Abduali Kaydarov, Meyirbek Orazov - Türklük Bilgisine Giriş

Page 1



••

••

TURKLUK BILGISINE GIRIŞ •


Tuihten Kesitler

ISBN: 987-605-4117-43-7

kapak:

SaHh i<oca

editör Hayati Develi baskı vec:ilt

ÇahşOfset Davutpaşa Cad. Yılanlı Ayazma Sok. No: 8 Topkapı /İstanbul ikinci baskı: 20U

K[SilYAYINLARI Ankara Cad., No: 15, Konak Han Kat 1

CatcıJ�ANBUL

Tel: 02U 511 68 28

Faks: 0212 SU 56 63

www.kesityayinlari.com e-mail: kesit®�tyayinlari.cmn

© Kesit Yaymlan

Yazann ve yayınevinin izni olmadan kopyalanamaz ve çotalblamaz. Kesit Yaymlan, Karbey Yayınalık Eğt ve Dan. Hiz. San. Tic. Ltd. Şti. kunıluşudur.


..

..

TURKLUK BILGISINE GIRIŞ .

.

.

.

.

Abduali T. Kaydorav - Meyirbek Orazov

Aktaran Prof. Dr. Vahit Türk



İçindekiler

ÖN SÖZ

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

9

I. BÖLÜM

TÜRK DiLLERİNİN ARAŞTIRI LMASI ı. Türk Halklan ve Dilleri Hakkanda İlk Bilgiler . . . . . . . . . . . 13 .

2. Türklük Bilgisiyle ilgili İlk

Arattumalar

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

20

.

.

.

.

.

.

.

33

II. BÖLÜM TÜRK DİLLERİNİ KARŞlLAŞTlRMALI· TARİHI AÇlDAN ARAŞTIRMAK ı. Kartıfattırınalı· Tarihi Araşbrmalar için Temel Esaslar

ı. Karşılaşbrınalı Fonetik (Ses Bilgisi) 3. Karşılaştırmalı Gramer

.

.

4-. Karşılaşbrmalı Leksikoloji

.

.

.

.

. . .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

. .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

42 44 49

lll. BÖLÜM TÜRK DİLL ERİNİN GELİŞME VE KALIPLAŞMA DEVİR LERİ ı. Türk Dillerinin Kalıplaşmasında Altay Devri

ı. Türk Dillerinin Gelişmesinde Hun Devri

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

. .

53

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

71

.


3. Türk Dillerinin Gelipnesinde Eski Türkçe Devri (V-X. yüzyıllar) . .. . . .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

. 76 .

4. Türk Dillerinin Gelitmesinde Ortaçait Dönemi

(X.-:XV. yüzyıllar) .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

85

5. T ürk Dillerinin Gelitmesinde Yeni Devir ve Bajtımsız

Türk Dillerinin Olutması (XV.-XX. yüzyıllar) 6. Türk Dillerinin Gelişmesinde En Yeni Devir

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

...1 ı4 .

.

.

ı ı7

.

.

.

ı25

IV. BÖLÜM TÜRK DİLLERİNİN BÖLÜMLESMESİ ı.

Dil Bölünmeleri Hakkında Genel Bilgi

ı. Batı Hun Dilleri I. BULGAR KOLU II. OOUZ KOLU

.

.

.

ı.

.

.

.

. .. .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

. ..

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

..

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

. . .145

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.145

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

ı46

.

.

.

.

.

.

.

.

ı46

.

.

.

.

.

.

.

.

ı 48

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

ı. Kıpçak-Bulgar Kolu:

.

.

3. Kıpçak-Nogay Kolu: . .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

. . . .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

4. Kırgız-Kıpçak DUleri

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

3. Dotu Hun Dilleri

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

Kıpçak-Polovets (Kuman) Kolu:

IV. KARLUK KOLU

.

.

.

.

.

. .

.

III. KlPÇAK KOLU .

.

.

.

. .. .

.

.

.

.

. .. .

.

.

.

.

.

.

. .ı42 .

. .

.

.

ı42

.

.

.

ı42

.

.

.

ı44

.

.

.

.. .

.

ı45

V. BÖLÜM ÇA(;DAŞ TÜRK DlLLERİ HAKKINDA KISA BİLGİ 1. TÜRK DİLLERİNİN BULGAR KOLU

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.ı5 4

1. Çuvaş DUi ..... .... .................. ...........ı5 4

II. TÜRK DiLLERİNİN o(;uz KOLU ı. Türk Dili

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

ı. Azerbaycan Dili ..

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

3. Türkmen Dili

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

. .

.

.

.

.

.

.

.

ı5 7

.

.

.

.

ı5 7

.

.

.

.

ı5 9

.

.

.

ı63

.


4. Gagauz Dili 5. Salar Dili .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

. . .

.

.

.

. .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.. . .

.

.

.

.

...

.

.

.

.

.

.. . ...

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

lll. TÜRK DİLLERİNİN KlPÇAK KOLU

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

. .168 .

.. . ı72 .

.

.

.

. ı73

.

.

1.

Kazak Dili .. .... . . ........'................. . ....173

2.

Karakalpak Dili ...................................ı75

.

3. Nogay Dili .. .. . .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

..

.

.

. ....

.

.

.

.

...

.

.. .ı79

.

.

4. Tatar Dili .......................................ı83

·

5. Batkurt Dili

.

.

.

.

.

.

.

6. Karaim Dili .

.

.

.

.

.

.

.

.

Kumuk Dili .

.

.

.

9. Kırım Tatar Dili

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

..

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

ı 96

.

ı99

.

...

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

. .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

...... ..

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

..

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

IV. TÜRK DİLLERİNİN KARLUK KOLU

...

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.. .

.

.

. ... .

.

ı87

.

.

.

.........

...

.

7. Karaçay-Balkar Dili . 8.

.

.ı 93

.ıoı

. .ı06 .

1.

Uygur Dili

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

2.

Özbek Dili

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

, .......................... ııo

.. . .

.

.

.

.

.

.

.

VI. TÜRK DİLLERİNİN UYGUR-OOUZ KOLU 1. Yakut (Saha) Dili . ı. Hakas Dili

.

.

.

.

.

4. Tofalar Dili 5. Şor Dili

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

..

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

6. San Uygur Dili . .

.. .

.

.

.

.

.

.

.. .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

. .... .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

......ı06

.

.

. . .

.

.

.

.

..ıı5 .

.

215

.

.

.

.

.

.

.

.ıı9

...

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.ıı4

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

ıı9

.

.

.

.

.

.

23ı

.

.

...

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

VI. TÜRK DİLLERİNİN KlRGlZ-KlPÇAK KOLU ı.

.

. .. ... .

.

.

3. Tuva Dili . . . .

.

.

. . 233 .

.

.

.

.

.236

Kırgız Dili .......................................ı36

ı. Altay Dili .......................................ı40

V II. Dİ0ER TÜRK DİLLERİ

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

....

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

ı43



) Ön

Söz

Türklük Bilgisine Giriş adıyla Kazak Türkçesinden aktardı�ımız eser, ça�da.ş Uygurca üzerinde yaptı�ı çalışmalarıyla tanınan Abduali Tuganbayulı Kaydarev ile Kazak Türkçesiyle ilgili çalışmalarıyla ta· nınan Meyirbek Orazov'un birlikte hazırlamış oldukları bir eserdir. Eserin ilk baskısı, S. İsayev'in önsözüyle, Almatı Mektep yayınların· dan Tiirkologiyaga Kirispe adıyla 1985 yılında yapılmış, biraz deeişti· rilmiş ikinci baskısı ise Türkitanut�ga Kirispe adıyla 1992 yılında ya­ pılmışnr. Köklü bir türkoloji gelene�inin ürünü olan Rw ve Sovyet kay· naklarından yararlanılarak hazırlanan bu eser, Türklük bilimiyle ilgile· nen herkese yararlı olacak bir kaynaktır. Eserin yazarlarının kısa hayat hikayeleri ve önemli çalışmaları şöyledir:

Abduali Tuganbayulı Kaydarov: 1924 yılında do�uştur. 1951 yılında Kirov Üniversitesi Filoloji Fakültesini bitirmiş, 1951-1954 yıl· ları arasında mastır yapmış ve 1955'te "Kazırgı Uygur Tılindegi Kos Sözder" adlı teziyle doktor adayı olmuştur. 1971 yılında "Kazırgı Uygur Edebi Tilinin Damuvı" adlı teziyle doktor, 1971 yılında da profesör ol­ muştur. 1971 yılında Şokan Velikanov ödülüne layık görülmüş, 1972'de Kazakistan Bilimler Akademisi muhabir üyesi, 1983 yılında da aynı akademiye asıl üye seçilmiştir.


10

Türklük Bilgisine Giri�

Önemli eserleri:

1. Pamıye Slova vı Sovremennom Uygurskom Yazıka, Alma-Ata, 1958.

2 . Kratkiy Grammatiçeskiy Sçerek Uygurskogo Yazıka, Alma-Ata, 1961. 3. Sovremennıy Kazakskiy Yazık, Alma-Ata, 1962. 4. Uygur Tıli Grammatikası , Almatı, 1962.

5. Hazırgı Zaman Uygur Tıli, Almatı, 1963. 6. Razyitiye SOl/Temennogo Uygurskogo literatumogo Yazıka, Alma­ Ata, 1964. Bu eserlerin dışında 200'e yakın makalesi yayımlan­ mıştır. Meyirbek Orazov: 1942 yılı doğumlu olan bilim adamı, ı 964 yı­ lında Taşkent Nizami Pedagoji Enstitüsü Tarih-Felsefe Fakültesi'ni bi­ tirmiştir. ı 970'te "Türki Tılderindegi Kömekşi Esimder" adlı teziyle doktora adayı, 1982'de "Kazak Etistikterinin Semantikası" adlı çalış­ masıyla doktor unvanını aldı. ı976'da doçent olan Orazov, ı986'da profesör oldu. Önemli eserleri şunlardır:

1. Kazirgi Kazak Tılindegi Kalıp Etistikter -monografi·, Almatı, 1980. 2. Kazak Tılindegi Durativdi Kosımşalar -monografi-, Taşkent, ı984. 3. Söz TesTiyası -monografi-, Taşkent, 1985. 4. Kazak Tilinin Semantikası -monografi-, Almatı, 1992.

5. Türki Tanuvga Kirispe, Almatı, 1994. 6. Kömekşi Sözder, Taşkent, l.c. 1997, 2.c. 1997. Bu eserlerin dışında ıoo·e yakın makalesi yayınlanmıştır.

VahitTÜRK


I.

BÖLÜM

1ÜRK DiLLERİNİN ARAŞTIRILMASI



Türk Dillerinin Araştıniması

ı. Türk Halklan ve Dilleri Hakkındaki İlk Bilgiler

Oldukça geniş bir coğrafyayı mekan tutagelen Türk halklarının di­ li, edebiyatı ve tarihi ile ilgili ilmi araştırmaların, çok eski olmasa da, epeyce bir geçmişi vardır. Çok eski araştırmaların olmamasının kendi­ ne has bir takım sebepleri vardır. lik olarak, Türk halkları, boylar ve ka­ bileler halinde yaşadıkları erken zamanlarda, eski Türk yazı geleneğine sahip iseler de, daha sonraki devirlerde medeni gelişme bakımından başka halkiara yetişemedikleri ve onlardan geride kaldıkları malumdur. Bununla birlikte, yazı geleneğinin tarihi ve sosyal sebeplerden dolayı her devirde, Türk kitlelerinin yaşadığı bütün bölgelerde aynı seviyede gelişmemesi, Türk boylarının edebi mahsullerinin ve dilinin sistemli bir şekilde yazıya geçirilip, ilmi olarak yeteri kadar araştırılmamasının ilk sebebi oldu. İkinci olarak, Türk boyları tarihi zirveye çıkıp, orta ça­ ğa kadar, yaşadıkları ülkelerde çok önemli roller oynayamadılar. Bu yüz­ den uzun süre onun dili ve edebiyatı, tarihi, örf ve adetleri kendi bilgin­ leri tarafından da, komşu milletierin bilginleri tarafından da özel olarak araştırılıp, ilmi olarak incelenmedi. Ü çüncü olarak, Türk kitleleriyle il­ gili Çin ve başka milletierin eski eserlerinde karşılaşılan seyrek ve az bilgiler, tam değildir veya biri diğerine zıttır. Bilhassa başka dilde veri­ len bilgiler, o dile çevrilmeden verildiği için halkın, boyun veya kişile­ rin adları da sonraki araştırıcılar için anlaşılmaz olmaktadır. Bu da Türklük bilgisi ilminin yavaş ilerlemesine sebep olan unsurlardandır.


14

Türklük Bilgisine G�

Türk boyları ile ilgili ilk bilgiler, Çin yıllıklarında verilmiştir. Bi­ zim, kendimizle ilgili yazılı belgeler bırakmamıza kadar yazılmış olan eserlerde Çin'in kuzeyinde göçebe yaşayan halklarla ilgili bilgiler de verilmiştir. Mesela, SımaTsyan (M.Ö. 145-87 yılları arasında) eserin· de ilk olarak, Çin'in kuzeyinde Siyunnu, Dunhu, Suşen halklannın yaşa· dı�ından bahseder. Son zamanlarda bu kideleri Türk, Mo�ol veTunguz dillerini konuşan halklar olarak adlandırıyoruz. ErkenTürk boyları ile ilgili bilgiler Ermeni, Arap, Yahudi, Gürcü, Rus yıllıkları ve tarihi yaz· malarında verilmektedir. Mesela, Suriyeli Z. Ritoru (V I. yüzyıl) eserin· de Kafkasya konusunda bilgi verirken, Hazarlardan da bahseder. Arap· lar ise, Ona Asya'yı işgal ettikren sonraTürk boylarıyla ilgili, onların coğrafyası, emografyası, emik yapıları hakkında bolca bilgi vermeye başlarlar. Fakat o boyların dili ve edebiyarı ile ilgili tam bilgileriTürk­ lerin kendilerinden başka hiç kimse vermemiştir. Şu anda elimizde Türk boylarının tarihini açıklayıcı Orhan·Yenisev abidelerindeki bil­ giler ile Arapça yazılmış olan Kaşgarlı Mahmut'un sözlü�nden başka eser yok gibidir. Rus yıllıklarında, Türk boylarıyla ilgili bilgilere X. yüzyıldan iti· baren rasdanmaktadır. Buna, Hunların İdil'den geçip Don kıyılarına ulaşmaları ve Slav halklarıyla do�dan ilişki kurmaya başlamaları se­ bep olmuştur.Tarihi eserlerde Hunlarla ilgili birçok şey yazılmış, ilim adamları arasında pek çok fikir tanışmaları yapılmış olsa da, bu konu· nun henüz tam aniaşılmayan ve karanlıkta kalan problemleri çoktur. Fakat tarihte, Asya'da Hun, Avrupa'da Gun olarak adlandınlan kide­ lerin Asya ve Avrupa tarihinde çok büyük rol oynadıklarını gizlemek mümkün de�ildir. Şimdiki Mo�olistan ve Çin'in kuzey bölgelerinde yaşayan Hunlar, miladın ilk yıllarından itibaren batıya do�ru göçmeye başlayarak IV. asırda Don kıyısına ulaşır ve Aral, Hazar, Don boyların· da konar-göçer bir hayat yaşarlar, Kiev ülkesiyle ilişki kurarlar. Hunlar ile Slav halkları arasındaki ilişkinin her zaman dostça olmadı�ı, zaman zaman birinin di�erine baskın yapıp, yağma ettikleri de bilinmektedir. Bununla birlikte, Hunlar ve Slavların birleşip başka toplum ve halkla­ ra karşı işgal ve ya�ma harekederine giriştikleri, tarihi kayıtlarda bel­ lidir. Böyle sıkı münasebet, iki ülkenin ekonomik ve sosyal hayatında, medeniyetinde izler bırakmıştır. Mesela, "Povesti vremen-nıh let" ad-


Türk Dillerinin Araştırılması • 15

lı eski Rus yazma eserinde Do�u Slavlarının hayatı aniatılmakla birlik­ te, onların di�er ko�u halklar ve kavimlerle olan münasebetleri hak­ kında bilgilere de rastlarımaktadır. Şu arıda Türkçe özelliğini tamamen kaybeden ve Türk dillerinde kullarıılmayarı, fakat IX-XII. yüzyıllarda Türkçeden Slav diline giren sapog, kover, loşad, korovay, kinyaz, bo­ yar, san (Rus'un sanovnik sözünün kökündeki) ve başka sözler Slav dillerinde kullanılmaktadır.1 Hunların etnik kuruluşları tek halklı de�ildir. Onlar, 200 yılı aşan Sibirya'dan göç sürecinde yolları üzerinde bulunarı Fin-Ugor, Marıçu­ Tunguz dillerini konuşan bazı halkları da kendilerine katarak, birlikte batıya yürümüşlerdir. HunlarıTürk boylarının atası olarak kabul eden­ ler de Hunların içerisinde başka dilde konuşarı halkların oldu�unu ka­ bul ederler, fakat bu tartışmalı bir meseledir. Mesela, L.N. Gumilov, Hunların temelini (muharrik gücü) Fin-Ugorlar olarak kabul eder, B.A. Serebrennikov ise asıl gücün Türk kitleleri olduğunu kabul eder. Göçebeler tarihiyle ilgili ilmi araştırmalar yapan S .A. Pletneva, Hun­ ların asıl kitlesini Türklerin oluşturduğunu kabul eder ve Ural dağı eteklerinde de Fin-Ugorlarla karıştıklarını belirtir. Hunlar, asıl vatan­ larından ayrılmadan Fin-Ugorlarla münasebet halinde olmuşlardır. V.G. Egorov, "Hunlar 24 boyun birleşiminden kurulmuşlar, daha son­ ra Batı ve Doğu Hunları olmak üzere ikiye ayrılmışlardır. Doğu Hun­ ları içerisinde Moğol grupları vardı. M.Ö. 3.-2. yüzyıllarda İran ve Fin­ Ugor asıllı toplulukları da kendi içlerine almışlardı." Gerçekten de Hunlar, milada kadar geçen zaman içinde Yedisu, Orta Asya ülkeleri­ ne kadar ulaşmışlardı. M.S. IV. yüzyılda Hunlar, Don ülkesindeki İrarı asıllı Alanlarla birleşerek, büyük bir güç haline gelirler. Hunların en güçlü devirleri V. yüzyılın ortaları, yani Attila'nın başta olduğu devir­ dir. Attila'nın ölümünden sonra Hun topluluğu dağılır ve onlardan Suvarlar ve Bulgarlar çıkar. Bundan sonraki Hunların tarihini Bulgar­ lar ile Hazarlar devam ettirmişlerdir.

Bazı bilim adamlarına göre, Türkçe sözler Slav halklarının konuşma dilinde olduk· ça fazladır, fakat edebi eser yazarları onların yerine Slav sözlerini tercih etm�lerdir. İgrJT Pollcı Hakkındaki Desran'da Türkçe sözler çok kullanılm�tır.


16

Türlclük Bilgisine Giri§

Don boyunda, bütün Doğu Rusya'da Türk boylarının etkileri o kadar büyük olmuştur ki, bazı Türk beylerinin rütbe adları Rus kinyaz­ ları ve çarianna ad olıirak verilmiştir. K.G. Menges, bu büyük etki ko­ nusunda, "Eski Rus Kiev kinyazı Vladimir ve oğlu Yaroslav Mudriy, ka­ ğan unvanını almıştır" diye yazar. Tarihte çoğunlukla eski Ruslar'ın meşhur kinyazları ile Türk asıllı kitlelerin ileri gelenleri arasında akra· balık bağlarının kurulduğu bilinmektedir. Mesela, Vladimir Monomah, iki oğlu Yuriy ve Andrey'i Kıpçakların kızlarıyla evlendirmiştir. Suzdal kinyazı Viladimir Andrey Bogolyubskiy'in annesi Kıpçak'tır. Çemigov kinyazı Viladimir Davidoviç öldükten sonra, meşhur Kıpçak hanı Baş­ kurt'a sığınan Andrey Nevskiy Konçak hanın yeğenidir. Buna benzer akrabalıklar yalnız kinyazlar ve hanlar arasında değil, halk arasında da çok yayılmıştır. Göçebe Türkler, yerleşik Ruslar'ın etkisiyle, sosyal ve coğrafi se­ beplerle, yavaş yavaş belli yerlere yerleşmeye başladılar. Böyle yerleş· melerin sonucu olarak Doğu Rusya topraklarında Berendeyevka, Slo­ boda, Torki, Torçino, Ultar, Urosobina gibi yer adları ortaya çıktı. Attila'nın birleştirmiş olduğu Hun topluluklarının dağılmasından sonra tarih sahnesine Bulgarlar ve Hazarlar çıkar. lik önce Don boyun­ daki Bulgarlar güçlenip Büyük Bulgar Devleti'ni kurarlar. Bulgarların en güçlü oldukları zaman, Kubrat'ın hanlık yaptığı dönemdir. Kubrat Han: tahminen M.S. VII. yüzyılın ortalarında ölür. O, ölümünden ön· ce beş oğlunu çağırıp, onlara tatlı tatlı geçinmelerini, bir merkezde toplanıp yaşamalarını vasiyet etmiş, ölmeden önce, kendi kurduğu Büyük Bulgar Devleti'ni oğulları arasında bölüp yönettirmiştir. Bu sı­ rada Alanlar ve Hazarların kurduğu ittifak güçlenir ve Bulgarları sıkış­ tırmaya başlar. Tarihte Kubrat'ın iki oğlu hakkında bilgi vardır. Biri Asparuh'tur, kendi maiyetiyle Hazarlar'dan kaçıp, tahminen VII. yüz­ yılın 70'Ii yıllarında Don'u geçip Slav halkları arasında kaybolup gider. Şimdiki Venger-Madiyarlar'ın aslının, Asparuh'un başkanlığındaki Bulgartarla ilgili olduğunu söylerken, bu tarihi olayı esas alıyoruz. Kub­ rat'ın ikinci oğlu Batbayan ise Aral çevresinde kalmıştır. Fakat tarihte Bulgar boylarının İdil boyuna yerleştikleri de bilinmektedir. Hazarlar ise kendi topraklarını genişletip Don'dan Kafkas eteklerine kadar, Ka­ radeniz kıyılarıyla Kırım'ı devletlerine kattılar.


Türk Dillerinin Araştırılması

17

IX. yüzyılın sonunda Hazar Kağanlığı zayıflamaya başlar. Onların zayıflamasına IX. yüzyılın ikinci yarısında güçlenmeye başlayan Peçe­ nekler ve Oğuzlar sebep olmuştur. Peçenekler (Araplar Badjanak şeklin­ de adlandırır), bir zamanlar Kangyuy birliğine giren göçebe Türklerdir.

Onların bir kısmı, IX. yüzyılda İdil'in sol kıyısına, bir kısmı ise Azak kıyılarıyla Ural dağı eteklerine yerleşmişlerdir. Peçeneklerin aslı Türk kitleleri olmakla birlikte, onların içinde Sarmatlar ve Fin-Ugor­ lar da vardır. IX. yüzyılın başlarında Hazarlar ile Oğuzların birleşik güçlerine yenilen Peçenekler, kendi vatanlarını bırakıp, İdil ile Don arasına (önceki vatanlarına) gelip yerleşirler ve bu bölgede yaşayan Peçeneklerin güçlenmelerine sebep olurlar. Onlar, İdil ile Don boyla­ rında Rus kinyazlarıyla, Rus halkıyla doğrudan ilişki kurmaya başlarlar. Başka göçebeler gibi yerleşik hayata geçer ve toprakla uğraşmaya baş­ larlar. Onlar, Ruslarla iyi münasebetler ve akrabalık bağları kurmuşlar­ dır. Bu fikrimize delil olarak Peçeneklerin Rus askerleriyle birlikte 944 yılında Bizans'a yaptıkları hücum gösterilebilir. Peçenekler, İdil ile Ya­ yık arasına geldiklerinde orada yaşayan Bulgar topluluklarını kovarak onların yerine yerleşirler. Burada, Ruslada iyi münasebetler kurdular. Hatta, Rusların onları -başka halk- olarak kabul etmedikleri zamanlar olmuş, onları kendi halkımız diye adlandırmışlardır. Mesela, İpatiyev, tarih kitabında "Yabancı Kıpçakların yardımıyla kinyaz Glev, Grigo­ ri'yi birinci yardımcısı olarak kabul etmiştir. Kontsak bizim ve kendisinin Peçeneklerinden "bastayeva çad" diye bahsetmiştir. Peçeneklerle Kıp­ çakları karşılaştırmıştır. Bu şekilde Rus halkının kaygısı ve kıvancı Ruslar arasında yerleşmeye başlayan göçebelerde de anak olmuş gibidir. Bu tarih kitabında, Kiev kinyazı İzyaslev öldüğünde bütün Rus halk ı ve bütün Kara Börklüler (Türk asıllılar) üzülüp ağladı, Kiev tahtına Vla­ dimir Monomah'ın tarunu Rostislav Metislaviç çıktığında Rus halkıy­ la birlikte Kara Börklüler de sevindi diye yazar. Peçenekler ile Rus kinyazları arasında askeri birlik de kurulmuş­ tur. Mesela, 944'te İgor Bizans'a savaşa gittiğinde Peçeneklerden de as­ ker almıştır. Aynı şekilde, Rus kinyazları ve çarları da, göçebe Türk kitlelerine kendi askerlerini yardımcı kuvvet olarak vermişlerdir. Me­ sela, 1116 yılında Peçenekler, Berendeyler ve Torklar, Kıpçaklara ye­ nilip kendi vatanlarını terk ettiklerinde, Viladimir Monomah'ın onla-


18

Türklük

Bilgisine Giriş

ra yardım ettiği ve koruması altına alarak onları yerleştirdiği, tarihçe bilinmektedir. Böyle uzun yıllara uzanan birlikte yaşama, Rus topraklarında Türk kitlelerinin yerleşip kalmasına yol açmış, Rus medeniyeti ve ekonomi­ sini, dilini etkilemiştir. Xl. yüzyıldan sonra Rus ve Türk halklarının karışık olarak yerleştiği mekanlarda, çoğunlukla yeni Türkçe yer adla­ rı görülmeye başlanır. Mesela, İpatev'in eserinde Ruslarla Kıpçakların karışık yaşadığı Morovnesk, Lyubesk, Ogroş gibi yedi ayrı yer gösteril­ miştir. Şimdi Ukrayna ile Rusya'nın güney bölgelerinde karşılaştığımız Polovts, Peçenek, Berendi, Torki, Kuman gibi yer adları da eski devir­ den kalan izlerdir. Göçebe Türklerin Rus topraklarına yerleşmelerini sadece bu de­ virle sınırlamak mümkün değildir. Genel olarak, büyük göçebelik üç devreye ayrılır: Birinci devir, toplanıp göçme devridir. Bu devirdeki göçebe Türkler, birleşip göç etmişler ve arkalarında önemli medeni miras bırakmamışlardır. Onlardan kalan sadece mezarları ve ölen ki­ şiyle birlikte gömülen çeşitli silahlar ile süs eşyalarıdır. Onlar hayvan­ cılıkla uğraşmışlar ve otlak peşinde konup göçmüşlerdir. Göçebeliğin ikinci devri, sınırları belli bir ülke içinde konup göçme devridir. Bu de­ virde göçebelerin belli kışiakları ve yayiaları vardır. Üçüncü devirde, gö­ çebelerin büyük çoğunluğu, yerleşik hayata geçmiş ve az bir kısmı ko­ nar-göçer yaşamıştır. Onların da konup göçtükleri belirli sınırları ve bölgeleri vardır. Türk kitlelerinin Slav topraklarına girip, orayı yurt tutmaları, esas olarak birinci devirdedir. Göçebe Türk topluluklarının en güçlüsü de, en sonuncusu da Kıpçaklardır. Onlar IX.-X. asırda Balkaş ile İrtiş boylarında Kimek ka­ ğanlığını kurdular. Bu kağanlığın batı kanadında Kıpçaklar (Kuman­ lar) vardı. Kimekierin Kırgız kağanlığına yenilmesi, Oğuzlar ile Kıp­ çakların uzun süren savaşı, Sibirya'dan göçebe grupların Kıpçak ülke­ sine gelmeye başlaması gibi sebepler, Kıpçakların batıya göçüne sebep oldu. Oldukça geniş bir coğrafyaya hakim olan K ıpçaklar, Rus tarihin­ de "Kuman" veya "Polovets" diye adlandırılageldi. Onların güçlenip komşularına baskı yapmaya başladıkları devir, Xl. asırdır. Bu devirden


Türk Dillerinin Araştırılması

19

ha�layarak, Türk kitlelerinin Rus topraklarında yurt tuttukları yerler ıluşmaya başlar. Onlar Kiev ülkesinin içine girmiş, o ülkenin insanı ı ılarak kabul edilmişlerdir. ı

Hunlardan başlayarak Moğol çapulculuğuna kadar geçen uzun za­ man içinde, Türk kitleleri ile Ruslar arasındaki ilişkiler, Rus diline pek çok Türkçe kelimenin, Türkçeye de Rusça kelimelerin girmesine se­ hep oldu. Fakat Rus tarih kitaplarında, yazıcıların kasıtlı düşünceleri sonucunda, Türkçe kelimelere çok az yer verilmiştir. P. M. Meliorans­ kiy, 1225 yılına kadar olan Rus yazılı abidelerini araştırmış ve Moğol ı�galine kadarki Rus yıllıklarında, topu topu 27 adet Türkçe kelime kullanıldığını göstermiştir. Fakat halkın konuşma dilinde Türkçe keli­ melerin çok daha fazla olduğu bilinmektedir. Bilhassa iç içe yaşayan işçi ve çiftçi halkı bir tarala bıraktığımızda, Rusların meşhur kinyazla­ rı ile yüksek memurlarının"rürkçeyi iyi bildikleri, kesin olarak bilin­ mektedir. Mesela, "Povesti Vremen-nıh Let"te, 968 yılında Peçenek­ ler Kiev'e saldırıp onu kuşattıklarında, kinyaz Svyatoslav, Kiev dışın­ Jaydı, Olga torunlarıyla Kiev'deydi. Halk zorlanmaya başladığında o, "Dinyeper'i geçip, asıl güç sabaha kadar yetişmezse, kalenin Peçenekle­ re verileceğini haber verecek adam var mı?" der. O zaman bir adam çıkar ve koluna at koşum takımı alarak Peçeneklere sorar "Atı gören kimse yok mu?" Galiba o kişi Peçeneklerin dilini biliyordu, şeklinde bir ka­ yıt vardır. Rus kinyazı Viladimir Munomah'ın babası Vsevolod Yaros­ laviç beş dil biliyordu. Bunlardan biri de Kıpçak diliydi. XIII. yüzyılda Asya'da büyük değişiklikler olmuş, Moğollar Kazakis­ tan ile Orta Asya'yı işgal etmişlerdi. xııı. yüzyılın 30'lu yıllarında, Deşt­ i Kıpçak, tamamen Moğolların işgali altına girmişti. Moğol merkezinde Rusça ve Moğolca bilen tercümanlar çıkmaya başladı. Bu devirde Türk­ çeyi konuşma dili olarak kabul edenler, bu dille meşgul olanlar vardı. Tercümanlar yalnızca Türkler değildi, içlerinde Ruslar da vardı. Rusçada alıntı sözlerin çoğalmaya başlaması, onu bir sisteme bağ­ lama ihtiyacını doğurmuştu�. Bu sebeple, eski Rus yazmalarında alın-

2

Ruslar yalnız Türklerle deeil bqka milletlerle de (Alınanlar, lsvc:çliler ve Araplar vb.) münasebet kumıuşlardır.


20

Türklük Bilgisine Giriş

tt sözlerin listesi verilmiş ve Rusçası açıklanmıştır: Bu şekilde ilk eser, ı ı. yüzyıldan önce yazılmışsa da, sözlük mahiyetindeki ilk eser XV. yüzyıldan sonra ortaya konmuştur. Bunlardan "Se Tatarskıy Yazık" ve "Tolko-vaniye (İli Tolk) Yazıka Polovetskogo" eski iki sözlük de XV­ XVI. yüzyıllarda yazılmıştır. "Se Tatarskiy Yazık" sözlüğünde 27 keli­ me, 6 cümle, ı8 özel isim, "Tolkovaniye (lli Tolk) Yazıka Polovetsko­ go" da ı 7 kelime verilmiştir. XV-XVI. yüzyıllarda Kazan ve Kırım hanlarıyla Moskova'nın iliş­ kilerinin güçlenmesine ba�lı olarak, Kazan ve Kırım Tatarlarının dili­ ni ö�enen, o dilleri iyi bilen tercümanlar çıktı. Türklerle Ruslar ara­ sında yazılı ilişkiler de kuruldu. Mesela, ı 489 yılının 29 Ekiminde ve ı490 yılının Nisan ayında Kırım'a Tatar dilinde yazılmış (yazan Oblev Baksı) belge gönderilmiştir. Eskiden beri dünyada meşhur olan İstan­ bul'un fethi ( 1 453 ), Türk ülkesinin güçlenmesi, Rusları, Türklerin ta­ rihini, dilini öğrenmeye mecbur etti. Kazan ( 1 552), Astrahan ( 1 556) hanlıklarının Ruslara yeniJip onadan kalkmaları, Rusların Sibir han­ lıklarıyla olan ilişkilerini arttırdı. Ruslar, Sibirya'ya yerleşmeye başla­ dılar. Mesela, ı587 yılında Tahıl kalesi kurulmuş, ı632 yılında Ya­ kutsk'un temeli atılmıştır. 2. Türklük Bilgisiyle ilgili İlk Araştırmalar

Doğu, eski medeniyerin merkezi olmuştur. Tarihe göz attığımızda, es­ ki Grek medeniyerinden önce ve onun gelişmesine etkisi olan Hint, Babil ve Çin medeniyetlerini görürüz. O kavimlerle sınırdaş olan baş­ ka kavimlerin medeniyetlerinin de gelişmiş olma ihtimali vardır. Şu andaki Türk kitlelerinin yaşadığı Orta Asya, Kazakistan ve Sibir ülke­ leri hakkında, halkların tarihi, sosyal durumu, coğrafyası, emografyası ile ilgili bilgiler, eski devirlerden kalan çeşitli yazma eserlerden bize ulaşır. O bilgilerin çoğunluğu Çin yıllıklarından, Grek seyyahları ile tarihçilerinden, co�afyacılarının eserlerinden bize ulaşır. Mesela, N . Y. Biçurin'in belirttiğine göre, Çin yıllıklannda Fergana hakkındaki ilk bil­ giler, Çjan Kyan'ın M.Ö. 1 40-1 35 yıllarında hanlık kurduğu devir hak­ kındadır. Hunlarla ilgili bilgilere ise ondan da önce yazılan yıllıklarda rastlarız. Grek tarihçileri ile co�afyacıları ise, Orta Asya ve Hazar kı-


Türk Dillerinin

Araştırılması

Z1

yıları, az sonra ise Kazakistan ve Moğol halkları hakkında bilgi verir· ler. Mesela, Herodot, tarih kitabında Massageder (Amu ve Sir boyun· da yaşayan halklar) ile İssedonlar (şu anda Kazakistan'da yaşayan halk) hakkında şu şekilde bilgi verir : "Giyimleri ve hayadarı yönün· den Massageder, Skiflere benzer. Onlar, yaya da adı da savaşabilir, sa­ vaşın iki türünü de bilirler: Yay ile, murak ile savaşır, silahları basit ve­ ya mükemmeldir. Onların bütün eşyaları, altından veya bakırdan; mız· rağı, oku, iyi cins bakırdan; başlıkları kemerleri ve diğer süs eşyaları al­ undan olur." lssedonlar'la ilgili ise: " ... lssedonlar'da şöyle bir adet var· dır: Eğer onların babaları ölse, akrabaları hayvanlarını getirip, kurban eder, eti küçücük parra ara keserek, ölen kişinin akrabalarıyla bir çeşit toplantı yaparlar", d� trabon, coğrafya ile ilgili eserinde Massageder ile Sakları bir halk olarak kabul eder. Saklar hakkında çok kitap yazıl· mıştır. Sakların güçlü bir ülke oldukları tarihten bellidir.

� �

Türk halklarının dilini, edebiyatını konu alan araştırmaların tari· hi eski deviriere gitmez, Orta Çağdan başlar. Elimize ulaşan malzeme· lere göre, Türk dilini araştıran ilk bilim adamları, Arap ilmi ve mede­ niyetiyle ilgili olan kişilerdir. Bunun tarihi sebepleri vardır. İlk sebep; Türk halklarının çoğunluğu (Orta Asya ve Türkiye'dekiler), Arap ha­ kimiyetinde yaşadı. Araplar, hakimiyederini devamlı hale getirmek ve topraklarını genişletmek gayesiyle Türk halklarının tarihini, dilini, örf ve adetlerini öğrenmeye başladılar. İkinci sebep, Arapların işgal ettik· leri bölgenin oldukça geniş oluşuydu. Bu yüzden aradaki ilişkiyi (pos· ta ilişkisi) korumak, kesintisiz olmasını sağlamak gayesiyle ve mevcut toprakları elde tutmak, yeni yerler almak için yerli halkların ileri ge· lenlerini ülke idaresine ve askere almışlardır. İşgalci ordunun içindeki Araplar, bu gayeleri gerçekleştiremediler. Ü çüncü sebep, Araplar yal­ nız silah gücüyle Orta Asya, Kazakistan ve İdil boyundaki halkları ha­ kimiyetleri altına almadılar. Arap atlarının toynaklarının Kazakis­ tan'ın birçok yerine, İdil boylarına basmadığı bilinmektedir. Onlar, din dolayısıyla bir çok yere hal<im olmuşlar ve etkilerini yürütmüşlerdir. Ken· di hakimiyetlerinin sağlam olmasına İslam dininin de tesiri olduğunu iyi tespit ederek Kur'an'ın temel kurallarını Türkçeye çevirmeye baş­ ladılar. Arap dilini bilen kişiler sözle de olsa, Kur'an'ı yerli halka an­ latmaya devam ettiler. Dördüncü sebep; Arap ilmi ve medeniyeri de-


22

Türklük Bilgisine Giriş

nilen anlayışın dünya tarihinde yer almasını, onun çok ilerlemesini ve başarılı olmasını yalnızca Arapların çalışmalarına bağlamak doğru ol­ maz. Mesela, Arap devletleri içerisinde ilim ve medeniyerin en gelişti­ ği "altın devir" Abbasilerin hakim olduğu devire rastlar. İngilizlerin meşhur oryantalisti E. Brovn'a göre; o devirde dünyaca tanınan 45 Arap bilginin 30'u Arap değil, başka milletiere mensuptur. Onların içinde bizim dedelerimiz Ebu N asır el-Farabi, Ebu Ali İbni Sina, Mah­ mud el-Harezmi, Ebu Reyhan el-Biruni'leri sayabiliriz. Türk halklarının dillerinin ne zamandan itibaren araştınimaya başlandığını tam olarak söylemek zordur. Fakat bize ulaşan ve Türk di­ li hakkında fikir veren en eski çalışma, Karahanlılar devrine aittir. En büyüğü ve yazıldığı zaman bakımından en eskisi, Kaşgarlı Mahmud'un Divanu Lügati't·Türk3 adlı eseri kabul edilir. Türk diliyle ilgili yazılan ikinci eser, Mahmud Zemahşeri'nin Mukaddimetü' 1 -Edeb adlı eseridir. M.Zemahşeri, 1 075 (H. 467 ) 'te, Harezm'de (daha doğrusu şimdiki Türkmenistan'ın Taşauz vilayeti Tahtaköpir kasabası İmzşahr köyün­ de) doğmuştur. Ayağı sakat olduğu için doğduğu yerden ayrılamamış, ilmini Harezm'de almış ve bu yüzden de Harezmi diye adlandırılmıştır. Yaşı ilerledikten sonra yalnız Buhara, Horasan, Bağdat, Mekke ve Şam'a gitmiştir. O, Arap dili, edebiyatı, filolojisi ve İslam dininin ta­ rihiyle ilgili elliden fazla ilmi eser yazmıştır. Fakat tamamı bize ulaşma­ mıştır. Türklük Bilgisiyle biraz ilgili olan eseri Mukaddimetü'l-Edeb'tir. Bu eser sadece sözlük değildir, Arapçanın grameri hakkında da bilgi verir. Eser, beş bölümden oluşur, birinci bölümde isimler, ikinci bölümde fiiller, üçüncü bölümde yardımcı sözler (edatlar), dördüncü bölümde isirolerin ek alıp çeşitlenmesi, beşinci bölümde fiil çekimleri hakkında bilgi verilir. Kitabın sözlük kısmında bazı Arapça kelimelerin Türkçe ve Moğolca karşılıkları verilmiştir. Akademi üyesi V.V. Barthold, M. Zemahşeri'nin eserindeki Türkçe sözlerin XII -XIII. asırlardaki Orta Asya Türk halklarının kelime hazinesini gösterdiğini belirtir. Orta çağda Türk dilini araştırmaya büyük emek sarfeden alimler­ den biri de Nasıruddin Ebu Hayyan el-Endülüsi'dir. O, 1 256 (H. 654)'da 3

Kaşgarlı Mahmud'la ilgili bilgi başka bölümde verildi.


Türk Dillerinin Aıaştırılması

23

İspanya'da dünyaya geldi. İspanya'nın Malaga, Velez, Almeriya şehir· lerinde okuyup yetiştikten sonra 1 280- 1 28 1 yıllarında Mısır'a seyahat etti. O seyahat esnasında Mısır, Suriye, İran medeniyetine, ilim dün· yasına ilgi gösterdi. Arap, Fars ve Türk dillerini çok iyi öğrendi, bu dit� !erin sözlüğü ve grameri hakkında eserler yazdı. Ebu Hayyan'ın Turk diline ilgisini bilim adamları farklı şekillerde açıklarlar. Bizce, bu me­ sele onun Suriye'deki hayatıyla ilgilidir. Bu devirde Suriye ve Mısır'da Türk halklarının değeri artmış, Memluklar devleti hakim olmaya baş· lamıştı. Türkçe İslam Ansiklopedisinin "Ebu Hayyan" maddesini yazan Mecdut Mansuroğlu, E�u Hayyan'ın Arap ülkelerini on yıl süreyle do­ laşıp Kahire'ye yerleştiğk ve orada öldüğünü belirtir. Tam o devirde Memluklar, Mısır ve Suriye'de hakimiyet kurmuşlar ( 1 250- 1 5 1 7 ) ve ül­ kenin resmi dili Türkçe olmuştur. Bu yüzden Ebu Hayyan'ın Türk dili­ ne ilgisi, o dil hakkında eser yazma sebebi anlaşılmaktadır. Bize ulaşan bilgilere göre; Ebu Hayyan Türk dili hakkında dört eser yazmıştır. Bun­ lardan yalnızca biri bize ulaşmış ve şu anda elimizde bulunmaktadır. Bu kitabın adı Kir.abu'l-1drak li-Lisani'!-E tTak'tır; 1 3 1 2 (H.71 3)'de Kahi· re'de yazılmıştır. Kitap iki bölümden oluşur. Memlukların dili karışık bir dildir. Fakat onların dilinde Kıpçak unsurlarının yoğun olduğunu bilim adamları ispatlamışlardır. Kir.abu' 1-ldrak'te çevirisi verilen keli­ melerin çoğunluğu Kıpçak sözleri olduğu için, A.N. Baskakov onu Kıpçak dilinin eseri olarak kabul eder. Fakat kitapta Oğuzca unsurlar da verilmiştir. Mesela, ağla·, almurt (armut), aşaka, aduk, amak, asrı, beyni (beyin) , ben, bilegü (bileği) , bin, bildirsin (bıldırcın), büyküz (boynuz) , bunçuk (boncuk) , pamuk, yavuz, yağmur, yumurkla (yumur· ta) gibi kelimeleri Oğuz-Türkmen diline ait olarak göstermiştir.4 Ebu Hayyan, Kıpçak dilinin fonetik özelliklerinin tamamını bil­ mekte ve bu özellikleri göstermektedir: 1 . Söz başında y ünsüzü kulla­ nılır. Mesela, yamgur (jangbır değil), yiku (çizik), yılan vb. 2. Kelime için· de g, g ünsüzleri y ünsüzüne dönmektedir. Mesela, egin-eyin, bugday­ buyday vb. Eğer Kitabu'l-ldrak'ta verilen kelimeleri çağdaş Kazak diliy·

4

Örnekler E. Fazılov'un Şarl<nıng M�hur Filologlmi (Taşkent,

alındı.

1971)

adlı eserinden


24

Türklük Bilgisine Giriş

le karşılaştırırsak, §U ses değişmelerini görürüz: Mesela b ile p ünsüzleri değişir: aba-apa, abak-appak, b ile m ünsüzleri değişir : ban-man-, ben­ men , beçin-meçin (maymun) , bin-mın vb., ş ile s ünsüzleri değişir : baş­ has , aş-as ( yemek anlammda) , taşı-tası-, taşkun-taskın vb., d ile t ünsüz­ leri değişir: budak-butak, dep-tep, demir-temir, g ile v ünsüzleri değişir: bagır-bavır, bag-bav vb. Kitabu'l-İdrak'taki örneklerle çağdaş Kazak di­ lini karşılaşttrdığımızda morfolojik özelliklerin de olduğu görülür. Me­ sela, toplama sayı adı; -avu/-evü ve -agu/-egü, -avla/-evle eklerinin asıl sayı adiarına getirilmesiyle yapılır: ikevü, ikegü, ikevle , ikile. Emir kipi­ nin birinci şahsında -gayım/-geyim, ikinci şahsında -gıl/-gil/-kıll -kil/-gul/-giil ekieri kullanılır. Sıfat-fiillerden -daçı/-deçi, zarf-fiillerden -u/-ü, -yu/-yü ve -ban/-ben kullanılır. Kıpçak dillerinin malzemelerini esas alarak yazılan ikinci bir eser, Celaleddin Ebu Muhammed Abdullah Türki'nin Kitabu Bulgatü' 1 Müştak fi-Lugati't·Türk Ve' 1 - Kıfçak ıdır Celaleddin Türki'nin hayatı ve eserleri hakkında tam bilgiye sahip değiliz. Yalnızca XIV-XV. yüzyıl­ larda yaşadığını, Arap ve Türk dillerini iyi bilen bir bilgin olduğunu biliyoruz. Onun birçok eser yazmış olması mümkündür, ancak Türk di­ liyle ilgili bir eseri bize ulaşmışttr. Elimizdeki nüsha yazar nüshası de­ ğil, XV. yüzyılın ortalarında istinsah edilmiş bir nüshadır. El yazma Pa­ ris'teki Milli Kütüphanede korunmaktadır, eserin ilk sayfasmda Ebu Bekir adlı kişinin adı ve 145 1 ( H. 855) tarihi yazılıdır. Eserin nerede ya­ :ıldığı konusunda da bilgi yoktur, sadece Türkçe kelimelerin Arapça an­ lamı, Arapça'nın Suriye lehçesinde verildiği için, Suriye'de yazıldığına dair yaygın bir kanaat vardır. '

.

E. Fazılov'un belirttiğine göre, el yazma dört bölümden oluşur. Bi­ rinci bölümde Allah'ın, peygamberin, meleklerin, gün, ay, yıldız, kuş yolu vs. adı ve onlarla ilgili bilgiler verilmiştir. İkinci bölüm yer üstü ve yer alu malzemelerine ayrılmıştır. Bu bölüm, birkaç alt bölüme ay­ rılır. Mesela, l. Yer üstündeki malzemeler: Yer, kır, sırt, yar, orman. 2. Yer alu zenginlikleri: Altın, gümüş, bakır, kurşun vb. 3 . Tıcari eşyalar: Yaldırım (şişe), sırça ( ayna), yamcu ( inci)vb. S . Din, ibadetle ilgili ke­ limeler: Mug (ateş ayini ile ilgili), namaz, abdest vb. 6. Askerlik ve si­ lahla ilgili kelimeler: Ka�ari (casus ) , çeri, galış ( güreş) vb. 7. Bitki adla­ rı: Ekin, bugday, arpa, dan vs. 8. Hayvan adları : Koçkar (koç), kubaş


Türk Dillerinin Araştırılması

ZS

(köpek çeşidi), kulan, kuluk ( iki yaşmda kuzulamış koyun), kulun, ku­ ııtk (sıpa) vs. Üçüncü bölümde zaman ve mekan adları; ay , gün adla­

rı ile yılm mevsimleri, kişi ve işaret zamirieri ile edatları yazmıştır. Dör­ düncü bölümde fiilierin geçmiş, şimdiki ve gelecek zamanları, emir ki­ piyle mastarlar hakkında bilgi verilmiştir. Cemalettin Türki kelimelerin anlamlarını vermekle kalmamış, Türkçenin grameriyle ilgili bilgiler de vermiştir. Mesela, üçüncü bölü­ mün sonunda çokluk ekl�ti hakkmda bilgi verir. El yazmada iyelik eki uç şahsa ba�lı olarak kulla . mı.ştır. Birinci şahısta -um/-üm/-ım/-im, ikin­ ci şahısta -un/-ün/-ın/-in, üçüncü şahısta -ı/-i eklerini kabul eder. Hal eklerinin anlammı Arap dilindeki şekilleriyle karşılaştırmış ve Arap­ çada kelime önünde kullanılan i la- ekine yönelme hali (-a ) eki, fi- yar­ dımcı sözüne bulunma hali (-da ) eki, min- yardımcı sözüne ayrılma ha­ li ( -dan) ekinin karşılık oldu�unu belirtir. Eserde hal ekieri yedi tane­ dir : 1 . Yalm hal (eki yok), 2. İlgi hali (-nin, -in, -um, -üm) , 3. Yönel­ me hali ( -a ), 4. Belirtme hali ( -nı/-ni) , 5. Vasıta hali ( -un/-ün/-ın/-in), 6. Bulunma hali (-dal-de). 7. Ayrılma hali ( -dan/-den) . El yazmada fi­ ilin geçmiş zaman ( -dı/-di) , gelecek zaman ( -ar/-er) eklerinin, çatı ek­ lerinin ( -ı- ,-1- , -dur- , -ur-/-ür- , -gur- , -p) , sıfat-fiil eklerinin kullanılma­ sına örnekler verilmiş, çok az da olsa, sözlerin kullanılma özelliklerine de yer verilmiştir. Mesela, tor kelimesinin Kıpçakçaya ait oldu�u gös­ terilmiştir. Ş.A. Feyzullayeva'nın belirttiğine göre, Kitabu Bulgar'ta 986 kelimeye anlam verilmiş. Bunların 479'u cins ismi, 60'ı birleşik kelime, 3 l8'i fiil, ll 'i sıfat, 22'si zamir, 44'ü sayı ismi, 25'i zarf, 1 4'ü edat, 8'i ba�lama sözü, 4'ü yardımcı söz, 1'i olumsuzluk sözüdür.

Türk dillerinin malzemelerini inceleyen Arap dil bilimciliği ör­ nek alınarak yazılmış eserlerden biri de Celaleddin İbni Mühenna'nın Hilyetü' 1 -İnsan ve Helbetü'l-Lisan adlı eseridir. Bu eserin birkaç nüsha­ sı vard ır. P.M. Melioranskiy kendi zamanında meşhur olan beş nüsha­ yı karşılaştırarak "Arap Filolog o Turetskom Yazıke" (Spb, 1900) adlı eser yazdı. Bu beş nüshada da eseri yazan kişinin adı belirtilmediğinden anonim eserler arasmda sayılmış, ancak P.M. Meliorarıskiy'den sonra İstanbul'da bu eserin altıncı nüshası bulunmuştur. Bu nüshada eserin yazarı Celaleddin İbni Mühenna olarak kaydedilmiştir. Arap kaynak­ larında birçok Mühenna ile karşılaşılır. Eserin altmcı nüshasmı yayın-


26

Türklük Bilgisine Giriş

layan ( 1 92 1 ) Türk bilgini Ahmet Rifat, eseri yazan Mühenna'nın Tı­ rnur'un çağdaşı Celaleddin İbni Mühenna İbni Aneb olması mümkün­ dür, der. Fakat P.M. Melioranskiy eserin dil özelliklerini dikkate alarak, onun yazıldığı zamanın XIII. yüzyıl veya XIV. yüzyılın başları olması ge­ rektiğini ileri sürer. Son zamanlardaki araştırmalar, eserin yazarının 1 2 79'da ölen İbn i Mühenna el-Ubeydullah olduğunu göstermiştir. Eserin dili hakkında da bazı fikirler ileri sürülrnüştür. P.M. Melio­ ranskiy, eserin dilini Hülagular devri eski Azerbaycan dili olarak kabul eder. S.E. Malov ise Kaşgar Uygurlarının dili olarak kabul eder, başka birçok bilim adamı da karışık dille yazıldığını belirtirler. Fakat son za­ manlarda P.M. Melioranskiy'in fikrini benimseyenler çoğunluktadır. Hil­ yet iki bölümden oluşur. Birinci bölümdeki 20 küçük ah bölümde isim­ ler, zarflar ve yardırncı kelimelerle ilgili bilgi, kalan yedi bölümde fiil şekilleri, ağırlık, sayı anlamı veren sözlerin tahlili yapılır. Mesela, fiil çatıları hakkında bilgi verilerek, onun -1-, -n- , -k- gibi türlerinin oldu­ ğu gösterilir. Örnek olarak al-ın-dı , vur-ul-du, aç-ıl-dı, as-ıl-dı, ar-ıl-dı gi­ bi kelimeler verilir. Emir kipinin ikinci şahsının eki -gıl/-gil, üçüncü şahsının -sun/-sün; geçmiş zaman eki -dı/-di , -mış/-miş , şimdiki zaman eki olarak -r, -mas; gelecek zaman anlamında da -gay/-gey, -acak/-ecek ekieri gösterilir. Orta Çağ abideleri içerisinde yazarı bilinmeyen el yazmaları da vardır. Bunlardan biri Kitab-ı Mecmu'-ı Tercüman-ı T ürki ve Acemi ve Mogoli ve Farsidir. Bu eser tek nüsha el yazma olarak bize ulaşmıştır. Bu nüsha Hollanda'da Leiden Kütüphanesi'ndedir. Eseri, 1 894'te Hal­ landalı alim M.T. Houtsma ( 1 85 1 - 1 943) tıpkıbasım olarak yayınladı ve şimdi bu eser hakkındaki bilgiler, bu yayma dayanmaktadır. B. Fle­ ming'e göre eser, 1 343 yılının 25 Ocak'ında, yani hicri 743 yılının Şa­ ban ayının 27'sinde, tamamlanmıştır. Eserin yazarı Halil ibni Muham­ med ibni Yusuf el-Konevt'dir. Fakat bu görüşü bütün alimler kabul et­ mezler. Mesela, Z.B. Muhammedova, Konevt'nin sadece müstensih ol­ duğunu ileri sürer. Kurışjanov ise E.N. Nedjip'in Türk alimi A. İnan'· dan aktardığı "Konevt, el yazmanın yazarı ve Oğuz-Türkmen dili ko­ nuşan bir kişidir" fikrini belirttikten sonra, yazarın koyun, akın, ötmek gibi Oğuzca kelimeleri bilmediğini ve eserin Türkmenceye bemernedi­ ğini belirterek, Oğuz eseri olduğu fikrini kabul etmediğini belirtir. Bu-


Türk Dillerinin Araştırılması

27

nunla beraber, sözlük, "Bu kitabı yazan Allah' ın hakir kulu Halil bin Muhammed ibni Yusuf el-Konevi" cümlesiyle biter. Kitabın yazılış ta­ rihini de tam olarak söylemek zordur. Eserdeki malzernelere göre XIII. yüzyılda yazılmış olduğu ileri sürülebilir. Bu eserin dili, Kıpçak diline benzer, ancak Türkmen dilinin malzemeleri de bol miktarda verilmiş­ tir. M.T. Houtsma'nın yayınla ğı tercümenin dilini ilk olarak incele­ yen ve değerli fikirler ileri süre P.M. Melioranskiy, onun dilinin Co­ dex Cumanicus 'un diline çok yakın olduğunu belirtmiştir.

c(ı �

Kıpçaklar'ın Suriye ve Mısır'a yerleşmeye başlamalarının, Moğol­ lar'ın Orta Asya'yı istila etmelerinden daha önce olduğu bilinmekte­ dir. Onların sayısı Moğol istilasından sonra da azalmadı ve artmaya de­ vam etti. Hülagu'nun askerleri arasında gelen Kıpçaklar'dan başka, kö­ le olarak satılıp gelenler de çok olmuştur. Mesela, 1299'da N ogay ile Taktı'nın savaşında Nogay büyük bir yenilgiye uğrar ve onun emrin­ deki on binlerce Kıpçak'ın esir alınıp köle olarak Mısır'a sattidıkları bilinmektedir. Mısır sultanlarının bu kölelerden asker olarak faydalan­ dıkları ve bunların Memluklar devletini kurdukları bilinmektedir. Di­ ğer taraftan Mısır'daki Kıpçaklar Altın Ordu'yla bağlantılarını tama­ men koparmamışlar, aralarındaki ilişki uzun süre devam etmiştir. Bu bağlardan biri dil bağıdır. Bu, eserin tercümesinde açıkça görülür. Söz­ lük dört böltimden oluşur. Birinci bölümde isimler, ikinci bölümde fi­ iller, üçüncü bölümde fiillerin çekim şekilleri incelenir. Burada fiilin üç zamanı ve üç şahsı olduğu, olumlu ve olumsuz, teklik ve çokluk şa­ hıslar belirtilir. Fakat zaman ekieriyle şahıs ekieri ayrılmamıştır. Türk dillerinde, Arapçadaki gibi cinsiyet gösteren, özel ekierin olmadığı be­ lirtilmiştir. Fakat sözlükte ana, giçe , kız, yakız (rakip anlamında), yene , kız karındaş, kız o!lan (genç, evlenmemiş kız anlamında) gibi kelimeleri dişilik gösteren; ara, açkı ( büyük torun), oga (dayı), oğul, küyegü gibi ke­ lirneleri de erkeklik gösteren kelimeler olarak tek tek ayırmıştır. Dör­ düncü bölümde bazı ekieri ayırıp incelerniş, edatları, zamirieri ve yar­ dımcı kelimelerin Arapça çevirisini vermiştir. Demek ki eserin birinci ve ikinci bölümü sözlük, üçüncü ve dördüncü bölümü ise gramer olarak dü­ zenlenmiştir. Sözlük bölümünde Arapça kelimelerin Türkçe karşılıkla­ rı verilmiş; sadece bir bölümde (XXII. bölüm) Türkçe kelimelerin Arapça karşılıkları verilmiştir. Sözlük bölümünde Türkçe kelimelerin


28

Türklük Bilgisine Giriş

doğru telaffuzunu göstermek gayesiyle çeşitli delillerle açıklamalar yapmıştır. Mesela, adım kelimesindeki d ünsüzü, Arapça'daki t ünsüzü gibi sert söylenir, ug ( anlama, fikir anlamında) kelimesindeki g Arap­ ça'daki kaf ünsüzüne benzer, gibi açıklamalar vardır. Kelime içindeki seslerin değişmesi ve kelimelerin fonetik varyantiarı üzerinde de durul­ muştur. Mesela, bozguş, doğrusu bozk� (özel isim); Hutlaba, doğrusu Kutlaba; temür, doğrusu demür; bakırcı, doğrusu bakırşı; korgaşun doğru­ su korgasm vb. şeklinde gösterilmiştir. Korgasın, korsun şeklinde de söy­ lenir, bu Türkmencedir. İnsan yüzünün hangi halde olduğuna, görünü­ şüne meniz denir, bunu beniz olarak gösterir ki bu da Türkmence'dir. Bazı kelimelerin tarihi, etimoloj isi ve hangi dilden geldiği üzerinde de durulmuş ve izahlar yapılmıştır. Mesela, yinjü-injü, merüvert. Buna ra­ na da der, aslı Farsça dana kelimesidir. Mahaln-makaln, tam şekli mah aln. Bu da Farsça mah ( ay) ile Türkçe aln sayı adının birleşmesiyle ya­ pılmıştır vb. Gramerle ilgili bölümde bazı ekler üzerinde durulmuş ve anlamları gösterilmiştir. Mesela, emir kipi ikinci şahıs eki gıl -gil, -kıl, -k i l'dir. Fakat emir kipinin ikinci şahsının başka eklerle de yapıldığını hatırlatır. -

,

Yazarı bilinmeyen, ancak XIV. yüzyılda Türk dili hakkında yazıl­ mış eserlerden biri de Et-Tuhferü'z-Zekiyye fi-Lugô.ti'r-Türkiyye 'dir "Et­ Tuhfe" bize tek nüsha olarak ulaşmıştır, o da İstanbul Bayezit kütüpha­ nesinde korunmaktadır. Bununla ilgili ilk makaleyi yazan ve bilgi ve­ ren Prof. M.F. Köprülü olmuştur. Şimdiye kadar bu eser, dört kere ba­ sıldı ve üzerinde çalışmalar yapıldı. Fakat hala bilinmeyen yönleri var­ dır. Mesela, ilim adamlarımız arasında, eserin nerede yazıldığı konu­ sunda görüş birliği yoktur. A. Zajaczkowski, sözlüğün Arapça'ya ait bö­ lümündeki bazı ağız özelliklerine dayanarak, onun Suriye'de yazıldığı­ nı kabul eder. Zajaczkowski'nin bu düşüncesine "Et-Tuhfe" üzerinde çalışan Macar bilim adamı T. Halasi-Kun da katılır. Er-Tuhfe'y i Özbek­ çe'ye çevirip önsöz yazan S. M. Muttalibov, eserin Mısır'da yazıldığını ileri sürer, ikinci bir Özbek bilim adamı H. Daniyerov Deşt·i Kıpçak'ta yazıldığını ileri sürer. Eseri kimin yazdığı konusunda da, nerede yazıl­ dığı konusunda da genel olarak kabul edilen bir bilgi yoktur. Eserin dil özelliklerine dayanarak görüş belirtenierin çoğu, Mısır veya Suriye'de yazıldığını kabul ederler. Nerede ve kim tarafından yazıldığı bilinme.


Türk Dill<!rinin Am�tırılınası

29

ınckle beraber, eserin yazarının Türk dilini (bilhassa Kıpçakçayı) çok iyi bildiği açıktır. Yazar, Et-Tuhfe'nin girişinde Kıpçak dilini esas aldığını, sebebi­ ninse o dilin çok kullanılması olduğunu, Türkmen diline çuk ihtiyaç duyduğu zaman başvurduğunu hatırlatır. Bununla birlikte kitabı ya­ zarken kendisinden önce xazılan eseriere de başvurduğunu belirterek Ebu Hayyan'ın adını anar."Bu yüzden Ebu Hayyan'ın sözlüğüyle Ec­ Tuhfe arasında benzer yerler çoktur.

Ec- Tuhfe, üç bölümden oluşmuş­

tur. Birinci bölümde, ses bilgisi hakkında kısaca bilgi verilmiş; ikinci bölümde, sözlük verilmiş; üçüncü bölümde ise dilbilgisi üzerinde du­ rulmuştur. Mesela yazar, Kıpçakça'da 23 ses olduğunu, onların 19'unun asıl ses ulduğunu belirtmiştir. Bunlar; a, b, t, c, r, z. s , s , t , g, k , k , I, m, n , h,

v,

i; bunların dördü tekrarlanmak suretiyle yapılmış­

p), c ünsüzü ş ünsi.izüyle karış­ (g) i.insi.izü damak n'si ile karışmış (yani n ) ;. Bunların

tır: b ünsüzü f ünsüzüyle karışmış (yani mış (yani ç ) , k

telaffuzuna gırtlaktan başlanır ve burun ucunda biter, denilmiştir.

Eserde Kıpçak dilinin ses özellikleriyle ilgili özel bilgiler de verilmiş­ tir. Mesela, tekrarlanarak yapılan dört sesin üçünün altına nokta kon­ muş, burundan çıkarılan daınak n'si, kef olarak yazılmıştır. Mesela, ıiiır aiiak diye söylenir. Sözlük bölümünde Türkçe kelimenin Arapça kar­ şılığı verilmiştir. Çoğunlukla bir kelime ikincisiyle denk gelecek şekil­ de verilir. Fakat bir kelimenin iki veya daha fazla kelimeyle açıklan­

dığı da olur, ama bu fazla değildir. Mesela, sarsagan, ı. Saksağan 2.

2 . Yendi; azdı ı. Bozdu, 2. Yanıldı, aldandı; kıçkır­ dı 1. Bağırdı, 2 . Çağırdı, 3 . Ağladı vb. Bunun gibi Türkçedeki iki ve­ Soyka; açn, ı. Açtı,

ya üç kelimenin Arapçadaki bir karşılığı da verilmiştir. Mesela, yun , tük "yün"; esirgedi, yarlıgadı "sevimlilik, şirinlik gösterdi"; kovaladı , kot•dı , tilendi , "sevimliliği, şirinliği istedi, kovaladı, kovdı" vb. Sözlük­ re birleşik kelimelerle deyimler de çevrilmiştir. Mesela, kaym ana "kaynana", yalan ayak "yalın ayak", yan bastı "savundu", ant içti "ant içti", tabu ayiadı "askerlik yaptı", kabarçaklı bağa "kaplumbağa", semir­ di, semiz boldı "şişınanladı" vb.

5

Öm�:kb "lzıskannıy D.ır Tyurkskoınu Yazı ku" (T�kcnı,

197H) aı.llı kitaptan alındı.


30

Türklük Bilgisine Giriş

Dilbilgisiyle ilgili bölümde, esas olarak şekil bilgisiyle ilgili konu­ lar ele alınır. Mesela, kişi zamirieri hakkında bilgi verilirken, onların üç şahısla bağlantılı oldukları ve teklik, çokluk türlerinin olduğu ha­ tırlatılır. Fakat yazar, şahıs zamirleri, çekim ekieri ve iyelik eklerini tek tek ayırmadan, bir bölüm içerisinde gösterir. Mesela, şahıs eklerini ay­ rı yazılan ve birleşik yazılan olmak üzere ikiye ayırır. Ayrı yazılanlara birinci şahısta man, biz, ikinci şahısta san , siz ve -iiız, -iiiz, üçüncü şa­ hısta özi, kansı , kanda örneklerini verir, çokluk anlamını vermek için çok­ luk eklerinin getirildiğini söyler. Birleşik yazılan kişi zamirleri, geçmiş zaman için birinci şahısta teklikte -m, çoklukta -k'dir. Geçmiş ve değişken şimdiki zaman için -lık, -lik ve -lim olur. İkin­ ci kişinin tekliği -ii, çokluğu -iiız; üçüncü kişi için -uii, -üii ve -aii , aiiar. Çokluk şekiller için çokluk eki kullanıldığını belirtir. Eserin baş­ ka bir yerinde birleşik yazılan şahıs zamirierinin isimlere de gelmesi mümkündür diyerek, birinci kişide başım , közüm; ikinci kişide başıii , közüii; üçüncü kişide başı, közi şeklinde örnekler vermiştir. Et- Tu hfe de sıfat, fiil ve edatlar hakkında da bilgi verilmiştir. On­ ların çoğunun Kazak dilinin (genel olarak Türk dilinin de) tarihi gra­ meri için önemi büyüktür. Bilhassa bazı ekierin anlamları değişmiş ve yeni anlamlar kazanmışlardır. Eserde ekierin yüklendiği anlamlar da incelenmiştir. Mesela, Türkmencedeki -çı , -çi eki hakkında bilgi veril­ miş, onun fiiliere de isimlere de eklendiği ve eklendiği kelimeye de­ vamlılık anlamı kattığı belirtilmiştir. Mesela ötmekçi "ekmekçi", keliçi "her gün gelen kimse, gelici" kelimelerini yazmıştır. Çağdaş Türk dil­ lerinden anladığımız ise -çı , -çi ekinin bu anlamından uzaklaşmış oldu­ ğudur. Bu ek isimlere eklenerek meslek adları yapan gövde isimler tü­ retir, fiillere eklenmez. Fiillere eklendiğinde körşi "komşu" anlamında, devamlı hareketi bildirmezler. Eğer meslek anlamının gelişme yolunu dü­ şünecek olursak, temelde hareketin birçok kere tekrarlandığını ifade eden anlamın olduğu açıktır. '


( II.

BÖLÜM

TÜRK DiLLERİNİ KARŞlLAŞTlRMALI, TARİHİ AÇlDAN ARAŞTIRMAK



( Türk Dillerini Karşılaşhrmalı­

Tarihi Açıdan Araşhrmak

1. Karşılaştırmalı-Tarihi Araştırmalar İçin Temel Esaslar

Karşılaştırmalı tarihi araştırmalar sağlam kurallara dayandıkları zaman daha verimli olur. Fakat Türkoloj i ilminin mensupları da, genel dil biliminin mensupları da bu meselede anlaşamazlar. Bu kurallar biz­ ce şunlardır:

1 . Dil sosyal bir kuruluş olduğu için, toplum mensuplarının bir araya gelmesine hizmet eder, o toplumla birlikte büyür ve gelişir. Bu yüzden her dilin geçmişi, şu andaki hali ve geleceği vardır. Dil malze­ mesini karşılaştırırken onun haldeki durumunu geçmiş tarihiyle irti­ batlı olarak araştırmak gerekir. Buna göre karşılaştırmalı tarihi araştır­ manın temel amacı en eski şekli ortaya koymaktır. Bu amaç temel alındığında doğru olan karşılaştırma yolu, şu anda kullanılan şekil ile en eski olarak kabul edilen şekil arasındaki gelişme seyrini ortaya koy­ mak, ispatlamak olarak kabul edilmektedir. Dil tarihine derinlerne inildiği takdirde onun her türlü özelliklerinin sırrı açılacaktır. Türk halkları başlangıçta bir kökten türernekle birlikte, onun et­ nik yapısı bir köke bağlı değil, çeşitli uruk ve boylardan, boylar birli­ ğinden kurulmuş, onların dillerinde de belli bir takım farklılıklar ol­ muştur. Çeşitli tabii ve sosyal sebeplerden dolayı Türk boylarının da­ ha önce yaşadıklan Orta Asya'dan göçüp, yurt değiştirip Uzak Doğu ile


34

Türklük Bilgisine Gir�

Don nehrinden Kara Deniz'e kadar olan çok geniş ülkelere dağılıp, yerli halklarla karışıp geldikleri tarihten bilinmektedir. Bu karışma da­ ha sonra ortaya çıkan bağımsız Türk boylarının diline, etnik yapısına, hayat tarzlarına etki yapmıştır. Tarihi belgelere baktığımızda, bir boya mensup kitlenin birçok farklı halkın diline, etnik yapısına karıştığım görürüz. Mesela, Kazak haikmın içerisinde Kanglı uruğu vardır. Kang­ lılar yalmzca Kazaklann ( Ulu Cüz) içinde değil, Özbekler ile Karakal­ paklar'ın da, Tatar ve Başkurtların da boy olarak ortaya çıkmasında bü­ yük rol oynamışlar ve onların da içinde eriyerek etnik yapıyı oluştur­ muşlardır. Özbek halkının etnik yapısındaki Mangıtlar büyük bir kitle olarak kabul edilmektedir. Bunun gibi Mangıtlar Karakalpaklar'ın et­ nik yapısında da vardır. Başlangıçta Moğolların bir boyu olan Mangıt­ larla, daha sonra Kazak, Başkurt vb. Türk halklarının her devirde bir arada yaşama ve kaynaşmaları sonucunda çok sıkı bağlanmn olduğu görülür. Türk halklarımn eski tarihine bakıldığında, geçmişteki Türk uruklarının belli bir sistem dahilinde yerleştikleri görülür. Mesela, Kıp­ çak urukları Hazar'ın kuzeyi ile şimdiki Kazakistan'ın kuzey bölgeleri­ ni, Oğuzlar; Aral, Hazar ve Türkistan ile Yedisu ülkelerini, Karluklar; Doğu Kazakistan ile şimdiki Çin'in Şincan-Uygur özerk bölgesinin içinde kalan ülkeleri yurt tutmuşlardır. Kaşgarlı Mahmut'un Divanü Lügati't-Türk-'ünde bu bilgiler verilmiştir. Bu yüzden eski Türk dilin­ de yazılan eserlerin tamamı bahse değer çağdaş Türk dilleri için ortak­ tır. Demek ki, çağdaş dillerdeki eski kelimeleri Orhan-Yenisey, Talas kitabelerinden, Kutadgu Bilig, Divanü Lügati't-Türk vb. Orta Çağ eserleriyle takip etmek de, kendi aralarında karşılaştırmak da müm­ kündür. Mesela Kazak dilinde değişıneli şimdiki zaman eki olarak -adı , -edi kullanılır. • Fakat bu ek, Orhan- Yenisey abidelerinde de Mahmut Kaşgarlı'nın sözlüğünde de kullanılmamıştır. Kaşgarlı sözlüğünde za1

Dcğişmeli şimdiki zaman (A. lskakov bunu genel zaman diye adlandınr) 1., II.Şahısrn ekin ·a, ·e, ·Y kalıntı.sına şahıs �:ki gı:tirilı:rek yapılır. Fakat lll. Şahı.sta ·adı, -di �:ki gı:ti­ rilir. Bu yüzden -dı, -di lll. Şahıs çekim eki olarak kabul edilir, -dı, -di'nin tarihte şahıs ı=kiylı= tam i l g i l i olmadığından ( ll l . Şahsın eki sıfırdır) -adı, ·ı=di eki demeyi doğru buluyoruz.


Türk Dillerini Kaqtl�tınnalı Tarihi Açtdan A�ttnnak

35

t

ınan kavramı zarf-fıil ekieriyle ş ıs eklerinin birleşmesiyle de verilme­ miştir. Fakat Oğuzname'de biri ci şahısta zarf-fiil ile şahıs eki birleşe­ rek değişmeli şimdiki zaman anlamı verilmiştir. Mesela, "senden yarluk lıayluk billü bilemen". Mirza Mehdi Han'ın belirttiğine göre E. Hayyan Jevrinde değişmeli şimdiki zamanın iki ayrı şekli vardL Demek ki, Kaşgarlı'nın sözlüğünde karşıl�ılan "Eti! suvı aka turur" mısrasının "Edi! suvı agadı" şekline kadar gelişme seyrinin yalnızca tarihi eserlerin ıncelenmesi esas alınarak ispatlanması mümkündür.

2. Karşılaştırmalı tarihi araştırmada her dilin iç kanunlannın Jikkare alınması gerekir. Tek tek ayn dil olarak kabul edilen Türk dil­ leri, aralarındaki ortak kurallarla birbirlerine bağlanmaktadır. Bu tür kurallar dilin fonetiği ve kelime hazinesi konusunda daha çok görül­ mektedir. Kelime hazinesindeki farklılıklar, kendi içerisinde çabuk de­ ğişmeyle (diğerlerine göre) , fonetik farklılıklar yavaş değişmeyle orta­ ya çıkar. Bu yüzden de onların arasındaki kurallılık uzak kabul edilir. Bununla birlikte gramerlik özellikler uzun süreli olarak devam etmek­ tedir. Dil üzerinde karşılaştırmalı araştırma yaparken bu şekilde kate· gorilere göre iç farklılaşmalan da hatırda bulundurmak gerekir. Fakat gramatik anlam ile kelimelerin sözlük anlamlarının benzerliği dillerin kök birliğinin sağlam delilleri olarak kabul edilmemektedir. Kazak dilinde ses ve hece uyumu korunmuştur. Bu yüzden de Ka·· zak dilinde ekierin birçok fonetik varyandan olması kuraldır. Mesela, çokluk eki -1 ar, -1 er, -dar, -der, -tar, -ter gibi. Fakat Özbek edebi dilin­ de, bazı ağızlarında olmasa da, ses uyumu bozulmuştur. Bu sebeple Öz­ bek edebi dilinde çokluk ekinin bir varyantı ( - 1 ar) kullanılır. Demek ki, Türk dilleri ortak kanunlara itaat ederek, yalnızca kendilerine has olan tarihi yolla gelişip, kalıplaşmıştır. Bağımsız gelişme sonucunda or­ taya çıkan farklılıklar her dilin iç kurallarından doğmuştur. 3. Karşılaştırmalı tarihi araştırmanın kronoloj iyi takip etmesine de çok dikkat etmek gerekir. Dillerdeki değişmeleri delillerle ortaya koyarken onun gelişme seyrini belirlemekte o dille irtibatlı olan tarihi abidelerden de faydalanırız. Fakat bunun da kendi usulü vardır. İlk ön­ ce, varsa doğrudan bu dille yazılmış eserleri, daha sonra genel ve ikin­ ci derecede ilgisi olan eserleri karşılaştırmamız gerekir. Dil tarihine de-


36

Türklük Bilgisine Giriş

rinleşerek inen her eserin çağdaş dil malzemesiyle gizlice bir bağı var­ dır. Bu yüzden onları karşılaştırırken kronolojik sistem gözetilmezse, dil gerçekleri anakronizme uğrayarak dil kurallarının doğru bir şekilde ortaya konması mümkün olmayabilir. Mesela Kazak dilinde fiilden sı­ fat türeten ve işlek olmayan eklerden biri -agan, ,egen'dir. Bu ekle ya­ pılan türemiş gövdenin anlamında hareketin birkaç kere tekrarlandı­ ğın• bildiren bir anlam vardır. Karşılaştırınız: Alagan kolım beregen "Alan elim verendir". Bu atasözünde ,agan/-egen eki hareketin çok tekrarlan­ masını, onun alışkanlık haline gelerek, sıfat anlamına geçişini belge­ ler. Süzegen siyır (vurucu, süsücü sığır) sözündeki süzegen kısmı süsü(; "süsmek" fiilinin sürekli harekete dönüştüğünü gösterir. Bundan dola­ yı P.M. Melioranskiy de -agan/-egen ekinin hareketin çok tekrarlanma­ sını bildirdiğini ve şimdiki zaman anlamı verdiğini göstermiştir. A.M. Şçerbak da XIV-XVI . asır eserleri dilinde de -agan, -ogan ekinin kulla­ nıldığını söyleyerek, onu şimdiki zaman sıfat-fiili olarak adlandırır. Bu ek, Kaşgarlı Mahmud'un sözlüğünde de hareketin birçok kere tekrar­ lanmasını bildiren sıfat-fiil anlamında kullanılmıştır: Ol evge baragan ol "O adam evine çok gidendir". Demek ki -agan, -egen sıfat-fiil eki XL yüzyılda da hareketin tekrarlanmasını bildiren anlam vermektedir. Böylece XIV-XVI. yüzyılda bu ek zaman göreviyle kullanılmaya baş­ lanmış, P.M. Melioranskiy zamanında (XIX. yüzyıl) sürekli hareketi bildirerek sıfat-fiil yapma işlevini üstlenmiş, şu anda ise işlek olmayan bir sıfat yapma ekine dönüşmüştür. Bir dilde, onun bütün yönlerinin aynı derecede gelişmeyeceği gi­ bi, bazen aynı kökten gelen dillerin birinde değişen unsurun, ikincisin­ de eski şeklini koruması, bir başkasında kalıplaşması, gövde şeklinde korunması, bir diğerinde tamamıyla yok olması mümkündür. Mesela; Öz­ bek, Azerbaycan dillerinde şimdiki zamanın birleşik şekli vardır. Şim­ diki zaman Özbek dilinde -yap, -yatıp, -yatır eklerinin, fakat Azerbay­ can dilinde -ır, -ir, -ur, -ür eklerinin eklenmesiyle yapılır. Bu iki ekin kalıplaşma yolu aynı değildir. Özbek dilindeki şimdiki zaman ekieri -a " yatır (bara yatır) açık şeklinin kısaltılması sonucu kalıptaştığını çoğu

Metinde -a jatır (bara jatır) �eklindedir (Çev. )


Türk Dillerini Karşıl�nrmalı Tarihi Açıdan Araştırmak

37

zaman kabul etmeyen yoktur, Kazak dilinde bunun bara jatır şekli ko­ runmaktadır, (baratır, kelatır şekilleri yalmz konuşma dilinde kullam­ tır) . Bu durum bar-a jatır şeklinin kısalmaya meyyal olduğunu gösterir. Azerbaycan dilindeki şimdiki zaman eki Eski Türkçedeki değişıneli şimdiki zamanın· -ar, -er, -ır, -ir, -ur, -r ekinin anlam değişmesine uğ­ raması sonucunda kalıplaşmıştır. Bu tür durumlar karşılaştırmalı tarihi araştırmalarda Türk dillerinin her meselesine kronolojik yönden bak­ mayı gerektirir.

4. Karşılaştırmalı tarihi araştırmalarda dillerin kök yakınlığımn göz önünde bulundurulması şarttır. Dil malzemesini karşılaştırırken öncelikle akrabalık yönünden yakın dillerin malzemeleri ele alımr ve daha sonra akrabalık bağı daha uzak dillerin malzemelerinin göz önü­ ne alınması gerekir. Her dil yalmz başına karşılaştırmalı tarihi araştır· manın konusu olmaz. Türk dilleri akrabalık yönünden tasnife tabi tu· tulduğunda ( N.A. Baskakov'un yaptığı gibi) , onları iki büyük kol: Ba­ tı ve Doğu Hun dilleri olarak ayınnz. Batı Hun dillerini de dört kala (Bulgar, Oğuz, Kıpçak, Karluk) ayınnz ve Kazak dilini Kıpçak koluna dahil ederiz. Onları da üç kala ayınp ( Kıpçak-Kuman, Kıpçak-Bulgar, Kıpçak-Nogay) , Kazak dilini K ıpçak-Nogay kolundan sayarız. Demek ki, Kazak dilinin malzemelerini karşılaştınrken, ilk önce onu kendi iç malzemesiyle, daha sonra Kıpçak-Nogay koluna giren Nogay, Kara­ kalpak dillerinin malzemeleriyle karşılaştırmak gerekir. Üçüncü saf­ hada Kazak dili Kıpçak koluna giren diğer (Tatar, Başkurt, Kumuk vb. ) Türk dilleriyle, daha sonra da Karluk koluna giren (Özbek, Uy­ gur) dilleriyle karşılaşnrılmalıdır. Çünkü Karluk dilleri Oğuz dillerine göre Kazak diline daha yakındır. Bunun sebebi onların sınırlarımn ay­ rılması XIV -XV. yüzyıla rastlar, fakat Oğuz dillerinin bağımsızlığının Kaşgarlı Mahmud zamanından daha önce başladığı bilinmektedir. Bu koldaki Türk dillerini kendi aralarında karşılaştırdıktan sonra, Doğu Hun dillerinin malzemelerini, dil tarihi ile ilgili delilleri araştırmak gerekir.2

z

Geni� zaman yerine (Çev. ) Bu, kar�ıl�tırmalı tarihi metodun temel prensibine uygundur.


38

Türklük Bilgisine Giriş

Bazen tarihi eserleri, diline bakarak belli bir halkın payına verip, ona ait sayma fikri vardır. Eski veya Orta Çağdaki yazma eserlerin bel­ li bir boyun, boylar topluluğunun dilinde yazılmı� olması, belli bir leh­ çeye dayanması mümkündür. Mesela, Xl. yüzyılda yaşayan Y. Balasagu­ ni ile Kaşgarlı Mahmud, eserlerini genel Türk dilinde veya Türk dille­ rinin tamamı için geçerli olan edebi dilde yazdı demek için bir daya­ nak yoktur. Kaşgarlı Mahmud sözlüğünün diline Hakani Türklerinin dili deniyor. Bunun gibi Codeks Cumanicus Kıpçak dilinde, Harez­ mi'nin Muhabbet-Namesi Kıpçak-Oğuz dilinde yazılmıştır diye iddialar vardır. Fakat bundan yukarıda belirtilen yazma eserlerin tamamıyla yalnızca bir dile uygun, başka dillerin onlarda ilavesi yoktur diye bir düşünce doğmamalıdır. Türk yazma eserleri ne kadar eski olsa da, on­ lara çağdaş Türk dillerinin katkısı büyüktür. Eserler zaman yönünden bugüne yaklaştıkça onların bağımsız dillerle akrabalığı, uygunluğu art· maktadır. 5. Karşılaştırmalı tarihi araştırmaların daha çok dile destek olan, temel alınacak konuları; sesler ve onun kuralları, morfolojik esaslar, cümle yapısı, kelimelerin sözlük ve gramatik anlamlarıdır. Sesler; keli­ melerin, gramer bölümlerinin malzeme temeli olarak kabul edilir. Fa­ kat onların (eski anlamıyla yeni anlamın; kelime içerisinde değişen ses ile ilk sesin) arasında kurallı ilişkiler olur. Bu yüzden de karşılaştırıla­ cak kelime ile gramerle ilgili bölümler, Türk dillerinde ortak, kabul edilen kurallar göz önüne alınarak da araştırılır. Mesela, kes kelimesi­ ne Türk dillerinin tamamında rastlanır. Fakat Tuva dilinde bu anlam­ da kez sözü kullanılır. Burada Tuva dilinde kelime sonunda, başka dil­ lerde kullarıılan s sesinin yerine ş veya z sesinin kullanılma kuralının varlığı görülür. Çuvaş dilindeki her kelimesiyle diğer Türk dillerinde­ ki kız kelimesi arasındaki farklılıklar bu dillerde denk kurallar ("k'nın h'ya, z'nin r'ye, ı'nın e'ye dönmesi ve denkliği ) olduğuna delil teşkil eder.

Gramatik şekillerle cümlelerin kalıplaşma, gelişme kurallarını da bu yolla açıklığa kavuşturmak mümkündür. Fakat bu süreç çok çeşitli yönlerden bakmayı, çok malzemeyi karşılaştırmayı gerektirir. Bilhassa bazı özellikleri ortaya koymak, gerekli malzemenin yetersizliğinden do­ layı da zor olmaktadır. Mesela, Kazak dilindeki kişi zamirierinin yöne!-


Türk Dillerini Karşılaştırmalı Tarihi Açıdan Araştırmak

39

me hali şeklinin (ma�gan, sa�gan, o�gan) yapısı buna delildir. Demek ki, karşılaştırma usulü dil gerçeklerinin çok lüzumlu olanını talep eder.

6. Karşılaştırmalı tarihi araştırmada rast gelen dilin de�il, akraba dillerin malzemeleri karşılaştırılır dedik. Akrabalık ba�ı olmayan diller içerisinde de bazı benzerlikler ve denkliklerin, tesadüf eseri olduğunu hatırlarsak, onun karşılaştırmalı tarihi araştırmadan ziyade, karşılaştır­ malı, tipolajik araştırmanın konusu olduğunu söylemeliyiz. Türklük Bilgisinde karşılaştırmalı tarihi araştırmanın temelini atan Mahmud Kaşgari'dir ( tam adı Mahmud ibnü'l�Hüseyin ibni Mah­ mud) demiştik. Kaşgarlı Mahmud'un nerede, ne zaman doğduğu ve öl­ düğü konusunda bilgi yoktur. Divanu Lügati't� Türk üzerinde çalışanlar, o konuda çeşitli tahminlerde bulunurlar. Bunun gibi, Kaşgarlı Mah­ mud'un sözlüğü yazma tarihi de, nerede yazdığı da bilinmemektedir. O. Pritsak'ın tahminine göre (bu fikri A.N . Kononov da benimser); Kaş­ garlı Mahmud, 1 029-1 038 yılları arasında doğmuş, sözlüğünü yazmaya ı072 yılının 25 Ocak'ında başlamış ve 1 083 yılının 2 7 Ekim'inde bi­ tirmiştir. Divanın çeşitli yerlerinde yazarın hayatı ile ilgili bazı bilgile­ ri bulma imkanı vardır. Kaşgarlı Mahmud, sözlü�ü yazmaya başladığında yaşı bir hayli ilerlemiş olmalı. O Türk dilli halkların yaşadığı yerleri uzun süre gez­ miş dil malzemeleri toplamıştır. Buna "Ben Türkler, Türkmenler, Oğuz� lar, Çigiller, Yağmalar ve Kırgızlann şehirlerini , köylerini ve boylannı uzun yıllar boyunca gezdim. Kelimeler topladırp., çeşitli söz şekillerini öğrendim , anladım", demesi delil olabilir. Sözlükte dokuz binden fazla kelime ve kelime birliği verilmiş, halk edebiyarından örnekler verilerek boy, halk ve yer adiarına anlam verilmiştir. Kaşgarlı Mahmud'un sözlüğü zamanımıza tek el yazma nüsha ola­ rak ulaşmıştır. Bu nüshayı İstanbul'daki sahaflardan ( 1 9 ı 4�ı9ı 5'te) Ali Emir! satın alır ve incelemek üzere Kilisli Rıfat'a ( 1 876� ı 953 ) ve­ rir. Rıfat, sözlüğün yazma kopyasını yapmış, ı 9ı 5 yı lında İstanbul'da I­ I I . ciltlerini, ı 9 ı 7 yılında III. cildini yayınlamıştır. Bize ulaşan "Divan" Kaşgarlı Mahmud'un kendi eliyle yazdığı nüsha değil, ı 266 yılı ı Tem­ muz'da (Hicri 27 Şevval Pazar 664) Muhammed ibni Ebu Bekr ibni


40

Türklük Bilgisine Giriş

Ebu' 1-Feth es-Savi'nin istinsah ettiği nüshadır. Bu nüsha şu anda İs­ tanbul Millet Kütüphanesi'nde korunmaktadır. Sözlük, Rıfat'tan son­ ra da birçok kere basılmıştır. Kaşgarlı Mahmud'un sözlüğü Sovyetler Birliği'nde 1960, 1 96 1 , 1963 yıllarında Özbek diline S. Muttalibov'un çevirmesiyle yayınlandı, sözlüğün Uygurca çevirisi 1981 yılından baş­ layarak Sincan-Uygur Özerk bölgesinde bastırıldı. Divan Türkçe-Arapça sözlük olduğu için, yazar, kelimeleri izah ederken, onun anlamını açıklarken başka Türk boylarının dillerinde karşılaştığı anlam sapmaları ve ses değişmelerini karşılaştırarak, onlara dikkat çekmiştir. Bundan dolayı Kaşgarlı Mahmud'u Türklük Bilgisin­ de ilk olarak karşılaştırma usulünü kullanan bilim adamı kabul etme­ ye tam olarak hakkımız vardır. Sözlükten bir-iki örnek verelim : "Yağ­

ma, Tohsı, Kıpçak, Yabagu, Tatar, Kay, Çumul ve Oğuzlar; her zaman z'yi kelime içinde y'ye çevirirler ve hiçbir zaman z (zel) ile söylemezler. Bu yüzden onlann dışındakiler kayın ağacına kazın der, bu boylann mensupla­ n kayın derler. Evet kelimesini açıklarken , "Bu kelime üç türlü söylenir: Yağma, Tohsı, Kıpçaklar evat, Uygurlar emet veya evat der. Başka Türk­ ler yernet derler. " Divan'ın yazarı gramatik şekillerin değişmesi üzerinde de durmuş Mesela, Oğuzlar, zaman veya yer adianndaki -gu ekinin yerine -ası eki­ ni kullanırlar. Yani bargu demenin yerine barası derler (varılacak yer anlamında) . Belirtmek gerekir ki, Kaşgarlı Mahmud, Türklük Bilgisin­ de karşılaştırmalı araştırmanın temelini atsa da, karşılaştırmalı tarihi usulü tam olarak kullanamamıştır: Türk halklarının yalnız dil yönün­ den akrabalığı, benzerliği, onların kendilerine ait olan tarihleri, geliş­ me yolları üzerinde tahlil yapmamıştır. XIII. -XV. yüzyıllarda yaşayıp Arap-Fars dil bilimini esas alan sözlükler ve gramerler yazan, Türk dili araştırıcısı alimler de eserlerinde az veya çok Türk dilinin materyalleri­ ni karşılaştırmışlardır. Bu eserlerin karşılaştırmalı tarihi araştırmaların gelişmesinde büyük bir payı olmamakla beraber Türklük Bilgisi tari­ hinde ait oldukları yeri almışlardır. Bunların içinde Mahmud ibni Ömer Zemahşeri ( 1075- 1 144), Nasuriddin Ebu Hayyan ei-Endülüsi ( 1 2 56- 1345 ) , Cemaleddin ibni Muhammed AbJullah Türki (doğum­ ölüm tarihleri bilinmiyor, tahminen XIV-XV. yüzyıl) , Cemaleddin ibni Mühenna vb.'nin eserleri; yazarları bilinmeyen Et-Tuhfetü'z-Zekiyye fi-


Türk Dillerini Karşıl�tınnalı Tarihi Açıdan A�tımıak • 4 1

Lagati't,Türkiyye, Kitab,ı Mecmu',Tercümdn,ı Türki 1.1e Acemi 1.1e Mogoli 11e Farsf gibi eserler vardır. 1 Doğu dili ar�tırıcısı Rus bilim adamları karşıl�tırmalı-tarihi usu­ lü ilk defa XVIII. yüzyılda hazırlarıarı "Sravnitelnıye Slovari Vseh Ya­ zıkov iy Nareçiy, Sobrannıye Desnitseyu Vsevısoçayutşey Osobı ( 1 733 - 1 787)" adlı karşıl�tırmalı sözlükte kullarımışlardı. İşte bu usulün Rusya'da ilmi temelde gelişmesine Mirza A. Kazem Bek, l.N. Berezin, A.E. Kınmskiy ve "Altay dili grameri"nin yazarları büyük katkı sağladı­ lar. Karşıl�tırmalı tarihi usul, yalnızca O. Böhtling ile V. V. Radlovla­ rın eserlerinde ram olarak kullanılma alanı buldu. Altay (Türk-Mogol, Tunguz-Mançu) dillerinin, bilhassa Ural-Altay dillerinin akrabalığı yönünde tahminde bulunuldugunda, bu karşıl�tırmalı tarihi usulün esas alındığı bilinmektedir. XIX. yüzyılın ikinci yarısından b�layarak emek veren meşhur Türklük Bilgisi ar�tırıcılarının çoğunluğu kendi eserlerinde Türk dil­ lerinin malzemelerini, kendi ihtiyaçlarına göre karşılaştırdılar. Bilhas­ sa XVII I . yüzyılda y�ayan İsveç subayı, daha sonra Orhun yazısını araştıran, Ural-Altay dil birliği teorisinin temelini atan El. Tabben­ Strahlenberg ve onun yolundan giden V. Şort, M.A. Castrenlerin eser­ lerinde de Türk ve Moğol dillerinin materyalleri karşıl�nrılıp, bütün benzerlikler açıklanmıştır. O. Böhtling ile V.V. Radlov'un hedefini N.E Katanov, P.M. Melioranskiy, XX. yüzyılın başından itibaren F.E. Korş, A.N. Samoyloviç, E.D. Polivanov vb. bilim adamları yakınl�tır­ dılar. Sovyet Türkologlarından karşıl�tırmalı tarihi ar�tırmalara ken­ di hisselerini katan A.N. Kononov, V.A. Bogoroditskiy, E.D. Poliva­ nov, N .K. Dmitriyev, C.E. Malov, E.V. Sevonyan, N .A. Baskakov, E.R. Tenişev, A.M. Şçerbak, B.A. Serebrennikov, N .Z. Gadjiyeva, K. Musayev vb. bilim adamları, karşıl�tırmalı-tarihi ar�tırmalar usulünü temel" alarak araştırmalar yürütüp, onun bugünki ilmi seviyeye yüksel­ mesine katkıda bulunmuşlardır.

1

Bu eserlerin tamamı da kitap olarak basılmam�tır.


42

Türklük Bilgisine Giriş

Çağdaş Türklük Bilgisi ilminin birçok buluşu, karşılaştırmalı tari­ hi araştırmalar sayesinde olmuştur. Bu usul Türk dilli cumhuriyetlerde, özellikle 1 950'li yıllardan sonra daha etkili yayılmaya başladı. Bunun iki sebebi vardır: Birincisi, Ekim İhtilalinden sonra her Cumhuriyetin dilcileri temel olarak dilin pratik meseleleriyle meşgul oldular. İkinci­ si, Sovyet dil biliminde N.Y. Marr ve onun öğrencilerinin kullandığı aşamalı gelişme, Yafetik teoriler, karşılaştırmalı tarihi araştırmaların yayılmasına engel oldu. Dil biliminde 1950'li yıllarda gelişen fikirler sayesinde karşılaştırmalı tarihi araştırmaya geniş yol açıldı. 50'li yıllarda bütün dil biliminde olduğu gibi, Türklük Bilgisinde de durum farklılaştı. Bu devirde Türk dillerinin gramatik kategorileri ortaya kondu, kelime hazinesinin zenginliği araştırılıp, sözlükler yayın­ lanmaya başlandı. Her dilin ses sistemi, diyalektlerinin ilgileri belgelendi, Eski Türkçe yazma eserler yayınlanarak ilme temel olacak materyaller ortaya kondu. Bu belirtilen kazançlarımız, ı 956'dan itibaren N.K. Dmitriyev başta olmak üzere Türk dillerinin karşılaştırmalı grameri konusunda araştırmaların yayınianmasına imkan verdi. İşte 1 969 yılı tarihi leksikoloji sahasındaki eserierimize Drevnetyurskiy Slovar ile E. V. Sevortyan'ın Etim6logiçeskiy Slovar Tyurskih Yavkov (Türk Dilleri­ nin Etimalajik Sözlüğü) eklenerek ( I . c. ı 974, I l . c. 1 979, III. c. 1 980, IV. c. ı 989) yayınlandı. Son zamanda Serebrennikov B.A., Gadjiyeva N.Z. "Sravniytelno-İstoriçeskaya Grammatika Tyurkskiy Yazıkov" Ba­ ku, ı 979, "Sravnitelno-İstoriçeskaya Grammatika Tyurkskiy Yazıko\'" Fonetika ı 984, Morfologiya 1 988, Sintaksis ı 986 yılında yayınlandı. Bunlar Türk dillerindeki karşılaştırmalı tarihi araştırınayı daha da yük­ sek bir seviyeye çıkardı. 2. Karşılaştırmalı Fonetik ( Ses bilgisi)

Sovyet Türklük Bilgisi ilminde, bugün de karşılaştırmalı tarihi araştırmalar dilin her yönü üzerinde yürütühnektedir. Bunlar içerisin­ de fazla üzerinde durulan konulardan biri de ses bilgisidir. Ses bilgisini karşılaştırmalı tarihi metodla araştırmak, XIX. yüzyıl­ da O. Böhtling ile V. V. Radlov'dan başlar, XX. yüzyılda Polivanov; da­ ha sonra ise Sovyet alimlerinden A. M. Şçerbak, N.A. Baskakov, B.A.


Türk Dillerini Karşılaştırmalı Tarihi Açıdan Araştırmak

43

Serebrennikov, D.G. Kiyekbayeva, V.l. Rassadin; bunların yanında G. Ramstedt, M. Resenen, B. Kotviçz, G. Doerfer, L. Ligeti, J. Nemeth vb. ilim adamları karşılaştırmalı ses bilgisi ile meşgul olup önemli eser­ ler yazdılar. Bu eserlerde Türk dillerinin ses konusundaki birçok kural­ ları açıklanmaktadır. Hala da çözülememiş meseleler az değildir. Bu meselelerden biri Türk dillerindeki uzun seslerin yapısıdır. E.D. Poli­ vanov ile A.M. Şçerbak ünlüleri uzun ve kısa diye ikiye ayırır, G. Do­ erfer ise bunları uzun, orta ve kısa ünlüler olarak üçe ayırır. Uzun ün­ lülerin tamamı da aynı yapıda değildir. Bazı uzun ünlüler kelimenin ya­ pısında bulunan ünsüzün düşmesi sonucunda; mesela Gagauz dilinde: aaç< agaç, Kırgızda: uukogul; töö<töyö ortaya çıkar, bazı Türk dillerin­ de; mesela, Türkmence aat, Yakutça aat, Eski Türkçe taal , Türkmence daa.lak, Yakutça taal vb. eski zamanlarda olmuş değişmeler olarak kabul edilirler. Buna göre onları başlangıçtaki uzunluklar ve sonradan ortaya çıkan uzun ünlüler olarak ikiye bölmek geleneği vardır. Türklük Bilgisinde asli uzun ünlülerin genel Türkçedeki izlerini, yani Eski Türkçenin özelliği olduğunu şartlı olarak kabul etme gereği vardır. Bazı bilim adamlarımız asli uzun ünlülerin olduğuna inanma­ maktadırlar. Bu mesele hala araştırılınaya muhtaç gibi görülmektedir. Türk dillerindeki asli uzunluklann yapısını bir kez de V. V. Radlov tahkik etmiştir. Fakat o, ünlü uzunluklarının eski Türk dillerinde asli özellik olmadığını, sonradan Türkçeye girme olduğunıı kabul etmişti. Bu fik­ ri hala kabul edenler vardır. Karşılaştırmalı tarihi araştırmaların konusu olagelen, Türk dilleri ses bilgisinin tartışmalı meselelerine, kelime başında y, z. d, c, ç, s ün­ süzlerinin durumunu da dahil etmek mümkündür. Bu mesele de hala çözülememiştir. Türk dilinin tarihini araştıran bilim adamlarının çoğu y ünsüzü­ nün eskiden beri kullanılageldiğini ispat eder. Fakat A. M. Şçerbak y'nin eski Türk dilinde (kelime başında) kullanılmadığını söyler. Yaza­ rın fikrine göre, kelime başında y yerine sessiz yapışık diş ünsüzü s kul­ lanılmakta ve bu ünsüz ilk özelliğiyle Çuvaş (ç) ve Yakut (s) dillerin­ de korunmaktadır. S. E. Malov ise y ünsüzünün eski Türk yazma eser­ lerinde az kullanıldığını, bunun sebebininse bu ünsüzün son zamanlar-


44

Türklük Bilgisine Giriş

da ortaya çıkması olduğunu kabul eder, B. A. Serebrennikov ise; keli­ me başındaki s ünsüzünün Yakut dilindeki gelişme seyrini aksi yolla açıklar. Bu sesler kelime içerisinde de birbirine uygun gelir. Mesela, çağ­ daş Kazak dilinde adaktavi/ayaktav (bitirmek, sona erdirmek) kelime­ leri anlam yönünden aynıdır, ilk belirtilen kelime günümüzde iki tür­ lü söylenir. Atakiladak sözlerindeki y ile d seslerinin uygunluğu eski dil­ den kalan bir özelliktir. Eğer bu kelimenin çağdaş Türk dillerindeki şe­ killerini karşılaştırırsak çoğunda ayak (konuşmada ayak) şekline rast­ larız, fakat Hakas dilinde azah, Yakut dilinde atah şeklinde kullanıldı­ ğını görürüz. Bu örneklerden y, z, t ünsüzlerinin denklik durumunu an­ larız. Genel Türklük Bilgisi'nde l//r denkliğinin olduğu da açıktır. Gü­ nümüzde tarihi fonetik ile meşgul olan dilcilerimizin önünde, seslerin de­ ğişmesi, çeşitli dillerdeki seslerin denk gelip gelmeme kurallılığı, sesle il­ gili farklı özelliklerin kalıplaşması, kelimelerin ses yapılarını açıkla­ mak gibi zor meselderin olduğu açıktır.

3. Karşılaştırmalı Gramer Gramatik göstergelerin kalıplaşması, gelişme seyri yönüyle çağdaş Türk dillerindeki genel karşılaştırmalı tarihi araştırma konusuna girer. Bu konuda da bütün gramer konularının asli şekillerinin ortaya konup, sırların açıklandığını söyleme imkiinımız yoktur. Bununla birlikte ke­ lime çeşitleri bölümü çokça araştırılmış, üzerinde çokça konuşulmuş­ tur. Yapım eklerinin araştırıtma derecesine gelince, bunlara göre daha ağırcad ır. Türk dillerinin tamamında hal ekieri vardır, ancak anlam ve sa­ yı yönünden aynı değildir. Mesela, Kazak dilinde yedi hal var, başka dillerde (Özbek, Karakalpak, Nogay, Kumuk, Tatar, Başkurt, Azerbay­ can, Altay, Tuva dillerinde) yedişer, Çuvaş, Yakut ve Hakas dillerin­ de sekiz. Niçin böyle ? Bazı Türk dillerinde, hal şekli sayı yönünden denk olmakla birlikte, iç farklılıklara sahiptir. Yalın, ilgi, yönelme, yükleme, bulunma halleri bütün Türk dillerinde ortaktır. Vasıta hali ekine yalnız Kazak dilinde ( -men ) olarak rastlanır, bu hal eki, Hakas dilinde ( nak ) Çuvaş, Tatar dillerinde ( -bıla, -bile) , Şor dilinde ( -ba) -

,


Türk Dillerini Karşılaştırmalı Tarihi Açıdan Araştırmak

45

vb. şeklindedir. Yardımlaşma, vasıta eklerinin bildirdiği anlamlarda

vasıta, birlik anlamı olmakla birlikte, onların kalıplaşma yolu aynı de­ �ildir. E.R. Tenişev Sarı Uygur dilinde karşılaştırma halinin varlığını gösterir: kündeg (gün gibi ) , tavd.ag (dağ gib i ) vb. Fakat tam buna ben­ zeyen eke Özbek dilcileri hal eki demeyip, sıfat yapım eki olarak ka­ bul ederler. Hal ekieri eskiden beri gelen bir gramer kategorisidir. A.N . Kono­ nov Orhun-Yenisev abidel erinde on bir halin olduğunu gösterir: ı . Ya­ lın, 2. Yükleme, 3. Yönelme, 4. Bulunma, 5 . Ayrılma, 6. Vasıta, 7. ll­ gi, 8. Gönderme, yöneltme, 9. Yer, ı o. Yön gösterme, ı I . Sınırlama. V.G. Kondratev'in araştırmasına göre Orhun-Yenisey abidelerin­ de 9 adet hal vardır.

Orhun-Yenisey abidelerindeki hal eklerini çağdaş Türk dilindeki hallerle karşılaştırdığımızda, aralarındaki farklılıklar ortaya çıkar, -ga­ ru, -gerü, -arı , -eri eki günümüzde hal eki olarak kullanılmamaktadır. Kazak dilinde işkeri , tıskarı , jogarı , ilgeri gibi kelimelerde korunmuş an· cak ayrı bir ek olarak kabul edilmemektedir. Hakas dilinde bu ekin kı­ salmış hali -gar, -ger zarf anianıını bildirir. Eski Türk dilinde vasıra hali de vardır. O, çağdaş Türk dillerinde yalnız Karayim ve Şor dillerinde korunmuş, ancak onların ekieri Or­ hun-Yenisey abidelerindeki vasıta haliyle aynı değildir. Eski Türk dil­ lerinde vasıta hali -n, -ın , in ekiyle kurulmakta, bu, çağdaş Kazak di­ lindeki yardımlaşma haliyle anlam yönünden uygun düşerek: ı . Birleş­ tirmeyi, 2. Birlikte olmayı, 3. Hareketin yapıldığı vakti, 4. Hareketin yapılma süresini vb. bildirmektedir. Bu ek Kazak dilinde kısın, javn gi­ bi bir iki kelimede korunmaktadır. Bazı hal ekieri tarihi gelişme sürecinde bazen görünüş, bazen an­ lam yönünden birleşmektedir. Mesela, ilgi hali çağdaş Türk dillerin­ de -nın, -nin ekiyle birlikte -in, -in (Türkmen, Gagauz, Azerbaycan ) , -nı , -ni (Ku-muk, Karaçay-Balkar) biçimleriyle d e kullanılır. Bunla­ rın bir kökten çıktığı açıktır. Öyleyse bunların hangisi eskidir? tlim adamlarının çoğu -in şeklinin daha eski, -nın şeklinin ise dilin son­ raki gelişme sürecinde halin asıl şekline bağlı olarak ortaya çıktığını kabul ederler.


46

Türklük Bilgisine Gir4

Çokluk eklerinin tarihi şekli ile günümüzdeki şekli de karşılaştır· malı tarihi araştırmalara konu olagelmiştir. Çağdaş Türk dillerinin ta­ mamında · I ar, · I er eki kullanılır. Sadece Çuvaş dilinde çokluk anla­ mını -sem eki verir. Bununla birlikte çokluk anlamını veren daha baş­ ka ekler de vardır, fakat onların kullanılma sıklığı -lar ve -sem ekieri kadar değildir. Türk dillerinde - l ar ekinin birçok fonetik varyantıyla karşıtaşılır : - 1 ar, - 1 er, -dar, -der, ·tar, -ter, -la, - le , -sar, -ser, -rar, -nar, -ar, -na vb. Fakat bunların sayısı, ses uyumlarına bağlı olarak her dilde farklıdır. Çokluk ekinin tarihi ve etimolojisi hakkında karşılaştırmalı tari· hi araştırmalarda çeşitli fikirler ileri sürülmektedir. G. Ramstedt · I ar,

- l er ekini Moğolcadaki -nar ekiyle ilgili görürken, A.N. Kononov, B.A. Serebrennikov, K. Menges'ler ise la ve ·r unsurlarının birleşme­ siyle oluştuğunu kabul ederler. Üçüncü bir kısım ilim adamları - 1 aı -

ekinin Türk dillerine başka dillerden geldiği yolunda görüş ileri süterler. -lar ekinin etimoloj isi konusunda hala araştırmaya ihtiyaç vardır. Bütün yazılı abidelerde -1 ar ekinin asıl işlevi ı,.okluk bildirmek olsa da, bazen bu ek anlam bildirme işlevine de sahip olabilmektedir. Bu tür anlam işlevlerinden biri, belirsizliktir: Sender adam bolamın dege14e ta· lay bascar aganp, talay sut�lar ağar "Sen adam olayım diyinceye kadar çok başlar ağarıp, çok sular akar". Ol A!manga banp kayttı "O Almatı'ya gidip döndü". Adamdarga sö� aytpat1 kerek eken "İnsanlara söz söyleme­ mek gerekmiş". Tam buna benzer belirsizlik anlamına başka Türk dil­ lerinde de rastlanılır. Çokluk ekinin başka bir anlamlık işlevi, saygı ifa· desini bildirmektir: Senin bul sövne apamdar ne der eken! "Senin bu sö· züne annemler ne der acaba?". Bu ek bazen genelleştirme anlamında da kullanılır: ]üre jüre ayaktanm avırdı. "Yürüye yürüye ayaklarım ağrı­ dı" vb. Özbek dilinin bir özelliği; fiil çokluk eki alarak saygı anlamını bildirir: Kümak berdilar ''Yardım etti.", aytsmlar "söylesin", banalar "gitse" vb. Karşılaştırmalı tarihi araştırmalarda fiille ilgili birçok mesele üze· rinde de durulmaktadır. Bunlardan biri; fiilin kök kısmıdır. İsimler ve fiilierin kök kısmı başlangıçta anlam yönünden ayırdedilmemiş, yani bazı kökler hem fiil, hem de isim olarak kullanılmıştır diyenler vardır. Bu fikri kabul edenler; J . Deny, K. Grönbech, K. Brockelmann, E.V.


Türk Dillerini Karşılaştırmalı Tarihi Açıdan Araştırmak

47

Sevortyan, N .A. Baskakov, A.M. Şçerbak. B.M. Yunusaliyev vb. diı. Dilin uzun gelişme sürecinin birçok kelimenin anlam ve şeklini değiş·· ririp, aralarındaki ilgiyi uzaklaştırdığı doğrudur. Bu açıdan baktığımız­ da Türk dillerinin yapısında isim ve fiilierin eş adlı (homonim) şekil­ lerinin çok olduğunu görürüz. Bazen Türk dillerinin birinde isim işle­ I'inde kullanılan bir kelimenin, ikincisinde fiil işlevinde kullanılması hilinmeyen bir durum değildir. Karşılaştırınız: Kazakça jük, Yakutça ıük: Ka:akça sa.sı - , Türkçe sası; Kazakça şat- (bir nesneyi ikinci bir nes­ neyle karıştırmak) , Tatarca çat. Buna benzer çift köklere bir dilin ken­ Ji içinde de rastlanılır. Mesela, Kazak dilindeki köş ( köş jüre tüzeledi Jegendegi esim söz "Göç yolda düzülür sözündeki isim olan kelime"), köş- (köşip-konuv "göçüp konma"); oy "çukur", oy- "kazmak"; ık (evin rüzgar almayan tarafı), ık- (rüzgarın önü sıra gitmek) gibi kökler. Sinkretizm (çift kök ) meselesi de karşılaştırmalı tarihi metodun derinliğine kullanılıp, bizim için hala da bilinmeyen gizlilikterin açıl­ masını mümkün kılacak problemler içerisindedir. Fiil kategorilerinin karşılaştırmalı tarihi araştırmalarda en çok üzerinde durulan meselesi, zaman kategorisidir. Zaman kavramı olma­ yan hiçbir dil yoktur. Fakat onların gelişme, ilerleme yolları, anlam ge­ nişliği bütün akraba dillerde aynı değildir. Çağdaş Türk dillerinin tamamı üç zamana ( geçmiş, şimdiki, gele­ cek) sahip olsa da, eski Türk dillerinde şimdiki zaman ile gelecek za­ manın sının o kadar belirli değildir. Bu yüzden de K. Foy, W. Bang, A.P. Potselyevskiy, M.N. Hıdırov vb. bilim adamlan şimdiki zamanla gelecek zamanın anlam yönünden Xlll-XlV. yüzyıllarda ayrıldığını söylerler. Eski Türk dilinde, mesela A. N . Kononov şimdiki zamanın yalnız değişıneli şimdiki zaman türünü belirtirken, G. Aydarov iki tü­ rü olduğu konusunda fikir ileri sürer. A.M. Şçerbak; X-XII. Yüzyıl Do­ ğu Türkistan metinlerinin diline dayanarak, tam geçmiş zaman (-di, di , -dıtk, -dük) ; gelecek zaman ( -ar, -er) , anlatılan geçmiş zaman ( -mış, -miş) ve neticeli geçmiş zamanın olduğunu göstermiştir. Bazı ekierin kök kelimeden kaynaklandığını ispat eden araştırma­ lar vardır. Fakat bütün ekierin kök kelimelerle etimolojik ilgisi oldu­ ğunu söylemek için yeterli temel mevcut değildir. Mesela, Kazak dilin-


48

Türklük Bilgisine Giri§

deki -adı , -edi ekinin -a tuntr, -e tuntr analitik şeklinden; -ıptı, -ipti eki­ nin -ıp tuntr, -ip tuntr analitik şeklinden; -atın, -etin ekinin -a turgan, e turgan analitik şeklinden çıktığı bilirnde ispat edilmiştir. Fakat -dı , di (geçmiş zaman); -ar, -er ( gelecek zaman); -sa, -se (şart kipi eki ) ; -kız­ , -kiz-; -tır-, -tir-; -ın-, -in- fiilden fiil yapım eklerinin bağımsız kök ke­ limelerden çıktığı düşüncesi delillerle ispat edilmemiştir. A.N. Kono­ nov ekierin ortaya çıkmasında iki yol olduğunu belirterek; bunun bi­ rinci yolunun birik.me, ikinci yolununsa kök kelimelerin eke dönüş­ mesi olduğunu gösterir. Türk dillerinde yardımcı fiil olarak adlandınlan oar, tur, jatır, jür (Çev.: otur- , tur-,yat- ,yorı-) fiilierinin anlam ve şekil yönünden zaman ekieri içerisine girmelerini Türklük Bilgisi bilim adamları kabul eder­ ler. Fakat bunların gramatik unsur olma yolunun, kelimeden eke dö­ nüşme değişiminin, dil gerçekleri esas alınarak, tam olarak açıklığa ka­ vuşturulduğunu söylemek zordur. Bu mesele tarihi-karşılaştırmalı me­ toda doğrudan bağlıdır. Türk dillerinde birleşik ekler de vardır. Bunlardan bir kısmı hare­ ketin geçme şeklini bildiren ekler: -.mala , -mele; -ınkıra, -inkire; -kıla, kile; -ala, -ele; -ıla, -ile; -ımıra, -imire vb. Bu ekierin anlamında hareke­ tin birkaç kez tekrarlandığını bildiren renk vardır. Bunları tarihi karşı­ laştırma malzemelerine esas yaparak, iki veya üç ekten ortaya çıktıkla­ rını ispatlamak mümkün olabilir. Fiilin ölü ekieri de karşılaştırmalı araştırmavı gerektirmektedir. Onlar, genel olarak, uzun ekierin kısalması şeklinde yapılmıştır. Mese­ la, geçmiş zamanın -dı, -di eki eski sıfat-fiilin -duk, -dük şeklinden, şart kipinin -sa, -se eki -sar, -ser ekinin kısalması sonucunda oluşmuştur. Fiil eklerinin karşılaştırmalı tarihi araştırmalara katkısı büyüktür, an­ cak açıklığa kavuşturulması gereken sırları da çoktur. İlk olarak, fiil ek­ lerinin çağdaş Türk dillerindeki anlamını ve görevini açıklamak gere­ kir. "Fiil türeten ekler geldikleri kelime köküne ne gibi leksik ve gra­ matik anlam yüklemekte, kelime ile kelimenin sentak!i ilgisini nasıl değiştirmektedir?" meselesinin tam çözümünü şu anda ortaya koyan yoktur. Bu yüzden bazı dilciler bu ekiere "kelime çeşitlendirici", ikinci kısım dilciler ise "kelime yapıcı" diye bakmaktadırlar.


Türk Dillerini Karşılaştırmalı Tarihi Açıdan Araştırmak

49

Türk dillerinin cümle bilgisini karşılaştırarak araştırmak, son yıl­ larda ele alınmaya başlanmıştır. Bu konuda da çözülemeyen, açıklana­ ınayan meseleler vardır. Dilin gelişmesinin cümle kuruluşunu sağlam­ laştırdığı bilinmektedir. Cümle kuruluşunun sağlamlığı, cümle içeri­ sindeki kelimelerin birbirlerine bağlanma usulüne, onların anlam çe­ �itlerine bağlıdır. Fakat bu kategoriler dilde çok yavaş gelişir. Günü­ ınüzde karşılaşılan kelime guruplarının tamamı Orhun-Yenisey yazılı kirahelerinde kullanılmıştır, aradaki fark yalnızca kullanılma sıklığın­ dadır. Mesela, çağdaş Kazak dilinde tamlamanın üç türü de (temir jol, alma agaşı , öğrencinin kitabı) kullanılır. Eski Türk dili eserlerinde basit cümle türleri çok kullanılmış, hirleşik cümle çeşitleri seyrek kullanılmıştır. Buna Orhun-Yenisey kirabelerinin üslup özelliklerinin sebep olması da ihtimal dahilinde­ dir. Türklük Bilgisinde, eski Türk dilindeki cümleleri yüklemlerinin yapıldığı kelime çeşidine göre isim veya fiil cümlesi olarak ayırma ge­ leneği vardır. Eski yazma abideler dilinde cümlenin yüklemi bazen birkaç parça­ dan oluşur, bunların yardımcı unsuru bolar, turur gibi kelimelerdir. Çağdaş Türk dillerinde de birleşik yüklemin bu üç türünün üçüne de rastlanır. Birleşik cümlenin bugünki çeşitleri de aslında eski Türk yazılı abi­ deleri dilinde kullanılır. Geçmişte birleşik cümle içerisindeki basit cümleler aralarında sesler vasıtasıyla, edadarla birleşirler, çağdaş Türk dillerinde de bu durumun korunduğunu söyleyebiliri:. Bundan dolayı dilin gramatik kuruluşunun çok yavaş değiştiğini açıkça görüyoruz. 4. Karşılaştırmalı Leksikoloji

Söz hazinesini karşılaştırmalı araştırma meselesinin eskiden, yani Kaşgarlı Mahmud sözlü�yle başladığını yukarıda belirtmiştik. Dilin leksik özelliklerinin karşılaştırılmasma Orta Çağda yaşayan dilci alim­ lerin sözlüklerinde ve araştırmalarında sıkça rastlanmaktadır. Bu saha­ da Sovyet türkologlarının da oldukça önemli çalışmaları vardır. Yalnız­ ca L. Budagov, V.V. Radloff ve I. K. Pekarskiy'in sözlüklerini belirtmek bu fikrimiz için yeterli delildir.


50

Türklük Bilgisine Giriş

Günümüzde V.V. Radloff'un sözlüğü gibi büyük, birçok dilin mal­ zemesini karşılaştıran çok cildi bir sözlük olmamakla birlikte, karşılaş­ tırmalı tarihi söz bilgisi için çok gerekli olan sözlük Dretmetyurkskiy Slovar ( 1 969) yayınlanmıştır. Bu eserde Orhun-Yenisey abidelerinden beri bütün yazma eserler toplanarak, ilmi incelemeye tabi tutuldu. Ta­ rihi söz hazinesini derinliğine incelemek ve her yönüyle geliştirmek için, Sovyet türkologlarının bu çalışmalarının önemi büyüktür. Bun­ dan başka Türk dilli her cumhuriyette son zamanlard?. yayınlanan ta­ rihi eserler ve diyalektoloji malzemeleri, her çeşit ( iki dilli, izah lı, ter­ minoloj ik vb. ) sözlük, kelime hazinesini tarihi karşılaştırmalı metodla araştırmaya büyük imkanlar sağlamaktadır. Eski ve orta asır Türk yaz­ ma eserlerinin diliyle ilgili olarak E. Nedjip, E.l. Fazılov, E. Kurışjanov, A.K. Borovkov, A.M. Şçerbak gibi bilginler tarafından basılan sözlük­ ler ve E.V. Sevortyan'ın etimalajik sözlüğü vs. araştırıcılar için buluna­ mayacak zenginlikler olarak kabul edilmektedir. Türk dillerinin söz hazinesini ilmi temelde karşılaştırarak araştır­ ma meselesi ile meşgul olan bilim adamları her yıl çoğalmaktadır. Bu­ nun sonucunda ortaya çıkan İstoriçeskoye Razivitiye Leksiki Tyurkskih Yavkov ( 1 961 ) , Oçerkiy Sravnitelnoy Leksikologiy Altayskih Yavkov ( 1 972 ) vb. eserler, yalnızca bir dilin tarihi karşılaştırmalı söz dağarcığı ile ilgili (B.M. Yunusaliyev, V.G. Egorov, K.M. Musayev, N.K. Anto· nov, V.İ. Rassadin, M. Habiçev vb. nin eserleri) eserleri de belirtmek gerekir. Özet olarak, tarihi karşılaştırmalı metot; genel Sovyet dil bilimin­ de, bunun içerisinde Sovyet Türklük Bilgisi biliminde tamamen yer­ leşmiş, geleneği olan araştırma metotlarından biri olarak kabul edil­ mektedir. Tarihi-karşılaştırmalı metod, bilhassa çok dille ilişkisi olan Türk dili için, faydalı oluşu ve sonuç vericiliğiyle bilinen, tarihin araştırıl­ masında kullanılan usuller içerisinde yerini aldı. Bu, dili her yönüyle; ses bilgisi, gramer, kelime bilgisi alanlarını, geçmişi ve gününü tam olarak araştırmak için kendine has özellikleri olan ve geleceği parlak bir araştırma metodudur.


III.

BÖLÜM

TÜRK DiLLERİNİN GELiŞME VE KALIPLAŞMA DEViRLERİ



Türk Dillerinin Gelişme ve Kalıptaşma Devirleri

l. Türk Dillerinin Kahplaşmasında Altay Devri

Türk dillerinin gelişme çağlanndan olan Altay devri, zaman ola­ rak hala kesinleşmemiş, bilim adamlan arasında tartışılagelen mesele­ lerden biridir. Dilleri karşılaştırmalı tarihi metoda araştırarak, akraba­ lık ve yakınlıklarını ortaya koyarken, onların ortak özelliklerine da­ yanma gerekliliği yukanda belirtilmişti. Bu tür akrabalık bağlan Türk­ Moğal dilleri arasında da vardır ve bunlara birçok bilim adamı fonetik sahasında, söz dağarcığı ve gramer kuruluşlannda da rastlandığını ha­ tırlatarak, Türk dillerinin ayrı birer dil oluncaya kadar Altay dilleri içerisinde olduğu konusunda fikir yürütmüşlerdir. Bilim adamları, Al­ tay dili içerisinden: 1 . Türk-Moğol dilleri, 2. Tunguz-Mançu dilleri, 3 . J apon-Kore dillerinin çıktığı şeklinde düşünceler ortaya koymuşlardır. H.Vikner, S.M. Şirokogorov, B. Calinder, M.Resenen, D.Sinor, A.Di­ laçar gibi bilginler, Altay dil birliğinden daha ileri giderek Ural-Altay dil birliği teorisini savunmuşlardır. Bu tasiağa göre; bir zamanlar, tarihi bilinmeyen devirlerde Ural dilleri ile Altay dilleri kök bakımından akrabadır. Kavimler birliğinin parçalanması sonucunda Ural dilleri Altay dillerinden ayrılmıştır. Kendi arasında, zamanın geçmesine bağlı olarak, Ural dilleri iki bölü­ me ( Fin-Ugor ve Samoyed) ayrılmıştır. Altay dilleri ise yukanda belir­ tildiği gibi, üç guruba bölünmüştür.


54

Türklük Bilgisine Giriş

Ural-Altay dil birliğini halkların etnik kuruluşları yönünden de ispat etmek mümkündür. Eston alimi F. Videman, Fin-Ugor halkları (Çud halkları) geçmişte Orta Asya'da Tatar, Mo�ol, Mançu halklarıy­ la komşu yaşamışlardır derken, M. Castren (Altay teorisinin temelini atanlardan biri) Fin-Ugorların Altay da�larının eteklerinde, Orta As­ ya'da Obi, İrtiş,Yenisey nehirlerinin kıyılarında yaşadıklarını belirtir. Fakat daha sonraki arkeolajik araştırmalar hala bu fikirleri isbat ede­ memiştir. Bu dillerde, Ural-Altay dil birliği yönündeki fikirlere esas teşkil edecek benzerlikler vardır. Mesela, ünlülerin uyumu, seslerin asimilas­ yonu, kökteki ünlü seslerin sürekli benzerliği, eklenmelik belirtisi, çokluk anlamlı gövdenin teklik şeklinden sonra verilme imkanı, yalın halin, iyelik halinin olması; tamlayan, zarf ve nesnelerin kendileriyle ilgili kelimelerin önünde bulunması, birleşik cümlelerin sıfat-fıil ve zarf-fıil şekilleriyle birleştirilmesi vb. Bu gibi benzerlikler, oldukça ilgi çekici olmakla birlikte, tipolajik benzerlikten öte gidememektedirler. Sebebi ise, bu diller arasında ses ve şekil benzerli�i yoktur. Ural-Altay dil birliğine göre, Altay dilleri teorisi çağdaş dilbili­ minde yerini almış ve birçok savunucu bulmuştur. Şu anda altayist bilim adamlarının milletlerarası komitesi (Mil­ letlerarası Altayistler Komitesi) ve onun her yıl yapılan konferansı (Milletlerarası Daimi Altayistler Konferansı- PIAC) vardır. Ural Al­ tay dil birli�i teorisi olarak ilk temelini atan, I. Petro zamanında esir olan İsveç subayı F.İ. Tabbert-Strahlanberg olmuştur. Uzun süre Sibir­ ya'da yaşamış ve Ural dillerinin tipolajik benzerli�ine ilk defa dikkat çekmiştir. 1 730'da ülkesine döndükten sonra bu konuyla ilgili eser ya­ yınladı. Bu konunun tarahartan olmakla birlikte, bahse değer bir ça­ lışmaya sahip olan yoktur. Bazı bilim adamları (mesela, J. Nemeth, B. Collinder, M. Rese­ nen) Ural-Altay dillerinin benzer yönlerini, tartışmalı meselelerini arataya koyabildiler. Mesela, J. Nemeth Ural-Altay dillerindeki 300'e yakın ortak unsuru buldu, ancak onların ne eski devirlerdeki bir akra­ balığın bir işareti, ne de birlikte yaşama sonucu diller arasındaki alış verişten kaynaklandığı şeklinde bir görüş ileri sürdü.


Türk Dillerinin Gelişme ve Kalıptaşma Devirleri

55

Karşılaştırmalı tarihi araştırmalar Altay dilinde çoğunlukla ben· zerlik gösteren dil malzemelerinin varlığını ortaya koydu. Mesela, Al­ tay dil birliğinin içerisine giren dillerde ünlü uyumu, vurgunun devam· lılığı, eklemeli dil olması, ön ekierin olmaması, cinsiyet ayrımının ol· maması gibi. Birçok dilci, Altay dil birliğini izah etmekte ses uyumu­ na büyük önem verir. Mesela, N. A. Baskakov, bu uyumlardan biri ola· rak, Tunguz dilindeki t sesiyle Mançu dilindeki s seslerinin i sesinin önüne geldiğinde ç , s sesleriyle denk düştüğünü gösterir. Türk-Moğal ve Mançu-Tunguz dillerini karşılaştıracak olursak; bu tip fonetik denk­ likleri başka sesler arasında da görürüz. Altay dillerindeki bu tür uy· gunlukları, A. M. Şçerbak gibi tipolajik (akrabalık değil) uygunluk olarak kabul edenler de olmuştur. Bu tür karşılaştırma çalışmaları lek· sikoloji, morfoloji ve sentaks alanlarında da yapılmıştır. G. l. Ramstedt gibi bilginler, Altay dillerini bütün yönleriyle araştırmış, onların daha değişik akrabalık işaretlerini de ortaya koymuşlardır. Fakat Altay dil birliğini kabul edenlerin tamamının aynı fikirde birleştiklerini söyle· rnek mümkün değildir. Bazı Altayistler (B.Y Vladimirtsov, E. D. Poli­ vanov, N. Poppe, G. I. Ramstedt vb. ) Altay dillerini köklü bir dil ola­ rak kabul ederken, ikinci bir kısım Altayistler (V. L. Kotviçz, L. Lige· ti, S. G. Clauson vb. ) Altay dilllerindeki benzerlikleri, tipolaj ik ben· zerlikler olarak kabul ederler. Sovyet bilim adamları içerisinde Altay teorisine kendi fikir hislerini katıp, çeşitli görüşler ileri sürenler: A. N. Baskakov, G. D. Sanceyev, D. J. Kiyekbayev, Ş. Ş. Sarıbayev, V. 1 . Tsintsiyus, O . R Sunik, K . A . Novikova, l.V. Kormuşin, D. M Nasilov ve başkaları. Bilim adamları içerisinde Altay dil teorisine inanmayarak bakanlar da yok değildir. Mesela, meşhur Türklolog A. M. Şçerbak'ın fikrine göre: Altay dillerindeki benzerlikler onların doğuş akrabalığın· dan değil, uzun zaman birlikte yaşamaktan kaynaklanmaktadır. "Türk, Moğol ve Mançu-Tunguz dilleri arasındaki akrabalık nasıl bir münase· bet sonucunda arataya çıktı?" sorusuna kendi düşüncesine göre cevap verir. Türk halklarının tarihinde, Moğol halklarıyla Türk dilli halkla· rının karışıp, bir devlet içerisine girerek birlikte yaşadıkları, sıkı müsa· sebette bulundukları bilinmektedir. Başlangıçta Orta Asya'da yaşayan halklarla ilgili belgelerde ( Türk dildeş Hunlu, Moğol dildeş Dun,hu paleasiyat dildeş Dun-iy halklar) komşu yaşamış, biri diğerini hakimi·


56

Türklük Bilgisine Giriş

yerine almıştır. Bu şekilde birlikte yaşama son Hun devrinde de görül, mektedir. Türk Moğol halkları arasındaki yukarıda belirttiğimiz duruma benzeyen birlikte yaşamayı da göz önüne almak gerekir. Clauson'un fi, kirlerini temel olarak alan A.M. Şçerbak, Türk dilleri ile Moğol dille, ri arasında üç karışma devri gösterir; bunlar, IVNII. yüzyıl, Vlll,Xll. yüzyıl ve XIII,XIV. yüzyıllar arasında meydarıa gelen karışmalardır. Ta, rihte Moğollarla Türk kitleleri arasındaki karışmanın bu devreden sonra da olduğu bilinmektedir. Mesela, günümüzde Tuvaların Darhat, larla, Buryatların Yakutlarla, Oyratların Altay'da yaşayan Türk dilli halklada münasebetleri son zamanlara kadar kesilmeden geldi. Buna benzer "Ak Taban Şubırındı" zamanındaki Oyrat,Kalmuklarla Kazak, lar'ın dil karışmasını örnek olarak vermek mümkündür. Fakat, dille il, gili konular dillerin benzerliğine temel alamıyor ve onlar dilin bütün sahalarında açıklığa kavuşturulamıyor. Bu kadar benzerlik bilinmekle beraber; bunlar belli kurallara bağlanmıyor, belli bir sisteme dahil edi, lemiyorlar. Bununla birlikte son zamarılarda Türk,Moğol dillerinin kan akrabalığı olduğu fikrini kabul edenler çoğaldı. Altay dillerinin akrabalığı konusundaki iddiaları iki arıa bölüme ayırmak mümkündür. Bir kısım bilginler G.l. Ramstedt'in düşüncesine katılarak, Altay dil gurubuna giren dillerin (Türk ,Moğol, Mançu, Tunguz, Kore-Japon) kan akrabalığını kabul ederler. Bunlar (V.V. Vi­ ladimirtsov, E. D. Polivanov, N. N. Poppe, N. A. Baskakov, O. P. Su, nik, Kenesbayev, Ş. Ş. Sarıbayev vb.) Altay dillerinin bir kökten çık, tığını, bu yüzden de ortak temeli kabul etmek gerektiğini söylerler. İkinci kısım bilim adamları, V.A. Kotvicz'in fikrine dayanarak, başları, gıçta birbirleriyle komşu olan bu dillerin genetik olarak akrabalıkları olmasa da, uzun yüzyıllar boyunca karışık yaşama dolaysıyla yeni bir konuma sahip olduklarını söylerler. Bu yüzden de onlar (L. Ligeti, G. D. Sarıjeyev, T. A. Bertagayev vb.) Altay dillerindeki benzeriikierin akrabalık gereği değil, alıntı materyallerle oluştuğu sonucuna varırlar. Belirtildiği gibi, Türk-Moğol dillerinde karşılaşıları yüzlerce, binlerce ortaklığın tamamına alıntı unsurlar olarak bakmaya imkarı yok gibidir. Birinci olarak, ortak özelliklerin sayısı çok fazladır. İkinci olarak, ortak unsurların tamamı belli (fonetik, gramatik) kurallar içerisinde tekrar-


Türk Dillerinin Gelişme ve Kalıplı!§ma Devirleri

57

!anmaktadır. Üçüncü olarak, benzeriikiere dilin bütün yönlerinde bil­ hassa asti kök temelinde sıkça rasdamr. Eğer bunlara lehçelerdeki ben­ zerlikleri de katarsak ortakhğm bir hayli çoğalacağma şüphe yoktur. Yine de Altay dillerinin akrabahğı konusu bir sonuca ulaşmamış­ nr. Hala tamşma Çtkaran, araştmnayı gerektiren meseleler az değildir. Fakat Türk dilleriye Moğol dillerinin akrabahğı isbat edilmiştir deni­ lebilir. Mançu-Tunguz dillerinin Türk dilleriyle akrabahğmm hala is­ batla; ma-ya muhtaç kısımlan çoktur. Kore- Japon dillerini Altay dil­ leri içerisine katma meselesi hala çözülmemiştir. Altay dillerinin akrabalığmı ispatlayan konulan, bilim adamlan, kelime hazinesi, fonetik ve gramer alanlannda çokça ortaya koyuyor­ lar. Karşılaşttrrnalı-tarihi araşttrmanm faydası, bu konuda iyi anlaşıl­ maktadır. Söz hazinesindeki benzerlikler Söz hazinesi, dilin değişmeye en uygun alamdır. İki dil arasmdaki kelime alış verişine, başka unsurlara göre, daha sık rastlanır, bu duru­ ma bağh olarak kan akraba�ığım açıklamakta kelime ortaklığı gerekli bir gösterge olsa da, sonuca ulaştıncı bir unsur olarak kabul edilmez. Eğer herhangi bir dilin sözlüğüne bakacak olursak, onun bütün alanla­ rımn aym derecede değişime uğrayıp, farklılaşmadığmı görürüz. Onla­ rın içinde aslım koruyanlara da, değişime uğrayanlara da rasdamr. Bu şekilde bir sıra aslmı koruyan kelime türlerine; akrabalık adlan, vücut uzvu adlan, günlük hayatla ilgili adlar vb. girer. Fiiller ise cins isimle­ rine göre daha sabit, bilhassa bir dilden başka dile fazla geçmeyen ke­ limelerdir. Bu yüzden de bilim adamlan Türk-Moğol dillerindeki aha­ balığı, ortaklığı, parelelliği izah etmek için, bilhassa aşağıda belirten konularla ilgili kelimeleri çokça karşılaşurarak araşttrmışlardır. Akrabalık Adlan: 1 Akrabalık adları anlamianna göre; a. Kan ak­ rabalığı ve b. Evlilikle ilgili akrabalıklar olmak üzere ikiye ayrılır. 1. Kan akrabalığma: ata, apa, ake , ini, aga, kanndaş, singli, böle , ul

"oğul" kız vb. sözler girer. Moğolca'da av kelimesi "baba" anlammda kullamlır. Eski Moğol eserlerinde bu kelimenin ava şekline de rastlanır. Aba kelimesi Hakas, Kırgız, Altay, Tatar, Başkurt, Türkmen dillerinde de vardır. V.V. Radlof


58 • Türklük Bilgisine Giriş

aba kelimesinin "ata, babanın büyük kardeşi, amca; soy şeceresi" gibi anlamlarını gösterir. Bunun gibi Moğolcada abaka, Türkmen dilindeki abga (yaşı büyük kişilerle ilgili söylenen söz) vardır. Moğolcadaki allgay , kızların büyük anneleriyle ilgili kullandıkları kelimelerdir. Türkmenle­ rin konuşma dilinde aba, "baba" anlamında kullanılır. Eski Türk dille­ rinden kalan yazma eserlerde aba/alla sözleri "atalar, ecdat" olarak ve "ata", "apa" anlamlarında kullanılmıştır. Demek ki, aba kelimesi dede anlamından "baba-ana" anlamına değişmiş, daha sonraki bazı dillerde genel olarak yaşı büyük insanlarla ilgili kullanılır hale gelmiştir. Çağdaş Tatar dilindeki abvy, Kazak dilindeki abısın kelimelerinin kökünün bu aba kelimesiyle ilgili olması gerekir. E.V.Sevortyan, alla kelimesini ana kelimesiyle aynı kökten kabul eder. Türk dillerinin fonetik kurallarına göre, b ile p seslerinin değişmesini isbatlamak mümkündür. Yakut dilin­ deki abak kelimesi, " 1 . Belli bir sülalenin yaşlısı; 2. Ülkenin en büyüğü" gibi anlamlara gelir. Moğol dillerinde all(a) , kan akrabalığını bildirir ve yaşı büyüklerle ilgili kullanılır. Moğolcada bu kelimenin uzun ünlüyle (aa\/) de, kısa ünlüyle (all) de kullanılan şekli vardır. Bir hatırlatma: Moğol dilinde aba "baba" anlamında kullanıldığı gibi, avu "amca" bil­ hassa "çocuk" anlamlarında da kullanılır. Kazak dilindeki ene kelimesi kan akrabalığını değil, evlilik sonu­ cu doğan ahabalığı bildirir. (karının ve kocanın anneleri birbirlerine ene olur) Başka Türk dillerinde ene "abla" vb. anlamlarda kullanılır. Karşılaştırınız: Türk dilinde ene babanın babası; Kırgız dilinde ene "an­ ne" anlamındadır. E.V.Sevortyan etimalajik sözlüğünde ene kelimesi­ nin sekiz türlü anlamını belirterek, bu kelimenin ana kelimesiyle ilgi­ li olduğunu söyler. Moğolcada "ana" anlamında eh(e) kelimesi kullanılır. Ehe kelime­ si Türk dillerindeki ene kelimesi gibi, yalnız insan için değil, hayvan­ larla ilgili olarak cia kullanılır. Kazak dilindeki "enesine asıkkan kulm­ day " deyimindeki ene "kulunun (tayın) anası" anlamında kullanılmak­ tadır. Kazak Dilinin İzahlı Sözlüğü'nde ene kelimesinin "çocuk doğu­ ran kadın, anne" anlamı, değişen anlam olarak gösterilmiştir. Fakat do�su bu onun ilk anlamı olmalıdır. Moğolcadaki eh( e) , "mal, damız­ lık hayvan" anlamıyla Kazak dilindeki yukarıda belirtilen örneğe denk düşer.


Türk Dillerinin Gelişme ve Kalıplaşma Devirleri

59

Ene kelimesi Mançu· Tunguzda da vardır. Onlarda bu kelimenin eni, ene, enne, enike, enigne şekilleri kullanılır ve anlam olarak "ana", "baba", "abla" sözleriyle denk düşer. V. 1. Tsintsiyus Moğol dillerinde­ ki erne, ene, kelimeleriyle eke (ehe) kelimesini, aynı kökten kelimeler olarak kabul eder. Aga kelimesi Türk dillerinin çoğunda yaşı büyük, akraba erkekle ilgili olarak kullanılır. Sadece Yakut dilinde aga "baba" anlamıyla kul­ lanılır. E. K.Pekarskiy'in sözlüğünde aka kelimesi "yaş olarak büyük ki­ şi" "baba", "önder" "dini görevli" anlamlarında gösterilmiştir. Başka Türk dillerinde de aga kelimesi (kökteki g sesi k , h" sesleriyle değişe­ rek) kullanılır. Bununla birlikte aga kelimesinden birçok kelime türe· rilmiştir. Mesela, Türkçe agavsu "büyük aga-agabey", Azerbaycanca agaray "nazlılık ifadesi", Kazakça agalı , agaray, agayın "agahey" vb. Eğer bu kelimenin Türk dillerindeki anlamlarını karşılaştırıp, sıralayacak olursak: I. Yaşı büyük erkek, 2.Akarabalık bağı olmasa da yaşı büyük erkek (Kazak dilindeki aga ve agay kelimeleri), 3. Dede, ata (Karaçay­ Balkar, Altay, Türk dillerinde), 4. Yaşı büyük akraba kadın-apay (eski­ den), 5. Baba (Yakut dilinde) , 6. Yaşı geçkin, ihtiyar erkek (Yakut di­ linde) , 7. Din görevlisi (Yakut dilinde). Moğol dillerinde; aha "yaşı bü­ yük adam", "aga" eski Moğol dilinde "yaşı büyük saygıdeğer kişi" anla­ mında kullanılır. Çağdaş Buryat dilinde ahay, "yaşı büyük insan", "efendi", Buryat lehçelerinde ise, "baba", "abla", "yenge" anlamların­ da kullanılır. Aynı şekilde aga (aka) kelimesi, Mançu-Tunguz dillerin­ de de Türk dilleriyle anlamdaştır. E.V.Sevortyan aga kelirı:ıesini ake kelimesiyle ilgili görerek, iki ke­ limenin de ak-, ok- "yaşlanmak" fiilinden türediğini belirtir. Eğer ak­ kökünün eski Türk dilinde gerçekten de "yaşlanmak", "büyümek", "yaşlı", "büyük" gibi sinkretik anlamı varsa, Kazak dilindeki "kosagın­ men koşa agar "eşinle birlikte yaş lan" alkışındaki ağar kelimesinin de ak kökünden türerne olma ihtimali vardır. Karşılaştırma sadece benzerlik ve onaklıj!ı açıj!a çıkarma maksannda olduj!u için, tam bir tahlil e gerek görmedik. Her dilin tematik olarak birçok leksik-semamik me­ selesinin olması normaldir. Biz bu konulara özellikle girmedik, meseleyi sadece kar­ şılaştırma ile sınırladık.


60

Türklük Bilgisine Giriş

Böle kelimesi kazak dilinde "abla ile kız kardeşin yaşıt olan çocuk­ ları arasındaki kan akrabalığını" ifade eder. Böle kelimesi tam bu an­ lamda (bazı fonetik değişmelerle); Karakalpak, Kırgız, Hakas, Altay dillerinde de kullanılır. Fakat başka Türk dilllerinde bu kelime "ağabe­ yin hanımı" "yenge", "dayıların hanımı" (Gagauz ,Türk dillerinde ?), Başkurt dilinde "torunun çocuğu" anlamında, Yakut dilinde ise "aile" anlamını verecek şekilde kullanılır. Moğol dillerinde de annesi akraba çocuklara bul denmektedir. Fa­ kat Moğolca Rusça sözlükte bul kelimesinin "aile", "aile üyesi" anlam­ ları da gösterilmiştir. B. H.Tedayeva, bu.le kelimesinin Moğol dilinde "bala", "nesil" anlamlarının varlığını belirtir. Aynı şekilde Kalmuk di­ linde volo "abla ve kız kardeşin çocukları", Hakas, Buryat dillerinde bul "torun akrabalar" (hala-dayı çocukları) vb. Mançu-Tunguz dilleri söz­ lüğünün yazarları Evenki dilindeki bule kelimesini eski Moğol yazma dilindeki vüle, çağdaş Moğol dilindeki bul, Buryat dilindeki bule (aile anlamındaki) sözleriyle ilgili gösterirler. Naga.şı "dayı" anlamında Türk dillerinde naga.şı, taga, dayı(tayı) kelimeleri vardır. L. A. Porovskaya, Kazak dilindeki naga.şı kelimesini Moğol dilinin nagalı kelimesinin varyantı, yani alıntı olarak kabul eder. Taga kelimesine Kırgız, Özbek, Uygur dillerinde rastlanır. Kırgız dilindeki tay kelimesini K.K. Yudal}in "anne tarafından akraba, dayı" olarak açıklar. (Kırgızca-Rusça Sözlük, 66 1 b.de) taga kelimesini Doğu Tıyanşan ağızlarına ait olarak gösterir. Bizce taga kelimesi, tay ve aga kelimelerinin birleşmesi sonucu ortaya çıkmıştır. Tam buna benzer bir yolla Kırgız dilinde tayeke ("dayı eke" anlamında) kelimesi yapılmıştır. Başka Türk dillerinde tay, dayn kelimeleri "dayı" anlamında kullanılır. Buryat-Moğol dilinde dayı anlamında taabay kelimesi vardır. Hatırlan­ ması gereken bir durum da; bu Türk dillerinin içinde, Altay (taay ), Tu­ va (daay ), Yakut (taay ) dillerinde de kök kelime yapısında uzun ünlü vardır. Ece kelimesi Kazak dilinde "babanın annesi" anlamını verir. Ece kelimesinin başka Türk dillerindeki anlamına az da olsa, sapma görü­ lür. Mesela Türkmen dilinde ece kelimesi; I ."ana", "apa"; 2. Hürmet ifadesi: olarak genelde isimden sonra kullanılan kelimedir. Fakat eçelik


Türk Dillerinin Gelişme ve Kalıptaşma Devirleri

61

"üvey anne" anlamını karşılar. Bunun gibi, bu kelime Türk dillerinde bazı fonetik değişmelerle kullanılır. Karşılaştırınız: S. E. Malov, avi/ aci , isi kelimelerinde "yaşı büyük akraba" "aga" anlamının varlığını gösterir. Tuva dilinde aça (baba) , Uygur dilinde aça (abla, anne), Ha­ kas dilinde içe (abla, anne), aça (ağabey) , açı (büyük torun ), Şor dilin­ de aça (ara), Altay dilinde açı (amca, ağabeyin kızı, oğlu, torunu) an­ lamlarında kullanılır. Moğolca'daki eey, eeç kelimeleri "ece, abla" anlamına gelir. Mo­ ğol dilinde adiye "ata" adeiy "ağabey" adeid "ağabey" kelimeleri de kul­ lanılır. Bu kelimelerle Uygur dilindeki ede "abla" kelimesinin kökteş olduğunu ispatlamak mümkün görülmektedir. Evlilikle İlgili Akrabalık Adlan: Türk-Moğal dillerinde evlilik­ le ilgili ortak akrabalık adları vardır. Bunlardan biri; kuda "dünür"dür. Kuda, kudagıy Kazak dilinde güvey ile gelinin ana babasıyla ilgili kul­ lanılan kelimelerdir. Kuda kelimesi (biraz ses farklılığıyla, Özbek, Uy­ gur, Kırgız, Tuva, Karakalpak vb. dillerde kullanılır. Kuda kelimesin­ den kudagıy (kudagay ) kudasa, kudand.a kelimeleri türemiştir. L. A. Pokrovskaya -gıy/-gay ekini ikiye ayırmış ve -gı/-ga kısmını Moğolcanın cinsiyet belirten eki olarak göstermiştir. Fakat bu ekin bu dile ait oldu­ ğunu isbat etmek zordur. Doğrusu iki dilde ortak kabul edilmelidir. Katın "kadın" kelimesi Kazak dilinde de, başka Türk dillerinde de kullanılmaktadır. Geçmişte hatın kelimesi Türk-Moğal dillerinde "hansa" "kağanın karısı" anlamında kullanılmıştır.

Er kelimesi de Türk-Moğal dillerinde ortaktır. Bu er, yer, ar, ir şe­ killerinde kullanılmış, "erkeK", "kadının kocası" gibi cinsiyet belirten bir kelime olmuştur. Baca kelimesi, iki kız kardeşle evli kişilerin damadarıyla ilgili bir kelimedir. Bu kelime bazı Türk dillerinde yalnız erkekler için değil, ka­ dınlar için de kullanılır. Mesela Türk -Azerbaycan dillerinde abla-kız kardeşlerle ilgili olarak da kullanılır. Türkmen dilinde başı "abla- kız kardeşler", Türkçe bacı "abla", fakat Türkmen dilinde baca kelimesi de var, anlamı "bacanak"tır. Altay dilindeki bad'a "bacanak" kelimesi, "hanımın bütün akrabaları" anlamını da bildirir. E. K Pekarskiy Saha dilindeki bata (bad'a) kelimesini "kaynının hanımı" anlamıyla çevir-


62

Türklük Bilgisine Giriş

miştir. Moğol dilinde baz ( kızların kocası) anlamına gelirken, Buryat· Moğol dilinde bazalin , hem "bacanak" hem de "elti" anlamına gelir. Baca ( baza) Evenki dilinde, "akraba kızların kocası, kız kardeşin koca­ sı" anlamındadır. Çağdaş Kazak dilinde kayın kelimesi, "kadın ve kocanın akrabası" anlamını verir ve biraz ses farklılıklarıyla başka Türk dillerinde de ku1la­ nılır. Kayın kelimesine; kayın ata, kayın ana, kayın yurt; kayın apa, kayın aga, gibi birleşik kelimelerin yapısında rastlanır. Kaşgarlı sözlüğündeki kazın kelimesiyle Kazak dilindeki kayın ve kann kelimeleri -Türk dilin­ deki bilinen kural -z·dlt-y ses değişmesi sonucunda ortaya çıkmıştır.

İnsan V ücut Organlanyla İlgili Adlar: Akrabalık bağını bildiren kelimeler gibi, vücut organ adları da dilin leksik temelinin en eski kat· larından birini oluşturur. Bunların bir kısmı Türk-Moğol dilinde or­ taktır. Bütün dillerde insanların ve hayvanların kol, göz, baş, ayak gibi organların adiandıniması gerekir. Bu leksik guruptaki benzerlik, ortak­ lık da Türk-Moğol dillerinin ortaklığına delil olacak gibidir. Birkaç ör­ nek verelim: şıray kelimesi Kazak dilinde "insanın güzelliği", "yüzünün görünüşü", "yüzü" anlamlarını bildirir. Bu kelimeye başka Türk dille­ rinde de rastlanır. Mesela Karaim dilinde çıray farklı şekilleri; pıra�. ça­ ray, çirey, çıray , eray, Özbek dilinde çiray kelimesi, "bet" , "yüz", "görk", "genel görünüş", "gönül ateşi" anlamlarını bildirir. Moğol di­ linde de çaray "bet", "şekil-görünüş", "kılı.k-kayafet", "yüz", "yüzü gös· terişli", "biçim-tür" vb. anlamları bildirir. Tü-·k diBerindeki vücut organ adlarındana biri kaburga'dır. Mese· la, Hakas ,ii linde habırga, Özbek ve Uygur dillerinde koburga, Türkmen dilinde gapırga, Karaim dilinde kaburgga/ k' aburgga, Türk dilinde kavi· de vb. Moğol dilinde havirga. •

Kazak dilinde küçük parmakla omuz arasındaki kemiğe kar ( kolun karı) denir. Bu kelimeye başka Türk dillerinde de, Eski Türkçede de rastlanır: Kar "kolun üst kısmı", "omuz". Moğol dilinde de gar "kol" an·

Bu kelimede bir yanl�lı.k olmalı Türk Dili'ndm kasıt Türkiye Türkçesidir ve keli· me kaburga şeklindedir. (Çev. )


Türk Dillerinin Gelişme ve Kalıplaşma Devirleri

63

lamında kullanılır. Buna dayanarak bazı bilim adamlan Türk diline Es­ ki Moğol dilinden girdiğini iddia ederler. Fakat bu delil değildir. Kar kelimesi Türk dillerinde geniş olarak yayılmış ve çokça gövdeler türet­ miştir: karma- "tutmaya çalışmak", kanş; "kanna tarıpagannın kan s ın­ sm" "koluna çekmeyenin kolu kmlsın" vb. Fakat Moğol dillerinde bu kelimeler yoktur. Kazak dilindeki alakan (avuç içi, aya) kelimesi de türemiş bir göv­ Jedir. Bu kelime birçok Türk dilinde kolun bilek ile parmak arasında­ ki kısmın iç tarafını bildirir. V. V. Radlof, al- (bir şeyi almak, sahiplen­ mek anlamında) ve -agan/-egen (alagan kolırn beregen sözündeki) ekiy­ le yapıldığını belirtir. E.V.Sevortyan, bu kelimenin Moğolcadan Türk­ çeye girdiğini kabul eder. Moğolcada "alakan" anlamında "alga" keli­ mesi kullanılır. Bu kelimeler hala araşttnlmaya muhtaçttrlar. Türk dillerinde vücut organ adianndan biri de "damar"dır. Da­ kelimesine Türk dillerinin tamamında rastlanır. Da­ mar kelimesi tarnur şeklinde Moğolcada da vardır. mar/tarnır/darnır

Ornırav, Kazak dilinde insanın döşünü, göğsünü ifade eder. Bu ke­ lime başka Türk dillerinde ornrav, ornurov, ornırag, amar, ornra şeklin­ de kullanılarak, aslında "döş, göğüs, omuz kemiği" gibi, anlamlar bildi­ rir. Moğolca'da ornrud "omuz kemiği", Buryat dilinde ornuryuv(n) "atın döşü", kalmuk dilinde omruy-ornru "döş, göğüs" gibi anlamlarda kulla­ nılır.

Türk-Moğol dillerinde manday "alın", tanday "damak", bavır "ba­ gır, ciğer", büyrek "böbrek", körney "boğaz, gırtlak", arka "insanın ar­ kası", bilek, sakal, erin "dudak", mefi "ben", sekpil "çil", sübe "kaburgala­ rın bele doğru olan kısmı" vb. uzuv adlan, anlam yönünden de şekil yönünden de uygun düşerler. EvcU Hayvanlar ve Yabani Hayvanlarla İlgili Kullanılan Adlar: Eski devirlerden beri Türk ve Moğol halklan hayvancılık ve avcılıkla meşgul olmuşlardır. Bundan dolayı bu halkların dilinde, kelime hazi­ nelerinde hayvancılık ve avcılıkla ilgili birçok ortak kelime korun­ muştur. Eğer, Türk boylarının Orhun-Yenisey civarı ile Altay, Sayan eteklerinde yaşadıkları devirlerde de hayvancılıkla uğraşıp, Moğol �alklarıyla bir arada yaşamış olduklarını hatırlayacak olursak, bu iki


64

Türklük Bilgisine Giriş

dilin içerisinde ortak kelimelerin olması gayet tabiidir. Türklerin bes­ lediği hayvanları (koyun, keçi, sığır, at, deve) Moğollar da beslemiştir. Moğollar da Türkler gibi hayvanları yaşına, rengine, vücut görünüşü­ ne, cinsine vb. özelliklerine göre ayırmışlar ve kendilerince adlandır­ mışlardır. Deve eskiden beri kumlu çöl bölgelere uygun, yük taşıyan bir araç olarak kabul edilmiştir. Deve kelimesi Özbek dilinde tüya, Uygur dilin­ de töge, Hakas dilinde tibe, Kırgız dilinde töö, Türkmen dilinde düye, (Kazak dilinde tüye ) , Eski Türk dilinde tebe/teve şeklinde kullanılmak­ tadır. A. M. Şçerbak'ın belirttiğine göre deve ile ilgili başka birçok isim de Türk ve Moğol dillerinde birbirine benzerdir. Deve kelimesi Moğol dilinde temee(n) şeklinde kullanılır. Altan "kısırlaştırılmış erkek deve, yük taşımaya uygun iğdiş edil­ miş deve". Moğolcada da at(an) , Kaşgarlı sözlüğünde de atan kelimesi süslenmiş, temizlenmiş deve anlamını verir. Atan kelimesinin köküyle ilgili farklı görüşler vardır. A.M. Şçerbak bu kelimeyi tabuv ( tap- : Bul) fiili ile ilgili görürken, E.V. Sevortyan kelimeyi iki morfeme ayırıp, at­ köküyle -an ekinden ( -gan ekinin kısaltılmış şekli) yapılmış olarak ka­ bul eder. Sevortyan buradaki at- kökünün biç- anlamına gelen fiil ol­ duğunu söyler. Bazı bilim adamları ise atan kelimesini aktagan kelime­ sinin kısaltılmış şekli olarak kabul ederler. Akta kelimesinin kendisine gelince, bu Kazak dilinde deveyle il­ gili kullanılmaz. Kazak dilinin izahlı sözlüğünde akta kelimesine "az­ ban" "kısırlaştırılmış erkek hayvan, pişpe" anlamı verilmiştir. Akta ke­ limesi, çoğunlukla kısırlaştırılmış atla ilgili kullanılır. Bu kelimeye Türk dillerinde ahta, agta , ahda şekillerinde de rastlanır. Moğol dilin­ de agt(an) kelimesi "kısırlaştırılmış at" anlamında kullanılır. Bu kelime biraz ses farklılığıyla Mançu-Tunguz dilinde de kullanılır. Akta kelime­ siyle ilgili ilk olarak fikir beyan eden P. M. Melioranskiy, bu kelimenin Türk ve Moğol dillerine XIII. Yüzyılda Farsçadan girdiğini söyler. Bu fikre A. M. Şçerbak da katılır. Bu kelimenin tarihini başka şekilde an­ latanlar da vardır. Buğra, Kazak dilinde bura "yetişkin yaşlı deve". Kırgız dilinde buu­ ra, Özbek, Uygur dillerinde bugra, eski Türk dilinde buğra, Kazak dilin-


Türk Dillerinin Gelişme ve Kalıptaşma Devirleri • 65

de bura kelimesinden buvırşın kelimesi türetilmiş ve "dört yaşındaki er­ kek deve" anlamında kullanılmaktadır. Bura kelimesinde bu şekilde ya�ı ifade eden anlam rengi yoktur. Fakat Kırgız dilinde buurcun "beş yaşında erkek deve" anlamını verir. Bu son örneklerdeki -şın/-cun eki için E.V.Sevortyan, C. Brockelmann'ın düşüncesine katılarak, küçült­ me anlamı veren ektir; der. Moğolcada da bugra/buura kelimeleri kul­ lanılır. İngen "çift hörgüçlü devenin dişisi", K. K.Yudahin Kırgız dilinde­ ki ingen kelimesinin "dişi deve", doğu Kırgız ağzında ise "yedi yaşını geçmiş dişi deve" anlamlarında kullanıldığını göstermiştir. Kaşgarlı Sözlüğünde ingan kelimesi "dişi deve" anlamında verilir. Moğolcadaki ingen kelimesi de tam bu anlamdadır. Bota devenin yeni doğan yavrusu. Birçok Türk dilinde kelime bo­ şeklinde söylenmekle beraber, bazı dillerde (Tuva) bunun bodagan, (Kazakça) botakan, Özbek ve Uygur dillerinde botulak, butalan küçült­ me ifade eden şekilleri kullanılır. Eski Türk dillerinde botu, botuk şek­ line de rastlanır (DLT) Çağdaş Moğol dilinde botgo, eski Moğol dilin­ de botugu kelimeleri bota anlamını verir. İç Moğolistan'daki Moğol­ lar'ın dilinde bu kelimenin botog, botogo, botugan şekilleri vardır. ta

Taylak bir yaşını geçmiş genç deve. A. M. Şçerbak, taylak kelime­ sinin kök morfemi tay ile -!ak ekinden (karşılaştırınız bota-lak, koşa­ lak, şaka-lak) yapılmıştır diye gösterir. Moğolca'da taylak, üç yaşını geç­ miş erkek deve. Türk dilinde devenin iki yaşına kadar olan yavrusuna torum de­ nirken, Tuva dilinde dorum olarak adlandırılır. Tonm Kazak dilinde tek başına kullanılmaz, toktı kelimesiyle birleşerek ikilemel i söz kurar, (tok­ tı-tonm). Kaşgarlı Sözlüğünde torum, devenin yavrusu anlamındadır. Demek ki, toktı-tonm ikilemesindeki tonm geçmişteki torom, devenin bir yaşını geçmiş yavrusu anlamındadır. Kunança, iki yaşını geçmiş deve. Kazak dilinde kıman , dönen, kuna-jın, dönejin kelimeleri at ve sığırla ilgili olarak yaş (üç dört yıl ) . ve cins bildirir. Kunan, dönen kelimesi Moğolcada da vardır. Fakat cin (kuna-cın, dönecin) eki Moğolcada cinsiyet ifade ederken, Türk dillerinde böyle bir belirtisi yoktur. Bundan dolayı bazı bilim adam-


66

Türklük Bilgisine Giriş

ları, bunları Türk dillerine girmiş Moğolca kelimeler olarak kabul ederler. Aygır, yılkı sürüsüne katılan erkek at. Bu kelime Türk dillerinin ço­ ğunda vardır; aygır (birçok dilde ) , azgır (Balkar), atur (yakut), ayar ( çu­ vaş) vb. Aygır kelimesinin kullanılışında da, anlamında da çok farklılığın olması, onun çok eski bir kelime olduğunu gösterir. Mesela E. K. Pekars­ kiy Yakut dilindeki atur kelimesinin " 1 . Aygır, 2.Boğa, 3. İğdiş edilmiş er­ kek hayvan, 4. Abun, 5. Nüfuzuyla, gücüyle, serdiğiyle, büyük boylada farklı olan" gibi beş anlamı gösterir. Moğolcada aygır anlamında azga­ ra(n) kelimesi kullanılır. Aygır kelimesinin etimolojisi üzerine Prof. E. 1. Ubryatova etraflı olarak durmuştur. Yorga (jorga) , Kazak dilinde "yürüyü­ şü yavaş, rahat at" anlamına gelir. Bu kelime Türk dillerinin bir kısmın­ da vardır; Eski Türk dilindeki şor/jor (yar· ) , yani "yürümek" kelimesiyle ilgili olsa gerek. Moğolca'da coroo kelimesi "yorga" anlamını verir.

Türk-Moğol dillerinde hem ses, hem de anlam yönünden denklik gösteren kelimelere söz hazinesinin bütün sahalarında rastlanır. Bil­ hassa başka dillerden alınmayan fiiller içerisinde bu denkli�lerle çok karşılaşılır. Yukarıda gösterilen, hem ses hem de anlam yönünden birbirleri· ne denk olan kelimelere, Türk-Moğol ve Tunguz dillerinde bir arada rastlanması, bunların bu dillerde ortak olmasından, en eski Altay dev­ rinden kalmalarından dolayı gibidir. Bu ortak akrabalığın tarihi sebep­ lere bağlı olması mümkündür. Fonetik Benzerlikler Her dilin kendine has ses yapılanma sistemi, özelliği, kuralı olur. Mesela, Kazak dilinde j ile başlayan kelimeler, Tatar dilinde y ile kul­ lanılır, yine Kazak dilindeki nan, bardı kelimeleri, Özbek dilinde non "ekmek", bord.ı "vardı" olur. A ünlüsünün o'ya dönmesi bu dillerin ken· dilerine has özellikleridir. Türk dilleriyle Moğol dillerini karşılaştırdığımızda, aşağıdaki or­ taklıklar ve farklılıklar ortaya çıkar: 1 . Dildeki seslerin ünlü ve ünsüz olarak ikiye ayrılması, Türk-Mo· ğol dillerinde ortak bir durumdur. Fakat Türk dillerinde uzun ünlüte­ rin durumu aynı değildir. Bu duruma göre Türk dilindeki ünlüler, uzun


Türk Dillerinin Gelişme ve Kalıplaşma Devirleri • 67

veya ktsa olmak üzere kendi aralarında ikiye ayrılırlar. Kazak dilinde uzun ünlüler tamamen yok olmuştur, fakat biz onlara Kırgız, Hakas, Tuva, Yakut ve Türkmen dillerinde rastlıyoruz. Bu dillerin birinde sis· temli olan bu ünlüler, bir diğerinde öyle değildir. Yakut dilinde sekiz kısa, sekiz uzun ünlü vardır. Uzun ünlü Moğolcada da var, ancak Or­ hun· Yenisev kitabelerinde uzun ünlülere rastlanmaz. Altay dillerinde­ ki ünlüleri şöyle bir şema ile karşılaştırarak gösterebiliriz: Diller

Kısa ünlüler

sayısı Uzun ünlüler

sayısı 6

Kırgız

a,e/e,o,ö,u,ü,ı,i

8

aa,ee,oo,öö,uu,üü

Altay

a,e/e,o,ö,u,ü,ı,i

8

aa,ee,oo,öö,uu,üü,ıı,ii

8

Hakas

a,e/e,ı,i,iy,o,ö,u,ü

9

aa,ee,ıı,ıy,oo,uu,üü, öö

8

Tuva

a , e,(e)ı,i,u,ü,o,ö

8

aa,ee,ıı,ii, uu,üü,oo,öö

8

9

aa,ii,oo,öö,uu,üü, ee,ıı

8

Türkmen a,i,o,ö,e(e),ı,e,u,ü Moğol

a,e,ö,u,o,ü,ı,i

8

aa,ee,ee,uu,oo,üü

6

Buryat

a,e(e) ,ö,ü,_o ,u,i

7

aa,ee,ee,uu,oo,üü,ii

7

Kalmuk

a,o,u,e,ö,ü,e,i

8

aa, op,ee,öö,uu,ee,ii

7

Altay dillerindeki ünlü ve ünsüz sesler telaffuz ve boğumlanma yönünden benzer, aralarında bahse değer bir farklılık yoktur. Mesela Moğolcadaki a dil ardı açık ağız ünlüsüdür. Bu, kelimenin her pozis­ yonunda kullanılır. Yine o ise, dil ardı (kalın) açık dudak ünlüsüdür. Dudak seslerinin hece ayrımı yapmadan kelimenin her pozisyonunda kullanılması Moğolcada da Türk dillerinde de ortak bir durumdur. Mesela, Kırgız dilinde biröö ( birev, biri ) , mööre ( mönire-böğürme) , oy­ no- (oyna-"oyna-"): Yakut dilinde oonoo (ayna- ) , ottuk (ottı-"otlu"), �onna (sonav "İşte orada" ) , soçço (sonsa "O kadar" ) ; Hakas dilinde tül­ kü (tülki·"tilki") , hıroo (kırav-"kırağı" ) , hushun ( kuzgın-"kuzgun" f söylense de gördüğümüz gibi kurallarda da uzaklık yoktur. Parantez içinde�i Kazakça şekiller bunu göstermektedir, yani Kazak dilinde o ünlüsü kelimelerin yalnızca ilk hecesinde kullanılır. Ünlülerin ve ünParantez içindeki kelimelerin birincileri Kazak Türkçesindeki ikincileri Türkiye Türkçesindeki şekillerdir. Türkiye Türkçesindeki şekiller [arafımııdan eklenmiş[ir.

(Çev.)


68

Türklük Bilgisine Giriş

süzlerin değişmesi ve benzeşme kuralları genel olarak Altay dillerinde de, bilhassa bir dilin kendi içerisinde de görülen bir durumdur. Mese­ la, Sır'ın orta kesimiyle Karatay civarındaki Kazaldarın ağzında öngle­ ' nng-, angla- şeklindeki kelimeler, edebi dilde öngde- , tıngda-, angda­ şeklinde kullanılır. Biz bu kelimelerde - 1 -/ -d- denkliğini görürüz. Bu­ na benzer, Kazakistan'ın batı bölgesinde yaşayan Kazaklar'ın ağzında anga:{ak, arkalı kelimleri de edebi dilde angı:{ak, arkılı şeklindedir. Bu kelimelerde de a-ı ünlülerinin denkliği görülür. Bu tür denkliklere Moğol ve Türk dillerinin arasında da rastlanır. Bazı durumlarda Mo­ ğol dilindeki a Türk dillerindeki u/ı ünlüleriyle denk olur. Mesela, şa­ ray-çıray, baatar-batır, hudag-kudık (kuyu ), katan-katın, hongar- kongır (konur) vb. Moğolcadaki e ünlüsü kelimenin her yerinde kullanılır ve bu ün­ lü Kazak dilindeki i'ye denktir. Mesela, öngger öngir (yaka, göğüs anla­ mında), :{ee-jiyen (yeğen) , beltreg - böltirik (kurt yavrusu) , bürged bürkit (karta!) , büten - bütin (bütün) vb. Moğolcadaki u, ü ünlüleri de hece ayrımı yapmazlar. Bunlara Ka­ zak dilinde ı ,ö ünlüleri denk gelir; çulbur şılbır (atın başına takılan ye­ dek ip) , hühe-kök (gök), büleg-bölek (ayrı) , bul-böle (teyze çocuğu), su­ vay-sıbay (komşu, arkadaş).

Ö ünlüsüne dudak uyumu olan Türk dillerinde bütün hecelerde rastlanır. Moğolcadaki ö ünlüsüne kazak dilindeki i,e,u ünlüleri denk gelir. Mesela, çöder-şider (atın ayağını bağlamak için ip veya kayış), tör­ körn-törkin (bir şeyin kökü aslı) , tömer-temir, Uygur dilinde tömür (de­ mir), möJ (ön)-muz (buz), şönghor-sungkar (av kuşu-sungur) Moğolcadaki n ünsüzü, Kazak dilindeki n ünsüzüyle benzeşir, bil­ hassa kelimelerdeki bulunma yerleri de benzerdir. Karşılaştırınız: nogt­ nokta, sanaa-sana (akıl, düşünce anlamında), nagaç-nagaşı (dayı), çın-­ şın (gerçek) vb. Bazı durumlarda Moğolcadaki n ünsüzüne Kazak dilin· deki k,l,fi ünsüzleri denk gelir; sergen- sergek (hareketli, atılgan, açık­ göz), naşın- laşın (laçın-şahin) vb. R ünsüzünün Türk-Moğal dilindeki kullanışıyla ilgili benzerlikler çoktur. Fakat Türk Moğol dillerinde ortak olan rotasizm kuralı -r ile :{'nin denkliği- korunmaktadır; iher-egiz (ikiz), üher-ögiz (öküz) tür-


Türk Dillerinin Geli§me ve Kalıptaşma Devirleri • 69

gen-te� (çabuk), herçik- kesüv ( Kazak dilindeki kertüv kelimesiyle kar­

şıl�tırınız) vb. N. A. Baskakov'un tahminine göre, Altay devrindeki bir dil topluluğundan Mançu-Tunguz, Moğol ve Türk dilleri ayrılıp çıkmış ve ayrı diller olmuştur. O, rotasizme (r-�) bu devrin ürünü ola­ rak bakar. B. A. Serebrennikov ile A. M. Şçerbak, r-�'yi başka türlü delillendirirler. Dil gerçekleriyle bakıldığında ise; rotasizmin Türk dil­ lerinin kendi içinde de bulunduğu görülür; Çuv� dilinde r sesi t�ıyan bazı kelimeler, b�ka Türk dillerinde � ünsüzüyle söylenir. Karşılaştırınız: her-kı�. hur- ka�, huran-ka�an , vatar-otu�. han­ ıar-kundu�. samar-semi�, �er-jü� (yü�) . sur-ja�(ya�) , çer-ci�e (diV vb.

Bağımsız Türk dillerinde de � ile r ünsüzlerinin uygunluğu dikkat çe­ ker. Mesela, Türkmen dilinin Yarnur ağzında ayı:ma� ve ayı:mar ( ikisi de olumsuz fiile eklenen sıfat-fıil şeklinde kullanılır. ) D ünsüzü, t ünsüzünün yumuşak şeklidir. Bu sebeple bunlar, telaf­ fuz ve boğumlama yönünden Türk dillerinde de, Moğol dillerinde de değiştiriterek kullanılır. Karşıl�tırınız: Türkmen dilinde döşek, düze­ mek, doymak, düşürmek vb. kelimeler, Kazak dilinde Tösek, tü�ev, to­ yuv, tüsirüv olup t ünsüzüyle söylenir. Bu durum, Kazak dilinin kendi içinde, bilhassa ağızlarla edebi dil arasında da görülür. tus-du� , tuzak­ duzak , ciyirmen-diyirmen , cilmar-dilmar, toga-doga vb. Tam benzer duru­

ma Moğol dillerinin içinde de rastlanır. Moğol dilinde: dagnur-tagnuur (bora) , davçan-tavçan (paltform), nyadlah-nyatlak ( üretmek, yapmak) Buryat dilinde; baraadaha-baraatha ( karanlık olmak). gedehen-getehen (kişak), gadahan-gatahan (kolışko) vb. Kazak dilinde d ünsüzü kelime başında seyrek kullanılır, kelime sonunda da çok kullanılmaz. Bazı bi­ lim adamlarına göre, Türk dilllerinde kelime b�ında d ünsüzü kl.ılla­ nılmıyordu, bu ünsüzün kelime başında kullanılması son devirlerde or­ taya çıkmış bir durumdur. Fakat Moğol dillerinde bu ünsüz, kelimenin her yerinde kullanılmaktadır. Bundan dolayı da Moğolcadaki d ünsü­ zünde Türk dillerinde j, y, t ünsüzleri denk gelir, tylesela. dalve-jalbız , Türkmen dilinde narpız (nane), dolgio(n) -tollan (dalga), hadam-kayın , döş-tös , del-jal (yele) vb. Türk Moğol dillerinde d ünsüzünün c,y, j, z _ ünsüzleriyle denk düşmesi, bu dillere Altay devrinden gelen bir ortak durumdur. Bu hala etraflıca araştırmavı gerektirir.


70

Türklük Bilgisine Giriş

Gramerdeki Uygunluklar Türk ve Mo�ol dilleri arasındaki benzerlikler, gramer kategorileri arasında da açıkça görülmektedir. Türk ve Moğol dillerindeki çe�itli ekler, sadece anlam ve ses yönünden değil, bunlarla birlikte kök ·keli­ meye eklenme şekli bakımından da uygunluk gösterir. Bilim adamları bu uygunluğun, Türk-Mo�ol dillerinin Altay devrindeki ortaklı�ına bağlı olduğunu kabul ederler. Altay dillerinin tamamında anak, cümledeki görevleri de anlam­ ları da büsbütün denk olan hal eklerini araştırıp görelim: Yalın halin bu dillerdeki gramarikal göstergesi yoktur, kök kelime yalın hali karşılar. llgi halinin Türk dillerindeki eki -nın/-nin,-dın/-din, -tın/-tin, ·tun/-tün, -nun/-nün, -dun/-dün vb. iken Moğol dilinde -nı/­ ni -nu/-nü dür. N. A. Baskakov'a göre eski Moğolcada -nı/-ni ekinin tam şekline de rastlanır. Mesela Buryat-Moğol dilinin Alar ağzında bu ekin -ın/-in şekli kullanılır; aha (a�a), alıayın (ağarıın), şono (kurt) -şo­ noı:ın (kurdun) . ,

'

Yönelme hali esasında hareketin istikametini, yöneli�ini bildirir ve Türk dillerinde -ga/-ge , -ka/-ke , -na/-ne , ( a/-e ) Moğolca'da ...,af...,e , -al-e ekieriyle verilir. Bu ekin -ra/...,e eki eski Türk dillerinde kullanıl­ makla birlikte, çağdaş Türk dillerinde kullanılmamaktadır. G.D. San­ ceyev Moğolca'daki yönelme hali ekinin -a şeklini eski -ra/-re ekinin kısaltılmış (r'si düşmüş) hali olarak kabul eder. Bu düşünceyi G.l. Ramstedt de kabul eder. -

Türk dilllerinde yükleme (belirtme) halinin eki -dı/-di, -tı/-ti, -nı/­ ni,-ın/-in (Çev.: -ı,-i,-u,-u) iken Moğolca'da -ı/-nı/-ne 'dir. Türk dilleriyle Moğol dilleri arasındaki ortaklığa yalnızca hal ek­ lerinde de�il. gramerin başka dallarında (çokluk, iyelik, çekim eklerin­ de ve kelime yapım eklerinde) da rastlanır. Mesela Kazak dilinde fiil­ den türemiş gövde isim yapan -ım,-im/-m eklerini karşılaştıralım: kelig­ im, kesim, al-ım vb. Moğolcada bu yapıya (-m/im) rastlanır: herç-(kes­ mek) -herçim (dilim) , tolgo (oyna) -tolgom (oyuncak) vb.

-ık/-ik,-kf-k eki Türk dillerinde fiilden isim yaparken, mesela, kes­ ik, böl-ük, yır-ık, tara-k vb., Moğolcada da aynıdır; heseg (kısım, parça) büleg (grup) , çimeg (kıyafet) vb.


Türk Dillerinin Gelişme ve Kalıptaşma Devirleri

71

Kazak dilinde -sı/-si eki isimlere gelerek meşguliyet ve meslek an­ lamı veren isimler yapar. Mesela, malşı, okıtuvşı, etikşi vb. Moğolcada bu ekin -çı/n, -çi/n,-cı/n,-ci/n şekilleri kullanılır; tömerçin (demirci) , hançın (çoban ) yaragaçın ( etçi kasap) vb. -lık/-lik,-h/-li,-tık/-tik,-tı/-ti ekleri, Kazak dilinde isimlerden sıfat türeten ekler olarak kabul edilir. Mesela attı kişi, tüyeli adam vb. -lı/-li ekinin başlangıçtaki etimalajik tam şekli -lık,-lik, -luk,-lük'tür. Mesela, Eski Türk dilinde: k.ağanlık budun ertim (kaganlı millet idim) Bunun gi­ bi; Tabgaç kağanın içreki bedizçig ıtı ( Tabgaç kağanı kendi ustalarını gön­ derdi) . Moğolcada tam bu anlamda -lag/-lek eki kullanılır. Mesela, ba­ yan-lag (zenginlik), tömör-leg (maden, madeni) vb. Birçok Türk dilinde -ıs/-is .-�/-iş eki fiilden isim yaparken tap­ ıs>tabıs , sok-ıs>sogıs , şap-ıs>şabıs Moğolcada bu görevi ·Ş eki yapar: tul>-tulş (yakacak), hevt> hevteş lejanka, loje (divan, yatak, döşek) vb. Türk Moğol dillerinden, bu şekilde morfolojik benzerlikleri çok­ ça göstermek mümkündür. Eğer morfolojik şekillerin bir dilden başka bir dile geçmeyen unsurlar olduğunu hatırlarsak, bu hususlar, araştırdı­ ğımız Altay devrindeki Türk ve Moğol dillerinin akrabalığına delil teş­ kil edecek durumdadır. 2. Türk Dillerinin Gelişmesindeki Hun Devri �

Hun devri Altay devriyle birleşir ve Milattan önce l l l . yüzyıl ile V. yüzyıl arasını kapsar. Elimizde Altay devrindeki halklarla ilgili hiçbir tarihi bilgi, yazılı belge olmamakla birlikte, Hun devri hakkın­ da az da olsa belge vardır. Mesela milada kadarki devirle milat son­ rası Orta Asya ve Sibir ülkelerinde yaşayan Türk, Moğol ve Mançu­ Tunguz halklarını bir araya getiren Hun imparatorluğu olmuştur. O, kendi devrinde Çin imparatorluğu ile karşı karşıya gelerek tarihte önemli rol oynamıştır. Hun imparatorluğu ile ilgili az da olsa, bilgi Çin yazılı belgelerinde vardır. Fakat bu belgeler, Hunlar'ın etnik ya­ pılarını açıklamakta, dil özelliklerini belirtmekte yetersizdir. Bu yüz­ den Hunlar'ın dili, ört-adetleri, sosyal yapıları hakkında tartışmalı fi­ kirler vardır.


72

Türklük Bilgisine Gi�

Hunlar kimdir? llk o larak H.unlar, Çin'in kuzeyindeki komşula­ rıdır. Eskiden beri yerleşik yaşayan, tarımla uğra§an Çin halkıyla iç içe girerek onlarla doğrudan doğruya inibat kuran, onlardan yiyecek içecek, giyim-kuşam ve hayat için gerekli eşyaları alan bir halktır. Çin imparatorları göçmen Hunlar'a ikamet yeri çevirerek, göçüp· konmayı sağlam ve detaylı kurallara bağlamışlardır. Hunlar hakkın· daki ilk bilgilere, bu devir Çin yazmalarında rastlanır. Hunlar hak­ kındaki ilk ve etraflı bilgi, miladi IL yüzyılda yaşayan S ıma Tsyan'ın "Tarihi Yazmalar" adlı eserinde verilmiştir. İkinci bir belge miladi !.yüzyılda ya§ayan Ban Gud'un "Büyük Han Dinastiyasının Tarihi" adlı eseridir. M.Ö. X. yüzyılda Gobi Çölü etrafında yeni bir halk, Hunlar ( Av­ rupa Tarihçileri Guvlar, Kazak SSR tarihinin 1 . cildinde Gundar şek­ linde adlandırılır. Biz uygun gördüğümüz Hun terimini Doğu Hunla­ rı'yla ilgili kullandık) oluşmaya başladı. Bu bölgede daha önceden Hyan-yun, Hun-yuy toplulukları ya§amış, fakat her ikisi de Hunlar'a dahil olmamıştı. Çünkü o devirde Hunlar yoktu. X. Yüzyılda Çin'in Sya hanedanının merkezinde karga§a çıkar ve son imparator Tsze­ Key'in oğlu Şun Vey ve çevresindeki insanlar olduğu şeklinde fikirler ve hikayeler de vardır. Hunlar'ın ilk zamanlarının tarihi, Çin yıllıkla­ rında iz bırakmamıştır. Bizce bunun iki sebebi vardır: Birincisi, Hunlar o devirde oldukça güçsüzdürler ve Çinliler'e herhangi bir etkileri yok­ tur. İkincısı, Hunlar ve Çinliler doğrudan sınırdaş yaşamamışlardır. İkisi arasında Jun tayfaları yerleşiktir. Junlar dağı, dağ eteklerini me­ kan tutarken, Hunlar dağsız bozkırda ya§amışlardır. Hunlar hakkında­ ki bilgi ilk defa milartan önce 1 764'teki, ikincisi 822'deki, üçüncüsü 304'teki Çin yazmalarında görülür.

Arkeolajik ara§tırmalara göre, Hunların ilk ataları orta boylu ( uzunları çok), at çeneli, vücutları beyaz ve sarı saçlıdırlar. E.Grumm Grjiymaylon'un belirttiğine göre, onların Di veya Diri tayfalarıyla ge­ netik yakınlıkları vardır. Çiniiter'in "Sayan dağlarını Dilin olarak ad­ landırdıkları da bilinmektedir. Demek ki, Hunlar sadece Gobi etekle­ rinde değil, Sayan Dağları eteklerinde de yerleşmişlerdi. M.Ö. XIII. yüzyılda Hunlar, Hebey ülkesinden ba§layarak, Baykal kıyılarına kadar olan bölgelerde yerleşmişler ve Çin' e saldırılara ba§lamışlardı. Ataları·


Türk Dillerinin Gelişme ve Kalıplaşma Devirleri • 73

na göre ekonomileri gelişmiş ve bağımsız bir devlet kurmuşlardı. 1 200 yıllarında hava serinlemiş, Gobi çölü doğuya göre ılıklaşmıştı. Bu de­ virde Hunlar'a çölü geçerek Sibir bozkırlarına çıkma imkanı doğmuş­ tu. Arkeolajik araştırmalar, M.Ö. Il. yüzyılda Altay, Sayan dağlarının eteklerinde, günümüz Moğolistan ülkesiyle Doğu Sibirya bozkırlannda Hunlar'in yaşadığıyla ilgili birçok bilgiler vardı. Hun impartorluğunun gelişip, Çin İmparatorluğuyla boy ölçüştü­ ğü devir Mode (Mete-Çev.) Şanyuy devridir. M.Ö. 209 yılında Mode,

babası Teaman Şanyuy'u öldürüp Hun impatorluğu tahtına çıkar ve Şanyuy unvanını alır. (Kişi ve halk adlarını C.G. Klyaştomıy'in yaptı­ " ğı transkribe göre verdik. ) O, çok zeki ve muhteris bir komutan oldu­ ğu için, kendi etrafına Hunlar'ı ve komşu halkları toplamaya başladı. M.Ö. 205-204 yıllarında Çin' e ilk seferini yaptı. Tarihi belgelerin gös­ terdiğine göre, imparator Mode, Hunlar'ın 24 boyunu (uruğunu) top­ layıp, bir imparatorluk kurdu. O, bunların dışında Hunlar'la akraba olan ve Altay'da yaşayan Dilinler'i, Batı Moğolistan'da yaşayan Kırgız­ lar'ı (Çin yazmalarında Gegun) da imparatorluğa kattı. Hun imparatorluğu içindeki halklar, etnik bakımdan aynı halk değil gibidir. Bunun birinci sebebi; Hunlar, bütün göçebe halklar gi­ bi, hakimiyetine aldıkları halkları, kendi içlerine katmışlar, yer de­ ğiştirmeye, göçe gerek görmemişlerdir. Hunlar, bu şekilde bir araya gelmiş olan halkların üzerinde bir imparatorluk kurdular. Mesela, Mode Şanyuy zamanında Hunları'ın başında üç halk vardır: Hunyan, Lan, ve Sünbu. Hunyan halkının adı Türk dillerindeki Huyan-Ko­ yan ( tavşan) kelimesinden alınmıştır. Syunbu kelimesi de o devirde Türk dillerinde "sınır, yaka" anlamına gelmektedir. Lan, Çince bir çiçeğin adıdır. Çinliler'in yazılı tarihlerinde Huyan halkının liderine gun (kıral) denmeyip, van (han) denmesi, onların kuvvetli bir halk olduğunu gösterir. Ülke hukukunu yürüten töreci, bey, Syunbu hal­ kından seçilmekteydi.

Biz de ki�i ve yer adlannı Türkiye'deki bilinen şekilleriyle de�il. eserdeki �ekilleriy­ le verdik. (Çev. )


74

Türklük Bilgisine Giri�

Eski Hun halkının hangi dilde konuştuğu hala çözülememiş, tar­

uşınalı bir meseledir. Mesela, Moğolistan tarihinin yazarları, N.Y. Bi­

çurin'in fikrine dayanarak, Hunlar Moğollarla aynı kökten derken, K.

Sirotoriya, P. Pelliot, A. Ligeti, V. V. Barthold gibi bilim adamları ise, Hunlar'm Türkler'in ataları olduklarını ve Türkçe konuştuklarını be­ lirtirler. Çin yazınalarında karşılaşılan kişi adları, yer adları, eşya adla­ rı, değiştirilerek yazıldıkları için, Hun dili ilc ilgili ram bilgi verme­ ıncktcdirler. Fakat çeşitli tahminler ileri sürmc imkanları vardır. Hun İmparatorluğu içerisinde birçok halkın mensubu olduğuna göre, onla­ rın birçok dilde ko mış ı nuş olmaları ih t i ma l dahilindedir. Moğolca ve Türkçe konuşan halkların, 1-lun İmparatorluğu zaman ında birbirlerine

iyice karışacak dil yakınl ığın ı giiç lend i rnıcleri de b i r ilıtimaldir. Bu­ nunla birlikte, o dcv i rde serbest ge lişme ylıluna g i rmeler i de mümkün­ dür. Bilim adamları, Çin yazmalarınltın bize u l aşan bazı eski Türkçe unsurlada çağdaş Türk d ille r i unsurların ı karş ı l aş r ı ra ra k Hun devrin­ ,

deki Türk dilinin taslağını ya p ına ya imkan okluğumı söyk:rler. Bu ge­ lecekte çözülecek meselelerden biri olacaktır. Hun devrinde Türk dilleriyle Moğul ve Ma n ç u Tunguz dillerin in -

bağımsız diller olarak yapınaya başlaına ları mümkündür, demişt ik. Fa­ kat onların söz hazinesindeki, fonetik ve gramer sistemlerinde Altay devrinden gelen pek çok ortaklığın olduğu şüphesizdir. Bu ortaklıkla­ rın zaman geçtikçe azalıp, akrabalığın uzaklaşması da, halkların kom­ şu yaşayarak, birbirlerine karışmalarıyla onların uzun süre korunınası da doğrudur. Mesela, Türk dillerinde konuşan Çuvaş, Saha gibi halk­ ların uzun zaman Moğollar'la doğrudan bir arada olması bu dillerde or­ tak unsurların uzun süre korunmasına, birçok kelimenin ses yapısına etkili olmuştur. Buna Sibir'de yaşayan Türk halklarının d illerinde ko­ runan uzun ünlüler tam bir delil teşkil ederler. Mode ve torunlarının devrinde Çin ile savaş halinde olunması ve iç feodal yapıdaki dağınıklıklar, taht için kavgalar bunların tamamı bir zamanların güçlü devlet i olan Hun İmparatorluğunun zayıflamasına sebep olur. M.Ö. 58.-57 .yıllarda Hunlar, Kuzey ve Güney Hunları ola­ rak ikiye bölünür. Bunun ilk sebebi, feodalizmin sosyal-siyasi yapısı, ikinci sebebi ise doğu komşuları Siyenpiler ile Çin imparatorluğunun güçlenmesidir.


Türk Dillerinin Geli§me ve Kalıpl�ma Devirleri

75

M.Ö. I. yüzyılda Hun imparatorunun ekonomik durumu kötüleş­ � meye başlar. Uzun süren savaşlar, taht mücadeleleri, halkın durumunu zorlaşmarak büyük isyana sebep oldu. Taht savaşlarının sonucunda, M.Ö. SO'li yılların sonunda iki hükümdar da Çin'e elçi göndererek bağlılıklarını bildirirler. Fakat Çiçi, Çin hakimiyetinde fazla kalamaz. M.Ö. 47-46 yıllarında gidip Kangyular'a ( Kanglı Ülkesine) katılır. Çi­ çi 42 yılında Üsünler'i (Üysin devletini) yenerek Orta Asya'ya çıkma­ ya başlar. Hunhan'e başkanlığındaki Hunlar ise, Çiçi ayrılınca ataları­ nın ülkesine gidip yerleşirler. Fakat Siyenpiler'in baskısı sonucunda tekrar güneye göçmeye mecbur kalırlar ve Çinliler'e bağlanırlar. M.Ö. 2 1 5 ( ?) yılında bunların Şanyu'sunu Çin imparatoru tutuklar ve yeri­ ne kendi adamını tayin eder. Bundan sonra Güney Hunlar'ı bağımsız devlet olmaktan çıkarlar. Türk boylarıyla ve halklarıyla uzun süren bir arada yaşama sonu­ cunda, Hunlar'ıri etnik, milli yapıları öncesine göre oldukça değişmiş­ ri. III. yüzyılda Hunlar'ın dört ayrı kolu oluşarak, dört çeşit tarih orta­ yao.çıktı. 1 . Kuzey Hunları'nın bir kısmı Kazakistan'ın kuzeyini işgal ederek Ural dağının eteiderine yerleşti. 2. Yuyeban Hunları Tarbagatay ile Yedisu ülkelerine yerleşip Sogd medeniyetini kabul ettiler.

3. Siyenpi Hunları vatanlarını terketmeyerek anayurtlarında kal­ dılar. Fakat Siyenpiler çok oldukları için, Türk boyları birer birer ana dillerini unutarak Moğol dilini kabul ettiller. Bazı bilim adamlarının, Altay dil birliği yoktur; Türk dillerinin Moğol ve Mançu-Tunguz dil­ leriyle olan büyük orandaki ortak unsurların, benzerliğin ortaya çık­ masına, bu Hunlar sebep olmuştur demeleri bu yüzdendir. 4. Çinli Hunlar, Siyenpiler'e yenildikten sonra güneye doğru çe­ kilerek, büyük Çin seddinin iki tarafını alarak yerleşen Hunlar'ın ev­ latlarıdır. Bunlar.zaman geçtikçe çoğalarak VI. yüzyılın sonuna kadar Hun İmparatorluğu'nu yeniden kurmaya uğraştılar.

Kuzey Hunlar'ı dağınık bir şekilde dolaşarak, Ural dağının orta kısmıyla İdil boyu, Kara Deniz ve Hazar kıyılarını mekan tuttular. Bunlar içlerine Fin-Ugor halklarını da alarak, Avrupa'ya doğru yönel-


76

Türklük Bilgisine Giriş

di ler. Bu Hunlar tarihe Gunlar olarak girdiler. İlk H unlar'ın sayılarının çok olması gerekir. Bunun sebebi, Siyenpiler'den kaçan Hunlar dört parçaya aynidıktan sonra, onların büyük bir kısmının Büyük Çin Sed­ di'ne yakın bölgelere )(erleşmişlerdir. Bu yüzden, Fin-Ugor halklarına katılarak, onları da içlerine alıp çağalmışlardır şeklinde fikir yürütmek mümkündür. Dil biliminde Kuzey Hunları'nı günümüzdeki Çuvaşlar'ın ataları olarak kabul edenler vardır. B. A. Serebrennikov'un fikrine gö­ re, Çuvaşlar'ın ataları İdil'in aşağı kıyılarına yerleşir ve oradaki halk­ ları uzaklara doğru hareket ettirirler. Daha sonra kendileri de ikiye ay­ rılırlar, bir kısmı güneye, bir kısmı da kuzeye doğru yer değiştirirler. Demek ki, Hunlar'ın içerisinde Türk-Moğal halklarının olduğu açıktır ve onların arasında dil paralelliklerinin olduğu da bir gerçektir. Fakat o diller, o devirde birbirlerinden ayrılmışlar, bağımsız diller ola­ rak yaşamaya başlamışlardı. Türk dilleri de birçok boy dilleri şeklinde oluşmuş, her birinin kendi özelliği, belirmeye başlamıştı. Hun devrin­ de Türk dilleri içinde r-1 dilleri; yani Oğuz (Uz) eski Kırgız, eski Uy­ gur (doğuda yerleşip kalan ) ve çağdaş Oğuz, Kıpçak, Karluklar'ın ata­ larının dilleri ayrılmaya başlamıştı. Bunların bazı izlerini çağdaş Türk dillerinden de anlamak mümkündür. Bununla birlikte, Hun devrinde temel Türk dilinden ( Prota Türkçe) ayrı Türk dili kendi aralarında ay­ rılarak çıkmaya başlar. I . Türk dillerinin Bulgar kolu: Bulgar, Hazar, Avar dilleri, 2. Kırgız dili (Yenisey Kırgızları ) , 3. Yakut dili (o devirde oluşmaya başlamıştır) 4. Oğuz, Kıpçak, Karluk dilleri.

N. A. Baskakov, Hun devrindeki Türk dillerini ikiye, Doğu Hun ve Batı Hun dilleri şeklinde ayırır. Batı kolu, Bulgar (r-I) ve Oğuz-Kar­ luk, Kıpçak (z-ş ,d-t) ve Kırgız-Kıpçak (z-ş , d-t) dillerinden oluşur. 3. Türk Dillerinin Gelişmesindeki Eski Türkçe Devri ( V-X. yüzyıllar)

Doğuda Çinliler ile Siyenpiler'in darbesinden sonra Hun İmpara­ torluğunun yıkılması, Hunlar'ın bir kısmının Orta Asya'ya yerleşmesi, bir kısmının Avrupa'ya yönelmesi bir kı�mının Çin'e katılması, bir kıs­ mınınsa Siyenpilerin içinde kalması, doğu tarihinde büyük değişiklik­ lere sebep olmadı. Siyenpiler de Jujanlar da göçebe topluluklar idi.


Türk Dillerinin Gelişme ve Kalıptaşma Devirleri

77

Bunlar çabucak karışıp, çabucak ayrılarak ba�ımsız devletler kurabil­ mekteydiler. Batıda ise, Hunlar'ın hareketleri birçok halkın yer de�iş· tirmesine, büyük göçlere sebep aldı,;. Mesela, Siyenpiler'in darbesin· den sonra Altay, Sayan dağlarını aşarak Avrupa'ya yönelen Hun kitle­ leri, yolları üzerindeki Ugur dilinde konuşan halklarla Türk dilinde konuşan halkları kaynaştırıp, İdil boyundaki Alanlar'ı Don boyuna sürdüler. Hunlar'ın bu şekilde yayılışı; içlerinden çıkan Bulgarlar ve Hazarlar; İdil, Don boylarını, Kafkas dağı eteklerini, Aral ve Hazar kı­ yılarındaki halkları harekete geçirdi. Aslında çoğunluğu göçebe olan halkların mekan değiştirip, göçüp konması Rusya ve Bizans gibi büyük devletleri etkiledi. Onların güneyde İran'a inmeye başladıkları da bi· linmektedir. Türk kitleleri, her ne kadar Orta Asya ile Kazakistan İdil-Don arasıyla Kafkaslar'ın eteklerinde konup göçseler de, asıl mekan tuttuk­ ları yer, Sibir ülkesi olmuştur. Türk kelimesi de Sibir'de kullanılmıştır. A. N. Gumilev'in belirttiğine göre, 439 yılında Tobastsiyler Hunlar'ın kalıntılarını yenip Hesi ülkesini Çin'in Vey hanedanına ba�ladıkları zaman, 500 evlik Hunlu reisi Aşina, kaçıp Jurjanlar'a sı�ınır ve Altay dağının güneyine yerleşir. Daha sonra bunlar, Jurjanlar için demir işle­ meye başlarlar. Çinliler Aşina topluluğu ile onun çevresindeki, emri altındaki halkları Tu-kyu diye adlandırırlar. P. Pelliot bu Çin kelimesi­ ni Tyurk-yut şeklinde transkribe eder. Türk kelimesi; güçlü, kuvvetli, sağlam anlamını ifade eder1• Az sayıdaki Aşina soyunun kısa zamanda hüyük güce sahip olması biraz zor oldu. Öyle olsa da Aşina topluluğu­ nun savaşçılığı, Aşina'nın birleştiricilik kabiliyeti ve askeri dehası, 500 evli halkı bir arada toplayarak, onların idareci halk olmasına imkan sağladı. Aşina'nın Altay dağının güneyine göçmesine, daha önce gö­ çüp gelen Hun kitlelerinin buralarda olması da bir sebep olsa gerek. 468 yılında Batı Hun devleti ortadan kaldırıldı, ancak 545 yılında Türkler devlet olarak tarih sahnesine çıktı .r. Çok kısa bir zamanda Hun kitlelerinin bağımsız bir devlet olarak ortaya çıkmaları, 500 evli 1

Türk, Türki sözlerinin etimolojisi hakkında ön sözde etrafi ı bilgi verilmiştir. Burada Türk ( eskiden oldu�u gibi ) ile Türki (sonra onaya çıkan biçim) adları bir emeni­ min varyantiarı olarak alınmıştır.


78

Türklük Bilgisine Giriş

Aşina kolundan başka, Altay, Sayan da�ları eteklerinde akraba toplu­ luklarının da çok miktarda bulunduğuna bir delildir. Niçin 545 yılın­ da Türk halkları, genel Türk milleti şeklinde buluşmuştur? Tabii ki millet kısa bir zaman içerisinde oluşmaz, o yavaş yavaş gelişme sonu­ cunda oluşur. Türk halkları da böyle yavaş yavaş gelişme esasına göre oluşmuşlardır. Onların aslı Hun imparatorlu�u zamanında ortaya çık­ mıştır. Fakat Türk kelimesinin etnonim olarak kalıplaşması son za­ manlarda ( Moğol istilasından sonra) olmuştur. Başlangıçta Türk ( > Türki) kelimesi boylar birliğinin adı olarak kullanılmıştır. 545 yılında Batı Vey imparatoru Yen'da Türkler'irr (Türkiler'in) ka�anı Bumin'e özel elçi gönderip, Doğu Vey imparatoru Gao Huan'a karşı birleşmeyi teklif eder. Bunun anlamı Çin imparatoru Türk ka�anı Bumın'ı kendi­ siyle eşit sayarak Türkler'i bağımsız devlet kabul edip, birlikte hareket etmeye ça�ırmaktı. Fakat Türkler bu devirde Jujanlar'a ba�lıydılar, bundan dolayı da Batı Vey imparatoruyla gizli ittifak kuramadılar. 552 yılının kışında Bumın Kağan Jujan ham Anahuan'a isyan ederek onu yener. Juj an ham kendi kendini öldürür. Bu savaştan sonra Türkler ba­ ğımsızlık kazanır ve Bumın, ka�an unvanına sahip olur. Bu yıldan iti· baren Türk (Türki) ka�anlı�ı ba�ımsız yaşamaya başlar. 5 52-554 yılla­ rında onlar, Yenisey Kırgızlarını, Kay halklarını, Klidanlar ve O�uz-Ta­ tar kitlelerini kendilerine bağlarlar, Kidanları Çin ordusu istila eder, ancak orada uzun süre kalamazlar. Çinliler'den sonra Türkler hakim olurlar. Türk kağanlığı yalnız doğuya doğru yayılmadılar, onlar kendi böl­ gelerinin sınırlarını batıya doğru da genişletmeye başladılar. Türkler'in batı seferlerini Bumın Ka�an'ın kardeşi İstemi Ka�an yönetti. İstemi Kağan, kendi seferlerine 552 yılından sonra başladı. 555 yılında onun askerleri Aral'ı dolaşarak geçip Hazar'a kadar ulaştı, fakat İdil'in öbür tarafına geçemedi. Güneyde sınırları Amuderya kıyısına kadar indi, Şaş'ın (bugünkü Taşkent) kuzeyinden geçti. Covdiyana ve Buhara İs­ temi'nin hakimiyetine girmedi. İdil'den Sarı denize kadar uzanan çok geniş bir bölge Türk ka�anlı�ının hakimiyetindeydi. 5 7 1 yılında Türk gönüllü askerlerinin atları Kuzey Kafkasya'nın altını üstüne getirdi. Bundan önce İstemi Kağan Buhara ile Soii.dı ülkesini (560'ta) fethet­ mişti.


Türk Dillerinin Geli�me ve Kalıptaşma Devirleri

79

Bu kadar geniş bir coğrafyaya hakim olan feodal yapıdaki devlet, uzun süre birliğini korudu. Yalnız 603'te Batı ve Doğu kağanlıkları ola­ rak bölündü. Doğu kağanlığının merkezi Moğolistan bölgesi oldu. Ba­ tı kağanlığının dili hakkında bahse değer malzeme yoktur. Fakat Batı Türk kağanlığı içinde Türk dillerinde konuşan halkların sayısının çok olduğu tarihten bilinmektedir. Batı Türk kağanlığı içindeki Bulgarlar, Hazarlar, Peçenekler ve Kıpçaklar'ın Türk dilinde konu§tukları açıktır. Bunların kökleriyle il­ gili belgeler yok gibidir. Tek tek kelimeler ve deyimiere o devirdeki seyyahların hatıralarında ve yazdıkları kitaplarda, o devirde ortaya ko­ nulan bazı sözlüklerde tesadüfen rastlanmaktadır. Bazı topanimler ile onomastik malzemelere de rastlanır. Eğer Batı Türk kağanlığının için· de olan halklar ve ülkelerin tarihini tetkik edecek olursak, ona günü­ müz Çuvaş, Başkurt, Tatar gibi halkların yaşadıkları bölgeler, Kırım, Kafkas, Maveraünnehir, Kazakistan'ın geniş topraklarının girdiği bi­ linmektedir. Kara Güren kağan öldükten sonra (60 1 ) Batı kağanlığın­ da, ayrılıp bağımsız devlet olmak için çalışanlar artmaya başladı. Bil­ hassa Türgeşler buna çok arzulu başladılar. IX. Yüzyılda Batı kağanlı­ ğının ülkesinde Bulgarlar, Hazarlar, Kıpçaklar, Oğuzlar, Karluklar ken· di devletlerini kurdular. Doğu Türk kağanlığında Uygurlar ve Kırgızlar devlet kurdular. Doğu Türk kağanlığının coğrafık durumu Batı kağanlığına göre çok farklıydı. Bu kağanlığa belli oranda güç gösterip, belli oranda yön gösterici olan Çin imparatorluğu ve Tıbet vardı. Başlangıçta Batı ka­ ğanlığı Çin'in iç işlerine gönüllü olarak karıştı. Onların yardımıyla 6 1 8 yılında Suy hanedam devrilip, Tan hanedam tahta çıktı. Fakat Tan kı­ � a zamanda Türkler' e kar§ı istila hareketine çıktı ve 630 yılında onla- · ra büyük bir darbe vurdu. Türkler Çinliler'e karşı koydular ve VII. Yüz­ yılın 80 yıllarında Kutlug kağanın önderliğinde isyan ettiler. Kutluğ Türkler'in tarihinde Elteres (Eiteris-İlteriş) "halkı birleştiren" adıyla bilinmektedir. El-teriş öldükten sonra (69 1 ) tahta kardeşi Moçco çı­ kar. Moçco (tarihte bu, Kapagan kağan olarak bilinir) kağanlık ettiği zaman içerisinde Çin'den tam ayrılarak eski topraklarını yeniden ele geçirir. Moçco öldükten sonra Kültegin'in ( 685-73 1 ) yardımıyla Bilge Mogilon ( 684-7 34) tahta çıkar. Fakat halkın iç durumu, boy beyleri ve


BO

Türlclük Bilgisine Giriş

devletin ileri gelenlerinin dalaşmaları Batı Türk kağanlığını iyice za· yıflatır. 745 yılında Batı kağanlığı ömrünü tamamlar. Onun yerine Uy­ gur hanlığı kurulur. Uygur hanlığı da uzun süre yaşayarnaz, onların en güçlü oldukları devir Moyunçur Gele Han devridir. O, 747 yıl"ında babası Peylo öldük­ ten sonra tahta çıkar. Fakat Uygur kağanlığı içerisinde yaşayan halkia­ nn rahat durmadıkları tarihten bilinmektedir. Mesela, 795 yılında Uy­ gurlar'ın kağanı Aço öldükten sonra kağanlık tahtına Kutlug çıkar. Ölen kağanın yerine başka mirasçıların oturması gerekirdi. Fakat Aço Uygurlar'ın Yaglakar boyundan, Kutlug ise Teleler'in Ediz boyundan idi. Dernek ki kağanlık, Uygurlar'dan Teleler'e geçmişti. 839 yılında Uygur Kurabır, Teleler'den olan kağan Kudın'ı Türk boyu Şatolar'ın yardımıyla devirdiğinde, Eelizler'in beyi Kutlug-Baga Kırgızlar'ı yardı­ ma çağırrnıştı. Bu karışıklıklar içerisinde 840'ta Uygur kağanlığı ömrü· nü tamamladı. Fakat Uygurlar, ülkelerini tamamen bırakıp girmediler. Cengiz Han'ın çıkışından sonra da Uygur hanlığı ( beyliği) Moğollar'a tabi oldu. Kırgız Kağanlığı da uzun yaşayarnadı. Onları, Kara Kıtaylar (Kidonlar) hakimiyetine aldılar. Batı Türk kağanlığına göre, Doğu Türk kağanlığı torunlarına bir çok yazılı miras bıraktı. Onlar hakkında Çin yıllıklarındaki bilgilerden başka, bizzat kendilerinden de yazılı belgeler kaldı. Onların en büyüğü ve bilhassa dilciler için kıymetli olanları Orhun-Yenisev yazılı abidele· ridir. Bu abideler, dil tarihine runik abideleT adıyla girmiştir. Runik ya· zılı abideler, tarz, alfabe ve stil bakırnından aynı değildir2• Eski Türk yazılı abidelerinin her biri, Batı Türk kağanlığının değişik zamanına aittir ve belli bir siyasi veya sosyal olayla ilgilidir. S.G. Klyaştomıy ve A.N. Kononov, abidelerin bu özelliklerini hesaba katarak, onları yedi bölüme ayırırlar. 1 . Batı Türk kağanlığına ait abideler: Bunlar aslında Orhun ahi· deleri olarak adlandırılırlar ve buraya: a. Orhun nehri boyunda bulunan abideler, b. Altay dağının çevresinde bulunan abide-

2

Runik yazıların [arihi, araştırılması, okunınası ile ilgili pek çok çalışma oldul!u için onlara özel olarak del!inmedik.


Türk Dillerinin Gelişme ve Kalıplaşma Devirleri

81

ler girer. Bilim adamları bu abidelerin, VII-VIII. Yüzyıllarda yazıldıklarını tahmin ederler. Taşa yazılan oyma yazılar içeri­ sinde en büyükleri de, dil malzemesi bakımından önemlisi de bu devirden kalmadır. 2. Kırgız kağanlığına ait Yenisey yazılı abideleri: Yenisey yazılı abidelerinin ne zaman ortaya kondukları hakkında çeşitli gö­ rüşler vardır. Mesela, bu abidelerin dilini S. E. Malov, V. -VI. yüzyıldaki Türk diline, Radlof VII-VIII. yüzyıl Türk diline ait olarak gösterir. Fakat L. R. Kızlasov ise, bu abidelerin IX-X. yüzyıllarda yazıldığını ileri sürer. Yenisey yazılı abideleri, geniş­ lik yönünden Orhun abideleri kadar büyük değildir. Onların en büyüğü Uybat nehri kıyısında bulunmuştur. Uybat III ola­ rak adlandırılan abide 478 damgadan oluşur.

3. VIII-X. yüzyıllarda yazılıp, Lena-Baykal civarında bulunan abi­ deler: Bu abideler Kuruhan boylar birliğine aittir. 4. Talas ve Fergana'da bulunan runik abideler: Bu Oğuz abideleri Batı Türk kitlelerinin torunlarına aittir. VI-VIII. yüzyıllar ara­ sında yazılmıştır. 5. VIII. yüzyılın ikinci yansıyla IX. yüzyılda yazılan ve Moğolistan' daki Uygur kağanlığına ait olan Semigi ve Karabalgasun abide­ leri. 6. Doğu Türkistan'daki Uygur devletine ( IX-X.yüzyıl) ait abide­ ler ile Turfan yazmaları. 7. Hazar kağanlığı ve Peçenek boylarıyla ilgili Doğo.J Avrupa'da bulunan abideler. Son zamanlarda eski Türk yazısıyla yazılmış abideler, Yedisu civarında da bulunmuştur. Bunların içinde en hacimiisi de dil malzemesi bakımından en zen­ gini de bugüne kadar etraflıca araştırılagelen Orhun ırmağı boyunda taşiara kazılarak ortaya konulan eserlerdir. Bu eserlerin tamamının dil yönünden birbirlerine yakınlığı açıkça görülmektedir. Bununla birlik­ re onlarda ağız özelliklerinin varlığı da anlaşılmaktadır. Bir kısım bilim ;ıdamlannın, bu eserlerin belli bir haQca (Kırgızlar, Çuvaşlar, Hakaslar) ait olduğunu ispatlama çalışmaları oldu. Ancak bazı dillerin ses siste-


82

Türklük Bilgisine Giriş

mi ve morfolojik kuruluşunun Orhun-Yenisey yazılı abidelerinin dili­ ne çok yakın olması; bazılarının ise onlardan oldukça uzak görünmesi mümkündür. Nasıl olursa olsun Orhun-Yenisey abideleri dikkatle tet· kik edildiğinde, bunların Türk dillerinin hepsinin ortak hazinesi oldu­ ğu, onları belli bir halkın mirasına ait saymanın mümkün olmadığı or­ taya çıkar. S.G. Klyaştomıy, Vli-X.yüzyıllarda Türk kağanlığının hü­ kümran olduğu yerlerde (şimdiki Moğolistan, Sibir'in güneyi, Yedisu) bizden çok, eski edebi Türk dilinin olması mümkün ve bunun temeli de Aş ina soyunun (hakim soy) dilidir şeklinde görüş ileri sürmüştür. Her halükarda runik yazılı abideleri yalnız bir devletin ürünü olarak ve bir bölgede yaşayan Türkler'in dil özelliklerini yansıtıyor şeklinde bir . ınırlama mümkün değildir. Onların tahminen 4.-5. yüzyıl arasında oluşan ve Sarı Deniz'den Kara Deniz'e kadar olan coğrafyaya ait birçok Türk boyunun dil özelliklerini ihtiva etmesi mümkündür. Bundan do­ layı runik abideler dilinde ağız farklılıklarının izlerinin olması normal bir durumdur. IX-X. yüzyıl yazılı abidelerini yukarıda üç kağanlığın mi­ rası olarak gösterdik. Onlar; 1 . Türk Kağanlığı, 2. Uygur Kağanlığı, 3. Kırgız Kağanlığıdır. B u ü ç kağanlığın üçü d e Türk dilli olduğundan, kendilerine göre dil özelliklerine, etnik farlılıklara bağlı olarak, sahip olmaları mümkündür. Eğer tarihi belgelere dayanarak konuşacak olur­ sak, onların zamanında bir kağanlığın içinde oldukları malumdur. Fa­ kat bundan, onların aralarında dil farklılığı yoktu şeklinde bir düşün­ ce doğmamalıdır. Türk kağanlığının ikiye bölünmesi, onların bir kıs­ mının batıya doğru yönelerek Orta Asya ile Balkan yarımadasına ka­ dar olan alanda dağılmaları, şüphesiz, dillerine de belli bir derecede et­ ki etmiştir. Bunun sonucunda Türk dilli küçük topluluklar ortaya çık­ maya başladı. Mesela, Xl. yüzyılda Moğolistan'da Kırgular'ın, Cungar­ ya'da Uygurlar'ın ( Dokuz Uygurlar) , Yedisu civarında Karluklar'ın (Çiğil boyu hakimiyetinde toplanan Tohsı, Az, Yağma boylarından) ülkeleri ortaya çıktı. Buhara, Semerkant, K�gar, Fergana ve Ha­ rezm'de Türkler Fars dilli halklarla karışmaya başladılar. Rus tarihle­ rinde gösterildiği gibi, S irderya'nın aşağı kısımlarıyla Hazar kıyılarını Dokuz Oğuzlar yurt tuttular. Ural ile Yayık arasında Peçenekler, İrtiş kıyısında Kimekler, Yenisev boyunda Kırgular yerleşti. Rus ülkesiyle sınırdaş bölgelerde Hazar ve Bulgar devletleri kuruldu.


Türk Dillerinin Gelişme ve Kalıplaşma Devirleri

83

Bu kitleler, bir yerde uzun zaman oturup yaşayamadılar; çünkü on­ lar o devirde göçebeliğin ikinci aşamasını yaşamaktaydılar. Çeşitli du­ rumlara bağlı olarak arada sırada yer değiştirmişlerdir. Yani, Türk boy­ larının konar göçerliği X. yüzyılda hala devam eden bir süreçti. Fakat Sibir'deki Türk kitleleriyle batıya yerleşen Türk boylarının birbiriyle irtibatı çok gevşekti. Bu sebeple doğudaki Oğuzlar, Uygurlar ve Kırgız­ lar başta olmak üzere Türk soylu kitlelerin ilişkisi, batıdaki Bulgar, Ha­ zar ve Peçenek'le kesilınişti. Türk dillerinin daha sonraki devirlerdeki gelişme seyri, bu ilişkinin öncekinden de az olmasına sebep oldu. Doğu Türk kağanlığı içerisindeki boyların dillerine ait yazılı eser­ ler daha çok korunduğundan, onlarda o devirdeki Türk dillerine ait olan ağız özelliklerini açıkça görmek mümkündür. Fakat Batı Türk ka­ �anlığı içerisindeki Türk halklarından o kadar yazılı eser kalmamıştır. Yalnız bazı kelimelerle yer adları, YI-X. Yüzyıldaki Batı Türk kağanlı­ ğı içerisindeki Türk boylarının dili hakkında önemsiz bir fikir, dikkate değmez bir yön tayin etmeye imkan veri�. Orhun-Yenisey yazılı abidelerinin dilini karşılaştıracak olursak, onlarda ses değişmelerinin olduğunu görebiliriz. Ünlülerini değişme özelliklerine göre bölersek: 1 . a dil (e ,o,ö), 2. i dil (ı,u,ü,) şeklinde gös­ terilir. Runik yazılı abidelerde a sesiyle ı sesinin yer değiştirerek, birbi­ rine yaklaştığını: eç-iç (bol anlamında), ad-/id- ( ak- anlamında), te-/ti­ (de- anlamında), taş (daş-tış) tıt (dışarı anlamında) birçok ilim adamı­ mız göstermiştir. Ürısüzlerin kullanılışında da farklılıklar vardır. Mesela, b ile m ün­ süzlerinin kelime başında birinin yerine diğerinin değişerek kullanıl­ ması sık görülür. Bilhassa bir abide içerisinde bu iki ünsüzün yer değiş­ tirerek kullanılmasına rastlanır; men ( ben) , banga (manga), benggi­ menggi. Orhun-Yenisey abidelerinin dil özellikleri tamamıyla anlatılma­ mıştır. Abideler dilindeki ünlülerin kullanılma özelliğine göre onları birkaç bölüme ayırabiliriz. A. N. Baskakov onları iki bölüme ayırır.

K. Mahmud'un sözlü�de de, bazı epigrafık yazılardan da X. yüzyıldaki Bulgar, 0�, Kıpçak boylarının diliyle ilgili bilgi almak mümkündür.


84

Türklük Bilgisine Giriş

Birinci bölüme eski Oğuzlar'la Kırgızlar'ın dili hakkında bilgi ve­ ren Orhun-Yenisev yazılı abidelerinin dilini sokabiliriz. Bu dilin şu özellikleri vardır: 1 . Kelime içinde, kelime sonunda ny,n,y ünsüzleri değişerek kulla.ıılır: anyıg, anıg ayık; kony, kon, koy (koyun); yany, yan,yay; çıgan, çıgany, çıgay (fakir), kıtan, kıtany, kıtay (Çin). 2.Kelime sonundaki g ile v'nin yerine b ünsüzünün kullanılması: sub (sug, suv, deme yerine) - �u; ab( av deme yerine)-av 3 . Kelime başında b ile m'yi değiştirerek ku!lanma: ben, men; bin, bın, mın (bin anlamında) 4. Zarf­ fıilin -ıp/-ip eki yerine -pan ekinin kullanılması. 5 . İkinci şahıs geçmiş zaman -tıg,-tıgı.,: ekinin olması. 6. Üçüncü şahıs emir kipi -sunı,-çun şeklinin olması. 8. Erinç ayracının kullanılması. İkinci bölüme eski Uygur dilini sokabiliriz. Bunlar kendi içerisin­ de iki bölüme ayrılır ve ilkine Manihey yazılı eserlerin dili veya eski Uygur dilinin n ağzı girer. İkinci bölüme Manihey yazısından sonraki devirlerqe yazılan eserler (Budist, Brahmanist ve Hristiyan dini metin­ lerio dili) veya y ağzı girer. N ağzının kendine has özellikleri şunlardır. 1 . Açık ale seslerinin yerine ı/i, seslerinin kullanılması. Mesela, vasıta hali -an/en ekinin yerine -ın/-in, belirsizlik sıfat eki -!ag/-leg'in yerine lıg/-lig kullanılır. 2. II. Şahıs geçmiş zaman için -tıg/-tıgız eki vardır. 3 . Zarf-fıilin -ıp/-ip ekiyle birlikte -pan eki d e kullanılır. 4 . Fiilin -sıg eki de vardır. Y ağzının temel özellikleri de şunlarJır. 1 . g ile b ünsüzlerinin ye­ rine v ünsüzünün kullanılması: suv (sub-sug yerine) ; su anlamında, av (ab yerine); av anlamında. 2 . Eski zarf-fıil eki -pan/-pın yerine -ıp/-ip daha çok kullanılmaya başlanmıştır. 3 . -sıg ekinin yerine -gu ve -lug birleştirilerek kullanılmaktadır. 4. Emir kipinin üçüncü şahsı -zun eki­ ne sahiptir. S.Geçmiş zamana ait -tıg/-tıgız ekinin yerine -tıii./-tıgız eki birlikte kullanılmaya başlanmıştır. XX. yüzyıl yazılı abidelerinin dilinde T Ve d/t •S/z değişmesi olan dillerin aralarının açılmaya başladığı tahmin edilmektedir. R dillerine Hazar, Bulgar (bugünkü Çuvaş) ve Oğuz dilleri girer. İşte bu dillerde d ve r seslerinin denkleşme şartları XII. yüzyıla kadar uzayıp gelmiştir. Bunu İdil Bulgarlan'nın mezar taşların� yazılan yazılarda ayrılma hali ­ dan/-den yerine -ran ekinin (doyaran-dünyadan) kullanılmasından gö-


Türk Dillerinin Geli§me ve Kalıpla§ma Devirleri • 85

rüyoruz. Bunun gibi, geçmiş zaman eki �dı/�di'nin görevini �n/�ri yap· maktadır. Örneklerde görülen r ile ıis seslerinin bir arada, ortaklaşa kullanılmasına bu devirde sık rastlanır. Bu devirde Türk dillerinin bazılarında y, c/z,d ünsüzleriyle konuş� ma farklılığının da yayılmaya başladığı görülür. Akademi üyesi A.N. Kononov o devirdeki Oğuzlar'la K ıpçaklar'ın dilini y , Uygurların dili­ ni d, Kırgızlar'in dilini z dili şeklinde ayırarak gösterir. 4. Türk Dillerinin Gelişiminde Orta Çağ Dönemi (X.-XV. yüzyıllar)

X.-XV. yüzyıllar Türk halkları için çok önemli sosyal olaylarla do­ lu, onların her birinin bağımsız halklar olarak kalıplaşıp ayrıldıkları devir oldu. Başka devidere göre, bu devrin en önemli özelliği de genel Türk dilinden ayrılmalar sebebiyle serbest dillerin oluşmaya başlama· sında yatmaktadır. Halkların bir bütünden bölünüp, bağımsız olmala­ rı, onlarca yılla sınırlanamaz; bu durumun onlarca yıl boyu sürdüğü bi� linmektedir. Bu yüzden de her halk belli bir halklar topluğunun etki� sinde ve kendi aralarında sıkı ilişkiler içerisinde olmuşlardır. Zaman geçtikçe yavaş yavaş biri diğerinden ortak temelini zayıflatarak, farklı� !aşmaya başlar. Buna, elbette, halkların sosyal gelişme derecesi, mekan olarak seçilen coğrafi bölge, dil farklılığı dini inançları etkileyici güç olur. Ortaçağ Türk boylarının gelişmesine de bu faktörlerin büyük et· kisi olmuştur. X.-XV. yüzyıllarda Türk kitlelerinin yerleştiği bölge çok genişle­ miş ve birçok ülkeye bölünmüştür. Onların dillerinde de, dinlerinde de farklılıklar görülmeye başlandı. Orta Asya'daki Türk kitleleri, İslam dinini kabul edip Araplada karışarak Arapça'nın etkisine girerken, Si­ bir Türk kitleleri Moğollarla, Fin�Ugor halklarıyla karıştı. Çuvaş, Sa� ha ( Yakut) gibi halkların ataları kendi dildaşlarından uzaklaştı ve Çu� vaşlar Fin�Ugor, Sahalar Moğol kitlelerinin çemberinde kaldılar. Orta Asya ve Yedisu'da yaşayan Türk kitlelerinde de dil ile ilgili etnografık farklılıklar görülmeye başlandı. Bir kısım Türk kitleleri yerleşik haya· ta geçip toprakla tanışırken, ikinci bir kısım kitleler konar göçer yaşa� maya devam ettiler. Yerleşik kitleler, yerli Fars, Tacik dilli halklada ka�


86

Türklük Bilgisine Giriş

rıştılar ve iki dillilik ortaya çıktı. Kafkasya'daki durumla Anadolu'da­ ki durum aynı de�ildi. Dil özellikleri yönünden de onların ayrılmaya başlaması kurallara uygundu. Fakat Mo�ol istilası buna ters etki yaptı. Kendi içerisinde ka­ lıplaşan yeni etnik dil guruplarını birbirine karıştırdı. Uygur ve Kırgız ka�anlıklarının tamamen da�ılması, Sibir Türk kitlelerinin batıya d.:ığru göç etmesi, Kazakistan ve Ona Asya'da yaşayan Türkler'de de­ ğişikliğe sebep oldu. Bu' devirde Orta Asya'da Samano�lları hakimi· yet kurmuştu. Onların asıl halkı, Fars dilli halklardı. Türkler ise bu de­ virde Sogdlar'la bir aradaydılar. Bilhassa Samano�llarının seçkin as­ kerlerini bu Türkler'den aldıkları tarihte bilinmektedir. Sogd halkı çok yüksek bir medeniyete sahipti ve tarım ve ticaret işleriyle uğraş· maktaydı. Bilhassa VIII-Xl. yüzyıllar içerisinde, Türk kitlelerinin yaşa· dığı Yedisu'ya kadar mekan değiştirerek yerli halkla sıkıca kaynaşmış· tı. Onlar bu kaynaşma sonucunda o devirdeki başka ülkelerle irtibat aracı olan İpek Yolu'nu ellerinde tutmaktaydılar. X. yüzyılda Yedisu'da, çevresine güçlü etki yaparak geniş bir bölgeyi hakimiyetlerine almış olan O�uzlar yaşamaktaydı. Onlara kadar olan Karluklar hakkındaki ilk bilgilere, V. yüzyılın ortasından itibaren rastlanır. Orhun-Yenisev yazılı abidelerinde de Karluklar'la igili bilgiler vardır. Yedisu'da onların Kulon, Merkiş gibi büyük şe­ hirleri de vardı. Karluklar etnik bakımdan bir boy değil, birçok bo­ yun birleşmesiyle oluşmuş büyük bir birliktir. Kazak tarihçileri Kar· -luklar'ın; Bulan, Çigil, Taçıh boylarından oluştu�unu yazarlar. Arap yazarlarının eserleriyle K. M ahmud'un sözlüğünde daha başka bilgi­ lerle de karşılaşılır. Bize ulaşan belgelerdeki bilgileri de�erlendire· cek olursak; Karluklar da O�zlar'ın hakim olduğu boylar topluluğu· nu Tohsılar, Çigiller, Avkişiller, J-lalancular, Şoruklar, Argular ve Barshanlar'ın oluşturdu�unu görürüz. Onların içine bunlardan baş· ka Yedisu'da yerleşen Sogd unsurlarıyla O�uzlar'ın bir kısmı da gir­ mektedir. Kaşgarlı zamanında Yedisu'da yaşayan Türklerle Sogdların birbiriyle karıştıkları bilinmektedir, bu şekilde karışmanın çok iler­ lemesi sonucunda Sogd dili unutulmuş ve yerli halkın dili içerisin­ de kaybolmuştu.


Türk Dillerinin Gelişme ve Kalıptaşma Devirleri

87

Karluklar çok geniş bir bölgeyi sahiplendiler. Onlar Şaş ( Taşkent) ile Balkaş, Issık göl civarına kadar olan geniş bir coğrafyada yerleşmiş­ lerdi. Bölgenin genişli�inden dolayı mecburen iki merkezleri vardı, bunlardan biri Balasagun şehri, di�eri Kaşgar şehri idi. Karluklar, Türk dilllerinin çeşitli a�ızlarını konuşmak idilerse de, esasen, y ve c dille­ riyle konuşan iki kolunun oldu�u açıktır. Onların dilleri, ört-adetleri hakkında Kaşgarlı'nın sözlüğünde etraflı bilgi almak mümkündür. Bu Karlukların çevresine toplanan Türk kitleleri Yedisu'da Karahanlılar adıyla bilinen devleti kurarlar. Karluklardan sonra Karahanlıların içindeki boylardan biri Çi�il­ lerdir. Bunlar Taraz ile Issık Köl civarındaki bozkırda konar-göçer ya­ şamaktaydılar. Arap tarihçilerinin eserlerine göre Çigiller; keçe çadır­ larında yaşayan, başlarına keçeden yapılmış başlık giyen ve sığır, ko­ yun, at besleyen güneş, yıldız vb. tannlara tapınan bir halktır. Kaşgar­ lı'nın belirtti�ine göre, Çigiller topluluğu Türk dilinde konuşmaktadır. Onların oluşumunu mekanlarına göre üç bölüme ayırır. 1 . Barsgan şehrinin tam arkasındaki Kum şehrinde yerleşmiş olan Çigiller, 2. Ta­ raz civarındaki şehirlerde yaşayan Çigiller, 3. Kaşgar'a yerleşmiş olan Çigiller. Karahanlıların oluşumundaki üçüncü boy Yagmalardır. Bunlar öz dillerini temiz tutanlardan biridir. Issık Köl'den Kaşgar'a kadar olan bölgede konar-göçer yaşayan ve asıl durakları Doğu Türkistan olan bir kidedir. Di�er komşu kitlelere göre bunlar, savaşçılıklarıyla tanınırlar. Bu üç boyun Karahanlılar devletinin hayatında büyük rol ayna­ dıkları bilinmektedir, fakat onlarla aynı de�erde başka halkların oldu­ ğundan şüphe etmek için de bir sebep yoktur. Elimizdeki mevcut bil­ gilere göre, Karahanlılar'ın kurucusunun hangi halk olduğu sorusuna tam cevap verecek belge yoktur. Yalnız Kaşgarlı 'nın belirtti�ine göre "Hakani dili" yani ka�anın, hakim boyun dili arı dildir. Fakat arı ola­ rak tanırılan diller içerisinde başka dillerin adı da belirtilmektedir. Kaşgarlı. arı diller içerisine en yeğnisi O�uz, en iyisi olarak da Tohsı, Yagma dillerini katar. Oğuzlar Karluk birliği içerisine girmekle birlik­ te, hakim unsur derecesine yükselmemişlerdir. Argular ve Tohsılar'ın Karluklar'a etkisi olmakla beraber, hakimiyet ellerine geçmiştir. Onlar;


88

Türklük Bilgisine Giriş

İspicap, Taraz, Balasagun ve Suyab'ı mekan tutmakla, kök bakımından Türgeşler'e bağlanırlar. Karahanlılar devri yazma eserleri içerisinde en hacimiisi de, en önemlisi de Yusuf Has Hacib'in Kuradgu Bilig'iyle K3.§garlı'nın Divanü Lügati't· Türk'üdür. Tabii o devirde Türkler'in oldukça medeni bir dev­ let oldukları açıktır. Eğer Karluk birliğine giren boyların, Turfan vaha­ sındaki Uygur medeniyeriyle Orta Asya'daki Sogd, Arap medeniyetle­ rinden beslendiğini, Balasagun, Kaşgar, Semerkant, Buhara gibi mede­ ni merkezleri olduğunu hatırlayacak olursak, Karahanlı Türkleri 'nin yüksek medeniyete sahip bir ülke olduğunu ispatlamaya çalışmanın ge· reği kalmaz. Buna ilave olarak Karluklar, Vlll. Yüzyılda, o devirdeki birçok dine göre daha ileri olan, İslam dinini kabul etmişlerdi. Bu du­ rum, Arap medeniyetinin Karahanlılar'a engelsiz olarak girmesine se­ bep olmuştu. Karahanlılar devrindeki Türkler arasında büyük bir boylar birliği de Oğuzlar oldu. Oğuzlar da kendi birliklerini Yedisu'da kurmuşlardır. Fakat onlar batıya doğru yavaş yavaş hareket ederken içlerine başkala­ rını da katmışlardır. IX-X. Yüzyıllarda Oğuzlar şimdiki Batı Kazakis­ tan'da toplanarak kendilerine ait ilk devletlerini kurmaya başladılar. Fakat Oğuzlar'ın tarihinde de açıklanmamış birçok mesele vardır. Ba­ zı dillerde rastlanılan özelliklerle yer adlarını, onlarla ilgili olarak an­ latılan hikayeleri hatırlayacak olursak, Oğuzlar'ın ilk zamanlarda şim­ diki Kazakistan ile Orta Asya'nın dağlık bölgelerinde de yaşadıkları se­ zilir. Mesela, Özbek dilcileri Çimkent Vilayeti'nin Sozak, Sayram, İl­ han, Karamurt gibi yerlerinde yaşayan Özbekler'in, Özbek dilinin Oğuz ağzında konuştuklarını, onların eski Oğuzlar'ın torunları olduk­ larını belirtirler. Tahsin Banguoğlu'nun düşüncesine göre Oğuzlar Bal­ kaş tarafından göçerek Orta Asya'yı mekan tutmuşlardır. S.P. Pet­ rov'un vardığı sonuca göre, X-Xl. yüzyıllarda Taşkent (Şaş) çevresinde de Oğuzlar yaşamıştı. Xl. yüzyılda batıdan hareket eden Kıpçaklar'ın sıkıştırmasıyla Oğuzlar, Aral, Hazar kıyılarından göçlerini yükleyerek doğuya doğru hareket ederler ve Türkırienistan ile Harezm'e gelirler. Bu devirde Amuderya'ya kadar olan bölgeler Karahanlılar'ın hakimiyetinde, Amu-


Türk Dillerinin Gelişme

ve Kalıplaşına Devirleri

89

derya'nın batısı Afganistan'la birlikte Gazneliler'e bağlıydı. Bu bölgele­ ri o devirde bugünkü Türkmenler (Oğuzlar) yaylak olarak kullanmak­ taydılar. Onların bir kısmı Mikail oğlu Selçuk yönetiminde, Zerefşan civarında konar-göçer yaşamaktaydı. Selçuklular'ın bağımsız hareket eden boylar birliğinden oluştuğu bilinmektedir, oysa bazı Türkmen ta­ rihçileri onları, Türkmenler'in en büyük boyu olan Kımklar'dan çıka­ rırlar. Kaşgarlı da Selçukluların aslı olarak Kınık boyunu gösterir ve on­ ların liderlerinin kağan (han) olduğunu belirtir. Fakat Selçuk, kağan unvanını almamış, devamlı subaşı (kolbaşı) unvanını kullanmıştır. On­ lar, birçok boyu etraflarında toplayarak, idaresinde oldukları Gazneli­ ler'e de, Karahanlılar'a da rahatsızlık vermeye başladılar. Türkmenler 1025 yılında Gazneli Mahmut'un kabul etmesiyle Amuderya'dan geçip Horasan'a geldiler. Fakat Türkmenler'le yerli halk arasında sürekli an­ laşmazlıklar olmaktaydı. Bu anlaşmazlılara öfkelenen Gazneli Mahmut, Türkmenler'e karşı büyük bir ordu yürüttü ve onları zayıflatacak şekil­ de yenilgiye uğrattı. Maveraünnehir'deki Türkmenler'in durumu da pek iyi değildi. Mavrenaht ilek ham Ley Teyin öldükten sonra ( 1 034) Buhara çevre­ sindeki Türkmenler Harezm'e göçtüler. Fakat Harzemşah öldükten sonra Türkmenler Gazne sultanına mektup yollayarak, Horasan'a yer­ leşmeyi, yer vermesini ikinci defa istediler. Onlar, Hisa, Rarova, Sar­ has, Merv, Obivorut çevresinde hayvan odatarak yaşarnalarına izin verdiği takdirde, kendilerinin de sultan askerlerine hizmet etmeye ha­ zır olduklarını, yeteri kadar gıda vermeye razı olduklarını bildirirler. Gazneli Mahmut'un oğlu Gazneli Mesut, cevap olarak Türkmenlere karşı asker çıkarır. Orduyu tecrübeli komutan Hacip Bektogdı'nın em­ rine verir. Fakat durum Gazneliler'in sevincini çoğaltmadı. 1040 yılın­ da Serhas ile Merv arsındaki Dandanakan yakınında Gazneliler'le Sel­ çuklular arasında savaş oldu ve Selçuklular Gazneliler'i yendi. Böyle­ ce Selçuklular devleti yerleşti. Devletin başına Turgıgul-Bek (Tuğrul Bey) geçti ( 1038-1063 ) . O cihangirlikle birçok yeri hakimiyetine aldı ve 1055'te Bağdat'a girdi. Karahanlılar, etrıik yapı bakımından farklı oluşmuşsa da, onların temelinde Karluk, Yağma, Tohsı boylarının olduğu açıktır. Bu boylar Uygur kağanlığının da temel unsuru olarak kabul edilir. Bu yüzden Ka-


90

Türklük Bilgisine Giriş

rahanlılar Uygur yazısını, Uygur medeniyetini sürdüren, onların miras­ çılarından biri olarak kabul edilir. Orta Asya'ya inip İslam dinini ka­ bul ettikten sonra, şüphesiz, Arap medeniyetini de, Orta Asya mede­ niyetini de devam ettirmişlerdir. Sonuçta Karahanlılar iki medeniyeri birbirine yaklaştırmışlardır. Mesela, Yusuf Has Hacip'le Kaşgarlı Mah­ mud'u belirtebiliriz. Bu onların dillerinde görülür. Seçuklularda böyle medeni miras kalmamış; onlarda ağız (halk) edebiyatı gelişmiştir. Çağdaş Oğuz-Türk dilllerinin eski edebi mirası olarak kabul edilen Ki­ tab-ı Dedem Korkut dünyaya o devirde gelmiş ve yalnız Azerbaycan toprağında yazıya geçirilmiştir. Türkistan, Aral kıyıları ve Amuderya boylarında Selçuklular'dan kalma sayısız medeni eser vardır. Selçukluların devleti çok geniş bir sahaya yayıldı. Mesela, Selçuk­ lulardan Melik Şah'ın hayatının son zamanlarında ( 1 072- 1 092), onla­ ra şimdiki Türkmenistan, Özbekistan'ın bir kısmı, Tacikistan, Afganis; tan, İran, Kafkasya, Suriye, Irak tamamen bağlandı. Fakat bu devlet ta­ rih sahnesinde fazla durmadı. Selçuklular öz benliklerini koruyamadı­ lar, Türk kitlelerinin başka halklarla karışmalarına sebep oldular. On­ ların bütün savaşlarında Oran'daki olsun, Suriye'deki olsun) büyük güç olarak Türkmen Oğuzlar katıldı. O devirle ilgili bilgiler veren ba­ zı Arap tarihçileri, Selçuklular'ı çekirge gibi çok diye anlatırlar. Karahanlılar'ın Orta Asya'da hakimiyet kurdukları devirde Kaza· kistanın kuzey ve kuzeybatı bölgelerinde (şimdiki Mangışlak, Torgay, Tselinograd vilayederi) Kıpçaklar güçlenmeye başladılar. Kıpçaklar, VIII-IX. yüzyıllarda Kimek devletinin içerisinde, ona bağlıydılar. X.yüzyılda onlar, bağımsızlıklarını ilan edip, Kimekler'in bir kısmını kendilerine bağlayarak güçlendiler. Xl. yüzyılda ise çok geniş bir ülke­ yi (İrtiş'ten İdil'e kadar) sahiplenip, bir taraftan Ruslar'la diğer taraf­ tan Orta Asya devletleriyle güç yarışına giriştiler. Ruslar onları Polo­ vetsler olarak adlandırırken, Bizanslar Kuman diye adlandırdı. Kıpçak­ lar'ın Aral, Hazar ve İdil boylarına gelmesi, bir kısım Türk boylarını yerlerinden etmeye mecbur etti. Mesela Peçenekleri Don'un öbür ya­ kasına geçip Rus kinyaztarının hakimiyetine girmeye, Oğuzlar'ı Aral ve Hazar'ın kuzeyinden ayrılıp Amuderya'nın yukarı kıyılarına doğru göçmeye mecbur etti. O devirde Oğuzlar'la doğu Peçeneklerinin karış­ masıyla Kiyev devletinin güneyinde, Ros nehri ( Dinyeper'in bir kolu)


Türk Dillerinin Gelişme ve JÇalıplaşma Devirleri

91

boylannda yeni bir etnik yapı, Kara Börklüler oluştu. Kıpçaklar etnik yapı bakırnından bir boydan ibaret değil, birçok boydan oluşmaktadır· lar. Mesela, An-Nuveri ve lbni Haldun'un belirttiğine göre Kıpçak­ lar'ın içerisinde Toksaba, Yeta, Burıoğlı, Burlı, Kangoglı, Ancoglı, Du­ rut, Karabaroglı, Cüzan, Karabirikli (Karabörklü) , Kotyan gibi boylar vardır. Bu sayılan boylar, Kıpçaklar içerisindeki boyların tam sayısı de­ ğil gibidir. Bizce Kıpçaklar'ın asıl mensubu olan, sonraki devirlerde Al­ tın Orda'nın esas gücünü oluşturan 92 boylu göçebe Özbekler'in için­ deki boyların çoğunluğu XI .-XII. yüzyıllarda da vardı. Kıpçaklar XIII. yüzyıla kadar hakimiyetini, Kafkas eteklerindeki halklarla, güneyde Harezm devletine kadar, doğuda Tonas nehri boy­ larına kadar olan ülkelerde sürdürdüler. XV. yüzyılda ayrı halk olarak ortaya çıkan Kazak, Karakalpak, Nogay, Kumuk, Karaçay, Malkar, Ta­ tar, Başkurt ve Özbekler'in etnik yapılarına girdiler ve bunların etnik oluşumunun temeli oldular. Kıpçaklar; Moğol istilasını da, Altın Orda hakimiyetini de, Ruslar'ın sıkıştırmalarını da, kendi beylerinin didiş­ melerini de gördüler. Fakat kendi özelliklerini de korudular. Onların çocukları köle olarak sauldıkları Mısır'da, Hülagu askeri olarak Ana· dolu'da, öz ülkelerinden ayrılıp, Kıpçaklar'a ait medeni miras bıraktı­ lar. Onların dil özellikleri hakkındaki bilgilere Kaşgarlı sözlüğünde rastlanır. Kıpçak dilinin malzernesi Ebu Hayyan, M. Zemahşeri, Cerna­ leddin et·Türki, İbn-i Mühenna gibi dilci bilginierin eserlerine konu oldu. Altın Orda devrinde Sir-derya'nın aşağı kıyısında Kıpçak-Oğuz veya Oğuz-Kıpçak karışık dilli edebi merkez olmuştu. Bunun temeli Altın Orda'da ise de ikinci kısmı Memluk Kıpçaklar'ında, Memluk devletinde toplandı. Bu karışık dilde Kutub, M.Harezmi, S. Sarayi, Ali gibi yazarlar eser verdiler. Codex Cumanicus ise saf Kıpçak dilinde ya­ zılmış bir eser olarak sayılır. K ıpçak dilinin malzemelerini Ermeni alfabesiyle yazılmış eserlerde görrnek de mümkündür. XIII. yüzyılda Moğol istilasının başladığı bilinmektedir. Cengiz ve askerleri Türkistan, Siriderya ve Arnuderya, Harezm vb. yerlerde­ ki çiçek açan medeniyet ocaklarını, şehirleri yıkarak yerle bir etti. Bundan dolayı V.V.Barthold: "Moğol istilası Moğollar'dan ziyade Türkler'in kaderini etkiledi." diyerek doğru bir değerlendirme yapar. Cengiz Han 1 1 95 'te Pekin'i aldıktan -sonra bütün gücünü Orta As-


92

Türklük Bilgisine Giri�

ya'ya yöneltti. 1 2 1 8'de Doğu Türkistan'ı istila ederek Muhammad Harezmşah devletinin sıntrma dayandı. Hücum ( 1 2 1 9 yılmm eylü­ lünde) 1 20- 1 50 bin askerle İrtiş yönünden başladı. Savaşm başlama­ sma bahane, Otrar hakimi İnalcık Gayır Han'm Cengiz Han'm gön· derdiği Ömer Koca Otrari ile Celal Maragi başkanlığmdaki S OO deve­ lik kervant yağmalaması oldu. Cengiz ordusu çok kısa bir zamanda Otrar'ı, Harezm'i, Orta Asya'yı, Horasan'ı Afganistan'ı, Kuzey İran'ı istila etti. Cebe ve Sübedey Noyanlar Kafkas'a geçerek Alanlar, Kıp· çaklar ve Rualar' m askerlerini bozguna uğrattılar ve 1 244'te Deşt· i Kıpçak'a ulaştılar. 1 255 yılmda Cengiz Han Karakum'a döndü. Bu is· tilanm sonucu olarak şimdiki Orta Asya, Kazakistan ve Kafkas ülke­ leri Moğollar'a bağlandı. Cengiz Han'm yerleştirdiği hakimiyetin de, kurmuş olduğu dev· letin de ömrünün uzun olamayacağı belliydi. Çünkü çok geniş bir ala­ nt, birçok dilde konuşan, çeşitli ekonomik, sosyal gelişme düzeylerine sahip bir devleti Karakum'da oturup, bir merkezden yönetmek müm· kün değildi. Bunu sezebilen Cengiz Han hayatta iken ( 1 27 7'de öldü) kurduğu devleti çocuklarına bölüştürdü. Bu yerler ulus olarak adlan· dınldı. Yaşı büyük olan çocukların payma düşen büyük uluslar mer· kezden uzak olurken, yaşı küçük çocuklarına Moğolistan'a yakm yer­ lerden verdi. Mesela, en büyük oğlu Joşı' (Cuçi)nin hakimiyetine İr· tiş'ten başlayarak batıdaki yerlerin tamamı girdi. Onun kuzey smın Rus topraklanna dayantrken, güneyi Amuderya ve Sirderya kıyılanna kadar indi. İkinci oğlu Çağatay'a Maveraünnehir'den itibaren Ku­ ka'ya kadar olan yerler düştü. Cuçi'nin merkezi İrtiş kıyısmda yerle­ şirken, Çağatay'ın merkezi lli boyundaydı. Üçüncü oğlu Ögedey'in payma Batı Moğolistan ile Tarbagatay çevresi düştü. Onun merkezi Çogucak nehri kıyısmdaydı. Dördüncü oğlu Töle ata yurdunda hü· küm sürdü. Çin'de Mönke zamanında Hudalay, İran ve Kafkasya'da Hülagu hakimiyet sürdü. Zaman geçtikçe bu uluslar yavaş yavaş mer· kezden bağı koparıp bağımsız devletlere dönüştüler ve birçok bağım· sız devlet ortaya çıktı. Bunlardan ilk ayrılant Altın Orda devleti oldu. Merkezde taht için açık veya gizli silahlı mücadeleler devam etmekteydi. 1 259 yılm­ da Mönke Han öldükten sonra Moğolistan ikiye bölündü. Karakum'da


Türk Dillerinin Gelişme ve Kalıplaşma Devirleri

93

Arıg Bugı, Kaygin'de Hurdalay kendilerini kağan ilan ettiler. Orta As­ ya'da da Çağatay oğulları, asker toplayarak kendi aralarında da savaş­ tılar. 1 272 yılında İran'daki Moğol hanı Hülagu Orta Asya'ya girerek Keş ve Nahcivan'ı işgal etti. 1 273'te Buhara'yı talan etti. Cengiz ve to­ runlarının rastgele hücumları Türk boylarını birbiriyle karışmaya, gay­ ri ihtiyari mecbur etti. Fakat Türk boylarının Moğol istilasına kadar kendi kendilerine bağımsız birer halk oluşturmaya başladıklarını unut· maları mümkün değildi. O devirde Oğuzlar, Karluklar ve Kıpçakların aralarındaki farklılık artmaya başlamıştı. Orhun-Yenisey abideleriride Oğuzlarla ilgili kısaca bilgi veril­ mekle birlikte, onların üzerinde özellikle durulmaz. Kaşgarlı Mahmut Oğuzların 22 boydan oluştuğunu ve her birinin kendilerine ait dam­ galarının olduğunu belirterek, birer birer sayıp gösterir. "Bu damgala­ rı ve boy adlarını birer birer göstermekteki amacımız, insanların bu hoyları bilme ihtiyacındandır" der. Fakat nasıl bir bilgi ihtiyacının hunu gerektirdiği ile ilgili açıklama yapmaz. Eğer sözlükteki kelimele­ re verilen anlamlara dikkat edecek olursak, Oğuzlar'ın dilinin kendi içerisinde ayrılmaya başladığını açıkça anlayabiliriz. Moğol istilasm­ Jan dolayı güneye yönelerek Anadolu'ya giren Oğuzlar'ın dilindeki hu ayrı Imanın, daha sonra özellikle güçlenmesi şartların gereği idi. Bu şekilde birbirinden uzaklaşma durumu Sibir'deki Türk dilli boylar ara­ sında da oldu. Moğollar'in doğudaki Türk boylarının içinde büyük önem verdik­ lerinden biri Kırgızlar oldu. Kırgızlar'ın Yenisey boyunda ilk yükselişi IX. yüzyıla rastlar. XV.- XVI. yüzyıllar, Tiyan-Şan'a yerleştikleri devir­ dir. Eski Kırgız dili Tuva diline yakınken, çağdaş Kırgız dilinin Kıpçak diline benzeyen yönleri çoktur. Fonetik sistemi yönünden Tuva diline ı.:öre, Altay dillerine daha yakın bir dildir. Doğudaki Türk kitlelerinin dillerinin gelişme durumuna göz atacak olursak, burada kendi araların­ da yakınlaşan iki büyük kol olduğunu görürüz. Kırgız dili ve Altay dil­ leri, aynı şekilde Yakut, Tuva, Hakas vb. dilleri kendi aralarında doğuş­ ran gelen yakınlıklarını korudular. Batı Türk Kağanlığı içerisindeki Türk boylarının durumu biraz farklı oldu. Çağatay, Cuçi, Hülagu uluslan içerisindeki boylar, kendi-


94

Türklük Bilgisine Giriş

lerine ait medeniyet merkezlerini kurdular. Mesela, Altın Orda'ya da­ hil kitleler, Oğuz-Kıpçak karışık dilli birçok eser bırakırken, Orta As­ ya' da yaşayan Türkler Ça�atay dili olarak adlandırılan karışık dilde ya­ zılmış (eski Özbek dilinde) birçok eser bıraktılar. Türk dilinin başka bir bölüm eserlerini de Mısır ve Anadolu'daki üçüncü gurup Türk kit· leleri bıraktı . Dillerin bu şekilde sınıflanmasında o devrin tarihi şart· ları da etkili oldu. Türk dillerinin gelişmesindeki X.-XV. yüzyıllar arasındaki tarihi durumları toplayarak, boyların birbirlerinden ayrılma sırasını, eserlerin yazılış yerleriyle dil özelliklerini göz önüne alıp, k devrin kendine has özelliklerine göre bazı dilimiere ayırmak mümkündür, bunlar: 1 . Karahanlılar devrindeki Türk dilleri ve o devre ait yazma eser­ ler, 2. Altın Orda devrinin eserleri, 3 . Orta Asya yazma eserleri, 4. Memluk Türklerinin dilinde yazılan eserler. Türk dillerinin bunların dışında kalan çevrelerde de olduğunu açıkça biliyoruz. Mesela, Azer­ baycan'daki Oğuzlarla Anadolu Türklerinin Doğu Türk Kağanlıkları içerisindeki boyların dillerini vb. belirtmek mümkündür. Ortaçağ Türk dillerine ait eserleri, bilim adamlarımız çeşitli şekil­ lerde tasnif ederler. Mesela, N .A.Baskakov, X.-XVI. yüzyılları ikiye ayırır ve Moğol istilasına kadar (X.-XIII. yy. ) ve Moğol istilasından sonraki (XIII.-XVI. yy. ) devir olarak gösterir. E.Kurışjanov ile E. İba­ tov bu devri 4'e böler: 1 . Karahanlılar'a ait Türk yazılı edebi dili eser­ leri (XI-XII.yy. ) , 2. Orta Asya Türk yazı dili eserleri (XIII. XIV yy. ) , 3. Altın Orda ve Mısır yazılı edebi dili eserleri (XIII- XIV.yy. ), 4. Çağa­ tayca Türk edebi dili eserleri. Tabii ki bu ayrımın eserlerin dil özellik­ lerini esas aldığını söylemek doğru değildir, eserlerin büyük çoğunluğu­ nun karışık dille yazılmış olduğu Türklük bilgisinde ispat edilmiş bir konudur. Ayrıca tasnif yapılırken o devirde yazılmış olan eserlerin ta­ mamı yazarların gözüne ilişmemiştir. Yine de yazılış yeri ve zamanını, eserin yazıldığı yerin emik yapısıyla dil özelliklerini hesaba katarak son tasnifi kabul etmek mümkündür. Karahanlılar devrindeki Türk dilleri: Karahanlılar devrindeki Türk boylarının yazma eserlerinden korunan çok değildir. Bunların içinden zamanımıza ulaşan çok hacimli ve değer bakımından eşi ol-


Türk Dillerinin Gelişme ve Kalıpl�ma Devirleri

95

mayan eserler, Yusuf Has Hacib'in Kutadgu Bilig'i, ve Kaşgarlı Mah­ mut'un Divanü Lügati't-Türk'üdür. Bu eserlerin hiçbir bölümü eksil­ meden, bütün olarak muhafaza edilmiştir. Yusuf Has Hacib'in eseri, nazım olarak yazılmış didaktik bir hikayedir. Yusuf, eseri Kaşgar'da 1069- 1070 yıllarında yazıp bitirir. Eserin bize ulaşan üç nüshası ilim alemince bilinmektedir. Eserin bir nüshası Herat'ta istirısah edilmiş ve şu anda Viyana'da korunmaktadır. İstinsah yönünden çok kötü dü­ zenlenmiş olan bu nüshanın müstensihi Hasan Karada Soyıl Şa­ me'dir. Eserin ikinci nüshası Kahire'de, üçüncü nüshası Fergana'da korunduğu için Kahire ve Fergana nüshaları olarak adlandırılır. Son nüshayı 1 9 1 3 yılında A. Z. Validov (A. Zeki Velidi) Fergana'da yaşa­ yan Muhammed Hoca Eşan Lolyarik'in kütüphanesinde bulmuştur. Bu nüsha şu an Taşkent'teki, Doğu Enstitüsü kütüphanesinde korun­ maktadır. Eserin dilinin Türk dilli halkların edebiyatımn oluşmasın­ da almış olduğu yer hakkında birçok araştırma yapıldı ve çeşitli fikir­ ler ileri sürüldü. İkinci büyük eser, Kaşgarlı Mahmut'un sözlüğüdtlr. Yazarın tam adı Mahmud İbnü'l-Hüseyin İbni Muhammed'dir. 1029- 1038 yılları arasında Kaşgar'da doğmuştur. Bu yüzden doğduğu yere hürmeten Kaş­ garlı olarak adlandırılagelmiştir. Divanü Lügati't-Türk'ün yazılış zama­ nı elde bulunan nüshada h. 466 olarak gösterilmektedir. Yine Sözlük bazı bilgilere göre, 4 kere düzeltildikten sonra 1074 yılında tam olarak bitirilmiştir. Kaşgarlı Mahmud'un hayatıyla ilgili, hangi Türk boyuna mensup olduğu, nerede okuyup, kitabım nerede yazıp bitirdiği hakkın­ da tam bilgi yoktur. Fakat bu konularda Divan'ın içinde kısa kısa bil­ giler bulmak mümkündür. Kaşgarlı Mahmud'un ataları han soyundan­ dır. A. N. Kononov'un düşüncesine göre, Kaşgarlı Mahmut'un atala­ rından biri 992 yılında Buhara'yı fetheden Horuy (El-Hasan) bin Sü­ leymarı'dır. Mahmut babalarımız "ömür" yerine"hamir" der, diye yazar. Demek ki K. Mahmut "a" yerine "ha" kullanan bir boya merısuptur. K. Mahmut, sözlüğünü yaşı ilerledikten sonra yazmıştır. Yazar bunun se­ bebini "Ben Türkler, Türkmenler, Oğuzlar, Çiğiller, Yağmalar, Kırku­ lar'ın ( Kırgızlar'ın) şehirleriyle köylerini ve yaylalarım uzun yıllar bo­ yu gezdim, sözleri topladım, çeşitli kelimelerin yapılarım araştırarak açıkladım." diye belirtir. Divan'daki malzemeler, Kaşgarlı'nın Türk-


96

Türklük Bilgisine Giriş

ler'in yaşadığı birçok yeri dolaştığına4 ve edebiyata, dile, etnografyaya, boyların tarihiyle ilgili geniş bilgiler yığınına büyük bir güven sağlar. Bu düşüneeye destek olacak husus, Kaşgarlı'nın sözlüğünü yapmaya başladığında, genel olarak dil bilimi içerisinde Arap dil bilimini çok iyi bildiği, başka diller hakkında da etraflı bilgi sahibi olan bilgili bir araş· tırmacı olduğudur. Bu yüzden araştırıcılar ona Xl. yüzyılın ansiklope· dist bilgini, kendi zamanının Radlof'u diyerek, gerçek değerini verir· ler. Geniş sahaları olan bir bilim dalını yürütebiirnek için uzun zaman gerekir. Kaşgarlı'nın hayatını araştıran bilim adamları, onun ilköğreni· mine Kaşgar'da başladığını, daha sonra Buhara, Semerkant gibi mede­ niyet ve ilim merkezlerinde, ondan sonra da Arap ülkelerinde okumuş olduğunu belirtirler. Sözlük Arap dilbilimi esas alınarak yazılmıştır. Türkçe kelimeler Arapçaya çevrilerek anlam verilmiştir. Arap sözlükçülüğünde eskiden beri kullanılan usul, kelimeleri isimler ve fiiller olarak toplamak bura­ da da vardır. Fakat Kaşgarlı Mahmut Türk dilinin kendine has özellik· lerini çok iyi bildiği için, Arap dilbiliminin bazı bölümlerinin Türkçe· ye uygun düşmediğini açıkça göstermiştir. "Kısaltma ve hafifletme amacına uygun olarak bu eserimi benden önce hiç kimse yazmamış ve hiç kimsenin bilmediği bir düzende yazdım" diyerek yazar, bunu açık· ça belirtmiştir. Aslında Kaşgarlı sözlüğünün kendi zamanındaki ilmi usuller esas alınarak yazıldığı şüphesizdir. Bu yüzden bazı bilim adam· larının M. Kaşgarlı'nın birisinin öğrencisi olduğu yolundaki fikirleri doğru gibidir. Öyleyse o kime öğrenci olmuştur? Divan'ın yazılmasına nasıl bir şey sebep olmuştur. Son zamana kadar M. Kaşgarlı kendi söz· lüğünü yaparken başka bir sözlüğe dayanmamıştır, fikri geçerli olmuş· tur. 1 984 yılında A.B. Hamedov, bir makale yayınlamış ve Kaşgarlı'nın kendi sözlüğünü yazarken 96 1 'de ölen Ebu İbrahim lbni el-Farabi'nin Divanü' 1 -Edeb adlı eserine dayandığını göstermiştir. 4

Kaşgarlı Mahmut, Türkler'in yaşadı�ı her yeri gezmiş, gitmedilc hiçbir boy ve halk bırakmamış düşüncesine katılmıyonız. Aneale ço�unluktan, bilhassa büyük boylar ve halklardan haberdar oldu�unu Icabul etmek gerekir. Mesela, F.S.Halcimziyanov, Volga boyundaki Türkler'in dilinin birbirlerine çok yakın Bulgar, Suvar, dilleridir şeklindeki Kaşgarlı'nın fikrine şüpheyle balcmalctadır. R.G.Fatılcov da Kaşgarlı'nın Bulgarlar arasında bulunmadı�ını kabul eder.


Türk Dillerinin Geli�e ve Kalıplaşma Devirleri

97

Kaşgarlı, Türk dillerinin fonetik sistemini, gramatik kuruluşunu yeterli derecede araştırmış bir bilim adamıdır. Fakat Divan'da morfo� loji konusunda yeterli bilgi verilmekle beraber, cümle konusu üzerinde pek durulmamıştır. Cümle konusuyla ilgili düşüncelerini, ikinci eseri, Cevahirü'n�Nahv Fi Lügati t�Türk de anlattığını belirtir'. Kaşgarlı'nın iki kitabı olduğunu başka bilim adamları da belirtir. Mesela, Katip Çe� lebi'nin Keşfü'z�Zünun'unda ve Mısır tarihçisi Bedrüddin Ayni, Kaş� garlı Mahmut'un Cevahirü'n�Nahv Fi Lügati't�Türk ve Divanı oldu� ğunu gösterir. Fakat Cevahir zamanımıza ulaşmamıştır ve hakkında bilgimiz yoktur. Yazar Divan'ın giriş bölümünde Arap alfabesinin Türk dillerinin seslerini tam olarak verernediğini belirtir ve kendisinin ila� ve işaretler kullandığım hatırlatır. '

'

Divan'da Türk dillerinin malzemesi karşılaştırmalı olarak da ve� rilmiştir. Yani Hakani Türk dilinin malzemesi başka Türk boylarının dilleriyle karşılaştırılmıştır. Yazarın çoğunlukla başka dilleri Oğuz diliy� le karşılaştırdığı açıkça görülmektedir. Divan'da dokuz bine yakın (A. N. Kononov 7500'e yakın olduğunu belirtir. ) Türkçe kelimeye anlam verilmiş ve bunun SOO'den fazla kelimenin 225'i Oğuzlar diline, 3 l 'i kanşık boylar (Oğuz, Kıpçak, Yağma vb. ) diline, 40'ı Çiğiller diline, 21 'i Kıpçaklar diline, 1 2 'si Karluklar diline ait olduğu şeklinde hatır· latma yapılmıştır. Gramer konulan da karşılaştırılarak verilmiştir. Me­ sela, Türkiler: o adam eve çok gider anlamında, "ol eve bamgan ol der· ken", Oğuzlar tam bu anlamda "ol evge baran ol derler". Demek ki, baş� ka Türk boylannda kullanılan sıfat�fiil eki �gan/�gen yerine Oğuzlarda -an/-en kullanılır. "Oğuzlar eşya adlarını bütün fiiliere -ası, �esi ekleri· ni getirrnek suretiyle yaparlar: Yıgaç bıçası neng "Agaç kesecek şey · ya� ni eşya�. ) Yigesi neng (Yemek yenecek şey �tabak, leğen). Kelimeleri karşılaştırırken Türk boylannın dillerinde görülen ses değişmelerini de göstermiştir. Arada sırada bazı boyların dilinde orta· ya çıkmış olan ses kurallarını da bir sisteme bağlamaktadır. Mesela, Oğuzlar bazı kelimelerin içerisindeki r sesinin yerine z sesini kullanır­ lar. Oğuzlar, Kıpçaklar ve Suvarlar kelime başındaki m sesini b'ye çe�

s

A.N. Kononov, bu eserin adını Kitab-ı Cevıihirü·n-Nahv'den Bi't-Türlc olarak verir.


98

Türklük Bilgisine Giriş

virirler. Mesela, Türkler "men de bardım" derken, onlar "ben bardum" der. Sözdeki t'yi Oğuzlar ve onlara komşu halklar d'ye çevirirler, yani başkaları tevey derken, Oğuzlar devey der. Üki kelimesini açıklarken şu şekilde bilgi verir: Ühi,üki, Türkler'in çoğu bu kelimeyi k ile üki şeklin, de söyler, doğrusu da budur, çünkü, Türk dillerinde gırtlaktan çıkarı, lan h sesi yoktur. Kaşgarlı Mahmut, Türk dillerini ilk olarak tasnif eden bilim ada, mıdır. O, Türk dillerini temiz (saO ve karışık diller olmak üzere ikiye ayırır: 1 . Başka dillerin etkisinde kalmayan, yalnızca Türkçe olarak ko· nuşulan diller. Yazar bunlara: "En saf, anlaşılır dil, yalnızca o dilden ibaret dil; Farslar'la karışmamış ve komşularına sürekli gidip gelen mensupları olmayan diller" diye açıklama getirir. Saf Türkçe konuşan boylar içerisine Yağma, Tohsı, Kırgız, Kıpçak, Oğuz, Çigil, lrgak, Pa· ruklar'ı dahil eder. Yimek ve Başkurt dillerinin bunlara biraz yakın ol· duğunu belirtir. Rum'a kadar uzanan Bulgar, Suvar6, Peçenek dilleri de yazara göre saf dillere yakındır. Kaşgarlı'nın düşüncesine göre dillerin en hafifi Oğuzca, en doğru ve kolayı Yağma ve İli, İrtiş, Yamor, İdil boylarındaki şehirlerde yaşa· yan Uygurlar'in dilleridir. Bu dillerde Arapça· Farsça karışımı olma, dıktan başka, Türk dilleriyle hiçbir yakınlığı olmayan (Çin, Tıbet) başka dillerin de etkilerinin olmadığını belirtir. Onun düşüncesine gö, re, saf olarak kabul edilmesi gereken dili ortaya koymakta temel ölçü HakanHer'in konuştuğu dildir. Z.Kaşgarlı başka dillerle karışarak bozulmuş ve yozlaşmış dilleri de üçe ayırır. Bunlardan birinci kısım Türk dillerine; Soğdak, Kancak, Argu boylarıyla Balasagun, Taraz, Medinetü'l-Beyza şehirleri halkının dilini dahil eder. Bu halklar, iki dilli, Soğd ve Türk dillerini aynı de­ recede iyi bilir ve onların sözlerinde Türk dillerine Soğdçanın etkisi açıkça görülür. İkinci kısma Hudonlular, Tıbetliler (Tüpüt) ve Tan· gutlar dilini dahil eder. Bunların dilinde. Çin ve Tıbet dillerinin etki, si görülür. Üçüncü kısma, Kay, Yabaku, Tatar, Basmıl boylarının dilini 6

Kaşgarlı, Bulgarlar'la Suvarlar'ın dillerini iki dil olarak kabul eder ve kelimelerin so· nunu kısairarak söylediklerini belirtir.


Türk Dillerinin Gelişme ve Kalıpl�ma Devirleri

99

dahil eder ve onların dilleri farkhca, ancak Türkçe konuşurlar diye be­ lirtir. K�garh, XI. yüzyıldaki Türk dillerini fono-morfolojik özelliklerine ve o dil sahiplerinin yerleşim yerlerine göre ikiye ayırır. 1 . Çiğil, Yağ· ma, Tohsı ve Uygurlar'dan başlayarak Çin'e kadar olan alandaki boy lar, yani doğuda yerleşmiş Türk boylarının dili, 2. Oğuz, Kıpçak ve Suvar­ lar'dan Rum'a kadar olan alanda yaşayan, yani batıda yerleşmiş Türk haylarının dili. Bu iki kolun birbirinden fonetik ve morfolojik farkithk­ ları da gösterilmiştir. Mesela, Türk dillerinin doğu kolundaki dillerde z sesi korunup kullanıhrken, batı kolundaki di::erde bu sese y veya yeri­ ne göre z sesi denk düşer: azak-ayak-azak. Doğu Türk boylarının dilin­ de kelime başında kullanılan y sesine, batı kolunda c patlayıcı sızıcı ( af­ rikat) sesi denk gelir ve bu durum tam hakimdir: yılıg-ılıg-cılıg ( ıhk) , yin­ cü-cincü ( inci). Batı kolunun kelime başındaki m sesine doğuda b sesi Jenk gelir: men-ben. Doğu kolunda kullanılan g, d seslerine batıda k , t sesleri denk gelir: tewey-dewey (deve) , öt-öd (delik), bugda-bukta (han· �er) , yigde-yikte ( iğde) . Doğu kolundaki Türk dillerinde ekler, k, g ses­ leriyle başlarken, batı kolu bu sesleri düşürür: Bargan-baran , tamgak·ta· mak. Türk dillerinin bu iki kolu arasındaki morfoloj ik farkhlıklarla kar­ şıtaşıldığı da açıkça gösterilmiştir. Mesela, doğu dillerindeki -ku, -gu ek­ lerini batıda -ası , -esi eki karşılar: bargu-barası, kelgü.-kelesi. Doğu dille­ rindeki hareket adının -guçı-kuçı eklerini batı kolundaki dillerde -daçı,· taçı ekieri karşılar: barguçı-bardaçı ( varacak), turguçı-turdaçı (duracak). Aynı şekilde doğu Türk dilleri fiilin geçmiş zaman şekli -duk-dük yerine batıda -dı ,-di şekli kullanıhr. Sayılan bu özellikler, K�garh'ya göre çok .1 ık rastlanan önemli farkhhklardır. Bunların yanında bu iki koldaki dil­ ler arasında başka farkhhkların olduğu da açıkça gösterilmiştir. Karahanhlar devrinde yazılan ve dil yönünden Yusuf Has Hacip'le K�garlı Mahmut'a yakın olan eserler, Ahmet Yükneki'nin Atabetü'l­ Hakô.yık adh eseri, Tefsir ve Altun Yaruk'tur. Bunların dillerinde yu· karıda belirtilenlerden başka farkhhkların da olduğu görülmektedir. Dil özellikleri bakımından birbirlerine yakın olan eserlerdir. •

Eserde Hiybeıü'l-Hakayık ularak yazılmış (Çev.)


100

Türlclülc Bilgisine Giriş

Karahanlılar devrinde Türk dillerinin çoğunluğuna temel olan, genel ortak bir edebi dilin olduğu açıktır. Bu dil elbette Hakani Türk­ leri'nin, yani Çiğil, Yağma, Tohsı vb. boylarının dilleri temel alına­ rak oluşturulmuş, Kuta.dgu Bilig, Atebetü'l-Hakayık gibi eserlerin dili dolayısıyla açığa çıkmaktadır. Elde olan malzemelere bakıldığında saf Türk diliyle (edebi dil denilen Hakaniler diliyle) birlikte karışık dil­ li yazılmış eserler de görülmeye başlanır. Bir yönden İslam dininin et· kisinin güçlenmesiyle Arapça-Farsça unsurlar çokça girmeye başlar­ ken, diğer yönden Oğuzlar, Kıpçaklar ve Karluklar'ın aralarındaki ilişkinin ıayıflamasıyla dil farklılıkları açıkça görülmeye başlandı. Yi­ ne bunlardan biri dini muhtevada yazılmış olan Hoca Ahmet Yese­ vi'nin Divan-ı Hikmet'idir. Bu eserin dilindeki karışıklıklar yüzünden onu inceleyen bilim adamlarının çoğu bugüne kadar ortak bir görüşe varamamışlar; mesela, A. Vambery Hikmet'in dili Türk dillerinin Or­ hun lehçesine dayanır, derken Köprülüzade eserin Kıpçak-Oğuz leh­ çesinde yazılmış olduğunu kabul etmiştir. A.K. Borokov ise, Karahan­ lılar devrindeki doğu Türk kolunun dilinin temel alınarak yazıldığını ileri sürer. Her halükarda Divan-ı Hikme t in dilinde bir kala aitlik anlaşılma· makta, şu zamanda yazılmıştır demek de mümkün olmamaktadır. Di­ van-ı Hikmet'in asıl nüshası korunamamış, XV. yüzyılda istinsah edi­ len nüshaları (4 nüsha) bize kadar ulaşmıştır. XII-XV. yüzyıllarda dini muhtevada yazılan bu tür eserlerin sayısı kabarıktır. Mesela, Süleyman Bakırgani 'nin Hikmetleri ( XIII. yüzyıl ) , Nilsır Rabguzi 'nin Kısdsu'l­ Enbiyası, Zemahşeri 'nin Mukaddimetü'l- Edeb'i, İbn-i Mühenna'nın Hilyetü'l- İnsan ve Helbetü'l-Lisdn'ı vb. '

XII-XIII. yüzyılda Orta Asya'da yazılıp şu anda elimizde olan eserlerin dillerini karşılaştıracak olursak, Oğuz, Kıpçak ve Karlukların dil unsurlarının karışık kullanıldığını anlarız. Bundan başka Xl. yüz· yıldan itibaren yazma eserlerin büyük çoğunluğunun runik yazı ve Uygur yazısından ziyade Arap yazısıyla yazılmaya başlandığını görü· rüz. Kaşgarlı Mahmut sözlüğünde, yalnız Uygurlar'ın kendi yazısından · başka yazıdan faydalanabildiğini ve onu da çoğunluğun bilmediğini göstermiştir. Bu yüzden A. N. Kononov, Kaşgarlı Mahmut Türkler'in runik yazıyı kullandığım gören en son kişidir der. Arapların Orta As·


Türk Dillerinin Gelişme ve Kalıplaşma Devirleri

101

ya'yı işgali, İslam dininin yerli halklarca benimsenmesi Karahanlı­ lar'dan önce başlamıştı. Karahanlılar'ın X. yüzyılın ortasında İslam di­ nini kabul etmesi, İslam dininin hakim din olmasına temel teşkil edip Doğu Türkistan Türklerine yayılmasına yol açtı. Islamın, yerli halk­ ların dini olarak kabul edilen Şamr.ı.nizm ve Uygurların dini Budizm ile mücadele edip, onları itip çıkarması gerek idi. Bu amaçla İslam di­ ninin temel kuralları Türkçeye çevrilerek, dini muhtevalı çeşitli hi­ kayelerin yazılmasına büyük imkan sağladı. Bu hikayelerin dilinde Buhara, Semerkant gibi dini merkezlerin dil etkilerinin güçlü olması tabii idi. Bu yüzden S.E. Malov Orta Asya'da yazılan XI-XIV. Yüzyıl eserlerinin dilini geçiş dönemi dili olarak adlandırır. Böyle olduğu için bu konuda ilk olarak, d harfinin sesi y harfinin sesiyle değişmeye başlar. Yerli halkın konuşma dili y dili iken, d dili kitabi (yazma) dil içerisinde korundu. Türk dillerinin gelişme merhalelerinden bir tepe noktasını göster­ mekte Altın Orda ve Memluk Türkleri devrinde yazılan eserlerin dili özel bir yer tutar. Birinci olarak, bu devirde, Türk boyları Cengiz'in to­ runlarının u!uslarına bölünmüş ve birçok devlete dağılmışlardı. Ikinci olarak, Cengiz ve torunlarının hücumları sırasında Türk boyları tam olarak ayrılmış ve daha önce oluşmaya başlayan etnik yapılarda kendi içerisinde yenilenmeye başlamıştı. Orta Asya'daki Oğuzlar ve Kıpçak­ lar Hülagu askerlerinin içerisinde İran'a, Türkiye'ye Kafkaslar'a dağıl­ mış ve karışık bir etnik topluluk oluşturmuşlardır. Üçüncü olarak; Mı­ sır ve Suriye'de Memluklar hakim olarak, bilim ve medeniyerin geliş­ mesine yol açarlarken, Altın Orda'da da bilim ve medeniyerin geliş­ mesi için uygun şartlar sağlandı. Mısır ve Altın Orda'nın arası çok uzak olmakla beraber, onların dilleri birbirine oldukça yakındı. İkisin­ de de Oğuz ve Kıpçak boyları karışık yaşadığından iki merkezdeki iliş­ ki hala kesilmemişti. Altın Orda'nın hakim olduğu yerlerde belli dere­ cede köle ticaretinin vayıldığı tarihen sabittir. Onlar savaş esnasında ele geçen esirleri Küçük Asya'ya satmışlardır. Bazı boylar bilhassa İran üzerinden başka ülkelere göçüp gitmişlerdir. 1 243 yılında Moğollar, Selçuklular'ı yenerek Türkiye'yi kendilerine bağladılar. Harezmşah'ın hakimiyetindeki Oğuzlar ve Kıpçaklar, Moğollar gelmeden önce kaçıp Küçük Asya'ya geçmişlerdi.


102

Türklük Bilgisine Giriş

Orta Asya ve Küçük Asya'daki karışık boylar, kendilerine ait ede­ bi eserler ortaya koydular ve kendi dillerinde meşhur kitaplar yazmaya başladılar. Altın Orda ve Mısır Türkleri'nin dillerinde yazılan bu eser­ leri E.Necip dil özelliklerine göre beşe ayırır : 1 . Eski Türkmen yazı di­ li. Bu dil XIII. yüzyılda oluşmuş ve Mısır Memluklularında gelişmiştir, 2 . Oğuz, Kıpçak karışık yazı dili. Bu dil Selçuklular devrinde, bilhassa Eyyubiler devrinde M ısır'a göçen Oğuzlar ve Oğuz boylarının içine ka­ rışan Kıpçaklar'ın dilidir, 3. XII. yüzyılda Sirderya'nın aşağı kıyıların· da oluşan, Kıpçak-Oğuz boylarının karışık dili, 4. İdil'in aşağı kıyısıyla Harezm'de oluşan Oğuz-Türkmen dili. Bu dil, z dilleri içerisinde yer alır ve Kıpçak dilinin etkisine maruz kalan Uygur edebi örneğini ka­ bul eder, 5. Orta Asya'daki y dili. Bu dil, daha sonra eski Özbek dili­ nin oluşmasına temel olan dildir. Türk dilerinin yalnızca birine ait olarak yazılan eseriere de rastlanır. Mesela, Codex Cumanicus saf Kıpçak dilinde yazılmış bir eserdir. E. Kurışjanov eski Kıpçak dilinde yazılmış eserler arasına Ebu Hayyan, Ce­ maleddin et-Türki gibi bilginierin yazmış oldukları eserleri de dahil eder.

Çağatay edebi dilinde yazılan eserler Çağatay, Cengiz'in Börte'den doğan ikinci oğludur. O, babasıyla birlikte bütün seferlere katılmış, askeri sevk ve idare etmiş ve babası· nın sağlığında ülke yönetimine katılmıştır. Cengiz Han, fethettiği ge· niş ülkeleri çocukları arasında paylaştırdığında Çağatay'ın hissesine Yedisu ile Amuderya'nın sağ kıyısındaki yerlere kadar olan ülkeler düş­ müştü. Daha sonra bu ülkeler Çağatay ulusu olarak adlandırıldı. Türk­ lük bilgisinde Çağatay ismine bağlı olarak Çağatay dili terimi de kul­ lanılmaktadır. Bu terimin nasıl oluştuğu, hangi dilleri kapsadığı, han­ gi devrin diliyle ilgili olarak kullanıldığı hakkında bilim adamları ara­ sında birlik yoktur. Çağatay dili te�iminin oluşması XIX. yüzyılda ya­ şayan Rus oryantalistlerinden kaynaklanır ve bu terimin ifade ettiği devri, XIV-XV. yüzyıldan itibaren başlatmak gerekir. İlk olarak, Çağa­ tay ulusu tabiri Türk halklarının tamamı ile mi yoksa yalnızca Özbek halkıyla ilgili bir ad mıdır? Ulus kelimesi halk, ahali anlamında kulla­ nılmıştır. Kelimenin halkın yaşadığı yer, mekan anlamı da vardır. Me­ sela, Drevne Tyurskiy Slovar'a göre, X. yüzyılda yazılan eski Uygur eser·


Türk Dillerinin Gelişme ve Kalıplaşma Devirleri

1 03

lerinin birinde bu kelime bu anlamda kullanılmıştır. Mesela, "Baranas Ulustaki kan oglı." Eski Moğol dilinde ulus, belli bir kişinin (hanın) hakimiyetindeki halkı bildirir. Tam bu anlamda Nevai ve Babur'un eserlerinde kullanılır; farkı, belli bir hana bağlı olanı değil, genel ola­ rak halk anlamını bildirmesidir. Mesela "yana hem Türk ulusıda bir su­ ru.ddur kim, anı 'Muhabbatname' derler." (yine Türk ulusunda bir şiir vardır ki ona Muhabbetname derler. ) (Nevai Mizanul-Evzan ). Mening anam kaşıda ming beş yüz, ikki mingge yavuk Mogul ulusıdın bar erdi . . (Annemin yanında bin beş yüz, iki bine yakın Moğol vardı.) ( Babur) . Şaşırtıcı bir durum da, Neviii'nin eserlerinde ulus kelimesi de, Çağatay kelimesi de kullanılır, fakat Çağatay ulusu tabiri kullanılmaz. Çağa­ tay'ın hakimiyetindeki halk anlamında Çıgatay halkı tabiri kullanılır. Mesela, yana Türk ulusu, betahsis Çağatay halkı ara şayi evzdndur kim , olar surudlamı ol vezn bile yasap , mecalisde ayturlar. (Neviii-Mizanu'l­ Evzan ) . Nevai sözlüğünü yazan yazarlar Çağatay halkı tabirini Özbek­ ler olarak çevirmişlerdir. Neviii'nin eserlerinde Çağatay tili terimi kul­ lanılmasa da Çağatay lafzı terimi kullanılmıştır. Mesela, ... Türk tili bile kadam sürdüm ve her neçük kaydada kim, ma'nf akbdriga ziynet ve drdyiş körgüzüp ediler, Çağatay lafzı bile rakam urdum (Neviii-Mizanu'l-Evzan ). Anlamı, Türk dilinde kalem kaldırdım (yazdım) ve her kuralda anla­ ma çeşitli nazik örnekler verip, Çağatay dilinde yazdım. Lafzı kelimesi ile tili kelimesi eş anlamlı olarak da kullanılmıştır. Fakat lafzı kelime­ si kullanımdan düşmüş Çağatay dili terimi yerleşmiştir. Cengiz'in Çağatay'a vermiş olduğu ülkede bütün bir devletin uzun ömürlü olması için gereken ekonomik şartlar yoktu. Çağatay ulusunun bir kısmı göçebe yaşayarak hayvancılıkla uğraşırken bir kısmı yerleşik tarımla uğraşan ve büyük şehirlerde oturmakta olan bir halktı. xııı. yüzyılın ortalarında Cuçi ve Çağatay uluslarında durum oldukça fark­ lıydı. 1 25 1 yılında Mönke, Batu'nun yardımı ile büyük han olarak ka­ bul edildi. Fakat Ögedey ve Çağatay'ın oğulları buna karşı çıktılar. Mönke, Çağatay'ın oğulları üzerine (Maveraünnehr'e) büyük bir ordu ile gelerek onların kanını döktü, bunun sonucunda Çağatay oğulları Yedisu'dan çekildiler. Daha sonra Çağatay oğulları Altın Orda Hanla­ rı'nın oğullarını Maveraünnehr'den çıkardı. Ancak bunların arasında­ ki irtibat önceki gibi olmadı. Maveraünnehr'deki Moğollar yerli halk-


104

Türklük Bilgisine Giriş

larla karışarak kendi dil ve kültürlerini unutınaya başladılar. Bu yüzden Yedisu'daki göçebe Moğollar onlan karışık, melez diye adlandırırken, Maveraünnehr'deki yerleşik Mo�ollar da Yedisu'dan göçebe Moğol­ lar'a eşkıya, haydut demeye başladılar. XIV. yüzyılda Çağatay ulusu Maveraünnehir ve Moğolistan (Yedisu'da) olarak ikiye bölündü. Ça­ ğatay dili, bu Maveraünnehir'deki Çağataylılar'ın dili olarak kabul edilmektedir. Demek ki Timur'un tahta çıkışına kadar Çağatay ulusu ikiye bölünmüştü. Bazı yazarlar Çağatay dili, Özbekler'in ata mirası ve­ ya Tırnur'un hakimiyetindeki halkların dilidir derken, bu durumu he­ saba katmaktadırlar. Çağatay dili hangi devirlerde oluştu sorusuna, bu tarihi olaylara bağlı olarak cevap vermek gerekir. Evvela Çağatay dili belli bir halkın konuşma ve yazı dili mi, yoksa şair ve yazarların, bilim adamlarının yaptıkları bir yapma dil mi ! Radloff, "Sultan Babur ve onun çağdaş araştırıcısı olan Vambery, Doğu Türk veya Çağatay dilinin Orta As­ ya'nın tabii dili olduğuna bizi inandırırlar; ama bu Orta Asya dili de­ ğildir. Bu, Osmanlı edebi dili gibi suni bir dildir. Tarihi şartlara göre şe­ killenmiş bir dildir. Şimdi ise farklı lehçelerde konuşan Doğu Türkle­ rinin edebi dilidir." der. A.E. Borovkov, Radloff'un fikrine karşı çıkar, ancak dil kaynaklı delil göstermez. Bizce, birinci fikirde az da olsa ger­ çek payı vardır. Ancak tamamıyla kabul edilemez. Fikrimizi ispat et­ mek için XIV. yüzyılda Altın Orda'da yazılan eserlerle o devirlerde Maveraünnehir'de yazılan eserleri karşılaştıralım; mesela, Bir sultan bir esimi öltinnege buyurdı . Ol beçare tirilikden ümidni kesip , sultanga sükti . Meselde kelip turur: Her kim candan el yuvgay , ne kem künglide bolsa tili­ ne keltürgey (S. Sarayi) . "Bir sultan bir esirin öldürülmesini emretti. O

biçare hayattan ümidini keserek sultana sövdü. Meselde şöyle denmiş­ tir: Kim ki canından ümidini keser, gönlünde ne varsa onu diline ge­ tirir (söyler)". Acab ennes kim ul bu sımı bilse , bu mi4kil işni şerh kılsa, sezennen ki bu suret canlı bolgay , bu nahş ahvalini ol mug bilgey ( Kutb ). "Onun bu sırrı bilmesine hayret edilmez, bu müşkil işi açıklasa, seze­ rim ki bu suret canlıdır, bu suretin durumunu o ateşe tapan bilecek". Külüp aydı bu sözni aysa bulmaz, halayıkka bu sımı aysa bolmaz. Bu kız­ lamıng biri yügrüb kayttı , ne kim andın eşitse aytn. ( Kutb). "Gülerek söy·

ledi:- Bu sözü söylese olmaz, halka bu sırrı yaysa olmaz. Bu kızların bi-


Türk Dillerinin Gelişme ve Kalıplaşma Devirleri

1 05

ri koşarak geri döndü, ondan ne işittiyse söyledi" vb. Bu örneklerdeki kelimeler de, gramatik şekiller de herkesçe anlaşılan ve Türk dilinin kurallarına uygun şekillerdir. Örneklerimizdeki gramatik şekillerin bü­ yük ço�nlu�na çağdaş Türk dillerinde ve tarihi eserlerde rastlan­ maktadır. Çağatay dilinin klasik devri olarak kabul edilen Ali Şir Ne­ vai'nin eserlerinde Arap-Fars unsurları gereğinden fazla kullanılmış, ancak eski Türkçe unsurlar da çok kullanılmıştır. Bilhassa cümlelerin kuruluşu da Arapça cümle kuruluşuna uygun hale getirilmiştir. Mese­ la; Ve Sulran-i sahib-kırô.n Pehlet.ıannıng medfenin ni'met.abô.d içide kim, Pehlet.ıan üçün yasagag yer erdi, ta'yin kıldılar t.ıe anda defn kıldılar. Ve Padşahô.ne cenç tüzüp, azjm aşlar berip , hatim kaidesini becô. keltürdiler. (Nevai- Halat-ı Pehlevan Muhammed) . Çağatay dili gaipten ortaya çıkmış değildir. Onun aslı, o devirde­ ki Türk halklarının dili ve sosyal durumuyla doğrudan ilgilidir. İlk ola­ rak, Xl l i -X l V. yüzyıllarda Maveraünnehir'de eski Türk yazı dilinin (Uygur, Oğuz) belli ölçüde etkisinin olduğunu hatırlamak gerekir. İkincisi ise, o devirde Arap-Fars dillerinin etkisi çok güçlüydü. Arap­ lar Orta Asya'yı işgal ettikten sonra Uygur, Sogd yazılarını kovarak, Arap yazısının yerleşmesi için gerekli bütün şartları hazırladılar. İslam diniyle birlikte Arapça ve Arap edebiyatı Orta Asya'da tam bir üstün­ lük kurdu. Devlet ve bilim dilinin Arapça olmasıyla birlikte edebiyat dili de Arapça olmaya başladı. Aslı Türk olan, fakat Arapça, Farsça şi­ ir yazan şairler XIV-XV. yüzyıllarda oldukça çoğaldı. Ali Şir Nevai, Mecalisü'n - Nefayis adlı eserinde, Mevlana Hacı Ebu'l-Hasan, Mev­ lana Katibi, Mevlana Lütfi, Mevlana Bilal, M ir Said, Said Hasan Er­ deşir, Mevlana A safl, Mevlana Şevki, Mevlana Gedai, Said Ahmed Mirza, Şah Garib Mirza, Feridun Hüseyin Mirza, Sultan Mes'ud Mir­ za, Sultan Ali Mirza, Mevlana Sekkakl, Mevlana Kabul! gibi şairlerin hem Türkçe, hem de Farsça şiirler yazdıklarını belirtir. Nevai devrin­ de yalnızca aydınlar değil, halk da Farsça konuşur hale gelmiştir. Ne­ vai'nin yaşadığı Herat'ta, Hüseyin Baykara'nın hakimiyetindeki ülke­ de iki dilliliğin (Türkçe ve Farsça) oldukça yaygın olduğu açıkça bel­ lidir. Nevai, Muhakemetü'l-Lügateyn adlı eserinde; "Emmô. Türkning ulugıdın kiçigige değince ve nökeridin begige Sart tilidin behremend tururlar. Hatta Türk şuarası kim , Farsi tili birle rengin -eş'ô.r t.ıe şirin- güft.ar zahir kı-


1 06

Türklük Bilgisine Giriş

lurlar. " diye yazar. Anlamı : " Fakat Türklerin büyüğünden küçüğüne kadar ve askerinden beyine kadar Sart (Fars) dilini bilir. Hatta Türk şairleri Farsça ile oldukça güzel şiirler yazar ve güzel konuşurlar." De· mek ki Neval ve onun zamandaşları dilinde Arap·Fars dili unsurları· nın çok olmasının sırrı bu iki dillilikte yatmaktadır. Muha.bbetrıame gibi, 0Ru.truime gibi eski Türk dilinin birçok dil özelliğini koruyan eserler, XIV-XV. yüzyıllarda kendi izlerini kaybet· mişlerdir. Onlarda kalıplaşmış olan yazı geleneğinin Lutfi, Sekkakt, Neval'lere yabancı olmadığı açıktır. A. K. Borovkov, Radlof'a karşı fi­ kir ileri sürerek, Neval eserlerinde eski Uygur unsurlarının çok az ol· duğunu belirtir. Bu fikrin doğruluğunu ortaya koymak başka alanda ça· lışmayı gerektirir. Neval'nin eski Uygur yazma edebiyatı kapsamına gi· ren eserlerle tanış olduğu açıktır. A.K. Borovkov'un kendisi Herat'ta eski Uygur edebiyarına ait birçok eserin göçürüldüğünü ( istinsah edil­ diğini) belirtir. Mesela, Kutadgu Bilig vs. aynı şekilde Bahtiyamame, Miraçname gibi eserler XV. yüzyılda Herat'ta ortaya çıkmıştır. XV. yüz· yılda Herat'ta eski Uygur edebiyatının etkisinin güçlü olduğunu başka bilim adamları da, Neval'nin zamandaşları da belirtmiştir. Bu yüzden Nevai'nin eserlerinde eski Uygur edebiyatının tesirinin olmadığı fikri· ne inanmak zordur. Eski Uygur yazma eserlerinde kullanılan kelimeler ve gramatik şekiller Neval'nin eserlerinde de görülür. Mesela, A.K. Borovkov'un eski Uygur edebiyatı formunda yazılmış eser olarak kabul ettiği Edip Ahmet'in Atabetü'l-Haklıyık adlı eserinde kullanılan bazı gramatik şekiller; Ali Şir Nevai'nin eserlerinde de kullanılmıştır. Kar· şılaştırınız : mış 1 · miş eki iki şairin eserinde de geçmiş zaman eki ola· rak kullanılmıştır. Eya yalgan söz ig deg köni söz şifa. Bu bir söz ozagı unl­ mış misal (Yükneki). " Ey, yalan söz hastalık doğru söz şifadır bu eski­ den gelen meseldir". Edibler Edibi fazıl/ar başı güherdin söz aymış adın söz boşa. "Şairlerin şairi, fazılların başı gevher gibi söz söylemiş, başka sö· zün kıymeti yok". (Yükneki). Işk ilgi kuvveti men hasteni kılmış zebUn ey köngül, ne çare eyley men zaif ol kat�! (Neval) "Aşkın ilk kuvveti ben hastayı zebun etmiş, nasıl çare bulayım ben zayıfım o kuvvetli". Eger dşık etse visal arzu, Ayan etmiş olgay muhal arzu (Neval) "Eğer aşık ka­ vuşmayı arzularsa, boş hevese kapıldığını açıklamış olur". guçı 1 ·güçi, ·gan/·gen, -ar/-er, ·ır/-ir, -yur/-yür ekieri iki yazarın eserlerinde isim-fiii •


Türk Dillerinin Gelişme ve Kalıptaşma Devirleri

1 07

yapımında kullanılmıştır. Karşılaştırılan eserlerde hal ekieri de, çokluk ekieri de birbirine uygundur vb. Nevai ile A.Yükneki'nin eserlerinde az da olsa farklılığın olduğu görülmektedir. Mesela, Nevai'nin eserle­ rinde Arap, Fars d Ü lerinin etkisiyle çokluğun başka türlerine de rastla­ nır. Karşılaştırınız: mürsel, mukarreb, müstemi, salih, arif, mü'min ke­ limeleri teklik ifade ederken, bunların çokluk türü; mürselin, mukar­ rabin, müstemin, salihin, arifin, mü'minin olur. Çağatay diliyle ilgili olarak ortaya konulan düşünceleri topariaya­ cak olursak, şöyle bir sonuca varmamız mümkündür: İlk olarak; Çağa­ tay dili gaipten ortaya çıkmış bir dil değildir. O, oluştuğu devirdeki halkın diliyle ilgili olan ve o devrin dil zenginliğini gösteren bir dildir. İkinci olarak; Çağatay dilinde eski Türkçe unsurlar başta olmakla bir· likte, Arap, Fars dillerinin unsurları da boldur, buna o devrin sosyal durumu sebep olmuştur. Üçüncü olarak; Çağatay dilinde eski Türkçe unsurlar da çok kullanılmıştır. Bu yüzden ona eski Türk dilinin kural­ lı devamı demek doğrudur. Dördüncü olarak; Çağatay dili zaman geç­ mesine bağlı olarak, halkın konuşma dilinden uzaklaşmış, belli kalıp· ları esas alarak oluşmuş kitabi dildir. O, görkemli bir edebiyatın, bili­ min ve diplomasinin dilidir. Çağatay dilinin tarihi için şu devirden başlıyor diye kestirip at­ mak zordur. O, yavaş yavaş oluşmuş, yüzyıllara uzanan kesintisiz bir sürecin meyvesidir. Fakat bilim adamları onun başlangıç zamanını ke­ sin olarak belirtmeye çalışmışlardır. Mesela, E.N. Necip, Çağatay di­ lini Dürbek'ten başlatmak gerekir der. N . A. Baskakov, Çağatay dili­ ne XIII-XIV. yüzyıllarda yazılan eserleri, o devrin edebi dilini dahil et· rnek gerektiğini söyler. Elbette Çağatay dilinde yazılan eseriere XIII­ XV. yüzyıllarda Maveraünnehir'de yazılan eserleri dahil etmek doğru­ dur. Günümüz bilim adamlarının çoğu onu eski Özbek dili olarak ad­ landırır ve en gelişmiş kısmı olarak da Nevai'nin eserlerini kabul eder­ ler. Bize göre Çağatay dili, Orta Asya ile Altın Orda'da oluşan edebi dilin tabii bir dalıdır. Bundan dolayı da onun dilinde, eski Uygur ede­ biyatıyla (Kutadgu Bilig, Atabetül Hakayık vb. ), Orta Asya'da yazılan Tefsir, Nehcü'I-Feradis, Yesevi'nin Hikmetleri, Rabguzi'nin Kısasu'I­ Enbiyası'yla da Altın Orda'da yazılmış olan Muhabbemame, Oğuzna­ me, S. Sariyi'nin eserleriyle ilgili olması normaldir. Bununla birlikte


108

Türklük Bilgisine Giri§

bilim adamlarının, onların dilindeki farklılıkları araştırması da gerek­ lidir. Bu farklılıkların olması şaşılacak bir durum değildir. Öyle ki Ça­ ğatay dilinin XV. yüzyıldan sonra tamamen bittiğini söylemek de doğ­ ru olmaz. Elimizdeki malzemelere göre Kazak halkı için Çağatay dili o kadar anlaşılır olmamakla birlikte, Çağatay dili geleneği, Kazak dilinin yazma eserlerinin son zamanına kadar (XX. yüzyılın başı) etkili olmuş­ tur. Örnek olarak, B. Ebilkasımov'un yayınladığı metinlerle Aykap dergisinde basılan malzemeleri gösterebiliriz. Abay ve Akan Seri gibi doğu eğitimi alan şair ve yazarların eserlerinde Çağatay dilinin etkisi görülmektedir. Abay'ın ilk şiirleriyle halk sözleri fikrimize delildir. Öz­ bek dilinde Çağatay dili geleneğinin tesiri günümüze kadar görülmek­ tedir. Örnek olarak, Aybek'in Nevai, P. Kadırov'un Yuldızlı Tünler ro­ manlarını gösterebiliriz. Çağatay dilinde yazılan eserleri seçip göstermek zor iştir. Het şey· den önce, Çağatay dilinin başlangıcı olarak kabul edilecek eserleri tes· pit etmek zordur. Çağdaş Özbek edebiyatçıları ve dilcileri, Çağatay di­ linde (onlara göre eski Özbek dili) yazılan eseriere (hiçbir delil göster· meden) Harezmi, Kutub, Sarayi, Haydar Harezmi, Atayi, Sekkaki, Lutfi, Nevai, Babur, M. Salih gibi şair ve yazarların eserlerini dahil ederler. Eğer bu sayılan şair ve yazarları Özbek halkına bağlayacak olursak, bunu ispatlarnal gerekir. Türklük bilgisi ile meşgul olan bilim adamları içerisinde başka fikirler de ileri sürülmektedir. Mesela, E.N. Necip, Harezmi'nin Muhabbeı:namesi'nin Kıpçak-Oğuz karışık dilde ya· :ıldığını söylerken, Mübarek Mektuplar (Taşkent - 1987) adlı eserin ya· zarları, Harezmi için Özbek edebiyatında mektup örneğini veren ilk Özbek yazarıdır derler. A.M. Şçerbak ise, Muhabbemame'de Kıpçak un· surlarının hakim olduğunu kabul eder. A.M. Şçerbak, Oğuzname'nin Oğuz-Karluk karışık diliyle yazıldı­ ğını söylerken, A.N. Baskakov onu Oğuz-Kıpçak dilinde yazılmış eser olarak kabul eder. E.N . Necip, Kutb'un Hüsrev ü Şirin mesnevisinin Kıpçak-Oğuz dilinde yazılmış bir eser olduğunu belirtirken, A. İbatov Kutub için Kıpçak şairi der. E.N. Fazılov, S.Sarayi ve Kutub'u eski Öz­ bek dilinde eserler yazan Özbek şairleri olarak kabul eder. Genelde XIV-XV. yüzyıllarda yazılan eserlerin tamamını bir dilin hissesine ver· rnek doğru olmaz. Edebiyat tarihi için, edebi sürecin gelişmesini gös·


Türk Dillerinin Gelişme ve Kalıplaşma Devirleri

1 09

terrnek için XV. yüzyıla kadarki şair ve yazarlan her halkın kendi ede­ biyat tarihinde göstermesi doğru olsa da, dil yönünden bu doğru olmaz. Aynı şekilde Çağatay dili geleneğinde yazılmış olan eserlerin tamamı­ nı Özbek dilinin hissesine vermek de doğru olmaz. Çağatay dili gele­ neğinde, yazılan birçok eserin dilinin, Çağdaş Özbek dilinin başlangı­ cı olduğunu kabul . etsek de, duygu bakımından, başka Türk dilli halk­ ların (Kazak, Tatar, Türkmen vb. ) da hissedar olduğunu hatırlatmak gerekir. Mesela, Yesevi'nin Dfvdn-ı Hikmet'i ile Tefsir'i bir dilin hissesi­ ne vermeden, batı Hun dillerinde yazılmış eserler olarak kabul edersek doğru olur. Onların dilinde belli bir halkın diline ait unsurların bol, başka halkların dillerine ait unsurların daha az olması ihtimal dahilin­ dedir. E.N. Necip, dili yönünden Durbek'in Özbeklere ait olduğunu söylese de onu kesin olarak Özbek edebiyatının hissesine ayırmak mümkün değildir. Durbek dili yönünden Kıpçaklar'a çok yakındır. Çağatay dilinde yazılan eserlerin en klasik olanları Nevai'nin yaz­ mış olduğu eserlerdir, onun hemen peşinden Babur ve M.Salih gibi şa­ ir ve yazarların eserleri gelir. Eğer Xl-XV. yüzyıllar arasında Orta Asya ile Altın Orda'da yazılan eserlerin dilini d dili olarak adlandıracak olursak (S.E. Malov böyle adlandırır), Çağatay dili Türk dillerinin y ağzı temelinde oluşmuştur diyebiliriz. A.K. Borovkov Tefsir'in diliyle ilgili görüşünü açıklarken XII-XIV. yüzyıllarda d ağzıyla yazılmış eser­ lerin olup olmadığı, eski edebi geleneğin devam edip etmediği açık olarak anlaşılmamaktadır der. Fakat Çağatay dilinin çoğu edebi gele­ neğiyle sıkı sıkıya bağlı olan Türk dilinin y ağzında yazılmış olduğunu belirtir. S.E. Malov da XI-XIV. yüzyıllarda batı Türk dillerine dahil olan dillerden d dillerinin y dillerine çok etkili olduğunu gösterir. Fa­ kat dillerin bu şekilde bölünmelerinin bir anda olamayacağı sır değil­ dir. Mesela, Tefsir Türk dillerinin d ağzında yazılmıştır. Karşılaştırınız: adak, adgır, adın, adır- , odag, odakı , odur- , udı vb. Fakat Tefsir'de bu ke­ limelerin y'li şekilleri de kullanılmıştır. Karşılaştırınız: ayak, ayrıl-, ay­ ru , oyok, oyak, vb. XIV. yüzyılda da d ağzının etkisi az da olsa korun­ muş gibidir. E.l. Fazılov, XIV. yüzyıl eserlerinin diliyle ilgili yazdığı söz­ lükte; kadgu, kod- , adag, edgü, bod gibi kelimeleri d harfiyle vermiştir. Fakat bunlar çok az kullanılmış ve bunların y ile söylenen varyandarı­ na da rastlanır. Karşılaştırınız: kaygu (II.c.,589-b), koy-(II.c.,629-b),


1 10

Türklük Bilgisine Gir�

kuduk, kunık, kuyug, ( ILc. 64 1 -b) vb. Demek ki Çağatay dilinde yazıl­ mış olan eserler, d ağzının gelişmesi sonucunda oluşan Türk dilinin y kolu ağzına girmektedir.

Çağatay dili tarihinde A.Şir Nevai'nin özel bir yeri vardır. A.Şir Nevai ( 1 441 - 1 501 ) Özbek halkının büyük şairi, aydını ve XV. yüzyı­ lın tanınmış şahsiyetlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Edebi eserlerinin çokluğu bakımından devrindeki doğu ediplerinin ön sıra­ sında yer aldığı bellidir. XV. yüzyılda Orta Asya'da İslam dini çok güçlenmiş, Arap, Fars dillerinin etkisi artmış, Arapça'ya Peygamber dili olduğundan saygı gösterilmiş, bütün yazılar Arap dilinde ve Arap yazısıyla yazılır olmuştur. Devletin başında Timurlular otursa da Ça­ ğatay dili resmi dil olarak kabul görmemiştir. Herat'ta beylik süren Hüseyin Baykara başta olmak üzere, büyük Türk soyundan çıkan şair ve yazarlar da Arap, Fars dilini çok iyi öğrenmiş ve bu dillerde aynı derecede şiir yazacak hale gelmişlerdir. Halkın çoğunluğu da Fars-Ta­ cik dilini iyi bilmektedir. A.Şir Nevai'nin diliyle söyleyecek olursak; "Türkler'in küçüğünden büyüğüne kadar, askerinden beyine kadar Sart yani Arap-Fars dillerini iyi öğrenmişlerdir." O devrin başka şair­ leri gibi Ali Şir Nevai de eserlerini bazan Farsça bazan Türkçe yaz­ mıştır. O, Fars-Tacik dilinde yazdığı şiirlerde Fani, Türkçe yazdığı eserlerde Nevai (Fani kelimesi Arapça'da çabuk geçen, geçici anla­ mında, neva kelimesi müzik, saz anlamındadır.) mahlasını kullanmış­ tır. Aslında Nevai'nin Türkçe yazdığı eserler, Farsça yazdıklarından oldukça çoktur. O Türk dillerini Arap, Fars dilleriyle denk kabul et· miş, Türk dillerinde de iyi şiirler yazılabileceğini belirtmiş ve güzel şi­ irler yazarak bunu ispat etmiştir. A.Şir Nevai Türk dillerinin gelece­ ği için çevresindeki şair ve yazarlada tavizsiz bir mücadele sürdürdü. Bu mücadeleyi, çeşitli eserler vasıtasıyla bize ulaşan şair Binani ile ( 1 5 1 2 'de öldürülmüştür ) aralarında geçen tartışmalardan anlamamız mümkündür. Ali Şir Nevai çok meşhur bir cemiyet adamı, danışman ve şair ol­ duğu gibi, edebiyat, tarih, dil bilimiyle ilgili eserler de yazdı. Mesela, Mecd.lisü'n-Nefd.is adlı eserinde kendi doğumuna kadar ve yaşadığı de­ virde yaşayan 453 şair, yazar, tarihçi, musikişinas, mimar ve halk ara­ sında tanınmış kişilerin adlarını belirtir ve eserlerinden örnekler verir.


Türk Dillerinin Gelişme ve Kalıptaşma Devirleri • l l l

Dil meselesiyle ilgili d�üncelerini Muhake�tü'l�Lugaceyn adh eserin� Je yazar. Muhakemetü'l�Lugateyn'de (iki dilin kar§ıla§tırması) Ali Şir Ne� vai Türkçeyi Fars�Tacik diliyle karşılaştırır. Kitap §U sözlerle başlar: " . .. söz dürrdür kim, anıng deryası köngüldür " (söz incidir ki onun der� yası gönüldür). İki dili karşılaştırdığında Türk dilinin Fars dilinden hiç de aşağı olmadığını, Türk dillerinde de çok iyi şiir yazmanın müm� kün olduğunu gösterir. Bilhassa birçok durumda dil zenginliği ve ince anlam farklılıklarını ifade etmekte Türkçe'nin Farsça'dan üstün oldu� �unu belirtir. İngremek, singremek kelimeleri ile ilgili bilgi verirken :" Ve ingremek ve singremek, derd bilen y�unn aheste yıglamakdur ve arala� nruUı cefdvüt ot capılır, Türkçe'de bu mete! bar kim. Beyt: İstesem dew eh� lidin ışkıngnı nihan eylemek, Kiçeler gah ingremekdür adetim, gah singre� rnek. Farside bu mavnun kim bolmagay , şair ne çare kılgay? " der. Veri� len örneğin anlamı şöyledir: "ingremek, singremek (ses çıkarmadan ağlamak, iç çekerek ağlamak) kederlenerek yavaş ve gizlice ağlamak. Aralarında fark azdır. Türk dilinde şöyle bir beyit var: Beyit: Aşkımı çevremdekilerden gizlemek istesem, geceler gah iniemekdir adetim, gah iç çekmek. Farslarda bu anlam yoktur. Şair ne bulacak". Nevai Türklerde ağlamanın ingremek, singremek, sıktamak, ökirmek, ınçkır� mak, hay hay cılamak (ağlamak) gibi çeşitlerinin olduğunu belirterek aralarındaki farkhhkları göstermiştir. Bilhassa Türk dillerinde olan, Fars dillerinde karşıhğı olmayan kelimeleri de göstermiştir. Mesela, Türk dillerindeki kızganbak, kımsınuv kelimelerinin, vücut uzuv adla� rından kabak ve insan vücudundaki meng (ben) kelimelerinin Farslar� Ja karşılığının olmadığını beklirtir. "Ve hüsn ta'rifide ulugrak halga kim, Türkler meng ad koyupnlar, alar ad koymaydurlar," Türkler (insanın) güzelliğini tarif ederken büyükçe olan lekeye ben derler, Farslar ise ona ad koymamışlardır." vb. Türk dillerindeki kelimelerin çok anlamh olduğunu örneklerle göstermiştir. Mesela, tüz ve kök kelimeleriyle ilgili olarak şunları yazar: "Yana andak ki, tüz lafzı ki nice ma'ni' irade kılsa bolur. Biri tüz ki, ok ve nayza dek nimeni dirler. Yana tüz hemvar deşmi dirler. Yana tüz, rast kişi� ni dirler. Yana tüz, saznı tüzmekke emr kılmaknı , yana tüz, ikki kişi arasın� Ja muvafakat salmaknı (dirler) . Yana tüz, bir meclis ashabıga hem dise bo�


ı ı2

Türlclülc Bilgisine Giriş

lur. Ve kök lafvnı hem nice ma' ni bile isti'mal kılurlar. Biri kök asmannı dir­ ler. Yana kök ahengdür. Yana kök tigrede köklemekdür. Yana kök kadagru hem dirler. Yana kök sebze ve ölengni dagı dirler. Bunun anlamı şöyledir : "Yine şöyle ki, tüz (düz) kelimesi birçok anlamı ifade eder. Biri: Düz, "

ok ve mızrak gibi eşyaya derler. Yine düz, sazı kurmayı emretmeye, yi­ ne düz, iki kişi arasında anlaşma sa�lamaya derler. Yine düz, bir mec­ liste bulunan sohbet arkadaşlarına da denir. Kök (gök) kelimesini de birçok anlamda kullanırlar: Bunlardan biri gökyüzüdür. Yine köle, ahenktir. Yine kök çevrenin yeşermesidir. Yine kök, yükselene de der· ler. Yine kök, ahenktir. Yine kök, yeşil sebze ve ota da derler". Nevai, Türk dillerindeki kelimelerin çok anlamlılı�ını iyi bilen ve eserlerin­ de bundan çok yararlanan bir kişidir. Mesela, Ali Şir N evai'nin eserle­ rinin sözlü�nü hazırlayan yazarların belirtti�ine göre, kök (gök) keli· mesi, sesteş kelimedir, fakat altı anlamda, tüz kelimesi beş anlamda, iç ( insan uzvu adı) yedi anlamda, içmek fiili dört anlamda, el anlamında· ki ilik kelimesi sekiz anlamda, ufalamak, bölmek anlamında ki �atmak fiili dört anlamda, vb. kullanılmıştır. Ali Şir Nevai'nin yalnızca kendi devrinde değil, kendinden son­ raki devirlerde de Türk dillerinin gelışmesinde çok büyük etkisi olmuş· tur. Onun eserleri mirasçıları tarafından çok iyi incelendi ve hala in­ celenmektedir. Ekim ihtilaline kadar, Nevai'nin eserlerini esas alan birçok sözlük hazırlandı. Mesela Bedayi'ül-LCtgat, Abuşka, Senglah, Lü· gati't-Türkiye vb. 1 9 1 7 Ekim ihtilalinden sonra da birçok sözlük ya· yınlandı, ilmi eserler yazıldı. Bunların içinde N evai eserleri külliyatını ( 1 5 ciltlik) , E.l. Fazılov başkanlı�ında yayınlanan dört ciltlik Nevai eserlerinin açıklamalı sözlü�nü özellikle belirtmek gerekir. Şairin eserleri birçok kez Özbek ve Rus dillerinde yayınlandı. Nevai'nin do­ �munun 550.yılı kutlamaları içerisinde, şairin 20 ciltlik eseri basılıp çıkarılmaya başlandı. Ali Şir Nevai'den sonra yaşayarak Ça�atay dilinde eser yazanlar· dan Z.M. Babur ve M. Salih'i ayrıca belirtmek gerekir. Muhammed Za· hirüd-din Babur, Timur soyundan gelen, Andican emirliği yapmış ve Büyük Mo�ol İmparatorluğunun temelini atmış olan kişidir. Onun Türklük bilgisi tarihinde Babumdme adlı önemli eserleriyle Divan'ı kalmıştır.


Türk Dillerinin Gelişme ve Kalıplaşma Devirleri

1 13

Türkologlar esasen, Babur'u tarihçilerin, edebiyatçıların bakış açısıyla incelemişlerdir. Aslında o Haburname'sinde edebiyara da, dip­ lomatikaya da gerekli malzemeler vermiştir. Kendi devrinin genel du­ rumundan söz etmiştir. Babur'un eserlerinin çoğu halk diliyle yazılmış­ tır. Bu eserlerde Çağatay dilinin yapısına uygun olan söz kullanışları, gramatik ve fonetik izler korunmuştur. Ali Şir Nevai'nin diliyle karşı­ laştırdığımızda, Babur'un eserlerinde Arapça, Farsça kelimeler daha a: kullanılmış, fakat gerekli yerlerde onlardan çokça faydalanmıştır. nu yüzden Haburname'de Arapça'nın cümle kuruluş şekillerine de, eski Türk dillerinden gelen gramatik şekiliere de çok rastlanır. Belirtildiği gibi, Haburname'yi Nevai'nin eserlerine göre kolay anlamak mümkün­ dür. Mesela, "Ali Şir Hek naziri yok kişi edi . Türkiy til bile şi'r aytubturlar, heç kim ança köp ve hUb ayıkan emes" ; "Ahsı kurganı belend car üstide vak'ı bolubtur, imaretler car yakasıda erdi. Uşbu tarihde düşenbe küni ra­ mazan ayınıng törtide Ömer Şeyh mirza , cardan kebüter ve kebüterhane bi­ le uçub, şunkar boldı. Otuz wkuz yaşar erdi . " vb. XV. yüzyılda Çağatay dilinde yazılan önemli eserlerden biri M. Salih'in Şeyhaniname adlı eseridir. Şeybaniruime, Çağatay yazılı edebi geleneği esas alınarak yazılmış olsa da, günümüz Özbek diline ait olan söz kullanışiarına çok rastlanır. XVI-XVII. Yüzyıllarda Çağatay dili halkın konuşma dilinden uzaklaşarak saray şairlerinin, yöneticilerin yazı dili haline geldi. Buna Çağatay dilinde uygulanan (özellikle dev­ let yazışmaları ve tarihi yıllıklar dilinde) sıkı sistem ve dilin gelişme seyrinde ortaya çıkan genişleme sebep oldu. XV. yüzyılda Orta Asya'da Kazak, Özbek, Türkmen, Karakalpak gibi halklar ortaya çıktı ve onlar kenJi dillerini geliştirdiler. Çağatay dilinde ve eski gelenek ile yazıl­ mış, Arapça, Farsça unsurların hakim olduğu eserler halk tarafından anlaşılmaz oldu. Nevai devrinde oluşan iki dillilik zayıflayarak unutul­ maya başlandı. Bu durumu XVII. Yüzyılda yaşayan Ebu'l -Gazi Bahadır Han özellikle belirtmiştir. Biz, Ebu'l -Gazi Bahadır Han'ın eserini de Çağatay dil geleneğini koruyan eser olarak kabul ediyoruz; fakat o ese­ rini halk diline yakınlaştırmaya çalışmıştır. Fakat Çağatay dilinin etki­ sinin, yönetim dilinde, aydınların yazılarında son zamana kadar (XX. yüzyılın başına kadar) sezilecek derecede olduğunu ispatlamak müm­ kündür.


1 14

Türklük Bilgisine Giriş

5. Türk Dillerinin Gelişmesindeki Yeni Devir ve Batunsız

Türk Dillerinin Oluşması (XV.-XX.yüzyıl) XV. yüzyıl Türk dilli halkların hayatında genel Türk birliklerinin bölünerek, birçok halkın kendi başına kaldı�ı ve da�ıldı�ı devirdir. El­ bette halkların bir birlikten ayrılıp çıkması uzun yıllar sürer ve belli bir zaman içinde sınırlarını ayırıp, ba�ımsız halk olarak boy gösterirler. XV. yüzyılda Türk halklarının sosyal, tarihi ve ekonomik durumları farklı şekilde oluştu. Mesela Orta Asya'da yaşayan Türk dilli halklar yerleşik hayata geçerek tarımla çok sıkı ilgili oldular. Tarım, onların uğraş alanlarının ilk sırasında yer aldı. Kazakistan ve Maveraünnehr'in kumlu yerlerini yurt tutan Türk dilli halklar hayvancılıkla u�şarak konar-göçer yaşadılar. Yaşanılan hayatın gereği olan bu tür ekonomik durum, esasında iki halkın dünyaya gelmesi için uygun olan şartları sağladı. Bilhassa, göçebe Türk kitlelerinin kendileri de XIII. yüzyıla, Moğolların istilasına kadar, kendi merkezlerini oluşturup, kendi içle­ rinde odaklaşarak diğerlerinden uzaklaşmaya başlamışlardı. Mo�olla­ rın istilası Türk boylarının karışmasında baş sebep olmakla birlikte, onların gelece�i için çözücü rol oynayamadı. XIV. yüzyıldaki Türk dilli halkların sosyal durumlarına göz atacak olursak, Altın Orda, Ça�atay ulusu (Moğolistan'daki Tatarların dışın· da kalanlar) tamamıyla bu devirde sessizce ayrılmış ve kendi araların· da bölünmüşlerdi. Altın Orda'nın hakim oldu� bölgedeki Türkler'in de bu kalıpta, siyasi ve sosyal gelişme yönünden bir derecede olmadık· ları açıktır.

İdil boyunda Ruslar'la karışarak yerleşik hayata geçen TÜrkler'in ülkesiyle Deşt·i Kıpçak Türkleri'ni aynı seviyede görmenin mümkün olmadığı da özellikle bellidir. Bundan başka Türk boylarının yalnızca akrabalık, kan temelinde bir araya geldiklerini söylemek de doğru de­ ğildir. Akrabalık bu kitlelerin baş özelliği olmakla birlikte, onları bir araya getiren sosyal ve ekonomik durumun da etkili rolü vardır. Işte bu gibi sosyal ve ekonomik talepler boylar birliğinin oluşmasına or· tam hazırlamıştır. Boylar birli�i, bilhassa sosyal karışmanın zor gelişti· ği devirde başlamış, gittikçe de gelişmiştir. XIV-XV. yüzyılda bu tür boylar birli�i büyüyerek belli bir devlet içerisinde toplanırken, ikinci


Türk Dillerinin Gelişme ve Kalıplaşma Devirleri

1 15

bir bölümü de başka bir devlet içerisinde bir araya gelirler. Bu şekilde belli bir bölgede karışıveren boylar yavaş yavaş kendi boy adlarını bı­ rakmışlar, eskiden beri yurt tuttukları yerlerin sınırları yok olmaya başlamıştı. Milletin oluşması; boy, tayfa karışmasının gelişme yönündeki du­ ruma uygun sonuç olsa da, toplumdaki yeni etnososyolojik basamak olarak kabul edilir. Toprağa sahiplik etmek, göçebe halklarda yerleşik halkların hayatındaki kadar açık görülmemektedir. Öyle olsa da onla· rın hayat tecrübesinde belli bölgeleri hakimiyetlerine alma çabalarının hiç olmadığını söylemek de mümkün değildir. Mesela her boyun, her halkın konup göçtüğü belirli bölgeleri olmuştur. Zamanla kan akraba· lığına dayanan birlik, yavaş yavaş toprağa bağlı birliğe dönüşmüştür. XIV-XV. yüzyıldaki Türk kitlelerinin aralarındaki sınır da bu prensibe uygun şekilde oluşmaya başlamıştır. Batıda Çuvaşlar'ın boy birliği temelinde Çuvaş halkı oluşmaya başlar. Onlardan doğudaki Kıpçak-Bulgar kitlelerinin birliği ikiye ay· rılarak Tatar ve Başkurt halklarının oluşmasına yol açtı. XV. yüzyılda Kıpçak-Peçenek birliğinden ayrılanlardan Kazaklar'la Nogaylar, Ka­ rakalpaklar ve Kafkas eteğindeki Kıpçaklar (Karayim, Kumuk, Kara· çay-Balkar, Kırım Tatarları'nın kuzey kolu) ortaya çıktı. Kazaklar'ın ayrı bir halk olarak ortaya çıkışını yalnızca Nogay Ordalarıyla ilgili görmek, yetersiz bir açıklamadır. Çünkü Kazaklar'ın etnik yapısında göçebe Özbekler'in de birçok boyu birlikte olmuştur. Bundan dolayı bazı bilim adamlarımız, Kazak hanlığının birleşmesini; göçebe Özbek­ ler'in, Mahmut Şeybant'nin Maveraünnehir'i istila etmesi sonucu, Kazak sultanları Kerey ve Canibek'in, Ebulhayr'ın hakimiyetinden ayrılmalarıyla ilgili görürler. Tarihi bilgilere başvuracak olursak; bu devir, Kazak halkının kendi başına yaşamaya başladığı devirdir. Fakat bunun nasıl ve ne zaman başladığını Deşt·i Kıpçak'taki boylar birli­ �inden araştırmak gerekir. Nogay Ordasının güçlenmeye başladığı de­ vir Nureddin'in hakimiyet sürdü� ( 1 426-1 440) zamandır. O devirde hanlık içerisindeki boyların en güçlüsü ve hakim unsur olanı Mangıt· lar olmuştur. Bu yüzden de bazan Nogayı, Mangit yurdu olarak adlan· dırma görülmektedir. Nogay ordasının içerisine Mangıtlar'dan başka Kongrat, Karluk, Naymarı, Argın, Kanglı, Alsın, Kıpçak, Kengeres,


1 16

Türklük Bilgisine Giriş

Alaş, Tama gibi boylar dahildir. Nogay ordasma dahil olan boy lar; Ka­ zak, Karakalpak ve Nogaylar'ın halk olarak kalıplaşmasında büyük rol oynamışlardır. Oğuz birliği içerisinden de Azerbaycan, Türkmen, Gagauz ve Türk halklarının bölünüp çıkması tahminen XV. yüzyıla denk gelmek­ tedir. Azerbaycan ve Türkmenlerin etnik yapıları daha önce oluşmaya başlasa da, onlar ayrı halk olarak Moğol istilasından sonraki devirde kalıplaşmaya başladılar. Elbette Türkmenlerle Azerbaycanlılann etnik kuruluşları aynı değildir. Selçuklular'in isyanıyla Küçük Asya'ya giren Oguzlar'la Amuderya kıyılarında kalan Oğuzlar'ın atakökleri aynı ol­ makla birlikte, sonraki tarihleri farklı olmuştur. Son Moğol istilasına kadar mekan tutan, toprakla ilgili işlerle uğraşarak yerleşik olan Türk boyları , önceki boy adlarını unutmuş­ lar ve Ferganalı Özbekler, Nemenganlı Özbekler gibi yaşadıkları yerlerin adlarıyla adlandırılmışlardır. Bu Özbekler aslında Özbek di­ linin y ağzıyl� konuşmaktaydılar. Fakat göçebe Özbeklerle birlikte gelerek Özbek halkının etnik kuruluşuna dahil olan Türk kitlelerin­ de boylara bölünme korunmaya devam etmiştir. Ancak bu Özbek­ lerde de Kazaklar arasında görülen boy takip etme sıkı korunmamış­ tır. Şeyhani Özbekleri Özbek dilinin c ağzında konuşan kolun teme­ lini oluşturdular. Uygurların etnik temeli, çıkış yeri bakımından Uygur kağanlığı­ nın esasını oluşturan boyların mirasçıları olmakla birlikte, dil kurulu­ şu yönünden onların bütün özelliklerini tamamıyla koruyamamışlar­ dır. Uygurların büyük çoğunluğu ( 1 978 sayımına göre 6 milyon)7, öz vatanları olan Doğu Türkistan'da, bir kısmı ise Kazakistan ve Orta As­ ya Cumhuriyetleri'nde yaşar. Bugün de çağdaş Uygur edebi dili ile kla­ sik edebi dil arasındaki gözle görülür ilişki, geleneğin korunduğunu göstermektedir. XV. yüzyıl Doğu Türk kağanlığı bünyesindeki halkların bağımsız­ laşmaya başladıkları devir oldu. Geçmişteki Oğuz, Uygur ve Kırgız­ lar'ın doğuda kalan torunları üç kola ayrılır: 1 ) Uygur-Türk, 2) Saha,

7

Kitapta verilen nüfusla ilgili sayılar kitaplardan, Ana Tıli gazetesinden alındı.


Türk Dillerinin Gelişme ve. Kalıplaşına Devirleri

l l7

3 )Hakas. Uygur Türk kolundan şimdiki Tuva ve Tofa'lar (Karagas) dil­ leri, Saha kolundan şimdiki Saha (Yakut) dili, Hakas kolundan ise şimdiki Hakas, Şor, Sarı Uygur, Kamasin Tatarlarının dillleri gibi dil­ ler çıkmıştır.

Azerbaycanhlar olarak adlandmlan halkın içerisindeki Oğuzlar, !dil boyundan değil, İran üzerinden gelen Hülagular devletinin haki­ miyetindeki Oğuzlar olarak bilinir. Daha önce Azerbaycan'da yerli halklada birlikte Hazarlara dahil olm Türk kitleleri yerleşmişlerdi. Bu yüzden N. Z. Gadciyeva Azerbaycan dilinin ağularında Kıpçak unsur­ lannın dilin bütün bölümlerinde görüldüğünü belirtir. Orta Asya'daki Karluk birliği de parçalanarak çağdaş Özbek ve Uygur dillerinin oluşmasında temel rolü oynar. Elbette Özbek dilinin Lütfi, Sekkaki, Atayi, Durbek, Nevai ve Babur dilinin tabii devamı ol­ duğunu kabul etmemek mümkün değildir. Fakat Çağatay (eski Özbek) yalmz Özbeklere aittir diye kestirip atmak da yersizdir. Onların gele·�e­ ğe bağh edebi dili, Ekim ihtilaline kadar başka halkların (bunL ·ın içinde Kazaklar da var) yazı dilini etkilerneye devam etmiştir. Bu du­ rumu Kazak dili yadigarlarım eski devirdeki kitabi dilinden açıkça gör· mek mümkündür. Özbek halkının oluşmasında Mahmut Şeyhani liderliğindeki Öz­ beklerin içine dahil olan Kıpçak boylarımn da payı büyüktür. Bu yüz­ den de çağdaş Türk dilleri içerisinde ağız çeşitliliği ve renkliliği yönün· den Özbek diliyle eş olacak bir dil adını söylemek zordur. Harezm ve Kazakistan'ın birçok yerinde c ile konuşan (Kıpçaklar diline yakın) ağız farkhhğı oldukça çoktur. Etnik oluşumu bakımından da Özbek halkı birçok boya ait unsurlan ihtiva etmektedir. İlk hatırlanacak şey, Özbeklerin tamamımn aym derecede kendi boy adiarım sonraki zama­ na kadar koruyamadıklarıdır. 6. Türk Dillerinin Gelişmesindeki En Yeni Devir.

Bu devir Türk dilinin 1 9 1 7 Ekim ihtilalinden sonraki zamamm kapsar. Bunun başka devirlerden farkı şudur: Bu devirde yeni diller oluşmamış, bir dilden ikinci bir dil çıkmamıştır. Fakat bu devirde, ön­ ceden oluşan diller, birleştiricilik görevi bakımından gelişmiş, üslup ha·


1 18

Türklük Bilgisine Giriş

kırnından bağımsızlaşmış, yeterli hale gelmiştir. Türk dillerinin üslup yönünden farklılıkları, çarlık Rusya'sı devrinde oluşmaya başlamıştı. Mesela, 1 870 yılında Taşkent'te Türkistan Va/ayan Gazeti, 1 9 1 2'de Orenburg'da Kazak, Onbı şehrinde Dala Valayannın Gazeti yayımlandı. Kazak dilinin temel ilmi üslubu önceki yüzyılın 30-40'lı yıllarında oluş­ muş ve Ekim ihtilaline kadar tarih, coğrafya ilmiyle ilgili önemli eser­ ler ortaya çıkmış olmakla birlikte Ekim İhtilalinden sonra, yani üslılp özellikleri kazanmıştır. Aynı durum Özbek, Türkmen dillerinin geliş­ mesinde de görülmektedir. Türk dillerinin gelişmesinin en yeni devrin asıl göstergelerinden biri Rusçaya heveslenmek, ona benzerneye çalışmak olarak gösterilebi­ lir. Rus dilinin milletlerarası ve milli önemi bilinmektedir, fakat devlet, iki dillilik, Rusça ve ikinci olarak anadili şeklinde kural koyarak milli cumhuriyetlerde Rusçanın etkisini arttırmaya çalıştı, onun hakim dil olması için ortam hazırladı. Dil gelişmesinin gereği olan çok dillilikten bir dilliliğe geçiş kuralı ileri sürülerek, milli dillerin gelişmesi yavaş ya­ vaş sınırlandırılmaya başlandı. Sonunda ana dilini bilmeyen Kırgızlar, Kazaklar, Özbekler, Tatarlar vb. ortaya çıktı. Bir çok bilim sahasında mesela matematik, teknik, astronomi gibi sahalarda ana diliyle terimler yapılmadı. Bilhassa 70'li yılların sonundan itibaren milli dillerde ilmi eser yazılması azaltılmaya başlandı. 80. yılların sonunda Sovyetler Bir­ liği'ndeki cumhuriyetler, bağımsızlıklarını almalarıyla birlikte yeniden ana dillerini geliştirmeye yöneldiler, konuyla ilgili kurallar koymaya başladılar. Mesela birçoğu ülkelerinin dili hakkında kanunlar kabul ederek, ana dillerini resmi dil konumuna yükselttiler. Fakat şu anda cumhuriyederin dil siyasetinin aynı olduğunu söylemek de mümkün değildir. Mesela Özbekistan'da Rusçalarıyla birlikte, 20-30. yıllarda ve­ ya XIX. yüzyılda kullanılan külliyat (fakültet), nahiye (rayon), vilayat (oblıs), cumhuriyet (respublika), vezirler mekemesi (ministirler sovye­ ti-bakanlar kurulu), aligah ( institüt), darü'l-fünıln (üniversitet), furka (partiya), encümen (jiynalıs-meclis), ruzname (gazet), ayname (jumal­ dergi) gibi kelimeler kullanılmaktadır. Bu durum (çok güçlü olmasa da) Kazak dilinde de vardır: Mesela kujat, derishana, akbarat gibi.

·

Ekim ihtilalinden sonraki ekonomik ve medeni ilerleme, dilin bütün alanlarını etkiledi.


Türk Dillerinin Gelişme ve Kalıplaşma Devirleri

1 19

Fonetik Değişmeler: Ekim ihtilalinden sonra Türk dillerinin ses sistemindeki de�işmeler şunlardır: Rus dilinin etkisiyle yeni sesler ka­ bul edilmiş ve imla prensiplerinde köklü deeişmeler meydana gelmiş· tir. Fakat sesle ilgili deeişmeler, bir sesin bir başka ses yerine kullanıl­ ması şeklinde gelişmemiş, tekrarlanan seslerin peş peşe kullanılmasına imkan saelamak ve yeni sesler kabul etmek şeklinde olmuştur. Mesela Sovyet devrinde Kırgız diline f,v,c , ts sesleri girerken, Kazak diline, f, v, ç , ts , h,e sesleri girmiştir. Bu sesler, Rusça yoluyla gelen bir çok ulus· lararası kelimeyle birlikte bu dillere yerleşti. Ses yönünden Türk dille­ rinin tamamının aynı yolda gelişmediei de anlaşılmaktadır. Mesela ih· tilal sonrasında Tuva dilinde v, f, ts sesleri, Türkmen diline v, f, s, z, ts sesleri, Başkurt diline ç, v, ts, Çuvaş diline b, g, d, c, z, f, ts sesleri eklendi. Bunlarla birlikte dillerin harf sistemi yalnızca sayı yönünden de�işmekle kalmayıp, harflerin sıralanması ve görevleri bakımından da büyük değişmeler oldu. Mesela Kazak dilinin eski kelimelerinde; stv, skv, zd, zfz. ks, sm, nt seslerinin arka arkaya kullanılmasına rastlanmaz· ken, şimdi Moskova, veksel, vahmistr, vismut, gastronom, diktant gibi alıntı kelimelerde bolca rastlanır. Kelime sonunda kullanılmayan g se­ si geolog, tehnolog, gertsog gibi başka dilden alınan kelimelerde, d sesi fond, naryad gibi değişerek gelen kelimelerde kullanılır oldu. Bu dunım başka Türk dillerinde de yer buldu. Rusçanın etkisiyle, Türk dilleritım tamamı için geçerli olan kelime başı bütün hecelerde çift ünsüz kulla· nılmama kuralı, sınırlı sayıda kelime dolayısıyla deeişti. Ünsüzlerdeki deeişmenin bütün Türk dillerinde sona eren bir sü· reç olduğunu söylemek de mümkün de�ildir. Buna örnek olarak Özbek dilindeki Rusçadan giren f, h seslerini atabiliriz. Özbek dilinde f sesi önceden de vardı. Arapça ve Farsça'dan gelen birçok kelimede f sesi kullanılmaktadır. Fakat halkın konuşma dilinde f sesi p'ye yakın söy· lenmektedir: Fatıma-Patıma, fark-park, fakat-pakat, Fargana-Pargana vb. Sadece Arapça'nın imla kurallarını iyi bilen aydın ve okumuş kim· seler bu kelimeleri aslına uygun kullanabilmektedirler. Günümüzde Rusçadan birçok kelimenin girmesi sonucunda f sesi, Rus imlası esas alınarak kolayca söylenebilmektedir. Aynı şekilde h sesi de eskiden beri Özbekçede bulunan ve alfabe­ de de karşılığı olan bir sestir. Fakat Rusça yoluyla gelen h sesi, çıkış ye·


ı zo

Türklük Bilgisine Giriş

ri bakımından oldukça benzeştirilmiştir. Rusça'daki h sesi dil ardı sesi iken, Özbek dilindeki h sesi gırtlak sesidir. Bu ses de Rusça'dan giren kelimelerin etkisiyle düzgün telaffuz edilmeye başlanmıştır. Söz Dağarcığındaki Değişmeler: Ekim ihtilalinden sonra Türk dillerinin sürekli değişmeye uğradığı, söz dağarcığındaki değişmelerden açıkça anlaşılmaktadır. Yeni sosyal oluşmalar, medeni-ekonomik ilişki­ ler, günlük hayatla ilgili yenilikler; önceleri rastlanmayan yeni fikirle­ ri, yeni anlayışlan gündeme getirdi. Bunlar gündeme geldiğinde he­ men hiçbirinin nasıl adlandınlacağına dair herhangi bir Türk dilinde hazırlık ve bunlara karşılık olacak söz yok denecek derecedeydi. Bu şe­ kilde hayat şartlarının getirdiği durumları karşılamanın iki yolu vardır: Bunlardan biri her dilin kendi kurallanna dayanarak yeni sözler cüret­ rnek, ikincisi de yabancı sözleri kabullenmek. Dilin kendi imkanlarının çok geniş olduğu ve bu imkanların dil­ lerin gelişmesinde asıl rolü aynadıklan bilinmektedir. Bu imkanlan şöyle sıralamak mümkündür: a. Bu iç imkanlara dayanarak, dilde eski­ den beri olan sözlere yeni anlamlar yükleyerek kullanmak, b. Kelime­ nin anlam genişlemesi ve daralması, c. Kelime türeten ekierin kulla­ nılma alanının genişletilmesi, ç. Başka dillerden kelimelerin tercüme edilerek kullanılması. Eski kelimelerin yeni anlamla kullanılmasında önceki anlamının genişlediği eskiden beri bilinegelen bir dil kuralıdır. İşte Ekim ihtila­ linden sonra bu durumdan gerektiği gibi yararlanmak için geniş yol açıldı. Bunun sebebi, önceleri yalnızca konuşma dilinde kullanılan ke­ limeler; ekonominin, medeniyet ve bilimin vb. hızla gelişmesiyle ilgi· li olarak yeni anlamlar yüklenerek kullanılmaya başlandılar. Mesela aga kelimesi önce akraba ve erkeklerin yaşı büyük olanlan ile ilgili kul­ lanılırken, şimdi "aga leytenant", "aga gı!ımf kıvnetker" gibi değişik söz birlikleri içinde kullanılır oldu. "Aga okutuvşı", "aga leytenant", "aga gı­ lımi kızmetkar" dendiğinde hiçbir şekilde akrabalık ifadesi yoktur, bun­ larda yalnızca dereceyi bildiren anlam rengi var. Kişi (küçük) kelimesi de aynı şekildedir; "kişi gılımi kıvnetkar", "kişi leytenant" dendiğinde de derece belinen anlam söz konusudur. Azerbaycan dilindeki namus ke­ limesi daha önce Rusça çest kelimesiyle aynı anlama gelirken, şimdi


Türk Dillerinin Gelişme ve Kalıplaşma Devirleri • ıZ ı

grajdanskaya doblest (şerefli vatandaş) anlamında da kullanılır. Doldur, mag kelimesi bir şeyin içini doldurmak (kabı doldurmak) anlamını bil, dirirken, şu anda planı doldurmak, planı uygulamak anlamında da kul, !anılır. Kelimelerin bu yolla anlamlarını genişleterek, yeni anlamlara sahip olmaları başka Türk dillerinde de karşılaşılan bir durumdur. Bazı kelimeler eski anlamlanndan uzaklaşarak, tamamen yeni bir anlamda kullanılmaya başlandı. Mesela, "Betaşar" geleneğe göre yapı, lan örf ve adederle ilgili olarak kullanılan bir kelimedir. Şu anda bu kelime Rusça predisloviye , wedeniye kelimeleriyle anlamdaş görevde kullanılmaktadır. Müşe kelimesi eskiden vücut, uzuv adları ile ilgili olarak kalıplaşmış bir kelime iken, şimdi belli bir teşkilata giren kişi için de kullanılır olmuştur. Kelime kelime çevirerek almak da yeni kelime yapma yollarından biri olarak, söz dağarcığını zenginleştirmektedir. Fakat çevirme yoluy­ la kelime yapmak her durumda uygun olmamaktadır. Öyle olsa da Ekim ihtilalinden sonraki devirde çevirerek alma yoluyla birçok keli­ me ortaya çıkmış ve bugün bunlar günlük dilimizde yaygın şekilde kul­ lanılmaktadır. Mesela Kazak dilinde köremıen (seyirci), akınnan (oku­ yucu), tuvındı (eser), enbekkün ( işgünü) , koljazba (elyazısı) , kökhazar (sebze pazarı) vb. Özbek dilinde : Balalar bakçası (çocuk bahçesi-kreş), uçburçak (üçgen·gönye), arlamşa (kanşım,smes), kultuk (körfez, koy), kelişik (hal), tengla/a (halkları eşitlemek) vb. Ekierin görev alanlarının genişlemesiyle de yeni kelimeler yapıl­ mış ve söz dağarcığına girmiştir. Mesela ri4i kelimesi uzmanlık sahibi, ni bildirmektedir. ,şı/,şi ekinin uzmanlık bildirmesi, ihtilalden sonraki devirde oluşan bir durum olarak bilinmektedir. Tam buna benzeyen yollarla yapılan kelimelere başka Türk dillerinde de çokça rastlanır. theilaiden sonraki devirde söz dağarcığının gelişmesinde büyük bir kaynak da Rusça kelimeler ve Rusça vasıtasıyla başka dillerden gelen kelimeler oldu. Söz dağarcığına başka dillerden kelime kabul etme bü, tün Türk dillerinde aynı seviyede olmadı. Mesela Özbek, Tatar, Baş· kurt vb. dillerde 20'li yıllar içerisinde Rusçadan az faydalanıp, daha çok Arapça, Farsça kelimeleri kullanmaya bir yöneliş oldu. Bilhassa lnklob (Özbek), tönkeris (Kazak), revulyutsiya gibi uluslararası keli,


122

Türklük Bilgisine Giriş

rneleri çevirerek kullanma çok oldu. Fakat tarih, kendi tabii seyrinde zamanla, kendinden emin bu tür engelleri aşarak dillerin gelişmesine doğru yön verdi. Gramerdeki Değişmeler: Gramerin dilin çok yavaş gelişen bir ka­ tegorisi olduğu bilinmektedir. Ekim ihtilalinden sonra yeni gramer ka­ tegorileri ortaya çıkmasa da eskiden beri olan kategorilerin kullanılma sahası genişlemiş ve sıklaşrnıştır. Mesela Başkurt dilindeki -ımta,·emte; kuşımta (ek, ilave), elemte (bağlantı), -ıntı , -ente; yogonto (etki), -daş, deş; zamandaş (çağdaş), tuvgandaş respublikalar (kardeş cumhuriyetler), Özbek dilindeki -çilik; dekançilik (çiftçilik ), dalaçilik (tarım). Kazak di­ lindeki -şıl, -şil; Leninşii (Leninci), -kış , -gış; uşkış (pilot), -kes ; ziyankes ( zarar verici); -landıruv, -lendiruv ; gaz.dandıruv (gaz sahibi yapmak), kollektivdendirüv (kolektifleştinnek) vb. gibi ekler anlarnlarını ve kul­ lanılma alanlarını eskisine göre daha genişletrnişlerdir. Şimdi bazı ek­ ler bildirdikleri anlarnların ara sınırını ayınnaya başlamışlardır. Mese­ la, Özbek dilinde ihtilale kadar yalnızca -cak gelecek zaman anlamın· da kullanılırken -buşı eki değişrneli gelecek zaman eki olarak kullanıl­ maktadır. Aynı şekilde Özbek dilinde şimdiki zamanın -vattı ve -yaptı şekilleri, daha önce ağız özelliği bildiren anlamdaş ek olarak kabul edi­ lirken, şu anda -yaptı edebi dilin eki haline dönüşmüştür. Ekim ihtila­ linden sonra Türk dilli halkların birçoğu, kendi alfabelerine sahip ola­ rak edebiyatlarını geliştirdiler ve edebi dillerini belli bir seviyeye yük­ selttiler. Yazı medeniyetinin gelişmesi, dilin ifade zenginliğinin de art­ masına yol açtı. Yazılı edebi dili bir geleneğe bağlı olmayan ve yeni oluşmaya başlayan Kazak, Karakalpak, Kırgız, Saha, Tuva vb. dillerin­ de, edebi dilin oluşrnasıyla birlikte ilmi üslup, devlet yazışma üslubu, gazetecilik üslubu bir sisteme bağlandı. Özbek dilinin edebi üslubu es­ kiden oluşmuş olmakla birlikte onun temelinde halkın çağuna yaban­ cı olmaya başlayan eski Özbek dili (Çağatay dili) yatmaktadır. Ekim ihtilalinden sonra Özbek edebi dili halkın konuşma diline yakınlaştı. •


IV.

BÖLÜM

TÜRK DiLLERİNİN BÖLÜMLENMESİ



Türk Dillerinin Bölümlenmesi

1.

Dil Bölünmeleri Hakkında Genel Bilgi

Dilleri akrabalık yönünden bölmek, dil bilimi için bir ihtiyaçtır. Dillerin akrabalık belirtilerini ortaya koyarak, onların birbirlerine ne kadar uzak veya yakın olduğunu ortaya koyacak çalışmanın karşılaştır­ malı-tarihi metoda dayanması gerektiğini ikinci bölümde belirtmiştik. Elbette kelime hazinesi ve ses sistemi yönünden yakın olan dilleri araş­ tırmak büyük bir zorluk göstermez. Mesela Kazak diliyle Karakalpak di­ linin akraba dil olduğunu ispat etmeye çalışmanın gereği yoktur. Fakat akraba dillerin hepsi, Kazak ve Karakalpak dilleri gibi söz dağarcığı, fo­ netik ve gramatik yönden birbirlerine tam benzemezler. Mesela Türk dilleri topluluğuna giren Kazak ve Çuvaş dillerinin malzemelerini kar­ şılaştıracak olursak, Türk dilli olsa da bunların arasında büyük farklı­ lıklar vardır. Çuvaş ve Kazak kendi dilleriyle konuştuklarında birbirle­ rini anlayamazlar. Aşağıdaki kelimeleri karşılaştırıp görelim: k ız

Çuvaşça

her

şıv

jesi-

hıram

ura

küs

suran

Ka:zakça

bar

tiri

art

kir

kazan

süt

balık

balta

Çuvaşça

pur

çere

k ıs

ker

huran

set

pula

purta

Ka:zakça

suv

bar-

karın

ayak

· gur

köz

arka

Akraba dillerin malzemelerini kendi aralarında karşılaştıracak olursak, bazı dillerin çok yakın akrabalık bağları olduğunu, benzerlik-


1 26

Türklük Bilgisine Giriş

lerin açıkça görüldüğünü, bir kısmında ise bu benzeriikierin daha az ol­ duğunu anlarız. Bilhassa bazılarının (mesela Çuvaş ve Kazak dilleri­ nin) akrabatıklarını ortaya koyabilmek için özel ilmi araştırmalara ih­ tiyaç vardır. Bu durum onların tarihi gelişme seyriyle de, bağımsız dil kimliğini kazanma ±amanıyla da, komşu dillerin etkisiyle de ilgilidir. Kazak, Karakalpak ve Nogay dillerinin benzerlikleri oldukça çoktur, bunların akrabalığını ispatlamanın gereği de yoktur. Bunun sebebi; bu dillerin kabile, boy dilleri olarak uzun zaman birlikte yaşamış ve ancak XIV. yüzyıldan itibaren ayrı diller olarak gelişmeye başlamış olmaları­ dır. Bu halkları oluşturan kabileler, kendi aralarında da sıkıca karışık bir bölgede (Nogay ordası ile Özbek ordası içerisinde) yaşamışlardır. Bu yüzden bu halkların dilindeki ortaklıkların çok olması normaldir. Çuvaşlar ise, Orta Asya ve Kazakistan'da yaşayan kabilelerle olan bağ­ larını daha eski devirlerde kesmişlerdi. Onlar daha çok Fin-Ugor dilli kabileler içerisinde kalarak, onlarla karışmışlardır. Bu şekilde Kazak di­ li de Çuvaş dili de kendi çizgilerinde gelişmiş ve oluşmuştur. Diller ara­ sındaki uzaklık ve yakınlık işte bu belirtilen gelişme sürecinin özellik­ lerine bağlı olsa gerek. Dünyadaki dilleri, karşılaştırmalı tarihi araştırmalar yapmak sure­ tiyle kendi içinde grublara ayırarak incelemek ilmi bir gelenektir. Fa­ kat bu güne kadar dilleri akrabalık bakımından gruplandırmanın hala çözülememiş birtakım meseleleri vardır. Bunun birinci sebebi, dünya­ daki dillerin tamamının aynı derecede mükemmel araştırılmış olma­ ması ise, ikinci sebep de dil araştırmasının güçlüğü ve sayı çokluğudur. Mesela Hint-Avrupa veya Türk dilleri biraz fazla üzerinde durulan dil­ lere girerken, Amerika yerlilerinin dilleri için aynı şeyi söyleyemiyo­ ruz. Özellikle araştırılan, grameri ve ses sistemi ortaya konulan Türk dillerinin de, ilmi olarak her yönüyle açıklandığını söylememiz zordur. Türk dillerinin akrabalık yönü, tarihi gelişme seyri, morfolojik vb. özelliklerine göre gruplandırma meselesi belli derecede çözülmüş olsa da, hala araştırılacak, tamamlanacak yönleri vardır' . ı

Bu konudaki az veya çok biılduklarımız (4 ciltlik lsslcdovaniya po sravnitelnoy grammatika ryurskiks yaııkov, A. M. Şçerbak (in üç kitabı ile Altay dillerini karşı­ laştıran bazı eserler) ll. Bölümde belirtilmi§tir.


Türk Dillerinin Bölümlenmesi

127

Dillerde akrabalık tasnifi yapmakta güçlük doğuran ikinci bir mesele de saf, öz dil olmayışıdır. Çünkü diğerlerinden ayrı, tek başı­ na yaşayan dil yoktur. Yeryüzündeki bütün diller, bunlar içerisinde Türk halklarının dilleri de, diğer komşu dillerle uzun zaman boyurf­ ca bir arada yaşayagelmiştir. Bunun sonucunda bir dilden başka bir dile kelime, ses ve gramer unsurları girmiş ve girmektedir. Bu yüzden­ dir ki başlangıçta kökü bir olan akraba dillerin kendi içerisinde bö­ lünüp ayrı, bağımsız dil olması da, başka dillerin içerisine girerek ye­ ni özellikler kazanması da mümkündür. Delil olarak Özbek dilini gös­ terebiliriz. Özbek dili, dilcilerin çoğunun düşüncesine göre, Türk dil­ lerinin Karluk koluna girer. Fakat Özbek dili içerisinde Kıpçak dille­ riyle Oğuz dillerinin unsurları da az değildir. Eğer genel olarak Özbek halk dilini, yani ağızlarını inceleyecek olursak, onda Karluktan baş­ ka çokça Kıpçak ve Oğuz unsurlarıyla karşılaşırız. Bu yüzden diller arasında her zaman var olan bu ilişkinin kökünü, onların tarihinde aramak gerekir. Günümüzde Türk dillerinin akrabalığını ispatlamaya çalışmanın gereği yoktur. Bu ilmi olarak ispat edilmiş bir konudur. Akraba olmak­ la birlikte, bu dillerin her biri, diğerinden kendine has (fonetik, !eksik, gramatik) özellikleriyle de ayrılırlar. Meselenin en zor yönü; onların bu özelliklerine göre uzaklık veya yakınlıklarını ortaya koyarak gruplan­ dırmaktır. Türk dillerini ilk tasnif eden bilim adamlarından; l.N. Be­ rezin, N.l. İlminskiy, V. Radlof, N.A. Aristov, N.F. Katanov, F.E. Korş, A.N. Samoyloviç vb.'nin isimlerini sayabilitiz. Bunların dışında S.E. Malov, V.A. Bogoroditskiy, N.A. Batmanov, N.A. Baskakov, A.N. Ko­ nonov, M. Resenen, ]. Benzing, K.H. Menges, T. Tekin vb. bilim adamlarının adlarını söylemek mümkündür. Türk dillerini ilk olarak tasnif eden ilim adamı K�garlı Mah­ mut'tur. O, Türk dillerini: 1 . K�gar şehrinden yukarı Çin'e kadar olan bölgelerde yerleşen kabHelerin dili, 2. Anadolu'ya kadar olan bölgeler­ de yerleşen kabHelerin dili olarak ikiye ayırmış ve onların fonetik, gra­ macik özelliklerini göstermiştir. Batı bilim adamlarından Türk dillerini bir sistem içerisinde ilk olarak ( 1 820) sınıfiandıran A. Ramuset olmuştur. O, Türk dillerini:


1 28

Türklük Bilgisine Giriş

Yakut grubu (Saha dili ), Uygur grubu (Uygur, Çağatay, Türkmen dil­ leri), Nogay grubu (Kırım-Astrahan çevresindeki Tatarların dili), Kır­ gız grubu, Türk grubu olarak be�e ayırmıştır. A. Ramuset tasnifinde, Türk dillerinde konuşan halkların yaşadıkları yerler ve onların hayat­ larıyla ilgili malzemeler de vermiştir. Fakat bu tasnifin Türk dillerinin bütününü kapsaclığını ve ilmi prensipiere dayandığını söylemek müm­ kün değildir. Türk dillerinin tasnifi konusunda Rus bilim adamlarının emeği çoktur. Bunların içinde V. Radloff, EE. Korş ve A.N. Samoylo­ viç'in yaptıkları tasniflerin yeri ayrıdır. V. Radloff, Türk dillerinin ses sistemine dayanarak onları; ı . Do­ ğu grubu, 2. Batı grubu, 3 . Orta Asya grubu, 4. Güney grubu olarak

dörde ayırır. Bu gruplandırmada dillerin yerleşme bölgeleri esas alınsa da, onların ses yapılarına dayanılmıştır. Mesela doğu grubu olarak ad­ landırılan Türk dillerine Sibir'deki Türk dilleri dahil edilmiştir. Onla­ rın temel ses özellikleri olarak yazar; ı . "i" sesinin olmasını, 2. "o" ün­ lüsünün kendinden sonraki kısa ünlüler üzerindeki etkisinin azlığını, 3. "ö" ünlüsünün kendinden sonraki kısa ünlüler üzerindeki etkisinin güçlülüğünü, 4. Kök kelimelerin sert ünsüzlerle başladığını (b� yerine pas ) , 5. "ş , t" sesleriyle biten köklere ünlüyle başlayan bir ek geldiğin­ de onların yumşadığını ( tiş,i>tisi, tut,ar>tudar), 6. Kelime sonundaki sert "p, �,k" ünsüzlerinin ünlü önünde yumu�adığını, 7. " ı " ünsüzünün bazen sert, bazen yumuşak söylenen çeşidi olduğunu, 8. Kelime içeri­ sinde geniz ünsüzü olduğunda, kelime başındaki "b" ünsüzünün de ge­ niz ünsüzüne dönüştüğünü belirtmiştir. V. Radloff, Saha dilini doğu koluna dahil etmemiş, ona ayrı dil olarak görmüştür. Yazar batı grubuna Batı Sibir Tatarları'nın, ldil Tatarları'nın dili­ ni, Kırgız, Kazak, Başkurt dillerini dahil eder. Bu gruptaki dillerin fo­ netik özellikleri olarak şunları gösterir: ı. Kelime başındaki sert ünsüz­ lerden "k, �. t ve p" sesleri kullanılır (gün yerine kün), 2. Kelime başın­ da "b" sesi kullanılır (p� yerine b�). 3. Kelime sonunda yumuşak ses­ sizler kullanılır, 4. Kelime başında "d" sesinin kullanılması, 5. Kelime sonundaki sert ünsüzün ünlü önünde yumuşaması (kitap,kitabı , etik,eti­ gi) , 6. Kelime sonundaki " t" sesinin ünlüyle başlayan ekin önünde sert· liğin i koruması, 7. Kalın ve ince " ı " ünsüzlerinin ayrılması, 8. "s , z. ş " ünsüzleri kelimenin her yerinde kullanılması, 9. "s,ş , Ç'Ş, ç·ts" sesleri-


Türk Dillerinin Bölümlenmesi

1 29

nin birbirlerine denk düşmesi, 1 0. "e,i, ö,ü, o,u" seslerinin aralannda denklik olması ( Kırgızca kol, Tatarca kul ) vb. Radloff, Orta Asya grubuna Özbek ve Uygur dillerini sokar ve on­ ların şu özelliklerini gösterir; 1 . Dudak sesi "o,ö"nün kök kelimenin ilk hecesinde kullanılması, 2. "ı ve i" seslerinin değişikliğe uğraması, 3. Kelime sonunda yumuşak ünsüzlerin kullanılması, 4. Kelime sonunda­ ki "·ıg" ekinin "-ık" şeklinde kullanılması (Uygurca serık, Özbekçe sa­ nk), 5. Fiilin kökündeki "k, p" sert seslerinin ünlü önünde yumuşama­ sı, 6. Kalın ve ince " 1 " seslerinin farklılığının çok az olması vb. Bu grup içerisinde Tarançı dilini (Kulca ve lli'de yaşayan Türk halkının dili) ayrı vermiştir, aslında Tarançılar da Uygur'dur. Dördüncü olarak güney grubunu göstermiştir. Bu grup içerisine Türkmen, Azerbaycan, Güney ve Kırım Tatarları'nın bazı ağızları alınmıştır. Bunların kendilerine has özellikleri olarak da; 1 . "o, ö" seslerinin yalnız ilk hecede kullanılması, 2. " y " ve "j" seslerinin bir­ birinden ayrılması, 3. Eklerdeki dar ünlüterin yuvarlaklaşması, 4. Alıntı kelimelerin çok olmasından dolayı ünlü uyumunun tam ko­ runmaması, 5. Kelime başındaki "d" , " g" seslerinin ·çok kullanılma­ sı, 6. Kelime sonundaki "ç " ve "t" seslerinin kendilerinden sonra ge­ len ünlüterin etkisiyle d'ye dönüşmesi (Türkmence aç+ı>acı , et,er> eder) belirtilmiştir. F. Korş, tasnifinde hem fonetik, hem de morfolojik farklılıkları

göz önünde bulundurmuştur. O, gruplandırmanın fonetik göstergesi olarak "g" , "g" ünsüzlerinin iki türlü kullanılma özelliğine dayanmış­ tır; 1. Açık ünlülerden sonra "g" ve 'V' seslerinin yer değiştirme im­ kanı ( tag ,tali), 2. Ekierin başında ve ünlüden sonra kelime sonunda "g", "g" seslerinin kullanılıp kullanılmaması ( -gan>,an, kalgan >ka­ lan; sarıg>sarı). Morfolojik özellik olarak: a. "·a, -e , ,y" zarf fiil ekiyle tasviri fiil­ Ierin birlikte şimdiki zaman ifadesiyle kullanılmasını, b. Sıfat fiilin r" ekinin kullanılmasını esas almıştır. Bu iki göstergeye (fonetik, mor­ folojik) dayanan Korş, Türk dillerini dört gruba ayırır. ".

1 . Kuzey Grubu: Türk dillerinin bu grubuna Altay (Oyrat), Kırgız, Karaçay, Kazak, Nogay, Tatar, Başkurt vb. dilleri dahil etmiştir. Bu


1 30

Türklük Bilgisine Giriş

gruptaki Türk dilleri tag kelimesinin sonundaki "g" sesini "v" sesine de�iştirip ( tav}, uzun telaffuz etmekle diğerlerinden ayrılır. Yani "tag· tav-too" (Kırgızca}-"tuu" (Çuvaşça}. Bu gruptaki dillerde eklerin ba­ şındaki "i' sesi korunmuş (kalgan, kalan değil}, fakat kök sonunda ka­ lm ünlüden sonra "i' düşürülür (sarıg yerine sarı). Şimdiki zaman ifa­ desi zarf fiilin "·a, -e, -y" ekieriyle tasvir fiilierinin birlikte kullanılma· sıyla (kele turunnen} verilir. 2. Batı Grubu: Yazar Türk dilinin bu koluna Türkmen, Türk, Azerbaycan, Gagavuz vb. dillerini dahil etmiştir. Bu diller ek başında­ ki "g" sesini düşürse de (kalan} , kelime sonundaki "g" sesini (tav yerine " tag} korur. Ünlülerden sonra kök sonundaki "g sesi düşürülmektedir. (sarı}. Şimdiki zaman anlamı "·r" ekiyle verilir. 3. Do�u Grubu: Yazar bu gruba; Eski Orhun, Eski Uygur, Ça�a­ tay, Kuman, Karagas vb. dillerini dahil eder. Bu dillerde kelime sonun· daki "i' sesi korunur (tag}; ekler "g" ile başlar (kalgan) , kelime sonun· daki ünlülerden sonra da "g" kullanılır (sarıg}. Şimdiki zaman anlamı "·r" ekiyle verilir (kelünnen} vb. 4. Karışık Grup: Yazar bu gruba yukarıdaki dillerle ba�lantısı ol­

mayan Saha, Çuvaş ve bazı Orta Asya halklarının dillerini sokar. V. Radloff ve F. Korş'un Türk dillerini gruplara ayırmalarının ken·

dilerinden sonraki bilim adamlarına faydası çok olmuş, ancak zararı da az olmamıştır. Mesela Radloff'un tasnifi Türk dillerinin fonetik özel­ liklerini esas alsa da, o özellikler tam olarak gösterilmemiştir. Batı ko­ lunun temel özellikleri olarak kelime başında "le, k, t" seslerinin kulla­ nılması ve "s , z, ş" �eslerinin hece ayırdetmemesi gösterilmiştir. Ancak bu özellik, sadece batı koluna has bir durum değil, di�er kollara (Gü­ ney kolu, Orta Asya dilleri} da aittir. Aynı şekilde, "o,ö" seslerinin ke­ limenin ilk hecesinde kullanılması Orta Asya Türk dilleri grubunun ve onlarla birlikte güney Türk dillerinin özelliği olarak verilmiştir. F. Korş'un ortaya koydu� tasnif de Türk dillerinin özelliklerini tam ola· rak kapsamamaktadır. Türk dillerinin kendilerine has özellilderini geniş olarak kapsayan tasnifı A.N. Samoyloviç yaptı. Akademi üyesi A.N. Samoyloviç, Rad­ loff ve Korş'un tasnifini birleştirdi ve ona biraz da değişiklik getirdi. O


Türk Dillerinin Bölümlenmesi • 13 l

Türk dillerindeki altı kelimenin (dokuz, ayak, bol� , dağ, san, kalgan) fonetik ve morfolojik durumuna göre onları altı gruba ayırdı. 1 . R kolu veya Bulgar-Çuvaş kolu: Bunlar şu özelliklere sahiptir: tohor, ura, pul� , tav / tu, san, kalan şeklinde söylemek. Bu gruba eski Bulgar diliyle günümüz Çuvaş dili girer.

2. D kolu Uygur veya kuzeydoğu dilleri: Bunların temel özellik� leri; tQkuz, adak/azak, pol� , tag, sang, kalgan. Fakat yazar, bu gruptaki dilleri k�ndi içerisinde de üçe ayırır: T kolu: Yakut dili. Yakut dilinin özelliğine göre, başka dillerde iki ünlü arasındaki ve kelime sonunda ünlüden sonraki "y" sesi "t" sesine döner (ayak>atak, ay>at) . •

D Kolu: Bu kola Orhun-Yenisey abidelerinin dili, eski Uygur dil­ leriyle günümüz Tuva, Karagas (Tofalar), Salar dilleri girer. Bu diller y>d özelliğiyle dikkat çeker. (ay>at / ad) Z Kolu: Bu kala Sarı Uygur, Şor, Hakas dilleri girer. Bu diller "y>z" özelliğiyle dikkati çeker. (ayak>azak, koy>koz vb.) 3 . Tav Kolu · Kıpçak veya Güneybatı Kolu: Bu gruba giren dille� rin temel özellikleri; toguz, ayak, bul�/ bol� , tav, sau, kalgan. Yazar tav kolunu kendi içerisinde ikiye ayırır:

a. Moğol istilasına kadar oluşan diller (Altay, Teleüt, Kırgız, Ku· muk, Karaçay, Balkar, Karaim, Tatar, Başkurt). b. Moğol istilasından sonra oluşan diller (Kazak, Nogay). A.N. Samoyloviç bu grubun bazı fonetik özelliklerini göstermiştir. Mesela "ş" ile "s" seslerinin birbiri yerine kullanılması (Kırgızca taş Ka� zakça tas), ç-ş, ç-ts sesleri de birbirlerinin yerine kullanılır (Kırgızca aç Kazakça as Barahin Tatarcası, Başkurtça ats) vb. 4. Taglık Kolu � Çağatay veya Güneydoğu Kolu: Bu gruptakile·

rin temel özellikleri: tokuz, ayak, bol� , tag, sank, kalgan. Yazar bu gru· ba eski Çağatay, Çin Türkistanı'nda yaşayanların, Özbekler'in vb. dil· lerini dahil eder. 5. Taglı Kolu · Kıpçak-Türkmen veya Orta Grubu: Bunların te· mel özelliği: dokuz, ayak, bol�, tag, san, kalgan. Yazar bu gruba Harezm Özbekleri'nin dilini de sokar.


132

Türlclülc Bilgisine Giriş

6. Ol- Kolu Türkmen veya Güneybatı Grubu: Bunların temel özelliği: dokuz, ayak, ol- , dag, sarı , kalan. Yazar bu gruba Türkmen, Azerbaycan, Türk ve Gagauz dillerini dahil eder. A.N. Samoyloviç tasnifine temel ölçü olarak Türk dillerinde rastlanan şu fonetik özel­ likleri de almıştır: ı . g-k seslerinin değişmesi, 2. a ile u seslerinin de­ ğişmesi, 3. r-z seslerinin değişmesi, 4. Kelime içindeki y-d-t-z-r ses­ lerinin değişmesi, 5. Kelime başı t-d ve kelime sonundaki g-v sesleri­ nin değişmesi, 6. Kalın ünlüden sonra kelime sonunda g-k seslerinin korunması veya düşürülmesi, 7. bol- fiilinin asıl fiil olarak kullanılıp kullanılmaması, 8. -gan sıfat fiil ekinin "g" sesinin korunup korunma­ ması vb. Bunlar Türk dillerinin bütün özelliklerini kapsamasa da hep­ sinde karşılaşılan özelliklerdir. V. A. Bogoroditskiy Türk dillerini Türklerin yerleştikleri coğrafi

bölgelere göre bölmeyi teklif eder. O Türk dillerini yedi gruba ayırır: ı . Kuzeybatı Grubu (Saha, Tuva, Karagas dilleri), 2 . Hakas (Abakan) Grubu: Hakas dili ve ağızları, 3. Altay Grubu: Altay dili ve ağızlan, 4. Batı Sibir Grubu: Çulım, Barabin, Tümen, Tobol Tatarlarının dilleri, 5. ldil ve Ural boyundaki Tatar, Başkurt dilleri, 6. Orta Asya (Özbek, Uygur, Kazak, Karakalpak ve Kırgız) dilleri, 7. Güneybatı (Türk, Türk­ men, Azerbaycan) dilleri. V. A. Bogoroditskiy Türk dillerinin her koluna ait özellikleri gös­ termeye çalışmakla birlikte başarılı olamamıştır. Mesela Bogoroditskiy Türk dillerinin kuzeybatı koluna Saha, Tuva ve Karagas (Tofalar) dil­ lerini dahil eder. Onların temel belirtisi olarak da kelime başında "s" sesinin kullanılmamasını, diftongların çokluğunu gösterir. y-ç , ç-ş ses olaylarının yalnızca bu dillere has özellik olduğunu belirtir. Aynı şekil­ de güneybatı Türk dillerine Türkmen, Gagauz, Kumuk, Azerbaycan, Türk dillerini dahil eder. Fakat Kumuk dili, bu gruptan ziyade Kıpçak­ lar'a yakındır. Bununla birlikte yazar, Çuvaş dilinin de güneybatı gru­ bu dilleriyle ortaklıklarının çok olduğunu belirtir ve bunu isbat etme­ ye çalışır.

Türk dillerini tarihi açıdan gruplandıran S. E. Malov olmuştur. O, Türk dillerini, eski unsurları korumalarına göre; en eski dil, eski dil, yeni dil, en yeni dil olarak dört gruba ayırmıştır. Hangi dilde es-


Türk Dillerinin Bölümlenmesi • l33

ki unsurlar daha çok korunmuşsa o dil eski olarak kabul edilir pren­ sibine dayanarak Orhun-Yenisey abideleri ve Eski Uygur yazma eser­ leriyle karşılaştırmıştır. S. E. Malov eskiliğin bir belirtisi olarak; "rt, lt, nt" birliklerinin yalnızca bölünmeyen kökler içerisinde değil, kök ile ekler arasında da korunmuş olduğunu gösterir. O, "altun, altı" gi­ bi kök kelimelerin ortasında, "art, ört" gibi kelimelerin sonunda "lt, rt" ses birleşiklerinin gelmesinin eskilik belirtisi olmadığını, çağdaş Türk dillerinin birçoğunda kullanılan"a!dı , anta, bardı" kelimelerin­ deki "!d, nd, rd"ses birliklerine "altı , anda, bartı" türünde rastlanma­ sının eskilik belirtisi olduğunu belirtir. S.E. Malov Türk dillerini gruplandırırken ünlü uzunluklarına da dikkat çeker. Bununla birlik­ te o, Eski Türk dilleri içerisine giren dillerde karşılaşılmayacak bazı unsurların olma ihtimalini de belirtir. lvi esela yazar, Yakut, Çuvaş dillerini Eski Türk dilleri grubuna sokar. Fakat bu dillerde bazı dil ar­ dı seslerinin kullanılmamasını o, en yeni dillere ait bir özellik olarak gösterir ve runik yazılardaki "elig" yerine Yakut dilinde "ili", " tag" ye­ rine "tıa", Çuvaş" dilinde "tu" kelimelerinin kullanılmasını örnek olarak verir. S. E. Malov Türk dillerinin tasnifini göz önüne alarak aşağıdaki şekilde sınıflandırma yapar: 1 . En Eski Türk Dilleri: Bulgar, Uygur (Sarı Uygur), Çuvaş, Yakut dilleri. 2. Eski Türk Dilleri: Oğuz (Eski Türk runik yazılı abidelerinin di­ li), Tofalar, Tuva, Uygur (Eski Uygur yazmalarının dili), Hakas, Şor dilleri. 3. Yeni Türk Dilleri: Azerbaycan, Gagauz, Kumandı, Kıpçak, Pe­ çenek, Kuman, Salar, Türk, Türkmen, Uygur (Çin veya Doğu Türkis­ tan Uygurları'nın dili), Özbek, Çağatay, Çulım dilleri. 4. En Yeni Türk Dilleri: Başkurt, Kazak, Karakalpak, Kırgız, Ku­ muk, Nogay, Oyrat (Dağlı Altay), Tatar (Kazan, Kasımov, Mişer, Batı Sibir Tatarları), Çuvaş, Yakut dilleri.

Türk dillerini tasnif etme meselesiyle son zamanlarda uğraşanlar da olmuştur. Bunların tamamı aynı değerde olmasa da yeni prensipler ve farklı fikirler ortaya koyanlar da yok değildir. Bu tasniflerden biri üç


134

Türklük Bilgisine Giri�

ayrı şekilde, 1 959'da yayınlanan ve ilim adamları topluluğunun hazır­ ladı�ı Philologiae Turcica Fundamenta "Türk Filolojisinin Esasları" adlı eserde yer almıştır. Bu kitaptaki ilk tasnifin sahibi J . Benzing, bütün Türk dillerini beş gruba ayırır: 1 . Bulgar Grubu, 2. Güney Oğuz, Grubu, 3. Batı Kıp­ çak, Grubu, 4. Doğu Uygur, Grubu, 5. Kuzey Grubu. Yazara göre Bulgar grubuna Yalnızca Çuvaş dili girer. Bu dilin ta­ rihi İdil Bulgarları'nın diline. uzanır. Güney veya O�uz koluna; a. Os­ manlı Türkleri'nin (bütün ağızlarıyla) dili, Kırım Tatarları ve Gagauz dili, b. Azerbaycan dili ve a�ızları (İran'daki Azerbaycanlıların diliyle birlikte), c. Türkmen dili (İrandaki Türkmenier ve Türkmen dilleriy­ le birlikte). Bu dillerin eski tarihi Kaşgarlı Mahmut'un sözlü�ündeki O�uzlar dili, Selçuklulardan kalan eserlerin dili (XIII. yy. ), Eski Os­ manlı Türkleri'nin dili ve XIV. yüzyıldaki Kıpçak-Oğuz karışık diliyle yazılmış olan sözlüklerdeki malzemelere dayanır. Yazar, Batı Türk veya Kıpçak kolundaki dilleri; a. Karadeniz, Hazar kıyılarındaki; b. Ural'daki, c. Aral- Hazar kıyılarındaki diller olarak üçe ayırır. Birinci kala; Karaim, Karaçay- Balkar ve Kumuk dillerini dahil ederken, ikinci kala; Tatar, Başkurt ve K ırım Tatar dillerini, Aral-Hazar koluna ise; Kazak, Karakalpak ve Nogay dille­ rini dahil eder. Bu dillerin eski eseri olarak da Kaşgarlı Mahmut söz­ lü�ündeki Kıpçak unsurlarıyla Codeks Cumanicus'u gösterir. Do�u Türk veya Uygur koluna; Özbek ve Uygur dillerini sokar. Yazar bu gruptaki dilleri eski ve orta yüıyıllar dilleri olarak ikiye ayırır ve on­ lara; Eski Uygur, Ça�atay, Karahanlılar ve Harezm Türkleri'nin dil­ lerini dahil eder. Türk dillerinin kuzey koluna; a. Aral- Sayan dille­ riZ, b. Yazar kuzey kolunu Kuzey ve Kuzey Sibir dilleri olarak ikiye böler. Birinci kala Altay (Oyrat), Şor, Hakas, Tuva, Karagas dilleri­ ni, Kuzey Si bir dillerine Yakut, Dolgan dillerini dahil eder. Bu dille­ rin eski tarihi de Orhun-Yenisev abidelerinin diliyle ilgili gösteril­ miştir.

Baskakov, Benzing'in Aral-Sayan kolu tabirini Altay -Sayan kolu olması gerektigi­ ni belinerek düzeltme yapar.


Türk Dillerinin Bölümlenmesi •

135

J. Benzing'in tasnifi Türk dillerinin tarihiyle bu günkü durumunu tam olarak kapsamakla ve her kolun kendine has özelliklerini göster­ mekle birlikte, eksikliklerden de tam kurtulahilmiş de�ildir. Mesela bu tasnifte dillerin yerleşme oluşumu (co�afyası) esas alınmış, fakat dil­ lerin kendilerine has özellikleri göz önünde bulundurulmamıştır. Ga­ gauz dilini Türk dillerinin güney yani O�uz koluna dahil eder, fakat onların (Oguz dillerinin her birinin) kendilerine has özelliklerini unu­ tur. Türkmen dilinde Oguz unsurlarıyla birlikte Kıpçak unsurlarının, Gagauz dilinde Eski Bulgar dili unsurlarının, Türklerde Arap-Fars un­ surlarının çokça korundu�u vb. gerçek bir şekilde ortaya konmamıştır. Yazar Kırgız dilini batı Türk dillerinin Aral- Hazar koluna dahil eder. Kırgız dilinin Altay dilleriyle kök birli�i yönüne dikkat edilmemiştir. Belirtilen eserdeki Türk dillerinin ikinci tasnifinin yazarı Prof. K. H. Menges'tir. O, Türk dillerini altı kala ayırır. 1 . Türk dillerinin orta veya güneybatı kolu: Bu diller kendi içle­ rinde ikiye bölünür; a. Orta Asya'daki diller (Eski dillerden Orhun-Ye­ nisev abidelerinin dili, Eski Uygur dili, Kaşgarlı sözlüğündeki Karahan­ lılar dili, Ça�atay dili, Ça�daş Türk dillerinden Özbek, Uygur ve Kır· gız dilleri), b.Güneybatı veya Oguz dilleri (Eski dillerden eski Osman· lı Türkleri'nin dili, yeni dillerden Türk, Azerbaycan, Türkmen ve Ga­ gauz dilleri ). 2. Türk dillerinin Kuzeybatı veya Kıpçak kolu: Yazar bu dilleri de kendi içinde dörde böler; a. Eski kuzeybatı Türk dilleri (buna Kuman· lar-'ın dili girer), b. Karadeniz-Hazar dilleri (Buna Karaim, Karaçay­ Balkar, Kırım Tatarları ve Kumuk dilleri girer), c. İdil-Kama dilleri (buna Tatar, batı Sibir Tatarları, Barahin Tatarları ve Başkurt dilleri gi· rer), ç. Aral-Hazar dilleri (buna Kazak, Karakalpak, Özbek dilinin Kıp· çak ağzı ve Nogay dilleri girer). 3 . Türk dillerinin Altay kolu: Bu kala Dağlı Altay dilleriyle ağız· ları girer. Akrabalık bakımından bu diller, Hakas (Abakan) dilleriyle aynı köktendir.

4. Türk dillerinin bu kolu ikiye ayrılır: 1 . Güney orta Sibir, Aba­ kan veya Hakas dilleri (Şor, Hakas dilleriyle bunların ağızları), 2. Do­ �u veya Tuva dilleri (Tuva ve Karagas dilleri ).


1 36

Türklük Bilgisine Giriş

5 . Türk dillerinin kuzeydoğu, doğu Sibir veya Yakut dilleri (Yakut, Dolgan dilleri) .

6 . Türk dillerinin son kolunu ( g kolu) ldil� Bulgar veya Hun- Bul­ gar kolu olarak adlandırır ve onu da ikiye ayırır; a. İdil Bulgar, b. Çu­ vaş dilleri. Menges'in tasnifi temelde coğrafi esaslara dayandığından Ben­ zing'in tasnifiyle çok farklı de�ildir. Bununla birlikte Menges'in tasni­ finde bazı yeni fikirler de yok değildir. Orhun-Yenisey abidelerinin di­ li, Çağatay diliyle aynı guruba alınmıştır. Bu ikisinin Türk dillerinin tarihiyle ilgili yakınlığı olsa da, bir guruba girecek kadar ortaklık yok­ tur. Mesela, Çağatay dilinin ses sistemi Orhun-Yenisey'den oldukça farklıdır. Arap, Fars unsurları oldukça çok, standart şekiller yoğundur vb. Bu yüzden bazı bilim adamları (F. Korş, N. A. Baskakov, l. A. Bat­ manav, S. E. Malov vb.) Orhun-Yenisey abidelerinin diliyle, Çağatay dilini ayrı değerlendirirler. Aynı şekilde Çağdaş Özbek, Uygur dilleri­ ni Orhun-Yenisey abidelerinin diliyle aynı gruba dahil etmek mümkün değil gibidir. Çünkü onlar coğrafi yerleşim yeri olarak da, başka özel­ likleriyle de birbirine uygun olmayan dillerdir. Eserdeki üçüncü tasnif, yazarların ortak görüşü olarak verilmiş­ tir. Bunda Türk dilleri dört gruba ayrılır: I. Eski Türk dilleri (Orhun­ Yenisey abidelerinin dilleriyle her türlü Eski Uygur yazmalarının dil­ leri ) , ll. Orta çağ Türk dilleri: Bu diller kendi içerisinde ikiye ayrılır; a. Batı orta çağ Türk dilleri ( Codeks Cumanicus, Meınluk Kıpçakları ve Ermeni Kıpçak-ları'nın dilleri) , b. Doğu orta çağ Türk dilleri (Ka­ rahanlı lar devrindeki eserlerin dili, Harezm Türklerinin dili, Çağa­ tay ve Eski Özbek dili), l l l . Yeni Türk dilleri: Yazarlar bu dilleri ken­ di içerisinde beş küçük kola ayırmıştır; 1 . Güney Türk dilleri (Eski Osmanlı dili, Çağdaş Türk dili, Gagauz, Güney Kırım Tatarları dili­ nin ağzı, Azerbaycan ve Türkmen dilleri), 2 . Batı Türk dilleri: a.Ye­ ni Kuman dilleri (Karaim, Karaçay, Balkar, Kırım Tatarları, Kumuk ) , b . Ural di lleri (Tatar, Başkurt) , 3 . Orta veya Aral- Hazar Türk dilleri (Kazak, Karakalpak, Nogay, Özbek dilinin Kıpçak ağzı, Kırgız dili), 4. Doğu Türk dilleri (Özbek, Yeni Uygur, Sarı Uygur, Salar), S. Kuzey Türk dilleri (Altay, Hakas, Çulım, Şor, Tuva, Karagas, Yakut). I V.


Türk Dillerinin Bölümlenmesi

137

Bulgar kolu: Bu kala Hun, Tuna ve ldil Bulgarları ve Çuvaş dilleri gi· rer. N. A. Baskakov, bu tasnifin yalnızca bir deneme gayesiyle yapıl­ dıgını belirtir. Aslında bu tasnifte de ilmi esaslardan ziyade cografi yerleşmenin daha çok dikkate alındıgı görülmektedir. Sadece Özbek diliyle Sarı Uygur, Salar ve Yeni Uygur dillerini bir gruba dahil eder· ken yalnız coğrafi özellikler gözetilmemiştir. Türk dillerinin kendine has özelliklerine yeteri kadar dikkat edilmediği, Altay dilleriyle Ya· kut, Tuva dillerinin bir grup içerisinde verilmesinden de anlaşılmak­ tadır. Bu dillerin ses sistemlerinde, morfoloj isinde ve sözlüğünde bir· birlerinden farklı unsurlar çoktur. Bunlar tarihi oluşum yönüyle de farklıdırlar.

Talat Tekin de Türk dillerinin tasnifi konusunda çalışmalar yap· mış; kendisine kadar yapılmış olan tasnifterin zayıf yönlerini ortaya koymuş ve yaptığı tasnifi daha çok fonetik özelliklere dayandırmıştır. T. Tekin ses değişmelerinin altı türünü göz önüne alarak, Türk dillerini aşağıdaki gibi gruplandırmaya çalışmıştır: I.

Top r-1 Çuvaş dili

Il. Top hadag Halaç dili •

lll. Top atah Saha dili •

IV. Top adag Tuva dili (Karagas diliyle birlikte) •

V.

Top azag 1 . top; Oazil Hakas dili, 2.top; Çazil Orta Çu­ lım, Moras, Yukarı top dilleri, 3. top; Yaşıl Sarı Uygur dili •

VI. Top, taglık Altay dilinin kuzey ağzı, Kondon, Aşağı top dilleri •

VII. Top tulu Altay dilinin güney ağzı •

Vlll. Top tolu Kırgız dili •

IX. Top taglıg· l . top; Oğuz-Özbek dili, 2. top; Oguz· Yeni Uygur dili X.

Top tavlı · l .top; göş (et anlamında) : a. jıl · Kazak, Karakal· pak dilleri, b. yıl Nogay ve Karakalpak dilinin Haliç ağzı 2. top; gi4: a. süz -Tatar dili, b.hüz· Başkurt dili, 3.top; goş: •


1 38

Türklük Bilgisine Giriş

a. per-Barahin Tatarları'nın dili, b. yol-Karaçay-Balkar, Kırım Tatar dilinin kuzey a�ı. c. togut Özbek dilinin Harezm a�ı; ç. togug Karaim (Trakay a�zı) dili, d. dogut · Kırım Tatar gü­ ney a�ı, e. gel - Kumuk dili. Xl. Top raglı - Salar dili XII. Top da�lı - l .top; gal-: a. at! Türkmen dili, b. eet Horasan a�zı, 2. top; gal- Özbek dilinin Harezm-O�uz a�zı, 3. top; gal Azerbaycan dili, 4. top; gal-: a. etJ Türk dili, b. yen- Gagauz dili. •

-

Talat Tekin'in tasnifi, Türk dillerindeki ses unsurlarının gelişme­ sine dayanmakta ve onların ses özelliklerini esas almaktadır. Bu tasnif· te de, Türk dillerinin ses özelliklerinin tamamıyla dikkate alındığını söylemek mümkün de�ildir. Mesela, Türk dillerinin ses sisteminde, onları ikiye ayıran şey, uzun ünlünün olup olmamasıdır. Ses uyumları· nın korunup korunmaması, ünsüzlerin kendi aralarında yan yana kul­ lanılma durumları, seslerin bulundukları yerlere göre özellikleri bu tas­ nifte hatırda tutulmamıştır. Bu tasnifin ikinci zayıf yönü, Türk dilleri­ nin tamamını kapsamamasıdır. Birbirine çok yakın olan Kazak, Nogay gibi diller, bir grubun farklı koliarına dahil edilmiştir. Üçüncü zayıf yö· nü ise, Türk dillerinin kendi içlerinde parçalanıp, bütün olarak düşü· nülmemiş olmasıdır. Sovyet bilim adamları da Türk dillerini kan akrabalığı yönünden gruplandırmak ve bunun ilmi prensiplerini ortaya koymak meselesiyle son zamanlarda Özellikle uğraşmaktadırlar. Bunlardan biri, Türk dille­ rini her yönüyle araştırarak, hem gramatik, hem de fonetik özellikleri· ni ortaya koyup tam bir tasnif yapan N. A. Baskakov olmuştur. N. A. Baskakov'un eserinden sonra da Türk dillerinin akrabalık tasnifi ko­ nusunda fikir ileri süren bilim adamlarımız oldu, ancak N. A. Baska­ kov'un tasnifine, bugüne kadar hiç kimse bir değişiklik ekleyemedi. Genel dil biliminde akrabalık tasnifinin ilmi prensipleri ortaya konmuştur. Fakat bilim adamları, kendi tasniflerinde dilin hangi yönü­ nü esas olarak kabul edeceklerine dair çeşitli prensipler kullanarak, onları kendilerine göre geliştirmeye uğraşmaktadırlar. Mesela, S. E. Malov tasnifinde Türk dillerinin tarihi gelişme seyrini, her bir dilde


Türk Dillerinin Bölümlenmesi

139

:ski unsurların korunma derecesini esas alırken, V. A. Bogoroditskiy !aha çok Türk dillerinin yerleşim bölgelerine dikkat eder. N. A. Bas­ :akov ise tasnifinde Türk dillerinin tarihini, bugünkü durumunu, et­ ıik yapısını her yönüyle dikkate almaya çalışır. Gerçekten ·de, Türk ıalkları uzun zaman boyunca karışık bir durumda yaşamış, komşu dev­ etierin içerisinde de bulunmuşlardır. Coe-ı-afi yönden yakınlık, emik ıakımdan karışmalara, dillerin yakınlaşmasına sebep olagelmiştir. Bu lurumla ilgili olarak N. A. Baskakov, dili, o dilde konuşan halkın ta­ ihinden ayrı görmek do�ru de�ildir, prensibini esas alır. N. Z. Gaciye­ •a ise, N. A. Baskakov'un tasnifine değer vermekle birlikte, esas aldı­ :ı prensibe katılmak istemez. Ona göre dilin tarihi, halkın tarihiyle il­ :ili değildir, bunların ikisi aynı seviyede olamazlar. Dil gerçeklerini göz önüne almadan, yalnızca halkın tarihi geliş­ ne seyrini araştırmanın dil bilimine vereceği faydanın az olduğu bel­ idir. Fakat dilin yavaş ve kesintisiz geliştiğini, arada bir durma veya ıçrama devrinin olmayacağını hatırda tutacak olursak, o zaman tas­ ıif için dil tarihinin vereceği çok şey olduğu açıktır. Türk dilli halk­ ar uzun yüzyıllar boyunca dağılmadan yaşadılar. Coe-ı-afi olarak ayrıl­ nanın son devirlerde olduğunu tarih ilmi ispat etmiştir. Demek ki mlar, komşu olarak ve karışık yaşamışlardır. Hatırda tutulması gere­ :en bir başka konu da, Türk halklarının çoğunluğu göçebe yaşamış, on devirlerde yerleşik hayata geçerek tarımla ue-ı-aşmaya başlamış­ ilrdır. Göçebe hayat tarzı Türk halklarının birbiriyle sıkıca karışma­ ı veya serbest, tek başına yaşaması için ortam hazırlamıştır. Türk ıalklarının emik oluşumundaki boy ve uruklar, onların halk olarak :alıplaşmasında nasıl rol oynadıysa, dillerinin oluşmasında da öyle tkili olmuştur. Türk halklarının tarihinde Hun devrinin olduğu hakkında yuka­ ıda bilgi verildi. Bu Hunlar, doğudaki Türk kağanlığının dağılmasın­ lan dolayı ikiye (Orta Asya ve Kazakistan'a girerek, ldil'e kadar olan eniş topraklara hakim olan Batı kağanlığı ve Doğu Türk kağanlığı 1larak) bölünmesi, N. A. Baskakov'un bu devirdeki Türk dillerini Ba­ ı Hun ve Doğu Hun dilleri şeklinde ikiye ayırmasına dayanak olmuş­ ur. Türk dillerinin bu şekilde ayrılmasının dil bilimiyle ilgili temeli de ardır. Doğu Hun dilleriyle Batı Hun dilleri arasındaki bağ gitgide za-


1 40

Türklük Bilgisine Giriş

yıflamış, Do�u Hun dillerinin Mo�ol, Mançu-Tunguz dilleriyle irtiba­ tı güçlenirken, Batı Hun dilleri Fin-Ugor, Slav, İran dilli kitlelerle ka­ rışarak ikinci bir yönde gelişmeye başlamıştır. Böylece başlangıçta bir köke sahip olan Türk dilleri, birkaç ayrı yönde gelişerek, kendine has özellikler kazandılar. Sibir'deki Türk dillerinin eski şekli çokça koru­ malarının sebebi, onların başka halktarla fazla karışmadan, dillerini te· miz tutmasıdır. Batı Hun dillerinden eski Türkçe unsurları çokça ko­ ruyan Çuvaş dilidir. Diğerleri başka halktarla karışmış ve birçok değiş· melere uğramışlardır. Mesela çağdaş Özbek diline bakacak olursak, onun Türk dillerinde konuşan halkların, yerli İran dilli halktarla kar­ şılaşmasıyla oluştuğunu görürüz. Her bir Türk dilinin oluşma süreci ve başka dillerden farklılık gös­ teren özellikleri vardır. Mesela Uygur dili kendine has gelişme tarihi­ ni, bütün Türk dilleri gibi Hun devrinden başlatmıştır. Türk dilleri iki­ ye ayrıldığında ise o, Doğu Hun dilleri içerisinde yer alır. Uygur dili, o devirden başlayarak birçok gelişme aşaması geçirir; I . Eski devir; bu ikiye ayrılır; a. En eski devir (V. yüzyıla kadar), b. Eski devir (V.-VIII. yüzyıl).

2. Orta devir; a. Orta devrin ilk zamanları, b. Orta devrin son za­ manları. 3. Çağdaş devir; a. Yeni devir, b. En yeni devir. Uygur dilinin eski devri Eski Uygur diliyle ilgiliyken, Orta devir, tarihi Çağatay diliyle ilgilidir. Uygurlar, Karahanlılar devletine dahil olur ve Karluk, Oğuz boylarıyla karışırlar. Bu yüzden olmalı ki N. A. Baskakov Türk dillerinin X.-XIII. yüzyıldaki Karluk grubunu I . Kar­ luk-Uygur ve 2. Uygur-Harezm dilleri şeklinde ikiye ayırmıştır. Uygur ve Özbek dillerindeki ortak unsurların çok olması da bu devrin ürünü­ dür. Kırgız dilinin tarihi kökü, Yenisev yazılı abidelerine dayanır. Fakat çağdaş Kırgız dili Yenisey abidelerinin dilinden farklıdır, bunun sebebi ise onun daha sonraki devirlerde Kıpçak kitleleri arasında oluşmasıdır. Bu yüzden Kırgız dili içerisinde eski unsurlarla birlikte Kıpçak unsur­ ları da holdur. Kazak dilinin tarihi de oldukça karmaşıktır. O, Kazak halkının oluşma sürecinden onun etnik yapısına dahil olan kabilelerio dilini


Türk Dillerinin Bölümlenmesi

141

esas alarak oluşmuştur. Bu boyların vaktiyle Hun birli�inde olan Ha­ zarlar ve Bulgarlarla ilgili oldukları bellidir. Bu kitleler zaman içerisin­ de Kıpçak ve Altın Orda içerisindeki başka boylarla karıştı. Özbek ve Nogay ordalarının dağılması sonucunda ortaya çıkan Kazak, Özbek, Karakalpak, Nogay halklarının etnik yapılarındaki benzerlik, uruk ad­ larının benzerliği onların geçmişteki akrabalıklarına bağlıdır. Bazı uruk, boy adiarına birçok halk içerisinde rastlanması, sıkı kanşmanın bir kanıtıdır. Mesela Kıpçak etnonimine Kazak, Karakalpak, Kırgız, Nogay, Kırım Tatarları, Özbek ve Altay halklarında rastlanır. Ona to­ ponim olarak da birçok Türk bölgesinde rastlanır. Aynı şekilde Kang­ lı, Nayman Kongırat, Telev gibi adları da Türk halkları içerisinde bu­ labiliriz. Kazaklar ve Nogaylar'ın Altın Orda'dan ayrılıp çıktıklarında aradaki birçok boyun ikiye ayrılarak bir kısmının Nogaylar'a, bir kıs­ mının da Kazaklar'a dahil olduğu tarihte bilinmektedir. Özbek ordası­ nın mirasçısı Ebu'lhayr ile M. Şeyhani göçebe Özbekler'in başına geç­ miş ve Maveraünnehr'e hücum ederek orada yerleşmiş, Özbek halkı­ nın oluşumunun temelini atmıştır. Kerey ve Canıbek sultanın hakimi­ yetinde kalan boylar ise Kazak halkının temelini oluşturmuştur. Sey­ fettin Ahsilenti'nin Mecmu'u-t- Tevarih'inde gösterilen 92 Özbek ka­ bile adı ve onların çoğunun Kazak kabile adlarıyla ortak olmasının, es­ kiden beri süregelen akrabalı�ın isbatı olduğu şüphesizdir. Onların di­ linin (Kıpçak, Kongırat unsurlarının) ve edebiyatının da ortak, yakın olagelmesi de bu ahabalıkla ilgilidir. N. A. Baskakov Türk dillerini tasnif ederken, bu gibi faktörleri, dil ile o dili konuşan halkın tarihi gelişme seyrini, dillerin birbirine ka­ rışmasını ve kendine has özelliklerini esas almıştır. Bundan dolayı o, Türk dillerini önce Batı ve Doğu Hun dilleri olarak ikiye ayırır. Batı Hun dillerine ; 1 . Bulgar kolu, 2. Oğuz kolu, 3. Kıpçak kolu, 4. Karluk kolunu dahil eder ve bunların temel ses özellikleri olarak; a. t-d-t-y ses denkliğini (ayak--adak, atak , atah) , b. sert seslerle yumuşak sesle­ rin ayırtedilmesini (b-p, k-g, s-z, d-t) , c. (h, v, k) serbest seslerinin olup olmamasını gösterir. Söz dağarcı�ı özelliği olarak da Arapça, Fars­ ça ve Moğolca unsurların az veya çokluğunu, gramatik özellik olarak ise, birleşik cümleler·ı gelişme sistemini, ekierin eklenme düzenini vb. göstermiştir.

·


142

Türklük Bilgisine Giriş

2. BATI HUN DİLLERİ

N. A. Baskakov Batı Hun dillerini dörde ayırarak inceler.

I. Bulgar Kolu Türk dillerinin Bulgar koluna Eski Bulgar, Hazar ve Çağd3i Çu· V3i dilleri girer. Eski Bulgar ( İdil ve Tuna boyu Bulgarları) ve Hazar dillerinden saklanma dil malzemesi yok gibidir. Çuv3i dili ise, Eski Bulgar dilinin mirasçısıdır. Bu dil içerisinde Slav, Fin-Ugor dillerinin unsurlarıyla birlikte Kıpçak dili unsurları da açıkça görülür. N. A. Bas· kakov Bulgar dilinin kendine has özellikleri olarak aşağıdaki belirtile­ ri gösterir. Fonetik özellikler; a. İki dudak, iki ağız ünlüsünden oluşan ses birliğinin ( vokalizmin) olması, b. Eski veya alıntı kelimelerin ba­ şındaki sesin diftonga dönüşmesi (yen < ert, yekev < ekev, yer < er vb. ), c. B3ika dillerdeki kelime sonundaki "z" sesi yerine "r" sesinin kulla­ nılması (rotasizm); par-buz ll muz / led /, her-kız vb., ç. Kendine has olan "s" sesinin yerine y-c-dc-ç seslerinin kullanılması, d. Yumuşak ve sert seslerle birlikte palatal seslerin olması, e. d-t-z-y seslerinin ye· rine "r" sesiyle değişmesi (adak, azak, ayak yerine ura vb.), f. ş-s sesle· rinin yerine " l " sesinin kullanılması (lambdaizm); hel-kış-kıs , telek-· tüş-tüs , alak-işik-esik vb. Sözün yapısında b3ika dillerde rastlanmayan sın ( insan), aram (kadın), kurha (yeni) gibi kelimelerin olması. Gramerinde kendine has özellikler de vardır. II. Otuz Kolu Türk dillerinin Oğuz kolu kendi içerisinde üçe bölünür: 1 . Oğuz·Türkmen kolu, 2. Oğuz-Selçuk kolu, 3. Oğuz-Bulgar kolu.

Oğuz koluna giren dillerin temel özellikleri şunlardır: Fonetik öıellikler; a. Sekiz kısa ünlü vardır ( B3ikalarında altı ve· ya dokuz olması mümkündür). b. g, g kelime sonunda korunur (dag, beg), bazı ekierde düşer (gelen-kelgen , alan-algan) . c. Ekierde dar dudak


Türk Dillerinin Bölümlenmesi • 143

ünlüleri kullanılabilir. ç. Kelime başındaki "� 1 k, t" sesleri yumuşar: gör, (kör, yerine), dil (cil yerine), d. Kelime başındaki p/b sesleri düşer: ol- (bol,, pal, pul- yerine) vb. Gramatik özellikler: a. llgi halinin kısalmış "-ın/,in" şekli ve bu, lunma halinin "·i" ekiyle birlikte, tam şeklinin de ",nın/,nin, ,nıf,ni) korunması, b. Yönelme hali ekinin kısalarak, ünsüıü olmadan kulla, nılması (adama < adamga) vb. c. Birinci şahıs ekinin kısalmış türünün olması (be-reris < berermiz), ç. İstek kipi ekinin ",gu / ,gü" şeklinin ye, rine ",sen / ,sin" (-ası, -esi olması gerekirken bu şekilde yazılmış. Çev.) şeklinin kullanılması (kelesi , kelgü yerine), d. ,malı / ,meli ekinin ge­ reklilik kipi ifadesiyle kullanılması, e. Kıpçak dillerindeki ",gan/,gen" sıfat fiil eki yerine ",m4/,mi( ekinin kullanılması vb. Söz dağarcığı özellikleri: Oğuz dillerinin yalnızca kendine has (Kıpçak dillerinde olmayan) bir takım kelimeleri vardır. Bunlar; kun (börü) , köpek ( it), kapu (eşik) , alın (manday) vb. Oğuz dilleri kendi içerisinde üçe ayrılır ve onların birbirinden farklı öı:ellikleri vardır. l. Q�,Türkmen Kolu: Bu kala Kaşgarlı sözlüğünde gösterilen Oğuzlada Türkmenler ve Kafkaslar'da yaşayan Türkmen dilleri girer. Bunlann fonetik özellikleri;

a. Türk dilinde kullanılan "siz" sesleri yerine diş ortası (sızıcı) "s/z" ünsüıleri kullanılır. b. Türk dilindeki linde ver- ) .

" " v

sesi yerine "b" sesi kullanılır (her- Türk di,

c. Asli uzun ünlüler vardır. ç. Fiil çatılarının uyumu vardır. d. bol, ve ol, şekillerinin her ikisi de kullanılır. e. Şahıs zamirinde "m" sesinin korunması, Türk dilinde "b" olma, sı: men (Türk dilinde ben) f. Oğuz-Selçuk dillerindeki kelime başı "k" yerine "g" kullanılma, sı vb.


1 +4

Türklük Bilgisine Giriş

Gramatik özellikler: a. Türk dilindeki "�dzkl�dik, �rrıqf.·mi( sıfat fiil eklerinin yerine, yoğun olarak "�an/�en , �gan/�gen" ekinin kullanılmaya başlanması. b. Ağızlarda gelecek zaman sıfat-fiil eki "�mar/�rrıı!T" şekliyle bir­ likte "-maz/-mez" şeklinin paralel kullanılması. c. Türk dilindeki şimdiki zaman eki "�yor" yerine "�yar" (o yerine a) kullanılması. ç. Türk dilindeki "-acak/-ecek" eki yerine "�cakl�cek" (a sesi düşer) ekinin kullanılması vb. 2. Oğuz-Bulgar Kolu: Oğuz dillerinin bu koluna eski Kuman, Uz (Torklar, Berendeyler, Koviyler vb. ) ve günümüz Gagauz, Balkan Türkleri'nin dilleri girer. Bu diller önce Bulgar dillerinin, daha sonra Kıpçak dillerinin etkisinde kalarak birçok değişikliğe uğramışsa da, Oğuz dillerine ait gramatik özelliklerini korumuşlardır. 3. Oğuz-Selçuk Kolu: Oğuz dilinin bu kolu önceki iki kala göre yeni dil olarak kabul edilir ve buna Eski Selçuklu, Eski Osmanlı Türk­ lerinin dilleriyle yeni dillerden Azerbaycan ve Türk dilleri girer. III. Kıpçak Kolu: Türk dillerinin bu koluna 1 . Kıpçak-Polovets (Kuman), 2. Kıp­ çak-Bulgar, 3. Kıpçak-Nogay dilleri girer. Bu dillerde aşağıda belirtilen özellikler vardır: a. Sekiz veya dokuz ünlü olması. b. Eklerdeki dar seslerin dudak sesi olmaması. c. Dudak uyumunun zayıf olması, ç. Uzun ünlü olmaması. d. Ünlü ve ünsüz seslerin yeni birleşiklerinin ortaya çıkması: "g/g" ; ag > av, eg > iy, ög > üy. Mesela tag > tav, teg� > tiy- vb. e. Kelime başında "t/y " yerine "t" ve "le/k" seslerinin kullanıl­ ması. f.

Kelime başındaki "y-c-j" seslerinin değişebilir olması.


Türk Dillerinin Bölümlenmesi

1 45

1 . Kıpçak-Polovets (Kuman) Kolu Kıpçak dillerinin bu koluna Eski Polovetsler (Kıpçaklar, Kuman­ lar) diliyle; günümüz dillerinden Karaim, Karaçay-Balkar, Kumuk, Kı­ rım Tatarları dili (Bozkır Tatarları ağzı) girer. Bu dillerin şu fonetik özellikleri vardır: a. Kıpçak- Nogay dillerindeki kelime sonundaki s sesinin yerine ş sesi kullanıl ır. b. Kelime başında c sesi yerine çoğunlukla y sesi kullanılır. c. Kıpçak-Bulgar kolundan başka, Kıpçak-Nogay dilleriyle de denk olan ünlüler vardır. ç. "m , b , p" seslerinin erimesi Kıpçak-Nogay dillerine göre zayıftır. d. "n, d, t" seslerinin erimesine rastlanmasa da, ekierde t, d sesle­ ri kökün son sesine bağlı olarak kullanılır. e. İlgi halinin "-nın/ -nin" ve belinme halinin "-nı/-ni" ekieri her durumda korunmuş, "n/d/t" ile söylenen fonetik şekiller onaya çıkmıştır. 2. Kıpçak Bulgar Kolu:

Kıpçak dilinin bu koluna orta çağ batı Altın Orda edebi diliyle günümüz Tatar, Başkun dilleri girer. Bu dillerin dokuz ünlüsü vardır, bu durum Çuvaş diline yakındır. Farkı, Kıpçak-Bulgar dillerindeki "e" se­ si Çuvaş dilinde kelime kökünde kullanılan "e" sesine denk gelir. Bu­ nunla birlikte Tatar, Başkun dillerinin ünlüleri, diğer Kıpçak dillerinin ünlülerinden farklıdır. Mesela, Kıpçak-Bulgar dillerindeki "i, u, ü " sesleri, başka Kıpçak dillerindeki "e , o , ö" sesleriyle denk düşer: Baş­ kurtça kil- (Nogayca kel- ) , Tatarca kul- (Nogayca kol-). Ünsüz siste­ minde de farklılıklar vardır. 3. Kıpçak-Nogay Kolu: Kıpçak dillerinin bu koluna günümüz Kazak, Nogay, Karakalpak, Özbek dilinin Kıpçak ağzı ( "c" ile konuşan ağızlar) girer.


146

Türklük Bilgiliine Giriş

IV. Karluk Kolu Bu diller, Batı ve Doğu Hun dilleri arasındadır ve içerisine Kar· Iuk-Uygur (X-Xl. yüzyıl Karahanlılar devletinin dili, Rabguzi'nin Kı­ sasü'l-Enbiya'sının dili) ve Karluk-Harezm dillerini (Ahmet Yesevi'nin Divan-ı Hikmet' inin dili, batı Altın Orda, Çağatay, Eski Özbek dili ve günümüz Özbek, Uygur dilleri) toplamıştır.

Bu dillerin fonetik özelükleri: a. Ünlüterin sayısı değişkendir, altıdan dokuza kadar değişebilmektedir. b. "k" sesinin yumuşaması türlü şekillerde olur. c. Kelime içerisinde "p, t, �/k" sesleri kullanılmaz. ç. Kelime içerisinde "g, g" sesleri korunmuş veya "#k"ye geçmiştir vb. Sözlük içerisinde Oğuz izlerine çokça rastlanır ve Arap, Fars dillerin­ den gelen kelimelerle, Kıpçak dillerine göre, daha fazla karşılaşılır.

Gramatik ÖzeUikler: a. Topluluk sayı isimleri yapan -agu/ -egü şeklinin korunması ( bu şekil, O�uz dilinde -ıla/ -ile, Kıpçak dillerinde -a�/ -e� ile karşılanır. ): ikegü (Oğuzca ikkile, Kıpçakça eke�) b. Hareket isimlerini gösteren " gu/ ·gü" sık kullanılır vb. .

3. DOC7U HUN DİLLERİ Türk dillerinin bu bölümü Uygur-Oğuz ve Kırgız-Kıpçak gibi iki büyük kolu içine alır. Doğu Hun dillerinin Batı Hun dillerinden farklılıkları vardır. Fo­

netik yönden; a. Doğu Hun dilerinde Eski Türk dillerinin unsurları çok olmakla birlikte, ikinci dereceli asli olmayan uzun ünlülere rastlanır. b. Batı Hun dillerinde kullanılan y sesinin yerine z. d, t sesleri kullanılır. c. "d/t, b/p, Wk, g/g, sh" sert, yumuşak sesleri birbirlerinden zayıf bir şekilde ayrılırlar, bunlar yalnız günümüz Altay ve Hakas dillerinde ayrı fonem olarak kabul edilirler.


Türk Dillerinin Bölümlenmesi

ç. Batı Hun dillerinde ba�ımsız fonem sayılan "h, di içlerinde bölünmezler.

v,

147

k" sesleri ken­

Batı Hun dillerinin sözlü�nde Arapça, Farsça alıntılar çokken, Doğu Hun dillerinde Mo�olca alıntı unsurlar çoktur. Gramatik kuru­ luş yönünden birleşik cümle sistemi fazla gelişmemiş, isimler ve fiilie­ rin birleşik şekilleri hakim olmuştur.

1. Uygur-Oğuz Dilleri: Bu dillerin Kırgız-Kıpçak dillerinden farkı: a. Kelime içerisinde "i' sesinin yerine "t,d,z" sesleri kullanılır

(atah- -adak-azak) b. Kelime sonundaki "i' sesinin yerine "t,d" sesleri kullanılır (küy yerine küt). c. Kelime sonunda "g, g" sesleri korunur, (tag). Uygur-Oğuz dilleri kendi içerisinde Uygur-Tukyu, Yakut ve Hakas kolu olarak üçe ayrılır.

1 . Uygur-Tukyu Koluna eski dillerden Orhun-Yenisev (veya Eski Oğuz) yazılı abidelerinin dili, Eski Uygur dili, çağdaş Türk dillerinden Tuva, Karagas (veya Tofalar) dilleri girer. Bu dillerin kendine has fo­ netik özellikleri: a. Kelime içerisinde başka dillerdeki t-z-y seslerinin yerine "d" sesi kullanılır (başka dillerde atak, azak, ayak), adnlmaz ( ayrılmaz). b. Kelime sonunda başka dillerdeki "d,y" seslerinin yerine " t" sesi kullanılır; kut (kuy, kud y�rine) . c . "lt,

rt

"

seslerinin değişmesi; körti

>

kördi , ölti > öldi.

ç. Kelime sonunda "g , g" seslerinin korunması (tag, beg). d. Dudak uyumunun bulunması. e. Geniz"n"sinin olması vb. Gramatik özellikler; a. Gelecek zaman için "-ar/-er" yerine "-ır/-ir, -ur/-ür" dar ünlülü şekillerin kullanılması. b. ' Belirtme hali için "-ıg/-ig" şeklinin bulunması. c. Eski şart kipi eki "-sar/-ser"in kullanılması.


148

Türklük Bilgisine Giriş

2 . Saha (Yakut) Dili: Bu kola günümüzde yalnızca Yakut dili girer. Bu dil, içerisinde Uygur-Oğuz dillerine ait izleri korumuştur. Diğer dil­ lerden farklılıkları şunlardır: a. Başka dillerdeki kelime ortasındaki "d,z,y" seslerine karşılık " t" sesi kullanılır; atah (başka dillerde adak, azak , ayak). b. Başka dillerdeki "y-e- j-d-ç" seslerinin yerine "s" sesi kulla­ nılır; sil (başka dillerde yıl, cıl, jıl, dil, çil), suol (başka dillerde yol, cal, jol, çal). c. Bazı kelimelerde kelime başı "s" sesinin düştüğü görülür; agıs (başka dillerde sekiz, segiz) , en (başka dillerde (sen ) . ç . Başka dillerdeki kelime başı "s ,ş ,ç" seslerinin "k" sesine dönüş­ tüğü görülür; bıkak (bışak, pışak, pıçak, bıçak). d. Başka Türk dillerinde rastlanmayan "ıa, ie , olması.

üö "

çift ünlülerinin

3. Hakas Dilleri: Türk dillerinin bu kolu, kendi içerisinde iki ko­ la ayrılır. Birinci koluna Hakas, Şor dilinin İyran ağzı, Sarı Uygur, Ka­ masin ve Çulım Tatarları'nın dili girerken, ikinci koluna Şor dilinin Kosuvan ağzı girer. Bunların kendine has özel!ikleri şunlardır; a. Başka dillerde, dil kurallarına bağlı olarak değişegelen ı-d-y seslerinin yerine "z" sesi kullanılır; azah (atah, adak, ayak) . İkinci kol­ daki dillerde bu durum görülmez. b. Başka dillerdeki kelime sonu "y" sesinin yerine s-z sesleri kul­ lanılır; kes- (kiy- ). İkinci gruptaki dillerde bu da görülmez. c. Başka dillerde kelime başında kullanılan "y-c-j-d-s" sesleri­ nin yerine "ç" veya "n, n" kullanılır; çil (başkalarında cı!, jıl, dil, sil), naiimır/nambur (başkalarında (yagmır, yamgır) . ç . Kelime ortasında "m / b " seslerinin değişmesi; kebe (keme , ge­ mi) , tebir (temir, demir) vb. 4. KlRGlZ-KlPÇAK DiLLERİ

Doğu Hun dillerinin ikinci koluna Kırgız-Kıpçak dilleri girer. Bu diller içerisinde Eski Kırgız diliyle günümüz Kırgız ve Altay dilleri var-


Türk Dillerinin Bölümlenmesi

149

dır. N. A. Baskakov'un tasnifini şöyle bir tablo ile gösterebiliriz: Bun­ ları diğer dillerden ayıran özellikler şunlardır; a. Sekiz asli uzun ünlü ve altı (veya sekiz) ikinci derecede uzun ünlü vardır. ·

b. Dudak uyumu korunmuştur. Bunların ağızlarında sert ve yumuşak ünsüzler zayıf bir şekilde ayrılırlar. c.

"

ç. Kıpçak-Nogay dillerindeki "s , ş" seslerinin yerine peltek ( izin) s ve ( ünsüzleri kullanılır: kaç�, kaş� d. Kelime başında çoğunlukla sert ünsüzler kullanılır. e. Eski Türk dillerine ait gramacik şekiller fazla korunmamıştır vb. Altay dilleriyle Kırgız dilleri arasında şu farklılıklar dikkati çeker; a. Kırgız dilinde altı, Altay dilinde sekiz uzun ünlü vardır.

b. Altay dilindeki "t-d" seslerinin yerine Kırgız dilinde "y" sesi kullanılır. c. Kırgız dilinde sert ve yumuşak ünsüzler ayırdedilirken, Altay dillerinde bunlar ayırdedilmemektedir. ç. İlgi ve ayrılma hal ekieri Kırgız dilinde "�nın/�nin/�dın/�din/�tın/� tin, �danl�den/�tan/�ten/�nanl�nen" iken, Altay diLnde "�nın/�nin/�dın/� din/ �tın/�tin ve -dan/�den/�tan/�ten/�nan/�nen" şeklinde kullanılır.


1.11 o -

TİTRK D İLLERİ

-ı ı:'

� S' ıı;c::ı

€ �"'

o

�:


V.

BÖLÜM

ÇAGDAŞ TÜRK DiLLERİ HAKKINDA KISA BİLGİ



Çağdaş Türk Dilleri Hakkında Kısa Bilgi

Türk halklarının çoğunluğu (eski) Sovyetler Birliği'nde yaşamak­ tadır. Bu ülkede yaşayan 130 dilin JO'a yakını Türk dillerinin mensu­ bu olarak kabul edilmektedir. Bunların ZO'den fazlası ülkemizdeki 79 edebi yazı dilinin içindedir. Bu dillerin yerine getirmiş olduğu görev, o di­ li konuşanların sayısına, coğrafi ve sosyal durumlarına bağlı olarak fark­ lı olsa da, her birinin bağımsız dil olarak konuşulup, her yönüyle geliş­ mesine, yazı dilinin oluşmasına, anlaşma aracı olarak görev yapmasına ortam hazırlanmaktadır. Türkçe konuşan halkların her biri, IV. bölümde verilen tasnif şe­ masındaki Türk dillerinin büyük altı kolundan birine dahildir. Türk dillerinde konuşan bazı halkların çoğunluğu (Mesela Türkler Türki­ ye'de; Uygurlar, Sarı Uygurlar, Salarlar Çin'in Sincan-Uygur Özerk bölgesinde; Azerbaycanlılar lran'da) dış ülkelerde yaşamakla birlikte, bunların az bir kısmı da ( mesela Türkler, Azerbaycanlılar, Uygurlar) Sovyetler Birliği'nde yaşamaktadır. Çağdaş Türk dillerinin çoğu birçok ağızdan veya şive grubundan oluşmakta ve o ağızlada şiveler, bütün olarak bir bölgede veya farklı bölgelerde karşımıza çıkabilmektedir. Türk dillerinin belli bir gruba gi­ ren şiveleri ve ağızlarının kendi özelliklerini koruyarak, farklı gruplar içerisinde görülmeleri de mümkündür. Mesela Özbek dilinin Kıpçak ağzı, Karluk dillerine göre Kıpçak dillerinin (Kazak, Karakalpak, No-


1 54

Türklük Bilgisine Giriş

gay vb. ) özelliklerini daha fazla saklamış, aynı şekilde Kırım-Tatar dili Kıpçak koluna girse de, güney ağızları kendine has özelliklerle Oğuz koluna girmekte, Altay dilinin güney ağızları Kırgız-Kıpçak koluna gi· rerken, kuzey kısmı Uygur-Oğuz koluna girmektedir. Farklı bir söyle­ yişle, bir dilin aslını devam emiren ağızlar, kendi özelliklerine bağlı olarak iki kola ayrılmışlardır. Bu, elbette, Türk dillerinin tarihi oluşma devrindeki boy-urug dilinin kendi arasında karışmasıyla ilgili uzun sü­ recin bir sonucudur. Belirtmek gerekir ki, bazı Türk dilleri, o dili ko­ nuşanların azlığı veya dağınık yaşaması, belli bir ülkedeki başka dille­ rin çemberinde kalarak kullanılması yüzünden, edebi dillerin seviyesine yiikselememiştir. Mesela Tofalar (Karagaslar), Kırımçaklar, Balkan, Çu­ lım Türkleri, Barahin Tatarları'nın dilleri vb. Aşağıda yazılı edebi dil olarak kabul edilen temel Türk dillleri hakkında kısaca bilgi verip geçmeyi uygun gördük. Bunlar, N. A. Bas­ kakov'un tasnifine uygun bir şekilde gruplandırılarak verilmiştir: Bulgar kolu

: Çuvaş dili

Oğuz kolu

:

Kıpçak kolu

: Kazak, Karakalpak, Nogay, Tatar, Başkurt, Karaim,

Türkmen, Türk, Azerbaycan dilleri. Karaçay-Balkar, Kumuk dillleri.

Karluk kolu

:

Özbek, Uygur dilleri

Uygur·O�tl% kolu

:

Tuva, Yakut, Hakas, Şor, Altay, Sarı Uygur dilleri.

Kırgız-Kıpçak kolu : Kırgız, Altay dilleri

I. TÜRK DiLLERİNİN BULGAR KOLU ı. Çuvaş Dili

Çuvaş dili, Çuvaş Cumhuriyeti'nde yaşayan Çuvaş halkının ko­ nuşma, yazma ve edebi dili olarak kabul edilir. Çuvaşlar'ın toplam sa· yısı 1 .839.228'dirı . Çuvaş halkının tarihi, çok çetin olaylarla ilgilidir ve uzun süreci olan bir tarihtir. Onlar kendilerini ldil boyu Bulgarla-

Halkiann sayısı alınmıştır.

1989 yılı nüfw sayımına göre verilmiştir. Bilgiler Ana Tıli gazetesinden


Ça�daş Türk Dilleri Hakkında Kısa Bilgi

155

rı'nın gerçek torunları olarak kabul ederler. Fakat, onların etnik yapı­ larında yalnız Bulgar kitleleri değil, Kıpçak kitleleriyle Fin unsurları da karışıktır. XV. yüzyılda Bulgar devleti dağıldıktan sonra Çuvaşlar diğer Türk kitleleriyle irtibatlarını kesmişler ve Fin-Ugorlar'ın çemberinde ya­ şamışlardır. Bu durum şüphesiz Çuvaşlar'ın dilini de etkilemiştir. So­ nuçta Çuvaşlar'ın dilinde büyük farklılıklar oldu ve onlan diğer Türk halkları anlayamaz duruma geldi. Bundan dolayı birçok bilim adamı Çuvaş dilini Türk dilleri içine katmamaya gayret etti. Çağdaş Çuvaş dilinin ses sistemi, kelimelerin ses kuruluşu diğer Türk dilli halklardan oldukça ayrıdır, fakat gramatik kuruluş bakımından Türkçeye has özel­ likler korunmuştur. Çuvaş dili, edebiyatı ve tarihi araştırmaları Ekim İhtilali'nden ön­ ce başlamıştır. Çuvaş dilinin ilk araştırıcıları içerisine N . İ . Zolotnits· kiy, N. İ. Aşmarin, N. A. Lebedev'i dahil edebiliriz. Ekim İhtilali'nden sonra ise Çuvaş dilini araştıran; V. G. Egorov, N. K. Andreyev, N . K. Dimitriyev, S. P. Gorskiy, M. İ . Skvortsov, G. İ. Fedorov, G. E. Komi­ lov gibi Sovyet, A. Rona-Taş, Z. Gombocz, İ. Budits, J. Nemeth, L. Li­ geti, O. Pritsak gibi Avrupalı ilim adamları vardır. Çuvaş dilinde yukarı ve aşağı ağız olarak adlandırılan iki ağız var­ dır. Bunlar coğrafi bölgelere göre ayrılmakla birlikte, tam belirli bir sı­ nırları yoktur. Çuvaş edebi dili esas olarak aşağı ağıza dayanır. Bu iki ağız arasında leksik, fonetik ve biraz da gramatik farklılık vardır. Me­ sela kelime başında veya kelimenin ilk hecesinde "o" sesi, aşağı ağızda "u"ya çevrilir. Mesela annan-urman (sokak), orapa-urapa (telega), so­ rah-surah (koyun), t1onna-t1unna (on) vb. Yukarı ağızlarda "a,e" sesleri, ağzın iki tarafından çıkan sesiere yakın genişlikte söylenir. Mesela "ka­ oma-ol" (keyif, ruh hali ), "ke-orek-ok" (kürk) vb. Yukarı ağızda ses uyumu kuralı oldukça korunmuştur. Yukarı ağız­ da çokluk eki "-sam/-sem" şeklinde kullanılırken, aşağı ağızda yalnız sem" şekli kullanılır. Yukarı ağızda "a,e" sesleriyle biten kelimelere il­ gi hali "-yan", yönelme hali "-ya" şeklinde gelirken, aşağı ağızda " nan/-nen" ve "-na/-ne" şeklinde gelir. ".

.

Çuvaş dilinde (dokuz ünlü a, a, e, e, i, o, u, ü, ı ve yirmi dört ün­ süz m, ii, n, tl, I , 1 , r, y, p, b, f, t, t, d, k, g, s , ş, s, c, z , ç , ts , h) ses kul-


156

Türklük Bilgisine Gir�

lantlır. Edebi dilde "o" sesi yalnız alıntı kelimelerde kullanılır. Ünsüz­ lerden "b, d, g, c, z. ts" sesleri Çuvaşça'nın asıl kelimelerinde kullanıl­ maz. Çuvaş dilinde sekiz hal vardır. Yalın halin kendine ait eki yoktur. İlgi hali eki "-dn/-en , -n" . Mesela pasar (pazar) "pasardn". Yönelme ha­ li, isimlere "-a/-e , -na/-ne" ekieri getirilerek kurulur. Mesela, "pasara". Bulunma hali, kelimeye "-ra/-re , -ta/-te" ekieri getirilerek yapılır. Me­ sela "pasarta". Ayrılma hali, kelimeye "-tan/-ten, ran/-ren" ekieri geti­ rilerek yapılır. Mesela "pasartan". Belirtme hali, kelimeye "-pa/-pe , -pa­ la/-pele" ekieri getirilerek yapılır. Mesela "pasarpa". Olumsuzluk hali, kelimeye "-sar/-ser" eki getirilerek yapılır. Mesela "pasarsar". Vasıta hali, kelimeye "-şan/-şen" eki getirilerek yapılır. Mesela, "pasarşan". Çokluğun gramatik göstergesi -sem'dir. Mesela "tusam-sem" (arkadaş­ larım) vb. Çuvaş dilinin kelime yapım ekieri şunlardır: 1 . İsim türeten ekler: -sd/-se; bu Kazak dilindeki "-şı/-şi" ekiyle an­

lamdaştır, suhasa (çiftçi), utarsa (arıcı) vb., -ds/-es; pumds (hayat) , sa­ bands (sevinç) vb., -lah/-leh; etemleh (insanlık), tavanlah (kardeşlik) vb., -a/-e; vise (terazi), -ka/-ke; çışka (yumruk), supka (şaplak) vb. 2. Sıfat türeten ekler: -la/-le; hayulla (cesur), tipteyle (derli toplu) vb., -sar/-ser; hayusar (korkak) , tirpeyser (derme çatma) vb., -hi; irhi (sabahlık), ıranhi ( yarınlık) vb., -çak/-çek; muhtançek (fiyaka), imençek (çekingen) vb., -akl-ek; harak (kuru), serek (çürük) vb.

3. Fiil türeten ekler: -la-/-le-; sekle- (kaldır- ), sıhla- (koru-) vb., an-/ -en- , -n-; yepen- (su ol-), -lan-/-len-; avlan- (evlen- ), ikkelen- (gü­ ven-) vb., -al-1-el-, - 1 - ; şural- (akla-) , şenel- (çağdaşlaş- ) vb., -ar-/-er- , -r-; savar- (sula- ) , piter- (kapat-) vb., -at-/-et- , -t-; hurat- (kara la-), ti­ ret- (korur-) vb.

Karşılaştırma, sıfat kök veya gövdelerine -rah/-reh; aşarah (daha tlık), ilemereh (daha güzel) ve -tarah/-tereh (puyantarah - daha zengin, sahal-tarah - daha küçük) ekieri getirilerek yapılır. Üstünlük derecesi, "çi çat, ver, ses (çi yüne · en ucuz, çat şura · bembeyaz, ver sene · en ye· ni) yardımcı sözleri, ikilemeler (şura-şura, beyaz, bembeyaz, inse-inse uzak uzak) ve "püre (bütün, hepsi) kelimesi ile (purençen layah en iyi­ si, purençen sulle en yukarı) yapılır. •

-


Ça�daş Türk Dilleri Hakkında Kısa Bilgi

157

Sıra sayı adları, asıl sayı adiarına "-meş" ekinin getirilmesiyle ya­ pılır. Mesela, sakkiımıeş - sekizinci, vun ikkemeş - on ikinci vb. Üleştir­ me sayı adları "-şar/-şer" ekinin yardımıyla yapılır. Mesela, vun visşer ­ on üçer, siçşer yedişer vb. Bir kelimesine "-er" eki getirilerek üleştir­ me sayı adı yapılır. Mesela perer - birer. Eğer birleşik sayıda bir kelime varsa o durumda "-şer" getirilir. Mesela sirem perşer yirm i birer vb. Bi­ rer kelimesi Kazak dilinde de kullanılır, fakat toplama veya üleştirme sayı adı olarak değil, ihtimal sayı adı bildirir. Topluluk sayı adı, asıl sa­ yılara "-dn/-en" eki getirilerek yapılır. Mesela, ikken - biz ikimiz, sakka­ ran biz sekizirniz vb. Kesir sayı adları, asıl sayı adlarıyla sıra sayı adla­ rının birleştirilmesiyle yapılır. Mesela, ikke vissemeş - üçte iki, visse pillek­ meş beşte üç vb. -

-

-

-

BİBLİYOGRAFYA I.

Materyali po grammatike sovremennogo çuvaşkogo literatumogo yazı ka, ç. 1., Çeboksarı, 1 957.

2. Egorov, V. G., Sovremennıy Çuvaşskiy literatumıy yazık, Çebok sarı, 1971. 3.

Yazıkıy narodov SSSR, T.

I l . M . , 1 966. Çuvaşsko-Russkiy Slovar. M . ,

1 985

II. TÜRK DiLLERİNİN OGUZ KOLU 1 . Türk Dili Türk dili, Türkiye Cumhuri·i eti'nde yaşayan 70 milyondan fazla (eserdeki ibare aynen "40 milyona yakın -37 SOO 000" biçimidedir. Çev.) Türk halkının resmi dilidir. Türkler yalnız Türkiye'de değil, Sovyetler Birliği'nde, Avrupa'nın birçok ülkesinde, Afrika'da ve Avus­ turalya'da da vardır. Türkler etnik oluşumlarını tamamlayıncaya kadar çok zor ve uzun bir tarihi macera geçirmişlerdir. Onlar kendi kökleri­ ni X-Xl. yüzyıllarda Orta Asya'daki Oğuz boylarına bağlarlar. Gerçek­ ten de Oğuzlar Türk halkının etnik yapısının temelini oluştururlar. Onların dili, Batı Hun dillerinin Oğuz-Selçuk koluna girer. Türk kit­ lelerinin Küçük Asya'ya gelip yerleşmeye başlamaları miladın ilk yılla-


158

Türklük Bilgisine Giriş

rında başlamışur. VIII-X. yüzyıllarda ise Küçük Asya'ya giriş büyük kit· leler halinde olmuştur. Buna tarihi olaylar da bir sebep olmuştur. Bau Türk Kağanlığı 742'de dağıldıktan sonra, Oğuzlar Sirderya'nın aşağı kı yılarına göçer ve IX. yüzyılın sonuyla X. yüzyılın başında Oğuzlar iki­ ye bölünürler (Batı ve Doğu olarak). Doğu kolu Türkmenler, bau ko· lu Selçuklular olarak adlandırılır. Xl. yüzyılda güçlenen Selçuklular Küçük Asya'ya, Kafkaslar'a girerler, yeni ülkeler için savaşırlar. Selçuk· lular 107 1 yılında Bizans imparatoru IV. Diyojen'i yenerler ve Küçük Asya'da hakimiyederini sağlamlaştırırlar. 1453 yılında ( 29 Mayıs'ta) İstanbul'un fethi, Türkler'in Küçük Asya'daki hakimiyederini tamam· ladı. Türk halkının etnik yapısı içerisinde Oğuzlar'la birlikte Kıpçak unsurları da vardır. Kıpçaklar, Küçük Asya'ya Balkanlar üzerinden; İran, Afganistan üzerinden ve Kafkaslar üzerinden geçmişlerdir. Kıp· çaklar'ın Anadolu'ya yoğun olarak geçişleri XIII-XIV. yüzyıllar olarak kabul edilir. Moğollara yenilen Harezmşah ordusu içerisindeki Kıpçak­ lar (Harezmşah ordusunun temelini oluşturuyorlardı) kaçarak İran, Afganistan üzerinden Küçük Asya'ya geçmişlerdir. İkinci geçiş Hülagü hücumları sonucu olmuştur. Türk dili eski yazma eserler yönünden zengin bir dil olarak kabul edilir. XIII. yüzyılda Karamanoğlu Mehmet Bey ( 1 261 - 1 277) Konya'da hakim olduğu zaman, Türkçeyi devletin resmi dili ve hesap-kitap dili olarak ilan etmiştir. O devirden başlayarak bugüne kadar Türk dili res· mi dil olarak kabul edildi. Bu uzun zaman içerisinde Türk dilinde bir· kaç kere reform yapıldı. Tarihinin büyük kısmını Arap dilli halkların çemberinde, onlarla kesişerek yaşadı, İslam dinini hakim din olarak kabul etti, Arap alfabesini kullandı. Bu yüzden Türkler'in söz dağarcı· ğı içerisinde Arapça ve Farsça kelimeler oldukça fazla kullanılmıştır. Arapça ve Farsçanın etkisi yalnız söz dağarcığında değil, morfolojide ve cümle kuruluşunda da dikkati çekecek derecede olmuştur. Buna örnek olarak eski Türk edebi dilini gösterebiliriz. Türk aydınları ana dillerinin saflığı için mücadele ederek, 1928 yılında Arap alfabesinden Latin al­ fabesine geçtiler ve 1 929 yılından itibaren okullarda Arapça ve Farsça okurulması kesildi. Türk halkının dili, tarihi ve edebiyauyla ilgilenme oldukça erken başlamıştır. Bizans'm başkenti İstanbul'un alınması, Osmanlı Türkle-


Ç�da.§ Türk Dilleri Hakkında Kısa Bilgi

159

ri'nin Balkan yarımadasına çıkJ.§ları Avrupa bilim adamlarının ve siya­ setçiterinin bak!§larını Türkler'e çevirmiştir. Türk dilinin ilk grameri XVI. yüzyılda (Bergamalı Kadri 1 530, Filippo Argentini 1533 ) ya­ zıldı. Rusya'da da Türk tarihiyle ilgilenme erken başlamıştır. Rus tür­ kologlarından, D. Kantemir'den başlayarak birçok bilim adamı Türk tarihini, Türk dili ve edebiyatını araştırmaya ömrünü sarfetmiştir. Bunlar; V. V. Barthold, A. Kazem-Bek, P. M. Melioranskiy, A. E. Kı­ nmskiy, 1. B. Grekov, G. Glebov, V. A. Gordlevskiy, A. N. Kononov, N. A. Baskakov, T. 1. Grunin vb.'dir. -

-

Türk dilinde sekiz kısa, üç uzun ünlü ses vardır. "a,e,ı,i,o,ö ,u,ü" ve "d, f, tl" . Ünsüzlerin sayısı 24'tür; "p , b, f, V, t, d, S, S, :{ , j, C, Ş , m , n, l, l, r , y, �, k, g, g , ğ, h " . Ünlü uyumları korunmuştur. Mesela Türk dilindeki gövde kelimeler ya kalın sıradan, ya ince sıradan hecelere sa­ hiptir. Yani kelimenin birinci hecesinde "a" sesi varsa, ikinci, üçüncü hecelerinde de "a, ı" sesleri kullanılır. Karşılaştırınız: araba, ank, ardıl. E�er ilk hecede ince ünlü varsa, di�er hecelerdeki ünlüler de ince olur. Karşılaştırınız: deney, erek, gedik, gölge vb. Bu kural ekierde de korunur. Yani gövdenin son hecesi kalınsa, getirilen ekler de kalın heceli olur, inceyse ince heceli olur. Mesela arabası , aralannda, bo�n, bo�ncu, bo�nculuk vb. Türk dilin de dudak uyumu da korunur, ancak tam de­ �ildir. "o,ö" sesleri ( "-yor" eki dışında) ekierde kullanılmaz. Demek ki, a�ız ünlülerinin tamamıyla dudak ünlülerinden ''u,ü" sesleri ek içeri­ sinde kullanılır. BİBLİYOGRAFYA l . Kononov A.N., Grammacika Savremennogo Turetskogo lireratür-nogo Yazıka, M-L. 1 956.

Z. Mayzel E. S., İzafet v Turetskom Yazıke. M-L., 1957.

3. lvanov S. N . , Kurs Turerskoy Grammatikiy. Ç. I., L.,

1 975, ç. Il, L., 1 977.

4. Turetsko Russkiy Slovarı. M. •

2. Azerbaycan Dili

Azerbaycan dili, Azerbaycan halkının konuşma, yazma ve edebi dili olarak kabul edilir. Bunlar, Azerbaycan Cumhuriyeti'nde (6 791


1 60

Türklük Bilgisine Giriş

1 06) ve başka ülkelerde ( 7 SOO 000) yaşamaktadır. Azerbaycan halkı uzun bir tarihe sahiptir ve Türk halkları içerisinde yazma eserler yö­ nünden zengin bir halk olarak kabul edilir. Onların kökü, eski yazma eserlerinde sıkça belirtilen Oğuz boylarıyla ilgilidir. Oğuzlar'la ilgili bilgilere Orhun-Yenisev abidelerinde, Kaşgarlı Mahmut'un sözlüğün­ de rastlanır. Kaşgarlı, sözlüğünün giriş bölümünde, Türk soylu halkla­ rın yerleşme düzenini belirtir. "Rum'a yakın birinci kabile Beçenek (Peçenek) , sonra Kıfçak, sonra Oğuz, Yelen, Başkurt, Basmıl, sonra Kay, sonra Yabaku, sonra Tatar, Sonra Kırgız gelir" demiştir. Oğuzlar hakkında yazılan eserler, onların Sibir'den göçtüğünü, Yedisu, Türkis­ tan üzerinden Aral ve Hazar kıyılarına gelip yerleştiklerini belinirler. Bugünkü Azerbaycan ülkesine Oğuzlar'ın yerleşmesini Mo�ol istilasıy­ la ilgili görenler de vardır. Selçukluların Azerbaycan'a gelmeye başla­ malarının X-Xl. yüzyıllarda olduğu tarihte bilinmektedir. Mesela Tuğ­ rul Bey 1 040 ve 1 054 yıllarında iki kere Azerbaycan'a girmiştir. Sel­ çukluların Azerbaycan'ı fetihleri, göçebe Türk kitlelerinin bu ülkeye yoğun olarak gelmelerine sebep oldu. Fakat Selçuklulardan önce de o topraklarda Türk dilli halkların olduğuyla ilgili belgeler vardır. Fikri­ roize delil olarak Hazar kağanlığını gösterebiliriz. Hazar kağanlığının sınırlarını Kafkas dağlarının eteklerine kadar genişlettiği bilinmekte­ dir. Ayrıca Hazar medeniyetine ait arkeolajik eserler Derbent'te de bulunmuştur.

Bunlarla beraber Hazarlar'ın runik yazıdan faydalandıkları da ta­ rihte bilinmektedir. Azerbaycan dilinin oluşmasını Oğu: boylarına bağlamaktayı:. N . A. Baskakov, Azerbaycan dilinin asıl kökünü Oğuz boylarıyla ilgili gö­ rerek, çağdaş Türkmen, Gagauz dilleriyle birlikte batı Türk dillerinin Oğuz koluna dahil eder. Fakat Azerbaycan dilinin oluşmasında Kıpçak dillerinin de payı büyük olmuştur. N. Z. Gadjiyeva Azerbaycan'da ya­ şayan Azer halkının dili hakkında bilgi vererek, bir zamanlar Azer hal­ kıyla birlikte Azerbaycan'da Türk dilli halkların da olduğunu belirtir. Miladın başında Hazar'ın güneyinde Elamityonlar yaşamış, bunların bir kolu kendilerini Okyuz (Bık ) olarak adlandırmışlardır. Z. Yampols­ ki'nin verdiği bilgiye göre, M. Ö. XIV. yüzyıldaki Essiri'nin Klinopis abidesinde, Türkler'in Urmiye nehri boyunu mekan tuttuklarıyla ilgi-


Ça.fdaş Türk Dilleri Hakkında Kısa Bilgi

161

li bilgi vardır. Buna benzer bilgilere başka yazma eserlerde ve ilmi araş­ tırmalarda da rastlanmaktadır. M.S. V.-VII. yüzyıllarda Hazarlar hak­ kında yazılan eserler yoluyla meseleye bakacak olursak; bu bölgede Kıpçak dilli kitleler yaşamaktadır. Selçuklu Oğuzları'nın XIII-XIV. yüzyıllarda Azerbaycan'a girmeleri, buradaki Kıpçak dilli halkların Oğuz diline geçmelerine sebep olmuştur. Azerbaycan dili Ekim ihtilalinden önce de sonra da ilim adamla­ rının özel araştırmalarının konusu olmuştur. Özellikle 1 9. yüzyılın el­ linci yıllarından sonra Azerbaycan dilinin bütün alanları E. V. Sevon­ yan, N. Z. Gadj iyeva, M. Ş. Miraliyev, Z. 1. Budagov, R. Rüstemov, A. A. Ahundov, F. R. Zeynelov, A. G. Orucev, M. Ş. Ragimov gibi bilim adamlarının ilmi çalışmalarının konusu oldu. Azerbaycan dili çok agızlı diller içerisindedir. Dilciler Azerbaycan dilinde 4 ayrı ağız kolu olduğunu kabul ederler. Birinci kala Kuba, Ba­ kü ağızlarını dahil ederler ve doğu kolu olarak adlandırırlar. İkinci kol batı kolu olarak adlandırılır ve buna Kazak, Gence, Karabağ ağızları dahil edilir. Üçüncü kala Nuha agzını dahil ederler ve kuzey kolu ola­ rak adlandırırlar. Dördüncü kol güney kolu olarak adlandırılır ve bu kala Nahcıvan, Ordubad, Tebriz agızları dahil edilir. Azerbaycan dilinde dokuz ünlü vardır, bunlar "a, e , e, ı , i, o , ö, U , ü" . Bunlardan " ı " ünlüsü dışında kalanlar kelime başında kullanılırlar. Bu dilde uzun ünlü yoktur. Bazı alıntı kelimelerde "a, e , ö , u , i" sesle­ ri uzun söylenir. Mesela, şö:be (şube), mö:tedil (mutedil), e:lan ( ilan), mi:ras (miras), mö:min (mümin) vb. Ünsüzlerin sayısı 24'tür. Azerbay­ can dilindeki sesleri Kazak dilindeki seslerle karşılaştıracak olursak, önemli farklılıklar oldugu görülür. Mesela, Kazak dilinde kapalı "e" se­ si seyrek ve yalnız kelimenin ilk hecesinde kullanılırken Azerbaycan di­ linde hu ses hece seçmez. Mesela, deve , gerçek, et vb. Kapalı "e" sesi ek­ lerde de kullanılır. Mesela "Materiallar havr olan kimi yola tüşersen (M. lbragimov)". Buna karşılık Kazak dilinde " e" sesi ekierde kullanılır­ ken, Azerbaycan dilinde bu ses ekler içerisinde kullanılmaz. Ünsüzler­ de de farklılıklar vardır. Mesela "h" sesi Kazak dilinde çok az kulllanı­ lırken, Azerbaycan dilinde bu ses, kelime başında, anasında ve sonun­ da yaygın olarak kullanılır. Mesela, gerargah, gevhe , geherli , gehel, hey-


162

Türklük Bilgisine Giriş

va vb. Azerbaycan dilinde "y" sesi vardır. Bu ses Kazak dilindeki "y" sesine denktir, ancak tam olarak aynı ses de�ildir. Bu sese kelime ba­ şında Kazak dilindeki "j" sesi denk gelir. Karşılaştırınız: yad - jat, ya� ­ ja�, yav - ja�utı vb. Kelime içinde ve sonunda ise "y" sesi denktir. Kar­ şılaştırınız: yay - jay, yayılmak -jayılmak, yaylag -jaylatı, yayrılıg - ayrılutı . Kelime başında ve sonunda kullanılan sesler arasında da farklılıklar görülür. Mesela Kazak dilinde kelime başında kullanılan "�,k" sesleri­ nin yerine Azerbaycan dilinde ço�unlukla "g" sesi kullanılır. Karşılaş­ tırınız: galpag - kalpak, gam� -kamış, gan - kan, gı� - kız vb. Kelime ba­ şında Kazak dilindeki "t" sesine Azerbaycan dilinde "d" sesi denk ge­ lir. Karşılaştırınız: dogım - tutıım, di� - ı:i�e , dik - ı:ik. Azerbaycan dilinin kendine has morfolojik özellikleri de vardır. Mesela, isimlerin altı çeşit hal çekimi vardır. Fakat ilgi halinin "-nın/­ nin" ekieriyle birlikte "-ın/-in/ tıe -yın/-yin" ekieri de vardır. Mesela, yarpatın, ohun, suyun vb. Yönelme hali ekinin Kazak dilinde olan "­ ga/-ge" şekli Azerbaycan dilinde yoktur. Yönelme halinin morfoloj ik göstergesi "-a/e, -ya/ ye"dir. Mesela, suya, aha vb. İyelik ekinin de Ka­ zak dilinden farklılığı vardır. Mesela ikinci şahıs iyelik eki "-ın/-in , i" dir. Kazak dilindeki "-n" ikinci şahıs iyelik eki kullanılmaz. Aynı şe­ kilde "-ınıv-ini�. -nı�" eki Kazak dilindeki ikinci şahsa saygı ifadesiyle kullanılan ek değil, ikinci şahıs çokluk ekidir. -

Bahse değer farklılık, fiilin gramer kategorisinde görülür. İlk dik­ kati çeken şey, Azerbaycan dilindeki kip eklerinin farklılı�ıdır. Azer­ baycan dilcileri emir kipi, açık kip (gözle görülen geçmiş), istek kipi ve şart kipiyle birlikte minnet (borçlu hissetme) kipi ve gereklilik kiple­ rinin cle olduğunu gösterirler. Minnet kipi fiil kök veya gövdesine "­ malı/-meli" ekinin getirilmesiyle yapılır ve cümlede 3. şahısta da kulla­ nılabilir. Bu kip eklerinden sonra birinci şahıs eki "-yam/-yem, -yıg/­ yik" , ikinci şahıs eki "-san/-sen, sınıv-sini�" üçüncü şahıs eki "-dır/-d.ir" şeklinde eklenir. Gereklilik kipi ise fiilin kök veya gövdesine "-(y)ası/­ (y)esi" eklerinin getirilmesiyle yapılır. Mesela, "almalıyım, almalısan, almalıdır, alasıyam , alasısan, alasıdır" vb. "-malı/-meli, -asıl-esi" ekieri başka Türk dillerinde de vardır, ancak onlarda kip eki kullanılması mümkün değildir. Mesela, ça�daş Kazak dilinde "suvgannalı , oynamalı , alası , beresi" gibi yapılarda görülür, fakat bunlarda fiil anlamı yoktur.


Ç� Türk Dilleri Hakkında Kısa Bilgi • 163

>zbek dilinde "kilesi, ulesi" kelimeleri vardır, ancak bunu isim-fiii eki larak kabul ederler. ,tBLİYOGRAFYA

Grammatika Azerbaycan.skogo Yazıka, Baku, 1 97 1 . Yazıki Narodev SSSR, T.

Il,

M., 1 966.

Sevenyan E. V., Affıksı Glageleebrazevaniya v Azerbaycanskem Yazıke, M., 1 962. Sevenyan E. V., Affıksı lymennege Sloveebrazevaniya v Azer baycans· kem Yazıke, M., 1 966. Şiraliyev M., Azerbaycan Diyalektelogiyasının Esasları, Baku, 1968.

3. Türkmen Dili Türkmen dili, Türkmenistan'da yaşayan Türkmen halkının ko1uşma, yazma ve resmi dili olarak kabul edilmektedir. Türkmenler, Öz­ ekistan'da, Tacikistan'da, Kazakistan'da, Rusya'nın bazı bölgelerinde 2 7 1 8 297) ve başka ülkelerde ( 1 4 1 0 000) yaşarlar. A. N. Baska· .ov'un tasnifine göre Türkmen dili ça�daş Azerbaycan, Türk, Gagauz illeriyle birlikte Türk dillerinin Oğuz koluna girer. Türkmenler ve nların ataları olarak kabul edilen O�uzlar'la ilgili bilgilere oldukça es· .i kaynaklarda rastlarız. Birçok bilim adamı Türkmenler'in Oğuz boy· m birliğinden ayrılmasını IX. yüzyılda İslam dinini kabul etmeyle il· ili görür. Gerçekten de O�lar, Sibir'den göçerek Aral ve Hazar kı· ılarına yerieşineeye kadar bir bütün, bir topluluk halindeydiler. Baş· a Türk toplulukları gibi Oğuzlar'ın emik yapısı da karışıktır. Tarihi belgelere göre O�uzlar, Balkaş'tan başlayarak Hazar'a kadar lan geniş bölgede yerleşmişlerdi. Bu bölgede yaşayan başka boyların 1ensupları da Oğuzlar'a dahil olmuşlardır. Mesela, S. G. Agacanov'un üşüncesine göre X. yüzyılda Yedisu bölgesinde Oğuzlar Karluklar'la arışmışlardır. Başka belgelerden ö�endi�imize göre, X-Xl. yüzyıllarda )ğuzlar Şu, Taşkent, Türkistan, Aral ve Hazar kıyılarına kadar olan ölgelerde yerleşmiş birkaç topluluktan oluşmuştur. Fakat bunlann X. üzyılda yerleştikleri asıl mekan Aral ve Hazar kıyıları olmuştur. Me· !la İstahri'nin belirttiğine göre Harezm ve lsficab'a kadarki yerlerde


164

Türklük Bilgisine Giriş

Türk-Guzlar (Oğuzlar), İsfıcab'tan Fergana'ya kadarki bölgede Türk­ Karluklar yerleşmişti. Oğuzlar'ın iki kala ayrılmaya başlamaları Yedi­ su'da olmuş, Amuderya kıyılarında bu süreç tamamlanmıştır. Günümü: Türkmen dili birkaç ağızdan oluşmaktadır. Türkmen dilcileri çağdaş Türkmen dilinin ağızlarını iki büvük kola ayırırlar. Bi­ rinci kola Teke, Sarık, Göklen, Yomut, Ersarı ağı:ları girerken, ikinci kala Nuhur, Anav, Eski, Surhı, Arabacı, Kivraç, Çavdır, Nukrı, Hatan, Bayat gibi ağızlar girer. Türkmen dili eski yazma eseriere sahip bir d i l olarak kabul edilir. Bunların Mahdum Kulu, Molla Nepes �ibi klasik şairlerinin eserleri Ekim ihtilalinden önce yayınlanmış ve Türk halkları arasında çok ya­ yılmıştır. Aynı şekilde Rus şark i y at ç ı la r ı n ın da araştırma konusu ol­ muştur. Mesela, A. N. Samoylov iç'in Türkmen d i l i , edebiyatı ve et­ nografyasıyla ilgili birçok çalışması oldu�ıı bilinmektedir. Türkmen dili etraflıca araştırılarak, konuvla ilgili birçok ilmi eser yayınlandı. Türkmen dilini araştıran Sovyet bilim adamlarından A . P. Potselüyevskiy, P. Azımov, M. N . Hıdırov, B. Çarıyarov, E. B. Muham­ medova, T. Taçmuradov, K. Sarıyev, H. Bayliyev'i gösterebiliriz. Türkmen dilinde on ünlü ses vardır, bunlar; "a , o, ö,

u,

ü, ı, i, e,

e" dir. Bu sesler uzun ve kısa olmak üzere ikiye ayrılır. Karşılaştırınız: at,

a : t , ot, o : t , öl , ö:l, bil, bi: l , gız, gı:z vb. Türklük Bilgisi'nde uzun ünlü­

leri birinci ve ikinci dereceli olarak ikiye ayırma geleneği vardır. Bilim adamlarının çoğu Türkmen dilindeki uzun ünlüleri birinci dereceli (asli ) uzun ünlüler olarak kabul ederler. Çağdaş Türkmen dilinin mal­ zemelerine göre uzun ünlülerin kullanılma sıklığı, kelime içerisinde kullanılması aynı seviyede değildir. Mesela "a" sesi uzun ve kısa olarak kullanılır ve kelimenin her yerinde olabilir. Kelime başında: at, a:t ( isim), kelime ortasında: agaççı (marangoz), yolbars (kaplan), sa:n (sa­ rı ), da:ş (taş). kelime sonunda: çıra (lamba), daşarda, ceza: , derya: vb. "o,ö" sesleri de kısa ve uzun söylenir fakat kısa "o,ö" sesleri kelimenin bütün hecelerinde kullanılırken, uzun söylendiğinde yalnız kelime ba­ şında ve birinci hece içerisinde olabilir. Türkmen dilinde 2 1 ünsüz ses kullanılır, bunlar: "b, v, g, d, c , z . y , k, l , m , n , ii , p , r , s , t , f , h, ç , ş "dir. Türkmen dilinde "şş , ts " sesleri


Çağd� Türk Dilleri Hakkında Kı.sa Bilgi

165

de kullanıhr, fakar bunlar ba�ımsız fonem özelli�i raşımazlar. Kelime içerisinde iki "ş" sesi kullanthyorsa " x" ( şş) harfi kullanılır, " ts " sesi ise Türkmen dilinin kendi kelimelerinde kullanılmaz, yalnız Rusça keli­ melerde ve Rusça kanalıyla gelen yabancı kelimelerde kullanıhr. Me­ sela, "csıgan, tsemem" kelimeleri Türkmen dilinin imhisına uygun ola­ rak "sigan, semenc" şeklinde söylenir. Türkmen dilindeki ünsüzlerin tama­ mı Kazak dilindekilerle aynı de�ildir. Mesela Türkmen dilindeki "g" se­ si dil ardı ve dil ortası olarak iki rürlü söylenir. Dil ortasının yardımıy­ la oluşru�unda ince (dil önü) ünlülerle birleşir ( cigit , söygi) . Dil ardı­ nın yardımıyla oluştuğunda kalın (dil ardı) ünlülerle birleşir (agsak , bayag, gun). Ünsüzlerin kelimeler içerisinde kullanılması yönünden de farkithklar oldu�u görülür. Mesela, "c " sesi Türkmen dilinde (ahnrı ke­ limeler hesaba katılmadığıncla) kelime içerisinde, kelime sonunda çokça kullanıhr. Kazak dilinde ise bu ses, hece ayırdetmez. Türkmen dilinde "g" sesi kelimelerin bürün hecelerinde kullanılırken, Kazak di­ linde kelime sonunda kullanılmaz. Türkmen dilinde düz ünlü uyumu etkilidir. Yani düz ünlüler keli­ melerin ikinci ve üçüncü hecelerinde de ekierde de kullanıhr. Ses uyumlarına göre: a) Sözler ya bir sıra kalın ünlülü ya da bir sıra ince ünlülü, b) Ekler, gövdedeki son heceain kalın veya ince oluşuna göre kalın ya da ince olarak eklenir. Bu yüzden de ekler iki veya dört çeşit ola­ rak kullanılır. Mesela "-dal-de " (bulunma hali), "-a/-e" (yönelme hali), "-da.n/-den" (ayrılma hali) vb. Bunun yanında Türkmen dilinde dudak uyumu da korunmuştur. Bunlar gövde kelimelerin heceleri arasında (kömür, gödük, donuz , zulüm) , bazı ekierin fonetik şekilleri olarak ( nın/-nin/-nun , -nün ilgi hali eki; -ım/-im/-ıım/-üm; -ın/-in/-ıın/-iin iyelik eki), gövde yapısındaki kök ile ekieri arasında (di4ür, dosluk, bölüm) kullanıhr. Ünsüzler arasındaki ses uyumu çoğunlukla ilerleyici benzeş­ me kurahyla ilgilidir. Fakat diğer Türk dillerindeki gibi kökün son se­ sinin kalın olmasıyla ekin kalın sesle başlaması gibi durumlar olmaz. Ek­ lerdeki çeşitlilikler yalnız ünlülere bağh olarak ortaya çıkar. Mesela Ka­ zak dilinde ayrılma hali ekieri "-da.n/-den/ -tan/-cen/-nan/-nen" olarak kahplaşmıştır. Aynı şekilde Kazak dilinde bulunma halinin "-da./-de/­ ca/-re/-na/-ne" ekieri kökün son sesinin ünlü, sert, sedalt veya sedasız oluşuna göre eklenirken, Türkmen dilinde yalnız "-da./-de " şekilleri ­


166

Türklük Bilgisine Giri§

vardır. Fakat bir arada kullanılan bazı ünsüz sesler ( ço�nlukla kök ve ek arasında) , biri ikincisini etkileyerek, ses de�işmelerine yol açar. Me, sela kökün sonu "n" ünsüzüyle bitip, ek "d" ünsüzüyle başlıyorsa; söy, lenişte "d" ünsüzü "n" olarak çıkar, yazılışta değiştirilmez. Mesela "menne (yazılışta mende), munnan (mundan), gı5tüne (gözünde) vb. Ke, limenin sonu "m" sesiyle bitip birleşecek ek "d" sesiyle başlıyorsa, "d" sesi söylenişte "n " olur. Mesela, kimne (yazılışta kimde), adımna (adım, da), öyümnen (öyümden) vb. "n" sesiyle biten kelimelerde "b" sesiyle başlayan ek getirildi�inde veya ikinci bir kelime geldi�inde, söyleyişte "b" sesi "m" olur. Mesela on mir (yazılışta on bir), on meş (on �eş) vb. Buna benzer ses etkisi bazen gerileyici benzeşme olarak da karşımıza çı, kar. Mesela " t , z " sesleriyle biten kelimelere "s" sesi�le başlayan bir ek getirilecek olursa " t , z " sesleri söyleyişte "c, s" olur, tussag (yazılışta tut, sag), yassag (yatsag), yesse (yetse) vb. Türkmen dilinde sıfatın dört çeşidinin oldu� kabul edilir. Asıl sı, fat çeşidinin özel bir eki yoktur, kök kelimeler sıfat olurlar. Sıfatın kar, ştiaştırma derecesi "�ak/�ek" eklerinin yardımıyla yapılır, üstünlük " derecesi, güçlendirme kelimelerinin birlikte kullantlmasıyla, çuv, şar, ören, in, inden, has , çim" kelimelerinin sözün önüne getirilmesiyle ya, pılır. Dördüncü sıfat çeşidi olarak yavaşlatma,azaltma derecesi kabul edilir. Bunlar sıfatın gövdesine "�ımtıV�imtil, ımtık/,imtik, ,ca/�ce, cak/� cek" eklerinin getirilmesiyle yapılır. Başka Türk dillerine göre fiilin zaman eklerinde bazı farklı özel, likler vardır. Mesela Türkmen dilinde şimdiki zamanın; Kıpçak, Karluk ve başka O�z dillerinde kullanılmayan farklı bir eki vardır. Bu ek, ",yar/, yer" şeklindedir. Türkmen diline yakın akraba dillerden olan Türk dilin· de (Türkiye Türkçesi) "-yor" eki şimdiki zaman ifadesi için kullanılır. Türkmen dilindeki ",yar", Türk dilindeki "-yor" ekleri, "yorı�" fiilinin gelişmesi sonucunda kalıplaşmıştır. Türkmen dilinde şimdiki zamanın; genel şimdiki zaman, tam (görülen) şimdiki zaman, tahmin edilen şim, diki zaman ve de�işmeli (şimdiki geçmiş) şimdiki zaman türleri vardır. Genel şimdiki zaman "�yar, �yor" ek.leriı'l.in fillerin köküne birleşmesiy, le yapılırken, tam şimdiki zaman "du:r, otı:r, yaa:r, yo:r" fiilierinin yar· dımıyla yapılır. Bu dört fiillin kendileri de başka bir fiille yanyana ge, lerek tam şimdiki zaman anlamını verirler, fakat olumsuzlukta kulla-


Çaıda§ Türlc Dilleri Hakkında Kısa Bilgi

1 67

nılmazlar. Tahmin edilen şimdiki zaman "--dır/,dir" eklerinin yardımıy­ la yapılırken, değişıneli şimdiki zaman, iyelik eki almış "..o,n/--en" geçmiş zaman sıfat fıilli kelimelere "ok" (yo:k" kelimesinin birleştirilmesiyle yapılır. Geçmiş zamanın birkaç türü vardır. Mesela ",dıf,dif,duf,dü" ekinin yardımıyla görülen geçmiş zaman ( yazdım, geldim) yapılır­ ken, "-yardı/-�erdt' eki, mesnetsiz geçmiş zamanı yapar. Mesela yazyardım vb. Memetsiz geçmiş zamanın iki türü vardır. Bunun birinci türü "-yar­ dı/,yerdi" ekiyle yapılırken, ikinci türü ",ardıf,erdl' ekiyle yapılır. ",cak. dıf,cekdi" ekiyle yapılan geçmiş zaman, tahmin edilen geçmiş zaman ola­ rak adlandırılır. Mesela öldürcekdi, başlabercekdi vb. ",ıpdı/-ipdi/-upduf,üp­ dü" ekiyle yapılan geçmiş zaman, geçmişte olan eylemleri bildirir. Mese­ la, bolıptı, gelipdi vb. Önceki geçmiş amanın olumsuz türü ",mandı/,men­ di" ekinin yardımıyla yapılır. Mesela, ya.unandım, gelmendim vb. Türkmen dilinde gelecek zamanın iki türü vardır. Bunlardan biri ge­ nel gelecek zamandır. Genel gelecek zaman fiile ",arf,er" sıfat fiil eki­ nin getirilmesiyle yapılır ve gelecekte olması mümkün olan hareketi tah­ min ettne anlamını da bildirir. Mesela, indi işler yola düşer. (H. İsma­ ilov). ",arJ,er" eki fiilin olumsuz şekline de eklenir. Kazak vb. Türk dil­ lerinde bunun olumsuz türü ",masf-mes" şeklindeyken, Türkmen dilin­ de "mas/-mes" şekliyle birlikte ",marf,mer" şekli de kullanılır. Mesela, yazmarmın, yazıtlarsın, yazmas vb. Biri'hci şahıs gelecek zamanın bu tü­ rü "-manam/-menem" şeklinde de kullanılır. Mesela, Alladan gorkka­ ram, senden gorkmanam (Mollanepes) . Gelecek zamanın ikinci türü tam gelecek zaman olarak adlandırılır ve fiiliere "-cak/-cek" eklerinin getirilmesiyle yapılır. Türkmen dilindeki ",cakf,cek" ekinin kendine has özelliği vardır. İlk olarak ",cakf,cek" eki almış gelecek zaman, şahıs eki almaz, şahıs anlamını cümlede kullanılan öme açıklar. Mesela, Ay­ nam, men seni bir salım yeke galdıracak (B. Kerbabayev) . İkincisi de, bu ek olumsuz fiiliere getirilir, çoğunlukla olumsuzluk anlamı "del" keli­ mesiyle verilir. Mesela, oglun bu pikirine gövn.emecek ( A. Durdıyev ) . Onun gelenini,gelmedigini ueli men bilcek del vb.


1 68

Türklük Bilgisine Giriş

BİBLİYOGRAFYA 1.

Grammatika Turkmenskogo Yazıka, I, Aşhabad, 1 970.

2. Yazıkiy Naradov SSSR, T. Il, M., 1 966.

3. Ulı Rusça-Türkmence Sözlük, T. I, M., 1 986, T. Il, M., 1 986 4. Gagauz Dili

Türk dillerinin Oğuz koluna giren dillerden biri de Gagauz dilidir. Gagauzlar, Moldavya'da ve Ukrayna'nın Odessa vilayetinde (elimizde­ ki bilgilere göre Gagauzlar'ın genel toplamı 1 97 I 6 1 'dir) yaşarlar. Bun­ ların bir kısmı başka ülkelerde (Bulgaristan'da, Türkiye'de) , Sovyetler Birliği'nin bazı cumhuriyetlerinde yaşarlar. Gagauz halkının tarihi, et­ nografyası tam olarak araştırılmamıştır. Bunların 1 957 yılına kadar kendi yazıları olmamıştır. 1 95 7 yılının 30 Temmuz'unda Moldavya Bü­ yük Meclisi'nin kararıyla Rus grameri esas alınarak Gagauz alfabesi ka­ bul edilmiştir. Gagauz alfabesinde 37 harf vardır; "a, a, b, v , g, d, e, yo , c, j, z , i , y , k, l, m, n , o , ö , p , r , s , t , u , ü , f, h, ts , ç , tş , ı , e , y u , y a , incelik işa­ reti". Gagauz dili araştırmaları ihtilalden önce başlamış olsa da, onu et­ raflıca araştırma çalışmaları ellinci yıllardan sonra başlamıştır. Gagauz dili üzerinde V.A. Maşkov, N . K. Dimitriyev, L. A. Pokrovskaya, G. A. Gaydarci, D. N . Tanisoglu, B. G. Gafarov, B. R Tukan gibi bilim adam­ ları çalışmışlardır. Çağdaş Gagauz dilinde iki ağız olduğu kabul edil­ mektedir. Gagauz dilinin merkez ağzına Moldavya'nın Çadır-Luksk, Komrat bölgesinde yaşayan Gagauzlar'ın dili girerken, Güney ağza, Moldavya'nın Bulkanştet bölgesinde yaşayan Gagauzlar'ın dili girer. Bazı bilim adamları Bulgaristan Gagauzları'nın dilinin farklı olduğunu söyler. Fakat bilim adamları bunu bağımsız bir ağız olarak kabul etmez­ ler. Merkez ağzı ile güney ağzı arasında fonetik ve !eksik farklılıklar ol­ masına rağmen, gramatik farklılık oldukça azdır. Gramatik farklılık, fi­ ilin şimdiki zaman çekimiyle ilgilidir. Yani orta ağııda şimdiki zaman "-er/-yer" eklerine sahipken, güney ağzında "-ıy/-iy " şekline sahiptir. Gagauz dilinde ünlüler kısa ve uzun olmak üzere ikiye ayrılır. Uzun ünlülerin bazı özellikleri vardır. Mesela Türkçenin eski kelime-


Çagdaş Türk Dilleri Hakkında Kısa Bilgi

1 69

lerinde korunmuş olan ve çok az rastlanan uzunluklar vardır, aart (ar· ka), aara ( ara·), kaaz (kazı ), kaar (kar) vb. kelimeler bütün Türk leh­ çelerinde kullanılan, genel Türkçe özelli�ine sahiplerdir. Fakat laazım, aalem, maavi, saat gibi kelimeler de alıntı kelimelerdir. Uzun sesliler ki bunlar daha çok kullanılır; uzun "a" sesi "a-h-a, a-h, a-g-a" gibi keli­ melerde vardır. Mesela, aaç (ağaç), aar (a�ır), raat (rahat) , maasus ( mahsus), dostulaa (dostluğa) vb. Gagauz dilindeki uzun ünlülerin sa­ yısı dokuzdur. Bunlar; "aa, ee , ıı , ii, oo , öö , uu, üü, ee'' . Gagauz dilin­ deki kısa ünlülerin sayısı da dokuzdur. Bunların söylenınesinde ve ya­ zılmasında diğer Türk lehçelerine göre dikkate değer bir farklılık yok­ tur. Kelime yapısında ünlüler ses uyumunu korumuştur. Yani kelimenin ilk hecesi kalınsa, diğer heceleri de kalın olur (örnek; yaldız, yaldızlamaa , yald.ızlı; kolay, kolayca, kolayla-maa, kolay/andırmaa vb.) , ince ise diğer heceleri de ince olur (örnek: sert, sertlenmaa , sertlendirmaa ; tusan, tu· sancı vb. ) . Bununla birlikte Gagauz dilinde dudak uyumu da korun­ muştur, ama çok yaygın değildir. Kök kelimelerin yapısındaki sesler arasında "o,ö,u,ü" sesleri varsa, ekierde yalnızca "u,ü" sesleri kullanı­ lır. Mesela fiilin geçmiş zaman eki "-dıl-dil-dul -dü" şahıs eki "·ıml-iml­ uml-üm, -sınl-sinl-sunl-sün" şeklindedir. Sıfat yapım ekleri iki çeşittir. Bunların bir kısmı isimlerden sıfat türetirler ( -bl-lil-lu/-lü; -nıl-nil-nu/-nü; -sız/-siz/-suz/-süz; -kıl-kil-ku/-kü vb. ) , ikinci kısmı ise fiillerden sıfat türetirler ( -ık/-ik/-uk/-ük; -akl-ek; mal-me; -ıl-il-ul-ü) . Sıfat derecelendirme de yaygındır. Bu görevle kul­ lanılan eklerden biri; "-cal-eel-çal-çe" dir (kısaca, saarca, sanca vb. ), bu tür karşılaştırma anlamında "-msıl-msil-msul-msü" eki de kullanılır (sa­ nmsı, iişimsi -ekşirnsi- , maavimsi vb. ), "-arakl-erek" eki de karşılaştırma anlamını bildirir ancak çok kullanılmaz (azarak, dararak vb. ) . Bu şekil­ de karşılaştırma "taa 1 daa " kelimesinin getirilmesiyle de yapılır. Mese­ la taa gözel, taa islaa vb. Pekiştirme sıfatları da vardır. Mesela; kıpkırmı­ zı , kupkuru , dümdüz , uzun uzun , biaz biaz vb. Bu anlamı verrnek için bazan hem 1 hen veya hepsi kelimelerinin getirilmesi gerekir. Mesela; hen taalı (çok pahalı), hen çok (en çok), hepsinde gozol (hepsinden gü­ zel ) , hepsinden çok vb. •

Fiiller, kök ve gövde şeklindedir ve gövdeler, köklere ekierin ge­ tirilmesiyle yapılır. İsimlerden fiil türeten en önemli ekler "·la/-le , -lu,


1 70

Türklük Bilgisine Giriş

�na/�ne , �ar/�er, �lan/�len" vb. Fiilden fiil türeten ekler çatı ekieri ola� rak kabul edilir. Çağdaş Gagauz dilinde beş çeşit çatı eki vardır: 1 . Esas çatı, 2. İşteş çatı, 3 . Dönüşlü çatı, 4. Errirgen çatı, 5. Edilgen çatı. Ek� leri bakımından çarıların Kazak dilinden farklılığı yoktur, ancak anlam yönünden ayrılıklar vardır. Mesela; işteş çatı eki "�ış�/�iş�/�uş�/�üş�" : anaş� (birbirini anla� ) , bakış�, biliş� vb. Gagauz dilinde "�ış�/�iş�" eki ha� reketin rekrarlandığını bildirir. Mesela kaçış�, itiş� vb. Gagauz dilinde bazı fiiller yalnızca "�ış�/�iş�" şekliyle kullanılır, bu fiilierin esas çatıla� rı yoktur. Mesela ka1.1ış� ( gir� ), sovaş� (zorlan� ), sauş� (savaş�) vb. Dö� nüşlü çatı eki, "�n/�ın/�in/�un/�ün"dür. Örnek; bulun� , bakın� gibi. Edil� gen çatı fiil köklerine "�ıl�/�il�!�ul�/�üV' eklerinin getirilmesiyle yapılır. Kazak dilindeki gibi, bazan "�ın�/�in+un�/�ün�" ekieri de edilgen çatı göreviyle kullanılır. Örnek; ayınn� , söölen� vb. Ettirgen çatı fiillere, "� dır�/�dir�/�dur�/�tır�/�tir�; �ıt�/�it�/�ut�/�üt�/+; �ır�/�ir�" ekieri getirilerek yapılır: yazdır�, gezdir�, işlet- vb. Kip ekleri, diğer Oğuz şivelerindeki kip eklerine benzer. Çağdaş Gagauz dilinde beş kip vardır. Gözden geçmiş zaman kipinin (açık ray) kendine has ekieri yoktur. Bunlar zamana ve şahsa göre söylenir. Ga­ gauz dilini inceleyen bilim adamları emir kipinin birinci şahsının ol� madığını söylemektedirler. Kazak bilim adamlarının emir kipinin bi­ rinci şahıs eki olarak kabul ettikleri "�ayın/�eyin" i istek kipi eki olarak kabul ederler. İkinci şahıs emir kipi fiilin kök veya gövdesiyle belirti­ lir, çokluk şeklinde ise "�ın/�in/�un/�ün; �yın/�yin/�yun/-yün; �ınız" şekil­ leri kullanılır. Ü çüncü şahısta ise; teklikte "�sın/�sin/�sun/�sün" , çokluk� ta "-sınar/ �siner/ �sunar/ �süner" şekilleri kullanılır. lsrek kipini, zaman anlamıyla ilişkilendirerek, 1 . Değişıneli şimdiki zamanla ilgili, 2. Geç� miş zamanla ilgili şeklinde ikiye ayırırlar. Değişıneli şimdiki zamana ait istek kipinin birinci şahsında "�ayım/�eyim; �alım/�elim" , ikinci şahsın� da "�asın/�esin; �asınız/�esiniz" , üçüncü şahsında "�sın/�sin/�sınnar/�sin� ner" ekieri kullanılır. İ stek kipinin geçmiş zaman (istek kipinin hika� yesi) birinci şahsı -"�aydım/ �eydim; �aydık/�eydik", ikinci şahsı "�aydın/� eydin; �aydınız/�eydiniz" , üçüncü şahsı "�aydı/�eydi; �aydılar/�eydiler" ek­ leriyle yapılır. Gereklilik kipi fiile "�malı/�meli" eklerinin getirilmesiy� le yapılır. Şart kipi ise "�sa/�se" eklerine sahiptir. Gagı:ııız dilinde sıfat fiilin beş türü kullanılır;


Çagdaş Türk Dilleri Hakkında Kısa Bilgi

171

I . Sıfat fiilin en fazla kullanılan türü ",(y)anf,(y)en"dir. Bu ek de�işmeli şimdiki zaman bildirir ve di�er Türk lehçelerindeki ",gan/,gen" ekiyle etimolojik yönden ilgilidir. Bu ek bazı durumlarda geçmiş zaman anlamında kullanılır. Bu yüzden ",anf,en" ekli sıfat fiile de�işmeli geç­ miş zaman adı da verilir. Gagauz dilinin ölü bazı kök kelimelerinin ya­ pısında ",gan/,gen" eki de korunmuştur. Mesela saygan (rüzgarlı), u�, kan vb.

2. De�işmeli şimdiki zamanın ikinci türü şimdiki ve gelecek za. manla ilgilidir. Bunlar ",ar/'f!'r; .-r" ekinin yardımıyla yapılır. Bu ekin "-ırf, irf,ur/-ür" şekli de vardır, ancak bunlar gelecek zaman anlamını verir:

3 . Maksatlı gelecek zamanın sıfat fiili "-(y)acek/-(y)acak" ekiyle yapılır. Fakat bu eke sahip sıfat fiil günümüz Gagauz dilinde seyrek kul­ lanılır.

4. ",mışf,miş/,muşf,müş ekli sıfat fiil geçmiş zaman anlamıyla kullanılır. Bunların anlamında bilinmezlik, çok eskiden olup bitmişlik veya hareket sahibinin sonradan öğrenmişliği vardır. "

5 . Geçmiş zaman ifade eden sıfat fiil olarak ",dik" eki kullanılır. Gagauz dilinde sadece bu ek olumsuzlukta kendi anlamını korumuştur. Yani olumsuz anlamda ",madıkf-med.ik" şekline sahiptir. Olumlu şekil­ de ise ",dzı/-d.iif,duu/,düü; ,tıı/-tii/,tuu/,tüü" şekillerine sahiptir. Aslında ",dzkf,dik" eki mastar eki olarak kabul edilir. Gagauz dilinde zarf fiilin dokuz şekli kullanılır: I . ,( y)ıp/-( y)ipf,( y)upf,( y)üp

2. ,(y)a/,(y)e 3. ,(y)arakf,(y)erek

4. -madan/-meden 5. ,( y)ınca(k)/ ,( y)ince(k)/ -( y)unca(k)/ ,(y)ünce(k)

6 . ,dzkça(n)/ ,d.ikçe(n) 7. -kan! -ken, -kın/ ,kin/ -arkan/ ,ırkan/ ,mışkan/ -aceykan 8. -dıynan/ ,d.iynen/ ,duynan/ ,düynen 9. -dız.aanan/ ,dıcaanan ·vb. Türkiye Türkolojisinde geniş zaman (Çev.)


l 7Z

Türklük Bilgisine Giriş

BİBLİYOGRAFYA l . Pokroskaya L. A., Gra�matika Gagauzskogo Yazıka, Fonetika; Morfologiya, M., 1 964 2. Pokroskaya L. A., Sintaksis Gagauzskogo Yazıka v Sravnitel'nom Osvetseniy, M., 1978. 3. Gaydarci, Gagauzskiy Sintaksis, Kişinev, 1973. 4. Gagauzsko-Russko-Moldavskiy Slovar. M., 1973

5. Salar Dili

Salarlar Çin'de yaşayan Türk dilli halklardan biridir. Onların kendi yazıları yoktur. E. R. Tenişev'in belirtiğine göre Salarlar'ın top­ lam nüfusu 40 000 civarındadır. Salarlar'ın tarihi, dil ve edebiyatları tam olarak araştırılmamıştır. Yazılı belgelerde Salarlar hakkında ilk bil­ giler Kaşgarlı Mahmut'un sözlüğünded , . O, Salgur boyunun varlığını ve bunların Oğuz boyuna mensup olduğunu belirtir. Kaşgarlı Mahmut Oğuzlar'ın 22 boydan oluştuğunu ve Salgurlar'ın beşinci Oğuz boyu ol­ duğunu göstermiştir ( Divan, I. Cilt. 89. s. ) . Salgurlar Sibirya'dan gö­ çen Oğuzlar'la birlikte Semerkant'a ve daha uzak Türkmenistan'a, Kü­ çük Asya'ya kadar gitmişlerdir. Fakat 14. yüzyılda tekrar göçerek şim­ diki oturdukları bölgeye yerleşmişledir. Salar dili, I 9. yüzyılın sonunda incelenmeye başlanm ıştı. Onlarla ilgili malzemeler toplayarak , ilk bilgi verenler E. N. Potanin, F. Poyar­ kov, V. Ladiginder, oldu. Ancak Salarlar içinde yaşayarak dil malzeme­ si derleyen ilk dilci türkolog S. E. Malov olmuştur. Şu anda Salarlar'ın diliyle ilgilenerek ilmi araştırma ve incelemeler yapan E. R. Teni­ şev'dir. Salar dilini inceleyenler, bu dilin durumunu açıklamakta iki türlü yol bulmuşlardır. Bir grup bilim adamı, Salar dilini bağımsız dil saymaz ve Sarı Uygur dilinin bir ağzı olarak kabul ederler. Mesela, K. Thomsen, N. Poppe vb. İkinci bir grup bilim adamı ise, Salar dilinin Türk di llerinin Oğuz koluna girdiğini, ancak Kıpçak dillerinin güçlü etkisi altında kaldığını söylerler ve bağımsız dil olarak kabul ederler. Mesela, E. R. Tenişev vb. Salar dilinde konuşan insanlar uzun zaman Türk dilli halklardan ayrı düşüp, Çin, Moğol, Tıbet halklarının içinde kalmışlardır. Bu yüzden Salarlar çok dilli halk haline gelmişlerdir. Sa-


Çağdaş Türk Dilleri Hakkında Kısa Bilgi

1 73

lar dilinin içine çokça Moğol, Çin, Tıbet unsurlarının girmesi müm­ kün oldu. Salar dilinin üç ağzı vardır; 1 . Batı ağzı

2. Doğu ağzı 3 . Karışık ağız Bunları esasen yalnızca ses bilgisi ve kelime hazinesi özellikleri ayırmaktadır. Salar dilinde sekiz ünlü ses vardır: "a,e,ı,i,o,ö,u,ü", ünsüzlerin sa­ yısı otuziki'dir. BİBLİYOGRAFYA I.

Tenişev, E. R., Stroy Salarskogo Yazıka, M., I 976

III.

TÜRK DiLLERİNİN KlPÇAK GRUBU

1. Kazak Dili Kazak dili, Kazakistan'daki Kazak halkının konuşma, yazma, ede­ bi ve resmi dili olarak kabul edilir. Kazaklar yalnızca Kazakistan'da de­

ğil, Özbekistan, Rusya, Kırgızistan, Türkmenistan cumhuriyetlerinde de yaşamaktadırlar. Sovyetler Birliği'ndeki Kazaklar'ın toplam sayısı ( 1 979 sayımına göre) 8 1 3 7 878'dir. Yabancı ülkelerdeki Kazaklar ço­ ğunlukla Moğolistan'da ve Çin'de (genel sayılan 1 300 000 civarında) yaşamaktadırlar. Son sayımiara göre ( 1 99 1 ) Kazaklar'in dünyadaki toplam sayısı 1 0 milyonu aşmıştır. Kazaklar'ın tarihi eski devirlerden başlasa da, onlarla ilgili yazıl­ mış olan eski eserler korunmamıştır. Fakat Kazaklar'ın etnik yapı yö­ nünden Kıpçak boyları topluluğuna giren kabilelerle ilgili olduklarını bilmekteyiz. Kazak halkının oluşumuna giren boylar ve boylar toplulu­ ğunun bir araya gelmeye başlaması moğol istilasından önce olmuştur. Fakat Moğol istilası Deşt-i Kıpçak'taki boyların halk olmasını iki asır geriletmiştir. Altın Orda, daha sonraki devirlerde Özbek Ordası ve


1 74

Türklük Bilgisine Giriş

Nogay Ordası'nın içinde yaşadılar. Ancak 1 5 . yüzyılın başında Kazak· lar, Özbek, Nogay, Karakalpak halkları gibi kendi bayrağını yükseltip, bağımsız ülke olarak ayrıldılar. Etnik yapı yönünden Kazak halkı, No­ gay, Karakalpak, Özbek (c ile konuşan ) halklarıyla yakından ilgilidir. Onlarda rastlanan pek çok boy, Kazak halkı içerisinde bugüne kadar kendi adlarını koruyarak, ata köklerini anmaya devam etmektedir. Kazaklar'da boylar korunmuştur ve üç cüz vardır. Mesela, Ulu cüz (Duvlat, Alban, Suvan, Kanglı, Sırgeli, Şanışkılı vb. ), Orta cüz (Ar· gın, Nayman, Kıpçak, Kongırat vb. ), Kişi cüz ( 1 2 Ata bay ulı, Jeti ruv, 6 Ata elim). Böyle cüze bölünme, eski devirlerde coğrafi şartlarla ilgi· li olsa da, daha sonraki Kazak hanlarının uzun zaman devam eden ik­ tidar mücadelelerinin arkasında, iktidara ulaşma dalaşı temelinde sos· yal birtakım sebeplere dayanmıştır. Kazak diliyle ilgili ilk araştırmalar ihtilalden önce yayınlanmıştı. Bu konuda Rus oryantalistleri N. l. llminskiy, N. A. Terentiyev, P. M. Meli -oranskiy, V. V. Katarinskiy, 1 . Laptev, N. P. Ostroumov'un çalış­ malarını belirtmek gerekir. İhtilalden sonra Kazak dili her yÖnüyle in· eelendi ve Kazak dil bilimi ilerledi. Kazak dil biliminin bugünkü sevi­ yesine yükselmesine A. Baytursunov, K. jubanov, T. Savranbayev, S. Amanjolov, I. Keneshayev, M. Balakayev, A. Iskakov, G. Musabayev, E. Kaydarov, K. Ahanov, Ş. Sarıbayev, R. Sızdıkova, T. Kordabayev, K. Esenov, A. Kaldıbayeva, E. Nurmagamberov, T. Januzakov, B. Ebilka­ sımov, M. Sergaliyev, T. Sayrambayev, E. Kurışjanov, S. İsayev, G. Ay­ darov, E. Bolganbayev, T. Aydarov, N . Oralbayeva, R. Emirov, A. Ebi­ lakov, J. Aralbayev, I. Mamanov, E. Jünisbekov, T. Konıratbayev vb. büyük katkılar yaptılar. Kazak dili, Özbek dili gibi zengin ağıziara sahip değildir. Bilim adam­ larımız, Kazak dilinde batı, güney ve kuzeydoğu ağızları olduğunu ka­ bul ederler. Bu ağızlar arasındaki farklılıklar esasen fonetik, leksikolojik farklılıklar olarak kabul edilir. Kazak edebi dili, genel halk dili tP.rrıe· linde oluşmuş, her yönüyle gelişmektedir. Kazak edebi dilinin gelişme tarihi vardır. Fakat Kazak dilcileri bu konuda bir noktada buluşamadı­ lar. Mesela, M. Balakayev edebi dilin oluşmasında yazı dilinin olması gerekir diye düşünür ve 1 8. yüzyılın sonu ve 1 9. yüzyılın başlarında


Ça�daş Türk Dilleri Hakkında Kısa Bilgi

1 75

edebi dilin oluştuğu sonucuna ulaşır. İkinci bir kısım bilim adamları ise, edebi dilin oluşması için yazı dili şartının gerekmedi�ini ve konuş­ ma diliyle de, yazma diliyle de edebi dilin oluşacağı düşüncesini be­ nimserler. Çağdaş Kazak edebi dili, üslOp bakımından gelişip olgunla­ şan bir dil haline geldi. 2.Karakalpak Dili

Karakalpak dili, Özbekistan Cumhuriyeti içerisindeki Karakalpa­ kis-tan Cumhuriyeti'nin asıl halkı olan Karakalpaklar'm konuşma, yazma ve resmi dilidir. Karakalpaklar, Karakalpakistan'da, Kazakis­ tan'da, Rusya'da ( toplam sayı 423 436) ve yabancı ülkelerde (5 000) yaşarlar. Karakalpaklar'm eski tarihi, Kazak ve Nogaylar'in etnik yapı­ sındaki boyların tarihiyle ilgilidir. Bu yüzden de Karakalpaklar'da rast­ lanan boylar, Kazaklar ve Nogaylar içerisindeki boy ve kabileler gibi Kıpçaklar'in yapısına aittir. Kazak, Karakalpak ve Nogay halklarının içerisindeki· boy adlarının aynı olması da bu akrabalığın bir sonucudur. Mesela Karakalpaklar'da şu boylara rastlanır; Konrat, Kıpçak, Mangıt, Kıtay, lrgaktı, Balıkşı, Kanglı, Kayşılı, Kara Moyın, Bassarı, Kostamga­ lı, Uştamgalı, Kazayaktı, Kıyat, Aşamayh, Balgalı, Uygır, Müyten, Kı­ yın, Kenges, Kökis, Saltır vb. Tarihi devir yönünden de, coğrafi mekan yönünden de Kazak, Karakalpak ve Nogaylar'ın 1 4.- 1 5 . yüzyıla kadar­ ki medeniyeti, tarihi ortak ve kaderlerinin aynı olduğunu biliyoruz. Bu üç halk, önce Altın Orda hakimiyetinde, daha sonra Nogay Ordası içindedir. Bunların yalnızca dilleri de�il, a�ız edebiyatları (sözlü edebi­ yat) da, adet-gelenekleri de çok yakındır. Bu yüzden bu üç dil Türk dil­ lerinin Kıpçak-Nogay koluna girer. Karakalpak dili ile ilgili ilk fikirler ihtilalden önce söylenmişse de, ilmi. olarak araştırma ve inceleme yoktur. Macar bilim adamı Yambery 19. yüzyılın ikinci yarısında Karakalpak dilinden biraz malzeme yayın­ lamış ve bazı seslerle ilgili tahliller yapmıştır. Karalçalpaklar arasına ge­ lerek, özel araştırma yapan Senpetersburg Üniversitesi'nden P. M. Me­ lioranski'nin öğrencisi İ. A. Belov olmuştur. Bu kişi, 1 903 'te Karakal­ pakistan'a gelmiş ve malzeme derlemiştir. Bu malzemeyi 1 9 1 7'de Aş­ kabat'ta yayınlamıştır. Sovyet devrinde Karakalpak dilini araştıran bi-


1 76

Türklük Bilgisine Giriş

lim adamlarından N. A. Baskakov, S. E. Malov, E. P. Polivanov, N. Davkarayev, D. S. Nasırov, E. Berdimuratov, O. Dospanov, M. Devle­ tov, H. Hamidov'un adını belirtmek mümkündür. Karakalpak dilinin a�ızlarını araştırma, yüzyılımızın otuzuncu yıl­ larında başlamıştır. Günümüzde Karakalpak dilinin ağızları konusunda birbirinden çok uzak olmayan iki görüş vardır. Baskakov gibi bazı bi­ lim adamları Karakalpak dilinde a) Kuzeyd,ığu, b) Güneybatı ağızları oldu�unu söylerken, D. S. Nasırov, O. Ospanov gibi bazı bilim adam­ ları da kuzey ve güney ağızları olduğunu söylemektedir. Fakat bu iki ağız arasındaki farklılık çok azdır. İhtilale kadar Arap alfabesiyle Karakalpak yazısı vardı, ancak okuma zorluğu yanında, Karakalpak dilinin ses özelliklerini tam olarak karşılayamamaktaydı. Daha sonra diğer Türk dilli halklar gibi, Kara­ kalpak halkı da kendi alfabesini hazırlamaya girişti. ı 924 yılında Arap alfabesi temelinde Karakalpak alfabesi yapıldı, 1 928 yılında da Arap alfabesi yerini, Latin alfabesi esas alınarak hazırlanan Karakalpak alfa­ besine bıraktı . O devirlerde Karakalpaklar'ın edebi dili de oluştu, ede­ bi dile esas olarak kuzey ağzı alındı. ı 957 yılında Karakalpak alfabesin­ de bazı değişiklikler yapıldı. 1 957'de kabul edilen alfabede 41 harf var­ dır: "a, e, e, 1, i, O , Ö, U, Ü, b, V, g, g, C , Z, ıy, !c, k, 1, m , n,fi, p, r, S , t, v , h, h, ç , ş, s, ye , ya, yu, ts , incelik işareti, sertlik işareti" . Bunların do­ kuzu (a, e, e, ı, i , o, ö, U, ü) ünlüdür. "e" yalnız Rusça ve Rusça kana­ lıyla gelen kelimelerde kullanılır ve Karakalpak dilinde bağımsız fo­ nem olarak kahul edilmez. Kelimelerin ilk hecesinde dokuz ünlünün tamamı kullanılabilir. Fakat çok heceli kelimelerin ikinci ve daha son­ raki hecelerinde dudak ünlüleri kullanılmaz. Fakat konuşma esnasında dudak ünlülerinin ikinci hecelerde de kullanıldığı durumlara rastlanır. Mesela, kelimenin ilk hecesindeki ünlü dudak ünlüsü, ikinci hecesin­ deki ünlü kısa ezüvlik ( ağzın iki tarafından çıkan a,e,ı,i) ünlü olsa, ağ­ zın iki tarafından çıkan düz ünlüler, dudak ünlüsü gibi işitilir. Karşılaş­ tırınız; kulın (söyleniş kulun), külki (külkü), konıs (konuş) , kumırska (kumurska), tolık ( toluk) vb. Kelime başında "o,ö" sesleri söylenmez, bu seslerin önüne "y, v" seslerinden biri getirilir. "b, v, g, g, d" ünsüz­ leri alıntı sözler dışında Karakalpakça kelimelerin sonunda kullanıl­ maz, kullanılsa da "p, t, !c. k" seslerine yakın söylenir.


Çağdaş Türk Dilleri Hakkında Kısa Bilgi

I 77

Karakalpak dilinde ünsüz uyumu vardır. Mesela kelimenin son se­ si sadalı ise getirilen ek ya sadalı ya da sadasız ile başlatılır. Karşılaştı· rınız: kar d m , kardın, jem-nin, jemnin vb. Eğer kelimenin sonu ünlüyle bitiyorsa getirilen ek sadalı veya sadasız başlar. Mesela, ana-nı, ananı, ana-dan, anadan vb. Kelimenin son sesi sert olursa, getirilecek ek de sert sesle başlar. Mesela, at- tın, attın, tas-ka, taska vb. Karakalpak dilin­ de ilerleyici benzeşme kuralı korunmamış, yalnız gerileyici benzeşme kuralı korunmuştur. Mesela, kelimenin sonu "p, /.c, k" seslerinden bi­ riyle bitiyorsa, ünlüyle başlayan bir ek getirildiğinde, "p" sesi "b veya v" sesine, "le ve k" sesleri "g veya g" seslerine döner. Mesela, balık-ı balıgı , jak-ar jagar, tik-iz tigiz, tap-ıp · tavıp , şap-a -dı · şahadı vh. Kö­ kün son sesi "n" olup, getirilen ek "b" sesiyle başladığında, "n" sesi "m"ye döner. Mesela, jan-ha-dı (jambadı) , kön-be-gen (kömbegen ) \'b. Aynı şekilde kelimenin son sesi "n" olup, getirilen ekler "k, g , g" ses­ lerinden biriyle başladığında konuşmada "n" sesi "ii" sesine döner. Me­ sela, burun-gı (burungı) , nan-ga (nanga) vb. Seslerin, bilhassa hecelerin söylenınesi sırasında, düştükleri de görülür. Mesela, köke ünlüyle baş­ layan ek getirildiğinde, kapalı heceyle biten kelimelerin son hecesin­ deki dar ünlü düşürülür ve yazıda da gösterilmez: halikı · halkı , murını mumı vb. Balalar, kelgen, salgan, salipti , kelipti gibi kelimeler ballar, ke­ gen, sagan, saptı, kepti şeklinde bir hece düşürülerek söylenir. -

Karakalpak dilinde 6 hal eki vardır, Kazak dilindeki vasıra hali kı/ lanılmaz. Çokluk "-lari-ler" ekiyle yapılır. Fakat bu ek ünsüz uyumu kuralına uymadan sert ünsüzlerle biten kelimelere de, sedalı ünsüzler­ le biten kelimelere de, ünlülerle biten kelimelere de "-lari-ler" şeklin­ de gelir. Mesela, adamlar, köller, atlar, itler vb. Karakalpak dilinin kelime yapım sistemi iyi ilerlemiştir. Kelime yapımında şu ekler kullanılır:

1 . -şıl-şi: anşı , etikşi 2. -lık/-lik: jaksılık, baylık, gedeylik 3 . -şılıkl-şilik: dıykanşılık, eginşilik, pahtaşılık

4 . ·gerşilik: javgerşilik, lemgerşilik, adamgerşilik A

5 . -ıs/-is ,·s : aytıs , tartıs , uns , kiris


l 78

Türklük Bilgisine Giriş

6 . ,lıMi: akıUı , gayratlı , kederli 7. ,day/,dey : kakpaktay, merıdey, adamday, kazanday B . ,sız/-siz: sansız, jersiz, malsız

9 . ,dekf,dek: deriyadek, peridek, guldek. Bu ek, anlam bakımından Kazak dilindeki ",day/,dey" ekine benzer ve iki n�sneyi kaİşılaŞtırır. 1 0 . ,laf,le: oyla, belgile , tırmala, kozıla l l . ,ay/,ey: molay, küşey, azay, ülkey

1 2 . ,lasf,les : selemes , beUes , oraylas Sıfatın üç derecesi vardır. Asıl sıfat derecesi kök sıfada verilir ve bunların özel eki yoktur. Karşılaştırmalı derece, kök sıfatlan ",yakf, rek/-ırak/ -irek; ,lavf,lev; ,gıltf,gilt; ,şıl/-şil; -gıltımf,giltim; ,gış/,giş" ekleri­ nin getirilmesi yoluyla yapılır. Mesela, katorak, jaksırak, kııgış vb. Pe­ kiştirmeli sıfatlar, pekiştirme heceli çift kelimelerin yan yana gelmesiy­ le (ıp,ıstık, sap,sarı), en, jüde , dım kelimeleri kullanılarak (en ulu , jüde sulıv, dım körkem) , tekrarlarta (kat kat et, şıp şıp ter, köpten köp , moldan mol) yapılır. Karakalpak dilinde fiilin dört çatısı vardır. Dönüşlü çatı, fiil kökü­ ne "ın,f,in-; ,ıl,f,il,, - 1 -" ekieri getirilerek yapılır. Mesel� maktan­ (övün- ) , süyin- (sevin-) , jazıl- ( yazıl-) , taran- vb. İşteş çatı fi'il köküne ",ıs-f,is' , 's," eklerinin getirilmesiyle yapılır. Melesa, söyfes,, belfes, vb. Et­ tirgen çatı, fiil köküne "-dır,f,dir- , + , ir, , ,iz, , ,dar, , ,git- , ,set-" ekleri­ nin getirilmesi suretiyle yapılır. Mesela, keptir- (kurut- ), bildir, , okıt- , azayt' , aytkız:-(&öylet-) , pitir- , jetker, , aıgır, vb. Edilgen çatı (Karakal­ pak dilinde belgisiz derece), fıil köküne ",ıl-f,i/.,/, ,1 'i ,ın,f,in,, �- " ekle­ rinin getirilmesiyle yapılır. Mesela yelendi (yenildi) , orundaldı (yapıldı), karaldı (bakıldı ), basıldı , taşındı vb. Fiil çekimleri şu ekler yardımıyla yapılmaktadır: Geçmiş zaman ekleri; "-dıf,di/-tı/-ti" (karadı , tanıştı); ",ganf,genf,kanf,ken" ( tü.singen, al-gan) ; ,ırf,ip , ,p" ve şahıs ekinin getirilmesiyle (umıtıppın, umınpsız, umıtıpsan vb. ) yapılır. Şimdiki zaman fiil köküne "-ıpf,ip , P ve otır, tur, atır, jür, kıyatır, baratıp" kelimelerinin getirilmesiyle ( tü.sip atır - iniyor, ösip baratın , büyüyor, pişip tur - olgunlaşıyor) , ",af,e , ,y" zarf fiil ekleri­ nin şahıs eki alması yoluyla( baradı, isleymen, jüresen vb. ) yapılır. Gele'


Çaadaş Türk Dilleri Hakkında Kısa Bilgi

1 79

cek zaman "-ar/-er, -r" (aytar, keler), "-mas/-mes" (ayı:mas, kelmes), mo.kşı/ -mekşi" (bas talmo.kşı, jünnekşi), "-(a)jak, -(e)jek" (ketejek, bara­ jak) ekieriyle yapılır. BİBLİYOGRAFYA 1 . Berdimuradov E., Devletov A., Hezirgi Karakalpak Tıli, Nökis, 1 979. 2.

Hezirgi Karakalpak Tıli (Morfologiya), Nökis, 1 98 1 .

3 . Hezirgi Karakalpak Tıli (Sintalcsis), Nölcis, 1 986. 4.

Baskakov N. A., I<aralcalpakskiy Yazık. T. I, M., 1 95 1 . T. II, M., 1 952.

5.

Karakalpaksko-Russkiy Slovar, M., 1 958.

3. Nogay Dili

Nogay dili, günümüzdeki Nogay halkının konuşma, yazma ve ede­ bi dilidir. Nogay dili, çağdaş Kazak, Karakalpak dilleriyle birlikte Türk dillerinin Kıpçak grubunun Kıpçak-Nogay bölümüne girer. Nogaylar esas olarak Kafkas eteklerini yun tutmuşlardır. (Toplam sayıları 75 564 ) . Nogayların büyük kısmı Dağıstan'ın Nogay bölgesinde, Stavro­ pol ülkesinin bazı bölgelerindedir. Nogaylar'ın birazı da Dağıstan'ın Tanım, Kızıl Yar, Hasavyun, Babayun bölgeleri ile Çeçen-İnguşlar'ın Jorgalı, Turum, Şelkov bölgelerinde yaşamaktadır. Nogaylar'ın bir gru­ bu (Akkerman Nogaylan) Romanya'da, ikinci bir grubu da Türki­ ye'nin Konya bölgesindedir. Nogaylar'ın ataları Kıpçak boyları topluluğuna, Altın Orda'nın hakimiyetine, daha sonra da Nogay Ordası birliğine girmişlerdir. Fakat sürekli düşmanhklar, küçük feodal ülkeler arasındaki savaşlar ve han­ ltklar arasındaki hakimiyet mücadel�leri Altın Orda'yı da, Nogay Or­ dası'nı da yıktı, içerisinde bulunan halklar dağıldı. 1 5 . 1 7. yüzyıllarda Nogay Ordası'na giren halklar birkaç küçük ordaya bölünerek (Altıul, Edican, Cetişkul, Budcalık, Kuban) lniş ve Tuna arasında konar-göçer yaşadılar. Etnik yapı yönünden Nogaylar içerisinde Kıpçaklar'la birlik­ te Moğol kabileleri de var gibidir. Bu kabileler Moğol istilaları sırasın· da Moğolistan'dan göçerek yerli halklar arasında kalmış olan kabileler olarak kabul edilir. N . A. Baskakov'un belintiğine göre, Nogaylar iki gruba ayrılır; 1 . Ak Nogay, 2. Kara Nogay. Nogaylar içerisinde de şu


1 80

Türklük Bilgisine Giriş

uruklar vardır; Kanglı, Bugatay, lrgaktı, Pişkekti, Abagan, Üysin (Uy­ sın ) , Barak, Kosşı, Kırık, Şömişti, Saraylı , Kırık Ruv, Sekti, Kuda, Ta­ fibalı, Kara Sirak, Kaz Ayaktı , Komtamgal ı, Aşamaylı, Kamaktı, Nö­ kis, Konrat, Üş Tafibalı, Serkeli, Telev (Ti lev ) , Şımbay, Argın (Ar­ kın ) , Kefies, Nayman, Ergenekti, Kıpşak vb. N ogay dili ihtilalden önce özel bir araştırma konusu olmadı, sade­ ce sözlü edebiyat ürunleri derlenerek, üzerinde durulmaya başlandı. Nogay sözlü edebiyatını derleyen ve bu konuda çalışanlardan A . Hodz'ka, A. Arhipov, A . Rudnovskiy, P. A. Falayev, M . Osmanov, F V. Radlof'un adlarını söylemek mümkündür. Sovyet devrinde Nogay dili araştırılıp, ilmi gramer yapılmaya başlandı . Mesela M. A. Baska­ kov, M. K. Miyl ih, F G. İ shakov, M. K. Kurmangalıyev, A. T. Bo:iyev, A . Canıbekov gibi ilim adamları N ogay dilini araştırıp okul kitapları, ilmi eserler yazdılar. N ogayların eski yazma eserleri korunamamıştır. Onların edebi di­ l i ihtilalden sonra olmuştur. Önce Arap yazısını kullanmışlar, 1 928 yı· lında Latin alfabesine, 1 938 yıl ında Rus alfabesi esas alınarak yapılan Nogay alfabesine geçtiler. 1 938 yılı 4 Şubat'ta kabul edilen karara gö· re N ogay alfabesinde 35 harf vardır; "a, b, v , R · g, d, j, z, i , )' , k, fe, l , m,

n , fi , o , p , r , s , t ,

v,

f , ç h , ş , ts , ı , e , y a , yu, incelik işareti , sertlik işa­

reti" . Ancak 1 962 yılındaki reformdan sonra N ogay dilinde 3 7 harf be­

l irlenmiştir. Yani önceki alfabe geliştirilerek "a , e , o , u , e " harfleri eklen· di, önceki alfabedeki "fe, g" harfleri bırakıldı . Nogay dilinin ağızları bugüne kadar tam olarak incelenmemiştir. N. A. Baskakov Nogay dilinde üç ağız ( 1 . Ak N ogay, 2 . N ogay, 3 . Ka· ra Nogay) vardır derken, K. M. M iylih, N ogay dilinde Çerkez ve Da· ğıstan ağızlarının varlığını kabul eder. Fakat Nogay dilinde üç ağız var­ dır diyenierin sayısı daha çoktur. Ses sistemi yönünden N ogay dili , Kazak ve Karakalpak dillerine çok yakındır. Ünlüleri kalın ( a , ı , o , u ) ve ince ( e , i , ö , ü ) olarak ayrılır. Nogay dilinin kendi kelimeleri ses uyumu kanununu iyi korumuştur. Yani Nogay dilinin öz kelimeleri ya yalnızca kalın heceli ya da yalnızca in· ce heceli olarak kullanılırlar. Mesela "Sonan son Ahmettin közi �ılıp , ayında utıp şıgadı" (Nogay Halık Yırları). Köke getirilen ekler de ses


Çağda� Türk Dilleri Hakkında Kısa Bilgi

181

uyumu kuralına uyarak, kökün son hecesinin kalın veya ince oluşuna göre kalın veya ince olarak gelir. Mesela, "Şaarbektifi kaşkanın esitip han kuvgınşılar yiberdi" ( N ogay Halk Yırları) . Kazak dilinde hece uyumu ağız ünlüleriyle ilgilidir. Nogay dilinde de bu ünlülerin uyumu vardır. Mesela, Bunngı sogıslar zamanında Nogaylar Elli kaya değen bir tav üstin­ de ok anp , öz yerine duwandı kirgizbeydiler. Bir sogısta Elli kaya basman kobız sesi duşpanlarga tınış bermegen ( N ogay Halık Yırları). Fakat Nogay

dilinin bazı ağızlarında dudak uyumu da korunmuştur. Mesela, "Basım­ dagı yavlugum üş pü salıp tasladım. Kuvanm esine tüskönde hılamaga baş­ ladım" ( Nogay Halık Yırları ) .

Ünsüzler arasında da ses uyumu kuralı korunmuştur. Mesela, seda­ lı i.insüzle biten kelimelere ek sedalı ünsüzle ( künnin) veya sedasız ün­ süzle (erdi) gelir. Aynı şekilde kök kelime ünlüyle bittiğinde, getirilen ek sedalı veya sedasız sesle başlar. Mesela; başladın , kaygılı , anaga vb. Kök kelime veya ek sert seslerden biriyle biterse, getirilen ekler de sert ses­ le başlar. Mesela, eşitken, ketti vb. N ogay dilinde gerileyici benzeşme kuralı da korunmuştur. Mesela; kızsa (söylenişi kıssa) , rusşa ( ruşşa) , aşı­ kım ( aşığım) vb. İsim yapım ekieri çok gelişmiştir. Bunlar; "-şı/-şi" (balıkşı, afişi) ; "­ lav/-lev" (kıslav) ; "-ım/-im" (ağım) ; "-ıs/-is" (aylams) ; "-mal-me" (yazma) ; "-ım/-im , -m" (bilim) ; "-kın/-kin" (uşkın) ; "-gır/-gir" (kazgır) ; "-mak/-mek" ( ilmek) , "-gak/-gek" ( ilgek) vb. Sıfat yapım ekieri şunlardır: "-lı/-li" ( üyli) ; "-sı

d-siz" (arsız, ııyatsız) ; "-lık/-lik" (koy lık) ; "-gı/-gi" ( yazgı) vb. Fiil türet­

me

ekieri asıl olarak şunlardır: "-la-1-le-" (izle-, sapla-) ; "-ar-/-er- , -r-"

( köker- , akar-) ; -ay-/-ey- , -y-" ( sargay- , köbey-) ; "-gar-/-ger-1-kar-/-ker- " ( suvgar- , esger-) ; "-a-/-e-" (sana- , kana-) ; "-ık-1-ik-" (yolık-) vb.

Nogay dilinde çokluk ekinin "-lari-ler" şekli korunmuştur ( Kazak dilindeki "-dar/-der/-tar/-ter" şekilleri yoktur) . Mesela; kız-kannlar, ilmekler vb. Nogay dilinin ağızlarında çokluk ekinin "-nar/-ner" şekli de vardır. Mesela; tonnar, tamnar vb. Çekim ekieri isimlere ekleniverir. Kazak di­ linden farkı, N ogay dilindeki çekim eklerinin kelime şekillerini koru­ malarıdır. İkinci farkı, üçüncü şahısta "-dır" morfemi getirilerek kulla­ nılmasıdır. Üçüncü farkı, Kazak dilindeki ikinci şahıs saygı ifadesi eki "-sız./-siz." , Nogay dilinde ikinci şahıs çokluk eki olarak kullanılır.


182

Türklük Bilgisine Giri�

Mesela; Min Nogay(dır) men, sen Nogay(dır)sen, ol Nogay'dır. Ko­ nuşma dilinde çekimierin birinci ve ikinci şahıslarında "�dır" ekinin kullanılması şart de�ildir. Bu yüzden "Sen kimsen? , Sen kimdir? , Men Nogay men , Men Nogaydır" şeklinde söylenınesi de mümkündür. Sayı isimlerinin semantik gruplarının oluşturulmasında bazı özel­ likler vardır. Sıra sayı sıfatları, asıl sayı adiarına "�ıncı/-inci , �ınçı/�inçi , ·nçı/�nçi" eklerinin getirilmesi yoluyla yapilır. Mesela; ekinci, otıvnçı. Toplama sayı sıfatları ise asıl sayı adiarına "�sar/�ser, �ar/�er" eklerinin getirilmesiyle yapılır. Mesela; onar (onnan) , birer (birevden), altışar (altavdan) vb. Toplama sayı adlarının morfolojik göstergesi "�av/· ev"dir. Bir farkı, bu "�av/�ev" eki, Kazak dilindeki gibi, yediye kadar olan asıl sayılara eklenir ve sekizden başlayarak toplama sayı adları, asıl sayılara "·lıkl�lik" ekieri getirilerek yapılır. Mesela; üşöv, alt.av, on· lık vb. Kesir sayı sıfatları ise, birleşik sayı adlarının ilk kısmı çıkma ha­ li eki alarak, ikinci kısmı yalın kullanılarak veya yanm , yartı , şerek (şi· rek) kelimelerinin sayı adiarına getirilmesiyle yapılır. Mesela; yüzden bes, onnan bir vb. Başka Türk dillerine göre, Nogay dilinin sıfat fiil şekilleri biraz farklıca anlatılır. Pek çok dilci sıfat fiilin gramatik şekli olarak şu ekle· ri gösterir: 1 . Gelecek zaman sıfat fiili "·ar/�er, �r, -ır/-ir" (yazar, okır) ekieriyle yapılır. Gelecek zaman sıfat fiilinin olumsuz türü "�mas/-mes/� bas/-bes/�pas/�pes" ekieriyle yapılır. Mesela; kömıes , yürmes vb. Kazak dilinde "·ar/�er" eki kullanılmakla birlikte, "�ır/�ir" eki sıfat fiil eki ola­ rak kullanılmaz. Sadece bazı kelimelerin içerisinde rastlanır. 2. Gele· cek zaman sıfat fiili köke "�ayak/·eyek, �yak/�yek" eklerinin getirilme­ siyle yapılır. Mesela; keleyek, barayak. Değişıneli şimdiki zaman sıfat fi­ ilinin eki "�at.agan/ �etegen, ·yt.agan" . Olumsuz türünün eki "�mayt.a· gan/-meytegen" . "�at.agan/�etegen" ekieri Kazak dilindeki "atın/�etin" ek­ leriyle aynıdır. Mesela; Onın yaşayt.agan eline vb. Sıfat fiilin zaman eki olarak "�agan/�egen" de kullanılır. Bu ek, Kazak dilinde de vardır, farkı ise, bu ek Kazak dilinde fiilden sıfat ismi türetmektedir. Mesela; kaşa­ gan, yarağan vb. Şimdiki zaman sıfat fiil eki olarak "·uvşı/-üvşi , �vşıl· vşi" ekieri de kullanılır. Mesela; söylevşi , kaytuvşi vb. Değişıneli şimdi­ ki zaman sıfat fiil eki olarak "-makşı/�mekşi , �bakşı/�bekşi, -pakşı/�pekşi" ekieri de kullanılır. Mesela; islemekşi vb. Geçmiş zaman sıfat fiil anlamın·


Ça�daş Türk Dilleri Hakkında Kısa Bilgi

1 83

da ",ganJ,gen, ,kanJ,ken" ekieri kullanılır. Mesel!J.; kelgen , körgen vb. Geçmiş zam�n sıfat fiil anlamında ",dı/,di" eki de kullanılır. Kıpçak dillerinin öbürlerinde ",dı/,di" ekinin sıfat fiil görevinde kullanılması­ na rastlanmamaktadır. Aynı şekilde No�y dilinde geçmiş zaman sıfat fiili göreviyle ",uvlı/,üvli" eki de kullanılır. Mesela; aytuvlı vb. "-uvlı/­ üvli" ekinin Kazak dilinde ",ulı/ ,üli" şekli kullanılır, fakat bunun sıfat fiil anlamı yoktur. BİBLİYOGRAFYA 1.

Baskakov A. N., Nogayskiy Yazık i Ego Diyalekti. M.-L., ı 940.

2.

İshakov F. G., Kurmangaliyev M. K., Nogay Tıli, Gromiy, 1 95 1 .

3. Yazıkıy Narodov SSSR. T. Il., M.,

ı 966.

4.

Grammatika Nogayskogo Yazıka, Çerkessk, ı973.

5.

Nogaysko-Russkiy Slovarı. M., ı 962.

4. Tatar Dili

Tatar dili, Tataristan'da, Rusya'nın başka bölgelerinde, Özbekis­ tan, Kazakistan ve Kafkasya Cumhuriyetleri' nde, yabancı ülkelerde aşayan Tatarlar'ın edebi ve resmi dilidir. Sovyetler Birliği'ndeki Tatar­ lar'ın toplam sayısı 6 ı 85 ı 96'dır. Tatarlar'ın tarihi çok eski deviriere uzanır. Tarihte Tatar adının malum olduğu devir 5.-9. asırlar olarak hesaplanır. Fakat Tatarlar'ın bir toplum şeklinde oluşmaları ı 5 ı 6. yüzyıllardır. Onların etnik yapıları içerisinde Bulgar ve Kıpçak boylarının temsilcileri vardır. Tatar tarih­ çilerinin, etnograflarının ve dilcilerinin çoğu, kendilerini İdil boyu Bulgarları'nın torunları olarak düşünür. Gerçekten de Büyük Bulgar Kağanlığı'nın yerleştiği bölge, bugünkü Tataristan ülkesiyle aynıdır. Günümüz Tatarları'nın dilinde eski Kıpçak dilinin pekçok unsuru ko­ runagelmiştir. Onlar, eski yazılı abidelere, yazı medeniyetine sahip olan halklar olarak bilinir. Ali'nin Yusuf u Züleyha destanı, yazarı bi­ linmeyen Kesikbaş Kitabı gibi ı J . yüzyıl eserleri, Tatar halkına aittir. .•

Tatar dilini, tarihini, edebiyatını ve etnografyasını araştırma, ih­ tilalden önce başlamıştır. ı 805 yılında Kazan Üniversitesi'nin açılma-


184

Türklük

Bilgisine Giriş

sı, okum� Tatar kitlesinin oluşmasına imkan sağladı. Mirza Kazem­ Bek, N. İ. 1lminskiy, G. S. Sablukov, G. Mahmudov, İ. İvanov, N. İ. Aşmarin, Ş. İ. Ahmerov, İ. Halgin gibiler Tatar dilini, tarihini ve ede­ biyatını ilk araştırıcılar olarak kabul edilir. İ. M. Giganov, S. Halgin, M. Ş. Salihov, A. A. Vagapov, İ. Kondratev, Mir-Salih, Bekçurin, N. P. Ostraumov, Kayyum Nasıri, M . A. Yunusov, F. N. Katanov, İ. N. Be­ rezin, F. V. Radlof, A. G. Bessonov vb. Tatar dili ile ilgili araştırma ya­ pan kişilerdir. Ekim ihtilalinden sonra Tatar dili her yönüyle incelen­ di. Tatar dil biliminin gelişmesinde N. K. Dimitriyev, L. Caley, V. A. Bogoroditskiy, M. Z. Zekiyev, D. G. Tumaşev, V. Hakov, L. T. Mahmu­ dova, H. R. Kurbanov, F. A. Ganiyev, V. N. Hangeldin, L. Z. Zayalet· dinov gibi bilim adamlarının emeği çoktur. Tatar dilinde üç ağız vardır: 1 . Doğu ağzı, 2. Orta ağız, 3 . Batı ağ­ zı. Çağdaş Tatar edebi dilinin söz ve ses bilgisine orta ağız, şekil bilgi­ sine batı ağzı esas alınmıştır. Orta ağzın diğer ağızlardan şu farklılıkla­ rı vardır; 1 . "a" sesi dudaksı "o"ya yakın söylenir ve dudaksı özelli�e sa­ hiptir. Mesela, kaorao (kara), taol (ta!) vb. 2. Orta ağızda diftonglar kullanılır. Mesela, öy (ev ) , beyrem (bayram) vb. 3 . Dil ardı "k, g, n" sesleri mevcut edebi dil alfabesinde "k, g, n, h" harfleriyle verilmesine ra�men konuşmada farklılık açıkça görülür. Mesela; kul, akınn (yavaş­ ça) , karga, hezer (şimdi) vb. 4. İ yelik eki kalıplaşma suretiyle "-sisi, -se­ se" şeklinde kullanılır. Mesela, ansısı, eybersese vb. S. Mastar şeklinin eki "-maga/-mege , -ma/-me; -malı/-meli; -ası/-ese" şeklinde çeşitli ağız­ larda farklı kullanılır. Mesela; almağa, yörmege vb. 6. Emir kipinin ikinci şahıs eki "-ın/-en" şeklinde kullanılır. Mesela, alın , yören vb. 7. Şimdiki zaman ikinci şahıs eki "-sıgız/-seget" şeklinde kullanılır. Mese­ la, alasıgıt, yöresegez vb. Batı Ağzının (bazan bu a�za Mişer ağzı da de­ nir) şu farklılıkları vardır: 1. "a" sesi kelimenin her yerinde kullanılır, ancak dudaksılık özelliği belirsizdir. 2. Ağız içindeki farklı bölgelerde birçok diftong (uo , üö , ue , yu, yü, eo, oe) kullanılır. Mesela, düört vb. 3. Edebi dil ve Orta a�ızlardaki dil ardı "k, g, " seslerinin yerine "k, g, h", sesleri kullanılır. 4. Arapçadan gelen kelimelerin başındaki "g" se­ si düşürülür. Mesela, alim (galim) , adet (gadet) vb. S . Edebi dildeki "c" sesi yerine "y" sesi kullanılır. Mesela, yir (edebi dilde cir), yilke (ed. cir­ ke ) . 6. Edebi dildeki istek kipinin "-ası, -kile, -makçı bol-" yapılarının


Çağd� Türk Dilleri Hakkında Kısa Bilgi

185

yerine "-gı/-ge keli veya -mal-me keli" birleşik şekli kullanılır. Mesela bargım keli, barma keli vb. 7. Üçüncü şahıs şimdiki zaman eki "-dır/­ der" şeklindedir. Mesela, keledir. 8. Edebi dildeki "-gala/-gele" ekinin yerine "-gakla/-gekle" eki kullanılır. Mesela a.şgakla (sık sık yemek ye), kilgekle (her zaman gel) vb. Doğu ağzı (veya Sibir Tatarları'nın dili diye de adlandırılır) şu özelliklere sahiptir: 1 . Edebi dilde kelime başında veya birinci hecenin içerisinde kullanılan "b, d, c, z" sesleri ağızda sert seslerie söylenir. Me­ sela; posav (edebi dilde bozav - buzağı), iten (ed. iden - döşeme) , çan (ed. can) vb. 2. Edebi dilde kelime ortasında kullanılan "� , k" sesleri ağızda sedatılaşıp "g, g" şeklinde söylenir. Mesela, saga (ed. sakal), yo­ gu (ed. yoka - yayın) vb. 3 . Edebi dildeki "ç" sesi, ağızda "ts" ile söyle­ nir. Mesela, tsöntsu (ed. çençü) (sak-, batır- ), tsana (ed. çana) (kızak) vb. 4. Edebi dildeki "c" sesi ağızda "y" ile söylenir. Mesela, yır (ed. cır­ şiir) vb. 5. Edebi dildeki h sesi ağızlarda "k" sesine denktir. Mesela, kat (ed. hat) (mektup), kak (ed. hak) (gerçek) vb. 6. Gayın ile b�layan Arapça kelimeler, b�taki "g" sesi düşürülerek söylenir veya "g" sesi "k" sesine dönüşür. Mesela, k:aup ll keyep (ed. gayep) ( ayıp) , ay�ık (ed. ga.şık). 7. Şimdiki zaman üçüncü şahıs eki "-rı/-te" şeklinde kullanılır. Mesela, aları, bereti vb. 8. Geçmiş zamarı eki "-gan/-gen" şahıs ekini ka­ bul etmez. Bu eklerdeki şahıs anlamı cümle içerisindeki şahıs zamiriyle verilir. Mesela, Min pulgan, sin pul-gan , pes pulgan vb. 9. Edebi dilde "­ ırga/-erge" ekiyle verilen anlam, ağızda "-galı/-göle , -kalıl-kele" ekiyle verilir. Mesela, pargalı (ed. barırga) vb. "

"

Tatar dilinde on ünlü vardır: "a, e , ıy, ı , i , u, ü, o, ö, e " . "Bunlar­ dan yalnızca "u, ü" sesleri, kelimenin b�ında veya ilk hecesinde kul­ lanılır, diğerleri kelimenin bütün hecelerinde kullanılır. Fakat Tatar dilinin kurallarına göre "o, ö" sesleri de ekierde bulunmaz. Tatar dilin­ de, diğer Türk dillerindeki gibi, ses uyumları korunmuştur. Yani keli­ menin ilk hecesi kalınsa, diğer heceleri de kalın olur, ince ise ince olur. Mesela, alama (zayıO, alkış, mender (minder) , ozın (uzun), sıra (bira), şölget (havlu), tile (deli) vb. Bu kurala alıntı kelimeler, yeni türetilmiş bazı kelimeler uymaz. Mesela, oskOTTrta (üst yapı), nihah (nikah), kitap vb. Ünlüler arasındaki dil ve dudak benzeşmesi korunmuş tur, fakat Ta­ tar dilinde dudak benzeşmesi oldukça zayıftır, konuşma dilinde olsa da,


1 86

Türklük Bilgisine Giriş

yazıda dikkate alınmamaktadır. Mesela, o/o (yazıda olı) (ulu), ozon (yaz. ozın) (uzun) , ölgö (ölge) vb. "u, ü" sesleri mastar eki olarak kullanılır, diğer dudak ünlüleri ekierde kullanılmaz. Tatar dilinde yirmi sekiz ün· süz vardır. Bunlardan "r, n, g" sesleri kelime başında kullanılmaz, "d, z" sesleri kelime sonunda seyrek kullanılır, "b" ile "c" sesleri kelime so· nunda hiç kullanılmaz. Kelime türetme sistemi çok zengindir. Aşağıdaki ekler yapım eki olarak kullanılır; I . "-çı/-çi" : Bu ek isimlere, mastariara getirilerek meslek adları tü· retir. Mesela; eşçe {işçi) , itekçe ( ayakkabıcı) , tekaçe (terzi) vb.

2. "-da.ş/-deş , ·ta.ş/·teş-" : Bu ek birlik, ortaklık anlamı veren göv· deler yapar. Mesela, yaktaş {aynı yerli), avıldaş (köydeş) vb. 3. İsimlerden gövde isimler türeten önemli eklerden biri "-lık/­ lek"tir.-Mesela, komlık (kumluk) , sulık (suluk), yamavlık, kollık vb.

4 . "-mal-me" eki fiiliere getirilerek, hareketin sonucunda ortaya çıkan nesne veya çeşitli kavram adlarını bildiren gövdeler yapar. Me· sela, basma, koyma, aniatma vb. 5. Fiillerden gövde isimler türeten eklerden biri de "-am/-em, -ımf· em, -m"dir. Mesela, kerem (kazanç), beylem (buket), bülem (bölüm) vb. 6. İsimlerden ·sıfat türeten ekler şunlardır: a) "-gır/-gir, -kır/-kir" ; siz· ger, yulgır, tapkır vb. b) "-gın/-gen , -kın/-ken" ; utken, kisken, şaşkın vb. c) " ·gıç/-geç, -kıç/-keç" ; iskitkeç, kotoçkıç vb. ç) "-ıki-ek" ; çimerek, yabık vb. d) "-gak/-gek, -kak/-kek, -akl-ek" ; kurgak , örkek, cılak vb. e) "-ınkı/ -en­ ke" ; küterenke , kabarınkı vb. 7. Fiilin kelime türetme ekieri şunlardır: a) "-la-1-le-" : kitmenle­ (ça·pala-), bizekle- (süsle-) vb. b) "-lan-I-len-": nefretlen- (nefret et·), lezzetlen- (tadan- ) vb. c) "·a·/ -e-" :ata- (teker teker söyle-), kana- (ka­ na·) vb. ç) "-ar-l-er- " : kızar- , tazar- ( temizlen· ) kaygır- (kaygı lan·) vb. d) "-ay-/ -ey-" : zuray- (büyü-), kübey· (çoğal-) vb. e) "-ık-1-ek-" zorık­ (zorlaş· ), kiçek- (gecik-) vb. f) "-gar-1-ger/- , -kar-1-ker-" : başkar· (başar·, yap·), angar- ( hatırla-) ,

Tatar dili grameri pek çok yönüyle Kazak dili grameriyle aynıdır. Ba· zı farklılıkların olması tabiidir. Mesela, çokluk eki "-lari-ler" olmakla


Ça�daş Türk Dilleri Hakkında Kısa Bilgi

187

birlikte, burun yolu sesi "�nar/�ner" şekli de kullanılır. Mesela, uramnar (so��aklar), urmannar (ormanlar) vb. Sıfatın küçültme şekli (karşılaş� tırma derecesi) "�su, �sel, �kılt, kelt, gelt, kıltım, keltem, �ilcim, �elcem, ça, �ılssa" eklerinin yardımıyla yapılır. Mesela, alsu, dengersu, küksel, kügelcem, cılımsa" vb. Toplama sayı sıfatları, asıl sayı adiarına "�av/�ev" ekinin getirilmesiyle yapılır. Kazak dilinden farkı, bu ekler yediye ka� dar olan sayılara de�il. sekiz dokuz gibi asıl sayılara da eklenir. Mesela, inde, he:{er, unay bu/dık, �dide soldat (Komal). Toplama sayı adları, asıl sayılara, "�ar/�er, �şar/�şer, �ışar/�eşer" ekieri getirilerek yapılır. Mesela, berer, ikeşer vb. Fiilin şimdiki zamanın üçüncü şahsında şahıs eki ek� lenmeden, sadece "�al�e , �y" zarf fiil ekieri kullanılır. Gelecek zaman fiilinin gramatik bir şekli olarak "�acak/�ecek, �yacakhecek" ekieri kul� lanılır. Mesela, alacakmın, alacaksın, alacak. BİBLİYOGRAFYA c.

1., M., 1969, c. II., 197 1 .

1.

Sovremennıy Tatarskiy Literatumıy Yazık.

2.

Yazıkıy Narodov SSSR., T. III., M . , 1 966.

3.

Tatar Telenen Aniannalı Süzlege, Kazan, I. 1 977, Il. 1 979, lll. 1 986

5. Başkurt Dili

Başkurt dili, Başkurdistan'da yaşayan halkın milli, edebi ve resmi dilidir. Son sayıma göre Başkurtlar'ın toplam nüfusu 1 449 462'dir. Başkurt dili, Tatar diliyle birlikte Türk dillerinin Kıpçak� Bulgar kolu� na girer ve söz hazinesi ve morfolojisi yönüyle Tatar, Kazak, Karakal� pak, Nogay dillerine yakındır. Başkurtlar'ın eski yazılı abideleri korun� mamış, ancak Arap harfleriyle yazılmış bazı eserleriyle resmi belgeleri, şecereleri korunmuştur. Fakat bu yazma eserler, Başkurt dilinin tarihi� ni tam olarak anlamak için yetersizdir. Ancak Başkurt halkının uzun bir tarihi yolu geçerek geldi�i açıktır. Onların etnik oluşumunda Peçe� nekler de, Oğuzlar da, Kıpçak unsurlar da var, fakat onlar kendilerini Bulgarlar'ın torunları olarak kabul ederler. Dillerinde eski Bulgar kabi� lelerinin diline, Kıpçaklar'ın ve Oğuzlar'ın diline ait unsurların olma� sı tabiidir. Fakat Kıpçak boylarının, Başkurt halkının oluşmasında güç· lü bir şekilde etkili oldukları açıktır. Sonuçta Başkurtlar'ın içerisinde


188

Türklük Bilgisine Giriş

Kıpçaklar'da (asıl olarak Kazaklar'da) · ıstlanan pek çok uruk, kabile adları bugüne kadar korunmuştur. Karşılaştırınız, Kıpçak, Kanlı, Kerey, Cetiruv, Bayulı, Noyman, Kırgız, Tabın Üyşün ( Üysin) , Süyindik, Tö­ lev, Kul, Mirkit, Duvlat, Baylar, Taz, Tama vb. Bütün Başkurtlar'ın ay­ rı bir halk oluncaya kadar da, daha sonra da ( 1 6. yüzyıl ) Kazaklar'la ilişkileri kesilmemiştir. Bu yüzden bu iki dil arasındaki denkliklerin çok olması tabiidir. Başkurt dilinde iki ağız grubu vardır: 1 ) Doğu ve 2) Güney ağızla­ rı grubu. Doğu grubu Ay, Argayaş, Salyut, Miyas, Kızıl, Duvan-Meçet­ li, Kıpçak, Yalan-Katay gibi ağızları içine alırken, Güney ağızları gru­ bu Samara, Merkez ve Dem bölgelerini kapsar. Bu iki ağızlar grubu ara­ sındaki asıl farklılık fonetik ve !eksik yöndendir, ancak fazla değildir. Başkurt dili araştırmaları Ekim ihtilalinden önce başlamıştı. Baş­ kurdar'ın dili, edebiyatı ve tarihi ile ilgili bilgileri şu Rus oryanralist bilim adamlarının eserlerinde bulmak mümkündür: N. A. Aristov, A. Bessonov, M. İvanov, V. V. Katarinskiy, D. P. Nikolskiy, P. S. Palas, F. Rizaetdin, D. A. Hvalson, V. V. Radlof, N. F. Katanov vb. Başkurt dil bilimi Sovyet devrinde oluştu. Başkurt dilini her yönlü araştırarak, dil bilimini bugünkü seviyeye getiren bilim adamları; N . K. Dimitriyev, D. G. Kiyekbayev, K. Z. Ahmerov, A. A. Yoldaşev, T. M. Garipov, N . H. İşbulatov, Z. G. Uraksin, S. F. Mircanova, N. H. Maksutova, E. F. İş­ bulatov, G. Saytbattalov gibi isimlerdir. Çağdaş Başkurt dilinde on ünlü, yirmi sekiz ünsüz vardır. Ünlüler: e, o, ö, ı.t, ü, ı, i, e". Rusça'nın etkisiyle günümüz Başkurt diline gi­ rerek konuşma diline de yerleşen "e" sesi de vardır. Aynı şekilde Rus­ ça'daki "o" (kino, orden) sesi de Başkurtça'nın konuşma diline yerleş­ miştir. Fakat bu sesleri halkın çoğunluğu Başkurt dilinin telaffuz şekli­ ne uydurarak bozuk söyler, yalnızca sanatçılar, radyo, televizyon spiker­ leri doğru telaffuz ederler. Ünsüzler şunlardır: "b,v,g, g, z. ?:. c, y, k, I , m, n, *· ii , p , r, s , v, v, üv, ş , f, h, ç" , bunların dışında Rusça'dan ge­ len kelimelerde " ts , t( sesleri de kullanılır. 1940'ta kabul edilen alfa­ bede 42 harf vardır. "

a,

Başkurt dilinin ses kurallarında Kazak dilinden belirgin farklılık­ ları yoktur. Mesela, Başkurt dilinde de ses uyumu kuralı korunmuştur,


Çağdaş Türk Dilleri Hakkında Kısa Bilgi

1 89

ancak tam hakim değildir. Yani kelimeye getirilen ekin kalın veya in­ ce olması kelimenin son hecesiyle ilgili olur. Gövdenin son hecesi ka­ lın olursa, getirilen ekler de kalın heceli olur, ince olursa, getirilen ek­ ler de ince olur. Mesela, Aylı tön azaşmaska yakşı. Bez üzebezge huca bu­ lırga teyeşbez. vb. Fakat Başkurt dilinde dudak ve dil uyumu korunma­ mıştır. Bu yüzden de kelimenin ikinci, üçüncü hecelerinde, ekierin içerisinde dudak ünlüleri kullanılır. Mesela, boyok, boyorok, borgo , yaz­ rak , yoko vb. gibi kelimelerde ikinci hecelerde dudak ünlüleri kullanı­ lır. İşte "-hoz/-höz , - gol-gö , -okl-ök, -karl-kör, -gorl-gör,-gosl-gös , -konl­ kön , -oş , -lokl-lök, -boz/-böı:, -dok/-dök" gibi ekierin içerisinde dudak ünlüleri vardır. Dikkat edilmesi gereken bir şey şudur, dudak ünlüleri bütün ekierin fonemlik çeşitlerinin içerisinde kullanılmazlar. Mesela, çokluk ekieri dudak ünlülü gövdeye de, dil ünlülü gövdeye de dil ün­ lülü şekliyle getirilir: kolonnar, borgolar vb. Ünlülerin kullanılmasında ba:ı özellikler vardır. Karşılaştırını:; kelime başında ve ortasında kul ­ lanılan "i" sesli kelimelere Kazak dilinde "e" sesi denk gelir. Mesela, di­ nez ( teniz), berik (berik) , birev (berüv ) . isep (esep) , itek (etek) vb. Ka­ zak di lindeki "e" sesi yalnızca kelime başında (sire, küne kelimeleri ha­ riç ) ve a: kullanılan bir sesken, Başkurt dilinde kelime başında da, or­ tasında da, sonunda da yaygın kullanılır. Bununla birlikte "e" ekierin içerisinde de kullanılır. Mesela, emel ( ama! ) . ezebi ( edebi), eşmeker ( is­ mer, şeber), nime ( nemene ) , rnekele ( makala) , tenke ( tenge) vb. Ekler­ den "-mal-me ; -sal-se; -kayl-key ; -tari-ter" ve benzerlerinin yapısında "e" sesi kullanılır. Başkurt dilindeki "ü" sesi de Kazak dilindeki "ü" se­ sinden farklı özelliğe sahiptir. İlk olarak "ü" sesinin Başkurt dilinde ka­ lın şekli "u" yoktur. Başkurt dilinde dudaksı kalın "u" sesi vardır, fakat bu ses konuşmada Kazak dilindeki "o" sesine denk gelir. Farklılığı "o" orta açık ses iken, Başkurt dilindeki "u" dar ünlü olarak sayılır. Mese­ la, urman ( orman ) , urak (orak) , hukmak (sokmak) , tun ( ton) vb. Kelime içinde kul lanılmaları yönünden ünsüzler de denk düşmez­ ler. Mesela, Başkurt dilinde "h" sesi çok kullanılır. Kazak dilinde bu ses kaharman, kahar, uh gibi birkaç kelimede kullanılır. Başkurt dilinin ke­ lime başı ve kelime ortası "h" sesine, Kazak dilinde "s" sesi denk gelir. Bazı bilim adamları, Başkurt dilindeki "h" sesinin etimolojik yönden genel Türkçedeki "s " sesiyle ilgili olduğunu düşünürler. Mesela, haran


190

Türklük Bilgisine Giriş

(saran), hasuv (sasuv) , hanırav (sanırav) ; haray (saray) , himez (semiz), kürhetme (körsetpe), köshes (küşsiz) . Çok seyrek de olsa kelime b�ın­ da kullanılan "h" sesini Kazak dili düşürür. Mesela, her (er), hava (ava) · vb. Kazak dilinde "z, s" sesleri yoktur. B�kurt dilindeki "z" sesi keli­ me b�ında sadece zur (zor) kelimesinde kullamltr, kelime ortasında ve sonunda ise çok kullanıltr ve Kazak dilindeki " z " sesine (bazen d, y ses· lerine) denk gelir. Mesela, azap (azap) , azav (azu tis), azgın (angın, on· bagan) , azık (azık), bez (biz), kız (kız) vb. Kazak dilinde bu sesin bazan "d" sesine (az:aşuv adasuv, azın adım), bazan da "y" sesine (azak ayak) denk geldi�i görülür, "s" sesi de Kazak dilinde kullamlmaz, buna "s" sesi denk gelir. Karşıl�tırımz, as( t) astı, kis kes, aşıra �ıra, ba­ sım -basım vb. •

B�kurt dilinin kendine has kelime yapım sistemi vardır. Gövde kelimeler şu ekierin yardımıyla yapıltr: I . "·sı/-se, -sol-sö" : Bu ek isimlere getirilir ve meslek adlan yapar. Mesela, temirse (temirşi) , telse (tilşi), dokladsı (bayandam�ı).

2. "·lıkl-lek, -lok/-lök" : Bu ek Kazak dilindeki "-lık/-lik" ekiyle an· lamd� olmakla birlikte, B�kurt dilinde çok anlarnit ve daha aktif bir ek olarak kullanılır. Mesela, bozuk (buzlu) , ke�elek (kişilik), malsılık ( malcılık), incenerlek (mühendislik) . 3 . "·ış/-eş , -oş/·ö� , ·ş" : Fiillere gelip isim yapan eklerden biridir. Me· sela, eyteş (aytıs · şiir), ineş (bir şeye girme), s� (sokuş) , otoş (ütüş).

4 . "·mal-me" : Bu ek de fiillere eklenerek gövde isimler yapan ve hareketin sonucunda ortaya çıkan nesne veya kavram adını bildirir. Mesela, yökleme (yükleme ) , iskerme (hatırlama) , bülme (bölme).

5. "·kıs/-kes , -gıs/·ges , ·gos/·gös , -kos/-kös" : Bu ek de fiillerden göv· de isimler türetir. Mesela, yıvıngıs ( lavabo) , elges (askı), ask� (anahtar). 6. "-lı/-le, -lo/-lö" : Bu ek isimlere ve mastariara eklenerek gövde isimler yapar ve anlamında belli bir nesnenin ve özelli�in varlt�ım bil· diren yan olur. Mesela, keşelekle ( kişhilikli insansever) , küp milletle (çok milledi), buranlı (boranlt). •

7.

"·hezl-hız, -hoz/-höz" : Bu ek de isimlere getirilerek sıfat gövde­ leri yapar, fakat anlam olarak "·lıl-le" ekinin zıddını verir. Mesela,


Çagdaş Türk Dilleri Hakkında Kısa Bilgi

191

ayavhız (gaddar) , küiiilhez (gönülsüz), kerhez (kirşiz), aburuyhez (saygı, sız).

8. ",la,f,le, " : Bu isimlerden fiil yapan önemli ektir. Mesela, esle, ( işle), anJa, (anla, ), isle, (hatırda tut, ), layıkla, ( layık gör, ). 9 . ",lan,f,len," : Bu ek, isimlerden fiil türeten birleşik bir ektir. Mesela, öylen, (evlen, ), korallan, (eline bir şey al,), zarlan, vb. Çokluk, isimlere ",larf,ler, ,darf,der, ,tarf,ter, ,zarf,zer" eklerinin getirilmesiyle. yapılır. ",larf,ler" eki ünlülerden sonra, ",darf,der" ; 1 , m,

n, ii seslerinden sonra, ",tarf,ter" ; sert ünsüzlerden sonra ve d, v, b,g sesleriyle biten alıntı kelimelere, ",zarf,zer" eki de "ıy,iy, uv, üv ve r, z" seslerinden sonra gelir. Mesela, balalar, büreler (kurdar), koldar (kul, lar), agastar (ağaçlar), konkizer, öyzer (evler) vb. Başkurt dilinin güney ağızlarında m, n , ii seslerinden sonra çokluk eki ",nar/,ner" şeklinde gelir. Mesela, kolonnar (kulunlar), tannar (tarılar). Başkurt dilinde ismin altı hali vardır. Yalın halin özel bir eki yok, tur. llgi halinin ekieri ",nın/,nen , ,dınl�den , ,tınf,ten, ,r:ınf,zen" (avılnın, attın) . Yönelme hali eki ",gaf,ge , ,kdJ,ke" (avılga, atka) . Belinme hali eki ",nıf,ne , ,dJf,de , ,tıf,te" (avıldı , am) . Bulunma hali eki ",da/,de , , zaf,ze , , taf,te , ,naf,ne , ,la/,le" (avılda, atta) . Ayrılma hali eki ",d,anf, den, ,zanf,zen , ,tanf,ten, ,nanf,nen" (avıldan , attan) .Sıfat gruplan diğer Türk dilleriyle aynıdır, fakat gramatik şekillerde küçük bazı farklılıklar vardır. Mesela, üleştirme sayı sıfatı, asıl sayılara ",(ş)ar, ,(ş)er" ekieri getirilerek yapılır. İkişer, altışar, bişer. Toplama sıfat isimleri, asıl sayı, ların birden yediye kadar olarıları,na ",avf,ev" eki getirilerek yapılır. Kazak dilinden farklılığı, Başkurt dilinde unav, yözev kelimelerinin de olmasıdır. Başkurt dilcileri özel sayı adbnnın, sıra sayı adları olduğunu ka, bul ederler. Sıra sayıları, asıl sayılara lıf,le , ,lö" ekieri getirilerek yapı, lır. Mesela, öslö galoş (üçüncü galoş) , utız igezle botanika (otuz sekizinci ayakkabı). ",

Başkurt dilcileri fiil kiplerinin açıklarımasında arılaşamamakta, dırlar. Bazı dilciler fiilin dört kipi (Kazak dilindeki gibi) var derken, ikinci grup altı kip olduğunu kabul eder. 1 . Açık kip (Gözden geçmiş zamarı): Bu kipin ekleri, fiilin şahıs ekieriyle aynıdır. Z.Emir kipi: Emir ki, pinin birinci şahsı konusunda da fikir birliği yoktur. Son çıkan eserler,


l 92

Türklük Bilgisine Giriş

de birinci şahıs emir kipi yoktur, onun yalnız ikinci ve üçüncü şahısla­ rının olduğu söylenmektedir. İkinci şahıs emir kipinin özel eki yoktur, fi­ il kök veya gövdesiyle verilir. Üçüncü şahısta ise, fiile "-ıni-en , ındarl­ ender" ekieri kullanılır. 3 . Şart kipi: Fiile "-hal-he" eklerini getirmek suretiyle yapılır. Mesela, kürhe (görse), kithe (gitse). 4. istek kipi: Asıl fiiliere "-hal-he -ine ; -ırgal-erge ine" birleşik şekillerinin getirilmesiyle, "-kınl-kere , -gınl-gere" eklerinin kök fiiliere eklenmesiyle yapılır. Mesela, kürehe (görse iyi olur), belhen ine (bilsen iyi olurdu), alırga ine (alırsa iyi olur). 5. Şartlı kipi: Tek eke sahip değildir, birleşik yapı fazla kurulur. Bu yapılar "-r iyen; -al-el-i ine; -asakl-esekl-yasakl-yesek ine; -ganl-genl­ kanl-ken bulır ine " . Mesela, iter inem ( yetişirdim), torop kala ine (durup kalacaktı) , karşı ala-sak inem (karşılayacaktım) vb. 6. Niyet ( İhtimal) kipi: Fiile "-maksıl-meksi bul-; -(a)rga bul- , -(ı)rga bul-" şekillerinin ge­ tirilmesiyle yapılır. Mesela, barmaksımın (varacaktım), kitmeksemen (gidecektim), kaytırga buldık (tekrar gelmeyi düşünüyoruz), eget ukırga bulgan (genç okuyacak olmuş). Başkurt dilindeki fiiller üç zamana bağlı olarak kullanılır. Geçmiş zamanın şu ekieri vardır; "-dı/-de , -tıl-re; -ganl-gen, -kanl-ken; -al-el-y ine; -gaynıl-geyne , -ganl-gen bulgan; -a/-el-y torgaynı; -ır/-erl-orl-ör ine; al-el-y torgan bu/dı; -al-el-y torgan bulgan; -ir bulgan" . Mesela, aldı, ukı­ nı (okudu), ala inem ( almıştım) vb. Şimdiki zaman "-a/-el-y" zarf fiil eki almış fiilierin çekimlenmesiyle yapılır. Mesela, ukıyım (okuyorum ), kalamin (kalıyorum). Başkurt dilindeki ultır- , yörö-, tar- , yat- fiilierinin yardımıyla da şimdiki zaman anlamı verilir. Gelecek zamanın iki eki vardır; 1 ) "-ırl-erl-orl-örl-r" ve 2) "-asakl-esek" . Mesela, ukırmın (oku­ rum), osraşırbız (karşılaşırız), alasakmın ( alacağım ) . BİBLİYOGRAFYA 1.

Grammatika Sovremennogo Başkirskogo Literatumogo Yazıka, M., 1 982.

2.

Dmitriyev N. K., Grammatika Başkirskogo Yazıka, M.-L., 1948.

3.

Yazıkıy Naradov SSSr, T. Il, M., 1 966.

4.

Başkirsko-Russkiy Slovar, M., 1 958,


Çağdaş Türk Dilleri Hakkında Kısa Bilgi

1 93

6. Karaim Dili

Nüfus olarak az halklardan biri Karaimler'dir. Onların ataları Kı­ rım yarım adasını yurt edinmiş, 14.- 1 5 . yüzyıllarda ise Ukrayna ve Lit­ vanya'ya göçmeye başlamışlardır. Günümüzde Karaimler, Ukrayna ve Litvanya Cumhuriyetleri'yle yabancı ülkelerde (Polanya, Romanya gi· bi) yaşamaktadırlar. Karaim halkının dili, Karaim dili olarak kabul edildi. Karaimler sayı olarak çok az olmaları ve dağınık bir şekilde yer· leşmeleri yüzünden ana dillerini unutmaya başlamışlardır. K. Musa­ yev'in belirttiğine göre, 1 979 yılında Karaimler'in % 1 6.5'i bu dili ana dili olarak kabul etmektedir. Şu anda Sovyetler Birliği'ndeki Karaim· ler'in toplam nüfusu 334 1 , yabancı ülkelerdeki nüfusları ise 2803 'tür. Karaimler etnik bakımdan tek kaynaklı değillerdir. Dil özellikle­ rine göre önce Hun kabileleri içinde, sonra Bulgar-Hazarlar içinde, son devirlerde de Kıpçak kabileleri içinde yer almışlardır. Onlar, şu anda dil bakımından, Karaçay-Balkar ve Kumuk dillerine yakındırlar. Kı­ rımdaki Karaimler ise, Kırım Tatar diline yakın bir ağızia konuşurlar. Karaimler'in yazısı, basımevleri yoktur. Bu yüzden de milli, edebi dilleri oluşmamıştır. Onlar din olarak Musevi'dirler. Bundan dolayı bazı bilim adamları Karaimler'i, çıkış kaynağı bakımından İsrailliler'le ilgili gö­ rür. Onları, İskitler'e karşı savaştırmak için Vavilonya kralı Navuho­ doposar'ın Kırım'a getirip yerleştirdiği düşüncesi vardır. Karaimler'in dilini araştırma ihtilalden önce (V. Radlof, V. V. Grigoriyev, V. D. Smimov, S. Şapşal, A. N . Samoyloviç vb. tarafın­ dan) başlamıştır. Günümüzde K. M. Musayev, A. N. Baskakov gibi bi­ lim adamları Karaim dilini araştırmaktadır. K. Musayev'e göre Karaim dilinin üç ağzı vardır: 1 ) Kırım ağzı, 2 . Galiçya ağzı, 3 ) Tarakay ağzı. Kırım ağzıyla konuşan Karaim bugün kalmamıştır. Onlar Kırım Tatar diliyle konuşur halı; gelmişlerdir. Galiçya ve Tarakay ağızları arasında sadece fonetik farklılıklar vardır. Bundan dolayı bir ağııda konuşan ki­ şinin, diğer ağızda konuşanı anlaması da mümkündür. Karaim dilinin ağızlarında sekiz ünlü (Galiçya ağzında altı ), yir· mibeş ünsüz vardır. Galiçya ağzında n , c , d , ç sesleri yoktur. Tarakay ağ· zında ise Galiçya ağzında kullanılan d, ts sesleri yoktur. Ağızlar morfo­ lojik bakımdan birbiriyle aynıdır. Farklılık yalnızca sesbilgisindedir.


194

Türklük Bilgisine G�

Kazak diliyle karşılaştırıldı�ında onların bazı farklılıkları ortaya çıkar. Mesela, "-mak/-mek" Kazak dilinde fiilin gelecek zaman ekiyken, Ka­ raim dilinde fiilden isim yapan bir ektir. Mesela, ahmak-akmak (ak­ mak), ayılmak (ses çıkarmamak) vb. "-uv/-yuv/-v" ekieri de fiilden isim yapar. Mesela kıstav (ezgi) , sar­ nav (şarkı söyle-) vb. Kazak dilinde "-mak/-mek" maksadı gelecek za­ man, "·uv/-yuv/-v" (Kazakça -uv) mastar ekidir. Genel Kazak dilinde "­ uv"un bazan isim yapma özelliği de vardır. Mesela, tergev (soruşturma), kösev ( maşa) , konırav (çan) vb. Bu ekleri, bütün Türk dillerinin malze­ meleriyle ilişkilendirerek de�erlendirecek olursak; o zaman "-mak/­ mek;-uv/-yuv/-v" eklerinin ikisinin de mastar ekieri olduğu açıkça gö­ rülür. Ancak Karaim dilinde o, yapım ekidir, mastar eki "-ma/-me"dir: "-gan/-gen" sıfat fiil eki de fiilden isim yapan ek olarak kullanılır. Me­ sela, yarathan / yaratkan (Allah), kiçithiyan (ısırgan), rsebedogan (dan) , kozodo-gan (kürek) vb. Aynı şekilde sıfat fiilin "-ar/-er/-r; -mış/-miş/­ muş/·m� , -mıyuş 1 -mıs ,-mis; -dil, -dılgdık, -nk" ekleri de fiillerden isim­ ler türetir. Mesela, yahunur (döküntü), ruvduh (abla) . Günümüz Kazak dilinde sıfat fiil ekieri fiilden isim yapma eki görevinde kullanılmazlar. Fakat isirolerin yapısında yukarıda gösterilen ekierin korunduğu ölü gövdelere rastlanır. Mesela, şukır (şukı-r) "çukur", kömir (köm-ir) "kö­ mür", jenis (jen-is) "yeniş", bolmıs (bol-mıs) "olmuş", kaldık (kal-dık) "döküntü" vb. Kazak dilinde kullanılan ancak anlamı denk olmayan ekler de vardır. Mesela, Kazak dilindeki "gış/-giş; -kak/-kek" ekieri sıiat yapma eki olarak kullanılırken, Karaim dilinde bunlar, isim yapma eki olarak kullanılırlar. Mesela, açhıç (anahtar), bashıç ( merdiven), buçhah (kıyı), tozgah (toz). Karaim dilinin di�er Türk dillerinden farklılığı cinsiyet bildiren özel ekiere sahip olmasıdır. Mesela "-ka/-ga" ekleri, meslek adlarına, derece adlarına, bazı av hayvan adiarına eklenerek dişilik bildirir. Me­ sela, orus-ka ( rus hanım), rabbatka (yahudi hanımı), tanıgsızka (yaban­ cı hanım) , konsuga (hanım asker), anslanka (dişi arslan), buzovka (dişi buzağı) vb. Cinsiyet anlamı bildiren ikinci gramatik şekil "-ça/-çell­ rsa/-rse" ekleridir. Mesela, dostça ll dostısa (kız arkadaş) , siyuviyarçiya ll siverrse (sevimli hanım kız) vb. Di�er Türk dillerinde "-ka/-ke; -ça/-çe" cinsiyet anlamı bildirmek için kullanılmaz. Kazak dilinde sevgi, kü-


Çae� Türk Dilleri Haklcında Kısa Bilgi

1 95

çültme anlamları bildiren ekler içerisinde "�kal�ke; �şa/�şe" ekieri de kullanılır. Karşıla.ştırınız, biyeke, ateke , üyşik vb. Fakat bunlar arasında� ki ilişkiyi araştırmak gerekir. Bu küçültme ve sevgi anlamından, cinsi­ yet anlamı bildinneye geçmiş olması mümkündür. Karaim dili üzerin­ de çalışan bilim adamları, onu Slav dillerinden giren bir ek veya eski Hazar dilinden bir kalıntı olarak kabul ederler. lsimlerin çekime girmesinde, iyelik eklerini almalarında Kazak di­ liyle dikkate de�er bir farklılık yoktur. Yalnız ihbar çekiminin üçüncü şahsında "�tur/�ryur/�nr/-tir" ekieri kullanılır. Bu ekler, bir takım ses de­ �işiklikleriyle kullanılmaları yanında, kısaltılmış şekillerle de kullanı� !ır. Yani "-dur > �du > d" . Ça�daş Kazak dilinde oldu�u gibi, üçüncü şa� hıs hiçbir ek almadan da kullanılır. Mesela, ilga - ara, orman �duşman. İ yelik eklerinde de farklılık vardtr. Tarakay a�zıyla konuşan Karaimler, ikinci şahısta "�ıy/�iy/�uy/�yuy/�y" ekini kullanırlar. Emir kipi üç şahsa bağlı olarak kullanılır. Birinci şahtsta "-ayım/� yayım" ekine sahipken, ikinci şahısta emir kipi kök fiille de; "�gın/-gin/­ gun/�gyun" ekieriyle de yapılabilir. Üçüncü şahıs emir kipi eki "�sın/� sin/ �sun/�syun"dur. Açık kip (gözden geçmiş zaman)ın özel eki yoktur, bu, zaman ve şahıs ekieri kullanılarak verilir. lstek kipi, fiil köküne "� gey/-gey/-giycry" eklerini getirmek suretiyle yapılır. İstek kipini, anlamına göre, şimdiki zaman ve geçmiş zamanlı şeklinde ikiye ayumak müm­ kündür. Şimdiki zaman istek kipi "-gay" ekli fiilin çekime girmesiyle yapılırken, geçmiş zamanlı istek kipi "-gay" ekine "-di (edi)" ekinin ge­ tirilerek çekime sokulmasıyla yapılır. Mesela, şimdiki zaman: bargey� mın, bargeysın, bargey; geçmiş zaman: bargaydım, bareydıy, bargeyd. Şart kipi eki "�sa/ �se"dir. "�sa/�se" ekli fiil, çekimlendi�inde şimdiki zaman anlamı bildirir. Geçmiş zamanın şartı, "-sa/-se" almış fiile "�dı/�di" eki getirilerek veya "edi" yardımcı fiili eklenerek yapılır. Mesela, şimdiki zaman: aytsam, aytsay, aytsa; geçmiş zaman: aytsa edim, aytsa ediy, ayt� sa edi; aytsaydım, aytsaydıy, aytsaydır vb. BİBLİYOGRAFYA 1 . Musayev K. M., Grammatika Karayimskogo Yazıka, M., 1964. 2.

Yazıkıy Naradov SSSR, M., 1964.

3.

Karayimsk�Russko-Polskiy Sloan, M., 1974.


1 96

Türklük Bilgisine Giriş

7. Karaçay-Balkar Dili

Kafkas dağı eteklerine yerleşmiş olan Türk dilli halklardan biri Karaçay-Balkarlar'dır. Bunlar dil yönünden birbirine oldukça yakındır. Karaçaylar'ın nüfüsu 1 56. ı 40, Balkarlar'in nüfusu 88 7i ı 'dir. Karaçay­ lar, Karaçay-Çerkez Özerk bölgesinde, Balkarlar ise Kabardin-Balkar Özerk Cumhuriyeti'nde yaşarlar. Karaçay ve Balkarlar'ın az bir kısmı Özbekistan ve Kazakistan'da yaşamaktadır. Dil yönünden bunlar, Türk dillerinin Batı Hun Kolu'nun Kıpçak-Peçenek koluna girer. Karaçay­ Balkar dili ihtilalden önce araştırılmıştır. Son devirlerde Karaçay-Bal­ kar dili üzerine U. B. Aliyev, H. İ . Urisbiyev, İ. Suguniçev, G. P. Serd­ yuçenko, N. Ya. Marr gibi bilim adamları araştırmalar yapmaya devam etmektedirler. Karaçay-Balkar ed�bl dili ihtilalden sonra oluşmuştur. Şu anda bu dilde iki ağız olduğu kabul edilmektedir. Birinci gruba Karaçay-Balkar­ Şogen ağzı girer. Bu gruptaki ağız, ç-z ile konuşanların ağzıdır. Ikinci gruba Çerkez-Holamo-Bızıngı ağızları girer ( ts-z). Bu iki ağız birbirin­ den, aslında fonetik özellikleriyle ayrılır. Leksik farklılık a: da olsa var­ dır, bunlar, gramatik yönden ayrılmazlar, ts-z ağzındaki kelimelerin şu farklılıkları vardır: ı ) Diğer ağızlarda kelime içerisinde "ç" sesi kulla­ nılırken, bu ağızda kelimenin her yerinde "ts" sesi kullanılır. Mesela, atsılık ( açlık ) , yutsuntsuyu (üçüncü ) , tsap (çap ) . 2) Diğer ağızlarda ke­ lime başında "del/c" sesi kullanılırken, bu ağııda "z" sesi kullanlır. Me­ sela, zol (yol ) , zil (yıl ) . 3) Kelime başı hariç diğer yerlerde kullanılan "b/Ip" sesleri yerine "f sesi kullanılır. Mesela, tsof ( çap ) , tsefhen ( cep­ ken). Karaçay-Balkar edebi dili, Karaçay-Balkar-Şegen ağzı esas alına­ rak oluşturulmuştur. Karaçay-Balkar halklarının etnik yapıları tam olarak araştırılma­ mıştır. Pek çok bilim adamının fikrine göre onlar, Alanlar'ın torunla­ rıdır. Fakat bilim dünyasında başka tahminler de vardır. Ancak Kara­ çaylar ve Balkarlar kendilerini Alanlar'ın torunları olarak adlandırır­ lar. Bununla birlikte kendileri yaşadıkları yer adlarıyla ilgili olarak Ka­ raçaylı, Balkarlı , Basksnşılı, Halamlı, Çegcimli, Bozıngalı şeklinde ad­ lanırlar. Dilcilerin düşüncesine göre Karaçay-Balkar dilinde Bulgar, Hazar, Oğuz ve Kıpçak unsurları vardır. Kıpçak dil unsurları hakim du-


Çağd� Türk Dilleri Hakkında Kı.sa Bilgi

197

rumda olduğu için, onu Kıpçak dilleri grubuna dahil etmekteyiz. Kara­ çay-Balkar dili, tarihi yönden Kumuk, Karaim ve Kırım Tatarları'nın dilleriyle birlikte eski Kuman dillerine dahildir. Bu yüzden onlar, Ka­ zaklar gibi, kendi yazma eserleri olarak Codeks Cumanicus'u kabul ederler. Karaçay-Balkar dilinde 8 ünlü, 25 ünsüz ses vardır. Bazı bilim adamları, ünlüterin kısa ve uzun şekillerinin de olduğunu söylerler. Fa­ kat bugüne kadar bu mesele tam çözülmemiştir. Diğer Türk dilleri gibi ünlüler kalın ve ince, geniş ve dar, dudaksı ve dilsi olarak ayrılır. Ün­ lülerden "o , ö" sesleri yalnızca ilk hecede kullanılır. İkinci ve sonraki hecelerde, onlar, alıntı kelimelerde, birleşik kelimelerin içerisinde ve­ ya "otov" ( oda) , bugou gibi çok az kelimede kullanılır. Bu iki ses ekler­ de kullanılmaz. Kelimeler, hece uyumu kuralına göre ya kalın sıradan ya da ince sıradan olurlar. Ses uyumu kuralı, kök ve ek arasında da ko­ runur. Eklerdeki ünlüler içerisinde "u, yu" sesleri de vardır. Bu Kazak dilinde yoktur. Mesela, çatı eklerinin yapısında "-un/-yun; -guz; -yur; -ııl" gibi şekiliere de rastlanır. Ünsüzlerin diğer Türk dillerinden en önemli farklılığı, ikizleşerek kullanılmalarıdır. Ünsüzlerin bu kullanımı üç farklı durumda belirgin­ leşir. Birincisi, kök morlemlerin yapısındaki ünsüzlerin ikizleşmesi. Mesela, akkıl (evham) , appa (dede) , ullu ( ulu) vb. Bu durum Kazak di­ linde olmamakla birlikte diğer Türk dillerinde vardır. Mesela, Özbek dilinde yetri (yedi), duppe (şapka); Karakalpak dilinde elli, duppe (şap­ ka) , dekki (karşı koyma) , gii.rrin ( konuşma) vb. İkincisi, ünsüz ikizleş­ mesine kök ve ek arasında rastlanır ve ses uyumu kuralına uyar. Bu tür ikizleşme Türk dillerinin hepsinde vardır. İkizleşmenin üçüncü türü, kelime içinde olur ve kelimenin anlamını etkiler. Mesela, kızıl ( kırmı­ zı), kıwl ( kıpkırmızı), kısıl ( iyi ol- ) , kıssıl (pek iyi ol- ) . Diğer Türk dil­ lerinde bu duruma rastlanmaz. Böyle kuvvetlendirme anlamı çoğun­ lukla ayrı bir yolla verilir. Hatırlatma babından Kazak dilindeki appak, Kırgız dilindeki appak örneğini vermek yeterlidir. Morfolojik yönüyle Karaçay-Balkar dili, diğer Türk dillerine ben­ zer. Fakat ufak tefek bazı farklılıklar da görülür.


1 98

Türklük Bilgisine Giriş

1 . Kazak dilinde ikinci şahıs çokluk iyelik eki olarak köke "�!ann/� !erin" getirilirken, Karaçay�Balkar dilinde "�gıv�giv�gur}�güz" ekieri getirilir. Bu yönden onlar ça�daş Kumuk diline yakındır. 2. Karaçay-Balkar dilinde ilgi hali ile belinme hali ek olarak or­ taktır, fakat anlam yönüyle ayrılırlar. Mesela, yalın ana, ilgi ana�nı, yö­ nelme ana-ga, belinme ana-nı, bulunma ana-da, ayrılma ana-dan. Bu yapıya yalnızca isimler hal eki aldığında de�il, iyelik ekli çekimde de rastlanır, anam, anam-ı, anam-a, anam·ı , anam-da, anam-dan vb. 3 . Asıl sayıların üç çeşidi vardır. Birincisi, Di�er Türk dilleriyle aynıdır ve bir, eki, yüç , tert şeklinde söylenir. tkinci tür ise, yirmiden sonraki onluk sayı adları yirmi sayı adıyla bağlantılı söylenir. Mesela, otuz sayı adı ayırma bila on (yirmi ile on), kırk sayı adı eki ayırma (iki yirmi), elli sayısı eki ayırma bila on (iki yirmi ile on) , altmış sayısı üç ayırma (üç yirmi) vb. şeklinde söylenir. Fakat birinci sayma şeklindeki gibi otuz, kırk, elli, altmış, yetmiş sayıları da kullanılır. Üçüncü sayma sistemi, tran sayma sistemi olarak adlandırılır ve küçük baş hayvanla­ rı (koyun, keçi vb. ) saymak için kullanılır. Bunların tek sayıları birin· ci sayı sistemiyle, çift sayıları tran sayma sisteminde olur. Karşılaştırı· nız; duda (iki ) , çıpar (dört), ıhsız (altı), as (sekiz), dıs (on), dudar dıs (on iki), çıpardıs (on dört), ıslurdıs (on altı) vb. 4. Toplama sayı sıfatları asıl sayılara "-avi-ev" veya "�avlap/-evlep" ekieri getirilerek yapılır. Teorik olarak bu ekierin bütün sayılara geti· rilme imkanı vardır, fakat on sayısına kadar olan sayılara getirilirler. Mesela, birev ll birevlep; yüçev ll yüçevlep , toguzav ll toguzavlap vb. 5. Kesir sayı sıfatlan, asıl sayı adiarına "-şar/-şer, -ışar/-işer, -uşar/­ yüşer, -ar/-er" ekieri getirilerek yapılır. Mesela, birer, altışar, onuşar (onar) vb. Kazak dilinde "-er" eki bir kelimesine getirilerek birer tahmin edi­ len sayı adı yapılır. Kesir sayı sıfatı anlamında "-ar/-er" eki günümüz Hakas, Kırım Tatar ve Kumuk dillerinde kullanılır. Kumuk ve Kırım Tatar dillerinde "·şar/-şer, �uşar/-üşer" ekieri de korunmuştur. 6. Gelecek zaman sıfat fiil eki görevinde "·ar/-er" ile birlikte "� lık/-lik/-luk/-lük; -mok; -rik/-ruk/-ryuk; -nık/-nuk" ekieri de kullanılır. Diğer Türk dillerinde "-lık/-lik" ekinin zaman anlamı yoktur ve sıfat fi­ il eki olarak düşünülmez. Karaçay-Balkar dilindeki "-lık/-lik" eki diğer '


Ç�daş Türlc Dilleri Haldeında Kısa Bilgi

1 99

Türk dillerindeki ",acakJ,ecek" veya ",atın/,etin" ekieriyle anlamdaştır. Karşılaştırınız, cun,ur,uk 1 cunnuk (yıkanacak) , sın,ar,ık 1 sınmk (kırtJa, cak nesne) 7. Zarf fiilin ",af,el,y" ve ",ıpl,ipl,p" ekieriyle birlikte ",ganlayl, gen,ley ; ,ganlıl,genli; ,ganlıkgaf,genlikge; 'mat:clan/,meı:den" ekieri de kullanılır. 8. Çekim eklerinde de farklılıklar vardır. Birinci ve ikinci şahıs teklikte, Kazak dilindeki ",mın/,min , ,sın/,sin" yerine ",maf,me , ,saf,se" şekilleri kullanılır. Mesela, tavlı ma (ben da�lıyım) , tavlı sa (sen da�lı­ sın), tavlı di (o dağlı); algan ma (aldım), algan sa (aldın) , algandı (o al­ dı) BİBLİYOGRAFYA 1 . Grammatike Karaçayevo-Balkarskogo Yazıka, Nalçik, 1970. 2.

Aliyev U. B., Sintaksis Karaçayevo-Balkarskogo Yazıka, M., 1 972.

3.

Yazıkıy Naradov SSSR, M., 1 966.

4.

Karaçay-Malkar · Orus Sözlük, M., 1 989.

8. Kumuk Dili

Kumuk dili, Dağıstan'daki Türk dilli halklardan Kumuk halkının konuşma ve yazma dilidir. Sovyetler Birliği'ndeki Kl,lmuklar'ın sayısı toplam 282 1 78'dir. Kumuklar kendi köklerini Hazarlar'a bağlarlar. Ta· rihi belgelere bakacak olursak, Kumuklar'ın şu anda yaşadıkları bölge· lerde, devrimizin başında (milat başlangıcında) Türk soylu insanların yaşadığını ortaya koyan deliller vardır. Bütün Kumuklar'ın etnik yapı· sında Kıpçaklar ve Oğuzlar'ın güçlü etkileri olduğu bellidir. A. N. Bas· kakov'un sınıflandırmasında Kumuk dili batı Kıpçak dilleri grubuna girer. Kumuk dilinin etraflı bir şekilde incelenmesi ihtilalden sonra ol­ muştur. Kumuk dil biliminin oluşmasında ve bugünkü seviyeye ulaş­ masında G. Yu. Klaproth, 1. Afanesiyev, M. F. Mahir, A. N. Samoylo­ viç, N. K. Drnitriyev, A. N. Batırmurzayev, B. Çobanzade, Z. Z. Bama­ tov, M. A. Habiçev gibi bilim adamlarının eme�i çoktur. Çağdaş Ku-


ZOO

Türklük Bilgisine Giriş

muk dilinde üç ağız vardır; Buynak, Hasavyurt ve Koytak. Kumuk ede· bi dili Buynak ve Hasavyurt ağızlan esas alınarak oluşturulm�tur. Bunların arasındaki farklılık fonetik ve leksik yöndendir. Mesela, Buy· nak ağzında kök kelimelerin içerisinde uzun ünsüzler kullanılır, diğer ağızlarda bu duruma rastlanmaz. Mesela, kakka (vadi) , giççi (küçük) . Aynı şekilde Buynak ağzında dudak uyumu korunamamıştır. Mesela, uyge (hasavyurt ağzında uygo) "eve", cukenge (Hasavyurt ağzında cu­ kongo) vb. Koytak ağzında kelime ler, " 1 " sesiyle başlar, diğer ağızlarda bu durum yoktur. Mesela, lacın (doğan), !okan (köpek), lancs (yıldırım) vb. Koytak ağzının özelliklerinden biri, Türk dillerindeki ses uyumu kuralına uymayan durumların olmasıdır. Yani bazı ekler, kökün son he· cesi kalın olduğunda ince, ince olduğunda kalın olarak gelir. Mesela, uyde (evde) , uyden (evden), uyler (evler), eımay (etmiyor) , gelmah (gelmek) vb. Bu duruma çok az da olsa, Buynak ağzında da rastlanır. Çağdaş Kumuk dilinde sekiz ünlü (a, o , ı , u, i , e , ö , ü), yirmi üç ünsüz ( b , p,v, f, c, d, z, s , c , ş , ç , y, c , k , g, �. g , r, 1 , m , n , fi , h , g) ses vardır. Kumuk dilindeki kelimelerde "e" sesi söylenir, fakat yazıda "a" harfiyle gösterilir. Aynı şekilde ihtilalden sonra giren Rusça ve millet­ lerarası kelimelerin içerisinde "ts , ç" sesleri de kullanılır. Edebi dilde ses uyumu kuralı korunmuştur. Kumuk dilinde, isimler çekim eki aldığı zaman birinci şahısta "­ man/ ·men", ikinci şahısta "·san/-sen" eki kullanılır, üçüncü şahısta ek kullanılmadan kelime köküyle verilir. Mesela, yazevcuman (yazarım), yazevcusen ( yazarsın), yazevçu (o yazar) vb. İ yelik çekiminin eki Kazak dilindeki iyelik çekim ekiyle aynıdır, farkı dudak ünlüsüyle gel·. n "­ um/-üm; -ung/·üng; -buz/-byüz, -ubuz/-übyüz; -uguz/-ügyüz" eklerinin olmasıdır. Kumuk dilinde gövde kelime türeten ekler şunlardır: I. İsimden isim yapan ekler: 1 . "-çı/-çi/-çu/-çü" ; işçi , koyçu , kol­ hozçu. 2. "-da.ş/-deş" ; eldeş (arkadaş), sırda.ş vb. 3 . "-lık/-lik" ; aşlık (ürün), biçenlik (soğan) vb. 4. "-lı/-li;-lu/-lü" ; avarlı, atlı vb.

ll. Fiillerden isim türeten ekler: 1 . "·ım/-im/-um/-üm/-m" ; bilim, ölim vb. 2. "-ma/-me" ; yarma, töyme , çaçma (saçma) vb. 3 . "·gış/·giş" ; açgış (anahtar), yüzgüş vb. 4. "-vuç/-vüç" ; yılavuç, tiyrevüç vb. 5. ".


Çagd� Türk Dilleri Hakkında Kısa Bilgi

201

vuk/-vük" ; sız/.avuk vb. 6. "·ış/-iş/-�/-üş " ; alış , yürüş vb.

lll. Sıfat yapma ekleri: 1 . "-lı/-li/-lu/-lü" ; tuzlu, canlı, 2. "-gı/-gi/-gu/ -gü " ; ertengi , �amgi , 3. "-sız/-siz/-suz/-süz" ; tilsiz, ayaksız, 4. "-lık/-lik/­ luk/-lük" ; manatlık, aylık vb. IV. Gövde fiil türeten ekler: 1 . "-/.a-1-le- " : işle-, taşla- , " . "-ar-l-er­ " ; ağar- , geger- , 3 . "-/.aş-1-leş- " ; birleş- 4. "-a/-e" ; aşa- (ye-) , yaşa- 5. " ık-l-ik-" ; yoluk- , birik- vb. .

Kazak diline göre sayılarda bazı farklılıklar vardır. Mesela, sıra sa­ yı adları Kazak dilindeki gibi "-ınçı/-inçi/-unçu/-ünçü" ekieri (dörtün­ çü) vasıtasıyla yapılırken, üleştirme sayı adları "-ar/-er" (segizer, birer) , "şar/-şer" ekine "-l.ap/-lep" ekini ekleyerek yapılır (ekişerlep , yettişerlep) . Toplama sayı sıfatları, asıl sayılara "av/-ev" ekieri getirilerek yapılır, fa­ kat bunlar yalnız yediye kadarki sayılara değil, daha büyük sayılara da eklenir. Mesela, onav. Fiilin üç zamanı vardır. Geçmiş zamanın şu türlerini görürüz: 1 . " gan /-gen" ; gelgenmen (gelmişim), 2. "-d" ; gerdüm (gördüm) , 3 . "-a/-e" zarf fiiline "edi" yardımcı fiili getirilerek; bara edim (gitmiştim) , 4. " gan edi /-gen edi" birleşik şekilleriyle yapılan çeşidi; bargan edim (bir za­ manlar gitmiştim). Şimdiki zaman "-a/-e , -y" zarf fiil eki almış fiilierin çekimlenmesiyle yapılır. Mesela, ayraman (söylüyorum), gelemen (ge­ liyorum) . Gelecek zaman ekieri şunlardır; 1 . "-ar/-er, -r" ; gelermen (ge­ lirim) , gerürmen (görürüm). 2. "-acak/-ecek , -cak/-cek" ; baracakman, ge­ lecek-men . .

.

BİBLİYOGRAFYA 1.

Dmitriyev N . K. , Grammatika Kumıkskogo Yazıka, M.-L., 1940.

2.

Yazıkıy Naradav SSSR, T. ll, M., 1966.

3. Russko-Kumıkskiy Slovarı, M., 1 960.

9. Kırım Tatar Dili

Kırım Tatar dili, Kırım Tatarları diye adlandırılan Türk soylu hal­ kın konuşma ve yazma dili olarak kabul edilir. Kırım Tatarları'nın va­ tanı Kırım yarımadasıdır. Fakat İkinci Dünya Savaşı yıllarında, onlar


202

Türklük Bilgisine Giriş

Özbekistan'a göçmeye mecbur bırakıldılar. Şu anda Kırım Tatarla­ rı'nın çoğu Kırım'da, Özbekistan'da ve Ukrayna'nın güney vilayetle­ rinde yaşamaktadır. Tarihin akışı içinde Rus çarlarının yürüttükleri is­ tilacılık siyasetinin sonucunda Kırım Tatarları'nın büyük bir kısmı (bazı belgelere göre 30 000, bazı belgelere göre 1 00 OOO'den fazla) 1 9. yüzyılın ikinci yarısında Türkiye'ye göç etti. Son sayıma göre Sovyet­ ler Birliği'nde 268 73 I Kırım Tatarı yaşamaktadır. Kırım Tatarları'nın etnik oluşumları tek kaynaklı değildir. Tarihi belgelere göre Kırım yarımadasındaki Tatarlar pek çok karışmadan sonra oluşmuşlardı. Mesela, Kırım'da Grekler de, Türkler de, Ruslar da, Ukraynalılar da vardır. 1 778 yılındaki Rus hakimiyeti Azak denizi kıyısına hıristiyanları yerleştirdi. O devirdeki bilgilere göre Grekler'in bir kısmı, -Rumeyler- Kırım Tatar dilinde konuşmaktaydılar. A. N. Garkavets, Rumeyler'le birlikte Rumca'nın da ha.la yaşadığını ve dille­ rinin Türk soylu dil olduğunu söyler. Bazı bilim adamları, antropolojik yönden Kırım Tatarları'nı Avrupalılardan sayarlar. Yani, bir zamanlar Kırım'da hüküm süren Kıpçaklar, zamanla yerleşik halklarla karışarak, dış görünüşlerini de değiştirmişlerdir. Adları Kırım Tatarları'yla birlikte anılan halk Kırımçaklar'dır. Kı­ rımçaklar'la ilgili bilgimiz fazla değildir. Bunun bizce iki sebebi vardır: Birincisi Kırımçaklar sayı olarak çok azdır. 1 959 yılı sayımına göre yal­ nızca 1 500 civarında Kırımçak olduğu belirtilmektedir. 1 979 sayımın­ da ise hiç gösterilmemektedir. İkincisi, onlar dil yönünden Kırım Ta­ tarlarına çok yakındır, bunun bir a�ı olarak kabul edilir. Onlar geç­ mişte bağımsız halk olmuşlardır. Yaşadıkları yerler; Kırım'ın Simfero­ pol, Feodosiya, Kerç, Karasuhazar bölgeleridir. Dinleri, Yudaizm'dir. Kırım Tatarları'nın dili, edebiyatı ve tarihi tam araştırılmarnıştır. İhtilalden önce Kınm Tatarları'nın diliyle ilgili V. Radlof, L. Lazarev, L. Z. Budagov gibi bilim adamları, ihtilalden sonra ise A. N. Samoy­ loviç, M. Teyfın, Ş. Bektüre, A. Adabaş, Asan Adci, B. V. Çobanzade gibi bilim adamları konu ile ilgili fikir ileri sürenlerdir. Dünya savaşı yıllarındaki siyasetle ilgili olarak altmışıncı yıllara kadar Kırım Tatar dilini araştıran çıkmadı. 70.-80. yıllardan başlayarak Kırım Tatar diliy­ le ilgili ufak tefek bazı çalışmalar yayınlanmaya başladı. Şu anda Kınm


ÇaAdaş Türk Dilleri Hakkında Kısa Bilgi • 203

Tatarları dilini araştırarak fikir beyan edenler, A. N. Garkavets, A. Me­ metov, E. Akmoldayev gibi bilim adamlarını sayabiliriz. A. N. Baskakov'un düşüncesine göre Kırım Tatar dili, batı Hun dillerinin Kıpçak-Peçenek grubuna girer. Fakat Kırım Tatar dili içeri­ sinde Oğuz unsurları da çoktur. Bunların yanında bu dilin söz dağarcı­ ğında Arap, Fars, Rus, Moğol ve Grek dillerinden gelen kelimelere de rastlanır. Dilciler Kırım Tatar dilinde ya iki (A. N. Baskakov) ya da üç (E. V. Sevortyan) ağız olduğunu söylerler. İkinci fikri benimseyenler çoktur. Kuzey ağzında konuşan Kırım Tatarları, Nogay olarak adlandı­ rılırlar. Onlar kendilerine Mangıt der. Dilinde Kıpçak unsuru hakim olduğundan Kazak diline çok yakındır. Merkez ağızda ise, Kıpçak unsuru hakim, ancak Oğuz dilinin etkisi de sezilmektedir; Kırım Tatarları Arap yazısına erken geçmiştir. Şimdi Rus alfabesi esas alınarak yapılmış ken­ di alfabelerine sahiptirler. Bu alfabede 3 7 harf vardır. Kırım Tatar dilinde sekiz ünlü ses kullanılır. Bunun dördü (a, ı , o , u ) kalın, dördü (e/e, i , ö , ü ) ince ünlüdür. Ünlülerdeki iki çeşit ses uyu­ mu korunmuştur. Yani dil uyumu da, dudak uyumu da vardır. Kırım Tatar dilinde altı hal eki olmakla birlikte, yalın halin özel bir eki yoktur. İlgi hali "-nın/-nin" , yönelme hali eki "-ga/-ge , -ka/-ke " , belinme hali eki "-nı/-ni" , bulunma hali eki "-dal-de , -uı/-te" , ayrılma hali eki "-dan/-den, -tan/-ten"dir. Kazak dilindeki gibi, cümlede bazen ilgi ve belinme ekieri düşürülür. Mesela, tan yangı ( tannın yangı) , çay içtim (çayrıı içtim) vb. Kazak diliyle karşılaştırıldığında bildirme çeki­ minin birinci ve üçüncü şahsında farklılık vardır. Yani birinci şahısta "-m, -ım/ -im" ; ikinci şahısta "-sın/-sin" ; üçüncü şahısta "-dır/-dir" ek­ leri kullanılır. Mesela, talebem ( talebeyim), talebesin, talebedir. Yani bi­ rinci şahısta bildirme ekiyle iyelik eki ayrııdır. Ancak ikinci şahısta iyelik eki "-n, -ın/-in/-un/-ün" , üçüncü şahısta "-sı/-si, -ı/-i/-u/-ü" ekle­ rine sahiptir. Sıfat yapım eklerinde de farklılık vardır, ancak ekierin çoğu Ka­ zak diliyle ayrııdır. Mesela, "-çı/-çi/-çu/-çü; -cı/-ci/-cu/-cü" (odun-cu) ; ". lı/- li/-lu/-lü" (köy-lü) ; "-lık/-lik/-luk/-lük" (işgüzar-lık) ; "-daş/-deş" (va­ tandaş , köy-deş) ; "-kar/-ker" (icat-kar, ziyan-kar) ; "-mal-me" (burul-ma, bür-me) ; "-kı/-ki,-gı/-gi; -ku/-kü,-gu/-gü" (bil-gi , pıç-kı) ; "-gıç/-giç, -kıç/ �


204

Türklük Bilgisine Giriş

kiç" (otur�gıç, tut�kıç) vb. "�çık/�çik" eki küçültme, sevgi anlamında da kullanılır. Mesela, yıldız.�cık, gemi�cik vb. Sayı adlarından farklı üleştirme ve tahmin sayı adianna rastlanır. Üleştirme sayı adları "�ar/�er, �şar/�şer" ekieriyle yapılır. Mesela, be� şer, yigirmişer vb. "�ar/�er, �şar/�şer" ekieri her durumda sayı adiarına eklenemez. Birleşik sayı adlarının içinde yüz., mın , milyon gibi keli� meler kullanılırken, bu ekler yüz., mın , milyon kelimelerinin önünde� ki sayı adiarına eklenir. Mesela, beşer yüz ton, ekişer mın vb. Eğer bir­ leşik sayı adlarının içerisinde yüz., mın, milyon kelimelerinden sonra üçüncü bir sayı adı kullanılırsa "�şar/�şer, -ar/�er" ekleri, bu son sayı adına eklenir. Mesela, üç yüz kırk yedişer. Tahmin sayı adları doğru­ dan kök sayı adiarına çokluk eki getirilerek yapılır veya sayı adlarının tekrarlanması suretiyle yapılır. Kazak dilinde de sayı adiarına çokluk eki getirilir. Fakat tahmin anlamı vermek için şamalı , uvık, tarta, ka­ ralı gibi kelimelerden birini de birleştirmek gerekir. Bazı durumlarda konuşma dilinde, ağızlarda tarta, şamalı gibi kelimeler düşer. Mesela, sagat altılar edi . Kırım Tatar dilinde onlar, yüzler edebi şekil olarak kullanılır. Birleşik çift kelime şeklinde yapılan tahmin sayı adiarına "-ar/�er" eki de getirilir. Mesela, dörter-beşer vb. Kesir sayılar yarım, buçuk, çerik kelimelerinin yardımıyla yapılır. Bununla birlikte birle­ şik sayı adının birinci kısmın bulunma halinde, ikinci kısmın yalın halde olmasıyla da yapılır. Mesela, üçte bir, beşte üç vb. Kazak dilinde ise bu tür birleşik sayı adının ilk kısmı ayrılma halinde olur. Üçten bir, besten üç vb. Oönüşlü çatı fiil köküne �n� , �in� , �in� , �un� , -ün� , -ıl� , -il- ekieri getirilerek yapılır: maktan� , yuvun� , yıkkıl�. kakkıl- vb. EJilgen çatı da fiil k�klerine aynı ekierin (-n� , �ın� , -in� , -un- , -ün-; - 1 - , -il- , -il- , -ul� , �ül�) getirilmesiyle yapılır. Bunlar, anlamlarındaki farklılıktarla ayrılır­ lar. Mesela, aşal� (yen�) , haşlan� vb. lşteş çatı, fiile -iş- , �iş�, -uş- , -üş� ekieri getirilerek yapılır. Mesela tapış-, keliş- vb. Ettirgen çatı fiile -t- , it- , �it-, -ut�, -üt� , sarkıt-, korkut-; -ir�, �ir- , -ur- , -ür�, baor� , uçur-; �tır� , -tir- , -tur�, �tür� , �dur�, -dür-; attır� , aldır-; �ku-, -kiz-, -kuz-, -küz-, ak­ kız� vb. Kazak dilindeki gibi fiil çatı ekieri birbiri üstüne de gelebilir­ ler. Mesela, bil�dir-t-tir�mek vb.


Ç�d� Türk Dilleri Hakkında Kısa Bilgi

205

Fiilin zaman eklerinde bazı farklılıklar vardlr. Geçmiş zaman, fiile -dı , -di ve ,gan, ,gen ekieri getirilerek yapılır. Geçmiş zamanın birleşik şekli de vardır. Bunlar, -gan edi, ,a edi , ,acak edi, ,ar edi, ,gan eken, , acak eken , ,ar eken, -makta edi , -makta eken vb. Mesela, ya<gan edim, hergen eken, bere ekem vb. Şimdiki zaman, fiile -makta, ,mekte; ,a, ,e , i ve -ar, -er ekieri getirilerek yapılır, -a, ,e , 'Y çekime girerek zaman an­ lamı bildirir, fakat Kazak dilinden farkı vardır. İlk olarak, şimdiki za· man anlamında kullanıldığında birinci şahısta şahıs ekini ,m, ,,m, -im şeklinde (Kazak dilinde ,mın, ,min) alır. İkinci olarak, üçüncü şahısta hiçbir zaman şahıs eki almayarak ,a, ,e , ·Y eklerinin kendileriyle bu anlamı verir. Kazak dilinde ,dı , -di getirilir ve ek ,adı , -edi, -ydı şeklin· de gelir. Mesela, alam , isteyim ( alamın, isteymin), alasın, isteysin; ala , istey vb .,ar, ,er eki degişmeli şimdiki zaman anlamı bildirir. Bunun dar ünlülü -ır, -ir şekli de kullanılır. Kazak dilinde ,ır, ,jr ek olarak kulla­ nılmaz, ,ar, -er de gelecek zaman anlamı bildirir. Fakat Azerbaycan di­ linde, ,ar, ,er gelecek zaman, -ır, -ir şimdiki zaman ek.i olarak ( anlam­ larında farklılık vardır) kullanılır. Gelecek zaman anlamı ,acak, ,ecek ekiyle de verilir. Kazak dilinde ,acak , -ecek zaman eki olarak kullanıl­ maz, ancak şekli değişmiş olarak, yalnızca birkaç kelimede yaşamakta­ dır. Mesela, bolaşak, keleşek vb.

Beş fiil kipi vardır: Açık (gözden geçmiş) kip, emir kipi, istek ki· pi, şart kipi, gereklilik kipi. Açık kipin özel eki yoktur, bu zaman ve şa· hıs ekieriyle verilir. Emir kipi, üç şahsa bağlı olarak kullanılır, birinci şahısta -ayın, ,eyin, -ayık , ,eyik ekine sahiptir. İkinci şahıs teklikte özel ek yoktur ve fiil kök veya gövdesiyle verilir, çoklukta ,ını<:, -ini<:, eki kullanılır. Bazan ikinci şahıs emir kipinin anlamını güçlendirmek için -çı , ,çi , -sa, -se , ,sana, -sene ekieri getirilerek de kullanılır, ,sana , ,sene morfemi Türk dillerinin bir kısmında vardır. Bu Kazak dili tarihinde de kullanılmıştır. Mesela, "Alpamıs Batır" destanında "Koysana, batır, koysana, Aşuvı jok bolsana, Koy de�ende koymasan , Tüsirermin oysana, Aynaldırgan altavın. Bir kisidey bolsana" şeklinde dörtlük vardır. Bu dörtlükteki koysana, bolsana kelimelerindeki -sana emri güçlendirmek için kullanılmıştır. Şart kipi, fiile -sa, ,se eki getirilerek yapılır. İstek kipi ise fiile ,gay, -gey ekiyle edi yardımcı fiilinin getirilmesiyle yapılır. Çoklukta -gay edi yapısı birleşerek ,gandı, ,gendi şeklinde kullanılır.


Z06

Türklük Bilgisine Giriş

Gereklilik kipi, #malı , #meli eki getirilerek yapılır. Mesela, barmalım, bannalısın, bannalı(dır) #malı , #meli eki Kazak dilinde de kullanılır, fa# ,

kat kip anlamı yoktur. Sıfat#fiil, fiile #gan , #gen; #aı:ak , #ecek; #ar, #er; #ma�. #me� ekieri getirilerek yapılır. Zarf-fiil ise, #a, #e , #y; #ıp, #ip, #p; #gancak, #gencek eklerine sahiptir. Mastar, #mak, #rnek; #ma, #me ; #..,, #uv, #üv; #�. #iş , # uş , #üş gibi ekler le yapılır. BİBLİYOGRAFYA

l. Sevortyan E.V., Kıımsko-Tatıııskiy Yazık- Yazıkiy Narodov SSSR. M., 1966.

Z. Çobanzade B., Kırım Tatar İlmi Sarfı, Alcmescit, 1925. 3.

Mametov A., Tatar Tıli Grammatikasınm Praktikumı, Taşkent, 1984.

4.

Garkavets A.N., Tyurk.skiye Yazıkiy Na Ukraiyne. Kiev, 1988.

5.

Akmollayev E., Kınm Tatar Tilinin Ameliyyatı, Taşkent, 1989.

6.

Kırım Tatarca-Rusça Lügat, Kiev, 1988.

IV. TÜRK DiLLERİNİN KARLUK KOLU 1 . Uygur Dili

Uygur dili, Özbekistan ile Kazakistan'da (262 199) ve Çin'in Sin# can -Uygur Özerk bölgesinde y�ayan (nüfus 6.280.000) Uygur halkı# nın konuşma, yazma ve edebi dilidir. Uygurlar'ın tarihi çok eski devir# lere uzanır. Tarihi belgelere göre Uygurlar, doğu medeniyetinin geliş# mesinde büyük pay sahibi olmuşlardır. Bunlar, Türk dilli halklar içeri# sinde ilklerden biri olarak, kendi yazılarına sahip olmuşlardır. Bize ula# şan Uygur yazısıyla yazılmış Manihey yazma eserleri hemen hemen mila# dın 5. Yüzyıllarında yazılmıştır. Eski Uygur Yazısı yalnız Uygurlar ara# sında kalmamış, diğer Türk soylu halklar tarafından da kullanılmıştır. Örnek olarak Uygur yazısıyla yazılan veya Uygur yazısına aktarılan çok miktarda eski Türk yazma eserleriyle karşılaşılır. Bu yazıdan yalnızca Türk dilli halklar değil, Moğollar da faydalanmışlardır. Uygurlar için Orhun-Yenisey yazıları da yabancı değildir. Uygurlar'ın etnik yapısı, temel olarak, Karluk boylarından oluş# muştur. Fakat çeşidi tarihi olaylardan dolayı Uygurlar'a Oeuzlar ve


Çağdaş Türk Dilleri Hakkında Kısa Bilgi

207

Kıpçaklar da karışmıştır. Uygurlar'ın İslamiyeri kabul etmeleriyle ba�­ larıtılı olarak, dillerine çok miktarda Arapça, Farsça kelimeler girdi. Eski Uygur yazısında olsun, Arap yazısında olsun Uygurlar bol tarihi miras bırakmışlardır. Şimdiki Uygurlar iki alfabe kullanırlar. Do�u Türkistan'daki Uygurlar Arap alfabesini, Sovyetler Birliği'ndeki Uy­ gurlar Rus alfabesinden yapıları ( 1 947'de) Uygur alfabesini kullanırlar. Uygur dili araştırmaları ihtilalden önce başlamış, arıcak etraflı şe· kilde araştırmalar daha sonraki devirde yapılmıştır. Çağdaş Uygur dil biliminin oluşmasına S.E. Malov, A.K. Borovkov, E.N. Nedcip, A. Kaydarov, G. Sadvakosov, T. Talipov, E.R. Tenişev, G. Yarring, V.M. Nasilov gibi bilim adamları emek vermişlerdir. Uygur dilinin ağızları konusunda çeşitli fikirler vardır. Mesela, G. Yarring Uygur dilinde gü· ney ve kuzey ağı:larının olduğunu söylerken, A.N. Borovkov, dört ağız olduğunu düşünür : 1) Güney ağzı, 2) Kuzey ağzı, 3 ) Lobnor ağzı, 4) Kansu <lğzı. Günümüzde Uygur dilini araştıranların pek çoğu E.R. Te­ nişev'in tasnifini kabul eder. O, Uygur dilinde üç ağız (Kuzeydoğu, gü· ney, doğu) olduğunu düşünür. Bu tasnif Doğu Türkistan Uygurlarının diliyle ilgilidir. Sovyet Uygurlarının dilini, G. Sadvakasav Yedisu ve Fergana Uygurlarının dili şeklinde ikiye ayırır. Uygur dilinde sekiz ünlü vardır : a, e , ı , i, o, ö, u, ü. Bunlardan başka Rusçadan giren kelimelerde ve Rusça kanalıyla gelen uluslar arası kelimelerde kullanıları e , ı sesleri de vardır. Bunların üçü ( a, o, u) kalın, diğerleri incedir. Fakat i ve e sesleri kalın heceli kelimelere de, ince heceli kelimelere de getirilir. Bununla birlikte, ka, ga sesleriyle kulla­ nıldıklarında dil ardı; ke, ge sesleriyle kullanıldıklarında dil önü ünlü­ sü sayılırlar. Mesela, evezlik, kilmak, enik (aydın), iniçkelik ( incelik) vb. Uygur dilinin bir özelliği; u,ü seslerinin ekierin yapısında da kullarııl· masıdır. Mesela, -Luk, -Lük (sözlük, kizlük). Uygur dilinde genellikle ses uyumu kuralı korunmuştur, fakat tam hakim değildir. Çok heceli keli­ melerin yapısı karışık olarak karşımıza çıkar. Karşılaştırınız; adem, ö;ıa, y eza egiligi (köy hizmetleri) vb. Ancak ekler, kökün son hecesinin kalın veya inceliğine göre, kalın veya ince olarak getirilir. Mesela, törtte , ki­ tapta, okugan, keney vb. Uygur dilindeki hece uyumunun zayıflığı ba­ zan kökler ve ekler arasında da ortaya çıkar. Mesela, tilga, cipka vb. Du­ dak, dil uyumunun da bazı özellikleri dikkat çeker. Mesela, ötük, ozuk,


208

TÜTklük Bilgisine Giri�

ö:ı.ü.klük, ösüp, kalmak vb. dudak uyumu da her yerde korunmamıştır. Ünsüzlerin sayısı 28'dir. Bunlar; b, ll, g, k, d, c, :ı., y, k, 1 , m, n, n , p , r , S , t, f, h, ts , Ç , tş , C , Ş , q .

Çağdaş Uygur dilinde yeni kelimeler, kelimelerin ikizleştirilmesi, birleştirilmesi, kök veya gövdeye ekler getirilmesi vb. yollarla yapılır. Gövde kelime türeten ekler şunlardır: I. İsimden isim yapan ekler :

1 . �çı: ambarçi, unçi, baskunçi. ı . �daş , �deş : :ı.amandaş , tilekdeş. 3 . �lık, �lik, �luk, �lük : Moskllalık, keşkerlik, şeherlik. 4. �gun, �kun : kaçkun, tutku1ı . II . Fiilden isim yapan ekler :

1 . �k, ��. �ak, �ek, ık, ik, �uk, ük : yarmak, kurak. ı . �ka, �ke , �ga, �ge : tutka, külke , aşka. 3 . �guçı, �güçi, �kuçı , �küçi: yazguçı, satkuçi. 4. �ma, �me : körgevne , tosma.

5. -im, �um , �üm, �am, �m : toplam, kiyim, köklem. 6 . �kun , �gün, �gun, �kün : uçkun, tabkin. III. İsimlerden sıfat yapan ekler :

1 . �lık, �lik, �luk, �lük : çiraylik , taşlık. ı . �siz : sullsiz, cansız.

·

3 �kı , -ki: töl!enki, ahşamki, içki. .

4. �çan : işçan, sözçan. IY. Fiillerden sıfat yapan ekler :

1 . �ik, �uk, �ük, �k, �k : ocuk, çirik. ı . �gak, �gek, �kak, �kek : uruşkak, yenişkak. 3 �çak, �çek, �çuk, �çük : erinçek, uyalçak. .

4. �kur, �kür, �gur, �gür : ıapkur, ötkür.


Ça�daş Türk Dilleri Hakkında Kısa Bilgi

V.

209

İsimden fiil yapan ekler : I . �la� , �le� , �da� , �de� : iş le�, mayla� ,

2 . �a� : sana� (say�) , ayna� . 3 . �ar� , �er� , �r� : akar� , yaşar� . 4 . �ay�, �ey� : azay� , küçey� . 5 . �ik� , �ık� , �uk� , �ük� : birik�, keçik� . 6 . �gar� , �ger� : suvgar� , başkar� . Çağdaş Uygur dilinde altı hal eki vardır. 1 . Yalın halin özel eki yoktur. 2. İlgi hali, isimlere �nin , �nun , �nün ekieri getirilerek yapılır. 3. Yönelme hali, �ga, �ge , �ka, �ke eklerinin isimlere eklenmesiyle yapılır. 4. Belinme halinin morfolojik göstergesi �in, �n'dir. 5. Ayrılma hali eki din, �tin. 6. Bulunma hali eki, �da, �de , �w, �te'dir. Uygur dilindeki ay· rılma hali eki Kazak dilindekinden farklıdır. Dil tarihinde �nn, �tin eki, XII -XIV. yüzyıllarda yazılan eserlerin dilinde de ayrılma hali eki olarak kullanılmıştır. ·

Sayı adlarının semantik gruplarının yaptiışında Kazak diline göre dik· kat çekici farklılıklar vardır. Karşılaştırınız; Uygur dilindeki tahmin sa· yı adları, asıl sayılara �çe , �ligan, �ligen ekieri getirilerek yapılır. Mese­ la, yüzce , minçe , onligan vb. Toplama sayı adlarının yaptiışında bir yol, -ilen, �!en eklerinin kullanılmasıdır. Me�ela, ikilen, üçülen. Kişi zamirierinin çekiminde de bazı farklılıklar vardır. Yani yönel­ me halinin Kazak dilindeki magan, sagan, ogan şekillerinin yerine mana, sana, uninya şekilleri kullanılır. Bu ekin içerisindeki �in unsuru yönel­ me hali ekinin içerisinde de kullanılır. Mesela, uninya, meninde , senin· de , uninda, menindin, senindin, unindin vb. BİBLİYOGRAFYA ı.

Hazirgi Zaman Uygur Tıli I, Almatı, ı963, ll, Almatı, ı966.

2.

Kaydarov A.T., Ravitiye Sovremennogo Uygurskogo Literaturnogo Ya zıka. C

ı , Alma-Ata, 1 970. 3.

Sadvakasav G., Yazık Uygurov Ferganskoy Doliynı, ı, Alma-Ata, ı970, l l , Al­ ma-Ata, ı 976.

4.

Talipov T. , Fonetika Uygurskogo Yazıka, Alma-Ata, ı987.

5.

Uygursko-Russkiy Slovarı. M., ı 968.


2 10

Türklük Bilgisine Giriş

2. Öıbek Dili

Özbek dili, Öıbek halkının konuşma, yazma ve resmi dilidir. Öı­ bekler sadece Özbekistan'da değil, Kazakistan'da, Kırgızistan'da, Türk­ menistan'da ve Rusya'nın pek çok bölgelerinde yaşarlar. Sovyetler Bir· liği'ndeki Özbekler'in toplam sayısı 1 6.686.240'tır. Yabancı ülkelerde­ ki Özbekler'in toplam sayısı da 1 . 6 1 0 binden fazladır. Özbekler zengin bir tarihe sahiptir. Onların bol miktarda eski yazma eserleri vardır. Şu anda Özbekistan'ın çeşitli kütüphanelerinde korunan eski yazma eser· ler, sadece Özbek halkının değil, diğer Türk halklarının da (bunlar içe· risinde Kazaklar'ın da) tarihi gelişme yolunu açıklamak için pek çok malzeme verdiği açıktır. Özbekistan'ın coğrafi durumu birçok Türk soylu halk ile sadece sosyal durum yönüyle değil, medeni ve ruhani yö· nüyle de ilişkili olmayı gerektirir. Yerleşik yaşayan Soğdlar'la Harezm­ liler'in medeni mirasını kabullenerek yerleşik hayata geçen Türkler, Araplar'ın medeniyetini, alfabesini kabul edip Orta Çağda dünya bi­ lim alemine pek çok meşhur alim verdi. Öıbekler, emik yönden tek kaynaklı değildir. Tarihi belgelere daya­ nacak olursak, şimdiki Öıbekistan toprağında pek çok kabilenin, kabi­ leler topluluğunun olduğunu anlarız. Miladın başında Öıbekistan'da Soğdlar, İskitler, Bakttiyalılar vb. yaşamıştır. Bunların bir kısmı yerle­ şik, bir kısmı da göçebe yaşamışlardır. Soğdlar'la Harezmliler'�n şehir kurduğu, tarım medeniyeri geliştirdiği tarihten bilinmektedir. Fakat Özbekistan ve Kazakistan'ın bozkır bölgelerinde göçebe boyların oldu­ ğu da gerçektir. Grek tarihçileri ve co�afyacıları onları İskitler olarak adlandırmışlardır. İskitler'in tarihiyle ilgili çok yazılmıştır. Bilim adam­ larının çoğu onların İran dilli olduklarını söylemekle birlikte, içlerin· de başka dilde konuşan halkların olduğunu da kabul ederler. Bu fikri arkeolajik kazılarda ispatlar. A. Yu. Yakubovskiy, Orta Asya'da Türk dilli halkların Tacik dilli halklarla eski devirlerde komşu olarak yaşa· yageldiklerini, Taeikierin yerleşik, Türk boylarının çoğunun göçebe yaşadığını belinir. Miladın başında yaşayan Grek tarihçileri de bu fik­ ri destekleyen bilgiler verirler. Bazı tarihçiler Türk dilli halkların Orta Asya'ya sonraki devirler· de yerleştiğini onaya koyan fikirler ileri sürerler. Onların fikrine göre,


Çatdaş Türk Dilleri Hakkında Kısa Bilgi • 2 1 1

aşa�ı yukarı VI. yüzyıllarda Türk kitleleri Orta Asya'ya gelmeye başla­ mışlardır. Türk ka�anlı�ının VI. yüzyıllarda Orta Asya'da güçlendi�i, İstemi Ka�an'ın batıya akınlar yapıp Aral ve Hazar boylarına ulaştı�ı bilinmektedir. Bu devirde Orta Asya'da Eftalitler devleti hakimdi. Ef­ talitler'in hangi dilde konuştuklarıyla ilgili yeterli bilgi yoktur. Fakat K.B. Trever Çin yıllıklarında rastlanan belgelere bakarak, Eftalitler içerisinde Türk ve İran dilli halkiann yaşadı�ı tahminini ileri sürer. Türk boylarının Orta Asya'ya eski devirlerde gelmiş olduklannı topono­ mik malzemeler de göstermektedir. Mesela, IX-X. yüzyıllarda yazılan Amuderya abidelerinde, bu nehrin Okuz diye adlandırılması fikrimize delildir. Orta Asya'da Türkler'in güçlenmeleri Karahanlılar'ın gelmesiyle ilgilidir. Onlar, X-Xl. yüzyıllarda Altay, Sayan da�larından göçerek, Yedi-su ve Orta Asya'nın iç bölgelerine inmeye başladılar. 992 yılında Bu� Han Yedisu'dan Maveraü'n-nehr'e akın yaparak Buhara'yı aldı. Karahanlılar; Karluk, Ya�a, Tohsı, Argu, Çigil boylarından oluşmuş­ tur. Bu boyların Orta Asya'da boy göstermeleri X. yüzyıldan önce ol­ muştur. Mesela, Arap tarihçisi Taberi'nin belirtti�ine göre, Arap ko­ mutanı Kuteybe bin Müslim 709 yılında Toharistan'da Karluklarla sa­ vaşarak, yabgularını öldürmüştür. Genellikle Karluk boy ve urukları­ nın Orta Asya ve Kazakistan halkının oluşmasında hizmetleri çok ol­ muştur. Orılar, aslında şimdiki Özbek ve Uygur halklarıdır. Karluklar'ın eski devirlerde yerleşik hayata geçerek kendi urukla­ rını unuttukları anlaşılmaktadır. Şu anda Fergana'da yaşayan Özbek­ ler'in uruklara ayrılmamalarını, bu durumla açıklamak doğru olur. Ort­ lar, X-XI. yüzyıllarda birçok uru�a bölünmüştü. Mesela, Arapça yazıl­ mış olan Hudadu' 1 -.Aiem'de Tüz Köl (V.V. Barthold Istık Köl ile, V. Minorskiy ise Tıyan-Şan da�ındaki Şar Köl ile ilişkilendirir. ) çevresin­ deki Karluklar'da yedi uruk oldu�nu gösterir. Ancak bütün Özbek­ ler'de uruk tamamen yok olmamıştır. C ile konuşan Özbekler'de uruk bugüne kadar korunmuştur. Ortlar tarihteki Özbek ordasıyla do�dan ba�lantılıdır, Şeyhani'nin torunlarıyla aynı anda Maveraünnehr'e gir­ mişlerdir. Onlar tarihte 92 ba�lı Özbekler olarak adlandırılmışlardır. Genel olarak karşılaştıracak olursak, Özbek uruklarının tamamı Kazak urukları içerisinde vardır, akraba uruklar olarak kabul edilirler. Orıla-


212

Türklük Bilgisine Giriş

rm akraba olduklarını, XV. yüzyıla kadar Kazaklada karışık yaşamaları ispatlar. 92 bağlı Özbekler'e şu uruklar girer: Mm, Yüz Kırk, Özbek, Unkacat, Calayır, Saray, Konrat, Alsın, Argın, Nayman, Kıpçak, Azak, Kalmak, Tarlık, Tudak, Burlak, Samarçık, Keleci, Kınakaş, Buy­ rak, Urat, Kıyat, Kıtay, Tunkit, Uzculaşı, Krişı, Otaşı, Bolatçı, Cunt, Cat, Şılşıt, Bupmavıt, Oymavıt, Arlar, Kerey (Kereyit ) , Üpküt, Tan ­ kut, Mangıt, Çalşıt, Mecit, Merkit, Bürkit, Koralas, Ulan (Oğlan ) . Kon, Arab, Ulaşı , Cuburgan, Tişlık, Türkmen, Durman ( Dürmen ) , Ta­ bın, Tama, Ramadadan, Muytan, Üyşin (Üysin ) , Badayı, Hafız, Kırgı:, Macar, Kuşalık, Savran, Uyris, Cubrat, Biday, Tatar, Tabaş, Miçkır, Suldız (Culdız), Tuban, Tilev, Kirdar, Biktiya, Karkın, Şirin, Oğlan, Kurlar, Bağlan, Çınbay (Şınbay ) , Çehilkas, Uygır, Azar, Yahu, Targı l, Turgak, Kohat (Bunlar Hacab-Name-i Özbek adlı ei yazmaya göredir) . XV. yüzyıldaki Özbekler içerisinde uruk sayısının bundan daha çok ol­ ması gerekir. Esdmi-i Nevadad-ı Fırka-i Özbek (92 Özbek uruğunun adı ) adlı el yazınada yukarıda adı belirtilenlerin dışında başka yerde rastlan­ mayan Karlık, Katagan, Barlas, Buytay, Keneges, Kanlı, Cosılaşı, Otarşi, Kulavşı, Nükis, Mugal, Şavran gibi uruk adları da kayded ilmiştir. Özbek halkı Arap yazısıyl ; yazılmış pek çok eski yazma esere sa­ hiptir. Şu anda, tarihte Lütfi, Sekkaki, Atai, Haydar Harezm!, Ali Şir N evai, Sultan Baykara, M irza Babur gibi Türk dilinde şiir yazan şairle­ rin adları bilinmektedir. Bunların bıraktıkları eserler, yalnız Özbek halkının değil, diğer halkların da dili, edebiyatı ve tarihini bilip tanı­ mak için bol malzeme vermektedir. Mesela, Babur'un Baburname ola­ rak adland ırılan eserinde XIV-XV. yüzyıllardaki Orta Asya halklarının tarihinden, edebiyatından, coğrafyasından, felsefesinden, etnografya­ sından, toponomisinden bilgiler veren malzeme vardır. Özbek dili ihtilalden önce de incelenmiştir. Fakat onun etraflı olarak incelenmesi ihtilalden sonraki devirde olmuştur. Çağdaş Özbek dil biliminin oluşmasında hizmet gören bilim adamları şunlardır : E. D. Polivanov, A.K. Borovkov, A.N. Kononov, V.V. Reşetov, Ş.Ş. Şaabdu­ rahmanov, M .Askarova, G. Abdurrahmanov, A.R Hodciyev, A. Gul­ yamov, İ. Kuçkartayev, E. Fazılov, S. Mutalibov, S. Usmanov, F. Ab­ dullayev, i . Rasulov, A. Şermatov, N. Mahmudov, Ş. Şükürov vb.


Çağdaş Türk Dilleri Hakkında Kısa Bilgi

213

Özbek edebi dilinin A l i Şir Nevai ile başladığı fikri bugüne kadar hakimdir. Gerçekten de Ali Ş ir Nevai dili, Lütfi, Sekkaki, Atai, Gedai ile başlayan Çağatay diİinin zirvesi olarak kabul edilir. Nevai dilinin doğrudan mirasçısı da Özbek halkıdır, ancak onun Çağdaş Özbek di­ linden belirgin farkları vardır ( Bu konuda Çağatay dili ile ilgili bölü­ me bakınız ) . Bugünkü Özbek edebi dili şehirli ağızlar ve Fergana ağzı esas alınarak oluşturulmuştur. Özbek dili ağız bakımından zengindir. Çağdaş Ö:bek dilinin ağızları çeşitli yönleriyle incelenmiştir. Gazi Alim, A.K. Borovkov, V.V. Reşetov gibi bilim adamlarının tasnifleri fikrimi:in delilidir. V. V. Reşetov Özbek ağızlarını; 1 . Karluk-Çigil-Uygur, 2. Kıpçak, 3. Oğuz şeklinde ayırır. Bu tasnifi Özbek dilcilerinin çoğu be­ nimser. Yukarıdaki her ağız da kendi içinde ayrılır. Mesela, Karluk-Çi­ gil-Uygur ağızlar grubu, 1 . Fergana, 2. Taşkent, 3. Karşi, 4. Kuzey Öz­ bek ağızlarına ayrılır. Fergana ağzı ise, l . Namengan, 2. Andican-Şah­ ristan, 3. Oş-Üzkent, 4. Margilan-Kokan ağızlarına bölünür. Çağdaş Özbek edebi dilinde 3 1 fonem vardır. Bunların altısı ün­ lü: a, e , i , o , u, ü; yirmi beşi ünsüz : b,v, g, d, c , z, y, k , l , m , n, p, r, s , t , f, h, ts , ç , ş , ğ , k , q , j, ng [n( Kazak dilindeki ünlü seslerden farkı şu­ dur; konuşmada e , ö sesleri söylense de, yazıda bunlar a, o sesleriyle ve­ rilir, bunlar için ayrı harf yoktur. Özbek edebi dilinde ses uyumları tam korunmamıştır. Bu yüzden ekieri çok varyandı değildir. Ünlülerle ilgi­ li üçüncü farklılık a sesinin o'ya benzetilerek söylenmesidir. Bu eskiden başlamış bir oluşmadır ve Tacik dilinin etkisiyle ilgili görünmektedir. Mesela, nan diye söyleseler de non diye yazarlar. Ünsüzlerdeki farklılık şudur; Özbek dilinde Kazak dilinde olmayan q sesi vardır. Q sesi çok sert söylenen hırıltılı bir sestir. Konuşmada n sesi söylense de, yazılışta iki ses olarak (ng) yazılır. Özbek dilinin söz dağarcığında Türkçe kelimelerin dışında alıntı kelimelerin sayısı da çoktur. Özellikle Arapça ve Farsça'dan gelen ke­ limelere çok rastlanır, buna tarihi sosyal şartların sebep olduğu açıktır. Son devirlerde Özbek diline resmi dil menebesi verilmesiyle ilgili olarak unutulan, ancak Özbekler'in klasik edebiyatında kullanılmış olan asrı­ mızın 30-40. yıllarından sonra basılan eserlerde kullanılmayan Arap­ ça, Farsça kelimelerin yeniden canlandırılına düşüncesi ağır basmakta­ dır. Mesela, cumhuriyet, nahiya, vilayet, muhalif, muhtariyet, vezirlik, da-


214

Türklük Bilgisine Giriş

rülfünun vb. Aynı şekilde başka Türk dillerinde kullanılan kelimeler de yeni anlamda kullanılarak edebi dile yerleşmektedir. Örnek olarak aga, ülken, sulu gibi kelimeleri gösterebiliriz. Özbek dilinin grameri, tamamen Türk diline ait olan pek çok özel­ liği iyi korumuştur. Fakat kendine has bazı özellikleri de yok de�ildir. Mesela, Özbek dilinde başka dillerden girmiş olan, Kazak dilinde kulla­ nılmayan, kullanılsa da ya önemsiz ek olarak de�erlendirilen ya da ölü gövdeler içinde rastlanan ekler vardır. Karşılaştırınız; -ban (bagban) , (kuyçi-ban, darvazaban) , -duz (etikduz, duppiduz, mah.siduz) , -şünas (til­ şünas , ülkeşünas) , -saz (maşin&ıiz, encamsaz) vb. -paz (Özbek dilinde · baz) eki Kazak dilinde kumarpaz, esempaz. önerpaz gibi yalnızca birkaç kelime içerisinde kullanılır, Kazak dilinde -paz eki yemek adiarına gel­ mez, yalnızca aspaz kelimesinde kullanılırken, Özbek dilinde aşpaz. ka­ babpaz, rnanrıbaz, samsapaz, kellepaz gibi gövde isimler türetir ve bu ye­ mekleri hazırlayan, satan anlamını verir. Arapça ve Farsça'dan girmiş olan bazı ön ekiere de rastlanılır. Mesela, natugn , na.kolay, bfdava, bi­ sabr, sermaye , badbaşara, badfe'l, barfakt, barkarnal vb. Türk dillerinin asli gramatik şekillerinde de farklılıklar ortaya çıkar. Mesela, Özbek di­ linde -1 ar çokluk ekinin -1 er, -dar, -der, ·tar, ·ter gibi fonetik varyant· ları yoktur. Aynı şekilde -1 ar yalnızca isimlere de�il, fiiliere de getirilir. Mesela, Adamlar bir-birige kümek biredilar (Abdullahanov ) . -1 ar fiiliere getirildi�inde çokluk anlamından ziyade hürmet ifadesi, saygı anlamı bildirir. Onlar hürmet ifadesini isimlere getirerek de bildirebilirler. Özbek dilinde toplama sayı sıfatlarının gramatik göstergesinde Kazak dilinden farklılı�ı vardır. Kazak dilinde toplama sayı sıfatı sade­ ce yediye kadar olan asıl sayı adiarına -av, -ev ekini getirerek yapılır­ ken, Özbek dilinde bu, -ov, -ala , -ovlan, ·ovla ekieri getirilmek suretiy· le ve bütün asıl sayı adlarından yapılır. Özbek dilinde sayı adının fark­ lı bir türü ·ta ekinin yardımıyla yapılır. Mesela, bitta, unta vb. Zamir· lerden yalnızca belgisizlik zamirinin bir türü farklıdır. Bu soru zamirie­ rine -dir unsuru gerkirilerek yapılır ve kimdir, kandaydir, kaysidir şekli­ ne sahiptir. Fiilierde sayı bakımından da, kullanılma bakımından da dieer Türk dillerinden fazla farklılık yoktur. Bazı farklılıklar olsa da, bunları


Çagclaş Türk Dilleri Haldeında Kısa Bilgi

215

tarihi malzemeler temelinde, dilin gelişme seyri içerisinde oluşmuş farklılıklar olarak anlamak gerekir. Mesela, yardımcı fiilierin yapısında emiş şekli kullanılır. Emiş ' in yapısındaki -mış (-miş) eski Türk dillerin­ deki geçmiş zaman sıfat-fiilinin ekidir. O, zaman anlamından daha çok benimsememe, layık görmeme anlamını bildirerek, e- yardımcı fiiliyle birleşmiştir. Fiilin şimdiki zamanında da farklılık vardır. Kazak dilinde kesin şimdiki zamanın kendine has özel eki yokken, Özbek dilinde ke­ sin şimdiki zamanın bir türü yapdi -mokda ekleri kullanılarak yapılır. -

,

BİBLİYOGRAFYA 1.

Kononov A.N., Grammatika Sovremennogo Uzbekskogo Literatumogo Yazıka M L ı 960. ,

.

.,

2. Uzbek Tıli Grammatikası, T.I, Taşkent, ı 975, T.ll, Taşkent, 1976. 3.

Uzbek Tılining lzahli Lügati, T. l , l l , M., ı981.

4.

Al:durrahmanov., Uzbek Adabiy Tıli ve Uzbek Halk Şevalari, Taşkent, ı 962.

VI.

TÜRK DiLLERİNİN UYGUR-OÖUZ KOLU

ı . Yakut ( Saha) Dili

Yakut dili, Yakut Sahaları'nın dilidir. Yakutlar kendilerini Saha olarak adlandırırlar. Sovyetler Birliğindeki Yakutlar'ın toplam sayısı 382 255'tir. Yakutlar'ın tarihi yeterince araştırılmamıştır, bu yüzden de Saha halkının tarihinde üstü açılmamış meseleler çoktur. Yakutlar'ın atalarının kuzey kıyılarına, sürekli don olan yerlere nasıl geldikleri, et· nik tarihleri tam aydınlatılmamıştır. Bazı bilim adamları, Sahalar'ın atalarının Türk soylu olmadığını, Türk dilli halkların sonradan onlara katılarak, onları Türk dilli halka döndürdüklerini söyler. Türkologla­ rın pek çoğunun düşüncesine göre Sahalar, baştan beri Türk dilli halk­ ların nesilleridir. Onların ataları, Kurıkkanlar, Baykal gölü çevresinde, Angar nehrinin kıyılarıyla Lena nehrinin yukarı kısımlarında yerleş­ miştir. Xl. yüzyılda Moğolların güçlenmesine bağlı olarak Sahalar Le­ na nehri boyundan aşağıya doğru inmişlerdir. XV-XVI. yüzyılların baş­ larında Sahalar şimdi yaşadıkları yerlere gelerek yerleşmişlerdir.


216

Türklük Bilgisine Giriş

Yakut dili, edebiyatı ve tarihi araştırmalan ihtilalden önce baş­ lamıştır. İhtilale kadarki araştırmalar içinde en değerlisi, O.N. Böht­ ling'in 1 85 1 'de Almanca yayınlanmış olan "Yakut Dili Hakkında" adlı eseri kabul edilir. Yakut dilini araştırmada D. Hitrov, E.K. Pe­ karskiy, S. Yastremskiy, F. V. Radlof gibi büyük bilim adamları çalış­ mışlardır. Son devirde Yakut dilini L.N . Haritonov, E.İ. Ubryatova, N .K. Korkina, N .E. Petrov gibi bilim adamları çalışmalarına konu edinmişlerdir. Çağdaş Yakut dilinde ağız farklılıklarının olduğu açıktır. llk önce bu farklılığı E.K. Pekarskiy sözlüğünde göstermiştir. Onları toplama işi asrımızın 30-40. yıllarında başlamıştır. 1 976 yılında Yakut dilinin ağız­ lar sözlüğü yayınlandı. Fakat bu güne kadar ağız özelliklerinin sınırla­ rını çizip, farklılıkları gösteren bir çalışma yoktur. Yakut dili; diğer Türk dilleri gibi değildir, o kendine has bazı özel­ liklere sahiptir. Yakut ve Çuvaş dilleri dışında, diğer Türk dillerini ko­ nuşanlar birbirini anlayac::ık durumda iken, bu iki dili anlamazlar. Ay­ nı şekilde bu iki dili konuşanlar da diğerlerini anlamazlar. Buna Çuvaş ve Yakut dillerinin ses yapısının çok değişime uğramasının sebep oldu­ ğu düşünülür. Fakat söz dağarcığındaki kelimelerle gramatik kategori­ lerin göstergeleri, diğer Türk dilleriyle akrabalık ilişkisini korumuştur. Ses değişmelerini de ses kurallarıyla açıklamak mümkündür. Yakut dilinde sekiz kısa, sekiz uzun ve dört çift (diftong) ünlü var­ dır: ı , i , u, ü , e , ö , a, o , ıı , ii, uu, üü, ee , öö , oo , aa, ie , üö , ıa, uo. Kısa ve uzun ünlüler, anlam ayıncı fonem özelliğine sahiptir. Mesela, kir­ ( kemir- ), kurt- (gizle- ), kur ( kayış) , kı! (saç), kes- (yolunu kes-; önün­ den geç- ) , köh- (büyült-, çoğalt-) sas- (sakla- ); kür- ( gir- ) , küürt- (ger­ gin bir hal ver- ) , kuur- (kuru-) , kul ( vahşi hayvan), kees- (ayırarak bı­ rak- ) , kööh (yansıma söz), hooy ( insanın koynu), saas ( ilk bahar). Ün­ lüler ses uyumu kuralına bağlıdır. Yani Yakut dilinde kelimeler, ya ka­ lın ya da ince sıradan ünlülerle kurulur. Aynı şekilde dudak ve dil uyu­ mu da korunmuştur. Dudak, dil uyumuyla ilgili şunları söyleyebiliriz ; 1 . Eğer ilk hecede o , oo , ö, öö sesleri kullanılmışsa, daha sonraki hece­ lerde de o; oo; uo, üö, ö, öö sesleri kullanılır. Mesela, kötöh- ( kaldır-) , kötöktör- ( kaldırt- ) , oroo-(çıkar-) , oroonmo- ( çıkarma-) , boran (boz) , ,


Ça�daş Türk Dilleri Hakkında Kısa Bilgi

217

boronsuy- ( bozlaşmaya başla-) , suol (yol}, soloo- (yolu temizle-), olol­ bohtoon (oturup) .

2. Eğer ilk hecelerde u, uu, uo veya ü , üü, üö sesleri kullanılmış· sa, sonraki hecelerde a) u, uu, uo veya üü, ü, üö sesleri ya da b) a, aa , ee sesleri kullanılır. Mesela, bult (av eti), bulçut (avcı), kömölöö (yar­ dım et), künüsreTi (gündüz). 3 . Dil ünlülü hL �elerden sonra dil ünlülü heceler kullanılır. Me­ sela, kele (geldi), sanaama- (düşünme-).

Yakut dilinin asıl ünsüzleri yirmidir : b , g, g, d, di, y , j, k , 1 , m, n, fi , n , p , r , s , h , t, q , ç. Rus dilinden gir.::n altı ünsüz vardır : v , c , z. ts , ş , tş . Bunların içinde kelime başında b, d , di, 1 , m, n, fi , k , t, h , ç ses­ leri çok kullanılır. Ancak g, y, n, r kelime başında kullanılmaz. Keli­ me sonunda n, ç, h sesleri kullanılmaz. Yakut dilinde kelime türetme, asıl olarak, ekierin kullanılması yo­ luyla yapılır. Kelime türeten önemli ekler şunlardır:

1 . -hıt, -sıt, -çıt, -dir, -nıt: İsimlerden meslek adı bildiren gövde isimler yapar ve diğer Türk dillerindeki -cı , -ci ekiyle anlamdaştır. Me· se la, balıksır (balıkçı), uuhut ( yüzücü) uu : su. 2. -msah, -ımsah, -mseh , -msoh , -msuh, -msog, -msok : ogomsoh (ço· cuk sever) ogo : çocıık, slaamsah ( çabuk yorulan kimse) sılaam : yorgun. 3 . -taagı , -daagı , -nagı , -laagı , -noogu , -döögü : Bu ek Kazak dilin­ deki -dagı , -degi ekieriyle anlamdaştır ve sıfat ekidir. Mesela tıataagı (taygadaki) na : tayga (orman) , mannaagı (buradaki) .

4. -gı , -ki, -nı, -ku, -kü : Bu e k Kazak dilindeki isimlerden sıfat tü· reten ·gı , -gi ekiyle anlamdaştır. Mesela, annıkı (aşağınınki}, ortoku (or· tadaki, ortanca) , sayınnı ( yaza ait) sayın: yaz. S . -( ı)gas, -( i)gas: Bu da sıfat yapan bir ektir. Anlamında herhan·

gi bir iş ve hareketi yapma yeteneğini bildirme söz konusudur. Mesela, bulugas (hazırcevap) , tabıgas ( isabetli).

6 . -laa- , -nee- , -loo·, -löö- , -taa· , -too- , -tee-: Bu ek isimlerden fiil gövdeleri yapar ve diğer Türk dillerindeki la -1 e ekiyle anlamdaştır. Mesela, üle-lee- (çalış-) , atahtaa- (ayakla-) , ku.staa- (kuş avla- ) . -

,


218

Türklük Bilgisine Giriş

,ee,, ,oo,, ,öö, : Bu ek isimlerden ve sıfatiardan gövde fi· il yapar. Mesela, ıaraa· (ağırla-), çirıee- (sıkıla-), ahaa- (ye·), tuuhaa· (tuzla-). 7.

,aa, ,

8. ·Oy·, ,tiy,, ,suy,, ,siy,, ,tuy,, ,tüy,, .Jıy,, --diy-, ,duy,, ,düy,, ,/ıy,, ,/iy,, ,luy,, ,füy,, ,nıy, vb. : Bu ek de isim ve sıfatiardan gövde fiiller tü· retir. Mesela, lıaratıy· (karala- ), uluutuy· (gururlu iş yap- ). Yakut dilindeki çokluk ekinin şekil yönünden diğer Türk dillerin· den farkı olmamakla birlikte, iyelik ekinin ses farklılığı vardır. Karşı· laştırınız : 1 . Şahıs ,im, ,um, ,üm ll ,bit, ,pıt, ,nıt : afam (babam ), aga, bıt (babamız), 2. Şahıs ,in, ,un, ·Ün ll ,gıt, ,git, ,kıt, ,hıt, ,nıt : afan (ba­ ban), agagıt (babanız), üçüncü şahısta ,ta, ,te , ,a, ·e ll ,fara, ,dara, ,na, ra, agata (babası ), ağalara (babaları ) . Yakut dilinde sekiz hal vardır. Yalın halin özel eki yoktur. Beraber· lik hali, isimlere ,lıın , ,dun, ·nıın eklerinin getirilmesiyle yapılır. Mese­ la, Ebem ogoloı-duun kelle (Büyük annem çocuklarla gelmiş). Belirtme hali, isimlere ,nı , ,ni, ,nu, ,nü, ,ı , ,i, ,u, ·ü ekieri getirilerek yapılır. Mesela, iti kihini min bilheppin (o kişiyi ben bilmiyorum) , Lizanı min or, mön bilebin (Liza'yı ben çoktan tanıyorum) . Teklik hali, isimlere ,da, , la, ,na ekieri getirilerek yapılır ve helirtme bildirir, yani Kazak dilinde­ ki belirtme haliyle anlamdaştır. Mesela, ma.şta lıayıt (ağacı parçalayın), uuta balun (suyu getirin). Yönelme hali isimlere ,ga, ,ga, ,ka, ,na ekie­ ri getirilerek yapılır. Mesela, unııogu ıkka bıragallar (kemiği köpeğe bı­ raktir). Ayrılma hali isimlere , ·ttan, ,tan ekieri getirilerek yapılır. Me· sela, küölten balıksıttar tönnön iheller ( Gölden balıkçılar döndüler). Va­ sıra hali, isimlere ,nan, -inan ekieri getirilerek yapılır. Mesela, tarbagı, nan ınıran illa (parmağıyla yiğidi çağırdı ) . Karşılaştırma hali isimlere , taagar, ,laagar, ,naagar eklerinin getirilmesiyle yapılır. Mesela, Halıay eheteeger küüsteeh (Arslan ayıdan daha güçlüdür), Haas pustaagar tür, gennik kötör (Kaz ördeğe göre daha hızlı uçuyor): Yakut dilinde sıfat,fıilin dokuz türü vardır : ,ar, ,ıır, ,it; ,ıah, ,tah, ,ardaah ; -bıtaa ; ,ıat.aah ; ,aaççı; ,a ilik. ZarMıilin on türü vardır : ,an, , a, ,ıı, ,ınına, ,hakka , ,aan , ,ıfaan , ,aat, ,bıtınan, ,bıçça. Fiil kiplerinin on türü oldu� düşünülür.


Ça�daş Türk Dilleri Halekında Kısa Bilgi

219

BİBLİYOGRAFYA I.

Grammatika sovremennogo Yakutskogo Literatumogo Yazıka. M., 1982.

2.

Yazıkiy Narcxlov SSSR.T.II.M., 1966.

3.

Haritorov L.N., lssledovaniya Po Sintaksisu Yakutskogo Yazıka, I, M.-L., 1950

4. Yazıkiy Narodov SSSR. T.II, M., 1966.

2. Hakas Dili

Hakas dili, Hakas özerk bölgesinde yaşayan Hakas halkının (Top· lam sayıları 81 .428) konuşma ve yazma dilidir. Hakas halkının tarihi · Yenisey Kırgızları'nın tarihiyle doğrudan bağlantılıdır. Bazı bilim adamları, Hakaslar'ın bu Yenisey Kırgızları'nın mirasçısı olduğunu dü­ şünürler. VI-XII. Yüzyıllarda Kırgız devletinin içerisinde (Çin belgele­ rinde Hakaslar, Kırgız olarak adlandırılırlar) yaşadılar, 1 209 yılında onlar Moğollar'ın hakimiyetine girdiler. XVII. Yüzyıla gelindiğinde Ha· kas ülkesi tekrar boy gösterdi. Bu yüzyıldan itibaren Hakas ülkesine Ruslar gelmeye başladılar. 1 604 yılında Tom, 1622 yılında Melets, 1 628 yılında Krasnoyarsk şehirlerinin temeli atıldı. Hakas dili ve edebiyatı ihtilalden önce de araştırılmıştır. Mesela, N.F. Katanov, M.A. Castren, V.l. Verbitskiy, V.V. Radlof gibi bilim adamları ihtilalden önce Hakasiann dilini, edebiyatını ve tarihini araştı· rarak önemli sonuçlar ortaya koymuşlardır. Daha sonraki devirde Ha· kas dili, edebiyatı ve tarihiyle ilgili etraflı incelemeler yapıldı. N.F. Dı­ renkova, N .A. Baskakov, F.G. lshakov, A.l. lnkicekova-Gerkul, V. Karpov, N.K. Dmitriyev, MJ. Borşaykov, G.l. Donidze, A.l. Gerkul vb. bilim adamları Hakas dil biliminin oluşup gelişmesine büyük kat· kılarda bulundular. Hakas dilinin yazma eserleri korunmamıştır. Fakat onların eski Kırgız, ondan önce eski Uygur diliyle bağlantısı olduğunu açıklamamız mümkündür. Hakas dili, kendi oluşma tarihine göre dört ağıza ayrılır. Birincisi Sagay ağızlar grubu: bu ·ağzın edebi dilden şu farklılıkları var· dır: 1 . Kök kelimedeki ş/c sesleri yerine sh sesleri kullanılır. Mesela, tas (taş), tatı (taşı) , edebi dilde taş , tacı vb.; sıltag (ed. şıltak). 2. Edebi dil· de kelime içerisinde ç/ş seslerinin kullanıldığı yerlerde bu ağızda sh.


220

Türklük Bilgisine Giriş

sesleri kullanılır. Mesela, agas , agazı (ed. ağaç, agaçı), sas , sazı (ed. saç, saçı) vb. 3. Kelime başında diğer Türk dillerinde y, c, de, d, s sesleri­ nin kullanıldığı yerlerde bu ağızda ç sesi, kelime ortasında ve sonunda s sesi kullanılır. Mesela, çaygı ( yaz ) , çar ( kıyı ) , çalısı ( yahşi) vb. 4. Ede­ bi dildeki o sesinin yerine u sesi kullanılır. Mesela, hul (ed. hol), ut (ed. ot) vb. 5. Edebi dildeki o sesinin yerine u sesi kullanılır. Mesela, uski (ed. oski) , ıd (ed. ol) vb. 6. Edebi dildeki oo seslerinin yerine uu sesleri kulla­ nılır. Mesela, çuuh (ed. çooh ) , suuh (ed. sooh) vb. 7. Edebi dildeki oo yerine uu sesi kullanılır. Mesela, huuk (ed. sook ) , uur (ed. oore ) vb. İkinci ağız, Kaçin ağzıdır. Bu ağzın şu özellikleri vardır: l . Ç sesi keli­ menin her yerinde kullanılır, ancak s/z, �/c sesleri çok seyrek kullanı­ lır. Mesela, çaçın/çazın (Sagay ağzında sazın) , agaçım (Sagay ağzında agazım) vb. 2. Edebi dildeki h sesi yerine k sesi kullanılır. Mesela korak (ed. harah) , kara (ed. hara) vb. 3. Kelime başında edebi dildeki p sesi ye­ rine b sesi kullanılır. Mesela, bas (ed. pas), baarsah (ed. paarsah) vb. 4. Kelime sonunda h, g/k sesleri, kend ilerinden sonra getirilen ekler ün­ lüyle başladığında düşer ve uzun ünlülerin oluşmasını sağlar. Mesela, azaarn (Sagay ağzında azagım), honiim (Sagay ağzında hanıgım) vb. 5. Şimdiki zaman ekinin sadece kalın ünlülü şekli kullanılır. Mesela, kil­

ça ( ed. kilce), parça (ed. parçe) vb. Hakas dilindeki üçüncü ağız, Kızıl ağzıdır. Onun şu özellikleri vardır: l . Edebi dildeki kelime içindeki s/z seslerinin yerine ş/j , tş sesleri kullanılır. Mesela, week (ed. tozek), kici (ed. kizi), şer ( ed. çir) vb. 2. Kelime başındaki ç sesi yerine y sesi kulla­ nılır, fakat kelime içinde ve sonunda ç sesi korunur. Mesela, yabal (ed. çabal), yalısı (ed. çalısı), tonkeç (ed. tonkeç) vb. 3. g, g seslerinin önünde r, I sesleri geldiğinde r, I sesleri düşürülerek söylenir. Mesela, pagan (ed. pargan), sagan (ed. salgan)vb. 4. Edebi dil­ deki i sesi yerine e (e) sesleri kullanılır. Mesela, men (ed. min), kel (ed. kil) v b Edebi dildeki u, uu seslerinin yerine o, oo sesleri kullanılır. Me­ sela, koş (ed. kus), poor ( ed. puur) vb. .

Hakas dilindeki dördüncü ağız Şor ağzıdır : Bu ağzın da kendine has özellikleri vardır: l . Kök kelimelerde ş, c sesleri kullanılır. Mesela, şın (edebi dilde sın), apşah ( edebi dilde apsah); kuş ( edebi dilde kus) vb. 2. Ses uyumu


Ça�daş Türk Dilleri Hakkında Kısa Bilgi

221

kuralı korunamamıştır. Mesela, abevm (ed: abav) , pad.ezi (ed. palav) vb. Şimdiki zaman ekinin tam şekli -çar korunmuş, edebi dilde bu ek ça şekline dönmüştür. Mesela, parçar (ed. parça), adıçar (ed. odırça) vb., 4. Yönelme hali eki tam şekliyle -zarı , -sarı olarak kullanılır. Edebi dil­ de bu ek, -zar, -sar şeklindedir. Mesela, sugzarı (ed. sugzar), taygazarı (ed. taygazar) vb. 5 . Şimdiki zamanın olumsuzu -paan, -bann , -mann olarak kullanılırken, edebi dilde -pin , -bin, -min şeklinde kullanılır. Mesela, parbaança (ed. parbinça), togınmaança (ed. togınminça) vb.

-

Hakas dilinde dokuz kısa, dokuz uzun ünlü vardır: a, e (e) , ı, i, i , o, ö, u, ü, aa, ee (ee) , n, ii , ii , uu , oo, ö ö , uu, üü. Ünlüler ses uyumu kuralına tam bağlıdır. Pek çok Türk dilinde olduğu gibi Hakas dilinde de ünlüler kalın, ince, dudaksı ve dilsi olarak ayrılır. Yani kök kelime içerisindeki heceler ya kalın sıradan, ya da ince sıradan olurlar. Mese­ la, orha, küzüre, aydas , tidin , çigen vb. Aynı şekilde kök kelime içinde­ ki heceler dilsi ve dudaksı olarak da uyuma girer. Mesela, arga, argaas , nımırt, na'mır, kubur, sümük, ödös vb. Hakas dilinde kök kelimelerde­ ki dudak uyumu her zaman korunamamıştır. Çoğunlukla ilk hecede du­ dak ünlüsü bulunan hece kullanılırken, ikinci, üçüncü hecelerde ağız ünlülü heceler kullanılır. Mesela, kögenek, ködir, moyın, muure , ogır vb. Kökler ve ekler arasındaki uyum, esasen, dil benzeşmesi de, kelimenin son hecesinin kalın veya ince oluşuna göre kalın veya ince olarak ge­ tirilir. Mesela, isker, iskeri, iste , istegçi , kül- , küldir- vb. Bazı kelimelerin içerisindeki dudak ünlülerinin etkisiyle konuşmada u, ü sesi söylense de, yazıda i , ı yazılır. Mesela, tülgü , tülküni (konuşmada tülkünü) , kü­ müs , kümüstin (konuşmada kümüstün) vb. Hakas dilinde 24 ünsüz vardır : b, p, t, d, k, ç, üy, m, ts, n, n, s , z. y, h, ğ, 1 , g, r , f, v , ş , c , tş , tss . Bunlardan v , f, ts , tş , c , ş sesleri Rus­ çadan veya Rusça vasıtasıyla diğer dillerden giren kelimelerde kullanı­ lan alıntı seslerdir. Yukarıda gösterilen ünsüzlerin kullanılma sıklığı aynı değildir. Mesela b, d sesleri kelime başında, kelime sonunda kul­ lanılmayıp yalnızca kelime ortasında kullanılırken, g, y, n sesleri keli­ me başında kullanılmaz; r, I sesleri kelime sonunda kullanılmaz. Hakas dilinin kendine has kelime türetme sistemi vardır. Yapım eki olarak kullanılan ekler şunlardır ;


ZZZ

Türklük Bilgisine Giriş

1 . �çı, �çi : İsimlere getirilip meslek adı bildiren kelimeler yapar� lar. Anlam yönünden Kazak dilindeki �şı , �şi ekieriyle aynıdır. Mese� la, imci (doktor), atıgçı ( atıcı), palıhçı (balıkçı). Az rasdansa da bazan fiiliere de getirilip gövde isim yapar. Mesela, urgetçi (ö�retmen), to� gınçı ( işçi) . 2. �ım, �im, �m: Bu ekler fiillere getirilerek gövde isimler türetilir. Mesela, atlam (atla gidiş), tilim (kırma), çanm (yarım).

3. Fiillerden gövde isimler türeten eklerden biri de; �ıg, �ig, �g, � g'dir. Mesela, idig (iş) , it�: yap�, çahıg (müşteri), tabıg (seçme), çardıg (karar). 4. İsmin �ıg, �ig ekiyle anlamdaş, sıfat türeten ekieri de vardır. Bunlar, fiillerden gövde sıfatlar yapar ve anlam yönünden gövde keli� medeki iş�harekede ilgili sıfatı bildirir. Mesela, aşıg (ekşi), ang (temiz), pazıg (pişmiş) vb. 5. Fiillerden gövde kelimeler türeten eklerden biri de �an, �en, �n. Bu ekle yapılan gövde sıfadarın anlamında hareketin nasıllığını bildi� ren bir renk vardır. Mesela, çılbıran (düz).

6 . �çak, �çek, �çalı, �çeh, �çıh, �çih ekieri de fiillerden gövde sıfadar yapan eklerdendir. Mesela, tarançalı (öfkeli), tartınçalı (dirençli), unu� utçalı (unutkan). 7. İsimlere eklenip gövde sıfadar yapan eklerden biri de �lıg, �lig, �mg, �nig dir. Bu ek anlam yönünden çağdaş Kazak dilindeki �lık, �lik, �lı , � li, �di, �di ekiyle yanıdır. Mesela, attıg (atlı), tonmg (elbiseli, kürklü), is� te�nistig (çalışma). '

8. Önemli fiil türetme eki �la�, �le� , �na� , �ne� , �ta� , �te�'dir. Bu ek isimlere getirilip gövde fiiller yapar ve anlam yönünden Kazak dilinde­ ki �la�, �le� elderiyle aynıdır. Mesela, pıçahta- (bıçakla- ), anna- (avla- ) ırla� (şarkı söyle�), ısta� ( tüt� ). ,

9. �a�, -e -: Bu ek isimlere, sıfadara, yansıma kelimelere eklenerek fiil gövdeleri türetir. Mesela, sana (say-), hata� (çarp� ) , anıra� (yavaş� la�), sagdıra� (telefon et�), titire� (titre�) vb. ...

Hakas dilinde sekiz hal vardır. Yalın halin özel eki yoktur, ismin yalın haliyle yapılır. İlgi hali, isimlere �nın, �nin, �on, �tin ekieri getiri�


Çağdaş Türk Dilleri Hakkında Kısa Bilgi

223

lerek yapılır. Mesela, tura (ev)�turanın, süHüttin vb. Yönelme hali isimlere �ga, �ge , �ha, �ke , �a, �e ekieri getirilerek yapılır. Mesela, hanaa (at arabası )�hanaaga, huu (kuğu)� huuga vb. Belirtme hali isimlere �n, ti , �nı, �ni ekieri getirilerek yapılır. Mesela, sana (kayak) �sananı, pur (yaprak) �pumi vb. Bulunma hali, isimlere �da, �de , �ta, �te eklerinin ge� tirilmesiyle yapılır. Mesela, cav (yazı�step)�çavda, ib (keçe çadır)�ibde vb. Ayrılma hali, isimlere �dan, �den, �tan, �ten , �nan , �nen eklerinin getirilmesiyle yapılır. Mesela, cav (yazı)�çavdan, paba (baba)�pabanan vb. Yön gösterme hali, isimlere ,:ıar, ,:ıer, ,sar, ,ser eklerinin getirilme· siyle yapılır. Mesela, çar (kıyı ) -çar:ıar, ib ( çadır) -ib:ıar vb. Vasıta hali, isimlere ,nan , �nen eklerinin getirilmesiyle yapılır. Mesela, argıvnan to· gasn (arkadaşıyla buluştu), tasnan tast.aan (taşla attnışn), sinnen çoohtazar· ga (seninle konuşmaya) vb. �

Hakas dilinde fiiller üç zamanda kullanılır. Fiilin geçmiş zamanı şu gramatik şekillerle verilir : I . ,dı , ,di , �n , ,ti : oynadı, kildi, 2. ,gan , gen , ,han , ,ke , ,an , ,en : sıylaan (sıylagan) "hediye vermiş", kisken (kes­ miş) , pilbeen (pilbegen- bilmemiş) , 3. �çan , -çen , iça, ,çe : ılaçarn (şarkı söyledim), sineçen (ölçtü), 4. ,ıp , -ip , -P zarf-fiil eki almış fiile -çathan , ,çetken ekini getirmek suretiyle veya ,ıp, ,ip eki eritilip do�dan gövdeye ,çathan , ,çetken ekieri getirilerek yapılır : u:ıupçathan (uyuyordum) , ap� sah kalçetken (ihtiyar güldü), 5 . ,tır, ,tir, ,iptir, ,jptir, ,pter, ,ipter vb. at� tır (o attı), koptır (gördü), u:ıuptır (uyumuş) . 6. ,gaJah, �ge/ek, ,fıalak, � kelek; ,aJah, ,elek : oynaalahpm (oynamadım), sug tonalah (su donma· dı). 7. ,çıh, ,cik; sanaçıh (saydı) , atçık (attı) . Geçmiş zaman, bu ekierin dışında, birleşik yapılarta da verilir. •

Şimdiki zaman şu eklerle yapılır, I . ,ça, ,çe , ,çadır, ,çedir, çaynan­ ça (çi�iyor) , alca (alıyor), 2. -dır, ,dir, sanidir (sayıyor) , tabadır (bulu­ yor). 3. Bar, kel (par, kil) kelimeleri şimdiki zaman anlamını ,jr ekini almak suretiyle bildirir. 4. Odır, tur, çor durum fiilleri, birleşik yapıda kullanılarak şimdiki zaman anlamını verir. Fiilin gelecek zamanı şu eklerle yapılır: 1 . ,ar, ,er; parar ki:ıi (gide­ cek kişi) , oynar ool (oynayacak çocuk) , 2. ,çan pol birleşik şekliyle : ol tanda parçan polar ( Belki yarın o gidecektir).


ZZ4

Türklük Bilgisine Giriş

BİBLİYOGRAFYA ı . Grammatika Hakaskogo Yazıka. M. , ı 975. Z.

Yazıkiy Narodov SSSR. T.II, M., ı 966.

3.

Dmioiyev N .K., İshakov F.G., Yoprosı İzuçeniya Hakaskogo Yazı· ka İy Ego Di­ yalekri, Abakan, ı 954.

4. Hakassko-Russkiy Slovar, M., ı 953.

3. Tuva Dili Tuva dili, Tuva halkının (onlar kendilerini konuşma dillerinde Tıva kizi, Tuvalar diye adlandırsalar da, yazı dilinde Uryanhaylar, So­ yotlar, Soyonlar, Tanuv-Tuvalar diye de adlandırırlar) milli, yazma ve Tuva ülkesinin resmi dilidir. Tuva halkı, esas olarak, Tuva ülkesinde (toplam nüfusları 206.924) ve küçük bir kısmı da yabancı ülkelerde (26 bine yakın) yaşamaktadırlar. Tuva halkının eski tarihi Orhun-Ye­ nisey yazılı abidelerini çeşitli halkların (Samoyetler'in, Jongar Kal­ makları'nın vb. ) etkileri olduğu bilinmektedir. Uzun süre Altay, Sayan dağları çevresinde göçebe hayat sürmüşler, kuzeydeki Munisin bölge· siyle Obi nehrinin yukarı kısmına, güneydeki Buktırma, İrtiş nehrine kadar olan bölgeyi yurt tutmuşlardır. Onlar etnik bakımdan pek çok uruk ve kabileden oluşurlar. Mesela, Aba, Tele, Uygır, Payegu, Tas (Taz) , İrgit, Sayan, Çodu Sarig, Telek, Baysara, Kırgız, Hal, Olet, Ba­ lıkçı, Hertek, Kuskun, Mungat, Şagay vb. bunların içerisinde Uygır, Kırgız uruklarının olması Tuva halkının içerisinde eski Kırgızlarla, Uy­ gurlar'ın olduğunu haber veren delildir. Sayan (Soyon), Madı, Oor­ cak, Kujit, Todji, Karzal, Çoodu, İrkit, Todot gibi uruk, uruk birlikle­ rine XVII. Yüzyıldaki Rus seyyahlarının eserlerinde rastlanır. Monguş, Tongok, Tumat, Salçak, Todj i etnonimleri X,U. yüzyıla ait yazma eser­ lerde vardır. Tuva halkının tarihi, etnografyası, dili XIX. yüzyılın sonu, XX. yüzyılın başında etraflı olarak incelenmeye başlandı. O devrin önemli araştırmalarından biri N.F. Katanov'un "Opıt İssledovaniya Uryan· hayskogo Yazıkas Ukazaniyem Glavneyşih Rodstvennıh Otnoşeniy Ego K Drugim Yazıkarn Tyurskogo Komya" (Kazan, 1 903 ) adlı eseridir. N.F. Katanov'dan önce Tuva dilinin malzemelerini toplayıp yayınla-


Çağd� Türk Dilleri Hakkında Kıı;a Bilgi

225

yan, çalışmalarına konu alan V.V. Radloff idi. Sovyet devrinde Tuva dilini araşnrıp, eser ortaya koyan dilcilerden M.D. Biçeool, F.G. İsha· kov, N.A. Baskakov, A.Ç. Kun�a, D.A. Monguş, Ş.Ç. Sat vb. bilim adamlarını saymak mümkündür. Tuva dili, eski Türkçe unsurları fazlasıyla korumuştur. Bununla birlikte onlar pek çok halkla karışmış, coğrafi durumları ve etnik yapı· larının çeşitliliği dolayısıyla pek çok ağıza bölünmüşlerdir. Şu anda Tu­ valar'da dört ağız bölgesi olduğu kabul edilir. 1 . Merkez bölge. Bu ağız edebi dile esas olmuştur. 2. Ban bölgesi veya batı ağzı. 3. Kuzeybatı böl­ gesi veya Todjin ağzı. 4. Günf'ydoğu bölgesi ihtilale kadar Tuvalar'in yazısı olmamıştır. 1 9 2 1 yılında Tuva Halk Cumhuriyeti kurulduktan sonra alfabelerini oluşturmaya başladılar. 1927 yılında Rus ve Latin al­ fabeleri esas alınarak Tuva alfabesinin taslağı yayınlandı. 1 944 yılın· dan itibaren Rus alfabesinin esas alındığı Tuva alfabesine geçildi. Şu andaki Tuva alfabesinde 36 harf vardır:a, b, v, g, d, e, e, j, z, i, y, k, 1 , m, n , fi , o , ö , p, r, s , t , u, ü, f, h, ts , ç , � . İnceUk işareti, i , u , yu , ş . Tu­ va dilinin ses sistemi yönünden diğer Türk dillerinden farklılık göste· ren özellikleri vardır. Mesela, Tuva dilinde ünlüler uzun, kısa ve gırt· laksı olarak üçe ayrılır. Bazı Türk dillerinde ünlünün uzun veya kısa ol­ masına rastlanır, ancak gırtlaksı ünlü yalnız Tuva diline has bir özellik­ tir. Sekiz kısa ünlü vardır: a, e (e) , o, ö, u, ü, ı, i. Bunların söyleniş yö· nünden de yazılma yönünden de (i ve e hariç) diğer Türk dillerinde­ kinden farkları yoktur. E ünlüsünü çeşidi bilim adamları farklı şekilde açıklar ve değişik sembollerle gösterirler. E sesi genellikle, dil önü, ağ· :ın orta derecede açılmasıyla çıkarılan bir sestir. N.F. Katanov bu sesi e işaretiyle göstermiştir, diğer Türk dillerindeki e sesiyle denk olduğu· nu kabul eder. Tuva dilindeki e ile diğer Türk dillerindeki e sesinin far· kı; ikincisi yeterince açık bir ünlüdür; Tuva dilindeki i sesi, Kazak di­ lindeki i sesiyle aynıdır. Gırtlaksı ünlünün varlığı ancak ihtilalden sonra anlaşılmıştır. Gırdaksı ünlülerde vurgu olduğunda uzun ünlüler gibi telaffuz edilir ve öyle yazılır. Vurgusuz söylendiğinde kısa ünlüler gibi, yazılışta da kısa ünlü olarak yazılır. 1 93 7 yılında O.K. Sagan-ool, gırdak ünlülerini, di­ ğer ünlülerden ayırarak, h harfiyle yazma prerısibini getirdi. Çağdaş Tu­ va alfabesinde gırdak ünlüsüne h harfi birleştirip yazmak suretiyle ay·


226

Türklük Bilgisine Giriş

rılır. Onlar yalnızca şu kelimelerde rastlanır; a't ( at), e't (et), o't (ot), ka't (kat) , ça's (yağmur), çu'k (yük), ço'p (telve) , du'ş (öğle) , a'ş (ye­ mek) vb. Tuva dilinde sekiz uzun ünlü vardır: aa (a) , ee (e) , oo (o) , öö (ö) , uu (u) , üü (ü) , ıı (ı) , ii (i) . Gırtlak ünlülerinden farkları, bunlar kelimenin bütün hecelerinde kullanılabilir. Mesela, aas ( ağız), haan (kan), eer- (dön-) vb. Tuva dilinde 22 ünsüz vardır. Bunlardan f, ts, tş sesleri yalnızca Rus dilinden alınma kelimelerde kullanılır, diğerleri Tuva dilinin asli sesleridir, bu dilin kurallarına bağlıdırlar. Tuva dilindeki ünsüzler güç­ lü (p , t, s , ş , h) ve güçsüz [p}b [\!, t} d, s [z, ş} c, k [g, f/\1} olarak ikiye ay­ rılır. Güçsüz ünsüzler sedalı ve sedasız olarak ikiye ayrılır. Sedalılar: p , t, s , ş , k, f, sedasızlar: b, d, z, c , g, \1 . Ünsüzlerin güçlü ve güçsüz olma­ ları anlamı etkilemektedir. Ünlü uyumları korunmuştur ve bu uyumlar, ünlülerin kalınlığı, inceliği veya dudak, dil ünlüsü olmalarıyla ilişkilidir. Yani, kelimenin ilk hecesi kalınsa, sonraki hecelerde de kalın, ince ise ince ünlü olur. Aynı şekilde gövdeye getirilen ekler de gövdenin son hecesinin kalın ve­ ya inceliğine göre, kalın veya ince olarak getirilir. Tuva dilindeki ekie­ rin çok varyandı olması bu yüzdendir. Mesela, 1 ar, -1 er, -tar, -ter, ,dar, ,der, -nar, ,ner, ,ga, ,ge , ,ka , ,ke vb. Ünlüler arasındaki dudak ve dil uyumu da korunmuştur. Yani kökün ilk hecesinde dudak ünlüsü varsa, ekierde de dudak ünlüleri kullanılır. Fakat Tuva dilinde dudak uyumu her yerde korunamamıştır. Mesela, açık ünlüler dudak uyumuna uy­ mazlar. Mesela, al'tn , e'tti, öttü, o'ttu vb. -

Tuva dilinde yedi hal vardır. Yalın halin özel eki yoktur. İlgi hali eki, ,nzn, ,nin, ,dın, ,din , ,tın, -tin. Yönelme hali eki, ,ga, ,ge , ,ka, ,ke . Belinme hali eki, -nı , -ni, ,dı, ,di, ,n, -ti , nu ,nü, ,du, ,dü, ,tu, -tü. Bulunma hali eki, 'da, 'de , ·ta, 'te. Ayrılma hali eki, ,dan , ,den, ,tan, 'ten. Tuva dilindeki yedinci hal, yön gösterme halidir. Bu, isimlere ,ça, ,ce ekieri getirilerek yapılır. Yön gösterme halinin ikinci eki, ,tz\la, ,ti, \le, ,dıva, ,di\le , ,tu\la, ,tübe , ,duva , ,dübe . -

,

Tuva dilinde kullanılan yapım ekieri şunlardır: I. İsimden İsim Yapan Ekler : 1 . ,g, 'ig, ,ıg, 'ug, ,üg ; bilig (bilgi), aytıng (soru).


Çağdaş Türk Dilleri Haldeında Kısa Bilgi

22 7

2. ,k, ,ık, ,ik, ,uk, ,ük ; elecik (delik), bölük (bölüm). 3. ,çı, ,çi, 'fU, ,cu, ,cü ; aalçı (misafir) , ançı (avcı).

4 . ,kçı, ,kçi, ,kçu, ,kçü ; alıkçı (alıcı), başkankçı (şoför). 5. ,iş , ,iş , 'UŞ , 'i4 , 'Ş ; körüş (görüş) , tanış ( tanış).

6 . ,ı.şkın, ,işkin , ,uşkun, ,üşkün; ,ıışkın, ,iişkin, ,uuşkun , ,üüş, kün; annaaşkın (av, ı lık), emneeşkin (tedavi). 7. ,kı, ,ki, ,gı , ,gi,

,gu,

,gü; çılıtkı (sera), askı (askı).

8 . ,kıış , ,kiiş , ,gıış , ,giiş , ,kuuş , ,küüş; bılgagıış (bulama) , çuluuş (ustura) I. Sıfat Türeten Ekler Şunlardır : I . ,ıg, ,jg, ,ug, ,üg; ang (temiz), çılıg ( ılık).

2 . ,ık, ,ik, ,uk, ,ük; çımak (yumuşak), sook (soğuk). 3. ,lıg, ,lig, ,lıgıg, ,leeg, ,nug, ,nük, ,dık, ,dik; doglıg (dağlık ),

süttik (sütlük). 4 . ,sıg, ,sig, ,sııg, ,siig; ,sug, ,süü, 'ZII, ,zjg; dussug (tuzlu), dışag (taşa benzer,)

5 . ,çak, ,çek; dıgılçak (basılmış), katta.lçak (katlı). 6 . ,kır, ,kir, ,kur, ,kür, ,gır, ,gir, ,gıır, ,gür; dılgır (güzel konuş, macı-lık), sütkur (sütlü) 7. '/JilÇal, ,ııçal, ,uuçal, ,eeçel, ,jiçel, -ıçal, ,uçal, ,ecel; dönüüçal (donmuş kimse), akııçal (şimdiki, bugünkü) vb. I. Fiil türeten ekler şunlardır : 1 . ,ıa. , ,le,, �,. na· (avla, ).

'1\e,,

.Ja., ,de,,

,ta, ,

,te·; arla- (şarkı söyle-), an,

2. ,a,, ,e. ; ata, (tekrar tekrar söyle·), tir). 3. ,ar, ,

,er, ,

'1,

oma -

(yerlerini değiş·

; kıygır· (çağır-) , atar· (ağar-) .

4 . 'fa· , 'fe, ; sulara, (yumuşat·, hafiflet· ) , kalaçaara·

5 . ,kar,, ,ker,, ,gar, , ,ger, ; açkar, (yedir-), hepker- (giydir·) . 6 'ŞI' , 'Şi' , 'Cl', 'ci· , 'ZI· , ,zj,, Çi 'ÇI' , 'ŞU, , 'ŞÜ, , Zi4 'tll· ; üreci, (meyve ver· ), aldarcı· (zayıfla· ). ·

'

',

'

' ,

7. ,ık, , ,jk, , ,uk,, ,ük, ; birik, �birik· ) , çoluk- (buluş· )vb.


228

Türklük Bilgisine Gir�

Fiilin gramatik kategorilerinde farklılık gösterenler zarf-fiiller ve sıfat-fiillerdir. Tuva dilindeki sıfar-fiiller şu eklerle yapılır:

1. -kan , -ken, -gan, -gen , -an, -en ; kaskan (kazan), bodaan (dü­ şünen). 2. -ar, -er, -ir, -ir, -ur, -ür, -r; emneer (tedavi eden kimse), atar ( atıcı). 3. -ka/ak, -kelek, -galak, -gelek, -aalak, -eelek ; keskelek (bir şe­ yi henüz kesmemiş kimse), ilkelek (henüz içmemiş kimse) . 4 . -ıgan , -igen, -ugan, -ügen; ünügen (çabuk büyüyen), körügen (gözü iyi gören).

5 . -açı , -aaçı , -eçi, -eeçi; b'ceeçi (devamlı yazan), honduleeçi ( her zaman saygılı). 6 . -kçı, -ıkçı , -ikçi, -ukçu, -ükçü ; acı/clakçı ( iş yapan kimse), na­ mukçu (okuyucu). Zarf-fıiller şu ekierin yardımıyla yapılır: 1 . -ip, -ip, -up, -üp, -p ; badap (düşünüp), egelep (başlayıp) .

2 . -a, -e (e) , -y ; bara (giderek), kele (gelerek) . 3 . -kaş , -keş , -gaş , -geş ; algaş (alıp), huvaagaş (bölüp) . 4 . -pışaan, -pişaanh , -puşaan, -püşaan, -bışaanh, -vışaan ; albı­

şaan ( alarak ) , badavışaan (düşünerek) . 5 . -kala, -kele , -gala, -gele ; tutkala ( tuttuğumdan beri)

6. -payn, -peyn, -bayn, -beyn, -mayn, -meyn; olurbayn (otur­ madan) , sagınmayn (özlemeden) vb. BİBLİYOGRAFYA 1 . İshakov F.G., Palmbah A.A., Grammatika Tuvinskogo Yazıka, M., 196 1 . 2 . Yazıkiy Narodov SSR, T. l l , M . , 1966. 3. Orgu K.H. Tıva Dil. Kızıl, 1960. 4.

Tuvinsko-Ru.sskiy Slovarı, M., 1955.


Çajtdaş Türk Dilleri Hakkında Kısa Bilgi

229

4. TofalarDili

Tofalar, Sibirya'da göçebe hayat yaşayan ve hayvancılıkla meşgul olan Türk soylu halklardan biridir. Onların konup göçtükleri yerler, Sayan dağının kuzey-doğusu, Udi, Biryusa, Gutarı, İy nehrinin yukarı havzasıdır. Onlar, kendilerini Tofa, Tıpa, Tıfa diye adlandırır ve kök­ lerini eski Çin yıllıklarında rastlanan Dübe boyuyla ilişkilendirirler. Bu etnonim, şimdiki Tofa, Tıva (Tuva), ve Altaylar içindeki Tubasar (Tuba Kiji) gibi etnonimlerin aslıdır. Tofalar'ın sayısı çok değildir, ı 959 sayımına göre 560 kişi, ı 978'deki bilgilere göre BOO'e yakındır. Tofalar'la ilgili ilk bilgi, P. S. Palas, M. Castren, İ.G. Georgi, N.F. Ka­ tanov, F.V. Radlolff gibi bilim adamlarının eserlerinde verilmiştir. Sov­ yet devrinde onlarla ilgili çalışmalar yapan bilim adamları; N.F. Dıren­ kova, V. l . Rassadin vb.'dir. İlmi eserlerde Tofalar dilini, Tofalar dili şeklinde veya Karagas dili olarak adlandırırlar. Tofalar'ın kendilerine ait eski bir alfabeleri yoktur, onların edebi dili olarak Rusça kabul edilir. Tofalar dilini iki ağza bölmek mümkün· dür. Onların biribirinden farkı fonetik ve !eksik yöndendir. V.İ. Rassa­ din Tofalar dilindeki ses sistemini göstermek üzere şu harfleri kullanır: b, v, ğ, d, a, e, c, z, ı, i, k, l, m, n, o, p, r, s, t, u, f, ts, tş, ı, ', kapalı e, yu, ya. Tofalar dilinin kendine has seslerini belirlemek için h, ng, ö, ü, e, i işaretlerini gösterir. Ünlüleri kalın ve ince, dudak ve boğaz, geniş ve dar olarak ayırır, ayrıca kısa ve uzun olarak da böler. Tofalar dilinde iki çokluk eki vardır; ı . -lar,-ler, -nar,-ner, -tar,-ter; 2.(ı)lışkı. Mesela; tö­ rüşkenner, akter, a'halışkı, ubolışkı vb. kişi zamirinin kullanılması Türk dillerindeki eski biçimi korumuştur. Zamir isimden sonra da kul­ lanılmaktadır. Mesela; Men angşı men, sen angşı sen, ol angşı; his ang­ şı his, angşılar his, siler angşılar siler, olarıng angşılar vb.Tofalar dilin­ de yedi hal vardır. Kazak dilinden farklı bir hal olarak "bölmelik" hali vardır ve onun gramerlik biçimi --da,-de,-ta,-te'dir. Bu hal iş/hareketin belirli bir nesneyi bütün olarak kapsamadan, yalnızca belli bir kısmını kapsaclığını bildirir. Mesela Tofalar dilinde "Çaydan iç" demek yerine "Şeyda işivit" denir. Tofalar dilinde kelime türetmek için şu ekler var­ dır:


230

Türklük Bilgisine Giriş

I. İsimden sıfat türeten ekler: 1 . ·çı,·çi: balıkçı, angçı, attarçı vb. 2 .-lık,-lik,-nık,-nik,-tık,-tik çerlik, düştük, ottuk vb. 3 .-ak,-ek: tonak, moynak vb. 4.- ınggı, ·nggı: alanggı, karanggı. ll. Sıfat yapma ekieri

1 .-lıg,-lig: ya1.1talıg (çalışacak kimse) , kezgılıg (giyeceği olan)

2 . -nın, -nig: o!tunnug ( altınlık) 3 . -gı , -gi : pıgıngı ( bu günkü) , tangargu (sabahki) 4. ·tagı, -dagı , · tagu,-dagu ; pıptagı ( ayağında bir şey olan), bastagu ( baştaki) vb. lll. İsimden isim yapan ekler:

1 .-lıg,-lig,-nıg,-nig: oktug boo, süttüg şay. 2 . -şı,·şi: karakşı, ırakşı vb. 3. -kı,-ki,-gı,-gi: songu, kışkı hodan vb. 4. ·ıg,·ig,·g :acıg, arıg vb.

5. -ık,-ik,-k: aksakanık, katık vb.

6. -gan,-egen: aarıgan, tölegen vb. 7. -gak,-gek: taygak, keksek vb. IV. Fiil türeten ekler: 1 .-la-,-le-,·ta· ,·te·: alda-, kışta-,doyla·, vb. 2.-lan-,-len·,·tan·: ölgen, çalgan vb. 3.-şıla-,-şile-:sütşile, möngüşile vb. 4.-a·,·e·,·ı·,·i·,·u·: üze-,oma· vb. 5 .-ık-,-ik-,-uk-,-ük-: çaluk-,birik· vb. Pekiştirme sıfatlarının dereceleri şu yollarla yapılır. Karşılaştır· malı pekiştirme -sıg ·sig, -sın, ·sin, -sınggı, ·singgi (sangsıg, sangsın, sa­ ngsınggı) şeklinde yapıldığı gibi -şalaa , -şala, -biçingi sözlerinin birleş· mesiyle de yapılır. Pekiştirme kökteki ünlünün uzatılarak söylenmesiy· le, ayrıca sözlerin tekrarıyla da yapılır. Derecelendirme sıfatı en, dam


Çağda§ Türk Dilleri Hakkında Kısa Bilgi

231

kelimelerinin yardımıyla yapılır. Kuvvetlendirme sıfatlarında birinci kelime çıkma haliyle, ikinci kelime ise yalın halde kullanılır ( küştüg­ den küştük) , bazan da sıfat tamlaması biçiminde (ekkinin ekkisi) yapılır. Onluk sayı adları eski biçimlerini koruyarak kullanılırlar. Mesela, üç­ jan, dörtön, beçjan, altan, çedon vb. Sıra sayı sıfatları sayılara -ışkı ,-işki veya -ışkıı, -işkii ekieri getirilerek yapılır. Mesela, bireeşki, ihişkii vb. Toplama sayı sıfatları sayılara -aan , een, alın,-eelin ekieri getirilerek ya­ pılır. Mesela, üçeen/üçeelin vb. Üleştirme sıfatları 1 . -ar,-er (birer, çedi­ ler), 2 .-amı,-emi (biremi, dörtemi ) , -arlan, -erlen (birerlen, altılarlan) ekieri getirilerek yapılır. BİBLİYOGRAFYA 1.

Dırenkova N . P., Tofalarskiy Yazık. Tyurkologiçeskiye issledovaniya. M.­ L. , l 963.

2.

Rassadin V.İ., Fonetika i leksika tofalarskogo yazıka, Ulan-Ude.

3.

Rassadin V.İ. Morfologiya tofalarskogo yazıka v cravnitel'nom osvetşeniy, M.,l 978.

5 . ŞOR DİLİ

Şor dili Altay dağının kuzeyi, Kondam ve Marassı ırmaklarının kıyılarındaki Hakas ve Dağlı Altay özerk bölgeleriyle sınırdaş olan Şor halkının dilidir. Şorların toplam sayısı 1 6 572'dir. Şor halkının dili, edebiyatı ve tarihi tam araştırılmamıştır. Şor dilini araştırıp eser yazan bilim adamları şunlardır: V. V. Radlof, S.E. Malov, V.İ. Verbitskiy, N.P. Dırenkova, G.F. Babuşkin, G.İ. Donidze vb. Şor dilinin iki ağzı vardır. Bu ağızlardan biri z/s (z) veya Marass ağzı, ikincisi y veya Kondam ağ­ zıdır. Bu iki ağız arasında şu farklar vardır: l .Marass ağzındaki z/s ün­ süzlerine Kondam ağzında y ünsüzü denk gelir. Mesela, mozuk-pıyık, kes-kiy, 2.Marass ağzındaki o,u sesine Kondam ağzında ı,o seslerinin denk gelmesi mümkündür. Mesela aara-arı, kuzuruk-koyruk vb. 3.Ma­ rass ağzındaki -çagan zarf ekine Kondam ağzında -çıgan denk gelir. Mesela parçagan-parçıgan vb. Şor dilinde sekiz kısa sekiz uzun ünlü vardır: a, e, o, ö, u, ü, ı, i, aa, ee, oo, öö, uu, üü, ıı, ii. 25 ünsüz vardır: b, v, g, g, d, c, z, y, k, k, l, m,


232

Türklük Bilgisine Giriş

n, ng, r, s, t, f, h, ç, ş, tş, ts, ', p. Ünlüler kelime içerisinde ve ek ile göv­ de arasında uyum kanuniarına göre kalın veya ince olur. Mesela, ap­ şak, ıbırt, agaştı, abıldı vb. Dudak uyumu tam değildir, yalnız dar ünlü­ ler dudak uyumunu korumaktadır. Mesela, torguk, odus vb. Bu kural gövdede korunur, ekierde az rastlanır. Şor dilinde gövde söz türeten ek­ ler şunlardır: I. İsimlerden isim türeten ekler.

1 . -çı,-çi: angçı, aymakçı; 2. ·tık,-tik,-tuk,-tük : toştuk, paştık. 3 .-taş,·teş,-daş,-deş: çaldaş, karındaş 4.-ıg,-ig,-g; kecig, sadıg; 5.-ış,-iş,-ş; tanış, şıdaş; 6.-kı, ki,-ku,-kü; şangkı, eşki vb. ll. Sıfat türeten ekler; ı .-lıg,-lig,-dug,-düg; küştüg, mallıg. 2. -kı,-ki; ertengi, kışkı 3 .-tagı,-tegi; çıştagı, tagadagı. 4.-atçı,-etçi,-aatçı,-eetçi; ılgatçı/ılgaatçı vb.

lll. Fiilden kelime türeten ekler: ı .-la,-le; toola-, anna-;

2 .-a,-e ; ada-, tuza-; 3 .-ar,-er; agar-,köger· vb. 4.-sın-,-sin-; çopsun·, assın-; 5.-sıra-,-sire-; şagsırs-, çoksıra- vb Şor dilinde ismin yedi hali vardır. Yalın halin özel eki yoktur. İlgi halinin eki -tın , -tin, yönelme halinin eki -ga, -ge, belinme hali eki -nı , -ni, bulunma hali eki -da,-de, ayrılma hali eki -nan , -nen, vasıta ha­ li eki -ba,-be'dir. Mesela, köl, köldin, kölge , köldi , kölden , kölbe vb. Fi­ ilin üç zaman çekimi kullanılır. Geçmiş zamanın şu ekieri vardır; -dı , ­ di , -tı , ·ti; şıktım, poldın, 2 . -kan,-ken; polgam, polganzın, 3 .-ıptır,-ptir; oynaptırım, 4. -çan ,-çen; polçanım, kelçenim, 5. -pçatkan; iştepçat·


Ç�daş Türk Dilleri Hakkında Kısa Bilgi

233

kan, çatçıtkanmıs vb. Şimdiki zaman şu eklerle yapılır; 1 . �a.�pça; to­ olapça, surançan, 2 .�a,�e zarf-fiil ek ine -d.ır,�dir getirilerek; çöredir b is, namadır vb. 3. Zarf-fiilin -ıp,�ip,�p ekine çartır kelimesi getirilerek; turup çatırım vb. Gelecek zamanın şu ekieri vardır; l .�ar,-er, �ma.s , �mes; aydarım, aytpassın vb. 2.� kadıg,�kelig; kelgedik, pargedıgım vb. BİBLİYOGRAFY. I.

Dırenkova N . P. Gramrruztika şarskogo yavka.

2.

Dırenkova N . P. Şarskiy Folklor.

3.

Yavki narodov SSSR, t . I I ,

6. SARI

M . -L. , l 94 1 .

M . -L. , 1 940.

M . , l 966.

UYGUR DİLİ

Çin'de yaşayan Türk dilli halklardan biri de Sarı Uygurlar'dır. Sa­ rı Uygurlar'ın hepsi yalnızca Türk dilinde konuşmazlar. Bir kısım Sarı Uygur Tıbet dilinde (500 kişi) , bir kısmı Moğol dilinde ( 1 500 kişi), bir kısmı ise Türk dilinde ( 200 kişi kadar) konuşur. Türk dilinde konuşan­ lara Sarı Uygur, Tıbet (Kıtay) dilinde konuşanlara Tat, Moğol dilinde konuşanlara da Şira Uygur denilir. Sarı Uygurların ataları Eski Uygur­ lar olarak kabul edilir. 840'ta Uygur Kağanlığı Kırgızlar tarafından yı­ kı ldığında onlar, yurtlarını (şimdiki Moğolistan ve Tuva) bırakıp Tur­ fan civarına göçüp gittiler. Sarı Uygurlar'ın dilini, edebiyatını ve etnografyasını G.N. Pota­ nin, G. Mannergeym, K. Thomsen, E.R. Tenişev, V.L. Kotviçz, B.H. Tadayeva gibi alimler araştırmışlardır. Sarı Uygurların kendi yazıları yoktur. Onların Eski Uygur yazısını kullanıp kullanmadıkianna dair bir delil yoktur. Ancak Sarı Uygurlar arasında "Altun Yanık" ve Buda diniyle ilgili eski Uygur yazısıyla yazılmış dil yadigarları bulunmuştur. Buda dininin güçlenmesiyle Tıbet yazısının durumu da güçlenmiştir. Çağdaş Sarı Uygurlar (üç bölümü de) kendi aralarında Çince konuşur­ lar. Sarı Uygur dilinde sekiz ünlü ( a,e,ı,i,o,ö,u,ü), otuz üç ünsüz var­ dır. Diğer Türk dillerinde korunan ses uyumları bu dilde korunmamış, bozulmuştur.


234

Türklük Bilgisine Giriş

San Uygur dilinde şu yapım ekieri kullanılır: I. İsimden isim yaparı ekler;

1 .-tşı,-tşi; yırtşı, potşı vb. 2. -tık,-tik; astık vb., 3 .-gu,-ku; kezkü, işkü vb., 4. -uk,-ug; putug, yulug vb., 5. -gak,-kag; orgak, targak vb. ll. Sıfat yapım ekieri şunlardır:

1 .-lıg,-lig; yavtalıg, kezgılıg vb., 2. -nıg,-nig; pes tşınnıg, oltunrıug vb., 3. -gı,-gi; pıgıngı, tangargu vb., 4. -tagı,-dagı,-tagu,-dagu; pıptagı, bastagu vb. San Uygur dilinde yedi hal vardır. Yalın halin özel eki yoktur. İlgi ha­ li isimlere -nın,-nin,-dın,-din,-an,-ıin ekieri getirilerek yapılır. Yönelme ha­ li isimlere -ga, -ge , -ka,-ke ekieri getirilerek yapılır. Belirtme halinin gra­ macik göstergesi -dan,-den,-tan,-ten'dir. Yedinci hal, karşılaştırma hali olarak adlarıdırılır ve -dag,-deg,-rag,-reg ekieriyle yapılır. Mesela, tag, tag, rag-nın, tagga, tagnı , ragday tagdan, tagdag vb. iyelik çekiminin bi­ rinci şahsı arılam yönünden vardır, arıcak gramatik göstergesi yoktur. İyelik birinci ve ikinci şahıs için bir ek (-n), üçüncü şahıs için bir ek (-sı) kullanılır. Mesela, menin maiaa (benim çocuğum), senin malan (se­ nin çocuğun) , kunın malası (onun çocuğu) . Ünsüzlerle biten kelimele­ re iyelik eki yalnızca üçüncü şahısta eklenir. Mesela, menin gonıl (be­ nim kalbim), senin gonıl (senin kalbin) , gonın gonılı (onun kalbi). Di­ ğer Türk dilleri gibi isimler de çekimlenir, farkı çekim eki şahsa bağlı olarak getirilmez. Genel çekim eki olarak kabul edilen dro, isimlere de, fiiliere de üç şahıs için aynı şekilde eklenir. Mesela, men maltşı (dro) (ben hayvancıyım), sen mal�ı (dro) (sen hayvancısın), kol mal�ı (dro) (o hayvarıcıdır) vb. San Uygur dilinde fiilin zaman ekieri farklıdır. Şimdiki zamanın birkaç eki vardır. Bunlar: 1 . Birinci şahısta -ur veya -p ekli yardımcı fi­ illere par- yardımcı fiilinin getirilmesiyle yapılır. (kinci ve üçüncü şa-


Ça�da§ Türk Dilleri Hakkında Kısa Bilgi

Z35

hısta zarf-fıilin -u ekine dro- ekinin getirilmesi veya birinci şahıs şek­ liyle yapılır. Mesela, sen manudro /manıp par (sen gidiyorsun -şimdi) , gol manudro / manup par (o gidiyor -şimdi) vb. 2 . -gak,-gek eki almış fi­ illere tur, tro eki getirilerek yapılır. Mesela, men kelgürgektro (ben geti­ riyorum) , sen kelgurgektro (sen getiriyorsun), gel elgurgektro (o getiri­ yor) vb. 3 .-ogan, -ugan ekli fiillere -tur/-tro ekinin getirilmesiyle yapı­ lır. Mesela, men alagantur (ben alıyorum) , sen alagantur (sen alıyorsun) ,

gol alagantur (o alıyor) vb. Gelecek zamanın şu ekieri vardır: -gış , -geş, -kış, -keş ekli fiiliere tro, -tur ekinin getirilmesiyle yapılan şekli: Men tutgışko ( ben bulaca­ ğım), sen tutgışto (sen bulacaksın), kol tutgışto (o bulacak) vb. 2) -ar,­ er,-r ekieriyle yapılan şekil: men parar (ben gideceğim), sen parar (sen gideceksin), kol parar (o gidecek) vb. 3. -go,-gö, -gu,-gü men mongo (ben arabayla gideceğim) , sen mongo (sen arabayla gideceksin) , kol mongo (o arabayla gidecek) vb. 4. -gur, -gür, -kur ekieriyle yapılır. Ba­ zan bunlara -tur,-tro ekleri de birleştirilir. Mesela, men tapguk (ben bu­ lacağım), sen tapgur (sen bulacaksın), kol tapgur (o bulacak) vb. Geç­ miş zamanın şu ekieri vadır. 1 . -ta,-te, -da,-de, -tı, -ti: Men darate (ben baktım), sen darate (sen baktın), gol darate (o baktı) 2. -gan,-gen ,-kan,­ ken,-ke eki almış fıllere -tro ,-tur ekieri getirilerek yapılır. Mesela, men onsegentro ( ben okudum) , sen onsegentro (sen okudun), gol onsegentro (o okudu) . 3 . -ıp, -ip,-p eki almış fiillere -tro,-tur eklerinin getirilmesiy­ le yapılır. Mesela, men satuptro (ben satmışım) , sen satuptro (sen sat· mışsın), gol satuptro (o sarmış ) vb. 4. -ogan ekiyle yapılır. Mesela, men kelogan (ben geçmişim), sen kelogan (sen geçmişsin), gol kelogan (o geçmiş) vb. 5. -ome ekiyle yapılır: Men kelome ( ben gelmişim) , sen kelome (sen gelmişsin), gol kelome (o gelmiş) vb. •

BİBLİYOGRAFYA 1 . Malov S.E., Yazık Celtıh Uygurov. Alma-Ata, 1957 Z.Tenişev E.R., Tadayeva B.H., Yazık Celtıh Uygurov. M.l966 3.Ten�v E.R., Sttoy Sarig-Yugurskogo Yazıka. M., 1976


236

Türklük Bilgisine Giriş

VI. Türk Dillerinin Kırgız-Kıpçak Kolu 1. Kırgız

Dili

Kırgız dili, Kırgız halkının konuşma yazma ve resmi dilidir. Kırgız­ ların çoğunluğu Kırgızistan'da, bir kısmı Kazakistan, Özbekistan ve Ta­ cikistan'da, çok az bir kısmı ( 130 bin kadar) da yabancı ülkelerde ya­ şarlar. Sovyetler Birliği'ndeki Kırgızlar'ın toplam sayısı 2 530 998' dir. Kırgızların eski tarihi Kıpçak ve Karluk boylarıyla sıkı ilişkilidir. Bu yüzden de Kırgızlar'ın etnik yapısında karşılaşılan bazı uruklara (ta­ mamı değil) Kazaklar arasında da rastlanır. Mesela, Kıpçak, Nayman, Bağış, Konrat, Cetikent, Katagan, Teles, Kanlı, Cagalmay (Cagalbay­ lı), Kereyt, Karakesek vb. Kırgız halkı uzun bir tarihe sahiptir. Moğol istilasından sonra onlar bir yerde durup bir araya gelmemişlerdir. On­ ların halk şeklinde oluşup yerleştikleri yer, şimdiki ata yurtlarıdır. Ta­ rihi abidelerde Kırgızlar hakkındaki ilk bilgilere milat yıllarında rast­ lansa da, sonraki hayadarıyla ilgili belge yoktur. Yenisev yazısını Kırgız yazısı olarak kabul edenler de vardır, fakat bu yazı da Arap istilaların­ dan sonra unutulmuştur. İhtilale kadar Kırgızlar'ın kendi yazıları olma­ mıştır, eski yazma eserleri korunmamıştır. Kırgız dilinde üç ağız vardır: 1 . Kuzey ağzı. Bu ağza Talaş, Şu-Ti­ yan-şan ve lstık Köl çevresindeki bölgeler girer. 2. Güney ağzı. Buna doğu bölgeleri (Oş ve Celalahat'ın doğusundaki yaşayan Kırgızlar), Kuzeybatı bölgeleri ve Oş şehrinin batısı, Özbekistan ve Tacikistan Kırgızlarının dili girer. 3.Güneybatı ağzı. Bu ağza bazan iyakilik ağzı da denir. Kırgız dili, ancak ihtilalden sonra bilim adamlarının özel araştır­ ma konusu olmaya başladı. Daha önce W.Radlof, P.M.Melioranskiy, N.-F.Katanov, G.Almaşiy gibi bilim adamlarının eserlerinde Kırgız di­ li ve edebiyatıyla ilgili malzemeler verilmiştir. ihtilalden sonra Kırgız dilinin bütün yönleri incelenip, ilmi grameri hazırlanmıştır. K.K.Yuda­ hin "Kırgızca-Rusça Sözlüğü"'nden dolayı Kırgızistan Cumhuriyeti nişa­ nıyla taltif edildi. Kırgız dil biliminin gelişmesine K.K.Yudahin, l.A.Batmanov, B.-M.Yunusaliyev, B.M.Oruzbeyeva, K.K.Sartbayev, A.Tursunov, S.Kudaybergenov, l.Cakubov, A.Capparov, K.Cihanov gibi bilim adamları büyük katkı yaptılar.


Ç�d� Türk Dilleri Hakkında Kısa Bilgi

237

Çağdaş Kırgız dilinde yedi kısa yedi uzun ünlü vardır. Kırgız dili­ nin ünlüleri ses uyumu kuralına tam olarak uyar. Yani kelimeler ya bir sıra kalın, ya da bir sıra ince heceli olurlar. Mesela, erken, balpak, kay­ çı, ke-cekte , kecige , kozgo, kocolokto vb. Kelime ve ekler arasında da ses uyumu korunur ve kelimenin son hecesi kalınsa , getirilen ek de kalın olur, inceyse ek de ince olur. Mesela, şıktır, ayaksız, bette , betteştir vb. Kırgız dilindeki ses uyumunun Kazak dilindekinden farkı şudur: Kazak dilinde sadece ses uyumu varken, Kırgız dilinde hem dil hem de dudak uyumu korunmuştur: güldö, bolsak, bolboson, bolgondoy, zanktı , cıkpa­ gan , albaysın vb. Kırgız dilinin söz dağarcığındaki kök kelimelerde de ses uyumundan kaçan yapılar vardır. Mesela, angel, bayge , alek, alanger, aldooç, baylooç vb. Kırgız dilinde şu durumlardan dolayı ses uyumu ku­ ralı bozulur: l. Kök kelimede uzun oo sesinden sonra düz a kullanılma· sı mümkündür. Toodak, coola, boola, koola vb. Eğer kelime içinde uzun oo sesi varsa, veya kelime uzun o sesiyle bitiyorsa, ekin içinde a sesi kul­ lanılması mümkündür. Mesela, boolukta, doola, coolukta, vb. 2. Başka dillerden giren -kor,-ker,-rnan, -stan,-keç gibi ekler, tek fonetik varyanr­ ta kalıplaşan -a,-tay,-ke,-ek,-kay gibi ekler ses uyumu kurallarına bağ­ lanmazlar. Mesela, soodager, arabakeç, amalköy, namısköy, ateke vb. 3 . Mastar, yalnızca -uu,-üü,-oo,-öö ekieri getirilerek yapılır. Mesela, aluu, kelüü vb. 4. Toplama sayı sıfatları yalnızca -oo ,-öö ekinin asıl sayı adia­ rına eklenmesiyle yapılır. Mesela, biröö, altoo, beşöö vb. 5. İsimlerden sıfat türeten -duu,-düü eki tek varyandı olduğundan ses uyumu kuralı­ na uymamaktadır. Mesela, attuu, baladuu, taştuu vb. Kırgız dilindeki ünsüzlerin sayısı ZS'tir. Bunlar: b, v, g, g, d, j, c, z. y, k , f<, 1 , m, n , fi, p , r, s , t, f, h, ts , ç, r.ş , ş . Ünsüzler sert, sedalı, seda­ sız olarak ayrılmaları yanında, kök ile kök, kök ile ek arasında biri ikin­ cisine etki yaparak uyuma girerler. İlerleyici berueşme kuralı gereğince b-p,--d-t,-g-k sesleri arasında değişmeleri olur. Karşılaştırınız: tartba­ tart-pa, cumuşdan-cumuştan, atgıç-atkış vb. Çağdaş Kırgız dilinde gerile­ yici berueşme de vardır. Mesela, tanba-ramba, ınanbayt-ınambayt, muun­ ga-muunga, bakış-bagış vb. Kırgız dilindeki kelime yapma sistemi Diğer Türk dillerindeki gibidir. Kelime türetme ekleri şunlardır: l . -çı, -çi,-çu,-çü: koyçu (çaban), ötyükçü (ayakkabıcı), pahtaçı (pa­

mukçu) .


238

Türklük Bilgisine Giriş

2. ,fık,,Lik,,Luk,,Lük,,dık,,dik,,duk,,dük,,tık,,tik,,tuk,,tük : balalik (çocukluk), körkömdük (sanatçılık), cıluuluk (sıcaklık), terdik ( terlik), sözdüh vb. 3 .'çılık,,çilik,,çuluk,,çülük: adamgerçilik (insanlık) , tuvgançlık (ak­ rabalık) ralaaçılık ( tarımcılık) vb. 4 . ,la.ş ,,leş ,,foş ,-löş ,,daş ,,deş . ,c:loş , ,döş , taş , -teş , -taş , -töş: coldoş (yoldaş), cerdeş (yerdeş), kanndaş (kardeş) vb.

5 . ,an,,zn,,n,aan,,uun,on,,ön: eğin (ekin), agın (akın) , koşuun (as­ ker) caan (yağmur) . 6 . ,ış ,,iş ,-uş ,,üş ,,ş: çıgış (doğu), cıy nalış (konferans), a t çabış (at koşturmak). 7. -mak,-mek,,mok,-mök: kuymak (koymak), ötmek (geçmek)

8 . ,fuu,,lüü,,duu,-düü,,tuu,,tüü: attuu (atlı), akılduu (akıllı), kay ­ gıluu (kaygılı ), balıktuu (balıklı), raşruu ( taşlı). 9 . ,sız,,siz,,suz,,süz: akılsız (akılsız), suusız (susuz), cansız (cansız) esepsiz (hesapsız) , sansız (sayısız). 1 0 . �.,d,ey ,,cloy ,,döy ,,ray ,,tey,,toy ,,töy: toodoy (dağ gibi), bittey (küçücük) . l l . ,ıa,,le,,fo,,fö , ,da,,de ,,ra,,te , to,,tö , ,c:lo,,dö: küröktö- , okorw- . ki-şende,vb.

1 2 . ,1an , ,!en , lon, ,fön,,dan, ,den,,c:lon,,dön, ,ran ,'ten, ton,,tön: nietten,(niyetlen-) rapran- ( talep et-) , öndön- vb. 13. -la.şf,leş/,foş/-löş , ,a.aşf,deşf,cloş/,döş , ,raşf,teşf,wş/,töş: birdeş ­ (birleş· ) , amanda- (selamlaş-) vb. 1 4 . ,af,e , ,of,ö: tile- ( iste-), sına-, oto-, ara- vb. 1 5 . ,çaf-çef,ço/,çö: balaca (çocukça) , közÜmçö vb. Kırgız dilinde sıfatın iki derecesi olduğu kabul edilir. Asıl sıfat de­ recesi ve karşılaştırma derecesi ayrılmasa da, Kırgız dilinde bu derece­ ler kullanılır. 1 . Karşılaştırma sıfatları, sıfatiara ",raakf,reek/-rook/-rö­ ök, -ıraakf,ireek/-uraakf,üreek" ekieri getirilerek yapılır. Mesela, kiçire­ ek, çokuuraak, cakşıraak, daamduraak vb. Karşılaştırma sıfatları, keli-


Çağdaş Türk Dilleri Hakkında Kısa Bilgi

239

melerin birleştirilmesiyle de yapılır. Bunun için sıfat, kök halinde ve karşılaştırılacak isim ayrılma haliyle kullanılır. Mesela, Uyat ölümdön kattuu; Alım, Asannan kiçkine vb. 2. Üstünlük derecesi geniş düşünü­ lür ve bunun içine en üstünlük derecesi de dahil edilir. Sıfatın bu de­ recesi abdan , ebegeysiz, çımkay, çi!, ötö, en gibi kelimelerin yan yana ge­ tirilmesiyle veya pekiştirme hecesi almış birleşik yapılada verilir. Me­ sela, çim kıy kızıl, ötö kızıl en kıska, kap kara, köpkök vb. Bazan üstünlük derecesi tamlama yapan sıfatiada veya baarınan kelimesinin birleştiril­ mesiyle yapılır. Fiil kiplerinde Kazak diline göre belirgin farklılıklar vardır. Fiilie­ rin beş kipi 1 . Açık kip, hareketin yapılan vaktiyle ilgili anlamı bildi­ rir ve zaman ekieriyle yapılır. 2. Emir kipi, birine iş yaptırma, emir ver­ me, harekete yönlendirme gibi anlamlar bildirerek, üç sahsa bağlı kulla­ nılır. Kırgız dilcilerinin çoğu emir kipinin birinci şahsı yoktur derken, bir kısmı "-ayın/-eyin, -alık/-elik" eklerini emir birinci şahıs eki olarak kabul eder. Emir kipinin ikinci şahsı kök fiillerle veya fillere "-gın/­ gin/-gun/-gü, -kın/-kın/-kun/-kün" ekieri getirilere� yapılır. Mesela, al­ gm, bargın, colukkun, turbagın vb. İkinci şahıs emi ; kipinin çokluk şek­ li fiile "-gıla/-gile/-gula/-güle, -kıla/-kile/-kula/-küle" eklerinin getirilme­ siyle yapılır. Mesela, bargıla, kelgile , üyrengülö, köbeytkülö vb. Kazak di­ linde "-kıla/ -kile" eki kullanılır, ancak kip bildiren anlam yönü yoktur, o, hareketin oluş şeklini bildiren (hareketin bir kaç kere tekrarlandı­ ğını bildiren) ek olarak kullanılır. Üçüncü şahıs emir kipi fıile "-sın/­ sin/-sun/-sün" ekieri getirilerek yapılır. Mesela, kelsin, katışsın, össün, bolsun, bolbosun vb. 3 . Şan kipi fiile "-sal-se, sol-sö" ekieri getirilerek yapılır. Mesela, barsa, kelse , bolso, tursa vb. 4. İstek kipi, iyelik eki al­ mış "-gı/-gi/-kı/-ki, -gu/ -gü/-ku/-kü" ekli asıl fiil ile "kelet //keled" yar­ dımcı fiilinin veya "bar, cok" yardımcı kelimelerinin birleştirilmesiyle verilir. Mesela, algım kelet, bargım kelet vb. 5. Bir de "niyet kipi" deni­ len kip vardır. Pek çok Türk dilinde bu arada Kazak dilinde, bilim adamları niyet kipini kabul etmezler. Kırgız dilindeki niyet kipi fiile "­ mak/-rnek/-TTUJk/-mök; -mak-çı/-mekçi/-mokçu/-mökçü" ekieri getirilerek yapılır. Mesela, caırnak, caz-makçı, ötkörmök, ötkörmökçü vb.


240

Türklük Bilgisine Giriş

BİBLİYOGRAFYA 1 . Grammatika Kirkiıskogo Yazıka, Frunze, 1987. 2.

Yazıkıy Naradov SSSR., T II, M., 1966.

3. Yunusaliyev B. M., Kirgiıskaya leksikologiya, c. 1, Frunze, 1 959. 4. Yunusaliyev, B. M., Tafidalgan Emgekter, Frunze, 1985. 5. Kirgiısko-Russkiy Slovarı (Sostaviteli K. K. Yudahin), M., 1965.

2. Altay Dili

Tavlı Altay Özerk bölgesindeki Türk soylu halklardan biri de Al­ tay halkıdır. Altay halkına bazan Oyrat da denir. Oyratlar genellikle Moğol dilli halk olarak kabul edilirler. XVI I . yüzyılda Oyratlar güçle­ nip Congar devletini kurdukları zaman Altay halkı da bu halkın içine karışmıştır. Bu yüzden de Altaylılar'a Oyrat denilmiştir. Onlar kend4-­ lerini Altay kiji diye de adlandırırlar. Altay halkının toplam sayısı 7 1 3 ı 7'dir. Onlar, Türk dillerinin doğu Hun grubunun Kırgız-Kıpçak ko· luna girerler. Dillerinde Moğolca'dan geçen kelimelerin sayısı çoktur. Altay dilinin eski yazılı eserleri korunmamıştır. Altay dili, ihtilal­ den önce V. Radlof, N. l. İlminskiy, N. F. Katanov, M. A. Nevskiy tarafından, lhtilalden sonra da N. P. Dırenkova, L. P. Potatov, N. A. Baskakov, A. T. Tıbıkova, T. M. Toşşakov, M. F. Saruyeva tarafından incelenmiştir. Altay dilinde güney ve kuzey ağızları grubunun olduğu düşünülür. Güney gruba Altay ağzı, Telengit ağzı, Teleüt ağzı girerken, kuzey ağızlar grubuna Tuba ağzı, Kumandı ağzı ve Çelkan ağzı girer. Bunlar arasında şu farklar vardır. molot�bolot, malkaş�balkaş vb. Kuzey ağızlarında kelime ortasındaki "c" sesine güney ağızlarında "ç" denk gelir. Mesela, pıcak�pıçak (bıçak), kacan-kaçan (ne zaman) vb. İki ağı: arasında az da olsa gramatik farklılık vardır. ı . Kuzey ağızlandaki "u, ü" seslerine güney ağızlarında "o,ö" ses­ leri denk gelir. Mesela, ul�ol (o) , ura�oro (çukur), mürö�börü (kurt) vb. 2. Kuzey ağızlarındaki "i" sesine güney ağızlarında "e(e)" sesi denk gelir. Mesela, sibis�semis (yağlı), pik�pek (sen) vb. 3. Kuzey ağızların� daki "oo, aa " seslerine güneyde "uu, oo" sesleri denk gelir. Mesela, ool� uul (oğul ), kook�kuuk (sidik torbası), paar-buur (bağır), aas�oos (ağız) . 4 . Kuzey ağızlarındaki kelime sonundaki "g" sesi korunurken, güney


Çağdaş Türk Dilleri Hakkında Kısa Bilı,:i

241

ağızlarında bu ses düşürülür ve kelime uzun ünlüyle söylenir. Mesela,

tag-ıuu (dağ) , sug-suu (su ) , şerig-çeruu (asker) , koyıg-koyuu (koyu, gür) vb. 5. Kuzey ağızlarındaki "ç" scsinin yerine güneyde kelime başında "d" scsi denk gelir. Mesela, çıl-dıl (yıl ) , çıı-dıı (koku), çakşı-dakşı (yah­ şi) vb. 6. Kuzey ağızlarında kelime başı "n , ş , m" sesleri ne güney ağız­ larında "d, ç, b" sesleri denk gelir. Mesela, naan-daaıı (büyük), nagıs­ dagıs (bir), şanak-çanak, �ık-çık, Ahay dilinde sekiz kısa, sı:kiz uzun ün­ lü (a,c,ı ,i,o,ö,u,ü,aa,ee ,ıı ,ii ,oo-, öö, uu,üü) ve yirmi ahı ünsüz (yazılış­ la yirmi üç hartle gösterilir) vardır. Ünlüler ses uyumu kumlma uyarlar. Yani kelimeler ya bir sıra kalın heccli , ya da bir sıra ince heccli olur. Mesela,

karak (güz), kerek (gerek ) , alkış (teşekkür), keden

(kuyruk ) vb.

Kelimeye getirilen ekler de kelimenin son hecesinin kalın ya da ince oluşuna göre ya kalın ya da ince hcccli olurlar. Mesela, ançı/ıır (avcılar), tögüldi (döküldü) vb. Dil uyumu da dudak uyumu da vardır, ancak tam korunmamıştır. Açık dudak ünlüsü kelimenin ilk ht.'Cesindc kullanıl­ mışsa, ikinci hecedc dar yuvarlak ünlü kullanılması mümkündür, iakat dar yuvarlak ünlülü heccdcn sonra açık dudak ünlülü hece kullanıl­ maz. Mesela, keçisi),

togus-ıugıs (dl)kuz), bozu-bazı budak, buıulay (buğday) vb.

(buzağı),

kuran

(yaban

Altay dilinde güvdc kelimeler şu ekieric yapılır:

I. Isim yapım ekleri:

l . "-çı/-çi" : ançı (avcı) , tögünçi (kayakçı) vb. Bu ek "u" eli alıııış mastariara da get irilerek gövde isimler yapar. Mesela,

sanduçı

(satıcı), aduçı(arıcı) vb.

2. "-bk/-lik" : baylık (zenginlik ) , dakşılık (yahşilik) vb. 3 . "-1 , -n , -iıı , -un": ırgal (sevinç), uun (toplantı). 4. "-ıng/ -ing" : bozıng (yürüyüş) , çıgıng (çıkış) .

5 . "-ım/-im" : olum (ölüm), buulam (bağlam). ll.

Sıfat yapım cldcri:

l . "-su/-sü, -sak/-sek" : kumaksu (kumlu)

2. "-çı , -çıl-çil" : uykuçı / uykuçıl (uykucu), kunukçı (üzüntülü ) . 3 . "-zak/-zek, -sak/-sek" : suuzak (susuzluk).


242

Türklük Ril!:isinc Giriş

4 . "-du/-dü , -lıı/-lü" : karlu ( karl ı ) , tuulu.

5. 6.

"-kıl-ki , -gı/-gi" : kıskı ( k ışınk i ) , bıltır&1l (geçen yılk i ) . " -çak/-çek, -çaak/-çeek, -çaan/-çı!en , -çaıı/-çı:ıı " : açıııçaak (üf­ kec i ) , uruşçan ( ka vgac ı ) .

l l l . F i i l türetme ekleri : l . "-laf-le " : işıe- (çalış- ) , kojand.a- (şark ı siiyle- ) .

2 . " -al-e" : wlo- (arabayla git- ) , ıüne- (gccdc- ) . 3 . "-ır/-ir, -r" : kıskar- ( kısal-), eskir- (esk i- ) . 4 . "-kar/-ker, -gar/-ge;" : başkar- (yönct- ), suugar- ( içir- )

Fiilin üç za m an ı ş u şeki lde yapılır: Geçmiş zaman ekieri şıınbrdır: I . "-tı/-ıi " : bardım , bardın , bm·dı, 2. "-gan/-gcn " : bargmn / lıı.ırgaıı ınııı , " bar gazın ( bargan ın) , bargan , bargaıı . 3 . "-ıp/-ijJ , -Jı eki alınış asıl fiile

çattı, turdı yardımcı fiilieri birleştiri lerek geçmiş zaman anlamı bil ­ dirilir. M esela , barı)> çaıııın. 4. "-gan edi" b irl c� ik yapısıyla; barg(m edi (gitmişti) Şimdiki zaman iki yolla yapılır. Birincisi, fi ilin köhıne " -aılııı , cdiri veya -aat/-ecı " ekieri ge tiril e rek, mesela, baradııı ( varıyonım), ikincisi "-ıp/-ip , -p" eki almış asıl fi i liere caı- yard ım c ı fi ili birleş­

tiri lerek. Mesela, barıp cadım ( varıymum) vb. Fiilin gelec ek zamanı şu ekieric veril ir: l. "ar/-er, -r" : bararım (giderim), barann , lxırar. 2 . " -at/-ct'' ck iyle; baraı(d)ım (gideceğim), barat(d) ın , barat(d) . vb.

3.

"-auın/-etcn , -ytcn"

cklcriyle; baraıanım (git mem gerekir), baratının , bararan vb.

BİBLİYOGRAFYA 1.

Dı ren kova, N . P., Grammat i ka Oyrotskt>gu Ya: ı ka, 1\.1 .-L.,

2.

Baskakov, N. A., Altaysk iy Yazık,

3. Yazıkıy Nar.ıJov SSSR, T.

ll, M.,

M., ı 95tl. ı 947.

4. Oyrotsko-Russkiy Slovan, M., ı947.

ı 940.


Çaj!d.ış Türk Dilleri Hotkkında Kısa Bilı:i

243

VII. Diğer Türk Dilleri Yeryüzünde yaşayan bütün milletler gibi Türk milletinin de başın­ dan karışık çeşitli tarihi olaylar geçmiştir. Bu olaylardan dolayı bazı Türk boyları ikiye, üçe bölünerek uzun süre ilişkilerinin kesilmesi yüzünden aralarındaki dil farklılıklarının artması tabiidir. İşte çok az sayıda konuşanı olan ve başka dilli halkları içerisinde yerleşmiş olan bazı Türk kitlelerinin öz dillerini koruınaları mümkün olmuştur. Bazı

Türk dilleri n in de bilim adaınlarımızın özel araştırmalarına konu ol­

madığı için farklı dil özelliklerinin belirlenememiş olması mümkün­ dür. Kitaplardan veya kısa makalelerden onlarla ilgili bilgimiz olduğu da sır değildir. Bazı Türk dillerinin ise kendi alfabeleri olmaması yüzünden onlarla ilgili yeterli bilginin olmaması da mümkündür. Çağ­ daş Türk dilleri içerisinde de bu konumlara sahip dillerin olduğunu in­ kar edemeyiz. Mesela, Alman bilim adamı, G . Doerfer Iran'daki Halaç dilin i ayrı bir dil olarak düşünürken, Azerbaycanlı bilim adamı

F. R.

Zeynalov onu Azerbaycan dilinin bir ağzı olarak kabul eder. Günümüz­ de İran'da Türk dillerinde konuşan Şahsevenler, Kaşgaylılar, Kengerliler gibi bir kısım boylar yaşamaktadır. Onların dilleriyle ilgili bilgilerimiz çok zayıftır, malzememiz yok gibidir. Onları bazan İran Tatarları diye

genel olarak da adlandırırlar. Ayn ı şekilde Sibir'deki Baraba, Çulım gibi halkların dilleri için de aynı şeyleri söyleyebiliriz.

BİBLİYOGRAFYA l . Dmitriyev, L. V., Yazık Bambinskih Tatar, L., ı 98 l . 2. 3.

Biryukoviç, R. M., Zvukovoy Stroy Çulıın�ko-Tyurskngo Yazıka, M . , ı 9 79. Biryukoviç, R. M., Morfnlogiya Çulımsko-Tyurskogo Yazıka, ç. I, M., 1 959, ÇH., Saratov, ı 98 l .

4.

Ubryatova G . l . , Yızık Norilskih Dolgan, Nnvosilıirsk, ı 985.

5.

Garkavets A. N., Tyurskiyc Yazıkiy Na Ukrainc, Kiev, ı 988.

6. Yazıkiy Narodov SSSR, T. I I , ı 966



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.