Akkan Suver - Ülkücüye Notlar

Page 1


AKKAN SUVER

ÜLKÜCÜYE NOTLAR

- SU YAYlNLARI 1 978

-


Dizgi

ÜCLER

-

Baskı :

MATBAASI


ÖN SÖZ Elinizdeki kitap yeni bir düşünceni n veyahutt a yepyeni bir doktrinin tezi değildir

E l inizdek i

.

kitap ülkücü diye adlandırılan, milli­

yetçi ve idealist Türk çocuklarına bir sesteniştir. Biz bu kitabımızda muhtelif tarihlerde, muhtelif gazetelerde yayınladığımız yazıları biraraya getirdik. Bundan niyetimiz ülkücü nesile bir ışık tutmaktır. Şunu önemle ifade etmeliyim ki, ülkünün yaş1 yoktur. B-ir genç kendisini ülkücü kabut edebileceğ i gibi bir ihtiyar delikanlı da kendini ülkücü addedebi­ lir. Hedefimiz elli milyonluk ülkücü bir nesil olmasıdır

.

AKKAN SUVER



ÜLKÜCÜ ve GENÇliK Gençlik, m i l letierin geleceğ i n i n teminatı, en zin­ de, güzide, dinamik, idealist, hayat dolu kesimidir. Gençli ğ i ne önem veren m i lletler geleceğe daima ümitle ba · k.m ış, yarınlarını garanti a ltına almışlardır. MU'htelif Avrupa ülkerelindc, yeti şme kte olan gençliğin b ütü n maddi meseleleri ha l l ed i l m i ş oku l la­ rı açı lmış gelecek leri taahhüte ba ğ lanmış ve ha yat­ larını idome ettirmeleri icin bütün imkCinlar seferber kılınmıştır. Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa ül­ kelerinde:, gençlik maddi yör.den bütün imkCi niara · k a­ vuşturu lmuş olmasına ra ğ me n manevi buhranlara ya­ kalanmış ve bunun ta bi i tezah ü rü sonucunda da, is­ tikbô l i n teminatı bir ölçüde de olsa tehl ikeye g irmiş­ tir. Manev.i boşluğun had safhaya geldiği günümüz­ de, batı ve yen i dünyanı n gençliği manevi tatmini ba­ tıl te�setelerde ara mış, materyal izmin kucağına düş ­ müş, esrarkeş v e morti nman bir nesle dahil olmuş­ tur. G e nçliğ in i n manevi değerlerle tamamen çelişki teşk i l eden davranışianna ra ğ m e n mensup bulun­ dukları çeşitl i devletlerin yetki l i leri, m a sel e nin özü­ ne i nmey e ça l ı şmı şlar ve çözüm yolları a ramak için seferber olmuşlardır. Genel i ğ i n dozunu kaç ırdığı za­ rarlı maddeleri sata n l a rı ve bunları i hraç eden d evlet­ l eri cezalondırmtŞ, hatta ve hatta bu tip rnusibet mod,

,

,

·

,

7


deleri ü retenlerle ilişkileri sertleştirir tavırlar ta kın­ mışlardır. Çeşitli a ra ştı rma ekipleri organ ize ecierek; gençliğin meselelerine el atm ış, daha önce yaptıkları fakat, yetersiz gördüğü manevi değerleri mevzu ka­ bul eden . içtimai derslere önem vermiş, ülkeleri ça­ pında bir k ültür seferberliği vücuda geti rrneğe çalış­ mışlardır. Ülkemizde m aalesef zikretmek gerek irse. Türk gençl;ğine devietimiz gereken ehem miyeti arz etme­ miştir. Devletin en önemli kademelerinden birini teş­ kil eden. M illi Eğitim Bakanlığını «milli»liği ünvanın­ da kalmış, 1940'1ardan itibaren sol ve batı hayranı kadrolar baş tacı edilmiş, Avrupai eğitim ve öğretim ekol!eri. içtimai yapım!za adapte olu n muştur. Günü­ müze kadar devlet eliyle veya yetkili statüsüyle ya­ pılan icraatları kısaca zikredecek olursak,. kendi bin­ diğimiz da l ı kendimizin kestiğin i kolayca görürüz. Tanzimat'la birli kte gelen batı hayranlığı denile­ bilir ki, Türkiye'de manevi değerlere adeta düşma n kesilmiştir. Ahlôki değerieri hiç e sayan davra n ışları ya pmaktan sekınmayan batı tipi öğretmen (!) dine afyondur d iyecek kadar şuursuzlaşmış. manevi de­ ğerleri ihtiva eden dersler rafa kaldı rılmış, din ders­ leri seçmeli olarak düzenlenmişti r. Köy enstitülerin­ d e yetiştirilen g enelere Sovyet Rusya sempatisi aşı­ la nmış, açıktan açığa komünizm propa,g andas ı ya­ pılmış, kızlario erkekleri aynı yataklarda yatıraca k kadar edebsizleşilmiştir. M illi kültürü yurt çapında yaygınlaştırması. işlemesi gereken bakanlı k . komü­ nistlerin şakşai<cısı durumuna gelmiş, Saba,h attin Ali. Pertev Naili Boratav, Behice Boran ve ismaii Hakkı Tonguç gibi sicilli solcuların yuvası h aline gelmiştir. Rus, Fransız, Alman, i ngiliz yazarları. ya­ yınlanan eserlerd e baş sıraları işgal etmiş. daha da 8


i leri gidilerek Bursa cezaevinde yatmaktc olan kızıl şair Naz ı m Hikmet'e özel statü sağlanmış. rusçadan tercümeler yapması ve karısı ile özel hücresinde kal­ masına bile göz yumulmuştur. N . H i kmet'in b u sta­ tüden ( ! ) bir de «MEMET» adlı çocuğu o l muştur. Kısacası; şanlı T ürk milletinin geleceğinin s i­ gortası gençl ik, batı hayranı, rus ve cin sempatiza­ nı, mmi d eğerlere tekme vuran bin görünüm arz et­ meye başla mıştır. Böylece ortamı iyi değerlend iren emperyalist devletler, kendilerine gerekl i olan robot­ ları temiri etmekte zorl uk cekmemişlerdir. Burada hemen şunu belirtmek yerinde olacaktır ki, tanzimat kafa l ı ayd ınların (!) bu çal ışmalarına kar­ şıl ık, bir avuç Mill iyetçi-Ülkücü aydın ellerindeki im­ kônları seferber ederek, m i l li değerlere bağ l ı , milli şuur ve gururla mücehhez ü l kücü gençl iği yetiştir­ meyi gaye edinmiş ve ülkülerinde de muvaffa kiyete erişmişlerd i r. Son olaylar iyice göstermişt i r ki, şi mdiye kadar yetiştirilen batı hayranı, antenieri Rusya'ya ve Çin'e dönük gençler. devleti yı kmayı a maçlamış ve Türk i­ ye'de k ızıl bir rejim kurabilmek için ica bınd a Türk askerin·e ve pol isine silah çekmiş, çatışmaya girmişt i r. Buna karşılık Ü l kücü Türk gençliği daima ka­ nunla ra sayg ı l ı , Türkiye'yi yüceitme ve yükseltmeyi gaye edinmiş, lider Türkiye için m ücadele veren, ica­ bında e l i kanlı kom ünistlere karşı yiğitçe m ücadele vermiş ve Allah yolunda 145 yağız genci toprağa ver­ m iştir. Artık toz pembe gözlükler çıka rılmalı, gerçek görülmeli ve gel eceğ in tek teminatı olan Ü lkücü genç­ liğe gerekl i ilgi gösterilmelidir.

9


Ü LKÜCÜ VE YABANCILIK

Tür·k Mil leti v e Türk Devleti Tanzimat f erm oniy le milli kültürden uzaklaşarak, yabancı kültürlerin he­ gemonyasına girmiş ve büyük bir kültür boşluğuna itilmiştir. Av rup a l l l a ş ı yoruz diyerek batının medası ve batı k ültürü milli h a yat ı mı za adaptasyon edilmiş­ tir. Ta n z im a t H att-ı H ü mayun'u ndan sonraki devirler­ de yetişen nesiller tarih leri ni, milliyetlerini hor gör­ nıiye başiamıştr, öğrendikleri yarım yamalak i ra ns ı z ca veya i ngilizce ile Avru pal ı l ık satmıya kalkışmışlar­ dır. Birinci ve ik inci Meşrutiyet ve onların mhayetii""ı ­ de kuru lan Türkiye Cumhuriyeti Hükümetleri zama­ nında da, kültür başiuyu maalesef doldurulamamış­ tır. «Ne mutlu Türküm diyenm> sözünü söyliyen bi.i- · yük başbuğ M ustafa Kemal Atatürk'ten sonra, Mi lli Şef ismet inön ü'n ün devrinde izlenen gayri milli eği� tim pol itikası sonucundu da nesil yabancı fikirlerin içinde bulmuştur, bütün beniiğini. Ken disi n i ya ban c ı fikir�erin içinde bulması da, onu iyice koparmıştır, mil­ li küitüründe n . Yine Mi!li Şef'in ıııu�:ıur Milli Eğitim Bakanı Ha­ san Ali Yücel'le ismail Ha kk ı Tonguç'un ortaya attık­ ları ve gerçekleştirdiklari, <•Köy Enstitülerinde» ·ko­ münizmin ve sosyal izmin envai çeşit propogandası yapılmıştır. Yine o yıllarda ortaya çıkan bir operasyon sonucuna göre, yanlız Hasano ğ la n Köy Enstitüsün­

. .

10


de doksan tane kadar komünist h ücre ortaya çıkarıı­ m ıştır. Köy Enstitüleri dergileri komünizmin neşriya­ tını yapmaktadır o yıllarda ve dergilerde azıl ı komü­ nist yazarlar devamlı zehirlerini akıtma ktad ır. Bu yıllara rastluyan vo gayeleri, «Türk Mil­ letini en kısa yoldan, en k ısa zamanda, çağdaş dev·· letlerin en üst seviyesine ç ı kartmak olan Mill iyetçi­ Ü!kücüler-Türkçülen> zindanlarda işkence görmüştür. Kül-tür boşluğundan yararlanan bir çok ya bancı menşeli ideolojiler, kısa zamanda Türkiye'de gerekli ortamı kolaylikle bulmuşlard ı r. Üzülerek söylemek gerekirse yine o meşhur Milli Şefin, çok meşhur Mi!li Eğitim Baka n ı ile bir kaç ta­ ne kızııcığın planladığı köy enstitülerinin mezunları, devletin başına püsküllü bela ol muştur. Yetiştirdikleri ta lebeleri de kendilerini hiç a ratmamıştır. 12 Mart döneminden önce, Türkiye'de bir ko­ münist tehlikesinin var olduğunu ve bu tehlikenin Türkl ü k elem ini hedef aldığını söyliyen Ü l kücülere devrin lktldon, «Yürümekle yollar o şın maz. » , « Demok­ rosiler de anarşi vardın> diye cevap vermiştir. Gere­ ken önemi onlar da göstermemiştir. Bütün gerçeği görenler, siyaset icabıda olsa ba­ şımıza milliyetçi kesi l mişler, bir zamonlar yed ikleri neneleri unutmuşlardır. Öylesine milliyetçi olmuşlar­ d ı r ki, yıl lardır Milliyetçi Türkiye mücadelesini veren mkücü kodroları tekellerine a lma k istemişlerdir. Ülkücü Türk gençliği, kom ü n istlerle ya ptığı mü­ cadelede ve Milliyetçi Türkiye Mücadeles i nde elli iki vatan eviadını kara toprağın a ltına bıra k mıştır. Ger­ cek meydandodır, kimin ne yaptığı ve nasıl ha reket ettiği ortadadır. Ülküc ü Türk gençliği olara k , her türlü yabarıcı emperyalizme ve onun yerli u şa k larına karşı olduğıı muzu beHrtiyoruz. 11


ÜLKÜCÜ

ve

BiRLiK

Herkesin yakında n m üşahade ettiği g i bi son yıl­ larda. Türkiyemiz üzerinde parçalayıcı oyunlar tez­ gôhlanmaktadır. Kızıl ahtapot kolları ile yurdumuzu sarmak istemektedi r. Emperyalist devletler özelli kle. Rusya ve Kızıl Cin faaliyetlerine büyük hız vermektE! ve yurt çapınd a sürdürülen yıkıcı hare ketleri destek­ lemektedi r.

Sol

bir cephe içinde bütünleşerek, kom ünistle­

rin h amiliğini yapmakta ve onla rın yıkıcı hareketleri­ ni desteklemektedir. Bütün sol cephe içind e yer.· alan

sosyalist ve kom ü nistlerin tek hedefi bugün i ktidarda bulunan Milliyetçi H ü kümetin düşürülme�dir.

Eğer

Milliyetçi H ü k ümet iş başında n uzaklaşır ya da ko­ münistlerin istediği gibi düşürülürse o zaman kızıl terör hareketleri daha da artacak ve Türk iye'de anar­ şi ortam ı daha da kızışacaktır. Zira o zaman meyda­ nı boş bulacak olan komünistler birbirleri ne.düşecek­ lerdir. Komünistler

bir

yandan

h ü kümeti

düşürmeye

çalışırlarken, d iğer yandan da mil l iyetcileri parça l a ­ m a k istemektedirler. Tabanda b i r olduklar ı halde, ta" vanda ufak tefek parti hesapları yüzünden bazı şa h ­ s i kaprislerden dolayı parcalanmak hiç te iyi netice vermiyecektir. 12

Her zamankinden

daha

fazla

birlik


ve beraberl iöe thtlyaç duyulan şu g ünlerde parti he­ sap l a rını bir kenara bırakmak gerekmektedir. Türklüğünü ve müsl üma n l ığını inkôr eden, sıkı­ yönetim mahkemelerinde mesleklerin i n Marksist-le­ n i n ist gerill a, ihtilôlci olduğu nu açık açık söyliyen kı­ zıl gurkalar, şimdi meydanda dolaşmaktadır. Devle­ tin teme l i n e d inarnit

koyanla r.

şimdi

faaliyetlerini

üniversitelerde sürdü rmekte, öğrenim hürriyetini ve can güvenliğini ortadan kaldırmaktadırlar. Borazancılıklarını yapan basın alabildiğine, Türk m i l l i yetçilerine yüklenmekte,

onları

m i lletin

gözün­

den d üşürmek icin olayların müsebbibi olarak gös­ termektedir. Kısacası yurt düzeyinde sahnelenen olayla r,

12

marttan pek farklı değildir. Geçen zaman oyuncuları ve rejisörleri biraz dah a kaşarlandırmıştır. Bütün

milliyetçiler

komüntstlerin

hareketleri n i

yakından görmektedir. Olayların böylesine sıklaştığı ve anarşi n i n hortlatılmak istenildiği şu g ü nlerde boş durmak, h e l e Türk Milliyetçileri aleyhinde düzenl . e nen tezviratlardan şiddetle kaçınmak gerekir. Türk Milliyetçisi olduğunu söyliyen herkes bir­ leşrnek ve vatan satıcıianna ·karşı gerekli mücadeleyi vermek zorundadır. Lôfla peynir gemisi yürümiyecek­ tir. Kaybedilecek vakit yoktur. Yarın cok gee olabilir.

13


ÜLKÜCÜ

DiN

ve

Tarih boyunca Türkler, h i .ç bir zaman çok ta nrılı bir d i n i n mensubu. olmam ı şiard ır. Orta Asya bozkır­ larında at oynattıkları, cihanın en büyük i mp arator l u klarını ihdas ettikleri devirlerden. isla miyeti kabul ettikleri Sekizinci yüzyıla kadar. Türkler tek tan rıya inanmışlardır. islamiyetin kabul edilmesiyle birlikte, Türk mil­ leti icleri ndeki i manın verdiği şevk v e feyz ile kısa zamanda büyük iş le r başarmLŞ ve cihana hü kmetme yoluna g itmişlerdir. «Türk Cihan Ha ki miyeti M efl<u­ reshı yolunda yüzbinlerce serdengeçti. islamiyetin verdiği iman ateşi ile kendilerini bilerek ölüme a tmış ­

ve şahadet mertebesine ulaş m ışlardır.

Anadolu'ya a kınların başlaması. Rumeliye geçiş

Han'ın is­ fethetmesini m ütea kip, Türık-islôm san'atı dünyada lider vaziyete g elmiş ve dünya n ın bel l i başlı feylesofları. islam bilginleri, mimar ve m üh endisleri, v e Osm a n l ı Sulta n ı Fatih Sultan Mehmet tanbul'u

kısaca bütün ulemalar. i mparatorluğun ve isiônı minin a ş kenti ola n ista nb ul da to pla nm ı şl a rd ı r b

'

Ciis­

.

Viyana kapıl arına kada r dayanan ord uyu hüma­ yun, o yüzyılın en teknik a raciar ı ve teknolojisi ile mücehhezdir. i nebahtı lima n ı nda yakılan 150 parça gemiyi, altı a y sonra 192 parça olamk karaya i ndirebil14


\ mel< tedi r , Türk mimar ve mühendisi. . . Ve yine o yılın '.

11.

kıl ıcı Avrupa için e giren Türk serdengeçtilerine, Sokullu şöyle demektedir. «Bu millet •sterse gemi lerini gümüşten, yelkenlerini atlastan, iplerini ise ibrişim­ �den yaptırı r.» Tekni· k sahada böylesine inkişafı sağ­ layan nusus ise, içten gelen coşku-n ilham ve en yü­ ceye uroşma duygusudur. i srarniyet kişilere deva mlı ça lışmayı buyurur, ki­ şin in tembelleşmesine asla müsaade etmez. «Hiç öl­ miyecekmiş gibi çal ışınız, yarın ölecekmiş g ibi iba­ det ediniz,» buyuran sevgi! peygamberimiz (SAV) mis k i n l i k ve tembelliğin islôm'a göre olmadığını ne güzel a·çıkl ıyor. Her yükselişin sonu olduğu gi' b i, Yüce Türk Mil­ leti de bir duraklama ve gerileme .devrine girmiştir. Gerilememizin sebeplerini araştırırken, her zaman için gerçekçi olma k gereki r. Gerilememize sebep, içim ize g i ren bir takım ajiJnlar:n ve satılmışlcrın yaptığı hareketler ve baz.ı otoritesiz şa hısiann devlet mekanizma l a rında önem­ l i yeriere gel meler! ve bu m e v k i ler i gerektiği şeki l dE:; idare edememelerid-ir. Ö ze dönüş h a re k et in i , Viyana ön lerine kada r gi­ den serdengeçtilerin içlerirıdeki yüce ilham ve iman ateşi ile gerçekleştireceğiz. Y en i bir, Türk mucizesi doğacaktır. Zira, geceler gündüzlere gebed ir.

15


ÜLKÜCÜ

ve

iSLAMiVET

M illeti milli d i n i istômiyeti kaoul ettikten sonra, yeryüzünde is te m i yet i n bekçisi ve yayıcısı ol­ muştur. Türkleri n istômiyeti kabul e t meleri ve toplu­ ca istôm dinin e g irmeleri sekizinci asrın ortala rın da olmuşt u r Türk

.

istômiyetin

içtimai

hayat ı m ıza g irmesiyle,

top­

lum düzeninde büyük değişmeler zuhu r etmiştir. Türk m imarisi, sanatı, kısacası Türk kültüründe, islômiye­ tin büyük etkisi olmuştur. Zaten sanatkar bir yapıya sahip olan Türk

M i l leti

,

içten gelen mônavi hazzın

ve i m a n gücünün etkisi ile m i ma ri eserlerde pekçok incelikler orta-ya koymuş. Türk

sanatının

incelikleri n i

belgeliyen sayısız eserler yaratmıştır. Türkler savaşçı, mert ve adaletin timsali bir mil­ let olara k, g itti kleri her yeri iskô n etmişler, egemen­ likteri altına aldıkları ülkeleri cennetten birer parça haline getirmişlerdir. Viyana'dan Türkistan'a,

Kırım'dan Arabistan'a,

Hindistan'dan Cebelitarık'a kada r. otuza yakın dev­ leti egemenlikleri altına alan büyük Türk m illeti, o günkü dünya olarak bil inen böylesi n e geniş topr-ak­ larda pekçok nadide eser vücuda getirmiştir. Yaptı­ rılan camiler. kervansaraylar. köprüler ve kümbetıer 16


bug ün bile ayakta durmakta. Türk budunun büyük­ lüğünü haykırmaktadır. Avrupa

beşyüz yıla yakın Türk eğemen l iğinde

kaldığı ha lde sömürü l memiş, bilôkis geçen süre zar­ fında devam l ı gelişerek, i mparatorluğun encok iska n ve i ma r ed i len topra kları haline g e l m iştir. Gen iş top­ ra klar üzerind e yaşayan milletierin i nançlarına do­ kunulma mış. onların içtimai hayatları hiçbir baskıya maruz kıl ınmamıştır. Bundan dolayıd ı r ki avrupalı ki­ l iseleri bırakm ış. istemiyeti kabul ederek cami safla­ rında sıralanm ıştır. Gel işen dünyam ız. Türk budununa oyna nan çe­ şitli oyunlar ve otlatılan badi reler, Türk budununu Anadolu 'ya kadar geriye götürdüğü h alde, Müslüman Türk ' ü n etkisi ve yaptığı eserler Avru pa'da görü lmek­ ted i r. Bug ü n

Kırım'da, Yugoslavya'da,

Arnavutl u k 'ta.

Yunan istan'da, Bulga ristan'da, Romanya 'da ve muh­ telif -ülkelerde camileri miz yı kılmaktadı r, yıkı l mayan camilerimiz a h ı r h a l i n e getirilmekte. depo yap ı l mak­ ta, ibadet edilmez hale getirilmekted i r. Yerli h a l kı eğemenliğimiz sırasında h içbir baskıya maruz bıra k­ mamıza rağmen, yerli halk kendi m illiyet i n i üstün kıl­ mak icin Müslüman Türkü n ibadet yerleri n i kapat­ maktadır. Böylesine bir yıkılış içi nde bile. Türk'ün mührü si l· i nememektedi r. Ezcü mle, Türk budunu, islamiyeti kabul etmekle nasılki iki cihanda ölümsüzlüğe u laşmışsa . isiörn sa­ natı Türk budunun elinde ölümsüzleşmiştir.

17/2


ÜLKÜCÜ

ve

ANARŞi - 1-

Türkiye'de anarşiyi çıkara n bellidir ve tescilien­ miştir. Altm ış yıldır tezgah ı n ı kurmuş bir örümcek g i ­ bi, Türkiye'n in etrofını kızıl ağlarla sarmaya çalışan beynelmilel komünizm ve uzantıları, estirmek istedik­ leri anarşi havasına «Ülkücü Türk Gençl iği» ni de kandırmak istemekte, « i ktidar namlunun ucundadını diyerek, ha reket etmekte ve terör yaratmaktadır. Gerek Ülkü Ocaklarının ve gerekse sağ duyulu bütün Türk vatandaşların bel irttiğ i g ibi, Türkiye'de a narşiyi çıkaran soldu r. Ve solun çıka rdığı prova kas­ yon unu yaptığı tertipiediği m uhtelif olaylar, gerçekle­ ri efkô r-ı umumiyeye defal a rca bel l i etmiştir. Bugüne kadar ün iversiteleri ve yüksek okulları kana bu layara k , bir çok Türk genci n in hayat ına kı­ yan , eğitim ve öğretimi felce uğratan bu anarşist sü­ rücü, son zamanlarda moda haline gelen okul ka­ patmalardan faydalanarak kanlı terör hadiselerin i so­ kağa ve en k üçük yerlı;:şme merkezl erine varıncaya kadar taşırmışlard ır. Amacları n ı n devletin temel ine dinarnit koymak olduğu artık herkes tarafından kesinl ikle. anıaşılmış olan kızıl anarşist sürüleri, geçtiğimiz günlerde de basında geniş olarak yer aldığı g ibi askeri depoları 18


ve bara j şantiyelerini soymakla işe başlmışlrdır. Bu had iselerde g östermektedir ki. sol va, h şet ve saldı­ rı ları n ı a rtırmaktadır. Kom ünist m ilita nların yıkıcı hareketlerine karşı­ l ı k , Ülkücü-Türk gençliği bugün de olduğu gibi her türl ü olayların dışında, Türkiye Cumhuriyeti anaya­ sası ve kanunları doğrultusunda, Türk Devletinin ya­ n ında demokratik yolla rda n mücadelesini sürdürmek­ tedir. Ülk ücü Türk gençliği Atatü rk'ün gençliğe emene­ ti olan Cu mhuriyeti ve Türk Devletinin bölünmezliği i l kesi ni korumaya aziml idir, kararl ıd ı r. Anarşiyi teş­ vik edenler. körükleyenler şunu iyi b ilmelidir ki. bu tür tahriklere Ü lkücü Türk Gençliği bug üne kadar oldu­ ğu gibi. bundan sonra da h içbir şekilde ka pılmaya­ cak ve bu hayalperest menfaat şebekesi nin hevesleri kursaklarında kalacaktır. Geleceğ i n yeğône teminatı olan Ül kücü Türk gençliği her zaman olduğu gibi, bunda n böyl e de Türkiye Cumhu riyeti Anayasası ve kanunları çerce­ vesinde m ücadelesin i sürdürecektir. Ülk ücü Türk gençliği 1 977 yılını fikir tartışma yı­ l ı olara k ilôn etmiş ve Türk gençliğini n eline si lah de­ ğil. kalem y a kışecağını belirterek, solu n anarşiyi bı­ ra karak. masa başında fikir tartışmasına oturmas ı n ı istemiştir. Fa kat. kana susamış komünist-anarşistler masa başına gelme!<te n kaçarak, Trabzon 'da olduğu gibi evlerini dinarnit irr:ôlathanesi haline getirmeyi ter­ cih etmişlerdir. Şartıcınmış beyinleri ile, Ü l kücü Türk gençl iğinin «fikir tartışması» çağrısına karşı lık, ülkü­ cü Türk gençleri n i n koliarına girerek. kalleşce kur­ şunlamayla cevap vermişlerd i r. Anadolu' nun muhtelif yerlerinden m isafir olarak gelmiş bulunan dört ülkücü gene va r d iye Ülkü ocaqı


şubeleri kapatıl m ış, buna karşılık başka n larının silah yakalattığı halde, bazı şehir isimleri a ltında kurula n iYÖD, AYÖD ve DEV-GENÇ g ibi anarşistlerin yata k­ lığın ı ya pan d ernekler kapatılmam ıştır. ilgililer a rtık komünist-a narşistlerin yaptıklarına daha fazla seyir­ ci kalmadan, gerekli tedbirleri o l ma l ıd ı rlar.

20


ÜLKÜCÜ

ve

ANARŞi -

2

-

B i r önceki yazımda; 1 977 yılını « Fik i r Tartışma Yılı» ola ra k ilan eden Ü lkücü Türk g e nçl iğinin bu çağ­ rısına karşı l ık, kızılların namluları cevirdiğini ve adım başında rastladıkları Ülkücü-Mill iyetçi gençleri kal­ :eşce k u rşu nladıklarını zikretmiştik. Ü l kücü Türk genc­ liğinin verd i ğ i şehit sayısı 73' ü bulurken , iki yıl ice­ risinde 40'ı aşkın Ülkücü Türk genci n in katled ildigi düşün ü l ü rse, komün ist-anarşistlerin gercek yüzü bir kere daha ortaya cıkar. Komünist militanlar Türkiye'de bir 12 Mart ya ­ ratmak istemekte, bunu n içinde sokağa dökü lmekte­ d i rler. Yaptıkla r ı muhtelif mitinglerde, illego l ola rak faaliyet gösterdikleri kuruluşlarda (!) , bu ku ruluşlar­ da g örev alan anarşistlerin üzerinde ve çalışmalarını sürd ü rdü kleri evlerde yapılan a ra malarda ele geçiri­ len silahla r, mermiler, bombalar, stenler ve yasak neşriyatlar gayelerinı ortaya koymaktad ır. Türkiye içinde istedikleri a narş i orta m ı n ı yarat­ mak için 'h er türlü çareye ba ş vuran komünist anar­ şistler 12 mart döneminde, cephanelikler dolusu silah ve mühimmat depo etmişler ve stokladıkla rı ma lze­ melerin bir kısmını da kullanmışlard ır. O devrin sıkı yönetim ·ilôn ed ilen şehirlerinden ista nbul'da; 1 4 adet av tüfeği, 16 adet makinen tüfek, 304 adet piyade ve adi tüfe k , 71 2 adet otomatik ma kinalı, 21.141 adet muhtelif tip tabanca, 4.1 80.1 41 adet merm i , 43 adet 21


el bom bası, 1 0 adet molotof kokteyli, 394 adet d ino­ mit lokumu, 2 1 0 adet tah rip 'kal ıbı, 1 24 adet çeşitli fünyeler, 1 71 adet tahrip fitili, 18 adet telsiz, 335 adet bıçak, 2 adet elektronik malzeme ve 23 adet havank sevk barutu ele geçirilmiştir. Sıkıyönetim ilôn ed ilen istanbul , Ankara, izmir, Eskişehir, Adana vb. illerde yapılan aramalarda toplam olarak, 1 71 adet av tüfe­ ği, 37 adet makineli tüfek, 2.455 adet piyade vG av tüfeği, 757 adet otomatik makineli, 26.352 adet muh­ telif tip tabanca, 4.637.730 adet mermi, 1 59 adet e! bombası, 41 adet molotof kokteyli, 749 adet d inamit lokumu, 246 adet tahrip kalıbı, 1 54 adet çeşitl i fün­ ye, 470 adet tah rip fitili, 57 adet telsiz, 72 adet roxet atar mermisi, 393 adet muhtelif tip bıçak, 6 adet tek­ sir makinası, 26 adet e lektronik malzeme ve 23 adet havan sevk barutu yakalanmıştır. Yukarıda zikrettiklerimiz devletin en yetkili şa­ h ısları tarafından yayı nlanan broşürden a l ı n m ı ştır. So! 12 marttan sonra da ağzından salya la rını okıtrnaya devam ederek, i stanbul'da, Malatya'dd, Gazia ntep'te yurdumuzun m uhtelif bölgelerinde polisl e catışmıs. askere silah çekmiş ve şartlanmış beyni ile, dev!et:n temeline dinarnit koymaktan , geri durma mıştır. Buna karşıl ı k her zaman Ü lkücü Türk gençı:o; kanunların himayesinde, Anayasa ve kanunlar doğ­ rultusunda. komünist a na rşistlere ve her türl ü kökQ dışarıda bulunan qoktrin lerin uşaklarına karşı yiğitçe mücadele vermiştir. Sol 'un şi rretl iğine ve barbc:r!ığı­ na rağmen daima Ülkücü Türk gençliği kar1L'nlara sayg ı davranış ve hiç bir Ü l kücü gene anarşinin mü­ sebbibi olmamıştır. Bund a n dolayıd ır ki, Ülkücü Türk g e nçl iğinin, büyük Türk m i lleti daima bağrına bas­ mış ve onu maddi ve mônevi değerlerin koruyucusu ve gel iştirici olarak ta ktirle karşı lamıştır. 22


ÜLKÜCÜ

ve

ANARŞi -3-

Ka muoyunu son haftalarda meşgul eden mese­ muhal<kak ki, Maocu kcmünistlerin Türkiye üze­ rinde yapmak istedikleri ve Gaziantep't e meyda na gelen üz ücü olayla rdır. Biz daha önceki yazılarımızda. Türkiyemiz icin asıl tehlikenin « Komü niz m ve Bölücülük» olduğunu :Jalirtmiş, ilgililerin hôlô rüya aleminde gezdiklerini işaret etmiştik. Gelişen günler fikirlerimizin ne kadar isabetli olduğunu, bir kere daha ortaya koydu. Sol basın komünizm tehlikesini ört bas etmek icin boyuna calışe dursun, Türkiye'miz için asıl teh­ !ikenin, «Pantürkizm ve Panislômizmıı olduğunu. Macouların son derece yurtsever ( ) v e masum ( ) geneler olduğunu, Gaziantep'te çatışanların gaddar­ ca ( ) öldürüldüğü nden bahsede dursun ve Vatan'ı, Millet'i ve de Devlet'i için şehit olan polis ve jandar­ mala rı m ızın karşıs ında tazi nle dahi eğilmesin. bir gurupta ilerici ( ) üniversite üyemiz hala fetvola rına d evam etsi n, biz olayla rın bir otopsisini yapalı m. Gelişen olayları sırası ile incelemek faydalı ola­ ca ktır. Mayıs ayının son haftasında, C.H .P. Gençli k Kol­ :arı Genel Merkezi tarafından yayınlanan g izli ( ) bir :cier


rapor, sol u n düttürü dütcüsü b ir gazete taratındon yayınlandı. Yayınlanan gizli ( ) raporda, Türkiye'de bulunan sol parti ve kuruluşlar hakkında bilgi veril i­ yor, bazı hareketlerine işaret ediliyordu. Raporun hemen arkasından C.H.P. içten içe koy­ nadı. Raporu n C.H.P. Geneli k kol ları ta rafından ya­ yınlanmadığ ını bile söyleyenler çıktı. Bu raporun yayır.lanmasından sonra, yine solun tellalları , raporda yayınlanan d üşüncelerin pek ço­ ğunun ya n l ı ş olduğunu beli rttiler. Kirli çamaşırlarını saklamak istiyen pekçok kuruluş, kendilerinin i leri­ ci ( ). yurtsever ( ) ve a nti ihtilalci ( ) bir kuruluş ol­ duğun.u sayfa sayfa an lattılar. Ra por için, yalan ( ). uydurma ( ) ve palavra dediler. Aradan k ısa bir süre geçti. Kamu oyunda bir h aber yankılar yarattı . Asim­ da, m i l l iyetcilerin çok önceden bild i kleri ve yetki lileri uyardıkları bir konu idi bu. Ve Türkiye için asıl teh ­ l i ken i n ne olduğu bir kere daha ortoya çıkıyordu., Alman icişleri Ba kanlığı bir rapor hazırlayara k, Maocu komünistlerin Türkiye'de bir ihtilöle hazırlan­ dığını bildiriyordu. Avru pa'da 159 şubesi. 25 yayın organı bulunan ve sayıları 6000' i aşan Moocu komü­ nistlerin ayrıca, gizli yollardan s ilah soktukları da, Alman işiçle ri Baka n l ığ ı n ı n raporunda yer alıyordu. Sıra l ıyord u, raporunda Al man i çişleri Bokaniığı. Türk terör kuruluşlorını . . . Türkiye'de olduğu g ibi, Al­ manyo'da da kamplara ayrıımıştı sol. Marksist ve Le­ ninistl e r. Türkiye Komünist Portisi ve Avrupalı Türk Talebeler Federasyonunda toplonırken, Maocular 1 2 Martta a maçlarının n e olduğu bütün Türk Milleti ta­ rafınd a n bilinen Türk Halk Kurtuluş Ordusu, Türkiye 24


Halk Kurtuluş Cephesi ve Türkiye ilerici işçi Köylü Partisi'ne de organize oluyorlard ı. A l m a n içişleri Bllkanlığı çok ilginç açıklamalar­ da bulunuyord u . Açık lamalarıh bazıları şöyleyd i: «Yeni Solcular» adlı yeraltı faaliyeti gösteren Türk Maocuları. 1 975 yılında k u ru l uşlarını gel iştirmiş­ ler ve ajitasyon çalışmalarını arttırmışlardır. Maocu Türk Ku ruluşlarının en etkilisi Türkiye ilerici işçi Köy­ lü Pa rtisinin (Tii KP) Almanya'da açtığı şubesidir. Yıl­ dırım Dağyeli tarafır.dan yönetilen bu ku ruluş. 400 l<cda r faal üyesi ile Almanya'da hücreler meyda na ge­ tirmekt e ve etki sahasını geliştirmektedir. Üyelerinin büyük kısmı Fil istin'de geri lla ka mplarında yetiştiri­ len bu kuru luşun, Alma nya'da ayrıca «Yıldız» adlı bir yayın org a n ı da bulunmaktadır.» Al ma n icişleri Baka n l ığ ı (Tii KP) hakkında bu bil gile ri veri rken . Türkiye Komünist Partisin in Ti KKO takma adı altında, Almanya'daki işçil e rimiz a rasında bozguncu calışmalar yaptığını acıklıyordu. Ti KKO tak­ ma adıyla bozucu faaliyetlerini yJrüten Türkiye Ko­ münist Partisi. Fürht kentinde Oynarnit-Nobel fabri ­ kasında işeileri ayaklondırmış ve çatışma sonucunda 27 Türk işeisi tutuklana rak, s ı n ı r dışı ed ilmişti . Alma n içişleri Bakanlığ ı tarafından açıkla nan, Türkiye Komünist Partisinin yayınladığı man ifestoda ise, «Türkiye'de ihtilôlci g u ruplar oluşturarak devlet i ve demokrati k d üzeni yıkmak. Propaganda çalışmala­ rını artı rma k. Partinin siyasi etkisini geliştirmek için yeni yollar a ra mak. Almanya'da yaşayan Türkler a ra­ sı nda gizli faaliyetler yürüterek siyasi yönden beyin yıkamak ve yeni g üçler kazan ma·k,» gibi kararlar alı­ nıyordu . Türkiye Hal k Kurtuluş Ordusu i l e ilgili olarak şu satırlar yayınlanıyordu. 25


«Türkiye'de silah l ı bir ayaklanmayı ön gören T.H.K.O. gerilla taktiği i l e operasyon yapmak Icin ha­ zırlanmaktadır. Bu çalışmalara yeni katkılar sağlamak amacıyla, Türkiye Halk Kurtu l uş Ordusu Almanya Şu­ besi, Almanya'da yaşeyan doğu anadolu luları etrafın­ da toplamayı programlaştı' r mış ve kalabalık bir gu­ rubu kendi cephelerine kazandırmışlardır. Ayrıca ma­ li kaynaklar sağlamak amacıyla bu kuru luş esrar kc­ cakcıl ığı da yapmakta ve kacakcı çeteleri n i finanse etmektedir. Para sızd ırmak icin zengin iş adamlarını ölümle tehd it etmek ve yaralamak g ibi yollara baş­ vurmak d a aynı ·k uruluşun cal ışma metodları arasın­ dadır.>> Türk iye Halk Kurtuluş Cephesi adlı kuruluşun şehir geril iası taktiğini ben i msediğini, silôh kaça kçı­ lığı yaptığ ı n ı, toplanan silôhların gizli yollardan Tür­ kiye'ye soktukları bildiriliyordu . B u açıklamalardan sonra d a , Devlet Güvenlik Mahkemesi ve Ankara Savcılığı harekete geçiyor VE Maocu ihtilô lci g ru pların Türkiye'deki faaliyetlerinin yetkil ilerce izlendiği haberleri basında yer al ıyordu. Daha sonraki günlerde, basında ilginç hoberle� yer olmoya devam ediyord u . Maoculorın temsi li b i r hükümet kurduklorını ve Türkiye'mizi 1 0'o bölen federe d evletleri n isimlerini ve başkentleri ni gazeteler ocıklıyordu. Cerkezistan, Kürdistan, Lazistan, Cingenistan. Ermenistan, Gürcistan. Berberistan, Türkista n . Ta­ taristan ve Yürikistan adı n ı a lıyordu, Maocular tara­ fından kurulması planlanan federe d evletler Plôn­ lanan bu devletlerin başkentlerin e Mersin. Bo!u, b::­ mir, Erzurum, Artvin, Elazığ, Trabzon, Tekirdağ, Yc:­ gat ve Afyon olarak açıklamyord u . . . .

26

·'

,

T


Ku rulacak olan federe ( ) devletlerin ( ) anaya­ saları n ı n hazırlandığı ve Türkiye Halk Ku rtuluş Or­ dusu harekete g ecmek icin, Halk meclisinden emir beklediği de habe r olarak yer alıyordu. Bütün acı·klanan ve basında yer alan haberler­ den sonra, Gaziantep'te Türkiye Halk Kurtuluş Or­ dusu adına çal ışan bir hücre ortaya çıkarılıyord u . ih­ tilôlci Tü rkiye Halk Kurtuluş Ordusu mensupları 22 saat süren bir çatışma sonu nda, b ir polis ile iki meh­ metçiği şeh it ederek Emniyet kuvvetlerim iz ve ja n­ darmam ızın yaptığı ortak bir operasyonla yakalanı­ yorlard ı . 2 2 saat m üsademe yapmışla r ve otomatik silah­ larla emniyet kuvvetlerin e ve silahlı kuvvetierimize karşılık vermişlerdi. Bütü n bu olaylar ve yazılanlardan sonra kimle­ rin hôlô rüyada yürüdüğü ve Türkiyemiz için asıl teh­ liken in « Komünizm ve Bölücülük» olduğu bir kere daha ortaya çıkıyord u . , Ama hôlô uyuya nlar vard ı . Burn u na kadar gelen tehl i keyi görmemek istiyenler vardı Türkiye'mizde. istanbul'da ·b i r g urup ilerici ( ). Yurtsever ( ) ve de Özgürlükçü ( ) ilim adamımız ( ) bir bildiri yayı n l ı ­ yor. Türkiye'mizde asıl tehlikeni n «Pa ntürkizm ve Panislamizm» olduğunu bir kere daha popağan gi bi tekrarlarken, Gazia ntepte meydana gelen olayla r ve Maocu komünistlerin yık ıcı faaliyetleri n i lônetlemi­ yorla rdı. Düşündürücüydü, 1 977 Türkiyesinde bu hareket. . .

27


Ü LKÜCÜ

ve

ANARŞi -4-

Gün g eçmiyor ki vuruşmalor duyulmasın, silah­ lar patlamasın, pekçok memleket evlôdı öldürülme­ sin. C.H. P.'nin desteklediği ve hamiliğini yaptığı ko­ münistler, Orta Doğu Teknik Üniversitesinde yaptık­ ları « Kültür ve Sanat Şöleni » ( 1 )n inde kızıl salyalarını okıtara k dişe diş ve kana kan bir m ücadelenin veril ­ mesini istiyorla r. Trabzon'da yapılan aramoda komünistlerin üze­ rinde dört si lôh ve bol miktarda yasaklanmış yayın­ lar ele geçiriliyor. Soru ç'ta bir süre önce ölen bir öğrencinin ce­ naze merasimi sırasında kürtçülük yaptıkları tesbit edilen ve tevkif edilen 94 kişiden sonra a ranan do­ kuz kürtçü-komünist yakalcn ıyor. istanbul Büyük Ülkü Derneği Şişli şubesi k�m l i ­ ği tesbit ed i lamiyen şahıslar tarafından bombalan ı ­ yor. Orduda, tek suçu m il liyetçilik olma k ve Türk m i l­ l iyetçiliğini savunmok olan bir ortaoku l müdürü, C H P. i l başkanının oğlu tarafından vuruluyor. istanbul Ül kü-bir başkan ve yöneticileri öldürül· rnek isteniyor fakat atılan tahrip kalıbı denk gelmedi ­ ğ inden büyük b ir şans eseri kurtu lobiliyorlar. 28


iclerinde CHP. geneli k kolları yöneticilerin in de bul u nduğu bir grup Maden'd e ülkü ocaklarını basa­ rak, Kur'an-ı Kerim 'i parcalayıp sokaklara atıyor. Yurdun her yanında anarşi hüküm sürerken, ko­ münistler birg ün bir yeri ucuruyor, banka soyuyar veya adam katietmekten zerrece geri durmuyor. Yurt çapında yapılan operasyonlarda pekçok ya­ sa klanmış yayın ve komünizm propagandası yapan eserle r ile afişler ele g eçiriliyor. Bir yanda bu nlar cereyan ederken, 12 mart kaç­ kınların ı n cıkard ıkları ve komü nistlerin boraza ncılı­ ğını yapan bir gazetede övg ü i le yayınlanan bir yazı d izisi var. CHP. geneli k kol ları genel merkez yöne­ ticileri tarafından hazırlanan gizli bir rapor v e bu ra­ porda şu satırlar göze çarpıyor. «TKP. 1 . Sekreteri Zeki Baştımar'ın ölümünden sonra ismail Bilen'in genel sekreterl iğe seçilmesiyle faaliyetlerini hızlandırm ıştır. Yurt d ışında işçi ve öğ­ renci d ernekleri arasında etkindir. Yurt içinde özel­ l i kle Disk içi nde etkili ol maya çal ışmaktad ı r. T.K.P. T.S. i . P., Maocu akımlara ve Troşkistlere karşı kesin bir tavır izlemekte olup yayın larında C.H.P.'ye en ufak bir saldırı ve eleştiri yoktur.» Ne demektir bu satırlar? Türkiye Komünist Par­ tisi, soldaki pekçok siyasi partiye( 1 ) karşı kesin tu­ tum ta kınırken, neden C . H . P.'ye i l işmemektedir? Herşey meydandadır. Gözler önünded i r ve anar­ şiyi hortlatanın ·k im olduğu apaçıktır. Fazla söz söylem iye de g erek yoktur.

29


ÜLKÜCÜ

ve

ANARŞi -5-

Türk mil leti ta rihin hiçbir devresinde sın ıfiara ayrı l mamış ve sınıfsal bir çatışmaya girmemişti r. Yüksel me, dura klama ve gerileme devrinde bi le, her sosyal dil i mda bir anlayış hakimdir. Askerinden ko­ mutanına, esnafından kadısına, şeyhü l islôm ından pa­ dişah ına kadar hiyerarşik düzen içinde, h erkes mev­ kiinin verdiği mesuliyetin idraki içinde vazifesin yap­ m ıştır. Türk ictimai hayatı incelend iğinde ta m bir an­ layış içinde yaşama göze çarpar. Anarşi toplu mu­ muzun içind e görül mez. Avrupa m i l letleri d i n i pekçok mesele yüzünden birbirlerine girer hergün yen i bir imparator değişti­ rirlerken. h a l k kurtuluşu devamlı onarşide a rar. Anar­ şi içind e yaşa ma arzusu ile beğen meme birleşince, toplumda huzursuzluklar zuhu r eder. Rej i m değişik­ l i kleri içi nde Avrupa kıvranırken, sayısız ictimai de­ ğerin i yitirir. Toplumu ·bir a rada tutan içtima i değer­ lerin yok olmaya başlaması. Avrupa milletlerini ön­ ce iç huzursuzluklara. sonra da sın ıfsal çatışmalara götürmüştür. Bugün Tü rkiyemizde bir değer k a rgaşalığı yara­ tılmak, kavram anarşisinden fayda lanara k sın ıfsal ça­ tışmalar cıkarma k istenil mekted ir. Anarşiyi cıkaranlar kafaların ı ku zeye ve kuzey 30


doğuya yöneltmiş ve b i re r baykuş gibi aynı ·kef. i me­ leri yumurtlayan komünistlerdi r. Son olaylar bunu iyic e te krar ortaya koymuştur. Maocu komün istlerin önce Türkiye üzerinde ihti löle hazırlandıkları, onun arkasından Türkiye yi on federe ( ı devlete bölmeyi a rzuladıkları yetk. i l i lerce açıklanmıştır. Yüzlerce ko­ mün ist siyasi kürtçülük sucundan yaka lanmıştır. Do­ ğuda etn i k gruplar türe tmek istiyen komünistler, pek­ çok a!fa beler ( ı icad etmişler. icad edi len bu alfa­ belerle aslen özbe öz kürt olan ka rdeşlerimize başka bir milletin guru ru verı lmek istc.ıııniştir. Kısacası ta ­ rihin hiçbir devrinde görülmiyeıı bir kürt ve başka et­ nik m i l l etierin varlığı idd ia edilerek, onların yaratıl­ nıası ve bu yol la da Türk mi llet i n in parcalanması ko­ münistler tarafından plônlanmıştır. '

Leninin böl, parçala, yut sloga n ı hôlô uygulan­ maktadır. Komün i stler Tü rkiyemizde, etn ik g ruplar meydana geti rmek için çalışmakta , meydana getir­ dikleri etn ik g ru pları çarpıştırarak, ko münist bir re­ j i m geti rmey.i amaçlamaktadırlar. Türk m i lleti dışarıdan gelen her türlü yıkıcı okı­ ma ve o n un şartlanmış rabetia rına ge reken cevabı defa larca vermiştir. Gerekirse bir kere d aha eskisin� a ratmıyacak bir biçimde verecektir. Türk milleti bölü n me kabul etmiyen ülkücü bir bütündü r. Ve Türk milletini bölmeye hiçbi r kuvvet yetmiyecektir.

31


ÜLKÜCÜ ve iNANÇ Yazmak istemezdi m tekrar bu satırları. Ama hôlô uyuyanla r var. Türkiye üzerinde: tezgô h l anan oyunlardan hôlô kaygı duymayanlar var. Hôlô ağzında purosu . elinde viskisi g ününü gün edenler va r. Ve hôlô ba l odaki ne­ fis sarışını (!) tavlayamadığını ü.z ü lerek söyliyenler var. Elizabeth Taylor'un göz rengi ve Richard Wood­ mark'ın son sevg i l isini baliandıra bali andıra anlatan­ lar va r. Son aldığı cod i l l a lda caka satanla r ve her­ gün bir bşka kız dağişti rdiğini hayas·ızca anlatanlar var. Geçelim. Sol yumruklar hôlô hava larda. Silôhlar yurdun dört bir köşesinde patl ıyor. Kızıl bildiri ların her gün binlereesi dağıtılıyor. Pol ise si lôh çeken ve askerle m üsademeye g irenler var. Hôlô « H a l k Mahkemeleri» kuruluyor. Ve kızıllar hôlô rahatlıkla soka klarda at oynata.bil iyor. Üniversitelerim izd e hôlô «Türk M i l l i­ yetçisi» olmak en büyük suc olara k görül üyor. Du­ varlar kızıl salyalardan gecilmiyor. Doğu Anadolu'da « Kü rd istan Devleti» d iye yazılabiliyor. Ve benim öz kardeşlerime, sen « Kürtsün» diyerek böl ücü ve par­ calayıcı tuzaklar kuruluyor. Geeeli m. iki ülkücü gardaşım daha şehit oldu. iki körpe fidan daha hayatının baharında ·kara toprağın altına gitti. 32


Geçelim

.

Tü rkiye'nin nüfusu kırk milyonu aştı. Anadolum k ı rk milyon Türk'ün son barınağı, son ka l esi.. . Onu da elimizden a lmak istiyorlar Bir avuç k!zı l gurka, sı­ ğ ındı ğı m ız son bağımsız kalemiz Anadolu'yu satmak istiyor. Bir avuç kızıl gu rka ağ a babalarının da des­ teği ile Türkiye'mi Rus ve Çin köpeklerine satmak istiyor. Ve bir d üzen getirmek için sistemli bir şekil­ de oyu n tezgöh l ıyor Geçe lim. Ruhi K ı l ıçkıra n'ı vurdu lar. Yusuf imamoğ lu n u vurdula r. Necati Kaya 'yı vurd u lar. Necdet Duıııanc..y'ı vurdular. ismcı i l Tığlı'yı vurdular. Alpa rsla n Güıııüş'ü vurdular. Yılmaz K es ki nd e ııı irci yi vurdu lar. Neden kıyd ılar 49. ülkücüy<3? Ne istiyoı lcırd ı bu körpe deiikaniıiard a n? Suçları n e idi bu yiğitlerin? Yusuf i ma moğlu'nu tanır mısınız siz? Adsız bir kahramand ı Daha yaşı yirmi ü çe y e n i ermişti. !(a rnı açtı v e cebincle otuz be ş ku ruş para s ı vard ı . i ki gün­ dür yemek yememi şt i. Fakat kızıl gu rkala r i mamoğ­ lu'nu altı kurşu nla şehit etti. Çünkü o bir Türk Mil l i­ yetçisi idi. Ç ünk ü o Türk M i l letini canından ço k sevi­ yor ve ca nını vermekten zerrece çekinm iyord u . K ı zıl­ ların h er fırsatta karşısına duruyor ve devletin teme­ l ine dinarnit koymak isteyenlere aman vermiyordu. 4 9 imamoğl u şehit oldu ötek i d ünyaya uçtu gitti. Ded i m , son kalemiz Anadolu. Yalnız 40 milyon Türk'ün değil, kızıl emperyal izm altında inim inim in­ l iyen 1 00 milyon tutsak Türk'ün d e son dayanağı. Tutsak kardeşlerim Türkiye'min bir on önc e çağlar üzerinden sıçrayarak, süper bir devlet olmasını ve dertlerine neşter vurmasını bekliyor. icleri nde bu ima n ateşi ile yana n 49 Ül kücüm bunun için şehit edild i. Çünkü, bütün ü lkücüler Türk .

.

'

'

.

33/3


Milletinin tekrar «islôm ' ı n Bayro ktarı» olmasını isti­ yordu. Türk budunu d ünyanın her yerine yine adalet götürmeliydi . Türk m i lletinin bir c ihan hakimiyeti var­ dı ve Türk d ünyada baş olmak için gelm işti. Kısacası d ünyanın tek hakimi Türk olma l ıydı. Bunun savaşını verirken şehit oldu 49 nefer. Yüzbinler Türk emniyet ve Türk askerinin yan ında yerini aldı. Vatan satıcıianna karşı, Anayasa ve kanunla r doğrultusunda savaşlarını verdiler . Hôlô savaşıyorlar. Ve hôlô bir kısım kozmopolit sözde aydın (!) göz� l eri kapa l ı kızıl gurkalara yardakcıl ı k etmekten geri kalmıyor. Ve hôlô kızıl g u rkala r desteklen iyor. Bilinmelidir. Bütün c!han bilmelidir. Türk asla esir edilemez. Türkiyem hiçbir yaban­ cının himayesine ve eğernanliğine gi remez. Bunu yap­ mak istiyenler karşılarında daima Ü lkücü Türk Genc­ liğini bulmuşlardır. Bulacaklardır da. Zira, şehit olmak i·c in yüzbinler sıradadır. Bu böyle biline . . .

34


ÜLKÜCÜ

ve

KAHRAMANLIK

Türk'üz. Türkçüyüz . . . Türk - islam sentezins gön ül veren lerdeniz. «Mil l i yetçi Türkiye» yolunda, kell e koltuk, h içbir çıkar ve hiç b;r ırıenfaot 'beklemeksizin, ya nlız «Allah rızası için bu yolda, mücadele veren serdengectile­ riz. . . Vata nın yaralarma neşter vurmak icin , Türk'ü acunda l ider kılma k için, herşeyin Türk icin , Tü rk'e göre ve Türk ta rafından kuru l masını sağlamak icin geliyoruz . . . B u topraklar binlerce yiğide mezar oldu. Kale­ nin burcu Türkiye Cumhuriyetini kurmak, i şgal altın­ daki toprakları kurtarmak icin , Ahmetler, Meh metler, Yusuflar kara toprağın a ltına gird i . . . Çanakkale'de «Allah . .. Allah» n iddiarı a rasında, 250 bin gene Bozkurt şehit ed ildi. Conk bayı r, Canak­

kale tepeleri isimsiz yüzbin lerce, Akıncı Bozkurt'ta mezar oldu. Sa karya , çelikleşen iradelerin, Türk'ün savaş de­ hasının en büyük örneğini verdiği muhteşem tablo . . . Vatan i·c in , Bayrak icin, Allah icin binler, canı n ı verd i . Türk'ün yeni devletini ihdas etmek için, göz kı rp­ madan, ö lüm denen o nazlı gelini kucakladı. 35


Yeni yetişen nesi l ler kadrolaşan yeni d imalar, Yepyeni bir enerji ile yıkrionlar tam i r etmeli yeniden temel ler atılarak, çağdaş medeniyetin doruk nokta­ sına e rişil meliydi. Yeni kuşaklar, Allah için , Bayrak icin, Vatan için ölmesini öğrenmeli Ayşe kad ınlar, Kara Fatmalar, Ne­ ne Hatunlar yavrularına bu şuuru verebilmeliydi. .. « Puslu bir akşam üzeri Bozüyük istasyonu, Kal k ­ m a k üzere olan tren h ınca hınc a sker dolu. Mehmet­ çi kler, kahpe Yunan'a şamar vurmak icin bekl iyor. . Peronda b i r kadın görüldü, yetmişini aşkın . . . Sırtında kamburu çıkmış yüzünde karışıklıkla r. . . Me­ ra klı gözlerle trene bakıyor. Bell i ki bir evlôdını a rı­ yor. Komutan Adil bey gördü onu . . . - Ne ararsın anne? - Oğlumu, Ahmet Onbeşıyı a ra rı m . . . - Çağırın gelsin , Ah met onbaşı . . . Bir m üddet sonra Ahmet Onbaşı geldi. Yaşı on­ sekiz-yirm i . Selörn durur askerce ve annesinin el ini öpmek ister.. . Ama ihtiyar kad ın elini vermeden der ki: - Ah met, baban Allah uekber dağlarında, abini. Sina cöllerinde, dayını izmi r'de Allaha emanet ettim. Sen ben i m hayatta ki, son dalımsın. Sen in de bu Vatan icin, bu M illet icin, yal n ız ve yal n ız Allah rızası icin, tarihin her devrinde şanlı bir satır yazan Türk M i l le­ ti icin dövüşmeni ve bu uğurda şehit olmanı istiyo­ ru m. Yoksa hakkımı helCil etmem . . . » Böyle der. Ayşe kad ın. Böyle der. Kara Fatma, böyle der. Nene Hatun. Bu a naların yetiştirdiği elli i ki Bozkurt'ta, Allah'ı Vatan'ı, M illet'i ve Bayrağı, uğruna şeh it olur. Kutsal bildiği değerler için göz kırp maz ölümden. Ayn ı i nancia ilerl iyoruz. Geemişten feyz a larak, 36


göğüslerimiz kabarık hedef belli, yuruyoruz. Önü­ müze gelen her türlü gayri m illi engeli aşara k. fertip­ lenan tuzakları, tezgôhlanon bütün oyunları bozarak yürüyoruz ... Ve haykırıyoruz bütün ci hana . . . Türk'ü esir edecek, Türk'ün bütün varı n ı tehdit edecek, her turlü oyunları yok edeceğiz. Yazd ık. tekrarladık, bir kere daha uzerine basa basa tekrar­ l ı yoruz. Herkese ilôn ediyoruz Konuşacaksanız, erkekcesine meydana gelin ... Kahpece düzenlenen tuzak la r, Ü lkOcü Gençliği durdura maz. Gereki rse, kanımızla da yazarız, Türk'ün desta­ n ını .. . . ..

37


ÜLKÜCÜ ve DOKUZ IŞIK Türk milliyetçileri olarak, Türk milletini mutlu, Türk Devletini güçlü ve bütün d ünya ü l keleri a ras ın­ da hatırı sayılır bir devlet olara k görmek ü lküsü için­ deyiz. Türk m illiyetcileri olara k, Türkiyemizin bütün kül­ türel, sosyo ekonomik ve her türlü yaralarını sarmak, hiç ol mazsa ya ralarımıza parmak basmak istiyoruz . Türkiye'mizin problemleri bizimdir. Türkiye'mizin -geri kalmışlığı söz konusu ise ve buna care aranıyorsa, tedavi için başka fikre ihtiyac yoktur. Türkiye'miz geri kalmıştır. Türkiye'mizin pek çok yerinde elektrik, su, yol, hastahane, olwl ve benz.sri zaruri ihtiyaçlara cevap verecek kuru l uşlar yoktur. Memleketimizin birçok ·k öyünden oy kaldıran politika­ cılar, o köylere, yaln ız seçim zamanı uğramakta. diğer vakitlerde bütün problemleri ·kulak a rkas ı etmektedir­

le•··

Kışın dondurucu sağuğundan yollarda kalan has­ talar öl mekte, ulaşım kesilmekte v e yerleşim merkez­ leri lle haberleşmeler sağlanamamaktadır. Türk mil­ letinin d ünyaya yeni gözl erini açan her evlôd ı yüz küsür bin l i ra borçlu olarak doğmaktadır. Türkiye'­ mizd e bir enflasyonist baskı ağırlığını hissetti rmek­ te. Türk sanayiinin yeterince gelişernemiş olması yü­ zünden, pa ramız devam l ı değer kaybederek, resmen ol masa bile değerini yitirmekte ve deva lüe edilmek38


dir. Türkiyemizdek i siyası partilerimiz ise yeterince nastp almam ı ş durumdadı r. Pa rtili vatandaşlar, por­ tili g i bi değil de tam bi:- p a r t i z a n l ı k ö rne ğ i vermekte­ di r. Geniş k itleler sigortc r a n ma m ı ş olmasından, ya­ rınınd<ı n emin değild i r. Si ,ôh.ranma yarışı yüzünden milyonlarca dolorımız drş ü !kelere akmaktodır. Pek çok madenierimiz ve yecn ! f r

s erve t i m i z işletilememek­

tedir.

i ctimoi

yarolanmız

pek

çoktur.

Dertlerimizin

heps i n i biliyoruz .Bu dert!ere çare bulmak için yola çıktık. Amacımız Türk milfetini yukarıda izah ettiği­ miz gibi her türlü meselesin i çö;zerek, çağdaş dev­ letler a ras ı nda ha klı o l d u ğ u yere u laştırmaktır. Türk Devletinin geri kal m ışlığı n ı yok etmek, ge­ ri kalmışlı k zincirini kopa rtmak icin reçete ortaya ko­ n u l mu ştur. Bu reçete, Türk milleinin altı bin yıllık ta­ rih şuuru no ve toplumc ufuğuna dayanan, Milli Dokt­ ri n Dokuz lşık'tır. i nan ıyoruz ki, Türk mineti nasıl tarih boyunc a büyük kahra manlıklar görmüş v e bir milleti ayakta tutan öz v e muhteviyasım korumuşso. bugü n de so s­ yal değerler T ü rk

eı metin i

Türk milleti kısa zamanda,

ayakta tutmakodır. Yine tarih içinde lôyık olduğu

yeri olacaktır. Bu da Türk M i l l iyetçiliği n i n

temeli,

Milli Doktrin Dokuz. Işık'la olacaktır.

39


ÜLKÜCÜ

ve

ORHUN K iTAB E LERi

Tarih i misyonu içerisinde sayısız devletler kur­ muş büyük Türk Budu nunun, sa n'at şaheseri sayı­ l�n «Orhun Kitabeleriıı , Yen. i sey ı rmağı vadisinde bu­ l u nduğunda, blrcok devlet kend isine ait olabi leceğini düşünerek muhtel if tetkik heyetleri n i , Yenisev vad i­ sine göndermişti . , 1 921 'de Yenisev vadisinde d i k i l i taşla rı b u l a n Messerschmidt, kitobelerin büyük i hti­ malle Orta Asya'da yaşayan ıkavim lere ait o l a bi le­ ceğ i n i düşün müştü. Merkezi Asya'da yaptığı muhte­ l if tetkik gez i lerinde. kendisine a rkadaşlık eden Stra'h lenberg Almanya'ya döndükten sonra, Merkezi Asya'daki gazilerini anlatan muhtelif eserler neşret­ ti. Eserlerinde, Ye·n isey'de rastl �.� ığı kitabalerden de bahsl;)tti. Strah lenberg'in eserleri•'Sayesinde, tecessüs gark olan Avrupa devletlerinin i lim heyetleri, çeşitl i yıllard a mahalde a raştırmalarına devam ettiler. 1 7-18. asır başlarında yeni yeni mil let olma h ü ­ viyetini kazonan Rus'ların, diğer devletlere göre iştah­ ları daha fazla kabardı. Zira , 'beyaz rusları b ir a ra­ ya toplamayı başman Korkunç i van'dan son ra k i rus Çarları, rusların çok eski bir tarihe (!) s a h i p o l ­ d u klarını bel i rtiyor ve Rus şövenizmini ( ! ) kamçı­ lamaya çalışıyorlardı. Kend i lerinin bile inanamadık­ l a rı şanlı (!) milletlerinin kökl ü tari h l eri , belki de bu kitabelerle ispatlanabil i rdi. 1 S89'da rrıaha!e gönderi40


len Vadri ntsev ve Rudl off'un . 1 891 'deki tetkikler inin akabinde k i ta be l eri n resimleri çekildi ve çoğaltılcrak, enstitülere dağıtıldı. Rusları n Ileri gelen alimleri kcnu­ ya son derece önemle eğil iyor ve yazıları oku maya çal ışıyord u . Rusla rın a raştırmalarına p{ı ra lel olarak, Avru� pa'dan da çeşitli ilim heyetleri ve münevve rle r konu­ ya eğ i ld i Al m anya'da n Finlandiya'dan, Dan i marka'­ dan gelen heyetler a raştırmalarına devam ettiler. Danimarka 'lı alim Thomsen, 1 893'de kitabeleri oku­ mayı başardı. Dan imarka'lı ilim ada mı n ın ilk okudu­ ğu kel i meler «Tengri, Türk ve Kül tiğim» idi. Dah a sonra da, Orhun Kitabeleri'nin a ltısı da çözülerek, Türk hudununun ölüms üz eserleri ortaya çıkarıld ı. Zama n ı n ın edebiyat harikası Orh u n Kitabeleri okun­ duğunda·, Ruslar müthiş şoke o l u rken Türk-' ün kök l ü tarih i b i r kere d a h a tescil edi liyordu. Orh un Kitabalerinin en büyükleri olan Kül tiğin a bidesi 732'de, Bilge Kağa 'l abidesi 735'de ve Vezir Tonyukuk'un obidosi ise 720-725 yılları arasmda di­ kilmiştir. Yuka rıdan itibaren ta rih i gel iş i m i-ç inde, Orh un Kitabelerinin bulunuşunda n ve bu lu n ma s ından sonra d a Avrupa memleketlerinin s a hip çıkmak icin yapt ı k ları cal ı şmalan sıra lamaya çalışttk.. Orhun Kitabale­ rine Türk i l im adamları ta ra fında n ge rekl·i· ilgi maa- · resef gösteri lemedi. Ancak, 1 9 . asrın son yarısını m üteakip bazı Türkotoğlarımrz, kon uya eğilere k «0r1ıun Kitobeleri» hakkında bazı eserler n eşretti le r ve konu i le ilgili dö­ kümanter çal ı şmalard a bu lu ndu lar. Zomanımızda da mateessüf, a rzulanan alôka gösterilemedi . Bazı mil­ l iyetci-mukaddesatçı ilim adomlarımız. imko n ları nis· betinde calışmalar yaptılar, fakat faal iyetleri son de­ rece yete rsizd i .

,

,

­

.

41


Türk kültürü n ün en kesin' d elili oıarak kabul edi­ len Orh u n Kitabelerirıin, bugün · Rus topra klarında, bakımsız vaziyette b ı rok ı l m ası v e bir şahesere ·karşı girişilen bu u m u rs amaz davranış, M i lli kültürümüze verilen değeri de 'bi r nebze olsun ortaya koymakta d ı r. Orhun Ki tabaler i milli bir hazin e o lma s ı hasabiy­ le mutlak surette . sakıanma!ı, gelecek nes illere bu­ günkü gibi a ktqrılmosı sağlamrl<lhdır. Kız ı l emper­ yalizmi n koliarına bırakıl an, Orh u n Kitabaleri ne ka­ dar .a nti k . değer taşırsa taşı sm, ru sla r tarafından yok e d il m eye mohkumdur. Tür!ç'ün ezeli düş ma n ı olan m os kofla rı n zorla asaret altında t ut t u k l a rı, mazlu m kardeşlerimize karşı yürütülan <hunharca jenosit

ha­

Kilobelerinin ::ie günün birinde tasfi­ ye edeceğini, teyit etmekted i r. M i ll i yetç i h ükümetin Kültür Bakanlığına ve ba ­ kanlığın her d erecedeki yet k i l i le ri n e teklif ediyoruz. Gelecek nesillere dah a büy ü k kültür h a z i n el e r i bıra k­ m a k istiyorsanız, Türk'ün tarihine ışı k tutan bu nadide kilobelere sahip çıkmol ısımz. Venrsey vadisinde a de­ ta kendi kaderi n e terk e d i l m i ş olan Orh u n Ki t ab ale­ r i ni n b i r e ş i n i , aynı boyda ve aynı p ersp e k tift e , Tür­ k i yemi zde de diktirebi l irsiniz. Türk sa nat adamları davronışınızı memnuniyetle k a rşıla ya ca k , kendileri­ ne sunulacak görevi. b ü y ü �< bir vazifeşinaslık içi n de yerine ge t i rece kle rd ır. Mi sal o l a ra k zi k re t m ek g e re k i rs e , ba ş �� e n t i m iz Ankara'da böylesi n e y ü c e bir ki taba ni n dikileceği pek ç o k yer bulunma ktad ı r. :iHitit Kursu» gibi fazla tarihi d e ğ e r ihtiva etmiyen ve muhtel if t ar i h ta rtış­ malara da vasile edi!en di i t i t le r» e g öste rile n ilgi, he r halde e n ufak rnüza. �<ere dahi meydana getir­ meden kabul edilen «Orh u n Kitabeleri>) ne de lôyık gö rü lerk , Milli dava sonuçlandırılır. reketleri, Orhun

42


Meblağ tutarı büyük ölçüde yekün oluşturmaya­ cak olan, Orhun Kitabalerinin d i kilmesiyle, mill iyetçi h ükümet tarihi bir görevi ifa etmen i n hazzına varırk en, milliyetçi-mukaddesaçtı ilim adamları da, yetkili lerin olumlu çalışmalarını destekl iyeceklerdir. Unutulmamalıdır ki, bu milli bir davadır. Ve mil­ liyetciler, milli davalarda dai ma kendilerine d üşen gö­ revleri h iç eksiksiz yerine getirirler. Bizd e mill iyetçi hükümetin değerli mensup la rına, konu ile ilgili yapa­ cakları cal ışmalarda başa rıfar diliyoruz.

43


ÜLKÜCÜ

ve

DIŞ TÜRKLER - 1 -

Esir ırkdaşlarımızın tamama yokını, komünist baskı a ltındadır. Rusya, Ci n ve diğe r peyklerde , re­ jime karşı direnenler müslüman Türk l erdi r. Batıya i!· tica eden, a ntikomü nist yazarları n i fşaatiarına göre, kızıl reji m büyük katliamlar yapmıştır. Kitleler halin­ de katietmeler milyonları g eçmiş ve muazza m ra­ kamlara ulaşmıştır. Ekim 1 9 1 7 i ht ilô l i nd en sonrcı, sahney� çıkan Le­ nin , hemen a rkasından Sta l i n devi r l e rinde kitleler göz kırp ı l modan yok edi lm iştir. 1 91 7-1 947 yılları ara s ı ndaki, otuz yıl l ı k zaman za rfı n d a 63.30 1 .000 kişinin katiedildiğini yazmıştık. Böylesine korkunç bir jenosit'in olamayacağını söyl·eyenleö var. Biz bu y a ­ zımızda , istatisti·k ra Kamlar verecek. b i l a n eoyu müm­ kün mertebe ortaya dökeceğiz 1 9 1 7- 1 921 yılların arasında, Ruslar kendilerine yardımcı olan i şbirlikcilerini, aydınları , d i n adamla­ rını, bürokratları, teknokratları, çar yan l ısı askerleri vb. gibi 4.500.000 kişiyi öldürmüşlerd i r. 1 9 1 8-1 919'da Finlandiya, Letonyo, Estonya ve Litvanya'da 1 60.000 kişi öldürülmüştür. 1 920'de Polony·a'da 600.000 kişi. 1 92 1 - 1 922 a rasında Gürcistan'da 20.000, 1 925-1 935'de Çin hu dudunda 30.000, 1 921 - 1 922 de oc bırakılarak ­

.

44


1 9 1 7-1932 yıl!arı a rasında köylü, işçi ve serbest meslekten 1 3.000.000, Profesör, öğretmen, yazar, öğrenci, memur ve asker olmak üzere 1 .460.000, Kazaklarden 740.000, Polis memurların­ dan 50.000, din adamlarından 40.000 kişi öldürülmüş­ t ür. 1 923- 1930 yı!ları a rasında Rus gizli pol isi ( KGB­ N KVD) tarafından 1 .600.000, 1 930-1 933 açl ıktan 7.000.000, 1 930- 1 933'de Komünist partisi tara fından kurşuna dizilen kulak!an 750.COO, 1 933-1 937 gizli p0lis ta rafından �:.Jr�una dizilenler 1 .600.000, 1 937-1 938 ayd ı n , i�·!;i ve köyl ü 635.000, Pcırti aza !cırı 340.000, su­ baylar 30.000, 1 938-1 947 arasında kurşuna dizilenler 2.720.000, Kızılordu subayları 23.000, Din adamları 5.00C . 1 8 1 7- 1 947 a rası kamplarda ve hapishanc:;lerde 21 .000.000 kişi öldürülmüştür. Korkunç bilöneonun toplamı 63.301 .000 etmekte­ dir ki, bu rakam Türk iye gibi n üfusun bir buçuk katı­ na eşittir. Yukarıdaki rakamların ışığında, koınü-em­ perya l istlerin gaddarl ığı ortaya çıkaca ktır. Bu korkunç bilöneonun bir zaman d i l i mini aral;­ yarak, daha da istatistiklere dayandırarak, konuyu biraz daha açalım. 1 81 7 ihti lôlinin hemen a kabindG, 28 dini l ider, 6776 dirı ada m ı , 6765 öğretmen, 8500 doktor, 54.000 subay, 260.000 asker, 1 50.000 pol is memuru, 48.000 jandarma, 355.000 i lim adamı, 915.000 köylü ve 1 98.000 işçi katl·edilmiştir. Rusya 'dan sonra, 1 949'da komü n izmi ·kabul eden Kızıl Cin'de de büyük ·l<atliamla r vücuda getiri l miş­ tir. Rusya'ya göre biraz daha kapalı kutu görünümü­ n ü arz eden, Kızıl Cin'de de 1 7 yıl içind e 6 0 milyon insan yok edilmiştir. Şimd iye kadar saydıklarımız ele geçirilen ra ka m­ lard ı r. Komünist rejimin pencesinden kurtulmavı ba 6 .0CO.OOO,

45


şarmış olanlar, bizlere bu bilgileri iletebilm işlerdir. Ya komünist rejimden kurtulamıyarak, yirminci asrın son çeyreğinde ölüm kamplarında ölüme terk edilen­ ler? Zorla doğum kontro l u uygulayanlar? Zorla ölü­ me terk edilenlerin sayısını bilmek mümkün olamo­ moktadır. Yine batıya iltica eden Macar ası llı, Prof. Şövalye i mre Taht çeşitli yazılarında, kom ün ist emperya lizmi­ nin hegemonyası altına giren memleketi, Macaris­ ta n'da yapılan doğurrı kontrollarında şimdiye kadar, 3.000.000 bebeğin ono rahm inde katied ildiğini belir­ tiyor. i mre Taht şu anda Rusya'da 279 tane de top­ lama kampı bulunduğunu açıkl ıyor. Kızıl emperyal izmin vahşeti olan bu ra kamları tıir ·kere daha kamuoyuna acıklamıştık. Türk Cilemi­ nin son kalesi , Türkiye Cumhuriyeti'nde bulunan bü­ tün vatandoşlarımız bu i liete karşı va r g ücleri i l e ça­ tışmal ı ve her yerde komünizm illetinin gercek yüzü ve vohşeti dile geti ri�melid i r . Türk milliyetcile:-inin en başta gelen görevlerin­ den birisi de, en büyük düşman olan komünizm e kar­ şı mücadele vermek ve mücadele esnasında öteki ül­ kelerin yaptığı ve düştüğü tuzaklara düşmemev e dik­ kat etmelid ir. Sözlerimi Mustafa Kemal Atatürk'ün bir sözü ile bağlama k istiyorum . «Türklük Ci leminin en büyük d üşman ı kom ünist­ l i ktir. H er görü ldüğü yerd e ezil me l id ir.»

46


Ü LK Ü C Ü ve DIS TÜ RKLER .

.

-2-

Dış Türkler mes'eles i n i n , Türkiye Cumhu riyeti h ük ü metlerinin önemle üzerle rinde durması, vakit ge­ çirmeden de mevzuya gere k l i hassasiyeti göstermesi gerektiğini çeşitli v�silelerle bu sütu nlardan zikret­ m iştik. Defalarca yapt ı ğ ı m ız çağnlara rağmen, hôlô yetkilil erin bi r çal ışması veya cevabı sütun larımıza tevcih ed i l med i . Sadece i deal ist ve ül kücü dış Türk­ l erin bir avuç temsilcisi kampa nyamızı destekledik­ lerini bel i rterek, kendileri n i n ellerinden gelen bütün imkônları seferber edeceklerini belirttiler. Anadolu'­ nun d ışında muhtelif baskılar a ltında, h ayatlarını ida­ m e ettirmekte olan 1 20 milyon maz l u m Türk'ün gele­ ceğine karşı ta k ı n ı lan bu kayıtsız tav ı r üzüntü verici­ d ir. Türkiye'ye çeşitl i fasılalarla, kızıl emperyalizmin baskısından kaçarak, sığınmış ve halen de Türkiye'de ikômet etmekte olan, Dünya Türklüğünün temsilci leri ve l iderleri bulunmaktadır. Çoğunluğunun orta kuşa­ ğ ı çoktan geçtiği ve hayatlarının büyük kısmını istik­ lôli ve kutsal bildiği değerler Için feda etmiş bulunan bu mu hterem insanlar halen mücadelelerine devam etmekte ve Türkiye'yi muhtemel bir komünizm tehli­ kesine karşı uyandı rmaya , m illi şuuru ayakta tutma47


ya calışmaktadırlar. Komünizmi gören, kızıl emper­ yal izmin karşısında yiğitce mücadele vermiş olan bu ülkü devlerinin böylesin e fedako rea yaptığı h izmetle­ re karşıl ık, Türk iye'ye i ltica etmiş veya yürürl ükte.k i göç an laşmaları muvacehesinde gelmiş olan, Türk boyları adeta pasifize o l muş, ra hatı, h ürriyeti ve mes· ul iyetsizliği görünce kendilerinden geçmişler ve san­ ki miskinleşmişlerdir. Türk m i l l eti'ne her hareketleriy­ le örnek olan, ca nını d işine takarak gayesi icin ça l ı­ şa n idea l ist l iderlerin yaptıkları cal ışmalar ve verdik­ leri mücadele bir noktada kifayetsiz kalmakta, top­ lurnlara gerektiği şekilde a ksedememekted i r. Yaşadıkları bölgelere göre isimlend irilen Dü nya Türkl üğü'nün, Türk iye'de faa liyet gösterdiği dernek­ leri, ya rdımlaşma ve kültür federasyonları ve m i l li merkezleri bulunmaktadır. Zikrettiklerimize misal ola­ rak ; Kırım M i l li MerJrezi, Azerbeycan , Kuzey Kcf­ :<asya, Tü rkistan, Batı Trakya Türkleri Dayanışma Derneği gibi dernek!er sayılabi l i r. Bu nlar g i bi muh­ telif dernekler, Dünya Türk l üğünün h ü r dünyada ve Türkiye'de savunucu!uğunu yapmakta, kuruluşlarda görev a l mış bir avuç idealist kişi Türk'ün koybol mak­ ta olan h ı rsının mücadeles i n i vumektedir. Neşrettik­ leri çeşitli yayın organları ile de haklı davalarının neş­ riyatını gerçekleştirirlerken, Türk M i ! l iyetçil iği'ne de büyük h izmetler ifa etmektedirler. i de;al ist kişilerin böylesine canla-başla çal ışma­ sına karşıl ık, yukonda do bel i rttiğimiz gibi yetkilile­ ri mizin. özel l ikle küitür mss'el e l eriy!o görevl i çeşitli kademelerdeki vazifeli ler, mevzunun üzerine gitmek­ ten çeki nmekte, tereddüt etmekted i rler. Mevzu, m i l li bir mes'eledi r. Türk milliyetçiliğinin ya kın hedefi ola­ rak kabul edilen Turancılığımızda, dü nya Türklüğü arasında içtimoi, iktisadi ve kültürel iş birl i ğ i esas48


tır. Dü nya Türkl üğünün rahat yaşa ması, özell ikle de; as ırlard ı r sürdürülen h ırs ını koruması temel u md edir. Bu temelden hareketle, görevl iler üzerlerine d üşen mes'uliyetleri görmemaz i i kten gelir·ken, kendi leri ni bu ülkünün ücretsiz askerleri olarak kabul edenlerin davranışları göz yaşartıcı , insanı sevince gark edici­ d i r. Unutulmamalıdır k i , Türk ôlemini sömü rmekte olan kom ünizm şimdi d e Türkiye'yi tehdit etmekte, içimize soktuğu ojan!arı vasıtcısıyla ra hatça propa­ gonda yapma-ktad ı r. Geldi kleri Türk yurtlarında ko­ m ünizmin ne demek olduğunu bilen ve s i l lesini yiyen mazlum Türklerin bir çoğunun, bugün de aynı gaflet içind e bulunmala rı ve bu gaflete meml eketin kaderi­ ni ellerinde bul·undura n yetkiWorin destek lenmesi, bizleri üzüntüye sevketmekted i r. Bulundukları Türk yurdlarında namaz kılerken süngülene n , okul ları. ca­ mileri yı·kılan vb. meşakkatlere maruz kalan, mazlum kardeşlerimiz, kendileri ve yetkililerle mes'elelerine dört elle sarılmalı ve uyuyanları uyand ı rmalıd ı rl a r. Zira, yarın cak g eç olabil ir.

49/4


Ü LK Ü C Ü

ve

DIŞ TÜ RKLER -3-

H ükümetin en yetkili makamlarından birisi n i iş­ gal etmekte olan, Kültür Bakanlığı'nın müsteşarı Prof. Dr. Emin Bilgiç, Ankara'da intişar etmekte o l a n bir dergiye verdiği demecte, Dış Türkler Enstitüsü'nün kurulacağını müjdelemiştir. Dış Türklerin artık yan­ lız olmadıklarını belirten Bilgiç; Enstitü'nün kısa za­ manda iskôn edilmesine paralel olarak to, bazı hiz­ metlerin daha getirileceğini sözlerine eklemişt i r. Satı rboşını yukarıdaki açıklamaları ndo n dolayı, sayın Emin Bilgiç'i tebrik ederek a ça l ı m . Defa larca yazdığımız v e yetkililerin vakit g ecir­ meden, gerekl i teşebbüsleri yapmasını isted i ğ i m iz, Türk Milliyetcilerinin yıllardır ısrarla savunduğu pro­ jelerden bir tanesi yerine getiril miş olmaktad ı r. Ye­ terl i midir bizce bunlar? Hemen bel i rtel i m hay ı r. Zi­ ra, Dış Türkler Enstitüsü'nün ihdas etmek birşey ifa­ de etmiyebilir. Eğer kuruluştan bir kaç ay sonra . ka­ pısına k i l it takıl ı p, tabelası rüzgôr uğultularına terk ed ilecekse, böyle bir teşebbüse hiç başlanmam a l ıd ı r. Realist bir teşebbüste bulunulacaksa, enstitü kurulmadan önce gerek l i istişareler ve biri ki m ler sağlanmal ıd ı r. Dış Türkler Enstitüsü basit bir k ü ltür müessesesi olmaktan çok uzakta; dünya Türklüğü50


n ü n b ü t ü n içtimai, tarih i ve ekonomik meseleleri n i kapsama l ı , Dü nya Türk l üğü'nün tekmil değerlerin i or­

taya koyamk, m uhafaza edecek bir müessese h üvi­ yetini kazanma l ıdır Bunun için de Kültür Bakanlığı, Dış Türkler mev­ zuunda seri konfera nslar düzen lemel i , planlamalar yap ı l ma l ı ve konu üzerinde ihtisaslaşmış e lemanlar e.nstitü bünyesinde topl a n m a l ı d ı r. H ük u met yetkil ile­ ri, enstitü için h içbir fedakôrlrktan kaçınmama l ı , üni­ versitelerine ayrı l a n ödenekler tuta rında, enstitüye fi nansma n ayrı l malıdır Ö ğretim üyeleri n in hazırl ıya­ cağ ı ve Dış Türklerin yetkil i leri ile uzmanlarının işti­ raki i l e toplanacak istişare kurulu çalışmala rını siste­ matik vaziyette plan laya bilir. i kinci önemli nokta ise böyle büyük bir enstitü­ nün çalışmaları nda gerekli malzeme olacak; kültür birikimlerini tedarik etmektir. Gerek ül kemize gelir­ ken yanlarında getird ikleri ve gerekse; yurd u muza muhtelif yollardan gelen eserler toplanmalı ve bun­ lar, günümüz aydınının a n l ıyacağı şekilde yeniden ter­ tiplenmelidir. Dış Türkler E:nstitüsü fcıa l iyete geci rildikten son­ ra, gerekl i olan birikimi sağlamak v e enstitü nün po­ l itikasını daha k esin çizgilere u laştı rma·k icin Dünya Türkl üğünün yetkili lerin in toplanacağı, bel i rli peryot­ lard a tekrarlanobilecek, «Dünya Türklüğü Kuru ltay » ­ l a r ı o rganize edilebi l i r. V e J<urultaylardan kültür biri­ kimleri icin gerekli malzemeler tedarik ed i l ebi l i r. Böylece Enstitü h e mdevlet tarafından sağ lam temeller üzerin e oturtulmuş, hem de Dünya Türklü­ ğ ü t a rafından beni msenmiş olacaktır. Yetkilileri m iz yan l ız Dış Türkler Enstitüsü ile ye­ tinmemeli, önce bir genel müdürlük, a rkasından kısa b i r süre sonra da « Dış Türkler Ba·kan l ığ r >> n ı kurarak çal ışmalarını sürdü rmelldirler. 51 .


Ü LK Ü CÜ

ve

DIŞ TÜ RKLER -4-

Türk Kültürü, b ilin en ta rihle başlar. Dünya n ı n i l k yazıl ı örnekleri, Türk'ün m ü h rünü aşır. Dünya Türk­ lüğünün asırlard ı r ru hunu doyu rduğu, üç k ıtaya da­ ğ ıttığ ı ve izl eri ni hele devam et;:irdiği kültürel zengin­ liği gönlümüzde ortadan kaldırı lmaya, Dünya Türklü­ ğünün mühim bir kısmı varol ma m ücadelesi vermek­ tedi r. Türk m i l leti, i l k yurdu Orta Asya'da ç eşitli eser­ ler vücuda getirmiş, Türkçayi zamanının en üstün edebi d i l i haline sokarak, san'atket hane eserleri or­ taya koymuştur. i lk modern astronomi. l ogarifma, h arp stra ıtei isi, çeşi lli edebi ü rünler. matematik, cebir hendese. kimya vb. g i b i pek·çok i l i m burada gelişmiş, acuna kolları n ı sa lmıştır. Dünya n ı n ilk ve gerçek edebi ürünleri sayı lan, esrının edebiyat harikası «Orhun A b ideleri » , Türk'ün m ührünü taşır. Ali Şir Nevai, Ali Kuşcu, Fara bi, ibni Sina, Mevlana ve daha sayısı binleri bulan feyl esof. Türk içtimal hayatına ren k getirmiş, Türk Kültürünü yoğu rmuşlardır. Orta Asya'dan, i ran'a, H i nd istan 'd a n Anadolu'ya kadar bütün ecund a �ku rulan i ri l i ufa klı yüzlerce beylik, devlet ve i mparatorluk toprakları icin­ . d e sayısız eserler yazıla rak, Türk'ün kültürel zengin­ l iğ i n i tescil etmişlerdir. 52


Atayadigarı mi lyonlarca el yazması eser, edebi­ yatımızın paha biçil mez değerdeki hazineleri kütüp­ ha nelerin tozlu raflarına terk edilmiş, d u rmaktadır. Asırlarca d ünya memleketlerinde okutulan klasikler yüz üstü bırakılarak, adeta üzerlerine sünger çekil­ miştir. Cilt cilt kitapların raflarda durmasının yanın­ da, Türk M imarisin i n sınırlarımız içinde kalan nad idc eserleri de ·kendi kaderlerine itilmiştir. Asırların bek­ çisi hanlar, hamamlar, kervansaraylar, medreseler. tü rbeler. köprüler, sarnıclaı . camiler vb. gibi tarihi ese rler h arap olmuş, baykuşların tünediği döküntü­ ler haline gel mişiir. d s i e m ı n K ı l ı c ı » m üba rek Türk Bu­ d u n u n u n . asil evlôtları �ara f ı n d a n inşa ed i l en . za man­ larının en mimari ve esteti k g üzelliğe sahip eserlerine karş ı gösterilen böylesine vurdum duymaz devran ışe karşılı k, hiç olmazsa eskiyi muhafaza cihetine götü­ recek bir makam veya enstitü yok g i bidir. _ Kökten kopmanın giderek h ızlandığı zama n ı mız­ öa, dahilde. böylesine kayıtsız davranışlar sürüp g i ­ derken, ha ricteki, yan i sınırlarımız dşınıdaki ü lkeler­ d e yaşayan kardeşlerimizin sahip c ıkmavi a rzuladık­ lan, tarihi eserlerimiz kot'ledil mekte, Türklere ait me­ zarlar. dikili taşlar buldozerlerle yıkılmaktad ı r. As ıi­ l a rc.:J Türk- islam külliyatına yataklık etmiş, binlerce münewer yetişti rmiş medreseler kapatılmakta, kişi­ ye manen huzur zikreden, i lahi bir ilham kasırgasına gark eden camilerimiz, kızıl şeytanlar ta rafından ha­ vaya ucurulmaktad ır. T ü rk kültürünün değerli eser­ leri ola n , sayısız el yazması ve matbu neşriyat tahrip edil miştir. . , , Tarihin her fasılasında, cihansumül devletler ih­ dos eden yüce Türk Sudunu'nun zamanımızdcr düş­ tüğü duru m . üzüntü vericidir. Tabii sınırla rından ge­ l e gele Anadolu'ya kadar sı kışan Türk Budu n u , bir53


ço k meselelere gebe olarak hayatiyetini d evam ettir­ mekted ir. Bir yandan yaşama ve gelişmeye paralel olarak, güçlü iktidar m ücadelesi veren Türk Budunu, sı n ı rları d ışı nda-ki mazlum kardeşlerini d e d üş ün mek ve a ralarındaki asırlard ı r sü re gelen kültürel bağları devam ettirmekle mükelleftlr. Büyük ve mes'u liyetl i bir görevi , h akkıyla yerine getirmek, ateşten gömlek giymeye, gerektiğinde Va­ tan'ı, Millet'i, Devlet'i ve kutsal bildiği değerler için göz k ırpmadan ölüme kollarını açacak kadar idea list ve yüksek d uygulu kadroların vozifesidfr. Hü kü met görevini deruhte etmekte olan, Milli­ yetçi Pa rtiler Topl uluğunun sayın !iderleri, Dış Türk­ lerin, hele hele dünya Türklüğün ü n i·çtimai hayatla­ rında son derece mühi m ye r işgal eden. kültürel bağ­ ların tekra r tesis edil mesi için faaliyete geçmelidir­ ler. Faa l iyetlerin başında, 1 961 yılında devrin Baş­ bakanlık Müsteşarı, şu anda Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başka nı sayın Alparslan Türkeş tarafından i h­ dos edilmiş bulunan, «Türk Kültürü n ü Araştırma Ens­ titüsü» en kısa zamanda geliştirilmelidir. Halen ya­ yına devam etmekte olan, bir a ra ödene ğ i kesilen Enstitünün yayın imkonları artırılarak, g üzide ilim adamlarımızın, değerli eserleri n i n yayınla nması, sağ­ lanmalıd ı r. Dünya Türklüğüne çeşitli alanlarda hi�­ meti dokunmuş, tarihi şahsiyetleri a raştıraca·k. nadi­ de eserleri n i yeni n esillere ta·ktim edecek ça l ışmalar desteklenmelidir. Muhtelif mevzulorda açılacak ya­ rışmalarla. Türk Gençliğine köklü bir araştırma te­ cessüsü, ·geçmişini tanıma imkonları hazırlanabil ir. «Türk Kültürünü Araşt ı rma Enstitüsü» n ün faal i­ yetleri daha d a gelişti rilere k burası bir Akademi , hat­ ta bir Üniversite durumuna getiri lebi lir. «Türk Kültü54


rün ü Araştı rma Akademisi » nde Tü rkçenin dünya üze­ rinde konuşulmakta olan bütün lehçelerin i inceleye­ cek k ü rsüler tesis edilebi l i r. Leh çelerin incelendiği kürsü ler vasıtasıyla da, Dış T ürklerin Ana vata n la olan kültürel bağları daha du sağlam temellere otu rtula­ b i l i r. Türk Kültürünü araştıracak e kademiye bağ l ı ola­ rak kurulacak enstitülerd e de, Dünya Türklüğü ri ün a raştırı lması sistematik bi r şek ilde gerçekleştirilebi­ lecektir. Dünya Türklüğünü Araştırma Enstitüleri ku­ rulurken, Dünya Türklüğü yaşadığı bölgelere göre tasnif edi l erek incelenebil ir. Dünya Türklüğünü baş­ l ıca üç ana g u ru pta m üta laa edersek. enstitüleri, Sov­ yet Rusya'da yaşayan Türkleri araştırma enstitüsü. Cin'de yaşayan Türkleri a raştırma enstitüsü ve Batı Türkleri n i araştırma enstitüsü diye isimlendirebil iriz. Genişletil m iş şekilde de. isimlend irrnek m ü m kündür. Şöyle ki, Türkistan Türklerini Araştırma Enstitüsü. i ran, I rak, i(ofkasya , l<ırırr., Azerbayca n . idii-Ura l , Af­ ganistan, Pakistan. Bulgaristan. Yunanista n , Roma n­ ya vb. gibi ül kelerde yaŞayan Türkleri a raştı rma ens­ � i t ü le r: . Yukarıda zikretmeye çal ıştığımız Enstitüler kuru­ l ursa. mazlum kardesleri mizin yaşad ıkları ü lkelerde­ k i d u ru nılan köklü şekilde i ncelenmiş ve mes'elele­ rin e gzn iş çapta çözüm bu lu nmuş olaca·ktır. Türk kamu oyunu fazlasıyla meşg u l eden konu­ l a rda n birisi olan. Dünya Türklüğü, yukarıda zikret­ meye çalıştığ ımız şekilde ele a l ı n ı rsa kıs a zama nda hall edilmiş olacaktır. Kon u nu n halled ilmes i n i , bütün .Türk M i l l iyetçilerinin ve mazlum kardeşlerimizin iste­ dikleri bir mevzudur.

55


ÜLKÜCÜ

ve

KERKÜK

Bir haberde, « l rok'ta i·ki milyon Türk Araplaştı ­ rılıyonı d iye feryat yükseliyor, misak-i milli s ı n ı rların­ dan 200 kilometre d ışınd a bulunan I rak Türkleriinn seslerin e kulak veril m esi, yetkili lerden isteniyord u. Dışişleri Ba kanlığı yetkil ileri n i n kulakların ı pa­ muk tı kayarak, duymak istemedik leri. «Yurt'ta sulh, Cihanda sulh ıı yaygara:arını bastıkları sıra la rd a , I rak'ta yaşaya n iki milyon Türk varolma, y o k olma mücadelesi veriyordu. Güçlü ol·d uğunda, içind e ya­ şad ığın toprak lardaki fertleri m i l li ü lküler etrafınd a toplad ı ğ ı nd a · ve devletler a rasında lôyık olduğun se­ viyeye u la ştığında, senin hakkın d iğer devletlerce ve­ rilecek ve sen güçlü olduğun a n . gercekten «Yurtta sulh, Cihanda sulh>> gercekleşecekti. 1 4 Temmuz 1 959'daki gaddarca yapıla katliam­ d a n sonra, Irak Türklüğünü susturacaklarını sanGn Baas partisinin sicill i komü nistleri, sönmiyen Mi lli ruhu görünce cılgına dönüyorlar ve baskı üzeri ne baskı uyguloyarok, ciho n ı n h ükümdan Türk Budunu­ nun asil evlôtlarını susturmak için plônlar(!) tezgah­ l ıyorlard ı. işte, bu planlar sistematik olamk tezgôh la n ıyor ve safha safha uygulanıyord u . Ö nce I rak Türklerinin okulları kapatıldı, Türkçe konuşma yasa klandı, Türk­ ce neşriyata son verildi, mahalleler ta lan edilerek, 56


o raplorl o evlenmeleri icin Türk geneleri mecbur k ıl ın­ dı ve a kla gelen bütün baskılar yapılarak, Tü rk'ü n mil­ li ru h u söndürü lmek istendi. Kerkük ve Musul mahallelerind e a rap n üfusun bir koc katı fazla olon Türk n üfusu, petrolün I rak eko­ nomisinde ağırlık kazanması ve ihraeectın tamamını petrole dayanması, I rak'taki Baas partisi yetkili leri­ n i iyice k ızıştırd ı ve a ltıyüz yıl ekmeğini yediği. Türk budun u no ka'rşı kinini artırdı. I ra k Türkleri arasında kültürel bağları kuvvet­ lendiren, Türklerin ulvi d uygu larla bağlandıkarı, Türkmen Kardeşl i k Kulübü'ne Baas pa rtisi yetk ili leri «ÖCÜ» olara k bakıyor, kapatmak ve hiç değilse pasi­ fize edebilmek için fırsat kolluyorla rd ı . N ihayet, m üteaddit dat a l a r faa l i y9te geçti ler. Türkmen Kardeşlik Kulübüne kend i yoldaşlarındo n besi retsiz kişileri tayin ettiler, daha sonra da tama ­ men fesh ederek, derneğin başına kendi pol itikaları­ nı sürdürece·k bir sici l l i ·komü n isti getirdiler. I ra k'tan gelen h a berler. Baas Pa rtisin in yeni ye­ ni tertiplerde bulunmayı planladığı yolu ndayd ı . Ve geçmişin muhasebesi d e, bunları doğrul uyord u . Dış­ işleri Bakanlığının yetkilileri artık Türk boyları üze­ rinde oynanan oyunlara, kulak vermeli ve I ra k Türk­ lüğü'nü meselelerine el atmolıdır. Satı rlorıma, M illi şairimiz Gencosmanoğlu'nun d izeleriyle bitirmek istiyorum : « 14 Temmuz 1 959, Kan ı m din kardeşim Arab'ın ağzında şaroptı, Beni vuran, Din kardeşim Arap'tı » ' Dileğimiz, , M illi meselamiz olan, Dünya Türk l ü­ ğünün istiklôl mücadelesine kulak veril mesi ve Son Bağı msız Türk Kal esi, Türkiye Cumhuriyeti'nin gere­ ken önemi Dış Türklere vermesidir. 57 ·

. . .


ÜLKÜCÜ

ve

DiSiPLiN

Bir h a reketin başanya ulaşabilmesi, orduları n za­ fer kazanması, d evletlerin d iğer devletler üzerinde tahakküm yarotması. ancak, d isiplinli ça lışma ve ve­ rilen e m ! r! e r i ha.r�iyen uygulamakla mümkün ol muş­ tur. Asırla rca her sahada üstün başarılar kaza nmış, birçok o rd uları hezi mete uğrotmış, dünyaya «ye nil­ mez Tü rk » , «Türk gibi» vecizelerle k end in i kabul et­ tirmiş Türk budunu, böylesin e gözler kamaştıra n ba­ şarıları, fe�d ierinde tahsis ettiği yüksek disipli n va m i l li şuur sayesinde kaza n mıştır. Cen netmekôn bü­ yük Türk Başbuğu Fetih Sulta n Mehmet Han, b i rgün orduyu h ü mayunla Avrupa yakasından setere çıkmış, gidilecek yeri k imseye açıklamadan, yürüyüş emri verir. Ord u uzun süre yol katettiği halde, hedefin ne­ resi olduğu bilinmeden yüründüğünden askerd e bazı tereddütler ve isteksizli kler uyanır. Fatih'in en yakın silah a rkadaşları da tecessüse ga rk olmO'kta n , ken­ dilerini a lamazlar. Nihayet sultanın en yakın a rka­ daşlarından b i risi daha fazla dayanamoyarak, atınr s ürer ve Cennetmekan başbuğun yanına yaklaşır. Se­ lôm verdi·kten sonra; (; Me rakımı bağışlayın sultanım, ordu nereye g it­ tiğini sormakta ve bir cevap beklemektedir,» dedi­ ğinde, Fatih'in çehresi birden geri l i r ve sert bir vazi­ yette; 58


« Lala git k u l l a rıma söyle, ne yapacağımı sa·ka lı­ rnın bir tel i bilseydi, ncımadan onu koparır, atar idim.» der. Böyl esine bir d isiplin şuuruna ve vazife iştiya-· kirı e bağl ı olan Fa t i h , sert m izacı, büyük askeri de­ hası ve üstün s tratejistliği H e kısa zamanda başarı sağia mı ş ve Osm a n ! ı Devlet i ' n i , i mparatorluk haline getirerek, gelecek kuşakloru b a şar ı l a rio dolu yarı n­ iar ihsan etmiştir. Devrin i t ak ip eden Yavuz, Kanuni v e IV. Murat'a kadar s üren fasılada, ord u larımız ·ka­ ra d a ve d e ni zd e pekçok m u h a rabeler kaza n m ı şlar ve Türk Ordusu'nun askeri gücü karşıs ında, d ü nya m i l ­ letlerine parmak ısırtm ışlard ı r. Türk milleti, askerd i r. Eldeki i l k tari h i del il ler­ den, g ü n ü müze kadar ge l en l e rde kayded ilen askerl ik şuuru ve dehası, tari h i tecrübelerle iyice kaynaşmış ve zamanım izdaki o:gunluğuna erişmişt i r. Zamanımız-d a bütün g ücüyle deva m etmekte olan m i lletler m ücadelesinde, gelişmiş ül keler gel işmekte olan ül keleri söm ü rmekte, tekamüllerine izin verme­ mekted i rler. Geri ka l m ış ülkelerde propaganda organ­ ıarını hakim iyeti altına a l m ış olan süpe r devletler. buralarda kendilerine sempatizanlar yetiştirmekte, sömürmekte oldukları ü l keleri daha da geri bıraka­ cak hareketleri planlayıp, tezgahlamaktadırlar. Be­ yinleri n i yıkad ıkları m i litanları vasıtasıyla tahripkôr eylemlerini sürdürmekte, propaganda g ücleri ile de, milleti milli h edeflerden uzaklaştıra rak, maddeye ta­ pan nesil ler yaratma yollarına baş vu rma ktad ırlar. Geri ·k almış ülkelerde birinci kademe ça lışmalarını bu şekilde tamamlayan süper devletlerin uşakları, i kinci kadernede yetiştird ikleri adamlarını devletin önem l i kilit noktaları na yerleşt i rmektedirler. Yerleşt i r­ d ik leri adamları ile de birçok işi rahat rahat yaptır­ maktadırıar. 59


Türk iye içte ve d ışta pekçok teh like il e karşı karşıyad ır. i çte bir avuç kafas ı Rusya'ya ve Çin'e şartlanmış komünist m i l itan la r ve dışta süper dev­ letlerin hakimiyet kurmak için yaptıkları çalışmalar sı­ ra lanab i l i r. Bir 12 mart teh l i k esi atiatan Türkiye'dE.: vatan satıcılarına karşı daima uya n ı k olmak, her Türk' ün m i l li bir görevidir. Türkiye'nin kaybedecek da·ki kosı o lmadığı d ü ­ şünülürse, artık h ızla kalkın maya ve i ç meseleleri hallatmiye yönelmek, devleti idare eden yetkililenn başlıca görevi olmalıdı r. Ü l kücü kadrolar geleceğin tek teminatı olarak , yüz M i lyonluk M i l liyetçi Türkiye yol unda 70 şehitle en ön saflarda m ücadele verirken, Ü lkücü h a reketi n safları her zamankinden daha sık, her zama nkinden daha canlı, d i namik ve disiplin içindedir. Zira , d isiplin bir hareketin temel idir. Gelecekte Türk Devletinin mesul iyetlerini omuzlayocak olan Ü l kücü Türk gençl iği, omuzlarındaki şerefli görevin idre k i içinde, Mill iyetçi T ürkiye yolunda h ızla i lerle­ mektedir.

60


ÜLKÜCÜ ve NEMELAZIMCILIK Türk denince a k l ı cesur. atı lgan. dostluğuna g ü­ ven i l i r, disiplini sever. konu kseverl ikten son derece hoşlanır ve asker b ir millet akla gelir. Türk m i lleti pekçok meziyetinden dolayı başa rılar kazanmıştır. Bu ve bu g i bi meziyetlerinden dolay ı pekço k kale Türk askerine kapıları n ı kend isi açmıştır. Avru pa lılar. Türk den i l i nce bahad ı r, silahı son derece iyi kullanan, düş­ manını h içbir zaman hor ve k üçük g örmiyen. gözünü budaktan sa·kınmayan. vata n ı. m i l l eti ve Devlet-i Edep M üddeti icin h içbir fedakô rl ıktan kaçınmayon «Ser­ dengeçt i » l eri hatırlar. Türk milleti böylesin e yüksek meziyetleri i l e « is­ lômın K ı l ıcı» olmuş ve üç kıtada at oynatmıştır. Akın­ cıları m ızın naraları yüzyıllar boyu, Avru pa'yı titretmiş ve pekçok impa rator önümüzde diz cökmüştür. Türk m i l leti nin m i l l i kültürü, içine g i ren a j anlar vasıtası ile yok edilmeye çal ışılmıştır. Mônevi değer­ Ierimize ters düşen ne çeteler ve bize ilôç diye yut­ turu la n pekçok asılsız dalovereler benl iğimizi u nut­ tu rmaya yol açmıştır. Bu reçeteleri n sonunda da Türk millet i kendi öz değerlerinden uzaklaşmıştır. Türk m i l l eti ve Türkgençl iğinin büy ü k bir kısmı hala Avrupalılaşma (!) h astasıdır. Zaman ımızın genc­ l i ğ i n i n büyük bir kısmı da h i pp i felsefesine tal i p olur61


·

ken, sözde aydın(!) geeinen b i r gurup ta Lenin'i, Sta­ lin'i ve Maa'yu kendisine rehber ed i nmiştir. Genel iğin büyük bir kesiminde hakim olan 'ne­ melôzımcı l ı k', 'adamsendecil ik ' ve 'bananecilik' fik ir­ leridi r. Bunları n sonunda da gençl ikte mönevi b i r boşluk ve m illetimizin gelişm esinde bir d u raklama hasıl olmuştur. Birçok devlet dairesinde 'Bugün git, yarın gel . ' ifadesi ha kim olmuş, birçok görevli ve şahıslar işleri ­ nin önemini gerektiği şekilde vermiyerek, maal esef devletimize yük o lmaya başlamış ve aldıkları ücret­ leri bile hak ederniyecek hale gelmişlerdir. Devletimiz elli yıldı r kal kınma ha mleleri yapmak icin çal ışmaktadı r. Devletimizin kısa zamanda kalkın­ ması yukarıda saydığımız boş d üşüncelerin yok edil­ mesiyle sağlanacaktır. E l l i yı lda hala gel işemed ik, bir Ja ponya veya bir Almanya yirmibeş yılda süper devletleri n seviyes i n e ulaşırken, b iz hô lô kendimize model a rıyoruz. Türk M ill iyetcileri olara k bir kere daha söylüyo­ ruz: Hic bir yabancı fikrin kopyocılığını yapa l ı m de­ miyoruz. Bütün yabancı fikirlerin karşısındayız, ye­ ter ki öz benliğimize dönelim ve Türk adını bütün dünyaya duyuralım. Care olarak ta recetemizi bir kere d a h a i : ô n ed iyoruz : Nemelözımcılığa paydos.

62


ÜLKÜCÜ

ve

KÖYCÜLÜK

Seçi m atmosferine girilen g ü nlerde, siyasi partilerimiz arasında birbirini suclama ve ken­ d i n i haklı çıkarma icin sataşmalar alabildiğine geli­ şirken ufak tefek parti hesaplarını, m i l li meselelerin üzerinde görenler, ülkemizin mu htelif gereeklerine g e l i şi g üzel reçeteler sunma kta ve kendilerinin doğru söylediğini her fırsatta , yüzleri ·k ızarmada n söyliyebi l ­ mektedirler. Nitekim, seeimin kendilerine zafer getire­ ceğini her fırsatta bel i rten, iki büyük pa rtinin genel başkanları, on yıl önce Türk siyasi hayatına tevcih edilen ve birçok yabancı ilim adamının hayra nl ığını gizliyemediği, «TARI M KENTLERi » projesini, kendi­ leri ortaya atmışlar gibi, birbirlerine ver yansın et­ mekte, neyin ne olduğunu bilmeden acemi kadılar misa l i fetva vermektedirler. Türk köyl üsünün e l l i yıldır e!e alınmayan s c:ı sya­ l i zasyon ve diğer alt yapı h izmetlerini yerine getire­ cek, h a rcanan ve plönsız programsız çözümlenen meselelere kök l ü çö7 ü m yol ları getiren, Ta rım Kent­ leri 'nin ne olduğunu bilmeden sahip cı kmaya kalkı­ şan CHP Genel Başkanı B ülent Ecevit köyden göç olara k n itelendirirken , bilgisini de(!) ortaya koymak­ tad ı r. Bugüne kadar, dışarıdan getirilen sözde naza ri­ yelerle yönetil mak Türk'ü geri bıra kmaktan başka hiç63


bi r gay es i olmoyan emperyalist d evletlerle işbirl iği yaparak. onlardan tedarik edilen d üzmece plönlarla ü l kemizin gelişemiyeceği, hele hele d ışa bağımlılı·k­ tan ·k u rtulmadıktan sonra, tekamül bekl emen in boşu­ na olacağı bir kere daha o rtaya ç ıkmıştır. Kitl e portisi olmaktan ku rtulamayan ve peşind·3 getird ik leri geniş kitleleri artık yapmaktan usandık­ ları demogoj ilerde avutamayacağını a nlayan bir çok siyasi parti, açık g öz ja ndarma misa li, subayl a ra şap­ kayı ters g i yd i rmeye kalkmaktad ı r. Türk M i l l iyetçileri n i n yıl lard ır söyled ikleri, uyu­ madan gece gündüz, Türkiye'nin meselelerine M i l li çözüm yol ları getird i kleri günümüzde, bunları bir a n­ da unutup, yıllard ı r teklif edilen birçok .görüşü teke li­ ne almak yüzsüzl üktür. Yan l ız Tarım KENTLER i i l e kalmıyan siyasiler, Millet Sektörü nü , Fa bri ka yapan fabrikaları. i şçi Yatı­ rım sa ndı kları n ı , miili harp ve ağır sanayi görüşleri gibi muhtelif mevzularda ki. g ö rüşlere bir anda sah i p çıkmış v e bunlarla, kendi iktidarlarını sağl ıyaca k!arı n ı zannetmişlerd ir. Zafer. Türk Milletin in yücelip, yükselmes in i ve acunun en güçlü s üper devleti olmasından başka hiç bir gayesi bulunmayan, Türk ül kücülerin in olaca k . sahtekö rlara ise. şimdiye kadar yaptıkları polemi kleri, m i l letimiz tarafından yüzlerine carpılaca·k tır.

64


ÜLKÜCÜ

ve

EKONOMi

Türkiyemizin geri kalmışlığına son vermek için, türl ü-çeşitli reçeteler sunu l u r. Sağolsu nlar, i ktidara gelenler zamanlarında bir şeyler d i kerlerse, gelen i kt id a rlar «gelen gideni aratırı> misa l i öncekini deva m etti rmek, hiç değ ilse hatalarını tedavi ederek, proje­ yi devam ettirme yol u n a g itmezler. Yıkariar, yerine yeni temelden bir başkasını ih das ederler. Her beş yılda bir nöbetieşe ol a ra k, kalkınm a plan­ ları y a pı! ır. K cı b u i ediien kalkınma planlarında ko lkın­ ma h ızı l imiti hi·ç bir zaman % B'i oşmaz. Kabul edi­ len bu plan larda. ka�k ı n maınız yetersiz olup, her plan dönem i n i n sonund a bir a rpa boyu yol gidildiği -kolay­ lıkla görü l ü r. Türk M i lletin in çağlar üzerinden b ir sıç­ ramayla, dünya devletleri o rasında haklı olduğu yeri o l ması, maalesef bu lpönlorlo m ü mkün değildir. 3. beş y ı l l ı k kalkınma planının hedeflerin e ulaştığın ı zik­ reden pol iHkocılorı m ız, ş i md i '. beş yıllık kalkınma planının hazırlıkları içinde bulu nuyorlar. Yen i beş yıl­ l ık planın hedefleri şu günlerd e tesbit ed il iyor. Geriye dönülüp bakıldığında, planlanon hedefler belki gerçekleştirifmiş olabi l i r. Ama kurulması ta­ mamlanan fobrikalorlo, harcanon finansmanlario Türkiye'nin sonayileşmesi ve sanayi ülkesi olması mümkün değ ild i r. Cünki, kendimize perspektif olo­ ro·k a l ınon örnek ülkelerin kalkınma hızları, en azı n­ da n % 1 5-20 olup , şu andaki h ızımızın 2 katına eşit65


tir. j lôve olara k ta, şu a nda e rişmiş bulundukları se­ viye ile birl i kte a ralarındaki farktc d üşünül ürse, ger­ cek ortaya çıkar. Hakikatler böylesine bel i rg i n ve bütün açıkl ığı i le meyd a nda i ken, ha·kikaten bir sa ­ nayi ülkesi ola b ilme k için ne gerekiyorsa acele ola­ ra k yerin e g etirilmeli, d ış modeller, modası g eçmiş projeler terk ed ilerek. « M i l li bir sanayi ve ekonomi>) stratejisi takip edilmeli d ir. Umumiyetle karma ekonominin tatbik ed ildiği ül­ kemizde, kalkınma hızının % 8'i g ecmediğini daha önce de zik retmiştim. Bu katsayı kapital ist zihniyetin kabul ettiği bir rako nıd ı r. Dev letci zihn iyetle yöneti­ l e n komün ist ülkelerde de kalkınma h ızı hiç bir va­ kit % 1 2'yi geçmez. Ne g ü n ü müz ekonomi politi kası ve ne de demirperde pol itikası, Türkiyemizin sanayi­ leşmesinde yeterli reçete olamaz. Tarih içerisind e d üşündüğünü yapan, mucize de­ n ilecek işleri başara n büyük Türk M i lleti'nin kısa yol­ dan kalkınması, nesillere verilecek yüksek vazife şuu­ ru ve memleket mentaatleri icin, gerektiğind e şahsi menfaatleri b ir kenara 'itme a n layışı ile gerçekleştiri­ lecek ve gerektiğinde Devlet'i. Vata n ı ve M illeti icin çal ı ştıkları iş yerlerinde y a pa c a k la r ı «Aktif Katilma­ larl wı mes'€IE.leri büyük öiçüd;:: o rtadan kaldıracaklar­ d ı r.

66


ÜLKÜCÜ

ve

PETROL

G ü n l ük gazetelerde hemen h erg ü n petrolle i lg i l i m uhtelif yazıları görmek

mümkündür.

Asrımız ener­

j ileri n i n babası olara k tanımlanan petrol üzerinde, son gün lerde yapılan neşriyat yine yoğ u n l u k kazan­ dı. Petrole zom yapılacağı yolundaki tartışmalar

sü­

rüp giderken, petrol ithal eden ül kelerin ekonomileri deva m l ı kriz geçirmekte. petrol üreten

ü lke l er a k ı l ları

her estiğinde ellerindeki stokları dondurmakta, üreti­ mi yavaşlatmakta ve maal iyetin y ükseldiğini idd ia e­ derek zam yapmaktadırlar.

OPEC topluluğuna bağlı

ül keler m i l li menfaatieri n i gözetmekte ve haklı ola­ rak ta tek varlıkları olan petrolü, gerektiği şek ild e satmoktadırlar. OPEC topluluğunun

meydana geti­

ren ül kelerin başında yer alan, Suudi A ra b istan, Irak, Katar ve Küveyt 1 947 yıl ında petrol vanalan kapota­ rak ağırlıklarını koymuşla r v e kend ilerirıı i n d ünya po­ l itikasındaki yerlerini iyice tesbit etmişlerd i r. 1 976'nın son larında, dünya siyasi

ko n j e ktü rü n ü o!t üst

eden,

petrole zam yapılacağı yolundaki demeçler Avrupa­ nın muhtelif ül·kelerini kemerleri s:rkmaya zorfamış­ tır. 1 977 yılının başlarında da a k tüalites i n i koru maya devam eden petrol, yanınd a birçok meseleleri de ge­ tirmektedir. Asya ve Avrupa üzerinde l<i l it n o kta olarak stra­ tej i k ehemmiyetini korumaya devam eden

doğusundaki iran'la

Türkiye,

ve Güneyde yer a l a n Suriye ve

'

67


l rak'la, daha da g üneyde yer a l n Su udi Arabistan 'la deva m l ı petrol a l ı şverişi yapma·kta, hele hele I rak'la orta klaşa olara k gerçekleştirilen petrol boru hattı ile, petrol üreten ü l ke durumundaki komşularıylo a rasın­ daki m ü nasebetleri, daha kesi n çizgilerle tesbit et­ mekte d i r. Türkiye'nin yılda ortalama olara k

1 m i lyar

dolor değerindeki dövizi petrol g iderlerine sa rfett i ğ i düşü n ü l ü rse, Türkiye'nin mali protresinin büyü k k ı s ­ m ı n ı n ithalata, daha C i k tabi rle, petrol itha latırio a y ı r ­ d ı ğ ı gözler önüne seri l ir. Ü l kemizin doğu ve g üneydoğu bölgelerinde pet­ rol üretilmektedir. Ü retilen petrol şu a ndaki tüket i m i ka rşılarnamasına rağmen, kaz·a ndırdığı döviz mikta­ rı n ı n bilançosu i ncelen i rse görü lecektir ki, Türkiye kendi iş gücü, teknik elemanı ve petrol sondaj ça­ lışmalarını ta m manasiyle devreye sokacak ol u rsa k ısa s ü rede kendi i htiyacı n ı

ko rşılayabileceği

gibi.

petrol ihraç eden ülkeler sath ı nda yeri ni alacaktır. Petrol ü reten ü l kelerde, petrol üzerinde öğretim ve eğitim yapan teknik okul l a r. fakülteler ve ü n iver­ s iteler i hdas edi l m i ştir. Muhtelif eğitim müessesele­ rinden yetişen ve i htisasını

tamamlayan tekn iker,

t aknisyen, mühend is, yüksek m ühendis hattô öğre­ tim üyeleri , memleketlerin i n sanayi bölgelerinde ça­ l ışmakta ve petrol üzerinde yapılan muhtelif il mi tet­ kiklerde başarı ile görev ifa etmektedirler. Petrol üre­ ten ü l keler, petrol üzerin e eğitim yapon kurumlarının ·,- c- : i� 2l rc: : ğ i

vcsıfl ı tayin g ücünden gerektiği nce fay­

dalanara-k, elde edilen döviz kaynaklarını memleket­ ierinin gel i ş mesi nde ve imo r edilmesinde kullanmak­ ta, petro-kimya sanayiinir:ı d iğer yan teşekkülleri n i de ihdas ederek,

memlek·etleri n i n hızlo kal k ı n malarını Ü l k em izde de muhtelif bölgeleri­

sağlama ktad ırlar.

m i zde faaliyete geçiri lmiş petro-ki mya kompleksleri

68


yerli petrolü işlediği gi,bi, dışarıdan ithal edilen pet­ rolü de çeşitli ürün lere ayırmaktc ve ülkemizin bilu­ m u m i htiyacı n ı karşı lamaktadı r. Sanayileşrnek zorunda olduğumuz, kaybedilecek vaktimizin bulunmadığı düşün ü l ü rse, kendi kaynak­ lanmızı h ızla millileştirerek, yobancı söm ürüsüne son vermeli ve kendi kaynaklarımızia vetinme yoluna git­ mel iyiz. Petrole ödenen m ilyarla rca değerindeki dö­ viz, yurdumuzun kalkınmasında kullanılabilir. Ve Tür­ kiyemiz diğer sahalarda d a kendi potonsiyeli i le ye­ tinme yoluna g iderse, ça!)lar üzerinden bir sıçrama gercekleştirilmiş olacaktır.


Ü LKÜCÜ

ve

SANAYiLEŞME

Ağı r sanayiye geçiş dönemi nde bulunan Türki­ ye n i n b u süreyi uzatarak hôlô montaj sanayi saf­ hasındaki bekle yi şi bizl eri haklı , olarak d üşün meye sevk et m ek t e d i r Sanayileşme ha mlesi içine gireıı ve kırk senel ik fasılada birşeyler yapmaya çalışarı. Tür­ kiye'de işe e h e mmi y etl e sarı lınmamış ve anca..: son on beş senelik süredd plônlı (!) denecek yatırımlara yer veri l me yoluna gidilmiştir. Rah metl i M ustafa Ke­ mal Atatürk za manı nda. tarı ma bağlı sanayi kolla­ rında ve d iğer sanayi ünitelerinde gözle g ö rü l ür bir ilerl e me ve yurdun her yanınd a toprağa serpiştirilen fidelerin tilizlenmesi sağ l a n m ı ş g el ecek açısından öneml i temeller tesis edilmiştir. M i l li şef ismet inön u d ev rinde adeta derebeyliği a nd ıra n CHP yönetimi. Anadolu'ya atılan temelierin çoğunun projesini değiştirmiş ve Avrupa'ya bağ lı , it­ hal projeler tatbikata konulmuştur. Kayseri'de ufak çapta'da olsa faal iyete geçmiş, ispanya'ya 80'ni n üze­ rinde u ça k i h ra ç et m tş olmasına rağmen fabrika nın kapısına kilit takılara�<:. sonrada n da bira fabrikası olarak işletmeye oçılm;ştır. i stibdat devri yaşatan CHP i kt idarı 1 946'da çok partili demokratik rejime yerin i terk edince. muhalefette de hırçınlığını sür­ d ü rmeye devam et mişti r CHP iktidarından yaka sil­ ken Türk M i l le�i. De mokrat Parti i kti darın ı kurta'

,

,

.

,

.

.

•70


n c ı olarak karş ı l a m ışsa d � . iktidarının ilk yılla rı nda millete hizmet götüren Demokrat Parti. 1 952 yılın­ dan sonra Türk M illiyetçilerine tekme atarak, son ü m it ışıklarını da sönd ürmüştür. Demokrat Partinin iktidarına müteakip, koa ils­ yonlarsa muhalefetten kurtulan C H P, yoğurdun kay­ mağını uzun süre yiyememiş ve istemiye istemiye AP'ye iktidarı devretmiştir. AP devrinde tatbik edi len planlar, monta j sanayi üzerinedir. Avrupa 'nın muhte­ lif devletlerinden tem i n edilen faizli krediler v e ithoi edi len beyin gücü ile Marmara'nın çeşitli muhitlerin­ de kurulan organize sanayi tesislerinde, sözde yerli mal ı sayılan mamuller imal edilmişse de, dövizi n bü­ yük miktarı Avrupa'ya terk ed ilmiştir. Türk işçisinin isti hdam ed ildiği, buna karşı l ı k teknik elemanların. teknisyenlerin, mühendislerin idare müdürlerinin ve hatta fabrika müdürlerinin dahi Türk olmadığı bir sa­ nayi dalında, ülkemiz yararına fayda beklemek doğ­ ru değildir. Fayda da gelmemiştir. Milliyetçi Pa rtiler toplu luğu h ükümeti n in sana­ y ileşm e mes'elesine ağırl ı k verdiği açıklan ıyorsa da. birçok tesisin uzun vadeli olması, yatırımların uyg un standartlarda tesis edilmemesi ve topluluğu meyda­ na getiren partilerden bazıları n ı n parti cıkarlarını ön planda tutarak, her şeyi kendilerinin meydan a getir­ diğini zikretmeleri, gerçek Türk milliyetcilerini üz­ mektedir. Türk Mill iyetçileri , Türk milliyetçiliğine ters dü­ şen bL! partilerin davranışlarını üzüntü ile müşahede emektedir. Ortak Paza rın temelinde h erkesin bildiği g ibi, bir Avrupa devleti ve daha ileri bir safhasında da h ristiyan birliği yattığı düşünülürse, asırlard ı r şa nlı m illetimize diş bilemiş h a ç lı zihniyetinin gercek yüzü keşfedilmiş olacaktır.

71


AET'ile olan i l işk ilerin tekrar ağılık kazandığı ve protokolle bile olsa birçok tavizin şimdiden ·kaptırıl­ dığı ve eğer a n l cşmn lardaki h ükümlerin tatbikatma g eçil i rse, açık pazar -ha line geleceği bel li olan Tür­ kiye'n i n bundan böyle sanayi leşme çal ışmaları fay­ da vermiyecek ve türkiye adetô kapitilasyonların esi­ ri durumund a kalacaktır. AET ülkeleri ile şu andaki, ithalat ve ihracatımız a rasındaki farkın muhasebesi yapıldığında görüleceği gibi, Türkiye'nin ihracaatını 'b üyük ölçüde tarım ve narenciye ürünleri meydana getirmekte ve ithal edi­ lenleri n başında da sınai mamuller gelmektedi r. Ve fa rk kolay kolay kapatılmayacak seviyeded ir. Dışarıdan ithal reçetelere son vermek zama n ı gelmiş, geçmektedir. 'Başkasından fayda beklemek yanlış bir kanaattir. Mil let mücadelesinin değişmez real itesi, her alanda güçlü olmayı öğütlemektedir. Yapılacak iş milli bir program ve sanayi tasarısı ge­ l iştirmek, tabii servetleri m i llileştirmek ve vakit ge­ cirmeden de her alanda mevcut bu lunan beyin gü­ cünü, ma nevi değerlerle mücehhez olarak devreye sokma·kla mümkün olacaktır. i şte o zaman ağır sana· yi, milli h a rp sanayi ve gercekten maddede ve mana­ da yükselmiş lider Türkiye ihdas ed ilmiş olaca ktır.


ÜLKÜCÜ ve MiLLi HARB SANAYiMiZ «Sanayi toplumuı, olma hamleleri içinde bulunan Türkiye'nin 4. Beş y ıl lı k plan dönemine girilen şu günlerde, « M i l li Harp» sanayii üzeri n e ağırl ık verdiği bir gerçektir. Gelişmiş ülkeler, a ğ ı r sanayilerini ve harp sanayilerini kısa zamanda ihdas ederek, imô­ latına geçtikleri tekmil parcaları kendi leri yapmaya başlamışlar ve dış ülkelere döviz ih racın ı d u rdura­ ra k, bütün harcamaları kendi bünyelerinde gercek­ l eştirmişlerdir. idari ve siyasi rej im lerin e bakılmak­ sızın sanayi toplumu olmayı başaran ülkeler. süper g üçler olarak dünyayı tehdit eder pozisyona g i rmiş­ l erdi r. Türkiye'nin stratej i k durumu göz önüne alınırsa, sanayileşme ve daha «açık manada 'çağla r üzerin­ den yapılacak bir sıçrama' şarttır. Ağı r Sanayin i n kurulması nasıl ki alt ve üst yapı yatırımlarını g e ­ rektiriyorsa, teknolojinin son tekamülü olan yen i l ik­ ler izlenmeli , muhtelif ülkelerin kendi m i l li bünyeleri­ n e göre geliştirdikleri standard izasyon'lar göz önü­ ne a l ı narak, M i l li bir standart sistemi da ha şumu l l ü olarak, vücuda getiri lmelidir. Amerikan teknolojisine hakim SAE, Alman tek­ nolo j i hakim DIN ve Jopan M illi Standartları görüle­ cek olursa, Türk Sonayi i bu ü l kelere göre emekleme 73


devresiride bile olsa, temeli teşkil eden Türk sta n­ dartlarının yetersizliği göz önündedir. Seri üretim de planlamanın ehemmiyetini idrak eden her teknik elema n , i môlatı yapılan bütün par­ çalarda gel iştiri lmiş c!zg i l ere, özellikl e de standardi­ zasyor.:..ı nun beynelmliEI hudutlarda okunmasının şart olduğuna inanır. Stondartlar, m i l letierin müşterek özell i k leri olan d i l i teknik sahada ortadan kald ıra rak, u luslar a rası teknik .ya klaşımı ve teknolojik işbirl iği­ n i sağlayıcı temel unsurdur. Fa brikasyonu yapılacak olan parça ve konstrüksiyonların, normal bi r l isanla anlatılmas ı ve detayların ı n zikredilmesi ne kadar zor ise, tam olarak tasviri n i n ve parçayı imôl edecek e lema n ı n kafasında tahayyül ederek, üretimi başar­ masının müşk ü lôtı da ortadadır. Bu bakımda nd ı r ki, standardizasyona olan ihtiyaç hemen ortaya çıkmak­ tadır. Türkiye'de teknik eleman vasfı veren kuruluşla­ rım ızda okutulan tekn ik dersler yetersiz bulu nup, tek­ n i k bilgi lerle mücehhez kıl ınmaya çalışılan tekn i ker­ Ierimize yukarıda zikrettiğimiz yabancı standartlar­ da yetiştiril mekte ve çok az m i ktarda da TSE'nin ça­ l ışma yaptığı konulardaki normları veril mektedi r. TSE' nin normları yetersiz kadro ve fina nsmanlario tan­ zim ed ildiği nden, Türk sanayiine tatmin ed ici cevap vermekten uza k bulunmaktad ı r. Milli Harp Sanayii için çalışma l a r sürürken , Türk standartlarının yetk i l ilerce m utlaka gel iştiri lmesi ve gel işmeyi teşfik edici tedbirlerin a l ı nması zarur·3 t ha­ l i ne gelmiştir. . M i l li Harp Sanayii icin finansman ayırma k, tek­ nik elema n istihdam etmek ve tekmil yatırımları ga­ ra ntilemek , fazla bir şey ifade etmez. Bugün Türki­ ye'de hegemonyasını kura n yabancı menşe l i stan74


dertlardan üstün vasıtta sta ndartla r yaratmak ve or­ taya konulan « M illi Standa�t» sistemini, uluslara rası alanda ağırl ı k l ı olara k kabul ettirmek her Türk M i l l i ­ yetçisin i n vazifesidir. B u n u n icin, M i ll iyetçi Hareket' i n mensupları teknik alanda kendi lerine d üşen görev­ l erin başında, M i l li bir norm sistemi geliştirmek ol­ duğunu u nutmamalı. bunun icin de ca lışmalıdırlar.

75


ÜLKÜCÜ ve AGlR SANAVi Türk iye'nin hızla kalkınabi l mesi, çağlar üzeri n­ den bir sıcramayı gerçekleştirmesi, iktidara gelen si­ yasi parti lerin, particilik hesaplarını bir kenara bıra­ karak. sanayi leşme meselesine el atma la rı ile ola­ ca ktır. P€•kçok devlet, geri kalmışlık zincirini kırmış, ile­ ri ülkeler arasındaki yerini ağır sanayilerini kura rak a l mıştır. i kinci d ü nya savaşından sonra, mevcut iktidar­ lar, Türkiyemizin kalkınması icin, « montaj sanayi>> düstu ru nu beni msemişler, gelen iktidarlar ayn ı düs­ turdan ayrılmamıştır. Kurulan fabrikalar deva m l ı dışarıya yönelik bir vaziyat a l mış yedek parçalar gelmeyince, fobrikalar durmuştur. Kısacası, montaj sanayi ile dışa bağımlı­ l ı �': daha da artmış ve geçen seneler yakom ızı kur­ tarmaya yetmemiştir. Çoğu za mari ithalat ve ihracat dengesi sağla namamış ve devlet bütçesi devaml ı açık vermek zorunda kalm ıştır. Fabrika yapan fabrikalar ku ru lmadıkca. Tür·k iye­ nirı sanayileşme meselesi cözümlenemiyecekti r. Ne zaman ki, bütün parça ları ile yapılan mokinalar, ken­ di ülkemizde imal ed ilebilecek, o zaman dev adım­ larla kalkınmamız sağlanacaktır. Tavuğu bıra kıp yumu rta almak yerine, tavuğu alara k yumurtayı dış paza rlara satmak o zernan mümkün olacaktır. 76


Her türlü maden rezervine sahip olan ülkemiz, d ı ş ül kelere hanı olarak maden satmaktc ve dışar­ dan sattığı ham madeni çok yüksek fiatla işlenmiş veya yarı ma mul olarak almaktad ı r. Sanayil eşmemizi kolaylaştıracak diğer bir etmende, kendi madenleri­ n� izi !<endi ülkem izde mamul olarak işlenmasini sağ­ lamak olmalıdır. Madenlerimizi n yabancılar tarafın­ dan söm ürülmesine ve yok pahasına verilen vergi­ ler karşısında yabancılar tarafından dış ül kelere sa­ t ı l masına son veri lerek, millileşti rilmesi de bu konu­ cia fayda sağlaya caktır. Sanayileşebilmemiz için , ham madden in d ışarı­ ya satılmadan, kendi Li lkemizde işlenmesi i le sağlano­ cak olon finansman fazlası başka fobri koloro yotı rı­ l arak, yeni sanayileşme sahaları açılmosını sağlaya­ caklard ı r. Ağı r sanayiimizin ve devamında milli harp sona­ yi m izin kuruluşları ve dışa dönüklük oranının aza l­ masını sağl ayacak diğer bir foktörde küçük porçaları yapocak olan fabrikaların, daha önceden ihale edil­ meleri ve vücuda getiril maleri ile olacaktır. Ta l i par­ çaların ü reti leceği fabrikalar ihdas edi lmeli ve bu tip fabrikalar ihdos edildikten sonra esas pro jeler geçilmelidir. Geçiş döneminde, teknoloj ik olarak bazı ülke ler­ den gerekli ya rd ı mlar sağlanabilir, Teknoloj i k yardım lar alın ı rken , hiçbir zaman büyük tav izler vermemeli ve orta klıklar teklif edi lmemeiidir. Zira ağır sanayi ­ mizin ve milli harp sanayimizin kendi imkônları mızla ve kendi finansman kaynaklarımızia ihdos ed ilmesi nde büyük foideler va rdır. Kurulacak olan ağır sanayimiz ve milli harp sa­ neyimiz millileştirilmel idir.

77


ÜLKÜCÜ ve AGlR SANAVi Türkiye'nin hızla kalkınabilmesi, çağlar üzeri n­ den bir s ıcramayı gerçekleşt i rmesi, iktidara gelen si­ yasi partilerin, pa rticilik h esaplarını bir kenara b ı ra­ kara k , sanayileşme meselesine el atmaları ile ola­ caktır. Pe•kcok devlet, geri kalmışlık zincirini kırmış, ile­ ri ül keler a rasındaki yeri ni ağ ı r sanayilerini kura rak almıştır. i k inci .d ünya savaşından sonra, mevcut i ktidar­ lar, Türkiyemizin kalkınması icin, « montaj sanayi>> düsturunu ben imsemişle r, gelen iktidarlar aynı düs­ turdan ayrı lmamıştır. Kurulan fabrikalar devam lı dışa rıya yönelik bir vaziy e t almış yedek parça lar gelmeyince, fabrikalar durmuştur. Kısacası, monta j sanayi ile dışo bağ ı ml ı ­ l ı K d a h a da artm ı ş ve g eçen seneler ya komızı kur­ tarmaya yetmemişti r. Coğu zamari ithalat ve ihracat dengesi sağlanamamış ve devlet bütçesi devamlı açık vermek zorunda kalm ıştır. Fa brika yapan fabrikalar kurulmad ıkca. Tür·kiye­ nirı sanayileşme meselesi cözümlenemiyecektir. Ne zaman ki, bütün parcaları ile yapılan makinalar, ken­ di ü l kemizd e imal edilebilecek, o zaman dev adım­ larla kalkınmamız sOğlanacakt ı r. Tavuğu b ıra�ıp yu m u rta almak yerine, tavuğu alara k yumurtayı dış pazarlara satmak o zernan mümkün olacaktır. 76


Her türlü maden rezervine sa hip olan ü l kemiz. dış ü l kelere ham olara k maden satmakta ve dışa r­ dan sattığı ham m a d eni çok yüksek fiatla işlenmiş veya yarı mamul olara k a l ma ktad ı r. Sanay i leşmemizi kolaylaştır-acak diğer bir etmende, kendi madenleri mizi !<endi ül kemizd e mamul olara k işlenmasini sağ­ lama k olma l ıdır. Madenlerimizi n yabancılar tarafın­ dan sömü rülmesine ve yok pa·hosına verilen vergi­ ler karşısında yabancılar tarafından dış ülkelere sa­ tıl masına son veri lerek, m i l l ileştirilmesi de bu konu­ da fayda sağlaya caktır Sa nayileşebilmemiz icin, ham madden in d ışarı­ ya satılmadan, kendi ü lkemizde işlenmesi ile sağlana­ cak olan f inansman fazlası başka fabrikalma yatırı­ l a rak, yeni sanayileşme sahaları açılmasını sağlaya­ cak!ordır. ­

.

Ağır sanayiimizin ve devamında m i l l i harp sana­ yi nıizin kurul uşları ve dışa dönüklük oranının azal­ masını sağ layacak diğer bir faktörde küçük parça ları yapacak olan fabrikaların, daha önceden ihale edil­ meleri ve vücuda getiril maleri ile olacaktır. Ta l i par­ çaların üretileceği fabrikalar i·hdas edilmeli ve bu tip fabrikalar ihdas edildikten sonra esas projeler g eçi l melidir. Geçiş döneminde, teknolojik olara k bazı ülkeler­ den gerekli yardımlar sağlanabi l i r, Teknolo j i k yardım l a r a l ı n ı rken , hiçbir zaman büyük tavizler vermemeli ve ortaklıklar tek lif edi l memeiidir. Zira ağır sanayi­ m izin ve m illi harp sanayimizin kendi imkô n ları mızla ve kend i finansman kaynaklarımızia ihdas edil mesi nde büyük faideler vardır. Kurul acak olan ağır sanayimiz ve milli harp sa­ neyimiz m i l l ileştiri l melidir .

77


ÜLKÜCÜ

ve

MiLLi TiYATRO

Sanat, bir milletin hayat d amarlarından, en mü­ h tm olanıdır. Sanatsız bir m i l leti d üşünmek, b ir ce­ seti tasavvur veya ruhsuz bir maddeyi tahayyül et­ mek demektir. Nasıl ki, bir insan ruhtan maada düşü­ nülemezse, sanatsız bir milleti de d üşünmek abestir. doğru deği ld i r. Günümüz Türkiye's i nd e, sanatın bü-­ tün dalları solcu geeinen veya öğle görünmek zorun­ hegemonyasındad ır. da olan sözde sa natçıların(!) « M i l lil ik» çizgisinden uzaklaşan sanatımızda yeni ye­ ni bi r kıpırdanma ve öze dönü ş var ise de, henüz ne­ tice arzulanan ölçüde değildir. Filhakika, yin e de ye­ tişen Mill iyetçi Ülkücü gençlik meselenin ehemmiye tini idrak ederek, mevzuya el atmış v e «başlama k bitirmanin yarısıdır» d iyerek kendilerinin de bu sa­ hada. var olduğunu ortaya ,koymuşlard ı r. Sol a'dan, z'ye kadar piyasaya sa ldığı, sözde sa­ natçıl a r mil letimize sanat d iye, sanatla uzaktan ya­ kından alökas ı bulunmoyan memleket gerçeklerinden habersiz, Türk milletinin özüne ters d ü şen, mil letimi­ zi yabancı ütopyalam sevk eden ve abra-kadobra m i­ sali yutturmaya çalışmaktadır. Hangi türden olursa olsun, tiyatrolarımızın büyük çoğunluğunda « Mi lli)) denecek oyunlar bulunmamıştır ve ş!mdi de adeta bu ­ lunmama ktadır. Her asırda değişik görünümlerle Türk seyircisi n i n karşısına çıkan, Türk tiyatrosu bilhassa, Tanzi mat hatt-ı hümayu nu ile sözde çağdaş olara k zi kred ilen 78


bir tiyatro ekol üne(!) mensu p olma yoluna g itmiş ve kelimenin tam anlamı ile batıiT1aşmıştı r ( ! ) . M i lletierin içtimal hayatla rı n ı n tabii bir tezah ü rü olarak d i l e ge­ len dünya görüşleri n i işlemesi lôzım gelen tiyatrol a­ rın aksine, Tü rk tiyatrosu içtimai değerleri m iz i bir kenara iterek, adetô beynel m ilelci bir görünüm kazan­ mıştı r. Bugün bile tiyatrola rımızda, b i r Türk yaza rı n ı n özellikle d e b i r Türk milliyetçisinin eserleri oyn a t ı l ­ maz. işte Türk insanın açlığını doyuracak tiyatronun. yani « M i l li» tiyatronun ihtiyaca cevap verebilm-e, aç­ lığı yeterince ve sürekli olara k doyurabilma burada başla maktad ı r. Bu noktadan ,h a reketle, « M i l li Tiyat­ ro» ya olan hasret alabildiğine körüklenmekted i r. Açl ığımızı bir nebze olsun doyurabilecek, hasret kaldığımız h asletlerlmizi dindirecek, tiyatro hedefin­ de milliyetel sanatcıtara büyük görevler düşmekte­ d i r. Hareket başlamış ve olumlu olarak, h ızlada yük­ selmektedir. Yapılan lcrla ilkifa edilmemeli , daha iyiye ve daha g üzele ve daha doyurucuya h ızla, ha,tta son s ü ratle g idilmelidir. Zira, bütün alanlarda h ı zl a yol a lan Ülkücü hareket, Tiyatroda da ben varım diye­ bil mekte ve gerçek sanat imkô n la rı nisbetinde seyre­ denlerine sunabil mektedir. i na ncımız odur !.ç i , mil l i y etçi ve ü lkücü gençleri­ mizin i na n cia attığı tame l l e r i n , h ız l a büyüyüp Ülkücü sanatçılar. sanatta de « M illb ç izgiye ulaşaca k l a rd!r. Zira. zafer ina n a n l a r ı n ve azimle hak için calışan­ ları nd ı r. G e n çle r i m iz i r henüz yapt ı k l a r ı i le yetinme­ d iğ im izi ve daha iyileri n i · de başaracaklarına olan, sonsuz i n a n c ı mız ı d a belirtmek isteriz.

79


SON SÖZ

Bu kitapta önsözünde belirttiğim

üzere büyük

çapta bir ideoloji, dcktrin veyahutta bir tez ortaya konuimarnokta ülkücü Türk gençliğine bir sesienişte bulunulmaktadır. Elimizdeki kitabı böyle değerlendirmemiz ve bu değerler ölçüsünde kabutl etmemiz gerekmektedir. Milliyetçi ve Büyük Türkiye düşüncesinin bir an önce gelişip boy atması dileğiyle. Akkan Suver

81)



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.