Ahmet Cevat - Balkanlarda Akan Kan

Page 1



AHMED CEVAD

Balkanlarda Akan Kan (KIRMlZI

-

SİYAH)

Yayına hazırlayan : Şevket G Ü REL

ŞAM İ L YAYINEV İ Beyazsaray Kita pçılar Çarşısı No : 1 3 Tel ı 28 40 51 Beyazıt - İ STANBUL


Şamil Yayanları

:

27

Dizgi : Erenler Matbaası Baskı : Haşmet Matbaas ı Kapak Kompozisyonu Gürbüz Azak Kapak Baskısı : And Ofset


TAKRİZ VE TAKDİM

Bu kitap, sizi geri lere götürecek ve derin deri n d üşünd ürecek. Kitapta, uğursuz, uyuşuk, tembel, bil­ gisiz ve on ursuz kişiler yüzünden binle rce masum Müslüma n Türk'ün batsız a k i betleri ni okuyaca ksınız. 1 9 1 2 felôketi ile tari h i mizin en büyük topra k ve in­ san kaybına uğradık. Beşyüz y ı l l ı k yurtlarımızı en acıklı mu haceretlerle terkettik. Tuna'dan Ed irne'ye çekildik. Mazimizdeki mağ l ubiyet ve felô ketleri, zaferleri­ mizden daha fazla b i l mek ve öğrenmek zorundayız. M i l leti mizi acılara ga rkeden bu olayların gerçek se­ beplerini, yed isi nden yetmişine kadar. hepimiz d i k ­ katle v e ibretle okumal ıyız. Bir m i l letin birl i k ve beraberl i k içinde yaşayabil­ mesi için, geçmişi çok iyi b il mesi şarttır. Bugünü an­ lamak için dünü iyi b i l mek gerekir. Oysa ya kın geç­ mişi mizle gereği gibi i lgi lend iğimizi söyleyebi l i r mi­ yiz? Hangi bilgi lere daya narak, yarının gençleri dos­ tu d üşmanı birbirinden ayıracak? İ şte eli nizdeki bu k itap sizi derin derin düşündü3


recek ve soydaşları m ızın başına gelen a kıbetleri ha­ tırlataca ktır. Çağımızda herkes azınlı kların haklarından bah ­ seder, fa kat medeniyetini ta klit ettiğimiz Avrupa b u i nsan haklarını uygu la maz. Evet, Birleşmiş M i lletler ta rafından « İ nsan H a k ­ l a rı Evrensel Beyanna mesi» i lôn ed i leli a radan � 8 y ı l geçti. Bu geçen 2 8 yıla şöyle bir geriye dönü p d e . ba kıl ırsa . komşuları m ız ( ! ) Yunan ista n, Bulgaristan ve bütün komünist blokunda yaşaya n soydaşlarımız bu İ nsan Hak la rından hiç bahsedi l memekte, Türk adına ne kalmışsa yok edilmekted ir. Sinsi maksatla rı, Türk örf ve ôdetlerini u nuttu­ rup, İ slôm Türk ahlôkına olan sada kat fikrini ifsat İ slôm - Türk aile a nlayı şını, aile töresini dejenere et­ mek ve Bulgaristan'da yaşıyan 4 m i lyon Türkü ta ri h ­ ten silmekti r. B u , yal n ız günah olmakla kalmaz, tek keli meyle korkunçtur. İ nsanlar doğuştan eşit olduğu, herkes ırk, ren k, cins, d i l , din, siyasi bir fark gösterilmeksizin bütün hak lardan faydalanacağı, kişi emniyeti korunacağ ı , hiç b i r kimsen i n kölel i k veya kulluk a ltında bulundu­ rulmayacağı, hiç bir kimsenin gayrii nsani, haysiyet kırıcı muamelelere tabi tutulm ıyacağı, her şahsın ya­ salar önünde eşit olacağ ı , meskeni, a i lesi, malı ola­ cağı, eşit çal ışma hakkı olacağ ı , eğitim hakkı olacağı kesinlikle bel i rtildiği ha lde, Bu lgaristan 'da yaşıya n dört m i lyondan fazla soydaşımız bu hakları ağızla rı­ na bile alamazlar. Ta ri h ' i n h i ç bir devri nde Türkler; baskı, ceb i r, tehdit, terör ve mezôliml e Türk ol mayan unsurları «dinıı ve « m i l l iyet>ı değiştirmeğe kat'iyen mecbur et­ memişlerd i r. 4


Biz, millet olara k tarihin her devrinde i nsan hak­ larına sayg ı l ı olm uşuzd ur. İ nsanların temel haklarını titizlikle gözetmiş izd i r. Yüz yıllarca bizim hükü mran­ _ l ı ğımız a ltında yaşayan yabancı milletler bunun en can l ı örneğid i r. Onları her ba k ımdan içimizde eritir, " bizimle kaynaştırı rd ık. Aksine, ne dinimiz ve ne de yüce ohlôkımız buna müsaade etmezd i . Patri khaneler, kil iseler, havralar ne kada r rahat ibadet yerleriyd i . Ve hölô İ stanbul'da Papaz Okulu h i ç bir end işe duymadan serbestçe ted risat yapma k­ tad ı r. Halbuki Bu lgarista n'da dört mi lyon Müsl üman Türkün tek bir oku l u yoktur ve okullarda tek Tü rkçe ders okutulmama ktad ı r. Kita bımızda da okuyacağınız gibi bu icraat tarzlarını tarih boyunca Slavlar, Elen­ ler, Lôti nler ve buna benzer Batı l ı ve Ba l kanlı h ı risti­ yan mil letler yapm ışt ı r, yapma ktad ı rlar. Dertlerimiz yazmakla, a n latmakla bitmeyecek kadar çok ve hazi nd i r. Bütün bunları , Dışişleri Ba­ ka n l ı ğ ı n ı n ve ya rının devlet yükünü om uzlamaya ça­ lışan Türk Geneliğinin d i k katine arzede ri m . İ şin şa­ kaya tahamm ülü yoktur. Bulgarlar, Bulgarista n'da yaş.ıyan Tü rkleri im haya ka rar vermişlerd i r. Türkler ise isim ve din değiştirme işine ş iddetle karşı koy­ ma kta, ölümü bile göze a l maktad ırlar. İ şte Ey Türk Genci. Ecdadın azim ve h i mmet, d i rayet ve fetanet sa­ hibi, uzağı ya kın, zoru kolay, muhali mümkün yapmış. zülmü gördüğü yere adaleti, ceh l i gördüğü yere i l mi, eşitliği ve insan l ığ ı götürmüştür. İ nsan hakları şöyle dursun hayvan ha klanna dahi vakfiyeler bırakm ıştı r. B i raz silkin kendine gel, ruhunda asırlardan beri de­ vam eden uyuşukluğu at, bugün düşmanın ayakları altında ç iğnenen bedba ht kardeşlerini kurta rmak va ­ zifesi sana a ittir. Sana geçmiş bir şey vermemişti r, 5


fakat senden mucizeler i stiyor. Bu mucizeleri göster­ meğe mecbursun; uyuşukl uğun, tembel l iğin deva m ederse; sen de evladınla zevcenle . . . beraber d üşma­ nın esiri olursun. Seksen milyon Türk esir d u rd ukca sana bir a n olsun boş oturmak h e l a l değildir. Sen daima ça l ış, çalış gene çalış . . . İ şte sen soydaşlarını zulmetten, kara n l ı ktan kurtard ığın gün mutl uluğa ereceksin. İ nsan ha kları ve Lozan Antlaşmalarının ilgili maddeleriyle Yuna nistan ve Bu lgarista n'a terked ilen bu topraklar üzeri ndeki Türkler « İ nsa n Hakları Ev­ rensel Beya nnamesirndeki maddelerden tamamen yoksun olara k yaşamaktad ır. Bu nedenle, tamamen tarafsız bir gözle kaleme alın mış olan « Kırmızı Siyah Kitab» ı sadeleştirmekle vazifemin bitmiş olduğunu kabul etmiyorum . Vazifelerimiz elbette bu kada r de­ ğildir. Fakat bununla beraber, bu yüce davaya bi r ışık tutabildiysek kendimizi bahtiya r soyarız. Hatala­ rımızın bağışlanması d i leğiyle; bu eseri d üşünen di­ mağlara , a rayan zihinlere ve en sa mimi d uygularım­ la Türkiye dışında yaşaya n Türklere ithaf ediyorum.

Şevket Gürel

. 1

6


ÖN SÖZ

B u k itap, Bal kon larda kanları vahşice a k ıtılan yüzbinlerce Müslüman Türk'ün d ramını bütün çıplak­ lığı ve bütün ocılığıyle «vahsetin bir utanç belgesh> olara k gözler önüne sermekted i r. . 65 yıldır Ba l konlard a akıtılan Türk kanı, Vahşe­ tin de ötesinde gene kızlara, kad ın lara tecavüz ha­ d iseleri karşıs ında, 20'ci yüz yılın bu son çeyrek asrın­ da hôlô susacak m ıyız? Bulga rların, sınırl a rı içindeki 4,5 m i lyonu bulan Müsl üman Türklere gösterd i kleri kapkara Vahşeti ve bu vahşete, «toptan i mha» hare­ ketine karşı, varl ıklarını devam ettirebi lmek için göz­ leri n i kırpmada n, imanla göğüs geren soydaşları m ı ­ zın h a k k ı v e huku kuyla k i m l e r olôkodar olacak? İn­ san hakları Evrensel Beyannamesi'nin bir kôğıt par­ çası olmaktan bir adım bile ötede bulu nmad ı ğ ı n ı is­ bot eden bu belgesel eseri , okuyucularımıza sunar­ ken, Y üce Alloh'ın h i mayesine sığınırız.

ŞAMİL VAVINEVİ

7


Yazık ... Ki bu kanlı savaşta biz altta kaldık

8


OKU, AGLA, DÜŞÜN ve UYAN

Bu sayfa larda, her biri i nsa n ı n tüyleri n i ü rper­ tece k c i nayetler, facialar okuyacaksı n ız. Bütün bu zul ümler, hayali değ i l , gerçekti r ve Bulga rlar, Sırp­ lar, Yunanlılar tarafından Müslüman kardeşlerim ize revô görülmüştür. Bal ka n l a r, Şıpka'lar, ova lar, dereler, çaylar ada­ lar, hep Müslüman Türk kanıyla boyanmış her ta raf­ ta Müslüman kan ı sel gibi a k m ıştı r. Kardeşleri miz d i ri d i ri ya kılmış, karad uman ları havaya , figanları gökyüzüne yüksel miştir. Gözbebeğinden de k ıymetl i namusla rı gasbed i l miş, gözyaşları kezzap gibi yüzle­ ri n i dağlam ıştır. Her sayfa. her satır biribirinden daha acıklı yeni bir faciayı gözleri n izin önüne getirecektir: Falan de.

.

9


rede anaların yanında yavrucaklar, kad ınların önün­ de kocaları koyun gibi boğazlan ıyor, parçalanıyor; falan kasabanın sokaklarında çıplak müsl üman kızla­ rı alay alay dolaştırıl ıyor; falan hastanede burun ve kulakları kesil miş hedbahtlar inl iyor; fa lan köyün ca­ miinde veya saman lığında namusları ayak altına a l ı n ­ m ı ş kad ınla r, erkekler d i ri d i ri ya kıl ıyor; falan bal­ kanda yüzlerce bedbaht Türk esirleri süngü i le, kur­ şun ile telef ed i liyor . . . (Ah. Türk ve esir kelimeleri yan yana gelmeli miydi?) Ecdadın büyük himmetlerinden nişa n kalan ca­ miler kil ise yapıl ıyor. zarif minarelere ca nlar ta kılı­ yor, Kur'an-ı Kerim çamurlara atıl ıyor; M üslüman oğ­ lu Müslüman kardeşleri miz H ı ristiyan adlariyle çağ­ rıl ıyor; hemşirelerimiz demek olan kızlar. kadınlar Yunanlıların, Bulga rların koynund a yatmaya zorlan ı ­ yor. İ mamlarımızın sarığı papaz şapkasına çevriliyor­ du . . . . 1 İ şkencelerle şeh id edilen, boğazlanan, pa rça la­ nan. aza ları kes i len, namusla rı kirletilen kardeşleri­ mizin yek unu y üzbinlere çı kıyor; kiliselere çevri len camiler yüzlerle sayıl ıyor . . . Hakaret bütün Türk mil letine, İ slam'a a ittir. Na­ mert düşmandan Bulgarlardan, Yuna n l ı lardan bunun intikamını a l mak da bütün Türk mil letine ait bir va­ zifedi r. Bakın ız, mukterem şai rleri mizden biri Rumeli fö­ ciaları için nasıl vicdani bir ses ile feryat ve hepimize ne acıklı bi r şekilde h itap ediyor:

10


AH RUMELİ

Altın ovalarda, gumuş dağlarda, Gezen sürülerden nişan kalmamış: Zümrüt mahsullü şirin bağlarda, Öten bülbüllerde figan kalmamış. Kalmamış köylerde hayattan eser, Gelin odaları hep mezar olmuş; Bu harap illerde akan dereler, Mazlum kurbanların kanıyla dolmuş. Sırma saçlı kızlar masum yavrular, Hain çizmelerle ezilmiş bitmiş; Yuvası dağılmış garip kumrular, Kartal pençesinde mahvolup gitmiş. 11


Bu yerler bir zaman şendi, gülşendi, Keder görmemişdi ovası, dağı; Her taraf gülşen, her gönül şendi, Geçti üzerinden düşman ayağı.

Çalındı taşlara namuslu başlar Gebe kadınların karnı deşildi; Yakıldı mescitler, kırıldı taşlar. Ölülerin bile kabri eşildi.

,

12


Minbere, mihraba haçlar çakıldı, Atıldı yerlere Hak'kın kelamı; Ezan yerlerine çanlar takıldı, Salip orduları ezdi İslamı. Sönen ocakların, viran yurtların, Bütün gönüllerde ateşi yanar; i nsan suretinde vahşi kurtların, Açtığı yaralar onulmaz kanar. Unutma, gördüğün hakareti bil, Kinini kalbinde sakla uyutma; Ağlama, gözünün yaşlarını sil, Bekle zamanını fakat unutma Unutma, intikam günleri gelir, Durdukça dünyada Türklerin adı Evladın intikam yolunu bilir, Yaşasın kalbinde bugünün yadı. Unutma kinini, fikrin dönmesin! Milleti yaşatan kindir, emeldir; Üfle ateşini kinin sönmesin, Devlet binasına kin bir temeldir. Unutma Bulgarı, Sırbı, Yunanı, Kinini kalbine ateşle yazdır; Unutma sel gibi çağlayan kanı, Ölürsen bunları taşına kazdır.

Nedim 13


Biz Türkler, devletimizi kinle. husumetle deği l; ka h rama n l ı kla, mertli kle, ada let ve merha metle, k u r­ muştuk. Bugüne kada r yumuşaklıktan şefkatten, acı­ maktan gayri h isleri tanımamış d iyemem, fakat bes­ lememiş olan ka lbimiz; şefkatten, acımaktan mah ­ r u m gaddar el lerle ezildi, kanatıldı. Bugün o merha­ met pınarından ka n l ı hisler çağlıyor. Yarın o parça pa rça açılmış yaralardan kin irinleri sızacak. saf ve nezih ruhumuzu bile zehi rliyecek ! Türk kalbi a rzu ederdi ki, insa n l ı k hata ları gittik­ çe azalsın. kusurla r ortadan kalksın. Kinler garazla r unutulsu n ; sevg i , acıma g itti kçe yayı lsın, insanlar arasında kardeşlik h issi kökleşsin. Adalet eşitl i k fi­ danları da budak salsın, herkes için tatlı meyveler versin!.. Fakat, bugün canım ıza hançer saplayan za­ limlere bir daha el uzatmak, cellôtlarımızı kardeş d i ­ ye selômlamak, ırzımızın d üşmanlarına karşı insan l ı k h issiyatı beslemek nasıl m ü m k ü n olsun? . . İ slôm iyet, yüce d i n imiz, m ukaddes esaslarını an­ cak hakikatın kuvvetiyle kabul ettirmek, k imsenin vicda nına dokunmamak, hiç b i r toplumun itikadına il işmemek şiarından on üç asırda nberi ayrılmamıştır. Fakat bina ettiği camilerin putlarla dold u rulması na. Ezan-ı Muhammedin i n okunduğu yerlere canlar ta­ kı lmasına, Kur'a n'ın aya klar altında ç iğnenmesine nasıl tahammül etsi n?!.. Dün kuvvetli idik. Adalet, merha met ve yard ım ediyorduk. Bugün zayıfız. üzeri m ize zülOm ve kötü l ü k ateşleri yağdı r ı l ıyor. Yarın ne olaca k? Ah, bu müthiş ya rın? O nasıl olaca k?. Gel i p çatmas ını m ı bekleye­ ceğ iz; yoksa biz, hakaretler a ltında i n leyen bu mil let, onu büyük bir azimle hazırlayaca k mıyız? İ şte vazife­ miz. ya rını, geleceği bu g ünden. bu dakikadan itiba­ ren hazırlamağa başlamaktır! . . 14


Esc;ısen biz dağları sarsacak bir azim ile yarını hazı rlariıağa atıl mazsak, bug ün Türkle ri Rumel i 'de çizmeleriyle çiğneyen d üşmanlar veya başka ları, ya ­ rın Anadolu'ya da gelip bizi tamamen esi r etmeyecek mi? Vatanımızı zincirlere vu rmayacak m ı ? İ ntikam!.. Kin!.. Bu feyzler, heyeca nlar, kalbi m izi ne dereceye kadar hara retle, hamiyetle, vatan aşkı ile dolduracak? . . . Bu m u kaddes ateş, ne dereceye kada r beynimizi, vücudumuzu bütün mevcudiyeti mizi harekete getirecek; ne dereceye ktı dar tedbi rler d ü ­ şündürecek, hazırl ı klar görd ü recek, m üesseseler kur­ d u racak, « Meden iyet, terakki» denilen kuvvetlenmek vasıtalarını anlatacak, bulduracak, onlara doğru bizi atılmağa sevk edebilirse?!. . H e m ya lnız intikam, kin heyecanları b i z i tahrik etmemel i ; korku da, geleceği hazırlamak ıçın gırış­ mek üzere oİduğumuz meşa kkatli yol larda daimi bir k ı lavumuz olma l ı d ı r. Medeniyetin, tera kkinin debde­ bel i tepelerine tırmanırken, çok defa kol larımız takat­ tan düşecek, bel imiz iki büklüm olaca k, alnımızdan terler a kacak, tırnaklarım ızdan ka nlar fışkıracak. Yorgunluk dakikalarında biraz din lenmek isteyeceği­ miz de m u htemeld ir; Za h met ve mi hnetten yumuşamış kalbi mizde kin, intikam h isleri nin ri kkat kazanması da, uza k de­ ğildir. İ şte o za man arkam ıza dönmeli, bizi kova la­ maktan bi r an olsun d u rmayan düşmanın gıcırdayan dişleri n i d uyma l ı , ateş saçan gözleri n i görmel i , zeh i r­ ler fışkıran nefesi n i ensemizde h issetmeliyiz ve en ôciz mahlukata bile tı rmanacak t ırna k, kend i n i kurta­ racak kuvvet veren korkudan yard ı m istemeliyiz!.. Biz kend i m izi h ü r bir m i l let, memleketi mizi müs­ tô kil bir devlet ola ra k ne zaman kurtarmış olacağ ız? . . 15


Her ne za man vatan aşkıyle ateşlen miş ka lbimi­ zin isyan yeri emir ve h ü kmüyle kanı mızın son dam­ lasına, servetimizin son a kçesine kada r her şeyimizi fedaya cidden hazırlanmış bulunursa k; her ne zaman ondörd ümüzden a ltmışım ıza kada r her yaştan, her sın ıfta n, her taba kadan, nişan atmağa, g ünde on on iki saat yol yürümeğe, toprak kazmağa, ağaç kes­ meğe, dağlar t ı rmanmağa, nehi rler aşmağa hası l ı ha­ kiki askerl ik, vatan muhafızlığı etmeğe hazırlanmış bulunursa k; Her ne zaman yed iğimiz ekmeğ i n onu değ i rmen­ leri mizde öğütül ü r, giyd iğimiz kumaşlar tezgôhları­ m ızda dokunur, mesken lerimizin kerestesi ormanları­ m ızda biçi l i r, tükettiğ i m iz her şey kendimize ait dük­ kônlardan tedarik olunursa: Her ne zaman silôhlarım ız, toplarımız tophane­ leri mizde; donanmamız tersô neleri mizde; cephône­ miz fişekhône ve baruthaneleri mizde; uçaklarımız, trenlerimiz demi rhôneleri mizde, fabri kalarımızda imôl olu nursa; Her ne zaman kara yollarımız kendi mühend is­ lerimiz, kendi ô melemizle m u ntazam bir hôle getiri l i r, şeh i r ve kasaba larımız yol ağı i le ö rü l ü r, bata k l ı kları­ mız kurutulur, nehi rleri miz seyri sefere ve araziye faydalı bir hale geti ri l i rse; Her ne zaman hôki mlerimiz hôki mleri n i ; Bakan­ larımız Baka n l ı klarını; gazeteci lerimiz gazeteci k leri ­ n i ; öğretmen lerimiz öğretmenl i kleri n i ; memu rlarımız memurl u k larını; tücca rlarımız tüccarl ıklarını; sa nat­ kôrlarımız sanatları n ı ; çiftçi leri miz çiftçi l i klerini; ha­ s ı l ı her sınıf hal kımız vazife ve meslekleri ni lôyı kiy­ le bilir, da ima daha çok öğrenmeğe ça lışır, bilg isini. 16


hüneri ni son hadde kada r genişletmeğe uğra şı rsa ; Her ne zaman mah kemelerimizden ada letsizl i k ; dairelerimizden rüşvet ve kayırma; a ra m ızdan nifak ve şüpheler, a i lelerimizden geçimsizlik; vücutları­ m ızda n tembellik; kalblerimizden k ıskançl ık; ruh u ­ m uzdan şahsi ihtiraslar, geçimimizden şehvetperest­ l i k ; itiyatlarımızdan ayıp ve zararlı politikacılık, bütün işlerimizden haram yiyic i l i k ka l ka rsa; • Her ne zaman meziyetin, hüner ve bilginin kad i r ve h ıtmeti bilinmeğe, m ü kôfat görmeye, her ni met külfete göre tevzi olunmağa; hasılı ancak «mil lete h i zmet m i l letin efendisi» tan ı nmağa başlarsa; h ülasa hayat kavgasındaki hakiki maddeyi anlamağa ça l ı ­ şırsak v e muvaffa k olursa k; İ şte o zaman, biz de hür ve m üstô kil bir devlet olarak, d ü nyada, d i ğer h ü r ve müsta kil devletler ve m i lletler a rasında yaşamağa hak kazanmış olacağız.

*

17

F: 2


HAYAT KAVGASI

Zayıf, gevşek, tembel mi lletler için hür ve müs­ tdki l kalmak değil, zillet ve meskenetle yaşamak da­ h i mümkün değildir. Hatta sanat ve ticareti , servet ve saadeti mükemmel olan bir memlekette, halk tam bir cesaretle harbe hazırlanmış bulunmazsa, muha­ rebe feddkarlıklarını sulh zamanındada ldyıkıyle an­ layıp bunları tereddütsüz yapmay her a n hazır ol­ mazsa ergec esarete, yaba ncı boyunduruğuna dü­ şer. Ta ri h zayıfların kuvvetl i lere zaruri olarak esi r ve boyun eğd i ğ i n i gösteren misôller sayılmayaca k ka­ dar çoktur. Bütün hayat sa h ipleri a rasında hüküm süren bu hayat kavgası n ı m uhterem şairimiz Mehmet Emin Bey, bakınız ne acık ve ne güzel bir şekilde tasvir ediyor: 18


Herbir moh l ü k herg ü n gibi bugün de, Yuvasından d ı şa rıya uğroyor; Doğ başında, şeh i r içinde her yerde Ö ldürecek, yiyecek şey a rıyor. Şu sof, mavi gök a ltında d ünya böyle k urul muş, Her bir vücut başkasının kanı i le yoğrulmuş; B i r çiçeği n ruhu gibi nazik, g üzel görünen, Bir yetimin gönl ü gibi dokunmaya gelmeyen Kelebekler bile birer kon içici canavar! Bunlarda do görünmeyen öldürücü şeyler var. İ Yemek, yenmek. şte budur, yaşamanın konu n u ! . . Sen i yerler yemez i s e n sen o n u . Böyle doğar, böyle ölür ma h l u kat! Burada her ses bir yara l ı i n i ltisi, bir feryat.

Şai r Tevfik Fikret bey de insanların daimi mü­ cadeleleri n i bakın ız ne g üzel canland ı rıyor, zayıf dü­ şenlere ne büyük bir azim ile vazifeleri n i gösteriyor ve şöyle d iyor: Adem evlôdı b ı kmamış cidden Ne ezil mek ne hakkı ezmekten. Duyma mış h iç bu i şd e yorg unluk; Bir şikayet hemen tokat, yumruk. Yumru k elvermemiş, topuz vurmuş; · « Hak!» d iyen ağzı, taşla susd u rmuş. 19


O da kôfi değil, bugün karalar Ve denizler zehi rli kumbaralar. Bombalar, g ü l lelerle mala mal. Biraz aciz misin, zayıf mısın, a l . Bir tokat, bir topuz y a bir g ü l le; İ şte hakkın . .. Fakat g üzel belle: Sen de bir g ü n, cilıan bu, kendinden Daha aciz biriyle istersen Ayni d ilden konuşma k istersen; Sen de en gür belagatla sesin Çıktığı, yettiği kadar g ürler. Ve yakars ı n . . . Semada şi mşekler. Yıldırımlarla ayn i dersi verir: Bütün ô lem esir kuvvettir. . . . . . . ... Ey ya rı n ı n İ nkılap ordusunda ça rpışacak Kah ra man, öğren i şte: Kuvet=Hak! Ve bu destur elinde biperva Yürü d ünyayı fetheder bu bayrak! Evet, bugün hakkı kuvet teşkil ediyor, yarın da öyle olacaktır! Dünden bunu ta kd i r eden d üşmanları­ m ız. acizlerine, zayıflarına bakmadılar; kudretli, h ü r. müstakil b i r vatan vücuda getirmek aşkiyle çırpındı­ lar, çal ıştılar. çabaladılar ve bugün bizi can çekişen bir gül, dalları budakları kurumuş bir a ğaç haline ge­ tird i ler. Onlar aya klarımıızn a ltında ezilen karıncalar­ dan ibaretti; biz bir fil, bir dev idik. Onlar deva m l ı b i r çal ışma i le, görünmeyerek, yorulmayarak, usa n ma­ yarak, yeis ve fütur get,i rmeyerek a yaklarımızın altını kazd ı la r, kazd ılar, ve n ihayet bizi içine gömecek me­ zarı vücuda getirebildi ler. Hôlô canl ıyız; bütün yaralarım ıza, berelerimize ra ğmen hdla öl memiş bulunuyoruz. Yuvarlandığımız �

20


bu kahpe çukurdan s ür'atle, şidd etle silkinip kalka­ l ım: biz de d üşmanlarımız g i bi cal ışmağa koyu lalım. Geçi rdiğimiz felôketler, h e an tehd id altında bu­ lunduğumuz teh l i keler bize öğretmiş olma l ı d ı r k i , fertlerin ayrı ayrı refah ve saadetinden evvel mi l le­ tin, vata n ı n harici teh l i ke lere karşı korunması ve mu­ hafazası mühimdir. Tekmil m i l letin müşterek yurdu olan : İ şte, Hazreti İ sa adına savaş veren lerin manza­ rası bu . . (Can Çekişen Türkiye İ bra h i m H i l mi-)

Eski Haclı muharebeleriyle, yen isi a rasında di­ ğer bir fark da; eski Haclı muharebelerine Avrupa­ nın tama m ı n ı n iştirak etmes i ne ka rş ı l ı k şimdiki Haclı muharebelerinde, h ı ristiya nların büyük bir kısm ı n ı n d i n noktai nazarından tarafsız ka l masıd ı r. Hakikaten Müslümanlar h ı ri stiya n l ığa ağır gelecek ve h ı risti­ yan l ığın galeya n ı n ı mucip olacak hareketlerde bu­ lunmuş olsayd ılar, h ı ri stiya n l ığın k u rtuluş vazifesi n i , koca Avrupa, Karadağ veya Bulgar k ra l ı , Voyvodala­ rına m ı hava le ederd i? Avrupa o kada r kudretli ve Müslüma nlarca o kadar her sözü din lenilen bir du­ rumda idi k i , h a ksız muameleyi kald ırmak için Avru ­ pa devletlerinden ya l n ız biri n i n tek bir i htarı kôfi ge­ l i rd i . Binaena leyh, Ferdinand'ın ve N i kita'nın h ı risti ­ ya nları kurtarmak şeklindeki idd iaları büyük bir ya­ landan başka bi rşey değ i l d i r. Avrupa pekôlô bili­ yor ki. Balkan Slav devlet başkanlarının « H ı ristiya n­ ları silôh kuvvetiyle kurtarma k görevini, Allahın yar­ d ı m iyle, deru hte ediyoruz» demekten ma ksatları, sa21


dece, cahil ve mutaassıp m i l letleri n d i ni h isleri n i ga­ leyana getirmekten ibarett i r. Ç ü n kü h ıristiyanları n değil ; h ı ristiyanlardan t e k b i r ferd i n b i l e Türkiye'de hiç bir hakkı teh l i kede değ i ld i r. Avrupa umumi efkôrının kaza n ı l mış olması bizim için çok .önemli bir meseledi r. Düşmanları m ız olan Bulgarla r ve Yuna n l ı la r, hattô Sırplar, bir asırdan beri Avrupa umumi afkôrını kend i lehlerine çevirmekle uğraşmışlard ı r ve hôlô da uğra şıyorlar. Bir asırdan beri Avrupa kamuoyu, Türkleri -bu bedbaht ve mazl u m m i lleti- canava r, kan dökücü ve gadda r bir m i l let olara k ta n ıyor. Çünkü d üşmanları­ mız, da imi surette a leyh i mizde propaganda yapıyor­ lar. Bu konuda harcadı k la rı para l a r ve yaptıkları 9c:i­ l ı şmalar, cidden çok fazla olmaktad ı r. Değil yal n ız büyük şeh i rlerde; üçüncü ve dördüncü derecedeki Avrup şeh i rleri nde bile özel şekilde ve sürekl i olara k Türklerin gaddarl ıklarını. k a n dökücülü kleri n i yay­ makla her tarafında, en önem l i gazeteleri bin vazife­ li adamları vard ı r. Dünya n ı n her yeri ndeki insanları. bir çeşit yolla elde etmeğe ça l ışıyorla r. Hele bu son savaştan önce, büyük ve küçük gazeteleri satın a l ­ mak i ç i n yüzbirlerce para harcad ıkları şüphesizd i r. Düşmanlarımız, Avrupa'yı şeh i r şeh i r, kapı kapı dola­ şı pda bizi ca nava rlar olara k ve kanlı elli göstermek­ te binbir türl ü gayret gösterirken; biz niçin gözleri m i ­ z i açmam ış, niçin o yala n la rı y ı kacak karşı çalışma­ larda bulunma m ıştık? Hattô bug ün. binlerce masum kardeşi mizi boğazlad ı kta n, köyleri n i ya kıp yı ktı kta n sonra bile Bulgarlar, Avrupa'da Türklerin kan dökü­ cülüğü, barbarlığı hakkında bütün gazetelere yazılar yazd ı rtmıyorla r m ı ? Konferanslar vermek üzere Av­ rupa başşehirlerine adamları n ı yollam ıyorla r mı? Ya 22


biz, n ice mazlum şehitl erin kanına rağmen, ne yaptık ve ne yapıyoruz? Bununla beraber paraya asla tenezzül etmeyen, teşekkür veya teşvi k i mize bile ihtiyacı o l mayan s ı rf gerçekleri meydana ç ı ka rm a k için çal ışan, eserler yazan ve kendi i m kanlarıyla neşreden Avrupal ı ya­ zarlar. i nsanl ı k adına hareket eden s iyasiler ve gaze­ teciler d e olmuştur. Bunun beraber, Avrupa umumi efkarında n üfuz sahibi bir kısım k i mseler vard ı r ki, bunlar Müslüman­ ların, bilhassa Müslüman Türkleri n ezi l mesin i ister­ ler. Ve bizim mağl ubiyeti mizi « H ilölin mağl ubiyeti»; Ba lkan ba rbarlarının zaferi n i de «Salibin zaferi» te­ lakki ederler. Kato l i k Ferd i nand'ın Ortodoks Slavlara ka rşı yayınladığı beyannamede kullandığı tabirlerin d i ndar Avrupa l ı lar üzerinde yaptığı tesi rleri inkar et­ mek kabi l deği l d i r. Avrupa'nın en büyük mecmua ve gazete lerinde bu taassubu a ksettiren resimler neş­ red i lmiştir ki, bun lard a n ik tanesini kitabım ıza aldık. Hele daha küçük t i ra j l ı gazetelerde pek çirkin ve ha ka retamiz resimler neşrolunmuştu r. Diğer ta rafta n , Müsl ümanların uğradığı zulüm­ leri bizzat Hacl ıların ç ı ka rları nokta i naza rından de­ ğerlend i renler de mevcuttur. H ı ristiyan olmaya zor­ layarak ırz ve namuslarımızı payimal ederek bizi Ru­ meli'de yok etmeğe ça l ışa nlar Ortodoks old ukları halde; Avrupa halkı Katol i k veya Protestandır. Halbuki Kato l i k ve P rotesta nları n Ortodokslar kadar büyük düşmanları yoktur. Türkler ise, İ slami­ yet'i n geleneklerine uya n ehli k itabın bütün mezhep­ lerine eşit olara k müsaade ederler. Bu sayede Avru­ pa misyonerleri ra h ipleri , memleketimizd e büyük b i r 23


serbest l i k içinde m üesseseler, okullar tesis edebil­ mektedi rler. Ortodoks Slavla r veya Rumlar daha şim­ d iden bu müesseselere karşı husumetleri ni açıkla­ maktan çekinmiyorl a r. Hattô Avrupa l ı la r. şimdiden. H i lôlin doğuda hac l ı Katolik v e Protestanlar i ç i n Ortodoks taassubuna ka rşı bir koruyucu olduğunu söyl üyorlar. Söylendiğine göre, Anfeden şu h ü lôsayı çıkar ma kta g üçl ü çekilmez Vata n isti lôya uğrayınca. düşmanın m u rdar ayakları memleketi cıgneyince. kahhar silôhları ord umuzu kırıp geçiri nce. gaddar el leri evlôtla rımızı parça layınca kimin ca nı. kimin malı. kimin namusu tecavüzden koruna bilir. Devle­ tin orduları serhatlerde mağlup oldu. düşman m ü l k içine gird i v e h e r taraf masum kaniyle boyandı. Yüz binlerce l i ralara malik olan lar, beş pa raya mu htaç kald ı ; nurdan daha nezih zevceler, hemşireler. kızlar, vahşi dağl ıların yatağına atıldı. İ sti lôya uğramayan memleketler. hattô bizzat başşe h i r aynı teh l i kelere maruz ka l madı mı? Yal n ız bu m ü lôhaza. bize kend i Şahsi ihtiras ve işlerimizin vata nın selô meti ya nın­ da sön üp g itmesi lüzumunu hatı rlatma lıdır. Bizim gibi her dakka düşman çizmesi altında ezi lmek, d üşman bıçağı a ltında ca n vermek. düşman kırbacıyla dövülmek, bir düşman hakaretiyle na mu­ su ayaklar altında çiğnenmek teh l i kesine ma ruz ka­ lan bir mil letin her ferd i . vatan aşkıyle kalbi nde bir arslan cesa ret ve yiğitli ğ i n i bul mal ı. harp meyda n ı ­ na at ılmalıd ı r.

Hani bir gün seninle (Topkapı) dan­ Geliyorduk; yol üstü bir meydan; 24


Bir çınar gördük : Enli, boylu, vakur Bir ağaç; hiç eğilmemiş, mağrur Koca bir gövde; belki altı asır Belki ondan da fazla, dalgın, ağır, Kaygısız bir ömür sürüp gelmiş; Öyle serpilmiş, öyle yükselmiş Ki cıvarında kubbeleri damlar - Baştanbaşa secdegôh istiğfar Onu korkuyla seyreder gibidir, Duyulan hep odur uzaklardan; Fakat ayyuka ser çeken, uzanan Bu heybetli gövde çırılçıplak, Ne yeşil bir filiz, ne bir yaprak. . . Kuruyor; ah, pek yazık! Evet. pek yaz ık, ecdadın ne büyük gayretle. ne yü ksek hamiyetle kurduğu bu muazzam devlet ba ­ kımsızl ı k yüzünden çöküp gidecekse. bu ôbide-i dev­ let y ı k ı l ı p pa rça lanaca ksa pek yazık ! . . Tevfi k Fi kret'i ta k i p eded l i m :

. . . Ah, pek yazık! Şu derin Parça bu gerek de belki bir hain Baltanın, bir gazaplı yıldırımın Zehir . . . Söyle, ey çınar, bağrın Hangi ateşle yandı? Hangi siyah Kurt içinden kemirdi? Hasta, Harap, Seni kim şimdi bağlayıp saracak? Kim şifalar verip de kurtaracak? .. E y ha miyetli vata ndaş, bu acı klı sua le, sa mımı. ru hta n kopacak cevabı vermekte tereddüt etme; de ki. 25


«Bu asırlarda n beri yaşayıp gelen U luoğoc tek­ rar filizler, yeşil yapraklar, dallar s ü rerek, taze hayat bu laca ktır. Çünkü biz, onun gölgesinde doğmuş bü­ yümüş vatan evlôtlorı, harap olup g itmesine razı de­ ğ il iz; yara larını biz soracak , biz şifalar verip ölüm­ den kurta racağ ız. Bizim son sığınacak hürriyetimiz. son i lticogô h isti klôlimiz bu ağaçtır. Onun ölmesi demek bizim de h ürriyetten , istiklôlden, şereften, na­ musdon mahrum ka lmamız. . . Kı ptiler, paryalar sı­ rasına i n memiz demekti r. » « Sen ey u l u ağaç, ey mağrur gövde, daha yaşa­ yaca ksın, göz yaşlarım ızla sulanacak, kalbimizin aş­ kıyla ısınacak, çıplak kollarımızla kucakla naca ksı n . Sona ind irilen darbeler. vücudunda a c ı l a n yaralar art ı k kôfi ! İ şte ten leri m iz, her tecavüze karşı sona siper olsu n ! .. »

*

26


VATAN vs MÜNEVVER TABAKA

Vatan Sevgisi, d i ni gayret! . . Bunun birincisine değilse bile i k i ncisi ne, «avam» dediğimiz saf ve iyi kalpli, sadece ve namuslu kardeşlerimiz, hôlô, altı yedi asır evvelki k uvvet l i, kudretl i devirlerimizde ol­ duğu gibi i nançla sa h i p çıkma ktan geri kalmıyorlar. Bu son bedbah t m u ha rebede, yüzde seksen nis­ betinde şehit veren, bir tepeyi üç ve hattô dört hü­ cumla zaptetmekten çekinmeyen taburlar, alaylar . . . Bu mu kavemetler. h ücumlar, hep d ini gayret ve m i l li hamiyet gibi yüksek h islerden i leri gel i r k i, Türklerin şa n l ı , şerefl i özünd e mö nevi inancın henüz can l ı l ı ğ ı n ı korduğuna delölet eder. H a k i katen m i l letin, devletin hayat kaynağı olan bu saf, temiz kişiler hangi feda­ kôrl ı kta n çeki n i r? Sulh zaman ı nda bacağında ya­ ma l ı bir pantolon, a rkasında l i me l ime bir m i ntan. başında yağlı bir fes, rengi bel i rsiz bir mend i l oldu-

27


ğu halde dünya n ı n en müköfatsın, en meyvesiz ve ayn ı zamanda en meşekkatli işleriyle sabahtan ak­ şama kada r yorul uyor, eziliyo r ve kan - ter pahasına elde ettiği üç dört metelik para n ı n ya rısını vergi d iye devlete veriyor. Köyü civarındaki batakl ıktan, yazın sıtmalar altında kavru l u r; kışın. çayı n taşmasiyle sular a ltında kal ı r; çok defa ise biçare vücudu, ve­ ba li başka larına ait bir gafletle işlediği bir hata n ı n meydana geti rd iğ i kötü hasta l ı ğ ı n tahribi altında pe­ rişan olur. Düşman tah k i r eder. tecavüz eder. harp ilôn olur. Dinin. vatanın. devletin m uhafazası. şan ve şe­ refi için yüz binlerce fertten . meydana gelmiş koca ordu ların teşk i l ine lüzum has ı l olur. Bu yorgun. bu hasta . bu bitkin i nsa nlar, Anadol u 'nun en hücra köy­ lerinden, çöl ün en hasaretli yerlerinden şi kôyet et­ meksizin ka l kar, yayan yola g i rer, gün lerle bir avuç kavru lmuş buğday i le açlığını g idererek, belirtilen yere gel ir; harp meydan ına sevked i li r; orada aç bı­ ra k ı l ı r, cephanesiz bıra k ı l ı r; yarası sarg ısız bıra k ı l ı r v e felôket başgösterir!.. Ey münevver tabaka. ey müd ürler sınıfı! . . Va­ tan sevg isi ve d i n i gayretten sahrum bir kaç benci l . mağru r. birkaç haram yiyici nin cehalet v e gafleti. kayıtsızlık ve fesadı yüzünden reva mıdır ki koca Türk devleti, üçyüz Milyon Müsl üman ın son k u rtuluş ümidi olan İ slômiyet. yağsız kalmış kand il gibi sönsün gitsi n ! . . • Bari bugün. bu büyük felô ketlerden sonra, bu mil letlerin hayat devrelerinde ya lnız bir defa. çünkü i k i ncisinde kendi leri yok olurlar! d üçar olunan m üt­ hiş hezi metle rden sonra olsun vazifemiz. d i ni, vata ni görevimizi anlayabi lecek miyiz? Ka lbimizde vatan 28


aşk ı , dini gayret, mil let sevg isi alevlenecek, hareke­ te geçecek mi? A, bedbaht kardeşler! Gafil ka rdeşler! . . Gözü­ nüzü mahşerdemi, yoksa B u lgar Ba lkanlarından in­ diğinde, arkalarına hayvan postu giymiş, yabani a m h l O kların çizmeleri a ltında m ı açaca ksınız? Bu bencil hayata, bu -tenbelliğe, bu nefse düş­ künl üğüne zevceleri nizi, hemşireleri n izi, kızların ızı Ba l ka n vahşileri n i n koynunda göreceğ iniz zaman mı son vereceksin iz? Fa kat bütün Rumeli halkı, i k i mil­ yon Müslüman, i k i m i lyon din kardeşimiz buz ölüm­ lere, bu facialara , bu hakaretlere uğrad ı ; oradan k u rtulup gelebilenleri gözünüzle görd ü n üz ; dehşet dolu h i köyeleri nizi kulağın ızla işittiniz Çatalca 'da patlayan Bulga r topların ı n g ü rü ltüleri henüz kesi lme­ di. Tehli keyi - töb i r caiz ise - elinizle tuttunuz ve hö­ lö uyanmad ınız ve uyanmaya da niyet etmed i n iz . . . Çünkü hölö kahvehanelerde tavla oynamakla vakit geçi riyorsa nız . .. Çünkü, hölö evleri n izde eğlen­ ce a rıyorsunuz, çünkü, hölö terakkiyi, medeniyeti , milli kudreti meydana getirecek yol ları a ra mıyor. a rayanları d i nlem iyor, kurtuluş yollarını göstermeğe ça l ışan l a ra kulak asm ıyorsunuz. Dün bizi ezen d üşmanlar, daha şimdiden, aldık­ ları memleketlerde okullar açıyor, şi rketler k uruyor­ lar, sanat ve ticareti n yü kselmesine faydalı m üesse­ seler meydana geti riyorlar. Bu m üesseseleri hangi vasıtalarla, hangi parala rla vücuda get i rd i kleri n i bi­ l iyo� m usunuz? Bizden. Müslüma n lard a n gasbettik­ leri para larla, va kıf mallarımızda n elde etti kleri bü­ yük servetlerle, çift l i k mallarımızdan sağlad ı k la rı bü­ yük menfaatlarla. Rumel i'de öyle zenginlerimiz var­ dı ki, uğrad ıkları za rarın tuta rı yüzbin lerce l i raya 29


u laşm ıştır. Bugün ise d üşman kapıları nda bir ekmek parçası d i lenen eski zengin çocuklarının sayısı on­ binlere u laşıyor. Va bu vakıflar? Ah o m ütevelliler. fena memu rla r elinde hara p ve helôk içinde kalan em­ lôk ve akarl a r a caba paraya çevrilmiş olsaydı neler yapı lmazd ı?. Bir asrı aşan bir zamandan beri mağlup ola ola kuzeyden, doğudan, batıya, güneye, doğru çekil iyo­ ruz. Her yirmi otuz senede b i r müthiş hezi mete uğ­ ruyor, zulümlere maruz kal ıyoruz; b i raz büzülere k küçülüyoruz. Pek a z sonra bizim bırakıp geldiğimiz yerlerde b i rer devlet ortaya ç ı k ıyor. İ şte Roma nya, işte Yunan istan , işte Sırbistan , i ste Bu lgarista n . hat­ tô işte M ısır. Bunları n senelik bütçeleri kırk m ilyon l i rayı aşıyor. Ya n i bizimkinin hemen hemen i k i mis­ l ine ulaşıyor. Ya l n ız üçünün bi rleşmesi bizi mağlup etmeğe kôfi geldi; biz bu asırd a da rehaveti sürd ü ­ recek olursak yirm i sene daha geçmeden bunlardan ya l n ız bir tanesi, meselô Bulgaristan hakkımızda n gel meğe yetecektir. Bari bunları, bu m üthiş gerçek­ ler akl ımızdan b i r a n çıkarmaya l ı m ve hemen yük­ selmeni n yol ları n ı a rayalım. Bu yol lar hangi lerid i r? Biz neden onları göre­ miyor ve neden onlar gibi i lerleyemiyoruz? Acaba uzun zaman tembel tembel oturup da, harp zaman ı n ­ da bütün m i lletleri n, hattô Karadağl ı ların mağl u bu ve zelil i olmak; tekme yumruk, tokat yiyip çizme a l ­ tında ezi l mek m i ; yoksa h e r zaman uya n ı k bulun­ mak; demirhanede, işte, d ükkônda, mağazada yo­ rulmak, terlemek, dai ma harbe hazır bulunmak ve harp zama n ı nda ecdadımız gibi daima gal i p gelmek. başka m i l letleri k ı l ıcımıza boyun eğd i rmek mi kolay ve a rzuya şayandır? 30


Zannetmem ki, bizim kadar her türl ü tabii kabili­ yete sah i p bir vata n ı olan bir m illetin aydınları, bü­ yük bir cidd iyetle ça lışsınla r da başarı l ı olamasınlar. Biçare Türk aske ri , Türk fukara halkı vatani va­ zifesini ifa ediyor ve onu mağlubiyete sürü klemiş olan ayd ı nlar ve idareciler sınıfına d a itaat etmekten asla geri d u rmuyor. O halde bu idareci s ı n ıfı. bu mü­ nevver zümre. ne zamana kadar bu mel'ün şahsi menfaat sevdasından vazgeçmeyecek, ne zamana kadar hara m yiyici l i kten vazgeçi p ekmeği hak etme­ ğe, evlatla rın ı n olsun hayat ve namusunu temine ça­ l ışmayacak? .. Rumeli felaketleri n i mümkün olduğu kadar. bü­ tün fecaatiyle toplama ktak i gayeleri mizden birisi d e tarihi bir tufeyl i l i ğ i n k u rban ı o l a n idareciler s ı n ıfının. aydınlar zümresinin tak i p ettiği yolda k i bozu kluğu göstermekted i r.

31


TÜRK GENCİNE

Ey Türk Genci, Ecdadın azim ve himmet, d i rayet ve güzellik sa­ hibi idi ler. Dağ l a r kadar sarp ve güçlü devletleri sö­ kerek kendi leri onların yeri ne egemen oldular. Onlar bil hassa dini çal ışma ve m i l li hamiyet er­ babı idiler ve bu sayede dünyanın en büyük devletle­ rinden birini k u rdular ve uzun asırlar m uhafaza ede­ bi ldi ler. Fakat ondan sonra gelen Türkler zenginlik, bol­ l u k. ihtişam içi nde konuştular. Zevk ve sofaya dal­ d ı la r. Tenbe l l i kl e istira hate ü lfet kazandılar. Bu da asırlar boyu devam etti. Bunun neticesi ola ra k Türk idareci sınıfı, senin de i çine dahil old uğun mümtaz m ünevver taba ka, dal kavuk l u k g i rdabına yuvarlandı, ka ram yiyic i l i k itiyadına tutuldu, bütün hayati kabi­ l iyetleri kayboldu . 32


En sonunda dini gayret mahvoldu, yiğitlik ve kahrama nlık ya l n ız biçare, zayıf - fukara halkta kal­ dı. Vatan sevgisi, mil let sevg isi kanunen yasa klandı. Bu kel i melerin bile anı lması otuzbeş sene yasa k kal ­ ' d ı . İ şte sen. Ey bedbarıt gene. bütün bu fena l ı kların. bütün bu rehavetlerin benci l l i kleri n m i ra şcısı olara k dü nyaya geldin. Ru hu nda asırlardanberi deva m eden a h lôki .ko­ kuşma zehirleri mevcuttur. Vücudun hasta l ı k la rla i l letl idir. Böyle olmakla beraber, bugün ağabeylerinin elinde düşma nın ayakları a ltında çi ğnenen bedbaht vata nı kurtarma k vazifesi sana a itti r. Sana mazi, kudret namına bi rşey veri l memiştir, fakat senden harikalar göstermeni istiyoruz. Bu harikaları göster­ meye mecbursun; yoksa yarın, pek ya kında gelecek olan gaddar, insafsız yarın seni de, evlôd ınla zev­ cen le, hemşirenle beraber düşmanın kucağına ite­ cekti r. Bugünün acı tec rübeleri, za lim da rbeleri ru­ huna bütün kabil iyetleri versin; bütün kuvvetlerini iade etsin ve nefsine ta m emin olara k azim ve me­ ram i l e vata nını kurtarmak yol larına, medeniyetin müşkil, d i kenli fa kat sonu zafer ve saadete, harika­ lar, mucizeler yol larına atıl. Ey Türk genci. Vatan bu ha lde d u rdukca sana biran boş otur­ mak, zevk ve safa sürmek, gülmek, oyna mak. süslü, şık gezmek helôl olamaz. Sen, deva m l ı olara k çal ış. araştır, i nceleme yap, sen ·deva mlı olara k vücudunu sağla mlaşt ı rmağa, as­ kerl i k sanatının zorl u klarına meşakkatlerine taham­ müle gayret sarfedeceksi n. Sen, deva m l ı ve fayda­ lı bir meslek a rayaca ksın, bu mesleği son derece de­ rinleştireceksin. Sen nefsin için daimi bir kanaat. 33

F: 3


Vatanın için da imi bir emel içinde yaşayaca ksın. Şi­ kôyetsiz, k uru ekmek yiyeceksin, ka lbinde vata n ı n hasta l ıklarını tedavi etmek yaralarını sa rmak, ona şifalar vermek, dama rlarına biraz kan getirmek, Onu yü kseltmek emelini besleyeceksin; Vata nı a l n ı se­ malarda ola ra k gezmeğe elverişli bir hale getirmek için her ne yapmak lôz ımsa ; Onu a ramakla meşgul olaca ksın. Da ima d iğer m i l letleri, o evlôtlarının h i mmetiyle kurtulan milletleri kal ı rla ve Tevfi k Fi kret'in

Kalbinde her dakika şu yüce özlemin Anlaşılmayan ateşini, daima düşün : Onlar niçin semada, niçin ben çukurdayım? Cihan bana neden gülsün, ben yalnız ağlıyayım? Yükselmek asumôna ve gülmek, ne tatlı şey! Ey Türk genci, Bugünden itiba ren vazifeni, ya rını, müstakbel vata nı hazırlamak vazifeni anla, hemen ona atıl :

«. . Yarın sana emanettir; Her şey sana emanettir, sana ey genç unutma ki Senden de bir hesap arar şikôyet eden geçmiş; Geçmişe şimdi sen bakıyorsun çok uyanık, Gelecekte senden eyleyecek böyle şikôyet!» . . . . .

. . . . .

Ya rını olsun sen hazı rlamazsan; yarın da düş­ man geri kalan şehirlerimize g i rer ve senden daha bedbaht diğer bir neslin mazl üm ve masum yavru l a ­ r ı n ı senin yavrularını e s i r ederse, k ı rıp geçiri rse tari 34


hin tekd i ri ne, .A1lahm cezasına, Peyga mberin gadcıbı­ na müstahak olu rsun. Fikrini düşünmeğe, ça lışmaya, i ncelemeye a l ış­ t ı r. Ey Türk genci; vücudunu en zor hesaplara al ış­ tır; memleket için i ktisadi kudrete celb ederek yol ları a ra. Hasılı :

«Asrın, unutma, şimşekler, feyizler asrıdır : Her yıldırımda bir gece, bir gölge devrilir, Bir ufuk yükselir açılır, yükselir hayat; Yükselmeyen düşer : Ya yükselir ya düşer! Yükselmeli, dokunmalı, alnın semalara; Doymaz beşer dedikleri kuş yükseklere . . . Uğraş, didin, düşün, ara bul, koş, atıl, bağır; Durr.�ak zamanı geçti, çalışmak zamanıdır!» Ey gene. Zaman zqman vücudunda gevşek l i k, ruhunda tembe l l i k duyarsa n bu « k ırmızı Siyah kitabı» aç, on­ dan bir zu lüm sahifesi oku; Pek az evvel başka bir nes l i n , başka bi r insa n l ı k silsi lesinin uyuşukluğu se­ bebiyle m i l letin görd üğü feci olayda n bir kaçı n ı gö­ zünün önünde ca nlandır. Ağla ve düşün. Eminim k i oza ma n tekrar ruhunda istidat v e kabi l iyet, vücudun­ d a güç bulabi leceksin.

35


- TÜRK KADININA -

Ey bu kitaptaki zul ümleri, fac iaları veya okunu rken dinleyecek Türk kad ı n ı !

okuyacak

Bil irim ki çok defa gözlerin yaşaraca k, sıcak gözyaşların yüzü nü yakacak, yüreğ i n burkulacak, ağzından lônetler, bedd ualar saçılacak. Fa kat vazi­ feni n bununla son bulmuş olacağını zannedersen alda n ı rsın. Erkeklerin vazifeleri ne derece mühim ve m üş­ kil ise, kad ınların da vazifeleri ehemmiyet ve müşki­ lôtta on lardan aşağı ka lmaz. Erkekleri doğuran, bü­ yüten, kalpleri ni ve ruhlarını terbiye eden sizlersin iz. Evlôtlarınız sizin ağzınızdan «vatan» keli mesi ni en üstün bir takdis ve tebci l ile işitmezse, «vatan için ka n ı nızı ca n ı nızı feda etmek veci besi sizin sıcak ve m üşkil ka lbinizden kopan « i kna edici ve samimi» bir 36


tavır ile evlötlara tavsiye ed ilmezse. hakiki bir «va­ tan seven bir nesil» yetişemez. Anneler, beşi kteki yavrularını paşa olmak, sa­ raylara halöyıkla ra a ra ba la ra sa hip olmak gibi ben­ cil temen nileri tel k i n eden ninni lerle uyutmakta de­ vam derse, biraz daha büyüyünce vücutları n ı pa­ muklu h ı rka lara, sara ra k cürü meğe mahkum kılarsa. onları teh l i keli ve cü rretkörane oyu n lardan idmanlar­ dan men eylerse, abur caburla midelerini bozar sıh­ hatlerini berbat ederse, tütün içki kumar gibi haram ve kötü a l ışkanlara a l ı şmalarına meydan veri rse, içi i ntiza m ı inceleme ve a raştı rmayı erkenden sevmele-· rine ihtimam etmezse, okulların mükemmel iyeti için: her türlü fedakörlık lara katla nmazsa; memuriyeti, katipliği veya k ı lıçl ı meslekleri bütün serbest mes­ leklerin ve fayda l ı sanatları n üstünde sanma ktan ıs­ ra r ederse, hakiki hüner ve bilginin sanat ve ticare­ tin, ziraatın kıymetini takd i r eylemezse; elbette mem­ lekete faydalı evlatlar el bette bu hasta vatanın ya ­ ra larını sa racak, müdafaas ını temin edecek feda kör ve k ıymetli gençler yetişemez. Anneler, kızları için « mutla ka üstü başı temiz, adam a k ı l l ı » güveyler a ramakta, tücca r veya sanat­ körı « ba k ka l - ça k ka l » , ciftçiyi «bağcı k ıyafetli herif» ad ı ile hakir görmekte devam ederse; erkek evlötla­ nnı askerl i kten kurtarma k için askeri bedeli hazırl a r veya hamiyetsiz memurların rüşveti ile endişelenirse, ve bunu ya parken vata n ı n ne büyük tehli kelere ma­ ruz kald ığını düşü nemezse el bette bizi m için en az bir selömeti tem in etmek de kabil olamz. Ey m üd ü rler s ı n ıfını, memurları, subayla rı, ba­ kanları, paşa ları doğuran bahtiyar analar, bir d e Anadolu 'da b i n b i r mahrumiyete katlanan, temmuz 37


<güneşiyle kavrulan ellerini d i ken lerden, taşlardan esirgemeyen, m ütevekkil, ızd ı rap çeken, taha mmül eden hemşi lerimize ba k ı n ız ve onlardan ibret a l ın ız. Onlar evlôtlarının « kan borcunu» ezelden bi liyorlar ve bu nu ödemek memleketin selômeti, kendi na­ muslarmm - çünkü biçarelerin ondan başka bir şey­ leri yok - m u hafazası için l üzumlu olduğunu büyük bir kanaatle yavru larına söyl üyorlar; onları öyle bir g ü n için yetişti riyorla r ve muharebe zamanı geldiği vakit torba larına yarı topra kla karışık kara çavda r u n undan yapılmış bir k a ç s i m i t doldurup onları selô­ metl iyorlar, a rkala rından siyah yenleri veya yeme­ n i l eriyle bir kaç sıcak göz yaşı sil iyorlar. Ey şeh irli hanımefendi ler, sizin bi rkaç binden ibaret evlôtlarınızd ı r k i memleketin bütün kuvvetleri­ ni idare ediyor; memleketin mu kadderatı n ı elleri a ra­ sında tutuyor. Eğer siz de, taşra l ı hemşirelerimiz gibi evlôtlarınızı vata n için sulh ve ha rpte feda kô rlık et­ meğe, ka n ı n ı dökmekten çekinmemeye, bahusus Va­ tanın her türlü i htiyaçla rı n ı anlamağa ve bertaraf etmeğe hazır bir halde yetişdirirseniz; ru hları n ı va­ ta n aşkıyle, d i ni gayretle, m i l li onurla, bu mu kaddes cıteşlerin sıca k l ı ğ ı i le ısıtıp harekete geti rmeğe mu­ vaffa k olursan ız vata n hiç bir d üşmandan korkmaz olur. Anneler, evlôtlarınızın boş d u rmasına m üsaade etmeyi niz. Tenbell ikle, uyuşukluğa düşmeleri nize meydan vermeyiniz .. Tenbellik ve gevşeklik: İ şte biz Türkleri ma hveden « ka n l ı kötül ük» ler bunlard ı r. Çünkü bunun akıbeti zillet, i rtikôp ve alça k l ı ktır. Ey Türk kad ı n la rı, acık ve acı hakikati a n layı­ nız ve evlôtlarınızın ruhuna telkin ed in iz. Bu vazife­ leri lôyıkıyle anlayabi lecek anneleri iyi okullar yetiş38


t i rebi l i r. Analar ba ba larla beraber böyle okulların meydana gelmesine itina etmeli ve k ızlarını gönder­ meğe, lôyıkıyle okutmağa ciddi b i r istek göstermel i ­ d i r. Kad ınların vatana karşı vazifeleri yalnız bunlar­ dan i ba ret değildir. Kad ınlar evllerinin içinde işsiz, avare bir hayat geçi rmekle vatana büyük zara rla r meydana getiriyorlar. Bez dokumak, halı işlemek, çorap örmek, da ntelô, nakış, dikiş, biçki ve daha bi rçok faydalı, isti hsali işler vard ı rki; kad ı n larımız onları yavaş yavaş terk etmekle her sene m i lyon lar­ ca paralarımızın ecnebilere gitmesi sonucuna yar­ d ı mcı olmuş olurlar. B i r memleketin parası devamlı şekilde başka memleketlere geçecek olursa o mem­ leket fa k i r d üşer ve ni hayet başka memleketlere borçlanarak onların esareti altına g i rerler. Kad ın, bir de evi nin b i r çok eşyası n ı , tüketimin büyük bir kısmını kendisi satın aldığı için bunla rı te­ darik ederken vatana ka rşı olan vazifeleri ni düşün­ mel id i r. Bu vazifeler de yabancılardan alış veriş et­ memekle « yerli malı» a ramakla; yerli mal ların biraz zerafetsiz veya zevkine m utabakatsız olmalarına ba kmamakla ifa olunur. Ecnebi tücca rla r her gün yeni yen i şeyler çıkartarak, bizi çocuklar gibi alda­ t ıyorlar. Gerek erkeklerimiz, gerek kad ı n larımız bu h e r gün bu değişen modalara ehemmiyet vermez de yerli ma l ı kullanmakta müm kün olduğu kada r mu­ hafaza kôrl ı k gösterecek olurlarsa vata n ı n i ktisadi kudreti çok daha çabuk ola ra k gelişir, isteni len he­ defe ulaşır. Kad ı n larımız, i ktisadi kudreti n vatan ı m ü­ dafaza sebeplerinden en öneml i faktörlerinden biri olduğunu biran akı l la rından çıkarmazlarsa, sarfede­ cekleri her kuruş için tedbirli ve ida reli olmağa gay39


ret ederlerse; zeki ve değerli hanımlarımız isted i kleri ve mera metti kleri takd i rde, elbette yerli kumaşlar­ dan güzel m i lli modalar icad ında bile usta l ı k göste­ rebilirler. Modanın mutla ka Avru pada n gelmesini mi beklemeli? Düşünül ünce, böyle b i r şeye uymak da­ hi izzeti nefis sa hibi hanımlarınız için ağır gel mel i ­ dir. M i l li serveti mizin tera kVis ine en üstün bir su­ rette hizmet edeceklerini daha yuka rıda söylemiş ol­ d uğumuz (aile mağazaları ) n ın, Kooperatiflerin löyı­ k ıyle tesisi de kad ınlarımızın erkeklerle (fikir de, ruh­ da, işde) orta k harca maları sayesi nde mümkün ola­ bi lecektir. H as ı l ı bizim bir an evvel «terakki ve meden i » yaşa mağa kabil iyetli b i r vata n, bir devlet sahibi olmamız için ya lnız erkeklerin değ i l , kad ınları m ızın da vatan aşkıyle, m i l li onurla daima endişel i , daima uya n ı k ve çok hareketli olmaları i ktiza eder. Ey Türk kad ını, yarın pek ya kın bir gelecekte, d üşmanın İ sta nbul'a g i rmesini, Anadolu'ya da geç­ mesi ni istemezsen, evlötlarını, kardeşlerini, kocanı boğazlad ıklarını görmek felöketinden kurtu lmak is­ tersen, murdar heriflerin hakaretlerine ma ruz kal­ maktan sakın ıyorsa n, vata na karşı borçlu olduğun mühim ve müşkil vazifeleri ni bir a n düşün mekten ve yapmaktan geri kalma. Bil ki, sen de erkek gibi bu vata nın ekmeği ile geçi nen bi r ferts i n ! Ve öyle ol­ mak itiba riyle vatana olan borçların, ci nsen bira z farklı olma kla beraber, ehenmiyetçe erkeklerin vata­ ni vazifelerinden asla aşağı değ i l d i r.

40


H İLAL ve HAC

Bulgaristan Kra l ı Ferd i nand Dokoburg , 1 7 Ekim 1 91 2'de umumi ordugô h ı olan Staragora 'da n bütün Bulgar ordu ve m i l letine karşı neşretl iği beya nnarrie­ de Rilo ve Rodop dağların ın öbür tarafında otura n « h ıristiya n la rı» esaretten kurtarmak için Türklere harp i lôn etmek mecburiyetinde kald ı ğ ı n ı ve ( H i lôle karş ı ) ) açd ı ğ ı bu muharebede Allahın yard ı m ı ndan ümitva r bulunduğunu söyl üyord u . Diğer m üttefi kleri de bu muharebeyi m i l letlerine bir din muharebesi suretinde gösteriyorla rd ı . B u tarz harp i lônına bakılınca ba l ka n h ı ristiyan hük ümetleri n i n m i lôdi yirminci asrın başla ngıcında müslüma n Türk devletine açtıkları muharebeye b i r ( E h l i sa l i p muharebesi ) adını vermek i c a p eder. Va­ kıa m i lôdi 1 1 . asırda, ya ni bu nda n sekiz y üzseneyi mütecaviz zaman evvel, Avrupa'nın mazlum ruhunu. 41


idare eden ler ahalinin cehil ve taassubu ndan istifa­ de etmek iste mişler ve onları; sürü sürü islöm mem­ leketlerine, ehli islöm eli nden hazreti isa'.nın meza­ rını kurtarmağa sevketmişlerd i . Piyerlermit'in vaaz ve teşvikleri ne ka pılan Avrupa d i ndar halkına ( kier­ mun) da emsa l i görü lmemiş bir toplantı ya pıl m ış, o zamana kadar garbın meçhulu bulunan (cihad - ı mu kkaddes) b u toplantıda « A l l a h böyle istiyor!» em­ riyle ilön olu nmuş ve bir deryaya benzeyen halka korku nç bir galeya n hissiyatı telkin edilebilmişti . Bu­ gün ba lkan kavimleri nde bil hassa İ slövlarda gayreti dini 'ye ve taassubun ortaçağlardaki ayni zulüm de­ recesi mevcuttur. M i l leti bil hassa bu ha lde tutmağa çal ışan kra l lar, hükümetler ve Politikacılar bu muha­ rebede dini h isleri n i n mühim yard ı m ı n ı kaçırma ma k kastında bulunmu şlar ve kendi leri nde Piyerm it­ lerin ihlös ve sa mimiyeti bu lunmadığı halde, m i l letle­ rine hitaben «Allah böyle istiyor ! » m üteassıp emi rle­ ri ni yapmışlard ır. Ehli İ slöm, hemen daima, muaffa kıyetle icra ettiği feti h ve istilö muharebelerinde, ( i layı kel ime­ tu llah) maksadını ta kip etmiştir, fakat hiç bir zama n h ıristiya nları katliam etmek, h ıristiyanların ırz ve namusunu emsa l i ni helöl saymak gibi çirkinli kler is­ lömiyet adına icra olunmamış ve İ slöm d i n i n i n hiç­ bir zaman zorla kabul ettiri l mesi , İ slöm şiarından sa­ y ı l mam ıştır. İ slö miyet asırlarca şu kuvvetli esası mahafaza etmiştir : Her nereyi ehli islöm hakim iyeti a ltına almış ol­ sa, ora n ı n i nsan ları müslümanların iançlarına, örf ve adetlerine, muameleleri ne, aralarındaki kardeşl iğe, ,hasılı isiômiyetin tal im ve tesis ettiği medeniyete 42


•ba ka ra k kendi i nançları n ı n ve örf ve ôdetlerinin yan­ İ slômiyeti kabul l ışl ıklarını anlayaca klar ve ergec edeceklerd i r.

Taassup levhalanndan Selanik'te

Balkan mutaassıplan

yakaladıkları

müslüman­

ları durdurarak feslerine tebeşirle Haç'lar çizerler, lcendi­ lerine zorla ıstavroz çıkartırlardı.

43


Müslüman lar, bunun böyle olacağını adeta Al­ lah tarafından vaadolunmuş biliyor ve cena bı Hak­ k ı n hi môye buyurduğu b i r d i n i n ya l n ız fazi letleri n i bil f i i l bütün c i hana göstermekle i ktifa ediyorlard ı . Bunun i ç i n orta çağlarda zama nımızın başla ngıcın­ da müslümanlar harp etmek su retiyle fethettihleri mem leketlerin ahalisine karş ı merdane ve ôdi löne hareket ediyorlar, o zamana kadar muharebelerde hüküm sürmekte olan katl iamları , büyük c inayetleri kômilen kald ırarak insanların kalpleri n i cel betmeğe muvaffak oluyorl ard ı . İ şte İ slômiyetin, maneviyat ve ruhaniyet ölemin­ de parlayan bir güneş gibi, sür'atte yayılması ancak bu şefkat ve ada let ölçüsündeki açık haki katlardan meyda na gelmektedir. Hakikaten Ondört asır önce güneşin ya kıp ka­ vurduğu taşl ı k H icazın mübarek b i r beldesinde maz­ harı i l hamatı kudsiye olan Beşeriyetin hakiki kurta­ rıcısı (S.A.V.) in ta lim buyurduğu İ slôm iyetin bu yü­ ce esasları. o devirlerde cihanın sair bölge ve mem­ leketlerde hü küm süren barbarl ı klar. dala letler, ce­ ha letler ya n ı nda, öyle bir ka ndil « nuru n ö lô nur» ha­ linde parl ıyordu ki gören gözler kamaşıyor, hayret­ te ka l ıyordu. H i ç şüphe yoktur ki doğudan Puvatya'­ ya, batıdan Viyana 'ya giden Endülüs ve Türk müslü­ man ları , İ slôm iyetin yüce esaslarından ayrılm ıyara k, hiç bir dalôlete sapm ıyara k fetih ve istilôları n ı ta kip etmiş olsalardı, bugün küçük avrupa tıpkı b üyü k As­ ya g i bi İ slômın beşiği olur ve bugünkü medeniyet yedinci h icri asra kadar süren İ slôm meden iyetinin ikinci safhasından ibaret olurdu. Bu hakikatler, bugünkü müslümanların b i le meçhulü bulunduğundan ,içimizden zenbill iye, ker44


hen isla miyeti kabul ettirmek azmindeki b i r Pad işa­ h ı m ızın icraatına ma ni olduğu için, tepkiler gösisr­ mekten nefisleri ni zaptedemiyenler de vard ır. Bu tenkidin doğru olmad ığını anlamak için, islamiyetin, hiçbir . zaman k ı l ıç kuvvetiyle yayı lmamış olduğunu düşünmek katid i r. Kılıç kuvvetiyle, tari hte, büyük devletler kurulmuş olduğu görü ldü, fa kat inançla r ı n zorla b i r mil lete kabul ettiği h ususunda güçlükle mi­ sal bul unabi l i r. Dinler ve türlü inançla r a nca k b i r w ­ h i i htiyaca tekabül etti kleri zaman yay ı l ı rlar. Baza n insan oğlu, ruhi amel lerindeki bütün hararetlerini zayi etmiş bulunurlar; O zaman öyl e bir kavim fes­ hed ilmiş her tera kkiden aciz, adeta ölü bir tıale gir­ miş sayılır. Ayni zamanda Onu gaddar, mu hteris va bencil reislerin elleri a rasında zebun ve in leyen ta­ savvu r ediniz. İ şte böyle bir kavme, ruha sıca k l ı k ve hareket veren yeni esaslar, yeni akideler ta l i m ve tel kin ed i n iz; ada let ve şefkat hissi gösteri niz; der­ hal meftun olarak o ruhi g ıdaya, o kardeşl i k kucağı­ na atıl ırlar. İ şte İ slamiyet, cihan milletleri nin böyle bir ruhi i htiyac ına tam b i r su rette tekabül ettiği i ç i n yayılabilmişti, ve h ô l a o ruhi ihtiyacı ile yanan Asya ve Afrika mil letleri a ras ında yay ılmışlard ı r. . . Yoksa müslümanla r. girdikleri yerde biçare mağlup halka karşı «ya islam olursunuz, ya sizi kese riz» demiş ol­ salard ı , bu halk o cebir ve zora eğilerek görü nüş­ te islamiyeti kabul ederd i , fakat az sonra cebbar in­ sanların d i n lerinden de, el lerinden de kurtulmanın ça resini arayacak ve b ulaca klard ı . B u n u n i ç i n , «ecdadımız n i ç i n zulüm v e cebir ile h ıristiya nlara islam iyeti ka bul ettirmed i, d iye tessüf etmeyelim Bel ki , niçin ara sıra adaletten ayrı ldı lar, niçin m i l letleri idare etmekte tam l iya kat göstere­ med iler, niçin medeniyet ve terakki yolla rına vaktin45


de g idemed i ler de bizi böyle b i r aciz ve meskenete d üşürdüler d iye acınmaklı ola l ı m . Bu tafs i lôtı, b i l hassa islômiyeti n ci hatı mukad­ desi ile gerek m i lôdi onbirinci asırda bir feveran d i ­ ni üzeri ne zuhur eden v e gerek bu m i lôdi 20. as ırda onu · tekl iden tekrar edilen (haclı muharebeleri ) ara­ sındaki büyük farkı göstermek için vermeğe l üzum gördüm. Haçlılar, b i r inancın yücel iği ni, bir meden i ­ yetin yüksekliğini göstermek ma ksadiyle harbe atıl­ mamışlard ı . Ancak, her ne suretle olur:;a olsun, müs­ l ümanla rı mağlup ve ka h retmek, islô niyeti yok et­ mek için sefere çı kmışlard ı . Bugünkü haçl ı muhare­ besini yapanlar da, muayyen sahada olma k üzere, ayni ma ksatları takip ed iyorlard ı . Bunun neticesi ola­ ra k umumiyetle müslümanların - muharip ve silôhlı olsui'I, olmasın - canı, ma l ı , ı rzı, helôl sayı l ıyordu. İ şte, gerek mi lôdi onbiri nci, gerek yirminci asrında mey­ dana gelen haclı mu harebelerinde haçl ı ların her ta­ rafa katl iômlardan. hertürl ü çirkinli kleri işlemekten. asla çeki nmemeleri bu ruhi sebepten i leri gelmiştır. İ slômiyetin mu kaddes tanıdığı (cihad) i le h ı risti­ yanların d i ni taassubu ôlet ederek meyrJana getird i ­ ğ i ( H a c l ı muharebesi)arası nda b i r mu kayese ya pıl­ mak lôzım gel i rse; cihadda hahi katen yüce b i r ru­ haniyet, b i r maneviyat, hac l ı muharebelerinde i se b i r maddiyat buluruz.

M üslüman l a r, İ slômiyetin yücel iğini, hakkaniye­ tini, ta l i m ettiğ i kardeşl i k ve eşitliği, ahlôk ve fazi­ letleri tanıtmak için, haçl ılar ise müslümanları mah­ vetmek, müslümanların memleketleri ni, mal ve ser­ vetleri ni, zevce ve kızlarını elerine geçirmek için harp etm işlerd i r. Şüphesiz harp, İ slômlar için de (ga­ n i met, fiaye, cizye) gibi maddi menfaatleri tem i n 46


ederdi lökin gerek ganimet, gerek faye ve c izye sa­ bit ve muayyen kaidelere tabi bulunduğu için b u hiç b i r zaman mağlupları gömleklerine kadar soymak katliam etmek demek deği ldir. Haçlılar ise b u hu­ susta ne di nleri ne de h ü kümetleri tarafından vaze­ d i l m i ş b i r kaide veya kanunları bulunmad ığ ından fü­ tuhat esnasında daima keyiflerine h ı rslarına nefsa­ ni heveslerine tabi olmuşlard ı r.

Muhaceret

facialarından

Rehavet içinde dağılan bir milletin anneleri. ıçın

bundan

daha iyi talih mukadder değildir.

Aynı zamanda şu da nazarı iti ba ra a l ınmalıdır ki cihadlar orta çağlarda meydana gel iyordu, Ona kar­ şı haclı muharebeleri aynı devirler için haklı ve iza­ hı kabil olabi l i rd i . Lö kin eski haclı muharebeleriyle bugünkü hacl ı muharebeler icrasında mühim fark 47


vard ı r: Bir kere eski haçiı muharebeleri hakiki bir dini feveran neticesi şeklinde va k i olmuştu ve onu piyermit ve sairen i n d i n i gayret ve tel k i n eden hamiyetinde şüphe caizdeğ i ldi. Fa kat bugünkü hac­ lı muharebeleri emir ve idare edenl eri n : Ferdinand ia­ rın, Petro kara yörgeviclerin, Ni kita ' ların dindar ol­ du kları bile teredd üttür. Hac namına cihad ı ı an eden Ferdi nand güya katolik olduğu halde harbe sevketliği millet, ortodosktur. Bu i k i mezhep ise yek­ diğerine düşman ve muarız bir dindir. Bu yeni ehli hac müca h idleri n i n mahiyeti. Fransız Akademisi arasından büyük dostunuz mösyü ( piyerloti) tara­ fı nda n «serseri şövô lyeler» ünva n l ı b i r ma kalede çok güzel tasvir ed i l mişti r. İ şte bu makalenin başta­ rafı : «Gazetelerden birinin neşrettiği b i r resim gözle­ rimin önünde bulunuyor; bunda dört müttefik Kra l , savaşa tekrar başlamağa hazır b i r ha lde, at üstün­ de tasvir edi l iyor. İ şte ordularının arkası ndan kan l ı ça murlar. k ı rmızı dereler içinde Hazreti İ sa namına ı ı erleyen bu dört serseri şöva lye! En başta Bulgaryanın Ferdinandı! O Ferd i nand ki arkasından Protestan mezhebi ve saf sürüleri n i sürüklemek i ç i n haçlıları en ç o k g ü rültülü b i r suretle iri bir davul g i bi ça l mağa muvaffa k olmuştur. Onu n, ya ndan Akbabayı andıran çehresi, sarkık deri bük­ l ümleri arasında burgu i le delinmiş zannedi len ufacık gözleri n i n parı ltısı bili nmekted i r. Zal i m olduğu kadar hususi hayatında gurur ve azametle karışık bulunan bu Koborg 'un mazi si de malum : Yengesi bed baht prenses Luiz Dokoburg ' u b e ş sene - ne i ç i n olduğunu s i z a raştırı nız - hap­ setmiş, keza l i k zevcesi Prens Mariya Luiza d u Pa rm ' ı 48


ka h ı r eylemişdi ki, bunun tayf hazinini davet etmek mümkün olsayd ı, bize bu hususta uzun tafsi lôt vere­ bil i rd i . H ususi hayatta za l i m, lôkin k ü ç ü k baht i kba l i üzerinde, hele başlang ıçta, ç o k korka k i d i . Hatırda olsa gerektir ki muhal iflerini mahkum ve idam a rzu­ sunu İ stanbu lof'a terk ve havale etmiş ve kendisi de, idam günleri nde, i htiyaten huduttan d ışarı çı kmıştı. Bu hal, tô İ stanbulof'un muhal ifler sırasına geçmesi­ ne kada r devam etmiş ve ni hayet o da, Ferd i nand'ın a rzusu üzeri ne, çok esra rengiz b i r el tarafından kat­ lolunmuştur. Ferd i nand'ın arkasında Aleksand ı r i le zevcesinin katl i üzeri ne tahta çıkan Piyer kara Jörgeviç'in sivri ve fena siması göze ça rpıyor. B u k r<? lın, daha küçük yaşında, sevki tabi i le c i nayeti ni bir h izmetçiye karşı işlemiş, doğuştan cani bir evlôd ın babası olduğu da mal u m . O n u takiben, Karadağ ın küçük k ra l ı gel iyor k i , btfnun pek ameli b i r a d a m olduğuna itimat olunabi l i r, çünkü harbi i lôndan pek az evvel, oğ lunun başkanlığı altında Bursa'da hava oyuncularından mürekkep bir sendika teşkil ettirmek fikrini bulmuştu, harb ilônının tam a refesinde hesapları tasfiye ile h isseleri ellerin­ den çıkarm ış olduklarını söylemek ise gereksizd i r zan nederi m. İ şte Hazreti İ sa mücahidlerinin teşkil ettiği üç­ gen saf ve nezi h ! »

Can Çekişen Türkiye

Eski hacl ı muharebeleriyle yenisi a rası nda diğer bir fark ise eski haclı m u harebeleriyle asıl Avru pa'49

F: 4


n ı n tamamen iştira k etmesi ve şimdiki haçlı muhare­ belerine h ı ristiya nları n b i r kısmı n ı n , d i n noktai naza­ rından tarafsız kal masıd ır. Hakikaten müsl üman lar ağır gelecek ve h ristiyanlığın galeya n ı n ı muci p ola­ . cak hareketlerde bu l u nsalard ı h ı ristiya n l ığın kurtu luş vazifesini, koca Avrupa, Karadağ veya Bulgar kra l ı v e çetelerine mi hava le ederd i? Avrupa o kadar kud­ retl i ve müslümanlarca o kadar meta ve matbudur ki her hangi bir kötü veya haksız muameleyi ka ldır­ ma k için Avrupa devletlerinden ya l n ız biri nin tek bir i htarı bile kôfi olurdu. Bundan dolayı Ferdinand'ın veya Nikta ' n ı n h ı ­ ristiyanları kurtarmak şeklindeki iddia ları resmi Av­ rupaca dahi usta l ıkla sa rfedi lmek istenen bir ya lan­ dan başka bir şey değildir. Avrupa pekôlô bil iyor ki, balkan Slav h ü k ümetleri başka n ları nın ( h ıristiya nları silôh kuvvetiyle kurtarma k vazifesi ni, yard ı mına gü­ venerek deruhte ediyoruz) demekten maksatları sa­ dece cahil ve körükörüne mutaassıp mil letleri nin di­ ni hisleri ni galeyana getirmekten i baretti r, yoksa h ı ­ ristiyan l ı k deği! ya, h ıristiyan lardan b i r kişi nin bile, şu devi rde, Türkiye'de hiçbir hakkı h içbir teh l i keye maruz değild ir. Avrupa 'nın h ıristiya n l ı ğ ı koru ma k hi çbir tarnf­ g i rl i !<te bulunmad ığı harbin ilôn ve icrası nda bizi tama miyle serbest bıra kmasından da a n laşıl ır. Bun­ dan onaltı sene önce ufacı k Yunan istan ile harp et­ mekliğ im ize müsade eden Avrupa, bugün de balkan h ıristiyan h ü kümetleri n i n dörd ü ile muharebe açma­ mıza mani olmamıştır. Muha rebeye müsaade eder­ ken, şüphesiz bizim galip geleceği mizi düşün üyord u . Hakikaten harbin başlangıcında, a l t ı ha riciye ba ka n ı tarafından «harbin sonucu n e olursa olsun, şimdiki 50


hudutta hiçbir değişi k l i k ol mayacaktı r, » suretindeki resmi beya nat da, bizim galibiyetimize muhakka k na­ zarı ile ba kıldığına açık bir del ildir. Avrupa'yı d i n nokta-i nazarından tarafgirl i kle it­ ham etmemek istemekle beraber. resmi Avrupa'nın a h la ki faziletine de kô i l olanlardan değ i l iz. Resmi Av­ rupa, bu muharebede, namuslu ve faziletli b i r mes­ lek kabul etmekten çok uzaktır; lökin onun dini taas­ sup gösterdiği ve d i ni taassu bunun hareketlerinde hökim ve amil olduğu da katiyen iddia olunamaz. Av­ rupa, muhareben in başla ngıcından sonuna kadar. hep maddi menfaatlerine göre mesleğ ini ve her türlü hareketlerini tanzim etmişti r. Muhareben i n i la n ı na bizim galip geleceğ imizi d ü �ünerek müsaade etmesi ve muhareben i n olmama­ sı için ciddi teşebbüslerde bulu nmaması, galibiyeti­ mizin neticesi iki ittifak devletlerinin muvazenesini bozacağ ı değil bilakis daha ziyade ta kviye edeceği mülahazasına daya n ıyordu. Biz. galip geldiğimiz tak­ d i rde, balkanlarda tarafsız bir kuvvet gibi daha mu­ vafı k b i r mevkide bul unaca ktık. Böylece, küçük ba l� kan h ü kümetleri nin iddiaları ndan da Avrupa epey bir zaman kurtulmuş olacaktı. Hatta resmi Rusya hükü­ meti dahi, Onların ma ğ l u biyeti n i kendi istirahatı için şaya n ı temenni bulacak mevkide idi. Çünkü onları b i r mağlubiyetin akibetinden kurtarır gibi görünerek ( Pa n islavistleri n ) temayül lerine büyük cemileler gös­ terebi lecek. aynı za manda büyük bir güney Slavlığı­ n ı n teşk i l i daha epey b i r zaman sonraya bırakılmış olacaktı. Bundan başka Avrupa 'nın, yalnız şimdiki değ i l doğrudan doğruya bir Avrupa devletiyle, İ talya i le, harb ettiğimiz zamanda dahi bize silöh ve mühi mmat 51


·satması h ı ristiya n l ı k taassu bunun işte zerre kadar m üdahalesi ol mad ığına b üyük bir ispattır. Daha b i raz evveline geri bakaca k olursak, bu­ gün Rusya 'nın m üttefi kleri bul unan Fransa i le İ ngi l ­ tere'nin K ı rı m muharebesinde bizimle beraber yine Rusya'ya karşı harbettiğini düşünmek kôfidir. Buraya kada r Avrupa'nın hiç b i r dini gayrete ka­ pı lmad ığını izah etm iş bulunuyoruz. Lô kin i şte tam 'bu noktada, ayni Avrupa 'nın insa n l ı k faziletlerinden h içbirine ehemmiyet vermediğini ve ancak kendi mad­ di menfaati n i düşündüğünü de söylemek mecburi­ yeti ndeyiz. Va kta ki keşif ve ta hminin harici nde oıa­ rn k bizim Lüleburgaz hezimetlerimiz Avrupa'da ya­ yınlandı. Avrupa, muvazenesini tem i n etmekte i k i itti­ fa kın şiddetle bozulması teh l i kes ine maruz kaldı. Avrupa da verm iş olduğu sözü uta nmadan geri aldı; «art ı k statü kon un mu hafazası mümkün değ i l d i r» ded i . İ şte bize a ğ ı r gelen. Avrupa 'nın mesleğ i n i bal­ ka nl ılara karşı d i ni ve taassubane bir tarafg irlik gibi telô kki ettiren hal budur. Fakat düşünülecek olursa, bu haki katen bir d i n i taassup değil bel ki bir a h lôk­ sızl ı k eserid i r; menfur b i r ahlô ksızl ık, bir faziletsizl i k­ tir. Artık anl ıyoruz, çoktanberi a n lamış olmalıyd ı k k i Avrupa 'nın yegône emeli menfaattir. Biz şarklılar, müsl ümanlar henüz bu siyasi al­ çaklıkları n mazu riyetini an layam ıyoruz ve hiç şüp­ hesiz, doğu, böyle bir söz vermiş olsayd ı, um umi mu­ harebenin vukuuna dahi mahal ka lsa, yine o sözü tutma kta n başka türlü hareket edemezd i . Bugün Avrupa, d i ni b i r ittifa k meydana get i r­ rmekten çok uza ktı r. Nice hususi menfaatler Avrupa devletleri ni birbiri nden büyük b i r ihtirasla ayırmak-

52


tad ır. Her sene silöhları n ı yen i l iyorlar, b u suretle her sene bir umumi muharebenin hatıraları tazelenmiş ve daha müthiş bir hale gelmiş oluyor. Arala rında' h üküm sürmekte olan şiddetli kavgalar, Türkiye için mevki, din nokta-i naza rından hiçbir ehemmiyeti ha­ iz değildir. Bilökis bazı devletler, ansızın geniş yara­ lara, carpınmalara ve zil letlere mahal vermemek için, islöm devleti nin daha cok ezilmesine m üsaade er­ mekten de çekin iyorlar. 8'ızı devletler de, Türklerin muharebedeki fazi­ letlerini ve dostl u ktaki vefa körlığ ını nazarı iti bara alara k bizim harbi kazanmamızı a rzu ederler. Şu ka­ dar k i Şark ın Avrupa g ıda maddeleri için bir pazar yeri olduğu ve doğuya iyiliklerde, yard ı mda bul unma­ n ı n batının asla menfatlarına uygun gel med iği de nazarı iti bare a l ınma l ıd ı r. Şayet biz, tanzi mattan şimdiye kadar, Avrupa meden iyetinin ancak sanat ve tica retten i baret oldu­ ğunu anlamış ve bunun bizde de tatbikine çalışmış bulunsayd ı k bugün Türkiye de muazzam bir devlet haline gelir. O sıfatla Avrupa'nın i k i ittifakından biri­ ne da h i l bulun u r, diğer muazzam devletler gibi nüfuz ve haysiyete sa h i p olurdu. Şayet biz, hiç olmazsa b i r kaç vi löyet ve eyaleti ­ mizden erkan küçük h ü kümetleri mağlup edecek . de­ recede bir askeri kudret sa h i bi olsayd ık, bugün Bul­ garların ve Yunanl ıların adı zilletle a n ılacak, bilökis bizim kahraman l ığımız söylenecek, dostl uğumuz, te­ veccühümüz aranacaktı. İ şte hakikat bundan i baret­ tir. Avrupa umumi efkörı hakkında da bi rkaç söz söylemek lözımd ı r : B i r nokta daha vard ı r ki okuyu­ cuların naza rında açı k l ı k kazanm ıyaca k olursa ihti-

53


möl Avrupa' nın taassubu hakkındaki umumi zan, ar­ zed ilen izahlara rağmen, zihin lerde bôki ka l ı r da ya l n ız bu dala let sevkiyle asıl umulan feyiz meydana gel mez. Hakikaten, biz Türkler ve umum iyetle müs­ l ü manlar, şayet, ne derece terakki ve tea l i edersek edel im, « h ı ristiyan Avrupa madem ki bizi dini taas­ sup eseri olarak ma hvetmeğe ' ka ra r verm iştir, bun­ dan kurtulmanın i m kônı yoktum şekli nde b i r fikre saplanırsak gayretimiz kırılır, düşmem ize sebebiyet veren uyuşu kluk ve d u rgunluğ umuza b i r kat daha mağlup oluruz, ve sadece ka lbi mizde bir kin, b i r i nti­ kam beslemekle kend imizi vazifelerimizin uhdesi nden gelmiş farzederek her gün b i raz fazla izm i h lôle sü1 rüklenir dururuz. Buna kanaat geti rmeli ki. Avrupa um umi efkôrı­ nın kazanılmış olması gayet mümkün bir meseledir. Bizim düşma nlarımız olan Bulgarlar ve Yunan l ı la r, hatta Sırplar buna vakıf oldukları için, bir asırdan beri Avrupa umumi efkôrını kend i leh lerine çevirme­ ye uğraşm ışlar ve halen de uğraşmaktadırlar. B i r asırdan beri Avrupa umumi efkô rı, Türkleri - bu masum ve mazl um mil leti - canavar, kandö­ kücü, gaddar tan ıyor. Çünkü düşmanlarımız daimi su rette bizim a leyh i mizde propaga ndalar yapma kla uğraşıyorlar. Bu uğurda sarfetti kleri mesa i ve para­ la r hakikaten çok büyüktür. Değ i l ya l n ı z büyük şehi rlerde, üçüncü ve dör­ düncü derecedeki Avrupa şeh i rlerinde dahi daimi su­ rette ve hususi olara k Türkleri n gaddarl ıklarını, kan­ dökücülüğünü yaymakla vazifeli adamları vard ı r. Dünya n ı n her tarafında, en mühim gazeteleri bin yol­ la elde etmeğe ça lışıyorlar. hele bu son muharebe54


den önce büyük ve küçük gazeteleri satın almak için yüzbin lerce Frank feda etti k leri şü phesizdir. Şimdi Avrupa umumi efkôrı hakkı nda tarafsız bir h ü küm verilmek lôzım gelirse ya l n ız rüşvet alan gazetec ileri ve pol itikacıları ithametmek, yoksa ek­ seriyeti teşt< il eden namuslu halkı mua heze etme­ mek icap eder. Burada da asıl kabahatli bizim uyu­ şukl uğu muz ve tenbelliğimiz, bizim haki katten bin fersah yü kseklerde dolaşan haya l i miz, bencill iğimiz, miskinliğimizdir. Düşma nlarımız, Avrupa.yı şehir şe­ h ir, kapı kapı dolaşıpta bizi canavarları çehresi nde, ka n l ı el lerle göstermekte bir hi mmet ve gayret göste­ rirken biz niçin gözleri mizi açmamış, n için o yalanları y ı kacak aksi tesirleri meydana getirmeğe çalışmamış idik? Hatta bugün, bir kaç yüz bin masum kardeşle­ rimizi boğazlad ı kta n, köyleri n i ya kıp yerle bir ettik­ -ten sonra bile Bulgarlar Avrupa'da Türkler' in kandö­ kücü, barbarlığı hakkı nda bütün gazetel ere yazılar yazd ırmıyorlar mı, konferanslar vermek üzere Avru­ pa başşehirlerine adam ları n ı sevketmiyorlar mı? Ya biz? Nice mazlum şü heda nın evliya kanı için biz ne yaptık ve ne yapıyoruz? Bu mevzuda yükseltilmek is­ tenen sese kaç kişi icabet etti? Çok az bir parayla, vazifemizi tamamen ifa, hakkımızı lôyı kıyla müdafaa etmek ka bil mid ir? Yabancı dille neşrettiğimiz her risa leden hiç de­ ği lse ellişer bin adet basıp göndermeliydik, hakika­ ten bir tesir icra etm iş ol urduk. Bundan başka bin l erce lira sarfederek her taraf­ ta konfera nslar, nutuklar irat ettirmel i, ma ka leler yaz­ d ırma l ı , gazeteler elde etmel iydik ki, bir asırda n beri fenalı kta nbaşka bir şey işitmemiş olan Avrupa 'nın kesif umumi efkôrı nda h ü k ü m süren meC'. h u l perdeyi 55


yırtal ım, hakikat n u runu neşrederek b i r değişi k l i k meydana getirebilmiş olal ım. Bununla beraber asla pa raya tenezzül etmeyen, h içbi r teşekkür veya teşviki mize bile i htiyaç göster­ meyen, mahza hakikatı meydana koymak için çal ı ­ şan, eserler yazan v e kendi masraflariyle neşreden Avrupa l ı yazarlar, i nsan iyet namına, s iyasiler, gaze­ teciler v.s. bulu nmuştur. ( 1 ) •

Bununla beraber Avrupa umu mi efkarında nüfuz sahibi bazı k imseler vard ı r ki, müslümanların ba husus Türklerin ezi l mesini, b i r dini terbiye neticesi ola­ ra k, temenni ve bizim mağlubiyetimizi Hilalin mağl u ­ biyeti, balkan (1)

Piyerloti 'nin,

barbarla rının m uzafferiyetini Klodfarer'in,

hac'ın

Alferd Dura'nın teşebbüs­

leri memleketimizde kemali şükran ile malümdur. Hal­ buki bu mazlüm millet için çalışan namuslu, hayırse­ ver,

hakikatşinas yabancılar bunlardan ibaret değil­

dir. lngiltere'de Lord:lar kamarası azasından Lord La­ mington, Avam Karması azasından Obreh Bret, Mister Vulter Kinis, Mister Mark Sayks, yazarlardan mister Huston Kibs

vs.

gibi

zatlar,

hükümetlerini

tenkitle

iktifa etmemişler, doğrudan doğruya Rumeli"de işle­ nen zulümler ve

faciaları

İngiltete

umumi

efkarına

tanıtmak ve İngiliz hükümetinden bu mağdur mille­ tin hukukunu muhafaza için bir komite kurmuşlar, İngilizce

risaleler

neşrine

dahi

başlamışlardır.

alicenab Komitenin bizim lehimize istedikleri hususlar şunlardır :

56

Bu

gerçekleştirmek


m uzafferiyeti gibi telakki ederler. İ şte Katolik Ferd inand Dokoburg'un Ortodoks Slavlara karşı yayınla­ dığı beyannamede kullandığı d i-ndarane tabirlerin, saf zümre üzerindeki tes irleri ni i n ka r etmek kabi.1 değ i l d i r. Avrupa 'nın en büyük mecmua ve gazeteleri nde dahi bu taassubu a ksettirecek resimler, levhalar gö­ rül müştür ki bunlardan i kisi kopya edilerek kitabımı­ za alınmıştır. Hele daha küçük bazı gazetelerde pek çirkin ve kötü hayal ler ve resimler dahi neşrol unmuş­ tur. Bu münderecat, tabi bun lardan memnun kalan, ehemmiyetli bir kısım kişi lerin mevcudiyetine delalet eder. Fa kat d iğer taraftan hakikati, bizzat haçl ının menfaati noktai naza rından dahi görenler ve göster­ meğe çal ışanlar da mevcuttur. Bize galip gelenler, bizi katliamlarla, zorla h ı ristiyanlığı ka bul ettirmekle, mal ve ı rzımıza tecavüzlerle Rumeli'den yok etmeğe ı

-

Beynelminel bir komisyon vasıtasiyle tahki­ kat yaparak bütün zulümlerin meydana çı­ karılması;

2

-

Emval ve emlak gasbının iade veya tazmini,

3

-

Müslümanların bundan böyle m ağduriyetten korunması.

Bizler icap eden samimiyeti ve faaliyeti göstere­ bilecek

olursak

şüphesiz

bu

büyük

faydalar

temin

olunabilecektir. Bu hayırseverler yanında, Almanya'­ da

C Türk

severlerD

cemiyeti

teşkil

eden

muhterem

zatlar ve reisleri Doktor «Ernestyek » 'i , Peşte'de mağ­ dur

müslümanların

mösyö «Meysaruş" 'u, Doktor CYudkul nen

milletimizin

lehinde

bir

Krakovyede

eser

yazan

bilgin

lehimizde çalış<.ı.n

vesaireyi zikreder ve cümlesine ale­ minnettarlığını

57

arzeyleriz.


ça lışanlar ortodoks olduğu halde Avrupa ahalisi ka­ tol i k veya protesta ndır. Halbuki Katolik ve Protesta nların Ortodokslar kadar büyük d üşmanları yoktur. Türkler ise i slômi­ yetin geleneklerine uyara k eh l i kitabın bütün mez­ heplerine eşit davra n ı rlar. Bu sayede Avrupa misyonerleri ve ra hipleri mem­ leketim izde büyük bir serbesti içinde müesseseler, okul lar, tesisler ve idare edebil mekted irler. Ortodoks Slavlar veya Rumlar daha şimdiden bu müesseselere ka rşı düşma n l ı kları n ı açıklama ktan çekin miyorlar va bu sayede Avrupa l ı lar, hatta en mutaassıpları, şim­ diden, h i l ô l i n Şarkta Katol i k ve Protestan hacl ı için Ortodoks taassubuna karşı b i r hômi oldu g unu a n l ı ­ yorlar. Biraz evvel söylenen şu h ü lôsayı güçlük çekil mez.

çıkarma kta

Avrupa siyaseti ve efkôrı umu miyesinin m ü h i m k ı s m ı esasen mutaassıp hisleri n i n tesiri altında o l ­ m a d ı ğ ı için bize karşı muamelelerine dini taassup is­ nat etmek ve tarafım ızdan öyle bir gayz i le mukabe­ lede bul unmak doğru değildir. Bi lôkis bu bizim için çok muzır olur. Avru pa, ihti laôfları ve maddi menfa­ atlari sebebiyle yekd iğerine d üşman gru ba ayrılmış­ tır. Bu iki grubun muvazenesi Avrupa için herşeyd i r. Bu muazenenin bozu lması umumi muharebeyi doğu­ ra bi leceğinden Avrupa için hayat memat meselesidir. Bugüne kadar gerek küçük Ba lkan h ükümetleri, ge­ rek Tü rkiye, yekdiğerini muvazenede bulunduran iki kuvvet l i düşman ha l i nde bulunduğu içi n Avrupa ge­ rek ba lkanlarda gerek bizim memleketim izde ya lnız i ktisadi menfaatlar arayord u . 58


Fakat tamamiyle zaruri idi ki her ne zaman ba l � ka n l a rda h ü k ü m sü rmekte o l a n eşitlik bozulur da ha· rice kullanılma k üzere yeni bir kuvvet meydana çı­ karsa, tabi bu kuvvet Avrupa n ı n iki d üşma n grup ara­ sındaki muvazeneyi bozacak derecede mühim ola­ bi leceğinden, Avrupanın gerek d üşmanları m ız ve ge­ rek bizim hakkım ızda ki noktai npza rı değ işecekti . İ şte öyle oldu. Kabahat tamamiyle bizded i r, hiç olmazsa meşrutiyetin hüküm sürdüğü şu beş sene zarfı nda m uayyen düşmanlarımızla başa çıkabi lecek derecede olsun harp kudreti mizi ve askerimizi yük­ seltmiş bulu nuyorduk.

* H i l ö l ile haç arasındaki münasebeti bir noktadan daha izaha l üzum va rdır: Avrupada müslüman ve umu miyetle şark l ı Avru ­ palıdan çok aşağı b i r mahluk o lara k telekki ed i l mek­ ted i r. Doğu, Avrupa sanatı n ı n bir sürüm yeri, bir pa­ za rıd ı r. Ancak bu nokta i nazardan garbın di kkatini celbeder. Bunun iiçin Türkler, pek çok Avrupa l ı na­ za rında, H i ndudan hatta zenciden farkı yoktur; Türkleri si msiyah zenci zan nedecek derecede tanı­ maya nlar, Avrupada hakikaten büyük bir yekun teş­ kil etmektedirler. Şarkta yalnız bir m i l let, japon mileti, Avrupa l ı lar naza rında bir kıymeti haizd i r, Japonya l ı lar, Avru pa­ nın en kudret sa h i bi devleı lerinden b i ri n i , Rusyayı mağ lup edebilecek, diğerleri n i kend isiyle a n laşma lar a ramağa zorluyaca k kadar g üzel eserler tera kki ve meden iyet gösterdi ler. Japon milleti tiren lerini, ge­ mileri n i , silôhlarını kendi leri imöl ediyorlar; Japonya59


l ı lar Avrupaya mühim i hracatta bulunuyorlar; kendi iktisadi kudretlerini yine kendi leri idare edebil iyorlar. İ şte medeniyet ve terakki de bundan i barettir. Doğuda d iğer bir devlet, Türk devleti, Japonlar­ dan yirmidokuz sene önce, medeniyet ve yen i l i k yo­ l una doğru mühim adımlar atmağa koyu lmuş idi. Fa ­ kat bugünkü medeniyetin sanat, ticaret, askerl i k ve il imden i baret bulunduğunu anlayamamış olduğu için ancak idari bir ta kım ka nunlar sayesinde Terakkiye sağlamak hülyasında üç çeyrek asırdanberi boca lan­ makta ve hiç bir meyveli netice elde edememektedir. VAZ İ FEM İ Z : Bugünkü medeniyeti suretle kavra ­ mak ya ni sanat, ticaret, hakiki a skerl i k, i l i m ve mari ­ fet ve ahlakin bütün şubeleri ne cidd iyetle, faa l iyetle, hararet ve hamiyetle atılma ktır. Avrupaya gösterelim ki eski çağlar meden iyetle­ rin in güzel eserleri ni, irfanını zulmetin derinli kleri n­ den ve cehaletten çıkarıp Avrupaya nakleden, Avru­ pa üniversitelerinde tam altı asır kitapları n ı n tercü ­ meleri n i okutturmağa muvaffak olan, n ice f e n isti­ lahları n ı Avrupa l isan larına hed iye eden, El hamra, Medinetüzzehra, camii Kurtuba, Sel i m iye ca mii ve­ saire mu hteşem kaynakları meydana getiren; Bağ ­ dat, Şam, G ırnata, Kurtuba, Hah ire Semerkand g i bi medeniyet merkezleri ni bina eden, üçyüz milyon nü­ fusu beşeriyeye din, ahlôk, itiyadat verebilen, has ı l ı başlı başına b i r medeniyet, . hem Avrupönınki nden clcıha ehemmiyetli bir medeniyet vücuda getiren is­ lômiyet, ilelebet ma hkum değild ir. Bunu yapabilmek, yani doğuya ruh vermek! Acaba b undan daha yüce bir gaye olabi l i r mi? 60


Bugün Bulgarların çizmeleri altında ezi len müs­ l üman Türkü, düşmana karşı kin besle, bunca zulüm­ lerin i ntikamını almağa çal ış. Fakat h ıristiyanlığa karşı cahilône taassup besleme, İ slômiyetin yüksek esasları dairesi nde, medeniyet m üca hedesine atıl ve bin üçyüz senel ik, b i r dolu tari hin iftihar duyguları­ nın sön üp g itmesine razı olma.

Hıristiyanları Kurtarmak davası H ı ristiya nları esaretten kurtarma k ! Sırf h issiyatı aldatan bu cümle, Avru pq 'da, b i r asırdan beri düş­ manlarım ıza ne kadar tarafta r kazand ı rm ışt ı r. Lord Bayri n, Vi ktor Hugo gibi şa i rler garba bu teraneyi, yan ı k şiirleri n i n en hazin teli nden teren nüm etme­ mişler miydi? Ve şu anda, Türklerin beşyüz senelik kaba veya gaddarane m üameleleri ni, b i r ay içinde, kat kat geride b ıra kacak vahşetler esir ad olunan bu h ı ristiya nlar tarafından işlend i kten sonra bi le; bu cümlesinin sihir tesirinden kurtulmamış n ice mi lyon insan va rd ı r. Herhalde m üthiş hakikatı a n layanlar, anla mayanlardan çok, çok daha azd ı r. Şüphesiz Türk devleti, Terakki ve Kud ret sahibi bir devlet olma ktan çok uza ktır. İ ngiltere ve Alman­ ya gibi ihtişam ve kudret sahibi devletlerle değil, dün bizden ayrı lan Bu lga ristan ve Yunan istan 'la bile boy ölçüşemiyecek b i r hale geld i k . Bir devlet, bizim gibi, acz ve meskenet, idaresizlik, bilg isizl i k içinde koşun­ ca, el bette bütün unsurlar bundan zarar görür. Bundan dolayı Türk devleti nin Tera k kiden mah­ rum bulu nması gerek müslüman gerek h ı ristiyan bü­ tün halkın beynelmilel bir mevki şon ve şeref elde et­ miş ol maktan uzak ka lmalarını gerekti riyor. Bu hal61


den kurtulmak ve bir an önce, daha meden i bir hale · yükselmek arzusu son derece meşrudur. Daima yükselmek, düşen i n hakkıd ır. Fa kat emel­ leri yok etmeğe ça l ışmak, vata n ı n müşterek unsur­ larını beni mseyi p d i ğer u nsurların mahvını a ramak, hiç bir zama n meşru olamaz. Bu itibarla, bir asırdan beri isya n la rla istiklölle kazanmağa çalışan ve bu emellerine nail oldu kça, müslüman vata ndaşları katl iamla rla, yağmalarla, kö­ t ü tecavüzler:e yoketnıeğe veya beş asırlık yurtların­ d a n kaçırma ğa-terti plenmiş bir usul d a h i l i nde-uğ­ raşan muhtel i f h ıristiyan kavim leri n i n hareketleri şa­ ya nı nefret ve tel 'in olunmak lözım gel irken, ( H ıris­ t iyanları esaretten kurtarm a k ! ) merhamet sloga nı tet­ kik edi lmeksizin kabullenil iyor ve bu uğ urda yapılan n i ce vahşetler, nice zulümler örtül üyor. Tekrar edel i m ki zorba bir idarenin kurba n ı olup aşağı bir medeniyet seviyesi n i n sefa letleri içi nde ız­ d ı rnplar çeken her m i l let için h ü rriyet mücadelesi ve terakki meşrudur, mukaddesti r. Lö kin bu müca�le asırlarda nberi yanyana geçi ndi kleri vatandaşlarının imhası nı ma ksat kabul etmek, bu maksadı en vahşi­ yane ci nayetlerle yapmaya ça l ışma k, masum ve tama­ miyle günahsız nice insanı kudurm uşcasına telef ey­ lemek, tekm i l bu facialara ra ğmen kend ilerini mazur ve mazl u mgöstermek istemek . . . İ şte i nsan vicda n ı ­ n ı isyana zorlaya n bir h a l ! Bu menfur mesleğ i n uzun senelerden beri nasıl yorul muyara k ta kip ed i l miş olduğunu göstermek için müteaddit ecnebi lerin eserlerinde rastladığımız bazı mühim yazıları şa hit göstereceğiz. Bunları pek çoğu­ nun tarafsız, hatta bazılarının bizzat Bulgar dostu ol� d u l<larını da söyleyel i m ki, yazılarımız şa ibel i ve düş­ manca sayılmasın. 62


Komitecilerin

silah

kaçırması

Kcıniteciler kolaylıkla iki martini tüfeğini kaçırabiliyordu. On ları yakalamak büyük bir maharete mutevakıftı. Bu hu­ . sus Rumeli ba!kanlarında bu haydutlarla başa çıkmak müşkil idi.

63


Evvel emirde bu son muharebede merha­ metsizce katled i len bedbaht yörükler, çıtaklar, kon­ yarlar ve Poma k ların h ıristiyan vata ndaşlarına karşı nasıl hakiki birer vatandaş olduklarını gösteren fık­ rayı nakledel im. Bu yazı, biraz aşağıda bize Bulgar komitelerinin vahşete istinaden esas ve teşki lôtları hakkında geniş, derin tafsilat verecek olan Teğmen Vagner'in Bulgar ord ularının muzafferiyetini kutla­ mak için yazd ığı kitaptan i ktibas edi lmiştir. Rayıh­ post gazetesinin harp muhabiri vazifesini yapan Teğ­ men Vagner'in son derece Bulgar dostu olduğu hat­ ta bu sevgi ve teveccüh eseri Bulgarların tertip etti­ ği bütün telgrafları tetkik etmeden gazetesine çekti­ ği, bunlardan bazılarının ya nlış çıktığı bütün dünya matbuatınca mal umudur. Gerek bu yazı_yı gerek ko­ miteciler ve komiteci l i k hakkındaki fı kra ları sahife­ l erinden i ktibas ettiğim kitabın mu kaddimesi ise biz­ zat Bulga ristan reisi (Kişof) tarafında yazılm ıştır ki, ya l n ız bunu söylemekte Vag ner' in her halde Türkle­ re katiyen taraftar bir insan olmad ığını iyice meyda­ na koymak için kafid i r. İ şte Kişof'un ya kın dostu ve Bulgar m i l leti n i n takdirkarı o l a n bu muharrir kitabının 76. n c ı sahife­ sinde Ma kedonya'da müslümanlarla h ıristiyanlar ara­ sındaki münasebetleri şöyle tasvir ediyor :

«Makedonya'da gerek halis Türk olup bazı nok­ talarda (yörükler ve Konyarlar) adı ile anılan, gerek sonradan müslüman olan (Pomaklar) Hıristiyanlarla pek ala anlaşabiliyorlar ve çalışkan bir halk meyda­ na getiriyorlar. Hıristiyanlar, ekseriye müslümanların em�ôkini iltizom edip onlardan mükemmel mahsüller alıyorlar; bu mahsullerin bir kısmı emlak sahibi olan Türklerin de istifadesini temin eder. Türkler ekseri64


yetle merhametli ve şefkatli olup hayrat ve hasenatı severler. Meselô susuz yerlere su · götürerek oraları çeşmelerle donatırlar, köprüler inşa, fukaralar için yemekhaneler imaretler tesis ederler. Müslümanlar, dostlarını çok severler ve komşu­ lariyle daima güzel münasebette bulunmağa itina ederler ve onların başka dinden olmalarına bakmaz­ lar.» Müslümanların hristiya nlara karşı, bundan önce, zulmettiği hakkındaki dava n ı n batıl olduğunu ispat eden bu fı kradan başka bir Rus yaza rı n ı n şehadet i n i d e beyan edeceğim. Bu R u s yaza rı, kendi ifadesine göre, Bulgar m i l leti n i n en şiddetli takdirkörlarından b i rid i r ve bu son muharebe esnasında Bulgaristana gitmiş, orada Makedonyaya dahil olara k b i r çok yer­ ler gezmiş, gözü i le zul üm leri ve faciaları görmüş, Bulgarların vahşetinden nefret ederek Rusya'ya dö­ n ü nce büyük bir velveleye sebep olan hakikat ayna­ sı mah iyetindeki meşh u r makalesini neşretmiştir. (Zaveti) adındaki Rus mecmuasının Şubat 1 91 3 sa­ yısında (Set. Sulski) i mzası ile yayı nlanan aşağıda­ ki makalede, kat l iômlara ve ;eşitli hakarete maruz kalan müslümanlarla, h ı ristiyan vatandaşları arasın­ da hiç bir d üşman l ı k ve nifakın mevcut olmadığı söy­ lenmektedi r: «Halk olarak müslümanlarla hıristiyanlar ara­ sında cari bulunan münasebetlerin hemen her yerde tabii, vatanperverce hatta çok defa kardeşane oldu­ ğu anlaşıldıktan sonra; bir de hükümetle hıristiyanlar arasındaki münasebetleri görelim: Şüphesiz Türk hükümetinin ötedenberi, bilhassa Abdülhamid zama­ nında, tedbirsizlikleri, müsamahaları, ihmôlleri terak­ ki ve yükselmek için kayıtsızlığı, istiba adı herkesce bilinmektedir. Fakat bu hôl, müslüman ve hıristiyan ·

65

F: 5


lora eşit idi. Hatta hıristiyanlar, askerlik hizmetinden muaf bulunduğu gibi, çok önceden cemaat teşkili hakkına sahip ve ondan faydalandıığndan; hayat şartları, müslümanlardan, çok daha ziyade mesuda­ ne idi ve hôlô öyledir. Türk hükümetini hepimiz, istipdadından, müsa­ mahakar ve tedbirsiz olmasından, memleketi terak­ ki vebilgiyi temin edememesinden dolayı muahezede müttefikiz; lôkin hıristiyan halkını durup dururken katletmek veya onları üzecek tecavüzlerde bulunmak gibi zulümlerle itham mümkün değildir.

Kişof, komiteci

I X I pantolonunda bu işaret resmedilmiş olan insan şimdiki Bulgaristan Başvekili Kişof'tur. İhtilal bayrağı altında top­ lanan komitecilerle

arkadaşlık ediyor. Artık Bulgaristan

hükümeti ne yüzle biz komitecilerin cinayetlerinden mesul değiliz

diyebilirlerki komiteciler ndır.

66

başveldllerinin

hempala-


Nerede silahlı çeteler tertip edilir, silahlı işyan­ lar meydana getirilir, şehirlerde bombalar atılır, bir çok masum insanların kurban git,mesine sebebiyet verilir de karışıklık olmaz? Bilhassa Türk subayları­ nın metin ve mükemmel olmadığı malum, Tabi, uzun senelerdenberi teşkil ve tanzim edilen idare olunan silahlı isyan hareketleri çok defa masum halkın da feci suretle ölmesini gerektirir, memleketi kanla ateş içinde bırakır. Fakat bunun mesuliyeti, en çok, (Hı­ ristiyanları esaretten kurtarmak!) davasıyla, bu is­ yanl,•rı tertip ve devam edenlere ait olmak lazım ge­ lir.» Şimdi de Teğ men Vag ner'in komiteci l i k ve komi­ teciler hakkında ne söylediğini görel i m :

cc B u kadar seneden beri Trakya il e Makedonya'­ da devam eden komitecilik muharebeleri daima ga­ yet vahşice yapılmış olduğu gibi, şimdi de bu komite­ ciler Türklere karşı ayni vahşetle, imha muharebesi­ ni takip etmişlerdir. Bu öyle bir muharebedir ki, ama­ nı yoktur, onda ele geçirilen düşmana asla merha­ met gösterilmez. (sahife: 202}.» Senelerc!enberi öyle müthiş bir harp devam et­ mektedir ki, bu müthiş harpte tüfek, bıçak, bomba ehemmiyetli bir rol oynayan ve Makidonya"da Bul­ gar ırkından olmayan herkese karşı tevcih edilmiş bulunuyor.. » Komiteci denilen bu cehennem zebanilerinin önünde yalnız Türkler değil, Arnavutlar, Rumlar, sırp­ lar da titremektedir.>> Bir çetenin eline düşen biçareye yazık! Yaşı, cin­ si ne olursa olsun o şakilerden hiçbir merhamet bek­ lenemez.» 67


Bulgar orduları, bu muharebe esnasında, 1 2 bin· den fazla komitecinin yardımını görmüşütr. (sahife: 203).» Yazar, bu suretle Bulgar kom itecilerinin eski­ denberi nasıl vahşetler işledi klerini, bu vahşetleri n hazırlanmış programın tam b i r itidal i le tatbi k saha­ sına konulmasından ibaret olduğunu gösterdi kten sonra, Sofya'da Lumskihan'da) gördüğü yabani i n ­ sanlardan kurulmuş komiteci lerden bahsediyor. Ora­ da kendisi otuz yaşlarında b i r komite c i ile konuşu­ yor ve bu komiteci «Oniki-Onüç yaşındanberi dağlar­ da dolaşıp komitec i l i k yaptığ ı n ı , bütün Türklere düş­ man olduğunu, kad ı n ve çocukları da öldürmekten çeki nmediğini» itiraf ediyor. Bu vahşi herifin ebe­ veyni, kend i iddiasına göre, Türkler tarafından öldü­ rülmüş! Komiteciliğin ve umumiyetle isya n hareket­ leri n i n Rumeli 'de ortaya çıkışı tetkik ed i l i nce, bu is­ ya n hareketleri sebebiyle mucrim veya masum bir çok halkın telef ed i l mesi katiyen varit olmadığından, b u idd ianın haki kate uymad ığını söylemek lazımdı r. Z i ra, isya n ı yönetenler daima halkı mağd u r bı­ rakmışlar ve Avrupa faydplarını, ha leldôr kıl ma k şey­ tani fikirlerini ta kip etm işlerd i r. Bu suretle idd iaları n ı Avrupa'ya haklı göstermeğe v e Avrupa'nın müdafaa­ smı celbe muvaffak olabi lecekleri n i düşün üyorla r, bu düşünceleri n i de gerçekleşti riyorlard ı . Vagner. komitecinin ağzından herhangi yaş ve cinsten olrusa, olsun, eline düşen Türkleri tereddüt­ süz öldürdüğü iti rafını naklettikten sonra diyor k i :

« İşte hepsi d e böyledir. Ve işte bu kabil insanlarladır ki üniversite tale­ beleri, doktorlar, avukatlar, tüccarlar yanyana harp etmişler ve ayni vahşet usullerini kullanmışlardır. Do68


ğu ü niversitelerinin felsefi ve içtimai meselelerini tahsil etmiş olan bu medenilerin ne suretle bu hale düşebildiklerini, tahrip ve i mhanın ne suretle kendile­ rine telkinlerde bulunduklarını insan aklı alamaz. Bü­ tün bu Makedonyalılar arasında zekaca ve ruhça hiç bir hudut yoktur! i şte üniversite diplomasını haiz münevverler, ister alfabeyi tanımaz ümmiler olsun, hepsi komitecilerden ibarettir. (sahife 204)» Bu lgarların en akıl a l maz bir ta kd i rkarı ve Ki­ şof'un en sam imi bir dostu olan Teğmen Vagner'­ den bu suretle, gerek adi komiteci leri n , gerek onları idare eden mü nevverlerin barbarl ığı, doğuştan vah­ şeti hakkında bir f i k i r edinmiş bulunuyoruz. Şimdi de Komitec i l i ğin ve daha evvel isyanların Bulgarista n 'da nasıl doğmuş ve nasıl i lerlemiş old uğunu görelim : Türkler Rume l i 'ye gelmeden evvel ,

Bulgarlarla

Rumlar ve Bulgarlarla Sırplar arasında daimi müca­ deleler hüküm sürmekte i d i . R u m Patri khanes i n i n batıda bulunduğu ci hetle ehemm iyeti, Bizansın çökmesinden sonra, Hazreti Fatih Sultan Mehmed 'in a k l ı ve siyaseti sayesinde kıymeti n i kaybedeceği yerde a rtmıştı. Ecdadımız. Rum Patri khanesinin temayül ve icraatına yard ı m ederek bütün Rume l i halkını ( R u m ) tan ıyord u . Den i ­ lebi l i r ki Tü rkleri n u z u n asırlar süren i k b a l v e i htişam devri, Rus Patri khanesi içinde ayniyle bir i kbal ve ih­ tişam devri; Bulgarla r için ise b i r esa ret ve zil let dev­ ri idi ! Çünki Patri khane onların hukuk i badet ve ce­ maatını son derece tehdit ediyordu. Bulgarlar bu taz­ y i klere ancak Türkleri n büyük kuvvetleri karş ısında katlanmağa mecbur ka ldıklarından, hem Patri khane­ ye, hem Türk hükimiyeti ne karşı kin ve düşma n l ı k 69


Yanmış Müslüman köyleri işte Rumeli'de

müslüman köylerinin kül haline konuldu.

70

çoğu

böyle yalnlıp


besl iyorlardı. Fakat henüz b i r isya n tecrübesine ka l ­ kışam ıyorlard ı . Bulgarların ru huna, k a l b i n e h itap eden i l k eser Aynoroz orman larındaki i badethanelerden b i rine mensup (Ayaz Pa i s ( ad ı nda bir papazın yazmış oldu­ ğ u Bulgar Ta ri hidir. Bu tarih şu sözlerle başl ıyor:

« Ey sen, ahmak esir, neden kendine Bulgar de­ rneğe utanıyorsun? Vaktiyle muzaffer ordularını i s­ tanbul'un surları altına kadar getirmeğe muvaffak olan kralların yok muydu? Aman dilemeğe mecbur ettiği imparator Nikoforos'un altın kenar çekilmiş ka­ fatasının içinde köpüklü şarap içen Car Krom'un kim olduğunu unuttun mu? Mağrur Romalının huzu­ runda diz çöküp i stanbul'un anahtarlarını takdim et­ tiği Büyük Simon'un. Yunanist':l nı fetih ve Draç'ı iş­ gal eden kudretli Samuel'in k imler olduğunu artık bilmiyor musun? Bunlar Rumların çizyecileri olduk­ ları Bulgar çarları değil miydi? Ey bedhah esir, ken­ dine tekrar sahip ol, Bulgarlıkla iftihar et; vatanını, vatanının lisanını öğrenmeğe çalış! . » .

Bu eserden sonra d iğer eserler yazıldı. Bu lgar­ ların ruhunu harekete getirecek şairler yetişti. Bul­ garlar isya na teşvi k ed ildi. Tü rkçe haydut keli mesin­ den tahrif ed ilerek Bulgar l isanına a l ınan ( hayduk) kelimesi ilk dağa çıkan ôsi lere isim oldu. Hayduklar birer şaki değil, birer m i l li mücah it, birer fedakôr, bi­ rer kahra man gibi telôkki olundu ve anneler çocuk­ ları nı, daha beşikten, hayd utluğa, h ü rriyet için mü­ cahitliğe teşvik etti. İ l k meşhur haydutlar Sofya 'da Türk hük ümeti tarafından tevkif ed ilen Vasil Levski adında b i r rahip­ le, Hacı Dimitri ve Ü stüyan Karaca 'd ı r. Bunların Türk­ lere karşı meydana getird i kleri mücadele, Bulgarla71


rın i l k m i l l i şa irleri ivan Vazof, Hristo Botef tarafın­ dan desta nlarla tebci l ed ildi. Bu şa irler de haydut­ luğa başlam ış, Botef maktu l bile düşmüştü. Gerek Vasi! Levski, gerek Hristo Botef adına bilöhare i s­ tanbu lof zama n ında, birer heykel d i kilmi şti . Görülüyor ki b u isya nlar pek az zaman sonra meyvelerini vermiş, Oniki sene sonra da Bulgaristan prensliği meydana gelmişti. ( 1 866- 1 876) . Ayastafa nos ll) Ua hedesi , Bulgarlara bütün emel­ leri ni mutlak şekilde bahşed iyorken; Berlin muahe­ desi, onlara ya lnız tüfek ve bıçak kuvvetiyle üzerinde bir hak temi n edebil miş oldukları kısmı ayırd ı , Doğu Rumeli veri ldi. Ma kedonya ile Trakya ise Türk ida­ resi altında kaldı. Bulgarlar, buna kani değildi ler. Do­ ğu Rumeli 'yi yed i sene sonra (1 885) de kend ileri ne ilhak etti ler, istikla l leri ni de yirmi üç sene sonra 1 908'­ de kaza ndı lar. Maamafi h Ma kedonya nın da ilhakına veya hiç ol mazsa bir i kinci doğu Rumr : haline sok­ mak için çalışmaktan geri kalmadı lar ı şte komitec i­ lik, Ma kedonya ve Trakya ' n ı n mühim kısı mları dahi­ l i nde, bu hava l iyi Türk hökimiyetinden kurtarma k ve Bu lgardan başka bütün kuvvetleri yok etmek rnak­ sadiyle mükemmel teşki latlar hali nde meydana geti­ rilen silö h l ı hareketler, bütün isya n ların heyeti mec­ muası, asıl Bulgarista n için başla n ı l m ı ş olan haydut­ luğun i kinci safhası dernektir. Türk hükürneti, Berl in mua hedesinden sonra bir­ an Avrupa devletleri nin mura kabesi altından kurtu l ­ rnadığından, hatta Ma kedonya 'nın zabıta v e m a l i ­ yesi de bilfiil Avrupanın kontrolu a ltına geçtiğinden ve Ma kedonya jandarması daimi surette Avrupa l ı su­ baylar vasıtasiyle talim ve terbiye ed ildiğ inden ve ni72


hayet 1 908 i n kılabı üzeri ne, bütün Türklerin eşitliği ka nuni esası i l e temi nat altına a l ı ndığ ından; Bu lgar­ ları n bu son devirdeki komitec i l lği tamamiyle gayri meşrudur. Hele Kom itec i l i kte kullanılan vahşice usul­ ler ve buna rağmen resmi Avrupanın ve m ütaassıp h ıristiyan ların. cani leri Koruması; gerek h ı ristiya n l ı k gerek resmi Avrupa i ç i n lekedi r.

Düşman

elinde

esir : Edirne istihkamlarından biri.

Buna dair bazı tafs i lôt ı yine Vag ner'in Kita bın­ dan aşağ ıya aynen a l ıyoru m : «Komitecilik, doğu Rumelinin ilhakından önce­ dir. Onu icad eden meşhur binbaşı Paniça'dır. Paniça ortadan kalkdıktan sonra, lstanbulof ile aralarındaki siyasi entrikalar neticesinde komiteci­ lik hafiye teşkilôtı idaresi meşhur Bulgar edibi ma­ nastırlı Treço Kitançefe i ntikal etti. Daha sonra, is-

73


yan hareketlerinin başına Panc:a'nın kayın pederi General Nikolayef geçti. Malinof Kabinesinde harbi­ ye Nazırı tayin olunan General N ikolayef'in yerine 15 sene sonra büyük bir şöhreti bulunan hatip Dam­ yan Garniyef geçti. Bunun da bilinen yardımcıları profesör Celcef ile Matof'tur. Komitecilik teşkilôtı, 1 894'de iki komiteye ay�ıla­ rak biri (yüksek komite) adı ile Selônik'te, diğeri (Merkezi Komite) adı ile Sofya'da bulunuyordu. Selônik'te Yüksek Komite, Danıyan Garniyef'in emirlerine itaat ediyor. Sofya Komitesi ise ihtiyat kadrosu Generallerinden Tunçef tarafından idare olunuyordu. Bilôhare Tunc:ef'in yerine ihtiyat teğ­ menlerinden meşhur Boris Sarafof geçti. Boris Sa­ rafof 1 895'te bir ihtilôl yaptı. Garniyef ile Celçef Türk­ lerin elerinde maktul düştü. Sarafof Üniversite ve Li­ se talebelerinin katıldığı çetelerle harp edecek, Men­ lik kasabasını bile bir kaç saat zarfında zabtetme­ ğe muvaffak oldu. Bundan başka hemen her tarafta, Çetelerle Türkler arasında diğer muharebeler meydana gel­ miştir, Kruşevo'da vaki olan muharebede bizzat Sa­ rafof bulunmuştur. u i htilôlcilerin maksadı Avrupalıla­ rın men faatlerini haleldar ederek Avrupa'yı müdaha­ leye mecbur bırakmaktır. Buna ulaşmak için bizzat Selônik'te iki mühim suikast tertip edildi ve bunlar­ da bomba büyük rol oynadı. Bu suikastlar, ayni gün­ de yapılarak biri Fransız Gemisi Gadluy'a, diğeri Os­ manlı bankasının Selônik Şubesine karşı yapılmıştı. Daha bir çokları ile meydana getirilen bu suikastlar tamamiyle hazırlanmış bir surette yapılmışlardır. Suikast sırasında hazır bulunan bazı şahitler, o zaman halk arasında hüküm süren dehşeti, bana an74


!attılar. Su ve · havagazi boruları kesilmiş olduğundan çok büyük idi. Her tarafta üzüntü büyüktü ve etraf­ tan «Aman! Aman!» sesleri işitiliyordu. O gece kopan bir fırtına ise bu korkunç gecenin facialarını daha da ziyadeleştiriyordu. Sema ateşler içinde idi. Bu de­ v irde harici teşkilôtlar (yani Makedonyadaki komite­ lerin) reisi Selônik Bulgar Lisesinde tabiat bilgisi öğ­ retmeni buluncn Garvanof idi. Garvanof, Viyana'da tahsilini ikmal etmiş büyük bir itimat ve nurani bir fırsatla mütehallik bir zat idi. Makedonya ihtilali devam ediyordu. Selônik sui­ kastlerini müteakip, İngiliz ve Avusturya harp gemi­ leri Selônik Limanına girdi. Biraz sonra Rusya ile Avusturya, diğer devletler adına, ıslôhat hareketleri­ ni icra mevkiine konulmasını talep ettiler. «Türk anarşistlerine» isnat edilen bu suikastlar hakkında daha söylenecek epey mühim tafsilôt var­ dır: Makedonyalıların çok sayıda sahip olup kullan­ dığı dinamit, Rusya'dan, Sardalye kutuları içinde ge­ liyordu. Hatta bir gün bu kutularla dolu bir sandık gümrükte açılmış idi. Lakin Türkiye'de bahşisin mü­ him mevkii malumdur; sandıklarda öylece geçti. Banka suikasdından birkaç ay evvel bu binanın karşısında bir bakkal dükkônı açılmış idi. Burası gö­ rünüşte ziyansız dükkôndı. Lakin, dükkanın altından açılarak bankanın temellerine kadar ulaşıldı. Bankanın kapıları, Türk askerleriyle muhafaza ec!iHyordu. Felaketten birkaç saat evvel, (Bilçet) adında bir Bulgar talebesi, Türk subayı kıyafetine gir­ miş olduğu halde, müessesenin müdürüne müracaat yapıp, hayatını kurtarmak istiyorsa ailesile beraber 75


l:::ınkadan çıkıp gitmesini tavsiye etti. Müdür de bu­ n u kendisine iki defa söyletmedi. Zira, insan bu söz­ leri nazarı itibara almadan geçemezdi ki .. Tabi bu gibi mühim ihtilôl hareketlerinin muvaffakıyetle ida­ resi için, onları düzenleyenlerin gayet zeki ve bilgili insanlar olması lôzımdır.» Komitec i l i k vahşetleri n i n tari h i n i burada kese­ l i m . Çünkü bu mi nval üzere. vahşetle d üne kadar de­ vam etm iş ve n i hayet yüz bin lerce insanı katletmek, d iri d iri yakma k veya gömmek gibi canava rl ıklarla ceza land ırmıştır. Bul garlara tamamiyle dost bir ec­ neb i n i n eserinden naklettiğimiz bu tafsi lôt bize şu neticeleri çıkartıyor: 1 Bulgarlar, İ sti klôli, dini ve siyasi arzusunu açıkladı ktan sonra ; açık olarak isya na g irişti ler. Ra­ hipler. öğretmenler, edipler, şairler ve daha sonra -

Komitecilerin

vahşetlerinden bir örnek katledilmiş müslü­ manlar

76


avu katlar, subaylar, generaller, bakanlar isya nları teşvi k ve idare ettiler. Hatta bizzat Kişof dahi komi­ tec ilerle beraber yaşa mış ve bir zaman idama mah­ kum edi l mişti. Kitabım ıza a ldığımız bir fotograf Ki­ şof'u komitecilerle beraber göstermektedir. 2 Türk hükümeti, iki asırdanberi içinde yuvar­ land ığı tembe l l i k ve idaresizlik sebebiyle, başlang ıç­ ta bu isyan lara karşı askeri kuvvetler sevki nden baş­ ka bir şey düşünemiyord u. Bu ceza lar Türklere karşı Bulgarlarda Korkunç bir kin doğmasına sebep oldu. Da ha doğrusu Voyvodalar ile mü nevver Bulgarlar ta­ rafltı dan halkın kalbinde uyandırılmak istenen kin ve gayz kolaylıkla uyandı ve hemen herkes Türk düş­ ma n ı kesilmeğe başlad ı . -

3 Bulgarların birkaç nesli, Türk düşmanl ığı içinde b üyüdü ve yetişd i . Bu lgarların m ünevverleri, halkı haydutluğa, şa kiliğe, hayırsızlığa, katill iğe teş­ vik ediyordu. Şairleri b i le haydutl uğa çıkıyor ve söy­ ledikleri şiirlerde hep Türklerin imhasını tavsiye edi­ yorlard ı . -

Türklerin mal ı , ırz ı, ka nı helal sayı l ıyordu. Git­ ti kçe, hemen her Bulgar Türkleri parça parça etmek­ ten, malını çalmaktan, ırzına tecavüz etmekten baş­ ka bir şey düşün müyord u . 4

Haydutlar v e Komitec ilerle hükümetin as­ keri kuvvetleri arasında devam eden m ücadeleler, haydut ve komiteci olmayan Bu lgarlara büyük bir dehşet vermekten geri ka lmıyordu. Bu korku sebe­ biyle, h ıristiyan ve müslüman halk arasında, umumi­ yetle, açıkca güzel m ünasebetler devam ediyord u. Yoksa, Bulgarların en namusluları bile Türklere kar-

77


şı düşmanca h isler besl iyordu; bu fırsatla bur:u açik­ ca beyan etmişlerd i. 5 Bu lgarlar, ni hayet Avrupanın müdaha lele­ rini çekmişlerdi. Türk jandarması, Avru pa l ı subayla­ rın terbiye ve teftişi a ltına kondu. Avru pa, sivi l me­ murlar dahi gönderd i . Bununla beraber; Komi tec i l i k vahşetleri aza l madı, b ilôkis çoğa ldı. İ slôhattan bah­ seden Bulgarların hakiki maksadı islôhat değ i l isyan kuvvetiyle mu htariyet veya Bulgaristana i l u na k ol­ duğu aşikôrd ı . -

6

1

Kanuni esasiye rağmen, komitec i l ı k şekaveti yok olmadı, azalmadı. Mithct Paşa 'nın eseri h i m ­ meti olara k i l ô n edi len i l k kanuni esasinin memleke­ tim izde açtığı meşrutiyet devri, Hakan tarafından lağ­ vedil meseyd i, şüphesiz, Ma kedonya'nın ve bütün Ru­ melinin daha kuvvetli ve dirayetli ellerle, daha mü­ kemmel yollarla idaresi tem in ed i l i r, bugünkü felô ke­ tin önü alınmış olurdu. Heyhat! -

Bu kati hakikatler üzerine Bu lgarların vahşet ve şekaveti, nas ı l mazur görülebi l i r? Haydi muhtariyet, istiklôl a rzusuna itiraz etmeyelim, fakat hôkim m i l ­ lete mensup her ferdin, yaş v e ci nsi ayrı lmaksızın. katl ini, mal ve ırzının gasb ı n ı m ü ba h ve helôl saymak nasıl meşru olabil ir? Bu lgarların şairleri, ed ipleri m i l letlerin mutaas­ sıp vahşetlerini tahri kte o kadar i leri gitmişlerdi k i , i n s a n bu manzumeleri, şarkı ları okuduğu zaman tit­ rer. Mesela Bu lgar şairi Hristo Botef'in Türkçeye Hamit Mahlas bey tarafından tercüme edilen aşağı­ daki manzu mesi okunduğunda, Bulgar m i l letinin a leyh imizde nasıl h ırsland ırıld ığı, ruhunun ne siyah 78


kin ler ve intikam larla terbiye ed ildiği daha iyi anla­ şıl ır: Altın Arslan!

Silaha Sarılırken :

,. Gel valide gel, yeter bu efgan Cünkü yine her taraf kan! Haydut değil, ihtilalciyim ben Elbette ölüm, zülCımden ehven. Türkler bizi kovdu genç iken biz, Kan ağladı anneler sebepsiz. Mahvolmalıdır bugün bu zulmet, Zillet ile hiç yaşar mı r.-:::'.::-t ? Yalçın Kayalar içinde şimdi Kan, sargı, yara, kemik bel:ı di! . «Makedonya» benim mezarım olsun; Genç kızlara bir yolum olsun. Bir gün «Tuna'dan!» geçerken ansız Yavrum vurulur, kalırsa cansız, Sen ağlama gül -gülen vatandır­ Korkakları, korkuyu utandır! «Ağuş muhabbetin birbirini» «Vermiş bana işte kanlı bir şey» «Azmim ve cesaretim çoktur» «Ben ömrüme hiç diyemem uzundur» «Mutlak ölüm, ölüm şereftir!» « Nerde pederim, bana seleftir» «Sen süt emiyor iken memeden Dul kaldım oğul» demiş idin sen! Affet beni kahraman Valide, 79


Terk ediyorum seni bu halde; Zulüm ateşi titriyor gözümde, Bak; Sevgilim, ağlıyor dizimde; Köy yandı, yıkıldı, şimdi herkes Bir ses duyuyor: Gavur mudur?.. Kes! Bir Türk'ü bulup da dörde bölmek Top, süngü, kılıç, işte ölmek! Artık bize de bir vazife olsun ; Dağlar başı kan, kemikle dolsun! Btr gün yine köy yanar ve Türkler Genç kızları kahreder sürükler, Öksüzleri ateşe atarsa, ırzları yine yırtılır, yanarsa, Ey valide emel nizarım Sor gençlere nerdedir mezarım! Derlerse ki: - Haydioğlun öldü; Bir Türkü de Vurdu dörde böldü; Şimdi şu çınar dibinde bir dul Bir şey yapıyor: Mezarı git bul! i şte o vakit metanetinle Gel ağlama, gel güzelce dinle: Belki şu Tüfek ve şu çarıklar M iras kalır; nedir neyim var! «Bir kanlı fişek» dedindi dün sen .. Ö lmek bile az, yazar mı insan? ... «Makedonya'da fışkırır iken kan! Gel öp beni bak, mezar açıldı. 'Millet sizi güldürür yaşarsa. Balkanları tırmanıp aşarsa lôkin beni de unutma yad et! Gel kabrimi her seherde şad et; Vaktaki, köyün çok edalı Uzaktaki, köyün çok edalı .Altın memeli güzel sedalı 80


Genç kızları toplanır da birden Balkanlıların övünülecek vasıflarından Bir mersiye, ihlale ait Aşka ölüme, melale aid! Söyler ve çete «hora» dönerse, Türkün gözü kör olur sönerse Git aö�le beni u nutmasınlar Bir kanlı, bulutlu kefenim var. Şayet ana ölmeden gelirsem Bak şurada değirmenin dibinde Bir ağaça yok mu mor vezinde ? i şte orada menekşelerden Bir tak-ı zafer yapın süsleyin; Altında onun silahı çatılsın; Etrafına laleler atılsın Yükseklere al, beyaz, yeşil bir Sancak çekiniz, zafer zaferdir! Bir Türk neferi gözü oyulmuş, Elbisesi yırtılmış, soyulmuş, Altında onun elinde bir dar, Kalsın orada sefil ve murdar!.. Göğsündeki levhanın meali Şunlar olarak, bakın ne ali: « Bulgar yaşamaz, yaşar bu sancak «Makedonya'da yükselirse ancak!»

* H ıristiya n ları ku rta rmak davasının ne kadar sah­ te ve iki yüzl ü l ü k olduğunu löyık ıyla anlayabi lmek için Maten Gazetesin i n başmuharriri İ stefan Lozan'ın « Hastanın Başucunda» adlı eserinden aşağıdaki sa­ h ifeleri naklediyoruz: «Türklerin katliamlar meselesinde; bir kadın ve 81

F: 6


bir erkek, fikrimi tenvire sebep olmuşlardır. Niçin isimlerini söylemiyeyim? Erkek, bir Fransız zabiti, Makedonya Jandarma umumi müfettişi General Bo­ man'dır: Kadın, bir «Sördüşariteıı i stanbul'da Fran­ sız Hastahanesi Müdiresi «Sürjanııdır. Sürjan bana dedi ki: - İçimizde Ermenistan dağlarının en hücre kö­ şelerinde vazife yapanlar vardır. Bir tanesi bile ne bir tecavüze, ne bir kötü muameleye katiyen hedef olmadı. Hayır efendim, Türklerden şikôyeti, mucip bir hareket görmedik. Bizim elbisemiz, bir çok hıristi­ yanlardan ziyade, Onların yanında mukaddestir.» General Bumana gelince; o da şöyle söyledi : - Katliamı yapanlar hep Türklerdir Kurban olanlar da hep Bulgarlar Rumlardır zannetmeyiniz. Eğer hakikatı, olduğu gibi, öğrenmek istiyorsanız, Makedonya hôdiselerine dair Onbir Fransız subayı­ nın bundan bir kaç ay evvel yazmış oldukları rapor­ ları okuyunuz. i şte, bunlar, sizin ırkınızdandır, sizin fikirlerinizi, sizin inançlarınızı taşıyorlar. Bu raporları okuyunuz; ona göre hükmedersiniz. Bu Raporları okudum. Akıllar alm ıyor. Bunlar­ dan biri b i r Fra nsız Yüzbaşısı tarafından yazılm ış, şöyle başl ıyor:

« Derin düşünecek olursak, görülürki Makedon­ ya katliômları bütün teferruatiyla Bulgar teröristleri, Bulgar Komitecileri tarafından önceden tertip edil­ miş ve daima bir hesaba müstenit bulunmuştur. Bu hesap, çok sade ve ilk nazarda çok isabetlidir. O da, Türkiyenin vahşi ve ıslôhı gayri kabil ve daimi bir anarşi içinde bulunduğunu ve hıristiyan beşeri un­ surlara karşı asayişi hakkında en iptidai şartları da82


hi teminden aciz olduğunu Avrupaya karşı ispat et­ mektir. Onlar için herşeyden evvel Avrupanın dikkat nazarını ve takbihini çekmek lazımdır.» Bu raporlar da isbat ediyordu ki, Avrupa'yı daha emin bir surette galeyana getirmek için suikastlar, daima beynelmilel demir yolu güzergôhlarında, ya­ bancı postohanelerinde bilhassa yapılmaktadır. i şte bu sebeple, 1 0 Ağustos 1912 tarihinde Fran­ sız şirketine ait Selônik - Dedeağaç. denıiryolu bir­ leşme hattının Selônik'ten itibaren 23. kilometresin­ de iki bomba bulundu. Yine 12 Ağustos'ta Selanik Avusturya pastahanesinde bir bomba patladı, 4 Ey­ lül'de de Perlepe Vergi idaresinde diğer bir bomba patlatıldı. Tabii bu suikastların faili olan teröristlerin hangi millete mensup olduğunu söylemek fazladır. Yalnız 10 Ağustos'ta Bulgaristan hududunda «Palanka» hükümet memurları tarafından Makedon­ ya'ya sokulmak istenen kırk kadar bombanın keşfi bunların kimler tarafından i môl edildiğini ve kimler tarafından kullanılmış olacağını pek alô gösterir. Yine Makedonya'da Beynelmilel Jandarma su­ baylarından bir Fransız subayının raporunu gördüm. Mahud Koçana vakasından bahsediyordu. Bu vaka, Bulgaristanda büyük bir heyecan uyandırmış ve har­ be vesile olmuştur. «1 1 Ağustos'ta biri sebze, diğeri hububat paza­ rına olmak üzere iki bomba atılmış. Bunun üzerine, bir kargaşalık olmuş, bu kargaşalık esnasında asker, halka rastgele ateş etmiştir. Bir de halk arasında müsademe vuku bulmuş, bunda da fazla tecavüzler­ de bulunulmuştur. Yalnız bilinilmeyen bir şey varsa; o da telef olanların milliyetidir. Fransız subayı buna dair tafsilat veriyor: Gerek infilôk esnasında, gerekse 83


kargaşalık ve müsademe

esnasında 47 kişi ölmüş,

49 kişi de yaralanmıştır. Ölenler içinde 20 müslüman,

35 Bulgar, 2 Musevi vardır. Yaralıların da 30'u Müs­ lüman 19'u Bulgardır. Demek oluyor ki zayiat her iki tarafta eşittir. Halbuki Avrupanın nazarında Kocana bombalarıyla ölen ve yaralı olanlar ancak Bulgarlar­ dır. Diğer raporlar da, bu derece acaip bir takım ka­ diselerden bahsediyor; bir takım ifşaatı muhtevi bu­ lunuyor. Mesela bir Bulgar Kökünde bir bomba patlamış, kilisenin kapusunu tahrip etmiş. Halbuki infilaktan bir gün evvel, biliyorlarmış gibi, bütün hıristiyanlar köyü terketmişler, suikasttan yalnız müslümanlar müteessir olmuşlar . . . Keza, bir Bulgar köyünde halk birbirini öldürme­ ğe başlamış. Jandarmadan imdat isteyen Bulgarlar imiş, fakat taleplerini kasten geciktirmişler, jandar­ malar olay yerine vaktinde yetişememiş. Bu rapor­ larda daha acayip, daha beklenilmedik şeyler vor. insan, bunları okuyunca, kendi kendine «Sakın geç­ miş olaylar hakkında çok fena bir surette aldanmış olmayayım?» diye soruyor. Ve hususiyle 1895 tarihin­ de evvelce tertip olunarak, Sultan Abdülhamid'in emriyle resmen icra edilen katliamlar müstesna ol­ mak üzere, bütün vahşetlerin, bütün katliamların aslı esası olmadığını teslim etmek iktiza ediyor. Cünkü Türk askeri emir olursa şiddet gösterir, yoksa sev­ ki tabii itibariyle ne yırtıcı, ne de kan dökücüdür.» Muharebeden pek az önce meydana getirilen ih­ tilal hakkında gazetelerde görülen aşağıdaki vesika­ yı da okuyucular okuyunca; Bulgarların Komitecilik 84


teşkilôtı hakkıın da tam bir fikir edinmiş olacaklardır. Bu vesika, Bulgar eşkiya reislerinden Cernopeyef'in lstrumcada elde edilen bir mektubun tercümesidir ki Veni asır'dan nakledilmiştir. Sevgili hem fikir arkadaşlarım, Bir müddetten beri, bir çokları grupların birleş­ mesinden bahsetmeğe başladılar.. Sofya'da bunun hakkında bir kaç kişiden ibaret bir toplantı yapılmış.. Sofya gazeteleri bu toplantıya «Kongre» adını veri­ yorlar . . . Bu gibi işler için, «Hak sözün» Makedonya'­ da bulunan Volvodalara ait olduğunu, evvelce söy­ lediğimiz gibi, şimdi de söyleriz. Bu sebeple gazete­ lerin mevzubahis ettiği kongreye hiçbir ehemmiyet vermedik. Şimdi O Kongre hakkında birşeyler söyle­ yeceğiz. O kongrenin kararları varmış! O kararlardan bir suret size gönderiyoruz. Kimbilir ne sebeple memnun olmayan yedi kişi bu toplantıyı yapmışlar. (lazarof ve Miletiç) gibi efendilerin ayak patırtısı yapmakta olduklarını söylemek pek haklıdır. Her ne­ kadar Avrupaya gidip makedonya ahvalini bldirmiş­ lerse de bunların hepsi «Tane Nikolofum> kalıbından­ dırlar. O kişilerde ancak bizim yaptığımızı yıkmak fikri vardır. Coktanberi hepimiz biliyoruz ki; bu efendiler yal­ nız kahvehanedeki sandalyesinden sert söz söyle­ meyi bilirler. Onlar yaınız para çekmekte erbabtırlar Onlar, hastaya uzaktan reçete yazan ve hastanın yanına yaklaşmaktan hakiki tedaviyi yapmaktan korkan doktorlara çok benzerler. Onların mektuplarından bile, kendilerinin ne ka­ dar iktidarsız, ehliyetsiz adamlar olduğunu pek güzel anlaşılır. Yukarı Cuma'ya gönderdikleri kişilerin ora85


daki hareketlerinden de, 1902 senesini yeniden mey­ dana çıkarmak istedikleri tezahür ediyor. Fakat yu­ karı Cuma halkının, artık onların çalışmalarına ehem­ miyet vermeyeceklerini zannediyorum. O yolda ça­ l ışmanın lezzetini tattılar. Bundan başka biz, işlerin nasıl geleceğini bilmediğimiz için, milletimizi ve onun kuvvetini kıymetli tutmamız lazımdır. Sizin iktidarlı olduğunuza ve bomba ile ihtilôl suretlerinden biriyle çalışmak arasında ne gibi bir fark olduğunu bildiğini­ ze inanıyorum. Ve yine inanıyorum ki siz birlikte evi­ nizin yakılmasını istemediğinizi bu efendilere göste­ receksiniz zira onun siz de yapabilirsiniz. Onların yardımına lüzum görmezsiniz. Ben şimdi size gele­ mem. Zira başka yere gidiyorum. Fakat siz toplana­ rak Ustruma'nın sağ tarafında köylerde bir toplantı yapın. Orada size lôzım olan şeylerin müzakeresi sı­ rasında gelecekteki noktaları düşünerek kararlar alı­ nız. İhtilôl suretiyle mi, yoksa bombalarla mı ça­ 1 lışmak istediğinizi karar altına alınız. -

2

-

Eğer bombalarla

çalışmak

isterseniz, ka­

zanızda ne kadar bombaya lüzum vardır?

3 Kaza cemiyeti teşkil etmek lôzımdır. 4 Hangi Voyvodayı ve nekadar maiyeti fert­ lerini seçiyorsunuz? 5 Sevkiyat için kanal ve rehb erler hazır ediniz. 6 Köylerinizde bulunan tüfekler için ve ka­ dar fişeğe ihtiyaç olduğunu bildiriniz. 7 Köy jandarmaları düzelmelidir. i stemediğiniz bir takım efendilerin gelebil­ 8 mesi ve istedikleri harekete sizi mecbur etmesi ihti­ môline karşı ne gibi tedbirler almak lazımdır? -

-

-

-

-

-

86


Bazı Türk Çeteleri teşkil olunmuştur. On­ 9 lara karşı ne gibi tedbirler almak uygundur? Bunları karar altına aldıktan sonra, vilôyet ce­ miyetine yazınız. Vilôyet cemiyetince de bu karar kabul olunduktan sonra, Sofya'ya gönderilecek ve o suretle bütün halkın istediği sofya'da anlaşılacaktır. Bu suretle sizin kararlarınıza ve arzularınıza Tane Nikolof'un kararlarından ziyade ehemmiyet verile­ cektir. Tane Nikolof, beyannamesini Yuvan Smulars­ ki, Yuvan Belcef, İlo Borublu, Kosta Poteto ve daha iki üç voyvodaya göndermiştir. Onlar onun seçilme­ sini tasdik etsinler. Zannediyorum ki sizde bunlardan daha çok akıl, fikir vardır. Zira o voyvodalar cahil­ ciirler. Şarlatanlık yaparak bir kaç mükiz ile bir karar almağa ve etrafını ateşe salmağa çal ışıyor ve halkın fikrini sormadan iş görmek istiyorlar. Pavel Hristo, kendisini manastır mürahhası gös­ teriyor. Bu günlerde, o manastır mürahhası değildir. Ve manastır cihetinden hiç kimsenin itimadını kaza­ namamıştır. Bu mürahhaslar kırk kişi kadar toplanıp kendilerini seçtiklerini söylüyorlar. Yalandır. Yalan olmasa da Soyfa'da kırk kişi toplamak güç değildir. Zira öyle adamlardan Sofya kahvelerinde binlerce bulunur. Seldmlar Cerno Piyef -

Not : Benim burada gazetelere gönderdiğim mektubun suretini gönderiyorum. Sizden cevap alın­ dıktan sonra size resmen yazılacaktır. Bunların suretlerini çıkarın ve Sturumca'da Yu­ van Nikolayef'e gönderiniz. En çok siz (Por Arturlu­ lar) güzelce düşünürüz. Zira, Onların gözü sizdedir. 87


Ve onlar düşünüyorlar ki sizde bulunan silahları al­ sınlar, Onlarla sizi kapıştırsınlar ve bir ihtilal yap­ sınlar. Burada bazı köylülerin silahlarını onlar alm ış­ lardır.

* Sturu mca 'da bulunan komitenin mühim b i r 2 toplantıs ında a l ınan kararları havi b i r vesi kayı aynen aşağ ıya aktarıyoruz: -

«Bulgaristan'da Makedonya Komitesi adıyla Tane Nikolof ile arkadaşlarının toplantısı ve almış ol­ · dukları karar hakkında beyannamedir: Hudut dışındaki cemiyetin azası olan Pavel Hris­ tof efendi ve Pitula, Manastır Vilayeti, cemiyetinin murahhası Görgi Papa Hristof efendi Makedonya işlerinin kıymetini bilerek içerdeki komite adamları­ nın bir çok zaman ile mukabele gören bağırmalarını işiderek bu senenin haziran başlanğıcında Bulgaris­ tan'da bulunan ve eski Makedonya işinin murahhas­ ları olan efendilerle görüşmek, toplantı yaparak Tür­ kiye'nin ahvalinin pek zayıf bulunduğu şu sırada ne yapmak geldiğini düşünmek ve ait olduğu kimseler tarafından düşünülmeyen ve bir şey yapılmayan b u işleri zikretmek istediler. Birinci toplantı T.T. Niko­ lof'un evinde oldu ve şu şahıslar, toplantıda hazır bulundular. T.T. Nikolof, Mayor, Deryo Mençof, Gor­ gi Papa Hristof, Aleksandır Eftimof, K. Zakof, iki haf­ ta sonra ikinci bir toplantı daha yapıldı. Bu toplantı­ da altı yedi Voyvoda daha bulundu. Birinci ve ikinci toplantıda, Türkiye'nin ahvaline ve Bulgar cemiyet­ lerinin çalışmalarına dair umumi müzakereden sonra şu kararlar alındı: 88


1 İtalya harbi Yemen isyanı, Arnavutluk ka­ rışmaları ve içindeki nazik işlerle saat ve saat suku­ ta doğru giden Türkiyenin ahvali. O toplantılara ka­ tılanlar böyle bir zamanda çalışmıyarak susmanın günah olduğunda müttefik idiler. -

İçerdeki cemiyetler ahvalinin pek fena bu­ 2 lunmadığı fakat tam iyi de olmadığı anlaşıldı. Ora­ da bulunanlar, memnuniyetlerini beyan etmekle be­ r_pber, işlerin evvelki kadar iyi ve yolunda olmadığını söylediler. O cemiyetlerde birlikte çalışmak fikri kay­ bolmuştur. O sebeple büyük işler yapmak mümkün değildir. Cemiyetin parası ve tam fedakôr voyvoda­ ları noksandır. Makedonya'nın Vilôyet cemiyetleri, güya her biri kendisi için çalışıyorlar. O cemiyetlerin Bulgaristan'da bulunan murahhasları da güya ayrı ayrı mesaide bulunuyorlar. Murahhaslardan Todor Lazarof, malesef bir senedenberi esirdir. Bu sebep­ lerden dolayı toplantıda bulunanlar, cemiyetin işleri­ ni ilerletebilmek için behemahal birleşmeğe birçok eski ve yeni voyvodaların birlikte çalışmalarına karar verdiler. -

3 Makedonya muhacirleri, her nekadar çok ise de soğukkanlıdırlar. Aralarında irtibat yoktur. Bunların kuvvetinden yararlanacak bir kişi zuhur et­ memiştir. Bulgaristan'da bulunan murahhasların ça­ lışmaması da soğukluğun başlıca sebeplerindendir. Her nekadar bu soğukluk meşhut ise de işte gönül­ den çalışacak kişilerle bu kuvvetten istifade etmek kabil olabilir. 4 Resmi Bulgaristan hükümeti bu işte uyu­ yor. Fakat pak vicdanlı, bilgili, yeni fikirli kişilerden teşekkül edecek bir Makedonya Cemiyeti, uyuyan hükümeti uyandırabilir. Resmi Bulgaristan hüküme-

-

89


ti, bu halde olmakla beraber, Bulgaristan'ın umum fırka reisiyle askerlerinin, büyük efendilerinin ve ef­ kCirı umumiye Makedonya'ya muhtariyet sağlamak için, şimdiye kadar bu derece müsait olmadığı ve resmi hükümeti, bu işe girmeğe mecbur edecek bir vaziyette bulunduğu görülmemişti. Bu fikirlerin açıklanmasından sonra, toplantı bir komisyon seçimi yaptı. Komisyonda şu şahıslar bu­ lunuyordu: Doktor VilCidof, Mayor, Derya mencof, Görgü Papa Hristof, K. Zakof, Bu komisyon, Gorna Bayine köyündeki hastanede yatmakta olan murahhas La­ zarof Todorof fikrini aldı ve gelecekte ki sualleri La­ zarof'a sormayı taahhüt etti. Bu sorular da şöyleydi : Artık Makedonya'da ayrı grupların birleşme zamanı gelmedi mi? Birlikte çalışmak zamanı değil midir? Yeni murahhaslar seçmek ve içerde bir kongre ak­ detmek muvafık mıdır? Komisyon, ayrıca Matof, Pro­ fesör Mi letiç'le görüşüp fikrini sormayı da deruhte eyledi. Haziran nihayetinde yapılan 40 kişi nin katıl­ dığı bir toplantıda, eski voyvodalar huzurunda yapı­ lan konuşmalar okundu ve aşağıdaki maddeler na­ zar-ı dikkate alındı: a - Todoz Lazarof cevabında,

beyan olunan

fikirleri şahsı namına kabul ettiği, fakat mahalli voy­ vodalarından

cevap almadıkça Üsküp

murahhası

(delegesi) sıf atiyle fikir beyan edemeyeceğini söy­ lemiş. b - Hristo Matof, verdiği cevapta bu fikirleri kabul ettiğini söylemiş.


c - Miletiç cevabında, birleşmek için son de­ rece çalışmak lôzım geldiğini, zira böyle bir hareke­ tin komitede birlik ve ittifakın olmadığını ve komite­ nin zayıf bulunduğunu Avrupa'ya anlatacağını söyle­ miş. Seçim ile o kişilerin yanına gidenler, Makedon­ ya cemiyetlerine daha üç delege birlikte seçmekle, birleşmek fikrinin husulüne çalışmağa karar verm:ş­ ler. Bir defa daha komisyon, Todor Lazorof'un yanı­ na gönderildi. Bundan bir hafta sonra d a, diğer b ir toplantıda, Komisyon şu kararları vermiştir: Komisyon Hristo Matof'la bir defa daha görüş­ sün diye karar vermiş ve iki Temmuzda görüşmek is­ temişler. Fakat, Hristo Matof hiçbir cemiyetin dele­ gesi olmadığından bahisle görüşmek istememiş. Dolazarof, Makedonya'daki Voyvoda Aleksand­ rof'tan aldığı mektupta cemiyetin delegelerinin de­ ğişdirilmesine muarız bulunduğu ve işlemek isteyen­ lerin Makedonya'ya gelmesini ve açık delegelik ol­ madığı ve o mevkileri Doktor Koşef, Doktor Tatacef ve Peyepetrof'un işgal etmekte olduğunu yazdığın­ dan bahisle çok, ama pekçok çalışmanın iyi olacağını söylemiş. . . Böylece, bu toplantıda yeni komisyon şu şahıslardan teşekkül etmiş. T. T. Nikolof, Pavla Hristof, Aleksandır Prote Ki­ rof, Dr. Vladof, Görgi Papa Hristof, K. Zakof Bu ko­ misyon, artık bütün güçleriyle işe girişmeyi,

birleş­

mek fikrinin gerçekleşmesi için de umumi bir yazı ile makedonyadaki bütün çete reislerine bu beyanna­ meyi göndermeyi ve onlardan reylerinin bu komis­ yon azalarına verilmesini ricada bulunmayı taahhüt etmiş. (Ta ki umumi bir kongre yapılıncaya kadar}. \

91

.

.

-- .

;

..;.


DOYRAN FAC İAS_I

Doyra n Faciası hakkında Rumeli gazetesi n i n 30' Ağu stos 1 328 tari h l i sayısından aşağıdaki tafsi iôtı na kled iyoruz : Bomba, evvelce söylediğimiz veç h i le pazar yeri­ nin orta yeri nde patlamıştır. Bomba bir u n çuva l ı içinde bulu nuyor:d u . Köylünün biri u n a l mak üzere pa­ zarda bir çuval pazarl ı k eder, fiyatı kararlaştı rıl ır. Ka ntar almağa gittiği sırada satılmış olan, çuva l ı n içinde bulunan bomba patlar v e m a l u m o l a n hasarı yapar. Ö lü lerin ve yara l ıların mi kta rı hakında m u htelif şayialar söylenmekted i r. Evvelki geceye kadar ya pı­ lan tahkikat neticesine göre bu mi ktar çıkarılm ıştır. 13 ölüden 1 1 'i müslüman 21 ağır yaral ıdan 1 8' i müslüman, 1 5 hafif yara l ıdan çoğ u müslüman. Selô­ ni ğe na kled ilen ya ra l ı ların adedi on a ltı olup, bunla­ rın birisi de çocu ktur. Haber aldığımıza göre, yara l ı ­ lardan b i r k ı s m ı d a Siroz'a gönderi l miştir. Doyra n'da, kalanlar ise hafif su rette yara l ı olan lard ır.

S İ ROZ BOMBASI Veni Asır'ın Siroz hususi mu habirinden : Eyl ülün on sekizinci sa l ı günü saat a laturka altı­ ya yirmi kala esmi cami şerifin sokak duvarına ko­ n u lmuş olan bomba, dehşetli bir g ürültü ile infilôk etm iştir. İ nfilôkın şiddetli tesiriyle o civarda bulunan ev92


ilerin camları kırı l m ı ş ve mağazaların b i r kısmı hasa r görmüştür. Halkdan i k i kişi ağır ve on k i şi hafif su­ rette yaralar almıştır. Yap ılan derin ta hkikat neticesinde, yara l ı lardan Bedrettin ve Bek i r Halil, Şteryu adında bir şahsın du­ vara eği lerek bir şey koyduğunu görd ü klerini, sonra ·bombanın patlad ığını Şteryu 'nun koçmaya boşlad ığı­ nı beyan etm işlerd i r. B i r başka yara l ı do Şteryu'nun ;bom bayı koyduğunu söylemiştir.

93


SELAN [KTEKİ BOMBALAR

Sabah Gazetesi 'ne Çekilen Telgraf : Selônik 1 7 Eyl ü l Cumartes i akşamı saat sekiz buçuk sıralarında h ü kümet dairesi civarında Kasımi­ ye Ca mii ya kınında yola b ı ra k ı l m ı ş bir yumurta se­ p€ti görülm üştür. Sepeti i l k gören berber Mehmet şüphelenerek içini muayene etmiş ve içinde b i r bom­ ba bulunduğunu farketmişti r. Berber Mehmed, der­ hal zabıtaya müracaatla keyfiyeti i h bar etmiş, i l g i l i memurlar adı gecen yere giderek elektrik cerya n ı n ı kesmek suretiyle patlamasını önlemişlerd i r. Bomba zararsız hale getirildiği sı rada, işitilen iki bomba sesi epeyce heyecan uyandırmış, çarşılardan herkesi ev­ lerine g itmesi ne sebep olmuş ise de, karakollardan sevked i !en pol is ve ja ndarma sükuneti sağla mış ve tahki kata başlam ıştır. Ya pılan ta hki katta, bomba lar­ dan biri n i n Sa bri Paşa caddesinde ve iskele ya kın ın94


da bulunan havagazı idares inin karşısındaki arsada d i ğerinin ise Unkapan ında tramvay yolundan Bey ha­ mamına giden dar sokakta i nfilôk ettiği a n laşılm ıştı r. Bu iki bomba da mühim b i r hasar yapmamış, civar binaların camlarını kırmakla kalmıştır. Nüfusca za i ­ yat yoktur. Ya l n ız üç k i ş i hafifçe yaralanmış� ı r. yara l ı l a rdan biri Alman Konsolosu nun tercüma n ıd ı r. Sa baha karşı Vardar caddesi nde, Türk Postane­ si köşes inde yine saatlı bir bomba halk tarafından görülmüş ve postane muhafazası ile görevl i Jandar­ ma ve Pol isler tarafından telleri kesil erek, zararsız hale getirilmiştir. 1 3"1 7 senesi bombalarının hat ı raları halk arasın­ da hen ü z mevcut olduğundan, şeh i rde epeyce he­ yecan meydana gelmiş, açık dükkônlar kapanmış ise de; hükümetin aldı Q ı ciddi tedbirler üzerine sükun avdet etmiştir. Fa i l leri n yaka lanması bek lenmekte­ dir. Nuri _

*

Selônik'te Ağustosun onaltıncı gunu küçük Meh nıed efendinin ote l i n i n köşesine bıra k ılan ve pat­ lamadan ele geçiri len bombayı koyan şa hıs yaka lan­ m ıştır. Yaka lanan şahıs kevkili hal kından olup bir hafta önce kevki l i İ lya Dimo ve Ka rasula Karyeli Ştuyko ile Selôni k'e geldiği anlaşılm ıştır. Bunların üçü de tevkif ed ilmiş, olayla ilgili sorguya ve ta hkika­ ta başlanm ıştır.

* Şimdi de meş'um 1 895 katl iômı üzerine bir haki­ kat güneşi neşrettiği ve bertaraf bir ecnebi kaynak- 95


tan sızdığı için, Stafan Lozan'ın yuka rıda ismi geçen ( Hastanın başucu nda ) adlı eseri nden, aşağıdaki sa­ h ifeleri i ktibas ediyorum :

«Okuyucularımdan istirham ederim, Sözümü iyi anlasınlar. Ben hiç katliam olmamıştır demiyorum. Heyhat! Olmuştur. Bilhassa vaktiyle Mösyö Pol Kambo'nun cüret­ kerône ve basiretle haber verdiği, Viktor Bezar'ın k uvvetli kalemiyle tasvir ettiği katliômlar yapılmış­ tır. Lôkin bunlar emir altında yapılmıştır. Emri vere­ nin de kim olduğu malumdur. 1 895 senesinde bir akşam Haliç kapısının öbür ucundan hocalar geldi­ ler. Gizlice dediler ki : - Bilirmisin, efendimiz hıristiyanların katline müsaade etti. İşte bu feci gece de resmi listede is­ mi bulunan üç bin Ermeni bir tane kalmayıncaya ka­ dar katlolundular. Ayni emir: telgraflar, vapurlar di­ ğer vasıtalarla Ermenista'nın tô öbür köşesine kadar gitmiş ve efendinin emrinden istifa edilmişti. Hocalar tekrar müdahale edip de «Yasak! Efendimiz artık de­ vam edilmesin diyor» deyinceye kadar hıristiyanlar kesilmişti. Evet, bütün bunlar tarihe geçmiştir. Bunlar için şüpheye mahal yoktur. Lôkin tarihin ya­ nında hurafeler de vardır. Eğer hakikatşinas iseniz yalanları, mübalôğaları ve bilhassa şark milletlerinin beyinlerini hususiyle hesaba katmalısınız. Bu düşün­ ce o kadar acayip, o kadar karışıktır ki ölü bozan suikasdin failidir, katil ise tahrik edilendir. Bakınız yüzlerce emsôli arasında bir misôl ala­ lım: 1 895'de Ermeni katliamı sırasında Sivas Fransız Konsolosunun zevcesi Maciam Karelinin yazmış ol96


duğu parlak sahifeler henüz herkesin hatırındadır: «Bir gün katliam başlar. O zaman konsolos eli­ ne bir silah alır, bir silah da zevcesine verir. Her ikisi de evlerinin terasına çıkarlar. Fransız bayrağını yarı­ ya kadar çeker, beklemeğe başlarlar. Ne kadar Er­ meni, ne kadar hıristiyan varsa konsoloshaneye ilti­ ca eder. Ü ç ay mütemadiyen hakiki bir muhasaraya dayanırlar; Konsolos, sabah, akşam bulunduğu bi­ nanın damına çıkar, nöbet bekler düşmanlar biraz fazla tazyik etti mi nişan alır, ateş eder. Yorulup is­ tirahata ihtiyaç görünce, karısı onun yerine geçer, beklemeye başlar. Bir gece kıpkırmızı bir alev gökle­ re çıkar. Bakarlar: Sivasın evleri yanıyor. Yangın ge­ nişler. Yağmacılık baş gösterir. O vakit madamK ar­ liye giyinir, dışarı çıkar. Yanan sokaklara girer! Ka­ dınları ellerinden tutarak evine getirir. Yemek salo­ nunda hepsine birer şilte verir. Yangını söndürmek için eşyasını hazırlar. . . Ve tekrar ediyorum, bu höl tam üç ay devam eder! Evet, bu sahifeyi kimse unut­ madı. Madam Karliye bu hareketi sebebiyle clejyön denör» nişanı aldı. Bu nişan, hiç bir zaman bundan daha büyük bir kahramanlığa môkafôt olmamıştır. Lôkin bu vakalara ait daha bir takım tafsilat vardır ki, umumun meçhulüdür. Bu tafsilat Madam Karliye'­ nin hareketlerindeki yüksekliği asla ihlôl edemez. Yalnız ozamanki hôdiseleri garip bir suretle aydınlı­ ğa çıkarır. Bunlar Konsolosun resmi raporunda bu­ lunduğu halde, şayanı ibret bir tesadüf eseri olarak katiyen açıklanmamış, gizli tutulmuştur. « Mösyö Karliye; Konsoloshane terasi üzerinden muharebelerin günü gününe devam ettiği sırada bir gün, kulağının ta yanından bir kurşun vızıldayarak geçdiğini duyar. Kurşun arkadan geliyordu. Şüphesiz ki, evde bulunanlardan biri tarafından nişan alınarak 97

F: 7


atılmıştı. Arkasına döner, kendisine tevcih edilen si­ lahı, daha namlusundan dumanlar çıkarken görür. Ateş edeni de anlar: Bu bir Ermeni idi. Halbuki Kon­ solos bu Ermeniyi şüphesiz ölümden kurtarmıştı. Ü ç gündür. Konsoloshanede yatırıyor, Orada besliyordu. Herifin üstüne yürür ve der ki : «Bedbaht, ne yaptın? .. Ben sana iyilik ettim. Ha­ yatımı tehlikeye koyarak seni, arkadaşlarını müdafaa ediyorum. Öyle iken nasıl elin vardı da beni öldür­ mek istedin? « Ermeni, diz üstü düşer. Ve şöyle konuşur : «- Evet; doğru! Sizi öldürmek istedim, çünkü kendi kendime dedim ki, «Fransız konsolosunun kat­ li haberi alınır alınmaz, Fransa hemen buraya asker gönderir. Türk hakimiyeti de biter. İ şte katliama hedef olanların düşünceleri . . . Do­ ğu vakaları hakkında bizde uyanan fikir ve inanç­ lar, ne kadar mı,ıhalif. Biz, yalnız bir tarafta kan dö­ kücü cellatlar, diğer tarafta masum maktuller görüyo­ ruz. Hakikatı, bütün açıklığı ile, hatta buruşuk katla­ rına kadar öğrenmek lazımdır.» (Hastanın Başucunda - Siraceddin bey tercü­ mesi sahife - 1 07 ve onu takip sayfalar) H ristiyanları kurtarmak davasının mahiyeti işte bundan ibarettir. Türk h ü k ümet ve Meclis-i Mebusa n ı 'nın i ki sene evvel Bulgar ve Rum halkı a rasında kiliselerin ta ksi­ mini kolaylaştırmak için mühim bir meblağ ta hsis et­ tiği ve m üteaddit yerlerde kilise ler yaptırdığı düşünü­ lecek olursa, d üşmanlarımızın a leyhi mizde yaydıkla rı kötül ü kler hakk ında da ehemmiyetli b i r fikir edi nile98


b i l i r. Yaz ı k k i biz bu yanlış kanaatlerin tesirlerin i iza­ leye calışmağı şimd iye kadar d üşünememişti k ve Av­ rupa'da b ütün efkarı umumiyenin aleyhi mize dönme­ sine mahal vermiş. uza ktan seyirci ka l mıştık. Yine pek yaz ı k k i d üşmanla rımızın tera kk ilerini ta kip edememişiz: Onlar manevralar tal i m ler yapar­ ken ; a ralarında ittifaklar a kdederlerken biz uğursuz bir politi kacılıkla meşgu l oluyor, b i ribiri m izi yiyor. kulüplerde, gazinolarda şarlatanlıkla va kit geçi riyor­ duk.

99


M İ LLİ E MELLER VE VATANDA B İ RLİK

Bir asırdanberi uğradığımız felôketlerin e n bü­ yükleri hariçten değil, dahi lden gelmiştir. Sıra ile biz­ den ayrılan Romanya, Yunanistan, Sırbistan, G irit hep kendi tabamızın isya n la rı i le ayrılmıştır. En niha­ yet, bu bizden ayrılan küçük devletlerin üçO-dördü birleşerek bizi bugün tamamen Rumeli'den ç ı ka rıyor­ lar. Bu hususta bizim tabamız, fakat onların millet­ taşları olan h ı ri stiyan ahalisi tarafından da bu küçük devletler büyük yardımlar görmüş bulunuyorlar. Milli emeller ve Vatanımızda birl iğin yokluğun­ d a n meydana gelen b u isyanların ne kadar büyük bir manası vard ı r. Maalesef biz o manayı daima an­ lamamış, daima isyanları yalnız ceza ile izaleye uğ­ raşmışızdır. Hôlô - pek çok korkuyorum - anlamayo­ ruz ki s ı rf cezayla isyan bastırılmaz, belki az zaman son ra daha büyük bir şiddet ile feveran etmesine yol 100


acar. Hele fenalığın enbüyüğü : Yeni yeni isyanlara sebebiyet verecek bir hattı hareket takip edişi mizd i r. Son mağl ubiyetimizi bir de bu m i l li emel ler ve vata n ı mızda birlik ve beraberl i k noktai naza rından ta h l i l edel i m ve kendi mize gelecekte olsun sağlam bir hattı hareket tayi n i ne çalışalım :

Düşman elinde esir : Kahraman Edirnernizde

ı

Yığın yığın şüheda

Ey Türkler, şühedanızın cesetleri düşmanların ayakları al­ tında

eziliyor.

Çalışınız,

yükseliniz, kuvvetli

olunuz, kur­

tarınız.

Bu muharebenin bize sebep olduğu zararlar, ız­ d ı raplar ne kadar büyük bir musibet teşkil eder? De­ n ilebi l i r ki bizim bu mağl ubiyeti miz, tarihte n ice isim yapmış kavi mlerin yeryüzünden silinmesine sebep o­ lan meşhur mağlu biyetlerden bile daha vahşiyane. da­ ha kan dökücü ol muştur. Müttefi klerin 75,000 bin ki1 01


ş i l i k mu ntazam ord ularına karşı, ç ı karabildiğimiz 35, 000 bin kişilik acemi, askeri terbiyeden habersiz, ek­ seriya fena kumanda edilmiş ordumuz mağl u p old u : kahraman kaleleri mizin şan l ı m üdafaaları, Çatalca ve Boloyır mu kavemeti askeri şerefini kurtarmaktan başka bir meyve veremedi. Harp meydanlarında şe­ hid düşen kardeşleri m iz yüzbinden aşağı değildi r. Fa kat felôketin en büyüğünü; m uhaceret esnasında kendi köylerinde. kend i evlerinde katled ilen, ırz ve malına tecavüz olunan kardeşleri miz yaşa m ış, sefô­ let içinde inleyenlerin sayısı yüzbi n lere u laşmıştır. Bu zayiatlar, ızd ı raplor, facialar her harbin zaru­ ri elim neticeleri nden sayılmış olamaz. Elbette mağ­ l upların tal i h i daima karanlık, daima hazin ve dehşet­ li olur. Lô kin bal ka n l ıların işlemiş olduğu vahşetlere, zamanım ızda değil, orta çağlarda bile ender rastla­ n ı rd ı . Mağlup tarafa ait silôhsız, m üdafaasız halkın ve esiri askerlerin i n can ı , dini, ı rzı taarruzdan korun­ mak lôzım gel i rken ; Rumeli islôm halkının ve esir as­ kerlerimizin her tarafta d üçor olduğu va hşetler, i n ­ sa n ı n n e korkunç b i r canavar old uğunu gösteren bir i bret levhasıd ı r. Halbuki; amansız d üşmanlarımız ola n müttefikler yarım veya üç çeyrek asır önce onlara yardım eden. hatta onlardan on kat daha büyük vahşetler göste­ ren Makedonya, Trakya h ı ristiya n halkı ve komiteci ­ ler henüz harp esnası nda kendi taboa m ız, kendi va­ tandaşımız idi. Çok yerde Türk askeri kuvvetleri çeki­ lir çekilmez yerli h ı ristiyo nlar, bi rkaç komiteci ile k i onlar do kendi memleketimiz halk ındandır - birle­ şerek yağmalara, i nsanları öld ü rmeğe, ı rza tecavüz etmeğe koyu lmuşlard ı r. 1 02


Bu yanyana yaşıyan i nsanlar, komşularının ka nı­ na ne kadar susamış olmalı ki biçare b i r hükümet korkusu kalplerinden silinir silinmez, üzerlerine vah­ şi hayvanlar gibi atıl ıyorlar; parçal ıyorlar, ya kıp yı­ k ıyorlar! Bu k itapta okuyucular öyle ha l lere rastl ıyacak­ lard ı r ki, ciddet hayret edeceklerd i r. Hakikaten çok defa en feci cinayetlerin işlend iği yerlerde müslim ve gayrimüslim ha l k ı n kardeş gibi geçinme kte olduk­ ları şüpheden uzak denilecek derecede doğrudur. Bu h ususta, tarafsız, h ı ristiyan hatta Rus şahidlerin ifa­ deleri mevcuttur. Bu ka n l ı misôl ler. insan ruhunun kara n l ı k bir mua mma teşkil ettiğine şayan ı tefekkür delil lerdir. Demek ki altı asırl ı k bir kaynaşma, Türkleri sev­ d i rmemiş, vatandaş s ıfatiyle kabul ettirememiştir. Onlar, daima bu m i l letin ruhu nda bir mütecaviz, bir menfur d üşman suretinde yaşamış, Onlara karşı dal­ ma k i n , daima h usumet beslen mişti r. Bir memleket için, hal kının ka lbini kemiren bu menfur hislerden, düşma n l ı klardan daha m üthiş, da­ ha helôk eden nasıl bir içtimai hasta l ı k olabilir? Ve bu hastalık, ası rlardanberi devletimizin temel leri n i , f ı rt ı n a l ı bir sah i ldeki u l u, teh l i keli kaya ları aza r aza r aşınd ı ran da lgalar g i bi, deşip gid iyor. Bu içtimai has­ talığa, « m i l l i emel ler ve vatanı mızda birl i k ve bera­ berliğin yok oluşu» adını veriyorum . Ecdôd ımız; cesu r, kahraman namuslu askerler­ d i ; ekseriyetle adil, merhametli i nsanlardı. Hele baş­ langıçta bir devleti tesis ve idare için gereken her türl ü hassasiyeti ve faziletleri haki katen göstermiş­ lerd i . Bu faziletleri n en mühimleri ise ( kudretli ve adaletl i ) olmaktır ki, i şte bu sayede de bir kaç asır hükümran olabi l mişlerd i r.

1 03


Fakat ecdad ımız, hiçbir zaman tabô ve mah iye­ tindeki lerin ruhunu, kalbini, hissiyatı n ı lôyıkıyle nazarı itibara almamışlar, Onla rı ister istemez celbedecek ve onlara vata n i bir terbiye verecek vatanın faydala­ rını sevdirecek usul leri ve yol ları a ramamışlar, d ü ­ şü nmemişlerd i r. Hele bol luğun, refa h ı n ecdadımızın ruhu nda do­ ğuracağı uyuşukluklar dolayısiyle yavaş yavaş ada­ letl i l i k ve kudret l i l i k de za il olunca art ı k hôkim iyeti tem in etmek g üçleşti. Ve elim neticeler iştebir asırd ı r uzayan hezimetler, mağlubiyetler, i ntikamlar v e bun­ ların en müthişi şimdi içinde, yara l ı ve muzda rip, ze­ l i l ve perişan şek ilde çıktığımız Rumel i faciaları old u . Bu facialar bize bir vazifeyi t e l k i n ediyor ki o da şudur : Memleketimizin u nsurları arasında milli emel ler ve vatanımızda vahdeti, hiç ol mazsa ahenk ve müş­ terek hislerin samimiyetle, i h lôs i l � . tesis etmesine çal ışmak lüzumunu an lamaktır. Bu muharebede Bulgarlar, Yunanlılar ne hayret verici bir birlik olarak d üşmana h ücum etmişlerd i? Cü mlesi tek bir yay ile işleyen bi r makinaymış gibi hareket ettiler. Hakikaten onları ta hrik eden yay bi r tane _id i : M i l li ve vata n i gaye! Cümlesi senelerden be­ ri ruhu nda büyü k bir Bulgarya, büyük bir Yunan istan meydana getirmek gayesi n i bes lemişlerdi. Buna ise ancak Türkleri mağlup etmek sayesinde i mkôn bu­ lunabilirdi. Senelerdenberi buna hazırlanıyorlard ı . Ve bu aziz gayeleri n i n gerçekleşmesi için bütün mil let feveran ederek, bununla beraber yine uzun seneler­ denberi almış olduğu askeri terbiyeden ktıtiyen ay­ rılm ıyarak bir muharebe yapt ı la r . . . İ ntizam ile, sanat 1 04


ile, terbiye ile ve kati bir azim ve meram i l e harp et­ tikleri için de kazandılar.

* Maziyi bir an için bir ta rafa bıra ka l ı m da, şim­ diki halimizi düşünel i m : Acaba şu bulunduğumuz halde olsun milletin fertleri cümlesi veya büyük ek­ seriyeti milli ve vata n i bir gaye etrafı nda toplanmış mıd ır? Yahut hiç ol mazsa toplana bilir mi? İ ! k nazarda bizi hepimizi etrafında toplayacak bir isim vard ı r: Türk. Devletim ize eskidenberi (Büyük Türk Devleti) den il iyordu ve bu nokta i nazardan (bir­ lik) mevcuttu . Bu devleti ka hramanl ıkla, adaletle, a k ı l la kurma­ ğa muvaffa k olan m i l letin reisi ve ilk Padişa h ı Sul­ tan Osman olması itibariyle bu umumi isim haki kate uygund u r. Çoktanberi pekçok unsurlar; bu (Osmanlı) ismini ifti harla kabul etmi ş bulun uyor. Fa kat acaba ya l n ız bu isim. Osma n l ı unsurunu sarsılmaz bir gaye etrafında toplamağa kôfi bir sebep midir? Milletleri vücuda get i ren. fertlerinin ru huna kud ­ ret bahseden, gayeler veren elbette daha kuvvetl i başka sebepler vard ı r . . . Bunların e n mü himleri : Din, tarih ve l isand ır. Bu üç nokta i naza rdan meseleyi tetkik edince dörü rüz ki, bugün, bahusus son muharebeden sonra Türklerin büyük ekseriyetini toplayan bir d i n vard ır ki o da İ slômiyet'tir. İ talya'nın tecavüz ve kötülüklerinden, bu son m üthiş mağl ubiyet, ölüm ve taksiminden sonra da­ h i Türkler (23) mi lyon n üfusdan mürekkep bir devlet­ tir ve bu n üfusun ancak üç mi lyonu gayrimüslim, yir­ mi milyon u müslümandır. 1 06


TAR İ HE GEL İ NCE : İ slômiyette ı rk ve kavm iyet dava ları reddedi ld i ­ ği nden bütün müslümanlar için ya l n ız ( islôm) mev­ cuttu r. Meselô Hazreti Ö mer, Sa lô hadd in-i Eyyübi ve Fatih Sultan Mehmed bütün İ slôm e h l i n i n milli, tari­ h in e dahil olmuştur. Bu üç islôm büyüğünün biri n i n A rabistanlı, i kincisi n i n End ü l Oslü. Ü çüncüsünün Türk olduğuna asla ehemmiyet veri lmez.

DEVLET İ M İZ İ N İSLA M UNSURLAR! : Ara blar, Türkler. Kürtler. Lazlar, Çerkezler ve­ sa i re islôm m i l l iyetini esasta kabul etm işler. kavm i ­ yet v e ırkta n soyu nmuşlardır. Meselô Araplar ca h i l i ­ yet zama n ı i s m i verilen islômdan önceki devletlere a it tari h leri n i ta mamen un utmuşlard ı r. Türklere geli nce; İ slômiyeti n en büyük mücahit­ lerinden biri ola n bu kavmin islômiyetten önce tari h i b i l e malum değildir. B u n u n ·için şimd iye kadar Türk namı müslüman adı ile daima ikiz olara k gelmiştir. Türkler bir kaç büyük devlet ku rmaya muvaffa k olmuşlard ı r, fa kat h i ç birine (Türk) adı vermemi şler­ d i r. Ancak (Selçuk, Atabek. Osma n ) gibi kurucuları­ nın adlarına izafetle Selçuklu devleti. Osma n l ı dev­ leti demişlerd i r. Bu devletlerden her biri n i n büyük islôm ta ri h i n i n sa hifeleri n i i ft i harla süsl üyor v e devletleri yıkılanların dahi adı bütün ehli İ slôm tarafından hayı r ve övünç­ le a n ı l ıyor. İ slômiyet zuhur ettiği zaman, Ara p yarımadası birbirleriyle d üşman kabileler tarafından iskôn ed i l ­ mişt i . Fah ri kôi nat efendim izin en büyük muvaffa kı-

106


yeti, o d üşman l ı k ları tomome.n izole ve müminler ora ­ sında hakiki bir kardeşliği tesis buyurmosındo görül­ müştür. Bedirde, ilk defo olara k bizzat Hazreti Mu­ hammed (S.A.V.) in ve m uhtelif kabilelere mensup muhacirler ve ensorlor İ slôm bayrağının altında bir­ leşerek kend ileri n i n de mensup olduğu Kureyşin mu htelif şubelerinden müteşekkil Arap fırkoloriyle harp etti kleri daki kada (Araplık) ka ldırı lmış ( İ slômi­ yet) kurulmuş bulunuyord u . O zamana kadar orap­ lardo kabile asaleti fikri, bugün Bu lgar, Yunan vesoi r yen i m i lletlerde görülen m i l li taassuptan ç o k daha kuvvetl i derecede h ü kmetmekte idi. Araplar, beni Ho­ şimden olan Hazreti Peygamberi n ,da mad ı Hazreti Ali'nin, muhtel if Kureyş şubelerine mensup Ebu Be­ kir-is-Sıdd ık, Ö mer'ü l - Faruk gibi Kibar muhacirlerin kendi kabile ve hatta a i le efrad ına karşı silôh kullan­ maktan çekinmedi kleri n i görünce renk ve ı rkın İ slôm ve İ man yanı nda, güneşi n doğmosiyle yok olan ka­ ran l ı k gece gibi, bir gölgeden ibaret olduğunu anla­ d ılar. Ve cümleye ayni h issiyatı, ayni imanı, ayni emeli, ayni h u kuku ba hşeden, hepsini manen ve mad ­ deten kardeş k ı lan İ slômiyetin yüceliğine bir kere daha inandılar. O dakikadan itiba ren, İ slôm iyet harp etme ksizi n geni şlemeğe başlad ı . Onuncu h icri sene­ de Mekke'nin fethiyle, bütün Arap Ya rı madası , sekiz dokuz m i lyon nüfusla, İ slôm d i n i n i kabul etmiş, kar­ deş l i k daires ine ve eşitl iğe dah i l olmuş bulunuyor­ du. « Müminler biri b i r i n i n kardeşidi r! » İ şte bu yüce esastır ki, islômiyetin Cin'den Um­ man denizine. H i ndistan'dan Endülüse kadar yayıl­ masına h izmet etmiştir. Haki katen bütün i nsanları birbirlerine kardeşl i k 1 07


derecesi nde yaklaştırmak, hepsi ne bir ailenin ferd i imiş gibi ayni hissiyatı, ayn i imanı, ayni emelleri, ay­ ni hukuku temi n etmek kadar yüce ve metin bir iç­ timai gaye, dünyeviye ve uhreviye olabi lir mi? İ slô­ m iyet i nsanların hasep ve nesebine, ırkına, rengine. memleketine hasılı beşeriyetten maada hiç bir vasıf ve keyfiyetine ehemmiyet vermemişti r. Beşeriyetin Fahri Kôi natı (SAV.) bir zenc i n i n , bir kölenin beyazlardan teşekkül etm iş bir müslüman zümresi üzerine kumanda edebi leceğ i n i bilfi i l göster­ miş ve bu hareketi o kadar hüsnü kabul görm üştü r ki, İ slômiyetin h ızla yayılmasını tem i n eden sebeple­ rin birincisi bu olmuştur. Bu ne ulvi, ne yüce, ne mu kaddes esaslard ır ki bugün h ı ristiya n l ığın bin lerce misyonerleri fedakôrca çal ıştığı halde; bir ferd i İ slôm iyetten ayırmad ıkları şöyle du rsun bi lôkis Afri ka, H i ndistan ve Çin'de - yi­ ne Avrupa u lemasının tetki klerine i stinaden ve ista­ tistiklerine nazaran - her sene k ı rk bin kişi İ slôm d i ­ n i n i kabul ederek mütemadiyen İ slôm dairesi n i ge­ nişletmekted i rler. İ şte manevi esaslar bu derece kudretl i (Hayati) olan İ slôm iyet, haki katen her İ slôm devleti ve m i l le­ ti için en mu kaddes, en muazzez bir gayeyi emel teşk i l edebilir. İ ki üç yüz mi lyon nüfuslu bir m i l leti, bir d i n , bir medeniyet. altında birleşti rmi ş olan İ slômiyet, Ebu Bekir- Es-Sıddik, Ö mer-ül -Fa ruk, İ ma m-ı Ali, Halid bin Velid, Ö mer- Ü bnül-Abd ü laziz, Musa, Ta rık, Me­ mun, Abdurra h man, Salôhaddin Eyyübi, Fati h , Yavuz gibi büyük, İ bni Sina, Farabi, İ bnOr-ROşd Mimar Si­ nan vs. gibi dehaları yetiştirmiştir. Avrupa 'ya Yuna n ı 1 08


tan ıttıran, şa rkın sanatı n ı garba nakleden. Avrupa ' ya medeniyet hocalığını ifa eyleyen İ slômiyet; bu­ gün, bizim gibi İ slôm ehlinin rehavet ve ataleti sebe­ biyle bir avuç ba l kan vahşi leri n i n aya kları a lt ında ha­ karetlere maruz ka l ı yor! Acaba bütün ehli İ slôm ı ve bil hassa Avrupa i l e temas halinde olan bizleri uya n­ d ı rmak, gayret ve harekete getirmek için bundan daha müessi r bir teşvi k olab l i r mi? Bug ün ( İ slôm) kel i mesi n i ağzına almaktan mah­ cup gibi görünen bizler İ islômiyeti zama n ı n icapları­ na m uvafık c� l ışmalarla. Sanayi ve fen i l im lerine tam ça l ı şma dairesinde i ntisap i le yükseltmeyi neden ga­ ye ed i nmiyelim? Acaba bundan daha geniş daha yüce ve mu­ kaddes bir gayeyi, başka hangi mil let beslemiştir ve­ ya besleyebi l i r? Mil letleri canlandıran emellerin tamamı mühim ve büyüktür, fakat onlar a rasında da ehemmiyetli farklar ve dereceler mevcuttur. Başka b i r milleti çiğ­ neyerek. katlederek, yok ederek büyümek emelini besleyen bir m i lletin gayesi elbette şa n l ı bir gaye olamaz. İ şte balkan m i l letleri n i n gayesi öyle bir ga­ yeydi ve son muhaberede ruhları n ı n bütün kara n l ık­ larını, bütün zehi rlerin i , bütün hasta l ıkları n ı bütün mil letlere ve tüm cihana pekölô a nlattılar. Başkaları­ nı bir ma nevi kudretle, din, edebiyat, ahlôk ve ôdet­ lerden, sanayi ve medeniyetten m ütevellit manevi bir mucize i le kendi ne celp ve temsil eden i slômiyetin yücel iği i le; komşularını tertiplen miş, kararlanmış. vahşi bir usül da i resinde katleden, emval ve emlô ki­ ne, ı rz ve namusuna tecavüz eden bal kanlıların ma­ neviyatı a rasında dağla r kadar fark vard ır. İ slômiyetin bugünkü gayesine gelince h içbir za1 09


man fethetmek değildir. İ slômiyet din olara k kôfi de­ recede yayılmıştır. Ve yayılma kuvveti de o kada r kuvetlidir ki, geleceği nden herkesin, her görüş sah i ­ binin emn iyeti vard ı r. Fakat İ slômiyet, bugün ehli islômın aciz ve mes­ keneti yüzünden aşağı medeniyette bulunuyor. O'nu gene eski kudret ve azamet devi rleri ndeki derece­ deki meden iyete u laştırmal ıyız. İ şte biz, yeğane m üs­ tak i l islô � mi.iletin i n gayesi bu olma l ıd ı r. Hepimiz bu tatlı emel i n gerçekleşmesine bütün ruhumuzu, bütün kalbimizi vakfetmel iyiz ve şu andan itibaren bu uğur­ la çal ışmağa koyulmal ıyız.

* M i l letleri bi rleştiren en mühim ômilin üçüncüsü olan l isana gele l i m : Müslüma n lar a rasında umumi bir lisa n vard ı r k i bu da Ara p l isa n ıd ı r. Arap l i s a n ı Kur'an v e Hadis l i ­ sa n ı olmak itibariyle Cin'den Endülüs'e kadar sür­ atle yayı l mı ştı. İ slôm medeniyetinin meydana getirdi­ ği kitapların hepsi Arap lisanı üzerinded i r. B ütün medreselerde okumak, Arap lisanı üzerine oluyord u . Hatta Sultan Mehmed v e Sultan Sel i m g i b i büyükle­ rim iz, bu mühim vasıtayı, lôyıkıyla takd i r etti kleri için i stanbul'da i nşa etti kleri okul larda bu islam lisa n ı na çok büyük ehemmiyet verm işlerd i . Maateessüf, okullar da - h e r Osman l ı müesse­ sesi g i bi - kökten yıkıld ığ ından bu müba rek lisa n ı n devam ı pek a z kalmıştır. Bununla beraber h e r hangi bir İ slôm Uleması İ slôm memleketleri n i n neresine gitmiş olsa Arap l isa n ı vasıtasiyle yine ora n ı n u lema­ s ıyla kon uşup · a nlaşabilmektedi r. 110


Kullanılan l isana gelince: Osma n l ı lisanı denilen lisanın üçte biri A ra pçad ır. Çocuklarımız ve kadınla­ rımız dahi, konuşurken pek çok arobi kelimeler kul­ la nmaktad ı r. Buna binaen, Türkleri n şimdikinden çok daha ziyade ehemmiyetle A ra pçayı öğrenmeleri ve Ara pların yine şimdi k i nden çok daha ziyade ehem­ m iyetle Oışmo n l ı l isan ı n ı tahsil etmeleri sayesinde, m i l letin birliği iyiden iyiye sağlam temel lere oturtul­ muş olacaktır. Hatta bugünkü haliyle da h i bu l isan. Büyük Osma n l ı devletin i n vahdeti n i esasl ı su rette bozmuyor. İ şte görü l üyor ki yeryüzünde hemen yegône m üstakil kolon İ slôm Osman l ı devletinin birliği, - ye­ ni sebeplerle, yeni tefri kalarla cehlen, kosden veya ecnebi lerin tahriklerine kapılarak h iya neten bozul­ mayacak olursa - derin bir suretle karışmış değildir. Yal n ız bu birl i ğ i n esas deri n l i kleri n i m i l lete tan ıtmak, m i llete onlardan bahsetmek ve bu manevi kardeşl i ­ ğ i n her gün biraz daha fazla kökleşmesine, tarihteki metin haline dönmesine çalışma k lôzımd ı r. Bu bağlarla m ücehhez olara k (medeniyette yük­ selmek !) emeli n i ruhunda besleyecek olan bu millet, bugünkü medeniyet i n sanatını, oske!=liğini, ticareti ni, sahih i l i m leri , i ktibas etmek üzere çal ışma meydanı­ na atılacak ve (Ada let - müsavat) esasl arından ay­ rılmayacak olursa ; yirm i sene geçmeden haki katen kudret sahibi bir devlet vücuda geti rebi lecekti r. Tafsi lôtıyla arzettiğ imiz din, tarih, lisan esasları harici nde mil letleri bi rleştiren bir de vata n ı n menfa ­ atleri vard ır. Musevi. ermeni gibi vata ndaşlarımız ha­ k ikaten adalet ve eşitl i k esasları dah i l i nde olmak üzere bizimle beraber yaşamakta büyük faydalar ka­ zanma ktad ırlar. Bu vatanın yükselmesini istemekte 1 11


oldukları şüp hesizd i r. Büyük ekseriyeti n i n hiç olmaz­ sa Türk tari h i ne ve l isa nına iştira k suretiyle bağları­ n ı kuvvetlend i rebili rler. Bahusus ki, bu vata n kardeş­ lerim iz, son muharebede müslümanlar gibi müşterek vatan için ka nları n ı dökmüş bul u n uyorlar. Büyük ekseriyetin, gayrimüslim vatandaşlara karşı vazifesine gelince; onların ne d i n leri ne, ne l i ­ sanlarına, ne de siyasi hukukla rına asla i l işmemek. geçmişin kinleri n i u nutmak, onla ra adalet ve eşitl i ­ ğ i temin etmekti r. İ slôm meden iyeti, yüksel d i kçe, adalet ve m üsa­ vata riayetkôr oldukça hıristiyan unsurların dahi bu vata na maddi ve manevi bağları a rtacaktır. Son muharebede uğradığımız felô ketten (milli emeller ve vata n ı mızda birlik ve beraberliğe işt i rak) noktai naza rından a lacağımız en sağlam ders bud u r. Aksi takd i rde, çok korkulur ki Asya'da dahi birkaç Ma kedonya'nın vücüda geld iği görü l ü r, Onu da kati izmihlôl takip eder. ·

112


YABANCI KAYNAKLARDA BALKAN ZULÜ MLER İ

Avrupa medeniyetinin yalnız sanayiden i baret olmadığına, ahlôken dahi mevcut olduğuna kanaat geti rmek mevcudiyeti vard ı r. Gerçi Avrupa 'nın pek çok gazeteleri son muharebede satılmıştı, lôkin, ha­ k i katı sah ifelerine geçirenler, insan lığa tanıtmağa çal ışan lar da va rd ı . H a k i kat namına vazifeleri n i ifa­ ya ça l ışan gazete muhabirleri de pek çoktur. Bu namuslu kişiler kôfilesinin en baş tarafına, Rus ga­ zetelerinden i kisini al ıyoruz, çünkü kend i leri Slav ol­ du kları ha lde d i n ve m i l let kardeşleri olan balkan Slavları n ı n zul ümleri n i gizlemek istememişler, gaze­ teleri ne haki katı yazmışlardı. Hakikatın, m i l l i ırkının üstü nde tutulması bir meden iyet eseri değ i l de nedir? H a k i katı meydana çıka rmak için ça l ışan yüksek zat­ lara sayg ı ve teşekkürlerimizi alenen beyan eder ve Vatandaşlarımızın Avrupaya karşı cah ilône, kötü bir taassup beslemekten uzak olmalarını, bizi mahkumi­ yet a ltında bulunduran uyuşukluk ve cehaletim izi bir an evvel sarsmağa çal ışmalarını bir kere daha te­ men n i eyleriz. 113

F: 8


BULGAR SANSÜRCÜSÜNE ACIK MEKTUP

Kief'te çıkan « Kief seka yanısıl» ad l ı Rus gaze­ tesinin Bulga ristan muhabiri, Bulgar sansürc ü leri n ­ d e n şa i r N i ko Todorof'a h itaben adı geçen gazeteye yazm ış olduğu aşağıdaki acık mektupta Bulgarların harp esnasında yapmış oldukları Vahşetleri görüyo­ ruz. «Bulgar sansürü aleyhinde yazmış olduğum ma­ kale münasebetiyle bana gönderdiğiniz mektupta . Bulgar sansürüne isnat edi len siyasi ve ahlôki cü­ rüm leri bi rkaç parlak cümle i l e reddetmek ve ayn ı zamanda Rusya'nın sol kanat f ırka larından ve Avru ­ pa gazeteci leri nden ş i kôyet etmek istiyorsunuz. Ben , burada ne Rusya sol kanat fırkaları n ı ne de Avrupa gazetecilerini m üdafaa etmek fi kri nde değilim. Fa ­ kat müsaadenizle söyl iyeyim ki, gerek kend in i zi mü­ dafaa ve gerek yabancıla rı ceza landırma hususun­ daki delillerimiz yaralanmıştır. Fi krime göre, sizin vücudunu zaruri saydığınız askeri sansür her türl ü askeri ehemmiyetten uza k o l u p hiçbir askeri gayeyi ta k i p etmemekted i r. Şüp­ hesiz, sansür ol masaydı Avrupa bas ınına ordumuz için zararlı bazı haberler veri lebilirdi. Fakat bu yolda haberler, h ususi mektuplarla, en n i hayet h ususi adamlar vasıtasiyle de veri lebil i r. Z i ra, siz askeri ha­ reketleri niz esnasında hiç bir ki msen i n memleket ha­ ricine çıkmasına engel olmad ın ız. Siz Avrupa gaze­ tec i lerine, Avrupa ban keri ve faizci leri ta rafından gönderi lmiş hafiyeler gözü ile ba kıyorsunuz. Fakat adı geçen gazetec i lerin sizin gözün üze i l işmeksizin Avrupa 'ya mektuplar göndermek için pek çok vasıta­ ları mevcut bulunduğunu un utmayınız. Ben bu vası114


ta lardan h içbirisine müracaat etmedim. Bu sebepten dolayı, Avrupa muhabirlerini de itham etmiyoru m . B u l g a r sansürü kendi memleketleri erkön-ı ha rp­ lerine askeri hareketleri n i z hakkında fena bilgi veren kötü k imseleri n bu yoldaki haberleşmelerine engel ol maktan acizd i . Onlar, bu hususta g izlice işleri n i görmekte idi ler. Fakat kötülüklere karşı aciz bulu­ nan Bulgar sansürü, Avrupa umumi efkörı n ı namuslu bir surette de ayd ınlatmak görevi ile vazifeli olan cidd i-s iyasi gazetecilere karşı çokşiddetli davra n ­ makta idi. Siz. bizi, Bulgar gözleriyle görmeğe, Bulgar ku­ lakla rıyle işitmeğe, Bulgar gibi düşünüp yazmağa ve Avrupa umumi efkörı n ı Bulgar usulünde a ldatmağa m ı mecbur etmek istiyorsunuz? Sizin askeri sansürü n üz. askeri ma ksatları ta kip etmemekte idi. Onun ta kip ettiği gaye tama men baş­ ka i d i . Daha doğrusu sizin asıl ma ksad ı n ız, muha­ rebeler esnasında meydana gelen bütün zulümler, ci nayet ve kötülük lekelerini Avrupa'dan gizlemek idi. Siz. Avrupa umumi efkö rını s i h i rlemek ve onu doğru ol mayan ve fa kat sizin öyle göstermek isted i­ ğiniz şeylere inand ırmak h ü lyasına kapıld ı n ız. Siz istiyordunuz ki, Avrupa umumi efkörı, güya Türkiye m üdü rler sınıfının a ltı bulunan Türk köylü ve işçileri n i n si löhland ı rı l m ış olarak hıristiya nlara eza cefa etmekte olduğuna ve Türk fa kir halk s ı n ıfının en ba rba r ve en kan dökücü bir sınıf olduğuna i nansın! Siz a rzu ediyordunuz k i Avrupa, Bulgar ordusunun en aşağı neferi nden, sırtında devlet hazinesi h ı rsızlı­ ğından dolayı çok ağır töhmet bulunan Başkuma n 1 15


dan General Savof'a kadar en yüksek i nsan sevgisi h issiyatiyle m ütehassıs bulunduğu na kani olsun. Siz, Avrupa gazete muhabirlerini tazyik etmekle, bu maksatlarınıza kolayca u laşacağın ızı çok fazla ü mitlenmişsiniz. Sizin bize her gün vermekte olduğunuz resmi haberlerde, daima ayni şeyden yani Türklerin zu­ lümlerinden, kadınla rı katletmekten, d u m dum kur­ şunlarından bahsetmekte idiniz. Bunun d ışındaki ha­ berlere de «askeri s ı r» d iyerek mani olmakta idiniz. Hayır, hayır, öğretmen, şôi r, sansürcü efend i ler, s i ­ zin asıl ma ksadınız askeri s ı rları muhafaza etmek de­ ğil, bizi Bulgar erkanı harbiyesinin ve Kra l Ferdina nd bakanlarının ô leti yapmak idi! Fa kat bizim tarafımız­ dan size karşı gösterilen her muamele, maksatları­ nıza nail olamıyacağınızı ve en ni hayet Avrupa umu­ mi efkarına en barbarcasına muamele eden ve ga­ zeteci leri hafiyeden ayı rt etmiyen ve sansürcülük va­ ziyesini sizler ve Si man Radef'ler gibi ahlaksızlara tevdi eden memlekete (Bulga ristana) karşı umumi nefreti çekeceğinizi anlatıyordu. Hatta sansürc ü lerden gazeteci Si man Radef'in size bu hususta hayasızca vermiş olduğu cevap biz­ ce son derece k ıymetl idir. Ad ı geçen d iyordu ki: « Biz Avrupa umumi efkarına a ncak muharebeyi muvaffa­ kıyetle netic lendi rinceye kadar itiba r edeceğiz. On­ dan sonra, adı geçen efkarı umumiyeye tükürece­ ğiz.ıı Siz, bunu en prati k ve en hakiki bir Bulgar si­ yaseti olmak üzere telakki ettin iz, Heyhat! sizin bu hususta k i prati kliğiniz son derece ted birsiz cıktı. Siz. Avrupa umumi efka rının yard ı m ve teveccü­ hüne asıl şimdi, yani meselenin harp meydan ı ndan diplomasi masasına nakled i ldiği zaman. muhtaç bu1 16


l un ma ktasınız. Halbuki artık Bulgaristan'ı terketmiş bulunan gazete yaza rla rı, bize şimd iye kadar söylet­ mediğiniz hakikatlerin hepsini şimd i bütün d ünyaya ildn edeceklerdir. Siz, bu muharebenizi « medeniyeti n barba rl ı k a leyhindeki b i r çeşit e h l i salip muharebesi» olmak üzere ildn ettiniz. Fakat a rt ı k bütün Avrupa; ehli sa­ l i p ordularının bütün meden i d uygu l u kişi lerin kalp­ lerinde derin bir nefret uyandıracak su rette davran­ d ı klarını tamamiyle öğrenecektir. Bulgar sansürcüsü şa i r mösyö Todorof, acaba beni m neden bahsetmek istediğimi hissediyor ı:nu? Mösyö Todorof!.. Muharebe başlangıcında Rodof ci­ hetleri ndeki Bulgar askerleri n i n bütün Pomak köyle­ ri n i i nsan hayvan kad ı n ve cocuklariyle beraber top ateşiyle tamamen yokettiklerinden ihtimdl ki haber­ dar değildir. Sa kın bu vahşeti, Bulgar askerinde, d üşmana i ltihak etmi ş ·olan müslüman Bulga rına ( Pomaklara) karşı uyanmış olan düşma n l ı k i le izah ve tevile kal kışmayın ! Ben bu yolda tevilleri sizden daha iyi bil irim. Askerinizin, poma klara karşı ortacağa ya kışa­ cak bir su rette vuku bulan vahşetleri hakkındaki ha­ berlerimiz sizin sansür kaleminiz tarafından çizi l ­ mekte idi. Bu yoldaki cinayetlerin gizlenmesi, fai l ­ lerine mesul iyetsizl i k hissi vermek kati i d i s i z i n i ç i n . . . Acaba, Dimitoka 'yı işgal eden Bulgar askerleri­ n i n, Türk esirleri ne ve şehrin sô k i n müslüman halkı­ na yaptıkları muamelelerden haberi n iz var m ıyd ı? Yok ise, Dimitoka'dan avdet eden subayların ve ya­ ral ı askerleri n bu hususta bir defa ifadeleri n i a l ı n ız! Onlar size bütün haki katleri acıkça söyleyecek­ lerd i r, zira onlar sizi kendi ci nayetlerin i n ortağı gibi teldk k i etmekted irler. Onlar, size si ldhsız Türk asker-

117


leri n i nehre atarak. yaban ördekleri gibi öldürdükleri­ n i ve şeh i r halkından s i lahsız bir çok Türkleri sün­ güye takarak köprü üzeri nden nehre attı kları n ı gu­ ru rla hikaye edeceklerdir. Siz, Makedonya çeteci lerinden mürekkep bulu­ nan bir gön üllü alayının, rastgeld iği Türkleri (asker ol mayan ve silahsız bulunan Türkleri ( boğazladığını duymad ınız m ı? Eğer hakikaten bunlardan haberda r değil iseniz, Kırcaali taraflarına ve daha Gü neye doğru derhal b i r seya hat ed iniz k i ; yollarda elleri a rkasına bağ l ı ve boğazlanmış sa kal l ı i htiyar Türklere, evlerde dipcik darbesiyle öldürülmüş Türk kad ı n larına ve katled il­ miş Türk çocuklarına tesadüf edeceksiniz. Bunlar o halaskar (!) gön üllü Ma kedonya ala­ yının, en büyük hürmetlerini (!) ispat etmektedir. Acaba Mustafa Paşada ki işsiz subayla rınızın sebepsiz katl iamlarına ne deni lecek? (Kief Sekayanısıl) gazetesi n i n Edi rne muhabiri a rkadaşım da, Bulgarların Mustafapaşa'yı Zaptettik­ ten sonra o hava l ideki Orman ve sazlı klara ateş ve­ rerek oralarda g izlenen muhacirleri öldürdüklerini ve bu suretle gene i htiyar ve hatta küçük çocuklardan ibaret olmak üzere elerine geç i rdi kleri i kiyüz k işiyi kurşuna dizd i kleri n i bir mektupta ta m bir nefretle h i ­ kaye ediyordu. Fakat buraya kadar zikred i len müthiş cinayet­ ler, şimdi bahsetmek istediğim föciaların yanında gölgede kal ı r. Mösyö Todorof! Ben Bulgar kumanda­ nının emriyle yara l ı Türk askerlerinin acık ovada süngü i le nasıl öldürüldüklerinden bahsetmek istiyo­ rum. Bir çok Bulgar askerleri, silahları a l ı nmış yara l ı Türk askerleri n i n (esirleri nin) süngü ile delinirken:

118


ne feci bir manzara meydana getirild iğini bana h i kô­ ye eylediler. Siz bu ci nayetler h a kk ında sükut edeceğimizi zannediyor musunuz. Yoksa bunları i n kara m ı kal k ı ­ şaca ksı n ız? Eğer böyle bir n iyetiniz varsa, size bu hususta vereceğimiz cevap şundan i baret olacaktır: Muharebe başla ngıcında, sizin erkô n ı harbiye­ niz, Türkl e ri n harp meydanında yaralanmış binlerce Türk askerinin Bulgarlar tarafından esir a l ındıklarını resmen ilôn etmişti. O halde ele geçiri len bin lerce yara l ı esir Türk askeri bugün nerededir? Bu zavallı­ lar, nereye g itti ler? Onları ne yaptınız, Mösyö Todo­ rof? Bu h ususta bize cevap veriniz! « Siz mektubun uzda bize itidal tavsiye ediyorsu­ n uz. Acaba siz kendi subaylarınıza Türk esirlerine karşımuted i lône davranmaları için tavsiyelerde bu­ l u nd u nuz mu? Hayır!.. B i lakis, ya ralı, hasta ve silôh­ sız bulunan Türk esirleri n i n Bulgar aske rleri tarafın­ dan çok merhametsizcesi ne öldürüldüklerine dair yazmak istediğimiz mektupları yasa klama kla, b u ci­ nayetleri işleyen Bulgar asker ve subaylarını teşv i k v e korumuş oldunuz. Siz, nesiniz mösyö Todorof? Radikal, şair i nsan sevg isi? Ve siz, askerlerinizde, süngü ve mermiden başka bir de i nsan vicdanı bulunduğunu söylediğiniz ha lde, onların cinayetlerini örtmek için bizim, Avru­ pa gazete yazarlarının elleri n i de bağladınız. Sizde, en iptidai siyasi ve a h la ki bir meziyet he­ n üz meydana gelmemiştir. «Antid otu» Sofya, 27 Kasım

.1 19


Zulüm levhalanndan iktibas edilmiştir Zorla hıristiyan

edilen müslüman

kızları

Binlerce hemşirelerimiz şu anda Bulgarlann esareti altında bulunuyor ve bizden yardım istiyorlar. Ey

gençler, bu

biçareleri

ne · zaman

kurtaracağız?

Buna

çalışmazsak yann düşmanlar buraya, Anaclolu'ya da ge­ lirler ve hepimizin ailelerimizi bu vahşetlere girütar ederler


BİR BULGAR ASKERİNİN İTİRA FI

Esi rlerimizin Bulgar askeri tarafı ndan merha­ metsizce katled i ldikleri hakkındaki aşağıdaki yazı da 24 Ocak 1 91 3 tari h l i Romanya 'nın ü n iversal gazete­ si nden nakled i l mişti r : « Bulgar ordusunun on altıncı piyade taburunun i htiyar askerlerinden olup Kırklareli muharebesinde bulunmuş olan ( Pote Kançef) adında ki asker. soru­ lara karşı l ı k şu ifadeyi verm iştir: Ü ç gün yemek vermedi klerinden dolayı firara mecbur oldum. Askerlerden bir çokları, bu yolu seç­ mekten başka çare bulamıyorlard ı . Ben bir köyl ü­ yüm. Kişof ile ak raba l ı ğ ı m do var. Trakyo'do bulunan Türk askerleri çok mu ntazam ve horpçidi rler. Fakat cepha neleri bozuk olduğundan, attıkları kurşunlar Bulgar askerleri üzeri nde pek az tesir ya pıyorlar. Türklerin esir olmalarına başl ıca sebeplerden biri on­ larında bizim gibi aç kalmala rıd ır. Sırp ve Bulgar askerleri, müslüman esirlerine çok barba rca muamele ed iyorlar bize Sofyo'yo gö­ tü rmek üzere ( 1 500) esi r vermişlerdi. Bunlarda dört kişi kalıncaya kadar hepsini subayların huzuru nda katlettik ve yolda hangi köye girdiysek çoluk çocu k bütün müsl ünıa nları ke stik.» « Bu ifadeden sonra, Pote Kançef adlı Bul gar as­ keri merkum köyünde üç çocuğu ile beraber ka lmış olan kendi a ilesini düşünerek ağla maya boşladı.»


BALKAN MEKTUBU

Zaveti isimli Rus mecmuası n ı n şubat 1 9 1 3 nüs­ hası nda (Set Vulski) i mzasiyle neşredi len makalenin en mühim f ık ralarından biri de şöyled i r. «Son mektubunda Balkan kavimleri nin emelle­ rinden ve tasavvurlarından bahsetmiştim. Şimdi de Makedonya İ nkılabının o şai rane ve romantik emelle­ riyle gayet zıt d üşen hakiki vaka larını arz ve beya­ na mecburum. Çünkü söz konusu emeller i l e gördü­ ğüm işler a rasında o kadar farkl ı l ı k vard ı r ki, kendi kend ime « Bundan önce bal kan ittifa k ı hakkında bazı sahifeler okum uştum, yoksa bun lara d a i r bir rüya mı görm üştü m?» sua l i n i soruyorum. Vaktiyle haki katen, f i k irleri için ölen, aşk dolu hazin, basit bir gene i ht i lalci n i n haya l i n i yeni leşt i ren Hristo Botef adında bir şai r mevcut muydu? Yoksa, Botef'ten gene ihtilalcilerden, k u rta rıcı fikirlerden, 1 22


bütün bun larda n hiç bir zaman muhtel if mil letlere mensup bir ta kım sabıka l ı haydutlar olan, yağmacı­ lardan başka bir şey mevcut olmamış mıd ır? Ma ke­ donya'nın ormanlarına ne kadar n üfuz edersen iz, si­ zi o derece şiddetli şüpheler istila eder. gittikçe daha haşin suretle harbi n iftirası uğursuz emel leri n . g üzel­ l i ğ i n i , efsô nelerin sihri n i kovar. Ben, tesadüfi bir bahtiya rlığa erişerek d iğer ga­ zete muhabi rleri n i n gözleri nden kaça n pek çok şey­ leri görmeğe muvaffa k oldum. Bana hiç bir zaman bir ta hdit koyma m ışlar, kılavuz makamında - şüphe­ siz pek l ütufkôr, fa kat gazeteci l i k noktai naza rından gayet sı kıcı - subaylar tayin etmemiş ve i sted i kleri­ m i asla reddetmemişlerd i . Ben, Ma kedonya'ya harp etmiyen kişilere yar­ dım göndermek ma ksadiyle yola çı kmıştım. Bunun için harbi, askerl i k manzarasıyla değil, tabi r caiz ise idari ma nzarasiyle gördüm. Topların trakasını işitmed im, muharebelerde ha­ zır bulun madım, lôkin ölülerin kesilmiş azaları n ı ; yan m ış köyleri, yağma ed ilmiş evleri, aç ka l m ış a i­ leleri . . . O kadar çok gördüm k i . . . Gal i pleri n zaferi, memleketi baştanbaşa katederek, kana buladıktan son ra, daha uzaklara ta Ed i rne ve Çatalca'ya doğru uzadı. Tekerlekleri n i n ölüm ta k ırd ı ları, artık Ma ke­ donya da!11a rı nın sükuta, mateme · dalmış sesi işiti l ­ miyor. Artık hiçbir şey, feragat v e tekô mül içindeki­ lerin alômetlerinden nişan veren, ova ları, vad i !'ari dolduran i n i lti leri boğamıyor. Türklerin zulümleri ha k ında gazeteler pek çok şeyler yazm ışlard ı r. Her Rus yazarı Türklerin öldür­ mek veya ırza tecavüz etmek için nası l hareket ettik1 23


!eri n i bil iyor. Yine her Rus yaza rı Poma k köylerinden atılan kurşun lar . . öld ürmeğe hazırla nmış tüfekleri hainane şekilde saklayan beyaz hayraklar hakk ında kafi şeyler okumuştu r. . . Lak i n ayni okuyucular, hı. ristiyanların zulümlerine dair pek az şey biliyor. Bir taraftan Bulgarları az çok lekeleyen her nevi yazıları kesen şiddetli sansür, diğer taraftan siyasi mülaha­ zalar sebebiyle Rus muhabirleri görd ü klerini gizle­ meyi tercih ediyorlar ve harbin her ci hetini acıklamı­ yorlard ı . Şimdi art ı k söylenmemiş olan c ihetleri tamamla­ mak ve ya lnız Slav ordularını ha rekete getiren şa­ ya n ı takd i r, vatan sever h issi değ i l . . . Sa ncakları n ı ki rleten çamur v e k a n ı d a göstermek zaman ı gel­ m ıştır. Okuyucu, bundan sonra okuyacağı satırlarda Bulgarla r ve umumiyetle Slavlar a leyh i nde bir düş­ man l ı k veya a lalade bir temayül eseri a ramasın. Rus yaza rla rının büyük ekseriyeti gibi ben de, ba lkan memleketleri ne Bulgarlara ka rşı büyük bir teveccüh besleyerek gelmiştim; bütün heyecanları­ na işti rak ediyor, muzafferiyetleri n i a l kışl ıyordum. Ne için olduuğnu beyan edemiyorum, lôkin behde, bü­ tün bir m iletin emellerine uygun olara k yapılan bu muharebenin sonuna kadar vatan perverane h ü ­ cumları muhafaza edeceği, eski düşma n l ı kların üs­ tüne daha yü kseğe çıkabi leceğ i, bal kanlarda o ka­ dar kuvvetle kökleşm iş bulunan bütün ananeleri n i Asya l ı ları arkasında bıra kacağı zan n ı h a s ı l olmuştur. Lakin bu asla öyle cereyan etmed i. Geçmiş galebe çald ı : çok yen i olan bir terbiyenin gene filizleri mu­ kavemet edemiyecek kadar zayıf idi. Asırlardanberi yığılmış ve beslenmiş olan Türk düşmanlığı harbin i l k günleri ndeki güzel teza hürlere galip geld i . Ve bü-

1 24


tün bu kin, elemler ve ızd ı raplar sabıkasının hakiki m ücrimleri Türk müdürler sınıfı, Türk Jandarması. Türk beyleri deği l . .. Vurulması kolay yerlerde, el a l ­ tında bulunan köy, kasaba v e şeh i r müslümon ma­ sum halkı üzerinde en vahşi cinayetler tatbi k ed ildi. Ş üphesiz irtikap edilen zul ümleri meydana koy­ mak üzere bug ün söylenecek hokikatlar, yapılan bü­ yük fena l ı kları ta mire asla kôfi gelemez, lakin bazı Rus gazetelerinin yaptığı gibi, bu hususta sü kutu m uhafaza etmek, bizzat bal kon memleketleri nin gene terbiyesine pek ya nlış bir hizmet i fa etmektir . . . Mao mafih, h ı ristiyonların zulü mlerinden ba hse­ derken muntazam Bulgar askerleriyle Ma kedonya l ı Bulga r komitec ileri arasındaki farkı kaydetmek l ü ­ z u m u vard ı r. Mu ntazam askerler de hal kta n i nti kam alıyor, tek bir kurşunun atı ldığı köyleri yak ıyor, er­ kekleri öldürüyorlard ı . Ya n ı mdakilere bir Bulgar tey­ meni iftiha rla : « K ı rcao l ide a rkam ızda hiç bir Türk köyü bırakmad ık» diyordu. Fakat mu ntazam asker­ lerin bu hareketleri sarhoş, kandökücü zamanları nda zihin leri istila eden asabiyetten i leri gel iyord u . Bir ta k ı m ı n . bazı Bulgar ölülerine tesadüf etmesi, su­ baylarının şehadetine göre, askerlerin h iç bir kuvvet tarafından zabtı mümkün ol mayan vahşi hayva nlar haline geçmesine köfi gelird i ; Türk köylerine vahşice atı l ı rlar ve bazan kadınları boğazlarla r, bununla be­ raber çocuklara doku nmazlard ı . Ma kedonya l ı Bulgar komiteci leri ise, çok başka türl ü hareket ederdi . Askerler için elim birer hödise­ den i ba ret olan şey komiteciler için hakiki bi r prog­ ra m idi. Askerler, bir nevi cinnete tutu larak öldürü­ yorla rdı, halbuki komiteci ler bu faciaları, bir tertip da h i l i nde, her gün tanı bir itidal i le yapıyorlard ı . Mu1 25


hareben i n başla ngıcından henüz dört hafta gecmişd i ki, Sofya 'nın bütün ka hveleri nde uzun sacl ı, komite­ ciliğin ananevi külahını giymiş, çehreleri Lombrazo' n u n galerisine lôyık bi r takım garip örneklere tesa­ düf olun u rdu. Cepleri nden Türk paralariyle dolu pa­ ra cüzda nlarını çıka rıyorlar, a ltınlarla fiyaka satarak oynuyorlar ve gözleri n i k ı rpara k a rkadaşlarına: « Bu Türk emeğ idir» d iyorlardı. Bunlar harp meyda n ı ndan dönen ilk Ma kedonya kah rama n ları kôfilesi idi. «Türk emeğ i » n i n meyvelerini bir ban kaya yatı r­ dıktan sonra, yine « m uharebeye! » dönerlerdi. Lô kin gitti kleri yer. makineli tüfeklerin patlad ığı, kurşunla­ rı n vızladığı yerler değil, Türk altınlarının ba kiyesini bulmak mümkün olan köyler, kasabalar idi. Subayların idaresi altına veri len komite çetele­ ri, orduya bağ l ı kalacaklar, keşiflerde kullanılacak­ lar, Türk askerleri n i n vazifeleri n i gücleştireceklerd i . Halbuki b u komiteciler hakikatla mağ l u p olmaz as­ kerler yeri ne, terbiyeler� im kônsız hale gelen yağma­ c ı lardan başka bir şey olamad ılar. Kovacef'in subayları ba na şöyle demişlerdi : «Komiteci ler, Sa ndanski'nin çetesi istisna ed i l ­ d i kten sonra, «Orduya, h iç b i r h i zmet ifa edeme­ mişlerdir. Hatta ekseriya bizim harp plônlarımızı b i ­ le telôşa düşü rüyorlar, geri l emek lôzım geld iği za­ ma n i lerl iyorla r, beklemek lôzım geld iği zaman ta­ arruz ed iyorlard ı. Hele bunun en fenas ı , komiteciler için gani metten başka bir d üşüncenin mevcut olma­ masıd ı r. Bir keşif yapaca kları yerde, bir Türk Köyü­ nü basmağa giderlerdi. Hatta bozan kendi vata ndaş­ larından az cok zeng i n olanlara da h i taarruzdan çe­ kinmezlerdi, bunun için muhareben i n başlangıcından 1 26


i k i buçuk hafta sonra silôhlarını a l mağa mecbur ka l ­ d ık.» « Lakin silôhları a l ı nanlar yal n ız küçük bir kısım oldu. Diğerleri memleketin her ta rafına dağıldı. Ve ordu i l e olan bağ ları gittikce daha zayıfladı. « Cete­ lerden bazıları. meselô Norekop kazası dahilinde 1ıçalışa n ! » Voyvoda Cernoyef çetesi bir nevi şöhret bile kazandı. Bu kaza en evvel işgal edilenlerden bi­ ri olup. orada itaata baş eğecek kimse de yoktu. Mu ntazam Türk askerleri g üneye doğru çekildiği için komiteciler oraya hôkim oldular.

İ ŞTE C İ NAYETLER İ HAKKINDA BAZI M İSALLER: 4 5 müslüman ai lesi nden meydana gelen ( Deb­ rencik) kasa bası, mu harebenin başlangıcında n altı hafta sonra komiteci ler ve civar Bulgar halkı tara­ fından ateşe veri lmiş bütün erkekler öldürü l müştü. 39 erkek ve kad ın da bir cam i i n içi nde diri diri ya­ k ı l m ıştır. Ka raşove nôhiyesinde (halkı Rum, Bulgar ve 30 a i le Türkten iba rettir). muharebenin başlangıcından dört hafta sonra komitec i ler ve yerl i Bulga rla r bü­ tün Türk leri, erkek kadın ve çocukları, boğazlamış­ tır. Bucak nôh iyesinde kom itec i ler müslümanları ca­ miye ha psederek, Debrencik kasabasında olduğu gibi, onları yakmaya hazırla nmışlard ı . Lô kin o buh­ ra n l ı dakikalarda, Türklerden b i ri askerlerin bir İ n ­ g i liz subayının kumandası a ltında gel mekte olduğu­ nu bağ ı rarak söyled i . Bu, kom iteci leri kaçı rmağa kô­ fi geld i ; Bununla beraber 15 gün sonra tekrar dö1 27


nerek plônları n ı icra mevkiine koydular : Camiyi ve herşeyi yağma etti ler ve bütün müslüman halkı kes­ d i ler. 40 müslüman a i lesinden mürekkep Losna kar­ yesinde bütün müslüman halkı, çocuklar ve kad ın­ lar dahi istisna edilmeksizin, kom iteciler ve yerli h ı ristiyanlar tarafından katled ilmişlerd i r. Ben burada ancak Norekop ile Drama a rasın­ da, hud uda ya kın bir küçük m ı ntıkada meydana ge­ len ci nayetlerden bahsediyoru m. Daha kuzeydeki yerleri asla dolaşmadım. Lô kin Türk m ültecilerinin anlattıklarına· ba kıl ırsa . oralarda da komiteci lerin tahribatları daha müth i ş olmuştur. Şu ciheti de gözönüne almalı ki, bütün bu zu­ l ü mler çoktanberi ilhak olunup art ı k hiç bir muka­ vemetin ka lmamış bulunduğu mevkilerde yapıl ıyor­ ' du . Bu zül Omler için, bir takım vazg eçtilerden inti­ kam a lmak mazu riyeti nin mevcudiyeti dahi pek şüp­ hel idir. Çünkü Türk ve h ı ristiyan halkı muharebeye kadar son derece sulh ve barışı k l ı k içinde yaşamak­ ta idi. Hakikaten üç sene önce Türk hükümeti tara ­ fından halkın s i lah larını toplamak h ususunda gös­ teri len meşhur icraat esnasında bazı zulümler ve şiddetler irtikap olun muştur. Lô kin bu şiddetler Türk janda rma ları tarafından ya pılm ıştı, köyl üler bunlara hiç bir zaman iştirak etmem işlerd i . Bununla bera­ ber. en sonra vukua gelen zulümler ne sarhoşl uğun. ne kan dökücülüğün, ne de intikam a rzusunun icap­ ları değildir. Bu. terti p ve kesi n kara r dahilinde ya.­ pılan bir yağma. bütün kayıtlardan azôde bir ta kım sefil hevesleri n i n tatm ini, fitne fesattan başka bir şey değildir. 1 28


Çok yerlerde zorla h ıristiya n l ı k dahi kabul et­ tiri l miştir. Makedonya medeni yazarları ( ! ) bazı nahi­ yeleri n erkekleri n i n büyük çoğu n l uğunu kesti kten sonra , kad ı n la rı toplayıp ırzlarına tasa l l ut ederler, sonra silôhları a l ı n larına dayayarak onları derhal ölümle hıristiya n l ı k a rasında serbest bıra k ı rlard ı . Bi­ çareler de, pek tabii olduğu üzere, h ıristiya n l ı ğ ı ter­ cih ederlerd i ve oracı kta , Ma kedonya köylüleri ta­ rafından icat edi len b i r ta k ı m işaretlerle vaftiz ed i l ­ miş sayılırlard ı . Artık bu irticali ôyi n i n k lise ya nında muteber olup olamıya ca ğ ı n ı bilem iyorum. Ka reşevo nah iyesinde Bulgarlarla Rumlar 1 4' ­ d e n 1 8 yaşına kadar 1 6 müslüman g e n ç kızı esi r etmişlerd i . Esir etmek demek, müştereken ırzlarına tasa l l u t etmek demekti. Bilôhara, Onla rı hakiki bi­ rer ca riye gibi kullanmak a rzusunda idi ler, ancak Bulgar h ü kümeti bu teşebbüslerine mani old u . O za ­ man. genç kızlar a i lelerine iadeye başlad ılar. Fa kat Bulgar ja nda rma ları b i le bu icraat ın meşru iyeti nden tamamiyle emin değildi ve memleket i n bir yaba ncısı olan bana müracaat ederek, kızları gas ıpları n ı n elin­ den kurtarıp ai lelerine iade etmek hakkına haiz bu­ lunup bulunmad ığını sordu. Bu jandarma ise, Ma­ kedonya l ı değildi, çünkü kom itec i lerden ve köylü Bulgarlardan bahsederken «Bunlar insan deği l , va h ­ şi hayva n lard ı r» d iyord u . Okuyucu, beni m bazı istisnai hal leri h i kôye et­ tiğimi za nnetmes i n . Törekap kazas ında vuku bulan ci nayetler bir istisna değil umumi kaide idi. Her ta­ rafta ırza tecavüz ve her şey yağma edi l iyor, her yerde topta n ve mü nferiden ci nayetler işleniyordu. Bu kabil ci nayetler i l e tekmil bir kitap doldurulabi­ l i r. 1 29

F: 9


Drama sancağı dahilinde komiteciler bu mutad köylere gelerek bir kaç Türkü yakal ıyorlar; sonra da on lardan gayet büyük bir kurtuluş fidyesi a l ıyorlard ı. Bazen parayı aldıktan son ra esi rleri ko­ yuveriyorlar, baze n ise vermi ş oldu k la rı sözü tutmu­ yara k kurşuna diziyorlard ı . Komiteci lerin gitmesin­ den sonra Bulgar ve Rum halkı da gelerek kalan ne varsa onu yağmaya koyuluyorla rd ı . Bunla rı n bir ta­ kım serserilerden ibaret olduğunu zannetmeyiniz. Hayır, bu yağmalara memleketin u l u kişileri, zengin­ leri hatta tahsil görmüş olanları da iştirak ederd i . Mesela : Drama'da yağma n ı n birinci yol gösterici­ si Rum metropolidi olmuştur. Türk askerinin ayrı l ı ­ şından sonra soka klara ç ı ka ra k kendine tabi olan­ lara şöyle söyledi : « Ne d uruyorsunuz? Tü rkleri n g ittiğini görmüyor musunuz? Haydin, herşeyi alın, götürü n ! ıı ve g üzel bir misal gösterm iş olmak için Türk askeriyle beraber g iden bir Türk beyinin evine g i rerek, bütün eşyasını ve ticarethanesi nden bir kıs­ mını kendi evi ne naklettirdi. Bu m isôlden, uzun boy­ lu teşvi klerden son ra, m u htaç olmayan Rumların bir çoğu yağmaya katıldı lar. Türk evlerinden tamamiy­ le her şey halı lar. za h i reler, hatta adi çanaklar yağ­ ma edildi. Son ra müthiş bir k ıtl ı k baş gösterdi ve muhtaç­ lara yard ı m için İ ngiliz heyeti geldiği zaman, aç ka ­ dın ve çocuklar tarafından adeta h ücuma uğradı. Bu heyetin gelişi m ü nasebetiyle Rum metropol idi parlak bir hutbe okudu ve hem cinsine sevgi ve mağ­ lupların hu kukuna i nsanca riayet edilmesine da i r vaaz v e nasihatte bulundu! Drama'nın etrafında ticaretle zeng i n Türk ile Rum halkı tarafından meskun büyük köyler vard ı r. Bu köylerin hepsinde «mağluplara karşı i nsanca 1 30


m ua mele» haki katen parlak bir su rette izhar ed i l ­ m iştir. Türk askerlerin i n çeki l mesinden sonra Rum cemaatinden meydana gelen komisyonlar bir nevi geçici hükümet halinde teşkil etm iştir. Bütün kat­ liômlar işte bu komisyonların izni ve onlar tarafın­ dan s i lôhland ırılan ve umumun asayişine tayin ed i ­ l e n i nsanlar vasıtasiyle icra ed ilmişti r. Bermutad bu insanlar, bir müslüma n ı n evine gi­ derek kend isinin komisyon tarafından çağrı ldığını söylerler, beraber alıp götürürler ve şehri n d ışında o biçareyi öld ürü rlerd i . Sonra Türk şeh idin parmağın­ dan yüzüğ ünü ç ı ka ra ra k evine dönüp, hanım ına : « Kocan sıhhattadır. İ şte mera k etmemen için sana yüzüğünü gönderd i . Onu biz kurtardık. Bunun için bize bir şey ver. » derlerd i . Biçare kad ı n da son par­ çaları n ı onlara verirdi. Katil ler, saf ve i nanmış Türk­ lere oynad ıkları oyundan memnun olarak, g ü l ü p oy­ nayarak çekilip g iderlerd i . Rumların yapmış olduğu bu çirkin yerlerin kôffesi nde bu a lçakca namertl ik­ ten i ba ret usül hüküm sürmüştür. Büyük bir Liman olan Kava la'da buna benzer cinayetler bir aydan fazla devam etmi ş ve 60'dan fazla Türk katledi lmiş­ tir. Kavala civarında Sarı Şaban köyünde de Bulgar komitecilerle Rumlar birlik olup, uğ ursuz cinayet­ leri n i sürd ürmüşlerd i r. Burada, bütün kad ınların ır­ zına tasa l l ut ed i l m i ş ve bütün erkekler katled i lmiş­ ti r. Drama civarında Doksat nah iyesinde 24 müslü­ man, evleri yağma edi l mek veya başka sebepler için katled i l miştir. Mesela : Birini bir i k i sene evvel bir Rum tarafından katledilen bir Bulgar hakkı nda, şe­ hadette bulunduğu için, d i ğer biri de bir Ruma borç verdil}i gerekçesiyle katledilmişt i r. Misaller böyle de1 31


vam ed ip gid iyor. Vesa i re .. Vesai re. Bu ci nayetler bir aya ya kın devam etti. Nah iyen i n ca m i i kil i seye çev­ rild i . « Ed i rnec i k, 1 30 haneli bir müslüman köyüdür. Bu köyde 25 Türk erkek öldürülmüş, 30 Türk ka­ d ı n ı n ırzına tasal l ut ed ilmiştir. Yörükler nah iyesinde (halkı m uhtelif büyük bir nah iyed ir) Türklerin her şeyi yağma edilmiş, 30 ki­ şi katled ilmiştir. ı rzına tasa l l ut ed i l meyen kad ın kal­ mam ışt ır. « Kırlıkova nahiyesi nde (Si roz da h i l i ndedir) iki yüz kadar a i leden meydana gelen müslüman h a l k ı n hepsi Drama veya Si roza kaçmıştı. Bunlardan 1 00'­ den fazla müslüman erkek katled i l m i ştir. Dağlar a rasında gizlenmiş kalmış ola n küçük Türk köyleri nisbeten az zarar görmüştür. Ortalama olara k her biri nde bir veya i k i kişiden fazla maktül yoktur. Yine okuyucuyu i hta r etmek mecbu riyetinde­ yim ki, bu ra ka mlar h a k i k i bir istatisti k değ i ldir. . Bun lar, bizzat ben i m mahal lerinde, görebi ldiğim m ü nferit va ka lard ı r. Kati ra kamlar mevcut değildir; ka ra rlaştırı lmış ve tertip ed i l miş zulümlerin kurba n­ larının hakiki sayısı hakk ında ancak müphem su ret­ te bir fikir yürütmek müm künd ü r. H i lekôr Rumlar, Bulgarlardan d a ha büyük kö­ tülü kler yapmışlardır; zulüm hareketlerinde ise Bul­ gar komiteci lerin maza ret gösterd i kleri yerde m i l l i i ntikam sebepleri n i hafifletti kleri d e yoktu. Halbuki, Rumları emin bir unsur d iye telökki etmişlerd i . Rum ile Türk halkı a rasında hiçbir i htilat mevcut değil­ ken, gan imet için ihtilöflar uyd urul uyord u. M üdafa­ asız insanların malları n ı yağma, si löhsız k imseleri katletmek, onlar için hakiki bir eğ lence, bir bayram gibi idi. Çünkü bu c inayetlerin cezasız kalaca ğ ı n ı bi1 32


l iyorlard ı . ları : h i le, Bütün bu ne düşen,

Tasavvur ed i lebilen fena l ı kların en fena ­ namertl i k , a rkadan taarruz, sefa hat idi . kötülükler b i r kan seli gibi, galiplerin eli­ şeh i r ve kasaba ları kaplad ı .

H ı ristiyan medeniyeti! Hilöle ka rşı H a c ! Medeni m i l letlerin mu kaddes vazifes i ! Oh, bu parlak yalan­ larla üc aydan beri sütu nlarını ka playan avrupa ga­ zeteleri biraz da bu g üzel sözlerin, nasıl müth i ş ve ya kından korkunç bir haki katle yer değ işti rdiğini ted k i k etmek zahmeti ne katlansa lard ı . . .

B İ R İTALVANIN M Ü DAFAA SES İ

Milôno'da neşred i len Sekulu gazetesi nin, Rume­ l i 'deki h ususi muhabiri mösyö Losyen Mangrini'nin Bulgarlar tarafından yapılan kötülük ler hakkında neşrettiği « Selônik, N isan 1 91 3 ta rihli bir mektubun tercü mesi de şöyled i r : «Artık sükut edem iyoruz. Boğazlanan Ma kedon­ ya masumlarının toplandığı yerde, Selôni k'te, Bul­ garlar tarafından Türklere karşı yapılan katl iôm ve yağmala rı bütün fecaatiyle, bütün vahşeti i l e his ve idra k ed iyoruz. Bir muharebeyi yapa nın adını alan ba l ka n muharebes i, tem iz yürek l i l i ğ i tarafından ken­ d isine atfed ilen güzel ve a ldatan mefh u m ve manaya muhalif bir manayı haiz bul unduğu artık sabit olmuş­ tur. Ma kedonya ve Trakya bölgeleri nde, asayiş sever çiftçi lerden meydana gelen bir Türk unsuru mevcut idi. Muharebe ilôn ed ildi. Ba lkanların vahşileri Bul­ garla r ve Yuna n l ı la r, b i r kan ve ateş şelalesi gibi hü­ cum etti ler. Bin lerce Türk köyl ü leri evleri n i n ya kıldı1 33


ğ ı n ı , yağma edildiğini, zevce ve k ızların iffet ve na­ muslarının k i rletild iğini görm üşlerd i r. H ı ristiyan meden iyeti ( ! ) geçiyord u ! . . Yazıklar olsun mağluplara ! ! Bulga rista 'nın ordu­ ları, Türk ordusuna karşı değ i l , fakat Türk ı rk ve nes­ l i ne karşı m u ha rebe ediyorlard ı, Konsoloslar bu me­ deni lerin (!) canava rl ı k ve kan dökücülükleri n i bildi­ ren binlerce ves i kalara sa h i p bulunuyorlar. K u rban ­ ların listesi çok fazla v e fecidir. B u l i stelerden, el l i bin Türk'ü n boğazland ığı anlaşıl ıyor. Yunan ordusunu gayri memn u n bir nazarla ka r­ şılaya n Selô n i k halkı, Bulgar işga l i nden kurtulmala­ rını büyük bi r n i met sayıyorlar. Komiteci lerin bi rçok çeteleri ve m untazam Bul­ gar askerleri müslümanların feci şekilde imhôsına i ştira k etmişlerd i r. Selônik'te İ talyanlar, Almanlar ve Fransızlar i le görüşere k Bulgarların neler yaptı klarını sorduğum za ma n « kötül ü kler., kötülükleu cevabını vermişlerdir. Bütün köyler yağma ve tahri p edilmiş­ ti. Siroz'da sekizyüz m u slüman boğazlanmış ve S i ­ roz Kumandanlığına d a bu katliômları idare eden ko­ miteci leri n reisi geçiri l mişti r. Diğer bir köyde çete re­ islerinden Donço, camileri müslüma n kadı n ve ço­ cuklariyle doldu rd uktan sonra bombalarla berhava etmişt i r. Çete reislerinden Cernopeyel, i kiyüz kom i ­ teciyle Kavala'ya g i rerek halka bir m i lyon vergi yük­ lemiştir. Yed i ya hudi zeng i n i ölüm tehdidi altında 22 bin l i ra k u rtuluş fidyesi vermeğe mecbur kal m ışlar­ d ı r. Kavala ile Dedeağaç'ta binlerce müslüman öl­ d ü rülmüştür. Selan i k dahilinde seyahat eden b i r ka­ tol i k, bana gönderdiği mektupta, Bulgarlar tarafın­ dan yapılan katl iam, facia ve kötül ük lerden mütevel-

134


lit nefretini iza h ettikten sonra insan iyet namına sesi n i yü kselterek şi köyet etmemi rica ederek d iyor ki : « İ cerde seya hat eden b i r fert, hayat ve vahşeti n tesi ri a ltında bulunuyor. Bu vahşet sel i n i n ve tufanın geçtiği yerlerde temelden yıkılmış Türk köyleri, tah­ rip ed ilmiş m üsl ü man evleri ve b u felöket en kazı a rasında çocuk ve kadın ölüleri görü l üyor. l rz ve namusla rı k i rletilen kad ın ların, vücutları parça lanan Türklerin zorla vaftizleri n ve gayet geniş bir ölçüde yapılan yağmurların m i ktarı haddi nden fazladır.» Mektup şu cümle i le son bul uyord u : «Medeniyet h ususu nda hı ristiya n silôhları çok vahşi ve barba r görünmüştür.» Bu ndan bi rkaç g ü n önce Osman iye müslümanlarından m ü re kkep h ususi b i r heyet, büyük devlet konsoloslarını ziya ret ederek şu m u htırayı tak­ dim etmişlerd i r: « Biz Osman iye kazasına tabi Bahçe­ ova Nah iyesi sakinlerindeniz. Kaza mızın müslüma n h a l k ı işga l i n başlangıcında Bulgar O rdusunun katliö­ m ı ndan, işkencelerinden korktuğu c ihetle Siroz, De­ m i rh isar, Doyran ve i strumca kazalarına i ltica etmiş­ lerdi. Bilôhara müslümanlar, Bulgar vahşetleri n i n ke­ sileceğine kanaat geti rdikleri ve geri kalan emlökle­ rinin namus ve hayatla rının, dini h ü rriyetlerin i n hi­ maye ve korunabi leceğ ini zannettikleri için evleri ne dönmüşlerd i r. Fa kat halk, Bruva k, Burhaniye, Cırtık, Temnik, İ hsaniye, Tırtupiska, Virce, İ rave, İ stamır, i s­ veka ra, Gabruve, Klima nta, Hobyar ve Caruva nahi­ yelerine geldi kleri za man; Bulgarlar tarafından teca­ vüze maruz kal a ra k tasvi ri kabil olmayan işkencelere düça r edilmişlerd i r. Bu ondört köyün bütün gene k ız­ larının namusları k i rletilmiş ve en g üzelleri hıristiyan olmağa mecbu r edi lmiştir. Bulga rlar, m üsl ümanları hıristiyanlığı kabule mecbur etmek için her çeşit vah 135


şete tevessül etmi şlerdir. H ı ristiya n l ığı kabul etme­ yen b i r köylü merhametsizce dövülmüş ve katledil­ miştir. Bazı müslümanlar, bu vahşetten korka ra k h ıris­ tiyanlığı kabul etmişler ve h ı ristiya n l ı ğ ı kabul etti kle­ rine dair kend ilerine ibraz olunan vesikalara i mza kaymağa mecbur olmuşlardır. En ni hayet, keza mer­ kezi olan Beşi çveye s ı ra gelmiştir. B i rgün Bulgarlar ca nlar ça l ı ndığı zaman bütün kişilerin k l iselere gitmelerini emretmişlerd i . Kliseye g itmeyecek olanların derhal kurşuna dizi leceğ i n i de i lôve edi lmişt i r. Biz ise d i ndaşlarımızın gi riftar olduk­ ları acı hali size i h bar için hayat ımızı düşün miyerek firar etti k. Aldığımız bilgi lere göre, c iva r Büyük Cuma , Pet­ riçye kazalarının müsl ümanları ayni sefalet içinde bulun uyorlar. Medeni kavi mlerde zerrece merha met ve insa­ niyet ka l mad ı mı? Art ı k yer yüzünde i nsan iyet tama­ mile yok mu oldu? Bir insa n ı n ilk çağ vahşetini bile geçen bu va hşilere ka rşı seyirci kalması ka bil mi? Biz zatı a l i lerine fela ketleri m izi i h ba r ve ta krir ede r v e bedbaht ka rdeşleri mizin b u fela ket hallerine son verilecek tedbirleri almalarını rica ederiz. Sa l i h oğl u Şükrü - Mehmetoğ l u Ah met Mösyö Mangrini bu vesi kayı aynen yayı nladık­ tan sonra, Bulgarların vahşetlerine n isbetle Türklerin i nsanca muameleleri ni serdederek şu sözlerle maka­ lesine n i hayet veriyor: «Tü rkiye ile Bulgaristanın mua­ melesi, ya ni islôm medeniyeti ile h ı ristiyan medeniyeti a rasındaki fark acık ve ôyandır! İ tiraf etmel iyiz ki Bu lgarların h ı ri stiya n l ı k medeniyeti çok vahşi ve kan dökücüdür. » 1 36


B İR BELC İ KALININ TEL' İ N SADASI

Belçika'nın en mühim gazetelerinden olup Brük­ sel'de neşred ilen ( Losvar) gazetesinin Selôni k'ten al­ d ığı hususi bir mektupta da şunlar yazı l ıyd ı : « 1 8 Kas ı m tari h l i emktubun uzu şimdi aldım. Brüksel 'den Selôni k'e kadar mektup ancak oniki gün­ de gelebi lmiştir. Mamafih bu da şaya n ı memn u n iyet­ tir; bazan on beş yirmi gün Avrupa postası a l mağa muvaffa k olam ıyoruz. Meden iyet ôlemi ile m ünase­ betlerimiz kesilmiştir. Selônik a rtık Avrupa'da değ i l ­ d i r. Adeta Afri ka'ya nakled i l miş gibidir. Ma kedonya bugün eski İ ta lya yaza rlarından Da nte'nin tasvir ede­ mediği derecede fevkôlade bir takım zul ümler ve zulmetmeklere hedef ol uyor. Harp va kaları malumun uzdur. Bulga rla r, Sırplar ve Yunan l ı ların Türk kuvetleri n i nasıl sürd ü kleri n i ve nas ı l Trakya, Eski Sırbista n , Epir ve Ma kedonya'ya doğru yürüdükleri n i bil iyorsunuz. Askerleri halim ve selim, kanaatkôr kuvvetl i bedenli ve bahad ı r olan Türk Ordusunun her türlü teşkilôttan ma hrum bulun­ duğunu da öğrendiniz. Fakat gazetelerin yazmad ık­ ları şeyler, ancak muzaffer ord u ların zulüm ve vah­ şetid i r. Yuna n l ı lar ve Sırplar geçti kleri haval ide ço­ cuk, kad ın, i htiyar bütün Türkleri katled iyorlar. Yu­ nanlıla r, Bulgar ve Sırplar kasabaları yaktıktan, ca­ m i ve minare leri yıktı kta n sonra bütün müslümanla­ rı mo h u ve yok ediyorlar. Bazı koza larda hiç bir müslüman, hiç bir cami ve hiç bir mesken kalmam ıştır. Bulgar h ududunda bulunan Yukarı Cumadan Selôni k'e kadar kend isini hi maye eden bazı komiteci ler refa ketinde gelen ar1 37


kadaşlardan biri, Yukarı Cuma, Menl i k ve Petric ka­ za larda bütün müsl ümanların katled i l m i ş olduğunu naklediyor. Bütün yol l a r cesetler ile doludur. Hergün müthiş bir ehli sa lip muharebesi ka rşısında bulunu­ yoruz. Şimdiki muharebe, müslümanları imha ve ifna ma ksadiyle vuku bulmaktad ı r. Bütün memleketin h ı ­ ristiyanlardan ibaret kalması için m üttefikler bütün müslümanların v ücutla rının yok olmas ı n ı a rzu etmek­ ted i rler. Bu suretle Türkler tamamen mah ve ifna edilerek Türk m i letinin varl ığına son verilmek isten­ mekted i r. Selönikte, on yabancı harp gemisi, konsoloslar, bir hayli yabancı tabası, çeşitl i yabancı gazete mu­ habirleri bulunduğu halde, bu nda n b i r kaç g ü n ev­ vel gece içinde yüzelli müslümanı katletmişlerd i r. Adı gecen müslümanlar sığı nacak b i r yer bulama­ d ı kları için Vard a r mahal lesindeki kahvehanede yat­ makta idi ler. B ulgarla r ba rutha neye a teş veretek, b i n kada r Türk askeri n i n de telefine sebebiyet vermişlerd i r. Avrupa da bu hal lere karşı sükut ediyor. S i roz'da, Ü sküpte ve Manastır'da ne kadar katliömlar meyda­ na gel iyor? . . Ya k ı n bir zamana kada r Avrupa'da hiç­ b i r müslüman Türk ka lmayaacğına emin olabi l i rsiniz. Selö nik'te Türkler, Ekimin onuncu onbirinci, onikinci, onucuncu ve ondörd ü ncü gün leri pek fena dakikalar geçirmişlerd i r. Türkleri n evleri n i yağma etmişler ve Yunan or­ dusunu öldürmek ithamiyle i çlerinden bir çokla rını hapsetm işlerd i r. Türkler, tan ınmamak için fesleri n i çıkara ra k şapka g iymeğe mecb u r kalmışlardır. Mu­ sevilerin d e tamamen katled i leceğinden bahsedi l i ­ yordu . Fakat Yunan memuruna yapılan şiddetli m ü ­ dahale b u n u önlem işti r.

138


Selô n i kte esi r bulunan oniki bin kadar Türk as­ keri kendi kend i lerine terk edil mektedi rler. Ad ı ge­ çen esi rler erzaktan mahrum bulunma kta ve açlı ktan birer bire r ölmekted i rler. Bu esirler günlerce yemek yememekte ve hatta ekmek satı n almalarına bile mü­ sade olunmamaktadır. Bazı hôm iyet erbabları, bir ta ­ kım h i lelere müracatla kend i lerine bir parça ekmek yetiştirmeye ça l ışıyorlar. Ya k ında hasta l ı k bu zaval ­ l ı ları a l ı p götürecektir. İ çleri n bazıları elan m u kave­ met ed iyorlar. Türklerin sabır ve taham m ü l ü hakika ­ ten insan üstüd ür.

Kahraman Edirne'miz esarette

B İ R MADAMIN ŞEHADETİ

Kavala'da k i bir madamın Bulgar aske rleriyle ko­ miteci lerin Kavala ve civa rında yaptıkla rı zulümlere dair Viya na'dak i babasına gönderdiği b i r mektubun bazı kısımları, Viyana 'da yayınlanan (Viyner sun and m unetag Çaytung) gazetesi nde neşredi l miştir. Bu mektupta n bir parçayı a şağıda sunuyoruz: « Bundan tam bir ay evvel, sabah saat sekize doğru atl ı beş Bulgar komiteci şehre gire re k kayma1 39


kamı esi r aldıkta n sonra Kava la'yı b i r Bulgar limanı olara k üzere i lôn etmişlerd i r. Ö ğ leden sonra yirmi­ beş, otuz kadar komiteci d a ha gelmiş, Sarı Şaba n ' daki erkeklerin ta mamı kurşuna d izil miş, bunlardan sadece üç ta nesi ağır yara l ı olarak öl ümden kurtu l ­ muştur. Etraf köylerden Kava la 'ya gelen muhaci rleri, Bulgar memurları tekra r köyleri ne göndererek ha­ yatla rının korunacağ ına dai r kendilerine tem inat ver­ m işlerd i r. Buna rağmen, m u haci rlerden büyük b i r kısmı katled i l m iştir. 21 Kası m'da İ sta n b u l 'un d üşme­ sine dair yanlış bir rivayet çıkm ış, bunun a kabi nde de Tü rklerden onsekiz kişi daha öldürülmüştür. Ki­ liseye çevrilen cami lerdeki m i n a reler a lelacele yıktı­ rılmıştır. Bu kadar z u l ü mler ve vahşetler ya pıldıktan son­ ra , erkeksiz yapaya l n ız kalan islôm a i lelerin i n evleri­ ne zorla g i ri lerek, kad ı nların ırzına geçi l m işti r. İ slôm h a n ı m larından biri n i n memeleri kesildiği gibi çocuğu da gözleri önünde vahşice öldürü l m üştü r.»

B İ R İ NG İ L İZ İ N İ NSAN İ YET SADASI

( Deyi i Telgraf) gazetesi n i n Peşte muhabiri, bir haberinde aşa ğ ıdaki işaretlerde bulunuyor: «Bulga ristan Kra l ı Ferd i nand, harp ilônı beya n­ namesinde, Hac i le H i lôl a ras ındaki kavgada n ba h ­ setm işti . Hac. i nsa niyet ti msa l i ve merha met olduğu ha lde, son ba lkan muharebesi nde iş, katiyyen bu merkezde cereyan etmem işti r. Hac namına harp edenler, çoğ u zama n, i nsa n i ­ yet icapların ı, v e merhameti aya klar altına a l m ış1 40


!ard ı r. Sırp ve subayları n ı n Arnavutlu kta yaptıklrı va hşetler ve gaddarl ıklar Avusturya, İ n g i l iz, İ talyan ve Norveç muhabirleri n i n raporlariyle gerçek leşti ri l ­ miştir. Sırplar tarafında n Arnavutl u k'ta ya pılan insan avc ı l ı ğ ı , Avrupa'da bi r umumi harbi n çıkma i mka nı ve i htima l i n i n tesi r ve tazyi kiyle son bi r kaç hatta zarfında unutulmuş old uğu ha lde, şu günlerde tekrar meydana çıkmıştır. Sırp askerleri tarafından yapı lan zulümler. katletmeler, kan dökmeler hakındaki rapor­ lar; Avusturya - Maca rista n memurları tarafından toplanm ıştır. Ben, bu raporları bizat görmeğe fı rsat buldu­ ğumdan; tari h i a lemde tasv i r ve h i kaye ed i l miş ola n zul üm leri n , va hşetlerin ve kan dökmeleri n General Yankoviçin kumandası altında bulunan askerler tara­ fından apaşikar bir su rette tekra r yen i lend i ğ i n i anla­ d ı m . Sırplar. Arnavutluk'tan den ize doğru yürüterek silah l ı Arnavutları iftirayla kati l ve idamla i ktifa et­ meyip; vahşetleri n i s i lahsız ve müdafaasız olan ih­ tiyar erkek ve kad ınlara , çocuklara v.e henüz beşik­ tek i bebeklere karşı bile kullanmışlard ı r. Zafer sar­ hoşu olan sırp subayları. Arnavutluk 'ta asayişi ko­ rumak için en müessir çarenin M üslüman Arnavut­ ları öldür� ekten i ba ret olduğ unu beyan etmişlerdir. Bu söz. bütün sırp işga l ordusu tarafından süratle emir kabul ed ilmiş ve acımasız biçi mde yerine get i­ ri l miştir . . Koma nova ile Ü sküp arasında takriben 3000 kişi katled i l m iştir. Priştina c ivarında, mühhasıran Arna­ vut olmak üzere 5000 kişi Sırp canavarlarının pen­ çesinde mahvol muşlard ı r. Bu, namus dairesi nde ya ­ p ı lan b'i r harbin değ i l , ancak vahşiyane c i nayetlerin 141


neticesi olmuştur. Kud urmuş olan Sırp askerleri, kan dökücü h isleri n i teskin için. bu c inayetleri yeni yeni tarz ve usul lerde yapmışla rdır. Bir çok nahiyelerde bütün evler ateşe veri lmiş ve evlerin biçare sah i ple­ ri alevlerden kaçarken, fareler gibi öldürülmüşlerdir. Erkekler, kendi eş ve çocukları n ı n gözü önünde kur­ şun lanara k katled ilmişlerdir. Sonra da zava l l ı kad ın­ lara, ciğerpareleri yavrularının süngül erle parçalan­ d ı kları seyrettiri l m iştir. Sırp askerleri için i nsan katletmek, hergün tek­ rarlanan bir eğlence olmuştur. Silôh ç ı ka n evlerdeki bütün ev halkı kurşunla telef ed ilmişlerd i r. Bu su� retle, yal n ız bir gün otuz altı kada r vahşice c i nayet işlenmiştir. Şayan-ı d i k kattir ki, Sırpların Macaristan 'da otu­ ra n d i ndaşları şimdiye kadar onların « i nsanca» davrandıklarını iddia etti kleri ha lde; Arnavutl u k'ta sırplar tarafından dehşet verici c i nayetler işlen miştir. Sırp Başvekilinin eski katipleri nden Mösyö Tö­ mic, seya hati esnasında bütün köylerin yerle bir ed i l ­ m i ş bulunduğunu, yol ların kenarında darağacları k u ­ ruld uuğnu, Yakova'ya kadar olan yol u n « Da rağacı Caddesi » ismi alabileceğ i n i beyan etmiştir. Bel grat'ta ç ı ka n gazeteler bile, sırp askerleri ta­ rafından merhametsiz i şlenen zulümlerin h i kôyeleri ile sütunlar doldu ruyorlar. Belgrat gazetelerin i n beya nına göre, Miralay Us besicek «öldürünüz» diye bağ ırınca, askerler evlere hücum ed i p ellerine geçenlerin hepsi n i · katletmişler­ d i r. A rnavutl u k 'ta yapı lan bu vahşetlere ait h i kôyele­ rin sonu gel mez. Perlepe ve Kosova'da yapılan cina­ yetler, Türk idaresi ndeki A rnavutla rın d uçar old ukla­ rı bütün kötü m ua melelerin kat kat üstüne cıkmıştır. 142


Perzri n 'den Avustu rya 'nın Grac şehrine fira r eden v e Avustu rya 'da ta hsil de bulunmuş o l a n sözü makbul b i r Arnavut, a şağıda k i h i kôyeyi a n latıyor: « İ hbar edilen Arnavutlar, her yerde S ı rplar tara­ fından k u rşuna telef ed i l m işlerd i r. A rnavut müslü­ manlara borçlu olan Sırplar. alaca kl ılarını « ha i n » d i ­ y e ihbar ederek, onları astırm ışlard ı r. Sonra borçlu olan Sırp, gayet düşük fiyatla asılan Arnavut'un ev ve çiftl iğini satı n a l m ı ştır. Ü skü p'te silô hsız Arnavut­ lar sokakta sırp subayları tarafından insafsızca öl­ d ü rü lmüşlerdi r. B i r evde bıçak çıktığ ı nda, o evi n sa­ hibi merhametsizce kurşuna dizilmiştir.» Arnavutlar, isti lôcı orduya karşı ne kadar az mukavemette bulu � muşlarsa : o derece çok zulüm görmüşlerd i r. Sırp k u mandanı. fi ra rilerin gelerek s i ­ lahlarını tesl ime davet etmişti r. Bu davete i nan ıp, s i ­ lôhlarını teslim eden 400 k i ş i toptan kurşuna d izilmiş­ lerd i r. Früzu i n adında k i bölgede ancak beş altı müs­ l üman a i lesi sağ b ı ra k ı l m ıştır. Pa na'da s ı rplar bütün esirleri n i ac ımadan öldürm üşlerd i r. Varus'ta ve Priş­ ti ne'de halk evlerinde kapıları k i l itlenere k telef edi l ­ mi ştir. Sırp subayları. Arnavutları a v hayva n ı g i b i öl­ d ü rd ü klerin i vahşi bir zevk duya ra k a n latm ışlard ı r. Hatta subaylardan biri, bir günde dokuz Arnavut öl­ d ü rd üğünü iftiharla söylem iştir. Sırp askerleri. Arna­ vutl u k hududu harici nde bile, vahşetleri n i insafsız şek ilde ortaya koym uşlard ı r. Kızıl Hac mensuplarından biri de, o günlere a it müşahedelerini şöyle ifade ediyor: «Arnavutlar nerede görülmüş ise. merha metsiz­ ce katled i l m işlerd i r. Kad ın lar, çocuklar ve i htiyar is­ tisna edi l memişlerd i r. Eski Sırbistanda a levler içinde kalmış köyler gördüm. Karatura c ivarında Genera l 1 43


i stafanoviç, yüzlerce esi ri i k i sıraya dizmiş ve ma ki­ neli tüfeklerle tarıyarak öld ü rm üştür. General Zeyko­ viç, Snice civarında 956 Arnavut ve Türk'ü i lerleme­ sine karşı geldik leri bahanesiyle k u rşunlatm ıştır. Ya l ­ nız masum Arnavutla r v e e s k i Sırplar değ i l , Make­ donyal ılar bile katl iômlara kurban gitmişlerd i r. Ma­ kedonya l ı lar yaka lanara k komitec ilere tesl i m ed i l ­ m işler v e tesl i mden sonra hepsi katled i l m işlerd i r. Türk h ükümeti, bunun üzeri ne, Viyana sefiri H üseyin Hilmi Paşa vasıtasiyle Avustu rya Hariciye Vekö leti ne bir yazı göndererek, gerek Arnavutl u k'ta gerek sa i r yerlerdeki zulümleri tah k i kat yapmak maksad ıyla konsoloslardan meydana gelen bir komisyon kuru l ­ ması n ı rica etmiştir. Bütün bu ithamlara ka rşı, 1 9 Kas ım'da gazete­ lerde, aşağ ıdaki tebl iğle sözde cevap veri l m iştir : « Ecnebi matbuatı n ı n bazı gazetelerinde Arna­ vutla ra karşı irtikôp olunan zulümler hakkında görü­ len havadisler ta mamiyle iftira olup sırpların m i l ll se­ ciyelerine de gayri ka bil tel iftir. Arnavutlarla sırplar a rasında meydana gelen ilk muha rebelerden sonra yapılan bazı hareketler bütün ordularca mer'i olan itiyatlara tamamiyle m uvafı ktır.» Sırp hükümeti n i n bu açıklamas ı n ı n Avrupa ordu­ larınca kabul olunacağ ı n ı hiç zan netm iyoru m .

B İ R FRANSIZ GEN ERALİNİN RAPORU

Dviçes Folks Bilat gazetesi nden : Türk devletinde h izmette bulunan Fransız Jan­ da rma Umumi müfettişinin. Ba l ka n zülOmleri hakkın­ da tanzim ettiği resmi raporun bi r kısmını Frankfur-

1 44


ter Çaytung gazetesi vasıtasiyle aşağıda neşrediyo­ ruz: Fra nkfurt, 1 1 Ocak - Türk devletinde h izmette bulunan ja nda rma Umum M üfettişi Mösyö Boman. Balkan zülOmleri hakkında resmi bir rapor tanzim et­ m işti r. Mezkur raporda, Bulgarlarla Yuna n l ı ların Ka­ vala ve Dedeağac'ta i rtikôp etti kleri alçaklı kları. çek­ t i ğ i fotoğraf belgeleriyle ispatl ıyor. Sa l ı günü saat sekizde, yüzelli Bulgar komite­ cisi Kavala 'ya g i rm işlerd i r. Bun lar, vahşi ve cani ruh­ ları n ı n verd iği alça k l ı kla, saat sekizden gece ya rısına kada r müslümanları katletmişlerd i r. Komiteci ler, ev­ lere g i rerek ellerine geçird i kleri eşyaları yağma etti k ­ ten sonra; kad ın, çocuk v e i htiyarlar da dahil olduğu halde, önlerine her geleni katletmişlerd i r. Şehi rdeki Rum halkının, komitecilere yard ı m ettiği şüphesizd i r. Yerli Rum, halkının, Bulgar komitecilerine reh ­ berl i k ederek, onlara müslümanların evleri ni göster­ diklerine ben bizzat şahit oldum. H ı ri stiyan evleri, bu katliôm sırasında, beyaz bir Hac ile ayrılmaktad ır. İ slôm halkı, bi lhassa kad ın ve çocukları, bir camide gizlen meğe mecbur old u la r. Bu lgarlar ise, bu camii abluka ederek, yarı acık olan kapıda n içeriye doğru ma kinaıı tüfeklerle ateş açmışlard ı r. Bulgarlar, bu­ nunla da iktifa etmeyip, camiye bomba atarak içeri­ de bulunan halkı, kel i men i n bütün manasiyle kasap g i bi kesmeğe başlam ı şlard ı r. E rtesi gün sabahleyin. cami n i n önünde yirmi beş islômın naaşını görd ü m . Kavala'da b u l u n u p İ talyan ra h ipleri tarafından idare edilen mektebe m u hafaza için otuz kadar müs­ l ü man a l ınmışt ır. Fakat yerl i Rum halkı, b u d u rumu. hemen komiteci lere i hbar etti ler. Bunun üzerine Bul­ gar kom iteci leri okula giderek. Rahiplerden, İ slômla1 45

F : 10


· rın tesl imini istemişlerd ir. Fakat Rah ipler ise, müslümonları tesli m etmek istememişlerd i r. Fakat Rahip­ lerin gizledi kleri zevat orasında bulunan Fransız De­ miryol lorı Türk Komitesi Rıza bey, müslümanlor yü­ zünden zava l l ı Rah i pleri n tecavüze uğramasın ı iste­ mediğinden, kendi a rzusuyla komitecilere teslim ol­ mak g ib i bir büyü klük gösterm iştir. Komiteci ler. Rıra beyi okuldan elli metre uzak bir mesafeye götürüp, kasaturayı göğsüne dayayıp mevcut paralarını teslim etmesini ve evi nin kend i l �ri­ ne gösteri l mesini istemişl erdir. Rıza bey, yeni evlen­ miş, necip bir a i leye mensu p münevver fikirl i bir zat idi. Adı geçenle m ü nasebetim vard ı . Rıza bey, evi n i gösterdiği ta kd irde, ai lesi n i n maruz kalaca ğı te h l i ­ keyi cok i y i bildiğinden komitecileri n b u arzusunu ye­ rine geti rmemi ştir. Bunun üzerine. komiteci ler. ken­ disini kasatura ile göğsünden katletm işlerd ir. Kava la Yerl i Rum halkı bile, memleketi yağma etm iştir. Hat­ ta bu yağmacılar a rasında büyük ailelere mensup kimseler de vard ı r. Bunlar. evlere ve camilere hücum ederek, her ne buldularsa yağma etm işlerd i r. Yağ­ mac ılık. sekizg ü n devam etmiş; Fransız «Jöryen do­ laır Uyer» adındaki harp gemisinin limana gelmesiyle son bulm uştur. Rumlar. Avusturya konsolosu ve Avusturya Luit Vapur şi rketi n i n acentası olan mösyö Bergubelyun'u ta hkir etmişler. bütün ecnebi m ües­ seseleri kald ı rı p yerlerine Rum m üesseseleri koya­ cakları n ı bile söylemeğe başla m ışlardı. Dedeağac Metropolidi, Türkleri Bulgarların tü­ fekleri ile Yuna n l ı ların yağmalarından k urtarmak icin son derece gayret etmiş, anca k kaymakam i le bir kac Türk subayını kurtarmağa m uvaffak olmuştur. Fransız harp gemisinin Dedeağac l i manına gelmesi üzerine, Dedeağac Metropolit'i kumandan ı selômla-

· 1 46


mak için hemen vapura g itmiştir. Kumandan, da top atışı ile metropoliti karşılamıştı r. B ulgar ordusu General Kenef'in k u ma ndası al­ tında Dedeağaç'a g i rdiği zaman. İ talyan Ra h i pleri. Bulgar komiteleri hakk ı nda kumandana şi köyet et­ mişlerd i r. Genera l , tah k i kat neticesinde Ra h i plerin hakl ı olduğunu teslim etmek zorunda ka lmıştır. Fa­ kat, General Kenef komitecilerin rahiplerden gaspet­ tikleri 70 l i rayı meyda na çıkarmış, bu parayı onlara iade edeceği yerde, şöyle konuşmuştur: « Bu muharebede ölen Bulga r askerleri n i n hatı­ ras ı adına bir abide d i ktiri lecektir. Ben, bu parayı abi­ deye sarfedilmek üzere muhafaza edeceği m . » Bilöhore General Kenef, metropolidin yan ı nda islôm kad ınlarını muhafaza etmekte olduğunu haber a l ı r almaz, hemen bu kadınların d ışarıya atı larak, bo­ şalacak yerlere Bulga r askeri n i n yerleştiri l mesi n i metropol ide emretmiştir. Zava l l ı kad ınlar, bütün eş­ yaları yağma ed ilmiş olan evlerine geri dön ünce, Ge­ neralin, askerleri n i n tecavüzleri ne uğra mış, namusla ­ rı payimôl olmuştur. Bulgar askerleri. şehri berbat etmişlerd i r. As­ kerler, öldürd ükleri k imselerin bağırsa klarını çı kara­ ra k soka klara atıyorlard ı . B u şehirden ayrıldığım za ­ man, pisl i kten hasta l ı ğ ı yayılmaya başlamLştı. Bulgarlar, Konsoloslar önüne nöbetçi ler koyara k. konsoloshaneye mensup olanlardan gayrısı n ı n gir­ mesini menetmişlerd i r. Alman ve Fransız Konsolos­ ları n ı n teşebbüslerine rağmen, konsolos memurları Bulgarlar tarafından esir edi l mişlerd i r. Yerl i halkta n olan bu konsoloslar, kendi lerinin işlettikleri ticaret­ hanelere zara r veril memesi için, 'J'.Ukuatı hakiki şe­ k i lde yazmıyorlardı. Bulgarlar, Fransız demiryolu n u 1 47


da zaptetmiş, yerl i ve Fransız memurla rını uzaklaş­ tıra rak yerlerine kendi adamları n ı yerleşti rmişlerd i r. Burada oturan Fra nsızlar, kend ilerini m üdafaaya gayret ettikleri, sırada Joryen Dolagıroyer adındaki Fransız harp gemisi l i mana g i rd i . Harp kuma nda n ı , Fransızların vapura bindiri lmeleri hakkında büyük el­ ç i l i kten b i r emir geti rd iği ha lde, b i n b i r müşki lôttan sonra. ecnebi ler bu vapura bin meğe muvaffa k ol­ m uşiard ır. Zira Bulgarlar, ecnebilerin bile şeh i rden d ışarı çıkmalarına m üsaade etm iyorlardı.

B İ R RUS MUHAB İ R İ N İ N Ş EHADET İ

«Koma nova muharebesinden b i r kaç gün sonra Ü sküp'e g itmem için fırsat ç ı ktı. Ben, daha Belgrad'­ da iken bu seya hatım hakkında m üsaade almak için, Ha rbiye Neza retine m ü racaat eyled iğimiz za man çı­ ka nları n müşkilôt ve manila rdan bu adamların b i r çok fenal ı klar yaptıkları n ı , hakikatın resmi raporlarda gösterilmediğine tamamen ka n i olm uşturm. Bana gösterilen müşki lat, ci nayetleri örtmek için yapılmak­ ta idi. Bu h usustaki h issiyatım N i s kasabasında bi r s ı rp subayı i le yıptığ ım mülôkat esnasında daha ziya­ de kuvvet kazandı. Erkônı H a rp Heyeti tarafından b i r h ususi vazife ile Ü sküp'e gönderi len bu subay, ben i m Ü sk üp'e gideceğ i m i anladığı zaman son derece h id ­ detlenerek şöyl e kon uştu : « İ şi olmayan adamların Ü sküp'e g itmeleri m uva­ fık değ i ld i r. Belgrad h ü kümet memurları, yaba ncı adamların oraya g itmelerine m üsaade etmekle çok büyük bir hatada bulunuyorlar.» Fi krimden vazgeçmiyeceğimi a rtık anlamış bulu1 48


nan Subay, Vranya'ya geld iğimiz zama n l isan değiş­ ti rerek beni daha sonra rastl ıyacağım müessif ah­ va ! !ere ısındırmağa kal kışmış ve « Bu n la rın hepsi, fe­ na olmakla beraber za rurid i r» yolunda imôl ı cü mleler söylemişti. Zaten bende uya nan şüpheler, b u söz üzerine b i r kat daha arttı. O zaman ben, Bel g rat'ta i ken haber aldığımız zulümlerin, tesadüfi ve m ünfe­ rit bir vak'a olmad ığına ve işittiğimiz vahşetleri n ôdl hôdiseler dereces ine varmış bulunduğuna tamaıniyle emin oldum. Eski Sı rbiye hududunu geçer geçmez, tahminim­ deki gibi gerçekten müthiş manzaralar görün meğe başladı. Akşam saat beşte Komanova'ya yak!aşıyor­ d u l< . Gu rupta n sonra, hava karardı kça, ya ngın ateş­ leri daha kesl< i n bir suretle göze ça rpma kta idi . Bü­ tün hava l i ateş içinde idi . Köyler. çayı r-cay ır yan ıyor­ du. Bu acıklı manzaralar Ü sküp'e kadar devam etti. i stasyon önünde bir kaç askere tesadüf etm işti m. Dört kişiden iba ret bulunan bu gruba yaklaştığım za ­ man, şu vahşet tablosunu görd üm : Süngüleri hücu­ ma haz ı r bir halde bulunan askerlerin ortası nda iki Arnavut gene bulunmakta idi. Askerlere kuma nda eden ve son derece sarhoş hôldeki komiteci, bir elin­ de kama. diğer elinde konya k şişesi bul unduğu hol­ de zava l l ı Arnavut gençlerine ayaklarına kapanma­ ları n ı emrediyor ve bu emrini a ra l ı ksız şeki lde tek­ ra rl ıyord u . Bununla da i ktifô etmeyen vahşi komite­ cı. elindeki kamayı zava l l ı Arnavutların boyunlarına. göğüsleri ne dayaya ra k kendi leri nden konya k içme­ leri n i istiyord u . Bu mazl umları k u rtarma k, beni m için i mkôn haricinde idi. Askerlerden biri, bunları n Arna­ vut old uklarını ve komiteci tarafından öldürülecekle­ rini bana anlatt ı. Vahşetin bu derecesine tahammül edemed iğimden ; oradan sür'atle uzaklaşmaya m ec­ bur oldu m . 149


Şehrin sokakları bomboştu. Akşam saat altı olunca, herkes kapısını k i l itliyerek evlerine kapanı­ yordu. Geceleyin, komiteciler yine faa liyetlerine baş­ l ıyor ve soyup kesmeğe koyuluyorlard ı . Altmış bin ki­ şiden ibaret bulunan Ü sküp halkının yarısı Arnavut ve Türktü. Her ne kadar bunların bir kısmı firar etmiş isede, büyük bir kısmı yerlerinde kalmışlardı. İ şte ge­ ce vakti meydana gelen bütün cinayetler, bu zava l ­ l ı lara karşı işlenmekteydi . Ben Ü sküp'e varmadan i ki g ü n evvel, Ü sküp hal­ kı şehrin merkezinde bulunan Vardar köprüsü üze­ rinde başları kesilmiş bi rçok Arnavut cesetleri gör­ müşlerd i . Başları kesilmiş bulunan bu adamların mu­ harebede öldürülmemiş oldu kları ôşika rd ı . Ü sküp, ord u merkeziyd i Halk v e bahusus müs­ l ü ma nlar gizlenmişlerd i . Soka klarda askerden başka kimse görün m üyordu. Askerler a rasında, Sırbista n ı n m uhtel if yerleri nden koşup gelmiş o l a n sırp köyl üle­ ri de bulunuyord u . Bu nlar, g üya oğu l ve biraderleri n i aramak bahanesiyle, Kosova arasında dolaşa rak soygunculu kla meşg u l oluyorlard ı . Ben. bu g i bi üç soygu ncu ile konuştum. Bunlar, Sı rbistan merkez i n ­ de buluna n Şumadiya ovasından Kosova'ya yaya lC olara gelmişlerdir. Bu üç köylüden en genci, ken d i ­ sinin Kosova ovasında, ma kinalı tüfekle i k i Arnavut'u katlettiğini iftiharla na kled iyordu. Köylülerin üçü de yanlarına az para aldıkla rından şi kôyette bulunuyor­ lard ı . Z i ra Ü sküp.te öküz, beyg ir g i bi hayvanlar çok ucuz satın a l ı nabilmekte imiş. Köylü lerin ifadeleri ne göre, bır s ı rp askerine iki dinar verildiğinde. derhal bir Arnavut köyüne koşara k bir at geti riyormuş. Yi­ ne askerler vatısasiyle yirmi d inara , gayet iyi b i r çift öküz tedarik ed ilebi l i rmiş. Vranya hava l isinde sürü 1 50


sürü köy l üler, Arnavut kasaba larına hücum ederek ellerine ne geçerse, yağma etmişler, hatta i htiyar sırp kad ınları, Arnavut evlerinden kapı ve pencere gibi şeyleri sırtlarına a l ı p götürmüşler. . . Tesadüf ettiğim üç sırp askeri biri d iyordu k i : «0 kadar çok, adeta hesapsız Arnavut öldürdüğüm halde; hiç birisinin üzerinde bir kuruş bile bulama­ d ı m . Fakat katlettiğim bir Türk kad ı n ı n ı n koynunda on l i ra buldum.» Bu alçakca cinayetler, o derece soğ u k ka n l ı l ıkla h i kôye ed il iyor ki insa n vicdan ı n ı n bundan m üteessi r olmaması mümkün değildi. İ nsanlar. böyle zamanlar­ da ta nınmıyacak derecede vahşi bir hal hôl a l ıyor­ lard ı . Otelde tesadüf etti ğim bir asker, kendisinin Fri­ zuvi n tarafları nda Arnavutları kesmek ve soymakla meşgu l olduğunu, sanki bir ma rifetmiş gibi g ururla an latıyordu. Bu asker, d iğer a rkadaşlariyle beraber bir Arnavut hanesini basarak; i htiyar aile reisi ile üç genç oğlunu öld ürd ü kleri ni, kad ınlar namuslarını kurtarmak için bütün para ve ziynetleri n i kendileri ne teslim etti kleri halde evi yakarak, onları da katlettik­ leri n i hiç utanmaksızın a nlatıyorlard ı . Ben, b u kadar büyük vahşeti nasıl yapabi ldikle­ rini sord uğum za man, Sırp askeri şöyle konuşuyor­ du: «Ne yaparsın, i n s a n yavaş yavaş böyle davran­ maya a l ışıyor. Filhakika, masum, i htiyar ve çocu kları öldürmeeğ teşebbüs ettiğim za man, önce çok vicdan azabı çekiyordum. Fakat harp halinde bul unduğumuz zaman ômirlerim i n emirleri n i yapmaya mecbur idim.» Bu konuşma üzerine, nefretle «Siz, artık şak i l i k 1 51


yol u n u tutmuş ve önünüze geleni öldü rüyorsunuz» cevabını verdiğim zaman, Sırp askeri kendisini topla­ mağa çal ıştı. O vakte kadar söyled i klerini tamir için « Hayır, biz m untazam askerler, m uayyen h udutlar­ dan d ışarı çıkm ıyor ve oniki yaşından daha gene olanları öldürm üyoruz. Fakat komitecileri bu hususta m üdafaa eyleyememıı derneğe başladı . Demek komiteci lerin vahşetleri i n ka r olunm ıyor. Ekserisi, işsiz, g üçsüz ve a h laksız ki mselerden iba­ ret bulunan komiteciler, h içbir h udut tanımamışlar ve on iki yaşından a şağı olan çocukla rı da katletmişler­ d i r. Onların yaptı kları vahşetler o dereceyi bulmuştu ki, bu vahşi davra nışlardan n i hayet askeri memurlar bile ürkecek, komiteci leri köyleri ne iade etmeye baş­ lamışlardı..» Antid Otu

BİR KONSOLOSUN GÖ RD Ü KLERİ

Franfurter Çaptu ng Gazetesi nden Nakledilm iştir. cSırp piyadeleri n i n tüfek sesleri konsolosha ne­ den işiti lmeğe başlayınca Konsolos Mösyö Prahas­ ka, pür h iddet olduğu halde: «Hainler! Hain ler! Gü­ nahsız ahal iyi kati ve imha ediyorla r. » diye bağ ırdı ve k atl iamın önünü geçmek için, Sırp kumanda n ı n ı gör­ mek üzere sokağa cı kmağa kalkıştı. Böyle bir za­ ma nda sokağa çıkmak göz göre göre ölüme g itme demek olduğunda n ; konsolosu dışa rı çıkmaktan zor­ la meneyled ik. Konsolos, bahçe kapısının açılmasını ve m ülteci lerin içeri al ınmasını bana emreyled i . Ben de, Konsolos'un emrine uyarak, kapıyı açtım. Bir a n 1 52


da konsoloshane ve bahçesi m ü lteci lerle doldu. Za­ va l l ı la r, ah-ü figan ederek s ı rp askerleri nin zulüm­ lerini anlatıyorlard ı. Konsolos. hiç olmazsa konso­ loshanen i n taarruzdan emin olacağını ümit ediyor­ d u . Mü ltecileri n yan ında 22 ağır ya ra l ı va rd ı . Bu sırada; a t l ı b i r subayın idaresi altında bir müfreze sırp askeri. konsoloshane önüne geld i . Su­ bay konsolosu çağırd ı . Ve konsoloshaneye yara l ı s ı rpları yerleştireceğini v e hai n leri a rayacağını söy­ leyerek konsolosha nenin kapısının açılmasını i stedi . Mösyö Prahaska, konsoloshane hastanesinin ağır yaralılarla dolu olduğunu ve oraya Sırp ya ra l ı la­ rı yerleştiri lemiyeceği n i münasip b i r l isanla bi ldird i . Subay ise. hastanede Arnavutla r olduğunu v e onları sokağa atacağını söyled i . Konsolos. konsoloshane­ nin tarafsız ve Avustu rya hi mayesi a ltında olduğunu izaha çal ıştı. Lô kin Sırplar. bu izahatı din lemiyerek konsolosha neye hücum ettil er. Sırp askerleri, konso­ loshane içinde ne kadar mü lteci varsa hepsini va h ­ şi t?.i r suretle katlettiler. Hatta kad ın v e çocukları. hayvani nefislerine ô let ettikten son ra öldürd ü ler. Cesetlere bile tE;ıcavüzde bul unan hain ler görü ldü. Bu g i bi zulümlere karşı. konsolosun protestoda , bulu nmasına Sırplar kahkaha i le g ü l üyorla rd ı . Arka­ daşım Abdullah isminde bir kavas. zulümler karşısın­ da itidalini m u hafaza edemeyerk sırplar üzerine ateş açıp bir askeri öldürd ü . Sırplar da hemen onu öl­ d ü rl ü ler. Sırp askerleri. konsolosha nenin bütün evra­ k ı n ı yaktılar ve binayı tahrip ettikten sonra konsolo­ su. kôtibi ve beni kara rgôha götürd üler ve orada ha psettiler. Bi rkaç gün sonra konsolos ile beraber dağlara kaçtık ve m üfettiş Edel'in Pezrin 'e gelişine kadar. dağlarda ondört gün kaldık. 1 53


Bu esnada. sırpların yapmad ıığ zulüm ve vahşet kalmam ıştır.

B İ R ECNEB İ FERYADI

Koyşe Çaytung gazetesinin hususi maka lesinden : « Hakikaten Avrupada mıyız? Avrupa nın gözleri önünde; Avrupa k ıtasına mensup bir hatta hergün tüyleri ürpertecek zulümler yapıl ıyordu da, bu hale son vermek için hiçbir taraftan azıcık bir itiraz bile vuku bul muyor. Bu lgarları n uğradıkları zul ümler a ley­ h i ne evvelce İ ngiltere Parlementosunun yüksek k ür­ süsüden i rat edilen ateşl i nutu klar, şimdi ne oldu? Sonra Fransız m i l leti tarafından ilôn edilmiş olan « İ nsan Hakları» nerede ka ldı? Almanya'nın Türkiye hakkındaki beyanatları nereded ir? Balkan harbi ne mani olmak için m üştereken mesa i harcayan bir devletler birliği bulunuyordu. Fakat a rzularının yayıl­ masına muvaffak olamadı lar. Muhtelif devletleri n � ü ­ kümet ricô l i , d i plomatları bütün mühim siyasi mese­ lelerde, bugün bile tam bir birl i k görüşü içinde bu­ l u nduklarını iddia ediyorlar. Devletlerin m üşterek siyasi meseleleri ha kkında ittifak etmeleri, insan iyete taal l u k eden umumi me­ selelerde a n laşmaktan çok güçtür. H otanto vahşi ka ­ bi lesine lôyık b i r tarzda yapılan Bal ka n la rdaki i nsan avcılığına son vermek üzere devletlerin s ü ratla b i r­ leşmeleri ne hiç bir mani yoktur. Avrupa hükümetleri, feci ve müthiş felôkete d uçar ola n , evsiz, hasta ve aç kalan binlerce mazlumun h i mayesi ne n iyet ettik­ leri ta kd irde, taba larının hepsinin kend i leriyle birlikte hareket edeceğine kat'i şeki ld e emin olabili rler. 1 54


Bu felôketzedelere hiç kimse yard ım elini u zat­ m ıyor. Bu zava l l ı la r, ihtimôl a rasıra Avrupa medeni­ yeti ile Avrupa gayesini meydana getiren i nsaniyet esaslarından bahsedildiğini i şitmişlerd i r. Komşu d üş­ ma n hükümetler, kötü Türk idaresi ile Türk boyun­ duruğunun tahammülsüz kötü facialarından dolayı her zaman Avrupa'ya m ü racaat ettikleri halde, bugü­ nün mazlumları n ı n el leri, kolları ve d i l leri bağlanmış durumdad ı r. 1 878 Bert i n Mua hedenamesindeki husu­ si maddelerde Türkiyedeki gayri müsl i m lerin korun ­ ması istenmekte, buna m u kabil müslüman halkın h ı ­ ristiya nlar tarafından katliam ed ildiği henga mede Avrupa susmaktan başka birşey yapmamaktadır. Türk askerleri, hıristiyanlar a leyh ine zulümler iş­ leyen bazı başı bozukların hareketleri yüzünden vak­ tiyle Avrupa tarafından protesto ed i l mi şti. Ma kedon­ yo'da tatbik ed i len beynelminel ıslôhatlar bu g ibi ba­ şıbozukları ortadan kald ı rm ıştı. Dinamitle tah ribat yapan h ı ristiya n ihtilôlcileri ta kip eden Türk m üfreze­ leri nin lôzım gelen askeri hareketler haricinde mua ­ meleler yapmaması için gözaltında bulunu l uyord u . Ş i m d i ise Türk başı bozu kları n ı n yeri ne, onlar­ dan daha kan döküc ü , vahşi h ı ristiyan başı bozukları ortaya çıktığı halde, Avrupa bir susuş uykusuna yat­ m ış durumdadır. Türk ve Arnavut köylülerine hücum ve taarruz eden bu soyg uncu ve kati l çeteler. kan dökerek, vah ­ şetleri n i sürdürmekte; Ma kedonya'yı bir baştan b i r başa ta hrip etmekted i r. Cete mensupları, m üttefik devlet ord u ları a rasında da kend i lerine pek çok ta­ rafta rla r bulmuşlard ı r. Meydana gel miş olan katliômı ve kan dökücü faciaları sükut i le geçiştirmek artık mümkün değildir. Harp vaktinde, meriyette bul undurulmm:• lôzım gelen 1 55


deıvletler hukuuk ahkômı ile i nsan hakları n ı n en kaba bir suretle ayaklar altına a l ındığı Balkan muharebe­ lerinde vahşi i ptidai milletlere rah met okutacak tarz­ da zulümler ve c i nayetler işlendiği açıktan açığa iti­ raf olunma l ı d ı r. Bu kabil tecavüz hareketleri karşısında sesini yükseltmek Avrupa 'nın en başta gelen vazifesi ara­ sı ndad ı r. Avrupa' bu baptaki vazifesinde, maa lesef pek ziyade geri kalm ıştı r. Kati ve yol< ed ilen bin lerce biça re kişi n i n te kra r hayata dönmeleri mümkün de­ ğ i ldir. Böylece yok edilen ki mseler, Avrupa 'nın gözü önünde bu kabil vahşi hareketleri n asla i şlenemiye­ ceğine inan ıyorlard ı . Zava l l ı la r, bu i na nçlarında nasıl fec i şekilde aldandı kları na şa hit oldu lar. Bununla be­ raber, henüz hayatta kalan bir kısım halk, Avrupa ' ­ nın protestosunda n istifade edebi lecekler mid ir? Selônik'ten dönen pek mu hterem ve iti mada şa­ yan bir zat, Selô n i k ' i n Yunan ve Bulgarlar ta rafından işga l i nnden son ra zuhur eden olaylara dair m ufassa l b i ! g i ler vermiştir. İ ş itti ğim sözlerin benim üzerimde meydana getird iği tesi rleri tafsi latlı şekilde an lat­ mak isterim. Bu an latış da şöyle olaca kt ır : Zamanım ızda Türkleri n h ı ri stiyanlar a leyh ine iş­ led i kler ien çirkin ve elim zulü mler, Yunan ve Bulgar askerleri n i n müdafaadan mahrum bulunan müslü­ man ve musevi lere, etraftan Se lôniğe gelen biçare, yoksul muhaci rlere karşı reva görd ü kleri facialar ya­ n ı nda çok ama çok sön ük ka lmaktad ır.

BİR BULGAR TAKBİHİ Sofya'da münteşir «Narod» gazetesinden alınmıştır : « Bugün Edi rne, çok müthiş bir manzara arzet1 56


rriekted i r. Mustafa Paşa köprüsünü Bulgarlar tara­ fından zaptedildikten i k i hafta sonra ziya ret etmiş ve orada görmüşolduğumuz i ntizamsızl ı ktan, peri ­ şa n l ı ktan dehşete d üşmüştük. Fakat şimdi Edi rne'­ nin h a l i n i görenler. şeh rin peri şan halini tasvir için söz bu lamaamktadırlar. B i r ta rafta dağlar gibi yığıl­ mış i nsan cesetleri ,diğer ta rafta yine birçok yara) ılar ve esi rler görül mekted i r. Şeh ri n soka klarında silôh sesleri , bağırışmala r işitilmekte, gasb ve yağma nın hiç a rkası kesilmemekte idi. Bu hal şehrin zaptından bir hafta son raya kadar deva m etti. İ nsa n , bu ha lleri görd ü kçe Bulgarların bu kada r merha metsiz oldu­ ğuna hayret eyl iyor. Son Türk-Rus muharebesini gö­ renler, General Skobelef'in Ed i rne'yi zaptettikten bir­ g ü n sonra şaya n ı hayret bir derecede i ntizamı kur­ maya muvaffak olduğunu söylemekted i rler. Zaten bir Avrupa muhabiri, bize «va hşi ler» adını vermemiş miydi? Teessüf olu n u r ki, yeni Bulgaristan hüküme­ ti, akli muvazenesi n i kaybetmiş olan bi r adamın sözü ile ha reket etmekte devam ed i p g idiyor. »

EDİRNE'DE

«Matenıı gazetesi, Ed irne'nin d üşmesini mütea ­ kip; şehri ziyaretle h isleri n i yazma k üzere mösyö Högloru 'yu oraya gönderm işti. Ad ı geçen mu harrir, Edi rne'den « Maten»e gönderdiği mektupta kahra ­ man şeh ri n ve müdafi leri n i n . hali hazı rına a it b i r çok can alıcı tafs ilôt vermekted i r. Mösyö Högloru 'nun 5 N isan tari h iyle Edi rne'den gazetesine çektiği telgrafı aşağıya al ıyoruz: « Ed i rne d üştüğü zaman, içinde 80 bin halk var1 57


d ı . Ayni zamanda Bulga rların elinde 60 bin kadar esir Türk askeri vard ı . Bundan başka, civar halktan olup evsiz ve sığına ksız kalan 40-50 bin köylü Ed irne'ye sığınmışlard ı. Ed i rne'ye giren Bulgar Ordusu, 40 bin kişiden meydana gelmişti. Bu m u htelif ra kamlar top­ lanacak olursa, Edi rne'de bugün ta kriben 225 bin ki­ şinin mevcut olduğu ortaya çıka r. Bu kadar insanı beslemeğe k ifôyet edecek de­ recede ekmek gelmediğinden zava l l ı Türk esirleri aç­ l ı ktan öl meğe başladılar. Gecen gün Tunca üzerinde bulunan bir adaya g itti m. Kasabaya iki küçük köprü ile bağ l ı olan bu adac ık, bi rkaç gün evvel d ü nya n ı n en g üzel mevkileri nden b i r i idi. Bu adada gözde ağaçların gölgelend i rdiği bir umumi bahçe vard ı . Ed i rne'nin d üşüşü nden önce, kad ı n l a r b u adaya ge­ lerek çi çek topluyorlard ı . Şimdi burası can çekişen Türk esi rleriyle dolmuş, bir ölüm kara rgô h ı olmuştu. Burada Türk esi rleri açl ığın. zehirlenmenin, kusmanın müthiş ızd ı rapları içinde k ıvrılıp du ruyor. Es i rleri n ağlamaları nın, h ıçkırıklarının ya nında, her yerden gelen leş ka rga larının sesleri var. . . Bunlar züm rüt ağaçlar a rasında birer siyah leke teşkil ed i ­ yor. Adayı kasa baya bağ l ıyan küçük köprüleri , sün­ g ü l ü askerler neza ret a ltında bulundu ruyor. Ufak bir müzakereden son ra, köprülerden geçerek oraya g i r­ d i m . Adada bi rbiri nden bir şose i l e ayrılmış i k i ka rar­ göh var. Sol tarafta, köylerden Ed i rne'ye i ltica eden biçareler mevki a l m ışlar. Can çekişenlerin karargöh ı , sağ ta rafta d ı r. Hasta l ığa tutulanlar. çıplak toprak üs­ tünde ümitsiz olarak son efesleri n i orada veriyorlar. O sabah ölmüş yüz kadar cesed i n b i r yere üst üste olduğunu görd üm. Bu biçareler için derin bir çukur kazıl ıyord u . » 1 58


AH ED İ RNE

- Ah Kardeşim Edirneyi UnutmaGüzel göğsü üç ırmağın uğrağı, Her birinin suyu şehid kanı kokan bir kevser; Her ne eksen altın verir toprağı, Onun yeşil bağlarına cennet diyor şairler . . . *

İmparator Adirya'nın yapısı, Ali, Osman hakanların elleriyle süslenmiş, Payitahtın Avrupa'ya kapısı, Çelik gibi kolalarla kilitlenmiş, gizlenmiş. *

Bundan beşyüz altmış sekiz yıl evvel Lala Şahin, arkasında gözü yılmaz bir ordu, Onu aldı düşmanlardan; bu güzel yerde Devletin doksan sene tahtı kuru ldu. *

Orada yedi padişahın sarayı Cuma günü, ezan sesi göğe akın ederken, Ulu hakan at üstünde camiine giderken Hep melekler seyrederdi alayı. . . *

Şimdi artık ne melek var, ne ezan. İki yüze yakın cami, yirmi iki medrese At bağlandı, put takıldı, oldu ôhır, k ilise Ne kadar çok, ne kadar çok kız-kızan. *

1 59


Bulgarların dudağı ile kirlendi; Yüce islam namusunu yakdı kirli kucaklar. Camilerde şarap içip tepinirken alçaklar. Açlığından herkes ekmek dilendi. *

Toprakları şehid kanı suladı. Ot çiğnerken ağaç yerken hasta, cansız askerler, Ev basarak para çalan, kan sömüren her nefer Bileğine bir sırma saç doladı. . . *

Sultan Murad cennette döğünüyor bu hale, Lala Şahin yüreğini dağlayar, Mimar Sinan için için ağlayor . . . Ah bu kadar sefil olmak gelir miydi hayale! *

Beş buçuk ay göğüs gerdi, namusunnu korudu, Sürü sürü tepeledi Bulgarı; Teslim oldu; Fakat alnı yukarı, Sen alçaksın, Ey kardeşim, u nutursan buyurdu. *

Sakın sakın Edirne'yi unutma ; Öç almanın vakti gelir, kinini sen uyutma! . . . 20 Nisan 1 329 ( 1 9 1 3

1 60


BULGARİSTAN'DA 4 MİL YON 400 BİN M Ü SL Ü MAN T Ü RK VAR

Bulgaristan'da 1 970'te yapılan «genel nüfus sa­ yımı» na göre : Bulgar ve gayr-i Bulgar unsurların «umumi demografik» d u rumlarıyla i l g i l i istatistik, eyalet ve vilôyetlerin yüz ölçümleri Bulga ristan'ın genel yüzölçümü Genel nüfus durumu

1 1 0.927 Km2 8 mi lyon 481 .500

Genel olarak 1970 yılı nüfus sayımına göre ethnik unsurların durulman :

Müslüman - Türk Bulgar Şap Ma kedon Cin gene Ulah Ermen i , Yahudi, Rum

4 mi lyon 40.000 2 milyon 81 0.00 600.000 360.900 1 50.000 1 50.000 44. 1 50

Genel yekun

8 m i lyon 481 '500

(% (% (% (% (% (% (%

52 ) 31 ,5) 8 ) 4 ) ) 2 ) 2 0,5 )

Halen Müslüman-Türk unsurunun çoğunlukta olduğu bölgeler : 1 ) Kuzey Trakya

1 5505 1 61

Km.2 F : 11


2) Rodoplar 3) Del iorman 4) Güney Dobruca 5 ) Tı rnova B ulgari s

29289 Km.2 ( Meriç hav. dahil) 1 5231 Km2 7578 Km.2 1 5009 Km.2 Km2

82.61 2

Toplam

(1)

( 1 ) Ş u hôlde; Müslüman-Türkler'in çoğunl u kta olduğu bu 82.61 2 Knr'lik bölge Bulgaristan'ın yüz ölçümünün % 74'nü i htiva etmektedi r.

Umurili-Rodoplar ve Meriç havzası dahil : Meskun unsurun genel mevcudu 2 mi lyon 207.500 : 29.289 Kmz Yüz ölçümü EYALET M ERKEZİ

FİLİBE

Eski ve yeni vilayet merkezleri : 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7.

Eskiza�ra Hasköy Fi li be Kırcaal i Paşma klı Tata rpazarçık Nevrookp

Genel mevcut

: : : : : : :

4909 Km2 4063 Km2 5535 Km2 4040 Km2 3555 Km2 4334 Km2 2853 Km2

: 29289 Km2

Genel nüfusu : » » : )) )) : )) )) : )) )) : )) )) : )) )) : ))

»

352.050 3 l1 .750 626.550 289.250 1 65.650 31 4.250 1 50.000

:2.207.500

Yukarıda bel i rtilmiş olan bölgelerde meskun olan «ethnik unsu r» ların genel «demografik» d u rumları : A) Müslüma n-Türk : 1 .750.000 ( % 80) 437.500 (% 79 8) Bulgar 20.000 ( % 1 ) C) Ma kedon 1 62


RODOPLU M Ü SL Ü MAN - T Ü RKLERLE MESKÜN OLUPTA CUMAİBA LA VİLAYETİNE BAGLI KAZA MERKEZLERİ : 1. 2. 3. 4.

Vakuruda Belçika Bansko Razlık

Not : Rodop bölgesi 1 878 tarihinden evvel , Edir­ ne vlöyetine töbid i r sancak bölgesiyd i . Sancak mer­ kezi Filibe idi. Bu sancak şu kaza merkezlerini ihti­ va ediyord u . Eskizağra, Kızanlık, Karlova, Hasköy, Çırpan, Kırçaali Paşmaklı, Tatarpazarcık ile İhti­ mam . . . Vakta k i 1 878 den sonra, Berlin ond loşmasıy­ lo F i l i be sancağı e< Doğu Rumeli eyaleti>ı n e dahil ed i l ­ d i . Doğu Rumeli 1 885'te Bulgar anarşistleri tarafın­ dan çok kan l ı hadiselere sa hne oldu ktan sonra, 1908 y ı l ına kadar kısmen e<Bulgar Otonom idaresi» tara­ fından yönetilmiştir. 1 91 2 1 . Bal kon harbi nden sonra ise; Kocamustafapaşa, Ortaköy, Mestanlı, Kırcaali, Darıdere, Eğridere ile Paşmaklı kozaları Rodop'un eyaletmerkezi Filibe sancağına bağ lanmıştır. Böyle­ l i kleRodop'un kesin olara k yüz ölçümü 29.289 Km.2'­ l i k bir yöre üzerinde stati k bir şekil a l m ıştır.

DELİORMAN BÖLGESİ : Bölge merkezi Bölge n üfusu Yüz ölçümü Vilöyet sayısı

Şumnu 1 mi lyon 289.850 1 5.231 Km.2 5

1 63


7.578 Km.2 Yüz ölçümü Vi löyet sayısı 2 1 . Hac ıoğl upazarc ı k 4.708 Km.2 Genel nüfusu 245.350 )) )) 2.870 Km.2 2. Silistre 1 85.450 )) Genel mevcut : 7.578 Km.2 » 440.800 Yukarıda adı geçen vilöyet ve bu vi löyetleri n bütün mülha katlarında halen meskun olan unsurların «etnik demoğrafik» du rumları : A) Müslüman - Türk : 300.000 ( % 65) : 1 40.000 ( % 35) B) Gagavuz vs. .....

KUZEY TRAKYA VE İSLİMYE YÖRESİ :

Bölge merk �zi Bölgen in nüfusu Yüz ölçümü Vi löyet sayısı 1 . Yan bolu 2. İ slimye 3. Burgaz Genel mevcut

:

Burgaz 862.650 1 5.505 K m. z 3 4355 Km.2 Genel n üfusu )) )) 3596 Km.2 )) )) 7554 Km.2

: 1 5.505

Km.2

))

))

245.950 220.550 381 . 1 50 862.650


1. 2. 3. 4. 5.

Şumnu Razgrad Eskicuma Varna Ruscuk

:

:

3331 Km. 2 Genel nüfusu » )) 2629 Km. 2 )) )) 271 9 Km. 2 )) )) 3897 Km.2 2655 Km. 2 )) ))

253.550 : 209.550 1 88.950 : 360.850 276.950

)) )) Genel mevcut : 1 5231 Km. 2 : 1 .289.850 Yukarıda adı gecen vilôyet ve bu vi lôyetleri n bütün mülhakatlarında halen meskun olan unsurların «etnik demoğrafik» d urumla rı : ( % 80) Al Müslüman - Türk : 1 mi lyon 9.850 BJ Bulgar : 230.000 ( % 1 6) (% 4 ) 50.000 C) Cin gene vs. : Not : Osmanlı - Türkleri Deliorman bölgesi icin « Kôl'a-i Erba » tabirini kullanmışlard ı r. Böylel i kle bu bölgeye cc4 Kôl'a» demişlerd i r. Bu kôl'a - şeh i rler Varna, Ruscu k, Silistre ile Ş umnu dur . . . '

GÜNEY DOBRUCA BÖLGESi : Bölge Merkezi Bölgenin nüfusu

Hacıoğl upaza rc ı k 440.800


Yu karıda adı gecen vi lôyet ve bu vi lôyetlerin bü­ tün mülha katları nda halen meskun olan u nsurların «etnik demoğrafik» d u ru mları : A) Müslüman-Türk : 500.000 ( % 56) B) Bulgar vs. : 362.650 ( % 44) Not : Bugü n «Kuzey Trakya» ded i ğimiz bölge; 1 877 - 78 harbinden evvel, Edirne vi lôyetine bağ l ı bir «sancak» idi. Bu «mülki kuruluş bölgesi» ne uzun yıl ­ lar « İslimye Sancağı» denm işti r. İ slimye şehri, san­ ca k merkezi statüsünde kal m ışsa da; 1914 harbinin i btidala rında Kırklareli sancağına bağ l ı olan Küçük Tırnovacık ile Ahtapol, Kızılağaç kazal a rı , da « İslim­ ye Sancağrn na dahil ed ilmiştir. Böylelikle «Kuzey T rakya » nın alanı 1 5.505 Km . : •ye yüksel miştir. Kuzey Tra kya 1 878 Berl in a ndlaşmasıyla « Doğu Rumeli» eyaletine dahil ed i l mişse de; 18 Eylül 1 885'te Doğ u Rumeli'de meydana gelmiş olan Bulgar anarşist ha­ rekatı sonucu m üstevli Bulgar harekatına sahne ol ­ muş ve böylel i kle yabancı bir devlet yönetimine geç­ miştir. Kuzey Trakya'nın 1 878'den evvel. İ s l imye san­ cağına bağ l ı kaza merkezleri şunlardı : Yenizagra, Kızanlık, Aydos, Karınabat, Yanbolu, Ahyolu ile Burgaz . . . V İ D İ N - VRACA BÖLGES İ Bölgen in merkezi Vraca Bölgen in n üfusu 791 .950 Yüz ölçümü 1 0.845 Km . 2 Vi lôyet say ısı 3 1 . Vid in 3099 Km.2 2. Kutl u k 3591 Km.2 3. Vraca 41 55 Km.2 Genel toplam 1 0.845 Km.2 Yukarıda adı gecen v i lôyet ve bu vildyetleri n bütün mülhakatları nda halen meskun olan unsurla ­ rın «etnik demoğrafik» d u rumları : 1 66


Al B) C)

Müslüman - Türk Bulgar vs. Ulah

1 00.000 531 .950 1 60.000

TI RNOVA BULGAR İSTAN'! :

.....

Bölgenin merkezi Bölgenin n üfusu Yüz ölçümü Vi lôyet say ısı 1 . Buyük Tı rnova 2. Lofca 3. Gabrova 4. Plevne

:

Genel toplam

: 1 5.009

:

Plevne 1 . 1 35.700 1 5.009 Km.2 4 4682 Km.2 Genel nüfusu )) )) 4138 Km.2 )) )) 2056 Km.2 )) )) 41 33 Km.2 Km.2

))

))

360.000 230.250 1 73.750 371 . 1 50 : 1 . 1 35.700

Yukarıda adı gecen vilôyet ve bu vl lôyetlerin bütün mülhakatlarında halen meskun olan unsurların «etnik demoğrafik» durumları :


A) Müsl üman-Türk B) Bulgar vs. C) Çingene vs.

650.000 385.700 1 00.000

% 57) ( % 34) (% 9 )

SOFYA - ŞOPLUK B Ö LGES İ : Sofya Bölgen i n merkezi 1 .542.950 Bölgenin n üfusu 1 3.832 Km.2 Yüz ölçümü 3 Vi lôyet sayısı 2'"385 Km.2 1 . Pern i k 8408 Km.2 2. Sofya 3. Köstend i l 3039 Km.2 Yu karıda adı geçen vilôyet ve bu vi lôyetleri n bü­ tün mülhakatlarında halen meskun olan unsurların «etni k demoğrafik» duru mları : 600.000 A) Şap 592.950 B) Bulgar vs. C) Ma kedon 200.000 C) Müsl üman-Türk 50.000

P İ R İ N - MAKEDONYA BÖLGES İ : Bölgenin merkezi Bölgenin nüfusu Yüz ölçümü Vilôyet sayısı

Cumaibôlô 1 65.950 3629 Km.2 1

CUMA İ BALA V İ LAYET İ N İ N KAZA MERKEZLERİ : 1. 2. 3. 4.

Petriç Melnik Simitli Svetivraç 168


Yuka rıda adı gecen kaza merkezleri ve bu kaza ­ lara bağ l ı bucak ve köylerde meskun unsurların «et­ nik demoğrafik» durumları : 1 60.200 A) Ma kedon B) Müslüma n-Türk : 5.050 Not : Pirin Ma kedonyası 1 91 2'den 1 . Balkan harbinden evvel. Selô n i k ' i n Serez sancağına bağ l ı bir bölge idi. Bu bölge şu kaza merkezlerinden m üte­ şek kil idi : Menlik, Petriç, Cumaibô!ô ile doğuda Raz­ lık ve Nevrokop Bu bölgeyi 1 91 2'de 1 . Balkan har­ binde Bulga rista n gasbetm işt i r. Neti cede mülki mer­ kezi Cumaibôlô olan Pirin Ma kedonyası vilôyeti ku­ ru lmuştur. Razlık i le Nevrokop 1 945'te Rodop'un Fi­ libe sanca ğ ına bağlan mıştır. Bu iki kaza n ı n yüz ölçü­ mü 2854 Km.2'd i r. Raz l ı k i le Nevrokop kazalarının «otokton» unsurunun çoğunluğunu Müslüman Po­ ma k-Tü rkleri teşkil etmekted ir. Bu unsurun israrlı iti­ razları neticesi Razlık ile Nevrokop bir süre Tatarpa­ zarcık'a bağlanmışsa da; 1 954'te Pirin Ma kedonyası­ n ı n eya let ve vilôyet merkezi olan Cumaibôlô'ya bağ­ lanmıştır. . . .

BULGAR İSTA'N!N BU GÜN Ü Bu k itabın neşred i l mesine sebebiyet veren pek çok ô m i l ler vard ı r. Bu ô m i l ve sa ik Bulga ristan ko­ mün ist yönetimi a ltındaki Pirin Makedonyasıyla Ro­ dop'ta meskun 2 milyondan müteşekkil Müslüman Türk topl umunun 1 970 y ı l ı ndan bu yana anayasa ve hukuk d ışı vandalist icraat ve tadbikatlarla «tenas­ surı> ettirilmeleri ve «Slav-Bulgar» olmağa icba r ed i l ­ melerid ir. Son aylarda Türkleri «Slav - Bulgar» ol­ mağa icbar etme icraatı Kuzey Trakya, Deliorman, 1 69


Dobruca ile Vidin'e kadar uzanma kta olan Tuna hav­ zası Türklerine de resmen teşmil ed ilmiştir. Bu lga ristan Türkleri n i n «Bulgarlaştırılma işle­ mi» kat'iyetle bölgesel bir icraat ve tadbi kat değil­ dir. Bulgarista n Türk leri n i n «Slav - Bulgar» yapılma­ sına dair karar, BKl''si «merkez komite» sinin 27 Temmuz 1 970 tari h ve 549 sayı l ı «gizli tedhiş ile mil­ liyet ve din değiştirme» esasla rını ihtiva etmekted ir. Mezkur karar, 3 .Ağustos 1 970'te Rodop'un bölge merkezi olan Paşmaklı'da ya pılmış olan BKP'si «böl­ ge kongresi» nde her yönüyle «açık müzakere» mev­ zuu olmuştur. Mezkur tari hte Fil ibe B KP'si bölge 1 . sekreteri olan Draja Vılceva, 3 a rkadaşıyla Rodop Türkleri n i n Türklü kten tecrid ed i l mek suretiyle «Slav - Bulgar» ya pılmasını gerekti ren bir «önerge» yi kongre divan başkanl ığına vermiş ve «açık müza­ kere» mevzuu ya pılma k suretiyle kesi n leşmesi isten­ m işti r. Bu istek, deleğelerce müsbet karşılanmış olup; acık oylama ile acık müza kere mevzuu ya pıl­ m ıştır. Bu karar, 6 Ağustos 1 970 tari h l i Paşmaklı'da müş�eşi r maha l l i BKP'si resmi organı « RODOPSKİ USTREM» mevkutesinde de neşred ilmek suretiyle, bir taraftan resmen «aleniyet»e i ntikôl etti ri lmiş ve diğer taraftan ise; resmiyet arz eden bir işlem yönü meydana getirmi şti r. Şu d uruma göre; Pirin Make­ donyasıyla Rodop Türkleri n i n «Sav - Bulgar» ol mağa icba r işlemleri kat'iyetle bölgesel ve mahalli bir ic­ raat ve tadbikat olmaktan cıkmış ve Bulgar devleti ­ n i n b i r «milli politika» özelliği mah iyeti n i a rz etmiş­ tir. Pirin Ma kedonyasıyla Rodop Tü rkleri tamamen vandal ist bir icraat şekl iyle «Sav - Bulgar» olmağa 1 70


icba r ed i l mekted i rler. Bütün icraat ve tedbikat şek i l ­ lerinde :

1 ) Slav - Bulgar olmağı mutazammnın «form dilekçenlerin tamamın matbudur. İşlem tarihi 1 960 yılı olarak parafe edilmektedir. Her Türkten ayrıca 1 00 leva da teberru şeklinde haraç alınmaktadır. 2) Bulgarlığı ifade etmekte olan «ad», «sıfat» ve «ünvan» listelerini mahalli BKP 1 . sekreterleri, Opistina başkanlarıyla Savet başkanları tanzim et­ mektedir. 3) Slav - Bulgar olmayı red edenlere, şimdiye kadar yapılan tesbitlere göre; tam 48 çeşit işkence, mezôlim ve terrör metodu uygulanmaktadır. 4) Bilhassa 14 Mart 1 972'den zamanımıza ka­ dar bölge bölge Pirin Makedonyasıyla Rodop'ta mey­ dana gelmiş olan toplu mukavemet, reaksiyon ve ak­ siyoner hareketler, bu işlemlerin « Pomak-Türk asli unsuru » tarafından kesinlikle kabul edlimediğini res­ men te'yid, tev'sik ve te'kid etmektedir. Bütün bu icraat ve tatbi kat şek i l leri yurdumuzun muhtelif yörelerinde meskun 4 milyon kadar Pirin Makedonyalıyla Rodoplu yurttaşlarıımzı son derece iz'aç, tedi rgin ve müteessi r etmekted ir. Çünkü, her biri şu a nda «TC» vata ndaşı s ıfatını taşımakta olma­ sına ra ğmen. gıyaben bunla r hakkında da «Slav Bulgar» olma işlemleri ya pılmışt ı r. Keza, bu hukuk d ışı i şlem lere ma ruz kalanların yurdu muzda 1 . dere­ cede yüzbinleri mütecaviz a kra baları vard ı r. El bette ki bu yüz karası i şlem ve tadbikatlardan müşteki olaca klard ı r. M üşteki olma kda, bunların en tabii i nsani haklarıdır. Esefle bel i rtelim ki, şu 6 se­ ned i r Rodop Türk l üğ ü problemine milletçe olduğu 1 71


kadar devletçe de löyık olan ilgi izhar ed i l m iş değ i l ­ d i r . Pirin Ma kedonyasıyla Rodop v e genel olara k Bulga rista n Türkleri n i n s iyasi , ictimai, kültürel v e d i ­ ni kaderleri :

A) B) C) ması,

27 Kasım 1919 Neully Sur-Seine anlaşması, 24 Temmuz 1 923 Lozan anlaşması, 25 Ekim 1925 Türk - Bulgar dosluk anlaş­

İ şte; PirinMakedonyasıyla Rodop Türkleri nin ka­ derleri bu a n laşma ların şumOli i çerisinde m ütalaa ed i l m i şse de; mezkur a n laşma!arın «komplikasyon» ve «kodifikasyomı d u rumları anayurt yönetici lerince za manında ve hadiseler teza hür etti kçe değerlend i­ ri lmemiş olduğundan; bugün ödeta bir «ôdem-i tat­ bik» durumu hasıl olmuştur. Bu durum karşısında Pirin ve Rodop Türkleri nin en mu ktesep insa n i haklarını mudafaa etmek ve ma­ ruz ka lmakta old u kları insa n l ı k ve medeniyet d ışı ic­ raat ve tad b i katları kesinl i kle durdurmak ve her bi­ rine Türkl ük asl iyeti kazandırmak için :

1 ) Halen mer'i olduğu iddia edilmekte olan Bul­ gar anayasası, 2) BKP'nin tüzük, program, temel Marksis-Lenininst prensibler,

umde ve

3) Birleşmiş Milletlerin i nsan hakları yasası ve ırkçılığı resmen tahdit ve takbih edici kararlan, deki dür» Z i ra , l i kle

Genel olara k Bulga ristan Türkleri n i n höl ve ati ­ durumları, yuka rı da ifade ed ilmiş olan «prose­ muvacehesinde öcilen ele a l ı nması gereklidir. bu dövö bir bölgesel problem olma ktan kesin­ çıkmış ve tamamenn «devletler arası» bir yön 1 72


ifade etmeğe başlaımştır. Pirin Makedonyasıyla Ro­ dop Türklüğü problemi Bulga ristan'ın kat' iyetle bir iç problemi» değ i l d i r ve olması da kesi n l i kle müm­ kün değ i ld i r . . . Çünkü, bu problem her yönden :

A) B) C) C)

Bulgar - Rasismine, Bulgar - Şovenizmine, Bulgar - Nasyonalizmine, Pan - Bulgarisme,

Evet . . . Evet; Pirin Ma kedonya l ı ve Rodopl u 2 m i lyon «Pomak - Türk» asl i unsurunun ta ri h i n en korkunç va ndal ist icraat metod larıyla «Slav - Bulgar Orto­ dox» ol mağa icba r etme tadbikatları açı kça ifade ed i l d i ğ i gibi; bir « ırkçı» l ı k ve toptan b i r toplumun im­ hasına matuf old uğundan ubeynelmiele» yön arz et­ mekted i r. Mükerreren i fade ediyoruz ki, bu problem Bulga ristan'ın kat'iyen b i r «dahili icraat» şek l i ola­ maz . . . Bu imtiyaz ve yetkiyi de Bulga r devlet yöneti­ c i lerine her hangi bir" devlet veremez . . . Sayg ıdeğer muhterem okuyucu, Elin izdeki bu kitapla Pi rin Ma kedonyasıyla Ro­ dop'taki 2 mi lyon soydaşımız hakkında bilgi verme­ yi gerekli görm üş bulun uyoruz. Bu 2 milyonluk toplu­ mun muzdarip ve mazlum höl le_ri ni sizlere izah etme­ ğe muvaffak olursak, son derece memnun olacağız . .

BULGARİSTAN T Ü RKL ÜGÜ MEVZUUNDA İZLENMESİ GEREKLİ OLAN PROSED Ü R : Bulgar devletinin yönetimi a ltı nda ki Pi ri n Ma ke­ donyası, Rodop, Kuzey, Trakya, Del iorma n, Dobruca 1 73


ile Vid i n 'e kadar şômil olan Tuna havzasındaki kent­ lerde meskun ola n Türklerin hôl ve atideki kaderleri her ne kadar : A) 27 Kasım 1 91 9 Neully Sur-Seine andlaşmaSi

B) C) ması,

24 Temmuz 1 923 Lozan andlaşması, 25 Ekim 1 925 Türk-Bulgar dostluk andlaş­

Gibi ccenternasyanôl ittifak»lar m uvacehesinde « hukuki statwı ye tôbi tutulm uşsa da; mezkur and­ laşmaların « komplikasyon» ve cc kodifikasyon» du­ rumları Türk hükümetleri ta rafından lôyık olduğu şe­ kilde değerlend i rilmiş değildir. Bu itibarla mezkur andlaşma l a rdan Bulgaristan Türkleri her hangi bir tarihte müstefid olmam ışlard ı r. Hôlbuki mezkur and­ laşmalar, Bu lga ristan Türklerine b i r k ü l halinde :

1) 2)

İslami tedrisad ve neşriyat hürriyeti, Örf ve an'anelerini idame ettirme serbesti­

yeti, 3) Mevcut olan vakıfları yaşatma ve devam et­ tirme hakkı, 4) Cami, mescit ve özel okullar inşa etme ve tedrisata açma imtiyazı, 5) Bil-umum vicdan ve milli, dini tedrisad serbestiyeti, 6) İçtimai ve kültürel cemiyetler kurma hakkı, 7) Mülkiyet ve miras hakkı, Yukarıda bel i rt i l miş olan h ususlar, Türkiye i le Bulga ri stan devlet yetkilileri arasında «beynelmilel ittifak» lar m uvacehesinde gayet şumul l i olara k h u ­ kuki esaslara istinat ettirilmişse de; b u g ü n bütün bu mu ktesep ve en i nsani haklar Türklerin ellerinden 1 74


ve vicdanlarından v ekeza d i mağlarından terorist ic­ raat metodla rıyla bir bir a l ı nm ıştır. Böylel i kle bütün bu a nd laşmalar her yön üyle resmen ccmülgô» hale i rca edilmiştir. Bulgaristan Tü rkleri mezkur a nd laş­ malar d ışında yen i bir hukuki statüye tôbi tutulma­ d ı klarına göre; Bulgaristan Türkleri n i n ferdi ve umu­ m i d u rumlarını :

A) Bulgar komünist partisinin tüzük ve proğra­ mı muvacehesinde, B) Marksist - Leninist etatizim prensibleri ge­ reğince, C) Halen mer'i olduğu iddia edilmekte olan Bulgar anayasasına göre, C) Birleşmiş Milletler yasasının i nsan hakları umdeleri gereğince, Cidd iyetle ve gayet şumulli olara k değerlend i ri l ­ mesi gereklidir. Ç ü n k ü ; bug ün Bulgaristan'da devle­ tin bütün icra organlarında Müslüman - Türklere m üteveccih :

1) 2) 3) 4)

Rasist, Şovenist, Nasyonalist, Pan - Bulgarist,

Bir yönetim şekli vard ı r. Bu i craat ve tadbi kat şekli her yönden gayet sari h ve bôrizd ir. Bu d urum m uvacehesinde; bugün Bulgarista n 'da ki hükumet görevlileri ve devletin bütün icra organ la rı nda bu­ lunma kta olan kişi ler : A) Bulgar komünist partisinin tüzük ve prog­ ramını resmen ihlôl etmişlerdir. B) Marksist - Leninist etatizmi ve enternasvo­ nalist prensibleri çiğnemişlerdir. 1 75


C) Bulgar anayasasının vatandaşlık haklarıyla ilgili maddelerini ilga etmişlerdir. C) Birleşmiş Milletlerin insan haklarıyla alakalı umdelerini ortadan kaldırmışlardır. Bu durum muvacehesinde ya l n ız Marksist-Le­ ninist değ i l ; demokratik milletler camiasına dahil olan devletleri n de karşısında resmen «devletler arası mücrim» vasf ını ve sıfatını hôiz unsurlar var­ d ı r ki, bunlar da bugünkü Bulgar devlet ve h ü kumet yönetici leridir. Z i ra :

1 ) 1 7 Temmuz 1 970 tarih ve 549 sayılı «gizli tedhiş ile milliyet ve din değiştirme karamı alınmış­ tır. 2) Türkçe tedrisad ve neşriyat 1 970 yılında res­ men yasaklanmıştır. 3) Türk çocuklarını sünnet ettirmek, cenazele­ ri islam töresi gereğince defnetmek, ferden ve toplu olarak Kur'an-ı Kerim okumak, hıfzetmek, mevlut okumak, müslümanlık yasasından olan dini günleri kutlamak, oruç tutmak, toplu holde namaz kılmak, Türk çocuklarına islamın temel yasalarını öğretmek, Türkçe konuşmak ve Türkiye radyo - televizyonunu dinlemek şiddetle yasaktır. Bütün bu i c raat ve tad bikatlar «devletlerarasrn bir«suç fiili» teşkil ettiğinden! Bulgaristan ve bilhas­ sa Rodop Tü rkleri nin problemleri sür'atle «devletler­ arası kuruluş» l a ra i ntikôl ettirilmelid i r. Z i ra, bu prob­ l em kat'iyetle Bulgaristan'ın «iç problemi» değil­ d i r. Rasist, şovenist ve «pan - ethnikist» bir «fana­ tizm» le icraat yap ı l ması n ı Birleşmi ş M i l letler müker­ reren almış olduğu pek cok ka ra rlarıyla kesinlikle yasa klamışt ı r. 1 76


Bulga ristan 'da Bulgar ı rkçılığı «devletin politika­ sı» ol muştur. Bu ı rkçı lığı resmen te'yid ve tev'sik et­ mekte olan icraat şekil leri gayet sa rihtir. Bütün bu d u rumlar, bir b i r tesbit edi lmek su retiyle i l g i l i «dev­ letler arası kuruluş»lara intikö l ettirilmelidir.

Bugünkü Bulgar devlet felsefesinin ana esasları her yönden : A) H ıristiyan theokratizmine, B) Bulgar rasismine, C) Bulgar şovenizmine, C) Bulgar nasyonaiizmine, D) Pan - Bulgarizme, Resmen müsten ittir. Çünkü, Bulgar ortodox kili­ sesi yle bütün Bulgar, Ermeni, Rum ve Roman kleri­ kalistleriyle Yahudi Hahamları ve Havra lar ı kat' iyen b i r idari baskıya maruz değ i l lerd i r. Bütün «Vanda­ list» icraat şekilleri ; Müslüman - Türk toplumunu ez­ meğe, tecricen imha etmeğe ve Bulgar «milli küit ü r muhtevası» içersinde «asimile» etmeğe matuftur. Şu halde; Bulgaristan Türkleri n i n ferdi ve u m umi bütün problemleri n i n mevcut olan «devletlerarası kuruluş» lara i ntikali gereklidir. Z i ra ; Rodop ve Bulgaristan Türklüğü problemi Bulgarista n ' ı n bir «iç problemi» olmakta n her yönden çıkmış ve tamamen «devletler­ arasrn gayet müzmin b i r d u rum arz etm i ştir. Bulgaristan 'da bölge bölge tezahür etmekte olan vandal ist icraatla r, ma h a l l i yöneticiler in pir ic­ raat ve tadbikatları asla ve kat'iyen değ i l d i r. Rodop Türkleri nin Bulgarlaştırılma ka rarı 3 Ağustos 1 970'te Pa şma k lı'da ya pılmış olan «BKP»si bölge kongresin­ de a lenen müzakere mevzuu ol muştur. Şu duruma göre; 17 Temmuz 1 970 tarih ve 549 sayılı «gizli ted­ hiş ile milliyet ve din değiştirme karamı bu kongrede 1 77

F : 12


resmen alen iyete i ntikôl etmiştir. Mezkur kongrede, i l k etapta Rodop Türkleri n i « Bulgarlaştırmağı» hedef ittihaz eden kara r gerekçesi de dahil, Paşmaklı da m ünteşi r maha l l i BKP'nin resmi orga n ı olan « RO­ DOPSKİ ÜSTREM» gazetesinde de neşredilmiştir. Şu hôlde Rodop ve genel olarak Bulgaristan Türkle­ rinin «Bulgarlaştırılma»sı kat'iyen . maha l l i ve bölge­ sel bir kara r değild i r. Ka ldı k i komünist ve Marksist Leninist Bulgaristan'da her yönden «rasist» «şove­ nist», «nasyonalist» ve «pan-Bulgarist» bir icraat na­ sıl uygulanır? Demek ol uyor ki, Bulgarista n 'da « Marksist-Leninist Hümanizim» ve « Marksist-Leni­ nist Enternasyonalizm» ·yerine her ba kımdan « Bul­ gar-Rasist» bir devlet yönetimi vard ı r. Bu d u ru mda her yönden «devletlerarası suç fiili» teşkil etmekte­ dir. Rodop'un pek çok bölgelerinde 1 972 yıi ından bu yana Bulgarlığı red ettikleri için, .onbinlerce Türk gaddarca öldürülmüş, onbi n lercesi tehcir ed i l miş, onbi n lercesini Kurt, Köpekleri parça lamış, binlercesi i ntihara icbar edil miştir. . . Neden, evet neden? .. Her biri Türk old uğu ve « Müslümanlık» prensiblerine «vecd» halinde bağ l ı ka ldı kları için . . . Eğer Osmanl ı-Türk yönetici lerinde Bulga ri stan'­ daki gayr- i Bulgar unsurları «İslamlaştırma» pol iti­ kası mevcut olmuş olsaydı ; ilk etapta halen Anadolu Türk lehçesin i. istimôl etmekte olan Dobruca yöre­ sindeki Gagavuzları « İslamlaştırır» lard ı . . . Pirin Ma­ kedonyasındaki Makedonyaları ve Sta n i maka yöre­ si ndeki Yuna n l ı l a rı « İslamlaştırını lard ı . . Halen Ro­ doplu Müslüman Poma k-Türk unsurunun m�skun oldukları bölgelerde az nisbette d e olsa. Burgar :ıs­ l i u nsuru vard ı r. Bil hassa Batak . . Batak Bulgarla rı­ n ı «Müslüman» ol mağa icbar ederlerd i . . . '

·

.

.

1 78


BULGARİSTAN'DA YAHUTTA BALKANLARDA BİR «BULGAR-MÜSLÜMAN» TOPLULUGU VAR M iDiR?.

Bulgar devlet yöneticileri, daha 1910 yıl ından itiba ren vata ndaşı old u kları Türkleri «homojen» bir d u rumdan tecrid etmek için ne mümkün ise yapm ış­ lard ır. Bil hassa Pirin Makedonyasıyla Rodop Türk­ lerini Kuzey Trakya, Deliorman . . . 1 941'den sonra da, Dobruca ile Tuna havzası Türklerinden tecrid etmek için şu konulara önem vermişlerd ir :

1. 2.

Türk lehçe tefriki, Türk - ethnik orijin tefriki,

Pirin Ma kedonyasıyla Rodop Türkleri n i n «eth­ nik orijin» yön ünden «Bulgar» oldu kları, konuşma k­ ta old u kları «diyalektikıı i nde «Bulgarca» olduğunu kitap, broşür ve l itaratü rlerde yapılan resmi neşriyat­ larla idd ia etm işlerd ir. Bu konuda bin lerce «ajitatör», «ajanprovakatörıı, «likitatörıı ile «propagandist» va­ zifelendirilm iştir. Bunlar, Türklerin meskun oldu kları yörelerde yıllarca muhtelif kısveler a ltında gayet ke­ sif faal iyet gösterm işlerd i r. Halen de göstermekte­ dirler . . . Tekra r arz edel i m ki, Pirin Ma kedonyasıyla Rodop'ta meskun olan Müslüma n - Pomak Türkleri :

A) B)

Diyalektik yönden, Ethnik orijin yönünden,

Ne Bulgarlarla, ne Bulgarlıkla ve nede Ba l kc n l ı diğer Slavunsurlarıyla b i r i l g i ve b i r «ihtilôtıı etme d u rumları yoktur ve varit de değildir. Bunla r, «Ku­ man-Kıpçak Türkleri ıı n i n a hfad ıdır. Bütün bu husus­ lar ve özelli kler «tarihen, ilmen, ethonolijik, sosyolo1 79


jik ve etimolojik değer ve «analiz kıstasları'yla sabit olmuş gerçeklerd i r. Nasıl ki, bir «Anglo-Sakson Zen­ cisi>> ve nas ı l ki, bir « Fransız Zencisi» yoksa ; Pirin Makedonyası, Rodop ile Bulgaristan'ın ve Balkanla­ rın her hangi yöresinde de «Bulgar - Müslümanı» yoktur. Bugün Afrika ile Asya'nın bazı devletlerinde ha­ len resmi dil « İ ngilizce» ve Fransızca � olduğu halde; ne İ ngil izler ve nede Fransızlar «ethnik orijin» yö­ nünden bu toplul ukların aslen ne Anglo - Sakson ve ne de Fransız oldukları iddiasında bulunmu ş değ i l ­ lerdi r. Böyle biriddiada bulu nmaları . n e kadar man­ t ı k ve ilim d ışı ise; Bulgarlarında Pirin Makedonya­ sı nda ki ve Rodop taki Pomak - Türkıı lerin in «ethnik orijinıı lı kleri mevzuu nda fikir bel i rtmeleri ilim, man­ tık ve akl-ı selim d ışı bi r harekettir. Ebleh ve şu « pri­ mitif» Bulgar komün istleri « Pomak - Türklleri ıı n i n « Bulgarlığrn mevzu u üzeri nnde isra rla v e bir «devlet pol iti kası» olara k d u rmaktansa; Volga havzasıyla Tuna havzasındaki « Proto Bulgarıı ların üzeri nde d u rmaları ve bu « Proto - Bulgarıı lar ı n : '

-

1. 2.

Ethnik orijinleri, Diyalektik faktörleri,

Ü zerinde araştırma ya pmları ve yaptırma ları her yönden çok daha i sabet l i bir i c raat tarzıd ı r. İ şte « Primitif» Bulgar devlet yetkili leri n i n uyg u lamak i s ­ ted i k leri mantık v e h u ku k d ışı «asi.mildsyon prose­ dürıı ü Prin Ma kedonyasıyla Rodop'ta bu yönden her zaman bölge bölge toplu ola rak ciddi i ntifa, rea ksi­ yon la ra sebebiyet verm iş ve halen de vermekted i r . . . Dobruca Türkleri mevzu unda uyg ulanması is­ tenmiş olan «asimildsyonıı i se . . . Daha i l k anlardan 1 80


itibaren sonuç vermem iştir. Bil indiği gibi; Dobruca Türklerinin pek çoğunun K ırım asıl l ı olmasından, bir «Kırımlılık» bir gayr-iTürklük» iddiası ve «temasrn BKP'si maha l l i yetki l i lerince uygulanmak istenmişse de; bu icraat tarzı her bakımdan men'fi bir durum has ı l etmiştir.

BULGAR İSTAN'DA B İ R «BULGAR M ÜSLÜMAN» TOPLULUGU YOKTUR.

Şu h usus her yönüyle bir gerçekti r ki, Bulgaris­ t an ı n her hangi bir bölgesinde Bulgar asli unsurun­ dan bir « Bulgar - Müslüman» topluluğu yoktur. '

Yoktur . . . Çünkü; Osma n l ı - Türk İ mparatorluğunun yöne­ tici leri tarih boyunca «islômi fanatizm» le olduğu ka­ dar. «Türk-rasist fanatizmi>> ne müstenit bir icraat ve tatbi kata kat'iyetle tevessü l ve teşebbüs etmi ş değil­ lerd i r. Devletin şekli her ne kada r « lstômi theokra­ tizm»e m üstenit bir yön arz etm iş ise de; hôlô Batılı­ ların idrak edemed i kleri ve fikren erişemedikl eri b i r «lôik»lik hükmü varl ı ğ ı n ı imparatörlüğun bütün eyô­ let ve vi lôyetlerinde h ü küm ferma olmuştur.

Bulgar, Rum, Makedon ve Sırp Ortodoxları. Ka ­ to l i klerin ve Vatikan'ın gaddarca mezô limlerinden ve Katol i k «kültür muhtevası» içersinde «asimile» ed i l me durumundan «milli hars» larını Osma n l ı Türklerin i n gerçek mônôda «lôik» anlayış ve tad bi­ katları sonucu korumuş oldu kları hususu da başka bir tari h i gerçektir . . . 1 81


BÜYÜK CİHANGİR HÜKÜMDAR YAVUZ SELİM VE BULGAR ORTODOXLARI Osma n l ı - Türk h ükümdarları içersinde Bulgar­ lara m ütevecci h « İslômlaştırma» icratı n ı uygulama k istemekle temayüüz eden ya lnız Sultan Yavuz Se­ lim d i r Yavuz Sel im'i bu kararı almağa sevk eden ômil Bulgar Voyvodalarının Rumeli'de ve Tuna boy­ ları nda s ı k s ı k i syana, kıyama ve Müslüma n - Türk­ lere mütevecci h m u katelelere teşebbüs etmelerid i r. Yavuz Sel i m devrinde bütün Ba l kanlarda Bulgar Ortodoxlarının u mumi demografik d u rumları ya lnız 225 bin d ir. Evet . . . Evet; bütün Balkan larda 225 bin « Bulgar» var­ d ı r. . . Yavuz Selim, bnunların « İslôm» laştırılması ve Kerkük, Musul i le Erbil dolayla rına gönderi l i p, bu yörelere iskôn ed i l mesini i stemiştir. Bu d u rum, B u l ­ gar OrtodoX despotları tarafından devrin maruf şey­ h ü l islômı Zenbilli Ali efendiye i ntikôl ettirilmiş ve Zenbilli Ali efendinin Sultan Yavuz Selim nezd i nde yapmış olduğu gayet sert çı kışları sonucu Bulgar Ortodoxları : '

.

1. 2.

İslômlaştırılmaktan, lrak'a tehcir 'edilmekten,

Kesi n l i kle k urtulmuşlard ı r. Sultan Yavuz Sel i m . halen Türkçe konuşmakta o l a n Gagavuzları değil de; neden ccBulgar» ları islômlaştı rma k istemiştir?. Neden Rumeli ve Tuna boyu ndaki Bulga rları ccislôm» !aştırmak ve bugünkü lrak'ın bazı bölgelerine topl u i skônları n ı düşünm üştür?. Çünkü, Ba l kanların zekô ve fikri haslet yönünden en geri ka l m ış ve her biri1 82


n i n «kriminôl» özelli klerle mal Ol olmasında n . . . Şu duruma göre; Osma n l ı - Türk imparatorl uğunun Bal­ ka nlara hôkim olduğu yüzyıllarda Bulgarla r yal nı z Sultan Sel i m'in t a h t riyôsette bulunduğu devrede « islôm» laştırılma d u ru muyla karşılaşmışlard ı r. Şu h usus bir gerçektir k i , eğer Osman l ı - Türk hükümdarları nda «islôm fanatizmi» i le «Türk-rasis­ mh> ne müsten it yahutta bu fik irlerden m ü l hem bir «fanatizm» mevcut olmuş olsayd ı ; bugün her hôlde ne Bulgar, Şop, Vlah, Gagavuz, Makedon veSırplar­ la Rumlar «milli beka» ları n ı zama n ı m ıza kadar de­ vam ettirme imkôn ı n ı kat'yetle bulamazlard ı . . . Bu­ gün O rtaköy, Stanimaka ve Nevrokop Rumları, Pirin Ma kedonyasının Makedonları, Sofya - Vidin yô resi­ n i n Şop ları Tuna boyu Vlah larıyla Dobruca Gaga­ vuz ları hangi insani m utesep haklara sahi ptirler? . . Her biri bir parya, b i r a şağ ı l ı k u n s u r muamelesine mu hatap değ i l midir? ,

Eğer Bu lgarların iddialarını d i kkate alacak olur­ sak, Osma n l ı - Türk «kolonizatör» leri Rodoplu «Po­ mak - Türkleri>ı n i islômlaştırmışlard ı r. . . Bulgar res­ mi makamlarının iddialarına göre; Osma n l ı - Türk eyôlet yöneticileri n i n her b i ri «kolonizatörııd ür. Bu böyle ise. Pirin Ma kedonyasındaki Makedonyaları, Rodop Kuzey Trakya, Del iorman ile diğer bölgeler­ deki B ulgarları, Şopları, Vlahları ve Gagavuzları ne­ den « islôm» laştırmam ışlard ı r? .. Evet. . . Evet; bütün b u «gayr-i müslim» unsurları neden « islôm»laştı rma mışlard ı r? .. Çiftlik kôhyası . koyun ve hınzır çoba n ı Bulgarlardan korktu kları için mi? . Al­ tın Ordu devleti n i n b i r uşağ ı ve tutsağ ı olan Ukrayna ve Moskova Knezleri nden end işe etti klerinden m i ? . . .

1 83


Neden ve kimden endişe etmişlerd i r? . Va rna 'da, N iğ­ bolu 'da ve Kosova 'da m üstevli Avrupa hıristiyan or­ dularını çel i k yumruklar altında bir bir ezen erler ve komutanlar mı, bu barbar Bulga rlardan korkmuştur . . . Otranto'ya çıkarma yapan ve « hedef Batı Roma pa­ yitahtı ve Vatikan'd ını diyen Su ltan Fatih Meh med mi?. Viyana surları ön ünde 2 def'a arz-ı endam eden ve Pa n - Cermenizmi ve Pan - Latin izmi dize getiren. Leh istan steplerinde ve yemyeşi l Macaristan ova la­ rında at koşturan akıncılar mı, bu pespaye voyvoda ­ lardan korkmuştur? . . B u voyvodalardan akıncı beğ­ l eri , üc-beğ leri , Rumeli beğ ler beğ i , serdar ve ser­ dar-ı ekremler mi ürkmüştür?.. Yıldırım Beyazıd'ın «bre Doğan! » narasına sadakatle cevap veren «ev­ löd-ı fatihan >ı ların torunları mı ted i rgin olmuştur? . . ..

Hey gidi tarih hey . . . Hey gidi devr-i ö lem hey . . . M i l letçe ve devletçe dün nerelere h ü kmed iyor, bay­ ra ğımızı nelerde dalgaland ırıyor, k i mleri d ize getiri­ yor ve hangi voyvoda, dük, kral v imparator haksız olara k baş ka ldırsa ; bu ôsi başı eziyor, löyık olma­ yan taçları değişti riyor, cağ lar açıp, cağ lar kapatı ­ yor v e cihana n izam veriyorduk . . . Bug ün, ise Rodop'ta gözleri mizin önünde anala­ rımız, bacılarımız, dayı larımız. ak-sakalları m ız. nene­ lerimiz, gencecik kardeşlerimiz bir bir ezil iyor, yok ed i l iyor, her biri «gizli temerküz kampları »nda i n i m i n i m i n liyor, azgın Kurt köpekleri tarafından vücut­ ları l i me l ime ed i l iyor, akıl hastahanelerinden ve küf kokan zindan h ücrelerinden yüksel mekte olan ca n ­ h ı raş feryatlar, Balkanların sat h ı n ı titrediyor, topl u ­ luklar kaynatılmış tazyikli suların altında öl üme ter­ ked i l iyor ve bin lerce gene intihar etmeğe icbar ed i ­ l iyor . . . 1 84


Bütün bunları bir avuç BKP'nin «merkez komi­ te» ile «polit büro»sunda ve «devlet konseyinde va­ zifel i komü n ist voyvoda yapmaktadır. Bugün Bulga­ ristan'da aanti-islömik» ve «anti-Türkist» d üşünce her yönüyle bir «devlet politikasıııd ı r. Bulgar rasist, şoven ist. nasyonal ist ve pan-bulga rist düşünce mu htevası «milli mefkure» durumuna geti ri l m i ştir. Bulgarista n 'da «bir millet», «tek millet» prensibi dev­ letin temel umdesi <;> l m uştur. Marksist-Leninist Enternasyonalizm ve Mark­ sist-Lenin ist H ümanizim her yönüyle ortadan kaldı­ rılm ıştır. Rodop Türkleri n i Bulgar «milli kültür potan­ siyeli» içersinde «asimile» etme icraatı ve tatbi katı bu hususu sarahatle ve resmen tev'sik ve te'yid et­ mekted ir. Bulgar devleti şeklen ve sath i görünüş ba­ k ı m ı ndan olmasa da icraat ve tadbikat yönü nden :

1) 2)

Rasist, Theokratik,

B i r yön a rz etmekted ir. Çünkü, 1 970 yıl ından bu yana uygulanma kta olan yönetim şekli «anti - Tür­ kist» ve «anti - İs l ömik» tir.

KUMAN - POMAK T Ü RK LEHCESİ VE BU LEHÇEYE M Ü ESSİR OLAN FAKTÖ RLER NELERDİR?.

B i l hassa Türkiyemizdeki Türk aslı u nsurundan olan«Türkoloğ» larımız, Balkanlardaki «Türk Et h on o­ lo İ i » s i üzerinde şumOlli ve çok yön l ü araştı rma lar yapmış değillerd i r. B u «fikri» ve «tarihi - ilmi boşluk» tan yıl lard ı r gayr-i Türk unsurlar istifade etmiş ve 1 C5


halen istifade etmektedi rler. Balkan «Türk Ethono­ lojisi» ile «Türk Ethnografyasm na Slav, Grek, Ro­ men, Çek, Maca r, Cermen i l e bilhassa «Yahudi - Si­ yonist ve Mason «ekolleri müntesipleri» gayr-i Türk asli u nsurundan olan «Türkoloğ» l a r ile «Oryantalist» ler değer vermiş ve tari h i - i l m i gerçekler tahrif edi l ­ d i kçe-edi l mişti r.Bu gayr-i Türk «Oryantalist», «Türk­ olok», «Ethnolok» , «Filolok» ile « Editör»ler Türklük d ü nyasını ya kından ve her ba kımdan i lg i lendi rmek­ te olan bütün problem lerine şu «perspektif»le değer vermişlerd i r :

1) 2) 3)

Ön-yargı, Ard-düşünce, Subjektif ve negatif diğer kıstasları,

Bu kişiler, bu önemli konu ve p roblemlere «ob­ jektif analiz» ve «sentez kıstaslarrn n ın d ışında b i r d üşünce hasletiyle ba kmışlard ı r. Böylelikle Türk etlı­ nolojisi, e.th nog rafyas ı , leguistik, sentax ve fonet i k kaideler tahrif ed i l mişti r. B i r «senteıZ» meydana ge­ leceğ i yerde; tefri kçi d üşünce fa ktörlerin i n i n kişa ­ fına v e meydana gelmesine önem veri l mişti r. Bu ba­ kımdan yıllard ı r. Ba l ka n Türk ethonoloj isi mevzuun­ da : A) Alba n -Türkleri n i n menşei ve problemleri, B) Peçenek-Boşna k Türkleri n i n menşei ve problemleri , C) Poma k-Tü rkleri nin menşei ve problemleri. ' Ç) Torbeş - Türkleri nin menşei ve problem leri . Bütün bu «tarihi problem» ler her yönden tahrif ed i l m iştir. Bulgar devlet yöneticileri yönetimleri altın­ daki Müslüma n « Pomak-Türkleri>ı n i bir Bulgar «milli kültür muhtevası» içersinde «asimileıı edeb i lmek

186


ıçın, daha 1910 yıl ından itibaren resmen çok yön l ü icraat v e tad bikatla ra tevessül v e teşebbüs etmişler­ d i r. Müsl üman «Pomak-Türkleriı> nde her bakımdan bir « gayr-i Türk» ve bir «gayr-i Müslüman düşünce muhtevası» nı i n kişaf etti rmek ve bu düşünceyi şuur­ laştırmak için : 1 ) Müslüman Pomak-Türklerinin meskun ol­ dukları köy, bucak, ilçe ve vilôyetlerde her yönlü Türkçe tedrisad yapmağı kesinlikle yasaklamışlar­ dır.

2) Türkçe tedrisad yapılmış olan okullara Po­ mak-Türk asli unsurundan olan öğrencilerin devam etmesi kanuni müeyyidelerle önlenmiştir. 3) Pomak-Türk folklorunu tahrif ederek, gar folkloruyla birleştirmek istemişlerdir.

Bul­

4) Ayet, hadis ve hutbelerin ne Türkçe ve ne­ de Pomak-Türk lehçesiyle değilde; Bulgarca yapıl­ masını istemişlerdir. Halen bu problem üzerinde « BKP»si devlet konseyi israrla durmaktadır.

5) Anayurt «Türkiye sevgisi» yerine . «anayurt Bulgaristan» sevgisini telkin edip, israrla benimset­ mek istemişlerdir. Halen, de istemektedirler . . . 6) Anti- İslômik ve «anti-Türkist» bir düşünceyi şuurlaştırmak için kreş, ilk okul, orta okul ,mesleki okullarla liselerde Bulgar asıllı mürebbiye ve öğret­ menler tarafından alenen ve resmen « Müslüman»lık ve «Türk»lük düşmanlığı «tema»ları işlenmekte ve «telkin» edilmektedir. 7) Anadolu Türk lehçesini konuşmakta olan soydaşlarımızın meskun oldukları köy, bucak, ilçe ve vilôyetlere «ailevi göçler» resmen yasaklanmıştır. 1 87


Böylelikle Kuzey Trakya, Delioramn, Dobruca ile Niğ, bolu, Vidin ve buna benzer kentlere yerleşmeleri ve bu yörelerdeki soydaşlarımızla izdivaç ve « kültür ih­ tilôtlamı meydana getirmeleri resmen tahdid edil­ miştir. Bütün bunlara rağmen : 1910 yıl ından bugü ne­ dek ya pılmakta olan sindirme, eritme, ezme. Bulgar bölgelerine tehcir, s ı k sık ferden ve toplu olara k im­ h a etme. vandal ist mezôl imler tertip ve tanzim etme icraatları bu «Kuman Pomak-Türkleri>ı ndeki «İslami şuur» ve «Türklük düşünce muhtevasrnnı asla ve kat'iyetle öldürüp tereddiye sevk edememişti r. Her zaman bu «Kuman Pomak-Türkleri» nde fik­ ri i ntifalar. bölgevi top l u reaksiyonlar. gaddar ve müstebit rasist zô l i mlere karşı a ksiyonlar en şuurlu bir şeki lde teza h ü r etmiştir. İ çtimai yapı ba kı mından. ferden olduğu kadar topl u olara kta her hangi bir te­ reddi, inhilôl, i n h itat, ve tevessüh meydana gelme­ mişti r. Hôlbuki 1910 yıl ından bugünedek, bu Türk ca ­ m iasında : 1 . Bulgaro-fil, 2.Slavo-fil, 3. Hıristiyano-fil, Düşüncesi meydana getirmek icin, Bulgar devletinin pek çok resm i seksiyon görevli leri tarafından : 1 . Bulgar sosyoloğları, 2. Bulgar psikoloğları, 3. Bulgar pedağokları, 4. Bulgar ethonolokları, 5. Bulgar asılı Türkolokları, 6. Bulgar asıllı Oryantalistleri, 7. Bulgar asıllı arkeoloğ, filoloğ ile theoloğları, 8. Bulgar asıllı folklorist ile pan-Bulgarist ide­ oloğları, 1 Cô


Resmen görevlendiril miştir. Bu kişi lere mali yön­ den devlet bütçesinden harcama yapmaları için na­ m ütena hi selôhiyet veri l mi ştir. 1910 yılından 9 Eylül 1 944 yılına ve mezkur ta rihten de zama n ı m ıza kadar Rodop Türkleri n i «asimile» etmek için, şu Bulgar devlet kuru l uşları fiilen vazifelend i ri l mi ştir. A. Bulgar Milli yahutta Halk Eğitim Bakanlığı­ nın ilgili seksiyonu. B. Bulgaristan Dışişleri Bakannlığının ilgili sek­ siyonu, C. Bulgaristan İçişleri Bakanlığının ve Emniyet Genel Müdürlüğünün ilgili seksiyonu, C. Bulgaristan «Milli Espiyonaj Seksiyonuıı­ nu n ilgili kısmı, D. Bulgaristan Genel Kurmay Harekôt ve İ stih­ barat Seksiyonunun ilgili kısmı, E. Bulgar Ortodox Patrikliği ve Patrikleri, Bütün bu seksiyonların görevl i leri, Poma k-Türk asli unsurü n u «tenassur» etti rme, «Slav- bulgar» yapma teşebbüsleri 1970 yıl ına kada r kat'iyetle neti­ ce vermemiştir. Ne her hangi biri Türk-Müslüman «adıı, «sıfat» ve «Ünvamı ı n ı terk etm iş ve ne de «ta­ nassur» etm iş değ i l d i r. Va kta ki 17 Temmuz 1970 te BKP'si merkez komitesi 549 say ı l ı «gizli tedhiş ile milliyet ve din değiştirme karamı a l ı ncaya kadar . . . Evet . . . Bu mahut kara r a l ı n ıncaya kadar . . .

POMAK-T Ü RK LEHÇESİNİN ESASLAR! NE DİR?.

Poma k-Türk lehçesi ve bu lehçeyi muhtevi bze l ­ l i kler tamamen «Cağatay-Türk lehçe» gurubuna da1 89


h i ldir. Bulgar d iyalektiği ve Bulgar fi lolojisiyle Bul­ gar «fonetiği»n i n d ışında çok bariz fa ktörler arz. et­ mektedir. Kezô ; «Pomak-Türk lehçesi» ayrıca şu / guruplara da ayrıl ma ktad ı r :

A) B) C)

Rodop Pomak-Türk lehçesi, Katrancı Pomak-Türk lehçesi, Tuna havzası Pomak-Türk lehçesi,

Bütün bu lehçeler Bulgar ve d i ğer Balkanlı Slav unsurları'n ın lehçelerinin d ışında bir «özel dil» husu­ siyetini i htiva etmekted i r. D i l yön ünden « Pomak Türkçesi» Bulgarcanın tamamen d ışında bir «faktör» arz ettiği gibi; ethnik orijin» yönünden de her ba kım­ dan Bulgar l ı ğ ı n dışında çok yön l ü h ususiyet ve has­ letl eri ihtiva etmekted ir. Şu duruma göre; Pomak Türkleri : 1.

2. siyon,

Ethnik orijin, Lenguistik, filolojik, sentax,

fenotik ve dik­

3. Theolojik, örf, an'ane, yasa, hars, folklor, 4.

töre ve

Fiz.yonomik özellik ile ethnik karakter,

Gibi «antropolojik» ve «etnolojik» değer kıstas­ ları yön ünden de Bulgarlığın tamamen d ış ı nda ve her yön üyle bir Orta Asya ile bir Kuzey Asya Türklerinin hasletlerini muhtevidir. Şu husus her yönüyle bir ger­ çekti r ki, «Pomak-Türkçesi» n i i htiva etmekte olan keli melerin :

1) 2) 3)

% 40'ü Ukrayna Slavcasıdır. % 25'i Kuman-Kıpçakçadır. % 20'si Oğuz-Türkçesidir. 1 90


4) % 1 5 i Nogaycadır. 5) % 10 Arapçadır. Esefle belirtelim ki, pek çok «entellektüel kişi» Poma k-Tü rkcesini Balkan-Bulgarcası olduğunu zan­ netmektedi r. Hölbuki Pomak-Tü rkçesinde Balkan-Tu­ na boyu Bulgarcası kat'iyetle yoktur. Ukrayna -Slav­ cas ı n ı n % 30 nisbetinde bulunmas ı n ı n başl ı ca a m i l i , Kuman-Türkleri nin mi ladi 1 01 6ve 1 2 1 6 yıl ları a rasın­ da Ukrayna, Lehistan ile Besarabya steplerinde Slav­ larla, 56 defa gayet ciddi savaş yapmalarında ve 2-3 yüz-yıl devamlı olara k Slav-Rus stepleri nde « ko­ nar-göçer» bir hayat yaşa ma larında aramak gerek­ l i d i r. Nogay-Türkçesiyle Oğuz-Türkçesin i n mevcut olma sebepleri ise, her ba kımdan gayet barizdi r. Arapça n ı n % 1 O ni sbetinde varl ı ğ ı n ı göstermesi «is­ lômiyet»le alaka l ı bir hususiyettir. Demek ol uyor ki, Pomak-Türkleri : A) Dil yönünden, B) Etnik orijin yönünden, Ba l kan ve Tuna boyu Bulgarla rıyla her hangi bir « ihtilôt» etme durumları yoktur ve olmamıştır. Her halde; ötide de kes i n l i kle olmayaca ktır. Ya kın mazi müşahhas örneklerd i r. Baskı, tarih boyunca rea ksi­ yon ve ciddi i ntifalara ômil olm uştur. Yarın gayet ciddi i ntifaların ol mayacağın ı kim te'min edebilir? . . '

RODOP V E BULGAR İSTAN T Ü RK ASiLLi KIZLARIN « HORMON A L» ÖZELL İ KLER İYLE «S İ N İ R MERKEZ»LER İ NASIL DUMURA UGRATILIVOR? Rodop ve Bulgarista n'da ki Türk ası l l ı k ızların ubekôret prensibi>ıne bağl ı l ıklarını ve « m i l l i ahlak 1 91


a n layışları n ı tamamen ifsad ve iğfa l etmek için, pek çok metodlar uyg ulanrpa ktad ı r. Bu uygu lama, res­ men maha l l i «Halk Eğitim M üdürleri>ı yle Askeri Şube başka nları ve «Komsomohı şefleri ta rafından yönetil­ mekted ir. Türk kızlarındaki 11 bekaretıı i tama men or­ tadan kald ırmak ve b i r «atheist-naturalistıı ahlak an­ layışını ben i msetmek için şu icraat metod ları uygu­ lanmaktad ı r :

1)

A.

Ekskursiya gezileri,

2)

Doso sivil savunma eğitim kursları,

3)

TKZS ve diğer devlet sektörü görevlilerinin gezileri, EKSKURSİYALARIN ESAS GAYES İ NED İ R?.

Okullarda tedrisatın devam ettiği dönemlerde ve bazan da bu ders dönemleri haricindeki sürelerde t. ! l hassa orta ve orta'ya muadil ted risatın ya pılmak­ ta olduğu okullara devam eden Türk ası l l ı kızlar, guruplar hal inde ve daha fazla Bulgar asıllı erkek öğ­ renci, öğretmen ve «komsomohı mensuplarıyla şe­ lı irlerarası gezilere gitmeğe icba r ed i l mekted i r. Bu geziler daha fazla «kır gezisi11 ve «piknik11 özel l ı g i n ­ ded i r. Gez iye ç ı k a n guruplar «dağ otelleri11yle «dağ motelleri ıı nde gecelemekted i rler. Bura l a rda içkili-al­ kol l ü ölemler tertip edi lmekted i r. Geziden evvel ter­ t i p ed ildiği şek i lde hareket eden Bulgar asıllı erkek öğrenci, öğretmen ve ııkomsomohı görevlisi muay­ yen bir Türk asıllı kızı «iğfôhı etmekle vazifelidir. Bu durum, Bulgar «Halk Eğitim Bakanlığııı n ı n i l g i l i sek­ siyon görevli leriyle «komsomol genel başkanlığ111nca kesinl ikle kara r altına a l ınmış ve medeniyet için ger­ çek b i r faciadır. 1 92


S ı k s ı k okul idareci lerince, maha l l i « Halk Eğitim Müdürleri ve «Komsomoh> şeflerince d üzen lenmekte olan « Ekskursiya » la rın esas fikri hedefleri Türk asıllı kızları muhtelif «mizansemı lerle resmen «iğfal» et­ mek, bunlardaki « namus prensibi»ne bağ l ı l ı k fi krini yıkmak ve «bekaret hasleti» n i değersiz b i r düşü nce şek l i ne irca etme gayesine matuftur. İ şte, 1 970 yılın­ dan 1 976 yıl ına kadar onbin lerce Türk kızı bu men­ fur «ekskursiya»larda resmen cdğfah> ed i l m i ş ve her biri korkunç bir a h lôksızlık g i rdabına iti l m iştir. Yalnız bu a lt ı y ı l l ı k dönemde 29.61 5 Türk asıllı kızın ırzına tecavüz ed i lmişt i r. İ ğfô l ed i l me durumuna tahammül edemed i ğ inden ; Rodoplu 1 86 Türk k ızı ise, intihar et­ mişti r. Yurd umuzdaki bazı muannid m uterizlere, bu facialar manzumesinin birer gerçek olduğunu tev'si k v e te'yid yönünden yüzlerce deği l d e ; binlerce isim vermemiz kesi nlikle m ü m kün ise de; b i r kaç bölge okulunu zi kretmekle i ktifa edeceğiz : Dövlen, Paş­ maklı ve Razloğ . Bu mahut «ekskursiya»larda mey­ dana gel mekte olan iğrenç, nefretô miz ve meden iyet için bi r yüz karası olan «facialar manzOmeshrne i'ti­ raz edecek olanlar, l ütfen Dövlen; Paşmaklı i le Raz­ loğ'a g itsinler. . . Ö ğrenci veli leriyle Türk a s ı l l ı öğ­ renci k ızları bir bir d i nlesinler. . . Böylelikle facialar manzumesinin gerçek iç yüzünü de görmüş oiur­ lar . . . . .

B. DOSO S İ V İ L SAVUNMA E G İ T İ M KURSLARININ Fl KR İ HEDEFLER İ N ELERD İ R B i l hassa son 6 y ı l d ı r her 1 8 yaş ı n ı i kmôl etmi ş Türk a s ı l l ı kızlar, bel irli yörelerdeki Bulgar «kara kuvvetlerhı ne ôid «eğitim merkezlerh> nde, Bulgar asıl­ l ı eğitim subaylarının nezaretleri a ltında disiplinli bir 1 93

F : 13


şeki lde «klôsik silôh» larla eğitime tôbi tutulma kta­ d ı rlar. Doso eğitim merkezleri ndeki ilgili Bulgar su­ baylarıyla «politik komiser» ler de çok yön l ü «mizan­ sen»lerle Türk asıl l ı kızları «iğfôhı etmekte ve gerek­ tiği nde ı rzlarına zorla tecavüz ed i l mekted ir. Bu « Do­ so Eğitim Merkezleri» nde 1 970 ve 1 976 yıl ları arasın­ da 31 .627 Türk kızı «iğfôhı ed i l m iştir. Doso eğitim merkez lerindeki ıdğrenc hayat»a tahammül edenıe­ di klerinden Rodoplu 238 gene kız intihar etmişt i r. C.

TKZS İ LE D İG ER DEVLET SEKTÖ R Ü N DEK İ LER İ N GEZ İ GAYES İ N E D İ R?

Türk kad ı n l a rı umum iyet le kentler d ı şı nda ki «TKZS» ile diğer devlet sektöründeki en ağır iş-kol­ la rında ça l ışmak mecburiyetinde bırakılmışlardır. Za­ m an zaman bu kuruluşlardaki «brigadirıı !er taraf ı n ­ dan şehi rlera rası «gurup gezileri» tertip ed i l mekted i r. Bu gezilerin gayesi «ekskursiya » larda olduğ u g i b i ; ubrigad1nı sıfat ve yetkisini taşımakta olan kişiler tarafından Türk kad ı n la r ı n ı n ı rzlarına tecavüz etmek ve bunları her yönden «poli-seksüehı bir fikri i nanca sevk etmekted i r. TKZS ile diğer devlet sektörl eri nce · tertip ed ilmiş olan şehi rlerarası gezilerde 1 970 ve 76 yıl ları a rasında 62.344 Türk kad ı n ı n ırzına resmen tasa l lut ve tecavüz vak'ası olmuştur. Ekskursiya, Do­ so s�vil savunma eğitimiyle TKZS'rin tertip etmekte oldukları ve Türk ası l l ı kız ve kad ı n ların resmen iş­ t i rak etmek mecburiyeti nde bıra kıldı kları bu gezi ve eğitimler «devlet plônlama prosedürü »nün bi r sonu­ cu olarak yapılma �tad ı r. Kesinlikle a l ınması istenen sonuç :

1 . Türk kızlarındaki «bekôret» e bağlılık inan­ cını yıkmak, 1 94


2. Türk kadın ve kızlarındaki « İslôm-Türk ahlö­ krnna olan sadakat fikrini ifsad etmek,

3. İslam-Türk aile anlayışı, aile yapısı ve aile töresini dejenere etmek, İslam-Türk ahlak ve aile anlayışı yerine ta­ mamen <; atheist» ve «notura!ist» bir aile ve ahlak anlayışmı benimı;etmek, 4.

Bütün bu hususların ifa ed i l mesi için, çok yön l ü metod lar uyg ulanma kta v e mu htel if m izanzenler ter­ tip edil mektedir. Bu hususta Bulgaristan Halk Eğitim Bakanl:ğm ın ilgili seksiyonuyla «Komsomol Genel Başkanlığı» ve «Savunma Bakan h ğı u n ı n i l g i l i seksi­ vonuy!a « Komsomol Genel Başkanlığı» ve «Savunma Bakani ığııı n ı n i l g i l i kısmı ve Bl<P'si «merkez komite»­ si gayet ciddi bir «koordincsvon» hali nded i r. ·

SİNİR MERKEZLERİ NASIL DUMURA UGRATILIYOR? Komün ist Rusya ve Rusya'ya tabi «Varşova İtti­ falmı na üye olan devletlerin «espiyonaj» ve «kontur­ espiyonaj» seksiyonu vazifeleri, 1960 yıl ından bu ya ­ na tut uklad ıkları kız ve kad ınlara «SEVENALETTA» tabiri i ! e « kod» lu tabletlerden tutu klu bulundu kları yerlerde sık sık ku!lanmağa · icbar etmekted irler. Bu «Sevenalettaıı ta bletleri « KGB ıı n i n «özehı lôboratu­ \'ar» larında itina ve ciddi b i r gizl i l i kle i ma l ed i l mekte­ d i r. Kulla nıldığında kız ve kad ın ların şu özell i kleri ne f i i len müessir olmakta ve dumura uğrat ılmaktad ır. 1) 2) 3)

Normal hormanôl durumları, Sinir merkezi, Zekô ve hafıza. 1 95


Sık sık Rusya 'qan Bulgar «Sağlık Sosyal Vardım Bakanlığı» adına m i lyonlarca «Sevenaletta» paketle­ ri «KGB» nin «özel görev uçaklamıyla gönderi lmek­ ted ir. «Sevenaletta» paketleri ni Bulgar « MVR» ve « DS» espiyonaj seksiyonu tabibleri, hava alanların­ dan «KGB» yetk i l i l eri n imza m u kabili almakta ve «giz­ li servis» lerin depola rına itina i le yerleştirip m u ha­ faza etmekted i rler.

BULGAR «GÜVENL İK SERV İSLER İ » «SEVENALETTA» TABLETLER İ N İ HANG İ HALLERDE KULLANMAKTADIR? Bulgar «MVR» ile « DS» g üven l i k servisi şefleri «Sevenaletta» ta bletlerin i « Doso Sivil Savunma Eği­ tim Merkezleri» ndeki «Politik komiser» lerle «Ekskur­ siya» ları tertip etmekte ve yönetmekte olan mutemet «likitatör» lerine ve «TKZS» ile d i ğer devlet sektörle­ rinin zaman zaman şeh irlerarası «kır gezileri» tertip eden «likikatör-brigadir»lere vermektedirler. Bu gezi­ lere iştira k etmek mecburiyetinde olan Türk k ızlarıy­ la kad ı n larına özel hazırla nmış ilaçlar bol m i kdarda . verilmekte ve her biri bu tabletleri kullanmaya zor­ lanma ktadır. Bil hassa « Doso Sivil Savunma Eğitim Merkezleri»nde daha fazla istimal ettirme d u rumları hasıl olma ktad ı r. Böylelikle Rodop'lu ve umumiyetle Bulgaristan'lı Türk kız ve kadınlarının : A) Normal hormona! durumları, B) Sinir merkezleri, C) Zeka ve hafızaları, «Sevenaletta» tabletleri vasıtasıyla, tamamen yahutta k ısmen dumura uğratılmaktad ır. Kız ve ka1 96


d ı nlarda 1<seksüeh> h is ted ricen ifsad ed i l mekte, ze­ kô ve hafıza yine ted ricen dumura uğratılma kta ve sinir sistemlerinde anormöl höller meydana gelmek­ tedi r. İ şte bir topl u m ve bir 1<evlad-1 fôtihan nesli» gözleri mizin önünde ve tamamen i nsanl ı k d ışı bir başka metodla imha ed i l mekted i r. Bu 1<Sevenaletta» tabletleri n i n kız ve kad ı n l a r üzeri nde yapma kta oldu­ ğu men'fi 1<yan tesir» ler hakkında 1<0ttova Tabibler B irliği» nde gayet mufassal bi lgiler mevcu t olup; bu bilgiler 1<Dünya Sağlık Teşkilôtı»nın i l g i l i seksiyonla­ rıyla 1<Birleşmiş Milletler» in alöka l ı seksiyonlarına da resmen i ntikôl ettirilm işti r.

T Ü RK KIZ VE KADINLARI 1< PESIMIST» B İ R D Ü Ş ÜN CEY İ BEN İ MSEME G E İ CBAR E D İ LMEKTED İ R

1 970 yıl ından itiba ren Rodoplu ve Bu lgarista n ' l ı Türk kız v e kad ı n ları ç o k yön l ü 1<ideol0İik» ve 1<biyo­ lojik baskı» lara muhatap olmaktadır. Bütün bu icra­ at ve tadbi katla r, bir neslin ve bir toplumun 1<imha» ve 1<deİenerasyon»uyla alôka l ı d ı r. Ta kip edi lmekte olan i craatın 1< hedef» leri, Türk kız ve kad ınlarını 1<pe­ simist» bir düşüncen i n g irdabına itmekted i r. Yıllard ı r. BKP'si propagandistleri ideoloj i k yönden Türk kız ve kad ı nlarının düşünce ya pılarına kesinlikle hôkim ola­ mamışlard ı r. Bu ba kımdan «tıbbi operasyomı lara res­ men tevessül ve teşebbüs ed i lmiştir. Okullarda okul tabiblerince, 1<Doso Sivil Savunma Merkezleri» nde de askeri ta bi blerce, TKZS i le diğer devlet sektörü n­ de çalışmakta olanlara ise; brigad i r- l i kitatörler ve iş­ yerlerindeki sağl ı k görevli leriyle tabibler tarafından b u mahut «Sevenaletta» tabletlerinden verilmekte197


d i r. Şu a n l a rda bu i c raatların her hangi bir gizl i l i k yön ü kalmamışt ı r. Adeta her vechesiyle aleniyete i ntiköl etmiştir. Bünye, hafıza. zekö hasletleriyle ref­ leks mevzuunda gayet ciddi tah ribat ve tah rişler yap­ ma kta olan «Sevenaletta» hapları n ı n ötide meydana getireceği sonuç şu XX. yüzyı l i n sanlığı için gerçek­ ten bir yüz karası değ i l mid i r? .. Evet, değ i l midir?

RODOPLU VE BULGAR İSTAN'LI T Ü RKLERE MAHALL İ YÖNET İ MLERDE AKT İ F GÖREV NEDEN VER İLMEMEKTED İ R? . .

Bilha ssa Rodoplu v e genel olara k Bu!garista n ' l ı yüzbin lerce Türk, 9 Eylül 1 944'ten zama n ı m ıza kad a r muhtelif baskı v e sindirme metod la rıyla «BKP» ne ve ya n kuruluşları na üye olmağa icba r ed ilm işlerd i r. Yüz­ bin lerce Türk «üye» sıfatını taşıma kta ise de; her hangi biri maha l l i m ü l k i yönetim lerde görevli değildir. Bugün BKP'de kaza ve vilöyetlerde Türklerden « 1 nc i sekten> i l e BKP müfettişi, Şavet başkanı, « merkez komiteıı ve ııpolit büro» üyesi, Opiştina başka n ı Za­ vot müd ü rleri, genel müdürler, müsteşa r. bakan ya r­ d ı mcısı, mu htelif «plenum» üyeleri ve yönetici leri yok­ tur. Keza ; Doso, MTS, DJS, TKZS, ORSS, BZMS, NRPS, BZNS, BRP, BRP, OF, BRSDP, SES, TES, BRS, SELKOP, Rayonen Sıt, Okrijen, Sıt, Fırhoven Sıt ile MVR ve DS gibi muhetlif devlet kurul uşla rıyla diğer siyasi kuru l uşlarda da Türklerden her hangi biri n e a ktif yönetic i l i k veri lmiş değildir. Bütü n bu icraat ve tatbikatlar, Bulgar «rasismıı i ­ n i n gerçek vechesini göstermeğe, te'yid ve tev 'sik etmeğe köfi gelen özelli klerd i r. Kod'larını yukanda .

1 98


bel irtmiş olduğumuz teşekkü llerin hangisinde b i r Türk ası l l ı yönetici v e müdür vardır? . . Bir görevli da­ hi gösteri lmesi mümkün deği ldir. Evet, Tü rkler, Bul­ ga rista n 'da 2.nci yah utta b i r 3.ncü s ınıf unsurlard ı r. Bulgaristan 'daki en a ğ ı r iş-kolla rında kad ı n-erkek Türkler çal ıştırılma ktad ı r. Soka k ve cadde tem izleyi­ ciliği, inşaat hafriyat ve yer altı maden işçili kleri, yol ­ kanal yapım işçilikleri, hasta ha neler ile d iğer kuru­ luşlarea müsta hdemlik, hizmetçilik, orma nlarda ağaç kesiciliği, ağaç taşıyıc ı l ı ğ ı ve ga r-term inal g i bi yer­ lerde hammal l ı k . . . İ şte . . . Bugünkü Bulgarista n Türkleri n i n g ü n l ü k maişetleri n i te'min etmek için resmen çal ı ştırılmak mecbu riyeti nde oldukları i ş nev'i leri bunlard ı r. Yük­ sek öğ renim için, 1 970 y ı l ı ndan bugüne kadar bütün kapılar da resmen kapatılmışt ı r. 1 950 ve 1 970 yılları arasında yüksek öğ ren i m görmüş olan Türk gençleri de bugün geri, l iyakatsız ve pasif h izmetlerde isti h ­ d a m ed i l m işlerd i r. Sık sık «anayasa», «anayasa!..» d iye ba ğıranlar ve Bulgaristan'da Türklere anayasa muvacehesinde haklar veri lmekte olduğunu iddia ederler? .. Sizler; evet. sizler nerdes i n iz?. Türklere veri l mekte olan bu imkônlar mı, a nayasal haklard ı r? . . Neden yukarda sayı lan basit iş-kollarında Bulgar asıllı kişiler değ i l de; deva m l ı olara k Türkler istihdam ed ilmekted ir? . Evet. neden Türkler? ..

ONB İ NLERCE RODOPLU T Ü RK GENC İ AKIL HASTAHANELER İ N E NEDEN S EVK ED İ LM İŞT İ R?. Son y ı l l a rda muhtelif devletlerdeki gençl i k top­ luluk l arı içersinde Rodoplu Türk gençleri kadar ezi1 99


len. tahkir edilen tutu klanan, engızısyon işkenceleri­ ne maruz kalan iş-yerleri nden koğulan ve okul lardan bir bir atılan başka gençlik yoktur? Bütün bunların sebepleri Rodop l u Türk gençleri nin «Slav-Bulgar» ol mayışlarıd ı r. 1 975-76 ders döneminde 12 bin kada r Rodoplu gene «Slav-Bulgar» olmağı red ettiğinden; bun lardan 6 bin kadarı MVR şeflerince tutu klanmış ve «akıl hastahaneleri » ne sevk ed ilmişlerdir. Bulga­ ristan'ın en büyü k «akıl hastahanesi» Lofçadad ı r. Bu hasta hanede halen 3 bin kadar Rodoplu Türk genci vard ı r. Diğer geneler ise, başka kentlerdeki hasta ha­ nelerded i r. MVR i le DS şefleri ve görevl ilerinin pek çoğu « KGB» okulla rında eğitim görd ü klerinden; pek çok « operasyon»larda « KGB» n i n metod larını uygula­ ma ktadırlar. Kom ün ist « Rusya'da rejimden memnu n olmayanlar nasıl «akıl hastahaneleri» ne sevk ed i l ­ mekte ise. Bulgaristan'da da aynı metod u ygulan­ maktad ır. Her biri MVR ve DS tabibi olan «akıl has­ tahanesi» m üsta hdemleri «akıl hastası» isnadıyla te­ davi için gönderi ldiği idd ia edilmekte olan « normal» kişileri daha da «anormal» yapma ktad ırlar.

1<RESERP İ N» TABLETİ N İ N MAH İY ET İ NEDİ R? .. Bulgar İ çişleri Bakanlığını 1970 yılından buyana cidd iyetle ilgilendiren ve zaman zaman da şiddetle ted i rgin eden Rodoplu Türk gençlerinin bölge bölge 1<pasif mukavemet» hareketleri olmuştur. Rodoplu geneler a rasında ciddi bir 1<koordinasyon»un meyda­ na gelmesinden endişe eden Bulgar İ çişleri Bakan l ı ­ ğ ı çok yön l ü 1<operasyon»lar uygulam ıştır. Slav-Bul­ gar olmağı red ettikleri nden 1 970 ve 76 ders dönem­ lerinde 76.385 gene. i l kokul son sın ıfından belgeli ola200


ra k okullarını ve ta hsil lerini terk etmişlerd i r. Orta, Li­ se ve l iseye muad i l meslek okullarından 1 970 ve 1 976 yılları a rasında okulu terk etmiş olanların genel mev­ cudu 47.589 öğrencidir. Mu htelif fa külte, a kademi ve enstitülerden son sömestirden ayrılanlar 1 .347'dir. Bu Rodoplu geneler şu a nda Bulgar devleti için cidd i b i r problemd i r. Çünkü, tahsil lerine engel ömil, «Slav­ Bulgar» olma ğ ı red etmeleridir. Eğer her biri «Slav­ Bulgar» olmuş olsayd ı ; haliyle bir n isbete kadar öğ­ ren i m leri n i deva m ettirmiş olacaklard ı . . .

Tenassur etmektense, «Slav-Bulgar» olma kta-n ­ sa; her biri seve seve ölümü göze a l mış ve vicda nla­ rı nın sesine uymak suretiyle gerekli görd ü kleri hol­ lerde ve yerlerde gerekli olan mu kavmeti mertçe gös­ termişlerd i r. Şu son aylarda MVR ve DS şefleri tarafından bul undukları yahut da g izlemekte old ukları yerlerde «provokatör» ve «ajan-provakatör»leri n yard ı m larıy­ la bir b i r tutuklanara k «akıl hastahaneleri » ne sevk ed i lmekte olan Rodoplu Türk gençleri nin sayısı 6.236 c ivarındad ır. Bunlardan 3.460 gene Lofça'dadır. Bu hastaha nelerde <c nevroloğ» olara k görev yapan tabib­ lerin tama m ı «Rusya'da « KGB» klini kleri nde pol i k l i ­ _nik v e hasta hanelerinde i htisas yapmış MVR v e DS görevli le ridir. Rusya'da « KGB» görevlileri n i n tutukla­ d ı kları kişilere kul land ırma kta old ukları «RESERP İ N» tôbiriyle «kod»lu olan tabletlerden Rodoplu gençler her g ü n m uayyen n isbette içmeğe icba r ed i l mekte­ dir . . . B u tabletler, Rusya'da «KGB» 'nin özel löbora ­ tuvarlarında i möl ed i l mekted i r. Espiyonaj yönünden en istifadeli bir nesne olduğu otorite_l erce ifade ed i l ­ mekted i r. En fazla sinir, hafıza v e zeka hasletlerine m üessir olan « RESERP İ N» halen Batılı otoritelerince 201


mah iyeti tama men meçh ul özelli kleri ihtiva etmekte­ dir. B u g ü n onbinlerce Rodopl u T ü r k genc i ne veri l ­ me kte olan b u tabletleri n , ya kın b i r gelecekte bu gençler üzerinde yapacağ ı anormôl tesi rlerin ta kdir. yorum ve değer h ü kmünü ma 'şeri vicdan nezd inde tarihçi lere ve alôka l ı beynelmilel kuruluşların ilgisine tevd i ed iyoruz . . . Bütün bu d u rumlard a mı Bulgaris­ ta n ' ı n bir «iç mese lesi >ı d i r? . . Bütün bu i nsa nlık. me­ den iyet, beşeri, hukuk ve ma 'şeri vicdan d ış ı i c raat ve tadbikatlarda mı, Bulga rista n ' ı n bir «iç problemi»­ d i r? . . Bu beynelmilei suç f i i l leride mi. Bulgaristan'ın bir «dahili mevzuat» ıd ı r? . . Bütün bunlar her yön üyle «devlet!erarası suç filleriııdir . . . Lütfen masa başlarında gerçekler i n kô r ed i l me­ sin . . . Bu vukuatlar ve faciôlar manzumeleri n i n inkôr edil memesi için Lofça'da ve Bulgaristan'ın d iğer yer­ lerindeki «akıl hastahaneleriıı nde bir b i r a raştırma lar yapılması ve bu hasta hanelerde tutuklu bulunmuş olan Rod op l u Türk gençlerinin b i r b i r bulunup d i nlen­ mesi gerekmez mi? ..

RODOPLAR TARİH BOYUNCA «OTOKTON» UNSURU TÜRKLER OLM UŞTUR Ta rihin i l k devirlerinden zama n ı m ıza kadar Ro­ dop yöresinin yegane «otokton unsur» özel l i ğ i n i Türk asli unsuru muhafaza etmi şti r. Trak-Türkleri, Hun Türkleri, Avar-Türkleri, Uz-Türkleri, Peçenek-Türkleri, Kuman-Türkleri ve n i hayet Osmanlı-Türkleri . . . Rodop yöresinde ta r i h i n her hangi b i r yüzyıl ında ne Grekler ne de Bulgarlar gel i p yerleşmiş ve bu yörenin «otok202


ton unsur» h üviyeti ni uhtelerine almış değil lerd i r. Al­ man ve Batılı arkeoloğlar ta rafından zaman zaman Rodoplarda pek çok a rkeolo j i k hafriyatlar ya pıl mış­ t ı r. Bu hafriyatlar neticesi elde ed ilmiş olan kes i n 0 sonuç h e r yön üyle Türklük lehinde ol muştur. Rodop'­ ta «Pağanist-Bulgar ve Hıristiyan-Bulgarların mes­ kun oldukları n ı tevs i k edici mahiyette en küçük nes­ ne ve eser halen elde ed i l miş değildir. Toponimik yön d en olduğu kadar. bölgen i n «yöre onomastik» i yön ünden de Bulgarlığı te'yid edici özelli kler yoktur ve y ı l lard ı r devam etmekte olan israrlı ve itina l ı araş­ t ı rmalara rağmen; kat'iyetle bulunamamıştır . . . Rodop yöresi nde yılla rd ı r ya pılmakta olan : 1. 2. 3.

Arkeolojik hafriyatlar, Toponimik araştırmalar, Bölgesel onomastik araştırmalar.

En geniş şek liyle Bulgarlar a leyh inde sonuç ver­ miş ve Rodop yöresinin Türklüğü tesci l ed i l miştir. Ne Proto-Bulgarlardan, ne Pağanist-Bulgarlardan ve ne de Pro-Hıristiyan Bulgar lardan Rodop yöresinde eser, iz ve bir topl um hayat ı n ı n sürmüş olduğunu te'yid edecek belge ma hiyetinde nesne bulunmuş değil­ d i r . . . Çünkü, Rodop yöresi ta rih boyunca Türk' ün bi r k üçük «öz-yurdu» ol muştur.

RODOP YÖRESİNDE İ SLAMİYET OSMANLI TÜRK HAKİM İYETİNDEN VÜZYILLARCA EVVEL YAYILMIŞTIR -

Kuman-Türk öncüleri n i n Doğu Avrupa üzerinden Balkanlara ve bilhassa Trakya, Rodop ve Pirin ile Var203


dar Makedonyasına ted ricen g i rmeleri m i ladi IX. ve X. cu yüzyıllardad ı r. Ba l kanlarda X. ve XI. yüzyılda mutlak bir Kuman-Türk hakim iyeti va r d ı r. Müslüman Türklerin Dedeağaç, Kavala ile Selanik deniz mah­ reçleri üzerinden Batı Trakya, Rodop, Ege Makedon­ yasıyla Tesalya ve Pirin Makedonyasına i l k çıkış ta­ rihi m i ladi 1 065 yıllarıd ı r. Bizans k roni klerine göre; mi ladi 1 065 yıllarında Konya yöresinden 55-60 bin Yörük-Türkmen yuka rıda izah ed ilmiş olan yörelere deniz yoluyla Bizans yönetici lerince gönderi l i p iskan edilmişlerd i r. Caka Beğ'i n Ege adaları hökimiyeti yıl­ larında da Ege bölgesi nden 54 bin kadar Yörük Türk­ men Dedeağaç ile Kavala üzerinden ortaRodoplara gönderi lmiştir. Aydınoğlu Gazi Umur Beğ' i n teşvi kle­ riyle de 1 00 bin kadar Yörü k-Türkmen Rodoplara is­ kan edi l miştir. Şu duruma göre; m i ladi 1 065 ve 1 335 yılları a ra ­ sında Anadolu'nun muhtel if bölgelerinden e n az 200 bin kadar Yörük-Türkmen Batı Trakya, Rodop i le Ma­ kedonya'n ı n muhtel if bölgelerine gönderilip iskan ed ilmiştir. Bu Yörük ve Türkmen aşiretleri iskan böl­ gelerinin çevreleri nde islamiyet adına « mü rşid » l i k yapmışlard ı r. İ şte; Batı Trakya, Rodop v e Pirin Make­ donyasındaki Kuman-Pomak Türkleri n i n «ihtida» et­ mesine ve «şaman»lığı bırakara k ccmüslümanıt olma­ larına bu Yörük-Türkmen aşiretleri fii len m üessi r ol­ muştur. Osma nl ı-Türk akınc ı ve uç-beğleri miladi 1 358 yıllarından itiba ren Edirne üzerinden Batı Trakya ve Orta Rodop bölgesine fütühat yapmağa başlamışlar­ dır. Bu fütühat h a rekatı 1 362'de son bulmuş ve Ro­ dop bölgesi tamamen Osman l ı-Türk hakimiyetine geçmiştir. Demek oluyor ki, Bulgar ta rihçileri n i n bu gerçeklerden haberleri yoktur. 204


Vard ı r da m i l l i menfaatleri ne zıt bir duru m a rz et­ tiğinden, ta rih i gerçeklerin tahrifi ci hetine gitmişler­ d i r. Bütün bu d urumlar, Rodoplu Poma k-Türklerinin gerçek «Türk» l ü k asl iyeti n i gayet sari h , bariz ve va­ zıh olara k tev'sik ed en mechOI gerçeklerd i r. Ö yle mı'?. . . .

BULGAR İSTAN'DA HER GÜN AVRI AVRI BÖLGELERDE SOVDAŞLARIMIZA İ ŞKENCELER VAPILMAKTADIR.

Bulga ristan'ın muhtel i f bölgelerinde her gün ayrı ayrı soydaşlarımıza toplu işkenceler ya pılma ktad ır. Bil hassa son aylarda, Filibe ile Burgaz'daki Türk konsolosluğunun önünde meydana gel mekte olan fö­ cialar manzumesi Bal ka n devletlerinde dahi ayyuka cıkm ıştır. Göç muamelelerini parafe etti rmek için, Fi­ libe i le Burgaz konsolosluklarına g itmek, g i rmek ve m ua meleleri tamamlamak, adeta b i r mucize d u rumu arz etmekted i r. Muameleleri n i pa rafe etti rmek için, konsolos l u k önünde haklı olarak s ı ra beklemekte olan soydaşlarım ıza her gün yüzlerce MVR m üfreze­ si demir çubukla rla sald ı rma kta ve karş ılarına ç ı k­ ma kta olan soydaşlarımızın kafa, kol ve beden g i bi yerleri h u r-haş olma ktadır, Zaman zaman MVR m üfrezeleri azg ı n Kurt Kö­ peklerini soydaşları m ızın üzerlerine saldırtıp pek ço­ ğunu parca latma kta ve bazen de itfaiye a razöslerini getirip toplulu kların üzerlerine «tazyikli kaynatılmış su» la r sı kma ktadı rlar. Güya, konsolosluğun önünde­ k i izdihamı önl iyeceklerdir. .. Hangi izdiham? B i lhassa son aylarda 17 Temmuz 1 970 ta rih ve 205


549 sayı l ı mahut «gizli tedhiş ile milliyet ve din de­ ğiştirme kararı» Pri n Rodop i l e Kuzey Trakya 'dan De­ l iorman ve Dobruca eya letiyle Tuna havzas ındaki Türklere de resmen teşmi l ed i l m i ştir. Bu eya let ve yö­ relerde meskun 2 milyon 1 50 bin Türk de «Bulgarlaş­ tırma işlemi » ne tabi tutulma ktad ı r. Tamamen mev '­ sul< kaynaklardan a l ı n m ı ş olan bilgi lere göre; Bulgar i l g i l i ve yetk i l i merci leri n i n esas hedefleri, 1 980 y ı l ı na kadar yönetimleri a lt ı nda Türk ve M üsl uman «ad» , «sıfat» ve «Ünvan » ı n ı taşıyan bir fert dahi b ı ra kma­ maktır. Şu duruma göre, yöneti mleri a ltındaki 4 m i l ­ yon 400 bin Müslüman-Tü rk'te «Slav-Bulgar Kültür Muhtevasnı içersinde uasimile» ed i l m e icraatıyla ka r­ ş ı - karş ıyad ır. Bulgar vahşetinin Türkiye'deki aksülameli nedir?. Bulgarista n Türkleri n i n bir k ü l h a l i ne «Bulgarlaş­ tırma işlemi» ne tôbi tutulma kta olması, 1 878'den za­ m a n ı mıza kadar anayurda gelmiş ve göç etm iş olan 8 - 9 milyon dan m üteşekkil bir top l u l u k içersi nde b i l ­ hassa son aylarda gayet ciddi bir ted i rgi n l iğe sebe­ biyet vermeğe ba şlamışt ı r. H ü k ü met mercileri n i n Bulgarista n Türkl üğü fôcias ı n a gayet sath i v e izafi bir değer verme kte oldukları kanaati, bu toplum içer­ s i nde kes i n l i k i fade etmeğe başlamışt ı r. Bulgarista n ' ­ ı n b ü t ü n bölgelerinde a ra l ı ksız olara k devam etmek­ te ola n «facialar manzumesi» haliyle umumi ted i r­ g i n l i ğ i n vata n sat h ı nda sür'atl e yay ı l ması n ı i ntaç et­ mekted i r. 1 970 y ı l ı ndan zama n ı m ıza kada r sayın Sü­ !eymcm Demirel'e son 5-6 yıld ı r Bulgari stan Türklüğü fôciası bozan m ü nferid ve bozan da hey'etler h a l i nde z iya ret ed ilmek suretiyle intikôl ettirilmi şti r. Bu prob­ lem mevzuundaki sa m i m i yah utta gayr-i sa mimi alôka n ı n sonucu halen mera k la beklen mektedi r . . Şu son vukuatlar manzumesine ne denir? .

. . .

206


Sayın Başba kan Sü l eyman Dem i re l ' i n 2-3 Aralık 1 975'te Sofya'da Bulgar i l g i l i merc ileriyle m üza kere­ leri s ü rd ü rmekte oldukları b i r anda 2-3 Aralık 1 975'­ te ve saat takriben 20 00 de Pirin'le Rodop bölgesin­ deki 3.000 nüfuslu Musomişta, 2. 1 80 nüfuslu Kopriv­ lan, 3 . 1 75 nüfuslu Dupniça, 2.225 nüfuslu Debren, 2.1 65 nüfuslu Ribnova, 2.280 n üfuslu Oreşa, 2.350 n üfuslu Rruşova, 1 .850 nüfuslu Platena, 4. 1 90 nüfus­ lu Dospat, 7350 nüfuslu Drenova, 1 .24 nüfuslu Ba ro­ t i n n , 1.. 1 65 nüfuslu Fısta ne, 1 . 295 nüfuslu Blastka. 3, 1 50 nüfuslu Karabu!ak, 1 .335 n üfuslu Groodno i l e Futovişta v e Fotona g i b i köy; bucak v e kentler B u l ­ g a r askeri birlik leri ta rafından çepe-çevre sarı l m ış ve bu yörelerde meskun onbin lerce soydaş ı m ıza bar­ barl ı ğ ı n , vôhşetin ve va nda l izmin en i ğ renç şekille­ riyle toplu işkenceler ya p ı l ma k suretiyle resmen « Slav-Bulgar» o!mağa icba r ed i l m işlerd i r. 2-3 Ara l ı k 1 975'te v e ta kriben saat 20.00'de başlaya n barba r l ı k saba h ı n erken saatlerine kada r. fasılasız o l a ra k en i ğ renç şekliyle devam etmiştir. Blastka, Karabulak i l e Groodno'da yüzlerce Türk kad ı n ve k ızları n ı az­ g ı n Kurt Köpekleri pa rça parça ya pmış ve pek çoğ u ­ n u n i s e , vücutları l i m e l i m e ol muştur. .

'

BULGAR !STAN'DAKI ve YURDUMUZDAKİ MİLYONLARCA SOYDAŞIMIZ SORUYOR :

Bizim ,kaderimizle hangi devlet ve hangi hükü­ metler cidiyetle ilgilenecektir?.. Esefle belirtelil'!" ki. Bulgaristan Türklüğü fôciası, 1 970 y ı l ından buyana muhte l if vesi lelerle Türk i l g i l i merci lerine i m könlar ve şa rtlar n isbetinde bozan m ü nferid ve bozan da 207


toplu olarak hey'et hal inde resmen intikôl etti rilmiş­ tir. Teessüfle a rz edel i m ki, 1 970 ta rihinden zamanı­ mıza kadar Bulgaristan Türkleri n i n umumi ızd ırapla­ rı n ı ve fôcialar manzumesinin acılarını teşkin ve ta h­ fif edici yahutta kes i n l i kle önleyici mahiyette en kü­ ç ü k ciddi ve samimi b i r mukabil tedbir alınmış ve «Bulgarlaştırma» icraat ve tadb i katı önlenmiş değ i l ­ d i r. Bütün bu d u rumlar, B u l g a r i l g i l i v e yetki l i merc i ­ leri n i son derece küstcJ h laştırmış ve Türk d üşman­ l ığ ı Bu lgarisitan'da devletin deği şmesi mümkün ol­ mayan bir «politika»sı olmuştur. «Türk tarihçileri» Elbette yakın bir gelecekte Bulgarista n Türklüğü fôciası üzeri nde israrla d u ra­ caklardır. Hal iyle bu fôcialar manzumesinde lôkayd ka lmış olanlar hakk ında gerekli olan «değer hükmü» n ü vereceklerd i r. Eğer ma'şeri vicdan ve m i l li tarihin «değer hükmü» bir k ıymet i fade etmiyorsa; geçici Oir süre için Bulgari stan Türkleri acı kaderlerinin te­ cel l i şek l i ne itiraz etm iyeceklerd i r. Pirin ve Rodop Türkleri'n i n barbarca işkenceler ma nzumesiyle Türk­ lük ve Müslüma n l ı ktan tecrid ed i l meleri ve resmen « Bulgar olmağa» icbar edi.l meleri B u lgaristan'ın «bir dahili icraat tasarrufu» mudur yoksa bu tamamen bir «beynelmilel problem» midir? . . . Elbette ki, Pirin ve Rodop Türklerin i n bir k ü l ha­ l i nde «Bulgar olmağa icbar icraatı» ve tatbi katı Bul­ ga rista n-'ın kat'iyetle bir «iç mes'ele» si değildir ve olamaz da . . . Bu icraat ve tatbi kat her yönden «bey­ nelmilel bir problem»dir. . . Z i ra ; Bulgaristan Türkle­ rin i n ba rbarca, sadistçe ve tamamen vanda l ist me­ zôl i m metod larıyla «Slav-Bulgar» olmağa icbar et­ meleri : 1 . Halen mer'i olduğu iddia edilmekte olan Bul­ gar anayasasına, ,

208


2. BKP'nin tüzük, program ve Marksist-Leni­ nist prensiblere, 3. Birleşmiş Milletler Yasası ve i nsan Hakları umdelerine. Her bakımdan mugayir, i h lôl edici ve mülgô hale i rca edici bir yön arz etmektedi r. Bu itibarla genel olara k Bulgaristan Türklüğü dôvôsı, fôciası ve prob­ lemi her yönden beynelmilel» b i r «prosedün a rz et­ mektedir. Bu bakımdan müzmin leşm iş olan Bulgaris­ tan Türklüğü dôvôsı kesi nlikle ve gayet acil olara k «beynelmilel ittifak» l a r v e «beynelmilel hukuk pren­ sibleri» m uvacehesinde tah l i l ve sentez yapılma l ı d ı r.

BULGARİSTAN TÜRKLERİNİN İSTEKLERİ

1 ) 1 7 Temmuz 1 970 ta rih ve 549 sayı l ı «gizli tedhiş i le mill iyet ve d i n değişti rme kararı » n ı n tad­ bi katta n ôcilen kaldırı l ması için, Bulgar devlet yetki­ kilile riyle bütün devletlera rası kuruluşlar nezd inde d i plomati k teşebbüs ya pılmalıd ır. 2) 1 7 Temmuz 1 970 tarih ve 549 sayılı mahut kara r gereğ ince; Cumaibôlô, Tatarpazarc ı k, Paşma k­ l ı . F i l i be, Kırcaali, Hasköy, Eskizağra , Burgaz v i lô­ yetleriyle Deliorman ve Dobruca eya leti ve Tuna hav­ zasındaki kentlerde emskOn olan 2 m i lyon 1 50 bin Rodop ve Pirin asıllı « M üslüman-Türk» asli unsuru tekra r eski Müslüman Türk «Od » . «sıfat» ve « ünva n » ları n ı herhangi bir tahdid v e tehdide kat'iyetle ma ruz kalmadan kullanabilmelidir. 3) Pirin Ma kedonyası, Rodop, Şimali Trakya, D eliorman ve Dobruca eyaletiyle Tuna havzasındaki 209

F : 14


4 m i lyon 400 bin Müslüma n-Türk TKZS i l e devlet sektörüyle . Zovot'lordo ça lışırken, resmi makamlar­ dan iş talep ederken. banko şubelerinde tediye yapı­ l ı rken, askerde «Turdovok Birlikleri» nde ça l ışırken, « Doso Sivil Savu n ma Eğitim Merkezleri» nde eğitim görürken, kad ınlar doğum ya parken, hastalar klinik, pol i k l i n i k ve sağ l ı k yurtlarında m uayene ve tedavi ed i l i rken, Sel kop satış şubeleri nden yiyecek ve d iğer gıda maddeleri a l ı rken, iç ve dış turisti k gezilere çı­ karken, Ekskursiyalara kotırken, çocukların okul lara kayıdlorı ya p ı l ı rken, bir üst s ı n ıfa geçerken, okulda n mez'un olurken, yü ksek öğrenim i mtihanlarına g i rer­ ken, evlenme işlemi yapt ırırken, yeni doğan çocuk­ ları n doğumla rı maha l l i n üfuza kayded i l i rken, erkek çocuklar sünnet etti ri l i rken, cenazeler defned i l i rken maha l l i Savet ve Opiştina başka nla rıyla BKP 1 . sek­ reterleri ve MVR şeflerince kat' iyetle «Slav- Bulgar O rtodox olmağa ve Bulgar örf ve a n 'anesi ni kesin­ l i kle beni msemeğe icba r edi l memel idir. 4) Türkiye ile Bulgarista n a rasında ya pılmış olan «Serbest göç anlaşması» m uvacehesi nde cu­ maibôlô, Tatarpaza rcık, Paşma klı, Filibe. Kırcaali, Hasköy, Eskizag ra ile Burgaz vilôyetleri ve bu vilö­ yetleri n bütün mülhakatlarıyla Şimali Tra kya , Delior­ man, Dobruco eyaleti ve Tuna havzasındaki kentler­ de meskun 2 milyon 1 50 bin Piri n ve Rodop a s ı l l ı «Müslüman-Türk» u nsuruna da kesinlikle «serbest göç müsaadesi» veri l melidi r. 5) İ l k ve orta oku llarla l ise ve rrı uadi l i okullarda Tü rkçe tedrisod tamamen serbest olma l ıd ı r. Her yön ­ l ü Türkçe tedrisod kat'iyetle ve her h a n g i b i r gerekçe ile tohdid ed i l memel idir. Keza, vilôyet merkezlerinde Türkçe neşriyatı önlemekte ola n BKP'nin « merkez 210


komite» ve « polit büro» getiri l melidir.

ka ra rnameleri mülgahale

6) Pan-Bu lgarizmin «temel mefkuresi » n i i htiva etmekte olan bütün rasist, şovenist ve nasyonalist fiille r kesinlikle önlenmelidir. Bu fiil lerde faal iyet gös­ terenler. mahalli yöneticilerce şiddetle tecziye ed i l ­ melid i r. Bütün Müslüma n-Türk a s l i unsurları na A

-

Bulgar anayasası m uvacehesinde,

Hakları Yasası B """"."" Bi rleşmiş Mil letler İ nsan gereğince; m i l l iyet, ı rk, d i l ve lehçe ile din tefri ki d ı ­ şı tama men insani « eşit hak» lar veri l melidir. Türklere bu insani m u ktesep haklar veri lmediği müddetçe; Bulgaristan'da ka nunların mer'i oluşun­ dan ve m üesses bir a nayasa nizamının mevcudiye­ tinden, ırkç ı l ı k d ışı icraatın varl ığ ından bahsedi lemez. Eğer B ulgarla r Türk devleti nin ve Türk Milletinin dos­ luğuna i htiyaç hissed iyorla rsa, Türklere bu hakları sür'atle vermelid i rler. Bu k itapla bil hassa Rodop ve Bulgaristan Türk­ leri n i n «genel demografik durumları» hak kında ve Rodop Türklerinin «ethnik menşe» leri mevzu unda en tenvir edici bir «prosedür» ü n izlendiğine i nanma kta­ yız. Şu h usus, her yönüyle kesinlikle ifade edilen b i r gerçektir ki, yabancı hôkimiyeti a ltında ôdeta bir esaret ve köle hayatı yaşamağa mecbur edi l miş olan soydaşlarımız hakkında bütün devletler:

1. 2. 3.

Genel demografik durumları, Meskun oldukları yörelerdeki otoktonlukları, Folklor, lenguistlk, filojik ve ethnik orilinleri­ nin özellikleri. Gibi faktörler mevzu unda araştırma yapılması nı 21 1


kesinlikle önlemişlerd i r. Bu d u rumlar, haliyle büyük ciddi «fikri boşluk» lar meydana geti rmekte ve böy­ leli kle «tarihi, ilmi gerçek ler her yönden tahrif ed il­ mektedir. Esefle beli rtelim, ki bugün Bulgaristan va­ tandaş topluluğunun yüzde 52'si soydaşlarımızın teş­ k i l etmekte olduğu ve Bulgar asli unsurunun ise; va­ tandaş topluluuğnun ya lnız % 3,5'nu i htiva ettiği ger­ çeğ i açıklanmam ıştır. Yıllarca bu gerçeğ in açıklan­ ması, fosilleşmiş kafalar, oportunist düşünceler, mil­ li şahsiyetini kaybetmiş olan kozmopolit entellektüel­ ler, enternasyonalist ve hümanist fikirlerin biçare ze­ buru olan 33' 1 ü pergeller tarafından önlenmiştir. Bulgar i l g i l i ve yetkil i leri bu gerçeği i n kö r etseler de, etmeseler de gerçekler bütün mukni özelli kleriy­ le gayet sarih ve vazı h olarak ortadadır. B u d u rum -878'de «Bulgar Otonom Devleti» teşekkül ettiği nde de; böyle idi . . . Bulgar «Otonom Devleti» nin teşekkül ettiği tari hte ve hökim olduğu yörede Türk asli un­ suru nun genel demografik yönden nüfusun yüzde 65'ni teşkil etmekte idi . . . Bütün bunlara rağmen, Türklere değ i l de; Bulgar asli unsuruna Tırnova yö­ resi nde «otonom devlet» kurma hakkı bahşedilmişt i r.

Ldkin bizim bugün için Rodop ve genel olara k Bulgaristan Türk l üğ ü mevzuunda böyle b i r h a k v e id­ diamız yoktur.

POMAK TÜRKLERİNİN TARİHİ NEDİR? İ lmen ve tari hen şu bir gerçektir ki, «Oğuz-Türk» zümresine ta'bi olan «Pomak-Türkleri» 1 1 . asırda Rodoplara yerleşmiş olan «Kuman - Türklerinnin to­ runlarıd ır. Pomak Türkleri, 996 yılında Han 'ları Vo•

212


lodar'ın başka n l ığ ı ndan Rusya 'ya sürekli olara k hü­ cum etmeğe başlad ı l a r. B u hücumlardan m üsbet so­ nuç almak üzere i ken; başbuğları Volodar'ın Rus Knez'i Aleksandır Popoviç tarafı ndan e l i m bir sui­ kastta öldürülmesi neticesi Pomak - Türkleri Peçe­ nek - Türkleri i le birlikte Balkanla ra i nmeğe başlad ı­ lar. M i lôd i 1 034 yıl ından itiba ren Rodoplar, Batı Trak­ ya ile Pirin ve Vardar Makedonyasını hôkimiyetleri altına a ldılar. Pomak - Türk leri n i n bir kısmının Peçe­ nek - Türkleri n i n yard ı m ı i le Rodoplara i l k defa yer­ leşmeleri böyle olmuştur. Peçenek - Türkleri ve onla­ ra ta'bi bu Kuman - Türk kavi mleri n i n Rodoplara , Trakya i le Ma kedonya'ya yerleşip İ sta nbul s u rları n ı n önünde haşmet ve aza metle görün meleri Bizanslıla­ rı şiddetle telôşland ırmıştır. Bizanslıla r, 1 050 yıl ında büyük bir ordu teşki l e d i p Kuma n-Türkleri n i n ırkdaşları olan Peçenek Türkleri n i n üzerine sevk etmişlerd i r. Peçenek - Türk­ leri i l e Pomak - Tü rkleri Bizans ordusunu Peristhalb'­ ta mağlup etmişlerdi r. B izanslılar, bu acı mağlubiyet karşısında «barış isteği ıı nde bulunmak mecburiyetin­ de ka l m ışlardır. 1 054 yılında Bizanslılarla 30 yıllık bir sulh a ndlaşması yapılara k Bizans devleti vergiye bağlanmıştır. Bu and laşmayı takiben 30 y ı l l ı k süre içerisinde Rodoplar, Batı Trakya ve Makedonya Pe­ çenek - Türklerine ta'bi olan Pomak - Türklerine terk ed i l miştir. Peçenek - Türkleri ise; Kosova, Yenipazar, Bosna'ya doğru çekilm işlerd i r. Milôdi 1 087 yılında Kuman - Türkleri ile Peçenek - Türk leri a rasında Ba l ­ kanlard a i l k defa «Kuman-Peçenek Türk Federasyon u» teşekkül etmiştir.

Bu

federasyonu n başkenti

şimdiki Vardar Ma kedonyasında bulunan Kuma nova şeh ri idi. Kuman - Peçenek Türk Federasyonu'na bü213


tün Bulgaristan, Batı Trakya, Eflak, Pirin ve Vardar ve Vardar Makedonyası, Arnavudluk, Kosova, Yeni­ pazar ve Bosna - Herkes ta'bi idi. Pomak - Türkleri 1 055 yıl ında başbuğları Buluş Han'ın başkanlığı a ltın­ da Rusya 'ya yen iden hücum etmişlerd i r. Pomak - Türklerinin zinde vurucu kuvvetine hiç bir suretle m u kavemet edemeyen Ruslar, sul h iste­ mek zorunda kalmışlard ı r. Barış andlaşması Pomak Türk Han 'larından Buluş i le Rus Knez'i Wserolod arasında yapılmıştır. Poma k - Tü rkleri ile Ruslar arasında bir m ütareke ve barış andlaşması olması­ na rağmen ; 1 061 y ı l ı nda Pomak - Türklerinin başbuğ­ larından Sekel'in komutası a ltında, vurucu ve zinde muharip bir güçle Ruslara taarruz ed ilmiş ve böyle­ l i k le Ruslar Poma k - Türklerinden gayet ağır b i r mağ­ l u biyet darbesi yemişlerd i r. 1 064 yılı nda Rusların üzerine tekra r b i r taarruz ya pılm ışsa da; yarı başa­ r ı l ı bir d u rum meydana gelmiştir. Ni hayet 1 067 de Rusya 'ya büyük bir ordu ile g i ren Poma k - Türkleri Rus prensi plerinden Caslav, Sovold i le Svetoslav'ın sevk ve idaresi ndeki büyük bir Rus ordusunu n i h a i mağlubiyet da rbesi i le i mha etm i şlerd i r. Böylelikle 1 070 yıl ından itibaren Ukrayna ve d i ğer kesimlerdeki Rus Knez'leri Pomak - Türkleri n i n n üfuz ve hege­ monyası n ı kes i n l i kle kabül etmek mecburiyetinde kalmışlard ı r. Karşılarındaki muhasım Rus g üçleri n i b i r bir ezen v e yenen Kuman - Türkleri 1 078 yılında Peçenek - Tü rkleri ile birl i kte Bizans'ın serhad şeh i r­ lerine akınlar yapmaya başlamışlard ır. Edi rne ile Do­ ğu Trakya 1 087 de Kuman - Türkleri i le Peçenek Türkleri n i n akın ve fütühat hareketleri ne hedef teşk i l etmiştir. Bu duru m karşısında

u m u m i b i r endişe ve

paniğe ma ruz kalan Bizans hükumet ve devlet erkônı 21 4


Kuman - Türkleri i l e Peçenek - Türk başbuğları a ra­ sında s u l h andlaşması a kdetmiştir. Bizanslıları d ize geti rmiş olan Kurrlan ve Peçenek - Türkleri 1 081 yı­ l ı nda bugünkü Polonya'yı baştan - başa istilôya ma­ tuf b i r harekete g i rişmişler ve Polonya'da karş ıla rına çıkan güçleri yerle - bir eden bir isti lô hamlesi yap­ mışlard ı r. Maruf Kuamn - Türk başbuğlarından Usena 1 082 de ölmüş ve böylelikle birkaç yıl, Kuman - Türk fütühat harekôtı bir i ntizar devresi geçi rm iştir. Ku­ man - Türk başbuğları nda n «Selgu'n u n komutasında 1 088 yıl ında 80 bin kişi l i k bir Kuman - Peçenek Türk ordusu Bizansın başkenti İ stanbul hariç; bütün Doğu Tra kya'yı yöneti mleri altına a l mışlard ı r. Rus Çar'ı Wsolod 1 093 y ı l ı nda ölü nce oğ l u Svatopolk, Kuman - Türklerine mutad olan vergiyi vermekten istinkôf ettiği için Ruslarla savaşılmıştır. Bu pek önemli olan savaşta Poma k - Türk Ha n'larından Bonak, Sarokan, Kuta i l e Monak Tugar a ktif görev a l m ışlar ve sava­ şı müştereken yönetm işlerdir. Rus ordusu ise; Knez Vladimir, Rastislav i l e Svatopol tarafında n yönet i l ­ mişse ve 26 Mayıs 1 093 te Pomak - Türk ordusu nun karşısında tamamen yok, ed i l m işlerd i r. Ruslar 26 Ma­ yıs 1 093 mağlubiyet i n i n acısını 1 094'te sulh a nd laş­ ması ile hafifletmek ve itiraz etm i ş oldukları verg iyi vermeyi taahhüt etme c i hetine g itmişlerd i r. Rusları dize get i ren Pomak Türkleri 1 095 te Ege Mc:ıkedonyasını tamamen yönetimler a ltına a l ­ m ışla rd ı r Ruslar · 1 095 t e s u l h u i h l ô l ed ip, vergi ver­ mekten istinkôf ed ince; Pomak - Türk prenslerinden llter ile Kiten Rus Knez'i Vladimir'in üzerine m uharip bir güç ile taarruz etmişler ve Ruslar bu d u ru m karşı­ sında sulh teklif ed ip; tekra r vergi vermeyi Pomak -

.

215


Türk han'larına taa h h üt etmişlerd i r. Rusların hôinli­ ğini, dönekliğini ve ka lleşliğini gayet iyi bilen Po­ ma k - Türk başbuğları · bu m ütarekede Rus Knez'i Vladimir'in oğlu Suyatoslav'ı reh in a l mışlard ı r. Ga­ yet l iyökatl ı ve m u kted i r bir komuta n l ı k vasfına sa­ h i p olan Poma k - Türk prenslerinden İ lter ile Kiten, Ruslar tarafından tertip edilen meş'um bir sui kast neticesi öld ürül ünce; Bonak Han başkanl ı ğ ında Kur­ ya ve Tugor Han'ın komutası nda Rusya steplerine m üteveccih bir hücum yapılm ıştır. Ruslarla Ukrayna ve diğer kesimlerdeki Rus steplerinde pek muanni­ dane ve fasılasız savaşlar ya pılm ışsa da; bu savaş­ larda Ruslar Türk asli unsurundan en ağır mağlubi­ yet darbesi n i yem iş olmalarına rağmen; Tugar Han ve oğl u bu savaşlarda şehid d üşmüşlerd i r. Kiev Türk m u ha riplerinin m uhasarısında i ken. Tuhar ile oğlu'n un şeh id düşmeleri Kiev'in Türkler tarafından istirdad edi l me isteklerini akamete sevk etmiştir. Rus Knez'leri Poma k - Türk unsurunun at­ larının pala ve kılıçlarının a ltında bir bir imha ola­ ca klarına kesinli kle kanaat geti rm iş old u klarından; Macarlardan askeri yard ı m talebinde bulu nmuşlar­ d ı r. Kuman - Türk leri 450, evet ya l n ız 450 kişil i k bir fedai müfrezesi ile 20.000 kişi l i k Macar - Rus ordu­ su ile savaşmak mecburiyetinde kalmışlard ı r. Bon­ yak Han, 450 kişilik fedai m üfrezesini 3 kısıma ayır­ m ı ş ve bu m üfrezelerden birinin komutasını Altın Opa Beğ e tevdi edip; kend isi 1 00 kişilik bir m üfreze ile saba h ı n erken saatlerinde Rus - Macar ord usuna hücum etmiştir. Sabahın erken saatlerinde ani bir bask ına uğrayan d ü şman pa n i k hali nde gayet ağır bir darbe yemişti r. Bonyak H a n «vur kaç» metodu ile hareket etti­ ğ inden; d üşman ı n genel karargahına yapmış oldu-

'

216


ğ u a n i baskında n sonra orman içlerine çek i l m i ş ve orma nlıklar içersinde 5000 kadar Macar askerini im­ ha etmişlerd i r. B u savaşta Kuman - Türkleri kesin­ likle galip olma larına rağmen; Kuamn - Türk başbuğ­ lorından Monah Beğ'in Rusların e l i ne esi r düşmüş olması m üessif bir d u ru m meydana geti rmişti r.

Altın - Opa, 1 1 03'te Kuman - Türklerinin başbu­ ğu olmuştur. Kuman - Türk tari h i ba k ımından 1 1 03 y ı l ı ta l ihsizl i klerle dop-dolu b i r y ı l olmuştur. Çünkü, 4 N i sa n 1 1 03 te yapılmış olan savaşta 20 Kuman Türk başbuğu şehid d ü şm üştür. Bu l iyakatl ı başbuğ­ l a rın içers i nde Urosaba, Koca, Arslan - Opa, Kalopa, Kunam, Hasupa, Kurtaka, Surbaz ile Nogrop gibi Han'lor da va rd ı r. Bonyak ve i htiyar Sarukan'ın ko­ m utası a ltındaki birlikle 1 1 07 de Ruslarla savaşılmış­ sa da; Rusların gayet üstün g üçleri karşısı nda m u ­ kadder o l a n mağlubiyet kendisini gösterm işti r. Bu savaşta Bonyak, Tasa i l e Suğra Han' lor esir ve maktul d üşmüşlerd i r. 1 1 20'de Barukan ve Kobran başka n l ığ ı nda, 1 1 25'te Soluk Stah başka n l ığında ve 1 1 58'de Baskart Han başka n l ı klarında Ruslarla ciddi savaşlar yapılm ışt ı r. Kuman Türkleri Ruslarla ölüm kalım savaşları yaparken; Bizansın bu günkü Bulga­ rista n üzeri ndeki hegemonyası deva m etmekte idi. Kuman - Türk Han'larından Asena Biza nsın Bulgaris­ tan üzerindeki vesôyet ve hegemonyasını 1 1 85'te ta­ mamen o rtada n kaldırmak suretiyle « aftonomi » ilôn ederken; Balkanlarda «Kuman - Türk Devleti» n i k ur­ muş oldu. Asena hanedanının Bulga ri sta n'da k i hôki­ miyeti 1 280 yılına kad a r fasılasız olara k deva m et­ m iştir. Asena Kuman - Türk hanedanı ile 1 280'de Ku­ man - Türk Terter hanedanı prens ve p rensesleri a rasında yapılmış olan izd ivaçlar neticesi 1 280 yılın21 7


don 1 323 yılına kad a r Bulgoristo n'ın devlet yönetimi Kuman - Türk Terter h aneda n ı n ı n insiyotifinde de­ vam etm işti r. Yine Kuman - Türklerinden olan Şişman hane­ danı ile Terter hanedanı o rasında 1 323'ten iti baren vukuo gelen prens ve prenses izd ivaçları sonucu devlet yönetimi 1 394 yılına kad a r deva m etmiştir. Kuman - Türk Şişman hanedanı 1 323'ten 1 394 yılla­ rı o rasında Bulgar devleti n i yönetmiş olup; b u yöne­ tici l i k Osman l ı - Türkleri n i n Bulgari stan üzerinde 1 394 yılında kesin hôkimiyet k u rma devresine kada r sürmüştür. Bulgoristo n ' ı Bizans hegemonyasından kurtaran Kuman - Türk hanedanından «Asena»lor bugü n k ü « POMAK TÜRKLERİ » nin asıl ata larıd ı r. Maruf popos Paskal de Viktorya 1 4 üncü yüzyıla Kuman - Türk d i ­ l i n i n Balkonlardan itiba ren Orta Asyo'yo kadar olan b ütün bölgelerde kon uşulmakta olan b i r di l olduğunu bel i rtme kted i r. Kuman - Türkleri Orta Asyo'don Ro­ doplara Anodolu'dan değ i l de; Doğu Avrupa üzeri n ­ d e n k uzey yol u i l e gel mişlerdir. Gel iş yol la rı İdil . Ural, Don, Donets, aşağı Dneper ve Tuna bölgesi yo­ lu i le olmuştu r. Eski Pomak - Türkleri kışın karl ı gün lerde So mur ve Ka kım avına çıka rlard ı . Kışlık g ı ­ daları umumiyetle kurutulmuş e t i l e k u rutulmuş mey­ va ve ( kak) idi. Yazın ise; kımız ve bol süt içerlerd i . Servetleri koyun, s ığır v e at'ta n ibarettir.

KUMAN-TÜRKLERİNİN AVRUPA'DA KURMUŞ OLDUKLAR! DEVLETLER Ka nun - Türk l eri onuncu yüz-yılda botı 'do Özü ( Dneper) nehri, d oğu'do İ rtiş nehri, güney'de Kırım 218


yarım adası, kuzeyde Kazan şehrine kadar uzanan Deşt-i Kıpçak ( Kuman Bozkırı } adı ile b i l inen 5 mil­ yon k i lometrekare l i k bir sahayı içine a la n b i r i mpa­ ratorluk kurmuşlard ı . Onbirinci ve Onikinci yüz-yılda Kuman - Türkleri ted ricen Balkanlara çek i l meye baş­ layınca; hôkim oldukları yöreleri kend i soydaş boy'!arından olan Kıpçak - Türklerine bıra ktılar. Bu i m­ pa ratorl u k Kıpçak - Türkleri n i n hôki m iyeti altında ondörd üncü yüz-yıla kadar devam etti. Bu i mpara ­ torluğun yönetimini Kıpçak - Türklerine terk eden Kuman Türkleri, i ki n ci defa Peçenek - Türkleri ile bir­ l i kte 1 087 Bulgaristan, Makedonya, Yenipazar, Ko· sova, Bosna i le Arnavutluğu içine a l a n « KUMAN PEÇENEK TÜRK FEDERASVONU»nu kurdular. Bu federasyonun başkenti Kumanova i l e Bosna - Saray idi. Mezkur «federasyon» Bizansrn şen'i entri ka ları i le 1 091 yılında i n k ı ra z edi nce: Peçenek - Türkleri ta­ mamen Bosna - Hersek yöresine çekildi ler. Böylelik­ l e Kuman - Türk başbuğlarından Asena (Asen) kar­ deşler 1 1 84 yılında Bulgaristan'ı Biza ns'ta n tama­ men kurtarıp, 1 394 yıl ına müsad if Osma nlı - Türk yöneti mi devri ne kadar deva m eden « Kum a n - Türk Dev leti ıı n i kurmuşlard ı r. Bu devleti yönetenler, Ku­ man - Türk ( Pomak) soyunda n Asena (Ase n ) . Terter ile Şişman hanedanland ı r. Asena Haneda nı : 1 1 84 - 1 280 Terter Hanedanı : 1 280 - 1 323 Şişman Hanedanı : 1 323 - 1 394 yılları arasında dev­ l eti yönetmişlerd i r. RODOP T Ü RKLER İ N İ N «ETHN İ K OR İ J İ N » leri Bugün «Batı Trakya» denen ve Yunan yönetimi altındaki bölge hadd izatında Rodoplardan gasbed i l 219


m i ş olan bir yöredir. Ayrıca Rodopların ovası özel l i ­ ğ i n i i htiva etmektedi r. Rodoplar tari h boyunca Doğu Avrupa'dan Bal kanlara i nen Ava r, H u n , Peçenek i le Kuman - Kıpça k Türk asli unsurla rı nın adeta konuk­ ladı kları b i r «ÜS» d u ru m u özel l i ğ i meydana geti rmiş­ ti r. Bilhassa m ilddi 1 065 yılından itibaren Anadolu'­ dan ve Ege yöresinden başta Caka beğ olmak sure­ tiyle Aydınoğlu Gazi Umur beğ'in sevk ve komutasın­ daki Türk asli u nsurları oymak oyma k, aşiret aşiret ve kafi le kafile Rodoplara geçmeye ve göçmeye baş­ lam ışlard ır. Osma n l ı - Türkleri, 1 358'de Edirne üzerinden Rodoplara m üteveccih i leri fütühat hare ketlerine g i ­ rişti kleri nde, mezkur tari hte Rodopların yegane «otokton unsuru» özelliğini a rz eden «Kuman - Kıp­ çak Türkleri»ni ( Pomak - Türkleri) karşıla rında «Müs­ lüman» olarak bulmuşlard ı r. İ sldm iyet Rodoplara 1 065 i le 1 330 yılla rı a rası nda sür'atle yayı lmış ve bu d u ru m 1 358 yıl ından sonra, Osma n l ı - Türk leri nin Balkanlara m üteveccih fütühat harekatlarında mües­ sir unsur olmuşlard ır. M i lddi 1 091 'de i nfisa h eden « Kuman - Peçenek Türk Federasyonu»ndan sonra ; Ba l ka n ların diğer yöreleri nden Rodoplara gelmiş ve göçm üş olan bütün «Kuman - Kıpçak Türkleri» 1 358 den sonra Osma n l ı - Türk serdarları, a k ıncı beğleri ile u ç - beğlerine her yönden «yardımcı» olmuşlard ı r. Anadolu'dan Rodoplara i l k Türk göçleri 1 065'te Bizans İ mparatoru Kantakuzen devrinde başlamış ve i l k göçler Konya yöresinden Rodoplar i le Makedon­ ya ve Tesalya dolaylarına ol muştur. M üteakip yüzyıl­ larda ise; Sa ruhanlı ile Man isa yöresi nden Rodopla­ ra pek kesif Türk - Yörü k göçleri yapılm ıştır. Rodop­ ların yegane «otokton» Türk u nsuru özelliğini i htiva 220


eden ler. bugün «Pomak -Türk sıfatı»nı taşıyan un­ surlard ı r. Bunlar, 1 091 de yıkılan «Kuman - Peçenek Türk Federasyonu » ndan son ra Ba lkanları n m uhtelif yörelerinden Rodoplara gelip yerleşen « Kuman - Kıp­ çak Türkleri» d i r Rodoplu « Pomak - Türklerh> nin en başta Bulgarlar olmak s u retiyle d i ğe r Ba l kanlı «eth­ nik unsur» la rla herha ngi bir yönden ilgi ve « İ htilat» münasebetleri kat'iyen yoktur. .

Acı kça tekra r edel i m ki, « Pomak - Türkleri» 1 091 'de infisah eden « Kuman - Peçenek Türk Fede­ rasyonun»dan son ra, Balkanların muhte l if yörelerin­ den Rodoplara gel i p yerleşen « Kuman - Kıpçak Türk­ gerçek leri»nin «milli bakiye» leri d i r Her nedense; Türk asıllı tü rkoloğ larımız tarafından Bal kanlara i nen:

Avar - Türkleri , Peçenek - Türkleri ve Hun - Türkleri, Kuman - Kıpçak Türkleri Ü zerinde ciddi a raştı rma lar ya p ı l ma m ış oldu­ ğundan; bu Türk asli unsurlarının d u rumları vuzuha i rca ed i l memiş ve böylelikle gayr-i Türk menşeli tü rkoloğ lar ta rafından bu ciddi durumla r her yönü ile tahrif edi l mişt i r. Ba l kan Türkleri içersinde 1 878' den bu yana gayet acı bir kaderle baş-başa olanlar Rodoplu « Pomak - Türk asli unsurlamı d ı r. Yunanlı­ larla Bulgar devlet yöneticilerinin Rodoplu « Pomak Türkleri»ne m üteveccih yıl lard ı r uygulamak.ta olduk­ ları : -

-

1. 2. 3.

Genosid Assimilatif Genosid Mortal Genosid Emigratif 221


4. 5.

Genosid Emigrative i nternal Genosid Emigrative Exernal

Yan i Türkçe ifade etmek gerekirse :

A) B} C) D) E)

Kültür yolu ile tasfiye Yok ederek tasfiye Cebri tehcir ile tasfiye Dahili cebri tehcir ile tasfiye Harici cebri tehcir ile tasfiye

gibi bu mahut projeler kademeli olara k Yunan ve Bulgar yönetimi a ltındaki Rodoplara yıllardır itina ve hassasiyetle uyg u lanmaktad ı r. Kim ne derse de­ sin ve ne gibi iddiada bulun ursa bulunsun; Rodoplu « Pomak - Türk asli u nsuru» n u n «TÜRK» lüğü her yönden sarih ve ba rizd i r. Peçenek - Türkleri ile Bal­ kanlı Kuma n - Türkleri hakkında şimd iye kada r cid­ di a ra ştı rma l a r o l madığından; bugün karşımıza iste­ m iye i stem iye bir ccRodop Türklüğü davası» yah utta ccfaciası» çı kmıştır. Rodoplu «Pomak Türk asli un­ surları» i l k i mha, tehc i r ve m i l l iyetlerini terke icba r faciası i l e 1 877-78'de k ısmen, 1 91 2- 1 3'te ise; tama­ men ma ruz kalmışlard ı r. 1 91 2'den bu yana Rodoplu Türk'ün ızd ı rabı. çi lesi ve serzenişleri kat'iyetle dur­ mam ıştı r. Bugün Rodopla rdaki Türk asli unsuru. milli ve i slömi hars mu htevalarını kat'iyetle terk etmeğe ic­ bar ed i l mek suretiyle ccSlav - Bulgar Ortodox» olma mecburiyetine ta'bi tutulma ktadırlar Anayurt Türki­ ye'deki 4 m i lyon Rod opl u Türk ve Rodoplardaki Türk asli u nsuru a rasında «kan bağı» vard ı r. Türkiye'deki 4 milyon Rodoplu Türk'ün Rodoplarda 1 878'den bu yana bıra km ı ş oldukları dayıları, a mcaları, halaları. yeğen leri ile toru nları va rd ı r. 222


Bu itiba rla, Rodoplardaki bir Türk'ü imha, teh­ cir veyahutta ferd i h ürriyetleri ni tahdide matuf hare­ ketler a nayurtta k i 4 m i lyon Rodoplu Türk'ü ya kından ilgi lendi rmekted i r. Tekrar edel i m ki « Pomak - Türk sıfat1»nı taşıyan «Kuman - Kıpçak Türkleri » n i n dışın­ daki diğer Rodop l u Türkler :

1. 2. 3.

4. 5. i.

7.

Konyar Yörükleri Kocacık Yörükleri Tanrıdağ (Karagöz) Yörükleri Nakdöken Yörükleri Ofçabolu Yörükleri Vize Yörükleri Akçekoyunlu Yörükleri'dir.

Yukarıda açı kça bel i rtilmiş olan muhtelif «Yörük - Türk» haritasından m üteşekkil bir toplul uğu i htiva etmektedi r. Milödi 1 065 yıllarında n itiba ren Rodoplar ile Makedonya'ya geçen ve göçen muhtelif «Yörük Türk unsurları» bu yörelerdeki Kuman - Kıpçak Türk (Bil hassa Pomak - Türkleri} unsurlarının gayet müş­ fik i l g i ve sevg isi i le ka rşı laşmışlardır. Çok kısa bir süre içersinde Rodoplu Kuman - Kı pçak Türkleri i le muhtelif Yörü k - Türk u nsurları a rasında «ihtilôt» lar meydana gelmiş ve bu d u ru m Rodoplar üzeri ndeki Türk milli va rlığını Rodop coğrafyasına olduğu ka ­ d a r, Rodop tarihine de resmen tesci l etmişti r. Eğer Rodoplardaki «ethnik» unsurların «otokton»luk du­ rumları d i k kate a l ı n ı p da tetki k ed i l irse; ta ri h i n her hangi bir yüz-yı l ı nda Elenlerle Slavların ve Sulgarla­ rın Rodoplara m ütekösif bir topluluk halinde yerleş­ memi ş oldu k la rı bel k i de hayretle görülecektir. Ro­ dop coğrafyasının «onomastik» durumu ve «toponi­ mik» vechesi, Rodopların «Trok - Türkleri»nin in kıra­ zından sonra ; Hun, Avar, Uz, Peçenek ve Kuman 223


Kıpçak Türkleri a rasında yönetim tarzı değiştirmiş­ t i r. Tarih boyunca Rodoplu Türkler, kendinden son­ ra Rodoplara gelen d i ğe r Tür k unsu rlarına sinelerini açmışlar ve m üşfi k sevgi izhar etmişlerd i r. Bütün bu d u rumlar; Rodopların Türkleşmesini ve Türk nüfus kesafetinin her yüz-yılda Türk asli unsurunun elinde ve insiyatifinde olmasın ı te'min etmişti r. Şu son yıllarda tari hten sil i nme ve « Milli benlik» !erinden tecrid edile rek sah neye « neo - ethnik» bir unsur olara k çıkarılmak d u rumu i l e karşı-karşıya olanla r; Rodopl u 2 mi lyon Türk insa n l ı k d ış ı sadistçe işkencelerle «milli muhteva»larından tecrit edi lerek «Slav - Bulgar OrtodoX» ol maya icbar edi lmekte olan Rodoplu Türklerin bu h 9zin ve dehşetengiz d u rumla­ rı karşısında kat'iyetle la kayd ka lmamak mecburiye­ ti ndeyiz.

POMAK TABİRİNİN M ENŞE-İ N EDİR? Balkan ve Batı kayna klarına « Pomak» tabiri, 1 830 yıl larında g i rm işti r. B u tarihe kadar da « Po­ mak» tabiri pek revaç bul muş değildir. Bu Türk un­ suruna«pomak sıfat r n nı Ba lkanlı Slavlar vermiştir. Poma k - Türkleri 1 345 yılla rında Ayd ı noğl u Gazi Umur bey, Dedeağaç'la Meriç mansabı üzerinden Doğu ile Orta Rodoplara 1 8-20 bin Eğeli Yörük - Türk unsuru i l e çıkıp da fütühat harekatına g i riştiğ i nde; bu dolay ların mesk unu · olan Pomak - Türkleri n i n pek çok boy'ları ve aşiretleri Aydınoğlu Gazi Umur bey'e ve emrindeki çeribaşılara ve «ileri karakol» görevli­ lerine kadın-erkek maddi ve manevi yönden yard ı m etmişlerd i r. 224


Keza ; 1 358 i le 1 362 yıllarında Osmanlı-Türk ser­ dar ve a kıncı beylerinden Şehzade Süleyman Paşa, Timurtaş Paşa, Yakup Ece, Gazi Fazıl, Lala Şahin Doğan bey, Hacı İlbey, Evrenos bey, Bali bey, Deli Balaban bey, Balabancıkoğlu ile Akça Kocaoğlu'na yard ı m etmişlerd i r. Bu yardımlar; maddi ve manevi yönden olduğu kadar; Rodoplar i le Piri n ve Vardar Ma kedonyası üzerinde yapılan fütühat h a rekôtların­ da her bir Poma k-Türk unsuru kadın-erkek «Öncü», «ardçrn ve «ileri keşif kollarr n nda en a ktif görevleri a l m ışlard ı r. Pomak - Türkleri; Osma n l ı - Türklerinden evvel Rodoplara gelip yerleşen ve bu dolayların eski mes­ kunları oldu klarından ve Osman l ı - Türklerine fütü­ hatlarda devamlı olara k «yardımcrn l ı k yaptı klarından Balkan Slavcasında «yardımcı» tôbiri n i n m üteradifi olan «pomağa» yah utta «pomağadiç» keli melerinden n�ş'et eden «POMAK» sıfatı i le temayüz etmişlerd i r. Tü rkçe «yardımcı» tôbirinin m üteradifi olan Balkan Slav lehçelerindeki «pomağa» kelimesi, zamanla «POMAK» şekl i n i a l mı ştır. Bu sıfat hal iyle bu «Ku man Türk» sekeney-i asl iyesine Ba lkanlı Slavlar ta­ rafından izafe edi lmiş ve zamanla da istimôlde revaç bulmuştur. Rodoplu « Kuman-Türkleri>ı n i n m uayyen «eth n i k boylarııı n ın bugün karşımıza «pomak sıfatııı i l e çıkış sebepleri ta ra h i isti haleye göre böyle olmuş­ tur. ­

-

POMAK-TÜRKLERİ VE İSLAM i YET

Pomak - Türk unsuruna islôm iyet tedricen 1 065'­ te Konya r Yörü kleri , 1 345'te ise; Ayd ı noğ l u Gôzi Umur bey devri nde m üessir ol maya başlam ışsa da; 225

F : 15


bu Türk unsurunun esas toplu halde «ihtida» ederek «müslüman» oluşları 1 345 ile 1 350 yıllarıdır. Osmanlı - Türk serdar ve a k ıncı beyleri 1 358 ile 1 362 yılların­ da Rodopları yöneti mleri altına al maya başlad ıkların­ da, bu Türk unsurunu ka rşı laqnda «müslümamı ola­ ra k bulunmuşlard ı r. Rodoplu Poma k-Türkleri azami 680 sened i r «müslüma nııdır. Bu s ıfat ve inançla da tabi i bir gurur d uymaktadı rla r. Bugün her biri « ha­ nefi mezhebiıı nde olan Poma k - Türklerine « hanefi » liğin d ışında başka bir mezhep ve tari kat kat'iyen muessir olmuş değlidir. Pomak - Türkleri nin lehçe­ sinde muayyen nisbette Balkan Slav lehçesinden ke­ l i meler olması; bunların Slavlığın tesiri altında kaldı­ ğ ı şekli nde bi r yoru ma asla sebep olamaz. Kald ı ki, Bulgarlar esasında Slav değildir. Za­ manla dil ve kültür yönünden Slavların tesi ri altında ka l ışları ve « h ı rist i yanıı l ığa i ntisap edi şleri ; Bu lgaria­ rı «Türk»l ükten tec rid etm iş ve «Slav - Hıristiyanıı unsur durumuna i rca etmiştir.

POMAK-TÜRKLERi VE ANADOLU YÖRÜKLERi

Osmanlı-Türk leri 1 362'de Rodoplar üzeri nde fü­ tühat harekatını tamamladıktan hemen sonra; Ana­ dolu'nun m uhtelif yerlerinden pek çok Yörük aşiret­ lerini a l ıp, bu yörelere iskan etmi şlerd i r. Osma n l ı Türk devlet i l g i l ileri n i n Rodoplara i l k resmi iskan uy­ gu layışları 1 385 y ı l la rıd ı r. Bu tari hlerde Akhisar, Sa­ ruhanlı ile Manisa'nın diğer i lçelerinden onbinlerce Yörük Rodoplara gönderi l i p buralara iskan edi lmiş­ lerd i r. 226


Rodoplu Pomak - Tü rklerine kronoji k duruma göre i l k m üess i r olan Konya Yörüklerid ir. Akabinde Akçekoyunu Yörükleri, Vize Yörükleri, Ofcabolu Yö­ rükleri, Selônik Yörükleri, Naldöken Yörükleri, Tan­ rıdağ Yörükleri ile Kocacık Yörükleri· icti mai, i ktisadi ve İ slôm - Türk harsı bak ı m ından da müessir olmuş­ lar ve böylel ikle Pomak - Türklerinde yen i bir «ethnik boy» hasletinin meydana gelmesini te'min etmi şler­ d i r. Şu a nda Rodoplu Poma k - Türklerinde Kuman Türk lerinden tevarüz eden hasletler pek azd ı r. Bu­ gün her yönde Ege l i Yörük aşiretlerinin tesi ri a ltında ka l ı p, yeni bir halita meydana gelmiş old uğu i l k gö­ rün üşte hemen d i kkati çeken bir faktör özel l i ğ i a rz etmekted i r. '

BALKANLARDA ZORLA DİN DEGİŞTİRMELER OLDU MU?

Tari hin hiç bir devrinde Türkler; bas kı, icbar, tehd id, terör ve mezô limle gayr- i Türk unsurları «din» ve « milliyet» değiştirmeye kat'iyen mecbur etmem iş­ lerd i r. Bu icraat tarzını, tarih boyunca Slavlar, Elen'­ ler, Lôtinler ve buna benzer Batılı ve Ba l ka n l ı h ı ris­ tiyan mil letler yapmışt ı r. Bu ba kı mlardan başta Ro­ doplu Pomak-Türkleri olma k suretiyle Torbeş 'le rle d i ğer müslüma n unsurları h ı ristiyanlı ktan «ihtida» etmiş ve «milliyet değiştirmiş» bir unsur olarak kat'­ iyen göremeyiz. Torbeş'ler de aynen « Pomak»lar gibi; « Kuman Türkleri » nin sekeney-i asl iyesid i r. Bu Türk unsurları Ba l kanlara «Şamanist» olara k gelmişler ve 1 065 ile 1 34 5 yılları arasında ted ricen; fakat 1 350 yılla rında 227


ta mamen ve kendi a rzuları ile «ihtida» ederek umüs­ lüman sıfatı» ile temayüz etmeye başlamışlard ı r.

POMAK-TÜRKLERİ VE B ULGARLAR Dün old uğu gibi bugün de; her Poma k-Türk'ü şuurlu bir Bulgar ve Slav d üşman ıdır. 1 9 1 2 i le 1 91 3'­ te, Birinci Balkan Harbiesnasında Bulgar genel kur­ may harekatı döiresi başkanı Orgeneral Sarafof, iş­ gôl altındaki yerlerde bulunan maha l l i i şgôl komu­ ta nlarına göndermiş olduğu kesin emirlerle, bütün «Pomak-Türkleri» n in resmen « Bulgarlaştırılmasrn n ı ; eğer a k s i hareket eden ler olu rsa; bir bir i mha ed ilmelerini istem iştir. Bulgar çaristleri n i n bu vôh­ şetleri, 1 91 2- 1 3 ile 1 925, 1 930-35 ve 1 941 ile 1 943 yıl­ l a rında bütün mezôlim faktörü ile teza h ü r etm işti r. Şimdi olduğu gibi, mezkur yıllarda da Bulgar ilgili makamlarının istek ve teklifleri Pomak-Türkleri ta­ rafında n çok şiddetli bir rea ksiyonla karşılaşmış ve Bulgarlar lehine hiç bir zaman m üsbet bir sonuç ver­ memişti r.

RODOP İLE BATI TRAKYA'YA İSKAN EDİLMİŞ OLAN YÖRÜK OYMAKLAR!

Osma n l ı -Türkleri Batı Trakya i le Rodoplar yöre­ sine resmen 1 358 yı ll arı nda çıkmışlar ve bu tarihten itibaren de Anadolu'nun muhtelif yöreleri nden pek çok Yörük (Türkmen) oymak ve boy'larını Batı Trak­ ya ile Rodopların muhtelif yerlerine iskôn etmişler­ d i r. Bunlar; za man zaman Ege b ölges ini n baz ı ke­ simlerinden topl u halde Batı Trakya i le Rodoplaro 228


gönderi l i p mecburi isköna ta'bi tutulmuş olan K oca­ cık, Naldöken ile Tanrıdağ ( Kar-ı göz) Yörükleridir. Muhtelif zamanlarda Karagöz Yörük oyma kları Di metoka, Sofulu. Fere. Şapçı, Gümülci ne. İ skece. Kavala. Caylayık, Drama. Dem i rh isar, Menlik. Nev­ Rokop, Cumaibölö. Köstend i l , Sama kof. Peştere. i h ­ t i man. Tatarpazarc ık. Filibe. Hasköy, Harma n l ı ile K. Mustafapaşa ve Çi rmen dolaylarına iskön ed i l ­ m i şlerd i r. Yukarıda adı gecen yörelere Karagöz (Tandağ) Yörük oymak ve aşiretleri n i n iskö n ında n sonra ; Naldöken i le Kocacık Yörü k oyma k ve qşiret­ leri de bir bir iskön ed ilmişlerd i r.

BATI TRAKYA İLE RODOPLARA VE MAKEDONYA'YA İLK GÖC EDEN YÖRÜKLER

Batı Trakya. Rodoplar ile Ma kedonya'nın onbi ­ rinci, onikinci ve onücüncü yüz-yıllardaki göc durum­ ları tetki k ed ilirse; bu yüz-yılla rdaki Bizans devlet yöneticileri tarafından bir taraftan Slavların ve diğer taraftan da Lôtinlerin Batı Trakya. Rodoplar ile Ma­ kedonya eyaleletleri üzerinde ciddi bir hökimiyet ku rma larını önlemek için Konya'nın bazı kesimleri n ­ d e n muayyen Yörük boy ve aşiretleri n i gayet taviz­ kör tekl iflerle bu yörelere götürüp iskön etmi ş olduk­ ları görülmektedir. Daha fazla Tesalya eyaleti ile Ege, Vardar ve Pirin Makedonyasında « hükmü var­ lık»ları n ı hissettirmiş olan bu Yörükler; Konya dolay­ larından bu eyaletlere göç ettiklerinden, bunlar çev­ relerinde «Konyar Yörükleri• ve «Konyar Türkleri>> sıfatı ile temayüz etmişlerdir.

229


Konyar Yörü kleri nin Tesalya ile Makedonya'nın . m uayyen bölgelerine Konya dan göç etmelerine se­ bebiyet veren pek çok ômiller vard ı r. Bu göç ômille­ ri nin başlıcası Bizans'ın Batı Trakya ile Rodoplar ve Ma kedonya tekfur'larının bu Türk asli unsuruna eya­ letlerinde «vergi muafiyeti» tanıması, dini ve hars serbestiyeti bahşetmesidir. Buna mukabil bu eyô­ letlerin Bizanslı tekfurları, onuncu yüz-yı ldan Os­ manl ı-Türklerinin Batı Trakya i le Rodoplara geçiş ta ­ ri hi olan 1 358 yılına kadar bu Türk asli unsurunu Bal ­ kanlardaki müstevlilere karşı «ileri karakol güçleri» olarak kullanmışlard ır. Batılı m üverrih ler «Konyar Yörükleri >ı nin 1 065 yılları ndan itibaren Tesalya i le Makedonya'nın muhtelif yöreleri nde sür'atle nüfus kesafeti meydana geti rmiş old ukları h ususnda tama­ men hem-fi kird i rler. Bu h usus. Anna Komnena'nın «Bizans Kroniği» nde pek mebzul ve gayet sarih vec­ hesi i le ifade şeklini bulmuş ve «Ohri civarına yer­ leştirilmiş oldukları» bel i rti l miştir. Bizanslı hükumet yönetici leri. Konyar Yörükleri­ ni kend i lerine mutlaka metbu yapmak için her aşi­ ret reisine ayrıca «Senatörlük» payesi de vermişler­ d i r. Caka bey i n k ısa bir süre Batı Trakya ile Selô­ nik dolayla rında ve Turhan bey'inde Tesalya'da ke­ sin Türk hôkim iyeti kurmasında «Konyar Yörükleri» fiilen müessir olmuş unsurlard ır. Bütün bu safhalar; bizlere, Osma n l ı - Türk a k ıncı ve üç beyle rinden çok evvel, k ısmen Batı Trakya ile Rodoplar ve tama men Makedonya eya letinde «ileri karakol» d u rumunda Müslüman-Türk unsuru nun mevcut old uğunu ve bu unsurların bu bölgelerde Türk hôkimiyetini tedricen kurmak suretiyle Yunan ile Slav hôkimiyetine kati­ yetle hayatiyet ve seyyal iyet vermemiş olduklarını göstermektedi r. Konyar Yörük leri nin ilk iskôn bölge'

'

230


si her ne kada r Tesalya ' n ı n Larisa dolayla rı ise de; za manla Konya r Yörü kleri Selônik, Vardar havzası i le Pirin Makedonyası ve orta Rodoplara doğru b i r yayılma v e hôkimiyet kurma durumları meydana ge­ tirmi şlerdir. Böylelikle Rodoplardaki pek m ü nferid h ıristi­ yan-Bulgarlar i le pek cüzi n isbette olan Yunan asli unsurunu ortadan tamamen ka ldırmak s u retiyle ade­ tô i nsiya ki olara k Osma n l ı - Türk a kıncılarına ve Os­ ma n l ı - Türk fütuhatc ılarına d a ha yüz-yıllarca evvel ciddi bir zemin hazırlamışlard ı r. Keza ; 1 345 yılların­ da Bizans İ mparatoru Kantakuzen'i n ta ht dava ları esnası nda Aydınoğlu Gôzi Umur bey' i n Enez-Dede­ ağaç Meriç mansabı i le Gümülcine, Serez ve Selônik dolaylarına azami 1 8-20 bin Eğel i Yörü k kuvveti ile çıktığı ve bunların Eğe i l e Vardar Makedonyası hav­ zasında kalmış old ukları gayet ba rizd ir. Bu meya n­ da 1 385 yıllarında Manisa'nın Saruhanlı dolayların­ dan pek çok Yörük aşiretleri ni toplu hôlde Serez ile Demirhisar dolaylarına gönderip her birinin bu yö­ relere iskôn ed i l miş olduğu Osma nl ı-Türk « kronikle­ ri»nde m u kayyed oluşu bizler için her ba kımdan önem arz etmekted i r. Osma n l ı -Türkleri. kurtarıcı olara k her girmiş ol­ dukla rı yerlerde en evvet gayet c iddi esasl a ra müs­ ten id iktisadi mülki ve askeri teşkilôtlar kurmuşlar ve akabinde istikra rl ı b i r iskôn politikası uygula mış­ lard ı r. Batı Tra kya 'ya 1 358 tarihlerinde g i ren Osman­ l ı -Türk a kıncı ve uc beyleri 1 3�1 'de Nevrokop ile bü­ tün Rodopları Türk hôkimiyetine ilhak etmesi nden 24 sene sonra; 1 385'te Manisa, Saruhanlı ile Akhisar bölgesinden muayyen Yörük aşiretlerin i bir b i r Serez i le Demlrhisar bölgelerine iskôn edişleri bil hassa Ro231


dopların «ethnolojik muhtevası» yönünden ehemm i­ yet a rz etmekted ir. Tari hin bütün bu safhaları bizlere gayet sarih veche­ si ile göstermektedi r ki, bil hassa Rodoplar i le Bat ı Trakya eyaletinde ne Elenler vene de Slav asli un­ suru devamlı bir «otokton»luk arz etmem iş ve böy­ lel i kle bu eya letlerde cid� i bir hökimiyet kuramamış­ lard ı r. Bu eya letlerin her yüzyılda en kesif «otokton unsuru» Türkler olmuştur. Bir devletin muayyen bir bölgede hökim iyet iddia etmesi için, o bölgede «otokton hakim unsu nı un kendi «ethnik asliyet» in ­ den olması gereklidir. Bu durum m uvacehesinde; Rodoplarda «Bulgar yahut ta «Sav» ve «Elen» höki­ m iyetinin esasını tev's i k ve te'yid edebi lecek tarihi fa ktörler bulmak kat'iyen mümkün değildir. Rodop­ lar; tari h boyunca Türklerin meskun ve hôkim ol­ du kları bir bölge olmuştur. Traklar, Hunlar, Peçenek­ ler, Kumanlar ve muhtelif Türk-Yörük boyları daimi surette Rodoplarda ka lmışlar, yaşamışlar ve pek ço­ ğu Türk-ethnik bakiyyesini za manımıza kadar devam ettirmişlerd ir. Yarım yüz-yılldır Rodop lorda hafriyatlar ve ar­ keolojik araştırmalar yapıl maktadır. Bu a raştırma lar da şimd iye kada r gayr-i Türk unsurların hakimiyet ku rmuş olduğunu ve bakayasının deva m etmekte ol­ duğunu tev'sik edici kitabe ve mücerret belgeler el � de etmek asla mümkün olamam ışt ı r. Neden? Cünkü; bu bölgeler milôttan evelki yüz-yıllardan buya na, muhtel i f Türk-ethnik unsurları a rasında ade­ tö münavebe ile yönetim tarzı değişti rm iş ve her za­ man hakim ve «otokton unsur» Türkler olmuştur. 232


KONYAR YÖRÜKLERİNİN MESKUN OLDUKLAR! BÖLGELER

Konyar yörükleri n i n Osma n l ı-Türkleri n i n 1 358'­ de Batı Trakya'ya g i rmeleri nden yüz-yıllarca evvel. en m ütekasif old u k la rı bölgeler. Tesalya'nın şimdiki " Kozani vi layeti i l e Kayalar'd ır. Zamanla bu dolaylar­ dan Yanya, Üsküp ile Serez ve Petriç bölgesine ke­ sif göçler olmuş ve Konyar Yörükleri bu bölgelerde Osma n l ı-Türk hôki miyetine kadar hôkim unsur ola­ ra k yaşamışlard ı r. Osma n l ı-Türk İ mparatorl uğu ilgi­ l i l eri i l k plôn l ı iskô n pol iti kas ı n ı Sultan 1. Beyazıd devri nde tadbik etmişler ve Hasköy, Filibe, Dövlen, Tatarpazarcık, Peştere, Samakof, Batak, Cumaibôlô i l e Köstendil havalisine Ege'den pek mebzul sayıda muhtelif Yörük oymak ve aşiretlerini gönderip iskôn etmişlerd ir. Bugayet isabetli iskôn pol itikası. Rodoplardaki Pomak-Türkleri ile hıristiyan-Bulgarlar arasındaki ekonomik temasları. kültür müessi riyeti i le Bulgar ı rki hôkim iyetini kes i n l i kle önlemiş ve Rodoplardaki bütün Pomak-Türkleri muayyen Yörük oymak, boy­ ve aşiretlerinin adeta çenberi içerisine a i ı n m ı ş ve böylelikle Poma k-Türklerinde Türklük asl iyetinin ak­ tivist bir yön ve şahsiyet i ktisap etmesine m üessir olma i mkô n ı te'min ed i l miştir. Rodoplara mütevec­ cih iska n pol itikasını «Sultan 1 . ncl Murad ile Sultan 1 . ncf Beyazıel'ın taht-ı riyôsette olduğu y ı l la rda baş­ lamış olduğu mev'su k resmi belgelerle sabitti r. Fa­ tih Sultan Mehmed bu konu üzeri nde hassasiyetle d u rmuş ve Rodoplar i le Rumeli'deki Yörük lerin ferd i ve umumi durumlarını ka nuni bir «Statü»ye bağla­ m ıştır. 233


Böylelikle başta Rumeli olmak su retiyle Rodop­ lardaki bütün Yörü kler muayyen devlet mükel leffi­ yetleri nden muaf tutulmuş ve buna mukabil ise; «Se­ feri durum» larda, bütün Yörü k oca k, oyma k ve aşi­ retleri nden piyade, süvari, ardçı, istikamcı gibi hiz­ met erleri alınm ıştır. Bunlara ayrıca «evlad-ı fatihan» sıfatı da tevdi ed i l mek suretiyle i mtiyazlı bir vata n­ daş du rumu icra ed i l i mşti r. Her yörük 80 dönümlük bir arazi üzerine tasarruf hakkına sahip olmakla be­ ra ber muayyen n isbette de meskun çevrede otlak ve kışlak gibi m ünbit erazilere de sah i p edi lmişlerd i r. Bütün bu icraat tarzları Rodoplardaki Yörükleri İ m­ pa ratorluğa sık ı-sı kıya bağla mış ve böylelikle sad ı k bir unsur t i p i meydana geti rmiştir. Osma n l ı -Türk İ mparatorl uğunun Ba lkan hôkimi­ yetinden bu hökimiyetin i nfisah yıllarıncı kadar olan safhalar. eğer bir bir tedkik edi l i rse; kemöl-i memnu­ niyetle görülecekt i r ki, Rodoplardan devlete daima sadı!<, fedakar, vefakar ve marbut karakterli ve has­ letli unsurlar yetişm iştir.

Makedonya, Girid ile Sırbistan ve buna benzer eya letler yer anarşi içersinde bulunurken; dağlar ve yaylôlar asilere s i nesini adeta açarken, Rodoplar da böyle m üessif bir d u rum asla olmamış ve kat'iyyen görü l mem i ştir. Rodoplu bir Pomak-Türk'ü i le Yörük asıl!ı Türk unsurları devlete dôima sad ı k kal m ışlar. mağlubiyet lerde toplu hölde ağlamışlar zaferlerde birlikte coşmuşlar ve her zama n devletin «milli po­ l iti ka» s ının ya n ında bulun muşlard ı r. Bütün bu husus­ lar; tarihen sabit olan gerçeklerd ir. Rodoplardaki Yörü klerin ferdi ve genel durum­ ları 1 543 yıl larında çıkarılan « kanunname»lerin şG­ mGline g i rmiş ve bu öz-Türk u nsuruna «evlad-ı fati-

234


hamı sıfatı bahsedilmiş ve bu duru m 1 843 yıllarına kada r devam etm iştir. Vakta ki 1 843'te çıkarılan bir « kanunnôme» i le «evlôd-ı fatihan» l ı k i lga edilmiş ve böyleli kle Rumeli Yörükleri de diğer Osmanl ı-Türk tabaası gibi, alelôde vata ndaş d u rumuna icra edi l ­ mi şlerd i r.

RODOPLARDA, YÖRÜK N ÜFUS KESAFETİ

Konyar Yörü kleri n i n Tesalya ile Ma kedonya'ya i l k çıkış tari h i olan 1 065 yılla rında 55-60 bin kişilik bir topl u l u k halinde oldukları , Bizans «kronikleri»n­ d e de te'yid ed i l mekted i r. Bizans İ mparatoru Kanta­ kuzen'in müttefi ki Aydınoğlu Gôzi Umur Bey ise; 1 520 bin kişi l i k Ege'li bir Yörük topluluğu ile Selônik dolaylarına cı km ıştır. Caka Bey de pek çok Ege ada­ sını hômiyeti altına ald ı ktan ve Semendirek ile Dede­ ağaç dolayla rı nda ve Meriç mansabında höki miyet kurd u ktan sonra ; Dedeağaç'ın isma ros dağından Karlık ve i ç Rodop kesimine 8-1 0 bin kişi l i k bi r Yörük topluluğunu «ileri karakol» görevlisi olara k gönderip bunların her biri n i n bu yörelerde ka lmalarını sağla­ m ! şt ı r.

Osma n l ı -Türkleri n i n 1 358 yılından sonra, fii len Rodoplar ile Ma kedonya 'da hökim iyet kurdu kları 1 385 y ı l la r ınd a Akhisar Surahanlı ile Manisa dolay­ larından Serez, Demirhisar, Menlik ve Nevrokop ha­ va l isine iskôn ed ilmiş olan yörüklerin mikdarı 35-40 bin kişiyi geçmekted i r. Osma n l ı -Türk İ mparatorl uğu ilgil ilerinin Batı Trakya, Rodoplar, Deliorman veMa­ kedonya i l e Epir, Tesalya ve Kosova eya letlerine şa,

235


m i l 1 385'ten 1 455 yıl ları arasındaki «kolonizasyon>> durumu i ncelenirse; aza m i 3,5 milyon Yörük-Türk unsurunun Ege, Konya ve Ankara civarından a l ı n ı p yukarıda adı gecen eya letlere iskôn ed i lmiş olduğu ve her birine gayet musta kar bir hayat tarzı sağlan­ dığı, bel ki de hayretle görü lecekti r. Sultan I.nci Be­ yazıd ı n taht-ı saltanat yıl larında Konya, Karaman ve buna benzer yerlerden 1 02.000 kişi l i k bir Yörük top­ l u l uğu Ba lkanları n muhtelif yerlerine gönderi l i p is­ kôn ed i l mişlerd i r. Osma n l ı-Türk İ mpa ratorları içerisin­ den en ciddi «icgöc» i le esaslı bir iskôn icraatı Sul­ t an l nci Beyazıd'ın taht-ı saltanatta olduğu yıllarda ya p ı l m ıştı r. '

.

Neden? Çünkü; Osmanl ı-Türkleri yöneti mleri altına a l ­ mış oldukları Batı Trakya ile Rodopları ve d iğer böl ­ geleri umum iyetle gayr-i meskun bulmuşlard ı r. Bil­ hassa yaylô yöreleri ve dağl ı k kesimler yüz-y ı l l a rca ve Osman l ı-Türkleri Ba l kanlara hôkim oluncaya ka­ dar devamlı olara k gayr-imeskun bölge olarak ka l­ mıştır. Bulgarların Rodor:>lar üzeri nde tari h i n hiç bir devri nde «ethnik muhteva» hôkim iyetleri olmamışt ı r. Yunanlıların, ise n üfuskesafeti pek c üz'i olup; bun­ larda ya l n ız ova l ı k bölgeleri n k ısmen meskun duru­ munu a rz etm işlerd i r. Tari h i n her hangi bir devri nde ne Yunanlılar ve ne de Bulgarlar, Rodoplara kesif bir u nsurla gelip yerleşmiş değ i l lerd i r. Esasen bu her i k i m i l letin de m izacı dağl ı k yerlerde, sarp bölge­ lerde ve sert i k l i m şartlarının hôkim olduğu yöreler­ de yaşamağa kat'iyen müsa id olmad ığında n ( b i l has­ sa Rodopl a r yüz-yı l larca gayr-i meskun bir bölge ola­ ra k kalmıştır. Rodopların her yönden değer a rz etmesi Os-

236


manlı-Türklerinin bu bölgelerde fütuhatlar yapmaya başladıkla rı 1 358 yılından itibare n başlamıştır. Yem­ yeş i l ovalar, münbit a razi ler, şırıl şırıl a ka n pınarlar, tatlı tatlı öten kuşlar, camlı orma nlar ve namütena­ hi gayr-i meskun yöreler Osmanl ı-Türkleri n i n Rodop­ lar üzerinde hôkimiyet i ht i raslarını kat kat tah ri k et­ m iş ve böylelikle Rodoplar 554 sene Türk asli u nsu­ run u n yöneti mi a ltında kalmıştır. Rodopların sôkin­ leri tam 554 sene huzur, sükun, neş'e ve saadet do­ l u hayat yaşa mışla rd ı r. İşte: Anadol u 'dan pek çok Yörük-Türk aşiretle­ ri n i n Batı Trakya i l e Rodoplara ve Balkanları n d iğer eyaletleri ne iskô n ed i lmelerine bu özelli kler amil ol­ muştu r. Yörükler� Rodoplara geldi klerinde Darıdere, Maden, Palas, Capalare, Paşmaklı Peştere, Batak, Razlok, Samakof, Köstendil, Cumaibalô, Nevrokop i le Menlik dolaylarında müslüman olara k Pomak­ Türk unsurunu bulmuşlard ı r. Naldöken, Karagöz ile Kocacık Yörüklerin in Pomak Türkleri ne' islômiyetin yayılması yön ü nden en küçük bir müessiriyeti olma ­ mışt ı r. Bu her i k i kardeş Türk u nsuru da 554 sene Osmanl ı-Türk İmparatorl uğunun Rodoplardaki hôki­ miyetinin devamı m üddetince e l-ele, fikir fikire ve kôlp-kôlbe müttehiden yaşa mışlard ı r. B i ri n i n ızd ı rabı d i geri n i n added i l m i ş ve bu ızd ı ra p müştereken pay­ laşılmıştır. Bir diğeri n i n neş'esi hepsi n i n huzur ve sa­ adeti olm uştur.

RODOPLU POMAK - TÜRKLERİ ve EVLAD-1 FATİHANLIK Osma n l ı-Türk tari h i n i n 1 691'deki Rumeli Yörü k aşiretleri ile ilgili durumu tetkik edilirse: m uhtelif Yö237


rük aşi retleri nin yen iden tensik, teşkil ve organ ize edi ldiği görülecekti r. Mezkur ta rihler de Yörük aşi­ retlerinin yen iden teşk i lôtlandırı l ması i le i lg i l i b i r « kanu nnôme»de şöyle den mekted i r :

-. . . Bu evlôd-ı fatihan taifesi öteden beri dev­ let-i aliyyenin güzide ve cengaver, itaatli ferman din­ leyen askerlerinden olup; eski seferlerde küffar ile yapılan harplerde kendilerinden nice yaralık ve yüz akllıkları zuhur etmiş ve bu sebeple bu taifeye (Ru­ meli'deki Yörük, Poma k ve Tata rla r) evlôd-ı fatihan tesmiye ve ıtlak olunmuştur . . . » İlh. Bütün bu safhalar bizlere Rodopların gerçek meskun unsuru öz-Türkler olduğunu göstermekted ir. Köy isim leri n i n «onomastik» özelli kleri de sarahatle göstermekted i r ki, Rodopları yer yer ve bölge bölge şirin leşti ren Türkler olmuştur. Rodoplar geçm iş yüz­ yıllardan 1 358 yıllarına kadar umumiyetle Ba lkanla­ rın en gayr- ı meskun bölgelerinden b i ri olarak ka l­ m ıştır. Pomak-Türk unsuru 1 091 'k i Kuman Peçenek Federasyonu'nun i nfisa h ı ndan sonra ; Batı Trakya i le Rodopların Seymen, Koşikavak, Ördekler, Mestanlı, Cebel, Akpınar, lğridere. Darı dere, Maden, Nevro­ kop, Cumaibôlô, Razlok, Peştere, Tatarpazarcık, Fi­ libe, Dövlen, Capalare, Palas ile Paşmaklı yöreleri n e çekilm işler ve bu bölglerde 1 358 ta ri h i ne kadar 267 sene bozan mü nferid ve bazende toplu hôlde ida­ mey-i hayat etmişlerd i r. Tarihen sabitti r ki, bu 267 sene içerisi nde Ro­ dopların «platosıılarına olduğu kadar; ova l ı k bölge­ lerine de müstevl i olarak ne Bulgarlar ve ne de Elen'­ ler gel i p yerleşm iş değildir. Vakta ki 1 358 yıl l a rı nda Osma nl ı-Türkleri taraf ından Rodopların fütuhatına başla nmış ve Anadolu'nun muhtelif bölgelerinden 238


gayret kesif Yörük - Türk unsuru Rodoplar i l e Batı T rakya n ı n m uhtel if yerlerine gönderi l i p bu yerlerin en münbit yöreleri e<otlak» ve e< kışlak» olara k tevzi ed i l i nce; bu bölgeler tari h i n en şirin yerleri olmu-ş­ tur. Diğer yönden Avrupa dan Anadolu'ya gecen «ti­ caret kervanları» saiki ile, ya lnız e<ekonomik ve jeo­ politik» bakımdan deği l ; e<stratejik» ba k ı mdan da önem arz etmiştir. Rodoplar; kat'iyetle 1 087 i l e 1 091 ki e<Kuman-Peçenek Federasyonu»ndan evvel diğer gayr-i Türk unsurun hökim ve meskun olduğu bir bölge olmamıştır. Zira ; bu hususları tev'sik edici ma­ hiyette Rodopla rda ne kadim kiliseler ve ne de kent harabeleri yoktur. '

'

Bütün bu durumlar, 1 91 2 y ı l ı na kadar müstevl i ­ h ı ristiyanların Rodoplara gelip yerleşmemiş olduğu hususunu te'yid etmekted i r. Bu duru m muvacehe­ sinde; ne Bulgarların ve nede Yunanlıların Rodopiar­ da e<jeopolitik», e< jeo-ethnik» ve müsten idad serd et­ m e leri asla mümkün değ i ld ir. Çünkü, Rodopların ta­ rih boyunca yegane hôkim ve meskun unsuru TQrk ier olmuştur.

Rodoplarla Batı Trakya'ya muhtel if za manlarda Kocacık, Naldöken, Tanrıdağ (Karagöz). Selônik, Of­ cabolu i l e Vize Yörüklerinin e<konar-göçerıı olara k yayıldıkları v e yüz-yıllarca e<evlôd-ı fatihan» sıfatı ta­ şıdıkları ve Poma k-Türkleri i le bu Yörü k oymakları a rasında e<İhtilôt» lar meydana gelmiş olduğu gayet sari h b i r h usustur. Bugünkü Batı Trakya ile Rodop Türkleri bu ccYörük-Türkleri» nden neş'et etm iş un­ surlard ı r. Zira Fizyonom i k özelli kler, fol klor ile diğer sosyal pota nsiyeli i ht iva etmekte olan faktörler bütün bu tez'leri te'yid ve tev'sik eder mah iyetted ir. Keza; vaktiyle e<oymak» ve ccocak» ad ıyla istimöl ed il239


miş olan «sıfat»lar, bugün Batı Trakya i le Rodop coğ­ rafyasına köy, nahiye ve kaza merkezleri olara k bir bir tesci l edi l m işti r. Osma n l ı-Türkleri n i n Rodop ile Batı Trankya fü­ tüt:ıatının mebde-i olan 1 358 yıllarında ve bu yılardan son ra da bu yörelerde pek m ünferid olan gayr-i Türk unsurunun genel tehciri n i gerektirecek bir d u ru m ol­ mad ığından; bu yörelerin hôkim unsur faktörü ile nü­ fus kesafetini daima Türkler muhafaza etmiştir. Ba­ t ı . Trakya 'nın «platosııu Rodoplard ı r. Batı Trakya ise, Rodopların ovası d u rumunu arz etmekted ir. B u coğ ­ rafı tôbir ayrılığı 1 9 1 2'den son ra teza hür ed i p isti ­ môlde revaç bulm uştur. Haddizatında Rodoplarla Batı Trakya 'yı ayrı ayrı m üta lôa etmemek gereklidir. Fakat ne yazık ki. 1 91 2'deki Balkan ha rbi mağl ubiye­ ti Doğu Trakya i le Batı Trakya'yı nasıl idari ve yö­ netim tarzı ba kım ından ayrıl ması n ı gerektirmiş ise; 191 2'den sonra da Balkanla rda meydana gelen «jeo­ politik ve«jeo-ethnik» değişikli k ler Batı Trakya ile Rodopları 2 ayrı idari bölgeye ayrı lmasını intaç et­ miştir. Böylelikle pek çok işgüzôr coğrafyacılar da Batı Trakya ile Rodopları karakuşi görüşleri i le biri­ b i rinden ayırdı kça ayırmışlard ı r. Bizce bütün bu ayrı l ı klar, izafi ve naza rid i r. Z i ­ ra ; Rodoplu bir Türkle Batı Trakyal ı bir Türk herzaman kôlpkôlbe, fikir-fi kire muttehid ve müteca nidir. Ro­ doplu bir Türk ile Batı Trakyalı bir Türk a rasındaki «tecanüsüıı ortadan kald ırmak asla mümkü n değ i l ­ d i r. Ç ü n k ü h e r i k i s i de ayn ı ızdı rabı, çileyi v e acıyı çekmektedi r. Müstevl i ier coğrafi bi r ayrı l ı k i lıdas ederek; bunu fi kri ve ırki bir ayrı l ığa da teşmil et­ mek istem işlerse de; hiç bir suretle muvaffa k olama­ m ışlard ı r. 240


Neden? . . Çünkü; h e r i k i s i de bir «milli muhteva» dan v ü ­ cut bul muştur da o ' n u n i ç i n . . . Bu «evlôd-ı fatihan» unsuru Batı Trakya ile Rodoplarda 1 358 yılından 1 843 yılına kadar 485 sene Osma n l ı - Türk İ mparatorlu­ ğunun Bal kanlar da yapmış old uğu muhtelif savaş­ larda Serda rla rın ve Serdar- ı Ekremlerin emrine on­ binlerce ve bazanda yüz-binlerce piyade, suvari, ardçı, öncü ve kılavuz gibi neferler vermekle kalma­ m ışlar: pek çok köprü, kervansaray, kal'a ve m üs­ tah kem mevki inşatla rında ve maden oca klarında zevk, neş'e h uzuru ka l p içersinde çal ışara k haşmet­ li Türk İ mpa ratorluğuna sadı k bir unsur olduklarını ta ri he fiilen tescil ettirmişlerd i r. Va kta ki 1 843 yılla­ rında <<evlôd-ı fatihan» l ı k i lga edi i l i nce; yine hukuki vec ibelerin bunlara tevdi etmi ş old uğu vazifeleri 1 91 2 yıl ına kadar ifa etmişlerd i r. Eğer Rodoplarla Batı Trakya nın bil hassa 1 358 •ııl ından bu yana olan «tarih sahifeleri» b i r bir ted k i k edilirse; bu «tarih sahifeleri» içerisinde Rodoplu ve Batı Trakyalı Türklerin «makarr-ı saltanat»a son de­ rece bağ l ı olduğu görü lecektir. Rodop Türkleri yüz­ yıllar boyunca Türk devleti ne ferden ve toplu hölde zaman gerektird i kçe her türlü maddi ve manevi fe­ dakörl ığı seve seve yapmışlard ı r. '

Tarih, bütün sarih vechesi i le bu hususun böyle olduğunu hiç bir itiraza ma höl b ı rakmadan te'yid et­ mektedir. Şu hölde: Rodop Türkleri n i n şu anda ma­ ruz kalmakta oldu k ları insanlık d ışı icraat tarzına kati 'yetle lökayd kalmamak mecbu riyeti ndeyiz. Bun­ ların çile. ızd ırap ve dertleri ile hemdert olma k ta ri h i v e m i l l i vec ibelerin bizlere tevdi etmi ş olduğu e n ulvi ödevlerdir. 241

F : 16


RODOP T Ü RKLERİ NEDEN BULGARLAŞTIRILIVOR?

Rodopl u Pomak - Türkleri, izah ed ildiği gibi; Ku­ man Türklerinin 1 091 'de Rodoplarda ka lmış olan muayyen ethnik boylarından meydana gelmiş ve za ­ manla Anadolu Yörük - Türk aşiretleri ile i hti lôtlar yapm ış saf - kan Türk unsurlarıd ı r. Fakat yaz ı k k i . ş i m d i ye kada r herhangi Türk asli u nsurundan b i r Türkoloğ bu m üdafaasız saf - k an Rodoplu Pomak Türklerinin üzeri nde ciddi b i r a rm:ıtırma yapma k su­ retiyle tari h i gerçek leri açıkl ığa kavuşturmuş değ i l ­ d i r. Rodoplu Poma k - Türkleri n i n Burgarlıkla v e Bul­ gar ethnik menşe-i ile ve diğer Balkanlı Slav unsur­ ları i le kat'iyen ethnik b i r ihtilôt d u rumları yoktur. Bugün biz; ethnografyasını ted k i k edecek olursa k ; Türk asli unsurunun en a z 21 -22 lehçe ile konuştu­ ğunu bel k i de hayretle göreceğiz. Bu lehçe farkları. bu Türk unsurlarını Türk milli camiasından ay·ı ran fa k­ törler değ i ld i r. Bu d u ru m cihangir Türk'ün lisan dün­ yasanın zengi n l i ğ i n i . haşmet ve azamet i n i tev'sik et­ mektedir. Kald ı k i Kuman Türkleri Ruslarla 1 01 6 ile 1 2 1 6 tarihleri arasında 200 sene içerisinde 56 defa savaşm ışla rd ı r. Ya lnız Ukrayna Knez'leri nden Vladi­ mir ile yapılmış olan bir savaş hariç; Rusları 55 defa mağlup etmişlerd i r. Bütü bu tari h i fa ktörler d i k kate a l ı n ı rsa; bugünkü Rodoplu Pomak - Türk lehçesinde yüzde 35 n l sbetinde s lavca kelime mevcut olması menfi bir yönden tefsi r ed i lemez. En k uvetli ve kud­ retli oldukları devreleri Ruslarla savaş etmekte geçi­ ren «Kuman-Türklerinin lehçelerine muayyen n isbet­ te Slavca kel i meler girmiş olması b i r diğer bakımdan tabii bir d u ru md u r. Poma k Türk lehçesi Bulgar dili242


n f n ve slav lehçelerin tesi ri a ltında ka lmış bir lehçe kat'iyen değildir. Poma k - Türklerindeki fizyonomik ve eth nik ka­ rakter vasıflarıda Bulgarlığın tamamen d ışındad ı r. Bulgarlar ccmongolid» bir tip ve fizyonomik karakte­ re sahiptirler. Pomak - Türkleri ise. aksine sarışın saçlı, mavi gözlü ve mütenasip bir bünyeye ma l i ktir­ ler. Pomak - Türk'ü i le Bulgarlar a rasında k i ırki has­ letler dahi yed iğerine tamamen zıttır. Bu durumlar ka rşısı nda Pomak - Türk leri ni Bulga rlardan ayrı lmış bir ethnik unsur olara k görmek mantık, ethnolojik değer ölçüsü, tarih şuuru ve ırki istihale perensiple­ rini resmen redetme mahiyeti arz eder ki, bu durum­ da müsbet ilmi düşünce ve tahlil ile sentez sistemle­ rine aykırıd ı r. Her ciddi ve m i l li problemlerde olduğu gibi; Rodopl u Poma k - Türkleri probleminde de esef­ le bel irtelim k i , 1 91 2'den bu yana ciddi bir ..neşriyat yapı lmamış ve bu duru m b i r taraftan «Bulgar çarist­ leri ve şimdi de Bulgar komünistleri tarafından istis­ mar mevzuu yapılm ışt ı r.

KOMÜNİST BARBARLAR RODOP'TA İMHA HAREK ATINA NASIL GEÇTİLER?

Rodoplar ve Rodopla rın meskunları 13 Mart 1972 tari hi nde bir geceya rısı maruz ka l mış oldukları i şkence. mezôlim ve siyasi şekaveti ta rihin hiç bir devrinde n e görmüşler ve ne de duymuşlardır. İ l k m ukavemet Dövlen 'deki 29'ncu piyade alay'ı ile Dos­ pat'ta ki 8. nci piyade bölü ğüne karşı Dospat, Baro­ tin ile Trigrad'l ı kad ınlar, gene k ızla r ve gene çocuk­ lar taş, sopa ve dem i r çubu k larla başlam ışlardır. Her

243


biri kızıl - Bulgar şa k i llerine ellerindeki taş sopa ve demir çubukları vuruyor, öld ü rüyor, eziyor ve yol< ediyor. Bomba lar patlıyor, makina l ı silahlar sürekli atış yapıyor. Gecenin ka ra n l ığında b i r ölüm - ka l ı m sava ş ı yapıl ıyor Ka nunları çiğneyenler, anayasa dı­ şı bir icraat uygu layanlar karşı larında silôhsız fa kat arslanlar gibi şcıhlanmış bir toplu l u k görünce; şaşırı­ yor, köy ve nahiyelerden kaçıyor ve ı hdas ettik leri cephelerde ric'atl a r meyda na geliyor. Harekôtı Sof­ ya'dan ida re edenler; ric'at ve bozg un haberleri nin ka rşısında serseme dön üyorlar. Saba hın erken sa ­ atlerinde Kızıl-Bulgar motorize tümenleri b i r b i r Türk köy ve mah iyelerine mukabil bir taaruza geçiyorlar. Ka rşı larına çıkan bütün «canlı» ve «cansız hedef» ler bir bir imha edi l iyor ve a rkalarından gelen koma n ­ do - piyade birlikleri T ü r k kadın v e erkeklerini «en­ terne» etmeye başlıyor. Bulgar. 7. nci piyade tümeni­ n i n emrindeki motorize birl i klerin yapmış oldukları mezôlim, tari hin ender kaydettiği va hşetlerden biri­ d i r. Bu katliômlar 1 3 Mart 1 972'de başlamış ve 1 8 Mart gününe kada r fasılasız olara k ü ç g ü n devam etmiştir. Bu süre içersinde onbin lerce Rodoplu Türk öldür.ü l m üş yüzbi n lercesi tutu klanmış ve ağır ya ra ­ lanmış, bin !erce ev tama men tahrip ed i l m iştir. Kızıl­ Bulgcr 7 . nci piı«:ıde tümenine bağ l ı b i rl i klerin tama­ men meskunları ile birlikte imha etm i ş oldu kları köy ve nahiyeleri n l i stesi aşağıdadır. Gecen i n ıssız kara n l ığı içersinde yarı çıplak vaz i ­ yette evlerinden si!ôh tehd idi i l e ç ı ka rılan v e Kurd Köpe kleri ile sad itsli kten azıtmış Bulgar birl i kleri n i karşılarında gö ren Rodop l u Tü rkler, sorgusuz - su­ ô lsiz hareket, işkenceye ve silahlı saldırıya maruz kal ınca ; mudafaay-ı nefis şekl inde Rodoplarda ye r yer mu kavemete başlam ışla r ve bu d u ru m k ısa za�44


manda bütür:ı Rodopl a ra yayıl m ıştır. Onbinlerce şehid veren ve yine yüzbinlerce ya­ ral ı veren Rodopl u Türkler; bu h.a reketleri ile b i r de­ fa daha «Bulgar olmayacakları»nı d ü nya efkô r-ı umurniyesine intikôl ettirmişlerd i r. 1 3-14 Mart 1 972 g ü n ü gecesi başlayı p 1 8 Mart g ü n ü sona eren katl i ­ ômlar manzumesine şu köy v e nah iyeler d e ma ruz kalmıştır.

PAŞMAKLl'YA BAGLI OLAN KÖYLER : Nadarçe, Kıselcevo, Kirezl i , Esofçe, Ul iviça, Tozburun, Kayınlı, Elinde, Hasa nderesi, Beyazderc. V u l<arı Kirazl ı . Kuşetye, Pospek, Seleşte, Yukarı Ar­ da, B i lensi Hasa nçayı r, Tavşanlı, Aşağı Arda, M ı h l ı­ köy Tefkur, Yaylô, Çamu rköy, Çuku rköy, Dolaştır, Katra ncukur. Yen imahal le, Hasan Çiftlik, Büyükde­ ro, Küçükköy, Başbu k, Yunusdere, Kemi k l i köy, PA­ �S. Smilen, Sepetilköy, Topuklu, MADEN, Borude­ resi, Götür, Ağabeylerköyü, Peçenekköyü, Fabrika­ l a r, Sasarlıköy, Ü çyol Köprüsü, H ü rmetler, Ça ngırde­ resi , Elehce Uzundere. Aşağı köy, Esirdere, Alem köy, Kısrakçayır, Korucudere, Paşa l ı köy, Soğ ucuk, Davu­ doğu, Trinköy, Bugutova, Persenköyü, Kızsuyuköyü, Hasa n Çiftliği, Bedan ile Kudret, İ l ıcala r Köyleri ve bucakları bazı i l çelerde dahil tamamen ya h utta kıs­ men katlı6ma ma ruz kalmışlard ı r.

DOSPAT'A BAGLI OLAN KÖYLER : Enbaşta Dospat olmak suretiyle Ba rontin, Çav­ dar. Naipli, Kızık, Dericiler. Yalancıova, Lübçe, Usi-

245


na, Saronce, Balaban, Duduklu, Şabanlı, Karabulak i le Grodno tamamen yahutta k ısmen katliama ve tahribata maruz kalmışlard ı r.

NEVROKOP'A BAGLI OLAN KÖYLER : Kocan, Marulova, Brejten, J i jevo, Val kosel, Gü­ neşli. Gudeşevo, Tuhavişte, Firgovo, Blotena. Bogo­ lina, Kızılcık. Eatofca ile Tepten tamamen ya hutta kısmen katliam ve tahri bata ma ruz kalmışlarmır.

DÖVLEN'E BAGLI OLAN KÖYLER : Muğla, Kestanel ik, Trigrad. Kesi kköy, Aygırde­ resi. Düşükdere, Nastan, Fınd ıklı, Selice i l e İ brahim Paşa köyleri tamamen yahutta kısmen katliam ve tah ribata ma ruz kalmışlard ı r. En son a l ınan tama­ men mev'suk bilg ilere göre; Rodoplardaki «komso­ moh> mensuplarına 5.750 kadar Rus tomson silôhları veri l m iştir. Bu duru m yen i bir katliamın meydana gel­ me end işesi ni meydana geti rmekted i r.

246


SON SÖZ :

ESEFLE, teessür ve teessüfle bel i rtelim k i , bu­ gün «komünist-siyonist» Bulgar devleti n i n yöneti mi altında olup da meskun old ukları bölgelerin en «otokton» unsuru halindeki muhtel if Müslüman-Türk zümreleri hakı nda hür a navatan Türkiye'de ciddi ki­ tap neşriyatları yoktur. Bütün bu d urumlar; ethnik orijin, filolojik, lenguistik, folklor ve genel «demog­ rafik» d u rumlar ve faktörler hakkında tamamen sat­ hi ve mütenakız bilgilerin yayılmasına ômil olma kta­ d ı r. Yayı n evimiz bu m üessif önemli «bilgi boşluğu» nu ciddiyetle d i kkate aldığı için, elinizdeki bu kitabı neşretmeyi her yönden gerekli görmüştür. Bu kita­ bın neşred i l me ômilinin fi kri hedefleri şu hususları i htiva etmekted i r : 1 ) Bulgaristan'da vatandaş topluluğunu teş­ kil etmekte olan unsurların «ethnik orijin»lere göre «genel demografik>ı durumları,

247


2) Bulgar ve gayr-i Bulgar unsurların meskun oldukları bölgelerin yüz ölçümleri, Bu eserin neşred i l mesiyle yuka rıda izah edi l m i ş olan konular kesinlikle v e gayet sari h olara k vuzuha kavuşurken, mevcut olan bir boşl u k da böylel!kle doldurulma ktadır. Diğer taraftan ise; Rodop ve ge­ nel olara k «Bulgaristan Türklügü Faciasııt her yön­ den objektif «analiz» ve «sentez» k ıstasla rıyla de­ gerlendirilmekted i r. Rodop, Bulgaristan ve Tuna havzası Türklerinin ferd i ve umumi d u rumları :

A) Bulgar anayasası gereğince, B) BKP'si tüzük ve program umdeleri muve­ cehesinde, C) Birleşmiş Milletıer'in «insan hakları yasa­ srnnin prensibieri çerçevesince, Gayet Şum u l l i olarak, b i r b i r ele a l ı n ma k sure­ tiyle değerlendiri l m iştir. Bu bakımdan; bu neşriyat •< Hür Milletlerin» insan haklarına vermiş oldukları gerçek değe r hükmünü resmen tev 's i k ve te'yid eden b i r fiki r öze l l i ğ i n i muhtevid i r. Değerl i okuyucu; Şu husus b i r · g erçektir ki, 1 877-78 Plevne'n i n ha­ zin mağl ubiyetinden bu yana, «legal>> ve uil-lı:ıgalıı yolla rla ve usul lerle anayurd Türkiye'ye gelmiş o l a n Bulgaristan Türkle ri n i n kesinlikle genel mevcudu 8-9 milyon civa rındad ı r. Bunların Bulgaristan'ın mu htelif yörel eri nde bıra kmış oldu kları ya kın a kra balarının ge­ nel mevcudu ise: 1970'te Bulgaristan'da yapılmış olan umumi «nüfus sayımııı na göre 4 milyon 400.000 olup; vata ndaş topluluğunun yüzde 52'sini teşkil et­ mekted i r. Bu rakamın d u rumu. her yönden kes i n l i k i htiva v e ifade etmektedir. Biz; bütün bu h ususları sara hatle belirti rken. genel olarak Bulga ristan Türk248


leri n i n 17 Temmuz 1 970 ta rihinden bu yona bozan ferden ve bozan do genel olara k ma ruz kalmakta ol­ d u kları hukuk, insanlık, ma'şeri vicdan dışı, Bulgar anayasasını resmen ihlal edici, Marksist - Leninist etatizme mugayi r ve Birleşmiş Milletler yasası nın bi­ l umum i nsan topluluklarına ta nımış ve voz' etmiş ol­ duğu umdelerin nasıl ve ne şekilde bir bir çiğnenmiş olduğu gerçeği n i de b i r insa n l ı k vazifesi olara k a c ı k ­ ça bel i rtmek mecbu riyetindeyiz. Bulgaristan Türkleri bir kül halinde yok olmakta, i m ha ed i lmekte. tama­ men «vandalist» icraat ve tatbi katlara «canlı hedef» teşkil etmekte; icbarla, sadistçe ve ba rba rca işkence metod larıyla Türkl ü k ve Müslüma n l ı k h a rs, örf, a n , ­ ane, d üşünce mu htevasıyla «milli orijin» hasle t leri n den tecrid ed i l mek s u retiyle ı<Slav-Bulgar Ortodoxı> o! mağa zorla n ma ktad ı r. Bu icraat ve tatbika tlar, a le­ nen ve resmen ya pıl ma,ktad ır. Bu durum m uvacehe­ sinde bugün Bu lgaristan'ın bilhassa yönetimi a ltında­ k i vatandaşı olan Müslüman Türklere müteveccih clev!et politikasının temel umdeleri : A) Bulgar rasi zm i n e, B) Bulgar ncsyonalizmine, C) Bul�ar şove n iz m ine,

-'

C)

Pan-Bulgarizme,

Resmen müsten ittir. Bu l ga r devlet ve h ü � G met yöneticileri n i n vata ndaşı oldukları T ü rk lere m ütevec ­ cih yu ka rıdo iza h ed i l miş bulunan ııprosedürn muva­ cehesinde tadbik etmekte olduğu çok yön l ü icraat şekli : 1 ) Halen mer'i olan Bulgar anayasasını, 2) BKP'nin tüzük, program ve Marksist-Leni­ nist umdelerini, 3) Marksist-Leninist etatizme müstenit enter­ nasyonal prensibleri, 249


4) Birleşmiş Milletler'in insan hakları yasasının esaslarını, Her yönüyle çiğnemiş, i h lôl etm iş ve mülga hale getirmişti r. Biz, Bulga ristan 'd aki soydaşlarım ıza ırk, milliyet, dil ve din tefriki d ışı. i nsani hayat ha kları n ı veri lmesini talep etmekteyiz. Bulgaristan vatandaşı olan m ilyonlarca soydaşımız i nsani ve Bulgar a naya ­ sasında halen mündemiç bulunan umdeler muvace­ hesinde haklara sa hip olmalıdır. Bug ü n Bulgaristan Türkleri b i r köle, esir ve aşağı l ı k b i r unsur muame­ lesine muhatap olmaktad ırlar. Mülevves. k irli ve kon­ lı eller soydaşları m ızın üzeri nden ka l kmalı ve her biri milliyet, ırk, dil ve din tefriki dışı i nsani müktesep haklara sa hip olma l ı d ı r. Yayınevimiz bu kita bıyla, Bulga ristan Türklüğü dôvôsını özetlemeği gerekli görmüş bulunuyor. Eğer b u kitap'la dôvômızı sizlere aksettirmeğe muvaffa k olursak, kend imizi manen bahtiyar addedeceğiz. Sonsuz ma nevi sevgi ve saygıları m ızla . . .

250


Muhaceret fıicialanndan :

Tarih :

İstanbul

surlan

altında

20 Temmuz 1972 . . . Rodip'taki bölgesel katliamlar­

dan onbinlerce Rodoplu dağlık yörelere kaçmıştır. 'fen"kil müfrezelerin imhasında kurtulan

Türkleri Bulgar askeri

uçaklan •zehirli gaz•la imha etmişlerdir. Babyak, Yakuru­ da, Beliça'nm dağlık yörelerinde onbinlerce Pirin ve Rodop­ lu

Türk,

yukanda görüldüğü müştür.

251

gibi feci

şekilde

öldürül-


Rodop'un Korniça,

Lızniça,

Bre:m iça bucaklarında. c.a y u ­

kanda görüldüğü gibi: binlerce i l k o k u l öı;rcndsi p!l.Sff m u ­ kavemete

öncü

ol<luklarında

bazılan

·zehirli

g az • 'la

di­

ğerleri ise; •yüksek frekanslı ceryan•la yukarıda görüldüğü gibi öldürülmüşlerdir.

Tarih

:

18 Mart

1972 . . .

Paşmalı'nın Dospat nahiyesi Bu l ­

gar komünist piyade birlikleriyle birlikte motorize birlikler tarafından da sarılmış ve y üzlerce Türk

·Slav - Bulgar.

Dospatlı Müslümuı -

olmağı red ettiklerinden toplu halde öldürülmüşlerdir.

252


CuınaibBla'nın

Kızıllık

köyünde

ı.200 Müslüman-Türk

4-5

samanlıkta 1972'de feci şekilde ve toplu hii.lde diri diri ya­ kılmış ve bazı ilk okul ·ö ğrencileri ise; Bulgar ·komsomol· görevlileri

ferİ:ı.i

Tarih :

tarafından yukarıda

muht elif işkence

14 Mart 1972 . . .

Rodop'tak.I

binlerce

militanları

tarafından

görüldüğü

metodlarıyla

Paşmakh'nın tarihi

köy gibi,

Bulgar

çepe-çevre

gibi

toplu

ve

öldürülmüştür.

Barotin köyü

komünist

sarılmıştır.

müsellah

Slav-Bulgar

olmağı red edenler yukarıda fotoğrafta açıkça görüldüğü gibi; kadın- erkek tefrik edilmeden öldürülmüşlerdir.

253


llCI ll�JlCEl�'lE.111! HA HK Hı� CCHC rp. : . ______ M O ii j; A OT_ _ _ ___ ••�:re;ı H& rp./ c/____ T o ıı_ · -- - - - - - - -

.

- - - ·- ·

· - ··--

_

- --- -

cTp_______ro.._____ po;:;eıı it.'f. H&'---�p. i1pe11ce;:ia�eır, u'!ı;ıı, c npoı.ıeneHo

ı:a ıııı

Mo m:

ınıe:ro o =---- ··---·- - - - -- 11<;-- -·- -

· - - - - -- - · - - · -- - ----- - - ·- - . -----

ı ııa ı:crrı.ıı;:o.%nınc ınc

1 . Ha__ __ tr1.

--

--·

• - -- -- - -·

__

·-

A e ua:

oT_ _____ _

_ _ _ __

· - - - --· - -

------- ----- - - - --·- - - - - - - - -- - - - - -· · · ·

?.

.

------- - - - - ----

---

?:.iXrJT__ _ _ _ __ _ _ __ _ _ __ ___ _ __...

-

.

_

- - ·- · - - - -- -

. ..

Hıf;____ -- · - · - - -·----

3.

-----

__

H&___ _

•.-

:ııı

___

-- -

__

1111 'JT____

-- ---

· · · - _ Mil

-----

-· --- - - - - · -- - - -- -

oı-_ _

-- - - - - · · - - - · · ·

.

-

- - - -- - · - -

- - · - · - ·· ·- - - ..

---- - --·- _ ---·--· -

__ __1 <JT_ _ı·o ;ı_ rp. ı c/_ ------

.

·- -

--·

____

_

• .... ..

-

..

----· _ _ _ .

.. ..

- · · -·- .

--

__

.

-

-

.. .

-- -

.

__

.

_ _ _ ___________ .._.

-----

C.

JI�·1K�'

: ___

_ ___ _

3!1iF'4fW_:_K gı•aTo ı ;-a111 MOll6a ctı noco·uaT ı 1111Ho· Hl cdP:, &'M'ıı ge ııoaııacaaT • ıı.-ırı. c� 11 ıa ae�ıııft .1e11a ae ııcıın cur ıı .11a11ara J;o.aqtımı• Rodop

_

Bulgaristan

B.

Türklerinin

�Slav-Bulgar•

sıyla ilgili ·form dilekçe•sinin fotokopisi

254

yapılma­


ıı:rnııomıı;:c:i ;ı;iT il !(YJlYP.EU l \C�,�.:!!3E. ı:: h !ı"ll:l?:!:ı

-

:.rh3XOl1

ilA. TY?CK:JfG

TIOT!l"S:>;'.ı'.!!i:i!:�?: lR ?1:'}.J'.li!JAT,\

r.v.?:;c:::::-x'J - .--:ı:::;::::::n �:A:üıa:;..�;:m.::ı.

r:'.ı;ı�m:;�ıı

HA ;;;m

.Bal.caristan1 dald. 4 , 5 ııı i lyon 11MUslU:ıuın -TUrk11Un " S l av-Bulgar" oı:nağa icbar 1 -;: l e::ıiy l e il ğ i l i

olarak

.BKP' si "merkez kc:ıı i te"nin al:nış olduğu " g i zl i

aslının

roto-kopie i ,

Bulgaıistan 'deki Bulgar•

4,5

karar11ı11 ,

• •

milyon

·Müslüman - Türk· ün

olmağa icbar işlemiyle ilgili olarak BKP'si

·Slav • mer­

kez komite•nin almış olduğu •gizli karar•ın aslının foto kopisi . . .

255


- İÇİNDEKİLER Ö nsöz

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Oku, ağla, d üşün ve uya n . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Ah Rumeli ............................................ Hayat kavgası ............................. ......... Vata n ve m ünevver taba ka . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Türk gencine ............... . ...................... . . . Türk kad ı nı na . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Hilôl ve Hac . . . . . . . . . H ı ristiya nla'r ı kurtarmak davası . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .......... ............... ................... . Altın arslan Doyron . faciası ......... ............................. Siroz bombası ......................................... Selôn i k ' teki bombalar . ..................... ...... M i lli emeller ve vatanda birlik . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Türklere geli nce . . . ................................... Yaba ncı kayna klarda Bal ka n zul ümleri . . � . . . . . . . . Bulgar sansürüne acık mektup . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Bir Bulgar askerinin itirafı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Ba lkan mektubu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Bir İ ta lya n ı n m üdafaa sesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Bir Be lçika l ı n ı n Tel ' i n sesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Bir madamın şahedeti . . . . . . . . . . . '. . . . . . . . . . . . Bir İ ngilizin insan iyet sedası . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Bir Fra nsız Genera l i ' n i n raporu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Bir Rus mu habirinin şehadeti . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Bir Konsolosun gördü kleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Bir Ecnebi feryadı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Bir Bulgar takbi h i . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...................... ............... . . . . . ..... Ed i rne'de Ah Edi rne . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Bulga rista n ' ı n Bugünü ............................. Bulgaristan 'da 4 m i lyon 400 bin Müslüman Türk va r Son söz 256 .

.

.

. .

.

.

.

. . .

.

.

. . . . . . . .

. . . . . . . . . .

.

. .

. . . . . . · · .

.

.

.

. .

.

.

.

.

.

. .

.

.

. .

. .

.

.

. .

.

.

. .

.

. .

.

.

.

.



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.