Refet Körüklü, Cengiz Yavan - Türkçülerin Kaleminden Atsız

Page 1


TÜRKÇÜLERİN KALEMİNDEN ATSIZ

HAZIRLAYANLAR Refet KÖRÜKLÜ Cengiz YAVAN

TÜRK DÜNYASI ARAŞTIRMALARI VAKFI İSTAN BUL 2000 -


TÜRKÇÜLERİN KALEMİNDEN ATSIZ



TÜRKÇÜLERİN KALEMİNDEN ATSIZ

HAZIRLAYANLAR Refet KÖRÜKI�Ü Cengiz YAVAN

TÜRK DÜNYASJ ARAŞTIRMALAIU VAKFI İSTANBUL- 2000


Uu

eser

Bakanlar Kurulu'nun 20.07.19KU ıa r i h ve 8/1307 say ılı Kararıyla kamu yararına hizmet verdiği kabul edilerek

Vergi ınuafıveıi tanınmış olan � TÜRK DÜNYASI ARAŞTIRMALARI VAKF'l'n111 yayınıdır. Her hakkı ıııafruzdur.

TÜRK DÜNYASI ARAŞTIRMALARI VAKFl'nın Müsadesi olmaksızın tamamen. kısmen veya h�rhangi

Bir değişiklik ycıpılarak iktibas edilemc1..

Baskı

Haberleşme Tlirk Dünyası Araştırmaları

Vakfı

f'.K.94 Aksaray/İSTANBUL Tel; (()212) :'i 1 1 1 O 06

-

51 1 1 K .l'.\

ISBN: 975-498-137-X

Milli Yayın Nu: 2000-34-Y-0147-190


SlJNlJŞ: Bu kitap, Aısız'ın ölümünden sonra çıkanlmak üzere. onun yakın arkadaşların­ dan derlenmiş yazılarla ve maalesef çok gecikerek çıkarılmış bir kiraptır. Kitapt<'I yer alan her meslek ve meşrepte bütün dostlarımızın. ağabeylerimizin ve kardeşlerimizin yazılarından çıkarılabilcek mi.işteı·ek hükümler. bu konuda

Vakfı­

mızın kurulduğu günden beri kayıtsız şartsız inandığı ve şiar edindiği vasıllaı·dır: Atsız şaşmaz. sapmaz., eğilmez. bükülmez. dönmez. durmaz. yılmaz. bıkmaz.. usan­ maı.... Arsız onun için ölmemiştir! Atsız. aslında. Ahmet llikmet Mi.ifüioğ.lu'nun tarif" ettiği. gerçek TÜRK tür Atsız sadece Türklük hazinesiyle yaşamıştır. Sadece bıı hazineye ilaveler yap­ ıııay�. çalışmıştır. Şahsi hazinesi olmamış, şahsi ihtirası, nefsi, arzusu hep bıı nokta­ da. Türklük gurur ve şuuru uğrunda düğümlenmiş. donmuştur. Bizim neslimiz onun sayesinde. rüyalarında kendisini Ötüken orınanlarıııda akaıı sularda uçarcasına yi.izel'ken gönni.iştiir. Onun sayesinde Türklüğe duyduğu sevgi ve güven o derece artmıştır ki. bu rliyaları gerçek yapmak ideali lise sıralarında yemin­ lerle perçinlenmiş ve döniilıııez yola girilmiştir. Onun sayesindedir ki bu yoldan Ti.irk dünyasının her yerine ayak basmak insanların duyabilecekleri en büyük mut­ luluk. Allah'ın kullarına verebileceği en büyük ıııükafot olımı�tur Atsız'ııı ideal ve fikir camiasını küçümseyenler. kendi ki.içi.iklüklerinin l�ırkına ancak. 1989 lardan sonra varabilmişlerdir. Bu camianın at sırtında. ok ve yayla de­ ğ.il. özel kiralanmış uçaklarla bilgi ve sevgi ile Türk dünyasıyla derhal bi.iti.inleşiver­ diklerini görmek onları kahretmiş. kimini sahtekar. kimini tüvhekür yapmıştır Atsız gelecek nesillere mutlaka anlanlması gereken. mutlaka ders kitaplaıında resmen tanıtılması gereken. bir Ti.irk bi.iyi.iğ.i.idlir. Vakf"ımıı.. r\tsız'a karşı manevi mes'uliyet taşıdığ.nıııı şuunında olarak. onun bir bi.isti.ini.i yaptırmış. onun ruhuyla birlikte en yakın arkadaşlarını ve ülküdaşlarını Ti.irk coğrafyasında gezdirıni;;. onun açllğ.ı yoldan gidenlere kucağını açmıştır. 13u­ nunla övi.ini.ilebilirse. övüni.iyonıL. Ti.irkli.iğ.i.imlizle de daima övi.ini.ineceğ.iı. Tanrı Türkü Korusun.

Pn�f:

Dr. Turan YAZGAN



Biiyiik Tiirk'-·ii Hiheyin Nilral A TSIZ'm Vefatınm 25. Yılı Alii11a!iehetiyle Aziz Hatıramıa İthaf Olunur ...



5

TESl�İl\-İ SANİ 1933 EDİR�E



İÇİNDEKİLER Pr<�f: Dr. Ttıra11

Suııuş

YAZGAN

At.rn: Armağmıı İ�:imleAiler Not

Refet KÖRÜKLÜ İ.wıwı TÜMTÜRK

So11a Doimı (,Şiir)

ATSIZ

H. Nihtıl ATS/Z

Feti TEVETOGL U

1

A/>111 '11 Ağl( (Şiir)

ATS/Z

2

Tiirkçiiliik

H. NiluılATSIZ

.J

H. Nilur f ATSIZ

4

Öz/eyi.�

Pr<�(. Dr.

5

Biiyiik Tiirkçiiyii A11arke11

Zelri SOFUOGLU

At.fi< Horn 'mıı Başm:wıda (So11 iiç .mat)

111m4fer ERİŞ

11

Muw.tfer ERİŞ

15

İzzet YOLALAN

17

Ya�aya11 TürAr;ii/er 'e

Af.\'lZ

-

{Şiir)

Smır;ıtr Kar<leşleri A11arke11

Selıtm S11n11 KoC'll At.çır. At.m. '111 FıtiA ERSA VAŞ'ıt Vertf({:i Tiirliçe Kız Aıllan Li.l'te.fi

Hikmet TANYV

9

w


Bm·/ia Bir Arlımfaşı11t1 verrlif;i

Tiirk A. dlnrı li.ue.ı·i

11

Nejılı:t Sı111r11r '111 iiliimiimlı!'ıı .ı·om·ıı Anı: '111 İzzet l'11lt1fım'11 yt1alıf:ı 111e/it11ı1

ılTSIZ

11

At.l"ı: Öliirlieıı de lli/yiikfii

/lefc•ı KhllÜKI.Ü

1.1

tımn /Mf!ı '11tlıı Biter (Siir)

llefet KÖJltiKl.Ü

26

TürliÇiiliili llt(rııl lkğil (Şiir)

Refet KÖllÜKJ.C

17

.. 11.,·1� Yulıgıı K1111 11dt1 /)o/iıı::l11nw (Siir)

l>il111w

CEBECİ

lX

Arkas1111ltı11

//11.ımı il.(;,1 /(

29

J lııyrotlar

ıl.wlil I�·ıun.

30

Am: Bt'f;

llmmı

Tiirkı,:iilük Rflym.i!ı

At.w:.

A"t1ylıcdile11 /lir IJrı.ı·ııı 11

Ollt\J,TA J'

.11 .'14

1iırilıi T11r(flt/J-H1111-Tiirli-ı't1uwr ,\Jilleıiıı in Hlıeıliyeıı Yo.yoyıroıli

İmre

Vim TAJINT

35

S. İmre

Vo11 TAJ/ıVT

36

l'rı�f; -�:

Jfortle�'İ Arif Nilwı ASYrlNecdet SANÇMl-ll.Nilwl ı' TSIZ

Prr�f;

Macurlar'a Seı·�i

il. N. ı\ TSIZ

Aı.,·ı::. 'ılmı /111tmıl11r

37 39

Ay Yiizlii <iii :-.el Kmırm· (SiirJ

il. N. il 1'S/'l.

40

Htıcm11 ll.N. ATSIZ Bef:

MclımN 0/lUUN

41

t:m•er >'AKVHOGLU

47

Türk Milleti 'ııi11 Biiyiili

E ı•lmlı

49

Niikleler ve St1kalt1r

Aı.ı·ı;: '111 l<.t1bri11i Z�voreı

frk YUlffS!�VWl

5.1

A TSIZ

Mıı.�ft(fo K.'-1 Ylıll/:'K

55

Mııslt!/tı /VI rMıT;I\

57

il TSIZ

S8

,11u::. '111 El Y11:ı.n Ue Olt111 Melirııp ııtn::.'111,/1111::.uffer ERİS'e Y11u/ıf:ı

59

Mekıııp/11rda11 Seçmeler Vedo'doıı

ATSIZ

61

1iışlıı:lıek lı;ielum 't1 Not/11r

ATSIZ

6 .1

At.�ı�

il. il. Glı YJWTUUA11

65


{f:.leyi�·

A TSIZ

/lt.w:

Aılıılet

Çİi_

(ı7

A f,wz ve '/iirkt,:iilcr 'i11 (iiireı•i

Fıımli

çir.

71)

AW7. K-11/RAMAN (.5iir )

İMAM OGUI

(,(,

At.\'/'.:. '111 Smı Mıılıkrımü•eti Ahı;:'"

İtlırıf (Şiir)

/j(j 81

111. Sırrı ..'ı'A J.-/IŞAN

At.ı·ız '111 Cı1111lmrlııı�kıı111 Fıılıri KORUTÜRK'e Yaulı.�t Mekt11h11

81

82

Fıılıri KORUTÜRK 'ii11 Ce wıhı

l/J -

'

Milli Şrııır Urıııııklıf:ı

AT SIZ

SJ

Unutma

ATSIZ

ıu

Tiirkı,:iiliik Bııyr111t11 ı·e At.1'1;;

Mc!ı111eı A Tf:şo<;·1_u

R5

Y11/fımıı Smm

A TSIZ

IJ:Z

Atst:. 'ı 1111 S11r ıl111111:. ?

Erk YURTSEVfü(

IJJ

Kı<.ıle/11111

ıl TS!Z

IJ7

Gel Bııyrıı[:ıı (/iiir)

AT STZ

1)1)

Af.\·ız 'hı Km111�t11111

11111.1'/lıfa TA T U SU

llJI

Aı.ı·ız H11cıı )•ı A11tırlieıı

S11111i Yı\ VRUCUK

!()5

Aı:wz

/()fi

Sııki11 ÖNER

/()7

Kıııler (Siir)

A T SIZ

J/(J

At.w:

Necdet SEVİNÇ

1 17

Aılıılıır De11i�i'ııde11 Atwı·lıır'111 Dıılra

ÖtL�·iııe Kıuflll H.

N.

'

Biitii11 Tiirk Gc:nçlif:iııe ��İİI')

At.ı·ız '111 Filiir Dii ı�ı·ıı.l'I

lliiyiik Tiirkçii

At.m.

ve Kiiltiir Kmll'1rııııız

R11/ı11n111zda Af,w:.

Y IL ANLIOGL U

inı111it llııkkı

/il)

Aslım RULUT

12.1

Fmıt KIZILTUG

1.15

N11tııfıır A f.\'17. '111 iilii111ii

Tiirk Hıılkı De[:iliz. Tiirk Milleıiriz

J.17 A hıf11/lıılı SA TOGL U

/.11)

ı\TSIZ

14.1


Rulımıı ÇONGUR

147

R<!fırı:f MUHAMMETDİN

155

rlt.�ız 'lt1 Fmilı '111 Tiirbı:.,imlı:

Altım DEl.İORMrlN

161

Ölmezler Ynlıamn Ynlw.m

l'üc:d llACALOGUi

163

Of:uzŞahmı DUMAN

165

Al.Hı'. Bı:_(( vı: Kiiliiplumı:

Ntt�·meddiıı SEFERCİOGLU

171

rlı.wz/ı Yıl/11ı-

F<rlıri ERSA J-A�'

175

Cengiz YAVAN

177

ıl TSIZ

Sııj:rık St1vt1Ş

}'ılft1ruıdt1 Tiirk,·iilük

Üç Mrı)'ı.� 1944

Vejimzfık

ve

w

At.nz

Tiirkçiilı:r 8t1yra mı


Not Rahmetli Atsız Beğ'in ölümünün birinci yıl dönümü dolayısıyle çıkartmayı planladığımız "Türkçüler'in Kaleminden Atsız" kitabı için Türkçüler'den istedi­ ğimiz yaııların tamamlanmaması üzerine, ikinci yıl dönümü için çalışmaya tiaşla­ dık. Ancak bazı arkadaşlar taratindan Atsız Beğ'\e kardeşi Nejdet Sançar Beğ"in de aynı kitaba eklenmesi görüşü ileri sürüldi.i ve kabul e dildi. Arkadaşlardan rah­ metli Nejdet Sançar Bcğ"le de ilgili yazılar istedik, torlayabildiklcriınizi, gereken düzenlemeyi yapması için dosyalayıp İsmet Tünıti.irk Beğ'e verdik.

Rahmetli

Nejdeı Sançar Beğ"in hanımı Reşide Hamm'dan Atsız ve kocası için yazı iskdi­

hatıra ve yazıların.Atsız Beğ"le mi.işterek olarak istemedi. Bunun üzerine ismet Tümtürk Beğ'den. Nejdet Sancar

ğimizde. kesinlikle kocasına ait yayınlanmasını

Beğ'le ilgili yazıları ayırmasını rica ettik. Nejdet Beğ'le ilgili yazılar ayrıldı. Fakat üzerinden bir yıl daha geçmiş oldu O sıralarda '"Orkun'' Mecmuasını çıkaran Ya­ şar Arısan Beğ'in kitabı neşredeceğini söylemesi üzerine. kitabı Yaşar Arısan Beğ'e teslim ettik. Yaşar Arısan Beğ"de kaç yıl kaldı hatırlamıyorum. O

da kitap haline getireme­

yince. rahmetli Muzaffer Eriş Beğ'le birlikte kendi imkanlarımızla neşretmeye karar verdik ve Yaşar Arısan Beğ"den yazıları aldık. Fakat dosyada bir çok yazılar nok­ sandı. Noksan yazıları tamamlamak üzere Türkçi.iler'e mektup yazmayı tasarlarken. Muzaffer Amca'nın rahatsızlanması üzerine çalışmalarımıza bir süre ara vermek mecburiyetinde kaldık. Bir müddet sonra da Muzaffer Eriş Beğ'i kaybettik. Yazılar

Muzaffer Beğ'in kütüphanesindeydi. Oradan aldım ve rastladığım Türkçü kardeşle­

rimizden Atsız Beğ için yazılar istedim. Amacım: Alsız için birşeyl er yapabilmek­ ti... Hazırlanan bu kitabın Atsız Beğ'in hatırasıııa layık olacağına ve gelecek nesille­ re ışık tutacağına inanıyorum. Atsız'ı anlatmak çok zor. zira o Allah'ın çok yönlü olarak yarattığı nılistesna bir insandır. Aşağıda sayacağım vasıfların bir insanda t oplandığı nadiren göri.ilmi'ışliir. O tar ihçidir. r omancıdır. şairdir. araştırmacıdır. O. başlıbaşına bir mektep. bir ü­ niversitedir. En bi.iyi.ik vasfı da; su katılmamış

Türkçülüğüdiir.

Atsız için. kendisiyle ruhen ve kalben aynı lilküye inanmış birbirinden değerli (kendileriyle irtibat kurabildiğimiz) ülküdaşlarımızın yazılarından oluşan bu kitaba giriş yazmak benim için şeretlerin en büyüğüdür. Atsız. Ziya Gökalp'in ölümünden sonra Türkçülük ülküsünü tekbaşına sırtlamış. bu ülkünün tabiri caizse eri. gazisi ve komutanı olmuştur. Türkli.iği.iıı bekasını sağlayacak Türklük ülküsüne bürün ömrünü vaktetmiş olan Atsız. Türklüğün yücelıııesi u�urunda yaptığı çalışmalar dolayısıyla kendi öz vata­ nında hapse atılmış. sürgün edilmiş, öğretmenlik vaziksine

son verilerek açlığa

mahkum edilmiş. işkence görmüş ve yetmiş yaşında olmasına rağmen hapsedilmiş­ tir. Bütün bu olumsuzluklara rağmen Atsız'ın şevki kırılmamış. illküsü uğrunda yapllğı çalışmalara son netesine kadar devam etmiştir.


Öliinüiniin iizerinllen yirmi dörı yıl geçmesine rağmen

ne

acıllı rki .

Atsız için

hiçbirşey yapmadı k . Tiirk Milleti için herhangi bir çalışması olmayan ve halla Tiirk Mi ll eti a leyhine çalışan sahte şührctkrin adları cadde ve sokaklara verillliğ.i gibi_

adlarıııa kliltür merkezleri açılmı.ş: Atsız adı bir sokağa dahi verilmemiştir. Ne yazık ki kaderin önüne geçilmi_>or. lnşaallah bu eserden sonra girişimler başlayacaktır.

Bu eserin basımını üstlenen Tiirk Dlinyası Araştırmaları Vakfı Başkanı, değ.erli ilim adamımız. bliylik Tlirkçii ProL nr. Turan YAZGAN Rcğ'e ve Vakfına: ayrıca. bu kitabın hazırlanmasınlla. Jerlenmesinlle. taslıilıinde ve her kelimesinde bliylik emeğ.i geçen Cengiz YAVAN. a: ıoplanaıı makaleleri Jizcn

kallar teşekkür etsek azdır. Sağ.olsunlar. varolsunlar.

Şule ÖZKAN'a

Ja ne

Atsız. ömıünce iilkiisli haricinde hiçbir şeye değ.er vermenıiş ve Türkçtiliik ülkü­

süııiin zirvesine otağın ı kurmuş. Altaylar' ın ve Tanrıdağ.ı'nın çevresinde gezinmiştir. Ne acıdır ki. son menzilin hüzün dolu kaşanesindl' yorgun Vl' kimSl'siz kalmıştır_ Atsız'ın nıhunun Tanrıdağ.ı'nda. Ulu Tiirk Hakanları. Kii rşad ve ahirete intikal

etmiş iilkiidaşları ile birlikte olduğuna b iitii n kalbimle inanıyorum.

Yukarıda da işaret ettiğim gibi rahmetli Atsız'ı anlamak ve anlatırnık çok zor, At­ sız. ömrünün sonuna doğ.nı yazdığı "Sona Doğ.nı'' şiiriyle kendisini her yöniiylı: Jile !!etirıniştir. -

Aıı ıc.: a . 1

Tanrının vasi rahmeti iizerine olsun.

Tımn 1ilrk 'ii K<1ru:>ıuı.

Rtft'f KÖRÜKLÜ

1 Bizim m•slinıiw ılulıil Türkçüler. birbirimi:;.e Anıcvı ıli.r<' lıitııp et1�inıizde11. ll<'r AWZ Be[:'e Amt'<ı diye sesleıımek ist<•rfim.

wmmı

1J!d11[(11 gibi


ÖN SÖZ Bu kittıp. Atsız·ın hatırasına karşı dostlarının bir sevgi ve saygı hareketidir. Böylece. onun ruhuna birazcık haz vermek ve onu kaybetmekten doğan acımızı biraz dindirmek istedik. Ama umarız ki. Atsız'ın hatırasmı anmanın. onu anlatmanın faydası ve hizmeti bundan ibaret kalmaz ve Tnrkçl"ıli.iği.in bugi.inki.i ve yarınki savaşında da bir yararı olm. Bu. Atsız'ı. anılmaktan daha da fazla sevindirir. Çi.inki.i bir i.ilki.i adamının ruhu, öldi.ikten sonra da. o tilki.ini.in stıvaşına katılınaktan ve onun zaferinde payı olmaktan en hi.iyi.ik zevki duyar. Şimdi her geçen gi.in daha iyi anlaşılıyor ki. Ti.irkçüli.iği.in savaşında yeni bir sal� hanın içine girmiş bulunuyoruz. Bu safüa: ıeşkilc'ıı lı. toplu ve disiplinli mi.icadele sathasıdır. İkimizin de genç olduğu gi.inlerde Atsız·ıa birçok konuşmamızda bu sathanın açılmasmı iştiyakltı özlediğimizi hatırlıyorum. Şimdi o satlıaya kavuştuk Ti.irkçi.ili.ik bundan sonra; teker teker "'erişkinlerin'". teker teker "kahraınanlarııı'·. fırsat ve iınkan düşti.ikçc yer yer ve ayrı ayrı yapacakları dl'ıelloların konu�u değildir. Bundan sonra, onbinlerce kişilik kitlelerin disiplinli ve hesaplı savaşı olacaktır. Bel­ ki heni.iz tam o noktaya gelmedik. Ama muhakkak ki çok yaklaştık. Bundan sonraki safhada Atsız gibi ··tek başına döği.işen kahramanların•·. ister ya­ şıyor olsun, ister Hakk ·ın ralınıetine kavuşmuş olsun. yine bu kursal savaşta yapa­ cakları önemli işler vardır. iyi örnek olmak ve yi.ireklere kuvvet vermek elbetteki bu işlerdendir. Ama bununla bitmez. Kit!elerin boğuştuğu savaşlarda da, yer yer ve zaman zaman kendi başına kal11n ve yalnız kendi içinden kuvvet alarak döğüşenler olur. Ancak böylelerinin yapacağı işler vardır. En mühimi, eski ve ''tavizsiz döği"ış" taraflısı Ti.irkçiiler'in. bundan sonraki safüada "hedeften sapmalara"' ve "yumuşa­ ınalara" karşı uyarıcı olmak başlıca görevleridir. Bunu. yaşayan Ti.irkçi.iler her hadi­ se karşısında dilleriyle yaparlar. Ölmi.iş olan Ti.irkçiiler ise. bu görevi her hadiseye uyacak canlılık taşıyan yazılarıyla ve hayatlarının teşkil ettiği örnekler yoluyla ya­ parlar. Ti.irkçülllk şimdi disiplinli bi.iyi.ik bir ordu halindedir veya

o

duruıııun eşiğinde­

dir. Sayıca azlıktan endişem yok. Atsız'ın silahlı çarpışmalar konusundan. tarihteki ömeklerden kuvvet alarak dile getirdiği prensibe göre: Ti.irkler. di.işmanın yarı sayı­ sında oldukları zaman di.işmanı daima pi.iski.irtebilınişler. 3'c karşı 2 nispetinde ol­ dukları zaman di.işmanı yenmişler. eşit sayıda oldukları wman da dllşınanı imha etmişlerdir. Silahlı savaşta böyle olunca. fikir ve irade savaşında haydi haydi höyle olur. Ancak iki noktada endişem var: Birincisi: Acaba çok mu geç kaldık'1 Buınm çaresi geçmişteki sorumlukları araş­ tırmak ve hayıllanmak değil, daha hızlı ve daha kcsıirnıe gitmektir. İkincisi: Arnba öni.imi.izdeki savaşların idarecileri ··ıaviz vermek'·, "yumuşak gitmek" veya ··sonunda hedefe varmak için şimdilik bira7. yana kıvrılnıak'" gibi yol­ . lara saparlar mı? Başka bir değişle. i.ilki.i gidişine .politika taktiği" karışır ve baskın çıkar mı? En bi.iyük endişem bunlardır.


Atsız'la. onun ve benim çağdaşımız olan Türkçüler·ıe çeşitli konular üz.:­ rinde konuştuk ve çeşitli durumlarda alınacak tavırlar üzerinde tartıştık. He­ men hemen hepsinde iş sonunda şu noktaya geldi. dayandı: ·'�imdilik .. diyerek ve "birazcık·· diyerek. olduğumuzdan başka türlü görünmek. sıkışık durumlar­ da gayemizi saklamak veya gerçeği dile getiren sözlerimi1.e .. devrin geçer akçası olan yalanları .. bir parça karıştırmak mı gerekirdi, yoksa ne pahasına olursa olsun bunu yapın<ımak mı? Hunun gerçekten zor bir mesele teşkil ettiği durumlar çok oldıı. Milliyetçilik'teki samimiycıkrinden o zaman şilphc etme­ diğimiz (şimdi de etmediğim) pek çok kişinin. '"biraz daha yumuşak'' gidilmesi veya "zamansız çıkış yapılmaması·• yolunda tasiyeleri ve bundan doğan da­ nışmaların ve taıtışmaların. Türkçülüğün tarihinde ve kaderinde önemli rolleri olmuştur. Ayrı ayrı sebeblerden ben de. A ısız da bu konuda ··en uçtaki'" dü­ şünceyi temsil ediyorduk. Taviz vermemek ve TUrkçüliik mücadelesini fikir sahasında ve örtüsüz yürütmek hususunda en ucu. Bunu ben daha ziyade pren­ sip ile beraber. Türkçültiğün uzak geleceği için hesap düşüncesiyle yapıyor­ dum. Atsız ise prensip ile birlikle. mizaç sebebiyle yapıyordu. Başka konular­ da Atsız' la ıarıışıığım oldu. ama o noktada hemen hemen daima beraber olduk. Hemen eklemek gerekir: l-latiilı hareket ettiğimiz durumlar da olmuştur

Ve

yine hemen eklemek gerekirki. aksi düşünceyi savunanlar arasında şahsi ı:esa­ . ret ve fedakarlık bakımından 7.errece zaafı bahis konusu olmayan ve tam bir içtenlikle yalnız Türkçülüğün zaferini düşünenler de çok olmuştur. Şimdi. aradan çok zaman geçtikten sonra. bu konuda umumi bir hesap yapalım ve bir neıiceye bağlayalım: ''Tavizsiz mücadele" yapanlar çok darbe!endiler. I3u. yalnız kendilerinin darbe yemesi değil, Türkçülüğün de dai'be yemesi ve gerilemesi oldu. Bütün bunlara rağmen, gelecek için kuvvetli tohum atmak. gelecek Türkçülüğe

lm.

ve kuvvet sağlamak; daima. daha çok "tavizsiz mücadele" yapanlardan geldi.

Yarı yolda kalanlar, izi ve tesiri silinenler ise. daha çok ..akıllı ve yumuşak hareket etmek isteyenler" ve "taktik" taraflıları arasından çıktı. Bu. sadece bir tesadüf sonucu böyle olmuş değildir. Milletimizin ruh yapısına ve tarih boyunca kaderine dayanan esaslı sebeblerden ötlirü böyle olmuştur. Aynı du­ nım ve aynı sebebler bugün için de. yarın için de geçerlidir. Bir i'ılküniin. milletin şuurunda ve vicdanında yer etmesi için mücadele edenler. sıkıntılı zamanlarda. o günün sıkıntısını atlatmak için '"taviz" ve "taktik" yoluna saptıkları zaman. belki o an için küçi'ık bir menfaat elde ederler. Ama yarının zaafla­

sıkıntılarının tohumunu atmış olurlar. Dişini sıkıp bugünün zararlarını göze alanlar ise, yarının büyük zaferlerinin temelini atmış olurlar.

rının ve daha büyük

bazı

Türkçülüğün şimdi başlamış olan veya başlamak üzere bulunan büyük ve çetin kitle mücadelesinde ise en büyük tehlike. bu gerçeğin unutulması ve yolumuzu çi­ zerken: politika yolunun, ülkü yoluna tercih edilmesidir. Herşeyden önce bu tehlike­ den kendimizi koruyalım. Hu konuda Atsız'ııı hayatı örnekler. dersler ve ibretlerle doludur. Bligünün ve geleceğin Türkçiiler'i bunları iyi incelemekle çok büyük faydalar sağlayabilirler Bu arada Aısız'ın hiitiilarının da incelenmesi ve gerçek ölçiisii içinde ölçülüp değerlen­ dirilmesi de elbette gereklidir. Atsız. böylece Türkçülüğe bu cepheden de hizmet ctmeğe devanı edecek. ruhu bir kere daha şad olacaktır. l3ugllnün ve yarınııı Tilrkçiileri'ne bir de şu konuda t\tsız'dan ders almalarını ve onu örnek seçıııelerini. içim yanarak tavsiye ederim: Türkiye'de "büyük!eri­ miz''den başlayarak politika hayatına katılan hemen herkese bulaşmış, yayılmış bir konuşma ve ya1.111a usllıbu vardır. "Ölçiilü".

"ağırbaşlı" ve "ustunıplu" ol-


maya özenen. ama gerçekte sadece yavan, ağdalı, yapmacık lı, kaypak olmayı beceren b i r u s !Gp. Çok kere gençler. pek fark ında olmadan bu uslübu k apıyorlar. A l l a h aşkına b u agızla k om ı şınayııı! Kısa. açık. berrak. keskin konuşun! B unu huy e d i n ıneğe ç a l ı ş ı n . Bu konuda en g üzel örnekleri A t s ız ' ın y a z ı l a r ı n d a bu la­ caksınız. Y apmacıkcı k s ı z . sade, keskin k ı l ı nç gibi bir usliip. Ats ı z ' ın y a z ı l a rıııı mutlaka b i r de b u na d i k k at e den gözle okuyun. i nsanlar b ir b a k ı m a sü nger gibi o l uyorlar. Pis o l s u n, temiz olsu n çevrelerindeki suyu emııı e eğilimini gösteri­ yorlar. Çevremizdeki murdarlık larııı büsbütün bize bulaşmaması im!,;iinsız. A ma, d i k k a timizi ve irademizi k u l lanarak hiç olmazsa" p o l itikacı gib i" konuşmamaya gayret e d e lim. B e l k i bu dikkat bizi ·'p oliti k acı gibi d ü ş ü nme" ve "p olitikacı g i b i hareket etme" fe lakeılerinden de korumaya yarar. Gazeteden radyoya. o k u l s ı ­ r alarından k itaplara ve "biiyiik leriıııizin " beyanlarına kadar h e r yerden ku lakb­ r ımıza bulanık, s ı vaşı k . murdar ··politik acı"" uslübu giriyor. !Junun p a n zehiri olarak A t s ı z ' ı n u slübu da girsin. D i k k atinizin. gayre tinizin ve kanııı ızdan gelen sağdu yunu n yard ı m ı y l a p olitikacıdan ziyade Atsız gibi konuşmaya ve yazmaya ça l r ş ı ıı .

İsmet Tümfiirl•

SONA DOGRU Bil�·i11 c:i/ıwr k i he11 bu cifıtttmr 11e.�İlf{/eyim: Bi r iilkii11ii11 me/ıfıbetiııi11 zirvesindeyim. Dii11ya de11et1 mezellete dal.mı her i�·teye11 Ben 1rkmmr şeref taşmı e.fm11e.�imleyinı. /lerkes bir ıizdeyiş/e yaşar ... Be11 de i�ı:lece Altaylar'm ve Ta11rulağ'm çevresimleyim. ı\/lerılmıelik/e şiivle bakıp 11yr1/ık/ara S<m me11zilin /ıüzü11 dnlu kftşiitıesinıleyim. Artık veda zammmw pek fitzla kalmatfı: Yorgu11 ve kimsesi:. ij/iimiin bahçe.çimieyim. ATSIZ



Hayat Tarih Mecmuası 3 Mart 1976 Hiiseyin Nihal Atsı� (Türk Ansiklopcdisi'nden aynen iktibas edilmiştir). Feti TEVETOGLU

Hliseyin Nihal (A tsız) (doğ. İ stanbul 12 Ocak l 90S):Türk şairi. tarihçisi ve drışü­ niirii. Babası, Dorullu Deniz Makine Önyüzbaşısı Hüseyin Efendi'nin oğlu Deniz Bnb. Mehmet Nail Bey. Annesi, Trabzonlu Kadıoğlu ailesinden Deniz Yarb. Osman Bey'in kızı Fatma Zehra 1-lanım'dır. İ l k ve orta öğre nimini Kadıköy'deki Fransız ve Alman o k ullarında, babasının Kızıldeniz'deki görevinden ötürü bulundukları Süve yş'teki bir Fransız okulunda. K:ısımpaşa'daki Cezayirli Gazi Hasan Paşa Mektebi ile Haydarpaşa'daki Osma nlı İ ttihad Mektebi'nde, Kadıköy ve İ stanbul Sultanileri'nde gören H.N., J9 22'de imti­ hanla Askeri Tıbbiye Mek tebi'ne girmiştir. Ziya Gökalp'in cenaze töreninin yapıldı­ ğı gün sınıfında çıkan bir kavga sonucunda Tıbbiye'nin üçüncü sınıf öğrencisi iken alaya çıkarılan H . N., bir süre Kabataş Lisesi'nde yardımcı öğretmen ve "Mahmud Şevket Paşa" vapurunda katip olarak çalışmıştır. 1926'da ·'Anadolu'da Türkler'e aid yer isimleri" yazısının "Türkiyat Mecınua­ sı"nda yayımlanması, 1-1.N.' in Edebiyat Fakültesi'ne girmesine vesile olmuştur. Taşkışla'da Piyade eri olarak dokuz aylık askerlik hizmetini tamamlayan H N . . 1927 Ekiminde Yiiksek M u a l l i n ı Mektebi'ne kaydolmuş ve 1 9 30 Sonbaharında Edebiyat Fakültesi'nden mezun olmuştur. Edebiyat Fakültesi'nde asistan kalan H. N . , bu sıra­ da, aylık "Atsız Mecmua"yı yayımlamaya başlnmıştır ( 15 Mayıs 193 1-15 Eylül 19 32, 17 sayı). Prof. Fuat Köprülü, Prof. Zeki V. Togan, Prot: A bdülkadir İ nan g i bi edebiyat ve tarih bilginlerininde dahil bulunduğu kadro; i l i m ve sanat alanında çok yüksek bir çığır açmıştır. 1 9 32 yılında toplanan Türk Tarih Kurultayı'nda. Zeki V. Togan ile i lgili olarak Dr. R eşid Galib'e bir protesıo telgrafı çeken H. N., Reşid Galib Maari f Vekili olunca 13 Maı1 19 3 3 'te asistanlıktan alınıp. Malatya Ortaokulu'na Türkçe. bir müddet sonra da Edime Erkek Lisesi'ne Edebiyat öğretmeni olarak gönderilmiştir. Burada ..Or­ hun'' Dergisi'ni çıkarmaya başlayan (S Kasım 1 933- 16 Temmuz 1934, 9 sayı) H. N., liselerde okutulan tarih kitaplarının i lmi hatalarını tenkid ettiğinden. 28 A ralık 19 3 3'te vekalet emrine alınmış ve dergisi hükümetçe kapatılm ıştır. 9 Eyliil 19 34 'te Deniz Gedikli Hazırlama Okulu'nda Türkçe. ayrıca özel Yuca Ülkii Lisesi'nde Türkçe ve Edebiyat öğretmenliği yapan H. N .. 1939 - 1 944 y ı l larında Boğaziçi Lisc­ si'nde Edebiyat okutmuştur. Yeniden çıkarttığı ··Orhun" Dergisi'nde (Mart ve Nisan 1 944) Başbakan Şükrü Saraçoğlu'na. Tiirkiye'dcki komOnist faaliyetleri iki açık mektupla b ildirmesi, büıi. i n yurıta büyük yankılar uyandırmıştır. A ç ı k mektuplardan ikincisinde istifaya çağrılan Maarif Vekili Hasan A l i Yücel. 7 Nisaıı 19 44'te 1 ı. N. 'in özel lisedeki öğretmenliğinde de son vcrmiştir."Vatan haini" dediği Sabahattin A li'ye Ankara'da H. N. aleyhine açtırılan davanın görüşülmesi sırasında (3 Mayıs


2

IU:FET

l<ÖRÜJ.:LÜ-CENGİZ \'AVAN

1944), Türk gençliği H. N. lehinde ve komünistler aleyhinde büyük gösteriler yap­ mıştır.

O gün Ankara'da ve yurdun çeşitli bölgelerinde yapılan tutuklamalar. ırkçılık­

Turancılık davası adı takılmış bir davanın, lstanbu! 1 Numaralı Sıkıyönetim Mah­

kemesi'nde aylarca görüşülmesine yol açmıştır. Üniversite profesörü, doktor. öğ­

retmen, subay ve üniversite öğrencilerinden ibaret 23 sanık, önce çeşitli işkencelere uğratıldıktan sonra, 7 Eyll'ıl 1944 gün!i yargılanmaya başlamışlardır. 29 Mart 1945

glinll açıklanan kararda altı buçuk yıla mahküm edilen H. N . bir buçuk yıl tutuklu .

kaldıktan sonra, 23 Ekim 1945'te Askeri Yargıtay'ın bozma kararı ile tahliye ol­

muştur.

5 Ağustos 1946'da 2 Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi'nde yeniden tutuk­

suz yargılandı. Mahkeme, 31 Maı1 l 947'de bUtün sanıkların beraatine karar vermiş­ tir. 4 yıl resmi görev alamayan H.N., 25 Temmuz 1949'da Süleymaniye Kütüphane­

si'nde görevlendirilmiş. 21 Eylül 1950 - 13 Mayıs l 952'ye kadar Haydarpaşa Lise­ si'nde Edebiyat öğretmenliği yapmış; Ankara'da verdiği "Devletimizin kuruluşu'"

konulu bir konferans sebebiyle tekrar Süleymaniye Kiitiiphanesi'ne alınmış ve Nisan

1969'da kendi isteği ile emekliye ayrılmıştır. İbnü'I Emin Mahmud Kemal (Son Asır

Türk Şairleri, s. 1235-1237);Atsız'ı. ··atlıyı atından indirecek derecede şiddetli yazı­

lar yazan" bir yazar olarak tarif etmiştir. Çıkardığı dergilerden başka. varsağı ve

koşma tarzındaki şiirleri. tarihi romanları, tarihi, edebi incelemeleri ve tenkidleri ile ilim, fikir ve san'at sahasında geniş tesir yaratan bir çok eser vermi�ıir. H.N.. Türk

Ansiklopedisi 'ne de tarihi ve edebi konularda makaleler yazmıştır. Başlıca eserleri şunlardır: Çanakkale'ye Yürüyüş (1933): Edirneli Nazmi'nin E­ seri ve Eserin Türk Dili Ehemmiyeti ( 1934); Komünist Don Kişol'u. Proleter Burjuva Nazım Hikmetof Yoldaş'a ( 1935): Türk Tarihi Üzerinde Toplamalar

(1935);

Dokuz Boy Türkler ve Osmanlı Sultanları Tarihi ( 1939); Türk Edebiyat

Tarihi (2. Bas. 1943); Müneccimbaşı Şeyh Ahmet Dede Efendi (1940); En Sinsi

Tehlike (1934); Bahcetü't-tevarih (1949); Ahmedi'nin Dasitan ve Teviirih-1 Mülôk-i Al-i Osman'ı (1949); 900. Yıldönümü

(2. Bas. 1955); Osmanlı Tarihine iiid Tak­

vimler 1 (196 ı ); Osman'ın Tcvarih-i Cedid-i Mir'iit·ı Cihan 'ı (1961); Yolların Sonu

(şiirler. 3. bas. 1963); Birgili Mehmed Efendi ve Bibliyografyası ( ı 966); Türk Ülkü­

sü (2. bas. 1966); Türk Tarihinde Mes'eleler ( 1966); Ebussuôd ve Bibliyografyası

( ı 967); Ali ve Bibliyografyası (1968); Deli Kuıt (roman. 2. bas. 1968); Bo;kurtlar Diriliyor (roman. 7. bas. 1969); Bozkurtlar'ın Ölümü (roman. 7. bas. 1970);

Aşıkpaşaoğltı Tarihi (1970); Evliya Çelebi Scyahatnamesi'nden Seçmeler. 2 c.

( 1971 ).

AFŞIN'A AGIT Ne

ünıirkrle gelip diinyaya Afşm!

E11 güı.el ismi tflkuıdm:

Biiyle erken hmıkıp gitme netle11?

Kaç hfllıflr, k aç ytlı doldım/11 yflştn? Kaldı senden bize bir gflmlı .�edu Bir veıliıdır o .fetlii .wule veda! ...

6 Kasım 196(1, Pazar


Tfııu.:('i'ıu:ıü:-.

K\l.Eı\Iİ:\llE:'li

.\TSl:I.

·'

ÖTÜKEN Her Ayın Onbe.şinde Çıl<ar, Fikir ve Ülkü Dergisi 1. S a yı 100 Krş. 15 OCAK 1964 Sahibi : ATSIZ Mes'ul Yazı İşleri Md. : MUSTAFA KAY ABEK

TÜRKÇÜLÜK

Türkçülük, Türk Mil liyetçi l i ği'nin adıdır. K e l i menin sonundaki ele yerine göre mensupluk, sevgi. taraftar! ık gösteren bir ektir. Türkçlilük de Türk sevgisi ve taraf­ tarl ığı demek olduğuna göre. keli me yerinde kullan ı l m ı ştır. 13aşka m i l letlerin Türk tara1tarl ığı ve Türk sevgisi bu kelimeyle i lade olunamaz. Zaten başka m i l l etlerin Türk'ü sevmesi de ger çe kte n bir sevgiye değil, geçici bir nezal\ete, me nfaat icaplaıı­ na, siyasi zaruretlere i şa re tti r. Ha k i klkatte. Türk'ii Tiirk'ten başkası sevemez.

Türkçülük bir ül küdür. Ülküler, mil\etleıin manevi gıdasıdır. Ü l küsüz mill etlerin

en ta lih lisi; nihayetsizlik ve söniik kal maya mahkümdur. Eğer bu m i l l et talihli de değilse onun sonucu yenilmek, ezil mek. haritadan silinmek.

hatta yok

lmaktır.

Ülküler ha k ikat le hayalin karışmasından doğmuş olan, düne bakarak yarını arayan. mil letlere hız veren

ve u ğnı nda ö!finen

büyük dileklerdir. Milletler ölebildikleri

kadar yaşamak hakkına maliktirler. Türkçülük; büyük Türk El i'nde, Türk uruğunun kayıtsız şartsız haki miyeti ve bağıms ız l ı ğı i l e Türklüğün her yönden bütün m i lletlerden ileri ve üstün o l m as ı ülkü­ südür. Bu ül kü. geçmişte birkaç kere gerçekleşmişti. Büyük Türkçülük ülküsü ve i nan cı ile yetişen genç l i k sayesinde yarın yeniden gerçek ol acaktır Türkçülük dün bir kay­ naktı; bugiin çayd ır . Yarın co şkun bir ır mak olacak ve önünde yabancı duygu ve düşüncelerden gelen

biit ü n engeller

yıkılacaktır.

Türkçlilük diirt kaynaktan gelir:.

1 - Kökü çok eski olan ve Türk unığunun şuuraltında yüzyıllardan b eri yaşayan

m i l l i yetçilik;

2 -Tan zim at 'ta n

sonra.

Avrupa'daki

nıi lliyctçiliklere benzeyen halkçı bir

hııreketiıı.

bizde de tatb ik olunmasını isteyen mi lliyetçileıin hareketi; 3 -Devletinizin içindeki yabancı unsurların ihaneti dolay ısıyla doğan tepki;

4

-

Türkler'in

200

yılındanbcri çektikleri büyük sıkın t ı lar ve geçirdikleri fel:i­

ke tlerin verdiği uyanıkl ık. 13 ıı dört kaynaktan gelen düşfineeler birbiriyle karışıp yuğrularak, bugünkü Türkçülüğü

oıtaya çıkarm ışı ı·. Türkler; Türkçü 1 ükl c güçlenecek. kuıtulacak. i!eıleyece k, yükselecekriı.

Bir m i l let, yüksek iradesini taşımazsa. kendine güveni olmazsa. başkalarını tak­ litten başka bir şey yap mazsa. geç mişiyle övün mezse. başkalarından üstün ol mak istemezse. ü !kü i ç i n ölü mü göze alın azsa, savaştan korkarsa: o m i l l e t içi ııden çürü­ müş demektir.


ımfET KÜRi'ın:Li'ı-<.:ENGİZ YAVAN

4

Bugün ülkliler ve kalıraımınlar çağında yaşıyoruz. Geçmiş haklara dayanılarak dava­ ların öne atıld ığı. hesapların göıiildüğü günlerdeyiz. Kan çağlayanları. kılıç şakırtıları ve gülle sesleri içinde yarının neler hazırlad ığını bilemiyoruz. Bıı kasırga arasında mil letle­ rin yalnız geçmişlerini hatırlayarak. milll lilkülerine yapıştıklarını görebiliyoruz. Mazisi olmayan. yahut olup da unutan. milll lilklisü bulunmayanlar devriliyor. İnsanlığın tarihinde büyük kasırgalar eskiden zaman zaman gelip geçerdi. Gitgi­ de bu kasırgalar sıklaşıyor. B u gidişle tarih ebedi bir kasırgadan ibaret kalacak gibi gözüküyor. Bugün ayakta kalabilmek için eskisi kadar sağlam olmak yetişmiyor. Çok güçlli. çok sağlam, çok sert, çok yürekli olmak gerekiyor. Bunun da bizim için birinci şartı. Tlirkçlili'ık lilküsüne sıkısıkıya yapışmaktır. Şaşll"an. ürken. sapıtan mil Jetleri tarih bağışlamıyor. Tlirkçüllik ülküsü bizden amansız bir görev ahl5kı istiyor. Subay hiç yorulmadan altı saatlik talimini yaptı rır·sa, öğretmen bıkmadan. öğreticilik işini yaparsa. mumır sinirlenmeden halka kolaylık göstermekte devam ederse, doktor her şeyden önce yurttaşlarının sağlığı ile ilgili olursa. öğrenci herşeyden önce dersini bellemeye çalı­ şırsa ve bütlin vazifelerle rlitbeler arasında ne caka, ne gösteriş. ne dalkavuk luk. ne de ilgisizlik olmadan bi r ahenk kurulursa; aşağıdakiler yukarının buyruğunu ukalalık saymaz. yukarıdakiler de aşağının doğru ihtarlarına kızmazlarsa, bütlin karşı lıklı işlerde, görüşme ve konuşın.-ılarda ne ikiyi'izlülliğe kaçan nezaket. ne de kabalığa kaçan sertlik bııhın mazsa vazifenin bizden istediği şey yapılmış olur. Gerçekten Türkçü olmak kolay değildir. Her önüne gelen Türkçü olmayacağı gi­ bi, Jıer Tlirkç.üyi'ım diyen de Ti'ırkçli sayılmaz. Her Türkçü. bulund uğu yerin vazifesini inançla yaparsa Türkçülük gü<ilcııir. Tiirkçi'ılcr'in i l k işi, görevlerini arınmış gönül ve inanmış yürekle yapmaktır.

ATSIZ YAŞAYAN TÜRKÇÜLERE Bir mahşere bi11/erce kader

t11t.m[:r

gelmiş

Titrek ve meti11 dimle mlmıhır mw do[:r11 ... Gitmekte biitii11 kufi.le, meçlıii1e yii11elmi:ı, Nerde11 gelerek, lı111ıgi k"rmılfk .\·mw d11f!r11? ller ş�v kop11yt1r i.\·temede11 lie11di yeri11de11; Herke.\· geliyor..wmra da herke.\· gidecektir. ı'li/i�vrmlu tmr geçse de arım iizerirule11 Bir kerl'e giden.bir daha ses vermeyecek tir. Meçlt11/ kmleri11 çiuli[:i yold111ı gideceksüı: Bilmem ki im meç/Jul/eri lıep T(lllfl

mı yuuwş?

Öyleyse hrruk, rulı bütü11 işkenceyi çelc.\·i11

Bi11 bir kere iilmelixiti11 iıumı yt1şt1111t1m11ş.

ATSIZ


Tfııu.:('i:U:JdN

h:.\l.DIİ:'l:l>E:'I: .-\TSIZ

ÖZLEY İ Ş Bilgin-Sanatçı

ve

Ülkücü Atsız, 7 1 Yaşında Pruj:

Dr. Hikmet TANYU

At sız denilince hemen, lok sözlü, kavgacı. sert, yılmaz ve yolundan dönıııez. öf­ keli ve mücadeleci genç bir insan akla gelir. Halbuki Atsız, 12 Ocak'ta 71 yaşına girmiştir_ Ats ız' ın mücadeleci. dinamik şahsiyeti yanında, onun bilgin. şair, romancı gibi çok önemli olan bu yönleri nedense fazla dikkate alınmaz. Aslında bu y a n l ı ş l ı k veya e ksiklik, o n u h e r yönüyle inceleyen bir eserin oı1ada olmaınasındandır_ B u işler de pek kolay değ.ildir. Zira Hüseyin Ni hal A t sız'ın 1- Ü lkücU (İdeolog. doktrinci). 2 Bilgin (Tarih ve Ti.irk Edebiyatı), 3 - Sanatçı (Romancı. şair), 4 Mücadeleci (Pol emikçi) yönü vardır. Onun siyasi yönü. metodu (yöntemi) ve gündelik politika üzerindeki görüşleri de diğer bir konudur. E v hayatı. arkadaş ve iilküdaş çevresi içinde Atsız bir bakıma. sfikin ve uysal, incitici olmayan bir tutum içindedir. Hatta Atsız. s a nıldığından farklı. övülmekten s ı k ı lan. şakacı. ıni7..ahı. nükteyi seven, kendi özel üzüntülerinden, s ı k ın t ı larından bahsetmeyen bir mi7.acn sahipıir O. birçok noktalarda da gereği gibi anlaşılamamıştır A tsız. Türkiye'de Komi.iniznı'e karşı mücadel e edenlerin tarihçe bakımından da. sürekli tartışma bakımıııdan da başlarında gelir. Tek paı1i devrinin baskısı içinde bile zamanın Başkanına bir açık mektup yayınlamaktan çekinmedi. Devrin Cumhurbaş­ kanı makamını türlü manevralarla işgal eden İsmet İ nönii'ni.iıı (hakkında bilgi için, Nejdet Sançar'ın , " İ snıet İnönü ile Hesaplaşma" a dlı, İnöni.i'nün sağ.lığında yayınla­ nan eserine bakılmalıdır) yakııı adamı ve o dönemin maalesef M i lll (?!) Eğ.itim Ba­ kanı Hasan A l i Yi.i cel'in. Komünistleri nasıl koruduğunu ve k imlerin maarif camia­ sına çöreklenip Konıünizm'e hizmet ettiklerini ismen. fiilen açıkladı. Millet ve vatan sevgisini gönül ve şuuruna ışık yapmış Ti.irk gençliği: Ankara·da. 3 Mayıs !944'de büyük bir gösteri yaptı. Koınün izm'i ve koruyan larını lanetledi. B u n u n üzerine yüz­ lerce genç, en ağır baskılarla göz altına alındı 83 'ii lstanbul Emniyet Mi.idürliiğ.ü'ne götürüldü. O zamanki Sıkı Yönetim Mahkemesi'ne sevked ilmek istenildi. Tevkif edil enlerden 23'i.i. 1 Numaralı Sıkı Yönetim Mahkemesi'nde muhakeme olundu. Atsız, bu gösteri bahanesiyle ail ece tevkif edildi ve ayrıca işinden çıkaı1ıldı. Bu da yetmezmiş gibi. yeraltı zindanlarında işkence gördü. çile çckıi Bir yıl kadar hapis hayatından sonra, il Numaralı A d i l Sıkıyönetim Mahkemesi'nin kararıyla. ortada suç olmadığından. mürettep ve muhal iddialar bulunduğundan ve Ti.irk Mil liyetçili­ ğ.i'nin. Tlirkçi.ilüğ.ün; Türk lrkçıl ığ.ı'ııı ve Turan cılığ.ı'nı kapsayan şekliyle de huku­ ken suç sayılamayacağından bahisle. 23 k işinin de d avası beraatla sonuçlandı. iti ira­ cılar, yalancılar. Ti.irk M i l!iyeıçiliğ.i'nin düşmanları böylece rezil oldular. Daha sonra işkenceciler Yüce Divanda muhakeme edil diler. Fakat ı 950'clcki aftan yararlanarak kurtu ldu lar. Bir vakitler, tarih tezinin ilmi olmayan yönünü tenkid ettiği için. öğretmen bu­ lunduğu sıralarda At sız, yine baskı altına al ınmışıı. O zaman ilmi bir taıiışmaya

-

-


REFET

,,

h:ÜRÜh:Lf' - ('['\:GİZ

\·:.\ V..\ N

girişme cesaretini gösterememişlerdi. Bir müddet sonra Atsız'ın tarih hakkındaki görüşünün doğru olduğu anlaşıldı. Daha gençliğinde, tek p?.ni devrinde Edebiyat Fakültesi'nde asistandı. Fakat haksızlığa, hakikat düşmanlığına.çıkarcılığa taham­ mül edemc!diğinden. kim olursa olsun mücadeleye girişmiş ve neticede Üniversi­ te'den çıkarılmıştı. Üniversite hayatı devam etseydi. geçen yıl Profesör olarak e­ mekliye ayrılacaktı. Üniversite'deki hayatı devanı eıseydi, çalışma imkan ve zama­ nına daha fazla sahip olacağından, birçok ilmi eserler verecekti. Herglln, Kartal Maltepe'den, Süleymaniye Klilliphanesi'ne. kalabalık içinde yıllarca devam eden gidiş-gelişin zahmetine rağmen. ilmi sahada da bir hayli değerli eserler yazmış ol­ ması, Aısız'ın irade gücü lehinedir. Öğretmenliği ciddi. ilmi ve vekarhydı. Bunu. bize de öğretmenlik yaptığı 1 9 37 yılında bizzat görmüş bulunuyoruz. Atsız'ın fınınalar, kasırgalar içinde geçen 7 1 yıllık hayatında,

2 1 yaşındaki Atsız'ııı mili heyecanını yine aynı dinçlikte yaşamakta

ve söylemektedir. Dost. ahbap hatırı için yanlış tanıdığına veya öyle kabul ettiğine eyvallah demez. kanaatini söylediği zaman dosdoğru konuşur. Fakat cevap ve tar­ tışmayı. yumuşaklık ve nezaketle kabul eder. Belgelerin. ilnı in ve denemelerin ışı­ ğında bir tartışma ona aynı zamanda manevi bir huzur ve zevk verir.

"Yolların Sonu" şiirinde .. Yakarış"ı, onun kader ve ümit çizgisi g ibidir:

Ulu Tanrı! Kür Şad'ın yenilemeyen ruhunu Yüce Tanrı Dağı'nda daha biraz barındır' Geleceğiz yakında! Yarın bütün oralar Demir bileklerindeki çelik kıhçlarındır1 *****

Yurt ve şeref uğrunda sen seril de toprağa Varsın hiçbir dudakta anılmasın er adın! Kan sızarak göğsünden huzuruna varınca lztırabı dinecek belki o gün Kür Şad'ın. *****

Genç Fatih'in ordusu yine tekbir alınca Söndürürüz küfirin Meryem Ana mumunu. Haritadan sileriz Tuna'ya at salınca Ulah'ını, Sırb'ıııı, Bulgar'ını, Rum'unu. *****

Yiğit

1 larbiyeliler! Öğrenin dersinizi:

Kahraman göz kırpmadan düşmana saldırandır.

Vazifeniz: Kanije, Silistirc, Pilevne, Niğebolu, Kosova. Malazgirt, Çaldıran'dır. *****

Belirsiz mezarlarda anılmadan yaşarız

..•

Atsı ı.vakit vakii üzgündür ve o tek partili günlerin tasası içindedir:

"Bugün yollanıyo rken bir gurbete yeniden Belki bir k i şi bile gelmeyecektir bizle. Bir l\eıniğin ardında saatlerce yol giden İ tler bile gülecek ki msesizliğimi ze." Fakat bugün 71. yaşında özel dairesinde tutsak gibi kalan Atsız. yüzbinlercc Türk ülkilcOsünün Kür Şad ruhu. heyecan ve imanıyla dolu birer destan kahramanı


Tf:ıu.:ÇfLF.Rİ' h:.HDI İNIJEN ATSIZ

7

Bozkurtlar'ı yakından görseydi, daha çok gliven ve sevinç duyardı. Ve onun rüyasını gösteren "Bozkurtların Öllimli" ve "Bokurtlar Diriliyor" romanlarındaki yiğitlerin canlı örnekleriyle bahtiyar olurdu. Tlirkiye'de Komlinistler: Nazi Alınanyası ve Faşistler'le. efendileri Komlinisı Rusya anlaşma yapıp ortak hareket ettiği sıralarda,onlarla sıkı işbirliğine girişmiş­ lerdi. Emperyalist Komlinist Rusya, Finlandiya'ya saldırdıktan ve Baltık Devletle­ ri'ni de işgal ettikten sonra. bir yandan müt tefiki Nazi Almanya, bir yandan Komü­ nist Rusya yakıp yıkarak zavallı Polonya'yı işgale başlamışlardı. Kamplarda ve Katyn Ormanları'nda onbinlerce Polonyalı Subay ve Astsubay'ı öldlirlip büyük çukurlara gömen Sovvet Rusya: insanlık, eşitlik laflarını bir yana bırakarak, Avru­ pa'n ın yağmasına girişmişti. Tlirk Milliyetçileri ise, hem Komlinizm'e. hem Faşizm ' e ve N azizm'e karşı dai­ ma mlicadele etmişler ve hepsine birden, "Kahrolsunlar'' demişlerdir. Türkiye'de Faşizm'le, Nazizm'le ilk defa mücadeleye girişen. Naziler'i ve Faşistler'i lanetleyip, onlara karşı kitaplar çıkaran. dergiler yayınlayan yine Tlirk Mill iyetçileri olmuştur. Tlirk'e, insanlığa. hakka ve hakikate dlişman olan Faşizm ve Nazizm'in içyüzlerini an latan Tlirk Mil liyetçileri olmuştur. Bu ylizden dergileri, kitapları toplatıl­ mış,karakollarda ifadeleri alınmış, hattii dergileri Bakanlı;ı.r K u rulu kararıyla kapa­ tılınıştır. İşte o çetin günlerde Hüseyin N ihal Aısız onlara meydan okumuş ve milli ruhu şahlandırmıştır: Onun "Yolların Sonu" şiir kitabının 23. sayfasındaki uzun şiirini okursak. Tlirk M i l l iyetçileri'nin nasıl Faşizm'e d e Nazizm'e d e düşman olduklarını bir defa daha görlirliz:

Çarpışalım, en doğru söz süngülerindir! Kalem, fırça, mermer nedir? Birer oyuncak! Şaheserler, süngülerle yazılır ancak! Çağrı Beğ'le Tuğrul Beğ'in kurdu�u devlet, İtalyalı melezlerden üstündür elbet. Nazi Almanya'ya karşı: Biz güleriz Cermenliğin kuduruşuna. Tanıyoruz Attila'dan beri Cermen'i. Senin dostun Cermanya'ya biz Nemçe deriz. Bir gün yine Beç önünde düğün ederiz... Onun "Selam" şiiri, mim dava yolundakilere. onların çektikleri işkencelere. işlerin­ den atılmalarına karşı yazılmış içli ve linlli bir zafer destanıdır. Mahkemedeki 26 Şubat 1945 glinlü savunmasında:Tlirk Soyunıın,Tlirk Tarihi'nin asiiletini ve Tlirk Birliği'nin. "Turancılığın" nasıl bir hak ve gerçek olduğunu açıklamıştır: Kimseden haksız bir şey talep etmiyoruz. Atalarımızdan kalan mirasın, mefahirimizin gönlillli oldugu toprakların bizim olınası lilklislinü kalbimizde taşıyoruz. Onları unutmamak istiyoruz. Ben bunları şahsım için istemiyorum. Oralarda çiftlik veya apaıiman yapacak değilim. Kimin hain. kimin vatanperver olduğunıı tarih tayin edecektir. Hatta etmiştir bile . . . M;\zide ve istik­ balde yaşayarak, fakat buglinden iğrenerek bu yolun lizerindeyim.

"Senin büyük derdinden başkaları ne anlar'' Vicdanını "Paris'e, "Moskova'ya satanlar Küfür diye bakarlar senin dualarına."


l�EFF:T

ıı

r<ÜHÜKı.fl

-

CENGİ7., Yı\Vı\N

diyen Atsız. bugün de ken dilerini ilerici i l a n edip, milleti s ı n ı f s ı n ı f parçalayarak iç savaşa sürüklemek isteyenlere seslenmiştir. Bağımsız Türkiye yalanlarıyla ve sahte özgürlük yaygaralarıyla komünist devrimciliğini sürdürmeğe özenenler. kızıl bay� raldar ve çekiç oraklarla Türk M i l le t i ' ne kan kusturmak ve K omünist R usya 'nııı pençesine teslim etmek yolunda azanlar, onun mısraları içi n de t asvir edilmişlerdir. 12 Ocak 1905' de doğan. Çiftçioğlu Ahmed ve soyları Trabzon' dan gelen i stan­ bullLıı Emine Hayriye' n i n oğludur. Atsız: Gümüşane İ l i . Doru] İ lçesi, M i d i Köyü'nden olup, yakııı <ıkrabalarıııııı bir kısmı, Yozgat ' ı ıı Akdağmaden i'nin Dayılı Köyü'ne yer­ leşmiştir. Evlidir ve i k i yetişkin oğlu vardır. Atsız'ın özbeöz kardeşi Ahmed Nejdet Sançar'da aynı m i l l i yolun şerefli yolcusudur. Genç görünmesine rağmen. 1 Mayıs 1 975 de 6 5 yaşına girecektir. Atsız'ııı hayatı. her türlü millet ve Türklük düşmanları komünistlere karşı mücadele ile geçmiştir. Türk'e zararl ı gördüğü fikirlere. hareketle­ re karşı çıkmıştır. Onun döıt romanı ayrıca incelenmeğe değerdir. Bunlarııı bilhassa üçünde m i l l i şuuru ve ruhu yüceltmek istemiştir_ (Bozkurtlann Ö lümü, Bozkurtlar Diriliyor. Deli Kurt). Ruh Adam tekrar tekrar yayınlanmıştır. B i l g i n yönü ve yayıııları başlı başına uzun bir konuyu teşkil eder. Onun Türk Ü lküsü eseri dikkat ve ilgiyle okunacak ve faydalanılacak bir değerdedir. ·'Türk Tarihinden Meseleler" eseri. aynı zamanda m i l l i Hlkünün önemli konularını teşkil eder. Onun siyaset, gündelik politika yönündeki şartlar, imkanlar, yöntem hususundaki görüş ve düşünüşlerinden farklı düşünceler, görüşler olabiliı·. Ats ı z bu hususta kesin b i r tavır takıııınaz. O esasta. Türk M i l l iyetçiliği, ahlak. Türk cevheri, tarihi gerçekler ve Turancılık ülküsünden rJv i z vermez. Onda esas o l a n budur. Temel fikirlerini şöylece özetleyebiliriz: "Türkçü'nün en biiyül< hizmeti, Türkçiilüğe hizmettir_ Türklük sevgisini aşılamaktır." Moskof­ çu Komünistin vatan haini olduğunu en iyi ve herkesten çok anlayan Tllrkçüler'dir. Onun için komünistlerle her yerde. her vasıta ile. her şekilde savaşacaklardır. Kısacası . Türkçliler, 20. yüzyılda Türk Mil leti'nin fedakarlarıdır. "Türk B i rliği' makalesinin sonu şöyledir: "Türkler vaktiyle birkaç kere birleşmişler ve m u tlu olmuşlardı. Yeniden birleşeceklerdir. M ı l l l ülkümüzün ilk maddesini: "Bütün Türkler birleşe­ cektir'· diye ifade edebiliriz. ''Atsız'ııı ana fikirleı·inden birisi de "Türk Ahlakı"ııı yüceltmektir: Ahlak. mil let yapısıııın temelidir. O olmadan hiçbir şey olmaz." demek­ tir. Atsız, m i l l i kalkıııma program ını, 1962 y ı l ı nda yazdığı "Türk Milleti'ne Çağrı" makalesinde bir defa daha beliıtıniştir: 1 - Türkçüyüz, 2 - Arınmış Türkçeciyiz, 3 - Ya s a cıyız , 4 Toplumcuyuz, S . M i l li gelenekçiyiz, 6 Şuurlu demokrasiye taraftarız, 7 Ahlakçıyız, 8 Bilimciyiz, 9 -Teknikçiyiz. -

-

-

7 1 yaşıııa giren Hüseyin Nihal Atsız Beğ'deıı yeııi ve yararlı eserler umar, nice mutlu yıllar dileriz. B i l hassa 7 1 yaşııı verdiği k ö k lü dinçlik ve güçle, "900. yıldii­ nümü" eserinin devamı olacak, tek bir cilt halinde "Türk Trırihi'' eserini gençliğe a k ıcı ve akın c ı bir anlatışla armağan etmesini bekliyoruz.


Tf:Rh:<,.:fıı.fltlN

ldl . EMİ:'\IHc'\ ATSIZ:

1)

.

BÜYÜK TÜRKÇÜ'YÜ ANARKEN Zeki SOFUOGLU

Büyü k ve büyük olduğu kadar da eksiksiz ve lekesiz büyük insan.büyük Ü l kücü, Türkçü Hüseyin Nihal Atsız'ı kaybedeli b i r yıl oldu. Uluğ Türk M i l leti; yücelik­ ler,görkeın ler. efsanelerle dopdolu muazzam Türklük, gurur ve i frihar kaynağımız ş a n l ı Türk Tarihi O ' n u elbette, i l e lebed anacak ve yaşatacaktıı-. "Atsız" a d ı , Cumhuriyet tarihimizde Atatürk ile bir likte h a t ı ı-l a n ı n ası ger e kliliği (bugün bu gerek l i l i k idrak e di l e m e mi ş olsa bile) gelecek nesillerin herhalde idrak edeceği bir hakikattiı-. Ziya Gökalp merhumdan sonra bizi atalarımızın. Türklüğü­ müzün yüceliği i!e, ihtişamı i le tanıştwan. yüreklerimize Türklük ateşini koyan O'dur. Atsız. romanları ile, şiirleri i le Türk çocu klarını, gençlerini besledi. yetiştir­ di. O . tarih ve edebiyat alanlarındaki ilmi neşriyatı ile, 20. asır Türk aleminiıı nasıl olması, hangi konuları ele alıp incelemesi gerektiğini bildirdi v e Türklüğe. bugün ve yarın için yol gösterdi. Türk Tarihi'nin nasıl anlaşılması, nasıl anlatılması lazımdı'? O'ndan öğrendik. Atsız, eski yurdumuzu. Ata yurdlarını bizlere tanıttı. sevdirdi. Altaylar. Tanrı Dağları ... hayalimizde pembe bul utlarla kaplı, görkem l i . efsanevi diyarlar oldular. O diyarlar ki:

Bir gün olur, yılda. ayda canda'! Buluşuruz hep Altay'da C üz ayında, Kurul tay'da Başı börklü Han gör ünür! Atsız der ki, n e v a r Yatarız taze çimende. R us'un adı her geçende, Gözlerime kan görünür! Sözde aydınlarımız. sözde yazarlarımız, sözde p o l it i k ac ıl a rı m ız .

Evet. bir ta­

k ı m cah il , gafil veya h a in insanlar: bu ve benzeri şiirleri, yazıları. Türklüğü ve Türk

M i l ! iyetçi l i ğ i ' n i tel k i n eden, aşılayan sözlerini. adeta K omünizm'le bir tuttular! 1 9 Mayıs 1 9 4 4'de, devrin Cuınhurbaşkanı'nın neler söylediği. satılık veya dalkavuk kalemlerin nasıl Türkçüler'in üzerine saldırdıkları unutulabilir m i ? İ şte. o tarihlerden başlayan cehalet, gaflet. dalalet. bugün sokaklarda i h t i lii l pro­ vaları yapmaya cür'et eden Marksist anarşiye vücut verdi. Atsız'ın kadr-ü-kıyınetini bilmeyenler. Atsız' ı ve arkadaş larını işkencelere maruz bırakıp, derdlere-ızdıraplara girittar edenler, bu sonuçtan utanç duymalı ve vicdan azabı çekmelid irler. Türk çocuğu, Türk genci Leninci, Maocu olacağına Tiirkçü olsa. Türk Tarihi'nin füsunu na kapı lın ış bulunsa ... Ah, bugün bunları n için yazıyoruz? Ne faydası var?


l(I

REFET h:ÖROKLfl

-

CENGİZ \' A \'AN

Halbuki Atatürk. '"Ne m u tlu Türküm diyene!" demişti. "Türklüğün u n u t u l ­ m u ş büyük medeni vasfı ve medeni kabiliyeti''nden bahsetmişti. Gelecekte '·Türklüğlin, atinin yüksek medeniyet ufkundan yeni bir güneş gibi doğacağını" müjdeleyerek. milletine çok canlı bir dinamizm getirmişti. Atatilr�;. duygu ve düşün­ cesini, komünist emperyalizme karşı başlıca panzehir olarak görliyordu. Bu itibar­ la."Türk aleminin en büyük diişmanı komünistliktir. her görüldüğü yerde ezilmeli!" demişti. Bulunduğu Cumhurbaşkanlığı mevkiinin nezaketine rağmen, millet ini ger­ çeklerden haberdar etmek ve uyarmak istiyordu. O. C umhuriyet'in 1 5 . Y ıldönümli dolayısıyle Türk Ordusu'na hitaben, geçit tören inden önce Başvek i l i Celal Bayar'a okuttuğu mesajmda "Türk alemin i'', Türk Ordusu'na emanet etmişti. İşte, Atsız'ın gençlere. aydınlara telkin ettiği, öğrettiği Türkçüli.ik veya diğer ismi ile Türk M i l l iyetçiliği. ana hatları itibariyle, Aıaıürk'ün uyandınnak ve canlandırmak istedi­ ği milli şuur. Milli gurur ve milletçe dinamizmin romana. şiire. edebiyatçılığa, tarihçiliğe ve Türkolojiye yansımasından başka bir şey değildi. Atsız olmasaydı, Türklüğün yüceli­ ği. bütün lüğü, insanlık alemindeki misyonu (rolü-görevi) bu kadar açık-seçik ve yaygın olarak oı1aya konamaz; bugünkü mill iyetçi nesi ller boy atmazd ı. Atsız, Atatürk'ii takiben iş başına gelenlerin her tiirlti engelleyici politikalarına, milli ruh, milli şuur ve milli ülkllye aykırı düşen icraatına rağmen, Türk M i l liyetçili­ ği'nin ezilmesini önlemiş ve bir sayın profesörün dediği gibi, Türk M i l l iyetçiliği için başlı başına "ordu gücünde" bir kuvvette kudret kaynağı o lmuştur. Herkesin bir sebeple - politika sebebiyle, şunu veya bunu gücendiı·memek kaygısı ile, tehlikeyi göze alamamak veya partilere veya iktidara ters düşmemek sebep leriyle - gerçeği söyleyemediği. yutkunarak sustuğu zamanlarda Atsız. pervasızca ortaya atılmış, k ı l ıçlan da keskin kalemiyle gerçekleri bir bir açıklayarak m i l l i şuurun, m i l l i düşün­ cenin gölgelenmesini önlemiştir. O'nun, Nazım Hikmet'in soysuzluklarına karşı cepheden hlieümu nasıl unutula­ b i l i r? Çanakkale'ye yürüyüşü nasıl unutulabil ir? " U l u Hakan, Gök Sultan Abdülhamit" mevzuunda. saldırganları sus-pus ettiren yazıları bugün dahi hatırlarda değil midir? Cumh urbaşkan lığına geıiri!mek istenen merhum bir profesörün, Batı Türkli.lğil'nü bir ırklar-kav imler haritası olarak tavsif eden beyanatı üzerine, Atsız'ın nasıl tek başına kükrediği unutulabilecek bir olay mıdır? En son hapse atılışına se­ bep olan da, yine, kimsenin kolay kolay yapamayacağı bir uyarma üzerine o lmamış mıdır? Hele 1 94 3 - 1 944 y ı l larında, devrin Cumhurbaşkanı'nın gözdesi Hasan A li Yücel'in Türk maarifine komünistleri yerleştirmekte olduğunu i k i açık mektupla taş ederek yarattığı m i l l i uyanış nasıl akıllardan çıkab ilir? Atsız, işte, budur! O. tek kaygı olarak Türk'li ve Türklüğü bilmiş; dürüst, faziletli, cesur, yerine gö­ re pervas ız ve celall i, yerine göre gayet objektif ve i l im haysiyetine düşkün bir ilim adamı.bir Türk Tarih ve Edebiyatçısı, b i r Türkolog i d i . Namı. yalnız Türkiye'de değil. bütün Türk aleminde şöhret bulmuştu. Hatla Türkler' le akraba Turanlı ka­ vimler (Finler, Macarlar, Moğollar, Japonlar) dahi Atsız'ı b i lirler ve tanırlardı. Uzak Tllrk diyarlarından, uzun yollar geçerek Türkiye'ye ge!ı:n Kırgız- Kazak kardeşleri­ mizin, O'nun kapısını çalarak "Atsız dikgen =denen, ciğit=yiğit kişi"yi arayıp sor­ dukları. elini-yüzünü öptilkleri. bugün pek az m i l l iyetçi tarafından bilinir. Büyük Divan Şairi Baki "Kadrini seng-i musallada bilip ey Baki" demişti. Biz, bugün; "Kadrini seng-i musallada bilip ey Atsız!" dahi diyebildik m i ? Diyebiliyor muyuz? Ama, geleceğin uyanık. aydınlık Türklliğü, elbet O'nun kadrini bilecektir! Büyük Türkçü, Türkçülüğün piri A tsız! Sen, yeri gerçekten doldurulamayacak yiğit bir Türk oğlusun. Türkçüler seni asla unutmayacak. unutturmayacaktır. Namın ve şanın, Tiirklükle beraber haşre kadar yaşayacaktır. R uhun Şad o lsun!


TÜHh:(fıu:ıd:\

K\LDtlxın:�

ATSIZ

ATSIZ HOCA'mn BAŞUCUNDA (Son üç �ııat)

ıWuz(tjfer ERİS 1 9 7 5 Y ı l ı . On Aralık Çarşamba sabahı saat sekiz. Ankarıi"da. Refet KÖRÜKLÜ Beğ'in Küçükesat'taki evinin önündeyim. Birlikte otomobille istanbul'a gideceğiz. bekliyorum. Ayrıca Adalet Hanım ve Faruk Çil Beğ de gidecekler. /\rabanın ayna­ s ındaki arızalı vidayı tornavidayla sıkıştırınağa uğraşıyorum. /\yna birden fırlayarak düştil, k ı r ı l d ı . Kırılan aynanııı parçalarını topladım. Fakat fena halde bozulmuştum. Bir felaket haberc isiydi bu . . . O anda bir sürü kara düşünceler kafaını sardı. B i r an istanbul'a yalnız gitmeği dlişilndüm. Hava bozuk. yollar karlı ve t: ızlu. t e hlikeli bir yolculu k olacak. Bana bir hal olabilir! Neden arkadaşla rımı sürüklemiş olayım'? Kararsızım .. Refet Beğ'e kıyamıyorum. Götürmesem belki kırılacak'. İşte bu kararsızl ı k içinde kırık aynayı bir beze sararak, torpido gözüne koydum. A l l a h ' ı n yllce l i ğ i n e sığınarak yola çıktık. Ne hazin bir tesadütuir

ki. aynanın k ı rıldığı anda A TSIZ Hoca'ya da kalp krizi

gelmiş!! On gl'ın önce Ankara'ya dönerken Hoca'ya uğram ıştım. Yanımda çocuklar da vardı. Onları arabanı n içinde bırakarak, Rahmeı l i ' n i n

bulunduğu daireye çıktım

Zili çaldım. Kapıyı kendisi açtı. Karş ısında beni görünce sevindi: "Buyur. içeri gir'' dedi. "Girmeyeyim, Ankara'ya gidiyoruz: çocuk lar arabada!ar, size vedaya geldim" dedim. Birden itiraz etti: "l layır.sizi ben yolcu edeceğim" dedi. Yeni elbiselerini giyinmiş olarak geldi. Çocuklar O ' n u görüne� hemen arabadan indiler. Rahmetli, hepimizle ayrı ayrı vedalaştı. Torunum Selenge'yi kucağına a l ı p okşadı, sevdi. B e n i m boynuma sarılıp, yanaklarımdan öptli. İ l k defa boynuma s a r ılıp öpüyordu. H i ç adeti d e ğ i l d i ! Gayet sıhhatli ve neşeli görünüyordu. A k l ı m a bir şey gelmedi. Meğer bu hazin vedalaşma. ebedi yolculuğa bir işaretmiş. . . Bunu birkaç ay önce yazd ığı, "Sona Doğru" i s i m l i şiiriyle de bize bildiriyordu. xxxx

Akşamın s:;at altısında Bostancı'ya geldik. Hoca'nın e v inin e l l i metre yakınından geçerken herşeyden habersiz. aramızda konuşuyoruz. "Yarın Hoca'yı hep birlikte ziyaret ederiz. Şimdi rahatsız etmeyelim" dedik ve birbirimizden ayrıldık. Ertesi günü saat 14.30'da Refet Beğ öğrenmiş Hoca'nın a ğı r hasta olduğunu: bildirince hemen aynayı hatırladım ve lirperd im. Gelen hastalık haberiyle k ı r ı l a n ayna arasında bir y a k ı n l ı k kurmağa çalışıyordum. Yarım saat içinde Sultanahmet'ten, Bosıancı'ya vard ı k . Saat 1 5 .00'de ATSIZ Hoca'nın evine geldik. Kapıyı Kamuran açtı. Kaniye pastahaneye gitmiş. Hoca'nııı durumunun ağır olduğunu, Buğra'dan mektup beklediğini öğrendik. Doktor,Hoca'ya konuşmayı menetmiş .. Biz bu yasağı duymamış görünerek. Refet Beğ'le odasına girdik. Hoca bitkin bir halde yatıyordu. Geçmiş olsun diyerek. bir iskemleye i l i ş i r g i b i oturduk. B i z i görünce gülümsedi. Teşekkür etti. İ l k sözü: "Çok sancım var, tahammül edemiyorum," dedi. Alçak sesle devam etti:


ıu:ı--.:-r h:üıtf'h:l.f - n:xc;iz ' · w \\;

12

"Doktor Koroner yetmez.liği diyor. keşke enfarktüs olsa . . dedi . . Mekt ubunu a l ı p

almadığımı sordu, -' A ldım." dedim

Bir gün önce gelen doktor, kalp nıütelıass ı sıymış: saat ı 6 . 0 0"da y i n e gelecek­

miş . . Oksijen verilmesini söylemiş ve giımiş.

Talebesi Mak. Müh. Adnan Desen Beg, bir yerden oksijen verme cihazı bulmuş, getirmiş. N a s ı l takılacağını Reşide Yenge biliyor, o n u bekli yoruz. B u arada Hoca'ya yaklaşarak sordum: " B u krizin gelmesine sebep ne, üzücü bir şey mi oldu?'" Elini m a n a l ı ve sert b i r ş e k i l d e sallayarak: " M uzaffer; kaç tane. neler neler!,. Pazartesi gü nü bir ahbabına gitmiş. Orada birisiyle sert bir ml'ınakaşaya t u t uş­ muş. ona çok s i n i rlenmiş . . Üzülmüş de . . . . B u sırada Kaniye, elinde b i r sürü mektupla postalıaneden geldi. Hoca: " 1 3 u ğ ­ ra'dan. mektup v a r mı?'' d i y e sordu. " Y o k , . c e v a b ı n ı a l ınca ç o k üzüldü. B a ş ı n ı d u v a ­ rn

çevirdi. Bir ay önce Buğra'ya mektup yazmış: doktorun kanserden şüphelendigini. parça

a l ı n d ı ğ ı n ı ve neticenin birkaı,: güne kadar b e l l i olacağım bildirmiş. Buğra i k i gün sonra İ stanbul'a geldiğinde. mektubu a l ı p almadığıııı sordum. " A l m a d ı m " dedi_ Halbuki onbeş gün sonra Feti TEVETOÖLU'nu A n kara'da d i n lerken. kanser i h ­ timaline dair haberi M ü n i h 'te, ATSIZ'ın Bu�ra'ya yazdı�ı mektuptan ö�re n d i ğ i n i ve Hoca'ya hemen bir tese l l i mektubu yazd ı ğ ı n ı öğrenmiştim. Yazık, Buğra·dan bekle­ diği ilgi, son saatlerinde de yoktu . . . * * *

Reşide Yenge geldi. Hoca'ya

oksijen veriyor. Ayrıca sancısını dindirmek için

Panalj i n verilmiş. bir iğneci hanım aranıyor.. H a n ı m ı n d a enjektörü k omşuda kal­ mış .. O da evinde bulunamıyor. . Hemen

eczahaneden bir enjektör a l d ı m . İğne ya­

p ı l d ı . Refet Beğ ve ben. Reşide Yenge ile b i rl i kte, Hoca'yı hastahaneye göti.l rıneyi dUşünüyoruı.

Doktor.

hastanın

radyografisini

almaya

saat

1 6.00'da

gelecek.

Hastahaneye götürürken ya yolda ağır bir kriz gelirse ne yaparız? En i y i s i n i n dokto­ ru beklemek olduğuna karar veriyoruz. A k s iliklerin sonu gelmiyor; bu sefer de

doktorun gelmesi gecikti. Rahmetli, doktorun gecikmesine s i n i r l e nerek: ··Laubalilik"" dedi. Doktor saat beşe dognı geldi. Aletini hazırlıyarak hastaya bağladı. Ve çalıştır­ mağa başladı. Hayret! A l e t i n 40 c m l i k bandı kalmış. o da onbeş saniye içinde biti­ verdi. Doktor çantasında, ceplerinde bant arıyor, bulamıyor. Yok! Ben acele ediyo­ rum. "Eczahaneden şimdi alıp. gelirim" dedim ·'Bulamazsın .. " dedi. Doktor bant almak i ç i n evine gitti. Çaresizlik içinde bekleşiyoruz. Hoca

s i n i r l i . doktorun bu

tedbirsizli�ine kızarak, "Böyle doktorluk olur mu?'" diye söyleniyor. Kalbi takviye iı,:in bir iğne, bir kaşe verilebilir mi b i l m iyoruz. Avrupa'da enfarktüsten ölen yokmuş. Çok tesirli haplar varmış. B i z i m doktorlar uyuyor mu? Yoksa . . yoksa bu işte bir ihanet mi var?! diye a k l ı m a bir soru t ak ılıyor. . Hoca yattığı yerden. "Memleketin mukadderaıı işte bu gibilerin elinde" dedi. yüzü­ m e baktı. Doktor yine gecikti. N i h ayet l 7.30'da geldi. bandı taktı, birkaç dakikada

yeterli kayıtları aldı. Bandı tetkik etti. Hoca'ya dönüp sordu:

"Çarpıntı fazla. ne zamandanberi devam ediyor?" Hoca'n ııı cevabı: "DUn ö ğlen­ den beri'". Doktor tansiyonunu ölçtü. "Dünkü tansiyonunuz kaçtı?" diye sord u . Hoca 'nın cevabı: "Dün sabah 16 idi, ö�leden sonra 1 5 " Bu sefer Hoca dok tora sordu:


B

TfJRKÇÜl.f.RİN KALEMİNDEN ATSIZ

" Şimdi kaç?" Doktor, "DOKUZ''

"ENFARKT Ü S !,, dedi.

sonra "ON" dedi. Hoca gür bir sesle,

Doktor. her ani tansiyon düşmes i n i n enfarktiise delalet etmiyeceği karşı l ı ğ ın ı verdi. H o c a yanılmadığını ifade ediyor, gülümsüyor, doktora b i r şeyler d e m e k ister gibi bakıyordu. Bu sırada talebesi, Mak. Yük . Müh. Adnan Besen geldi. Başucunda Adnan Beğ'i görünce. "Adnan hoş geldin,, dedi. Yüzü yorgun bir hal alıyordu. Doktor hole doğru yürüdii. B i z de arkasından çıktık. Bandı inceleyen doktordan b i r ümit ışığı veya bizi sevindirecek bir işaret bekliyoruz. Birden Kaniye'nin çığlığı: "Babam . . Babam fe­ nalaştı". Hemen koştuk. Hoca baygın! Doktor sun'i teneffiiıs yaptırıyor, bir yandan da oksijen verilmeye çalışı lıyordu. Doktor nabzına bakarak, "Çok zayıf," dedi. ·'ü­ m i t var mı?" Sorum cevapsız k aldı. Holden hıçk ırık sesleri geli yordu. R eşide Yenge, Kaniye boğulurcasına ağlıyorlardı. Kendilerini teselli etmeğe çalışıyordum. "Atsız Hoca sakinleşti. ağlamayın" diyordum. Yine Hoca'nın yanına döndüm S u n ' i tenef­ füs devem ediyordu.Refet Beğ'le birlikte doktorun gözünün içine bakıyoruz. B i r şe yler yapmasını bekliyoruz. Fakat nafile . . Bir ara doktor, A t sız'ın gözkapaklarını kaldırıp b akt ı: "Göz bebeği büyüyor." Ü m i t yok demek isti yordu. Tam bu sırada Rahmetli Hoca, üç defa derin derin nefes aldı VE HA YATA E B E D İ Y EN V ED A .

etti. Kendimi tutamayarak ağlamağa b a ş l adı m. Salona geçip, bir koltuğa yığılır gibi kendimi bıraktım. Gözlerimden sessiz yaşlar dökülüyor.hıçkıra hıçk ıra ağlıyordum. Tekrar Hoca'nın yanına döndüm. Başını avuçlarımın içine aldım. Bir tülbentle çene­ sini bağlamağa çalışan Refet Beğ'e yardım ediyordum. Doktor, Hoca'nın gözlerini kapadı. Körüklü ile birl ikte Hoca'nın başucunda, bildiğimiz ayetleri okuyoruz. KOCA ATSIZ TANRI Sl'NA KAVUŞTU, diye düşünüyorum. 1975, O N B İ R ARALIK PERŞEMBE, SAAT; 1 8 . 1 0 . A c ı haberi arkadaşlara duyurmak i ç i n salona döndüm. R eşide Yenge buna itiraz etti: "Olmaz!" dedi. "Vasiyeti var, bana söyledi. Kimseye haber veril meyecek. M u ­ zaffer'e, Refet' e v e Zeki'ye haber vermeyi n diye tasrih etti." R eşide Yenge'ye, B İ R K A Ç K İ Ş İ YLE BEN İ K A LD IRTIRSIN- demiş ... Biz bunu dinlemedik. Ve Refet Beğ'le karar verdik: "Bütiin gün a hla r bizim olsun. biz bu vasiyeti yerine ge­ tirmeyeceğiz." dedik. Telefonun başına geçtim. ATSIZ Hoca'nın dostlarının telefon numaralarını ö­ nUıme koydum. Başladım numaraları çevirmeğe . . . -

Kara haberi duyanlar tafsilat istiyorlardı. Hemen telefonu kapatıyordum. Bende takat yok! İ ç i m kan ağlıyor .. Yarım saat içinde haberi duymayan kalmamıştı. Herkes duymuştu ..

1 3 Aralık Cuma11esi giinii, Kurban Bayram ı ' n ı n i l k günü, çok sevdiğimiz A TSIZ H oca yı Karacaahmet'deki yerine; kardeşi, k endi t a bi r iy l e Ülkü Arkadaşı Sançar'ın y a nın a bıraktık. '

·

HOCAM RAHAT UYU, MEKANIN CENNET OLSUN ! "Môziyi u11utsak bile, mazi bizim kökümüı.diir; Bize en tatlı gü/e11 yüz, mazi11i11 yüı.iidür.

..•


T R E i\ L E YA PTIGI B İ R SEYAHATİ!\ BAŞLANGICI

TÜRK i\IİLLİ YETÇi L E Rİ ASKERi M A H K E M E H U Z U R U N D A Ö N DE : N U R İ KARADAÜLI VE EŞİ, PROF. ZEKİ VELİDİ TOGAN, İ S M E T TÜMTCRK, :'\ U Rt:LLAH BARIMAJ\, CİHAT SAVAŞER, ATSIZ VE MUZAFFER ERİŞ.


Tfını.;çfı ı . EJÜN J-\ ,\U::\ Iİ!'il>E['ı .\T S I Z

15

ATSIZ - S A N Ç A R K A R D E Ş L E R İ A N A R K E N Muzaffer ERİŞ

ATSIZ ve SANÇAR, T Ü R K Ç Ü L Ü K ' t e en ön sırada iki savaşçı.iki eşsiz kalmı­ rnan. Y ı l m a k ve yorulmak b i l m eyen bu i k i ıni.icahiı savaşçı kardeş, yuıt çapında yarat t ıkları T Ü R K Ç Ü L Ü K cereya n ı n ı n önderiydiler. Daha a ç ı k şekilde söylemek gerekirse,

Z. GÖKALP'le yönünü bulan bu ü l k ü . A T S I Z ve S A NÇAR kardeşlerin

elinde ateşlenen, dalga dalga büyüyen ve yurdu kaplayan bir bayrak oldu. Oesta nkı­ şan bu kardeşler, Türkçü l e r ' i n D E D E KORKUD'u i d i ler sanki .. Bütün 7.orluklar. bütün engeller onların iradeleri önünde eriyip, yok olurdu. Biz de s ı k ı n t ı l ı ve karan­ l ı k günlerimizin tesellisini, onların uyarıcı sohbetlerinde bulurduk. Her k o nuda ko­ nuşur, genç Türkçüler'in dertlerine oıtak olurlardı. Yol gösterir, ışık tutarlardı ka­

ranlık günlerimize . . Her sohbet sonundaki ayrılışımızda kendimizi bir tily kadar

" İ K İ N C İ ve ÜÇÜNCÜ S I R A D A K İ L E R DAHA İ L ER İ DEKİ Y E R L E R İ N İ A L S I N LAR"

hafiflemiş, bir Bozkurt g i b i cesur ve kararlı bulurduk. Son y ı l larında, diye çağrıda bulunurlardı.

A T S I Z ' ı , S A N Ç A R ' ı kaybedişimizin üzerinden iki yıl geçti. Henüz fikir sava­ şında

gerideki sıralardan ön sıraya geçen olmadı . ATSIZ Hoca'nın ruhu Tanrıdağı 'nda, fani dünyanın nimetlerini bir kenara iterek ön sıraya atılacak Türk­ çüler' i bekliyor o l m a l ı . . A T S I Z'ı sevmek, Türkçülüğe inanmak dernek, onu örnek alıp savaşmak dernektir. Tllrk ç ü l ü k savaşında iki eşsiz "Yiğit"irnizi Ulu Tanrı'ya verdik. Hoca'nm deği­ miyle

" B İ R M U H A R E B E KAYBETTİK, A M A S A V AŞ! K A Y B F: T M E D İ K ! "

B u savaş ebediyete kadar sürecektir. A TSI Z'la, Sançar'la dostluğumuz. otuzbeş yıl sürdü. Yaşasalardı daha d a artard ı . T e k teselliın; TÜRKÇÜLER ' d e n sağ kalanlar mücadeleye devam edecektir. Türkçü düşünceyi yurt alanına yayan, Türk'ün inancın a uygun f i k irlerle politikaya a ğ ı rlığını koyan bugünkü lider d e 9 4 4 Türkçüleri'nden biridir. Hoca'yı 1 9 3 9 y ı l ından beri tanırım. Kendisiyle l 9 4 2 'de karşılaştığımı biliyorum. A ­

m a h a n g i ayda, h a n g i günde hatırlayamıyorum. Rahmetliyle. O r d . Prof. Dr. Z e k i Velidi

Hatta orada bulunanlarla birlikte resmi­ çekilmişti. Ne gariptir ki, sonradan bu resimde bulunanları 944 Turancılar dava­

TOGAN ' ı n evinde bir tesadüf eseri karşılaştık. miz de

sında, gizli toplantı yapmak ve hüklırneti devirmek için gizli cemiyet kurmakla suçladı­ lar. Turancılar davası sırasında; gerek duruşmalarda, gerekse Emniyet Müdürlüğü hücrelerinde v e Tophane'deki Askeri Tevkifevi'ndeki "TURANCILAR KOGUŞU" nda geçen günlerimin hatırası. benim en değerl i anılarımdır. O günler. Türkçülük hareketlerinin f i i len başladığı devredir. Ü Ç M A Y I S 1944, Türkçülilk savaş ı n ı n baş­ langıç tarihidir. Türk Gençliği o gün, inandığı T Ü R K M İ LLİYETÇİ LİCİ SAV AŞ J ' n ı başlatmıştı. Son e l l i y ı l d a A TSIZ'ın Türk M i l liyetç i l i ğ i ' n e etkisi büyüktür. Sayın Sait B i l ­ g i ç ' i n dediği g i b i : " B u gün, b e n Türk M i l l iyetçisi'yim diyen b i r kimsenin likir baba-


REFlff

16

K ÖltfıKtiL CENGiZ \',.\ \'AN

sı ATSIZ'dır." ATSIZ yazılarında daima. hayalindeki Türklüğü kurtaracak lidere hitab e ttiğini söylerd i . Bir zamanlar Ord. Prof Dr. Zeki Velidi Toga n · ı n yüzüne tüküren. Prof Dr. Hikmet TANYU'yu silahla ı e hdit edenleri. sonradan seneler.:e Danıştay Üyesi olarak gördük. Mahkeme Başkanı Osman Cevdet Erkut'un. C H P M i lletvek i l i seçildiğine şahit olduk. A y n ı davanın savcısı ordudan kovuldu. Ü ç Ma­ yıs nümayişine sebep olan Sabahattin ALİ. Bulgaristan'a kaçarken, m i l letini seven b i r Başged i k l i tarafı ndan ( A l i E R T EK iN) Bulgar hududunda gebert i l d i . Ne yazık k i A l i ERTEKİN. Türk H a k i m i n i şehit eden katil Y ı l m a z G Ü N E Y kadar ilgi çek medi. Y ı l larca zindanda çile doldurdu. ATSIZ. elli y ı l Türkçiilüğün-Türk M i l !iyetçiliği'nin- gelişmesi için bütün gücüyle yılmadan. yorulmadan çalışmış ve hiçbir taviz tanımadan, her tiirlü menfaat ve mevk'i hırsından uzak yaşamıştır. Türklüğün savunmasını yapmış, eşsiz karaktere sahip bir fikir. ülkü ve mücadele adamı idi. Türkçü lük mücadelesinde gözünil budaktan esirgemeyen ömck bir Türkçü idi. MHP'nin gelişmesinde ATSIZ ' ı n etkisi bilyük olmuştur. Bugün Ülkücü gençlerin inançlarının sağlam temele oturması. Türklük için yaşamak. onun için canını vermek düşüncesi ATSIZ'dan gelir. Fikir yapısı güçlü Ülkücü gençleri dinledi­ ğimde. ATSIZ'ı dinler gibi olur. büyük h a z duyarım. ATSIZ' ı n fikirleri Türklük var oldukça yaşayacaktır. ATSIZ, Türk'rın malı olan her şeyi sever ve ona saygı duyardı. Türkler' in lslam iyetten önceki dinleri olan ŞAMANİZM'in köUllenmesini istemezdi. Bir zamanlar İzmir'de Şamanlıklarını ilan eden bir grup gencin Hoca'yı ziyaretlerinde.

"Türl\çü düşünce bir gün iktidara hakim olsa bile, l\alacaktır!"demişti. ATSIZ, Türklliğe olduğu kadar İslam

ATSIZ bu gençlere k ı znııştı. Türl•ler'i n d i n i yine İslam

Dini'ne de saygılıydı. Türk 'ün, Türklüğün yücelmesi. güçlenmesi ve mutlu olması esastı. Onun için Türkler MÜSLÜMAN kalmalıydı. Said-i Nursi'ye bu yüzden kı zardı. "İmam-ı Gazali gibi bir dahi tarafından dü­ z enlenmiş K U R ' A N - 1 K E R İ M ' i n tefsiri varken. cahil Said-i Nur s i'nin sözü m ü olur?" derdi. ERGENEKONDAN Ç I K I Ş

tablosunun hazırlanmasında Hoc a'nın

emeği büyüktür. Hakiki "Türk Tipi"nin çizilmesi için t i t i z l i k göstermiş. giyim ve kuşamını ressama ATSIZ Hoca anlatmıştı r . A y r ı c a Mülkiyet hakkına d a saygılıydı. B u müessesenin korunması i ç i n elinden geleni yapmaktan çekinmezdi. M ü l kiyet Hakkı'nın Türklcr'i mutlu

edeceği ni söy­ Tü r k le r

lerdi. Ttırkçülüğün iktisadi görüşünün Karma Ekonomi oldu�unu anlatır.

"

hi çbi r zaman Sosyalist olamaz" derdi. Türk'ün ahlaki anlayışının. İslamiyeti kabul etmeden önceki devirlerde de çok yüksek olduğunu her fı rsatla belirtirdi. "Bazı kadın ruhlu erkekler. cemiyet ve devlet otoritesi n i n zayıfladığı devirlerde kadın gibi giyinip. tavırlar takımrlar" derdi. "Erkeğin kadınlaşmas ına, kadın ın da dişilik vasfı n ı kaybederek erkekleşmesine. Türkçü İktidarlar asla fırsat vermezler" derdi . Kısacası. "Erkek erkekli�ini, lrndın k adınlığını mu haraza e tmelidir"" sözü­ nü sık sık tekrarlard ı .

Bu konuşmalar her seferinde uzayıp giderdi. Böylece, ileride devlet hizmetine girecek Türkçil ve M i l l iyetçi iktidarlara uyarıcı açıklamalarda bulunurdu. İ k i sene öncesine kadar. ATSIZ-SA NÇAR i k i l i s i n i n olgun ve uyarıcı konuşmala­ rından, renkli nüktelerinden defalarca faydaland ı k . B u gün eserleri. yazıları bize rehber oluyor, onlarla avunuyoruz. Nür içinde yatsınlar, mekanları cennet o l sun. �'i11uli gönül sll_vrultr lfoğmwulcm ll_l'rultr, <;i11li KC1tu11 eğridir, P11rçC1lm11r yürekler!

ATSIZ

•.


l'f· l{h:('fıı .EHİI'\ KAl.DfİMll::"<

.\TSl:t.

17

SELAM SANA KOCA ATSIZ İzzet

YOL A l. AN

Ötüken ailesi. 1 975 yılında i k i büyük ve seçkin insanını kaybetti: !locam Nejdet SANÇAR ve Nihal ATSJZ. Z. Gökalp'ten sonra gelen cm büyük VC' e n güç lli Tiirkçü Nilıiil ATSIZ. 1 9 7 5 y ı l ı ­ n ı n J 1 A ralığı'nda aramızdan ebediyen a y r ı l d ı . O ' n u a y n ı ayın 1 3 ' iinde. Cuıııa11esi gUnU; gözümliz yaşlı. gönli"ımüz yaslı Karacaahmet Mezarlığı'na uğurladık. Ondan ayrı olarak geçirdiği m i z yıl. bi.7.e çok acı geldi. Artık bundan sonra biz ne "Dünya·· id;ıre edebilecekıik. ne d e "Devler· kurabilecekıik. o · n u n l a b i r likte ''Dün­ ya"ırnz da. "Devlet"imiz d e yıkılmıştı.. Bir anda hepsi mazi ve hepsi masal olmuştu. N l'ı r içinde yatsın. çok şakacı v e çok nüktedan b i r insandı. N e zamaıı. n e vakit: - N asılsm? diye soracak olsam. hemen son derece n e ş eli haliyle. -·'Dünyayı idare ediyoruz'' yahuı" Devlef i idare ediyoruz•· diye cevap veriı·d i . Eğer yeni b i r hükumet hazırlıkları yapılmakıa ise nüktenin. şakanın somı gel­ m ezd i . İşte b u sıralarda telefonun zili sık sık çalard ı: -Aman . . derdi. S a k ın telefonun başın dan ayrılma. belli olmaz bakarsın bize d e bir bakan l ı k v e rirler. . Sanki bizden iyisini m i bulacaklar? Biz böyle latife yollu aramızda konuşurken hükfımet k urulur: -Tuh bee. yazık! Bize yine bir şey yok. desene b u sefer de kaçırdık. Bir Bakan olamadık. Ama daha ü m i d i n i kesme, bir U m u m Müdürlü ğii'ne ne dersin? O da ol­ ma7.sa bir şube müdürliiğü d e m i vermezler? Yahu

izzet, biz odacıl ığa da razıyız.

Ha. ne dersin? Şu biı yok mu biz . . . A u konuşmalar sırasında. ben kendimi tutamaz.yavaşça gülerdim. R ahmetli hemen duyardı. Sesi değişir: -Yoksa. sana Bakanl ı k verdiler de benden mi saklıyorsun? Kendimi tutamaz. gli!meğe başlardım. B u sefer de, -Yahu sen ne biçim adamsın? Zaten seninle d e ciddi konuşulmaz ki .. H ep güler­ sin. Sonunda dayanamaz. kendi d e gülmeğe başlardı. O hayranı o l d u ğ u m kahkahala­ rını salıv erirdi. İşte o anda hemen sesimi. soluğumu keser.hiila kulaklarımda çınla­ y a n kahkahalarını dakikalarca dinlerdim . . d i n lerdim. Sanki kendimden geçerdim. Hemen tel efonun öbür ucundan t e l a ş ı ı t e l a ş l ı seslenirdi: - A l o ! . izzet. sesin çıkm ıyor. uyudun mu? - H i ç . . hiç uyur muyum. seni. sesini .. gülüşünü dinliyorum. ·Sağol! - A s ıl sen sağol. sen var ol. Tanrım bu gülüşünü hiçbir zaman kesıne s ı ı ı . -Senin d e ! - A a n a bakma sen. B e n i m v arlığ ımla seninki b i r d e ğil. B u ülkeye. b u m i l l ete sen benden daha çok lazımsın. -iyi ama. senin çocukların var. - S e n i n de var.


IU�FET

111

KÜ[�Ülo:l .fi - CENGİZ YAVAN

. . . . . . . ., . . . . . . B i r giin y i n e telefon u z u n u z u n çaldı. Eşim açtı. Kısa b i r konuşmadan sonra ahizeyi bana uzatırken, yavaşça: "Nihal Beğ'" d e d i . -SelfımUn Aleyki.im. -ı\leyki.im Selilnı yfı Seydi. Keyfe hfılek'! -Tayyib. -Ene keza. Arapça b i t t i. Bizim Arapçaımz da bu kadar. G e l e l i m Türkçe'ye. Eee daha daha ı ı asılsın? Geçen sene ölen Koca Ökiiz'den ne haber? -Haberin yok mu'! -Hayır yok. Ne olmuş, yoksa d i r i l m i ş m i yine? Birdenbire hatırlamış g i b i : - H a a , sahi d e r d i . A z daha unutu yordum. O n u geçen giin Malat ya'da görmiişler. . . D ur y a h u b e . ben ne diyecek tim? Gördün mCi bak. karıştı kafaın. Hep senin yiizi.in­ den ... Ha, tamam hat ırladım. Bak dinle: -Evet d i n l i yorum. - H a n i bir zamanlar sen bir şeyler söylemiştin ya? Hatırladın m ı ? -Şu anda hatırlıyamadını. Ne söylemiştim? -Hoppala! ! . Yahu sen d e her şeyi unutur oldun. Hani şu ilfıçlar, var ya? -Evet var. Ne o l m u ş ilaçlara? -Canım pencerenin önüne koy, diyen sen değil misin? -Evet.. evet Ş i m d i hatırladım. Bundan b i r miiddet önce idi. Hatta birkaç yıl önce idi. Koca A T S l Z " ı m heniiz Bostanc ı ' y a taşınmamıştı. Otuz yıl ömriinii verdiği Maltepe'dcki evinde oturuyordu. Her zaman olduğu gibi, karş ı l ı k l ı oturmuş çene çalıyor, bir yandan da çay içiyoruz. O ' n u n değimiyle "Devleti idare ediyoruz". B i r ara, gözUm kitap dolabınm öniindeki ilaç lara takıldı. Bakt ığımı göriince benim b i r şey söylememe fırsat vermeden eliyle ilaçlan işaret ederek, iiziintlilU bir ifadeyle konuşmağa başladı: -Ya, dedi. Ne kadar fazla değil mi? V e devam etti: -Su baştakilerden i k i s i uyku için. Bazı geceler uykum kaçıyor. O zııman ikişer ikişer alıyorum. Çok değil m i ? -Hem d e pek ç o k ! -Bazen a z b i l e geliyor. D a h a d a çok a l d ı g ı m oluyor. Uyuyamazsan ne yaparsın. Şu öndeki k u t u l ardakini d e çarpın t ı başlayınca yutuyorum. S u uçtakiler d e a k ı l i ç i n . yorulunca

alıyorum.

Bunların

bir

kısmı

da

yukarıda.

Görüyorsun

ya. senin

anlıyacağın i l a ç l a yaşıyorum. Eğer bu d a yaşamaksa! Gecen gece çarpıntı tuttu. Cebinden çıkardığı bir tiipi.i göstererek: -Hemen bundan yuttum. -Böyle zamanlarda bana telefon ediver. -Ooolı .. sen gelinceye kadaar .. Sohbetimizin konusu hastalığa döknlnnce odanın havası birden değişti. içtiğimiz çayın da lezzeti kaybo l d u . O da kederlenmişti. Sevimli yiizi.i pembeliğini kaybetmiş. gözleri donuklaşmıştı. Biraz önceki hali k almamıştı. Şakacı, niikteli ve hayat d o l u

K o c a A TSlZ b i r a n d a değişmişti s a n k i . Çaylarımız buz gibi o l m u ş t u . T a d ı d a kay­ bolmuştu. Halbuki çoğu zaman, i ç t iğimiz çayın ölçiisiinii unuturduk. Ben perhizi ffüln unutur. demliğin d i b i n i buluncaya kadar yudumlardık. B u l u nduğumuz yerin havası iyice ağırlaşmıştı. Bu kasvet l i havayı dağıtmak düşiincesiyle b i r şeyler yap­ mak i.�tiyordum. Birden ııklıma bir şey geldi: - 0 halde beni d i n l e : dedim. Şu dolabın öniine asker gibi d i z i l m i ş ilaçlar var ya?


19

T[llh:(,:f;l ,UliN i'Al .E11!İ N l>EN AT�ll.

Sevg ili A T S I Z ' ın ı ı n o andaki h ii l ini h i ç umıtıııanı. G ü z lerini kı rpmadan, merakla heni d i n liyordu: ben devanı ect im: -İşte onların hepsini toplayıp. Azra i l ' i n görebileceği bir yere k oymalı. Mesela: Bence ş u pencerenin önü hiç de fena değ.il. Eğ.er ilaçlar oraya d i z i l i rse. Azrail denen o uğursuz ÖIHm Meleği bunları elbet görür. görünce d e içeri giremez. Sen de b u sayede odanda rahatça oturur. keyfine bakars ı n . Eğer Azrail b u o y u numuzu yutarsa. ölümden k urtuldun demektir. O ' n u n bir şey söylemesine meydan vermeden konuşıııaıııı n ok t aladım: - N a s ı l . beğen din mi bu a k l ı ? B i r d e baktım gülümsi"ıyordu. Yüzünü karartan bulut lar d a tamamıyla kaybol­ muştu. O neşeli. şen ve hayat dolu A TSIZ'ı yeniden kazan m ı ş t ı n ı . Ben d e çok se­ v i n ç l i i d i m . B u şekildeki konuşmanı onu son derece memnun etmişti. Hala gülüyor­ du. G ü l dükçe d e yanaklarındaki pembelikler artıyordu. A i r yandan d a konuşıı ıağ.a çalışıyordu: -Hay A l lah. nereden de aklına geldi? din? Sen "Konıik sel bir şahsiyetsin'·.

Niçin bunu bana daha önceden söyleme­

Dur, biraz sonra bu işe el atarım. sen h i ç tasa

etme. H ii ta glilmesi devam ediyordu. Sözlerimi hatırladıkça yeniden güliiyordu. O kadar ki, gözünden akan yaşları tutamıyordu. Aı11k ondan sonra ne zaman hatırını soracak olsam. h e m e n gülmeğe başlar. - İ y i y i m . iyiyim der di. Merak etme. dediklerini yapıyorum . Ve arkasından i l ii v e etti; - İ lahi izzeı, sen ne komik adamsın .. Sözlerini hatırladıkça gil liiyorı ını. Nereden d e gelir aklına bunlar? .. :j: * *

S o n dakikaları nda başında bulunamadını. ne yazık' B u n a çok iiz�iiniim . . . Her şeyden habersiz bayram tebriği göndemıeğe hazırlanıyordum. Y o l l a d ı m d a ... Acaba o sırada başucunda bulunabilseydim bana ne derdi? .. -''Sorına İ zzet. söylediklerini h i ç aksatmadan yapıyordum. Hiç i h m a l etmiyor­ dum. A ma bir ara ne oldu. nasıl oldu. ben de anlayamadım. Airden bina sallanır gibi o l d u . Kapılar, pencereler yerlerindrn oynadı. Camlar k ı r ı l d ı . şişeler ve biitlin ilaç kut uları yerlere d e vrildi. Gök gürlemesine benzer korkunç sesler duyuyord um: "VADE T A M A M ! ' .diyordu'· ıııu derdi? Yoksa boynunu bükerek. sakin ve mazlum bir teslim iyet içinde: - - · • ü z lilme� N e yapalım. T A N R l ' n ı n ··GEL'' BUYRUG U ! ! . . ''ımı, derdi'?. . . Hayatı boyunca blitiin mücadeleleri, çelik gibi sağlam v e serı iradesiyle göğüsle­ yen KOCA

ATSIZ, Azrn i l "e y e n i l d i ! . . .

N e d e n i r ! Enır-i ilahi! H e y gidi K o c a ATSIZ. B i r ömür boyu sana koca . . koca ... dedim; kocamadın. kn­ cata nıadıın ve kocamadan da uçup gittin. Ölecek insan değildin. ama . . . O ' n u iki şey yık t ı : Y A L M Z L I K ve K A R D E Ş Ö L Ü M Ü ! Evet, e v l i v e iki çocuk babasıydı . . . Fakat y i n e yal nızdı. Ç o k sevdiği kardeşi ve mücadele arkadaşı. 1 locam N e_i deı SANÇAR 'ın an i ve vakitsiz ölümüne dayanamadı. "EN İ Y İ S A V A Ş A N T Ü M E N İ N İ K A YBETTİ''

ve

yık ı l d ı . İ k i kardeş. birbirlerini tamamlayan iki dev şahsiyet l i . Bizler. A T S I Z - S A N Ç A R i k i lisinin kmduğu "Ck ol"den y etiştik. Orada eğ.itildik. orada öğütüldi"ı k ve bir pota içinde eritildik. Ve bir ruh olup yurt s a t h ın a yayıldık. Bu gün hepimizde onlardan miras kalan pek çok şey vardır. A ına. h e pimizi toplasalar bir A TSlZ o l a b i lir miyiz? Bilnıiyorı ı n ı . Her halde bunun cev�bıııı vermek bize düş-


REFET h'.Onf Kl.f;

-

CENGİZ \'A V.·\N

mez. Bırakalım tarilıe ... Y alnız b i r sayfasına ömrümli vakfettiğim büyilk ve mukad­ des TÜRK T A R i H i vers i n . Bu büyük iki insan Türklük için yaşadılar. onun i ç i n savaştılar v e o n u n yolunda can verdiler. Büyük ve muazzam Türklük dilnyası onlar­ dan daha pek çok şeyler bekliyordu. Nür içinde yatsınlar. Yeriniz Cennet olsun aziz şehitler! Ülkünüz. ,iilkilmüzdür. Bıraktığınız yerden devam edecek ve kıyamete kadar sürecektir. * * *

Bugün davanın siyasi yönü. kalleşçe reva görülen bütün saldırı. görünür ve gö­ rünmez baskılara rağmen, TÜRKEŞ tarafından büyük bir cesaret ve dirayetle yürü­ tülmektedir. O'nunla birlikte Türkçülük mücadelesine baş koyanların ve onu yürüt­ meğe kararlı olanların Tanrı yardımcısı olsun.

TENGRİ T Ü R K ' Ü A B U RATUCAY Atsız., ülküdaşlarının y e n i doğan çocuklarıyla yakından ilgilenirdi. Onların adl:ı­ r ın ı deftere kaydederdi. Böylece her ailenin çocuklarının adları v e doğdukları tarih Atsız'ı n delterinde toplan ırdı. İleride bu çocuklar da büyüyüp evlendikleri zaman. onların da çocukları deftere yazılırdı. Yeni doğan çocuklara ad takına işi de A t s ız'ın ilgisini çekerd i . Çocuklarına hangi adı vereceklerini soranlara daima öz Türkçe ad koymalarını tavsiye ederdi. Atsız. isteyen her ülküdaşa ad listeleri vermiştir. Bu konuda zahmetten hiç kaçınmazd ı .

Atsız'ın verdiği listelerden ikisini aşağıda basıyoruz: Azizim Faik Beğ, rFaik Ersavaş ' a yazılmıştır.] Erkek isimleri Bozkurt'ta hazır. Buradakilerden. yanında

(x) işareti olanlar erkek

adı olarak da k u l l a n ı l ı r . Selamlar. Tanrı Türkü Korusun.

ATSIZ Türkçe Kı z A d la rı B i l ge x

Ay x

Bige (hanım)

Ayçiçek Aydoğdu Aydın

Çiçek

x

x

Aykuı (ay+kut)

x

Çolpan (bir yıldız) Deııiz

x

Ayyanık Cay+yanık)

Esen (sağlam) x

Yanık ı ş ı k demektir. ikisi

Esi n (rüzgar)

Birden mehtap anlamına gelir

Erdem (fa:1.ilet)

Ayzıt (güzellik v e namus mabudesi)

Erden ( i ri inci)

Alageyik

Gönül

Alını la

Gün

Arslan x

Güneş

Alım

Bozkurt x Burln Başak Buğday

x

Gökçe (güzel) Gökçen

(güze l )

Gündoğdu Günyaruk

Börü x

Güler x

x

Gümüş

x

x


21 K:ıtun (imparatoriçe)

Iş ıl ay

K u r lu x

Tanrıvermiş

K o n ç uy

x

( Prenses )

x

T u r un c a n

Karaca x

Terken [kr a l i ç e )

P a rs x

Tolun (ayın on beşi)

S ı r ma

Tolun ay

S e v gi

İnci

S e v i m.; x

Yapn.ık

Sevim

Y� rkın ( ş i m ş e k )

Sevi ndik

Yıldız Ü l k e r ( b i r yıldız)

S u n a (güzel b i r kuş) Selçik ( çığ )

x

Ülkü

x

U m a y ( ş e f k a t m a b u de s i )

Selcen Işık Işıl

(Bu da başka b i r ü l küdaşa verdiği liste) TÜRK ADLARI Ay

Akgül

E r dem

Giik Budak

Ay ç i çe k

B o zku r t

Erden

B a tur

Ay d oğdu

Burl a

E lde m

Bağa

Ay dı n

B aşak

Ezl!eııe

Aykut

Börü

E�ine Gü n, : u r

B u l u .,:

Ayyaruk

Buğd a y

Buğra

G ün se l i

A lp

Gök

Ayzıl

B i l ge

Er dener

Gü lse li

Alageyik

B i ge

Erdoğa n

G ü l ko n ç u

Bumin

Gülgün

A ! ı nı l a A rs l a n

A l ka

E vi n Erol

A l t ın

Baz Kağan

Engin

Gü ld en

Akçakoca

Bağa Tarbn

Giinül

G ül d e nu r

Ayhanım

B o y la

Gün

G ü r h ( iz

Arık Buka

Bul uç

Güneş

Ç ulu k

Gülay

Ay seli

Baransel

Gük � e

Cen k ş i

Ats ı z

Bulut

Gükçen

Kallın

Alp

Çiçek

Gündoğdu

Çolpan

Glinyaruk

Atilla Ak A ta Ak Timur

K utl u

Ko n«UY

D e niz

Güler

Karaca

Çulukagan

GümOş

K ut alınış

A l de m i r

Çengşi

Gürçay

Kıra ç Ata

Ay kurt

Ç a l k ar a

Gün deş

K ad ı r Bağa

Ak bay

Cenim

Gün a y

Kağan

At as ü

Ç el i k

Gök tuğ

K ı z ıl

Aktan

D e mi r

Gür Türk

Klirşad

A lpay

Demir A l p

Giik A l p

K u t l u k Şad

Gülpınar

Kutas

Ak bulak

Di l e k

Akbuka

D il

Günen. li

Akbudak

E se n

Gi1kbudak

Karaaslaıı

Ayh a n

Esin

G l!:l! e n

Kutluk Teğin

K u da y


l�Ef' f.T KÜRi 'I K Lfı

22

-

CENGİZ. YA VAN

Kunı

Selcan

Yıldız

Özd i l

K ıtay

Sıryabgu

Ülker

Ogün

Kara Budağ

Işık

Ülkü

Yamtar

K u n ı Sengün

Işı !

Umay

J3uka B a t u r

K a ra B u k a

fşılay

Orhan

Han Türe

Kara Pars

inci

Urungu

Orhun

Ersegün

İlteriş

Umurbey

Özalp

Kür Şad

T anrıverıniş

Otsukarcı

Özkan

Kara Budak

Tunıncan

Y u m ru

Okan

Kırdar

Terken

Örpen

Yavuz

Kaya

Tolun

Sırhateğin

Tcımırhan

Kılıç

Tolunay

Sengün

Levent

Kurdo ğlu

Tim ur

Oğuz

Özden

Kutsan

Timurtaş

Uısarkam

Tanyol Türkmen

K a ralekin

Taçaın

Sa yııı

Pa rs

Tonyukuk

Pınar

Efe U ğ ur

S ı r ına

Tungyabgu

Y ula

Polat

Sevgi

Tungrasem

Tunga

Ön han

Sevinç

Tuluhan

Alper

Özler

Sevim

Togay

Uluç

Yüksel

Unıııg.u

Yücel

Sevindik

Toktoğan

Suna

Yaprak

Unıngu Şad

Nnyan

Selçik

Yarkın

Ö:ı:demir

Cehe

/Vejtleı Smu;ar'm Ölümümleıı Sonra Al.uz'm İzzet Yoltıltm 'a Yaztlığı Mektup: 2 Mart 1975, Pazar

Aziz kardeşim İzzet. O içten ve insanın i ç i n i burkan mektubunu a l d ı m . Gerçek bu: Türkçü cephe en i­ yi savaşan tümenini kaybetti ve sars ı l d ı . Ama düzelecek ve savaşa devam edeceğiz. Kederimizi yenerek sonuna kadar mücadeleye devam edeceğiz. Senin heyecan ı n ı , nasıl üzrı ldüğünU biliyorum. K endini topla. Topla ki mücade­ lemiz sürsün. Mart sayısı N ı:: jdet için ç ı kacak ve tabii gecikecek. Selamlar. Gözlerinden öpe­ rim. Hocahanıın 'a hürmetler. Babur'a başarı dilekleri.

Tanrı Türk'ü Korusun. A TSTZ


TfRl\:ÇfLEld,,; h:.-\1.BIİ'.\l>l-:N ..\TSIZ

2:\

A TSIZ,ÖLÜRKEN DE BÜYÜKTÜ Refet KÖRÜKLÜ

Atsız, Türk'ün Türk olarak sahneye çıkıığı günden bu güne kadar geçen dört bin y ı l l ı k tarihini bir ömürle t e msil edebilen, bu temsil görevini yaparken de şahsi hiçbir çıkar düşünmeksizin, bu uğurda h e r türlü cefayı çeken ve inandığı davasına en ufak b i r leke düşürmeyen, ırkımızın imbikten çekilmiş ÖZ cevheri ve muhteşem abidesi idi. Bu eşsiz insanın büyüklüğü d e buradan gelir. Kendisinin; "Türk. bir vazife için yaratı l m ı ş ; o vazife, kıl.inat Türkleştiği zaman biter" ve "Yüzde yüz Türk ol duğun gün cihan senindir•'· dediği gibi. Türk'ün vazife için yaratıldığına v e yüzde yli7. Türk olduğu gün c ih a n ın b izim olacağına blitiln kalbiyle iman etmiş ve bu inançla yaşa­ m ı ş . bu uğurda nadir insanın tahammül edebileceği çileyi çekmiş, her musibeti, ırkına has metanetle karşılamış. çektiği çilelerden hiçbir zaman şikayetle bulunma­ dığı gibi, hiç kimseden de merhamet beklememiştir. Kiırtler' i n Kürtçülük faaliyetlerini. çıkarmakta olduğu Ötüken Dergisi'nde Türk M illeti'nin gözlerinin önüne serip, devleti idare eden yetkililerin nazarı dikkatini çekmesi suç sayılmış. B i r şairin dediği gibi: "Kendi e l i m l e yare kesip verdiğim kalem K endi ölüm fermanımı yazdı iptida." Derginin yazı işleri müdürü Mustafa Kayabe k ' l e birlikte Türk hakimince hapse mahküm e d i l m i ş t i . Kendisine reva görlllen bu haksızlığın düzeltilmesi hususunda bazı teşebbüslerde bulunacağımızı söylediğim zaman, kaşlarını çatarnk: ''Benim için böyle yapmanızı asla istemem, yaparsanız beni o zaman gllcendirir,kaybedersiniz'' demek suretiyle, ırkına has yürekliliği ne güzel ifade etmişti. Cezaevinden bana yazdığı bir mektubunda da. Cumhurbaşkanı nezdinde kendisi­ n i n affı hususunda yapılan teşebbCisler karşısında üzüntü duyduğunu. kimseden şahsı için merhamet beklemediğini ifade ediyor, hele Çetin Altan gibi malüm bir şahsın affı n ı esbab-ı ınucibe olarak gösterilerek, Cumhurbaşkanı'ndan kendisinin de atfodil­ ınesini isteyenlere kırıldığını, kızdığını, öyle bir şahsı affettiği için beni de affedecekse Cumhurbaşkanı'ndan böyle bir affı istemediğini belirtiyordu. Bu büyük insanı, ölümünden bir ay önce. İstanb u l' a gittiğim zaman telefonla a­ ramıştım. Pek ü7.gü ndiL "Kendisinde kanser olduğundan şliphelendikler ini. Çarşam­ ba günü hastahaneye gideceğini söylemiş, Perşembe günü gelirsen görOşürliz" de­ mişti. B u haber üzerine sanki dünya başıma y ı k ı l m ıştı. Merak ve çares izlik içerisin­ de kıvranırken. Çarşamba akşamı telefon çaldı. Hoca'nın tatlı sesi bana hayatımın en güzel müjdes i n i veriyordu: "Amca! Kanser falan değilmişim, raporum temiz çıkt ı " haberi üzerine dünyalar benim oldu. sevinçten ne söyleyeceğim i bilem iyordum. Fakat gözpınarlarım sevinç yaşlarıyla dolmuştu. Perşembe gi.inü kendisini ziyarete gittiğim zaman çocuklar gibi sevinçli i d i . Bu görUşmemizde:"Amca, bende kıınser· den şiiphe lendikleri zaman. hastalıktan değil de Türk Tari h i ' n i bitireıniyeceğ.imdeıı. Buğra'nın ( A l manya'da doktorasını yapmakta olan küçllk oğlu) Türkiye'ye dönüp


HF.FET h:ÖRfi h:Lf - n:,.. c ; i z ' ..\ \'.\:\

24

de asistan olduğunu görenı iyeceğimden. Mavi{i (Evlatlığı l<aniye ·den olma rnnımı Hakan) sevmeye doyaınıyacağımdan korkımıştuın."' diyordu. Ankara'ya dönmek üzere kendisine vedaya gittiğim zaman, "Amca. Tlirk Tarihi yılbaşında hazır. , diye müjde vermiş, ayrılırken de midemin rahats ızl ığın ı ve tedavi hususunda ilını alci olduğumu bildiği için tekrar tekrar. tedavimi yaplırmanıı ve biran evvel İ stanbul'a ta�ınıııanı ı istiyordu A r a l ı k a y ın ın onunda. Muzaffer Eriş B e ğ ' i n araba s ı y l a İ stıınbul'a ha reket ettik Arabada. iilkiidaşınıız F a ruk Çil ve e vd e ş i A d alet Hanını da vardı. Y o l boyunca konuşmaları mızın a ğı r l ı ğ ı n ı Atsız B e ğ v e TUrk çCı l ü k t eşkil ediyordu. A k ş a m üzeı·i saat onyedi sıraları n d a Bostancı'da. A t s ız B e ğ'in e vin i n oraday­ d ı k . Hoca ile y ar ı n görli�eceğ imiz için. Atsız B e ğ 'i tekı·ar tek raı· rahat sız etme­ y e l i m d i y e eve girmeci ik . B o s ı ancı'da arkadaşl arımdan a y rıl ı p , H eybeliada'ya ge çtim. Eve gelir gelmez. her zaman olduğu gibi telefonla J\ tsız B c ğ ' i a radı m Telefona Reşide Hoealı a nı m ç ı k t ı . Atsız B e ğ ' i n bu sabah ani olarak rahaıs11. ­ l a n d ı ğ ını. doktor l a r ın k e n d i sinde kroner yetmezliği b u l d u k l arın ı . oksijen v e ril­ d i ğ i n i söylediği zaman ne yapacağı m ı şaşı rmıştım. O saatl erde Bosıaııcı·ya vapur olmadığı i ç in sabahı beklemekten başka çarem yoktu. Ertesi günü Muwffer Eriş Beğ'le buluşaıuk Atsız Beğ'e gittik. Çektiği ızdırabı bize belli etmeden neş·eıi görlirııııeye çalışarak hal-hatır sordu. Mide tedavime bayram enesi başlayacağımı söylediğim z.ıman. "Amca neden ihmalkarsın. tedavinin bayram öncesi. bayram e11esi olur mu?" deyince: "Üzülmeyin ben işin kolayını buldum. Kalı T<11r sus·a. Bursa'ya. kalı Ankara'ya. İstaııbul'a geçerek adres değiştiriyorum, Azrail de beni bulamı­ yor" deyince gülerek. "Hay Allah iyiliğini versin" dedi. O sıı-dd a Reşide Hocalıanııııı yanı­ mıza geldi. ·'Nihal Ağabey sizin konuşmamanız lazım. doktorlar yasakladılar biliyorsunuz'· dedi. Atsız Beğ. Reşide Hocahanım'a tebessüm ederek başını sallıyordu. Muzaffer Eriş Beğ: ''Amca sen hiç konuşma. bizler konuşa lım. anlatalım" diyordu Bizler birşeyler anlattıkça o. ızdırabını bizlerden gizleyerek tebessüm etmeye çalı�ıyor­ du. ''Doktor getirelim mi? diye sorduğumuz zaman; "Doktor saat on altıda gdeı:ek. llızliın yok'' demişti. Bir ara ızdırabı artmış olacak ki. sol elini göğsüne bastırarak bizlere: ·•sen yarına çıkmanı'' diyordu. Atsız Beğ. başında bulunduğumuz s[irece d ilinden Allah kelamını di'ışiirnıemiştir. R ahatsızlığı için de; " İ nşallah bu dert kroner yetmezliği değil de enfarktl'ıstlir. Allah'tan hayırlısı" temennisinde bulunuyordu. Atsız Beğ'le evvelki görüşmelerimizde, "Hocam. size daima dua ediyorum" de­ diğim zaman. "Amca, dozunu biraz arttır" derdi. Ben, Atsız Beğ'in bu son anlarında dua okurken, Anıca dozunu biraı. arttır. der gibi yüzüme tebessümle bakıyordu.

Aksilikler birbirini takip ediyor:

A t sız B e ğ'in ızdır abıııı hafi l"lctnıek ıçın bir iğne yapılması icabetti. İ ğneci b u l u n d u ; ancak i ğneci, enjektrırlinli bir hastasında bırakmış. Muzaffer Eriş Beğ enjektör a l ı p g e l d i; fakat eczane i ğnesini vermeyi unutmuş. Tekrar gid i p i ğ n e sini a l ı p getirdi. İ ğne yapılınca. Atsız Beğ biraz rahat ladı. Atsız Beğ. biz ge lmeden önce evlatlığı Kaniye'yi postahaneye göndeııniş. Kaniye postalıaneden dönünce. "Almanya'dan mektup var ını? diye sordu. Kaniye mekwp yok deyince. ··sen Buğra'ya yiımi glin önce mektup yazarak. bende kanser olduğundan şüp­ . helendiklerini yazmıştım. neden ınektubunıa cevap vernıezki'1 . derken. çok üzgün ve �;inirli iui. Belki eline geçmemiştir. diye teselliye çalıştık.


Büyük bir ü m i t l e gelmesini beklediğimiz doktor. bir saat rötarla. saat 1 T de gele­ b i l d i . Doktor. elektrosunu a l ı rken şerit b i t t i . Onun şerit b u l u p gelmesine kadar b i r ya rını saat d a h a geçti. Doktor. elek trosunu aldıktan sonra ta nsiyonunu ö l ç t ü . IJoktll­ nırı yüzüne bakarak "Doktor tansiyon kaç?" diye �ordu. Doktor dllku1. de�,ince:" O u . bal g i b i enfarktüs'· dedi Doktor clektroyu okurken. A tsız Beğ' i n son netes ini vermek üzere olduğunun fürkında bile olamadık. Hatta o sırada. talebelerinden Yüksek Mühen­ dis Adnan Best:n de gelmişti ve ona; "Hoş geldin Adnan·· demişti. O anda Atsız lkğ'in bakışları sabitleşmeye başlamıştı. Doktor göğsüne

ımsaj

yaptı. Yaptı fakat na lile. Bu

büyük insan.çektiği ızdırabı ve öleceğini etrafındaki ins;ınlara. doktora

d a h i hisseı­

tirıneden aramızdan ebediyen a y rılm ıştı. Atsız Beğ, ilk krizden sonra biraz kendisine gelince. Reşide l focahaııırn'a: Zeki.ye (Sofuoğlu'na), Muzaffer'e (Eriş) ve bana ölüm haberini bildirınemes i n i . gazetelere ilan vermemesini, ölümünü hiç kimseye duyuıınaınasını, mezar lığın bir köşes ine sessiz sed<ı­ sız defuettim1esini vasiyet etmiş. Reşide

1 locahan ı nı ; -'Nihal Ağabey A l l a h gecinden

versin. Daha yapacak çok işlerin var. Eğer öyle bir hiil olursa seni. Nejdet' in yanında yer bulursam oraya gömdiirmenıe müsaade et. Zira her ikinizi

ziyaı"t:t etmem kolay olur"

teklifini o l u m l u karşılamış. Şifahi vasiyetinin diğer kısımla rını değiştirmemiş. Bu büyük örnek insanın ölüınli. ölümünden önceki vasiyeti, Bozkurt'un ölümüne nt· kadar benzemektedir. Rahmetli: Bozkurt gibi yaşadı. Bozkurt gibi öldü. M u z affer Eriş Beğ'le bütlin vebali üzerimize alarak, b u e m s a l s i z ülkü a d a m ı ­ n ı n ö l ü m h aberini e v l ü t l a rıııa. sevdiklerine v e ü l k ü d a ş l a r ı n a i l e t t i k . Yalnız, y;ızıına son vermeden önce Reşide Hocahaııı m ' ııı. A t sı z Beğ' i n rahatsızlığı anında ve doktor temini hususunda hastahaneye gitmek suretiy le gösterdiği teragate işaret etmeden geçemeyeceğim. Zi-ı.ı Reşide Hocaha nını 'ı yakinen tanıyanlar çok iyi

bilirlerki. kendisi için yapılması mümkün olmayacak şeyleri yaparak. insan üstli metanet gösternıişıir. Tanrı onun da yardımcısı olsun. Ulu T a nr ı ' n ı ıı rahmeti Tanrı Ti.irk'U Korusun.

Hocanıız'ın üzerine olsun.


IH c l'ET KÖl�fiJ.:Lf!

26

-

CF.NGİZ \".·\V..\i'\

TANRIDAG l'NDA B i TER -Büyük Türkçü AWz Bef:'i11 llZİZ r11/11111llCilmm Türk Yllpmllklı ırfı1111111

vtt1)f'c.'.�İ.

Giikkııbbeden seslenir snyıımıızıın efesi. Ölürken de /ıı'iyiiktı'i11 yiit.ii11de lmwr Vllrılı.

Tı"irkçı'ili(�e çllf:rmr, Türk oltmfar duycırılı. Bir 1111r gibi ı/ökiildiiı1 yüce Kürşml'lll bir girdiniz Mete

Tcmrultıf:ı'mı

Hem

otll{,'tntı.

Bir yüce e.fw111esi11, .m11 aıılt111 ok def:il, Irkımız Vllr oldukçll Kürşlltl, At!>nyok def:il. Ötüke11 erenleri bir gü11 birleşecekler. Şimşek llllurnmzki kttlllllr eşecek/er. Boz h11/t1111k

.rn

gibi hulllmp dıırııldııkçll ,

iilkiimiiz yücelecek kiislere vııruldııkça,.

Burçltırdmı inmeyecek ırkm1111 htıyrcıf:ı.,·111, Giim1/lerde llŞılmllzyüce Tu11rultıf:ı '.m1, Hükmedecek .�oyımmz şerefle yıltlmı, llYll Tl111rt .veni Çll{:mlı o yüce k11r11ltllyll. . . Rufıltırı Ttmrultıf:'ll .�e.uiz kllvuşunltırcı lrkımızıfc111 selam 11tt r erce v11r11şc111ltırcı. Rir yol mrltıt ILizıllll özden SllVllş11mzı Bir gü11 bizde dllyllrtZ Altlly 'll hllşımnı.. . O erce .mvllşmltı Kürşmf'ı imremlirdi11 Ordu/cır klldllr güçlü .wtVllŞtll mlnz. ertli11. Pervllll yoktu ci/uuulmı, kılıcm klllemimli, Kwl iller firdiikçe .�e11 bir hllşkll giilerdi11 .. Bu ci/rmuı hil.vi11/er ct111 mltıkla gelmişiz. Bozkurt iincle olı1 11cıı kendimizi bilmişiz

Bllymk 11eılir bilmezken kiJroltm şu cilum Biz Tllnrultıf:'dcm kopup, hu hllymkltı gelmişiz . . • Refet KÖ RÜ KL Ü


27

TÜRKÇÜLÜK HAYAL DEGiL -3 Mt1yı... 'm 2 9 ucu yıldüniimiittcle Muhterem /locam Aıwz llej:! 'e .\'1�11gılanmla­ O gün KÜR ŞAD tfirilmi�, buyruk l'eren AtH7. 'clı O imu,;lı çeriler Bozkttrt, fakat tu/.\mlt. .. O yij:!itc�e çaj:!rıyu giinüllii katıldılar, i�ııle.'iine bir lmıt;la ileri atıltlılar. Atılışm lı ecle.fi fazılı yok etmekti,

Parola.\t: Atılıp geriye tlii11memekti. . K ı i r Şml'fa çeri/eri o gün yere indiler, Şelıitler ve ga1iler ;:ii11üfile11 .W.'Vimliler.. Ülkü Türk 'ii yüceltir, Ttmrı'.ı•a yaklaştmr, Çaj:!iarı çi{:neterek yeni çaj:!lcır aştmr, "Tiirkçiiliik furya/" diyen .�oy.mw gülmek gerek, Ülkü gii11lil temizler ve alm aklaşımr. . Türlct;üli"ik tıayal clej:!il, gerçej:!in ta kemfüi, Türkçü Türk, hu toprcıj:!m sahihi, efen disi. Türk hirlij:!i uj:!rıtmı gel yij:!idim, iilelim, Dünyada yaşar gibi, biz alırette giilelim.. Bu topraf,rm lwrcmı kanla tekrar kara/mı, Tuı.wıl• karclaşmıızm yaru.\·ım .mra/1111. • Göreııimiz bitmeden gfller.\·ek biz ıu,;mağa, Yüce Tmm lwtma lumgi yüzle ııarcı/1111? Erişilmez hım,:lartı tuj:!lar ılikilmetlikt;e. Vatmım i...teclij:!i kanlar ılökiilmetlikt;e, O şefı itler ymmıtla yokfttr bizim için yer, Tmm'clan ii11ce, onlar bili sorguya çeker! O e.'iki Tiirk, gün gelip böyle mi olttcal•tı'! Körpecik giinüllere n{fak mı clolcu�aktı? Genç Türk! Dtwrmı, o e.'iki t;ağlarmı lwtır/11, O çaj:!larclaki ru/11111 giine�ten hile aktı. • Dtıraklama çocuj:!ımı, balilp ela genç yaŞIJI((, Dm1ra11 ı•e .'iemle katıi Tiirkt;iiliik .rnl'tışma.. llazırltm, atım gibi cilımıa ltiikmetmeye, Ve kumz çamçaj:!mı şiilencle ılik başımı.. Ey genç! Flit; ımttfma ki Oj:!uz ilan torı111u.rn11,. Bu gerçej:!e imm ki yiicelt.�in u11i u.rn n! Tek immt; Tiirkçüliiktiir, gerisi uyılttrtıwlwr, Biz birlik olalmı/ii: "Tmm Tiirk 'ii Korımm! " REFET KÖRÜKLÜ


REH:T KÜROKı.. f

2!!

-

CE NGİZ \'ı\ V . \N

Öt/iken Dergisi'nin 1973 l'tllıyıs Aymm 113 ünL·ü Sllyıs111tlll.

Atsız Yabgu Katında Dokuzlama Gök yeleli Bolluırtlar, kutlu ülkii erleri! At.uz Yctbg11 ii11iimle dfzleyi11 ,Vllğ1Zyeri! Öçhin yı/1111 .<>ılzclüğü temiz ıluru bir pmllr, Ya Üçok't11r ya Bnzok, o da b�Jerden biri, Uçup gitti Ce1111et'e, /ilik Yctlttvllç klltmll, Ordan özge me11ıil y ok ne ileri ıw geri. ,

Giclişi birfirnini11 burdlln giiçllşü değil, Sa11ki Hıtlly Ü.'itü11e Ta11r1kt11'ım .ft?feri...

Kllldtrtlık dokuz tuğu tam lıede/e yönelttik, Tlllllk olmn yılclız/ctr, bu Arcılık gökleri! lig"r ileyürüyen �·u tümenler tmımclur... Bilekler klltı pulllt, pençereler iri irL. Ncirtt.tı J'llnkıllllllr l1tilli kllrşı dllğlllrtlll, Sıyrd·kılıç, tliirt 1111/ll, bu Çiçi'ni11 llskeri... O bir

Urlll lımıu.tı Türk illeri ü.ftünde, DllllCI bin yıl .tol111ıur göğü.dere/en içeri. Gi>k yeleli Boıktırtlar, k11tl11 ülkü erleri ! Yllbgu i;nü11de diı/eyi11 ytığızyeri!

A/JIZ

DİLAVER CEBECİ


Tfil�KÇÜL[l�İN KALEMİN OEN ATSli:'.

KAYBEDİLEN BİR DOSTUN ARKASINDAN E l l i y ı l ı aşan bir dostluk ve arkadaşlığın bir anda s önüp kayboluvermesi insanı ne kadar sarstığını herhalde hepimiz çok iyi bil iriz. Arkadaşım A l i Kemal Meram'la, O'nun naaşını Osmanağa Camii'nde görüp, ba­ şında saygı ile nöbet tutuğumuz zaman. O'nu seven gençler bu iki yaşlı kişiyi merak edip. bir hayli süzmüşlerdi. Aiz, 1 92 7 - 1 9 2 8 yıllarında Türkocağı'ndan eksik olmayan ve orada Hamdullah Suphi Tanrıöver, Yusu f Ak çura. Ağaoğlu Ahmet gibi Türkçü bliyüklerin konferans ve derslerinde yetişen kişilerdik. Sonra h epimiz rahmetli Muharrem Fevzi Togay 'ın kurduğu, tamamen kültüre dayalı bir dernek olan Turan Cemiyeti'nde toplanmıştık. Aıtık ayrılmaz birer dosttuk. Rahmetli Tevfik İleri, Adnan Ötügen, Dr. Zeki, Fuat U l u ç i l e sık sık buluşur, bazan Sultanahmet'teki Y eni Kafkasya İdarehanesi'ne gi­ der, orada Resülzade Mehmet Emin. Mirza Aala, Sadık Aran. Caferoğlu Ahmet gibi Türkçüler'in konferanslarını dinler. 29 M ayıs'da Azerbayc a n' ı ıı İ stiklal Gününü kutlardık. Y i n e çok kez, b i r t op l u l u k halinde Sul tanahmet civarındaki Buhara Tekke­ s i ' n e gider, orada Buhara C u m h urbaşkanı Osman K ocaoğlu, Zeki V e l i d i , Ç okay oğlu Mustafa. Ayaz İshaki. Sadri Maksu d i ' n i n k o n u ş m alarında b u l u n u r , Buhara p i l a v ı yer, Türk! üğlln y a r ı n ı n ı n a y d ı n l ı ğ ı n ı h a y a l ederdik. Ç o k k e z d e K ı r ı m G e n ç l e r B i r l i ğ i ' n d e toplanır, rahmetli Cafer S e y i t A h m e ı ' i n K ı r ı m v e Gaspır alı İ s m a i l B e y ' i n T ü r k l i.lk v e geleceği hakkındaki e t ü dl e r i n i öğrenmiş olurduk. Her genç gibi b e n ve Fuat U l u ç , o yaşlarda şiire hevesliydik. Toplantılarda bu bliyüklerin bize ş i i r okutması bir görev halini almıştı. Ben, sonradan Sadık Ara'nın Finlandiya'da yayınladığı Yeni Turan Gazetesi'nde yer verd iği Ergenekon. Haydi Kızılelma'ya, Turan Kızı gibi şiirlerimi o etkiyle yazmıştım.

Bu yer Cennet'tir bilin Burda kızıl bir elin Dolaşmasına artık Razı olmaym gelin! ...

Yanar hasretten içim İ çerim gurbet elde Kül ol du kç a sevincim

N e yan mış bir ocağı Ne yanmam ış bucağı Boş açılmış kucağı Haydi kızıl elnıaya

Haydi kızıl elmaya Haydi kızıl elmaya Bu gün ateş ''eriyor Kızıl bir el Asya'ya

Bu şiirlerin toplantılarda okunuşu Nihal'in bizimle arkadaş olmasının en biiyük etkeni olmuştu. Öze l l i k l e O'nun sevdiği b i r şiirim ise, benim bugün pek az mısrası hafızamda kalan Turan Kızı ' ydı.


l�HET KÖllfıı-:Lfl _ CENGİZ \'AVAN

30

Geçen günüm

Turan k ı z ı . Turan k ı z ı Tu ran'ın bak cı k y ı l d ı z ı

B i l k i ölüm

Istırap ağ

Ölümden de

Sanki ruhumda

Ölü gönlüın

Aıeş bağ. Nihal de bu toplantılarda yazd ığı ş i i rleri okumaya başlamıştı. Sonra O, Edebiyat Fakültesi Türkoloji Enstitüsü'nde Köprülüzad e ' n i n , rahmetli dostum Akdes Nimet Kura t' la beraber asistan ı olmuştu. Bundan yara rlanmayı düşünerek. aramızda topla­ dığı m ız para ile i l k Adsız Derg i s i ' n i çıkarma kararını, buglin İ stanbul Ü niversite­ s i ' n i n Beyazıt'taki kapısı yanında bulunan küçllık binada kararlaşıırmıştık. Rahmetli Köprülüzade Fuat Bey de N i h a l ' e takılarak: "Haydi baka l ı m sen de birgün patron olursun! . . . " diye ta kılmıştı. Ama neye yarar ki Nihal 'de patron olacak yapı yoktu. O: ilme, ülkesine. m i l liyetine bağlı. aşık bir insandı. Eğer politikanın girdabına düşme­ miş olsaydı, muhakkak ki Türk Tarihi ondan çok şey kazanacak ve dLınya ça pında bir Türkoloğ bize ve gençliğe ışık tutacaktı. Rahmetli R ı7a Nur o günlerde bize Tanrıdağ ı ' n ı çıkarma görevini vermişti. Be­ n i m İ stan bul'daıı uzaklaşmanı sebebiyle bu yük, yalnızca onun omuzlarına yüklendi. İ kinci Dünya Savaşı 'nın sonundaki olaylar ne yazık k i hayat ı n ı n en kölii devresi­ ne rastlar. Eğer böyle badirelerle karşılaşmasaydı. belki de ömrü bu kadar kısa ve bu kadar bir köşeye çekilip yalnız yaşamasına sebep olmayacaktı. O ' n u n ta rihimize tutuğu ışık; yine, rahmetli dostum Remzi Oğuz Arık'ın dediği gibi: " N i hal kaderin darbesini yemeseydi, muhakkak k i , Türk Tarihinin i l i m alanında c\bideleşmiş bir rüknü ol urdu" derdi.

1 953 yılı idi sanırım, Ankara'ya gelmişti. Tevfik İ leri M i l l i Eğitim Bakan ı ' y d ı .

Ondan i z i n alarak Atatürk Lisesi konferans salonunda Türk Tarihi hakkında b i r konferans vermiştik. Sonra d a t ü m arkadaşlar Söğütözü ' n e giderek orada Buhara pilavı yemiş. şölenler düz enlemiştik. B i r aıttırınayı da, bugün avukat l ı k yapan öğ­ rencim Muzaffer Özdağ almış ve karınca kararınca N i h a l ' e yardımda bulunmuştuk. Yarım yüzyılı a şkın a nıları. yetmiş y ı l l ı k bir kafadan satırlara dökmek kolay ol­ muyor. Unutulmaması gereken büyükleri anmak suretiyle, vefa denen Tanrı ' n ı n insanlara bahşettiği b u büyük duyguyu körletnıemek gerekir. N i h a l ' i n öll"ım y ı l larını dilerim k i gençlerimiz; Türk Tarihi'nin. Türk M i l liyetç i l i ğ i ' n i n gelişmesi, yaşamcısı ve AtatürkçOlüğün. Türkiye Cumhuriyeti'nde temel olması için unutup bir yana atmama lıdır. Vefa; geleceğe büyük yaratmakta önemli bir rol oynar. Nihal. sen u n u t u lmayacaks ı n ! Eserlerini, yetiştirdiğin gençler yaşatacaktır.

İlı.wm ILGA R

HOYRATLAR A TSJZ HOCA 'ya Yaradır.

Altaylar'a.

Ağ yaradır, yarad ı r

Biraz yem al taylara

Tanrı yiğidi ancak

Yurdumuzun sınırı

Bozkurtlar'dan yaradır.

Tuna 'd;ın Altaylar'a

Kim varsa. G i ı . getir hekim varsa! Dünyada düşman bana Türk'ten başka k i m varsa ..

Aydil EROJ,


31

ATSI Z BEG Hasmı ORALTA Y

ATSIZ Beğ'in vefatı dolayısıyle. merhumun mücadele hayatı ve eserlerin i belir­ ten, muhtelif yazılar basında çıktı. Bunların bir kısmında ATSIZ Beg, "Cumhuriyet sonrası Türk fikir hayatının ve toplumumuzun renkli k işiliklerinden biri'" olarak da nitelendiri idi. Bize göre Atsız Beğ, sadece Türkiye çapında ve tek Türkiye Cumhuriyeti'ne ait bir Türk değildi. O ; Farabi, Kaşgari. Nevai, Atti!la, Cengiz Han ve TemUr gib i. bü­ tün BÜYÜK TÜRKELİ çapındaki u l u Türkler'dcn biri idi. Çünkn Atsız Beğ, tek Türkiye'nin meseleleriyle uğraşmakle yetinmezd i. O; büyüklüğüne yakışır bir bi­ ç imde devamlı olarak bütün dünya Türklüğünü düşündü. Bütün hayatı boyunca da, gelmiş-geçmiş ve gelecek olan Türkler'in davası için mücadele etti. Bu uğurdaki savaşta onu hiç kimse zorba lıkla tedirgin edemedi. Menfaat hilesiyle cayd ıramadı B u sebeple de, gerçek bir Türk olarak bütün Türk ırkını ve uzaklarda esir bulunan kardeşlerini, "Esir Türkler"i düşündü. Bunun için de Türklük düşmanları O"nu, " l rkçı-Turancı" diye suçladılar. Tabii Atsız ve Nejdet Beğler i l e onların ülküdaşları i ç i n "lrkçı-Turancı" olmak; Türk'l"ı sevmek. onun menfaatlerini korumaya çalış­ maktan başka bir şey değildi. Bu ise. her Türk i çin "suç" değil, bir vazife ve şerefle­ rin en büyüği"ıdCır. Atsız Beğ'i, Türkiyc'ye geldiğimiz 1954 senesinden önce . Keşmir'de iken duy­ muştuk. Biz orada Türkiye'ye gelebilmek i ç i n mücadele ederken, bazı kimseler "Kazaklar'ı Türkiye! iler'in sevmediğini" söylemişlerdi. Öte taraftan bazı kimseler de bunun aksini belirterek, "ATSIZ Mecmua"nın 1 932 senesindeki 1 7 . sayısında, dergi sahibinin:

ile

"Türk ırkının istiklalini kuracak ve koruyacak olanlar Türkistan'ın sart'ları Türkiye'nin şehirlileri değil, Türkistan'ın göçe beler i ile Türkiyc'nin

köylü leridir",diye yazdığını ve bu yazının "Yaş Türkistan" Derg isi'nde tartışmaya yol açtı� ını anlatmıştı. Türkiye'ye ilk geldiğimiz seneler kimseyi arayıp bulacak du­ rumda değildik. Atsız Beğ'le ancak 1962 senesinin İlkbaharı'nda tanıştım. 1962 senesinin Nisan aynıda, İzmir'den İstanbul'a giderek kendisini Süleymaniye'de ziyaret ettim. O zamanlar çıkarmaya başladığım BÜYÜK TÜRKELİ Dergisi i ç i n kendisinden yazı rica ett im. Atsız Beğ'de ''B Ü YÜKLÜK ÜLKÜSÜ" başlıklı bir makale verd i. BÜYÜK TÜRKELİ Dergisi'nin Nisan 1962'deki 2. sayının 9. sahifesinde çıkan b u kıymetli makale daha sonra. Atsız Beğ'in "TÜRK ÜLKÜSÜ" adındaki kitabının 1 973 senesindeki baskısına. "TUrkeli" Dergisi'nden diye alınmıştır. Atsız Bcğ'e, kendisini Keşmir'de duyduğumuzu belirtmemle ilgili olarak yazdığı b i r mektubunda. "Kazaklar hakikaten yanlış tanınmakta. Sizin, Kazak Türkler'i kitabınız iyi oidu. Ama, kitap bir defa okunur ve unutulur. Siz. her vesileyle Kazak Türkleri hakkında neşriyat yapmalısınız" demişti.


ıu:n:r KÖRÜ KLi'I -

32

u:NGil.. YA VAN

1 962 senesinin Nisan ayından sonra Atsız Beğ'le temasımız s ı k l aştı. B i r ara O, "Türkı,:üler Derneği" Gene! Başk anı oldu. O sıralarda ben d e ' Tiirkı,:ii ler Derneği" İzmir Şube Başkanı oldum. Ötiiken Derg i s i ' n i ç ı k armaya başladığı günlerde hep

mektuplaştık. isıanbul'a gidince d e devamlı olarak ziyaret etti m . Benim Ö T Ü K EN'i izmir'de yaymaya gayret etmem dolayısı ile yazdığı bir mek tubunda. "İzmir'de b u

işin Altayl ar'dan g e l m i ş b i r Kazak tarafından y ü r ü t ülmesi bize güı,: vermekte" d i y e i l tifat etmişti.

1 967 senesinin Ek iıni'nde. A lınanya'nın M ünchen şeh rine gidecek oldum. istan­

b u l ' d a k endisine uğrad ı m . Bedriye i l anım, Yağmur ve Buğra'n ııı adresini a l d ı m . Ve M ü nchen'e gelince d e onları b u l d u m . München'de,

1 969 senesinin Ağustos ayının b i r Pazar g ü n ü Buğra telefon ede­

rek, "Hüseyin adında birisini tanır mısın?" dedi. Tanımadığımı söyledim. G ü l d ü : " N a s ı l o l u r , yazdığın mektuplarda h e p onu davet edermişsin" d i y e ekledi. Y i n e a n ­ layamadım. Sonra Buğra. " B i z Hüseyin Beğ v e annemle s i z e geleceğiz" d e d i . A z sonra k apının z i l i ç a l d ı . K a p ı y ı ; Bedriye H a n ı m , Buğra v e bir yabancı olduğunu zannettiğim Hüseyin Beğ geliyor diye açtım. Baktım Atsız Beğ gelmiş. Son derece sevindik. Birkaç gün sonra da Orhan Şaik Gökyay Beğ de eşiyle geldiler. Ev sahip­ liği yapabilmek için Bedriye H a n ı m ' l a yarışa girdik. Atsız Beğ, bu seyahatiyle i l g i l i olarak "ÖTÜKEN" Dergi s i ' n i n A r a l ı k 1 9 69'daki

12. sayısında t a m 1 3 sahife tutan

bir makale neşretmiştir. Seyaha tinin hitamında d a hep beraber havaalanına gelmiş v e uğu rlamıştık . B i z i m ısrarımız üzerine " i n ş aallah yine gelirim" demişti. B i r d a h a buralara gelmek n a s i p o l madı. A l m anya'ya geldikten sonra, bilhassa s o n

4-5 s e n e içinde A t sız Beğ'le mektup­

laşmamız sıklaşmıştı. Şu satırları yazarken önümde, merhumun benim A l manya adresime yazdığı elliden faz la mektubu duruyor. Tahminime göre Atsız Beğ'den en son mektup alanların biri d e benim. Merhum. bana yazdığı mekt uplarının çoğunu dak tiloyla yazar ve "Atsız'· diye k alemle imzalard ı .

2 5 . 1 1 . 1 975 tarihinde. yani vefa­

tından y i r m i gün evvel yazdığı son mekt ubunu ise, el yazısıyla yazmış. Her zamanki gibi b u mektubuna d a "Az izim Hasan Oraltay" diye başlamış ve "Cenge'ye hür­ metler. Nur ve Gül ablalar ile Haıır'ın gözlerinden öperim. Tanrı Türkii Korusun" ·

diye bitirmiş.

A n l a ş ı l d ı ğ ı n a göre, bu son mek tubunu yazarken A t sız Beğ rahat sızdı. Çünkü mektubunda, her zamanki k on umuz o l a n umumi Türklüğü i l g i l e n d iren bazı mesele­ lere

değindikten

sonra,

"Yağınuı"dan

haylidir

mek t up

alamadım"

diyor

ve" ... S ı k ı n t ı l ı g ü n ler geçirdim. Bir çok mektup d a cevapsız bek liyor. . . " diye yazı­ yord u . Türkiye'de� i l e r hariç, Atsız B e ğ 'in ş u a n e l i m d e bulunan e l l i d e n faz la mek tubu­ mı bir daha okurken; merhumun sağlam karakterine, vefa duygusuyla şahıslar ve

meselelere koyduğu şaşmaz t eşhislerine hayran o luyorum. Atsız Beğ'le karş ı l ı k l ı mek tuplarımız hep Tiirk l ü k ' le i l g i l i kon ular üzerinde olurdu. M e r h u m bazan benden, bazı Kazakça k elimelerin manasını sorardı. Ben de ulu Türk 'den çeşitli k onular hakk ında bilmedik lerimi sorar dım. A tsız Beğ, mekıu p l arının sonuna doğru çoğun­ lukla Türkiye'deki durumdan, siyasi partilerin tutumundan ve Dış Tiirk ler'in faa li­ yetleri hakkındaki düşüncelerinden bahsederdi. Merhum. yalancı ve i k i y ü z l ü k im­ selerden hiç hoşlanmazdı. Onları "yalancılık hastalığı var" diye tarif ederdi. Dış Türkler aras ındaki çek işmelere deği ndiği mek tubunun birinde: "Dış Türkler'in başında güçlü ve toplayıcı önderler yok. Onun için k avgalar olu­ yor. Bir de, zannedersem dış tesirler k avgaları k örüklüyor. . . " diye en doğru teşhisi k oymuştu.


Tfııu.:c;:eı.U(İ:\ 1.:.-\ 1 . [l\Iİ:'liO[� .\TSIZ

33

Hep Dış Türkler'in savunucusu olan

Atsız Beğ'le: merhum

l.

V. Toğan,

Abdülkadir İnan ve M. Sadık Aran gibi Dış Türkler'in bazı ileri gelenleri hariç, " lider" ve "siyasi'' geçinen çıkarcı, Türkiye'deki siyasi iktidarlardan menfaat uman­ lar pek ilgi kurmazlard ı . Dış Türkler arasında Atsız B e ğ ' i son zamanlarda en çok ziyaret eden. onu kendilerine en yakın kimse olarak gören. Türkiye'deki Kazak Türkleri i d i . Atsız 13eğ'dc onlardan memnundu. Onlarla devamlı olarak ilgilenirdi. Mesela. Zcytinburnu'ndaki Oraz K u mandan ' ı n kaç çocuğu olduğunu ve çocukları­ nın adını, diğer yerlerdeki bir çok kimselerin okul durumlarını b i l i r ve takip ederdi. Son mektup larının birinde. Dış Türklcr'in "lideri" geçinenlerden biriyle i l g i l i o­ larak:" . . . Ayak üstü iki defa gördüm. B i r i Sait B i l g i ç ' i n yazıhanesinde, biri de vapur iskelesine giderken yolda. Öyle lider filan olacak kimse değil. Hoşlanmadım . . . " demişti. Teşhisinde tabi ki yanılmış değildi. Aynı şahıs. A tsız Beğ vefat edince; "devamlı teşriki m esai yaptığını" söylemiştir. Onu da bazı yazarlar k u l l a n m ı ş l a r . Oysa. m e r h u m l a s a ğ l ı ğ ı n d a "sadece i k i defa. ayak ü s t ü " k a r ş ı l a ş m ı ş l a r d ı . A t s ı z B e ğ ölümden korkan b i r i s i d e ğ i l d i . O . ö l ü m e de arkadaşlarından önce gitmek

isterdi.

Ü l k ü daşlarından

1 9 7 1 'de yazdığı bir mekt u b u nda:

Hamza

Sadi

Öz bek'in

hastalığı

s ı r asında.

" H a mza ' n ı n hastalığına çok m i it e e s si r oldum. K ı zına mektup yazacağım. Za­

1 944 'iin 23 k i ş i s i n d e n

v a l l ı n ı n kanser olduğunu bana Tevetoğlu s ö y ledi. B i z i m

ş i m d i y e k a d a r d ö r t k i ş i ö l m ü ş l ii . Ş i m d i en y a ş l ı l a r ı n d a n b i r i b e n i m . Hamza da b en i h e m en takip edenlerden biridir. Sırayla gideceğiz . . . " d e m i ş t i . A t s ı z Heğ. merhum Z . V . Toğa n ' ı n ölümünden sonra "Türk K ültüri.'i'' Dergis i ' n i n tutumuna rızü lenlerin başında gelir. Bununla i l g i l i b i r mektubunda da: "Türk Kültürü'nde Zeki Yelidi Toğan hakkındaki yazıyı esefle görmüştüm. Ca­ nım s ı k ı l d ı . Şu Zeki V e l i d i ' y i hakikaten tutan yok. O da bazı büyük hatalar yaptı ama.dediğiniz

gibi muhim hizmetlerinden

bir ikisi a n ı l a m a z mıydı? A bdülkadir

İnan, Zeki Velidi hakkında yazdığı bir yazıyı Türk Kültürü'ne yollamış. Basmamış­ lar. Bunun üzerine aynı yazıyı bize gönderdi. Ben de basılması için Ankara"ya, Nejdet Sançar'a yolladım. O da sizin gibi düşünmüş: Öteki arkadaşlardan da yazı istedim, hepsini a l d ı ktan sonra bir Zeki Velidi sayısı çıkaralım diye bana yazdı. O halde siz Zeki Y e l i d i hakkınd aki yazınızı hazırlayıp Sançar'a gönderin

İki üç ay

sonra bir sayı ona hasrolunur. Böylece Tatarc ı l ı k ve Özbekç i l i k yapanlara da cevap verilmiş o l u r. . ." demişti. Atsız Beğ'i. Nejdet Sançar'ın ölümü de çok üzınüştii. Mücadele arkadaşı ve kar­ deşinin ö lümünden sonra yazdığı

(7.4.75) mektubunda benden, " A l t ı n Elbiseli A ­

d a m " ı n renkli resmini isterken: "Sançar'ın ölümünün doğurduğu perişanlık arasında size b i r şey yazanı adını" di­ yordu. Son mektuplarında merhum

çok yorgun olduğunu

her

vesileyle b e l irtirdi.

"Öti.iken'' Dergi s i ' n i n vaktinde çıkmamasına da üzülüyordu. "Kadık öy'de bir bası­ mevi olsa bu işlerle bizzat ben uğraşının ama. vasıtaların bu izdihamlı devrinde İstanbul'a gitmekten çekiniyorum. Çünkü sinirlen iyorum" d iyordu. 1 5 . 9. 7 5 tarihli mektubunda. Ötüken'i böyle giderse kapatacağını, Türk Tarihi ile yapacağı hizme­ tin. Öliiken'den daha çok olacağını, üstelik Ötiiken'in yorduğunu belirterek:

"71

yaşında olduğum i ç i n yorgunluğa tahammülüm kal madı" demişti. Ötüken'i bana hep kendisi yo llardı. B i r defasında abone parasından s ö z etmiştim. B u n u n l a i l g i l i olarak 2 3 . 1 2 . 71 tarihinde yazdığı mektubunda: "Ötükeı ı ' i devam ettirmeye karar verdik. Sizler-nıutebeı zevat-listesinde olduğu­ . n u z için para göndermenize li.izum yok' diyordu.


REFET KÖltflKLfl

-

CE� G İ Z YAVAN

Atsız Beğ'in son zamanlardaki en büyük arzusu, "Türk Tarihi" kitabını bitir­ mekti. "Altın Elbiseli Adam'"la i l g i l i yazım, ve "Altın Elbiseli Adaın''ın renkli res­ m i n i "Türk Tarihi"nc koyacağını belil'ttiği mektubunda, kitabın şimdiye kadar çık­ mış olacakken " . . . 3 8 ' 1erden Numaıı Esin denilen k .... yüzünden geciktiğini" anlata­ rak, "Bakalım ecelden vakit bulabilicek miyim?" diye yazmıştı. Atsız Beğ ile Nejdet Sançar Beğ'i son olarak 1 97 5 senesinin Ocak ayında gör­ düm. Babamla gittiğim Hac'dan dönüyordum. Kendileri beni "Hacı'' diye samimi­ yetle kutladılar. O zamanlar lise son sınıfında talebe olan i k i yeğenim İsmail ve Turan Pınar kardeşlerle gitmiştik. Atsız Beğ. "Kazaklar çok çay içer'' diye, bize ikişer bardak çay ikram etti. Sonra iki yeğenimle üçünün fi l m i n i a l d ı m . Nejdet Beğ. "Afşın Apartmanı'nın·· üst katında olduğu için rahatsız etmeyey i m diye filmini be­ raber çekemedim. Oysa, i k i sini beraber filme almayı arzulayarak giımiş tiı n. A yrılırken A tsız Beğ'e bir emri olup-olmadığını sordum. "Buğra'ye1 söyleyinü., benim yolculuğa çıkmam mümkün. Doktorasını çabuk bitirsin gelsin" dedi. München'e gelince durumu Buğra'ya telefonla belirttim. "Yolculuktan" k asdını evvela anlayamadı. Sonra, "Allah korusun" diye güldü. Bostanc ı'daki "Afşın Apartmanı'nda" beraber oturmak, Atsız ve Ncjdet Beğler'e komşu olmak arzusuyla b i r daire almıştık. Tanrı bizim bu d ileğimizi kabul etmedi. Acı haberi Cuma günü. T!lrkiye saatiyle gece IO'da . München'de radyodan duy­ dum. Hemen Buğra'yı arad ım. İstanbul'a gitmiş. Atsız Beğ'in. "Cenge. ablalar ve Batır" dediği aile efradımla mateme büründiik. Bizi tanıyanlar. Atsız Beğ'i nasıl sevdiğimizi b i l irler. Onu çok sevdiğimiz için üzüntümüz de o derece bi.iyük oldu. Merhum Atsız ve Nejdet Beğler'e Allah gani-gani rahmet eylesin. Aziz hatıraları önünde saygıyla eğilirim.

TÜRKÇÜLÜK BAYRAGI TÜRK DUYGUSU HER TÜRKÇÜ 'YE EN TA TLI KIMIZDIR; T(.İRK ÜL KÜSÜ CANDAN DA AZİZ BA YRAGIMIZDIR. BA YRAK Kİ, ONUN GÖLGESİ BOZKURTLAR '/ TOl'LAR; BAYRAK Kİ, BÜTÜN KA YBEDİLEN YURTLAR/ TOPLAR. NERDEN GELİYOR? TA NRJKUT'UN ORDULARINDAN! LAKİN BİZE BİR BEYTOKUYOR KUTLU YA RINDAN: DARBEYLE GÖNÜLLERDE YATAN ÜLKÜ SİLİNMEZ! A TSIZ YERE DÜŞMEKLE BU BA YRAK YERE İNMEZ!.. 617 Ara/Jk ATSIZ

197 3


Tfil� h: Ç fiLERİ'.\ h:..\U:'\IİXl>E'.'lı ATSIZ

N İ H A L ATS I Z ... ! TARİ Hİ T U RANLI-HUN-TÜRK-MACAR MİLLETİNİN EBEDİYEN YAŞAYACAK KA RDEŞİ ! .. . Proj: Ş. İmre

vmı TA HNT

V a t a n s ı z b i r Macar mültecisi olarak, devlet b a ş k a n ı n ı n da i m z a l a m ı ş olduğu h ü k ii m e t k a rarnamesi gereğince Tiirkiye'ye geldiğimde; N . A T S I Z k a rdeşime haber vermeden ve şahsen tanışmak maksadı ile k e n d i s i n i ziyarete g i t t im . Hun­ Türk-Macar k a rdeşliği h a k k ında muhtelif gazete v e m e c m u a l a rda çıkan m a k a l e ­ l e r i m i okumuş o l m a s ı dolayısıyla b e n i ö z k a rdeşi gibi açık k o l l a r l a k a bul e tti. N. A T S I Z ' ı n y a n ı n d a k e n d i m i y a l n ı z k a rdeş T ü r k i y e ' d e d e ğ i l ; a ynı zamanda kendi v a t anımda ve ı l ı k k a nı m kadar ö z bir k a rdeş nezdinde i m i ş i m gibi hisset­ t i m . G e c e n i n geç s a a t lerine kadar k a r ş ı l ı k l ı görüştiik. Ve b u vesile ile k e n d i s i n i n e s k i çağlar t a r i h i n d e k i derin b i l g i s i n e hayran o l d u m , k i b u n u a s l a unutmayaca­ ğım. D a h a sonraları ise merhum e ş i m i l e b i r l i kt e m u h t e l i f v e s i l e l e r l e ziyaretine g i t m i ş t i k . Lise öğretmeni olan merhum eşim çok ç e k i ngen yara tılışta o l m a s ı n a rağmen. N . A T S I Z ' ııı y a n ı n d a . b e n i m gibi o da k e n d i s i n i ö z b i r k a rdeşin e v i n d e h i s s e t t i . Gecenin geç s a a tlerinde vedalaşırken bahçeye ç ı k ı p . M a c a r M i l ! i renkle­ ri olan k ı r m ı zı-beyaz-y e ş i l renk lerden bir çiçek demeti h a z ı r l a m ı ş . kardeş Macar A N N E S İ N E gözleri yaşararak hediye etmek suretiyle de, T u r a n l ı R u h K ü l t ii ­ r ü ' n ii ortaya k oymuştu! T e k l i fi m ii zerine,

1 9 1 O y ı l ı n d a k u r u l a n v e h a l e n A rj a n t i n 'de, Ruenos A i ­

r e s ' d e b u l u n a n Turan A k a de m i s i ' n d c ebedi ü y e l i k beratını a l d ı . N . ATSIZ, biiyük b i l g i n v e t a rihçi olarak t a k dir 7. ı m m ı n d a n e a l d ı ? Nobel miikafatı m ı ? Şeref doktora p a y e s i mi? Veya fahri ii niversite profosörliiğii m ii v e y a b u n u n l a i l g i l i ödemeler m i ? H a y ı r ! . . . K e n d i s i n e h a p i s h a n e n i n loş hik r csi l a y ı k g ö r ii l d ii.1 . N . A T S I Z , te­ m a y ii z eden derin v u k u fu i l e t a r i h i h a k ik a ti yazma cesaretini gösterd iğinden hapse a t ıldı. Hapsedilmesi sebebiyle Turan A k a demisi. affı i ç i n müraca a t ta b u ­ l u n d u . N i hayet, g e ç de o l s a affe d i l d i : a ncak a rtık ruhen v e bedenen ç ö k m ü ş lii. B u n u n n e t i c e s inde kalp sektesinden ö l d ii . . . R i r tek t a r ihi Hun-Ti irk-Macar k a rdeşi k a lsa da. N . A t s ı z ' ı n T u r a ı ı l ı ince R u h K ü l t ü rii, öğretimi v e t a r i h l e i l g i l i i l m i ç a l ı ş m a l a r ı . çağdaş Turanlı Hu n-Türk­ Macar Tarihinin sahnesinde ebediyen yaşayacaktır!

Pn�f. Ş. İmre vo11

TA HNT

Macar Kraliyet Askeri Akllllenıisi.

Ortl Profesiirü "ARPAD,. (841J.907J Filoloji Akllllenıisi ve Tıırmı Akllllenıisi (19W) Asli Üyesi ve Başmiişltviri

Sabık

Macar


REFET KÖl{fıKLfı - <.:ENGİZ YAVAN

Arif Nihat ASY A......

(1904-1975)

Necdet SAN ÇAR

(191 0-1975)

.....•.

N. ATSIZ......

.

(1905-1975)

Türk M i lliyetçi liği' nin büyük mücahidi Arif Nihat ASYA, onun ardından da Necdet SANÇAR ve N. ATSIZ aramızdan ayrılarak ebedi hayata göçtüler.. . . Her üçü de dürüstlüğün v e celadetin örneği o lmuşlardır . . . Hizmetleri, başarıları, adları: Türk Milliyetçilik Tarih i ' n i n olduğu kadar, Macar M i l l iyetçilik Tari h i ' n i n de altıı> sah i felerinde ebediyen yaşayacakt ır!. Onlar, T!irk ve Macar semalarında daima birlikte. a y yıldızlı M i l l iyetçilik Bayra­ ğ ı ' n ı n ebediyete kadar parlayacak üç ismi olarak kalacaktır . .. Onlara A l lah'tan gani gani rahmet dil erim . . . .

Prof Şiwalye İmre von TA HNT 1956 Mamr Hürriyet Sava�·ı Muf1aripleri Dünya Komitesi ve Turan Akademisi Başkanflğı atlum Başkam ve Baş Müşaviri


Tfıf�K(f:u:ıti'.\ h:AL E\IİM>EN ATSIZ

37

MACARLAR' A SEVGİ A t sız. Macarlar'ın k o münist boyunduruğuna karşı 1 9 5 6 ' d a başk aldırmalarından. kahramanca direnmelerinden ve sonra korkunç zulümlerle e z i l melerinden çok duy­ gulanmıştı. Macar vatanseveri v e Türk dostu Prof. İmre Taht'a ithafen ş u şiiri yazd ı :

K ARDEŞ K AHRAMAN MACARL AR A k ı t t ı l a r yine kara toprak üstüne Kahraman Macarlar şanlı Turan k a nım! Yazdılar yeniden Tarihe en şerefl i , Y i ğ i t l i k Desta n ı n ı ! *

Yurl için ölümdür, en güzeli ö lümün.

Ölümler yaşatır b i r ırkın vahta nını. Arpad'ın Milleti elbet öldiirüleınez. Verse de bin c a n ı n ı ! *

B a t a klık M i l l et i Moskof sürülerine! Gösterdi Macarlar Turani ı l ı k şan ı n ı ! Binlerce öldüler. . . Ölmek yenilmek değ i l , Yüceltmektir Ş a n ı nı! Nihal A TSIZ Macarla r'ın er geç tekrar bağımsızlığa kavuşacakları inancını t a şırdı. B u ina ncını belirten sat ırları Ötüken Dergisi'nde yayınladı:

Avrupa'nın en yi�it ve şövalye mi lleti olan kardeş Macar Milleti'nin yül•sel' inanç. ahlak, cesaret ve kültürü sayesinde, hirgün Komün ist İslav tahakl,ümü­ nü tepeleyerek, eski şan ve şerefin i yeniden kazanacağı mllhakkaktır.


B-��-°'

·e-1-�-n do..

J

EYLÜL 1 9 4 1 TARİHLİ NİHAL ATSIZ,IN E L \'AZISI


JI)

A TSJZ'DAN HA TIRALAR A tsız'ın babası deniz subayı olduğundan, deniz savaşlarına ve savaş gemilerine karşı fazlaca ilgi duyard ı. Bu konulara ait sözle.- ve yazılar onu daima ilgilendirmiştir. * * *

- Atsız boğazına düşkün değildi. Hatta bu konuda kayıtsız olmaya yakın bir du­ rumu vard ı . Ancak çay içmeye bayılırdı. İsmet Tümtürk ise çayı pek sevmezd i . B i r g ü n Tümtürk, Atsız 'a: " B u renkli suyu içmekten ne zevk al ıyorsun. anlamıyorum. Tadı tuzu olmayan bir sudan ibaret!" dedi. Atsız buna karşı parladı: " O , sebeb-i hilkat-i kainattır!". * * *

- K ı l ı n ç l ı . döğüşlli hikayeleri ve romanları (hele güzel yazılmışsa) okutmaktan hoşlanırdı. Roman ve hikaye yazmaya kalkışacak Tlirkçüler'e. bu türü ihmal etme­ melerini tavsiye ederdi. Aşk ve şehvet romanları okumaktansa. savaş ve dövüş ro­ manları okumanın gençliğin gelişmesi için daha faydalı olduğunun üzerinde durur­ du. Az pişmiş bifteğin de k anlı olması münasebetiyle,bu gibi hikayelere "biftek hikayesi" derdi. * * *

-İyi tavla, orta derecede satranç oynardı. İskambil oytmlarından hoşlanmazdı. Tavlada oyun şekli "açık" oynamaktı. Yani, kendisinin de vurulmasına pek aldırma­ dan. karşı tarafı her fırsat düştlikçe vurmak. * * *

-Çok kimsenin pek bilmediği b i r tarafı da vaı-dı: Atsız ç o k iyi musahhihti. Dergi ve kitapların matbaalardan gelen "prava"larının tashihini o yaptığı zaman hemen hiçbir teıtip hatası olmazdı. Tashih i ş i aslında çok dikkat isteyen ve sıkıcı bir iş olduğundan. Atsız gibi aceleci ve teheyyüci ruh yapısında bir kimsenin t ashih işinde bu kadar dikkatli ve başarı l ı olacağını kimse tahmin· etmezdi. İ ııılıi ve noktalama konularında da çok titizdi. * * *

- İyice yaşlandığı çağa gelinceye kadar, soğuğa karşı dayanıklıydı. Çok sert so­ ğuklardan b i l e pek şikayet etmezdi. Buna karşı. aşırı sıcak ona çok dokunurdu. Sıcak havalarda pek bunalırdı. 1944 tevkif!erinden sonra Türkçüler'e çeşitli zulümler ve işkenceler yapıldı. Bunların arasında en meşhuru "tabutluk " işkencesiydi. Bunda, bir Türkçü dikine tabut gibi daracık bir hücreye konuluyor, bilekleri hücrenin üst kısmındaki halkalara geçiriliyor ve hücrenin kapısı kapatılıyordu. Bundan sonra T lirkçü'nlin başının bir karış üstündeki üç tane beşyüzer mumluk elektrik anıpu l u yakıl ıyordu. Hücredeki kişi gittikçe artan sıcağın altında bunalıyordu. Buna o zama n k i Emniyet mensupları "heyin t avası" diyorlardı.


40

RHET KÖRÜKLf: - CENGİZ YA VAN

A Y YÜZLÜ GÜZEL KONÇUY Me.\·ti111 bu1:ü11 llşkmlll "Y yüzlü f:Ül.el kmıt;uy, GrJ111iinule e.�ip çmlll, "Y yüzlü 1:üzet kmıçıty. Şevkİll/e serfıb elli11, llşkmla lıarrib elli11, Pliyımlll wrtıh etli11, "Y yüzlii 1:üze/ kmıçuy. Sem.iz yllşcmıllk boştur, birlikte iUiim fwşt11r, Coştum, ıllllw çok L'oştur, llJ' yüzlü kmıçuy. Seı•f:İlıle 1:eçip serde11, bildim yllrafar 11erde11; Eyvalr kara 1:ii<len/e11, ay yiizlii giizel kmıçuy. Zulmetteki mıilum.wn, 1:ö11lümıleki {ı/11m.mı, Ömrümle 1:ii111il11mJm, ay yüz/ii 1:üze/ kmıçuy. Lehler ,\'iicii, bir tcu ver; /lem 11eş'e ve lıem yll.\. ver; Hlllıçer mi o kiprikler, ay yiizlii 1:iizel kmıçrıy ? Alnırş be11i lllhızlllr, 1:i)lılü111de ycmm uZlllr, Kurhmı .Wtnll Al.�IZlllr, "Y yüz/ii 1:üzel kmıçuy

•..

I2

MllyIS 1945


41

HATIRALAR: HOCAM HÜSEYİN NİHAL ATSIZ BEG Yazan: MEHMET ORHUı'\i Yühek Miilıendisi

Kimya

Gİ R İ Ş: Geçen 1 9 7 5 y ı l ı ; i l k aylarında Arif N i h a t A s ya'yı. ardından. 4 0 gün sonra Nejdeı Sançar ve 1 1 Aralık 1 9 7 5 Perşembe gL"ınü. saat 1 8 .20'de de H ü seyin N i ­ h a l Atsız B e ğ ' i kaybetmekle. Türk M i l l iyetçiliği açısından cidden b i r hüzün y ı l ı o l d u . A c ı l a r birbiri üstüne g e l d i . Şüphesiz hepsinin yeri ayrı v e acısı başka i d i . A t s ı z B e ğ ' i n göçü b u a c ı l a r ı taşırdı, yüreğimizi dağladı geçti. B i zlerden ayrıldıktan sonra, k e n d i s i hakk ında y a z ı l m ı ş yazıların hemen hep­ sini okudum. B u n l ar, Rahmet l i ' n i n 1 944 ve sonraki y ı l l a r ı n a aid b u l u nuyordu. Halbuki k e n d i s i n i n , bence 1 94 4 ' 1erin başlangıcı olan

1 9 3 3 y ı l l a r ı n a ve daha

ötesi 1 9 3 0 ' lara varan hayat v e faaliyetleri vardı k i . onlara k imse d o k u n m a d ı . A s lında;

ATSIZ M E C M U A i l e i l k defa Türk t i k i r hayatına ç ı k m ı ş o l a n Rahmet­

l i ' n i n , bu tarihten itibaren, sistematik b i r şekilde incelenerek t a n ı tılması gerek. Kanaatimce, A t sız B e ğ ' i n gerçek değeri o zaman ortaya çıkar. İşte b u açıdandır ki; 1 93 3 / 1 9 3 4 ders y ı l ı n d a, E d i r n e Erkek Lisesi'nde talebesi olmakla ö m r ü m boyu şeref duyacağım Rahmetli h a k k ı n d a k i hatıralarımı e l e almayı ve g e n ç n e ­ s i l l ere aktarmayı b i r m i n n e t borcu saydım. B u tarihten ü n c e , M a l a t y a Orta O k u l u ' n d a v e Türkiyat Enstitli s ü ' n d e k i asis­ t a n l ı ğ ı sırasında hatıraları olan arkadaşlar da bunları yayınlarlar ise. A tsız B e ğ ' i o zaman k endi h ü v i y e t i y l e t a n ı m a k m ü m k ü n o l a b i l i r . B u h a t ı r a l a r i l e r i d e b i r k ü l l i y a t h a l i nde toplanırsa, T ü r k M i l l iy e t ç i l i k Tarihi'ne en b ü y ü k armağan o l u r . B e n hat ıralarımın sonunda. k endisine h a k s ı z yere y a p ı l m ı ş isnadların çürük­ lüğünü ispatlayacağım gibi, k endisi için yazılmış yazı ve hatıralar hakkında da görüşi"ımU ifade edip, eleştirimi yapacağım.

1 9 3 0 - 1934 yılları E d i r n e ' s i : 1 9 3 3 y ı l ı E y l ü l a y ı n ı n i l k haftasından sonra, Edirne Erkek Lisesi 'nde son s ı n ı f talebesi olarak bulunuyordum. Edirne Lisesi o tarihlerde Trakya'da tek l i s e olduğu için Kırklareli, Tekirdağ gibi komşu vilayetlerden gelen arkadaşlarımız olduğu gi­ bi.eski Edirne Vilaye ti ' n i n , Bulgaristan ve Yunanistan kesiminde k a lmış yerlerinden göçmen olarak gelmiş arkadaşlarımız da vardı. Daha 1 O yıl önce Ytınan işgalinden kurtulmuş olan bu sınır Kenti'nde M i l l iyetç i l i k Ruhu. taze ve dibdiri idi. R ahmetli Atatürk. Türkiye'nin Avrupa'ya açılan b u k entinin önemini çok iyi b i l ­ diği için; Edirne. Kırklareli ve Tekirdağ vilayet lerinin idaresini birleştirerek, 1 9 3 0 y ı l l a r ı n d a Trakya U mumi Müfettişliği'ni kurmuş v e başına da Rahmetli Kazım D i r i k Paşa ' y ı getirmişti. Ç o k dirayetli o l a n D i r i k ' i n . b u üç vilayetin iktisaden k a l k ınması


IU:FET

42

KÖlti'll(ÜI - Cl:: N GİZ YAVAN

hususunda. ıa köylerden başlayarak girişmiş olduğu faaliyetleri yanında, maarife d e önem vermiş v e Edime adeta b i r o k u l sitesi haline gelmişti. Üniversite dışında. maa­ rif kademelerinin bütün oku lları vardı. Jandarma okulundan şehir yatılı okullarına, kız ve erkek san'at okulları. kız ve erkek muallim mektebleri ile lisesinden başka b i r de yahudi orta o k u l u bulunuyordu. İşte Alsız Beğ. bu sınır kentine geliyordu. Edebiyat derslerini. 9. sınıfta Vasfi Mahir Kocatürk'tcn, 1 0 . Sınıfta Nihat Sami Banarlı'dan okuyarak, 1 1 .sııııfa geçmiştik. Şimdi de. bi.iyük bir mutluluk olarak Atsız Beğ hocamız oluyordu. Lise MUıdürümüz, o zamanlar Sorbon'dan yeni gelmiş olan Suut Kemal Yetkin Beğ'di. Orta kısım Fransızca derslerine kardeşi Kadir Beğ,bize de Şevki Beğ gelirdi. Riyaziye hocamız, meşhur Salih Zeki Beğ'in talebesi Vahid Beğ'di. Suut Kemal Beğ, aynı zamanda ruhiyat ve mantık derslerine gelirdi. Cidden o tarihlerde, yani 1 9 3 0 - 1934 dönemi ders y ı l larında lisemiz, Türkiye'nin en kuvvetli öğretim kadrolarından birine sahib idi. Alsız Beğ'in İlk Dersi: Derslere başladığımızın hemen haftasına idi ki, A tsız Beğ'in Lise'ye g eldiğini öğrendik. Ertesi günü Türk Edebiyat Tarihi dersi vardı. Hepimiz. kendimize itina ile bir çekidüzen vermeğe çalıştık. Sınıftaki yerlerimizi aldık. B e n ön sırada oturdu­ ğumdan, açık kapıdan öğretmenlerin geldiği koridorun başı gözükürdi.i. Oldukça uzun boylu olan Müdürümüz Suut Kemaletıin Beğ, yanında gri elbiseli, orta boyda. tıknazca olan yeni hocamızla koridorun başında göründü ve sınıfa doğru yöneldi. Önceden anlaştığımız üzere hemen m i.imessile işaret verdim, o da sınıfı hazırol v azi­ yetine geçirdi. Birlikte sınıfa girdiler. Müdürümüz, kısa bir konuşmadan sonra, yeni Edebiyat H ocamız Hüseyin Nih!I A tsız Beğ'dir, diye takdim eni. Kendisinden isti­ fade etmemizi de telkin ederek, ayrıldı. Şimdi sınıfta hiç ses yoktu. Biz onu. O da bizi süziiyordu. Bir dakika durduktan sonra mi.imessilden tekmil aldı. Kendi defterinden de yoklama yapt ı. Herkesten, numarası okundukça ayağa kalkmasını istedi. Sıra bana gelince; "372 Mehmet" diyerek kalktım ve oturdum. Bununla, yeni Hocamız herkesi numarası ile tanımak istiyordu. Kürsüye oturmuyor, ayakta duruyordu. Sağ elindeki kilit tarafı dışa, düz tarafı ke ndisine dönük kahve rengi-siyah çantasını kürsünün üzerine koydu. S ı n ı fı sağ baştan sola doğru giderek hepimizi numaralarımızla bir kere daha kontrolden geçir­ d i . Haftalarca kendisini bekleyen sınıf, lam bir disiplin ve saygı içinde idi. Yeni Hocamız'a kendimizi beğendirme heyecanı içinde idik. Ke ndisine dikkat enim; 29 yaşlarında, tam d elikanlılık ç ağında idi. D ik yürüyor, vücudunu biraz öne alarak hamle ve sebaık!r adımlar atıyordu. Al benizli, kumral saçlarının kenarları alınmış. sağdan ayrılarak sola doğru taranmıştı. A l nı açıktı.Gür olan saçları. alnının sağ tarafına perçem şeklinde düşmüştü. Geniş omuzlu ve atletik yapılı idi. Gözleri gayet canlı, insanın içini okur gibi bakışı ve telkin ediciliği vardı. S ı n ı fı n ortalama yaş seviyesi ı 7'yi geçmeyen bizler,kendisine; hocadan başka bir ağabey gibi de ısınmıştık. Kendisi, s ı n ı fı boydan boya iki defa yürüdükten sonra, s ı n ı fın Türk Edebiyat Tarihi üzerindeki b i l g i seviyesini anlamak istedi. Sıra ile hepimize birer sual sordu. Sualleri öyle seçmişti k i ; soru Edebiyat Tarihi'ndendi a m a , o n u cevablamak için d e Tarih bilmek gerekiyordu. Bizler, 1 930'dan beri, Türk Tarih Kurumu'nun liseler için yazdığı 3 ciltlik Tarih kitaplarını okuya okuya. son s ı n ıfa gelmiştik. Çok halim selim bir insan olan y ı l larııi Tarih Hocası H i l m i Beğ bile bu tarih kitapları nın içinden çıkamaz: başını sallayarak:


"'biz de s i z i n gibi acemiyiz çocuklar. kitap ne diyorsa öylece ezberleyerek notum uı.u alın''. derdi. Pek sütlüye et liye karışmazd ı . işte bu rarilı kitaplarını ezberleyerek

s ı n ı fa gelmiş, Atsız Beğ'in talebesi olmuştuk!

1 1.

Bizler: k endisinin karşısında. o tarih kit aplarının verdiği bilgilerin, Sonbahardaki

solgun birer yaprakları gibi idik . . Bu h a l i m i z k endisini çok üzmilştii. A 1 olan benzi

büsbütün kızardı . . . Gerçek tarih bilginlerinin rah lesinden yetişmiş v e Türkiyat Enstitü­ sü'ndeki asistanlığı sırasında Türk Tarihi'ni sistemleştirmiş. ilmin gerçek haysiyet i n i

omuzlarında taşıyan bir insan olarak, biz Türk Çocukları'nın haline acımıştı .. Hakikati

bilip de söyleyememek ızdırabına. Türkiyat Enstitllsü'nde sistemleştirmiş olduğu Türk

Tarihi'ni bize öğretme azm ini terc i h etmişt i ' .. S ı n ı ft a yaptığı bu

1 O dakikalık yoklama. Tarih K u r u m u'nun 3 c i l t l i k Tarih Ki­

taplar ı ' n ı n canlı meyvesi olan bizlerin durum unu anlamağa yetmiş v e artmıştı b i l e . . . A l a l o l m u ş benzi v e çakmaklaşmış gözleriyle bize dönerek. d e d i k i :

"Çocuklar, h a l i n i z i gördüm. S i z i bu duruma getirmiş o tarih kitaplarını b i r yana

b ı r a k ı n . . . Onlar yakılacak kitaplardır. Gerçek Türk Tarihi'ııi şimdi ben siJ'.e öğrete­ ceğim. Defterlerinizi açın ! . " üetterlerimizi açtık . . . Hepimiz dikkat k esilmi ştik . .

Biraz önce kürsü üzerine koymuş olduğu çanta sını açtı v e içinden san saman kfi­

ğıtlı defterini çıkardı. O detlerden başladı okumağa ve tahtaya geçerek gerekli açık­

lamaları yapmağa. Metni ağır ağır söyleyerek bize not ettiriyordu .. Yeni Hocamız bize: Türk Tari h i ' n i n nasıl sistemleştirileceğini ve nasıl öğreti l m e s i gerektiğindeki

prensibi çözüyordu .. Vakıa bu husustaki fikirler. daha önceleri Dr. Rıza Nur. Pror.

Dr. Zeki Velidi Togan tarafından da ileri sürülmllştü. Fakat Atsız Beğ biltün bu nları birleştirerek pekiştiriyor. sentezini yapıyord u ; Türk Tarihi'nin

sistemi v e metodu daha açıklıkla ortaya koyuyordu. O ; düpedüz.

Tekamül Seyrinin Tesbiti"ni yapıyordu ..

"

öğret i l m e sindeki

T ü rk Tarihi'niu

3 40 devlet kurmuş ve b u n l a r ı n h i ç b i r i n i s ü r e k l i yaşatamamış: b a z ı s ı n ı 100 y ı l , b a z ı s ı n ı 200 y ı l . b a z ı s ı n ı 300 y ı l , b a z ı s ı n ı 600 y ı l yaşamış, sonra d a çökmüş gösteriyor. B u i l m \ görüşe sığmaz. Diyordu k i : "Türk T a r i h i ' n i görüş tarzımız y a n l ı ş t ı r . Zira; o k u t u l m a k t a olan

c i l t l i k Tarih K i t a pları , Türk M i l l e t i ' n i ; 40 yerde

Yeni kurduğu m u z Cumhuriyetimiz'le bağdaşamaz. Onu da yaşatamayacağımız gibi

bizi bir sonuca götürür ki, bu doğru değildir.. Türk Tari h i ' n i bir "Bütün" olarak ele al­ mak lazımdır. Zira; Türk M i lleti tektir. Yurdu da birdir, ortada ayrı devletler yoktur.

Aksine. tek bir m i l letin başına geçm i ş hanedan. sülale ve aileler vardır. Bunlar, b i r ve aynı m i l letin başına geçen bugünkü

kabineler gibidir. Şöyleki: Anayurt'ta Saka,

Peçenek. Kun (Oğuz). Siyenpi, Apar (Avar), Göktürk, Basmıl, Dokuz Oğuz. Uygurlar.

Karahan l ı lar, l<.arahıtay, Nayman. Çingiz. Temür, Özbek sülaleri; Türkiye'de Selçuk,

İlhanlı, İ l k Fetret devri, sonra da Osmanlı siilalesi, sonra Temür s ü l 5 1 e r i . sonra y i n e

Fetret, sonra i k i n c i defa O s m a n l ı stilalesi v e n i hayet Cumhuriyet v ardır.

Bu gerçek tarihi gelişim, diğer milletlerin tarihinde de aynen böyledir. Tarihte; Çin'de bazen 5-6 sülale hüküm sürmüştür. Fakat bunlar hiçbir zaman devlet değildir. Keza Almanya' da birçok prenslikler vardı . Fakat hiç kimse, Aşağı Saksonya' yı, Yukarı

Saksonya'yı, Bavyera'yı ayrı devlet saymamıştır. Hatta, Napolyon'un Avrupa'yı istila­ sında bu Alman Prenslikleri'nin bir kısmı. meşru Alman Hanedanı Habsburglar'a karşı

Napolyon ' u n yanında çarpıştıkları halde. kimse onları ayrı devlet saymamıştır. Fransa'da

da aynı durum mevcuttur. Başka milletler tarihlerini aynı şekilde miitalaa ederken, biz

niye etmeye lim? .. Türk Tarihi'nde de ayrı devlet yok; aynı m illetin başına tarih sırasıyle

geçmiş, o milletin hanedan. sülale veya ailesi vardır.. . .

Hoca bu görüşünü; büyük b i r coşkunluk içinde v e sanki o devirlerin ihtişamını

yaşıyormuşçasına. engin b i r heyecan l a anlatıyordu. Bizleri de o heyecana kaptırıyor


Rf:FET KÖRÜ Kl . fı CFNGİZ. YAVAN

44

.

ve yoğuruyordu. Zil çalmıştı. Yeni Hocamızı bi.lyük bir coşkunlukla selamladık. Birinci ders böylece bitti.

Hocamız bize benliğimizi hissettirmiş, özümüze kavuş­

turmuştu. Hepimiz derslerini sabırs ızlıkla bekliyor ve can kulağı ile d i n l iyorduk. İkinci dersinde Hocamız: "Dersim iz "Türke l i ' dir",diye başlayarak. tahtaya büyük b i r Anayurt Haritası çizdi. Anayurd ' u n sınırlarını tesbit eni. ·' i l k Türkeli'" d i y e başladı. Milad öncesi

5.000. yıllarda. ilk cedlerimizin Harriler olduğunu. bütün Turan M i l ­

letl eri'nin bunlardan çıktığını anlauı. Sonra Saka, Peçenek v e K unlar'a geçti, bunlar üzerinde U7..un uzun durdu. Bilhassa, Saka kahramanı "Alp Er Tunga"ya ayrı bir önem veriyordu. B u kahraman ile bizde "mili şuur"u pekiştirmek istiyordu. Türkler aras ında tesirinin çok büyük olduğunu, Türke l i ' n e saldıran lran'ı titrettiğini. sonun­ da kahpece öldüıiiiüşünün Türk Destani Edebiyatı'nda m ü h i m yeri olduğunu, Türk­ ler'in bunu uzun y ı l l a r unutamad ığını ve hatta 1 7 0 1 yıl sonra Kaşgarl ı M a h m ud'un, "Divanfi Lugatı Türki"sinde bile yer verdiğini belirtiyor. öze l l i k l e şu dörtlük ağıtı; Alp

Er Tunga öldü mü?

ıssız ajun l<aldı mı? Ödlek öcüm a ld ı m ı ? E m d i y ü r e k yırtılur. bizlere yaı.dırarak. uzun uzun açıklamalar yapıyor ve telkinde bulunuyordu. Keza; lran ordusunu çil yavrusu gibi dağıtan ve zalim hükümdarları K iruş'u n b a ş ı n ı vurdurarak, onlardan A l p Er Tunga'nın öcünü alan, Peçenekler ' i n kadın kah­ ramanı "Tom iris- Temir"in üzerinde hassasiyetle duruyordu. Sabırsızlıkla beklenilen sonraki derslerinde. M.Ô. 5-4. asırlarda Türk eli'ne do­ ğudan Ç i n l i ler'in, batıdan Y u nanlılar' ı n saldırışı. M . Ö .

3-2. asırlarda Türkler aras ı n ­

d a d a h i l i savaşlar. K u n (Oğuz)l a r'ın Türk B irliği'ni kurması. K unlar'ın Devlet Teş­ kilatı, Siyenpi. Apar Sülaleri, . . . devirlerini bütün inceli l i klerine dalarak anlattı. Türkler'i yeniden bir bayrak altında toplamak uğruna; Çin Sarayı'nda tutsak meşru Gök Türk Prens i ' n i kurtarmayı sağlamak nzere

40 arkadaşıyle birlikte Ç i n

Hükümdarlık Saray ı ' n ı basarak, Ç i n l i l e r ' e karşı verdiği Türk Kurtuluş Savaş ı ' n ı n ü n l ı l kahramanı " Kür Şad" üzerinde bilyük b i r titizlik v e önemle duruyordu. BOtün bunları; kendisi sanki o devir ve vak'aların içinde i m iş gibi heyecanla an­ latır, al benzi büsbütün allaşırdı. Bazen. m e ndiliyle terleri n i silerdi. Adeta o zaman­ larda bulunmanın özlemini taşıyor. o vak'alara katılamamanın ezikliği içinde bulu­ nuyordu. Tarihin bağrından kopup gelen giir bir çağlayan gibi idi. Bu durumda. sanki elektriklenmiş gibi aynı heyecan içinde kalıyordu. Bu vak'alar ile Hoca bizlere, Türkler' i n gerçek tarihi düşmanları n ı gösteriyor ve bizlerde "Milli Şuur"u uyandırıyor. geliştiriyor ve pekiştiriyordu. O; tarihi, Türk Mil l e t i ' n i n bütünlüğü için " M i l l i Şuur"u diri tutma gerçeği n e oturtuyordu. Hoca. bizleri böyle yetiştiriyordu. Bizden sonraki ıalebelerini de böyle yetiştirmiş, ömrü boyunca da bu yolda sebat etmiş, yılmadan yürümüş ve uygulamıştır!.Türk F i k i r Hayat ı 'nda ileriyi aydınlatıcı mücadelelerini h e p bu yolda vermiş, a k l a gelmedik çilelere göğüs germiş ve katlanmıştır . . . H o c a ; ömrli boyunca b i r " K ü r Şad R u h u " içinde yaşam ıştır. . . Heyecan dolu bu derslerle kış sömestrinin n a s ı l geçtiğini bile a n l a ma n ı ı ş t ı k .. B u H o c a , başka bir hoca i d i . Bize b e n l iğimizi kazandırmış. k i m olduğumuzu öğretmiş, m a z i m i z ile geleceğimize yön vermişti. Tek kelime i l e şahsiyetimizi kazandırmış. bizler­ d e k i M i l l i Ş u ;.:ı r ' u taze l e m i ş ve pekiştirmişti. Hoca. b u s ı n ı r kenti çocukl a r ı m s a m i m i b u l m u ş . b i z l e r de k endisine candan bağlanırn � t ı :; .


Tf"RK(:f'.LE.IÜ� KALE.Mİ:"iDE.N .-\TSIZ

4S

Soyadı Kanunu. o tar ihl erde daha ç ı k mamıştı. 1 9 3 4 ' d e ç ı k t ı . B ü t ü n s ın ı f so­ yadlar ını onun bize öğrettiği öz Türkçe adlardan a l d ı k . B e n "Orhun".diğer arka­ daşlarım "Bozkurt", " A rıman" vs. soyadlarını aldı lar. Hoca, bu sınır kentini sevmişti. Çünkü o, gerçek bir "Türk Beği" ve gerçek bir "Türk Akıncısı" idi.

Türkçüler Derneği: 1950 seçimlerinde; 1944 hadiseleri Demokrat Parti tarafından seçim propagan­ dasında işlenen başlıca konulardan o l muş ve C HP n i n düşürlilmesinde önemli rol oynamıştır. Kurulmuş olan Türk M i l l iyetçiler Derneği bu y ı l larda, yurdun her tara­ fı nda şubeler açarak çok gelişmişti. Ne var k i ; Balkan Paktı teşebbüsleri ve ardından Yunanlılar'a yaklaşma siyaseti, sahte dostları gücendirmeme pahasına sudan b i r bahane ile 1 953 yılında kapatılmasından sonra, m i l l iyetçi faa li ye tler uzun b i r müd­ det sönük kaldı. Bereket versin ki; sonraları ortaya çıka n Kıbrıs Mes'elesi bu faali­ yetlere tekra r bir c a n l ı l ı k kazandı rdı. Bu faaliyet ler, 1 960 inkılabı ve sonrasında da sürmüştür. 1 963 y ı l ı sonlarında Atsız Beğ 'in Başkanlığı 'nda. "Türkç ü ler Derneği" kurulmuştur. Derneğin merkezi kısa bir müddet sonra Ankara'ya alınmış ve 30 A­ ğustos 1964 tarihinde Türk Ocağı'nda yapılan umumi kongresinde alınan kararla, 'Türk M i l liyetçiler B i r liği' olarak uwıı yıllar faaliyette bulunmuştur. '

Ötüken Dergisi: Tiirkçüler Derneği ' n i n kuruluşundan hemen bir y ı l sonra Atsız Beğ.Türkçü b i r d e rginin çıka rı lmasıııı lüzumunu hissetti. Yapılan h a z ı rl ı k la rdan sonra, 1 Ar alık 1 964 t a r ihinde Ö T Ü K E N ' i n ilk say ıs ı yayınlandı. Önceleri İstanbu!'da yayınlanan dergi, sonraları Ankara'ya alınarak, Nejdet Sançar B e ğ'in y ön etimin de faal iyetine devanı etti. Türkçüler Derneği' n i n Ankara Ocağı ' n ı n k u rulmasında Atsız Beğ tanı­ fından, Sançar Beğ'e salık verilmem üzere, kendisiyle gerek dernek faaliyetlerini yürütmede, gerekse Ötüken 'nin yazı kadrosunda geçen uzun müşterek yıl­ lar,gerçekten de unutulmaz hatıralar olarak kalmıştır. Dergi çıkmağa başladıktan sonra yazı ve makaleler dolayısıyla A tsız ve Nejdet Beğ'ler i l e temasları m ı z daha da s ı k laşmıştı. Dergi ' n i n İstanbul'da çıktığı dönemde, Ankara'ya a id o l a n say ıl a r Nej de t Beğ'e ge l ir. bizler de ondan al ı rd ı k . Telefon eder, "Mehmet s e nin tayının geldi, i s tihka k ı m gel al", derdi. Cidden. "Ötüken" bizler için b ir gıda i d i . . . İstanbul ' d a bulunduğum 1 9 6 5 v e 1 9 6 6 yıllarında Atsız B e ğ ' i s ı k s ı k ziyaret e­ derdim. Çalışt:ğı yer: Süleymaniye Kütüphanesi' nin koridorumsu giriş kapısından geçilince s a ğa s a pı lır .. Bahçe içinde, bir takım camekanlar arasında yürüdükten sonra, Süley maniye Ca mii'ne pencere ile bakan kemer altı ufak bir oda idi Bu oda­ n ı n hem sağındaki. hem de solundaki kapılardan birbirine geçilirdi. Odasında, biraz yüksekçe eski bir çalışma masası ve karşısı nda da tek bir misafirin oturacağı, tek b ir sandalye vard ı. Kütüphane arkadaşları kendisi ne büyük bir saygı besliyorlardı. Ko­ nuşma l a rımız; tfı eski giinlere, Edirne yıllarına uzanır, yakın tarihlerle devam eder, Ötüken üzerine olurdu. Bazan da, m emle ke t i n umumi durumundan bahsederdik. Bütün bu konuşmalarda, daima 1 9 3 3 - 1 934 yıllarının Edirne Erkek Lisesi'ndeki talebesi olarak k endimi sayar, o ruh! hiil iç i n de bu l u n urd u ın ,

.

Atsız Beğ'in Göçü : Bu göç, Türk M i l l iyetçiliği için büyük bir kayıp idi. Hayatı boyunca çektiği çi­ lelere metanetle dayanmasını bilmişti. Fakat Nejdet Sançar Beğ'in kendisinden ön-


REFET t.:ÜIH'lt.:Lfı - CE�GİZ \'AV AN

4(,

cc. a i l e içinden ayrılışı onu fazlasıyla sarsm ıştı. ÖTÜKEN ' n i n J Mart 1 9 7 5 tarihli Özel Nedet Sançar sayısında, kardeşi hakkındaki çok içli baş yazısında bu b e l l i oluyordu:

' ' A fş ı n . Nejdet Sançar'a karşı sırayı bozduğu gibi, Sançar da bana karşı sırayı

bozdu. İ k i n c i , üçüncü saftakiler ilcrki yerlerini çabuk alsınlar. Zaman çok azaldı." diyordu . . .

B u . sanki H oca'nın aynı zamanda b i r vediiniimesi i d i . Bizlere: "ömiir doldu. b u

a k ı m ı n başına geçeceği bulun" çağrısını yapıyordu. Hoca. kendi göçiine de zaman ı n az kaldığını önceden sezm işti. Nitekim. kendi

göçii d e çok siirmedi. Kardeşininkinden 1 O a y sonra geldi. Cenazesi. k e ndisine layık

b i r şekilde kaldırılarak, kardeş i n i n yanındaki ebed'i istirahatgahıııa tevdi edildi. Ho­

ca; Tiirk gibi doğdu. Tiirk gibi yaşadı. Tiirk gibi diişiindii, Tiirk gibi öldii . .

Kendisi� Tarih'in derinliklerinden gelen b i r ışıktı

ve

bize ileriyi gösteriyordu. Doğudan

parlayıp Tiirk Göklcr i ' n i aydınlatarak. Batı'da göçiinii bitirdi .. Bu Nur'un kadrini bilenlere ve O'ndan feyl. alanlara ne mutlu.

Şimdi Oğuz H a n ; O ' n u . otağında ve Tiirk Beğleri K u nı l tayı'nda ayakta karşıla­

yacak. alnından öperek;

"G�I O ğ l u m Atsız; Gazan Mübarek Olsun! " diyecektir. . . ..

Aıık"ra,

2(1 Şubtlf 1 9 7 7


Tf;ıu.;Çf•LEJÜN !.:.\LEMİNDEN ı\TSIZ

Aziz

47

H ocamız

TÜRK M İ L L ET İ 'N İ N B Ü Y Ü K EVLADI Ya;r.an: Av. Em•eı·

YA KUBOGLU

"Başım allam giderem ne dost duysun ne d üşman" Bu bir Kerkük atasözüd ür. Topluma, herkese. lıerşeye küsmüş bir insanın ızdırabını dile get i ri r. Aramızdan ayrılmadan bir gün önce bir yakınına; ecel vaktinin geld iğini, ölümünden hiç kimsenin haberdar edilınemesini, gazetelere ilıln verilme­ ınesini ve hiçbir şekilde tören yapılmamasını vasiyet etmişti. Bu vasiyetle acaba herkese, herşeye küskün olduğunu mu an latmak istiyordu? Yirmi yılı aşan bir tanışıklığıınız vardı. Fikri bağlılığımız ise yirmi yılın çok ötesinde. 1939 yılında bir hukuk talebesi olduğum ?.amana kadar uzcır gider. Hiç ara vermeden bu yirmi yıl içerisinde bir çok meseleleri karşı lıklı olarak konıışmuş, ta11ışmış ve hele 1967 tarihinden vefatına kadcu· çekt iği çi leleri de avLıkatı olcırcık yakından müşahade etmiş bir kimseyim. Cesaretle söylliyor ve iddia ediyorum ki. hocamız herkese küskün değildi. Bu sözleri sadece; gösteriş sevmeyen mizacını ve biraz da kendis ini inkisara uğratan "sözüm ona milliyetçileri", başka bir deyişle araını;1.daki münafıkları kastetmesinin bir ifadesidir. Onun için en yüce ideal, Kızılelma'ya doğru ilerlemek olan Türkçülük Savaşı idi. Bu sebepledir ki. Türk aşkının ötesinde hiçbir emeli yoktu. Dost larına ve yakınlarına nisbetle düşman ları dcıhcı çoktu. Komünisti, masonu, renksizi; velhasıl Türk'e düşman herkes onun düşmanı idi. Ancak o, bu kimselerle mücadele etmekten ne y ı ldı, ne de usandı Hayatı boyunca yatağına sığmayan bir nehir gibi çoştu. Yaşının ilerlemiş olduğu devirler de bile, 20 yaşındaki bir delikanlı gibi millf duygularla ruhen genç ve dinçti. Türklük aşkı yüzünden çektiği bunca eza ve cefa. içindeki alevi bir türlü söndüreınem iş­ ti.Aramızdan ayrıldığı günden beri bizler, kolu kanadı kırılm ış bir durumda sahipsiz, öndersiz kimseler gibiyiz.

Yarı gam, Sarartıptı yarı gam, Bir güne biz düşmüşüz; Yarı derttir yarı gam.

Fakat herşeye rağmen, gösterdiği yolda yürüyeceğiz. B una söz v eriyoruz. E l i ­ mizde, avucumuzda yok ama, kuvvet l i bir kalbimiz var. Tiirk ! rkının yücel mesi i çin başlattığı savaşa devam edeceğiz. Büyük Türkçü kardeşi ve ü lküdaşı Sançar'ın sö­ zünü tekrarlıyonız:

"Tür!< l r k ı Sağ Olsun! ..

"


15 MAYIS 1967 SÜLEYMANİYE KÜTÜPHANESİ'NDE YÜCEL HACALOGLU İLE

ATSIZ'IN GENÇLİK RESİMLERİNDEN B İ R İ


4Y

NÜKTELER VE ŞA KALAR - Hostes.kemerlerinizi bağlayın d e d i a m a ben bir türlü bağlayamadım. Yanımd;ı­ k i n i n yanında olan hanım bağladı. Yine gülıneğe başladın değil m i ? Zaten sana ciddi b i r ş e y anlatılmaz ki! B e n kemer bağla masın ı nerden b i l e y i m'? B e n i m bildiğim Ötüken pake t i n i bağlamak. - Gümrükte A l manlar ben i m ila çların fazlalığından fe na h a lde şUphelendiler. Bugrn'nın tercümanlığı ile bunu da hallt:ttik. Şimdi M l ınih'kn dün yayı idare ed iyo­

rum. Sana bir d e korkuıııdan bahsedeyim: Bedriye'nin e v i nde günün

24

saat i n de su

akıyor. Hem de soğuklu sıcaklı. Şimdi ben geldim diye b u suyun Maltepe'deki suya benzeyip k e s i lmesinden ödilm patlıyor. Malum ya, uğursuzluğuımız her yerde ken­ d i n i gösterir. Anka ra'ya iki gidişimde de Nejdetler'in suyu k es ildiydi. R i ca ederim dualarım eksik etme de şu s u kesilmesin. Buranı n en berbat tarafı her gün tıraş olmak mecbu­ riyeti. Aldırmasam. 13c<lriye cellat gibi başıma d i k i l i y O I'. "Yahu. sakal iyi şeydir. ecdadımız sakallıydı" falan diyorum ama d i nlem iyor. Ş i m d i biziııı anayasaya bir madde daha e k l eyelim "l ler gün tıraş olmak c i l d i tahriş edip sağlığa zarar verdiğin­ den zara rlıdır. Kocalar ını her glin tıraşa zorlayan kadınlara ceza olmak üzere, koca­ ları i k i n c i bir k adınla evlendirilir. Ve bu k a dının yaşı yirmiden fazla olamaz"'. A k ı l nasıl? Zaten başımdan taşıyordu. Buraya gelince yerlere dökillmeğe başladı. * * *

- . . . E ee!. d a lı;ı d a im ne lıaher'! Geçen sene ö l e n koca iik ii:uten ne haber? Yatakl<ı

yazdığım için yazım okunaklı değil ama okuınağn bak. Ha, bak geçen sene ölen koca ökilz. d i r i l m i ş . Hay Allah ceza s ı n ı versin. diri lecek ne vardı yahu? Bu sefer ölmezse Türk M i l l e t i hapı yutar.

-. . . Şu R u h Adam m eselesi cidden mü h i m b i r gaile oldu. B unu muhakkak halleı­ ıneliyiz. Ruh nedir? ... Nane ruhu mu? Tuz ruhu mu'? A d a m nedir'! M a y m u n ' u n toru­ n u . . . Şu halde Ruh Adam yerine N A N E E S A N S l ' n ı 1 1 M A Y M U N T O R U N U desek o l m a z mı? V e bu güniin h i p i kuşakları bunu daha iyi anlamaz m ı ? * * *

- ... Daire sahipleri para vermedikleri i ç i n bizim sular yine k esildi. Yaşasın Cum­ huriyet. İstersen bu işi gel sen halleı. Sana ınükafaten iki kahve kaşığı şeker ile bir bisküvi veririm. * * �·

-Ekim sayısının yaz ılar ını yazdım ama. sanki mezarımı ka zdım. * * *

- Nezle oldum. Günde 4 ;ıı;pirin ve 6 fincan ç a } i l e modern bir tedavi takip ediyo­ rum.


511

ltEı:ET KÜltİJKLfı

-

c:t:NGİZ Y \VAN

-Bir şaheser olan sondan bir evvelki şiirimi yazıyorum: Telli pullu bir gelin Söylüyor bir hoş hece. Reva rnı kızı alsın Gözü şehla bir cüce . . . .

A patlıcan. patlıcan Nerde kaldın bu gece? Ak sakallı bir sıçan Hıyar yiyor gizlice

B u n u b i r ben yazarım, b i r Şckspir. b i r d e Tokat'ta Leylekoğlu. * * *

-Geçen sene ölen KOCA ÖKÜZ'den haber v<ırsa bizzat hana gelerek bildirıneni rica eder. gözJerinden öperiın. * * *

-C. YETIMOGLU. Sanki biz neyiz? * i• *

-Ağustos sayısı gecikti. Ben abone olsaydım şimdiye kadar İ K İ MEi<. TUP-ÜÇ TELG R A F y ollar. arkadan Danıştay'a ve Anayasa Mahkemesi' ne mürat:aat ederdim. * * *

-. . .Tabii, zenginler yeni ve geniş evlerinde rahat oldukları için. bizim gibi, kur­ bağalar ve kertenkelelerle birlikte geçen yaşanıı (!) mızın farkında değillerdir. -Bu muhallebi güzel bir tatlıdır. Yemesine doyum olmaz. Tavsiye ederim. ister­ sen b i r ınuhallebici dükkanı açalım Müşterilere vermez. kendimiz yeriz. Bir ay sonra dükkanı kapatırız. A m a bir ay yaşarız ya. Yaşasın Cumhuriyet. � * *

-... Senden 10 tane "Ötüken" isterim. O kadar yoksa 9 tane gönder. O kadar yoksa 8 tane gönder. O kadar da yoksa 7.5 tane gönder. Ama mutlaka gönder. Hiçbir şey bula­ mazsan, acele tarafından ödemeli olarak bir teneke su gönder. * * *

- Hiçbir iş yapamaman ın verdiği bezginlik ve üzüntü beni mahfedecek. Şimdi sen bana ödemeli bii' teneke su gönder. * * *

- Bizim romana gelince ( R U H A DAM): Herkesin başka türlü anlayacağını bili­ yordum. rakat o romanda her şey bir hakikattıı-. Yalnız, sembolik olarak yazılmıştır. ileride ona ŞERHLER- tefsirler yazılırsa pek çok tarihi hakikatler oı1aya çıkar. '� * *

- Dun Muzaffer'le birlikte bizde yaptığımız toplantı: "ÜÇ BÜYÜKLER toplantı­ sı" olacaktı. Fakat maalesef"Üç Bunaklar toplantısı" oldu. Çilnkü: Muzaffer. Ergenckon tablolarını burada unutuğu gibi. ben de sana ikinci makbuz defterini vermeği unuttum. Sen de istemeği unuttun. Tamamlandı mı bu­ naklar? Var mı bunun daha ötes i? Yok! O halde Yaşasın Bunaklık. * * *

- Acele cevap . . . Kestane kebap ... Kırmızı şarap ... Gönlümüz harap... * * *

- . . . . . Y a sabahtan gel ve peksimetle çaya razı o l . . .


51 � * *

- Bana dört aylık rapor verdiler . Fakat daha yüzde yüz emin d e ğ i l i m . Bu raporu

adli tıbbın tasdik etmesi lazım. Ederse iyi. Dört aya kadar da n a s ı l olsa üçüncü cihan harbi çıkar.

-. . . . . . Nedir bu çektiğimiz? Çekmeyen gider. En iyisi sen b i r sabah Bostancı'ya

gel de bu işleri defterler ve evraklar ve yapraklar ve ağaçlar v e ormanlar ( k aldı ise) üz.erinde halledelim v e çöze l i m . * * �'

- Kardeşim. hiç i t ibarımız kalmadı ını? Bana "Sayın ATSIZ" diye yazmışsın. H i ç

olmazsa "Sapsayın ATSIZ" diye yaz d a biraz öğüneyiın.

- M A RT-ı şerifin mübarek olsun. B u Maı1 bana hiç iyi gelmemişti r . 4 Maı1'da As­

keri Tıbbiye'den tard olundum. 1 92 5 ' i n 4 Martı çok güzel ve sıcak bahar günüydü.

Ondan sonraki y ı l larda öyle güzel 4 M a rt görmedim. Ş i m d i de sekiz gündür gripal

bronşitten ızdırab çekiyorum. Bir türlü geçmiyor. Aya gitmeğe karar verdim Ama

Bablllr e l i n i çabuk tutmuyorki. Şimdi sen onu bırak d a C u m h u rbaşkanı adaylarına bak: Faruk Gürler v e İsmet İnönü .. "Mart ayı kötüdür" demiştin ya. Şu ismet Cum­

hurbaşkanı olursa belki ben vefat ederim. Faruk Gürler olursa birer d � m l i çay içeriz. * * *

- Se n cidden yanağı Bakırköy'den buraya kadar çekildikten sonra. şırrraaak diye

bırak ılmaya layık bir k i ş i s i n . . . . Hakikatleri sakladığın için yanağ ı n ı buradan tutup

M ü n i h ' e kadar uzattıktan sonra bir koyuverirsem görürsün . . Hatta belki astronot larla

anlaşıp. aya kadar uzattıktan sonra salıverdiririm. O zaman artık düşün ... Kaniye ı S

gün köyünde kaldığı i ç i n e v i örümcek kardeşler istila et miş, toz biraderler de her yerde localarını kurmuştu. Senin verdiğin sinek avlayıcın raketle biraz önce. beni rahatsız eden bir komünist sineğin hakk ından geldim. B i l d i r i l i r . * * *

Atsız 'ın

husu siyetlerinden

biri

de

çok

şakacı

olmasıdır.

Yak ınlarıyla

ve

ülkt'idaşlarıy!a konuşmaları ve mektupları şakalarla d o l u d u r . Bazan e n c i d d i b i r ko­ nuyu işlerken araya b i r mizah parçası sıkıştırıverirdi. B u n u n inceliğini anlamaktan

aciz olan ve a k lınca sadece "suç d e l i l i " aramakla meşgul olaıı !944-4 5'teki Sıkıyö­

netim Yargıcı, duruşma sırasında bozuk Türkçes i ' y l e okuduğu A t sı z 'ın bazı mek­

tuplarında. bu cins mizah k ı rıntılarına rast ladıkça i ş i n içind�n çıkamaz. k inlenir. şü phelenirdi. Onun bu hali A tsız'ı v e sanık öbür Türkçüler'i o acı günlerde t a t l ı tatlı güldüren nadir hallerden olmuştur.

Atsız, mektuplarında u zu n boylu ve şatafatl ı sözlerle herkese teker teker selam

yazmaktansa. bunların hepsini i ç i n e alan manada "Protokol caridir" derdi. Bir mek­ tubunda ise şöyle demişti:

"Protokol caridir ve tifüs gibi saridir"

A t sız'ın hemen hemen bütün mek tuplarına serpiştirdiği bu gibi nüktelerden. ü l k ü

arkadaşı izzet Y o l a l a n ' a yazdığı mektuplardan rasgele derlenmiş bir kaçı: * * *

A t sız'a her türlü işk ence yapıldı. Ama tesadiifen Tabutluk'a hiç k o n u l m a d ı . Son­

raki bir sohbette Atsız: "Benim her şeyimi öğrendiklerini sanıyorlar ama.bir noktayı

öğrenenıemişler:sıcağa dayanamad ığımı. Yoksa o fırsatı kaçırmazlardı". dedi. Hazır bulunanlardan İsmet Tlimlllrk oradakilere: "Aman dik k at e d i n . boşboğa zlıkla bunu


REFET KÖRÜKl. Ü - C E.... G İZ YAV A N

52

hiçbirimiz ağzımızdan kaçırmayalım. Ç ü n k ü biz d e b u d i l oldukça aynı ş e y tekrar edilebilir", dedi. C i d d i söylenen bu sözlere. başta Atsız olmak üzere herkes kahka­

halarla gü ldü. Ama A ı sız'ın bu "zay ı f noktası" yine sır olarak s ak landı. Ş i m d i artık açıklanmasında mahzur kalmamıştır. * * *

-Atsız'ın sözleri arasında; yüzde yüz şaka olanlar, yarı yarıya şaka olanlar veya

içine b i r damlacık şaka çeşnisi karışmış olanlar vardır. Sohbetlerinde sık sık tekrar­ ladığı bir "projesi" vardı: Türkiye'yi kötü hükümet!erden kurtarmak ü m i d i n i ( ş i m d i ­

l i k ) kaybett iğimiz takdirde, uzak bir yere (mesela k ü ç ü k bir adaya veya sarp dağlar

arasına s ı k ı ş m ı ş bir vadiye) gidip, orada bir avuç Tlirk çü'nün. Türklük geleneğine ve

Türk ülküsüne tam uygun b i r devletçik kurması. Dinleyenlerin çoğu bunu yüzde yüz şaka cinsinden saymışlardır. Halbuki. belki ancak yüzde yetm işbeşi şakaydı. Yüzde

yirmibeş ciddi tarafı vardı. Bunu zaman zaman çok y a k ınlarıyla, pratik tafs ilatına kadar inerek konuşmuştur. * * *

- A tsız, şakalarına kendi kendisiyle istihza edecek bir çeşni vem1ekten d e çekin­

mezdi. Bir keresinde: Tophane Tevkifevi'nde sohbet e d i lirken. bazı şahıslarda

"sür'ati intikal" a z m ı . çok m u konusu tartışılıyordu. A t s ı z dedi ki: " Bana gelince. bende sür'at vardır, ama intikal yoktur".

* * *

-Yine Tevkifevi ' n d e bir giln. Nejdet Sançar bolca ve tllylü bir pijama giymişti.

(Duruşma olmayan gi."inlerde koğuşta pijama

ile dolaşırdık.) Tesadrıfen

İsmet

Ti'ımti.'ırk d e o gün tli ylü bir pijama giymişti. Üstelik onunkinin kolları tazla u zundu.

E lleri, kol y e n i n i n içinde kalıyordu. Bu i k i s i n i n bu kıyafetle dolaşmaları g ü l ü ş m e lere

yol açmıştı. A t sız kalktı, onlara katıldı ve (kendisinin de pijaması bol olduğundan):

"Biz üç ayı biraderiz!" dedi. G ü l ü ş ü l d ü ve bundan sonra uzun bir süre bu üçüne, "Üç ayı biraderler!" d e n i l d i .

- O n u n soyad ı n ı n n i ç i n Atsız olduğu: b u n u n . binecek atı olmayan anlamına mı. yoksa i s m i olmayan anlamına m ı geldiği zaman zaman merak edilmiştir. Açıklaya­ l ı m : B u kelime "ismi olmayan- a n l a m ı n ı taşır. Göktürkler çağında. bir çocuk 1 5

yaşlarına gelinceye kadar kendisine ad verilmezdi. O sırada ona ·'atsıı" d e n i l i r d i

A n c a k şahsiyeti belirdikten, bilhassa başarı gösterd ikten veya kahramanlık yaptıktan

sonra "atsız" olmaktan kurtulur ve kendisine bir ad verilirdi. ''Adsız" şek linde ya­

zılma yıp. "Atsız'' şeklinde yazılmasının sebebi de: Türkiye Lehçesi'nde .. d" şeklinde

söylenen birçok sözün, Doğu Türk Lehçeleri'nde '1" şeklinde söylenmesidir. Mesela

bizde "dağ" denilmesine k arşılık, Kazak Lehçesi'nde (ve eski Göktürk Lehçesi'nde)

"tağ" veya •'tav" denilmesi gibi. A t sız'ın

ikinci

karısının

asıl

adı

Bedriye'dir.

Atsız bazı yazılarında

bunu

''Tolunay" şeklinde Tlirkçeleştirmiştir. Atsız ' ı n büyük oğluna verdiği Yağmur adı.

Selçuk İmparatorluğu ' n u n kuruluş çağındaki Yağmur Beğ'den gelir. Küçük oğlunun a d ı Bu ğra ise. "erkek deve" anlamınadır.

* * *

- Onun hakkında çıkarılan dedikodulardan ve ona yapılan iftiralardan biri de, o­ n u n m ü slüman olmadığı ve "şaman" dininden olduğudur. Gerçekte ise Atsız. İslam

a h l a k ı n ı ve manevi değerlerini en yüksek ölçüde konımuştur ve savunmuştur. İman


Tf:Rh:�°fU;;H İ ;\; 1\.\1 .F\-Iİ:\llt::-.i .-\ TSIZ

bakımından ise, ona iftira edenlerden veya protesyonel d i n söınürücülüğü yapan b i r k ı s ı m politikacılardan e n a z bir m i l y o n kere d a h a m ü s l ümandır. Atsız ha kkında hu çeş it dedikodula rın yayılmasının sebeblerinden biri de onun çok şakar.ı olmasıdır . Mektuplarındaki veya dost meclislerindeki b a z ı şakaları d i l d e n d i l e dola ş mıştır ve bu sözleri kötli niyetli kişiler, şaka olduğunu ya kasdcn gizleyerek ciddi gibi sun­ muşlardır. yahut da çok aptal bazı kişiler şaka ile ciddiyi ayırt edemem işlerdir. Atsız'ın şakacı Lisllıbuna örnek olara k bir küçük notu. 3.5. 975 t a rih l i

not şöyle:

Sayın C u m h u riyetçiler! Yemekler hazır ve teşrifinize m u n tıızır. Sclaıniiıı

a leyktim. Y a ş a s ı n Mao.

ATSIZ.

Acaba bu not. yarın aşırı ahmak veya aşırı kölii niyetli bir kimsenin eline geçin­ ce. o da bu sefer A 1 sız'ın "maocu" olduğunu mu iddia edecek?

ATSIZ'IN K A B R İ N İ Z. İ Y A IU :T Bu mukaddes yerde ulug türbede, El pençe divana durmaya geldik. Derdinıize derman nlsun dedik ele Kullu kabrine yitr. sürmeye geldik. Yaşadın ve öldlin Türk Soyu için. Türk liik'e hak mıydı ölümün. n i ç i n ? Türkçüler burada herşeyden geçin. Hu gül sindeıı Türklük dermeye geldik. Kurultayda. toyda, şölende mis in'' Dede Korkut birle Orkun'da mısın? Onbaşı Sançar'la giileııde misin? B i z d e o Uı.;ınak'a varmaya geldik. Ö!likeıı yışında at mı binersin? Bilge Tonyukuk'la taş ını yonarsın? Hangi Türk ilinde. nerde konarsın? Geçerken bir selaın vermeye geldik. Rtıhlar fışkıracak lmndeyse yerden. Söyle bir şey, bize ses ver d e birden "lşpara Alp" lardan "Köl Tigin"lerden "Kürşat"lardan haber sormaya geldik, Gönüller bunlanır hayale dalsa, Felek Taınuları bizlere salsa. Yeşeren kabrinde bir an da olsa Tanrı Dağla r ı ' n ı görmeye geldik. Erk YURTSEVER f3osıanc.:ı . 3 Ma)J/S 1 9 7 6 . .


'f °H ·ı�;r_

"'J 1JN � Jt.. AJ'ir>J"'-

�S'-

x

Ag,J, ,,,_ Ad1<.J<f (11J fl!M1) ıı:, A'1/•�/t... f•J•rw-) X.

;J4.,..1'- 1111<d.•..·� t··�­ Iİ4ıı· �"'­

.,cAf"f. u•IS-

"-'t"' Alz.t(,-nl/.ıt..

w.. N...,,

Al'#«f"-

.... &..Je.ıı)

Al....1,-.

AH .lf 1'\

Çı";ı(. �

ç�r0(�r't D t rı.iJ.- .ı<. [ .. � c..r-)

l(

( ""''J.1.. 1 ) -�"'f , 711ç11 1( fı. ...

CJ-,,.;.-t f't' q;,.,.,'f

"'­

� 11$ "J l· r �

(a.ıı..ı.c� )( P.ı.u l(, '"'"" ıl­ .\.

..ı(

s dct.-11

a,r (·lo,-1

..

/t.<ı.fl4'1" (-,.,,.,.w!A.irt l<.'<.t� A;.

s t lr.� r s'j;

<><

f ,., J,,,, ( '41

ı(

s"Ml <r·ı-L � �

IH.;11.� 8 � ><'

ı

CJ;.��"­ � t� �� "'

·,e-(,.

s tıl<,. J,"fc_

s�1ıı.

IJi1e..

::: r

�"�/-'-

s � .,,:l" 5d�·115

.1(

Aft�,,,._ TiZ � )(

8Tt

AJ/4rı,._

3i�J� J

)(.

IJ

11

;...,).ı< ,.

f1•L r1 ..f' I ;1..

lt

I ı? "114< v .uı.,, ı1M:1 .1(. T""" 4M ,,, .:a .,,

I -bı."-"-·11 (� 11-.!ı4.llc>�)

lö4n (" � "" 4J ;t._

� o�- � /l)'lc.t'

'('A t \.A.JıA TSIZ'IN FAİK ERSAVAŞ' A GÖNDERDİGİ TÜRKÇE İSİMLER L İSTESİ (KENDİ EL YAZISI İLE)


ATSIZ Afusta}tı KAYABEK

Fikirleriyle beslenip. O'nun heyecanıyla heyecanlananlar. O ' n u n hayüllı ıi giiniin her saatinde karş ılarında görebi lirler. Bir kitabı okurken. bir Silhifcyi çevirirkeıı, scıkağa her çıkışta, her köşeyi döııiiştc; dallara ilk çiçeğin. ilk karın. ilk yağmurun düşiişiinde Atsız Beğ'in yalnızlığı gözlerimin öniine gelir. O ' n u n bu yolculuğa. bu uzun yolculuğa. dön lişii olmayan bu yolculuğa çıkışını yalnızlıktan: yalnızca yalnız1 ıktan kilçış111<1 bağlarım. O. gönliindeki yalnızlığı. ··Veda" şiirinde, ke limelerin dayanaııııyacağı bir burukluk içerisinde anlatmıştır. Veda şi irinin iistiinc çöken bu­ rukluğu; bir kitabı okurken, bir sahifeyi çevirirken. her sokağa çıkışla. her köşey i döniişte. dallara ilk çiçeğin. ilk karın. ilk yağmur tanelerinin diişiişiinde şuramda duyarım ve gözlerim donuk donuk. kipriklerim bulanık. Atsız Beğ'e ''Güle .. Güle .. " derim. Yüreklerde bir ağrı var. . . Yazılan mektupların zartlanınayışı. zartlanıp pullan­ nıayışı, pullanıp yollanmayışıııın doğurduğu bir ağrı. . . Arada bir y<Jzarıın Atsız Heğ'i diişiinerek, Atsız Beğ'e mektup yazar gibi yazarım arada bir. Son noktayı koyarken yan yöreme bakınırını ve bir çıkmaz sokağın içerisinde olduğumu göriiriim. A l n ı n ı ı gerçeğin taş duvarlarına çarparım v e kulluğumun iistiinde o l a n b i r çare sizliğin. k u l ­ luktan doğan bir çaresi7.liğin içerisine düşerim. Gözlerimi kaparım çaresizliğime. Kaparım ve çöı.iimli olmaz düşüncelere dalarım Bakışlarım bulutlaşır. sisler içeri­ sinde dolaşır gibi olurum. Kirpiklerimin öniinde k iime kiime bulutlar, klime kiime ağlamaklı bulutlar toplanır. Toplanır ama çöziilmez. ıslanmaz kirpiklerim. Damarları kurumuş gözpınarlarımın, kaynakları tıkanmış.. Yıllar var ki ağlamaz. ağlayamaz oldum. Y ı l l a r var ki gözlerimle değil, sözlerimle ağlıyorıını. Dilimde kelimeler, kelimelere sığıııan sözler: e l imde, kalemimde. divitimde cümleler. ciiın lelere yoldilş noktalar. virgUlıler ağlıyor. l l er sözün bağrı yanık. Kalemde de, dilde de. gönülde de. divitte de bağrı yanık her sözün . . . Yüreklerde b i r ağrı var . . . Atsız Beğ'siz geçen. geçip giden b i r y ı l ı n ağrısı . . . Ü ç bayram çektik b u ağrıyı. O'nun; sanki. öte diinyada Tiirk uluları i l e bayramlaşmak için uçmağa varışının üstl'ınden geçen. uçınağa vardığı 1 975 y ı l ı Kurban Boynı­ m ı ' n ı n üstiinden geçen iiç bayraın . . . 8u onsuz geçen üç bayramı kutladık de mek­ tir.Eğer gidip gelmelere, hal hatır sorınalara, el öpmelere ve el öptiirmelere kutlamak denirse ... Kutlanıak sevinçle olur. neş'e ile olur. Gözler giiler insanlar bayramlaşır­ ken. Göniiller sevinç içerisinde bir başka tiirlii çarpar. Oysa bunlu geçti çıkmak üzere olduğumu7. y ı l ı n iiç bayramı da. Şekeri de, Kurbanı da ... Şekeri de, kurbanı da ağı7. tadı ile yiyemedik. Kendi aramızda kutladığımız Üç Mayıs TiirkÇ li\er Bayra­ m ı ' n ı da gönül rahatlığı içerisinde kutlayamadık. Gönlil rahatlığı içerisinde birbiri­ nıize: ''Bayramımız K utlu olsun!" diyemedik. Üç Mayıs Tiirkçiiler Bayra m ı bu y ı l gönliimiizde bunlu. gözlerimizde dumanlı geçli. Ü ç Ma) ı s · ı O aramızda olmadığı


5<ı

için gön!iimi.iz yaslı. gözlerimiz y a ş l ı geçirdik. A m a hmıgi yöne baktıysak O ' n u gördük. hangi yöne döndlıysek O ' n u n l a gözgöze. gönül gönüle geldik. G ö z göze ge ldik k i rpiklerimiz ıslandı. gönül göniile geldik. ö l ü m ü n acı gerçeği karşısında d e l i gönül uslandı. Y a h u t u s l u gönül c ! e l i l e ıı d i . D e l i l c n d i de gerçek alemden bağlarını k oparıp. hayc'il c'il e m ine doğru uçımığa başladı. Orada. o hiiyiil a l eminde e n güzel b i r d a l ı n i.ist üne k o ndu. V e orada u l u l a n d ı . Ötüşen kuşlara benziyordu hayfü c'ile mine uçmuş göniHlerin a l ı ş ı . B i r g ö n ü l . b i n g ö n ü l g i b i ; b i n gönül, b i r g ö n ü l gibi atıyordu s a n k i . Ölenlerin gönülleri, yaşaya n l a rı n gönülle rinden, yaşayanların gönülleri. ölenlerin g ö nii! ! e r i nden ayırdedilmiyordu. Hepsi bir dalcla toplanmışlardı: Sevgi dalında. Hepsi b i r noktada toplanmışlardı: Sevgi nok tasında. Hepsi de sevgide birleşmişlerdi. Bü!li n gönüller, bü tiin Türk gö­ n ii l l e r orada. o hayfı! a l e m inde: ö l e n l e r yaşıyormuş g i b i , yaşaya nlar ölüyormuş gibi atıyord u . Ve hepsi de sevgide birleşiyordu. Türk l ü k sevgisinde .. Bu sevgi: Tebrizli k ı z ın kalınında (çeyiz) A y - yıldızlı bir bayrak. Kerküklü deli­ kanlının gözlerinde t ü t e n b ir hürriyet çırası. Kırımlı annelerin saçlarına yakılan oğul­

uşağa kavuşma k m a s ı . Kazanlı, Ta ş k en tl i . Alma t ıl ı bir aksakal l ı n ın dilinde dağlara dönük çığrılan hün-iyet türkli!eri. savaş liirkiileri ö rüyo rd u sanki g ö nüll e r d e. Gönül­ lere g ö nüll e r d e n . . . Göniil!erden gönüllere . . . Yüreklerde b i r ağrı

v n r. . .

Tiirk 'ü e n çok seven. Türkllik sevgisini tarihi bir heye­

can h a l i n e getiren ve bu heyeca111 tarihin en k a ra nlık clevirlerine kadar göliiren b i r g ö n ü l ü n , artık b u dünyada

atnıayışından kopup gelen b i r ağrı. . .

B u dünyadan '.Sağ

olarak göçen b i r k i ş i n i n yok luğunıın doğurduğu bir ağrıd ır bu ağrı . . Bu dünyadan

sa ğ olarak göçmek her kula.

her insanoğluna nasip olmaz. Dünya yaratıldığından bu

yana. dünyanın yara tıldığı ilk günden bugüne kadar yeryüzünden. sayıları rakamlara sıgınayan, sayıların ı raka mlarm sırtlayamayacağı insanoğul!arı g e l i p geçmiştir. Pa­ kat bu gelip geçen sayısız <.:anların

içerisinden pek azı sağ olarak göçmüştiir.

Başka

ülk elerin. başka ırkları n bu mertebeye yük selmiş u l u l nrı bizleri i l g i l e n dirmez. O <.:anlar ne d i l i m i z i ve ne de k a l emimizi i l g i l e ndirir. Bizler i bizden olanlar, bizden olan u l u l ar, bizden olan ulu canlar ilgilendirir. Bizleri Tanrıkut Meteler, B i l g e Ka­ ğanlar.

Bilge Tonyuktıklar. Kür-Şadlar. ilk Türk ozanlarından Aprınçurtiğiııler.

Çuçular. Tuğ rul ve Çağrı

kardeşler.

Alpaslanlar.

Fatihler. Y ı l d ı rı m lar.

Ahme t

Yeseviler. Hat:ı Bektaş V e l i ler. Y u n u s Emreler. Pir Sultan Abdal lar, İznıir'de Y u ­ na n l ı l ar'a i l k kurşunu sıkan gazeteci Hasan Tahsin Beğler. Maraş'ta düşmana kurşun sıkmanın k ı l ına<.:ak cuma namazlarından daha efdal olduğunu halkına duyuran S ü t çü

imamlar ve bu i l k k u r ş u n s ı k ı ş ı . bu c uma namazlarından daha efdal olan kurşun

sıkışları, son k urşunla yine i zmiı"de noktalayan Mustafa Kemal ler. liirkülerc ad

v e r m i ş . türk ülere kan vermiş Genç Osmanlar. A l i şan Be ğ ler. Ka r ayıla nl a r. Ş a hin · Beğler. Azerbaycan'da Türk D i l i ' n i n savaşını başlatan ve � a h a karşı bir başma

döğüşen, bu uğurda şehid olan Semed Behrengler. Doğu Türkis tanlı Osman Baturlar ilgile ndirir. Çünkü: B i z i m ö l ü hayatımıza canlılık veren onlardır. Onların b u dünya­ d a n sağ olarak göçmeleridir. Şiirleriyle Arif N i lr n t Asyn. y nzılnrıyla Nejdet Sançar Bcğ ve Tiirkçülliğe getirdiği heyecanla N i h a l Atsız B eğ . Azra i l ' i n ölü t oplumumuz­

dan alıp götürdüğü canlı ruhlarınıızdır. B u dünyadan sn ğ olarak göçen ulu Türk­ ler'dir. u l u canlardır. Yüreklerde bir ağrı var. . . Bu ağrı.bu dünyadan sağ olarak gö çen u l u T ü r k ler'in ruhlarına glin doğumu ve gün batımı ç e k i l en " H u u u 1 . . . " larla. günde b e ş vakit oku­ nan Fatihalarla diner. Herbirinin r u h l a r ın a sun . . .

" H u u u ! .. " lar ç e k ilsin, Fatihalar ok un­


T fi R K Ç f J .lmİ:\ " ,\ Ll!::\ I İNlll!:i\ A TSIZ

57

AGLAYI$ Gökkanat/ı Azrail

Ötüken 'de ya-;:ı/mış

Gökkanatlı Azrail

Ötüken .de yazılm ış

Aldı giıti

Alnımıza bu yazı

Atsız 'ı

Aldı gitti At.m 'ı. . .

Alnımıza bzı yazı

Emi )'Ok, melhem i yok

Gözde gönülde kut.mi

Emi )'Ok, mel hemi yok

Gözde gönülde kutsal

Yüreğimde bir sızı Yüreğimde bir sızı. .

Kırıldı Tiirk 'ün sazı

Kırıldı.

Türk 'ün sazı

Gözlerimden yaş değil

Gökkanat/ı A:::rai1

Gözlerimden yaş değil

Aldı gitti Atsız' ı

Aksın ölüm yıldızı

Aldı. gitti Atsız 'ı

Aksın ölüm yıldızı. . . Bunlu geçecek gayrı Bzınlzı geçecek gayrı Ömrümün kışı yazı Ömrümün kışıym::ı .

Mustafa KA YA BEK


ATSIZ'IN 1974'DE ERENKÖY'DE ÇEKİLEN B İ R FOTOG RAFI AYAKTAKİLER: ATSIZ, İZZET YOLALAN, OTURANLAR: KANİYE (ATSIZ'IN MANEVİ KIZI), KANİYE'NİN KOCASI


59

ATSIZ'IN MEKTUPLARINDAN SEÇM ELER Yazık ki, A tsız'ın yazdığı mektuplardan çoğu kaybolmuştur. Sebeble ri:

1 - Türkçüler'in çoğunun dağınıklığı, zor şartlar altında yaşamaları, sıksık evden eve taşınmaları. 2- Solcu ve Türk düşmanı hükümetler tarafından Türkçüler'iıı e vle­ rinde yaptırılmış aramalar. 3- Kısmen yukarıdaki sebeblerden ötürü A t sız'ın kuşa­ ğından olan birçok Türkçü'nün mektup saklamamak alışkanlığında olması. A t sız'ın kendisi de nıek tup saklamazdı. Aşağıya A ts ı z 'ın ülkü arkadaşlarından Muzaffer Eriş'e ya:tdığı mektuplardan ba­ zı kısımlar alınmıştır. Bu mektuplar A t sız'ın hayatının son üç y ılına rastlar. Parantez içindeki kısımlar okuyucuya izahatvernıek için bu kitap basılırk en eklenmiştir. * � lf:

22.9.1972 - Tese l l i d e boş şeydir ama, galiba boş olduğu için bol bol verilir. 6 . 1 0 . 1972

1 - B u arada, Buğra 'nın doktora tezi için, istediği notları almak üzere İ stanbul S e ­

fer-i hunıayunları yaptım. Altı ayrı kütüphaneden notlar çıkararak yolladım. i f lahını kesildi. * * *

2- Dert bitmiyor: Mini mini Mfıviş hasta. (A tsız'ın manevi evladının çocuğu) Üst dudağı davul gibi şişmiş. Acıyor. Yemek yiyemiyor. Bu sabah böyle uyanmış. Şimdi birazdan doktora gideceğiz. İ ki gündür i s tanbul'un havası güzel. Klasik hüzünlü. ılık güz ha vası. Isı da i yi. Ama yarın soğuyabilir. * * *

2 3 . 1 0. 1 972 3- Maltepe'd eki Haviibeza. . . . . . . .

- Elektirik lambaları falan güzel. Eline sağlık. Senin gibi yüksek mühendisten iş­ çiyi nerde b u l u p da bir daha lamba taktırabiliriz? Fakat herifler seni de aldatmışlar. Şu ıııahut kapı hala dışarı açılmıyor. Boyanmış ve takılmamış halde duruyor. 4- Bi zim şahane lambaları görünce şehrayin yapmaya heves lendim ama elek tirikler yanmadı. Gülabi'ye niçin yanmadığını sordum. Bir şeyler söyledi anıc.ı galiba Lfıtince idi, anlamadım ve üstelemedim Marangozun yaptığı işleri fayansçı bozmuş. Marangoz, "birimi zin yaptığını öbürümüz bozuyor" dedi. B u sözle ben Türkiye'de olduğumu anladım. 5- Bu arada ben yine Kaniyeler'in (manevi kızı) durumunu düşünüyorum. Bil­ hassa Min imini Maviş cin keratayı (Kaniye'nin çoc uğu). Onun h ali nedense bana dokunuyor.


REFET "ÖRfil<Lf CENGİZ \',\ VAN

611

-

6- Nejdet'ıen mektup aldım. Mektubunun sonunda "Kasım sayısının yazıları ha­ zır; senin yazını bekliyorum" diye yazıyordu. O climleyi okuyunca ben de az kalsm felç oluyordum. 7- M i l l i futbol t ak ı mının Lüksenburg'a yenilmesi nden sonra Anayasaya, Türkiye'de futbol yasağı koyan bir madde zaruri oluyor. Zacen daha önce de Cezair'e y e n i l m i şlerdi. B irkaç y ı l önce de Suudi Arabistan' ı güçbelti. 2 - 1 yene­ b i l ı n i şlerdi. Tanrı Türkü Korusun Tengri Türki Aburatugay (Moğolcası) * * *

25. 1 1 . 1972 8- in fazın dört ay geriye bırakılması. Bunun için d e h u k u k i s ebepler lazım. Kayabe k ' i n durumu bu bakımdan benimkinden e l v e r i ş l i : Dört çocuk v e geçiııı sağlayan dükkan sahibi olmak. hukuki mazeret teşkil ediyor. Ben zengin bir mirasyedi olduğum i ç i n bu imkana malik d eğilim. * * *

9- Malatya'ya gönderilen 5 tane Ötüken 'i izzet yollamıyormuş. Belki de c inler gönderiyordur. * * ;[:

1 0 - Şebinkarahisarlılar, Cumhuriyet'in 50.yıl dönümünde bir milyon abone bul­ mak için kampanya açtılar. Ben b u büyük rakkamı bir yana bırakarak, beş bin abone bulsalar iki katlı ekmek kadayıfı olur diyorum. * * *

1 8 . 2 . 1 973 1 1 - Kışın geçmesine beş hafta kaldıysa da bu müddet içinde i k i kere daha bize çok zahmetli günler yaşatabilir. Sıkıntıya düşersem senden ödemeli olarak on kilo gaz isterim. Protokol caridir. (Cümlede; sağlık, selam dilekleri kastediliyor) * * *

1 7 . 3 . 1 973 12- Bir memur hanımın hatası ( ! ) yüzünden tevkif olunup, geceyi Emniyet Mü­ dürlüğü'nde geçird ikten sonra, bu tevkifi "tebligat" sayarak infaz savcılığına baş­ vurduk ve azami müddet olan 4 aylık tehir kararını aldık. 1 5 Teınmuz'a kadar ser­ bestim. 23 . 3 . 1 973 1 5 - Dünyayı idare ediyonız diye şaka yapa yapa galiba buna ben de inandım k i : şu memleket. meclis meseleleri beni yiyip bitiriyor. Selah göstermeyen ağır b i r has­ tanın başucundaki insana benzed im. * * *

25. 3. 1973 1 3 - Bundan önceki mektubumda da yazdığım gibi berbat bir halsizlik içindeyim. Mek tup yazmak bile ciddi ve yorucu bir mesele oluyor.


rfRKÇf;u:Ri:ı-i h: -\1.UIİ:\'DD� .-\TSIZ

61

1 4 - Hani vaktiyle "gözüm Reis-i cumhurluk ıa,, demiştin. Şu mevkiye adaylığını koy da bu iş olup bitsin. Emin ol bu si"ı rünceıne lüzumundan fazla canımı sıkıyor. * * *

2 1 . 5 . 1 973 16- Senden mektup alamayınca endişelenmeye başlamıştım. Bu arada Kayabck senden de mektup aldığını bildi rince. endişe edecek nesne olmadığını keşfettim. (bu keşif A.merika'nın keşfinden mühimdir.) Hatta seni. belki İstanbul'a gelirsin diye düşiindli ın. Sizin Rebek'teki evin duvarının altını kazmışlar. * * *

17- Geçen gün, Hakan'la konuşurken bir eşek anırdı. "Dede bak öküz bağırıyor'· dedi. ·•o öküz değil. eşek" dedim. "Eşeğin bağırnıasıııa anırmak derler. eşek anırı­ yor'· diye cevap verdim. Kendisine mahsus tatlı aksanla ve soru takısı k u llanmadan şöyle sordu: "Dede! Eşek olsam ben de anırırım?. Tabii gülmekten k a tıldım. ,1, * *

6.8. ! 97 4 18- K ı b r ı s işi yarım yamalak o l d u diye sıkılıyoruın. Birleşmiş M illetler. Arap­ lar'la Yahudiler'e de ateşkes tavsiyesinde bulunuyordu ama onlar metelik vermiyor­ du. Hem Magosa'da ve başka yerlerde Türkler'e işkence yapıldığını ilan ediyor. hem de miskin miskin omnıyonız. Böyle Türkliik olur mu? Zaten Cenevre"de bir şey yapılmayacak. Savaş yine başlayacak Bu günkü durıım!a adanııı ancak onda biri bizde. Ben bu onda bire de razıyım ama, bütün Tü rkler'in burada t oplanması ve Rumlar'ın buradan çıkarılması şartı ile. Federasyon falan da aldatmacadan başka bir şey değil. Bölliişmekten gayrı yol yoktur. * * *

4.9.1974 ! 9 - Evvela mahsus selam edip, hepimizin haıır-ı şerifinizi sual ederim. Sağlıklar d i lerim. B u taraftan sual olunursa, sivri sineklerden başka kederimiz yok. Bir de Maviş annesiyle birlikte A k pınar'a gittiği için onu özlemeye başladım. * * *

20- Kıbrıs işindeki yavaşlığa çok s ı k ılıyo nını. Katliamlanı tasavvur edemiyeceg,in kadar üz\ildüm. Gazetelerde renkli resimleri görünce çocuk gibi ağla­ dım. Bu kırgınlar hala devam ederken bizimkiler ne bekliyor b i l mem. * * *

2 1 - Y ak ında pahalılık olacak dedikleri için ihtiyatlı davrandım. Bir kutu şekerle iki kutu çay aldım. Ekim maaşını da alınca eczahanenin yarı ilaçlarım eve stok ede­ ceğim. İhtiyat iyi şeydir. Bir teneke de Adayar aldım mı değme gitsin. Protokol caridir_ �' * *

20.5. 1 97.'i 22- Türk Tarihi'ne aralıksız çalışıyorum ama bir yıldan önce basıma verilemez. Sağlıksal durumum arada bir beni sıkmazsa daha da çok çalışabilirim. Fakat her zaman bir arıza çıkıyor. bakalım.


REFET h:ÖRÜh: l.i'i CENGiZ \'AV AN

62

-

En mtıhim mesele, okullar için yeni bir müfredat hazırlamaktır. Türkçe, Türk Ta­ rihi, Türk Elleri Coğrafyası, Yurttaşlık Bilgisi (ahlak da bunun içine alınabilir) orta dereceli okulların i l k sınıfından son sınıfına kadar, her y ı l biraz daha geniş olmak şartıyla okutulmalıdır. Başka m i l letlerin tarihine pek a z yer v erilmeli. hatta bir kısmı k aldırılmalıdır. Bu derslerin kitapları tek o lmalıdır. Komünist öğretmenlerin fesadı­ na son vermek i ç i n ; hepsini, u sulüyle tasfiye etmekten başka çare yoktur. Bir okul­ dan a l ı p başka okula vermek, y ı lana yer değiştirtmekten başka bir şey değildir. Bakanlığın emrinde, okul dışı ne kadar yer varsa bunlar oralara tayin edilmeli, s ı k sık tefliş görme li, kusurları olanlara göz açtırılmamalı. Y ı l lardır zehirledikleri ç ocukların durumu meydanda. B u hal devam ederse Türkiye batar.

YÜZDE YÜZ TÜRK OLDUGUN GÜN CİHAN S ENİNDİR. Seçime kadar i k i buçuk y ı l var. Erbakan mızıkçısı y i n e b i r oyunbazlık etmezse bu süre içinde epey iş yapılır. * * *

20.60. 1 975 23- Ben şimdiye kadar dünyayı tek başıma idare ediyordum. Şimdi Gemuhluoğlu ile sen idare ediyorsunuz. Y alnız s enin iyimserliğine karşılık, o çok karamsar. TRT hala doğru yola giremedi. Yalçıntaş oradan çekilmek istiyormuş. M i l l i Eği­ tim'de iyi bir tasfiye yaparlarsa memleketin geleceği emniyete a l ı n m ış olur. * * *

VEDA 'DAN Tiirkçtifliğü11 kendisi11e lılls bir düny" giirüşii

ı•llrtltr.

RellU.fl o/im Türkçüliik

"YllŞllmllk için km•g"" ka11u11u11, sonun" klltlttr dewım edeceğitıe in"'ulığındlln ll.�kerllte karşı Sll)'gı duymllkltt ve trkımızm tısker mille/ olmllk gele11eğini geliş­ ıirme llmllc1111 güımekıedir. Dünyıldll lıerşey uddı ile birlikle Jlllrdtr. Bunda11 ılolayı sevgi ile birlikle kin de bulunttrnkttr. Türkçülük bir bllk11na gene tle "Tarklük düşmmılllrı düşmtınfığı"tlır. lrkımııtt, llevleıimize, yurliumuw, m11kmlcleslllm11zll, şer(!fimize fe11lllık elmiş t>llllı /ıer mil/ele, her cli11e, fıer rejime, fikre, cemiyeıe, ferJe diişllllllllZ, "ki11imiz dinimizdir. "


TfıRK('fıl.ERIN

KAl.E:\IİNl>l·::-.O A TSIZ

63

TAŞ BEBEK LALEHAN' A NOTLAR ATSIZ

Kahramanlar ve yiğitler, toplumların mücadele zamanlarında ve güç anlarında istidatı olanlar birdenbire k endisini b elli kendiliğinden doğar. Mayasında bu işe ederek ö n e a tılır. Bu, tıpkı barutun ateş alması gibidir. Kendi kendine dururken topraktan veya kumdan farksız b i r cisme benzeyen barut, ateş görünce nasıl parlarsa: içinde yiğitlik kabiliyeti gizli bir insan da savaş ve vuruş zamanında öylece parlar, tahrip edici b i r kuvvet olur. Plevne Savaşı olmasaydı, Gazi Osman Paşa'nın büyük b i r kumandan olduğu asla meydana çıkmayacak, o da alelade bir kumandan gibi hayat ı n ı yaşayıp ölecek ve unutulacaktı. Destanlardaki, masallardaki kahramanlar ise, tarihte yaşamış olan kahramanların. edebiyatla süslenmiş ve büyütülmüş şekilleridir. Yazının olmadığı veya k u llanı lma­ dığı zamanlarda ve çevrelerde yetişen kahramanların maceraları ağızdan ağıza, ne­ silden nesile geçerken ona; şiir, sanat ve mübalağa katılarak büylitü l ü r ve o insa­ nüstü b i r yarat ılış haline gelir. Bizim Oğuz Han destan ımız da böyledir. Kun İmparatoru Mete'nin destana ak­ setmiş şekli olan Oğuz Han, destanda şiirleştirilmiş; çok cesur, çok kuvvetli, çok yakışıklı, çok akıllı. çok tedbirli bir insan haline getirilmiştir. İ n s a n l a r kahramanlıktan. kahramanlardan, harikulade şeylerden h o ş l a n d ı k ­ ları için, kendi kahramanlarını b u h a l e getirmek h u su s u nda zaptolunmaz b i r i s t e k d uyarlar. Bazen d e herhangi bir haksızlığa karşı i s y a n ederek dağa çıkan bir eşkıya, h a lk ı n muhay yelesinde bir kahraman haline gelir. H a k k ında des­ tanlar, masallar, türküler söylenir (Köroğlu, Sarı Zeybek, Çakırcalı gibi). Dindar insanlar da, "evliya" dedikleri kimselere yine öyle olağanüstü vasıflar at­ federek, onları akıl almaz birer yaratık haline getirirler. B i r e vliyanın öğle namazını Mekke'de kıld ıktan sonra, ikindiyi İ stanbul veya Buhara'da kıldığına dair menkıbe­ ler ve daha bunun gibi türlü şeyler bu kabildendir. M i l l etler, kültür ve medeniyet alanında ilerledikçe destan yaratma kabiliyeti aza­ l ır. N i hayet tükenir. Onun y erini romanlar tutar. Fakat zamanımızda romanlar da eski itibarını yavaş yavaş kaybetmektedir. insanların roman okuyacak zamanı kal­ mamaktadır. Bunun için romanları özetleyerek neşretme modası başlamıştır. Her­ halde 2 1 . Asrın sonunda roman yazılamaz olacak, insanlar eskilerle iktifa eder hale gelecek !erdir.


HÜSEYİN NİHAL ATSIZ VE KARDEŞİ NECDET SANÇAR


65

Tf'HKÇf:ı.Ellİ:\ K.\l.E\Iİi\'DE:'\" ATSIZ

A TSIZ Yaz:aıı: Hız.il" Beli GA YRETULLAH Millet Gazete.�i 21 ,-1ralık 1 9 7 7 Bir-iki gün sonra kendisini ziyaret edecektim. Ö n üm l'iz Mübarek K ur ba n Bayra­ ı nı idi. Eşe. d0sta bayram teb r i k l e r i hazırlamış. bu arada Atsız Hoca'ya d a yazmış. fakat postaya vermekten son a nd a vazgeç ı ıı i ş ti m . Nasıl olsa b ir kaç g ü n l ü k tatil vardı B u ve sil e y le Ho c a ' y ı zi ya ret etme isteği içiıne doğdu ve bayram ın ikinci g ün ü zi ya­ r e t e tm e y i aklımdan geçir111 i ş t i m . So n olarak kendilerini me rhum kardeşi Ne_jdet Sança r ' ın c e naz e töreninde görmüştüm. Zaman zaman t e l e fo n l a da hiil-ha t ı r ı n ı soru­ yordum. Hep. "çok iyiyim. sıhhatim yerinde, lii r k Ta rihi'ni lıa zırlıyonırn'· diyor d u Meğer kaderde O büyük Tür k ' ü . k u tl u b i r günde topraga vermekte varmış!

heniiz oıtaokul ögren c i si iken, bir kü tüphanede e l i ın e geçen b i r kita­ s ı nı f ögrenc i s i n i n ı nuhayyilesinde kök­ leşmiş fikirler aramak caba gibi görünürse de. e l i ı n e geçen k itaptaki k ah r amanın Ç i n l i l er 'l e olan savaşı bende bir çagrışını yapmıştı. Zira; Çinliler'le savaş e d ip , so­ nunda Türk i ye ' y e gelen Doğu Türkistanlı bir aileden geliyordum. Kitabın birinci ve ikinci cildini ok uduğ um zaman bendeki Çinli k i n i oldukça kabarm ı şt ı . 1 9 5 8 y ı l ı n ın y a z tat i l inde İstanbu l 'a gelm i ştim. R ahmet l i babam. merhum Ord. Prof. Z ek i Velidi Tog.an Beg'i z i yaret etmemi ve e l i n i öp ıııe m i t e ı1 1 b i h l e m iş ti. B u v e s ile y l e Zeki V e l i d i H o c a' n ı n K üçükyalı'daki e vine g i t m i ş t im. A radan b i r saat kadar bir zaman geçmişti k i ; kapı çalındı. Togan H oc a ' n ı n muhterem refikası Naz­ miye 1 lamın k a p ı y ı açtı. İ çe r i ye orta boylu. d o lg u n vlicutlu, saçları sagdan sola dog­ ru t a r a nm ı ş , ha fif kıvrık burun! u, açık g r i elbiseli bir zar girdi. Zeki Hoca ile toka­ l aş tı l a r. B en d e saygı ile e l i n i s ı k t ı m . T anışt ı r ı l m a dı k . Togan 1 loca ile karşı l ı k l ı otur­ dular. Ben de kaçamak göz l e r l e bu vakür insanı süzüyor d u m. Birden Zeki Velidi Bey'e dönerek: "Bu çocuk Kaz..ıık mı?" diye sordu_ Hoca·dan "evet" ce vabın ı aldıktan sonra beniıı ı l e komışnıaga başladı. Hatta bana. Kazak şairi Magacan Cumaınbay'dan Kazak l eh ç e si ile bir iki mısra d a o k udu . A n l a y ı p , a nla­ A tsız Beg'i

ile

t a n ı m ı ş t ı m . Henüz b i r ortaokul ik i n ci

madıgıını sordu. " A nla dım", dedim. V e anla dığıını k e n dilerine tefsir ettim. Sonra tekrar Zeki Hoca i l e sohbete daldı lar. bende odadan çıkıp gittim. Zeki Velidi Beg'in ogl u Sübidey, ben i m le

hemen hemen akrandı. Salonda oturu­

yordu. O n a : "içerideki b u adam kim? İyi Kazakça bil iyor". dedim. ·'O mu? A tsız, tabii

o an beynimde bir şimşek çaktı. 1 leyecan ve sevinç bütün benli giıı ıi id i m . İ ç e r i y e g i r ip b ir d a ha görmek istedim. Fakat cesaret edeme­ diııı. O gün tek d üşü ncem A ts ı z' ı b ir daha görıııekti. LJayanamayarak bu isteğimi S ü b i d ey'e s ö y l e diği m d e . "yarın o n la r a g ide r i z , oğlu arkadaşım" dedi. Eıtesi sabah Sübidey'le biri ikte Atsı z ' ın Ka ıtal Maltepe'deki evine gittik. B i z i m l e akran ve Süb i t e y ' iıı arkadaşını dedigi oğlu B u gra ile ta nı ş t ı r ı l dı m. Atsız B eg i bir defa daha görd ü m . İ yice. tepeden tırnaga. doya doya. büyük bir haz içer i s i n d e s e y r e tt i m Yaıntar'ı. Ay 1 !anım'ı ha tı r lı yo r, K ürşa d ' ın Ç i n Saray ı ' n ı b as mas ın ı zihniınde canlan­ dırıyor: "acaba bunu n asıl yazdı. yoksa bu adam oralarda yaşamış m ı? '' d e m e k ten k e n di m i alam ı yor d um ' ..

k i b i lir", deyince

sarmıştı. Çok mutlu

·


RE FET h'.ÖllÜh'.1.. Ü � CENGiZ Y,\VAN

66

Biz, üç çocuk denize gittik, oynadık, eğlendik. geri geldik. işte o günden sonra Buğra ile olan arkadaşlığım aıtmış, Atsızlar'ııı evlerine gidip gelmem sıklaşmıştı. Böylece tanıdığım bu büyük Türk, bugün aramızda değil, "Altaylar'ııı çevresinde. Tanrıdağı'nın eteğinde", Kürşüd'la kol kola, yan yana artık. "Ruh Adam"ın ardından çok şeyler söylenip, çok şeyler yazılacaktır. "Ruh A­ dam" için ne söylense, ne yazılsa az. Onun için ben, Atsız'ııı esir Türkler konusun­ daki kesin ve isabetli görüşlerinden bir nebzecik olsun söz etmek istiyorum: Atsız Beğ Türk'ün aşığıydı. Nerede bir Türk varsa ona yakın olmak. derdine derman bul­ mak isterdi. Onlar hakkında en keskin, tavizsiz yazılar yazar, meselelerine açıklık getirirdi. Son yıl larda, artık Atsız Hoca ile fikri düzeyde konuşacak, tartışacak du­ ruma ermiştim. Söylenen her şeyi büyük bir ciddiyet ve nezaketle dinlemek O ' n u n en karakteristik özelliğiydi. Böyle bir sohbetimizde söz Türkistan'a gelmişti. Ben. Türkistan'ın Moskof ve Çin be­ lasından kuıtulmasının çok zor olduğunu, milletimizin elli yıllık komünizm devrinde asimileye uğradığını, bir elli yıl daha geçerse Orta Asya TUrklliğii'nün sosyolojik yapısında çok derin tahribat olacağını dile getinneğe çalışıyordum. Atsız Hoca benim bu düşünceme katılmıyor, Türk'ün cevher-i asliyesindeki gücün, bu tip süni tahribata bağışıklı olduğunu, Orta Asya Türklüği.i'ntin kaderini, ancak yine Türkler tarafindan çizileceğini vazıh bir dille izah etmişti. Fakat tek korkusu, Türkler arasındaki birlik ve beraberliğin olmaması idi. Bir çok dış Türk'li tanımıştı. Bunların çoğu kendi nefsani hislerinin kurbanı kimselerdi. Orta Asya Ti.irklüğü'nü tek bir millet değil de, kabile obasında görenler, hatta aşiret şuuruna erdirmeyen!er bile vardı. İşte, Atsız Hoca'ya göre bu çizgide olanlar. Oıta Asya Türklü­ ğü'nün geleceği için tehlikeli kimselerdi. "Bunlarla mücadele etmek. Orta Asya Türkü'nün meselelerini kesin boyutlarla ortaya koymak gerekli", diyordu. Bunu da, genç Türkistanlı kuşak olarak bizlerden ve Ti.irkçüler'den istiyordu. Atsız Beğ'den, birkaç idealist dış Türk'ten başka, o diyarların sultanları { ! ) ol­ duklarını söyleyenler pek hoşlanmazlardı. Bilirlerdi ki Atsız, davada taviz kabul etmiyor ve tavize yanaşanları da affetnıiyordu. Bu bakımdan belirli mihrakların iz düşümünde olan sözde Dış Türk Temsilcileri, Hoca'yı pek aramazlardı. Kardeşi Nejdet Sançar'ın cenazesinde benden başka bir Türkista nlı görememiş olmalı ki, kabir başından ayrılırken: "Hızır Bek. sağo!. Bütün Türkistan'a sen yeter­ sin" demişti. Bu söz hala kulağımda çınlayan bir seda. yüreğimde b i r buruk acıdır . . . B�yük Türk, n u r içinde yat. Türklük sağ olsun.

ÖZLEYİŞ

Öz/edim. . . Ymukhk camma değdi. . . Özledim, günlerce daha özlerim. Hasret türkü o/sa,ben onu çalsam,

Kırtltp giderdi nice �mzlartm. .. Sazlar var: Durmadan gurbeti çalar; Hayfı/ var: Gözümü gönlümü çeler. İçimde bir bülbül şakıyıp çiler: Özledim.yıllarca dalıa jjz/edim.


67

T(:Rl\"Çfi l,F.R İ' l\ALDIİNDEN ATSIZ

ATSIZ Atluleı ÇİL

Çeşitli eserleri incelendiğinde. " Mi l l i Büyük" önce kendi m i l letinden gelmiş ola­

cak, sonra kendi milletinin ahlakına sahip olacak ve m i lletine biiyük hizmetlerde bulunmuş olacaktır. Bu tip büyiiklere hangi m i l l etten olursa olsun saygı duyan Atsız, Türk Biiyükleri i ç i n de elbetteki aynı görüşle eleme yapmış ve imtihanını verenleri coşkun bir saygı ile ululamıştır. Böylece soy-ahlak-hizmet üçlüsii ile A t sız felsefesi kurulmuş oluyor. 1 5 . asırdan sonra, 550 yıllık devrin savaş bilançosunu çıkaran Atsız, 275 yılın savaşla geçtiğini ve sonuç olarak bugün Tiirk ordusunu yenecek hiçbir ordunun mevcut olmadığını belirtir. 1 9 7 1 yılı Ötüken Dergisi'nde çıkan; Malazgird'in 900. Yıldöniimü ve M i l l i Kültür a d l ı makalesinde: "Geçm işi anmak insanlara mahsus b i r iştir. Hayvanlar geçmişi düşünmez. Onlar, yalnız içinde bulundukları anın kaygısındadır. -Geçmiş­ ne kadar kusurlu olursa olsun ,bugün ve yarın için vereceği derslerle, göstereceği ibretlerle, ihmaline imkan olmayan bir kitap, insanlarla m i l letlerin güç kaynakların­ dan biridir. Bundan dolayıdır ki, "bir millete geçmişini unutturmak, onu yok etmenin ilk şartıdır" der. Bu parçada insan ile hayvan arasındaki ayrım çok enteresandır. Geçmişi insanlarla m i l letlerin güç kaynağı olarak belirtmesi. toplum ile ferde aynı değeri verdiği n i gösterir. Bu konuda sosyologlar; ferd m i , toplum ınıı? Münakaşa­ sında hala anlaşamamışlardır. Türk Edebiyat ve tarihinde Uç tarih görüşü vardır: 1 - Türk Tarihi bir bütündür.

2 - Türk Tarihi, islamiyet ' i n kabulüyle başlar. 3 Tarihin önemi yok, hatta içinde yaşadığımız anın bile önemi yok. Mühim olan -

gelecektir. Yani tarihi inkar. Bu görüşlerden son i k i s i n i n sakat görüşler olduğu açıktır. Atsız, makalelerinde birinci görilşün sağlamlığı ve esaslığını ortaya koyar. Bunun fert ve millet için ge­ rekliliğini belirtir. "Selam ulu atamız Tanrıkut 'un hatırasına Selam onun dört t ümeninin askerlerine ... Selam Malazgird kahramanlarına ve onlara Katılan Oğuzlar' la Peçenkler'e. . . Selam Başkumanjfanlık Savaşı'nın şehitlerine ve Gazilerine . . . Selam K ı br-ıs-Tu rk.leri ' n i kurtarırken düşenlere ve Kalanlara.. . Ve . . . Selam yarının bahtiyar şehitlerine! . . . 12 Ağustos 1975'te yazılan bu satırlar, onun tarih ve m i llet anlayışını e n bariz ,.

şekilde ortaya koyar. Bilyük Türkçii, miitefekkir Atsız Beğ'i bu çalışmaya iten, her halde Bilge Kağan devrinden itibaren çeşitli Türk büyüklerinin bu konudaki kesinlikle "Türk yenilmez"


HEFET KÜRfiKLfl - CENGiz YAVAN

6K

inancıdır. Bu inanç güzel. ama doğru mu? Her konuda olduğu gibi bu konuda da yalnız güzel o l a n ı değil. a y n ı doğru olanı da arayan miiteffekkirimiz, uzun tarih araşt ırmal arından sonra içi rahatlayarak: Türk ordusunun y e n i l mezliği ve Türk Oevle t i ' n i n ebediliği gerçeği n i bulmuş ve inanarak. bilerek. güzel bularak eserlerin­ d e bunu belirtnıiştir. Türk tarihi üzerinde yapılan çalışmalarda düşülen hataları A t sız Beğ'e göre şöyle sıralayabiliriz: A - Değişen hanedanlar ayrı birer devletmiş gibi alınarak: "Türk devlet birlik ve biitünlüğü" yanlış olarak bozulmuştur. B

-

Sümer, Elam. Akad, Hatti vs. g i b i eski ve medeni m i l l etler. Türk kabul edile­

rek büyük bir hataya düşülmüştiir.

C

-

Verilen malfımat çoğunlukla hatalıdır.

Bugün dahi tarihçilerimiz, çalışmalarında yanlış yoldadırlar. Çiinkü sistemleri taklittir. Türk Tarihi için hatalıdır. Hata esasta. tarihi ele a l ı ş tarzındadır. Bu hususu beliı1en A t sız Beğ. Türk Tarihi için Türk ilim adamlarınca bir sistem

konması gerek tiğini savunur. Bu yeni sistemle işlenecek o l a n Türk Tarihi ··ya lnız maziyi en parlak şekilde göstermekle kalmayarak. ilerisi için d e bir yol çizmelidir'' diyerek, tarih görüşünü orıaya koymuş oluyor. ·'Tarih şuuru,.nu ayrı olarak ele alan A r sı z Beğ, görü nüyor ki b u konuya çok ö­ nem vermiştir. "Tarih şuunı'"nu. "' m il letlerin hafızıısıdır" şeklinde t arif eder ve ancak millet olan t oplulukları n buna sahip olabileceklerini belirtir. A t sız B e ğ ' i n t a rih çalışmaları gösteriyor k i , m i l l e t i m i z s ı k s ı k yabancıların i­ hanetine uğramıştır. Tarihin en önemli tarafı ;geçmişi öğretmek değil, ondan ders almaktır. A t s ı z . bu konuda çok hassas davranarak. " t a r i h bilim d e ğ i l d ir" der. O halde yetişecek n e s i l l e r i n geçmişt eki olayları ezbere b i l m e l e r i n i n h i ç b i r ö n e m i yoktur. B u n u söylerken d i k k a t l i o l m a m ı z gerekir. E l bette k i b i l inmeyen bir şeyden ders a l ı n m a z . O halde tarihi b i l eceğiz ve değerlend ireceğiz. Onu Türk M i l le t i ' n i n i s tikbali için k u l lanacağız. H e r şey Türklük i ç i n prensibi burada d a geçerli. Atsız. "Orhun Dergisi"ndeki "Türk Tari h i ' nde yabancı kanlıların ihanet seri­ si""ni bunun için kaleme ulmıştır. "Tarihin konusu olan hadiselerin b e l l i kanunları vardır. Türk Tarihi için bugüne kadar öğren diğimiz konuların en başta geleni; "Yabancı kanı ıaşıyanlara güvenme!" buyruğunu vermektedir. Bu buyruk büyük geçm işimiz in, ırkımızın, a talarımızın buyruğudur.·· Şuurlu tarih bilgisine s a hip olan hiç kimse b u fikre karşı çıkamaz. Şuursuz. ko1mopolit veya Türk M i l l e t i'nin uyanmasını istemeyen vatan hainleri elbette ki bu fikre şiddetle karşı ç ı kmı şlardır. Sekiz ihanet serisi yayınlayan A tsız, hepsinin sonu­ nu: '·düşün ve unutma!" ibaresi ile bitiriyor. Bu seride: " M i lattan önce

78 y ı l ı nda. K u n E l i ' n d e asırlarca yurt taş olarak rahat rahat yaşa­

yan Ç i n l i ler, Kun ordusunun Ç i n ' e akın yapacağını Ç i n İmparatoru'na bildirerek. Kunlar'ın pusuya düşürüllip perişan edilmelerini sağladılar. Ç i n l i ler, Kun E l i ' nde her ne kadar yurttaş olarak yaşıyor idiyseler de, Ç i n l i i d i ler. Ö l ü m kalım a n ın d a elbette k i Çin tarafı n ı tutacaklardı. B u olaydan d o l a y ı onları k ı n a m a k doğru olmaz. Kınanacak olan taraf, Kunlar'ın gafletidir." " Y i n e milattan önce 68 y ı l ı n d a Kunlar, Ç i n ' e akın yapacak lardı. Anc ak. Kun or­ dusundaki üç Ç i n i i seyisin çaşı tlığı bu akını önledi. Burada yine. Ç i n l i kendi milleti hesabına çalış t ı ...

"


T flRKÇfll.F,RİN h:.\LU IİNllt:,ll; .-\TSIZ "Türk hükümdarı Ho-Pe- Men (asıl Türkçe a d ı b i l i n miyor).

l\lf:) 2 3 5 y ı l ı n d a k endi

ordusundaki b i r Ç i n l i askerin suik astı ile ö l d ü rülünce, Türk Devleti için yapacağı fayd a l ı çalışmalar yarıda k a ld ı . Türk Devleti'ne şan şeref kazandırıp o n u yükseltecek o l a n b i r Türk hükümdarı nın. kendi ordusundaki bir yabancı tarafından öldürülmesi. elbette k i üzerinde düşünülecek ve unutulmayacak bir konudur." "Gök Türk haki miyeti çağında;

580 y ı l ı nda. Çang-Sun-Çing adında b i r Ç i n ku­

mandanı. güzel b i r Çin p rensesini Türk Kağa n ı ' n a tak dim ederek. Türk Devleti içinde yaşar. Türk Devleti'ni yak ından tanıyarak, Ç i n H ü k ümdarı'na bilgi verir. B i lge Kağan; " Ç i n ' i n yumuşak hediyelerine, t a t l ı sözüne kanıp ona yak laşma: yaklaşırsan öleceksin!" demişti. Bu hadise için bu sözden daha uygunu düşünüle­ m e z . Fakat biz, n e atala rımızın dediğini yapıyor, ne de t a rihten ders alıyoruz." Büyük Türkçü Atsız'ın bu konuda bizi uyarma ihtiyacı. elbette k i boşuna değildir.

"582 y ı l ı n d a lşbara Kağan. 400 bin k i ş i l i k o rdu ile Ç i n ' i perişan etmek üzerey­ ken, Çang-Sun-Çing; Tölüsler'in isyan ettiği, lşbara Kağan ' ı n karargahının düşmek üzere olduğu yalan haberini ile tmesi üzerine, lşbara Kağan bu k orkunç ak ından dönmek zorunda k a l d ı . " K endi m i l l e t i n i yok olmaktan kurtarmak için Ç i n l i ancak h i l e y e başvurab i l i r d i . B u n u d a yaptı.

" 6 1 5 y ı l ı n d a Türgiş Şipi Kağan, Çin İmparatoru ' n u yakalayıp Ç i n l i l e r ' i mahve­ decekken, Ç i n l i zevcesi tarafı ndan Ç i n l i ler'e ihbar edild iğinden, yapılan teşebbüs boşa ç ı k t ı . Ç i n l i zevce milletine hizmette tereddüt etmiyor." " Y i n e aynı zevce ( İ ç i n g Katun), Türgiş Kağan ' ı n

i k i n c i h a m lesinde isyan söy­

lentisi çıkararak, Ç i n Devleti'ni ve hükümdarını yok olmaktan kurtarır." "Türgiş Kağan ölünce onun yerine geçen kardeşi Çul u k Kağan

(6 19-621 }, töre

gereğince İçing K a t u n ' l a evlendi. Aynı kadın; Ç u l u k K a ğan'ı zehirleyerek öldürüp, Ç i n ' i fe laketten kurtardı." Atsız Beğ'in tesbit ettiği b u ihanet serisinde; Çin kad ı n l arının yurt severliği, fet­ t anlığı, h i lekarlığı. ihanetleri açıkça görülüyor. Demek ki b i r yabancıyı k adın diye, zayıf diye k üçümsemek; yabancıyı devlet mekanizmasına sokmak büyük b i r hatadır. Daha sonraki t a rihimizde de bunun örneklerini görüyoruz. Ona göre insanlar; kumanda edenlerle, kumanda edilenlerden ibaretti. Bu askerce düşünce ,onun tanı bir Türk karakterine ve ahlak anlayışına s a h i p olduğunu gösterir. Plevne kahranıanı Gazi Osman Paşa 'yı; "Türk harb t a rihinin son büyük siması­ dır" şeklinde t a vsif eder. Askerlik sanatı bak ımından son büyük eser olarak

Pl evne

savunmasını verir. "Çanakkale erlerin, Sakaıya subayların zaferidir. Bu muharebelerde kumandan­ lık sanat ının rolü azdır'' der. Bu görüş; siyaseti, askeri zihniyetten k e s i n l i k l e ayırması bak ımından çok önem­ l i d i r . Gerçekten d e Çana k k ale ve Sakarya Muha rebeleri'nin siyasi sonuçları daha önemlidir. Oysa Plevne'de askeri b i r netice vardır. Tarihi makalelerine t i t i z l i k l e eğildiğimiz zaman ortaya çıkan bu gerçek çok i l g i çekicidir. H i ç b i r tarih eserinde b u t i t i z l i k v e seçiş yoktur.

1963 yılında Kara Kuvvetleri Konıutanı'nın, "Türk Kara Ordusu'nun 1363'te kurul­ duğunu"

söylemesi

üzerine

ilk

tepki

Atsız'dan

gelmiştir.

Malazgird

Savaşı,

Dandanakan Savaşı. Pasinler Savaşı; Birinci K ı l ı ı ı ç A r slaıı'ın, Birinci Mesud'un, i k inci K ı l ı n ç A r s l an ' ı n H a ç l ı l a r ' l a yaptığı b ü y ü k savaşların kimin tarafından yapıl­ dığını sorarak. bu k ork unç hata n ı n önüne geçmiş tir.


711

RF:f[T

KÖRÜKl.Ü - CF.NGİZ \'AV AN

Böylece, Türk Kara Ordusu'nun kuruluş ta rihi: Milatıan önce 220 olarak tarihi belgelerle kabul edildi. Devletimizin 1 0 7 1 Malazgirt'le kurulduğunu kabul etmez, Ona göre dönüm noktası 2 3 Mayıs 1040 Dandanak an'dır. İlmi gerçeklerden haberi olmayan bazı tarihçilerin; Cengiz ve Aksak Timur Bek hakkındaki çirkin tabirleri n i şiddetle yererek, ilmi makaleleriyle onları perişan etmiştir. Meydan savaşlarına ayrı bir önem veren Atsız Beğ, Varna Meydan Savaş ı ' n ı in­ celeyerek; 1 5 . asırda kazanılan bu zaferin kutlanmasında her bakımdan m i l l i menfa­ atler olduğunu belirtir. Bir çok zaferleri inceleyen yazar. bütün bu gerçeklerin Türk gençlerine öğretilmesini elzem bulur. Bu geçmişi hatırlamak, yarını düşünmemek demek değil, yarının geçmişe benzemesine çalıştığı içindir. İ l i m de kalıul eder ki; bir kere olan bir şey. yine olabilir. Bu düşüncesi. Ziya Gökalp ile müşterektir. Yunanistan-Trakya, Kıbrıs. Kerkük ve İran'da yaşayan Türkler'in çileleri Atsız·ı yakından ilgilendirmiştir. Şu a nda Türkiye Cumhuriyeti sınırları dışında kalan b u yerleri ve oralardaki Tilrkler'i düşünmeleri için Türk gençlerini uyarır. Yüce dilek uğrunda hak yok. vazife vardır. Türk genci' Hatırından çıkarma ki: 1- Bütün Türkler bir devlet halinde, bir bayrak altında toplanacaklardır. 2 Türk Töresi'ne, ilme. tekamille mugayir hiçbir müessese, Türk E l i sınırları i­ çinde yaşayamayacaktır. 3 -Terbiye i l m i n i n müsaade ettiği en küçük yaştan itibaren bütün Türk çocukları. Türk E l i ' n i n yatılı mekteplerine girerek, m i l li-askeri terbiyeyi alacaktır. 4 Sinema ve tiyatro halk mektepleri olduğundan. mektepler gibi kontrole tabi olacaktır. 5 -Tiirklüğün m i l l iyet, hars ve ahlakına zararlı neşriyat men edilecektir. 6 Büyük işler ve biiyük sermayeler devletin elinde olacaktır. 7 İln1in m i l l i gayeleri olacak ve ancak Türklük için çalışan i l i m l e r Türk i l m i o­ lacaktır. 8 Serbest doktorluk ve avukatlık kalkacak. bunlar ancak devlet memuriyeti ha­ l i n i alacaktır. 9 Mirasa cemiyet de iştirak edecektir. Tiirk Oevleti ' n i n ana problemlerine ışık tutacak mahiyette olan bu teklifler üze­ rinde düşünmemiz gerekir. "Büti:in Türkler bir devlet halinde. bir bayrak a lt ında toplanacaklardır'" derken: tarihte gerçek olan şeylerin, gelecekte de gerçek olabile­ ceği fikri ile yola çıkmaktadır. Bu izah. Türk Birliği'ni hayal olmaktan çıkarmakt;ı­ dır. Biliyoruz ki; gerçekler önce hayalle doğar, istenir ve çalışı lırsa gerçekleşir. Gerçekleşecek olan Türk İli'nde. Türk Törcsi'nde. ilme tekamüle aykırı hiçbir şeyi kabul etmez. Aksi takdirde zaten Bilyük Tilrk İli hayali gerçekleşemez. Kanu­ mın. i l m i n ve tekamülün olmadığı yerde m i l letten bahsedemeyiz. Terbiye i l m i n i n müsaade ettiği en küçük yaştan itibaren Türk çocukları b u prensiplerle yetiştiril i rse; ileride. bu hayal elbette gerçekleşecektir. Eğitim ve öğretim: yetişkinlerde sinema ve tiyatro vasıtası ile devam eder. O halde bu kuruluşlar ciddi kontrol gerektirir. İktisa­ di yönden Türk Devleti çok giiçlü olmalıdır. Bu itibarla büyük işler ve sermaye devletin elinde olmalıdır. İ l i m beynelmileldir. Bu. i l m i n bütün uluslarda mevcudiye­ tini gösterir. Ancak i l m i ; Türk i l i m adamları. Türk devletinin menfaati için kul lana­ caklardır. Bugiln büyük bildiğimiz devletler böyle yapmıyor mu? M i lletlerin haya-

-

-

-

-

-


71

TfltK(:ÜLlRIN KAU:l\Iİ;\"O[N ATSIZ.

tında en önemli rolü olan meslekler öğretmenlik, subaylık, doktorluk ve avukatlıktır. O halde bu meslek sahiplerinin devlet politikası içinde ve o nun için çalışmaları icabeder. Miras müessesi. önemli olan Türk M i l leti olduğuna göre onun lehinde çalışacaktır. " İ y i kolla ki dost kim .düşman kim öğrenesin" "Şüpheye düşersen tarihe bak. O, sana kimlerin dost olduğunu , yani h içbir dos­ tunun olmadığını anlatacakur. TUrk genci! Kalbinde sevgin ve k i n i n yan yana yaşa­ sın". G ü n ü m[lzde yapılan dostluk ve sevgi edebiyatı çok enteresandır. Türk düş­ manları, körpe d i m ağlarda m i l l i düşınan k i n i n i kasıtlı o larak yok etmeye ç a l ı ş ı ­ yorlar. Otuzuncu derecede şarkıcılar; dünya kardeşliği ve insan sevgisi narala­ rıyla belki farkında o lmadan, büyük iş yaptıklarını sanarak. Türklük d üşmanları­ n a hizmet ediyorlar. B i l i n e n bir gerçektir ki, bazı şeyler sevilmek, bazı şeyler nefret etmek i ç i n d i r . Dünyada her şey zıddı ile mevcuttur. B u itibarla, y a l n ı z sevgiden bahsetmek yaratılışa aykırıdır. Türk. k e n d i n i sevecek, düşmanlarından nefret edecektir. Bu insanlık icabıdır. A k s i n i düşl inmek garezkarlık veya ihanet olur. "lsa'nın y a l n ı z a ş k telkin eden felsefesine gül, geç. İsa; e z ilmiş esirlerin pey­ gamberi idi. Sen h ür savaşçıların torunusun" Değer yargıları m illetlerde farklıdır. Bu fark l ıl ık, m illetleri millet yapan en ö­ n e ml i faktörlerden biridir. Avrupalılar aşk felsefesine bağlanabilir. Bu onlara uygun düş ebilir. Fakat hür savaşçıların torunlarına ters düşer. TürkçülüğUn en önemli meselesi: Türkiye dışında� 80 milyon (tahminen daha fazla olması gerekir. Fakat, sayımların neticeleri ni doğru vermiyorlar.) Romanya, Yugoslavya, Bulgaristan. Batı Trakya. Kıbrıs. Rodos, Suriye, Kerkük, İran, Efgan. Sovyetler ve Çin hakimiyetindeki tutsak ırkdaşlarımızın hürriyetlerine kavuşmasıdır. Zayıf ve iptidai İran İ mparatorluğu'nun hakimiyetindeki 1 3 m i lyon Türk'ün, Türkçe k onuşması bile yasaktır. 1 042'de Selçuklular'ın hükmüne giren İran. l 92S'te Pehlevi Hanedanı'nın tahta geçişiyle Farslaşmıştır. Bunun yanı sıra:"İran'ı devlet halinde yaşatan güç; İmam Rıza'nın türbesi veya Firdevs i ' n i n Şehnamesi değil, 1 3 milyonluk sağlam. enerjik, müteşebbis ve cesur nüfusu ile İran Tü rkleri'dir." Atsız bu teşh isinde haklı olsa gerek. Ancak, 1 3 milyon ırkdaşımıza yapılan baskı, her Türk'ü ve hürriyeti savunan insanlığı ilgilendirmelidir. "Ti.irkler'in Pankürkizm ülküsünü gOtmeleri b i r kusursa, İ r a n l ı l a r ' ı n Panaryanizm dllşllnceleri nedir? Pant!irkizm, gerçekleşebi l i r bir ü l k ü olduğunu mazi ile ispat edebilecek durumda iken ve y a l n ı z Türkler'i düşiindüğü halde; Fars'ın, K ü r t ve E rmeniler'i içine almak h a yalindeki Panarya n i z m'ine ne deme­ l i ? Hele, Farslar'la Ermeniler'in birleşmesi gibi asla gerçekleşemeyecek o la n b ir düşüncenin ardındakiler nasıl insanlardır? Pantürkistler. k e ndi tarihleri h ususun­ da hiçbir mugalata veya mübalağaya ka pılmış değillerd i r . Buna ihtiyaçları ol­ madığı d a malumdur". 8-9 milyonluk Fars i l e 2500. y ı l dönümünü kutlaması, tarih önünde bir utanmaz­ l ı k örneğinden başka bir şey değildir. Asırlarca süren Makedonya, Arap ve Türk hakimiyeti altındaki yılları ile 2500. y ı l kutlamasını nasıl telif edebiliyorlar? Gerçekleri tahrif etmek pahasına da olsa, m i l letleri için yapabileceklerini yapan İran i l i m , devlet ve sanat adamlarını ibretle takip etmemiz. m i l l i menfaati m i z icabı­ dır. K omünist kıyıcılığından kaçıp, Efgan Türkistanı'nda yaşayan 3 milyon Özbek ve Tllrkmen. lran Türkleri'nden daha iyi şartlarda yo.ı şamıyorlar. ..


REFET KÖltÜK Lf1 - CENGİZ. YA\'AN

72

Soyumuzun anayurdu Sovyetler B irliği'nde ise 40 m i lyon Türk var. Ruslar 'ın Tiirk gücünl'ı kırmak için kullandıkları yollardan en m ü h i m i : Atsız B e y ' i n de tqhis v e tesbit ettiği gibi. Türk d i l ve kültiir birliğini bozarak. Tiirkler'i birbirinden ayrı, ufak cumhuriyetler haline getirme çalışmalarıdır. M i lletlerin mevcudiyeti. dil ve kiiltiir birliği ile kaimdir. 40 M i lyonluk Türk'l'ı yok etmek isteyen Rus. onun d i l i n e v e kültürüne musallat o l m u ş durumda. ("Ayrı alfabelerle, ayrı m i l let halinde getir­ meğe çalıştığı Kazak, Özbek. Tatar, Kırgız, Başkurt. Türkmen, Çuvaş, Karakalpak, Azeri. Oyrat. Hakaslar ve daha küçük idari bölgelerde yaşayan Yakut, Balkar. Karaçay. Nogay, Kumuk. Altaylı gibi . . . " ) İşin acı yanı. planlarını Tiirkiye'ye de tatbik çabasına girişmiş olmal arıdır. Rus. dış Tiirkler'le Türkiye Türkleri arasındaki d i l v e kültür birliğini bozacak olursa, kendisi için en büyük tehlike olan Pantür­ k i z m ' i önlemiş olacaktır. Bugünkü aydın argosu bu planın bir parçasıdır. Türkler. Rumlar'la Çağrı 13eğ zamanında karşı karşıya gelmişler ve yapılan biitiin savaşlarda di\şman hep Bi7.ans ve ona bağlı Gürcü. Ermeni Beylikleri olmuştur.

15.

yüzyılın sonlarında Bizans İmparatorluğu adım adım fcth olunarak ortadan kaldırılmıştır. Bizans, aslında Doğu Roma İmparatorluğu idi. Türkler daha Avrupa'ya geçmeden önce, Kuzeyden Mora'ya geçip yerleşen Slav ve Arnavut yığınları. sistemli bir şekilde Ruın­ laştırılınışlar ve eski Bizans imparatorl uğu'nu diriltmek ülküsüyle Tiirkliik aleyhine bir siyaset güderek. günümii7.c k::ıdar gelmişlerdir. Biz::ıns dediğimiz bu impar::ıtorhık. böyle karışık ve Avnıpalılar'ın hayran oldukları f-lelen ırkından çok ayrı bir topluluktur. Türk­ ler tarafından yokedilen Rumluğun yeniden diriltilmesi. eski Helen ırkına hayran olan İngiltere. Fransa ve Rusya tarafından gerçekleşt irilmiştir. Kolay başarılara alışmış olan Rum lar, 13atılt

devletler tarafından işte böyle şımartılarak çok harp kaybettiği

halde, y a l n ı z Balkan Harbi'ni kazandığı i ç i n durmaksızın büyümüş. biiyiidiikçe de istekleri artmıştır. Kıbrıs Harekat ı ' n a dünya gazete leri Yunan macerac ı l ı ğ ı i s m i n i vermişlerdir. As­ lında bu. yüzyıldır sürege l m i ş ··M egalo idea", yani Bizans lıülyasından başka bir şey değildir. Helenler'in şüpheli torunları. bu hülya sevdasına bundan birkaç yıl önce de b i r Türk

k ı y ı m ı n a girişmişlerdi. B u n u yapan m i llete a c ın ı r m ı ? Onlar insan soyuna

dahil e d i l e b i l i r m i ? insan denilebilir m i ? 2 0 Temmuz 1974'te başlayan savaş sonunda da. adadaki

650 kişilik Türk Alayı'na

saldırmışlar, bununla da yetinmeyip: Yunanistan'dan gizlice getirt tikleri birliklerle sa vunınasız kadın ve çocukları diri diri, toplu halde toprağa gömdürüp kurşuna diz­ m işlerdir. Kıbrıs davasının bir tek çözüm yolu vardır: K ı brıs 'ın Tiirkiye'ye katılması. Bu iş için henüz erkendir deniyor. a slında vakit gelmiş de geçmiştir b i l e ... NATO ittifakı gibi siyasi mecburiyetler bile b u dostluğu sağlayaınamıştır. Yu­ nan'dan dost olmayacağına göre d e Türk siyaset i n i n adadaki Türkle r'i düşünmek v e kurtarmak b akımından yeniden ayarlanması gerekm ektedir. Bu ınesele T iirkiye'nin bir iç işi olduğu gibi, i r i l i u fa k l ı devletlerden hiç birisinin de karışma yetkisi ve hakkı yoktur. Böyle bir karışma olursa. Ti.irk D ı şişleri'nin elbetteki vereceği uygun cevapları bulunacaktır. Mesela: Amerika'ya, ''Sen kendi zencilerine bak!": Rusya'ya. "Kıızaklar'dan ve Estonlar'dan. hele K ı r ı m l ılar·dan ne haber?"; ingiltere'ye, "Cumhuriyet hiikiimeti. Kraliyet l füklim eti'nden, l skoçya'nın bağımsızlığını dikkate almasını dilemekle kesb-i şeref eyler" şeklindeki cevaplar yerinde olacaktır. Kendisinden koparılan ülkelerdeki ırkdaşlarla ilgilenmek. hem bir m i l l i ülkü i ş i . h e m i n s a n l ı k borcu. hem de şeref v e fazilet davasıdır. B u konuda. Türkiye Türkleri


Tf•IU.:(°f;l.ERİ:'\ K..\LBIİ:\l)EN ..\ TSIZ

73

hi.irriyetin verdiği rehavet içinde modernize olma hevesi ile dostu düşmanı t ayin edemez, çevrilen dolapları göremez olmuş ise de. Rusya'daki tutsak Tlirk ler"in b i l ­ ginleri. h e r t i.irili uzmanları a k ı llıca çalışıyor v e direniyorlar. Rusya'yı b i l e korkutan Çin'deki soydaşlarımızın durumu, bizim için hayati bir rroblemd i r. " İ ç i n d e Ti.irk ni.ifusu kalmadı d i y e t a r i h i mirasları bırakacak değiliz. B ugi.in Kı­ rını'da da Türk yok ama K ı rım bizimdir. G ü n i.i n birinde mutlaka kurtarı lacaktır." Atsız'ın bu sözleri, bugi.in bir çoğunu ürki.itebilir. Ama bunlar üstUnde durulacak mevzulardır. "Tutsak Ti.irk Elleri ve onun Osman Batur gibi binlerce şehidi dururken. Zenci Lumumba'ya. Ho-Şi-Minh'e, Mao'ya destan düzenlere lanet olsun! M i l letin bi.iyi.ik yarını ve övünci.iyle uğraşmak dururken, işçi gündeliklerini hayatın en mühim meselesi haline getirmek isteyen solaklara lanet olsun� Ti.irk ırkının yüceliği oıtada iken. " Ben h i l a l i , bir Çingene ile de yükseltirim" diyen yobaz köpeği susturmayan haysiyetsiz profe­ söre lanet olsun' Tanrı'nın gazabı bunların iisti.ine inmezse. daha müthiş olan Ti.irk'ün yıldırımı inecektir." Zenci Luımımba'ya. H o - Ş i - M i n h ' e, Mao'ya destan yazan lar. i l e r i c i kalemler olarak alkı şlanıyor; kendi ırkdaşlarını di.işüncn, onların dert lerini d i l e getiren. Ti.irk'i.in bi.iyi.ik lüğüni.i sav u nan tarihçi. a l i m Atsız, gerici diye hi.icumlara maruz kalıyor. Atsız. hayatı boyunca, yazdığı çeşitli eserler ile Türk M il l e t i ' ne bu tezadı anlat­ ınağa çalışmıştır. " M i l letler ve onların teşkilatlanmış şekli olan devletler, yaşamak i ç i n bir takım tedbirler almaya ve çareler b u l maya mecburdur. Devletler, bu tedbirlerin isabetli ve ak ıllıca olduğu nisbette bi.iyür ve güçlenir." P l a n ı olan bir m i l l etin öni.ine çıkan fırsattan istifade edebilmesi i ç i n m i l l i şuura sahip olması gerekir. Yunanistan; K ıbrıs ve !stanb u l ' u almayı düşi.ini.irken bütün meselelerini halletmiş değildi. İsrail; büyi.ik toprak parçalar ını alırken hiç d e ğ i l d i . H i ndistan K e ş m i r ' i alırken, h a l k ı açlıktan öli.iyordu. R usya'nın 4 0 m i l y o n Ti.irk'U esir alırken. aya roket fırl atırken: h a l k ın ın refah içinde olduğunu kimse söyleyemez Bi.iti.in bu örnekler gö�teriyor k i : ·'Devlet adamları, siyasi konuşmaya mecburdur'' diyen Atsız, h ü r m i i letin fertle­ rinin böyle bir mecburiyetinin o lmadığını belirterek, K ı b rı s i ç i n şunla rı söyler: "Kıb­ rıs konusu, Türkiye i l e Yunanistan arasında ancak silah gücü ile çözümlenecek b i r meseledir." " Kı brıs Ti.irktür" sloganı ile hareket e d ilecektir. Ti.irkiye ile Rumlar'ın haklı ol­ dukları n oktalar olduğu için, bu meselenin çözi.imünü savaşta görlir. Tarih i.izerinde çalışma yapan Atsız, tarihte şu gerçeği göri.ir: " M i l le t le rin haya­ tında i.iç m erh ale ve i.iç değişmez prensip vardır: Bağımsızlık, birleşmek. b i.iyümek .'' Gi.inümi.iz insanları yalnız bağımsızlık prensibi listünde duruyor. A tsız için bu ıs­ rar. hi.ini yetin kaybı demektir. Birleşmek ve büyi.iınek istemeyen m i lletler. tarih sahnesinden s i l i nmeye mahkumdur. Geçmişini unutmak, soydaş ı n ı ve kardeşini hatırlamamak, büyl"ııneyi di.işünmemek; insanlara mahsus bir özellik olamaz Türkiye ağırlığını koyduğu takd irde; Yunanistan. Bulgaristan, İran Türkleri insan haklarına kavuşacaklardır. " İnsanların ve m i l letlerin uyuşuklaştığı bir çağda bulunuyoruz. Savaşın lafından b i l e korkuyorlar. Bundan faydalanmayı b i l m e l i . " 6 N isan 1 9 7 5 tarihli Ötüken Dergisi'nde yazdığı "27 N i s a n 1 920" b a ş l ı k l ı ma­ kales i n i n sonunda:


REFET l<ÖRÜl<LÜ- CENGİZ \'AVAN

74

"Kıbrıs, Adalar, Batı Trakya ve Kerkük ne ise. Azerbaycan da odur. Büyük geç­ m i ş i ve kültürü olan bi.iyük milletler nasıl olsa zincirlerini kırarlar. O gün. u m u l m ı:ı­ dık derecede yakın da ol abilir. İstek ve inanç her güçlüğü devirir. inana lım ve bek­ leyelim" diyen Atsız'da, inanç ve sabır iki önemli unsur olarak görü lür. Görüşlerin­ deki isabet, Kıbrıs çıkartması ile ispat edilmiştir. "Geçmişteki büyük olayların, savaşların, kahraman lıkların şiirleşmiş şekli olan milli destana malik bulunmak, m i l l e t için bir talihtir. Geçmiş zamanı, tiiller arasından göri.ilen belirsiz görüntüler gibi gösterip, bizi btlyük karan hktan kurtaran, bir soyun geleceği hakkındaki ümitlerini hayal meyal belirten, bir milletin yOksek edebiyatının tohumlarını taşıyan milli destan, milll hazinenin en ytlksek değerli mücevherlerinden birisidir." "Türk Destanı üzerinde incelemeler"den alınan bu parçada; Destan ı n , m i l l etlerin hayatında yaşatıcı. diriltici rolüne işaret edilir ve bu itibarla üzerinde durulur. "Türk Destanı üzerinde incelemeler"de, T ürk Destan l a r ı ' n ı n daha çok tarihi olmasını, Türkler'in mübalağadan kaçan milli karakta rlerinin bir sonucu olarak gösterir.

1 9 5 1 yıllarında bu konu üzerinde çalışma yapan Atsız, hala ağızlarda yaşayan.

fakat yazıya geçirilmemiş olduğu için yok olmaya mahküm destan parçalarının mevcut olduğunu; ayrıca yayınlanmış, hatta kesin ş e k l i n i almış olan destan parçaları üzerinde yetkililerin ortak kanaat ve sonuca varmaları gerektiğine işaret etmiştir. Mesela: Kesin şekli ile mevcut olan Battal Gazi Destanı Türk Destanı mıdır, yoksa Türkçe'ye çevrilmiş veya adapte edilmiş bir Arap Destanı mıdır? işaret edilen i k i konu üzerindeki çalışmalardan sonra güçlii bir şair, bu destan parçalarını birleştirip bir sanat anıtı meydana getirecek tir. Dikkat edilirse Atsız .Türk Destanları demiyor. Bu konuda da Türk Tarihi'nde oldu­ ğu gibi birlik, bütünlük, devamlılık esas görüşüne sahiptir. Şu anda elimizde yazıya geçmiş çeşitli devir ve sahalara ait olan Türk destan parçaları var. Bunlara ayrı ayrı isim verip, ufak ufak parçalar olarak değerlendirmek, destanın m i l !et hayatındaki fon k siyonunu düşünürsek çok hatalı olur. Eldeki parça­ larla ş u anda ağızlarda yaşayan parçaları derhal yazıya geçirerek. üzerlerinde yetki­ lilerin ortak kanaatları belirti lmelidir. Bu noktadan sonra Firdevsi m isali b i r Türk şairinin çıkması beklenilecektir. B u çalışmalar yapılmadıkça çıkacak olan :şairler hiçbir şey yapamaz. Bunun içindir ki öncelikle Türk destan parçaları üzerinde çalış­ ma yapılıp sonuca varılmalıdır. Türk Destanı üzerinde ilk çalışma yapan k işi olarak Ziya Gökalp gösterilir. Ancak Türkoloji bilgisi yeterli olmadığı i ç i n iyi n i yetli, fakat hatalı bulunur. Daha sonra bu konu i l e meşgul olan kişi H i l m i Ziya Ülken olarak beli rtilir. Bu çalışmaları başlangıç olarak kabul e de n Atsız. ilmi metodlu olmadıklarını da belirtmekten kaçınmaz. Başka m i l letlerin destanları hakkındaki eserleri inceleyerek, Türk Destan ı ' n ı i l m i şekilde sınıflandıran i l k Türk olarak. Prof. Zeki V e l i d i Togan göster ilir. Prof. Zeki Velidi Togan'ın çalışmalarına memnuniyetini belirten Atsız, Batı Türkleri Destanı'nın ihmal edildiğini, gerekirse bunu şimdilik Dede Korkut, Danişmend Gazi ve ilk Osmanhlar'a ait parçalar olmak üzere sıralamak ve Köroğl u'nu d a - aslı Türkistan'a ait olsa bile - Danişmend Gazi Destan ı'ndan sonra veya Osmanlılar'dan önceye getir­ mek üzere bu i ş i uzmanlarına bırakmak gerektiğini belirtmiştir. Türk Destan ı ' n ı n parçalarının veya bütününün nazma çekilmesinde Dr. Rıza N u r ve Basri G o c u l çalışmıştır.

Dr. Rıza Nur şair yarat ı l ı ş l ı olmadığı için bu uzun des­

tanda başarı l ı görülmez. Meydana getirdiği "Oğuz Kağan"ın en değerli tarafı, yazıl­ masındaki gay� olarak belirtilir.


TÜRKÇÜLf:RİN K-\ LEMl:\'DE� A TSl7.

75

Atsız Beğ, şair olarak Basri Gocul'dan oldukça ümitl i görünmektedir. ilk yazılı Türkçe tarihi-edebi metin d i y e vasıflandırdığımız Orhun Abideleri üze­ rindeki çalışması, bizim için çok önemli olmuştur. Sağlam TUrkoloji bilgisinin yanı sıra, tarih bilgisinin eşliği ile de yapılan çalışmada, Thomsen ' i n düştüğü hatalar belirtilmiştir. Atsız Beğ burada, yabancı Türkologların çalışmalarını Türkçe'ye tercüme etme­ miş; Orh un Abideleri'ni, bizzat kendisi günümüz Türkçesi'ne çevirmiştir. Bu işi yaparken gayes i : Türk gençlerinin uzak geçmişten bugün için ders almalarını; eski medeniyet ve müverrihlerini tanımalarını sağlamaktır. Gene bu yazısında, sayısız Türk büyükleri ve kahramanları arasında hiç kusuru olmayan döıl i s i m verir: Kür Şad, Bilge Kağan, Tonyukuk, Kül Tigin. 2 1 Mart l 969'da çıkan Bozkurt Derg isi'nin "Bozkurt" adlı makalesinde: "Türk Destan ları'nda başlıca iki unsur, gökten inen ışık ve Bozkurt olarak belirtilir. Sosyoloji alimlerinin incelemelerinde, her kavmin kendisini bir hayvandan veya bir bitkiden türemiş saydığını, o hayvan veya bitkiye kutlu diye baktığını beli11ir. Bozkurt'un karakterini beliılerek, Türk destan parçalarını tahlil edip; Türk M illeti'nin milli sembol olarak Bozkurt'u seçtiğini göstererek, "Türküz! Türk kalacağız. Milli muhayyelenin doğurduğu Bozkurt'u daima göğe yükselteceğiz. Bozkurt, bizim kılavu­ zumuz, hayat felsefemiz ve gururumuzdur,. der. Edebiyat Fakllltesi Asistanı iken yazdığı "Dede Korkut Kitabı Hakkında" adlı makalesinde: Dede Korkut kitabının lisanının daha eski ve daha yeni metinlerde olan benzeyi­ şindeki tetkik ve mukayesesi ile Türk zümrelerinin birbirleriyle olan münasebetleri­ nin meydana çıkabileceği üzerinde durur. Mesela: Orhun Abideleri'ndeki "Körür közüm körınez teğ, bilir biligim bilmez teg boldı" ibaresiyle, Dede Korkut'taki "Menüm körlır közlerüm körmez oldı, tutar menüm ellerüm tutmaz oldı" ibarelerinin ilmi tetkiki, bir çok Türk dil ve zümre problem ini halletmede yard ımcı olacağı aşikardır. Orhan Şaik Gökyay'ın neşrettiği 250 sahifelik Dede Korkut'un hatalı yönlerini tenkit edip, bazı gerçekleri ortaya koyarak, bu konuda çalışacaklara ışık tutmuştur. "Türk Tarihi, dünyanın en hamasi şiiri; Türk kahramanları da o şiirin berceste mısralarıdır .. " " ... Kendi ırklarının başkalarına hakim olarak yaratıldığına inanan atalarımız için kahramanlık bir tabiat.bir fazilet, bir huydu ... ''Şimdi buyuk adını saygı ile andığımız Kür Şad, işte o kahramanlıkla faziletin şahıslaşmış örneği olan büyük Türk kahramanıdır." 'Tarih, acaip bir ihtiyaçtır. Bazılarına tam hakkını verir; bazı değersizlerden çok bahseder. Bazı büyükleri hiç anmaz; bazılarından da yalnız birkaç kelime söyler. Kür Şad bu sonuncularındandır." der ve tarihin Kür Şad için yazdıklarını şöyle be­ lirtir: "Yanardağ ruhlu, çelik iradeli kahraman Kür Şad ... Bozkurt Hanedanı'ndan, y ani kağanlar soyundan olduğu halde, yeğe nini tahta çıkarmak, Türk Milleti'ni d iriltmek için kılıca sarılan Kür Şad ... B u nisbetsiz çarpışmada zaferi sağlayacak tek yola giderek, yani düşmanın kalbine saldırarak, ruh ve irade kuvveti kadar, muhakeme gücüne de sahip olduğunu gösteren Kür Şad... Başarılamayan bir ihtilale rağmen. düşmanın yüreğine korku ve dehşet salarak, ırkını mahvolınaktan kurtaran Kür Şad ... Sonra onun kırk şanl ı arkadaşı..." B u hareketin değeri. verdiği sonuca göre ele alınırsa; Kllr Şad'ın hareketi, Türk­ lilğü yok olmaktan kurtardığı için Kür Şad büyüktür. Yapanın kahraman lığı ve feda"


76

RE:HoT

KÜRÜKL..f

-

CENGİZ YAVAN

karlığı ile ölçülürse, Kür Şad yine büyüktür. Velhasıl o çok büyüktür. Hiçbir kıs­ kançlığın erişemeyeceği kadar büyüktür." Atsız. Kiir Şad'ı en biiyi."ık Türk olarak ilan ederek, bUyük insan t i p i n i ona göre tarif eder. 3 Mayıs 1 040'ta başlayıp, 23 Mayıs 1 040'da kesin sonuçla kazan ılan Dandanakan Meydan Savaşı'nın Başkomutanı Çağrı Beğ'e de ayrı b ir değer verir. Namık Kemal için yazılmış eserler tarih sırasına göre: Sadettin Niizhet Dr. Rıza N ur ve Necip Fazıl tarafından kaleme alı nmıştır. B u n l ardan Necip Fazıl'ın eserini Maarif Vekale ti'nin para ile ısmarlatıp yazd ırdığı için ilmi değerden uzak bulur. Rıza Nur ile Sadettin Nüzhet'in eserinde ise, Namık Kem al'e iki ayrı açıdan ba­ k ı l mıştır. Sadettin Nüzhet bu eserlerinde samimi değildir. i şi şahsiyete dökmek is­ temeyen Atsız, Sadettin Ni.'ızhet'in "Nil.mık Keınal"i niçin tahrif ettiğini açıklamaz, sadece önemli noktaların tenkidini yapar: 1 -N a ı nık Kemal'in Arnavut olduğu iddia olunur. A tsız bunun asılsızlığını ispat eder. 2-Namık Kemal'in padişahtan para aldığı hakkındaki iftiralara cevap verir. 3-Namık Kemii l'in Osma n lı Hanedanı aleyhtarı olduğu halde, onlardan memuri­ yet almasını a leyhine delil olarak k u l l ananlara: "Şunu açıkça b ilmeli y i z ki. Namık Kemal Osmanlı Hanedanı'na düşman değildi. B i lakis o, Hanedan·ı seven ve sayan bir adamdı. Bu, tarihi eserlerinde pek açık olarak görü lür. O . mutlakiyeti yıkıp, yeri­ ne meşrutiyeti getirmek için Padişah'la çarpışmıştı. Memuriyet almasına gelince; bundan da tabii bir şey olamazdı. Çünkü nihayet kendi vatanına hizmet ediyor ve hizmetine m ukabil de yaşamak için, mil lelin parası demek olan bir maaş alıyordu. Namık Kemal, Rus Ç a rı'na hizmet etmiyordu. Kendisine memuriyet veren adam nihayet bir Türk padişahı idi." şeklinde cevap vermiştir. 4-"Namık Kemal M i l liyetçi değildir; Osmanlıcı ve İ s l a m c ı d ı r" di yenlere ise: " Ac a b a 1 9 . asır T ü rkiyesi'nde b u g ü n k ü gibi bir Tiirkçülük y a p ı l a b i l i r miydi? Her şeyi zaman ve muhitle ölçmek h a k ve i n s a f icabı iken, neden N a m ı k Ke­ m a l ' i n zamanı dikkate alınmadan tenkid olunuyor?" diyerek cevap verir_ Namık Keınal'e yapılan hücumların hangi çevrelerden geldiğine bakarsak. bu tenkidlerin kasıtlı olduğu derhal anlaşılır. Şurası muhakkak ki, Namık Kemal'in de tenkid edilecek tarafları elbette vardır. Fakat bunlar, Atsız'ın da belirttiği gibi ne komü­ nistlerin, ne de dalkavukların ileri sürdükleri şeylerdir. F i k i r tarihimizde b i r i n c i planda yer alan şa hsiyet ler a rasında Ziya G ö k a l p 'e ayrı bir yer verir. Göka lp'in hayfıl i le tarihin gerçeğini birleştirerek vardığı sonuç. Atsız tarafından ay­ nen kabul edilmiş tir. ''Tarihte gerçek olan şeyler. gelecekte de gerçek olabilir" Gökalp'in diğer fikir adamları gibi tenkid edilebileceğini, ancak bu tenkidi, i l m i ve Türkçü açıdan yapıldığı takdirde fayd a l ı bulur. Gökalp için yapılan tenkitlerin çoğunluğu; Gökalp'in şahsında, Türklük d üşman lığı şeklinde tezahi:ir etmiştir. ö zel­ l i k le, Gökalp'e düşmanlık edenlerin büyük çoğunluğu yerli k ı z ı llardır. Bu düşmanlı­ ğın iki sebebi vardır. Birincisi: G ök a lp'in eserleriyle Türk'iin manevi gücünü ayakta tutmasıdır. Türkiye'de Tiirkçii l ii k varoldukça, k ızılların n ıemleketiınizi Moskof pençesine atma gayeleri elbette ki gerçekleşemez. İ k i ncisi ise: Büyük fi k i r adanıınıı­ zın, Tıwancı l ı k ülküsünün de en büyük siması olmasıdır. Türkiye dışındaki Türk­ ler'in hün·iyetlerine ve bağımsız lıklarına kavuşma davası olan Turancılık gerçekle­ şirse; bu, yerli k ızılların manevi vatanları olan Rusya'nın, pençesindeki en verimli toprakları elinden kaçırmak suretiyle yarı yarıya çökmesi olacaktır. İ şte. kızılların Gökalp düşmanlığının sebepleri bunlardır."


77

'" A kif: şair. vatanperver ve karakter adamı olması bakımından ınUıhiındir" diyen Atsız. onun vatanperverliğini tam ve tezatsız bir vatanperverlik olarak belirtir. Ka­ rakter yapısını da: " .. şeklini sıcakta. soğukta, borada. kasırgada muhafaza eden katı bir cisimdir" şeklinde belirtir. Onu tenkit edenlerden bir k ısmı, İslamcı olduğunu öne sürerler. Atsız bu konuda: "İslamcılık dünün en kuvvetli seciyesi ve en yüksek UlkUsü idi. Bugünkü Türkçülük ne ise, di.lnkU İslamcılık da o idi" diyerek, bu konuya açıklık getirm iştir. "Çanakkale şehitleri için yazdığı şiir kafidir. Başka söz istemez . . . A kif inandı, dönmedi ve öyle öldi.1." Kızılelma'nın 9. sayısında çıkan bu satırlar, Atsız'ın A kif için yaptığı değerlen­ dirmenin objektif ve vatanperverane olduğunu gösterir. Onun i ç i n zaten bu i k i ölçü her zaman esas olmuştur. !943 y ı l ında. Altın Işık adlı dergide: ·'Doktor. siyaset ve devlet adamı, tarihçi ve Türkçü olarak Türk Tarihi'nde ileri bir yeri olan Rıza Nur'un en kuvvetli cephesi Türkçülüğüdür" der. Atsız. Rıza Nur için çok yazdı. Çi.lnki.1. onun fikirlerinde Rıza Nur'un payı bü­ yüktür. Şu satırlarla bunu kendisi bizzat d ile getirir: "Maddi ve ıııanevi bir çok hiz­ metleri arasında. yaptığı tesirin büyüklüğü ve genişliği bakımından en üstünü, bazı­ ları tarafından i l m i olmadığı ileri sürülen "Türk Tarihi"dir. Rıza Nur, o dağınık ve büyük Türk Teri h i ' n i bilginlik taslamak için değil. Tlirklüğe faydalı olmak, m illeti uyandırmak, maziyi sevdirmek için yazmıştı. Kitap. bu bakımdan vazitesini fazla­ sıyla yapmıştır. Bu satırların sahibi de, o büyük ''Türk Tarihi"nden feyzalanlardan biridir." Meşhur Türkçü M üşir Süleyman Paşa'nın "Tarih-i A lem"indeıı sonra Türk Tari­ h i ' n i Osmanlı çerçevesinden çıkararak.bir bütün şeklinde ele alan ikinci eser olarak da Rıza Nur'un eseri gösterilir. Rıza Nur eserine: "Dünyada en büyük iftiharım, Türk yaratıldığımdır" ibaresi ile başlar. Türkler' in tarih huzurunda almaları gereken siyasi, içtimai durumunu gözden geçirir. Eserin ilmi olmadığını Atsı7. da kabul eder. 1 970 yılı Ötüken Dergisi'nde: "Doktor Hasan Ferit Cansever. l 944 - !945 lrkçılık, Turancılık davasın ın mahke­ meye sürüklediği 23 sanığın aras ında en yaşlısı idi" der. Türkçülrık davasını benimsemiş. ona hizmet etmiş olan herkes Atsız için bir değer idi. Nitekim Dr. H. Ferit Cansever de Türkçülük lilküsünü benimsemiş, onun yayılması için kendi uslfıbu ile çalışmıştır. "İğne ile kuyu kazan adam" lakabıyla ve eti reddedip ot yenmesini tavsiye eden sevimli. inançlı bir Türkçli olarak vefat ettiğinde; Atsız Beg. diğer Türkçüler vefat ettiği zaman yaptığı gibi onun için de bir makale yazdı. 1 9 7 1 yılında Prof Zeki Velidi Togan vefat ettiğinde. onu da Ötüken Dergisi'nde neşrettiği bir makale ile andı. Bu makalesinde: "Bi.lyük tarihçi olmanın şaıtlarından biri: Tarihi olaylara iyice nüfüz edebilmek. kaynaklardaki gerçek ve yanlış payını i y i hesaplamak. hadiselerin daha önceki vak'alarla bağlantısını i y i tahmin etmektir. Büyük tarihçi; destan ve menkıbelerden de tarihi hakikatler çıkarmasını bilen adam­ dır.'· diyerek. onu büyük bir tarihçi olarak kabul eder. Gerçekten de Z . V .Togan. bütUn dünyaca kabul edilen tek Türk Profesörrı 'dür. Destanlar ve menkıbelerden de faydalanınasını bildiği için bir çok karanlık noktalara ışık tutan Prof. Zeki Velidi Togan. Atsız'ın yakın dostlarından biriydi. ··Orhan Seyfi Orhon. Ziya Gökalp . in önderlik yaptığı --Büyük Türklük- davasına gönül vermiş talihlilerden birisiydi." Atsız Beğ. Orhan Seyfi Orhon i ç i n bunları söyler; Orhan Seyfi Orhon'un milletimize yaptığı hizmetleri ise iki kısımda mütalaa eder: _


REFET KÖRfıKLfı - CENGİZ Y ı\VAN

78

a - Edebiyat b Fikir ve M i l l i yetçilik B i r çok fikir adamımız; mesela Ziya Gökalp, Dr. Rıza Nur ... v.b., san'atı, Türk­ çülük fikrinin işlenmesinde vasıta olarak kullanm ışlardır. Bu. Türk M i l l e t i 'nin men­ faati için yapıldığı zaman faydalıdır. Fakat m i l l etimizin, fikir adamlarının yanı sıra elbette k i gerçek san'atkarlara da ihtiyacı var. Orhan Seyfi Orhon "san'at" i l e "mil­ lete hizmet"i birleştiren nadir s an'atkarlardan birisidir. "Gönülden Sesler", Atsız'ın takdirini kazanan eserlerinden birisidir. " İ l i m beynelmileldir demek. i l i m her m i llete vardır anlamına gelir. Ama, her m i l lette olan i l i m ve i l imler. yine de m i l l i maksatla kullanılır. İlmi. m i l l i maksatla kullanan üniversite ve profesör, görevini yapmış demektir." A tsız Beğ, her yerde ve her şeyde m i l leti düşünen bir büyüktü. Beynelmilel olan i l m i n m i l l ete fayda yönünden kanalize edilmesi gerektiğini kabul eder. "Üniversite ve profesörler i l i m yapıyoruz diye m i lletlerinden uzaklaşamazlar. Öğrendikleri yeni şeyleri, yaptıkları keşifleri, çalışmalarının sonuçlarını m i lletlerine faydaya çevir­ mezlerse, en azından hiçbir şey yapmamış olurlar." Atsız Beğ, Fındıkoğlu i ç i n söylediği "Fındıkoğlu görevi n i yaparak öldü" cümle­ siyle, onun milleti için çalışan bir profesör olduğunu belirtir. Ölen kişi Türkçülüğe hizmet etmiş ise mesele yok. Vazife yapılmış, Türkçülük ülküsü hedefe bir parça daha yaklaşmıştır. Onun ilzüntü ve sevinçleri, Türkçülük ülkllsline hizmetteki başarı ve başarısızlığa bağlıydı. Prof. Ahmet Caferoğ!u'nun vefatı üzerine yazdığı makelede; son 45-50 y ı l içinde Türkçülllk d3vasına hizmet edenlerin bir çoklarının dış Tilrkler'den olduğuna dikkati çeker. Kardeşi ve ülküdaşı Nejdet Sançar'ın ölümü üzerine yazdığı şu satırlar ise, onun ölüm karşısındaki tavrını ve büyüklüğünü göstermesi bakımından çok ma nalıdır: "Nejdet Sançar öldü demek, Türkçülük cephesi en iyi savaşan tümenini kaybetti demektir. Bu boşluğu ve ön saftakilerin yıpranmışlığından doğan açığı ikinci, üçün­ c ü sırada hedefe doğru yürüyenler dolduracak; yürüyüşe bir an bile ara verilmeye­ cektir. Gerçek insan için hayat, savaştır. Biz bu dünyaya hayvanlar gibi zevketmeye değil, bir görev yapmaya geldik.'' -

"Türk ı r k ı sağ o l sun.''

Adalet CiL 1976

Suadiye


TÜRKÇÜLERiN KALEMİNDEN ATSll

79

ATSIZ ve TÜRKÇÜLER'İN GÖREVİ Büyük Türkçü Atsız Ata; iki yıl önce, Onbir Aralık'ta Tanrı Dağı'na göçtü. Onbir Aralık, Türkçiiler ve bütün Türkler için tarihi bir yas günüdür . . . Onun arkasından ağlamak, anma günleri tertiplemek. Atsız Ata i ç i n konuşmalar yapmak, yazılar yazmak görevimizin çok ufak birer parçasıdır. Görevimiz, Atsız'ın bıraktığı yerden mücadeleyi devam ettirmektir' Bu mücadele, "Türkçülük Sava­ şı"dır. Esir ırkdaşlarımız hürriyetlerine kavuşuncaya kadar, Türklük şahlanıncaya ve Turan'ı kuruncaya kadar bu kutlu savaş durmadan devam edecektir. Türkçüler! Hayatımızın gayesi ve anlamı bu olmalıdır. B i r Türkçü için hayat başka türlü çekilir mi? Türkçüler! Bugün "bir kaç istisna hariç", Türk devlet adamı geçinen ve m i l liyetç iliği kimse­ ye kaptırmayan; fakat ne yazık ki, Türk M i l l iyetçiliği ile uzaktan ve yakından hiç alakası olmayanlar, korkunç bir gaflet ve ihanet uykusundalar. Bu gibiler, elbette ki Türkçülük fikrini anlayamazlar ve bu fikirden korkarlar. Çünkü, korkaktırlar. Kor­ kaklardan ne devlet adamı, ne de dava adamının çıktığı görülmüştür. O halde bu büyük dava, Türkçiiler'in davasıdır; bu büyük dava, Bozkurtlar'ın davasıdır. Bütün yalnızlığımıza rağmen, uğradığımız ihanetlere rağmen, engellemelere rağmen ve tahriplere rağmen "Türkçülük Savaşı" hedefine ulaşacaktır. Bizi yaşatan ve hayata bağlayan bu kut l u inançtır ... Bütün dünya duysun! Yerli, yabancı kızıllar duysun' Türklük düşmanları duysun ' Ülküdaşlarımız duysun!.. And içtik! Türklüğü yaşata­ cağız ve Turan 'ı kuracağız. Bunu biz görmesek bile çocuklarımız, toru nlarımız gö­ recektir. Gerçek Tükçiiler yanımıza gelsin . Bizden olmayan uzak dursun . . . K a lbimiz devamlı kanayan b i r yaradır. Gözlerimiz de yaşlıdır. A ma b u gözlerden artık yaş değil, kan akıyor . . . Atsız ve diğer ş ehit Bozkurtlar K ü r Şad'ın katında. Hepsinin a l n ı ak . . . Ruhları şad olsun . . . Bu şehit Bozkurtlar ordusunun şerefine layık bir ö l ü m ü bize de nasib et Tanrı m '

Fal'uk ÇİL 21.11.1977 SuaJiye


ırn

REFET KÖRÜl-\Lfl - CENGiZ YAVAN

A TSIZ KAHRAMAN Kara11/ık bir gece yaşıyorkell biz, Tuzaklar kurulmuştu sessiz sessiz. Sanlmıştık ki11le, t�{keyle, ka11la... Bir umut ışığı gelıli Jreyeca11la. "Ülkü'' bayrağmı altlı yanma, İnmıçla frrlatlı er meJ!ilmıma. Bu soylu kişi11i11 Atsız'tlı adı, So11una llek "ülk ü " içi11 yaşadı. Gerçekleri ö11ümüze sererek, Ye11i ye11i ufuklar göstererek... Bizi "Türk Ülküsü" ile kımclırdı, Milli düşü11ceyi ayaklandırdı. Aklmı "Tifrkçülük" aduıa yordu, D1111a11111 zorluğı111u biliyordu. "Aml"içip ortaya koydu başmı, Yalmz brrakmallı "ülkütlaş''ım. Mi�ldnlik zilıciri11 kopanp, kıull; Türk'ii "ülkü" ile silalılm1'ftrdı. Tipi,firtma._ E11gelleri aştı, Bir ou/11111111 kuvvetiyle savaştı. Rulwmfa ye11ilmez bir ima11 vartlı, Bu sayede büyük işler haşaulı. "Toprak ile mazi parçmmz" lletli, Ölümü "bir lrayat" lliye göstertli. "Şalıilsi11" lliyerek gü11eşe aya, Türk-İsllim adma çıkıp ortaya... Yaktığı 111eş 'ale yi11e yamyor, "i'lkü", lle11iz misali llalgala111yor. Kaybettik llnsıwı llİlrmez ağrmuz, Atsız lliye lliye yanar hağrumz. Hayatı öğrete11 11ice zamamlrr... At.wz, rulmmuula bir kalıramamlır.

İMAMOGLU


l! I

Tfııu.: ç fı u:ı{ İ N K.\l .DIİNl>EN ATSll'.

ATSIZ ' I N SON MAHKUMİYETİ Atsız, Ötüken Dergis i ' n d e yazdığı bir yaz ıyla; Doğu'da Kürtç ü l ü k t ahrikleri ile vatanımızdan bir parçanın koparılma çalışmaların a dikkati ç e k m i ş ve bu konuda ilgilileri uyarmıştı. O gün yazd ıkları; bugün, azgınlaşan biillic:ülük olarak brşıınıı.­ dadır. Atsız'ııı o yazısında İstanbul Toplu Basın Mahkemesi suç unsuru giirdü ve malı­ kfı miyet kararı verdi. Yargıtay da bu hükmü tasdik etli. Mahkfimiyet kararına da. tasdik kararına da bazı yargıçlar ımıhalifkaldılar ve kararlar çoğunlukla a lı n d ı . A t sız, ı 5 ay hapse malıküm edilmişti. 70 yaşından sonra ve hasta halinde A tsız'ın tekrar hapishaneye girmemesi için tek bir çare ka lmıştı: O da. Cumhurbaşka nı'nm hususi bir a f çıkarması idi. Dostları Atsız'dan. af için başvurması hususunda ısrar ettiler. ''Ben bir suç işlemedimki af isteyeyim!'' diyerek bu teklifleri reddetti Bundan sonra. A tsız'ı sevenler kendiliklerinden Cumhurbaşkanı ' n a müracaatta bulundular. A t sı::(ın mahkumiyeti dünya çevresinde de yankılar uyand ırdı. Çok uzak yerlerdeki i l i m çevreleri ve Türk dostları da Cumhurbaşk a nı ' n a yazd ılar. Sonunda Konıtlirk. Atsız için af yetkisini kullandı ve Atsız, girmiş olduğu hapishaneden çıkarıldı Atsız'ın kiiklü iııaçlanndan biri de. Devlet Başkan lığı maka mına karşı derin b i r saygı göstermekten hiçbir zaman geri ka lmamasıydı. A f i ç i n başvurmayı kabul et­ memiş olan Atsız, af yapıldıktan sonra Koru!lirk' e , bu köklü inancı nı ve ayrıca fıtri nezake t i n i yansıtan b i r kısa teşekkür mektubu yazdı. Bu mektup ve K onıt ürk'ün mektuba verdiği cevap aşağıdadır: >; * *

ATSIZ'A İ T H A F' Urf" 'e[(I elev yiğit: H "cı M11.\·ıaf(ı 'm!... A 11tep 'te Ş"/ıi11 'im Y"Uır, k"natsız. M"rıış't" de.\·tmıcltr, lıey: SiUçii im""'· Millet ı�f istiyor se11 eleği/ At.mJ . . . ,

Ne g""'• çık�'lı na'$111 tlılrı zimimu/em, B"ğrımızcı "Kiir Şeul" eliye b(l.mrtz, D111111111r meş'"le, öliimle k"111/1111, Ke.feııi11i bcıyrıık Y"P"'· emmz. . . Ne miimkiin b it OC(lk .�iimlii. snııiiyor. . Yok bre! T11t11ş11111ş 11/11 onıwmz, Semtler elurscı d" dü11y" elöniiyor; "S"/elmp dö11meye11 o k"lmımamz " .. Mmte�f(ı Sırrt SA VAŞAN 20/111974, İzmit .

.

Ah·ı; 'm nuıltl.:ımı�f(!/İ .�ırnsını/ıı yııufmış fii:Jerce ·)'İirden biri..


REFET KÖRÜKLÜ CENGİZ YAVAN

82

-

Sllym Flllıri KORUTÜRK CumlıurbllŞkllm Ankllrll Paşa Hazretleri, Hakkımda gösterdiğimiz lfıtutkarlıktan dolayı teşekkürlerimi, saygıla rımla bir­ likte arzederim. Bir Cllrkçı Kolağm'mn Torunu Bir Güverte BinbllŞf!it'nm Oğlu Nihôl A TS/Z

* * *

Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'ün Atsız'a Gönderdi�i Cevabi Mektup

A nkara 7 Şubat 1974

Sayın N i h a l Atsız 4 Şubat 1 974 tarihli mektubunuzdan bir Çarkçı Kolağası'nın torunu ve bir Gü­ verte Binbaşısı'nın oğlu olduğunuzu öğreniyorum. Bu iki meslek terimi bana harp bahriy . . . . . . . . . ... !erimi açtığım günlerin havasını ve alemi. . . . . . . . . . . ........ Size torununuzu bol bol sevebilme . . ........ . . . ....... ır ömür ve esenlikler diliyorum.* Flllıri S. KORUTÜRK

(*

Noktalı yerler, orjinal metinde okunmamaktadır.)


TÜRK(ÜLERI'.' k'.ALEMİ:'\DE� ATSIZ

83

MİLLİ ŞUUR UYANIKLIGI "Ht1ritt1/cırıla trkımızın yt1ş11elığı yerlere ht1ktık, milletimize fentılık et/enleri tll­ rilıte okuduk ve mi/it kini t1teşten ılt1mgt1lt1r gibi kt1/himize yt1zclık".

ATSIZ M i l l i şuur, bir milletin kendini duyması ve bilmesidir. Hem duyguya, hem de dü­

şünceye dayanan m i l l i şuur, bir milletin manevi kuvvetlerinden en önemlisidir. Mil­

letlerin hayatını koruyan dört savunma hattından en geride olan ı, yani sonuncusu ve en mühimi milli şuurdur. İnsan uzviyetinin akciğer, karaciğer, kalp ve beyin dört önemli koruganı ise, bir milletin de ordu, d i l , bağımsızlık ve m i l l i şuur dört büyük kalesidir. Bir millet, ordusunu kaybedebilir. Bağımsızlığını da kaybedebilir. Fakat. d i l i n i sakladıkça, o m i l l e t yaşıyor demektir. D i l i n i kaybeden b i r m i l let ölmüş sayı lır. Buna rağmen bir millet, d i l i n i zorlayıcı sebeplerle kaybettiği halde. milli şuuruna sahipse, o m i l let, kendi�ine zorla kabul ettirilen yabancı dile rağmen, gerçek k i ş i l i ğ i n i b i l i r ve günün birinde bu milli şuur sayesinde öz dilini yeniden öğrenerek, gerçek benliğine döner. Bunun en güzel örneği Lehistan TOrkleri'dir. TUrkçe'yi. yüzyıllardan beri unutup Lehçe konuştukları halde, TOrk!llı kleri'ni unutmamışlardır ve günün birinde Türkçe konuşacaklardır. M i l l i şuurun uyuşuk veya uyanık olması. milletlerin yaşama kaabiliyetleriyle o­ rantılıdır. Milli şuu run uyanık olduğu yerlerde yabancı unsurların borusu ötmez. İdare işle­ rinin başına, önemli yerlere yabancı soydan kimseler gelemez. Orada "bilim", "milli menfaatin" emrindedir. Bilim; bilim i ç i n değil, milletin bilyüklüğü ve şanı içindir. Milli şuurun uyanık olduğu yerlerde millet; yabancıyı kendisinden saymaz. Ya­ bancı soydan olanlar, vatandaş ve tebaa olsalar bile, yine yabancı sayılır. Ona güve­ nilmez. Yabancılarla evlenilmez. Hele yüksek tabakada bu evlenme hiç görülmez. Kanunlar, yalnız m i l l i menfaati korumak ve m i l l e t i yükseltmek i ç i n yapılır. Tarih. yalnız m i l l i şan ve şeref bakı mından ele a l ı n ı r . Geçmişe sövülmez. Yabancı m i l l e t l e r ve k i mseler m i l l i kadroya sokulmaz. Geçmişi, mefahiri, ahlakı, a i l e y i , seciyeyi, erdemi, kahraman lığı, m i l l iyetçiliği açıktan açığa veya sinsice baltala­ yan yazılara, eserlere, fi l imlere. piyeslere, konferan slara izin verilmez. M i l lete hitap eden ve halkı terbiyede rol oynayan müesseselerin başına, o mi lletten olan i k t idarlı, ahlaklı ve zeki insanlar getirilir. M i l l i şuur uyanık olunca iltimas ve rüşvet kalkar. Hizmeti olanların hizmeti inkar olunmaz. Tarihi şahsiyetlere gerçek değeri verilir. Ne ufacık kusurları yüzünden dev gibi adamlar küçültülür, ne de gerçeğe dayanmayan büyüklükleri dolaysıyla ahlaksız insanlar devleştirilir. Avukatlar. millete hakaret etmiş yabanc ıların savunmasını üzerine almaz. Soysuzlaşmış tipler, yarı çılgınlar, m i l l l d i l i doğru dürllst bilmediği halde kendini gençliğin önderi sayan manyaklar ve budalalar; gazete ve dergilerde. kendilerinden daha kuvvetli olanlara fikir ve ülkü savunması perdesi altında. kendi cüce şahsiyetlerin i n reklamını yapamaz.


84

REl'ET KÖRfiKLfi - CENGİZ \'A \'AN

M i l l i şuurun uyanık olduğu yerlerde doktorlar sahte raporlar vermez. Okula gel­ meyen öğrenci. hastayd ı m diye yalan söylemez. M il l i şuurun olduğu yerde hiçbir zaman yalan söylenmez. Kadınlar ve erkekler; aşkı, millet ve vatan duygularından üstün tutmaz. Sancak kutlanır ve saygı görür. M il l i renkler her yerde ululanır. Bay­ rak, katlanmak için bile yere değdirilmez. Atalar mezarında hayvan otlamaz. hele fahişeler ve yabancı kanı taşıyanlar orada zina yapacak kadar miisamaha görmez. Küçiik bHyiiğiin, öğrenci öğretmenin, memur a mirin aleyhinde söz söylemez. Ka­ dınlara saygı göster ilir, kadınlar kokotlaşmaz. Öğrenc iler.milli' heyecanla coşan b i r yürek taşır. Fakat ciddi ve disiplinlidir. Öğretmenler iltimas yapmaz. Öğrenciler kopya çekmez. Herkes hakkına ra­ zıdır; diin okula başlayanlar. bugiin üstadlık davasına kalkmaz. Görev kutsal tutulur. M i l l i şuurun uyanık o l d u ğ u yerlerde d i ! kıskan ç l ı k l a korunur. D i l i n kuralları­ nı ve sözdizimini bozmaya kalkıp. bunun hakkı nda yazı yazan ç ı lgınlar alkış­ lanmaz: aksine t ımarhaneye sokulur. Herkes kendi keyfinc.;e bir iınHi kullanmaı.. M i l l i şuur uyanık olunca başıbozuktan kurmay, vatan haininden profesör. he­ k im i n d e n d i l c i . cahilden müverrih. yaba ncıdan v e k i l , serseriden ü l k ü c ü çıkmaz. Milli şuur bir ışıktır. Yurdu aydınlatır ve gizli köşelere sinmiş olan bürün akrep­ leri açığa çıkararak. karanlıkta iş görenlere engel olur. İnsanda beyin ne ise. m i l lette de m i l l i şuur odur. Ciğeri, karaciğeri, hatta bazan kalbi kurşunla delinen bir adamın yaşadığı görülllr. Fakat beyninden kurşun yiyen bir insanın yaşamasına imkan yok­ tur. Bunun gibi, bir millet de ordusuz ve bağımsız yaşayabilir. Hatta d i l i n i kaybetse bile ölmeyebilir. Yeter ki m i l l i şuuru olsun. Milli şuur. bir milletin yaşama ifadesi. hayat kaynağı ve e n kuvvetli silahıdır. XX. yüzyılda millr şuuru olmayan milletler yıkı lmaya mahkumdurlar.

A TSIZ UNUTMA Yetmiş gii11 bir ök.\·üz gibi yt1şt1t/111; A1111e11i11 gittiği gii11ü 111111tmt1! Se11i11 içi11 ke11tli11i lınrct�vt111 kt1tl111, UmıtulnıttZ oğlum, '"'u ım11lmt1... Mewrı tJ/11r:n1 '"'Y hirkt1ç çiçek, 8t1htm111 riiyt1sı "'"'"'" gerçek.

İster.fe11 diinyt1tlt1 lıer şeyden el <;ek; 8t1yroğı, trkmı, clii11ü mmtllrtı! A1111e11i kmmştur [(t!lirip dile; A11 /t1t.'>111 mmltlı çektiğim çile. Gurbette tiike11ip dö11mesem hile Umıtmtı t1ğlum lıiç, he11i uııurmu! 19 AğUSlflS 1944


TflUO:(:fLERİ:\ K ALEl\Iİ'.\OE� ATSli'.

85

TÜRKÇÜLÜK BAYRAMI VE ATSIZ Melınıer A TESOGLV

3 Mayıs 1 944'ün kahramanı olan; vatan, m i l let uğrunda kalemini kılıç gibi kul­ lanan, Al!ah'tan başka hiçbir şeyden korkmayan, yüreklerde m i l l iyetçilik ülküsünü yakan, miladelesiyle Türk'ün kaderine tesir eden, Türklüğün erenlerinden, büyük Türkler'den biri de Nihal Atsız'dır. Atsız gibi müthiş bir Türk'ü anlatabilmek için. Faik A l i ' n i n . biraderi olan Sü­ leyman Nazif için dediği gibi, ''Şimşekler mürekkep, yıldırımlar kalem'' olmalıdır. Hakikaten, A tsız d en ilen bu müthiş Türk 'ü anlatmak kolay değildir. Çünkü; Cumhuriyet devr inin büyük Türkçü. milliyetçi önderi . m i l liyetçi nesille­ rin hocası olan Atsız, yüce yaratılışlı, çok sağlam seciyeli, i m anlı. çok cesur, yiğit olduğu kadar büyük bir kudret ve kaabiliyete sahip, çok yönlu çok cepheli bir büyük Türk'tii. Atsız'ın önemli cephelerinden bazılarını arzediyorum; !-Edebiyat öğretmeni idi, büyük hoca idi, gençliğin ve milletin m i l l i ülkü hocası idi; 2-Ti.irkolog idi.bilgindi. Türkolojide. Türklük ilminde çok kuvvetli idi; 3-Tarihçi idi, bilhassa Türk tarihinde eşsiz bir iıstad idi; 4-ilim ve iman adamı idi; 5-BüyUık dava ve mücadele adamı idi: 6-Roınancı idi. güzel Türkçesiyle yazdığı tarihi romanları. m i l l i ruhu işliyor ve ç o k okunuyordu; 7-Yazar i d i ; kıvrak. keskin akıcı, ateşli. tatlı bir kalemi vardı. 8-Şair idi; milll şiirleri nesillerin ezberinde idi; 9- Fikir adamı. bir düşünür id i: 1 0-M ill iyetçi önderd i : büyük ülkü mücahid i idi. Atsız'ın en büyük cephesi, elbette ki "milliyetçi ülkücü cephesi'· idi. Zaten Hüseyin Nihari, Atsız yapan bu "milliyetçi ülkücü cephesi"dir. Atsız. İmparatorluktan c umhuriyete geçişten sonra meydana gelen Doğu-Batı mücadelesinde, kültür v e medeniyet buhranında kend i si n i ortaya atarak. Türk k ü l t ü r ve Medeniyetinin. Türk Ü l k ü ve İmanının, Türklük ruh unun ve şuurunun, Türk birliği ülküsünün; kısaca. Türklüğün ve Türk M i l liyetçiliğinin yılmaz sa­ vunucusu ve şavaşcısı o l d u . Atsız. Türk kültür ve imanının. Türk Kültür v e Medeniyetinin düşmanlarıyla amansız ve korkunç bir kalem mücadelesine girişti. Kalemi insafsız bir yıldırım. şimşek oldu; vatan. millet, iman düşmanlarını yıktırdı, sindirdi, perişan etti. Fakat. Atsız bu amansız mücadelerde çok eza ve cefa çekti, çok zulüm ve işken­ ce gördü. Bütün hayatında. büyük milleti gibi, Atsız'rn da çilesi asla dolmadı. Sür­ günler. mahkemeler. hapishaneler. tabutlar birbirini takip eıti.


RE FET h'.ÖRÜKtÜ - CENGİZ

K6

\'AV AN

Atsız'ın büyük m i l l i dava ve lllkO uğrunda neler çektiğini, bir koşmas ı n ı n son dörtlüğü ne güzel anlatır. " Ö mründe gülmedin rahat bulmadın, Ö lsen de nola k i anılmaz adın ... Hey Atsız, yirmibeş yılda kocadın, Başında saçların beyazlan madan••. " Çağımızın kalemli "Kürşad'ı Atsız" sözünde bir hikmet vardı. Kürşad. Göktürk­ ler çağının bilyük m i l l i kahramanı olan bir Türk büyüğü idi. Atsız, Kiirşad'ı tarihin karanlıklarından ortaya çıkardı; Kürşad ' ı en büyük Türk olarak tanıttı ve anlattı. Türk gençliğine örnek olarak gösterdi. Çünkü Kürşad: büyüklüğün, fedakarlığın, gözlikaralığın, cesaretin yiğitliğin, bir ülkü uğruna kendini feda etmenin en büyük timsali ve sembolü idi. Fakat. büyük Kürşad g i b i ; Atsız da, büyük dava ve ülkü uğruna kendini fed a et­ mekten çekinmedi. Nice zulümler gördü. Zulümden değil, ölümden bile korkmayan Atsız, zulUm gördükçe, bilenmiş, parlamış, şahlanmış, yenilmez, başa çıkımaz bir ülkü devi olmuştur. Türk M i l l iyetçiliği'nin ebedi zaferini hazırlamıştır. Elbette ki, A tsız'ın verdiği emekler, çektiği çileler, gördüğü zulümler asla boşa gitmemiş; çünkü Türk M i l leti'nin kaderine tesir eden nice m i l l iyetçi n esiller yetiş­ miştir. Atsız. yarının ulu rüyas ı n ı gören ve yaşayan adamdı. Türk M i l leti'ne o ulu rüya­ yı göstermek ve yaşatmak için çal ıştı, müc..!.dele etti ve muvaffak oldu. Bu başlangıçtan sonra, Atsız'ın ulu-rllyasını yorumlamaya ve açıklamaya devam edelim.

3 MAYIS N E D E N TÜRK M İ L L İ Y ETÇİ LERİNİN BAYRAMIDIR? 3 Mayıs m i l l iyetçi hareketinin, zahirde basit gibi görülen; fakat hakikatta, tarih çapında blly!lk manaları vardır. M i l l iyetçi Türk gençliğinin 3 Mayıs'ta şahlanarak, Ankara'da, büyük Türkçü Ni­ hal Atsız'ın lehine ve komünistlerin aleyhinde müthiş bir gösteri yapması, memle­ kette büyük yankıların ve hakikatlerin doğmasına sebep olmuştur. 3 M ayıs'ın tarih çapındaki büyük manalarından biri. 3 Mayıs 1 944 şahlanışının Türk Tarihi'nin büyük bir dönüm noktası olmasıdır. Çünkü, üç bin y ı l l ı k Türk Tarihi'nde, ilk defa m i l l i ülk! ı bayrağını çeken ve Türkçülük ateş iyle tutuşan m i l l iyetçi Türk gençleri Türk Milleti'nin ruhuna tercü­ man olarak. 3 Mayıs'ta şahlanmış, zulme, istibdada. baskıya, diktatörlüğe başkaldırmış ve meydan okumuştur. 3 Mayıs m i l l iyetçi şahlanışı, tarihimizde. tam m a n asıyle bir m i l l iyetçi hare­ kettir. Çünkü, tarihimizde i l k defa M i l l iyetçilik, Türkçülük fikri. 3 Mayıs şahlanışıyle hareket haline gelmiştir. 3 M ayıs m i l l i ye t ç i l i k şahlanışı, Türk'ün savaşlarda zuhur eden Kuva-i M i l l i ­ y e ruhunun yeniden doğuşunun v e şahlanışının ifadesidir. 3 Mayıs'ta şahlanan Türk milli ülküsü, yıllardan sonra, bugün, bütün Türk ale­ m inde, Türk cumhuriyetlerinde Türk Birliği-Büyük Turan ülkUsünün, Büyük Türk­ lük davasının doğuşuna, oluşuna ve yoğruluşuna da sebep olmaktadır. Fakat, muhakkak ki, bugün Türkiye'deki ve Türk alemindeki. bu heybetli ve muhteşem durum; Nihat A tsız'ın Türk B irliği, büyük Türk ülküsünü, büyük Turan


T(:RKÇf:U:RIN h'.AU:MINOE'.\ ATSIZ

ll7

davasını yaymak i ç i n yaptığı korkunç mücadelelerin, çektiği sonsuz çilelerin güzel ve mutlu bir sonucudur. 3 Mayıs m i l l iyetçi şahlanışında; içimizdeki m i l l i gafillerin, k omünistlerin, Türk­ ç ü l ü k-M i l l iyetç i l i k düşmanlarının, ne idüği'ı belirsiz unsurların iş birliği ile Türk m i l liyetçilerine karşı hucüma geçirilmiş, m i lliyetçiler ezilmek, m i l liyetçilik yok edilmek istenmiştir. Fakat. Türk ı n i lliyet çiliği asla yok o lmamış. daha güçlen­ miş.onu yok etmek isteyenler yok olmuştur. Ç ü n k ü : M i l l i y e t ç i l i k öyle m ü t h i ş bir kudrettir ki, yok e d i l m eye ç a l ı ş ı l d ı kça. h ü c u m edildikçe, baskı gören Bozkurt'un şahlanışı g i b i , demirin d ö vüle d ö vüle ç e l i k olması gibi, hakkın yumruklandıkça k uvvetlenmesi gibi. büsbütün güçle­ nir. m ü t h i ş b i r kudret halini alır. 3 Mayıs'ın büyük manalarından biri de, m i l l iyetçi şahlanışının, m i l l iyetçi biiyük Türkiye'ye doğru m i l l i yürüşün i l k işareti olması, m i l l iyetçi bi'ıy ü k Türkiye'nin i l k t emelinin atılmasıdır. 3 Mayıs'ın başka manalarından biri de, Türk M i lleti'nin, m i lliyetçilik ülküsUyle yaşayacağını, dünyaya ilan etmesidir. "I 944 'de, Türk m i l l iyetçilerini ezmek isteyen CHP iktidarına. !946 ve 1 950 se­ çimlerinde halk dehası öyle bir sille indirdi k i , ancak seçim h i leleriyle ayakta kalbi idi. 1 950'de ise, demokrasi aleminin en korkunç yenilgisine uğrayarak iktidar­ dan düştii. İşte, bütün bu büyük manalardan dolayı 3 Mayıs m i l l iyetçi şahlanışı. Türk m i l l i yetçilerinin m i l l i bayramı olmuştur. Şimdi bu bayramın kaynaklarına inerek, bazı açıklamalar yapalım.

M İL L İYETÇİLİK, T Ü R K ' Ü YAŞATAN M A N E V i G Ü Ç T Ü R . Tarih, açıkça isbat ve izah ediyor k i . Türk Hazret-i m i l lettir. Çünkü Türk, tarih boyunca Tanrı'ya tapmış, Tevhid'e iman etmiş, daima Hak yolunda savaşmış, z.a­ man zaman yeryüzüne ve tarihe h ük metmiş yüce ruhlu, bilyük ve mübarek bir m i l ­ lettir_ Büyük Türk M i l leti, tarihte zuhur ettiği çağlardan beri, sonsuz u l u kudreti i l e daima h l 'ı r yaşamış, egemenlik bayrağını asla yere düşürmemiş dünyada tek millettir. Bazı Türk k avimlerinin esaretine rağmen Sakalardan, Hunlar'dan, Göktürk­ ler'den, Karahan lılar'dan, Selçuklular'dan, Osnıanlılar'dan. Türkiye C umhuriyetine gelen büyük k olda. Türk M i l leti daima hür yaşam ıştır. Türk devletleri, güneşin do­ ğup batışı gibi bir biri arkasına devam edip gitmiştir. Türk Milleti, gerek İslam iyet'ten önceki büyük Türklük çağında, gerek İslaıni­ yet'ten sonraki Büyük İslam çağında, hiçbir m i l lete nasip olmayan, müthiş b i r seciye ve imana sahipti. İslamiyet'ten önce Türk M i l leti, soyundan, Türklüğünden ve Tanrısından aldığı ü l k ü ve iman kudretiyle, binlerce yıl yeryüzüne hükmetti. O çağlarda cihan hakimiyeti i'ılkti­ sünü gerçekleştirdi. İ s l a m iyet'ten sonra ise, Türk M i l leti hak d i n i n i kabul edip, Müslüman olduktan sonra Türklüğün imanı büsbütün k uvvetlendi. Türklük, İ slamiyet'le bütünleşti. adeta demir iken çelik o ldu. Türk M i l l e t i b u çağda, N i z a m - ı alem ü l k ü s ü y l e şanlanarak. yedi i k l i m dörı k öşeye, üç k ıt aya, 32 m i l l ete hükmetti. Türk, yine Cihan H a k i miyeti Ü l k üsiinii gerçekleşt irdi. İ s l a m i y e t ' i yeryilzil n e yaydı. İ s l a m ' ı n hem k ı l ı c ı , hem k a l e m i oldu.


REFET KÖRf;KLÜ - CENGİZ. VA V A N

811

Ti.l"k Milleti'nin bu yenilmez sonsuz gücünün ve kudretinin kaynağı, yukarıda d a işa­ ret ettiğimiz gibi, İslamiyet'ten önceki Türklük ve Tanrı imanı i di. İslamiyet'ten sonra, bu sonsuz gücün bitmez tükenmez, ezel ve ebedi kaynağı, Türklük ve İslam' dır.

İşte, Türk M i l leti'ni, tarihte üçbin yıldan beri şanlı yaşatan bu büyük ruh kudre­

tine. bu büyük manevi güce m i l l iyetçilik diyoruz..

Tarihin d e r i n lik lerinden gelen, Tarih boyunca, Türklüğü yaşatan m i l l i güç. ma­

nevi kudret, meşrutiyetten sonra Türkçülük ülküsü şeklinde meydana geldi.

Bu gün ise, Türkiye ve Türk aleminde Türkçülük. ülküc ülük i s i m l e r i n i k u llandı­

ğımız gibi, d a h a çok yaygın olarak m i l liyetçilik, Türk m i l l iy e t çiliği i s i m l erini k u l la­

nıyonız. Meşrutiyetten sonra kurulan ve m i l l i yetçi bir teşkilat olan TUırk Ocakları ve çıkarılan Türk Yurdu Dergisi, Cumhuriyet devrinde de devam etti. Türk Ocakları.

memlekete çok fayda l ı oldu, ruhlarda Tüırklük ateş ini yaktı: Kuva-i M i l l i y e ruhunu devam ettird i . Fakat, Türk Ocakları 'nın kapatılmasmdan sonra, yurtta zaten hüküm

süren manevi perişanlık, daha faz l a artmış, korkunç bir ruh boşluğu, ü l k ü yokluğu meydana gelmiştir.

ATSIZ, KURTARICI B İ R BOZKURTTUR. Türk tarihinin buhranlı, bunalımlı çağlarında, memlekette mutlaka bir kurtarıcı

hareket veya kurtarıcı Bozkurt zuhur eder.

Bu tarihi ve m i l l i kural asla değişmez, şaşmaz, her devirde hük m ü nü yürütür.

Tarihimiz, çağlar boyunca zaman zaman zuhur eden

kurtarıcı

hareket ve

Bozkurtlarla doludur.

İşte Nihal Atsız da, b u n a l ı m l ı bir zamanda zuhur eden kuıtarıcı Bozkurtlardan

biridir.

Fakat N i h a l Atsız. k ı l ı ç l ı bir kuıtarıcı d eğil. k alemli bir kuıtarıcıdır.

Tarih gösteriyor ki; k alemli kurtarıcılar, k ı l ı ç l ı kuıtarıcılardan daha önemlidir.

Çünkü: kalemli kurtarıcılar ilim, iman. ülkü kudretidir; k ı lıçlara yön verirler.

N i h a l Atsız, k ı l ı ç l a memleketler fethetınem i ş : fakat, k alemle Türk gönüllerini

fethetmiş. o gönüllerde m i l l i ülkünün ateşlerini yakmıştır.

ATSIZ'IN İ S LA M i YÖNÜ N i h a l A tsız; Orhun ve M i l l i Yol'da çıkan Türk M i l leti'ne Çağrı başlıklı yazısın­

da, "Dinin. fert olarak da. m illet olarak da, vazgeçil mez manevi ve ahlakı büyük bir dayanak" olduğunu, "Türk Dünyası'nın. yani yeryüzündeki bütün Türkliiğlin i k i

temele dayandığını bunlardan b i r i s i n i n d i l i (yani Türkçe), diğerinin d e d i n . y a ni İslam iyet" o ld uğ u n u, " İ s l a m

olduğunu şöyle anlatıyor.

D ini'nin, milli varlığımızın ayrılmaz bir parçası"

"Yirminci yüzyılda müsbet i l m in ve Batı Medeniyeti'nin ışığı altında, medeni

m i l letlerin ve toplumların, dine bütün varlıklarıyla sarılmış o l d u k larını görüyoruz.

Çünkü: Tanrı inancı ve dolasıyle d i n , fert olarak da, m i l let olarak da vazgeçil m e z manevi ve ahlaki bUyük bir dayanaktır."

"Bu sebeple, bugünkü Türk Dünyası'nın dayandığı il\i esaslı temelden, birisini teşkil eden İ slam Dini'nin, millivarlığımızın ayrılmaz parçası olduğuna inanıyoruz."

N i h a l Atsız, "Hürriyetin Sınırları" adlı yazısında. bir m i lletin m i l l l mukaddesa­

t ıyla asla şaka yapıl mayacağ ını, " M i l l i mukaddesatı olmayan m i l letin. m i llet değil, koyun sürüsü" olduğunu söyler.

"İ nsanlar, mizah v e şaka yapabilirler. Fakat, bazı konular vardır ki, o n l a r asla şakaya gelmez. Orada c i d d i o l m a k insanhl< borcudur. Bayrakla alay ede­ mezsin, milli tarihle eğlenemezsin, K u r ' a n ' ı mizah ko nusu yapamazsın aile


89

namusunu hiçe sayamazsın. Bunlar milli mukaddessattandu. Milli Mukaddesa­ tı olmayan millet, millet değil, koyun sürüsüdiir." M i l li eğitimde, ruh ve maneviyat k alkınması yapılmasını isteyen N i h a l J\tsız, Tiirk M i l l i Eğitim Teşkilatı içinde, imam-hatip liselerini çok beğenmekte ve ideal okullar olarak görmektedir. "Tiirkiye'de bugiin öğrenci vasfına layık topluluk, imam-Hatip Okulla rı'nda var. Dini inançla b i r likte. eski Tiirk terbiyesini sakladıkları için, çocuklarda bir iisHinliik derhal göze çarpıyor. Bunla r, dini bilgilerle b i r l i kte. çağdaş bilimleri de öğrenerek yetiştikten sonra, Tiirkiye " n i n manzarası değişecektir." Atsız. yiice d i n i m i z hakkında şu hiikınii vermektedir. "M illeti yapan unsurlar· dan biri de dindir. Hiç şüphe yoktur ki, Türlder' i n dini Müslümanlık'tır. Bu

din, on y iizyı ldan beri, bizim milli dinimiz o l muşt u r." T Ü R K B İ R L İCi -B Ü Y ÜK TURAN Ü LK Ü S Ü Tarihin derinliklerinden gelen Tiirk M il l e t i ' n i n yaşama aşkı ve iradesi. ·iman ve iilkii kudreti olan Tiirk m i l l iyet çiliğini, Tiirkiye'de, biitiin Türk aleminde. ilk defa i l m i bir zihniyetle e l e a l ı p diizenleyen, sistemleştiren, i l m i n i ve fikriyatın ı yapan, biiyiik Tiirk a l i m i ve m i lliyetçisi Ziya Gökalp'tır. Ziya Gökalp, bu ilmi çalışmalarından önce, Osmanlı ca miasında M iisliiınan, Hristiyan b i r çok kavimlerin Tiirk Devleti ve m i l l e t i n e ihanetleri karşısında, Tiirklli­ ğc döniiş hareketini, Tiirkçiiliiğii başlatmak iizere meşhur Turan ş i i r i n i yazdı. Ziya Gökalp. Türkliiğiin ve Tiirkçiiliiğiin davasını ve iilkiisiinii, bu Turan şiiri i l e ortaya attı, çeşitli eserlerleriyle de y ı l larca bu ş i i r i n açık laınasmı yaptı. Turan ş i i r i n i n meşhur son beyti şudur.

Vatan, n e Türkiye'dir Türkler'e, n e Türkistan, Vatan, büyük ve müebbet bir ülkedir, Tu ran. Fakat, Türk fikir ve edebiyat alemine şu biiyiik hakikatı arzetınek isterim. Tiirk aleminde. Ziya Gökalp'tan önce, ilk defa "TURAN'' diişiince ve göriişiinii oı1ay atan: Azerbaycanlı biiyiik hekim ve m i l liyetçi. ProL Dr. Hi.iseyinzade A l i Bcy'dir. Hi.iseyinzade Ali Bey. Turan diişiince ve göri.işi.ini.i bir ş i i r l e ortaya atmıştır. (Turan) is iın i n i n geçtiği bir beyti, örnek olarak sunuyorum. B u beyitte A l i Bey. biiyiik Tiirk-Hun hakanı A t i l l a ' n ın torunları olan Macarlar'a hitap etmektedir.

Sizlersiniz, ey kavm-i Macar, bizlere ihvan, Ecdadımızın müştereken kaynağı TURAN

••.

İ şte Ziya Gökalp, Hi.iseyinzadc Ali Bey'in bu şiirlerinden esinlenerek Turan ş i i ­ r i n i yazd ı . Fakat Ziya Gökalp, Hiiseyinzade Ali Bey gibi, ş i i r i yazıp bırakmadı. Turan şi irinin, y ı l larca y orumunu ve açıklamasını yaptı. Ziya Göka l p ' ın Turan şiiri yayınladıktan sonra, Osmanlı iilkesinin ufuklarında çok biiyiik yankılar ve etkiler yaptı. Memlekette Tiirkliik şuu runun tıyanınasında biiyiik rol oynadı. Mehmet Emin Yurdakul'un "Ben. B i r Ti.irk'iiın, Dinim. Cinsim Uludur" ş i i r i de Osmanlı ii !kesinde Tiirkli"ık şuurunun uyanmasında çok biiyiik rol oynadı. Böylece, Tiirk m i l liyet çiliği. Osmanlı Ü lkesinde, "Yeniden Doğuş" d i y ebilece­ ğimiz biiyiik bir d Ö neıne girdi. Bu m i l l iyetçilik cereyanı, Tiirkliiğe döniiş hareketi olduğu için, Ziya Gökalp bu m i l l iyetçil iğe "Tiirkçiili.ik" adını verdi.


REFET KÖRÜKLÜ- CENGİZ YAVAN

90

Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra, her millet ve kavim kendi m i l l i benliğine ve varlığına sarılarak, zamanın gerektirdiği milliyetçilik anlayışını kabul ederek ger­ çekleştirmeye çalıştılar. Türkiye cumhuriyeti Devleti de kendi m i l l i benliğine ve varlığına sarılarak, za­ manın icabına göre m i l liyetçilik anlayışını sürdürdü. Ziya Gökalp; fikirleriyle, göriileriyle, Türkçülük-Milliyetçilik ülküsüyle. Ankara'da milli hükümete derinden tesir ederek, fikri yön verdi. Ziya Gökalp'ın

1 924 yılında ölmesi ve daha sonra da Türk Ocakları'nın kapatıl­

masından sonra, Türkiye'de bir maneviyat ve ülkü boşluğu meydana gelir. işte bundan sonra Türkiye'de, ülkü meydanlarında, yalnız Nihal Atsız ' ı görüyo­ ruz, başka kimseyi göremiyoruz. Nihal Atsız, Ziya Gökalp'ın daha önce bıraktığı Türk Birliği-Tı.;ran ülküsü bay­ rağın ı yükseltti ve dalgalandırdı. Bu bayrağı ömrünün sonuna kadar da şanla şerefle dalgalandırdı. Atsız, Türk M i l l e t i ' n i n ruhunda Türk birliği ülküsünü, büyük Türklük aşkını, şuurunu uyandırmak için çok uğraşt;, kahramanca mücadele etti. Büyük Turan ülküsünün e n cesur, e n ateşli, en çoşkun savunucusu o l d u . Çok ç i l e çekti, asla yılmadı, davasından asla taviz vermed i . Çıkardığı Orhun Dergisi ile Türklük ateşi­ ni, gönüllerde tutuşturuyordu. Orhun Dergisi'nin isminin altında, her sayıda, kalıp halinde şu söz vard ı : " Biltiln Türkler bir ordu". Bu söz, Atsız'ın Türk birliği ülküsünü ne güzel aksettiriyordu. Bu söz, Ziya Gökalp'in meşhur bir beytinden alınmıştır.

"Bütün Türkler b ir ordu" katılamayanlar kaçaktır. Yasamızda yazılı: "Harpten kaçan alçaktır." A TSIZ'DAN SEÇME SÖZLER Atsız; çok cepheli ulu bir kişiyi idi. Tarihçi, edebiyatçı. romancı, düşünür, şair, alim, Türkolog du. Bundan dolayı, çok kuvvetli bir tarihi; ilmi, edebi kültüre sahipti. Bu derya gibi zengin kültürün yarattığı gayet veciz, özlü, güzel sözleri, nükteleri vardı. Şimdi bu güzel sözlerden bazı örnekler vereceğim. "Sosyalizm-komünizm maskaralığı, bir hamakat modasıdır, geçecektir". "Biz, b i n yıl sonrasına hitap ediyoruz". "Türk'U, gerçek olarak, Türk'ten başkası sevmez". "Türk Milliyetçileri, yirminci yüz:yılda Türk Milleti'nin fedakarlarıdır". "Hükümetlerimiz, Yemliha uykusudadır, uyandıramadık". ''Türklük ve Türkç ülük ebedidir". "Ümit, en sônra terk olunan şeydir". "Zaman, en adil hakimdir". "Milli mukaddesatı olmayan millet, millet değil, hayvan sürüsüdür". "İstek ve inanç, her güçlüğü devirir". " M i l letler, öle bildikleri kadar yaşama hakkına sahiptir". "Türkler, tarihte oynadıkları rol bakımından, dünyanın birinci m i l letidir". "Bir millet için, büyümekten korkmak kadar ölümcül düşünce olamaz". "Siyaset ince iştir, bizim akhmaz ermez". "Davanın adam ı olmak gerekir". "iktisadi doktrinler çabuk değişir, değişmeyen prensipler, m i l liyetçilik prensiple­ ridir".


91

"M illetleri mil!et yapan, uğrunda ölecekleri yüksek ülkülere bağlanmış olmalarıdır". "Tlirkç lilük yükselmek için değil, yükseltmek içindir". "Türkçü milliyetçi, Türk soyunun üstünlüğüne inanmış olan kimsedir". " M i l l i ülkü ler, yüzyı llar boyunca değişmeden yaşar". "Büyümek istemeyen millet. küçülmeye mahkumdur". " M i l l i şuurun uyanık olduğu yerlerde, yabancı unsurların borusu ötmez". "Tarihi düşmanlar, ancak dışişleri bakanlannın dostudur. Milletin asla ... .. . " B i r millete, geçmişini unutturmak, onu yok etmenin ilk şartıdır?''. "Tarihte gerçek olan şeyler, gelecekte de gerçek olabilir". " M i l liyetçiliğin zamanı geçmez, dünyada milletler ve diller kaldıkça, m i l liyetçi­ lik de kalacaktır". "Ne kadar m i l l iyetçi olsak, yine geçmişe bağlıyız. Çünkü: kökü mazide olan atiyiz". "Türk milleti: kahraman askerler, büyük devletler ırkı ve milletidir". "Ülküler, kanla, fedakarlıkla, kahrmanlıkla beslenir". "Türkçülük, büyük Türk ilminde, Türk Milleti'nin kayıtsız şartısız hakimiyeti ve istiklal ile Türklüğl'in, her yönden bütün milletlerden ileri ve üstün olması ülküsü­ dür". "Bir millet, büyümek ve iş yapabilmek için kendisinin büyük m i l let olduğu inan­ cını duymalıdır". " M i l liyetçilik, öyle kuvvetli sosyal bir kanun, öyle müthiş bir hakikattır ki, hiçbir kuvvet onu kaldıramaz, yok edemez". " M i l l iyetçilik, toplumların binlerce yıldan beri nice çilelerle, olgunlaşa olgunlaşa vardığı biiyük sonuçtur". 'Türk Milleti'nin aşırı sabırlı olduğunu, f.ıkat ayranı kabardığı zaman, Kağan arslan gibi önünde durulmadığını bütün tarih ve dünya bilir". "Türk Milleti, üç bin yıldan beri vardır. Onun varoluşu, büyüklüğü, gücü, tarihe damgasını vuruşu, yalnız m i l l i karakteriyle mümkün olabi lmiştir". "Tarihimizle övünmek hakkımızdır". " M i l l i ülküler, toplulukların yaratıcı kuvvetidir".


RHET KÖR ÜKl.f

92

-

CENGİZ YAVAN

YOLLARIN SONU Bugütr yol/c1111yorke1r bir gurbete ye1ritle1r Belki bir kişi hile gelmeyecektir bize. Bir kemiğitr cırclmclc111 scuıtlerce yol gicletr İtler hile gülecek kimsesizliğimize. Gicliyorum: Giilılümde C1c1sı yC1111klttr111• • • OrdulC1rlC1 ye1rilmeı. bir gC1yıı. vC1r kc111111ulC1. Dütr hetrinıle birlikte güle11 tc111ulıklC1r111 YC1/111z bir lıiitırC1s1 kC1lclı C1rttk yC1111mclC1. YufkCI yüreklilerle çetitr yol/Clr C1ŞllC1mC1ı: Çütrkü hu yol kutluclur, gicler TC1nrı DC1ğ1 'mı. HCllhuki yolc/C1ş1111 hmıkıp clii1re1rleri1r Deği.şilir topu ''" bir sokak kC1/tC1ğ111C1. İster ılüşütr .•. Kemlitri ister /uıyfile kC1pttr. . . Uzcır, uzcır, çütrkü lıiç sotru yoktur yol/11rm. BC1kC1rs111 C1lc/C1nmışs111, giirıltiğı'ltr bir sercıptır

Sevinıli bir fıfıyC1le C1Çılırke11

kol/C1r111.

Ey ıloğumm C1l1r1111 .feri1rlete1r rl'lzgiirı! Ey kC1rt11ılıktC1 hCltrCI C1rkcu/C1ş/ık ecletr C1y! Arzu/C1rım bir oktur, CIŞClr ulu c/C1ğ/C1rt. Düştüğü yer uzcıktCI "DİLEK" "dit bir scırcıy. O scırcıyclcı hulu1rccı tcıımlcıştm erleri Arttk güıüm cırkcıycı bir clcılm clii11meyecek. Hepsi sussıulcı "Kür Şcuf' uzcıtcırcık eli1fi: "Hoş gelcli11 oğlum A TS/Z, kutlu ol�u tr ! " cliyecek.

1932


Tf:m.:çtu:ıü;r.;

ı.;.\LUIİ:XIU·:'." .-\TSIZ

93

A TSIZ'I MI SORDUNUZ? Erk

2 Eyliil 19 6 1 . Cum art es i giiııü saat 1

YUR1:SRVF.R

1 sular ı. . .

Telefondaki ses Atsız'ın sesi: - Me rhaba Ş a ir...

- Hocam merhaba . . .

- Erk. yarın öğleden sonra Maltepe ' y e ge lebilir m i s i n ? - Tabii Hocam. Hayrola'? - Hayırdır. Altaıı'a da söyledim. O da gelecek . . . - Olur Hoca m . A yıı ı gii n akşam iize ıi, kadim dost Alıaıı Deliorman'ı telefonla ar ıyorum. 3 Ey liil Pazar giinü. Maltepe'ye gi t m e k için bul u şaca ğ ımı z yeıi kararlaştırı yoruz. Aslında Maltepe. en seyrek aral ıkla rla en az ayda bir. bazen iki hafla üstiiste gittiğimiz b i r ınaha l . Çinko ka p l ı eve konuk o l m ak için

( b i z e göre)

bir davete, b i r çağrıya f i lan

ihtiyaç yok. Ama Hoca ' ıı ı n böyle a l e l acele bin çağıııııasıııda bir fevkaladelik ol­ ma l ı diye düşiinüyorum .

Ertesi gün . . . 3 Eylül 1 9 6 1 . Pa m r

Öğl eden sonra saat 1 4 suları . ..

B ostancı İstasyomı 'ndan, Ha ydarpaşa'dan g e l e n trene biniyor. trende Altaıı ' la bul uşuyoruz . . . Yarım saat sonra Ma l t e p e 'nin Feyz u llah Cadde s i ' n d e k i 9 numa ralı e v in kapısıııdayız. Altan Deliorman i le , cüm le kapısı nın açıldığı sofanın sağ ta ra fın dak!, her zaman

ot urduğumuz odadan içeri gi rdi k. M u 'ıad hoş-beşt e n sonra Hoca . b i ze davete v e s i l e olan konuyu açtı:

-Çocukla r! Ada l et

Partisi.

Kasım a yıııda yapılacak seçimlerde, beni Küliihya'dan

m i l l e tvekili adayı göslermek istiyor. Ne de r s in i z ? B en şaşırm ıştım. Koca Atsız Hoca kendisine ya pı lan m i l l e tvekili ad<:yl ı ğ ı

tekli fi­

ni değerlendiremiyor da, k e n di yeti şt ir m esi olan bi zlere mi danışıyordu? Altan Del iorınaıı'ın

bir huyu va rdır. B i r kornı açıl d ığın da

o

hep susar. herkez içi­

ni döktiikten sonra da. kendi fikirlerini söyler. Bu toplantıda ise tam tersi o lu yo r: konu iizerinde A t s ız ile Altan karş ı l ık l ı olarak ko nuş u yo r l ar ; arada b e n de k ısa ci.iııı­ lelerle söze karışıyor, ama can alıcı ya da işe yarayacak b ir şe y le r söyleyemiyordum. Çünkü aklım oldukça ka rışıktı. A ltan B e ğ , hnlasa olarak,

Adalet

Partisi'nden ge l e n bu teklifi Hoca 'n ııı ka bul

etmesini. s e ç imin d e kazanılmas ı h a l inde . Tiirkçüli'ığiiıı mecliste temsil edilme fırsa­ tını bula ca ğ ı likriııi sa vunuyordu. Hoca bazen bu göriişlere katıl ıyo r , bazen de "A­ ma" i l e başlayan cii m l e ler öne siirii leıılere katı lınıyor, ya da itiraz ediyordu. Atsız Beğ ile Altan Beğ karşı l ı klı konuşurlarken ben, Atsız Beğ gibi hayatında doğruluktan ayr ı l m a m ı ş : Türk, Tiirkliik.

Tlirkçiiliik

konular ında en ufak bir taviz

da hi vermemiş bir insan ın. pol itikanın kaypak 1.em ininde na s ı l a yakta dura bi l e ceği­ ni. meıısCıbu olaca ğ ı parti n i n , b i lerek ya da b i lmeyerek meml eketin. Türklüğün aley-


ltEFET

h:ÖR0Kl.0

-

<.:ENGİZ \'A VAN

hindeki bir oylamada alacağı ·'grup kararı" denilen akıl almaz müşterekliği nasıl içine sindirebileceğini anlayamıyordum. Daha birkaç yıl önce M i l l iyetçiler Derne­ ğ i ' ni kapatan ümit partisi Demokrat Paı1i'nin mensCbları içinde Köprüll.izade Fuat, Tevfik İleri gibi m i l l iyetçiler de yok mu idi? Öyleyse üç şık vardı. Adalel Partisi listesinden Kütahya'da seçime katılarak milletvekili seçilmesi halinde Koca Atsız, ya Köprülü gibi, İleri gibi bir m i l l iyetçi olarak siyasi hayatını devam ettirecek, ya partisinden istifa edecek, ya da milletvekiliğinden ayrılacaktı. Peki, şerefli Atsı:z.. adını böyle bir maceraya bulaştırarak kirletmeye kimin hakkı vardı? Hatta böyle bir hak. bana göre Atsız'ın bizzat kendisinde bile yoktu. Uzun bir süre lafa karışmayarak, dalgın, fakat dikkatle kendilerini dinlediğimi farkeden Hoca, Altan Beğ'in son sözlerini söylemesi n in ardından bana döndü: - Erk. sen ne diyorsun'? Aklımdan geçenleri aynen söylemek pek doğru olmayabil irdi. Hatta kolay da de­ ğildi. Beynimde oluşan. "Size ters gelebilecek bir grup kararı alınırsa buna taham­ mülünüz zor olur. Böyle bir durumda gruba uyarsanız, bugüne kadar sizi örnek a­ lanların hafızalarında var olan "Atsız" doğrusunu kırık dökUk hale getirirsiniz. Gnı­ ba katılmazsanız, partiniz sizi zaten ihrac eder. i leride siz de Türkçülüğünüze rağ­ men, Demokrat Parti'nin m i l l iyetçi milletvekilerinin düştüğü durumlara düşebilirsi­ niz. Bu düşüş, Atsız'ın düşüşünün yanı sıra. daha büyük ölçüde TükçülüğUn düşüşü olur. Fikirlerinizden taviz vermediğiniz takdirde de partinizden, belki de m i l l etve­ kil liğinden ayrılmaya mecbur olabilirsiniz,'· tarzındaki fikirlerimi nasıl ifade edebi­ lirdim. Karşımdaki

insan, "Hocalık-Talebelik" i lişkilerinin iizerinden dokuz yıl

geçmesine, bu ilişkilerin artık ülküdaşlık mertebesine erişmiş o lmasına rağmen, nihayetinde hocamdı. i ş i n kolayına kaçtım ve cevabım tek cümlelik bir soru oldu: -Hocam, sizin o yiğit oğlu yi ğitlerin içinde ne işiniz var? En gevrek kahkahalarından birini attı. Başka konulara geçtik. ***

Hoca, Adalet Partisi'nce kendisine yapılan teklifi. Deliorman'ın ve benim dışı­ mızda bir başkasıyla da, başkalarıyla da acaba tezekkür etti mi? Bu sorunun cevabını bilmiyorum. Ancak Atsız, Adalet Partisi ' n i n kendisine yaptığı milletvekili aday l ı k teklifini kabı11 etmedi. Bu konuda, " B e n öyle söyledim de böyle oldu'· g i b i garip b i r iddianın sahibi olmayı zül kabQI ve ar ederim. A m a bugün d a h i bana öyle geliyorki, Hoca'nın verdiği bu hayati kararda, o tek cümlelik cevabın da zen·e miktar hissesi olmuştu. Atsız'la mlinasebetlerimiz, görüşmelerimiz kah sık, kah seyrek, onun vefii tma kadar devam etti. Ancak bu maceranın aramızda bir kere daha söz konusu edildiğini hatırlamıyorum.

27 Mayıs ihtilal gününün akşamına doğru. M i l l i Birlik Komitesi'ni teşkil eden

subayların içinde. Kurmay Albay Alparslan Türkeş ' i n de bulunduğunu öğrendiğim­ de, hareketin Türkçü bir cebhesinin olabileceğini düşünmüştüm. O gün, Türkiye'de benim gibi düşünenlerin sayısının 1 000 kişiyi geçmeyeceğini rahatlıkla söyleyebili­

rim. Türkeş ' i n , 1 944-45 ırkçılık-Turanc ı l ı k davasının sanıklarından olduğunu pek az kişi bi liyordu.

1944-45 Türkçülük davasının baş sanığı Nihal Atsız' dı. Diğer s a nıkların belki

tamamı. 44 tevkiflitına takaddüm eden zamanlarda, ondan en az bir. hatta birkaç şey öğrenmiş kişi lerdi. Zaten, davadaki baş sanığın Atsız olması, onun diğerlerine eleba­ ş ı l ık yaptığı intibamı uyandırıyordu.


TfU h: Ç f i .ERİ:'I:

1\ .-\ l . E ı\I İ :\ ll E :'I:

ATSlZ

95

Şimdi. A tsız Hoca ile aynı inancı paylaşmış olan, bu paylaşımın ç i les i ni de ta­ butlııklaıda dolduran genç bir Kurmay A l bay ' ın, iht ilalin içinde. i çi nden de öte ba�ı­ na ya k ı n bir yerde bulunulması, tabiatiyle beni Tür kçülük adına sevindiriyor, i.iınit­ l endiriyordu. Akşama doğru sevinç ve limitlerim kontrolümden çıkmıştı. Kıraç Ata 'nın: · ' 1 3 0 0 y ı l sonra dirileceksiniz." sözi.i a k lı m a takı l ı yor. Hesap 1 3 0 0 deği l 1 3 2 1 çık ıyor. Ol­ sun diyorum, o kadarcık da hata olabilir. Hem b u ihtilal 639 i h t ilaliyle neden eşde­ ğerde o lmas ı n ? 639 ihtilüli bu millete m i l l i şuur vermişti. 1 960 i h t i l a l i d e aynı i ş i yapabilirdi . . . i şte bu düşüncelerle kaleme sarılıyorum. Hoca bana "şiiir" diyor ya. mutlaka b i rşeyler y a z m a l ı y ı m . Ama bıı Ti.irk ihtilali için y a zılacak ş i i r de Öz Ti.irkçe o lm a lı , Edi rne l i N azı'J'!i gibi söylemeliyim: Buyruk v e r i r artıli sanırım bizlere Başbuğ Altay doruğundan yüce Bozkurt ulur artık

O r k u n ' d a o t a ğl ar

k u r ulur lrnldırır tuğ Köl< Teii.ri b a ğış l ars a b u d u n kurtulur artı!•

Sokağa çıkmak yasak, evde telefon yok. Atsız'a bir telefon etmeyi, tebrik leşmeyi bir ok atın ılık mesfrfrdc ... Olsun. geceyi beklerim. Hava karardıktan sonra telefonlu komşuma kadar, kimseye göri.i n meden gidiyo­ rum . A s lında d ı şarıda kimse yok ki beni görsün. Telefon kadran ındaki rakkamları çeviriyorum, öbür uçtan Atsız'ın sesini duyar duymaz: - Hocanı, ben Erk. Sizi tebrik için arıyorum. - Sağol. Nasılsın? - i yiyim. Bak Hocam ne yazd ı m . Heni.iz ml'irekkebi kurıımanı ış manzümeyi okuyorum ve cevabını beklemeden soruyorum: -Hocam, ş i m d i ne y apacağız.Türkeş Reğ için n e düşi.ini.iyorsunuz?

arzu l u y o r um . En y a k ı n komşu t el ef on ise,

El-cevfıb:

- Artık bayraktar o. Sonrası malum ... i htilalin kendi çocukların ı yemesi, 13 K asını'da 1 4 ' 1 e r i n yurt dışına gönderilmeleri ... Ama bu gidişin, bir de döni.işi.i vardı. Oldu da. J 3 K asım 1 960'dan sonra aradan i kibuçuk yıla yakın bir zaman geçti. Sanıyo­ nıın, 1 963 yı l ı n ı n Mart ayı i d i . Türkeş, yurtdışından yurda dönüyordu Biz Ti.irkçi.i ge n ç l e , yağmurlu bir akşam i.izeri Tiirkeş' i T opkapı'da k a rş ı l a d ı k . !3irkaç y i.i z kiş i idik. N iyetimiz: Başbıığ'u karşılayıp, onu gideceği yere kadar, ağır ilerleyen bir kalabalıkla göti.irmek; bu esnada da bir gövde gösterisi yapmaktı. Tiirkeş ' i n gideceği yer Elınadağı'ndaki Divan Oteli i d i . Ti.irkeş orada bir basın top­ lantısı yapacak, bu top l ant ıda bizler de bulunacağız ve Ti.irkeş ' l e , belki az bir süre için de olsa bire bir göri.işeceğiz. Topkapı'dan J\ksaray'a gelmemiz birbuçuk saat si.irmi.iş, hava kararm ıştı. Aksara y ' a gelindiğinde, bııgi.in kim olduğunu hatamadığını bir arkadaşım, ya da bfiyi.iği.im bana; "Maltepe' ye gitmemi, A t s ı z B e ğ 'i a l a ra k Di viin O t eli'ne getirınemi'' buyurdu . Bu buyruk benim pek hoşuma gitmenıişti. Ru kafileden ayrılarak, bu nok­ tadan sonra olacakları yaşamamak beni bir hat ıradan yoksun bırakacaktı. Zaten Atsız, Ti.irkeş ' in hem yurt dışındaki faaliyetlerini takib etmiyor. hem de y u rda dön­ düğü dakikadan itibaren neler olduğunu yakinen b i l miyor muydu7 Tek tesellim, Atsız'ı Ti.irkeş ' i n yanına benim götürecek olmamd ı .


REFET KÖRÜKÜ! - CENGiZ

96

YA V A N

Maltepe'ye saaı 21 sularında varabildim. Kapıyı çaldım. Bizzaı Hoca açıı: - Geldi m i '! - Geldi Hocam. - Çabuk içeri gir. İçeri girdim. Her zaman oıurduğumuz odaya geçıik. - Karnın aç mı? - Hayır Hocam. Yolda birşeyler atıştırdım. - Anlat bakalım. Gün içinde olanları kısaca anlaıtım. Kaybedecek zaman yoktu. Ardından da he­ men Divan Ot eli'ne gideceğimizi söyled im. - Biraz bekle, dedi ve dışarı çıktı. İşte bu arada, ne yapmakta olduğumuzu bir kere daha düşünme fırsatı buldum. Bu işte bir terslik vardı. Yapmakta olduğumuz iş, sanki töreye de uygun değildi. Hepimizin Hocası Koca Alsız, Divan Ot eli'ne ziyarete, hoş geldine gidecekti. Acaba Türkeş'in ertesi gün veya birkaç gün sonra Hoca'yı ziyaret etmesi daha uygun, töre­ ye daha yaraşır olmaz mı idi? Atsız'ın, "Aıtık bayraktar o." demesine rağmen ... Hoca on dakika sonra odaya döndü. Giyinmişti. Bana: - Hay di! Dedi. Oturduğum yerden kalkmadan cevap verdim. - Hocam, gitmeyel i m . - Neden? - B i l m iyonm ama Hocam, gitmeyelim işte.. Her zaman oturduğu sandalyesına çöker gibi oturdu, B i r yandan el indeki men­ dille, belki hayatı boyunca akmasına mani olamadığı burnurıu silerken; bir yandan da alnına dökülerek, kendisine daima isyan halinde olan saçlarını yerlerine yerleş­ tirmeye çalışıyor ve hiç konuşmuyordu. Ben ise bu suskunluğu, yaptığım bir hataya bağlıyor, yaptı isem, bu hatanın ne olabileceğini bulmaya çalışıyordum. Üç asır süren bir üç dakika geçti. Sonra ağzından bir "Evet" sözü çıktı ve dışarıda bizi yolcu etmek için bekleyen Kaniye'ye seslendi: - Kaniye, bize çay yap. Ardından bana döndü: - Amca, atalarımız çay içerdi. Ve. . . B i z o gece Divan Oteli'ne gitmedik. * * *


Tf:RK(:fıu:RİN t.:ALDdND[N ATSIZ

97

KIZILELMA ATSIZ

Bir milletin yürütücü kuvvetine "ülkü'" denir. Topluluktaki fertlerin birbirine bağlayan şey yalnız menşe birliği, menfaat ve ihtiyaç deği l, bunlarla birlikte ve aynı ıamanda ülküdür. Ülküsüz topluluk yerinde sayan, ülkülü t opluluk yürüyen bir yığındır. Lugat anlamı «and}) ve "uza:, hedef' demek olan "tilkü" topluluğu. aynı yolda yürüten b ir kuvvettir ki, bu uğurda fertlerin birbirlerine karşı zımni bir taahhütleri var demektir. Ülkü, ilk önce m i l let fertlerinin gönüllerinde, gönüllerinin derinliğinde, hayal­ lerinde tahteşşurlarında doğar ve evvela kendisini destanlarda gösterir. Sonra şuura intikal eder. büyük kılavuzlar tarafından açıklanır. Daha sonra da büyük kahraman­ lar onu gerçekleştirmek için büyilk hamleler yapar. Bu hamle sırasında da ülkülü m i l let. kahramanların ardından gönül isteğiyle koşar. Bütün bu uğraşmalar sırasında da m i l let yürür; önce manen. sonra maddeten ilerler, olgunlaşır, erginleşir. Türk destanlarından çıkan manaya göre Türkler'in ülküsü: Fütuhat sonunda büyük ve üstün bir devlet kurarak. bu devletin içinde bolluğa ve bahtiyarlığa ka­ vuşmaktır. Aşağı yukarı her millet aynı şt-kildeki milli gayelerin ardındadır. M i l letlerin çapına, kabiliyetine göre m i l l i ülkülerin teferratında farklar olmakla beraber, ana çizgiler bakımından hepsi birbirine benzer; büyümek ve refaha kavuşmak. Türkler, kendi ülkülerine niçin Kızıl Elma demişlerdir, bunun sebebini bilm iy­ oruz. Yalnız, bu isimdeki safiyet ve rüstiii l ik, Türk ülküsünün çok eski olduğunu göstermek bakımından manalıdır. Kızıl Elma adı: ülkünün, münevverlerden önce halk arasında doğduğunu gösterse gerektir. Kızıl Elma ülküsü, Osmanlılar'ın parlak zamanlarında iyice belirip ş ekillenmiş ve merhale merhale Türk büyüklüğünün, y ükseklik fikrinin, ilahi bir gayenin timsali haline gelmiştir. Bu büyük düşünce olmasaydı, on birinci asırda Anadolu'ya gelen en çok bir milyon Türk, Bizans'ın Asya ve Avrupa'daki topraklarında rastladıkları diğer Türkler'in birkaç t ümenlik hıristiyanlaşmış döküntülerin, yardımıyla da olsa, bu cihanşümul devleti kurup, dört kıta (dördüncüsü Okyanusya'dır) üzerindeki teşkilat ve medeniyet şaheserlerini yaratamazlard ı . M i l letlere m i l l i inanç ve güç veren ülkünün ne büyük b i r kuvvet olduğunu an­ lamak için bugünkü hadiselere bakmak kafidir. 50 milyonluk bir m i l let olmalarına rağmen dağınık, teşkilatsız ve geri olan Ara­ plar, milli ülküleri olan Arap birliği düşüncesi sayesinde toparlama yoluna gir­ mişlerdir. Ülkülerinden aldıkları kuvvetle Filistin işinde İngiltere ve Amerika'ya kafa tutmaktadırlar. Ülkü sahibi millet oldukları için de dünyada itibarları ve değer­ leri vardır. Bizim için çok büyük bir ibret ve ders olan şu hadise, Araplar'ın itibarını göstermek bakımından manalıdır: Birleşmiş M i l letler Teşkilatı'nın 1 1 üyelik bir


911

«Güvenlik Konseyi» vardır. 1 1 üyeden beşi (Amerika, İngiltere, Fransa. Rusya. Ç i n ) daimi, a ltısı geçicidir.

1 945 y ı l ı n d a b u a l t ı ü y e l i k i ç i n s e ç i m y a p ı l dı . 900 y ı l l ı k b ü y ü k

b i r mazisi o l a n , askeri d e v l e t olarak n a m kaza nmış b u l u n a n Türkiye. b i r t e k rey alarak Konseye giremediği halde. İ n g i l i z işgalinden henüz kurtulmamış o l a n or­ dusuz, donanmasız Mısır,

45 rey alarak bu üyeliğe seçildi. Demek k i ; o zaman Bir­ 50 devletten 45'i. M ı s ı r ' ı bizdeıı daha

leşmiş M i lletler Teşkilatı'na dahil bulunan itibarlı ve üstün görüyordu.

1 946 d a ü ç geçici ü y e l i k i ç i n yapılan seçim de l ' lirkiye'ye yine k i m s e rey ver­ 45 reyle s e ç i l d i . B i r iki y ı l l ı k bir devlet olan, üç m i lyon nüfuslu

mediği halde, Suriye

Suriye'nin Tlirkiye'ye tercih edilmesinin sebebi açıktır: Suriye b i r ü l k ü m·ı n ardın­ dadır. YaRi prensip sahibidir. Bundan dolayı da düşmanlarının b i l e saygısını ka­ zanmıştır. Araplar bir iilküye sahip oldukları için, F i l i s t i n ' i Y a hudiler'e vadetmiş bulunan İ n g i l i zler, bugün vaadlerini tutamıyorlar. Y a hudiler de ü l k ü l i i olmanın ikinci bir ibret verici örneğidir. Korka klığı dar­ bımesel h a l i n e giren bu m i l l e t i n , bugün bir m i l l i li l k ü n ü n ardında, herhangi b i r n ıillct kadar cesareti� çarpışıyor. Mili i kahramanlar yetiştiriyor ve bu m i l l i kahramanlar idama malıkı'.ı m edildikleri ve af talebinde bulundukları takdirde ö l ümden kurtula­ cakları halde. İngi !tere 'den af istemeyerek, m i l l etlerine şeref vermek suretiyle ölüy­ orlar. Bu m i l l i ülkü sayesinde. F i l i s t i n 'deki yarım milyon Yahudi yalnız Araplar'la değil. koca İngiltere ile de savaşı göze a l ıyor. Amerika'ya meydan okuyor. M i l l i ü l k ü y e yapışmak sayesinde Y a hudiler o kadar kuvvetlenınişlerdir k i , bugün İ n g i l tere i mparatorluğu onlara karşı bir şey yapamıyor. Tebaasından b i r tek k i ş i n i n hapse a t ı l m a s ı n ı harb sebebi sayan İngiltere, bugün İ n g i l i z ask erlerinin öldürülmesine, İ n g i l i z subaylarının k a çırılıp dayak atılarak tezli! edilmesine. masum İ n g i l i z ça­ vuşlarının

Y a hudiler

tarafından

caniyane

bir

surette

asılmasına

k a rşı

ses

çıkaramıyor. Bütün bunların en ıniihint sebebi; Araplar'ın ve Y a hudiler'in fevk alade k uvvetli olmasıdır. B u kuvvet maddi değil, manevi kuvvettir. Y a n i ülkü k uvvetidir. "Kızıl Elma" ü l k ü s üne "teh l i k e l i ıneceracılık" diyenler, bugünkü A ra plar'la Ya­ h u d i l e r ' e bakıp düşünmel idirler. 1 Iele Yahudiler,

2000 y ı l önce kaybettikler: vatan­

larını yeniden ele geçirmek ve kitaplarda k a l m ı ş olan İbrani d i l i n i d i r i l t i p , bir ko­ nuşma d i l i h a l i n e getirmek uğrundaki çalışmal arıyla dünyaya örnek olmuşlardır. B i z i s e b i r yandan "bir Türk dlinyaya bedeldir" vecizesine inanmış göriinürken, bir yandan da k e ndimi7-i baltalayıp inkar ettik. Bliyükllikten korktuk. K ü ç ü k lüğü benimsedik ve m i l l l ü l k liyle delilik diye alay ettik. Güvenlik konseyindeki .� e·� i m l e r göstermiştir k i ; kimseden b i r şey istememek, herkesle hoş geçinmek. i ttifaklar yap­ mak bir m i llete itibar temin etmiyor

K ı z ı l Elma ülklisl'inü bir d e l i l i k sayacaksak;

büylik!likten değil. yaşamaktan da vazgeçmel iyiz. «Tarihi va zife s i n i yapmış ve aı1ık ölmeğe y ü z tutmuş b i r cemiyet» olmayı kabul etmeliyiz. Eski Asurlular, Hititler, Romalılar gibi haritadan s i l inmeğe razı olmayız. Buna razı değilsek. m i l l i ü l k ü n li n peşine düşmeli ve demiryolu yapmakla, birkaç fabrika kurmayı ü l k ü d i y e gös1ermek gafletinden çekinmeliyiz. Ü l k üler için H m a d d i faydası nedim. «ta tbik olunabilir mi» diye düşünmek abes­ tir. l l i ç b i r i m a n riyazi mantığa vurulamaz. A l l a h ' ı n varlığı d a riyazi mctodla ispat e d i l m e m i ş t i r . Fakat. yüz m i lyonlarca insan ona inanmakta ve bu inançtan kuvvet almaktadır. Ü l k li ! e r d e böyledir. K ı z ı l Elma ü l k li s li n lin gerisinde savaşlar ve büyük s ı k ıntı l a r görü;:ı de korkanlar bulunabil ir. Kendi rahatı ve keyfi k a çmasın jiye i n s a n l ı k davası ( ! ) güdenler, ü!küyli


Tf:RJ.:Çf:u:Rİ:" K·\LD·Iİ:\"OE!'I A TSI/, inkar edenler her zaman, her yerde ç ı k a bilir. Fakat bir m i l l e t i n içinde bliylik çoğun­ l u k K ı z ı l Elma'ya i n a n d ıktan sonra. geriye k alanlar d a ister istemez bu m i lH a k ıntıya uymağa mecburdur. B i z i m için mühim olan cihet, dost k ı l ı k l ı k yabancıların m i l l i lil k üyü, göya m i i l i men faat a d ı n a balta l a m asının önüne geçmekt ir. Bir topluluktan mlişterek ülküyü k a l d ı rı n , insanların hayvanlaştığını görür slinliz. Mlişterek düşlincesi olmayan t o p l u l ukta herkes yalnız k e ndisini, kendi menfaat ve zevkini düşünür. Böyle b i r toplulukta fedakarlık, saygı, nezaket k a lmaz. H o d b i n l i k , kaba lık, rüşvet, iltimas ve namussuzluğun t lirlüsli a l ı r , yürür. M a d d i l e ş m i ş b i r insan vatan için öllir mli? H odbin bir insan muhtaçlara ya rdım eder mi? M i l letine inanma­ yan b i r adam yabancıyla iş birliği yapmaz ını? Fa zileti gülünç bulan birisi ç a l ı p çırpmaz 1 11 1 ? (( K ı z ı l Elma)>, T ü r k M i l l e t i ' n i n manevi gıdasıdır. A ç l a r yiyecek bulamadıkları zaman nasıl faydasız, zarar l ı , hatta zehirli şeyleri yerlerse, Türk milleti d e k endisine "Kızıl Elma" yasak edildiği için Marksizm ve kozmopolitizm gibi zararlı ve zehirli fikirlere e l uzatıyor. Fakat artık bu devir k a panmıştır. Gittikçe uyanan m i lll şuur k a rşısında gafi ller ve hainler, Türk M i l l e t i ' n i daha çok aldatmayacaklar, Kızıl E l m a ' n ı n yolunu kapa­ tamayacaklardır. Ziya Gökalp'ın mısraları düsturumuz olacaktır.

Demez taş, kaya Yürürüz yaya Türküz, gideriz Kızıl Elmaya ...

GEL BUYRUGU Ttmrtntn "gef' buyruğu tatlllıkla erince, Ona doğru can kuşu nice uçmasın, nice? Ne yaşamak tasası, ne dünyanın yasası, Ne de bir kaygı kallr can yükünü derince. Bu dirlik bir kılmçsa ölüm onun kınıdır, İkisini birlikte verirler bir verince, Ecel deılikleri şey erierin kevseridir, Gözii11ü kırpmadan iç, içme çağı erince. Bir yumunca göziinü, kaybedince öziinii, Çalamazçın sazım öyle inceden ince. Ne güneş kalır, ne ay; ne ırmak akar, ne çay; Dünyaya gelmedin say yağız yere girince. Biltliğin neyse unut, Tanrı'ya kavuştun tut, Bir gün ölüm meleği seni yere serince. Şu gördüğün ne varsa birer küçük tlamladır, Bir denize akıyor !tepsi yerli yerince. Bitiş gördüğün baştır, mezar beşiğe aştır,

Ölü ıliriye eştir, düşün biraz derince. Ölüm gerekmez teninde can yaşarken,

Alsız!

Sen burada olmazsın ölüm kanat gerince... ATSIZ


HÜSEYİN N İHAL ATSIZ

A TSIZ'IN K ABRİ BAŞINDA RAHMETLİ MUZAFFER ERİŞ BEY


Tt'f ü�('(LEl{İ'.'i

KALEMİN DEN ATSIZ

!Ol

ATSIZ'LA KO NUŞTUM... KIZILELMA DERGİSİ 14 KASIM 1947

Say ı :

3

Yazan: MUSTAFA TA.TL/SU H üs eyin N i h a t Atsız . . . R i r gün bu memlekette tarafsız bir görüşle ·'Türkç ü l ü k ta­ rihi" yazılırsa, hiç şüphesiz ki b u i s i m üzerinde tam bir hassas iyetle durulacak v e bu zat, "Türkçülük Tarihi"nin en şerefli sayfalardan pek çoğunu haklı olarak işgal ede­

Ç ünkü At� ı z. Cumhuriyeı devri Türkçlillik cereyanının en k u vvetli şahsiyeti­ 42 y ı l l ı k ömrü tamamen Türkçülü�e hizmetle geçmiştir "Sevmediği şeyle bes­

cektir. dir.

lenmeyeıı'' Atsız, hayatının her anında. nefret ettiği ve herkesin büyük zararlarına şahit oldu�u dalka vuklar, gayri Türkler ve b i l hassa komünistlerle şiddetle mücadele etmiş ve bıı mücadele esnasında pek çok maddi kayıplara ıığraın ıştır. fakat. hayatını Türk'e hizmete vakfeden, Z i y a Gökalp'ın ölümüyle kapanan Türkçülük cereyanına h ız veren: kuvvetli k a lemi, sürük leyici üslubu ve m i s i l s i z medeni cesareti ile ruhları tutuşturan Atsız, memlekette b i lhassa münevver gençlik a ra sın da lfiyık ol:lugu ma­ nevi mevkii b u l m u ş temiz, olgun ve mütevazi b i r insandır. Türk çüllik illevzmında, b u derece salfihiyet sahibi olan l\ t sız'la memleket mese­ lelerine dair yapacağımız konuşmanın faydasına inanarak, k ıymetli Türçü'yii M a l te­ pe'deki nıiitcv nı,I evinde ziyaret ettik. Kend i�ine h<1s nezaket ve t e v .:11. u u ile biı.i

k a rşılayan sa yın üstadın suallerimize

verdiği cevapları aynen alıyoruz. Bu k o mışma

.

davamız yoluna biraz faydalı olursa mecınuaı nız bahtiyardır son si)· asi g el i ş m ele r h akkındald d ü şünceleriniz? gör e demokrasiye do�ru gidiyoruz. Y a k ın zamanda b i r harb ç ı k ı p da

Memleketimizdeki Görünüşe

Halk Partisi, harb bahan esiyle yeniden istibdada başlamazsa, demokrasi bu menıle­ kette ımızaITcr olacaktır. Fakat bu g e l i şm e tabii şartlar içinde olmuyor. Onun için. demokrasinin geleceğine tanı b i r güvenle bakmak acelec i l i k olur. Demokrasinin tabii

g elişmesi iki şekilde olabilirdi. İktidarın gönül rızasıyla bunu

vermesiyle. yahut halkın bunıı zorla a lmasıyla . l lalbuki bugün. şahidi olduğ umLı:ı.: geliş­ me bir dış bask ının neticesidir. İsteni ldi�i kadar inkar olıınsıın. Amerikan zaferi sonun­ daki dostane baskı olmasaydı. bugün Türkiye hala bir istibdadla idare olunacaktı.

İcraatını m i l l i ihtiyaçlara bakarak değil, iktidarda kalmak hırsı ve dünyanın g a l i b

H a l k Partisi. A l ı n a n zaferlerinin g ü nle rin de demokrasi aleyhtar l ı ğ ı yap t ı �ı gibi. demokrasilerin zaferinden

cereyan larına h o ş g ö r ü n m e k g a yesiyle ayarlayan parl ak

sonr a da hiç şii phesiz k e n d i s i n i n demokrat oldu�unu i d d i a edecekt i . Fakat bu. b i z i m demok rasiyi k a bulümüz değil, demokras i n i n zorla bize h u l lı lüdür. İşte anormal olan budur. Demokra s i n i n kökleşmesi için hakiki s eçimle hiç olmazsa üç defa M i l l e t M e c l i s i kurulması v e b u arada birde fe vkalade h a l geçi ri lm esi l a zımdır. (mesela b i r


REFF.T KÖRÜKLÜ - CENGİZ

l02

YAVAN

harb gibi). Bunlar başarıyla geçirilir de yeniden istibdad başlamazsa. o zaman de­ mokrasi Türkiye'de kökleşmiş olur. Yoksa bugünün manzara sına aldanarak her şeye oldu bitti diye bakmak yanlıştır. Bugünün başlıca iki part isine bakarak. istikbali bunlardan beklemek de çok yan­ lıştır. Hakikatte bu i k i parti, bir partinin ikiye bölünmesinden doğmuştur. Programla­ rı arasında fark yok gibidir. M i l let, Halk Partisi'nden bezdiği i ç i n muhalefeti temsil eden Demokrat Parti'yi desteklemiş, bu da demokratları kuvvetli gösterm iştir. De­ mokrat Parti ' n i n kurucuları da Halk Partisi erkanıyla birlikte 2 5 y ı l ı n suç oıiakları­ dır. Yalnız, sebebi her ne olursa olsun. suçlarından vazgeçtikleri ve hakikate erdikle­ ri için ötekilere tercih olurıurl<ır. Mevcut partilerin programları hakkındaki fikirleriniz'! Halk Paıtisi'nin o pek parlak. şatafatlı programı ülkiisüz. fikirsiz bir zümrenin kale­ minden çıktığını ilan eden emsalsiz bir vesikadır. Şimdiye kadar hiçbiri tatbik olunma­ mış olan ve her tarafa çekmeğc elverişli bulunan esas umdcleriyle bu program. tezadda Abdlilhak Hamid'i, komik dehfü.Ja Nasreddin Hoca'yı kıskandıracak hassalara maliktir. Mesela: Hem cumhuriyet. hem de tek part i . Miza!ı muharrirleriyle. ruhi tababet mütehassıslarından başka hangi ihtisas erbabı tarafından izah olunabilir? Keza liiik olduğunu iddia eden bir partinin. bir taraftan da Diyanet İşleri diye, sırf Müslümarılar'a ait bir müessese bulundurması garip değil midir? Hiristiyanlar'la Musevller istedikleri şekilde dini ibadet ve tedrisat yapabil d i k leri halde, Müslüman­ lar'ın 2 5 yıl bundan mahrum bırakılmaları nasıl izah olunur? Meşhur altı okundan bir tanesi m i l liyetçilik oları bir parti. m i l l i kahramanların türbelerini kil itleyip de içindeki tarihi eşyalarla birlikte toz, toprak içinde harab ederken, onun m i l l iyetçi olduğuna hangi budala inanır? i n k ı lapçılığın edebi bir umde olarak a l ı nması hafifmeşreplik ten başka nedir? B i l irsiniz ki inkılap, geri kalmış m i l letlerin hamle yapmak için kullandıkları bir vasıtadır. Yani. m i l letlerin hayatında nadiren yapılan koşulardır. Bunun için de yorucudur. Halk Partisi ise daima inkı lapçı olduğundan, ömrü boyunca koşmak isteyen bir adama benzemektedir. İnkılap içinde yaşayan m i l l e t yonılur ve tıkanır. Rusya bu tıkanışa mükemmel bir örnektir. Onun kuvvetli görünüşüne bakmayın. Rusya çökecek ve mahvolacaktır. Fransa bile l 78 9'daki meşhur inkıliibının cereme­ s i n i hala çekiyor. Hızlı b i r tekamül mahiyetini aşan i n k ı laplar tehlikelidir. B u bakımdan Halk Paı1isi'nin programı, bugünün tarihini yazacaklar için baş ve­ sikalardan biri olacaktır. Demokrat Parti'nin programında da yalnız vaadler var. Her iki paı1i de, Türki­ ye'den önce İngiltere ve Amerika'yı tatmin için olacak, ırkçıl ığa aleyhtar bulunu­ yorlar. Bunlar . memleketle ne büyük bir ırkçı yığın bulunduğunu anlamamakla bü­ yük bir isabetsizlik yapıyorlar. Memleketin ruhi ve fikri t ema yüllerini takdir edeme­ yen partiler başarı gösteremez. Halbuki bu memleketin ihtiyaçları zannımca beş maddede toplanabilir:

1- Hakiki Türklcr'in iş başına geçmesi; 2- Ka nunun hiikim olması; 3- M i l let in doyurulması; 4- M i l l e t i n sağlığının korunması; 5- Yol.

Bunlar olduktan sonra ötekiler kendiliğinden olur. 7 Eylül Kararlar ı hakkındaki fikriniz nedir? Bunun hakkında ancak Yüce Divan fikrini söylemelidir.


l'f:Rt.:<.:fu:Ri� KA ı.n1i�nF:N .\TSlZ 1 2 Tem m uz beyannamesi hakkındaki d ü ş ü n d ükleriniz nelerdir? Hiç1 • . •

Türkçülüğün Anadolue u lul• - Turancılık şeklinde ayrılmasına n e dersiniz? Türklüğün bağımsız parçası olarak yalnız Türkiye bulundukça A nadoluculuk. TürkçillUğiln birinci merhalesi. Turancılık ikinci merhalesidir. Fakat Anadohı culuğu Turancılığın zıddı saymak. flihiş bir yanlıştır. Çünkil Türkçüler'e göre Anadolu da Tura'nın bir parçasıdır. En kahraman parçası . . . Birinci merhaleye varmadan i k inciyi düşünmemek prensip bakımından doğru ise de. tarihi fırsatlar z uhurunda i k i n c i ıner­ haleye doğru atılmalar yapmak da o kadar doğrudur. Biyoloj i k gelişmeler de birinci ;nerhale tamamlanmadan ik inciye geçilmezse de siyasi ve içtimai gelişmelerde ba­ zen birincisi tamamlanmadan ikinciye geçilebilir (bazı m i lletlerin m i lli birliklerini tamamlamadan fi'ıtuhata başlamaları gibi). Onun için, Tiirkçi'ı!üğün takip edeceği yol şu olmalıdır: A nadolu'nun yeniden fethi (bu tabiri kasden k ullan ıyorum) i ç in maddi ve m&ınevi bir hamle yaparken, tutsak Tiırkler'i kurtarmak için de büyük b i r fikri seferberl ik ilan etmek. Anadoluculuk yapacağız diye Anadolu Türkler i'nin umumi enoirını dış Türk­ ler'e yöne lmemek. onlardan hiç bahsetmemek tutsak Türkler'i biıe unutı urrnak dernektir. Bu , milli bir ihanettir. Bugünkü siyasi sınırların dışında kalan Türkler"i bizden saymamak bir Ti.irk'ün düşüncesi olamaz. Siyasi sınırlar dışında kalan Türk­ ler'in bir takımı 2 5 y ı l , bir takımı 40 y ıl, bir takımı 1 5 0 yıl, bir t ak ı m ı da 500 yıl önce bizimle aynı devlet, aynı millet halinde yaşıyorlard ı. Aradan uzun bir zaman geçti diye eski ka rdeşliği ve birliği inkar etmek haysiyet sahibi m i l letlerin ve fertlerin işi değildir. Türk M i l l et'i l 774'te kaybettiği K ı r ı m ' ı kurtarmak için 1 7 8 7 - 1 7 9 1 'de R uslar' la A lrnanlar'a karşı müthiş bir harb yaptı. Yenildik. S u ltan Aziz de K ırım ' ; k uı1arrnak için sefer hazırlığı yapıyordu. Ömrü vefa etmedi. Bugün K ı r ı m Türkleri ' n i ebedi düşmanımız Moskof imha etmiş diye bu durumu k a bul mü edeceğiz? Varsın orada T ü r k k al m a s ı n . Fakat at alarımızdan b i z e miras kalan toprak duruyor. 12 asır bize vatan olan bir toprakta Moskof çapu lcuları 1 5 0 yıl yağrnac ı l ı k etti diye biz orasını bırakamayız. A nadolu yoksul ve bitkin­ dir. Fakat Anadolu Türkleri için pek yakında bir savaş muk adderse, bu savaş yalnız kendimizi korumak için deği l . tutsak Türkleri kurtarmak için de yapılma­ lıdır. Taarruza uğrayanın k endisini korumak için dövüşrnesinde yüksek bir fikir yoktur. Dunu kediler ve köpekler de yapar. Fakal.yiiksek bir m i lli v e i nsani dilek uğrunda savaşmak. k a n dökmek, ci:ln harcamak bir m i l lete ebedi şeref verdiği gibi, o m i l l e t i n geleceğini de teminat altıni:l alır. Bizi bu şereften ve bu teminat­ tan malı nım et mek isteyenleri her bakımdan ş ü phe ile karşı lamak lfızırndır. Sözün kısası: Turancılık. Tiirkçüliiğün en büyük i k i uımdesinden biridir. A nado­ luculuk diye ayn bir şey yoktur. Anadoluculuk. Turancılığın içinde mündemiçtir. Meşhur 1 O maddenizi Atsız Mecmua'da neşirden sonra üzerinde işlemedi­ niz. Bu hususta şimdi neler düşünüyorsunuz? İşleyecek vakit bulabildim mi? Hükrnet-i cumhfıriye ile uğraşma ktan ciddi işti­ gallere vakit k aldı mı? Bir alay muhakemeler. davalar. komünist propagandasına karşı savaş için sarfedilen gayretler ve bu arada öğretmenlik bütün vak itlerimi aldı. Maltepe'deki evimden Boğaziçi Lisesi'ne iki buç u k saatte gittiğim ve dönüşü de hesaba katınca günde beş saat imi yola harcadığım zamanlar oldu. B u şartlar altında. yıllardır tasarladığım ve hatta planını kafamda çizdiğim "Türkçülük" adlı eseri bile yazamad ım.


HEFE'r KÖRfJKLfl

10�

-

CENGİZ YAVAN

O 1 0 madde hakk ındaki düşüncelerimde hemen hemen değişiklik yoktur. Bazı teferruatta bugün farklı düşüncelerim olsa da temel aynıdır. Zannederim ki bu 1 O madde; Türkçü bir partinin programı olarak da mlinakaşa edil ebilir. Bugünkü Türkçliliik cereya nını n a s ı l görüyor v e bunun h a k kında neler düşünü­ yorsunuz'!

Bugünl<ü Tiirkçülül\ vüzuhsuz bir fikir cereyanı, T ü rkçüler d e başbuğsuz ve disiplinsiz büyiik bir başıbozuk ordusudur.

Tiirkçü o lduğunu iddia edenlerin bir kısım Türkçlilliğlin ne olduğundan haber­ sizdir. B ı r k ı s m ı Türkçlili.iğli yalnız Müslümancılık sanmaktadır. B i r k ı s m ı da Tlirk­ çlilliğün Kemalizm o lduğunu iddia etmektedir. 2 5 y ı l l ı k istibdad ve dalkavukluk. her şey gibi m i l l iyetçiliği d e k ısmen tereddi ettirdi. Türkçlilük, şimdiye kadar partilerin dışında, kutlu b i r inanç olarak yaşıyordu. B i r yarım din haline gelmişti ve onun bu görünüşü glizeldi. Bugün ise Türı<çülüğü başıbozukluktan kurtarmak için, onun siyasi bir parti haline gelmesinde mutlak bir zaruret görüyorum. Tiirkçüler kendi aralarında birkaç hizbe bölünebilirler.Fakat başkalarına karşı nıliştereken mü dafaa edecekleri prensipleri tesbit edip işlemezlerse, Türkçüllik fikri söni'ik kalmağa mahkumdur. Her şehir ve kasabadaki Türkçüler kendi aralarında toplanıp, gayet kısa olmak şartıyla şu ü ç şeyi tesbit e t melidir. 1 - Türkçii partinin programı;

2. Türkçü partinin nizamn a mesi; 3-Her yerdeki Türkçi iler'i temsil edecek b i r kurult ayın nasıl y a pılacağı.

Bunlar tesbit olunduktan sonra. her şehir ve kasabadaki Türkçü ler'in mümessillerinden mürekkep bir kurultay İstanbul'da toplanarak partinin temellerini atar. Türkçüler, kabul olunacak yasaya sadık kalacaklarına dai;· Türk sözü verip. icraata ve mücadeleye girişirler. Na musl u b i r seçim yapıldığı takdirde Türkçüler'in % 2 5-30 rey alacaklarını umuyorum. Tabii. bu bir başlangıçtır. İ k i , Uç devre içinde Türkçü­ ler'in çoğunluğu kazanması muhakkak ve mukadderdir. Hasan A l i , " ()avam" adlı kit abında kendisi aleyhine tanıklık edenlere a no­ nim bir gurup diyor. B u fikir hakkında ne dersiniz?

Hasan Ali ' n i n hangi fikri doğru ki bunda bir isabet olsu;ı? Onun bu sözleri, m i l ­ let önünde uğradığı a ğ ı r bozgunun k endisinde yarattığı ruhi keşmekeşi gösterir. Hasan A li. k endisinın mensup bulunduğu kollektif zümre hakkında bizi aydınlatsay­ dı daha dürüst bir iş yapmış o lurdu. Hasan Ali a rtık siyasi bır nıevtıldır. Kendisini rahmetle anaırnyacağımıza göre, toprağı bol o lsun deyip geçelim ve a rtık o nunla fazla meşgul olmayalım. H a s a n A l i ' n i n ektiği k ö t ü l ü k t o h u m l a r ı ne kadar z a m a n d a temizlenebilir ?

Bu, k endisinden sonraki M i l l i Eğitim Bak anlarının göstereceği cesaret ve ene� ji­ ye ba ğlıdır. B u i ş yarınıyamalak tedbirlerle olmaz. Köklü tedbirler ister. Bütün dün­ yada, Amerika gibi halis demokrat memleketlerde bile ko münist liğinden şüphe edi­ len memurlar tas1iye edilirken; biz, komünistliği resmi ağızlarla ilan e d i l m i ş ola nları bile daha atamadık. Atom asrında bu uyuşuklukla işler yürümez. Çabukluk ister; enerji ister; karar ister. Artık sinsice iş görmekten vazgeçip, a ç ık kararlarla yürüme­ nin zamanı gelmiştir. Her şeyi m i l letten saklamak, m i l let se viyesini indirir. M i l let, kendi meseleleri hakkında fikir s a hibi ohnağa a lışmalıdır. Fikrimce selahiyetli bir M i l l i Eğitim Bakanı ü ç dört yılda Türkiyenin istikbalini kurtarabılir.


1115

r f•ıt ı.: (:f:UJl l:" h:A t.ı·::'ııı:-.ıuı·;i\' ATSIZ

ATSIZ HOCA'YI ANARKEN Sami YA VRUCUK

A tsız Hoca, Türkülük Ü l küsü n ü ' n ü tutuşturan ve mücad e l e s i n i n bayrağ ı n ı açan insandır. O, Hırkçli n e s i l l e r ' in hocası, sağlam seciyeli, cesur, Tiirk D i l i n i ,Tarihini ve edebiyatını e n iyi b i l e n b i l i m adamı, ender gördüğümüz bir idealist ve B Ü Y Ü K

B İ R Ü L K Ü C Ü i d i Hayatı boyunca v e zor günlerinde b u vasıflarından h i ç taviz

vermedi. Onun için O B i Z i M BA Y R A G fM!ZDI ve o n u n

için YERİNİ

KlMSE

DOLDURAMADI. Sizlere. bu vesile ile birkaç ha t ı ramı nakletmek daha doğrusu, görevimi yerine

getirmek istiyorum. Çiinkii, bu bi l g il e r bizimle beraber uçmağa gitmemeli, bizden sonraki Tiirkçii nesillere i n t i k a l e t tiri l m e l i d i y e diişiinii yor um. ,

ATSIZ HOC A BEN İ N İÇ İ N AZAR LADI Bİ Lİ YOR MUSUNUZ'! 1 952'de Tiirk M i l l iyetçiler Derneği Ankara Şubesi Başkanı olarak, ay başlarında kira borçlarını ödeme zorluğu çekiyordum. B i r vesile ile durumdan haberdar olan

1

devrin Başbakan yardımcısı rahmetli Samet Ağ a oğlu ' nun makamına çağrı l m ı ş ve o

gün k ü değerine göre 44.000 lira. bugünkii degeriyle yirmi be ş m i lyar lira o l a n biiyii k ç e bir yard ı m teklifi i l e karş ılaşmıştık. Hu parayı.makbuz k arşılığı Başba­ ka n l ı k veznesinden gidip ben alacaktım Makamdan ç ı k t ıktan sonra, arkadaş ı m l a

1

beraber parayı almadan önce, biiy li kl e r i miz e danışmaya karar verdik. O günl erde k i mevzularla b i r l i k te, bu i ş i de görüşmek üzere trenle

istanbul'a git tik

2

Atsız

H o c cı ' n ı n evindeki görüşmelerde gündem; "Başbak a n l ı ğın yard ı m ı ' ' maddesine ge­ l i n c e : ben, becerimin meyvesini almak amacı i l e durumu b a l l a n d ı rarak ve öğünerek onbeş-yirmi k i ş i l i k arkadaş gurubuna anlattım. Söziimü b i t i rdiğim an, Atsız Hey aynen:

·•sami Bey, Türk Milliyctçiliği 'ni satmaya n e zaman karar verdiniz?"

diye beni azarladı . Ve biz, 7 1 5 kuruşluk Ankara-İstanbul t r e n b i l e t i n i a l makta müşkülat çeken insanlar, o büyük miktardaki parayı a l m a y ı b i l e d ü ş ü n m e d i k . Tabii, makbuzu c e binde olan bugünün gençleri bana mutlaka, aptal diyeceklerdir.

M İ LLİ EG İTİ M BAKA NLIG I TÜRK KÜLTÜR ESERLERİ' NİN KIR K K İŞİ L İ K DAİ M İ HEYET İ NE, HOCA'DAN GELEN ÖZEL M EK TUBU BEN O K UDUM. M E KTUP, MASA Y A BOMBA G İBİ D ÜŞTÜ. Tiirk harf i n k ı la bının Tiirk kiiltiiriinde ya rat tı ğı boşluğu doldurmak amacı ile ana b i l i m d a ll a r ı n d a ki Tiirk Kiiltiir Eserlerini yeni nesillere ulaştırmak i ç i n , M i l l i

E ği t im

Bakanı Tevfik İ l e r i ' n i n önd e rl i ğ i nd e ki çalışı naları yürüten bir büro k urulmuş ve ben

1 Büyük Tiirkçii Alımer AGAOG LU'N U N oğ"4.uvulwı,/947 yıluufa A11karn'ıfa , Kamilni.çı v e .1a.çyali.<r lwcıılıırı ünn•erl·ite içimle koruyan (Rektiir Şı,,,ket Aziz KANSU 'yıı kCN/en vefiilen ıaaru;, ve hakarette b11/1111111ııktıın .mmk llaluk KARAMAGRALl-Sami Y.4 VRUCUK ve Atıı OGAN'ın) mitin:;: ılawı.rn ıdaki fahri avııkaılıırı itli. 1

Prııf. lltıluk K4RAMAGRALl- o yıllarda Tiirk Milliyetçiler Derııeği Genel Başkam idi.

2 A11kıırıı'ılan İ.'la l nhul'a giıfen iiç kişilik lıeyetre:

bıdmmyorduk.

Rıılmıetli Sııit Bilf,,•iç, rtıhhleıli A li i<';rük ı•e bım


IU:fET J..'. Ö ıtfıK l..fl - C E N G İ Z YAVAN

ıoc.

de bu biiro emrine v e rilmiş yirmibeş yaşlarında genç bir memurdu m . Uzun çalışma­ lardan sonra, k ültür dallarındaki ana eserler anketlerle tesbit edilmiş; bu eserlerin hangi kütiiphanelerde olduğu ve bu eserlerin bugünkü nesle i n t i k a l i n i h a ngi b i lim adammın en iyi yapabileceği teklifleri tasnif edilmiş idi. Neticede. ıesbit edilen eserler. otoriterlerine Bakan Bey'in mektubu ile sipariş edilerek. otuzar sayfa l ı k n umuneler istendi. D a h a sonra numuneler gelmeye başladı. Gelen numuneler içinde sadeleşmiş Tiirkçe numune lerden en çok beğenileni, Atsız H o ca d an gelen i d i . B u neticeyi büroda hizmetlerinde çalıştığım hocalarımdan dinleyerek öğrcn iyordum3 . A t sız H o c a ' n ııı numunesi i l e b i r l i kte Bakan Bey'e hitap eden bir de mektup vardı. Zarfları ben açtığım için bu mektubu heyecanla açmış ve okumuştum. Mektup zehir zembelekti. Memleketimizin en t anınmış itim adamları içinden Bakanlıkça se çilmiş otuz kişilik heyet4 i ç i n H o c a : "-Türk Kültür Eserlerinin siparişind e bu zevatın taraflı davranacağını; maddi gelir temin etmek amacı ile siparişleri daha çok birbirlerine yapacaklarını; kendilerinin yetersiz olduklarınıı; l<endi n u m u n esi­ nin diğer bütün numunelerden daha iyi olduğundan emin bulunduğunu; şayet Bakanlık da tetkikten sonra aynı kanaate varacak olursa, bütün tarih eserle rini kendisinin ücretsiz yapabileceğini" ifade ediyordu. Hoca' nın mektubu masaya bomba gibi diiştü. Bakan 'ın yönettiği umumi· heyet toplantısında bu mektubu okuma görevi bana verilmişti. Yüksek sesle okumaya başlamıştım. İ tham ve hakaret dolu sözleri duyan heyet üyeleri şaşırmışlardı. İçlerinden birisi,� usfıl hakkında Ba­ kan Bey 'den süz isteyerek ve bana hitaben: Bu mektubu siz daha önce okudunuz mu? Hep b ö yle mi devam ediyor?" diye sordu. Ben de, ev et efendim" di ye cevap verdim. Aynı şahsın teklifi üzerine mektup tamamlanmadan Bakan Bey'e verildi. Keşke doğru söylemese idim de Hoca'nın bu cesur ve ülkiicü davranışından herkes n a sibini alsa idi. '

..

'"

Adalar Denizi'nden Aitaylar'm Daha Ötesine Kadar Bütün Türk Gençliğine! Yer bu/masm gö11/ü11tle 11e ilıtiras, 11e haset.

Ezilmekten çekinme. _ Gerilemekten sakın/

Se11 biitii11 varlığmla yurdumuuuı malısm.

İrliıfenle olmalı biitii.11 uzaklar yakm,

Seıı bir i11sa11 dejjilsilı; 11e kemiksin, 11e de el;

Dolu di,gin yaparken ülküııe doğru akm,

Tımçımı bir heykel gibi ebedi kalma/tSllL

Ateşe atılmalı, de11/ze dalmalısm.

lulırap çek, inleme. . . Ses çıkarmıııfan aşm.

Ölümlertle 11 sakmma, meyii.f o/makta11 uta 11!

Bir ılamlac:ık aksa da, bir ôcizılir göz yaşm,·

Bir kere ılüşiilı 11etlir .felli diilıJ•ada tuta11?

Yarı yo/Ja ö/se de e11yürekten yoldaşm,

Mefkliresinden başka lıer varlığı wmttılı,

Tek haşma dileğe doğru at salma/iSin.

Ka/ırammı/ar gibi .�e11, ehed'i kalma/"ısm.•.

Atsız

1931

Prof Şükrii Elçi11- Hikmet İ/aydın- Calıit Okırrer

4

İsma;J Hami D mişment- Alıma/ Hanuli Tanıp11H1r- Sııud Kemal Yetkin- Net:nli!dtfin Arel, Rıışe11

Kam, Hilmi Ziya

5

Ü{ge1t, Nuretti11 Tal'fll, Mefıırıet Kaplan, Enver ZiJa Kara( v.b.

Prof. Suud Kemal Yetkin


Tf:Rı.:Çfu·:Rt� h:AU:MiMn:'\

ATSIZ

107

HÜSEYİN NİHAL ATSIZ'IN F İ K İ R DÜNYASI Sakin ÖNER 1 . TÜRKÇ Ü LÜ K TARİH İ N D E K İ Y E R İ Nihal Atsız, Türk Milleti ' n i n yaşıyla eşit bir yaşa sahip olan Türk Milli­ yetçiliği fikrinin, Cumhuriyet döneminde yetişen en güçlü temsilcisidir. İlim. fikir ve aksiyon planında Türk ülküsünün kavgasını veren Atsız; tarihçi, şair, romancı ve mütefekkir yanlarını, sahip olduğu yüksek insani vasıflarla bütünleyen mümtaz b i r şahsiyettir. Başlangıçta, m i l l e t i m i z i n bütün fertlerine hakim bir

fikir olarak görülen

T ü r k M i l l i ye t çiliği, tarihin akışı içinde temasa gelinen yeni kültlir ve medeniyet çevrelerinin tesiri ve devletimizin çeşitli ırkları, dilleri ve dinleri içine alan alem-şümül bir imparatorluk haline gelmesi sebebiyle, 7.a man zaman mevcudi­ y e t i n i fazla hissettirememiştir. Fakat her asırda yetişen birkaç Türkçü san'atçı ve bunların Türkçülilk vadisinde verdikleri birkaç edebi mahsül, T ü r k ç ü lük p ı n a r ı n ı n içten i ç e a k ı ş ı n ı sürdürdüğünü ortaya koymuştur. Ancak 19.yüzyılın başlarında O da Avrupa'da hızlanan m i l l iyetçilik hareketleri ve Türkoloji sahasındaki çalışmalar dolayısıyla- yeniden canlanan bu kutsal fikir, 20. yüzy ı l ı n başlarında milletimize, geçmişte olduğu gibi güç veren, ümit veren, bayrak ve meş'ale fikir olmuştur. Tarihin en büyük destanının yaratıldığı, Türk

İ stiklal Savaşı'ndan sonra kurulan modern Türkiye Cumhuriy eti, Türk Milliyet­

çiliği'ni benimseyen i l i m ve fikir adamlarının temellerini attığı esaslar üzerinde yükselmiş tir. Cumhuriyetin ilanından önceki dönemde yetişen Türkçü şahsiyetler içinde Z i ya Gökalp zirve isimdir. Çünkü O, kendinden önce Türkçtllnk sahasında yapılan ça­ lışmaları, getirilen yeni fikirleri, ileri sürülen teklifleri bir senteze götürmüş ve sen­ tezi, milletinin yeni hayatında tatb ik edilecek bir reçete olarak sunmuştur. Böylece

Gökalp, yeni kumlan rejimin bir nevi ideoloğu olmuştur. Fakat, O'nun daha Cumhuriyetin ilk y ıllarında vefatı, fırsat kollayan Türklük düşmanı mason, komünist v e kozmopolit mihrakların harekete geçmesine yol aç­ mıştır. Bu mihraklar, bir taraftan yapıcı, birleştirici ve bütilnleştirici Türk M illiyet­ çiliği'nin yurt sathındaki olumlu tesirlerini silmeye çalışırken, diğer taraftan da devlet mllesseselerindeki çeşitli köşe başlarını ele geçirmek ve baskı gruplarına hakim olabilmek için sinsi bir faaliyete girişmişlerdi. İ l k yıllarda b u faaliyetler o günün milliyetçilerinin, hem devletin mes'ul ma­

kamlarını ikaz yoluyla, hem de fikri sahadaki çalışmalarıyla pek fazla başarılı ola­ mamıştır. İşte Dr. Rıza Nur, böyle bir oıtamda Türkçll mücadeleyi sürdürmüş ve Cökalp'le Nihat Atsız arasında bir köpril vazifesi görırıüşttir. Nihal Atsız'ın Türkçülük mücadelesinin bayrağını açtığı yıllar, Türklük düşmanları­ nın --bilhassa komünistlerin- gayeleri yolunda oldukça uzun bir mesafe aldıkları yıllara


IO H

REFET

KÖRflKLfi

-

CENGİZ V A V.\N

rastlar. rakat ülküsü uğrunda h e r t ü r l ü şahsi endişenin v e menfaat hesaplarının üzerine çıkarak, sahip olabileceği bütün mevki ve makamları bir yana itmeyi başaran büyük Türkçü. Türklük düşmanlarıyla amansız bir mücadelenin içine giııniştir. İtalyan faşizmi'ne sempati duyulduğu, Alman Nazizmi 'ne medhiyeler yazıldı­ ğı, Rus Komünizmi'ne kur yapıldığı bir dönemde ortaya koyduğu Türkçü mücadele ile bir kahram a n l ı k destanı yaratan Atsız, daha sağlığında, Türkçülüğün tarihi kadro­ su içinde lılyık olduğu mevkiye yerleşmiştir. Tabutluklar, zindanlar, sürgUnler ve mahrumiyetlerin süslediği abidevi b i r haya­ tın sahibi olan Nihal Atsız, yakın çağın Türkçüli'tk mücadeleleri tarihinde parlak b i r y ı l d ı z olarak, gelecek Türk nesillerinin sonsuza u zanan yollarını aydınlatacaktır. Her nesil O'nda: Heyecanının . coşkunluğunun, düşüncesinin tere nnümünü bulacak ve Türk'ün meselelerine Türk gözüyle bakışın metodunu öğrenecektir. Ve herkes. O'nun yetmiş y ı l ı dolduran fan i hayatında kahramanlığın. feragatın yüce ve ölümsüz tablo�unu seyredecekıir. i l . TÜRKÇÜ MÜCADELESİ Türkçülük tarihinin 20. yüzyılda Ziya Gökalp ve Dr. Rıza N u r'dan sonra en güçlü temsilcisi olan Hüseyin Nihal Atsız, hayatı boyunca taviz vermeden Türkçü­ lük fikrinin mücadelesi n i yaptı. H içbir baskı, engel, işkence ve mahrumiyet O'nu bu mücadeleden döndüremedi. TürkçUlUk fikrinin i l k kıvılcımları At sız'ın gönlünde, O daha 7-R yaşlarında iken tutuşmaya başladı. Babasının görevli bulunduğu Süveyş sokaklarında İtalyan ço­ cuklarıyla yaptığı kavgalar. Fransız İlk Okulu'nda Rum çocuklarının k endisine karşı düşmanca t utumları, O'nun çoçuk gönlünde büyük akisler bıraktı. Türk M ille­ t i'ne mensup olmanın idrakine daha o yaşlarda vard ı. A tsız , yüksek öğrenim çağına gelip, Askeri Tıbbiye'ye kaydolunca. k omü­ nizm ve a z ı n l ı k m i l l i yetç i l i ğ i peşinde koşan Türk düşmanı k i ş i l e r l e karşılaştı. T ü r k l ü k şuuru olgun bir seviyeye u l aşan Atsız. Türk devleı.inin birlik ve bü­ tünlüğüne yönelen bu zararlı akımlarla fikri ve f i ili mücadeleye başladı. Ziya G ök al p ' i n cenaze töre n i n i n yapıldığı günl\n gecesi. Türk düşmanı öğrencilerle yaptığı kavga, onun okuldan atılmasına ve istikba l i n i n yönUnl\n değişmesine y o l açtı. Asl\eri Tıbbiye'nin üçüncü sınıfından uzaklaştırılması. O'nun Türkçü mücade­ lesinin sürmesini önleyemedi. Edebiyat Fakültesi'nden 1 9 3 1 yılında mezun olur olmaz, Atsız Mecmua'yı çıkardı. Burada, edebiyat ve tarih sahasında otorite olan isimlerden oluşan bir Türkçü yazı kadrosu meydana getirerek, fı k ir planında güçlü bir mücadele başlattı. Bu mecmuada, bir taraftan Türklük şuurunu yaymaya çalışır­ ken, diğer taraftan da, artan komünist faaliyetlere karşı. devletin mes'ul kişilerini uyarmaya g<ıyret ediyordu. Ankara'da 1 9 3 2 yılında toplanan Birinci Türk Tarih Kongresi 'nde ileri sürü­ len. Türk tarihi hakkındaki gayrı ilmi tarih tezine karşı çıkan Prof. Dr. Zeki Velidi Togan'ın yanında i l k yer alan Atsız oldu. Toga n ' a yapılan insafsız hücumlara, arka­ daşları i l e birlikte yiğitçe göğüs germesi, O'nun İstanbul Edebiyat Fakültesi'nden, Prof. Dr. Fuad Köprülü'nün asistanlığından at ılınasıııa sebep oldu. Bu hadise üzerine Atsız, Edebiyat Fakültesi ' n i n dekanını Tokatlıyan'daki bir çayda, yüzlerce kişinin önünde tokatladı. Malatya'ya ve oradan Edirne'ye sürülen Atsız, ülküsünü yaymak üzere bu defa Edirne'de Atsız Mecmua'nın devamı mahiyetinde olan Orhun Dergi s i ' n i çıkardı. Fakat bu dergide, Türk Tarih Kurumu'nun yayınladığı lise tarih kitabının yanlışla-


Tf:RKÇÜLE!d'.'11 KALEMINl>EN x rsız

109

rını ortaya koyan bir tenkid yazısının çıkması, derginin kapa tılmasına ve k endinin vekalet emrine a lınmasına yol açtı. Vekalet emrinde 9 ay kaldıktan sonra, Deniz Gedikli Hazırlama O ku l u ' n a ta­ yin olunan Atsız, Türkçü mücadelesinin gereği olarak, bu okula Türk olmayan ve azınlık şuuru taşıyanla rın girmesini önleme yolunda çalışmalar yaptı. Fakat, okulun azınlık şuuru taşıyan müdürünün tepkisiyle karşılaştı. Dört y ı l ça lıştığı bu okuldaki vazifesinden d e ihraç edildi. Yaptığı Türkçü mücadele Atsız'a, daha yirmi yaşından itibaren ihraç ve sürgün gibi dertlerden başka bir şey getirmedi. Ama O, her ihraç ve sürgünden sonra daha bilenmiş, daha a zimli ve daha güçlii bir tarzda mücadelesine devam etti. Her türlü mevki ve menfaat hissinden uzak olan büyük kavga adamı, hiçbir zaman taviz ver­ meyerek, şerefi ne ve müca delesine leke düşürmedi. Bütün dünyayı kana ve ıstıraba boğan i l . Dünya Savaşı'nın başladığı y ı l larda faaliyetlerini büyük ölçüde arttıran yerli k omünistlerin karşısına tek ba�ına çıkma cesaretini Atsız gösterd i. Orhun Dergisi ' nin 1944 Maıi'ında yayınlanan 1 5 . sayı­ sında, devrin Başbakanı Şükrü Sara çoğl u ' na hitaben bir açık mektup yayınladı. B u açık mektubun yazılmasına, k omünistlerin İ smail Hakkı Baltacıoğ l u ' n u n bir konfe­ ransı sırasında yaptıkları küstah hareketler sebep oldu. Memlekette bir bomba tesiri yapan bu açık mektuptan sonra Orhun D er gisi ' n i n hemen kapat ı l m a sı beklenirken, kapatılmaması üzerine Atsız, derginin 1944 Nisan tarihli 1 6 . sayısında Başbakan Şükrü Sara ço ğl u 'na hitaben ikinci açık mektubu yayınladı. Atsız, bu açık mektupta, Orhun'un Mart sayısında yayınlanan açık mektuba yurt çapında verilen o l u m l u tepkileri ve Başbakan ' ı n sessiz k a lışının, bu mektubu tasvib ettiği anlamına geleceğini beliı1ti. Mektupta ağırl ı k l ı olarak, maarif sahasına girmiş olan komünistlerin faaliyetlerinden bahsetti. Sabahattin A l i, Pertev Naili Boratav, Prof. Dr. Sadrettin Celal ve Ahmet Cevat gibilerin faaliyetler i n i n örneklerle anla­ tılmasından sonra, k omünistlerin orduya sızma faal iyetlerinden söz etti. Mektubun sonunda da, bakanlığındaki k omünist faaliyetlere göz yuman Maarif V e k i l i ' n i n ( H asan Al i Yücel) o makamdan çeki lmesini istedi. B u ikinci açık mektup, komünistler in bütün k irli çalışmala rını ortaya koyuyordu. M i l l iyetçi kamuoyu bu gerçeklerin ortaya çıkması üzerine k omünizmi ve k omünist­ leri protesto eden gösteriler yapmaya başladılar. Devrin yöneticilerine, geniş halk tabakalarından yüz binlerce protesto mektubu ve telgrafı gönderil d i . Atsız'a da yap­ tığı mücadeleyi desteklediklerini bildiren binlerce teşvik mektubu ve telgrafı geldi. B u gelişmeler, i ktidarın tedirgin olmasına v e Milli Eğitim Bakanı Hasan A l i Y ü · c e l ' in partisi tarafından sert tenkitlere maruz kalmasına sebep oldu. Büyük Türkçü mücahit Atsız, ilk iş olarak özel bir o k u l olan Boğazi çi Lisesi'ndeki Edebiyat Öğretmenliği görevinden alındı. İkinci açık mektubunda "vatan haini" şek­ linde hitap ettiği komünist yazar Sabahattin Ali, Atsız\ komünist yazarlar ve Hasan Ali Y ücel' in kışkırtması sonucu mahkemeye verdi. Atsız, aleyhine açılan hakaret dava­ sının duruşmalarına katılmak üzere Ankara'ya gitti. Türkçü gençler, O'nu, Ankara garında büyük bir nümayişle karşıladılar. "Sabahattin Ali-Nihal Atsız davası"nın ilk duruşması 26 Nisan 1944 günü ya­ p ı l d ı ve çok olaylı geçti. M i ll iyetçi gençler salonu doldurarak Sabahattin Ali ve k omünistler aleyhine gösterilerde bulundular. Bunun üzerine bu m i lliyetçi gençler. 3 Mayıs 1 944'te yapılan i k i n c i oturuma alınmadı. Fakat, çok sıkı emniyet tedbirleri alınan Adliye binası, m i l l iyetçi gençler tarafından t ık l ı m t ı k l ı m doldurulmuştu. Türkçü Orhun başyazarı soğukkanlı, sade ve vakur tavrıy la m i l l iyetçi gençlerde büyük bir sevgi ve saygı hissi uyandırdı. Gençlik, bu büyük m i l l iyetç i lideri coş-


1 10

REFET KÖRÜKLi'ı - CENGİZ Y A\l i\ N

kuyla alkışlıyor ve lehinde tezahüraı yapıyordu. Kısa bir stıre sonra bu heyecan fırtınası büt ü n A nkara sokaklarını sardı. Artık dava. bir şahıs davası olmaktan çık­ mış; Türklük düşmanları ile Türkçüiiiğün davası haline gelmişti. 3 Mayıs 1 944 günü meydana gelen bu m i l l i patlama, pusuda bekleyen Milli Şef'in adamlarının harekete geçmesine yol açtı ve Nihal Atsız tevkif edildi. Türkçü gençler insafsızca. kıyasıya dövüldü. Davanın 9 Mayıs 1 944 'te yapılan karar oturu­ munda Ats ız, Sabahattin A l i 'ye hakaretten 6 ay hapse mahkum e dildi. Fakat " milli tahrik" bulunduğu gerekçesiyle bu ceza 4 aya indirildi ve bu ceza da tecil edildi. Buna rağmen Atsız, mahkemenin kapısından çıkarken, Milli Şefin direktifi ile tevkif edildi. 14 Mayıs 1 944 tarihinden itibaren Necdet Sançar, Zeki Velidi Togan. Hamza Sadi Özbek, Nurullah Barıman, Orhan Şaik Gökyay, Fethi Tevctoğlu ve Fazıl Hisareıklı gibi m i l l iyetçi öğretmen, doktor, subay ve ilim adamlarının evleri arandı. 1 8 Mayıs 1 944 günü yayınlanan resmi bir tebliğde Atsız ve arkadaşları, "I rkçılık ve Turancılık" gayeleri gütmek, kurulu nizamı yıkmaya matuf gizli teşkilat kurmak ve anlaşmalar yapmakla suçlandılar. 1 9 Mayıs 1 944 günü yapılan Gençlik Bayramı töreninde bir konuşma yapan devrin Cumhurbaşkanı İ smet İ n ön ü, A ısız ve arkadaşlarını çok ağır bir d i l l e suçla­ dı. Bu nutkun arkasından yurt çapında bir mill iyetçi avı başladı. Birçok m i l l iyetçi üniversite genci de yakalanarak ağır işkencelere maruz bırakıldı. Ancak Ortaçağ'daki engizisyon mahkemelerinde uygulanabilecek işkencelerin sergilendiği bu tevkitat sadece m i l l iyetçi öğrencilere matuf değildi. Bu arada birçok m i l l iyetçi i l i m adamı, doktor, mühendis, memur, san'atkar ve subay da ıevkif edil­ miş, ancak bir kişinin ayakta durabileceği genişlikte olan ve tavanında 2000 mumluk ampullerin bulunduğu "tabutluk"lara tıkılmışlardı. Atsız ve 22 arkadaşı hakkında açılan " lrkçılık-Tu rancılık Davası" adı verilen davanın ilk duruşması 7 Eylül 1 944 günü başladı. Haftada üç gün olmak üzere. 65 oturum devam eden bu davada Atsız ve arkadaşları, İ stanbul 1 N u m a ralı Sıkıyöne­ tim Mahkemesi Savcısı Kazım A löç'ün ağır ithamlarına karşı kendilerini, asla taviz vermeden, yiğitçe savundular. Atsız, mahkemedeki savunmasının sonunda şunları söyledi: "Netice olarak şunları söylüyorum: Türkçilyüm. Türkçülilk milliyetçiliktir. lrkçılık ve Turancılık da b u n u n ş ü m u l ü n e dahildir. Memleket, ya bu i k i temel üzerinde yükselecek veya yıkıla­ cal<tır. lrkçılık ve Turancılık anayasaya aykırı değildir. Ceza K a n u n u n d a sara­ hatie suç olduğu yazılmayan bir hareketten dolayı kimse suçlandırılamaz. Devlet de; icraatı ile açıkça lrkçı, Hatay'ı ilhak etmekle de Turancıdır. Sözlerimi bitirirken tarihi bir misal zikretmekten kendimi alamıyorum: Ta­ şa tutularak öldürülecek bir maznun hakkında İsa Peygamber'e fikrini sor­ dukları zaman, ilk önce hiçbir söz söylememiş; ısrar o l u n u nca, "içinizde hiç g ü n a h ı olmayan kimse, ilk taş ı o atsın" diye cevap vermiş. Siz de, eğer bir parça olsun benim gibi düşünm üyorsan ız, iyi ve kötü daima doğruyu söylediğime kani değilseniz, isted iğiniz şekilde karar veriniz. Siz ha­ kimler d e insan olduğunuz için, belki insanlık icabı zühu llerde b u l u n abilirsiniz. Fakat yanılmaz hakim olan zaman, hepimizin hakkında e n adil kararı verecek, lrkçı ve Turancı olduğum için mahkum olursam bu m a h k u m l u k hayatımın e n b ü y ü k şerefini teşkil edecektir." Türkçülük tarihinde önemli bir yeri olan ·· ı rkçılık- Turancılık Davası", 29 Mart 1 945 tarihinde tamamlandı. Türkçü lider Atsız, 6,5 yıl hapse mahkum oldu. fakaı


l'f'R h:("f, u:ıd'.\ h:.-\l.Ei\ll'.\llE'.\ .-\T S I Z

111

miicadeleyi bırakmad ı; kararı t em yi z e tti v e Askeri Yargıtay, kararı esasından boz, du. 23 E k i m 1 945 tarihi nde t ahliye edilen A t sız . bu d e fa da ken d i n i arkadaşları i l e b i rlikte y e n i b i r davanın içinde bu ldu. "Kenan Ö ner-Hasan Ali Yücel Davası" adı ile bilinen bu ye ni d a va, 3 1 Mart 1 9 4 7 t arihinde sona erdi ve mahkeme, Atsız ve arkadaşlarının beraatlerine karar verdi. iki yıl işs izl i k ve geçim sıkıntısı ile mlicadele eden A t sı z, 14 M ay ıs 1950 tari h i nde Demokrat Paı ti'nin iktidara ge l mes i nden sonra da Tiirkçü mlicadelesinc devam etti. Milli Şer in p aıti si n in gaza b ı na uğrayan bliyük Türkçü. mil liyetçi halk ve ayd ııı kitlesi­ nin desteğiyle iktidara gelen Demokrat Paıt i ' nin şimşeklt!rini lizeri ne çekmekte de ge­ cikınedi. 1 9 5 2 y ı l ı n d a Ankara Atatürk Lisesi'nde verdiğ i "Türkiye'nin Kurtuluşu" ko­ nu l u konferans dolayısıyla. görev yaptığı Haydarpaşa Lisesi' nden a l ı narak. p a s i f bir görev olan Siileymaniye K ütliphanesi'ndeki ut:manlığa ver i l d i . N i h a l Atsız' ı n Süleymaniye Kütüphanesi'ne tayin e d i l d iği günler, yurtta m i l l iyetçilik şuurunu yaymak gayesiyle kurulan M i l l iy e t ç i l e r Dcrncği'nin D . P . 1-lüklimeti tarafından ka pa t ı ld ığ ı g ünler e rastlar. H i ç b i r mahrumiyetin y ı l d ıraınadığ.ı Nihal Atsız. y a p tığı m iicadeleyi, giderek a rtan bir iman l a siirdii rmeyi başard ı . Türk l ük d üş m a nl a rı n ı n yurt bünyesinde yapmak i s t e d i k leri büyük t a h r ibata s e si ni ç ı k a r m ad ı ğı tak t i rd e , en yüksek mev­ k i l ere namze t olan A t sız, gayesiz yaşamaktansa ö l ü m ü terc i h e t t iğ i nd e n , h e r ! ii r l ü s i n d i r m e hareketine karşı " Y Ü C E O İ L E K " e doğru yaptığı y ü rliy ü ş ünli devam ettirmişt ir. Bütün benliğini adadığı Tiirk Milleti'ni, ömrü boyunca yıkıcı ve bölücü hareketlere karşı uyarmayı en kutsal vazife bilen N ihal Atsız, 1967 yılında Ötüken'de yayınlanan seri makalelerinde, Kürtçü komün istlerin Doğu ve Güneydoğu bölgelerindeki w­ r arl ı faaliyetlerini de bir b i r s ergi ledi . Devletin mes'ul kişilerini uyarma gayesi i l e ya­ zılan bu yazılar, en ı l ı m l ısından en aşırısına kadar bütün sol teşekkül ve basın organları­ nın k ızıl yaygaraya başlamalarına yol açtı. Hatta birkaç Doğulu senatör, Senato kürslisünde Atsız aleyhinde komı şm alar yapt ı. Bu ge lişmeler lizerine harekete geçen Adalet Bakanlığı. Atsız'ı m a hk e m e y e verd i . Atsız ve Ötüken Dergis i ' n i n sorumlu müdürü Mustafa Kayabek ! Y e r ay hapse mahkum e d i l d i . Yargıtay tarafından bozulan bu kararda mahkeme ısrar edin­ ce, Atsız ve Kayabek hapse gi rm e ye mecbur old ular. Y ı l l a r önce t ehlikesini bel irttiği komünizm ve Kürtç ü l iik a kı mlarının m i l itan g ü ç l e r inin , 1 2 Mart 1 97 1 m u h t ır a s ı verildikten sonra, k urulan s ıkıy ö ne t i m mahke­ m e l er in d e isyana varan davranışlar içind e bulunduğu bir devrede, böyle b i r ınahkii­ miyet kararı i le ka rşı karşıya kalan Atsız, "Bu haller mücadele yapan her insanın başına gelebilir" d iyerek devlet niza mına bağ! ı l ığın ı oı t a y a koydu_ Çcş itl i hastalıklarla mücadele eden ve i l er lemiş bir yaşa s ahip olan Atsız, '"ceza­

evine konulamayacağını" belirten sağlıl< k urulu raporuna rağmen hapishaneye konuldu. Fakat O ' nun yetiştirdiği Türkçli aydınlar ve Türkçü teşekkü l l e r hemen harekete geçerek, Cu m h urbaşkanı nezdinde af t a l ebinde bulundular. Fakat O. b i z za t a f talebinde h i çb i r zaman bulunmadı. Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk, ın illiyet'<i kam u oyu n un bu h aklı talebini yerinde görerek Atsız' ııı cet:asını affetti. i l i : FiK i R L E Ri : Türk ülk üsünlin en güçlü s avunuc u l arından biri olan Nihal Atsız, aynı zamanda büyük bir fikir ada mıdır. O'nun çeşitli konularda getird iğ i yeni fikirler, Cumhuriyet


REFET KÖllÜKLÜ - CENG İZ YAVAN

112

döneminde yetişen bütün idkücü nesiller üzerinde büyük

bir tesir yarat mıştır.

Atsız'ın getirdiği yeni fik irleri ş u konular etrafında toplayabiliriz: 1 . Ü l k ü , Ülkücülük ve Türk Ülküsü; 2.TürkçU ve Türkç ü l ü k : 3 . T u r a n c ı l ı k ve Türk B i rliği; 4.Din ve Ahla k : 5.DiL 6.Topluırn.: u l u k : 7 . K o müniz.m. Siyon irnı ve Masonluk; 8.Türk Tarihine Bakış Tarzı; 9.0smanlı Padişahları ve "Gök Sultan" Abdülhamid Han; 1 0. M i l l i Kalkınma Progra m ı . Ş i m d i Atsız'ın bu konular üzerindeki fikirlerini sırasıyla belirımeğe çalışalım.

1 1 1 . 1 . Ü lkü, Ü lkücülük ve Türk Ü lküsü: Atsız'a göre ü l k ü , bir m i l l etin yürütücü kuvvetidir. Ülküsüz topluluk yerinde sa­ yan; ü l k ü l ü topluluk yürüyen bir yığındır. Sözlük anlamı "and" ve "uzak hedef' demek olan "ülkii", topluluğu aynı yolda yürüten bir kuvvettir ki, bu uğurda insanlar birbirlerine karşı içten sözleşmiş gibidirler.

" Ü lküler, gerçekle hayalin karışmasından doğmuş olan, düne bakarak yarı­ nı arayan, milletlere hız veren ve uğrunda ölünen büyük dileklerdir. Bir top­ luluktan ortak ülküyü kaldırın, i nsanların hayvanlaştığını görürsünüz" diyen Ats17., bir şiirinde: � Ü lkü denen n azlı gelin erde şan ister/Büyük D EVLET kurmak için büyük kan ister" mısraları ile ülkünün gerçek leşmesi için gerektiğin­

de ölümün göze alınma sının şart olduğunu belirtir. O'na göre m i l letler, ölebildikleri nisbette yaşama hakkına sahiptirler. Atsız. ülkü yolunda ölenlerin, ebedi karanlık iç inde kaybolurken hafızalarda bir ışık gibi parlamalarının güzel, fakat hafızalardan ve gönüllerden de uzak bulu narak, karanlıkla bir olmalarının ondan daha güzel olduğunu söyler.

" Y u r t ve şeref uğ­ runda sen seri! de toprağa/Varsın hiçbir dudakta anılmasın er ad ı n" mısraları

da bu düşUncenin, ş i i r halinde söylenmiş biçimidir. Türk ü l k ü s ü n ü ,

"Türk b üy üklüğü ve Türk kud reti, isteği ve in a n c ı " olarak M i l l e t i ' n i n , ülküsil o l a n m u t l u t o p l u m lardan biri olduğunu

t a r i f eden Atsız, Türk

ve blltün tarihi boyunca büyüklük ü l k ü sil ardından k oştuğunu söyler. Bir m i l l e t i ç i n e n b ilyük t e h l i kelerden b i r i O ' n a göre, barış ve d o stluk a fyonunu y u t m a k t ı r . Büyümek

istemeyen m i l let ler.

küçülmeye m a h k u m d u r . Saldırmayan

m i l l et e

saldırılır.

111.2. Türkçü v e Türkçiilük: Atsız, "Türkçii kimdir?" sorusuna şöyle cevap verir:

"Türkçii, Türk soyunun olan kimsedir. Türkçü, milli çıkarları şahısların ü s t ünde tutan, milli mu kaddesata ve geçmişe saygı gösteren, görev ahlakı yüksek olan, ü st ü n l iiğü n e i n a n m ı ş

haksızlıklarla savaşta korkusuz bir insandır." Türkçüliik ülküsünün sağlamlaşması ve Türkçülüğfın güçlenmesi için her Türkçü'nün, bulunduğu yerdeki görevini inançla yapmasını şart koşan Büyük Türl,çü 'ye göre, Türkçü­ ler'in i l k işi: Görevlerini, arınmış bir gönül ve inanmış bir yürekle yapmalıdır.

"Türkçülük. Türk M i l l iyetçiliği'nin adıdır" diyen Atsız, Tilrkçiilüğün dışardan şöyle t a rif

gelmemiş olan tek yerli ve m i l l i diişünce olduğunu belirterek TUrkçülüğü eder:


11�

TfUh'.Çfıu:RiN K\l.DIİl\DF' .-\TSll'.

''Türl<çülük, büyül• T ü r k Eli'nde, T ü r k uruğunun kayıtsız şartsız hakim iye­ ti ve bağımsızlığı ile Tiirklüğün her yönden bütün milletlerden ileri ve üstün olması ülküsUdür. Türkçülük, Türklüğün geçmişteki haklarının mirasını iste­ mek bakımından haldı, meşru ve tarihi bir davadır. Tiirkçülük, Türlı soyunun ruhunda, kanında, beyninde yaşayan hayat prensiplerinin fikir haline gelmiş bir şeklidir. Bundan dolayı da, "sıra" ve "saygı" esaslarını ih mal edemez. Türkçüler'in, daha eski Türkçüler'e say�ı göstermesi b u n u n için ş ar t tır." Türkçülüğün, -bazı maksat l ı çevrelerce iddia edildiği gibi- bir hayal olmayıp. geçmişte birkaç kere gerçek olduğu için sağlam bir mesnede dayandığını belirten Atsız, Türkçülüğiin teşkilatlanması mecburiyeıi üzerinde durarak. bunun için de her zaman

en güçlü m i l l i yetçi teşe k k ü l ü n çatısı altında toplanılmasını. bu teşkilatta ge­

çimsiz l i k gösteri l m emesini, b e n l i k davası güdül m e mesini tavsiye eder.

111 .3. Turancılık ve Tiirl• Birliği: Atsız. Turancılığı, •·tarihi mir asları da dahil ol duğu halde, bütün Türkler'i bir devlet halinde birleştirmek ülküsiidür ve her ülkü �ibi nesillere bakan, kan ve can vergisi isteyen, gönüllere heyecan katan bir inançtır'" ş e k l i n d e tarif eder. Türkler'in vaktiyle birkaç kere birleştik lerini ve mutlu o l d u k l arını belinerek: " M i l l i ülk ümüzün i l k maddes i n i

"Bütün Türkler birleşecel<tir'' diye ifm.le eucbili­

riz." diyen B üyük Türkçü.Ti'irk Birliği ve Turanc ı l ı k ülküsüne karşı olanlar hakkın­ daki teşhis i n i ş u şekilde ortaya koyar:

"Turancılık ülküsü gibi milleti hızlandırıcı, ahlaka ve fazilete dayalı kutlu bir ülküyü yermek için; ya damarlarındaki kanı yabancı hissetmek, ya komünist, y a n i va ta n haini, yahut da milli tarihi Malazgirt'ten başlatacak l<adar cahil v e budala olmak lazımdır." IIl.4. D i n ve Ahlük: Dini, m i l let hayat ı n ı yükselten ve yücelten bir değer olarak gören Atsız, d i n i n şahsi çıkarlar adına istismarına, yozlaşt ırılmasıııa v e yobazlaşt ı r ı l masıııa karşıdır. Hurafelerden arınmış, saf bir isla miyet'ten tarafadır. İslamiyet a d ın a

"Arapçılık'"

propaganda sının yapılm asının şiddetle karşısın a çıkar. Her inancın ahlakla yi.ırüyeceğine göre, Türkç( ılük'te de sağlam bir ahlakın bulunması­ nı bi rinc i şan koşan Atsız. Ahlak konusunda şunlaıı söyler: "Ahlak, millet yapısının temelidir. O olmadan hiçbir şey olmaz. Ordu, bil�i, teşkilat gibi şeyler ahlaktan sonra gelir. Biz, Türk ahlakıııa tam olarak sahip bu­ l unduğumuz sürece yükseldik. Yabancıların ahlal•ını alarak bozulduğumuz zaman ise geriledik." " B i r milletin özellikle gençliğinin ahlakı önemlidir. Gençlik, kendini saran maddi ve manevi çevrede ahlak disiplini, ahlak örnekleri görürse, ahlaksızlığın daima ezileceğinden emin olursa, o zaman kendisi de sağlam ahlaldı olarak yetişir." "Sözün

kısası:

Kendimize

dönelim.

Ahlak.

edebiyat.

ı nusiki.

giyim. zevk.

yemek, eğlence. hukuk. aile, görenek, gelenek ve her şeyde ı n i l li o l a l ı m . ··

"Geçmişin değerlerine saygı

.•.

İ şte mil liyetçiliğin ve ahlakın b a ş şartı . .''

lll.5. Dil: Atsız'ın dil konusundaki fikirleri ş u şekilde özetleyebi liriz: "Büyük devlet olmanın şaı1larından biri de, zengin ve kudretli bir dile sahip ol­ maktır. Milli ihmaller dolayısıyla gelişmemiş olan kökü kuvvetli dilimizi, büyük bir


REFET h'.ÖllÜh'.1. Ü

1 14

.

-

CENGiZ Y AVAN

bilim ve sanal dili haline getirmek ihmal olunamayacak bir davamızdır. Ne melezlcş­ tirilmiş eski dil, ne de iiztürkçe denilen uydurma dil, büyük bilim ve edebiyat dili olamaz. Terimleri Türkçe köklerinden iiretme, konuşma dilinde Türl<çc'yi veya Türkçclcşmişi seçme esasında olan bir " Arınmış Türkçe"ye taraftarız i nsanın yüreği ne ise, milletin dili de odur. Bu değerli varlık, gerçek değerlerden meydana �elecel< bir akademi ve milli şu ura malik uzmanlar ve sanatçılar eli ile korunmalıdır.'' JJI.6.

T o pl umculuk:

Atsı:ıı; , ekonomik meselelere toplumcu b i r gözle bakar. Onun ı o p l u ı n c u l u k anlayışının esasları şöyle tesbit edilebilir: "Milli gelirin adaletle iileştirilmesi, T ürk toplumu için de elbette milli bir gayedir. Ferdi iht iyaçların rahatça karşılanabildiği, refa h ı n yaygın bulunduğu bir ülkede, toplumsal adalet davası gerçekleşmiş olur ve biiyle bir davadan bahsetmeye de lüzum kalmaz. Bu sebeple, bir yandan toplumsal adalet tedbir­ leri alır ve onları sağlam kanuni esaslara bağlarken, diğer taraftan da eğitim ve öğretimi yayarak ve ayrıca memleketimizi iktisadi alanda hızla kalkındıra· rak, t oplu msal adalet i n ortamını hazırlamamız gerekir. At.si takdirde toplumsal adalet davasının, özellikle geri ve yol<sul ülkelerde lwmünizm silıihı haline geleceği asla unu tulmamalıd ı r. Çii n kü komünizm; yok· sulluk, gerilik ve bilgisizlik bataklıklarında açan bir çiçektir." 111.7.

Komünizm, Siyonizm ve Masonluk:

A tsıt. bütüi) Türk düşmanlarına ve bunların en başında da komünizm, siyoni z m ve masonluğa düşmandır.

" Komünizm, artık bütün dünya ve bilhassa bizim için iktisadi bir fikir veya toplumsal bir düzen olmaktan çıkm ıştır. K omünizm bugün, yalnız Moskofçu· l u k demektir" diyen ve komünizmi, ruh ve seciye bakım ından soysuzlaşmış, bi nler­ ce casusu bulunan bir moskof emperyalizmi olarak vasıflandıran Atsız. Moskofun bizim soy düşmanımız olduğunu, ona taraftarlık edenin vatan haini o lacağını beli rterek, Türkçü lül< bal'1mından en alçak vatan hainleı·i olan komünistlerin yok edilmesi gerektiğini söyler. M a sonluk konusunda i se : ''Masonluğu da d ü ş m a n sayıyoruz. Masonluk, kökü dışarıda olan gizli bir cemiyettir ve milliyetçilikle bağdaşmayanların ba şvu rd u· ğu, Türkçülük düşmanı bir teşekküldür. Başlangıçla, Yahudiler'in milli çıkar­ larını gizli olarak korumak için kurulmuş, zamanla millet lerarası bir hale gel­ m i ş tir diyen Atsız, onların gizlice her yere e l a t ıp orayı ele geçirmeye çalışmakta "

ve bunu başarmakta olduklarını belirtir. Türkiyc'de

sacayak

halinde

Türk

dü şmanlığı

yapan

akımlardan

biri

de

Siyon i z md ir. Atsız. siyonizmi, Yahudi soy u n u n r a h a t ı n ı ve m u t l u luğunu, dünya milletlerinin huzursuzluğunda arayan teşkilat h ve insanhk düşmanı bir fikir olarak tarif �der. Ona göre; siyonizmin kendisini, bir devletin mill i ülküsü gös· t ermek yol u nd aki gayreti, emperyalist isteklerini gizlemek içindir. Birinci D ü n · ya S avaş ı'nda. h e r türlü k ı l ığa g i rerek, 1-'ilistin cephesindeki ordumuzu arkadan vuran \'e düşmana casusluk eden siyonistlerin ortaya koyduğu korkunç gerçek. Türkçü l e r ' i bu akıma karşı da her zaman uyanık ve tedbirli bulunmaya zorlamıştır.

111.8. Türk Tarihine Bakış Tarzı : Türkçülüğün bir dünya görüşüne malik olm asını

ve onun k ı y afeıten ıakvime. so­

yadından a i l e telakkisine kadar her şeyi kendi açısından mütalaa eden fikirlerin


Tf"ıu.:cf"tlRİ'.' K-\ LDIİ... OF.?\

\TSI Z

115

.

bulunmasını ger eki i gören Atsız, bugüne kadar sahip olduğumuz tarihi görüşümüzün yanlış olduğunu ileri sürer ve bu görüş ü n ü şöyle açıklar:

"Çünkü bizim i ç i n millet-devlet esasını kabul e t mek, milli menfaatlarımız i­ ç in daha u ygun olduğu halde, biz, m i l let t a r ih i şöyl e dursun, de\'let \'e vatan tarihini bile bir yana b ırakarak, yalnız sülale ve rej im t arihini esas olarak ka­ bul ettil<. H e r s ü l a l eyi b i r d e v le t sa yarak, ş im d i ye kadar, sülaleler sayısınca devlet ku r d u ğ umu zu ileri sürdiil\. Fakat düşünmedi!< l<i o l rn d a r devlet kur­ duksa, b u nl a r ı n h iç b irisini de yaşatma m ış olduk. Halbuki elimizde, h e r zaman b i r T i i r k d evl eti v a r d ı . Çü n k ü ge r çekte bu lrnclar devlet k u rm u ş d eğ i l , bu k a d a r s ü l a l e d e ği şt i r m iş b u l u n u y o rd u k ." B u açıklamanın sonucu olarak Atsız, tarihte 16 dev let kurduğumuz i d d i a s ı n ı n bir masal ve bunların bayrakları olarak i l ii n edilen şekillerin bir uyd urma olduğunu, tarihte sadece b ir tek Türk devletinin bulunduğunu, sadece hanedan ve rej i m deği­ şikliklerinin meydana geld iği ni belirtir. Atsız'a göre, Türkiye tarihinin başlangıç tar i h i de, 1 0 7 1 Malazgirt Zaferi değil. Tuğrul Begin Horasan'da istikliil i lan ettiği 1040 yı lıdır. A yrıca i l k teşkilatlı Türk ordusu, i d d i a ed i l d i ğ i gi b i l

363'te değil, Miliitlan önce 209'da Tanrıkut Mete tara­

fından kurulmuştur. Alsız, Türk tarihi ü ?..e ri ndeki bu fikirleri ile birçok karan l ı k ve y a n l ı ş noktaya ı ş ı k tutmuştur. 1 1 1 .9.

Osmanlı Padişahları \'e "Gök Sultan" Abdülhamid Han:

Osmanlı padişahlarının horlanması. kilçük görülmesi. hatta onların ihanetle suç­ lanması karşısında en cesur çıkışı yapan Nihal Atsız olmuştur. Osmanoğu l l a r ı ' n dan h i ç b i r i n i n

hain

olmadığını ve aynı

ülkede. tek koldan

hükumet sürmüş hükümdar ai lelerinin e n uzun ömürllısü olmak bakımından dünya tarihinde b i r i n c i l i ğ i aldıklarını belirten Atsız ' ı n bu konudaki görü şlerini şöyle özet­ leyebiliriz: '"Osmanlı Haned anı. Türk tarihindeki ailelerin en büıyüğüdiir. Tarihi vaz ifesini şerefle yapıp çekilmiştir. Ş lip hesiz onların d a kusurları vardır. Fakat Osmanlı padi­ şahlarını topy ekfın küçiik görmek ve göstermeye çalışmak, n i hayet, kendi tari h i m i z e v e geçmişimize karşı n a n körlük o l ur .

Hele o k u l kitaplarında b u g i b i

düşüncelerin yer

alınası. m i l l i terbiye bakımından büyük bir tehlikedir." Osmanlı İmparatorluğun 'daki Rum. Ermeni ve Yahud i l e r ' i n , kendi siyasi emel­ lerine sed çektiği için kızdıkları S u l t a n Abdülhamid hakkında çıkardıkları " K ı z ı l

Sultan" tabirine d e Atsız şiddetle karşı çıkar. Toplumun e n bliyük haksızlığına uğ­ ramış şahsiyetlerden biri olan Sultan H amid hakkında, "o k ı z ı l değil, Gök S u l ­ t an'dı r" diyen Atsız. Gök Sultan A bdülhamid H a n ' ı n bütün haya tında tek bir fikir, devleti ayakta tutmak ve hazırlamak için yaşadığını, siyasi dehası ile A vru­ pa 'yı ve Moskof'u oyalarken, b i r yandan da d em i ry o l u

ve

okul i l e

Türk M illeti'ni

kuvvet lendirmeye ç a l ışt ığın ı belirtir. 1.

Milli Kalkınma Pr og ra m ı :

Atsız. Türk Ülküsü i s i m l i eserinde Türkçülüğün m i l l i kalkınma program ı n ı şöyle özetliyor:

/. Tiirkçüyiiz;

2.

Ar111n11ş Tiirkçec(viz;

3. Y(IS(ICl.VIZ:

4.

Toplwııcuyuz;


REFET J<ÖRflK Lfl - CENGİZ YAVAN

116

5. Milli gelenekçiyiz; 6. Şuurlu demokra.'>iye taraftarız,. 7. Alılôkçıyız;

8. Bilimciyi<.; 9. Teknikçiyiz; Sakin ÖNER

KADER Dü11ymla gerçi olmttdı bir şeyde karımız, Ukbada belki olsa gerek itibtırıml'l... Ağyar gül kopardı dike11de11 demet demet, Htır oldu bağrımıula çiçek yüzlü ycirımıı. Yük.<ıeltli arşa 11eşvesi dfmmı, esaflli11; Toprakta gizU kaldı biz;m alı ü zfirımız. Baş eğmedik eclıiniye ikbal ii c:filı iç;11; Maziye, ırka .rn11cağıdır fftiluir1mıı. Şad olmamak olur mu, Kızr/ Elma semtine Bir gü11 ılönerse rôyet-i ıili··tebfirtmız.. Hifbir emel gö11ül.de karô.r etmiyor bugün, Ermektemr şitliya /ıazi n sonbalıli.rmııı. Hakanlarm dikmeli Altay'da ıugları, Varstn cilımıda olmayagörsün mezôrımız..

Atsız-1952


TÜRKÇÜU:Ri:'li K.\l.EMİNOElli

ATSll.

1 17

ATSIZ Necdeı SEV}NÇ

B i r fikir hareketi n i yürütmek. derin bir kültürden bir önce, çelik g i b i bir iradeye ve sarsılmaz bir imana sahip olmayı gerektirir. insanı nerede, ne zaman. hangi şartlarda yakalayacağı b i l i nmeyen ve belki de hayat boyu sürecek bela ve felaketleri, yolun başında ka bullenip, sonsuz bir teveklille Yaradan'a bağlanmayı gerektirir bir fikir hareke t ini yüriitmek! Ve bir fikir hareketini yilriitmek, Cenab-ı Hakk'tan başka kimsenin önünde e­ ğ i l memeyi. A l lah'tan başka kimseden korkmamayı. dünya ile i l g ili arzu ve ihtiyaçla­ r a tenezzül etmemeyi gerektirir ki, her zaman saygı ve hayra n l ıkla a n dığımız A ts ıı

,

baş eğmeyen, diz çöl,meyen ve b ü t ü n baslulara rağmen susmayan, susturalamayan bi r dava adamı olarak arlrnsında s ilinmez izler bırakıp tarihe geç m iş ti .-. Allah rahmet eylesin. A t sı z'ın fikirilerini benimsemeyenler olabilir. Vard ır

da.

Rahmetli Ziya Gökalp'in b i r takipçisi olarak ve t ıpkı Gökalp gibi Atsız'ı da şair olarak kabul etmeyenler olabilir. Vardır da. insanı adeta biiylileycn ve bir nefeste okunması sağlayan dramatik kurguya rağ­ men. onun romanlarından hoşlanmayanlar da olabilir. Vardır da. Fakat A t s ı z'ın üstün k i şiliğine saygı duymamak ve hayran olm amak mümkün değildir. Nitekim

Atsız ' ı n

bir

ömür boyu

savunduğu

TürkçülOk,

Tilrk

ülküsünün

ımıarn zları tarafı ndan halen tart ışılmasına ve çoğu zaman a c ı masız hücumlara hedef olmasına rağmen. fikirlerinin en amansız düşmanları bile, Atsız'ın şahsiyetinden kıskançlıkla bahsetmişlerdir. Poker partilerinde sabahladığı halde, kumar aleyhatarı yayınlar yapıp. ı n ü ' m i n insanların

duygularını satış unusuru olarak gören üstadlardan değildir Atsız! . . Rakı

masalarında sızıp kalmasına rağmen, tçki kullananları tezyif ve tahkir ederek saldı­ ran sahtekarlardan da değildir! Veya adı üstada çıkmış nice sosyete zlippelerin yap­ tığı gibi. siyas'i iktidarı savunmak gerekçes iyle, örtü lü ödenekten para sızdırmaya tenezziil eden mücahitlerden ( ! ) hiç değildir. Nihat Atsız son derece mütevazi imkanlar içinde yaşamasına rağmen. Türk edebiyatının

ve

Türk fikir hayatının en değerli eserlerine dev boyutta eserler katmış ve tek başına Türk

Milliyetçi!i'ğinin akademisi haline gelmiştir.

Lütfen ellerinizi, kendini Türklüğe adayan bu büyük Türk Milliyetçisi içi n kal­ dırınız: El Fatiha ...


ATSIZ SEKfZ AYLIKKEN

SÜLEYMENİYE KÜTÜ PHANESİN DE YÜCEL HACALOGLU'YLA 15 MAYIS 1967


l l lJ

TÜRKÇflLERİN K<\Lı::i'l· IİNDl!:N A ISl1.

BÜYfK TÜRKÇ( YllA IVUO(;uı Imuıif lftıklu Eskiden; güvenilir, haysiyetli. şahsiyet sahibi merd kimselere ·'dürtyliz dirhem a­ dam'' denirdi. O

7.a man

bir okka dörtyüz d i rh em d i Ş i m d i okka, k i l o : dirhem. gram .

o l d u . Bu değişikliğe ınuvazi olarak. dörtyüz dirhemlik adamlar da azaldı: ş i m di değil dörtyüz d i r h e m l i k , dürtyi.iz gramlık adama b i l e zor rastlanıyor. İşte Atsız, dürtyüz dirhem, yani okkalı bir Türkçü idi. M i l lete mal o lmuş şahıslar hak kında ya z.ı y<1zmak çok zor bir iş. Şalısı iyice ta­ n ı m a k i ç i n onunla dost o l m a k arkadaş olmak icabeder. İşte b u bakımdan zor. İ k inci ,

zo rlu k da h a k i k a t ı olduğu gibi yazm ak Hatalarını yazıp tenkit etsen, sevenleri kızar; .

övsen, s evmeye nl eri kızar. Anı;ak hatasız k u l olmadığın ı düşünür s ek s a ğ l ık lı yonını yapmak m ümkün ol ab il i r. Onun i ç i n ben tanıdığın ı

KOCA ATSIZ'ı

olduğu gibi

yazmağa ç alışacağım. Bizim n esil, hü r riyeti t a m o lmaya n C u mhu riy e t devrinde yetişti. O devirde devletin icraat ı n ı tenkil etmek için mangal gibi yürek ve A tsız gibi dôrtyi.iz dirhem Türkçü

olmak gerekiyordu. O Türk'i.in deli divanesi i d i. Hem de "Vira n o la s ı h a nede cvlad-ü

iyııl

var" diyecek kadar! Sözünü sakınmayan, geri çekilmeyen, her türli.i tehlikeye hiçe

sayan bir inatla. O Türkiye'de,Türk'ii temsil eden devlet gibi adamdı. Nerede Türklü­ ğ e zarar veren bir hareket görse "bunu yapan kim olursa olsun" onun karşısına dağ gibi d i k i l iı-di. Bu yüzden hayatı yokluk, ç i l e üzüntü ve huzursu7.luk içinde geçti. ,

1 9 3 3 y ı l ı n d a ç ı k ard ı ğ ı O R H U N ve ATSIZ Dergi leri. bizim nesle Ti.i rkçüli.iği.i a­

ş ı l a m a vazifesini yapmıştır. O neşriyatlar olmasaydı, Ti.i rk ç ü l i.i k ü l k ü s ü n ü n bayrağı­ n ı n dalgalanması ve nesilden nesi le i n tikali çok zor olurdu. Çlinkli o zamanlar mazi­ ye siyah perde çekip. m i l leti kökünden. m azisinden koparmak isteyen gafiller, dal­

kavuklar ve hainler tür e m i şt i . Onlara karşı Atsız tek başına savaş açmış ve işte ç i l e l i h ayat ı b u tarihte başlamış; ölümüne kadar devam et m iştir . O zamanlar toplanan tarih cemiye t i n i n yap tı ğı y a n l ı ş l a r ı düzeltmek i ç in " E d i rn e

Mebusu Şeref Bey'e" başlığı i l e yazdığı açık mektuplarda gilsterdiği cesaret,(ki bu cemiyet M.Kemal Paşa 'nın emr iyle toplanmış ve o n u n h i m ayesi n d e idi) i s t ik la l Savaşı'nda, K i l is-Antep arasında b ir

F ransı z bi r li ğ i karşısında c a n ı pahasına savaşan

Ant epli Şahin Be y ' in kahramanl ığın ı hatırlatı yordu

O mektuplar y ii z i.in d e n d er gi k ap atı l d ı , ama Atsız susmadı. Mücadelesine cesa­

retle devam etti. Mi.icadeli sini sürd ü re bilmek için k a l e mini keskin k ı l ı ç gibi k ullan­

m a s ı n ı bildi. O r h u n Derg i s i ' n i tekrar neşrett i . Kitaplar yazdı. O d ev ir

1\ll illi Şef devri

,

Ebedi Şel"-

i d i . Mebuslar b i l e d i l s i z papağan gibi, M i llet Meclisi kafesinde, hadi­

selere seyirci kalmaktan başka b i r iş yapamıyorlar d ı . İstiklal Savaşı ' n ı kazanan kah­ ramanlar b i l e sust u ru l m u ş ve b i r k ı s m ı da darağaçlarının altına doğru i t i ln ı i ş t i . Atsız böyle bir devirde mücadele eden bir kahramand ı .

O l M::ırt 1 9 4 4 tarihli l 5 . ve O l N i sa n 1 944 t ari h l i ORHUN Dcrg i si n d e zamanı n '

Başvek i l i Saı<ı'�oğl u ' n a yazdığı a ç ık m ektup la rd a memleketteki komunizm tehlike­ s i n i ve bunların h a m i l e r ini b i l d i riyordu. Açıl� mektuplar adeta bomba g i b i pa tladı. Dergiler elden ele dolaştı ve m emleketin her tarafına dağıldı. Atsız adı efsane kah-


ltEFET KÖl�ÜKLÜ -

120

CE"lGİZ YAVAN

raınanı gibi dilden dile yayıldı. O zamanlar komünizm tehlikesinden habersiz

o la n­ lar. bu açık mektuplar sayesinde uyandı ve 3 Mayıs'da Türk ge nçliği komünizm aleyhine şahlandı. Türk gençliği teh likeyi gördii ve mücadel eye başladı. Yukarıda kısaca anlattığım Atsız'ı birai da muhtelif tarihlerde bana yazdığı mektuplardan aldığım cümlelerle, onu konuşturarak tanımaya çalışalım: sonra da bu kadar sıkıntı içinde bulunan bir insanın nasıl böyle bir mücadele yapabildiğini v e nasıl birbirinden değerli milli v e tarihi eserleri birbiri ardına verebildiğini dü ­ şiin e l i ın :

14/6/1949 " İ k i gündür yaz geldi. Oıtalığı kasıp kavurdu. Bizim buzdolabı da bozuldu. 160 TL'ye taksitle aldığımız dolabın tamirine 2 5 0 TL isted iler v e birbuçuk ay sonra vereceklerini s5ylediler. Tabii güldük. Şimdi o dolaba elbise m i . kitap mı koymak daha mliınasip olur diye düşünüyorum'". 13/7/1949 . . . . . . . . "Bu arada Süleymaniye Kütüphanesi'nde tasnif işlerinde çalışmak üzere memuriyete tayin olu ndum ve erken gidip geç gelme y üzünden vakit bulamadım. A s ı l tay i n i m Davud Paşa Ortaok u l u Türkçe Öğret menliği . . Ben de kırk y ılda bir gelen memuriyet nimetini tepecek kadar kahramanlık göstere medim. Bir iştir oldu;

hiç olmazsa borçları ödeyinceye kadar burada kahnam lazım . . . . :·

1 3 / 1 1 / 1 949 . . . . . . "Bir de ben Türkçüler'in çocuklarının listesini yapıyorum . Bana Ayşe, Babur ve Giilbed e n' i n doğum tarihlerini bildimıeni rica ederim. Alpaslan'la Ali Bllyrakcı'nın Ço­ cuklarını tespit ettim. Beşi de kız. Taaddüdü zevcatı kabulden başka çare yok. Suudiler bu sayede 7 milyon oldu. Bir Alınan mecmuası, her ailede iki çocuk olduğu takdirde, iki asır sonra o m i l letin tükeneceğini ispat eden i l m i' bir yazı yazm ış . .. .. ." 25/12/1949 . . . . . . "9'da vazife başında bulunmak için 6'da kalkıyorum Yıpranmış olduğum i­ çin de geç vakitlere kadar oturamıyorum. I O - I 0 . 5 'da yatıyorum. Erken yatmazsam ertesi giinii başım ağrıyor. Bu. şimdiye kadar e şin e rastlamadığım bir baş ağrısı.. . . . . " 03/0 1/1949 . . . . . . "Ben 1 5 ayd ır Yeni Sabah Gazetesine yazı yazıyorum. Haftada bir yazı ko­ yuyor ve makale başına 1 5 Lira veriyorlar Görüyorsun kazancım yolunda. 20 lira verecekleri hakk ındaki sözlerini tutsalardı. büsbütün zengin olacaktım ve parayı koyacak yer bulamayacakt ı m . Gazeteci olmak hoşuma gitmiyor ama ne yapalım. felek utansın . . . . . .'"

6/A ralık . . . . . . "Benim

hastalığımı tedavi eden doktor iki şeyden sa kınmamı tavsiye etti. Ü­ Birincisini yapıyorum. bu e li m d e . Fakat iizii lıneınek., sı­ kılmamak elimde değil.. .... " "Benim Türkçüliiğüın. yarın için bir Türkçl'ılilktür. Yalnız kendi fikirlerimi mü­ dafaa edeceğim . . . . " şümekten ve ü zülm ekte n.

9/Eylül /1949 . . . . . . " Ş i m d i l i k beş lira veriyorum. Sair borçlarımı ödeyince bunu çoğaltacağım Toplanan para 550 lira oldu" (Orkun'u yeniden çıkarmak için toplamaya başladığı­ mız aidattan bahsediyor.)


rfıRı.:Çf: t .ERİ'.\ h:.-\1.EMİ'.\llEN .\TSIZ

121

2 1 /Arahli/1948 . . . . . . "Ben gözlerimden şikayetçi y i m . İki Prof bir şey bulamadı. Ş i m d i bir de ga­ vura gideceğim. Yapılan reklife, yani O r hun'un dirilmesine gelince: Bu i ş i kabul ederim. rakal b e n i m de bir takım şaıtlarım var. Bu şartlar şunlardır:

1 - Mecmua için para verecek arkadaşlar tam manasıyla ülküdaş olacaklar ve i m ­ za verecekler.

2- Paralar sende b i ri k e c e k . An cak m e c m u a ç ı kacağı zaman bana y o l l a n a ­ cak.

3- M e c m u a k endisini koruyunca bu paralar bende d e ğ i l , sende kalacak ve ara-

m ı z d a kararlaştırılacak şekilde, Tiirkler'e ve Türkçülüğe sarfo l u nacak. 4- Mecmuanın neşriyat işi. tam selahiyetle bana verilecek

5- İcabederse bir a nlaşma nizamnamesi yapılacak ve notere tasdik etti rilecek. İşte benim şartlarım bunlar. Kabul ederseniz ne ala. Etmezseniz ben ortada yo­

kum. Zaten yok olmak üzere y i m . Mücadelesiz hayat beni mahvediyor. Mecmua h a ft alık olmalıdır. Kabul ederseniz para toplamaya başlayın ...... " (Arkadaşlardan t opladığımız beş on liralarla 6/Ekiın/1950 tarihinde ha ftalık ORKUN Derg i s i ' n i neşre muvaffak olduk.)

A TSIZ'IN ÖZELLİKLERİ - Hayatımda, talebelerine TÜRKÇÜLÜK ülküsünü a ş ı l ayan iki öğretmen taııı­ d ı ın . ATSIZ ve Nejdet SANÇAR. Kim Ats ı z ' ı n rahle-i tedrisinden g e ç m i ş ise Türk­ ç ü l ü k ordusunun saflarına kat ı l m ı şt ı r . - M i l l e tin m a d d 1 ve manevi değerlerine s a h i p t i . Bu değerlere zarar verenlerin karşısına i l k önce o çıkardı - M i l l i hassasiyete sahipti Y al nı z tenkit etmez, m i l lete yararlı olan yolları göste­ rirdi. Mesela benim. 1 962 y ı l ı n d a çık ardığım (ORK UN) Dergi s i ' n i n b irinci sayısın­ da: ''Türk Mill eti'ne Çağ rı

"

b aşlığı altında neşred i l e n yazısında, m i l l i k a l k ı n m a

progra m ı m ı z ı "9 Madde·' halinde şöyle özetliyordu:

1-

Türkçiiyüz, 2- Yasflcıyn;, 3- Arınmış Türkçe ciyiı,, 4- Toplumc11y11ı., 5- Milli

gelenekçiyiz, 6-Demokrasiye flU'apam, 7- Alı/akçıyt7., -

Taviz

vermez

8-

Bilinıciyiz, 9- Tektrikçiyi-z.

bir ülkücü idi.

- M il l e t yolunda h i ç b i r fedakarlıktan kaçınmayan cesur v e kahraman b i r ml'irşid; - Evlad-i.i iyali düşünmeyen b i r TÜRKLÜK divanesi: - Kalemini keskin k ıl ı ç gibi k u l lanabilen ve h ücum ettiği şahısları yere serebilen b a şa rılı b i r baş muharrir; - Tarihi gerçekleri olduğu gibi yazabilen bir tarihçi; - Yazdığı romanlarla gençlere m i l l i ruhu aşılayan e t k ili bir roman ustası; - Başar ı l ı bir şair; - Mizahi hicivde değişik bir lisHlba sahip nesir ustası ; - Vicdanı hür b i r mütefek kir; - Meşverete ehemmiyet veren, mühim meselerde dostlarıyla meşveret eden mütevazi bir insan; - M i safirperver, şakacı. munis, yazılarının ak sine gayet yumuşak, güler yüzlü b i r dost; - M ı ! letle i l g i l i her meseleye i l g i gösteren; m i l l e t b e n i m . vatan b e n i m z i h n iy e t i n i benimseyen; ıni l l iyelperver. vatansever müstesna b i r i n s a n !


ATSIZ KÜTÜPHA �ESİNDE ÇALIŞIRKEi\'


123

Tf HKÇf l .UtİX h:Al .U IİMlEN ATSIZ

ATSIZ VE KÜL TÜR KODLARIMIZ Anfon BULUT Gazetec i- Yauw At .HZtnl, llt .HZlfU

Yüreğim/en ut l'llllrt, Türkçiiliiğii yaşatımştır, Unutma lliç Alsız '1111 •••

(Falueltin ÖZTOPRAK) İnsanların kiş iliği elbette genlerine, ailelerine, sosyal ç e vr e l e r i ne eğitim öğre­ .

t i ml e r in e ve yaşadıkları olaylara göre gelişir, şekil alır. Siyasi ve sosyal k i ml i k de k i şi l i k gel i ş i m i sırasında oluşur. .. İşte bunu sağlayan, i çinde yaşanılan toplumun tarihten miras olarak ald ı ğ ı ama canlı bir va r l ı k olarak yaşattığı k ü l ti.iri.idi.ir. . . K ü l t ü r kodları nesilden nesile aktarılır. Bazen bu aktarına durur g i b i o l u r . . . O noktada m i l let dediğimiz va r l ı ğ ı, adeta omuzlarında taşıyan nadir insanlar ortaya çıkar ve genetik ,

şifreyi çözer gibi, k ülti.i rel kodları ortaya serer; yeni nesillere armağan eder. .. Atsız da, Türk Kültilrü'nün, Türk aklı ve dehasının. Ti.irk karakterinin bütün kodlarını bünyesinde barındıran b i r dava adamı, edebiyat tarihçisi, şair ve yazar o la r a k ortaya ç ı k m ı ş , [ 3 0 0 y ı l önceki Kürşat efsanesini d ir i l terek, Türk ge n ç l i ğ i ne örnek olarak sunmuştur. .. Neden ö zellikle Bozkurtlar romanından örnek vererek Atsız'ı anlatma­ ya ç a l ı şıyorum? Çünkü bu romanın bizim n e s i l üzerindeki etkisi sanıldıgından çok

daha bi.iyükti.ir .

Ben Bozkurtlar'ı ilkokul beşinci s ı n ı f öğr en cisiyk en okudum . . . Ortaokulda Deli Kurt ' u , lisede Ruh Adam' ı ve Yolların S on u ' n u , daha sonra da Atsız'ın diğer k i t a p l a r ı n ı ve bütün makalelerini gözden geçirdim ... l3 u eseı-ler i ç i nde en ç o k elki­ lendigiın Bozkurtlar'ın Ö lümü

ve

Bozkurtlar'ın Dirilişi olmuştur . . . Bozkurtlar

r o man ın ı daha sonra da sanki sıgınılacak bir l i m a n gibi gördü m . N e zaman başını ..

sıkışsa, Bozkuıtlar'ı elime a l ı p ınornl k a7_a nır d ı ın . Herhangi bir sayfasını açıp oku­ maya başlasam, bitirmeden e limden bırakamazd ı m . . . Beni ve bizim nesli bu romana bağlayan neydi? Bozkurtlar bize, kendine güven aşıl ıyordu. Bozkuıtlar, zaten da­ ma rlarımızdaki kanda mevcut bulunan, fakat açığa ç ı kmamış b i i t i.in degerleriıniz.i bize ha t ı r l a t ı y o rdu ... T abii ilk gençlik y ı l l arı g er i de kaldıkça, k endimizi daha da geliştirmek ihtiyacı h iss e t t ik çe Türk Tarihi'nin temel kaynakları i l e b i r likte Ata­ türk 'ün Büyük Nutku da açlığımızı tamamlıyor ve hayata bu yükleme i l e a tı l ı y o r­ duk . . . Ama o ilk ruh, Bozkıııtlar ruhu h i çb i r zaman kaybolmayacaktı... Bozkıııtlar ,

b i zi m neslimize k i m l i k ver mişti . . .

ATSIZ'lN K AVGASI Peki A tsı z ' ı n kavgası neydi? J\ t s ı z ' ı n k endisinden d i n l i y e li m :


124

REFET l<ÜRfll<Ü! - CENGİZ YAVAN

''Kurtuluş Savaşı bittiği zaman 1 7 - 1 8 yaşlarında bir gençtim ve m i l l i ınanada bahtiyardım. Çünkü Türk M i l leti'nde eşsiz b i r üstünlük duygusu.yarına inanç. dev­ letin başındakilere giiven ve b i r l i k vard ı . (. . . . ) O zaman dünyanın en kuvvetli devleti olan İ ngi!tere'ye karşı bile' maneviyat mükemmeldi. Lozan Barışı'ndan sonraki i l k y ı l l arda İngiltere ile b i r savaş çıksa. bu döğüşe, m i l l e t gözünü kırpmadan v e İ ngiliz­ ler'i yeneceğine inanarak, düğüne gider gibi giderdi . . . H a ! k Parti s i ' n i n yanlış idaresi yüzünden b u maneviyat yavaş yavaş çöktü, ondan sonra sıfıra indi ve aşağılık duygusunu doğurdu. B u n u n sebebi neydi'? Tabii. bütün hadiselerde olduğu gibi bunun da b i r tek değil, birçok sebebi vard ı . B u sebeplerden bazılarını açıklamanın daha zamanı gelmemiştir. Diğer bazılarını ise artık tarafsız b i r gözle incelemek kabildir. Ş i m d i ben burada aynı şeyi yapacağım

1 - Mustafa Kemal Paşa iyi bir kumandan, ondan daha üstün olarak da dahi bir siyaset

adamıdır. Dağınık ve işgal altındaki Türkiye'yi birleşik olarak kurtarmak için başvurma­ dığı tertip, girmediği kalıp kalmamıştır. Usta bir satranççı, yahut damacı; nasıl on hamle, on beş hamle, hatta yirmi hamle ilerisini düşünerek ona göre taş sürerse,

Mustafa Ke­ mal Paşa da Y unanlılar'ın ne kadar asker çıkarabileceğini, İ ngiltere'nin onları nereye kadar destekleyeceğini, Fransa ile İtalya'nın ne zaman İngiliz menfaati aleyhine gizlice

çalışacağını isabetle tahmin ediyor. Türkiye'nin depolarında kaç askeri silahlandıracak kadar tüf-ek

ve

cephane bulunduğunu biliyor, yeni çıkan k omünizmden de İngiltere aley­

hine ne şekilde faydalanacağını hesaplıyordu.

Komünizm, i l k çıktığı sıralarda insanlar için meçhul b i r fikirdi. Bütün m i l letlere hürriyet vaad etmesi dolayısıy!e çok taraftar toplayacağı b e l l i y d i . İ l k bakışta görünü­ şü çekici idi. Fakat

Mustafa Kemal Paşa, hakkında bir şey bilmediği, belki adını bile ilk defa

işittiği komün i z me uluoıta kapılacak b i r insan değildi. A n kara'daki Rus e l ç i l i ğ i mensuplarının komün izm propagandası yaparak taraftar kazanmaları d a gözünden kaçmıyordu. Bu sebeple ken disi b i r Komünist Parti kurarak, başına kendi adamlarını geçirmeye ve bütün komünistleri bir araya toplayarak sıkı kontrol altında bulundur­ maya karar verdi.

Karar başarı ile tatbik edildi ve Moskova'dan ge İen şiddetli propaganda ön len­

dikten sonra parti lağvolundu.

Mustafa Kemal Paşa maksadını herkesten o kadar Refet Paşa'ya b i l e

gizliyordu ki, başlangıçta en yakın arkadaşlarından b i r i s i olan

b un u n b i r d a n ı ş ı k l ı dövüş olduğunu söylememiş, hatta komünizme s a m i m i taraftar olduğunu göstermek için b i r gün Vekiller Heye ti'ne: "Yarın komünizm i!fin edece­ ğiz" diye bir de sürpriz y a pmıştı. Bu sürpriz, i l k şaşkınlıktan sonra

Refet Paşa ile Rıza Nur Bey'in şiddetli m u halefetleri yüzünden boşa çıkmıştı. H i ç şüphesiz, Mustafa K emal Paşa'nın maksadı gerçekten k omünizm ilfinı de­

doktor

ğildi. Bu bir numara idi. Bolşevik casuslarının, kendisi tarafından böyle b i r teklif yapıldığını, fakat vekillerin karşı koymaları yüzünden teklifin başarısızlığa uğradı­ ğını öğreneceklerini b i l iyord u . Bolşevikler'in güven ini kazanarak onl ardan yardım koparmak, b i r de

Mustafa Kemal varken, ayrıca Türkiye üzerinde uğraşmanın lü­

zumsuzluğunu telkin için böyle yapıyordu ..

Mustafa Kemal Paşa, siyasi dehası ile Ruslar'ı kündeden attı. Fakat K omünist Parti'nin faaliyet gösterdiği kısa süre içinde komünistler de Türkiye' de bazı subaşla­ rına yerleşebi!diler. işte, daha Kurtuluş Savaşı başlarken memlekette ağ kuran komünizm, zamanla ve Rusya'nın cömertçe harcadığı para i l e gelişerek, önce maarife, sonra basına, tiyatroya. orduya, donanmaya, M i l l e t Meclisi'ne ve kabineye kadar girdi.


TÜRh:ÇÜI.ERİN !l:ALf:Mİl\UI·:� ATSIZ

1 25

Fakat Halk Partisi, kendisini "sorunsuz ve yanlışsız" saydığından. ima yolu ile yapılan tenki tlere dahi tahammül edemedi. Düşlinen kafalar da. yavaş yavaş "ekme­ ğinden olmamak" veya hapse girmemek i ç i n susmaya alıştılar. Böylel i k l e komli­ nizm. yayılmaya ve memleketi topyeklin Bolşevikle�tirme planı lizerinde sistemli bir şekilde yürlimeye başladı. Komünizme karşı ya m i l l iyetçilikle, yahut da din ile dunıla b i l i r d i . Lhııı ların iki­ s i n i birden kullanmak şliphesiz daha a k ı ll ı c a olurdu.

Bizim mi l l iy etç i l i ğimiz , Türkç ü l ü kt ü . Fakat Halk Partisi, altı oktan biri m i l l i ­

yetçilik olduğu halde nedense "Ti.irkçülük"ten ürkliyordu. B u ylizden Türk Ocakla­

rı kapatılınıştı. Halk Partis i ' n i n kendisine göre acayip bir m i l l i yetçiliği vardı.

Din ise halkın ruhuna işlemiş bir kuvvet olmak bakımından büylik bir m i l l i eneıji ve savunma kaynağı olabilirdi. Fakat Halk Partisi l a i k l i k ilun etmiş old uğundan kendisini tamamıyla dinin dışında, hatta dinsiz hissediyordu. H a l k Pa rti si ' n i n en bliyük halalarından biri budur. Medreseler kapa t ı l dığı, tek­ keler kaldırıldığı zaman, yüksek bir ilahiyat enstitlisü ve fakli!tesi a ç ı l arak memle­ kete k liltlirlii, doktora yapmış, Batı d i l lerini bilen, felsefe öğrenmiş din adamları yetiştirilseydi, T ürkiye'nin buglinkü manevi durumu bambaşka olur ve buglin din bilgini d iye ortalığı kaplayan bil gisizler gülünç hezeya nlarını savuranıazd ı .

M ustafa Kemal Paşa gençliğinde tekkelere devam etmiş, zikretm iş, fakat ora­ daki ahlak s ızlığı görerek soğumuştu. Kendisi, A l l a h 'a inanıyordu. Fakat etrafında, kend isine l-lristiyanlığa girmemiz yolunda telkin de bulunan bir zümre vardı. Bunlar İsviçre ve Fransa'da yliksek öğrenimlerini yapmış, fakat ne Birinci Cihan Sava­ şı'na, ne de Kurtuluş Savaşı'na katılmış olan hem yuı1sever, hem de dalgacı aydın­ lardı.

AŞA G ILIK D U Y G U S U B u n l a r korkunç b i r aşağılık duygusu içindeydiler. Ya bu aşağılık duygusunun te­ siri, yahut da vicdani kaanatleri ile dinsizdiler. Medeniyet ve teknik bakımdan bizi çok geçmiş olan Batı!ı'nın, geçmişteki k uyruk acıları ve süregelen Hristiyanlık taas­ subu dolayısıyla Türklüğli yaşatmayacağına; aralıksız l 2 y ı l l ı k dört savaştan ç ı k m ı ş o l a n y ı k ı k , yoksul, bilgisiz, hastalıklı v e seyrek nüfuslu Türkiy e ' n i n , dışarıdan bli­ y ü k yardım görmezse yok olacağına inanıyorlardı. Onlara göre, yok olmamak i ç in Hristiya nlığı kabulden başka çare yoktu. Kendilerince nasıl olsa M li s l limanlık da, Hristiyan l ı k da birer uydurmadan başka bir şey değildir. O halde, yaşamak için bir uydurmayı bırakarak, öteki uydurmayı kabullenmekte h i ç b i r mahzur yoktu. Hristiyan olursak birdenbire d linyanın sevgilisi olacak , her yerden yardım görecek, el üstlinde tutulacak tık. Kalkınmamız harika bir şekilde olacaktı. Buna karşılık komünist bir zlimre de d insizlik telkini yapıyor. her tüırlli d i n i n i­ lerlemeyi balta,ladığını ispata uğraşıyordu. Bunlar Türkçlilüğlin de devleti batıracak bir macera d lisklinl üğünden başka bir şey o l m a d ı ğ ını s insi sinsi yayıyorlardı. İttihat ve Terakki Fırkası, Turan'ı alacağını diye memleketi batırmıştı Tlirk iye'nin böyle i k inci bir deneme geçirmeye tahammülli yoktu! Komünistler, Türkçlilüğli İttihat ç ı l ı ğ ı n bir şekli gibi göstermekle Mustafa Ke­ mal Paşa'nın en hassas tarafına dokunmuş ol uyordu. Çünkü O, genç subaylık ça­ ğından beri aralarına karışmış olmakla beraber, i t tihatçıları sevmezdi. İt tihatçılar ona layık olduğu değeri vermemişlerdi. Kurtu l u ş Savaşı sırasında E nver Paşa Tlirki­ ye'ye girerek başkan lığı ondan almak istemiş ve burada kendisine epey taraftar edinmişti. Mesela: M i l l e t Meclisi'nde Rize Mebusu Rauf tarafından öldli rülen Deli Halit Paşa i l e Topal Osman tarafından boğdurulan Trabzon Mebusu Ali Şükrü


126

RHET KÖRÜKLÜ - CE NGİZ VAVAN

bunlardandı. Deli H a l it Paşa, vurulduğu sırada Kel A l i ile boğuşmakta olduğu i ç i n

o n u vurdu d i y e mesele kapat ı l m ı ş ;

Topal Osman da Ç a n k aya Köşkü'nü basmak

isterken muhafız taburu askerleri tarafından öldürülmüştü.

İttihatçılar daha sonra İzmir suikastı i l e Mustafa Kemal Paşa'yı yok etmek iste­

mişler, fakat kendileri yok olmuşlardı. İşte bu sebeplerle M u s tafa Kemal Paşa irti­ hatçılardan nefret ediyordu. Kendisine suikasti hazırlayan şebekenin başında olduğu için asılan

Selanildi Yahudi dönmesi C avid i n idamı, dünya basınında büyük tepki Cavit hem Yahudi, hem de f armasondu. '

uy<ındırmıştı. Çünkü

Fakat Mustafa Kemal Paşa kabadayı adamdı. Dünya gazetelerinin u l umasına al­

d ı racak tiplerden değildi.

Cavid'! astırdığı gibi, mason localarını d a kapatmaktan

çekinmedi. Bu d a Mustafa Kemal Paşa'nın en milsbet icraatından biridir. Ç ünkü bu localarda mason kardeşliği adına devletin en gizli işlerini

Yahudiler. Rumlar ve Ermeniler öğreniyor ve bunların hepsi yabancı casusu olduğundan dUşmanlarımızca b i l i n m e d i k devlet sırrı kalmıyordu.

İşte bu durum Mustafa Kemal Paşa' nın ittihatçılardan tiksinmesine, çevresindeki

Komünistlerin d e çok ustaca ve sinsice telkinleri ile Türkçüler'e karşı oldukça çe­ kingen davranmasına sebep oluyordu. Fakat bu arada

Tür!< Ocağı kapatı larak. teş­

k i l a t l ı tek m i l l iyetçi grup ortadan k a ldırılmıştı.

Din aleyhtarlığı ve Türkçülilğe karşı çekingenl i k , yavaş yavaş bir Moskof dost­

luğu doğurmaya doğru gidiyordu . Bu hususla

herkesten ileri idiler.

İ smet İ nönü ve Tevfik Rüştü A ra s

İ nönü ve Aras'ın düşüncesi herhalde ş u olmalıydı: K urtuluş Savaşı'nda Rusya bize az da olsa yardım eden tek devlettir. Komşu­ m u z olan bu devlet gayet kuvvetlenmiştir. İ n gil tere ye ve diğer Batı devletlerine karşı R us dostluğu ile bir muvazene kurabiliriz. Memleketimize Komünizmi sok­ '

madan onlara mümaşat edersek kend imizi ıoplamak için vakit kazanabil i r i z .

i smet P a ş a , bu mümaşat ı n mem lekette Komünizmin yayılmasına sebep Şevket Süreyya, Vedat Ne­ dim g i b i Komünizmden mahkum olmuş kimseleri toplayan ve Yakup Kadri tara­ Fakar

olacağını h i ç düşünmUyordu. Hatta daha ileri gidiyor;

fından çıkarılan Kadro Dergisi 'ne kendisi de yazıyordu.

Bunun, m i l l e t üzerinde ne kadar yıkıcı tesir yapacağı n ı düş ünemiyordu. Komü­

nizmi Moskofçu!uk diye bilen millet, Moskofçuların türlü türlü ı nühim işlerin başına

getirildiğini görUnce ister istemez kırılıyor, şüpheye düşüyordu. Bir kısmı ise başka

tUrlü düşünüyor, komUnizmin ve onun neticesinde R usya' n ı n tehlikeli bir şey o l m a ­ dığı düşüncesine varıyordu.

Arkasından. ismet Paşa'nın maaşlı dalkavukları olan H a l k Partisi çağının mecli­

sinde komünist saylavlar. . . Radyodan

Namık Kemal ' i n e s e rlerinin kaldırılması ve Rum. Ermeni. Yahudi taklitleri yapılmasının yasak e dilmesi . . . V e e n sonunda K ö y Enstitüleri faciası . . . Bu enstitülerin b i r e r k o münist yuvası

haline gelmesi için sistemli faaliyet... Son kolej hadises i n i n kahramanı olan k ı zları

birer Muzahraf Ana haline getirecek kadar çirkin ve iğrenç, fakat hepsi örtbas e dil­

miş olaylar. ..

S i c i l l i komünist

Sadreddin Celiil'in, mikroplarını daha geniş bir alanda saç­ Y üksek Öğretmen O k u l u pedagoji öğretmenliğinden a l ı narak, İ s t an­ b u l Ü niversitesi Edebiyat Fakültesi'nin pedagoloj i profesörlüğüne g etirilme­ si... Komünist Sabahattin A l i n i n tahsil d u rumunu elverişli olmadığı halde A n kara Devlet Kon serva t u a rı'nda çifte görevle kayınlması ve M i l l i Şefin, konservatuara her şeref verişinde Sabahattin A li'yi okşayarak ilti fatlara boğması . . . ması için

'

,


127

T fiRh'.(: ÜLE.RİN K .\LDIİNllt::\ ATSIZ

Ankara'daki Dil ve Tarih-Corafya Fakültesi 'nde Pertev Naili, Muzaffer Şe­ rif. Niyazi Berkes ve Behice Boran adlı aşın solcu dört doçentin aleni propaganda­ sı ve m i l l i yetçi talebeyi haksız yere dövdürmeye kadar işi azıtınaları.

B ATIYI ÜSTÜN GÖRMEK B u arada, modaya uydurmak kabilinden, i k i tanınmış profesörün komünizm krizi geçirmeleri ve söz ile, yazı ile bilf iil, geçici bir zaman için de olsa o cepheye katıl­ maları . . . O halde arada bir yapılan komünist tevkiJleri ne i d i , diyeceksiniz Ne olacak? Hamamın namusu meselesi . . . Çünkü tevkif olunanlar işçi, şoför k abilinden. komü­ nistlerin ayak takımı i d i . Asıl yüksek tabakası, yani kendi tabirlerince "ak amele" takımı su başında, rahatında ve propagandasında i d i . İşte bütün �ıu saydıklarım, m i l l e t i n maneviyatını sarsan v e aşağılık duygusunu doğuran sebeplerin başında geliyordu. İkinci sebep birinciyi tamamlıyor ve Batı'yı üstlin görmekten doğuyordu. Mer­ hum Kazım Karabekir Paşa birgün bana demişti k i : "Ben ve A l i İhsan Paşa, mütareke ilıin olduğu zaman galip orduların başın­

da bulunuyorduk Bu sebeple maneviyahmız yüksekti. Diğer kumandanlar, Suriye'de yenilmiş orduların başında bulundukları için ingilizler'e karşı mane­ vi kuvvetleri yerinde değildi. Hatta ismet Paşa o kadar ümitsiz ve bedbindi ki, bundan sonra biz ancak çiftlik ağası olabiliriz, diyor ve kendimizi K ıizım Ağa, ismet Ağa olmaya şimdiden alıştırmalıyız mütalaasında bulunuyordu." M erhumun bu teşhisi ve müşahedesi psikanaliz ba kımından çok i l g i verici ve dikkate alınmaya değer b i r mahiyettedir. Yalnız şu kadarı var ki, Mustafa Kemal Paşa, zekası ve ileriyi görüşü sayesinde moral bozukluğundan kendini kurtarabiliyordu. Çünkü olayların nasıl gelişebilece­ ğini iyi hesaplıyor, kuruntuya ve korkuya kapılmıyordu. Nitekim Adalar Denizi kıyı larında Türk nöbetçileri, donanma filikası ile sahille­ rimize yanaşan bir İngiliz subayını öldürdükleri zaman moral bozukluğundan eser kalmadığını ispat etmişti. Makine başında İngiltere ile tamasa geçerek onları tehdit makamında, savurdukları bombardıman gerçekleşirse bunu Türk- İ ng i l i z Savaşı'nın başlangıcı sayacağını haber vermiş, İngilizler bunu beceremeyince, cakaları bozul­ masın diye donanmalarını İstanbul ziyaretine göndereceklerini b i l d i rm i şler. fakat Mustafa K emal Paşa bunu kabul etınemişti. l ng i li zler, Lozan Barış Antlaşması'na dayanarak İstanbul'a birkaç gemi gön­ dermekte direnmiş lerse de kabul etmemiş ve: "Barışın sağlanması için gerekirse Lozan Barışı'nı çiğneriz" şeklinde tam siyasi bir cevap vermişti.

İ S MET PAŞA'NIN DAYANIYORDU

SİYASETİ,

İHTİYAT

VE

Ç E K i N GENLİGE

Mustafa Kemal Paşa, İngiltere ' n i n ihtiyarlığını ve demokrasinin cılız tarafları nı gördüğü, lngiltere'nin bize karşı bağışlamaz bir gizli düşm anlığı olduğunu b i l d i ğ i i ç i n böyle yapıyordu. Nitekim, geberen İ n giliz'in ailesine biraz sadaka vermek ve k ızıl tamuya giden ruhunu sevindirmek üzere denize bir çelenk atmakla iş tatlıya bağlanmıştı. İngilizler'in bize gizli düşmanlığı önce mutaassıp Hıristiyan olmalarından, sonra Haçlı Seferleri'nde boyuna dayak yemiş bulunmalarından, en sonra da kendilerinin e n kuvvetli oldukları zamanda Çanakkale Savaşları'nda yenilmelerinden doğmak­ tadır.


REFET h'.ÖRf1 K l . İI

128

-

CENGİZ YAVA;\

Belki de İstanbul'da gözleri vardı. Ccbclitarık, Süvcyş ve Singapur gibi k i l it noktaları elde ettikten sonra, Boğazlar'a da hakim olmayı herhalde kurmuşlardı Hatta Üçüncü Selim zamanında donanmalarını Çanakkale Boğazı'ndan geçirerek, İstanbul önüne kadar getirmişlerdi. Türkiye' n i n bu en zayı r zamanında fırsattan faydalanarak İstanbul' u ele geçirmek istemişlerd i . Biit iin başarısızlıkları, bize karşı gizli düşmanlıklarının artmasına sebep oluyor­ du. İ smet İ nönü işte bu ihtiyar ve hasta İngilterc'den ve İngiltere dolayısıyla bütün Batı'dan çekiniyordu. Onun gayet garip bir mekanizması olan kafas ı , İ ngiltere ve Fransa'yı Birinci Cihan Savaşı ' ndak i kuvvetleriyle mütalaa ediyordu. H i ı,: süphesiz bu da kendisinin i l e r i görüşlü olmayışından doğuyordu. İsmet Paşa ' n ı n bütün siyaseti ihtiyat v e çckingen ! i g,e dayanıyordu. Herkese dost luk göstermekle lehi ikelerin önleneceğini san ıyordu. Şiiphesiz bu biiyiik bir y a n l ıştı . İsmet Paşa'ya Türk Tarih i ' n i hiç b i l m iyor. yahut jeopolitik i capları anlamıyordu. Uzun yiizyıllar boyunca sıcak denizlere çıkmak i çin didinen, bunu bir m i l l i siyaset haline getiren, bu uğurda Türkler' le destani boğuş­ malar yapan, fakat bir türlü emeline kavuşmayan Rusya'nın kendisine dostluk gös­ terirsek Türkiye üzerindeki isteklerinden vazgeçeceği n i sanmakla ismet Paşa, tari­ h in en büyük gafını yaptığının fakında değildi. Moskof'a dostluğun bir korkudan doğmayıp, içimizden geldiğini göstermek i ç i n de , tabii iş Bulgar'a dostluk, Yu­ nan'a dostluk, Sırp'a dostluk şekline dökiiliiyor ve hu dostluklar o devletler

toprağında yaşayan yüzbinlerce Türk'ün hakkını, Türk lüğünü, hatta insanlığı­ nı bize unutturacak kadar korkunç bir sivrilik alıyordu. O küçük milletler, kendi tarihlerini Türk'e düşmanlıkla yoğurarak okuta­ biliyor, Türkler'in iktisadi yoksulluğu ve l<ültür kargaşalığına düşmesi için her çareye başvuruyor; fakat biz, ağzımı:ı:ı açıp da Türkler'in hukukunu koruyacak tek kelime söyleyemiyorduk. 900'ÜNCÜ YILDÖNÜMÜ 1940 sonlarında, Türkiy e ' n i n kuruluşunun 900'üncü y ıldöniimiinii kutlamak ve bunu Türk M i lleti'ne hatırlatmak için "900'üncü Y ıldönümü" adıya 28 sayfalık bir kitap yay ınlamıştım. Bu kitap, 2 Ocak 1944'te, başbakanlıktan telefonla gelen emir üzerine polis tarafından toplatıldı. Bununla beraber polisin eline ancak beş on tanesi geçti. Kalanı dağıtılıp satıldı. Fakat miihim olan bu toplatma değil, onun sebebi idi. Çünkü kitapta Bulgarlar'ın aleyhine b i r i k i kelimem vardı Tabii Cumhurbaşkanı isınet İ nönü ve onun Başbakanı Dr. Refik Saydam. Benim o küçük kitabı nasıl bir çağlayan gibi Türkçü l ü k duygusu içinde yazdığımı, o kitabın Türk aydınları üzerin­ de nasıl bir uyarıcı tesir yapacağını anlayamıyordu. Bulgar e lçisi k endilerini rahatsız etmesin. bu kafiydi. Bir insan aynı hareketi defalarca yaparsa sonunda alışır ve hareket kendisine tabii gelmeye başlar. İsmet Paşa da yabancılara cemile göstere göstere, nihayet bu kendi­ sinde huy haline geldi ve çevresindekilere de bulaştı. Böyleli kle ikinci cumhu rbaşka­ n ının yanında. Batı'ya karşı aşağılık duygusu besleyen bir zümre peyda oldu. B u zümre, belki bu davranışlarıyla memleketi d ı ş tehlikelerden kurtard ığına ina­ nıyordu. Fakat gerçekk m i l letin maneviyatı bozuluyor, siyasi sebeplerin ve zanıret­ lerin inceliklerini kavramaktan daima aciz olan halk, kendi hükümetinin Moskofa, İ ngiliz'e ve başkalarına aşağıdan aldığını göre göre kendi m i l l i gücüne inancını kaybediyor ve hükümete de güvenemez hale geldiğinden, halkla hükümet arasında bir uçurum açılıyordu."


Tf'R f\ ( f'l .Ellİ'ıi h'. A l .UIİ�OEN ATSll'.

129

SOFTALARLA D İ N S İ Z L E R BİRARADA İ n ö n ü döneminin ö n e m l i hadiselerinden b i r i de 1944'teki "Türkçülük­ Turancı lık" davasıd ır. . . Nihat Atsız'a göre böyle b i r davanın ortaya ç ı k ı ş sebebi; dönme-devşirme z i h n i ­ y e t i n i n Halk P a rtisi'ne egemen olmasıdır. Atsız'a göre Halk Partisi. devleti. Türk devleti yapan parti olduğu halde. Babil h ukukundan farksızd ı . . . Çünkü, partinin en yüksek kademelerine. bakanlıklara. başba­ kanlıklara geçenler arasında Türk soyunda olmayanlar göze batacak kadar çoktu. Bunlar. kendi soydaşlarını haykırırken. Türk gözüküyor ama. Türkçülüğe dl\şmanhk güdüyor­ du . . .

Softa larla dinsizler, muhafazakarlarla sosyalist tcmayüllüler, milliyetçilerle komünistler, Halk Partisi kazanında yanyana kaynıyorlardı... B unları birleşti­ ren iki nesne idi: Menfaat ve korku ... Halk Partisi. içine alacağı adamların maz isini. ırkını. a h l a k ı n ı, siyasi düşüncesini hiç dikkate a l m ı yor, yanlız şefe bağlılık istiyor, bu bağlılığın da gerçek olup olmadı ­ ğını araşt ırmaya l ü z u m görınüyordu . . . Komünizm propagandası a l m ı ş ylirümüş, Türkçüler b u sinsi hareketleri görüyor; bunu

millete, hükümete duyurmaya çal ışıyordu.

'Türk" kelimesini. aşağı-yukarı "Hitit" anlamında k u l lanırken. yüksek mevki sahipleri arasında yalnız bir tek k i ş i , Maraşel Fevzi Çakmal<. Türkçülük yapıyord u . Onun zamanında, bütün askeri o­ kıı llara alınan öğrenc ilerin Tl\rk ırkından olması şartt ı . . . Öyle ki, annesi Ermeni Hükümet, tam manasıyla kozmopolitken ve

dönmesi olan bir çocuk, okuldan çıkarılmıştı ...

Ordu Türkçü-Turancı i d i . . . Komünizmin bütün faaliyet i ne rağmen Tiirk ç ü l ü k Şü k r ü Sara­ çoğlu. 5 Ağustos 1942 günü M i l l e r Meclisi' nde aynen şöyle demişti. "-Diz Türk'üz, Türkç üyüz. Türkçülük, bizim için bir kan meselesi olduğu kadar, bir ve laakal kadar da bir vicdan ve kültür meselesidir". İlhan Darendelioğlu, " B üyük Kavga" adlı kitabında, bu konuşma üzerine At­ s ı z ' ı n Türk basın tarihinde ilk defa "açık mek t u p" u s ulünü kullanarak, başbakandan

öyle b i r baskı yapı yordu ki, nihayet b u baskının tesiriyle Başbakan

k o münizm propagandasına son verilmesini istediğini belirtir . . . Ancak, M i l l i Eğit i m Bakanı Hasan Al i Yücel ve Ulus Gazetesi'nin başında bulunan Falih RıO .:ı' mn teşvikiyle N ih al Atsız, Sabahattin A l i tarafından mahkemeye verilir. . . Sabahattin A li . o dönemin komünistlerindendir v e Hasan Ali Yücel tarafından korunınaktadır. . . Yargılama sürerken.

İ sme t Paşa

! 9 Mayıs konuşmasında, Türkçüler'i ve Turan­

c ı l a r ' ı , suçlar . . . Daha sonra N i h a l Atsız'la irtibatı olan, mektuplaşan herkes gözaltına

2 3 k işi aras ında piyade iisteğmen Alpaslan Türl<eş de "Orhun" Dergisi i s e çoktan kapat ılmıştır ... Sanıklar "gizli cemiyet" kurmakla suçlanır ...

alınır, 23'0 tutklanır ... B u vard ı r ... A t s ı z ' ı n

3 Mayıs 1944 günü Ats ı z' ı n duruşma için geldiği Ankara Garı'ndaki m i l l iyetçi gösteriler bile suçlanmak için vesile o l m uş , sanıklar işkence görmüşlerdir.

3 1 Mart 1 94 7 günü verilen beraat kararında ise sanıkların 1•mi11i bir gaye için''

çalıştıkl<ırı belirtil iyordu . . . Ancak. komünizm propagandası artık önil alınamaz hale gelmişti . . .

N A Z İ LERLE İŞBİRLİGİ Y A P ANLAR K İMLERDİ? Basında zaman zaman, Türkçüler 2 . Dünya Savaşı sıra sında Nazilerle işbirliği yapmakla suçlanır.


130

REFE r KÖRÜK L lL CENGİZ. YAVAN

Hu konuyu, Atilla İ l h a n ile söyleşimizde ele aldık. İ l h a n , "Esir Türkler Gru­ bu"nu İsmet Paşa'nın kurdurduğunu anlattı. A tilla İ l h a n ile yaptığımız şöyleşinin i l g ili bölümü şöyle:

BULUT: ! 9 6 0 ' 1 ı yıllarda, soldaki gençler "A ta t ü rk devrimciliği" diye yola çık­

mıştı. M i l liyetç i l i k ve devrimcilik ise Atatürk döneminin temel ilkeleriydi. Sizce bu ayrımı kimler, nasıl sağladı? Türk gençliği nasıl birbirine düşman haline getirildi?

İ L H A N : Çok basit... Çok açık bir şekilde ortada. Türkiye l 940'a kadar böyle bir

sorun yaşamadı. Türkiye, 1 940'a kadar bu sorunlardan tamamen arınmış olarak geldi. Diyeceksiniz ki, İ smet Paşa'nın çok büyük bir baskısı vardı, doğrudur. Fakat bu ay­ rım, 1940'1arın içinde başlamıştır, ona bakmak lazım. 1 9 4 1 ' d i galiba, izmir'deki bir liseden komünistlikten dolayı kovuldum. Belge aldığım için hiçbir yerde okuyamıyor­ dum. Özel bir lisede okuyabilir mi diye, beni İstanbul'a yolladılar. Boğaziçi Lisesi'ne geldim. Boğaziçi Lisesi'nde Edebiyat 1-locam kimdi biliyor mu sunuz? Nihal A tsız idi. Ben, "eyvah" dedim, "bu adam beni hemen mimleyecek ve perişan edecek. "Ne bekli­ yorum biliyor musunuz, bir Hitler bekliyordum ben. Geldi. hiç de öyle bir adam gör­ medim. Derli toplu, aklı başında, işini çok ciddiye alan bir adamdı. Her çocuğun İ s­ tiklal Marşı'nı baştan aşağı ez.bere bilmesini isterd i. Onu yapamadın mı, sıfırı alıp oturuyordun. Ve sınıfta bu işi yapan tek adam ben çıktım. "Sen k imsin, nereden çıktın yahu?" dedi. "Ben şuyum" dedim. "Sende iş var" dedi. Birkaç soru daha sordu ve bizim Ni hal Bey ile öğrenci-hoca ilişkisi çok büyüdü. Derslerinde hiç politik telkinde bulunduğunu hatırlamıyorum. Sadece, İslam öncesi Türk Tarihi'nden daha çok bahse­ derdi. Yani onunla daha çok ilgilenirdi. Çok sonra, okudukça fark ettim ki, Gaspıralı

da aynı yolda. Gaspırah "Dilde fikirde, iş t e b irlik" der. Neden, çünkil bulunduğu yerde, Hristiyan Türkler, Yahudi Türkler de vardır. "Dinde birlik" demez. Böyle der­ Bu konuşmalar sırasında N ihal Bey, Orkun d iye bir dergi çıkarıyordu. Sonra da, Bozkurt diye bir dergi vardı. Adı sonra­ dan Börteçine diye değişti. Ve bu dergilerde Türkç(ilük işleniyordu. Tabii. ben o za­ sen Müslüman olmayanı dışlamış oluyorsun .

man kavrayamıyordum ama, sonradan elle tutulur şekilde gördüm k i , Tiirkçülük hare­ keti Türkçülük olmaktan çıkmış. lrkçıhk-Turancılık olmuş . . . O zamana kadar Türkçü­ lük hareketinde ırkçı bir söylem yoktu.

BULUT: Yani N i h a l Atsız i l e m i başladı? İ L H A N : Hayır. N iha l Bey ile ilgisi yok ... BULUT: Sultan Galiyev de Turancı değil miydi? Turanc ı l ı k n i y e suç haline ge­ tirildi k i ?

İ L H A N : Söyleyeceğim. Akç11ra v e Ziya Gökalp Atatürkçü'dür. Mustafa Kc­

m a l ' i n yanındadır.

BULUT: Mustafa Kemal ile mutabıktırlar. İ L HAN: M11stafa Kemal P a şa'nın m i l l iyetçilik tarifini onlar vermiştir. Bu çok k esin. Ama, 1 940'1arda bu tariften vazgeçildi. 1-litler'in sloganı çevrildi ve "Her ırkın üstünde Alman ırkı" gibi "Her ırkın üstlinde Türk ırkı" sloganı benimsendi. Gazetelerde de slogan haline geldi ... Şimdi, b u durum ortaya çıkınca. biz tabii o zamanlar bu işlerin içindeyiz, Almanlar Sovyetler'e saldırdıktan sonra. bu defa is­ m e t P a ş a 'nın himayesinde bir "Esir Türkl er G ru bu" kuruldu. Alman g i z l i servi­ siyle işbirliği yapıldığını, H a l i l Paşa'nın tekrar devreye sokulduğunu o zamanlar b i l i m i yoruz tabii . . . 1940'1ardaki T u r a n c ılığı Derin Devlet Ö rgütledi .... BULUT: Yani. "lrkçılık-Turancılı k , İsmet Paşa yönetimind eki derin devlet tarllndan oı1aya atılan ve bir süre desteklenen bir politikadır" diyorsunuz. Size göre, Turancılığı devlet yaptırıyor yani . . .


TÜRKÇ(iLERİN h:Al .EMİNl>F.� xrsız

131

İ L H AN: Öyle başlıyor. Türkçüler, Almanya'ııın her yerde yaptığı gibi, ırkçılık propagandasının unsurları haline geliyor. Çünkü, aynı propaganda o tarihte, Avus­ tu ry a ' d a İ sveç te, Norveç'te de var. . . A lmanlar, nüfuz etmeye çalıştıkları her ülke­ de b i r ırkçılık hareketi örgütlüyor. Von Papen buna delalet ediyor. Bunlar yayınlan­ dı. Para yardımları bile var orada. Bunlar yazıldı hep. Şimdi. Turancılık ne? Turan­ cılık, başlangıçta Galiyev ' i n kurmaya çalıştığı devletin adı: Sos)•alist Turan Cum­ huriyeti . . Bunun ideali şu: Bütün Türkler'i bir araya getirecek bir Sosyalist Turan Cumhuriyeti kuracak. Bu büyük b i r devlet oluyor. As lında "Altın Ordu Devleti'ni yeniden kurmuş olacak. Ukrayna gibi, Beyaz RUS)'a gibi, bu devleti bir bütün ola­ rak Sov)•etler Birliği'ne sokmaya çalışıyor. Galiyev ' i n tasarısı bu_ Ve bu tasarı, o şartlarda kötü bir tasarı da değil. ,

'

.

Kızıl Turan İdea li BULUT: Altın yerine "Kızıl" denil iyor: Kızıl Turan... Azerbaycan Türkleri, "altın harflerle yazmak" deyimini de galiba "kızıl harflerle yazmak" diye kullanıyor. .. İ LHAN: Evet, evet... Fakat, l 940 1 ı y ı l lrdaki lrkçılık-Turancılık başka bir şekle bürünüyor ve "Rusya'daki esir Türklcr'i kurtarmak, Rusya'yı dağıtmak" ş e klini alıyor. Almanlar, bu işte kısmen d e başarıl ı oldular. Hatta, Kırım'dan Ruslar'a karşı savaşan tümenler çıkardılar. Ben onların adamları ile sonradan Fransa'da karşılaş­ tım. konuştum_ Rusya'ya karşı Türkler için savaşmışlar, kaybetm işler. . . BULUT: Onların i ç i n Türkiye' den gidenler d e var m ıydı? İLHAN: Var. İsimleri bile var. Ruslar onun f ilmini bile yaptı. Ben filmi de gördüm. BULUT: A klımıza gelen bir isim var mı? İLHAN: Bir tanesinin i s m i n i değil de, soyadım hatırlıyorum: Edige ... (İlhan) F i l mde vard ı. A l manya'ya gidiyor, eğitim alıyor, K ırım'da idarenin başına geçiyor­ lar. İdarenin başında bayağı kalıyorlar... F i l i ı ııde, en sonunda Sovyetler Sıvastopol'a saldırıyor. Kızılordu Sıvastopo l ' u düşürünce bunlar kaçıyor... Kaçtıkları gemiye Türk bayrağı çekiyorlar ve Ruslar o gemiye ateş açamıyor. .. F i l m i böyle bitiriyor­ lar... İ l k başlangıcı bu. BULUT: Peki, Türkiye'deki sosyalistler ne yapıyor o sırada? Sultan Gali)•ev çi7.gisi de yok . . İ L H AN: Gali)•ev'in adı yok o sıralarda . . . O zaman, sosyalistlik, Sovyet taraftar­ lığı halinde . . . BULUT: S i z i n "SOV)'et ipoteği" dediniz durum . . . İ L H A N : İşte, o ipotek işliyor o zaman . . . Zaten bunun dışında konuşanı hemen afaroz ediyorlar. BULUT: Bugünden bakarsanız, o zamanki Turancılar ilke olarak haklıymış de­ mek ki . . . Tabii Alınanya'nın kaybedeceği anlaşılınca onlar da kaybetın işler.._ Gerçi onlar da. başka emperyalist güce dayanmışlar . . . Ama, Sovyet ipoteğine veya emper­ yalizmine karşı belki de böyle bir çaba da gere k liymiş . . . '

Sov)'et Taraftarı Olmayanlar Kötüleniyor... İ L H AN: Şimdi koymak lazım meseleyi: Kom ünist hareket içinde de zaten böyle bir şey varmış da bizimkiler farkı nda değilmiş. Sovyet taraftarı olmayanları şiddetle kötülüyorlardı. Nazım' a onun i ç i n Troçkist diye saldırıyorlar. Samilof'a hain d i ­ yorlar. Sarı Mustafa'ya casus diyorlar. Nazım hapiste a m a k imse onu komünist olarak ciddiye alınıyor. Parti dışı ··- Hatırlarsınız, Nazım kaçtığı zaman, b indiği ge­ miye k endisini kabul ettirebilmesi çok zor olmuştur. O da aynı sebepten olmuştur. Bu i k i l i k o zaman başlıyor. Yalnız burada çok önemli bir nokta var. ..


l�EfET

1 32

KÖRflKtf;

-

CENGİZ

V,\V.-\N

BULUT: füı s it diyorsunuz ama. çok köklü b i r mesele bu . . . İLH AN: Tabii, b i r sürü insan öldü. . . Ş i m d i e n garibi şudur: Von Papen i n mektupları filan incelediği zaman ş u çok açık görülüyor: Almanlar'ın kur tarılmış olan veya kurtarılacak olan bölgeleri Türkler'e bırakmak gibi b i r niyetleri kesinlikle '

yok. "Onlar böyle sanadursunlar, bu bizim işimize yarar" diye bir cümle b i l e var . . . Y o n Papcn söyle diyor: "Asya'daki Türkler, A nadolu"dııki Ti.i rkler'i Türk b i l e say­ mıyorlar. Onları Lövanten sayıyorlar." Aynen bu tabir var. Birincisi bu . . . İkincisi de. komünistlerin varlığı çok k ü t,: ü k sayılardadır. Tcvkifatta l 50 kişi bile çıkmadı. O

kadar azdı. Ve bunu büyük bir komünizm tehlikesi olarak takdim ettiler. lrkçı­ Turancı hareket, İsmet Paşa'nın işine yarad ı . İsmet Paşa bu iki grubu çok iyi ku!lan­ d ı . İ k i grubu birbiriyle çatıştırd ı . Bazen birisini içeri alıyordu , bazen ötekini ... Bazen i k i grubu birden içeri alıyordu.

BULUT: S o v yct-Alman dengesine göre. . . İ LH A N : E v e t . Ama b u i k i harekete b e n i m gözümle bakarsanız. tarih gözüyle d i ­ y e l im; marij i n a l hareketlerdir. Zaten o z a m a n t e k b ir ü n i versite vardı. İstanbul Ü n i ­ versites i ' n i aşamayan ç o k küçük hareketlerdi b u n l a r. . . Bunların gerisinde zaman zaman devletin provokasyonları olduğunu d a tahmin ediyorum.

HiTLERCİLİ K K İMLERLE ÖZDEŞLEŞTİ Rİ LMF.Lİ? A t i l l a İlhan ile söyleşi sırasında oıtaya çıkan tablo buydu. . . Y e n i Hayat Dergisi sahibi Hanefi Altaş ise 1 9 9 7 Kasım/Aralık sayısında ya­ yınladığı yazısında önemli b i lgiler ortaya koydu. Buna göre, o dönemde Alman­

İsmet Paşa'nın yakın çevresini oluşturanlar ile, o günün etkili 2. Dünya S a vaşı sırasında. Almany a ' n ı n Ankara Ilüyü­ k elçisi olan Von Papen aracılığı ile, Enver Paşa'nın kardeşi N u ri K illigil Paşa'yı lar'dan para alanlar,

gazeteleri ve yazarlarıdır.

T u ran'la ilgili sorunları görüşmek üzere, Almanya'ya gönderen de ismet Paşa'dır. Altaş. bun ları yayınladı. Benim kanaatime göre ise bu mesele, Türkiye ' n i n Ameri­

Genelkurmay Çal.:mak Pa.şa'nın, aynı süreçte, Sovyetler'e "zeplin" ile özel ekip

lrnn emreryalizminin pençesine düşmesine sebep olmuştur. Dönemin Başkanı Fevzi

gönderdiği ve Türkler'i ayaklandırmaya çalıştıg;ı sonradan ortaya ç ı k mış tır. (B unlar yazılmamış olsaydı ben yine de yazm azdım. /\ tsız ve arkadaşları, hiçbir suçları olmadığı halde devletin başındaki insanlar tarafından hem devletin selameti. hem de kendi durumlarını korumak için kurban seçilmişlerdi ama, bu; onların baştan kabul ettiği. göze aldığı, öngördüğü b i r durumdur. Atsız, "İtler bile gülecek kimsesizliği­ ınize" demiycır muydu . . . ) İşte, Almanlar'ın yenilgisi kesinleşince, İsmet Paşa telaşa k apılmış, Fev zi

Çakmak'ı ekarte ettiği gibi, bu müthiş olayların sorumluluğ unu,

İstanbul'da kendi çabalarıyla mütevazi bir dergi çıkaran Atsız v e arkadaş l a r ı nın üzerine yıkmıştır. Aslında

ismet Paşa, 2.Dünya Savaşı'nda tutarsız bir politika

uygulamış, i ki l i oynamış, Türkiy� ' n i n itibarını sarsmıştır. A l m a n y a ' nın yenileceği kesinleşince, Almanya'ya savaş ilan etm i ş , { ' ) Turanc ı l ı k olay ı n ı da. Atsız ve arka­ d a şlarının sırtına yıkarak, hem kendi koltuğunu birkaç y ı l i çi n kurtarmış, hemde Türkiye 'nin güçlenen Rusya'ya karşı durumunu kurtarmaya çalışmıştır. Fakat, Stalin'i kandıramamıştır. St al i n

Almanya ve Türkiye'n i n bu politikası üzerine, K ırım Türkleri'ni, Çeçenler'i, Ahıska Tü rkleri ' n i Sibirya'ya sürmüş, Türki­ ,

ye'den de Boğazlar'da ü s ile Kars ve Ardahan'ı istemiştir. Sürülen Türkler'in büyük bir kısmı yollarda hayvan katarlarında ölmüştür. (Yaşayanların ve sonraki nesilleri­ nin çilesi d e hala bitmemiştir.) Bunun ü 7.-erine

ismet Paşa, Turancılığı suç haline

getirerek. S t alin'in Türkiye'ye saldırmasını önlemeye çalışmış, A ta türk'ün p oliti­ kasını d a ıamamen terk ederek, Türkiye'nin NA TO'ya alınmasın ı

sağlamıştır.


Tf R ..: (:ftERİ� h: A l . D I İ ,llt::'li .\TSJZ

ı :u

G lodio da l 952'den itibaren Türkiye'ye yerleşmiştir. Bugün o hataların faturas ı n ı ödemekteyiz. Türkçüler'in, o dönemde ·'Moskot'a karşı. Almanya'ya sempati duy­ madığı söylenemez ama. Hitlercil ik, o dönemde ismet Paşa ve basındaki yakın çev­ resiyle özdeş leştirilmelidir. Runun için, sadece gazete arşivlerine bakmak yete rlidir. Atsız ise aynı dönemde, şiirlerinde Musolini'ye meydan okumakta. Germenliğin kuduruşundan söz etmektedir. O halde,

N i h a l Atsız ve arkadaş larından oluşan Türk­

çü-Turancılar'ın A l m a n emperyalizmine alet olduğu söylenemez. Alman emperya­ lizmine alet olanlar, yazık k i , Tiirkiye'yi yönetcnkrdi . . . Tabii. hedefleri

Türkiye'yi

büyütmekti, ama başaramadılar. Bugün gerçek daha açık görünüyor. Yoksa, bir edebiyat öğretmeni olan A t s ız'ı ıı, Alınanlar'la ilişki kurması. hele İ s ırı et Paşa dö­ neminde kesinlikle sözkonusu bile değildir. Fakat. Türkçi.i lüğü ve Turanc ı lığı ırkçı­

lık olarak suçlayanların. Anadoluculuk ile aslında H e l en ırkçılığı yaptığı, hatta.

Nazizmin tikir temelinde de Helen ırk çılığının yattığı b i l inmektedir.

ATSIZ' I N 9 M A D D E Lİ K K A L K I N M A PROGRA M ! A t s ı z ' ı n günümüzdeki m i l l iyetçi hareket üzerindeki kültürel etkisi yanında. teorisyen etkisi de açıkça görülür. . . Alparaslan Tü rkeş. 1 9 44 'te :\ i h a l Atsız ile birlikte yargılanmıştı... A ı sız'ın gö­ rüşlerinden de büyük ölçüde fayd a l a n m ı ş ı ı . . .

O r k u n Dergisi' nde "M i l l i K a l k ı n m a Pro2ra ı n ı " n ı 9 "9 lş ı k ı n temelini, Atatürk . ü n 9 umdesinden dl� faydalana­

Nitekim A tsız.. 1962'de maddede özetlemişti.

"

rak, 1962'de Atsız atmıştır. İşte A t s ı z ' ı n 9 maddel i k m i l li' kalkınma progra m ı : ! -Türkçüyüz, C elen e kçiyiz,

2-A rınmış Türkçeciyiz, 3 Yasacıy ız 4 -Toplumcuyuz, 5 - Mi l l i Taraftarız, 7-Ahlakçıyız, 8-Bi li mciyi z , 9-

,

6-Demokrasiye

Teknikçiyiz Alpaslan Türkeş de, partisinin ilkelerini "9 Işık" kitabıyla ortaya koydu. Tiirkeş ' i n "9 Işık" ilk eleri şöyledir: 1 - M i lliyetçilfü, 2 - Ü l k ü c ü l ü k , 3-Ahlakçıl ıl<, 4 - İ l i m c i l ik, 5 -Topl uıncuhıl•, 6Köyc ü l ü k , 7-H ü rriyetçil i k ve Şahsiyetçilik, 8-C e l iş m e c i li k ve H a l kçılıl;., 9Endüstricilik v e Teknikçilik. Anlaşıldığı gibi Atsız. Türkiye'de gelişen m i l liyetçi hareket i n sadece kaynağı olmakla kalmamıştır. . . Atsız i l e a y n ı toprağın, a y n ı dağların, a y n ı yaylaların çocuğu olarak k ü ç ü k b i r tasvir denememi o n u n ruhuna ithaf etmek istiyorum:

KARA T AŞ'IN ÜZERİNDE Yaylalar Tanrı'ya yakın gibidir ... Yeşiltepe'ye doğru yol alırken. duman s i z i ku­ şatır, kucağına alır. kafulların arasından orman içindeki pınarlara sürükler ... G ü n ı ş ı ğ ı n ı b i l e sizden kıskanan ç a m ağaçlarının kokusu genzinizi yakarken. komar yap­ raklarındaki s u damlacıklar ından birini bile düşürmemeye çalışırsınız ... Bir damlacık düşse. orma nın büylisü bozulacak sanırsınız ... Aniden gökyüzü bütün göldüğüyle önünüze açılır ... Aıtık duman bulut olmuş, eteklerinizde gezinmektedir ... Ama dizle­ rinizden yukarısı günlük güneşliktir . . . B ulut yürür, siz yürürsünüz. bulut yürür siz yiirürsüniiz. . . Kedinizi, kara taşın üzerinde bulduğunuzda, Kara Deniz'den gelen sen rüzgarlar yüzünüzü yakar ... Bütün hücrelerinizin yenilendiğini hisseders i n i z. . Gö:r­ !erinizi ufka doğru çevirirken, tepeden tepeye atlayas ı n ı z gelir . .. Sadece bu kadarla yetinmez. kendinizi bulutların üzerine bırakarak, ötelere daha ötelere varmayı arzu­ larsınız . . . Bulu�lar bazen bir uçan h a l ı , bazen beyaz bir at olur. siz kanatlanmak ister-


1 34

m:rnT

KÖRfiKl..Ü

n:N<;iz VAVAi\'

sınız ... Sonra karşı kıyıya varıp, yeniden dağlara tırmanır; kalelerden, şehirlerden yalın kılıç er d i lenirsiniz. . . Hayata da, tarihe de, coğrafyaya da meydan okursunuz... Yeniden kara taşa döndüğünüzde, içinizdeki bütün bu fırtınaların o sevgili yüzünden koptuğunu anlarsınız. . O sevgi l i İdirden midir, Tuna'dan mıdır, O rhun'dan mıdır, Selenga'dan mıdır, Ccyhun'dan mıdır, Seyhun'dan mıdır. .. Yoksa onun asıl vatanı Fırat mıdır. Dicle midir, b i l mezsiniz, bilemezsiniz . . . Belki de o sevgili sizin hayallc­ rinizdir, belki o sevgiliyi sadece rüyanızda görmüşsünüzdür. O sevgiliyle tanışıp tanışmadığınızı. konuşup konuşmadığınızı da ayıı1 edemezsiniz... Çünkü zaten bir ömür boyu onu beklemiş. onu aramışsınızdır ... Bir daha, bir daha kara taşa döndü­ ğünüzde. rüzgarlara selam, kuşlara sevgi yükler, ona gönderirsiniz. . . B i l irsiniz ki, kara taşta zaman durmuştur. .. Kara taşta tarih durmuştur, coğrafya orada bütünleşmiştir. . . H azar i l e Kara De­ n i z birdir orada: İ d i l ile Tuna bir ... Hatta orada Oğuz Han d a birdi•·, Bilge Han da bir .. Orada Atilla da birdir. Cengiz Han da bir ... Orada. Sul tan Alparslan da bir­ dir. Selahattin Eyyubi de bir, Ertuğrul Gazi de ''h. Mustafa Kemal Atatürk de bir .. .Tabii orada, Sümerler de birdir, Hunlar da bir, Göktürkler de birdir, Selçukoğulları da bir, Osmanoğulları da bir . . Çuvaşlar da birdir orada, Sahalar da bir... Kazaklar da bi rdir arada, Gökoğuzlar da bir. . . Dede Korkut da birdir orada. Yunus da bir . .. Köroğlu da birdir orada, Karacaoğlan da bir . . . Atsız da bir. .. Orada Türk halk­ ları Altaylar'dan kopan b i r çığ gibi; Tanrı Oağları' ndan gürül gürül akan yurınaklar gibidir. .. Oradad ır evrensel bilgi, oradad ır insanlığın bütün yüce değerle­ ri . . . Aşk oradadır, Ay Hanım orada, Gökçen kız orada ... Bütıün sevgililer oradadır, bütün yürekler orada ... Hazan yağmurları da oradadır, kasırgalar da ... Atsız da ora­ da . . . Sonra y i n e kara taşa oturur, b i r türkü tutturursunuz: "Ağ ellerin sala sala gelen yar/ Nasıl geçireyim seni ele hen" Kara taş sadece dinlemez; o da sizinle birlikte söyler... Kara taş, yine gel, der size; yine gel . . . Vadinin derinliklerinde kaybolursunuz .. . .


1 35

RUHUMUZDA ATSIZ FIRA T K!ZILTUG Büyük Atsız' la. önceleri mektup ve tebriklerle lıaberleşirdik. l 960 ta Ergani'de yedek subay öğretmenken, akşamları Urfalı arkadaşım S ı r r ı Savaşan·ıa. ORKUN ciltlerini okurduk. İ stanbul'un dışında olmanın ne demek olduğunu oralarda en acı biçimiyle yaşı­ yordum. Bir akşam ORKUN sayfalarında, Atsız Hoca'nın hiç a l ı ş ı k olmadığımız bir şii­ riyle karşılaştım. Hemen kopya ettim ve eve gittim. Şiiri, S ultanıycgah Ma k am ı nda besteledim. Bir mektupla Atsız Hoca'ya pos­ taladım. Kısa, ama çok veciz bir mektup gönderdi. Notayı büyük oğlunun kemanla çaldığını ve beğendiğini b i ldiriyordu. Bu mektup. mecmua koleksiyonlarım ve ki­ taplarımla birlikte 1 9 7 0 aramalarında evimden götürüldü. Bir daha da e lime geçmedi. Hayatta uğradığım en büyük kayıp. bu mektuptur. Sonradan şarkının notası. Mus iki Mecmuası'nın Ağustos 1 96 3 - 1 8 6 . sayısında yayınlandı. 1 9 9 5 ' t e şiirin bir kıt 'asını daha besteleyerek şarkıyı genişlettim. H enüz bu yeni ş e k lini yayınlamad ı m. Sanırım, Büyük Atsız'ın şiirlerinden yapılan tek şarkı bu eserdir. A tsız'a beni, Prof. Dr. Muammer Kemal özergin götürdü. Bu benim en büyi.ik şansımdı. Muammer ağabey, Hoca'ya çok yakındı. Tek kızının kutlu adını Atsız Hoca vermiştir. Gençlik arkadaşlarımdan Yücel Hacaloğlu ve Mehmet Çavuşoğlu'da H oca'nın çok yakını idiler. Bu da benim i kinci büyük şansıındı A t sız Beğ, bana parti v e dernek çalışmalarını adeta yasaklamıştı. Musiki çalış­ mamı, ilerlememi, kendimi fazla dağıtınamamı isterdi. Ben de, aldığım buyrukları yerine getirird i m. "Benim bir M i l liyetçi musıkişinasıın olmalı" diyordu. Konservatuardaki ve icra heyetindeki çalışmalarım hakkında bilgi alı r d ı _ Türk Musıkisi ile ileri derecede ilgilenmeme ses çıkarmaz, tarafsız davranırdı. Daha doğ­ rusu bana kıyamazdı. K endisi Marşları ve Askeri Musıkiyi çok severdi. "Bozkurtlar '

filme çekilirse, müziğini sen yapacaksın" derdi. Maltepe, Feyzullah caddesi, 9 Numaralı eve, "Otağ-ı Hümayun" derdik_ O zamanlar Kafdağın ardındakilerden haber almak imkansızdı. Fakat, b enim transistörlü radyom, Leveııt'ten. uzun dalgadan Bakü radyosunu alıyordu. Makaralı teypler yeni ç ıkmıştı. Binbir güçlükle, parazitlerle oradan müzik yayınlarını kayde­ diyordum. Ayrıca tek-tük plaklar gelmeğe başlamıştı. Yine basit pikaplarda bunları çalıyor, şeritlere kaydediyordum. Bu kayıtları hemen Atsız Hoca 'ya götürür dinletirdim. Üstünde komışurduk. R e­ şit Behbutov. Zeynep Hanlarova ile bu günlerde aşinalık kurmuştuk. Kurmangazi Halk Çalgıları Topl uluğu'nun plağından yaptığımız kayıtlar çok hoşuna gitmişti. Kazak şarkıları, Özbek şarkıları, en beğendiği parçalard ı .


l �<ı

tu:FH l�ÖIÜ :ı-.:r.f'

Bizler de, bu bantları d i n lerken,

-

Ct:NGİZ YAY/\!'\

··Hocam bak ı n ı ;: bu ifası. işıe burada Hicaz

geçkisi var. İşte şu da Bayati'" der. n1 L1sıki hafızam ı zın ortaklığını anlatnıağa­ öğünerek -çalışırdık. 65 y ı l l ı k hayatımda, pek çok büyük edip, ınusıkişinas, bestekar, şair ve muharrir tanıd ım. 1 8 ya� ıından beri onların içindey i m . Y a ş ı müsait olan!arla derin dostluk­ larım oldu. Atsız Hoca'da görd ü ı ü m b i r hasleti kimsede görmedim diyebilirim. "Dava sının sonuna kadar sahibi

ve takipçisi" idi . H i ç k i m s e idea l i uğruna hayatın ı onun g i b i

ortaya koyamaz. ideallerine herkesten önce kendisi örnek o l u r . davranışlarımızı yönlendirirdi. Asla fıatı yoktu. O ancak i nançlarının doğrultusunda yazar, çizer. düşün i.iır ve düşündi iriirdü. Sorduğumuz her sualin en doğru cevabını hemen a lırdık. H i ç tereddüt etmezdi. Samimiyetin en kristalize olmuş şekliyle bizi karşılardı. " /\ hde vefayı", ·'Neden­ siz. n i ç i n s i z m i l l i değerlere bağlanmayı",

bunu ·'hayat biçimi" kabul etmemiyi b i z

ondan tah s i l etti k . Bizlere "büyük adım atma yeteneğini" O kazand ırdı. Ben, "Atsız Dairesinin Mensubu" olmanın cezasını çok ç e k tim. Ama hiç a ldır­ madım ve mesleğimle i l g i l i M i l l i çizgiınden vazgeçıned i m . Bulunduğum m u h itler, benim fi k i r yapımı bildikleri halde benden vazgeçemediler Gök Tanrı, icazetimi çok yüksek zirveden almamı na sib etmişti. Bizler, Ho­ ca'dan a ld ı ğ ı m ı z mefkure çerçevesinde. Türk Mu sık isine. daha sonra Türk Edebiya­ tına. Türk Sanatına h izmet etmek gayesiyle görevlendirildik. Halbuki pek çok şöhret sahibi zevat. Sanatım ıza h i z m e t etmez. Sanatımızı k endi hizmetlerinde k u l l a n ırlar. Bizler bu kolaycılığın tuzağına diişmedik. Zor yolu seçtik. Mücadele yolunu seçtik. Bu konuda bir nesil kaybolmuştur. Feda olsun. Bize öyle eınred i l d i . Gelecekteki parıltılı ufu k l a r için füni ömrün ne önemi var? Bir tas yerine, yarım tas çorba da kafidir. Amma gelecek bizimdir. 9 Ocak 1 9 8 7 de yazd ı ğımız bir fuyuğuırnızda şöyle demiş iz:

ÜLKÜ ATSIZ'A T11tk11m1111 miilkiimle kim çizm;ş btulm?,,, As_vt1 Ülkiimtliir, Knıllllmmrı he11im. Olst1 korkmmn tliişlerim tlip.r;iz tt1h11t, Akfttşt111 şimşekli kör t1kşmrı he11im,,,

Yine

"Bir Dane, B i r Dane" kitabımıza aldığımız, l 9 Mayıs 1 98 5 tarihli "Beri

geı·· i s i m l i ş i i rimizde. şöyle demişiz: MerıJU .wıllttr Alfıulll'm, Bt1rht1şı tlltmuş Ttıçcttn, Ak Saka/it Kmıç Att1111; Admılttr ehet-<?7,e/,

Beri gel, Beri gel, Gel!. . .


Tfıu,;(t l .ERİ'\ h:Al.Blt�llf.� ..\TSIZ

B7

Bu kıt'adaki, Alınıla, Taçaın, Kıraç Ata: Büyük Atsız'ın, İ l d n c i Dede Korkut kitabı kabul ettiğimiz. '"Bozkurtların Ölümü" adlı eserinin kahramanlarıdır. Sanırım. A t s ız'ın yakınında bulunabilen musıki mensubu iki k işiden biri benim. Cahil Atasoy ve ben,

1 960 l ı y ı l lardan başlayarak, "Musıki M i l l iyetçiliğimizi;

Arel'in dehası, A tsız'ın mefkuresi, Cemil Meriç'in şuüru ile yo�urup hedef tesbiti yaptık. Önce fidan dikmek, ağaç olmasını beklemek, yeni fidanlardan koru. korulardan orıııan vücuda getirmek.

Türk örfa Türk Dili, Türk 'ün ikinci d i l i musıkimiz

ve .. Kopuz

Coğrafyasının"

coşkun sularının akıttığı bereketli EKE V ATAN. Tanrı. daha bir kula ne bahşet.

')

sı n . . . . . . . 7.12. 1999

1-irnt KiZil. TU(;

SULTAN-1 YEGAH ŞARKI Rllh""' ""' uq, roba o ıı4ıJ<ı rni ııkv<lcn

:

M.l;ıik :FH•IK""l<ıol S6ı HllK)oin lllihU Aı.oı

u..ıto :YOn&k Semli

:

�i w

mJu

r

ı =!Ju

ı

ıtnJ2 J tn311 a

r

ı

· · · - - - - - - - - - - - - - - - - - - · · - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - ·

R�

hum

a

mu

"''

JOk

*4�r Jı S:ıt;;i i -

- - - mı - a

Bil

I•"

-

bu

--

dm

( ı.r

ıöı

4t Et � il

den

dal - - - - -

� --· -

o

ıı� ?g

fil 1lZJ J

1

ıcr

N

fu ; -

ne - -

-

----

bi - - · çim

� � pJ/ffls;u ;;Jq�3�ım9 kor

la

Ri

lllf

· · • · • • • • • · • ·

(J . .

lll

• • •

- - - - - - ·

11ı

(UZ • • •

�:-rr.ii.-� rıtrr=:-.-r�:t*tfil Per

""

ae

o

lan

ken

- - -

di

ni

- - ·

ı;r.

l•r

tf ı��J* t r-�# �·-«f �§il �:-� -cQ� -t �·�4 �·� --=W= � · � -e --� �r� -r � f5

-

- - - - - . ı.,.. - - - - - - - - - - - - - - - -

·E--r:.r;-=:= -st r i<

din

_ _ _

on

.....

I••:

- - - · - · - ·

ltJ LJ Uf CW --·· .

..... ' - -

bu

!:d - - -

-

-

rq

nOI


-.ti $.:. :�= : :-

la

zor

ti

En

ıel

gQ

-

ıu

-- - - -

--

-

his

lik - -

K<ı-1

�.:ti

ITlc:7.

-

---

t>u

zel

-

-

- -

�i

-

r· ır

r

de

den

ır

... ...

---

!

.iir -

:·ı J -

-

lik

...

tu

-----

s F F il

n1I

mez

u pj

bu - - -

(:Ut - - - - - - - - -

.I:.. -

y

. --·

· --- -

a ;;

-

- - - - - - - ·

(u:

şi - - -

- - biıı

:::»

- -li

--

.ı-:. -�t� � =:!:::� iF • -

Dr

s w ·· s r

( s 11. ı

ru

· - - - - - - - - - - - - - -

... ·-

- -

-

-

�w

r

---

--

!". '�:. .

!�

....�-

-

-

r,\

cJ r fs ı u

gii z.

.J

Ruhum

nıu ateş, yoksa o gOzla mi al<vden'' Bilmem bu )lanıırda! ne biçlm korla ıuıu�lu? Pcrv4nc ohm kendini gizler mi ııle\·den?

Sen isıcdin, ondan bu gônlil zorla ıutıışıu. En h isli şiiirden de örLilmcz bu güzellik

Kalbim işidir. gözl.ı göıülmcz bu gü7.cllik.

- �

r

le

1

ıt::_ı� !

rii l - - -


ı.w

ATSIZ'IN ÖLÜMÜ Abdu/luh

SA TOGL U

Türkçülük ülküsünün büyük önderi, kudretli şair ve tarihçi N i h a l A tsız'ı 1 ! Ara­

lık 1 97 5 günü, beklenmedik bir anda kaybettik . 1 9 7 5 yılı içinde Arif Nihat Asya.

Necdet Sançar ve Nurettin Topçu ile birlikte A ı sız'ın da aramızdan ayrılışı, Türk­

ç ü l ü k davasına gönül verenleri derinden sars mıştır.

1 905'te lstanbul'da dünyaya gelen Hüseyin Nihal Atsız'ın. babası Güverte Bin­

başısı Mehmet Nail, dedesi Gümüşhane i l i n i n Torul ilçesine b a ğ l ı M i d i Köyün'den

Çiflçioğlu A h met Beğ'dir. İlk ve oıta öğrenimini çeşitli ok ullarda sürdüren Atsız, yüksek öğrenim için önce İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'ne, oradan da Askeri

Tıbbiye'ye geçmiş, Ziya Gök alp'ın cenaze töreninde, o zaman m i l liyetç ilerle diğer­ leri

arasın d a

tardolunmuştur.

çıkan

kavga

sebebiyle

Askeri

Tıbbiye'nin

üçüncü

s ı n ıfından

Bunun üzerine, bir yandan çeşitli yerlerde çalışırken, bir yandan da Yüksek Mu­

a l li m M e k t e b i ' n i bitirmiş ( 1930) ve Fuat Köprilli.l'nün isteğine uyarak, iki yıl müd­

deıle Edebiyut Fakültesi Türkiyat Enstitüsünde asistanlık yapmıştır.

O sıralarda, Liselerde okutulmak üzere bastırılan 4 c i l t l i k Tarih kitaplarında,

Türk Tarih K u r u mu'nun ortaya attığı nazariyelere itiraz etti ğ i için, Mal atya Ortao­

k u l u Türkçe öğret menliğine, dört ay sonra da Edime Lisesi Edebiyat öğretmenliğine

tayin e d i l d i . E d i m e ' d e iken çıkardığı "Orhun" Dergisin'deki yazılarından dolayı d a ayrıca B a k a n l ı k e m r i n e a l ı n d ı .

Dört y ı l s ü r e i l e D e n i z G e d i k l i Ortaokulu'nda Türkçe öğretm enliğinde b u l u n d u .

B u o k u l a , s o y u karışık bazı öğrencilerin alınması yüzünden m üdürle k a v g a etmiş ve

durumu

Mareşal

Fevzi

Çakınak'a

b i l d irmesi

üzerine,

müdür

emekliye

s evkedilıniştir. Bundan sonra kendisi de özel liselerde öğret m e n l i k yapmağa başla­ yan Atsız, "Orhun"u d a yeniden yayınladı.

İkinci Dünya Savaş ı ' n ı n son y ı llarında, Türk M i l l e t i ' n i n tarihini ve mukaddesa­

t ı n ı açıkça tahkir eden yerli kızılların azgınlıkları karş ısında, resmi makamlar hayret edilecek bir kayıtsızlık gösteriyordu . Bu tahrik ve tahripler karşısında Atsız, i l g i l i leri uyarmak düşüncesiyle Mart 1944 tarihli Orhun'un 1 5 . c i sayısında, devrin Başbakanı Şükrü Saraçoğlu'na bir " A çık Mektup" yazıyor, bir ay sonra d a "ikinci Açık Mek­

tup" yayınlanıyordu.

B u mektuplarda. Saraçoğlu'na, bir zamanlar Meclis Kür süsünden ifade ettiği şu

sözler hat ırlatılıyordu:

"Biz Türküz, Türkçüyüz ve daima Türkçii kalacağız. Bizim için Türkçülük b i r

k a n mes'elesi olduğu kadar, bir vicdan v e k ültür mes'elesidir.''

Başbakan bu ifadesinde gerçekten samimi ise, k ı zılların y ı k ı c ı faaliyetlerine ne­

den göz yumuluyor ve miiseeeel bazı komünistler, m illi müesseselerde nasıl görev­

lendiril iyordu? Evet, Atsız Açık Mektuplarında bu husu sların cevabını istiyor ve Türkçüler'e yapılan saldırılardan örnekler veriyordu.

B u açıklamalarından dolayı, M i l l i Eğitim Bakanı Hasan Al i Yücel tarafından ön­

ce A t sı z ' ı n öğr::ımenlik görevine son verilmiş ve kendisine "Vatan haini" denildiğini i ç i n d e Sabahattin A l i , A t sız aleyhine hakaret davası açmıştı.


REFET KÖRÜKLi°I - CENGİZ VA \1 AN

1 40

Ankara'da 3 Mayıs 1944 günü beklenmedik olaylarla başlayan duruşmalar so­ nunda, 6 aya malıkfım olan A t sı z'ın cezası 4 aya indirilmiş ve tecil edilmişti. Ancak m i l l iyet çilik şuurunun şahlandırdığı binlerce gencin, lehte yaptığı nümayişler üzeri­ ne yeniden nezarete alınan Atsız'la birlikte, eşi Redriye Atsız ve birçok m i l l iyetçi genç de "lrkçılık-Turancılık'' isnadıyle tevkif edilmişlerdi. Edward Welsband adındaki ünlü bir yazar, M i l liyet Gazetes i'nde yayınlanan " İ · niinü'nün Dış Poliıika sı" başlıklı seri yazısında, bu konuda ş u hükmü vermektedir: "Nihal Atsız'ın yayınladığı "Açık M ek t up"lar fırsat ı n ı kaç ırmak istemeyen İnö­ nü'nün, Sovyetler' i teskin etmek çabası, yine başarısızlığa uğrad ı. İnöni'ı, Turancıları ezerken, Sovyetler'in Türkiye'ye karşı tavrını etkilemek istemiş, ancak bunda da hayal k ırıklığına uğram ıştı. Ruslar. Turancıların yargılanmalarını " Maskaraca B i r Oyun" olarak niteliyorlardı . . . Nitekim, lstanbul'da 1 Numaralı Örfi İdare M alıkeınesi'nde. 7 ay devam eden duruşmalar sonunda 6,5 yıla mahkfım olmuş, fakat Yargıtay ' ı n kararları kökl"ınden bozması üzerine. bu defa 2 Numaralı Örfi İdare Mahkemesi'nce beraat etmişlerdi. Böylece, 1946 yılında serbest bırakılan Atsız, bir ara Türkiye Yayınevi ' n i n Tarih Neşriyatı sekreterliğinde ç alışmış ve 1 94 9'da Süleymaniye Kütüphanesi'nde görev­ lendirilmişti. D P'nin iktidara gelmesiyle, Haydarpaşa Lisesi Edebiyat Öğretmenliğine tayin edilen Atsız, sonradan kapatılan "Türk Milliyetçiler Oerneği"nce, 1 9 5 2 de Anka­ ra'da düzenlenen 3 Mayıs Türkçüler Bayramı tören indeki "Türkiye'nin Kurtulu­ şu" konulu konferansından dolayı, öğretmenlikten alınarak, yeniden Süleymaniye Kütüphanesi'ndeki görevine iade edilmişıir. 1969 da, kendi isteğiyle emekli oluncaya kadar kütüphanedeki görevinde k alan A tsız 'ın, 1 96 7 de Doğu'da başgösteren bölücülük hareket lerinin mahiyetini açıkla­ yan ÖTÜKEN Dergisi'ndeki yazılarından dolayı hakkında dava a çılmıştır. Uzun duruşmalardan sonra, bu defa da 15 ay hapsine karar verilmiş, bir süre hapiste yar­ tıktan sonra. Cumhurbaşkanınca cezası atfed i l m işti. J\ma, değerli Türkçüler'den kardeşi Necdet Sancar'ın bir süre önce vefatı da, O'nun için büyük bir darbe oldu . . . Eski Türk v e bugünkü Türkistan lehçeleriyle, Farsça. Fransızca v e biraz d a A rapça bilen Atsız: "

Hayatın kamçısıyla sızar derinden kanlar Senin büyük derdinden başkaları ne anlar? V icdanını "Paris"e, " Moskova"ya satanlar Küfür diye bakarlar senin dualarına! Tarzındaki çoşkun şiirlerini Yolların Sonu adlı kitapta toplamıştır. Mücadele­ lerle dolu hayatının, sert darbelerle yıpranan elemli ve ümitsiz günlerinde, halk şiiri­ n i n çeşitli ö zelliklerini ve çoşkun ruhunun akislerini taşıyan:

Şu yollar bilmem ki dağ mı, ova mı'! Gitsem bulur muyum kendi y uvamı? Kuş! Yolun nereye? Bizim eve mi? Sen giitür, ben haber salamıyorum. Her gece orda bir yaslanan mı var? Sessizce kirpiği ıslanan mı var? Uzaktan bana b i r seslenen mi var? Ne diyor'! Sesini alamıyorum. şeklinde. oldukça güzel şiirler terennüm etmiştir. Ayrıca: Türk Tarihi Üzerinde Toplamalar -Bahçetüt Tevarih· Türk Edebi·

yatı Tarihi (Eski Çağlar) -Edirneli Nazmi· Dalkavuldar Gecesi- Deli K urt-


141 Dokuz Boy Türkleri- Osmanlı Sult anları Tarihi- Türk Ü lküsü adlı eserleriyle. Bozkurtların Ö lümü ve Bozkurtlar Diriliyor is imli milli romanları vardır. Madde ve mevki hırsına kendisini kaptırmadan, davasına ve şahsiyetine en ufak bir leke sürdürmeden ve bilhassa Türkçülük konusunda asla taviz vermeden yaşayan Atsız, bir yazısında şöyle diyordu: "D üşmana taviz verilmez. Düşmana verilen taviz, onun ciir'etini ve iştahını artırır. Taviz vermeyi kabul eden, hele bunda devam eden, yenilmeyi kabul etmiş demektir. Şereniler taYiz vermezler. Şerefın tavizi yoktur!" Dersleri ve eserlerinin dışında Atsız, çıkardığı Orhun, A tsız Mecmua ve Ötüken adındaki dergilerle, bugüne kadar olduğu gibi, bundan böyle de T iirk Genç­ liğine, ülkü uğrunda en doğru yolu gösteren kaynak olmakta devam edecektir. Türkçühlk için özellik taşıyan; soyadının esas isimden önce kullanılması, Fran­ sızca No: yerine (Nu:), Bey yerine de (Beğ) demeyi Atsız'dan öğrendiğimiz sıralarda, 12 Ekim 1 9 5 1 tarihli "Orkun" dergisinin 54.cü sayısında: Kalblerimiz viran bizim Hedefimiz Turan bizim. Budur ülküm, b u d ur sözüm Turancıyız, Turancıyız! Tarzındaki şiirim yayınladığı zaman duyduğum his ve heyecanı, aynı tazellik!e muhafaza etmekteyim ... Atsız, Türk Devleıi'nin kuruluşunun "900.üncü Yıl Dönümü" dolayısıyla yazdığı ve herşeyden önce bir kavgalar tarihinin destanı olan eserinde, savaş ve zafer özlemini şöyle dile getiriyordu: "Konya, Kayseri ve Sivas'taki Selçuk abideleri; Bursa, Edirne ve İ stanbul'daki Osmanlı abideleri de birer şaheserdir. Fakat m u h a kkak ki, Malazgirt Gök Medrese'den, Niğbolu Yeşil Cami'den, Mohaç Süleymaniye'den üstündür. M imarlık eserleri kanlarla yazılan zaferlerden sonra doğar, millet zaferden doğar, zaferle yaşar." Ve Atsız, 3 Mayıs Türkçülük Bayramı'nın manasını izah ederken, Türk Gençliğine: " İ leride birgüıı siz gençlerin, Gök Türk kıyafetinde olarak, büyük padişahlarımızın türbeleri önünde yapacağınız resmi geçitlerin heybetini v e ihtişammı tasavvur ediyor musunuz?" d i y e sorurordu. İşte o asil gençlik, Sayın Ahmet K abakl ı n ı n teşbihiyle; Nihal A tsız'ın telkin ettiği Türklük ülküsüniln, fetih orduları halinde, sanki "Zigetvar'da Kanuni gibi" Atsızı' n mübarek naaşını, sevgi hal esi içinde, ebedi istirahatgahma tevdi ediyordu. Büyük padişahların türbeleri önündeki geçit resmine benzeyen bu muhteşem tablo, umarız ki, Atsız'ın fazi letlerine karşı içlerinde k i n ve haset duygusu taşıyanlara, m i l l iyetçi gençliğin son bir ikazı olmuştur. Nur içinde yatsın! '

Aralık 1975 Ankal'a


ATSIZ'IN NECMEDDİN SEFERCİOGLU'NA Y AZDIGI MEKTUP


TfRK(Ü,ERİi'li h::\tDIİNllE� ,\TSIZ

1 43

TÜRK H A L K I DEGİLİZ, T Ü R K M İ L L E T İ Y İ Z Uzmanlar, yeryüzünde insanların 500.000 yıldan, b e l k i d e daha eskiden beri var olduğunu söyli.iyor_ Fakat insanların tarih sahnesine girmesi dört-beş bin y ı l l ı k bir meseledir. İ nsanlık durmaksızın ilerleyerek bugünkü durumuna gelmiş, tarih öncesinde ırk­ ların ti.irili nisbetlerde birbiriyle karışmasından bugünkü ırklar doğmuş. ırklar da y i n e ti.i rili sebeplerle parçalanarak güni.imiiziin m i l let lerini meydana getirmişlerdir. Bu söylediğim, i n s a n l ı k tarihinin ana çizgisidir. İ nsan zekasının gelişmesi ölçüsiinde de madde ve manadaki her kavram için ke­ limeler bulunmuş, zamanla kelimelerden başka k e limeler anlamını d eğiştirmiş. ba­ z ıları ıınutulmuş veya b ırakılmış. yerine y enileri a l ın m ış veya bulunmuştur. İ nsan olgunlaşmasın ı n t oplum hayatmdaki son durağı "millet" ve "devlet" tir. " M illet", bağımsız yurdu olan teşkilatlı bir topluluk tur. Asırlanıı kuvvetli f ikir akımı olan milli yetçilik bu kelimeden çıkar. Son zamanlarda, solculardan başlıyarak yavaş yavaş herkese, halla resmi ş ahsi­ yetlere de yayılan bir tabirle "millet" yerine " halk" k elimesi11in k u llanıldığını görü­ yorıız. Komünistler. "mil let"i kabul etmedik leri için ve bu k e l imeden ürkmeleri dolayısı ile "halk" k e limesini k u l lanırlar. Aşırı sosyalistlerde de aynı eğilim vardır. Fakat bu iki kelime eş a n l a m d a de ği l d i r Şemseddin Sami "halk" k elimesini, "Kamus- ı Türki'' adlı mühim eserinde "insanlar, cemiyet- i beşeriyye, umunı, cemaat. güruh, kalabalık'. diye açıklar_ Bu günün edebi d i l i n d e ise bu k elime m i ll e ti n bir parçası'" yahut "aşağı tabakası" yerine k u l l a nı lır. " l stanbul halkı " veya "Orta Anadolu hal­ .

"

kı" dediğimiz zaman İ stanbul' da veya Oıta J\nadolu'da doğan yahut oralarda yaşa­ yan insanlar anlaşılacağı gibi, "halktan bir adanı" deyiminde de aydın olmayan, aşağı seviyede bulunan k imse kasded i l i r. Son zamanlarda s ı k sık görülen "halk ço­ cuğu", "halktan yetişme", tabirleri de ayııı manadadır. Halk= m i l l e t demek olsaydı "halktan yetişme", "halk tabakası" sözlerine lüzum kalmazdı. Herkes zaten m i l l etten yetişme olduğu için bu türlü sözler lüzumsuz olurdu. Bundan başka "halk" yalnız o an için mevcut olan toplıılııktur. " M i llet" ise her üç zamanda da vardır ve "millet" " bir "var olm a şımnı n u n d a ifad esidir. Kanunların ruhunda da bu iki k e limenin ayrılığı şiddetle göze çarpar. K amın ko­ yucusu. m i l lete hakareti ceza tehd:di altına almıştır. Halk için böyle bir t u tum yok­ tur. Ti.irkiye'deki insanlar "Türkiye halkı"' olarak alındığı zaman çalışıp kazanan. şu­ raya buraya giden, oturan veya eğlenen bir yığın akla gelir. Aynı insanlar " Ti.irk Milleti" olarak ele alınınca; geçmiş yüzyıllardan k opup ge­ len, zafer ve kültür yarat ıcısı olan. gelenek i ç i n ülküsü bulunan, bunun için savaşa varıncaya kadar her fedakarlığı göze alan güçlü bir topluluk söz k onıısudur. Konıiinisller, m i lletlere "yığın" diyemedikleri i ç i n "halk" diyorlar. Onlar için in­ sanlar ham madde yığınından başka bir şey değildir. İ ran'daki komünist part isinin adı olan "Tüde", Farsça 'da "yığın" demektir. Bizdeki komünistler de bir zamanlar " Y ığın" adında bir dergi çıkarmışlardı.


REFET KÖRÜKLÜ - CENGİZ \'AVı\N

144

Komünist Ç i n ' d e yüz milyonlarca insanın Mao'nun sözlerini gece gündüz ez­ berlemeye zorlanması m i l letleri yığın, hatta sürü g i b i görmenin bir şeklidir.

Çünkü h a l k şuursuzdur. Baştaki zorbalar n eyi telkin ederse onu körükörüne

yapar. Böylece ikıisadi bir !akım başarılar sağlanır; yo llar yapılır. kanallar a ç ılır. ağaçlar dikilir, ırmakların yatağı derinleştirilir v e bunları yaparken h a l k sürüsünden m i lyonlarca insanın ölmesine ehemmiyet verilmez. M i l l e t ise ş u u r l u d u r . Neyi, ne için yaplığını b i l i r . Halk, arkasında makineli ıü­ tekler işlediği için savaşta ileri yürür. M i l let bir görev yaptığına inanarak ateşe a t ılır. Yaratılıştan cesur olmasa bile, s ı r f haysiyet ve uıanç duyguları yüzünden ölüme doğru gitmekten çekinmez. Resmi b i l d i r ilerde sık sık görülen "halklarımız arasındaki geleneksel dostluk . . . " gibi tabirleri Türk Dışişleri Bakanları kaldırmalı, bunun yerine " m i l letlerimiz" keli­ mesini koymalıdır. Milletin bir pasaporı meselesi olmadığı kafalara iyce sok ulmalı­ dır. Türk M i l l e t i nedir? Kimler Türk'tür?diye sorulacak.

kökünden gelenlerle, Türk kökünden gelmiş o l a n l a r ka· dar T ürkleşmiş kimselerden meydana gelen loplulukıur. Türk M i l l e t i , T ü r k

Türkler, Polonya Türkleri gibi tektük isıisnalarla evlerinde Tl\rkçe konuşan, ana­ d i l i Türkçe olan insanlardır. Şuuralıında veya duygularının gizli yönünde başka bir ırkın şuur ve özleyişini ta­ şımayan kimselerdir. Türkçüler'e yedi, hatta yirmi kuşak ilerisine kadar soykütüğü arayan kimseler diye ift ira ediliyor. Tatbik kabiliyeti v e araştırma imkanı olmayan bu gibi safsatalar ancak ınoskofçuların ve başka düşmanların uydurmasından ibareıtir. Her zaman verdiğimiz örnekleri yine tekrarlayalım: En büyük Türkler'den biri olan Y ı l d ı r ı m Bayezıd'ın anası Türk değildi. Hangi Türkçü o n u Türklük kadrosundan çıkarmıştır veya çıkarabilir? istiklal Marşı şairi Mehmed Akifin babası Arnavut, ülküsll de Türkçülllğe aykırı olan ümmet çilik olduğu halde, hangi Türkçll Mehmed A k i f i ç i n T ü r k değildir demişlir? Mesele Y ı l d ı r ı m .Rayezıd veya Mehıned Akif kadar Türk olabilmekıedir B i r millette m i l l i r u h yükselerde olduğu zaman onların arasına karışan yabancıların hiçbir tesiri olmaz. M i l l i ruh, herhangi bir yaban c ı l ı ğ ı eritir. Fakat m i l l i ruh arıkla­ yınca, yabanc ı l ara karşı hayran l ı k başlayınca herşey allak bullak olur. M i l l iyet inkar edilir. İnsanlıkla hiçbir ilgisi olmayan çıkarcılar insaniyeıçi kesiliverir. Her lürlü konfor ve rahaı i ç i n d e yaşayan milyoner çocukları, bu konfor v e rahatın zerresini bile feda edemeyecek oldukları halde komünisı olur. K o münizm uygulanırsa ne o yiyeceği. ne o evi, rahatı, parayı, arabayı bulamayacağını, işçi haline geleceğini düşünemeyecek kadar ahmaklaşır. M i l le t olmanın sonuçlarından biri de başka m i l letlere göre birçok ö zellikleri ol­ mak, onlardan ayrılmak, o n lara benzememek, bazen onların zıddı olmakıır. Bu ben­ zemeyiş ve ayrılış maddi ve manevi yönlerdedir. M i l letlerin ses tonundan konuşma şekline, sevdiği ve sevmediği şeylere, davran ışlarına kadar birçok şeyleri birbirinden ayrıdır. Sevinç ve şaşkınlığın ifadesi b i l e her m i ! l eııe başka başkadır. Sözün kısası m i l letler birbirine benzemez. B i r i n i n ak dediğine öteki kara der. M i l leller binlerce y ı l ı n gelişlirip şekillendirdiği sosyal varlıklardır. Bunları orta­ dan kaldırarak insanları kardeş yapmak, birleştirmek, ıek devle! haline getirmek, devletleri kaldırıp insanları devletsiz bir birlik yapmak Hasan Sabbah müritlerine yakışır rüyalardır. Tabiatta bir yandan birleşme. bir yandan bölünme olduğu gibi, sosyal hayatın kanunlarında da hem birleşme, hem parçalanma aynen mevcuttur.


rf•ıo�Çfu:ı�l;o.;

K \ l . F.M İ 'ı! l ) f. N ,.\ TSIZ

1 45

insanlık ıarihine kısa bir göz atış, bu birleşme ve ayrılmaların düzinelerle örneğini verir. Şimdi. insanlığın son merhalesi olan şuurlu, inançlı ve istekli " millet" dururken . onu kaldırıp yerine şuursuz, her kalıba girmeye elverişli, ham madde halindeki "halk"ı koymakta ne mana var? Bu sözlerime karşı hemen Atatürk kalkanıyla karşımıza dikileceklerini. "öyle ise Atatürk kurduğu partiye ne diye Halk Partisi dedi" diye soracaklarını biliyoruz. Atatürk, Halk Partisi 'ni kurarken komünistlerin sinsi maksatları hcniiz anlaşıl· mamıştı. M i lletleri ortadan kaldırmak için halk kelimesini kullanacakları bilinmi­ yordu. Atatürk "halk" demekle, edebi dildeki manayı kasdetnıiş. m i lletin geri kalmış tabakalarını düşünmüştil. Partisiyle bunları kalkındırmayı amaç edinmişti. Sözün kısası: Biz, çobandan bilgine kadar bir bütün halinde Türk M i l leti'yiz. Türk M i lleti siyasi sınırlarla ölçüştürülmesine imkan olmayan. Adalar Denizi'nden ve Tuna'dan, Altaylar'ın ötesine kadar uzanan geniş dünyada yaşayan yaratıcı m i l ­ letıir. B u köklü m i l let, b i r takım maskaraların tabirleri v e taktikleriyle, dillerinin zorla değiştirilmesiyle ve bozulmasıyla, yurtlarından sürgün edilmekle bölünmez. yok olmaz. Sürülseler de. dilleri bozulup değiştirilse de, günün birinde yeni bir Bozkurt do­ ğup Türk Elleri'ni kur1 başlı sancak altında birleştirir, değişen lehçeleri tek bir ebedi Türkçe haline sokar, Türk'ten boşaltılan Türk ülkelerini Türkler'le doldurur. Yoksul budunu bay kılar, azlık milleti çok eder. geri kalmışı en ileri ve üstün seviyeye u laş­ tırarak tarihin önüne geçilmez zaruretini gerçekleştirir.

ömkcn. 1969, Sayı: 1 ( 6 1 )


HÜSEYİN N İHAL ATSIZ 1953

NİHAL ATSIZ ASKERİ T IBBİYE ÖG RENCİSİYKEN


147

Tf'RKÇİ°iLF.RİN KALF.MİNl>F.N ATSl7.

ATSIZ 11.Rulvcm

ÇONGUR

A11lt11ntıycz ll"Y"tc.felse.feyle, ilimle;

H"Y"I çelik ellerle (fflft111 wr olnmlı.

Rcıllcıt ycıtcıkllf

ölmek "c"p o/mllz 1111 çile?

K"11lı .wmr boyltm bize mez"r olm"lt.

Aşık

11tuıl bulur.m iç "Ç"" bir .\eri11 sııx

Sevdiği bir giizeli11 .WJm Y"l"z tlıultığmd",

Sbnecektir bizimde gönliinıüziin tamusıı, Tanrtlttrm geztliği yiice Tt11ırr D"ğ I'11tl"·

Göziimiizıle bir litısreı p"rltıy"mk, ıliişii11ce

Toprak ana elbette biı.e

"f"r

knlwm.

0111111 k"'l"r ıliişü11111ez bizi /liçbir ıliişii11ce,

Kemli koytı1111tl" sakillr ct111 veren lıer nğlıı n ıı .

Hüseyin Nihal A TSIZ'm 1 946 yı lmda yaymlanan ( l 9 7 5'de ikinci basımı yapı­ lan) Yol larm Sonu adlı şiir kitabmdan bu m ısralar. "Yakarış", ilk şiir ve böyle baş­ layıp sürüyor. 19 3 0 ' 1 u y ı l larda doğan. Orkun'u, Ç ın araltı'yı ve onun aynı y ı l içinde yayınlandığı tarihi romanı Bozkurtların ÖlümU'nü okuyarak büyüyen bizim nesil, Türk'ün bu büyük evladını tanıdı ve gönül tahtına oturttu . . . Yalumş. Yolların Sonu. Kahramanlık, Y a r ı n ı n Türküsü. Selam. Türkler'in Türkü sü ve Türk Gençliğine şiirlerinde Atsız, yaşanılan hayatla geleceğin ımıha­ sebesini yapmakta� mısraya bUrl'ınen mantık örgüsü içi nde zamana. dünyaya. Türk­

lük a lemine bakışını ortaya koymak suretiyle neler beklemekte ve ummakta olduğu­ dile getirmektedir. Birkaç böliimünii almakla yetindiğiıniz "Yakarış'', uzun bir şiir. Onun, ki tabına bu şiirle başlaması bir rast lantı değildir. Atsız, henüz yirmi beş yaşlarında i ken, hayann ilk darbelerine muhatap olmuş, kader ağlarını örmeye başla mıştır. .. Sanki gelecek günlerden haberli gibidir. Bu şiirde. önü nde uzayıp giden hayat çizgisinde nelerle karşılacağını en azından tahmin eden bir hali var. Şiirin yaymlandığı sayfa altmda yer alan tarih: 19 3 6 . Öteki şiirler de, aşağı yukarı aynı yıl larda. mı

"Aıılt11mıyız lıtW"llfelse.feyle, ilimle; H"Y"I, çelik ellerle (ffllt111 mr olm"lı . "

diyen Atsız, henüz gençliğin başmdadır, ama Ü niversite'deki kadrosundan u­ zaklaştırıl ıp, Malatya Ortaoku l u ' n a sürgün edi lmiş; Orhun Dergisi ' ni de yeni bu yıllarda yayımlamaya başlamıştır. O. açık ve kesin bir tavır. rüh hali içindedi r. Hayat onun için bir mücadele olacak:

"R"luıt Y"l"kt" ölmek

"cep olm"z mr çile ?

Kt11ılı Hmr boyl"n bize mewr olm"lı. "

E l l i yıl, yüzyıl değil. çeyrek asın ancak bulan ömründe ta nığı olduğu olaylardır ona bu mısr<ıları yazdıran. M i l i iyetçi hareketin başından sonuna geçen süre


REFET KÖRÜKLÜ - CENGİZ YAVAN

148

gözönüne alınırsa, Türklüğe ve Türklüğün meselelerine 6mrtııı U veren hilim, düşün­

ce, sanat adamları, yazarlar, şairler, arasında adı At sız'la birlikte anılacak çok az insan vardır. l 905'te, yüzyılın başında dünyaya gözlerini açan, geçen yetmiş yılının

o l u p biteniyle halleşen, ömür denilen çile yumağını sarmaya başlayan Atsız ö l e l i yirmi beş y ı l oldu. O, Balkan, J . D ü n y a Savaşı ve Milli M ücadele günlerinin acıla­

rı, yoklukları içinde doğdu, büyüdü, öğrenim gördü. Türkçülük hareketine daha o zamandan katıldı ve Askeri Tıbbiye'nin üçüncü sınıfındayken, Ziya Göka lp'in cena­ ze töreni sırasında çıkan kavgaya katılca da üniversiteden uzaklaştırıldı. Sözün doğ­ rusu o ki, yıl 1 924, ilk acıyı böylece yaşar. . . Mrıcadeleci kişiliğinin ilk kıvılcımı o zaman tutuşur; ömrü boyunca da sönmeyi bilmez.

"Milletler, sahip olduk/art ülkülerin yaratJL·ı gücüyle tarilı salı11elerinde yerle­ rini alırlar, milli ülküler etrafında birleşmeleri ölçü�·ande varlıklar1111 sürdürebi­

lirler ve yaşarlar" demiştik. Atsız üstüne yazdığımız bir yazımızda. 2000 yılında,

onun 25. Ölüm yılında bu cümleye yer vermemizin bir sebebi var. Sahip olduğumuz bu görüşü ona borçluyuz.

Arsız adını ilk gördüğümüz Necdet Sançar'la birlikte. . . Ortaokul son

Orkun Dergisi daha yayınlanmaya başlamamıştı.

dergi Çınaraltı'ydı. Kardeşi Ç i llç ioğlu

sınıf öğrencisiyken bir arkadaşımızdan satın aldığımız dergileri ciltlettik, okumaya başladık. i l kokulda Yavru Türkler, daha sonra Çınaraltılılar, derken lisede bunlara

Orkun Dergisi eklendi_ O yaşlarda milliyetçilik anlayışımızın oluşmasında Orkun Dergisi rol oynad ı . Bu yazımıza da aktardığımız cümleyi kurduran insan Atsız'dır. Gençlik y ı ll arında düşünce örgümüzli besleyen onun şiirleri, yazılarıyla tekrar tekrar okuduğumuz tarih! romanı "Bozkurtların Ö!Uın[ı'' dUr, diyebiliriz_ Orkun, bütün m i l l iyetçi yazadarın yazarlığa geçişinde bir basamak oluşturur. Onun açtığı kapıdan, Ziya G ökalp ' i (Türkçülüğün Esasları) tanıma imkan ı n ı bulduk; Ahmet Hikmet Müftüo!lu, Ömer Seyfettin, Mehmet Emin Yurdakul, Yahya Kemal, Mehmet Akirler ve bütün milliyetçi kalem erleri geldi. Bunlara daha sonra, üniversitede öğrenim gördüğümüz yıllarda Remzi Oğuz'lar, Mümtaz Turhanlar, Nurettin Top­ çular, Osman Turanlar, daha nice isimler eklendi.

l 950'de Eskişehir Lisesi öğrencisi olduğumuz yıllar. Orku n ' u n ikinci defa ya­

y ı n landığı dönem. Biz son sınıftayız. Kitapçılar, gazete bayileri Atsız'ın dergisini

getirmedikleri için, okul adresimizi vererek onun Eskişehir'e gönderilmesini biz üstendik_ M i l l iyetçi bir Türk genci olarak bir çeşit görev kabul ettiğimiz bu işi, üni­ versite öğrenimine başlayıncaya kadar sürdürdük. Herhangi bir karşılık bekleme­

den . . . Ankara'da Hukuk Fakültes i'nde öğrenci olduğumuz bu yıllarda Türk Milli­ yetçiler Derneği'nin

faal llyeleri arasına katılmamızı da Orkun okuyuculuğumuz

sağlad ı . (Simdi bir kısmı profesör: Naci Kmacıoğlıı. Necmettin Sefercioğlu, Ali Sail Yüksel. . hepsi: Abdullah Savaşçı, Haluk Karamağralı. Necati Torun. Erhan löker,

Sami Yavrucuk, rahmetle anacağımız, bazıları bugün aramızda bulunmayan Ali Yörük,

Ali Rız a Özer gibi isimler... Hele Ali Çankaya ile Arık Ozan 't anmamak müm­

kü11 mü?)

Biz Ankara'daki milliyetçiler, Atsız'ı bu dernek çatısı altında tanıdık_

"

3 Mayıs"

!arda, Türkistan pilavına Söğütözü' nde birlikte kaşık çaldık. Alpaslan Türk eş'in

bulunduğu sohbetlerine katıldık, konuşmalarını dinledik. Bugün de kitapl ığımızın n:ı flarında yer alan, doğan çocuklarımızın da severek okuduğu Bozkurtların Ölümü adlı kitabının ilk sayfasındaki imza ona ait, ondan bize kalan hatıra ... O imza, i stan­ bul'a uğurlamak için Ankara Garı'na gittiğimiz bir gUn atılmıştır. B i r konferans için gelmişti ve Atatürk Lisesi'nde salonu dolduran yüzlerce gence seslendiği zaman ha limizi görmeliydiniz, deriz.


TflRKÇfıı .ERİN KALEMİNDE� ATSl7.

149

Y ı l ve günde yanılmıyorsak, 4 Mayıs 1952 olmalı. "Türkiye'nin Kurtuluşu " ko­ nulu konferansı verdiği için, Tevfik İleri 'nin Milli Eğitim Bakan lığı'nda atandığı lise hocalığından bir defa daha açığa alındı. Haydar Paşa Lisesi'ndeki görevinden, daha sonra bütün ömrü boyunca "uzman "kadrosuyla kalabenliğine hüküm giydiği Süleymaniye Kütüphanesi'ne tayin edildi. Olaylı biten bu konferans bizi, Remzi Oğuz Arık rahmet iyle daha da yaklaştırdı. Bugün aramızda bulunmayan Mustafa Emam ve bir grup arkadaşla Oğuz dergisini çıkarıyoruz; bizi derslerimizle meşgul olalım. başka işlerle uğraşmayalım diye evine çağırıp konuşan Remzi Oğuz Hoca'yı, derginin başyazılarını yazmaya ikna etmişiz. Tam delikanlı çağımız. (Daha sonra onun. hepimizi bir ana gibi kucaklayan aziz e�i Türkan Arık'tan dinlemiştim. A tsız'ın konuşmasının yarattığı tepkiyi dağıtmak için Remzi Oğuz Beğ ''Mefkure "de yayınlanan uzun bir yazıyı kaleme alırken duyduğu heyecanı, karısına anlatır: ·'Ah, der, yine bizim Atsız konuşup başına işler açtı!" Doğrudur. Bir yıl geçmemiştir ki, Türk M i l l iyetç iler Derneği de, Anadolu'daki şu­ beleriyle birlikt e kapat ıldı. Bizler de ilerleyen y ı l larda Türk Ocakları'nın çatısı altın­ da toplandık. Yeni bir biçimde yayın hayatına tekrar başlayan "Türk Y urdu" dergi­ sinin neşriyat işlerinde görev aldık.) Atsız, Orkun, Türk M il liyetçiler Derneği. . Bu üç isim bizim gençlik günlerimiz­ de birleşiyor. Son bulan 20.yüzyılı ikiye bölen 1950 tarihi, Cumhuriyet'ten sonra doğanların hayatı bakımından bir dönüm noktası teşkil eder. O neslin. bizim de aralarında yer aldığımız bir bölümü, Ankara'nın o zamanki hareketli caddelerinden biri olan Anafartlar Caddes i' ndeki, altı Kuyumcular Çarşısı olan hanı iyi b i l irler. Dersimiz yoksa, kütüphanelere gitmemişsek. hemen her gün tek uğraşıın ıı. bu han­ daki M i l l iyetçiler Derneği 'nin biraz loş ama sımsıcak geniş odaları olmuştur. Bütün hayatı Anadolu şehirlerinde geçen bizim gibi bir üniversite öğrencisi, m i l l iyetçilik ülküsünün bu en canlı ocağını nasıl tanımış dersiniz '? Orku n ' u okuyarak "Komü­ nizmle Mücadele" gibi dergilerde yayınlanan haberlerden duyup öğrendik; yurdun dört bir köşesinden kopup gelen yüzlerce genç bu derneğin çatısı altında bir araya geldik. Tekrar, önceki y ı llara, daha geriye dönelim. l 9 3 0 ' 1 u yılların başında biz doğma­ dan Hüseyin Nihal, Tıbbiye'den çıkarıldıktan sonra ikinci defa başladığı ve okuduğu İstanbul Üniversitesi'nde Prof. Fuat Köprülil 'nün dikkatini çeken bir öğrencisidir. Sınıf arkadaşları arasında Orhan Şaik Gökyay, Tahsin Banguoğlu. Nihat Sami Ba­ narlı, sonradan adı ünlüler arasında yer alan pek çok insan var. (Gökyay hocayla daha sonra Türk D i l Kurumu'nda yirmi y ı l . Kurum yeni yapıya kavuştuktan sonra da toplantılarda beraber olduk. Banguoğlu, Banarlı da tanış olduğumuz k işiler arası­ na ka tıldı. Onun yayma hazırladığı, büyük emekler sonunda günışığına kavuşturdu­ ğu Yahya Kemal Beyatlı kitap dzisinden çıkan, bir kart il iştirip gönderdiği kitapları, Ankara Radyosu'nda hazırlayıp sunduğumuz Radyo Kitaplığı içinde tanıtmasını yaptık.) "ATSIZ" adı, onun soyadı olmadan önce yayınladığı ilk dergi nin adıdır. "Atsız Mecmua" yı yayınlamaya başladığı günlerde. (bir rastlantı) biz dünyaya geldik. 25 Temmuz 1932 (k imlik cüdanımıza göre. nüfustan daha sonra a l ı ndığı için bu tarih 25 Eylül'dtlır). "Atsız Mecmua'nın çıkış tarihi olan 25 Eylül 1932 ile çakışıyor. Bu dergide Fuat Köprülü. Zeki Velidi Togan, Ab dülkadir İnan gibi yazar adları yer alıyor. Kendilerini 1 950'dcn sonra tanıdık. Çıkardığımız dergiye yazı vermesi için İnan Hoca'yı fakültedeki odasında ziyaret eder. o Orta Asya Türkçesi'ne kaçan konuşmasını dinler. sohbetinden yararlanırdık. Zeki Velidi Togan hocamızın k(l­ nuşması da . . . Gösterdikleri babacan tavırları, ne diyeyim, gunırumuzu okşard ı . ...


REFET KÖRflK Lfl - CENGİZ YAVAN

ıso

Atsız, b i z i m a i l e B i lecik'ten i sta n b u l ' a n a k limekfin eylediğinde, Mehpare Ha­ n ı m ' l a iki y ı l sliren i l k evliliğine henüz son vermiş. O yılların daha sonra uzun tar­ tışmalarına konu olan meşhur "tarih tezi" ne kar�ı çıkan sekiz k i ş i arasında yer a l ı n ­ ca asista n l ıktan ç ı k a rı lmış. B i z ki.içlik bir çocuğuz o tarihte; Beşiktaş'taki Akaretler Yokuşu'na bakan pencereden gelen geçeni seyrediyoruz, di.inyadan pek haberimiz yok . . .

"Gi<Iİ;V<lfUm, gii11/ü1111/e f/Cf.W ymıkılm'lll...

Orclulflrltt ye11i/ mez bir gflytZ ııur kmunıtlfl. Dü11 be11imle birlikte güle11 tmmiıklflrtll Yfl/1117. bir lıfitmm kflltİf tırtık ymumtlfl. "

Atsız, "Yolların Sonu" kit abına a dını veren ş i i r i n kızgın, hlizi.in dolu mısralarını o gi.inlerde yazmış. Tarih b i l iminde yarım bırakılan akade m i k kariyer Malatya, Edir­ ne'de öğretmenlik dönemi, biz bir yaşına basarken onun l 933 ' d e Bakanlık emrine a l ı n ı ş ı , hepsi birbiri ardmca gelir. Sebebi nedir? Sebebi, çıkardığı " A y l ı k Ti.irkçli Dergi "Orhun'da" döı1 c i l t l i k Tlirk Tarihi kitaplarını eleştirmesi, göri.işlerini yazma­ s ı , söylemesi . .. O. b i r y ı l sonra Deniz G e dikli Hazırlama Ok ulu'na Tlirkçe öğretmeni atandığı zaman da i stanbul'daydık. İ smail D limbi.illi.i'yli veya Barbaros Meyda­ nı ' daki insanları, Beşiktaş iskelesinden Boğaz' ı seyreden b i r çocuk. Atsız 1 936'da Bedriye Kadızade Hoca'yla hayatını birleştirir, Mehmet Kaplan Hoca'yla bacanak, hısım olurlar. Raslantı mı dersiniz, yoksa daha bir değişik kelime veya kavra mla mı ifade edersiniz, b i l emeyiz; Kaplan Hoca, uzun yıllar geçer ve bizim bi.iyi iklerimiz, sevdiklerimiz. dostlarımız arasına k a t ılır. Mehmet Kaplan, A t sız'ın uzaklaştırıldığı liniversitede birkaç y ı l sonra asistanlığa başlar. öğretim kadrolarında yi.ikselir, profesör olur. Her ikisinden söz etmemizin bir anlamı var: Atsız bir çileyi doldururken biz adım atma t aliınleri yapan çocuk. yıllar sonra yi.ik­ sek öğrenimimizi yaparken birinden Tlirkllik lilki.isi.ine bağlanmayı ve yazı yazmay ı , Tlirkçe k elimeleri k ullanmada saygılı olmayı. ötekinden ş i i r i n ve edebiyatımızın kapılarını aralamayı öğrendik. i ki kardeşle evlenen bu iki insan, bizi ilerleyen y ı l lar­ da m i l liyetçilik, vatan sevgisi. d i l , şiir, edebiyat. Yunus yolunda birleştirdi . . . Yıllar a k ı p geçti. Zaman, her i k i s i için ayrı kapılar araladı. 1 909 doğumlu, öğretmen ve Y ağmur'la Buğra'nın anası Bedriye Hoca'yla kardeşi Behice Kaplan arasında altı yaş vardı. Biri 1967'de öldi.i. bu öli.im ayırdı onu K aplan'dan; diğeri ise, A tsız'ın ölli m i.inden bir yıl önce resmen ayrılmak suretiyle Atsız Beğ'i yalnız bıraktı. ( B i l d i ­ ğimize göre, birbirlerinden ayrı yaşamaları 1 960'1 yıllara uzanır.) l 938'de resmi' okullarda öğretmenliğine son verilen A tsız. özel okullarda bu hizmeti slirdi.irlir. 1 94 3 Ekimi'nde Orhun'u yeniden yayınlamaya başlar. Yazdıkları bıı özel okuldaki hocalığının da sonu olur. J J .Di.inya Savaşı'nın d linyayı k asıp kavurduğu. esintilerinden savaşa girmediği­ miz halde bizim de nasibimizi aldığımız gi.inler yaşanılır. Kızıl Ordu'nun A l man­ lar'a karşı listlinllik gösterdiği. mi.ittefik lerin Hitler'i sıkıştırdığı sırada Tlirkiye'deki uzantıları k alemler de k alemleriyle kan kusmaya başlarlar. Derginin 1 944 y ı l ı Mart sayısında Atsız, devrin "Ti.irkçliylim" diyen Başbakanı Şiikrii Saraçoğ l ı ı ' n a bir açık mektup yayınlar. Sonra bir açık mektup daha ... İ simleri yle k oıni.inist faaliyette bulu­ nanları açıklar, devrin M i l l i' Eğitim Bakan ı ' n ı istifaya davet eder. Muhatabı bak anlık gi.icli nli kullanır. kıramadığı k alemi tutan e l i n sahibine çalıştığı özel ok uldan uzak­ laştırır. Yetmez, başroldeki Sabahattin A l i ' n i n Atsız aleyhinde dava açmasını sağ­ lar. Tabii, bu arada derginin yayıııına son verilmesi i ç i n b i r Bak anlar K urulu kararı alınmasını i h m a l etmez. (Bizim. bu o l u p bitenlerden haberimiz y i n e yok. O gi.inler­ de, Ankanı K alesi'nin eteklerinde Necatibey l l k o k ulu'nun son s ı n ı f öğrencisiyiz;


151

babamızın aldığı g ü n l ü k gazetelerden bu tür haberler yerine. varsa bize uygun yazı­ larını okuyup, bilmecelerini

çözüyoruz.) 26 Nisan 1 944 unutulmayacak b i r tarih. Unu­

A t sız için de, m i l li yetçiler için de tulmayacak,

ibretle hatırlanacak bir gün. bir dönüm noktası hatta. Y akın tarihimize

"1944 lrkçıh- T u r an c ı l ı k Uavası" olarak düşen bir kara leke. Bu dava. bir yönüyle Türk M i l l iyetç i l i ğ i ' n i n şahlanışıdır. Atsız dahil tanı

22 genç. y aşlı. subay. doktor,

mühendis, öğrenci yargı önüne çıkarılır. yargılanır. tutuklanır. Tatsız. tekrarlanması utanç verici hareketlere muhatap olurlar. Ama Türk adaleti. suçsuz olduk ları n a karar verecek. bir buçuk y ı l tutuklu kaldıktan sonra beraat edeceklerdir. B i z bu tarihi da­ vanın. daha sonra

"3 Mayıs" günlerinde kutlanılan bayramlarında şiirler okuduk.

biraraya gelip Türkistan pilavına kaşık çaldık.

1949 Y ı l ı T.C. H ü k ümeti'nin M i l l i Eğitim Bakanı Prof. Tahsin Banguoğlu, o y ı ­

Süleymaniye Kütüphanesi'niıı uzman kadrosuna tayin eder. 13uraya kndar tam yirmi beş y ı l , her

l ı n Temmuz ayına kadar işsiz kalan s ı n ı f arkadaşı H . N i l ı a l A t s ı z ' ı

dönemi ç i l e l i , görevden alınmalar. işten e l çektirme ve tutuklamalarla. bazen işsiz ge çim sıkıntısına düşerek. ama daima dimdik başıyla mücadeleden yılmadan geçen bir ömür. .. Suçu Türkçüliik, Türklüğü, Türk dü nyasını ve bu dünyada var olan soy­ daşlarını unutmamak. onları kucaklamak, Türk ülküsünii dile get irmekti. Hataya düşmemiş midir, en azından yanıl mamış m ı d ır ? Türk inkilabını değerlendirirken aşın gittiğini, ölümünden bir süre önce oğlu Yağmur'a s öylediğini, biz bir sohbeti­ mizde Yağmur Atsı z'dan dinledik. 1 950 seçimlerinden sonı-n ancak Alsız tekrar öğret menli�e dönebildi. Mesleki i ­ tibarı iade e d i l d i , Haydarpaşa Lisesi edebiyat öğretm enliğine tayini ç ı k t ı . 1 9 5 0 son­ rasının olup bitenlerine, onun yaşayıp gördüklerine, başına gelenlere biz şahidiz, Ç o k büyük bir bölümü Süleymaniye Kütiiphanesi'nde geçen; Orkun, sonra Ötükenli y ı l lar. . 12 Mart döneminde yine mahkeme önüne çıkarılış. yine hapis: Birbuçuk y ı l a .

h ü k ü m giyer: Yargıtay bozar, hükmü veren mahkeme kararında ısrar eder, y a ş yet­ mişe dayanır. Onu okuyarak. din leyerek büyüyen nesiller bu Ti.irk büyüğüne, m i ı ı i ­ yetç i l i ğ i n bu kalem v e düşünce erine yapılan

eza v e cefayı kendi nefslerinde duydu­

lar. Ama o. bağışlanması yolunda bir talebin altına imza atmayı kabul etmedi; bunu yapmasını isteyenlere karşı ç ı k t ı . Kalp ve bedeni isyan e t tiği halde! Ancak. devrin Cumhurbaşkanı tarafından affe d i l d i , o talep e t mediği halde '"suçu bağışlandı"' ! .

.

1 9 7 4 Y ı l ı n ı n 22 Ocak günll akşama doğru Bayrampaşa Cezaevi'nden salıverilen A tsız. hem bu nca yaşad ıklarından, hem de ondan önce kardeşi Necdet Sançar'ııı ölümünden, erken gelen b u ölümlin üzüntüsiinden olacak, çok yaşayamad ı . 1 1 Ara­ l ı k l 9 7 5'de, i.ist üste gelen kalp krizleri onu a l ıp götürdü; Bayrampaşa'dan sonra kısa bir süre evi olan dünyadaki durağından Karaca Ahmet Mezarlığı'ndaki o son durağına göçıü. Yetmiş yıl Türklük için atan o kalp, duruverdi . . . l bnülemin M a h m u t Kemal İnal'ın, "Son Asır

Türl< Ş ai r l e r i n d e yazdığı gibi "

" A tl ı y ı atından indirecek derecede şiddetli yazan" ve aynı şekilde konuşan bir kalem ve söz eriydi. Öğrencisi Osman Sertkaya - şimdi aynı Fakültede profesör -"Türk M i l liyetç i l i ğ i ' n i n Ziya Gökalp'ten sonraki en büyük i s m i " diyor. G e n ç l i k dönemin­ de yine onu okuyarak yolunu çizmiş, öğrencisi diyeceğimiz Prof

Ahmet B .

Ercilasun i ç i n d e A t s ı z ' ı ·'Türklük ve TOrkçü!iik fikirlerinden ayırarak incelemek mümkün değildir. Türk m i l liyetçiliğinin hem fikir. hem mücadele tarihinde Atsız. şüphesiz ki bir merhale teşkil eder." " Y olların Sonu" adlı ş i i r kitabında "Sona Doğru" başlıklı olan sonuncusu: onun kaleminden ç i l e l i yetmiş y ı l ı n . ama her şeye rağmen şanlı ve şerefli bir müc adelenin mısralara yansımadır:


REFET

152

KÖllÜKLfl - C ENGİZ YAVAN

"Ril.fin cilum ki ben bu cilüinm ne.fimleyinı; Bir ülkiinün mehiibetiniıı zirvesimleyim. Dünya </enen meıellete <lal.un lıer isıeyen; Ren ırkmım şeref ta}an

efsane.�imleyim. "

"A rtık ve<ltt zamanına pek.fazla kalma<lı; Yorgun ve kimsesiz ölümün bahçe.vimleyinı- "

Evet. şiir bir tevekkül neş'esi içinde bu mısralarla son bulur. Onun etten, kemik­ ten bedeni, ölümün bahçesindedir, doğru. O, bütün çektiği çileler sonunda hayatın son deminde kendini "yorgun ve k imsesiz" hissetse de içine düştüğü hiiznü böylece ifade etse de, ruhu bizimle1 B i r hayat, onun yaşadığı gibi yaşanmışsa o "yorgunluk" her t ürlü rahatlıkran daha değerli. "K imsesizlik" ten yakınırken, belki haklı olduğu hususlar olabilir; ama o da biliyor, hl!m de çok iyi bil iyor k i, kaç nesil onunla bera­ ber. onun yanında oldu, onun düşünce doğrultusunda yol aldı, almakta ... Daha kaç nesiL onunla, onun yanında, onun düşünce ve ülkOsünün takipçisi, bekçisi olacak. Biz, yine inanıyoruz ki, onu gelecek nesiller de tanıyacak, sevecek, yanında yer alacaklar. Biz mesleğimiz gereği. onun şiirlerini yayınlanan programlarıııııza serpiştirdik. Hayatını, düşüncelerini yazılarımıza konu yaptık; zaman zaman doğru bildiklerimi­ zin kavgası n ı ondan öğrendiğimiz şekilde yaptık; sürgün e dildik, haksızlığa uğra­ d ı k . . .. Ondan gördük, onu örnek aldık. Eğilmedik, bük ülmedik! A t sız'ın hayatını, dile rdik k i bir yayıncı olarak bir televizyon belgeseli yapalım; onu tanıınayM. ki­ taplarını, dergilerini okuma bahtiyarlığına eremeyenler, bizim hazırladığımız. sun­ duğumuz bu belgeselden t anısınlar A tsız'ı. Fakat, bu belgeseli, bu sözlerin sahibi olan, yaşı yetmişe köprü kurmuş yayıncı yapamasada, TR T'de ve iki üniversitenin İ l e tişim Fakültelerinde yetiştirdiği öğrencilerden biri mutlaka gerçekleştirecektir. Bu yazıyı karalarken, dönüp geçmiş günlere baktık, hatıralara daldık. Kitap. dergi sayfalarında yazılar, şiirler; kürsüde A tsız'ın sesi, bir tren penceresinde el sallayışı, alnı­ na düşen saçı, gülümseyen yüzü, çocukluk, gençlik günlerimiz. ilerleyen zaman içinde gördüklerimiz. okuduklarımız, duyduklarımız, en son bir ölüm haberi .. hepsi birbirine karıştr. Acısıyla, sevinciyle yetmiş yıla merdiven dayayan ömrümde, Türk yaratılmış olmanın, Türk milliyetçiler camiasının bir ferdi, ülkü eri olarak yaşayan adamı sıfatını ıaşıyabiliyorsam bunu borçlu olduğum insanların başında Atsız Beğ var... Türk milletçiliğini benimsemiş, Türklük Olküsünü hayat çizgisinin eksenine otutmuş. yaşlıca, duygulu bidr adamın karamaları bu satırlar. A tsız'ın ölümü nden sonra yazıldı, konuşuldu. kitaplar yayınlandı; yakınları, öğrencileri, arkadaşları hatıra­ larını naklettiler ... Onları da birer birer okuduk, dinledik; k imilerinden yararlandık ve gönül tahtımıza oturttuğumuz bu büyük insanı bildiklerimizi. gördüklerimizi, duy­ duklarımızı da ekleyerek yazdık, anlattık. Zaman, olup biten her şeyin gerçek yüzünü olduğu gibi gün ışığına çıkartıyor. Gördüğümüz her yüz aydınlanıyor. 1 905'de doğan, yetmiş y ı l yaşayıp yirmibeş y ı l önce aramızdan ayrılan bir yiğit kişinin, 2000 y ı l ı nda hakkında b u yazıyı kaleme almayı kendimiz için biraz da görev bil dik. Geriye baktığımızda, birlikte yaşlandığımız bir zaman d i l imi içinde, çeşitli yön­ leri bulunan yazar, öğretmen, şair, mücadele ve dava adamı, ama hepsinden ö n ce ve her yönden daha önde gelen yanıyla büyük bir ü l k ü adamı olarak görüyoruz A tsız Beğ'i. Sovyetler dağıl dı. Orta Asya'da Türk boylarının bayrakları dalgalanıyor. . . Kurulan Türk Cumhuriyetleri, "Irkçıl ı k - Turancılık " davasından mahkeme e d i l e n bir insanının nasıl haklı olduğunu dosta düşmana ilan ediyor! O, b i r mücadele adamı olarak bir nesle yol gösterdi, bir doğruya, gerçeğe işaret etti.


Ti:IlKÇi°'LERİ:\ K ALEMİNOEN ..\TSIZ

153

Atsız. geride k alan 20.yüzyıl içinde adı anılıp geçilecek bir şair, yazar, hoca de­ ğildir. Şiirleri, kitapları, romanları, araştırmaları olduğu için hatırlamak durumunda değiliz. Türklük dü şüncesine. m i l liyetçilik anlayışımıza, alışılagelen in, bilinenin çok ötesinde hareket getirmiş, yol- yöntem çizmiş, bir düşünce zemini hazırlamış insan­ dır; öncüdür, önderdir. . . Artık "konuşan b i r Türkiye " d e yaşamaktayız. Düşünmek d e güzel, konuşmak d a ... Ama doğru ve güzel düşünmek, konuşmak şartıyla! Onun düşünceleriyle ufku­ muzu genişleten, yolumuzu yönümüzü aydınlatan nesil olarak bi7.. Atsız Beğ'i yine gönül tahtımızda muhafaza ediyoruz. Bizim nesil d e yaşlandı; nöbeti çocuklarımıza devretmenin hazırlığı içindeyiz. Yeni nesil, gelecek nesiller, onu görmeden büyii· yenler A t sız'ı eserlerinden, hakkında yazılanlardan tanıyacak ve öğrenecekler. Atsız Beğ, onunla aynı zamanı paylaşmış insanlar, ülkü yoldaşları, eserlerinde yaşamakta. Tanımak, hüküm vermek yazdıklarını ve yazılanları okumak, öğrenmekle mümkün. Bizim gençlerden istediğimiz budur. Gördüğümüz, tanıdığımız Atsız çoktan toprak oldu. Sadece rühu bizimle. Bir de düşüncelerini yansıtan yazıları, şiirleri, romanları, eserleri ... Onlarda yaşamakta, onlarda yaşayacak. Rfıhu şad olsun.


ATSIZ'IN İZZET YOLALAN' A VOLLADIGI MUZİP B İ R MEKTUP


Tf:Rh:ÇfU·: ldN h:.-\LEl\Iİ:"DE� .\TSIZ

1 55

"SOGUK SAVAŞ" YrLLARINDA TÜRKÇÜLÜK, TANINMIŞ TÜRK İ D EOLOGU N İ HAL ATSIZ'IN TEMEL DÜŞÜNCELERİ flt!fuel ıWUHAMıWETDİN Soğuk Savaş y ı l !arından kasıt 1 1 .Dünya Savaşı sonunda başlayıp. yüzyılımızın 80'li y ı l larını 2 . yarısına kadar uzanan bir dönem. Bu dönem d e Tlirkçülük üzerine bir fikri ideolojik cereyan hakkında konuşmak için hiçbir neden yoktur, zira totaliter ideoloji ve baskı rej imi kültür sahasında dahi Türkçülüğe gelişme imkanı t aııımadı. Türk Cumhuriyetleri arasındaki tüm kültürel ilişkiler Moskova tarafından ayarlaııır ve kontrol edilirdi. Bütün temas ve faaliyetler Rusya'nın hakimiyeti ve komünist ideolojisinin bayrağı altında gerçekleştirilmişti r. Türkiye'de ise, bu yıllar içinde geniş anlamlı bir Türkçiilük, yani Türk halkları arasında dayanışma anlamındaki Tiirkçiilük ideolojisi toplumsal bir düşünce tarzı olarak tevşik gönnüyor ve devlet siyasetinin bir parçası olarak dahi yasaklanmıştı. O zamanlarda Türki­ ye açısından gerçek bir tehdit unsuru oluşturan Kuzeydeki azılı komşunun asabına dokun­ mamak için, Türkiye'nin resmi makamları- Z. Gökalp'in 1924 'de ölümünden ve 1 9 3 1 'de "Türk Ocağı" adlı cemiyetin kapatılmasından sonra- Türkçülük düşüncesini Türkiye top­ rakları ile sınırladılar. O zamanlardan bu yana ve SSCB'nin dağılmasına kadar pragmatik Türk liderleri Sovyetler Birliği'ndeki Türk Cumhuriyetleri ile herhangi bir işbirliği veya beraberlik meselesini gündeme getirmediler. Diğer taraftan Türkiye'nin yönetimi, komü­ nist Türk Cumhuriyetleri ile ilişkiler yoluyla ülkeye Moskova 'nın gizli istihbarat servisi ve komünist ajanların sızmasından endişe etmekteyd iler. Bu yıllarda Türkçülük ideolojisi açısından Türkiye bir nevi ideolojik boşluk iç inde bulunuyordu. Bu boşluk, bir taraftan Atatürkçülük, diğer taraftan komünist rejim sempa­ tizanı solcularııı ideolojileri ile nisbeten doldurmaya çalışılmaktaydı. ideolojik boşluk yıllarında Türkiye'de çok yönlü ve yetenekli bir kişi olan Nihal Atsız (1 905- 1 975) oı1aya çıkmış ve Türkçülüğün propagandasıııı yaymak yolunda harıl harıl çalışmaya başlamıştı. Bu noktada Nihal Atsız hakkında bazı biyografik verileri getirmek doğru o l ur kanaatindeyiz. Hüseyin Nihal Atsız 1 2 Ocak 1905 tarihinde istanbul'da doğmuştur. Ortaokulu tamamladıktan sonra İstanbul Üniversitesi ve ona ba ğlı yatılı kı sım olan muallim mektebinde eğitim görmüştür. 1930'da üniver sitenin Edebiyat Fakültesin'den ve aynı zamanda yüksek muaıtim mektebinden mezun olarak 1 9 3 3 yılına kadar Prefesör Fuat Köprülü'nün yanında asistan olarak çalışmıştır. Asistan olarak çalışırken 1 9 3 1 - 1 9 3 2 y ı l l arında "t\ tsız" dergisini çıkarmaya baş­ lar. Dergi işine Fuat Köprlilü, Zeki Velidi Togan. Abdülkadir İnan g i b i Türkçü, edebiyat ve tarih alimleri de katılmışlardı r. Dergi. o y ı l larda i l i m , fikir ve sanat a­ lanlarında geniş tesirli Türkçü bir çığır açmıştır. 1 933- 1 955 y ı l ları arasında Nihal Atsız Türkiye'nin muhtelif liselerinde Türk Dili ve edebiyat öğretmeni olarak çalışırken, aynı sıralarda zaman zaman "Orhun" adlı Türkçü bir dergiyi de ya yınlayabilmişt i r.


RF:FET KÖRflKLÜ - CF.NGİZ VA VAN

156

Maıt 1 944'de Nihal Atsız "Orhun" dergisinde Türkiye ' n i n devrin başbakanına hitaben yazdığı "açık mektup" unda M i i l i Eğitim B ak anlığını, yazar Sabahattin A l i ' n i n başıııı çektiği Marksist eği l i m l i çevrelerin artan faaliyetlerine göz yummakla suçlayıp, M i l l i Eğitim Bakan ı ' n ı istifaya davet etmişti. Bu şekilde Türkçüler Türki­ ye'nin solcularına karşı düşüncel alanda savaş ilan etmiş oldular. 1967 yılında Atsız solculara karşı aynı savaşını yinelem iştir. B u defa kendi ma­ kaleler serisinde bölücü Marksistlerin Güneydoğu bölgelerinde yaptıkları gizli faa l i ­ yetlerini açıklayıp, bölgede komünist yönetim sistemini yerleştirme planlarını ifşa etmişti. M i lliyetçilerin solculara olan bu düşüncel mücadelesi devlet tarafı ndan her iki tarafa karşı davalar açılması ile sonuçlanmış ve Nihal Atsız birkaç kere hapse girmişti. J 952'den 1969 yılına kadar Atsız Süleymaniye Kütüphanes i'nde çalıştığı sırada edebiyat. tarih ve Türkçüllik konularında en önemli eserlerini yazm ıştır. 1 975 yılın­ da istanbul'a geçirdiği b i r kalp krizi sonucunda vefat etmiştir. N i h a l Atsız çok yönlü Türk ideoloğu ve çok yetenekli bir şahsiyetti; hem istidatlı bir romancı, şair, gazete ve dergi yazarı, hem öğretmen, düşünür ve Türkçülüğün propangandisti i d i . Öğretmen, yazar ve şair olarak faaliyetlerinin temel amacı, top­ lumda Türkçülük fikirlerini yaymak ve benimsenmelerine hizmet etmekti. Esasen bu tutumunu, popüler ve t a n ı nmış romanlarının adları da yansıtmaktadır: "Bozkurtların Ölümü" ( 1946), "Bozkmtlar Diril iyor" ( 1 949), " Deli Kurt" ( l 958). N i hal Atsı z toplam a l t ı büyük rom an , 3 8 şiir, Türk t arihi ve edebiyatı üzerine yazılmış 30 bilim­ se! inceleme, Türk ansiklopedisi i ç i n hazırlanmış 40 makale ve muhtelif dergiler i ç i n yaklaşık 4 5 0 makale yazmıştır. ( 1 1 0,s. 4 - 1 3 ) . 1 9 4 1 - 1 972 yılları arasında yazmış olduğu muhtelif makalelerin i n derlendiği "Türk Ülküsü" kitabında düşünceleri en konsantre ve açık bir şekilde ifade e d i lmiş­ tir.

Türk Ülküsü (1955) Dünya b i r mücadele a lanıdır. Mücadele, yaşamak i ç i n gerekl idir. M i l l etleri sava­ şa hazır eden i k i faktör vardır: Biri maddidir ki buna "teknik" diyoruz, diğeri ruhid ir, ona d a "ülkü" adını veriyoruz. Uzun yılları tarih müşahadesi sonucunda, eşit maddi kuvvetler arasındaki mücadeleyi daima ruhi bakımdan üstün olan tarafın kazandığını göstermiştir. Ruhsal kuvvet, m i l l i üstünlük inancı ve büyüme arzusu, m i l l i ülkülerdir. M i l l i ülküler, toplulukların yaratıcı ve itici kuvvetidir. Türk ülküsü, Türkün bü­ yüklüğüne ve Türk'ün kudretine inançtır. M i l l i ülküsü olmayan insanın hayvandan far kı yoktur. Hayvanlar ızdırap ve ölümden kaçar, kuvvetliden ise korkarlar. Ölüm­ den korkmayan, ızdıraptan kaçmayan, kuvvetli ile mücadeleyi göze a labilen yaratık, ancak ülküsü olan insandır. Bir zamanlar ülkü rolünü dinler üstlenmişlerdi. Bugünkü ülküler ise tamamiyle m i l lidir. Dini inancı da kapsamış olan m i l l i ülkü insanları güçlendiren, a s illeştiren, sürükleyen bir duygu ve düşüncedir (67, s. 7,8).

Büyüklük Ülküsü (1962) Ü l küler birer büyüklük davasıdır ve bundan dolayı büyümek isteyen, büyümeyi amaçlayan m i lletlerin ülküsü vardır. Büyüklük davası, yani ülkü, çoğu zaman sa­ vaşla elde e d i l d i ğ i i ç i n d i r ki, insanlık tarihinde büyük kahraman ve kumandanların daima ayrıcalıklı yeri olmuştur. H ükümet darbelerinin sanat h a line getirildiği bazı ülkelerde bunun asıl sebebi, bu ülkelerin b i r büyüklük ülküsünden yoksun olmalarıdır. İktisadi yoksulluk, siyasi


l'fiRKÇflLERİN KA LE�IİNOEN A Tsrz

157

buhranlar, sadece işin görünen tarafıdır; asıl ve gerçek sebep ise m il l i ülküsüzlük ten yoksun olmalarıdır. Bugün, Türkler'in büyükliik ülküsü ulu Türkistandır; ne var ki büyüklük illküsü aynı zamanda büyük fedakarlıklar ülk üsüdür de. B undan dolayı korkaklardaki aşa­ ğ ı l ı k duygusu büyüklükten korkarak hep küçük kalmayı tercih eder. (67. s. 1 7- 1 9).

Tlirl<çülük, Dışarıdan Gelmemiş O la n Tek Düşüncedir (1943- 1950) Türkçülük, Türk M i l l iyetçiliği'ne verilen addır. Türçülük, Türk sevgisini ve Tlirk menfaatini gözeten b i r ülküdür. Türkçülük, büyük Türkiin ilinde, Türk unığunun kayıtsız şartız hakimiyetidir (67, s, 29). Türkçü insan, mill'i çıkarları kişilerin çıkarları üstünde tutan, m i l l i mu­ kaddesata ve geçmişe saygı duyan, görev ahlakı yüksek olan, haksızlık ile mücade­ leye korkusuz olan insandır. (67, s. 37) Günümüz Türkiyesi'nde mevcut fikir akımları arasında yerli ve milli olan yega­ ne fikir. Türkçülüktür. Faydalı veya zararlı olan diğerlerin, hepsi dışarıdan ithal edilmiştir. Komünizm, bizlere Rusya'dan aktarı l ı p vatana ihanet ile eş manaya gel­ miştir. M i lletlerarası Yahudi kökenli olan masonluk Balkanlar yoluyla Türkiye'ye de sızmıştır. Günümüzün saygın demokrasilerin vatanı lngiltere ve Fransadır. Epey taraftarı olan iktisadi liberalizm ve d evletçilik düşünceleri de yabancı kökenli o lup, İtalya ve A lmanya 'da doğmuştur. Türkler tarafından beni msenip milli bir görünüm kazanmış olan Müslümanlık dahi, aslında Türk menşeli değildir. Türk kökenli olan yegane düşünce, yegane ülkü, yalnız Türkçülüktür ki, bu dü­ şünce mi ili şuurumuzun gelişmesine paralel bir şekilde büyüyecek, güçlenecek ve atılımlar gerçekleştirecektir.

Türkiye'de Sağcı Ve Solcu Kimlerdir'! ( 1 968) İktisadi bakımdan devletçi olmayan, liberal muhafazakarlar sağcı sayılmış, d i n i inkar ettiklerinden solcular dindar olanları sağcı olarak nitelemişlerse d e bu tarifler eksik ve kısırdır. İdeolojik bakımdan "sağ" m i l l iyetçiliği, "sol" beynelmilelciliği temsil ettiği i çin, solda beynelmilelcilerin, sağda Türkçüler'in yer aldıkları farzedilir. Beynelmilelci ister dünya, ister İslam beynelmilelcisi olsun, Türklüğü ihmal eden veya yok sayan ve baş tacı etmeyen bütün düş!inceler solcudur. iktisadi doktrinler kısa sürede değişmektedir. Değişmeyen prensipler m i l li yetçi­ lik ve b eynelınilelciliktir Biz Türkçüler sağcıyız. Sosyal adaletçi olmamız, vatanın nimetlerini turistlere değil de soydaşlarımıza paylaştırmak istememiz, gerçek ahla­ kın gerektirdiği. adaleti sağlamayı dilememiz. asla solcu olmamızı gerektirmez Türkiye 'nin solcuları henüz ortada yokken, Türkçü şair Mehmet E min Yurdakul herkes tarafından kolay anlaşılan şiirleri ile Türk Mi lleti için sosyal adalet istiyordu ve bu f ikir onun Türkçülüğünden kaynaklanmıştı. Bu fikri, y ı l larca sonra "sömürü" nakaratı i l e başlayan plaklar m isali Musevi asıllı olan Marks'dan alınış değildi. V elhasıl Türkçüler sağcı olduğuna göre sol uçtakiler komünisttirler; ikisinin ara­ sındaki yer, m i l l l likre veya beynelmilelciliğe olan yakınlık veya uzaklıklarına göre diğer ideolojiler tarafından doldurıılmaktadır. (67,s. 55- 60)

Soyculuk ve Turancılık ( 1 952) Türkçülük ülk üsünün değişmeyen iki unsuru vardır: Soyculuk ve Turan c ı l ı k . Soyculuk, herşeyden evvel b i r m i lli savunma aracıdır. Türkler'in aynı soydan gel­ diklerini anlamaları ve benimsemeleri olayı, onları başka m illetler tarafından temsil


ıtEFE.T KÖRÜKLÜ - CENGiZ \'AVA'\

158

edilmelerinden korunıakıadır. Turancılık ise, Türk'ün t arihi vatanı olan ve çoğun­ lukla üzerinde hala Türkler' in yaşadığı ülkeleri bağımsızlığa ve Türkiye i l e birliğe kavuşturma emelidir. (67, s. 95, 99) Milli Siyaset, Türkçülük ve Siyaset

(1970- 1972)

Moskova'nın köleleri olan Türkiye'deki komünistlerin yaptığı gibi TürkçülUk ülküsünlin ardında Nazizm korkuluğunun mevcudiyetini kabul etmek. dünyadaki fikir hareketleri hakkında hiçbirşey bilmemek ve dolayısıyle fikirsiz olmak anlamına gelir. Alman M i l liyetçiliği olan Nazizm ile Tiirk M i l liyetç i l i ğ i o l a n Türkçülük nasıl aynı şey olabilirler k i ? Aksine, bütün m i l liyetçiliklerin birbirine karşıt oldukları gibi, Türkçülük ile Nazizm de iki ayrı m i lletin m i l l i menfaatleri ön planda tutan fikir sistemleri olarak birbirlerine karşıttırlar. Zaten Türkç ülükte diktatörlük de olamaz: çünkü Türkçülük demoraıik bir sis­ temdir. Ancak Türkçülükteki demokrasi laçka olmamış. soysuzlaşrnamış, ciddi ve disiplinli. ahlak dışı telkinlere izin vermeyen bir demokrasidir. Atatürk'ün ölümünden bu yana Türkiye, pasif bir devlc:: t siyaseti gütmekıedir. Atatürk ' ü n zemin ve icabı olarak kendisinin yaşadığı devir i çin geçerli olan "yurna sulh, cihanda sulh" prensibini ebedi düsturmuş gibi benimseyip, siyasetini bu esas üzerinde yoğunlaştırm ıştır. Barış uğruna kimseyi gücendirmemek siyaseti hakim olmuş. bu zihniyet ise Tür­ kiye'nin siyasi sınırları dışındaki Türkler'in ihmaline sebep olmuştur. Herhangi bir devlette yaşayan Türkler'le ilgil enmek, o devleti gücendirir, tedirgin eder, kızdırır diye cihan Türklüğü adeta inkar edilmiştir. Bugün Türkçülük cereyanı siyasi değildir, fakat bir gün siyasi bir kuruluş duru­ muna gelirse, bütün Türk ler'i kurtarıp birleştirecek bir program ile ortaya çıkacaktır.

(67.

s.

1 25 , 1 3 ! . 132)

Nitekim Atsız. Şubat 1 962'de "Orhun" Dergisi'nde "Türk M i l l e t i ' n e çağrı" adlı makalesi ile Türk M i l leti'ne dokuz ışıktan (ilke) ibaret olan bir kalkınma programı

1 ) Türkçüyüz, 2) Arınmış Türkçeciyiz, 3) Yasacıyız, 4) Toplumcuyuz, 5 ) 7) Ahlakçıyız, 8) B i l imciyiz, 9 ) Teknikçiyiı (67, s . 1 2 1 ) . sunmuştur:

M i l l i gelenekciyiz, 6 ) Şuurlu demokrasiye taraftarız,

Bu ilkelere bakıldığında Nihal Atsız'ın Türkçülüğü kendisinden evvel yaşamış i ­ deologların Türkçülüğünden hangi noktalarda farklıdır ve Atsız. m i lliyet çilik ve Türkçüldk kuramlarına nasıl bir y e n i l i k katmıştır? Önce onun " m i l let" kavramı anlayışının özelliklerini gözden geçire l i m . Örneğin,

Yusuf Akçura 1904'de "Üç Tarzı Siyaset" adlı eserinde Avrupa halkları ile

mukayese edildiğinde Türkler'in milli düşünce ve devleti etnik prensip temelinde kunna ilkesi hususundaki tasavvurlarının henüz çok bulanık olduğunu söyler. Z.iya Gökalp Arna­ vut olan bir öğretmenin etkisinde milli fikir üzerinde ciddi olarak düşünmeye başladığını itiraf eder, yani bu iki Türkçü, milletin ve milliyetçiliğin meydana gelmesini somut tarihi gelişmelere bağlamışlarsa.

Nihal Atsız "Milletler binlerce y ı lda n beri var" (67. s. 7) (67, s. 57) ve "Mi llet bağımsız yurdu olan

"Türk Milleti üçbin yıldan beri vardır"

,

teşkilatlı bir to pl u lu ktu r (67. s. 49) düşüncesini ileri sürmüştür. Milletin oluşması için, "

Nihal Atsız'a göre, eınosun (kavimin, budunun) maneviyatı, insanların kendi etnos'una sadakati, et11os'un tekliği (birliği) ve insanların etnos çıkarlarını kendi çıkarlarından üstün tutabi lmeleri gibi etkenler öneme sahiptir. Demekki Arsız. etnosun kendi bi.iyiiklüğünii ve tarihdeki rolünll çok iyi kavramasının gerekliliğine inanırdı. Bununla beraber N i h a l At s ı z ı önceki Türkçülerden ayıran en b ü y ü k özelliği, '

Türkçülüğü politik ve ideolojik alanlara sokmaya ça lışma s ı olmuştur. Atatürk-


159

Ti°' R h:(:f,l.EIÜN h:.\l.E\1 İ:'l:DEN .\TSIZ

çülüğün güçlü e t kisi altında

Y.

Akçura ve

Z. Gökalp Tlirkçülüğü, sadece Türk

halklarının k ültürel- manevi yak ınlığı düşlineesine ve bu yakınlığın zorunluluğtına i nlıisar etti r m i şt i . G erçi N i h a l J\tısz daha l 9 7 0 ' d e , Türkçülük s i y a s i bir o l a y d e ğ i l d i r diye yazmışsa da. gerçekte makalelerinin çoğunluğunda Türkçü l ü ğ ü siyaset ve ideoloji alanlarına taşımıştır. Hunun d ı ş ın d a A t sız, Tlirkiye'nin XX. yüzyılın 4 0 ' 1 ı y ı llarında a11ık za­ manı geçmiş ve aktüalitesi kalmamış "Yurtta s u l h , cihanda sulh" prensibini gereksiz saymıştır. Atsız'a göre, bu prensip Sovyetler B i r l i ğ i olarak adlandırılan İmparatorlu­ ğun sömürüsü altında ezilen Tür k kardeşlerini kurtarmaya engel olmaktaydı. N. Atsız toplumdaki "sol ve sağ k u vvetler" deyimine yeni b i r anlam kattı . Ona

göre, insanların "solcu" veya "sağcı" olm alarının kriterleri, onların toplumdaki eko­ n o m i k modd görüşlerinden kaynaklanmaz. Ru açıdan bakıldığında insanların özel m ü lkiyet veya kollektif m ü l k i y e t i n taraflarları o lmalarının önemi de yoktur. A t sız'a göre. k i ş i l e r m i l l iyetçi iseler, demekki sağcıdırlar, enternasyonalist veya kozmopolit iseler deınekki solcudurlar. Henıekadar biz yukarıda N i h a l A t s ı z ' ı n Türkçli lüğü siyasi bir etken yapmaya çalışmıştır diye yazıyorsak da, aslında Atsız profesyonel bir siyasetçi d e ğ i l d i : zira kendisi somut politika ile uğraşmamıştır.

Buna rağmen

Türkçülüğii politik düşüncelerle meşbu (doygun) i d i . Atsız, siyasi fikirlerini gazete ve dergilerdeki makaleleri. romanları ve başka eserleri yoluyla geniş çevrelere yay­ maya çalışmıştır. Sonuç olarak özetlediğimiz takdirde. " N i h a l

Atsız'ın eserleri vasıtası ile Tür­ al evinin sönmesi

kiye,deki binlerce Türk gencinin kalplerindeki Türkçülük

önlen m iştir" diyebiliriz Atsız, Y. A kçura ve Z. G ökalp Türkçl"ı lükleri i l e günümüz Türkçülüğü arasında manevi bir köprü rolünü oynamıştır.


ATSIZ'IN ASKERİ TIBBİYE YILLARI

ATSIZ KIZKA RDEŞİYLE


1 61

A TSIZ'l .A FA TİH'İN

TÜRBESİNDE /lltmı

DEl.İOR:WA N

Cağaloğlu'ndan gelen caddenin Oivanyolu'na ulaştığı yerde. sol köşede eski bir kıraathane vardı ·'Pchlh·anlar Kahvesr · olarak tanınırdı. Duvarlarında eski ve namlı

pehlivanların boy boy r e n k 1i resimleri asılıydı. Hemen her tabakadan insanların. fakat daha ziyade yaşlıları n ve özellikle emeklilerin geldiği bu kahve. geniş ve yiik­ sek tavan!ıydı. Sonraki y ı l larda yıkıldı ve arsasına bir iş hanı yapıldı.

A t s ı z ' la burada buluşımık ilzere sözleşmiştik. B i r yaz güııüydti. 1 95 1.' n i n Teııı­

muzu, belki de Ağustosu. Ben, liseden sıra arkadrışı m Erk'i de y <ı ııımtı alarak g i t t i m .

Biraz sonra Hoctı dtı geldi ( A t s ız'ııı a d ı aramızda artık · ho c a ' ydı. Gıyabında nadiren Atsız Bey diye bahsettiğimiz de olurdu).

Dilşrıniiyorum: N için buluşmuş olduğumuzu şimdi hatırlayamıyorum. Fakat. ay­ rılacağıınız sırada onun. her zamanki gibi Köpril istikametine değil. Aksaray tarafına doğru yöneldiğini gördiik. -Hocam nereye? -Patilı'c gidiyorum. Bugün Ftıtih Sultmı Melııned lfa n ' ın tiirbesinde ça l ı şacağız. Erk'le birbirimize bakıştık ve aynı tındtı, ikimiz birden: -Bizi de götlirmez m i s i n iz" diye sorduk. Gelmemizde bir mahsur var m ı ? Memnun olmuştu. -Hayır. hiçbir mahzur yok. dedi. beraber gidelim. Duraktan Edimckapı-Bahçekapı tramvayına b i n d i k . Biraz sonra Frıtilı'teydik. Türbeye vardığımız wman. orada bizi kiiÇiik b i r grubun beklediğini gördiik. Bunlar, ı\ts ı z ' ın kardeşi Nejdet Sanc;ar ve hanımı Reş i d e S ;1m;ar. Atsız' ııı h an ı m ı Bedriye Atsız ve o sırada galiba Di y a r ba kı r ' d a l i s e öğretmen i olan Kırzıoğl ıı Fah­ rettin Beydi. Bira1 vakit geçince İ s m a i l H a m i Da n iş men d de geldi.

İsmail Hami gelene kadar Atsız. Kırzıoğlu"ııtı ! tıkıldı. durdu. K ırzıoğlu. Kiirtlerin menşei iizerinde çalışmalar yapıyordu. Kiirt adıy la anılan topluluğun bir Tiirk boyu olduğunu ispat etmeye çalışıyordu. Onun ileri sOrüdiiğii ilmi iddialarn ve d e l i l lere Atsız başka d e l i l l erle cevap veriyor. sakin ve s<ığlam K ırzıoğlu'nu kızdırmak isti­ yordu. Fatilı'in k a p a l ı türbesi öniinde yarım saat kadar bu ilmi tartışmayı d i n l e d i k .

İsıııail Hami Daııişmend o sıralarda M i l l iyet grızetesinde gii n l i l k yazılar yazıyor­

du. Ayrıca Fetıh Cemiyet i ' n i n de başkanıydı. istanbul 'tın fet h in i n .500. Y ı l d ö n (imii i ç i n hazırlıklar yapılıyordu. Bu yıldönümünün bHyilk törenlerle kutlrınması için gayret gösteriyordu. Cumhuriyetin ilanındtın sonra çıkarılan bir kanunla biilün Hirbeler kapat ılmıştı. Bu aı-a­

da Fatih Sultan Melııııed ' i n türbesi de kilitlenmiş. kendi haline terk edilmişti. Dışardan bakıldığı zaman adeta bir izbeye dönmiiş, yer yer harap olmaya yliz tıııııııış göriiniiyordu. Pencere panııak lıklarına birkrıç bez parçası bağlanmıştı. Ti.irbe kilitliydi. ziyaret yasaktı <ım<ı. Miislliıııan İsttınbul halkı. Fatih'i evliyadan sayıyor. onun ruhundan istimdatıa bı;hı­ ııuyor. bu yii1.den türbenin pencereleri ön(indedua ediyor. hana adaklar adı�ordu. Tiirbedar. türbe ka pısını açmaya bir tiirln yanrışmıyordu. N i h rıyet İ s m a i l Hi1mi otoriter ve tehditkar bir tavır takındı. Fetih Cemiyeti. gereken i zn i alınıştı, tiirbeye


162

REFET KÖROKLf� - CENG İZ \'AVAN

girilecekti. Tlirbedarııı gözi.i o kadar korkutulımıştu ki. türbeden içeri bir c a n l ı n ın adını atmasını affolunmaz b i r suç g i b i göri.iyord u En sonra karşısındaki adamın doğru söylediğine kanaat getirmiş, biraz da hatırı sayılır bir kimse olduğunu anlamış olacak ki. eski. kocaman bir analılar getirdi kapıyı açt ı. Hep birlikte içeri girdik. Önce burnumuza bir ki.if ve pas kokusu çarptı. Loşluğa ve bu tuhaf kokuya bir si.ire sonra alıştık. Anlaşılan. İsmail Hami i l e Atsız önceden ko­ nuşmuş. gerekli tertibi almışlardı. Bedriye Atsız'ın yanında elektrik si.ipürgesinden bez parçalarıııa, küçük süpi.irgelcrden parlatıcı maddelere kadar gerekli her şey vard ı. - Şimdi burasını temizleyeceğiz. Kolları sıvadık. K i m i m iz sUpi.irnıe. kimimiz toz alı n a k i m i m i z parlatma. cilala­ ma işlerini üzerimize a l d ık . Y ı l ların tozu, pası birikmişti. Sildikçe çıkıyor. b i r tiirli.i temizlenmek b i l miyordu. Hey koca Fatih' 2 1 yaşında İstanbul'u fetheden, ulaşılması güç Konstantiniyye Kızılelmasına erişen yüce dahi! Bi.iyi.ik Sultan' Bu ne nankörlük! Biz evlatların mı. senin türbeni b u hallere getirmişiz? Sana olan şi.ikran borcumuzu. ti.irbeni zamanın tahribatına terk ederek, iideta senden intikam alır gibi mi ödemeye ka lk ış nı ışız? Bizi bu hale nasıl getinııişler? Hangi bilinmez e l ler bizi sana yabancı. hattii di.işınan k ılırnş? Eski biı· dolabı temizlemeye çalışırken bunları düşünüyor. garip ve acı kaderimi­ ze lanetler savurarak gözyaşlarımı içi me akıtmaya çalışıyordum. O giin, diyebilirim ki, Fat ih'in ağır bir havayla dolu tiirbesinde, yi.iz kitap oku­ sam alamayacağım ibreti aldım. Atsız'ııı belki bil erek. belki fark ında bile olmadan verdiği derslerin e n değerlisi. orada geç i rdiği m beş-altı saatlik zamana s ığınıştır. Sandukanııı örti.isi.i yırtılmış, kirlenmiş, solmuştu. Sanduka çevresindeki parmak lıklar eskimiş. dökülnıi.iş, paslanmıştı Örtüni.in ölçi.ileri alındı. civardan bir usta getirildi. par­ maklığın tamiri için anlaşmaya van ld ı Atsız'ı alış-veriş ederken hiç görm emişti m. İliiç ve kitap alımlarının dışında, bir daha da gö rıneyecektim. Ama. ne yaman bir pazarlıkçı oldu­ ğumı orada anladım Birkaç li ra eksiğine yaptırabilmek için. usta ile dakikalarca pazarlık ett i . dil döktli. İnsatlı ve vicdanlı b i r adammış. Bu sözlere mi kandı. yoksa Fatih 'in türbe­ sindeki harablye mi içi yandı. bilemiyorum; sonunda azami indirimi yaptı. O yaz akşamının alacakaranlığı perde perde inerken, türbeden çıktık. F a tih'e ka­ dar yüri.idük. Orada ayrı ldık A tsız'ın o günki.i ıstırabı m unutmak kabil değil. Ti.irbenin acıklı g örüni.işii. terk edilmiş hiili onun gönliindeki yarayı bi.isbi.iti.in kanatmış olmalı, diye di.işünüri.im. Atsız'ı İslfimiyet'ten önceki Ti.irk tarihine önem veren, onun dışında, mesela Osmanlı asırlarını hiçe sayan bir görüşe sahipmiş gibi tanımak ve ranıtnıak isteyen­ ler, Fatih 'in türbesinde o gün b i zimle beraber olmalıydılaı-. Sanırım 1 9 3 0 ' 1 arda bir yazar. bütün Osmanlı padişahlarının isimlerini iiniversite merkez binasından, çıkış kapısıııa kadar uzanan yola yazdırmak t ek lifinde bulun­ muştu. B öylece i.iniversite öğrencisi. mecburen yüri.iyeceği yolda her gün o padişah­ ların isimlerini çiğneyecekti. B u suretle padişahlardan öc a l ı nacaktı. Atsız, bu rezil teklifi umıtnıadı. Birkaç zaman sonra Tanrıdağ Dergisi'nde ''Osmanlı Padişa h l a rı " başlığı i l e yayımlanan yazısında. h e r padişahı teker teker incel iyor. hepsinin özel­ lik l e r i n i sı ralıyor, b üyüklüklerini anlatıyordu. A tsız'a göre, bütün Osmanlı hanedanı içinde hakir görül ebilecek bir tek şahsiyet çıkmamıştı. Bu da, A tsı:1.'ın T i.irk tarihine bir bi.itiin içindeki bakış tarzının unutulmaz örneği­ dir. A t sız'ııı Osmanlı hanedanına karşı bi.iyük saygısı vardı. Bu hanedana ıııensup olanların hayatta kalanları ve yurda dönenleri ile göri.işür. gıyablarında onlardan h i.irınetle bahsederdi. .

.


TÜllKÇÜLF.JÜN KALF.�IİNOF.l'ıl ATSIZ

163

ÖLMEZLER YOLUNUN YOLCUSU Yücel HA CA LOGLU N i lı ii l Atsız adını i l k defa 1 9 4 8 y ı l ı n d a Kars'ta ortaokul b i r i n c i s ı n ı ft a öğren c i i­ ken duynıuştuın. Tlirkçe öğetın e n i ın i z Hocaoğ!u Seliihattin Eı1lirk (sonradan Hacet­ tepe Ü n iversitesi'nde felsefe profesörü), tarih öğret m e n i m i z ise Fahrettin K ırzıoğlu (sonradan Eruzuruın Atatlirk Ü n iversitcsi'nde tarih profesörü) i d i . Hocalarımızın ikisi de son derece m i l l iyetçi idiler. Selahattin Ertürk, aslen Esk işehir'in M i l ı a l l i ç c i k ilçesindendi. Babası ilçede y ı l larca belediye başkanlığı yapmıştı. Seliihattin Ertürk heyecanlı, şuurlu, atak, merd b i r Tlirk m i l l i y etçisiydi. D i l ve Tarih-Coğrafya Faklil­ tesi ' n i n ele avuca sığmaz talebelerindendi. Osman Yüksel Serdengeçti ile 1 944 olaylarınııı i ç i n d e bulunan heyecanlı i k i gençten biriydi. Ertesi yıl, l 949'da o rta ikinci sınıfa geçmiştim. Seliihatt in Ertü rk yine Türkçe hocamızdı. B i r glin derste, N i h a l Atsız adında bir zatın "Bozkurtların Ö lümü" i s i m l i tari hi b i r romanının çıkt ığını, bu eseri herkesin alıp okumasını ısrarla i stemiş­ ti. O yıl "Bozkurtların Ö lü mü" adlı t arihi romanı alınış, su içerees i n e okumuş ve çarpılmıştım. Kafamda romanda i s m i geçen kahramanların i s i m l e r i sık sık resmi geçit g i b i her an gözü ınlin önüne geliyordu. Kafamdaki bir başka mesele z i h n i m i kurcalamaya başlamıştı: K i m d i bu N i h ii l Atsız? B i r kadın m ı y d ı ? İ s m i k a d ı n ı hatır­ latıyordu. Bir kadın, böyle tarihi bir roman yazab i l i r miydi? Değilse k im d i ? Mera­ k ıın gittikçe a11ıyordu. 1 950 yılında Trabzon'a gelmiştim. Orada N ihiil A tsız'ın k i m olduğunu öğren m i ş , hatta kendisine b i r d e mektup yazmış, resmini istemiştim. Bana, imzalı bir resmini göndermişti. Bu resmi yıllar sonra bliyiittürecek ve Türk Ocakla­ rı G enel Merkezi'nin Galip Erdem Salonu'na asacak t ı m . A t s ı z'ııı eserlerini arıyor. bulduklarımı ezberlercesine okuyor; şiirlerini t e k s i r e­ dip arkadaşlarıma dağıtıyordum. O y ı l larda li n l ii "Orkun" Dergisi ç ı k ıyordu. Atsız, haftalık olan bu derginin başyazılarını yazıyordu. Orkuıı; fikri gelişmemizde. şuurlanıııamızda, ufkumuzun genişletilmesinde büylik etki yapmıştı. Liseyi bitirince 1 9 5 5 y ı l ı n d a İ stanbul ' a gitmiştim. İ l k ziyaret e tt iğim k işi At­ sız'dı. Kendisini ilk defa görliyorduın. Yazılarındaki sert, kavgacı ve ınlicadeleci tavrının aksine şen, nüktedan, yumuşak, sevecen b i r insanla karşılaşmıştım. Bu gö­ rlişınemiz, benim hayatımdak i dönliın noktalarından b i r i s i olmuştur. A tsız' la 1 970 y ı l ı n a kadar, en az haftada iki glin Slileyınaniye Kii tüphanesi'nde ve ayda bir iki defa da Maltepe'deki evinde buluşurduk . Bu buluşmalarda çeşitli k esim lerden gençler. üstad şahsiyetler. şairler, e d i pler bulunurdu. Orhan Şaik Gökyay'ı, Prof.Dr. Zeki V elidi Togan ' ı , Dr. İ zeddin Şadan'ı, Tahsin Deıniray'ı, Çağatay Uluçay'ı. Yılmaz ö ztuna'yı, Prof.Dr. Osman Turan ' ı , ProlDr. İ bmhim Kafesoğ!u'nu. Prof.Dr. Faruk Süıner'i, Prof.Dr. Mükrimin H a l i l Yinanç'ı. Prof.Dr. Abdiilkadir i nan'ı. Nihad Sami Banarl ı ' y ı . Mahir i z'i. Necip Fazı l ' ı onun yanında görmüş ve t an ımıştım. A t s ı z 'ın sohbetleri çok zevkli geçerd i . i nsanın sıkılması kesinlikle ınli ın k li n de­ ğ i l d i . Tlirk tarihi konusundaki engin bilgisi, insanı dehşete dlişlirecek kadar deri ndi.


REFET KÖRÜKLÜ CEN GİZ YAVAN

l <ı4

-

Üç Mayıslarda Çamlıca tepe lerine çıkar, orada 3 Mayıs'ı anardık. B u gezilerde her kesimden arkadaşlarım ız olurdu. A tsız, bir karakter anıtıdır: yılmayan, usanmayan bir miicadele adamıdır. Eğil­ meyen bir tavrı vardı. Fikirlerinden ve ilkelerinden asla taviz vermeyen bir iilkii d e vi idi. Kartvizirindc "Her de\•ı-in menkôbu" yazard ı . Şöhretten ve alayıştan hoşlanmazd ı . Nitekim b i r dörtliiğiinde şöyle söyler:

"/(imi se.çsiz, yaşayıp ;;y{e göçer Kimi teşyi olunur kollar<la Biri var<ltr yaşamı�fırtın11/ı Tiikenip kalacaktır yo/lar<la." Atsız, belli bir yaştan sonra yalnız yaşamaya mecbur kalmış bir şahsiyetti . Haya­ tın tiirlii giiçliikleri karşısında yılmamış, dimdik ayakta durmasını bilmişti_ En son göriişmemiz ölii m iinden iiç ay önceydi. Bana bir kağıt uzatmıştı. O ka­ ğıtta eşinden boşandığına dair mahkeme kararı yazıyord u. Bana "Sen sicil nazırısın. Bunları bilmen lazım" diyerek kağıdı okumamı istemişti. Nihal Atsız'la hatıramız pek çoktur. İnşaallah onları öniimiizdeki aylarda bir ki­ tap halinde yayınlayacağım. "Bozkurtlar" romanı ile klasikleşmiş ve ölmezler y olunun yolcularından biri o­ lan Atsız'a Allah'tan rahmet dil iyorum. Nur içi ııd e yats ı ıı ! . .


1 6!'

TfltK(:fı .F.ld:" K.-\LDIİ:'IOl>t-:N HSl7.

ÜÇ MAYIS 1944 VE TÜRKÇÜLER BAYRAMI Oğuz Şahmı DUMAN TUrkiye Cumhuriyeti Devleti 1944 yılına gelene kadar denilebilinir k i : görünüş iti­ bariyle de olsa kuruluş ülküsüne bağlıdır. Bu ülkü de TürkçülUktür. Gökalp ve Akçura gibi Türkçü düşünürlerin. Türk Ocak lar ının 011aya atmış olduğu tezler. Mus­ tafa Kemal Atatürk tarafı ndan ustaca hayata geçirilmiş ve uygulamasına başlanmıştır. Türkçülüğün önerdiği yeni hayatta. üınınet devleti yerine. m i l let devleti vardır. Salta­ nat yerine cumhuriyet vardır. Kadınların toplumsal hayata, katılımı vardır. D i n i ku­ nınıların Türkleşmesi.

Türkçeleşmesi

vardır.

Camilerdeki

hutbelerden

Kur'an•a,

Kur'an'dan ezana kadar Türk D i l i ile yapılması vardır. Ekonominin Türkleşmesi var­ dır. Kısacası hayatın her alanında Türkleşme tekliCi vardır. Mustafa Kemal

bu önerileri

cesaretle yeni Türkiye'de hayata geçirir. Kadın haklarından. ezanın Türkçeleşmesine, ekonomik Tilrkçeleşmeden hukuka kadar. Cumhuriyetin ilk partisinin program umde­ lerinin hazırlayıcısı da yine TCl'kçülüğün ve aziz Atatürk'ün

fi k ir babası Ziya

Gökalp'tir. Dolasıyla 1 940-1 944 dönemınin devlet yönetenleri Tiirkçülük ideolojisinin hem ırki yönüne hem de Tura;1 yönline yabancı de�illerdir. Mustafa Kemal ile başlayan Türk aslından burjuva yaratma ö zlemi 1 940' !arda gerçekleşemediği,

azınlıkların

m i l l i ek onomideki

hakimiyetlerinin

kırılamadığı

görüldüğii için; azınlıkları ek onomiden kovmak amacıyla ·'varlık vergisi" konulur. Müslüıne M , gayrimüslüme

G. dönmeye D deyip üçlü bir s ı n ı flamaya g i d ilerek

a z ı n l ı k l ardan takatlarının üzerinde vergi a l ı n m aya ç a l ı ş ı l ı r . M i l l i ekonomideki haki­ miyetleri yok edilmeye çalışılır. l 9 4 4 'e gelene kadar çeşitli okul lara girişlerde bile TUrk ırkından olma esası aranır. Dahası İkinci C i lrnn Hurbi'ııin başlarında Ankara hükümeti Almanlar'la gizli pazarlığa bile oturmaya çalışır. Pazarlığın konusu da

Kafkasya ve Türkistan Türkleri'dir. Bu tür pazarlık arayışlarını o dö nemin A l ­ ''Ribbendtrop" i l e dönemin A l m a n y a ' n ı n Ankara B ü y ü k E l ç i s i Von Papen v e diğer siyasiler aras ındaki yazışmalar v e gizli belgelerde açıkça

m a n Dışişleri Bakanı

görmek mümkündür. Bakınız b u gizli yazışmalara birkaç örnek vere l i m : A l m a n Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri Yaiszoeker ' i n bakan Ribbendtrop'a gönderdiği 05/08/ J 94 1 tarihli gizli ya zışmad a n :

"Türkiye B ü y ü kelçisi bugün b a na ye n i elçilik müsteşarını tanıttı. Ve lı..o­ he m e n Sovyet Bölgrsi ' nd e yaşayan Türi\-Moğol asıllı smır lrnbileleri üzerine çevirdi. B u Türi\-Moğol kabilelerinin Sovyetler'e karşı yapacakları propagandaya dikkati çekti. Hazar D enizi 'nin doğusunda bağımsız bir l'ürk­ Moğol devleti kurulabi lece ğ ini ima etti. Hüsrev Gerede, bunları sırasına getiri p resmi ol mayan tarzda s ö yl e d i. Falrnt bu, sözl e rin tesadi.ifen ortaya çıkmış ol madığını gösterir. Ali Fuat'ın Sa yın Von P a p en i le o l a n gör ü ş m esi n d e ku ll andığı ifadelere aynen uymaktadır. N itekim Gerede, B akü ' n ü n bütiin halkının Türk D i l i ' n i konuştuğunu kastederek p r ob ­ l eme g irmekte geri d u r mamıştır."( . .) nuşmayı

Yine

Alman

Dışişleri

Bakan

Yardımcısı

Hending.

Ermondatof ve Vahraman'a gönderdiği yazıda şöyle der:

Alman

diplomatları


RHF.T KÖRfıKt.f - Cl':NGİZ YAYAN

166

·'Türk Genel Kurmay Başkanı. Türk-Alman i l işk i lerin i n sadece Turancı lık temeli ne dayanabilece ğini ifade et m i şt i r 6 ."

Meraklıları, o dönemin Alınan gizli belgelerini araştırırsa buna benzer herhalde daha bir sürü gizli yazışmaları göreceklerdir. işte bu atmosferdeki Türkiye Devleti'nde, dönemin başkanı

Şükrü Saraçoğlu,

05 Ağustos 1 942 tarihli meclis kürsüsünden okuduğu kabine progra m ı n ı n sonuç kon uşmasında: "Biz Türküz, Türkçüyüz ve daima Türkçü kalacağız. (Mecliste alkış ve brova sesleri) Bizim i ç i n Türk ç ü l ü k b i r kan meselesi olduğu kadar, laakal o kadar b i r vic­ dan ve k ültür meselesidir. Biz azalan veya azaltan Türkçii değil, çoğaltan Türkçü­ yüz. Ve her vakit bu istikamette çalışacağız." diyerek devletin başbakanınca devletin temel ülküsü anlatılmaya ç a l ı ş ı l mıştır. Dönemin gençliği yüksek derecede Türkçüdür; M i l l iyetç idir. Zaten 3 Mayıs 1 9 4 4 ' ü yaratanlar da bu yiiksek Türklük şuu runa erişmiş, Türk gençliğidir.

1944 Türkçül ü k Ol a y ı n ın Meydaıı;ı Celi� Şekli Büyük Türkçü düşünür ve yazar rahmetli Atsız Bey: devletin ülküsünün Türk­ çülük ve dönemin başbakanı Saraço ğlu'nun da Türkçli olduğu inancı içindedir. Buna k a rşılık devle tin her tarafı na k o münist ve hain kadroların yerleştirilmekte o lduğunu görmektedir. O günkü başbakanın ve devlet yetk i l i lerini uyarmak için At sız Beğ:

devrin Başbakanı Şükrü Saraço ğlu'na Orhun Dergisi'nde 1 Mart 1 944'te ve yine b i r ay sonra 1 N i s a n 1 944'te olmak üzere i k i açık mek t up kaleme a l ı r . Devletin i ç i n e ve hatta beynine sızmaya çalışan virüsleri haberdar eder. Başbakana ş i k ayet ve uyarıda bulunur. Bu virüslerin içinde- sonradan Bulgarist an·a kaçarken öldürülen Sabahat­ tin Ali de vardır.

Devrin m i l l i eğitim bakanı Hasan A l i Yllıce l ' i bu mektuplar büyük

bir telaş v e endişeye düşür ür. Hasan A l i Yilcel ile o günlerin U lus gazetesi baş yaza­ rı

F alih R ı fk ı Atay'ın teşviki i l e Sabahattin A l i tarafından Atsız Beğ mahkemeye

verilir. 26 Nisan 1 944'te Ankara'da başlayan ilk mahkeme salonu, dönemin üniversite

gençliği tarafından hınca hınç doldurulur. Bu yoğun kalabalık ve tezahürat karşısın­ da mahkeme heyet i n i n içeriye pencerelerden girebildiği söylenir. N i h a l Atsız Beğ mahkeme heyetine; "Sabahattin A l i 'den sorulsun, hıyanetini ispat edelim mi? Buna razı mı?'' diye sorar. Sabhattin A l i se bu sözler karşısında sessiz kalmış ve bir cevap vereme m i ş t i r . Mahkeme 3 Mayıs 1944'e ertelenir. Ne olduysa davanın ikinci celsesi 3 Mayıs 1944 giinü olur.

3 Mayıs 1944'te Türk gençliği bir volkan gibi patlar. Türklük ülküsüne ve onun

ideolojik lideri. hocası Hüseyin Nihal Atsız'a sahip çıkmak için Ankara adliyesinin kori­ dorları. salonlarını dolduğu gibi adliyenin önü de yüzlerce genç tarafından doldunılur. Topluluğun bir kısmı adliyede Atsı z 'ı yalnız bırakmazken. diğer binlerle ifade edilen bü­ yük bir topluluk. Ulus Meydan ı'na doğru protesto yüri"ıyüşüne geçer. İşte bu

·•üç Mayıs" günü Atsız Beğ'in de isteği doğrultusunda 3 Mayıs 1 9 5 4 ta­

rihinden itibaren "Türkçüler G ünü" olarak anı lmaya başlanır.

7

3 Mayıs Türkçüler

günü budur. 3 Mayıs Atsız Beğ'e "Atsız Hoca" diyenlerce 1 990'dan sonra 3 Mayıs Haftası olarak da anılmıştır. Elbette ki 3 Mayıs 1 9 4 4 ' ü n bir çok kahramanı vardır. Fakat

3 Mayıs 1 9 4 4 ' ü n ya­

ratıc ı s ı . doğrudan doğruya Türkçii fikirleri ve hareketleriyle Atsız Beğ ve O ' n u n

r. 7

Necdet Sançar. İnönu ve Dış Tü r kl e r. Ötiikcn D. snyı 98. s.417 Altıı n Deliorman. Tanıdığım Atsız. Bogaziç i yayınları. .� . 1 3 5


1'ı7 yanındaki aı·kadaşlanyla Türk Gençliğidir. Türk gençliğinin k e ı ıdi ideolojisi olan Türk M i l l i y e t ç i l i ğ i ' n e sahip çıkmak ve yine bu ideoloj i n i n diişünürii. konuşanı. ya­ zanı Atsız Beğ'i y a l nı z bırakmamak i ç i n patladığı a n l a m l ı bir giindür. Yukarıda anlatageldik lerirniz. meselenin görünen yöniidiir. Bir d e göriinrneyen bu 3 Mayıs olayından sonra bildiğimiz üzere Türk . gelen lerinin çoğunun tutuk lanmalarına g i d i l d i . Gardist.

yönlerine bakalım. Sonradan milliyetçilerinin

önde

Troçk.ist .. düzen düşmanı . . ihtilalci gibi sa vl:ırla rnalıkeınelere sevk edi ldı. Hem d e dönemin R eisicıını h u n ı ismet Paşa'nın meşhur 1 9 Mayıs 1 944 nutku i l e . Peşin hü­ kümle Türk M i l l iyetçileri potansiyel suçlu ilan e d i l d i . M i lliyetçilik ideolojisinini temel felsefe yaran bir devlet. m i l l i y e t ç i l i ğ i savunan insanlarını nasıl olur d a böyle­ sine acımasızca suçlayabilir'>! Potansiyel s u ç l u ilan edebilir?! B i r devletin hem k u ­ ruluş felsefesi m i lliyetçilik olacak, h e m d e m i l l i y e ı ç i l i k ideolojisini v e o n u savunan idealistlerini mahkemelere verecek'> B u gerçekte eşyanın tabiatına aykırı b i r olay. Yukarıda b u meselen i n görünen yönüdüı· dedim. B i r de görünmeyen yönü var m ı d ı r acaba'> İşte b u görünmeyen yönüne d i k kati çekrnı:ye ç a l ı ş 1 ı rn ! Nasıl olur da bizim ü l k ü m ü z Tilrkçüll'ıktıir diyen

bir başkana sahip devlet. yine T!'ı r k çülüğün

diğer ayağı olan Turan için A l manlar ile gizli pazarlıklar arayan bir devlet. birden bire ters yüz ederek k e ndi ideoloj i s i n i savunanlara karşı sert t avır alır?! Onları ve onların şahsında Tiirkçülük ideoloj i s i n i mahkum eıtirrnek için mahkemelere v e r i r ! . Bunun c e v a b ı m l\lınanlar' ııı ye nilgisinde v e b u yenilginin sonucu daha kabaca çıkan Sovyet Rus sörniiırge ciliğinin aşırı istek ve yayılmacılığında aramak gerekir. N i t e k i m . Moskova'nın kışkırt ması ve yönlendirmesi ile yine Sovyet istihbaratının bilgileri ile enforıne eliilen Türkiye K omünist !':mi!;i "Tan Gazetesi"' vasıtası ile 1 T e m m u z t a r i h i n d e n beri Türk J\ll illi�·etçilerine kıı rşı hücum h a l i n d e y d i . "Cum­ huriyet döneminde Türkçiiliik nasıl doğdu. Tiirkçiilii ğ ü n menşei ve mahiyeti. Tiirk M i l liyetçiliğinin esasları" gibi seri yazılar ile adeıa Moskova adına Ank ara·yı kendi ideoloj i s i n i katleımesi için zorluyordu. Yine aynı dönemde T K P Merkez K o rnite­ s i ' n i n hazırlamış olduğu ''En bhyük tehl ike" adlı broşür. T K P m i l itanl arından "Faris Erkman" imzası ile ç ı k a rı l ı p dağı t ı l d ı . � B u g ü n d e " l rkçı-Türl<.ç i i liil< d ey i m i size bir şey h a t ı r l a t ı y· o r mu'?" O gün C u rn h uriyer Türkiye s i ' n i n başında. bu Sovyet yayılmacılığına karşı cesa­ retle karşı durabilecek bir insan göremiyoruz. Cumhuriyetin başı. i k i n c i adam lsınet Paşa'dır. B u İsmet Paşa hayatı boyunca ikinci adam olmuş, K uı1uluş Savaşı'na b i l e hasbel kader k at ı lmış. Tanzimat sonras! geleneksel O s m a n l ı opoı1iinist politikaları­ nın devamcısıdır. Tanzimat sonrası Osmanlı politikacıl arı güçlü devletlerin her iste­ diklerini yapmakla, Osman l ı ' n ın ayakta kalacağı inancı i ç i n d e idiler. Yahut da onla­ r ın hoşuna giden şeyleri yapmakla. Paşa da bunu yaprı. Sovyet e mpe ryalist k o loni yal yayılmacılığına karşı rannlar kurban istiyordu. Ye İsınet Paşa 19 Mayıs 19 4 4 nuıku ile kurbanlarını işaret etti. Meşhur nutku aşağıdaki gibidir: "'Turancılar, Türl<. J\ll illeti'ni bütün kom şuları ile onarılmaz b i r surette derhal düşman yapm!!k için bire b ir tılsım bulmuşlardır. B u kadar şuursuz ve vicdansız fesatçıların tezvirlerine, Türk M i l l e t i'nin nıu lrndderatını teslim etmemek için elbett.e C u m h u riyetin bütün tedbirlerini lr n i l a na cağı z . F e satçılar �enç çocul\lan v e sar vatandaşları, a l d a t a n li k i rle r in i millet lrnrşısında a ç ı k t a n açığa m ü n akaşa e d emcyeceğ i ın izi sanmışlard ır. A ldaıım ışlardır ve daha çok a l d a n acaklardır. Şimdi vatandaşlarımdan iki suale zihinlerinde cevap bulmalarını istiycceğirn: l r kçılar ''e Turancılar gi zli tertiplerle teşkillere baş,·urmuşlardır. Niçin? Kandaşları arasında

x

Aclnn Sayılgan. Türki�·e'de Sol Hareketler. s..:l35-4Vı


UEFET l<ÖRf!J<Lfı - CENGİZ YAVAN

168

gizli resat tcı1ipleri ile fikirleri memlekc:te yürür mü'! Hele doğudan batıdan üll>eler, gizli Turan cem iyeti ile zapt olunur mu? Bunlar o şeylerdir l•i devletin kanunlarını ve esas teşkilatı ayak altına alındıktan sonra başlanabilir. Şu halde yald ızlı fikirler per­ desi altında doğrudan doğruya Cumhu riyetin, Büyük Millet Mcclisi'nin mevcudiye­ tinin aleyhinde teşebbüsler karşısındayız.··

B u konuşmanın akabinde başta Türkçü mütefekkir N i h a l Atsız olmak üzere çe­ şitli m i l leyetçi aydınlar ve genç kurbanlar tanrıların istedikleri kurbanlar olarak t oplanıp işkence odalarına, tabutluklara gönderilmiş lerdir. Hayali suçlamalarla engi­ zisyon ce7.ası çektirilınişlerdir. Gerçekte b u durum padişahların, isyancılar karşısında isyancıları yatıştırmak için aldıkları kellelere benzemektedir. Türkçüler ve Türkçülük önceden senaryosu ha­ zırlanmış. tiyatromsu mahkemelerde yargılanmış ve mahkum o lmuştu. Ancak ikinci adam İsmet Paşa'ya rağmen askeri temyiz nezd inde itiraz edilen mahkumiyet karar­ ları 25 Ekim l 945'te bozdurulmuştur. "Askeri Temyiz Bozma Kararı"nda: "I Numaralı Sıkı Yönetim Mahkemesi

tamjiızliktmı ayrı/1111.)tır.

M(ıhkeme, 2

Nıımarnlı Sıkıyönetim Mahkemesi rar�/indan görülmelidir. " der.

Mahkemeler, tutuksuz olarak, bu kez 2 numaralı Sıkıyöne tim Mahkemesi'nce görülmeğe başlanır. Savunmalarında Atsız Beğ şu son sözleri söyler. " - K İ MSEDEN H AK S I Z B İ R Y E R E B İ R Ş E Y TALEP ETMİYORUZ. A T A L A R IMIZDA N K ALAN M İ R A S I N M E F A H İ R İ M İ Z İ N GÖMÜLÜ OLDUGU TOPRAKLARlN B İ Z İ M O L M A S I Ü L K Ü S Ü N Ü K A LBİMİZDE T AŞIYORUZ. BEN BUNLARI Ş A H S I M İÇİN İSTEMİYORUM. ORALARDA ÇIFTLiK VEYA A P A R T M A N YAPACAK DEGiLİM. MİLLETİM İÇİN DÜŞÜNDÜGÜM H A K L A R D A N DOLAYI DA KİMSE BANA VATAN H A İ N İ DİYEMEZ. BU ÇİRKEF İ F T İ R A Y I İ A DEYE DETENEZZÜL ETMİYOR U M . KİMİN H A İ N , K İ M İ N VATAN PERVER OLDUGUNU T A R İ H T A Y İ N EDECEKTİR. HATTA ETMİŞTİR. BİLE"'1 3 Mart 1947 tarihinde 2 Numaralı S ı k ı Yönetim Mahkemesi, sanıkları suçsuz bularak beraatlerine karar verir. Beraat Kararının Gerekçesi

1 8 7 sayfa tutan karar çok ilgi çekici ve ibret, aynı zaman da Türkllik mücadele­ sinde tarihe şeref sayfası olarak geçecek bir karardır. Bakınız bu beraat kararında ne diyor: .. -Bu nümayiş (3 M ayıs 1944) milli bir ideolo_jinin, milli olmayan bir ideolo­ jiye !.:arşı tepkisinden ibarettir. - Her mille tin i ç ind e ki a:ılıl\lar o milletin hakim ırkının adını alır. Fakat

o

millet içinden ayrı ırklardan bahsedilemeceği a n l a m ı n a gelmez." diyen mahke­

me "ayrıca ırk bakımından kamu haklarının bir kısım vatandaşlar;ı tanınmaması keyfiyetinin anayasaya aykırı olabileceği, fakat bu aykırılığı cezalandırılacağına dair TC. kanunda hiçbir kayıt bulunmadığından sanıkların b u fiilden beraat lerine; uzun bir tahlilden sonra lıükümet darbesi teşebbüsünde bulunmadıkları. söyledikleri ve reddettiklerini. mantıken de buna imkan olmadığına delil leriyle Vali Dr. Lütfi K ırdar dahil dinlenen çok şahitlerden ve mektuplardan anlaşılmış. a ksine polise verilen tek

'> İlhan Ourcnddioğ!u. Tü rk iye

'

de Milli�·etçilik Hareke!leri. s . 1 4 2 - 1 43 . Toker

Yayın ları


..-rıu..: çf:U:Rİ:\ t.: . \ LE\Iİ:\ llE'\

ATSIZ

1 69

bir ifadede de başka b ir şey görü lmemiş olup. bu sureıle sabit olmayan, b ilakis M İ L L İ B İ R G A Y E İ Ç İ N ÇALIŞTIKLARI tebeyyün eden Zeki V e lidi v e arkadaşl a­ r ı n ı n beraat i n e karar vcrilmiştir." 111 Bu mahkeme kararlarında dikkati çeken bir nokta var. Kararda diyor k i : "Her milletin içindeki a z lık l ar o milletin hakim ırkının adını alır"_ Sorum şu olacak. B u gün acaba "Türkiye mozaikler ülkesidir_·· yahut da "hu vatan hepimizindir" diyenler acaba yukarıdaki mahkeme kararlarındaki sözle çelişip suç işlemiyorlar mı? Kanaatimiz odur ki hem çelişiyorlar. hem de bugünkü anayasanın baş­ langıç ilkelerini de çiğnemiş oluyorlar. Y ani düpedüz anayasal suç işliyorlar. Biz bu "Türk" adını de vletimize yeniden vermek için tam 900 yıl b ekledik. A­ man devletim i ze zeval gelmesin diye Arab' ı Fars' ı kardeş b i l i p , kah iimınetolduk, kalı Ruın'u, B ulgar'ı tebaamız bilip Osmanlı olduk. Bir türlüde n e kendi k i m l iğ i m i z söyletildi, ne d e devletimiz bu k i m liği söyled i . K a n v e can vergisi verdik fakat n i ­ mete gelince kovulduk. 900 yıl sabırla bekledik_ Ve Türkiye Cumhuriyeti'ni k u ­ ran halka T ürk denir dedik. Devletin ad ı d a Türkiye Cumhurdiyeti Devletidir ded i k_ Bu nedenle "bu ülke mozaikıir" diyenler de . ..bu varan hepimizindir" diyerek Türk vatanına ortak arayanlar da hem tarih ve şehitler huzurunda, hem de anayasa huzurunda suç işlemektedirler. 1 944 hadiseleri ve görillen dava sonuçlarının kısaca yonımlanmasına gidersek neler söyleriz? Bakınız hu damlarda de\'letin başı ile devletin hukuku karşı karşıya gel­ mişlerdir. Devletin başı meşhur ve ıneşııın 1 9 Mayıs 1 9 4 4 konuşmasında " bunlar haindir'' diyor, "bunlar devlet düşmanıdır" d iyor. V e totaliter bir kafa yapısı gereği k en dini hem hakim. hem de savcı yerine koyuyor. Şimdi bu na karşı l ı k olarak da o günkü devletin en üst hukuk kurumu da "hayır" diyor. "Bu düşünceyi taşıyanlar­ da suçlu olamaz." Dahası "ırkçılık suç değildir" diyor. Dahası "bu idelojiye devletin ideoloisidir" diyor ve mahkeme sonucu yargılananlar aklanıyor_ Türk M i l liyetçiliği'ııin Türk'ün tabi ideoloj i s i o lduğuna dair o günk[l Türk huku­ ku adeta beraat kararı veriyor. Mahkeme sonucu güzel bir olay olması gereken b i r sonuç, ne var ki opoıtünist, korkak, a c i z yönetimce ( k i başı M i l l i Şef İ nönü) ekilen gayrı Türk tohumunun acısını Türk Devleti ve Türk M i l leti bugün hala çekmekte. Her yanılgı nın ve tıkanmanın kökeninde o günkü ikinci adamın ı 9 Mayıs l 94 4 t e yaptığı konuşma neticesinde Türk M i l l iyetçi l iği ve m i l liyetçiler devletten sürekli şekilde d ışlanmışlardır. O gün lerde devlete bulaşan v irüs, Türk Devleti'nin mil­ letin temel iilküleri doğrultusunda karar almasım daima bozar hale getirmiştir. Sovyetlcr Birliği çözülürken ·'hazırlıksız yakalandık" d iyenle re sormak gerekir. Neden hazırlıksız yakalandınız? Sehebi nedir'I Kanaatimiz. odur k i hazırlıksız yakalanmanın ana nedenini 3 Mayıs 1944 öncesi ve sonrası hadiselerde aramak doğru olsa gerekir. B u hadiseler 1944'tcn sonra Türk Milliyetçiliği'ni devletten dışlamış, o n un yerine, y a n i U L USALIN yerine E V R ENS ELİ lmyın uştur. So­ nuçta da, EVRENSEL İ N l<apısından önce millici olmayan hatıcılık ve Ameri­ kancılıl' ile onun ekomonik anlayışı kapitalizm girmiş; bu da yetmemiş ardın­ dan marksizm ve siyasi ümmetçilik girmiştir. Dünün marksist hareket lerinin yerine bugün siyasi ümmetçiliği karşımızda göriiyorsak; bu, Türkçülüğe devletçe l 944 'ten bu yana sırt çevirmen in bir bedeli olsa gerekir. '

,

1 " Bu konuda daha ayn n t ı l ı

b i lg i için

b ak ı n ı z : i lhan

Darenlioğlu age.


ATSIZ'IN ASKERİ TIBBİYE YILLARI


rfııu..: ( f'l.El<IN h: \Ll!:�1İNOl·: 'I: ATSIZ

171

ATSIZ BEG ve K ÜTÜPHANE Nec111etldi11

SEFER CİOGL U

Türkçülüğün Ziya Gökalp'ten sonraki en büyük temsilcisi ve önderi olan

A TSJZ

Befin, ibret alınarak hatırlanması gereken b i r hayat; serüveni var: 1 905'te başlayıp 1975'te sona eren amansız, dayanılm az, aşılması o l a b i l d iğince zor engeller ile dolu

b i r hayat: daha doğrusu b i r fazilet mücadelesi ... Arap a s ı l l ı b i r subaya selam vermedi diye üçüncü s ı n ı fında okuduğu Askeri Tıbbiye'den çıkarılış

( 1 925): daha sonra girip

mezun olduğu İstanbul Edebiyat Faktıltesi'ndeki Türkoloji asistanlığı görevine. 1 1 . Türk Tarih Kongresi ' n e

Zeki Velidi Togan'ın y a l n ı z bırakıldığı tarih tezinde. onu ( ı 93 3): Edirne Lise­ s i ' nd e k i öğre ı ın enliği sırasında çıkardığı Orhun ( 1933-34) Derg i si'ndc Türk Tarih desteklemek için çektiği ıelgraf bahane e d i l erek. son veriliş

Kurumu'nun yayınlandığı tarih k itaplarını eleştirmesi ve yanlışlarını ortaya koyması yüzünden " bak a n l ı k e m r i n e" a l ı n ı ş

( 1 934 ); dokuz ay süren bu mecburi işsizliğin

ardından, çoğu özel okullarda geçen öğretmenlikler dönemi ( 1 9 3 5-44); Türkçülüğe yönelik devlet terörünün baş kurbanı olarak atıldığı zıııdanda işkencenin her türlüsü­

ne maruz kal ış

( 1 944-45); o uğursu7. "lk çılık-Tura ncılık D a v a sı"ndan beraat edip

zındandan kurtulunca. dört yıl açıkta. işsiz bırakılış ( 1 945-49): ardından atandığı

öğretmenlik görevinde değil de bir kUtilphanede görevlendiriliş ( 1 9 4 9-50): ülkedek i

iktidar deği�ik l i ğinden sonra ba?ladığı asli (öğretmenlik) görevinde ancak birbuçuk

( 1952) v e memurluk çilesini orada ( 1 9 5 2-69); bugiln artık bütnnilyle s u yüzüne ç ı k m ı ş , ülkemiz ve m i l l e t i m iz

y ı l k a l a b i l i p yeniden kütllphaneye gönderiliş dolduruş

için nasıl büyük b i r t e h l i k e olduğu, otuzbin cana m a l olduktan sonra sağduyu sahip­ lerince

anlaşabilmiş olan

bölücü

"kürtçülük" k ıpırdanışlarını sezip, çıkardığı

Ötüken Dergisi'nde d i l e getird i ğ i için kendisi bölücıtlük itha m ı i l e mahkfım edilerek, hem d e 68 yaşında yeniden zındana konuş

( 1 973). İşte bunlar. Atsız Beğ'in çil eler.

bunalımlar . sıkıntılar. huzursuzluklar içinde geçirmek zorunda bırakıldığı hayat yolunun engelleri, tuzakları idiler. O. üzerinde "her devrin menkubu" y a n i

'her

dönemin bahts ı z ı , gözden düşmüşü' ibaresi bulunan kartvizitler bastırnıağa mecbur

bırakan bu olumsuz şartlar. bahtsızhklar içinde

bile ilmi ç a l ışmalarını. edebi çabala­

r ı n ı . Türk ve Türkçülük düşmanları ile mücadelesini b i r an olsun b ırakmadı; dergi­

ler, kitaplar. araştırma makaleleri yayınlamayı siirdürdü. 1 1 Mücadele O ' n u n hayaı b içimi i d i ; "Mücadelesil. hayat beni mahvediyor" diyordu.12

Ats ız Beğ b u çil e l i . çekilmez acılar yüklü hayatının önem l i b i r bölümünü, öğre­

n i m i n i gördüğü. çok sevdiği öğretmenliğin d ı ş ı n d a k i işlerde geçirmek zorunda bıra­

k ı l mıştır. S ı k s ı k kesintiye uğrayan 1 3 y ı l l ı k bir öğretmenlik hayatı vardır. Oysa o.

yetişınekte olan gençlerin nıi lletini, yurdunu yürekten seven, k e ndilerini Türk M i l ­

l c t i ' n i n yükseltilmesine adayacak azim ve b i r i k i m e s a h i p nesiller oluşmasına katkıda 11

Atsız Bc�'in hayaı ı . görO�lcri

Ömer Faruk Akün. ··Atsız,

(İsıuııhul

1991 ). 8 7 - 9 1 .

ve

l l üsc,yiıı

yayınları hakkında ayrınt ı l ı bigilcr cdinmd; için. bL Diyuııet Vakfı İslfıın Ansiklopcdi�i. 4

N i h a l " . Tiirkiyc

"ı\tsız'ın mektupları. 5''. Yuyın;ı hnı. Yücel 4 5 . 1 1 2 mektıırıJ ı�

l l acaoğlu.

Orkun.

1 . 5 CTeınınıız 199K).


Rl!:FET KÖRÜKUl

172

-

CENGİZ. \"AVAN

bulunmak isterdi. Bilgi ve kültür birikimi, ülküsü, öğreımenlik yeteneği bun a çok uygundu. Buna karşılık, ü lkeyi yönetenler O'nun taşıdığı görüşleri ve ülküyü, yani Tilrkçüli.lğü, m i lletimizi yöneltmek istedikleri kozmopolitlik için engel olarak görü­ yorlar. kendisini gençlerden uzak tutmanın yollarını arıyorlardı. Bunu, görevine son verme. işten çıkamıa. "bakanlık emrine alma" gibi yollarla sağlamağa çalıştılar ve 194445 devlet teröründen sonra, birbuçuk yıllık bir dönem dışında sürekli duruma getirdiler.

Ü n l ü lrkçılık-Turancılık davasından beraat eden ve 23 Ekim 1 94 5'te cezaevin­

den kurtulan Atsız Beğ, dört yıl si.ire ile bir resmi göreve atanınad ı . Beraat kararını umursamayan ve önemsemeyen tek parti (CHP) iktidarı O'na görev vermeğe bir lilrlll yanaşmıyordu. Ondan dolayı, 1 944-1 949 yıllarını kapsayan bu dönemde Atsız Beğ. Tahsin Demiray ' ı n Türkiye Yayınevi'nde çal ıştı. O süre içinde Yayınevi ' n i n tarih yayınlarına nezaret etti, 1 3 aynı yayınevi'ncc çıkarılan Türkiye Yıllığı'na da tarihi konularda makaleler yazdı. Bozkurtların Ölümü ( 1 946) ve Bozkurtlar Diriliyor ( 1 949) adlı romanların ı n ilk basımları da, Türkiye Yayınevi'nce, bu dönemde yayınlandı. M i l l i Eğitim Bakanlığı bu eski öğretmenine reva gördüğü bu 'mağdurluk cezası' nı kaldırmayı, ancak Atsız Beğ' in bir sınıf arkadaşının, Tahsin Banguoğlu'nun bakan olması ile hatırlayabildi. Gücünü giderek artıran ve 1944-45 teröriindeki 'ta­ butluk işkenceleri 'ni propaganda malzemesi olarak kullanan muhalefetin baskısı da iktidarı bunaltıyordu. Böyleli kle Atsız Beğ, 1949 yılında Haydarpaşa Lisesi edebiyat öğretmenliğine atandı fakat okulunda değil, atayanla rın bir sürgün yeri o larak dü­ şündüğü

Süleymaniye Kütüphanesi 'nde görevlendirildi.

geçirdiği bu dönemi o, arkadaşı

Anılan Kütüphane'de

İ.H. Ytlanoğlu'na yazdığı bir mektupta, B e n ev­

velce de b i ld irdiği m gibi, özde öğretmen hakikatte tasnif

"

,

m e m u r uyu m" 1 4 diye

belirtiyor. Bu cümle O'nun bu görevi içine sindiremediğinin, kendisini "sürgün"de veya "kızak"ta saydığının dolaylı bir açıklamasıdır. Atsız Beğ'in, atanmış olduğu Haydarpaşa Lisesi edebiyat öğretmenliğine flilen başlayabilmesi, ancak 14 Mayıs l950'de gerçekleşen iktidar değişikliğinden sonra, 1 9 5 0 - 5 1 öğretim y ı l ı başında miimkiln olabild i . Yeni iktidarın sahibi olan Demokrat Parıi, 1 9 5 0 seçiml erinin propaganda döneminde " l rkçılık-T urancılık Davası" baş­ langıcında Ti.irkçiiler'e yapılan işkenceler üzerinde çok durmuş, o uğursuz olayları propaganda çalışmalarının miğferi haline getirmiş, onlarla C H P ' y i çok hırpalamıştı. B u yllzden 1 944-45 mağdurlarına h aklarını iade etmek zorunda kaldı. Fakat bu iade­ de ne kadar isteksiz ve samimiyetsiz olduğu kısa zamanda anlaş ıldı. Söz gelişi. Atsız Beğ'in Haydarpaşa Lisesi'ndeki öğretmenliği ancak birbuçuk yıl sürebildi. 5 Mayıs 1952 'de verdiği bir konferans bahane edilerek, öğretim yarıyılının tamamlanmasını bile beklemeden, 1 3 Mayıs 1 952'de, öğretmenliğe bir daha dönmemek üzere, yeni­ den Süleymaniye Kütüphanesi' ne gönderildi. Atsız Beğ'e kütüphanenin yolunu açan konferans "Devletimizin k uruluşu" ko­ mısunda id i. Kendisi. Türk M illiyetçiler Derneği Genel Merkezi tarafından, Anka­

ra 'nııı o zamanki Söğütözi.i mesiresinde düzenlendiği "3 Mayıs" şenliğine ve Anka­

ra'da bir konferans vermeğe davet edi l mişti. O da konferans için andığımız konuyu

seçmişti. Bi.iyi.ik ilgi gören 3 Mayıs k ut lamasından iki glin sonra Ankara Atatürk L ises i ' n i n toplantı salonunda verilen konferansda büyi.ik bir çoşku vesilesi olmuştu. Fakat, bi.iyi.ik ilgi ve tasviple karşılanan bu konuşma, zamanın "devrimbaz" basınını ve pusuda bekleyen M i l l i Eğitim Bakanlığı yetkili lerini hiç memnun etmemişti.

" "Atsrı' ı n mektuplan. 1 9 . "' Orkun. i l . 19 (Eylül 1999). 40. (62. Mekıup) ''Aısız'ın ını.:ktupfan. ı:· Orklın. 1. 1 (Mart 1998). 3 5 . ( ! .mektup)

14


17:\

Pekiyi, ne idi Atsız Beğ'in k imilerini böylesine öfkelendiren "devletimizin ku­ ruluşu" tezi? O, Türkler ' i n tarihleri boyunca birçok (iddiaya göre enaz onaltı) devlet kurdukları yolundaki resmi tarih tezini benimsemiyor, birbiri ardından gelen ve farklı adlar taşıyan siyasi varlıkların gerçekte ayrı devletler değil. birbirinin içinden çıkmış iktidarlar veya henadanlar sayılması gerektiğini savunuyordu. O'na göre Türk tarihinde biri O ıta Asya'da, öteki Batı Asya'da kurulmuş i k i Türk devletinden söz edilebilirdi. Orta Asya'da kurulmuş Hun. Siyenpi, Apar, Göktürk ve Uygur Devletleri olarak bilinen siyasi varlıklar Do�u Türk Devletinin; Büyük Selçuklu lar, Anadolu Selçuk luları. Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti adını !ayanlar ise Batı Türk Devlet i ' n i n birbirinin yerine almış iktidarları ve hanedanları idiler. Çünkil bunların her biri bir öncekinin toplumu içinde oluşmuş, onun kurumlarını, yasalarını, gele­ neklerini ve devlet felsefes ini aynen sürdürmüştü. Nitek im, kuruluşundan on yıllar geçmiş olmasına rağmen Türkiye Cumhuriyeti'nde hala birçok Osmanlı yasası yü­ rürlükte, Cumhurluk yönetimini kuranların hepsi de Osmanlı Devlet i ' n i n yurttaşlı­ ğından gelme i d i ; tabii yeni devleti oluşturan toplum da öyle! Öyleyse Türkiye Devleti ' n i n kuruluşunu ne l 9 2 3 ' l e başlatmak doğruydu, ne de 1 0 7 1 . Onun başlangı­ cı olarak 1040 'daki Dandanakan Savaşı esas alınmalıydı. Bu ilgi çekici tez, basmdaki ve devlet yönetimindeki "devrimbaz" taifesi n i he­ men harekete geçirdi. Çünki"ı Atsız Beğ'in tezi, Türkiye Cumhuriyeti'nin 1 9 2 3 ' t e gökten zembille indiği saplantısında olanlar tarafından b u değişik ve yeni tezi be­ nimsemeseler bile. onun üzerine düşünmeleri, varsa eleştirilerini oıtaya koymalarını gerektiriyordu. Ama öyle yapmadılar, o tezin sahibini mahkum, hatta yok etmek ihtirası içinde yoğun bir karalama kampanyasına giriştiler. O günlerin 'demokrat' yöneticileri de. seçim sırasındaki sömürl llerini unutarak, bu seviyesiz kampanyaya boyun eğdiler veya onu bahane ettiler ve l 3 Mayıs 1 952'de öğretmenlik hayat ını noktaladılar. Böylece Atsız Bcğ, devlet hizmetinin bundan sonraki onyedi y ı l ı n \ Süleymaniye Kütüphanesi'nde çalışarak geçirdi. 1 9 5 0 yılından önceki b i r y ı l süreli görevlendirme ile birlikte bu süre onsekiz yıl oluyor. Öğret menliği resmi veya gayrı resmi görevlerde olmak Uzere 1 3 yıl olduğuna göre, kütüphane hizmeti beş y ı l fazla! Süleymaniye Kütüphanesi'nde "sürgün" psikolojisi içinde görev alan Atsız Beğ, orada "uzman" sıfatıyla çalışıyordu. Görev l i bulunduğu sürece, Kütü phane 'nin yöneticileri i l e kataloglama v e sınıflama elemanlarına. kütüphane derrnesinde bulu­ nan yazmaların kataloglanması ve sın ıflanması için gerekli bilgilerin ortaya çıkarıl­ masında danışmanlık ve kılav uzluk etli. Çünkü bir yazma kütüphanesinde katalogl anıp sınıflanacak her kitap birer "bi !inmeyenler meşheri"dir. Yazma kitapla­ rında bu işlemlerin gerektirdiği bilgiler, çağdaş kitaplardaki gibi belli yerlerde bulu­ namayacağı için. çoğu kez kitap içinde keşfedilmek durumundadır. Herbiri değişik yazı türlerinin biriyle yazılmış olabilir. Bazıları Arapça, bazıları Farsça. bir bölümü de Türkçe yazılmıştır. Türkçe olanların her biri, de ayrı dil ve üslü p özellikleri var­ dır. Bazı yalmaların yazıldıkları veya istinsah edildiği (kopyalandığı) tarihleri be­ lirlemek büyük sorunlar oluşturur. Çoğu zaman kitapların mtlelliflerini, müntensihlerini, şarih, rnuhaşşi, mütercim vb. esere katkıda bulunan başka k işileri belirtmek de çetin iştir. Yazmalarda rastlanan çeşitli kayıtların ve mühürlerin oku­ nup değerlendirilmesi gerekir. Ayrıca cilt, tezhip. minyatür gibi sanat öğeleri kata· loglama işlemlerinde önem taşır. B i r yazman ı n konusunun belirlenmesi de, sınıfla­ ma açısından hem zor, heın de önemlidir. Kısacası her yazma eserin fiziksel bakım­ dan. içerik ve sanat yönlerinden titiz bir değerlendirmeye tabi tutulması şaı1tır. Her kütü phane görevl i sinin bütün bu değerlendirmeleri yapabilecek bilgi ve birikimlere sahip olması beklenemez. Onlara danışmanlık edecek. yardımcı olacak uzmanlara


174

REFET l<ÖRÜKL.fl - CENGİZ YAVAN

ihtiyaç vardır. Arapça ve Farsça'ya olan derin vukufü, engin bilgi ve kültür birikimi ile Atsız Beğ, Süleymaniye Kütüphanesi görev l i leri için eşi az bulunlır bir yardımcı ve danışman olmuştur. Yazılarındaki sertliğin aksine çok kibar. nüktedan ve yardım­ sever bir insan olan bu değerli i l i m adamı. ilk çekingen davranışların ardından bütün kütüphane görev lilerinin gönlünü fethetmiş. böylece Süleymaniye Kütüphanes i ' n i n kataloglama v e sınıflama çalışmalarına önemli katkılarda bulunmuştur. Atsız Beğ, Süleymaniye Kütüphanesi'nin derme yönet im i n e olan katkıları ya­ nında, çoğu bu Kiltüphane'de bir araya getirilmiş olan öteki İstanbul kütüphaneleri­ n i n yazma dermeleri n i tarayarak. kimi önemli Osmanlı bilginlerinin eserlerini liste­ leyen. çok önemli notlar ve açıklamalarla değerlendiren bibliyografik kaynaklar hazırlamış ve yayınlamıştır. Özel ilgi alanı olan ''tarih" alanındaki araştırmaları ile, tanınmış ve tanınmamış Osmanlı tarihçilerini ve eserlerini bulup ortaya çıkarmış, tarih araştırmacılarının bilgi ve yararlanmasına sunmuştur. Makale ve kitap halinde­ ki b u yayınlar şunlardır: -" İ sta nbul kütüphanelerinde t a nı nm am ı ş Osmanlı t arihleri, "Türk Kütüphn­ neciler Derneği Bülteni, VI, 1-2 { 1 957), 47-8 1 . -"Fatih Sultan Mehmed'e sunulmuş tarihi bir tal,vim, "İstanbul Enstitüsü dergisi, 111 ( 1 957), 17-23. - İstanbul Kütüpha nelerine Göre Birgili Mehmed Efendi Bibliyogra fyası. İstanbul. 1966. -"Kemal Paşaoğlu'nun Bibliyografyası. ·'Şarkiyat mecmuası, VI (1966), 7 1 - 1 12. - İsta nbul Kütüphanelerine Göre Ebussuud Bibliyografyası, İstanbul. 1 967. - A li bibliyografyası. İstanbul, 1968. Atsız Beğ, b u manevi sürgün döneminde dergi yayıncılığını d a ihmal etmemiş. 195052 arasında haftalık ve 1962-64 yıllarında aylık O['kun Dergisi n i n çıkarılmasına katkı­ da bulunmuş, 1 Nisan 1%4'te çıkannağa başladığı ve ölümüne kadar ( 1 975) sürdürdüğü Ötüken Dergisi ile Türkçü lük davasına hizmetini devam ettirmiştir. Sonuç olaıak, büyük Türkçü Hilseyin Nihal Atsız. manevi sürgün hayatı geçirdiği Süleymaniye Kütüphanesi yıllarında da var gücü ile çalışarak; hem Türk bilim hayatına, hem de hayatının anlamı saydığı Türkçülük ülküsüne hizmetten geri kalmamıştır. Ama ortada bir gerçek vardı. Atsız Beğ, bir araştırmacı olarak zevkle çalışabile­ ceği bu seçkin kurumda, Süleymaniye Kiitüphanesi'nde, cezaland ırılmak için gö­ revlendirilmişti. Asıl görevinden, "hoca ' l ı k misyonundan yoksun bırakılmıştı. Üste­ lik evi ile bu mecburi iş yeri birbirinden çok uzaktı. Evinin bulunduğu Anadolu Maltepesi'nden Süleymaniye Kütüphanesi'ne gelebilmek için sabahları çok erken kalkmak, banliyo treni ile 1-laydarpaşa'ya gelmek, oradan vapurla Sirkeci'ye geçmek zorunda idi. Oradan da Süleymaniye'ye çıkan ünlü, uzun yokuşlardan birini yaya olarak tırmanması gerekiyordu. Bu, en az iki saatini alan yorucu, sıkıntılı bir yolcu­ luktu. Tabii. bir de bunun. aynı sıkıntıların yaşandığı, aynı zamanın boşa harcandığı işten eve dönüşü vardı. Atsız Beğ, 1 8 yıl. hafta nın beş ---uzun yıllar da altı--- gü­ nünde bu saatlerce süren "yol işkencesi"ne de katlanmak zorunda k almıştı. Bu da, kuşkusuz, O ' n u n kendisini ·'sürgün" g i b i hissetmesi için yeterli bir sebept i. Özetlemek gerekirse, "hoca"lık misyonunu kullanması engellenerek onsekiz yıl Süleymaniye Kütüphanesi'nde ·'görevli" tutulması Atsız Beğ için, O'na "sürgün yeri" olarak seçilmiş olması da, yurdumuzun en değerli bilgi ve kültür hazinelerini barındıran ve işlevi bunları araştırmacıların hizmetine sunmak olan Süleymaniye Kütüphanesi için gerçek birer bahtsızlıktı. Ne diyelim; baht utansın! '


Tf'IU�('fıl .EllİN K.\LDIİ:\DJ:N .\T�li'.

l75

A TSIZ'LI YILLAR Faltri

ERSA VA Ş

Atsız'ı 1943 yılında elime geçen Orhun Dergisi'ndeki yazı ve şiirleri ile tanımıştım. Fakat 1944 yıl ında devrin başbakan ı Şükrü Saracoğhı'na yazdığı açık mektupla da bü­ yük ilgi duymuştum. O mektubu okuduktan sonra Türk düşmanı komünistlerin ve onla­ rın hamilerinin Türkiye'yi nasıl Rus peyki haline getirmeye çalıştıklarını, nasıl sinsi bir örgütlenme içine girdiklerini. o zamanki hükümet içinde bile kend ilerine koruyucular bulduklarını öğrenmiş ve lirpemı işıiın. O tarihlerde Ankara'da Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulu'nda talebeydim. Bu vesile ile 3 Mayıs nümayişlerine katılmış ve o büyük coşkuyu yaşamıştım. Daha sonraları 6 ekim 1950 yılında çıkmaya başlayan ve Atsız'ın baş yazarlığını yaptığı Orkun Dcrgisi'ndeki yazılarıyla onu daha yakından tanıdım. Türkçü görüş ve fikirlerin yer aldığı bu dergiyi okumak için Cuma günlerini iple çekiyordum. Çünkü Orkun, Cuma günleri çıkıyordu. Şiirlerimi 1940 yılından beri lirik tünle yazar ve çeşitli dergilerde yayınlardım. Fakat Orkun çıktıktan sonra hamas'i konula­ ra yönelerek tutsak Türkler'e ve işgal altıııdaki Türk yurtları için şiirler yazmaya başla­ dım. Bu tür şiirlerimi hem Orkun'da, hem de diğer Türkçü dergilerde yayımlıyordum. 1950'den 1 9 6 1 yılına kadar Uşak'ta öğretmenlik yaptım. 1 960 ihtilalinden sonra U­ şak'taki komünistler. yani Nazı m'ın enikleri "bu demokrattı"' diyerek beni bakanlığa şikayet etmişler. O ihtilalde zaten en büyük suç. demokrat olmaktı. Sürüleeeğimi anla­ yınca, tahkikatınıdan hemen sonra bakanlıktaki yetki l i bir arkadaşım vasıtasıyla Haydar­ paşa Meslek Lisesi'ne tayinimi yaptırdım, Bu suretle İstanbul'daki Türkçü arkadaşlarla ve Atsız' la taııışma fırsatını buldum. 1 6 eylül 1 962'Je de /\tsız'ın başkan lığında "Türk­ çüler Derneği"ni kurup faaliyete geçirdik. Çok mutluydum Çünkü Atsız'ın başında bulunduğu bu dernekte kurucu üye olarak görev almak benim için büyük bir bahtiyarlık­ tı. Aslında Atsız'la, Orkun'a gönderdiğim şiirlerle dolaylı olarak mektuplaşıyorduk. Fakat deme�i kurduğumuz güne kadar hiç görl.lşmemiştik. Artık Türkçüler Derneği vesilesiyle belirli zamanlarda toplanıp kararlar alıyor ve bol bol görüşme fırsatı buluyor­ dum 60'!ı yılların sonuna doğru ben Haydarpaşa'daki okulumda dersim bittiğinde. Gö;�­ tepe'deki evime gitmek üzere Hayllarpaşa garına girerdim. Atsız da Sülcymaniye Kü­ tiiphanesindeki görevinden evine dönme saatine denk gelen banliyö trenine gelir ve kompartımanda buluşurduk. Göztepe'ye kadar sohbet eder konuşurduk. Bu tren yolculu­ ğumuz 5 -6 yıl devam eni. Fakat l975'in 1 1 Aralığın' da bütün Türkçülerle birlikte benim de dünyam yıkıldı. Onun daha uzun yıllar yaşaması ve bizlen·n başında bulunması gere­ kirdi. Ama olmadı. 1975 yılının başında kardeşi Necdet Sançar'ı. sonunda da onu kay­ betmemiz., biz Türkçüler için 1975 yılı en talihsiz yıl oldu. Türk Milleti sağ olsun de­ mekten başka elimizden bir şey gelmedi. Keşke gelebilseydi. O aramızdan ayrıldı. Fakat onun yetiştirdiği nesil ve onun izinden gidenler, Tilkçlllllk bayrağını daima yükseklerde tuttular. Onun fikirleri yayıldı ve güçlendi Ülküsü yüceldi ve gerçekleşti. Onu ve Türk­ lüğü altetmek isteyen komünizim belası ise kar gibi eriyip bini. Kızıl dev yıkıldı. As­ ya'daki tutsak Türkler esaretten kurtulup. azatl ıklarını ilan ettiler. Böylece Atsız'ın kutsal ülküsü de gerçekleşmiş oldu. Ruhu ş;id olsun.


ATSIZ'IN BİR GENÇLİK RESMİ


Tf'ıu.:(f•ı.ı::niN h:.\LE\Iİ'\oı::,.,- ATSli'.

177

VEFASIZLIK VE ATSIZ Ccugiz H. N i h a l A t s ı z . Türkçülüğün. Tüıl

fA VAN

M i l l i ye L ç i l i ğ i ' n i n efsanevi i s m i . Ömrünü

Türk için Türklük için. Ti.irk T a r i h i ıçin vermiş i l i m adam ı. düşlini.ir, t a rihçi A t sız. O ' n u anlatmak için k e l i m e l e r i n yeterli ol ac ağın ı zannetmiyorum

A n latmaya hangi

yönünden başlayab i l iriz ki? Bütün özellikleri birleşmiş. kaynaşmış. b i r b i r i n i ta­ mamlayan unsurlar haline gelerek. yepyeni b i r ekol oluşt urmuş bir şahsiyet. B e l k i de sağ lığında tanıyaınaınaktan dolayı hayıflandığım tek şahsiyet. Ancak. üzi.inıi.iınü. O ' n u tanıyan, sohbetlerinde bulunan. kader birliği yapan dostlarının yazdığı yazıları derleyerek, bu kitabı kaleme almakla biraz olsun hafilletebilınekteyim. Ayrıca bu ş e refi n bana nasip olmasından dolayı da gunırlaııınaktay ın ı . Allah (c.c) sebep olanlardan razı

olsun. Yaşım itiba rıyla Atsız Hoca'yı h iç tanımadım. Ancak bir gün. daha 011aokul sı­ ralaımdaykcn ailem e l iı ııe b i r kitap tut uşturdu.

l> İ IÜ L İ Ş İ .

BOZKURTLAR'IN ÖLÜMÜ

ve

Adetim üzre kit abı şöyle bir karıştırarak, içinde lfozkurt aradım, bula­

m a dı m . Fakat. okumaya başladıktan sonra BOZKURT'un biz olduğunu, Türk oldu­ ğumu kavramaya başladım. K itabı bir solukta ok u d u m . K ii r şaıJ , Böğii Alp. lşbara Alp rüyalarımı. haya llerimi süslemeye başladı. Onlarla yatıp, onlarla kalkar o l d u m .

O yunla r ı m ı z ın kahramanları Teksas. Toınmiks d e ğ i l : KiirşaıJ, lJrungu o l d u . On­ larla

Ç in ·e

akın et tim; 40 yiğit arasında kendime yer ara dım. Anlaşılacağı üzre be n i

ç o k e t k i l e nı i ş t i . Hana, oğlum dünyaya geldiğinde tereddütsüz Kürşad a c l ı ı ı ı koymam

dahi, A t s ı z ' ı ı ı beni n e kadar e t k i lendiğini gösterm ekt edir. H i ç şüphesiz, Atsız ı l o­ c a ' nı n a kıcı i.i slübu bunda büyük rol oynam ı ;; t ı .

A t s ı z sevdam bundan sonra başladı. D e l i Kurt, Ruh A d a m ve makaleleri peş peşe hatmet tim. [ ! er okuyuşumda (sonıınu b i l m e m e rağmen) ayrı b i r haz. ayrı b i r heyecan, ayrı b i r ü z ü n t ü duyuyor. ancak s o n u c u değiştireıniyorduın işte A t s ı z b e n i böylesine e t k i l e m i ş t i . Türk M i l l iyetç i l i ğ i f i k r i m i n . Türk T a rilıi scvdaıııııı doğmas ına. g e l i ş m e s i n e . o l ­ gunlaşmasına A t s ı z Hoca vesile o l m u ş t u r .

Top l a ıı l ı la rı ın ı zd a ıartı;;ma larınıızda onun .

l ikirlerini örnek göstererek konuşmaya, anlatmaya başlamıştık. Bize hedeli göster­ m iş.

yi.ir üyi.in

demişti.

Türkçü l ü k

bayrağını

ileriye,

d a i ın a

i ler iye

taşımamızı

ögi.itleınişti. İşte Atsız Hoca bize böyle örnek olmuştu. Atsı z Hoca Türk Tarih i i l e ilgili görüşleri, araştırmaları i le d e tanınmakta. Türk Tarihi h a k kın da otorite kabul e d i lmekt eydi. Ancak biz onun bu yö nünün d e kıymeti­ n i bilemedik. A t sız Hoca'nın vefa t ın ın 24. y ı l ı ıni.inasebetiyle. Tiirk Oiin_\1ası A raş­ t ı r m aları

V a k fı · nı n 1 1

Aralık 1999 günü Siileymani,ye Kiiltiir M e rkez.i"nde di.i­

zenlediği a n ına t o plant ısına katılan A t s ız.'ın yakın dostu f{cfet Bey ( K örüklü). ko­ ııuşınasıııın bir böli iınünde: "'At sız B e y ' i n vefa t ında yanındayd ı m . Çenesini bağla­ dıktan sonra. odasında bulunan sehpa n ın a l t ın d a . uzun y ı l l a r emek verip yazdığı "Tiirk T a ri h i " k i t a b ın ı . b i t m i ş h a l i y l e durduğunu gördüm. Hayat ımın en büyük

hatasını yaptım ve o kit abı oradan a l ı nadıın veya a lmak a k l ı ı ııa gelmedi. Halbuki o kitap i ç i n A t sız Bey: ··Amca. bu l\itabı ynyııı l a rsa nı evimi b a ş ı m a yıkarlar" de­ m i ş t i . E v i n i başına yıkacak kadar değerli ve Türk T a r i h i ' n e ye ni b i r bakı;; a \cısı ka-


REFET t<ÜR0t<Lfı - CENGİZ YAVAN

178

zandıracak olan bu eser şimdi oıtalarda yok. ne hazin" diyordu. Bu beni oldukça etkiledi. Çünkü Atsız Hoca yazılarında. mektuplarında böyle bir çalışmadan bahse­ diyordu Peki, o gün seh panın altında bulunan bu eser, bu gün nerede? K i m i n elin­ de? N i ç i n ortaya çık arıp. h e m A t sız Hoca'nın ru hunu rahatlatı n ıyor, hem de Türk Tarihi'ne hizmet etmiyor? Amacı ne'? Bu esere y ıl l a r ı n ı veren Hocamız'ııı hatırasına hiç saygısı yok mu? Veya gerçekten, cenaze telaşında kaybolup, hoyrat b i r ele m i düştii? Hocamız'a sevgimizden v e Türk Tarihi'ne duyduğumuz sonsuz saygıdan dolayı bu soruları sormak mecburiyetindeyiz. Ve cevabını da mutlaka almalıyız. Bazı insanlar vardır ki, öldük ten sonra eserleriyle yaşarlar. A tsız Hocamız eserle­ riyle hala yaşamaktadır. Ama. k endisinin bile bu kadar kıymet verdiği bu eseri bul­ mak, Türk M i l l e t i ' n e kazandırmak da bizim O'na olan vefa borcumuzdur. B u n u hiç, ama hiç unutmay a l ı m ' Beni ve diğer Türk M i l liyetçileri'ni üzen başka b i r mesele d e , Hüseyin N ihal At­ sız adının yaşatılınamasıdır. Bu ülkede. ilk defa m i lli' formayı giyen bir gayri-Türk vatandaşımıza:"Tiirk M i l l i formasını ill< defa giydiniz, ne h i ss e d i y or su nuz?"diye *" sorulduğunda: H i ç b i r şey hissetmiyorum" cevabı alı nmıştı r. Ancak n e hazindir ki, bu cevabı verecek kadar Türk toplumunu di.işi.inmeyen. ekmek yediği ülkeye saygısı dahi olmayan bu gayri-Türk vatandaşımızın (1) ismi, tantanalı törenlerle yaşadığı sokağa verilmiştir. Bu ve buna benzer hadiselere hemen h e r gün şahit olu­ yonız. Türk'ten, Türklük'ten. Türk Millcti'nden b i haber şahıslara üsti.in h i z m e t madalyası, devlet sanatçısı, şeref madalyası, fahri b i l m e n ı - n e l i k i.invanı verilirken; hayat ı n ı Türk. Türklük, Ti.irk M i l leti ve vatanın bölünmez bi.iti.inlüğüne adayan H ü ­ seyin N ih a l Atsız niçin unutulmakta ısrar edilmektedir? B i r tarafta. zamanında "Va­ tan H a i n i " olarak ilan edilen şahısların i s i mlerini yaşatmak için her türlü cüret ve küsta h lık gösterilirken; diğer taraftan şair. bilge, edebiyatçı, tarihçi Hüseyin Nihal A t s ı z için ne y apılmıştır? Bırakııı isminin bir sokağa verilmesini, yaşadığı evin du­ varına: "Bu evde ünlii Tiirkçii H. N. Atsız y a ş a m ıştır" yazısı dahi asılmam ıştır. Hepsi bir yana, O ' n u n adıııı teleffuz etmek için mangal gibi yürek istemektedir. Nedir H . N . Atsız i s m i n i unutturnıak isteme gayretlerinin sebebi? (Niçin olduğunu hem sol, hem de sağ için izah e tmenin manasızlığı herkesçe maliimdur) Peki suç kimde? Asli görevlerini başarıyla yerine getiren; Türk. Türklük, Türk M i l l iy e t çiliği'nden nasibini alamayan ve bize etnik tuzağı hazırlayan Marksist kafa­ larda m ı : yoksa 25 yıldır uyuyan. birbirini yiyen ve Türk M i l l iy etçisiyim diyen bizde m i ? Cevabı çok basit tabiiki bizde. 25 y ı l dır uyanmamacas ına uykuya yatan vefa duyduğumuzda; "VEFASIZU(; ı M IZ"da. A t sı z ' ı Komünist aydınların ( ! ) (ne de­ mekse) tanıtmasını bekleyemeyi z. Onların misyonu bellidir ve başarılarıyla da yeri­ ne getiriyorlar. Peki bizim münevverlerimiz n i çin hala susmakta? Düşünmek. dü­ şünmek ve bir daha düşünmek gerek . . . B i r diğer üzi.intümi.i ise Yüce A l l a h (c.c) hafifletmeyi bana n a sip eyledi. Ş u k itabı ha zırlamak ve bu satırları yazmak, içimi biraz olsun dökmek beni bir hayli rahatlattı. Sevenleri. sadece sevenleri (hareketlerini, fikirlerini, hayat b i ç i m i n i b enim sememiş) b inlerle ifade edilen şahıslar için her türlü ki.ilti.irel faaliyetler ya pılmakta, c i l dl e r le "

kitap yazılmakt a ve bazıları kendi isteğiyle terkettiği bu topraklarda ve Türk M i l leti üzerinde h i ç bir hakkı olmamasına rağmen bayraklaştırılınaktayken; fik irleriyle Türk M i l l iyetç i l i ğ i ' n e ve hatta Türk Di.inyası'ndaki milyonlarca Ti.irk'e yön veren H.N .

29. 1 1 . 1 980 tari h l i Gazeteci Mete Akyol'un yapmış olduğu ropörtajdan. (Turan Gazetesi, Aralık 1 980-0cak 1 9 8 1 . 53. Sayı, shf 1 4 )

• ,,


17'.>

Tf!Rt.:("f'l.[RİN t.:Al.E\ll'l:J>t:N ATSIZ

bu güne kadar ne y a p ı l dı ? B ir elin p a r makları kadar kitap, b ir kaç anına toplantısı. Başka? . . . Ü m i t ede r imk i b u çalışma, O ' n u araştırmak v e O ' n u n için b i r şeyler yapmak is­ teyenlere cesaret verir. ll m i t lendirir ve teşvik eder. Atsız, "Suyu hiç tükenmeyecek hir d e n iz kadar engindir" Yeterki Vefa duygumuzu kaybetmeyelim. Atsız hakkında

Tanrı Türkü Korusun

2 ı. 04.ı omJıi.'filmimı



ATSIZ'IN ASKERİ TIBBİYE YILLARI



A TSIZ'IN ASKERİ TIBBİYE YILLARI



ATSIZ'IN ASKERİ TIBBİYE YILLARI (1925)


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.