Ahmet Temir - Milliyet Ülküsü İçinde Bilim Ve Eğitim

Page 1



ORKUN

YAYINLARI

Orkun Yayınlan başlığı

altında, ilmi

milli,

ahla.ki, kitap.

dini, edebi esederi ve değeri bulunan

polemik

lan sunmakla, . milli kültürümüze

aziz milletimize

ve

kendi kudrP-timiz ve ölçümüz nisbetinde hizmete çalışa­ cağız. Yayınlanacak kitaplarda, kitaplann şekil

güzelliğin·

den, kağıt üstüııl ğünden çok, eserin muıhtevasına önem verilecektir. Bu yayın,

şahsi teşebbüs ve

bilhassa müelliflerin

gayretiyle, mali desteğiyle

olacak ve Orkun

Basımevi

mümkün olan mali kolaylığı ve basma yardımını temine çalışacaktır.

Burada ilk başta

bütün gayret, teşebbüs

milliyetçi müelliflere <lüşmekt�ir. Telif v. s. gibi, mali hususlar, yazarlar

tarafından

gerektikçe takviy�

�le­

cek, basımevi de ayrıca, her türlü kolaylık ve yardımda: bulunmağa, imkanlar ı

nisbetinde çalışacaktır. Müellif­

ler, her zaman, Orkun Basımevinin yardımı hususunda görüşüp, danışmada bulunabilirler. Bu yayınlar,

aşağıdaki adresten

sağlanabilir.

IK.itaplar muhtelif boylarda bir seri olacak ve sıray. la nurnaralanacaktır. Müşterek Milli Ülkünün çatısı altında yapılacak. bu

hayırlı işte, milliyetçi" yazarlanmızın yayıma hazıi' eser­ leri olduğuna gün

ışığına

ve

alaka

çıkması

duyacaklanna

eminiz.

Onlann

ve Türk milletinin fayıda.J.;ma su-

nulmasına ihtiyaç hergün biraz daha artmaktadır.

Bu

teşebbüs

hepimiz

için,

hizmet olacaktır. Milliyetçi yııüaın başlığı

altında

aynı zamanda milli

bir

yazarlarımızın, Orkun Ya­

yayın vazifesine

katılmalannı

candan arzu ve ümit ediyoruz.

ORKUN YAYINLARI Orkun Yayınlan Sipariş Yeri :

Denizciler Cad., Denizciler Ap. 27 ıA ; HAR P OKULU Kitap Evi

·

-

A n k

a

r a


ORKUN

YAYINLARI

Çıkanlar:

1) Atat ü rk ve Türk Milliyetçiliği, Dr.

TANYU, 1961, 300 Kr�.

Hikmet

2 ) Milliyet Olküsü içinde Bilim ve Elitim, Doç. Dr. A hmet TEMIR, 1961, 400 Kuruş.

Çıkaca k

Olanlard an Bazıları :

Tü rk iye Cumhuriyeti Dş ı n ı daki Türk Top·

-

lulukları,

Malul Gazi Em. Bnb. Şinasi SÜKAN.

Yolla rın Sonu

(Şiirler), Nihal ATSIZ.

i syan (Şiirler), Ayhan İNAL. Türk Kimdir?,

Naci KUŞADALJ.


Milliyet davası siyasi btr mücadele konu.su olmadan önce şuurlu bir ülkü meselesidir. Şuurlu ülkü demek müsbet i l m e ilmi usullere dayandırılmış bir hedef ve gaye demektir. KEMAL ATATÜRK ,

MiLLiYET

ÜLKÜSÜ

Bi Li M

VE

iÇiNDE

EGITIM

Maarif Şurasına sunulmuştur.

Dr. AHMET TE MİR Dil, Taırih, Coğrafya Fakültesi doçentlerinden

ORKUN BASIM A

N

K

ve

A

ı 9 6 ı

R

CİLT EVİ A

..


İÇ İ N D E K İL E R Sayfa

5 7

ÜN SÖZ

KÜLTÜR HAY:ATIMIZIN ŞEMASI <.tiRİŞ

. . .

. . .

. . .

. . .

. . .

. . .

. . .

. . .

. . . . . .

. . .

. . .

. . .

. . .

. . .

8

Kültür hayatımızdaki aksaklıkfar ve sebcplPri

ÜLKÜ <== ideal == Me,fkftre) ... .. . . .. . .. ... ı. Ül künün Tarifi

I.

2.

Kültür ve Ülkü

3. 4.

Millet ve Milliyet Ülküsü

5.

Devrimlerimiz ve Türk Milliyetçiliği

6.

111.

Türklerde Milliyet Ülküsü

Türkçülük ve Milli Siyaset

B İ Lİ M

iL

1.

V E

Akademi

A R AŞ T I R M A

2.

Üniversiteler

3.

Bilim Kurumlan

E Öİ TİM

ı.

12

V E Ö Ö R E Tİ M N �ari eğit-bilim (Terbiye)

. . . . . .. . .. .

34

. .. . . . . . . . ..

55

.

'I

Tarihçe

Eğitimin niteliği, genişliği, derinliğü Cemiyet ve eğitim Gelişme ve eğitim Millet ve eğitim Netice

2.

Taıtbiki eğit-bilim (Pedagoji) Batıda durum Blizde durum

E K

:

1.

TÜRKİYE EÖİTİM MİLLİ KOMİSYONU RA,PORU ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... Toplu bir bakış

67

Raporun adı Birinci Bölüm İkinci Bölüm EK

:

2.

EK

:

3.

MİLLİ EGİTİM PLANININ HAZIRLIÖI İLE GÖRE VLİ KOMİSYONUN RAPORU .. .

75

T E K Lİ F L E R

81

BİBLİYOGRAFYA

83


ÖNSÖZ Kültür hayatımızla ilgili meseleler üzerine bir . çok yazılar yazılmış ve yazılmaktadır. Eline kalem alarak bu konudaki tartışmalara katılan ve düşüncelerini bildiren arkadaşlarımızın fikirleri arasında azçok ayrılıklar gö­ rülmekle beraber, hepsi de bir noktada birleşiyorlar: Ma­ arif ve tapyekun kültür davamızın, memleket ve millen için verimli ve faydalı bir yola korıması .. Bunlar, kültür meseleleriyle uğra§an kimseler başta gelmek üzere, hiç şüphesiz memleketin bütün münevver sınıfını yakından ilgilendiren konulardır. Ford vakfının yardımı ve Maarif Vekaletinin muva­ fakati ile 14/8/1958 de kurularak yurt içinde ve dışında fı· celemelerde bulunan komisyon tarafından kaleme alınıp 1960 Temmuz ayı.nda yayınlanmış olan Türkiye Eği� Milli Komisyonu Raporu bu maksatla yazıldığı gibi, 5.9.1960 günü Ankara�d<ı toplanarak Maarif Şurası'na su­ nulmak üzere bir rapor hazırlayan Milli Eğıitim Planının Hazırhğı ile görevli Komisyon da maarif meselelerimizi düzene koymak amacile çalışmıştır.

Yalnız ehemmiyetle şuna işaret etmek gerekir ki, bir milletin maarifi, yalnız okul, teşkilat ve öğretmen yetiş­ tirme gibi teknik meselelerden ibaret değild'ir, Maarif pr-0blemi, topyekun kültür problemi demektir. Bunlar, milli ülkü prensiplerinin işlenmesi, her alanda batı anla­ yışı ile bilim metodların1ın tatbikı, gerek nazari ve gerek tatbiki yönden eğitim sahasında ileri milletlerin ulaştığı son merhalelerin göz önünde tutulması ve nihayet bü­ tün bunlarla birlikte devrimlerimizin ısrarla ve ci,ddiyet-


6

le üzerinde durulmrak gerçekteştirilmesi gibi birçok mese­ lele.rin girift bir şekilde kaynaşması ve bunların muhas­ salası demektir. Kültür hayatımızda karşıla.şılan güçlük ve aksaklık­ ları gözönünde tutarak, bir öğretmen ve Üniversite men­ subu araştırıcı olmak sıfatı ile, ben de bu konu.yu toplu olarak ele almayı bir vazife saydım. Bu kiiÇük eseri ha­ zırlarken maarifimizdeki esas hastalıkları belirtmeye ve milli kültür ve egitinı işlerimizin hangi temeller üzerine kurulduğu takdirde sağlam, devamlı ve verimli olabile­ ceğin?. göstermeye çalıştım. Bunlar ele alınmamış konu­ lar değildir, fakat dertlerimizi önemine göre sıralamak ve «söylenmi.yecek şeyleri d; söylemek» bakımından bir yenilik getireceğini umuyorum. Diğer meslektaşlarımızın da kültür prroblemlerini ele alarak Maarif Şurası'na sunulmak Ü.zere bir değil birçok raporlar hazırlayacaklarını ve bu çalışmaların topyekun kültür ve eğitim meselelerim.izin doğru yola konmasında birer destek olacaklarını ümit ederim. Ankara, Ocak 1961. Dr. Ahmet TEMIR


'

KÜLTÜ R H A Y A Ti MiZiN ŞEM ASI TEMEL: Ülkü

-ı ı

ı1 I

ARAŞTIRMA

-�

Bflim

_

i

ı

Türkçülük

Türklük ve

üiküSü:

Milli varlı ğımızın ruhu

1

il

AKAD EMİ

Üniversiteler, Bili m Kurumları

il

Üniversiteler, Yük..'\ek Okullar, Enstitüler, Kurumlar

il

Türlü gayeli Liseler

il

Ortaokul ve

TATBIİKAT

Orta sanat Okulları

Eğitim

il

ve

Öğ·retim

1

....

a Tam m y ı k · _s_1 _r��� :.-. l � � �a_ _ ı _ a _ �- _ _u_r

ilkokul

Okul

öncesi:

il

Çocuk bahçeleri

....

;bi,

ı:ı= J.iı:1 ...:ı

" •1-4

� = ,;.ı.

... &ı

ı:ı= .ııı= > liı:1 o

&ı

= ... &ı

Q ...

::= .... :=

tıı::


G İ R İ Ş KÜLTÜR HAYATIMIZDAKİ AKSAKLIKLAR VE SEBEPLERİ

Maarif demek, yalnız eğitim ve öğretim işleriyle uğraşan müesseselerden ibare:t bir varlık demek değildir. Maarif, mil­ li kült:ür ve manevi .hayaJtımızın her cephesini içine alan veya alması GEREKEN 1bir bütündür, eğfüm ve öğretim işleri bıu­ nun ancak ·bir bölüanünü teşkil eder. Mesela, yukardaki şemada gösterildiği gibi :

ı) Bir milletin ülküsü, ideali olmazsa vey a bunun felsefesi eğitiım ve öğretim prensipleri için temel olacak şe­ kilde bilimle, şwurla işlenmemişse, 2) Kendi kültürünü yıakından ilgilendiren milli tarih, dil, milli sanat ve ·alh.lak konulan başta gelmek üzere bütün oi­ li.m dallarında k ayııtsız şartsız modern metodlara dıayıanan akademik çalışma yolları benimsenmemişıse, o milletin ve mem­ leketin e.ğitim ve öğretim işleri de aksaır, çüııük olur,çünkü:

3) Eğit.im ve öğretimin mühim bir kısmı tatbikattan iba­ rettir, bundan maksat, milli i.\lkünün gösterdiıği yol ve yönde genç nesle (ve yetişkinlere) bilim ve sanat alanında elde edi­ len son neticeleri aşılamak, c�hlan ülkü sahibi 'Jı"i;H,; ,.li\ birer vatanda.ş ve iyi bjr insa n olarak yetiştirmek demektir. Ancak bu dünyada millet olarak, hem de komşularımızdan d ah a üstün, daha ileri bir millet olarak yaşamaya azmeb\iği­ miz takdirde varlığımızı muıhıaıf aza edebiliriz. Millet ve devlet olarak ıtopyekftn kalkınma ve ilerlemede, taıbiidir ki, ziraat ve s an ayi ,gibi iktisadi yönleri de göz önünde bulundurmak gere­ kir, fakat memleketin umuım.i kalkın masında temel teşkil edecek yol, bütün bu kalkınmaları bizzat yapan insanı yetiş­ tirecek olan maariftir, eğitimdir, milli bir devlette miHi eği­ tim'djır, haızı cephelerde ,geri kalmış milletler için «topyekü.n milli egitim» dir. Bu fikre bütün aydınlarımızın katılacağı şüphesizdir, fa­ kat problem bununla henüz çözülmüş ol muyor: Türkiye Eği ­ tim Milli iKomiıı;;yonu Raporu gibi ciddi raporlar hazırlaru­ y or, Milli Eğitim Planının Hazırlığı ile görevli Komisyon gibi


9 komi.syonlar kurularak eğitim

yor,

birçok

meslektaşlarunız

meselelerimiz

eserleriyle

müzakere . edili -

bu konudaki

malara katılar.ak birçoğu yapıcı takdire değer teklifler

tartış­

orta­

ya atıyorlar. F'akaıt, maarif işleri m1zin hastalıktan kurtularak

iyileşme yoluna

girebilmesi içi n hen�z kati çareler

üzerinde

birleşilemiyor, maarifimizin esas hastalıkları ve parmak bas­

makla kati bir yön veııilebilecek noktaları ön plana ,alınarak

incelenmiyor ·veya incelenemiyor. Maarifimizin ana derdi ne­ dir?

Bu ,gösterilmiyor, halbuki meseleyi doğru yola yönelte­

bilmek

için

herşeyden

önce bunu

bilmek,

göstermek

gerek­

tir, ondan sonrası bir tatbikat işidir, o kolay, has;talığa doğru bir teşhis koyabilirsek, tedavisi her za man müm�ündür.

Tiil'kiyc Eğitim Milli Komisyonu 2

ay kaıd.ar

Türkiye'de in­

celemelerde bulundulttan sonra Japonya, A merika

in�iltere.

Ba t ı

Almanya ve İıtalya'da ımaarif

BD, Fransa,

sistemlerini o­

kulları ve eğitim çalışmalarını tetkik et.mişse de, o memleket­

lerin özellikleri üzerinde ayn ayn durmamıştır. dış memlekeıtıere ait raporu (s.

130-161)

KomiSıYonun

«şu ·gün. şu saat, şu

zatla konuşma, şu yeri ziyaret etme» şeklinde seyahat prog­

ramından ıbıaşka bir şey değildir. Buna k arşılık eğitimle ilgili

herhangi bir meseleden bahsolunurken toptan : «ziyaret ettj"i­

miz memleketlerin hemen hepsinde.. » (s. 48). «eğitim sistemıni tetkik ettiğimiz memleketlerde.. » (s. 46) gibi oüımlelerle yetinil­

miştir. Sonra raporda şöyle cümleler de var: «Kökleri demok­

ra.sinin i·nsan.lık anlayış�nda olup sınai ve zirai teknolojinin çol< girift faaliyetleri içinde işliyen buıgünün medeniyeti, yük­

s�k vasıflı,

iyi eğitim görmüş yurttaşlar istef>

(s.

11),

«Öğ­

rencilerin eğ·itiminde şahsiyet ve karıakterin teşekkülü ön pli-­

na alınarak öğretim sadece bu. gayenin gerçekleşmesinde kul­

lanılan vasıtalardan biri ,telAkki ediliyor» (s. 15).

Bunlar gösteriyor ki, komisyon üyeleri herhangi b'ir mem­ lekete gittikleri zaman, ancak eğfüm ve öğretimin dış görünü­ şünü incelemekle yetinmişler, milli bir bünyenin içine nüfuz

etmemjşler veya bunu gerekli bulmamışlardır. Japonya'da eği­ tim problemi yalnız «insan nasıl yetişiyor» diıye değil, «Japon ins . anı nasıl yetişiyor» diye araşıtınlımalı idi, aynı şekilde bizim

için enteresan ve önemli olanı Alman letlerin

İngiliz ve diğer mil­

yetişme şeklidir. Peki biz ne y� tiştireceğiz? Dünyanın herhangi bir medeni memleketinde iyi bir vatandaş olabilecek «ins.an» mı . yoksa bir «Tllrk insanı» mı yetiştireceğiz? Tabii­

dir ki, Türle vatanında yaşayan ve Türkiye

adiyle

de v let ku-


10 ran bizler� herş eyd en evvel bir «Türk»

ması

için

ondan sonra bir «in­

Bu sözlerimin yanhş an laş ılm �3 -

san» yetiştirmeye çalışacaığız.

hemen ilave edeyim ki, «Türk» demek, aynı zaman­

kendisine has y üksek aıhlaki meziyetlere s a hip insan > ıdemektir. Ş anh tarihimiz b ize bunu öğretiyor. da

Maal�ef bUJgün işin btl

ülkü

«ideal

bir

cep he si biraz değil, pek

çok

Bu ıgerçeği

ihmal edilmiş dıUıııumda.dır.

göz

önünde tutarak

t Türk

diyebiliriz im, birçok i dealler i çerisin de «mifüyet ideali»

ülküsü, Türkçülük p roblemi ) bizim şu anda üze­ dıumıamız g er eken en önemli bir meseledir. Manevi

Ulusçuluk rinde

hıayatımızın bu cepıhesi iıyice

işlenmeden _ve hazı rlanm ad an

mru bi1giıye dayanılarak yıürütülımek istenilen bi:r eğitim s is­ temi bizi s elamete götüremez.

Dış memleketlerin ped aı go j i ve topyeku n maarif işleri in­

gereken diğer mü'him no1' t� da,

celenirken dikkat edilmesi

eğit-ıbilim alanındaki son nazari

ar aştırmaların gıöz önünde

tuıtuıımasıdır. Ya lnız eğitim

ve

teşkilatlann incelenm.esile

maaııif

doğru yola konamaz,

ö·ğretiımle ilgili problemi

çünkü tatbikat,

müessese

ve

çözülemez

ve

her zaman müspet bj­

lim ve ,g.üveni!ir felsefi görüşlere dayanmak z orun dad ı r. Bu açıklamaların ışığı altında

maarif ve

kültür hayatı ­

nu.za bir büitün olar·ak baktığımız zaman, bazı ciddi sarsıntı­ larla karşı karşıya bıulunduığumuzu görürüz. Bu aksaklık ve g eriliğimizin sebe·pi er ini b aşlı ca 4 grup altında to playabiliri z :

ı.

Türk ulusçuluk

ülküsünün

problem olar.ak ele alınmamış, mentiş

ve millete mal

(milliyet

şuur la yeter

edilmemiş

olması;

bu

id eali nin )

bjr

derecede işlen­

ülkünün

geli:�­

me ve yaşaması için esas şa:rıtlardan biri olan ve Devlet siya­

seti'nden

ayn

yür ü yen

«milli

siyaset»

meselesinin

kavrarı -

mayışı,

2.

Gerçek bilim met.odlarının

tatbik edilmeyişi , modern .biliım türlü aydın ıu7ımanlann azlığı man

3.

yerinde kullanı lmayı şı ,

Devrimler.imizin

edilmeyişi ,

bazı

ve

ilmi

önemle

d evrimJenmi.Zlin

mfil edilımesi, (mesela: «Dil

gerektiği

metodlarile

şek il ve ölçüde mücehhez kül­

mevcutlarının

ahlak

ele

alınarak

hala

Kurumu

da ı her

z.ı­

noksanlığı,

yanlış

ısr arla

tatb ik

anlaş:ıl ar·ak

ib­

bir bilim kurumu mudur,

yoksa kamu yararına çahşır -kundura cılar derneği gibi- bdrr·


11 .

dernek midir?» şeklinde tantışmalarla vakit geçirilerek, Avruıpa'da bundan 200 yıl önce çözü lmüş olan meselelerden ha­ bersiz kalınması). Yukarıda işaret

edildiği gibi, mmanlann

eline bırakıl­

mayışı yüzünden ilmi konularla ilgili devrimlerin aksaması,

4.

Maarif sistem, teşkil!t ve eğitim-öğretim meselelerile

ilgili prb o lemlerin, milli kültür meseleleri ön planda tutula­ rak

uzun

vadeli ve i1ıne daıyanan proğrama göre ayarıanmayışı

Şimdi bu konuları ayrı ayn gözden geçirelim.


1

Ü L K Ü

(

=

İDEAL = l\'IEFKÜRE)

1. Ülküniin tarifi, 2. Kültür ve ülkü, 3. Millet ve Milliyet ülküsü, 4. Türklerde Milliye.t ülküsü, 5. Devrimlerimiz ve Türk Milliyetçiliği, 6. Türkçülük ve milli siyaset.

ÜLKÜNÜN TARİFİ.

1. Felsefede ülkü,

beşeri

faaliyetlerin

yüksek ve mü­

en

kemmel gayesi yahlllt bir şeyin en mükemmel hali anlamına

gelir. Bu henüz olmayan, fak.at nasıl olması gereken bir şe,y­ Ülkü, yüksek bir gaye et:r.afında fikir, his ve irade kuv­

dir.

vetlerinin muvazeneli

ve derin bir tarzda

kişinin bütün

hunu sarması ile teşekkül eder. F'ertleri n Mesela

t

de kendi sahalarına

göre birer

ülküsü

ru­

olaıbilir.

ahlak imini hedef edinen bir kimse için ülkü mükem­

melllik ir;

bilimde

sanaıtlarda ülkü.

ülkü

yüksek

hak.ikatın ve ilahi

bulunmasıdı r

gµ zel

güzelliğin bıu:Iunmasıdır.

Ülküler bilgi değildir, bilgiye ve ilme dayanııar,ak muhaıy­ yile ve mantık yardımı ile kurulan umumi tasavvurlardır. Bü­ hayat

görüşleri bu gibi umıuımi tasavvur­

hayatına

daha mükemmel bir şekil vermek

tün dini ve felsefi lardan çıkar. Cemiyetlerin

iddiasile o:rtaya atılan içtimai

ülküler de vardır, mesela Al­ man filozıoflu Fr. Nietzsche için ülkü üstün ins,an (Übermensch)

yar.atmak, Fichte'nin ideali milliyetçilikti, rak komünizmi,

mus)

Hitler

de· milli

K..

sosyalizmi

M.arks ülkü ola­

(National-So�ialis­

ortaya atmıştır. Görülüyor ki, içtimai hay.ata yeni yön

veren şey iktisat ve teknoloji değildir, belki insanların olay - ­ · lar ve şeyler üzerine yarattıkları çok umumi birtakım tasav­ vurlar,

ideaıllerdir.

Ülkü öyle bir

sıcaklık kaynağıdır

ki,

bununla tutuşan

kalplerde irıade akıllara hayret verecek derecede kudret kaza­ nır aıhlfilti istidatlar üstün bir şekilde , ülküye malik olan cemiyetlerin harikıalar

yaraıtacak

kazandıkları

ad bırakımış olan

malümdur.

Dünya ı

tarihinde

gelişir.

Müşterek kUıdreıtı


13 milletler,

şöhretlerıini

herşeyden

önce müşterek

ideallere

borçludurlar.

şu a nda bizim için önemli olan şey, böyle bir müşterek ülkünün ıtespiti ve felsefesinin işlenip geliştirilmesidir. Ülkü­ müz öyle bir şey olmalıdır ki, bunu herkes tabii saysın. te­ reddüde .düşmeden bıunu k:ol.aıyca benimsesin. Din müşterek ülkü olarak tariJhiımizde baz.an rol oynamış­ sa da, buıgün artık böyle bir yol tutm am ıza imkan yoktur. Aynı şekilde, ahlakın da bir milletin hayatında biricik müşterek ülkü ve esas kuvvet kaynağı olma.si imkansızdır; çünkü ahlak bir neticedıir, :gıdasını sevilen başka bir kaynak­ tan a1mağa mecburdur. Buna göre en 1tabii yol, ülkümüzü millet sevgisinden al­ mak olacaktır. Bu asırıcla milliyet ülküsü, millet urz.uvla n ara­ sında müşterek bir bağ ve ahlak karakteri için kaynak ola­ rak başta gelmektedir. Türk milletinin her bakımdan k uvv etlen erek yükselmesi için her çareye başvuran ve bunun ana yollarını çizen Atatürk de bizlere milliyetç · ilik ve milliyet ülküsü prensibini miras ola­ rak bırakmıştır.

2.

'

KÜLTÜR VE ÜLKÜ.

Kültürün Tarifi : Kültür kelimesi, (Fransızca culture, Almanca Kultnr), fi­ kir adamlarımız tarafından kullanılmış ola n Arapça lıars ın karışılığıdır ve .L3Jtince (agri) cultura sözünden gelmektedir. Esas anlamı şöyle ifade olun abili r : «Toprağı sürüp gıda ye­ rinde kullanılan bitkilerin ekilmesi ve yetiştirilmesi». Bıuna benzetilerek kültür sözü, kişilerin manevi hayatı için de kul­ lanılmakta ve bu yönden şu anlama gelmektedir: «Gelenek, san·at ve diğer manevi kuvvetlerin geliştirilmesiyle kişilerin mükemmelleştirilmesi, çalışmalarının netices�. ic.aıtlarmın or­ taya koyduğu varllklar, hedefli ve planlı bir yaşayış tarzı, içimizdeki ve çevremizdeki dünyanın mükemmelleşmesi». '

.

Kültürün Tasnifi : Kültürü tekamülüne göre : a) İptidai halkların kültürü ve b) Yüksek milletlerin kültürü diye; hayıat sahasına göre de: a) Manevi kültür ve b) Maddi kültür şeklinde sınıflan­ dıraıbiliriz.


14

Kültü r Sistemleri :

Kişi lanlarına

iradesinin kültür şeklinde tezahür etltiği faaliyet bazı

filozoflar

(Spengler) kültür

sistemleri

demiş­

lerdir, mesela: Dil, din, san•aıt, hukuk, devlet ve cemiyet ha­ yatı gibi.

Milletlerin

özelUğini teşkil

eden

kültür ile millet­

ler.arası mahiyet taşıyan rnedeniyet•in ( Zivilisa1tion)

ayrı ola­

rak göz önünde tutulması, ·araştırmalarda kolaylık teşkil ede­ cektir. Kültür ile medeniye.tin birbiriyle ilgisi: İ ç ile dış, mev­ cuıt ile yapılan,

organik

varlıkla

mekanik varlık,

maksat ile

vaısıta giıbidir.

Kültü rün Değerlendirilmesi ve Kiilt\ir Buhranı : Ki§ileııin dünya ve

Tanrı

hakkındaki

görüşlerine

ıhayat­

tan bekledikleri maksat ve ülküleriİıin durumuna gör kültür bir değer kazanır ve şuurlu hale gelir. İnsanlar muayyen bir kültü r sistemini ülkü olarak benimseyebilirler, mesela klasizm ve idealizm devrinde Avruıpa'da kültür, hem.en hemen hıuma­

nimı ile aynı anlama geliyordu. Herder kültürü daha yüksek

tabiat diye tavsif etmiş, Kant ve Fichte ise bunu: «Kültür,

insanın

aklın yardımı ile kendi tabiatının hissiyatlannı yene­ , rel{ kazandığı .hürriyet.tir» şeklinde tarif etmişlerdir. İdeal bir şekilde kültürun değerlendirilmesi, 1ancak bilim­

le ülkünün yan yana yürrümesiy ı le,

yani

yüksek bir bilgiye

sahip olan ( küJJtürlü) ki.mı.selerin, aynı zamanda ülkü yönün­ den de mücehıhez o1ma1ariyle mümkün olabilir kültürlü insan

=-=

(ülkü

saıhibi

ülkülü aydın) .

Milli bir topluluğu bıu bakımdan ele aldığımız zaman gö­

rü.ruz

ki. o milletin özelliklerini, hayatının gayesini iyice kav­

ramayan ve bu yönlerden şuıurlu

bilgiye

yani

ülküye sahip

olmayan zümrelerin iş başına gelmesiyle ülkü ile kültür ay­ kırılaşır, kültür buhranı başgöster:ir, millet ve devletin tehlikeye düşer

(ülküsüz medeni insan

=

hayatı

ülküsüz aydın ).

Hayatta kültürle ülkünü'n ahenkli bir şekilde biribirlerini tamamlaması ve yan

yana yürümesi na�ari ve ideal

olarak

düşünülmekle beraber, maalesef bu yolda aksaklıklarla, yani

kültür buıhmnlariyle de kaırşı1aşılmaktıadır. Mesela, çoğu za­ ma� tahsil. yanlış olarak �ültür ve ülkü ile bir tu tulmakta­ dır. Halbukıi', ülküsüz aydınlar yanında ülkü s1ahibi cahillerle de sık sık karşılaşmak mümkündür. öyle haller olur ki

ülkü cephesi

Bu hata yüzünden bazan göz önünde tuıtu1madan ay-


15

dınd:an ıher şey beklenir, seçkinlikte aydın ve medeni olmak­ tan fazla bir meziyet aranmaz, .ancak zamanla ıhalkın özel­ liklerinden uzak ıbu gibi aydınların haıtaları meydana çıkar ve artık umumi efkar tarafından desteklenmez olur. Milll bir topluluğun geleceğini emniyet altına almak için, kültür bıuıhr.anının sebeplerini araştırarak buna karşı mücadele et­ mek gerektir. Halk ye Milli Kültür :

Yukarıda aıdl :geçen ülkülü .aydın ve ülküsüz aydın züm ­ rele r yanında, bir de az 1tahsilli veya tahsilsiz, .fakat milli kültürün canlı bir müzesi olan halk tabakası gelir kt, bun­ lar da işlenmemiş -bir şekilde muayyen seviyede ülkü sahibi­ dirler. Kültür buhranına karşı mücadelede halkın durumu önemli bir rol oynar. A:ydınlar neye malik ve neden mah­ rum olduklarını, halkın neyıe muhtaç ve ne ile mücehh� bulunduğunu bilmelidirler. Aydınların en büyük hatası, ıhafk gerçekliği" ve gerçek halk değerleri bak.ıımından nazari bilgi ve tek taraflı tecrüıbelerine aşın ·güven beslemeleri, gu­ rura kapılar.ak hüküm yüııütmeleridir. Çoğumuz, kendıimizi · bu gibi şeylere ezelden aşına sanırız, yanlış bilgileri bilmek sayarız. Hiçbir ihtiısasımız yokken. kendimizi mütehassıs sa­ yaınz. Aydınlık (münevverlik) tahsil vasıtasile kazanılan bir özelliktir. Tahsil ise, kitaplar, dersler, ders tatbikatı, labora­ tuvarlar ve bunlardaki çalışmalar saıyesinde milletlerarası müşterek fikir, usul ve tekniklerin elde edilmesine yarar. Ay­ dınlar zümresinden büyük bir çoğunluğun kültür adına malik olduğu şeyler bunlardır, yani milli kültürden ziyade medeni­ yettir. Tıaıhsilsiz olanlar bıuı medeni mazhariyetlerden mahrum­ durlar, buna karşılık cemiyetin tarihi değerlerini, teamül ve adetlerini benimsemek mevkiindedirler. Milli hayaıtın dini. ahlaki, hukuki, fikri, iktisadi, lisani ve san'at kıaynaklarına daha yakındırlar. Halkın dünya. göl'1üşü bu kaynaklar:da giz­ lidir, kullandığı sözler, y1aptığı cümleler, söylediği meseller, naklettiği hikayeler ve ortaya koyduğ;u hikmetler ile belirir. Aydınlar onun düşünüşündeki tarzı, duıyuşundaki uslubu zaptederek, şiirini, muzıgını dinliyerek, raksını, oyunları­ nı seyrederek, inanış ve aJhlaki prensiplerine nüfuz edebilirler. Halkın giyinişinde, evinin mimarisinde. mobilyalarının sıadeli­ ğ"indeki güzellikleri tatmak, masallarını, fıkralarını, menkıbe-


16

!erini, e.sk.i törenden kalma akidelerini öğrenmek, halk kitap­ larını okumak, coşkun bayramlarını canlandırmak., milli mü­ zeler vücude getirmek suretiyle halkın vicdanına girebilirler. Kültür müzeleri ve halk ruhuna intibak ederek milllleşebi­ lirler. Kültür denen şeyin temeli halktadır. Kültür davası öğretmek, maarij götür­ tek cepheden halka. okuyup yazma mek ile h�ledilemez. Aydınlann halka götürebilecekleri şey medeniyettir. Halkla kayn�şmak ve h�a himnet etmek iki cepheden yürütülebilir: ı) Halktan kültür terbiyesi almak için halka doğru gitmek, 2) Halka medeniyet götürmek için thal�a doğ­ ru gitmek. Halka doğru g·it . mek aynı zamanda küı.türe doğ­ ru gitmek demektir. Çünkü, Ziya Gökalp'ın ifade ettiği gibi halk milli kültürün canlı bir müzesidir.

3.

MİLLET ve MİLLİYET ÜLKÜSÜ.

Burada milletin ne olduğu, nasıl meydana geldiği gibd , çözülmesi güç }\onularla uğraşacak değiliz. Bizim için önem;, li olan cihet, milletin eğitim noktasından ihatası ve eğtim vasıta.sile muhafaızasıdır. �illiyet fikri, insan toplulukları arasında fertlerin muay­ yen bir zümreye bağlı bulunması şuurudur, fertlerin milli benlikler,ini idrak etmesidir. Fertler kendıi hayatla:rının, ken­ di nesillerinin, adet ve geleneklerinin, dillerinin, şeref ve ba­ g;ımsızlık gibi her türlü kıymetlerin ancak milli varlıkla y�ı­ yabUeceğine kanaat getirirlerse milli şuur derinleşMek ve hi'slerle birleşerek iman ve ülkü haline gelir. «Herhangi mü.ş­ terek bir ·iş sayesinde ve mesela ziraat, ticaret, müşterek .ge.. fenek, kanun, lıükümet ile bir milletin idame edilmesi müm­ kündür sanılır. Evet, bütün bu sayılanlar millet anlamının şümulü içindedir. Fakat idari kuvvet ve kudretin ahlakın, gelenekler.in, kanunun, hatta çalışmaların bütün :Ometıerde Allah ta.savvurlariyle sıkı sıkıya bağlı bulundtiklarını hatır­ latmak adeta lüzumsuzdur. Çünkü millet, sadece bir.birine fiziyolojik bakımdan benziyen fertlerin az veya çok sayıda bir mekan üzerinde birleşmeleri değil, daha ziyade bu fert­ ler arasındaki şuur iştiraki birliğıidir, bu i.cıtir.ak dosdoğru ifa­ desini ancak müşterek dilde bulUf>> (Schelling). Şuur birliği, ifadelerde ayrılıklar bulunmakla beraber, bü-


17

yük fikir . adaımlarının millet konusunda kabul ettikleri müş­ terek bir esastır. Milletleri hanıgi yönden incelersek inceliyelim , onun bir­ çok kısımlara bölünen bir bütün ve birçok cemiyet bağları­ nın ·düğümlendiği bir merkez olduğunu görürüz: Yukarıda, ancak milletlere dayanarak kurula;bilecek bir beşeriyet, aşa­ ğıda her türlü soSy•al bölümler, teşekküller var. F'akat bütün bunlar, kendilerini' saran ü-stün bir bıÜtünün parçalarıdırlar, bunlar ancak millet realiıtesi içinde var olabilirler. Millet, ya­ şaımanın ş.artı. olan bütün beşeri fonksiyonları içinde topla­ yan tam bir bütündür. Davaısı insan ve insanlık olan her dü­ şüncenin, her çeşit hareketin dönfrm noktası millettir. Milliyet fikrinin bazı kavimlerde teşekkül edemediği hal­ de bazılıarında bütün taırihleri boyunca bir yaşayış ve bağım� sızlık prensibi olduğu görülmektedir. Mesela Fenikelilerde ve Kartacalılarda milliyet fikri yoktıU. Türlü ırk ve milletlerden zengin olmak gib:l kurulan bu iki devlette para kazanmak, ve geçiri birtakım esaslar başta geliyordu. Fakat yaşatıcı yaratıcı birer unsur olmayan bu gibi geçici ve sathi fikirlere bağ'lanan bu milletler az zaman sonra sönerek tarihin yok­ luğu içerisine karışmışlardır. Buna karşılık Türklerde milliyet fikri her zaman canlı kalmış ve Türkler bundan kuvvet alarak şeref ve bağımsız­ lıklarını muhafaza edebilmişleııdir. Eski milletler arasında Yunanlılar ve Romalıların da urzun müddet milliyet fikrine bağlı kaldıklan görüJmfiştür. Avrup.a'da milliyet fikri yüz yıl önce canlanmıştır. Bu gecikmenin sebeplerini Hıristiyan dininin yüzyillarca Avru­ pa•ya hakim olmasında a:ramak gerekir, din müşterek bir bağ olmaktan çıkınca bağımsız devletler kurulmuş ve bu su­ retle milliyet fikri her tar.afa yayılmıştır. Milliyetçiliğin pren­ siplerini işleyen ve inceliyen Avruıpa'lı tarihçi, dilci filozof­ ların tuttuğu yol «taıbii hukuka dayanan milliyetçiliktir», ya­ hiçbir milletin diğerini ni: Milletler eşit· hakla�a maliktir, eZ!llleğe ve esareti altına almağa hakkı yoktur. Her millet kendi tarzında . umumi kültüre yardım etmelidir.. Bununla beraber her milletin birinci vazifesi, kendi kültür işlerini en iyi bir şekilde düzenlemek ve tamamlamaktır. Bu yeni görüşle insan sevgisi, : milliyetçiliğin genişletilme­ sinden başka birşey deği. ldir. İnsanlık yüksek tepelere ancak


18 milliyetçilik

yollarından

gidilmezse insanlığın

geçerek

gidebilir.

çık.mazlaıra

Dünyada bütün milletler komşularının

miyle kurtulur, hala esaret h1ayatı kavuşur ve

her millet

faaliyetlerle serbest

kendi

ve

Bu

tabii

yoldan

saplanması muhakkaktır. tecavüzünden

tama­

süren milletler hür:riyete

yurdunda

bağımsız bir

yaradılışına

uygun

tarzda ıgelişirse,

ancak

o zaman insanlığın ve kültürün daha

ziyade mükemmelleş­

mesi

bir millet zümresine

beklenebilir.

insa · nlaTın

muıayyen

mensup olması ve bu zümre içinde rahatça ve serbesıtçe çalı­

şıp

gelişmesi

dünyada

mev,cut

bütün

kıymetlerden daha ÜS­

tündür. ins.anların tekamül tarihleri de açıkça gösteriyor ki, milliyet hisleri en iptidaisinden en mükenuneline kadar mil­ letlerin hayat prensibidir ve insanların tabii temayüllerine de

uygundur.

insanların

is.t.'.datlarının

ezilmesi

ve

is.tidatlara

gelişme

imkanı verilmemesi nasıl· tabiat kanununa aykırı ise ve böy­ le

nasıl

insanlardan

şahsiyetler

meydana

kuvvetli gelmezse,

karakterler

kanunlaınna o derece aykırıdır. Gördük

ki.

millet

ve

milletlerin

dedigimiz

topluluğun

rine perçinleşen insanların taşıdıkları

sağlam

ezilımesi de özelliğini,

ahlaklı taıbtaıt biribi­

müşterek şuıuırda ara­

mak gerektir. Bu şuur, milleti teşkil eden fertıerıin hareket ve fikir birliğıinde, nihayet müşterek his, görüş, düşünüş. ve de­

ğerlerin taşıyıcısı olan müşterek

d i 1 d e

ifadesini bulur.

Fakat unıuıtm.amal1yız ki, bu şuıuır birliğ·i yalnız harp esnasın­

da değil, sonu gelmiyen bir savaş alanı olan sulh zamanında

da her an tehdit altında bulunmaktadır: Ölüm dediğimiz ka­ çınılmaz akibet. yalnız fertleri değil, millet içinde kurulmuş

olan birliği de onlarla beraber silip süpürmek ve yok etmek

ister,

fertlerin

birlik

şuuru

manevi değerleri de maddi rükler.

Nilhayet kısa zaman

bıakıımından

varlık.lan

kazanmış

oldukları

ile birlikte mezara sü­

içerisinde toprağa giren bir ne­

sille bera ı ber cemiıyet ve riıillet de tarihten silinebilir. Buından yetmiş yıl önce bir milleti ·teşkil birisi hayatta lüplerıin

eden fertlerin hemen hiç

değ-ildir. ·Kurumların, mesleki

yetmiş

yıl

önceki

üyeleri

göçmüş

derneklerin, g.itmişlerdir.

ku­ Hal­

buki bütün bu mıüesseseler ve onları çeviren millet ayakltadır. İlerleme farkları bir tar:aıf·a, .hisler,

görüşler, tavırlar,

adetler

ve dil, . yani milli şuur ve ruh hala yaşamaktadır ve yaşıyacak­ tır da.

Şu halde ni.s.illerin kaçınılmaz

akibetlerine bakmadan

milletlere ölmezEği veren vasııta ve kuvvet nedir?

Bunu yal-


19 nızca yeni doğıUJmlara ve yeni nesillere bağlamak. müımkün de­ ğildir. Çünkü vernset ancak uzvi ve ruhi varlıkları intikal et­

tirir.

Çocukların y-eryüzüne geıtirdikleri şey bundan ibarettir.

Şu halde

bu

kuvvet ve kudreti

13.zı.mdır ki, buı da eğitimdir .

başka bir ·vasıtada aramak

E ğ

i

t i m,

nesillerin değiş..

mesi karşısında bir bütün olan millete devamı Sıağlayan esas vasıtadır.

4.

TÜRKLERDE MİLLİYET ÜLKÜSÜ

A vrepa'da on dokuzuncu yüzyılda cereyanı Türklerde

başlıyan

milliyetçilik

çok eski zamanlardan beri mevcuttu.

dokuzuncu yüzyıla kadar

milletlerin

On

hayatında devlet prensibi

duruma hakimdi. Halbuki bundan binlerce yıl önce Türklerde devle� mefhumu milliyet mef.humu ile İnsanlarda milliyet .hissi milletlerin

beraber yürümüştür.

lmruluş devirlerine

da­

yanacak kadar eskidir. Yeni olan �ey bu tabii ve içtimai ben­

lik hissin.in şuuı:ııun o

altından

şuur saıhnesine

müphem hi8.sin muayyen bir fikir

mesidir.

Türk milletini başkıa

şeklini

milletlere

çıkması

yani

alarak küı�ürleş.

üstün kılan

nokta

işte buçlur. Evet. dünyada hi.çbir millet, milli benliğini Türklerden ön­ Türkler kadar kuvvetli bir surette idrak etmemiş ve

ce, ve

e�ki devirlerde milliyet Ti"'.rklerde

oynadığı

rolü

duygusu hiçbir o:ynamamıştır.

milletin En

iptidai

hayıaıtındıa zamanlar­

dan bUıgü.ne kadar, bazı duıraklamalara rağmen, Türklertie mil­

liyet duygusu her z.aman hakim bir prensip olmruı ve bunun sayesinde Türk Milleti her devirde şeref ve bağım.�ızlığmı ko­

ruma:ğ·a muvıa,ffak olmuştur. Tli.rklerin, insanlığın sınırını milliyetle ıtab ı dit

eden

görü­

şü. on iki asır önce Orhon y.azıtlannda şıu sözlerle belirtilmiş.

tir: Yukarıda mavi gök, aşağıda kara yer yara.tıldıkta ikisinin

ar8<>.ınd':"', kişi eğlu y�ratılmış. Kişi oğullarının üzerine benim

� ::ttalarırn Bumin Kaganla İstemi iKagan hükümdar olmu "i. hü­ kümdar olunca Türk milletinin devletini, töresini idare etmis.­ Icr, rlii?:enleınişler.

Ti;.rklerin eski efs,anelere dayanan milli imanları o kadar

köklüdür ki, "Tü.rkler bü.ıtıün tarih boyunca

milleı�leri uğruna

yaptıkları her türlü kahramanlıklarını ve fedakarlı larını bu :mana ve bu imandıan doğan şevk ve heyecana

borçludurlaır.

Esasen on1ar T�nrının en değerli ve öz evlatları

olduğu


20 kanaatini eskidenb�ri t aş ım akt ad ırla r. Onlar kendilerini haklı olarak diğer milletlerden bedence kuvvetli ve ruhça ü stün sa yarlar Kaşgarlı Mahmud'un Div an ma göre T ü r k sözü: Tanrının, Nuhoğlu Türk-'Ün oğullarına verdiği bir addır. Pey gamberin bir hadisinde de şöyle deniliyor: Benim bir or­ dum vardır ki, ona Türk adını verdim. Onları doğuda yerleş­ tirdim. Bir ulusa kızarsam, Türkleri o ulus üzerine musallat kılarım. .

'

İ şte bu, Türk için bütün insanlara karşı bir üstün lükıtü r , çünkü Tanrı onlara yer

yüzünün

l eştirmiş Türklerde

ad vermeyi kendi

üzerine almıştır. Onları

en yüksek yerine, havası en temiz ülkelerine yer­

ve onlara kendi sadelik,

ordum demiştir. Bu nunl a beraber sözü yerine getirmek, büyük­

övünımemek,

leri ağı rl amak, edep, gibi övülmeğe değer

tatlılık,

sevimlilik,

sayısız iyilikler

yigitlik ve

mertlik

de görülmektedir.

Türklerin üstün bir millete mensup olduklarını, tabiatın korkunç kuvvetleri ruşında hiçbir kuvvetin kendilerini yene­ miyeceğirıi 1200 y ı l önce Bilge K ag an Orho n vrazııtlaırındaki şu sözleri ile en güzel bir şekilde ifade etmiştir : : Türk Oguz Beyleri, millet işidin: yukardaki gök çökmedikçe, aşağıdaki yer , delinmedikçe Türk milleti, senin ilini töreni kim bozabilir? Ve 1200 yıl sonra Atatürk gençliğine hitap ederken : Ey Türk istikbalinin evladı! İşte bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen Türk istiklal ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muh­ , taç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur! demekle Türklerin ezel'i ve ebed'i kudretini ve buna olan iman­

l arını

bir daha canlandırmıştır.

Mill'i şlııur u bu derece kuvvetli ve mill'i ruhu bu k a dar sağ­

lam olan bir milletin şerefsiz ve istikHilsiz yaşamasına imkan

yoktur. Milliyet ülküsünün bir ha yat ve içtim ai ahlak kaynağı olduğ-una bundan

daha iyi misaller

gösterilemez.

B ü tün Türkl erin İ sla m dinini kabul etmelerinden içt imai ·

·h ayatlarında

sonra ·

değişiklik olmuş.sa da, bu durum onların

ahlak! karakterlerinde büyük bir taıhavvül husule getirmemiş­ tir. İslam dininin zamanla. Türklerin r uhun da

uy.andırdı ğı ta­

havvül, din ideali k arışısı nda milli yet fikrinin gö l gede kalması ve Türklerin kendi mi lletine mensup olm a.y an Arap ve Acem gibi m�Uetlerle b'ağdaşm asıdı r. Irklarının asaleti ve kuvveti

det Müslümanlığı n

koruyucusu

dolayısile

T ü rk ler uzun

rolünü üzerlerine

müd­

a�mışlardı

.


21

Türkler bir tarafıtan İslaım dininin genişlemesine yardım e­ derlerken, diğer tar,aıftan onu Hıristiyanlığa karşı müdafa.aı etmişlerdir. Haçlı seferlerinde Türklerin yardmıı olmasaydı İs­ , Iamlık perişan bir duruma düşerdi. Osmanlı İmparatorluğ1u kurulduğu z.a.man din ideali Ka­ nuni Süleyman devrine kadar canlılığ·ını ve saflığ ını muıhaıfaza etmiş ve bu zamana kadar Türkler büyük ve kuvvetli İmpara­ torluklarını yaşaıtımaya muvaffak oluşlardır. İnhitat devrinde dıin ve aihlak.ın temelinden sa!'.sılma:sı Osmanlı İmparatorluğu­ nun çökmesine sebep oLmuş ve :bu hal meşrutiyet devrine ka·· t dar devam. etmiştir. Türk dünyasında din ülküsünün öne alınarak milliyet me­ seleler;inin ikinci plana atılması, yalnız Osmanh İmparatorlu­ ğ·u için değil, bıüJtün diğer Türk ülkeleri ve boyları için de feciı sonuçlar doğur.muştur. Bu yüzden değil midir ki, birleştikle­ ri takdirde bütün. dünyayı Türk yapacak kadar muazzam kud-: ret saıhibi Yıldır:im Bayezit ile Aksal{ Timur biribirlerini çiğ­ nemişler, Moskova çarlığının tehdidi altında kalarak yıaırdıım istiyen Kazan Hanlığına Osmanlı İımparatorlıuğunun en kud­ retli zaımanında yardım eli uz.aıtılmamış ve bunun bir neticesi olarak Türkiye dışında kalan Kazan, Kırım., Türkistan ve Kaf­ kasya g"ibi öz Türk Yurtları istila ve oradaki Türk boyları esir edilmiştir. Meşrutiyet devrinde artık din ve çürük temellere dayanan o�.manlıcılık siyasetinin devleti kurtarmak için işe yara,yamı­ yacıağı anlaşılmış ve bu hal Türklerde milliyet fikrinin tek­ rar canlanmasına sebep olmuştwr. Türk aydınları A vrupa'da di­ ğer milletlerde görülen milliyet fikrini ve cereyanlarını Türk gören gençliğine aşıla.maya çalışmışlardır. Avrupa'da tahsil yüzlerce Türk gencinin de bu gaye uğrunda müspet ve faydalı faıaliyetleri görülmüştür. Meşrutiyet devrinde Türk milliyetçiliğ"i bir fikir olma.ktan çıkarak tıatbikaıt yuluna girmiş , bir t,araftan edip ve şairler bu­ nu heyecanla terennüm ederken. fikir ve ilim adamları da bunu ilmi ve felsefi yönlerden işlemeye koyulmuşlardır: Vefik ve Süleyıma.n Paşaların arkasından gelen Necip Asım ve Velet Çelebi gibi zatlar dil ve tarih salhasındaki araştırmalariyle, Mehmet Emin Yur:dakul saf Türkçe şiirleriyle bu fikri destek­ lem',ş, dış Türklerden Kınmh İsmail Gaspıralı Dilde, Fikirde, i�tc Birlik düsturunu ortaya atarak, bütün Türk dünyası için


22

müşterek bir edebi dil uğrunda çalışmış, Yusuf Akçura, Hü­ seyin Zade Ali giıbi şaıhsiyo�ler de milliyet meselesinin nazari müdafaasını yapmışlardır. Türlü edebi ve ilmi eserleriyle, yüzyıllardan beri ş.uıurdan kovulmuş bulunan Türkçülük ülküsünü tekrar Türk gençı:ıgı­ nin şuıu.ınına sokmıağa ve kalplerini alevlendirm.eğe hizmet etmiş olan idealisıt Ziya Gökalp, Meşrutiyet devrinde Türk Mil­ liyetçiliğinin ilmi otoritesi olarak temayüz etmiştir. Ona göre saf ve tem.iz milliyetçilik, halkçılığın, iyiliğin ve kuvvetli ira­ denin tükenmez b;r kaynağıdır. Etu kaıynaktan kana kana içen1 er f!tıhlarını tasfiye ederek yükselirler, kaıhırumanla�ırlar ve milletleri uğ,ııun a her türlü fedakarlığ a severek katlanırlar. Türk milliyetçiliği son gelişme safhasını Ata:türk'ü n him­ meti ile istiklal Mücadelesinde ve Cumhuriyet devrind � y aşıa­ mıştır : Biz Türkler bütün tarihi ha�tımızca hürriyet ve istiklale timsal olmuş bir milletiz diyen Atatürk, milli mücadelede bdl­ h assa şu iki kuvvete dayanarak ve· güvenerek hareket etmiş.tir: Bi ri, Türk milletine karşı beslediği sonsuz sevgi, di ğeri de T i.irk milletinin istiklal aşkına ve fıtri kabiliyetine olan sonsuz iti­ madı. Aşağıda aynca işaret olunacağı gibi, Aıtatürk devri kültür hayaıtmınz1n gerek i.Ukü . gerek ilim ve gerek eğitim-öğretim iş­ le,ri b.::ıkımmdan ilerisi düşünülerek girişilen büyük ve ıheye­ canlı bir başlangıç idi. Fakat onun ölümünden sonra ve ·bil­ hassa sı0n y ıllarda geç.irdiğiımiz krizler. kültür ve milliyetçilik prensiplerimiz,de ve devrimlerin tatbiki nde aksamal.ara sebep olmuştur. Bundan sonra yapılacak iş, bi\+:ü.n Türk aydınlarının sefer­ ber edilmesi. devamlı te�kilatlarla ve topyekfın milli eğitime önem veren mü.esıseselerle milliyet ülküsünü ve buna dıayana.­ rak bfüm z'.hn ':yetini. temiz ahlak ve karakteri Türk milletine ve Türk gençlerine maletmek olmalıdır. Bazı aydınlarımızın dii.şündii.kleri gibi milliyetçilik ü.lkü.müzü.n artık son merlhale­ r ini bulduığu fikri ne kapılarak bunı.1 eıe almazsak bi".yü.k bir hata işlemiş oluruz. Evet Türk olarak benliğimizi idrak etıtik, milli bir devlet de kurduk, fakat ilerisi nasıl olacak? Olduğumıuz yerde saymayaoağımız.a göre, ilerlemek için nasıl bir yol tu­ tac::ı. ğız? Prensiplerimiz ve ülkümüz nasıl bir felsefeye dayana­ cak? Elt.mlar çözülmesi gereken ilk meselelerdir. Türk Devleti-


23

n'.n ve Türk Milletinin ölmezliği, ancak bu işlerin gerçekleş­ mesinde hiçbir kayıtsızlığa ve müsamahayıa meydan venniye. cek şekilde ç alıştığımız t akdirde tam bir emn iyet altına alın­ m ış olur.

5.

DEVRİMLERİMİZ VE TÜRK MİLLİYETÇİLİ Öİ

Memleket�mizde yapılan devrimleri üç grup alıtında muta­ ıaa edebiliriz : 1) Türki ye'nin dış görünüş.ünü ve iktisadi kal­ kınımayı hedef tutan devr:ımıer, 2) Sc-syal devrimler, 3) K ü l tıür devrimleri, yani millet olarak öz varlık ve benliğimizin tanırunasında yardımı dokunan Türk Dili. Türk T ar ih i ve Türk s anaıtı ile ilgili araştırmalar. Yukarda ülkünün bilim o lm ad ığın ı fakat bilg:ye ve Hme dayanılarak muh ayyi le ve m antık yardımı ile kurulan umu.mi t&Savvurlard.an ib a re t oldu ğunu söylemiştik. M il l e t olarak ben­ li ğimizi sat hi olarak idrak etmek Türk mHliyetçilik ·

­

,

ülküsü.nün gelişmesine asla yetişmez. bunun için. bu ülkünün

i şlenmesinde doğrudan doğruya mü e ss ir olan bilim dallarını c i d diyetle ele alarak kay ıtsız Aı'1.l"t,c;ız ilınjn ic0 p lan n a �öre

araştınlmasını temin e·tmek lazımdır. MilU

ülkümüzün

ge l iş.

mesi ancak bu şarıtı.ar alt ın d a mümkün olabilir. Tii rk Dil Devrimi

:

Her devrimin kenaine g_öre bazı özellikle ri olduğu gfüi, dil d evrimimizin df' çok önem verilerek ·göz önünde tutulm ası gere­

ken birkaç hususi.yeti vardır, mesela : ı)

2)

Dil

araştuımalarının

tarihe

.

.

d ayanm ası .

Di ğer Türk yurtlarında görülen sade

Türkçe cerey.an-

1 :.ırının ve Türkiye sınırlan dışında kalan Türk

lehçelerinin

de. dil 0araştırma1arında ve dilimizin i ş len meSıinde dikkat na­

zarına alınması. Eiunlar aslın da dilbilim metodlannın taJbii v e ana p·ren­ si plerid iır, her dil böyle ar.aştırılır. Yalnız biz bazıan siyatıi c ep­ heden bakarak ü rkmek, veya dil araştırmalarımızı bu işleıi lıecereımiyen amatör d i lci lerin eline bırakmkala bu yoll arı ih­ m al etmişizdir. Evet, O rhon yazıtları, K aşg arlı Mahmurl'un di­ vanı

Kuıtadgu Bilig v . b . giıbi dil tarihiımizin klasik eserleri de

azilan

hatalı olmakla berıaber) Dil Kurumu ta r af ın dan ya­ y ı nlanmış ve bunlar araştırma konusu olmuştur. Fakaıt mesele hunların yalnız y a yınJ a nması ile bitmez. Dilimizin bütün tarihi (b

·

,


24 metinleri

incelenip

yayınlanırken,

bunlarda mevcut

öztürkçe

teriml er, sözler, ekler ve kökler ayıklanıp çkıarılmıalı ve böy­ lece Türkçenin öz karakteri orta.ya konmalıdır. Dilimizi daha temiz , daha güzel «Öztürkçe» haline getirirken •. bu suretle onun tarihine dayanarak muayyen kültü\- devirlerinde kullanılmış sözlerden d� f.aydanırsak, mazimizle bağımızı kesmemiş oluruz. Aynı zamanda şunu da unutmamalıyız ki, Türkistan, Ka­ zan,

Kırım ve

Azerbeycan

gibi

Türkiye

dışındaki

ileri

gelen

Türk kültür merkezlerinde de en azında son yüz yıl içinde sadeleşme ve Türkçenin ıslahı gibi cereyanlar olmuş ve kıS­ men halen

de dev,am

etmektedir.

Tü.rkiye'de dil

ıslahatında

tabii olarak bu hareketl e rin de göz önünde tuıtulması gerekir­ ken, işin bu yönü ihmal . edilmiştir. Siyasi bir mesele sayarak

bundan

çekinmek

F'r:rnsa,

İtalya

ve

yersiz

hatta

bir

hareket

Rusya

gibi

çünkü ,

olur,

yabancı

Almanya,

memleketlerin

Tü rkologları da. tarihin hangi devrinde ve dünyanın neresin­ de yazılmış ve konuşulmuş olurna olsun Tü rk dilinin eser ve ağızlarına aynı ehemmiyeti vererek ara·ştırırlar. Peki biz niçin böy1e yapmayalım? Dil araştırm alarımızda şakuli bu

iki

ve yer

noktayı sınırı

göz

önünde

(tarihi )

ve ufki

bulundurarak,

(bugünkü )

dilıi:mizin

zaman

gözet,meden

bütün zengiliğini ortaya koyar ve onun .gelişmesinde bu malzemelerden faydalanırsak, mim kül­ türümüzün geleceğini sağlam te-� ellere •dayamış oluruz. He r�eyde ileri bü görüşle doğru çalışma yollarını gösteren

Atati'•.rk'ün bu yoldıa ve rdiği direktif de bundan başka bir şey değildir. Mesela, Türk Dili· Tetkik Cemiyetinin ilk . nizamname­ sinde şöyle denilmektedi · r :

(1932)

Maksat : Madde 2 - TÜ rk Dili Tetkik Cemiyetinin mak· sadı Türk clilinin öz güzelliğini ve zenginliğini meydana çıkar­ mak, onu dünya dillerJı arasında değerine yaraşır yüksekliğe eriştirmektir.

Çalışına programı : Madde 2 - Türkçenin t ari:hi inki!iaflan aranmalı, mukayeseli grameri y azılm alıd ı r. ·

Madde 3 Türk lehçelerindeki kelimeler dersonra esas lehçeler higati , lenerek Tiirk lft g ati '. Türk sarfı, nahvi tez elden yapılmalıdır. Sarf , na­ hiv, litgat yapılırken, istilah konulurken Tiirçenin bütün lahi­ kalarınm araı;ıtınlmasına, bu lahikaların, edatların dilimizin


25

bütü n ihtiyaçlarına yetecek surette işlenilmesine ehcmmiyd verilmelidir.

Madde 4 - Ti!rçenin tarihi grameri yazılmaldıır. ;Halbuki bu güzel maddeler A tatürk'ün ölümünden sonra de ğiştirilerek Türk Dil Kurumıu•nun 1954 te VII. Kurultayı nca

kahul edi len ve halen yürürlükte o1an tüzüğünde amaç mad­

desi şu şekle · sokulmuşbur :

Mıa.dde 4 - Tü rk Dil Kurumu'nun amacı : Dilimizin özleş­ ' mesini ve bütün bilim, teknik ve sanat kavramlarını ka.rşılıya ­ cak yolda gelişmesini devrimci bir anlayışla ve bilim metod­ lanna uygun olarak sağlamağa çalışmaktır. Kurumun amaç maddesi bu. şekilde değiştirilince , dilimizin

özleştirilmesi yolundaki çalışmalar da t a ri hi ve ilmi yoldıan. uzaklaşıtırılarak en ·son bıaışvuru1ıması gereken « uydurm acılık» ön plana -alınmış v e buınun1a yetinme . y olun a .gidilm iştir . Bu bi­ zi ancak dil�n soyısuızl�masma götürebilir : tarihinden uzaklaşmış ve diğer Türk lehçeler.inden ayTılmış bir Türkçe meydana gelir ki, Osmanlıca da bu bakımdan aynı durum­ da idi. Dilimizin bütün zenginliği, özelliği, ekleri, kökleri, bunla­ rın yaratı ".111k kabili y eti ve .kull anılış şekilleri tespit edil­ dikten sonra, elbette ki «Uydıurmacılık» yani kelime türetme yoluna d;a bıa.şvurıul.acakıtır. Fakat bir şartla : yeni keli.ine ıt:ü­ retıne başıta değil, sonda .gelen bi r iştir. Dilimizin türlü tari­ hi met inle ri işlenip yayınlanır, mevcut bütün lehçelerden t ar a­ n- al ar yapılır, gereke n sözler, terimler oıitıayı a ko nu r , aranan herhangi bir terim yine de bulunmazsa, işte ancak o zaman ye. ni kelime yapma çaresine .başvumlıur. Dil devriminin ağır yürü­ mesinin sebebini işte bunda aramak 18.zım gelir. Her�eyi ç abuk y upmak i d di asile son çarey i öne alarak «uy'Clurmacıllk» la işe l' :tşlamak . hem ilme, hem m illiyetçi li k prensiplerimize aykırı bir h areke,t olu:r. Bu y ön den dilimizi Macarca ve İngilizce ·gibi diğer rt i l l e rle karşılaştı:ııarak bazı sonuç l ar. a varmaya çalışmak, doğ-ru b ir yol değild ir . Nasıl ki şah1s1ar bi ri-bi rlerine b enzemezlerse , aynı şekilde dillerin de kendilerine göre özellikleri ve biribitine ben­

zemiyen hayatl a rı vardır. M acarlar elbetteki bugün ellerinde

bulunan dil malzemesine dayan a ııak

« uydurm ac ıl ık»

yolunu

t u tmakl a yetineceklerdir, dillerini'n tarihi, Orhon y azııtları gibi

metinleri m e vcut olmadığından; onlar için· bund an başka bir yol zıaıten söz konusu olamaz. Halbuki, yukarda açıkl adığımız


26 sebeplerden ötürü, dil devriminde tarfüimi:z.e dayanmak, biztm için ön planda .gelen ıbir vıaızifedir. ya

Bazı y azarlarımızın

yönelme,

belirttikleri gibi, dil devriminde baıtı­

ancak bilim metodlannı benimsemekten ibaret

olacaktır. Geleceğin güzel, temiz 'Iürkç esini kuımak dil dava­ mızın esas amacı olmakla 1beraber, bu yoldaki çalışmalarımız.. da ilhamı mazim.i:zıden alacağımıza göre, bir bakıırn a gözlerimi­ zi « ger.iye» çev.trmiş olacağız demektir. İşte bu y önden ele alın­ dıkta

dil devrimi, büsb ütün yeni şeylerin yapılmasını

he de f

tutan iktisadi devrimlerden ayrılır. ( Dil meselesi aşağıda Aka­

demi bahsinde de incelenmiş ve Ek :

2

de özetlenmiştir ) .

Milli tarih ve sana:I: meseleleri. : Öz dilimiz bizim için nasıl b:ir «ülkü yapan» heyecan kay­ nağı ise, Türk tarihinin aııaştın1ması, bütün

�aıynak

ve vaka­

lariyle ortayıa konması da o derece önemlidir ; ibiz bıundan yal

nı.z atalarımızın şanlı hayatını öğrenerek heyecaın duymak· ve alhlakımızı yükseltmekle kalmayız, aynı zamanda millet ve dev­ letin bugünü ve .geleceği için çok kıymetli neticeler dP. çıkarır, ders ıalır ve yanlış yollara s apmaktan sakınınz. Merı •.leketimizde

oldukça kökleşmiş bir tarih gör üşü mevcut oldu ğundan, gerek Üniversite ve

gerek '!ürk Tarih

memnuniyet verici bir şekHde

Kur..ımundaki

akademi k

cal ışmaların

yo la girdiği söylene­

b i li r . Fakat eğitim ve öğ·retim müessec;elcrimizde mim tarihi­ mizin

y et e r

derecede

değ·erlend � '·ilmedittini

de

a.çıkc;a

söyle­

mek zorundayız. Aşagıda da belirtileceği gibi, tarih öğretiımin­

de genel Türk tarihinin merkez teşkil etmesi ve hiçbi:r devri ihmal edilmeden bir bilıtün ol arak araştınlmaısı gerektir. Güzel .sıanatıardan bilhassa müzik, hisse hita;p etmesi b akı­

mından çö:zıülmesi oldukça zor ve bu yüzden ciddiyetle ü ze rin­

de durulması gereken bir k:onudur. Birçok tartışm alara sebep

olan bu konuda tutulması UJY'gun o1an yolu şöylece özetliyebi­

liriz :

ı)

Çok sesli ve der.in ifadeli klasik b atı müziğinin aynen

alınması, eğ.iıtim ve öğretimde batılı teknik ve müzik ilminin temel teşkil etmesi,

2)

Yalnış olaııak « Klasik Türk Müziği» diye adlandırılan

ve Bizans müziğine dayanıan !tek sesli O smanlı müziği'nin y a­ vaş yavaş kültür ·hayatımızdan uzaklaştırılması, Böylece manevi hayıatımızın temelini teşkil eden dil, tarıih


27

ve sanat işlerimiz milli cephıeden önem verilerek ve bu. işin ınınııa nı olan kimselerin eline buıakılarak ctddi yoluna sokulursa, milliıyet ülküsü,

bir araştırma

yani Tü.rkçülük fikri sağ­

lam temeller üzerinde gelişme yoluna girer, yeter ki

devleti

idare edenler bunu h akkiyle idrak ederek ön plana .alsınlar. Maarifimizin bir türlü doğru ve saıbit bir yola ıgirememesi, milli üklümüzün yeter derecede işlenmemesinden, bunun

işlen­

mesinde ilk yardım ve esas 'Olması gereken dil, tariJlı ve sanat araştımıalarınıızın doğru ve ilmi bir yola sokulamamasındıan ve devrimlerimizin gerektiği d e recede ıbaşanlaımamasıınc4ın ileri .ge1mektedjr. İşin bu inceliğini kavııamamış olan bazı kim­ selerin idıdia ettikleri ,gibi okullarınuzda Latince ve Grekçe okunmadığı. için değil, doğrudürüst Türkçe okunmadığı için, dil doğru yola sokulmadığı için geri kalı­

da\naımız bir bütün olarak yoruz.

Yalnız ehemmiyetle şuna işaret edelim ki, milli kültürü­

müzden fedakarlık edercesine aşırı derecede b ir bıaıtı hayranlı­ ğı bizim için hayırlı olmaz. Eıatı metodlanna göre çalışmakla be. rabe r , buh.un amacı öz varlığımızı oııtaya koymıak

olmalıcfur.

Milli tar.iılı, dil, halk sanatı ve karakter bakımınd:a.n

aslında

biz batıdan hiç de ıaşağı değiliz, hatta birçok cepheden onla­ ra nazaran üstün bir durumdayız. Devrimler bir hedef ıdeğil, bir vasıtadır. Hedefimiz topyekun kalkınmadır : Büıtıün kültür, sanayi, ziraat ve

milletçe

sosyal

hayatımızda göııülen gerilikleri bentaraf ederek dünya milletle­ rinden daha üstün bir seviyeye ulaşmaktır. Çünkü biz cenneti

bu

dünyada kurmak, bu düny,ada yaşamak istiyoruz. Bıu

bir

ölüım kabım savaşıdır : böyle hareket etmediğimiz takdirde baş­

ka milletler ıta�afından yutularak. ,yok olmak tehlikesile karşı­

laşaıbiltriz. 6.

TÜRKÇÜLÜK VE MİLLİ SİYASET

yukarda ülkünün tarifini yaparken : «Bu henüz olmayan. f.akat olması gereken bir şeydil)> demiştik. Bunun :gibi Türkçü­

lük ülküsünün d.e en yakın losmı bugün ıtaıhakkuk etmiş olmak­ la beraber, bir kısmı hala .y.akın ve uzak ülkü halinde ancak

kalplerimizde yaşamakıtadır. Kültür

hayatımızı topyekun içine

alan

bilim

dallarının

araştırılması ve elde edilen net�celerin ·bütün diğer bilgilerden önde tutular.ak ıgenç nesle aşılanması ile «Türk insanı» yetişe-


28 ve .hepsinde de bu ülküyü

cek

doğuran

müşterek

tasavvur­

lar meydana gelecekıti r. Bunun daha ileri bir saf.h ası olarak « Türkçülük» diye ıadlandma;bileceğimjz milliyetçilik ülkümüzün ana hatları, iıStikameti, milli siyaseti ve felsP..f es i

prensiple:rı1,

gelişecekıt ir.

Meselenin

esas krttik

ve

önemli

cephesi

de

işte

burasıdır Şimdiye kadar Türkçülükle ilgili birçok araştırmalaır y apıl­

mış, mesela Ziya Gökalp v.b.

gibi idealistler bunun esıaslarını

daıhi kıumnağ.a çalışmışlardır. F'akaıt bu yolda henüz kati neti­ celere varmaktan ve varılan neticeleri topyekun benimsemek­ ten uzağız.

Bu işin prensiplerini ve

felsefesini kültür hıayatı­

mızdıa� son araştıl'1malara ve günün icaplarına göre yeni ta n gözd en g-eçiıre.rek işlemek zo:mndayız. Türkçülük,

Türkiyecilik, O ğuzculuk,

Mesela

Turan,

Tmıancılık,

Türkizm» gibi tabirler hakkındıaki düşünceler henüz tam n.asile bir birlik arz.etmiyor,

herkes

baş­

«Türklük, P an­ ma­

bunları kendine göre tef­

sir ediyor. İşin incelenip bir karara v arılmasını ileriye bırakarak, 'bü­

Ü

tü n bu problemler için genel tabir olarak « Tü.rkç lük» sözü­ nü kullanabiliriz ; bunun, büyü.klüğü bakımından üç yönden in­ ce1 enmesi U'.)r:gun olur :

I)

Uzak

ülkü

<=

Türk

dünyasının

küUür

birliği ).

Buna , ancak s:i.yasi yönden bakarak Turancılık v e y a Pan-Tii r­

kh:m diyenler

de olmuştur. Yukard a işaret etti-ğimiz gibi her­

kes tarafından başka başka şekilde .tefsir edilmesini önlemek için,

bugünkü

ş antları ve

ara·ştırmaların bugünkü

durumunu

göz önünde tuıtarak, bu bakımdan tatbiki mümkün olabilecek

birkaç

a)

nokta üzerinde Türkçülüğün

durmamız

uzak

ge rektir :

ülküsü,

bütün

dünya

Türkl eri nin

bu gün ve gelecekte kültür birli ğini hedef tUJ�.arak çalışmak de­ mekıtir.

b)

Bu çalışmalar ilmi ar.aştırma yollarından yürütülmeli.

dir : Türk tarihi, dili, halk müziği ve etnoğrafyası yıalnız Tür­ kiye sınırları içinde

değil, büıtün dünıya Türkler{ göz önıü nde

tutularak araştırılmalı ve bunların biribirine yaklaştırılmasına ç alışılmalıdır. c)

Bıu giıbi ilmi çalşmaların,

imperialistlik,

başka millet­

lere tecavüz, devleti n ·siyasetine müdahale şeklinde tefsir e d i � mesi d0ığr!\.1 değildir. d)

Türk Kültür Birliğine hizmet eden ilmi çalışmaları yü-


29 r:üıtürken gençliğin ve

halkı:q

da Türk düny1asının

bugünkü

durumunu bilerek ve tanıyarak. yetişmesini sağlamalıyız: Okul­ l af]ın ızda

Türk

yakın çağına co ğr a f ya , dilbilgisi, edebiyat diğer Türk yurtlarının coğrafi, iktisadi,

tarihinin :bilhaSısa ihmal edilen

dahıa geniş yer verilmeli, tarfü, ve müzik derslerinde

e tnoğrafik

ve külıtürel durumu üzerine bilgi verilmeli,

nesil ve halk diğe r Türk boylarını da tammalı kendisinden bir parça olarak bilımeli :

yaş1yor,

n asıl bir hayat sürüyor, şivesi,

genç

sev.meli, onları

nerede, ne kadar Türk

müziği, giyinişi nasıldır,

bunlar hıakkmda bilgi sahibi olm alı.

Siyaseıt.le i1giısi olmayan ve devleti de müşkül duruma

e)

solmnayan bu işleri y ür ü tebilirsek , omuzlanrinza yüklenen va­ zi'feyi y apımş oluruz. Bu şekilde y eti·ş en Türk gençliği, Türk dıünyıasının daha uzak geleceğ"i için

de elbette bir şeyler dü­

şünecektir.

2)

Y akın ülkü < = Oğuz birliği) . İ ran, Irak, Suriye, Yuna­

nistan, Y.ugosla,vya ve letlerde

Bulgaristan

,gibi Türkiye ile komşu dev­

yaşayan Türkler arasında kültür bir liğini

kuvvetlendirmek ve her zaman

cı an lı

geliştirip y akın

olarak yaşatmak,.

ülkü olarak düşünülebilir. O ğu z boyl an arasındaki kültür mü­ nasebetlerine ve fikir birliğine enıgel olarak karşımıza dikilen şiilik meselesi, y an i din ayrılığı üzerinde

dur u lması

gereken

çok önemli bir problemdir. Atatürk'ün laiklik prensibini orta­ yıa aıtması nın sebeplerinden biri de hiç şüphesiz bu engele kar­ şı mücadele a rzusu olmuıştıur. Bıugün İran'da -Türklerin fars­ laştırılması

c:iddi

olar:ak ele

alınmış bulunmakta ve

onlara

aslen İranlı oldukları halde sonradan Türkleştikleri telkin o

..

luınımaktadır. Türkçe konuştuğu halde kendisini İranlı diye takdim eden ve onların ülkü�- için ç alı§an münevverler de. az de ğildi r Anadolu halkı da İra.n'dan gelen ve ben yerine men diye konuşan Tü.rk'ü kendisinden saym a y arak Acem demiş ve bu ıhadisele.r bıugüne kadar <levanı edegelmiş.tir. Gö rülü y or ki, bu yolda daıha y apılac ak çok iş var. .

3)

Bugünün

ülküsü olan

Türkiyec ilik

f ikrini n

siy.ası

cephesi .Aıt.a.türk'ün önderl iği altında tahakkuk ettirUıniş oluıp,

ş:mdi bunun «Türki ye'yi her bakımdan en ileri bir devlet millet haline geör:mek» safıhası, karşım ızda vazife olarak mak

t ad ır.

ve

dur­

Tü.rkiye'nin yükselmesini hedef .tutan hu en y akı n ülkü ile

yetinerek, yukard a iki bölüm halinde açıkladığımız y akın

ve


30 UZJak ülkülerle uğ r aşmanın, Tür�iye'nin ge le c e ği ve

yaşaması

bakımından zararlı ve l üzUıinSuz olduğunu söyliyenler de bu­ Uzağa gitmeye lüımm yok mesela Tü rkiye Eğitim Milli Komisyon u Raporu' nda d a şöyle c üımlele rle ka rşıl aşı y o ruz: «Milli camia içinde k.umılacıak olan bu samimi havanın lunaıbili r.

,

.

herh ang.i bir milli ıhodkamlı ğa doğru

gelişmemesi için

de

men­

suıp oldıuğ:um.ıuz i nsanlı ğ a ve onu m ey d ana get ire n di ğer milli topluluklara karşı hü rımetkar hisle r taşımak ve başka millet­ lerle makul ve

ahlak

iyi mıünasebetler kurma ğa el ve rişli bir milli

gerekiyor. Git.tikçe ve süratle küçülen dü n yamızd a bu

son p r ob lemin antan önemine iışaret etmeyi ve milliyetçiliğimi. zi aşırı teımıayüllerıden korum ak ge rekti ğini de b elirtm e yi fazla

bulmuyoruz» (s . 35-36) .

buıgiilnkQ

Aslında ıbunlar ideal fikirlerdir, fakat. milletlerin durumunda yeryüzünde tatbikı mümkün olmayan

şeyle rdir

,

çünkü bunun ilk şar,tı olan milletl erin hürriyeti meselesi he r

yer.de

tam ol arak çözülmüş de ğ ildir : Bazı milletler ıtamamiy­

le, bazıları da kıSımen diğer milletlerin baskısı ve esareti altın­ da inlerken, insan nasıl olur da milletler arasında kardeşlikten

bahsedebilir?

Bıütün uruvlariy l e bir· devlet iç inde

toplanmış

olan milletler ve y a Amerika BD . gfui gay esi milliyetçilik olma­

yan devletler

iı:ıan,

bu

gibi ideal fikirle ri benimsiyebilirler. Mesela

Afganistan gib i devletlerin bir dış problemi yoktur, fa­

kat A1many a• nın yarrsı başka bir milletin elindedir, Aııaplann bir kııSmı bağımsızlığı içi n silaha sarılmış bulun1JıYOr.

dünyasına bir göz atalım : Türkiye sınırlarının d ışı nda

Türk Türkçe

k<muşan ve aynı kültüre sahip olan kıaıç milyon insan var, bilir

misiniz? Türki ye nıüfu sunun taım iki misli ! Hu dutlarının dışın­ 2 misli değil yarısı, h a�ta onda biri kadar bir F!1ansız top­ luluğu bulunsa idi acaba Fransa ne y apardı bir düşünelim . Fransız meselesi düny a siyas etini n bir nuımıaralı probl_emi o­ lurdu ve hu mesele çözülmeden de düny a rahat y.üzü .görmezdi. Bir bakıma bunLar kıuvvet meselesidir. Milletler kuıdret sahibi olunca yalnız kendi ırktaşlarını düşünmekle kalmazlar, hiçbiıı hıak ve hukuk tanımad an komşularını da istilay a b aşlarlar da

,

,

insan denen maıhlükun yıaıratılışı böyledir.

İyi kalpli oldu ğumuz ve başkıa milletlerden de .aynı şeyleri

beklediğimiz için, biz Türkler yine de

sınırlarımızın

karıdeşlerimizin işini siyasi mesele yapmıyoruz.

dışınc:lıa.k.i.

Ancak

insan

beklerdi ki, h i ç bir devlete zar;ar vermeden hiç olmazsa . Türk


31

dünyasının kültür problemleriyle uğ-raşı1sın, b u işler bir milli

vazife olsun ve milli siy.asetimizin temelini teşkil etsin. Bu

konul.arın,

devlet siyasetiyle karıştırılmadan

bir

aile

meseles:iı ıg�bi açıkça konuşulması l azımd ır. BU açıdan bakarak,

uzak, yakın ve en yakın ülkümüz bakımından tutulması uygun

olacak yollan şöyle�e özetliyebiliriz :

1) Herzaman ve Uıerşeyi n üst ü nıde Türkiy e ' nin yaşaması yükselmesi , ülküımüzfiln ilk şartını ·teşkil etmelidir. 2) Fakat, en azınd a son 2 bin yıllık t arihi olayların bir neticesi olarak Türk milletini teşkil eden halkların büyÜk bir ve

kısmı bugü nkü Türkiye Cumhuriyeti'nin sınırlan dışı nda kaıl­ mış

bulunuıyor. 3)- Türk dıünyasının

mazideki ve bugünkü durumunu arıaş­

tırarak «Türkçülük ülküsü » nıün temellerini kurarken, yukar­ d aki maddele�de anılan özellikleri göz önünde tutarak çalışma.. Iıyız: Hem Türkiye y aş aıyaeı ak, hem Türk dünyası ihmal edil­

miyecek.

4)

Umuımi Türk dün y ası ile ilgili

ar

aŞtır ma

ve meseleler,

siyasi şekilden ziyade ilmi yoldan yürutülmelidir: Türk Tarih i , Türk dili ve Türk sanaıtı üzerindeki çalışmalar, zaman ve me­

kan sınırı gibi en.gellere bakılmadan ve zümre fa rkı gözetil­ meden bir bütün olarak ele alınmalıdır.

5)

Türkiye dışındaki Türklerle herhangi bir şekilde ilgilen­

mek bir «ımilli hodık§ım:lık,

imperyalistlik v e diğer

milleıtlere

�arşı h1Jmletsizlik» değildir, bu, Türklüğün tabii ıbir hakkı ve «i nsan hakları beyannamesine» de uıygun bir harekettir. Yukarda andığunız milli siyaset ve devlet siyaseti prensiple­ rini göz ö nü nde tuıtar:ak yakın komşumuz Yunanistan'a bir ba­

kalım : Anado1Ju ıhezimetinden ve Kıbrıs CUmhÜriy eti ' nin kurul­ masından sonrıa Yunanlıların birer milli ideal o1aır:ak megalo

idea'yı ya.şaıtmaktan ve Kıbrıs'ı ilhak fikrinden vazjgeçt iklefini

düşünmek sıaflık olur. Ev.et, Yunan kır alı Türk Cuımhuxreisi ile kucakl:aşıp öpüşebilir, bu hir devlet .siyasetidir, fakat mil­

li s i yaset ve milli . ülküler rürler . . Türkiye

ıbunun dışında kendi yollarında yü­

ile Rusya arasndaki

iç ve dış münasebetler

fiızerinde duııımayı lüzumsuz buluyorum, çünkü

her Türk bu

konuları yeter derecede bilir. Yalnız şuna işaret edelim : Bi­

zim insani düşüncelerle diğer milletlere hüm'ıet prensibine sa­

mimi ola.ırak inanmamızla, diğer milletler Türklüğe karşı yürüt­ tükl�ri

siyasetten

vazgeçirilen;ıezler.

Bizim başka milletlere


32

karşı besliyeceğimiz sayıgı hissi, onların bize ve bizden olan­ lara k arşı besliyecekleri saygı ile mütenasip o1axak yürüye­ cektir. Tek taraflı bir saygı ahlakı milletler için Irur,tuluş yolu olamaz. ,

Büyük milletlerin özelliği, �yüksek ülkülere sahip olmala­ rındadır, en taıbii ülkü de mi lliyet ülküsüdür. Rusya bütün S1aıv halklarını birleştirip komşusundaki yabancı ülkeleri de zaptettiği hıaLde, bunu nla kanaat etmeyip, şimd i de beynel­ milelcilik fikrini ele almış bulunmaktadır. Halbuki bizim için bu g ibi uyduımnıa bir' ülkü ile hareket etmemize hiç de lüzum yok, son iki bin yıllık tarillııimizin bir neıticesi olarak geniş ülkelere yayı� olan Türklüğü bi r büıtün o1aırak. düşünmek bizim en taıbii hak.kımız ve en yüksek ülkümüzdür. Milli s.i � ya.set açısındıan incelendikte, daıha büyük heyecan kaynağı olması ve geleceğimizin daha · geniş ve sağlam temellere da­ y.a;nımaısı balaımından, Türk kültür birliği proıbleminin uluı­ suıIY!UZ için zararlı değil, fıaıydalı ve hatta gerekli olduğunu söyliyebiliriz. . Tilırkiye Eğitim Milli Komisyo nu Raporunda da belirtil­ diği gibi, eföetteki « . . diğ·er milli topluluklara karşı hürmet­ kar hisler taş1ma.ğ·a ve başka milletlerle makul ve iyi münıaı­ seıtıetıer kurırnağa . . ·» ( s. 35) çalışac ağız imperialist değiliz ve olmayacağız. Fakat unutmamalıyız ki, kendÜerine karşı baş­ ka milletlerden «hürmetkar h is l er» beklemek de diğer Türk boy l arını n en ·t aıb ii bir hakkıdır. Her milli topluluk gibi on­ lar da «insan haklarrn be�annamesinden faydalanmA.k isıter­ ler. D ü n Y'anın saadet i , m illetlerin bu şekilde e§itliğe ve tabii hakka dayanan n i z ama kavuşmalarına bağlıdır. Ziya Gökalpıa dayanılarak Necati Akder tarafından açık­ l andığı gtbi < Türk Yurdu II. 7. s. 6) : Harsin < kültürün) ülkü ile münasebeti, bilgi - hayat münasebetinin içtimai salhada tnahürüdü:r ve bu da dRlhıa muayyen şekliyle, kültür - siya� set n"t·ünasebetine döner. F'i lhakikıa kültür ile siyaset cemiyet hayatının birer sMhasıdır. Müşterek vasıfları birincisinin na­ zari, ikincisinin ameli cehitler ihtiva etmesidir. Kültürel ce­ hitlerin ifadesi i çtihat, .siyasi cehiıtlerin tecellisi müoaıhededir. .

,

.

Mus.tafa Satığ ise : K:ültür ile ği mahiyet ve tarzda ayrılamaz. ğü iddiaları teyit etmemektedir. tür ve siyaset biribirine b ağlıdır.

siyaset onun tasavvur etti­ Tarihi vakıalar ileri sürdü­ Her devir ve çevrede kül­ Hatta bazı milletler kültür-


33

lcrinin istiklal ve terakkisi için siyasi partiler vücuda getir­ m işlerdir, diyerek Ziyıa Gökalp'ın fikirlerini tenkit etmek.te­ d i r.

Fikrimce buradaki karışıklık siyaset sözünün tek cepheli olarak ele alınmiasından , yani : 1) Kuvvetler muvazenesi ile 2 ) Milli siyaset meselesinin göz önünde tutuılmamasından ile­ ri gelmektedir. Kudre·t bakımından ileri bir seviyeye ulaşmış olan devletler, uzak ve yıakın milli ülkülerini her türlü siy.asi faaliyetleri için temel olıaırak alaıbilir ve bunu açıktan açığa y ürütebilirler fak.at komşulanna nıazaran bazı yönlerden az . gelişmiş olan' bir devlet, siyasetini kendi kudretine göre yürü­ teceğ'İllıd en, uzak ülkü gibi prıoblemleıi her zaman açıkça ele almayaıbilir, bununla beraıber devletin bu siyıasetini millete ve kültür haıy aJtımıza mal ederek kendi ülk.üleriımizi baltala­ nı aya kalk.ı§mak. da büyük bir hata olurdu. Her şeyi devlet­ ten bekleyip dev•letin sırtından geçinmemiz şart değildir. Dev­ let siyasetine zarar vermiyecek şekilde milli siyaseti yürüt­ mek mümkündür , devletin maaırif işleri de pek ala bu milli :üyasete göre ayarlanabilir.


il

B İ L İ M

A R A Ş T I R M A

V E

1. Akademi, 2. Ü niversiteler, 3. Bilim Kurumları. Maarifimizin diğer büyük derdi ve biran evvel düzeltilme­ si gereken cephesi de, bilime layık olduğu yerin verilmesi ile ilgili hususlardır. Blu konuıyu üç yönden incelemek uy gun olur :

1) Teşkilat, 2)

Proğr amların ülküye göre ay aTl anmıası

,

3)

Bi­

limle ilgili IlllÜ esseselerde baıtı .anlayışına göre ilim metodla­ nnın .tatbikı ve u�anlann yerinde kuUanıJması. Halen

memleketimiıJde

Üniversiteler ve tüil'lü

bilim

rumlan e n yüksek ilmi otoriteyi teşkil etmektedir. Fakat

gün artık bu şekil ihtiy acı karşılayacak

Ku­

bu­

durumda değildir. Kurumların bazıları hedeflerini iyi tayin edememe�te ve il­ mi yolıda çahş,eımıam.a.kµdır. ünivers�lerimiz araştıırıma ile

ıbirlilın-e öğretim işi ile de meşgıul olduklarından tam biır bi­ lim otoritesi olamazlar.

Üniversiteler

ve kurumlar çoğaldık­

ça ilmi araştırmalarda dağılma başgöstermiş ve gösterecek­ tir. Bunu önlemek i çin en doğru yol, bazı kurumları içine almak üzere bir Türk Bilimler Akademisi kurmaktır. 1. Nasıl ki

BİLİMLER AKADEMİ Sİ.

ülkü bütün manevi haıyatımızın ve maarifin ru­

h u ise, ilmi bir oıtori,te olan Akademi de

onun beyni vazi­

fesini görür. Bilhassa ülkünün işlenımesinde temel teşkil eden dil ve tıaırih konıularını ön pianda içine alacak olan bir Türk Bilimler Akademisi'nin biran

tümü

için

evvel kurulması.

de, topyekün ilk ö ğretim

maarifimizin

seferberliğinin selameti

bakımından da lüzumludur. Mesela ilkö ğretim probleminin ön plana alındığını f ar7.edelim, bu ıta�dirde ilk akla ıgelen soru şu olacaktır : Çocuklarımıza nasıl bir dil ö·ğ.reteceğiz? Buna hayret edilmP,sin, bir dilci olarak işaret etmeliyim ki, bu so­

ru çok yerindedir, çünkü dil davamız hakikaten ıbir çıkmaz­

da

bulunmaktadır. HaJilmki bunu Çünkü ıbu çıkmaz,

mümkü ndür. manların

bulunmaY:ışından

d'eğil,

pek ala doğru yola koymak m emleketimizde dil

meselelerinin

dilci

uz­

bu

gibi


35 ı ıi'.ın anların

eline

b ır akı1mayışından

g elmektedir.

ileri

Aka­

d rın i kurulaııak Dil Kunımu•nun bunun içine . al mm asile

ıır:.ı.ştırmalaır1 bu

ve

akademik 'Uzmanların konıtrolü

bakıırndan

işlerin düzelmesi

sıağlanmış

dil gilrtniş.

altlna

olur. E ğe r /her

ilmi. ön pl an a almayı ve muıa-yyen bir problemi bu­

ı ı ıeselede

n ı ın uzmanlarına terketmeyi şiaır ed inmişs ek - ki memleke­ tın

selameti

tıır

-

bakımından

başka

bundan

tutulacak

yol

yok­

en başta devrim, dil ve tarih kurumlarını içine ·almak

i'•.zcre gecikıtirrm�den bir Türk Bilimler Ak ademisi kurmak zo­ nındayız.

Akademilerin Tarifi : Bugünkü anlamı : Akademiler gelen

ileri

yıaıpan

bilim ve sanat alanında , şaluslaırdan teşkil edilerek araştırma ve inceleme

üniversiteler

yüksek

üsıtrü

bilim

ve

lruruımları­

san�t

r.

Eski anlanu : Atina civarında, yerli _bir kahramana adan ­

ı ıuş olan koruluk

sonr,a Eflatıun•un o civarda işlettiği ve ge­

zerek dJers verdiği bahçenin adı (ım.ö. 4. yüzyıl) ; daıha sonra­ ları

onun

feJsefe okuluna d a Akademi

İleri milletlerin bugünkü m u olmayıp, Halbuki

bizde

araştırma

ve

denmiş.tir.

Akademileri

inceleme

bir

yapan

öğre,tim kuru ­

müesseselerdir.

bu cihet .göz önünde tutulma.dan bazı öğretim

müess ese leri ne de sık sık

bu

ıad takılmaktadır, mes.

Ticaret

A kıaıdemisi v.•b. .gibi. Batı dünyasının akademik sistemine uy ­ mayı

şiar edinıın işsek,

bu durumun

düzeltilmesi

gere�ir.

Akademilerin Tarihçesi: Önasya ve italya'da Akademiler : Batlamyus

II .tarafından m. s. 2. yüzy ılda iskenderiye'­

de meydana getirilen müıze, bugüMü tarife uyan ilk Akade­ mi sayılabilir. Ondan ö nce .Yunanlılaırda

dilen

mani .C.tıerine t1,Ukardıaki

yönden Bardas

RÇ1klaına

girişilmiyece�tir.

tafısilAta

kaste­

yetinilerek

bu

ortalarında

getirilen

kurum

da,

araştınJıması ve ilerletil­ mesi mak:sadiyle lrurulan bir Akademi idi. Fakat bu gibi ku­ ilmi

devlet

ile

9. yüzyılın

tarafından tstanbul'da meydana

m es elel erin

Akademiden

rumlarda Akademi

adı,

taııaıfından

Yunanlılardan sonra ilk olaııak., bü.­

yük Şarl'ın hocası ve dosıtu Alcuinus• un

(736

-

804)

etrafın­

da toplanmış olan bilginler taırafmdıan k.ullamlmıştır. Rönesans

devrinde,

klasik ıtarihin

önem

kazanma.siyle


36

5. yüzyılın ortasından itibaren "İ.talya'da başlıca ş u Akademi­ ler meydana gelmiştir : Accademia Platonica, Floransa 1470 1521 , başında Eflatun mütercimi Marsilius Ficinus bulunuyor­ du ; Accademia P::t.ntoııiaıia, Napoli'de V. Alfons•un vakfı ile kurulmuştur ; Accadem.ia Antiquaria, 1498 de Roma'da klasik tarih ar�tıncıs1 Pomponius Laetı:.ıs tarafından kuırulm�­ tur ; Accademia della Crusca, Floransa ; A.ccademia Secreto­ rum Naturae, Napoli 1 560 ; Accademia dei Lincei, Roma 1 603. italyıa'dan sonra,, başta Fransa olmak üzere A vrupa•nın diğer memleketlerinde de Akademiler kurulmuştur. Paris'ten sonra Almanya'nın birçok merkezlerinde, İngiltere'de ve Av­ rupa'nın Madrid, Llzbon, Stockholm ve Petersburg gibi di­ ğer şehirlerinde meydana gelen Akademiler o memleketle­ rin milli ve ilmi merkez araş.tımıa kuruımıunu teşkil etmiş ve ilgili milletlerin kalkınm asında önemli rol oynamışlar­ dır.

Fransa'da Akademiler : Muasır Akademiler iÇerisinde, buıgün Institut de France &dı altında bir merkez etrafında toplanımış olan Fransız Akademileri, birçok bakımdan diğer memleketlere örnek olmuşlardır. 1 629 dan iti'baren Fransız dilini araştırmak ama­ ciyle Valentin Conırart•ın etrafmda toplanm1ş olan dilci ve edebiyatçıl�ın teşkil ettiği özel dernek, 2 1 1 / 1 635 te Riclhelieu ta.rafından Academie Française adı altında .genişletilerek bu­ mın temelini teşkil etmiştir. Bu Akademinin, buıgün olduğu gibi o gün de 40 üyesi vaııdı. Sonra bunun 4 üyesi eski yazıt ve kayna.kıaın araştırmakla vazifelendirilmiş ve La petite Academie adını .alan bu komisyon, 1 701 de Acadernie Royale des Incriptioııs et rnedailles adile ·ayn bir Akademi haline ge­ tirilmiştir. Daıha sonra bu Akademinin çalışma sahas ı tarilı, arkeoloj i ve filoloji bölümlerini içine almak üzere genişletil­ miş ve üye sayısı da 40 ıa çıkanlmıştır. ·

Buıgün Institut de France etrafında esas Fransız Akademisi şunlardır :

toplanmış

olan 5

ı . Acadernie Française : 40 üyesi olan bu Akademinin va­ zifesi Fransız dili ve edebiyatını araştırmaktır. İlk olarak 1 694'te çıkan ve 1929 da 8. defa basılan Dictionnaire de l'A ­ cadernie adlı eser, araştırmalaınnın temelini teşkil etmiştir.

2.

Academie

d� inscriptions

et belles - lettres

:

Tarih


37

arkeoloj i ve klasik edebiyatla meşgul olan bu Akademinin 40 asli, 10 ser:best, 8 dış ve 50 h aberleşme üyesi vardır.

3. Academie des scienccs'i n araştırma, saıhıası tabiat tari­ hi , fizik, kimya ve matematiktir. Bunun 68 asli, 10 serbest. U dış ve 100 haıberleşme üyesi varıdır, herbiri 6 kişilik 1 1 sek­ s iy on a ayrıl ı r .

Academie des beaux - arts Güzel Sanatlar Akaıdemi ­ asli, 1 0 serbest, 10 y ab ancı ve 40 haberleşme üyesi n rdır, 5 seksiyona ayrılır. 4.

si'ni n 41

Academle des sciences moralcs et po!itiques Ahlaki ve asll. 6 serbest, 6 yab ancı ve 48 haberleşme üyesi vardır. 5.

Siyasal Bilimler Akademisi'nin 40

Ödüller dağıtan bu Akademiler, kendi . sahalarında önder­ l ik eden eserler yayınlamışlardır. Fransa'da, Paris'te ve vi­ lı.lıyet şehirlerinde bundan başka da birkaç Akademi mevcut­ tur.

Almanya ve A.vusturya'da Akademiler : Alman Akademileri içerisinde en önemlisi, 1700 de Leip­ büyük pianına göre Sozietaet eler Wissenschaften (Bi­ l i mler Kunıımıu ) adı altında kurularak I. Friedrich zamanın­ cta ı7 1 1 de f aaliy:eıte geçen ıaerlin Bilimle1r Akademi:{idir. Sonra iıhmale uğray.an bu Akademi. II. Friedrich zamanında Fransız Akademileri örnek tutularak yeniden teşkilaUandı­ rıLmış ve 24/ 1 11812 de Preussische Akademie der Wissen­ st�haften « PrUıSyıa Bilimler Akademisi» adile 1 945 e kadaır de­ v am eden şeklini almıştır. Buna göre Berlin Akademisi 2 bö­ li\ıme ve 4 seksiyona ayrılıyordu : ni tz'in

r.

Fizik - matematik bölümü,

II. Felsefe - tarth bölümü.

Her bölümün kaydı hay.at şartı ile seçilmiş ikişer sekre­ tr.ri olup, bunlar sıra ile üçer ay Akademi toplantıları�a haşkıanlık ederlerdi. Bertin Akademisi, bi rçok i1m'i yayınları ve dünyaca ta­ ayannda oldıuğu­ n ı ı göıste rmüitir. Bu Akademinin 70 asli, 200 haberleşme. 2ü _ d ış üyesi vaırdı. n ı nmış bilgin üyeleriyle . Paris Akademileri

İkinci Dünya Savaşından sonra Doğu Berlin'de kalan Ak2.demi Deutsche Akademie der Wissenschaften Alman Bi-


38

!imler Akademisi adını almış, Batı A1many a'da Mainz şehrin­ de ise Westdeutsche Akademie der Wissenschaften adile ayrı bir Akademi kuırulımuştur. Berlin'den sonra Almanya'nın Göttinge n ( 1751 ) , Erfur t (1759) , Görhtz (1779) , Leipzig ( 1 846 ) , Hei­ delbef\g ( 1 909) . Württemberg ( 1 9 1 7 ) , Esse n (191 9) , Königs­ berg (1 924) gibi şehirlerinde de Akademiler veya bıu ayarda yüksek bilim kurumJıaırı teşekkül etmiştir. ( 1 754) , München

Yine Alınan kültür S'aJhas1na giren Wien ( Viyana) Aka­ demisi 1846 da kurulmuş olup ı . Matematik ve tabii bilim­ ler, 2. Tarih ve felsefe bölümlerine a1yrılmaktıadır. Rusya'.da Akademiler : r. Petro'nun 1 ?e4 tarihli emriyle 1 725 te Petersıburg'da kurulmuş olan Rossiyskaya Akademiya Nauk Rusya Bilimler Akademisi 1 9 1 8 den sonra Akademiya Nauk SSSR «Sovyet­ ler Birliği Bilimler Akademisi» adını ainuştır. önceleri sa­ nat d a buna dahildi, f akaıt Güzel Sanatlar Akademisi 1 7 65 te hundan aynlar.ak teşkilatlandırılmıştır. Akademi kurul­ duğu zaman Ruslardan ıbilginler bulunmadığı için, çoğu Al­ man olmak üzere y abancılar iş başına getirilmiştir. ·

1 925 teki durum ş öyle idi : Asıl üye : 41 haberleşme , üyesi : 274 (Rusy.a'dan 105, yıabancı memleketlerden 1 69) , ilmi v e teknik uz.manlar : 700. Haberleşme üyeleri Akademi­ nin idari işlerine karışmaz, ,fakat ya.zlıŞıma ile ve toplantılar­ katılabilirler eserleri, da bUluınmakla bilimsel calışımalara asıl üye :gibi Akademi t ai-afmdan bast ırılıp yay 1 nl �r. Akademinin ç alışmaları ıaı.sıl üyelerin kontmlü altında 3 bölüme .aıynlarak yürütülür. 1.

Fizik

-

matemaıtik,

2. Ruıs dili ve edebiyatı, 3. Tarih ve filoloj i.

Üç bölümıün bir araya gelmesiy,le genel kurul teşekkül eder. Her hölrüm nizami olarak ayda 2 def\a, genel kıurnl ay­ da bir d�fa toplanır. Nomııaı toplantılardan :başka olağanÜStü hallerde yine toplantı yapıl1r. ·

Batı Avrupa Akademileri gibi Rus Akademisi de ilimler tarihinde ve Ruısya'nın ıgelişımesinde önemli rol oy�amıştır. Nazari problemilerin aııaştınlmıası yanında, Akademi, Rusya


39 zaıptolunıan Sib!i.r:ya, Türkistan ve Kafka.Sıya giıbi l '; cniş ülkelerin tabiat ve kişile rini ö ğrenmek ve araştırmak hakır.mn d a n da önd e rlik etmiştir. Rusya•nın ıbüyıük şehirlerinde birçok Şıube l e ri bulunan bu merkez Bilimler Akademisinden başka, bugün Sovyet ı tusya·ct.a da:ha şu Akademiler vıardır : t a rafından

Akad emiya istorii Material'noy Kul'tun tarihi Akaıdemisi» 1919.

«Maddi

kültür

·

Akademiya Hudojesivennıh Nauk demisi» kuruluşu : 192 1 .

«Sanat

b ilim leri

Aka-

Ukranya Bilimler Akademisi. Kommunistiçeskay a Akadcmiya «Komunizm Akademisi». Akademiya

Kommunistiçeskogo

Vospitaniya «Komunist

terbiye Akademisi» , 1 923 te Sosyal Terbiye Akademisinden de­ ı?;iştirilerek lmrulm�tıUr. Voyenno-meditsinskaya Akademiya «Askeri Tıp Akade­ misi.» Harp �ademileri konllllu llU2l n d�ında kaldığ"ından, an­ cak Rflli.<;ya'dıaki dıunıma iş aret etmekle yetineceğiz : Rus Harp Akademisi halen 5 bölümden ibaretıtir : ı . Haırıp Akıademisi 2. Siyasal Harp Aka d e m is i, 3. Tek­ nik Harp Akademisi, 4. Ha�a Harp A�ad emi s i , 5 D eniz H;arp Akademisi . ,

Balkan Memleketlerinde Akademiler : Osmanlı İmparatorluğundan ıayrılm�ş memleketlerde ku­ rulan Akade ilere gelince : Romanya Akademisi ( Acad:emia Romana) Blükreş'ıte 1 866 da, Bulıgar Akademisi Sofy.a'da 1 869 da lrurıulmuş, Yu:nanisıtan'daki bilim kurumlan ise 19'26 d a yeniden 1teşk.il8ıtlandn�ı1arak Ak ademi haline getiri.imiştir. m

Akademilerin 16. ve 1 7 . iyıüzyıllarıda iıhıtisas kazanmaları­ na karşılık 18 . ve 19. y üz yıl dı a - Academie Française' de old u ­ ğu gibi- daha ziyade ka.:ntel şeklinde birleşmeye doğru gidildi­ ğini göırüyoruz. Meaeıa, ıpa:rıçalanma tehlikesini önlemek ve gittikçe derinle şe n ve 1genişliyen ilmi vazifeleri birlikte yürü­ tebi1nrek aJmacı ile .Bıerlin, Müncmen ve Wien Akademiler-i ile Leipzig ıve Göıttingen'ıdek.i Al/man bilim. kurıumlan �893 t e bir kartel teşkil ederek birleşmişlerdir ; 1899 da bu kartel, millelerıarası bilim. münıasebelerini ve araştırmalarını kolay ,


40 !aştırmak

maksadiyle Internationale Assoziation der Akade­ mien Milletlerarası Akademiler Birliği ünvanı verilerek ge­

nişleltilm�ştir.

T ÜRKİYE'DE BİLİM KURUMLARI VE AKADEMİ MESELESI Tarihçe Atatürk ve Akademi Fikri Türkiye'de 1861 de

kurulmuş

olan Enciimen -i Daniş, bi ...

liınsel araştııımaların bir merkezden yürütülmesi için yapılan ilk deneme sa;yıLa;bilir. Fakat Cumıhuriyet devrinden önceki ve 1909 dıa İstanbul Üniver1sitesinde teşkil edilen Tari b -i

!bu

Osmani Encümeni gibi diğer kurumlar, . t am manası ile batıll metod ve görüşüne dayanm adığı işi n verimli olmamış. bilim yolunda mfi.sıbet ç alışma ve toparlanmalar, ancak Atatürk'ün

irşadı ile Ctıım hUıriyet devrinde doğru yola girmiştir. Kıyafet, y azı ve diğer devrimlerin arkasından

gelen

İsıtanbuıl

üniver­

Cemiye ti ile Türk Dili Tetkik C e miyeti nin ve nihayet son yıllarda Ankara, E.rzu­ sitesi'nin ıslahı. Türk Tarihi

Te:tkik

'

rum

ve Eıge Üniversitelerinin kurulması gi'bi olaylar, memle­

ketin bilim alanında şaşmaz ad1mlaırla modern ve müsıbet ç a­ lışma ve teşkil8ıtlanıma yo'ıu na girdiğ'ini

gösıt ermektedir. F'akat

bu gelişme ve ilerleme henüz tam zirvesini bulmuş değildir

ve

bunun

se·bebini de, bir Bilimler Akademisi'nin bulunmayı­

şında aramak gerekir.

Evet, batılı görüş ve modem bilim zihniyetiyle çalışan ve dünya

Üniversiteleri :ar�sında

Ünivers.iıtemizle

kültür ve

saygı

bilim

değer

;yier

alanındaki

alan

birkaç

ç.alışmalariyle

önemli hamleler yapmış olan Devrim Enstitüsü, Türk Dil Ku­

rumu ' Türk Tarih Kurumu, Türk Hukuk Kurumu Türk Coğ­ rafya Kurumu, Tü rk Jeoloji Krumu Maden Tetkik ve Ara­ , ma Enstitüsü v.b gibi öğıünülecek dernekleriımiz vardır. Fa­ .

.

kat bu gibi Kmıuım1ar ve

Üniversiteler

çoğaldıkça

bilimsel

araştırmalarda dağılma tehlikesi de baş.göstermiş ve göstere­ cektir.

Bundan başka

adı

geçen kurumlardan

bazılan,

Ata­

türk zamanında çizJlen hedeflerinden ve bilimsel çalışma lundan

dir (J!)'i]

uızak1aışmak!a da ıslaha muhtaç

durı:;m a

yo­

düşmüşler­

Kuruımu gibi) . Bu işleri ancak bir Bilimser Akademi­

si kurmakla çözmek ve doğru yola götürmek mümkün olur.

Büyük milletlerin hayatında bu hal hep böyle olmuştur, on:.

lardan örnek alarak, bilim kurumlarını Atatürk'ün düşündü­ ğü gibi bir başlangıç sa,ymakla brugün 1Bilimler Akademisi hıa­

line getire'rek meseleyi doğru bir şekilde

çözebiUriz.

ÇO.nkü


41 B ilimler Akademisi. b ilimin herh angi bir dal ında üniversite­ üstü bir .�ekküıl ·olarak, araştııunalarda y alnız son söru

l<· r

kalm az , .aynı zamanda bilimle ilgili problemle·r­ faydalı olabilecek yolların çizil­ mesinde önayak olur, Üniversitelerle bilim kurumları arasın­ d a nazım bir rol oynar ve Türk bilim mıuhit ini dış ımemle­ lceıtıere karşı temsil eder. Bundan daıha mühim olarak, ancak hilimseı çalışmalarla tahakkuk. ettirilebilecek devrimlerle ilgi­ li prensipleri ele ·almak bakımından da böyle ıbir Akademiye :;iiylcmekle

de mill et ve memleket için

m uhtacız.

Akademi kurulması fikri, Guımhıuriyet devrinde bundan atılmış ve t artışm a konuısu ol­ muştur. Mesela, Saffet Engin 1939 da çıkan Kemalizm inkı­ l:lbının prensipleri adlı eserinin 3. cildinde : <<'Bundan başka bir de ilim ve irfan süzgeci oLan milli Akademimiz kuruıuıyor.» < s. 88 ) diyerek ıbu ıhaıdiseyi müjdelemiş, Celfilettin Ezine de Cumhuriyet gazetesinde yayınladığı makıalelerinde (20 Mart, 1 4 Nisan, 1 2 Mıaıyıs 1942) bu fikri müdafaa ederek ant.aya atılnuş'br. O sıral.ardja ıMilli Eğitim Baldanl.ı ğmca �I'J Akademilerin kanun ve tıüzükleri getirtilerek Akademi kıurul ­ ması ciddi olarak ele alınım ış:sa dıa her halde bilim adamları­ mızın azlığı yüzünden bu iş başarılamamıştır. Nihayet son aylarda Akademi fikrinin basında tekrar or­ taya atılarak yerek lehte ve gerek aleyhte tartışma konusu olması, bu bakımdan memleketin ol.gun bir duruma ·geldiğini � ü stermektedir. F. R. Atay•ın Dünyıa gazetesinde Akademi kurulmasının lü:zruımıuna işaret ederek giriştiği neşriyat (27.7.1960) ve hemen arkasından o zamanki Milli Eğitim Ba­ kanının bu fikri birçok ıgazetelerde yayınlanan bey:anatiyle açıkça desteklemesi ( 28.7.1960) bu yolda önemli bire.r adım s ayılabilir. Bu meyap..dıa. Zeynep Korkmaz'ın Yeni Gün ( 29.8.1960) , Talat Tekin'in Ulus gazetesinde (2.9. 1960) ve Ah­ met Teınir'in Türk Yurdu'nda ( cilt II,6,1960) çıkan yazıların­ da da bu fikir mıüsıbet bir Mdise olarak savunulmuştur. Ok­ tay Akbal (VıMan) , Uluğ İ ğdemir ve Bülent Ecevit < Ulus) Ak ademi kurulması fikrine muhalif olmamakla .beraber, Ta­ ri h ve Dil KUTuanlarının dışında bir akademi kurulması gibi t atbikı müşkül ve hatta imkansız bir yol teklif etmişlerdir. ünce de birkaç defa ortaıya

.

Ata:türk'ün bu husustaki fikirlerine gelince,

Türk Tarin

ve Dil Kuruı:ınlannı ileride bir Akademi olarak yeniden teş­

kil atlandırmak istedi ği

gerek onun kendi sözlerinden ve ge­

rek yakın arka;daşlannın demeçlerinden · an1aşı1maktad:ır. Me­

sela :


42

«Aıtatürk,

Türk Tarih

Akademi olmakta görürdü» lar,

ve

Dil Kurumların ın

(Afet inan,

Ankara 1956, s. 1,s2 ) .ı · Atatürk'ün 1 Kasını 1937 de Meclis

istikbalini

At�ürk'·ten hatıra­

açış

konuşmasında

söyledikleri :- Türk Tarilh ve Dil Kıuruımlarının, Türk milli varlığını aydınlatan çok kıymetli ye önemli birer ilim kuru­ mu mahiyetini aldığını gömnek, hepimizi sevindirici bir ha­ disedir. Tarih, Kurıuırnu, yaptığı konıgre, kurduğ'u sergi,. yurt

içindeki :hıafirler, orta�a çıkardığı eserlerle, şimdiden bütün ilim dünyasına kültürel vazifesini ifaya başlamış ibuhınmyor»

(Nimet Unan, Atatü rk'ün söylev ve demeçleri, İstanbul 1945, s. 386) . Aıtatürk'ün 1937 yılında Dil Kurumu merkez heyeti aza­ ları ile yediği 1bir yemekte söyledikleri : «Tfirk Dil Kıurumu­ nun çalışmalarına

ilelebet iştirak edecek değilim. Tarih Ku­

�un

kunıl�unu takip eden yıllarda tarih üzerine arka­ daşları ·teşvik için beraber çalıştım ; nihaye.t bu lruııum teş.­

kilatlandıktan ve çalışm alarına lhP.z verdikten sonra ' Kurumunun mesaisine kıanşmıyoııuan. Kuruım.

Tarih üyeleri

bildikleri gibi akademik çalışmalanna devam ediyorlar. Dil Kurumu çalışmalarına da münasebetim böyle olacaktır. Dil filimlerinin

mıütehas.5ısların

çalışmalarına müd.a.'hale etımiye­

ceğim. Sizin de (sofrada :h azır bulunan Dil Kll.lırurnu merkez heyeti azaları) mesailerinizi ilmin ·son verimlerine uydurma­ nız gerekir.»

< Enver Ziya :ıtaraı, Atatürk'ten düşünceler, An ­

kara 1956, s. 84-85 ;

bu ,hatıra Abdülkadir inan

tarafından

verilmiştir).

Türk Bilimler Akademisinin Çalışma ıKonuları ve Akademinin Gerekliği : Türk Yurdu dergisinin II,

6. sayısında çıkan

y.arıınız ı da

belirtildiği gibi. (Dil D avamız, Dil Kurumu ve Akademi mese­

lesi, s. 41 -43), Üniversite öğretim üyeleriyle Dil Kurumu uz ­ manlarından kurulan bir komisyon ta r afından Türk Bilimler

Akademisi kurulması hakkında 'bir rapor ve tasarı hazırlan­

mıştı. f?1mdi de,

geçen raporun bir devamı olarak,

yine . kurulan bir komisyon Tiirk Akademisi Kanun Tasansı'nı hazırlayıp bu yoldaki adı

Üniversite öğretim üıyelerinden

Bilimler

çalış.malam bir desitek oluır ümidiyle gerekçesiyle birlikte 2 1 . 1 2 . 1960 ,günü Milli Birlik Komitesine sunmuş. bu:lunmalda­ dır. Bıu kanıun tasarısında 'Biliımler Akademisinin . şu şekilde 5 Enstitüden kUırUlması teklif olunmuŞtıur :


T -Ü R K

:nrk

Ataıt

Enstıtüsü Kollar ı . Atatürk

2 . Devrimler 3 . Türkiye Cum hunyetı •

11

B İLİMLE R

11

Türk Dili Enstitüsü

'I'ürk Tarihi ve Manevi Bilimler Enstitüsü

Kollar :

Kollar :

ı . Araştı rma, lingüistik

2 . Sözlük, 3. Der eme 4. Terım

A K A D E M İ S İ

ı. İ6lamdıan önce Türk Tarim

2. Selçıuklular 3. Turk-Mogıol d evrı ve .

v

..

·

devamı

5. Gramer, sintaks 4. Osmanlı Talihi 5. Dünya Tarihi 6. Folklor 6. Felsefe, hukuk . sos7. trral-Aıtay yal - siyasal bHgiler dilleri

7 . A rk eolO J. ı.

.

10 aııl üye

10 asıl üye

10 asıl üye

1

1

( 50 asıl üYe )

Tabii Bilimler Enstitüsü

.�Kollar : 1 . Astronomi 2. J eoloji . v,ra fya 3 Co g ·4. ·

5.

T ıp

ıBioloji : botanik zooloji · 6. Fizik, mate-

.�atik . 7. Kımya

10 asıl üye

11

Güzel Sanatlar Enstitüsü Kollar : ı . Edebiyat : T�?rk edebi�atı duny a edebıyaıtı � edebı sanatlar 2. Türk halk edebiyıatı 3. Türk e-tnoğrafy a ve etnolojisi 4 . Müzik : Tü rk ;m üziği , b ı . miizı�1•. mu.z:ık tarı hı 5. Tiyatro, opera 6. Resim, heykel

��

h�v

7. l\.1imarlık 10 asıl üye

1 A K A D E M İ

S E N A T O S U

(asıl üyeler)

A K A D E M İ

( asıl

K U R ULTA YI

üyeler + haberleşme üyeleri)

� w


ı. Atatürk Enstitüsü ( AtaJtürk, devrimler ve Türkiye Cum­ huriyeti) ; Devrimlerimizle ilgili meseleler, inkılab Tarihi Enstitüsü gibi kürsüler tarafından Üniversitelerimizıde ancak tarih yö­ nünden ele .aJmmış olup, özel olarak Atatürk'ün şahsiyetini bir bilıtün olarak devrimlerimizi araştıran bilimsel kuıruımlar mevcuıt değildir. Bu yoldaki çalışmalar dağınıktır ve umumi­ yetle türlü şah:ıslann münferit çalışmalarına inhisar etmek­ tedir. Bıu yüzıden çalışm·alar verimli olamamaktadır. Mesela, Atatürk' ün Jhıayatı ile ilgili malzeme bile haıa bir araya g·e ­ tirilmemişıtir. Devrimlerimizin ruhu ve bunlarda görülen ak­ saklıklarla sebeplerii bilimsel inceleme konusu olarak ele alın­ mamış ve bu yüzden bazı devrimlerimizin tatbikatında güç­ lük ve aksaklıklarla karşılaşılmıştır.

Atat.ürk

Ensıtitüsıü, bir yıandan

Atatürk'ün

şahsiyetini

araştırma konusu olarak ele alırken, onunla ilgili bürtün . eser

ve malzemeyi bir müze halinde toplayacak, devrimlerimiz üzerinde ciddiyetle duııarak bunların tarihini ve bugünkü duımmunu araşt ıracak ve geleceği için gerekli yollan çizmeye çalışacaktır. Türkiye OU!mhıuıriyeti tarihi de ba.'}lıbaşına bir araştırma konusu olacaktır. Atatü1k Enstitüsü, · pek tabii olarak diğer Enstitülerle de iş birliği yapac·aktır. il. Türk Dili Enstitüsü. (Dil devriminin bUıgünkü dıurumu, dil çıkmazı ve bu bak1mdan tutulması .gereke n yol) ;

Türkiye'nin ön planda tuıtulması gereken kültür devrimle­ rinin başında gelen dil meselesi bugün tam m anasile bir çık­ mazda bulunmaktadır, bunun esas sebebini, dil araştuımaları­ nın merkezi ve ilmi bir otoriteye bağlanmaımasmda aramalı­ dır. Memleketimizde dil işi, şimdiye kadar olduğu .gibi buıgün de birçok noktalarda birbiriyle ihıtilaf halinde olan 3 ıg,ruıp ta­ rafından yıürütü1mektedir : 1) Dil Kurumu, 2) Özel kişiler, 3) Üniversiteler. 1) Dil Kurumu, dilde devrimciliğin biricik otoritesi olduğu­ doğru bir yör� verementlştir, çünkü dil araştırmalarında Üniversitelerle daha sıkı iş birliğine yanaşmamış ve dil problemlerini amatör dil­ cilerle y:ürütmeye çalışarak dil devriminin aksamasına ve gecik­ mesine sebep olmuştur. 2) Dil alanında çalışan diğer bir guırup da, ne üniversite nu ileri sürmekte ise de, son 30 ·yılda dil işine


45 ne de Dil K:urumuna önem vermiyen özel kişilerden ibarettir. Bunların çoğu niyetlerinde samimi • olmakla beraıber bilimsel ı ı wtodlara dayanmadıklarından veya dayansalar daihi dilimizi krnrli düşüncelerine göre kurmak istediklerinden, çalışmaları faydadan ziyade zarar vermektedir. 3) Dil meselesinde bilimsel metodlara .göre çalışmayı şiar ' c•d inmiş ve aynı zamanda bunun devrimcilik hassasını da benim­ sPmiş olan Ü niversite mensubu dil �manian, üçüncü g:urupu teşkil etmektedir. Dil işlerini bilimsel metodlara göre yürüt­ mek, bunun milli ve devrimci özelliğini ihmal etmek demek değildir. Yalnız devrimcilik yönü göz önünde tutularak bilimse] metodlarla y apılan araştırm alara dayanmayan dil inkılapları yaşayamaz, verimli olamaz. Bazı devrimler vardır ki, onlar an­ cak ilme dayanın.akla gerçekleşebilir, dil devrimi de iş� bıun' 1.ctrdan biriıdir. Gerek bilim v e gerek devrimc ilik yönlerinden ele alındık.ta ct ilimizle ilgili çalışma1a11da tutulması gereken yol şöyle özet­ lenebilir. : 1) Dil ara.'jtımııalarının tarihe dayanması. 2) Anadolu dışında kalan Türk lehçelerinin ve diğer 1'ü rk yurtlarında gö·rülen s adeleşme cereyanlarının da dikkat nazarına alınması. Dil araştırmalarımızda şakull (}Jıriıhi) ve ufki (bugülık.ü) b u iki nokıtayı göz önünde bulundurarak, dilimizin zaman ve yer sının gözetmeden bütün zenginliğini orta;ya koyar ve onun gelişmesinde bu m alzemelerden f aydalanırs.ak, milli kültürü­ müzün geleceğini sağlam temellere dayamış olururı. Dilde uydurmacılık meselesine gelince, dilimizin bütün zenginliği, ö�e1liği, ekleri, kökleri bunların yaratıcılık kabiliye­ ti ve kullanılış şekilleri tes.p it edildikten sonra elbette ki bu ça­ reye de başvurulacakıtır. Fakat bir şartla: uydurmacılık başta değil, sonda ge1en bir iştir. Dilimizin türlü tarihi metinleri iş ­ len ip yayınlanır , mevrut bütün lehçelerden taramalar yapılır: gereke n sözler, terimler tarihten ve lehçelerden bulunarak or­ taya ko nur, aranan he:rlhangi bir terim yine de bulunmazsa işt� ancak o zaıman yeni kelime yapma çaresine başvurulur. Dil devriminin ağır yürümesinin sebebini işte bunda aramak la­ z�mgelir. Herşeyi çabıuk yapmak iddiasiyle «Uydurmacılık» ile işe başlamak. hem ilme , hem milliyetçilik prensiplerine aykırı bir hareket oluır. ve•

·


46 Dil devriminde batıya yönelme ancak bilim metodlarını benimsemekten ibaret olacaktır. Gel,e ceğin güzel, temiz Türk­ ç esi ni kurmak için ilhamı mazimizden alacağımıza göre, göz­ lerimizi tarihe çevimniş olacağız demektir. İş t e bu yönden ele alındıkta� dil devrimi büsbütün yeni şeylerin yapılmasını he­ def tutan iktisıadi devrimlerden aıynlır. Türk Dil Kuruımu, bu kanun tasarısında ,belirtilen esaslar içinde ısHi.h edilerek Akademi ç atısı altında bilimsel çıalışına, yo­ luna sokulmakla, dil devrimindeki kanş.ıklıklann oltadan kal­ dırılması ve dil işlerine doğru bi r yön verilmesi müımkün ola ­ bilecektir.

IH.Türk Tarihi ve Manevi Bilimler den önce Türk Tarihi) ;

Enstitüsü.

( Herşey.

Atatürk tarafından Tü rk Tarihi Tetkik Cemiyeti adı veri­ bütün olarak araş­ tırmak am acile kurulmuş olan, fakat sonralan Türk T.arih Kıurumu denmiş olan bu kurum, bilimsel ça.lışıma, arrujıtımıa ve y.aıyınlariyle Dil Kuinınnıuna n�aran daha üstün bir başa­ rı gösıtermiş olmakla beraber, Türk t a rihi ile ancak uzak.tan ilgisi olan veya ıhiç o1mayan konul a ra faızl a yer vermekle, Türk tarihi alanındaki çalışmaların aksıaımaısına sebep ol­ muştur. Mesela, klasik arkeoloji ile dü nya tarihi problemleri­ ne lüzumundan faz.La yer ayuıaın bu kuııuım, büt ç esinin mü­ him btr kısmını bu konular.a: s arfetmekt e bıu yü:zıden Türk tarihinin birçok problemleri kenarda kalmaktadır. lerek herşeyden evvel milli tıarihıimizi bir

,

,

Akademi çatısı altına alınması teklif olunan Türk Tarih Kurumunun adı ufak b i r değişiklikle Türk t arihi Enstitüsü

şekline sokuJ.muş ve

çıa'lı$D a kollan

da mim

tarihimiz

ön

pland a tutularak düzenlenmiştir.

IV. Tabii Bilimler Enstitüsü, memleketimizde üniversite­ lerin ve bilimsel kurumların çoğalmasiyl� mü slbet ilimler · ala­ nında meyda:na gelecek karışıklığı önlemek amaciyle hıareket edecek, ilgili bilim da.Hannda en yüksek otorite olarak Akade­ m i narnımıı

memleketi harice �a'l'Şı temsil edec e�ir

.

V. Güzel Sanatlar Enstitüsü. Bu Enstitünün Edebiyat kolu, herşeyden evvel, Türk Dıili Enstitüsünün bilimsel çalışmaların dan - elde edilen sonuçları t atbik ederek dilimizin devrimci­ lik yönünü ele almış olacaktır.

­

Güzel sanatlardan biHıJassa müzik çözülmesi oldukça zor


47 ve�

b u yüzden ciddiyetle üzerinde durulması gereken bir konu­

d ur. BJ.rçok tartışmalar a sebep olan ve olagelen bu konuda tu­

tulması ıuıyıgun yolu şqylece özetliyebiliriz :

1 ) Çok sesli ve derin ifadeli klasik batı müziğinin aynen nlınması, batı tekniğinin müzikte temel teşkil etmesi, 2) Yanlış olarak klasik Türk Müziği diye

adlandırılan ve

ı ıizans müziğine dayanan tek sesli Osmanlı müziğinin kültür

hayatıımı7Jdan yıavaş yavaş uzaklaştırılması,

3) Türkiye sınırlarının içinde ve dışında y:aşayan Türk hall� müziğinin bir bütün olarak araşıtırılması, incelenmesi, melodi ve sözlerinin toplanıması, tanıtılması ve Y•yınlanması, 4) Esas klasik Türk müziği, sanatkarlanmızın, Türk halk müziğine ve batı tekniğine dayanarak yaraıtacaklan sanat eserleriyle kurulacaktır. Türk Bilimler Akademisi, büzik alanında sıanatkar ve çal­ �ıcı yetiştirecek değildir, müziği öğretmiyecek .araştıracaktır. Milli müziğin köklerine inmeye çalışacaktır : Türk halk müzi. �inde yerli ve yabancı olarak ne gibi unsurlar vardır. Osman. lı mıüziği ne ,gibi unsurların birleşmesinden doğmuştur, m.Uh­ tclif Türk boy larının halk müziği bir köke doğru gidiyor mu, aralarında farklar varsa, bunun sebepleri nelerdir? Akademi­ nin müzik kolu bilıhassa bunlar üzerinde duracaktır. Bilimler Akademisine bağlı ·bir Güzel Sanatlar Enstitüsü­ nün vazifesini daha açık bir şekilde tayin edebilmek için, mem­

leketimizde sanat ve bilhassa müzik meselesini bir bütün ola..

rak ve ootıdaki durumla karşılaştırarak gözden geçirelim :

ı. Sanatkar yetiştirilmesi

(bu iş konservatuvarların vazi­

fesidir)"; 2.

Pedagog ve öğretmen yetiştirilmesi (bu iş, Gazi Eğitim

EnstitüsQ

gibi ö ğretmen okullaınnın vazifesidir) ;

Müzik ve diğer sanatlar alanında araştırma ve incele­ me yapmak vazifesini Bilimler Akaıdemisi üzer ine alır. , neticesinde Bu şekilde üç yönden ele alınan iş bölümü müzik ve sanat işlerimiz doğru bir şekilde çözülmüş olur. Bu

3.

ııçıklama gösteriyor ki, öğretim yapan türlü okullarımıza dal Akademi adım. takmak, modern anlayışa uıymayan yan�ş bir hareket otur. Bunu n ,gibi Devlet Konservıatuvarınıa Akademi VC'ya Fakülte demekle de, bu müesese modern anlayışa göre


48 bir Akadenii haline gelemez, çünkü bu konservatuvarın ke ndi

sevi.yesine göre muayyen bi r vıazif esi var dı r ki, o da, bilimsel inceleme ve araştırma yapmak de ği l her şeyde n evvel sanat­ ' kar yetiştjr.mektir. Bu nurua b e rabe r a çık ç a bel i rtmeliy iz ki, konservatuvarlanmız buıgünkü şekliyle b i r çıkma.ııda bıulun­ ma.ktadır, bu mü essese kati s urette ıslaha muhtaçtır. Fakat ıslaha muhtaç di y e buna Ak adem i veyıa Faltülte adını tak­ mak da büyük bir ıhata olur, adının değiştirilmesiyle ıslahat te­ min e d il emez takılmak istenilen ad mü esse se ni n hedefine uy­ g·un değilse işler düzelmek şöyle dursun, büsbütü n karışır. ,

Türk Devrim E nst itüsıü ( Kuııumu) , Türk Dil K urumu ve Türk Tarih Kurumu bütün menkul ve gayri menkul malları, vakıf ge l irleri kitaplık ve mem ur kadrolariyle bir araya geti­ rilerek, A t atürk Enstitüsü, Tü rk Di1i Em;tıtüsü ve Türk Tarihi ve mane,·i Bilimler Enstitüsü adı altında Türk Bilimler Aka­ dıeniisi nin çekirdeğini · teşkil ederler. Aıdı geçen t eşekküller vakıf ş artl a n zedelenmede n şimdilik kendi gelirleri ile ayn ayn idare olunurlar. Bir Türk Bilimler Akademisi kurulması d emek , a.dı ge ç e n kuruımla-nn parç1alanması ve vakıf şartlarının ihlali demek değildir. Devletin bütçe imkanlarına göre ileride kuru­ lacP.k. Tabii Bilimler Enstitüsü ve Oüzel Sanatlar Enstitüsü'nün bunlara katılmıasiyle, Türk Bilimler Akademisi, ilmin bıfitıÜn dallarını içine ·alan tam teşekküllü bir varlık olabilecekti;ı- . ,

'

,

Akademi Üyelerinin Sayısı Meselesi : Akademi asıl ü yelerinin sayısı ıher Enstitü · için 10 ki şi üze­ r.inde n 50 o1a:rıak sınırlandırılırken, batı anlamında bir Akade­

mi kuırmıak arzusu ile hareket edilmiştir. Bilimler Akademisi Üniversiteler ü stü bir kuruım olacağına göre. asıl üyeler ön plılnda Üniversite profesör ve doçentleri içerisinden ele�erek seçilecek demekıtir, her Üniverısi·te öğretim üyesinin Akademi üyesi olması i cab etmez. Kaldı ki bazı bilim dallannda Akiade­ mi asıl üyeliğine seçilme ş a rtla�nı taşıyıan bilim adamlarımız bu s ayı yı bile dolduramıyacak kadar azdır. Mesela müzik ala­ nınd a Üniversitede tahsil yaparak doktoııaısını vermiş bir tek Türk uıınıan vardır ki, o da halen Alm anya d a bulunmakta.dır. '

Tü,rk dili profesör ve doçtmtlerinin sayısı bütün Türkiye'de onıu geçmez. Edebi yat , tarih ve ·tabii bilimler al anın da çalışan pmfes.ö.r ve doçentlerimizin sayısı daıha fazla o1Jmakla beraber


49 ı �dı geçen konıularla ilgili Enstitüler için de, diğerlerine eşit

oll\rak 10 kişi üzerinde karar kılınması teklif olunmuştur. Akademinin ,asıJ. üyeleri, kendi sahalanndıa direktif verecek

adamlar demektir. Bıunlar, sa.yılan sınırlandırılmamış olan uz­ manların yardımı ile plan ve p�ğııamların yerine getirilme­ s i nde rehberlik ederler. Gerek Franısız ve gerekse Alm an Akıa­ c

l.c�milerinde asıl üyelerin sayısı mahdut olduğu halde, uzman­

ların sayıısı yüızlerc.edir. Mesela 1925 te Ruıs Bilimler Akademi­ sinde kayıtlı 41 asıl üyeye karşılık vr

�aınn

emrinde 700 ilmi

teknik uzman çıalışıyordıu. Asıl üyelerin yanında bir de haberleşme üyele·ri vardır ki,

bun1arın dıa sayLSI sınırlandırılmamıştır.

Haberleşme üyeleri

J ı i1hass a devrimlerle ilgili problemlerde aısıl üyelerin araştırma­ ! a rına dayanıarak tatbikat işlerini üzerlerine alırlar.

Aısıl üyelerin sayısı artt1nl!makla bir Akademinin

değerj

y ükselemez bilakis alçalır. Daha önce �ükftmete sunulmuş olan Türk Bilimler Akade­

misi kurulması hakkındaki Rapor ve 'l'asan'dıa Enstitü üyele­ ri nin sayısı 45 er olarak ıteklif edilirken, tedrici gelişme yolu r,öz önünde tuıtulmuştu. Fakat, Akademik müesseselerin veıiınli

ve devıaımlı olabi1meleri için, mümkün

olduğu kadar sağlam

esıaıslar üzerinde lwıı1u.1ım ası gerekmektedir.

Yuikarıdıaki açıklamaların bir neticesi olarak denilebilir ki, hL11gün memleketiımizde devrimlerin

tatbikatında görülen ak­

saklıkların giderilmesi, Üniversitelerin ve bilim kurumlarının çoj�alması ile bilim alanında ortaya çıkan

karışıklığın önlen­

mesi, sanıat işlerimize Atatürkçü rulhıa uıygun bir yön verilmesi amaciyle bir TÜRK BİLİMLER AKADEMİSİ kurulması, faydalı ve gerekli bir iş olarak karşıımızda duıınaktadır.


50 2.

ÜNİVERSİTELER

Üniversiteler, araştırma ile birlikte öğretim ve eğitim işle­ riyle de meşgul olduklarından iki cepheden f aaliyet göstermiş olurlar ve yalnız araştırma ile uğraşan

Akademi ile okuıllar

arasında irtibat vazifesini görürler. Burada teşkilat konuısu üzerinde durmayacağız, belirtmek istediğimiz cihet Üniversiteleriımizin manevi cephesi, yani proğ­ rarnlannın ülküye ve buna yardımcı olan konulara göre ayar. !anması ve ilırni birer müessese olar,ak daha üstün bir seviyeye u1ıaşmıaları meselesidir. Tam teşekküllü Üniversitelerimizde Türk Devrim

Tarihi.

Tüırk Dili ve Edebiyatı, Türk Folklor ve Etnoğrafyası ve Türk Tarihi bölüm ve kürsüleri bütün diğer kürsülerden önde tutul­ malı, bilhass a önem verilerek ilkönce bunların ihtiyacı ka.rşı­ lanımalı ve kürısüler bu ilimlerin bütıün dalların ı içine ıalacak şekilde geliştirilmelidir. Dünya Üniversitelerinin bu konular­ da çalışan iliım adamlariyle irtibat sağlanmalı, miiıbadele im­ kanları genişletilmelidir. Yalnız yurt içinde değil, İran, IJ'lak, Suriye , Yunanistan gibi Tüırk boylarının yaşadığı komşu mem­ leketlerde de Türk dili ve folklorunun araştırılmas ı mümkün kılınmalıdır. Bu kürsü1er bütün Üniversite için heyeca n kıayna­ ğı olmalı, öğrencilerin çoğu buraya koşmalı, izdiham, mesela İngiliz dili kürsüsünde değil de, burada

görülmelidir. Yialnız

Edebiyat Fakültesinde değil, diğer Fakülte ve Üniversitelerde de (mesela Teknik Üniversite) kendi kültürümüzü ilgilendiren bu konular üzerine sık sık konferanslar verilmeli, tartışımıalaT

açılmalı, y alnız öğ.rencilerin değil, diğer meslek hoc·alarının, da kültür ve ülkü meselelerimizle )ııakından ilgilenmesi ve uyıa­ nık bulundurulmaısı temin edilmelidir. Türk Dili ve Edebiyatı ile i1gili konuların, üniversitelerimi­ zin Edebiyat Fakültelerinde şu şekilde düzenlenmesi gerektir :


Türkolo j i Enstitüsü

·ı

kürsüsü

kürsüsü

----

1. Mukayeseli A!lt•aıy dil

ı . Eski devir, Köktürk.

2. Moğolca 3 . Mançu ve dilleri

Al t a y

2.

O�tıa devir

3 . Yeni devir lehçeleri : -Osmanlıc a

-Anadolu ve komşuları -Kazan -Kazak-Kırgız -Özıbek

'Dürk

ı . Eski devir

Halk edeb.

kürsüsü

kürsüsü

ı . Anadolu h alk edebiyatı

2. Diğer boyların

Uygur

bilgisi

diğer

'fürk Edebiyatı

Türk Dili

Alt aistik

2.

halk edebiyatı

Orta devir

3 . Yeni devir l dil bölıü­ münde

olduğu

3. Tü rk halk müziği 4.

Maddi

kültü r

(Etnoğ.raf ya)

gibi, yazılı edebiyıaıtı buiunan bü ­ tün ağızlar)

-Si:birya -

Y akut

-Çavuş

4. Mukayeseli

Türk dilbil­

4 Edebi sanatlar

gisi

5. Türkçe sözlük bürosu

4'I .....


52 Bağımsız bir Türk yruırıd(lında kurulan Türk rinde �endi dil ve edebiyat

imızla

üniversitele­

ilgili araştırma ve öğretimin

gayet tabü olarak bu şekilde o1ması düşünülürken ve hakika­

ten böyle olması gerekirken,

maalesef durum

edici değildir, lwsıurlarımızı ,gizlemeden

açık

hiç de tatmin

konuşmak icaıbe­

ıderse diyebiliriz ki, bu <bakımdan çok, hem de çok geriyiz.

İstanbul f!niversitesi Edebiyat Fakültesinde Türk Dili ve Edebiyatı d�rsleri Ankara•ya nazaran daha geniş bir kadroya saıhip olmakla beraber, henüz tam teşekküllü bir mazlar . Türk halkbilgisi ve

Altaistik için

varlık

ayn

sayıla­

kürsü kınul­

mak şöyle dursun, bu konular o rıaıdıa hususi olarak ele alın­ mış bile değildir.

Halbuki

bugün

Altai.sıtik,

Türk Dil araştır­

maları için çok önemli bir destektir.

Ankara Üniversitesi Dil, Tarın, Coğrafya Fakültesine ge­ lince, burada Türk Dili ve Edebiyaıtı dersleri ancak bir kürsü ile idare olıunmakta ve şu anda ancak iki profesöre sahip bu­ lunımaktadıx.

Yalnız bura.da dikkaıte şayan bir cihet vıa:rsa,

o da Altaistik için bir başlangıç olmak üzere 1 955 ten beri

yardımcı olarak bir Moğolca doçentliğinin kurulmuş olmasıdı r . Fakat

bu

da

henüz bir kürsü haline

g�tirilmemiş

ve Asis­

tan kadrosu bile verilmemiştir. Türk halkbilıgi·si ve edebiyatı

burada da okuıtulmamMta ve bu salhıarla a�aşıtırma y apılın� maktadır.

Görülüyor ki, Üniversitelerimizde öz dilimizin sı

ön

plana

alınmadan

ihmal ediliyor,

eden diğer bazı kürsülerin

baskısı

ıaraştınlma­

alabiJıdiğine

inkişaf

altında eziliyor ve sözünü,

derdini, ihtiy.açlarını duy.uıramıyor !

Halbuki

Atatürk, bilhassa Dil, Tarih, Coğrafya Fakültesi­

ni herşeyden evvel Türk Dili ve Türk T.arihi araştırmaları için tem.el olmak üzere kurmuştu. B'üıtün diğer dil ve kürsmer

anj.

cak buna yardımcı olacaklardı. Bu sözlerimden, F.akültemwn

inkişafına karşı olduğuım manası çıkarılmasın : Elbette ki Fa­ külte bü.� ün diğer bilim dallarını dıa içine Avrupa

Üniversitelerinin

Felsefe

alarak

Fakıülteleri

gelişecek ve·

ayarında

bir

v arlık haline g·elecekıtir. Fakat bu gelişme, Türk Dili ve Ede­ biyatı kürsüsünün zararına olmamalı idi, emelleri

fümal

İstanbul

edilmemeli idi.

Üniver�itesi

Edebiyat

Ataıtürk'ün

ıarzu ve

Fakültesi Türk Dili

ve

Edebiyatı kürsüsü öğretim üyeleri de aynı şekilde birçok za­

ruri ihtiyaçlarının tam olanak karşılanmaımasından ve konu-


53 ları

mim kültürden uzak başka kürsülerin ön pl anda tutuı..

masından şikaY.eıtçidirler. insan

bunları .görünce

ve

milli

kül tür

araştııımıalarınuzı

i leri milletlerin ç alışmaları ile karşılaştırınca, maarifimizdeki geriliğin sebeplerini daha iyi anlıyo r : İleri milletler

kalkınmalanru

herş.eyden

evvel

kendi

i

mıuaz.zam

kültürlerin n

inceden

inceye işlenmesine ve bundan doğ�a n milli şuur ve milliyetçilik

ülkülerine borçludurlar !

Memleketimizde tarih ilmi d aha köklü bir maziye malik olduğundan, bu alandaki araştırmaların mizde ve

gerek Üniversiteleri­

gerek Tarih Kuırumund.a daıha ilmi ve verimli bir

yola girdiği söylenebilir. Bununla beraber okullanmızda, mil­ li tarihin bilhassa ihmal edilen yönlerine de önem. verilerek ön plana alınması, tarihle ilgili lerinin

bir revizyona

ar nştırma ve eğitim mesele­

tabi tutuarak yeni

baştan

planlaştınl­

maısı rn.zımdır. Üniversitelerimizin

i lmi

seviyelerinin

yükseltilmesi

bakı­

mından, dünya Üniversiteleriyle daha sıkı işbirliği y.apılmalı, ihtiyaç

gönülen

Atatürk 1936

kıürsülere

yabancı

da Dil, Tarih,

dünyaca tanınmış yolu tutmuştu.

8

-

Daha

profesörler

getirilttnelidir.

Coğrafya Fakültesini

kendimiz

olgunlaşmadan,

kuııarken

ederek aynı

10 profesörü buraya tayin

hem

onların

yerini kapırnak maksaıdiyle hem si·yasete karıştıkları iddiasiy­

le onları toptan uzaklaştırdık.

BfW kürısrülerimiz

bugün bıu

yüzden

çok

gerilemiştir.

Halbuki y abancı profesörlerin, Fakültelerin ve üniversitelerin

işlerine karışmasını önlemek

gıayet kolaydır :

Yabancı uy­

ruğunda olan kimselerin profesörler kuruluna katılmasını ya­ sak etmekle bu iş çö�ülebilir ve ileride . d e böyle

yapılması

teklif oluınur.

3.

BİLİM KURUMLARI

Halen memleketimizde bulunan akademik veya yan aka­

d emik seviyede başlııc a bi l im kurumlan şunlardır : Türk Tarih

ıKuırumu, Türk Dil Kurumu, Türk Devrim Tarihi Enstitüsü, Türk Hukuk ıKunımu, Türkiye Jeoloji Kurumu, Türk Coğraf­ ya Kurumu, Mad«-n Tetkik ve Arama Enstitüsü v.b. Btunlardan bazıları, Akademi kurulduğu zaman oraya bi­ re r temsilci göndermekle yetinerek kendi başlarına ç alış.mala-


54 rına devaım edebilirler, rih

Dil

ve

bunun

·bir mahzuru olmaz. Fakwt Ta.

Kurumu gibi doğrudan

ülkümüzle ilgili kurumların Akademi zaruridir,

çüxmü

diğinden, bunların tilaflar

(bilhassa Dil

zihniyeti .. kökleşme ­

Kurumunun )

Akademi

milli kültür ve

çatısı ıaltına alınmaları

memleketimizde ilim

başıgöstermektedir.

Kurwnunun

doğruya

dışında

idaresinde 111.....

ayrıca

İ

bir

Dil

ywıatılması, kültür hayıatıımızda iki ik y.aratabilir.

Bugün büıtün medeni dünyada dil işinin ilini bir problem ol­ duğu açık olarak bilindiği v e dille ilgili a�8.1tırmalar akade­ mik dil urzJmanlarına bırakıldığı halde, bizde hah\ olmayanların Dil Kurumu idare heyetine

bu

seçilmek

işin ehli için

attığı ve anlamadığı şeylere de karıştığı görülmektedir.

lar, ilim aıhlakının noksa nlığını

can Bun ­

gösteren çok acı ve memle­

ketin kalkınmasına engel oLan hadiselerdir. Türk Tarih Kurumu ve Türk Devrim akademik birer müessese haline me5eleleriyle teşkil Dil

yakından ilgisi

etmeleri bakımından,

Kurumu

limndır.

gelmiş

Tarihi

Enstitüsü,

olmakla beraber, dil

ve kültür hayatımızın

temelini

vakıf şartlan bozulmıadan

Türk

gibi bunların da Akademi çatısı altına alınmaları


55

111

E Ö İ T İ M

V E

Ö Ö R E T İ M

ı. Nazari eğit-bilim (Terbiye), 2. Tatbiki eğit-bilim

( Pedagoji ) . Pedıagoji veya eğitimle ilgili nazariye v e felsefe problem­ lerinin

araştırı1ması konumumn

dışında

kalmakla berabe r,

eğitimin bir bilim olarak bugünkü durumu ve maarifimizde

bu yönden tutulması gereken yolun anlaşılm ası bakımından, bunlıarın ana hatıariyle açıklanmıaısının

doğru

olacağı kana­

atindeyiz.

1. NAZA.Ri EÖİT-BİLİM ( TERBİYE ) .

Tarihçe : Daıha

eski

devirleri dikkat

na2larına

almazsak •diyebiliriz

ki, eğttim teorisini oldukça bir bütünlük içerisinde ilk olarak toplu bir prensip muştur.

üzerine kuıra n John Locke

Bu prensipin esası,

eden tecrüıbedir.

bilgi

Locke'un pedagojisi,

naZJaran b�r ilerleme sayılal.Jilir ğil

de

eğitim

teorisinin

(te11biye)

(1632 - 1 704 ) temelini

ol­

teşkil

kendinden öncekilere

sistemini öğretim üzerine de ­

, kavramına

dayandırmış olm ası

bunu

göstemıektedir. Akla dayanan. bir eğitimin insanı istenilen bir kalıba kabileceğine

inandığı

devrin

filoooflarına

kıarşı

· Rouısseau (1712-1786) , insanları medeniyet

çıkan

çevresinden

laştırarak tekrar taıbiatın sinesine ulaştırmak. ister, medeniyetin

insan

ahlakını ,bozduğıun a

inanan ·

tenkid eden bir bedıbindir.

o,

ve

J.

so­

J.

uzak­ ilim ve

cemiyeti

Rousseau' ya kadar kurulmuş olan ve iyi kötü bir sistem adı altında tetkik edilebilecek bütün na�ariyeler, sadece pra­ tik ihtiyaç ve

maksatlardan doğmuş

ve devirlerinin dil ve·

mantık teorilerine d ayanmışlardır. HalbıÜ:ki Emmanuel Kant'ın düşünüşte

yepyeni

bir

( 1724-1804 ) tesirile pedagojik

gelişme başlamıştır.

fizikin bilimsel .ar.aştırm alarla

sıkı ve

Felsefe ve meta­

devamlı

rnıünasebet


56 kuırmalıaınnı tenkidçi

ıtavsiye

eden

bir _süzgeçıten

seviyesine

Kant,

geçirmiş

yükseltilmesi

ve

bütün bilim ve

ve

,gerçek

pedagoj inin

bir

sisteme

ıme.todları de

bir

sahip

ilim

alınası

lüzıuımıuna işaret etmiştir. Kant'ın fikirleri, zamanının ve on­ dan

sonııa gelenlerin pedagoj i alanındaki düşünüşlerine

çok

tesir etmiş ve pedagqjik teııkid'in doğ.masma sebep olmuştur. Fakat eğitimin gayesinden genel pedagoji'yi sıfizüp çıkaran yüksek bir bilg,i

ve m.ünf eırit pedıaıgojik bilgi ve maksatları prensipine dayıaıyan filo:zıof J.

Fr.

tur.

esasa

Heııbart•ın pedagoj isi iki

Herbart

( 1776-184 1 ) olmuş..

d ayanmaktadır :

ve ahlak. Fakat gerek Kant ve gerekse Herbart

Psikoloj i

zıaımanında

psikoloj i hakkındaki fikirler, buıgii ne göre çok farklı ve noksan­

dı. Arynı şekilde, terbiyenin gayesini koymak istiyen Herbart• ın

aıhlakı

cemiyeıtin

da,

özelliklerini

içine

almayan

bir

de­

ğerle r feLsefesi olma!{ gayretindedir. Locke, RoUıSseau ve He�bart yolunda gelişe n pedagoji na­ zariyelerinin hepsi

de,

ilim

özelliğini

içine

almayan iptidai

mahiyette birer teknolo j iden ibarettir. Kaide ve düşünıceleri­ ni gelişi gıüzel

yan yana getirmeleri ve ispata muhtaç olan

faraziyelere dayamaları yüzünden,

onıann

fikirleri bir eği..

tim ilmi -olmak hakkını kazanamamışlardır. Bu yüzıden 19. yüzyılda bu görüşleri aşarak yıkmaya ça ­

lışan yeni :temayülle r belirmiştir. Comte ve Spencer a.Sırı diye­

bileceğimiz bu devirde tabiat ilimleri

hakimdir.

Metodu,

dıüksiyondur. Bu asrın peda1goj isi psikolojik, biyolojik ve

en­

sos­

yoloj ik yönlerden tetkik olunabilir. Artık tecrübe , pedagoj inin tek şuurlu hareket noktıasını teşkil etmiye başlıyor ve çocu­

ğıun psişik ve fiziyolojik özelliği içindeki ferdi gelişimi gaye haline geliyor. Terbiyenin vasııtaları d:a dini ve aıhlaki sahalar­ da değil , çocuğun içgüdüleri ile beden yapısında aranıyor. Fa­ kat kökleri

çok daha eskidir. Çocuğun özellik

hürm et prensibi Fakat tabii

üzerinde

o, bu özellikle·ri gelişmesi

Rouısıseau da ısrarla

ve haklarıma,

durmuştur.

ancak müdafaa ile yetinmiş, çocuğun

prensibini ön plana alamamıştır.

Tecrübi çocuk psik olojisi gibi ancak dar bir sahadan pe­

dıaıgo j i ilmini

du,

çıkaıırnaye. çalışmak, elbette ki kifayetsiz olll!f­

ıbununla beraber mıuşaıhhas konulaııa yönelerek pedagoji­

nin müspet bir bilim olmasına yardım etmek bakımından, bu çalışmaların· hizmeti büyük olmuştur.

Biyolojik

pedagoj i

sosyolojik pedagoji hakkında da aynı şeyleri söyliyebiliriz.

ile


57

insan mıünasebetlerinden hareket eden asnmızın teori­ leri , ferdiyeti ikinci plana atarak araştırmalara yeni b ir yön vermişlerdir. Eğitimin sosyal bir fonksiyon olduğu, insanın ancak cemiy et içinde bir anlam ve değer kazandığı gibi dü­ şünceler, e ğitimin mahiyetine nüfuz edebilmek imkanını ha­

Ancak bu meııhalelerden geçmek suretiyle pe­ dagojik rea,litenin manevi bi r yönü o ldu ğu · ve bunun manevi

zırlamışlardır. ( sosyal)

bilimler

içinde

araştırılması

gerektiği

anlaşılmıştır.

Btıın a ,göre eğitim ve f oıımasyon meselelerinin, bir ilim olar ak,

manevi fen o men (hadise, olay) lar içerisinde incelenmesi la­

zımdır.

Pozitivist araştırma

metodunun, tari h, hukuk,

yolundan doğıan sooyoloj i

felsefe,

probleminin de bir ilim olarak .gelişmesinde

Fenomenoloji kada:r eğitim büyük hizmeti

olmuştuır. Bundan maksat : faraziyelerden uzak kalan ve no r­

maıtif olmayan bilgilere varmaktır.

Devirlerinin tem ayülleri ne uyarak bi r ilim olmaya çall­ şan kl as ik pedagoji sistemleri, normatif tesirlerden kurtuıla­ mıyarak, yalnız taıtbilrnt ( ö ğretim ) yönünü göz önünde tuıtan bir teknoloj i olmaktan ileri gidememişlerdir. Yeni ·görüş ise, eğitimin pııatik yönünü tatb iki pedogojiye bırakarak. eğitim· hadiısesinin mahiyetini peşin hükümlere dayananaksızın oldu­

ğu gibi açık.lamaya ve saf bilgilere var:mwya ç alışır. Buna gö­

re modern anlamda e ğit...bilim, eğitimi herşeyden önce bir vakıa olarak a raşıtı n r . Bnı ilimde varılmak istenilen hedef,

h i çbi r ilmin tabii olmayan s af ve muhtar terbiye ilmıidir. Ter­ biye hadisesi , bu ilmin araştırma konusu ve vakıasıdır, pra­ tik v•azifesi değildir, amıwcı , bütün diğe r ilimlerde olduğu gi­ bi, gerçeğin ve kanunlarının açık ve saf bilgilerini kazanmak­ tır, kendi konusunun,

yani eğitimin

mahiyetini

araştırmak

ve onun her yerde ve her zaman işe yarayacak kıanunlarıı nı bulup ortaya koymıakıtır. Dil, iktisat, hukuk, t alih . . . gibi bilimler, konularını na­

zari olarak lmı-up i cat ettikten sonrıa işe başlamazlar, aksine mevzulannı vıar ve hazır !farz.ederler , bu ilimler, cemiyet. için­ de her zaman olagelen ve dumıadan devam eden hadiselerin (phenomene ) araştınlmasiyle kurulurlar. Bunun gibi e ğitim de

c emiyeti n bulunduığıu her yerde ve her zaman mevcut olan b ir fonksiyondur. Tatbiki pedagoji rak ne

yapmalıyım?»

( ö ğret1m) : «Te11biyeci ve öğre tmen ola­ diye işe başlar,

f akat eğit-bilim, yani


58 nazari pedagoj i şu soruyu cevaplandırmaya çallşı r : «Eğitim nedir, her zaman ve her yerde bir gerçek olarak nasıl cereyan _ eder? » . Asnmı�da eğit-bilim. meselelerinin felsefesini işliyerek geliştiren bilginler içerisinde, Alman terbiyecisi ErnSıt Krieck ( 1 882-1947) müihiın bir yer işgal etmektedir. Onun ifade etti­ ği gibi Sıaıf ilim ancak gerçek bilgiye :hizmet eder ; zaten ha­ tasız ve verimli tatbikata geçebilmek için ilk şart da budur. Çünkü gerçeği tanımadan ve araştırmadan 1bir şeyi kumııa,ğa çalışmak, ,gerçeğe tesir etmek gibi yanlış bir yol tutmak de­ mektir, bu ise akılcıların düştükleri hatalı yolun ta kendisi­ dir.

Eğitimin Niteliği, Genişliği ve Derinliği : Krieck•in ifadesine göre eğitiım «zrhni çevreden ,gelen her şekillerindirme türlü tesirleri n meydana getirdiği topyekün ve yetiştirmedir», cemiyet hayatının ve zihnin zaruri olarak her zaman cerey;an edegelen ezeli bir fonksiyonudur. Bu ge­ lişme, akılla içgüdünün, şuıurlu ve şuıur altı muhıtevaların, kendi kendine yetişti.rme ile başkaları tanaıfından yetiştirilme­ nin karşılıklı tesirlerinin bir muıhassalasıdır. Olaylar, hangi seibep ve maksaıttan gelirs·e gelsin, -ona ma­ kalanlaır:da bir değişikliğe, şekillenmeye ve gelişmeye se­ bep olduğu müddetçe eğitim kavramının içine girer. •Bilına .gö­ re cemiyetin her ferdi hem suıbj ekt ( fail) , hem objekt (meful ) , hem terbiye eden, hem teııbiye olunan kişi demektir : « Her­ kes, herkesi, her zıaman terıbiye eder». roo

Şimdi yine Krieck'e da,yanarak eğitim hadisesini üç buut içinde gözden geçirelim:

1) Genişlik : Cemiyet cemiyeti terbiye . eder; cemiyet ferıtlerini teııbiye eder ; fertıer biribirlerini terbiye ederler ; fertler cemiyeti terbiye ederler, fert ve cemiyet kendi kendini terbiye eder. 2) Derinlik : Bunu üç katlı olarak incelemek uygun olur. Dip kat, insıanlığın müşterek temelinden gelen gayri şuuri tesirleri içinP alır. Akıldaki birlik, fikirde ve manevi oluş­ lardaki aihenk de, insanlarda müşterek olan bu temele daya­ nır. İkinci kaıt, zihni çevreden gelen şuıurlu ve kasııtlı faaliyet ve tesirleri thltiva eder. Fakat bunlar henüz doğrudan doğ­ ruya terbiye etmek maksaıdından doğmuş değillerdir. Ancak


59

uçuncü �at şuıurlu oLan terbiye ve teşkil edici maksatlardan gelen tesirleri ihata eder ki, terbiye ve öğretim müesseseleri­ ni bu bölümde incelemek ger:ekir. 3) Düzlük : · Bu bölümün araştırılması, ayrı bir terbiye ilmine, yani teıföiye ilJıninin aıyn bir koluna ihtiyaç ,gösıterir. Bu kolun vaz.if esi : Manevi fonksiyıon ve fikirlerin, cemiyee ve yaşayış şekillerinin, nihayet milletlerin tarih ve hıa:yıaıtm­ daki ferdi şekillerinin terbiye ıhadisesiyle olan münasebetle­ rini ele ıailimak ve arıaştınnaktır.

Derinlik buıudu içindeki katlar, eğitim kavramının mahi­ yet ve şümulünü anlam.ak bakımından lm mühim olanıdır. Bunlara dıayanar,ak, pedıaıgoj i sistemlerinin içine düştükleri hataları da açıkça görebiliyoruz. Bilindiği gibi, pedagoji na­ zariyeleri . eğitimi ancak üçüncü kata baığlamışlar ve di­ ğer katların yetişme ve ,gelişmedeki büyük rollerini görememişlerdir. Derinlik bölümıünün en önemli kaıtı, pedago j inin buıgüne kadar pek az fıarR:ına vardığı - dip kaıtıdır. Terbiyenin gıaıyri şuıuri tesirlerini içine aıan ıbu dip katta, eğitim hadisesinin asıl kısmı cereyan eder. Feııdf cemiyete intibak ettiren, onu temısil eden ve böylelikle dev.anılı bir ,şekilde terbiye hadise­ sine .sıaıhne olan y e r burasıdır! Derinliğin dip katı, manevi ıhayatın tek bir kök halinde yetiştiği kattır. İçgüdüler kadar, insanları biribirine bağLruyan bütün krudretıer bu kökten filizlenirler: Gelişme ve y ayılma meyli, ülkü, iıman, sevgi ve telkin kudreti, büyük ihtiras ve •hisler umuani efkar, buıhrıanlar ve ruhi salgınlar, vecd ve is­ tiğrak, süs ve moda temayülleri, · dini hareketler, hulasa bir cemiyeti bütün halinde saran ve sürıükliyen ne varsa bu kök­ ten gelir. Derinliği n orta katı, her manevi şeklin ve insanlığın her türlü hayat düzeninin kendine göre teşkil edici, yetiş­ tirici, şu halde terbiye edici ,bir tesire malik olduğu v;akıası­ na dayanır. Her hayat şekli, vücut bulmuş, yani canlı bir idedir. Onuın tesir dairesine giren her şey temsil olunur. Böylelikle şekil, nesillerin değişmesi vakıası karşısında ken­ dini muıhaf aza ve idame eder ve nefsinde taşıd:ığı hayat kud­ reti nispetinde enine ve derinliğine y ayıLmak imkanını bıu­ lur. Mesela devletin terbiye edici fonksiyonunu bu katta in-


60 celiyebHiriz. Devle.t, varl ı ğı, tıarihi drur:umu, kanunları ve tand•aşa

yüklediği

bütün

işleriyle

birlikte

bir kuvvet ve unsurunu teşkil eder. kuıvvef ve tesirlerin,

içgüdüleriyle

terbiyeni n

Orta kat,

va­

önemli

terıbiye edici

saf ımulhit ve normların

yukarıdan ve aşağıdan gelerek buluşuıp kaynaştığı ve haıyat düzeninin büyük ıdıünyası hıaılini aldığı ve dış şeldini buldu­

ğu saılııadır.

Derinliğe olan bu tabakıalaşma göst eriyo r ki, eğitim bir cemiyet içindeki fertlerin biribiri üzeli.ne ilkin şuursuz, sonraı da şuıurlu olarak yaptıkları tesirlerdir. Her insan diğer in­ sanlar üzerine muıay;yen derecede teııbiyevi tesirde bulunmak., şu hıalde aktif olmak lmdretini taşıdığı

cek tesirleri şulıanı

gibi onlardan gele­ de . kapabilmek istidadındadır. K onuşmak., konu­

duymak,

anlamak

ve

kavramak suretiyle,

anlamada,

istekte, bil:gide, tavır ve harekette iştirak temin etmek, bir­ liğe v,armak., yalnız insanlarda olan bir haldir. sanlar bili.birleri üzerine devamlı

Bu sayede in­

surette tesir yapabilirler.

Cemiyet hıayatı, ymi toplu yaşamak bile başlıbaşına eğitimle

ilgili bir olaydır. Böyle bir yaşayış tesirler altında cemiyeıtin f1aaı

içinde

insanlar karşılıklı

üyesi olmak yolunu tuıt arlar.

Böylece fertler şekilde, muhtevada, şuurda, düny;a _ görüşün­ de, tavır ve harekette, inanışta ve ülküde birliğe ulaşırlar ki, f e11di varlığın ve kabiliyetlerin._ gelişimi de bu yoldan sağ­ lanmış olıuT. Bir cemiyeti teşkil eden fertleri n ,t abi oldukları ,assimilas­

yon dediğiımiz ezeli kanun, aynı zamanda �ğitimin de nitelik ve şümulünü tayin eden kanundur. Temsil, yani assimilasyon hadisesi başta şuıursuz olan telkin gibi tesirlerle başlar, son­ ra bütün diğer fonksiyonlardıa.n, kasıtlı fiillerden , karşılıklı münasebetlerden gelen terbiye edici tesirler olarak devam eder ve nihayet fikri ve ahlaki bir vazife halini alan , şuıurlu ve planlı faaliyetler, yıani terbiye tekniğine müncer olur ve buııaıda gelişir. Krieck'in araştırmalarını geliştiren Petersen'in dediği gi­ bi, eğit-biliım.'in konusu, eğitim vakı1asının tümü dür. İnsan

bütün ıhıa�ıaıtı boyunca ölüme kadar bu olayın içindedir. Bıu o!ıaıy, sadece fertler arasında cereyan eden şuurlu terbiyeden

çok dıaha geniş ve ihatalıdır. E ğitmıek iŞi, kişilik dünyasının varlığına bağlı, sonsıuz ve kaldırılm ası mümkün olmayıan bir f ı:taliyettir. O kadar ki, insan olma keyfiyeti eğitim olmadan m anasını kay,beder.


61 Eğitim ve cemiyet : ( fert mi, cemiyet mi? ) RıasyoDJalizım

felsefesinde

ferdiyetçilik

ve

düşünüş,

Des­

cartes'ın Cogite e rgo sunı (düşünüyoruım� öyleyse varım) cüm ­ lesinden

de

anlaşılac-ağı

B'..ı ekole göre cemiyet üzerine kuımılan, fcrtle mak

için

yara.ttıkları

hukukidir.

Böyle

bir

üzere, ferdin

rİ n

v arlık.tan

önce

gelmektedir.

üstünde t.fili b-ir şeydir

muayyen ve f ayrdalı bir g.ayey

bir

müessesedir.

bağları

cemiyet manevi

değer

hissi

ve

akıl var­

değil,

ülkülerden

uzaktır. Fakat, cemiyet ancak menfaat toplulukıtan

ibaret

olsa,

ba,ğları

menfaaUa:nn

·ile perçinleşen bir kalkma.sile

ortıadan

parçalıanması gerekirdi. H albuki hadiseler bunun tersini, ce­ miyetin,

ferdi

m e nfaaUar çiğnendiği zaman bile devam etti­

ğini g�teriyor. Olgunlaşmış

ve yüksek ülkülere sahip

cemi­

yetıeiıd.e, fertler umumi menfaat için şahsi işlerini, mallannı ve canl arını da seve seve feda ederler. Ferdiyetçi gö�le cemiyetçi

görüşleri eğitim zaviyesinden

tetkik ettiğimiz zaman, aşın ıgitmenin her iki halde de lış

anlayışla:rıa.

sebebiyet

m iye,t biribirinde n

verebileceğini

g"örürüz.

Fert

yan­

ve

ce­

ayrılmaz :ve biribirini tamamlayan varlık­

lardır. Ferıtsiz cemiye·t olamaz, fert de cemiyetsiz düşünülemez ; cemiyetin dışında nazari oiarak bir

kişi tasavvur etsek bile,

bu .gibi halde eğitim denen vakıa mev:cut .

olam az,

çünkü eği­

tim ancak cemiyetle · ortaya çıkan bir olaydır. Onun için, eği­

tim

p roblemi

yönünden değerlendi:mıek

gerekirse,

felse.fede

bu bakımdıan varılan son kanaat, cemiyetin esas olduğudur. Fakat bu sözlerden, aşırı ve iddiacı cereyanlarda olduğu gibi,

ferdin feda edildiği manası çıkarılmamalıdır. Bu görüşler bi­

zi,

ferdi cemiyete esir etmek anlamını

trine

götürmemelidir.

olabiliyorSıa,

Nasıl ki

aynı �ekilde

ve fertlerin vıarlığı laııdan biridir.

uyandıracak bir dok­

e ğitim

n�sillerin

ancak cemiyetle var

durmadan

da e ğitimin mevcuıdiyeti

ylenilenmesi

için temel şart­

Gelişme ve Eğitim : Fertler

cemiyetin

de ğ·e rlerini

eğitim

yolu

ile

kazanır

ve

cemiyetin hıa:yaıtını devam ettirirler. Her hayat doğumla baş­ lar

ve

ölümle

biter,

bu

ikisinin

arasındaki

hayaıt,

insanın

müdaıhalesi dışında muayyen .gelişme safhalarına. ve kanunla­ rına

bağlı

oLaırak cereyan eder. Eğitim de bu gelişme ile ya­

kından ilgilenmek ve onun karmnJarına bağlı kalm ak zonın­ de.dır.


62 Canlıların hayat ve tünde bütün

gelişmesinde, maddi varlıklarının üs­

faaliyetlerini tesiri altında bulunduran bir ha­

yat kuıd.reıt ve kuvve.tinin varlığı

inkar edilemiyecek bir haki­

�.ale

kattir. Fransızca Ent�Iechie (k

erme ) , Almanca Lebens­ kraft (hayaıt kudreti) denen bu kuvvet, canlıların bütün faali­ yetlerine, uınriyetin ve ruhun bütün hadiselerine hakimdir. Bu­ nun

v azifesi uzviyeti korumak ve

planı

da bütünleyici bir şekilde

geliştirmektir,

tezahür

eder.

hedefi

Uzviyetin

ve her

işi her ıhıareketi hayat kudretinin maksatlarına uıyar ve onun dışına çıkamaz.

Duyum-cuların eskimiş diyebileceğimiz

nazariyesine

göre

gelişme, ruıh tarafından passi f olarak alınan ihtisaslann bir

neticesidil'. Fakat son araştırmalar göstermiştir ki, gelişme, iç

kanunlara göre cereyan eden bir hadisedir: Fert eskiden zan­ nedildiği gibi muhltten gelen tesirlere karşı passif değil, ak­ tif bir vaziyet almaktadır.

Pek tabii olarak bu

dış

tesirler,

gelişmenin ve eğitimin zaruri ş:artlandır. Bunlar olmadan in­ san ruıhu ve kıaıbiliyeUeri inkişaf edemez. Fakat ağırlık daima Ben' de kalır, çünkü· o, dış tesirleri her zaman kendi gelişme kanunlarına göre alır. Dı.ş tesirler,

ancak

benliğin kabiliyet­

lerine uyaıbilmeleriyle birer gelişme unsuru olurlar. E.ğitimin bir bilim olarak gelişmesini ve · bu yoldaki araş­ tırmaların son durumunu göstermek üzere verilen bu açıkla­ malardan çıkan netice şudur ki, okulların ve sadece öğretim usullerinin ıslahı, eğitim işlerinin düzenlenmesi için kafi gel­ mez. Eğitbilimin dayanması ,gereken ana düşünce, tasavvur ve mefhumlardaki kararsızlık, eğitim ve öğretim işlerinin sarsıl­ masına, verimsiz olmasına ve gelişi güzel iıstismarına yol açar.

Millet ve eğitim

:

(Bu konu için yukarıya bakınız

:

s. 1 6) .

NETİCE : Eğiıtirnin

nazariyaıtı

maksat, «Eğttim nedir,

üzerine

verdiğimiz bu

her zaman

açıklamadan

ve her yerde bir

gerçek

olarak nasıl cereyan eder? » -sorusuna cevaıp arayarak bu yol­ daki çalışmaların tarihçesiyle varılan neticeleri belirtmekti. Gö­ rülüyor ki, Dil, Tarih ve Hukuk gibi eğitim de gerçek bir bi­ llın olma hakkını kazanmış bulunmaktaıdır, bilim milli olamaz, bunun millileşmesi dini gösterir. Eğit - bilimin nazariyatı

buna göre e ğit ­

ancak tatbikaıtta ken­

ile

taıtbikatı arasındaki

ilgi, her ·dil için kullanılabilen . dilbilim ( lingvistik) ile herhan­

gi

bir milletin dilinin bu metodlarla araştırılması

arasındaki


63

münasebete ibenzer. Bunun gibi, gerçek bir ilim olan eğit - bi­ limin felsefe ve kanunlarını milli kültür konularının tedrisin­ de kullanmaya başladığımız anda milli peda·goji diyebileceği. miz tatbikat �.afhası başlar. iBu yüzden eserimizde, pedagoji ye­ rine eğit bilim < terbiye ilmi) tabirini · kullanmayı tercih et­ tik, çünkü ped.agoj iden şimdiye kadar kastedilen mana bun­ dan oldukça ayrılmaktadır. Devirlerinin temayüllerine uyan eski pedagoj i sistemleri, yalnız tatbikatı göz önünde tutan bir teknoloj i atmaktan ileri ,gidememişlerdir. Misal olarak i. ·H. Ba1tacıoğlu'nun şu cümlelerine işaret edelim : -

«1906 d.e başlı.yan peda.goji akımı ulusal kültür akımı de­ ğil, milleıtlerar�ı bir medeniyet akımıdır. Niçin böyledir? Şu­ nun için ki Meşruıtiyet pedagojisi ideal olarak Türklüğü de­ ğil, Avrupalılığı, Türkü değil. soyuk insanı, Tür� çevresini de­ ğil, soyuk t:ııavaıyı, Türk randımanını değil, psikoloj ik randı­ manı ve Türk toplumuna inisiye etmeyi değil, soyuk bir insan­ Onun için A vrupa•yı lığa alıştırmayı kendisine ideal edindi. taklit etmekten başka bir şey yapmadı. Türk başkası olan bu pedagojiye Umumi pedagoji (1930) , Hususi tedris usulleri ( 1930) , içtimai Mektep ( 19e2)) ve Toplu t edris ( 1939 ) adlı eser­ A vriı.palı lerimle isıyan ettim. Maksadım Türk pedagojisini pedaıgojinin köleliğinden kurtarmaktı. Bu işin hala üzerindey­ diin. «Yeni Adam» da «Türke doğru» serisini bunun için yaz­ mıştım» (Türke Doğru 1942, s. 1 77 - 1 78 ) . Yazarın burada kullandığı pedagoj i sözü ile tabidir ki eği­ timin tatbikat safhası kastedilmiş, yukarda açıkladığımız ger­ çek eğit bilim göz önünde tutulmamıştır. Bununla beraber 1942 de ka:leme alınmış aynı makalenin sonunda karşılaştığı­ mız : -

«Memleketimizde 'milli terbiye· 'ulusal eğitim' fikirleri he_ nüz bir problem halindedir. Bunlar henüz pedagojiye girme­ miştir. Bir teori ki henüz pıatiğe ginnerni§tir, o yok gibi bir şeydir.» (aıynı eser, s. 179) cümlesindeki fikirlere ıbıuıgün de ka­ tılmaımak imkansızdır, çünkü tatbiki pedagojide milli terbi­ ye, ulusal eğiıtim meselesi, bugün de yeter derecede işlenme­ miş ve çözülmemiş bir proıblem olarak karşımızda duıımakta­ dır. Bu anlamda milli bir tatbiki pedagojinin meydana geti­ rilmesi, ancak milli kültür ve ülkü problemlerini n ciddiyetle ele alınaııak işlenmesJ ve b u yolda varılan neticelerin büıtün maarif sistemimizde tatbikı ile mümkün olabilecektir


64

2.

TATBİKİ E ÖİT - BİLİM (Pedagoji) .

Şuurlu eğttici ve teşkil edici maksatlardan gelen tesirleri bu grup altında toplayabiliriz. Eğitim ve öğretimin taıtıbikatı veya teknolojisi için vasıta olan bütün eğitiım ve öğretim mü­ esseseleri bu kısma girer. Eğiıt - bilimin tatbikat safhası esasında teknik bir mesele olduğundan, bunların ıslah ve tanziminde çekirde�ten yetişme maarifçi ve öğretmenlerin fikirlerine de başvurulacağı tabii­ dir. Yalnız yukarıda nazari pedagoji bölümünde eğit - bilimin tarihçesi ve bir iliın olarak ana meselelerinin bugünkü duru­ mu üzerine özet halinde verdiğimiz açıklamalar gooteıımişti1' ki, hala da bir gelişme yolunda olan bu ilmin ana meseleleri hakkında fikir sahibi olmak ve bu gelişmeyi adım aıd.ım takip etmek, eğiıtiım ve öğretimde tatbikatın doğru yola korunası ve verimli olaıbilmesi için lüzumludur. Onun için nazariyatçılarla tatbikaıtçılann bu- konuda işbirliğini sıklaştırmaları, maarif şurasına sunacakları düşünce ve dileklerini uzun uzun düşü­ nüp araştırarak ve yazılı olarak hazırlamaları uyıgun düşerdi. Birer araşıtıııma konus.u olan bu meselelerin birkaç saat veya birkaç günlük kısa komisyon çalışımalan ile çözÜlemiyeceği tabüdir. Batıda Durum :

Baıtı düny.aısında son on beş yıl içerisinde eğitimin tatbikat sahasında ön plana alınarak önemle üzerinde durulan mesele­ ler bilhas·sa şunlardır : - Okul - aile arasırul:aki farkın azaltılması ve işbirliğinin geliştirilmesi için neler yapılmalıdır? - Şimdiye kadar daha ziyade birer öğretim müessesesi ola­ rıak iş gören okullarıın eğitim cephesini kuvvetlendir­ mekle bu bakımdan bir ilerleme sağlanabilir mi? Öğret­ menler bu şekilde artan yükü kaldırabilirler mi? Mev­ cut öğretmenlerin bu bakımdan yetiştirilmesi de bu­ nunla ilgilidir. - Çocukların fıtri ve ferdi kabiliyetlerinin eğitim ve öğ­ retimde dikkat nazarına alınması. Bizde Durum :

Şimdiye kadar bizde maarif deyince, Atatürk devri müs­ tesna, ancak eğitim ve öğretimin taıtbikat cephesi anlaşılmış


65 ve işe hep bu açıdan bakılmıştır. Halbuki e ğitim ve öğretimde tatbikat meselesi, manevi hayıatımızın bütün

cephesini içine

alması gereken maarifin ancak bir bölümünü teşkil etmekte� dir. Fakaıt bu tatbikatın iyi bir netice verebilmesi için milli­ yetçilik

ülkümüzün, fertlerde müşterek tasavvurlar yaratacak

şekildP. işlenmiş olması, buna yard!ımcı olan milli tarih, dil ve sanat gibi manevi

<bilim

dallarının

ön plana alınarak bilinl

metodlaruııa .göre araşıtınlınası ve diğer bütün bilim dall arın­ da da batılı araştırma usullerinin tatbik edilmesi 13zLmgelir. Atatürk devri, kültür hay,aıtıttuzın gerek ülkü, gerek ibiliım ve

gerel{

eğiltim. - öğretim işleri bakımından

ilerisi

rek girişilen büyük ve heyecanlı bir başlangıç

düşünüle­

idi. Büyük

Ata­

mız Türk Tarihi ve Türk Dili için özel Kurumlar açmak ve

bizzat kaleme sarılarak çalışmalara katılmakla, öz benliğimi­ zin meydana. çıkarılması, milli ülkümüzün işlenmesi için

ge­

rekli yollan ıgösterrniştir. Bu kurumların geleceğin Akademisi olduğunu söyliyerek mutlak

surette

bilim metocllarına göre

çalışacak birer varlık haline gelmesini isterken,

İsıtanbul

üni­

versitesini ıslah ederek ve Ankara'da yeni bir üniversite aça­ rak bilime

şerefli

yerin verilmesini

temin

kurtaııacak ancak ve ancak muallimlerdir» öğretim işlerimiz için

de kati hedefi

etmiş.tir.

«Milleti

diyerek eğiıtim ve

göstermiştir. Topyekun

kalkınm amızın ancak ,bu yollardan mümkün olabileceğin i gö­ rerek «Hayatta en hak.iki mıürşit ilimdir»

diyen

Atatürk'ün

dehası karşısında .hakikaten hayran kalmamak mümkün de­ ğildir. Atatürk'ün ölümünden sonra dünya siy.asi durumunun

ka­

rışma..�ı ve son yıllarda memleketin iç buhTanlarla sarsılması yüzünden, m aarifte onun çizdiği ·yoldan çok uzaklaşılmış, bu yollar y.anlış anlaşılarak. bazı noktalarda ihmal edilmiştir.

CUJmıhuriyetin ilk yıllarında iyi kötü ·bir maarif programı vardı, ilim adamlarının noksanlığı

kullanılamaması

veya .her zaman yerinde

yüzünden aksamalar görftlmekle beraber, iyi

niyet mevcut oldukça bu gibi yetersizliklerin zamanla giderile­

rek maarifimizin düzeleceği ve doğru yola sokulacağı ümit olu­ n abilirdi. Son yıll�da muayyen bir m aarif prograımı mevcuıt olmadı­ ğı gibi, teşkilatlar ara.sına aıynlık sokularak maarif işlerimiz

büsbüıtü n bozulmuştur.


66

Art,ık maarif işlerimizin topyekun ele alınması için geniş ufuklar açılmış, var olmak veya yok olmak savaşından muzaf­ fer çıkmak için ilk ş artın sağlam bir maarif olduğu anlaşılmış bulunmaktadır.


67

E K :

1.

TÜRKİYE EÖİTİM MİLLİ ıKOMİSYONU RAPORU ( 1 ) Maarif Vekaletinin muvafakati v e Ford v akfının teklif ve y a rdımı ile, yurdumuzda ve y aıbancı memleketlerde maarif ıteş�

kilaıtıarmı incelemek üzere H:/8/1958 de bir komisyonun kurul­ duğu ve bu komisyonun bir rapor !hazırlayıp Maarif Ve�aleti­

ne sunduğu biliniyordu. Fakat o zamanki Vekaletin bu raporu yayınlaım.aktan çekindiği det gözden kaçmıyordu. • . Nihayet geçen yıl Temmuz ayında yayınlanabilen bu ra­ poru ( 2 )

·

incelemek ve maarifimiz

için

zırlamak üzere 5 Eyl ül günü Ankara'da

bir eğitim planı ha­

Eğitim Planının lla­ zıı�lığı ile görevli bir komisyon teşkil edilmiş . ve birkaç aylık biJ.1 ç alışmadan sonra raporu da y ayınlanımış bulunmaktadır. ( 3)

Bu ikinci rapora geçmeden önce, yayınlanmış bir eser olarak,

Türkiye Eğitim Milli Komisyonu Raporu'nun d a gözden geçi­ rilmesi gerekir.

TOPLU BİR BAKIŞ Son yıllarda lerek,

maarıif

ımilli ülkü

taıbiriyle

ve bilim meselelerinin ihmal edi­ ancak e ğitim - öğretim işlerinin kaste­

dildiğini yuıkarıda belirtmiştik. M aarif meselesi bir bütün ola­ r ak ele

alındıkta görülür ki, önüırnüzdeki raporda da bu yol

tutulmuş, milli bi rlik ve

kültür

işlerimizin teımeli olması gere­

ken kültü r meselesi, . bilim otoritesi olacak Akademi ve ayrıca nazari peda�ojinin memleketlerde

ıbuıgünk·ü.

milli

Halbuki raıporda :

terbtye

problemleri ele alınmamış ve ileri meselesi

tebarüz

ettirilmemiştir.

«Ayrıca, ziyaret edilen her memleketin ma­

ari f ve eğitimine istikamet veren ilim ve fen aıdamlari.yle, ta-

(1)

Türkiye Eğitim Milli Komisyonu Raporunun tenkidi adı altında Türk Yurdu dergisinde ıde yayınlanmıştır, Ankara, Kaıs1ım 1960, II, 8, s. 29 32. Türkiye Eğitim Milli Komisyonu Raporu. Milli E ğitim B� kanlığı yayını, isıtanbuı 1960, IV. + 1 63 s.

Bu .bölüm, uıf ak bazı de ğişikliklerle

-

(2 ) (3)

Ek 2 ye bak.mız.


68

nmmış eğiıtimcileriyle toplantılar yapılmlş, böylece hem o mem­ leketin maarif politika ve felsefesi, hem de dünya eğitiminin bugünkü cereyanla:ııı ve ana prensipleri hakkı nda bilgi edinil­ miştir» _ ( s. 4) dendiğine göre, bu meseleler üzerinde ayrıca dur­ maları gerekirdi. Bu ciheti aydınlatmak mak.sadiyle rapordan birkaç cümle daha alalım : «Kökleri demokrıasinin insanlık anlayışında olup sınai ve zirai teknolojinin çok girift faaliyetleri içinde işliyen bugü­ nün medeniyeti, yüksek vasıflı, iyi eğitim ,görmüş yurttaşlar isten� ( s . 1 1 ) ; «Hür insanların teşkil ettiği hür bir cemiyet, sağlaım, dinamik, yaratıcı, huzurlu, müreffeh ve ,gelişen bir cemiyettir» ( s. 12) ; «Öğrencilerin eğitiminde şahsiyet ve ka­ rakterin . teşekkülü ön piana alın•rak öğretim . sadece bu ga­ yenin gerçekleşmesinde kullanılan vasıtalardan biri telakki ediliyor» (s. 15) . Girişte de belirtıtiğimiz gi:bi, bu cümleler, okuyucuya işin mim özelliği hususunda hiçbir fikir vermemektedir. Bunlar, dünyanın herhangi bir memleketinde veya milliyet diye bir şey tanımayan ülkelerde temel olabilecek prensiplerdir. Ancak eseri satır satır inceleıyip 30. sıa.yfaıy a geldiğimiz zaman; şöyle bir cümleye raslıyoruz : «Örfleri, gelenekleri, sanatı- ve edebiyatı ile Türk kültürü, bunların üstünde ve çok mühim bir milli birlik §Jnili değerini taşır. Bütün bu hususlardan meydana ,gelen milli birlik ise, bugün Türk milletinin güvendiği en büyük realitedir. Buraıda şunu memnuniyetle belirtebiliriz ki milli birlik bizim medeni dünya karşısınd� geri kalmamış, bilakis gelişmiş bulunan tek taraıfunızdı.r» (s. 30) . M adem ki «Türk kültürü, .bunlann üstünde v e çok mıühim bir milli birlik amili» dir, niçin işin temelini teşkil eden bu cihet en baş.ta incelenmiyor, neden bunun için ayrı bir bölüm açılmıyor, niçin memleketimizin ülkü problemi diğer milletle ­ rin bu yoldaki çalışmalariyle karşılaştınlmıyor? Komisyon üylerinin bu fikirlerine katılarak kendilerini al­ kışlamakla beraber, bu noktaya kısaca ancak ·bir iki yerde işa­ ret olunmasının, rapor için affedilmez bir kusıur oldUığıtınu da söylemeliyiz. Eveıt, Türk milleti milli şuurla 'birlikte dünyaya gelmiş, bu şuur ve ülkü iledir ki kıtalar fetederek insanlık. ül­ küsünü de yaymış ve diğer milletlere fazileti, ahlakı ile örnek olmY.ştur. Tü rk milleti bu milli birlik ülküs� nü bugüne kadar


69 y aşatmıştır. Fakat içıten gelen bu şuura güvenerek, onun fel­ sefesini ve prensiplerini derinleştirip bilim metodlarına

göre

işlemeyi ihmal etmemiz asla doğru olmaz. Bunu ikinci plana atarak başka ülküler peşinden koştuğumuz devirlerde başı:mı­ za gelen dertleri unutmamalıyız.

RAPORUN ADI. Türkyie Eğitim Milli Komisyonu taıbiri bizi bir ha:yli uğ­ raştırdı. Diğer birçok meslektaşlarımızın da

bunu anlamakta

zorluk çekerek tartışma konusu yaptıkl1armı veya

matbaa

ha­

tası yüzünden kelimelerin karış.tığını zannederek .Türkiye Milli Eğitim Komisyonu şeklinde düzeltmeye çalıştıkuarını söylersem hayret edilmesin. Raporu kaleme alan meslekt aşlarımız bunun­

la

ne demek istediklerini bir notla

açıklamış

olsalar,

okuyu­

cuları zaıhmetten kurtarmış olurlardı. Yalnız önsöz'.de ra.sladı­ ğımız şu cüıınl e kitaıbın

sandır :

adını açıklamak. bakımından

«Bu . ma.lmatla da

maarifin çeşitli

entere­

kademelerindeki

tecrüıbeli ve yetkili kimselerden, milli seviyede bir komisyonun teşkil olunmasını, bu komisyonun yurt içinde ve dışınd a tet­ kiklerde bulunmasını teklif etmişler, . . · » (s. 1 ) . Buradaki milli seviyede tabiri, anlaşılmaz ikinci bir prob­

lem olarak karşımıza dikilmekle beraber, buna dayanarak ra­

porun

adını fikrimce şöyle açıklamak gerekecek :

milli seviyede

( ? ) kurular:ak eğ·itim meselelerini

vazifelendirilen komisyon ! » .

Bu takdird e :

«Acaba

« Türkiye'de incelemekle gayri

milli

seviyede bir komisyon nasıl olurmuş?» şeklinde bir soru ile de karşılaşabiliriz . Bir neticeye vanlamaıdığından, bu

adın

komisyon üyeleri

tarafından açıklanacağını ümit ve ıtemenni ederiz.

B İ RİNCİ BÖLiTM. Komisyon üyeleri, eğitimde milli kültür ve ülkünün rolü

ve ıbilim müesseselerinin temeli olan Akademi meselesiyle meş­

gul

olmadıklarına göre, bu rapor her şeyden evvel eğitim ve

öğretimle ilgili teşkilat

ve teknik konular üzerinde

durnnuş

oluıyor. Bununla beraıber Birinci Bölümde eğitimin . nazari yönü ile de

biraz

meşgul olmuşlardır.

Bu bölümden önemli bulduğumuz bazı cümleleri ele ala­

rak münakaşasını y apmakla yetineceğiz :


7f)

1)

«Tükiye'de Batılılaşma :hareketlerinin son s afhası Cwn­

huriyet devıri

inkılaplarıdır.

inkılaplaırın en belirli vaısfı,

Bu

Türk cemiyetini bütünü ile Baıtı örneğine göre değiştirmeyi he­ def edinmiş olmasıdır. Tanzimattan önceki ıslahat askeri mü. esseseleri ; Tanzimat bütün devleti ;

Cumhuriyet ise bütün ce­

miyeti değiştirmeyi , gözettiğinden, bu son sa�hB.nın, Batılaşma hareketlerimizin en önemlisi olduğıuı kesin ola:rıak söıyleneoilir. Gerçek.te n bu safhada Türk Cemiyeti, ş�hirli, köylü, hant veya aıyıdın, kadın, erkek, büıtün unsmlariylc

e

büyük

esaslı

ve

bir de­

gişm ye tabi olmuştur. lBll.ı değişmelerin gayesi Türk Milletini

Doğu-İslam Medeniyetinden

a yırmak

değildir. Çünkü Türk Ce­

miyetini bir Millet haline getiren dil, din, gelenek, t arih bir­ liği gibi unsurlar Doğudadır. Gaye, bu unsurları kaybetmeden Akıdeniz Medeniyetlerinin diğer y arısını teşkil eden Baıtı Me­ deniyetine intibak etmek, yani bu medeniyet içinde bizim için lüzumlu olan unsurları bilmek ve almaktır». « Denilebilir ki Türkiye

buıgün bu

intibak

faaliyetlerinin

tam ortasında .bulunuyo r. Bu intibak başarıldığı takdirde, Ak­ deniz medeniyetlerinin Doğu ve Batı

yarısına

ait unsurların

birleşmesiyle, zengin ve çok muıhtevalı yeni bir devir başlıyabi­ lir» (S . 25) .

Bu cümlelerden, raporu

hazırlıyanların

Türk

kültürü, is­

ıam camiası, Batı Medeniyeti ve Türk Dünyasının Batı Medeni­

yetinin yal\dı:mı ile ,gelişmesi konularımda vazıııı, bir fikre sahip

olmadlkları veya bu hususta mru ayyen bazı göruşlerin tesiri ıal­

tında kaldıkları görülüyor. Cümlelerin : «Akdeniz medeniyetinin

doğu ve batı yansı. . . » ve «Doğu - isla.m medeniyeti. . .» gibi kı­ sımları,

Halide

Edip

Adıvar•ın, Türk kültrtir araştırmaları ba­

kımından yalnız ıhatalı değil, aynı zamanda çok zar1arlı Tü rki.

ye'de Şark Gaırp ve Amerikan tesirleri (İstanbul 1956) adlı ese­ rinden kopya edilmişe benziyor. «Akdenizin DoğuSıu . . . » ne de­ mek? «Akdeniz medeniyetlerinin dogu ve batı yarısına ait un­ surların b�rleşımesiyle. , . » ne demek? devri aşıkı olarak geçinen ve esas

Klasik

Yunan ve Rom a

Türklük

şuuru. ve kültıüru

hakkında yeter derecede bilgi edinememiş olan kimselerin daya uy.aırak

�ık

mı0-

sık tekrarladıkları bu ıgibi cümleleııcle raslanı­

lan doğu SÖzünden ne kasıtedilğini anlaımak dahi imkansızdır. Burada öne sürülen sırf coğrafi tabir midir,

yok.sa

doğudan

çoğu

maksat

zaman

nedir?

Bu

'r.ürk, Arap, İran ve Hind millet­

lerinin İslamiyetin tesiri ıaltınıda meydana getirdikleri düşünü­ len ve türlü n:ıilletler için müşterek olabilecek

özellikl�r midir?


71 Peki, bütün bunların içerisinde Türk nerede kalıyor? Kendi şına bir küIWrü, geleneği, dili. . . Halbuki bu bölgelerde

olan Türk

saydığımız

bu

nereye

milletlerin

ba­

atılıyor?

biribirinden

çok farklı ayn ayrı özellikleri vardır. Mesela Türkler buraya öz

kültürleriyle gelmişler, Arap ve İran tesiri altında da kalmak­

la .beraber, Orta As·ya ile olan kültür bağlarını hiçbir zaman kaybetmemişlerdir. Bütün

açıklamalar

-

ki,, biz, milli kültür ve varlığımızı tanımak, araştırmak ve buna dayanarak ülkümüzü kurnııak bakımından Atatü.rk'ün çizdiği ve tatbikatına başladı­ ğı yoldan u�aklaşmış bulunuyoruz. G ayemiz bir Akdeniz mede­ niyeti kurmak değil, mevcuıt Türk medeniyetini, Arap, Acem tesirinden ve umumiyetle İslam . hurafa ve safsıatalanndan kur­ tarıp bütün varlığ-ı. ile ortaya koymak, batı teknik ve bilim me­ bu

gösteriyor

todlarını Jmllanmak suretiyle ileri bir seviyeye ulaştırmak, bir

Türk rönesansı yaratmak, Türk düny asının kültür birliğini dü. şünerek çalışmak ve bunların bir neticesi olarak üs.t ün bir Tür·

kiye'yi meydana getirmek olmalıdır.

2)

« B�tılaşma hareketleri

arasında

A vrupa'nm

yaşıyan

dillerinin öğretimine ç alışı lmışsa d a . Batı Kül'tüıiinü n köklerine

inmek üzere Yunanca ve Latince öğretimine kadar önem

veriJmemişıtiı:.

yakın zamanlara

Avrupa medeniyetini anlamak hu­

susıuru:la geri ve sathi kalışımızın sebeplerinden biri de bu ol ­

mak gerektir. Edebiyat Fakültelerimizde bu klasik dillerin

şim­

dikinden daha geniş ölçüde okutulmasını ve hatta mümkün ol­

duığu takdirde, liselerimizin bazılannda ders olarak müfredata konulmasını . ·tavsiye ederiz» (s. Fikir ve tavsiye kardıaki

32) ,

28) .

bakımından y anlış olan bu

açıklaıınalaırımızla

kısmen

cümleleri, yu­

cevaplandırmıştık

(bk.

s.

fakat yine de üzerinde durmak mecburiyetindeyiz : Bizim

esas kusur ve geri

kalışımızın

sebebini, batı kültüıii n ün kökle­

rine inilmemesinde ve okull 3.rımızda Latince ve Yunanca

mamasında kendi

aramak

rloğru

kültürümüzün

olmasa

köklerine

gerek.

Bizim

inemeyişimizdedir,

olmn­ kuısurumuz, kendi

dili­

mizin Latincesi olan Orhon yazıtlarının y alnız Üniversiteleri­ mizde değil, liselerimizde de özel ders olarak

dadır ;

okutulmamasın­

Orhon yazlJtlaınnı içine alan taşların birer kop yasının,

orijinal büyüklükte ve bugünkü Tüı'kçemize tercümesiyle birlik· te

Üniversitelerimizin

giriş kapılarına

dikilmemesindedir.

Yu­

nan ve Latin filolojisi, Ü niversitelerimizde ( Tü rk dili ve ede-


72 biyatı kürsüsünü bastırmayac ak şekilde ! ) cakbr,

elbette ki o!mtula­

fa.kat bunlaınn liselere sokulması, programı ak.Sıaıtma.k

ve kendi kültürü hakkı nda zayıf bilgili, aşın Batı hıayrranı bir nesil yetişıtirmekten başka bir işe y.aramıyaıca.ktır. ( Birinci bölümden aldığımız diğer bazı cümleler yukarıda. ki bahislerde açıklanmış olduğıundan, burada tekrar edilmiye.

cektir, bilhassa şu sayfalara b a ınız: 8, 9, 30, 32 ) .

İKİNCİ BÖLlJM Bu bölüm doğrudan doğruıya eğitim ve ö ğretimin

meka­

nik yönünü ilgilendirdiğinden, fazla tafsilata girişmeyip, ancak e n önemli gö,ııdıüğümüz birkaç nokta üzerinde duracağız :

1)

Raporda, Üniversiteler üsıtü bilim otoriıtesi olan Akademi

üzerine hiç bilgi verilmemiştir. Komisyon ü�eleTi, belki

mem­

leketimizd e ,bir Bilimle r Akademisi bulunmayışını ve bu mües­ sesenin do.ğruıdan

doğruya bir e ğitim

yuvası

olm ayışını

göz

önünde tutarak bu konuyu ele �maktan V8.7lglfÇmiş ol abilirler. Fakat, yukarıda da belirttiğimiz gibi, bilim işi kökünden halle­ dilerek Akademiye bağlanmadıkça bu yoldaki karıŞıklık orta­ dan kaldırılamaz. Gerek Üniversitelerle Kurum çalışmalarının

ve gerek okullardaki eğitim ve öğretim işlerinin t anzimi için ıbir

Bilimler Akademisine muhtacız. Raporda, Akademi t arafindan yürütülecek

bazı meselelerin de doğru olınaıyara.k üniversite rnıüıtaıaa edildiğini görüyoruz, mesela : « BU ıyol­

konusu altında

da çalışm aları teşvik için, yabancı memleketlerde ·gerçek akis

yaratnuş olan ve ilim için değerli bir ilerleme teşkil eden eser­

lerin sahiplerine maddi mükafatlar verilmesi d� yerinde olur.

Bu mükaf atıarın, yabancı memleketıer:de Türk kültürüne dün­

ya çapında .hizmeıt etmiş kimselere de t eşmili düşünülebilir» (s. 58). Hıalbuıki bunlar Akademinin yapacağı işlerdir. Üniversi­

teler çoğalınca bilim alanında Türkiye' yi dünyaya karşı ıteansil etmek şeref ve vazifesi, hepsinin üstünde bir otorite olarak Bi­

limler Akademisi'ne düşecektir.

2) Raıporun en büyük noksanlarından biri de, ana dili ve milli tarih öğretimi üzerinde ayrıca durulmamış olmasıdır. :S'UL. nun gibi sanat (bilhassa müzik) eğitimi ve bunun okUıllardaki rolü üzerine bilgi verilmed.iğj. giJbi, beden eğitimi (kültür - fizik) hakkında da raporda hiçbir malümat yoktur. H albuki ilk.öğre­

timin temelini bu saydığımız ko ular teşkil eder :

Çocuk

okula


73

ana dilini öğrenmekle,

muhitini ve yakın

-tariıhini tanımakla.

b aşLar, müziğin tesirile ilk milli he y ec anlan ve diğer bilgileri ka­ · zanır, oynar, jimnastik yapar. Bizde an a dili öğretimi ne du.­

ruımdadır, di ğe r memleketlerde nasıldır, bizde nasıl olmalıdır?

Bu konular önümüzdeki rapo rd a ,ayrıca . ar:aşıtınlmayıp, oraıya -buraya serpiştirilmiş cümlele rle yetinilmiştir. Buna karşılık adı geçen konular y anında ikinci derecede y er .alması gereke n «Ya. bancı dil öğretimi» (s. 95 - 97) ve «Dinle ilgili eğitim ve öğre­ tiım» (s. 108-1 13) meseleleri ıuzunbQy1u aç ıklanmış ve Maarif · Vekaleti ile ancak urz�tan ilgisi olabilecek ( Ormancılık) konu­ su üze rine de yarım sayfa izıahat verilmiştir ( s. 34) . «Komisyon, her memleketin eğitim sisteminin o mem l eke ­ tin milli , sosıyal, kültiiırel ve ekonomik bünyesine bağlı oldiUğu· na . . . . . . kani» ( s . 4) o ldnığu halde, raporda eğ·itim:'.: milli eephesinin y et er derecede ele .aı.ı nmadı ğını gö rü yo ruz.

-3) Üniverısiteler bahsinde . : «Yabancı Üniversitelerle kar­ şıl aştırılınca dikkati çeken ikinci bir hıusıus da, Türk üniversi­ telerinde akademik yılın haıyli kısa olmasıdır» denmekte ise de, bu herhalde bir yanlışlık eseri olsa .gerek, çünkü Avrupa ü ni­

versitelerinde de bu b akımdan dunmı bizdekinden p ek farklı değildir. Mesela Alman ya' d a kış semesteri ı Kasım'da b aşlar, Şubat so nunda biter!, yani 4 ay sürer ( bizde ı Kasım dan Ocak wnuna kadar 3 .aıy dır) . Mar:t ve Nisan aylan t atildir. Yaz se­ mesıter1 ı M ay ıst a ıbaşl1aıyıp Temmuz sonunda biıter (müd det bak1mından ıaıynen bizdeki ıgiıbi 3 ay dı r ) . Yalnız, Avruıpa üniveT"­ sitelerinin kış semesteri noel, yılbaşı gibi tatillere r asıt1adığın­ dan, ders müddeti 3 aydan p ek fazla SÜrırnez. Alman Üniversitelerin.de semesterler -arasındaki tatilin 2 ay olma'5lnın (bizde ı aydı r) iki sebebi v ardı r : ·biri, kış semesteri­ nin müddetini ( ı Kasımdan Nisan sonuna kadıar) · tatili ile bir­ liltlte 6 aya doldurmak ( çü nkü semester 6 aylık müddet anlamı­ na gelir) , ikincisi, hocalara araştırma ve ders hazırlama im­ kanı vermektir. Alman Üniversitelerinde tatil her zam an yan gelip yatmak anl amına gelmez, ö ğretim üyeleri, bilhassa ders

yapılmayan tatil aylarında verimli a:rıaşıtırmalarla m eşgul olabi­ lirler.

4) Rap ord a, Yük�k Öğretmen .Okulu . konusu nda şöyle de. nilm.ek.tedir : «1Bıu .du rum a göre, Yüksek Öğretmen Okuıunun buıgünkü haliyle liselerimizin öğrelımen ihtiyacını temin edebi­ lecek evsafta olmadığı anlaşıldığından, . . . müsıt akil bi.r «Yüksek


74

(s. 8 1 82.) . «Ankara veyıa İstanıbul'da kıuırWaıcak olan bu kolej , ser:best­ Öğretmen Koleji» nin kuıru.lmasmı lü:zıumlu buluyorıuz»

-

çe geliŞtikten sonra, üniversitenin bir- fakültesi haline .geıtiril-

melidir»

(s. 83).

Acaıha b� biraz karışık ve dolambaçlı bir yol değil midir? «Maarif Vekaleti ve ÜniverıSiteye bağlı olmayan müstakil» bir kolej , fikrimizce, memleketin bugünkü kültür seviyesile telifi mümkün olmaıyan bir tekliftir. Bunun sebeplerini

yukarıdaki ba­

hislerde kısmen bulmak mümkündür. Sonra, mademki Yüksek Öğretmen Okulu ihtiyacı temin edebilecek bir evsaf ıtaşınuyor ve mademki bıu kolej ileride nasılsa Üniversitenin bir f aküııtesi haline getirilecektir, öyleyse Yüksek Ö ğretmen Okulunu ıslah ederek FakiWe şekline sokmakla olur k. an a a·: · • tdeyiz.

da

problemi çö:zımek mümkün

Bütün ıbru · saydığımız noksanlariyle birlikte, Türkiye E ğitim

Milli Komisyonu Raporu, bilhass a eğitim ve öğretimin tatbika­ tı ile ilgili konularda üzerinde durulması gereken birçok f ayda·

ımaddeleri içine alma.kıtadır.


E K :

2.

MİLLİ EÖİTİM PLANININ HAZIRLIGI İLE GÖREVLİ KOMİSYONUN RAPORU ( 1 ) Rapordan öğrendiğimize gör� ( 2 ) bu komisyon 5 - 24 Eylül 1960 tarihlerinde Anka�ai'da, Milli Eğitim Bakanlığında ve 5 1 1 Ekiım 1960 ıtariıhleri aııasında tstanbul'd.a, Teknik üniversitede toplanarak ç1alışmalarını şu iki yönden yürütınüştıilr : (s. 1 0 ) -

a) Eğitim Milli Komisyonu raporunu incelemek, tümü ve her bölümü hakkında görüşlerini bildirmek, uygun görülmiyen veya eksik sayılan taraflan belirtmek, tamamlayıcı tavsiyeleı.1 yapmak veya yeni tekliflerde bulunmak, kısaca raporu değerlen­ dirmek. b ) Yeniden Türkiye Milli Eğitimine hakim olacak eğitim il­ kelerini teshit edecek 've bunlann ışığında maarif sistemimize önümüzdeki yıllarda verilmesi gereken doğrultuyu gösterecek bir planın h�zırlanma yollarını belirtmek, bu plan içine girecek ve her konuda ele alınacak meseleleri, bu meselelerin çözümü ­ ne y;ı.nyacak teklifleri sıralamak. Bu sıuretle komi.Sıyon, Eğitim Milli KomisıYıonu raporundan

farklı olarak konuları 4 bölüım içinde toplanuştır:

(s. 10 - 1 1 )

Oknl yolu ile eğitim (örgün eğitim) ,

ı. 2.

Oknl dışında eğitim ( yaygın eğitim) ,

3.

ıKüıtür işleri v e güzel sanatlar öğretimi,

4.

Milli Eğitim Bakanlığı yönetim örgütü . .

27 Mayıs ruhu ile kaleme .aJ.ınıan bu ikinci raporu, aşaığ1ıda sıralaıdığ1mız bazı noksanlarına rağmen, Eğitim Milli Komisyo­ nu R a poru na na:zıaran çok daha ileri ve başarılı bir eser olarak kabul etmek yerinde bit hareket olur. MEPHK : Türkiye Milli .

(1)

'

Bıu ibölÜJill , Milli Eğitim Planının Hazırlığı ile Göredi Komis­

yonun Raporu üzerine adı altında Türk Yurdu derıgisinde de yayınlanmıştır, Ankara, Şubat 1961 , il, 1 1 , s. 3·3 . 34.

(2)

Milli Eğitim Planının Hazırlığı ile görevli Komisyonun Ra­ poru. Milli Eğitim Bakanlığı .yayını, İstanbul 1 960, 60 s.


76

eğitim sistemini yeniden kurmak ve planlamak ise kolaylıkla başarılacak bir iş değildir. Yuka�da da işaret edildiği gibi bu konuda daha fazla, sistemli ve daha geniş uzman kadrolannın yardımı ile çalışmak lazımdır. Komisyonumuzun çalışmaları da bu yola ilerlemek için ancak bir merhale olabilecektir (s 10) demekle, iddialı bir yol tutmak istemediğini açıkça belirtmiş ve bu duıııuıın, rapora karşı okuıyuculann .güvenini

arttırmıştır.

Bu broşürün, EMK Raporunun tenkidi ile ilgili cümlelerin­

den bazıları, Türk Yul'du dergisinin Kasım 1960 ( II, 8, sayısında yayınlanmış

olan

s.

2ı9

-

32)

ve yukarda aynen tekrar etıtiğiımiz

y.azımızda belirtilen ıhususlara da uymaktadır, mesela :

Eğitim Milli ,Komisyonu Raporunun �ğitim ilkeleri arasında, hatta raporun tümü içinde güzel sanatlara temas edilmediğini gördiik. . . . . . (ME.PH;KR, s. 1 5) ; Milletimizin okul içinde, dışında ve her çağda bedence eğitilmesi hayati �nlaıı.ıda. öııtmli mese­ lelerden biri olduğu halde Eğitim Milli Komisyonu raporunda ayrı bir konu olarak işlenmemi�tir. . ;.T\ılEPHKH. s. 1 5 ) . Raporun e n büyük noksanlanndan biri de, ana dili v e mil­ li tarih öğretimi üzerinde ayrıca durulmamış olmasıdır. Bunun

gibi sanat (bilhassa müzik) eğitimi ve bunu rı okulh.rdaki rolü üzerine bilgi verilmediği gibi, beden eğitimi (kiiltür-fizik) hak­ kında da raporda hiçbir malômat yoktur . . (Aıhmet Temir, Tür­ .

kiye E ğitim Milli Komisyonu

II. 8, Kasım 1960, s. 31).

Raporunun

tenkidi, Türk Yurdu,

Eğitim Milli Komisyonu Raporunda ferdiyetçi eğitim anlay ı ­ şına fazla önem verilmesine karşılık MEPHKR'nda : Genel ola­

rak iyi bir eğitim planı içinde ferdiyetçilikle toplum anl a.yış1 bir arada yer almalıdır . . . (s. 14) denmekte ve bu da, yukarda işaret ettiğıimiz :gibi ( bk. s. 61 ) eğit - bilim teorisinin modern görüşle­ rine uym�tadir.

Kültür meseleleri : MEPHKR'nun. en önemli ve takdire şayan yönlerinden biri 54) adı

de : D. ıKültür işleri ve güzel sanatlar öğretimi ( s . 50 altında ayrı bir bölüme yer verilmiş

�1masıdır.

-

Fakat ehemmi- .

yetle hemen şuna işaret edelim ki, bu bölüm, bir kültür proh-­

lemi olarak dil ve tarih devrimlerini aynca incelemediği için noks an bi r şekilde tertip edilmiş demektir. Raporda kültür iş­

leri adı altında ele alınan konular şunlardır : ı . Eski eserler ve

müzeler, 2. Kitap, kitapçılık _ve kitaplıklar, 3. Ya.yım, 4 . Plastik


77

sanatlar, 5 . Ses ve hareket sanatlan, 6 Folklor ve etnoğrafya, 7. Arşivler. Dil, a yrı bir konu olarak incelenmemekle beraber, tek tük cümlelerden komisyonun bu yoldaki düşüncelerini a çık olıarak görmek mümkündür ; mesela Üniveraiteler bahsinde şöyle den­ mektedi r : Bilim dilimizin ve terminolojinin teşekkülünde ana. dilimizi zenginleştirecek çalışmalara yer verilmelidir (s 39 ) ; kül­ tür işleri bölümünde : Kültürün belkemiği olan dil, içinde konu­ şulup yazılan toplumun uygarlık derecc ;; inc ba4'lı olarak dt>ğer­ lendirilebilir . . . (s. 50). Bu gibi doğru ve açık ıgörüşlere her aydı­ nın katılacağı tş.büdir. Fakat dil meselesi, yalnız Üniversiteler çerçevesi içerisinde ele alınmakla çözülmüş sayılamaz, çünkü üniversitelerin dışında, hala üniversitelerle doğru dü rüst iş ,bir­ liği kıUr.aınayan ve ·akademik bir mü essese haline gelemiyen bir de Dil Kurumu vardır. Üniversite öğretim üyesi akademik dil uz­ manlarının fikirlerine tercüman olarak gerek Dil Devrimi ( yu.. kanya (<bk. s. 2-3) ve ıgerek Bilimler Akademisi (s. 34 - 49 ) b aJhsin ­ de bu konu üzerinde uzun boylu durmuş olduğuımuzdan, bura­ da meseleyi ancak özet halinde tekrarlamakla yetinec eğiz :

ı.

Bugün dil devrimi ciddiyetle ele alınmaya ve ıslaha muh­ taç bir durumdaıdır.

2.

Dil meselesi, ıhalen memleketimizde bir taraftan Dil Kuru­ mu , diğer .taraf.tan Üniversiteler ve özel kişiler o1mak üze­ re türlü yönden yürrütüLmekte ve bu ç al ışm alar ıbir birlik gö sterememektedi r.

3.

Atatürk tarafından ilk kurulduğu yıll ard a, Dil Kurumunun ç alışm al arınd a o z aman mevcut uzmanlarla yetinilmiŞıtir, fakat son 25 yıl içerisinde birçok akademik dilciler yetiş­ miştir.

4.

5.

Dil Kıurumu, Türk Dili alanındaki bu ilerleme ile eşit o l a ­ rak akıademik biır bilimsel araş,tırma kurumu olmak yo­ luna girememiştir . . Dil meselesinin iki cephesi vardır : a) Akademik araştır­ malarla malzeme hazırlanması, bunu dilciler yap ar ve Dil Kurwnunun esas ödevi de budur. Atatürk Dil Kuruımunu bu maksatla kıurmuştur. Bugün Üniversitelerimi7Jd.e iyi ad y apmış ve salahiyet sahibi dilcilerimiz olduğu halde, Dil Kurumunun çalışmal arı bunların eline teslim edilmek şöy­ le du r sun, kurumla Ü niversiteler arasında doğru dürüst bir işbirliği bile kurulamamıştır.


78

b) Akademik araştırmalarla hazırlanan dil malzemesine · dayanılarak dilin kın.'ulıması ve işlenmesi ki, b:uı, edip, şair, yazaır ve brüıtün fikir adamlarının vazifesidir ; bu işler, di­ lin esıas devrimcilik yönünü teşkil eder. Bu şekilde iş bö­ lümıü yapılarak çalışmalar doğru bir yola sokuılmadıkça, dil devrimi buıhranıdan kurtulamaz. Geleceğin üstün Türkçesini kuracak o1anlıar, edipler, şairler ve fikir adamlarıdır, f1akaıt dilcilerin akademik ça­ lışmıaılanna dayıanmaları şartiy1e. Önce gelen bilim.sel dil araştumalarına dayanmadan sanatçılar dili kendi bıaşla­ rına kurmayıa kıalkışırlaJrsa, (ki Dil Kuıııuµı.unun bugünkü tıuıtuımıu: bıu yoldadır) tarihinden ve diğer Türk lehçelerin­ den u�aklaşmış bir dil meydap.a gelir. 6.

Dil Kurumu A.tatürk tarafından bir bilim kurumu olaralt kuroimuş ve Atatürk bunu demeç ve nuıtuklarında da ehemmiyetle belirtmiştir_. H albuki Atatürk'ün ölümıünden sonı:ıaı Kurum tüzüğünün amaç m addesinden bilim sözü çı ­ kartılmıştır.

7.

Dil Kurumunu isrter bugünkü şekliyle, i·ster Bilimle r Aka­ demisi çatısı altına alarak ıslah etmek demek, dil devri­ mini yıkmak ve dil devrimine karşı bir harekette bulun­ mak demek değildir. Kuruım ile ilgili vakıf şartları bozul­ mamalı, fakat bunun çall�malanna bilimsel bir istikamet verilmelidir.

8.

Türk Dil Kurumu, vakıf �arıtları zedelenmeden yukarda. gerekçesini sunduğumuz Türk Bilimler Akademisi çatısı altına alınarak. :bilimsel çalışma yönünden ıslah edilmekle, dil devrimi buhrandan kurtarılarak memleket ve millet için fıa:ydalı ve verimli bir yola sokuJıabilir.

9.

Dil ıaraştırmaları tarihle at b aşı gitmelidir. Dil devrimi, dil-· in kenıdi tarihine dayanmak zorundadır. Dil devrimi 1ancak. elde mevcut noksan dil malzemesine dayanılarak gerçekleş­ tirilemez. Tarihi ve etimolojik yönden dilin araş.tırılması bilha:ss.a dilcilerin işidir, bunları ihtisas saıhibi olmayan ::ı.ımaıtör dilcilerin eline bırakmakia - devanı etmek doğru olmaz.

TE·PHKR'unda eğitim cephesinden milli .tarihin önemini belirten şu cü.mlelerle kıaxşılaşıyorm : Geçmişteki küitiirümü­ zün ve kültürcleki geçmiş devir eserlerimizin milli bir yaratma hazinesi olarak ele aiınması davası ortaya çıkar. Dününü bil. . .


79

miyen bugünü de anlıyamaz ; dünden kalmış değerleri takdir edemiyen, bugün takdire değer eserler yaratamaz . . . . . . (s. &O.) Yukarda işaret ettiğimiz gibi, bu görüşleri yalnız siyasi ve iç ­ timai tarih bakımında� değil, dil devriminde de tatbik etmek zorundayız : dil devrtmi, dilimizi m azimizden kesip yep yeni biI1 Türkçe kumnak yoLuna .g.itmek demek d e ğildir. Bununla beraber dilde tarihe dayanma, Uygarca ve Çağ aıta yc ayı bugünkü haya­ tımıza tatJbik et.mek demek de değildir : Türkçenin eski ve ye­ n i bütün zenginliğini ve dilimizin birçok yönlen unutulmuş öz karakterini ortaya koyarak dilimizin kurulmasında bunlardan fay dalanmak demektir. 10. TEPHKR'udan al9J. ğımız şu cümle dil araştırmalarında da b izlere rehber olmalıdır : . . . Bu bakımdan tem ennimiz odur ki bilimden korkmak ve bilime karşı gelmek gibi faydasız ve imkansız yollara lıaşvurmak yerine, bilim ışığından is­ tiyerek ve severek faydalanm a şuuru bütün vatandaşlarda. yer bulsun (s. 37) ; çü nkü dilcilik bir bilimdir, bilimsel , araştııımaları tse ancak bunun uzmanLan yıapaıbilir. H alen Dil Kurumunun yönetim Kurulunu teşkil eden 35 kişiden ancak ikisi dil profesörü olurs a, Dil Kurumu bir bilim ku ­ ruımu sayıl.ıaıbilir mi? Akademi meselesi :

EMKR'unda oldu ğu gihi, MEPHltR•unda d a Bilimler Aka­ demisi konusu ele alınm.amıışıtır. Fakat Üniversiteler bahsinde karşılaştığımız şu m aıdde, Bilimler Akademisi için duyulan ih­ ti yac ı komisyon üyelerinin de müdrik olduklarım açıkç a göster­ mektedir : Üniversitenin başlıca görevleri arasında yer alan araştırmaya çok daha fazla önem verilmeli, yurdun muhtelif yerlerinde belirli konular üzerine araştırmalar yapmak üzere üniversitelere bağlı araştırma enstitüleri kurulmalı, memleket ­ te yapılan bütün araştırmalan tanzim ve teşvik için bir «Bi­ limsel Araştırma Konseyi» tesis edilmelidir (s. 38) . Bu m adde ­ deki Bilimsel Araştımıa Konseyi aslınd a çok yerinde ve lüzum­ lu bir teklif.ti r, fakat fikrimizce bu mesele, yukarda açıkladığı­ mız gibi (bk. s. 34 - �) bir Türk Bilimler Akademisi ku rulmak­ l a en doğru bir şekilde çözülebilir. Öğretim dışında yalnız bi­ limsel inceleme ve araştırma ile uğraşan bir Bilimler Akademi­ sine bug�n şiddetle ihtiyaç vardır.

Güzel Sanatlar : « Güzel Sanatlar Ö ğ-retimi» , Raporun Kültür İşleri bahsinde


80 ayrıca incelenmiş, gerek okul içind:e ve gerek dışında ibilhassa tatbikat yönü göz önünde tutularak dikkate şayan tek.liflerde bulunuUnıuştuır. Yüksek Öğı,-etim :

Üniversitelerle ilgili konular : Ana meseleler (s. 38 - 39) , öğ­ retim ü yeleri ve yardımcıları ( s. 39), dış faaliyetler (s. 40) ,yaban. cı ülkelerde öğrenci yetiştirilmesi (s. 40) , buts ve mecburi biz .. met işleri (s. 40) gibi türlü yönlerden incelenmıiştir. Bunların hepsi de dddiyetle üzerinde durulacak faydalı ve .gerekli teklif­ leri içine almak.ıtadır. Batı Üniversitelerinde mevcut oldıuğu hal­ de memleketimiz üniversiteleri için yeni sayılabilecek. m adde­ lerden bil�assıa Üniversitenin ihtisas dışında kalan genel kÜJ. tür verme görevini daha iyi yerine getirebilmesini sağlıyacak tedbirler ( s. 38), halk üniversiteleri açılması ve umumiyetle üni­ versitelerin dış faaliyetleriyle ilgili teklifler -(s. 40) dikkate şa­ yandır. Eserimizin konUıSıuna bağlı kalarak, Milli Eğitim Planının hazırlığı ile görevli Komisyonun Raporu'nu bilhassa kültür prob ­ lemleri yönünden ele alarak kısaca gözden geçirmiş ibıulunuyo­ ruz. Diğer meslektaşlarunızın d a raporu türlü ceplh.elerden ele al aırak önümüzdeki Maarif Şurasına sunulmak üzere fay dalı teklifletde bıulunacak1arım ümtt ederiz.


3.

E K :

T E J{ L İ F L E R

Eğ'itim

ve ö ğretimin tatbikatı ile ilgili meselelerin araştırıl­

masını uzmanlanna ıbırakarak, burada ıancak ana prensiplere ait birkaç m adde üzerinde duıracağız :

Kültür ve Ülkü : 1)

Türk kültürü ile ilgili ve ülkümüze temel olan Türk Di­

li, Türk H alk.bilgisi, Türk Tarihi gib i bilim dallarının Akademi­

de, Ünivel'isiıtelerıde ve Okullarda ön plana alınarak progrcamla­ rın .buna göre ayarlanması, bilim, araştırma ve e ğitim-ö ğretim işlerinin bu ıaıçıdan yürütülmesi.

Akademi : 2)

Türk Devrim Kuıruımu, T ürk Dil Kurumu ve Türk Ta­

rih Kurumunu içine alacak şekilde ıtezelden bir Türk Bilimler Akademisi kurulması, (ıbk. s.. 34

-

49) .

Üniversitelf"r :

3)

Üniversitelerimizin

Edebiyat Fakültelerinde Türk Dili

ve Edebiyatı kürsülerinin 'bit iı ün diğer konuılaırdan önde tutula­

rak dört kürsü halinde ,geliştirilmesi, program ve kadrolarının yeni bıaştan gözden. g�çirilerek ,gen.işletilmesi ve ihıtiyaçlarının

ön plana .alınması, (bk. s. 50 - 53) .

Okullar : Okul kiıtapları yazılırken,

Üniversitelerin

ilgili Fakültele­ �ullanılmak­

riyle ve Akademi ile işbirliği yapılması, yazılmış ve

ta olanlarının adı ,geçen müesseseler tarafından kontrolü

ve

değerlendirilmesi.

Kültür Dernekleri : 5)

Türk Kültür Dernekleri ve Türkocağ1 gibi kültür yuva­

larının 1tezelden geliştirilerek,

halkın bütün sınıfını etrafında

toplayacak şekilde heyecanlı bi'rer halk eğ'itimi yıuvası haline getirilmesi.


82

ıKültür Buhranına Karşı Savaş : 6

Bütün teşk.i18ıtlarda iUZmanların

yerinde

kullanılması,

ihtisa;Sıa kıymet verilmesi.

7)

Bilhass a Maarif teşkilatında va.zifelend.irilecek kimsele­

rin yalnız medeni aydın ıde ğil , aynı zaıın a.nda olmasın a dikkat edilmesi, (bk.

8)

Meslek bakımından

s.

milli

kültürlü aydın

14 1 5 ) . -

kü:ltür problemleriyle uğraş­

maya :iJink.an ıbulamayan medeni aydın züımrenin ve halk kitle­ sinin gerek ilgili üniversite kıürsüleri

gerek

ve

Türk

Kültür

Ocakları ve Türk Ocıaklaırı taııafından tanzim edilecek çalışma­ lar�a kiiltürlü aydın olarak . yetiştirilmesi,

9) türmek

H alktan

( bk. s. ·5-0 - 53) .

kıültür terlbiyesi almak v e halka medeniyet gö­

için ıhalka doğru ;gidilmesi, (bk. ıalımnası.

s.

1 5) ; köy

davasının bu

açıdan ele

Eğitim Programı : 10)

Maarif sisltem, teşkilat ve eğitim-öğretim meseleleriy­

le ilgili problemlerin, milli kültür meseleleri ön planda tuıt.ula­

rak:

urun

vadeli ve

ilme

dayanan

programa göre ayarlamnası .


B İ B L İ Y O G RA F Y A Academie. Lıaırousse Universeı ı, Paris 1 922, s. 10. At.,&.demies. , �e Encyclopaedia Britannica I, Landon s. 80

-

1 929,

88 .

Akademien d e r Wissenschaften. De r gro :ise Brockbaus 1, Leip . zi g 1 928, s: 1 97 - i99. Akademiya Nauk. Bolşaya s. 783- 790.

S.

Entsik.lopediya,

Moskva

1 929,

Akansel, Dr. MUıSıt af,a Hakkı , Türkün kitabı. Akbaba yayını, İs­ tanbul 1943, 63 s. Akçuraoğlu Yusuıf, Uç tarzı siyaset (Züye köyü 1 5 Mart 19o\) ; Ali Kemal, Cevabımız ; Ahm.et Feriıt, Bir mektup. '( Üç ma­ kale bir arada) , İs,tanbıul, Matbaai Kadir 13�. Akder> Necati, Ziya Gökalp ve Kültiir Buhranı, ikinci cilt, sayı 7, Ankaiia 1960, s. 5 - 14.

Türk Yurdu,

Akder, Necıati, Son Üniversite inkılabı karşısında eski ve yeni düşüncP.ler. Türk Yurdu, ikinci ci lt , sayı 9, Ankara 1960, s 25 - 36.

Antel, Sadretıtin C elfil , Maarifimiz ve m eseleleri. Remzi Kitabe­ vi, İstanbul 1939, 1 68 s.

Arsal, Sadri Maksudi, Türk Dili için. Türk Oc akl arı İlim ve Sa­ nat Heyeti neşriyatından, milli seri, sayı : 1 , Ankara 1930, 517

s.

Atatürk, Kema1l, Nutuk, cilt I

:'

1919 - 1920,

Milli Eğitim Basıme�

vi, İ stanbul 195ıl , 432 s. cilt II :· 1920- 1927, İstanbul 1952, 433 - 898 s. Türk Devrm Tarihi Enstiıtü.sü.

Ayni, Profesör Mehmed Ali, Milliyetçilik, İs t anbul , Marifet Basımevi, 1943, 416 s. ·

Baltacıoğlu, İsmail Hakkı , Türke doğru. Birinci Kitaıp, İstan­ bul 1942, 183 s. İkinci kitap, isıtanbul 1943, 176 s. Basan ve yayan : Yeni Adıaan.


84

Egemen, Bedi ,Zi y a , Terbiye ilminin ana meseleleri. Bi ri n ci ki­ tap, Ankara 1951, Ankara Üniversitesi, D�CF Yayımları No : 6, 70 s. Egemen, Bedi Ziya, Terbiye ilminin ana meseleleri. ikinci K.i­

Teııbi y e felsefesi. Ankara 1 957, 69 s. Ankara üniversi­ tesi, İlMıiyat Fakültesi y ayınl an x x ı .

·tap,

Engin, Dr� M. Saffet, Kemalizm inkılabının prenspleri. Kü1tıü1' inkıiabı ve Kemalizmin başka rejimlerle mukayesesi. Cild 111, İstıanıbıul, OWnhuıriıyet Matbaası 1 939, 348 s. Engin, Dr. Arın (Saıffet) , Atatürkçülük ve Moskofluk - Türklük savaşlaırı. Aıtmıtüırk.kent (İstıanbul) 1 953, 376 s. Atatürkçülük

devriminin ilkeleri. Tuıtam (cilt) III.

Engin, Dr. A rın , Atatürkçülük'te dil ve din. Ataıtürkkent (İsıtan­

bul)

1 9S5, 68 s.

E,zine, Celalettin, Sanat mükafattan ve Akademiler. Cumhuıri­ yet, s ayı 631 7 , 20/3/ 1942. Ezine, Celalettin, Tü rk

Akademisi.

Cumhuriyet

sayı

6342,

1 4 14/1942.

Ezine, Celfilettin, Niçin Akademiye muhtacız. cumhuriyet, sayı 6370. 12/5/1942.

Fichte, Johann Gottlieb, Reden an die Deustsche tabı: 1808, Berlin.

Nation. İlk

Gökalp, Ziya, Türkçülüğün esasları. Ank ara 1 339, 1 74 s. Milli iç­ timaiy at Kütüphanesi, sa;yı : ı. ı

Gö�alp, Ztyıa, Tii,rk medeniyeti tarihi. Birinci

kısım : İslami yet ten evvel Tü:rk medeniyeti . istanı'bul, M atb aai Amire 1 34 1 , 351

Hu:bert,

s.

T.p. Maarif

­

V. neşriyatından.

R . , Histoire de la pedagogie. Paris 1949.

inan, Abdülkadir, Bir Çankaya hatırası ve kültür meselesi. Türk Yurdu! ikinci cilt, sayı 8, Ankaraı 1960. s. 3.

Kanat, Dr. H. Fikret, Milliyet ideali ve Topyekun milli terbiye. Ankara, Çankaya m atbaa sı 1942, 232 s. Korkmaz, Z eynep Doç. Dr., Atat ürk Akademisi ve Atatürk'ün vasiyeti. Yeni Gün 29/8 / 1900 , Ankara. ,


85

Krieck, Ernsıt, Erziehungsphilosophie. 1930. K.rieck, Ernst, Menschen formung. Grundzüge der �erglelcben ­

den Erziehungswissensch aft. 1933. Litt,

Theoıdor, Wissenschaft, Blldung, Weltanscbauung. 1928.

Milli Eğitim Planının hazırlığı ile görevli komisyonun raporu. Milli Eğitim Bakanlığı y�yını, İstanbul 1 960, 60 s.

Petersen, Peter, Paedago�k der Gegenwart. 1937. Rasonyi, L., Dünya tarihinde Türklük.

1 942, 266

İ de al

matbaa,

AMara

s.

Schelling, F. W. J. v., Schöpferisches Handeln.

1907.

Sprange r, Eduıard, Kultur und Erziehung. 1928. Tekin, T·alat , Atatürk Akademi istiyordu.

Uluıs, Ankara 2/9/1960.

Temi r, Almıet, Dil Davamız, Dil Kurumu ve Akademi Mesel�i.

Türk Yuırdıu, ikinci cilt swyı 6, Ankara 1960,, s. 41-43.

Temir, A hmet, Tarih, Dil ve Türkçülük meseleleri. ('I:i rkiye'de

Şark, Garp ve Aımerikan te"sirleri üzerine Hali1ı� Edip Adı­ val"a cevap ) . Türk Yurdu, ikinci cilt sayı

7, An.kar a : 960,

s. 49-54.

Temir, Ahmet, Türkiye Eğitim Milli Komisyonu raporunun tenkidi. Türk Yurdu, ikinci cilt sayı 8, Ankara 1 960, s. 29-3·1.

Temir, Abımet, Batıda ve bizd� Bilimler Akademisi meselesi. Türk Yurdu, ikinci cilt, sayı 1 0 , Ankara 1 961 , s. 25-29. Temir, Ahmet, Milli Eğitim Planınm Hazırlığı ile Görevli ıKo­

misyonun Raporu üzerine. Türk Yurdu, ıı, Ankara 1961, s. 33-34

ikinci cilt, sayı

Togan, Zeki Velidi, İstanbul Üniversitesince yapılması gereken

işlerden birisi.

Türk Yurdu, ilÔ nci cilt, saıyı 10, Ankara

1 961, s. 21 -24.

Tuırhan, Dr.

Mümtaz,

Maarifimizin ana davalan ve bazı hal

çareleri. İstanbul Yayınevi Matbaası, İstanbul 1954, 80 s.


86

Türk Dili Tetkik Cemiyeti Türk D!J.i, sayı

ı, Nisan

Nizamnamesi. Çalışma Programı. 1 933,

S. 4-6.

VII. Türk Dil Kurultayınca kabul edilen TürP- Dil Kurumu Tüzüğü. Ankara 1954. 1 5 S. T . D .K., A. I. 16.

Türkiye Eğitim Milli Komisyonu Raporu. Milli E.ğitim Basım. evi, isıtanbul 1960, 1 63 S. Milli Eğitim Bakanlığı. Ünaydın, Ruşen EŞref, Tiirk Dili Tetkik Cemiyeti'nin kUJ."ulu. şundan ilk Kurultaya kadar Hatıralar. Anka;rıa 1943, 80 s. T.D.K. F.

III. 4.

(NOT : Bahislerdeki ıbazı cümleler bibliyografyada gösterilen eserlerden aynen alınmış, fakat her yerde kaynak gös­ terilmemiştir) .

--�--



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.