ENVER NACİ GÖKŞEN
MEHMET E M i N YURDAKUL
--------
ANKAR A ÜN t VER S 1TES1
-------
BAS J M EV 1
-
-
I963
-·--
Tel
:
--
10 54 04
T.
D.
K.
T A N 1 T M A
Y A Y 1 N LA R 1
TÜRK D İ LİNE EMEK VERENLER
B n 1. ci
Kapak
:
s
Dİ Z İ Sİ
k , : 10.l•Oll
H. MllMClj
TfiRK ntL KURUMU YAYINLARI
213
:
6
MEHMET EMiN YURDAKUL
( 1869-1944)
1
HAYATI VE EDEBİYATA YÖNELİŞİ
Aile Ocağı 1869 yılında doğan Mehmcl Eınin Yurdakul, doğduğu ve
yetiştiği aile ocağını şöyle anlatıyor:
Babam, balıkçı Salih Reis'ıir. Anam, Uzuııcaova-1/tıs/,:öy'lü (Edirne) Emine Hatundur. Babam, okuma-yazma bilnı�zdi. Çocukken bana Battal Gazi, Kerem ile Aşlı gibi halk masallarını okutur ve dinlerdi. Sonraları Namık Kemal'in Evrak-ı perişan' ını okudum. Çatımız ak günler gördüğü gibi kara günler de gördü. Halkın ıstırabını bu çatının altında duydum. Bu çatının altında anamın halk ninnileriyle biiyüdüğüm gibi bu çalının alıında halk öğütleriyle yetiştim. Bu çatının altında anladım ki halk, kendi hayatını, kendi ruhunu, kendi aşkını, kendi ıstıraplarını kendi diliyle anlatacak kitaplara muhtaçtır. ]Jabam, denizin evladı, fır tınanın çocuğuydu. Rüzgar ve dalga ile savaşarak ekmeğini kazan dığı gibi ruh enerjimin de ill.c dinamik kıvılcımını tutuşturdu. Çocukluk çağımdan gençlik çağıma bu yoldan geçtim. 1 ,·
1. Hakkı Baltacıo�lu: "Mehmet
Adam dergisi, sayı
452 (1943)
Emin
Yurdakul ile göriiftüm.'',
Yeni
ENVER NACI GÖKŞEN
8
Salih Reis ailesi Beşiktaş'La, ufak bir ahşap evde oturuyordu. Küçük Mehmet Eınin yedi yaşın � basınca, bu bölgede Saray Mektebi diye anılan sıbyan (ana) okuluna verildi; on yaşına değin bu okula gidip geldi. Üç yıllık hu ilk öğrenimden sonra yine Beşiktaş'ta bulunan askeri rüştiyeye (ortaokula) geçti. Bu okulu başarıyla bitirince Mülkiye MckLchi'nin idadi kısmına yazıldı; on sekiz yaşındayken tasdikname alarak okuldan ayrıldı, memur luk hayatına atıldı. Okuldan ayrılır ayrılmaz Babıali Sadaret Dairesi Evrak Odası'ııa aylıksız yazman (katip) olarak atandı. Bir yıl sonra da (1888), henüz 19 yaşındayken, Şebin Karahisar'ın tanınmış bir ailesinden olan Müzeyyen Hanımla evlendi. Mehmet Emin, memurluğa haşladıktan iki yıl sonra (1889), bir süre Hukuk Mektebi'ne gitti ise de öğrenimini Amerika'da tamamlamak üzere, bu okuldan ayrıldı. Fakat Amerika'ya git mesi için kendisine yardım eden kadının ölümü, yolculuğuna engel oldu; sonradan da bir daha okula dönemedi. 21 yaşında öğrenimle, okulla ilişiğini büsbütün keserek kendini memurluğa ve okuyup yazmağa verdi... Memurlukları ve Edebiyat Merakı
Mehmet Emin, Hukuk Mektchi'ndeyken ruh asilliğinin soy asilliğindeıı daha üstün olduğu ana düşüncesine dayanan Fazi let ve Asalet adlı bir kitapçık yayımlamıştı. Bu eserini, başarılı gençleri değerlendirmek ve korumakla tanınan Sadrazam Cevat Paşa'ya şundu. Paşa, Fazilet ve Asaleı'i çok beğendi; Mehmet Emin'in daha iyi bir işe yerleştirilmesini buyu;rdu. Böylelikle genç yazar, 700 kuruş aylıkla Rusumat (Gümrük) Tahrirat Ka lemi'ne atandı. Mehmet Emin, 24 yaşında aynı yerin Evrak Müdürü oldu. Bu görevde, 1907 yılına kadar, tam 14 yıl kaldı. Bu, onun en uzun süren görevidir. Kendisini çevresine sevdiren, iyi kalbli, çalışkan bir meur olan Mehmet Emin, hoş vakit buldukça okuyup yazıyor,· kendi kendini yetiştirmeğe çalışıyordu. Evrak Müdürlüğü yaptığı
9
MEHMET EMiN YUHDAKUL
sıralarda adı, cclcLiyat ve sanat alanında, yavaş yavaş yunla ve . Avrupa'ya yayıldı. Mehmet Emin, şiirlerini: l897'de başlıyan Osmanlı-Yunan savaşından az önce yayımlam �ğa başladı. İlk şiiri, Selanik'teki Asır gazetesinde çıkan Cenge G \ derl.-erı dir (1897). '
Anadolu Yolculuğu Mehmet Emin, artık sanat yolunu bulmuş, tertemiz bir Türkçeyle ulusal hayatımızı dile getiren şiirler yazmayı kendine ülkü edinmişti. İçi, memleket sevgisiyle dolu olarak halkın çek tiği acılara, yoksulluklara karşı ilgisiz kalan zamanın yönetimine kin ve tiksinti doluydu. 1898'de çıkardığı Tiirkçe Şiirler adlı kitabı, heyecan ve isyanının bir belgesiydi. Hak ve gerçek yolunda daha çok savaşabilmek düşüncesiyle İttihat ve Terakki, Cemiye ti'nc (partisine) girmekten çekinmedi. Şiirlerinin ta Şıdığı içten ve akıncı ruh, Saray'm kuşkusunu ve korkusunu uyandırdığı için 1907 yılında, bir sürgün gibi, Erzurum Rusumat Nazırlığı na alandı. Erzurum'da bulunduğu sıralarcla İkinci Meşrutiyet ilan edildi (1908). Düşüncelerinin bir kısmı gerçekleştiği, memleket yeni bir düzene kavuştuğu için Mehmet Emin mutluydu. Şiirler yazarak, söylevler vererek, ulaşılan bu önemli dönüm noktasını yaymağa, beniııısctmeğe çalışıyordu. 31 Mart Yakası (13 Nisan 1909) patlak verdiği zaman Trab zon Rusumat Nazırlığı yapan Mehmet Emin, gericilerin bu ili mize sızmamaları için çok çaba göstereli. Bu ayaklanmanın bas tırılmasından sonra İstanbul'a �·ağırılarak Matbuat Umum Müdür lüğü verilmek istendiyse de kabul etmedi. Bunun üzerine Bah riye Müsteşarlığı'na atandı, ama bu işten anlamadığı için bir ay sonra çekildi. Temiz, dürüst, çalışkan bir yönetici olduğu oranda ülkü ve ilke sahibi bir insan oluşu, inanmadığı işleri yapmak istemeyişi memurluk yerinin ve türünün sık sık değişmesine yol açıyordu. Nitekim Bahriye Müstcşarlığıııda n sonra Hicaz Valiliğine atandı . (1909), fakat Mekkc Şerifiyle anlaşamadığı için, bir yıl sonra
ENVER NAC_I GÖKŞEN
10 oradan ayrılmak istedi; Sıvas Valiliğie geçti
(1910). Sıvas'ta
ancak üç ay kal:ıh!ldi. Yapmak istediği memur değişikliğine engel olunduğu için valilikten çekilerek İstanbul'a döndü. ·
htanbul'da Tıbbiyeli gençlerin kurdukları (Haziran 1911) Türk Ocağı'nın kurucuları arasında yer aldı; reisliğini de kabul etti. Bu dernek adına çıkarılacak olan
Türk Yurdu
dergisinin
sorumluluğunu da aldı. Osmanlıcılık güden İttihat ve Terakki Partisi, Mehmet Emin'i İstanbul delegesi yapmak İstediyse de onun Türkçülük ve milliyetçilikten vazgeçmemesi üzerine ken disini yine Erzurum'a vali yaptılar Emin, Türk Ocağı'nın açılışını ve
(1911). Böylece, Mehmet Türk Yurdu'nun çışını göre
meden İstanbul'dan ayrıldı. Emekliye Aynhıp Erzurum'da ancak bir yıl kalan Mehmet Emin'i, Talat Pa şa'nın sadrazamlığı sırasında,
25 yıllık memurluk süresini dol (1912). Ertesi yıl Musul
durduğu gerekçesiyle emekliye ayırdılar milletvekili seçildi
(1913).
Mehmet Emin, memurluk hayatı boyunca durmadan şiir yazarak halkın ve gençlerin ruhlarına güc, inanç, heyecan ve umut kattı. Daha önce, Balkan yenilgisi ardından
Türk Yazı
yayınladığı
ile memlekete taze ve diri bir ruh getirmişti. Birinci
Dünya Savaşı boyunca bir yandan milletvekilliği yapıyor, bir yandan da ulusal benliğimizi dile getiren duru Türkçe şiir kitap
Ey Türk Uyan, Tan Sesleri, Ordunun Destanı, Dicle Ônünde, Turan'a Doğru, Zafer Yolunda, isyan ve Dua. Mehmet Emin'in en verimli evresi, 1914-1918 yı1ları arası ları çıkarıyordu:
olmuştur. Atatürk'ün Yanında
Birinci Dünya Savaşı sonunda İstanhul'un İşgal Kuvvet leri eline düşmesi, Mehmet Emin'i derinden yaralamış ve o zaman ki Sulh Konferansına seslenmek amacıyla iki düzyazıdan (nesir
den) meydana gelen
Türk'ün Hukuku nu
Ş
ruhunun ölmezliğini" savunmu tu.
'
yayımlıyarak "Türk
MEllMET EMiN
YUHIJAKUL
11
Haksızlığa dayanamıyan bu erkek sesli, ülkücü ozan artık İslanbul'da kalama�dı. 1921 martında buradan 'W rılarak Anka· ra'ya gitmek-üzere lnebolu'ya geçti. İnebolu'ya .Z. arınca kendi· sine ALaLürk'iin çektiği şu telgrafı verdiler:
Türk milliyetperverliğinin ilahi mübeşşiri (Tanrısal müjde· cisi) olun şiirleriniz bugünkii miicahedemizin (kutsal savaşımızın) rıılı-i hamasetine (kahramanlık ruhuna) ııfk-i tulU (doğuş ufku) olmııştıır. Tcşrifinizden duyduğum memnuniyeti beyan ile (bildi rerek) sizi milletimizin mübarel.· babası olarak selamlarım. Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal, 1 Nisan 1921 Ankara'da da Atatürk tarafından yakın bir ilgi ve sevgiyle karşılanan ozan, ulusal savaşımız boyunca Anadolu'da (özellikle Antalya, Adana, İzmir bölgelerinde) dolaşarak ateşli konuşmalar yaptı; halkın ve askerin ruh gücünü artırmağa çalışı;, Kurtuluşlan sonra Şarki Karahisar (Şebin Karahisar), Urfa ve İstanbul milletvekilliklerinde bulundu. Bu arada, 1928'de Druıte'ye (d iiz yazılar) ve Mustafa Kemal (şiirler ve düz yazılar) adlı kitaplarını yayımladı. Ölümünden beş yıl önce de son eseri olan Anlrara'yı verdi. Son zamanlarıııda, 55 yıllık eşinin ölümü ve Beşiktaş'taki anılar ocağı evinin -bütün kitaplariyle birlikte- yanması, ozam \'ok sarstı ve 11. Ocak 1944'te, kaldırıldığı hastanede, 75 yaşında öldü
il
SANATI
ve
TÜRK DİLİNE EMECİ
Ulusçuluğunun ve Türkçeciliğinin Kaynaklan
Eşim, hayat ve gönül yoldaşım Şebin Karahisarlı bir 1'ürk kızıdır. Onunla evlendiğim zaman benimle h·onııştuğu öz-tiirh·c;e bana kendi dilimin özünü anlatmıştı. Ben, İstanbııl lehçesini anamdan, babamdan; sonra Anadolu lehçesini karımdan öğren dim. Onun saf ve asil rııhunun kaynaklarından Tiirkliik aşhmn kandırmaz Kevser'ini içtim. Birlikte Şelıiıı Karalıisar'dah·i bağına giderek burada Anadolıı'nıın ata hi'itıralariyle dolu dağlarına tır mandım. Geçmişlerin şeref destanlarını ırmakların, çağlıyanların şarkılarında dinledim. Her şeyi değiştiren t'e c;iiriiten amansız zamanın değiştirip çürütemediği Türk rııhıınıı, biitiin töreleri, faziletleri içinde, burada buldum. Ve anladım ki sayısız asırlar, felaketler, fırtınalar Türk'iin başının ucunda kasırgalarını hay kırmış, Türk'ün üstüne tufanlarını yağdırmış, etlerini çürütmüş, kemiklerini kemirmiş, lak.in yüreğinin içindeki sönmez ve tüken mez ateşin bir kıvılcımını bile söndürememiş. Onun imunı, denizin akıntıları içindeki sedefte bıılıınan inci gibi kalmış. Şebin Karn hisar'da işte böylece dokuz kere bulundum. Altısında altışar ay,
MEHMET EMiN YellDAKUL
13
iiçiinde birer yıl oturdum. Burada gözleri yaşlı yetimlere, bağrı yanık dullara, ağlam�ktan gözleri kör olmuş ihtiyarlara rasladım. 1\!Iilli ruhumu, milli ıstırabımı, milli iilkümii buradan aldım. Tesa düf ettiğim olayları topladım. llallmı acıklı hayatından ve ruhun dan aldığım ilhamları şiirime koydum, milletime sundum. Benim milliyetçi/iğimin asıl kaynağı işte budur. 1 Mehmet Emin, ulusal şiirin gerçek kaynağını bulmuştu. Türklüğün ve Türkçenin unutulduğu, ağza alınm.adığı bir çağda birdenbire:
Ben bir Türl•'iim; dinim, rin.�im ııludıır, Sinem, özüm ateş ile doludur. lnsan olan vatanının kuludur; Tiirk evladı evde durmaz, giderim ... ıliyerek dikkati kendisine çekivermişti. İlk şiirinin ilk dört lüğünde hunları söyliyen Türk evladı Mehmet Emin, bütün hayatı boyunca özlü ve güdü hir Türk ve türkçesi kaldı; Türk cvlallarını uyarmağa, ulusal sanat yoluna eriştirmeğe çalıştı. Servct-i Fünun zevkinin ve dilinin yaygın olduğu bir evrede çıkardığı ilk eseri Türkçe Şiirler, yeni bir çağ açıyordu. Gerçek Türk şiirinin dili Türkçe olacaktı. Ö lçüsü. Arap ve Acem'den geçme aruz değil, geleneksel öliiçümüz olan hece olacaktı. Konu lar ise bireysel şeyler yerine bu ulusun yaşadığı, özlem durduğu varlıklar ve kavramlarla ilgili olacaktı.... İlk Eserinin Büyük Yankıları Mehmet Emin'in, 1898'de yayımladığı Türkçe Şiirler adlı kitap, yurt içinde ve ·dışında büyük yankılar yarattı. Bu eserin çıkışiyle Türkçcmiz, özüne yönelen bir dönüm noktasına ulaşmış bulunuyordu. 9 parçadan meydana gelen kitabın başında Recai zade Ekrem, Abdülhak Hamit, �cmscttin Sami, Hıza Tevfik ve Fazlı Necip Beylerin öviicü satırları da vardı. Türkçe Şiirler, Mehmet Emin'in tuttuğu yolu henimsiycnlerle Scrvet-i Fünun zcvkinden ayrılamıyanlar arasında uzun tartışmalar yarattı. 1 }'eni Adam
dergİ8İ,
sayı 452 (1913)
E'.'l\'Efi NACI GÜKŞE"1
14
Türkçe Şii rler i tutanların, beğenenlerin Ahmet Mithat geliyordu. Halit Ziya bile Servet-i Fün ıın da yayımlanan bir mektubunda şöyle diyordu: Mehmet Emin'i ve
'
başıııda Şemsettin Sami ile '
dü." ettik
Nazımda büyük fıir eser-i muvuffakiyet (başarı eseri) göriif Türkçe Şiirlerin letafetinden (güzelliğinden) hep ıelezzüz (lezzet aldık). Niçin Türkçe nesirler de olmasın?... 1 Şemsettin Sami
de Mehmet Emin'i candan övüyor ve mem
lekete müjdeliyordu:
... Öteden beri ihtar ve tavsi_Yeden geri durmadığımız ve ken dimiz açamadığımız çığır açıldı. Farkında olmı_Yanlara tebşir ederiz (müjdeleriz). Türkçe Şiirler ıınvaniyfe (adiyle) pek güzel, dilnişin (iç açıcı) bir kisvede (kılıkta) meydan-ı intişara vazolunan (yayım alanına konulan) bir kitapçık· herkesin nazar-ı dihkuıini celp edeccek (dikkat nazarını çekecek) misli nıimesbuk (benzeri görülmemiş) bir eserdir. Sahib.i Mehmet Emin Be_Yeferıdi, hıı k·ita ba münderiç (kitapta bulunur) dokıız pıırt;a şiiriyle fırı arzu ve tavsiye ettiğimiz çığırı aı;tı. Bu kitapçığın neşri (yayımı) tıırih-i edebiyatımızda (edebiyat tarihimizde) büyiil.- bir vaka (olay) gibi telakki olunmaya (sayılmay a) şayandır (değer). Bıı eser, lafız . (söz) ve .mret cihetiyle (biçim yönünden) ve lisan itibariyle (dil bakımından) edebiyat-ı miistaHelemiz binasının (gelPcckteki edebiyat yapımızın) ilı· temel taşıdır 2 ...
lrtika
Tiirkçe Şiirler'i yeren Ahmet Rasim'e Tarik gazelesinin 1899 yılıııılaki birkaç Emin'i savundu; Tiirk·ı;e .5iirler'i iivdü.
gazetesinde
karşı Ahmet Mithat da sayısında Mehmet
Türkçe
Şiirler
in yurt dışındaki yankısı da lıiiyük oldu. ilgili yabancı profesörler, bilginler Meh met Emin'e kutlama mektupları gönderdiler: eserini öven ve , değerlendiren yazılar, kitaplar yazıl ılar. Özellikle, i.inlü İngiliz yazan E.J.W.Gibb, Osmanlı Şiirinin Tarihi adlı eserinde Türk edebiyatına halk sesini ilk getiren insanın Mehmet Emin olduğunu '
Türk dili ve edebiyatiyle
ı 2
13 Mayıs 1899, sayı: 428. Sabah gazetesi, l Mart 1899
MEHMET EMiN
15
YURDAKUL
belirtmiş ve ozanımıza yazılığı 6 Haziran 1899 günlü mektubun da da demiştir ki:
... Sizi tebrik ederim. Türk edebiyatına pek büyük bir hizmet ettiniz. Nihayet, Tiirk milleti sizinle sedasını buldu. Bundan önce Tiirk ozanları çok ve yazdıkları şiirlerin bazısı gayet <kğerli ve güzel olduysa da bunlar gerçekten Türkçe <kğildiler....Şimdi siz geldiniz, ne doğuya, ne de batıya bakarak kendi vatandaşlarınızın gönlünii olmdunuz ve onların duygularını kendi dilleriyle sanatlı bir biçimde ortaya koydunuz. Bence Türk şiirinin doğru anlam ve lmvramlari_vle doğru anlatımını siz buldunuz. Sizi altı asır bek lemiştir. . 1 .
Macar Tükoloğu Vambery de Mehmet Emin'e gönderdiği bir mektupta Tiirkçe Şiirler'in sade ve temiz dilini alkışlamıştır. Türkoloğ Viladimir-Minorsky, Türkçe Şiirler'i Rusçaya çevirdiği gibi bu dokuz şiir üzerine bir inceleme de yaparak . Mehmet Emin Beyin Milli Şiirleri ( 1903) adı altında yayınla mıştı. Yazar, bu eserinde diyordu ki:
.... Mehmet Emin Beyin temiz dil kullanmak, Türkçe şiiri kendisine uygun olmı.ran aruz ölçüsünden kurtarmak, halkı sev mek, içten ve insanlık sever konular seçmek gibi kendine özgü ve ıınutulmıyacak yararlıklarını hatırlıyarak dileriz ki Türk e<kbi yatının bu sağlam ve taze şiir koncası tamamen açılsın ve ozanın çalışması uzun zamanlar sürsün... 2 Strassburg Üniversitesi profesörlerinden olan P.Horn da Çağdaş Türk Ozanları ve Edebiyatçıları adındaki kitabında Meh met Emin'in 'Ben bir Türküm ... " diye başlıyan Anadolu'dan Bir Ses şiirini gerçek bir "halk ilahisi" olarak görüyor ve ozanı mızın dilini, Türklüğünü, memleketine ve milletine yaptığı bü yük yararlığı belirtiyordu.
Türkçe Şiirler'in çıkışından sonra Selanik'te Genç Kalemler dergisi etrafında toplanan gençlerle daha sonra yetişen Hececi1 2
Bu mektuptaki eski sözcükl�r bugiinkü ..
dilimize çevrilmiştir.
16
ENVER ]';ACI GÖKŞEN
ler, Mehmet Emin'in açtığı çığırda yürüclüler ve zaman bize, onun ne kadar haklı olduğunu gösLercli. Sanat Anlayışı
Kimi sanatçılar kendilerini toplum için, kimileri de sanat için çalışan kişiler olarak görmüşlerclir. Mehmet Emin, elbette toplumcu ve memleketçi bir ozandır; ama o, şiiri daha başka türlü ikiye ayırıyor: Giizellik için-lyilik için ... Ülkücü ozan di yor ki: Bana göre şiir, güzellik için olmaJ.:la beraber iyilik içindir de Yaradılışım, terbiyem, çevrem, zamanım beni ikincisine :rö nelımişıir . 1 ..•.
..
Şiir Dili
Mehmet Emin, çok okunmuş, çok duyulmuş ve sevilmiş bir ozanımızdır. Onun şiirlerini, okul sıralarından geçmiş büLün kuşaklar okuma kitaplarında az mı okumuş, az mı e:iberlemiş tir!..Bu bakımdan hepimizde Mehmet Emin'den bir parça varclır, diyebiliriz. Nice nice kuşaklara hiçbir sözcüğü değiştirilmeden sunulan şiirlerinin yaşama ve �evilme gizi (sırrı) sanatının büyük lüğünde değil; içtenliğinin, İnançlarının, Türklüğünün derinli ğinde ve enginliğin<ll'ydi. Hele dilinin sade Türkçe oluşu onu haklı bir ölümsüzlüğe ulaştırdı. Tanzimat evresinde "halk dili" savları ortaya atılmıştı. Bu konuda birçok da yazı yazan olmuştu. Ama böyle düşünen ve yazanların yazı dilleri, düşüncelerini gerçekleştirebilecek nitelikte değildi. Servet�i Fünuncuların sade Türkçeye çelme attıkları bir sırada Mehmet Emin, tertemiz Türkçesinin teorilerini savun mayı gereksinmeden "Türkçe şiir böyle olur!" dercesine harıl harıl yazdı, eser vereli. İnandığı dili, doğrudan doğruya, örnek lerle yaşattı ve sevdirdi. Ancak kendisine sorulduğunda şöyle söylüyordu:
Mademki biitün diller anlamak ve anlatmak için bir ı•asıta dır; Türkçemizin de bu gayeye göre hali.· tarafından anlaşılacal.: ı Ruşen Eşref: Diyorlar ki,
1918.
17
MEHMET EMiN YUHDAKUL
bir sıırette arınması gerekiyordu. Şıı lıalde bıı dilin içinde sıırup giden yabancı kurallar yıkılmalıydı. lşte biz, dilimizi Arap ve Acem tamlamalarının zirıcirirıderı kurtararak lıiir yapmak iste dik; şiirlerimizi bu milli ve lıiir dille yazdık... 1 Mehmet Emin, şiir yazmağa başlamadan önce zaman za man, kendi kendine 'ben ne yolda yazmalıyım ?" diye sormuş ve karşılığını da yine kendisi vermiştir:
Gözleri ilk açılışında bir balıkçı evirıirı isli çatılarına ilişen ve ninesinin söylediği ninnileri dalgaların uğultuları boğan bir balıkçı oğluna, bir lıalk evladına nasıl yazmak yaraşırsa işte öy le! 2 •.
Ulusal şiirin öncülüğii de Laşka türlü olamazdı. Açık yiirek� li, alçakgönüllü ozanımız yaptığı büyük işi yemek, içmek, solu mak gibilerden, doğal bir olaymış gibi, özetleyip geçiveriyordu. Sanat, dil, konu üzerindeki düşünce ve duygularını, çoğu Lirer "hitabe"yi andıran şiirlerinde söylemiş olan tok ve erkek sesli ozan Mehmet Emin, yine kendisine sorulduğunda diyordu ki:
Şiir ve sanatta bence aruz ııezni de, hece vezni de birer teren nüm aletidir (şakıma, güzel söyleme aracıdır). Bıı cihetle ben ruh ııe mana, hayal ve his, bir kelime ile mevzu (konu) ararım. Bizim eski denilen edebiyatımızı n içerisinde Baki'yi, Fuzııli'yi çol.· yiik sek bulurum. Fuzuli'yi bizim aşlL ı•e hicranlarımızı (acılarımızı) terenniim ettiği ve Baki'yi de koca bir şehamet (yiğitlik) devrimizi yazdığı 'mersiye 3 ile bir destan suretinde yaşattığı için tebcil ederim (yüceltirim). Yalnız eserlerinin lisan ve şekil itibariyle (dil ve biçim bakımından) bizim öz dilimize uygun bulunmaması ve bunların sunacağı iksirin (şifa verici suyun) az J.·işiye rıasib olması beni iiziiyor. Bundan dolayıdır J.·i beıı öz dille şiir yazma!.· ihtiyacında bulundum. 4 1 Ruşen Eşref: Diyorlıır
ki, 191 H
2
Cevat Yaltıraklı: Namık Kemııl
3
Baki'nin, Kanuni Sultan Sül�yıııan için yazdığı ağıt.
' M.
Mı•lımeı F:min,
sayfa:J:H
Behçet Yazar: Edebiyatçı/arınır: ve Tiirk Edebiyatı,
1938.
ENVER NACI GÖKŞEN
18
Oysaki Mehmet Emin'in çağdaşı olan Servet-i Fünuıı ozan· ları ve yazarları hiç de onun gibi düşünmüyorlardı. Tevfik Fik ret, dilin sadeleşmesi konusunda şöyle diyordu:
Dili arılaştırmak!.. Gerçi fena bir söz değil. Lakin hangi dil ve nasıl arılaşıırılır?.. Osma� lıcanın _yüzlerce _yıldan beri alışmış olduğumuz Arapça ve Farsça sözcüklerini, tamlamalarını kaldıra rak yerine Türkçe/erini koymak üzere mi?.. Bu, epey bir zaman, yuhaflık ve zorluk yaratmaktan başka bir şeye yaramaz. Ve o süre içinde, dilimizin şu durumuyla devamıııdan ve genişlemesinden doğabilecek yararlıl.:lar mahvolmuştur..... Su karşılığında yalnız bir sözcük lmllaıımak, ati var diye istikbal'i k ullanmamak dili fakirleştirir. Bir de ne yalan söyliyeyim, Osmanlıcanın bugünkü d urumu, şu ahengi (uyumu) o kadar hoş geliyor ki değiştirilmesine kıyılamaz sanıyorum... 1 Halit Ziya (Uşaklıgil) ıse dil sadeleşmesini bir türlü kavrı yamıyor; arılaşma ve sadeleşmeden, bambaşka şeyler anlıyordu:
Evet, bu dili herkes anlamıyormuş. O halde yazı dili yerine geçebilecek bir konuşma dili bulalım. O gölü doyuran ırmakların kaynaklarına doğru gidelim. Varsın suları gittikçe bulansın. iler lendikçe, hayır, gerçek deyimiyle, gerilendikçe varsın parlaklığını ve saf lığını kaybetsin!.. Peki, ırmaklar çok, hangi birisini izliye ceğiz? .. işte Bursa, işte Konya, daha sonra, daha uzaklarda Sıvas, Harput, Musul... Binlerce yer, binlerce dil, binlerce ırmak var. Hangisiyle yazacağız?. Hem kim yazacak? Herhalde biz değil. Çünki biz o dilleri bilmiyoruz. Eğer buna karar verilecek ise bıraka lım, Bursalılar, Konyalılar, biitiin o çeşitli memleketlerin çeşitli halkı kendi memleketlerine özgü dilleriyle yazsınlar, biz okuyalım Deniliyor ki Arapça ve Farcça sözcükleri atalım. Örneğin gök varken sema niçin lı.·alsın! Scma'yı ·kaldırıyoruz: Semevat, sümüv, semavi de elbette beraber gidecek. Biraz nakışlı, biraz süslü '
.•....
ı
Serveı-i Fünıın, l
hugünkii
Nisan
dilimize çevrilmiştir.)
1899, sayı
422.
(Parçadaki yabancı
sözciikler
19
MEHMET EMiN YURDAKUL
bir ciimle arasında sehari-i semavat, sümüvv-ü cenap, nazar-ı semavi diyemiyeceğim .. 1 Fecr-i Ati yazarlarından M. Fuat (Köprülii) da, sadeleşme .
davranışında üstatlarından geri kalmıyordu:
Anlıyorum ki en lıiiyiik ozanlarımızın, en seçkin nesircile rimizin hatta alaycı bir surette karşıladıkları yeni lisan gürültüsü anlamsız bir hevesten, sonuçsuz lıir davranıştan başka bir şey değil dir... Yeni lisan taraf lıları ne kadar bağırırlarsa bağırsınlar ah (su) sözciiğünü konuşma sözliiğiimiizden çıkaramazlar.. . 2 ...
Böyle olmakla beraber Mehmet Emin'i tutanlar da az değildi. Bütün karşı komalara hiç aldırmadan tertemiz bir Türkçe ile şiir yazmakta devam etmesi, Mehmet Emin 'in inançlarının ne kadar güclü ve köklii, kişiliğinin ne kadar sağlam olduğunu gösterir. Ölçü Bir Sorun muydu?
Yazarken nasıl bir yol tu ı aca�mı bulan genç ozan ıçın şekil ve ölçü artık bir sorun değilcJi. Şiirlerini elbette hece ölçüsü (par mak hesabı) ile yazacaktı. Özgür dili seçtikten sonra kalıp kendi liğinden meydana çıkıyordu. Bu tutumunu kendi ağzından din liyelim:
Arınmış bir dille yazılacak şiirlerin tabii vzni (ölçüsü) Arap vezni olmadığı ve olamıyacağı için kendi veznimizi kullanmak gerekiyordu. Kendi milli, yani hece veznimizse dervişlerin ilahile rinde, nefeslerinde, aşıkların koşmalarında ve halkın türkülerinde vardı. Tabii biz, bunu kalıııl etti!.·. Buna lıir genişlik ve inkişaf vermeğe çalıştık. 3 Dilde olduğu gibi şekilde de basmakalıp kalmak onun coş kun ruhuna uygun düşmiyecekti. 7,8,1 1 ve 14 heceli kalıplara ı
Serveı-i Fünun, H May.- 1899, sayı 12R.
(Yabancı siizcülder bugünkü
dilimize çevrilmiştir.) 2
Servet-i Fünun, 16
Şuhut
1911,
dilimize çevrilmiştir.) • Ruşen Eşref:
Diyorlar ki, 191R.
sayı
1082
(Yabancı siizrükler hngiinkü
:w
ENVER NACI GÖKŞEI\'
bağlı kalmıyarak hece veznının çeşitli kalıplarını kullandı. 'Ruh, şekle değil; şekil, ruha bağlıdır. Jllıil.:i iki telli sazla mı çal mak gerek? Söyliyeceğimiz, yazacağımız şiirin özü hangi sesi ve kalıbı istiyorsa onu kullanmalı!.. 1 düşüncesindeydi. Bu, Scr vet-i Fünuncuların konu-aruz ilişkisini heceye uygulıyan bir tutum gibiydi. Şekil ve ölçü üzerine düşünceleri yerindeydi ama yüzyıllardan beri halk edebiyatında kullanıla gelmiş ve klasik leşmiş olan kalıplardan çok (4+4+4+3=15), (4+4+4+5=17), (4+4+4+4+3=19) gibi alışılmamış kalıpları kullanması, şiir lerini yer yer bileviyeliğe götürmüş ve "İç ahenk" yönünden zayıf bırakmıştır. Mehmet Emin, kasik hece ölçülerini ve kafiye (uyak) düzenlerini bilmiyor değildi; fakat tuttuğu yoldan dön mek istemeyişinin nedeni, biçimde yenilik getirmek dileğiyıli. Mehmet Emin, bir yandan yeni yeni ölçüler meydana geti rirken bir yanılan da halk edebiya tının dörtlük geleneğinin dışına çıkarak üçer, alLışar, sekizer mısralık "kıta"ları kapsıyan şiirler yazdığı gibi aynı şiir içinde çeşitli ölçüler ve mısra sayıları <leji;i şik "kıta"lar kullanmıştır. Ö rneğin Dicle Önünde şiiri 14, 7 ve 1 l heceli mısralardan meydana gelmiştir:
Parla, yüksel, ey Dicle; arzın ulıı ırmağı! [14] şanlarla sallanan asırların kucağı, [14] Nehirlerin sııltanı! [7]
Ey
Senin şanın bir alımdan saz ister : [11] [11] Seni arza söyliyecek lisanı, [11] Asırların duymadığı destanı. . . Servet-i Fünuncularııı, özellikle Tevfik Fikret'in fazlaca benimsediği, uzun ve kısa mısralardan örülü müstezat biçimini Mehmet Emin de önemsemiştir:
Ey milletim! sen bıındaıı tamam lıeş biıı yıl evvel [14] Altaylarda :raşarlı:eıı [7] ı Ruşen Eşref: Diyorlar ki,
1918
)IEllMET EMiN
21
YURDAKliL
Tanrın sana dedi ki: Ey 1'iirk ırkı, bıı yerden [14] Güneşte süzülen kartal gibi ııç, yüksel! . .. (Ey Türk Uyan) Mehmet Emin, şiirlerimle, S'ervet-i Fünuncularııı edebiya· tımıza batıdan getirdiği sone denilen "nazım şekli"nc de yer vermiştir. Tevfik Fikret'in Ye Mehmet Akif'in şiirlerinde görülen diya· loglara (karşılıklı konuşmalara) Mehmet Emin'de fazlaca rasla maktayız:
-Altın, altın... -Hayır kardeş, sen bıı fikri değiştir; Altın devri çoktan geçti, şimdi demir devridir. ( Türk Sazı'ndan Çiftçilik) -Kalk gidelim! -Hayır oğlum, şimdi benim iş vaktim; Bak, daha ben ocaktaki demirleri dövmedim ( Türk Sazı'ndan, Örs Başında) Tevfik Fikret ve Mehmet Akif, konuşmalı şiirleinde kendi düşünce ve duygularını farklı bir "üslfıp"la -yabancı sözcükler, tamlamalar kullanarak- yazdıkları halde Mehmet Emin, böyle bir ikiliğe yer vermemiştir. Yani, şiirlerinde konuşturduğu kimse lerin sözleriyle kendi sözleri arasında "üslup" ayrılığı yoktur. Ö rneğin Tevfik Fikret, Balıkçılar'ında, balıkçı ailesini ko nuştururken çok sade bir dil kullanıyordu:
-Hayır, sular ııe kadar coşkun olsa ben giderim. - Yarın sen ağları gün doğmadan hazırlarsın... :- Y ann küçük gidecek öyle mi balığa? ... Fakat kendi düşünce ve duygularında ise "üslup" belirli bir biçimde değişiveriyordu:
22
ENVEII NACI t;ÜKŞEN
Dışarıda fırtına giııi/,:çe piirgazap, cuşan Bir ihtilaç ile etrafa raşeler vererek Uğulduyordu... Mehmet Emin'in tekniğindeki bu batılı özellik, ulusal şiirin nasıl olması ge�ktiğini gösterir: Hece ölçüsü de her- "na· zım şekli"ne elverişlidir; ulusal şİİI", özü ve ölçüsü yerli, biçim düzeni ise batılı olandır; Mehmet Emin, bu davranışiyle Osman lıcadan ve aruzdan kurtulamıyan Servel-İ Fiinun ozanlarına, doğru yolu göstermiş oluyordu. Konuları Mehmet Emin'in şiirleri halkçı, memleketçi, milliyetçi ve uygar düşüncelerinin. yankılarıydı. Xişisel duygularını bir yana bırakmıştı. Ulusçu, toplumcu ozanların çoğunda rasladığımız "tahiat"a bile şiirlerinde yer vermemişti. Onu küçümsemek istiyenler "şiirleri madeni ses veriyor!", "şiirleri kaval sesine benziyor!" dediler. Mehmet Emin İse onlara hiç aldırmadı: Zararı yoh·, siz kııyumcu olunuz, ben demirci ola yım! deyip geçti. Mehmet Emin, özel hayatının da ifadesi demek olan sanat hayatını şöylece özetliyor:
Ben hayatımda ih·i gaye takibetıim: Birincisi halkçılık, öbürü milliyetçilik.. ve heyet-i mecmuasi_yle (tümiyle) insaniyetçiliktir (insan severliktir) ... Halkçılık nokta-i nazarından (bakımından) ilk defa olmak iizere şiirlerimde hedefim (amacım) halkın hayatın· dan ilham alarak onu mevzu ittihaz etmek (konu edinmek) ve bun ları halkın diliyle terennüm etmek (dile girmek) oldu: Zavallılar, Anadolu, Ahretlik bu nevi şiirlerdendir. Halkın içerisinde çiğnenen, hor görülen kuvvetli unsurlara (öğelere) içtimai (sosyal) mevkilerini vermek yine gayelerim cümlesin den oldu. Yine ilk defa olmak üzere Demir, Demirci, Çiftçi gibi şiir leri yazdım. Bunlar, halkçılık bakımından karakteristik şiirlerdir. .
Milliyetçiliğe
gelince,
eskiden Osmanlıcılık ve lslamcılık
�tı:ıım·:T E'llN Yl'.lllHKl'I.
23
vardı. Biz milli ruhu vermeğe ı;nlıştı/,: l'e lııınıı bütün hayatımızda da en esaslı bir gaye bildi/;. [ 1 J Mehmet Emin'irı hemen her ş{İriııde halkçılık ile ulusçuluk düşünce ve duygularını görmekteyiz. İlk eseri olan Türkçe Şiirler'in başında nasıl hir şiiı- İstediğini anlaurken şiirin halk için, memleket için yazılması gerektiğini belirtir:
Bir şiir !.·i şehitlerin al lwniyle yazılmış ... Biz o şiiri isteriz !.·i çifte gideıı babalar, Ekin biçen genç kızlaı:la odıın /,:esen analar, Yarıık sesin dinler ihen göz yaşların silsinler! ... Ve çok sonraları yazdığı Büyük Sanatkar adlı şiirinde de aynı düşünceleri buluyoruz:
Hayır, sanat bir süslü hayal, vezin değil; Yalnız kuru bir eğlence, yalnız bir zevk için değil. Bence büyük sanatkarlar peygamberler soyundandır; Yüreğinde mustarip ruhlar için acı titrer. Mehmet Emin, çok gerçekçi hir ozandır; şiirlerinin adları bile gerçeğe ne kadar bağlı bir insan olduğunu, sosyal ve ulusal konulardan ayrılmadığını isbata yeter: Biz Nasıl Şiir isteriz, Cenge Gider/ren, Ah Analık, Şehit, Güzellik ve iyilik Karşısında, Ahretlik, Anadolu, Kibritçi Kız, Bırak Şu Kuşcağızı, Çekiç Altında, Bırak Beni Haykırayım, Salcın Kesme, Balıkçı, Ey Türk Uyan, Aydın Kızları, Mustafa Kemal, Ankara .... Sanat yolları ayrı ayrı olmakla beraber konularının ususal, sosyal ve gerçekçi oluşlariyle Tevfik Fikret, Mehmet Akif ve Meh met Emin arsında belirli bir yakınlık vardır. Her üçünde de başlıca konu, halkın ve memleketin çilesidir; özgürlük özlemidir. Bu üç ozan; hikayemsi, konuşmalı şiir yazmak yönünden de aynı yolda yürümüşlerdir. Mehmet Akif'in çoğu şiiri, Tevfik 1
M. Behçet
Yazar:
Edebiyatçılarımız ve Türk Edebiyatı,
1938.
24
ENVER NACİ GÖKŞEN
Fikret'in de özellikle Balıkçılar, Hasan'ın Gazası, Seza, Hasta Çocıık gibi şiirleri bu biçimde yazılmışlardır. Mehmet Emin, iyi, doğru ve güzel bildiği hiçbir konuya yabancı ve uzak kalmamıştır. Yüreği memleket, vatan heyecaııı ve coşkunluğu ile dolu olduğu kadar derin bir şefkat ve acıma duygusiyle de doluydu. En basit bir kimsenin hile mutsuz, acılı yaşamasına gönlü dayanamıyordu:
Ben en hakir bir insanı kardeş sayan bir rııhum; Bende esir yaratmıyan bir Tanrı'ya iman var; Paçavralar altındaki yoksul beni yaralar. (Bırak Beni Haykırayım) Bir ahretlik kız, ozanımızı hemen duygulandırır:
Ne acıklı haldir bu! Baba evlat satıyor; Bir masumun gözlerine her gün yaşlar doluyor; Bir el onun bal ömrüne her gün ağu 1 katıyor; Bir çift öküz ıığurunda bir kız kurban oluyor. Para vermediği için annesini vuran hayırsız evlat, Mehmet Eınin için, adi bir gazele olmaktan çıkar; böyle bir olayı zihninde işler; sonra anneye oğlunu affetirir, ne de olsa anadır:
Kaç buradan, seni şimdi gelip burda tutarlar; Zincir vurup o karanlık zındanlara atarlar, Kaç buradan kuş gibi! Ben kanımı helal ettim, sen de affet Yarabbi! [Kesildi mi EllerinJ Ülkücü Ozan, yalnız insanların değil, bitkilerin ve hayvan ların da koruyucusudur. Kuş tutmak istiyenlere Bırak Şu Kuş cağızı! diye haykırır:
Bırak, bir gün senin de pencerende cıvıldar; Üzerine doğacak bir şafağı selıimlar ; ı
zehir
�11-:UMET EMiN YllllDAKUL
25
Sana pembe baharın müjdesini getirir! .. ( Türk Sazı) Yurdumuzun zenginliği ve güzelliği olan ağaçlara balta vu ranlara Sakın Ke.wne! diye seslenirken de heyecanlıdır; ağaca kıyanlara "na kütükler, bunları kes!" diye çıkışır ve sonra uyar mağa çalışır:
Sakın kesme, her dalından bir giizel kuş ses versin; Sakın kesme, gölgesinde yorgun çiftçi dinlensin; Sakın kesme, şu sevimli köye kanat, kol gersin ; Sakın kesme, aziz vatan günden güne şenlensin!.. (Türk Sazı) Şiirleriyle ruhlara coşkunluk ve umut aşılıyan Mehmet Emin, bir kuşuna, bir ağacına kol kanat gerdiği yurdumuz için hiçbir fedakiirlıktan çekinilemiyeceğini sık sık tekrarlar. Şehit yahut Osman'ın Yüreği adlı şiirinde olduğu gibi:
Ey Türk eli, ey vatanım! Sen her şeyden ulusun! Eski, yeni, tatlı, yanık sesler ile dolusun; Sevgi, gençlik, istek, sağlık feda olsun yolunda!.. Topluma Etkisi Mehmet Emin'in toplumumuzdaki etkisini belirtecek örnek ler o kadar çoktur ki ... İşte bunlardan ikisi: Kendisi üzerine yazılan . bir yazıda ı belirttiğine göre, değerli ozammız bir gün diyor ki: Geçen yıl bir genç ziyaretime geldi. Köyünde akşamları otu rur, benim şiirlerimi anasına, babasına, ninesine yüksek sesle okurmuş. Hepsinin gözleri yaşarır, nenesi de hüngür hüngür ağlarmış... Tevfik Fikret'in, Mehmet Emin'e göndderdiği 8 ocak 1902 günlü bir mektubunda şu satıdan okuyoruz: Evvelki hafta siz şiirinizi okurken bir şeye çok dikkat ettim: Dinliyenlerin içinde hiçbiri sesinize yabancı kalmıyordu. Hatta küçük HalUk bile..... Dinliyenler, sözlerinizin hiçbirini kaçırmıyor' Adile Ayda: Cumhuriyet Gazetesi, 27.11.1947.
26
ENVER NAd GÖKŞEN
lardı... Açık, düzgün söyliyen bir hemşerinin köyden getirdiği kara haberi, etrafına toplanan iiç dört komşu nasıl merak ve dilc. katle, soluk soluğa dinlerse lıiz de sizi öyle dinliyorduk... Tevfik Fikret, Mehmet Emin okumasını bitirdiği zaman, orada bulunanların (Halit Ziya, Ahmet Hikmet. ..) bir süre ses siz sessiz düşünceye daldıklarını söyledikten sonra sözü Haliik'a getirerek "Çocuk kalkıp yanıma geldi; yavaşça, fakat heye canlı, dedi ki: Bu ne güzel şiir baba! .. " diyor ve şu yargıya' varıyor: 1\tlaksadınızda muvaffak olacağınızı ve olduğunuzu ıspaı için minimini bir zihnin, manzumenizi lıir okunuşta anlamasın dan daha parlak bir şahit (tanık) aramayınız... Beride iktidar-ı sanatınızı (sanat gücünüzü) takdir eden birçok havass-ı üdeba (edebiyatçıların seçkinleri) olduğunu unutmamalı...
111
ESERLERİ Fazilet ve Asalet (1890), Türkçe Şiirler (1898), Türk Sazı (1914), Ey Tiirk Uyan (1914), Tan Sesleri (1915), Ordunun Des tanı (1915), Dicle Önünde (1916), lsyan ve Dua (1918), Zafer .
Yolunda (1918), Tııran'a Doğru (1918), Aydın Kızları (1919), Türk'ün Hukuku (1919), Dante'ye (1928), Mustafa Kemal (1928), A nkara (1939).
BİBLİYOGRAFYA Ruşen Eşref Ünaydın: Diyorlar ki, 1918.
M. Behçet Yazar: Edebiyatçılarımız ve Türk Edebiyatı, 1938, Kanaat Kitabevi.
N. Sami Banarh: Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, Yedigün yayınlarından. İ. Hakkı Baltacıoğlu: Yeni Adam dergisi, sayı 452 (1943).
Uluğ
İğdemir: Ülkü
dergisi,
yeni dizi, s.57 (1944)
Süleyman Kazmaz: Ülkü dergisi, yeni dizi, s.58 (1944) Hüseyin Namık Orkun Türkçülüğün Tarihi, 1944.
Uluğ İğdemir: Aylık Ansiklopedi, cilt 1, No.10 (1945) Hiiıni Yücelıq: Milli Şairimiz Mehmet Emin, 1948, Kenan Akyüz: Balı Tesirinde Türk Şiiri Anıoloıisi, 1953, Ankara Dil ve Tarih Coğrofyo :Fakültesi yoyınlonndon.
A. Ferhan Oğuzkan: Mehmet Emin Yurdakul, 1953 Varlık yayınlarından. Agih Sım Levend: Türk Dilinde Gelişme ve Sadelrşme Evreleri, 1960, Türk Dil Kurumu yayınlarından.
Cevat Yalbraklı: Vatan Şairi Namık Kemal - Milli Şair Mehmet Emin, 1960
iV.
ESERLERİNDEN ÖRNEKLER ANADOLU 'DAN BİR SES YAHUT CENGE GİDERKEN - rurdumun koçyigiılerine-
Ben bir Türk'üm; dinim, cinsim uludur, Sinem, özüm ateş ile doludur. İnsan olan vatanının kuludur. Türk evladı evde durmaz, giderim! Yaradanın kitabını kaldırtmam. Osman'cığın bayrağını aldırtmam. Düşmanımı vatanıma saldırtmam. Tanrı evi viran olmaz, giderim! Bu topraklar ecdadımın ocağı. Evim, köyüm hep bu yerin bucağı. Ata yurdun evlat bozmaz, giderim!
\IEllMF.T F.\llN
YURDAKUL
29
Tanrı şahit, duracağım sözümde. Milletimin sevgileri özümde. Vatanımdan başka şey yok gözümde. Yar yatağın düşman almaz, giderim. Ak gömlekle göz yaşımı silerim, Kara taşla bıçağımı bilerim. Vatanımçün yücelikler dilerim. Bu dünyada kimse kalmaz, giderim!. (Tiirkfe Şiirler}
BİZ NASIL ŞttR İ STERİZ ? " Köroğlu"
1
ne? Anadolu dağlarında görünen,
Hep evleri yapıları çamurlara bürünen Köycüklerde rençberlerin yurtlarında okunur: Bir kitap ki ya bir yetim keçisini çaldırtır; Ya bir çiftçi çocuğunu ıssız dağa kaldırtır; Öyle şeyler belletir ki akıllara dokunur. "Fatih"
2
nedir? İstanbul'un surlarının altında,
Karadeniz boğazında, Hisar'ların sırtında, Gayet güzel düşünülmüş, gayet güzel duyulmuş : Bir şiir ki şehitlerin al kanıyla yazılmış; Bir kılıç ki kitabının alt yanına asılmış; Bir altından heykeldir ki bir odaya konulmuş. Biz o şi'ri isteriz ki çifte giden babalar, Ekin biçen genç kızlarla odun kesen analar, Yanık sesin dinlerlerken göz yaşların silsinler. 1
2
Köroğlu
ismindeki kilup. IOzııııın ııoluj
Faıih Türbesini Zi,rarı•ı
sernıııııdi (lııışlıklı)
[Ozanın bu notu, Alıdiilhıık Hıııniı'iıı etmektedir.]
şi'r-i giizin
ıl',,.rkad-i Faıih'i Ziyarrı adlı
(seçkin şiir). şiirine işaret
30
ENVER NACİ GllKŞEN
Başlarını açık, beyaz sinesine koysunlar; Yüreğinin özleriyçün çarpındığın duysunlar ;0 Bu çarpıntı, hu ses nedir? Neler diyqr ? Bilsinler.
(Türkçe Şiirler) . GÜZELLİK VE İ Y İ L İ K KARŞISINDA Parlak güneş ilk ışığın mavi g �ğe serperken Yavaş yavaş ikimiz, Yüce dağlar başlarına çıkalım; Ormanlara,
ovalara bakalım ;
Dinliyelim, söyliyelim, düşünelim, övelim. Kırda köylü genç kızlar Etek etek çiçekleri tutarlar, O dikenli yolumuza atarlar. Ey güzellik, ey dağların, güneşlerin şiiri ! Senin için dolaşalım tepeleri, belleri. İsterim ki bana her şey yol versin; Seni her yer gizlemeyip göstersin. Eğer bir gün gözlerim, Görmez ise şu korudan geçerken, Yabani gül yaprakları içinden Seni kuşlar· söylesin! Gece kuşu viran yerler taşlarında öterken, Sessiz sessiz yalınız, Tütmez olmuş ocaklara varalım ; Yetimi eri, yoksulları soralım; Acıyalım, ağlıyalım, okşıyalım, sevelim. Gökyüzünden kevkepler Işıkların bize doğru saçarlar, O karanlık yolumuzu açarlar. ı
Yıldızlar.
1
\IEIIMF.T EMiN
YURDAKliL
31
Ey iyilik, ey dünyanın, insanlığın ümidi ! Seni herkes bir parçacık dinleseydi, görseydi ; Ah o vakit bu kaygılar kalkardı; Göz yaşları sevinç için akardı. Bahtı kara şiirim, Her yuvadan başka sesler duyardı; Kendisini en bahtiyar sayardı. Ey iyi ses, nerdesin ! . . (Türkçe Şiirler)
ANADOLU Yürüyordum : Ağlıyordu ırmaklar; Yürüyordum : Düşüyordu yapraklar; Yürüyordum: Sararmıştı yaylalar; Yürüyordum : Ekilmişti tarlalar. Bir ses duydum, dönüp baktım : Bir kadın; Gözler dönük, kaşlar çatık, yüz dargın; Derileri çatlak, bağrı kapkara, Sağ elinin nasırında bir yara. Başında bir eski püskü peştemal, Koltuğunda bir yamalı boş çuval! . . N e o bacı? - Ot yiyoruz, n'olacak ! . . Tarlan yok mu ? --'--- Ne öküz var, ne toprak. .. Bugüne dek ırgat gibi didindim; Çifte gittim, ekin ektim, geçindim. Bundan sonra ! . . . - Kocan nerde ? Ben dulum; Kocam şehit, bir nenem var, bir oğlum. - Soyun, sopun?
32
ENVER NACI ı;ÜKŞF.!'>
Onlar dahi hep yoksul Ah efendi , bize karşı İstanbul Neden böyle sert, yalçın taş gibi? Taşraların hayvanlık mı n asibi? .. Ey mübarek Anadolu toprağı! Hani senin bahtiyarlık hukukun, Hür düşüncen, milli duygun, kanun un, Hani senin yeni ruhlu çocuğun ? Sevgin, neşen, çalgın, türkün, oyunun!. . Ey dertliler yatağı! Ne vakte dek gençliğine hakaret, Bu ayrılık, bu gözyaşı, bu ölüm? .. Bu sert demir, bu ağır yük bu zulüm? Yazık, sana ağlamıyan siire ; Yazık, sana titremiyen vicdana; Yazık, sana uzanmıyan ellere; Yazık, seni kurtarmıyan insana! . . Ey vatanın bağr� yanık bucağı ! Hani senin bereketli hasadın, Yeşil yurdun, mesut çatın, şen çiftin, Hani senin medeniyet hayatın, Yolun, köprün, kazman, iğnen, çekicin? Ey Türklüğün otağı! Ne vakte dek bu acıklı sefalet, Bu viranlık, bu inilti, bu kaygu? Ne vakte dek bu uğursuz cehalet, Bu taassup, bu görenek, bu uyku? . . Yazık, sana ağlamıyan şiire; Yazık, sana titremiyen vicdana; Yazık, sana uzanmıyan ellere ; Yazık, seni kurtarmıyan insana!...
(Türk Sazı)
MEHMET EMiN YURDAKUL
33 ÇİFTÇİLİK
- Altın, altın . . - Hayır kardeş sen bu fikri değiştir; Altın devri çoktan geçti, şimdi demir devridir. Divanedir o tembel ki, demirle.re hor bakar; Ondan sonra gece gündüz altın diye sayıklar. Şu gördüğün haykırışlar : tohum, öküz, bel, orak... Senin asıl onmaklığın bunlar ile olacak; Bunlar saçmış, bunlar saçar, her ocağa bereke t ; Sen bunları ş u dünyada her şeyden çok takdis et
1
Eğer biri elindeki sapanını isterse, "Ağırınca işte altın, onu bırak, at. .. " derse Buna asla tamah etme, el uzatma sakın sen. Çiftçi olmak büyük şeydir, ekin yurdu şenletir; Saban aziz bir alettir, alın teri bir zevktir. Sen bu zevki bulamazsın başka yolda gidişte ! . . .
{Türk Sazı)
YOLCU - Fırtına var... - Varsın olsun, kıyametler koparsın ; Sen yolunda bir büyük dev adımiyle ilerle. Durma, yürü ; ayakla�ın yürümekten kabarsın; Ölümlerden kurtulunur ileriye gitmekle ! . . . Ziyanı yok, sendele, düş; ş u geçitten uzaklaş; Atacağın her adımla menziline koş, yaklaş; Yürü, yürü; yarı yolda kalma, haydi ilerle!.. Oh, çığ düşmüş . . . Görüyorum, lakin bundan n e çıkar? ı
kutsallaştır.
ENVER NACI GÖKŞEN
Sen yolunda bir büyük dev adımiyle ilerle. Durma, yürü; insan oğlu ister ise dağ yıkar; Kayalıklar bir yol olur, birazıcık emekle ! .. Bak şu sarp dik dağ başına; işte ayak izleri ! Bunlar bütün senden önce geçenleri gösterir; Yürü, yürii; artık yeter, korkaklığın t"l'-'.erir ! ..
(Türk Sa:ı)
BEN İ M Şİ İR LERİM Sen kalbsizsin, hani senin gençliğinin hayatı ? Aşklarım mı? Bir nefesle sola bilen bu şeyler Bir yanardağ ateşiyle kömür gibi karardı; Şimdi ise yerlerinde bir sıtmalı yel eser. Evet, benim her şi' rimde yılan dişli diken var; Sizler gidin, bal verecek yeni açmış gül bulun. Belki benim acı sesim kulakları tırmalar; Sizler gidin, genç kızların türküsiyle şen olun. ·Varın sizler, onlar ile korularda el ele Gezin, gülün, bir çift bülbül aşkı ile yaşayın Yal nız kendi, yalnız kendi ruhun uzu okşayın. Zavallı ben, elimdeki şu üç telli saz ile Milletimin felaketli hayatını söyleyim; Dertlilerin göz yaşını çevrem ile sileyim! . . . (Türk Sazı)
MEHMET
EMiN YUOOAKUL
35
VU R -Millt Orduya
Ey Türk vur, vatan bakirelerine Günahkar gömleği biçenleri vur; Kemikten taslarla şarap yerine Şehitler kanını içenleri vur. Vur, güzel aşıklar cenazesinden Kırmızı meş'aller
1
yakanları vur;
Şehvetin raksına yetim sesinden Besteler, şarkılar yapanları vur. Vur, katlin o kızıl sabanlarıyle Dünyaya ölümler ekenleri vur; Vur, zulmün o kanlı urganlarıyle Bir kavmi iplere çekenleri vur. Vur, etten, kemikt�n saraylar kuran O vahşi ruhları ezmek için vur; Dört büyük rüzgara küller savuran O mücrim
2
elleri kesmek için vur.
Vur, sen de mukaddes hürriyet için, Dünyanın diktiği bayrak için vur; Her dinin sevdiği addet i�·in, Her yerde haykıran lıir lıak için vur. Vur, aşkın ve lı akk ıı ı zali·ri için; Vur, senden bak, diiııya l ııın u istiyor; Vur, yerde lıak larilı scııin seyircin; Vur, gökten hak Allalı saııa: "vur"! diyor. Vur, çelik kollarııı kopaııa kadar, Olanca aşkı ı ıla kııvvı·t i ı ılc vıır; Son düşmaıı, soıı ı.:i'ılµ;ı· kalana kadar, ,
Olanca kiııiııll', lıiclclı·tiıılc vur. 1 2
Meş 'aleler Suçlu
ENVF.R NACI GÖKŞF.N
36
Vur, senin darbenden çıkacak ateş İntikam isteyen bir milletindir; Alnında doğacak kırmızı güneş, Bu senin ilahi
1
hürriyetindir !. ..
{Mu•ıafa Knnal) ANKAR A - Türk Genç/i�ine
Ankara, gerçekten, çok yüzler gördü. Bu şehri zapt için fati hler seçti; Bu şehir başlara çelenkler ördü; Bu şehrin içinden alaylar geçti. Lakin ey Atatürk, bu ünlü şehre Sana eş bir yiğit ayak basmadı ; Tarihi yazan el hurda bir kere Adına benziyen bir ad yazmadı. Zira sen bu şehre girerken Ak saçlı esirler sürüklemedin; Korkudan titreşip yola dökülen Çocuğa, kadın a : "ölüm" demedin.
Bu şehrin içinde Cumhuriyete En halkçı bir ruhla ün kazandırdın ; Bir çölün üstünden insaniyete Bir yeni Isparta doğdu sandırdın .
Bir eski dünyayı yıkmak istiyen Dehanda yarının ruhunu buldun; "Tassup ve cehli yık, devir" diyen Bir yeni dünyanın öncüsü oldun. 1
TannlBI.
MEHMET EMİN YURDAKUL
37
Bil ki, tam insanlık, doğduğu zaman Senin de adını hatırlıyacak; Hürriyet aşkiyle devrimler yapan Sana da bir sütun hazırlıyacak. Bir zeytin daliyle senin de yarın Alnında bir yeşil nur parlatacak ; Seni de doğacak bir yeni asrın Sayısız nesline selamlatacak.
(Ankara)
SULH KONGRESİNE . . . Efendiler, vakıa (gerçi) Türk Lugün sizin karşınıza bir mağlup sıfatiyle çıkıyor; fakat vatanın hukukunu çiğnetmemek için göğsünü geren, şanlı muharebelerden sonra silahını namu siyle terk eden bir mağllıp sıfatiyle ! . . Vakıa buğün Türk sizin önünüze alnında bir leke ile geliyor ; fakat milletin hürriyetini korumak için ölümün kucağına atılan bir vatanperverin (va tanseverin) alnındaki yaraların kan lekesiyle ! .. O, size kalbin den ve ruhundan kopan bir sesle diyor ki : "Beanim memleke tim de öyle taş yığın larından, benim gövdem de öyle yalnız et ve kemikten ibaret değildi. Benim yüreğimde de yurdumun bir tarihi maneviyatı, mukaddesatı yaşıyordu. Benim damar larımda da hürriyet için nezredilmiş (adanmış) bir kan vardı. Ben de ninemden ecdadımın (atalarımın) menkibelerini (yi ğitlik hikayelerini) dinlemiştim ve " kılıç tutan bileklere zincir yaraşmaz" diye öğüt almıştım. O Plevne kahramanlarının nesliydim ki vücutları ateş ve çekiç altında kuvvetlenen bir demir külçesi, göğüsleri ak köpüklü dalgaları dağıtan bir ka ya parçasıdır. Harb borusu çalındığı zaman bana ecdat: " me zanmı çiğnetme !" diye haykırkdı ve evlat : ·
"
beşiğimi koru !"
diye meledi. Ben de öyle yapmak istedim. Karşımda sizi bul-
ENVER NACİ GÖKŞEN
38
dum. Bizim muharebemiz vakıa kanlı oldu; l akin az şerefli değildi. O kadar ki yeni kahramanlık devrinin bir Truva'sı dır. Eğer İlyad'lar şairi Homer sağ olsaydı, bizim cengimizi ilahlara (Tanrılara) okurdu. . . . Evet efendiler, Türk bugün mağluptur. Onun kaleleri nin topları susmuş, ordularının süngüleri kırılmıştır. Saraylarının karşısında sizin
zırhlılarınız,
kışlalarında sizin
askerleriniz
vardır. Bugün İstanbul'un tepelerinden işitilen boru sesleri, Boğaziçi sularına akseden bayrakların renkleri onun değildir. Onun toprakları sizin ayaklarınızın altında ve sizin elinizde dir. . . . Elbette beş bin · yıldan beri en büyük şeref ve şan taçla rını taşıyan ve bilhassa (hele) şu son muharebede vatanı ve ve hürriyeti için iki milyon evladını kurban eden Türk'ün de hayat ve hukukuna hürmet edeceksiniz. Elbette eski ve büyük bir tarihe, yeni ve muasır (çağdaş) bir ilim ve irfana (kültüre) , zengin bir şiir ve edebiyata sahibolan bir ırkın esir olamıya cağını düşüneceksiniz; elbette demir ve ateşin, mağlubiyet ve felaketin Türk'ün ruhunu , öldüremiyeceğini takdir edecek siniz ; dünyada tek bir mazlfımiyct ( haksızlığa uğramışlık) olmak üzere onu ebediyet (sonsuzluk) ve İnsaniyet (insanlık) kapılarında haykırtmıyacaksınız ve unutmıyacaksınız ki sizin üstünüzde de bir tarih ve tarihin üstünde de bir Allah vardır. (Türk'ün Hukuku, 1 9 1 9)
ZEHİRLİ OKLAR - Akdenizin Delikanlılarına -
Antalya, süt gölüne benziyen Akdenizin sahilinde gümüş bir aynaya bakarak çehresinin aksini (yansımasını) seyreden, hüsnüne ( güzelliğine) mağrur genç ve güzel bir kıza benzi yordu. Düden ırmağının vücuda getirdiği çağlıyanlar, porta kal bahçelerinin içinde bu dünya güzeli kızın aşk neşidelerini (şarkılarını) terennüm ediyordu (söylüyordu) .
MEIHIET EM!:\'
YPR O A K !TJ.
39
Burda eski muhariplerin (cenkçilerin ) mancınıklarla yı kamadıkları sarp hisarlar vardı. Günahkar kadınların atıl dıkları rivayet edilen karanlık ve korkunç uçurumlar vardı. Yalçııı kayaların üstünden denizleri gözliyen beyaz kuleli fe nerler vardı. Bütün meçhul kara yolcularııı a : "kimdir o ? " diye sesleniyor gibi bir his veren ulu çınar ağaçları vardı . San ki Akdenizin melikesi (kraliçesi) , bu en güzel kızını deniz kor sanları çalmasınlar diye sarayının etrafına o hisarlardan sur lar ·çektirmişti; o uçurumlardan hendekler kazdırmıştı; o fe neri gözcü koymuştu; o çınarları karakol bırakmıştı. Bunlar dan başka Beydağları da ellerinde yıldızımdan silahlarla bura sını bekliyor gibiydi. Lakin bu kadar dikkat ve uyanıklıklara rağmen yine onun kıyılarına 1 talya sahillerinden korsanlar gelmişler; bu kızı çalmak için pusu kurmuşlardı. Ben bunların ovalara uza nan gölgelerini görüyordum;
dağlardan
haydut türkülerini . işitiyordum. Bana öyle geliyordu ki bu korsanlar bir gece bu sarayı basacaklar; kapısında nöbet bekliyen bekçileri öldüre cekler; baş ucunda altın şamdanda amber mumlar yanan, altın tastan misk şerbeti içerek kuştüyü yatağında ilk aşkının rüyalarını gören bu güzel kızı esir edecekler. Benim içimi kurt gibi kemiren bu korku ve endişe her saat, her dakika büyüye büyüye bir kıskançlık, bir kin haline gel mişti. �en her akşam bu kızın sarayının duvarları altında ser seri bir gölge gibi dolaşıyordum; her ne vakit, her nerede on lardan birisini görecek olsam kaplan gibi üstüne atılmak, onu dişlerimle, tırnaklarımla parçalamak istiyordum. . .
(. .
.)
Eylül 1921 (Mustafa Kemal, 1928) 5
NE ZAMANA KADAR -Hasan Cemil Beye
Eğridir gölünün yeşil kamışlar biten kıyısında, Höyük'de bir küçük kulübenin sarı ışıkları parlıyordu ; bir deniz feneri
ENVER NACİ GÖKŞEN
40
fırtınaya tutulmuş gemileri nasıl kırmızı alevine çağırırsa bu da kendilerine sığınacak bir yer arıyan yolcuları öylece sarı ışığına davet ediyordu. Bu ışığa doğru ben de gittim; bu kulübenin önünde duran ak saçlı bir ihtiyar, bütün yorgun simalı yolcular gibi beni de kulübeye aldı; burda bana da bir yer verdi . . . . Şahit olduğumuz facıaların yanık hikayelerini eski fela ket destanlarındaki efsaneli bir dille birbirimize nakil ve hikaye ettik. Ağladık; göz yaşlarımızı birbirine karıştırdık, kendimizi birbirimizin içinde erittik. Lakin ıstırabın gururunu alınları mızdan düşürmedik. Ü midin alevini kalblerimizde söndür medik. Uzun geceyi böylece geçirdik. . . . Sabah oldu. Kulübeden dışarıya çıktım, altıma bir pos teki yaydım, sırtımı duvara verdim, ayaklarımı uzattım ; gölü seyrediyordum. Burası çok güzel bir yerdi, lakin Ademsiz ve Havvasız kalmış bir cennet gibiydi. Aşk, rüya, ümit, saadet yeşil yuvalarını, -çiçekli dallarını terk etmiş ve kanatlarını baş ka göklerin altına açmış kuşlar gibi hurdan uzaklaşmıştı. . . . Benim bu gölün sularında gördüğüm yanan beldelerin (kentlerin) ve yanan mabetlerin (tapınakların) gökleri kaplı yan küme küme dumanlarının akisleriydi. Benim bu gölün sahilinde işittiğim ateş ve ölümden kaçanların kağnılarının gıcırtılarıydı. Ben bunların elemi (acısı) altında ezilirken uzaktan bir karaltı gördüm. Karaltı, göle doğru gelmeğe, yaklaşmağa başladı. Baktım ; sırtlarındaki urbalar gibi etleri dökülmüş, çiğnedikleri topraklar gibi renkleri sararmış birkaç hasta asker birbirlerinin kollarına girmişler, vücutlarında kalan son kuv vetleri birbirlerine ekliyerek, yolun ağaçlarından kopardık ları budaklı değneklere dayanarak yavaş, titrek adımlarla sü rükleniyorlarmış gibi, kulubeye doğru geliyorlar. Yanıma geldiler, oturdular. İ çlerinde birisinin çarıklarına çamur dolmuştu; yavaş yavaş kalktı. Çarıklarını aldı, yıkamak için göle gitti. Yıkadı, getirdi ; kurusun diye bir taşın üstüne koydu, geldi yine yanıma oturdu.
MEHMET EMiN YURDAKUL
41
Bu sırada ağaçların arasından iri bir köpek çıktı. Taşın üstündeki çarıkların birisini kaptı, kaçmağa başladı. Bunu gören hasta asker titrek elini yere doğru uzattı, değneğini aldı.Doğrulayım dedi, doğrulamadı,. Kalkayım dedi, kalkamadı. Yarı doğrulmuş, yarı kalkık bir halde değneği köpeğin arkasından attı. Atarken yere düştü. Alnı taşa geldi, yaralandı. Ben kulübenin önünde duran ihtiyara sordum : "Bu köpek hangi köyün ?",dedim. İ htiyar, taacüple (şaşkınca) yüzüme baktı. Acı bir sesle : "Bilmiyor musun efendi ! köylerde adam kaldı mı ki ! . . Köylerde aç kalan, yollara dökülen bu köpekler hande ise (neredeyse) gelip geçen yol � uları paralıyacaklar. Hande ise anaların kucaklarındaki çocukları kapıp yiyecekler ! . . " dedi. Başımı çevirdim, askere baktım. Boynu, kırılmış bir ağaç gibi bükülmüştü. Gözlerinin pınarlarından yağmurlu bir ha vada hazan ( sonbahar) yapraklarından düşen damlalar gibi yaşlar akıyordu. Gözümün önüne bu zavallıyı köyüne götürecek olan taş ve dikenli yollar geldi. Gözümün önüne bu zavallının bu taş ve dikenli yollar üzerinde çıplak ve kanıyan ayaklarla yürü yüşünün acıklı hayali geldi. Bu kanlı levha önünde titredim. Zevk ve şehvetlerini do yurmak için vatanları birer malikine (yurtluk ) , milletleri birer esir yapmak istiyen ve bu aziz kardeşleri hak ve hürri yetlerini korumak için yuvalarından, sevgililerinden ayıra rak hicran ( ayrılık) ve ölüm yollarına düşüren hırs ve gururun insanlarını tel'in ettim (lanetledim.) İ syan ve gazap (öfke) dolu bir sesl e : "Ne zamana kadar arzın üzerinde bu Allahsız l arın devri hüküm sürecek ? Ne zamana kadar bu zavallılar bu taş ve dikenli yollarda çıplak ve kanıyan ayaklarla yürüye cekler ve kanlarıyla vatanlarının topraklarına acı · mukadde ratlarını (alınyazılarını) yazacaklar? . . " diye haykırdım.
5 Eylül 1921 (Musıafa Kemal, 1928)
İ Ç İ ND E K İ L E R 1 il
- HAYATI
S A N ATI
7 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ., . . . . . . . . . .. . . . . .,
IlI
ESERLERİ
iV
ESER LER İNDEN ÖRNEKLER
. . . . .
. . . . . . . . . . . . . •
Biz Nasıl Şiir isteriz Güzellik ve iyilik Karşısında .
.
. . .
. . . . . .
•
.
.
• .
• • . • .
. . •
• . . • . .
. • .
. . • • • . . . .
. . .
12
.
.. .. .. .
27
. .
.•
. • .
• • .
• . .
• .
• . . •
. . . . . • • • . • • • . .
• . . . . . .
. . . . .
• • • . . . • • . .
• . . • .
• .
•
. •
• • . • • . • • . .
•
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
Sulh Kongresine Zehirli Oklar Ne Zamana Kadar
. . • . . •
. . . . . . . . . . . . . . . . . • . • . • • . •
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . •
.
28 29
30 . . . . . . 31 33 33 34 35 ' 36 37 38 39
• . • . • • . • •
• . .
Yolcu Benim Şiirlerim Vur Ankara
. . .
.
28
Anadolu'dan Bir Ses Yahut Cenge Giderken
A nadolu Çiftçilik
.
. . . • . . . • . . . . •
TÜRK DİL KURUMU YAYINLARl'ndan
*
Ataç
*
Fransızca - Türl.·çe Sözlük, M.
*
Türkçe Sözlük,
*
Anayasa Sözlüğü,
*
Türk Grameri
*
Sade Türkçe Kılavuzu, 5.
*
Türk Dilinde Gelişme ve Sadeleşme Evreleri,
( Söyleşiler, i nceleme,
M.
Dikkat
A l i Ağakay
35
"
A l i Ağakay . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
30
"
haz. Ö mer Asım Aksoy .
I, Prof.
Sırrı .Levend
I O l i ra
bibl iyografya)
.
Tahsin
.......
2,5 ,,
Banguoğlu . . . . . . . . .
15 "
bas. . . . . . . .
.
.............
5
Agah
..............................
25 ,,
Okullara, öğretmen ve öğrencilere i ndirimli satış yapılır. Okull ar, öğretmen ve öğrencilerle öteki resmi yerler Türk
Dil K urumu
Yayınları'nı
Kurum'dan i stiyeb i l i rler.
doğrud a n doğruya
Satıcılar,
bu yayınlarımızı
Genel Dağıtıcı ' d a n istemel i d i rler.
Genel Dağıtıcı
:
BATEŞ Bayil i k Ç a t a1ç e ş m e
Teşkilatı, S o k a ğ ı,
A y d ı n 1 ı k H a n, Kat
:
l
C a ğ a l o ğ l u - İ stanbbul
TÜRK DİL KURUMU YENİ YAYINLARI
ZOO LOJ İ T E R İ M L E R İ SÖZ L Ü G Ü Hazırlıya n :
Doç. Dr. SEVİNÇ KAROL Fiyatı
:
30
L i ra
Yed i bine yakın zooloj i te rimini veren sözl ü k bu alanda b ü y ü k bir boşl uğu dold uracak nitelikted i r .
S İ N E M A T E R İ M L E R İ SÖZ L Ü G Ü H azırl ı yan :
NİJAT ÖZÖN Fiyatı :
1 2, 5
L i ra
S i nema Terim leri Sözlüğü bu alanda ortaya konmuş i l k eserd i r .
H erkesin yararlanabi leceği n i tel i k te b i r sözl ü k t ür.
ATAÇ' I N SÖZC Ü K LE R İ Hazırl ıyaıı :
YILMAZ ÇOLPAN Fiyatı
:
5
L i ra
A taç'ın yazıları taranarak hazırlan m ı ş b i r eserd i r .
TtJR.K DİL KURUMU TANITMA YAYINLARI
RAD YO KONUŞMALA RI Dlztst 1 2 3 4 5
-
Arı An Arı Arı Arı
Dile Dile Dile Dile Dile
M. M. M. M. M.
I Doğru Doğru il Doğru IIJ Doğru iV Doğru V
Sunullah Sunullah Sunullah Sunullah Sunııllah
A RISO Y ARISO Y A R ISO Y ARISO Y ARISO Y
A ÇIK OTUR UMLAR Dlztst 1
-
2
-
Dilde- Özleşmenin Sınırı Ne Olmahdır ? Dilimizin Ö zleşmesinde Aşırı Davranılmış mıdır ?
T ÜRK DlLlNE EMEK VERENLER Dlztst 1
-
2
-
3 4 5 6
7
-
Atatürk (Hazırlanıyor) Mütercim Asını Kaşgarlı Mahmut Ahmet Mit hat Ziya Gökalp Mehmet Emin Yurdakul Tlıomsen
. Ömer Asım AKSO Y M. Şakir ÜLK 0 TAŞIR C. K UDRET C. K UDRET Enver Naci GÖKŞEN A. DİLA ÇA R
DlL KONULA R I Dlztst 1
-
2
-
3 4
-
5 6
7
-
-
Dil Üzerine (Düşünceler · Düzeltmeler) Dil Devriminin 30 Yılı Devlet Dili Olarak Türkçe Türkçede Sözcük Yapma Yolları Harf Devriminin Öyküsü Ataç'ın Sözcükleri Türkçede Fiiller
Ömer .4sım AKSO Y A GAKA Y - AKSO Y - A R ISO Y D/LA ÇAR - ÜLK ÜTA ŞIR A. DlLA ÇAR Hikmet D IZDA ROGL U Sami N. ÖZERDlM Yılmaz ÇOLPAN Hikmet D/ZDAROGL U
ÇEŞlTLl KONULA R D İZ/Sİ 1
-
Atatürk•ı en
20
Anı
Mehmet A li ,1 GAKA Y