Hüseyin Namık Orkun - Türk Sözünün Aslı

Page 1


Hüseyin Namık ORKUN

TÜRK SÖZÜNÜN ASLI


Orkun, Hüseyin Namık Türk sözünün aslı 1 Hüseyin Namık Orkun.- 3. bsk. Ankara: Türk Dil Kurumu, 2015. 35 s.; 18 cm . .- (Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Dil Kurumu Yayınlan; 852) ISBN 975-16-1720-0 1. Adlar, Türk l.k.a. 929.4


Türk Dil Kurumu Yayınları

TÜRK SÖZÜNÜN ASLI Hüseyin Namık ORKUN

3. Baskı

Ankara,

201 5


Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Y üksek Kurumu

Türk Dil Kurumu Yayınları: 852 T ÜRK SÖZÜNÜN ASLI Hüseyin Nam ık ORKVN ..

lnceleyenler:

P rof. Dr. Nevzat GÖZAYDIN Prof. Dr. Recep TOPARLI ..

Kapak tasarımı:

TOK - Dilek SAT ILMIŞ ..

Baskı:

Klasmat Matbaacılık Kağıtçılık Ambalaj İnş. Tur. İth. San. Tic. Ltd. Şti. İvedik OSB., 1515. Sokak, 12 TR 06378 Yenimahalle, Ankara Tel: +90 (3 I 2) 395 14 92 Belgegeçer: +90 (312) 229 47 51 ..

Birinci baskı: Ankara, 2004 İkinci baskı: Ankara, 20 l l Temmuz Üçincü baskı: Ankara, 2015 Temmuz Baskı sayısı: 2.000 adet ISBN: 975-16-1720-0 ..

Dajtıtım:

Türk Dil Kurumu Remzi Oğuz Ank Mahallesi Atatürk Bulvan, 217 TR 06680 Çankaya, Ankara Telefon: +90 (312) 457 52 00 Belgegeçer: +90 (312) 468 07 83 Genel Ajt: htlJ!://tdk.org.tr ..

©5846 sayılı Yasa'ya göre eserin bütün yayın, çeviri ve alıntı haklan Türk Dil Kurumuna aittir.


HÜSEYiN NAMIK ORKUN (1902 1956) -

c;;J;oijt-tmtuıun- ijü-ziilıcii- ��dt, dolaLJMUII1a.9(ü-s<>--tJi·fv cnamdll <(()4kun/ıuv lw,du; lı.att.-ıasuuı·..


Bu küçük eserin ilim hamisi olan ve Türklük dleminin adını her zaman hürmet/e anacalı çok saydılım General KQzım Dirik'e ithaf ediyorum.


İÇİNDEKİLER Sunuş

9

.............................................................................................................................

ÖnSöz ....................................................................................................................... ll Çin Tarihinde Türk Sözü .

.

.

............... ..... ....................................................

Türk Sözünün Eskilili

. .

. .

.

Türk Sözünün Kökeni

.

..... ... ...... ... ..................... ........................ ...........

Türk A dı Hakkınd a Yapılan Araştınnalann Tarihi .

.. 13 ..

:.... 15

.

............. ...........

24

29

. .

.......................... ..... ... ................................................

Türk Sözünün Yayılması

.

....... ..............

.. .. ....

.

. 31

........................... ................. ...



SUNUŞ ilk baskısı 1940 yılında yapılan Türk Sözünün Aslı adlı bu eserin, tıpkıbasımı 1946 yılında yapılmıştır. Türk tarihçisi ve dilcisi Hüseyin Namık Orkun'un kıymetli çalışmaları arasında yer alan bu eser, 'Türk' (Tu-kiüe (Türük]ffik) adının geçti�i en erken kayıtlan içermesi ve Türk adının kökleri hakkında Vambery, Nemeth ve Thomsen gibi büyük Türk dilbilimcilerin etimolojik araştırmalanna yer vermesi bakımından büyük de�er taşımaktadır. Bilindili gibi 'Türk' adı ilk kez, VIII. yüzyıl Çin kay­ nakları ile Uygur metinlerinde geçmektedir. Bu kaynakların ve araştırmaların bazılarında belirtildi�i gibi Türk adı Çin kay­ naklarında teliffuz edildili şekilde, "Mitfer" anlamına gelen Tu-kiüe (Türklerin mitfer şeklindeki bir dalda oturmalarından dolayı) kelimesinden mi ve ya Hun/Kun (Kün) kelimesinden mi yoksa Vambery'nin iddia ettili gibi törü-ltüre- kökünden mi gelmiştir. Öte yandan, Nemeth ve Thomsen'in, Tonyukuk, Kültegin ve Bilge Kalan kitibelerine dayanarak öne sürdüideri gibi "kuvvet, kudret" anlamına gelen Türk adı, tek bir kabilenin ve Mkim bir neslin adı mıdır? Bu soruların cevabını bulabilece�imiz Türk Sözüntın Aslı adlı bu eser, Türk Dil Kurumu tarafından günümüz imla kurallarına göre yeniden düzenlenerek okurlara sunulmaktadır. Bu önemli eserin yayımianınasında öncülük eden Türk Dil Kurumu Başkanı Prof. Dr. ŞükrüHaiQk Akalın ile Prof. Dr. Recep Toparlı'ya, esere eme�i geçen Dr. Reşide Gürses ve Ayfer Koçak'a Orkun ailesi adına teşekkürlerimi sunarım. Nazlı Esim MERG EN Ankara 2003



ÖN SÖZ Türk adının aslı her Türkü alikadar eder. Bu asil millet Türk adını önceleri bir kabileye, bir bükılınete vermiş iken son­ raları bu adı taşıyan hükOmetin bütün Orta Asya'ya sahip olma­ sı üzerine kendi adını aynı soydan olan diger ırkdaşlarına da teş­ mil etmiş, bu suretle Türk adı artık bu dili konuşanların hepsine alem olmuştur. Mamafih Türk adının bu yayılmasına ragmen bazı Türk boyları veya devletleri kendi adlarını kullanmakta devam etmiş­ ler ve bugüne kadar da bu isimleri muhafaza eylemişlerdir. Bü­ tün bu münferit hadiselere ragmen bugün Türk adı bu dili konu­ şanların hepsine alem olmaktadır. Türk adı bizde esaslı bir surette tetkik edilmiş degildir, Türk tarihinden bahseden küçük bir eserde kısa bir başiye konarak Macar a.Iimlerinden Vam�ry Arınin'in eskimiş bir nazariyesi tekrarlanmıştır. Bundan çok evvel de tarafıından Dergah mec­ muasında bu mesele hakkında iki makale neşredilmiş olup bura­ da yeni malumat verilmekten ziyade bu husustaki eski literatür tanıtılmıştır. Daha sonra yine Dergdh mecmuasında Macar a.Iim­ lerinden Munkacsi Bematd'ın bir makalesi tercüme edilerek neş­ redilmiştir. 1934 senesinde Olkü mecmuasında Türk adının menşei

hakkında iki makale yazmıştım. Bu makaletere karşı gösterilen alaica beni aynı mevzu üzerinde çalışmala sevketmiş ve netice­ de şu küçük eser vücuda gelmiştir.

Hüseyin Namık ORKUN



TÜRK SÖZÜNÜN ASLI Çin Tarihlerinde Türk Sözü VI. yüzyılda Kin-şan daJiarı dolaylarında Juan-Juan'lara ıl\bi iken sonra baJımsızlıklarını kazanan bir Türk kavmi vardır ki kendine Türk adını vermekte idi. Bundan önceki devirlerde höyle bir kavim adına pek açık olarak rastlamadıJımız için bazı yııbancı bilginler Türk sözünün varlıJını bu tarihten itibaren baş­ lııımaktadırlar. VI. yüzyılda Türk ismiyle ortaya çıkan bu kavme bugün rurk sözü daha şamil bir anlamda oldugu için diJer Türklerden

ayırmak üzere onların kendi kendilerine iftihar makamında söy­ ledikleri Kök Türk demekteyiz. Burada Kök "gök" yani "mavi" demektir. Bilindili gibi Türkçede Tanrı sözü hem "Allah", hem de "gökyüzü" anlamına gelirdi. Binaenaleyh gökyüzünün kutsal rengi olan "gök" yani kök sözü bu Türklere de verilmiştir. Bugün hu sözü "gök" diye telaffuz ettigirniz için eskiden Kök Türk de­ nilen bu kavim adını, bizim lehçemize göre Gök Türk diye telaf­ fuz etmemiz icap eder. "Gök", "gökyüzü"nün rengi olduJu gibi aynı zamanda da kendisidir. O halde bu sözün bugünkü anlamı "İlahi Türk, Sema­ vi Türk" demek olur. Türk medeniyeri ve Türk kültürü etkisinde gelişmiş olan MoJollar da bazen kendi kendilerine Köke Mongol adını vermişlerdir. Türk adına yani Gök Türk'lerin adına Çin tarihlerinde rast­ lamaktayız. Çin tarihlerinde iki işaret ile gösterilen bu kelime bugün Tu-kiü e diye telaff uz edilmektedir.Her işaret bir tek hece olduguna göre ikinci işaret olan ve kiü e diye okunan şekli daha çabuk ve tek hece gibi okumak icap eder. Demek oluyor ki Türk sözünün bu kaydı iki hecelidir.Halbuki bugünkü


14

Hüseyin Namık Orkun

Türk kelimesi tek hecelidir. Fakat Türk sözünün eskiden iki heceli oldu�unu eski Türk yazıtlarındaki bu sözün yazılışından da anlamaktayız. Bu söz genellikle FiTf'lk şeklinde yazılmak­ tadır ki burada soldan birinci harf olan Fi işaret ük, ök sesini ve­ rir. O halde bu devirlerde kelime Türk de�il Türük diye yazılmış ve telaffuz edilmiş demek oluyor. Mamafih yine aynı yazıtlarda Türk sözünün 'ITf'lkşeklinde yani Türk telaffuz edilerek yazıldı­ �ını da görmekteyiz. Demek oluyor ki VIII. yüzyıllarda eskiden iki heceli olarak telaffuz edilen ke:ıme, artık tek heceli olarak da telaffuz edilmeye başlamıştır.

Son zamanlara kadar bilginler Çiniiierin Tu kiüe diye telaf­ fuz edip yazdıkları işaretierin Türkçedeki Türk sözüne tekabül etti�ini, bunun Türk sözünün Çince tel!ffuz şekli oldu�unu ka­ bul eylemekte idiler. 19 15 yılında Paul Pelliot bu Çince şeklin daha eski şeklinin Türkül olması icap etti�i ileri sürmüştür. Yani Çin işaretleri ki bugün Tu kiüe diye okunur. Eskiden Türkül diye okunmuştur. Pelliot'ya göre Türkül kelimesi Türk sözünün çok­ luk şeklidir. Bilindi�i üzere Mo�olcada oldu�u gibi eski Türkçe­ de de bazı kelimeler 1 ile çokluk hale getirilirdi. Mesela oglan kelimesinin çokluk şekli oglıl, ligin sözünün çokluk şekli tigil, tarkan sözünün çokluk şekli tarkat'tır. Fakat görülüyor ki bu sözlerin teklik şeklinin sonunda -n sesi vardır. Binaenaleyh Türkçede kelimenin sonu -n olursa bunun düşürülerek yerine bir -t getirmek suretiyle çokluk yapıldı�ı vakidir. Bu itibarta Türküt sözü bir çokluk şekil ise bunun teklik şeklinin Türkün olması icap eder. Mamafıh bu kuralın dışında da kelimenin sonuna tıp­ kı Mo�olcada oldu�u gibi sadece bir -t getirmek suretiyle çokluk yapıldı�ını görmekteyiz. F. W. K. Müller tarafından yayımlanan Uigurica serisinde (Il, s. 97) el ügesi sözünün el ügesit şeklinde çokluk hale getirildi�ini görmekteyiz. ı O hlilde Türk sözünün de çokluk şekli Türküt olabilir. -

1-

O ge

kelimesi esk.i TUrkçede "hllcim, Alim, akıllı" demektir. E 1 ü ge

Türlderde bir rUtbcdir.

s

i

ise


Türk Sözünün Aslı

15

Türk Sözünün Eskiliği Avrupalı bilginierin önemli bir kısmı Türk sözünün VI. yllzyılda tarih sahasına çıkan ve bizim Göktürk dedi�imiz kav­ ınin ismiyle birlikte bilinen bir kelime oldu�unu kaydetmekte­ <lirler. Işte bunun içindir ki bazı bilginler Türklerin kendilerine Türk adını vermeden önceki en eski adını araştırmışlar ve bunun /lun oldu�unu kabul eylemişlerdir. Hun sözü yani Hun'lar tarihte Göktürk'lerden daha önce gözükmüşlerdir. Bunlar Çin'in kuzeyinde ve Avrupa'da gözük­ muş olup her iki yerde de Hun ismiyle meydana çıkmışlardır. 1 latta Hun adını başka kavimler de almışlardır. Demek oluyor ki 1/ım sözü çok geniş bir sahaya yayılmıştır. Bu yayılmanın sebe­ hini Türk sözünün yayılması hakkında verece�imiz izahat ara­ �ında anlataca�ız. Efta lit'ler, Ak-hun adını almışlardır. Biliyoruz ki eski Türk alfabesinde yani Göktürk yazısında h sesine karşılık olan bir işaret yoktur yani Türkçede h sesi mevcut de�ildir. O lılllde h sesi yerine k sesi kullanılmıştır. Binaenaleyh Hun keli­ mesinin de eski şekli Kun'dur. Türkçede k ve h seslerinin de bir­ lıirinin yerine kullanıldı�ını görmekteyiz. Mesela yok kelimesi hugün dahi bazı lehçelerde yoh diye telaffuz edilir. Eskiden ka­ lun diye telaffuz edilen kelime sonraları harun şeklinde telaffuz edilmiştir. O halde Hun sözünün de eski telaffuzu Kun'dur. Fil­ hakika tarihte Kun adıyla da Türk kavim adına tesadüf etmekte­ yiz. Xl. yüzyılın ilk yansında ölmüş olan EI-BirOni Kun adıyla bir kavim bahsetmekte oldu�u gibi Fatih devri müverrihlerinden Ş ü k r u 1 1 a h'ın da Behçetü't- tevarih adlı eserinde O�uzlara Kun isminin de verildi�i açıklıkla kaydedilmektedir. Daha sonra Kuma n Türklerinin adı da Kun kökünden gelir. Ve Kuma nlara Macarlar Kun adını verirler.

Bu Hun adını Profesör Nemeth Gyula izah etmiştir. Ne­ meth'e göre bu söz "adam" demektir. Aynı kökten gelen Ural­ Altay dil ailesinde bu sözün yaşadı�ını görmekteyiz: Mo�olcada kümun kelimesi "adam" demektir. Macarcada him "müzekker,


16

Hüseyin Namık Orkun

adam", Vogulcada, xum "insan, erkek", Züryencede komi ''Zür­ yen", Votyakçada kum, Sarakum "Züryen", Samoyedçede de kum, kume "adam" anlamlarına gelir. Fin bilginlerinden Setiila bu sözlerin Latincede "adam" anlamına gelen homo ve Gotçada guma sözleriyle aynı aileden geldiğini ileri sürmektedir. Gerçekten eski kavimlerde ve özellikle Ural-Altay kavim­ lerinde kendilerine hep "adam" anlamına gelen sözlerin verildi­ ğini görmekteyiz. Bu hal -Nen.eth'e göre tıpkı Züryenlenn ismi gibidir. Züryencede komi hem "adam" demektir, hem de ''Zür­ yen". Çeremişler kendilerinemari derler ki bunun aynı zamanda anlamı "erkek, adam"dır. Lapların bir adı da Almaç'tır ki bunun da anlamı "adam"dır.Tunguzların müşterek bir adı yoktur. Sibir­ ya'da oturanTunguzların büyük bir kısmı kendilerine Boye veya Boya derler ki bunun anlamı da "insanlar"dır. İndo-Çin aslından olan Yenisey-Samoyedleri kendilerine Di derler; bunun da anlamı "insanlar"dır. Halbuki Türkçede "insan" anlamına gelen böyle bir kelime mevcut değildir. Bir millet kendi kendine ad verirken başkasın­ dan kelime almaz; binaenaleyh bu sözün her şeyden evvel dili­ mizde mevcut olması icap etmez mi? Bu ciheti de göz önünde tutan Nemeth, Türkçede kavim anlamına gelen kün kelimesini ele almaktadır. Bu kelimeyi "insan" anlamına yaklaştırmak için Profesör Nemeth bu sözü iki ameliyeden geçirmek mecburiye­ linde kalmıştır. Önce bu kelime ince sesli harf ile yazılmaktadır. Kun şeklinde değil kün şeklindedir. Binaenaleyh Türkçede ince sesli haıflerle söylenen bazı sözlerin kalın sesli de söylendiğini göstermektedir. Ö küz sözünün Yakutçadaki şekli Ogus'dur. Ta n­ rı kelimesinin eski telaffuz şekli tenri'dir. O M.lde Kun sözü de kün olabilir. Şimdi bu kelimeyi anlam itibariyle de "adam" sözü­ ne yaklaştırmak için ikinci bir ameliyeye ihtiyaç vardır. İnsan an­ lamına gelen kelime bazen kavim anlamına da gelir. Mesela adam sözü Vogulcada "kavim" demektir. Bu bir tek örnek ile kün sözünün de bu şekilde teşekkül ettiğini ileri sürmek bizce asla


Türk Sözünün Aslı

17

�eçerli de�ildir. Adam kelimesi Arapçadır. Binaenaleyh Vogulca­ daki bu anlam de�işmesi çok sonraki bir devre aittir.

Bize göre, Hun sözünü Ural-Altay kavimlerinde böyledir diye zorlayarak mutlaka "adam" anlamına yaklaştırmak için ça­ balamaya ihtiyaç yoktur. Türkçede kun diye bir kelime mevcut­ lur. Binaenaleyh Hun sözünü zorlayarak kün kelimesinden çıka­ raca�ımıza Türk dilinde mevcut olan bu sözle ilgi bulmak daha kestirme yoldur. Kun Kaşgarlı Mahmud'un verdi�i izahata göre koyun demektir. Filhakika eski Türkler-totemizmin sonucu ola­ rak hayvan- adlarını kabile adı olarak da almışlardır. Kaşgarlı Mahmud'un Dfvanü LUgati't-Türk adlı meşhur eserinde, Gücet adlı bir kabilenin adı geçmektedir. Yine burada bu sözün "at" de­ rnek oldu�u kaydedilmektedir. Tarihte bir lt-barak adlı bir kabi­ lc vardır. Burada it sözü bilindi�i gibi barak da "köpek" demek­ ıir. Hayvan adını kabile adı olarak daha pek çok Türk toplulu­ gunda bulmaktay ız. Bu hususta konumuza do�rudan dogruya te­ mas etmediği için fazla örnek vermeye gerek görmemekteyiz. Bu cihetin ayrıntıları Türk Dünyası adlı eserimizde vardır.2 O halde bu verdiğimiz açıklamadan anlaşılır ki Hun ismi Türkçede "adam" anlamına gelmez ve Türk kavminin en eski is­ mi değildir. Burada bir soru sorulabilir: Hun adı Türk kavminin en eski adı olmayınca ve Türk sözü de VI. yüzyılda meydana çıktıgına göre Türk kavminin en eski ismi ne idi? Türk kavminin en eski ismi yine Türk idi. Aşağıdaki satır­ larda bu ciheti izah edeceğiz.

Çin tarihleri milattan önceki devirlerde Hiungn u'ları yani ''Doğu Hunları"nı zikrederken Cong ve Tik adlı iki kavimden bahsetmektedirler. Eski Çince'de r sesi olmadığı için Çinliler r'li kelimeleri dillerinde telaffuz ettiklerinde ya bu sesi atarlar veya bunun yerine 1 sesi koyarlardı. Binaenaleyh E d k i n s'in ve D e 2- bk. s. S-54.


18

Hüseyin Namık Orkun

G r o o t'nun da söyledili gibi bu kelime Türk sözünün Çincede­ ki telaffuzundan başka bir şey deJildir. Çincedeki Tık özel adı Türk kelimesi olunca Çin tarihlerin­ de bu kavim hakkında verilen bilgileri kaydettitimizde yüce Türk kavminin de ne kadar eski oldugunu kendiiilinden meyda­ na çıkarabiliriz. M. Ö. 1582 yılında ilk defa olarak Gobi çölünün öte tara­ fında oturan kabileler Çin sarayına sefirler göndermişti. Yine M. Ö. 1449 yılında Batı Cong kabilesi Çin sarayına birçok hediye göndermiştir. Çin tarihlerinin kayıtlarına göre M. Ö. ı400 yılın­ dan itibaren deHunlarla Çiniiierin ilişkileri daha sıklaşmaktadır. Çin kaynakları yalnız Hunların Çin'e hücumlarından delil aynı zamanda hudutlardaki kabilelerio isyanından da bahsetmektedir­ ler. M. Ö. 1300 yıllarında Çin imparatoru Hutig kuzey kavimle­ riyle savaşa girmiş, büyük çölün yani Gobi'nin civarına kadar gelmiş ve bu tarihten sonra da Çin kaynaklarında birçok kuzey kavimlerinin adı zikredilmeye başlanmıştır. Hunlann bu daimi hücumları sonucu olarak Çinliler M. Ö. XII. Y üzyıldan itibaren hududun korunması için buralara muhafızlar tayin etmeye başla­ mışlardır. M. Ö. 1 160'taHun'lardan bir kısmı Juen vilAyetin de hücum etmişler, fakat maglup ve esir edilerek Çin imparatoru ta­ rafından Çing vilayetine yerleştirilmişlerdir. M. ö. ı ı58'de ise Kien-Cong'lar Çon vilayetini ve civarını harap etmişler, bunlara ancak birçok küçük beylerden kuvvetler toplanarak karşılık ve­ rilebilmiştir. Çin kuvvetlerinin komutanı Çang olup Hunlan maglup ettikten sonra bunları itaat altına almış ve bunların yar­ dımı ile de bilAhare Çin tahtını elde ederek Ven adıyla hükümdar olmuştu. Anlaşılan Çinliler bu olaydan sonraHunlarla barış hi­ linde yaşamışlardır. Çünkü bu devirlerde Hunlara ait kayıtlara tesadüf etmemekteyiz. M. Ö. ı 100 yılında Co ng'ları tedip edebilmek için Çiniiie­ rin birçok kuvvet toplamaları gerekmişti. M. Ö. ıooo yıllarında Çin hanedanı zayıflamaya başladılından Cong ve Tik'ler vergi-


Türk Sözünün Aslı

19

leri vermemişler, bundan dolayı Çin imparatoru Cong ve Tık'le­ rırı üzerine hareket etmiş ise de hiçbir başarı kazanamamış, gani­ ıııet olarak dört beyaz geyik ve dört beyaz kurt elde edebilmişti. M. Ö. 989'da Süi-Co ng'ları Çin hükOmet merkezine kadar iler­ leyerek şehre hücum etmişlerdi. M. ö. 985'te Çin Imparatorunun llunlara karşı hareket etmesiHunları da faaliyete sevketmiş, bu tarihten sonra daH unlar Çinliler için en mühim ve büyük bir me­ sele teşkil etmişlerdi. ÇinlilerHunlara güçle karşılık veremeyeceklerini anlayın­ nı, hile siyasetini takibe başlamışlar, kendilerine itaat eden kabi­ Jelerin reisierine birtakım rütbeler vermişler, kendileriyle iyi ge­ ı,:inen reisierin bazılarına da Çin prensesleri vererek onları elde t·ımeye çalışmışlardır. Bir kısımHunlar da Çin ülkesi içine geti­ rilerek Çinlileştirilmeye çalışılmıştı. Fakat bazen de iş aksi git­ miş, Çin rüesası Hun ahlak ve adetlerini almıştı. 930 yıllarında �·in htikümdarlı�ı tarihleri hükümdarıo Hun adetlerini ülkeye soktu�undan şikayet etmekte ve daha sonraki yıllarda itaat altı­ na alınan ve hudutlara yerleştirilen Hunların isyanlarından bah­ sctmektedirler. Bunun üzerine buralardakiHunlar Çinin içlerine nakledilerek orada Çinlileştirmeye çalışılmıştır. M. Ö. 790 yılında Co ng'lara karşı güçlü bir ordu gönderil­ miş ise de bu ordu Cong'lara ma�lOp olmuş, bundan sonra Co ng'lar yine müteaddit akınlar yapmışlardı. Sonunda bu akın­ lar Çinliler tarafından M. Ö. 787'de durdurulabilmişti. Bu hali hüyük bir zafer telakki eden Çin şairleri bu olay üzerine şiirler yazmışlar ise de di�er taraftan da birtakım krallar Hun akınları­ na tabii engeller teşkil etmesi için hudutlarına duvarlar yapmaya başlamışlardı. M. ö. 700 yılında Lu hükumetiHunlarla barış im­ i'.alamaya muvaffak olmuş ve bu sayede sükıln içinde kalabilmiş ise de di�er hükumetlerHun taarruzundan kurtulmamışlardı. Ku­ zey Co ng'ları M. ö. 7 13'te Çing hükumetine hücum etmişler ve hükOmet dahilinde bulunanHunların yardımı ileHun savaş usul­ lerini tatbik etmişler, bu suretle Cong'lar ma�IOp edilebilmişti.


20

Hüseyin Namık Orkun

Dogu taraflarda da savaş devam ediyordu. Bunun sonucu olarak Çin hükümdan arazisi dahilinde bulunan Hunlan sürmüş, onlar da ırktaşları nezdine giderek M. Ö. 706 yılında Cong'larla birlik­ te hükOmet merkezinin duvarları altında Çiniileri magiOp etmiş­ lerdi. Bundan sonra Çin hükümdan tekrar bir hareket eseri gös­ termekte ve Hunların en eski yerleri olan Batı vilayetlerini ele geçirmektedir. Ancak bu başarı uzun zaman devam etmemiş M. Ö. 670 yılındaHunlar bütün hudut vilayetlerini alt üst ederek bu havalinin hakimi olmuşlardı. Daha kuzeyde de savaş devam et­ mekte idi. Bir müddet sonra Çin hükümdarı bir Hun kabilesini idaresi altına almış, M. Ö. 667'de de üç Çin hükumeti birleşerek KuzeyHunlarına hücum etmişler, M. Ö. 664'te iseHunların sal­ dırısına maruz kalmışlardı. M. Ö. 662'de yeni Hun kabilesi Çin'e karşı hücum etmişti. Çin hükumeti KuzeyHunları üzerin­ de kazandıkları zaferden sonra birlik olarak yaşamanın lüzumu­ nu hissetmiş, diger Çin devletlerini birliğe davet ederek bir bir­ lik kurmuşlardı. Bu birlik ilk zamanlarda bir başarı kazanama­ mıştı. Zira bundan üç yıl sonraHun kabilesinden olan Tık'ler bu­ ralara hücum etmişlerdi. Bu tarihten sonra da Hunlar hücumları­ nı sıklaştırmışlar, 660'ta We i hükumetine hücum etmişler, Wei'leri müthiş bir mağlubiyete uğrattıkları gibi hükümdarlarını da öldürmüşlerdi. Bunun üzerine Wei hükümdarlığında isyan baş göstermiş, hükümdarların bütün aile efradı ortadan kaldırılmıştı. Bu hücurnlara Çin birliği hiçbir şey yapamıyordu. Bu beceriksiz­ lik birligin başına hükümdar Chin'in geçmesine kadar devam et­ mişti. Yeni hükümdar Tik'leri püskürtmeye muvaffak olmuş ve Hunlara karşı batı şehirlerinin etrafını duvarla çevinniştir. Bu sıralarda Tsin hükümdarlığında, kral büyük oğlunuHun­ lara karşı savaşa göndermişti. Bu genç, Hunları mağiUp edeme­ miş, bunun üzerine aleyhine entrikalar başlamış, derhal veliaht­ lıktan düşürülerek üzerine de asker gönderilince o daH unlara il­ ticaya mecbur olmuş, ihtimal bunun teşvikiyle deHunlar Tsin'e hücum etmişlerdi.


Türk Sözünün Aslı

21

Yine bu yıllarda Wei hükümdarlı�ının ileri gelenlerinden hirisi isyan etmiş, Tık'lerden kendisine yardım etmesi için ricada lıulunmuş ise de Tık'ler kralına isyan eden bir asiye yardım et­ ıııcrni şierdir. M. Ö. 648 yılında birçokHun kabilesi birleşerek Çin'e gir­ mişler, hükOmet merkezine kadar gelmişler, hatta şehrin do�u

kapısını da yakmışlardı. Daha sonra Cong'lar sulh talep etmiş­ lrrdir. Bir müddet sonra,Hunlar tekrar Çin'e hücuma başlamış­ lıır, Çinliler de bu hücumlara karşı aralarında birleşmeye mecbur olmuşlardı. Fakat bu birleşme de uzun sürmemiş, dört kardeş urasında taht kavgası başlamış, bunlardan birisi Tık'lere baş vu­ ııırak bunlar da derhal Çin'e girip dört yıl buraları ellerinde tut­ ııııışlardı. Bu esnada Tsin krallı�ında iktidar mevkiine Ven geç­ ıııişti. Bu prens uzun zaman sürgün edilmişti. Annesi birHun kı­ tı idi. Kendisi de bir sıkıntıya u�rayıncaHunlar nezdine kaçar­ ılı. Karısı da birHun kızı idi. Çin tarihlerine göre Ven karısına ül­ kesine dönmek istedi�i vakit 25 yıl beklemesini, gelmez ise baş­ ��� biri ile evlenınesini söylemiş, karısı da şimdi 25 yaşındayım, l'i yıl sonra erke�e varmaktansa kendisini beklemeyi tercih ede­ rcgini söylemişti. Ven tahta çıktı�ı vakit eşi de iki çocu�uyla bir­ lıkle Hun ülkesinden nezdine hareket etmişti. Ven ordu toplamış, ( 'ong'ları ve Tık'leri ma�IOp etmiş, isyanları yatıştırmıştı. Ma�­ Hip etti�i Cong ve Tık'leri Hoang-ho (Sarı-su) havalisine yerleş­ ıirmişti. İşte bu tarihten sonra Çin tarihleri bunları Kırmızı Tık'ler ve Ak Tık'ler adıyla kaydetmektedirler. Ven, M.Ö. 630 yılının ilk lıaharında, Chin hükumetini işgal etmek istemiş, bunun üzerine '/lk'ler derhal hücum ederek Ven'i ma�lup etmişlerdi. Ven inti­ kam maksadıyla ertesi yıl beş büyük ordu toplamış, fakat bunlar öyle bir zafer kazanmışlardır ki sonuçta Wei krallı�ı da idareleri altına düşmüştü. Çin tahtına Mu geçmişti. Mu zamanında Çin sınırları Do�u Türkistan'a kadar uzanmış bulunuyordu: CongHunları Mu'nun büyümesini ve şevketini duyunca nezdine bir sefir göndererek


22

Hüseyin Namık Orkun

vaziyeti daha esaslı bir surette ögrenmeye azmetmişlerdi. Mu, Hun setirine şehri ve sarayı göstermiş, bundan sonnı şu suali sor­ muştu: "Çinde bu kadar kanunlar, hayat şartları ve merasim ol­ dugu halde yine karışıklık eksik olmamaktadır. Hatbuki Hunlar arasında bunlar tamamıyla aksinedir. Bunun sebebi ne olabilir? BunaHun setiri şu cevabı vermişti: "Bütün kanunlar, hayat şart­ ları ve merasim halkın gözünü boyamaya, rüesanın büyüklügü­ nü göstermeye ve bütün halkı ezmeye yaramaktadır. Böylece halk rüesadan umdugunu ve istedigini bulamayınca, bunun so­ nucunda memnun olmayanların yapacağı hareket hiç olmazsa ortalığı karıştırmaktadır. Hunlara gelince: Onlar arasında hayat tamamıyla başkadır. Orada başbug herkese eşit ve insanca mu­ amele eder ve daima tebeasının menfaatini gözetmeye çalışır. Tabii bunun sonucu da rüesaya itimat ve hürmetten başka bir şey olamaz". Mu bu sözleri duyunca aklı başına gelmiş, bütün vezir­ leri bir araya toplayarak önce bu bilgili adamı kendi tarafına çek­ meye karar vermiş, bunun içinde de bir hile yolu bulmuşlardı. Kral Mu, Cong kralına Çin müzisyenleri ve şarkıcıları gönder­ miş, bu suretle hükümdarın hayat tarzını değiştirmeye çalışmış­ tı. Çin müzisyenleri kralın son derece hoşuna gitmişti. Bir müd­ det sonraHun sefiri vatanına dönünce bu hali görmüş, tabii ten­ kit etmiş, fakat hükümdar kendisine kızmış, o da Çinliler nezdi­ ne kaçmaya mecbur olmuştu. İşte bu hile sayesinde bu bilgili se­ tir elde edilmiş, bunun nasihatleri ile Cong'lar mağlOp edilerek ellerinden 12 krallık zaptedilmişti. M. Ö. 6 17 yılında Tik'lerden yeni bir kabile Çin'e hücum etmiş, Hun ordusunun komutanı hücumda esir edilerek Çinliler tarafından öldürülmüştü. M. Ö. 6 10 yılında Çinliler bir Hun as­ keri birliğini hile ile pusuya düşürmüşler, ertesi yıl daHunlar bu­ nun intikamını almışlardı. M. ö. 606 yılında ülkenin içine yerleştirilmiş olan Kızıl Tik'ler isyan etmişler, Çinliler bunlarla ugraşmaktan aciz kalmış­ lar ve aralarına nifak sokarak bu işi halletmeye çalışmışlardı.


� '\ Türk Sözünün Aslı 23 �------------ ---------------

<_'ııılilerin bu hareketi sonucunda Ak Tık'ler ile Kızıl Tık'lerin ara­ 'il ıu;ılmış, sonuçta bazıH un kabileleri magJOp edilmiş ise de tek­ rar uralarında eskisinden daha sıkı bir birleşmeyi yapmaya mu­ vaffak olmuşlar, bir müddet Çiniileri hareket ederneyecek dere­ n·dc yerlerinden kımıldatmamışlardı. Öyle anlaşılıyor ki Kızıl Wc'lcr daha kuvvetli idiler. M. Ö. 589 yılında Cong'ların bir ka­ hı ksi büyük bir Çin ordusunu magtop etmişti. Bu tarihlerden 'inııra Çintilerin yaptıgı savaşlarda kendilerine itaat edenHunla­ ıııı da bulundugunu görmekteyiz. Bundan sonra Çin'de iç karı­ ,ıklık çıkmıştı. M. Ö. 568'de bir Hun kabilesi Çin'e hücum et­ ıııış, Çiniiter her şeyden önce barışı faydalı bulduklarından der­ hAl barış antiaşması yapılmıştı. Banş epeyi bir zaman sürmüştür. llıı müddet zarfındaHunların Çinliler arasında temessül etmele­ ır de devam etmekte idi. ÇinlilerHunları, boş ve ekilmemiş bir ıııııziye vermişler, ancak bir müddet sonra buraları marnur bir ha­ Ir gelmişti. Bundan sonraHunlar epeyi bir zaman Çin'e hücum rıınemişler, aralarındaki barış devam etmişti. Yalnız bir defasın­ dıı Hunlar hücum edecek olmuş, magiOp edilmişler, bir kısmı ge­ n kaçmış, esir edilenler de Çin'e yerleştirilmişti. Anlaşılıyor ki bu hücum eden en son Tık kabilesidir. Zira bu ııırihten sonra Çin belgelerinde Tık adı geçmemektedir. Belgeler­ de yalnız Co ng'ların adını gördügümüze göre bunlar daha bir müddet tarih yüzünden silinmemişlerdir. İşte Çin tarihlerinde Göktürklerden önce zikredilen Türkler hakkındaki bulabildigirniz bilgiler bunlardan ibarettir. Bu bilgi­ ler de milattan önceki deviriere ait olunca Türk isminin ne kadar eski oldugu kendiliginden meydana çıkar.


24

Hüseyin Namık Orkun

Türk Adı Hakkında Yapılan Araştırmalann Tarihi Kavim isimleri zamanla asıl anlamlarını kaybeder ve bu is­ mi taşıyan kavimler kendilerinin bu adla anılan bir şahıstan türe­ diklerini zannederler. Bu efsanevi telakkiyi birçok kavimlerde gördügümüz gibi mesela Macarlarda da aynen görmekteyiz: Ma­ car efsanesine göre Macarlar Hunor ve Moger adlı iki kardeşin neslinden türemişlerdir. Moger'in neslinden Macarlar, Hunor'un neslinden de Hunlar çıkmıştır. Bu suretle iki kavmi bir araya ge­ tirip o ismi taşıyan iki kardeşten çıkarmak bu iki kavmin müşte­ rek yaşamasının hatırasından başka bir şey değildir. Türklerde de Moğollarla müşterek yaşamanın hatırası olarak Türk ve Moğol adlı iki kardeşten çıktığı efsanesi vardır. Eski Doğu kaynaklarına göre Türk, Yafes'in oğlunun ismi­ dir. Şüphesiz İslam kaynakları dini tesirle hareket ederek Türk­ leri onlarca, k.Jasik olmuş kökeniere çıkarmaktadırlar. Hatta Kaş­ garlı Mahmud eserinde Türkler hakkında bir de hadis kaydet­ mektedir. Bu hadisin tercümesi şudur. "Allah buyurmuştur ki: Benim bir ordum var; onu Türk olarak isimlendirdim. Ve Doğu­ da sakin kıldım. Bir kavme kızarsam bunların terbiye için üzer­ lerine (fürkleri) musallat ederim". Bu hadisin uydurma olması hakkında söz söylemek dahi lü­ zumsuz ise de Türk milliyetperverliğini içten ve derinden duy­ muş olan Kaşgarlı Mahmud'un bunu takip eden şu sözleri dikka­ te değer: "Bu şeref-i maneviye Türklerdeki hüsnü melahati, sa­ ba.hati, edep ve terbiyeyi, büyüklere hürmet ve riayeti, ahde ve­ fayı, hakikatin fevkinde temedduh ile iftiharı terk etmeyi, besa­ leti ve sayılmayacak derecede çok şayan-ı medh sıfatları da ila­ ve etmek lazımdır." Türk adını bir şahıstan çıkaran bu Dogu rivayetinden başka bazı İslam kaynakları da birtakım başka türetmeler yapmışlardır. a) Türkler Ye'cuc ve Me'cuc seddinin öbür tarafında terk edildiklerinden dolayı onlara, Arapçadaki Terek ismini


Türk Sözünün Aslı

25

vermişlerdir. b) Hicretin 886 yılında Hasan bin Mahmud Bayati tarafın­ dan telif olunan Cam-ı Cem-ayin adlı eserin Bolcas mad­ desinde şu satıriara tesadüf etmekteyiz: "Aslında adı Türktür. Libası bolca giymekle Bolca veya Obolca ve Bolcas deyü lakap kodular. Çin ve Sakiab ve Rus adlı ogulları olup ve her biri bir iklimi marnur edüp başka bey oldular. İki yüz kırk yıl yaşayup fevt olmuştur." c) Bu ilkel açıklamalara Çin tarihlerinin yapmış olduğu şu iştikakı da ilave etmek lazımdır: Sui-Şu adlı bir Çin tari­ hi bu hususta şu satırları yazmaktadır. "Tu-kiü e'ler (yani Türkler) eteğinde karargahiarı bulunan bir dağın ismin­ den adlanmışlardır ki bu dağ miğfer şeklinde olduğundan bunların dilinde de miğfere Tu-kiüe derler. Bunun için kendilerine Tu-kiüe adını vermişlerdir. Sui-şu'nun ileri sürdüğü bu iştikakı ciddi sayıp bunu ilmi lıir şekilde açıklamaya çalışan birtakım bilginler de vardır ki lıunlar Türkçede "miğfer, serpuş" anlamına ve Türk sözüne ya­ kın bir kelime arayıp bu Çin açıklamasını tefsir etmektedir. Bu lıilginlerin en eskisi J. Klaproth'dur. Bu büyük Alman bilgini Jo­ ı�rnal Asiatique'te yazmış olduğu bir makalede bu Çin iştikakını kaydettikten sonra Türkçede "serpuş" anlamına gelen ve Tu-kiüe ıclMfuzuna yakın olan kelimenin ta/eye olduğunu yazrruş ve bu sözün eski Arapçada mevcut olmayıp Türkçeden Arapçaya geç­ miş olması muhtemel olduğunu ileri sürmüştür. Aradan çok uzun hir zaman geçtikten sonra bu görüşü savunan diğer bir bilgin da­ ha ortaya çıkmıştır. Zürihli J. J. Hess, Der Islam mecmuasında yazmış olduğu bir makalede yeni Acemcedeki "miğfer" anlamı­ na gelen terk sözünUn Türkçe olduğunu ve Acemceye Türkçeden geçtiğini söyleyip Türk adının da bu sözden çıktığını ileri sür­ müştür. Aynı zat Türklerin demircilikle uğraştığını, silah imal et­ tiklerini kayıt ile Karakalpak Türk kavim adının da tıpkı bunun gibi teşekkül ettiğini yazmaktadır.


Hüseyin Namık Orkun

26

Daha önce W. Schott da 1849 yılında bu sözün yeni Acem­ cedeki targ ve Türkçedeki tugulga ile ilgili oldu�unu kayıt et­ mekte idi. Hess'in makalesinde dikkate de�er yön, Türk sözünün Çin­ ce telaff uzunu kaydederken bu sözün eskiden Türküt olması icap etti�ini söyleyen Paul Pelliot'nun bakış açısını kuvvetlendirme­ sidir.Hess de bu noktayı kaydederek Türküt sözünün bir çokluk şekli oldu�unu yazmaktadır. Son zamanda Macar bilginlerinden Bemat Munkacsi aynı görüşe başka bir yönden iştirak etmektedir. Munkacsi Çiniiierin yabancı dilden aldıkları kelimelerdeki r sesine maukabil 1 harfı­ ni yazdıklarını söylemekte ve Türkçe te-ri kelimesinin Çincede teng-li, ordu'nun vulu-tu, erdem'in a-lu-tun, batur'un pa-tu-lu şeklinde kaydedildi�ini yazmaktadır. O halde Munkacsi'ye göre "Çinli müdekkik kendisini Tu-lu-ke telaff uz etti�i Türk sözünün anlamına gelir". Yahut da müdekkik mi�er anlamına gelen tu­ lu-ga sözünü işitmiş ve bu da Türklerin da�lara nazaran kendile­ rine isim verdikleri işitilince bu iki bilgi birleştirilerek Çin tarih­ lerindeki bilinen iştikak meydana çıkmıştır. Munkacsi bu görüşü kaydettikten sonra Vambery Armin'in iştikakını zikretmekte ve bu iştikakı sonunda "adam" anlamına gelen bir söze ba�lanmaktadır ki bu ciheti daha aşa�ıda izah ede­ ce�iz. Halbuki bu Çin iştikakı. na daha 1904'te Otto Franke itiraz etmişti. Franke bu iştikakın şayan-ı itimat olmadı�ını, Çiniiierin Wu-hun'larla Sien-pi lerin adını da da� isimlerinden çıkardıkla­ rını ve bilhassa Çindeki ecnebi isimlerio iştikaklarının daima ih­ tiyatla karşılanması lazım geldi�ini yazmaktadır. '

Çin kayna�ına dayanan bu etimoloji ile Arap veya Acemce­ den çıktıtım ileri süren birtakım nazariyeleri bir tarafa bırakarak Avrupa bilginlerinin bu mesele etrafında ileri sürmüş oldukları diter görüşleri açıklayalım.


Türk Sözünün Aslı

27

Hammer, meşhur Osmanlı Tarihi'nde Türk kavim adınıHe­ nldot'un Targitaos ve İncil'in Togarma diye kaydettikleri ad ile mukayese etmektedir. Franz v. Erdmann da Temuçin ve Halejleri adlı eserinde TiJrk adını Turier, Taurier, Tyriten, Toreten, Turanier, Taurisker, 'li•rken, Taurmenen, Turmenen, Turkmanen, Turkkomanen, 'li•rchmenen 3 adlarıyla karşılaştırılarak çıktılı bir noktada aynı ııdı Thrak adı ile de karşılaştırmayı daha genişleterek Türk adını Magyar, Vogu/, Mongol, Uygur, Hungar, Tunguz. Bulgar adları­ mn aynı telilli etmekte ve bütün bu adları aynı kökün delişme­ sı zannetmektedir. S. W. Koelle Tatar adını Tartar diye kaydederek bu adı tar­ mak yani "çekmek, cezp etmek" kökünden, Türk ismini de tur­ mak ve türrnek fiilinden çıkararak aynı veya benzer anlamda ııçıklamaktadır.

Macarlardan Fiok Karoly'a göre Çineesi Tu-kiu olan Türk kelimesinin asıl şekli Turku olup Hazar denizi sahilinde oturan Iskillerin dilinde "göl kenannda oturan adam" anlamına gelir. Bilim dışı bu iddiaları bir tarafa bırakırsak bize ilk ciddi iş­ ııkakı verenin Vambery oldutunu görürüz. Vambery Armin, "Türk-Tatar kavimlerinin ibtidai kültürü" ndlı araştırmasında (s. 5 1) Türk sözünü törümek, türemek fiilin­ den çıkarmaktadır. Filhak:ika yürümek sözünden Yürük has ismi çıktılı gibi türürnek fiilinden de Türk sözü teşekkül edebilir. Ni­ tekim öncede kaydettilimiz gibi bu kelimenin eski telaffuzu tek heceli delil iki heceli yani Türük şeklinde idi. Vambery'nin bu ııraştırmasını B. Munkacsi de kabul ve açıklamaya çalışmıştır. Bu söz "türemiş, mahiOk" yani "insan" anlamına geldiline göre Ural-Altay kavimlerinde bu şekilde adiandırma tarzına pek çok tesadüf etmekteyiz. Önce kaydettigirniz gibi Çermislerin, Zür1- Bu kavim adlan Almanca çokluk hilde verilmektedir.


28

Hüseyin Namık Orkun

yenlerin, Lapların, Tunguzların, üstyakların kendi kendilerine vermiş olduklan adlar hep "insan, adam, kişi" anlamına gelir. Hatta Votyak, Mordvin ve Macar adlarında da bu "insan" anlamı bulunmaktadır. Demek oluyor ki Ural-Altay kavimlerinde bu İsimlendirme şekli pek genelleşmiş bir halde idi. Türk kavimle­ rinden Altay-kişi'terin adlarını da zikreden Munkacsi bu adı da aynı kategoriye dahil etmektedir. Vambery'nin bu açıklamasına yine Macar bilginlerinden Gyula Nemeth itiraz ederek itirazlarını şu noktalarda toplamak­ tadır: 1. Türk adı VI. yüzyılda ilk defa meydana çıktılma göre

Türklerin en eski ismi degildir; binaenaleyh "adam" an­ lamına gelmesi geçerli olamaz. 2. Türk sözünün "insan, mahiQk" anlamı malQm degildir.

Bu anlam bütünüyle faraztdir. 3. Türk adında ü sesi vardır. Töremek, türemek fiilinin ise

yalnız bizim yani, Anadolu lehçesinde ü sesi gözükmek­ tedir. Her ihtimale göre fıilin kök sesi ü degil ö'dür. Bi­ naenaleyh Vambery'nin açıklaması pek muhtemel sayı­ lamaz. 4. Türk kavim ismi başka bir tarz her türlü nazariyeden be­

ri olarak kabil-i izahtır. Gyula Ntmeth'in bütün bu itirazlannın her noktası bizce geçerli olamaz. Çünkü mademki yürümek'ten Yürü/c ismi çık­ mıştır; pekAla türümek'ten de Türü/c sözü çıkabilir. Fakat Ne­ meth'in söyledili gibi Türk adı başka metinlerde daha açık bir şekilde ve anlamı olan bir kelime olarak geçmektedir. Binaena­ leyh bu kelime vasıtasıyla bir derece nazariyeden daha beri ola­ rak kabil-i izahtır. Aşagıdaki satırlarda bu noktayı açıklayacagız.


'b "\ Türk Sözünün Aslı 29 �-----------------------------

Türk Sözünün Kökeni Bilindiği gibi Doğu Türkistan'da Uygur Türklerine ait bir­ metinler elde edilmiştir. Alman bilginlerinden F. W. K. Milller'in yayımlamış olduğu Uigurica serisinin ikinci cildinin ıt.;iııdeki metinler arasında Türk sözünün geçtiğini ve burada bir knv im ismi değil, anlamı olan bir kelime olarak kullanıldığını .ı<�rmekteyiz. Önemine dayanarak bu metinleri tercümeleri ile lıırlikte buraya aynen veriyoruz: ol oq teginmek tıltagrnta ajun­ larka ed tavarqa erke türkke azianmak turur. "İşte bu Vedana ta­ ıııfından sebebiyet verilmiş olarak Trsanın hayata, mal ve mülke, ılr.tidar ve kudrete karşı hissi tezahür eder". Aynı kelime diğer ıııeıinlerde de geçmektedir: agı, barım, ed, tavar erk türkü-üzler ıı.ulmakı boz/un; alqu çog yalrnlıg iş küçüngüzlar pütmaki boz­ lım. "Defıne, mal, servet, eşya, kudret ve kuvvetiniz çoğalmış ol­ 'llln. Bütün parlak, şaşaalı iş gücünüz bitmiş olsun". Türk sözü yine şu metinde de geçiyor: iligler, begler, buyruklar, pürtükler, kımçuy katunlar, tigitler, ınallar ulug bay bayagutlar k(e)ntü (ı·r)klerin Türklerin ıdalap toyın dindar bolup arhant qutin bul­ tılcır. "Hükümdarlar, beğler, buyruklar, pürtükler, prenses hanım­ lıır, prensler, nazırlar, büyük, zengin bayagutlar kendi kendi kud­ ıd ve kuvvetlerini terk edip rahip, papaz olup rahat saadetine ol­ ınkım

ılıılar".

Şu naklettiğimiz ibarelerde Türk sözü geçmektedir ve keli­ me "güç, kudret" anlamına gelen erk sözü ile eş anlamlı olarak !(eçtiği için erk sözünün delalet ettiği anlamdan başka bir anlama gelemez. İşte buradaki "güç, kuvvet" anlamına gelen Türk sözü ile Türk kavim adının aynı olduğunu ilk defa olarak A. von Le Coq 1912'de, Viihelm Thomsen Arnıalanı'nda yayımladığı "Ein ma­ ııichaisches Buch Fragment aus Chotsho" adlı makalesinin 15 1. sayfasında ileri sürmüştür. A. von Le Coq'tan sonra meşhur bil­ ıcin V. Thomsen de iki Orhun yazıtı yani Köl Tıgin ve Bilge Ka­ xan yazıtları ile Tonyukuk yazıılarının tercümesini yaparken


30

Hüseyin Namık Orkun

''Türk isminin delalet etti�i kavim hakkında (Türkçesi Türk ve­ ya Türük olup aslında her halde "kuvvet" anlamına gelen ve baş­ langıçta ihtimal bir tek kabilenin veya belki de hakim bir neslin ismi olmak üzere) ilk defa olarak VI. yüzyılın ortalarında haber­ dar olmaktayız." demektedir. Daha sonra l927'de, Gyılla Nemeth de bu görüşü açıklayan bir araştırma yayımlayarak, konuyu daha geniş bir şekilde işle­ miştir.4 Gyula Nemeth'in ileri sürdü�ü görüşe göre Türklerde ha­ kim unsur fazilet, şecaat, cesaret gibi anlamları taşıyan isimler almaktadır. Peçenekterin baş kabilesinin adı Erdem'dir. Yine Bi­ zans müverrihlerinden Konstantinos Porphyrogennetos, De Ad­ ministrando /mperio adlı eserinin 37. bahsinde, Peçenekler hak­ kında diyor ki: Bunların üç baş kabilesine Ka-ar-Ke-er derler; çünkü bunlar en kahraman, en şecileridir ve Ka-ar-Ke-er adı da bu anlama gelir. O�uzların baş kabilesi adı Kayıg'dır. Do�u kaynaklarının verdi�i açıklamaya göre bu kelimenin anlamı "güçlü, kuvvet­ li"dir. Gyula Nemeth Yurdkuran Macaraların teşekkülü adlı eseri­ nin 49. sahifesinde bu hususta biraz daha açıklama vermektedir. Burada Büğdüı. kabile adını Böküdür diye yazmaktadır. Ve bura­ da "güçlü, kuvvetli" anlamına gelen köke kökünü çıkarmaktadır. Hilbuki bu kelimenin eski şekli Büğdüı. olup bu kelime Türkler­ de bir unvandır. Yine bu eserde Şorların bir kabilesinin isminin Karan olup bunun anlamının "kuvvetli" oldu�u kaydedilmekte­ dir. O halde buraya kadar verdi�imiz açıklamadan şu şonuç çı­ kar ki Türk sözü önceleri Türkçede "güç, kuvvet, kudret" anla­ mına getirdi. Sonra bu kelime bir kavme alem olmuştur. 4-

Macar Dili (Magyar Nyelv), XXIII., s.

271-274.


Türk Sözünün Aslı

31

Türk Sözünün Yayılmasi Türk Kavminin tarihini incelersek hakim olanın kendi adı­ lll

d ai ma tabi kavimlere leşmil etti�ini görürüz. Bu adların bu şe­

klide yayılması etnografık de�il. bütünüyle siyasi bir görünüş ar­

/.clmektedir. M. ö. 176'daHun hükümdan Çin İmparatoruna şu satırla­ yazmaktadır:5 "Gö�ün yardımı ve zabitlerimin, adamlarıının 11111haripli�i, mükemmel atianının kuvvetli olması sayesinde (ndamlarımın) Gaot-si kavmini mahveyledi; sonra Lo-lan'ı, ()sun 'u ve Ho-kut'ları, yanında bulunan 26 ülke ile birlikte her­ kl·s mahvedildi, öldürüldü, istila edildi. Bu şekilde bütün bunlar l l un oldular ... " İşte bu açık ibareden anlamaktayız ki istila ,·dilen, itaat altına alınan kavim, hakim unsura illihak eder ve o11un adını alarak o kavmin tarihine karışır. ll

AvrupaHunları da geniş bir sahaya sahip olup birçok kav­ mi itaat altına aldı�ı vakit bütün bu kavimler deHun olmuşlardı. lhından dolayıdır ki Bizans tarihleri bu kavimleri yineHun adıy­ la yad etmişler, hattaHunlar tarihten silindikten sonra dahiHun adını devam ettirmişlerdir. Priskos, A�aç eri'lerden bahsederken Agaç eriHunları tabirini kullanmaktadır. Hun hükümdarlarının yukarıda zikretti�imiz mektubu gibi ( )rhun yazıtlarında da şu ibareyi okumaktayız: türgiş kagan tür­ kUm, bodunum erti yani "Tür�iş kavmi Türküm, kaviminden idi".

Uygurların birçok kabileden teşekkül etti�ini biliyoruz. Bun­ lar arasında "Uygur" adını taşıyan hakim kabilenin ismi di�erlerine de teşmil edilmiş ve bu suretle Uygur adı genişlemiştir. Agathiaş'ta lfligurlar ve Kutrigurlar hakkında şu satırları okumaktayız: "Bu llun kavimleri sefaletin o derecesine vardılar ki -genellikle içlerin­ den kalmış olan bir kısım- da�ılarak başkalarına hizmet etmişler ve �-De

Grooı, Die Hunnen,

s.

76.


32

Hüseyin Namık Orkun

onların adını almışlardır". Kazan Türkleri aslen su katılmamış Türktür. Ancak son­ raları buralar Moğolların idaresi altına girmiş, o zaman bunlar da 'Tatar" adını almışlardır ki bu gün dahi bu adı inatla taşırlar Macarlar Avrupa'ya gelirken yedi kabileden ibaretti. Sonra Macar adını taşıyan hakim kabilenin ismi diğer bütün kavmin hepsine alem olmuştur. Türk tarihine dikkat edecek olursak milli tarihimizde geniş bir sahaya sahip olmuş, muazzam imparatorluk kurmuş olan iki büyük kavim görürüz. Bunlardan birisi Hun'lardır. Doğu Hunları bilhassa Motun zamanında Asya'ya hakim olan muazzam bir imparatorluk kur­ duğu gibi Avrupa'da da Atilla zamanında bu Hun yani Batı Hun imparatorluğu son derece büyüyüp birçok kavmi idaresi altına almıştır. Binaenaleyh kendi idareleri altında bulunan kavimterin hepsi da Hun adım almışlardır. Bundan dolayıdır ki Bizans tarih­ leri Hunlar tarihten silindikten sonra dahi önceleri onlara tabi olan kavimleri yine Hun namı altında zikretmişlerdir. İkinci kavim Türkler'dir. Evvelce Juan-Juan'lara tabi olan Türkler, VI. yüzyılın ortalarından itibaren hakim bir kavim ol­ maya başlamış, hakimiyeti ilerledikçe adı da daha geniş bir sahaya yayılmış, bu suretle Türk adı genelleşmiştir. İşte bundan dolayıdır ki Macarlar hakkında da bilgi veren Doğu İslam kay­ nakları bunlara da Türk demektedir. Çünkü Macarlar Türklere tabi idiler. Binaenaleyh Türk adını da almışlardı. Türk yazıtlarında bu adın ne kadar yayılıp diğer kavimlere de teşmil edildiğini görmekteyiz. İşte bu Türkler bütün Asya'ya sahip oldukları vakit Türk adını da bütün Asya'ya yaymış bulunuyorlardı. Türk hakimiyetinden sonra böyle cihanşümul bir hakim unsur meydana çıkmadılığından Türk adının yaydış izleri silinmemiş, hatta yayılış sahası daha genişlemiştir. Göktürkler­ den sonra Asya'da hakimiyet kurmuş olan Uygurlar dahi Türk


� "\ Türk Sözünün Aslı 33 �--------------------------nılıııı Uygur adı yanında kullanmışlardır. Bir Uygur metninde "l lygur Türkçesi" sözlerini okumamız bu ciheti çok açık bir

�rkilde gösterebilir. Türk adının batıya, Anadolu'ya yayılmasında en mühim nıı11l olanlar da Selçuk Türkleridir. Do�u lsHim tarihleri, devlet­ kı i, kuranın ismiyle adlandırmaktadır. Al-i Osman, Beni Saman, llc·ııi Tahir, Beni Tolun gibi adlar hep bu İslam kaynaklarının vrııııiş oldu�u adlardır. Halbuki Selçuk o�ulları bu adı kendi kc·nılileri için asla kullanmamışlardır. Xl. yüzyılda eserini yaz­ Illi� olan Kaşgarlı Mahmud eserinde Selçuk diye bir kavim ismi 11krctmemektedir. Kınık boyunun ismını zikrederken "wıııanımızın hakim olan sultanlardır" diyor. Daha sonra Selçuk ı11mldesinde de "Bu hakim olan sultanların ceddidir. Selçuk su hıışıtesmiye olunur" demektedir.6 Görülüyor ki "Selçuk kavmi", "Srlçuk devleti" gibi bir tabir bu devirde mevcut değildir. Selçuk o�ulları ile muhabereler yapmış, sıkı münasebette hıılıınmuş ve hatta hükümdarlarını İstanbul'a dahi davet ile a�ır­ lııııllş olan Bizanslılar, bu kavme asla Selçuk adını kullanmamış­ lıııılır. Onlar hep bu kavme Türk adını vermektedirler. Selçuk­ lıılarla münasebette bulunan Bizanslıların, temas ettikleri kav­ ıılln adını bilmediklerine hükmedemeyiz. Bizans tarihlerinin hıııılara Türk adını vermiş olmasına göre, Selçuk o�ulları Türk ııılıyla Anadolu'ya girmişler ve Türk adını bu şekilde batıya

l!c·ıirınişlerdir. Şimdi gelelim Türk adının aldı�ı başka bir anlama: Türk adı nlııııda Anadolu'ya gelip yerleşen Selçuk oğulları burada büyük lıır devlet kurunca hayat şartları gittikçe de�işmeye başlamıştı.

/.ııınan geçtikçe, devlet teşkilatı büyüdükçe İslam tesiri ço�alın­ yeni bir aristokrasİ başlamış, hükümdarlar Sultan unvanını al­ mış, vezirler büyük rütbe ve unvanlar almaya başlamışlar, ilim ılnhi İslamlık tesiri altında kalmaya başlamıştı. Binaenaleyh nı

h

ı.

s.

397.


34

Hüseyin Namık Orkun

hükümdar sarayında siyaset dili resmen Acemce olmuş, Türkçe avam dili olarak kalmıştı.Türkçenin bu suretle ikinci plana düş­ mesi, devlet mekanizmasını işleten memur ve şehirli sınıfının oluşması ülkede büyük bir ikilik vücuda getirmişti. Köyde kalan Türk ile şehirdekinin dili, zevki, müzi�i hatta ahlak ve adetleri dahi bütünüyle ayrılmış adeta millet içinde millet oluşmuştu. Binaenaleyh Türk dili, Türk müzi�i. Türk ahla.kı köyde kalmış, şehirde ise Do�unun özellikle Arap ve Acem'in tesiri ile yeni bir dil, yeni bir müzik ve yeni bir topluluk kurulmuştu. O halde Türk köyde kalmış, kozmopolit camia da şehri işgal etmişti. Bu büyük ayrılık neticesinde köylü şehirliyi, şehirli de köylüyü sevmez, anlamaz, bilmez, tanımaz olmuş ve sonunda tahkir etmiştir. Aşık Paşa Garib-ndme'sinde Türk dili hakkında aynen şu satırları yazmaktadır: "Bu fakireTürk lisanı üzere bu kitabı naz­ meylemek vacib oldu, ta ki onlar da işbu ni'metten mahrum ol­ mayalar ve i'tikadda tarik-i nişayesteye gitmeyeler". Yine aynı eserde şu mısralara tesadüf etmekteyiz: Gerçi kim söyledi bunda Türk dili Uk ma'lum oldu mdnd menzili Çün bilesin cümle yol menzillerin Yırme öyle Türk ü Tacik c/illerin.

Türk halkının köyde kaldı�ını anlatmıştım. Binaenaleyh şehirli nazarında Türk demek köylü demekti. Eski Osmanlılar zamanında Türk sözünün tam köylü mukabili olarak kullanıl­ dı�ını Fatih'in Kanun-name'si çok sarih bir surette göstermek­ tedir. Fatih'in Kanun-name'sinin üçüncü faslında yani "şarab iç­ me, çalma ve bühtan" bahsinde birinci madde aynen şöyledir: "Eğer biregü hamr içse, Türk veya şehirlü olsa, kadı tazir ura, iki ağaca bir akça cürüm alına". Yine aynı babsin 16. maddesin-


.. "\ VJ

Türk Sözünün Aslı

35

__ __ __ __ __ __ __ __ __ __ __ __

ı lr til· Türk adı bu anlamda geçmektedir. Mamafıh Fatih'in

A ımım-name'sinde Türk sözü "köylü" anlamına kullanılmakla hl 1 l ıkıe ondan çok sonraki belgelerde Türk sözünün bütünüyle knviın adı olarak da geçtilini görmekteyiz. Osmanlı tarihinde l'llrk kelimesinin "köylü, kaba" anlamında kullanıldılma dair t iC' k çok belge vardı.

llugün iftiharla görmekteyiz ki Türk milleti benligini bul11111�. Türkitilünü duymuş bir hildedir.


HÜSEYiN NAMIK ORKUN (1902-ı 956) TUrk dilcisi ve tarihçi si Hüseyin Namık Or­ kun 3 1 Ocak 1 902 tarihinde Istanbul'da doldu. Ilk ve orta ölrenimini Nipnta'ı SultAnisi'nde tamamlayan Orkun, YUksek ÖArenimini Istan­ bul Üniversitesi Edebiyat FakUltesi Tarih BölU­ mUnde tamamladı ( 1 924). 1 925 yılında Maca­ ristan'& giderek Budape1te Üniversitesi Felsefe Fakültesinde Macar TUrkolotu Gyı11a Ne­ meth'in ( 1 890- 1 976) asistanı oldu ve TUrkol oj i dalında doktora derecesini aldı. Macaristan'da bulundulu yıllarda Macar TUrkololu Arminius Vlmbery'nin ( 1 83 1 - 1 93 1 ) A törlik faj (Buda­ pe,te, 1 885) adlı eserini esas alarak Türk Dünyası (Budape1te, 1 928) adlı ese· rini yazdı. 1930 yılında yurda dönerek Ankara'da; Gazi Elitim EnstitUsU, Poli1 Koleji, Devlet Konservatuvan ve Tıp FakUltesinde TUrk Tarihi ve lnkıllp Tari· hi dersleri verdi. 1932 yılında 1. TUrk Tarih ve Dil Kongrelerine katıldı. Orkun, bir sUre M. Kemal AtatUrk'Un Macarca tercUmanlıAı görevini yUrUUU. Orkun'un 1933- 1 954 yıllan arasında yayımlamı1 oldulu eserlerinden bazılan şunlardır: Peçenelcler (Istanbul , 1933), Atilüı ve Ofr.ılüırı (Istanbul, 1933), Avarlar; Peçenelckr. Kumanlar (Ankara, 1 933), Ofı.ıı.Uıra Dair (Ankara, 1 935), Ulr.ısaJ Efsaneler: 4 TepeglJı l (Ankara, 1 935), Eski Türk Yaııtüırı (Istanbul, 1 936), Türk Hııkulc Tarihi ( 1 8 kitap), (Ankara, 1 935- 1 936), Türk Tarihinin BivıfLI Kayna/cları (Ankara, 1 938), Osmmılıüırın Aslına Dair (Istanbul, 1 939), Hıuılar (Ankara, 1 939), Türk /stil&ı Devrinde Macaristan'da ve Avrupa'da Casr.ıslar (Istanbul, 1 939), Preru Kalyanamluua ve Papamluua Hikayesinin Uygr.ırcas1 (Istanbul, 1 940), Türk SöıUnUn Aslı (Ankara, 1 940), TUr/c Tarihi Noı HU14raüırı (Istanbul, 1 940), Türk Efsaneleri (Istanbul, 1943), TUrkçülUflbl 'Ibrihi (Ankara, 1 944), YeryUıUnde Türlcler (Istanbul, 1944) , TUr/c Tarihi 1-II­ /II·TV (Ankara, 1 946), Ortaokulkır Için Tarih 0/c.ııma Kitabı (Ankara, 1 946), lllcolcr.ı/Uır Için Tarih 0/c.ııma Kitabı (Ankara, 1 95 1 ), Büyü/c TUrkçU SUleymtUI Pa�t� Hayatı ve Eserkri (Ankara, 1 952), Es/ci Türlckrde Evcil Hayvanların Tarihçesi (Ankara, 1954). H. N. Orkun 1 9S 1 yılında, Türk OcaAı'nın Ankara Şubesi mUte�Cbbis heyetinde bulundu ve TUrk OcaAı Genel Sekreteri olarak görev yaptı. Orlrun'un Tür/c Hudr.ı, 01/cU, Varlık, Milkt, TUr/clU/c, Boı/cr.ırt, Kopı.ıı.. Çıfır; Çınaraltı, Gıubet, OıleyiJ, Kürıad. Dil Kıuıurır.ı MeC1fi&IIJSı gibi dergilerde birçok makalesi yayımlandı. Aynca, Hdlcilniyet-i Milliye, Kıulret ve Mejlaue gazetelerinde haftalık yazı ve tarihi romanlar yazdı. Hüseyin Narnık Orkun, 23 Mart 1 956 tarihinde Ankara'da hayata gözlerini yumdu.



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.