Enver Yaşarbaş - Türkler ve Meziyetleri

Page 1



Cihan Tarihinde ..

TURKLER ve .

.

MEZIYETLERI

İlave ve Eklerle Baskıya Hazırlayan Öğrt. Görv. Veeibi Enver YAŞARBAŞ

Erzurum-2000


©Copyright 2000: Bu kitabın telif haklan Yazarına aittir. Yazarın yazılı izni olmaksızın herhangi bir vasıtayla kısmen de olsa çoğaltılamaz.

sayfa tasarım bilal bingöl

h n kanlar �met11a Bakanlar Matbaacılık Tic.San. ltd.Şti. Tlf.:(0442)2354835 ERZURUM


(Aşık Fedai) V. Enver Yaşarbaş



SADELEŞTiRENiN ÖNSÖZÜ

Cum huriyet'in kuruluş yıllarında kaleme al ı n m ış olan eser, o günün tarih metodunun zayıflığı dolayısıy­ la, bazı yerlerde gerek isim ve gerek yer adlarının doğ­ ru olarak yazılmadığı bir durum arzediyordu. Biz, bun­ ların doğrularını yazarak, esere kaleme alınış biçimine uygun olarak ilaveler yaptık. Eserin müfredat olarak güzelliği bir harikadır. Bu güzelliği bozmadan , bu günün tarih ilminin metodları­ nın ortaya çıkardığı yeni ve doğru bilgileri katarak, ese­ re daha da güzellik katmaya çalıştık. Bazı yerlerinde büyük övgüler yaptığı milletimizin büyüklüğünü tanımlamada gösterdiği fevkaladelik, in­ sanı n başını döndürecek bir cazibe arzeder. Bunlara da çoğu yerde sadık kaldık. Eserin çok güzel olması dolayısıyla, dahada gü­ zelleşmesi için yaptığımız ilavelerden dolayı bizi hoş karş ı layınız. Gayemiz m i listimize daha fazla hizmet edebilmeye yönelik olduğundan, bu yolu seçtik. Şimdi­ den bütün okuyucularımıza en derin saygılarımızı suna­ rız. Kasım 1994 Erzurum Ö ğt. Görv. V. Enver Yaşarbaş


Elinizdeki bu eser, kalem sahibi Osmanlı'nın ye­ tişd irdiği son büyük yazarlar silsilesinin abidevi şahsi­ yetlerinden olan Mahmut Tevfit Bey'in yazdığı çok kıy­ metli eseri olan "C ihan Tarihinde Türkler ve Meziyetle­ ri" isimli eserinin aslı örnek alınarak hazırlanmıştır. Ecdadı m bu yüce şahsiyetin huzurunda saygıyla eği l i r, ken disine yüce Allah'dan (c .c.) rahmet n iyaz eder, ahiret günü Peygamber Efendimiz'in temiz sün­ netiyle haşr olmasını (s.a.v. ) dilerim. En derin manevi tazim ve şükranlarımı sunarak, okuyucalarımızın ben i hoş karşılaması dilegiyle. Atatürk Üniversitesi Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Görevlisi V. Enver Yaşarbaş Erzurum Aralık 1994


-

----

Cihan Tarihinde TÜRKLER ----------------------

ve

MEZİYETLERİ

ı

----- ----- ----- ---- ---

-

-

-

-

CiHAN TARiHiNDE TÜRKLER VE MEZiYETLERi

Tarihi tesbitiere göre Türklerin ilk vatanı Orta As­ ya'da Altay ve Sayan dağları ile Tanrı Dağları etekleri­ dir. Bu bölge bir yayla görünümünde ve durumundadır. Türklerin oturdukları geniş saha Ural-Nehri'nden Bal­ kaş-Gölü'ne, Hazar-Denizi'nden Çin ülkesine ve Sibir­ ya'n ı n güney eteklerinde Himalya- Dağları'na kadar uzanır. Geniş bozkırlar, kızgın çöller, yeşil vahalardan teşekkül eden bu büyük ülke, bir çok asırlar eski Türk­ Kavimleri'nin faaliyet merkezi olmuştur. Baykal-Gölü'nün güney doğu sahili nden Pam ir­ Yaylası'na kadar, doğudan , güney batıya doğru uza­ nan Altay, Tiyanşan, Tanrı (Nanşan) dağları silsileleri bu geniş araziyi iki havzaya ayırır ve ziynetlendirir. Doğu­ havzası, Batı-havzası'ndan bin altıyüz metre yüksektir. Batı-Havzası çok eski zamanlardan beri deniz olduğu için, bazı tarafliarı düz teraslanmaya havi olduğundan , ziraate elverişli olmayan çıplak yerleri varsada, Orta­ Asya'da hakikaten çöl denilebilecek, her tarafı bitki ye­ tişmeyen , imara uygun ol mayan boş yer yoktur. Bir çok yerlerinde sık ormanlar ve çam , söğüt, kavak, ka­ yın ağaçları dört metreye kadar uzan ı r. Saksavul ve okalibtüs ağaçları yetişir. Amur Havenk-hu, Kiyank, Yaksaf (Sirderya), Ok­ suz (Amuderya), Obi , Yenisey, Lena, Tarım, ili, Sind ve Ganj nehirleri yarları ve vadileri doldurur, Ural Dağla­ rı'n ı n ise verimlilik kuvvetini artırı rd ı . Dağlarda bakır, demir, altın madenieri i le zümrüt elmas, firuze taşları


Cihan Tarihinde TÜRKLER

-

------------------- ---

ve

-------

MEZİYETLERİ

2

-----------------------

bul unurdu. Nehirlerin vadi lerinde ise sürülerle ahular, kulan denilen yabani atlar, sarı tonlu parslar, maral de­ nilen büyük geyikler, yak denilen yabani develer, Tibet yayiaiarından gelmiş, boynuzları burmalı, arğalı koyun­ lar gezerlerdi. Yalnız Altay-Dağları'nın kuzey tarafların­ dan Volga-Nehri'ne ve Kafkasya'ya ve Don-Nehri'ne kadar bozkırlar uzanırdı. Buraların eskiden ekseri yerle­ ri boştu. Fakat buranın ahalisinin çoğu çobanlıkla işti­ gal eder, at ve kısrak yetiştiri rlerd i. Atlar ve kısraklar bozkırlarda yaşayan insanların ihtiyaçların ı temin eder ve göçmelerini kolaylaştırırdı. Bir bakıma ehlileştirdiği atı insan istifadesine sunmak gibi bir büyük iş başar­ mış oluyor ve kendiside bundan fazlasıyla istifade edi­ yordu. Atın gücünden, derisinden, sütünden ve mec­ bur kalınca sağ ön budundan yemek sureti ile fayda­ lanmayı çok iyi biliyordu. At sayesinde salgın hastalık­ dan, düşman ı ndan, deprem yerinden, kuraklıkdan ve yangın yerlerinden kolaylı kla uzaklaşıbiliyord u . At üs­ tünde yemek, uyumak ve toplantı yapmak gelenekleri vardı. Batı-Havzası'nda ilkbahar hayat mevsimidir. Dağ­ larda toplanan karlar erir, yarları vadileri doldurur, her taraf yeşil vahalar, zarif laleler, rengarenk zambaklar, körpe fidanlar ile dolup, taşırdı. Yazın ise bozkırlarda vahalar arasından zaten na­ dir akan sular güneşin hararetinin şiddetinden kumlar arasına gömülür, nehirlerin yatakları kurur ve bir iz ha­ linde görüntü arzederdi. Güneşin ışıklarıyla parlayan göller tamamen susuz kalır, yeryüzü sıcaktan adeta pi­ şer, parlar tuğla şekline girerdi.


------

-

Cihan Tarihinde TÜRKLER ------

-

ve

MEZİYETLERİ

------------------------------

-

3 ---------

Velhasıl bu mevimlerde Türk-Vatanı'nın çetin top­ rakları, sert revirkarları, kızgın semaları Türklerin bün­ yeleri ve yaşayışları üzerinde büyük bir tesir icra eder ve refah vasıtalarından kendilerini mahrum eylerdi. işte muhitin bu şeklide refah vasıtalarından mahrum olma­ sı, Tüklerin tahammül ve metanet hislerini kuvvetlendir­ miş olduğundan, bu sebepden dolayı şimd i sırasıyla arzedeceğimiz üzere, onların geniş ülkelerde zaferden zafere koşarak, muazzam devletler kurmalarını ve ciha­ nı istila muvaffakiyetlerini temin etmiştir. Bu geniş kıtada adetlerinin çokl u kları itibariyle, birbirlerinden uzak yerlerde türlü türlü coğrafi ve içtimai arnillerin tesiri altında yaşayan Türk kolları, muhtelif za­ manlarda başka başka isimler almışlardır. Hiyungnuler, Tukyular, Uygurlar, Yüeçiler, Sakalar, Kıpçaklar, Kalaç­ lar, Türkmenler, Uzlar, Karluklar, Oğuzlar, Kanyaklular, Peçenekler, Hazarlar, Hunlar, Kumanlar, Türkmenler, Finuslar, Bulgarlar, Karahaniler, Alamlar, Akadlar, Sü­ merler, Nogaylar, Avarlar, iskitler, Tunguzlar, Çüçenler, Mesagetler gibi. Ayrıca yayıldıkları alanlarda başka kavimler ile iç içe dahi yaşamış olsalar, kendilerine özgü kanun niteli­ ğindeki törelerinden, adetlerinden ve di llerinden asla taviz verip, bozulmamışlard ı r. Bunun için kendi leri n i uzun müddet yaşatacak kimlikleri ne sahi p çıkmış ve korumuşlardır. Yukarıda isimleri sayılan Türk şubeleri Asya ve Avrupa kıtalarında çok mühim roller oynamışlar ve As­ ya-Kıtası'nda meydana gelen büyük değişikliğin ve


--------

Cihan Tarihinde TÜRKLER ve MEZİYETLERİ --------

-- - - - - - - - - -

----

---------------

4 --------

dönmeni n başlıca amil leri oldukları gibi, medeniyelin her tarafa yayılması na hizet etmişlerdir. M . Ö . 21 2-209 yılları arasında ise bazı kaynaklarda H iyungnu diye geçen, aslında H u n d iye bilinen, Çin kaynaklarında Maudun/Motun olarak anılan Oğuz-Han isimli Hakanları zamanında, Çin'in kuzeyinde esaslı ve kuvvetli bir Türk-Devleti vücuda getirilir. Devletimizi ilk defa kurmuş olmak, Türk tarihini başlatmak şerefi bu hakana aitdir. Türk birliğinin ilk kurucusudur. idari ve askeri teşkilatı mızın temelleri bunun zamanında atılır. Dilimiz, törelerimiz mazbut bir hal almaya başlar. Dini i nan ışımızın kaynağıda bu devir olur. Türk'ün siyasi yönden içte ve d ışta uygulayacağı manevra ve taktikler tesbit edilir. Bütün Asya'ya sahip oldukdan başka, gü­ neydeki Çinlileri, Türk akıniarına karşı koymaları için meşhur Çin-Seddi'ni yapmaya mecbur ederler. Niha­ yet Çiniiierin hücCımları üzerine batıya doğru çekilmiş olan H unlar (Hiyu n g n u lar) M:S. 5. Asırda Gobi-Çö­ l ü 'n ü n kuzeyi nde Altay- Dağ ları etekleri n d e meşhur Tukyu namıyla anılan büyük Türk-imparatorluğunu teş­ kil ettiler. Çin lisan ı nda "R" harfi olmad ığı için, bu Türk­ lere Çinliler "Tukyu" demişlerdir. Yoksa aslı Türkiyu ve­ ya Türük'dür. Bu muazzam imparatorluk M:S. 6. Asırda pek çok büyük siyasi ehemmiyet kazanmıştır. O za­ man d ünyanın en büyük ve uzun ömürlü devletleri olan Ç in ve Bizans hudutları arasında hükümet kurmuş olan Tukyu (Göktürk) Hükümdan ii-Han-Mukan-han Hazar­ Denizi'nden Kore'ye kadar uzanan geniş ülkesinin batı ve güney kısımlarını m uhafaza etmek için, Çin impara­ torluğunun yardımından müstağni olmadı. Memleketle­ ri nin batıdaki kısmını m uhafaza etmek için de Bizans


Cihan Tarih inde TÜRKLER

------ -- - ---

-

-

--

----

--

- ---

--

ve

MEZİYETLERİ

- - ---

-

------

5

---- --- --

-

Devleti ile dostane müroıasebetde bulunmayı ve sulh ve asayiş sağlanmasını düşünüyordu. Bütün Asya'ya hük­ metmek, Türk-Hükümeti vasıtasıyla, bu iki uzun ömürlü devletler arasında bir ittifak yapılmasıyla mümükün ola­ cağına inanıyordu. Fakat o asırlarda Çin'de meydana gelen bir takım karışıklıklar, ilhan-Mukan-Han'ın tasavvurlarını netice­ siz bırakmıştır. Ancak ilhan-Mukan-Han'ın Çin- impara­ torluğu'na, Bizans i mparatoru n u n da i lhan- M u kan­ Han'a birer elçi gönderdikleri muhakkakdır. ilhan- M u kan-Han'ın M:S. 579 senesinde Bizans imparatoru ll. Jüstinyanus'a ticari ve askeri bir muahe­ de yapılması için bir elçi heyeti göndermemişse de, bu mühim teşebbüsde neticesiz kalmıştır. Türk Hakanı'nın nezdine elçilik ile gelen bir Bizans tarihçisinin verdiği tatsilata göre, sefiri, Hakan, otağın­ da altın bir taht üzerinde kabul etmişti. Anlattığına gö­ re; bu tahtın iki tekerleği vardı, icabında bir at ile dahi çekilebilirdi. Bütün çadır en güzel renkler ile çok mahi­ rane işlenmiş, ipekli mensucat ile süslenmişti. Yine bu tarihci diğer gördüğü çadırlardan da bahseder. Bu ça­ d ırlardan birinde Türk Hakanı'nın ziyafetlerde o asrın modası ve geleneğine göre baştan aşağı uzandığı, ga­ yet süslü, altından bir yatak (Sedir) ve yanında heykel­ ler ve altından yapılmış testiler, ibrikler olduğunu ve çok kıymetli sandalyelerden , kürsülerden ve silahşörlü­ ğe ait süs işçiliğinden bahseder. Ayrıca görmüş olduğu bu halin Bizanstakilerden aşağı olmadığını ve kıymetsiz bulunmadığını beyan eder.


----

Cılıaıı Lırılııııdc TÜRKLER

--

ve

- - ---- ---------------- --

-

M EZiYETLERI --

--- - -- -------

-

-

Cı ---

-

Hunlar'ın (H iyungnular) bir kısmı olan Uygur Türk­ leri M:S: 8. Asır'da Kara-Hoçu (Turfan) Şehri'ni hükü­ met merkezi yaptılar. Türk i rfanını, ilmini Asya'da Uy­ gurl ar m uhafaza etti ler. Türkistan'ı, Moğolistan'ı ve Kansu eyaletini aldılar. Tuna-Nehri boylarından Kore'ye kadar olan geniş bir kıtada M:S: 1 4. Asra kadar hüküm sürdüler. Göktürkler'in çok mühim şahsiyetlerden olan hakanlarından Bilge Kağan ile Kültiğin Han zamanların­ da Orhun-Wıdisi'nde ve payi taht olan "Ö tügen" şeh­ ri nde medeni eserler vücada getirdi ler. Bu şehir kıy­ metli resimler, muazzam saraylar, mabetler ve makber­ ler ile tezyin edilmişti. Mabedierin duvarları dini manza­ ral ar gösteren l evhalar ve çeşitli renteki nakışlar ile süslüydü. Bugün bunların birtakımları Avrupa müzele­ rinde sergilenmekte ve o m üzeleri süslemektedir. · Alman müşteşriki Fon Lokok tarfından 1 920'1erde Kara-Hoço-Şehri'nde yapılan kazı ve inceleme netice­ sinde, birçok yazma kitabiarda bulunmuştur. Harfleri gayet güzel, yazılışı mükemmel olan bu kitabiarın yazı­ l ışında türlü türlü renkler kullanılmıştır. Renkler daima ahengdar bir imtizaçla takip edilmiştir. Kitabiarın sahi­ feferinin kenarlarına itina ile gayet ince ve nazik süsle­ meler çizilmiş ve sahife başlarına tezyinat ve tasvirler resmedifm iştir. Bu kitapfar nefis kağıtfar ve deriler üze­ rine yazılmıştır. Kağıt gayet güzel , deriler ise şimdi kuf­ fandığımz güderi efdivenfer gibi ince ve naziktir. Bun­ dan başka güzel sanatfardan bir takım heykeller ve m inyatürfer ve gayet zarif çiniler ve kıymetdar kumaşfar m eydana çıkarak, orada eski bir Türk m edeniyetinin kati m evcu diyetini isbatfam ış olduğundan , o zaman Türklerinde güzel sanatfar bakımından çok yüksek bir


Cihan Tarihinde TÜRKLER

ve

MEZİYETLERİ

7

------------------------------------------------------

derecede olduklarını göstermiştir. Uygur Türleri'nin bu gibi özelliklerini ve güzelliklerini gören müsteşrik Fon Lokok şöyle d iyor: "i ngiltere, Al manya ve Fransa'da böyle güzel sanatlar ile ilgili şeyler yokken, insanı hay­ rete düşürecek ve takdire şayan kılacak büyük bir me­ deniyet sahibi olmaları dolayısıyla, Türkler cedleriyle ne kadar iftihar etseler, azdır." Uygur hakanları, elçileri ve yabancıları huzurlarına kabul ettikleri zaman, sam altından yapılmış bir taht üzerinde karşılarlardı. Hakanı n arkasında yeşil saten­ den bir manto, başında ipek bir bağ bulunurdu. Yan taraflarında, ellerinde bayraklar, m ızraklar ve oklarla muhafızlar dururlardı . Çadırı işlemeli, ipektendi . Uygur Hakanı ziyafetlerde eski geleneğe uyarak, gayet süslü ve ziynetli bir yatağa uzanırdı. M:S: 568 tarihinde Türk Hakanı'nın huzuruna ka­ bul edilen bir Bizans elçisi , Hakan'ın ayrı bir altın taht üzerine konulmuş dört tavus kuşunu ibretle temaşa et­ tiğini, anlatır. Hatta Hakan'ın ibiikieri ve vazoları altın­ dan, kablarının gümüşden olduğunu, ayrıca eserinde beyan eder. Bizans elçisi ziyafet salonuna giderken, geçtiği koridorda, gümüşden gayet süslü heykeller ve vazolar gördüğünü bildi rir. Orhun-Vadisi'nde yapılan kazı ve inceleme neti­ cesi ndeyse, Göktürk-Hakanları'ndan Kültiğin-Han'ı n sütunu (Abidesi ve kitabesi ağabeyisi ve vezirlerininki) ve kitabesi ortaya çıkarılmıştır. Bu kitabe eski Tükrlerin milli varlı kları n ı nasıl muhafaza ve m üdafa etti klerin i gösteren gayet kıymetli eserlerimizdendirler.


Cihan Tarihi nde TÜRKLER ve MEZİYETLERİ ----------

-

-----

----

---

--

X

-----------------------------

Bu eserlerimizi ilk tesbit eden M:S: 1 709 senesin­ deki Poltova-Savaşı'nda Ruslara yenelip, esir düşen Sibirya'ya sürülen isveç Subayı Stahlenberger'dir. 13 yıllık Sibirya sürgün hayatında gezip, dolaştığı yerlerde gördüğü bi kitabeleri daha sonra ülkesine geri dönün­ ce, ilim alemine tanıtmıştır. Bu kıymetli bize ait yazılı belgelerimiz "Türk" adı­ nını geçztiği, ilk Türkçe metindir. bir bakıma tarihimizi anlatır, Türk içitimai hayatının yüksekliğini tablolar. Bu­ gün bize dahi hitabedecek edebi bir yönü vardır. Türk devlet adamlarının millete adeta hesab verdiği bir tablo çizer. Hitabet yönünden bir şaheserdir. M illet oluşumu­ zun gerçek ve canl ı tarihi vesikalarıdır. Kitabenin bir bölü m ü nd e Kültiğin Han m illetine karşı şöyle hitab ediyor: "Türklüğün temelini sağlam­ laşttırmak için ordularımın başında yirmi i ki kere sava­ şa çı ktım. Sonra kutl u l u k aradım. Sıra ona gelmişti. işim iyi gitt i . Ö l mekte olan m i lletim i d i rittim, çıplak olanları giydirdim. Yoksul olanların karınlarını doyurup, kendilerini zengin ettim. Sayısı az olan ulusumu artır­ dım." Tarihimizin bir bakıma sesi olan, bu yazıların oku­ nuşunu çözen ise Wilhelm Thomsen'dir. Bu Danimar­ kah i l i m adamı Orh u n Vadisi'nde bul u nan eserleri n hepsinin okunmasını sağlamıştır. Nihayet her kemalin bir zevali olduğu gibi, ömrü­ n ü tamamlayan Göktürk- Devleti Uygurlar tarafı ndan


Cihan Tarihinde TÜRKLER ve MEZİYETLERİ

9

------------------------------------------------------

M:S: 745 yılında ortadan kaldırılmıştır. Hunların (Hiyungnu) diğer bir kolu da bu isim al­ tında ve reisieri Atilla kumandasında M:S: 5. asrın orta­ larında bütün Avrupa'yı istila ettiler. Hunlar önlerine ge­ len rastladıkları bütün kavimleri sürüp, çıkararak, Avru­ pa'nın ortasına doğru ilerlediler. Tarihte meşhur "Ka­ vimler-Göçü" diye bilinen olayı başlattılar. Hun istilası­ na uğrayan bu kavimler, onlardan kurtulmak için Ro­ ma- imparatorluk arazisine girdiler. Böylece Türkler Av­ rupa kavimlerinin yerlerinden göçlerinin, yegane sebeb olmuş oldular. Atilla idaesinde bulunan bu Satı-Hunları Bizans imparatorluğunun doğu kısm ı n ı verg iye bağladı kdan son ra , batıdaki n i n üzeri ne y ü rü d üler. M acaristan'a geçtiler Fransa topraklarındaki Şalon'-Sahrasın'na ka­ dar ilerlediler. Sudrada Vizigot, Frenk, Burgont ve Ro­ ma askerlerine karşı savaşıp, çok zayiaat vererek, han­ gi tarafın yenildiği belli olmadan , geri çekildiler. Batı­ Roma i mparatorluğu kuvvetleri başında bulunan ku­ mandanlarından Asetius ile birlikte çok fena hırpalandı­ lar. Kampus-Savaşı diye de bilinen bu savaştan son­ ra, Hunlar M acaristan'a, Finlandiya'ya, iskandi nav­ ya'ya, ingiliz Adaları'na, ve Baltık sahillerine yayıldılar. Hatta bu asrın başlarında Türkiye sergisini yükleyerek Baltık-Denizi taraflarına kadar giden Karadeniz-Vapuru, Finlandiya'nı n başkenti olan Helsin kigufor'a uğradığı sırada, onları oradaki Türk tüccarları alkışlar ile karşıla­ m ışlardır. Oranın Camisi'nin imamı Veli-Hekim-Efendi


Cihan Tarihinde TÜRKLER ve MEZİYETLERİ

ıO

tarafından ise Cumhuriyet-Hükümeti'nin beka ve istik­ balinin iyi olması için hayır dualar etmişlerdir. Nihayet, Atilla Macaristan'da i ken ildeko isimli bir kadı n ile evlendiği gece ağzından, burnu ndan kanlar gelerek M : S: 451 yılında vefat etti. Cenazesi özel ola­ rak yaptırılan üç katlı tabut içine konuldu. Bu katlardan biri altı n, bi ri gümüş, diğeri demirdend i . Kaynakların verdiği malumata göre; bugünkü Tuna-Nehri'nin yatak­ larından birisinin içine gömüldü. Bu yüz yılın başlarında yapılan kazı ve inceleme neticesindeysa Avrupa'nın es­ ki eserler ile ilgilenen ilim adamlarının keşfiyatı sonucu, M acaristan'da "Naki Çenet M ikloş" havalisinde Atil­ la'nın definesi ortaya çıkarıldı. Bu hazine içerisinde ha­ lis altından yapılmış gayet kıymetli vazolar bulunmuş­ tur. Vazoların üzerindeki yazılar eski Türk yazı dili ile yazılıdır. Vazoları n yapımcılarının Türk işçileri olduğu anlaşılmaktadır. Bunların birisinin üzerinde Çin-Ejder resimleri, hayvan m ücadelelerini temsil eden süslü şe­ killer vardı r. Tezyi nat şekilleri çok mükemmeldir. Made­ ne verilen şekil ise gayet sanatkaranedir. işte Türkler islamiyatden önce dokumacılıkta olduğu gibi, maden­ celikte de büyük bir liyakat örnekleri göstermiş ve bun­ ları eserlerinde sergilemişlerdir. Hazreti isa'nı n doğumundan çok önce Kansu-Vi­ layeti dahilinde oturan Yüeçi Türklerini, M : Ö : 3. Asırda Hun (Hiyungnu) lar Gobi-Çölü'nün kuzey-batı tarafları­ na sürdüler. Daha sonra Yüeçi Türkleri , Saka Türkle­ ri'nin oturdukları Kaşgar taraflarını işgal etdiler. Nihayet Cey h un-Nehri'ni n g üneyi ndeki Tarhiya mem leketine kadar geldiler. Bundan sonra ise Hindistan'ın kuzey ta-


Cihan Tarilıınde TÜRKLER ve MEZİYETLERİ

ıı

------------------------------------------------------

raflarındaki Baktria-Bölgesi'ne yerleştiler. Sind ve Pencap dolayiarına geçen Saka Türkleri ile birleştiler. Yüeçilerin tarihi rolleri çok büyüktür. M: Ö: 1 . Y.yılda Hindistan'daki iskender'in kurduğu hakimi­ yete (M: Ö: 4. yüz yılda Makedonyalı iskender'in yap­ mış olduğu doğu seferi ve Hindistan'a ulaşması sonu­ cunda, buralarda kalan Yunanlılar'ı n hakimiyeti) son verdiler. Bu şekilde iskender'in o bölgedeki muzafferi­ yetlerinin maddi semereleri ve izleri ortadan yavaş ya­ vaş kaldırılmaya başlandı. Buda-Mezhebi'nin ise Hin­ d istan'dan Çin'e kadar götürülmesine ve yayılmasına çalıştı lar. Asya-Kıtası'n ın Türkleşmesi hususunda ise çok büyük bir vazife ifa etdiler. M:S: 5. Asırda ise Türk­ lerin kolu olan Ak-Hunlar buralarını istila edince, yıkılıp, gitdiler. Zamanımııda yapılan tetkikler sonucu Yüeçi­ ler'e ait bazı eserler ortaya çıkarılmıştır. Yüeçilerin yazı­ larını ise Alman müsteşrik Prof. Dr. Von M üller oku­ muştur. Orta-Asya'da oturan Türklerin muhtelif kolları As­ ya'nın, Avrupa'nın çeşitli mahallerinde bir takım hükü­ metler tesis etdikleri sırada, diğer Türk şubeleride Asur ve Geldaniler'den çok zaman önce Altay Dağları'ndan kalkıp, batıya yürüdüler. Kuzey-i ran'daki Medya'dan geçip, güneye doğru indi ler. Dicle ve Fırat nehirleri havzalarında Elam ve Sümer şehir-devletlerini (siteleri) meydana getirdiler. Bir kısmı ise Anadolu'ya gelerek Hitit-Devleti 'ni kurdular. Diğer bir kısmı olan Finler, Finlandiya'ya ve Baltık Denizi-Sahillerine kadrar yayıldılar. Türklerin d iğer bir


Cihan Tarihimk TÜRKLER

ve

MEZİYETLERİ

ı2

kısmı olan Macarlar'da, Macaristan'da yerleştiler. Bul­ gar Türkleri Ural-Dağları eteklerinde, Hazar ile Peçenek Türkleri ise Hazar ve Azak denizleri kuzeyinde birer Türk-Devleti'nin temellerini atdılar. iskitler'de Karade­ niz'in kuzeyinde yerleştiler. Yunanlılar'ın Mezopotamya dedikleri Fırat ile Dic­ le neh i rleri aras ı ndaki bölgede görülen ve hükü met olan Elamları n hükümet merkezleri Sus-Şehri'ydi. Türk ırkından olan Elamlıların medeniyetleri, Geldfmi mede­ n iyetinden çok eskidir. Lisanları Tü rkçe i d i . Geldani (Babil) Hükümdan olan ve kanunlarıyla tanınan Ham­ m u rabi ile bir çok m u harebeler yaptılar. Bir m üddet sonra Asurilerin hücumlarından kurtulmak için, Gelda­ niler ile (Babilliler) ittifak yaptılar. Nihayet Asurilerin hü­ kümdarı Asurbanipal'e mağlub olduklarından , memle­ ketleri Asurilerin eline geçti. iran Hükümdan Keyhüs­ rev'in halefieri devrinde ise iran'a tabii oldular. Sümer Türkleri'de Geldanilerden çok zaman önce Geldanis­ tan'da hükümet teşkil ederek, büyük bir medeniyet te­ sis etdiler. Çivi-Yazısı'nı onlar icad etdiler. Bunlardan sonra gelen Asur ve Geldanilerde, bu yazıyı kabul edip, kullandılar. Ziraatı ve ilmini bir hayli ilerletdiler. Ekilme­ d i k bir karış yer bırakmadılar. Fırat ve Dicle nehirlerinin yatakları oluşmadan , meydana gelen deltalık alanların­ daki çeşitli bataklıkları kurutup, kanallar açarak, yaşa­ dıkları yerlerin ziraate uygun bir hale gelmesini temi n etdiler. Zaman geldi, yıldızların hareketlerini hesapladı­ lar. Bu m edeniyeti meydana getiren Elam ve Sümer Türkleri daha sonraları bu sahada hakimiyet sağlaya­ cak olan Asur ve Geldaniler'e (Babilliler'e) ilmi ve teknik ilerleme sağlayacak bir gelişmenin şartlarını hazırladı-


Cihan Tarihinde TÜRKLER ve M EZiYETLERİ

ı3

lar.Onlara medeniyetde hazır basamak oldular. Kısacası ilerleyişlerini bu Türkler'e borçludurlar. Onların bir bakıma varisieri oldular. Akad Türkleri dahi Geldanis­ tan'ın (Babii-Devlet i ' nin) kuzeyinde U rfa taraflarında hükümet tesis etdiler. Allahu Teala'nın (c.c.) gönderdiği Peygamberlerden ibrah im Aleyhis-selam'ın bunlardan olduğuna kani olanlar çoktu.

__

Karadeniz'i n kuzeyi nde oturan iskit Türkleri'de tedbir ve rolleri sayesinde iran-Hükümdarı 1. Dara'nın yüzbin l erce askerine Tuna-Nehri boyların dan Don ­ Nehri'ne kadar olan sahada meydan okudular ve onla­ ra üstün geldiler. Mesaget Türkleri'nden olup, Maveraünnehir tara­ fından oturan Türklerin kadın idarecisi Tomris, iran-Hü­ kümdarı Keyhüsrev'in muntazam ordularına galebe ça­ larak, Keyhüsrev'i esir etmişti. Asur ve Geldani medeniyetlerin i hazırlamış kavim­ lerden birisi de, bundan üç bin sene önce Anadolu'da müstakil bir devlet kuran (Trabzon taraflarında) Kuman Türkleri'dir. Biri de Ceraplus (Kargamış) ve Boğazköy'ü başkent yapan Hitit' lerde, Türk kavi mleri ndendi rler. Bunlar hudutlarını bütün Anadolu'ya, izmir (Lidya) ha­ valisine kadar genişletdiler. Komşuları bulunan Asuri­ ler, Geldaniler (Babilliler) Fenikeliler, Mısırlılar ile çeşitli muharebe ve münasebetde bulundular. Hükümdarla­ rından olan meşhur Hattuşiili, Mısır-Hüakümdarı Se­ sostıris ile meşhur tarihi muharebesini yaptı. Kadeş de­ nilen, bugünkü Suriye'de bulunan tarihi şehir cevarında bölge rekabeti yüzünden meydana gelen savaşta, iki


C ihan Tarihinde TÜRKLER

ve

MEZİYETLERİ

ı4

tarafta kesi n bir sonuç alamadılar. Sonunda aralarında bir anlaşma yaptılar. Bu muahede ile devletler arası hu­ kuka ilk temeli atmış oldular. Hitit kızları israiloğulları ile peygam berlerinin zevcelerinin aralarına dahil oldular. israiloğullarına ziraat ve askerliği öğretdiler. Anadolu'yu meden iyet eserleri ile doldurd u lar. On un için bugün Anadolu bir açıkhava müzesi görünümü arzeder. Niha­ yet M : S: 4. asırda israiloğulları arasına karıştılar. Top­ kapı-Sarayı civarı nda açılan eski doğu m üzesi Hitit eserleri ile dolup, taşmaya başladı. Boğazköy'de yapı­ lan kazıda ise insanı hayretde bırakacak bir suretde çok mah i rane yapılmış sanat eserleri ortaya çıkarıldı. Bunlardan en meşhuru Maraş Arslanları'dır.


Cihan Tarihinde TÜRKLER

ve

MEZİYETLERI

ı5

iSLAMiVETTEN ÖNCE TÜRKLERiN DiN, MEDENiYET VE iÇTiMAi HALLERi

Türkl eri n içti mai teşkilatları çok m ü kem mel d i . Başlarına kalpak, sırtiarına deri elbise giyerler, bellerine silah takarlar, yüksek ve dar eğerli atlara binerler, yıldı­ rım gibi giderlerd i . Tarih sahnesine çıkışlarıyla birlikte sürülerle koyun beslerlerdi . Bunların etinden, derisin­ den, sütünden , yününden istifade etmeyi bildikleri gibi, zamanla ihtiyaç d uydukları vakit ziraat ilede uğraşmayı bilirlerdi. Mısır, buğday ve ve dan ekerlerdi. Elma, as­ ma, dut yetiştirmeyi, dabbağlığı, dokumacılığı da çok iyi beceri rlerd i . Aile hayatında en fazla reisin hükmü geçerliydi. Reisierini seçecekleri zaman, onu bir keçe üzerinde dokuz defa kald ırılardı. Türklerin kendilerine mahsus töreleri (Kanunları) vardı. Fesad , isyan, adam öldürmek, evli bir kadına sataşmak idamla cezalandırı­ lırdı. Hırsızlık yapana çaldığı şeyin on mislini ödetirlerdi. izdivaçta soyluluk ve denklilik nazari dikkate alınır, kı­ zın oğlandan küçük olması gözetilirdi. Bu ise karı korea arasında imtizaca sebeb olurdu. Türkler evde yatakta ölmeyi ayıb sayarlardı. Bir meselde "Türk evde doğar, ceng meydanında ölür" sözü çok meşhurdur. Bu söz Türklerde olan cengaverlik duygusuun çok yükseka ol­ duğunun bi r kan ıtıdır. Saydıkları ve h ü rmet etdikleri kimselere "Ağa/Aka" dindarianna "Ata" derlerd i . Her Türk'ün sahip olduğu serveti, arazisiyle elinde yetiştir­ diği sürüsüydü. Veraset kaideleride muntazamdı. Miras baba yurdunda oturan küçük evlada, emlak ve arazi olarak düşerdi. Küçük eviada ocak bekçisi anlamında "Tiğin" denirdi. Bu tabir çok kullanılır ve manası çok iyi bilinirdi. Sürüler ve eşya büyük kardeşe kalırdı. Orduda


Cihan Tarihinde TÜRKLER

ve

MEZİYETLERİ

16

(Evde bulunan harb malzemeleri) mirastan sayılırdı. Aile reisi orduyu dilediği eviada verirdi. Ortanca kardeş var­ sa, ona bir kılıç veya yay kalırdı. Dara düşer ve isterse o da kendisine ana-baba aramaya çıkardı. Bu gibilere "Adsız" derlerdi. Bunlar cesaretleri ve kılıçları sayesi n­ de bir aile, bir ünvana nail olurlardı. Hatta Selçuklu ve Osmanlı Devletleri'ni teşkil edenler adsızlardır. Türkle­ rin destanları bu gibi adsızların kahramanlık hikayele­ riyle doludur. Eski Türkler hayvan derisini güneşte kurutup, da­ ha sonra üzerinde kalan et vey yağ parçalarına temiz­ leyerek, deriyi elverişli işler bir hale getirme sanatı olan debbağlıktan çok iyi anlarlardı. Elbise için koyunun yü­ nünü önce eğirir, sonra örerlerdi, kumaş dokurlardı. Bi­ nicilik ve silahşörlükte maharetleri harikOiadeydi. Boy­ nuzdan yaylar, keskin kılıçlar, ıslık gibi ses veren oklar kullanırlardı. Gökte hakim bir "Tanrı" d üşüncesine i na­ nırlardı. Türkler beş kuvvete itikad ederlerdi. Bunlar sı­ rayla toprak, ağaç, su, ateş ve demirdir. En fazla demi­ re saygı duyar ve onunla ilgilenirlerd i . En ziyade beş rengi severlerdi. Bu renkler sarı, mavi, kırmızı , kara ve beyazdır. Türklerin tamam iyle islam-Dini'ni kabule değin , bazılarının Zerdüşt, Şamani, Buda, Nestori , Mani, Hris­ tiyan mezheplerini kabul ettikleri halde, esas olan lisan­ larını ve törelerini asla kaybetmemiş ve değiştirmemiş­ lerdir. Türkler arasında kadınlar ve aile mühim bir mevki işgal ederdi. Birçok kadtn ile evlilik adeti yoktu. Bir er-


Cihan Tarihinde TÜRKLER ve MEZİYETLERİ

ı7

kek bir kad ından fazla alamazdı. Türk hakanları ordu­ nun başkumandanlığını ekseriye "Tiğin" dedi kleri kü­ çü k oğullarına veri rlerdi. Ordu da hakanın bayrağı en önde ve devleti temsilen kullanılırdı. Bayrağın rengi tu­ runcuyd u . Tepesine kutlu ve yol gösterici saydıkları kurdun altından yapılmış bir başını koyarlardı. Türkler iran , Hind istan ve Bizans ile ticaret ilişkilerinde bulu­ nurlardı. Kervanları Azerbaycan, Irak ve Suriye'ye ka­ dar giderdi. Yunan, Çi n ve Hint meden iyetleriyle te­ masta bulundukları tarihi bir gerçektir. Fakat Türkler üzeri nde en fazla tesi r icre eden Çi n-Medeniyeti'ydi. Türkler, ilk-Çağ boyunca Çin Orta-çağda Arab, Yeni­ Çağ'da ise Avrupa medeniyetinin bir kısmını almış ve kendi medeniyeti nden büyük örnekleri oralara götür­ müşlerdir. Türkler'de fikri hayat ve irfan ile ilimin baş­ langıç dönemi, tarih sahnesine çıkışlarıyla başlar. Za­ manla Çin'in tesiri altında kaldıklarıda görülür. Türkler kitab ve muallim hususunu kendi kültür ve irfanları için­ de halletmişlerdir. Temas etdikleri medeniyetleri kendi zevk ve milli kabiliyetlerine uydurarak, kendilerine mah­ sus bir medeniyet vücuda getirmişlerdir. Bundan baş­ ka Türkler coğrafi mevkileri icabınca, Asya-Kıtası'nın ti­ caretinde dahi mühim bir mevki tutmuşlardır. iktisadi bir siyaset takib eden Asya Türkleri iran ve Bizans ile Çin arasındaki ticari münasebetlerden istifade etmiş­ lerdir. Çünkü eski çağdan beri Asya'nı n doğusundan batısına doğru, doğu mahsüllerini nakleden bir kervan yol u, Türklerin memleketlerinden geçtiğinden, Türkler bu mühim ticarete iştirak etmişlerdi. Eski Türkler şairlik, hekimlik, sihirbazlık, rakkaslık­ ta yaparlardı. Cinleri kovma, hastaları iyi etme işlemleri


Cihan Tarihinde TÜRKLER

ve

MEZİYETLERİ

ıS

yaparlardı . Bu gibi merasimi icraederken türkü söyler­ l er, saz çalarlar, hemde oynarlardı. Şai rlere "Ozan" derlerd i . Ozanlar h ü kü mdarları n sarayları nda kahra­ m a n l ı k mankıbeleri n i teren n ü m ederler, marsiyeler okurlard ı . Kullandıkları saza "Kopuz", marsiyeleri ne "Sağ u", besteleri ne "Kük" , gütteleri ne " ir" derlerd i . Türklerin milli destanları ve kahramanlık çağları çok es­ kid ir. En meşhurlarını Oğuz ve Ergenekon destanı teşkil eder. Oğuz-Destanı islamiyatden önce meydana geti­ ril miştir. Ergenekon-Destanı Moğollar ile ilgili olmasına rağ m e n Tukyular devrin e aitd i r , d i yen l e rd e vard ı r . Oğuz-Destanının bakiyesidir. Eski eserler ile uğraşan ilim adamlarından Sota, Filanden, Sarzek, Oper, Vilhelm, Thomsen, Fon Lokok, Fon M üller tarafından son kırk elli sene zarfında yapılan kazı, inceleme, araştırma ve keşif neticesinde Türk-Ta­ rihi'nin karanlık yönleri aydınlatılmış ve Türklerin ilk ta­ ri h l eri ve tarih sah nesi n e çıkışları hakkında mevcut yanlış bilgiler büsbütün değişmiş ve düzeltmeler yapıl­ mıştır. Özetle söyleyelim ki; Baykal-Gölü'ne akan ili ve Kuzey-Buz-Denizi ' ne akan Yenisey-Nehirleri havzala­ rında ve Turtan Şehri'nde ve özellikle yukarıda arzetti­ ğ i m üzere Macaristan'da Naki Çend Mikleş havalisinde yapılan kazı ve inceleme islamiyat'den Ö nceki Türkle­ rin m edeniyetlerini, yaşayışlarını, içtimai hallerini ve sa­ n ayide olan maharetlerini meydana çıkarmıştır.


Cihan Tarihinde TÜRKLER ve MEZİYETLERİ

ı9

iSlAMiVET VE TÜRKLER

Hazreti Ö mer devrinde doğuya doğru fetih daire­ sini genişleten islam orduları , batı Türklerinin meşhur hakanı olan Tülü- Han ile münasebetde bulund ular. ı. Muaviye devrinde ise doğuya fütuhat yapan Arab or­ duları Neyzen isminde bir Türk hakanıyla bir çok muha­ rabeler yapıp, münasebetde bulundular. Hatta Müslü­ man Arablar Semerkand'ı fethettikleri vakit, orada bu­ l unan sanatkar Türkler'den pamuktan kağıt yapılması sanatını öğrendiler. işte M üslümanlar ile vaki olan bu temas neticesinde, kendi rızalarıyla Türkler, islamiyeti kabul etmeye başladılar ve bu dinin en fedakar ve en kuvvetli mudatacıları oldular. Zamanı gelince islamiyet, el değiştirerek, Arablar'dan Türklere geçmiş ve Türkler kılıçlarının ucunda dünyanın dört bir tarafına islam dini­ ni yaymış, Allah kelamı olan Kuran'ı Azimüşşanı hakim k ı l m ı şlard ı r. Türklerin şah s ı n d a eski denberi devam adegelen "Türk Cihan Hakimiyeti" fikri gerçekleştirilme yoluna gidilirken , islam ın ön gördüğü "Nizamı Alem" d üş ü ncaside gerçekleştiril meye başlan ı l ıyord u . Bu uğurda canlarını feda edecek ve asırlarca kanlarını akı­ tacaklardır. Emeviler'in fetih hareketini Maveraünnehir'e doğ­ ru ileriettikleri sırada, islam-Gaza-RuhCı'nun Türk-Fütu­ hat-Felsefesi ile bağdaştığını gören Türkler, takım ta­ kım Müslüman olarak Irak, EI-Cezire, Azerbaycan, Su­ riye, M ısır ve bütün islam memleketlerine yayılacaklar­ dır. Ancak kendileriyle çok şiddetli muhabereler yapan ve ellerine geçird ikleri Tü rk memleketlerini zali mane idare eden Emeviler'den intikam almak fikrine kapıldı-


Cihan Tarihinde TÜRKLER

ve

MEZİYETLERİ

20

lar. O sırada islam dünyasında Emeviler'e düşmanlı k gösteren ve Abbasi soyuna muhabbet duyan Horasanlı Eba M üslim'in siyah bayrağı altında bu M üslü man­ Türkler ona bir hayli yardım ederek, başanya ulaşması­ na yard ımcı oldular. Nihayet Eba Müslim Emevi devle­ tini H: 1 32 senesinde yıkmaya muvaffak oldu. Yerine Abbasiler, devletlerini kurdular. islam dünyasının ikinci devleti olan Abbasiler fetih hareketlerine başladılar. Ö nce ilerledi kleri Asya havali­ si ndeki fethettilkleri Buhara, Semerkant Fergana gibi Türk şehirleri ahalisinden cizye ve haraç mukabilinde ald ıkları Tü rk kölelerini lrak'a, EI-Cezire'ye, Azerbay­ can'a ve Abbasi memleketlerinin her tarafıa nakletme­ ye başlad ılar. Gerek bu köleler ve gerek Horasanlı­ lar'dan meydana gelen ordudaki Türk askerleri harbler­ de gayet cesur ve her milletden daha fazla mahir ol­ d ukları ndan, Abbasi ordusunun en m ümtaz askerleri o l d u lar. Yapılan m u haberelerde Abbasilerin yüzün ağı rttıklarından dolayı , Abbasi Halifeleri Türk kızları ile evlenmeye başladılar. Türk reisierinin sayelerinde ve en mühim devlet işlerinde, vilayet valiliklerinde, ordu ku­ mandanlıklarında kullandılar. Abbasi-Devleti'nin şevki­ n i n devam ı n ı n Tü rk askerlerinden teşkil etd ikleri bir hassa ordusu, Abbasiler namına Bizans'a karşı daimi savaşa çıkıp, zafer temin eder vaziyete geldiler. Halife­ ler Türk askerinin sayısını çağaltmak için, Türk erkanını memleketlerinden celbederek, onlara imtiyazlar verme­ ye baş l a d ı lar. E kseri A b b a s i Hal ifel eri n i n valileri Türk'tür. H: 2. Asrın ortalarında Türkistan'dan getirilen Türk askerinin sayısı o kadar çoğaldı ki, Hilafetin mer­ kezi olan Bağdat, bunlara dar geld iğinden, Samarra-


Cihan Tarihinde TÜRKLER ve MEZİYETLERİ

Şehri Türklere ordugah yapıldı. Türklerin Abbasi mem­ leketlerinde bu derece nüfus ve kuvvet sahibi oldukla­ rını gören Orta-Asya'daki yüzbinlerce insanımız, l rak'a, Azerbaycan'a ve Anadolu taraflarına doğru gelerek, müslüman oldular. Hele H: 350 senesinde Türklerden ikiyüz bin çadır halkın batıya gelerek, yerleşti kleri n i Arab tarihçilerinden ibn'üi-Esir meşhur tarihinden yaz­ maktadır. Bu gelen Tüklerin bir kısmı Bizans hudutları­ na gitti. Bir kımı Musul, Haleb, Suriye ve Kilikya'ya isti­ la ederek, oralarda yerleştiler. Bi r hayl i çok olan bu Türk kalabalığı Analedu'da merkezi Tarsus Şehri olmak üzere "Avasım" namıyla bir Türk-Eyaleti teşkil etdiler. Zamanla Bizans ord u larıyla harbederek islam-Hükü­ meti'nin sınırlarını muhafaza ettiler. Bu sayede yapmış oldukları çalışmalar neticesinde Irak, M usul, Haleb ve Adana tarafları Türkleşmiş oldu. Türkler Arab idaresin­ de oldukları halde milliyetlerini, lisanların ı gayet sağlam ve güzel bir tarzda muhafaza etdiler. Kendilerini Arab­ lara asla teslim etmediler. Abbasi-Devleti'ne mensub ve Bağdat'a çok uzak olan bazı vilayetlerin Arab valileri hal itelerin m usamaha ve hoşgörüsünden istiklallerini ilan etdiler. Namlarına hutbe okutdular. bunları ve hal­ lerini gören ve en mühim vilayetlerde idarecilik yapan Türk valileri de bu durum karşısında, cüretlenerek, bu­ lundukları yerlerde istiklallerini ilan etdiler. Bunların en mühimleri H: 254'e kadar Afrika'nın kuzeyinde h ü kü­ met süren ve Mısır Kıtası'nı o zamana kadar görmediği bir saadet bolluğuna nail eden ve bugün bıraktı kları medeniyet eserleri herkesin hayret ve takdirini uyandı­ ran Ahmet bin Tulun isminde bir Türk valisinin Mısır'da teşkil etdiği Tulun-oğulları-Hükümeti'dir. Tulun Türkleri Kahire'de m uazzam mabetle r ve binalar, muhteşem


Cihan Tarihinde TÜRKLER

ve

MEZİYETLERİ

22

saraylar yapd ırdılar. Çeşitli ve büyük koşu meydanları vücuda getirdiler. Ahmet bin Tulun'un Mısır'daki sarayı çok meşhurdur. Sarayın bahçesini hurma, badem ve aşılı kayısı ağaçları ile süslemişti . Sarayın "Beytü'z-Ze­ heb" namını alan bir dairesinin duvarları çeşitli nakışlar ile işlenmiş ve renkli çiniler ile sDslenmiş tavanları laci­ vert minalı altın kaplamadan yapılmıştı. O sırada dün­ yada M ısır'daki Tulun Türkleri gibi servete nail olmuş bir hükümet hemen hemen yok gibiydi. O kadar çok m ücevherlere sahiptiler ki , batman ve kantar ile yakla­ şık olarak hesap yaparlardı. Mısır'da H:S: 884'e kadar hükümet süren Memlük Türkleri de Kahire'de takdire şayan medeniyet eserleri vücuda getirip, istikbale gelmesini sağladılar. Türk-Memlük-Hakanı olan Baybars/Baypars dev­ rinde Mısır tarafı mamCır ve abadan oldu. Mısır'da bağ ve bahçelerin muntazam sulanması için kanallar açıldı. Nehirlerin meydana getirdiği deltalar, kolları ve taşkınlık yapan yerleri kontrol altına alındı. Gerek kanalların, ge­ rek nehirlerin üzerinde muntazam köprüler yapıldı. Ka­ hire nefis sanat eserleriyle dolup, taşmaya başladı. Türk Hakanı olan Baypars'ın n üfuzu her tarafa, hatta Bizans'ta dahi geçerli olmaya başladı. Daha önce Selçukiler'den Tuğrul-Bey'in arzusuyla Bizans'ta yaptı­ rılmış olan "Camii Müşerref" harab olduğundan, Bay­ pars'ın emriyle gayet zarif bir suretde yeniden tami r ve tezyin edildi. H:S: 260'da Mısır'da başlayan Memlük medeniyet


Cihan Tarihinde TÜRKLER

ve

MEZİYETLERİ

23

eserleri muazzam mabetler, saraylar, hastaneler, neka­ hathaneler ile kendini göstermeye başladı. Tulun Türk­ leri gibi debdebeli, muhteşem ve muntazam bir hayat geçirdiler. H:S: 323'den H:S: 350'ye kadar yine Mısır'da hü­ kümet süren ve birçok medeniyet eserleri bırakan l hşid narnındaki Türk-Val isi'nin teşki l ettiği lhşidiyye-Tü rk Hükümeti'de çok meşhurdur. Birde H:S: 350'den H:S: 385'e kadar Afganistan'da hüküm süren islam din ve medeniyetini bütün Hindistan'a yayan Gaznevi/Gazneli narnındaki Türk Hükümeti'dir. Meşhurlar arasında sayı­ labilecek bir mahiyet arzeden bu devletin en önemli hakanlarından birisi Sultan Mahmut'dur. Bu hakan Hin­ disan'a bir çok seferler yaparak islam din ve medeni­ yetini oralara kadar yaydı. Hindistan'ın güney-batısında Gücerrat-Yarımada'sının güneyinde bulunan Sumanat­ i badethanesi'ni yıktırd ı . Bu i badethaneden geti rdiği kıymetli taşlar ve eşya ile Gazne'de "Aristü'I-Sema" namıyla gayet müzeyyen bir cami yaptırdı. Zamanında ilim ve maarifet çok ilerledi . Hatta EI-BirCıni, meşhur Hint-Coğrafyasını Mahmut Gaznevi zamanında yazdı . Mahmut Gaznevi Müslümanlıktan sonra gelen Türk hü­ kümdarlarının en m ü h i m simalarındandır. Hint Deni­ zi'nde ilk büyük bir donanma vücuda getiren, O'dur. Gazne-Şehrinin büyük ve ilmen yüksek mektebler, üni­ versiteler, kütüphaneler ile süsled i . Asya Tari h i'nde mühim bir iz, tesir ve şöhret bıraktı. Farisi {iran) dilini resmi lisan kabul etdi . Şehname sahibi Firdevsi'ye ma­ aş tahsis etti. Son derece adil, sözüne güvenilir, karak­ ter bakımından yüksek bir şahsiyetti. idare ve ordu teş­ kilatı çok muntazamdı. Sarayı ve çadırı murassa eşya


Cihan Tarihinde TÜRKLER

ve

MEZİYETLER İ

24

ve ziynetle doluydu. Çok cömert ve yardımsever biri­ siydi. Hediyeleri arası nda sırma eğerli atlar, devler, av köpekleri, atmacalar, filler sayılanlar arasındadır. H:S: 380'den H:S: 609 tarihine kadar Maveraün­ nehir taraflarında hüküm süren, idari ve içtimaT teşkila­ tıyla, dünyada şöhret bulan, ilim ve maarifet sahibi ol­ makla tanınan, bir çok medeniyet eserleri bırakan ve Tü rkler arasında Müslümanlığın yayıl masına en çok _ hizmet eden ve Hakanniyye namıyla da anılan Afrasyab veya Karahaniler'de denilen Türk- islam Hükümeti, Türk tarihinde bambaşka rol oynayan, bir başka hükümeti­ m izdir. Payitahtları Kaşgar-Şehri'ydi. Bu islam-Türk­ Devleti'nin resmi dili Uygur Türkçesi'ydi. Uygur Türkçe­ si ile yazılmış olan "Kutadgubilig" isimli eserin yazarı Yusuf Has Hacip, Karahanl ı-Devleti mensubudur. H:S: 5. Ası r'da Türk içtimai hayatının hakiki bir tasvirini yapan ve Türklerin siyasi ve manevi nüfuzlarını gösterir mühim bir eser olan Kutadgubilig , bugün dahi Türk ruhuna hitabedecek bir güçtedir. Abd ülkerim Sa­ tık Buğra Han isimli hükümdarları tarihi büyük ve de­ ğerli b i r şahsiyetd ir. Zamanında Kaşgar i l e Sem er­ kant'da yüce sarayl ar, m uazzam ve süslü camiler, medreseler, türbeler yapılmıştır. Bu devletin hem hü­ kümdar, hemde devletin istinad etdiği halk kitlesi ta­ mamen Türk olmak hasebiyle, dünyada ilk defa teşek­ kül eden islam-Türk-Devleti'dir. Bu hükümetin hakan­ ları gayet adil ve tebaları nı seven insanlardı. Halkına zulmetmez ve zulümkar idarecileri bulup cezalandıran şahsiyetlerdi. Halkın refahı ve mutluluğu için çalımayı şeref sayan ve halka hizmetden zevk alan bu hakanlar


Cihan Tarihinde TÜRKLER

ve

MEZİYETLERİ

25

silsilesi tarihte nadir hükümdarlar arasına girerler. Hal­ kın ihtiyaçlarını çok düşünürlerdi. Karaborsacılık yapanı şiddetle cezalandırır, bu tür davranış içine girenleri me­ netmiş olurlardı. Hazar-Denizi'nin doğusunda H:S: SOO'den H:S: 622 tarihine kadar hükümet süren Harezmililer namın­ daki Türk- islam-Devleti'de d ü nyad a şöhret bul muş Türk Devletleri arasındadır. Hükümdarlarından Muham­ med Harezmşah Cengiz ile mahirane harbler yapmıştır. Cengiz Han bu 'Tüı:k. padişahının cesaretine ve hama­ setine hayran olmuştu. Hatta son zamanında Moğolla­ rın ve Hakanı Cengiz'in önünden kaçmak mecburiye­ tinde kalan Muhammed Şah, önüne geldiği Hazar De­ nizi'ne atlayıp yüzmeye başlamış ve bir adaya çıkarak orada ölmüştü. Onun denizde yüzüşünü gören Cengiz, kendisini hayretden alamamış ve keşke bende böyle iyi bir yüzücü olsaydım demişti. H:S: 4. Asır başlarında batıya doğru ilerleyen bir zümre Volga ve Don nehirlerinden Tuna-Nehri'ne geç­ tiler. Balkan-Yarımadasının her tarafını çiğnediler. Bul­ gar ve Peçenek Türkleri ile harbederek, oradaki diğer kav i mler arasına karıştılar. Böylece buralar daha 4. Asır'da Türkleşmiş oldu. Oğuz Türkleri'nden olup, milli kitlelere istinat eden Selçukiler'de bundan yarım asır sonra batıya doğru gelerek, coğrafi sahalarını Türkis­ tan'dan Bizans'a ve Mısır hududuna kadar genişletdi­ ler. Merkezi isfahan olmak üzere H:S: 428'den H:S: 580 senesine kadar h ükümet süren Selçuklu Devleti


Cihan Tarihinde TÜRKLER ve MEZİYETLERİ

26

Hakanlarından en mühim bir sima Tuğrui-Bey'dir. Bu zat Selçuklu Hükü meti'n i hilafeti n manevi nufuzuyla kuvvetlendirrnek siyasetini takip etmiştir. Bağdat'daki Abbasi Halifesi Halife Biemrillah'a karşı daima hürmet­ karane harekette bulunmuştur. Abbasi Halifesi'ni Batını Buveyhiler'den kurtardığı için, Halife'ye damat oldu. islam'da en yüce ve büyük devlet makamı olan Emirü'I- Ümera'lığa getirildi. Tuğrul Bey'in nüfuzu dunyanın her tarafına şamil oldu. Hatta Tuğrul Bey'in arzusu üzerine, Bizans imparatoru Kons­ tantin Manamahes Bizans'da Müslüman-Türk tacirleri için bir cami yapdırmıştı. Tuğrul Bey vefat edince, kar­ deşi Çağrı Bey'in oğlu Alparslan yerine tahta geçti . Dünya tarihinin seyrini ve akışını değiştirecek olaylar­ dan biri olan Malazgirt Meydan Muharebesi ile Bizans'ı ve başında bulunan Generali Romenos Diyojen'i büyük bir bozguna uğratacaktır. Eşsiz kumandan, büyük Gazi ve yüce fatih Alparslan tarihin kaydettiği ender şahsi­ yetler arasındadır. M alazgirt-Ovası'nda 26 Ağustos 1071 Cuma-Gü­ n ü, kanl ı ve zülümkar elleriyle dünya milletlerini kana bulayan, adaletsiz ve sefih Bizans ile savaşa girmeden, üzerine beyazdan elbiseler giymiş al bir at üzeri nde gelmişti. Yanındaki beylerine, eğer bu savaşta ölürse, bu giydiği elbiseler ile gömül mesi ni vasiyyet etmişti . Can pazarının olduğu bir yere, ölümü ve ketenini de beraber getirdiğini arzeden sembol , i manda kala olan Alparslan islam-Türk mill eti n i n kalbinde taht kurmuş büyük ve aziz bir şahsiyetdir.


Cihan Tarihinde TÜRKLER

ve

MEZİYETLERİ

27

Van Gölü'nün kuzeyinde cereyan eden muharebe esnasında Türk- islam ordusu Bozkurt-Oyunu denen savaş taktiğini kullanmış ve on altı dilde kumanda ka­ biliyeti zayıf Bizans ordusunu darmadağın etmişti. Ayrı­ ca bu muharebede Bizans ordusunda bulunan Peçe­ nek Türkleri'de Alparslan tarafına geçince, Bizans'ın vaziyeti de değişmiş ve savaşı kazanma ümidi kırılmış­ tı. Türkler tarihe altın harfler ile geçecek olan büyük bir galibiyetin lezzetini bu meydanda tattıkları gibi, kendi­ lerinden iki misli fazla d üşman kuwetini yenmesininde haklı gururunu yaşamışlard ı . Savaş sonu nd a Bizans Generali alınan esirler arasında bulunur. Alparslan ken­ disine hoş muamelede bulunup, anlaşma yaparak, onu salıverir. Bundan sonra Anadolu Türk nüfuzu altına gir­ meye başlar. Şan ve şöhretimiz bütün d ünya milletleri tarafından duyulur ve itibarımız yükselir. Bunu duyan islam Abbasi Halifeliği Mekke'de Türk padişahı namına hGtbe okutur. islam aleminin Türk zaferlerinin parlaklığı karşısında gözleri kamaşır. Yüzü güler, kalbieri sevince boğulu r, Bizans'ın bütün kuwet ve mukavemeti Sel­ çuklular tarafından kırılmış olur. O s ı rada Abbasi Hal ifeleri n i n nüfUzları azalm ış, yalnız Bağdat havalisine münhasır kalmıştı. Artık Rum beldelerine, yani Anadolu'ya kati sefer yapmak Selçuk Türkleri için milli ve dini bir gaye olmuştu. Bundan do­ layı Anadolu içleri ne Tü rk akı nları Al parslan'ın halefi Melikşah zamanında Vezir Nizamü'I-Mülk'ün himmet ve gayretleriyle süratle ilerledi. Sivas, Kayseri, Konya, Niğde Selçuklu Türkleri'nin eline geçti . Marmara kıyıla­ rına kadar dayanan Selçuklu Türkleri, bir taraftan iznik­ Şehri'ni payitaht yaptılar, diğer taraftan Suriye kesimle-


Cihan Tarihinde TÜRKLER

ve

M EZİYETLERİ

2R

rini istila ederek, Şam-Şehri'ni hükümet merkezi yaptı­ lar. Artık Selçuklu Türkleri'nin saltanatı Aral Gölü'nden Hicaz-Çölleri'ne ve Kaşgar-Şehri'nden Marmara Kıyıla­ rı'na kadar uzanıyordu. islamArab orduları daha H:S: 1. Asır'da Emeviler, H:S: l l . Asır'da Abbasiler devrinde de buralarını istila etmişlerdi. Fakat Selçuklu Türkleri'nin bu defaki istilala­ rı, bundan önceki Müslüman Arablar'ın fCıtuhat ve isti­ lalarına asla benzemiyordu. Çünkü bu defa bütün Ana­ daluyu dolduran Oğuz kitleleri gayet kalabalık olmakla beraber, zaptettikleri yerlerde şehirler, kasabalar, köy­ ler kurmuşlar ve bu şehirlerin, köylerin bugünkü ahalisi­ ni teşkil etmişlerdi. Bundan başka halk arasında Rum­ ca yerine, Türkçe konuşulmasını sağlamışlardı. Bundan dolayı Türk fetih hareketine uğrayan memleketler adeta birer Türk memleketi halini almaya başlıyorlardı. H:S: 5. Asrın sonlarında Fırat ve Dicle nehirlerinin yukarı taraf­ larında Diyarbakır ve Sivas vilayetleri Ak ve Karakoyun­ lular gibi büyük Türkmen aşiretleri tarafından Türkleşti­ riimiş olduğu gibi, bugünkü Anadolu Türkleri'nin asıl unsurları Oğuz Türkleri olmuştu. Velhasıl Malazgirt Zaferi'ni n neticesi olarak H:S: 5. Asır'dan başlayarak Fergana, Harizm, Maveraünne­ hir, Herat, Horasan , iran , Irak, Arab, Musul, Avrupalı­ lar'ın Mezopotamya diye adlandırdıkları Elcezire (Bey­ nennehr), Azerbaycan, Ermenistan, Kafkasya- Suriye, Filistin, M ı s ı r ve öze l l ikle Anayurd umuz olan bütün Anadolu Selçuklu Türkleri'nin hakimiyeti altına geçti .


Cihan Tarihınde TÜRKLER

ve

MEZİYETLERİ

29

Türkler Marmara sahilleriyle iznik taraflarında kök sal maya yüz tuttu. Anadolu'nun gelecekteki hamuru yağurulmaya ve mayası tutulmaya başlandı. Her tarafa Türk ve islam m ü hrü vurul maya, i slam-Türk sanat eserle ri etrafı süslemeye coğrafi adlar bir damga gibi si linmez bir şekilde işlenmeye koyunuldu. Bundan son­ ra Bizans uzun müddet elinde bulundurduğu, halkını zul üm ile i nletip, ağır vergi almak suretiyle soyduğu, sadece yayılmacılık politikasının eseri kaldığı toprakları , Anadolu'ya ebed iyyen terkediyordu. Anadolu baştan ba � ürkleşmiş oluyord4. Selçuklu Türkleri'nin bu muzaffariyeti Hristiyanlık alemine o kadar ağır bir darbe olduki, bir Frenk Tari hçisi "Anadolu'nun Hristiyanlık adına tamamen ışığını kaybetmesi, islamiyetin tesisin­ den beri karşı karşıya kaldığı en büyük felaket olmuş­ tur." demiştir. Artık Selçuklu Türkleri Bizans'a karşı Anadolu'nun her tarafında Türk hakimiyetini tamamen tesis etdikle­ rinden, Türk atlıları Üsküdar sahillerinden Bizans'ın ziy­ net ve i htişamını seyretmeye başladılar. Büyük anıt­ eserlerin uzaktan çok güzel göründüğü, fakat içinin bir takım geçirdiği felaketler ve istila sonucu harab edildiği bilinen Konstantinopolis/ Kostantiniyye/ istanbul/ is­ lambol bir bakıma sanki içindeki gizli ihtişamın göz ka­ maştıran parıltılarıyla seyredenlere göz kıprıyordu. Türklerin bu derece muvaffakiyet ve fütCıhatıyla beraber, Orta-Asya'da islamiiğı da en fazla yayan Sel­ çuklu Türkleri olduğu gibi, islamlığın baştacı bir millet olmak üzere Arabların yerine Türk nesiini ikame eyle­ yen, yine Selçuklu Türkleri'dier. Selçuklu Türkleri her


Cihan Tarihinde TÜRKLER

ve

M EZiYETLERİ

30

nereyi fethettilerse, orada medreseler, kütüphfmeler, yollar, çeşmeler, hanlar, kervansaraylar, hastaneler ya­ parak memleketin mamlıriyetine çok çok büyük h iz­ metlerde bulundular. Zamanın en büyük alimlerini, hü­ ner sahiplerin i ve sanayicilerini himaye etdiler. Takvimi ıslah etd iler ve kendilerine göre takvim yaptılar. Bağ­ dat'da cihanca meşhur olan Nizamiye-Medresesi'ni te­ sis ettiler. Bu medreseyi tesis eden iranlı Vezir Niza­ m ü'l M ülk'tür. i lim ve irfan dostu olan bu zat, yaptırdığı Nizamiye-Medresesi'nde o asrın "Dehri" addolunan "i hya-i Ulum'ud-Din" isimli eserin sahibi olan i mamı Gazali'ye bir kürsü tevfiz etdi. Çok muktedir olan bu Türk Vezir'in ( iranlı olma i htimali daha yüksektir. Sel­ çukl u Sarayında Farsca'yı resmi dil yapmakla Türkleri d ilinden uzaklaştırmayı ve onları farslılaştırmayı gözet­ diği söylenir) "Siyasetname" isimli eseri irfan ve iktida­ rına bir numunedir. H:S: 485 tarihinden H:S: 699 tarihine kadar önce iznik'de, daha sonra Konya'da saltanat süren Anadolu Sel ç uklu Devleti, kendi leri nin Anadolu'ya gelişini ve Anadolu'nun i l i m , irfan ve medeniyet yön ü nden ger­ çekci değişimini gören, islamiyetin bu topraklarda ya­ yıl masına tahammül edemeyen bütün Hristiyan batı, Müslümanlara ve şahsında Türkler'e karşı amansız bir saldırıya geçti. Tarihe, göğüslerinde haç işareti bulunan ve hristiyanlığı savunmak için gelen bu çapulcu, soy­ guncu, imansız serseri g ürlıhundan oluşan disiplinsiz askeri kadroya "Haçlı Ord usu" denilir. Selçuklu Anado­ lu Sultanlarından Kılıç-Arslan isimli zat ilk ehl-i sali b (Hristiyan ehli/ Haçlı ehli) ordularını kend i toprakların­ dan geçirmedi . Hristiyan batılı bu haçlı ordularının ga-


Cihan Tarihinde TÜRKLER ve M EZİYETLERİ

:ı ı

yesi hem Anadolu'yu müslüman Türk'den temizlemek, hemde Kudüs'ü ele geçi rmekti. i ki yüz bi nden fazla olan ve Keşiş Piyer isimli birisinin başkanlığında topla­ narak Anadolu'ya gelen bu haçlılar iznik ve Sakarya dolaylarında imha ed i l d i . Al mak gayesiyle geld ikleri topraklar, kendilerine mezar oldu. Avrupa'nın nazarın­ da Türk'ün bugün dahi affedi lmemesinin sebebi bu se�ere karşı duruşundandır. ilk Anadolu Selçuklu Rum Ülkesi hakanları eski Türk ananelerine tamamen saık bir yaşayış içinde bulu­ nuyorlardı. Oğuz-Töresi'ni nazarı dikkatden uzak tut­ muyorlardı. Kendilerinde "Türk-RuhCı" tamamen hü­ kümrandı. Bu hakanların içinde en mühim sima olan 1. Alaaddin Keykubat, Mısır'da hakim Türk sülalesinden olan EyyCıbiler ile hoş geçinmek gibi, takip etdiği akila­ ne bir siyaset sayesinde Selçuklu Devleti'nin hem birli­ ğini ve hemde bekasını temin etme cihetine gitmişti. Dirayeti ve ciddiyeti ile memleketi Anadolu'ya yönelmiş Moğol istilasından kurtardı. i lim ve maarif sever olan bu Türk hakanı Arab, iran , Bizans medeniyetlerini de öğrenmeye ve öğretmeye çalıştı. Çünkü o medeniyetin milletler arası bir sergi olduğunu ve Türk halkının da bu sergiden payını almasını istiyordu. Zamanında sarayı şairler, sanatkarlar, hüner erbabiarı ile dolup, taştı. O bir milletin ve memleketin ilim ve irfan sayesinde kalkı­ nacağını ve o milletin ilim adamlarına vereceği değere göre i n kişaf edebileceğini gayet güzel kestiriyordu. Hatta Mevlana Celaleddin RCımi ile Sadreddin Konevi hazretleri bu büyük sultanın zamanını süsleyen birer in­ ci d urumundaydılar. Başşehir olan Konya fen ve ilim merkezi haline getirilmişti. Nerede bir ilim adamı ol-


Cihan Tarihinde TÜRKLER ve MEZİYETLERİ

32

sa,saraya çağınlması ve daveti hiç geciktirilmeden ya­ pılırdı. Bir ilim adamı geldiği vakit ona değer verilir ve ücret ile desteklenird i. Şehrin ortasında Alaaddin Kay­ kubat Camisi'nin bulunduğu tepe, Konya'nın Akropol'ü makamındaydı. Bu tepenin üzerinde rengarenk çiniler ile müzeyyen büyük ve yüksek bir saray vardı. Tepenin etrafın ı çeviren camiler, medreseler, türbelerin çinileri ise birer minyatür gibi parlardı. Horasan'ın en güzide alimleri Konya medreselerinde ve sanayi sahipleri Kon­ ya destigahlarında tali m ve tedris ile meşgul olurlardı. Hatta Arabların en m eşhur ali mlerinden "Şeyhü'I-Ke­ bir" ünvanını almış olan M uhyeddini Arabi ile şöhretleri­ ni d uyduğu Türk alimlerinin ilim öğrenmek ve almak maksadıyla Konya'ya kadar gelerek, senelerce Konya medreseleri nde Türk ali m ve fazıl ları nın d ers işleme tarzlarından istifade etmiş bulunuyordu. Anadolu Sel­ çukluları ilmen yükseldikleri gibi, askerlik konusunda da pek çok ileri gitmişlerdi. Dört yüz bin kişilik munta­ zam bir ord uya sahip bulunan Anadolu Selçukluları, i ran sahasında kurulmuş Selçuklular gibi daima Bi­ zans'a karşı zaferler kazanarak, varlıklarını sürdürmüş­ lerdir. Hatta ileride yerlerine kurulacak Osmanlı-Devleti toprak idaresi olan Has, Zeamet, Tırnar usüllerini Sel­ çuklu Türklerinden almışlardır. Kısacası islam medeniyetinin yükselişinde Sel­ çuklu Türkleri'nin çok büyük yapı ve tesiri vardır. ilim ve m aarifet yalnız Arab memleketleri nde sayı l ı olan Bağdat'da değil, beli Türk memleketlerinden sayılan Buhara, Semerkand, Kaşgar, Hive, Belh, Taşkent, Si­ vas, Konya, Kayseri, Niğde, Erzurum, iznik şehirlerinde de pek çok yükselmişti.


Cihan Tarihinde TÜRKLER ve MEZİYETLERİ

33

i lim aleminde Arab meşhurlarından ziyade Türk alimleri, müfessirleri , mühendisleri, filozofları, şairleri, hekimleri, fatihleri, matematikçileri, geometricileri , ta­ bibleri yetişmişdir. Gerek Abbasiler zamanı nda, gerek Abbasilerin yı­ kılışından sonra islam ilmini ve sanayisini, medeniyetini yükselten Arab değil, beliki Türk alimleridir. Ancak bu Ttlı:k. alimleri Abbasi gibi bir Arab Hükümeti'ne h izmet etdiklerinden dolayı, eseririni arapça vermişlerdir. Sel­ çukiler ise; Türkleri fars milliyetçiliği potasında eritmek isteyen vezir Nizamü'I-Mülk'ün çalışma ve manevrala­ rıyla Farsca yazıp, bu dili resmi lisan yaptıklarından, Türk meşhurları bu d ilde de eser verip, eserler vücuda getirmişlerdir. Türk oldukları halde, eserlerini Arapça ve Farsca yazan en büyük Türk meşhur ilim adamları şunlardır: 1- Mesnevi isimli eseriyle dünyada şöhret bulan Mevlana Celaleddin Rumi, en büyük Türk alimidir. Se­ kiz senede yazdığı o muazzam tasavvuf abidesi Ana­ dolu irianında çok mühim ve büyük tesirler vücuda ge­ tirmiştir. 2- Arab lisanının en büyük sözlüğünü yazan Mec­ deddini Firuzbadi büyük bir Türk dahisidir. 3- Harizm ülkesinde Zimahşar Kasabası'nda do­ ğan ve "Keşşaf" ünvannlı meşhur tefsir yazan Zimah­ şeri, büyük bir Türk müfessiridir.


Cihan Tarihinde TÜRKLER ve MEZİYETLERİ

34

4- Buhara'da doğan, muhtelif memleketlerde yüz­ bine yakın talebeye ders veren, imam Buhar! bir Türk müheddisidir. "Sahihi Buhar!" namıyla bilinen hadis ki­ tabı Kuran'ı Kerim'den sonra, en doğru bir kitabdır. 5- Kelam ilminin en büyük alimlerinden, ulemala­ rın imamı lakabını almış olan Sadreddin Taftazanl, keza en büyük bir Türk fazılıdır. 6- Türkistan'da Farab Kasabası'nda doğan, Yu­ nan hükemasından Aristo'nun felsefesini neşreden Ebu Nasır Farabi büyük bir filozoftur. Aristo Orta-çağ'a ka­ dar ilk muallim ismini taşıyordu. ikinci muallim ismini ise Türklerden Farabi almıştır. Farabi Türk m usikisini ihyada büyük bir deha göstermiştir. Kanun isimli musi­ ki aleti ni icad eden Farabi'dir. Kitabü'I-M usikü'I-Kebir nam eseriyle musikinin temelini atmıştır. 7- islam tabibierinin en büyük alimi sayılan ve yü­ zü aşkı n eser yazan, Buhara'da doğan ve yakın za­ manlara kadar Avrupa Akademileri'nde eserleri okunan ve okutulan Ali ibni Sina en meşhur Türk hekim idir. 8- Bir çok eserleri ile dünyada meşhur olan imam Gazal i Hazretleri büyük bir Türk filozofudur. ihya-i Ulu­ mu'd-Din isimli eseri çok meşhurdur. Allahu Teala'nın hakikat aynasından görd üklerini, aktarmada üstün ba­ şarı göstermiş ve müslümanlara yol gösterici büyük bir alim olmuştur. 9- Fahrü'd-Din-Razi ve Kadı Beyzavi asırları n ı n pek nad i r yetişdirdiği büyük Türk müfessirlerindendir­ ler.


Cihan Tarihinde TÜRKLER

ve

MEZİYETLERİ

35

1 O- MCıcemü'l- Buldan isimli eseriyle meşhur olan Şakütü'I-Hamavi büyük bir Türk tarih ve coğrafyacısı­ dır. 1 1 - Türkmenlerin Piri nam ı n ı alan Hoca Ahmet Yesevi, Türk ülemasının en büyüklerindendir. Divan­ ıHakikat isimli eseri halk arasında hizmet aşkı doğuran kolay anlaşılır bir cereyan uyandırmıştır. ----.___ 12- Şiir ve musikide, özellikle minyatür sanatında çok ileri giden M i r Ali Şir Nevai bir Türk fazılıdır. 13- Ö mer Hayam, Enveri, Türklerin en meşhur şa­ irleridir. Hülasa Türkler bu kadar meşhur yetişdirdikleri gibi, daha Orta-Çağ'da islam medeniyetinin ve sanayi­ sinin bir kat daha yükselmesiyle, yayılmasına, tanıtıl­ masına çok mühim bir amil oldular. Bugün insan zihni­ ni hayrete düşürecek nitelikte ve takdire şayan mühim eserler vücuda getirdiler. Yazdıkları ve yaptıkları üze­ rinde hata götürmez nitelik olan bu ulvi eserlerin yazar­ larının ecdadımız olmalarıyla ne kadar iftihar etsek az­ dır. Bugün üzerlerine kara bir örtü çekilmiş olan bu eserlerimizin pek çoğunun milletimiz tarafından tanın­ mamış olması , Hristiyan batının medeniyetin banisi ben im iddiaları nı cevapsız bırakmaktadır. Medeniyet alanındaki buluş ve keşiflerimiz ile ilme olan hizmetleri tanıtıcı eserlerin tozlu raflardan indirilerek, Hristiyan ba­ tı nın gözlerine sokarcasına ileri sürülmesi bizim için bu­ gün milli bir görev olmuştur. M:S: 1 274 tarihi nde doğuya seyahat eden Vene­ dikli meşhur seyyah Marko-Polo Anadolu'da Selçuki


Cilımı Tarihinde TÜRKLER

ve

MEZİYETLERİ

36

memleketlerinde halıcılık ve dokumacılık sanatının pek çok ileri gitdiğini ve dünyanın en güzel renkli halılarının Tü rkler tarafından dokunduğunu takd i r ile, eserinde yazmaktadır. Türklerin gayet kıymetdar olan bu sanat­ larının Hristiyan Haçlı-Orduları vasıtasıyla Avrupa sana­ yisi üzerinde büyük ve mühim bir tesir icra etdiğini, söylüyor. Süleymaniye'deki Evkaf M üzesi ile Topkapı Mü­ zesi ve Yen i-Saray Müzesi'ndeki Selçuklu eserlerinin medin iyet ve sanayide olan yükselişlerin e büyük bir delildir. Selçuklu Türkleri Anadolu'nun tabii kaynakla­ rından dah fazla istifade etdiler. Gümüşhane ve Ergani madenieri Selçuklu Türkleri'nin birer maden ocağı ola­ rak, çok kuvvetli hazinesi olmuştu. Selç uklu Türkleri kumaş imalinde büyük bir maharet gösterdiler. Hatta H:S: 7. Ası r'da Anadol u'da Tü rkler tarfı ndan yapılan Selçuklu kumaşlarının bir numunesi bugü n Fransa'da Lyon-Şehri ' ndeki Ticaret Odasında teşhir edilmektedir. Bu kumaş ipek ve sırma ile gayet mahirane bir suretde işlenmiştir. Selçuklu Türkleri mimarlıkta ve çini i malinde de çok ilerlemişlerdi. Konya'da Alaaddin Camisi, Kara­ tay Medresesi, Sırçalı Medrese, Sivas Çifte M inareli Medresesi, Erzurum Çifte M inareler Medresesi Selçuk­ luların şahserleri arasında sayılabilir. Çini, mozayik ima­ li Selçuklu Türkleri'nin eseridir. Ta Orta Asya'dan baş­ layan ve devam eden gelenek Bizans'a kadar ulaşmış­ tır. Sırçalı Medrese'nin nefis çinilerini yapan Tuslu M u­ hammed bin Osman isminde bir Türk evladıydı. Ancak Selçuklu hanedanının son uzuvları, cedleri n i n Mavera­ ünnehir'de ve Anadolu'da gösterdikleri eeladet ve siya­ setde zerre kadar nasibleri o l mad ığını isbat etd i ler.


Ci han Tarihinde TÜRKLER ve M EZİYETLERİ

37

Moğol tahakkümü altı nda her türlü zillete katlandılar. Ezeli düşmanları olan Bizans imparatorluğu'nun saray­ Iarına iltica etmediler. Bizans ise iltica edip, idareleri al­ tına girip yaşayan Türkleri, Moğollar gibi esareta altın­ da ezdiler. Fakat Oğuz-Nesli öl memişti . Yine bu nesil­ den Türklüğü ve şahsında islamlığı asırlarca yaşatacak ol � ir başka boy olan Kayı-Hanlı'lar ortaya çıkacaktı. Söğüt ve Domaniç havalisinde cihana hakim ola­ cak bir devlet olan Osmanlı Beyliği'nin esasını kuran Kayı Hanlı'lar Yassıçimen-Zaferi 'ni tüteakip, geldikleri Anadolu'nun batı taraflarını ele geçirdikden sonra, bu­ ralarda yerleşmeye ve Bizans'a karşı gaza yapmaya başladılar. Kılıçlarının hakkı olarak, aldıkları yerler ken­ dilerinde kalıyordu. Yiğitlik, mertlik, cesaret örnekleri gösteren ve idareleri altında yaşayanlara son derece adil davranan beylik, kısa zamanda büyümeye başlı­ yord u . Ö nce Ertuğrul Gazi'nin, daha sonra Oğl u Os­ man Bey'in yaptığı çeşitli savaşlar sonucu, Bizans'ın Tekfur denilen valileri bir bir yenilerek sınırları genişle­ meye başlıyordu. Orhan Bey zamanında ise önce Bi­ zans'a yardım edildi ve daha sonra kendi adiarına fe­ tihler yapmak üzere 1 453 senesinde muntazam yapıl­ mış kayıklar ile Çanakkale-Bağazı'ndan Rumeli'ye ge­ çildi. Yavaş yavaş ilerleyen Türk gazileri Başbuğ Veli­ aht Süleyman Paşa idaresinde planlı bir politika ve yerleşme ile buraları Anadolu'dan getirdikleri Müslü­ man-Türk halkı ile iskana başladılar. Anadolu toprakların ı n Türkleştirilip, islamlaştırıl­ mas ı n ı m üteak i p , Bal kaniara d ayanan M üs l ü m a n Türk'ü n ilerleyişi ve isted iği gibi uyguladığı program


Cihan Tarihinde TÜRKLER ve MEZİYETLERİ

3R

dahilinde, buralarda da hakimiyetini perçin leştirmesi, Hristiyan -Batı -Avrupa Devletleri ' n i rahatsız etmeye başl a d ı . Haç l ı ru h u n u u ya n d ı ranlar ve M ü s l ü m an ­ Türk'e karşı saldırıya geçenler ilk önce Sırpsındığı-Sa­ vaşında büyük bir mağlubiyete uğratıldılar. Bunu daha son ra sırayla 1. Kosova ve Niğbolu zaferlerimiz takip et­ d i. Osmanlı Beyliği ve askerleri bu zaferler neticesinde Trakya, Makedonya ve Bulgaristan ile Sırbistan'ı fet­ hetmeye muvaffak oldular. Kurucusu Osman-Bey'den dolayı Osmanlı-Beyliği adını alacak ve cihana nam salarak, Türk Fütahat Fel­ sefesi'ndeki "Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi" fikrini gerçekleştirecek, islam'ın öngördüğü "Nizam-ı Alem" düşüncesini icraata koyacak bu muhteşem devlet, Ru­ meli harekatını başarıyla sürdürürken, Anadolu'daki di­ ğer Türkler ve Beylikler ilede münasebetlerini devam ettirecektir. Tarihin seyri ve akışı içinde boş d urmaya­ caklardı. Bir taraftan Karaman ve Germiyan oğullarıyla kız alı p, verirler, diğer taraftan Mısır'daki Türk ve onla­ rın yerine geçen Çerkez Kölemenler'in sultanlarıyla ala­ kada bulunarak, Balkanlar'da Hristiyanlık alemine karşı kazandıkları parlak zeterieri Kahire Sultanları'na ve ha­ lifelerine zafernameler ile müjdeleyeceklerdir. Tarihin acı bir kaderi ve Osmanlı'nın o anki talih­ sizliğinin eseri, doğuda ortaya çıkmış ve Cengizoğulla­ rı'ndan bir çocuğu hükümdarlık makamında bulundu­ rarak, onun adına devlet işlerini idare etmiş bulunanTi­ m ur'u n Osmanlllara gelip, çarpması, Türkiye Türklüğü­ nü ve islamlığı büyük bir felakete uğratdı. O zamanki Osmanlı h ükümdan olup sancak altında tahta geçen


Cihan Tarihinde TÜRKLER ve MEZIYETLERİ

39

Yıldırım Bayezid, Timur ile yaptığı Ankara-Savaşı'nda yine bir sancak altında tahtını kaybetdi . Esir düştü ve bu esarete dayanamayak, Mart 1403 yılında Timur'un yanında Akşehir'de felç gelerek vefat etdi. Yıldırım'ın geriye kalan oğulları arasında tahat için bir mücadele başladı. On yıl sürecek olan ve tarihte Fetret-Devri diye anııcak olan bu dönemin sonunda Çelebi Mehmet di­ �kardeşlerini hal lederek, tek başına yeniden Os­ manlı tahtına geçerek, devletin ve milletin mukaddera­ tına hakim oldu. Osmanlının nüfuzu yeniden kazanıldı, itibarı tekrar yükseltildi. Parçalanmak üzere olan bu bü­ yük devlet, yeniden toparlanıldı. Tarihe Çelebi M e h met ol arak g eçen Sultan 1 . Mehmet zamanı nda sapık fikirli Şeyh Bedreddin olayı zuhGr etdi . Ona inanan ve güvenen adamlarından bir kısmı Anadolu'yu kana boğmaya başlayıp, müslüman­ ları huzursuz etdiler. Hatta kendisi dahi Balkaniara ka­ çıp, orada isyan edince, üzerine asker sevkedilip, ya­ kalan arak Serez Şeh ri'n d e b i r d e m i rc i d ü kkan ı n ı n önünde ası ldı. Devlet büyük b i r beladan kurtanimış olundu. Sultan ll. Murad zamanında ise Varna ve ll. Koso­ va muharebeleri kazanılarak ehli islamı n yüzü güldürül­ d ü , Hristiyan ları n manevi kuvveti kırıldı. Tuna Neh ri boylarından gelen ehli sal ib tufanı n ı n d urdurulması, Osmanlı'nın azarnet ve gücünün doruk noktaya ulaşa­ cak seviyeye geldiğini gösteriyor ve Müslüman Türkler d ü nya m i ll etleri ö n ü n d e yen i de n kuvvet tazeleyi p , imanlarını artırdıklarını isbatlıyorlardı.


Cihan Tarihinde TURKLER ve MEZİYETLERİ

40

Bizans i mparatorluğu ise Yeşilırmak sahillerinden Tuna Nehri yal ı larına kadar olan zengin topraklarda, asırlardan beri m üttehid ve mütecanis bir kitle teşkil eden Türk ülkeleri ve halkaları arası nda mahsur bırakıl­ dılar. M:S: 1451 yılında Osmanlı tahtına geçen Sultan ll. Mehmet, içinde aklı kestiğinden beri kendrisini kor bir alev gibi yakan istanbu l ' u fethetme ülküsünü gerçek­ leştirmek üzere Harekete geçecektir. Hem Allah Resu­ lu'n ü n (s.a.v.) Hadisi Şerifi'ne mazhar olmak, hemde Türk'ün Kızıi-Aima- Üiküsü'nü gerçekleştirmek için ha­ zırlıklara başlar. istanbul surlarının yıkık ve zayıf yerleri­ nin planlarını yapar. Anad0lu Hisarı'nın karşısına Arap­ ça "Muhammed" ismine havi plan üzerine Rumeli Hi­ sarını bina eder. Edirne'de "Şahi" ismi verilen topları döktürür. Avrupa'dan Bizans'a yardım gelmesin diye Turahan-Bey ismindeki komutanını Balkanlar'a bekçi bı rakır. Daha s o n ra o zamanki Bizans i m paratoru Konstantin Draguzes'e şehri kan dökülmeden teslim etmesi için tekiifte bulunur. Fakat istanbul'u muhasara­ ya başlar. Elli üç günlük kuşatmadan sonra 29 Mayıs Salı sabahı Bizans'a son ve kati hücumunu yapar. Alın­ mazlığına g üvenilen istanbul surları topların atdığı taş ve gülleler ile şiddetli sarsılıp, yıkılır. Akıllara d urgunluk veren Türk-islam askerinin saldırısı ve savleti karşısın­ da dayanamayan şehir, Türk gazilerinin eline geçer. Fethi gören Bizanslı Tarihci Kritovulos, yazmış ol­ duğu eserinde bu m uhasara ve fetih için şöyle söyler: "Türkler yalnız muazzam toplar dökmekle yetinmediler. Gemileri bile cihanı hayrette bırakacak bir suretde Top-


Cihan Tarihinde TÜRKLER

ve

MEZİYETLERİ

41

hane'den başlatıp, Tepebaşı üzerinden Haliç'e indire­ cek kadar bir kuvvet ve kudret örneği sergilediler. Düş­ manı olan Bizans'ı ummadığı silahlar ile akıl ve hayale gelmeyecek harikalar örneği sergilayerek üstün gelme­ ye ve onları yenmeye muvaffak oldular. Osmanlı Türkleri gayet muntazam bir orduya sa­ hipffie.G Teşkil etdikleri akıncı askerinin süratli hareket etmesi, çok meşhurdur. Düşmandan istihbaratı onlar alıp, getirirdi. Her akıncı aldığı malumatı, diğer birisi va­ sıtasıyla payitahta çabucak ulaştırırdı. Yıldırım gibi düş­ mana saldıran bunlardı. Bizanslı Tarihci "Halkondilis" ise eserinde şöyle bahseder: "Bünyeleri gayet sağlam ve yorulmak bilmez insanlardan olan bu akıncılar, Mora'dan aldıkları hava­ disi Edirne'ye beş günde ulaştırırlardı . Bu mesafeyi bir atlı ancak onbeş günde katedebilmekteydi . Bu vazifeyi yapanlara "Uiak" adı veriliyordu. Kayı-Hanlılar'dan Os­ manlı Türkleri M:S: 15. Asrın sonları ile M:S: 1 6. Asrın başlarında ilmi, fenni, medeni, sanayi, siyasi, iktisadi, ekonomi ve içtimai sahalarda da şimdi sırayla arz ede­ ceğimiz üzere dünya tarihinde medeniyet sahasında birinci sırayı işgal ettiler. Bursa, Edirne, istanbul başta olmak üzere Türki­ ye'ni n çeşitli memleketlerinde vücuda getirdikleri ulu binalar, camiler, mektebler, medreseler, saraylar, hisar­ lar, köprüler, sebiller, çeşmeler, su yolları ve kemerler, misafir haneler, hanlar, hamamlar gibi asrın seyyahları­ nın dahi hayretini eelbedecek nitelikteydiler. Osmanlı Türkleri'nde ilerleyen sanatlar ile m uhtelif asırlarda her


Cihan Tarihinde TÜRKLER

ve

MEZİYETLERİ

42

ilimde yetişen i htisas sah ibi sanatkarlar ve sanatları şöyleydi: Hattatlık, ciltcilik, müzahibcilik, silahcılık, sa­ raçlık, dokumacılık, halıcılık, oymacılık, çinicilik, mimar­ cılık, askerlik, topçuluk, sedefcilik, çadırcılık, kılınç ima­ latcılığıyd ı . Bunların arasında en güzideleri askerlik, mi­ marlık ve çinicilikti.


Ci han Tarih inde TlJRKLER

ve

MEZİYETLERİ

43

HER iLiM SAHASINDA YETiŞEN MÜTEHASSISLAR ALiMLER SlNlFI:

Şeyh Edebali, Dursun Fakih, Molla Hüsrev, Molla Güranl, Molla Fenarı, Akşemmseddin, Zenbilli Ali Ce­ m atl---Efendi, ibni Kemal , EbussuCıd Efend i, Taşköprülü H ü sameddin Efend i , Katip Çelebi , Kara Çelebizade Abdülaziz Efendi, Aziz Mahmud Hüdayi Efendi, Davudl Kayseri, Atıf Bey, Şakir Efendi, Hacı i brahim Efendi, Hacı Zihni Efendi ve Küçük Hamdi Efendi. iLAHiYAT MUALLiMLERi:

Aziz Şeyh Mahmud Hüdayi, Haydar Herevi (He­ ratl ı Haydar), Sadreddin Konevi (Konyalı Sadreddin), Hacı Bayram Vel i , Şahabedd i n Sivas!, Kastamonulu Şaban Veli, Emir Sultan ünvanıyla meşhur Şemseddin Mehmet EI-Buhari, Sornuncu-Baba namını alan Hamit Aksarayı, ismail Gelen bevl, Ali Kuşçu, Mirim Çelebi , Yazıcı Muhammed Efendi. DEVLET ADAMLARI:

Çandarlı ailesi fertleri , Soku l l u M eh m et Paşa, Köprülüler ailesi, Mahmud Paşa, Nevşehirli Damat ib­ rahim Paşa, Ferhat Paşa, Özdemiroğlu Osman Paşa, Yemen Fatih i Sinan Paşa, Cağaloğlu Sinan Paşa, Tir­ yaki Hasan Paşa, Hekimoğlu Ali Paşa, Muhsinzade Muhammed Paşa, Koca Yusuf Paşa, Koca Hüsrev Pa­ şa, Sadullah Paşa, Ahmet Eyüb Paşa, zamanı mızda


Cihan Tarihinde TÜRKLER

ve

MEZİYETLERİ

44

büyük bir tehlikeye düşen vatanın kurtuluşunda ve is­ kitlal savaşının kazanılmasında büyük faydaları görülen ve millet meclisi reisliği yapan muhterem Kazım Kara­ bekir Paşa, Erkanı Harbiye Reisi muhterem Maraşal Fevzi Çakmak, Savaşın askeri komutanı Mustafa Ke­ mal, ordular müfettişliği yapan Ali Sait, Cevat ve Yakup Paşalar, Şevki Paşa, Ali Fuat Gebesoy Paşa, Milli Mü­ dafa müsteşarı Kazım Özalp Paşa, üçüncü kolordu ku­ mandanı muhterem Şükrü Naili Paşa, beşinci kolordu kumandanı Naci Paşa, izmir Valisi Kazım Bey, askeri okullara bir çok büyük hizmetleri dokunan askeri liseler tal im ve terbiye dairesi reisi Hüseyin Hüsnü Emiri Bey, Milli M üdafa zatı muamelat daire başkanı Osman Şev­ ket Paşa, Milli Eğitimde büyük yenilikler yapan Maarif Vekili Mustafa Necati Bey, özellikle askeri liseleri idare­ de başarı gösteren ve buraların intizam ı n ı sağlayan umum müdür Miralay Kadri Bey, Kuleli Askeri Lisesi'ni atölyeler, müzeler, kimya ve biyoloji laboratuvarları, kü­ tüphaneler, musiki aletleri, resim atölyesi, tarih ve coğ­ rafya araçlarıyla, dersaneler ile, fotoğrafhaneyle, öğret­ menler odasıyla, yemekhane ve berber salonuyla, sine­ ma dairesiyle süsleyen, diğer liselere numune olabile­ cek m ü kemmel bir hale getiren muhterem müdür ve kaymakam Cevat Efendi gibi Türk devlet adamları ye­ tişmiştir. TARiH MÜTEHASSISLARI:

Aşı k Paşazade, Bitl i s l i idris, Hoca Saadeddin Efendi, Ali, Naima, Reşid, Peçevi ibrahim Efendi, Sela­ nikli Suphi, Solakzade, Mehmet, Koçi Bey, Azmi, Lütfi, Müneccimbaşı Ahmet Efendi, Mehmet Neşri, Nişancı


Cihan Tarihinde TÜRKLER

ve

MEZİYETLERİ

45

Meh met Paşa, son zamanlarda yetişen Mustafa Nuri Paşa, Ahmet Cevdet Paşa, Abdurrahman Şerif Efendi, Ahmet Rasi m, Ali Reşat, Ahmet Refik Altı nay, Cumhu­ riyet döneminde Köprülüzade Fuat Bey, Osman Turan, ismail Hakkı Bey bu sahanın yetişmiş büyük ilim adam­ larıdır.

�ÜRK COGRAFYACILARI: MevkCıt Mustafa, Katip Çelebi, Sipahizade Meh­ met, Piri Reis, Seydi Ali Reis yaptıkları haritalar ile o günün şartları altında insanlığa dünya ve yapısı hak­ kında birşeyler verebilmeyi gözetmişlerdir. Bu sahada büyük başarı örneği Piri Reis'e aitdir. EDiP VE ŞAiRLER:

Mevlid yazarı Süleyman Çelebi , FuzCıli, Baki, Ser­ veri Kadim, Nefi, Ruhi Bağdadi (Köprülü'de doğdu. Kü­ çükken babasıyla Bağdat'a gitti ve orada tahsil yaptı. Onun için bu zata Bağdatil derler), Şeyhülislam Yahya Efendi, Nabi, Nedim, Seyyid Vehbi, Koca Ragıp Paşa, Haşmet, Bahai, Seh i , Keçeçizade izzet Mol la, Şeyh Gal i b , Sünbülzade Veh b i , Figani, Zati , Nati Hakani, Veysi, Nergisi, Namık Kemal , Şinasi , Suavi, Ziya Paşa, Eşref, Muallim Naci, Abdülhak Hamit, Recaizade Ek­ rem gibi asıllarıda, kend ileride Türk şairler ve edipler yetişmiştir. TÜRK KADlN ŞAiRLERi:

Amasyal ı Mühre, Kastomonulu Zeyneb, Leyla, Fitnat hanımları sayabiliriz.


Cihan Tarihinde TÜRKLER ve MEZI Y ETLERİ

46

TÜRK SEYY AHI:

Bütün dünyanın tanıdığı ve bütün Osmanı memle­ ketlerini gezerek, gördüklerini bir bir yazan seyyahımız Evliya Çelebi. TÜRK MALiYECiLERi:

Sultan IV. Murad devrinde Koçi Bey, IV. Mehmet d evrinde Tarhuncu Ahmet Paşa, 1. Mahmut devrinde Halil Hakit Paşa, 1. Hamit devrinde Tatarcık Abdullah Efendi, l l l. Selim devrinde Koca Sekbanbaşı gibi mali, ekonomi ve iktisadi konulara vakıf devlet adamları ye­ tişmiştir. Bunlar devletin muhtelif sıkıntılı dönemlerinde ısiahat yapılması hususunda önergeler hazırlanmışlar­ dır. Bu önergeler bugün Umumi Kütüphane'de mevcut olup, çok meşhCırdurlar. Bugün dahi müteala edilmeye layık eserlerdir. TÜRK NAKKAŞLARI:

Sofi Cami, Sai Mustafa, Nigari, Haydar gibi işleri­ nin ehli ve büyük hüner sahibi ustalar yetişenler arasın­ dadır. TÜRK AMiRALLERi:

i lk Türk Amirali Çalı Bey, Doğan Bey, Baltaoğlu Süleyman Bey, Karıştıranoğlu, Burak Reis, Barbaros Hayreddin Paşa, Turgut Reis, Piyale Paşa, Kılıç Ali Pa­ şa, Çengeloğlu Tahir Paşa, Ateş Muhammed Paşa, Piri Reis, Seydi Ali Reis başlıca şöhretli deniz kurtlarıdır.


Cihan Tarihinde TÜRKLER

ve

MEZiYETLERi

47

TÜRK MiMARLAR!:

Bursa'da Mecnun Muhammed , Mimar Ayas, Sarı Sekban, Mimar Hayreddin, Mimar Kemaleddin, Mimar 'Sm an (560 eseri vardır. Şahesi üçtür. Kendisi diyor ki; Ben çırak iken Şehzade Camisini, Kalfa iken Süleyma­ niye'yi , usta iken Edirne'deki Sultan l l. Selim Camisi'ni yaptım. H:S: 986 yılında vefat etmiştir) , Muhammed usta, Mimar Davut, Ceveri , Ferhat, Mimar Mustafa gibi dünyada kalıcılığı göz kamaştıran şaheserler meydana getiren büyük mimarlarımız bunlardır. TÜRK HATTATLARI:

Amasyal ı Şeyh Hamdullah Efend i , Hamdullah Suphi Efendi, Yesarizade Mustafa, izzet Efendi, Rakım Efendi, Hafız Osman Efendi bir çok yetişmiş hattatları­ mız içinde en önde gelenleri bunlard ır. TÜRK TEZHiB SANATI:

Kara Memet, id ris, Cemal, Hulki , Topal Sinan, Ahi Selçuk, bu sahada büyük ölçüde şaheserler hazırlayan ve camiierin ziynetlenmesinde emekleri geçen ustaları­ mızdır. TÜRK MÜSiKiŞiNASLARI:

Küçük Müezzin Çelebi, Dellalzade, Sadullah Ağa, ltri Dede EFendi, Hammamizade ismail Efendi, Cemal Reşit, Rauf Yekta, Hafız Ahmet, i smail Hakkı, Tanburi Cemil Bey, Yesarizade başlıcalarıdır.


C ihan Tarihinde TÜRKLER ve MEZİYETLERİ

48

TÜRK MATEMATiK VE GEOMETRiCiLERi:

ibrahimzade Ali, Efezade Muhammed, M irim Çe­ lebi, Yerkök Mahmut, Hoca ishak Efendi ve logaritmayı uygulayan alim, veli ve matematikçi ismail Gelenbevi gibi şahsiyetler büyük buluşlar yapmış ve insanlığın is­ tifadesine sunmuşlardır. TÜRK TABiBLERi:

M akbulzaede M ürnin (Sultan l l . Murad devrinde yaşamıştır), Mevlana Sinan , Germiyanlı (Sultan 1. Meh­ met zamanının meşhur tabibiydi), Aydın oğlu Mehmet, Ahi Mehmet Çelebi, Sursalı Ö mer Şifai ve Sim Abbas Efendiler yetişmiştir. Fakat Osmanlı Türklerinin her hu­ susta en fazla terakki etdiği ve en yüksek düzeye ulaş­ tığı ve kemal bulduğu devir ise M:S: 15. Asrın sonlarıy­ la M : S: 16. Asrın başlangıcı olduğundan , o asırlarda Osmanlı Türklerinin fütühat ve satvet ve siyaset nokta-i nazarından hareket ederek katetmiş oldukları mesafe ve derecenin büyüklüğünü arzedelim: O asırlarda Türkiye ilmi, fenni ve medeni ile me­ deniyet yönünden yükseldiği nisbetde siyaset, fütuhat ve satvet hususunda da en yüksek dereceye varmıştı. Dünyadaki mevkisi çok yüksekti. Osmanlı hükümdarla­ rının gayet adilane hareketleri ve askerine bol ihsanda bulunup, onu devrin şartlarına göre en iyi şekilde eğitip yetiştirmesi ve savaş alanlarında insan haklarına son derece bağlı hareket ettirmesi, ona büyük bir saygının d uyulmasına ve korkununda beraberinde h issedilmesi­ ne vesile olmuştu. Haksızlık yapan ve tebalarına insaf-


Cihan Tarihinde TÜRKLER

ve

MEZİYETLERİ

49

sız muamelede bulunan Avrupa kralları, her daim Os­ manlı'nın üzerlerine bir sefer yapacağı endişesi ile ya­ şamış, bazende hareketlerini ona göre d üzenleyerek, bi r tarzı siyaset uygulamışlardı. Osmanlı Türkiyesi'nin bir ucu Hazar-Denizi'nden Septe-Boğazı'na, diğer ucu Viyana kapılarından Um­ man-Körfezi'ne kadar uzanıyordu. iktidarının en doruk noktasına ulaştığı vakit idare etdiği insan miktarı 220 milyona, toprak büyüklüğü ise yirmi ayrı hükümdarlık yerleri dahil olmak üzere 2,5 milyon km2 ye ulaşmıştı. O asırlarda Türkler ilk-Çağ'ın bütün doğu saltanatlarına ve medeniyetlerine varis olmuştu. Bu derece yükseliş ve büyüme, onun nesiinin insan idare etmede gösterdi­ ği üstün başarının bir delili ve eseriydi. Yeryüzünde hiç bir millet Türkler kadar değişik vatan coğrafyalarında devletler kurmuş ve iktidarlar meydana getirerek, uzun müddet kalıcı ve orada varlığını sürdürücü olamamıştır. Yaptığı fetih ler sırasındaki bu büyüme yaln ız kılınç kuv­ veti ile olmamıştır. Belki o asırlarda uygulanan Türk si­ yasetinin, ilminin, fenninin, kemalinin ve iktidar mevki­ sine şeref veren türk ricalinin, ilmen, ahlaken, siyaseten temayüz etmiş şahsiyetlerden mürekkep olmasının da rolu olmuştur. Türk devletinin büyük ve muazzamlığı, içteki kuvvetini i ktidar m evkisinde bulunan isimlerini saydığımız Türk ricalinin ilim ve siyasetinin ince ve cev­ val zekaları vasıtasıyla temin edilmiştir. Dıştaki kuvvet ve kudretinide yine isimlerini söylediğimiz mahir Türk kumandanları, yüksek vicdanlı Türk ve islam m ücahid­ leri, cesur yürekli Türk kaptanları sağlamıştır.


Cihan Tarihinde TÜRKLER ve MEZİYETLERİ

.50

Avrupa'n ı n meşhur tari hçi lerinden Kon t Segör yazmış olduğu eserinde, Avrupa'da ilk islam-Medeni ­ yeti 'ni temsil edenlerin M : S: 1 6. Asırdan itibaren Türk­ ler olduğunu beyan eder. O asırlarda karada, denizde Türk-Zaferlerinden başka birşey işitilmiyordu. Türk mil­ leti nin müsamereleri , fetihleri, yükselişin, ilmi çalışma­ ları n adaletl i idarelerin ve idarecileri n varlığını temsi l ederek, gösteriler yapıyordu. O asırlarda Türkiye, özel­ l ikle Mustafa Kemal'in açıkladığı üzere "Türk vatanını n ziyneti, Türk tarihinin serveti v e satveti , Türk milletinin gözbebeği olan istanbul, şimdiki Cumhuriyet devrinde olduğu gibi, bütün d ünyanın gözlerini üzerine çevirdiği kuvvet ve satvet merkeziydi . Bu mübarek şeh ir, yer yü­ zündeki bütün insanlığın manen zorda kaldığı zaman­ larda kurtulş yeri ve sığınağıydı. Tahtından ve tacından mahrum edilmiş ve idareciliği ellerinden alınmış, bazıla­ rı dünyanın çeşitli yerlerinde hapsedilmiş olup, zindan­ larda inleyen impatatorlar, rakiplerden kurtulmak için sığınılacak yer arayan beyler, paşalar tahsil yapmak is­ teyenler, bir sanatın i nceliklerini öğrenmek için çırpı­ nanlar, üreticiler, gözlerini eman verilen, kurtuluş bulu­ nan, sanayi kurulan , irfan ocağı olan bu yere ve şahsın­ da Türkiye'ye çeviriyorlard ı . Çünkü Türkler aynı zaman­ da karada, denizde d ünyanı n hakimi durumundaydılar, Dünya'da Türk'ü yenecek bir kuvvet yok gibiydi. O'na arkadan kafa tutan bütün Hristiyan-Avrupa Kralları, O geldiği vakit, ordularını alıp, kaçarak, canlarını, vatanla­ rın ı , askerlerini ve halklarını kurtarmak için adeta gire­ cek delik ararlardı. Osmanlı'nın mehter seslerini duyan­ ların dizlerinin bağı çözülür ve Osmanlıyı gördüğü vakit önünde diz çökerdi. Bu gün ne yazıkki o sesten kor­ kanlar fırsat ellerine geçince, o sesi boğmuşlr, o kuvvet ve kudret sahibi milleti saf dışı bırakmışlardır.


Cihan Tarih inde TÜRKLER

ve

MEZİYETLERİ

'i ı

Kurtuluş Savaşı ve akabinde devletin kuruluş dö­ nemlerinde olduğu gibi o geçmiş asırlarda da Türk'ün muvaffakiyeti, meziyeti, itimadı, itibarı, ismi, vicdanı ve fütuhatı yüksekti. Zira o zamanlar devletin dayandığı temeller ve kuvveti tanımlanamayacak kadar çok bü­ yüktü. Siyaset ve anlaşıya çok büyük şahsiyetler yetiş­ miş olması, onun aynı zamanda varlığının en büyük te­ minatı olmuştu. Meziyet ve iktidar bakımından büyük simalar yetiştiren bu millet (Hacı ilbeği, Timurtaş Paşa, Bayezid Paşa, Çandarl ılar, Şahin Paşa, i bni Kemal, Ebussuud, M imar Sinan, Baki, Fuzuli, Barbaros, Tur­ gut) ilmin, fennin, edebiyatın, askerliği n , denizciliğin, mimarlığın temsilcisi de olmuş olduğu gibi, dünya bu ü n l ü l erin varlığını ve büyüklüğünü de kabul etm i şti. Devleti yaşatan, devlete güç ve kudret kaynağı olan bu şahsiyetler, yaptıkları hizmetlerinden dolayı bu milletin kalbinde mümtaz bir yer işgal ederler. isimleri zihinler­ de derin bir iz bırakmıştır. Şükranla yadedilirler.


Cihan Tarihinde TÜRKLER ve MEZİYETLERİ

52

TÜRKLERiN TARiHE-MEDENiYETE iNSANLIGA-DEVLETLERiNE HiZMETLERi

Hayati faaliyetlerinin büyüklüğü itibariyle Türklerin c ihan tarihinde ifa etdikleri vazife çok büyük olduğu gi­ bi. medeniyet, insanlık ve islama yaptıkları hizmetlerde pek büyük ve yüksektir. Bu h izmete katılan büyük şah­ siyetler isimleri ve faaliyetler aşağıda sıralayacağımız üzere şöyledir: 1- Resulullah'ın (S.A.V.) beyan buyurduğu Hadisi Şerife nail olmak üzere büyük bir ordu ile Bizans impa­ ratorluğu ve Merkezi Konstantınıyye/istanbul üzerine giden Halife Mutamsımın Ankara yakınlarında, Bizans i mparatorluk askerleriyle arasında m eydana gelen meşhur muharebesinde, Arab askerleri mağlub olmuş­ ken , onların iriı dadına yetişerek, büyük bir zafer kazan­ malarını temi n eden, mutasım'ı muzaffer kılan, Arab or­ dusundaki Türk askeridir. Onların cesaret ve sebatları sayesinde bu başarı elde edilmiştir. 2- Dini alet ederek Abbasi memleketlerinin muh­ telif mahallerinde siyasi emel besleyen birtakım sakın­ calı mezheb taraftarlarının çıkardıkları gayet tehlikeli büyük isyanları , bastırarak, Abbasiler gibi O zamanki islam-Dünyası'nın temsilcisi islam-Devleti'nin bekasını teminat altına alan, yine o devrede Abbasilerin hizme­ tinde bulunan Türk eskeri personelidir. 3- Cihan tarihinde "Kavimler-Göçü" diye bilinen büyük bir olay meydana geldi. Çeşitli milletler yerlerini değiştirerek, insanlığın etnik çehresi değişti. Bu olaya


Cihan Tarihinde TÜRKLER ve MEZİYETLERİ

53

sebeb olan Satı-Hun- imparatorluğu ile mensubu Türk mil letid ir. (M:S: 5. Asır). Avrupalılar bu olayların etkisi eile birtakım anlatımlarla destanlar meydana getirdiler. Almanların "Niebelungen" isimli destanları buna örnek­ ti r. 4- Dünyaca meşhur olan, büyük bir harika sayılan Çin-Seddi, Orta, Asya'daki Türk Devleti'nin mensubu orduların saldırılarından, Çin-Ülkesini muhafaza etmek için yapıl d ı . Bu büyük insan gücü ve emeğe sebeb olan, onları böyle bir işe mecbur eden, Türklerin kahra­ maniiğı ve yiğitliğinin üstlerine saldığı korkudur.

5- Satvetiyle bütün Avrupa'yı titreten Frasa'nın ih­ ti lalden sonra işbaşına gelen ve tekrar meşruti impara­ torluğu icraata koyan, eski bir askeriken , zekas ı n ı n parlaklığı sayesinde generkalliğe kadar yükselen Na­ polyon Sonapart gibi bir ceng atacanına ilk mağlubiyet acısını Akka ön lerinde taddıran ve ona galebe çalan Türk ordusu ve başı ndaki kumandanı Cezzar Ahmet Paşa'dır. 6- Türkistan, yabancı kavimlerin istilasına uğra­ mamış bir yerdi. Onun için dünyada hür doğmuş, hür büyümüş, hür yaşamış ve hiç bir milletin kölesi olma­ mış bir millet varsa, o millet şüphesiz tarihe şan veren Türkler'dir. En zorlu anlarında ve günlerinde kendisine yol gösterici ve rehberlik yapacak büyük şahsiyetler çı­ karmada üstüne yoktur. Onun için istiklalini ve hürriye­ ti ni müdafaa hususunda bütün dünya milletlerine karşı meydan okuyacak kadar açık yüreklilik ve cesaret ör­ nekleri göstermiştir. Fetret Devri, Haçlı Seferleri ve 1 .


Cihan Tarihinde TÜRKLER

ve

MEZİYETLERİ

.54

Ciha.n- Savaşı dönemlerindeki varoluş ve yaşama sava­ şı buna en güzel delildir. Dünyada at oynatmadığı, kılıç sallamadığı, tüfek atmadığı, top savurmadığı, denizin­ de gemi yürütmediği yer hemen hemen kal m amıştır. Bundan dolayı bazı tarihçiler Türk Türihi için şu veciz sözü söylemekten kendilerini alamamışlardır: " Dünya tarihi bir cilt eserdir. Türk Tarihi'ni ondan çıkarırsan geriye bir kapak kalır." Kısac ası cihan tarihinin seyri ve akışını değiştir­ mede üstün ve başarılı bir rol oynamış, bazı milletiere medeniyeti, irfanı, ilmi, adaleti, götürmüş, bazılarına ise dinde hoşgörüyü öğretmeye çalışmıştır. 7- Yeryüzündü sulhperver tek bir millet varsa, o d a Türkler'dir. Hem bizi m , hemde yabancı kaynaklar Osm anlı Sultanları n ı n yapmış oldukl arı a n l aş m a l ara çok sıkı b ağlı kaldıkları n ı ve karşı t araf bu a n l aşma ş artları n a i h m al etmedikden sonra, kendilerinin böyle bir cihete gitmediklerini açıkca ifade ederler. 8- Yeryüzünde d üşmanından en çabuk inkitamını alan bir millet varsa, o da Türklerdir. Bugünün cereyan eden hadiselerinin bizim aleyhimizde işlemesi ve bize reva görülen h aksızlıkların en kısa zam anda intikamının al ı n ac ağ ı m u h akkaktır ... Utan m az, s ı l ıkm az ve çifte stand art uygulam aya alışmış, kendi çıkarlarının olduğu yerde v arolan ve i nsan h akl arı nd an b ahseden vahşi b atının, uzun zamandan beri sürdürdüğü hilal ( islam) d ü ş m a n l ığ ı n ı n h es ab ı d a b i r g ü n elbet soru lacaktır. M üslüman ve Türklerin kıyıma tutulduğu yerlerd e ise


Cihan Tarihinde TÜRKLER

vı.:

MEZİYETLERİ

55

insan hakları diye savunduğu garazkar dolu beyanna­ mesinin sözünün bile edilmediği ve seslerinin çıkmadı­ ğının da zamanı gelince kendilerine hatırlatılacaktır. 9- Yeryüzünde ölü bir hayat sürenleri dirilten ve geleceklerini teminat altına alan bir millet varsa, o da yine Tü rklerdir. Hristiyan lara vardığı zaman dini ser­ bestlik getiren, kiliselerini ve yahudilerin havralarını ta­ mire izin veren yine bunlardır. Rusların kendi ülkelerin­ de, kendi insanlarının mezheplerine saygı göstermeyip, zülü m yaptıkları sırada, çaresiz hristiyanlara ibadetle­ rinde serbest olduklarını haykıran yine Türklerdir. Batı­ ya karşı tertipiediği seferler sırasında aç hristiyanların bağ ve bahçelerine zarar vermeden, onların takd irini kazanacak kadar, kul hakkına tecavüz etmeyen, hatta mecbur kalınca yediği üzümün asmasına para asarak, onları memnun eden yine Türklerdir. 10- Tarihe en büyük zaferleri altın harfler ile yazdı­ ran, sayısız ve eşsiz muharebeleri kazanan, tarihe şan ve şeref numunesi olan bir millet varsa, o da Türklerdir. Dünya tari hinde, dünya milletlerine karşı tek başına mücadele eden ve üstüne gelen kuvvetleri kendine has savaş usülleri ile çabucak imha eden yine Türklerdir. Zaferler zincirine yeni halkalar ekleyen yine Türklerdir. Bu zaferler zincirini oluşturan meşhur muharebeleri şöyle bir gözden geçirelim: Çin'e karşı sayısız akın ve başarılar kazanılıyor. Çin imparatoru Kao Tsun Ordos'ta çember içine alınıyor.


Cihan Tarihinde TÜRKLER

ve

MEZİYETLERİ

56

Atilla, Batı Roma ordusunu ve müttefiklerini Mari­ kus'ta aşırı hlrpalıyor. Sasfmilerin çöküşüne sebeb olunuyor. Talas'ta, Arablar ile beraber olup Çiniileri yeniyorlar. Malazgirt Savaşını kazandırıyorlar. Palekanon Savaşının galibi oluyorlar. Sırp Sındığı Savaşı'nda Sırpları kırıyorlar. 1.

Kosova'da bütün haçlıları darmadığın ediyorlar.

Niğbolu'da Avrupa ordularını bir arada büyük bir hezimete uğratıyorlar. Varna ve l l. Kosova zaferleriyle Avrupa'yı titreti­ yorlar. Bizans imparatorluğunu tarihe gömüyorlar. Çald ı ran'da Anadol u'yu ele geçi rmek i steyen iran'ı tokatlıyorlar. Mercidabık ve Ridaniye'e Memlüklüleri hezimete uğratıyorlar. Mohaç Savaşı'nda Macarları analarından doğdu­ ğuna pişman ediyorlar.


Cihan Tarihinde TÜRKLER

ve

MEZİYETLERİ

57

Almanya'ya sefer yapılarak, Şarlken'i kaçırtıyorlar. Haçlı donanmasını Preveze'de yakıyorlar. itaatten çıkan bütün kraliıkiara diz çöktürüyorlar. Alınmamış, fakat alınılması gereken yerlere çeşitli seferler yapıyorlar. 1 1- Fatih zamanında büyük toplar döktükleri gibi, Fatih'in matamatiksel dehası ile ilk havan topunu icat ediyorlar. Bizans'ın içine düşebilecek gülleler atıyorlar. Bir gecede büyük bir donanmayı karadan yürütüp, de­ nize indirecek büyük bir kudret ve güç örneği sergili­ yorlar. Onun için cihanda en zor işlerin üstesinden ge­ lebilecek bir millet varsa, o da yine Türklerdir. 1 2- Bütün dünya milletlerinin 32 defa kuşatıp, ala­ madığı Bizans imparatorluğunu tarihe gömecek bir mil­ let varsa, o da yine Türklerdir. Bu işi başarmak sureti ile, alınmazlığına güvenilen surları yıkan ve şehri ele geçi ren, yine Türklerdir. 1 3- Kafasına koyduğunu, icraata dönüştüren bir millet varsa o da Türklerdir. Alınmaz yerleri alan, yıkıl­ maz yerleri yıkan, yenil mez orduları yenen , geçilmez suları perçinleyen , aşılmaz dağların tepesine otağ ku­ ran, d üşman ile çarpıştığı sırada, bir yol bulup çemberi yaran yine Türkler'dir. 14- Anadolu'yu ebedi bir yurt olarak hazırlamak d üşüncesini gerçekleştiren yine Türklerdir. Anadolu'ya


Cihan Tarihinde TÜRKLER ve MEZİYETLERİ

58

kadar geldikleri vakit, Bizans ordularını geri çekilmeye mecbur eden ve onları Marmara kıyılarına kadar süren yine Türklerdir. Türklüğü islamlığı ebedi olarak Anado­ lu'da hakim kılan yine Türklerdir. Dağı, taşı, ovayı, su­ yu, yaylayı Türk ve islam adlarıyla mühürleyen Türkler­ d ir. Geleceğimizi tem inat altına almada uzun vadeli, faydalı ve çok güzel bir tarzı siyaset takip eden yine onlardır. 15- M : S: 11 . Asır'da siyasi ve dini rekabetler do­ layısıyla, islam-Alemi çok rahatsız oldu. islam-Alemi bütün Anadolu'yu istila eden Bizanslllara mukavemet ederneyecek dercede zayıf d üştü. iste bu sırada, yine islamiyeti müdafaa eden ve Anadolu'yu Bizans istila­ sından kurtaran Türkler oldu. Haçlıların kutsal saydıkla­ rı Kudüs'e doğru bir karınca seli gibi aktıkları sırada, bu i mansız ve merhametsizler selinin önüne geçen ve on­ ları d urduran yine Türklerdi. 16- XX.Y.Yılın başlarında Avrupa'nın en kuvvetli d evletleri tarafı ndan istila edilmiş olan istanbul'u ve Anavatanımız olan Anadolu'yu cihanı hayretde bıraka­ cak şekilde tedbirler almasıyla ve harikalar gösterme­ siyle geri almayı başaran ve buna muvaffak olan Türk­ lerdir. Sanayi ve teknolojide bir hayli ilerleyen, orduları­ nı çağın icaplarına göre modernize eden ve en son tek­ nik silahlar ile savaşan bütün batı ordularına eski tip si­ lah l ar ile karşı koyarak, galip gelen Türklerdir. Hasta adam dedikleri ve ölü saydıkları Osmanlı-Devleti'nin yerine yeniden canlanan ve varlığını bütün cihana tanı­ tan, atalarına layık olan, yine Türklerdir.


Cihan Tarihinde TÜR KLER

ve

MEZİYETLERİ

59

1 7- Senelerce kendilerini hakimiyetimiz altına alıp idare ettiğimiz dini hoşgörü ile davrandığımız, ekmek yedi rdiğimiz Yunanlı lar Fransız- ihtilalinin tesiriyle bize isyan edip, devletleri ni kurdular. Daha sonra, onların şahsında Anadolu'ya ayak basan ingiliz ordularıyla ve onları n verdikleri en son teknik sihallar ile bize karşı saldırıya geçtiler. Gelip Bursa'yı ele geçirdiler. Osman­ Gazi'nin sandukasını tekmelediler. Bu edepsiz Yunan veletleri n i n terbiyesizliğine karşı Türkler onları n kıç­ larına tekme vurarak, hepsini sürüp, Ege-Denizi'ne döktüler. istiklal Savaşı'nın kazanıldığı bu sırada, düş­ manına layık olduğu cezayı veren yine Türkler olmuştu. 18- M ı s ı r'da teşekkü l eden Fat i m i-Devleti'n i n yay ı l m asın ı sağ l a m aya ç a l ı ş t ı ğ ı Şi a - M ezh e b i 'n i n tanıatılmasının yasakalanmasını sağlayan ve bu işte is­ lam aleminde Sünniliği yaşatan yine Türkler'dir. 1 9 - A b b a s i D e v l e t i h ü k ü m d a r ı Hal i fe Vas ı k zamanında bir takım Arab kabilelerinin kapattıkları Hac yolunu açan Büyük-Boğa isminde bür Türk kuman­ danıdır. Kendisi Hazar-Türkleri'nden inanç isminde bir Türk E m i rü'I- Ü merası'd ır. bu suretle M üs l ü manların Hac-Farizasını ifa edebil meleri ni tem inat altına alan yine Türkler'dir. 20- Gerek islamiyetden önce, gerek islamiyet'den sonra Maveraünnehir'de, Hindistan'da, iran'da, l rak'ta, Suri y e ' d e , M ı s ı r' d a , R u m e l i ' d e , i stan b u l ' d a , Anadolu'da hükümet kuran, saltanat süren, harabelerin yerlerine yine binalar yapan gittikleri her yeri şenlen­ diren, ilimde, fende, sanayide ileri giden yine Türkler-


Cihan Tarihinde TÜRKLER

ve

MEZİYETLERİ

60

d i r. Ancak bun ları n içinde kendilerini cihfma tanıtan, harikalar meydana getiren bütün Türklüğü eski şanıyla şöhretiyle yaşatan, cumhuriyetin kurulmasını sağlayan, canıyla, başıyla bütün azalarıyla çalışan Anadolu Türk­ leridir. Bunlar ise bu toprak için can veren, kan veren, vücCıduyla i ftihar ettiğimiz gaziler, şehitler ordusunu meydana geti ren ecdadı mız yiğit Müslüman-Türk or­ dusudur. 21- Orta-Çağ'da islam-Memleketlerine saldıran, bütün küfür alemine karşı kanın akıtan, cengaverlik ör­ neği sunan, fedakarlık, gösteren, kuvvetini sergileyen, kılınçlarını kın ı na sokmayan, gece uyumayan, gündüz durmayan , zamanı gelince kan ı n ı seve seve akıtan, c a n ı n ı verene Tü rkl e rd i r . Büt ü n bu ç a l ı ş m aları ve başarıları neticesinde, yeryüzünde M üslümanlara rahat n e fes al d ı ran , mi lyon larca müslüma n ı n geleceğ i n i teminat altına alan ve bugün onların varolmalarını sağ­ l ayan Türkl e rd i r. Sözün kı sacası d ü nyad a , i s l a m Alemi'de Türk'e v e Türklüğü çok şey borçludur. i n san sevgisi, başkaların a karşılık beklemeden hizmet götürme aşkı, eşitlik ilkelerine bağlı ve dayalı yaşayışı ile insanlığa çok şey kazandıran Türklerin, bu özel l i ğ i n i b i l e n m i l letl er, b ug ü n y ap m ı ş o l dukları propag a n d a l ar ile bu temiz g e ç m i şe sah i p m i l l et i karalamaya v e kendi karanlık tarihlerini aydınlıkmış gibi göstermeye çalışmakta d ı rlar. Bun l arada asla inan­ mamak lazımdır. kendi tarihimizi öğrenmek, sevmek ve ecdad ı m ıza layık olabil mek mecburiyeti vard ı r. i n ­ sanımızın başkalarından değil, kendi insanımıza inan­ ma mecburiyeti vardır. Yoksa bugünkü şartlarda ser-


Cihan Tarihinde TÜRKLER

ve

MEZİYETLERİ

gilenen soğuk savaşın ve beyin harbinin şiddetli çar­ pıntıları altında ezilir, yok olur, gideriz. Dünyaya yen iden şan vermek, şeref saçmak, adaleti görürmek, dini hoşgörüyü sağlamak ve gerçek insan sevgisini isbatlamak tek dileğimiz olmalıdır.


Cihan Tarihinde TÜRKLER

ve

MEZİYETLERİ

62

TÜRKLERiN MEZiYETLERi

Ta ri h meydan ı n d a Türkler' i n m eziyetleri çok büyük ve yüksektir. Bu meziyetlerini hakkıyla takdir et­ mek içi n , Türkler'in içtimai hallerine, ahlaklarına, adet­ l eri ne, m eydana getird ikleri medeniyetleri n , özel likle son zamanlarda hürriyet ve istiklal uğrunda yaptıkları fedakarlıklara ve meydana getirdikleri eserlerine çok iyi bakmak ve dikkat etmek lazımdır. Türkler seeiye ve milli ananelerinde, adab ve dini erkan hususunda en fazla sadakat gösteren , ilim ve medeniyet açısından belli bir mesafe kateden, beşer ve ihtiyaçlarını temin konusunda çok büyük maharet sergileyen bir milletdir. Bu m i lletin büyük b i r kısmı bugün Anadolu'da yaşarken , diğerleri Orta-Asya ile başka hükümetlerin tabiyetlerr altında yaşarlar. Yalnız Rusların yayılmacı doktriner sistemlerinin yıkılışıyla beraber, insiyatiflerin i kaybed işleriyle birlikte ortaya çıkan Orta-Asya-Türk­ Cumhuriyetlerini ayrı düşünmek lazımdır. Uzun zaman yer altı ve yer üstü kaynaklarının Ruslar tarafından kul­ lanılıp, insanların güçlerinin tüketilmesine rağmen pek fazla b i r kayıpları olmam ıştır. Yeniden yapılanma ve toparlanma ile geleceklerinin daha iyi olacağı kanaati bizde şimdiden hasıl olmuştur. inşaallah ileride de öyle olur. Türk m i l leti gayet büyük ve misli bulunmaz bir hayatiyete malik, dinç bir m i l letdi r. Bu hayatiyetinin derecesini anlamak için, mazide son iki bin sene içinde en büyük m ücadelelere, harblere mecbur olan kitlenin Türk m i lleti olduğunu bilmek kafidir. Tari hçe malum


Cihan Tarihinde TÜRKLER ve MEZİYETLERİ

63

olan harblerde, mücadelelerde maktül düşen Türk kah­ ramanlarının sayısı kırk m i lyonu aşkın d ı r. Bun lardan başka Orta-Asya'n ı n hayat şartları nda ö l m üş Türk­ ler'de hesab edilirse, bu hayatiyyet hakkında bir fikir el­ de edilebilir. işte Türk milletinin bunca mücadele ve tazyi klere rağmen, yaşamasının sebeblerine gelince; Bir çok amil vardır. En meşhur olanlarını arzedelim: 1 - Türk milleti tarih sahnesinde, dünya milletleri ile en fazla temasa gelmiş, mücadele yapmış, harbet­ miş olmasına rağmen, bunun neticesinde diğer millet­ ler arasında en fazla hayatta kalmaya m uvaffak olmuş bir milletd i r. Dünyan ı n en müstevli orduları dahi onu sindirememiş ve yıldıramamıştır. Galibiyet genelde hep Türklere nasib olmuştur. 2- Türk m i l leti tari hin deri n l i klerinden gelirken, hayatta kalabilmek için kalıcı bir siyaset takip etmeyi uygun görmüş ve bunu uygulamıştır. Bu siyaset onun düşmanları karşısında uygulayacağı stratejileri içeren bir özellik arzeder. Bir çok defa istiklal ve siyasi mev­ cudiyetini kabtemiş olmasına rağmen, hayatta kalmış olmayı becermesi , bazen uzun vadeli bu mahrumiyeti bir kaç asır yaşaması da vaki olmuşsada, tarihi mis­ yonunu başarıyla sürdürm üştür. istiklalini muhakkak el­ de etmiştir.Türk'ün bu haline ve siyasetine bazı tarih­ çiler "Ebedi Siyaset" adını vermişlerdir. 3- Türk milletinin merasim ve adetlerinin, özellikle l isanları n ı n kal ıcı o l u ş u , onu nda kal ı c ı olduğuna ve olacağına çok güzel bir örnektir. Dünyada Türk lisanı gibi binlerce sene değişmeden, muhafaza edilmiş hiç


Cihan Tarihinde TÜRKLER

ve

MEZİYETLERİ

64

bir başka lisan yoktur. Ardiyetik sahillerinden Ta Çin­ T ü rkistan'ı n a kad ar b i r coğ rafi saha h e p Tü rkw konuşulan insanlar ile doludur. Yeryüzünde hiç bir lisan yoktur ki; Bu kadar büyük bir sahada daimi ve fakat aralıksız bir suretde hükümran olsun. Bu vaziyet Türk­ lerin mazide olduğu gibi, istikbalde de cihan tarihinde oynamaya namzet oldukları rol ü n ehem m iyet i n i ve büyüklüğünü açık bir şekilde anlatmaktadır. Türk m i l letinde soyluluk ve yayılma kuvveti mevcuttur. Türkler dünyanın her tarafına dağılmışlar ve mevcudiyetlerini her yerde muhafaza etmişlerdir. Türk­ ler m uhtelif zamanlarda Çin ve Sibirya'dan başlayarak Hind istan'a, iran'a, lrak'a, EI-Cezi re'ye, Kafkasya'ya, Suriye'ye, Fil istin'e, Kon stantın ıyye'ye/i stanbul'a, Arabistan'a, Yemen'e, Mısır'a, Kuzey Afriya'ya, Av­ rupa'nın içlerine, Baltık-Den izi'ne, Finlandiya'ya, ingiliz­ Adaları'na ve Sumatra'ya kadar yayıldılar. Bu isimlerini saydığımız ülkelerde hemen hemen hiç bir yer yertur ki Türk-Bayrağı dalgalanmamış, Türk narası atılmamış, Türk atı koşmamış, Türk kanı akmamış olusn. Bu yer­ lerde oturan m i l letieri n tari h i hemen hemen baştan başa Türklerin yiğitlik destanlarıyla doludur. 4-

5- Türk milleti dünyada, mevcut milletler arasında i l m i kuvvet itibariyle en yüksek mevkiyi işgal ederdi. H a l k aras ı n d a b i r "Ara b - M e d e n iyeti" d ey i m i a l ı p yürüm üştü r. Muhterem okuyucular, b i l i n m esi lazım gelirki ; Bu bahsedilen "Arab-Medeniyeti"nin yarısı ve belki daha fazlası hep Türk d imağ ı n ı n m ahsCıl ü d ü r. Eğer d ünyada Türk ilmi, Türk dimağı olmasaydı , "Arab­ Medeniyeti" bir hiç mesabesinde kalacaktı.


Cihan Tarihinde TÜRKLER

ve

!VIEZİYETLERİ

65

6- Türk milleti dünyada en cesur ve harb fazileti olan bir milletdir. Cesaret ve harb faziletlerini herkese ve hatta düşmaniarına bile bir çok defalar tasdik etdir­ mişlerd ir. Düşmaniarına harb faziletlerini tasdik etdir­ diklerine dair bir kaç tarihi misal verebiliriz. Türk askeri ricalinden Köprülüzade Fazıl Ahmet Paşa M:S: 1 666 tarihinde Viyana'ya yakın Uyvar (Nuhuzei)-Kalesi'ni bir ay süreyle muhasara etditen sonra, Türk askerinin gös­ terdiği sebat ve cesaret sayesinde bu kale alınmıştır. Halbuki bu kale Avusturyalılar'ın yeni tahkim etdikleri ve zaptı m ümkün o lmaz idd iasında bulundukları bir kaleydi . Bu kalenin d üşmesinden sonra uzun bir müd­ det Avrupa'da "Uyvar önünde bir Türk gibi kuvvetli" sözü atalar sözü halinde söylenmeye başlandı. M : S: 1 664 tari h i n d e y i n e Faz ı ! A h m et Paşa kum a n d as ı n d aki T ü rk askeri ile Avusturya askeri arası nda Tuna-Nehri'ne akan Raab-Suyu kenarında m eydana gelen meşhur Seng atar-Muharebesi ' nd e d üşman kumandanı Montekullu bizim için şöyle söy­ ledi: "Türk askeri muharebe meydanında, örnek olacak askerdir." M : S: 1698 tari h i n d e T ü rk askeri r i c a l i n d e n Veziriazam Elmas Mehmet Paşa kumandasındaki Türk askeri i l e Avusturya askeri arasında Tuna-Nehri ' n e akan Tays Nehri sah i l i n d e meyd ana gelen Zen ta­ Muharebesi'nde, Türk askeri yenilmiş, neticede Avuis­ turya galib gelmişse de, onların metanet ve cesaretini gören Avusturya Başkumandanı Prens Ojeni bizim için şöyle demiştir: "Türkler harb için doğmuştur."


Cihan Tarihinde TÜRKLER

ve

MEZİYETLERİ

66

M :S: 1812 yılındaki meşhur Rus-Seferi'nde, Türk askeri ile Ruslar arasında meydana gelen muharebelerden birinde, Türk askerinin metanet, sebat, gayret ve cesaretini gören meşhur Rus kumandanı General Gurko , iftihar m akam ı nd a bizi m için ş u n u söylemiş ve bizim vasımızı açıklamıştır: "Ruslar, Türk gibi seçkin bir askere mukabele etmiştir." 7- Türk milleti gayet fedakar ve halkçı bir milletdir. Bu m illete bir tehlike yaklaşınca, halkı o felaketden, o tehlikeden kurtarmak için o an içlerinden m uhakkak bir kahraman yetiştirir ve çıkarır. Diğer milletierin zor an­ larında gösterebileceği kuvvet ve kudretin ve fedakar­ lığının on mislini gösterirler. Kurtuluş Savaşı'ndaki son o l aylar b u n u isbat etm i şt i r. Uğ u rs u z u m u m i harb neticesinde büyük bir tehlikeye d üşen ve daha doğ­ rusu uçurumun eşiğine gelen Türk vatınını kurtaran, Türk m illetinin yetişdirdiği bir Türk kahramanı, ölüm kal ı m savaşı vererek, bu milleti kurtarmıştır. Bu şah­ siyetlerin i ç i n d e M u stafa Kemal , Kazım Karabekir, Mareşal Fevzi Çakmak, Rauf Orbay, Rafet Bele, Kazım Ö zalp, Fethi Okyar, Ali Fuat Gebesoy sayılabilir. Şimdi arzedeceği m hadise ise gerçeği bize isbata kafidir: H e p i m i z i n m al u m o l d u ğ u ü ze re H : S: 1334 s e n es i n d e akd o l u n a n (30 E k i m 1918) M o n d ro s ­ Mütearekesini müteakip, vatanın her tarafı, özellikle is­ tan b u l d ü şm an lar tarafından istila ve işgal edilerek, Türkiye ve halkı büyük bir tehlike ve felakete uğradı. Bu hengamede Sivas , E rzurum ve Trabzon kongreleri kararıyla, istanbul'un resmen düşmanlar tarafından iş­ gal tari h i olan H:S: 1336 senesi Mart Ayı'nın son altıncı

/


Cihan Tarihinde T(JRKLER ve MEZİYETLERİ

67

gününden, otuz sekiz gün sonra, yani 1 336 senesi Nisan'ının yirmi üçüncü günü Ankara'da teşekkül eden Türkiye Büyük M i l let Meclisi, milletin mukadderatını eline aldı. 1 337 senesi Kanuni Sanisi'nin onuncu günü mücahidlerimizin fedakarlığı ile inönü Zaferi kazanıldı. işte bu büyük zaferin ilhamı etrafında T.B. M . M.'nde, hararet ve heyecan l ı konoşulurken, muhterem Bursa MebCısu Muhittin Baha Beyefendi, söz alarak kürsüye çıktı. Çok ateşli yaptığı konuşmada yerine getirerek, şimdi yapılmakta olan işlerin, ecdadımızın yaptığı işler­ den daha büyük olduğuna işaret etdi. Bunu müteakip, bu tehlikeli zamanda Türk halkının derhal yetiştirmiş ol­ duğu kahraman, vatan kurtaran , her zaman isimlerini yücelterek, yad etdiğimiz meclisteki gaziler adına Mus­ tafa Kemal söz alarak kürsüye çıktı. MabCıs Muhittin Baha Bey'in gayet kıymetli sözlerinin, meydana getir­ d i ğ i h issiyata tercüman ol mak üzere çok ateşli b i r hitabesinde, Hakikaten milletin bugün maziden daha çok ümit var olduğunu söyledi. Merhum Namık Kemal Bey'in vaktiyle söylemiş olduğu "Şu vatanın bağrına düşman dayadı hançerini, yokmu imiş kurtaracak bahtı kara maderini" sözüne cevap olarak mebCısların her biri ve bütün Türk milletinin mamına "Vatanın bağrına düş­ man dayasın hançerini, bulunur elbet kurtararak bahtı kara maderi ni" diye h itab edi nce, mecl iste kulakları çınlatacak derecede büyük bir alkış tufanı koptu. Bu o l ay m i l leti m i z i n b i l m esi laz ı m g e l e n o l ayların en mühimi olsa gerektir. Ancak; söyleyenin bu vecizesi , yalnız sözde kalmad ı. Bu ateşli hitabesinden pek az zaman sonraydı ki, bu felaketler karşısında halkın kudsi heyecanı i le, hitabedenin meydana getirdiği milli iman b i rl eşerek, 1922 senesi Ağustos'un un y i rm i altı n c ı


Cihan Tarihinde TÜRKLER

ve

MEZİYETLERİ

68

g ü n ünden, Eyl ü l'ü n ü n dokuzuncu g ü n ü ne kadar on beş gün zarfında Anadolu kan deryasından med ve cezirlerle şahid oldu. Sakarya, l l . ininü ve Türk Milletini , Türk MefkCıresini muzaffer kılan, Cihan tarihinde Baş­ kumandanlık-Meydan Muharebesi ünvanını alan 1 Ey­ lül 1 922 tarihi Dumlupınar-Zaferi'yle ve Umumi Harb Erkanı Reisi muhterem Maraşal Fevzi Çakmak Bey ve vekiller heyeti reisi ismet inön ü , Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi muhterem Kazım Karabekir Bey, hususi olarak Seyyit Gazi'den üç kolordu ile ve bir yıldırı m çabuluğuyla gelerek 1 1 Eylü l 1922'de Bursa'nın geri a l ı n m as ı n a yard ı m eden ve akabinde M ud anya'da m evcut kuvvetleriyle d üşmanı esir almaya muvafak olan 3. Kolordu kumandanı m uhterem Şükrü Nai l i Paşa, arkadaşları ile sair erkan v e askeri amirler, subay kard eş l eri m i z, Anadolu halkı n ı n h arb ted b i rl eri ve taminin üstündeki gayret ve fedakarlıkları ile düşman ezil d i. Düşman bütün varl ığıyla kıçı n a adeta tekme vurularak, denize döküldü. Az zamanda hiç yoktan bu mükemmeliyeti hazırlamak için, yalnız Türk ve imanlı bir m ü s l ü man ol mak katiyd i. Akd olunan M ud anya­ Protokol ü , Türk'ü n azm i n i tan ıtıp, m an ev i g ü c ü n ü b üt ü n c i h a n a yayd ı . Net i c e d e Yun a n l ı Atenal ar, Venizeloslar, Bartelmiyoslar, Trikopisler sarsıldı. istan­ bul'da kurmak istedikleri taelar devrildi. i ngilizlerden yüz ve destek alarak hareket eden şımarık ve yüzsüz Yunan uşakları üzeri n e oturmak isted ikleri, tahtları yıkılarak, ayakları ters çevrildi. Asırlardan beri Türk Milleti'ne ebedi bir yurt olarak hazırlanan yurdumuz kurtarıldı. Yunan askeri ve enkazı vatanın bağrından sökülüp, atıldı.


Cihan Tarihinde TÜRKLER

ve

M EZİYETLERİ

69

Osmanlı'nın son Sadrazamı olan ve kendisine bir sürü nimet bahşeden devletinin aleyhinde çalışmakla ün yapan Daryıat Arn avut Ferit Paşa'nı n i mzalad ığı, Sultan Vahidüddi n Hazretleri'nin imzalamadığı ve mec­ liste imizal anmasını engellediği, muhteviyatı anlaşıldık­ ça tüyler ürperten ve tam manasıyla Türkler için bir idam name h ü km ü nde ol an 1 O Ağustos 1920 tari h l i zararlı olup, milletler hukuku bakımından ö l ü doğmuş bir çocuğ a benzetilen Sevr M uh adesi ve hükümleri tamamen parçal andı. Türkler için bir kurtuluş vesikası olan bu zaferler silsilesi, diğer müstevli devletleri de, varl ığını kabule zorl ad ı . Zira i ngiltere'de h alk Avam­ Kamarası önünde toplanarak, yapmış oldukları konuş­ mal arında, artık Türkler ile savaşacak güçlerinin kal­ madığını, savaş için malzeme olarak verecekleri evlat­ larının bulunmadığını beyan etdiler. Bunun içindir ki in­ giltere barış masasın a oturmada zorluk göstermemişti. Hakeza Fransa'd a da buna yakın olayl arın olduğu o günkü Fransız basınının verdiği m alumatlardan gayet iyi anlaşılmaktadır. Savaş Dönemini bitiren devletler, n i h ayet istek ü z e ri n e 26 Tem m uz 1923'de i s v i ş re ' n i n Loz a n ­ Şeh i ri 'nde b i r araya gelerek, uzun m ü zakerelerden sonra iki defa aralıklar ile toplanarak bir barış antiaş­ ması yaptılar. Böylece o günkü şartlarda sanayi ve teknolojide b i r h arika o l a n Hristiyan-Batı l ı d ev l et lere m eyd an okuyarak, eski tip s i l ah ve h arb usü l l eriyle karş ı l ı k veren, buna mukabil çok yorgun düşmüş bulunan Türk m i l l eti n i n yüzü b i razc ı k o l sun g ü l d ü ve rah atl ad ı .


Cihan Tarihinde TÜRKLER

ve

MEZİYETLERİ

70

Yapılan Lozan Muahedesi ile yeni kurulan T.C. içtimai , i ktisad i, adli, mali, siyasi istiklallerine nail oluyordu. Fakat ne yazıkki d ünyanın gelişmemiş memleketlerini zehirli bir akreb gibi kollayarak, kıskacına almaka is­ teyen A.B. D. üstüm üze çöreklenecektir. Kapitalizmin kıskacı arası nda yaşayacağ ı sancı l ı dönemler baş­ layacaktır. 1 945 yılında l l . Dünya-Harbi'nden çıkan ve taş üstü n d e taş bulunmayan Almanya ve J aponya d ünyanın bugün süper g ücü olduğu halde, biz hala d ah a batıyı e l l i yıl geriden takip etm eye m ah kum olacağız. i sti klai -Savaşı ve s o n rası n d a m i l l et , Osm a n l ı Padişahları'nın b i r hak olarak verdiği ve milletimizin o günkü şartlarda lehine olan, fakat gün geçtikçe aley­ hine olan Kapitülasyon belasından kurtulacaktır. Batılı devletlerin asırlardan beri Türkiye toprak­ larında aynadıkları oyunlar ve sinsi hain emelleri suya d üşecektir. Bir takım yeni gelişen ve üzerimizde etkili olmaya çalışan bazı batı devletlerinde haksızlıkların­ dan, zülmünden, baskısından, tahakküm ünden kurtul­ muş olacaktır. istiklai-Savaşı sonrasında Türk-Vatanı'nın istiklali teminat altına alınacaktır. Şehit kanları üzerine yeni bir vatan kurulacaktır. Türk milleti ve devleti bir takım teh­ likelerden zamanında kurtulacaktır. Memleketi kurtaran en büyük millet ve şahsında yetiştirdiği büyük kuman­ danlarıydı . Muhterem milletim. (?) Sizin huzurunuzda son söz


Cihan Tarihinde TÜRKLER ve MEZİYETLERİ

7I

olarak şunu söylüyorum : Türk vatan ına ve m i lletine hitab etmekle bahtıyarım . Ey Türk vatanı ve milleti bun­ dan sonra senin bir kılına bile hata getirmek -isteyecek her hareket, emin ol ki, bütün M üslüman-Türk evlat­ ları n ı n samimi azi m ve gayreti ile derhal ezilecek ve mutlaka tepelenecektir. Ey Türk vatanı (?) Emin olki biz Türkler ve Müslümanlar bütün dünya milletlerini dize getirerek, tahtiarı na ve taeları nı başları na çevi rerek kazandığımız zaferler ile seni başımıza tae etdik. Tarihi şahsiyetlerimizin verdiği işaret üzere kıyamete kadar payidar olasın. Eserin Müellifi Sadeleştiren ve ilaveler Yapan Mahmut Tevfik BEY Vecihi Enver YAŞARBAŞ



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.