Fethi Tevetoğlu - Mustafa Kemal Paşa, General Harbord Görüşmesi ve Tercümanı

Page 1

Dr. FETHI TEVETOGLU

MUSTAFA KEMAL PAŞA GENERAL HARBORD GÖRÜŞMESi TANIK VE 'FERCÜMANI: PROF. HULÜSi Y. HÜSEYiN (PEKTAŞ)

ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZi DERGİSİ Cilt: IV, Kasım ıg87, Sayı : ıoJdan ayrıbasım



MUSTAFA KEMAL PAŞA- GENERAL HARBORD GÖRÜŞlVIESi TANlK VE TERCÜMANl: PROF. HULÜSi Y. HÜSEYiN (PEKTAŞ) Dr. FETHI TEVETOG-LU Milli Mücadele başlangıcındaki en önemli dış ilişkilerden, diplomatik ve askeri müzakerelerden biri, 20 Eylül ıgıg Cumartesi günü' Sivas'da y apılan ve üç saat kadar süren (Mustafa Kemal Paşa - General Harbord Görüşmesi)' dir. • Mustafa Kemal Paşa'nın öncülüğünü yaptığı Milll Mücadele Hareke­ ti'ni zafere ve başanya ulaştırmak yolunda çeşitli engellerle karşılaştığı bir gerçektir. Hilafet meselesi, bolşeviklik ve komünistlik meselesi, Rusya'dan asker, silah ve para yardımı bahanesiyle Türkiye'ye sokulmak istenilen bolşevik kuvvetler meselesi, Enver Paşa problemi, Damad Ferid başta ol­ mak üzere yerli korkak, çaresiz, umutsuz veya satılmışların yabancı man­ da faaliyetleri bunlardan birkaçıdır. Mustafa Kemal Paşa (Atatürk), başlangıçta karşılaştığı bu tehlike ve güçlüklerio tesirlerini ortadan kaldırıncaya, yok edinceye kadar, bazı hu­ susları ustalıkla idare etmek zorunda kalmıştır. Bu çetin meselelerden biri, İstanbul ve Anadolu'da - Atatürk'ün en yakın bazı arkadaşları da dahil­ kabarık sayıda taraftar bulan "Manda" konusudur. Henüz General

Harbord Sivas'a

gelip

Mustafa Kemal Paşa -ile

görüşmeden, Erzurum ve Sivas Kongreleri öncesinde ve sonrasında, "Amerikan Mandası" meselesi üzerinde çeşitli yazışmalar, tartışmalar, yo­ rum ve dedikodular yapılmıştır. Fakat işi Türklerin yararına kesin bir so­ nuca bağlayan kararlar, hep bu (Mustafa Kemal Paşa - General Harbord Görüşmesi) neticesinden doğmuştur.· ' Bu görüşmenin tarihi, birçok ciddi kaynaklarda 2 ı veya 22 Eylül olarak kaydedil­ rnekde ise de, doğrusu 20 Eylül ı g ı g 'dur. • Dr. Fethi Tevetoğlu: Milli Mücadele'de Mustafa Kemal Paşa-General Harbord Görüşmesi, Türk Kültürü, Yıl: VII, Sayı: 76, 77, Bo, Bı, ss. 257-6B, 321-34, 525-45, 6g2-gg.


FETHI TEVETOOLU

ı gS

Bu tarihi gizli görüşmenin,

1 günümüze kadar yaşayan ve halen o da

rahmetlik olan bir tanığı, General Harbord'a tercümanlık yapan, Robert KolejTarih Öğretmeni Hüseyin Pektaş (�rof. Hulı1si Y. Hüsey� n)'dır. ı 969 yılının ılı� bir yaz gününde, . Hüseyin Pektaş' ıJ RumeÜhisarı'nda, Kolej'e yakın bir tepecik üzerindeki, Boğaz'a bakan güzel yuvalarında, bir

akşam üzeri ziyaret etmiştim. Kapıyı bana, 1935 - 1946 yıllarında üç dev­ re Malatya milletvekilliği yapmış çok muhterem Mihri Pektaş Hanımefen­ di açmışlardır. Milli Mücadele'ınizin son derece önemli bir olayını aydınlatmak üze­ re yardımına başvurduğum bu alçakgönüllü seçkin' insan Hüseyin Pektaş Bey, son derece mutlu riıütehassis ve heyecanlı idi: Bebek Koyu'na bakan küçük köşkünün zümrüt ve yakut taşan Çiçek saksılarıyla süslü çıkmasın­ danBoğaziçi'ni seyrederek konuşmamıza başlamıştık. Amerikan· Heyeti'ne Amerika'da hususi surette sızmı:ı vazifeli Ermeni personelin, Türkler, Mustafa Kemal Paşa ve Milli Mücadele zararına oy­ nayacakları rolü, yaptığı tercümanlık vazifesi ve .gördüğü büyük hizmetle, milletimiz ve vatanımız yararına çevirmiş bulunan. Hüseyin Pektaş, ben kendisine milletçe borçlu bulunduğumuz şükranı ifade ederken, sonsuz bir alçakgönüllükle : "Hayır, bu işteki şeref bana değil, hak ve hukuk bi­ len samimi bir Türk dostu ve Atatürk hayranı Ameri kan generali Har­ bord'a aittir" diyordu. Yaptığı önemli tercümanlık ve refakat (eşlik) görevi ile Milli Mücade­ le'ye büyük hizmeti dokunmuş bu tevazu abidesi, asil insanın adı pek az yerde anılmakla yetinilmiştir. Kısacık da olsa bir hal tercümesine ansiklo­ pedilerimizin birinde rastlamamıştım. Bu itibarla önce Hüseyin Pektaş'ın kendi hayat hikayesini tesbit ettim :

''renikiiy Belediyesi Vergi K�tibi rusu) Bey 'in. oğluyum. Babam, Sarıyer Ma­ liye Dairesi'nde küÇük bir memurdu, Annem, Şehitlik Dergahı Şeyhi Nafi Ba­ ba'nın kızı Hayriye Hanım'dır. Ailenin en büyü"k oğlu olarak .7884'de Rumelihisa-. n 'nda dü"nyaya gelmişim. Adımı (Hulusi Hüseyin) koymuş/ar. Ben gençliğimde, Kolejdeki ad ve imza geleneğine uyarak (Hulusi r.· Hüseyin) diye imza atardım. . Buradaki (r.), Babamın adı rusuj'un ilk harfidir. Okula Rumelihisarı 'nda başladım ve evde iizel hocalardan ders alarak ilk ôgre­ nimimi tam�mladım. Sonra Amerikan Koleji'ne girdim· ve ilk Türk ôgrencilerinden biri olarak 7903 yılında Robert Koleji bitirdim. Kısa bir sü"re İstanbul Edebiyat Fakültesi'ne devam ettikten sonra, yüksek ôgrenimimi tamamlamak ü'zere Paris'e


PROF. HULÜSİ Y. HÜSEYiN (PEKTAŞ)

ıgg

gönderilt#m. Sorbon Üniversitesi tarih bö'liimiinde üÇ yıl okudum. 1905 yılında Ro­ b'ert Kolej'e dönerek burada yıllarca tarih, Tiirkçe ve edebiyat; ayrıca Tiiksek Tica­ ret ve Miilkiye mekteplerinde İngilizce ögretmenliği yaptım. Daha 75 yaşımda· iken Tevfik Fikret'den evimizde edebiyat, Arabça ve Farsça dersleri almış ve onun hasta­ kınıp gelemediği giinler Kolej'de.yerine derslerine girmiştim. Tevfik Fikret'den sonra, gazl!teci bir .Arap yazardan Arapça ve Farsça ögrenmeğe devam -ettim. Böylece anadilimiz dışındaki iki Batı ve iki Doğu dilini tam miiniisı ile ögrenmeğe çalış­ tım. 7927'de Mihri Hanım 'la evlendim. Necla (1928) ve Siiveyda (1929) adlı iki kızımız d�·nyaya geldi. Atatiirk'iin yakın arkadaşı ve hayranı Hasan Rıza· So­ yak'ın oğullan (Enver ve Sungu Soyak) ile evli bulunuyorlar.· Millf Mücadele sırasında, Tiirkiye'de Manda İdaresi ve Ermeni Meselesi k(J­ nuları�ı yerinde inceleyecek Amerikan Heyeti'nin Başkanı Tiimgenerai James .C. Harbord'a Anadolu gezisinde eşlik ettim ve Sivas'da Atatiirk'le gö"riiş�esinde terelimanlık yaptım. Son resmi vazifem, Lozan Barış . Konferansı 'nın her iki döne­ minde, Tiirk Heyeti'ne tereliman kiltip sıfatı ile katıimam olmuştur. Bir ara Şehir Meclisi üyeliği yaptım. Büyiik Atatiirk, Milli Miicadele'deki hizmetime ·karşılık be­ ni milletvekili seçtireT-ek mü"kiifatlandırmak istediler. Siyasi hayattan hoşlanmajışımi kendilerine arzettiğim zaman bunu .hojgö1ii ile karşılamişlardı. Bunun iizerine, şahsen çok istedikleri Tiirk kadının teşrif hayatta yer alması. düŞiincelerini de ger­ çekleştirmek için, refikarn Mihri Hanım'ın kadın milletvekilleri meyiinında Meclis'e girmesını, 1935'de Malatfa'dan milletvekili seçilmesini emrettiler. Ben emekli kö'şemde, hatıralarım la. başbaşa kalıp Aşiyan Bekçiliği yapmayı terCih ettim. '' · · · Şimdi, (Mustafa Kemal Paşa - General Harbord Görüşmesi) ile ilgili tarihi hatıralarını tesbit etmeme sıra gelmişti. Osmanlı İmparatorluğu'nun paylaşılması sonunda, Türk çoğunluğu bulunan topraklar üzerinde b;:ı.ğımsız bir Türkiye'nin bırakılması gerektiği:.. ni ilan eden Wilson hariciyesi, "Türkiye'nin Yeniden Kurulması" konu­ sunda bir komisyon teşkil etmişti. Bu komite, her ne suretle olursa olsun, büyük çoğunluğu ile Türk bulunan Doğu Anadolu' da bağımsız ve muh­ tar bir Ermenistan kurulmasını reddediyordu. Fakat, Amerika'da Ermeni­ ler çıkarına yapılan abartılmış propagandalara kanmış ve. kapılmış olarak

Paris Konferansı'na gelen Wilson,. orada da Lloy� George, Clemanceau ve Ortando'nun paraleline düştü. Manda formülü ile Türk topraklarını büyük lokmalara parçalayıp aralarında paylaşmaya kalkışan·İtilaf Devletle­

ri'nin liderleri, Amerika' ya da kurulacak Ermenistan'ın manda yönetimini, bir de Boğazlar ve· İstanbul üzerinde teşkili düşünülen mandayı bırakmış.lardı.


FETHI TEVETOÖLU

'200

W. Wilson'ı Türklerle Ermeniler arasında hakem tayin etmek isteyen İngiltere, Fransa ve İtalya, kendi aralarında. paylaşma güçlüğü çekiyorlar ve çıkar yarışması halinde bulunuyorlardı. Işin içine Amerika'yı da sok­ mak isteyişlerinin başlıca sebebi bu idi. Ayrıca, bilhassa Lloyd George, İs­ tanbul ve Türkiye' de bir Amerikan Mandası olursa, bunun Ruslada kendi aralarında bir tampon kuvvet ve denge vazifesi göreceği düşüncesinde idi; Wilson' ın şahsen yanaştığı bu iki manda yönetimine, Amerikan ka­ muoyunda ve basınında şiddetli tepkiler vardı. Özellikle Herbert Hoover başta olmak üzere Wilson' a yakın çevrelerde ve Amerikan Senatosu'nda kuvvetli bir muhalefet meydana gelmişti. Böylece konuyu yerinde inceleye­ cek bir askeri heyetin gönderilmesi ve Türkiye ile Ermeni meselesi hak­ kında bu heyetin vereceği rapor üzerine karar alınmas� ve hareket edilme­ si Senatoca kabul olundu. Başkan Wilson'ın yetkisi altında, kadrosu bir hayli geniş tutularak ku­ rulan Amerikan Askeri Heyeti, onbeşi asker ve otuzbiri sivil olmak üzere

46 kişiden ibaretti. Fransa'daki Amerikan Askeri Kuvvetleri ile Hoover başkanlığındaki

Amerikan

Yardım

Kuruluşu

personelinden

seçilen

tecrübeli ve yetenekli uzmanlar arasına, bazıları Amerika'dan gelmiş Er­ meni asıllı, kasıtlı ve özel görevli kimselerin de sızdığı, sokulduğu görülmektedir. Heyetin kuruluşunda ve özellikle başına dürüst·. tarafsız ve Filipinler' de başarılı hizmet vermiş tecrübeli General Harbord'ın başkan getiri lişinde, daha sonra Amerika'nın 3 r. Cumhurbaşkanı seçilecek Her­ bert C. Hoover'in büyük çabası olmuştur; General Harbord ve General Pershing' in de iyi niyet, dürüstlük ve ta­ rafsızlıklarına rağmen, heyete sokulan, sızdirılan ikisi subay, üçü sivil 5 AmerikalıErmeni şunlardır : Mühendis Binbaşı Şekerciyan Mühendis Üsteğmen H. H. Kaçadoryan YardımcıAram Kojassar Tercüman Dikran Serjenyan Tercüman Dik Ohanesyan General Harbord'ın konu ile ilgili, Washigton'a Kongre Kütüphane­ si'nde bulduğum yazma ve basılı hatıra, rapor ve makalelerinde, Türki­ ye'deki temaslarında tarafsızlığı ·sağlamak için, heyetine yerleştirilmiş Er­ menileri .çevresinden uzaklaştırdığı, gerçeklerin değiştirilmesine fırsat ver­ memek için mühim tedbirler aldığı belirtilmektedir.


PROF. HULÜSİ Y. HÜSEYiN (PEKTAŞ)

201

Nitekim, rahmetli Hüseyin Pektaş da bu nokta üzerinde özellikle du­ rarak şu açıklamayı yapmışlardır :

"General Harbord, Anadolu 'da yapacağı gezi ve araştırmasında Ermeni tercüman ve kılavuzları yanında istemediğini bildirerek, güvenilir, düriist ve Türic asıllı bir tercüman ve kılavuz bulunmasını İstanbul'daki temsileilennden istemiş. Amerikan Büyükelçisi de KoleJ Müdürü' ile temas ederek beni seçmişler ve tavsiye etmişler. Generalle ilk gönişmemde son derece tarafsız, dürüst, hak ve hukuk ara­ yan bir zat olduğuna kanaat getirdim:. Göreceğim vazifenin Önemini de takdir/e tek­ liflerini kabul ettim. 2 Eylül 7979'dd İstanbul'a gelmiş General Harbord, burada kaldığı dört gün zarfında resmi ve husus! temaslar yapmış. Bu ilk g�Tü"şmelerde, Milli Mücadele Hareketine inanmayan, umutsuz, yılmış Türklerin· şiddetle "Amerikan Mandası" isteyişleri, Generali şaşırtmış. Fakat, ben de yanında iken, Anadolu 'nun dört bir bucağında bulduğu ve tanık olduğu gerçek durum, General Harbord'un olumlu bir iz/enim/e isabetli kararlar almasını sağladı. Nitekim, Mustafa Kemal ve Kazım Karabekir Paşalar başta olmak üzere, Rauf Bey (Orbay),. Ahmed Rüstem Bey, Be­ kir Sami Bey (Kunduh) , Kurmay Albay Dadaylı Halid Bey (Akmansü] gibi Ana­ dolu Mücahidleri ile tanışıp, onların kurtuluş ve istikliil yolundaki inançlı, kararlı, imanlı ve yılmaz tuiumlarına tanık olunca, General Harbord ve arkadaşları, vazi­ feli kılındıkları konuda dikkate alınacak ve bu bôlgede hesaba katılacak tek ciddi kuvvetin, Mustafa Kemal Paşa'nın başbuğluk ettiği Anadolu'daki Millf Mücadele kadrosu olduğu hükmünü kuşkusuz verdiler. ·

»

Hüseyin Pektaş Bey'e, Kongre Kütüphanesi'nde bulup istinsah ve tercüme ettiğim General Harbord'ın hatıralarından bir bölümü okuyarak fikrini sordum. O bölüm, aynen şöyleydi :

"Sivas yolundayız... Sivas 'ın bizim heyetimiz gözü'nde özel bir yeri ve değeTi vardı. Türk Ordusu'nda büyük şönrete sahip olup Çanakkale'de olağanüsiü bir ce­ saretle Ordu Komutanlığı yapmış bulunan Mustafa Kemal Paşa, Mütareke'den sonra Anadolu ya ve Ermeni viliiyetlerine (?!) umumi miijettiş olarak gönderilmiş ve Rusya ile Türkiye arasındaki eski sınırı muhafaza ve Doğu vilii yetlerindeki as­ keri kuvvetiere komutanlık etmekle vazifelendirilmişti. Karargahı Erzurum 'da olan �u zat, burada Türk İmparatorluğu'nu korumak ve Halife)ıi İstanbul'da eski· ye­ rinde muhafaza etmek için, yeryüzü'ndeki Müslüman aleininin . temsilcilerini topla. yan bir kongre yapmıştı. Bu kongreye bizzat Mustafa Kemal faşa başkanlık etmiş _ııe gö"rü'ndüğü'ne göre .iyi yönetmişti. Nihayet kongre, Eylü'l'de Sivas'da toplanmak


202

FETHI TEVETOOLU

üzere dağılmıştı. Mustafa Kemal Paşa da kendisini büsbiitün bu mücadeleye ada­ yarak istifasını verdi ve Hiikumet Ordusu'ndan çekildi. Bizim heyet İstanbul'dan yola çıktığında, Sivas Kongresi toplanmış bulunuyor­ du. Biz, gayn resmf olarak bu kongreyi toplayanlara tasviye edilmiştik.' Böylece bu­ lunduklan yerlere yaklaştığımız zaman tavsiye yazılarımızı gösterip kolaylık sağla­ yacaktık. Bizce, bu Millf Miicadele'nin ne amaçla yapıldığı ve ne gibi sonuçlar do­ ğurabileceği açıkça bilinmiy�rdu. İstanbul'daki yabancı temsilciler bu yüzden biiyük bir kuşku içinde .idiler. Hatta bize : ''Ne olur, ne olmaz, tedbirli ve uyanık bulu­ nunuz" diye tavsiyelerde bulunmuşlardı. Lakin, Mardin'e vardığımız zaman anla­ şıldı ki, Türkiye'nin doğusundaki bütün sivil ve asker memurlar, yetkililer, Millf Mü'cadele Hareketi'ne katılmışlar .ve yalnız Malatya bunun dışında kalmıştı. Ordu sub�ylan ve memurlar, hep Sivas'dan (Mustafa Kemal Paşa'dan) aldıkları emirler­ le hareket ediyorlar ve idare mekanizması eskisi gibi işliyordu. Biz 78 Eylül'de Malatya'dan· hareket ettiğimiz zaman, Sivas .Kongresi sona ermiş ve seçtiği bir korn iteye de hükumet vazifesini vermişti. Malatya 'da bize, Millf Mücadelecilerin bizi, yani Amerikan Hükumeti'nin gönderdiği araştırma heyetini, iyi karşılayacakianna ve memleket durumunu gö'riip anlamak vazifemizi güzelce · başarabilmemize memnunlukla yardımcı bulunacakianna dair gü'verice verilmişti. İstanbul Hü'kumeti'ne karşı ayaklanma ve ihtiliil sayılacak bir davranışın önderi olan zatın, bizi "Hoş geldiniz/" diyerek resmf surette karşılayacak kimselerin arasında bulunmasını ve bu yüzden gezimi;:;in kö'tü'ye doğru gitmesini istemediğin:ı iyin, bizi karşılacak heyetle Mustafa Kemal Paşa 'nın bulunmasını istemediğimi söyledim. Ayın yirminci günü (20 Eylül 7979 Cumartesi), öğle vakti Sivas;ın varoş/an­ na vardık Yolumuz dağların arasından birkaÇ mil dolaştıktan sonra, kıvnlıp vadi­ ye iniyordu ve oradan vadinin manzarası fevkatade idi. Şehir, Karadeniz 'e akıp gi­ den bir nehrin kenannda idi. Bizi karşılamak iyin nehre yakın düz bir yere çadır­ lar kuru[muş, bir pavyon hazırlanıp halılar döŞenmiş ve bir müjreze piyade ve sü'vari �ıtası' çıkarılmıştı, R�malılar.dan kalma taş�kö'prü' ve o.rkasında hızla akan ne hir ik b�'tü'n bu riıan.zara p�k ·güzel bir tablo. teşkil ediyordu. ·

.

Karşılama heyetinde sivil ve asker erkan ile -Mustafa Kemal Paşa dışında­ Kongre'nin seçtiği diğer Temsilciler Heyeti ileri gelenleri vardı. Bu ileri gelen say­ gın kimselerin baz-ılan, memleketin tanınmış, seçkin, yüksek şahsiyetleri idiler. İtal­ ya Savaşı sona erdiği vakit bir Türk kruvazö'rünü'n komt,Jtanı olarak Akdeniz'de pek cesaret/i· ·ve gösterişli bir akın yapıp, geçen Ekim'in birinde de Bahriye Nazırı sıfatı ve Baş-temsilci yetkisi ile· Mondros Mü'tarekenamesi'ni imzalamış olan Rauf


PROF. HULÜSİ Y. HÜSEYiN (PEKTAŞ)

203

Bey de bu zevat arasında idi. Pek giizel İngilizce konuşan bu zat, karşısındakiler­ de her an miicadeleye hazır ve kuvvetli bir adam tesiri bırakıyordu3• Bir de Riistem Bey vardı ki, daha önce Washington'da Tiirk Sejiri olarak bu­ lunmuş. 4 Beyrut ve Ha/eb viililiklerinde bulunmuş Bekir Sami Bey adında yaşlı bir zat daha vardı. Sivas'daki Tiirk askeri, bu ana kadar gördiiklerimizin en iyi�i idi. Ülkelerinde dokunmuş· kumaştan iiniforma giymişler ki, uzaktan pek kirli gö'riiniiyordu. Başka yerlerde gördiiğiimiiz e.rlerin çoğu kılıksız-kıyafetsiz ve hatta ayakkabısı;:; oldukları halde, bu Sivas'dakiler hepsinden iyi giydiril�iş ve donatılmıştı, Çadırlardan oluşan pavyonda, gelenek olan çay, kahve ve biskiivi ikramı yapıldı. Tiirklere has birçok şeylerle iideta beslenir gibi, hep birlikte yiyip-içtik. Ta.lnız iyi bir şey vardı ki, onu siiylemeden geçemiyeceğim; yiyip�içtiğimiz şeylerde ispirtonun damlası yoktu ve he­ men hep meyve/erden, yemişlerden ibaretti. Artık şehre girmiş olduğumuz için, ora­ dan doğru vatandaşlarım.ızın yanına gittik ve bir giin Önceki kahvaltıdan beri, doğ­ ru diiriist yememiş olduğumuz için, yıllardır Sivas'da misyonerlik etmekte olan Doktor Partridge ile baldızı Miss Grajjam 'ın evlerinde hazırlanan Amerikan yeme­ ğini biiyü'k bir iştihii ile yedik. Yemekten sonra resmf ziyaretler için Önce Vali Konağı'na gittik. Orada, ne kadar yazık ki, bü'yü'k bit özen ile hazırlanmış bir yemekle daha karşıtaştık ve reddetmek naziklik/e asla bağdaşmadığından, ister istemez oturup az-çok birşeyler yemek zorunda kaldık. Biz İstanbul'dan ayrılmadan önce, gezi yolumuz üzerinde Sivas'ın da bulun­ duğunu bilen birçokları, "Buranın çok tehlikeli olduğunu dü'şü'nmediniz mi?" diye sormuş/ardı. Mardin ile Sivas arasında rastladığımız memurlar da, Kongre Başka­ nı hakkında derin saygı beslemekle beraber, biraz da korku hissi duyduklarını giz­ lemiyorlardı. Tü'rk köylerinde, (Paşa) denildi mi, biiyü'k miinalar ifiide eder. İşte bu görgü' ve duygu üzerinedir ki, Mustafa Kemal Paşa ile gö'riişmeyi derin bir heyecan ve ilgi ile beklerneğe başladık. Takın Doğu'nun durumunu gö'rmeğe çıkan bizim gi­ ,bi bir heyet, tabif olarak, bu millf hareketin başında bulunan ziita karşı ilgisiz ka3 ı g2o'de gelen haberler, bu Rauf Bey'in İstanbul'da İngilizler tarafından yakalanıp, Türkiye'den çıkanldığını (Malta'ya sürüldügünü) bildirmişti. 4 Daha önce yayımianmış bir araştırmamızda da ayrıntılanyla belirttiğimiz gibi (Bk. Türk Kültürü, Haziran ıg6g, Sayı, So ss. 5 25-45), adı geçen tariht-gizli toplantıya Mustafa Kemal Paşa'nın yanında katılan üç kişiden "biri Ahmed Rüstem Bey'dir. Sayın Doç. Dr. Se­ çi! Akgün'ün General Moseley Raporu'nda rastladıkları "Rustin Bey" adı, tahmin ettikleri gibi ,;Refet Bey" değil, "Rüstem ·Bey"dir. (Bk. Belleten, Ocak-Nisan 1984, Sa. ı8g-ıgo, s. ıoo, dipnot 12).


204

FETHI TEVETOGLU

lamaz. Neticede, Valinin resmi ziyaretinden hemen sonra, Mustafa Kemal Paşa ile göTV.Şiilmek iizere sözleşildi. General Mose/ey ve Mc Coy ve terciimanımız Profesör Hiiseyin Bey (Pekta§) ile ben (General Harbord) gittik. Mustafa Kemal PaJa ile beraber de Rauf Bey (Or­ bay) , Ahmed Riistem Bey (Eski Washington Biiyiikelçisi), Bekir Sami Bey (Kun­ duh) vardı ki, bunlar hep İcra Komitesi'nden (Heyet-i Temsiliye'den) idiler. Mustafa Kemal Paşa, otuzsekiz ya§larında, boyu-bosu yerinde, asker tavırlı genç bir zattı. Bıyıkları kestane renginde, gözleri mavimsi, hafif kumral saçlarını hep arkaya taramı§, elmacık kemikleri çıkık olup, iizerine pek özenerek güzel bir sivil kostü"m giymişti. Biitiin göTV.Şmemiz sriresince başı açık durdu. Halbuki Tiirkler, ö�edenberi evde ve dı§arıda ba§larına fes giyerler. Kemal Paşa'nın Çanak­ kale'de Ordu Komutanı iken tehlikeden sakınmak bilmeyip pervasızca davranıjlarda bulunduğunu; komutan olduğu halde tehlikeye uğramaktan çekinmeyip ateş hattında ataklıklar gösterdiğini, maiyeti de ister istemez böyle davranmak zorunda kaldığın­ dan Alman olan Kurmaybaşkanı'nın şikayetini davet ettiğini işitmiştik. Bu sebeple de kendisine ayrı bir sempati ile bakıyorduk. Mustafa Kemal PaJa ile gö"rüŞmemiz ikibuçuk saat kadar siirdü ve en çok o konu§tu. Tercümanımız Hüseyin Bey 'in aracılığı ile söze ilk ben başladım ve Milli Mücadelecilerin amaçları, o sıradaki durum ve tutumları hakkında dış aleme pek kujku verici haberler yayılmış olduğundan bahsederek, bu konuda bize gerçek bilgi verilmesini istedim. Cevaplan gayet açık ve akar su gibiydi. Terciiman aracı ile olaylar ve gerçek­ düzenli bir sıra ve mantık çerçe_vesinde ayrıntılarıyla anlatıyor ve kendini zapt ve cebretmekte büyü"k sıkıntı çektiği sinirli halinden ve elinde tuttuğu oldukça giizel tesbihi hiç durmadan sürekli çekmesinden belli oluyordu. Fakat sonradan ogrendim ki, bir zaman önce sıtmaya yakalanmı§ ve bizimle goTV.Ştügü· sırada kendisi ra­ hatsız, sıtma nooeti içinde bulunuyormuş. Goze çarpan iistü·n kişiliği ile bütün ar­ kadaş/anna ve çevresine hakim olmujtu.

leri

Bu Milli Mücadele Hareketi'nin, Yunanlılar tarafından İzmir'de ba§latılan insanlık dı§ı vahjetler üzerine geliştiğini ve İmparatorluğun her köŞesinde küÇük kiiçiik milli savunma ve direniş birlikleri kurulduğunu ve Kongre'nin, bu grupların birleştirilip tek kuvvet ve hareket haline getirilmek amacıyla yapıldığını anlattı. Özet olarak maksatlannın Tiirk Devletinin bütünlüğü"nü korumak olduğunu söyledi. Topladıklan Kongre'de verdikleri karar, Cumhurba§kanımıza telgrafla bil-


PROF. HULÜSİ Y. HÜSEYiN (PEKTAŞ)

205

dirilmiş ve Senato tarafından buraya bir araştırma heyeti gönderilmesi rica edilmiş. Lakin onların müi_aheret (yardım etme, ko'ruma, arka/ama) hakkındaki gö'riiş ve fi­ kirleri asla bi;:;imki gibi değildi. Onlar bunu yalnız, bir bü'yü'k kardeşin· iiğü'tleme, nasihat ve yardımı gibi düŞü'nü'yorlar. İç yiinetime veya dış ilişkilere hiç bir suretle karışılmamasinı şart koşuyorlardı. Konuşmamız arasında Paşa )ıa tilkesinin dü'nya na;:;arındaki mevkiini hatırlat­ tım ki, bıüiu Clemanceau 7919 Haziranında Paris'de, Tü'rk delegelerine pek kızdı­ dıncı kelimeler/e söylemiş ve Türklerin hiçbir vakit savaşta kazandıklarını, barışta, masa başında sağlamlaştırmayı becerernedik/erini ve yönetimleri altında bulunup ay­ n/an kavimlerden hiçbirinin daha iyi hale geldiğinin gö'riilmediğini an/atmıştı. Ona, "kendi mevkiini bilen hiçbir devletin, eline tam hakimiyet ve yetki almadan iç ve dış ilişkilerini düi_eltmek ve yü'tiitmek. sorumluluğunu kabul edemeyeceğini" söyle­ dim. O vakit bana dedi . ki : "Amerika, Fransa ve İngiltere'de de adam öldü'rmeler ve çeşitli işkence/er, soykırımlar oluyor ve hiçbir millet suçlandırılmıyor. Yalnız Tiirkler, kendi ahalisinin bir kısmının ayaklanmaları ve Tü'rkleri· katietmeleri kar­ şılığı soykırım ve sü'rgü'nü'nden haksız yere sorumlu oluyor. " Ayrıca bugü'n İ;:;mir'de, Yunanlıların )!aptığı insanlık dışi � aince öldürme v. b. vahşetleri ileri sü'rerek, bu cinayetierin Ingiliz, Fransız ve !talyan/ann gözleri önü'nde ve yine Müttefiklerin savaŞgemilerinin memlekete çevrilmiş toplan karşısın­ da yapıldığını söyledi. Aynı zamanda Türkiye'de olan bu faciaların sorumlusunun yabancı entrikalan olduğunu tekrar ve ısrarlı belirtti ve o sırada iktidarda bulunan Damad Ferid Paşa Kabinesi'nin sorumlu olduğunu ve onun pek ileri derecede İngi­ liz yanlısı bulunduğunu ileri si.irdü'. Kendisi bu kabine ve hiiki1metin mutlaka düŞmesini istiyordu. Mustafa Kemal Paşa, eğer Banş Konferansı, İmparatorluğu parçalamağa ça­ lışmakta ısrar ederse, bu ;:;illeti asla kabul etmeyip millf şeref uğrunda ölmeyi tercih ederek karşı duracaklarını söyledi. Ben de buna karşılık olarak fert/erin yaptığı gibi milletierin de intihar edebile­ ceklerini ileri siirdiim ve e vvelce Almanya-Avusturya ile ittifak etmekle bir şey ka­ ;:;anmadıklarına göre, yalnız başlarına bü'tü'n mü'ttefiklere karşı öliim - kalım sava­ şına girişip bunu kazanmaları umudunun pek az olduğunu hatırlattım. ·

Bu görüŞme son derece ilgi çekici oldu. Şunu söylemek ;:;orundayım ki, bu gö'rü'şmenin sonucu olarak bende, Mustafa Kemal Paşa ile yakın arkadaşlarının gerçek ve örnek vatanseverler oldukları intibaı (i;:;lenimi) hasıl oldu.


FETHI TEVETOÖLU

206

Tiirkiye, miitareke (ateşkes) imzalamakla kendisini yenilmiş kabul ediyordu. Liikin, miitarekenin bir yıldan fazla siirmeyip bozulması ve İzmir'in Yunanlılar ta­ rafından işgali ile orada ve daha başka yerlerde yapılan saldırı ve cinayetler ve im­ paratorluğun parçalanacağı kaygısı, her vatansever Tv:rk'ü coşturmuştu. Mustafa Kemal Paşa, bu Millf Hareket'in, Müslüman olmayan azınlıklara karşı asla bir saldırı ve şiddet kullanımı amacı taşımadığını bana kesin surette be­ lirterek güvence verdi ve Ermeni vatandaşların bu yüzden diiştiikleri korku ve kuş­ kuyu gidermek ve Amerikan kamu oyunu yatıştırmak için bir bildirge yayınlanaya­ cağını siiyledi ve bunu yayınlayarak sô"ziinü yerine.getirdi. Heyetimizin, hiikumetimize vereceği resrrıf rapora ekfenrnek iizere� bütün ·b u silyledik/erinin bir muhtıra şeklinde kısaca yazılıp bana verilmesini rica etim. Bir­ kaç hafta sonra Kafkasya'dan dônüşiimde, Samsun'a uğradığım vakit, istediğim muhtırayı oraya gôndereceğine sô"z verdi. Bu vaadini de tamamiyle yerine getirdi. Sonuç olarak anlaşılıyor ki, Türkiye meselesini bir çô"ziime bağlamak için, mil­ If mücadelecileri hesaba katmak /iizım geliyor. " Hüseyin Pektaş, derin bir heyecanla dinlediği ve hatırasını yeniden yaşadığı bu sözler üzerine : "Ben, General Harbord'ın Amerikan Senato­ su'na verdiği resmi, basılı raporunu görmüştüm, fakat bu yazılarını bil­ miyordum. Bütün bunları toplamak ve açıklamakla tarihimize çok şey kazandırıyorsunuz" dedi ve sözlerini şöyle tamamladı :

.

"Konuşma ve raporların tamamını bir kitap halinde aynen yayıniaya­ cağımza göre, benim tekrarım belki . noksan ve hatta hatalı olabilir. Yalnız şu hatıraını söylemeliyim : General Harbord, Atatürk'le konuşurken elek­ trik· cereyanına tutulmuş gibi !!inirlenmiş, onun cazibesine kapılmıştı. Tes­ bibini çekerek ve devamlı yere bakarak ve sıtma nöbeti içinde tane tane konuşan Musafa Kemal Paşa, <�neden hiç yüzüme bakmiyor bana bakma­ dan konuşuyor?" diye General Harbord'ın soruşunu ve .İngilizler . için: "Buradaki ahaliyi birbiri ne boğazlatmak için neler yapmamışlar?" diye ve­ rilen bilgiler üzerindeki olumlu hükmünü şimdiki gibi hatırlıyorum. Eski Waslıington Büyükelçimiz Ahmed Bey'in Türk ve Ermeni ilişkileri hakkın­ da verdiği bilgi ve General'e sunduğu Bem'de ıgı8'de basılmış belgeler­ den oluşan kitabı, Harbord'ı son derece ilgilendirmişti. Sivas'dan sonra Ba­ tum'a kadar süren eşliğimde General Harbord hep Atatürk'e hayranlığını tekrarlamış ve Rüstem Bey'in Fransızca olan kitabını bana okutarak ve tercüme ettirerek, Atatürk'ün söylediklerindeki haklılığını teyit etmişti (kuv­ vetlendirmişti,

doğruya

çıkarmıştı).

Erzurum'da Kazım Karabekir Pa-


PROF. HULÜSİ Y. HÜSEYİN (PEKTAŞ)

207

şa'n ın , Gen eni.l Harbord'la görüşmesi de üzerin de pek müspet (olumlu) ve derin bir in tiba (izlen im) bırakmıştı. Gen eral Harbord, Mustafa Kemal Paşa'ya veda ederken elin i sıkmış ve şu sözleri söylemişti : "Eğer Amerikan ordusun da muvazzaf bir subay olmasaydım, gelir sizin le birlikte mücadelen izi izlerdim!" Bu tarihi gizli görüşmede tercüman lık ve Gen eral Harbord'ın An ado­ lu'da Ermen i kon usun da yaptığı in celeme gezisin de ken disin e eşlik, kıla­ vuzluk yapmak suretiyle milletimiz yararın a büyük hizmet görmüş Hüse­ yin Pektaş Bey 13 Kasım 1970 Cuma gün ü hakkın rahmetin e kavuşmuş; öğle n amazın ı müteakip Bebek Camii'n den rı' n daki ebedi istirahatgahın a tevdi edilmiştir. . için de yatsın !. . .

kaldırılarak Rumeli Hisa­ Allah · rahmet eylesin , n ur


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.