batı medeniyetini hedef göstermesi, "Muasır bir İslam Türklüğü meydana getirmek" içindir. Daha önce de belirttiğimiz gibi, Gökalp, formülünü şöyle açıklar: "Türk milletindenim, İslam ümmetindenim, Batı medeniyetindenim. " (Türkçülüğün Esasları ,s.68)

-Sosyoloji MetotlanTarihi Maddecilik - İ çtimai Mefkurecilik Ziya Gökalp, Türk milliyetçiliğinin {Türkçülüğün) sosyal olaylara bakışını ve onları yorumlama (tefsir ve izah) metodunu, "Tarihi Maddecilik ve İçtimai Mefkurecilik " başlığı altında inceleyip açıklar. Felsefede, varlığın var olu­ şu, iki temel anlayışla açıklanır. Bunlardan birisi, Mater­ yalizm, diğeri İdealizm' dir. Materyalizm, "maddeyi değiş­ mez, akNf ve dinamik bir prensip ve cevher olarak kabul e­ den, ruh ve fikir gibi manevi cevherlerin bu maddenin bir te­ zahürü (görünümü) olduğunu iddia eden yahut bunları inkar


gg

______

İsmail ACAR

_ _ _ _ _ ___

eden " felsefi anlayış veya sistemdir. Bu felsefi anlayışa göre, önce madde vardır. İlk cevher maddedir. Fikir, ruh veya yara­ tıcı güç yoktur veya maddeye tabidir. Bundan dolayı, Mater­ yalizm, dini inançları, yaratıcıyı reddeder. Ziya Gökalp' ın " Tarihi Maddecilik " dediği sosyoloj ik anlayış veya sistem, bu materyalizm esasına dayanır. Tarihi maddecilik, Sosya­ list-Komünist Kari Marks 'ın fikir babalığını yaptığı dünya görüşüdür. İçtimai Mefkurecilik, anlayış veya sistemi ise. İdealist felsefe sistemi olup, Materyalizm 'in karşıtıdır. (Bak. Prof.Dr. Süleyman Hayri Bolay, Felsefi Doktrinler Sözlüğü, Akçağ ya­ yınevi, 7 . Baskı, Ank. 1 997)

Ziya Gökalp, " Tarihf Maddecilik " ve "İçtimai Mef­ kurecilik " anlayışlarını, sosyal olayların sebeplerini açıklayıp yorumlamakta kullanılan sosyolojik sistemler olarak ince­ leyip değerlendirmektedir. Tarihi Maddecilik, Kari Marks '­ ın; "İçtimai Mefkurecilik '', Emile Durkheim 'in sistem veya metodudur. Kari Marks'a göre, "yalnız ekonomik hadiseler gerçektir. " "Diğer sosyal hadiseler mesela din, ahlak, este­ tik, siyaset, dil, akıl sahasına giren hadiseler asla sebep ola­ mazlar. " "Ekonomik hadiselerin dışında olan bütün hadise­ ler 'gölge hadiseler ' durumundadır. " Gölge hadiselerin hiç­ bir sosyal olaya tesiri yoktur. Bunlar sadece ekonomik olay­ ların sonucu olabilirler. Kısaca Materyalist Tarhf maddeci anlayışa göre, insanları, toplumları yönlendiren sosyal se­ bep veya faktör sadece ekonomidir. Dinin. ahlakın, manevf değerlerin sosyal olaylara bir tesiri yoktur. Bunlar ekonomik çıkarlar için uydurulmuştur. Kari Marks, sosyal olayları tek sebeple açıkladığı bu metodunu, pratiğe de aktararak, halkı sadece işçi sınıjindan ibaret görmüştür. Gökalp' a göre ise halk, "hukukça birbirine eşit olmayı kabul eden bütün sın�fların toplamıdır. "


___Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme

_ _ _

89

" Tarihi maddecilik " veya "Materyalizm "in karşısın­ da olan Gökalp, sosyal olayları açıklama ve yorumlamada Emile Durkheim 'in sosyoloj i metodunu benimsemiştir. Durk­ heim metoduna göre, sosyal olaylar sadece ekonomik sebep­ le açıklanamaz. "Ekonomik hadiselerin, diğer sosyal hadise­ lerden hiçbir üstün tarafı yoktur. Ekonomik müesseseler na­ sıl bir hadise, bir gerçekse; din, ahlak, estetik ilh . . . gibi diğer sosyal müesseseler de birer tabii hadisedir, birer gerçektir. " Ziya Gökalp, Durkheim' in sosyoloj i sisteminde de sosyal alayları açıklamada tek bir "asıl " bulunduğunu bunun da "kollekt(f tasavvurlar " olduğunu belirtiyor. "Kollektif tasa­ vurlar. her cemiyetin bütün .fertleri arasında ortak olan, daha doğrusu kollekt(f vicdanında şuurla kavranılan düşün­ me şekilleridir. " Bu anlayışa göre, ferdi fikirler, toplumun değişmesi veya sosyal olaylar üzerinde hiçbir tesir gücüne sahip değildir. Ferdi fikirler, ancak sosyal bir kuvvete dayanarak kollektif bir tasavvur halini aldıkları zaman sosyal hayatta bir tesiri olabilir. Türkçülük akımının (Türk milliyetçiliğinin) doğuşu veya ortaya çıkışı da Gökalp'a göre sosyal bir hadisedir. Bu sosyal hadisenin izahı, Tarihi maddeciliğe göre yorumlanır­ sa, " Türkçülük yalnız ekonomik sebeplerden doğdu " deme­ miz gerekir. Durkheim 'in İçtimai Mefkurecilik metoduna gö­ re ise, Türkçülüğün doğuşu, "sosyal mefkure/erin değişme­ sinden ve bunların değişmesi de sosyal bünyenin değişikliğe uğramasından ileri gelmiştir. " Özetlersek, Türk milliyetçiliğinin sosyal olayları açık­ lama veya yorumlama metodu, Durkheim sosyolojisine daya­ nır. Bu sosyoloj i metodu, Kari Marks' ın Materyalizmini red­ deden İçtimai mefkurecilik 'tir. Gökalp, sosyal bir hadise ola­ rak Türkçülüğün doğuşunu da bu metotla açıklıyor.


90

______

İsmail ACAR

________

Bazıları Ziya Gökalp'ı, "Durkheimci " olmakla suçla­ mak gayretindedirler. Gökalp, Durkheim'dan aldığı metotla, Türk sosyal yapısını açıklamak için çalışmıştır. Her sosyolog veya ilim adamı kendi adına metot geliştirecek diye bir kural da yoktur. (Bu konuda değerlendirme bölümüne bak.)

Özetlersek: -Türk milliyetçiliği, materyalist değildir. -Türk milliyetçiliği, sınıfçı değildir. -Türk milliyetçiliği, sosyal olayları tek sebeple açıklayan (ircacı-tekçi) dar ideolojik görüşleri reddeder.

-Türk m i lliyetçiliği, bütün milleti kucaklayan, m i l let fertlerini hür ve eşit kabul eden demokratik, halkçı bir fikir istemi ve dünya görüşüdür.

-Millet Olmak İçinMilli Vicdanı Kuvvetlendirmek Milletlerin varlıklarını ortaya koymaları, "millet hali­ ne gelmeleri ", "milli vicdan " ın teşekkülüne bağlıdır. İnsan topluluklarının gelişmesinde son merhale "millet " tir. İnsan­ lık, cemia, (aşiret-kavim) ve camia (imparatorluklar) merha­ lelerinden geçerek cemiyet haline ulaşmıştır. Cemiyet. bu­ günkü millet demektir. Millet, bir insan topluluğunun millet olma şuuru (milli vicdan veya milli duygu) uyandığı zaman ortaya çıkar. Bir imparatorluk camiası içinde yaşayan hir top­ luluk, milli vicdanın uyanması ile istiklaline kavuşabilir. Gökalp'a göre, "milli vicdanın nerede teşekkül etmişse, artık orası sömürge olmak tehlikesinden ebedi olarak kurtulmuş­ tur. " (Türkçülüğün Esasları,s.85) O halde her şeyden önce, gerek memleketimizde gerek diğer İslam ülkelerinde daima milli vicdanı uyandırma-


___

Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme

___

91

ğa ve kuvvetlendirmeğe çalışmalı. Çünkü, "bütün terakki­ /erin (ilerleme ve gelişme) kaynağı millf vicdan olduğu gibi. milli istiklalin doğuş yeri de dayanağı da yalnız odur. " İşte bu sebeple, "milli vicdanı kuvvetlendirmek " Türk milliyetçiliğinin ilkelerinden birdir. Ziya Gökalp'ın "milli vicdan " diye ifade ettiği kav­ ram, Atatürk' te "milli şuur " olarak ifadesini bulmuştur. "milli vicdan " veya "milli şuur " milletin kendi varlığının farkına varması, varlık sebeplerine sahip çıkması demektir. "Millet olmak için " fertlerde uyanması gereken "milli vicdan " veya "milli şuur " kavramlarının bir başka ifadesi de, fertlerde uyanıp gelişmesi gereken "mensubiyet duygu­ su "dur. Ziya Gökalp' ın, Atatürk'ün ve diğer milliyetçi fikir ve devlet adamlarının temel gayelerinden biri de, fertlerde "millet olma " veya "milletten olma " duygusu anlamına ge­ len ve "milli vicdan ", "milli şuur ", "mensubiyet duygusu " diye ifade ettiğimiz duyguyu uyandırmak veya uyanık tut­ maktır. Çünkü ancak böyle olursa, tek tek fertlerin toplamın­ dan daha başka, daha üst bir varlık olan ve adına ' 'millet " dediğimiz insan topluluğunu, canlı bir uzviyet halinde yaşatmak mümkündür. Millet varlığını, kuvvetlendirmek için, sözünü ettiği­ miz, "milli vicdan "ı kuvvetlendirmek gerekir. Bunun yolu ise, 'fertlerde mensubiyet duygusu meydana getiren " kültür unsurlarını geliştirip yaygınlaştırmaktır. Cumhuriyet' in kuru­ cusu Mustafa Kemal Atatürk, işte bu sebeple, hayatının son on yılını milli kültür konuları ile uğraşarak geçirmiştir. İşte bu sebeple, "Milli şuurun ayakta kalabilmesi ve uyanık bu­ lunması için dil ve tarih uğrunda çalışmağa mecburuz " demiştir. ,

.


92

İsmail ACAR

_ _ _ _ __ __

-Milli Birlik İçinMilli Dayanışmayı Kuvvetlendirmek Sosyoloj ik varlık olarak (cemiyet birimi olarak) mil­ let esasına dayanan Türkçülüğün ([ürk milliyetçiliğinin) te­ mel meselelerinden birisi, milli birlik duygusunu kuvvetlen­ direrek milli dayanışmayı sağlamak suretiyle millet yapısını sağlamlaştırmaktır. Milli birliğin sağlanması, milli dayanış­ ma ile mümkündür. İşte bu sebep ve anlayışla Ziya Gökalp, Türkçülüğün esaslarını (ilkelerini) tespit ederken, milli daya­ nışmanın (milli tesanüt) kuvvetlendirilmesi için yapılması gereken çaltşmaları da tespit ederek izahını yapmıştır. Ziya Gökalp, "millf birliğin (tesanüdün) kuvvetlendi­ rilmesi "ni "sosyal düzenin ve ilerlemenin, millf hürriyet ve istiklalin temeli " olarak görür. Ona göre Milli birliğin kuv­ vetlendirilmesinin ön şartı, "vatani, medeni, mesleki ahlak­ ların kuvvetlendirilmesi, yükseltilmesidir. " " Vatani ahlakın yüksek olması, milli tesanüdün (milli birlik ve dayanışmanın) temelidir " diyen Ziya Gökalp'a gö­ re, vatan, "üstünde oturduğumuz toprak demek değildir. vatan, 'milli kültür ' dediğimiz şeydir ki üstünde oturduğu­ muz toprak onun ancak zarfından ibarettir. Ve ona zarf olduğu içindir ki mukaddestir. " (T. Esasları, s.89) Vatani ah­ lfik, hem tehlike hem de barış zamanlarında vatanı sevmek­ tir. Vatan, milli kültürümüzün yani din, ahlfik ve estetik güzelliklerin bir müzesi, bir sergisidir. O halde vatanı sevmek, milli kültürümüzü sevmektir. Onun için, vatan sev­ gimizi (vatani ahlakımızı), milli kültürümüzü bütün güzellik­ leriyle ve bütün varlık ve zenginlileriyle ortaya çıkardığımız oranda ortaya koymuş oluruz.


Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme

___

___

93

Milli birliği kuvvetlendirmenin "ikinci temeli, mede­ ni ahlaktır. " Medeni ahlak, "evvela milletdaşlarımızı (kendi milletimizin insanlarını), sonra dindaş/arımızı, en sonra da bütün insanları sevmekten ve muhterem görmekten ibaret­ tir. (Türkçülüğün Esasları, s.92) Medeni ahlak, bütün insanların hayatına, mülkiyetine, hürriyetine, haysiyetine tecavüz etme­ meyi, saygı göstermeyi gerektirir. Burada unutmamamız ge­ reken vatani ahlakın. medeni ahlaktan önce geldiğidir. Ahla­ ki kıymet sıralamasında, "kıymetin birinci derecesinde mil­ letdaşlarımızı, ikinci derecesinde ümmetdaşlarımızı, üçüncü derecesinde medeniyetdaşlarımızı, dördüncü derecesinde de bütün insanları görmemiz ve sevmemiz gerekir. " Milli dayanışmayı kuvvetlendirmek için, vatani ve medeni ahlfil<.lardan sonra, bir de mesleki ahlakı yükseltmek lazımdır. Her millet, sosyal iş bölümü sonucu olarak birtakım meslek ve ihtisas zümrelerine ayrılırlar. Mesleki ahlak, "başka meslek zümre/erine mübah olduğu halde, yalnız bir meslek erbabına -meslek icabı olarak- yasak olan fiilleri gös­ terir. " Mesleki ahlakın yükselmesi için, mesleki dayanışma­ nın kuvvetlenmesi gerekir. Bunun yolu ise, mesleki zümrele­ rin memleket çapında teşkilat/anmalarıdır. (Ziya Gökalp, mesle­ "

ki teşkilatlarının kurulmasını teklif ettiği zaman, Bugünkü meslek oda ve birlikleri kurulmam ıştı . )

Ziya Gökalp'a göre, vatanı sevmek, aslında vatan üzerinde sergilenen milli kültürü sevmektir. Çünkü vatan milli kültürün zarfıdır. Milli birlik ve dayanışmayı kuvvet­ lendirerek milletin varlığını ve yapısını sağlamlaştırmak, mil­ li kültürü kuvvetlendirmek demektir. Bunun için önce milli kültür varlığımızın tespit edilmesi gerekir. Milli kültürümü­ zün tespiti için de bazı teşkilatların kurulmasına ihtiyaç var­ dır. Gökalp'a göre bu kültür teşkilatları şunlar olabilir: Milli


94

______

İsmail ACAR

___ __ _

Müze, Etnografya Müzesi, Milli Arşiv, Milli Tarih Kütüpha­ nesi, İstatistik Genel Müdürlüğü. {Türkçülüğün Esasları, s.95) Milli kültür unsurlarımızın tespiti için kurulmasını gerekli gördüğü yukarıda bahsedilen kurumları ve yapacakla­ rı işleri Ziya Gökalp, şöyle açıklıyor: Milli Müze: Milli müze, Türk halkının estetik dehası­ nı canlı olarak gösteren ve eski Türk evlerinde bulunan per­ deleri, halıları, şalları, ipekli kumaşları, eski marangoz ve de­ mirci işlerini, Çinileri, güzel yazı levhalarını, tehzipli kitap­ ları, güzel yazılı Kur'an-ı Kerimleri, milli tarihimizin belge­ si olan eski paraları vs. toplayıp sergileyecek bir kurumdur. Türk Milli müzesinin beklenilen görevi yerine getire­ bilmesi için, yeterli ödeneği ve her şehirde arayıcıları bulun­ malıdır. Milli kültür eserlerimiz, yabancılar tarafından yurt dışına kaçırılmaktadır. Bunu önlemek için de bir kanun yapılmalıdır. Etnoğrafya müzesi: Milli müzeden farklı olarak dü­ şünülen Etnoğrafya müzesi, milletimizin bugünkü hayatının müzesidir. Bu müzede, milletimizin bugün kullanmakta ol­ duğu eşya örnekleri toplanmalı , her eşya türü ilkelden geliş­ mişe doğru sıralanmalıdır. Gökalp' ın düşüncesine göre, Etnoğrafya müzesinde sadece maddi şeyler değil, anonim edebiyat ürünleri, örf ve adetlere dair menkıbeler, batıl inançlarla ilgili bilgiler, eserler de burada toplanmalıdır. Yine Türkçe'nin mahalli özellikleri ile i lgili bilgiler de taranarak bu müzede toplanmalıdır. Kısa­ ca Gökalp bu müzede, bugünkü anlamıyla, maddi-manevi bütün folklor unsularının taranarak tespit edilmesini, topla­ nıp sergilenmesini teklif etmektedir. Milli A rşiv: Hükümetle ilgisi kalmamış eski evrakın toplandığı arşiv olarak düşünülmektedir. Milli tarihimizin en doğru belgeleri olan bu eski evrak, ya Avrupa kütüphane le-


Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme

___

_ ___

95

rine kaçırılmakta veya kese kağıdı olarak kullanılmaktadır. Bu sebeple, Bakanlık ve illere ait bütün devlet belgeleri, ko­ runmalı ve ilim adamları tarafından sınıflandırılarak düzenli bir şekilde kullanıma sunulmalıdır. Milli Tarih Kütüphanesi: Ziya Gökalp'ın düşündüğü Milli Tarih Kütüphanesi, genel kütüphaneden farklı olarak, "yalnız milli kültürümüzü teşkil eden müesseselere ait tarih­ leri ve tarihi kaynaklarla vesikaları havi olmalıdır. Milli Tarih Kütüphanesi'nde, "dinimizin, ahlakımızın, hukukumu­ zun, felsefemizin, edebiyatımızın, musikimizin, mimarimizin, iktisadımızın, askerliğimizin, siyasetimizin, ilim/erimizin, fen/erimizin tarihlerine ait kitaplar ve vesikalar bulunmalıdır. İstatistik Genel Müdürlüğü: "Milli kültürün meyda­ na çıkması için muhtaç olduğumuz ve milli hayatın bütün dallarını içine alan, genel bir istatistik teşkilatı " olarak dü­ şünülmüştür. Memleketimizde, uygulanan değişiklik ve yeni­ liklerin, olumlu veya olumsuz sonuçları, Gökalp'a göre an­ cak böyle bir genel istatistik kuruluşunun çalışmaları ile gö­ rülebilir. Ziya Gökalp'a göre, milli birlik ve dayanışmayı kuv·· vetlendirmek için, yukarıda sayılan kuruluşların çalışmaları ile milli kültür varlılarının tespit edilerek ortaya konulması birinci merhaledir. Milli kültür unsurları ortaya konulduktan sonra, "Avrupa Medeniyeti 'nin onun muhtelif dallarına aşılanması " da gereklidir. Bu da kültürün işlenmesi demek­ tir. Gökalp bunun için de şu kuruluşları görevli saymaktadır: Türk Tiyatrosu, Türk Konservatuvarı, Türk Üniversitesi, Türkiyat Enstitüsü. (Türkçülüğün Esasları,s. 1 02) Ziya Gökalp 'ın bu teklifleri, Türkiye Cumhuriye­ ti 'nin kuruluş yıllarındadır. Bu teklif edilen milli kültür kuruluşları daha sonraki yıllarda devletimiz tarafından kurulmuştur. İlgili kanunlar çıkarılmıştır. Günümüzde ge"


96

�������-

İsmail ACAR

-�����-

lişmiş birer kurum olarak çalışmalarını sürdüren Milli Kü­ tüphane, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Devlet İstatis­ tik Enstitüsü, Türk Folklor Araştırmaları Dairesi, Üniver­ sitelerin Araştırma Enstitüleri vs. Gökalp'ın teklif ettiği ku­ rum ve kuruluşlardır.

-Uygulamada Türk Milliyetçiliği­

"Tü rkçülüğün Programı" Türkçülüğün Esasları, daha önce de belirttiğimiz gi­ bi, "Nazari Kısım, Ameli Kısım (Teorik - uygulama) olmak üzere iki bölüm olarak düzenlenmiş bir eserdir. Ş imdiye ka­ dar tanıtıp değerlendirdiğimiz Nazari (teorik) bölümde, Türk milliyetçiliğinin tarihi gelişmesi, mahiyeti, fikir yapısı, siste­ mi, temel kavramları, hayata ve olaylara bakış felsefesi ve metodu ortaya konulmuştur. Ziya Gökalp' ın "Ameli Kısım " dediği ikinci bölümde ise, "Türkçülüğün Programı tespit edilip ortaya konulmaktadır. " Türkçülüğün Esasları ' nın "Türkçülüğün Programı " başlığını taşıyan ikinci bölümün­ de Ziya Gökalp, Türk milliyetçiliğinin uygulamada takip et­ mesi gereken görüşlerini tespit edip açıklamıştır. Bu bölüm­ de, Türk milletinin sosyal, kültürel ve siyasi yapısına göre, temel meselelere nasıl bakması, nasıl bir uygulamada bulun­ ması gerektiği üzerinde durulmuştur. Ziya Gökalp'ın burada Türk milliyetçiliğinin uygulama programı olarak ortaya koyduğu hususlar, l 923 yılı Türkiye' sine göredir. Bugün bu program, genel esasları ile uygulanmaktadır. Onun için, bu­ günden geriye doğru bakarsak, ortaya konanların bir kısmı, bize bir şey ifade etmez görünür. Ancak Gökalp' ın günümü­ ze, Cumhuriyet devrine tesirini anlamak için, 1 923 'ten bu­ güne doğru bakmamız gerekir. Doğru olan, bu tarihi bakış


Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme

___

___

97

açısıdır. Her şeye rağmen Gökalp'ın, Türk milletine bugün de yarın da "milli fikir rehberliği " yaptığı anlaşılmaktadır. Çünkü kültürden ekonomiye kadar onun fikirleri uygulan­ maktadır. Ziya Gökalp, bir cemiyetin veya bir milletin bütün sosyal yapısını, "sosyal hayatlar" adını verdiği sekiz katego­ ride toplayıp inceler. (Gökalp, millet ve kültür tariflerinde de bu tasnifi esas alır) Gökalp, millet hayatını kapsayan veya meydana getiren sosyal hayat tezahürlerini şu sekiz başlık al­ tında toplar: Dil, estetik, ahlak, hukuk, din, iktisat. siyaset, felsefe. Türkçülüğün Programı bölümünde, işte bu sekiz başlık veya kategoride toplanan sosyal hayat tezahürlerinin (bunlar. milli kültür unsurlarıdır) uygulanmasında, nasıl bir yol takip edilmesi gerektiği; Türk milliyetçilerinin bu sosyal hayat tezahürlerini nasıl anlayıp değerlendirmesi gerektiği açıklanmıştır. Kısaca. Türkçülüğün Programı bölümünde, Zi­ ya Gökalp, Türk milletinin dünya milletler ailesi içinde hak ettiği şerejli yerini alabilmesi için, Türk milliyetçiliğinin gö­ rüş ve tekl�fl.erini: Türk milleti için yapılması gerekenleri or­ taya koymaktadır. Bu, uygulama tekliflerinin pek çoğu Cum­ huriyet devrinde uygulama alanı bulmuşsa da gerektiği gibi uygulanmıştır, denilemez. Şimdi bu uygulama programıyla ortaya konulan teklifleri sırasıyla gözden geçirelim:


98

-- - ------ İsmail ACAR-------

-Dil ve Türkçecilik Anlayışı1 - Dilde Türkçülük Uydurma Söz yapmayız. Yapma yola sapmayız. Türkçeleşmiş Türkçe'dir; Eski köke tapmayız.

Ziya Gökalp, kültür temeline dayanan bir millet anla­ yışına sahiptir. Ona göre millet, "aynı kültürde ortak olan fertlerin bütünüdür. " Millf kültürün ve millet olmanın temeli ise dildir. İşte bu sebeple Gökalp ve bütün Türk milliyetçileri için dil en önemli kültür unsumdur. Ziya Gökalp, 19 1 O'da ittihat ve Terakki Kongresi için Diyarbakır'dan Selanik'e geldiği zaman, ''dilde ve ede­ biyatta bir ihtilal meydana getirme " düşüncesinde olan Ömer Seyfettin ve Ali Canip 'le tanışır. Onların fikirleri ile kendi fikirlerinin uyumlu olduğunu anlayınca, Genç Ka­ lemler dergisi ile başlatılan Yeni Lisan hareketine katılır.

Türkçülüğün Esasları'ında ( 1 923), Genç Kalemler dergisinde başlatılan Yeni Lisan hareketinden şöyle bahseder: ". . . Seldnik 'te Genç Kalemler adında bir mecmua çıkıyordu. Mecmua 'nın başyazarı Ali Canip Bey ile, bir gece Beyaz Kule bahçesinde konuşuyorduk. Bu genç bana, Mec­ mua 'mn dilde sadeliğe doğru bir inkılap yapmağa çalıştığı­ m: Omer Seyfettin 'in bu fikir savaşında öncü olduğunu an­ lattı. Ömer Seyfettin 'in dil hakkındaki bu fikirleri, tamamıyle benim kanaatlerime uyuyordu. Gençliğimde Taşkışla 'da mahpus bulunduğum sırada neferlerin "müldzım-ı evvel "e "evvel mülazım " (teğmen}, "müldzım-ı sdni "ye "sdni müld-


___

Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme

___

99

zım " (üsteğmen); "Trablus-ı Garb "a "Garb Trablusu ", " Trablus-ı Şam "a "Şam Trablusu " demeleri bende şu kanaati uyandırmıştı: Türkçe 'yi ıslah için, bu dilden bütün Arapça ve Farsça kelimeleri değil, Arap ve Fars kaidelerini atmak; Arapça ve Farsça kelimelerden de Türkçesi olanları çıka­ rarak Türkçe karşılığı bulunmayanları dilde bırakmak. Bu fikre dair bazı yazılar yazmışsam da yayımlamaya /irsal bulamamıştım. Nasıl ki Türkçülük hakkında yazmağa da henüz birfirsat elvermemişti. Genç Kalemler ' de Ömer Seyfettin 'in başlamış oldu­ ğu .fikir mücadelesi, bu vesileyi hazırladı. Fakat ben dil me­ selesini kafi görmeyerek Türklüğü bütün mefkure/eriyle, bü­ tün programıyle ortaya atmak lazım geldiğini düşündüm. Bü­ tün bu .fikirleri ihtiva eden Turan manzumesini yazarak Genç Kalemler 'de neşrettim. Bu manzume tam zamanında intişar etmişti. {Türkçülüğün Esasları, s. 1 3- 1 4) Ziya Gökalp, yukarıdaki ifadelerinden de anlaşılacağı gibi, " Yeni lisan " veya "Sade Türkçe " hareketini, sadece "dil konusu " olarak görmeyip, "milli bir dava " haline getir­ miş, bir fikir hareketi olarak görmüştür. Türkçe veya dil me­ selesi, onun için bir millileşme, Türkleşme ve milli uyanış meselesidir. Dil meselesi, "Türkçe 'nin temizlenmesi, milli­ leşmesi ve işlenip geliştirilmesi " esaslarını kapsayan bir mil­ l iyetçilik programıdır. Çünkü, ona göre, "milletin ruhen is­ tiklali, dilde istiklale bağlıdır. " Dil ve Türkçe meselesi, Gökalp' ın hem şiirlerinde hem fikir eserlerinde, çeşitli yönleriyle ortaya konulup açık­ lanmıştır. Gökalp, Türkçe'nin sadeleştirilmesi, geliştirilip iş­ lenmesi ile ilgili düşünce, tespit ve tekliflerini, şu şiirlerinde ve fikir eserlerinde açıklamıştır: "


1 00

____ _____

Şiirlerinde, / -Kendine Doğru 2-Kızılelma 3-Çanakkale .:/-Lisan 5-Sanat 6-Kavim 7- Vatan

lsmail ACAR

___ ___ __

(1 912) (Kızılelma 'da) (J 912) (Kızılelma 'da) (1 915) (Kitaba girmemiştir) (1 916) (Yeni Hayat 'ta) ) (1 91 7) ( ) (1 91 7) ( " ) (1 918?) ( " ..

Fikir Eserlerinde, 1- Türkleşmek-İslamlaşmak-Muasırlaşmak (1 918) 2- Türkçülüğün Esasları (1 923) Ziya Gökalp, yukarıda isimlerini verdiğimiz eserle­ rinde, "dil ve Türkçe " meselesine şu açılardan bakmıştır:

- Milli Kültür, millet olma, kısaca Türkleşme: -Turancılık veya Türk kültür birliğini sağlama; -İslamlaşma veya Ümmet bağlarını kuvvetlendirme; -Muasırlaşma veya asrın ihtiyaçlarını karşılayabilme; -Türkçe 'nin sadeleştirilip temizlenmesi; -Türkçe 'nin milli kültürün temel unsuru olarak işlenip geliştirilmesi; Bu bakış açılarından da anlaşılacağı gibi, "Dil ve Türkçe meselesi " Ziya Gökalp'ın anlayışında, "bir edehi akım veya bir edebi üslup meselesi " değil, "bütün Türkçü­ lük programının hareket noktası ve omurgasıdır. " Yukarıdaki genel açıklamalardan sonra, Gökalp' ın dil ve Türkçe konusunu eserlerinde nasıl ortaya koyup işledi­ ğini daha yakından inceleyelim:


___

Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme

_ _ _

101

Ziya Gökalp' ın "dil ve Türkçe " konusuna ilk yer ver­ diği eseri, Kızıl Elma ( 1 9 1 3) adlı şiir kitabıdır. Gökalp bu kita­ bına aldığı iki şiirinde dil ve Türkçe konusuna yer verir. Bu şiirlerden ilki, l 9 1 2'de yayımladığı "Kendine Doğru " baş­ lıklı şiiridir. Bu şiirinde şöyle diyor:

Başka dile uymaz annenin sesi Her sözün ararsan vardır Türkçesi. (Küll iyat, s.64)

Bu şiirinde çok kısa ve temel ilke olarak bahsettiği dil ve Türkçe anlayışını, ilk şiir kitabına da isim olan Kızıl­ elma başlıklı şiirinde, "millf bir uyanış, milletin kendine dö­ nüşü " anlayışı ile işlemiştir. Gökalp'a göre "dilde uyanış ". "milli düşünceye, milli birliğe doğru gidiş " demektir. Böy­ lece, ' "milli irfan doğacak yeni Orhun, yeni Turfan doğacak­ tır. " Bu da "Türk 'ün Kızıl Elması "nın gerçekleşmesi demektir. 1 9 1 3 ' te yayımladığı Kızıl Elma şiirindeki dille ilgili ifadeleri, onun dil ve Türkçe meselesine, Türkçülük Prog­ ramı açısından baktığını göstermektedir: ,

Çok yerleri biz /ethedebilmişiz; Her birinde ma 'nenfethedilmişiz. Bir kişver almışız tabiiyete, Uymuşuz oradaki medeniyete. Ne bir Türk hukuku, Türk/else/esi, Ne Türkçe inleyen bir şair sesi... Şair, hakim gelmiş bizden de ; çokça Kimi Farsi yazmış, kimi Arapça...


1 02

______

İsmail ACAR

________

Fransızca, Rusça, Çince yazmışız Türkçe ancak birkaç hece yazmışız. Bakınız mesela: Yazmış koskoca Farabi Arapça,Karamzin Rusça; Sina, Celaleddin, Zemahşeriler Emeği Arab 'a, Fars 'a verdiler. Buharalı Şevket, Genceli Hüsrev Firdevsi'ye yahut Sadi'ye peyrev... Bugün bile birçok ediplerimiz Frenkçe yazmayı sayarlar mu 'ciz, Türkçe yazanlarsa lügat paralar, Avrupa taklidi şeyler karalar. Hakiki ruhumuz, siifi dilimiz Bağırır onlara: "Bize geliniz !... Bizdedirfikre his, hislere hayat, Vicdanlara ilham, şaire kanat... " Zekamızı sanki kiralamışız, Her dilden kitaplar sıralamışız. Türk 'ün hem kılıcı, hem kalemi, Yükseltmiş Arab 'ı, Çin 'i, Acem 'i Unutmuş evvelki Elifbasını, İlim ve fendeki itiliisını


___

Türkçülüğün Esasları Üzerine B ir Değerlendirme

_ _ _

1 03

Yeniden bir yazı, bir yasa düzmüş. Her zaman zihnini boş yere üzmüş. Nice defa "Kanun", "Şifa" okumuş Dönmüş geri, tekrar "Bina" okumuş. (Küll iyat- 1 ,s. 1 3- 1 4; Kızılelma'dan)

Ziya Gökalp, Kızıl Elma şiirinde yer alan bu mısrala­ rında, Türkçe' nin tarih boyunca, ihmal edilişini tenkit ediyor. Bu tarihi ihmal, ona göre, sadece "dil veya Türkçe ile sınırlı " değildir. Bu, bir milletin milli kültürünün bütünüyle ihmali­ dir. Bu ihmalin sorumlusu aydınlardır. Türk milleti "fatih " bir millet olarak bir çok ülkeler fethetmiştir,- Fakat, kendi kültür ve medeniyetlerini bu ülkelere götürmek yerine, fethet­ tikleri ülkelerin medeniyetine-kültürüne uymuşlardır. Elbette Türkler de büyük ilim ve sanat adamları yetiştirmiştir,- fakat ne yazık ki bu yetişenler, başka kültürlere hizmet etmiştir. Bu yüzden, bir Türk hukuku, Türk felsefesi geliştiremediğimiz gibi; Türkçe söyleyen büyük şairler de yetiştirememişiz. " Ziya Gökalp burada, dilimizin Arapça ve Farsça'nın fazlaca tesirinde kalmasını ve bazı Türk ilim, fikir ve sanat adamlarımızın eserlerini Arapça veya Farsça yazmasını belki haklı olarak şiddetle tenkit etmektedir. Ancak, İslam dinini kabul ederek, İslam medeniyeti dairesine girişimizi de "ma­ nen fethedilme " olarak yorumlamakta haklı değildir. Hatta,

Bazen Hindli, bazen Çinli olmuşuz,­ Arap, Acem, Frenk dinli olmuşuz. mısralarındaki "Arap dinli olma " ifadesi, eğer, Türkçülük heyecanı ve şiirde sözün gelişi söylenmemişse, elbette büyük yanlıştır. Çünkü İslam dini, Arapların veya başka herhangi


1 04

__

______

İsmail ACA R.

_ _ _ _ _ _ _ _

bir milletin özel dini değildir. Üstelik, Türk milleti, asıl kül­ tür ve medeniyetçe gelişmesini, İslfuniyet'in kabulünden sonra göstermiştir. Yine İslam dininin Türklüğü koruduğu da tarihi bir gerçektir. Çünkü, Orta Asya' dan çeşitli coğrafyalara (özellikle Batı'ya) göç eden Türk boyları içinde İslamiyet' le tanışmayanlar, başka kavimlerin içinde eriyip yok olmuşlar­ dır. Her şeye rağmen, fethedilen ülkelerde genel anlamda, Türk dil ve kültürünün ön plana çıkarılmayışı açısından ba­ kıldığında Gökalp haklıdır. Mesela İngilizler, gittikleri yer­ lerde. dil ve kültürlerini hakim kılmışlardır. Türkler ise, fe!­ hettikleri yerlerin kültürlerini yok etmemişlerdir. Kısaca Türkler kültür emperyalizmi uygulamamışlardır. Ziya Gökalp'ın fikir sisteminde, daha önce vatani ahlak konusunda da temas ettiğimiz gibi vatan, sadece üzerinde yaşanılan sınırlandırılmış bir coğrafya veya herhan­ gi bir toprak değildir. Ona göre Vatan, "millf kültür dediği­ miz şeydir ki üstünde oturduğumuz toprak, onun ancak zarfından ibarettir. Ve ona zarf olduğu içindir ki mukaddes­ tir. Kısaca vatan, milli kültürün sergi alanıdır. İşte bu anla­ yışladır ki, Ziya Gökalp, Vatan " ile " Türkçe " arasında da doğrudan ilgi kurar. Ona göre Türkçe açısından vatan, " Türkçe 'nin hakim olduğu yer " <lir. Ziya Gökalp'ın Türkçe ile vatan arasında kurduğu ilgiyi Yahya Kemal de, "Türk­ çe 'nin çekilmediği yerler vatand1r. Türkçe 'nin çekildiği yerler vatanllkta11 çıkar. " cümleleriyle anlatmaktadır. Günü­ müzde, zaman zaman gündeme getirilerek tartışma konusu yapı lan " Türkçe Ezan '' ve " Türkçe Kur 'an " konusunun da yer aldığı vatan şiirinde. Gökalp, vatanı Türkçe açısından şöyle tarif ediyor: "


___

Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme

___

1 05

Bir ülke ki camiinde Türkçe Ezan okunur. Köylü anlar manasını namazdaki duanın. . . Bir ülke ki mektebinde Türkçe Kur'an okunur. Küçük büyük herkes bilir buyruğunu Hüda 'nın. . . Ey Türk oğlu, işte senin orasıdır vatanın !. . . (Killl iyat- 1 ,s. 1 1 3 )

Ziya Gökalp'ın Yeni Hayat şiir kitabında yer alan vatan şiirinde ortaya koyduğu Ezan ve Kur 'an ile ilgili görüşleri, "dinde Türkçülük " meselesine de Türkçe açısın­ dan baktığını göstermektedir. Aslında buna, "dinde Türkçe­ cilik " diyebiliriz. Burada gökalp'ın maksadının, "dinin muh­ tevasıyla ilgili olmayıp anlaşılmasıyla ilgili olduğu " apaçık anlaşılmaktadır. Ziya Gökalp'a göre, "dinde Türkçülük ", " Türkler 'e göre bir din " veya "Türkler 'e göre bir İslam di­ ni " ortaya koymak meselesi değil; "dinde Türkçülük ", esa­ sen "dilde Türkçülüğün " bir yansımasıdır. Bu anlayışın için­ de, din ve İslam dini aleyhinde olmak gibi bir niyet ve kasıt yoktur. Ancak, Türk milliyetçiliği muhalifleri, bir çok konu­ da olduğu gibi bu konuyu da saptırmaktadırlar. Nitekim aynı şekilde bir zamanlar Yahya Kemal'in kullandığı "Türk Müs­ lümanlığı " ifadesi de, onun kastından saptırılarak tartışma konusu yapılmıştır. (Ziya Gökalp'ın din ve İslam diniyle ilgi li görüş­ leri, "Dinde Türkçülük " hölümünde geniş olarak açıklanacaktır.)

Ziya Gökalp' ın, Genç Kalemler dergisinde Ömer Seyfettin'in öncülüğünde başlatılan "Sade Türkçe " veya " Türkçe 'nin sadeleştirilmesi " konusundaki görüşlerini, top­ lu olarak bir program halinde Lisan şiirinde yayımladığını görüyoruz. 1 9 1 6'da yayımlanan ve Yeni Hayat adlı şiir kita­ bına da alınan bu şiiri şöyledir:


1 06

lsmail ACAR

______

________

Lisan Güzel dil Türkçe bize Başka dil gece bize İstanbul konuşması, En saf, en ince bize. Lisanda sayılır öz Herkesin bildiği söz ,Manası anlaşılan, Lügata atmadan göz. Uydurma söz yapmayız. Yapma yola sapmayız. Türkçeleşmiş Türkçe 'dir; Eski köke tapmayız. Açık sözde kalmalı, Fikre ışık salmalı Müteradifsözlerden Türkçesini almalı. Yeni sözler gerekse, Bunda da uy herkese; Ha/km söz yaratmada Yollarını benimse. Yap yaşayan Türkçe 'den Türkçe 'yi incitmeden İstanbul 'un Türkçesi Zevkini olsun yeden.


___

Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme

___

1 07

Arapça ya meyletme İran 'a da hiç gitme. Tecvidi halktan öğren, Fasih/erden işitme. Gayn '/ı sözler emmeyiz. Çocuk değil, memeyiz. Birkaç dil yok Turan 'da Tek dilli bir kümeyiz. uran 'ın bir ili var. Ve yalnız bir dili var. Başka dil var diyenin, Başka bir emeli var. Türklüğün vicdanı bir, Dini bir, vatanı bir. Fakat hepsi ayrılır Olmazsa lisanı bir.

(Külliyat- l ,s. I 1 9)

Ziya Gökalp, bu şiirinde, genel olarak dil veya özel olarak Türkçe meselesini, Türk milliyetçiliğinin önemli bir meselesi olarak düşündüğünü ortaya koymaktadır. Ona Göre, Türkçe, Turan 'ın veya Türk milli birlik ve bütünlüğünün ol­ mazsa olmaz unsurudur. Burada Türkçe, sadece "Türkiye Türkçesi " olarak anlaşılmamaktadır. Gökalp'a ve Türk milli­ yetçilerine göre, Türkçe, bütün lehçe ve şiveleri ile bir bütün ve tek dildir. Bilindiği gibi, Türklüğün en büyük bölümü Sovyet Rusya sınırları içinde bulunuyordu. İşte bu sebeple, Bir Sovyetler Birliği politikası olarak, l 9 1 7 ' den sonra Türk­ çe' nin bütünlüğü reddedildi. Sovyet-Rusya sınırları içinde ka lan her Türk topluluğu, Türk adıyla değil, topluluk adıyla a-


I OS

____

İsmail ACAR

________

nıldığı gibi; dilleri de "Türkçe " adıyla değil, topluluk adıyla anılmaya başlandı. Mesela, "Azeri Türkçesi " yerine "Azeri­ ce " gibi. İşte Gökalp ve Türk milliyetçileri, bu Sovyet politi­ kasına karşı, Türklüğün ve Türkçe'nin bütünlüğünü savunur­ lar. Lisan şiirinde Gökalp, Türkçe'yi, milli birlik ve bü­ tünlüğün temel kültür unsuru olarak ele aldığı gibi, sadeleş­ me anlayışı açısından da ele almakta; sadeleşme anlayışının metot ve ilkelerini de ortaya koymaktadır. Gökalp, Lisan şi­ rinde ortaya koyduğu görüşlerini, daha sonra, Türkçülüğün Esasları 'nın "Dilde Türkçülük " bölümünde örneklerle ge­ niş olarak açıklamıştır. İlerideki sayfalarda bu görüşlerin değerlendirmesi yapılacaktır. Ziya Gökalp, "Kendine Doğru ", "Kızıl Elma ", "va­ tan " ve "Lisan " şiirlerinden başka, "Sanat " adlı şiirinde de Türkçe konusuna temas etmiştir. "Milli Edebiyat ve Milli sa­ nat " anlayışının programını ortaya koyduğu Sanat adlı şi­ irinde, Türkçe ve Türkçecilik meselesine şöyle temas ediyor:

A ruz sizin olsun hece bizimdir. Halkın söylediği Türkçe bizimdir. "Leyi " sizin, "şeb " sizin, "gece " bizimdir. Değildir bir mana üç ada muhtaç. (Küll iyat- l ,s. 1 27)

Ziya Gökalp'ın, Türkçülüğün Esasları adlı eseri gibi önemli bir fikir eseri de, önce Türk Ocakları Yayın organı olan Türk Yurdu dergisinde makaleler halinde yayımlanıp 1 9 1 8 ' de kitap olarak yayımlanan "Türkleşmek-İs/amlaş­ mak-Muasırlaşmak ''tır. Gökalp bu eserinde de, dil ve Türk­ çe ile ilgili değişik görüşlerini açıklamıştır.


Türkçülüğün Esasları Üzerine B ir Değerlendirme

___

___

1 09

Gökalp' ın Türkleşmek -İslamlaşmak- Muasırlaşmak ( ı 9 ı 8) adlı eserinde, dile de üç açıdan (Türkleşmek-İslamlaşmak­ Çağdaşlaşmak) baktığını görüyoruz: Türkçe, çağın ihtiyaçlarını karşılayacak zenginliğe ulaşmalıdır. İnsanlık bilgisi geliştikçe, diller de yeni kelime­ lere ihtiyaç duymaktadır. Gökalp'a göre, "çağın, kavramlar­ dan meydana gelen manevi bir dili vardır ki her dil ona uy­ mak zorundadır. " Çağdaş bir dilin, çağın ihtiyaçlarını karşı­ layabilmesi gerekir. Bundan dolayı, "Türkçe, ne zaman çağın ihtiyaçlarını karşılar bir duruma gelirse o zaman çağa uy­ muş .ve genişlemesini tamamlamış olacaktır. " (T.i M . ,s. 1 9 ) Türkçe, çağın ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir dil durumuna gelebilmek için üç yola baş vuracak; başka bir ifadeyle Türkçe şu üç yoldan gelecek kelimelerle zenginleşecektir:

] - Yabancı dillere (Batılı dillere) ait kelimeler, 2- Arapça ve Acemce 'den yapılan yahut alınıp kabul edilen kelimeler, 3- Türkçe 'den yeni yapılan yahut Türkçeleştirilen kelimeler. Birinci yoldan dilimize giren kelimeler, kaçak keli­ melerdir. Dilimiz bu kaçak kelimelere karşılıklar bulmak­ tadır. Bu karşılıklar, Arapça, Farsça veya Türkçe kelimeler­ den alınmalıdır. İkici yol, İslam milletlerinin (ümmet) ilim terimleri ile ilgilidir. Gökalp'a göre, "Bütün İslam milletlerinde dinf tabirler, dinden türeyen ilimlere ait kelimeler ortak olduğu gibi; yeni ilimlere ait olan kelimeler de ortak olmalıdır. İs­ lam milletlerinin dillerindeki ilim terimleri, Arapça-Farsça veya Türkçe olursa, aralarında bir yakınlaşma olur. Hıris­ tiyan ümmetinin ilim kelimeleri Yunanca veya Latince 'den


1 10

_____ ___

İsmail ACAR�

-----

--

-

-

alınmışt1r. Aynı şekilde. /<;/dm ümmetinin de 'ortak bir ilim terimleri sözlüğü ' olmalıdır. " (Tl. M .s. ıoı Ziya Gökalp, dil ve Türkçe konusuna, daha önce de belirttiğimiz gibi, Türkleşmek-İs/dm/aşmak- çağdaşlaşmak açılarından bakmaktadır. Bundan dolayı Türkçe'nin yeni kavramlar bakımından çağdaşlaşmasını isterken, ilim terim­ leri bakımından İslam milletleri (İslam ümmeti) arasında ortak bir dilin geliştirilmesini yani İslamlaşmasını istemek­ tedir. Ziya Gökalp, İslam milletlerinden söz ederken, sadece Arap ve Fars milletlerini değil, Orta Asya Türklerini de dü­ şünmekte; Türk kültür birliğini de göz önüne almaktadır. Ona göre, "mesela Rusya 'daki Türkler ilim kelimelerini Rusça 'dan, Çin 'deki Türkler Çince 'den, biz Fransızca 'dan alacak olursak, Türkçe/erimiz birbirinden uzaklaşır. Halbuki Arapça ve Acemce 'den yahut Türkçe 'den alırsak, tersine birbirine yaklaşır. " Fakat Gökalp, her şeye rağmen ve her şeyden önce Türkçeleşme taraftarı olduğunu da ifade etmek­ tedir: " Türkçeleşmeyi sadece konuşma dili kelimelerine uygulamak da doğru değildir. Mümkünse bütün ilim kelime­ lerini de Türkçe kelimelerden yapmak daha iyidir. Fakat imkan olmazsa ilim kelimelerimizin Fransızca yahut Rusça olacağına Arapça ve A cemce olması daha hayırlıdır. " "Dilimizi anlam bakımından muasır/aştırmak, ilim kelimeleri bakımından İslam/aştırmak gerektiği gibi; dil bilgisi, imla hususlarında Türkleştirmek lazımdır. " "Dilimizi Türkçeleştirirken ağır ağır bütün soydaş­ larımızın anlayacağı genel bir Türkçe ye doğru gitmek gerektiğini de unutmamalıyız. " ( T i M s 2 ı ı Ziya Gökalp, Türkçe'nin sadeleştirilip geliştirilmesi konusundaki görüş ve tekliflerini, daha önce de belirttiğimiz


Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme

___

_ __

111

gibi, şiir ve makalelerinde yeri geldikçe değişik yönleriyle ortaya koymuştur. Fakat Gökalp, dil ve Türkçe konusu ile il­ gili bütün fikir ve tekliflerini, en son ve en geniş bir program halinde Türkçülüğün Esasları (1 923) adlı ünlü eserinin "Dil­ de Türkçülük " bölümünde ortaya koymuştur. Gökalp. "Dilde Türkçülük " bölümünde, eserinin bü­ tününde savunduğu millet anlayışına ve Türkçü-milliyetçi anlayışa uygun bir program ortaya koyarak, Türk milliyetçi­ lerinin "dil ve Türkçe " meselesine nasıl bakması gerektiğini ve Türkçe için yapılması gerekenleri, şu alt başlıklar altında açıklamaktadır: 1 - Yazı dili- konuşma dili 2- Halk diline girmiş Arapça ve Farsça kelimeler 3- Türkçüler ve fesdhatçiler 4- Sfga/ar, edatlar, terkipler 5- Yeni Türkçe 'nin millfleştirilmesi ve işlenmesi 6-Dilde Türkçülüğün prensipleri, ilkeleri

"Türkiye 'nin milli dili İstanbul Türkçe 'sidir. " Di­ yen Gökalp, İstanbul 'da yazı dili-konuşma dili olmak üzere iki dilin varlığından söz eder. Bunlardan "yazı dili " dediği, içinde Arapça - Farsça kelime ve tamlamaların fazlaca bu­ lunduğu Osmanlı devri kültür ve edebiyat dilidir. "Konuşma dili " de İstanbul halkının günlük hayatında kullandığı dildir. Yazı · dili, bir kültür-ilim ve edebiyat dili olarak her memle­ kÇ!tte ( ülkede) günlük konuşma dilinden az çok farklıdır. Fa­ kat bu yazı dili konuşma dili farklılığı, Osmanlı Devri Türk­ çesi'nde, olması gerekenden daha fazladır. Bunu Gökalp şöy­ le i fade ediyor: "İstanbul'da iki Türkçe var: biri konuşulup da yazılmayan 'İstanbul lehçesi ', diğeri yazılıp da konuşul­ mayan 'Osmanlı Lisanı 'dır. "


1 12

___

İsmail ACAR

________

Dildeki bu ikilik, Ziya Gökalp'a göre, "bir dil hasta­ lığıdır. Her hastalık tedavi edilebilir. O halde bu hastalığın da tedavi edilmesi gerekir. " Türkçe'deki yazı dili-konuşma dili ayrılığını dil hastalığı olarak kabul eden Ziya Gökalp, hastalığın tedavisi için de şu teklifi getirir: "Konuşma dilini yazı dili haline getirmek! Zaten halk muharrirleri, bu işi eskiden beri yapıyorlardı. Osmanlı edebiyatının yanında, halk diliyle yazılmış bir Türk edebiyatı altı- yedi yüzyıldan beri mevcuttu. Demek ki dil ikiliğini kal­ dırmak için, yeniden hiçbir şey yapmağa lüzum yoktu. Os­ manlı dilini hiç yokmuş gibi bir tarafa atarak, halk edebiya­ tına temel vazifesi gören Türk dilini aynıyla milli dil saymak kiifi idi: İşte Türkçüler, dilimizdeki ikiliği kaldır­ mak için, şu prensibi kabul etmekle yetindiler: İstanbul halkının ve bilhassa İstanbul hanımlarının konuştukları dili yazmak. Bu suretle yazılacak olan İstanbul 'un konuşma diline 'yeni lisan ', sonra da 'güzel Türkçe ', daha sonra da 'yeni Türkçe ' adları verildi. " (Türkçülüğün Esasları. s. 1 1 4) Ziya Gökalp, Osmanlı Devri Türkçesi ndeki yazı dili - konuşma dili ayrılığından bahsederken mübalağalı da olsa bir tespitte bulunmaktadır. Fakat, yazı dili (kültür ve edebiyat dili) için "Osmanlı dili ", "Osmanlı edebiyatı " terimlerini kullanırken bunları Türk dil ve edebiyatından tamamen başka dil ve edebiyatlar gibi düşünmesi veya değerlendirmesi, ye­ rinde ve tutarlı bir görüş değildir. Millet anlayışını izah eder­ ken bir " Osmanlı milleti " olmadığını, olamayacağını söyle­ yen Gökalp, Türk dil ve edebiyatıyla aynı anda var olduğunu kabul ettiği Osmanlı dil ve edebiyatlından bahsetmektedir. Osmanlı, siyasi bir isim olarak devletin adıdır. Bu devletin kurucusu, Türk milletidir. Osmanlı Türk Devleti 'nin dili Türkçe 'dir. Bu dilin tarihi ve kültürel sebeplerle başka dil­ lerden dil unsurları alması, Türkçe 'yi başka bir dil yapmaz. '


__ __ _ _ _ Türkçülüğün Esasları

Üzerine Bir Değerlendirme___

_ _______

1 13

Osmanlı devrinde, dilimizin, "Lisan-ı Osmani ", "Osmanlı Dili " daha sonra da "Osmanlıca " olarak adlandırılması, Tanzimat devrinde başlamıştır. "Lisan-ı Osmani " adını ilk defa, l 865 'te okullar için yazdığı "Kavaid-i Osmaniye" adlı dil bilgisi kitabında Ahmet Cevdet Paşa kullanmıştır. Bu, o devrin devlet politikası olan "Osmanlıcılık " siyasetinin bir yansımasıdır. Dilimizin böyle adlandırılmasına, Süleyman Paşa, Şemsettin Sami gibi milliyetçiler karşı çıkmışlardır. Osmanlı devrinde, Tanzimat devrine kadar ( I S .yüzyıldan 1 9.­ yüzyıl ortalarına kadar) dilimizin adı hep " Türkçe " olarak söy­ lenmiştir. Nitekim 1 876 Anayasası 'nın 1 8 . , 57. ve 68. mad­ delerinde dilimizin adı " Türkçe " olarak i fade edilmi ştir. İşte bu sebeple dilimiziq Osmanlı devrinde kullanılan şekline, doğru bir isimlendirme ile "Osmanlı Devri Türkçesi" diyo­ ruz. Ziya Gökalp ' ın Osmanlı devri Türk dilini ve diğer kültür unsurlarını (edebiyat-müzik-mimari vb) , Türk kültürü­ nün dışında yani gayri milli sayması, fikirlerinin bizce en tu­ tarsız tarafıdır. Gökalp, bu fikirlerini belki Türk milliyetçili­ ğini uyandırmak heyecanıyla ortaya atmış olabilir. Fakat bu fikirler, Cumhuriyet devrinde daha ileri giderek, Osmanlı­ Türkiye Cumhuriyeti kültür kopukluğuna sebep olmuş ve ol­ maktadır. Halbuki bir milletin kültürü, tarihi bir birikim ol­ ması sebebiyle bir bütündür. Osmanlı Devri Türkçesi, yüzyıllara ve kullanan ya­ zar, şair ve ilim adamlarına göre farklı oranlarda da olsa, Arap ve Fars dillerinden kelime, terkip ve dil bilgisi kuralları almıştır. Bu sebeple tarihi boyunca Türkçe, bu iki kültür ve edebiyat dili ile mücadele etmiştir. Özellikle Tanzimat dev­ rinden sonra, milliyetçilik fikrinin canlanması, edebiyata sos­ yal ve fikri görevler yüklenmesi, gazete ve tiyatronun yay­ gınlaşması gibi sebeplerle halkın anlayacağı sade bir yazı


1 14 -

_____

İsmail ACAR

_ _ _ _ __ _

dili Türkçesi 'nin geliştirilmesi düşüncesi ortaya çıkmıştı . Fakat, bu yöndeki çalışmalar istenilen sonuca ulaşamadı. Türkçe'nin sadeleşmesi çalışmaları, ancak Genç Kalemler 'in " Yeni Lisan " hareketi ile kalıcı hale gelebildi. Yani, Ziya Gökalp 'tan önce de " T�:rkçe 'nin sadeleşmesi meselesi " var­ dı . Ne var ki gerekli başarıya ulaşamamıştı. Ziya Gökalp, daha önce de belirttiğimiz gibi, Türk­ çe 'nin sadeleşmesini, bir edebiyat ve üslup meselesi olarak <leğil, Türk milliyetçiliğinin bir meselesi olarak görür. Bu anlayış, kendisine kadar gelen sadeleşme çalışmalarından daha geniş bir bakış açısı demektir. Çünkü ona göre, Türk­ çe 'nin sadeleşmesi, millileşmesi ve gelişmesi, Türk milletinin millf şuurunun uyanması, Türk milliyetçiliğinin gelişip yay­ gınlaşması anlamına gelmektedir. Türkçe'nin sadeleşmesi ve millileşmesi için, dilimizden lüzum.�uz Arapça-Farsça keli­ meleri ve bütün yabancı kuralları atmak yani dilimizi temiz­ lemek yeterli değildir. Çünkü " Yeni Türkçe, yalnız fazla un­ surların dilimizden çıkarılması ile meydana gelemez. " Ziya Gökalp'a göre, dilimizin tam bir tedavisi için, eksiklerinin de giderilmesi gerekir. Dilimizde eksik olan kelimeler, "millf kelimeler " ve "milletler arası kelimeler "dir. "Millf kelimeler "in eksikliğinden Gökalp, "henüz ya­ zı dilimize girmemiş " kelimeleri kastetmektedir. Halk dilinde ve eski eserlerimizde mesela, Dede Korkut Kitabı 'nda veya Orhun Kitabeleri 'nde bugün kullanılmayan pek çok ifade şekilleri ve kelimeler vardır. Bunlar dilimizin zenginlikle­ ridir. Ona göre, geniş bir tarama ve derleme .faaliyeti ile dili­ mizin millf zenginliği ortaya çıkacaktır. Bu tarama ve derle­ me çalışmalarını ona göre, öğretmenler, Türk Ocakları ve Et­ nografya Müzesi gibi kuruluşlar yapabilir. (Gökalp'ın yapıl­ masını istediği tarama ve derleme çal ışmaları, onun ölümünden( 1 924) sonra, Tiirk Dil Kurumu, Türk Ocakları, Halk Evleri gibi kuruluşlar ve


Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme___

___

1 15

Ün iversite lerim iz tarafından yapılmış ve yapıl maktad ır. Derleme ve Tam­ ına sözlükleri bunun örnekleridir.)

Ziya Gökalp'a göre, dilimizin bir eksikliği de, "mil­ letler arası kelimeler "dir. "Milletler arası kelimeler ". "içine Kirdiğimiz A vrupa medeniyetinin ilmi, felsefi, edebi " kelime­ leridir. Dilimiz, bütün Avrupalı kavram ve anlamları ifade e­ decek yeni kelimelere muhtaçtır. Dilimizin, milletler arası kelime ve terim eksikliği şu yollarla giderilebilir: 1 - Konuşma dili de dediğimiz halk diline başvururuz. 2- Türkçe kök ve eklerden yeni kelimeler türe tiriz. 3-Bunlar olmazsa, zaruri olarak terkipsiz ve tek kelime olmak şartıyla Arapça ve Farsça 'dan faydalanırız. 4-Bazı yabancı kelimeleri aynen alırız. Bunlar, hiçbir dile tercüme edilemeyecek özel kelimeler ve teknik terimler­ dir. Ziya Gökalp'a göre, "Yeni Türkçe''nin meydana gel­ mesi için yapılması gereken bütün çalışmalarla dilimizde üç işlem birlikte yapılmış olacaktır: Temizleme, hars/aştırma (millfleştirme), tehzib (işleme). Temizleme, lüzumsuz Arapça ve Farsça tabir ve ter­ kip/erden temizlenmesi; Millileşme (hars/aştırma), henüz Türkçe 'de kullanıl­ mayan milli tabir ve ifade şekillerinin ilave edilmesi: İşleme (tehzib), Türkçe 'de bulunmayan ve yaratmağa mecbur olduğumuz milletler arası kelimelerin ilave edilmesi; demektir. Ziya Gökalp, 1 9 1 2 ' den 1 92 3 ' e kadar çeşitli şi irlerin­ de ve fikir eserlerinde "dil ve Türkçe " ile ilgili olarak ortaya koyduğu bütün görüşlerini, yani düşünce, tespit ve tekl(fle­ rini. 1 923 'te (ölümünden bir yıl önce) yayımladığı Türkçülüğün Esa.fları adlı eserinde geniş bir çerçevede açıkladıktan sonra, "Dilde Türkçülüğün Umdeleri"(prensipleri-ilkeleri) alt baş-


1 16

-

- -

--

--- ---- ---- - --

İsmail ACAR

---------------

lığı altında on bir ( l 1 ) maddede özetlemiştir. Bu maddelerde ortaya koyduğu görüşler, dün olduğu gibi bugün de Türk milliyetçiliğinin 'dil ve Türkçe ' anlayışının esaslarını, prog­ ramını teşkil etmektedir:

Dilde Türkçülüğün umde/eri Milli dilimizi vücuda getirmek ıçın, Osmanlı dilini -hiç yokmuş gibi- bir tarafa atarak, halk edebiyatına temel vazifesini gören Türk dilini aynıyla kabul edip, İstan­ bul halkının ve bilhassa İstanbul hanımlarının konuştuk­ /arı gibi yazmak. Gökalp'ın burada sözünü ettiği "Osmanlı lisanı " ile ilgili değerlendirmemizi daha önce ifade etmiştik. Gökalp, ortak yazı ve edebiyat dili için "İstanbul hanımlarının konuş­ ma dilini " teklif etmektedir. Bu teklif, daha önce 1 9 1 6'da yayımlanan Lisan şiirinde de ifade edilmişti. Bugünkü, yazı dilimiz veya kültür ve edebiyat dilimiz bu dildir. Bu teklif, uygulanmaktadır. 1-

2- Halk dilinde müteradifi bulunan Arapça ve Fars­ ça kelimeleri atmak; tamamıyla müteradif olmayıp küçük bir nüansa malik olanları dilde muhafaza etmek. Ziya Gökalp, millet anlayışında "ırkçı " olmadığı gi­ bi, dil anlayışında da "ırkçı " değildir. Bu yönüyle, "dildeki bütün yabancı kelime ve dil unsurlarını atmak " esasına daya­ nan "tasfiyeci " anlayıştan ayrıl ır. Hatta, "tasfiyeci " anlayışa karşı çıkar. Atatürk devrinde, Türk Dil Kurumunun kuruluşundan sonra özellikle 1 93 3 - 1 93 5 arasında dil politikası olarak de­ nenip bırakılan dilde tasfiyecilik anlayışının ilk denemeleri, Meşrutiyet devrinde İ kdam gazetesi yazarları Necip Asım, Fuad Köseraif gibi Türkçüler tarafından yapılmıştır.


___

Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme

_ _ _

1 17

Gökalp bu dil anlayışına şiddetle karşı çıkmıştır. İşte bu ıa.�fiyecilik anlayışı, Atatürk 'ün ölümünden bir süre sonra, 1 940-1 980 arasında, özellikle de 1 960-1980 arasında " Öz­ türçecilik " adı altında "Uydurmacılık " anlayışına dönmüş­ tür. Nurullah Ataç ' ın öncüsü olduğu bu anlayış daha sonra, 1 980 öncesi Dil Kurumunun politikası haline gelmiştir. Ata­ türk 'ün ölümünden sonra ortaya çıkan "tasfiyeci dil anlayı­ şı "nın maksadı, Türkçe'yi geliştirmek değil, millet hafızasın­ da milli kültür ihtila!i meydana getirmek; milli kültür devam­ lılığını yok etmektir. Tam anlamıyla siyasi-ideolojik bir "sol " görüştür. Dün Gökalp' ın karşı çıktığı iyi niyetli tasfi­ yeci anlayış, Atatürk' ün ölümünden sonra kılık ve hedef değiştirip, tam anlamıyla sosyalist siyasi-ideolojik bir anlayış o­ larak Türk milliyetçilerinin karşısına çıkmıştır. Bundan dola­ y ı , Cumhuriyet devri Türk milliyetçileri, tasfiyecilik anlayışı­ nın karşısında olmuşlar ve olacaklardır. Kısaca, dilde tasfiye­ cilik, milli kültürün devamlılığı açısından, Türk milliyetçili­ ğine aykırı bir görüştür. İşte Bu sebeple Başta Gökalp olmak üzere bütün Türk milliyetçileri, dilde tasfiyeci/iğe karşıdır. Tas_fiyeciliğe karşı olan Gökalp 'a göre, dilimizde eş anlamlı olan kelimelerden Arapça veya Farsça olanlar atıl­ malı, anlam farkı kazanmış olanlar, dilimizde kalmalıdır. Mesela leyi-şeb-gece, o tarihlerde dilimizde aynı anlam için kullanılan üç kelimedir. Bu üç kelime, eş anlamlı olduğu için Arapça leyi, Farsça şeb atılmalı, Türkçe gece kalmalıdır. Ancak, mesela aynı rengin adı olan ak - beyaz ; kara- siyah kelimeleri, dilimizde farklı kullanım alanları kazanmıştır: Al­ nının akıyla çıkmak yerine alnının beyazıyla çıkmak denil­ mez Bu tür kullanış veya anlam farklılıkları (nüans) kazanan kelimeler, yabancı kökenli de olsa dilimiz için zenginliktir. İşte bundan dolayı, her yabancı kökenli kelimenin atılması gerekmez.


1 18

İ smai l ACAR

Dilin zengin ve mükemmel hale gelmesi, "sa_f' veya "an " olmasıyla ilgili değildir. Herhangi bir dilin mükemme­ liyeti de. her kelimesinin yalmz bir manaya. her manasmın da yalnız bir kelimeye malik olmasıyla vücuda gelir. O hal­ de, yeni Türkçe 'yi her kelimesi yalnız bir manaya delalet edecek ve her manası da bir kelimeye malik olacak hale sok­ malıyız. "

3- Halk diline geçip söyleniş ve anlam bakımından galat (yanlış-bozulmuş) adını alan Arapça-Farsça kelimele­ rin bozulmuş şekillerini Türkçe saymak ve imla/arını da yeni söyleniş/erine uydurmak. Ziya Gökalp. "tasfiyeci" dil anlayışına karşı olduğu gibi. ''fesahatçi" dil anlayışına da karşıdır. Fesalıatçiler, "Arapça-Farsça kelimelerin Türkçe 'de aldıkları şekillerde değil. esasen mensup oldukları dildeki eski şekillerinde kullanılmasını " savunanlardır. Fesahatçile­ re göre. dilimize girip "ses ve anlamca " değişip "millileşen " kelimeler, "galat " yani "bozulmuş " kelimelerdir; doğru şe­ killerinin yani geldikleri dillerdeki eski şekillerinin söylenip yazılması gerekir. Gökalp, bu dil ve Türkçe anlayışına karşı çıkar. Ona göre, fesahatçi lerin "galat " dediği kelimeler, " Türkçeleşmiş " kelimelerdir. Gökalp, dilimize başka diller­ den gelen bu tür kelimeleri, "Türkçeleşmiş Türkçe " olarak kabul eder. 1916' da yayımladığı Lisan şiirinde de bu görüşü­ nü şöyle ifade ediyor: Uydurma söz yapmayız, Yapma yola sapmayız Türkçeleşmiş Türkçe 'dir; Eski köke tapmayız.


____

Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme__ _____

l l9

Ziya Gökalp, "fesahatçi " dil anlayışına karşı , "Ga­ lat-ı meşhur lügat-ıfasihten evladır. " ilkesine uyar. "Türkçeleşmiş Türkçe " anlayışına göre, " Türk halkı­ nın bildiği ve kullandığı her kelime millidir. " "Bir kelimenin millf olması için Türkçe kökten gelmesi yeterli değildir. Kelimenin bilinip kullanılır olması da gerekir. " Günümüzün "dilbilim " anlayışına göre de bu görüş geçerlidir. Çünkü "kelimeler, karşılıkları oldukları nesnele­ rin tarifleri değil, işaretleridir. Halk, kullandığı kelimenin kökenini bilmez, bilmesi de gerekmez. Ziya Gökalp, Türkçeleşmiş Türkçe kelimelere örnek olarak şunları gösterir: haste >hasta. nerdühan>merdiven. çarçuhe > çerçeve, gavga>kavga, bekre >makara, zukak>so­ kak, pdre>para. Dilimizde bu tür Türkçeleşerek dil imizin malı olmuş kelimelere yüzlerce örnek vardır. "

4-Yerlerine yeni kelimeler konulduğu için fosil hali­ ne gelen eski kelimeleri diriltmeğe çalışmamak. Ziya Gökalp bu maddede ölü kelimelerden bahsedi­ yor. Dil canlı bir varlıktır. Bazı kelimeler, zaman içinde kul­ lanıştan düşüp, milletin hafızasından silinir. Bu tür kelimele­ re, "ölü " veya "fosil" kelimeler diyoruz. Orhun Abide­ leri ' nden başlamak üzere Kutadgu Bilig, Divan-ü Lügati ' t Türk, Dede Korkut, Yunus Emre Divanı, Fuzuli Divanı, Ka­ racaoğlan ' ın şiirleri vb gibi eski eserlerimizde, günümüzün Türkçesi 'nde yani "Yaşayan Türkçe "de kullanılmayan, çağ­ daş Türkçe sözlüklerimizde yer almayan yüzlerce kelime var­ dır. Bu kelimeleri , ancak konu ile ilgilenen araştırmacılar, i­ lim adamları tarihi bir vesika olarak bilir. Ama hiçbir Türk bu kelimeleri günlük hayatında kullanmaz. Bu ölü kelimeler, dilden düştükleri devrin özelliklerini taşırlar. Bundan dolayı, ölü kelimeleri, bugüne taşıyıp kullanmaya kalkmak, bugünün


1 20

_____ ____

İsmail ACAR

_______

dilini kelimenin öldüğü devre geri götürmek demektir. Onun için ölü kelimeleri yeniden kullanmaya kalkmak veya çalış­ mak dil i lmine aykırı bir anlayıştır. Gökalp'ın Lisan şiirinde­ ki, "Eski köke tapmayız " mısrası da bu görüşü anlatmaktadır Dil ilmi açısından, "ölü kelime yabancı kelime hük­ mündedir. " (bak. Prof.Dr. T. Banguoğlu, Dil Bahisleri) Ziya Gökalp, sayru>hasta, gözgü> ayna, baskıç> merdiven kelimelerini, ölü veya fosil kelimelere örnek gös­ termektedir. Ona göre, Türkçe kökenli fakat ölmüş "gözgü " kelimesi değil, Arapça kökenli fakat Türkçeleşmiş "ayna " kelimesi bugünün yaşayan Türkçe' sidir. "Türkçecilik " adına "ayna "yı atıp "gözgü "yü kullanmaya çalışmak dil i lmine de aykırıdır.

5- Yeni terimler aranacağı zaman, ilkin halk dilin­ deki kelimeler arasından aramak; bulunmadığı takdirde Türkçe 'nin işlek edatlarıyle ve işlek terkip çekim usulleriy­ le yeni kelimeler yaratmak; huna da imkan bulunmadığı surette A rapça ve Farsça (terkipsiz olmak şartıyla) yeni ke­ limeler kabul etmek; bazı devirlerin ve mesleklerin hususi hallerini gösteren kelimelerle tekniklere ait ii.let isimlerini yabancı dillerden almak. Ziya Gökalp, bu maddede "dilin ihtiyaçlarını karşıla­ ma yollarını gösteriyor. Günümüzde de dil ilmi verilerine göre, bir dil, tanımadığı yani kendisinde karşılığı olmayan bir kavram veya nesneye karşılık bulmak durumunda kaldığı za­ man, şu yollara baş vurabilir: "

! -Halkın söz varlığı içinden karşılık arar. 2- Uygun Kök ve ekler kullanılarak yeni kelime türe­ tebilir.


Türkçülüğün Esasları Üzerine B ir Değerlendirme

___

___

121

3-Kendi söz varlığı ve dil malzemesinden bir karşılık bulamadığı takdirde, yabancı dillerden aynen alır. Aslında bu çözüm değil, mecburiyettir. Ziya Gökalp, bu maddede Arapça ve Farsça' dan da terkipsiz olmak şartıyla faydalanmayı teklif ediyor. Bu görüş, bugün geçerliliğini kaybetmiştir.

6- Türkçe 'de Arap ve Fars dillerinin kapitülasyon­ ları ilga olunarak, bu iki dilin ne sigaları ne edatları ne de terkipleri dilimize sokulmamak. Dil bir sistemdir. Dilin sistemi, grameridir. Herhangi bir dil, tek tek kelime yığını veya kelime listesi, sözlük kitabı değildir. Bu sebeple, her dil her dilden kelime alabilir. Bir di­ lin başka bir dilden kelime alması, dilin sistemini yani yapı­ sını, gramerini bozmaz. Böyle olduğu için dünyada sqf, arı veya öz bir dil yoktur. Bir dilin, arı veya öz olması, o dili ko­ nuşan insan topluluğunun, başka bir toplumla hiçbir alış veri­ şinin olmaması demektir. Ancak diller, başka dillerden dil bilgisi, gramer yani yapı özellikleri almamalıdır. Çünkü dil­ ler, başka dillerin dil bilgisi özelliklerini aldıkları oranda bo­ zulurlar. İşte bu sebeple, "Sade Türkçeciler", "Yeni Lisancı­ lar" ve Ziya Gökalp, dilimizden "bütün yabancı kelimele­ rin " değil, "bütün yabancı dil kurallarının " atılması tarafta­ rıdır. Gökalp' ın bu görüşü isabetli bir görüştür. Bütün Türk milliyetçileri bu görüştedir. Çünkü, bu görüş dil i lmine de milli kültürün devamlılığına da uygun görüştür. 7-

Türk halkının bildiği ve kullandığı her kelime Türkçe 'dir. Halk için munis olan ve sun 'i olmayan her ke­ lime, millidir. Bir milletin dili, kendisinin cansız köklerin-


1 22

lsmail ACAR

----

den değil, canlı tasarruflarından kurulan, canlı bir uzviyet­ tir. Ziya Gökalp' ın "dil ve Türkçe " anlayışının belki en can alıcı noktası bu maddede ifade edilmiştir. Gökalp, bu maddedeki görüşleri ile daha çok tasfiyeci/er 'e cevap vermiş olmaktadır. Gökalp, tasfiyecilerin görüşlerini şöyle açıklıyor: "Tasfiyeciler'e göre, bir kelimenin Türk olabilmesi için onun aslen bir Türk kökünden gelmesi lazımdır. Buna dayanılarak 'kitap, kalem, abdest, namaz, mektep, cami, minare, imam, ders ' gihi arapça ve Farsça köklerden gelmiş olan kelimeler, halkın diline girmiş olmasına bakılmaksızın Türkçe 'den atılmalı ve bunların yerine ya unutulmuş olan eski Türk keli­ meleri diriltilmeli yahut Çağatayca 'da, Özbekçe 'de, Tatar­ ca 'da. Kırgızca 'da ilh. . . bulabileceğimiz aslen Türk kökün­ den gelmiş kelimeleri almalı veyahut Türkçe 'de yeni ekler ve birleştirme usulleri icat ederek, bunlar vasıtasıyla Türkçe ke­ limeler yaratılmalıdır. "(Bak.Türkçüli.lği.ln Esasları, s. 1 2 t ) "Türk­ çülere göre bu düşünüş tarzı yanlıştır" diyen Gökalp, bu gö­ rüşlerin yanlışlığını şöyle izah ediyor: "-Bugün Türkçe kökenli bildiğimiz bir çok kelime, eski köklerine inilince Türk kökenli kalacağını iddia edeme­ yiz. Çince, Moğolca vs. olabilirler. -Kelimeler, karşılıkları oldukları nesnelerin tarifleri değil. işaretleridir. Bu sebeple, kelimenin hangi kökten geldi­ ğini, nasıl türediğini bilmeğe lüzum yoktur. Bu ancak dilciler için gereklidir. -Her şive ayrı gelişme çizgisi takip ettiği için. başka lehçelerden kelime alma teklifi de yanlıştır. Başka şivelerden kelime alırsak, İstanbul Türkçesinin güzelliğini bozmuş o lu­ ruz. "


Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme

___

_ _ _

1 23

Dil, bir kullanıştır. Günümüzün dil ilmine göre, ' " Bir kelimenin Türkçe sayılıp sayılmamasının ölçüsü. onun kökeni değildir. Ses yapısı, zevk ölçüsü, kullanış şartları ve anlatım bakımından o kelimenin dilde yerleşmiş ve herkes tarajindan anlaşılır olup olmamasıdır. " (Prof. Dr. Z. Korkmaz, Türk Dili Üzerine Araştırmalar- ! TDK y. Ank. 1 995 , S. 837)

Gökalp'a ve Türk milliyetçilerine göre, dilde "Türk­ çeleşmiş Türkçe " esastır. Gökalp ve Türk milliyetçileri, mil­ liyet anlayışında "ırkçı " olmadıkları gibi, dil anlayışında da " ırkçı · · değildirler. Bu dil ve Türkçe anlayışıyla, hem dil ırk­ çısı "tasfiyeciler " den hem de "fesahatçiler "den ayrılırlar. Gökalp ve Türk milliyetçileri, "Yaşayan Türkçe "yi savu­ nurlar. Bu anlayış, sosyal-kültürel gerçeklere de ilmi gerçek­ lere de uygundur. İkinci Meşrutiyet yıllarında, bazı Türkçüler tarafından savunulan tasfiyecilik (arı-öz Türkçecilik) , 1 93 2 ' de Türk Dil Kurum u nun kurulmasından bir süre sonra, daha Atatürk 'ün sağlığında (yaklaşık 1 933-1 935) yeniden canlandırıldı. (Gö­ kalp. 1 924'te Ölmüştü). "Öz Türkçecilik " adı altında bir taraftan Yaşayan Türkçe tasfiye edilirken bir taraftan da "uydurmacı­ lık " ve "eski köke tapma " anlayışına dayanan dil politikası yaygınlaştırılmaya çalışıldı. Ancak Atatürk 'ün Güneş Dil Teorisi "(l 936) manevrasıyla veya denemesiyle "tabii yola " yani Gökalp' ın savunduğu " Yaşayan Türkçe "ye (Türkçeleş­ miş Türkçe'ye) dönülmüştür. Ne var ki, Atatürk'ün ölümünden sonra, özellikle 1 940' tan 1 980'e kadar, "dil devrimi ", "arı Türkçe ", "öz Türk­ çe " adları altında Yaşayan Türkçe'ye karşı, şiddetli bir tasfi­ yecilik ve kültür yıkıcı lığı programı ve propagandası uygu­ lanmıştır. "Bir kültür ihtilali " anlayışına dayanan bu yıkıcı propaganda, milli kültürümüzün temel un�uru olarak Türk­ çc'yi işleyip geliştirme niyet veya anlayışıyla yapılan milli-


1 24

______

İsmail ACAR.

__ ______

yetçi bir dil çalışması değil, tam anlamıyla sosyalist ideoloj i istikametinde siyasi bir hareket şeklinde olmuştur. Türkçe, bu söz konusu yıllarda, özellikle de 1 960' tan sonra şiddeti giderek artan bir siyasi-ideolojik kavga konusu haline getiril­ miştir. Bu yıllarda Gökalp' ı ve takipçisi Türk milliyetçilerini "ırkçı/ık "la suçlayanlar, Türkçe' de (dilde), "ırkçı bir anlayışı " savunmuşlardır. Günümüzde "ulusalcılar " bu ideolojik anlayışı sürdürenlerdir. Türkiye, genel siyasi anarşiyle birlikte yaşadığı dil anarşisinden kurtulma fırsatını 1 980'de yakalamıştır. Tasfi­ yeciliğin öncülüğünü yapan ve böylece kuruluş gayesinden uzaklaşan Türk Dil Kurumu, 1 2 Eylül 1 980 Harekatı ' ndan sonra, bir Anayasa kuruluşu haline getirilerek yeniden yapı­ landırılmış; Gökalp'ın ve Atatürk 'ün işaret ettiği "dilde tabif yol " olan " Yaşayan Türkçe "ye dönüş çalışmaları başlamış­ tır. Ancak, gerek siyasi anlayışla gerek yanlış dil anlayışı se­ bepleriyle, yazılı ve görüntülü basında tasfiyecilik ve uydur­ mactlık anlayışının izleri devam ettirilmektedir. Halbuki, Atatürk 'ün dediği gibi, "En hakiki mürşit ilimdir. " Dil konusu da, bir siyaset ve ideoloj i konusu değil, bir milli kültürve ilim konusudur. Gökalp' ın gösterdiği yol da budur. (Atatürk'ün dil politikası ve Cumhuriyet devrinde yaşanan dil anar­ şisi için bak. İsmail Acar, D ilimiz-Atatürk ve Sonrası, B al ı kesir, 1 983)

8- İstanbul Türkçesi 'nin ses yapısı, şekil yapısı ve kelime kadrosu (söz varlığı), Yeni Türkçe 'nin temeli oldu­ ğundan, başka Türk lehçelerinden ne kelime ne siga ne edat ne de terkip (kelime gurubu-tamlama) kaideleri alına­ maz. Yalnız mukayese yoluyla Türkçe 'nin cümle yapısına ve hususi tabir/erindeki şivesine nü/uz için, bu lehçelerin derin bir surette incelenmesine ihtiyaç vardır.


___

Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme

_ _ _

1 25

Ziya Gökalp bu maddede açıkladığı görüşleri ile, Tas­ fiyeci/er 'e cevap vermekte ve onların diğer Türk lehçelerin­ den kelime alma tek lif veya görüşlerinin yanlışlığına işaret etmektedir. Şive ve Lehçe, bir dilin tarih içinde farklı coğ­ rafyalarda, değişik gelişmeler göstererek, birbirinden ayrıl­ mış; az çok farklılıklar gösteren kollarıdır. Mesela, Türkiye Türkçesi genel Türkçe'nin içinde bir şivedir. Her lehçe ve şi­ ve ses, şekil ve kelime kadrosu bakımından farklı gelişme çizgisi gösterir. Zaten bu sebeple dilin ayrı bir kolu sayılır. İşte bu sebeple Ziya Gökalp, Türkiye Türkçesi'nin işlenip geliştirilmesi çalışmalarında, diğer Türk şive ve lehçelerin­ den kelime ve diğer dil unsurlarının (ek, çekim şekli vs.) alı­ namayacağını belirtmektedir. Bu görüş günümüzde de dilci­ ler tarafından doğru kabul edilmektedir. (bak. Prof. Dr. F. Kadri Timurtaş, Tarih içinde Türk Edebiyatı, İst. 1 982)

Ziya Gökalp, ortak bir yazı dili geliştirilmesi konu­ sunda, Türkçülüğün bir başka öncüsü Yusuf Akçura ile gö­ rüş ayrılığı içindeydi. Akçura, İstanbul Türkçesi ' nin üstünlü­ ğünü kabul etmiyordu. Ayrıca Kazan Türklerinden olan Ak­ çura, bütün Türk şivelerinden kelime alınması fikrini savunu­ yordu. Ziya Gökalp, Lisan şiirinin bazı mısralarında biraz da Yusuf Akçura'ya cevap verir gibidir: Güzel dil Türkçe bize, Başka dil gece bize, İstanbul konuşması En saf, en ince bize. İstanbul'un Türkçesi Zevkini olsun yeden. "Gayn "lı sözler emmeyiz


İsmail ACAR

1 26

_ __

Yukarıya aldığımız mısralar, hem Tasfiyeciler 'e hem de Ak­ çura 'ya cevap mahiyetindedir.

9- Türk medeniyetinin tarihine dair eserler yazıldık­ ça, eski Türk müesseselerinin isimleri olmak dolayısıyla, çok eski Türkçe kelimeler yeni Türkçe'ye girecektir. Fakat bunlar terim olarak kalacaklarından, bunların hayata dön­ mesi, fosillerin dirilmesi mahiyetinde anlaşılmamalıdır. Bu maddede Gökalp, 4. maddedeki görüşlerini biraz daha açıklamış olmaktadır. Bir dildeki ölü kelimeler, fosil haline gelmiş kelimelerdir. Fosillerin canlanması, nasıl müm­ kün değilse, ölü yani dilde kullanıştan düşmüş kelimelerin yeniden kullanılır hale getirilmesi de böyledir. Ancak tarihi araştım1alar sırasında bu tür kelimeler kullanılabilir. Böyle kullanışlar, günlük dilin kelimesi olarak değil o devri izah için kullanılan terimler olarak kullanılıp kabul edilmelidir. 1 O-

Kelimeler, de/filet ettikleri manaların tarifleri değil, işaretleridir. Kelimelerin manaları köklerini bilmekle anlaşılmaz. Ziya Gökalp burada günümüz "dilbilimi "nin en ö­ nemli tespitini veya dil görüşünü belirtmiş oluyor. Bugünün dil ilmi (dilbilim), kelimeleri birer "sesli ş�fre ", "parola " veya "gösterge " olarak kabul etmektedir. Yine dil ilmi veri­ lerine göre. kelimeleri meydana getiren ses yapısı ile onun karşılığı olan kavram veya nesne arasında bir sebep-sonuç veya mantık bağı yoktur. Mesela "taş " sesi ile "taş cismi a­ rasında bir mantık bağı yoktur. Yani ''şu sebep veya gerekçe­ ye dayanarak 'taş 'a 'taş ' denilmiştir " diyemiyoruz. Onun için, kelimelerin anlamını bilmek, kökenini bilmeğe bağlı de­ ğildir. Esas olan zihnimizde. kelime dediğimiz ses ile nesne "

.,,,.


Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme

___

_ _ _

1 27

arasındaki ilişkiyi kurmaktır. Bu ilişki dilde anlam dediği­ miz şeydir. Dilde kelimeler çok önemlidir. Fakat, "dil, tek tek ke­ lime sıralaması, listesi değildir. Dilin asıl karakterini tek tek kelimeler değil, dilin işleyiş sistemi dediğimiz gramer yahut kurallar bütünü -dil bilgisi- belli eder. "

11- Yeni Türkçe 'nin bu esaslar dahilinde, bir lüga­ tıyla bir de grameri vücuda getirilmeli ve bu kitaplarda yeni Türkçe 'ye girmiş olan Arapça ve Farsça kelime ve tabirle­ rin bünyelerine ve terkip tarzlarına ait bilgi, dilin fizyoloji değil, türeme bahsine konulmalıdır. Sözlük (lügat) ve dil bilgisi (gramer) kitapları, dilin temel eserleridir. Sözlük, dilin söz varlığını, zenginliğini; Gramer de dilin işleyiş kurallarını, sistem yapısını ortaya koyar. Ziya Gökalp, savunduğu " Türkçeleşmiş Türkçe " veya ·· Yaşayan Türkçe anlayışına uygun olarak, Türkçe' nin ha­ zırlanacak sözlük ve gramer kitaplarında, (bu kitaplara gir­ miş kelimeler kökeni ne olursa olsun Türkçe kabul edildikleri için) kelimelerin Türkçe, Arapça, Farsça 'blduklarını göster­ menin doğru olmayacağını belirtiyor. Çünkü, ona göre, ''Bir milletin lügatine giren kelimeler, artık o milletin milli diline mdl olmuştur. " Millileşmiş kelimeleri, "yabancı "olarak gös­ termeğe devam etmek doğru değildir. (Türkçülüğün Esasları.s. 1 37) "


1 28

______

İsmail ACAR

_ _ _ _ _ _ _ _ _

-Milli Sanat, Milli Edebiyat2- Sanat ve Zevkte Türkçülük Türkçülüğün Esasları 'nın "Bedii Türkçülük " (Zevk­ te Türkçülük) bölümünde Ziya Gökalp, Türk milletinin ve Türkçülerin, güzel sanatlar ve estetik zevk programını ortaya koyar. "Eski Türklerde estetik zevkin çok yüksek " olduğuna inanan Gökalp, Sanat ve Zevkte Türkçülük programını "milli vezin ", "milli edebiyat ", " milli müzik " "diğer sanat­ lar " başlıkları altında açıklar. Ziya Gökalp, "zevkin milli olduğuna " inanır. Ona göre, "Her millette güzellik telakkisi (anlayışı-kavrayışı) baş­ kadır. Bir milletin güzel gördüğü şeyleri, diğer millet çirkin görür. " "Eğer bir millet, milli zevkinden uzak düşmüşse, sa­ nat sahasında yaptığı şeyler, hep adi taklitten ibaret kalır. " Bundan dolayı, "Sanat ve zevkte yükselmek isteyen bir millet, her şeyden önce, milli zevkini bulmağa çalışmalıdır. " (T. Esasları,s. 1 49)

Milli zevki bulmak için Gökalp'a göre iki yoldan ça­ lışmak gereklidir: -Halka doğru gitmek, halk sanatlarından uzun uzadı­ ya zevk terbiyesi almak; -Güzel sanatların milletlerarası ustaları olan sanal dahilerinden zevk dersi, zevk terbiyesi almak,· Bunlardan "halka doğru gitmek ", sanatın "millileş­ mesi "; "Milletler arası ustalara gitmek " de sanatın "teh­ zib "i (işlenmesi) için gereklidir. Çünkü "Rönesans 'tan son­ ra, A vrupa 'da her millet estetik hayatının gelişmesi sırasında hep böyle hareket etmiştir. "


Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme

___

__

1 29

Ziya Gökalp ve edebiyatımızın millileşmesi: 20. yüzyıl başlarında yeniden uyanan Türk milliyetçiliği, "dilde milliyetçilik " ve "millf edebiyat " hareketi olarak başlamıştır. 1 9 1 O' da Selfuıik 'te başlayan Türkçü -milliyetçi- edebiyat hareketine, fikir ve edebiyat tarihimizde genel olarak "Milli Edebiyat" adı verilmektedir. Aslında bütün Türk edebiyatı, Türk milleti için "milli "dir. Bu sebeple, Türkçü hareketin başlattığı edebiyat anlayışına "milliyetçi Edebiyat" demek daha uygun olurdu. Fakat, Ziya Gökalp, Osmanlı devrinde işlenip gelişen bir çok kültür unsurunu millf saymadığı gibi, Osmanlı devri şiir ve nesrini de millf saymamaktadır: "Osmanlı şairleri ile münşi/eri (yazarları) milli zevki tamamen kaybetmişlerdi. Yazdıkları şeyler, ya A cem taklit­ lerinden veya Fransız taklitlerinden ibaretti " İşte bu gerekçelerle Ziya Gökalp, başta edebiyat ol­ mak üzere, müzik, mimari ve diğer sanatlarda "milli zevk "e dayanan "milli " sanatlarımızı geliştirmek için nasıl bir prog­ ram takip edilmesi gerektiği üzerinde dururken "millf edebi­ yat ", "milli musiki " vb terimlerini kullanır. Ziya Gökalp, yaygın olarak "Divan Edebiyatı "adıyla tanınan klasik edebiyatımızı ve Tanzimat devrinden sonra Avrupai anlayışla gelişen "Tanzimat devri " ve "Servet-i Fünun " edebiyatlarını "milli " saymaz. " Türk Edebiyatı " de­ nilince genel olarak, "halk edebiyatı "nı anlar. Bundan dola­ yı, "'sözlü ve yazılı halk edebiyatım " milli edebiyat sayar. İslamiyet ' in kabulünden önceki devrin Türk edebiya­ tını, "Kavmi edebiyat " veya "Şölen edebiyatı " şeklinde isim lendiren Ziya Gökalp, İslamiyet'in kabulünden sonra aydın­ ların geliştirdiği edebiyatı da " Ümmet Devri Edebiyatı " ola­ rak isimlendirir. Ümmet devri edebiyatı, Kavmi Edebiyat 'ı sona erdirmiştir. Ümmet Devri Edebiyatı, halkın vicdanından doğmadığı için "millf değil ", bir "taklit " edebiyatıdır. Gö-


1 30

______

İsmail ACAR

________

kalp'a göre, Ümmet Devri 'nde aydınların meydana getirdiği "Divan Edebiyatı " adı da verilen edebiyatımız, "İran takli­ di "; Tanzimat devrinden sonra Batı tesirinde gelişen edebi­ yatımız ise, "Fransız taklidi " birer edebiyattır. Ziya Gökalp, yeniden geliştirilmesini istediği milli bir edebiyat için halk edebiyatım kaynak olarak görür. Ona göre, milli edebiyata kaynak olacak veya hareket noktası olacak halk edebiyatı kavramı içine şu unsurlar girer:

1- Masallar.fıkralar, efsaneler, menkıbeler, ustureler; 2- Ata sözleri, bilmeceler; 3- Maniler, koşmalar, destanlar, ilahiler; 4- Dede Korkut Kitabı, Aşık Kerem, Şah İsmail, Kör­ oğlu gibi hikayelerle Cenknameler; 5- Yunus Emre, Kaygusuz Abdal, Karacaoğlan, Dert­ li gibi tekke ve saz şairleri; 6- Karagöz ve Nasrettin Hoca gibi canlı edebiyatlar. Edebiyatımızın yükselmesi ve milli bir edebiyat hali­ ne gelebilmesi için, hal� edebiyatını kaynak olarak alması yeterli değildir. Bu sebeple Türkçü şair ve yazarlar, bir taraf­ tan "'halka doğru " giderken bir taraftan da "Batıya doğru " gitmek zorundadır. Türk edebiyatı, "bu iki çıraklık devresini geçirmeden milli olamayacağı gibi, tekamül de edemez. " Edebiyatımızın millileşmesi için Ziya Gökalp'ın gös­ terdiği modeller, Homere ve Virgile 'den başlayarak bütün· Batllı klasiklerdir. Ona göre, yeni başlayan bir milli edebiyat için en güzel örnekler, klıisik edebiyatın şaheserleridir. "Sa­ nat, daima romantiktir " diyen Ziya Gökalp'a göre, "Roman­ tizmin esası, halk edebiyat/arıdır. " O halde, "halka doğru gitmek " edebiyatımızın romantik tarafını; "Batıya doğru git­ mek " ise klasik tarafını geliştirecektir. Böylece, edebiyatımı-


Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme

___

_ __

131

zı millileştirip işlerken, klasisizm ve romantizm devirlerini beraber yaşamış olacağız. Ziya Gökalp'a göre, yönünü Batı 'ya çeviren Tanzimat devrinde, "klasik bir edebiyat meydana getirme imkanı bul­ muştuk; fakat Fransızların Yunan ve Latin edebiyatlarına karşı, milli kültürlerini korumak için gösterdikleri tavrı gös­ teremedik. . . Onun için de milli bir edebiyat meydana getire­ medik. " Burada şunu da belirtelim. Gökalp, "şiirin, romanın, tiyatronun ruh tarafım, sanat "; "Şekle ait özellikleri ise, edebiyat " olarak kabul eder. Bundan dolayı, klasik olan ede­ biyat yani şekle ait özelliklerdir. Edebiyatın sanat tarafı ise, romantik tarafıdır. Kısaca Gökalp, edebiyatımızın millfleşme­ si ve yükselmesi için, halk edebiyatının muhtevasını (içini­ konusunu), Batı edebiyatlarının klasik şekilleri (tür ve metot­ ları) ile işlemeyi teklif etmektedir. Gökalp, uzun izahlardan sonra, edebiyatımızın milli­ leşip gelişmesi için ortaya attığı fikirlerini şöyle bir sonuca bağlıyor: "Bu ifadelerden anlaşıldı ki, milli edebiyatımız mil­ lfleştirme ve Batılılaştırma adları verilen iki terbiye (eğitim­ staj) devresinden geçtikten sonra hem m1/li hem de A vru­ palı bir edebiyat haline girecektir. " {Türkçülüğün Esasları,s. 1 44) Ziya Gökalp, bir fikir adamı, sosyolog ve edebiyatçı olarak millf kültüre temel olarak halk kültürünü ve edebi.:. yatını esas alır. Ancak ona göre, halk kültürünü olduğu gibi tespit ederek taklit etmek de yeteli değildir. Bu sebeple Gö­ kalp, halk edebiyatını teklif edip incelemekle kalmamış; halk kültür ve edebiyatının işlenmesi gerektiğini hem söylemiş hem uygulamalı örneklerini kendisi yazarak göstermiştir. Türk mil liyetçiliğinin ve Milli Edebiyat'ın öncüsü o­ lan Gökalp, milli edebiyatla ilgili teorik tekliflerini, uygula-


1 -'� -')

-------

İsmail ACAR

maya koyarak Dede Korkut Hikliyeleri nden çeşitli halk masallarından hareketle yeni manzum hikdye ve masallar yazmıştır. Yazdığı manzum masallarında, örnek aldığı ma­ salları aynen taklit etmeyen Gökalp, bu masalların kalıplaş­ mış giriş ve bitiş bölümlerini kaldırmış; masalları mesnevi geleneğine uydurmuştur. Yine bir değişiklik olarak eserlerin­ de, masallardaki mahalli dil (şive-ağız) özelliklerini bir tarafa bırakmış, edebiyat ve kültür dili olarak teklif ettiği İstanbul Türkçesi 'ni kullanmıştır. Ziya Gökalp, halk edebiyatı örneklerinden faydalana­ rak geliştirdiği milli edebiyat örneği Manzum masal ve diğer şiirlerinde, savunduğu Türkçü fikirlere yer vermiş; masal ve menkıbeleri milletin günlük hayatına uygulamıştır. Milli edebiyatın teorisyeni Ziya Gökalp 'ın şairliğine gelince, "Şahsi konularda eser vermemesi, şahsi aşklarım !fiıde eden şiirlerinin bulunmaması yönünden Ziya Gökalp, Mehmet Emin ve Mehmet A kife benzer. Gökalp'ı onlardan aytran özellik, bir şair değil bir mütefekkir olmasıdır. Gökalp, içtimai (sosyal-fikri) eserlerinde, makalelerinde ileri sürdüğü fikirlerini-teorilerini daha geniş bir kitleye daha cazip ahenkli bir ifadeyle ve kolaylıkla anlatabilmek için şiiri vasıla olarak kullanan idealist bir şairimizdir." (F.A. Tansel. '

,

Z.Gökalp Kül liyatı- l ,s.27)

Daha önce de belirttiğimiz gibi Ziya Gökalp şiir!erini,

Elma, - Yeni Hayat, -Altın Işık. adlı şiir kitaplarında toplamıştır. Gökalp'ın toplam 1 20 şıırı tespit edilmiştir. Ancak, bu şiirleri içinde çok uzun olanlar bulunmaktadır. Altın Işık adlı eserindeki Halk Masalları içinde yer alan mısralar da dahil Gökalp, 6698 mısra yaz-KIZll


___

Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme

___

1 33

mıştır. Kızıl Elma, 2480; Yeni Hayat, 74 1 ; Altın Işık, 1 900 mısradır. Bu şiir kitaplarına girmeyen mısra sayısı ise 1 577'dir. (Bak. Tansel) Ziya Gökalp, sanat ve zevkte Türkçülük programında vezin meselesine de önem vermiştir. Ona Göre dil-edebiyat­ vezin birbirine bağlı konulardır. Milli bir dil ve edebiyat için veznin de milli olması gerekir. Türklerin millf vezni hece veznidir. Türkçülük ortaya çıktığı zaman, A ruz ve hece vezinleri yan yana kullanılmaktaydı . Ziya Gökalp ' ın milli o­ larak kabul etmediği Aruz vezni, terkipli dille ayrılmaz iki­ liydi. Bu sebeple "Türkçülük, dildeki ikiliğe son verirken, ve­ zindeki ikiliğe de ilgisiz kalamazdı. Ona göre, işte bu gerek­ çe ile, " Türkçüler, terkipli dille beraber, Aruz veznini de mil­ lf edebiyatımızdan kovmağa karar "vermişlerdir. Ziya Gökalp ve milli müziğimiz: Gökalp, sanat ve zevkte Türkçülüğün programı içinde "müziğimizin millileş­ mesi" konusuna da özel bir- önem vermektedir. Ziya Gö­ kalp'a göre, mem��etimizde, Doğu müziği ve Halk Melodi­ leri olmak üzere iki çeşit müzik vardır. Bunlardan Doğu Müziği, Farabi tarafından Bizans'tan alınarak geliştirilmiştir. Yani bugün, Türk Sanat Müziği olarak isimlendirdiğimiz Os­ manlı Devri Müziği, aslında bugünkü Batı Müziği gibi, Eski Yunan Müziğinden alınmıştır. Ancak, Yunan Müziği, tabii olmayan çeyrek seslere dayanan sun'i bir müziktir. Bu Yu­ nan Müziği' nde "aynı melodinin tekerrüründen ibaret üzücü bir yeknesaklık vardır. " Gökalp'a göre, Fdrdbf tarafından Arapça'ya aktarılan bu müzik anlayışı, Farsça 'ya ve Os­ manlılar 'a da ( ! ) aktarılmıştır. Bir taraftan çeyrek sesleri muhafaza eden diğer taraftan da armoniden mahrum olan bu müzik türü, bütün Osmanlı unsurlarını (Ermeni, Yahudi, Sür­ yani, Keldanf) birleştiren bir çeşit "Osmanlı Milletler Toplu"


134

ismail ACAR

__ __

______ __

tuğu Musikisi " haline gelmiştir. Kısaca bu müzik Gökalp'a göre Türk 'ün millf müziği değildir. Memleketimizde, milli olmayan Doğu Müziği yanın­ da, bir de Eski Türk Müziği 'nin devamı olan "Halk Müziği " vardır. Gökalp' a göre, bugünkü Batı Müziği de Eski Yunan Müziğinden alınmış olmakla birlikte, Ortaçağ Avrupa' sında gelişen Opera sayesinde Yunan müziğindeki "çeyrek sesler " çıkarılıp "armoni " ilave edilerek eksikleri giderilmiştir. Bu iki yenilik, bugünkü Batı Müziğini meydana getirmiştir. Bu durumda, Gökalp' a göre memleketimizde Doğu Müziği, Halk Müziği ve Batı Müziği olmak üzere üç çeşit müzik vardır. Bunlardan Halk Müziği, mim kültürümüzün; Batı Müziği de medeniyetimizin müziğidir. Osmanlı devrin­ de gelişen Doğu Müziği ise "hem hasta hem de milli değil­ dir. " Bu durumda milli müziğimiz, "Memleketimizdeki Halk Müziğiyle Batı Müziğinin kaynaşmasından doğacaktır. Halk Müziğimiz, bize bir çok melodiler vermiştir. Bunları toplar ve Batı müziği usulüne göre 'armonize ' edersek hem millf hem de A vrupalı bir müziğe sahip oluruz. " (TilrkçUIUğün Esasla­ rı,

s. 1 47)

Özellikle Osmanlı Devri Divan Edebiyatını ve Klasik Müziğini milli saymayan Ziya Gökalp, "dans, mimari, nak­ kaşlık, ressamlık, hattatlık, marangozluk, demircilik, çiftçilik, boyacılık, çulha/ık, halıcılık, kilimcilik, vs. , vs. gibi " diğer sanatları, "halk tarafından vücuda getirildikleri için " tama­ mıyla milli sayar. Gökalp' a göre, "Osmanlı yüksek tabakası, bedenle ilgili olan, yahut el vasıtasıyla yapılan bu işleri ale­ lade telakki ettiği için halka bırakmıştır. " Fakat bu milli sanatlar, Tanzimat devrinden sonra uygulanan ekonomi poli­ tikaları yüzünden yok olmuşlardır. Şimdi, Türkçüler'e düşen görev, bu milli sanatları yeniden canlandırmaktır.


Türkçülüğün Esasları Üzerine B�r Değerlendirme

___

___

135

Milli edebiyatımızın kuruluşunda, milli müziğimizin gelişmesinde ve diğer milli sanatların canlandırılmasında Gökalp, Türk milliyetçisi kuruluşların en köklüsü ve büyüğü olan Türk Ocakları 'nı · görevli saymaktadır. Gökalp' ın, milli sanatların işlenip geliştirilmesini, Türk Ocaklarından beklemesi, o yıllarda Türk Ocaklarının fikir ve kültür tari­ himizdeki rolünü ve önemini göstermesi bakımından da ay­ rıca önemlidir. Ziya Gökalp, Osmanlı Devri' nde gelişen ve "Klasik Türk Edebiyatı " olarak isimlendirilmesi gereken "Divan Edebiyatı " ile Tanzimat devri ve Servet-i Fünun edebiyat­ larını milli saymadığı gibi, bugün klasik müziğimiz olarak değerlendirilen " Türk Sanat Müziği "ni de milli saymamakla, hatalı bir görüş ileri sürmektedir. Gökalp' ın belki en dikkate değer · hatalı veya tutarsız görüşleri, Osmanlı Türk devrinde işlenip geliştirilen sanatları, Türk milli kültürü içinde say­ mamasıdır. Gökalp, Osmanlı devri Türk kültürünü, daima "Osmanlı- Türk " ayrımına dayanan ikili bakış açısıyla de­ ğerlendirmiştir. Onu yanlışa götüren de bu ayrımdır. Gökalp, daima işlenmeye muhtaç folklorik olan değerleri "milli ", Osmanlı devrinde işlenip geliştirilmiş olan değerleri de "gayri milli " saymıştır. Onun "kültür" anlayışındaki "hars tehzib " ayrımı da esasen bu ikiliği izah içindir. Gökalp' ın Osmanlı devrinde gelişen edebiyat ve müziğimizi "milli " saymamasında, o yıllarda Batı 'da da Osmanlı devlet yapımızı ve kurumlarımızı Bizans'a bağlayan görüşlerin yaygınlığı; başka kültürlerin gölgesinde kalmış sömürge kavimlerin milliyetçilik anlayışları; ilmi araştırmaların yetersizliği; Türkçülük hareketinin verdiği heyecan vb sebepler tesirli olmuş olabilir. ·


1 36

______

İsmail ACAR

________

Asırlarca, başka bir siyasi idare altında yaşayıp, kültür varlıklarını işleyemeyen hatta siyasi idaresi altında yaşadık­ ları milletlerin kültürlerinin tesirinde kalan kavimler (bir çe­ şit sömürge halklar) , kendi istiklallerini kazanma mücadele­ si verirlerken, varlık sebepleri olan eski folklor değerlerine sarılıp onları canlandırmaya çalışmışlardır. Çünkü kendileri­ ni, kimliklerini gösterebilecekleri başka bir varlıkları yoktur. Mesela, Osmanlı Devleti içinde yaşayan Balkan kavimleri, böyle bir yol takip etmişlerdir. Bu, onlar için bir çeşit "mil­ letleşme süreci "dir. Ziya Gökalp, "Selçuklu ve Osmanlı tarih ve medeni­ yetinden çok, İslamlık öncesi Türk tarih ve medeniyetine ö­ nem verir. Asıl Türk millf kültürü olarak bu dönemin kül­ türünü görür. Türk Milleti, imparatorluk yapısından millf devlete dönerken (!) Gökalp, İslamiyet öncesi Türk tarih ve kültürünü esas almıştır. Osmanlı devrine ise bir çeşit cephe almıştır. " Halbuki o yıllarda, Gökalp'ın yakın arkadaşı olan Yahya Kemal, farkl ı bir kültür ve milliyetçilik anlayışına sa­ hiptir. Arkadaş olmalarına rağmen, Osmanlı devri Türk kül­ tür ve medeniyeti konusunda farklı görüş ve yorumlara sahip­ tirler. Hatta bu konularda münakaşaları bile vardır. Gö­ ka/p' ın esas aldığı İslam öncesi Türk Kültürünü, "kabletta­ rih " (tarih öncesi) kabul eden Yahya Kemal, Gökalp'ın gayri millf bulduğu Osmanlı Devri Türk Kültürü 'nü, "mima­ risi, musikisi ve edebiyatı ile Türklüğün en olgun eseri " ka­ bul eder. Cumhuriyet' in kuruluş yıllarında, "İmparatorluk ya­ pısından milli devlete dönüş " "ilmi araştırmaların yetersiz­ liği " ' veya " Türkçülük heyecanı " gibi sebeplerle, Osmanlı Devri ' ne karşı siyasi ve kültürel yönden gelişen olumsuz ba­ kışta, Şüphesiz Gökalp'ın da tesiri vardır. Osmanlı Devri


Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme

___

_ _ _

1 37

Türk tarih ve kültürüne karşı geliştirilen bu olumsuz bakış veya anlayış, sadece Cumhuriyet'in kuruluş yıllarında kal­ mamış; Türklük aleyhindeki bazı mihraklar tarafından istis­ mar edilerek bu günlere kadar getirilmiştir. Osmanlı Devri kültür hayatı (dil-edebiyat-müzik-mimari vs.) aleyhinde bu­ lunmak, giderek genişlemiş Türk-İslam tarih ve kültürü aley­ hine bir propagandaya dönüştürülmüştür. Böylece, günü­ müzde yaşanan "Osmanlı-Cumhuriyet" ayrımına dayanan milli kültür kopukluğu ortaya çıkmıştır. Devlet, siyasi bir kuruluştur; halbuki millet ve milli kültürün varlığı kesintisiz devam eder. Ahmet Hamdi Tanpınar'ın güzel tespit ve ifa­ desiyle, "Milli hayat tam bir devamdır. Devam ederek de­ ğişmek, değişerek devam etmektir. "

3-Ahlikta Türkçülük

"Ahlak. fertleri nefsi fedakarlıklara sevk eden bir takım kaidelerden ibarettir.··

"Büyük milletlerin her biri, medeniyetin hususi bir sahasında en yüksek bir noktaya çıkmıştır. diyen Ziya Gö­ kalp' a göre, "Türkler de ahlakta birinciliği kazanmışlardır. " "Çünkü Türk tarihi, baştan başa, ahlaki faziletlerin sergi­ sidir. " (Türkçülüğün Esasları, s. 1 5 1) Ziya Gökalp, ahlakta Türkçülük programında, " Türklerin çeşitli ahlak dairelerine giren ahlaki ideallerini, şu ahlak anlayış/arr bakımından inceler: "

- Vatani ahlak, -Mesleki ahlak, -Aile ahlakı, -Cinsi ahlak, -Medeni (şahsi) ahlak, -Milletlerarası ahlak


138

______

İsmail ACAR.

________

Bu ahlak daireleri sıralaması, Gökalp'ın aynı zaman­ da ahlak değerleri sıralamasıdır.

Vatani ahilik Gökalp'_ın ahlaki değerler sıralamasın­ da, vatani ahlfi.k, en üst sırada yer almaktadır. Vatani ahlak, "vatanı sevmek " veya "vatan sevgisi " demektir. Gökalp'a göre, Vatan, "üstünde oturduğumuz toprak demek değil,· 'milli kültür ' " dür. Vatan toprağı "din, ahlak, estetik güzel­ likler " gibi değerlerin yani 'millf kültür 'ün sergilendiği bir müzedir. Coğrafyayı "vatan " yapan da bu özelliktir. Vatanın mukaddesliği de milli kültürün sergilendiği yer olmasından dolayıdır. O halde, vatanı sevmek, Türk milli kültürünü sevmek demektir. Ziya Gökalp'a göre Eski Türklerde vatan, töre de­ mektir. Töre ise, "devlet nizamı " ve milli kültür den başka bir şey değildir. Eski Türklerde, Töre 'ye yani milli kültür 'e ne kadar önem verildiğini, " Ülkeden geçilir, töreden geçil­ mez" atasözünden anlamak mümkündür. "Eski Türkler 'de vatani ah/dk çok kuvvetliydi " diyen Gökalp, buna delil olarak, Hun Hükümdarı Mete'yi gösterir. '

(Tarihi bilgi lere göre Mete, kendisinden önce atını sonra eşini isteyen düşmana bunları vermeye razı olmuş; fakat bir parça vatan toprağı istenince savaşı göze almıştır. )

Eski Türkler'de çok kuvvetli ve yüksek olan vatani ahlak, Gökalp 'a göre, bugünkü Türkler 'de de en yüksek ve en çok değer vereceğimiz ahlak, olmalıdır. Çünkü, "bizim gi­ bi siyasi düşmanları çok bulunan milletler için, en büyük da­ yanak vatani ahlfi.k olabilir. Vatani ahlakımız kuvvetli bulun­ mazsa ne istiklalimizi ne hürriyetimizi ne de vatanımızın bü­ tünlüğünü koruyabiliriz. O halde Türkçülük, her şeyden çok, millet ve vatan mefkurelerine kıymet vermelidir. " (T. Esasları, s. 1 56)


Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme

___

_ _ _

1 39

Mesleki ahilik: "Mesleki ahlak, başka meslek zümre­ /erine mübah (yapılmasıyla yapılmaması aynı olan hareket) olduğu hal­ de, yalnız bir meslek erbabına -meslek icabı olarak- yasak olan fiilleri gösterir. " Ziya Gökalp, meslek ahlakı çerçevesinde, meslek zümreleri için yasak kabul ettiği davranışları şöyle bir örnek­ le açıklıyor:

"Bir memlekete kolera girdiği zaman, oradan herkes kaçabilir, (diğer mesleklere mübah olması budur). Yalnız doktorlar­ la papazlar kaçamaz. Bunun gibi, herkes ticaretle meşgul olabilir; resmi nüfuza sahip olan devlet memurları olamaz. Asker sınıfından olanların korkak, polislerin sefih, hakimle­ rin tarafçı, öğretmenlerle yazarların cahil ve idealsiz olma­ ları meslek ahlakına aykırıdır. (Türkçülüğün Esasları, s. 95) "

Her millet, sosyal iş bölümü sonucu olarak, bir takım meslek ve ihtisas zümrelerine ayrılır. Mesleki ahlakın geliş­ mesi için önce, meslek zümrelerinin bütün memleket sathın­ da teşkilatlanması gerekir. Böyle bir teşkilatlanma ile bir ta­ raftan mesleki dayanışma meydana gelecek diğer taraftan her meslek zümresi mensuplarının uyacağı yaptırım kuralları belirlenecektir. Böylece hem meslek mensuplarının hem de meslek mensuplarına karşı diğer vatandaşların hakl�rı korun­ muş olacaktır. Meslek ahlakını kuvvetlendirecek olan mes­ lek kuruluşları (teşkilatları), meslektaşlar arasında yardımlaş­ ma sandıklan kurabilirler; meslek mensubu hastalara, muh­ taçlara, çocukların eğitimine yardımcı olabilirler. Kısaca Ziya Gökalp, meslek ahlakının geliştirilmesin­ den, meslek mensuplarının birleşerek, sosyal ve ekonomik yönden güçlenmesini; bir taraftan meslek hak ve görevlerinin belirlenmesini diğer taraftan da vatandaş-meslek mensubu dengesinin kurulmasını kastetmektedir.


1 40

______

İsmail ACAR.

_ _ __ _ _ _ _ _

Ziya Gökalp'ın "milli birlik ve dayanışmanın kuvvet­ lenmesi için " geliştirilmesini teklif ettiği, mesleki ahlak sis­ temi, günümüzde uygulanır hale gelmiştir. Çeşitli meslek zümreleri, meslek dernekleri, meslek odaları vb şeklinde teş­ kilatlanmıştır. Aile ahlakı: "Eski Türkler 'de aile ahlakı çok yük­ sekti " diyen Gökalp, ailede akrabalık kavramlarını açıkladık­ tan sonra, eski Türkler'de kadının önemine dikkat çeker. Es­ ki Türkler'de tek eşlilik esastır. Ev ve mal ortaklığı vardır. Bugün de bunların canlandırılması gerekir. Eski Türklerde aile ahlakı ve cinsi ahlak yüksek ol­ duğu için kadının da toplumda yüksek ve önemli bir yeri var­ dı; fakat sonradan İran ve Yunan medeniyetlerinin tesiri ile bu durum değişmiştir. Şimdi yapılacak olan eski Türk anlayı­ şını diriltmektir. Böylece, kadının itibar kazanması ile çağ­ daş bir Türk ailesi ortaya çıkacaktır. Medeni ahlak: Ziya Gökalp'a göre, "medeni ah/dk, ilkin milletdaşlarımızı, sonra dindaş/arımızı en sonra da bü­ tün insanları sevmekten ve muhterem görmekten ibarettir. " Medeni ahlak, fertlerde şahsiyetin yüksek olmasını gerektirir. Medeni ahlak, millet ve din farkı gözetmeden bü­ tün insanların hayatına, mülkiyetine, hürriyetine saygı gös­ termek ve tecavüz etmemek esasına dayanır. Medeni ahlakın iki gayesi vardır: Adalet ve şefkat. Adalet, fertlerin haklarına tecavüz etmemek; şefkat ise, fertlere iyilik etmektir. (Türkçü­ lüğün Esasları, s. 92)

Milletlerarası ahlak: "Fertlerin birbirine karşı iyilik sever ve iyilik yapar olması medeni ahlak adını aldığı gibi, milletlerin birbirinin iyiliklerini istemesine ve birbirine iyilik yapmasına da 'milletlerarası ahlak ' adı verilir. " Milletler arası ahlakın yüksekl iği, Türkler' in barış severliğini göstermektedir. Gökalp'a göre gelecekte milletler


___

Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme

_ __

141

cemiyeti, şimdiki gibi yalandan değil, gerçekten teşekkül e­ derse, bunun en samimi üyesi hiç şüphesiz Türkiye devleti ve Türk milleti olacaktır. Ziya Gökalp'a göre yer yüzünde her milletin tarihi ve medeni bir misyonu vardır. Türk milletinin medeni misyonu ise, "ahlakın en yüksek faziletlerini gerçeklik sahasına çıkar­ mak, en mümkün görülmeyen .fedakô.rlıkların ve kahraman­ lıkların mümkün olduğunu ispat etmektir. (Türkçülüğün Esas­ "

ları,s 1 75 )

4- Hukukta Türkçülük "Hukukta Türkçülüğün gayesi. Türkiye"de modern bir hukuk vücuda getirmektir."

Ziya Gökalp, Türk milliyetçi liğinin i lkelerini (hukukta

Türkçülüğün esaslarını) tespit ederken, hukukta Türkçülüğün ga­

yesini, " Türkiye 'de modern (çağdaş) bir hukuk meydana ge­ tirmek " şeklinde belirtmiştir. Ona göre, çağa uygun, modern bir millet haline gelebilmek için bu şarttır. Modern bir hukuk meydana getirmenin ilk şartı ise, "millf hukukun bütün dal­ larını teokrasi ve klerikalizm kalıntılarından büsbütün kur­ tarmaktır. " Gökalp, modern hukuka aykırı bulduğu teokrasi ve klerikalizm terimlerini şöyle açıklıyor: "Teokrasi, kanunların, Allah 'ın yeryüzündeki gölge­ leri sayılan hal(feler ve sultanlar tarafından yapılması de­ mektir. " "Klerikalizm, esasen Allah tarafından konulduğu ile­ ri sürülen geleneklerin değişmez kanunlar sayılarak, Allah '­ ın tercümanları sayılan ruhanfler tarafından tefsir edilmesi­ dir. "


1 42

______

İsmail ACAR

________

Çağdaş devlet, hukuk kuralları teokrasi ve klerika­ lizm esaslarına dayanmayan devlettir. Ziya Gökalp'a göre, çağdaş devletin hukuk yönünden iki özelliği vardır: 1-Çağdaş devlette, gerek kanun yapma gerek memle­ keti idare etme yetkileri, doğrudan doğruya millete aittir. Milletin bu yetkisi sınırlandırılamaz. 2-Milletin bütün fertleri tamamıyle birbirine eşittir. Özel imtiyazlara sahip hiçbir fert, hiçbir aile, hiçbir sınıf mevcut olamaz. Hukuki yönden bu iki özelliğe sahip devletlere, Gö­ kalp'a göre demokrasi adı verilir. Bu aynı zamanda halk hükümeti demektir. Ziya Gökalp'ın "çağdaş devlet "te aradığı hukuki özelliklere dikkat edildiğinde, Hukukta Türkçülüğün gaye­ sinin, "milli hakimiyet esasına dayanan devlet olduğu " ko­ layca anlaşılmaktadır. Ziya Gökalp, hukuk alanında Türkçülüğe -Türk milli­ yetçiliğine- üç temel gaye göstermektedir: - Çağdaş bir devlet meydana getirmek; -Mütehassısların yetkilerine dayanan meslek muhtariyetleri kurmak; Bunu sağlamak için de bir medeni kanun ile ticaret, sanayi, ziraat ve meslek kuruluşlarının (üniversite-baro-tabipler cemiyeti-mühendisler cemiyeti-öğretmenler cemiyeti vs.) özerkliğini sağlayan kanunlar hazırlanmalıdır. -Çağdaş bir aile meydana getirmek. Çağdaş bir aile meydana getirebilmek için de erkekle kadının, evlenmede, boşanmada, mirasta, mesleki ve siyasi haklarda eşit olmasını sağlayacak kanunlar (aile kanunu ya­ ni medeni kanun ve seçim kanunu) yapılmalıdır.


Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme

___

___

143

Ziya Gökalp'ın Türkçülüğün veya Türk milliyetçili­ ğinin hedefleri olarak tespit ettiği hukuk ilkeleri, çağdaş hu­ kuk-çağdaş devlet anlayışına dayanmaktadır. Hukukta Türk­ çülüğün hedefleri olarak tespit edilen bu ilkeler, bugün ö­ nemsiz veya sıradan teklif ve tespitler olarak görülebilir. An­ cak Gökalp, bu tespit ve tekliflerini Cumhuriyet'in kuruluş yıllarında yapmıştır. (Mesela, ' Yeni Türkiye 'nin Hedefleri ' makalele­ ri, Lozan Anlaşması' ndan ve Cumhuriyet ' in ilanından öncedir. ) Bu sebeple zamanına göre çok yeni ve ileri tekliflerdir. Mesela, kadınlara seçme ve seçilme hakkının, Ziya Gökalp'ın tekli­ finden ( 1 92 3 ) ortalama on yıl sonra verildiği ( 1 934) düşünü­ lürse, durum daha iyi anlaşılır. Ziya Gökalp, hukuki yönden, cinsiyet, ırk, sınıf, millet farkı gözetmeksizin insanların eşit olduğuna inanır. Bu sebeple, "hürriyete, eşitliğe ve adalete aykırı ne kadar hüküm varsa kanunlarımızdan çıkarılmasını " savunur. (Bak. TUrkçUIUğiln Esasları, s. l 75; Yeni TUrkiye'nin Hedefleri, İst. l 974, Hikmet Tanyu'nu n Bir incelemesiyle- , 7 Makale)

-

Gökalp Din ve İslam Dini5-Dinde Türkçülük -Z.

Türkçülük İslama aykırı olmadığı gibi, Türkçülerin gayesi çağdaş bir İslam Türklüğü meydana getirmektir. (T İ. M. s. 1 6)

Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları adlı ünlü eseri­ nin "Amelf kısım " adını verdiği ikinci bölümünde, Türk Mil­ liyetçiliği anlayışına göre uygulamada takip edilmesi gereken "Türkçülüğün programı "nı ortaya koyar. Bu, Türkçülük veya Türk milliyetçiliği programının uygulama alanlarından biri de "din hayatı "dır. "Dinde Türkçülük " veya "dini Türk­ çülük " ifadeleri, Türk milliyetçiliğine ve Türk milliyetçile-


1

44

____

İsmail ACAR

_ _ _ _ _ _ __

rine göre, Türk milletinin din hayatında nasıl bir uygulama yapılması gerektiğini, ayrıca dinin millet hayatındaki yerini anlatır. "Dinde Türkçülük " ifadesinden, " Türkçülerin veya Türk milliyetçilerinin, Türk milletine göre ve Türk milleti için düşündükleri özel milli bir din veya din hayatı anlamı çıka­ rılmamalıdır. Çünkü başta Ziya Gökalp olmak üzere, bütün Türkçüler yani Türk milliyetçileri için din, İslam dinidir. Yine başta Gökalp olmak üzere bütün Türkçüler yani Türk milliyetçileri, Türk milletinin dinini, İslamiyet olarak kabul ederler. "Dinde Türkçülük " ifadesindeki Türkçülük, konu­ nun yanlış anlaşılmasına sebep olmamalı veya istismar edi­ lerek Türk milliyetçiliği aleyhinde bir propaganda gerekçesi yapılmamalıdır. Bu konuda Gökalp'ın sağlığından bugüne hem Gökalp hem de Türk milliyetçileri hakkında özellikle milliyeti reddeden siyasi İslamcılar(!) haksız ve asılsız suçlamalar yapmışlardır. Halbuki yukarıda da belirttiğimiz gibi, başta Ziya Gö­ kalp olmak üzere dünden bugüne hemen bütün Türk milliyet­ çileri, "din " denilince "İslam dini "ni ; " Türk milleti" deni­ lince de "Müslüman Türk milleti "ni anlarlar. Ziya Gökalp, Türkçülüğü sistemleştirirken, bütün Türkleri Müslüman ola­ rak düşünür: " Türklerin hepsi İslam olduğu için Türkçüler hiçbir zaman İslam ümmetçiliğine aykırı his beslemeyecek­ lerdir. " (Türkleşmek-İslamlaşmak-muasırlaşmak, İst. 1 976, s.46) Ziya Gökalp ve Türk milliyetçilerine göre "dinde Türkçülük " ifadesi, bazılarının yanlış anladığı veya anlamak istediği gibi, " Türk milletine veya milliyetçiliğine mahsus, yeniden düzenlenmiş(!) bir İslam dini " anlamı da taşımaz. Türk milliyetçilerinin, İslam dininin iman-itikat-ibadet vb e­ saslarında hiçbir yenilik veya değişiklik (reform veya yeni­ den yapılanma) teklifleri yoktur. Ancak Türk milliyetçileri "Siyasi İsliimcılar"in aksine, İ slam dininin, milliyet ve "


___Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme__

_

1

4

milliyetçilik kavramlarım reddetmediğine inanırlar. Türk milliyetçiliğinin şekillenip · sistemleştiği İkinci Meşrutiyet yıllarında yani Ziya Gökalp' ın eserlerini verdiği yıllarda, Türkçüler ve Türk milliyetçiliği en çok "milliyetçiliğin İs­ lam 'a aykırı olduğu " şeklinde hücumlara uğramıştır. Bu ko­ nunda, Türkçüler'e en çok hücum edenlerin başında, Ziya Gökalp ve Yahya Kemal' le de tartışmaları bilinen Fraşerli Ahmet Naim Bey gelir. İslamcı düşünür olarak tanınan Ahmet Naim Bey, Türk milliyetçiliği aleyhinde, "İsldm 'da Diiva-i Kavmiyet " ( 1 9 1 3 ) adıyla bir eser de yayımlamıştır. ( Y ahya Ke­ ınal ' le tartışmaları için bak, Yahya Kemal, edebi ve Siyasi Portreler)

Ziya Gökalp, İsldmcı Ahmet Ndim Bey 'in, "Arnavut milliyetini diriltmeğe çalışırken, Türk düşmanlığını yaymayı gerekli gördüğünü " belirtmektedir.(Tü rkleşmek-İsliimlaşmak­ M u asırlaşmak,s.38) Kısaca, Osmanlı tebaası olan bütün Müs­ lüman kavimler, kendi aralarında milliyet fikirlerini yaymağa çalışırlarken, Türkler söz konusu olunca, "İs/dm 'da milliye­ tin ve milliyetçiliğin yasak edildiğini " ileri sürmüşlerdir. Bu anlayış bugün de sürdürülmek istenmektedir. Ziya Gökalp'ın Türk milliyetçiliği ile ilgili fikir ve teklifleri içinde, (ırkçılık-Turancılık konusu ile birlikte) üze­ rinde bazen olumlu bazen olumsuz olarak sıkça değerlendir­ me yapılan ve genellikle de yanlış anlaşılıp tenkit edilen yönlerinden birisi ve belki de birincisi din-İslam dini ve din­ de Türkçülük ile ilgili fikirleridir. Ziya Gökalp'ın aleyhinde fikir beyan edenlerin büyük çoğunluğu, bugün de genellikle "Siyasi İslamcılar! " dır. Ziya Gökalp' ın eserleri ve fikirleri bütün açıklığı ile meydandadır. Buna rağmen, Gökalp hak­ kında, Kürt olmadığı halde "Kürt "; ırkçı olmadığı halde "ırkçı "; "yayılmacı-fetihçilik " anlamında " Turancı " olma­ dığı halde "fetihçi-Turancı "; "dinsiz " olmadığı halde "din­ siz " olduğu yolunda propaganda yapılarak Gökalp'ın şah-

5


1 46

İsmail ACAR

________

sında Türk milliyetçiliği hedef alınmakta ve yıpratılmağa ça­ lışılmaktadır. (Bak. A. Vakkasoğlu, Tarih Aynasında Ziya Gökalp, Yeni

Asya yay. İst. 1 980. Bu söz konusu kitap. Ziya Gökalp '111 şahsında, Türk milli­ yetçiliğini tenkil için yazılmış tipik "Siyasi İslıimcı " bir yayındır. Değerlendirme bölümüne bak.)

Bir fikir adamı ve sosyolog olarak Ziya Gökalp, "dinin millet ve insan hayatında büyük kuvvetine inanan­ lardandır. " Yine bir fikir adamı ve sosyolog olarak Gökalp, sosyal değerler (kıymet hükümleri) sıralamasında "din "e en üst sırada yer verir. Onun sosyal değerler sıralaması şöyle­ dir: Din, ahlak, sanat, ilim, ekonomi. İnsan şahsiyetinin geliş­ mesinde de dinin büyük yeri olduğuna inanan Gökalp 'a gö­ re, "Bütün hayatlarında kuvvetli bir seciye gösteren insan­ lar, genellikle çocukluklarında dini terbiye alanlardır. Ço­ cukluklarında din terbiyesi almayanlar ölünceye kadar şahsiyetsiz kalmaya, iradesiz ve seciyesiz yaşamaya mah­ kumdurlar. " ( Dine Doğru makalesinden naklen Kazım Nami Duru, Ziya Gökalp,İst 1 949.s. 94)

Görüldüğü gibi insan ve millet hayatında "dinin kuvvetine inanan " Gökalp, yazı ve şiirlerinde din ve İslam dini ile ilgili konulara geniş yer verir. Onun din ve İslam dini ile ilgili fikir ve yorumları, Türk Yurdu. İs/dm Mecmuası, Küçük Mecmua dergilerinde yayımladığı makalelerinde, Türkçülüğün Esasları adlı ünlü eserinde ve şiirlerinde yer almaktadır. Türk Ocağı yayın organı Türk Yurdu dergisinde 1 9 1 3 ' te yayımladığı bir dizi makalesi, -daha önce de belirt­ tiğimiz gibi- 1 9 1 8' de "Türkleşmek-İslamlaşmak-Muasırlaş­ mak " adıyla müstakil kitap olarak yayımlanmıştır. Bu eserin­ de Gökalp, " Türkleşmek, İslamlaşmak mefkureleri arasında bir zıtlık olmadığı gibi bunlarla muasırlaşmak ihtiyacı ara­ sında da bir çatışma olmadığım " ortaya koymaktadır. (Bak. T i . M . . s. 1 6) Gökalp" ın ifadesiyle " Türkçülük, İ.diim 'a aykırı


___

Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme

___.

1 47

olmadığı gibi, Türkçülerin gayesi de çağdaş bir İslô.m Türklüğü meydana getirmektir. " (a.g.e.,s. 1 6) Türkçülüğün Esasları adlı ünlü eserinde "Türk­ çülüğün Programı "nı ortaya koyan Gökalp, bu program i­ çinde yer··alan "Dinde Türkçülük "ten neyi kastettiğini şöy­ le açıklıyor: "Dini Türkçülük, din kitaplarının ve hutbelerle va­ azların Türkçe olması demektir. " (Türkçülüğün Esasları, s. 1 76 ) . Bu açık ifadelerden de anlaşıldığı gibi, Ziya Gökalp, "Dinde Türkçülük " programını, Türk milletinin, dinini daha iyi anlaması gerekçesi üzerine kurmuştur. Çünkü ona göre, "Bir millet, din kitaplarını okuyup anlayamazsa, tabiidir ki, dininin hakiki mahiyetini öğrenemez. " "Dinde Türkçülük ", Ziya Gökalp için "dinin Türk milletine kendi diliyle an/atılması " anlamına gelmektedir. Dinin insan ve millet hayatındaki yapıcı büyük rolüne inanan bir Türkçü fikir adamı ve sosyolog olarak Ziya Gökalp, "milletin dinini, kendi dilinden okumak veya dinlemek sure­ tiyle daha doğru ve iyi anlayacağını; böylece dini hayatı­ mızın daha duygulu, coşkun ve daha iç açıcı veya daha zevkli hale geleceğini " düşünmektedir. Böyle düşünmesinin sebebi ise, halkımızın namazlardan sonra ana dilde yapılan münaca­ atlardan; Türkçe olan Mevlid-i şerif ten ve Ramazan' da tera­ vih namazlarında okunan ilahilerinden, daha çok zevk aldığı­ nı ve dini heyecan duyduğunu gözlemleri ile tespit etmiş olmasıdır. Ziya Gökalp'ın "Dinde Türkçülük " anlayışı, "dilde Türkçülük " anlayışına dayanır. Gökalp, "Türkçülüğün Esas­ ları "nı yayınlamadan önce yazdığı Vatan şiirinde dil-din­ vatan kavramları arasında ilişki kurarak, dinde Türkçülük' ten maksadının "dilde Türkçülük " olduğunu şöyle ifade edi­ yor. .

'


1 48

--

_____

İsmail ACAR

____. _

Bir ülke ki cami 'inde Türkçe ezan okunur, Köylü anlar manasını namazdaki duanın. . . Bir Ülke ki mektebinde Türkçe Kur'an okunur, Küçük. büyük herkes bilir buyruğunu Hüda 'nın. . . Ey Türk Oğlu, işte senin orasıdır vatanın! l 9 1 8 ' de yayımlanan Yeni Hayat adlı eserinde yer alan Vatan başlıklı şiirindeki bu görüş ve teklifler şiir metninden de anlaşı ldığı gibi, dinin muhtevası ile ilgili değil ; Türkçe ve Türk vatanı konusu ile ilgilidir. Hatta, Ezan, Kur 'an ve Türkçe, vatan kavramı ile bütünleştirilmiştir. (Daha önce

be lirttiğimiz gibi Vatan, Gökalp için kuru coğrafya deği l, m i l li kültürün sergi lendiği, yaşandığı yerdir. "Din" de "di l" ile birl ikte m i l li kültürün

Ezan ve Kur an ı n vatan ile bütünleştirilmesi, ayrıca Gökalp' ın "din "e ve "İslam "a verdiği önemi gösterir. (Burada vatanın, "üzerinde Ezan okunan yer" ol­ ması bakımından Gökalp'ın , İstiklal Marşı 'mızda, temel unsurudur.)

'

'

Bu ezanlar -ki şahadetleri dinin temeli-, Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.

diyen Mehmet A kif le vatan anlayışı benzerliğini göster­ mektedir. Aradaki fark, inanç değil, dil meselesidir.) Diğer taraftan, Vatan şiirinde( 19 ı 8) yer alan ve Cum­ huriyet devrinde de zaman zaman tartışma konusu yapılan hatta Tek Parti Devrinde denenen- "Ezanın Türkçe okunması " me­ selesi, Gökalp'ın daha sonraki şiir ve yazılarında yer almaz. "Dinde Türkçülüğün Programı "nı verdiği Türkçülüğün Esaslan 'nda da ( 1 923) Gökalp, artık Türkçe Ezan konusuna temas etmemiştir. Ezan, İslam dininin bütün İslıim ülkelerin­ deki ortak tebliğ sembolüdür. Bütün Müslümanlar, hangi dil ve mil letten olursa olsun ezanın tebliğinin ve mesaj ının ne '

-


Türkçülüğün Esasları Ü zerine Bir Değerlendirme

___

_____

1 49

olup olmadığını bilir. Bu sebeple Ziya Gökalp'ın " Türkçe Ezan " düşünmesi isabetli bir görüş deği ldir. Zaten bu şiirinin dışında bir daha bu konudan bahsetmez. Ancak, Cumhuriyet devrinde, " Türkçe Ezan " uygulaması, millete rağmen denen­ miş fakat sevilip tutulmamıştır. Ziya Gökalp' ın vatan şiirinde bahsedilen " Türkçe Kur 'an okunması " konusu ise, milletin dinini daha iyi öğ­ renmesi veya anlaması açısından düşünülmüş bir tekliftir. Kur'an ' ın değiştirilmesi vs. gibi bir düşüncesi yoktur. Zira Gökalp, Türkçe Kur 'an okunmasından bahsederken, "tiliivet­ /er müstesna olmak üzere " kaydını veya açıklamasını koy­ muştur. Tilavet, "Kur 'an-ı Kerim 'in, güzel sesle aslım/an ve tecvit kurallarına uygun olarak okunması " demektir. Bu da gösteriyor ki Gökalp'ın, Kur' an'ın Türkçe okunmasını istemekteki maksadı, Türk milletinin dinini kendi diliyle okuyarak doğru öğrenmesidir. Ziya Gökalp, Türk milletinin dinini "kendi dilinden öğrenmesi " fikrini ifade ederken, büyük din bilgini ve Ha­ nefi mezhebi imamı, İmam-ı Azam 'ın bu konudaki görüşünü delil olarak göstermektedir. Ona göre "İmam-ı Azam Hazret­ leri, hatta namazdaki surelerin bile millf lisanda okunması­ nın uygun olduğunu " belirtmiştir. (Gökalp, bu fikirlerini yazdığı zaman, Kur'an ' ın Türkçe yazılım� meali yok denecek kadar azdı. Bugün pek çok meal yayımlanmıştır. l 925'te Tür­ kiye Cunilı uriyeti l-lüküıııeti, Mehmet Akif'e Türkçe Kur 'an-ı Kerim meali, Ah­ met Hamdi Akseki'ye ele Kur'an-ı Kerim Tefsiri yazdırmak üzere bütçeden 1 2.000 (on ikibin) Türk lirası ödenek ayırmıştır. Akifin Meali tamamlayamaması üzerine, Meal ve tefsir, Elmalılı Hamdi Yazır tarafından tamamlanmış ve 1 936 yılında yayımlanmıştır. Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk'ün isteği istika­ metinde yapılan bu büyük yayın günümüzde de en güvenilir dini eserd ir. Gö­ kalp'ın isteği de budur. Ancak Gökalp, 1 924 'te öldüğü için bu çalışmaları göre­ memiştir.


1 50

______

İsmail ACAR

_ _ _ _ _ _ _ _

Ayrıca günümüz Türkiye'sinde camilerimizde hutbeler, vaazlar ve dua­ lar gayet güzel Türkçı: ik .yapılmaktadır. Dolayısıyla Gökalp'ın "Dinde Türk­ çülük"le i lgili fikirleri bugün uygulanmaktadır.) .

Görülüyor ki Ziya Gökalp' ın "dinde Türkçülük " programı, dinin asli yapısında bir değişiklik (reform) yaparak sadece Türkler' e mahsus, yapma (sun 'i) bir din veya İslam dini meydana getirmek değil, "dilde Türkçülük " prog­ ramıyla ilgilidir. Yoksa Gökalp' ın din veya özel olarak İs­ /dm dini aleyhinde bir fikri ve tavrı yoktur. Aksine Gökalp, insan ve millet hayatı için "dinin gereğine önemine inanan " bir görüşe sahiptir. "Din " denilince "İslam "ı anlayan Ziya Gökalp' ın fikir sistemine veya Türkçülük programına göre, Türk mil �eti bir taraftan Türkleşirken bir taraftan da İsldmlaşmalıdır. Çün­ kü, ona göre, "İslamlaşmak " ihtiyacı, Türkleşmek " fikriyle beraber ortaya çıkmıştır: " Türklükle İslamlık, biri 'milliyet ' diğeri 'beynelmi­ leliyet ' durumlarında oldukları için aralarında asla çatışma yoktur. Türk fikir adamları, Türklüğü inkdr ederek dinler a­ rası bir Osmanlılık hayal ettikleri zaman İslamlaşmak ihti­ yacı duymuyorlardı; Halbuki Türkleşmek mefkuresi doğar doğmaz İslamlaşmak ihtiyacı da duyulmağa başlamış "tır. (Türkleşmek-İslamlaşmak-Muasırlaşmak, s. 1 5)

Osmanlı Devleti ' nin çok kavimli yapısı içinde, özel­ likle İkinci Meşrutiyet yıllarında ( 1 908- 1 9 1 8), fikir ve siya­ set hayatımızda Türkçülük (Türk milliyetçiliği), varlığını hissettirmeğe başlayınca, Türkçüler, Türk olmayan Müslü­ man Osmanlı tebaası mensupları tarafından kurnazca tenkit edilmiştir. Özellikle Arnavutlar ve Araplar (biraz da Kürt a­ sıllılar) kendi milliyetçiliklerini yaygınlaştırmağa çalışırlar­ ken, Türkler ve Türk milliyetçiliği söz konusu olunca, "İs­ lam 'da kavmiyetçilik olmaz " diyerek, Türkçüler'e hücum et­ mişlerdir. Aynı yıllarda, kavmiyetçiliğin veya milliyetçiliğin


___

Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme

___

151

karşısında olanlardan biri de Şair Mehmet A kif tir. Ancak A kif in maksadı, Türklüğün veya Türk milliyetçiliğinin aley­ hinde bulunmak değildir. O Müslüman Osmanlı tebaasından özellikle Arnavut ve Araplar'ın Osmanlı Türk Devleti için­ de "kavmiyete " dayanarak bölücülük yapmalarına karşıdır. Çünkü yapılanlar, Akife göre, Osmanlı Devleti 'nin parça­ lanmasına sebep olacaktır. Akif, kavmiyetçiliğe, Osmanlı Devleti' nin devamı ve bütünlüğü açısından karşı çıkmıştır. A kif in bu konuda en çok tenkit ettiği, Arnavutlardır. Çünkü Osmanlı içinde kavmiyetçilik ve bölücülük fikrini, ilk savu­ nanlar Arnavutlar'dır. Gökalp bu gelişmeleri ve Türkçülük-İslamcılık mese­ lesini şöyle izah ediyor: "Bazı kimseler, Osmanlı kavimlerinin hepsinde millf­ yet duygusunu tabii ve haklı gördükleri halde bundan yalnrz Türkleri ayrı tutuyorlar. . .

Türkler 'de milliyet hissi uyanmağa başlayınca Türk kelimesi, başka Türlü hücumlara maruz kaldı. Hülagü 'nün vahşice zulümleriyle Türkçülük arasında bir münasebet var­ mış gibi hücum hileleri yapıldı. Bir taraftan da Türkçülük, İslamcılığa zıt olmakla suçlandı. Halbuki Türkçülerin gayesi muasır bir İ slam Türklüğüdür." (Türkleşmek-İ. M. s. 44) "Türkçülerin millet mefkuresi (ideali) Türklükse, Ümmet mefkuresi de İstamlıktır. " diyen Ziya Gökalp, Türk­ çülerin bir "Türkçülük Programı " olduğu gibi bir de " Üm­ met Programlan " olması gerektiğini savunur. Bu, olmasını istediği Ümmet Programının bazı esaslarını da yine "Türk­ leşmek-İslamlaşmak-Muasırlaşmak " adlı eserinde ortaya koyar. Ziya Gökalp, Türkçü-milliyetçi bi-r fikir adamı ve sos-


1 52

______

İsmail ACAR

_ _ _ __ _ _ _

yolog olarak dinin, insan şahsiyeti ve millet hayatı için büyük kuvveti olduğuna inanır. Bir taraftan "Türkçülüğün Progra­ mı "nı yaparken bir taraftan da " Türkçülerin Ümmet Progra­ mı "nın hazırlaması gerektiğini belirterek bu programın esas­ larını verir. (Türkleşmek-isliimlaşmak-Muasırlaşmak,s .45) " Türkçülerin millet mefkureleri Türklükse, ümmet mefkuresi de İslamlıktır. " diyen Ziya Gökalp' a göre, "Türk­ çülük aynı zamanda İslamcılıktır. " (age,s.45). " Türkçülerin gayesi, muasır bir İslam Türklüğüdür. diyen Gökalp' ın, "Muasır-Çağdaş- bir İslam Türklüğü " meydana getirmek için ortaya attığı fikir veya tekliflerden biri de "hukuk yönünden din ve devlet işlerinin ayrılması " dır. Bu teklif anlaşı lacağı gibi laik hukuk sistemi demektir. "Gökalp'ın dini kurumların devlet işlerinden ayrıl­ ması gerektiği yönündeki görüşlerine ilk defa İslam Mec­ muası 'nda ( 1 9 1 4- 1 9 1 5) ve Yeni Mecmua 'da ( 1 9 1 7- 1 9 1 8) ya­ yımladığı şiirlerinde rastlıyoruz. Daha sonra Yeni Hayat ( 1 9 1 8) adlı şiir kitabında toplanan bu şiirlerinden "Halife ve Müftü " başlıklı şiirinde "devlet " ile "medrese "nin ve "müf tü " ile "halffe "nin ayrılmaları gerektiği ifade edilir: "

Halife ve Müftü/ den İki şey var mukaddes: Biri devlet biri

din,

Devlet, onun başmda ancak halifemiz var, Ki, bir müftü değil o, bir Emirülmü 'minin: Fetvaları o vermez, kanunları o yapar. Dinin dahi başında müftü var ki bildirir: Haram ile helali, günah ile sevabı. O ne şari ' ne hukuk müşaviri değildir, Ona takva sorulur, mev 'izedir cevabı.


Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme

___

_ _ _

1 53

Devlet ile medrese ayrı iki alemdir. . . Müftü ile halife birbirine karışmaz. Ayrıysa da bu iki kuvvet, daim tev 'emdir. "Nüfuz bende! " diyerek birbiriyle yarışmaz. (Yeni Hayat, 28) (şari ' : kanun koyan; takva: dinin emir ve yasaklarına uyma; mev'ize: dini öğüt; tev'em: ikiz,eş)

Bu mısralardan da anlaşılacağı gibi Gökalp, kanun koyucu olarak siyasi otoriteyi (halife-devlet) ; fetva verici ola­ rak da dini otoriteyi (müftü-din) görür. Yine aynı şiirde, ka­ nunların kaynağının örf ve icma olduğunu; kanun koyucu olarak halifenin, müftüye değil, mebusana (millet meclisine) danışacağını belirtmektedir. "Din " ile "hukuk ''un ayrılması gerektiği fikrini, Gö­ kalp, "Devlet" adlı şiirinde daha açık olarak ifade etmiştir:

DEVLET Kur 'an diyor: "Eyleyiniz itaat Hakk 'a, sonra peygambere, devlete!. . " Vicdanımın bütün hissi sadakat Kanunlara, hadis ile ayete . . . İbadetle i 'tikadda daima Kitiib ile Sünnet, benim rehberim; Bu işlerde şüphem varsa, mutlaka, Müftülerin fetvasını dinlerim. . . Liikin hukuk dinden ayrı bir iştir, Bırakılmış ulü '/-emre, devlete, "Hukuk örfe uymayınca değiştir, Örfe uydur! " demiş Tanrı millete!


1 54

______

İsmail ACAR

________

Devletimde halkın örfü hakimdir, Başka kuvvet onu tahdit edemez. Kanun, hakka hakim değil, hadimdir. Sebep yokken, ferdi takyid edemez!. . .

(Yeni Hayat, 3 3 )

"Devlet" adlı bu şiirinde, Gökalp'ın "din " ile "dev­ let "i ayırma fikri daha açık ifade edilmektedir. Ona gö­ re, "hukuk "un kaynağı "örf"; dinin kaynağı da "Kur 'an " ve "hadis "tir. Ziya Gökalp ve Türkiye 'de laik hukuk konusunda Prof. Dr. Orhan Türkdoğan şöyle bir değerlendirme yapmak­ tadır: "Cumhuriyet döneminden önce ne Batıcı ne de İs­ lamcı akım taraftarları arasında laiklik kavramıyla ilgili tartışmalara rastlamıyoruz. ( . .) Laiklik hususunda, so!Jyoloji sisteminin bir gereği olarak, ilk defa Ziya Gökalp, görüşle­ rini ilmi tarzda açıklamıştır. Bu sebeple laiklik, Türkçülerin programı çerçevesinde İttihat ve Terakki idaresine sunul­ muştur. Nitekim, 1 91 7 yılında toplanan İttihat ve Terakki Kongresi 'ne Gökalp, tarihi, sosyolojik ve hukuki araştırma­ lara dayanan hatta Şeyhülislamlık kurumunun ilgasını teklif eden bir tebliğ de sunmuştur. İttihat ve Terakki hükü­ meti, 1 91 6-191 7 yılları arasında dini mahkemelerin idaresini Adliye Nezareti 'ne ve dini okulları ise Maarif Nezareti 'ne devrettikten sonra, Fırka liderleri Gökalp 'ın bu görüşlerini de benimsemiştir. Ancak, İttihat ve Terakki Hükümeti, bu reformların ekserisini 1 918 anlaşması karşısında tatbik ede­ memek durumunda kalmış; Cumhuriyet 'in ilanından sonra da laiklik, Kemalist ideoloji tarafından uygulama alanına aktarılmıştır. (Prof.Dr. Orhan Türkdoğan, Ziya Gökalp Sosyoloj isinin Te­ mel İlkeleri. Marmara Ünv. İlh. Fak.y. İst. 1 998,s l 07) "


Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme__

____

_

1 55

Ziya Gökalp, hukuk ve din ayrılığı veya "laik hukuk " anlayışı ile i lgili görüşlerini, başka bir ifade ile �'devletin da­ yanacağı hukuk " anlayışını, Türkçülüğün Esasları adlı eserinin "Hukukta Türkçülük " bölümünde, de ortaya koy­ muştur. İlgili bölümde, Gökalp, Çağdaş devlet ve çağdaş hu­ kuktan bahsederek şöyle diyor:

"Çağdaş devletlerde ilkin gerek kanun yapma gerek memleketi idare etmek salahiyetleri doğrudan doğruya mil­ lete aittir. Milletin salahiyetini sınırlandıracak ve kısacak hiçbir makam, hiçbir gelenek ve hiçbir hak yoktur. " (Türk­ çülüğün Esasları, 1 74)

Ziya Gökalp'ın bir fikir adamı ve sosyolog olarak, din ve İslam diniyle ilgili geniş araştırma ve değerlendirmeleri vardır. Gökalp'ı şahsen de yakından tanıyan Pro.f İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu (d. 1886), "Ziya Gökalp " adlı eserinde Gökalp' ın din ve İslam dini üzerine yaptığı incelemeleri şöyle değerlendirmektedir: "İslam dini üzerindeki bilimli (ilmf) çalışmaları ken­ disine gelinceye kadar kimse yönünden (tarafından) yapılmamıştır. Din üzerinde yaptığı incelemeler o kadar ye­ rinde, o kadar ilgi çekicidir ki, günün birinde Türk aydınları milletçe ilk kalkınmanın dinle olabileceğine inanacak olur­ larsa, hem de bu kalkınmayı yapmak isteyecek olurlarsa, Gö­ kalp 'ın yazılarını okumakla, onun dine verdiği önemi anla­ makla işe başlayacaklardır. " (İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu, Ziya Gökalp. İst. 1 966, s.64)

Türkçü bir fikir adamı ve sosyolog olan Ziya Gö­ kalp' ın "din ", "İslam dini ", " Türk milletinin din hayatı ", "çağdaş devlet-hukuk ve din ", "Türk milleti ve İslam Ümme­ ti " vb. konulardaki araştırmalarını, görüş ve tekliflerini bütü-


1 56

_______

İsmail ACAR

________

nüyle tahlil edip değerlendirmek, asıl konumuz olmadığı gi­ bi, bu eserin yazılış maksadını da aşacağı için, burada özel bir inceleme değil, genel bir fikir ve bilgi verme yolunu ter­ cih ettik . Bu sebeple, Gökalp'ın din hayatımız üzerine yaptığı inceleme, değerlendirme ve tekliflerini derinliğine araştır­ mayı, konuya i lgi uyan araştırmacılara bırakıyoruz. Ancak Ziya Gökalp' ın fikir adamı ve sosyolog olarak (yani ilim adamı kimliği ile) din ve İslam dini üzerine ortaya koyduğu fikir ve teklifler bir yana, onun bir de, insan olarak şahsiyetinde, yani kendi iç dünyasında dinin yeri vardır. Gö­ kalp, bu yönüyle de tenkit edilmiştir. İşte bu sebeple yeri gelmişken, Gökalp' ı, "şahsf açıdan din-İslam dini ve itikat anlayışı " yönüyle de tanımaya çalışalım. Çünkü Gökalp, mu­ arızlarının (kendisine karşı olanların) "dinsiz ", "haçlı Ziya " vh . suçlamalarına muhatap olmuştur. Ziya Gökalp, Fikir adamı ve sosyolog olarak yani ilim ve fikir adamı kimliği ile insan şahsiyetinde ve millet haya­ ı ında daha açıkçası millf kültür unsurları içinde "din " ve İs­ lam dini"ne verdiği yeri ve önemi daha önce belirtmiştik. Gökalp şahsi hayatında da dine inanmakta ve gerekli önemi vermektedir. Dostlarının ifadesiyle, "Ziya Gökalp, inanan bir insandır. " 1 9 1 8 ' de yayımladığı Yeni Hayat adlı şiir ki­ tabının ilk şiiri "Din " başlığını taşır. Bu şiirde, şahsi itikadı açısından dine bakışını da ifade ederek şöyle diyor:

Benim dinim ne ümittir ne korku; Allah 'ıma sevdiğimden taparım! Ne Cennet ne Cehennem 'den bir korku Almaksızın, vaz�femi yaparım. (Yeni Hayat, s.9; )


Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme

___

___

1 57

"Allah 'ıma sevdiğimden taparım " diyen Ziya Gö­ kalp, bir çok yazı ve şiirinde, bu inancını ifade etmiştir. Fakat bunlar arasında Malta sürgünü iken eşine ve çocuklarına yazdığı özel mektupları, onun Allah'a olan inancını, bü­ tün açıklığı ve samimiyeti ile ortaya koymaktadır. İnsan­ ların, özellikle ünlü şahsiyetlerin samimi ruh halleri, özel ha­ yatları, gizli dünyaları vs. ile ilgili yönlerinin özel mektup­ larına daha gösterişsiz daha samimi yansıyacağı muhak­ kaktır. Hele bu mektuplar, aile fertlerine yazılmışsa, bu daha çok böyledir. İşte bu sebeple, Gökalp'ın "Limni ve Malta "da sürgün bulunduğu günlerde ailesine yazdığı mektuplarındaki ifadelerinden, dinf inancını gösteren bazı bölümler aktarmak istiyoruz: Din hakkında: "Din, ilmin zarurf neticesidir. İlmin vazifesi, zihin­ lere tedbir öğretmek; dinin gayesi, gönüllere tevekkül (Al­ lah 'a teslim olmayı) ilham etmektir. İlim ile din, birbirinin lazım-ı gayr-ı müfarıkı (o/azsa olmazı) dır. Ve bu iki kuvvet, beşeriyetin iki değerli kurtuluş rehberidir. " (Peyman gzt. 23 Ağustos 1 909)

" Vicdanlarda din azaldıkça, mabetlerde de mü 'min az görülür. Hakbuki din, insanlar için en büyük vecd menba­ ıdır. İnsanı mes 'ud eden evvela din, sonra medeniyettir. Ne dinsiz medeniyet bir işe yarar ne de medeniyetsiz din. . . Bir memlekette dinle medeniyet. beraber giderse, o memleket ahalisi bahtiyar yaşar. " (Malta, 1 3 Eylül 1 920)

"Kalbf dindarlık herkeste bulunmaz. Kalben dindar olan, hiçbir zaman Allah 'tan ümidini kesmez ve daima gece­ lerin arkasından gündüzü görür. " (Malta, ?Ekim ı 920)


l SS

____

İsmail ACAR

________

İman ve itikadı: "İmanım kuvvetli, tevekkülüm sağlam olmasaydı bu acılara dayanamayacaktım. Bereket versin ki dindar ve mef­ kureli bir ruhum var. Sizin orada tamamıyle rahat oldu­ ğunuza emin olsam, kendimi hiç üzmeyeceğim. ( . . .) Siz de orada imanlı ve tevekküllü olunuz. Allah m doğru kullarına vefalı olduğuna itimat ediniz. " '

( Malta, 1 3 Ekim 1 9 1 9)

"Her şeyden şikayet edenlerden değilim. Allah 'ına şükreden bir mahlükum. İnsan her arzu ettiği şeye nail olamuz.

(Malta, 1 6 Şubaı 1 920)

"Hiç talihinden şikayet etmeyen bir adam varsa, o da benim. Allah 'tan gelen her şey, dosttan gelmiş demektir. Ben dosttan gelen sitemlere razıyım. " (Malta, 5 N isan 1 920)

Allah 'a tevekkülü: Tevekkül, "kulların her konuda akıllarını kullanıp, kendi üzerlerine düşeni en iyi şekilde yerine getirdikten son­ ra, işi Allah'a bırakarak kadere razı olmasıdır." İmam Ga­ zall'ye göre, "tevekkül için hem kuvvetli iman hem de kuv­ vetli kalp lazımdır. ( . .) Çünkü tevekkül, kalbin her işte Al­ lah 'a itimat etmesi, güvenmesi demektir. " Allah, Kur'an'da, "Eğer imanınız varsa, Allah 'a tevekkül ediniz. " (Miiide,2 3 . Ayet) Ayetiyle inanan kullarına "tevekkül" ü emretmektedir.


___

Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme

_ _ _

1 59

Bir inanmış Müslüman olan Gökalp da, şahsi mek­ tuplarında, "Allah 'a tevekkül ettiğini " defalarca ifade etmek­ tedir: "Bir Müslüman 'a göre Allah varken gam yoktur. Türk, A llah Kerim 'dir, demekle her türlü vesveseden kurtul­ muş olarak yaşar. İşte ben de bir Müslüman gibi, bir Türk gibi Allah 'ın inayetine güvenerek, kendi kendimi teselli (Malta,25 Ağustos 1 9 1 9) ettim. "

"Kalbini temizlemeyen adam, Allah 'ı oraya davet edemez. İnsan fenalığa nefret edip iyiliği sevmeğe başla­ dıktan sonradır ki kalbini Allah 'a açabilir,· ruhunu ona gös­ terebilir. Benim kalbim de vicdanım da senin A rş 'ın olsun di­ yebilir. Demek ki Allah 'a tevekkül etm6k, tamamıyle iyi duy­ gulara teslim olmakla kdbildir. Kalbini temizlemeden, vicda­ nını muhabbet nuru ile aydınlatmadan Allah 'a yaklaşmak is­ teyenler, çarpılırlar. Böylelerinin duaları da kabul olunmaz. ( . .) Zannetmesin/er ki mazlumun silahı yoktur. Onun herkes­ ten, her kuvvetten daha kuvvetli olan A llah 'ı vardır. İşte ben, Allah 'a tevek.kül ve teslimiyetin siiyesinde­ dir ki rahat, huzurlu bir hayat yaşıyorum. İstikbalin iyi ola­ cağına da eminim. (Malta,23 Aralık ı 920) (Ziya Gökalp'ın dini inancı ve itikadı ile ilgili ifadele için bak: Prof. Dr. Önder Göçgiln, -Hususi Mektuplarına göre- Ziya Cö­ kalp'ın Hayat Görüşü, T. K.Ar. Enst. Ank. 1 992. S. 1 7- 186) ,

Yakından tanıyanlardan birisi olarak Halide Edip, Gökalp'ı din ve inanç yönüyle şöyle tanıtıyor: "Ziya Bey samimi surette dindardı. Bir zaman, hatta Türkiye 'nin, Türkler 'in tekamülünü yalnız dini bir teceddüt ve inkılapta görürdü. İs/dm Mecmuası faaliyeti bunun teza­ hüratı idi. Sonuna kadar dinin ruhani ve temiz kısmına sadık


1 60

______

İsmail ACAR

________

kalmış bir Müslüman 'dı. Bunu -Müslüman ümmetindenim­ çok açık ifade etmiştir. " Ziya Gökalp din ve İslam dini bahsini, Türk Ocağı, Üniversite, İttihat-Terakki çevrelerinde ve Malta sürgünü yıl­ larında, kendisinin en yakın Türkçü arkadaşlarından Ahmet Ağaoğlu 'nun değerlendirmeleri ile bitirmek istiyoruz. Ahmet Ağaoğlu, Gökalp din ve İslam dini konusunda şöyle diyor: "Ziya Türkçü olmakla beraber İslamcı idi. Ziya yı dinsizlikle itham etmek kadar insafsızlık olamaz. Ziya bir zamanda zuhur etti ki Türk münevverlerinin (aydınlarının) kısm-ı azamı {büyük kısmı) ya kozmopolit veyahut tamamen lakayd idi. Dinin ehemmiyet-i içtimaiyesini (sosyal önemini) bu münevverlere ilk evvel ilmi usitl ile izah eden ve bu mü­ nevverleri din işleri ile iştigale sevk eden Ziya 'dır. Ziya Türklüğü de İslamiyetsiz tasavvur edemiyordu. Lisandan sonra dini, milliyetin en mühim amili addeden Ziya, İsla­ miyet haricinde Türklük kabul etmiyordu. Ona göre Türk­ lüğün coğr�fi hududu, İslamiyet 'ti. Aynı ırk ve unsuru itiba­ riyle Türk olarak İslamiyet haricinde kalanları Ziya, Türk camiası içine sokmuyordu. . . ( . .)Farisi 'yi mükemmel denilecek derecede, Arab i yi k�fayet edecek kadar bilen Ziya, İslam tarihini, İs/dm huku­ kunu, İslam felsefesini haiz olduğu ilmi usitl ile tetkik eyle­ mişti. Vasıl olduğu netice şu idi: İslamiyet asr-ı hazır mede­ niyeti (çağın medeniyeti) ile pekala itilaf edebilir. Yalnız, İs­ lamiyet 'i anasır-ı evvel iye ve esasat-ı hakikiyesine irca etme­ lidir (yani ilk ve asıl gerçek yapısına döndürmelidir). ( . .) Ziya İslam hukukunu muasırlaştırma emelinde idi. Kadı, ve­ raset, mülkiyet, vakıf ve ilahir meseleler hakkında yürüttüğü mücadeleler hep bu maksada matuftu. ( . .) Hakikatte Ziya '-


___

Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme

__ _

161

nın maksadı, islamiyet 'i asr-ı hazır ilmi ve felsefesi ile tel(l ederek ona yeni kulüb-i ibat üzerine müessir bir revnak ver­ mekti. ( . .)Ziya 'nm hedefi, dini kaldırmak değil, haşa, dine asr-ı hazırla hemahenk bir reviş vermekti. Fakat medrese ve yobazlar Ziya yı anlayamadılar, takdir edemediler. Her yenilikten korkan, maaliyattan hazer eden bu zümre bermutad Ziya 'mn dinsizliğine hükmettiler. Tekrar ediyoruz, Ziya için bundan insafsız bir iftira ola­ maz.. " ( H . Ed ip ve A.Ağaoğlu'nun görüşleri için bak. Ziya Göklp'ın Ölüm Yılında Yazılanlardan Seçmeler, Hz. Zeki Yağmurdereli, Kültür Bakanlığı, y . Ank. 1 982 )

6- İ ktisatta Türkçülük Ziya Gökalp, Türk milliyetçiliği fikir sistemini kurar­ ken, Türk milletini ekonomik zenginlik ve rahatlığa yani "refah "a kavuşturacak iktisadi (ekonomik) modeli de tespit etmiştir. Ziya Gökalp, " Türk milliyetçiliği iktisat sistemi " veya "milli iktisat sistemi " diyebileceğimiz bu iktisadi-eko­ nomik anlayışı, çeşitli yazılarında (iktisada Doğru, iktisadi Mucize vb) ve Türkçülüğün Esasları adlı eserinin İktisadi Türkçülük bölümünde ortaya koymuştur. Ziya Gökalp, Türkçülüğü, "Türk milletini yükselt­ mek " diye tarif etmiştir. Milletin yükselmesi, refah ve saade­ te kavuşması ile mümkündür. Bunun için milletin manevi ve kültürel yönden geliştiği kadar, iktisadi (ekonomik) yönden de kalkınması gerekir. Gökalp, maddi-iktisadi bakımdan yükselmeyi, "refah ",· manevi-kültürel hatta mefkCırevi (fikir­ ler-idealler) bakımından yükselmeyi de "saadet " (mutluluk) kelimesiyle ifade etmektedir.


1 62

______

İsmail ACAR.

_ ___ _ __ _ _

Ziya Gökalp, "Tarihi maddecilik " adı verilen Mater­ yalizm 'e karşı, "İçtimai mefkurecilik " adını verdiği idealist dünya görüşünü savunan bir anlayışa sahip olmasına rağ­ men, millet hayatında iktisadi hayatın (ekonominin) önemi üzerinde de ısrarla durur, ekonomik hayatın öneminden bahseder. Ona göre, "Bir milletin ihtiyaçları, manevf ihtiyaç­ larına münhasır değildir; maddi ihtiyaçları da vardır. Cemi­ yetin manevi ihtiyaçlarından din, ahlak, sanat, muakale (fel­ sefe), lisan gibi faaliyetler olduğu gibi, maddi ihtiyaçların­ dan da 'iktisat ' adını verdiğimiz faaliyet vücuda gelmiştir. " (T.

İ. Muasırlaşmak, s.83)

Bir memlekette, ilmin, sanatın, felsefenin gelişmesi için, günlük yiyeceğini düşünmeyecek kadar gelire sahip in­ sanların bulunması gerekir. Bütün enerj isini, çalışmasını ka­ rın doyurmağa hasretmiş bir insan veya toplum i l im, sanat, felsefe vs ile uğraşamaz. İlmin, sanatın, felsefenin gelişmesi için, fertlerin günlük geçimlerini sağlama problemini aşmış olmaları ve sevdikleri işleri yapmaları gerekir. Sadece geçim­ lerini sağlamak için sevmedikleri işlerle uğraşan insanlar, kendilerini ilme, sanata, felsefeye veremezler. Gökalp, bu konudaki görüşlerini şöyle ifade etmektedir: " Türkiye 'de iktisadın gelişmesiyle zengin bir sınıfye­ tişmediği için, yalnız zevk aldıkları işlerle uğraşan kimseler pek azdır. İlim, sanat, felsefe gibi faaliyetler ise, ancak fitri hir incizapla (yaratılıştan gelen özel bir kabiliyetle ), derimi bir zevkle yapılacak işlerdendir. İlmi, sanatı, felsefeyi bir geçim vasıtası yapmak isteyenler iilinı, sanatkar, filowf olamazlar. Türkiye 'de büyük alimlerin, sanatkarların, .filozofl.arın yetişmemesi, iktisadi hayatımızın çok geri olma­ sındandır. " (T. İ . Muasırlaşmak. -İktisada Doğru makalesi-s.84) Yukarıdaki ifadelerden açıkça anlaşılacağı gibi, eko­ nominin gelişmesi, Ziya Gökalp' a göre, sadece maddi refahı


___

Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme

_ _ _

1 63

sağlamakla kalmamakta; ilim, sanat, felsefe gibi yüksek faa­ liyetlerin gelişmesine de zemin hazırlamaktadır. Bütün bu se­ beplerden dolayı, iktisat (ekonomi) insan ve millet hayatın­ da son derece önemli bir yer tutmaktadır. Ancak, ekono­ minin son derece önemli olması, Ziya Gökalp'a göre, in­ san ve millet hayatının sadece ekonomiden ibaret olduğu anlamına da gelmez. Ziya Gökalp bu noktada Marksizm '­ den yani "Tarihi maddecilik ''ten ayrılır. Çünkü Tarihi Mad­ decilik (Marksizm-Komünizm) sosyal olayların veya faaliyet­ lerin tek sebebi olarak, ekonomiyi görür. Marksizm 'e göre tek gerçek ekonomidir. Diğer sosyal faaliyetler -yani ilim, sanat, felsefe, din, ahlak, hukuk, siyaset vs- "gölge hadi­ seler "dir. (Gölge hadiseler, insanın fiil lerine hiç tesiri olmayan kendi gölgesi gibi, tesirden, kuvvet ve nüfuzdan ari boş görünüşler demektir.)

Bir sosyolog ve Türk milliyetçisi fikir adamı olan Gökalp, Kari Makrs'ın bu "maddeci " "Materyalist " sistemini redde­ der. Ona göre, "sosyal olayların -faaliyetlerin- her çeşidi, bir sosyal gerçekliktir. Bu sosyal olayların -faaliyetlerin­ her çeşidi, diğerlerine ve bunlar arasında iktisadi-ekonomik­ faaliyetlere de müessir ve sebep olabilirler. (T. i . Muasırlaş­ "

mak,s.86-87) (Ziya Gökalp'ın 'Tarihi Maddeci lik" adını verdiği Marksizm ' i tenkidi için Türkçülüğün Esasları'ndaki "Tarihi Maddecilik ve İçtimai Mefkurecilik" bölümüne ve Türkleşmek-İslamlaşmak-Muasırlaşmak'ıaki "İktisada Doğru" ma­ kalesine bakınız. )

Ziya Gökalp'a göre insan ve millet hayatında ekono­ mi son derece önemli olmakla beraber, bütün hayat ekono­ miden ibaret değildir. Ekonomik hayat da diğer sosyal hayat­ lar gibi, insan ve millet hayatının bir parçasıdır. Hatırlanacağı gibi, millet hayatını yani milli kültürü meydana getiren "sos­ yal hayatlar "ı Ziya Gökalp, şu sekiz başlık altında tespit et­ miştir: "Dini hayat, ahlaki hayut, hukukf hayat, Muakalevf


1 64

·--· · ·----- ---

İsmail ACAR

---

(f'else/i-rasyonel) hayat, iktisadi hayat, lisanf hayat, bedii (estetik) hayat, .fennf hayat. Ziya Gökalp, Türk milletine en uygun iktisat ( ekono­ mi) sisteminin temel ilkelerini, Türk milletinin tarihi özellik­ lerinden hareketle şöyle tespit etmiştir: "Türkler, hürriyet ve istiklali sevdikleri için, iş­ tirakçi (komünist) olamazlar. Fakat eşitliği sevdiklerinden dolayı, fertçi (liheralist-kapitalist) de kalamazlar. Türk kül­ türüne en uygun olan sistem solidarizm yani tesanütçü­ liiktür. (tesanüt. dayanışma demektir.) Ziya Gökalp' ın "Solidarizm-tesanütçülük " adını verdiği bu Türkçü-milliyetçi iktisat (ekonomi) sisteminde, Komünist sistemde olduğu gibi ferdi mülkiyet reddedilmez. Fakat, Kapitalist sistemde olduğu gibi kamu mülkiyeti de reddedilmez. Fert ve kamu (devlet-millet) arasında bir denge gözetilmiştir. Gökalp ferdi mülkiyeti reddetmez. Ona göre, '1erdi mülkiyet, sosyal dayanışmaya yaradığı nispette meş­ rudur. " Komünistler gibi ferdi mülkiyeti kaldırmaya çalış­ mak doğru olmaz. Fakat, "so5yal dayanışmaya yaramayan ferdf mülkiyetler varsa bunlar meşru sayılmaz. " Ziya Gö­ kalp' ın solidarist-dayanışmacı sisteminde, ferdi mülkiyet gi­ bi, sosyal mülkiyet (kamu-devlet mülkiyeti) de olmalıdır. Sosyal mülkiyet, "her türlü sefalete son vererek umumun re­ fahını temin için " gereklidir. Ziya Gökalp' ın milliyetçi ekonomi sisteminde, Türk­ lcr'in sosyal mefkuresi (ideali), '1erdi mülkiyeti kaldır­ maksızın sosyal servetleri fertlere kaptırmamak, umumun (milletin) menfaatine sarf etmek üzere muhafazasına ve üretilmesine çalışmaktır. " Gökalp'a göre, Türkler' in "sosyal mefkure"sinin yanında bir de "iktisadi mefkure "l eri (idealleri) vardır. Bu


Türkçülüğün Esasları Ü zerine Bir Değerlendirme

_____

____

1 65

iktisadi mefklıre ise, "memleketi büyük sanayie kavuştur­ maktır. " Ziya Gökalp' ın Türk milleti için tespit ettiği iktisadi sistemde, memleketimizin sadece bir ziraat memleketi (ta­ rım ülkesi) olarak kalması doğru değildir. Tarım ülkesi olma­ nın yanında, "çağdaş bir millet olmak istiyorsak mutlaka bü­ yük sanayie de sahip olmalıyız. Bunun için, "himaye usulü­ nün tatbiki " (devlet korumacılığı) gereklidir. İngiltere, Al­ manya ve Amerika önce kendileri için uygun olan iktisadi sistemi tespit ederek uygulamışlardır. Her memleketin iktisa­ di şartları farklıdır. Bu sebeple Ziya Gökalp'a göre, her mem­ leketin kendisine göre bir "milli iktisat sistemi" vardır veya olmalıdır. Türkiye'de de yapılması gereken "evvela Türkiye · nin iktisadi gerçeklerini tespit, sonra da bu objekt�f tetkikler­ den hareketle milli iktisadımız için ilmi ve esaslı bir program vücuda getirmektir. Bundan sonra her fert, bu program çerçevesinde çalışmalı; ekonomi bakanlığı (devlet) da ferdi faaliyetlerin başında genel bir düzenleyici görevi yapmalıdır. "

"

(Bak. Türkçülüğün Esasları, s. 1 82)

7- Siyasette Türkçülük Türk milliyetçiliği (Türkçülük), bir fikir sistemi ve bir dünya görüşüdür. Bu sebeple bir fikir ve kültür hareketi ola­ rak, dünya şartları içinde millet hayatını bütünüyle kucakla­ yan bir görüş ve teklifler bütünüdür. Bir görüş ve teklifler bütünü olarak Türk milliyetçiliğinin asıl ve son gayesi, Türk milletinin var olmasını ve var kalmasını sağlamaktır. Bu gayeye yönelik ve bu gayeye hizmet edecek her çalışma, her faaliyet, her davranış ve hareket Türk milliyetçiliğinin kabulü ve makbulüdür. Türk milliyetçiliği, dar anlamda bir


1 66

____

İsmail ACAR

________

siyasi hareket veya sadece iktidarı ele geçirip nimetlerinden faydalanmayı hedef olarak seçmiş bir siyasi parti hareketi de­ ğildir. Fakat Türk milliyetçiliğine hizmet eden veya Türk milliyetçiliğini benimsemiş siyasi partiler de vardır ve olma­ lıdır. Ancak bu durum, Türk milliyetçiliğinin siyasi parti ha­ reketi olarak değerlendirilmesini veya siyasi parti olarak gö­ rülmesini gerektirmez. Çünkü, Türk milliyetçiliği, herhangi bir siyasi parti hareketinden çok daha geniş bir fikir, ilim, sanat, kültür hareketidir. Böyle olmakla birlikte, bir fikir ve kültür hareketi olarak Türk milliyetçiliği, elbette millet ve devlet idaresi veya millet idaresine yön vermek demek olan siyasi görüşlere de sahip olacaktır. İşte bundan dolayı, Türk milliyetçilerinin bazı siyasi parti ve hareketleri desteklemesi, kendilerini bazı siyasi partilere yakın saymaları yadırganma­ yacak davranışlar olarak görülmelidir. Türk Milliyetçiliğinin büyük fikir adamı Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları ' nın "Siyasi Türkçülük " adını verdiği bu bölümünde, Türk milli­ yetçiliğinin siyaset felsefesini ve siyasi partiler karşısında göstermeleri gereken tavrı ortaya koymaktadır. Türk milliyetçiliğini, en genel anlamıyla, "Türkçü­ lük, Türk milletini yükseltmek demektir. " diye tarif eden Ziya Gökalp'a göre, Türk milliyetçiliği -Türkçülük- "siyasi bir hareket" veya "siyasi bir parti " olmaktan önce ve siyasi olmaktan öte, bir kültür hareketidir. Çünkü, Türk milliyetçi­ liğine göre, millet, bir kültür topluluğu veya kültür birliği demektir. Milliyetçiliğin nihai gayesi de, işte bu kültür birliği olarak kabul edilen "millet varlığını yaşatmak "tır. Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları ' nın "Siyasi Türkçülük " bölümünde, Türk milliyetçiliğinin -Türkçülü­ ğün- siyasi programını açıklamadan önce, Türk milliyetçi­ liğinin ne olduğunu bir defa daha açıklamak ihtiyacını duya­ rak şöyle diyor:


___

Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme

_ ___

1 67

" Türkçülük, siyasi bir fırka değildir; ilmi, felsefi, be­ dii (estetik) bir mekteptir; başka bir ifade ile kültürel bir ça­ lışma ve yenileşme yoludur. Bu sebepledir ki Türkçülük, şim­ diye kadar (kitap, ı 923 ' te yayımlanmıştır.) bir parti şeklinde siya­ si mücadele hayatına attlmadı. " Ancak yine Gökalp'a göre, bir kültür hareketi olmak­ la beraber, " Türk milliyetçiliği, büsbütün siyasi görüşlere de ilgisiz veya yabancı kalamaz. Çünkü Türk kültürü, başka görüş ve ideallerle beraber, siyasi görüş ve ideallere (mefku­ relere) de sahiptir. " (Türkçülüğün Esasları,s. 1 83 ) Milliyetçilik, millet varlığına ve esasına dayanan bir dünya görüşüdür. Türk milliyetçiliği demek olan Türkçülük de " Türk milleti " esasına dayanır. Onun için Türk milliyetçiliği dünya görü­ şünde, kültürel ve siyasi her çeşit görüş ve teklif, " Türk mil­ letine göre ve Türk milleti için " düşünülür; her çeşit değer­ lendirme Türk milleti görüş açısından yapılır. Yeri gelmişken hemen işaret edelim. Ziya Gökalp' ın ifadesiyle, Türk milliyetçiliğine resmiyet veren ve onu fiilen tatbik eden Mustafa Kemal Atatürk de bu konudaki fikrini ünlü eseri Nutuk 'ta (192 7) şöyle belirtiyor: "Binaenaleyh, biz her vasıtadan yalnız ve ancak, bir nokta-i nazardan istifade ederiz. O nakta-i nazar (bakış açısı) şudur: Türk milletini medeni cihanda, layık olduğu mevkie ulaştırmak ve Türkiye Cumhuriyetini sarsılmaz te­ melleri üzerinde, lıer gün daha ziyade takviye etmek... " (Nutuk. MEB.İsi. 1 970,c-2,s.897) Ziya Gökalp, diğer teklif ve programlarında olduğu gibi, "siyasi Türkçülük " programını da bu görüş ve anlayışla geliştirip açıklamaktadır. Ziya Gökalp'a göre, "Türkçülük,

modern bir fikir akımıdır ve ancak modern mahiyette bu­ lunan fikir akımı ve mefkure/erle (ideallerle) bağdaşabi­ lir. " Bu ölçü tabii olarak siyasi Türkçülük için de geçerlidir.


1 68

------

İsmail ACAR

Çağımızın idare sisteminde (siyasi anlayışında), milli istiklal, milli hakimiyet, halk ve demokrasi temel kavramlardır. İşte bu sebeplerle, Ziya Gökalp'a göre Türkçülük -Türk milliyet­ çiliği- klerikalizm, teokrasi ve istibdat anlayışına dayanan, millet hakimiyetini ve demokrasiyi reddeden siyasi sistem­ lerle bağdaşamaz. Çünkü bu idare ve siyaset şekilleri (yöne­ tim biçimleri), çağımızın devlet-millet yönetimlerine uyma­ maktadır. Ziya Gökalp ' göre Türk milliyetçiliği halka dayanan ve halk hakimiyetine inanan bir siyasi yönetim anlayışına sahiptir. Bundan dolayı, Türkçülük ve halkçılık, "tamamıyla birbirine mutabık "tır. diyen Ziya Gökalp, halkçılık terim ve kavran1ından ne anladığını şöyle açıklıyor: "Halkçılık devri cemiyetlerin (toplumların) siyasi tekamülde (olgunlaşma­ gelişme) ulaştıkları en son ve en yüksek merhaledir. Bu mer­ halede, sosyal eşitsizliklerin ortadan kaldırılması en esaslı şarttır. " Siyasi Türkçüluğün veya başka ifade ile Türk milli­ yetçiliğinin siyasi görüşünün, programının merkezine halkçı­ lığı yerleştiren Gökalp' ın bu Türkçü siyasi programında, toplumun üyesi herkes üç çeşit fırsat veya imkandan -kendi ifadesiyle cemiyet nimetlerinden- faydalanmalıdır. Günü­ müzde demokratik insan hakları olarak ifade edilen bu fırsat ve imkanlar üç başlık altında toplanır: a- Siyasi haklar: "Seçmek ve seçilmek hakları ". b- Eğitim hakları: "Her milletin içinde din, ahlak, güzel sanatlar, felsefe, ilim gibi şeylerden meydana gelen milli kültür vardır. Fertler, bu milli kültürden nasip alarak en yüksek mevkilere ulaşabilirler. " c- İktisadi haklar: "İktisadi -ekonomik- alet ve tek­ niklere sahip olanlar, en büyük servetleri kazanabilirler. " Bu mülkiyet hakkıdır.


___

Türkçülügün Esasları Üzerine Bir Degerlendirme

_ _ _

1 69

Ziya Gökalp' ın, Türk milliyetçiliğinin siyasi prog­ ramı olarak ortaya koyduğu "halkçılığın en büyük vazifesi, sun 'i eşitsizlikleri kaldırmaktır. İnsanlar dünyaya gelir gel­ mez eşit haklara sahip olmalıdırlar. " "Çocuklar, eşit şartlar altında yetiştirilip eğitilmeli; her biri özel kabiliyetlerini ortaya koyarak topluma faydalı olabilmelidir. Gökalp, eşit­ lik, sosyal adalet gibi demokratik haklardan bahsederken fikirlerinin yanlış anlaşılması veya istismar edilmesi ihtimali­ ne karşı şu ikaz ve açıklamayı da yapmaktadır: "Fakat bu gayeye ulaşmak için, bolşevik, komünist ve hatta sadece kollektivist ve sosyalist olmağa lüzum yoktur. İleride görece­ ğimiz gibi halkçılık, ferdi mülkiyet kaidesini ilga etmeden mülkiyet hakkını kaldırmadan- bu sonuca ulaşabilir. " (Yeni "

Türkiyenin Hedetleri,İst. 1 974, s.53)

Ziya Gökalp ' ın siyasi Türkçülufi: programına göre, Türk milliyetçiliği aynı zamanda halkçıdır. Yani Halkçılık ve Türkçülük aynı program ve gayede birleşirler. "Bütün Türk­ çülerin -hiçbir müstesnaları olmamak üzere- Anadolu Savaşı 'na katılma/an ve onun ateşli müdafaacı/arı olmaları " işte bu sebeptendir. Ziya Gökalp'ın Türkçülüğün siyasi programı olarak ortaya koyduğu görüşler, yukarıdaki açıklamalardan anlaşı­ lacağı gibi, bütün demokratik hakları kapsamaktadır. Demek ki Türk milliyetçiliği, bazı muarız ve muhaliflerinin (karşıt­ larının) zan ve iddia ettikleri gibi, faşist, totaliter veya anti demokratik bir siyasi anlayışa sahip olmadığı gibi bu tür siya­ si yönetim anlayışlarına da karşıdır. "Her Türkçü siyaset sahasında halkçı kalacaktır her halkçı da kültür sahasında Türkçü olacaktır. diyen Ziya Gökalp, Türk milliyetçiliğinin siyasi düsturunu (ilkesini) şöyle formül leştirmektedir: "


I ?O

______

İsmail ACAR

_ _ _ _ ___

"Siyasette mesleğimiz halkçılık ve kültürde mesleği­ miz Türkçülüktür. " (Türkçülüğün Esasları, s. 1 84) 8-

Felsefede Türkçülük

Ziya Gökalp, ''felseff Türkçülük " veya ' 'felsefede mil­ liyetçilik " kavramını, "ilim" ve "felsefe" terimlerini karşılaş­ tırarak açıklıyor. Ona göre, "İlim, objekt�f ve müspet olduğu için milletler arasıdır. Bundan dolayı, ilimde Türkçülük olmaz. " Fakat. felsefede Türkçülük olur. Felsefe, ilme bağlı olmakla beraber, ilim esaslarına uymanın dışında "hür bir dü­ şünüş" tarzıdır. "Felsefe, ilimle tenakuza düşmemek şartıy­ la, ruhumuz için daha ümitli, daha vecitli, daha teselli veri­ ci daha çok saadet bağışlayıcı, büsbütün yeni ve orijinal faraziyeleri (görüşleri) meydana atabilir. " Bu durumuyla felsefe, bir yandan ilme bağlılığı ile obj ektif özellik taşırken diğer taraftan da sübjektif özellik taşır. Yani Ziya Gökalp'a göre felsefenin ilim gibi milletlerarası olma mecburiyeti yok­ tur. Felsefe, "milli de olabilir. " O halde, "her milletin ken­ disine göre bir .felsefesi vardır. " İşte bundan dolayı "ahlak­ ta, estetikte, .ekonomide olduğu gibifelsefede de Türkçülük olabilir. " (Türkçülüğün Esasları. s. 1 85- 1 86) Ziya Gökalp, "muiikale " (akıl yürütme) terimiyle karşıladığı ''.fe lsefe " yi, şöyle tarif ediyor: "Maddi ihtiyaç­ ların zorlamadığı ve mecbur etmediği menfaatsiz, garazsız, karşılıksız bir düşünüştür. Bu anlamda felsefe, "düşünmek için düşünmek " demektir. Böyle bir düşünüş şeklinin olabil­ mesi veya gelişebilmesi için, insanın, hayati ihtiyaçlarını karşı lama sıkıntısını aşmış, huzur içinde bir hayat sürmesi gerekir. Ancak bu şartlarda, "düşünmek için düşünmek " an­ lamında bir felsefi düşünce gelişebilir. Ziya Gökalp, açıkla­ dığı bu felsefe anlayışına, "yüksek felsefe " adını veriyor. "


Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme

___

___

171

Türkler, "yüksek felsefe " alanında yeterli filozof yetiştire­ memişlerdir. Bunun sebebi Türkler'in felsefeye kabiliyetsiz olmaları değil, yaşadıkları tarihi şartların felsefe yapmaya uygun olmamasıdır. (Burada Yahya Kemal 'in bir tespitini hatırlıyoruz. Yahya Kemal, bir konuşmasında Ziya Gökalp 'a, felsefe ko­ nusunda şöyle dediğini anlatıyor: " - Ziya Bey, biz bir milliyet diyaneti tesis ediyoruz. Bunun mü 'minleri beş yüz sene sonra da bizim milliyetimize dair bir şeyden _ şüphe etmemelidir. Milliyet mevzuunda biz sadece olan, bizde olan şeyleri söyleyelim. Bizde olmayan­ ları da söylemiyelim. Mesela bizim felsefemiz yoktur. Çünkü ordular fel­ sefe yapmaz, fütuhat yapar. Biz de böyle yapmışız. Biz va­ tanlar kuran bir milletiz bunları söyleyelim. "(N.S. Banarlı. Yah­ ya Kemal'in Hatıraları. 1 960, s. 49)

Ziya Gökalp, Türk milletinin "yüksek felsefe alanın­ da yeterli temsilciler (filozoflar) yetiştiremediğini kabul et­ mek1e beraber, Türklerde felsefe olmadığını veya Türkler' in felsefeye kabiliyeti bulunmadığını kabul etmez. Ona göre, " Türkler 'in felsefede geri kalmaları, yalnız yüksekfelsefe ba­ kımından doğru olabilir. " Buna karşılık " Türkler, halk felse­ fesi bakımından bütün milletlerden yüksektirler. " (Türkçülüğün Esasları.s. 1 86)

Türkler' de "halk felsefesinin yüksek olduğu " Çanak­ kale ve Anadolu Muharebeleri 'nde açıkça görülmüştür. Çünkü, "Ferdi hayatı vatanın istiklalinden, şahsi menfaati namus ve vazifeden daha kıymetli gören bir ordu, mutlaka mağlup olur. Bunun aksi bir felsefeye sahip olan ordu ise, mutlaka galebe çalar. " Türkler'i Çanakkale'de İngilizler'e ve Anadolu Muharebeleri'nde Yunanlılar'a galip getiren, Türk milletinin ··milli.felsefesi " dir.


1 72 --

İsmail ACAR

---· ----

Ziya Gökalp' ın, "Felsefi Türkçülük " bölümünde sö­ zünü ettiği "halk felsefesi " veya "milli felsefe " esasen mil­ letimizin "manevi gücü ", başka bir ifadeyle, "ebediyen var olma inancı "d ı r. Bu inanç, Mehmet A kifin de Milli Marşı­ mız İstiklal Marşı 'nda dile getirdiği inançtır. Milletimizi yaşatan ve yaşatacak olan bu "manevi güç " veya "iman "dır. İşte bundan dolayı Ziya Gökalp, Türk milliyetçiliği için "Felsefede Türkçülük " ilkesini ortaya koymuştur. Ona göre felsefede Türkçülüğün gayesi: "Türk hal­ kındaki gayet yüksek milli felsefeyi arayıp meydana çıkar­ maktır. " Çünkü bu felsefe Türk milletinin yaşama gücüdür. ****

Ziya Gökalp, Türk milliyetçiliğinin tarihini, mahiye­ tini (temel kavramlarım) ve programım ortaya koyup açık­ ladığı Türkçülüğün Esasları ( 1 923) adlı ünlü eserini, Türk gençliğine şöyle seslenerek bitiriyor:

"Ey, bugünün Türk genci! Bütün bu işlerin yapıl­ ması, yüzyıllardan beri seni bekliyor. " Bilindiği gibi, Ziya Gökalp için ''fikrimin babası " di­ yen Mustafa Kemal (Atatürk) de 1 927'deki 36 saat 33 da­ kika süren "uzun ve teferruatlı beyanatım " dediği konuş­ masından meydana gelen ve kendisinin Nutuk adını verdiği ünlü eserini aynı şekilde "Gençliğe Hitabe " ile yani Türk gençliğine seslenerek bitirmektedir. Çünkü gençlik, milletin geleceği, demektir. ***


Ziya Gökalp Üzerine GENEL B İ R DE G ERLENDİ RME



Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme___

___

1 75

-Ziya Gökalp 'a Yeniden Bakış­ Dünden Bugüne Ziya Gökalp Ziya Gökalp, çok kavimli, çok kültürlü, çok dinli kı­ saca içinde çeşitli kavimlerin yaşadığı bir sosyal yapıya sahip Osmanlı Türk Devleti 'nin çözülüp dağıldığı; bu çözülüp da­ ğılan enkazın içinden yeni bir Türk devletinin kurulduğu yani yıkılış ve dirilişin iç içe yaşandığı bir devirde yaşamıştır. Bir fikir adamı ve sosyolog olarak Ziya Gökalp ' ın fikirlerinde tespit ve tekl(flerinde- yaşadığı devrin büyük tesiri vardır. Ziya Gökalp' ı değerlendirirken devrinin şartlarını gözden uzak tutmamak gerekir. Ziya Gökalp'a ölümünden 80 yıl sonra, bugünün an­ layış ve ölçüleri i le baktığımızda, onun fikir ve teklifleri için­ de bazılarının aşınmış veya aşılmış olduğunu görmemiz mümkün ve tabiidir. Her fikir adamı gibi Ziya Gökalp üze­ rinde de çeşitli tenkit ve değerlendirmeler yapılmış ve yapıl­ maktadır. 20.yüzyılın ilk çeyreği ile 2 1 .yüzyılın ilk çeyreğin­ deki Türkiye ve Dünya şartları elbette çok farklıdır. Bu se­ beple, Türk milliyetçiliği ve onun sistem kurucusu Ziya Gö­ kalp'ın fikirleri üzerinde de yeni bir bakışla değerlendirme­ ler yapılması faydalıdır. Böylece, fikir tarihimizin ve Türk milliyetçiliğinin gelişme çizgisi, gelişen ve değişen tarafları ortaya konulmuş olacaktır. Diğer taraftan bir fikir adamı ne kadar değerli fikirler ortaya koyarsa koysun tenkit edilemez veya hata a(fedilemez değildir. Tenkit ve değerlendirme, fikir ve ilim alanındaki çalışmaların yol göstericisi, olmazsa olma­ zıdır. Ancak ortaya konulan tenkit ve değerlendirmeler, iyi niyet ve aklıselimle yapılmalı; birtakım iftira ve karalamalar şeklinde olmamalıdır. İşte bu noktada Ziya Gökalp hakkında, -


1 76

İsmail ACAR

________

zaman zaman, eserlerinde açık seçik ortaya koyduğu fikirleri bile dikkate alınmadan yanlış veya kasıtlı fikirlerin ortaya atıldığını görüyoruz. Türk milliyetçiliğinin flkir sistemi kuru­ cusu olarak kabul ettiğimiz fikir adamı ve sosyolog Ziya Gökalp' ın, daha önce de belirttiğimiz gibi, günümüze göre hatalı bulunacak, geçerliliğini kaybetmiş, aşılmış veya tenkit süzgecinden geçirilmesi gereken görüş ve teklifleri elbette vardır. Fakat tenkit ve değerlendirme başka, karalama başka­ dır. Hakkında yazılan bazı eserler, Ziya Gökalp'ı ve onun şahsında da Türk milliyetçiliğini ve hatta Türkiye Cumhu­ riyeti 'nin kuruluş felsefesini, devlet yapısını, karalama niyeti taşıdığını hissettirmektedir. Yani Ziya Gökalp, Türkiye Cum­ huriyeti 'nin .fikir temellerinde büyük tesiri olan fikir adamı olması gerekçesi ile tenkit edilmektedir. Böylece, Türk mil­ liyetçiliğini ve Türkiye Cumhuriyeti' nin kuruluş felsefesini açıkça tenkit edemeyenler, Ziya Gökalp'a dil uzatmaktadır­ lar. Bu anlayışla kaleme alınan sözde tenkit eserlerinin hede­ fi, aslında Ziya Gökalp değil, Türk milleti, Türk milliyetçiliği ve Türkiye Cumhuriyeti devletidir. Hedefleri, Türk milliyet­ çiliği anlayışıyla "milli ve asri " bir devlet olarak kurulan Türkiye Cumhuriyeti olanlar, Ziya Gökalp'ı suçlayarak niyet­ lerini ortaya koymaktadırlar. Ziya Gökalp'ın sistemleştirdiği Türk milliyetçiliğini, "menfi milliyetçilik "(!) olarak niteleyen bir anlayışla yazılan bu tür bir eserde, Ziya Gökalp'ı tenkit sadedinde şu ifadelere yer verilmektedir: "Din, dil ve sanat başta olmak üzere hayatın her saf­ hasında kendisini gösteren ve yirminci asrın başlarında tır­ manışa geçen çözülme ve inkılaplar, Ziya Gökalp 'ta mihrak­ /aşıp günümüze uzanan bir menfi milliyetçiliğin tecellisin­ den başka bir şey değildir. Aslımızdan kopuş ve kaçış, Gö­ kalp ile başlayan doktriner milliyetçiliğin itiraz kabul etmez


Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme

_ __

___

1 77

keyfiyetidir. " (A. Vehbi Vakkasoğlu, Tarihin Aynasında Ziya Gökalp, Yeni Asya Yay. İst. 1 980. Önsöz, Safa Mürsel) Ziya Gökalp'ı ve tabii Türk milliyetçiliğini kendile­ rince "tarihin aynasında " sigaya çektiklerine inanan bir an­ layışı temsil eden yukarıdaki adı geçen eserde, Ziya Gö­ kalp' ın Mehmet Ziya olan adının sonradan Ziya Gökalp ola­ rak yaygınlaşıp tanınmasından, naaşının, vefat ettiği Fransız hastahanesinin duvarında haç bulunan morguna konulmasına kadar her şey, haksız ve maksatlı olarak çarpıtılmakta, böyle­ ce güya Ziya Gökalp ve onun sistemleştirdiği Türk milliyet­ çiliğinden hesap(!} sorulmaktadır. Mehmet Ziya adının Sela­ nik 'teki yazı hayatından sonra Ziya Gökalp olarak yaygınlaş­ ması, adeta "din değiştirme " gibi takdim edilerek şöyle de­ nilmektedir: "Ne var ki Mehmet Ziya, bir zaman sonra Mehmed 'i atacak, Gökalp 'i adına ekleyecektir. . . Bu isim meselesinin te­ meline inildiği vakit yaşadığı dindar çevreye tam bir ruhi mutabakat sağlayamamış olanların içine düştükleri acaip bir kompleksi görmemek mümkün değildir . "(A.Vakkasoğlu. age, s. 1 4) Türk kültür ve edebiyatından haberdar olanlar bilirler ki, edebiyatımızda bir "mahlas " (şair veya yazarlık adı) kullanma geleneği vardır. Ziya Gökalp da ilk yazı hayatında Demirtaş, Tevfik Sedat, Mehdi vb- değişik isimler kullanmış, bunların içinde "Gökalp " adını daha çok beğenmiş ve bu isim kalıcı olmuştur. Nitekim Yahya Kemal 'in adı da Ahmet Agah 'tır. Burada asıl maksadımız, belli bir kitabı tenkit edip değerlendirmek değil; kendilerini siyasi İslamcı ve bir dini cemaate mensup sayan bir zihniyetin, Türk milliyetçiliği ve hatta Gökalp' ın tesirlerinin fazlasıyla görüldüğü Türkiye Cumhuriyeti aleyhindeki fikirlerini ifade edebilmek için Zi. .


l ?S

______ _____

İsmail ACAR

_______ _

ya Gökalp' ı hedef seçtiklerini göstermektir. Yani Ziya Gökalp bir vesiledir. Ziya Gökalp' ın 1 9 1 0' dan itibaren, Genç Kalemler hareketine katılarak yeni bir anlayış ve heyecanla başlattığı Türkçülük çalışmaları, "birtakım ilmi kılıflar içinde sunu­ lan ve görünüşte umumi bir tasvibe mazhar olan fikirler. " olarak takdim edilen söz konusu kitapta, Gökalp ve dolayı­ sıyla Türk mill iyetçiliği hakkında, yanlış ve kötü niyetli. hat­ ta karalamaya varan görüşler ileri sürülmektedir. Bunların bazılarına başlıklar halinde temas etmek istiyoruz: . .

-Ziya Gökalp ve Türk Milliyetçiliği, "ırkçı " olmadı­ ğı halde, ırkçı olarak gösterilmektedir. (Vehbi Vakkasoğlu. Mehmet AkiL Nesil yay. 4. Bakı. isı. 2003. s . ) Halbuki Gökalp ve Türk milliyet­ ç i lerine göre "ırk, hayvanlarda aramr. "

-Ziya Gökalp 'm "Turancılık anlayışı " yayılmacı­ istilacı olmadığı halde, siyasi ve yayılmacı-istilacı bir görüş olarak tanıtılmaktadır. - Türk milliyetçilerinin Ahmet Vefik Paşa'dan beri savunduğu bütün Türkçülük fikrine dayanan "Turancılık " fi­ kir ve idealinin. "içte ve dışta Yahudi yazarlarca desteklen­ diği. Ziya 'mn savunduğu Türkçülük ve Turancılığın temelin­ de. XJ X ve XX yüzyılın A vrupalı ve yerli Musevilerinin bu­ lunduğu " iddiasına yer verilmektedir. Rus esaretindeki Türk aydınlarının ·ı urancılığı ise İngilizler' in desteğine bağ­ lanmaktadır. Böylece, cemaatçi siyasi İslamcılarca, Türk milliyetçiliği, Yahudi-İngiliz siyasetine hizmet eden bir ha­ reket olarak gösterilmeye çalışılmaktadır. (Vakkasoğlu_ Z.Gö­ kalp. 1 3 7- 1 3 8 ) Elbette Türk milliyetçilerine bundan büyük iftira ve hakaret olamaz.


___

Türkçülüğün Esasları Üzerine B i r Değerlendirme

___ _

1 79

- Ziya Gökalp ve savunduğu Türk milliyetçiliği, "dinsiz " ve "İslam aleyhtarı " olmadığı, bunu, kendisi eser­ leriyle ortaya koyduğu, dostları hatıralarında beli rttiği halde, İslam düşmanı gibi gösterilmeye çalışılmaktadır. Halbuki Gökalp, "Türkçülerin gayesi, muasır bir İs­ lam Türklüğüdür. Türkçülerin millet mefkureleri Türklükse, ümmet mef­ kuresi de İslamlıktır. " (T. i . M . s.44) dediği gibi ; " Türkler 'in hepsi İslam olduğu için Türkçüler hiçbir zaman İslam ümmetçiliğine aykırı bir his beslemeyecek/er­ dir. " (T. İ . M.46) demektedir.

- Genç Kalemler dergisinde "Yeni Lisan " adıyla baş­ latılan dilde milliyetçilik hareketinin, asıl gayesinin "milli­ leşmek " olmadığı iddia edilerek, dilde Türkçülük, Gökalp'ın din düşmanlığının başka bir görünüşü olarak takdim edil­ mektedir: "Dildeki Türkçülüğü, dinde düşündüğü reform ile iç içedir. Dilde Türkçülüğün en mühim tatbikat sahası dindir. " (Vakkasoğlu, age. 1 53) -Dilde uydurmacılığa karşı olduğu halde, Ziya Gö kalp'ın "dilde sınırlı da olsa uydurmacılığa kapı açtığı " ile­ ri sürülmektedir. (Vakkasoğlu,age. 1 53 ) Halbuki Gökalp, uydurma­ cılığa şiddetle karşı çıkmıştır. Bu konuda Nurullah Ataç gibi, dinde ateist ve dilde uydurmacı bir kişinin değerlendir­ mesini, Gökalp'ın dilde Türkçeleşme gayesini izah için delil göstermek akıl karı değildir. ·

- Ziya Gökalp' ın, çok kavimli Osmanlı yapısı içinde " Türkçülük-milliyetçilik " yaparak, Osmanlı devletinin dağıl­ masına sebep olduğu gibi, tarihi gerçeklere uymayan bir yo-


1 80

______

İsmail ACAR

rumla, Gökalp ve Türk milliyetçileri, "bölücü " olarak suç­ lanmaktadır. (Vakkasoğlu, agc. S. 1 30) Halbuki Türk milliyetçileri, Osmanlı devletinin da­ ğılmasını önlemek için, " Türk " ve "Türkçe " adlarını bile kullanmayacak kadar fedakarlık yapmışlardır. Türkçülük, Os­ manlı yapısı içinde kavmiyetçiliğe sebep olmamak için siya­ set alanına en son gelen fikir olmuştur. Türkçüler, gayri müslim azınlıklar ve Müslüman azınlıklar, Osmanlı'dan iyi­ ce koptuktan sonra, "siyasi Türkçülük " hareketini başlatmış­ lardır. Osmanlı tebaası Müslüman kavimler içinde kavmiyet­ çiliği önce Arnavutlar sonra da Araplar başlatmışlardır. Ziya Gökalp, "milliyet fikrini İs/dm dlemine ilk sokanlar Araplar­ la Arnavutlar 'dır " diyor.(Türkleşmek-İsliimlaşmak-Muasırlaşmak.s.38) - Ziya Gökalp, "Kürt asıllı olmadığım " defalarca ifa­ de ettiği; hayattayken kendisine Kürtlük isnat edenlere gerek­ li cevapları verdiği halde, "Ziya 'nın gençlik idealinin ne ol­ duğu mevzuu umumiyetle kapalı tutulmuş, geçiştirilmiştir. Ancak bir kısım kaynakta ise, Ziya 'nın o günlerdeki hedefi­ nin KÜRTÇÜLÜK olduğu belirtilmiştir. " denilerek, zihinler bu­ landırılmaktadır. (age.s.29) Ziya Gökalp, kendisine "Kürtlük " isnat edenlere "piç diyerek en ağır cevabı vermiştir. "

- "Siyasi İslamcılık ", "İslam birliği " veya "Panisla­ mizm " adına, "ırkçı ", "bölücü " sıfatı isnat ederek, Ziya Gö­ kalp' ı ve Türk milliyetçiliğini, İslam düşmanı gibi göster­ mek ve milli şairimiz Mehmet Akif le kavgalı hale getirmek, iyi niyet ifadesi değildir. Zira Türk milliyetçileri, Ziya Gökalp'ı da Mehmet Akifi de milletimizin yetiştirdiği iki büyük şahsiyet olarak tanır. Devrin şartları içinde bazı farklı görüşlere sahip olduk'


___

Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlend irme

___.

18l

lan için onları, ölümlerinden sonra kavgalı hale getirmenin hiçbir faydası olmadığı gibi, ahlaki de değildir. (Gökalp ve Akiri kavga ettiren ifadeler için bak. Vehbi Vakkasoğlu, Mehmet

A kif, Nesil Yay. İ st. 2003)

- "Tarihin Aynasında Ziya Gökalp" adlı eserde, Ziya Gökalp 'm şahsında asıl tenkit edilen yani arka plandaki asıl hedef ise şu satırlarda kendisini göstermektedir: " M. Kemal, inkılap hareketlerinin ilhamını büyük ölçüde Ziya 'dan almıştır. M. Kemal Paşa, Ankara Garındaki hususi kalem bi­ nasında 40 kişilik bir heyet toplamıştı. İnkılapçı mebus­ lardan meydana gelen bu heyetin en itibarlı azası muhakkak ki Ziya Gökalp idi. Paşa Osmanlı Devletinden kalan bütün teşkilatları kaldırmak ve yepyeni bir Türkiye kurmak istiyor­ du. İşte Gökalp, bu devrede çok sıkı bir mesai sarf etti. Dev­ letin temeline istediği harcı, daha doğrusu istenen harcı attı. "(A. Vehbi Yakkasoğlu, Tarihin Aynasında Ziya Gökalp. Yeni Asya Yay. İst. 1 980.s. 70.)

Ziya Gökalp' ın, üzerinde yeniden değerlendirme ya­ pılması gereken fikir ve teklifleri (görüşleri) elbette vardır, demiştik. B izce bunların başında, kültür veya millf kültür kavramının muhtevası ve Osmanlı ya bakışı gelmektedir. Gökalp'ın bir sosyolog ve Türk milliyetçisi fikir adamı ola­ rak, üzerinde en çok durduğu kavram veya terim, "kültür"­ dür. Türkiye' de kültür kavramı üzerinde ilk defa ciddi ve i lmi olarak duran Ziya Gökalp olmuştur. Gökalp, ilgili bölümlerde ifade ettiğimiz gibi "kültür" ve "medeniyet" kavramlarını ayıran bir görüşe sahiptir. On göre, "kültür milli" "medeniyet milletler arası" değerler toplamıdır. Bu ör ş ana a larıyla b �gün de geçerlidir. Ancak, Gökalp · ı n . ,den neyı anladığı veya milli kültürün muhtemıllı. kultur

� �

��


1 82 --- ---

İsmai l ACAR

vası konusu, bugün yeniden değerlendirilmelidir. Zira Ziya Gökalp ' ın anlayışında Osmanlı devri kültürel gelişmeleri (bazı kültür unsurları) "millf " çerçeve dışında bırakılıp "kozmopolit " olarak değerlendirilir. Bütün Türk tarihi göz önüne alındığında, Türk mille­ ti, "mimari, edebiyat, musikf, süsleme sanatları vb." alan­ larda büyük tarihi kültür hamlesini, gelişmesini Osmanlı devrinde ortaya koymuştur. Bu sebeple Osmanlı devri kültür hayatımızın mirası olan kültür eserlerimiz, (özellikle edebiyat ve müzik) övünç kaynaklarımızdandır. Ne var ki Ziya Gökalp ve devrin bazı Türkçüleri, Os­ manlı devrinde ortaya konulan, işlenip geliştirilen yüksek kültür eserlerini, kültür unsurlarını "gayrı millf " sayarak millf çerçeve dışında bırakmışlardır. İşlenmiş kültür eserleri yerine, ham madde halinde kalmış, bugün folklor ve etnog­ rc�fYa alanlarına ait telakki edilen işlenmemiş unsurları asıl milli kültür unsurları olarak kabul etmişlerdir. Ziya Gökalp ve devrin bazı Türkçüleri, Selçuklu ve Osmanlı tarih ve medeniyetinden çok, İslamlık öncesi Türk tarih ve medeniyetine önem vermişlerdir. Bu sebeple özel­ likle Osmanlı devrinde gelişen Türk kültürünün klasik kültür unsurları olarak değerlendirilmesi gereken "Divan Edebiya­ tı ve " Türk Sanat Müziği " milli çerçeve içinde sayılmamış­ tır. Klasik müziğimiz, Bizans; Klasik edebiyatımız, Arap­ Acem taklidi sayılmıştır. Halbuki o yıllarda, Ziya Gökalp'ın yakın arkadaşı Yahya Kemal, farklı bir kültür anlayışına sahiptir. Dost ve arkadaş olmalarına rağmen, Osmanlı devri Türk kültür ve medeniyeti konusunda farklı görüş veya yorumlara sahip­ tirler. Ziya Gökalp' ın Milli kültürümüze esas kaynak saydığı İslam öncesi Türk kültürü, Yahya Kemal 'e göre "kablet"


- - ·-- · - ___Türkçülüğün

Esasları Üzerine Bir Değerlendirme______

1 83

tarih " (tarih öncesi)dir. Yalıya Kemal, Gökalp 'ın "gcwri millf " bulduğu Osmanlı Devri Türk Kültürü' nü, "Mimarisi. musikfsi ve edebiyatı ile Türklüğün en olgun devri " kabul eder. İkinci Meşrutiyet ve Cumhuriyetin kuruluş yıllarında. "İmparatorluktan millf devlete geçiş ": " Türkçülük heyeca­ nı ": hepsinden önemlisi, "ilmf araştırmaların yetersizliği ve bilgi birikimi eksikliği " sebepleri ile Osmanlı devri Türk ta­ rih ve kültürüne karşı olumsuz bir bakış ve anlayış ortaya çıkmıştır. Türk tarih ve kültürü içinde Osmanlı devrine karşı ortaya çıkan bu olumsuz bakış açısının yanlışlığı, bugiin ilmi ve .fikri çalışmalarla ortaya konulmuştur. Türk milliyetçiliği, Ziya Gökalp'tan bu yana olgunla­ şarak gelişmiştir. Bugünün Türk milliyetçileri, İslfim öncesi ve sonrasıyla Türk tarilı ve kültürünü bir bütün olarak gij­ rüp değerlendirmektedirler. Bugünün Türk milliyetçiliği, Osmanh-Türkiye Cumhuriyeti ayrımına dayanan kültür ve tarilı kopukluğunu aşmıştır. Artık, " Türkiye Cumhuriyeti ne kadar bizimse, ihtişam ve zaaflarıyla Osmanlı da o kadar bi­ zimdir. anlayışı yaygın hale gelmiştir. Yetişmesinde Ziya Gökalp'ın da büyük tesiri olan ünlü tarihçi ilim adamımız Fuat Köprülü 'den başlayarak gelişen ilmi ve fikri çalış­ malar, Osmanlı devlet teşkilatı ve kültür hayatının (müzik­ edebiyat- mimari vs) Türk milli kültürünün bir tezahürü ol­ duğunu ortaya koymuştur. (Bu konuda bakınız: r-uaı Köprülü. Osmanlı "

Dcvlcti'nin Kuruluşu, TTK.Ank. 1 99 1 ; Hüseyin Sadettin Arel. Türk M usikisi Kimindir, Devlet Kitapları. İst. 1 969; Prof.Dr. Cemal Kurnaz. Türküden G azele Akçağ Yay. Ank. 1 997; Yahya Kemal, Aziz İstanbul, Devlet Kitapları ,

1 000 Temel eser, İst. 1 969 . ) Ziya Gökalp, daha önce de belirttiğimiz gibi, Osmanlı devri kültür hayatında gelişen kültür unsurlarını, Türk milli kültürü çerçevesi içinde saymayıp, "kozmopolit " olarak nite­ lendirmektedir. Onun böyle bir hataya düşmesinin sebebi,


1 84

Osmanlı devri Türk kültürünü, bir çeşit Bizans-Acem-Arap sentezi sayarak, asıl Türk kültürünü ortaya çıkarmak üzere, "Balkanlar tipi folklorik bir millf kültür" anlayışını benim­ semiş olmasıdır. Böyle bir kültür anlayışı bize Balkanlardan gelmiştir. Ziya Gökalp ve devrin bazı Türkçülerinin bu tür bir kültür anlayışı, "İlk defa sömürge hayatından kurtulan kavimlerin hayatına uygun düşebilir. Halbuki büyük Türk milletinin milli kültürü binlerce yıllık bir birikimin mahsu­ lüdür. Özellikle İslamiyet 'in kabulünden sonra, Türk kültürü 'mahalli ve kavmi ' olmaktan çıkmış, büyük bir Türk-İslam terkibi halinde gelişmiştir. " Bu noktada yapılan temel hata, "Osmanlı " ve "Türk " kavramlarını birbirinden kesin olarak ayrı görmektir. "Hece vezni mim, aruz gayrı milli; halk edebiyatı mim, Di­ van Edebiyatı gayrı milli; halk müziği milli, kılasik müzik, gayrı mil li" demek, Selçuklu ve özellikle Osmanlı devirlerin­ de işlenip geliştirilen kültür unsurlarını bir anlamda reddet­ mektir. Buradaki yanlışlık, Türk milletini, Osmanlı Devleti tebaası olan, Osmanlı idaresinde yaşayan diğer kavimlerle aynı kategoride saymaktan doğmaktadır. Osmanlı tebaası olan özellikle Balkan kavimleri, Osmanlıdan ayrılıp kendi varlıklarını (kendi kimliklerini) yeniden keşfedip ortaya çı­ karmak durumundaydılar. Bunun için de tarihlerine geri dö­ nüp unuttukları folklorik mahiyetteki kültür unsularını gün ışığına çıkarmaya çalıştılar. Halbuki Türk milleti, Osmanlı Devleti ' nin sahibi olan milletti. Bu sebeple Ziya Gökalp' ın, dil, vezin, edebiyat, müzik, ahlak gibi kültür unsurlarında görmeye çalıştığı "Osmanlı-Türk ikiliği" veya "Osmanlı­ Türk zıtlığı " belki devrin şartlarının getirdiği zorlama bir değerlendirme olarak kabul edilebilir. Ziya Gökalp, yukarıda da belirttiğimiz gibi, dil, vezin, edebiyat, müzik, ahlak, mizah, tiyatro vb. kültür unsurlarında


Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme__

___

_

1 85

kendi ölçüleri ile tespit ettiği "Osmanlı- Türk ikiliği"ni izah ettikten sonra, şu hükme varıyor: "Yalnız memleketimize mahsus olan bu garip vazi­ yetin sebebi nedir? Niçin bu ülkede yaşayan bu iki tip, Türk tipi ile Osmanlı tipi birbirine bu kadar zıttır? Niçin Türk tipinin her şeyi güzel, Osmanlı tipinin her şeyi çir­ kindir? Çünkü Osmanlı tipi Türk kültürüne ve hayatına zararlı olan emperyalizm sahasına atıldı,kozmopolit oldu. Sınıf menfaatini milli menfaatin üstünde gördü. Gerçek­ ten de Osmanlı İmparatorluğu genişledikçe,yüzlerce milleti siyaset dairesine aldıkça, idare edenlerle idare olunan/arı iki ayrı sınıf haline getiriyorlardı. İdare eden bütün koz­ mopolitler Osmanlı sınıfını; idare olunan Türkler de Türk sınıfını teşkil ediyorlardı. Bu iki sınıf birbirini sevmezdl " (Türkçülüğün Esasları, s. 37-38)

Ziya Gökalp'ın yukarıdaki ifadelerinden bir defa daha anlıyoruz ki, dünya görüşünün merkezine "millet" varlığını veya kavramını koyan "milliyetçilik " fikirlerinin yayılıp ge­ liştiği yeni dünya şartları içinde, "Osmanlılık " kiml iği ile varlığını sürdürmeğe çalışan Osmanlı devri siyasi ve sosyal yapısı çatışmaktadır. Bir başka ifadeyle, "ümmet " yapısı ve anlayışından "millet " yapısına geçilirken yaşanan kavram karışıklığı veya bulanıklığı karşısında kaldığımızı düşünü­ yoruz. Buradaki karışıklık, "millet ", "milli kültür ", "milli kimlik " tespitinin ilk defa yapılıyor olmasından olmalıdır. Bu, millet esasına dayanan milli kimlik tespiti ilk defa ve sis­ temli olarak Gökalp tarafından yapılmaya çalışılmıştır. Her ilkte eksik veya hatalı durumlar bulunabilir. Yukarıda devrin şartları olarak ifade ettiğimiz çeşitli sebepler, Ziya Gökalp ve devrin bazı Türk milliyetçilerinin değerlendirme hataları­ na düşmesine sebep olmuştur. Diğer taraftan, Ziya Gökalp da ortaya koyduğu milli kültür anlayış ve açıklamasında bir


1 86 ----------

İsmail ACAR

______ ________

eksiklik olduğunu fark etmiş olacak ki, "işlenmiş yüksek kül­ tür "ü ifade edebilmek için, "tehzip " terimini ortaya atm ıştır. Ziya Gökalp ve bazı Türkçülerin (Türk milliyetçileri­ nin) Selçuklu ve Osmanlı devirlerinde ileri seviyede işlenip geliştirilen bazı kültür unsurlarımızı, "gayri millf " veya "kozmopolit " .sayan anlayışları, Cumhuriyet devrine de yan­ sımıştır. Cumhuriyet devrinde bazı aydınlarımızda Osmanlı aleyhtarlığı ve İslami motifli milli kültür unsurlarımızın hor görülmesi şeklinde görülen anlayışın arka planındaki önemli sebeplerinden birisi de budur. Ancak, bugünün Türk milli­ yetçileri, sosyal ilimler alanındaki yeni araştırmaların ortaya koyduğu verilerin de yardım ve tesiri ile bu tür değerlendir­ me hatalarından kurtulmuş görünmektedirler. Bugünün Türk milliyetçileri, Türk mil letinin bütün tarihi boyunca işleyip geliştirdiği bütün kültür uİ'ısularını "millf kültür çerçevesi içinde " görmektedirler. Bugünün Türk milliyetçileri, Yahya Kemal'in ifadesiyle "kökü mazide olan iiti" anlayışıyla, Hun-Göktürk devrini de Selçuklu­ Osmanlı devrini de Cumhuriyet devrini de ayırım yapmadan milli kökleri olarak bilmekte anlamakta ve savunmaktadırlar. Çünkü Türk milliyetçileri, milli kökleri ile barışıktırlar. Za­ ten milletiyle, milletinin değerleriyle barışık olmayan bir mil­ liyetçilik düşünülemez.

Gökalp Durkheim Taklitçisi mi? Ziya Gökalp i le ilgili tenkitler arasında, "Durkheim sosyolojisinin metotlarını kullanmış olması " da bulunmakta­ dır. Yani Ziya Gökalp, "Durkheimcilikle " adeta suçlanmak­ tadır. " Tarihin aynasında Ziya Gökalp 'ı " sorguya çektiğine inanan anlayış sahipleri, Ziya Gökalp' ı ve Türk milliyetçili-


_____Türkçülücün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme___

1 87

ğini karalamak için "Durkheimcilik meselesini " de i hmal et­ miyorlar. Şu ifadeler Ziya Gökalp'ı suçlamak için sarf edil­ mektedir: "Ziya Gökalp ise, sosyolojiyi bir konfeksiyon elbise gibi Durkheimden almış ve cemiyetimize tatbike çalışmıştır_ Böylece, Batı 'da bir içtimai hastalığın tedavisinde yol gös­ terici olarak kullanılmaya çalışılan sosyoloji, bizde yeni ve daha doğrusu Batılı bir cemiyet meydana getirmekte kulla­ nılmıştır. Ziya Gökalp, günümüze kadar uzanan hastalcklc toplum yapısını, Batı 'dan koya ettiği sosyolojik reçetelerle hazırlamıştır. "< Vakkasoğlu,s. 52) Büyük bir fikir adamı ve sosyolog olan Ziya Gökalp, ''yeni bir sosyoloji metodu getirmiş olmak " iddiasında de­ ğildir. Çağının geçerli iki sosyoloj i metodunu veya sistemini Türkçülüğün Esasları'nda ''Tarihi maddecilik ve İçtimai me.f kurecilik " başlığı altıda değerlendirir. Her iki sistemin de ka­ tılmadığı yönlerini belirtip tenkit eder. Tabii burada asıl ten­ kit ettiği, Kari Marks' ın temsil ettiği " Tarihi Maddecilik " sistemidir. Bu durum da, milliyetçilik düşmanı Marksistler' in hoşuna gitmemektedir. Ziya Gökalp, bir sosyoloj i sistemi kurmamıştır. Durkheim sosyoloj isinin verilerini, metodunu " Türk tarihine ve Türk milletine uygulayarak ondan milli ve siyasi sonuçlar çıkarmıştır. Bu yönüyle Gökalp, ':fikir adamı ve ideolog "­ tur. Ziya Gökalp' ı bu açıdan değerlendiren Peyami Safa, onu değerli bulur. Peyami Safa'nın bu konudaki değerlendirmesi şöyledir: "Durkheim sosyolojisinin verimlerinden Türk dünya­ sına hatta Garp dünyasına ait istikametleri bulup Çikarmış bir cihan telakkisinin kdş(fi gibi anladığımız anda, karşı­ laştığımız adam görüşünün ufukları, ilmin çerçevesini kat kat "


1 88

______

lsmail ACAR

________

aşan ve hocası Durkheim 'i fersah fersah geride bırakan büyük bir mürşit ve müjdecidir. " Ziya Gökalp'ın, sosyal olayların açıklamasında Durkheim sistemini kullanmış olmasını tenkit konusu yap­ mak yersizdir. Çünkü Durkheim bir sosoyoloji ekolü açmış­ tır. Dünyanın en büyük memleketlerinde bu ekolün mensup­ ları vardır. Hiç kimse onları Durkheim metodunu benimse­ mekle suçlandırmaz; fikir ithalatçılığı ile damgalamağa kalk­ maz." Kaldı ki Ziya Gökalp, sadece Durkheim metodundan da faydalanmaz. (Peyami Safa. Yazarlar-Sanatçılar-Meşhurlar, Objektif' dizisi-6, Ötüken ya . . İsi. 1 976)

Ziya Gökalp'ın Durheim sosyoloj isi ile ilgili olarak, Gökalp' ı yakından tanıyan ünlü bilgin Fuat Köprülü de şu değerlendirmeyi yapmaktadır: "Durkheim sosyolojisine bağlılık iddiasında bulun­ makla beraber, hiçbir zaman bu mektebin objektif usullerine riayet etmemişti; çünki her şeyden önce memleketin büyük ve hayati mes 'elelerine sür 'atli bir hal çaresi bulmak istiyor ve sosyolojiyi bu hususta bir yol gösterici, bir vasıta olarak kullanmak gayesini takip ediyordu. . . . Ziya 'nın sosyolojisini, tamamıyle milli bir 'içtimai felsefe ' saymak bence en doğru bir görüştür. (Ziya Gökalp Külliyatı- 1 1 , Limııi ve Malta Mektupları, Haz. "

F.A.Tansel, TTK. ,Ank. 1 989, s. xxv)

Gökalp 'a Kürtlük İsnadı Görünüşte Gökalp' ın, fakat esasta Türk milliyetçiliği­ nin aleyhinde propaganda yapılmak üzere ortaya atılan maksatlı görüşlerden birisi de, Ziya Gökalp'ın "Kürt asıllı " olduğu yani Türk olmadığı iddiasıdır. İkinci Meşrutiyet dev­ rinde ( 1 908- 1 9 1 8), devrin tarihi-siyasi şartlarının da tesiriyle,


Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendinne

___

_ _ _

1 89

Türk milliyetçiliği büyük bir gelişme göstermiştir. İşte bu gelişmeyi çekemeyen Türk milliyetçiliği aleyhtarları veya muhalifleri, Türk milliyetçilerini susturmak ve gözden düşür­ mek için çeşitli karalama ve iftira yollarına baş vurmuşlardır. Türklük ve Türk milliyetçiliği muhaliflerinin baş vur­ duğu yollardan birisi de, "Türk milliyetçilerinin Türk asıllı olmadığı " itham ve karalamasıdır. Bu itham ve karalamalar­ dan olmak üzere, Yahya Kemal'in Arnavut; Ömer Seyfet­ tin 'in Çerkez bazan da Kürt asıllı olduğu ileri sürülmüştür. O günün milliyetçileri bu ithamlara kendileri cevap vermişler­ dir. Bu konuda Ömer Seyfettin'in, Sebilürreşat dergisinin 1 3 Kasım 1 9 1 8 tarihli 3 76. sayısında yayımlanan cevabını örnek olmak üzere buraya alıyoruz: "Muhterem Efendim, 3 75 numaralı nüshasında bana Çerkez diyorsunuz. Ben

milliyeti ırk diye anlamam. Milliyet din, lisan,ırk birliğidir. Bu­ nunla beraber Çerkez değilim. Pederim Sarıyar 'da Hüseyin Ağa Mahallesinde 38 numaralı hanede mukim Piyade binbaşılı­ ğından mütekait Ömer Şevki Efendi'dir. Kendisi bir kelime Çer­ kezce bilmez. Kafkasyalı bir Türk 'tür. Gidip bizzat tahkikat yaparsınız. İstanbullu olan annem de meşhur Haseki Mustafa ' nın torunudur. " Ömer Seyfettin 24 Teşrinievvel 1 918

Türk milliyetçiliği muhalifleri, Türk milliyetçiliğinin en büyük fikir adamı Ziya Gökalp' ı ve onun şahsında Türk milliyetçiliğini karalamak veya yıpratmak üzere, gerçeği bil­ dikleri halde zaman zaman Ziya Gökalp' ın " Kürt asıllı oldu­ ğunu " iddia etmişler ve etmektedirler. Bu tür iddia, iftira, it­ ham ve karalamaların hedefi, tabii Türk milliyetçiliği fi kridir.


1 90

.���

İsmail ACAR���-

Ziya Gökalp'ın ve bütün Türk milliyetçilerinin millet anlayışı, "kültür" ve "mensubiyet" (kendisini bir şeye ait sayma) esasına dayanır. Bu sebeple Ziya Gökalp ve Türk milliyetçileri "ırkçı " değildir; Milliyette "kan bağı " aramaz­ lar. Başta Ziya Gökalp olmak üzere bir çok Türk milliyetçisi fikir adamı, Türk milliyetçiliğinin "millet anlayışını " eser­ lerinde her vesile ile hiçbir tereddüte yer bırakmayacak ke­ sinlik ve açıklıkla ortaya koymuşlardır. Türk milliyetçileri içinde, "ırkçı olmamakla beraber " millet tarifinde "ırk " unsuruna yer veren sadece Mustafa Kemal Atatürk ' tür. Devlet kurucu Türk milliyetçisi Atatürk, 1 927'deki konuşmasından meydana gelen "Nutuk " adlı ünlü eserinin son paragrafı "Gençliğe Hitabe"nin son cümlesi "Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mev­ cuttur. " Şeklindedir. Atatürk bu son cümlesinde "asil kan " ifadesine yer verir. Ayrıca, kendi el yazısı ile yazdığı ve ders kitabı olarak okutulmak üzere Maar(f Vekaleti tarafından bastırılan "Medeni Bilgiler" adlı eserde Atatürk, millet tarifi içinde "ırk " unsuruna yer vererek şöyle bir tarif yapar: ,

,

" Türk milletinin teessüsünde müessir olduğu görülen tabii ve tarilıi viikıalar şunlardır: a) Siyasi varlıkta birlik. b) Dil birliği. c) · Yurt birliği. ti) Irk ve menşe birliği. (menşe: köken ) e) Tarilıi karabet. j) Alıltlki karabet. (karabet: yakınlık.akrabalık) ( Bak. Prof Dr. Afet İnan, Medeni Bi lgiler ve Kemal Atatlirk'ün El Yazıları. Türk Tarih Kuru­ mu y . . 3 . Baskı. Ank. 1 998. s. 22)

Ancak, Atatürk, 1 93 3 'te söylediği "Onuncu Yıl Nut­ ku "nda, "Ne mutlu Türküm diyene " ifadesiyle, Gökalp' ın, Türkçülüğün Esasları adlı eserindeki millet anlayışını tek­ rarlamıştır.


Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme

____ __

____

191

"Türkçülüğün Esasları " adlı eserinde, daha önce de işaret ettiğimiz gibi, "Türküm diyen her ferdi Türk kabul et­ mekten " bahseden Z. Gökalp "Türk Kimdir? " adlı makale­ sinde. milliyette "köken " veya "ırk " konusu ile ilgili görüş­ lerini şöyle açıklıyor: . . Milliyet de din gibi "kalben tasdik ve lisanen ikrar " şart/arma hağlulır. Diliyle 'Türküm ' diyen ve samimi olarak kalbinde bu kanaati taşıyan her fert Türk 'tür. Bu vas�fları haiz olanların Türklük/erinden asla şüphe etmemeliyiz. " Millet ve milliyet anlayışında "ırk " veya "kan " unsu­ runa yer vermeyen Ziya Gökalp'a göre, " Türk olmak için yalnız Türk kanı taşımak, Türk ırkından olmak yeterli değil­ dir. Türk olmak için, her şeyden evvel Türk kültürü ile terbi­ ye görmek (eğitilip-yetiştirilmek), ve Türk mefkuresi için ça­ lışmak şarttır. Bu şartları taşımayanlara kanca ve ırkça Türk olsalar bile 'Türk ' ünvanı veremeyiz. (Ziya Gökalp, · 7 iirk Kim­ dir.? Makaleler. 1 X, Haz. Ş. Beysanoğlu,KB. Y. İst. 1 980) Ziya Gökalp, "Türk Kimdir? " adlı söz konusu maka­ lesinde, "Türk "ü, "Türkçe konuşan Müslüman " olarak da tarif etmektedir. Ziya Gökalp' ın "Kürt asıllı olduğu " iddia ve ithamı­ na . gelince, Gökalp, her ne kadar milliyet anlayışında "ırk "a yer vermese de kendisi hakkındaki iddialara cevap olmak üzere. " Türk asıllt " veya " Türk ırkından olduğunu " belirt­ miştir. Diyarbakır'da bulunduğu ilk gençlik yıllarında, "Türk " veya "Kürt" asıllı olmak gibi bir tereddüt yaşama­ dan, "kendisini Türk saymıştır. " Ancak 1 896' da tahsil için ilk defa İstanbul 'a geldiği zaman, İstanbulluların (şehrilerin) doğu şehirlerinden olanları, "Kürt " olarak vasıflandırdıkla­ rını görür. O zaman kendi milliyetini bir daha araştırmaya karar verir: "

'


1 92

______

İsmail ACAR

________

"Ben gençliğimde tahsil için ilk defa İstanbul 'a git­ tiğim zaman. . . bizim gibi vilayet-i şarkiye ahalisinden bulu­ nanlara Kürt milliyetini izafe ettiklerini gördüm. O zamanu kadar kendimi hissen Türk sayıyordum. Fakat bu zannım ilmi bir tetkikata dayanmıyordu. Hakikati bulabilmek için bir ta­ raftan Türklüğü, diğer cihetten Kürtlüğü tetkike başladım. " Milliyetine dair ırki kökenini araştırmaya dil konu­ sundan başlayan Ziya Gökalp, araştırmaları ile vardığı sonu­ cu, Diyarbakır' da yayımladığı Küçük Mecmua adlı derginin 25 Aralık 1 922 tarihli nüshasında "Millet Nedir? " adlı ma­ kalesinde şöyle açıklamaktadır: "Araştırmalarım, bana Diyarbekirlilerin Türk oldu­ ğunu gösterdiği gibi, babamın iki dedesinin birkaç batın (gö­ bek-nesil) evvel Çermik 'ten yani bir Türk muhitinden geldik­ lerine nazaran ırken de Türk neslinden olduğumu anladım. Böyle olmakla beraber, dedelerimin bir Kürt yahut Arap muhitinden geldiğini anlasaydım, yine Türk olduğuma hü­ küm vermekte tereddüt etmeyecektim. Çünkü milliyetin yal­ nız terbiyeye (eğitim-kültür) isnat ettiğini de sosyolojik araş­ tırmalarımla anlamıştım. " (Millet Nedir?, Makaleler- 1 V, Haz. M. A Çay. Ank. l 982,s.229-23 1 )

Ziya Gökalp, Cumhuriyet'ten önce mesela Batıcı Celal Nuri ve Osmanlıcı Ali Kemal tarafından "Kürt" ol­ makla itham edilmiştir. Aynı iddialar, A. Vehbi Vakkasoğlu tarafından da "Ziya 'nın Kürtçülüğü Rivayet mi? " başlığı al­ tında tekrarlanmıştır.(Tarihin Aynasında Ziya Gökalp. s. 29) Yakın za­ manda da "İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültürel ve Sos­ yal İşler Daire Başkanlığı "nın düzenlediği " Vefatının 80. Yılında Ziya Gökalp " adlı anma programında Kürtlük mese­ lesi tekrar gündeme getirilmiştir. Söz konusu programda ko­ nuşan Şair Hilmi Yavuz, "O dönemde Türkçülüğü savunan aydınların hemen hemen hiç biri Türk kökenli değildi. Gö-


Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme

___

___

1 93

kalp de bunlardan biridir ve baba tarafından Kürt kökenli­ dir. " diyerek Meşrutiyet devri Türkçülük muhaliflerinin alı­ şılmış iddialarını tekrarlamıştır. (Bak. ı ı ve 14 Ekim Yeni Çağ gazetesi) Şair Hilmi Yavuz, Gökalp'ın baba tarafından Kürt asıllı olduğunu iddia etmektedir. Halbuki, Gökalp'la ilgili Doktora tezi hazırlayan İsrailli Yahudi Prof. Uriel Heyd de tam aksine, "Gökalp 'ın Türklük iddiası baba tarafına dayan­ maktadır. Anne tarafından Kürt kanı taşıması pekala müm­ kündür. " diyor. (Uriel Heyd, Ziya Gökalp -Türk Milliyetçiliğinin Temel­ leri-, Ter. Cemil Meriç, Sebil y. İst. !980,s 1 5)

Ziya Gökalp, hem "ırkça " hem "kültürce " Türk ol­ duğunu çeşitli yazı ve şiirlerinde açıklamasına rağmen, Türk­ lük ve Türkçülük muhalifleri, (üstelik ırkçılığa karşı olduk­ larını ifade ettikleri halde) Gökalp'a "Kürtlük isnadından " vazgeçmemektir/er. Ziya Gökalp, 1 9 1 9'da İstarıbul'un işgali i le İngilizler tarafındarı tutuklarııp Malta Adası' na sürgün gönderildiği zamarı, Osmarılı Devleti' nin son İçişleri Bakarı­ larındarı ve Milli Mücadele düşmarıı Osmanlıcı-İslllmcı! Ali Kemal, Peyam-ı Sabah gazetesinde yayımlanarı bir yazısında Gökalp için "Bu adam Kürt 'tür. diyerek kinini kusmuştur. Ziya Gökalp, kendisine "Kürtlük " isnat eden Ali Ke­ mal 'e (Artin Kemal de denir), Malta'da sürgünde bulunduğu sıralarda yazdığı bir şiirle cevap vermiştir. Söz konusu şiir, İttihat Terakki ' nin Boll,l Genel Sekreteri Midhat Şükrü Bey tarafındarı Malta sürgünü dönüşünde, Kastamonu' darı geçer­ ken Açık Söz gazetesine verilmiş ve ilk defa burada yayım­ larımıştır (30 Karıunusani 1 920). Bu şiiriyle Ziya Gökalp, sa­ dece Ali Kemal' e değil, Türklük düşmarılarına ve kendisine "Kürtlük " isnat edenlere "Soyca Türk olsa da piçtir " diye­ rek en ağır cevabı vermiştir. Bu ağır cevaba rağmen Türk milliyetçiliği muhalifleri, Gökalp' a "Kürtlük " isnat ve itha­ mına devam ederek ne olduklarını ( ! ) ortaya koymaktadırlar. "


1 94

_______ lsmail ACAR

_ _ _ _ _ _ _ _ _

Ziya Gökalp'ın söz konusu şiiri şöyledir:

Bana Türk Değil Diyene! "Ben Türk'üm" diyorsun, sen Türk değilsin! "İsllim 'ım " diyorsun, değilsin İsi/im ! Ben ne ırkım için senden vesika, Ne de dinim için istedim i'llim. .. Türklüğe çalıştım sırf zevkim için, Ummadım bu işten asla mükafat ! Bu yüzden bin türlüfelliket çektim, Hiçbir an esefle demedim:Heyhat... Hatta ben o/saydım:Kürt,arap, çerkes İlk gayem olurdu Türk milliyeti ! Çünkü Türk kuvvetli olursa mutlak Kurtarır her İsi/im olan milleti ... Türk o/sam,olmasam ben Türk dostuyum, Türk o/san,olmasan sen Türk düşmanı ! Çünkü benim gayem Türk 'ü yaşatmak, Seninki öldürmek her yaşatanı ... Türklük hem mefkurem, hem kanımdır; Sırtımdan alınmaz , çünkü kürk değil ! Türklük hlidimine Türk değil diyen, Soyca Türk olsa da, piçtir, Türk değil !

( Ziya Gökalp Külliyatı- 1 Şiirler ve Halk Masalları, s.308)


___

Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme___

1 95

-Sonuç YerineZ. Gökalp-Türkiye Cumhuriyeti ve Atatürk Kim tarafından hangi yönüyle nasıl tenkit edilirse edilsin Ziya Gökalp, Türk milletinin, ümmet devrinden mil­ let devrine; imparatorluk yapısından milll devlete geçişi; yı­ kılışın içinde dirilişi yaşadığı bir dönemde, Türk milliyetçi­ liği fikir sisteminin teorisini kurmuş büyük Türk milliyet­ çisidir. Gökalp'ın fikirlerini ortaya koyduğu devir, milletimi­ zin ağır tarihi şartlan yaşadığı bir zaman dilimidir. Öyle ki, o ortaya attığı sistemini olgunlaştırmadan mevcut şartlar değiş­ mekte idi. Nihayet, Türk milliyetçilerinin "hayal ettiği " ve kurulmasını istediği milli devlet kuruldu. Ancak bu defa da Gökalp ' ın yeni şartları yeterince değerlendirmek için ömrü vefa etmedi . Fakat, onun ortaya koyduğu fikirler, daha önce de belirttiğimiz gibi Cumhuriyet devrinde yankı bulmuştur. Cumhuriyet' in fikir temellerinde en büyük harcı bulunanların başında Gökalp ' ın geldiği unutulmamalıdır. (Türkiye Cumhuri­ yeti'nin devlet yapısını ve anlayışını beğenmeyen bazı siyasi görüş sahipleri, bunun müsebbibi olarak Ziya Gökalp'ı suçlamaktadırlar. Bak. A.Y. Vakkasoğlu, Tarihin Aynasında Gökalp.)

Türkiye Cumhuriyeti, Türk milliyetçiliği fikir temeli üzerine kurulmuş, büyük kurucusu Atatürk'ün Nutuk 'taki (1 92 7) ifadesiyle "milli ve asri" bir devlettir. Ziya Gökalp_' ın başta Türkçülüğün Esasları 'nda olmak üzere eserlerinde teklif ettiği veya savunduğu fikirlerinin pek çoğu Türkiye Cumhuriyeti 'nin kurulması ile uygulama alam bulmuştur. Türk milliyetçiliği, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulması ile devlet politikası haline gelmiştir. Bu uygulamanın mimarı


1 96

- ---

____

İsmail ACAR

_ ____

Mustafa Kemal Atatürk ' tür . Başta Ziya Gökalp olmak üze­ re devrin bütün Türkçüleri {Türk milliyetçileri) ve Devlet 'in kurucuları, Türkiye Cumhuriyeti 'nin kuruluşunu, "Türk­ çülük idealinin gerçekleşmesi" veya "Türkçülüğün devlet hayatında uygulanması " olarak anlayıp değerlendirmekte­ dirler. Türk milliyetçiliğinin fikir sistemi olarak şekillendiği İkinci Meşrutiyet 0 908- 1 9 18). Milli Mücadele ve Cumhuriyet '­ in kuruluş yıllarında, iki büyük Türk milliyetçisi fikir adamı­ mız Ziya Gökalp ve Yusuf Akçura 'dır. Bu iki büyük Türk mil liyetçisi. eserlerinde Türkiye Cumhuriyeti 'nin _kuruluşu­ nun Türk milliyetçiliği açısından değerlendirmesini yapmış­ lardır. Şimdi bu değerlendirmeleri yakından görelim: Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları 'nda (1 923) Türk mill iyetçiliğinin uygulamaya konulmasından söz ederek şu ifadelere yer veriyor: "Türkçülerin ortaya attıkları 'Türkçülük ' fikri, genç bir topluluğa has bir tasavvurdan ibarettl Bu küçük topluluğun kafasındaki tasavvuru Türk milletine yayarak onu bir mefkure (ideal) haline getiren Trablusgarp, Balkan Harp/eriyle J.Dünya Savaşı 'ndaki felaketler olmakla bera­ ber, bu mefkureye {Türk milliyetçiliği mefkuresine) resmiyet veren ve onu fiilen tatbik eden de Mustafa Kemal oldu. " (Türkçülüğün Esasları, s.75) Bu ifadelerden anlaşılıyor ki, Ziya Gökalp'a göre, Türk Milliyetçiliğinin devlet hayatındaki uygulayıcısı Musta­ fa Kemal ' dir. Mustafa Kemal, bu başarısından dolayı, yine Gökalp'ın ifadesiyle, "Türkçülüğün en büyük adamıdır. " (Türkçülüğün Esasları,s. 1 5) Türk Ocakları ' nın 1 927' de toplanan 4. Kurultay' ında Türk Yıllığı hazırlanması kararı alınmıştır. Bu karar ÜZPTine hazırlanan ve l 928 ' de Türk Ocağı Yayınları arasın­ da yayımlanan Türk Yıllığı adlı eserde Ünlü Türkçü Yusuf


Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme

___

_ _ _

1 97

Akçura'nın "Türkçülük " adlı uzun bir makalesi yer alır. Daha sonraki yıllarda, "Türkçülük -Türkçülüğün Tarihi Ge­ lişimi- " ve "Yeni Türk Devletinin Öncüleri" (Kültür Bak 1 981) adlarıyla iki defa kitap olarak yayımlanan bu uzun makalede, Türk milliyetçiliği ve tarihi gelişimi anlatılır. Yusuf Akçora, makalesinde, Türk milliyetçiliği tarihi çerçevesinde ve Türk milliyetçiliği açısından, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulu­ şunu şöyle anlayıp değerlendiriyor: "Türkiye Cumhuriyeti 'nin başta Büyük Millet Mec­ lisi Hükümeti namıyle, sonra hakiki adıyle kurulması, Türk milliyetçiliği açısından Türkçülük idealinin gerçek­ leşmesi demektir. " (Yusuf Akçura, Türkçülük -Türkçülüğün Tarihi Geli­ şimi- , Yay. Haz. Sakin Öner, İsi. 1 9 78, s.230)

Türk milliyetçiliğinin Cumhuriyet devrinde tam bir devlet siyaseti haline geldiğini, 1 923- 1 93 8 yılları arasında yazılan birçok eserde açıkça görüyoruz. Burada, Gökalp' ın Atatürk Devri Türkiyesi 'ne tesirinin veya Cumhuriyetimizin kuruluş felsefesinin daha iyi anlaşılmasına yardımcı olmak gayesiyle iki eserden daha bahsetmek istiyoruz. Bunlardan birisi, l 930'da liseler için Edebiyat Dersi kitabı olarak hazır­ lanan ve liselerde okutulan "Yeni Edebi Yeniliğimiz " adlı eserdir. Bu eser, Atatürk'ün yakın çevresinden İsmail Habib (Sevük) tarafından hazırlanmıştır. Bazı hatıralarda Atatürk' ün en çok okuduğu kitaplardan biri olarak gösterilen bu ese­ rin "Son Devrin Türkçülüğü " başlığını taşıyan bölümünde yazar, Türk milliyetçiliğinin çeşitli alanlardaki uygulamaları­ nı ayrıntılı olarak anlattıktan sonra, şu sonuca varıyor: "Milliyet bir idealdir, sonra milliyet tek hatlı ve tek (iadeli bir mefaum değildir. Milliyetin muhtelif sahalarda, muhtelif icabatı vardır. İşte bu muhtel�{ cepheli idealin bir çok cephelerini eskiden beri sezenler oldu. Lisanda. tarihte,


1 98

______

İsmail ACAR

________

halkçılıkta, siyasette hülasa milliyetin havzasına dahil her sahada o ideali hazan müphem bazan açık; hazan nazari hazan fi 'ilf sezip söyleyenler ve söyleyip tatbikata kalkmak isteyenler görüldü. Fakat bütün bu seziş ve görüşleri umumi ve müstekar bir realite halinde taazzi ettirmek şerefi milli hü­ kumetindir. (Yeni Edebi Yeniliğimiz, 2. Baskı lst. 1 940, s. 565) Atatürk devrinde, Atatürk'ün isteği ile yine liselerde okutulmak üzere Türk Tarih Kurumu tarafından hazırlanıp yayımlanan 1 V ciltlik tarih kitabının "Tarih-1 V: Türkiye Cumhuriyeti" adını taşıyan 1 V. cildinde, Türk milliyetçiliği­ nin Meşrutiyyet devrindeki gelişmesi kısaca anlatıldıktan sonra, şu ifadelere yer veriliyor: "Türk milliyetçiliği, ancak milli idareden sonra, her sahada bütün vuzuh ve şümulü ile hakiki mana ve de­ laletini bulmuş, siyasi, iktisadi, idari, kültürel bir devlet si­ temi halini almıştır. Halk Fırkası milliyetçiliği en ehem­ miyetli umde/erinden biri edinmiştir. " (Tarih ı v -Türkiye Cüm­ "

lıuriyeıi-. Devlet Matbaası, İst. 1 93 1 ,s. 1 8 1 )

Atatürk devrinde Devlet' in okullarında ders kitabı olarak okutulan eserlerde, anlaşıldığı gibi, devletin temel fel­ sefesi olarak Türk milliyetçiliği gösterilmektedir. Başka bir ifadeyle, Türk milliyetçiliğinin Türkiye Cumhuriyeti ' nin ku­ ruluşu ile devlet sistemi halini aldığı anlatılıp öğretilmek­ tedir. Ziya Gökalp'ın Türkiye Cumhuriyeti'ne tesiri, yerli ve yabancı ilim adamları tarafından açık seçik ifade edil­ mektedir. Gökalp üzerine bir doktora tezi hazırlamış olan İs­ railli Prof. Uriel Heyd bunların başında gelmektedir. Prof. Uriel Heyd, Ziya Gökalp'ın Türkiye Cumhuriyeti 'ne tesiri konusunda şu tespitte bulunuyor: "Ziya Gökalp 'ın fikirleri kendisinin de önemli rol oynadığı Genç Türk hareketinin ideolojisi ile Atatürk re-


Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme

_ _ _

___

1 99

jimi arasında vazgeçilmez bir bağ teşkil eder. Gökalp, 1909 'dan 1924 'e kadar devam eden edebiyat sahasındaki faaliyetleri süresince 1908-1909 İnkılabı 'nın prensiplerin­ den tedricen uzaklaşarak cumhuriyetçilik, milliyetçilik, la­ iklik, halkçılık ve inkılapçılığa dayanan Kemalizm 'e yol açmıştır. Atatürk'ün her meselede ifrata giden görüşlerini paylaşmamakla beraber, Gökalp, Modern Türk Devleti'­ nin nazari temellerini kurmuş olmak iddiasında buluna­ bilir." (Uriel Heyd, Ziya Gökalp'ın Hayatı va Eserleri, -Türk milliyetçiliğinin Temelleri- Ter. Cemil Meriç, Sebil y., İst. 1 980, s. 1 27 - 1 28)

Amerikalı sosyal antropolog F. Spencer de Gökalp­ Cumhuriyet-Atatürk bağlantısı üzerine yaptığı değerlendir­ mede, "Gökalp erken ölümüne ve siyasi önderlikte faal bir mevkii olmamış olmasına rağmen, Atatürk rejiminin güdüm­ lü sosyal değişmelerinin gerisindeki entelektüel kuvvet ola­ rak belirir. demektedir. Ziya Gökalp' ın Cumhuriyet devrine tesiri konusun­ da, Uriel Heyd' in, F. Spencer' in görüşlerini ve Niyazi Ber­ kes ' in "Gökalp, Türkiye Cumhuriyeti 'nin başlıca esasları­ nın en iyi formülcüsü olarak belirir. " şeklindeki tespitini nakleden tanınmış ilim ve fikir adamlarımızdan Prof.Dr. Or­ han Türkdoğan 'a göre, "Atatürk inkılaplarına olan derin te­ siri bakımından, Mustafa Kemal, büyük sosyolog Ziya Gö­ kalp için 'fikrimin babası ' demek suretiyle bu düşünce ve görüşlerin haklılık derecesini ispatlamıştır. (Bak. Prof. Dr. "

"

Orhan Türkdoğan, '50. Yılında Atatllrk'lln Dil ve Tarih Tezi' ; Milli Eğitim ve Kültür. üç aylık dergi, 1 980, C.2, sayı, 8)

Cumhuriyet devrinde -Atatürk devrinde- uygulamaya konulan siyasi, iktisadi, sosyal, kültürel politikalarda Ziya Gökalp'ın derin tesiri olduğu muhakkaktır. Esasen Ziya Gö­ kalp- Atatürk ilişkileri başlı başına bir araştırma konusudur. Yukarıdaki tespitlerle birlikte, Türk milliyetçiliğinin fikri ge­ lişmesi ve uygulamaya konulması açısından Prof. Dr. Mu-


200

harrem Ergin' in görüşlerine katılmamak mümkün değildir. Prof. M. Ergin, "Gökalp-Atatürk " ikilisi ve ilişkisi hakkında şu hükmü vermektedir: "Türk milliyetçiliğinin, kültür milliyetçiliğinin ,ilmi milliyetçiliğin babası Gökalp 'tır. Atatürk, doktrinin ikinci büyük ismi; fiiliyatta ise en büyük ismidir. Atatürk, Gökalp doktrininin hem tatbikatını yapmış hem de onu tamamla­ mış ve geliştirmiştir. " (Prof. Dr. Muharrem Ergin, Türkiye'nin Bugünkü Meseleleri. İst. 1 975) Ziya Gökalp ve Türk milliyetçileri Türkiye Cumhuri­ yetini ve Atatürk' ü böyle anlayıp değerlendirmektedir. Atatürk'ün Gökalp'a bakışına gelince, Ziya Gökalp için "Fikrimin babası " ifadesini kullandığı bilinmektedir. Gökalp Milli Mücadele yıllarında İngilizler tarafından Malta adasına sürülmüştü. 1 9 Mayıs 1 92 1 'de sürgünden Türkiye 'ye dönen Gökalp, bir süre memleketi Diyarbakır' da Küçük Mec­ mua 'yı yayımlar. l 922'de Atatürk 'ün daveti üzerine Anka­ ra'ya gelir. Telif ve Tercüme Dairesi Başkanlığına getirilir; millet vekili seçilir vs. Diğer taraftan da "milli bir fikir reh­ beri" olarak fikirlerini yaymağa devam eder. Fakat hızlı ça­ lışma temposu içinde 1 924 'te sağlığını kaybederek rahatsız­ lanır. Gökalp'ın rahatsızlığı, Mustafa Kemal'i de üzer. Mus­ tafa Kemal, Gökalp'ın sağlığına kavuşması ile yakından ilgilenir. Özel sekreterine Türk Ocağı Başkanı Hamdullah Suphi' yi buldurarak şu talimatı verir:

"Ziya Gökalp 'ın rahatsızlığım şimdi öğrendim. Çok müteessirim. Bir an önce sağlığına kavuşması için ne lazım geliyorsa yapı/sırt Gerekiyorsa tedavisi için A vrupa ya gön­ derelim. Masraflarını bizzat ben karşılayacağım. Lütfen geç­ miş olsun dileklerimi kendisine ulaştırınız. Ben de ayrıca telgrafgöndereceğim. "(Bu talimat ve telgraf konusunda bak. Dr. Mehmet


Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme

___

20 1

Önder, Ziya Gökalp'ın Son Saatleri ve Atatürk'ün Yakın İlgisi, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Temmuz 1 987, C.3,sayı-9)

Mustafa Kemal ' in, rahatsızlığını öğrendiği zaman Ziya Gökalp' a bizzat gönderdiği telgraf metni de şöyledir:

Ankara: 21. 10. 1 924 İ " stanbul - Beyoğlu 'nda Fransız Hastahanesinde Türk Mütefekkir-i Muhteremi Ziya Gökalp Beyefendiye, Rahatsızlığınızdan teessürle haberdar oldum. Sıh­ hat ve sağlığınız haberi memleketçe beklenmektedir. Sür­ 'atle iyileşmeniz için A vrupa 'da tedavinize ihtiyaç varsa icabeden her şeyin tahsisini üzerime alıyorum. Sıhhatiniz ve tedavi durumunuz hakkında haber vermenizi bekler, sevgi dolu selamlarımı ifade ederim. " Reis-i Cumhur Gazi -Mustafa Kemal . Daha önce de belirttiğimiz gibi Ziya Gökalp, 25 Ekim 1 924' te vefat etti. Mustafa Kemal, Gökalp'ın ölümü üzerine, eşine gönderdiği telgrafta da şu ifadelere yer vermektedir:

Ankara: 26. 10.1924 " Ziya Gökalp Beyin Refikası Hanımefendiye, Muhterem zevciniz Ziya Gökalp Beyin ölümü bü­ tün Türk alemi için pek elim bir ziya teşkil eden gaybubet-i ebediyyesinden mütevellit hissiyat-ı taziyetkfıranemi ve Türk milletinin samimi teessürat-ı kalbiyesini zat-ı isme­ tfınelerine arz eder, Türk milleti ve Hükümetinin ailesi hakkındaki hissiyat-ı müşfikfınesini temin ederim efendim. Reis-i Cumhur Gazi M. Kemal


202

______

İsmail ACAR

________

Ziya Gökalp' ın ölümünden hemen sonra, ailesine TBMM' ce maaş bağlanarak sahip çıkılmıştır.

Kısacası:

"Ziya Gökalp 'ın erken ölümü, Atatürk 'ü teorik ve sentetik sistem görüşüne sahip bir mütefekkirden yoksun bıraktığı için, en büyük inkılabın hesabına bir zarar, vakit­ siz bir kayıp olmuştur. " (Saffet Ürfi Betin,Atatilrk İ nkılilbı ve Ziya Gökalp-Yahya Kemal-Halide Adıvar, İst. 1 95 1 , s. 3 1) Ziya Gökalp'ın "Türkçülüğün Esasları "(J 923), Yusuf Akçura'nın "Türkçülük " (1 928), adlı eserleriyle, Atatürk devrinde Devletin okullarında (Liselerde) okutulan resmi ders kitaplarında verilen bilgilerden şu sonuca varı­ yoruz:

-Türkiye Cumhuriyeti, Türk milliyetçiliği fikir siste­ mi üzerine kurulan "milli" bir devlettir. -Türk milliyetçiliği, Türkiye Cumhuriyeti 'nin kuru­ luşu ile resmi devlet sistemi ve politikası olarak kabul edilip uygulanmıştır. (1 940 'lı yıllarda itibaren kuruluş felsefesin­ den sapmalar başlamış; Atatürk devri politikaları bırakıl­ mıştır. 1 939 'da bütün ders kitaplarının değiştirilmesi bunun önemli delillerinden biridir. Esasen, 1 939-1 950 İnönü poli­ tikaları devridir. ) - Türk Milliyetçiliğinin, Türkiye Cumhuriyeti 'nin resmi devlet politikası olarak uygulayıcısı da Mustafa Kemal Atatürk 'tür.


Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme ___

___

203

- Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesi olan Türk milliyetçiliğinin sistemleştiricisi ve en büyük fikir temsilcisi ise Ziya Gökalp 'tır. *

Büyük Türk Milliyetçisi ve fikir adamımız Ziya Gö­ kalp'ı, "Türkçülüğün Esasları" adlı ünlü eserinden hareket­ le tanıtmaya çalıştık. Gökalp, gerçekten gençlerimiz ve aydınlarımız için ihmal edilemeyecek bir fikir ve ideal ada­ mımızdır. *

Çalışmamızı, Peyami Safa 'nın şu haklı hükmü ile bitirmek istiyoruz:

"Ziya Gökalp 'ın hatırasına sövenler, hem Türk 'ün hem de ilmin düşmanıdırlar. " (Peyami Safa Yazarlar- Sanatçılar-Meşhurlar, Objektif dizisi-6, Ôtüken,lst. 1 976,s. 72)



___Türkçülüğün Esasları Üzerine Bir Değerlendirme__

_

205

SEÇME KAYNAKLAR Ziya Gökalp 'ın Eserleri Ziya Gökalp Külliyatı- ] : Şiirler ve Halk Masalları, Haz. Fevziye Abdullah Tansel, TTK yay. , Ank. 1 952. Ziya Gökalp Külliyatı-1 1 : Limni ve Malta Mektup­ ları, Haz. Fevziye Abdullah Tansel, TTK Yay., Ank. 1 965 . (2. Bas. 1 989) Türkleşmek-İslamlaşmak-Muasırlaşmak, Haz. Ferhat Tamir, Türk Kültür yay. 2.baskı, İst. 1 976. Türkçülüğün Esasları, Haz. Mehmet Kaplan,Devlet Kitapları, 1 000 T.E. serisi, İst. 1 976. Kızıl Elma, Haz. Hikmet Tanyu, Kül. Bak, Ank. 1 976 Yeni Hayat-Doğru Yol, Haz. Müjgan Cunbur, Kül. Bak.,Ank. 1 976. A ltın Işık, H�. Şevket Kutkan, Kül. Bak. Ank . 1 976. Türk Töresi, Haz. Hikmet Dizdaroğlu, Kül.Bak. Ank. 1 976. Türk Medeniyeti Tarihi, Haz. K.Y. Kopraman-İ. Aka, Kül.Bak., Ank. 1 976. Yeni Türkiye 'nin Hedefleri- Hikmet Tanyu' nun bir incelemesiyle- ,Haz. Hürriyet Gökalp, İst. 1 973. Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler, Haz. Şevket Beysanoğlu, Soya! Yay., İst. 1 992. Terbiyenin So!Jyal ve Kültürel temelleri- ], Haz. Rıza Kardaş, Devlet Kitapları- 1 000 T.E., İst. l 973 . Not: Metin içindeki sayfa numaraları bu eserlere göredir.


206

Ziya Gökalp'la İ lgili Bazı Eserler Baltacıoğlu, İ. Hakkı : Ziya Gökalp, İst. 1 966. Betin, S . Ürfi: A tatürk İnkıltibı ve Ziya Gökalp-Yahya Kemal-Halide Edip Adıvar, İsi. 1 951. Binark İsmet-Nejat Sefercioğlu, Doğumunun 95. Yılı Münasebetiyle Ziya Gökalp Bibliyografyası, Ank. 1 9 71. Duru, Kazım Nami, Ziya Gökalp, İst. 1 949. Erişirgil, M. Emin, Bir Fikir A damının Romanı: Ziya Gökalp, Haz. : A.Kazancıgil-C.Alpar, Remzi Kitabevi, 2. Bas. , İst. 1 984. Göçgün Önder, Hususi Mektuplarına Göre: Ziya Gökalp 'ın Hayat Görüşü, Türk Kül. Araş. Enst. , A nk. 1 992. Göksel Ali Nüzhet, Ziya Gökalp 'ın Hayatı ve Malta Mektupları, İst. 1 931. Göksel Ali Nüzhet, Ziya Gökalp 'ın Neşredilmemiş Yedi Eseri ve A ile Mektupları, İsi. 1 956. Heyd Uriel, Ziya Gökalp-Türk Milliyetçiliğinin Te­ melleri-, Tercüme Cemil Meriç, Sebil Yay. İsi. 1 980. Korkmaz, Alaaddin, Ziya Gökal�Aksiyonu Meşru­ tiyet ve CumhuriyetÜzerindeki Tesirleri, M E. B. , İsi. 1 994. Rıza Filizok, ZiyaGökalp 'ın Edebi Eserlerinde Halk Edebiyeti Tesiri Üzerine Bir Araştırma, Kül. Bak. A nk. 1 991. Şapolyo,Enver Behnan, Ziya Gökalp -İttihat Terakki ve Meşrutiyet Tarihi-, Sadeleştiren N Kızı/can, İnk. A ka Yay. , 2. Baskı, İsi. 1 9 74. Taha Parla, Ziya Gökalp,Kemalizm ve Türkiye'de Korporatizm, İletişim Yay. 4.Bas.,İst 200 1 . Tanyu Hikmet, Ziya Gökalp 'ın Kronolojisi, Kül. Bak. Yay. , Ank. 1 981.


TnrkçUIDğDn Esaslan Üzerine Bir Değerlendinne

___

207

_ _ _

Türkdoğan, Orhan, Ziya Gökalp Sosyolojisinin Temel llkeleri, Marmara Ünv. 1/h. Fak Yay. lst. 1998. Ülken Hilmi Ziya, Türkiye 'de Çağdaş Düşünce Tarihi, Ülken Yay., 2.Bas.,İst 1979. Vakkasoğlu, A. Vehbi, Tarih Aynasında Ziya Gökalp, Yeni Asya Yay., lst. 1980. Yağmurdereli, Zeki (Haz.), Ziya Gökalp 'ın Ölüm Yılında Yazı/anlardan Seçmeler, Kül. Bak. Yay. Ank. 1982.

***

.

, "'. •,..'" ..._, . '>. .· " "

. l

• •

'

. .',....

, s..·

, . .,,. . ...

·.

.

.

'



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.