Edgar Granville - Çarlık Rusyasının Türkiyedeki Oyunları

Page 1


EDGAR GRANViLLE

Çarlık Rusyasının Türkiyedeki Oyunla rı

ORHAN ARIMAN

İNKILAP

TAYIMLUI SOKAK 25/2,

ANKARA


Birinci baskısı Ağustos 1967'de Ankara'da Nüve Matbaası'nda yapılmıştır.



ÖN SÖZ Anadolu'nun bütün insanlarını severim. Türki­ ye' den kaçan Ermeniler

arasında, Türkçe konuş­

madığı için kızını soydaşına

vermeyenlerine , bak­

lasının üstüne koyabilmek için Türkiye'den getirtip saksıda dereotu Memleket

fon'u

tohum

yetiştirenlerine rastladım.

karasevdasına tutulmuş ve eski Merzi­

bugünkü Marsilya'ya

yıldır kendisini ve ailesini

kıyaslayanlarını, 50

kurtaran bir Osmanlı

paşasını arayanlarını, elinde keman Avrupa kahve­ lerinde Türk halk türküleri çalmak için dolaşanla­

rını gördüm. Türkiye geliştikçe, ilerledikçe bundan samimiyetle bir çeşit iftihar duyan, kendilerinin, ya da atalarının

doğduklan ülkenin iyi olmasını

kalpten dileyenleri yakından tanıdım. Başka türlü olanları yok mu ?

Öylelerini

de gördüm, onlarla da

görüştüm. Fakat bunlar inancımı sarsmadı : Macas


ristan'ı adaletleriyle fetheden, Saint-Barteleıny' den 1 25 yıl önce inanç hürriyeti getiren

paratorluğunun temel unsuru Türk,

Osmanlı

İm­

Anadolu'nun

kişilik sahibi Ermenilerine ne düşmanlık beslemiş,

ne de Hrıstiyan ve Ermeni oldukları için kendile­ rine eziyet etmiştir. Erzurumlu, Tokatlı,

Yozgatlı ve Muşlu arka­

daşlarımdan, öldürülen büyük

babalarının ya da

diğer yakınlarının acıklı hikayelerini çok dinlemi­

şimdir. Bunlara ne kadar üzülüyorsam, bir ölüm­ kalım savaşının Türk olmayan

kurbanlarına da

<)

kadar acıyorum. Bizim kuşak gibi olayları

yaşamamış olanla?:

için, mesele, tarihi sorumlulukların araştırılmasın­

dan çok kendi çıkarları için Türkiye'yi bir entrika

alanına çeviren yabancı

oyunlarını iyi gözlemek,

yakın tarihimizin bu ibret dolu

anlayabilmektedir.

İyi

patlak vermeden gereğini meyelim.

sayfalarını

anlamalıyız

ki,

ıyıce

olaylar

yapabilelim, oyuna gel­

Bir gün İsviçre'de elime tesadüfen geçen

ulus­

lararası önemde bir politika dergisinde « Anadolu'da Çarlık» adı altında ilginç bir yazı görmüştüm. Bi­ raz araştırınca bunun yarım yüzyıldır sorumluluğu Türklere atılan « Ermeni Meselesi » hakkındaki en ciddi incelemelerden biri olduğunu öğrenmekte ge­ cikmeyecektim. Bu derginin Mart-Nisan 1 91 7

yazı, daha sonra gördüğü ilgi

halinde yayımlanmıştır.

sayısında çıkan

üzerine ayrı baskı

Kapsamına daha yakın

olduğu için « Çarlık Rusyası'nın Anadolu'daki oyun-

6


lan » başlığıyla Türkçeye çevirdiğimiz işte bu yazı, gerçekte « Ermeni Meselesi »ne ışık tutan, son derece incelemeden, o zamanki

taraf sız ve bağımsız bir

olayların düzenli ka birşey değil.

bir şekilde sıralanmasından baş­

Edgar Granville'in kaleme aldığı yazı, Avrupa'­

da Türk düşmanlığını din haline

getiren çevreleri

şaşırtmış, belgelere dayanan ve dip notlarında görü­ leceği gibi daha çok

Ermeni ve Rus kaynaklarını

kullanan bu kadar tutarlı bir inceleme işlerine hiç gelmemiştir. ilerdeki sayfalarda

adına sık sık rastlanacak

olan Rus Büyükelçiliği baş mütercimi derstam, sanki gerçekler bir Türk lenirse değerinden

Andre Mal­

tarafından söy­

kaybedermiş gibi, sonraları yıl­

larca Paris Üniversitesinde

okuttuğu ve « Osmanlı

İ mparatorluğunun sonu » adlı

kitabında,

« Gran­

ville'in, yüksek rütbeli bir Türk memuru old�ığu söy­ lentileri var» demekten bile kendini alamamıştır. Fakat aynı kişinin sözü geçen kitabından Gran­ ville'in görüşlerini çürüten karşıt görüşler hemen he­ men hiç yoktur.

y

Ermeni ola larında, Türkiye'yi ve Türkleri suç­ lamak yaygın hale geldiği halde, esefle kaydetmek ge­ rekir k i , bugüne kadar, Türk kaynaklarına dayanan ve memleketimizin görüşünü yansıtan önemli hiçbir yayına rastlanmamaktadır. Kendi hesabıma, bu ko­ nuda, yeni yazıyla, olaylarda nın hatıralarından, Kazım

taraf olan Talat Paşa'

Karabekir'in 3

ciltlik

« Dünya Harbine neden girdik, nasıl girdik ve nasıl

çıktık » adlı kitaplarının bazı bölümlerinden ve ta­ rih k itap ve dergilerinden çıkan bir iki kısa yazıdan 7


başka birşcy bulamadım. Yazarın, Avrupa'ya Ermeni lerin hi kayesi: » gibi

tanıttığından

önemli bir konunun

«Kurtla

kuzu

yakındığı bu kadar

altında yatan, bir gerçek te,

yabancı oyunlarına sahne haline ge tirilen bir ülke­ nin perişan durumudur.

Kitapta rastlayacağınız « Ermeni Türkiyesi » , « Ermeni vilayetleriı » , « Ermeni stan » , «Kürdistan » gibi terimleri metne sadık kalmak

için olduğu gibi

çevirdik; bunların bugün söylenmesinden bile üzü­

lür duruma gelişimiz bize, yarım yüzyıl önce nasıi

bir yağmadan kurtulduğumuzu da unutturmamalı­ dır.

Tarih önünde Türkiye'nin omuzlarına yükletil·

mek i stenen sorumluluğun

gerç!'!k sahipleri artık

anlaşılmış olmakla beraber, genç

tarihçi lerimizin

bu konuya çekinmeden ve korkmadan hala istismar konusu olan bu

müzden aydınlık tutmaları

eğilmeleri

soruna bizim yönü­

bir ulusal zorunluktur.

Bu amaca yardım için kitabın sonuna kısa bir bib­ liyografya eklenmiştir.

Ki tap, ülkemizdeki yabancı oyunlarının niceliği

ve niteliği hakkında da. yararlı olabilirse

kendimi

mutlu sayacağım.

Orhan ARIMAN

8


1 İnsanlık büyük bir dram

yaşıyor ;

olayların

sonucu, ipin ucunu elinde tuttuğunu sanan yetenek­

siz kişilerin arzularından gün geçtikçe uzaklaşıyor . Eskilerin

deyimiyle

kendini hissettirmeğe'

«kaçınılmaz

mukadderat»m

başladığı bu acıklı oyunda

Çarlık Rusyası, şüphesiz, en kötü rolü oynamıştır. Rusya 'nın kendi müttefiklerinin bile, üçyüz yıl bo­ yunca bütün Avrupa 'nın havasını zehirlemiş bulu­ nan düşük sistemi eleştirme hürriyetini kazandık­ l arı şu sırada, bu meseleyle uğraşmış olan iyi niyet­ li, fakat, yanlış bilgi sahibi kimselerin çıkardıkları

büyük güıiiltüye rağmen , Çarlık dış

politikasının

temel verileri asla gereği kadar bilinmeyen bir bö­ lümünü yeniden ele almakta yarar vardır. Burada, tarihi kapsamı Ermenilerin sayıca önemini çok aşan « Ermeni Meselesi»ni söz konusu edeceğiz. Sm1 za­ manlara kadar « Şark Meselesi »nde oldukça silik bir

9


rol oynayan bu küçük halkın kendisini Anadolu'da Moskof haline getiren Çarlık

kaderi,

birdenbire,

politikasının öncüsü

Rusyası ile arasındaki derin

bağlar yüzünden, insanlığın

kaderine karışmış bu­

lunmaktadır. Tanıklık ettiğimiz

evrensel dramın

letleri karşı karşıya getiren ana

sorunlardan biri

hazırlıkları içinde « Ermeni Meselesi » büyük dev­

olmuş, fakat, bu çetrefil işin altında yatanları, Os­

manlı İ mparatorluğu olaylarım iyi izleyen birkaç gözlemciden başka kimse görememişti. Avrupa için yaratacağı dev tehlikeyi sezinlediklerinden, bu göz­ lemciler, Dünya Savaşı'm Balkan çatışmalarından ayrılan kısa dönemde « Ermeni Mesclesi »ne endişe ile bakmışlardır. İngiltere Avam Kamarası'nın 19 13 yılına ve 1914

yılının ilk yarısına ilişkin tutanakları gözden geçi ­

rilirse, o sıralarda

birçok

İngiliz

milletvekil inin .

bu meselenin Avrupa'da yaratacağı tehlike hak­ kı ndaki önsezilerine · hayret etmemeğe imkan yok­ tur.

Aynı milletvekilleri bir an için olsun dikkatle­ rini « Şark Meselesi »nden ayırmamışlar, sözlü soru­ larıyla Rus-Ermeni ilişkileri üzerinde tekrar tekrar

durmuşlardır. Bununla beraber,

İ ngiltere Dışişleri

Bakanlığının Çar Hükumetine kendini borçlu his­

settiği saygılı tutum, Sir Edward Grey'in, Sir Mark Sykes, Walter Guinnes,

Aubrey

parlamento üyelerinin işaret

Herbert ve diğer

ettikleri tehlikeye ge­

reken bütün dikkati göstermesine engel olmuştur. Sözü geçen parlamento üyeleri, Osmanlı topraklanıı­ da çıkacak ve genel bir felaket doğuracak her buna­

lımın gerçek nedeninin Çarlığın An adolu'daki yeral10


tı faaliyeti olduğunu

belirtmekte oy birliği etmiş­

lerdi. Bu noktaları şunun için hatırlatıyoruz : Basının

yanılttığı kamu oyu, genellikle Türkiye'de olup bi­ tenler hakkında insanı saran, fakat sudan bir görün­ tüye sahiptir. Dünya kamu oyu, kurtla kuzu hika­ yesine, zamanını peri kılıklı masum Hrıstiyanları öldürmekle geçiren fanatik ve vahşi Müslüman sanesine inanmaktadır.

ef­

Avrupa'da yaygın olan bu

efsanede bir tek suçlu vardır:

Müslümanlar. Bu

kanıya göre, Türkiye'deki hristiyanlar tamamen suç­

suz kurbanlar, Ortodoksların

hamisi Rusya'da bu

ül kedeki ezilen bütün milliyetlerin şefkati taşan bir koruyucusudur. İşte bu yüz yıllık efsane sayesinde Ermeniler uygar dünyanın

manevi

himayesinden

yararlanmışlar ve pek az kimse, Türkiye'deki karı­ şıklıkların altında, anarşiyi, uygun bir zamanda yararlanmak için sürdürmeğe çabalayan göriinmcy,::n bir « yönetmen » bulup bulunmadığı sorusunu o�tcı­

ya atmıştır. Bütün suçu ve bütün sorumluluğu İ s­ lamiyetin üzerine atmak, her işte olduğu gibi her­

kesin kabul ettiği gerçek anlamını

şeylerle

yetinen ve meselelerin

kavramak için

zahmetine asla katlanmayanlara olarak gözükmüştür.

derinlere

inme

kolay bir çözüm

İ slamiyetin yeniden canlanı­

şına ve Türklerle Hristiyanlar arasındaki ilişkilerin

düzeltilmesine yönelen bütün çabaları felce ugratan

« Şark » zehirinin, Çarlığın , Rusya'yı manen Batı Av­ rup a'dan ayırmak için bizzat kendi

memleketine

karşı kullandığı zehirin aynı olduğu nadir kabul edi­ len gerçeklerdendir.

Osmanlı

İmparatorluğu'nun

siyasi doktorları yüz yıldan uzun bir süre boyunca hastanın şifa bulmaz bir derde

yakalandığını san11


mışlar, her defasında artık

kurtulamıyacağını söy­

lemişler, en kolay ve en yatkın

tedavinin, hastanın

organizmasından yabancı

entrikanın zehirini, yani

Çarlık politikasını, atmak

olduğunu

akıllarına ge­

tirmemişlerdir. Bu diyardaki entrikaları daima Çar­

lığın Türkiye üzerindeki toprak istekleri tayin �tmiş, Çar tarafından suçlanmak i stemeyen büyük devlet­

ler, herkesin gözünü üstüne çeken « nimetten » pay­ larını

almak için Rus görüşlerine katılmışlardır . 19.

yüzyılın en ileri görüşlü siyaset adamlarından biri o­

lan David U rquhart'ın ortaya koyduğu bu ilkel gerçek bir zamanlar İngiliz politikasın ın ilham kaynağı ol­ muş, Lord Palmerston ve Lord Beaconsfield'in vö­ nctimin<le, bu politika, Çarlığın Türkiye'de başvur­

duğu yollan suçlamaktan geri kalmamışsa da Tür­ kiye' deki toplulukların

kalkınması konusunda Os­

manlı yönetimiyle metotlu bir işbirliği yapacak ka­ dar

da

yükselememiştir. Daha sonra, Büyük Britan­

ya il .Nikola'nın dostluğunu zorunlu kılan Avrupa politikası uğruna yüz yıllık bir geleneği bozarak ve meydanı Çarlığın yıkıcı faaliyetine

terkederek Os­

manlı topraklarında devrim akımının düşünsel yö­ netimini elden

kaçırmıştır. 1 907 İngiliz-Rus anlaş­

masından sonra, bu topraklarla ilgili bütün mesele­ lerde yavaş yavaş Rusya ile işbirl�ğine dönen İngiliz

direnmesinin bertaraf

artık eski programını

edilmesi

sonucunda Çarlık

gerçekleştirebileceğine karar

vermiştir. Avrupa Türkiyesi'nin tasfiyesinden sonra Ermeni meselesinin bütün Avrupa

politikasının te­

mel direği haline geldiğini görüyoruz. İşte bu saye­ dedir ki, en iğrenç toprak isteklerini daha iyi sak­

lamak için bile her zaman olduğu gibi , insancıl en­

dişeler ileri süren diplomasi hesaplarında Ermeniler 12


birdenbire önemli bir unsur seviyesine

yükselmiş.

böylece Osmanlı topraklarındaki yıkıcı politikanın baş k imyageri olan ünlü General Ingatieff'in takipci­ leri tarafından en ustaca şekilde kullanılan

« Çarlık

zehiri » sonunda bütün uluslararası politikayı zehir­ lemiştir. İşte burada, bu zehirli politikanın , çağımız diplomasi tarihinde ayrı bir bölüm teşkil eden belirli bir meselede yürüttüğü faaliyeti çürütülemez tanık­ lıkların ışığında ispatlamak istiyoruz. Bunu yaparken Ermeni

halkını yer yüzündeki

en mutsuz toplum haline getiren acıklı gerçeği inkar

etmek ya da hafifletmek söz konusu değildir. Otur­

dukları diyarların i ktisadi hayatına geniş katkıda bulunan Ermenilerin gerçek niteliklerinden bu hal­ kın uygarcı değerinden kimsenin şüphesi de yoktur.

Bu ırkın, meseleyi yerinde inceleyen İngiliz yazarla­ rının çoğunun eleştirdiği ahlak

durumuna gelince,

İ ngiliz Parlamentsounun Sir Mark Sykes gibi ünlü bir «Şark Meseleleri » uzmanı olan üyesinin, bu talih·

siz halkın üstüne çöken mutsuzluklarda Ermeni ka­

rakter inin azımsanmayacak bir etkisi olduğunu söy­

lemiş bulunmasına rağmen, bir ırkın bir başka ırka

ahlak dersi verebileceğine kımdan Ermenilerin

inanmıyorum ve bu ba­

karakteri

konusunu

rum'. Tarihçi, ahlak hocalığı yapmak

geçiyo­

durumunda

değildir; aksine, araştırmalarını, meseleyi belirleyen siyasi, iktisadi ve sosyal nedenlerle

sınırlandırması

gerekir. Tarihçi için yalnız «Öğrenmek » ve « anla·

mak » söz konusudur. Ermeni

meselesinde

ı Bk. Sir Mark Sykes millan, London 1915

:

Thc

nedenlerin

sıralanması

Caliph's lost hcritagc-

Mac­

13


özellikle çetrefildir . Müslüman larla Hrıstiyanlar arasındak i köklü düşmanlığ ın sudan genellikle ri üze­ rinde durarak - kaldı ki, bu düşmanl ık hiçbirşeyi açıklamamaktadır, iki dine mensup halkın karşılıklı bir imha savaşı açmadan yüz yıllardır yan yana ya­ şadıkları ülkeler mevcuttur - aslında

ne dereceye

kadar çıkarcı tertiplerin ve ne dereceye kadar aşırı heyecanlı bir muhayyilenin eseri olduğu bilinmeyen

efsanevi

kötülüklere

ağlayacağı

yerde,

tarihçi,

Ermeni halkının başına gelen acıklı durumu yarat­

mış bulunan çeşitli unsurların rolünü, bütünüyle be­

lirtmeğe çalışacaktır. Ortada acıklı bir oyun bulun­ duğu gerçektir. Ancak, mesele, Avrupa basın alemin­ de «birinci keman »lık

yapanların bu

trajedenin

rol dağıtımını iyi yapıp yapmadıklarını ve belki de elde doğru belgeler bulunmadığından, kurtla kuzu hi­ kayesinin Türkleri ve Ermenileri karşı karşıya geti­ ren konuya çok safça uygulanıp uygulanmadığını a­

raştırmağa dayanma tadır. Hunharca hareketler ko

nusunda ise, Avrupa son üç yılda* öyle iğrenç bir ör­

nek vermiştir ki, daha az «ugyaı1,, kıtalar önünde ah­ lak ve terbiye hocalığı yapacak durumu kalmamıştır.

B u acıklı oyunun sahneye korıuluşu, Çarlık sistemi­ nin yüz yıllık metotlarına, Deli Petro'nun U krayna'­ daki, II.Katerina'nın can çekişen Polonya'daki , Bü­

yük İskender'in Yunanistan'daki,

I .Nikola'nın Bal­

kanlarda ve Asya'daki metotlarına o kadar çok ben­

zemektedir ki, « Şark Meselesi »ni

harekete geçiren

gerçek kuvvet hakkında insanda şüphe bırakmamak­ tadır. Fenalığı fenalık için yapmasına rağmen, Çarlı­

ğın, hazan, sırtına penç�lerini geçi rdiği halkın iyili* Kitap 1917 de yayınlanmıştır. Bahsedilen «son üç yıl» Bi­ rinci Dünya Savaşı'nın üç yılıdır. O.A.

14


gıne dolaylı şekilde katkıda bulunmuş olması, hak­ kıyla ortaya konan ve Çarlığı modern zamanların en kötü kuvveti diye gösteren tarih gerçeklerinden hiç birşeyi değiştiremez. -1<

meselesinin

Ermeni

Dünya Savaşı arifesinde

gerçek anlamını kavramak için, konuya

önce, Türk meselesinin

girmezden

Avrupa önünde söz konusu

olduğu dönemin sını:·larını tespit

etmek gerekir.

1 835 ten 1 839'a kadar, yazdığı « Türkiye Mektupla­

rı »nda o zamanlar Osmanlı

Ordusunda görevli bir

yüzbaşı olan ve Avrupalılar arasında « Şark Mesele·

si »nin en iyi gözlemcisi sayılan Mareşal von Moltke Avrupalıların Türkiye'ye Türklerden çok ilgi göster­ diklerini hayretle

kaydetmektedir. Eğer bu gözlem,

Türkleri yeni fikirlerine kazanmak için ciddi şeklide

çabalamış olan Sultan il.Mahmut döneminin gerçe­

ğine uygun değilse, bir hammalın bile meslekten po­

litikacılar kadar kamu işlerine heyecanla ilgi göster­ diği bugünün Türkiye'sine hiç

uymaz. Moltke, il.

Mahmut'un yerleştirmeğe çalıştığı devrimleri Petro'nun Rusya'da

!Jaşardıklarıyla

Deli

mukayese et­

mekte ve büyük devletlerin İstanbul'daki çeşitli mü­

dahelelerini n devrimleri, Türklerin geri düşüncesin­ den çok engellediğini belirtmektedir.

Devrimle r sırasında Rusya'nın Avrupa ile pek bağlantısı yoktu. Böylece, Deli Petro, Avrupa'nı n te­ cessüsünden uzak hareket etmek, devrimlerin her zaman ve her yerde uyandırdığı memnuniye tsizliği dış entrikaların istismar etmesinden korkmadan , kuvvet yoluna başvurmak imkanını bulmuştur. Hal­

buki, Türkiye yalnız eski kafalı Türklerin geri di.i15


şünceleriyle değil, üstelik ve özellikle yabancı entri­ kalarıyla devamlı mücadele zorunluğunda kalmıştır . Moltke, tarafsız gözlemcinin çıkartması gereken

sonuca varmamakla beraber ,

Mektuplarındaki söz­

leriyle, İslamiyetin yeniden canlanışını bir yüzyıl ge­

ciktiren en önemli nedene değinmektedir . Doğu dü­ şüncesinden tamamen habersiz olan Avrupa'nın bu­ lanık emelleri Türkiye'deki devrim hareketlerinin karşısına dikilen başlıca engel olmuş, devrimler, Os­ manlı egemenliğinin son kırıntılarına

yabancılar

tarafından el konmasını önlemek için açılan ve eşir

olmayan bir mücadele içinde eriyip gitmiştir. Eğer bu mücadele olmasaydı, Türk devrimcileri vahşi �iddet usulleri herkesçe bilinen Deli Petro gibi hare· ket etmeğe de Ilı.zum kalmadan kendi güçleriyle ba­ şarıya ulaşabilirlerdi. İngiltere'deki ve başka yerler­

deki bütün değerli Şarkiyatçılar,

Kur 'anın,

ülkelerinde siyasi kurumların yeniden

İslam

teşkilatlan­

dırılmasına asla engel olmadığını, temelden demok ratik olan İslam düşüncesinin, İslami bir şekil taşı­ mak ve bağımsız bir Müslüman hükümet tarafından

getirilmek şartıyla en modern devrimlere yatkın ol­ duğunda mutabıktırlar. İçinde bulunduğumuz savaş sırasında kendisiyle temas eden bütün

büyük övgüsünü kazanan Anadolu

İngilizlerin

köylüsünün ka­

rakteri, diğer ulusların devrim yolundan önce kat­ landıkları şiddet metotlarını Anadolu köylüsünün itaati

gerektirmemektedir.

menkıbeler e geçmiştir.

Fakat tarım biliminin ilkel kavramları, refahı için kendisine kesinlikle gereklidir. Herşeyden önce

yoksun

bulunduğu

bu

husus

öğretilecek

olur sa,

en köklü devr imleri bile direnmeden kabul edeceği

tahmin olunabilir.

16


Konuya girmezden önce bu nokta üzerinde israr

ediyorum, çünkü, « Ermeni Meseles i » , Avrupa'ya, uygarlık dışı Müslüman taassubu ile Batı'ya yaklaş­

mak için çırpınan Ermeniler arasında yüz yıllık bir

çatışma şeklinde tanıtılmıştır. Gerçekte, bu düşman­ lık

yabancı

entrikalarının

ürünü

bir

sonuçtur.

Geçmişteki Türk-Ermeni ilişkilerine bir göz atılacak

olursa, bu iki ırkın yüz yıllar boyunca en ufak bir an­ laşmazlığa düşmeden dostça

yaşadıkları görülür.

Osmanlı tarihinin biraz derinine inebilen bütün göz­

lemciler, İmparatorluktaki bütün ırk çatışmalarının

yabancılar tarafından çıkartıldığını, tahrik olmadan çeşitli milliyetlerin

anlaşabildiklerini, gerekli dev­

rimleri beraberce gerçekleştirerek yan yana yaşaya­

bilecek durumda olduklarını hayretle görmüşlerdir.

Gerçekten, Fatih Sultan Mehmet ile Bizans'ın Türki­ ye'ye miras bıraktığı milliyetler arasında varılan an­ laşmalar bu varsayının doğruluğunu ispatlamakta­

dır. Genellikle sanıldığı gibi bu anlaşmalar, zorlana­

rak kabul ettirilmiş değildir; Bizans İmparatorlu­ ğu'nu tarihten silenlerden millet muamelesi bekle­

meyen, iştila altındaki halkla Türkler arasında yapı­ lan uzun müzakerelerden doğmuştur. Türklerin gerçek

karakteri hakkında

seyahların son yıllarda

Avrupalı

yazdıklarından daha doğru

bir fikir veren tarihin bu bölümü pek az bilinmekte­

dir. Halkı Bizans Kilisesinin yumruğundan kurtaran Türklerin sevinçle

selamladığı, Fatih Sultan Meh­

met'in Hrıstiyanlara o zamana

kadar

bilmediği vicdan hürriyetini tanıdığı,

Avrupa'nın

İslamiyette­

ki hoşgörünün Batı ' dakine oranla ikiyüz yıldan fazla bir önceliği bulunduğu bile bile unutulmaktadır. 17


Ü nlü bir İngiliz bilgini olan

nold'un 1 896'da

Profesör J.W.Ar­

yayınladığı ve ikinci baskısı Türk

düşmanlığının Avrupa'da alıp yürüdüğü

1 9 1 3'te çı­

kan « The Preaching of Islam-A. History ofo Propaga­ tion of the Muslim Faith» adlı değerli eseri okuyun . Bu kitap Müslüman

ordularının

amacının Hrısti­

yanları din değiştirmeğe zorlamak olmadığını ispat

etmektedir. Mesele, Hrıstiyanların efendisi olmaktı , yoksa dinlerini değiştirmek değil . Nitekim Anadolu' daki

Hrıstiyanlar,

Bizans

Kilisesinin

tahakkü­

münden kur tulmaktan son derece memnun olmuş­ lardı. Büyük bir İ talyan Ş arkiyatçısı olan Teano prensi Leone Caetani'nin büyük bir vukufla kaleme

al dığı « Annales de l'Islam» Müslümanlıktaki hoşgö­ rünün adeta bir anıtıdır. Gerek din, gerekse siyaset

alanl rmda yüzyıllar boyunca, daha sonra İslamiye­ tin şeklini değiştiren tahakküm rejimlerine rağmen, görülmedik bir hoşgörü hüküm sürmüştür . Türkle­ rin devlet yönetiminin Hrıstiyanlara karşı,

tekelini ellerinde

istilalar döneminde,

tutarak bir çeşit

feodalite sistemi uygulamış olanları, tabii karşılan­ malıdır. Türk yönetimindeki Hrıstiyan halkın kade­ ri, Fransız İhtilaline kadar Hrıstiyan

dünyasında

yaygın bulunan katı feodalite rejimleri altında ya­ şayan ırkların kaderinden çok farklı olmuştur . Za­

ten, Müslüman Doğu'nun modern Avrupa ile kıyas­

lanması, hiçbir

temele

dayanmamaktadır,

çünkü

İ slamiyetin daha henüz ondört yüzyıllık bir geçmi­

ş i olduğu gözden uzak bulundurulmamalıdır. Altı­ yüz yıllık bir fark, ilerde İ slam dünyasının da yapa­ bileceği sosyal hamleler hakkında bu günden veri­ lecek erken bir hükmü değersiz kadar önemli bir süredir.

18

hale getirebilecek


. E rmeniler Türkiye'ye

dinlerini ve kültürlerini

idame ettirmiş olmayı borçludurlar. il.Mehmet ken­

dilerini Bizans tahakkümünden çekip aldığı

sırada

Ermeniler zaten « metbu» bir ulustu. Ermenilerin ba­

ğımsız devletier

kurdukları

dönemler son derece

kısadır ve bu devletler Anadolu'dan geçen bütün boyun eğmekten kurtulamamışlardır.

ratihlere

Ermeniler, tartışılamıyacak büyük vasıflan sa­

yesinde

Bizans

İrnparatorluğu'nda çok önemli bir

rol oynamışlar, ileri gelenleri devlet

yönetiminde

ve diplomaside en yüksek mevkilere ulaşmışlardır. Babıali 'ye sadık kaldıkları süre, Ermeniler bu )erini Türk yönetiminde de muhafaza Fatih Sultan Mehmet İstanbul'a

Ermeni Başpapazı

Ovakim'i

rol

etmişlerdir.

girdiğinde Bursa

İstanbul'a

çağırmış,

kendisine iltifat etmiş, İstanbul'a yerleştirerek bü­ tün Ermenilerin Patriği

yeni

İmparatorlukta

yapmıştı.

Fatih, böylece,

Ermenilere hürriyet sağlayan

siyasi ve dini imtiyazlar vermiştir. Her fatihe yaptık­

ları gibi Ermeni ileri gelenleri Türk padişahına da hizmete amade bulunduklarını bildirmekte gecikme­ mişler ve hükümette elde

ettikleri önemli yeri şu

son zamanlara kadar muhafaza etmesini bilmişler­ dir. Babıali, Ermenilerin

yönetim ve diplomasideki

kabiliyetlerine dalına açık kalmış,

Türkler kendile­

rini, uzun süre, her iki tarafı da tehdit eden Moskof

ihtirasları karşısında sadakati denenmiş tek Hrısti­ yan unsur saymışlardır. Eski belgelerde devlete karşı gösterdikleri büyük bağlılığın bir nişanı ola­ rak Ermenilere « Millet-i Sadıka » adı verilmektedir. Babıali yönetiminde ulusal kültürlerini, dillerini ve dinlerini hürriyet içinde geliştirmiş bulundukların­ dan, ileri görüşlü Ermenilerce Osmanlı rejimini Çar

·

19


lık rej imine tercih etmek 19 .yüzyılda bir kaziye ha­ line gelmişti. Bu konuda Berlin Kongresinden sonra bazı Ermeni çevrelerinde köklü bir değişiklik mey­ dana geldiği bir gerçektir. Fakat Abdülhamit zama­ nındaki katliamlar ve Kürtlerin davranışları bu köklü dönüşü açıklamağa

yeterli değildir. Bunun

neden böyle olduğunu ilerde göreceğiz.

Yüzyıllar süren Türk-Ermen i işbirliği karşısın­ da 30 ya da 40 yıllık bir ırk çatışması, günlük bası­

nın Türkiye'de olup

bitenleri

vurduğu sudan şeylerle

açıklamak için baş

yetinecek yerde konusunu

derinleştirmek i s teyen tarihçiyi

düşündürmelidir.

Unutulmamalıdır ki, Çarlığın Osmanlı İmparatorlu­

ğu'ndaki diğer ı rkları ayaklandı rdığı sırada uluslara­ rası ilişkiler yönünden bir Ermeni meselesi mevcut değildi. Yunan Kurtuluş Savaşı sırasında Ermeni Kilisesi tamamen iç çekişmelere düşmüş, Babıali, Ermtni Patrikliği tarafından yok edilmek istenen mezheple­

ri himaye zorunluğunda kalmıştı . Protestan Ermeni­ lerin

fazla bir din hürriyetine sahip

bulunmayış­

ları da Ermeni Patriklerinin bu konudaki baskının bayraktarları olmasındandır. Nasıl Kudüs'te Kutsal yerlerde Ortodoks ve Katolik papazların birbirleri­ ni öldürmemeleri için müslüman j andarmaların göz. cülüğü gerekiyor idiyse, çeşitli Hrıstiyan mezheple­

rin birbirlerine düşmemeleri için de Babıali'nin mü­

dahelesi gerekiyordu. Ermeni yazarları din kardeş ·

lerinin Türkiye'de Rusya'dakinden daha büyük bir hürriyetten yararlandıklarını, Türklerle Ermeniler arasındaki uçurumun, bazı büyük devletlerden

maye gören kanlı Abdülahmit yönetiminden

20

hi­

sonra


meydana geldiğini belirtmekte uzun süre söz birli­ ği etmişlerdir. Yeni Türk rej imi bu uçurumu kapat· ınak amacıyla bazı teşebbüslere girişmişse de, has­ talık bir günde atılamıyacak kadar kök salmıştı. Za­

ten

Dünya Savaşı Ermeni meselesine gerçek anla­

mını vererek uçurumun derinliğini ortaya koymak­ ta

gecikmeyecekti.'

yılında Adana'da vuku bulan katliamların sorumlulu­ ğ;u yeni rejime yüklenmiştir. Nitekim, bu katliamlar hak­ kında bir rapor hazırlamakla görevlendirilen «Mec:lis-i Mebusail>> üyesi Agop Babikyan efendi mahalli memurlarla Adana Komitesinin bazı üyelerini suçlu bulmuştur. Şu var ki, Meşrutiyetten sonra yeni rejime katılanlar arasında « KO· mite»yi ilk fırsatta müşkül durumda bırakmak amacıyla İt­ tihat ve Terakki'ye kılık değiştirmiş görünen pek çok ge­ rici girmiştir. İttihat ve Terakki'nin Adana Komitesi de bu gibi kimselerden kurulmuş ve bunlardan kurtulmak için yeni rejimin zamana ihtiyacı olmuştur. Olaylara karışan !arın Babıali tarafından cezalandırılmış olması, suçlamanın yersizliğini göstermektedir. ı 1909

21


il Ermeni meselesinin çetrefil oluşu, konunun in­ celendiği döneme ve bakış açısına göre aldığı çeşitli görüntülerden ileri gelir. Öyle dönemler vardır

ki,

Ermeniler Çarlığın b i r numaralı düşmanı haline gel­ miş, Türkiye, Ka fkasya'daki Rus valilerinin imha politikasına karşı Ermenilerin tek sığınağı olmuştur. Gene, il. Nikola ve Abdülhamid'in yönetimleri altın­

daki Ermenilere karşı şiddet hareketlerinde birbir­

leriyle adeta rekabete çıktıkları dönemler vardır. Çar ve danışmanlarının, tutumlarıyla Kızıl Sult.:ıa 'ı 1 895-- 1 896 Ermeni katliamına teşvik ettikleri bilin­

mektedir. İşte o sıralarda, Çar'ın Dışişleri Bakam Lobanoff-Rostowski, Rusya'nı.n

« sınırlarında

Er­

menisiz bir Ermenistan »ı tercih ettiği görüşünü or­ taya atmıştır. Böylece, Osmanlı İmparatorluğu pay-

22


laşılırken Rus emelleri için bulandırıcı bir unsur olan Ermenilerin yokluğunda, « Ermeni vilayetleri »

ni

yutmak daha kolay olacaktı. Daha on yıl ünce

İhtilalci Ermeni Federasyonu, kaderleri on yıl aray­ la birbirinin aynı olan iki müstebite karşı Avrupa'da açtığı ortak propaganda savaşında, Abdülhamit

vt.:

I I . Nikola aleyhinde aynı hıncı yayıyordu. Bir bas­

kı ve şiddet rejimine karşı, Ermeni yazarı Aknuni'

nin kaleme aldığı ve fransızca çevirisi Francis Pres­ sense 'nin

himayesinde

Ermeni

İhtilal Federasyo­

nu tarafından 1905 yılında Cenevre'de yayınlanan 24 mekrt!ıptan daha büyük bir suçlama olabilir mi? Bu mektuplardan, Çar'ın vaadlerine kanan Ermenilerin

ne kadar büyük bir hata işledikleri açıkça rnaktadır.1

anlaşıl­

Ermeniler bu vaadlerin gerçekleşmesini boş ye­

re bekleyip durmuşlardır. Ermeni gönüllülerine ih­

tiyaçları olduğunda kendilerini iltifata boğan Çar­ lar, fiiliyata geçme zamanı gelince bu isteklere ku­

laklarını tıkamışlardır. İ ranlılara karşı Ermeni gö­

nüllülerinin başına geçen ve bu hareketi için 1. Ni1 1 Ermeni vilayetleri Rusyanın himayesinde ayrı bir krallık teşkil eder. 2 Ermeniler Rusya'ya vergi ödeyecekler ve savaş sıra­ sında asker vereceklerdir. 3 Ermeni ülkeleri kendi kanunlarıyla yönetilir. 4 Bir miktar Rus askeri, halkı korumak ve memlekete nezaret etmek �macıyla belirli bir süre Ermeni vilayetlerin­ de kalacaktır. 5 Ermeni Kralını seçme hakkı Çariçe'ye aittir. Kral, Petrograd'ta bir elçi bulunduracaktır. 6 Erivan ya da Vagarşabat başkent seçilecek, Ermeni bayrağı üç renkli olacaktır. 7 İki ülke bir Ticaret Andlaşması ve gümrük anlaşmala­ rı imzalayacaklardır. -

-

-

-

-

-

-

23


kola'dan bir « teşekkürnameııdcn başka mayan Katolikos

birşey

al­

Nerse.s Aştarak'ın uğradığı hayal

kı rıklığı bilinmektedir. Bu yaşlı adamın « münase­ betsiz » istekieri nden kurtulmak için Rus hüküme­ ti şiddete baş vurmaktan çekinmemiştir . Nitekim ,

1857 yılında Nerses aniden « ölüver diğindeıı , kamu

oyu,

Rus hükümetinin,

onu

Ermeni bağımsızlık

programını da beraberce mezara yollamak için ze­ hirlettiğine inanmış bulunuyor du. Bir Türk-R us s::ı­ vaşına hazırlık olmak üzere ( savaş iki yıl sonra pat­ layacaktır) 1876 Arnlığında Ermeni gazetecisi Kir­ kor Artzruni'nin açtığı hareketi de aynı hayal kırık­

y

l ığı beklemekte di. Gerçekten , il. Aleksandr'a gön­

derilen bir bildirge, Çar 'ı Kafkasların ötesindeki kardeş halka yardıma çağırmaktaydı. Tiflis sarayın­ da bir Rus-Ermeni heyeti tarafından Büyük

Düka

M ihail Nikolayeviç'e sunulan bir bildirgede şöyle bir

bölüm vardı

·:

« Sevgili Kralımızın ve bütün Rusya'nın

ye uyruğundaki H rıstiyanlara

Türki­

ne kadar sevgi

gösterdiklerini bildiğimizden kendilerinin kan ve din kardeş i olan bizler, soydaşlarımızın mu­ kadderatının düzeltilmesi için bütün ümidimi­

zi Rusya'nın kuvvetine bağlıyor ve çok güçlü İmpara tor'a sığınıyoruz. »

Bütün bu hareketin tek

sonucu,

Ayastefanos

yaçların gerektirdiği düzeltmeleri ve

devrimleri »

Antlaşmasının, Türkiye Ermenilerine, « mahalli ihti­ vaadeden 16 ncı maddesi olmuştur . Bu madde birkaç

şekil

değişikliği

ile

Berlin

Kongresinde hazırlanan ve İ slam dünyasında bazı

Ermen i partilerine karşı ilk şüphelerin uyanmasına

sebep olan s tatü içine alınmıştır. ( Madde 61).

24


Ermeniler için hiçbir pratik yararı olmayan bu

madde, Berlin Kongresinden sonra büyük devletle­ rin Çar'dan « Hrıstiyanların koruyuculuğu» imtiya­ zını almak için giriştikleri çeşitli müdahalelerde baş

rolü oynamıştır. Öte yandan, İngil tere de meselesinde kendisine dolaysız bir etki

Ermeni

sağlayan

Kıbrıs Sözleşmesiyle, buna b enzer b ir silahı eline

geçirmiştir. Bu müdahalelerin Osmanlı Ermenileri­

nin o zamana kadar

katlanılabilir

yaşantılarında

doğurduğu zararlı sonuçları incelemeden önce

bu

milletin 19 ncu vüzyılın ortasındaki sosyal ve poli­ tik durumları hakkında birkaç söz söyleyelim . Kırım Savaşı ile 1 878 Türk-Rus savaşı arasına dü­ şen bu tarihte Avrupa Ermeni sorununa pek az ilgi

gösteriyordu. O zamanlar, Türkler, İngiliz muhafaza­ karlarının

şımartılmış çocukları; Önasya' da bütün

Batı diplomasisinin el sürmeğe kor ktuğu bir « tabu » i d i . İngiliz ve Fransız siyasi edebiyatı, bu dönemde, Batı uygarlığı yönünden zararlı emelleri M.de Mas­ sade tarafından anlatılan « Moskof,,Jara oranla Türk­ lerin çok daha sevimli olduklarını ispata

çalışmak­

taydı. M.de Massade'ın Kırım Savaşı sırasında « Re­

vue des deux Mondesı » dergisinde yayımlanan yazı­

l arı bir gazeteci için polemiğe girmeden herhangibir davayı destekleyen gerekçeler bulmanın ne

kad'1r

kolav olduğunu göstermektedir. Bir Fran sız Akade­ mi üyesi ni n bu eski yazılarında bugünkü okuyucu­ nun en çok dikkatini çeken nokta, M.de Massade'ın Çarlığı vurmak için

halen uygarlık adına Türkiye''

ve karşı kullanılan sil ahların aynını kullanmış

ol­

masıdır. İ slamiyeti iyi bilenler o sıralar da, Kur 'an­ dan ayetleri örnek vererek, hu dinin ne kadar

in­

sancıl ve yumuşak bir din olduğunu ispata, aynca. 25


siyasi bir davanın İngiltere'yi Çarlığın

« Şark »taki

yıkıcı politikasına ortak ettiğinden bu yana

Angli

kan kilisesinin sevimli bulmağa başladığı « Moskof,>

ortodoksluğuna oranla n e kadar üstün

göstermcğe çalışmışlardır. 1

olduğunu

Gene bu dönemde Çarlığın Doğu'daki emelleriy· le mücadelede Rus düşmanı ülkelerdeki basından çok Türkiye'deki Ermenilerin sesi dikkati çekicidir.

Türkiye Ermenileri o sırada « Pek Güçlü Çar'a sığı·

nan » Kafkasya'daki kardeşlerinin tahriklerine katıl­ maktan uzak bulunuyorlardı. Aksine, en yetkili tem­

silcileri her türlü fırsattan yararlanarak Avrupa ba­

sınında bu gibi hareketleri suçlamışlar ve Osmanlı

İmparatorluğu çerçevesinde

Türk

Ermenilerinin

gerçekleştirdikleri ilerlemeleri anlatmağa çalışmış­ lardır. Daha 1 867'de bir Ermeni ileri geleni olan

Prens Dadyan « Revue des deux Mondes » dergisine verdiği bir inceleme yazısında Osmanlı rej imine te· şekkür etmekteydi. 1? ncu yüzyılın ilk

yarısındaki

Ermeni toplumunu anlatan bu çok ilginç ya:>:ı, Os­ manlı Ermenilerinin tam bir hürriyet içinde, sos­ yal kalkınmaları Türkler tarafından engellenmeden

dinsel kurumlarını nasıl geliştirdiklerini şüpheye yer bırakmayan bir şekilde göstermektedir.2

Prens Mıgırdıç Dadyan, bu inceleme yazısında Hrıstiyan toplumlarının hürriyet yasası olan Tanzi­ mat Fermanı'nın 1 839'da ilanından sonra Ermeni1 Ortodoks Kilisesi ile Anglikan Kilisesi arasındaki yakın laşma konusunda 25 Mart, 24 Haziran ve 29 Temmuz 1916 tarihli Times'in Russian supplements'larına Bk. Ayrıca «Le Correspondant»ın 25 Ağustos 1 9 1 6 sayısında ss. 708-732 Bk. 2

Bk. Revue des deux Mondes, Haziran 1 867, ss. 903 928

26

-


!erin gerçekleştirmeği başardıkları ilerlemelerin bir

tablosunu çizmektedir. B ilindiği gibi, İstanbul'daki Ermeni Patriği soydaşlarının yalnız dini değil, fa­ kat aynı zamanda da dünyevi önderidir. Bununla be­ raber, Ermeni Kilisesinin bütün arşövek ve evekle­ ri i çin olduğu gibi, Pat rik de din konusundaki yet­ kisini, Dünya Savaşına kadar Gregoryen Ermenile­ rin en büyük lideri Eçmiyadzin Katolikosu'ndan1 al­

maktadır. Bu Katolikos , Çarlığa karşı bağımsızlığı­ nı koruduğu sürece Türk-Ermeni ilişkilerini önemli

hiçbir anlaşmazlık bulandırmamıştır. 1860 yılında

Ermenilerin Kilise Yasası ilan edilinceye kadar, Pat­ rik, Kilise ve papazlar üzerinde tam yetkiye sahip­ ti. Babıali hiçbirşeye karışmıyor, Patrik ve adam­

larının garantisi altında toplanan « haraç » vergis ini

almakla yetiniyordu.

Patrikliğin dini ve dünyevi çifte gücü, bu

yetkiye t icaret ve bankacılıktan zenginleşmiş bir oligarşi gurubu el koymamış olsaydı, Müslüman­ larla Hrıstiyanların eşit sayılmadıkları bir dönem­

de bile iyi sonuçlar verebilirdi. Bu gurubun kurdu­ ğu U lusal Konsey, Dadyan'a göre, devamlı bir en­

trika ve anlaşmazlık ocağından başka birşey olama­

mış, Patrik bu ocağın emrinde uysal bir alet haline

gelmiştir. Esnaf loncaları çerçeves inde teşkilatlan­

mış olan Ermeni halkı işlerin yürütülmesine katıla­

mıyor, liderlerin her türlü kötü hareketi karşısında sesını çıkaramıyordu, üstdik yapılan tenkit­ ler

Ermeni Kilisesi

Yüksek

Kurulu

tarafından

reddolunmaktaydı. Bunun üzerine nihayet , Esnaf

B i rlikleri Padişah'a

başvurarak aracıl ığını rica

et-

1 Ararat eteklerindeki bu ünlü manastır iV. yüzyılda Surp Kirkor tarafından kurulmuştur. 27


mişler ve böyle 1 844 yılında Yüksek Kurul'a Patrik tarafından Esnaf Birliklerinden seçilen 14 üye ka­

bul edilebilmiştir. 1 847'de, ayrıca, Patrikle birlikte

çalışacak iki Kurul seçilmiştir. Bunlardan Din İ şle­ ri Kurulu, din yönetimi konusundaki

çalışmaları

gözleyecek, esnaf teşekküllerinin seçtiği 20 üyeden

meydana gelen Sivil İ şler Kurulu da, dini olmayan

konularla ilgilenecekti. Patrik her iki Kurul'un baş­

kanı oluyor, fakat bundan böyle Babıali ile soyda�­ ları arasında aracılık görevini

bırakıyordu. Bu gö­

rev aynı zaman Sivil İşler Kurulunun

kararlarını

yürütmekle görevli bir başka yetkiliye veriliyordu.

Padişahın bu değişikli kleri kabul eden 9 Mart 1 847 tarihli fermanı ile Ermeni Kilisesinin

demokratik

yollarla yönetilmesi yönünde büyük bir adım atıl­

mıştır. Böylece, Ermeni halkı lider ve temsilcilerini

tayin hakkını kazanmış, 1 3 yıl sonra, 24 Mayıs 1 860'

ta da liderlerinden toplumun iç yönetimini demok­

ratik bir temele dayama hakkı getiren bir yasa ko­

parmıştır.

Bundan sonra tek dereceli açık oylama her se­ çime uygulanmış, Patriğin yetkisi kendisini seçen Genel Kurulun kontrolüne bağlanmıştır. Genel Ku­ rulun seçtiği ve

Ulusal Kurullar diye adlandırılan

biri dini, diğeri sivil iki Kurul cari işlerin yürütül­ mesini Üzerlerine almıştı. Yönetim, adliye, eğitim ve maliye komiteleri, toplum mallarının ve vakıfla­ rın iktisadi şekilde işletilmesini gözetmekte, huku­

ki anlaşmazlıkları çözmekte ve okulları denetlemek­

tedir. Bu yasa, kabul edildiği tarihten i tibaren ye­

n i rejim tarafından yapılan son değişikliğe kadar ( 1 9 1 6 ) çeşitli tadiller geçirmiştir. Fakat ne olursa olsun yasanın temel ilkesi, 19 ncu yüzyılda Osman28


lı İmparatorluğu içinde, Ermenilerin,

Rusya'daki

soydaşlarından kıskanacak hiçbirşeyi olmayan ayrı

bir Ermeni ulusu teşkil etmelerini sağlamıştır. Er­ meni basını ilk gazetenin ( Şafak) 1 839'da İzmir'de

yayın hayatına atılmasıyla büyük bir gelişme kay­

detmiştir. Prens Dadyan, basının hiçbir şekilde en­

gellenmediğini ve dış baskıya maruz kalmadığını be­ lirtmektedir. O sırada herkes peşin b i r müsaadeye

tabi olmaksızın ve her hangi bir depozito yatırma­

dan gazete çıkartabilmekte, her isteyen görüşlerini

yaymak içiP büyük bir hürriyetten yararlanmaktay­

·dı. Sonra, Babıali, 1 9 ncu yüzyılda Fransız basın ha­ yatını düzenleyen kanunları örnek alarak kısıtlayıcı hükümler getirmişse de bunlar genel çıkarlarla il­ gili meselelerin tartışılmasını asla önlememiştir. 1

Osmanlı İmparatorluğunda Ermenilerin ayrılık ha­ reketleri ilerleme kaydettikçe bu hürriyetler gitgi­

de kısıtlanmış ve sonunda kaldırılmıştır. 8ultan Hamit rej i mi , Türkiye'yı, Müslüman

ve

Hrıstiyan bütün ırklar için oturulmaz hale getir­ miştir. Bununla beraber, Abdülhamit , Ermenilerin daha önceki Padişahlardan elde ettikleri imtiyazla­

ra dokunmamıştır. Bu i mtiyazlar 1 9 ncu yüzyılın son on yılı içinde vuku bulan Ermeni çek görüntülerini Avrupa'ya

meselesinin ger­

açıklayan katliamlara

kadar Ermenilerin toplum olarak teşkilatlanmaları­

nı ve kendi hayatlarını yaşamalarını sağlayan i m·

tiyazlar olmuştur. Ermeni meselesi bütün genişliği ile yabancı müdahalesi tarafından yaratılmış ve Er­

menilere

hiçbir

gerçek

yarar

sağlamamış, buna

karşılık Türklerin memleketlerinin varoluşu ile bağ­ daştırılamaz diye baktıkları yeni istekler karşısın-

ı

Dadyanın yukarıda belirtilen yazısı ss. 908--915,924

29


da dikilmeleri sonucunu doğurmuştur. Abdülhamit rej imi hariç tutulursa, altıyüı yıl boyunca Türkler­ le Ermeniler kendi başlarına, Çarlığın Kafkasya'da­ ki yönetimi altında Ruslarla Ermenilerin birbirleri­

ne tahammül ettiklerinden daha iyi tahammül mişlerdir. Sultan H::ı.mid'in devrilmesinden

et­

sonra

meseleyi daha yukarıdan tutarak, bu iki ırkın otur­ duğu diyarların iyiliği için bir Türk-Ermeni işbirli­ ğine gidilmemesi için sebep yoktu. Çok yazık ki Er­

menilerin çoğu, zamanla yüzünü Rusya'ya çevirmiş, Rusya da bağımsız bir Ermenistan'a taraftar gözükc · rek, Çarların himayesinde erişilebilecek maddi re­ fah vaadleriyle Ermenileri kendine çekmiştir. 19 ncu yüzyılın sonuna kadar

Kafkasya'daki

Ermenilerin durumunu Osmanlı İmparatorluğu'nda yaşayan

soydaşların

kasya'dakilerin, büyük

durumuna Rus

kıyaslarsak,

piyasasında

Kaf­

iş kabili­

yetlerini kullanarak ticaretlerini geliştirmiş ve mad­

di b i r refah elde etmiş o_lduklarını,

Abdülhamid'in

30 yılı aşan bir süre bütün bahtsız memleketini sü­ rükled i ği iktisadi durgunluğun sonucu Önasya'daki Ermenilerin i se, Türkler ve İmparatorluğun diğer elemanları gibi, sıkıntı çektiklerini görürüz. Şu var ki, siyasi yönden Rusya, son yıllara kadar, Ermeni

vatandaşlarına, Osmanlı fP.tihlerinden sonra Türki­

ye Ermenilerinin elde ettikleri hürriyetlerin

onda

birini bile vermemi şt ir. Çarların tutumlarının, Rus­

ya'nın 19 ncu yüzyılda açtığı bütün savaşlarda Rus Ordusu yanında yer alan gönüllü Ermeni taburların­ da uyandırdığı hayal kırıklığından yukarıda söz et­

miştik. Tifüs katedralinde Ermeni bayrağının tak­

dis edilmesi, ya da Ermeni gönüllülerine de görev verilecek savaşlar başlarken Rus 30

başkomutanları-


nın Ermenilere gönderdiği büyük laflar dolu övgü mesajları gibi tamamen şekilde, fakat, halkın muhay­ yilesinde iz bırakan imtiyazlar dışında, Çarlık, saf­

lığını istismar ettiği ve kanına ihtiyacı kalmadığı andan itibaren ezmekte tereddüt" etmediği bu halkın

yararına hiçbir ciddi tedbir almamıştır. 1 885'de Er­

meni Okullarının kapatılması Rus hükumeti tara­ fından 1 836 yılında Gregoryen Ermeni Kilisesinin mülkiyet hakkının tanınmış

olmasına rağmen, 1 00

milyon frank tutarındaki Kilise mallarına el kon­

ması , Kafkasya'daki aydınların tutuklanması Taş­ nakzutyun'a ( 1 890'da kurulan Ermeni ihtilal Fede­

rasyonu) karşı açılan

büyük

dava, her çeşit rus­

laştırma metotları, idari suçlamalar, sürgün, t�hcfr,

Ermeni diline karşı amansız savaş, özel kişilerin ve

kamu mallarının müsadere edilmesi, işte 20 nci yüz­

yılın başına kadar Rus Ermenilerinin başına gelen

budur. Daha 1905'te Ermenilerin çoğunlukta bulun­ dukları bir merkez olan Tiflis'te ve diğer

Kafkas

kentlerinde Ermenice konferans vermek yasak edil­ mişti1. İşin garip tarafı şudur ki, Ermenilerin imha­ sında Abdülhamid'in en yakın

yardımcısı, « kardeş

millet »in yaşadığı en acıklı anlarda Çarlık politika­

sını yöneten Prens Lobanoff-Rostowski olmuştur. Rus-Japon Savaşından hemen sonra tablo

de­

ğişmektedir. Uzak-Doğu'da yenilmiş ve ihtilalin ke­ mirmeğe başladığı Rusya'nın, diplomasi deyimiyle,

« Avrupa'ya dönmesi» için bir bahane bulmak gere­ kiyordu. Bu « Şark Meselesi »nde eski usullere dön­ mek, kendini - Avrupa'da, Çarlığın pençesi altında

ezilen Hrıstiyanlardan başka korunacak Hrısti­ yan kalmadığından -, Avrupa'ya, Önasya'daki Hrıstiı

Bk. Aknuni,

ss.

223

31


yanların koruyucusu olarak dayatmak demekti. İş­ te tam bu sıralarda, Rus başkenti Petrograd'ta o gü­ ne kadar Kafkasya'da başvurulan

ve

uluslararası

b i r skandala sebep olan usullerin Osmanlı Ermenile­

rince sevimli karşılanmıyacağı anlaşılmış bulun­ maktaydı. il. Nikola'nın yakın dostu ve Çarlığın Kafkasya'daki Tuğgenerallerinden

Kont Voronçof­

Daşkof'un tavsiyeleri üzerine, Ermenileri

yumuşat­

mak ve Çarlığın Önasya'daki politikasına kazanmak 8macıyla Rus Hükumeti aldığı karardan geri dön­ müş ve el koyduğu malları kiliseye iade ettikten baş­

ka okulları yeniden açmış, mahkemelere ve haysiyet kırıcı olaylara son vermiştir.

Böylece bağımsızlık

taraftarlarının Kafkasya Ermenileri arasında geli­ şen faaliyetleri, eski Ararat Krallığı'nın Anadolu'nun büyük bir kısmının da katılmasıyla Rus Çarının hi

mayesinde büyük bir Ermeni Krallığı haline getiri­

leceği vaadiyle kösteklenmek" isteniyordu. « Bütün Rusyaların İmparatoru » olan Çar, böylece diğer sı fatlarından başka bir de « Ermeni ülkelerinin Çarı »

sıfatına hak kazanmaktaydı. Ermeni danışmanların desteklediği Voronçof - Daşkof, işe büyük bir usta­ lıkla koyulmuş ve sıfırdan

başlamak üzere birkaç

yıl içinde geniş bir gizli teşkilat meydana getirmiş­ tir. Sabırla hazırlanan bu çalışmaların önemi ancak ,

Dünya Savaşı sırasında Çarlık, ektiklerini biçmeğe başlayınca ortaya çıkmıştır . 1 9 1 3 yılında· Voronçof­

Daşkof Çar'a gönderdiği raporda, « Ermenilerin Çar­

lığa gittikçe bağlandıklarını » yazmakta' ve gene aiY­

nı sıralarda Novoia Vremia, « Düşünce ve duygular­ dan ne dönüş! Ermeni toplti' munun önderleri, ana ı

Bk. La Revue de Politique Internationale dergisinin Nisan 1914 sayısında, Maxime Kovalevsky imzasıyla çıkan « Rus­ ya Ye Ermeni mesı;:lesi» adlı yazı. 3Z


kucağına, Rusya;ya döndüler» diye haykırmaktadır.

Öte yandan, Rus Millet Mecli s i Duma'da, Kafkasya

mi lletvekili Ermeni Papacanof, Rusya'nın İmparatorluğu'ndaki

Osmanlı

devrimlerin gerçekleştirilme­

sini «ele almasını » istemekte, Milinkof adlı bir baş­ ka üye de Fırat 'ın kuzeyindeki bütün toprakları Rus sınırlarına katan Ayastefanos Antlaşmasını hatırlat­

maktadır1. Bu arada, 1905'te Baku, Şuşa, Minkent gibi

şehirlerde Çarlığın tahrik için gönderdiği ajanların

yarattığı katliamlar unutulmuştu. Sosyali st Rus ya­ zarlarının tanıklığına göre, bu olaylar sırasında kü­ çük yaşta çocuklar da dahil pek çok sayıda Ermeni aileleriyle birlikte katledilmişlerdir.2 Eskiden Kaf. kasya Müslümanları Ermenilere karşı tahrik edilir­

ken bundan böyle Ermeniler Türkiye ile olan savaş­

ta araçlık edeceklerdi. İşte Ermenilerin felaketi, bu oyuna gelmiş olmalarındadır. Ermeni Kilisesinin

belli başlı

önderlerinin

Rus Sarayının birer doğal üyesi

haline gelmiş ol­

kuvvetti . Başlangıçta

olan Eçmiyadzin

maları Çarlığın giriştiği hareket için çok büyük bir bağımsız

Katolikosları Çar'a sadakat yemini eden zavallı ya­

ratıklar olmuşlardı. Nitekim, 19 ncu yüzyılda Erme­ nilerin dini merkezinin Rus yönetimine geçmesiyle Çar Hükümeti buraya Rusya'ya karşı iyi duygular besleyen papazları yapmıştır.

göndermek için elinden geleni

Ermenilerin sevgisini kazanmak, Türk Ordusu­

nun Rus kuvvetlerine başeğmesini hazırlamak için, içeride bazen sertlikle, bazen yumuşaklıkla uşak ı Aynı derginin Mayıs 1914 tarihli sayısında Michel Pavlo­ vitch'in « Rusya ve Ermeniler» adlı yazısı ı Aynı Dergi ss. 467

33


haline getirilen Eçmiyadzin Katolikosu'nun, dışarı­ da yardımını sağlamak,

p restij i n i artt ırmak gere­

k iyordu. Bu çalışmalar ustaca yürütülmüş ve İstan­

bul'un karşı yöndeki çabaları boşa çıkmıştır. Ba­ bıali, Kış'taki ve A ktamar'dak i Katolikos'un önce­

liğini sağlarnağa çok çalışmıştır. Özellikle Kış Ka­

tolikosluğu şehrin coğrafi

durumu yüzünden (Ki­

l ikyadadır) Moskova'nın etkisi dışında kalıyordu. Osmanlı yönet imi böylelikle Eçmiyadzin'in prestiji ­ ni zayıflatmak v e Türkiye Ermenileri i l e Ararat 'ta­ ki Ermeni Patrikliği istiyordu•. Babıali,

içinde

arasına bir duvar bulunduğumuz

son

çekmek savaştan

yararlanarak , Kumkapı Patrikhanesi ile Eçmiyadzin Katolikosluğu arasındaki ayrılığı resmiyete dökmüş

ve bunu bir kararla ilan etmiştir. Bu karara kadar Eçmiyadzin'in etkisi tamdır.

Türkiye'deki

bütün

Gregoryen Ermeni papazları, papaz olabilmek için Eçmiyadzin Katolikosu tarafından takdis edilmek zorunluğundaydılar. S iyasi hayatın din hayatına sı­

kıdan sıkıya bağlı olageldiği bu ülkelerde böyle bir

zorunluğun siyasi etki yönünden ne anlama geldiği kolayca görülebilir. Rusya Eçmiyadzin Katolikoslu­ ğu'nun Çarlıkla olan yakın ilişkileri ve bu merkezin

Türkiye' deki Ermeni din adamları üzerindeki etki­

si sayesinde Osmanlı Ermenilerinin davasına sadık papazları

başına kendi

yerleştirebilmiştir. Ger­

çekte, Katolikos tarafından

papazlığı onaylanma­

dan önce « Ermeni ülkesinin Çarına» sadakat yemini ettirilen bu papazlar Çarlığın adamlanydı2• ı

Bk. Aknuni'nin yukarda adı geçen kitabı

ss.

121

Mayıs ında yayınlanan bir kararname ile Ermeni Patrikhanesi'nin teşkilat statüsü yürürlüğe girmiştir. Buna

21916

34


Ermeni papazları

Rusya Dışişleri

Bakanının

aracılığı olmadan Avnıpa'daki soydaşiarı, ile temas

edemezlerdi. Bu bakanlığın ilişiği olmadan Avrupcı.'­ da - kaçamak şekilde, dağıtılan bütün belgeler, ya­

zışmalar, ya da bildi riler Ruslarca hüküme te brşı

yapılan çalışmaların delili olarak kabul F-dllmiştir1• J 885'e kadar Katolikos'un seçimi için istenen şart­ lar, seçilenin asgari bir bağımsızlık

muhafaza et­

mesine yetiyordu. 1 884'te

seçilen ve daha önce İs­

6 1 nci maddenin kaleme

alınmasına katılmış olan

tanbul Ermeni Patriği sıfatıyla Berlin Kongresinde

Nerses Varjapetyan, Patrikliği kabul etmeden önce Rus Hükümetine bazı şartlar ileri sürmüş tü . Rusya bu şartları

reddetmiş ve ertesi yıl, Patrik seçimle­

rini yenilettircrek yaptığı

baskıyla Çarlığın uysal

bir aracı olan adayını seçtirmiştir. Katolikos seçi­

minin Çar tarafından

onaylanması

adayın Çarlık politika�ını

gerektiğinden,

uygulayacağını taahhüt

etmeden İmparatorun onayını almasına imkan yok­

tu. Bu bakımdan seçimler peşinen bozuk demekti. Seçildikten sonra Padişah'ın onayı üzerine göreve

başlayan İs tanbul Ermeni Patriği ise siyasi bakım­ dan tam bir hürriyete sahipti. Nitekim, son zaman­ lara kadar Patrik, Babı ali'nin otoritesine karşı giri­ şilen bütün faaliyetlere

katılabilmiştir. Katolikos

göre, Türkiye'deki Ermeni Kilisesinin Eçmiyadzin Katoli­ kosluğu ile her türlü ilişki:si yasaklanmaktaydı. Kış ve Aktamar Katolikoslukları İstanbul ve Kudüs Patrik­ likleriyle birleştirilmiş, merkezi Saint-Jacop Manastırında · bulun;:: n Kudüs Patrikliği Osmanlı Ermenilerinin hukuk, meseleleriyle uğraşmakla görevlendirilmiştir. 1 9 1 6 statü­ sü, Patrik ve Kilise kurullarının seçimi için olduğu kadar. Yönetim Kurullarının ve Evekliklerin seçimi için de yeni hükümler getirmekteydi. ı Aknuni, anılan eser ss. 122

3.5


ise tercih ettiği Evekleri, ya da Kulsal K u ru l a almak

istediği üyeyi bile seçememekteydi ; Rus Hükumeti­

nin etrafına yerleştirdiği casuslar bir t a rafa, Kato­ likos 'un, papaz tayin yet kisi dahi kıs ı t lanmı.5 h u · lunuyordu1 • Buna karşılık, Ermeni

mak için Kilisenin otoritesini

ğinde Çar Hükümeti Katolikosları geri kalmamıştır. Halbuki

halkını

sustur­

kullanmak gerekti­ desteklemekten

Türkiye'dc Babıali'nin

yapıcı işbirliği sayesindedir ki, Ermeni din kurum­ ları çok daha önceden

bilmiştir.

demokratik bir yola sokula­

Dünya Savaşı arifesinde Avrupa kamu oyunu Ermeni meselesi lehinde bir Rus müdahalesi için seferber etmek gereği ortaya çıkınca, Çar Hükume­ tinin sadık bendeleri olan Katolikoslar çok yararlı bir araç olarak gözükmüştür. Bu sırada, Katolikos, katledilen milleti için Çar'ın yardımını rica eden ve bütün Ermenilerin en ulu önderi

diye öne sürülen

dini lider olmuştur. 1 9 1 2 yılında Balkan Savaşların­ dan önce, Önasya ve Osmanlı

mirası

konularını

Avrupa önünde ortaya atmanın sırası geldiğine ka­

rar verilince, Katolikos Petrograd'a gönderilmiştir. Denef'in Livadia'ya gitmesinden sonra, Çar Türki­ ye'nin Avrupa topraklarına karşı olan sözleşmeyi tasvip etmiş, arkasından Ermeni Katolikosu'nu me­

rasimle kabul etmiştir. Bu vesileyle, Katolikos Çar I I . Nikola'dan en büyük Rus nişanını ve ortak Rus­ Ermeni çalışmaları hakkında talimat almıştır. Bu talimat, bütün « Şark Meselesi ııni Panslavizm lehi­ ne kökünden çözmek gibi açıkça

amaçla Balkanlardaki

itiraf edilen bir

muhtemel Türk hareketine

karşı yapılacak çalışmaları kapsamaktaydı. ı Aknuni, anılan eser ss. 127

36


111 İtiraf edilen, y a d a h i ç açıklanamıyan bölümle­ riyle gizli diplomasinin çok ustaca

gerçek örneğini bütün

ayırımlarıyla

hazırlanan bu incelemeden

önce, Türk-Ermeni i lişkilerinin sosyal yönlerine bir

kaç sayfa ayırmak gerekir.

Diplomatik bağlantıları

meselesi tam anlamıyla

dışında Türk-Ermeni

tarımsal ve sosyal bir so­

rundur. Anadolu'da yüzyıllarca kötü bir iktisat politikası sonucu ihmal edilmiş, yarı uygar, ya da ilkel ı rklardan

meydana

gelen bir halk yaşamak­

taydı. Burada bütün meseie, bütün göçlerin Önasya'­

ya yönel ttiği, aralarında

kaynaşan ya da savaşan

çeşitli unsurlara yeni bir hayat yaratabilmek mese­

lesidir. Asya ile Avrupa'nın - kaynaşmadan ve bir­

birini anlamadan - karşı

karşıya

geldiği bu yerde

modern bir devletin görevi, ayrı unsurları bir dü­ zen içinde yan yana yaşatmak, bir demet gibi bir37


araya topl amak ve bu ülkenin

eskiden zenginliği LJsandere geçen toprağında uyuyup giden bütün maddi ve manevi değerleri çekip çı kartmak olma­ l ıyd ı . Osmanlı yönetimi böyle yapacağı yerde eskiden mevcut olan şeylerin üstüne oturmw;; , mağlup e t tiği ırklardan azami yarar sağlamakla yetinmiş ve bu­ na karşı lık buyruğu altına giren halkların kurumla­ rına dokunmamış, kendilerine hürriyet tanım ı ş t ı r. Türkler, Bizans'ın

mirası olan ve yeni

beylerine

kolayca başeğen ırkların efendisi durumuna gelin­ ce, bu halkın iç gelişmesi ni engellemeyecek kadar sağduyu göstermişlerdir. Türklerle mağllıf' h d k aı-asında varılan anlaşmalar gerçekte, siyasi eşitsiz­ liğin işaretlerini taşımaktadır. Ancak şu var k ! . M ü s­ lümanların Hrıstiyanlara

karşı besledikleri i�tiçük

görme duygusu, Hrıst iyanların Osman l ı İmparator­ luğu çevresinde iktisadi ve sosyal rol oynamaları n ı asla önlemem iştir. B u tüm dinsel duygu Türkler için bir çelimsizlik kaynağı olmuş sonunda, kc:ıdi!eri uykudayken dünya değişmiş, fakat

uyandıklarmcia

iş işten geçmişti. Bu sırada İ mparatorluktaki Hris· tiyanlar Avrupa'ya çok yaklaşmışlar, İ slamiyete karşı peşin fikirlerle dolu Avrupa da « Şark Mesele­ s i ıınin bulanık suyunda avlanabilmek için, Türkkrin aradaki zamanı kapatmasına müsaade etmemi ştir. Çarlık ve dümen suyundaki bütün Avrupa po · litikası, Türkiye'yi modern bir devlet haline getire­ cek devrimlerle ilgilenirmiş gibi gözükmelerine rağ­ men, 1 9 uncu yüzyıl boyunca Osmanlı çelimsizliğini sürdürmeği ilerdeki çıkarları için başlıca ilke edin­ mişlerdir. Koçu Bey'in

I .Aleksandr'a

gönderdiği

( 1 802 ) ünlü mektup, ve 4 Eylül 1 829'da l . Nikola'nın

38


baş k anlığında toplanarak Osmanlıların durumfan­ nı pekleştirme çabalarına karşı Çarlık politikasının oeğişmez i lkelerini tesbit eden bildirgedcı ; , il .Meş­ ru tiyetten sonra ortaya çıkan Greguar Trubeçk0y'un tezine kadar bütün Rus arşiv belgeleri, Boğazlard.:. ancak zayıf bir komşuya tahammülü olan Rusya''­ nın, devrim ler

başarmış bir Türkiye

istemediği

konusunda tam bir uygunluk ve tutarlılık

göster­

mektedir1 . « İslahat•» isteği ne kadar kuvvetli olursa olsun, Türkiye'nin bu idam kararından kurtulmak için ne gibi bir tutumu olabilirdi ? Osmanlı İmparatorluğu, dralarında dostlarının da bulunduğu Avrupa'ya baş­ vurmuş ve iki defa ( 1 856 ve 1 878'de) Avrupa'nın desteğiyle Panslavizmin boğazını öldüresiye sıkan kollarından sıyrılabilmiştir. Ne yazık ki, devrim hareketinin

Mithat Paşa

yönetiminde en büyük hamles i ni yaptığı bir sırada Abdülhamit rej iminin her türlü umudu kökünden yok etmesi feci bir talihsizlik olmuştur. Meşrutiye­ tin bu şekilde fiyasko ile sonuçlanması uzun süre Avrupa 'nın Türkiye hakkındaki inancını tayin etmiş, eski dönemden kalan ne kadar iyi şey varsa onu ko­ vuşturan, tahrip eden Abdülhamit rej imının cana­ varca metotları bu kanıyı iyice kökleştirmiştir. İ t tihat ve Terakki

Abdülhamit

yönetimine el

koyduğunda bı.,ı rejim, Türkiye'nin hal:=ı sıkıntısını çektiği ve sonunda İmparatorluk'tan ayrılmağı Liç

düşünmeyen unsurların bile dönmesine sebep olan bütün siyasi ve sosyal

hastalıklarla « malul » bulu-

ı

Bk. Scrge Gorianow : Le Bosporc et les Dardanelles, Pa­ ris 1 9 1 0 39


nuyurclu. Bu hastalıklar arasında memleketin gele­ ceği için en kötü olanı, en şiddetlisi, « Genç riirk İ h­

t i l ü l i » n i doğuran Makedonya'daki karışıklık değil­ d i .-. Ç iinkü, Makedonya çıbanını kökünden kesip atan cerrahi müdahale Önasya'da yoğun olan Türk­ lerin şah dam::mna ulaşmamıştır. Tü rk-Ermeni me­ selesi bu sırada Aııadolu'da çok tehlikeli bir gelişme kaydediyordu. Muazzam İmparatorluğun dış vila· yetlcrinin başına gelebilecek felaketler ne olursa ol­ sun, ancak Anadolu bütünüyle Türklerin elinde kaldığı sü n�cc bir Türk geleceği mevcuttur. Fakat bu bütünlük Ermeniler tarafında tehlikeye sokula­ cak ol ursa Osmanlı İmparatorluğu'nun yen iden t n­

p2.rlan;11ası umudu kalamaz. Çünkü, bu takdirde memleket modern bir devletin yükünü çekebPccc k , yeteri kadar geniş ve zengin bir coğrafi

temelden

yoksun olur.

Balkan bo�gunu sırasında can çekiştiği sanılan Türkiye'ye son darbeyi indirmek için Ermeni mese­ lesini ortaya atmaktan · daha uygun birşey düşünü­ lemezdi. Sultan Hamit zamanındaki

katliamlardan

sonra Avrupa'nın ilgilenmeğe başladığı « Ermeni Me­ selesi » , 1 895'te Padişahın suç ortağı olan Çarlığın, 20 yıl önce boğazlanmasına yardımcılık ettiği bir halkın koruyucusu diye Dünya kamu oyu önüne ç.1k­ masına yaramıştır.

Aslında, ilerde ele alacağımız

çeşitli koşullar da bu diplomasi oyununu kolaylaş­ tırmıştır. Bu bakımdan, öpce Ermeni-Kürt ilişkileri, sonra, 1 908'dcn itibaren yeni memurlarının Türk re­ jimi ile Ermeni ihtilalcileri arasındaki - Çarlık me­ murlarının çıkartmamış olsalar bile yararlandıkları­ kopma bu çerçevede ileride sırasıyla ele alacağımı?: noktalar olacaktır.

40

*


« Kürt meselesi» en az bilinen konulardan biridir. Oysa, Ermeni katliamlarıyla ilgili bütün anlatılarda, Ksenofon'un Millattan dörtyüz yıl önce gördüğü du­ rumda olan ve aşiret yaşantısını henüz aşmamış bu il­ kel ırktan söz edilir. Kanımızca bir çeşit ırk labora­ tuarı olan Önasya'da

ji

incelenecek en ilginç sosyolo­

olayı budur. Her ne kadar Dünya Savaşına kadar

ul uslararası ilişkilerde adı sık sık geçen 6 Osmanlı

Vilavctinden « E rmenistan » diye söz ediliyorsa da cknik bakımdan bu deyim doğru değildir. Fran­

sız Hükümetinin Ermenistan Sarı Kitap'ta

( 1 893- 1 897 )

sorunla::-ı r u ayı rdı� ı

yer alan istatistik ler..: söre,

bu « sözüm ona » Ermenistan'da Kürt unsurları ço­ ğunluktadı r. Ermeni Patrikliğinin Babıali'nin doğ­ ruluğunu kabul etmediği verilerine day;rnan hıı ya­ yıma göre, başına « Ermen i » sıfatı eklenen :ı l t t Ana­ dolu

Vilayetince

Ermeni halkının dağılımı şöyledir %

Sivas

%

Erzurum

17 30

Bitlis

%

33

Harput

%

12 17 19

%

Diyarbakır

%

Van

:

Kürt-Ermeni gerginliğinin e n şiddetli olduğu Van ve

Bitlis Vilayetlerinde halkın ayrımı aşağıdaki gi­

b i di r : Van Kürt Ermeni

% 64

% 27,50

Nesturyen

% 16

Çeşitli

% 1 0,50

Bitlis Kürt Ermeni Çeşitli

% % %

56,75 37,75 5 ,50

Uzun süre Van'da Fransız Konsolosluğu görevin-

41


de bulunan ve gördüklerini «

1 5 Nisan 1 9 1 4 tarihli»

Revue de Paris » te çıkan ilginç bir inceleme yazısın­

da yayınlayan M. Zarzecki Kürtlerin oturduğu bölge­ n i n sınırlarını şu şekilde çizmektedir : «

Ermenistan gibi Kürdistan da bugün belirli bir

siyasi ayırımı karşılamamakta, daha çok Kürt­ lerin oturdukları ülkeyi gösteren bir coğrafya deyimi olmaktan ileri gidememektedir. Bu ge· niş bölge, aşağı yukarı, kuzeyde Erzincan 'darı başlayan, Erzurum 'dan geçen ve Ağrı Dağına kadar Rus sınırı boyunca devam eden bir çiz­ ginin; doğuda, Ağrı'dan başlayan, Urmiye Gö­ lünün güneyince uzanan ve İ ran 'da

Kirman­

şah'a kadar inen bir diğer

güneyde

çizgini n ;

ve batıda ise, Kirmanşah'tan çıkan, Musul, Di­ yarbakır ve Harput'tan geçip Elazığ'a ulaşan b i r üçüncü çizginin sınırladığı bölgedir. Böylece,

Kürdistan ve Ermenistan, bazı yerlerde üst üs­ te gelerek hemen hemen aynı şeyi göstermekte, adeta tek bir coğrafya birimi gibi, birbirine karışmaktadır; bu bakımdan,

Ermenistan'ın

nerede bitip, Kürt ülkesinin nerede b::ışladı ğın ı söylemek kolay değildir. » Bu coğrafi bölgede

oturan

başlıca iki etn i k

unsurdan biri olan Kürt halkı çoğunluktadır. Kürt­ lerin sayısına gelince, bunu eski Fransız Konsolosu şu sözlerle belirtiyor : « Nüfus hakkındaki veriler bazen iki misli fark­ lı sonuçlar ortaya çıkartmaktadır. Çeşitli rak­

kamların ortalaması alınırsa, 2 milyonu Tür­ kiye' de, 700.00'i İran'da ve 300.000'i Rusya'd� olmak üzere toplam 3 milyon Kürt bulunduğu görülmektedir. Ancak, Kürdistan'da biraz s�42


yahat etmişseniz ve Kürtlerin yaşadığı toprak­ ların genişliğini göz önüne alırsanız yukan<lak i rakamın gerçeğin altında olduğunu kabul eder­ sini:zı» Van 'daki eski Fransız Konsolosuna göre, genel olarak , Ermeni nüfusu aşağı yukarı Kürt nüfusuna eşit olmakla · beraber, Ermeniler çok dağınık, ayn· ca sözü geçen altı vilayette azınlıktadırlar. « Yeryüzüne dağılmış Ermenilerin sayısı, 1 .300. OOO'i Ti.irkiye'de 1 . 1 00.000'i Rusya'da, 1 00.000'i İ ran'da ve geri kalanı yani yarım mil_yonu Ame­ rika, Mısır, Polonya, Romanya, Bulgaristan vb. ülkelerde olmak üzere 3 milyon tahmin edile­ bilir. Anadolu'nun hiçbir yerinde Ermeniler toplu halde ve tek bir ulus olarak yaşamamak­ tadır. Ermenilerin zaafı ve doğrusu ya, ticari refahları bundan ileri gelmekte ve içlerinden küçük bir azrnlığın E rmeni Krallığı kurma ta­ savvurlarını hayal olmaktan kurtaramamakta­ dır. Eğer bu hayal gerçekleşecek olsa, Ermeni Krallığının nereye kurulacağı bir mesele olur1 • » Aynı yazar Kürtlerin Ermenistan'a zorla girmiş kimseler olarak kabul edilemiyeceğini dir. İ k i halkın nereden geldiği

belirtmekte­

hakkındaki incele-

1 En Ermeni taraftarı istatistikler bile Ermeni unsurun hiçbir yerde toplu bir çoğunluk teşkil etmediğini kabul etmektedir. «Bulletin de l'Asic Française» de ( 1 9 1 3 , ss. 1 1 ) Robert de Caix, « Ş urada burada Ermeni köylerine, şehirlerde tama men Ermenilerin oturduğu mahallelere rastlamak kabilse de, Ermenilerin çoğunlukta kabul edilebileceği diyar bul mak daha güçtür.» demektedir. Bu konuyla ilgili olarak Bk : Eklerinde Ermenilerin nüfusu, ticareti ve eğitimiyle i lgili

43


meleri, kendisini, çok eski zamanlarda her ikisinin aynı yerlerde yaşadığına ve Kürtlerle Ermenilerin, hiç olmazsa soyca dayandıkları unsurlar arasında, yakın bir akrabalık bulunduğuna inandırmaktadır. Ermeni halkının Pamir yaylalarından gelen Aryen boylarla Mezopotamya'dan kuzeye çıkan Sami ırka mensup yarı uygar aşiretlerin karışımı · olduğu tah­ min edilmektedir.

Ermeni halkını teşkil eden gu­

ruplara katılan Aryen unsurlarla Kürt ırkı kesinlikle aynı olmasa bile, bunlar arasında yakın bir akraba­ lık vardır. Dilleri birbirine çok yakındır ve dil bil­ ginkri, Kürtçe deyimleri , Arycn dillerin « Ermeni Gu rubu »na sokmaktadırlar. M. Zarzecki, daha da i k­

ri giderek, Kürtlerin başlangıçta Ermenilerle bir tek etnik gurup teşkil etmiş olacağını

varsaymakta,

Kürtlerin, Ermenilerin dağlık bölgelerde oturan ve gelişmemiş kardeşleri olduğunu ileri sürmektedir. Kürtler, göçebe ve talancı geleneklerini muhafaza Pttikleri halde, Ermeniler bir disiplin içine girmişler, kısa süreli olmakla beraber kırallıklar kurmuşlar­

��r. Bu kırallıklar sırasıyla, Asurluların, Medyalıla­ ;in İranlıların, Suriye' deki Sulçukların, Arapların, B i

;• arislıların, Moğolların v e nihayet Türklerin boyun­

rhirlııl!tı

al tına girmi:sse de Türkler bir ulusal Ermeni K.-tlt>tmiühün gelişmesini kolaylaştırmışlardır. Kürt1.çı; , ,µf;:ı)arpAflları yüzünden tarihte hicbir rol ov­ ıtıayatnamı$lardır. İslamiyeti kolaylıkla kabul etmişı 111blo� fr. , ppl� an , M,afcel Liart'ın «Belgelerin ışığında Er­ , ta llff��ion armenienne a la lumiere des ı;rwn,� ,, �.?fi.�"!1ent�ı" f\�i s , 1 . . , : ı ı ıJı Ermenilt'r 1 a ı..i vPnh�i l konusu dısında, 1.-amu . na . . göre.'" " t'J·1 Bu · rTrr 1 1, . . r:ı rJ'; "rı -ı ı H!"-: ı ı l w 11 ı kültürlerini hı.irrlvct'� t cinde geliştirmişlerdir. 1902' de 803 okul ve 2088 öğretmen·I�ri' ardır. Ermeni okullarında

rn:f.�,��t': ij

��i

1 ;��Z. , ö � rc��f. }>� � yı aktad ır. Erme nile­ rin ticaret 'hayatının parlak olduMurıu 1 ıse bilmeyen yoktur.

t�:Ş1�3 _yr���fi -�! .7 1} Ef.

44


ler ve zaten pek çok dağlı Ermeni de bu yolda ken­ dilerini izlemiştir. M. Zarzecki gibi bilinçli bir tarihçinin dikkatini çeken nokta, Kürt-Ermeni düşmanlığının, Müslüman halkı Hrıstiyanlara karşı tahrik eden Abdülhamid'in saltanatı sırasında ortaya çıkmasıdır. Hatırlanama­ yacak kadar eski zamanlardanberi yanyana yaşa­ malarına rağmen bu iki ulus arasında geçmişte bir husumet mevcut olmamıştır. Bu da, yabancı müda­ helesinin büyük çapta etkilediği uyuşmazlığın sun'i olarak yaratddığının bir başka delilidir. Bu uyuşmazlık Avrupa'nın Önasya'da ı rk çatış­ malarına katılmasından bu yana özel bir görünüş alan, sosyal ve tarımsal bir soruna dayanmaktadır. Önce hemen şunu söyleyelim ki, Ermenilere kötü muamele �den bütün Kürt ulusu değil, din farkı gö­ zetmeden bütün köylüleri istismar eden Kürt soy­ lulandır. Gerçek feodal ağalar olan Kürt aşiret b t y­ lerinden, Ermeniler kadar pek çok barışsever Kürt de çekiyordu. Tarla işlerine itibar etmeyen bu aşiret ağaları topraklarını ayni bir ödeme karşılığında Er­ meni ya da Kü rt köylülerine sürdürmekteydiler. Olayların tam içinde yaşayan bir gözlemci olan eski Fransız Konsolosu M. Zarzecki, bu Kürt soylularını n , esir gibi yaşayan köylüleri b u çerçeve içinde, genel­ likle savunduklarını ve onlara iyi muamele ettikleri­ ni kavdetmektedir. Kürtlerle Ermeni rencberler ara­ sındaki ilişkiler gerçekte, ağa-reaya ilişkileriydi. Ermeniler çalışıyor, Kürtler de onları civarındaki göçebe Kürtlerinin talan ve hücumundan koruyor­ du . Zerzecki şunları ekliyor : « Yüzyıllar

boyunca

bu

lan Ermeniler, bir başka

duruma

alışmış

şeklin mevcut

o­ ola-

45


bileceğini düşünemiyorlar ve şikayet etmiyor­ lardı. Zaten, maddi yönden çok da mutsuz sa­ yılmazlardı. Kürt ağasına borcunu sonra Ermeninin elinde

ödedikten

yaşamasına

yetecek

kadar para kalıyordu. Bu dönemin sonuna doğ­ ru, özellikle, Osman Paşa'nın Van seferinden sonra hükumetin gücü, Kürt beylerinin aleyhi­ ne kuvvetlenmiş, Kürtlerin Ermenilerden olan

istekleri daha da aıalmağa başlamıştır. Tanzi­ mat'ın ilanıyla durumları iyiden iyiye düzelen

Ermeniler, bu uygun koşullar sonucunda zen­ ginleşmeğe başlamış, birçoğu geniş topraklar satın almışlardır. Hatta, Ermenilerin elindeki topraklar bazen fakir Kürt köylüleri tarafın­ dan işlenir olmuştur » Bu bölgelerin geriliği göz önüne alınırsa « katla­ nılabilir » diye niteleyeceğimiz durum yerine, devam· 1ı kin ve katliamı ikame ederek herşeyi altüst eden Abdülhamit rej imi olmuştur. Burada sözü gene Fransa'nın eski Van Konsolosuna bırakıyoruz : « B üyük devletler Osmanlı İmparatorluğu­ nu Ermeni stan 'da Berlin andlaşmasının va · dettiği devri mleri

yapması için sıkıştırması

üzerine, Padişah, Ermeni meselesini ortadan kaldırmağa karar verince Kürtler kendisinin en işgüzar yardımcıları olmuşlardır. Nitekim, Ermenilerin ağır fakat devamlı kalkın­ malarından memnun olmayan, ihtilal

teşeb­

büslerinden rahatsızlık duyan Kürtler, doğuş halindeki Ermeni hareketini kuvvet yoluyla bastırma müsaadesini sevinçle

karşılamışlar­

dır. Hamidiye Alaylarının kuruluşu sırasında Abdülhamit, Kürt aşiretlerini Ermenilere karşı 46


i stedikleri gibi harekette hür bırakınca

Kürt­

lerin haydutluk ve yağmacılık içgüdüleri mey­ danı boş bulmuştur. Abdülhamit yüzyıllar bo­ yunca birarada oldukça iyi yaşayıp giden Er­ meni ve Kürt halkı arasında devamlı bir kuş­ ku ve düşmanlık yaratmakla hedefine ulaşmış­ tır. Bu akım sonra daha

kuvvetlenmiş, yıllar­

dır gözlediğimiz ve memleketin bu günkü karı­ şık durumunu yaratan feci sonuçlara götür­ müştür.» Aynı yazar, Dünya Savaşının

yaklaştığı sırada

memleketin Rus işgaline uğramaması için, Avrupa devletlerinin kontrolüne dayanan çözümü tek çıkar yol olarak görmektedir. Zarzecki'ye göre, Ermenile­

rin ve Kürtlerin çoğu, kimi ulusal bir düşünceyle, kimi din düşüncesiyle, Rus yönetimine girmektense Osmanlı yönetimi altında yaşamağı tercih etmekte­ dir. Öte yandan, iki unsurun hem hasım olmalilı, hem de içiçe yaşamaları yüzünden ne ortak bir Kürt-Ermeni muhtariyeti, ne de Kürtlere ve Erme­ nilere ayrı ayrı muhtariyet verilmesi mümkündür. Yazar, Hamidiye Süvari Alaylarından başlanarak . aşiret imtiyazlarının kaldırılmasını ve bu teşkilatta­ ki Kürtlerin muntazam Ordu birliklerine katılması­ nın durumu düzeltmek için yeterli olduğunu yaz­ makta ve şunları eklemektedir : « Ayrıca

mülkiyeti tartışılan

topraklar

so­

rununa da son vermek gerekir. Bunun için faal ve namuslu kimselerden kurtulacak bir ko­ misyon

memleketi

dolaşmakla görevlendiril­

meli ve komisyon her olayı teker teker incele­ yerek hak ve hukuka

uygun

kararlar almalı­

dır. » 47


Bu toprak sorunu her sosyal devrimin, çözümle · mesi gereken en önemli

konusudur : Kürt olsun,

Ermeni olsun, köylülerin işledikleri ve ürünlerini Kürt aşiret ağalarıyla bölüşmek zorunda kaldıkları topraklar köylüye dağıtılmalıdır. Böylece bütün Kürt-Ermeni sorununun, halkı ilkel toplumları n geriliğinden kurtulamamış bir ülkenin tarım soru­ nuna indirgendiği görülmektedir. Türkiye'nin böyle bir devrime karşı olduğu, Av­ rupa devletlerinin kon trolünün ya da Rus

işgalinin

en yatkın çare olacağı söylenegelmiştir. Bu güçlükle­ ri örtmeğe yarayan yuvarlak bir l aftır. Bi­ raz

sosyoloji

bilgisi

olan herkes,

lumun,

modern

ekonomi

hemen

düzeltilemeyeceğini,

ilkel b i r top­

biliminin başka

ilkeleriyle bir

yöne­

t i m altına girse de, hele yeni efendisi Çarlık ızibi o­ l tırsa, çıkarı ol.anların sürdürmek için çırpındıklan kötülüklerden bir günde sıyrılamayacağını bilir. E·

j!cr, Avrupa, çevirdiği cı:ıtrikalar için yararlanmağı düşüneceği yerde devrimlere gerçekten taraftar o l · saydı, Osmanlı İmparatorluğu'nun içişlerine karış­ mamakla, çekimser kalmakla bile Türk devrim ha­ reketinin başarısını sağlayabilirdi. Politikada bir ge­

nel kural vardır: Söz konusu ülkeyi derinine tanı­ madan dışarıdan zorla ı.- ... hul ettirilmek istenen nev­ rimler her zaman karışıklıklara sebep olur ve pratik bir sonuca ulaşamaz. Devamlı iz bırakan devrimler, günlük olavlan vakından bilenlerin içerden getire­ cekleridir. Tuhaf bir t�sadüf eseri olarak, Kürt im­ tiyazlıları ile Ermeni ihtil alcilerini devrimlerin önü­ ne çıkan belli baslı engeller arasında mekteyiz.

Karışıklıklardan

kişisel

birlikte gör­

çıkarları

için

yararlanan bu kimseler nizam ve barış getirecek b i r 48


dÜ;;.encleiı

' Çeklnlyorlardı.

1 Fransa nın Van' da k i eski

Konsolosu bu kişisel nedenleri şöyle açıklıyor : « Bir

devrim

programının

uygulanması

iki

büyük engelle karşılaşacaktır: Ermeni ihtilal teşekkülleri ve Kürt beyleri. Devrimlerin bilinç­ li bir şekilde uygulanmasıyla feodal düzen ya­ vaş yavaş yıkılacak, Kürt beyleri ve ağalar e­ mirleri altında yaşayan zavallı

köylüleri eze­

meyecek, istismar edemeyeceklerdi. Öte yan­ dan, aynı devrimler Ermeni halkına güven ve adalet getireceğinden, Ermeni ihtilal l iderleri­ n i n elinden müdahele bahanesi alınmış, caktı. Böylece bu l iderler halkın gfüünde

ola­ iti­

barlarını kaybedecekler, değerinin iki misline silah satamayacaklar, türlü bahane ve nedenle halktan para çekemeyeceklerdi. Çoğu genellik­ le Kafkasyalı olan maceracı Ermeni ihtilal li­

derleri, kargaşalık olmazsa birşey yapama­ yacakları , yaşayamayacakları için Kürt bcyit>ri ve ağalar gibi, devrimleri boğmak için ellerin­ den geleni yapacaklardır' . » Sırası gelmişken b u Ermeni ihtilal

teşekkülle­

rinden de kısaca söz edelim. Son katliamlar, bu te­ şekküllerin büyük çapta düzensiz tahriklerinden ileri gelmiştir. O sıralarda üç büyük parti, kendilerine çekmek i_çin yarışa

Ermenileri

çıkmışlardır.

Taş­

nakzutyun, Hınçakzutyun ve Ramgavar-Sahmanatır 1 Kürt-Ermeni ilişki leri hakkında Rus Generali Mayevs kl'nin Petro.grad askeri basımevi tarafından «Van ve Bitlis vilayetleri istatistikleri» adıyla yayınlanan raporn i lgi hç bir kaynaktır Rus Genci Kurmayı için hazırlanan bu ra­ por Ermeni ihtilalcileri hakkında çok ağır hükümler ver­ mektedir. Fransızcaya çevrilen rapor, 1stanbul1da Rusça o­ rijinaliyle birlikte ve aynı zamanda yayınlanmıştır. ­

.

49


adlı bu teşekküller en şiddetli usullere

başvurarak

birbirinden üye transfer etmeğe çalışmaktadır. Dün­ ya Savaşına kadar olan dönemde Taşnaklar eı� r:tkiii teşkilata sahiptir. Rus-Ermeni tertiplerinde bir rol alma imkanı çıkınca, bu yarı uygar kimselerin iyi hazmedemedikleri tanrısız sosyalizme olan eğilimle­ ri, kendilerini, Çarlığın

kucağına dü5mek : c n alı­

koyamamıştır. 1 907 yılında Paris'te Jön Türklerle vardıkları anlaşma uyrırınca katıldıkları İ kinci Meş­ rutiyet hareketinden hayal kırıklığına uğradıklarını bahane eden ve hülyalarının gerçekleşmemesi kar­ şısında sabırsızlanan bu Ermeni ihtilalciler soilra Rusya'ya yönelmişler,

Ruslar da kendilerini

istila

politikasının imha aracı olarak kabullenmiştir. Pas­ tırmacıyan gibi aldatılmış birkaç elebaşı sayesinde Çarlık, Ermenilerin aşırı solcu gurubunu ele geçir­ miş, Eçmiyadzin Katolikosu'nun işbirliği ile de Gre­ goryen Ermeni Kilisesini ehlileştirmeğe başlamıştır. « Ermeni kuzuları »nın karşısına çıkartılan « kurt kılıklı Kürt sürüleri » J?in yaptıklarının Hıristiyan dünyasında olaganüstü bir üzüntü, bir çeşit beraber­ l i k duygusu yaratmış olması, Avrupa ve Amerika' nın insancıl davranışlarına belki şeref katabilir, fa kat aynı Avrupa ve Amerika'nın o kadar uzaklarda değil, hemen gözünün önünde cereyan eden « uygar» canavarlığa ne demeli ? Avnıpa'nın 3 yıldır sahne ol­ duğu insan kırımına oranla Kürtlerin, cinayetleri nedi r ? 40 yıldır boğazlanan Ermenilerin sayısı belki de, bir tek « büyük taarruz »la 40 gün içinde biçilive­ ren

Avrupalı delikanlıların sayısından azdır. Avru­

pa'da istisnai bir savaş durumu bulunduğu şeklinde­ ki gerekçe de tutarlı değildir, çünkü, buna Kürtler de, kendilerinin

görülen sosyal savaştan henüz çıkmadıklarını 50

karşı

her toplumun kaynağında

ileri


sürebilirler. Üstelik, yağmacılık yapan, insan öldü­ ren Kürt aşiretlerinin Avrupalılar gibi « uygarlaştır­ ma emelleri » de yoktur, Kürtler bunu alışkanlık tan va da hınçtan fakat her halde yaşayabilmek için yap­ maktadırlar. Onları bu kötü alışkanlıklardan

vaz­

geçirmek için Avrupa'nın ahlak kurallarını anlatmak yetmez ; Kürtlere, göçebeliğe dayanmayan bir t:;.rı­ mın yararları öğretilmeli, barışçı bir yaşantıdan zevk alınalurı için ekilmemi ş verimli topraklar kendile­

ri n ::: dağıtılarak, toprağa bağlanmalıdır. Kürtler Müslüman olduklarına göre, bu ancak bağımsız ve Müslüman bir hükümet tarafından gerçekleştirilebi­ lecek bir davadır. Yabancı müdaheleleri, bütün de­ nemelerin gösterdiği gibi, hastalığı ağırlaştırmak­ tan başka bir işe yaramamaktadır. Hayret edilecek nokta, görevleri geregınce

Er­

meni sorunuyla uğraşmak durumunda kalan bütün devlet adamlarının, konuyu biraz inceleyecek yerde, hemen daima basının anlat tığı genelliklede yetin­ meleridir. Nitekim, Savaş'tan önce ve Savaş sırasın­ da Ermenilere ilişkin olarak çıkan kitapların çoğun­ da bu sorunun gerçek verilerinin en ufak izine rast­ lanmamaktadır. Lord Bryce gibi ünlü bir bilgin ve diplomatın yazdığı çok önemli bir eser olan ve Er­

meni sorununu kapsayan İngiliz Mavi Kitabı karış­

tırılacak olursa, konunun temeline inmek için hiçbir çaba gösterilmemiş olduğu hayretle görülür. Katli­ amlarla ilgili _anlatılar ve tanıklıklar meseleyi ilerlet­ memekte, herhangi bir çözüme yardımcı olamamak­ tadır. Bu katliamlar, Lord Bryce'in Türkler aley­ hindeki « iddianamesiyle»

açıklanamıyacak kadar

derin bir illetin görüntü ve sonuçl arıdır. Türklerin herkese işine geldiği gibi göründüğünü d� kaydetme

51


elen geçemiycceğiz. Nitekim, Lord

Bryce

Türkleri

suçlarken, başka İngilizler, savaş hatıralarına daya-· narak, Times Gazetesinde kendilerini « Cen ti!rncn >f kimseler olarak, nitelemekten

Oysa, İngilizler meseleleri

geri k<1 l ınıyorlardı.

ınsanlığa en

·

yar�ı rlı

şekilde çözmek istediğini ileri süren Forreign Of­ fice' i ( İngiliz Dışişleri Bakanlığı ) gerçek görüntü­ ler hakkında aydınlatabilecek değerli « Şarkiyatçı» lardan da yoksun değillerdir. Özellikle Önasya so­ runlarıyla ilgilenen bu Şarkiyatçılardan

Sir Mark

Sykes Avam Kamarası üyesidir ve İngiltere'nin As­ ya' daki etkisi için son derece önemli olan bu konu­ ları incelemekten bir an geri kalmamıştır. Sir Mark Sykes 'in « The Caliph's Last Heritage » adıyla 1 9 1 5 'te yayınlanan kitabı, yukarıdaki sayfalarda inceleme­ lerinden söz ettiğimiz Fransa'nın eski Van Konsolo­ su M .Zarzecki'nin bütün gözlemlerini doğrulamak­ tadır. Yeni Osmanlı yönetiminin can düşmanı oldu­ ğunu ilan etmekle beraber Türk halkına karşı bü­ yük bir tarafsızlık gösteren Sir Mark Sykes, « Erme­ ni Meselesi»nde

söz ettiğinde dikkatle izlenebilecek

Önasya'daki bir tarafsızlıktadır. Sir Mark Sykes ırkların ne kadar hırçın karakterele olduğunu yazdık­ tan sonra Ermeni ihtilalcilerini şöyle nitelemekte­ dir : « Kentlerele

oturan

Ermeniler,

Türkiye' ele

ki diğer Hrıstiyanlar gibi, kendi imkanları · hakkında mubalağalı bir inanca sahiptirler . Bu kanı, akılsızca bir zihniyetle birleşince onları en umutsuz siyasi cinayetlere itmekte, böylece hem kendilerine, hem de çoluk çocuklarını fe­ laketi çekmektedirler. 52

Ermeniler bazı kişisel


üçleri

için ulusal

davalarını

Bunlar tasarılarının tam

kaybediyorlar . . .

başarıya uiaşacağı

sı rada her türlü umutlarını

yitirmekte ve çı­

karlarına en yararlı olabilecek kimselere iha­ net etmektedirler. Bana öyle geliyor ki, E rme­ niler her zaman mutsuzluğa mahkumdur, çün­

kü , felaketlerinin büyük bir kısmı

çektikleri

budalaca, kaprisli ve zararlı istibdattan değil, birbirlerine karşı olan tutumlarmda o ı ileri gelmektedir. Van'da bir kıtlık sırasında mahal lin Ermeni tüccarları buğday saklamağa yel­ tenmişlerdir. Ermeni ihtilalcileri k<ndi din­ daşlarını soymağı düşmanlarına karşı savaş­

mağa tercih ediyorlar. İstanbul' daki Ermeni anarşistleri soydaşlarının katliamını tahrik için bomba kullanmışlardır. araiarında devamlı

Ermeni köyleri

çatışma

halindedir, bir

paşpapazın cinayetine diğer papazlar göz yum­ maktadır, Kilise temelinden ikiye bölünmüş­ tür. İhtilalcilerin başvurdukları usullere gelin­ ce, bundan daha şeytani bi rşey tasavvur bile edilemez. Tahri k için ve suçsuz kimseleri 'ce­ zalandırtmak amacıyla

Müslümanları öldür­

mek, hükumete vergi ödeyen köylerden haraç almak, İ h tilal Teşkilatına para vermek isteme­ yen!eri katletmek gibi suçlar hem Müslüman­ ların hem de Katolik ve Gregoryenlerin suçladığı Ermeni ihtilalcilerinin işledikleri cü ri.ım­ lerin ancak bir bölümüdür1• Önasya'daki soruşturmaları geliştikçe Sir Mark Sykes Müslüman-Hnstiyan ilişkilerinin gittikçe tahammül olunmaz bir duruma girdiğini göriiyor ve 1

Bk : Sir Mark Sykes'ın yukarıdaki kitabı

53


şC>yl e diyor ! « Belki elli yıllık akıllıca

bir

eğitim

duru

mu düzeltebilir ! Fakat buna rağmen işin so­ nunu

pek göremiyorum. Taraflardan birinin

zorla göç ettirilmesi kabul edebileceğim tek çözümdür . . . Ciddi devrimlere girişmeden önce

mollaları ve misyonerleri bir yere hapsetmeli. » Öte yandan, Sir Mark Sykes, yanlış

anla·;;ı ! aıı

ve acele uygulanacak modern uygarlığın bu geri ül­ kelere iyi li k ten çok kötülük getireceğini de

etmektedir.

kabul

« Buralardaki halkın yokluğunu en çok hissetti­ ği şey güvenliktir ; güvenliği sağlamak için <le Önasya'nın haritasını alt-üst etmenin yeri yok tur. Yakından görünce, bütün meselenin,

ı rk

ve din gözetmeden düzeni bozanları cezalandı­ racak bir Jandarma kurulmasına indirgenebile­ ceği kolayca anlaşılır. Ancak böyle bir kuvve­ tin himayesinde·, karışıklık çıkmadan,

sosyal

ve tarımşal devrimler yapmak mümkün olabi­ lecektir1 . »

ı Sir Mark Sykes'ın kitabında Osmanlı İmparatorluğunda yaşayan Kürt aşiretlerinin bir tablosu verilmektedir. ( Bk. ss. 553-588

54


iV Zaman zaman tertipli katliamlara dönen bu karışıklıklarda ödevlerini unutan, ya da keşmekeşten yararlananlank1

satm

aldığı mahalli- memurların,

şüphesiz, nefretle karşılanacak davranışları olmuş­ tur. Çarlığın ve bütün Avrupa diplomasisinin desteğiyle 30 yıl süren Abdülhamit rej iminin cana­ varca metotlarının daha da ağırlaştırdığı bir yarası vardır Türkiye'nin : İmparatorluk yapısının her kademesinde namuslu personel kıtlığı çekilmiştir. Durum, 1 908' den bu yana bir hayli değişmekle be­ raber, yeni rej im bu güne kadarki kısa süre içinde hastalığı ortadan tamamen yok edememiştir. Öte yandan, büyük devletlerin - başta

kendilerinin ya­

rarlandıkları - rüşveti sürdürmeğe baktıkları unu­ tulmamalıdır. Kaldı ki, bu devletlerden bazıları, devlet yönetiminin namusu hakkında ahlak hocalığı yapabilecek nitelikte de değillerdi. Bizim konumuz 55


<la ne çeşitl i ülkelerdeki rüşvet hakkında mukaye­ seli bir inceleme yapmak, ne de İmparatorluğun hem Türk , hem de diğer etnik unsurlarının gerçek fela­ keti olan Osmanlı memur

yönetiminin taşıdığı so­

rumluluğu temize çıkarmaktır. Yıllarca süren baskı rejiminin yarattığı ahlak çöküntüsü, bizzat devletin ayakta tutulabilmesi için yapılan mücadeleler yü­ zünden, on yıllık bir ihtilal düzeninin tamamen si­ lemediğ i izler bırakmıştır. Gerçekleştirilmek iştenen ihtilal, « Şark Meselesi » doktorlarının Türkiye'nin kurtulamıyacağını söyledikleri ölüm kararını yürüt­ mek için dışardan yapılan tcşebbüslerk, devamlı o­ larak geriletilmiştir. Siyasi ihtilal iyi kötü gerçekleş­ tirilmişse de İslamiyetin ihtiyacı olan sosyal ihtilal, daha iyi günlere, bağımsız son Müslüman

devletin

varlığının tehlikede olmayacağı zamanlara ertelen­ miştir. B ütün büyük devletler arasında Türk ihtilalini yokuşa sürmekte en �üyük çıkarı olan Çarlık Rus­ yası'ydı. Son İslam devletinin gcrı çleşmesi, İmpara­ torluğun kuvvetlenmesi, Rusya'nın kabul edemiye­ ccği birşeydi. Bu bakımdan, Dünya kamu oyunun genç Ti.irkiye'nin şahsında, Doğu dünyasına yeni bir kan katacak demokratik

düşüncey i selamlamasın­

dan hiç memnun olmamıştır. Bu tecrübesiz ihtilal­ cilerin yeni rejimin ilk yıllarında işledikleri büyük hataların, Avrupa'nın kendilerinden yüz çevinnesin­ de mutlaka büyük roli.i olmuştur; ancak, en çok tenkit edenlerin

tanıklıklarına göre, çabalarındaki

samimiyet her türlü şüphenin dışındadır1• Çarlığın ve Avrupa

diplomasinin tüm devrİm-

1 Bk. Andre Mandelstam'ın «Roussyia Mysl-Moskova dergisinde çıkan yazısı

S6

1916>·


lere özgü bu hatalardan yararlanarak ve Abdülha­

mid'in bıraktığı çetin meselelerin çözülmesine mad­ di zaman bırakmadan, Türkiye'ye karşı imha politi­ kasına dönmekte gösterdikleri karşı bile insanca

acelecilik, istibdada

davranmış olan Genç Türkleri

kanm oyunun gözünden düşürmekte gösterilen özen, Avrupa hükümetlerinin 1 908 olaylarını karşılayışın­ da ne kadar az samimi olduğunu ispat eder. Avrupa halkı

1 908 hareketine, kendilerini « Şark Meselesi»

n in yaratabileceği bir Dünya

Savaşından en yatkın

usulle kurtaracak son atılım gözüyle bakmış, kalkı· nan Türkiye'nin yüzyıllarca süren yalnızlıktan sonra

i l erleme savaşındaki diğer uluslara k::ıtılacağını bu · ianık bir şekilde de olsa hissetmiştir.

Yöneticileri

Avrupa'da her gittikleri yerde en iyi şekilde karşı­

lanan 1 908 İhtilalinin halka inmiş gınlığı ancak böyle

olmasının, yay'

açıklanabilir. Fakat, Çarlığın

adamları pusuda bekliyorlardı: Osmanlı toprakları

üstündeki bu alevi iyi bir işaret saymalarına imkan yoktu. Çarlık, i htilalin Rusya Müslümanlarına ya­

vılmasından, Türkiye Hrıstiyanlarına yapacağı olum­ lu etkiden kuşku duyuyordu. İşte bunun için, kol­ larını daima İstanbul'a uzatmış olan Çarlık, yangın çıkartmak için bir tek kıvılcım bekliyordu. Nitekim,

Avrupa diplomasisinin körükörüne işbirliği saye­ sinde, Rusya bu yangını ateşlemeği de başarmıştır.

Çarlığın son hedefi seçikti : Bulgarlarla başa­ rıya ulaşamayan politikayı, Ermenilerle yürütmek. Bulgaristan bağımsız olmakla İstanbul yolunu kapa­ dığına göre, Karadeniz'in Kuzey kıyılarından dola· şarak bir gün Boğaziçi'ne ulaşmak 1 •

1 Bk. Rene Pinon'un « Bullctin du Comitc de l'Asic França ise, 1 9 1 3 ss. 294»tc çıkan «Asya Türkiyesi ve Ermeni vila­ yetleri» adlı yazısı. 57


Açık denizlere çıkış kapısı aramak amacı Rus­

ya'nın değişmez emelidir. « Ermeni Meselesiı>ınde de

Rusya gene bu nedenle gözlerini İ skenderun Körfezi­

ne dikmiştir.« Türk Ermenistanı »nın starej ik önemi­

ni anlamak için haritaya bir göz atmak yeter. Gerçek­

ten, engebeleriyle yüksek Erzurum yaylası, Anado­

lu'nun geri kalan bölümüne ve Mezepotamya'ya uza· narak hakim bir durum sağlayabilecek olan Rusya gibi bir dünya devletinin elinde en korkulacak ka­

leyi teşkil eder. Kafkasya'yı ele geçirdiğinden

bu

yana Rusya daima bu emeli beslemiş, 1 9 . yüzyılda

gene bu amaçla ve bilinçli olarak Eçmiyadzin Kato­ likosluğu'nu « ehlileştirmi ş » , Önasya'daki karışıklık­ ların sürdürülmesi yolunda kendisi için aynı dere­

cede önemli olan Kürtler ve Ermenilerle gizli i liş­

kiler kurmuştur. İngiltere'nin yüz yıldan fazla bir süre bu manevraları engellemeğe çabalaması, H in­ distan yolu için doğacak tehlikeleri anlamış olma­ sındadır. İngiltere'nin

muhafeletini kıracağı güne

kadar, 1 8 . yüzyılda Polonya'da

uygun anda ortaya zayıfların

başardığı gibi, en

koruyucusu

olarak

çıkabilmek için komşu ülkelerin iç barışa kavuşma­ ması, Çarlığın başlıca amacıydı. 1 907 Rus-İngiliz anlaşmasına değin bu anın henüz gelmediğini çok iyi bilen Rusya, bir prens Galiçin'in kaprisi uğruna değil, Lobanof-Rostovski'nin itiraf ettiği, gibi Er­

menistan'ı Ermenilerden temizlemek için, Tiflis'te­ ki valilerinin Ermenilere karşı bir politika gütme­

lerine müsaade etmiştir. Yeni i ttifak bağları diplo­ matik alanda Rusya'nın toprak

emelleri önündeki

engelleri kaldırınca, Rene Pinon'un deyimiyle, « Er­ meniler, en büyük larında Bulgarların

koruyucuları olan Çar'ın hesap­ yeriniıı almışlardır.

Çarlığın

emrindeki adamların Önasya'daki çalışmalarını yo-

58


ğunlaştırmalan bu zamana rastlar. Bir yandan, Rus­ ya'nın muhtemel bir müdahalesine bahane hazırla­ mak, öte yandan, Ermenilerin

geleceğiyle ilgilenen

uluslararası kamu oyunu Ermenilerin Çar'ın müda­ hclesini istediklerine inandırmak gerekiyordu. Kürt­

Ermeni husumetini alevlemek bir bahane olabilirdi. « Ermeni vilayetleri » denilen illerdeki Rus Konso­

losluklarına yollanan silah ve cephaneler, bu amaç­ la Ermeni ihtilalcilerine dağıtılmış, fakat bu arada, Ermeniler lehine imtiyazlarını

ellerinden alan yeni

rejime karşı Ruslarla birlikte

harekete geçebilecek

Kürtler de dağıtımda unutulmamıştır. Balkan

Savaşlarından

için Türk Ermenistanı'na

sonra bir

soruşturma

giden İngilizler

bu

iki

yüzlü oyunu bütün açıklığı ile görmüşlerdir. Nite­ kim, 1 9 1 3 yıl ı sonunda

Ermeniler ve Kürtler ara­

sında uzunca bir süre kalan İngiltere Avam Kama­ rası üyesi Walter Guinness, inceleme ve soruştur­ malarının sonucunu « The National Review» da yayınlamıştır1• 1 908 hareketini izleyen 5 yıl içinde

Müslümanlarla Hrıstiyanlar arasındaki ilişkilerin büyük çapta düzeldiğini ve Türklere güvenilmeğe devam edilmesi gerektiğini kaydeden W. Guinness,

Rus propagandasından (bunun Dünya

Savaşından

altı ay önce olduğunu hatırlatmak i şteri m ) endişe duymaktadır. W. Guinness'in dikkatini Konsolosluklarıyla Ermeni ihtilalcileri

zaten bildiği

çeken Rus

arasındaki

samimiyet değil ,daha çok, yeni Rus­

Kiirt ilişkileridir : « Kürtlerin

Rusya'ya

gösterdikleri

sevgi da-

1 Bk. The National Review'in Ocak 1 9 1 4 sayısında Waltcr Guiness imzasıyla çıkan « lmprcssion of Armenia and Kur­ distan» başlıklı yazı. 59


ha dikkat i çekici.

Kürtler, Türklerin işlerine

karışmamasına, askerlik zorunluğunun

lere

tam

lerden

uygulanmamasına

nefret

etmektedir.

Kürt­

rağmen,

Türk­

Bunların

çoğu

Rus silahları ile donatılmıştı, hatta bir defa

ulaşılması çok güç bir köyde Kürt gibi giyin­

miş ve Kürtlerin yaşantısını paylaşan bir Ru'i

gördüm. Uzun yıllardır köyde y::-.şadığı, polisle başı derde girdiği için Rusya' dan kaçtığı söy­ . leniyordu. Belki de doğruydu . Fakat sık, sık il merkezine gittiğini ve Rus Ordusunda subay

olan kardeşinin kendisine para gönderdiğini de öğrendi m . Böyle bir adamın çok kuvvetli ne­ denleri olmadan, son derece geri bir Kürt kö­ yünde yaşamağa karar vermesi, hiçbirşey ol­

masa bile insanda hayret uyandırıyor. » Rus tahriklerinin İngiliz milletvekiline şüpheli gözüken yönleri daha sonra, çürütülemiyecek kadar sağlam tanıklıklarla qydınlığa

çıkmıştır. 1 9 1 3 yılı

Nisanında, Ermeni katliamlarından yeniden söz edil­ meğe, Çarlık hükümetinin, Eçmiyadzin, Van ve di­ ğer « Ermeni vilayetlerİı» ndeki Konsolosluklarından

aldığı güya « endişe verici » telgraflara atfen, bütün Avrupa basınını ayaklandırmağa başladığı sırada, Musul 'daki bir Fransız din misyonu başı Paris'tekı dostlarına şu ilginç olayı anlatıyordu « Bu

tarihlerde

birçok

Kürt

aşiret

beyi

karışıklık çıkarmak için kendilerini destekle­ yen Ruslarla birlik olup

olmayacaklarını tar­

tışmak için bir araya gelmişlerdi. Abdülhamit'in gözde adamlarından biri olan fakat sayısız haydutlukları yüzünden İ t ti60


hatçılar tarafından ölüme mahkum edildiği halde yakalanamayan bir Kürt paşasının oğlu Abdürrezak adlı biri Rusya'nın hizmetine gire­

rek Kürtler arasında

tahrikçilik yapmağa ko­

yulur. Çarlık politikası adına hareket eden ele­ başıların Türk adaletinden korkmadan ellerini kollarını sallayarak dolaşabildikleri Tifüs ve Urmiye Gölü arasındaki bölgede bu sıradçı., bir Rus müdahalesinin hazırlıkları için devamlı gi­ diş gelişler olmaktadır. Abdürrezak ve berabe­

rindekilerin Tiflis'te Rus makamları tarafından

kabul edildiği, bugün ispatlanmıştır. Aynı a­

damlar daha sonra Kafkasya Genci Valisi Vo­

ronçof-Daşkof'un verdiği hediyelerle halk ara­

sında görülmüş, Kürtler nezdindeki iğrenç faa­

l iyetlerinin izleri meydana çıkmıştır. 1 9 1 3 yılın­

da I I .Nikola hükümetinin tasarladığı katliam­

ların durdurulması Fransız misyonerlerinin a­

raya girmesi ile mümkün olabilmiştir . »

Bütün bunlar olup biterken, il. Nikola'nın bü­

yükelçileri Avrupa hükümetleri nezdinde teşebbüs­

lerini arttırarak, Önasya'daki Hrıstiyanların hima­ yesinin Çar'a bırakılmasını sağlamağa

çalışıyorlar­

dı. Gerçekte, hiçbirşey Çarlığın Önasya'daki emel­ lerine bir dizi yeni Kürt-Ermeni katliamı kadar hiz­ met edemezdi. Bu sayede Avrupa harekete geçirile­ bilir, Türklerin

İngiltere kamu oyunda az da olsa

hala mevcut sempatisi yok edilir ve Rus müdahalesi Hrıstiyanlık için büyük bir hayır olarak kabul etti­ rilebilirdi . İngiltere siyasi çevrelerindeki Türk dost­ luğu akımı, Hint Müslümanları arasında benzer bir akımın ortaya

çıkmasıyla daha da kuvvetlenince, 61


Londra'da Lord Lamington'un başkanlığında bir İn­ giliz-Türk Komitesi kurulması sonucunu doğurmuş ve Komite Çarlığın Osmanlı İmparatorluğu'ndaki yı­

kıcı etkisine karşı tepki göstermek yolunu tutmuş­ tur. Balkan Savaşı İngiltere'nin hakimiyeti altında­ k i Müslümanlar arasında büyük kuşku uyandırmış ve Hint gençlik kuruluşlarından olan « Muslem Lea­ gue », Foreign Office'in* en tehlikeli

anlarda Türki­

ye'yi yalnız bırakmasına büyük karışıklıklar çıkarta­ rak cevap vermiştir. Lord Beaconsfield'in Doğu politikasına hala bağlı pek çok İngiliz de Parlamentoda ve basında seslerini

yükseltmekten geri kalmıyorlardı. Lord B ryce (o sı­ ralarda henüz « Lord » luğa yükselmemişt i ) 8 Mart 1 9 1 3 'te Avam Kamarasında « Şark Meselesi» hakkın­

da açılan bir görüşme sırasında Rus müdahalesinin

doğuracağı tehlikeyi kabul etmekteydi : « Ermenilerin

Rus

müdahalesini

ciddi

ola­

rak istediklerini gösteren belirtiler var. E rme­

nilerin himaye isteyebileceklerini kabul etsek bile, Rusya

devrimlerinin gerçekleştirilmesi

için her hangi bir talepte bulunursa ne yapa­

cağız, bunu reddedecek miyiz?ı» İ tina ve dikkatle

söylenmiş bu sözlerde altı vi­

layette çıkabilecek karışıklıkların korkusu yatmak­ tadır. Erzurum ve Van'daki Rus Konsolosları bu teh­ likeyi zaman zaman Çarlık Dışişleri Bakanı Sa�a­ nof' a bildirmekte o da konsoloslarının « kehanetle­ rin i » Avrupa hükümetlerine

ulaştırmaktadır. Bal­

k n Savaşlarından sonra Rumeli ' den

kovulan ve

Babıali'nin kendilerine iş bulduğu Müslüman « mu-

,., İngil tere Dışişleri Bakanlığı O.A. 62


hacirlerin »* Önasya'ya yerleştirilmesinin endişe veri­ ci sonuçlar yarattığı, bu çerçeve içinde, ileri sürül­ mektedir.

Oysa,

daha sonra

İngiltere

Dışişleri

Bakanlığı Siyasi Müsteşar Yardımcısı Mr. Acland,

Avam Kamarası'nın gene 8 Mart 1 9 1 3 tarihli oturu­

munda bu zavallı göçmenlerin Ermeniler için hiçbir tehlike teşkil etmediğini kabul etmektedir. Bryce ve O'Connor adlı milletvekillerine cevaben yaptığı konuşmada, Mr. Acland şöyle demektedir : «Adana'da

bizi

durumdan muntazaman

berdar eden bir konsolosumuz var.

ha­

Avrupa'­

dan bu bölgeye gelen birkaçyüz kadar göçmen

ve ailenin başarıyla yerleştirildiğini ve kendile­ rine genellikle Ermeni halkı arasında iş bulun­ duğunu belirtmekle mutluyum. Güçlükler hak­ kında ortaya atılan söylentiler çok m ubalağa­ hdır ve şimdiye kadar halk

tam b i r güvenlik

içinde olduğu gibi her hangi bir karşılaşılmamıştır. »

güçlükle de

Aynı konuşmada, Mr. Acland, « Ermeni Mesele­

s i »nin biraraya gelecek Dışişleri Bakanları tarafın­ dan ele alınmasına ve hiçbir devletin tek

bir harekete

girişmemesinin

başına

sağlanmasına dikkat

edileceğini vaadetmektedir. Yine aynı yıl, 30 Mayıs­ ta dış politika konusundaki genel

konuşmasında

Sir Edward Grey, Türkiye'nin Asya'daki vilayetlerin­

de çıkması muhtemel karışıklıklardan ve katliam­ l ardan duyulan kuşkuyu kapalı bir şekilde hatırlat­ maktadır. Bu kuşkunun Önasya'da siyasi bir pürüz çıkmasını i stemeyen İngiliz siyasi çevrelerini ciddi

şekilde düşündürdüğünü görüyoruz.

* Fransızca metinde «muhacir» diye gtçmektedir. O.A. 63


Yukaı.rıdaki

satırlarda

işaret ettiğimiz esrarlı

ve üstü kapalı hatırlatmalarda, Rusya'nın « Ermeni

Meselesi »ne el atması ve çıkabilecek karışıklıklardan yararlanarak siiah yoluyla altı vilayete yerleşmesi ihtimali karşısında İngiltere'nin duyduğu endişe sak­ lıydı. Gerçekten, Rusya harekete geçebilir ve olay­ ların içinde bulunduğuna göre de arkasından duru­

mu Avrupa ülkelerine bildirebilird i . Böyle bir tutu­ mun hazırlıkları apaçık gözüküyordu . 1 9 1 2 yılı yazında Eçmiyadzin

Katolikosu'nun

Rus Sarayı'nda kabulünden sonra Çarlık

« Ermen i

Meselesi » ni Makedonya sorunuyla parelel olarak ele

almıştır. Gerçekten, Çarlıkla sıkı bağları isbatlanmış

bir tarih olgusu teşki l eden Balkan İ ttifakı, Make­

donya'yı Türk topraklarından koparıp aldığına gö­ re, ş imdi de Önasya'da « Makedonya» gibi yeni bir kargaşalık merkezi yaratmak gerekiyordu1•

Fakat

arkasına bir bıçak saplamadan Türkiye'ye önden sal­ dırmak, böyle bir işi ya l?abilecek « aletleri » kolayca bulan Çarlığın metotlarına uygun değildi. Uluslar­ arası durum imkan verdiği anda kendilerini kurta­ racak olan Çar'a başvurmaiarını sağlamak için Erme­ nilerle Kürtleri kapıştırmak, hayatı bunlara zehir

etmekten başka ne olabilirdi ? Ermenilerin mukad­

deratlarını I I . Nikola'nın ellerine hemen hemen oy birliğiyle teslim ettiklerini göstererek Avrupa'yı et­ kilemek gerekiyordu; bunun için Eçmiyadzin Katoli­ kosu Ermeniler arasında zemini hazırlamakla görev­

lendirilecekti. İşte, Mısırlı bir zengin olan Bogos Nu­ bar paşa böylece ortaya çıkmı ş , Rusya'nın

tasarla­

dıklarına hazırlık olmak üzere başkent'ten başkente

dolaşmıştır. Avrupa'daki bütün Ermen i teşkilatla-

1 Bk. Gucchuff : l'Alliancc 64

Balkan i quc,

Paris

-

Hachettc


rıyla, 1 887 'dc LonJra ve Paris 'tc kurulan gizli det­

ncklerlc, « İ ngiliz E rmeni Komitesi »yle ( Kont Loris Melikot'un

kurduğu,

milietvekili

Aneurin

Wil l ı­

ams'ın başkanlık ettiği, B ritish Armenia Commiıtce J

sıkı bağları olan, ayrıca, Alman Lepsius'un l:: rmerıı

Dostluk Komitesiyle il işkiicri bulunan Nubar

pa�::.

Kahire'de « E rmeni Genci Hayır Birliğı » n i kurduK­ tan başka, Katolikos V. Kevork'un tayin ettiği bir

ulusal delegasyonun başına geçmiş ve « Ermeni Me­

selesi » ui Avrupa'cia onaya atmıştır.

Eğer Bogos Nubar paşa, Çarlığın Paris Büyüke ; .

çisi İzwolski gibi Osmanlı düşmanı olduğunu açık­

ça ilan eden kimselerle temas edecek yerde Avrupa kamu oyuna çağrıda bulunmakla yetinseydi, dev­ i

ımlerin gerekli olduğunu çok iyi bilen İ stanb;,:,.l hti­

klimeti kendisine daha fazla güven

gösterebilirdi .

Konuyu çok iyi bilen Sir Edward Grey'in 30 Mayıs

1 9 1 3 tarihinde İngiliz Parlamentosunda yaptığı ger· çekten tatmin .:dici konuşma da bunu gösteriyor.

12 Mayıs 1 9 1 3 ' te Ermeni Ulusal Meclisi 6 vila­ yetteki tehlikeli duruma dikkatini çekmek üzere

Sadrazama bir talep listesi sundukları zaman, Mah­ mut Şevket Paşa şu cevabı vermiştir : « Şakilikten yalnız Ermeniler çekmiyor, baş­

kaları

da bu

durumdan

ıztırap

duyuyor.

Türk hükümeti bütün bu cürümleri önlemeğe

tamamen kararlıdır.

söylendi, çok şeyler

Şimdiye kadar çok laf vaadedildi. Ben vaadde

bulunmaktan kaçınacağım,

hükümet kendini

işte gösterecektir. » İyi niyetli kimselere iç huzuru getirme�i gere­

ken bu tutumun samimiyeti aynı hükümetin 1 9 1 3

65


davranışıyla da bir kere

ayaklanması sırasındaki

daha ortaya çıkmıştır. Bitlis'teki Rus Konsolosun­ dan emir alan Kürt çeteleri, tıpı tıpına Sazanof'un

Önasya'daki Konsoloslarının güya verdiği bilgi üze­ rine Avrupa dışişleri bakanlıktarına duyurduğu cins­ ten, mürettep bir katliam hçı.zırlığına teşebbüs etmiş­

lerdi. B u katliamlar başlar başlamaz, Çarlık müda­ hale edecekt i . Fakat oyunu vetli Jandarma birlikleri

sezinleyen Babıali, kuv­

yığmış ve olayları daha

patlamadan bastırmıştır. Bu arada Kürt asileri bir tek Ermeniyi

boğazlayamadan

yakalanmış fakat

başkanları, bütün işin tertipçi.si ve suç ortağı olan Rus Konsolosluğuna sığınmıştır. Müdahale tehlikesi geçici olarak uzaklaştırılmıştı. Fakat suç üstü yaka· lanmak acemiliğini gösteren Konsolos Bitlis'ten ge· ri çekilmiş ve « zevahiri

kurtarmak için »

tarafından şeklen suçlanan

Konsolos,

Sazan of

hükümeti

tarafından cezalandırılmamıştır'. Gerçekte Bi tlis ayaklanmasının önemini ne kadar belirtsek gene de azdır, zira bu hareket başarı ka­ zansaydı Avrupa savaşı bir yıl önce patlayacaktı, Eğer Çarlık memurlarının hazırladığı ve

Rusya'

nın kaçınılmaz müdahelesini yaratacak katliamlar o zaman önlenemeseydi, şüphe yok ki, Avrupa sa· vaşı, bir « Ermeni Meseles i » nin çok dışına taşacak ve

Önasya ile ilgili bütün meseleleri kavrayacaktı. Çar­ lığın oyunlarını alt etmeği başaran Mahmut Şevket

Paşa o sırada gösterdiği enerj iyle Avrupa'ya büyük bir hizmette bulunmuştur.

1

B u konuda yazdıklarımızdan şüphesi olanlara, konunun İngiliz Avam Kamarasında tartışıldığını ve birçok milletve­ kilinin mcs�lcyi olaylar patlak verdiği anda öğrendiğini, Lord Lamington'un Lordlar Kamarası'nda hükumete sözlü soru sorduğunu hatırlatmak isterim. 66


Bütün bunlara ragmen, ne Çarlığın gerçek ni­ yetlerini bilen ve birkaç hafta sonra katledilecek o­ lan Mahmut Şevket Paşa, ne de halefi, Rus hükümc­

tine güvenen Nubar paşa'nın faaliyetlerine karşı iç·

güdüsel bir kuşku beslemişlerdir. Katolikos'un özel temsilcisi, bu arada, bağımsızlık ve özerklik çözüm­

lerinin söz konuşu olmadığını ve Ulusal Temsilcili­ ğin , Ermeni vilayetlerinin etnik ve coğrafi durumu sebebiyle bunu asla düşünmediğini belirterek kendi­ sine maledilen « siyasi emelleri » hemen yalanlamış­

tır' . Ama, olaylar aksini

ispatlarken bu sözlü temi­

natlara ne değer verilebilirdi ? Sosyalist bir Rus ya· zarı olan Mişel Pavloviç tüm Ermeni hareketinin Çarlıkla ve İzwolski'nin temsilcileriyle yakın bağlan­

Ş

tısını görmü , bunun önemini şöyle ifade etmiştir: « Katolikos'un teşebbüsü üzerine 1 9 1 3

yılı

Şu­

batında Pariş'te « Türkiye Ermenistan ı » ndaki devrimler konusunu ele alan bir toplantı yapıl· mıştır. Katolikos, ancak Rus hükümetinin tas­

vibini aldıktan sonra böyle bir toplantının so­ rumluluğunu üzerine almıştır . . . İzwolski dele­ gelerle çeşitli görüşmeler yapmış ve toplantıda « Ermeni Meselesi'nin yalnız Rusya tarafından çözülebileceği » görüşü benimsenmiştir. Bu gö­ rüşe uygun olarak Konferans üyelerinden yük­

sek dereceli .bir papaz olan Yatyuşan, Türkiye' de Rus hükumetinin kontrolü

altında gerçek­

leştirilecek bir devrim p rogramı tasarısı

ha­

zırlamıştır. Tasarının en önemli maddesi, Er­ menistan'a Rusya'nın himayesinde muhtariyet tanıyordu2,Q>

1 BulleHn de I'Asie Françaisc, Haziran 1913 sayısı ss. 297 472

' M işel Pavloviç'in yu karıda sözü geçen eseri ss.

67


Bu, açıkça Osmanlı toprakiarının yedide birine, Anadolu'nun üçte birine Fransa'nın yarısına tekabül eden altı vilayetin İmparatorluktan ayrılması

de­

mekti. Rus-Ermen i hareketinin yürütülüş şekli, bir yandan İzwolski'den ilham alıp, öte yandan Osmanlı toprak bütünlüğüne taraftar olduğunu ilan eden Nu­ bar Paşa'nın demeçlerine rağmen , güven

uyandır­

maktan uzaktı. Avrupa'da Pariste ve Londra'da

ol­

duğu kadar Berlin ve Roma'da yapılan bütün bu te­ şebbüsler Türk hakimiyetindeki Ermenistan'ı Çarlı­ ğın kontrolü altına almak için bütün Avrupa'nın mu­

tabakatını sağlamak amacını güdüyordu. « British Armenia _Commi tte» den başka Dr. Lepsius'un « Deu­ t sche Orient Mission»u da bu konuda Bogos Nubar

paşa'yı destekliyordu. 30 Aralık 1 9 1 3'te « Fransız As­

ya'sı Komitesinin Paris'te General Lacroix nun baş­ kanlığında düzenlediği « U luslararası Ermeni

Top­

lantısı »nda Alman Dışişleri Bakanlığından ilham a­ lan iki Alman, Lepsius ve Rohrbach, harekete taraf­

tar olduklarını ifade etmişler, hatta, Lepsius daha ileri giderek Rus işgali lehinde konuşmuştur1• Os­ manlı İmparatorluğu'nun geleceği için bu kadar

ö­

nemli bir konu diğer devletlerin tekeline geçmesin diye o sıralarda Almanlar Ermenilere yakınlık gös­

termeğe dikkat ediyorlardı. İngiliz milletvekillerin­ de O,Connor, Whyte ve Williams, talihsizliği Avrupa

politikasının en bencil hedefleri için kullanılacak o­ lan bu zavallı halkın himayesi için Miliukof ile ade­ ta rekabet halindeydiler. Ermenistan'a bir gezi yap·

mış olan Buxton kardeşler de farkına varmadan Çar­ lığa hizmet ediyorlardı. Nitekim, Harold

Buxton,

ı Bk. Sözü geçen toplantının «Bulletın de l'Asie Française» de yayınlanan tutanakları Kasım 1913, ss. 455

68


ver d iği bir demeçte, « Rus Orduları

sınırı

aşars:i

dost ve kurtarıcı olarak selamlanacaklardır »

konuşmaktan çekinmemiştir1 •

Kelimelerle oynamaktan vazgeçilirse,

diye

bunun,

sözü geçen vilayetlerin Rusya'ya katılması

demek

olduğunda en utak şüphe yoktur. Halbuki, birkaç ay

önce, Lord Bryce, yukarıda

belirtilen

demecinde,

« Ermenilerin, Rusya'ya katılmak i stemediklerini çünki milliyetlerini ve Kiliselerinin kişiliğini koru­ mak tasavvurunda olduklarını, Rus yönetiminde işe

ne birini, ne de diğerini muhafaza umutları bulun­ madığın ı » belirtmişti. Tam Balkan Savaşları sırasın­

da ortaya atıldığı gündenberi « Ermeni

Meselesi»ne

sütunlarında devamlı olarak yer veren « Fransız As­

yası Bülteni »nde M. Ludovic de Contenson adlı bir Fransız sağduyuyu şu sözlerle dile getiriyordu : « Rusya'ya

bağlanma,

başka

bir

yol

bula­

mayan bazı Ermenilerin dilediği köklü çözüm­ dür . . . Fakat, bu, Ermeni ulusunun geri dönüle­ miyecek biçimde sonu demektir. Çünki, kuv­ vet yoluyla ruslaştırılacak,

dili ve dini Rusya

Ermenilerinde olduğu gibi şöyle, ya da

yasaklanacaktır.

böyle

Şüphesiz Ermenilere güven­

lik, refah ve Rus Barışı sağlanacak, ama ulusal kişiliklerini kesinlikle

kaybetme

karşılığında

elde edecekleri bu iyilik kendilerine çok pahalı� ya malolmayacak m ı ?2 »

Gerçek şudur ki, altı vilayette en etken rimlerin derhal uygulanması bile

dev­

Rusya'yı sustur-

1 Bk. Aynı tutanaklar. 2 Ludovic de Contenson'un «La question armenienne» adlı yazısı 1913, ss. 15

69


mağa yetmeyecekti. Türkiye, Balkan Savaşları sonu· cunda düzeni bozulan ordusunu yeniden

teşkilat­

landırmak amacıyla Berlin'den yeni bir askeri uz ·

man heyet i istemişti. Bunun üzerine Almanya 1 9 1 3 yılı Aralığında Liman von Sanders'i Türkiye'ye gön­ derince Rusya, Osmanlı

İmpar:atorluğu'nu

kuvvet­

lendirecek olan bu girişimi şiddetle protesto etmiş ve buna karşılık altı vilayette j andarma kuvvetleri­ ne Rus subaylarının komuta etmesini israrla iste­ miştir.

Bitlis ayaklanmaları

sırasındaki

deneyler­

den sonra Türkiye'nin bu isteği olumlu karşılaması

intihar etmesi demek olurdu. Nitekim, Paris'te d.:!

böyle bir isteğin ne ifade ettiği gayet iyi anlaşılmak­ « Fransız Asyası Komites�»nde ta gecikmeyecekti. bunun « yakın ya da uzak bir gelecekte Osmanlı İm­ paratorluğu için yaratacağı tehlikeli sonuçları » sak­ lanmamaktaydı. Türkiye Rusya'nın kabul etmeye­ ceği bir tutum içine girerse, Ermeniler için öngörü­ len devrimler uygulansa bile, bu vilayetlerde Hrıs­ tiyanlarca desteklenen bir

müdaheleyi

kolaylaştır­

mak yolunda karışıklık çıkarmanın Rusya için ne kadar kolay olacağı biliniyor ve bu konuda birçok

yazılar da yazılıyordu.' Çar'ın arzusunu yerine ge­ t i rmezse öleceği, Türkiye'ye bundan daha açık bir şekilde anlatılamazdı.

ı

Yukanda belirtilen kitap

70

ss.

484


v Türkiye 'nin ölmek istememesine ve kendisi için hazırlanan akibetten kurtulmak için şeytanla bi­

le ittifakı tercih etmiş olmasına vardır. Türkiye, bir ara,

slavizmin

hayret

edenler

kendisini 1 878'de

Pan­

pençelerinden !<;urtaran İngiltere'nin des­

teğini sağlamağı da düşünmüştür. 4 Haziran

tarihli Kıbrıs Sözleşmesiyle, İngiltere, Kıbrıs sına karşılık Türkiye'nin Asya'daki bütünlüğünü

taahhüt

etmekteydi.

1 878

Ada­

topraklarının

Beaconsfield.

Kıbrıs'tan itibaren Önasya'yı tehdit edenlere karşı baskı yapılabileceği kanısındaydı. Yeni Türk mi, devrimler konusunda samimiyetini

reji­

göstermek

için doğrudan cloğruya İngiliz memurları istemiş­ ti. Türkiye, istekte bulunurken devrimler konusun­ da İngiltere ile işbirliği hakkında bir maddesi bulu­

nan işte bu sözleşmeyi

öne sürmüştü. Sir Edward 71


G rey, Türk isteğini ilkece kabul etmişse de bir sü­ re sonra bunu yerine getirebilecek durumda olma­ dığı görülmüştür. 1 Temmuz 1 9 1 3 'te Avam Kama­ rası'nda bir sfülü soruya Dışişleri Bakanlığı Siyasi Müsteşar Yardımcısı vasıtasıyla verdirttiği cevapta,

aynı bakan, « B abıali tarafından gerçekten bir istem yapıldığını fakat günün koşullarının bu istemin ye­

rine getirilmesinden önce meselenin iyice incelen­ mesini gerektirdiğin i » söylemiştir.

Bu

tarihlerde

Poincare'nin Londra'ya yaptığı bir geziden yarar• lanarak, ya mesele hakkında ortak bir karar alın­ mış veya Fransa Çar'ın sözcülüğünü yapmış, ya da Çar doğrudan doğruya Londra'ya baskıda bulun­ muş bunların sonucunda mesele rafa kaldırılmış­ tır. Altı vilayeti etki alanı sayan ve bu durumu bü­

yük devletlere kapalı şekilde kabul ettiren ya'nın

Ermenistan'a

Rus­

İngiliz memurlarının gönde­

rilmesini önlemekte büyük çıkarı vardı. Rusya bu­

ralara kendi adamlarını ,yerleştirmek i stiyordu. Bu görevler için adından söz edilen Lord Milner'e Mr. Robert'e ve başka adaylara - Çarlığın hizmetkarı ol­ mamaları şartıyla - devrimlerin gerçekleşmesi

için,

Babıali, tam yetki vermeğe hazırdı. 26 Aralık 1 9 1 3'

te Cavit bey « Le Temps » gazetesine verdiği demeç­ te, « Ermenistan'ın bir ikinci Makedonya durumu­

na getirilmesine müsaade etmeyeceğiz » diye

açık

konuşmuş ve « siyasal etkiler İngiltere ve Fransa'­

dan istediğimiz memurların sağlanmasını önlerse, Türkiye, Rus isteklerine muhatap olmaktansa taraf­ sızlara başvuracaktır» diye eklemiştir. Çarlık politikasının Türklerde yarattığı

kuş­

kunun bundan güzel bir açıklaması yapılamaz. Fa­ kat, Türkler buna rağmen Osmanlı bütünlüğüne do72


kunulmaması için Rusya nezdinde son bir büste daha

U

bulunmuştur.

Çarlığın

teşeb­

İstanbuİ ' daki

B yükelçisi Giers'le Cavit bey arasında aylarca sü· ren Türk-Rus görüşmeleri yapılmış, fakat sonunda Rusların kabulü imkansız istekleri yüzünden müzakereler kesilmişti.

Bunun üzerine,

yeni

manlı yönetiminin 1 9 1 4 Mayısında Livadia'ya derdiği

bir heyet vasıtasıyla doğrudan

bu

Os­

gön­

doğruya

Çar'a başvurduğunu görüyoruz. Talat beyin

baş­

kanlığındaki bu « Olaganüstü Heyet», Genç Türkle­ r i n , Türkiye'ye dokunulmamak şartıyla barışçı b i r Rusya'nın dostu olmaktan başka birşey düşünme­ dikleri hususunda Çar'ı ikna etmeğe çalışmıştır. Sa­

zanof bile 23 Mayıs 1 9 1 4'te Duma'daki konuşmasın­ da, « Türk heyeti ile yapılan görüşmelerden edindi­ ği m izlenim, Türkiye'nin, yeni siyaset koşullarına

uygun olarak Rusya'yla iki ülkenin yararına ilişkiler

kurulması için ciddi bir arzu beslediği şeklindedir» demiştir. 1 Genç Türklerin ülkeleri için mutlak bir ölüm demek olan politikaya son verilmesi yolunda Çar'a adeta yalvarmaları

üzerine

İstanbul'da

bir

Türk-Rus Yakınlaşma Komitesi kurulmuştur. Oysa , diplomasinin yardımıyla, Balkan Savaşlarından bu

yana « Şark Meselesi » nin hakemi durumuna getirilen

l l . Nikola bu defa avını pençesinde sıkıca

tuttu­

P.:una inanıvordu. Bu bakımdan bütün bu teşebbüs­ ler hiçbir işe yaramamıştır. Almanya da Osmanlı İmparatorluğu'nun bölün­ mesini çabuklaştırmak isteyenlerin görüşüne nere­

deyse katılmak üzereydi . Aralık 1 9 1 2'deki Lülebur­ gaz çarpışmaları Alman diplomasi çevrelerinde 1

Bulletin du Comitc de l'Asic Française, Mayıs 1 9 1 4. ss .

184

73


gerçekten Türkiye aleyhinde bir akım bu

yaratmış ve

akım o zaman siyasi müsteşar olan Kiderlen-­

Wachter'in şahsında Alman Dışişleri

Bakanlığına

kadar yayılmıştır. Kiderlen--Wachter ve yakın arka­

daşları, İngiltere ve Ruşya gibi « Şark Meselesi »ne ilgi gösteren iki büyük devletin arzusuna

Türkiye'yi ayakta tutmağa imkan

rağmen

bulunmadığına,

bu bakımdan, ölünün üstünden çıkanların paylaşıl­ ması için iki büyük devletle anlaşmanın daha yerin­ de olacağına inanıyorlardı. Böylece, Kiderlen­

Wachter ve arkadaşları Osmanlı mirasından mem­ leketlerine büyük bir pay koparmak ümidindeydi­ ler. Sonunda bu görüşe karşı özellikle

Wachter'in ölümünden

sonra başarı

Kiderlen-­

kazanan

tek

gerekçe şu olmuştur : « Osmanlı

topraklarının

bölünmesi

sonun­

da Almanya'ya yararlı bir pay düşse bile, Tür­ kiye'nin doğusunda

olacağı tahmin edilen bu

bölgeye uzanmak i�in Avrupa'yı , denizleri

ve

Boğazları aşacak, lüzumundan fazla uzun

ve

ince bir kola sahip olmak gerekir.'»

Fakat, bununla beraber, 1 9 1 3 yılı baharında Rus­ ya'nın « Ermeni Meselesi » ni ortaya attığı sırada Al­

man diplomasisi, s avaş

çıktığında Türkiye tarafım

tutmağa henüz karar vermemiştir. Bir an için dü­ şünelim : 1 9 1 3 Nisanında Bitlis'teki Kürt ayaklan­

ması Babıali tarafından bastırılmamış olsa ve menilerin yeniden katli üzerine Rusya

Er­

düşündüğü

gibi askeri müdahelede bulunabilseydi, Almanya bir Dünya savaşını mı göze alırdı, yoksa Rusya'dan kar­ şılık olarak bazı taleplerde m i

bulunurdu ?

Her

halde, bu sırada « barış mı yoksa savaş mı?» sorusu

siyasi tarih bakımından da görülmedik bir önem ka-

74


zanan » Ermeni Meselesİı>> ne bağlı bulunuyordu. *

Rusya, Osmanlı beldelerinde başvurduğu

lar hakkında bir tarih yargısına temel olacak inandırıcı belgeyi , Dünya Savaşından hemen kendisi açıklamıştır. Ermenilere gösterdiği

yol­ en

önce

büyük

ilgiyi ispatlamak amacıyla

Çar hükümeti « Ermeni

Rusça ve Ermenice olarak

yayınlamış hatta yalnız

Meselesİ.'»ne ilişkin

bütün diplomatik yazışmaları

Ermeni halkına hitabeden, kalınca bir broşür halin­ deki bu yazışmalara « Yeniköy Komisyonu »nun gizli

göıiişmeler protokolü de eklenmiştir. Bilindiği

gi­

bi , Yeniköy Komisyonu, 1 9 1 4 yılı Temmuzunda Tür­ kiye Ermenistanı'na ilişkin Rus tasarısını tartışmak

amacıyla Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun

Yeniköy'deki yazlık binasında toplanmıştır.

Erme­

nicesi Tiflis'te yayınlanan bu yazışmalar arasında çok ilginç noktalara rastlanmaktadır.1 1 9 1 2 Kasımında Balkan Savaşları sırasında ta­ lih Türklere karşı döner dönmez, Rus diplomasisi can çekişen İ mparatorluğa son darbeyi indirmek amacıyla hemen Ermenileri seferber etmiştir. 21 Ka­ sım 1 9 1 2 tarihinde Van'daki Rus Konsolos Muavini gönderdiği bir raporda « bütün Ermenilerin Rusya'­

ya taraftar olduğunu ve Rus askerlerinin

gelişini

ya da Rusya'nın nezareti altında devrimler yapılma·· sını samimiyetle arzuladıklarını » bildirmektedir. Aynı tarihte B eyazıt'tak i ( Doğu Beyazıt ) Muavin Konsolos Çar'ın İştanbul'daki

şu 1

Büyükelçisi

Giers'e

telgrafı göndermekteydi : ( 12 Kasım 1912 1915

Bk. Ermenislan'da Devrimler

1 9 1 4 ) Setrak Avakian

-

Tiflis

-

l-0 Mayıs

75


« İstisnasız bütün Ermeniler Türkiye'ye tama­ men düşmandır, Rusya

metbuluğunu ve Er­

menistan'ın işgal altına alınmasına candan ar­ zu ediyorlar. »

Giers te Eçmiyadzin Katolikosu'nun Kafkasya'­

daki Genel Valiye çağrısını hatırlatmaktadır.

Bü­

yükelçiye göre, Rusya'nın müdahelesini isteyen bu çağrı, Türk Ermenistanı'nda Rusya lehine beslenen duygulan tam olarak yansıtmaktadır. Giers,

Saza­

nof'a gönderdiği telgraflarda Ermeni ulusunun dini

l iderinin Rusya'nın görüşüne uygun olarak ortaya attığı meselenin taşıdığı büyük öneme dikkatini çekmektedir. Büyükelçi, Rusya'nın müdahale ıçın

mevcut bu tek fırsatı kaçırması ihtimalinden endi­

şe etmekte, Katolikos'a ve İstanbul Ermeni Patriği­

ne her türlü teminatın verilmesini, kendilerinin bü­ tün imkanlarla desteklenmesini Sazanof'a telkin et­ mektedir. Pek çok Ermeninin arzuladığı gibi,

altı

vilayetin işgali için zamanın henüz erken olduğunu düşünmekle beraber Gieı's, Ermenilerin büyük dev­

letlere başvurmalarının önlenmesi gerektiği kanısın­ daydı. Giers, şimdilik, Rus memurlarının kontrolü

altında Türk topraklarında devrimler yapılmasıyla yetinmekte ve nasıl olsa bu da sonuç vermeyeceğine

göre belirtilen vilayetlere Rus askerlerini sokmanın gerekli olacağı umudunu beslemekteydi.' Sazanof, Büyükelçiye cevabında

Katolikos'un

30 Kasım 1 9 1 2 tarihli müracaatını bildirdikten son­ ra , Türkiye'yi Avrupa devletlerinin müdahelesiyle tehdit etmesini istemekte ve « sınırlarımıza yakın

yerlerde karışıklıklar çıkması önü alınamıyacak ih1 Bk. Aynı kitapta belge No : 1 76


tilatlara yol açarak Türkiye'yle olan

ilişkilerimizi

tehlikeye sokacak niteliktedir» diye eklemektedir.'

Gerçekte, nezaket formülleri içinde yer alan bu

« karışıklıkları » çıkartabilmek için Giers Türkiye' deki Ermenilerle gizli ilişkiler sürdürmekte ve ami­ rine bu konuda bilgi vermektedir. Aralık

ayında,

Giers Londra ve Paris'teki Ermeni komitelerinin ya ortak himaye sağlanması, ya da « Ermeni Meselesi » nin çözümünün Çar'a bırakılması için büyük dev­ letlere başvurduğunu bildirmektedir. Avrupa'yı do­ laşacak Ulusal Ermeni Delegasyonu konusunda ise, Giers, teşebbüsün Rusya'ya bırakılmasını istemek­ tedir.2 Öte yandan, Sazanof, Avrupa'daki büyükelçi­ lerine gönderdiği 1 3 Aralık 1 9 1 2 tarihli gizli mektup­ ta çok sayıda Türkiyeli Ermeninin Rus hükümetin­ den, « Anadolu'da bazı bölgeleri» i şgal etmesini is­ tediklerini yazmakta ;

Londra ve Paris hükümetle­

riyle « ortak bir görüş ve tutulacak yol »

için fikir

teatisinde bulunulmasını, iki hükumetin İstanbul' daki büyükelçilerine, Rus Büyükelçisinin görüşleri­ ni desteklemeleri yolunda talimat vermelerinin sağ­

lanmasını telkin ve tavsiye etmektedir.3

Bu arada Babıali bir genel devrim tasarısı ha­ zırlamaktadır. Buna göre, altı vilayet iki

yönetim

bölgesine ayrılmakta, her birinin basına bir Genel Müfettiş ve bir de Kurul getirilmektedir. Kurullar 2 Ermeni ve 2 Avrupalıdan meydana

gelmekte,

bir

diğer Avrunalı da başkanlık etmektedir. Giers, Avnı­

palılar arasına Rusların da katılması gerektiği rüşünü savunmaktadır.

1

2

3

gö­

Tiflis'te yayınlanan belgeler Belge No : »

»

»

Belge No :

»

»

»

Belge No : 5

2,4

77


1 9 1 2 Noeline doğru, daha önce, 1 907'de Rus hü­ kümetine « Ermeni Meseles i » hakkında bir bildirge

vermiş olan Taşnakzutyun

Partisi temsilcilerinden

Doktor Zavriyef, Giers'le yaptığı bir görüşmede, « genellikle Ermeniler geleceklerinin Rusya'ya bağlı olduğunu düşünüyor ve Türkiye'ye karşı gereken tutum için Rusya'nın talimatını

laP» demekteydi.

almaları bekliyor­

Zavriyef açıkça Rus müdahelesini istemekteydi. Patrikhane, Avrupa'nın kontrolü yerine Türkiye'nin hizmetindeki Avrupalıları koymak i steyen Türk devrim tasarısından memnun değildi ; ya Rus garan­ tisi ya da uluslararası bir garanti istiyordu.

Giers,

Sazanof'a çektiği bir telgrafta bu isteği şöyle özet­

lemiştir :

« Ermeniler,

Rus

işgalini

en

etken garanti

olarak karşılıyorlar. »1 21 Aralık 1 9 1 2 'de toplanan Ulusal Ermeni Ku­

rultayı, da Ermeni partilerinin tam bir dayanışma içinde Rusya'ya taraftar bulunduklarını ortaya koy­

maktadır.

B u sırada Avrupa'da Ermeniler yerlerinde dura­

maz olmuşlar ve davalarını Londra'da toplanan bü­

yükelçilere duyurmağa niyetlenmişlerdi. Tabii böy­ le bir teşebbüs « Ermeni Meselesi »ni Rusya'nın teke­ l i nde tutmak isteyen Rusların Kafkasya Genel Vali­ sinin hoşuna gitmemişti.

Nitekim,

Genel Vali, Sa­

zanof'a bir telgraf yollayarak, Katolikos'un Avrupa' daki temsilcisi Bogos Nubar paşa'dan, Londra'daki

Büyükelçiler Toplantısına başvurmamasını ve faa1

Tifli't> derlemesi. Belge

78

No : 7


liyetini bir Rus müdahelesine zemin hazırlamağa i ri.­

hisar ettirmesi tavsiyesinde bulunduğunu bildirmek­ te ve yakında Anadolu'da karışıklıklar çıkaca­ ğına işaret etmektedir. Bütün bunları kendi tertip­ lediğine göre, gerçekte de çıkacak karışıklıklardan en iyi haberdar olan kimse Genel Valinin kendisiy. d ı. 1 13 Mart 1 9 1 3 tarihli bir telgrafta İzwolski, Saza­

nof'a Paris'te Bogos Nubar paşa ile yaptığı konuş­

ma hakkında bilgi veriyordu. Bu telgrafta Bogos Nubar paşa'nın, « Ermenilerin bütün ümitleri güçlü Rus himayesinde toplanmıştır ve her durumda Rus hükümetinin görüşlerini izlemeğe hazırdırlaıı» de­ diği belirtiliyordu. Bogos Nubar paşa da bir devrim

tasarısı hazırlamıştı; fakat,

İzwolski

kendisinden

Rusva'nın müsaadesini almadan bu konuda hiç bir teşebbüste bulunmamasını rica etmiştir.2 1 9 1 3 yılının Mart ve Nisan

aylarında

Bitlis,

Erzurum ve Van'daki Rus konsolosluklarından

ya·

ğan telgraflar katliam için hazırlıklar yapıldığını öne sürmektedir. Giers, Sazam>f'a çektiği bir telde,

Ermenilerin Bitlis, Erzincan vb . yerlerdeki olaylar·

dan çok endise duydukl arını rapor etmekte ve Ana­ dolu'da Hrıs tiyanlarla Müslümanlar arasında bir catı sm;:ı n ın natlak vermesinden korktuğunu bildir­ mektedir. Bütün bu telgraflar Türk Ermenistanı'nı

harı5a k :ı.vust11rnıak icin uluslararası bir görev yük­ . lenmek isteyen Rusva'nı n , Avrupa hükümetleri nez­

n i r d P V::lOaCCIP:I te<:;ehhüslere h a7-trlık olarak düzen­ len rnis ıl ı ıvı ı n ı l acak d üzme kı:ı tliam h:l.bP-rleri n i n 1 a ­ rihleri büyük bir itina ile tesbit edilmişti. 5 Hazi1.

Tiflis derlemesi, Belge »

»

»

Nu. 8 ))

ve

11

12 79


ran tarihinde Sazanof, Berlin'deki Büyükelçisine, « Giers'e Fransız ve İngiliz meslekdaşlarıyla Üçlü İt­ tifakın « Ermeni Meselesi » ndeki tutumuna esas ola­ cak ilkeleri tespit etmesi için talimat verdiğini ve 1 895 tasarısının, hareket noktası olarak alınmasını

teklif ettiğini » bildirmektedir. Nihayet 7 Haziran ta­ rihli ve genelge şeklindeki bir telyazıyla Dışişleri Ba­

kan Yardımcısı Neratof, Avrupa hükümetlerinin ö­

nüne devrimler meselesini açıkça getirmekteydi. 1

Fransa 7 Haziran 1 9 1 3 tarihli bu genelgede belir­ tilen hususlara derhal katılmış , İngiltere ve

diğer

büyük devletlerin katılması daha güç olmuştur. Ar­

tık « Ermeni Meselesi » resmen ortaya atılmış bulu­

nuyordu. 9 Haziranda Üçlü İttifakın İ stanbul'daki

büyükelcilerinden kurulu bir komisyon, diğer bü­ yükclçili klere teklif edilecek devrim tasarısını

ha­

zırlamakla görevlendirilmişti. 1 0 Haziranda Alman­

ya ve Avusturya--Macaristan, Osmanlı toprak bü­ tünlüğü korunmak şartıyla meseleyi tartışmayı ka­ bul ediyorlardı. Aynı gün Sazanof, Giers'e diği talimatta, « Rus teşebbüsünü

gönder­

Sadrazam'a an­

l atmasını ve Rusva'va sıkı hağlarla bağlanıp bai!lan­ mamanın artık Türkiye'ye kalmış

bir is olduğunu

kendi sine bildirmesini » istiyordu.2 Fakat Almanya ııüclük çıkartmakta geri kmemiştir : Jagow, İstan­

bul'daki Büvükelçisi Wangenheim'a,

görüşmelere

katılması talimatını vermekle beraber bunların va­ rarlı olabileceği hakkı n da beslediği süpheyi sakla­ mıvor,

Büyükekiler Toplanfusmın bi,r

Mahkeme» anlamına gelemiveceğini

« Yüksek

bildiriyordu.

Ayrıca, Berlin ve Viyana, Türkiye'nin bir temsilcisi1 ı

Tiflis derlemesind�. 17,18,19,21 ,24 ve 28 sayılı belgeler Tiflis derlemes.'i, Belge No. 39

80


nin de

göıiişmelere katılmasını istiyorlarsa da Gi­

ers ile Sazanof, Türk temsilcisinin toplantılara ka­

tılmasının ön tasarının hazırlanmasını engelleyeceği

bahanesiyle, bunu, kabul edilemeyecek bir teklif o­ larak karşılıyorlar. 1

Sonunda Rus Büyükelçiliği

baştercümanı An­

dre Mandelstam tarafından 1 895 tarihinde İngiliz,

Fransız ve Rus Büyükelçilerinin verdikleri nota

ve

sundukları tasarıya, Padişahın 20 Ekim 1 895 tarihli

İradesine, 1 880 tarihli Avrupa Komisyonu

kanun

tasarısına ve Lübnan statüsüne dayanılarak bir dev­

rim tasarısı hazırlanmıştır. Üçlü İttifakça kabul edi­ len Mandelstam tasarısı, Avrupa devletlerinin bu ko­

nuda yapacakları görüşmeler için esas kabul edil­ miştir. Tasarının temel ilkesi şuydu :

Babıaliye

bağlı olmayacak bir valinin yönetiminde, bazı sı­

nır bölgeleri hariç olmak üzere, Erzurum, Van, Bit­

lis, Diyarbakır, Harput ve Sivas illerini içine alan bir tek Ermeni eyaleti kurulacaktı. İstanbul' daki büyükelçiler tasarıyı görüşmek üzere toplanmışlar, Giers, Babıali'nin hazırladığı islahat

( devri m )

ta­

sarısının da birlikte göıiişülmesine karşı çıkmış, fa­

kat Almanya ve Avusturya-Macaristan bunun da göz­

önüne alınması için israr etmişlerdir.

Komisyon

toplantılarında Almanya temsilcisi tek bir Ermeni eyaleti fikrini yermiş bunun genişliğini belirterek,

ulaştırma yoksunluğunun tek bir yönetimi güçleşti­ receğini ileri sürmüştür. Rusya adına konuşan Man­ delstam, Girit, Lübnan ve Rumeli'yi örnek vererek Ermenistan için kuvvetli ve tek bir iradenin zorun­

lu olacağını iddia etmiştir.

Avusturya-Macaristan

temsilcisi, Babıali'ye bağlı olmayacak bir vali tayi­ ı

Tifüs derlemesi,

Belge No. 40,41,43

t 81


nının Padişahın egemenliğine gölge

düşüreceğine

işaret etmiş, Alman temsilcisi ise Lübnan örneğinin tavsiye edilebilir bir örnek olmadığını söyledikten

sonra şunları eklemiştir : « Ermenistan

Lübnan'dan

dört kat daha

bü­

yüktür, kurulacak eyaleti Lübnan gib i yönet­

meğe kalkmak, Fransa'yı, Tarascon'u

gibi yönetmek demektir, »

yönetir

Alman temsilcisi, Mandelstam'ın tasarısını Er­

menistan'ı, Osmanlı lmparatorluğu'ndan

tamamen

ayırma teşebbüsü olarak karşılamaktadır. Rus ta­ sarısının yazarı, buna rağmen Babıali'ye bağlı ol­

mayacak bir tek genel vali fikrinde israr etmekte­ dir. İngiltere temsilcisi Fitzmaurice'in desteklediği

Mandelstam, bir hukuki incelikten

yararlanarak,

bu durumda, yabancı nezareti altında devletin egemenliğinden

b irşey

olsa

bile

kaybetmeyeceğini

ispatlamağa çalışıyor ve şöyle diyordu : « İşte

Avrupa'nın · çabası

Türkiye'yi

bir ya­

bancı kontrolünü kabule yöneltmektir, ki bu takdirde de egemenliği korunmuş

olacaktır, »

Gerçekte, Mandelstam, Rus oyunlarına eli kolu bağlı kalması için Babıali'nin

karşı

kurulacak

eyalete bir başka bölgeden asker nakline hakkı ol­

mamasını, buraya göçmen yerleştirmemesini

sağ­

Andre Mandelstam'ın Rusya adına ileri

sür­

lamağa çalışıyordu.

düğü israrlı istekler bu memleketin

Türkiye'nin

haysiyetiyle oynamağa ne kadar önem verdiğini göstermektedir. Talat paşa, Osmanlı Meclisindeki Envn i mebuslarıyla meseleyi doğrudan doğruya çözmeğe uğraşmışsa da başaramamış, Parlamen82


to 'daki Ermeni üyelerin sayısını 1 5 1ten 20'ye

çı kat­

mağa hazır olduğu halde, Ermeniler Rusya'dan ay­ rılmağa yanaşmamışlardır.1

Yeniköy Komisyonu toplantılarının

başarısız­

lığa uğramasından birkaç hafta sonra Sazanof me­ seleyi Avrupa hükümetleriyle yeniden tartışmağa koyulmuştur. Rus Dışişleri Bakanı Berlin'e lenin müzmin bir

duruma

geleceği n i

mese­

bildirmiş,

Zimmermann ise buna, « Türkiye'yi taksime başla­ manın tehlikeli olduğu » şeklinde cevap vermiştir.2 Nihayet, uzun müzakerelerden sonra Jagow, İstan­ bul'daki Büyükelçisine Ruslara bazı tavizler

ver­

mesi için talimat göndermiş, bunun üzerine Alman ve Rus Büyükelçilikleri yetkilileri arasında görüş­ meler başlamıştır. Bununla birlikte « Ermeni Mese­

lesi »ne ilişkin 10 Eylül 1 9 1 3 tarihli bir Alman notası ,

« Alman hükümeti Türkiye'yi içten arzulamadığı bir

karara boyun eğdirmenin ne uygun, ne de mümkün

olduğu inancındadır» demektedir. Alman hükümeti Komisyon çalışmalarının Türk tasarısı esas alınarak

yeniden başlamasını istemekteydi . Sonunda, 23 Ey­ lül tarihinde, Giers ve Wangenheim'ın, peşinen tek

bir Ermeni eyaleti yerine iki yönetim bölgesi kurul­ masını kabul edip, iki genel müfettişin tayini

gibi

uyuşmazlık konusu olan nokta üstünde mutabakata vardıklarını görmekteyiz. Rus - Alman anlaşmasının

altı noktası Babıali'n i n o n yıl için i stihdam edeceği

ve kendilerine memurlarla yargıçlar konusunda tam yetki

tanıyacağı

genel

müfettişlerin,

lı hükümetinin isteği üzerine nasıl

Osman­

seçileceklerin!

tayin etmekteydi . Yeni iki bölgenin seçim kurul-

ı

l

Tiflis derlemesi, ))

))

Belge No. 62 ))

))

63 83


lan konusunda Rus-Aiman anlaşması eşlt

sayıda

bütün görevler için de iki unsur arasında

eşitlik

Müslüman ve Hnstiyan üyeyi öngörmekte,

ayrıca

getirmekteydi. Avrupa devletlerince yapılacak « mu­

rakabe » anlaşmanın e n nazik noktasıydı, fakat so­ nunda buna da şöyle bir formül bulundu : « Türkiye, büyük devletlere, İstanbul'daki büyükelçileri

aracı­

lığıyla devrimlerin uygulanmasına nezaret etmeleri­

ni teklif edecek »ti.

Türkiye, Rus-Alman anlaşmasının altı noktasına 26 Ekim 1 9 1 3 tarihli notasıyla verdiği cevapta, devrimleri Avrupalı danışmanların yardımıyla

gulamak istediğini fakat Devletin

uy­

bağımsızlığını

korumağa da kararlı o lduğunu bildirmiştir. Giers'le yaptığı konuşmada, Sadrazam, şeklen Türk Gümrük

Müfettişine bağlı olmakla beraber Balkan Savaşına

kadar Osmanlı Gümrüklerini tam bir bağımsızlıkla

yöneten İngiliz danışmanını hatırlatmaktan geri kal­

mamıştır. Babıali, Genel · Müfettişlerin tayinine Av­

rupa'nın karışmasını reddetmekte, fakat, danışman­

ların on yıl süreyle görevlendirilmesini kabul etmek­ te; ancak, bunların sağlanması için bütün büyük dev­ letlere değil yalnız bir tanesine müracaatı uygun görmekteydi. Osmanlı hükümeti , 2 Ermeni kesimi

için Rusya'dan da 2 danışman i stemeğe hazır olduğu halde Giers bunu yeterli bulmamıştır.1 Türkiye'nin bu arada Rusya'yı yumuşatmak için

teşebbüşlerini sıklaştırdığını görmekteyi:t.. Bir defa­ sında Talat paşa, Giers'e, iki Ermeni bölgesinde Er­

meni halkı Kürtlere karşı korumak amacıyla, Trak­

ya' daki en gözde birl iklerden seçilecek 7000 asker­ den kurulu bir Jantlarına kuvveti göndermeği va-

ı

Tiflis Derlemesi, Belge No. 78

84


detmiştir. Giers'in buna cevabı, « Rusya, Bedin Ana­ laşması uyarınca, Ermeni sorunuyla ilgilenme hak­

kını talebe devam edecektir» şeklindedir1• Türkiye'­

nin tutumu üzerine, Babıali'nin gümrük tarifelerini

% 4 kadar arttırma isteğinin reddedilerek baskı yo­

lu denenmiş, Almanya'nın altı noktayı

Türkiye'ye

kabul ettirmesi için Rusya'nın yaptığı teklife İngil­ tere de katılmıştır. Nihayet, Sadrazam da danışman­ lar için büyük devletlere başvurma zorunluğunu, her meselede bunların peşin tasvibini

istemeği ve

genel müfettişlerle danışmanlar :.ırasında çıkacak uyuşmazlıkların çözülmesi için bir aylık süre tanınmasını kabul etmiştir. Buna rağmen Sazanof aşırı isteklerde bulunmağa devam etmekte, Babıali de bunların kabul edilemiyecek şeyler olduğuna işaret etmektedir. Haftalarca süren uzun tartışma­ lardan sonra, Sadrazain, Genel Müfettişlik görevleri için Büyükelçiliklere yarı resmi ve sözlü bir müra­

caat yapmağa, adaylara

mutabakatlarından sonra

on yıllık bir sözleşme için

yetkilerinin

ğını gene yan resmi bir şekilde

bulunduğunu açıklamıştır.

ne olaca­

bildirmeğe hazır

1 3 Ocak 1 9 1 4'te Giers, Sazanof'a gönderdiği bir telyazıyla « daha büyük isteklerde bulunursak büyük devletler bizimle birlik olmayabilir)>

edilen sonuçarla yetinilmesini

diyerek, elde

tasviye etmektedir.

Buraya kadarki sonuçlar temel ilkelerle ilgili olan·

lardı. İki bölgenin genel meclislerinin nasıl kuru­ lacağı gibi hususlarda ise tartışma devam etmekte­

dir. Türkiye, Diyarbakır, Harput ve Sivas için nisbi

temsil sistemini teklif etmektedir. Rusya buna ya­ naşmakla beraber, Ermenilerin açıkça azınlıkta ol1

Tiflis Derlemesi Belge No. 92 15


cluğu yerlerde temsil eşitÜğini kabul ettirmeğe hoş yere çalıştıktan sonra « Erme n i vilayetleri »ne göç­ men yerleştirilmemesini

sağlamak için çabalamış­

tır. Ertesi ay, 7 Şubatta, Sazanof anlaşmanın imza­

lanması yolunda talimat

göndermiş ve anlaşma 8

Şubatta parafe edildikten sonra aynı gün imzalana­ bilmiştir. Bundan iki ay sonra

Türkiye

Rusya'nın

teklif ettiği 5 kişilik aday listesi içinde Hollandalı Westenenk ile Norveçli Hoff'u kurulması kabul edi­ len iki yeni kesimin genel müfettişliklerine

etmiştir.'

Bu arada Rusya için çalışan

tayin

Ermenilerin ne

yaptığına da bir göz atalım. 16 Nisan 1 9 1 4 'te « Bütün Ermenilerin saygı değer Katolikosu ve Patriği » V.Kevork, Kafkasya Genel Valisi ve Kral Vekili Kont

Voronçof-Daşkof'un kendisine resmen bilgi verdiği

Türk-Rus sözleşmesi için Sazanof'a teşekkür ediyor­

du. Dalkavukça laflarfa dolu teşekkür mektubunda Katolikos, « Ermeni ulusunun bağlılığından, büyük Rusya'ya ve i radesiyle

Ermenilerin

yeniden tarih

sahnesine dönmesini sağlayan sevgili hükümdan, Kral-İmparator i l . Nikola'ya olan yöneliminden » söz etmektedir.2

1 Tiflis derlemesi 1 1 6, 1 34, 156 157 nolu belgeler. 2 Tiflis derlemesi, Belge No. 158 -

86


VI « Ermeni Meselesi »nin kaynağıyla ilgili bir ince­ lemede, üzerinden yeteri kadar

zaman

geçmemiş,

çok çetrefil olaylar hakkında hak ilkelerine göre yar­ gıda

bulunmak

mümkün

değildir.

Bu

ne­

denle, Dünya Savaşı yüzünden Ermenilerin uğradığı

acıklı durumun sorumluluğunu kesinlikle tayin işini

bir kenara bırakıyoruz; ileri sürülen iki aykırı

tezi

mümkün olan en öz biçimde karşılaştırmakla yeti­

neceğiz.

Ermeni ihtilalcilerinin tezini biliyoruz: « Kurt­ la kuzu hikayesi » nden yararlanarak, bunlar

kendi­

lerini tarihin kötü bir cilvesi olarak emri altına gi­

ren Hrıs tiyanlara vahşi duygular besleyen cani bir hükümetin ezdiği ırk diye tanıtmakta, bu hüküme­ tin savaşı fırsat bilip, kendilerinden kurtulmak için yüzbinlercc Ermeniyi katlettiğini iddia etmektedir­ ler. 1 9 1 6 Şubatında Fransız din adamı Mgr. Touchet

87


« Oeuvre d'Orien t »

kurumunda verdiği bir konfe­

ransta ölen Ermenilerin sayısını 500.000 olarak tah­ min etmiştir. Bu sayı bize çok mubalağalı gözükmek­ le beraber rakamları kontrol imkanına sahip

bu­

lunmadığımızı da itiraf etmek isteriz. Emin olduğu­

muz tek nokta, 1 9 1 5 yılı ilkbaharında, bir ölüm-kalım savaşının

E rmenilerin

karşılıklı ateşi arasına

sıkıştıkları sırada Türk-Rus sınırı dolaylarında çok

acıklı olayların cereyan ettiğidir.

Fakat, bu çatışmayı doğuran ve yakından ince­ l ediğimiz tarih koşullan, bizi, kurtla kuzu hikayesi­

nin, tarafsız bir yargılamada en ufak değeri kalamı­

yacağı sonucuna götürüyor.

İ slamlığa düşmanlık beslemeyen gözlemcilerin

açıkladığı karşıt teze göre, acıklı olayların ilk teşeb­ büsü, 1 9 1 5 yılı Şubatında ilk Ermeni ayaklanması sırasında Koms'ta* masum müslüman halkı kat­ leden

Ermeni

ihtilalcilerinden

gelmiştir.'

Bu

müthiş Türk-Ermeni düellosunun hazırlık sahneleri

Muş bölgesinde cereyan etmiştir. Bu bakımdan eğer hala Ortaçağ yaşantısı

içindeki bu bölgeye bir gün

ışık tutulabilirse tarafsız bir soruşturma için gerekli

unsurlar da ancak burada aydınlığa kavuşabilecek­ tir. Gerçekte, acıklı olayların iyice bilinmemektedir, çünkü

nasıl cereyan ettiği

Avrupa'daki Ermeni

İhtilal Komitelerinin yayınladığı broşürlere güven­ meğe imkan yoktur.2 Nisan 1 9 1 5 'te Ermeni ihti1 25 Mart 1 9 1 6 tarihli «Gazette de Lausanne» 2 Cenevre'de yayınlanan bazı broşürlerin başlıkları şöyledir. « Documents sur le sort des armeniens 1 9 1 5 » - «La defensc heroique de Van», vb . . . * Muş'un Varto kazasına bağlı bir köy. Bugünkü adı Go­

mahos 88


lalcileri Van şehrini ele geçirmiş,

orada Aram ve

Vardan'ın başkanlığında bir Genel

Kurmay teşkil

etmişler, Van bölgesini

Müslümanlardan « kurtar­

dıktan » sonra şehri 6 Mayısta Rus askerlerine tes­ lim etmişlerdir. Rostof'ta çıkan bir Rus gazetesine göre Çarlık bayrağının hizmetine giren Ermeni gö­ nüllüleri aşağı yukarı 3 tümen yani bir Kolordu tu­

tarındaydı. Rus askerleri Van'a girer girmez, « İ lk Ermeni Eyaletinin Genel Valis i »

adını alan Aram

Manukyan'ın başkanlığında b i r de geçici hükümet

kurulmakta gecikilmemişti. Çar'ın « B üyük Ermenis­

tan »ı gerçekleştireceği mutlu günlere kadar bekle­ meden hemen kağıt üzerinde bir de « İdari taksi­ mat » yapılarak, « Ermenistan bölgesiı» irili ufaklı 1 4 eyalete ayrılıvermiştirl . En tanınmış Ermeni önderlerinden biri olan Karakin Pastırmacıyan, Türk-Rus çarpışmaları baş­ lar başlamaz Ermeni gönüllülerinin başına geçmiş­ tir. Babıali, Osmanlı Mecl isinde mebus olan ve Garo adıyla tanınan

Pastırmacıyan'ı yolu üzerinde rast­

ladığı bütün köyleri yakmakla ve oturanları katlet­ mekle suçlamaktaydı. B ilindiği gibi, savaşın ilk gün­ lerinde, Türklerin Taşnakzutyun Partisi'yle Çarlığa

karşı işbirliği için giriştikleri

Eylülünde Erzurum'da

teşebbüsler 1 9 1 4 yılı

toplanan Ermeni Kurultayı

tarafından reddolunmuş ve Kurultay kendini « taraf­ sızı,, ilan etmiştir. Şu var ki, bu parti üyelerinin evlerinde ele ge­ çirilen Rus yapısı binlerce bomba ve tüfek, bu « ta­ rafsız»lığın altında neler saklı bulunduğunu açıkça

göstermiştir. Türkler de, Anadolu'nun kuzey-doğu­ sunun Ruslar tarafından istila edilmesini, davranış­

larıyla ülkenin savunmasını güçleştirmiş olan Erme-

89


ni çetelerinin faaliyetlerine bağlamaktadırlar. Kürtlerin bu kadar

karışıklık

içinde ellerini

kavuşturup oturmadıkları muhakkaktır. Gene Kürt­ lerin, tahrik edilirlerse insafı olmayan şeytanca bir kuvvet haline gelebileceklerinde de şüphe Ermenilerin Rus saflarına geçerken gibi bir tehlikenin beklediğini

yoktur.

kendilerini ne

bilmeleri gerekirdi.

Birçok kuşak boyunca ırkların karşıt yapısı yüzün­ den sürdürtülen ve Çarlık politikasının sıkılmadan

istismar ettiği karşılıklı kinler, sonunda, bir ölüm­ kalım meselesinin tarafları karşı

karşıya getirdiği

gün patlamakta gecikmemiştir. Avrupa diplomasisi, Osmanlı İmparatorluğu'ndaki ırk ve din çatışmala­

rını bir yüzyıl süreyle boş yere körüklememiştir . . .

Büyük Fransız tarihçisi Albert Sorel'in otuz yıldan fazla bir süre önce şöylediği gibi, « taksim politika­ sının bütün dünyayı da içine sürükleyeceği bir facia yaratacağı » açıktı. Türkiye'nin davranış�na gelince, bunu Avrupa'­ mn kendisine karşı gösterdiği ruh tutumuyla açıkla­ yabiliriz. Türkiye'yi Dünya haritasından silmek için gösterilen kıyasıya çaba,

İmparatorluğu yok etmek

için Çarlığın insafsız sertliği, dünyada en fazla kara­

ya çalınmış bir ırkın, kurbanı olduğu peşin hüküm­ ler bu ülkeyi bir ölüm-kalım

savaşının içine itmiş­

tir. Ermenilerin tutumu yüzünden, Rusya karşısında Türkiye 'yi bekliyen dev tehlike anlaşılınca, Osmanlı

İmparatorluğu, tehlike anlarında her ulusun yaptı­

ğım yaparak, güvenilmez unsurları savaş sahnelerin­

den uzaklaştırmıştır. Şuraşı gerçektir ki, ulaştırma

imkanları yönünden bu kadar fakir, modern teknik· ten bu kadar yoksun bir ülkede,

böyle bir tedbir,

müthiş kötülüklerle birlikte gelmiş ve « Çar'ın hima-

90


yesinde bir Ermenistan » gibi akılsızca hayaller uğ­ runa masum insanlar da iztirap çekmiştir. Büyük cani, i l k günlerindenberi islam dünyasına felaket yağdırmaktan bir an geri kalmayan Çarlıktır. Çar­

lık,

bir talihsizlik eseri olarak,

başına geçtiği Rus

halkına da mutluluk getirmemiştir. Belki de bu yönetimin düşüşü, Avrupa'yı, acısını çektiği siyasi kanserden kurtaracaktır. Her halde, Osmanlı dün­ yası için Çarlığın Rus halkı tarafından devrilişi* üçyüz yıldan bu yana cereyan eden olayların en önem­ lisidir. Bu,

Çarlığın etkisinden kurtulmuş bir Avru­

p a ile, ilerlemeğe,

gelişmeğe can atan Türkiye'nin

işbirliği için yeni bir umut kaynağıdır.

Asya'nın, istismarcı ihtiyar Avrupa'nın çizmesi

altında inletilmesine dayanan sistemin artık zamanı

geçmiştir.

*

Kitap 1917 Nisanında Mart ihtilalidir. O. A.

yayınlandığına

göre,

bahsedilen

91



Bİ BLİYOGRAFYA

K İ T A P L A R

Alliancc balkanique - Guechof, Paris, Hachette Anah:s de !'İslam - Don Leone Caetani Armcnicn und Europa - Dr. Lepsius. 1896 Ermcnistan'da Devrimler - Setrak Avakyan - Tifüs, 1915 ( Ermenice) La qucstion armenienne a la lumiere des documents - Marccl Liart. Paris 1913 Le Busphore et !es Dardannelles-Serge Gorianow-Paris 1910 Lcs plaiçs du Caucase - E. Aknouni, Geneve 1 905 Le sort de l'Empire Ottoman - Andre Mandelstam - Payot. Paris 1917 Let ters de Turquie 1835 Marechal Moltke Russland als grossmacth-Gregoire Troubetzkoi-Leipzig. 1910 Statistiques des province d� Bitlis et de Van - Mayevski-ST. Petersburg Thc Caliph's last heritage-Sir Mark Sykes, Macmillan, Lan­ don 1915 Thc treatement of Armenians in the Ottoman Empire 1915 1 9 1 6 ( İngiliz Mavi Kitabı ) The prcaching of İ slam.-J.W. Arnold ( Prof, ) 1896 ve 1913 le Londra'da basılmıştır. -

D ER G İ L E R Correspondant ( Le )

-

Parls 93


e

"

l'İntercommunion entre l'eglise ang-

licane et l'eglise orthodoxe russe»

2S Ağustos 1916

Bulletln d e Comite d e 1'Asie Française

1913

Robert Caix imzalı yazı, ss. 1 1 Ludovic de Contenson'un, «Le probICme armenien» başlıklı ya­ zısı ss. ı s • Rene Pinon, imzalı yazı ss. 294 • e

Revue de Paris - Paris

M. Zarzecki'nin inceleme yazısı

Mıgırd1Ç Dadyan'ın La societe armeniennc contempo­ raine» başlıklı yazıları ss. 903-928

Revue des deux Mondes - Paris

1913 1913 ıs

Nisan 1914

Haziran 1897

Revue Politique Internatlonale - Lozan

Maxime Kovalsky'nin, cLa Russie et le probleme arme­ nien» başlıklı yazısı • Michel Pavlevitch'in, «La Russie et les armeniens» adlı yazısı, ss. 464-467 • Marmaduke Pickthall'ın Sir Mark Sykes'ın kitab.ı hakkın daki eleştirmesi • Paul Rohrbach'n «Allemagne comme puissance mondiale» adlı yazısı, ss. 32 •

Nisan 1914

Mayıs 1914

Mayıs-Haz. 1 9 1 6

Temmuz 1914

Russyia Mysl - Moskova

Andre Mandclstam'ın incelemesi

Walter Guiness'in. « İmpressions of Armcnia Kurdistan» adlı yazısı

1916

The National Rev1ew - Londra

and Ocak 1914

G A Z E T E L E R Times - Londra

2S Mart ve 29 Temmuz 1916 tarihlerinde yayınlanan Rus ilaveleri ( Russian supplements ). Gazelle de Lausanne

2S Mart 1916 sayısı 94


Ç ı k a n K i ta p l a r ı m ı z ÇİRKİ N RUS

V i ctor L a s k y Fiatı 1 0 Lira

PİJAMA H İ KAYE S İ

Lin Ting Fiatı 5 Lira

A M E R İ KA'DA O N B İ R G Ü N Fiatı 3 Lira

Ç ı k a c a k K i ta p la r ı m ı z N İ Ç İ N V İ ETNAM

M . S i varam Fiatı 5 Lira

S O SYALİ Z M

Norman

McKenzie

Fiatı 1 2.50 L i ra

95



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.