KASTAŞ TARİHSEL ARAŞTIRMALAR DİZİSİ *
KIBRIS TÜRKÜNÜN ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ LİDERİ DR. FAZIL KÜÇÜK *
Ada'da Türk Milli Birli�ine Kendini Adayan LİDERİN
Belgesel Öyküsü
Kıbr1s'ta Türk Varlığına Milli birlik ve beraberliğine önder olan ilk liderimiz Dr. Fazıl KÜÇÜK'ün anısına
ISBN: 975-7639-66-4
© Halil SADRAZAM *
Yayınlayan KASTAŞ YAYINLARI *
Dizgi NAZİFE SİMİTÇİOGLU *
Ofset Hazırlık BALEMİR GRAFİK *
Baskı ZAFER MATBAASI 0212 - 512 16 88 *
Cilt KARDEŞLER CİL TEVİ *
BİRİNCİ BASKI TEMMUZ 1996
HALİL SADRAZAM
KIBRIS TÜRKÜNÜN ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ LiDERi .
.
••
Dr. FAZIL
••
KUÇUK
KASTAŞ YAYINLARI Himaye-i Etfal Sokak No: 6 Dr. Orhanbey İşhanı Cağaloğlu -İstanbul Telefax: (0 2 1 2 ) 520 59 70
KIBRIS TÜRKÜNÜN ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ LİDERİ DR. FAZIL KÜÇÜK Hayatını KIBRIS Türkünün-hürriyet mücadele sine adayan, kalbi insan sevgisi ve vatan aşkı ile do lu olan, Kıbrıs Türk halkını örgütleyerek milli birlik ve beraberliğini sağlayan, yediden yetmişe bütün Kıb rıs Türk Halkının gönlünde yaşayan Milli Mücadele Liderimiz Dr. Fazıl KÜÇÜK 14 MART 1 906'da Lefko şa'da dünyaya geldi. Babası çiftçilikle uğraşan Meh met KÜÇÜK Bey, annesi Pembe hanımdır. Dr. Fazıl KÜÇÜK ilkokul tahsilini Lefkoşa'da Hafız Lisani Efendinin müdürü bulunduğu Tarakçı ilkokulunda yaptı. Babası cehaletin ne kadar kötü ol duğunu biliyor ve oğlunun her şeye rağmen okuma sını, vatansever milliyetçi bir insan olarak yetişmesi ni arzu ediyordu. Dr. Fazıl KÜÇÜK ilkokul müdürü Hafız Lisani Efendi hakkında şunları anlatıyord u :
"Bu hoca milliyetperver ve çocuk haleti rulıi yesini çok iyi bilen bir insandı. Çocuklar kendisini bir babadan daha çok seviyordu. Her sabah sınıf lara girmeden önce çocuk/an salona toplar ve mil li hislerini kuvvetlendirecek konuşmalaryapardı. " 5
Bu hocanın milliyetçiliği Dr. Fazıl KÜÇÜK üze rinde çok derin izler bırakmıştır. Hafız Lisani Efendi öğrencilerine marşlar okutarak kırlara götürüyordu. Polis merkezinin önünden geçerlerken İngiliz polis subayları bundan rahatsızlık duymuş ve marş söy lenmesini yasaklamıştı. Bu günden sonra marşlar söylenmemiş fakat ıslıkla okunmaya devam edilmiş ti. İlkokuldan sonra ortaokulu yine lefkoşa'da bitir miş ve o zamanlar ismi Sultani olan Lise tahsiline de lefkoşa'da başlamıştı. Daha sonra İstanbul'a git miş, Lise tahsilini KABATAŞ lisesinde tamamlamış ve İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesine girmiştir. Bu rada iki yıl okuduktan sonra Dr. Fazıl KÜÇÜK o dö nemoe Avrupanın cazibesine kapılarak oraya tahsi le giden diğer Türk gençleri gibi o da Paris' e gitmiş ve orada tıp fakültesinin üçüncü sınıfına devam et miştir. Paris'te büyük bir maddi sıkıntı içinde oku yor, bir yandan da bir fabrikada tercüman olarak ça lışıyordu. Dr. Fazıl KÜÇÜK bu maddi sıkıntı içindey ken birgün tesadüfen tanıştığı bir İsviçreli profesö rün yardımı ile LOZAN'daki tıp fakültesine girmiş ve okulunu burada bitirmiştir. Dr. KÜÇÜK İsviçre'deki siyasi düzeni çok be ğeniyordu. Çeşitli ırklara mensup insanların kanto na! bir çatı altında birarada yaşamaları, aralarında hiç bir sorunun bulunmaması ve bu insanların İsviç reli olmakla övünmesi Dr. Fazıl KÜÇÜK' ü çok etkile mişti. Kendisine yardım eden Profesörün "İsviçre 'de
lwl, İsviçre tabiyetine geçerek, buradaki insanla mı haklanna sahip ol" demiş olmasına rağmen bu cazip iş teklifini hiç tereddüt etmeden reddetti. Çün kü Dr. Fazıl KÜÇÜK için ülkesi ve halkı herşeyden daha önemli idi. Vatan sevgisi, vatan aşkı hiçbir şey le ölçülemezdi. 6
Dr. Fazıl KÜÇÜK, ihtisasını tamamlayıp dahili ye mütehassısı olarak 1937 yılında Kıbrıs'a döndüğü zaman 3 1 yaşında genç bir doktordu. O zaman Lef koşa' da iki, Baf'ta ise bir olmak üzere tüm Kıbrıs'ta sadece üç Türk doktoru bulunuyor, Türk hastaların çoğunluğu Rum doktorlanna muhtaç kalıyordu. Dr. Fazıl KÜÇÜK kliniğini açabilmek maksa dıyla İngiliz idarecilerine müracaat ettiğinde karşısı na çıkan İngiliz Komiseri ile yaptığı görüşmeyi şöyle anlatmaktadır.
"Size birkaç kelime söyleyeceğim. Artık hayat1111 kazanma devrine giriyorsun. Sana bir nasihatte bulunacağını. Sen şu siyaset işini bir kenara bırakır da müracaat eden lımtalar1111 te(kl vi edecek olursan hem Hükümeti ra/wtsız etme miş olursun hem de boş işlerle mesleğini unutma mış olursun. " demişti. Montegü
:
Hiç unutmayacağım. Ne istediğini anladı ğını için şu kısa cevabı verdim: "Ben görevimi ya pacağını; siz de üzerinize düşen ne ise onu yapa caks111ız. " Bu birkaç kelime İngiliz Komiserini çile den çıkarmıştı. "Bana bak" dedi, "Ben aym zamanda Fran sa Üniversitesi 'nden diploma alan biriyim. Bun dan başka A lman Usanma da vakıftnı. Sizin gibi çoluk çocuğun eline geçirdiği diploman111 benim için bir kıymet taşıdığı yok. Öyle görünüyor ki ken dine çok fazla güveni olan birisin. Mademki çar pışmaya laırar venniş bulunuyorsun demektir ki sık sık karşı karşıya geleceğiz. Yalmz düşün ki gü nün birinde kendini Baf'ta daimi bir misafir ola rak bulabilirsin. " 7
Mesleğine devam etmeye başladığı sıralarda İngilizlere karşı nasıl mücadele edeceğini de progra ma almış ve her ne pahasına olursa olsun bir müca delenin başlamasının zaruri olduğuna kanaat getir mişti. Kıbrıs'ta sayılı üç Türk doktordan biri olduğu halde İ ngilizler ikinci dünya harbi hazırlıkları içinde onu Sivil Savunma Teşkilatına şöför olarak almış, doktor olarak hizmet etme isteğini şiddetle reddet mişlerdi. Dr. Fazıl KÜÇÜK hem toplum sorunları ile ilgi leniyor hem de doktorluk mesleğini sürdürüyordu. Halkın o günlerdeki ekonomik durumunun iyi olma dığını biliyor ve yardımcı oluyordu. Cuma günleri köylüler ihtiyaçlarını karşılamak için akın akın Lefko şa'ya geliyordu. Onlara büyük bir kolaylıkla hizmet verebilmek maksadıyla cuma günleri parasız muaye ne yapıyordu. Mağusa, Larnaka ve Limasol'da Türk doktoru olmadığından oralara da gidiyor ve yol üze rindeki Türk köylerini de dolaşarak hastaları görü yor, kahvede oturup halkla konuşuyor esnafla dert leşiyordu. Dr. Fazıl KÜÇÜK' ün, 1 937'de başlattığı ücret siz muayene sistemi aralıksız olarak 1 958 yılına ka dar devam etti. 21 yıl müddetle fakir hastalardan hiç bir ücret almadığı gibi, çok fakir olanlara ilaç yardı mı da yaparak, gerçek bir halk adamı olduğunu ka nıtladı. Cuma günleri kliniği köylerden gelen hasta larla dolup taşıyordu. Mesleğini yaparken köylülerin sorunlarını da öğrenme fırsatını elde ediyor ve siya si çalışmalarında hangi konulara öncelik vermesi ge rektiği doktor-hasta ilişkileri sürecinde ortaya çıkı yordu. Köy ve köylü sorunları ile iç içe yaşayan Dr. Fazıl KÜÇÜK, bu sorunlara çözüm yolları arıyordu. Kliniği ayni zamanda siyasi örgütlenmenin de mer kezi durumunda idi. 8
Dr. Fazıl KÜÇÜK, toplum sorunları ile 1931 yı lından itibaren ilgilenmeye başlamıştı. O yıllarda yük sek tahsilini yapıyordu. Kendi içinde bulunduğu zor şartlarla mücadele ederken, içinden çıktığı Kıbrıs Türkünün sorunlarıyla da yakından ilgileniyordu. Türk halkının yegane Lisesi olan Türk Lisesinin İ ngi liz Müdürler tarafından yönetilmesinde ısrar eden İn giliz Yönetimine karşı çetin bir mücadeleye girişmiş, konu ile ilgili yazılarını MASUM MİLLET ve SÖZ ga zetelerinde yazmaya başlamıştı. Dr. Fazıl KÜÇÜK, Kıbrıs'taki İngiliz ve Yunan emperyalizmine karşı etkili bir mücadelenin, ancak tüm müesseselerine sahip ve her bakımdan kendi kendine yeterli bir Türk Halkı ile mümkün olacağına inanıyordu. İ ngiliz sömürge yönetiminde birinci sınıf vatandaş muamelesi gören ve İ ngilizler tarafından şı martılan Rumlar katı bir ENOSİS siyaseti güdüyor, Ortodoks kilisesinin önderliğinde Kıbrıs' ı Yunanis tan'la birleştirme mücadelesini sürdürüyordu. İ ngiliz Sömürge Yönetimi Rumları şımartırken, Türklere ikinci sınıf vatandaş muamelesi yapıyor ve sahip ol duğu temel hakları bile elinden alıyordu. Bu haksız ve baskıcı yönetim Türk Halkının zayıflamasına ve güçsüz kalmasına sebep olmuştu. Buna somut bir örnek olarak 1931 yılında Rumlar tarafından çıkarılan ENOSİS amaçlı büyük isyanı gösterebiliriz. İngilizler tarafından şımartılan Rumlar, Kilise önderliğinde bir vergi olayını bahane ederek, isyan etmişlerdi. Esas amaç Kıbrıs' ı Yuna nistana bağlamaktı. İsyanı tamamen Rumlar çıkar mış ve bu isyana Türkler hiç karışmadığı halde is yan bastırıldıktan sonra alınan sert önlemler Türkle re de uygulanmış ve Türkler cezalandırılmıştı. Okul lara Türk Bayrağı çekilmesi ve Türk tarihinin okutul9
masının yasaklanması ile gazetelere sansür konma sı gibi yasaklar 1 93 1 yılından 1 943 yılına kadar uygu lanmış ve İngilizler Kıbrıs'ı sıkıyönetim benzeri bir re jimle idare etmişlerdi. Dr. Fazıl KÜÇÜK, Kıbrıs Türk Toplumunun te mel sorunlarının maarif, müftülük, Evkaf, aile kanu nu ve şeriye mahkemeleri olduğunu biliyordu. O Kıbrıs Türk toplumunun bu topraklarda sonsuza ka dar yaşamasının ancak kendi müesseselerine ege men olması halinde gerçekleşeceğine inanıyordu ve Türk toplumunun kendinden önce başlattığı müca delenin, ENOSİS'i engelliyici girişimler olan 1 9 1 8 ve 1 93 1 milli kongre kararlarının bilinci içinde idi. Köylü, işçi ve esnafla çok sıkı bir dostluk kur muştu. İngiliz yönetimince devamlı olarak takip edil diğini ve kontrol altında olduğunu biliyordu. Bu ne denle aydın kesimin devam ettiği kulüplerden uzak duruyor, oraya devam eden Türk memurları koru maya çalışıyordu. Biliyordu ki bu memurlar da de vamlı takip edilmektedir ve İngiliz yönetimine yakın bazı kişiler bu kulüplerde konuşulanları dinleyerek ertesi gün İngiliz valisinin masasına rapor halinde bı rakmaktadır. Türk memurlarını koruma gayreti yü zünden kulüplerden uzak kalmış, memurun ekmek parası ile oynamamıştı. İ ngiliz idareciler daha bir öğrenci iken Fazıl KÜÇÜK'ün tatile gelişini takip etmiş ve onu polisler le evinden aldırarak büyük bir suçlu gibi saatlerce sorgulamış ve tehdit etmişti. Eve döndükten sonra derhal bu olaya bir cevap yazmış fakat bunu ne SÖZ gazetesinde ne de MASUM MİLLET gazetesin de yayımlanmasını kabul ettirememişti. İşte o gün den sonra Kıbrıs Türkü'nün ne kadar büyük haksız10
lık ve hakaretler1e karşılaştığını ve neler1e mücadele etmek zorunda olduğunu daha iyi anlamıştı. Hakaretler tehditler devam ediyor gezdiği do laştığı yer1erde İngiliz hafiyeler onu takip ediyor, gitti ği görüştüğü konuştuğu kişiler günü gününe rapor ediliyordu. İnsan yaşamını altüst eden bu ağır hare ketler onu yıldırmamış, Kıbrıs Türk Toplumuna hiz metten vazgeçirmemişti. Bu sıkıntılı günlerde Türk polis ve memurların dan gördüğü desteği şöyle anlatmaktadır:
'Türk polisi ve menıunt beni yalmz bırak mamış, aleyhime verilen rapor/anlım günü günü ne beni haberdar etmişlerdi. Öğretmenlerden bir çoğu da hastalık bahanesiyle kliniğime uğradığı için onlardan bilgi toplardım. Her gün biraz d!ıluı kuvvetlendiğimi, etrafıma toplananlardan lıi.uedi yordunı. Komiser Montegü cenaplanna ilk günler dekinden başka türlü konuşuyordum. Çünkü bili yordum ki Komiser'in yapabileceği tek bir iş kal mıştı; o da beni hapse atmaktı. Hükünıet derin uy kudan uyanan halkı gömıeye başlamıştı. Buna ce saret edemeyeceğini yine dairesinde çalışan Türk memurlardan öğrenmiştim. Ben kazandığını gali biyetin karşısında huzur içindeydim. " Dr. Fazıl KÜÇÜK, toplum mücadelesinde ga zetenin son derece etkili bir araç olduğuna ve bü yük bir rol oynadığına inanıyordu. O yıllarda tek Türk gazetesi olan SÖZ gazetesi, sahibi Mehmet Remzi Okan' ın ölümü üzerine bir süre kapanmış ve Türk halkı gazetesiz kalmıştı. MASUM MİLLET ise çok daha önceden kapanmıştı. Bir gazeteye şiddet le ihtiyaç duyuluyordu. Türk halkı olup bitenlerden habersiz karanlıklar içindeydi. En ufak bir sorunu da11
hi hükümete ulaştıracak sesimizi duyuracak imkanı mız kalmamıştı. Dr. Fazıl KÜÇÜK her ne pahasına olursa olsun bir gazete çıkarmaya karar vermişti Lef koşa Komiserliğine ve valilik müsteşarlığına defalar ca müracaat etmiş ve her defasında reddedilmişti. Dr. Fazıl KÜÇÜK gazete çıkarma izni alışını şöyle an latmaktadır:
"Karannıı venniştinı. Her ne pahasına olur sa olsun bu gazeteyi çıkaracaktım. Lefkoşa Komi serliğinden olumlu cevap alamay111ca, daha yük sek makanı olan Müsteşarlık kapılanm çalmaya başladım. Hazırladığım dilekçeyi müsteşarlığa verdim. Günler geçiyor; fakat hiç ses çıkmıyordu. Bunun üzerine bir hatırlatma mektubu daha yazdun. Yi ne cevap yok Randevu talebinde bulundum. Müs teşar yardımcısı, "Müsteşar Hazretleri çok meşgul, bugünlerde vakti yok; biz sana ilerde bildiririz " de yip telefonu kapattı. Teşebbüsümü öğrenen arkadaşlar beni her gün sıkıştırıyor, bir an evvel işe başlamamda ısrar edip duruyorlardı. Davet beklemeden müsteşarlığa uğradım. Özel kalem müdürünü gördüm; acele olarak gö n"işnıek istediğimi söyledim. Randevum olup olma dığı ilk sorusu idi. Yoktur ama burada bekleyebili rim, dedim. "O halde biraz bekleyiniz. "dedi. Bir paket sigarayı bitirdim. Dakikalar değil, saatler geçiyordu; fakat lıaber yoktu. Sabahın sa at 09. 00 'unda başlayan bekleyiş, saat 13. 00 'e yak laşmasma rağmen son bulamıyordu. Daire saati sona emıiş, memurlar evlerine ayrılmak üzere iken bir memur ne istediğimi sonnuştu. Ziyaret se ,,,
bebini anlattım. "Sözlü olmaz" dedi. ''Yazılı müra caatta bulunacaksın! "Kendisine yazılı birçok nıü racaatlanm olduğunu ve cevap almadığımı anlat tığını zaman, istemeye istemeye müsteşarın odası na girerek durumu anlatmış ve tekrar yamma yak laşarak, ''Yann saat dokuzda Müsteşar Hazretleri sizi görecek " demişti. Ertesi gün tayin edilen saatte lzazır bulun dum. Zaten gaye ve nıakmdımı pek iyi bilen müs teşara, bir kere dalza dilekçemde yazılı olan/an tekrarlayacaktım. Kendimi tanıttım. "Evet" dedi, "Gazete izni için geliyorsun değil mi?" Başımı evet an/anımda sallaymca, "Gel içeri bakalım " diyerek masasmuı önüne oturttu. "Bak " dedi, "Bugün İn giltere çok büyük gaileler içinde çırpınıp duruyor. Sizin kim olduğunuzu biliyoruz! Başımızda bin bir dert varken bir de seninle uğraşamayız! " diye rek yerinden kalkıp odmmdan çıktı. Eve döndüğüm zaman büyük üzüntü için deydim. Ümidim kalmamıştı. Ertesi gün kliniği min telefonu çalmca kulak/anma inanamaz ol dum. Bir ses, ''Hemen geliniz; Müsteşar Hazretleri sizi görecek " deyince lımtalan bir kenara bırakıp yıldınnı süratiyle daire.c;ine koştum. Müsteşar ba na, "Çok düşündüm. Kimliğini pek ala biliyorum; dosyan epeyce lwbarık. Diğer taraftan Türk toplu munu da gazetesiz bırakmak istemiyorum. Sana bu ruhsatı vereceğim; ama acaba eski kötü lıuyla nndan vazgeçtin mi ? Bunun için şartlanm var. Nazik bir zamanda Hükümeti boş yere meşgul et meyeceksin. Bizlere yardımcı olmasan bile kamu oyunu alet olarak kullanmayacaksın. Zaten biz gazete iznini senin için değil, toplum için verece13
ğiz. Görüyorum ki, Türk halkının eline alacak bir gazetesi yok. Hükümetin her gün çıkardığı yeni ka nunlar ve emirler vardır. On/an lıalkm öğrenmesi icap ediyor. Bizim de mesuliyetimiz olduğundan, Vali ile görüştükten sonra birkaç gün içinde ceva bum alacaksm. Gidebilirsin " demişti. Aynldım Bir Jwç gün sonra da yazılı olarak Ha/km Sesi'ni çıka rabileceğim bildiriliyordu. " Dr. Fazıl KÜÇÜK, Kıbrıs Türkünü gazetesiz bı rakmamak ve Türk halkının haklı sesini dünyaya du yurmak için kendi gazetesi olan HALKIN S ESİ'ni 1 4 MART 1 942 tarihinde çıkarmaya başladı. Bundan sonra bu gazete Kıbrıs Türk Toplumunun mücadele sinde Türk Halkının sesi oldu. Dr. Fazıl KÜÇÜK Hal kın Sesinin ilk sayısında şöyle diyordu :
" Arlık SÖZ yaşamıyor. Memleket dfü·izdir. Biz Türk cemaati, dünyamn bu kanşık ve klıran lık günlerinde etrafımızda olup bitenlerden haber siz, boşluk içindeyiz. İşte bu büyük noksanlığı dü şünerek huzurunuza çıkıyorum. Memleket bize, kendisine borçlu olduğumuz vazifeleri ödememizi emrediyor. Yine her şeyden önce biliyonım ki, bizi de merhum Remzi Okan gibi hak.m hücumlar, iftira /cırla kirletmeye çalışacak olanlar bulunacak, bel ki de daha ileri gidilerek, tahmin edemeyeceğimiz isnadlar yapılacak, fakat her ne olursa olsun, bun lar önümüzde katiyyen engel teşkil etmeyecektir. Biz nazarlanmlZl mazinin köhne fikirlerine değil, bu günün, ve yannm yeniliklerine çevinniş bulunuyoruz. Bozguncu/arla, bize engel olmaya çalışacak olanlarla uğraşmaktan usanmayacağız, korkmayacağız. Cemaati kemiren derileri ortaya 14
atıp, onlann tedavisiyle meşgul olmak istiyoruz. Çünkü acı da olsa, itiraf etmeliyiz ki, biz içtimai sahada kıyas taıbul etmez bir gerilikteyiz. Dünya milletlerinin yorulmadan usanmadan kurduk/an sayısız teşkilatlardan habersiz kaldık, yahut gör mek istemedik. On/an .madete kavuşturan kalkın ma gayretlerini takdirle alay edercesine seyredip, on/an taklit etmeyi kendimize bir şerefsizlik, izzet-i nefsimizi rencide edecek bir keyfiyet addettik. Beraberce düşünelim. Onlann binbir teşki latı var, bizim hiç bir şeyimiz yok. Onlar, birbirine kilit olmuş, el ele vemıiş yere düşeni kaldımıaya destek olnıaya çalışırlar, biz, sapasağlam, ayakta dimdik yerinde duranı devrimeye çalışınz. Bütün bu nifak, anlaşmazlık ve sevinısizlik tir ki, sosyal mevkimizi sıfıra indimıiştir. Gazete mizin en büyük gayelerinden birisi de, içtinıai sa hadaki mevkimize hız vemıek ve onu kendimize maletmektir. Sizlerden ricam, hüsnüniyetimizden emin ol manız, manevi yardımlannızı esirgememenizdir. Çünkü bugün doğan gazeteyi yaşatmak hepimize düşen bir memleket borcudur zannediyorum. Programımız daima tarafsız kalmak, dedi koduya kanşmamak, silrtüşmelere kapı açacak ya zılardan sakınmaktır.
HALKIN SESİ kulaklanmıza gelirken, bu ses ne başkalanmn izzet-i nefıs ve şerefini rencide eder mahiyette yaygaralar, ne de dalkavukluk, riya mınldanmalan değil, bu ses Türkün kendine has şerefli ve gururlu sedası olacaktır. " İlk sayısında programı yayınlarken ilkeleri şöy le idi:
15
1 . Türk toplumunun haklarını korumak, top lum dertlerini dile getirmek. 2 . Bağımsız olmak. 3. Sömürge idaresi ve Rum emelleri ile müca dele etmek.
4. Anavatan sevgisini ve ona bağlılığı idame ettirmek. 5. Memleketteki sanat hareketlerini destekle yip, teşvik etmek. Ele alınacak Konular : 1 . Okulların, kayıtsız şartsız Türk toplumuna devredilmesi. 2. Evkaf ın kayıtsız şartsız Türk toplumuna bı rakılması. 3. M üftülük makamının ihdası.
4. İslam kanunları diye yürütülen mahkemele rin, Anavatanın kabul ettiği medeni kanunlarla yürü tülmesi. 5. Miras, vesayet kanunlarının Anavatanın ka bul ettiği mahkemelerin benzeri olması. "HALKIN SESİ" gazetesi kısa bir zaman için de olağanüstü bir ilgi görerek hakikaten Kıbrıs Tür künün sesi oldu. Dr. Fazıl KÜÇÜK, o dönemin önde gelen aydınlarına gazetesinin sayfalarını açtı. Aydın lar, İngiliz Sömürge Yönetiminin takibine uğrama mak için takma isimler kullanarak toplumun sorunla rı�ı dile getiren ve Sömürge Yönetimini eleştiren ya zilar yazdılar. Dr. Fazıl KÜÇÜK, takma isim kullan madan İngilizleri şiddetle eleştiriyor ve Kıbrıs Türkle rine ikinci sınıf vatandaş muamelesi uygulayan Sö mürge Yönetimini protesto ediyordu. Dr. Fazıl KÜ ÇÜK, halkı ve gazetesi HALKIN SESİ'yle bütünleş16
miş, Türk halkına mücadele gücünü aşılamayı ba şarmıştı. HALKIN SESİ onun düşünce ve inançları nın ve sömürge yönetimine karşı verdiği büyük mü cadelenin sembolü olmuştu. İngiliz Sömürge Yönetimi, HALKIN SESİ' nde ki yazılarından dolayı Dr. Fazıl KÜÇÜK aleyhine 47 hukuk davası açmış ve bu davalar sonunda Dr. Fa zıl KÜÇÜK çeşitli para cezalarına çarptırılmıştı. Sade ce para cezası ile yetinmeyen sömürge yönetimi, yayın hayatının dokuzuncu ayında, tamamen haksız ve keyfi bir kararla HALKIN SESİ'ni üç ay süreyle de kapatmıştı. Esas amaç, gazetenin sahibi Dr. Fa zıl KÜÇÜK' ü korkutup sindirmek ve mücadeleden vazgeçirmekti. Dr. Fazıl KÜÇÜK Halkın Sesi gazetesinin ka patılmasını şöyle anlatmaktadır:
"Lise mücadelemizin bütün hızıyla devam ett(�i günlerdi. 20 Ocak 1 943 tarihinde gazetenin basıldığı "S ÖZ" gazetesi matbaasına uğramıştım. Öğleye kadar dizilecek yazılan verdim. Kliniğe dö nerek, hasta muayenesine devam ediyordum. Öğ le vakti yaklaşmıştı. Çağnldığım bir hastayı görüp kliniğime döndüi;üm zaman kaldırım üzerinde re:ı; mi üniformalı bazı kişilerin dolaştığım, İnönü Meydam 'ndan görebilmiştim. Eve yaklaştıkça kim olduk/an iyice ayırt edilebilirdi. Yüksek rütbe li bir polisle iki çavuş. Niçin geldiklerini araştınna ya gerek yoktu. Ne kaçak eşya, ne eşkiya ve ne de hırsızlar aranılacak değildi. Arabamı durdurdum. İçeri girerken yüksek rütbeli polisi, aile doktor/an olnıaklığını münase betiyle, kolayca tamdım. Türk çavuş kahve arka daşlanmdan biriydi. Rum çavuşunu tamyama11
dun. Kapıdan girerken, her gün konuştuğum lisan dan hitap ettim kendilerine, cevap alamadım. Yüksek rütbeli polis, elinde tuttuğu beyaz zarfı ba na uzaktan gösterdi. Kendilerine oturacak yer gös terdim ve kahve ikram etmek istediğimi söyledim. Ne bir hareket, ne bir ses, yalnız ellerindeki zarfı uzattılar. Açıp okuduğumda adeta dünya başıma yıkılmıştı. ''Halkm Sesi üç ay kapatılmıştır " diye bir de kağıt imza ettirerek uzaklaşıp gittiler. Masa önündeki sandalyeye çökmüştüm. Evinden sapamğlam çıkan bir kimsenin yolckı uğ radığı bir kaza sonucu /ıayatmı kaybettiği haberini alan bir babanın o an için duyduğu heyecan ne idiyse, bende o insan gibi olmuştum. Beklenme yen bir hareket değildi; ama yine de başlatılan bir işin, çıkış noktasmda sona emıesi kolay kolay lıaz medilemezdi. Bekleyen hastalar vardı. Köylerine dönmek için acele edenler yüzüme bakıyordu. Gözlerimin önüne serilen bir perde hiçbir şey göstenniyordu bana. Tekrar matbaaya uğradım. Her şeyden ha bersiz olan mürettipler birbirleriyle şakalaşıyor, gü lüşüyor ve "Bize dizilecek yazı getirdin mi?" diye so ruyorlardı. Dilsiz kesilmiştim. Cevap alamıyorlar dı. Ellerindeki kumpas/an aldım ve ''Arkadaşlar " dedim, "Üç ay tatile gönderiliyoruz. Her gün p<ır maklanmız arasında sıkıştırdığımız harfler dinle necek ve bizlerde buradan geçip sadece içeriye ba kabileceğiz. " Eve döndüğümde haber kısa bir süre içinde etrafa yayılmıştı. Söylentilerin ne derece hakikat olduğunu öğrenmeye gelenler, kliniğimi dolduru18
yordu. Geçmiş olsun diyenler arasmda "Yırtıcı ku şun ömrü az olur" diyen de içeri girdi. ':4 doktor, ben sana söylemedim mi, yazma bu kadar ileri git me demedim mi ?" Benden yaşlı ve öteden beri hümıet ettiğim bir kişi olduğu için bu sözlerin sahi bine cevap vemıedim. Aynldım; Ortaköy-Gönyeli ovalanna birkaç saat dinlenmeye gittim. Gün karamıış, eve dönmüştüm. Neler bekli yordum, neler yapabileceğimin lıesabım kafam dan geçirmekteydim. Da/ıa güneş doğmadan, yeni bir gazetenin bayiler tarafında satışa çıkanldığuıı işitiyordum. Dönen dolaplar ortaya çık1111şt1. Ama ne yapabilirdim ? Müsteşar yürürliikte olan fevkalade kanunlara dayanarak bu kararı al mıştı. Böyle olmasını bilmeme rağmen yine müste şara mektup yazdım. Sebebini sornyordum. Gün lerce bekledim; faktıt cevap alamadım. Mektuba cevap alamaymca İstilıbarat Dairesi Müdürüne müracaat ettii'n. . "Bi/miyornm " dedi, "Yalmz gaze ten üç ay kapalı kalacak" Ne gariptir ki benim Ha/km Se.ri gazetesinin kapandığı günün ertesi gü nü evvelce beraber çalıştığım "Söz " gazetesinin .m lıipleri "Yeni Söz " ismi altında yeni bir gazete çı kamıaya başladılar. Üç ayın geçmesini beklemekten başktı ça r�m yoktu. Yine beni seven hakiki dostlar, "Bana sorarsan Doktor, senin için çok iyi bir şey oldu bu. Zaten seni bu İngilizler yaşatmamaya ktırar vemıişti. Gazeteyi onlar kapattı; sen de şerefinle bu işten vazgeçtiğini topluma anlatacak olursan, kimse seni suçlu bulamaz. Sen işinle gücünle meş gul ol; bu sana kafi. . . " dediler. Güzel ama kahpece arkiıdıın hançerlenmiş19
tim. Buna talumınıül etmek benim için güç ola caktı. Üç aym nasıl geçeceğini sayıyordum. Ne uzun günlerdi o günler! bir günün takvim yaprağı m yırtmak, seneler k"dar uzun geliyordu. Gazete ile ilgili personelle her gün toplanıyor, cezamızuı sona ereceği günleri bekliyorduk. Üç ay bitmiş, açık hapi.mnede cezamı çek miştim. Hapishane lwpıları açılmıştı. Gazetenin kapatıldığı gün, elimde beş on top lwğıt kalmıştı. On/an kullamrken, Hükiimete müracaatla gazete için ayn/an miktarın tekrar verilmesini istediğim zaman İstihbarat Dlliresi 'nin İngiliz müdürü güle rek yiiziime hllkmış, "Verilen kll,�ıt sizin şalı.muza de,�il, topl11111 içindi. Siz kapltndıktan sonra, kıığı dı, yeni çıknıcıya haşlayan gazeteye vermiş bulunu yorıtZ. Bıı sebepten senin gazete için ver.ecek kağı dmıız yoktur" dedi. Şaşkına dönmüştüm. Düpedüz alaydan baş kll bir şey de,�ildi bu sözler. Bir gazete kağıtsız na sıl yaymlwuıhilirdi"! Bir komplonun kurbam oldu ğumu anlanuştım; fakllt gazeteyi kapatmak da be nim iç·in kolay bir iş de,�ildi. Ne yapıp yapıp kıığıt bıılmak 111ec1>11r(vetinde idim. Kağıt tüccarları ııla şun imkwısızlı,�ı yüzünden ambar/arım kapatmış /cırdı. İkinci Dünya Savaşı devam etttiği için tica ret gemileri Kıhrıs 'a ıı,�ramıyordu. Ancak Ada 'mn ihtiyacı lıı.:r on heş gümle bir İngiliz istihbarat do m11111uısı11111 refakatinde Ada ya uğrayan ticaret ge mileri ile kmJılamyordu. Tuzdan bibere varmcaya kadllr her şey Hü kümetin elinde ve kontrolünde idi. Kll,�ıt için tek kaynak olan Hükümet ambar20
lan da yüzümüze kapanınca mevcut gazetelere müracaata başladım. Arttırabildik/eri ktığıdı sat malarmı Lçtedim. Zaten Türk tarafındaki tek gaze te teklifimi ilk müracaattan reddetmişti. Diğer Rumca gazetelere başvunnaktan başka çare kal mamıştı. Bunlardan da pek az kağıt bulabiliyor dum. Günlük gazeteyi haftada üç gün çıkamıaya karar venniştim. Bu sırada diğer matbaalardan faydalanmak imkanını bulabildim. Bunlar gazete çıkamıadıklamulım ve yalmz başka işler için ka ğıt kullandıklanndan bunlarda oldukça ktığıt bu lunuyordu. Fakat Hükümetten bir liraya aldık/an kağıda 10 lira istiyorlardı. Ben de vemıek zoru11<lııydım. Bazı gün, ihtiyacımı hisseden açıkgözler 20 lira istemeye başlamışlardı. Çok defalar 20 Kıbrıs Lirası karşılığı bir top kağıt aldığımı çok iyi hatırlamaktayım. Meslekten kazandığım bütün parayı kağıda veriyordum. Şu kadannı söyleyim ki o zaman bir kuruşa sattığımız gazetenin yalnız beyaz basılmamış kağıdı bana yarım şilin yani dört buçuk kuruşa mal oluyordu. Bu parayı bulup vennekteysem de gün geldi 20 lira ödememe rağ men yine kağıt bulamadım. Bakkallamı ve lıelva cılamı kullandık/an kağıtlara gazete basmak zo runda laılmıştım. Gazetenin 1 943 ve 1944 koleksi yon/an bakkal ve helvacı kağıt/an üzerine basıl mıştı. Üç sene inatla ktığıdın verilmesi yolundaki bütün uğraşmalanm sıfırdan başka sonuç venne mişti. Savaş sona erince, tüccarlar ambarlarını aç mış ve çekilen işkence de bitmişti. " Dr. Fazıl KÜÇÜK, Kıbrıs Türk toplumunun bir lik ve beraberlikle hareket ettiği takdirde, haklarını alacağına ve her türlü engeli aşacağına inanıyor, ya zılarında bunu vurguluyordu. 21
"Aziz Kıbrıs Türkü, lıer birimiz lıer gün ve her yerde birbirimize dert yamyoruz. Bizlere iş yok, açız diyoruz. Dairelerde hiçbir Türk gencine mev ki yok, halimiz ne olacak ? diye haykınyoruz. Hü kümet hiçbir lıakklmıza hümıet etmiyor; sebebi nedir ? diye dert yamyoruz. Yalmz bütün bu haykl nşlar, ferdi olmaktan öteye geçemiyor. Her meslek sahibi kendi halini yine kendi kendine açıyor, deşi yor, çare anyor. Bilmeliyiz ki uğradığmuz bütün haksızlıklar, tek bir noktada yoğunlaştınllp müşte reken ona çare aranmayacak olursa elde edeceği miz lıiçbir şey olamayacaktır. Mademki lıer sımf halk büyük luıksızlıklara uğruyor hepimiz mağdu ruz, neden bir araya gelemeyelim ? Neden .mğ(klll soldan, uzaktan yakından çıkım sesimizi tek bir noktada11 aksettimıeye çalışmayalım ? Dünya alı valinden (olup bite11lerden), dü11 uyuyan milletler den ibret alalım. Bizlerden esirgenen Jıaklarmıızm geri aluıma.muı hep beraber elbirliği, kafa birliğiy le atılalım. Bilmeliyiz ki haklar verilmez; ancak büyük gayret, çalışma ve yorulmak bilmez hir mü cadele ile elde edilebilir. Kıbns Türkü uyan! hakkuıı, gasbedile11, sa na verilmeyen, se11den esirgenen lıer şeyi11i Hükü metten içte, korkma, birkaç dejenere11i11 ya11lış pro paganda.wıa aldırış etme, inanma ki hak isteyen ağızlara kilit vurulacak, onlar, zimkmlarda bin bir işkence ve mezalim içinde son nefeslerini verecek Böyle bir şey hiçbir zaman merkezi İ11giliz adale ti11den beklenemez ve beklememeliyiz. Biz burada Kıbrıs İngiliz İdaresi 'nin anlayabildiği lisandan konu.şmasım öğrenelim ... Biz bunlara; "Hak isti yoruz, hakkımızı veriniz. " diyelim, ve şimdilik geçiıı
ci bir zaman için bunu da sükun içinde bekleye lim. " 1 8 NİSAN 1943'de Kıbns Türk Toplumunun ilk siyasi kurumu olan KATAK (KIBRIS ADASI TÜRK AZI NLIGI KURUMU) kuruldu. Bu kurumun ilk teşkil çalışmalarında ortaya konan ve kolay okunabilece{Ji iddia edilen KATAK adı Dr. Fazıl KÜÇÜK tarafından uygun bulunmamıştı. Bu ismi kabul ederek kendi kendimize azınlık demek baştan yapılan en büyük hata olacaktı. Bu nedenle KATAK adına itiraz etmiş fakat parti yöneti dlerinin İngiliz idaresinden ancak bu şartla bir parti kurma izni aldıklarını söylemeleri üzerine KATAK ismi kabul edilmişti. Bu kurumun a. m acı Kıbrıs Türklerinin bilimsel, toplumsal, ekono mik ve endüstriyel seviyelerini yükseltmek, ENO SİS' i engellemek ve Kıbrıs Türk Toplumunun menfa atini korumaktı. Lefkoşa'da kurulan KATAK kısa sürede Kıb rıs' ın Türklerle meskun her yerinde şubeler açmış ve büyük bir ilgi görmüştü. o·r. Fazıl KÜÇÜK'de KA TAK' ın kurucuları arasında olmasına ra{Jmen 1 2 OCAK 1 944' de bu kurumdan ayrılmak zorunda kal dı. Ayrılmasının nedeni Azınlık kelimesine karşı çık ması, KATAK idare heyeti içindeki huzursuzluk ve İn gilizlere karşı etkili bir mücadele verilmemesi idi. KA TAK idarecileri siyasete karışmayalım, İngilizler kuv vetlidir, onlarla dost geçinelim ki birşeyler koparabi lelim diyordu. Dr. Fazıl KÜÇÜK işte bu nedenlerle topluma daha faydalı olabilmek düşüncesi ile KA TAK' dan istifa etmişti. KATAK Kıbrıs Türk Toplumu nun temel sorunlarını etkin bir biçimde savunamıyor du. Bunun bir nedeni de KATAK başkanı Emekli Ha kim izzet beyin yumuşak tabiatlı bir insan olması fa kat iyi bir lider olmaması idi. 23
Kıbrıs Türk halkı güçlü bir lidere susamış du rumda idi. Toplum sorunlarını İngiliz Sömürge Yöne timine karşı etkili bir şekilde savunacak özellikleri Dr. Fazıl KÜÇÜK'ün mücadeleci ve cesur kişiliğinde bulmakta gecikmedi. Dr. Fazıl KÜÇÜK bu özellikleri ile kısa zamanda Kıbrıs Türk halkının benimsediği ve umut bağladığı bir lider oldu. 23 NİSAN 1 944' de Türk Toplumunun mücadelesini daha etkin bir şekil de sürdürmek maksadıyle Kıbrıs Türk Halkının milli karakterli bir siyasi partisi olan "Kıbrıs Milli Türk Halk Partisi" Dr. Fazıl KÜÇÜK' ün başkanlığında ku ruldu. Partinin kuruluşunda Dr. Fazıl KÜÇÜK şöyle diyordu :
"Bugün A navatamnuzda kutlanan en me sut günlerden birini onlarla birlikte aynı sevinç, ay m neşe içinde yaşarken Öksüz Türk Cemaati aym zamanda beka ve varlığımızla çok büyük önemi /ıaiz bir gün olarak bu dakikaları Kıbrıs Tarihine kaydedeceğiz. 70 seneden beri ilk defa olarak Kıb rıs 'ta milli ve siyasi bir pw1i kuruluyor ve ilk defa olarak cemaat111 malt bir kımıl meydwıa geliyor. Her gün biraz da/ıa diktatörlüğe doğru yol alan idareye anlatmak istiyoruz ki bu memleketin en es ki salıiplerinden biriyiz. Şimdiye kadar hükümetin lwnwılarına hepsinden fazla lıünnet ve riayet eden bir umuruz. Bugün temelleri atılan partinin tek bir gaye ve hedefi vardtr ki o da kanuni ve meş ru yollardan yürüyerek kurtuluş ve refalı çarelerini aramaktır. Aynı kubbe altmda yaşayan diğer un surların malik oldukları haklan göstennek ve on lardan bizimde istifadenıizi sağlamak istiyoruz. Nasıl ki Rum vatandaşlarımıza Yunan Hristiyan deniyorsa bize de Türk Müslüman denilmesini, onlar nasıl ki oku/Zannı, kiliselerini, aile kanunla24
nm tanzim etmeye yetkili ise biz de aym kanunla tatbikini istiyoruz. Hepimiz bir Türk Cemaati için uğraşıyor ve didiniyoruz. Bizler gelecek nesille re, şimdiye kadar bize emanet edilmeyen en yük sek eseri bırakmak istiyoruz. Çünkü biliyoruz ki beşer fanidir, bırakılan eserler bakidir. Biz eminiz ki nıuvaffakiyet ancak insamn her şeyinden feda ederek, aç kalarak didinmesi uğraşması ile lwbil dir. Eğer tek bir şahsın sefaleti 70 bin kişiye saa det getirirse ne mutlu ona. Ortada her gün benli ğinden biraz dalıa kaybeden bir Türk unsurn var dır. Biz benliğimizi kurtamıak hakkımızı almak için ortaya atılıyoruz. Eğer birleşir, tek bir kale ha line gelirsek o zaman gelişmemiz, uğraşmamızla istediklerimizi elde edebileceğiz. " mı
Kıbrıs Milli Türk Halk Partisinin kuruluşu Türk Toplumu tarafından memnunlukla karşılanmıştı. Kıb rıs Türk Toplumunda milliyet hissinin ölmediği, ge rekli şartlar doğduğunda toplumun şahlanabileceği vurgulanıyordu. Yeter ki bu kuweti harekete getire cek her şey hazırlanmış olsundu. İşte bunu hazırla mak Milli Partinin vazifesi olacaktı. Dr. Fazıl KÜÇÜK partiyi kurma nedenini şöyle anlatıyordu :
"Artık mazinin kirli sayfalanm yırtalım. Ar tık her işimizde büyük istek, büyük merakla başla yıp da sabun köpüğü gibi erken sönmeye/im. Paro lamız: Yaratacağız, Yapacağız, Yaşatacağız olma lıdır " dedikten sonra geçmişte siyasal ihtiraslar uğ runa aldatıldığımızı vurgulayarak konuşmasını şöyle bitirmişti : ''Evet bugünkü nesil onıuzlanna hiçbir millet gençliğinin alamadığt, bir sik/eti alıyor. Çün kü halin ve istikbalin bütün işleri sırtımızdadır. 25
Korkmayacağız, çalışacağız ve bizden sonra gele cek nesillere temiz bir istikbal ve şerefli bir mevki vereceğiz. Aziz arkadaşlarım son söz olarak yük sek huzurunuzda yemin ederek söylerini ki biz bu hareketimizle ne siyasi bir sandalye işgal etmek ve nede başka kurum ve cemaatleri yıkmak istiyoruz. Bir gün gelecek, muhaliflerimiz görecektir ki biz yı kıcı, fesatcı değil, yanlız yapıcı, ittilıatcı ve birlik yaratmak için cansiperane çalışan kimseleriz. " Toplumun temel sorunları ile ilgili olarak Türk kurumlarının birleşerek bir kurumlar birliği kurulması fikri destek bulmuş ve 23 ARALIK 1 945'de Kıbrıs Türk Kurumlar Birliği kurulmuştur. Kıbrıs Türkünün siyasi hayatında önemli bir dönüm noktası olan ve Kıbrıs Türk İşçi Birlikleri Kurumu, KATAK, Kıbrıs Milli Türk Halk Partisi ve Kıbrıs Türk Çiftçiler Birliğinden oluşan Kıbrıs Türk Kurumlar Birliği ancak iki yıl de vam edebilmiş ve 22 KASIM 1 947'de dağılmıştır. Bu kurumun varlığını sürdürmesi Dr. Fazıl KÜÇÜK tara fından çok fazla arzu edildiği halde KATAK ve Çiftçi ler Birliğinin yaklaşımları sonucu kurum dağılmıştır. Kıbrıs Milli Türk Halk Partisi güçlenirken, KA TAK zayıflıyordu. Türk halkının temel sorunları ile tüm problemlerine Dr. Fazıl KÜÇÜK ve partisi sahip çıkmıştı. Fakat Türk halkının ileri gelenleri ile Anava tan Türkiye' deki Kıbrıs Okullarından Yetişenler Cemi yeti'nin yöneticileri, her şeye rağmen Kıbrıs Türk Halkının iki ayrı parti ile değil tek parti ile ve milli bir lik içinde mücadele edildiği takdirde başarılı oluna cağını ve İ ngiliz Sömürge Yönetiminden haklarımı zın ancak bu şekilde alınabileceğini savunuyorlardı. . İki partinin tek bir parti olarak birleşmesini sağla mak için yoğun girişimler başlatıldı. 1 EYLÜL 26
1948'de başlatılan bu çalışmalara Dr. Fazıl KÜÇÜK büyük destek vermiş, birlik ve beraberliğe kayıtsız şartsız taraftar olarak yeni kurulacak partide hiçbir makam ve mevki istemediğini söylemişti. Dr. Fazıl KÜÇÜK'ün büyük bir istekle kurulmasını istediği bir lik ve beraberlik için ilk adım 8 EYLÜL 1 949'da atıl mış ve Kardeş Ocağında yapılan birleştirme toplantı sı uluönder ATATÜRK'ün 4 EYLÜL 1919'da topladı ğı Sivas Kongresine eşdeğerde olmuştur. 2 3 EKiM 1 949'da bütün Türk Kurumlarının işti raki ile ikinci bir kongre yapılmıştı. KATAK ile Kıbrıs Milli Türk Halk Partisi bu kongrede birleşmiş ve yeni bir parti kurulması kararlaştırılmıştır. 6 KASIM 1 949'da bir adım daha atılmış ve kurulan yeni parti ye KIBRIS MİLLİ TÜRK BİRLİGİ adı verilmiştir. Kıbrıs Türkünün Mücadele Tarihinde yepyeni ve aydınlık bir dönem böylece başlamıştı. Kıbrıs Türk Halkı, "KIBRIS MİLLİ TÜRK BİRLİÖİ"nin kurul ması ile tek vücut oldu, kurumlaşma sürecini ta mamladı. Yeni Siyasi Oluşum, Anavatan Türkiye'de son derece olumlu karşılanarak desteklendi. Varo luş mücadelesinin bundan sonraki aşamasında, Kıb rıs Türk Halkının haklarını hep KIBRIS MİLLİ TÜRK PARTİSİ savunmuş, Parti Genel Sekreteri Dr. Fazıl KÜÇÜK ise, Kıbrıs Türk Halkının Önderi olarak ka bul edilmiştir. Dr. Fazıl KÜÇÜK bir lider olarak şunları söylü yordu :
nBugüne kadar kendimize düstur kabul etti ğimiz nemelazımcılığı bir tarafa bırakarak üzeri mize düşen bir memleket borcunu ödemeye hazır olduğumuzu ıspat etmeliyiz. Eminim ki iyi niyetle işe başladığımız gün mutlak suretle zafer bizimdir. 27
Hakiki Türk işçisi, Türk köylüsü, Türk aydını, uyanık olalım. Günün birinde mahvı perişan oldu ğumuzu anladığımız zaman ağlamak hiçbir seme re venneyecektir. Dertlerimizi dinleyecek olanlara yaklaşalım. Tek bir vücut halinde kalkınma dava mız uğrunda en sarp mania/an aşmaya gayret et meliyiz. " KIBRIS M İ LLİ TÜRK BİRLİGİ, İngiliz Sömürge Yönetiminin muhtariyet girişimlerine, Rumların ise ENOSİS mücadelesine karşı çıkarak başarılı bir sı nav vermiş ve halkın güvenini kazanmıştır. Kıbrıs içinde ve dışında muhtariyet ve ENOSİS aleyhtarı büyük mitingler düzenlenmiş; Türkiye, İ ngiltere ve Amerika'ya aydınlatma heyetleri gönderilerek, İ ngi lizlerin adayı terk etmesi halinde, yeniden eski sahi bi Türkiye'ye geri verilmesi talep edilmiştir. 1 957 yı lında Rumların ENOSİS mücadelesini hızlandırmala rı üzerine, Dr. Fazıl KÜÇÜK, Kıbrıs Türk Tezini dün yaya duyurabilmek için HALKIN SESİ' nin İ ngilizce sayılarını yayınlamış, Rumları protesto etmek içinde Kıbrıs Milli Türk Birliği' nin adını KIBRIS TÜRKTÜR PARTİSİ olarak değiştirmiştir. Türk tezini anlatmak ve kamu oyu oluşturmak için İ ngiltere'ye ve Ameri ka'ya gitmiş, Anavatan Türkiye'de yapılan Kıbrıs Mi tinglerine katılarak heyecanlı konuşmalar yapmıştır. Dr. Fazıl KÜÇÜK ve onun gibi düşünen Türk aydınlarının baskıları ile 1 1 HAZİRAN 1 948'de İngiliz Valisi tarafından Türk İ şleri Komisyonu kurulmuş ve çalışmalarına başlamıştır. Bu komisyon çeşitli engel lemelere rağmen çalışmalarını sürdürmüş ve Kıbrıs Türk Halkının temel sorunları olan EVKAF, MÜFTÜ LÜK, AİLE KANUNU, MAARİF, ŞERRİYE MAHKE MELERİ'ni ele alan bir rapor hazırlayarak 20 OCAK 28
1 949'da yönetime teslim etmiştir. Yılların ihmali ile geriletilen Türk Halkı bütün kalkınma ve yükselme ümitlerini bu rapor ile ortaya koymuştur. Dr. Fazıl KÜÇÜK "Medeni bir cemaat olarak yaşayabilme mizin asgari şartlan bu raporun tekliflerinde top lanmıştır. Daha fazla beklemeye ve hele bunlar dan herhangi birinin reddine tahammülümüz yok tur " diyordu. Bu rapor İngilizler tarafından geciktirilmiş, fa kat Türk Halkının yoğun baskısı sonucu 1 95 1 ' den iti baren uygulanmaya konulmuş, bu da Kıbrıs Türk Toplumunun hayatında son derece önemli bir dö nüm noktası olmuştur. Dr. Fazıl KÜÇÜK Kıbrıs Türk Halkının önemli sorunları olarak belirtilmiş ve raporla ifade edilmiş olan sorunların çözümü için senelerce mücadele et miş ve sonunda muvaffak olmuştur. Dr. Fazıl KÜ ÇÜK mücadelemiz için şöyle diyordu "Mücadele başlarken cemaat değil aşiret idik Aşiretlikten ce maat statüsünü kazandıktan sonradır ki bize kıy met venneye başladılar. " TÜRK AİLE KANUNU VE AİLE MAHKEMELERİ
1 878'de ada İngilizlere teslim edilirken mevcut kanunlar arasında şeriat kanunları da vardı. İngiliz ler hukuk ve ceza kanunlarını kendilerine göre de ğiştirmiş fakat şeriat kanunlarına dokunmamıştı. Bir taraftan toplumun din işlerine karışmayız, islam ka nunlarını değiştirmeyiz diyen İngiliz yönetimi diğer taraftan asıl dini konular olan müftülük ve Evkaf ko nusunda dilediği gibi uygulama yapıyordu. Evkaf ve müftülüğü Türk toplumundan kopararak ekonomik ve dini yönden gerilemesine neden olan İngiliz Yö29
netimi Türk toplumunun aile yapısının kuwetlenme sine engel olmak maksadıyla karşımıza dini çıkarı yor ve medeni kanunun uygulanmasını engelliyor du. Şeriat kanunlarına göre Türk kadınının hiçbir de ğeri yoktu. Kadın erkeğin esiri durumunda idi. Bo şanma hakkı yoktu. Sokağa çıkması ayıp, çarşafsız ve peçesiz dolaşması· suç sayılır ve cezalandırılırdı. Kadın ve erkek biribirini görmeden evlenmek zorun da idi. En küçük bir olayda erkek "ben seni boşa dım" derse kadın boş düşerdi. Boşanan erkek ister se ertesi gün hemen, bir başkası ile evlenebilir veya isterse 4 kadınla evlenebilirdi. Kız çocukları miras tan bir hak alırken oğlan iki hak alıyordu. Bir ailenin erkek çocuğu yoksa kız çocuklar mirasın yarısını alabilir, geriye kalan ise babalarının uzaktan yakın dan akrabalarına dağıtılırdı. Bütün medeni dünyada kanunlar zamana göre geliştirilirken Kıbrıs Türk Aile hayatına ait kanunlar İngilizler tarafından bilerek ve isteyerek geri bıraktırılmıştı. Atatürk'ün önderliğindeki Türkiye Cumhuriyeti nin kabul ettiği medeni kanun Kıbrıs Türk cemaati için de kabul edilmedikçe kadının istikbali daima tehlikede olmaya mahkumdu . Dr. Fazıl KÜÇÜK Tür kiye' deki gibi medeni bir toplum yaratmak için inkı lapların bir an önce Kıbrıs'ta da uygulanmasını arzu ediyordu.
"Sıhhatli nesiller yetiştinnek, ailenin sılılıatini kornmak zornnluğunda olduğumuz için bazı sari ve ırsi hastalıkları da evlenmeye engel olarak ka bul etmeliyiz. Bunu gerçekleştirebilmek maksadıy la nişanlıların evlenmeden önce kan muayenesine tabi tutulması esasmm getirilmesi gerekir" şeklinde 30
makaleler Halkın Sesi gazetesinde yayınlanıyordu. Yapılan toplantılarda Türk aydınları aile hukuku ve aile mahkemeleri konusunu vurguluyorlardı. Niha yet İngiliz Yönetimi, Türk işleri Komisyonu tarafın dan hazırlanan Aile Kanununu 4 MAYIS 1 950'de ka bul ederek resmi gazetede yayımlamıştı. Türk kadı nının geri kalmasını ve dini kanunlarla idare edilme sini bir marifet sayan Şeyh Nazım, yeni aile kanunu şeriata aykırıdır demeye başlamıştı. Dr. Fazıl KÜ ÇÜK "Kıbns Türkünün çeyrek mır özlediği aile ka nunu bir şeyhin elinde oyuncak olamaz " diyerek yobaz Şeyh Nazım'a karşı çıkmıştı. "Esasen asil Türk milletinin 25 yıldan beri tatbik ettiği bir ka nwıu Kıbrıs Türklerinin en samimi hislerle kabul etmesi kadar tabii bir şey olamazdı. Biz medeni aile kanunundan başka bir kanun tatbik etmek is teseydik bütün dünya nazaruıda küçük kalırdık. Nazım, vaziyet bu merkezde iken elinde asası çe nesinde ktıra sakalı ile aramızda gerilik fikirleri yaymaya gelmiş olan ve kendi kendine Şeylı süsü vererek saf köylülerimiz arasuıda nifak yaratmaya yeltenen ve Türkiye ye dil uzatan bir zavallıdır. Bu hocaya hatırlatmak isteriz ki gerilik kokan fikirleri ile Kıbns Türklüğünün yıllarca özlemekte olduğu medeni kanunun önüne geçemeyecektir. Eğer ken disi şeriat dediği kanunlar ile idare olunmak isti yorsa Arabistan 'a göç edebilir. Fakat Kıbrıs 'ı bir Arabistan köşesi yapamaz ve Kıbns köylüsünün saflığından istifade ederek onlara, geri kalmış in sanlara yapılan muamelede bulunamaz.
Kıbrıs Türklüğü ölmez Atatürk'ün açtığı terak ki yolunda dumıadan ilerlemeye azmetmiş bir küt ledir. Yeni aile kanununu bu inkılabın en büyük başansı diye tanıyoruz. Bu cemaatın yeni aile ka31
nununa kavuşması ile yeni bir can bulacağma ina nıyoruz " diyordu. Şeyh Nazım ve birkaç müridi hariç bütün Kıbrıs Türk Halkı yeni aile kanununu kabul etmiş ve des tekleyerek olgunluğunu göstermişti. Şeyh Nazım gi bi düşünen ve onu destekleyici yazılar yazan istiklal gazetesine Dr. Fazıl KÜÇÜK şöyle cevap veriyordu:
"İstiklal gazetesi bu kanunun nereden almdığı soruyor. Bunu lıerkes biliyor ki yeni Aile Kanu numuz Türkiye A ile Kanunundan adapte edilmiş tir. Binaenaleylı bu kanun büyük Türk inkılabının bir parçasıdır ve nıesulü de büyük dalıi A tatürk ' tür. Biz ilhamı Şanı 'dan değil A tatürk 'ün büyük in kilabını yaraltlğı A navatan Türkiye 'den alıyomz. Takip ettiğimiz yol A tatürk 'ün yoludur. A ta türk 'ün yarattığı inkılabı benimsedik, onu lımfi yen kabul etmeye azmettik. Biz Türkiye 'de yaşayan 20 milyon Türk 'ün öz lwrdeşleriyiz; aslımız Anadolu 'dan bu ülkeye lıic ret eylemiş babayiğitlerdir. Türkiye'de büyük A tatürk 'ün Büyük Millet Meclisi ile birlikte 1926 senesinde kabul eylediği Aile Kanunu kayıtsız şartsız biz de kabul edece ğiz. Şam 'dan Suriye 'den veya Mısır'dan illıam alan birkaç kişi Türk inkılabının seyrini değiştire mez. Kanun Tasarısında Türk Kanunu 'na ilave edi len bir nokta vardır: 'Türk kızlarının Rumlarla ev lenmemesi''. Komisyon, bunu Rum ekseriyeti ara suıda haklanmızm en mühimini korumak nıaksam
32
dıyle koydu. Ecnehi bir memlekette olduğumuz için buna ihtiyaç görüldü. Bu maddeyi de kaldır sak ne dersiniz ? Türkiye 'deki Medeni Kanunun virgüliine halel gelmesin diye hunu da mı lwldıra lını "! Türkiye 'de evlenmeler Belediye binasında yapı lır. Kıhns 'ta biz Türk Mahkemelerinde ve Türk ev lenme memurları tarafından olsun diyoruz. Tefer ruatta ufak tefek tadilata lüzum görüldü diye Aile Kanununu toptan red mi edelim ? İstiklalci beyler, çizmeden yukarı çıkmakla kendi bindikleri dalları kestiklerinin farkmda hile değiller, yaZlk do,�ruı .. " JIL
Türk Aile Kanunu, muhalif istiklal gazetesinin ya yımlarına rağmen bazı maddeleri değiştirilerek 31 OCAK 1 951 tarihli "Cyprus Gazette" isimli resmi ga zetede ilan edilerek Aile Mahkemeleri Kanunu ile bir likte yürürlüğe girdi. Dr. F. KÜÇÜK ''Yeni Aile Kanunu muza Kavuşurken" başlıklı makalesinde bu konuda sonuca ulaşmak için verilen mücadeleyi anlatıyor du:
"Senelerden beri çalıştığımız, uğraştığımız Yeni Aile Kanununa en nihayet kavuşmuş bulwıııyo ruz. Biz Kıbrıs Türk 'ü için bu lıiç de kolay elde edilmiş bir şey sayılmaz. Bu ancak uzun senelerin çok yorucu ve inatla çalışma.wwı bir semeresidir. Şimdi memnuniyetle görüyoruz ki Sir Wriglıt fliikümeti de anık biz Kıhm Tiirkü 'ne evvelce iste nilen şeylerin çok olmadığım ve hunlara kavuş mak /ıakkmuz olduğunu kabul etmiş ve onlamı birer birer tatbike konulmasına karar venniş bulu nuyor. Yeni Aile Kanunu 'nu yürürlüğe gireceğini hundan bir müddet evvel haber alan küçük bir 33
zümre, paça/an sıvamış ve vaktiyle cemaatlerin başında bulunan sözüm ona liderlerin yanlış ve gülünç siyasetlerini taklide başlamışlardı. Bu züm re içinde irtica gericilik saçan geri fikirli, lwbak ka falı softalarla yine mevki ve şeref düşkünü bazı ya n okumuşlar göze çarpıyordu. Bunlar lıer ne palıa sma olursa olsun cemaatin isteği yerine gelmesin diye köy köy dolaşmış imzalar toplamış ve ya/mı cemaatin aleyhine de olsa u.�ur.mz emellerine ka vuşmak için lıiç bir gayretten geri kalmamışlardır. Bunlar, işledikleri kötü /uıreketlerinin mü.mel neti ce verdiğinden o kadar emindiler ki lıer ikide bir "Ne seviniyorsunuz . .mnki ne oluyor'! Kmnımı Me deninin yürürlüğe girece.�ini mi zannediyorsunuz"! o da artık hortlaklar arcı.ww kllnştı " diye yüzleri kı zannadan hezeyanda hulıınmaktan çekinmediler. Fakat çok şükür, artık hakikatleri anlllyan Kıbrıs Türkü 'nün hakiki isteklerine tanı 11u11ıasıJ'lll vakıf olabilen lıükümet, bundan höyle bu gibi miilteci softa ve geri fikirli şalıısların tek bir Jôzüne kıymet ve ehemmiyet vemıeden Lord Winster zama1111ulıı çizilen programın kuvveden fiile gelmesine çalışa cak ve artık 72 sene gibi uzun bir zaman adeta hir esir muamelesi gören, daima baskı ve ezgi altmda bunalan Kıbns Türkü de hürriyetine kavuşmuş olacaktır. "
MÜFTÜLÜK MÜCADELEMİZ Dört Halife Devri' nden sonra Emeviler Dev ri'nde Halifelik, teokratik bir saltanat haline getirildi. Bu dönemde halife İslam toplumunun hem devlet başkanı ve hem de dini reisi idi. Fakat halife tek ba şına idaresi altındaki bütün ülkelerin din reisliği vazi34
fesini yürütemediği için, İslam Din Reisliği makamın da ikili bir sistem olan Kadılık ile Müftülüğü ihya et mişlerdi. Kadı, halife tarafından tayin edilen Müftü ise halk tarafından seçilen bir din reisi idi. Asırlarca Müftülük makamı, halk tarafından seçilen din büyükleri tarafından dolduruluyordu. Müftü adayını destekleyen kimseler halifeye hitaben birer dilekçe imza ederlerdi. Her biri bir aday göste ren bu dilekçeler halife tarafından tetkik edilip en fazla destekleyicisi olan adaya Müftülük mevkii verili yordu. 1 571 'de Kıbrıs' ın Türkler tarafından fethinden sonra Kıbrıs'ta da müftülük makamı ihdas edilmişti. Kıbrıs' ın İngiliz işgaline geçmesinden sonra Müftülük makamı Kıbrıs Hükümetince tanınmış ve iş gal zamanında müftü olan Seyit Ahmed Zade Asım Efendi işgalden sonra da ölünceye kadar görevini sürdürmüştü. Seyit Ahmet Zade Asım Efendinin ölümünden sonra Müftülük makamı için iki aday vardı. Birincisi Ali Rıfkı Efendi, ikincisi de Mehmet Raif Efendi idi. Kıbrıs'lı Türk Müslümanlar iki arzımahzar (Dilekçe) imzalayarak İstanbul'a gönderdi. Ali Rıfkı Efendi'ye ait dilekçe, çoğunluk tara fından desteklendiği için Osmanlı H ükümeti Ali Rıfkı Efendi' yi Kıbrıs Müftüsü tayin etmişti. Ali Rıfkı Efen di' nin müftülüğünü Kıbrıs'taki Mahalli İ ngiliz Hükü meti de kayıtsız şartsız kabul etmişti. Ali Rıfkı Efendi 1909 yılına kadar Müftülük makamında kalmıştı. Yaş lılık sebebiyle 1 909 yılında emekliye ayrılınca Müft lük makamı için yine iki aday çıkmıştı: Birisi Hacı Ha fız Ziyai Efendi, diğeri ise Hacı Hafız Ali Efendi idi. Uygulanan sisteme göre halk yine arzımahzarlar im zalayarak İ slam Din Bakanlığına göndermişti. Daha çok destekleyicisi olduğu için Hacı Hafız Ziyai Efen35
di tayin edilmişti. Hacı Hafız Ziyai Efendi 1 927 yılın da emekliye ayrılmıştı. Fakat o sırada Türkiye'de Cumhuriyet dönemi olduğu için hem Halifelik, hem de İ slam Din Bakanlığı kaldırılmıştı. Bu yüzden dilek çe imzalanıp Türkiye'ye gönderilememişti. Böylece boşalan Müftülük makamının seçimle doldurulması gerekirken Sömürge Hükümeti tek taraflı olarak Hür remzade Hakkı Efendi'yi Kıbrıs Müftülüğüne atadı. İ ngiliz valisinin bu hukuk dışı ataması bir yıl devam etti. Bir yıl sonra Müftülük ıneıeı�ı bütçeye konmayın ca makam lağvedilmiş ve Türk Evkaf Murahhasının imzaladığı bir emirle Hürremzade Hakkı Efendi bu kez Fetva Emini olarak görevlendirilmişti. İ ngiliz Sö mürge Yönetimi, Müftülük makamına yaptığı hukuk dışı müdahalelerle bu makamı basit bir Fetva Emini derecesine düşürmüştü. Bu uygulama ile müftünün yetkileri tamamen elinden alınıyor ve Müftülük maka mı da ortadan kaldırılıyordu. 1928 yılı Kasımında ise İ ngiliz valisi beklenen kararı alarak M üftülük makamı nı resmen ortadan kaldırmıştı. Başkadılık ve Müftülüğün kaldırılması Meh met Münir isimli bir şahsın Evkaf murahhası olduğu dönemde gerçekleştirilmişti. Bu şahsın diğer marifet leri arasında bir Evkaf fermanı çıkarıp Evkaf işlerinin kontrolünü tamamen İ ngiliz yönetimine devretmek de vardı. Mehmet Münir aynı zamanda hükümetin icraat meclisinde üye ve Türk Okul Komisyonları başkanı idi. Bu son sıfatından faydalanarak Türk Li sesine bir İ ngiliz Müdür tayin ettirmişti. İ ngilizlerin ve İ ngiltere' nin yararına yaptığı işlerden dolayı İ ngi lizler kendisine şövalyelik ünvanını layık görmüşler ve SİR MEHMET MÜNİR diyerek ödüllendirmişlerdi. Halk Sir Mehmet Münir' in yaptıklarından son derece rahatsızdı. 1 930 yılında yapılan seçimlerde 36
halk Mehmet Münir' i seçmeyerek cezalandırmış fa kat Mehmet M ünir' in Evkaf Murahhaslığı görevi de vam etmiş ve İ ngilizlerin baskıcı yönetimi esnasında büsbütün kuwetlenmişti. İ ngiliz Sömürge Yönetimi nin hukuk dışı müdahalesiyle Müftülük makamının kaldırılmasını Kıbrıs Türk Halkı hiçbir zaman benim semedi. Halkımız ilk tepkisini 1 931 yılında toplanan milli kongre ile gösterdi ve Batlı Avukat Ahmet Sait Hoca'yı müftü olarak tayin etti. İ ngiliz sömürge yö netimi kongre kararlarını ve Kıbrıs müftüsünü tanı madığını açıklamıştı. Devrin İ ngiliz Valisi bir ilanna me çıkararak m üftü diye imza atacak olan herhangi bir kimsenin cezalandırılacağını bildirmişti. İ ngiliz Sömürge Hükümetinin 1 931 Milli Kong resinin müftü olarak seçtiği Batlı Avukat Ahmet S. Hoca'nın müftülüğünü tanımaması Hristiyan bir dev letin Müslüman Kıbrıs Türk Halkının din işlerine ka rışması demekti. Ortodoks Hristiyanların din işlerine karışmayıp onlara özgürlük verirken Müslüman Türk Toplumunun din işlerine karışması insan hakları ve demokrasinin savunucusu olduğunu iddia eden İn giltere'den beklenmeyen bir hareketti. Yüzyıllarca kendi yönetimindeki Türk ve Müs lüman olmayan milletlere vicdan özgürlüğü tanıyan, onları dinlerinde serbest bırakan Kıbrıs' ta ise başpis koposu sürgüne gönderilmiş ve yok edilmiş Orto doks kilisesini yeniden ihya eden yüce Türk milleti nin Kıbrıs'taki uzantısı olan Türk toplumuna karşı İ n gilizlerin giriştiği bu düşmanca hareketi demokrasi ve insan hakları ile bağdaşmıyordu. Halifelik ortadan kalktıktan ve Kıbrıs Hristiyan bir devlet idaresine geçtikten sonra halifelerin teşki latının icabı olan çifte din reisliği usulünün ortadan kaldırılması yani kadılığın lağvı ile bütün din işlerinin 37
müftüye bırakılması pek tabii idi. Nitekim Yunanis tan, Bulgaristan, Yugoslavya ve Romanya'da da böyle olmuştur. Öyle olduğu halde demokrat İngiliz devletinin Kıbrıs'ta mümessili olan Kıbrıs Hükümeti, M üslü manların bu hakkını tanımamış hem de yalnız tanı mamakla kalmamış teşkilatımızı alt üst etmişti. Müslüman dinine karşı böyle haksız ve hürri yetsiz bir müdahale vukua geldiğine tarih boyunca hatta Haçlı seferleri esnasında bir misal bulmak mümkün olmadığı gibi Habeşistan ve Çin gibi en ge: ri devletlerin idaresinde bulunan Müslümanları bile böyle bir tecavüze maruz kalmamıştı. Bu haksız müdahale, cemaatimiz üzerinde yalnız dargınlık değil aynı zamanda acı bir hayal su kutu yaratmıştı. Çünkü bu müdahale İnsan Hakları Beyannamesinden çok zaman ewel, yani 400 sene önce Kıbrıs'taki Hristiyan kiliselerine geniş hukuk ve imtiyaz veren Osmanlı Türklerinin torunlarına karşı reva görülmüştü. Türk İ şleri Komisyonu, Müftülük makamının yeniden ihya edilmesini ve müftünün seçilmesi için iki dereceli bir seçimi öngörüyordu. Burada üzerin de önemle durulması gereken bir nokta da İ ngiliz dominyonlarındaki İslam toplumlarında ve ayrıca Osmanlı İmparatorluğundan ayrılan M üslüman Türk toplumlarında Müftülük makamının ortadan kaldırıl madığı idi. Bu toplumlarda Müftüler halk tarafından seçildiği halde Kıbrıs'taki uygulamanın bunun tersi olması hayretle karşılanıyordu. Kıbrıs Türk Toplumu hiç kuşkusuz din ve vicdan özgürlüğünün gereği olarak Müftülük makamının yeniden ihya edilmesini ve müftünün halkın oylarıyla iş başına getirilmesini İ ngiliz Sömürge Yönetiminden bekliyordu. 38
Dr. KÜÇÜK bu konuda şunlan söylüyordu:
"Yugoslarya, Bulgaristan gibi demirperde ge risi11de kalmış memleketlerde ya.şaya11 Türk azm lıklann dini işleri seçilmiş müftülere te.'ilim edilmiş ken, İ11giliz İmparatorluğu'nun bir müstemlekesi11de ya.şayan Türk cemaatine bu hakkın tam11nıa ması bilmem nasıl izah edilebilir ? İ11giliz İmpara torlugu 'nwı iç yüzünü bilenler bu büyük haksızlık karşısında belki hayrette kalmayabilir; ancak Sov yet İmparatorluğu ile mukayese edildiği zanum muhakkak ki bu haksızlık karşısında herkesin tüy leri ürperebilir. Hürriyet ve adalet şampiyonu geçi nen İngiliz idarecileri Kıbns Türklerinin din işlerin den ellerini çekmelidirler. Müftü seçimlerinin ya pılması gerçekleşmedikçe İngiliz İdııreJi11i11 dini mize müdahale etmediğine ve dine hürmet göster diğine inanamayız. " Müftülük meselesinde Kıbrıs Türkü'nün haklı olduğunu vurgulayan ve Türk toplumunu destekle yen gazetelerden birisi de Kıbrıs' ın tek İ ngilizce Ga zetesi "Cyprus Mail" idi. Cyprus Mail'de Müftülük ko nusu ile ilgili olarak çıkan yazıyı Dr. Fazıl KÜÇÜK'ün gazetesi Halkın Sesi "Cyprus Mail Refikimiz Dava mızı Destekliyor" başlığı altında yayımlamıştı. Kıb rıs Türk Halkının uğradığı haksızlıklara Hükümetin dikkatini çeken "Cyprus Mail" gazetesinin başmaka lesi şöyle idi:
"Müşa/uıde edildiğine göre Türklerin en faz la acı acı şikayet ettikleri bir mesele, Rum haşdes potu halk tarafından seçildiği halde onların bir müftü veya din reisi seçmelerine müsaade edilme mesidir. Bunun apaçık bir haksızlık ve farklı bir muamele olduğunu belirtmek nıecburiyeti11deyiz. Hükümetin, Türklerin bu husustaki haklı şikayet39
/erini bir an evvel bertaraf ederek, Kıbns 'ta idareci lerinin en iyi muamelesine layık olan bu unsura karşıyapılagelen bu haksızlığı tamir etmesini ısrar la dileriz. " Kıbrıs Türk halkının müftülük konusundaki yo {lun isteklerine İ ngiliz yönetimi "Türkiye 'den bir müftü tayinine razı olumıusunuz?" diyerek yanaş mıştı. Hem İ ngilizlere karşı direnecek, hem de Rum Piskoposu Makarios'la başa çıkacak ve Evkafı İ ngi lizlerden kurtaracak kudrette, açık fikirli bir müftü arayan Kıbrıs Türkü İ ngilizlerin bu teklifine peki de mişti. Sonuçta Yakup Celal MENZİLCİOGLU adında birisi bulunmuş ve müftü olarak Kıbrıs'a gönderilmiş ti. Dr. Fazıl KÜÇÜK 12 Şubat 1 951 tarihinde Fet va Emini (müftü) olarak gönderilen Yakup Celal Menzilcioğlu' nun Kıbrıs'a gelişini ve onun kişiliği ile ilgili görüşlerini şöyle anlatıyordu:
"Günün birinde Türkiye gazetelerinde birya zı görüyordum. Pek yakında, 1 931 Rum İsyanı 'n da lağvedilen Müftülük makamı için Türkiye 'den bir müftü getirileceği müjdeleniyordu. Müstemle ke Hükünıeti 'n in bizimle istişarede bulunmadan Türkiye 'den getireceği bir müftü "Menzilcioğ/u " idi. Bir miiddet sonra da geleceği gün ve saat tes pit ediliyordu. Bu saatte arkadaşlarımla Müftü yü karşılamak için Lanıaka )·a gitmiştik. Lanıaka ya gittiğimiz zaman Lanıaka 'nuı İngiliz Komiseri de kendisine lıoş geldiniz demek için gümrükte bekli yordu. Vapurların rıhtıma yanaşma imkanı olma dığı için içerde demir/erlerdi. İngiliz Komiseri ile birlikte bir sandala atlayarak vapurun bulunduğu yere gittik. Gemi kaptanı Müftü yü takdim etti. Ol dukça yaşlı bir kimse idi. Elinde, kapaklan koptu40
ğu için iple bağlı, eski bir valiz vardı. İngiliz Komi seri güvertede bir dinlenme çayı hazırlattı. Müftü yanımıza oturdu. Üzerinde bir cübbe ve güvelerin yediği eski bir fes, etrafına ise gelişigüzel sanlmış bir sank giyiyordu. Müftü 'nün bu durumunu gör düğümüz zaman İngiliz Komiseri ile bakıştık Bu manzara karşısında başımı eğdim ve bir şey diye medim. İngiliz Komiseri bakış/an ile, ''A ha bekle diğiniz Müftünüz" demek istiyordu. Evet istediğimiz müftüyü görüyorduk. . . . Fa kat bu Müftü yü bulan biz değildik ki. . . İngilizler kasten, sırf izzetinefzimizi incitmek için bizi ceza landırıyorlardı. . . . . . . . Müftü Menzilcioğlu ilk vaazım yapa caktı. Bu gazetelerde halka duyrulmuştu. Büyük bir merakla öğle namazında çok kalabalık toplan dı. Ön sırada otumıuş Denktaş 'la dinliyorduk Bü yük bir hayal kınklığına uğramıştık. Müftü ilk günden Kıbns Türklerinin dinsizliğinden, imansız lığmdan söze başladı. Bir şey demeden vaazını bi timıesini bekledik Camiden çıkarken denebilir ki bütün lıalkm yüzü düşmüş; Herkes birbirine "Ne biçim müftü " diyerek camiden aynlıyordu. Yine bir gün camide vaazı nasihat ederken Atatürk 'ten bahsetmiş, ''Al/alı taksiratım (günah larım) affetsin. Daha arkası toprağa değmedi" der demez dinleyenlerin büyük ekseriyeti hemen ayağa kalkarak camiyi terk etmişti. " Kıbrıs'a özel bir anlaşma ile müftü olarak gö revlendirilen Menzilcioğlu memleketimizin ruh halini tetkik edip öğrenmeden Atatürk İ nkilabına aleyhtar olması Kıbrıs Türk Halkının feveranına neden oluyor du. Yakup Celal Menzilcioğlu, alim, fazıl, dine 41
bağlı, itikadı tam bir efendi ama Atatürk İ nkilabını 25 seneden beri kısmen olsun benimsememiş hazme dememiş olduğu için fikir ve düşünceleri ve kanaat leri gençliği tatmin etmiyordu. Bilakis solak geliyor ve solak geldiği içind ir ki günden güne matbuatta hiç de hoşa gitmeyecek münakaşalar devam edip gidiyor ve Kıbrıs Türkleri için zararlı oluyordu. Yine iş Halkın Sesi' ne düşmüştü. Eli kalem tu tan herkes, her aydın, her köylü böyle bir adamın müftü olarak bulunmasına razı olamazdı. Müftünün bir an ewel buradan uzaklaştırılmasını istiyorlardı. Şayanı şükran olan; bu dedikoduların ne derece ha kikate dayandığını Anavatan'ın merak etmesi ve gönderdiği muhabirlerle işin iç yüzünü öğrenmek is temesiydi. Gelenler de, yazılanların tamamen doğru olduğunu verdikleri raporla teyit edince, Anavatan büyükleri de hakikatı öğrenmiş oldu. Bundan sonra Müftü, Kıbrıs'ta ancak sekiz ay barınabildi ve geri çekildi. Anavatandan görevlendirilen zafer gazetesi yazarlarından Mümtaz Faik Fenik Kıbrıs ziyareti sıra sında ziyaret ettiği müftü hakkında şunları yazmıştı.
"Kıbns Müftüsünün izinli olarak Türkiye ye geldiğini duyduk; çok temenni ederiz ki, bu mezu niyet devam etsin ve Kıbns 'ta maalesef ayıncı bir u11Sur olarak bulunan bu zat artık Ada ya dönme sin. Bundan bir buçuk ay ktıdar evvel Müftü Efendi'den yapılan şikayetleri her tarafta dinlemiş ve hayretler içinde kalmıştık. Yaşlı bir zat olan Müftü Hazretleri Kıbns 'a vanr vannaz, orasının başka bir devlet idaresinde bulunmasından fayda lanarak, adeta Türkiye 'deki kanun/an Türkiye 'de ki inkılap/an tamamen unutur gibi davranmış, ka42
ra kaplı kitaplarla birtakım garip fetvalar venne ye, şuna buna kafir demeye başlamıştı. Kıbrıs 'ta bulunduğumuz esnada bu şikayet leri dinledikten sonra işin mahiyetini bir defa da ha kendisinden tetkik etmek üzere ziyaretine git tik. Müftü Efendi, bizi, duvarlarmda "Hanedan-ı Osman " resimlerinin ve padişah femıanlanmn ası lı bulunduğu bir odada kabul etti. Masasında bir yığın kara kaplı kitaplar ve kenardaki dolaplarda eski harflerle yazılmış tabelalar göze çarpıyordu. Biz kendisine Kıbrıs adasındaki hakiki vazi fesini hatırlatıp, bir ara bulunacak imlwnlan araş tınnayı düşünüyorduk. Fakat konuştuktan ve hele odasının o halini gördükten sonra anladık ki ar tık, ne söylersek beyhudedir. Müftü Efendi 'nin Kıbrıs 'ta yaşayan Türkler için lıakikııten yararlı bir unsur haline gelmesine imkan yoktur. Gerçi o sıralarda Kıbns 'ta eski şer'iyye hü kümleri cari idi; fakat Kıbrıs 'ın münevver Türkle ri, memleketimizdeki inkılap/an tamamıyle benim semişler ve böylelikle Türkiye ile tanı bir kültür an layışı ve medeniyet birliği vücuda getinnişlerdi. Müftü Efendi 'nin anlamadığı işte bu idi. Bizim kanaatimize göre orada bulunan bir müftünün ilk vazifesi mevkiinin ehemmiyetini, büyüklüğünü göz önünde bulundurarak, Ada 'da yaşayan Türk ler arasında birleştirici bir şekilde çalışmak, onla ra adeta bir baba şefkati göstennek, dertleriyle or tak olmak, müşkilleri varsa bun/an da adil bir şe kilde hal yoluna koymaktı. Halbuki Müftü Efen di, oraya gider gitmez, Türkiye 'den geldiğini unut muş ve Kıbrıs 'ta yaşayan münevver İslam cemiye ti içinde ayıncı bir şekilde çalışarak birçok kimsele ri birbiri aleyhine katmaya başlamıştı. 43
Memnuniyetle söyleyelim ki 28 Mayıs 'tan itibaren Kıbns 'taki Müslümanlar için Türk Mede ni Kanunu 'na muvazi bir luınun kabul edilmiştir. Bu kanunun hazırlanmasında Kıbns 'taki münev ver Türklerin, hakimlerin büyük bir tesiri ve emeği vardır. Bunlar Kıbns Türklerinin yükselmesi için ellerinden gelen bütün gayretleri sarfetmektedirler. Bu itibarla hele bundan sonra Kıbns 'ta kara kap lı kitaplara bakarak fetva çıkaran bir müftüye de ğil, doğru.dan doğruya Kıbns Türklerinin dini işle riyle meşgul olacak, daima etrafa hünnet telkin ederek onlamı başında bir baba gibi hareket ede cek bir zata ihtiyaç vardır. Kıbrıs 'ta yaşayan Türk ler böylece şimdiye kadar devanı edegelen hir üzüntüden kurtulacaklar ve mesut olacaklardır. Zaten Aiıavatandan uzakta bulunmak gibi bir gurbet acısı içinde bulunan ırkdaşlarımıza hu manevi rahat ve huzuru temin etmek vazifemiz dir. Biz bu satır/an yazarken Kıbrıs 'ta yaşayan ırkdaşlanmızın da hissiyatına tercüman olduğu muza kani bulunuyoruz. " Nihayet İ ngiliz sömürge yönetimi 1 0 EYLÜL 1952'de müftü seçimi kanununu kabul etmiş ve bu nu resmi gazetede yayımlamıştı. Bu kanunun kabu lünden uzunca bir süre sonra Kıbrıs'ta müftü seçimi için hazırl ıklara başlanmasına izin verildi. Müftülük seçim kanununun resmi gazetede ilanından ve müftülük seçimlerine İngiliz sömürge yönetiminin müsaade edeceğinin anlaşılmasından sonra Halkın Sesinde müftünün nasıl bir kişiliğe sa hip olması gerektiği konusunda çeşitli yazılar yayım lanmaya başlamıştı. Bu yazılarda vurgulanan ortak nokta müftünün Atatürk ilkelerine kayıtsız şartsız 44
bağlı ve Evkafın Türk halkına devredilmesi mücade lesinde etkili olabilecek bir kişiliğe sahip olması ve hiç bir zaman eski fetva emini Yakup Celal Menzinci oğlu'na benzememesi idi. Halkın Sesinde yazılan bir makalede şöyle de niyordu:
"Bu çok önemli bir meseledir. Zira herhan gi bir kimse bize müftü olamaz. Bize müftü olabi lecek zatm her hususta bilgili birkaç lisan bilir, enerjik, cesur, bizi etrafına toplayacak, yaralanmı zı sarabilecek, kudret ve kuvvete sahip, liderlik ya pabilecek bir kimsenin olması lazmıdır. Bunun içindir ki şimdiden faaliyete geçilmeli her şeyin son dakikaya bırakılmadan halk şimdiden aydm latılmalıdır. " Bir taraftan Dr. Fazıl KÜÇÜK liderliğindeki grup diğer taraftan Evkaf murahhasları müftü adayı bulma gayretine girmişti. Evkaf murahhası hemen oturup tayini üç yıl ewel Türk hükümeti tarafından tasvip edilmeyen ak rabası Vaiz Mahmut Kamil TOKER'e bir mektup yazı yor, İstiklal başyazarı Necati Özkan Türkiye'ye gidip Mahmut Kamil Toker'le görüşüyor ve Vaiz'i adaylığı nı koymaya razı ediyordu. Kıbrıs Türk kurumları fe derasyonu da boş durmuyor, Federasyon başkanı Faiz Kaymak münasip bir Müftü adayı bulmak niye tiyle kalkıp Türkiye'ye geliyordu. Ankara'da Diyanet İşleri başkanı Eyyüp Sadri Hayırlıoğlu ile görüşecek oluyor; bir temiz azar işitiyordu. Diyanet işleri başka nı, Menzilcioğlu' nun inkılap düşmanı olarak kovul masına kızmıştı. Faiz Kaymak "Biz ileri fikirli inkı lapçı din adamı istiyoruz; gerici istemiyoruz " diyor ve aday aramaya devam ediyordu. Profösör Kamil Edip bulunuyor Diyanet İşleri başkanı profesöre "a45
lim değildir o" diyordu. Zaten profesörün kendisi bu işten vazgeçiyor Faiz Kaymak'a Polatlılı yaşlı birisi tanıştırılıyor. Kıbrıs'a gitmeye razı fakat yaşı 73, Kıb rıs'a dinamik bir müftü lazımdı. Velhasıl Faiz Kaymak aramış taramış Kıbrıs milliyetçilerinin aradığı evsafta piskopos Makarios'la boy ölçüşecek müftü adayı bulamamıştı. Sonuçta Kıbrıs Türk Kurumları federasyonu. Evkafın Türk top lumuna devri konusunda yardımcı olacağına inandı ğı, Atatürk ilkelerine bağlı ve aydın bir din adamı olan Mehmet Dana efendiyi 10 Haziran 1953 Çar şamba günü müftü adayı olarak ilan etmişti. Bu arada Evkaf taraftarları Kıbrıs'ta Topukçu Hoca diye anılan üçüncü bir şahsı aday göstermişti. Topukçu hoca fetva eminin işlerini gören bir adam dı. Günün birinde başına bir sarık sarıp Hoca olmuş tu. Halkın Sesi gazetesinde yayımlanan bir maka lede müftü seçimi ve seçilecek müftünün özellikleri şöyle açıklanıyordu:
"Herşeyden önce dert ve davalanmızın lıalle dilmesinde çalışacak bir din reisinin noksanlığımı za bütün çıplaklığı ile vakıf olması gerekir. İtiraf etmek lazım gelirse milli benliğini ze"e kadar ze delemeyen Kıbns Türk cemaatinin dinlerine olan bağlılığı son derece zayıflamıştır. Gerek hüküme tin gerekse diğer unsurun telkinlerinden nem ka pan cenuuıtimiz maalesef bu konuda kendisine düşen vicdlll ıi vazifeyi yapamamıştır. Büyük A tatürk 'ün laiklik hakkındaki pren siplerini çok yanlış anlayan daha doğrusu böyle anlaşılmasına sebep olan zararlı akımlann girdap lanna kapılmaktan kendimizi kurtaramadık Dini inanışlar bu kadar zayıfken bütün Türk kitlesinin 46
toplandığı Anadoluda da böyle olduğu telkinleri ne aldanarak dinden uzaklaşmakla medeniyete kavuşacağız zehabına kapılmaktan kendimizi ala madık. Anayurtta büyük bir inkılap yapılıp, dinle devlet işlerinin birbirinden aynlmasına uğraşılır ken bize Anavatandan dini kültürü aşılayacak neşriyat ve fikirlerin ulaşamaması bu zelıabı da/ta ziyade kuvvetlendimıiştir. Dini inanış ve imam za yıf olan bir cemiyette, kızıl tolıumlann daha kolay yerleşeceği pek tabii olduğundan ileri gelenlerimi zin milli ve kültürel dertlerimizle beraber din mese lesini de ön planda tuttuklanm memnuniyetle kay dediyoruz. Esefle belirtmek ifterim ki içtimai terbiyemi zin de bozulma tehlikesiyle karşı karşıya bulundu ğu su götünnez bir Jıakiklıttır. İçtimai terbiyede kü çüklerin büyüklere olan saygılanmn azalmasını bariz bir misal olarak gösterebiliriz. Netice olarak söylemek lazımsa biz cemaati mize bir mantık dini olan islamiyeti öğretecek bir müftü istiyoruz. Cemaatimizin yetiştirdiği müstes na şahsiyetlerden büyük ilim adamımız Müderris sayın Dana efendiyi bu görevi layıkı ile başarabile cek en yetkili şalısiyet olarak gömıekteyiz. Dehası ve ilmi ile temayyüz etmiş böyle bir evlat yetiştir mekle Kıbns Türklüğü gurur duymalıdır. İcabın da hükümet erkanı ile görüşebilmek için mahalli lisanlara vakıf bir şalısiyeti bu makam için ideal bir müftü olarak yegane aday gönnekteyiz. Evet, şimdilik yine aramızdan olan haleti rulıiyemizi tamamen bilen biri teşkilatı kursun: iş leri nizama ve sıraya koyduktan sonra ilahiyat fa kültesinin vereceği inkilaba sadık yobazlıktan uzak genç elemanian ileride seve seve başımıza ge41
tirebiliriz. Fakat yine tekrar edelim iç yüzü bizce meçhul, idealinin ne olduğu belirsiz bir kimseyi bu en nazik ve en kritik bir zamanda ne derlerse desinler başımıza gelmesine müsade edemeyiz. " Mehmet Dana efendi Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu başkanı Faiz Kaymak tarafından müf tü adayı olarak ilan edildikten sonra Dr. Fazıl KÜ ÇÜK "Müftü meselesinde parolamız" başlıklı makale sinde şöyle diyordu:
'Türk cemaatinin din reisinden malınım o İ ması 1931 isyanının doğurduğu kötü günlerin bir malısülü değil ondan çok daha zaman evvel lıükü metin kontrol ve baskısı altında bulunan ve onun emir ve işaretlerinden daha öteye gidemeyen Ev kaf dairesinin kötü bir malısülüdür. İsyandan son ra Rumlar yine din reislerinin mevkiine gelmesi için inatçı çalışma ve uğraşmadan sonra gayeleri ne ulaşabilmiş ve bu suretle Kıbrıs Türk lıükümeti 1931 İsyanını meyckma getiren Kiliseye biitün eski hak ve salalıiyetlerini de tanımış oluyordu. Yine baş papazı siyasi bir lider olarak tanıyacak, kilise hükümet içinde hükümet kurarak Kıbrıs 'm huzur ve sukwıunu ilılal edecek, halk biribirinin boğazı na sarılacak, hulasa tam anlamıyla bir anarşi ya ratacak ve yine kendisine müsanıalıa edilecek, hatta teşvik bile edilecektir. Diğer taraftan bu güne laıckır memleketin hiçbir kanun ve nizamma baş laıldmnayan onla ra daima itaat gösteren diğer bir tebaya bu güne laıdar bir din reisi seçmek hak ve salahiyeti esir genmişti. Nihayet partilerin yoğun ve yomlmak bil mez mücadelesi ile hükümet yola gelmiş müftü müzü seçmek hak ve salahiyeti bize verilmişti. 48
Şimdilik kanuna konan ağır şartlan da kabul et mek mecburiyeti karşısında kalmış bulunuyorduk. Bu müftüye rey verecek yine Kıbns halkı olacaktır. Burada Kıbns Turklüğü Menzilcioğlu ' nun elinden neler çekmedi? Onun ne kadar küfür ve hücumlanna maruz kalmadı, artık ikinci bir de fa aynı hataya düşmek aynı yolu takip etmek bir hareket, daha doğrusu kendimizi uçurumdan meç lıul bir boşluğa bırakmak kadar tehlikeli olacak tır. Bizim müftü meselesinde parolamız: İçini dışı nı bildiğimiz ve bizim için çalışacağma emin oldu ğumuz birini aramaktı. Falan veya filan okulu bi tir:miş bir çok diploma/an vannış, doktonnuş, avu katmış, kimyagenniş bunlar bizi hiçbir zaman ala kadar etmez ve edemez de. Bizim aradığımız inki laba sadık, hak yolunda çalışabilecek cesur ve fe dakar elemanlardır. Menzilcioğlu da avukattı; onun mı elinde diploma/an icazetleri vardı. Fakat zavallımn kafası bir çöp tenekesi kadar küflü, pas lı; dimağı bir tavşan beyni kadar iptidai bir halde değilmiydi? Onun içindir ki şimdi yine karşımıza bilme diğimiz evveliyatını tanımadığımız adamların ne diplomalarına ve nede ehliyetlerine ikinci bir defa kurban gidemeyiz. Her kim ne derse desin şimdi lik aramızdan birini bulup bu mevkiye getinnek azmindeyiz. " Urfa doğumlu Mahmut Kamil Toker' in Kıbrıs müftülüğüne aday olacağının anlaşılması üzerine İf fet Halim Oruz yazdığı ve Mahmut Kamil'in gerçek kişiliğini açıklayarak Kıbrıs Türklerini ikaz eden bir makalede şöyle diyordu:
'Türk vatanının parçalanmasına hizmet edi49
ci bir cemiyet içinde çalışan bu şahıs nasıl oluyor da Türk cemaatine A tatürk inkilablarının aşığı olarak tamtılıyor. ·
"
Müftülük seçimleri öncesinde üç müftü adayı na şiddetli itirazlar olmuş ve kanuni ehliyetlerinin ye terliliğini tespit etmek maksadıyla seçimler süresiz olarak geri bırakılmıştı. Müftü adaylarına yapılan itirazlarla ilgili duruş malar yüksek mahkemede devam ederken Kıbrıs Türk kurumları federasyonu tarafından Dana efendi lehine yapılan büyük bir miting son derece başarılı geçmişti. Dr. Fazıl KÜÇÜK'ün gazetesi Halkın Sesi "Gençlik Teşkilatının gezisi ve Baf'ta seçim mitingi" başlığı altında şunları yazıyordu.
'Türkiyeden gelecek müftüyü Türkiye 'deki üniversite gençliği münasip bulmuyorlar çünkü köiınemiş zihniyete sahiptir. Eski kafalıdır. A ta türk 'ün heykelini kıranlarla aynı zihniyete Jahip tir. Kıbns Evkaf murahhası ile bacanak denecek kadar birbirlerinin yakınıdır. Halbuki . biz Evkaf dan ·çok şikayetçiyiz. Evkafla mücadele ediyoruz ve edeceğiz. Dana efendi bize bu yolda önderlik yapacaktır. " Yüksek mahkemenin 5 Ağustos 1 953 tarihli oturumunda Dana efendinin müftü olmaya ehliyetli olduğu kabul edilmiş fakat Ahmet Fehim Topukçu' nun ehliyetli olduğu kabul edilmemişti. Mahmut Ka mil Toker ise ayağı kırıldığı ve birbuçuk ay kadar doktor raporu ile istirahatlı oldu{lunu bildirmiş ve du ruşmanın tehirini istemişti. Mahkemenin duruşmanın tehirine karar ver mesi . üzerine müftülük seçimlerinin sürüncemede kalmasını önlemek için Dana efendinin avukatı dava50
yı geri çekmiş bunun üzerine mahkeme Mahmut Ka mil Toker'in de kanuni ehliyeti var diye kabul etmiş ti. Müftü seçimi için kanun 1 0 Eylül 1952'de çıka rılmış adaylar belirlenmiş ve itirazlar değerlendirilip sonuçlandırıldığı halde seçimler yine yaptırılmıyor ve geciktiriliyordu. İngiliz yönetimi Batta meydana gelen depremi ve müftü adaylarından Mahmut Ka mil Toker'in henüz Kıbrıs'a gelmediğini ileri sürerek müftü seçimini 1 1 Ekim 1 953'ten 1 3 Aralık 1 953'e er telemişti. Bir adayın yeterli propogandayı yapabilme si maksadıyla seçimlerin ertelenmesi dünyanın hiç bir yerinde görülmemiş bir olaydı. Müftü seçim reisinin müftülük seçimini ertele mesi, Türk toplumunda tepkiyle karşılanmıştı. Bu du rumu "Müftülük hükümet ve Evkaf" başlıklı bir baş makalesi ile Dr. Fazıl KÜÇÜK ' ün gazetesi Halkın Se si yorumlamıştı.
"İşin en acı ve tuhaf yam müftülük kanunu gereğince çoktan bitmiş olması kızını gelen seçim lerin sudan sebeplerle uzatılmasuulııdır. Aklı ba şında herkes inanmıştır ki bu sebepsiz tehirlerde hükümetin de pamıağı vardır. Dünyanın lıiçbir ye rinde herhangi bir seçime namzet olan bir kimse nin propaganda yapabilmesi için seçim gününün tehir edildiği görülmemiştir. Halbuki Kıbrıs 'ta bir hükümet memuru olan seçim reisi .mf bu maksat için müftülük seçimlerini tehir etmiş bulunmakta dır. " 1 9 Ekim 1 953'te Mahmut Kamil Toker'in müf tü adaylığından çekildiği öğrenilmişti. Bu istifa habe ri Associated Press Ajansı ve Router ajansından alı narak Halkın Sesi gazetesinde yayınlanmıştı. İ ngiliz 51
yönetiminin kurduğu müftü seçim reisliği ise yayınla dığı kısa bir açıklamada istifa dilekçesinin henüz el lerine geçmediğini ve müftü seçimlerinin 1 3 Aralık 1 953'te yapılacağını duyuruyordu. Buradan çıkan anlam şu idi: Şayet böyle bir evrak alınırsa seçime gerek kalmayacaktı. Başlangıçta böyle söyleyen İn giliz yönetimi 6 Aralık 1 953'te bu istifa dilekçesini al dığını kabul etmek zorunda kalmış, bu defa da istifa dilekçesini kabul etmediğini ve seçimlerin 1 3 Aralık 1 953'te yapılacağını açıklamıştı. Demokratik bir dev let olduğunu iddia eden İngiltere için bu çok gülünç bir durumdu. Çünkü bir kimse ben bu makama aday değilim, diğer aday adına feragat ediyorum di yor, diğer taraftan İ ngiliz sömürge yönetimi kendine has bir tavırla hayır olmaz diyordu. Böyle bir feragat durumunda takip edilecek hareket tarzına dair ka nunda açıklık yoktur, mutlaka aday olarak kalmalı sın ve seçim yapılmalıdır diye ısrar ediyordu. Dr. Fa zıl KÜÇÜK bu konuda gazetesinde yazdığı yazıda bunun İ ngilizler tarafından oynanan bir oyun olduğu nu şöyle açıklıyordu.
"Böyle bir hareket tarzı, son kozların da oy nwuıca,�111 ı gösteriyor. Son kozları acaba ne olabi lir diye düşünülürse akla şu ihtimal gelebilir; 13 A ralıkta seçimler yapılacak. Bu seçimlere, bazı muhtarlarla bazı kooperatif, şirket katipleri ve bir takım beslemeler iştirak ettirilecek; bunlarm Mah mut Kamil lehine rey vemıeleri temin edilecek; Mahmut Kamil seçildiği zamanda yeniden nam zetlik kabul edilerek yeni seçim yapılacak. Bütün bunlarm olması içinde şimdiye kadlır yapılan se çim masrafları heba edilmiş olacak ve günden gü ne zayıflatılmakta olan Evkaf müessesine yeniden seçim masrafları yükletilecektir. Her şeye rağmen, 52
Hükümet bu yolda her türlü gayreti göstereceğe benziyor. Bu, pek uzak bir ihtimal gibi görünse de dummun nezaketi bakınımdan ehemmiyetle göz önünde bulundumlnıası icap eden bir dumnıdur. Halkınıızm, ve bilhassa köylü kardeşlerimizin çok dikluıtli olmalanm ve herhangi bir entrikaya kur ban gitmekten sakmmalarım önemle tavsiye ede riz. " Müftü seçimleri ile ilgil i makalelerden biri de 13 Aralık 1 953 tarihli Halkın Sesi gazetesinde yayım lanan Şinasi Mola isimli yazara aitti. Anavatan Türki ye' den Halkın Sesi'ne gönderdiği "Kıbrıs Müftü Se çimleri" başlıklı makalesinde Şinasi Mola şöyle diyor du:
"Önümüzdeki hafta içinde Kıbrıs 'taki Türk kardeşlerimiz Kıbrıs Müftülüğü için oylarını kulla nacaklardır. Kıbrıs Türklerini dolayısı ile bütün Türklük alemini çok yakmdan ilgilendiren Kıbrıs meselesine bir kere dalıa göz gezdirmeyi faydalı buluyomm. 1570 yılmda mücahit dedelerimiz tarafın dan dökülen kanlarm lwrşılığmda Türk topraklan na katılan Yeşilada Kıbrıs 75 yıl gibi kısa bit müd det evveline kadar Türk idaresi altındaydı. 75 yıl önce İngiltere ye askeri üs olarak mu vakketen verdiğimiz Kıbrıs adası daha sonraki hü kiimetlerin iktidarsızlığı yüzünden bir türlü asıl sa hihine iade edilmemiştir. Lozan Muahedesi 'nin imzası sırasında üzerinde fazla dumlnzayan Kıbrıs adası, İkinci Cihan Harbi esnasmda Oniki Ada ile beraber Anavatcuı 'a illıakı mümkün iken o da yapılmadı. A da 'nın idaresi İngiltere ye geçtiği zaman 53
halkın % 80 'i Türk ve Müslüman, geri kalan azm lık ise Rodos şövalyeleri soyunun anık/arından olan /atin ırkındandı. İngiliz Müstemleke İdaresi nin Kıbns kapılanm ardına kadar açması Yunan soyundan olduklanm iddia eden şalııslarm mulıte lifyerlerden Kıbns 'a akınına sebep oldu. Yunanlı lıkla bağlılık/an yalnız Hristiyanlık bakımllldan olan bu insanlar bugün Ada 'da yukarıdaki sebep ten maa/e.'ief ekseriyeti teşkil ediyorlar. . . . Bugün yüz bini aşan büyük bir Türk kütlesi Kıbrıs 'ta yaşamaktadır. Anavatan 'a her bakım dan ba,�lı olan bu büyük kütle, Müstemleke İdare sinin ve kendilerinin Rum olduklarım iddia eden bir ekseriyetin idaresi altında bulunmaktadır. Mil yarlarrn lira tutan çok muazzam vakıf/an bulu nan Türklerin bu vakıflarım sözde idare eden bir kaç kişi, yok yere elden çıkartmakta, Türklerin isti fade etmeleri lazım gelirken başkalarllla peşkeş çekmektedir. Türklerin kültür müe.ueselerini balta lamak için kukla tali komisyonlar kurulmuştur. Türkiye Milli Talebe Federasyonu 'n un çalışmala rı ile temin edilen maddi imkanlarla müstakil lıa le getirilen ona okulların tam randımanlı çaltşma sma uğraşılmaktadır. Bu arada Türkiye 'den gön derilen bazı öğretmenlerin vazifesine de son verdi ren bu komisyonlar, Kıbns Türklerine maddi ı>e manevi zarar vemıekten başka iş gömıemektedir. Bazı kimselerin gericiliği teşvik eder mahiyette ça lışma/arma, A tatürk inkılap/arım tatbik için hjç bir kanun ve müeyyidenin bulunmamasma rağ men Türkiye 'de cari bütün medeni lwnunlarla devrimlere tamamıyle uyan Kıbnslı kardeşlerimiz bugün birkaç kişi lıariç olmak üzere Kıbns Türk 54
Kurumlan federasyonu çatısı altmda birleşmiş bu lunuyorlar. . . Evkafçılarla Müstemleke İdaresinin, muhte lif bahanelerle iki defa olmak üzere beş ay tehir et tikleri müftü seçimi Türk toplumunun ve Kıbns 'ın istikbalini ilgilendinnektedir. Eylül aymda vuku bulan Baf zelzelesini ileri sürerek seçimi aralık ayınm ortasuıa atan Müs temleke İdaresi, İstanbullu Mahmut Kamil Efen di 'nin namzetliğini desteklemekteydi. Evkafçılann da kabul ettiği bu namzede karşı Kıbrıslı Türkler inkılaplarımıza candan bağlı, milliyetçi ve üç lisa na vakıf olan kıymetli din adamlarmdan Dana Efendi 'nin adaylığım kabul etmiştir. Nazmetliğini geri alan Ka111il Efendi 'nin bu çekilişi, Evkafçılar tarafından ancak durum İstanbul İngiliz Konso losluğu tarajindan ilan olununca kabul olundu. Bugün tek namzet kalan Müderris Dana Efendi bütün olayları toplayacaktır. Müftülük seçiminde Dana Efendi yi destek leyen ve bu mevzuda genel idare kumlunun bir ka rarına sahip bulunan K. T. K. Federasyonu ve kül türel bakmwıdan Kıbrıs 'ı kalkuulımıak için A nka ra, İstanbul ve İzmir'de faaliyete geçen yardım ko mitelerinden başka hükümetimizden geçen yıla nazaran dalıa fazla bir yardım temin etmiştir. Yar dımm ilk kıs1111 Ankııra 'daki Kıbrıs Türk Kültür Derneği kanalı ile Kıbrıs 'a yollanmış bulunmakta dır. Kıbrıs 'ı Yunanistan 'a ilhak etmek isteyen ve komünist unsurlarla da birleşmiş bulunan Kıbrıs Rum/an ise başlannda Papaz Makarios olduğu halde çalmadık/an kapı bırakmamışlardır. Yunan 55
Dışişleri Vekili 'nin Kıbns 'ı Yunanistan 'a ilhak et mek için Birleşmiş Milletlere başvuracağma dair olan beyanatmdan sonra şimdi de Suriyeli hayal perestler Kıbm 'm Suriye 'ye ait oldu,�unu iddia et mektedir. . . Türk yüksek tahsil gençliği, Kıbrıs mesele sinde Yeşilada 'n m hakiki sahibi olan Türkiye '.re ikinci bir Hatay olarak katılacağı tarihimizin 9 Ey lül gününü, sabırsızlıkla beklemekte ve ciddi ola rak çalışmaktadır, diyebilirim. Bütün işç-ileri tem sil eden Türk İşçi Federmyonu 'n un da bu mevzu da fikrini açıkça ilan etmiş olması Kıbmlt kardeş lerimizi sevindirmiştir. Türk kamuoyu ve basım her gün artan bir alaka ve diklwtle Kıbrıs meselesini günü giiniine takip etmekte ve Kıbrıs Müftülüğü seçiminin sonu nu beklemektedir. Dana Efendi yi Kıbrıs Tiirk Li deri olarak şimdiden selamlamanm fazla aceleci lik olmadığma inamyorum. " Müftülük seçiminin tam bir zaferle sonuçlan masından sonra Dr. Fazıl KÜÇÜK "Boykot" adlı ma kalesi ile toplumumuzun bu seçimlerde gösterdiği olgunluk, birlik ve beraberliği överek şöyle diyordu:
''Aylardan beri Kıbrıs umumi efkamıı meş gul eden Müftülük meselesinde Türk cemaatinin yekvucut (hep birden) bir cephe halinde hareket etmesi ve şimdiye kadar görülmedik birlik ve bera berliğin yaratılması bizi tamnıak istemeyenlere adeta bir ders olmuş gibidir. Bugüne kadar Kıbm· Türkünü /ıerşeyden habersiz, miskin, tembel, vur dumduymaz gibi tahayyül edenler bu gün derin gaflet uykusundan uyanmış oluyor. Yalnız zorla alınan hakların iadesi ve yanı başındaki unsura 56
bahşedilen imtiyazlardan başka gaye ve düşüncesi olmayan bir kitlenin kıpırdanışı ne acıdır ki adeta hoşa gitmeyen bir hareket tarzı olarak göze çarpı yor ve bundan kuşkulananlar bile oluyor. Birçok defalar hayati meselelerimizi deştik. Açık konuş tuk. Fakat ne yazık ki birkaç fesatçı, menfaat düş kününün ileri sürdüğü sahte ve sırf biraz dalıa mevkilerini kuvvetlendimıek emeliyle ortaya attık /an ve hiç bir esasa dayanmayan propagandaları bir hakikatı perdelemeye muvaffak olamamıştir. Cemaatin uzun seneler mücadele ve uğraşması nın bir mahsülü olarak meydana çıkan mutlu so nuç yine kendi kanınıızckm olan namert ellerle ko parılıp atılmak ve bir kere daha ona muvaffak ol manuık düşünce ve gayesi güdülmektedir. Bu Türk kanı taşıyanlar için ne affedilmez bir suç ve kabahatdir. Mmr'ın Kıbti kabileleri bile bir din re isine sahip olduğu bir günde en medeni milletler arasınckı yer alan biz Kıbrıs Türk 'ünün hala bun dan mahrum bırakılmasına çalışılması kadar elem verici ne olabilir? İngiliz demokrasisi bu hakkımızı teslim etti ği bir günde aramızdaki satılmışlarm bizi bundan uzaklaştımıaya çalışnıalannı bilmiyorum hangi kelime ile nitelendirebilirsiniz? Son müftü seçimi meselesinde cemaatin birleşerek ortaya çıkardığı ve her yabancının gıpta ile seyrettiği bu muazzam eseri hazmedemeyerek onu küçümseyen, onu sıft ruı altına indimıeye çalışan eller vardır. Nihayet geçen Pazar günü Ada 'mn her tara fında seçimler yapıldı. Halkın bazı yerlerde yüzde 60, bazı yerlerde yüzde 95 'inin iştirak etmesine rağ men bu işlerle meşgul olanların seçime katılma57
yanlan boykot yapmış gibi göstemıeye yeltenmele ri cidden acıdır. Hepimiz kulaklanmızla işittik. Müftü seçim reisi radyoda bir konuşma yaptı ve halkın seçimle re iştirakinin mecburi olmadığım söyleyecek kadar ileri gitti. Bu hiç bir memlekette şimdiye kadar gö rülmüş bir iş değildir. Bu efendiler bunu tkı yaptı lar. Fakat bekledikleri neticeyi elde edemediler. Bu defa şimdiye kadar işledikleri kötü işlerden çok daha affedilmez olanım ortaya döküyorlar. Diyorlar ki, halkın yüzde 60- 70 'i seçimlere iştirak etmiş, etmeyenler ise boykot yapmışlardır. Bun tkm daha manasız ne olabilir? Bir memleket hal kmın acaba yüzde yüzü seçimlere iştirak ediyor mu? Mademki seçim reisi iştirakin mecburi olma dığım radyo ile yaymlamıştır. Bu demek değilmi dir ki iştirak etmeyenler Dana Efendiden sayılmış olacaklardır. İştirak etmeyenler değil boykot yap mış, bilakis yapılan meşru seçimleri kabul etmiş sayılmaları icap ediyor. " Gerçekten 1 3 Aralık 1 953 Kıbrıs Müftü Seçim leri Mahmut Kamil ve onun destekleyicileri için bü yük bir yenilgi olmuştu. İki dereceli bir uygulama ile Dana Efendiyi seçecek seçmenlerin seçiminde hal kın %70 oranında bir katılımı olmuştu. İkinci seç menler 30 Aralık 1 953'de Ayasofya Kız Okulunda toplanmış ve oybirliği ile Dana Efendiyi müftü olarak seçmişti. Bu seçim gününü Dr. Fazıl KÜÇÜK şöyle de ğerlendirmişti: "Şüphe yoktur ki 30 Aralık Kıbrıs ta
rihinde nesilden nesile şan ve şerefle akıp gidecek bir gün olarak kalacaktır. Kara kuvvetin ve cema at düşnıanlannm beğenmedikleri, daima hor gör58
dükleri temiz Türk köylüsünün vereceği bundan daha parlak bir ders olamaz. Yanımıza en parlak bir güneşin doğduğunu bu gün bizlere müjdeliyor. Bu halkın uyumadığımn artık yanlış propaganda ve yanlış sözlere kıymet vennediğinin bir örneğidir. Türk cemaatinin sinesinden kopan ve onun dertle ri ile yakından ve derinden alakadar olan Kıbm Türk Kurumlan Federasyonunun kuvvet ve aza met 30 Aralık günü meydana çıkmıştır. Türk ku rumlan federasyonunun desteklediği müftü adayı Dana Efendi lehine oy kullanmak için seçmenle rin istisnasız olarak, kara kışın, soğuk ve donduru cu günlerinde binbir zahmet ve işkenceye katlana rak Lefkoşa ya kadar gelmesi, adanın en ücra köy lerinde yaşayan temiz Türk köylüsünün Federasyo na karşı beslediği iyi niyeti göstemıiştir.
(
Tekrar ediyoruz: Federasyon her günkün den çok daha kuvvetli ve bütün halkın itimadım kazanmış, şuurla hareket etmesini bilen, cemaat menfaatlerini ön planda tutan fedaktır bir teşek küldür. Bunu çekemeyenler ve hücuma yeltenen ler beyinsiz kafalannın sarp kayalara çarptığım bil melidir. Bunu yıkacak bir kuvvet artık ortada yok tur. Çünkü 1 00. 000 Türk 'ün birleşmesini, anlaş masını birkaç zavallı aciz elin parçalaması hayal den daha öteye geçemez. " Mehmet Dana Efendinin müftü olarak seçil mesinden sonra 1 1 Ocak 1 954'te Kıbrıs'ın İngiliz vali si bu müftülüğü tasdik etti. Bundan sonra müftü Da na Efendinin Baf'tan Lefkoşa'ya gelişiyle ilgili bir program hazırlanmış ve tıpkı bir bayram şenliği gibi şenliklerle makamına oturması planlanmıştı. 18 Ocak 1 953'te müftünün Lefkoşa'ya gelişin59
de yapılan törenlerle bu törenlerdeki Türk halkının coşkusu Halkın Sesi gazetesinde şöyle anlatılıyor du. Bu satırları okurken adanın bir İ ngiliz sömürgesi olduğunu veTürk halkının senelerce ezilip benliğini kaybetmeye zorlandığını İngiliz bayrağı çekip İ ngiliz marşları söylerken Türk bayraklarını sandıklarda giz lice sakladığını unutmamak gerekir.
"Önceden hazırlanan program gereğince müftümüz Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu başkam Faiz Kaymak ve diğer federasyon ileri ge lenleri, ülkü yurdu ve ve diğer kurum ve kulüp üye leri ve yüze yakm otomobili dolduran ha/km refa kati ile Baflılann coşkun sevgi ve saygı tezahürleri arasmda ve lıep bir ağızdan Dağbaşım Dunıanal nuş marşım söyleyerek sabah saat dokuzda Baf' tan hareket etmiştir. Şa11/ı bayrağımızla süsle11miş o/a11 otomobiller muazzam bir alay halinde ilerli yor, a11ayol üzeri11de veya yakınında bulu11an Türk köyleri11de11 bayrak ve yaftalarla yola çıkan köylü kardeşlerimiz muhtelif noktalarda alayı dur duruyorlar ve müftüleri11i sevgi ve saygıyla selamla yarak kendisine başarılar diliyorlar. Bu alaya yeni otomobiller katılıyor ve alay büyüdükçe büyüyor Baf'a gitmekte ola11 nıüstemleke müsteşarı Mr.J. F /etclıer Cook yolda alay ile karşılaşınca otomobili11i durdurarak muhterem müftümüzü selamlamış tır. Bayraklarla süslü olan Piskopu köyü11de alay köylü kardeşlerimize ilaveten yüzlerce Leymo sun 'lu tarafından karşılamm.ştır. Kafileye yeni otomobiller de katılarak yola devam edilmiş ve üç mil ötede Kandu Türklerinin büyük sevgi tezahüratı ile karşılanmıştır. Kandulu lann da katıldığı alay Leymosun dışında federas yon adma A hmet Mithat Berberoğlu kurum ve ku60
lüp mümessilleri ile kalabalık bir halk kitlesi tara fından coşkun sevgi ve saygı tezahüratı ile karşı lanmış bu arada Doğan Türk birliği binasında Dana Efendi şerefine bir çay partisi verilmiştir. 1 50 otomobilden fazla bir kafile- ile Lima sol'dan hareket edilmiş, her köyde, her durakta bir bayram havası içinde bekleyen halkın yaşa va rol sesleri, "Evkafimızı isteriz " dilekleri ve coşkun alkışları arasından geçerek saat 03. JO'a doğru İs karino İstasyonuna gelinmiştir. Saatlerce müftüsü nü bekleyen 1000 den fazla halk hazır bulunmuş ve kafile birkaç dakika dinlenmeyi müteakip Lef koşa ya hareket etmiştir. İskarino 'dan hareket edildiği vakit birbiri ar kasına sıralanan otomobil kafilesinin boyu 3 mil den fazla, sayısı ise 300 'ü çoktan geçmişti. Ne göz kamaştırıcı ne iftihar verici bir manzaraydı o! oto mobiller gögüslerindeki al bayraktan kuvvet alırca sına şalı/anmıştı. Yolu bir hamlede bitinnek, Lef koşa ya bir an önce ulaşmak istercesine bir hal vardı hepsinde. Yol kenarlarında bulunan avcılar bu mutlu gün ve gidişten kendi hisselerine düşeni yaparcasına var güçleri ile "Var olun " diye bağın yorlar ve arka arkaya havaya atış yapıyorlardı. Baf'ta11 Lefkoşa ya kadar her köyde her durakta bir bayram havası vardı. Köylülerimiz, kasabalıla nmız milli ve kutsal bir vazifenin edasına canla başla koşmuşlardı. Dizdarköy önlerine gelindiği zaman ellerin de büyük puntolarla "Varolsun Dana efendi" ''Ba şanlar dileriz" ve "Evkafimızı isteriz" ibarelerini ta şıyan yaftalar ve şanlı bayrağımızla saatlerden be ri kafileyi bekleyen Akıncılar halkını gördük. Yolu kesmişlerdi; bu yüzden kafile zorunlu durak yaptı. 61
Hep birden Dana efendiye ve gazetemiz baş yazan Dr.Fazıl K�'iÇÜK ile federasyon başkanının (Faiz Kaymak) ellerini öpmeye koştular. Hepsi birden gözyaş/an içinde cemaatimizin bu hakiki önderle rini bağırlanna bastılar. Dana efendinin kendisi ne gösterilen bu sevgi ve saygı tezahüründen son derece duygulandığım belirtmesi üzerine kafile coş kun alkış ve gözyaş/an arasında hareket etti. Bir kaçyüz metre ileride Dizdar köylülerinin şanlı bay rağımız ve mersin dallan ile müftülerini bekledik-· ferini gördük. Hemen otomobillerimizin etrafım sardılar ve başta Dan_� efendinin otomobili ol mak üzere Dr. Fazıl KUÇUK 'ün arabasmı ve di ğer birkaç otomobili mersin dallan ile süslediler. Bunun üzerine kafile yeniden yola çıktı. Lefkoşa ya gelinceye kadar her birkaç yüz metrede kafileye birkaç otomobil katıldı. Bazı kar deşlerimiz de motosikletleri ile refakat ediyordu. Dizdar köyünden itibaren bunlann hep birden öne dizildikleri görüldü. En başta giden motosik lette güzel bir direğe çekilmiş şanlı bayrağımız dtıl galamyor. Bu /zati ile bir fetih havasım canlandırı yordu. Lefkoşa varoşlarına gelindiği zaman saat 15. 05 'ti. Motosikletlerin gürültüsünü, dalgalanan ve otomobillerimizin göğüslerini süsleyen şanlı bayrağımızı ve 300 den fazla otomobilden ibaret muazzam kafileyi gören Lefkoşa 'lılar lıer/ıalde bu manzarayı asla unutamayacaklar. Kafilemiz bize lıas sükun ve vakar içinde ağır ağır ilerlerken lıer gören Türk, İngiliz, Rum, Enneni her lefkoşalı ir kilmeden hayret etmeden edemedi. 1 5. 1 5 'de Gir ne kapısına gelindi. Ne haldi o hal! O gün gör müş Türk 'ün heybet ve şevkatinin saadetini duy62
muş kapı iğne atılsa yere düşmezcesine mahşeri kalabalık! En önde saf halinde dalgalanan muh teşem bayraklanmız! "Varol Müftümüz'; "Evkafı mızı isteriz" ''okullanmızda hükümet kontrolünü istemiyoruz " yaftalanndan örülmüş kale ve halklll semayı Çllllatan "Yaşasın Türklük '; "Yaşasın- müf tümüz'; "Yaşasın milli birlik'; 'yaşasın federas yon " avazeleri! Coşkun bir sel halinde otomobillerimizin et rafını sannış; müftümüzün Dr. KÜÇÜK 'ün ve Fa iz Kayma 'ın eline kapanmalar, otomobilleri sırtla maya çalışmalar, kelimelerin donmuş kalıplarına dökülmeyecek ulvi, muhteşem hareket ve hisler. Bu arada fasılalı bir surette gürleyen top sesleri Girne Kapısını bile selama durdurdu. Sanki o eski fetih günlerini hatırladı. Bu arada Kıbrıs Türk gençlik birliğinin kitle halinde ve ellerinde bir düzineden fazla şanlı bayraklan mızla ve Lise bandosunun refakatinde "Dağ haşı m duman almış " marşım söyleyerek müftümüzü karşılama/an ayn bir heyecan kaynağı oldu. Ha/ km bu içten gelen sevgi ve saygı tezahürü karşısm da kafile zaruri olarak halk yürüyüşüne ayak uy durarak bayraklarla ve alkışlarla donanmış Ginıe Caddesini takiben A tatürk meydanllla geldi. Evka fın önünden geçildiği sırada 1 O. 000 kişiden fazla ağızdan yükselen "Evkafımızı isteriz!" nameleri se mayı çınlattı. Yürüyüşüne devam eden kafile Vik torya Türk Kız lisesinin önünden geçerek tekrar A tatürk Meydanından Mecidiye sokağım takiben Selimiye Canıiine girildi. Meydam ve camiye giden yollan tıklım tık lını dolduran halkın 'yaşa! varol! " nida/an ve sü rekli alkış/an arasında cami kapısında otomobilin den inen Muhterem Dana Efendi omuzlar üzerin63
de caminin içine taşındı. Camideki dini merasimi müteakip muhterem müftümüz yine halkın coş kun alkış/an arasında ve federasyon başkanı sa yın Faiz Kaymak, baş yazanmız Dr.Fazıl KÜ ÇÜK ve değerli hukukcumuz A v. Fadıl Niyazi Kor kut refakatinde camiden çıktı. Selimiye camisi önünde kürsüye gelen müf tümüz hatiplere ve saır dinleyicilere teşekkür ettik ten sonra Islam dininin büyüklüğünden uzun uza dıya bahsetmiş ve şöyle demiştir: "Birlik ve beraberlik halinde milli birliğimi zin bu ulvi tezaahürü karşısında büyük bir sevinç heyecanı içerisinde bulunuyorum. Tarafınızdan se çilmiş bir müftü olarak Lefkoşa ya geldiğim şu sı ralardtı hakkımda göstenniş olduğunuz sevgi teza hüründen dolayı hepinize candan teşekkür ede rinı. Adanın muhtelif semtlerinden gelen siz Türk kardeşlerim bir cemaat davasının kazaml mış olmasından doğan müşterek bir duygu havası içerisinde vücuda getimıiş olduğunuz bu muaz zam topluluğun manevi şahsında memleketimizin bütün is/anı ve Türk camiasını sevgi ve saygı ile se lamlarım. Önce şunu belirtmeliyim ki kazanılan dtıva cemaatimiz için kendine bir din reisi seçmek hakkının tanınması davası idi. Uzun zamanlar ay dınlanmız yazarlanmız ve temsilcilerimiz tarafin dtın davasına inanmış insanlara mahsus bir azim ile ve bir medeni cesaret ve ısrarla müdafaa edilen bu dtıvayı adil bir zihniyetle tetkik etmek ve hak kındtı, insan hakları beyannamesinin, mezhep hürriyeti ve hukuk eşitliği prensiplerine uygun bir karar vennek şerefi de nihayet Sır. Andrew Write lıükümetine nasip olmuştur. Bu karan burada tak diren anarken ve bunu cemaatimizin Evkaf üze64
rindeki mutlak hakkını tanıma karanmn takip et mesini beklediğimizi söylerken hepimizin bu hu sustaki fikir ve duygulanmıza tercüman olduğu ma kani bulunuyorum. Evkaf müessesesi bizim içtimai bünyemize bağlı bir müessesedir. O müessese bizim için mey dana getirilmiştir. Binaenaleyh onu idare etmek hakkı da kayıtsız şartsız bize aittir. Bu ada üzerindeki varlığımız bu toprakların altındlı yatan onbinlerce Türk şehidinin ter ve kan akıtarak meydana getirdikleri tarihi bir eserdir. Türk tarihi bu eseri meydana getiren kahraman şe hitler aduıa 400 yıla yakuı bir zaman süresi içinde nesilden nesile intikal ettirerek bu gün bize ema net etmiştir. Bu emaneti dimdik ayakta tutmak ve asil Türk milletinin vasfına uygun şerefli bir du nunda yaşatmak vazifesini Türk tarihi bugün bi zim omuzlarımıza yüklemiş milli vicdanımıza ha vale ettinniştir. Varlığımızı çevreleyen bu günkü şartlar önünde ciddi bir mahiyet kazanan bu tari hi vazifemiz bu gün her zamankinden daha çok bir millet ailesinin çocuk/an olduğumuz gerçeğini; tarihimizin halihazır menfaatlerimizin ve mukad deratımızm müşterek olduğu gerçeğini düşününce tam bir anlayış zihniyetinde hareket etmemiz ge rekmektedir. Biz milli davalar önünde ve tehlikeler karşı smda şahsi kin ve garaz/an bir tarafa bırakarak iş birliği yapmayı bilen ve tarihini fedakarlık örnekle ri ile süsleyen bir milletin çocuklanyız. Çalışma yollarımızda bazı güçlüklerle de karşılaşabilece ğız. Fakat A l/ahın inayeti ve cemaat halinde çalış mak suretiyle bun/an yeneceğiz. Çünkü Türk ırkı na mensup bir cemaat olarak güçlükleri yenmek 65
için muhtaç olduğumuz kuvvete yaradılıştan sahi biz. Atatürk gençliğe hitabesinde en namüsait şartlar içinde dahi içten ve dıştan gelecek hert tür lü güçlüğü yenmek için muhtaç olduğumuz kuv vet damarlanmızdaki asil kanda mevcuttur der ken tarihi bir gerçeği ifade etmiştir. " Daha sonra müftülük dairesine gidilmiş ve müftülüğün pencerelerine Türk bayrağı çekilmiş tir. Müftülükte Dana efendi tebrik edilirken Çetin kaya spor birliğinde toplanan lıalk müstesna bir gece geçimıişti. Fişenkler atılmış, lise bandosu muhtelif havalar çalmış adeta bayram edilmişti. " Müftünün Lefkoşa'ya gelişi 1 9 pare top atışı ile karşılanmıştı. Kıbrıs tarihinde çok önemli bir dö nüm noktası olan müftü seçimleri, Kıbrıs'ta olduğu gibi Anavatan Türkiye de de büyük bir ilgiyle karşı lanmıştı. "Asil Kıbrıs Türk' ü, İleri!" başlığı altında ve T. Bayraktaroğlu tarafından Ankara'da kaleme alınan bir makale, Halkın Sesi gazetesinin 1 9 Ocak 1 954 ta rihli sayısında yayınlanmıştı. Anavatan'ın her önemli konuda olduğu gibi, müftü seçimleri konusunda da Kıbrıs Türk' ünü desteklediğini vurgulayan bu maka lede şöyle deniyordu:
"Kıbns 'mıızdan sevinçli haberler birbirini ta kip ediyor. Kıbns 'ı seven, Kıbns Türk'ünü Kıbns davasını benimseyen lıer Ana vatan çocuğu gibi be ni coşturuyor. Bu haberler Anavatandaki her ileri hamle, Anavatan 'daki her inkilapcı adını yurt dışı kardeşlerimiz arasında, öncelikle Kıbns 'ta benim seniyor; tatbik sçıhası buluyor. Ne gurur verici, ne huzur verici bir manzara bu. Harf inkılabımızın, dil inkılabımızın, kıya fet inkılabımızın, rejim inkılabımızın yurt dışında 66
en evvel Kıbnslı kardeşlerimizin kafalannda ve gö nüllerinde akis yeri buluşu biz Anavatan gençliği ne ikinci bir Hatay davası saydığımız Kıbns dava sının ödev ve mesuliyetini yüklüyor. Bir vatan kur tanp cumhuriyeti kuran ulu A tamız bizlere ema net buyurduğu büyük emanetinin yamnda şimdi de Kıbns Türkü kendi davasım emanet ediyor. Bu davanın önemi, kutsiyetini müdrik bir inkilap ço cuğu olarak Kıbns 'a ses veriyor; Kıbnslı kardeşleri me sesleniyorum: Davanız, davamızdır. Dün, Atamızın mane vi huzurunda ''Ne senden geçeriz, ne senin eserin den!" diyerek fert olarak milli andımızı tekrar et miştik Bugün ey aziz Kıbns Türkü! Ayni azim ve imanla milletçe verdiğimiz aynı kararla Ankara ' mn isteplerinden haykınyoruz: Gök delinse, yer yan/sa, bütün cihan karşı mıza dikilse; Kıbnstan, Kıbns davasındtın asla vazgeçmeyecek; davanız uğrundtı canımızı venne yi, kammızı akıtmayı Türklüğümüzün, A tatürk ço cuğu olmamızın kutsal borcu sayacağız. Bu andı mıza sizler de inanınız; A tatürk 'ün bize inandığı ve güvendiği gibi. . . Türk Kıbnsımızdtın sevinçli ha berler geliyor lıer gün Kıbns Türk Kurumlar fede rasyonu bayrağı altında safsaf olmuş 1 00 bin Kıb ns Türkü A ile kanunu için, Müftülüğü için, Evka fın idtıresi için, milli kültür için mücadelesine ba şan ile devam etmektedir. A ile kanunu ile müftü lük davasım başan ile neticelendiren Kıbnslı kar deşlerimiz şimdi de vakıf mallannın idtıresi dtıvası nı ön plana almış ve bu uğurda sistemli ve verimli bir çalışmaya koyulmuştur. Teşbihi caizse, Kıbns Türkü bir kurtuluş savaşı yapmakta; bu uğurda canla başla çalışmak suretiyle yurtdışı Türk kar67
deş/erimiz arasında şerefli ve hür bir insan toplulu ğu olmanın çok asil, çok mümtaz bir ömeğini ver mektedir. Asil kıbns Tür�ü, ileri!.. . Sen şanlı gazan uğrunda canla başla çalışır, uğraşır, didinirken gençlik olarak 24 milyon Türk olarak biz yanında yız, safında, davana 24 milyon baş koymuş insan /anı. Beş bin kardeşimiz Kore 'de insanlığm kaderi ni değiştirirde biz, 24 milyon olarak Kıbns davası nı mı lıal/edenıeyeceğiz? Hatay 'a kurtulma götü ren, bayrak götüren kollar bir gün elbette göklerini sancağımızla donatmayı bilecektir. " Mehmet Dana efendinin Kıbrıs Müftülüğüne seçilmesi ve büyük bir törenle Baf'tan Lefkoşa'ya getirilerek Müftülük makamına oturtulması, Kıbrıs Türk halkı arasında olağanüstü bir ilgi ve sevinçle karşılanmış; büyük sevgi gösterileri Kıbrıs Türküne tarihi günler yaşatmıştı. Lefkoşa'ya akın eden halk kitleleri, adeta mahşeri andırıyordu. Senelerce dillerden dillere bir destan gibi söylenecek olan bu hal, yalnız birlik ve beraberliğimizin bir sembolü olmakla kalmayıp, en ufak bir hadisenin vuku bulmaması dolayısıyle, me deni ve olgun bir cemaat olduğumuzu bütün canlılı ğıyle bir kere daha ispat ediyordu. Pazar günkü bu eşşiz tezahürattan kuşkula nanlardan en başta gelen biri varsa, belki de hükü metti. Çünkü Müftülük meselesinde Kıbrıs Türk hal kı, Mahmut Kamil Toker veyahut onun beş Ofl taraf tarı ile değil, doğrudan doğruya hükümetle çarpış mıştı. İşte halk iradesinin bu şekilde tecelli etmesi, çoktan kokmuş olan "parçala ve idare et" siyasetçile rine kuwetli bir şamardan başka bir şey değildi. 25 seneden beri din reisinden mahrum bırakıl68
mamız dini şeref ve haysiyetimiz bakımından bize çok pahalıya mal olmuştu. Gerek bu mahrumiyet, gerekse Evkaf Dairesinin, Abdülhamit'in Yıldız Sara yına benzetilmesi yüzünden bütün kutsal varlıkları mız bakımsızlıktan birer harabeye dönmüş, birçok Türk köyleri imamsız bırakılmış ve Tanrısına kavu şan hocalarımızın yerleri bomboş bırakılmıştı. Din adamlarımıza yeteri derecede maaş veril mediğinden, bu mukaddes meslek sokaklarda çö rek satan ve başının sarığıyle Belediye pazarında ha mallık yapan kimselere bırakılmıştı. Hapisaneden çıkan bazı sabıkalıların Evkaf dairesi tarafından köylere imam tayin edilmesi hepi miz için adeta bir yüz karası idi. İşte dini durumumu zun bu şekilde çöküntüye yuvarlanmasına sebep hep Hükümetti. Çünkü bir kalem darbesiyle Müftülü ğü kaldıran ve Evkaf idaresine bir kabus gibi çöke rek bugünkü hale getiren İngiliz yönetimi idi. Halkın Sesi gazetesi şunları yazıyordu:
"Uzun senelerden beri Rum cemaatine müş vik bir çehre gösteren, bu Yavru Vatamn öz sahibi olan Türk cemaatine yumruk sallayan hükünıete karşı kalbimiz çok kınktır. Müftü dairesinin önü ne Türk bayrağı çekilmesine müsade etmemesi fe na lıalde gücümüze gitmiştir. Despot/tanede Yu nan bayrağının dalgalanmasına itiraz etmeyen lıü kümet, Müftülük dairesine karşı da neden aynı hakkı vemıekten çekiniyor... ? Ve bu hareketi ile çifte ölçü kullandığım bizzat kendisi açığa vunnuş olmuyor mu ? Fakat artık yeter... Çünkü bıçak ke miğe dayandığından tahammülümüz kalmadı. Bi ze de eşit hak verilmesini istiyoruz. Verilinceye ka dar da mücadelemizden hiçbir vakit geri kalmaya cağız. " 69
Muhterem müftümüz Mehmet Dana Efendi makamına getirildikten sonra müftülük binasına Türk bayrağının çekilmesine İ ngiliz Sömürge Hükü meti'nin izin vermemesi Anavatan Türkiye' de de bü yük tepkilere yol açmıştı: Buna örnek olarak "Hürri yet" gazetesinde çıkan ve Halkın Sesi tarafından da yayımlanan M. Feridun Bellisar' ın "Kıbrıs' ın ıstırabı" başlıklı makalesinde gösterebiliriz.
"Kıbrıs 'ta İngiliz idaresi Müftülük binasma Türk bayrağının çekilmesine müsaade etmedi. Halbuki Ada 'da bulunan Bütün Rum müessesele rinin Yunan bayrağı çekmelerine ses çıkannıyor. İngiltere 'nin evvela bir müttefik sıfatıyle yerleştiği sonra da hadiselerden istifade ederek bir el çabuk luğu ile imparatorluğuna kattığı bu Türk Adasın rlıı, oranın asıl sahibi olan Türklerin en büyük di ni müesseselerine kendi bayraklannı çekmelerine mani olması nezaketsizliğin en büyüğüdür. Kıbns Türkleri Anavatan 'da kabul edilen medeni kanunu tatbik etmek istedikleri zaman bi le, İngiliz idaresiyle mücadele !etmek mecburiyetin de kalmışlardır. İngilizler, Kıbns Türklerinin lıak larma tecavüz hususunda Yunanlılarla adeta işbir liği yapmaktadırlar. Onların gayesi, kültür ve eko nomi bakımlanndan Türklerin geri ve ilkel bir ce maat halinde kalmasıdır. Kıbns İngiliz irlııresine geçtiği zaman, Türkler A da nüfusunun ekreriyeti ni teşkil etmekteydiler. Fakat Türk/etin büyük bir kısmı İngiliz baskısı altında Anavatan 'a göç et mek mecburiyetinde kalmışlardır. İngiliz idaresi nin Türklere karşı bir imha siyaseti güttüğünden şüphe edilemez. Bu arada ecdadımızın yadigan olan Evkaf'a ait mallan da yağma etmeye başla mıştır. Gaye Türklere ait bütün izleri metodlu bir 70
şekilde silmek ve Türkleri adada banndımıaya cak bir hale getinnektir. Kıbns 'lı Türklerin İktisa di, refaha erişmemeleri Rum aşın faizciler tarafın dan istismar edilmeleri için milli hiçbirinin Kıbns ta bir şube açmasına müsaade edilmemektedir. Müttefikimiz İngiltere 'nin Ada Rumlanna imtiyaz lı bir mevki vennesine mukabil; Türklere karşı ta kip ettiği bu imha siyasetinin sebebi nedir? İngiltere 'nin Akdeniz 'de bir uyduya ihtiyacı vardır. Yunanistan öteden beri gönüllü olarak bu uydu rolünü oynamaktadır. Birinci dünya harbi nin sonunda Yunanistan eski Osmanlı imparator luğunun parçalan ile bir Bizans İmparatorluğu kumıa fikrini ortaya attığı zaman Londra Hükü meti bu planı derhal tasvip etmişti. Bizans İmpa ratorluğu İngiltere İmparatorluğunun bir uydusu olacak, dünyanın bu kısmında İngiltere 'nin nüfu zu bir kat daha artacaktır. Fakat Sakarya zaferi yalnız Türk topraklanna göz dikenlerin feci bir bozguna uğrama/an ile kalmadı; aynı zamanda İngiliz İmparatorluğu 'nun bütün temellerini de sarstı. O tarihte başlayan çözülme bu gün, hala İngiliz müstemlekelerinde yeryer devam ediyor. İn gilizler ve Yunanlılar bu yakın tarihten ders alma mış gibi görünüyorlar. Herhangi bir el çabukluğu ile Kıbns Yunanistan 'a terk edilse bile mütecaviz ler er geç bunun cezasını göreceklerdir. Fakat bu seferki hizmet, Sakarya bozgunundan çok daha korkunç olacaktır. Çünkü bu sefer Türkleri karşı lamıda yan silahsız bir halde bulamayacaklardır. " Ankara'daki İngiltere büyük elçiliği Kıbrıs Türk Toplumunun temel hakları ile ilgili bir basın bül teni yayınlamıştı. 1 Haziran 1954 tarihli bültenin Müf tülükle ilgili kısmında müftü seçiminin muhalefetsiz 71
yapıldığı iddiasına yer verilerek seçim olayı küçüm senmişti. Dr. Fazıl KÜÇÜK ise İ ngiliz Büyük elçiliği nin bu iddialarına "Ankara'daki İngiliz Sefarethanesi nin Bülteni. . . " başlıklı makalesi ile şöyle cevap ver miştir:
"Müftüyü Kıbns Türkü seçmiştir ve bu se çim sefarethanenin iddia ettiği gibi muhalefetsiz bir seçim değil bilakis o zamanki Evkaf murahha sımn kendi eliyle bulduğu ve bizce hüviyeti meç hul yalmz Evluıf mura/ı/ıasımn kendi elinde oyun cak olabileceğine inandığımız başka bir rakip de bulunuyordu. Kıbns Türkünün baş111a örülecek çorabm kendini ne korkunç maceralara sürükleye ceğini vaktinde anlayıp ona göre tedbir alması; bü tün enerjisini sarf ederek Dana efendiyle beraber yürümesi bütün gizli entrika/an suya düşürmüştü. İstanbul 'da bulunan müftü namzedi ise neticenin aleyhine olacağma inandığmdan istifasını vermiş ve bu istifa Kıbns lıükümeti tarafından kabul edil memişti. Seçim günü tehire u,�ratıldı ve adeta ce maate karşı bir Evkaf cephesi kuruldu Dünyamn lıiç bir yerinde emsaline tesadüf edilmeyen bir şe kilde seçim memuru radyoda sözde halka nasıl reylerini kullanacağım tarif ederken rey kullanma n111 mecburi olmayacağım bile iddia edecek kadar ileri gitti. Nihayet aklı selim bu gizli polatikaya üstün gelerek kendine hizmet edecek din reisini seçti fa kat bültende iddia edildiği gibi siyasi liderini, siya si başkamm değil müftü yanlız din reisimizdir. Bir din başkamdır. Siyasi meselelerimizde söz söyle mek hakkı ise bütün cemaatindir. Ve bunu da üze rinde toplayan Kıbns Türk Kurumlan Federasyo nu olduğundan hükümetin siyasi sözcü olarak yal72
mz bu teşekkülü tamması ve bununla anlaşması her iki tarafın menfaati icabıdır. Birkaç kişinin yanlış telkinlerinden hükümetin bugün değilse ya mı uzaklaşacağına inancımız vardır. Bozguncu anarşist değil bilakis yapıcı olduğu muhakkak olan federasyon yalnız Kıbns Türkünün yükselme si ve haklanmn tanınması için samimiyetle çalışı yor. Kanun çerçevesi içinde bu cemaatin dertleri ni hükümete duyumıaktan başka hiçbir emel ve gayesi olmadığım bir kere daha açıklar, kafaların da bir kunıntu halinde yerleşen batıl düşüncelerin silinmesini erken bir zamanda gömıek isteriz. " Müftülük konusundaki bütün bu gelişmeler den sonra bile İngiliz sömürge yönetiminin başpis koposluk binasına Yunan bayrağının çekilmesine müsade ederken müftülük binasına Türk bayrağının çekilmesine müsade etmemesi Türk ve Rum toplum ları arasında güddüğü ayrımcı politikanın en açık ve en çarpıcı örneğini teşkil etmekte idi. Bu konudaki mücadelesini sürdüren Dr. KÜÇÜK ' ün gazetesi Hal kın Sesi "Bayrağı Çekmeliyiz" başlıklı makalesinde şu görüşlere yer veriyordu:
"Bu güne kadar müftülük binasma şanlı bayrağımızm çekilmemiş olması kabahat kimde olursa olsun halkımızı pek müteesir etmiştir. Nere ye gidilirse bu sual sonıluyor yazılan sayısız mek tuplarda da bu meseleye temas ediliyor. Hükümet, müftülük nıakamımn bulundu ğu binayı Evkaf ve Hükümet dairesi saydığı için "Buraya İngiliz bayrağından başka bir bayrak çeki lemez" diyor. Cemaatimiz ise bu iddiayı asla ka bul etmiyor. Bir defa Evkaf müessesi bir cemaat müessesesidir ve hiç bir şekilde İngiliz Hükümeti idaresi sayılmaz. Bu yüzden bu müessese üzerinde13
ki Hükümetin fu.zuli ve haksız müdahalesi mutla ka kalkmalıdır. Evkaf kayıtsız şartsız asıl sahibine yani cemaatimize devir teslim edilmelidir. Bir ta raftan bütün Kıbns 'a şamil olmak üzere muhtari yet teklif ediliyor, öte taraftan Türk cemaatinin açık ve meşru haklan fiilen çiğneniyor. İkinci ola rak aynı mevzularda Rumlara alabildiğine hak ve hürriyetler hem hukuken hem de fiilen tanınıyor. İki cemaata karşı yapılan bu farklı ve Türk cema ati aleyhine muamele de bir türlü izah edilemez, meşru gösterilemez. Bu vaziyet karşısıda lıüküme tin niyet ve icraatından kaygılanmamak mümkün müdür? Hükümetin müftülük binasına bayrak çe kilmemesi hususunda ısran üzerine okuyucular mızdan aldığımız bir çok mektuplankı şu fikirler ileri sürülüyor: Okuyuculanmız, "Biz müftülük bi nasında şanlı bayrağımızın dalgalandığım gömıek isteriz diyorlar''. ''Hükümet baş piskoposluğa Yunan bayrağı nın çekilmesine yıllardan beri müsaade edip du rurken müftülük binasına bayrağımızm çekilmesi ne mani olmak hakkına malik değilmiyiz diyor lar. " Yine okuyuculanmız; mademki lıükümet Evkaf dairesini haksız olarak hala lıükümet daire si saymakta ısrar ediyor; o halde biz de orayı bo şaltalım " diyorlar. Yani müftülük binası boşaltıl sın ve başka bir binaya taşıtı/sın. "Hatta bu binayı Evkaf veremezse cemaat tarafından ve cemaat adına bir bina tutulsun diyorlar. Okuyuculanmız ''Bizim şanlı bayrağımızın müftülük binasında dal galandığım gönnek pahasına feda etmeyeceğimiz şey yoktur. " diyorlar. ''Biz yememizden içmemiz den keser tutulacak binanın kirasını ve masraflan m öderiz diyorlar. " 74
Müftülük mücadelesinin Kıbrıs Türk halkı tara fından kazanılması toplumumuzun diğer temel hak larını da İ ngiliz sömürge hükümetinden cesaretle is temesine yol açmıştı. Halkın Sesi gazetesinde yayın lanan "Haklı Taleplerimiz Yerine Getirilmelidir" başlık lı baş makale bunun en açık bir örneğidir.
"Geçen Salı neşredilen bir makalemizde, Ev kaf ve Müftülük binasına şanlı bayrağımızın çekil mesine hükümetin müsaade etmemesi üzerine okuyuculanmızdan aldığımız sayısız mektuplarda ki müşterek taraftan belirtmiştik. Okuyuculanmı zın üzerinde müştereken ve ısrarla durduk/an nok talar şunlardı: 1- Evkaf ecdat yadigan bir Türk müessesesi dir; Hükümetin bu Türk malına müdahalesi ta mamen haksız bir müdahaledir. Bu itibarla lıükü met, vakit geçinneksizin Evkaf'ı Türk cemaatine devir ve teslim etmek mecburiyetindedir. 2- Müftülük binası lıükümet dairesi sayıla maz. O da Türk cemaati müessesesidir. Türk ce maatinin tıpkı Rum cemaatinin lıaklanmn aym na sahip olması icap ettiğinden kendi bayrağmı bu müessesede qalgalandınnak istemektedir. Bu itibarla hükümet, Müftülük binasma Türk bayrağımn çekilmesini men edemez. Böyle bir teşebbüste israr ettiği takdirde evvela baş pisko posluktaki Yunan bayrağım indinnelidir. Aksi lıal de Türk cemaatine karşı takındığı tavır belirgin bir haksızlık ifade eder. 3- Hükümet hali hazırda adanın idaresini hemen hemen Rumlara terk etmiş vaziyettedir. Türk cemaatı bu hali protesto eder. İdari teşkilat ta bilhassa yüksek kademelerde Türklere daha faz la yer ve söz verilmesini talep eder. 75
4- Hükümet Türk cemaatini ilgilendiren me selelerde bu Türk cematinin temayül ve reyine mü racaat etmelidir. Türk cemaatini mankenlerle ida re etme siyasetini terk etmelidir. Hali hazır durum Türk cemaatinin medeni ve milli haysiyet ve şahsi yetine bir tecavüz teşkil eylemektedir. Kendi tayin ettiği kukla komisyonlann arzusu cemaatin arzu su diye gösterilmemelidir ve Türk okullannm, Türk cemaatinin hünnet ve itimadım kazanmış ehliyetli komisyonlara terk etmelidir. Okuyuculanmızın üzerinde ısrarla durduk/a n bir nokta da Hükümetin Evkaf meselesini sü rüncemede bırakmakta devam etmesidir. Okuyu culanmız hu hali bir iyiniyet idaresi olarak sayma maktadır. B u yüzden hükümetin Türk cemaatine karşı takip eylemekte olduğu oyalayıcı ve zararlı si yasetini şiddetle protesto etmektedirler. " Böylece Kıbrıs Türk halkı müftülük mücadele sinden zaferle çıkarak diğer temel haklarını da ka zanmak için daha güçlü adım atma imkanı kazan mıştır. Hiç kuşkusuz bu aşamaya gelinmesinde en büyük etken halkımızın milli birlik ve beraberlik için de Kıbrıs Türk Kurumları federasyonu ve Liderimiz Dr. Fazıl KÜÇÜK etrafında kenetlenmesi sayesinde mümkün olmuştur.
EVKAF MÜCADELEMİZ Vakıf müessesesi, Türklerdeki cemiyetçilik, kuruculuk, yapıcılık, içtimai yardım, güzellik, temiz lik hisleri ve bu nevi faaliyetler sayesinde doğmuş tur. Henüz modern anlamda devlet mefhumu doğ madan bu noksanlığı karşılanmak için birçok Türk hayırseveri vakıf şeklinde medrese, kütüphane, ca mi, mescit, hastane, kervansaray, köprüler ve yollar 76
gibi eserler vücuda getirmiş, bunların gerektiği gibi devam ettirilmesi için de gerekli vasıtaları temin et mişti. Anadoluda, Balkanlarda ve diğer Türk ülkele rinde olduğu gibi Kıbrıs'ta da buna benzer birçok vakıf eserler bırakılmıştı. Vakıflar, müslüman fertlerin kendi mülkiyetin den çıkarıp dini maksatlarla kullanıma verdikleri mal lardır. Evkaf kanunu vakıfları tanrının mülkü olarak tarif etmektedir. Buna göre vakıf malları mülkiyet ba kımından camiler gibi kabul edilmektedir. Kıbrıs'ta Evkaf malları bir Evkaf Müdürlüğü tarafından idare ediliyordu. 1878'de adanın İ ngiliz idaresine geçme sinden sonra Evkafın bir Türk bir de İ ngiliz olmak üzere iki Evkaf Murahhası tarafından idaresi anlaş ma ile kabul edilmişti. Evkaf murahhaslarının kötü idaresi Türk toplumunu büyük zarara sokmuş ve İ n giliz sömürge yönetimi ile Türk toplumu arasında ilk ciddi sürtüşme Evkaf konusunda başlamıştı. 1 902 yı lında Evkafın Kıbrıs kadılığına bağlanması çalışmala rı da bir sonuç vermemişti. 1 925 yılında İ ngilizler ta rafından Evkaf murahhaslığına atanan Mehmet Mü nir bey kendisini bir İngiliz gibi görerek İngiliz hak ve menfaatlerine göre çalışmış, Evkafın Kıbrıs Türk halkının malı olduğunu unutmuş ve Türk toplumunu büyük zararlara uğratmıştır. Lozan antlaşması, 1 878 yılında adayı ingilizle re devreden anlaşmayı feshetmiş ve dolayısıyla iki Evkaf murahhası tayin edilmesi şartını ortadan kal dırmıştı. İngiltereden beklenen Evkaf idaresine mü dahalede devam etmek değil, murahhaslık usulünü ortadan kaldırmak ve Evkaf idaresini esas sahibi olan Türk cemaatına devretmekti. Daha önce Bal kan devletleri ile yapılan anlaşmalarda vakıflar idare sinin müslüman cemaatine ait olduğu hakkında pro tokollar ilave edilmişti. Lozan konferansında böyle 77
bir protokola gerek duyulmamış ve İ ngiliz baş dele gesi Lord Gürzon' un sözlü teminatı yeterli görülmüş tü. Kıbrıs Türkleri de İ ngilizlerin buna uyacağına inanmıştı. İ ngilizler sözünde durmamış ve 1 928 yılın da çıkardığı bir fermanla Kıbrıs Evkafını doğrudan doğruya valiye bağlamıştı. Vali kendi adına iki Evkaf murahhası ile Evkafı yönetmeye başlamış, Evkaf res mi bir hükümet dairesi haline getirilmişti. Kilise mallarının idaresine İ ngilizler hiç bir mü dahalede bulunmadığı halde Türk Evkaf mallarının idaresi Türklerden koparılmıştı. Burada amaç Evkaf tan Türk Eğitim kurumlarına yapılmakta olan yardı mı kontrol altına almak, Türk toplumunu baskı altın da tutmak ve kalkınmasını önlemekti. Evkaf İ ngiliz yönetiminde büyük tahribata uğ radı. Sahipsiz ve bakımsız kaldı. Camilerimiz harap bir duruma düştü. İ mamlarımız geçim sıkıntısına düştü. Evkaf malları Türklere değil, Rumlara uzun vadede ve çok ucuza kiralanmaya başladı. Daha iyi değerlendirmek ve daha fazla gelir sağlamak müm kün iken bu yapılmadı. Evkafın kurtarılması için yapı lan bütün girişimler sonuçsuz kalmış ancak Dr. Fazıl KÜÇÜK' ün liderliğinde birlik beraberlik ve dayanış ma ortaya çıktığı zaman İ ngiliz sömürge yönetimi Türk toplumunun sesini işitmeye başlamıştı. İngiliz ordusunda görevli olarak Kıbrıs'a ge len Hintli müslüman askerler camilerimizin harap ha lini görmüş ve tamiti için kendi aralarında topladıkla rı 56 lirayı Evkafa teslim etmişlerdi. Dr. Fazıl KÜÇÜK bu olayı Kıbrıs Türkleri için bir leke diye değerlendir miş ve bunun sorumlusunun da Evkafı elinde tutan İ ngiliz yönetimi olduğunu şöyle vurgulamıştı.
"Dedelerimiz bu camiler için avuçlar dolusu para, saymakla bitmeyen mal bıraktılar. Evlatla78
nndan esirgediler camilere vakfetti/er. Kendi nesil lerini her şeyden malınım ederek aç öldüler. Yal nız camileri, hayır kurnnılannı düşündüler. Onla nn tek gayeleri mabetlerimizin her milletin mabe dinin üstünde bulunması ve onlara ömek teşkil et mesi idi. Heyhat! Bugün böyle mi? En gözde mabedi miz olan Ayasofya 'mn (Selimiye 'nin) dış kapısın dan ayağımızı içeri atar atmaz avlu nıennerlerini göz önüne getirelim. Tabiat kuvvetlerinin tesiri al tında senelerce inleyen döşemeler ihtiyarlamış, yıp ranmış, birçoğunun yerinde topraktan başlw bir şey yok Delik deşik olmuş bir avlu, onun diğer ta rafından çeşmeleri kınlmış ihtiyar bir su hazinesi. Daha da ileri gidelim; ayakkabılanmızı çılwnp ca minin içerisine girerken ilk basacağımız eski bir hasır, rengi solmuş. Kapıyı itiniz; herhalde ellerini zin şekli kapının üstünde kalacak Çünkü biriken toz toprak, lwlm bir tabaka teşkil etmiştir. Yürüyü nüz; yalnız dikkatli olunuz. Çünkü biraz sen adım larla ilerleyecek olursanız, otumıuş o/anlan bir du man tabakası içinde bırakırsınız. Bir de duvarlardaki yazılan okumak ister sek o yine başlw manzara. Asırlamı topladığı üst üste birikmiş bir yığın toprak Hele burasmı ziya ret eden İngiliz ve diğer ecnebi seyya h/an düşünü nüz. Bu adamlann hakkımızdaki düşünceleri lehi mizde mi? Aleyhimizde mi?''. İ ngilizler tarafından tayin edilen Evkaf murah haslarının kötü idaresine dair saıyısız örnekler var dır. Örneğin dört milyon İ ngiliz lirası kıymetinde bir servet idaresizlik ve sabotaj yüzünden yılda ancak yüzde yarım nisbetinde bir gelir getiriyordu ki bu da ancak Evkafın masraflarını karşılamaya yetiyordu. 79
Hatta Evkafın masraflarını karşılamak maksadıyla mal sattığı biliniyordu. Evkaf mallarının doğru dü rüst bir kaydı bile mevcut değildi. Murahhasın yap tıklarını kontrol eden hesap soran yoktu. Halbuki Türk halkının Evkaftan gelecek yardıma şiddetle ihti yacı vardı. Evkaf mallarının satış ve icar işlemlerin den Türklerden çok Rumlar faydalanıyordu. Halbuki kilise mallarının icar ve satışından Türklerin faydalan masına izin verilmiyordu. Rum vatandaşlarımız bir taraftan verdikleri söylevlerle Kıbrıs'ta Türk ve Rum ların kardeş olduklarını belirtirken öte yandan Türkle re karşı çıkmakta ve bir Türkün bir Kilise malını al masını veya icar etmesini kesinlikle önlemekte idi ler, Rumlara düşük fiyatla icar edilen araziler yüzde beşyüz karla tekrar başkalarına veriliyordu. Türk ma lından Rumlar istifade ederek oturduğu yerde cebini dolduruyordu. Kıbrıs Türk halkı Atatürk' ün harf inkilabı ile bir likte latin alfabesini kabul ettiği halde İ ngiliz valinin kontrolündeki Evkaf idaresinde halen Arap alfabesi kullanıyordu. Evkaf idaresi Camilerden de arapcayı kaldırmamış Türk Lisesinin adını İslam lisesi olarak değişitirmiş her olayda halkın zıddına hareket ede rek halkı dinden ve camilerden uzaklaştırmıştı. Sir Mehmet Münir döneminde Evkafın kötü idaresinden kaynaklanan büyük tahribat Türk toplumunun eko nomik bakımdan geri kalmasına ve Rumlarla arasın da derin bir uçurum açılmasına neden olmuştu. Ev kafın Türk köylerine yardım etmesi sanatkarlar yetiş tirecek tedbirler alması okullara ve orada okuyan öğrencilere yardım ederek onları yetiştirmesi bekle nirken bunlar hiç yapılmıyordu. Evkaf dairesinin ka pısından içeri adım atar atmaz arap harfleri, eskimiş mobilyalar ve İ ngiliz yanlısı murahhaslar insanı karşı lıyor ve buranın mutlaka değiştiril mesi gerektiğini çağrıştırıyordu. 80
Adanın bir çok yerinde Evkaf idaresinde olan araziler çiftlikler vardı. Bunlar kolaylıkla Türk halkı için birer örnek haline getirilebilir, daha verimli bir şekilde kullanılabilirdi. Rum kilisesinin benzer yerleri bu şekilde kullanılarak Rumlar hergün daha fazla zenginleşirken Evkaf mallarının kullanılmasındaki umursamazlık nedeniyle harabiyet her gün biraz da ha artıyordu. Evkaf din adamlarımızı yetiştirmekle de görev li olan bir kurumdu. Uzağı gören bir idare sistemi ile köy imamlığının cazib bir hale getirilmesi gerekirken bu yapılmamış köy öğretmeni ile el ele verecek ho calar yerine cahil sofular görevlendiriyordu. Evkaf idaresi biraz daha iyi idare edilmiş olsaydı köylerimi zin her derdine deva olur, camisizlikten ve dini reh ber yokluğundan zamanla dinlerini unutan hıristiyan laşan köylerimiz olmazdı. Sir Mehmet MÜNİR Evkaf murahhaslığı döne minde Kıbrıs Türkünün geleceği ile oynadı. Atatürk inkilaplarının uygulanmasının en büyük engeli oldu. İ ngilizler tarafından müftülük lağvedilirken sesini çı karmayan Sir Münir aile kanununun gerçekleştirilme sinde, dinimize aykırıdır diye karşı çıkmıştı. Cumhuri yet bayramında okula gitmeyen ve İ ngilizlere göre affedilmez bir cürüm işleyen Türk öğrencilerin okul dan atılmasına Sir MÜNİR ses çıkarmamıştı. Türk li sesinin İslam lisesine çevril mesi ve başına da bir İn giliz Müdür getirilmesi yine onun bir zaafiyeti idi. Halkın Evkafla ilgili şikayetleri ne kadar artar sa artsın Sir MÜNİR koltuğuna sımsıkı yapışmış bir tek gün Evkafdan çıkıp halkı yakından görmek tanı mak için aralarına karışmamış ziyarete gitmemiş hal kı da Evkaftan uzaklaştırmıştı. Büyük medrese adıy la anılan din okulu Evkafın kötü idaresi altında eski bir otel görünümüne girmiş ve din adamları yetiştire81
mez olmuştu. Halkın içinden çıkıp din alimi yetiştir mek isteyenlerin hevesleri Evkaf idarecileri tarafın dan kırılıp, Türk gençleri cehalete teslim edilirken Sir MÜNİ R ve onun gibi Evkaf idarecilerinin çocukla rı yurt dışında yabancı okullarda üstün eğitimle ye tişmişti. Medrese'de gece geç saatlerde yanan ışık lar ve atılan naralar çevredekileri rahatsız ediyor ve buradan neden din adamı yetişmediğini açıklıyordu. TÜRK İŞLERİ KOMİSYONU çalışmalarına baş ladığı zaman Evkaf konusu en büyük sorundu. Bil hassa Karpazdaki 1 2086 dönümlük Afendrika çiftliği nin Rumların elinden kurtarılması gerekiyordu. Ko misyon başkanının bütün daire müdürlerinden bilgi alma yetkisi vardı. Sir Mehmet MÜNİR' i de bilgi al mak maksadıyla çağırması gayet doğaldı. Seneler ce İ ngiliz idareciler karşısında büyük bir saygıyla eğilen onların her istediğini yapan Sir MÜNİR Türk işleri Komisyonu karşısında hesap verir duruma düş memek için 4 KASIM 1 948 de Evkaf murahhaslığın dan ayrılmıştı. Evkaf 1 938 yılından 1 948 yılına kadar her yıl artan miktarda gelirini faizsiz olarak Osmanlı banka sına yatırmıştı. Büyük medrese İslam İlahiyat okulu adı altında 1 932 yılından 1 948'e kadar geçen 16 se nede sadece sekiz kişiyi mezun etmişti. Kıbrıs' ın her köşesinde Evkafa ait tarla, ağaç, ev, dükkan kah vehane apartman, yazıhane, otel, banka binası, ga raj ve benzeri pek çok tesis mevcunu. Fakat bu em lakı bir arada gösteren bir liste defter veya başka ka yıtlar bulunamamıştı. Bundan dolayı satılanları veya yeni alınanları görebilmek pek kolay değildi. 1 904 yılında 1 2086 dönüm olarak belirlenmiş olan Afendrika çiftliği Hala Sultan vakfına aitti. İçin deki pınarları, ormanları ve verimli tarlaları olan bu 82
arazi Evkaf dairesinin senede 1 (bir) kuruş olan icar bedelini 36 yıl süreyle toplamamasından dolayı Rumların malı olmuştu. Daha önceki Evkaf idarecile ri tarafından senelik icar parasını toplamak için tayin edilen bir şahıs Sir MÜNİR tarafında iş yapmıyor di yerek görevden alınmış yerine de başka bir kimse nin tayin edilmesine gerek görülmemişti. Bu neden le icar bedeli 36 yıl toplanmamış bu konuda Evkaf idaresi hiç bir girişimde bulunmamıştı. Dr. Fazıl KÜÇÜK Evkaf konusunda şunları ya zıyordu:
"Kendi menfaatlerini herşeyin üstünde gö ren ve bumda Evlwftn su-idaresi (kötü idaresi) yü zünden yetmiş yıldtm beridir hiç bir vicdani somm luluk duymadan çalışanlar Türk halkmm Evkaji idare edebilecek yetenekte olmadığım ısbata çalış maktadır. Eğer Türk halkı babalarının dedeleri nin yadigarı olan Evkaf mallarım idare edecek du rumda değilse kendi mallarım idareden de aciz ol malıdır. Bu saçma ve mantıksız bir iddiadır. Bu gün faşist veya komünist bir idare alt111bulunan balkanlarda yaşayan ırkdaşlanmız medeni seviye itibarıyla bizden üstün olmadığı hal de Evkaf mallanm mükemmel şek/ilde idare et mektedir. Kıbns 'ta 1 928 yılmdan beri İngiliz idtıre sindeki Evkaf mallan gün geçtikçe artan bir sümt le mahvolmakta ve hambiyete doğru gitmektedir. dıı
Evkaf üzerinde hala dtıha kontrolünü de vam ettinnek için çırpman hükümete somyomz. Bu kontrolünüzün karşılığı olarak bir mesuliyet ta şmıayacaksamz Türk halkım bir masalla kandm yorsunuz. Mesuliyetsiz kontrolün anlamı ve fayda sı nedir'?'' 83
Türk işleri komisyonunun hazırlayıp İngiliz sö mürge yönetimine sunduğu 51 sayfalık raporun 1 0 sayfası Evkaf konusuna ayrılmıştı. Hükümet buna hiç değer vermeden 31 MART 1 949'da yeni bir Ev kaf kanunu çıkarttı. Buna göre bütün Evkaf malları valinin direktifine uygun olarak murahhaslar vasıta sıyla idare edilecekti. Mallarını vakfeden şahıslar bir gün gelipte bu vakıf mallarının bir İngilizin idaresine geçeceğini bilseler acaba mallarını vakfeder miydi? Dr Fazıl KÜÇÜK Afendrika çiftliği konusunda şunları yazıyordu.
"Afendrika çiftliği diye he/kide hirçok/arımı wı kafasmda alaledade kurak hir saha, üç beş ağacı ihtiva eden verimsiz hir toprak yı,�ım, tasav vur edilen hu arazinin yerinde görülmesi tetkik edilmesi her Türk 'e düşen hir vazifedir. İtiraf ede rim ki gözlerimle hu ecdat malım gönneden ben de adamn ıssız hir ucuna sıkışıp kalan hu arazi nin bu kadar sene ihmal edilmesine en hiiyük ne denin /ıiç bir işe yaramayan, uğraşmaya değme yen çakıl ve kaya parça.wıdwı hir yer oluşundan ileri geldiğini zannediyordum. Gözlerimle gördüm; saatlerce giden makine nin hile ulaşmakta zorluk çektiği hudııt içinde o münbit toprakların bakımsız ağaçların serseri akan suların perişan haline acıdun. Adeta o top raklar, ağaçlar.sular iman diye geçinenler: "Utam nız" diyor gibiydi. "İşte ben sizlerin hizmetine ama deyim. Bana biraz kıymet veriniz, ihtimam ediniz; kanıuuzı doyuracağmz evlatlaru11z111 istikbalini en parlak bir seviyeye yühelteceğim diyen bu bölgeye /ıor baktık Bunların imarım üzerine alanlar yan yattılar. Cemaatin malım yok ettiler, perişan lza84
rap bir hale soktular.
Alı
bu çiftlik! sonsuz, uçsuz
bucaksız tarlalar, sayısız ağaçlar. Demekki ecdadı mız o ücra yerlerde sizleri mamur etmek bizlere faydalı bir izale getimıek için senelerce çalıştılar; şehirle, kasaba ile alaka/arım keserek didindiler ve bizler kıymet takdir edemeyerek sizleri tabiatm merhametine bıraktık. Unutamıyorum ve benim gibi burasuıı ziya ret edecek olan bağrı yamk lıiç bir Türk unutama yacaktır. Bu kadar muazzam bir servet nasıl o/ur da
25 sene
içinde mahvolur ve ol1ada lıiç bir .w
rumlu bulunmaz? Evkaf idarecileri senelerdir hangi köye ıı,qra nuş. gasbedilen hangi ecdat malt ile ilgilenmiştir? Her gün işitiyoruz; içlerinde dedelerimizin kemikle ri olan mezarlıklar bile yabancılarm ellerine geçi .vor da bunların tüyleri bile ü17Jemıiyor. Biliniz ki hakkımızı ancak biz elde edebilece,qiz. A rkadaş va zife başmal. . .
"
Dr. Fazıl KÜÇÜK için Evkafın kayıtsız şartsız Kıbrıs Türk cemaatine devri en hayati konulardan bi ri idi. Evkaf sahibine geri verilmelidir diye yazılar ya zıyor çalışmalarını sürdürüyordu: " Servetimizi malımızı istiyoruz. Bizim hür bir cemaat olarak yaşamamıza en büyük yardımı dokwıacağma
emin
olduğumuz
dedelerimizin
alm teri ile kazanarak bıraktı,qı paramızı istiyoruz. Evkaftmızm bize geri verilmesini istiyoruz. Biz bu nıuı lıükümet tarafından bize bir ihsan olarak /üt /edilmesini rica etmiyoruz. lıakkmıızı ve bizim olan servetimizi istiyoruz"
diyordu.
Türk işleri komisyonu raporunda ortaya konu lan bazı hususlar İngilizler tarafından kabul edilip uy85
gulamaya konduğu halde Evkaf konusunda İ ngilte re bildiğini okumaya devam ediyordu. Evkaf bizim can damarımız idi. Türk cemaati nin tam manası ile kalkınması ancak Evkafı eline al dığı gün başlayabilecekti. Evkaf idarecileri, Evkafa ait mallara sahip çıkmaz ve Afendrika çiftliği gibi ge niş toprakların zaman aşımına uğradığını kabul ede rek Rumların eline geçmesine göz yumarken yüzler ce yıldır Türk debbağların mülkü olan debbağhane yi önce Evkaf malı olarak gösteriyor sonra da bu bölgeyi temizleyeceğiz diyerek burayı yıkıyor ve İ n giliz hükümetine çok düşük bir fiyatla satıyordu. Evkaf idarecilerinin hatalı uygulamalarına da ha yüzlerce örnek göstermek mümkündür. Mağu sa'da bir tek binanın kira bedeli olarak 1 00 lira alınır ken, Mağusadaki bütün camilere 46 lira harcama ya pılabiliyor ve camiler harap olup gidiyordu. Dr. Fazıl KÜÇÜK ve onun gibi düşünen Türk aydınları sesini çıkardıkça Evkaf idarecileri İ ngiliz sömürge idaresi ne "aldımuıyı111z, hunlar anti Britislı, Kemalist kimselerdir. Makmt ve gayeleri ortatıgı hu/andırıp lıükümetin haşma dert açmaktır'
diyorlardı.
Dr. Fazıl KÜÇÜK bu mücadelenin halkı hareke te geçirerek kazanılacağını anlamış ve çalışmalarını genişletmişti. Bir yandan halkı miting yapmaya da vet ediyor bir yandan da İngiliz hükümetini sürekli uyarıyordu. İ ngilizler bir gün Dr. Fazıl KÜÇÜK'e bir teklifle geldiler. Mevcut iki Evkaf murahhasının ya nında Dr. Fazıl KÜÇÜK'e de yer vereceklerdi. Bu ta mamen bir sus payı idi. Dr. Fazıl KÜÇÜK'ün İ ngilizle re gönderdiği cevap 'Ya lıep Ya hiç olmuştur". İn giliz valisi Dr. Fazıl KÜÇÜK' ü sarayına çağırmış ve şunları söylemişti: 86
''Bana bak; bu İngiliz devleti ayakta durduk ça eğer sen ingilizlerin Evkaf idaresinden vazgeçe bileceğini tahmin ve tahayyül ediyorsan çok yamlı yorsun. Evkaf ancak İngiliz bayrağı tamamen se malardan kaybolduktan sonra Türk cemaatine devredilebilir''. Dr. Fazıl KÜÇÜK buna gazetesinde yazdığı şu satırlar ile cevap vermişti:
''Bir cemaat olarak lıenüz tanınmamamız ve en belirgin yaşam /ıaklarımn bizden esirgenme si kadar 20 nci asrın verebileceği dalıa acıklı bir misal olamaz. Biz hükümet içinde lıükümet kur mak için planlar çizmiş de,qiliz. Yalmz hür bir ce maat olarak yaşamak sevdasmda oldu,qumuzu se nelerden beri tekrarlayıp dımlıı,qwnıız halde bun lara maalesef kıymet ve elıemniyet verilmiyor. Artık bu nasıl demokrasidir diye insan111 kendi kendine .rnmuıma.wıa imkan vannulır? Bir lıalkı teşkil eden iki unsurdan birine görülmedik işitilmedik haklar, imtiyazlar, bahşedilirken diğeri ne; en ilkel haklar bile çok görülüyor, esirgeniyor. İşte bizim Evkafımız bu meyandadır. Rum cema ati kilise mallarım hiikiimetin en ufak bir kontro lünü kabul etmeden idare eder ve lıükümet buna ses çıkannazken, bizim Türk işleri komi.\yonunwı raporunda belirttiği en güzel ve en sağlam bir ida reye bir türlü yaklaşmak istemiyor. Sebebinin ne olduğunu, hükümetin düşün cesinin nelere dayandığım hala anlayamıyoruz. Eğer Evkafı cemaat ülııre edecek olursa hüküme tin idtıre mekanizmasına getireceği zararlar ne ola bilecektir? Yoksa hükümet de " Bu cemaat Evkafı idtı87
re edemeyecek iddiasmda mıdır? Bazı sütü bozuk menfi ruhlu, menfaat düşkünü ve kindar kimsele rin iddia edecekleri &ibi hükümet, Evkaf malları birkaç sene içinde malıvolacaktır düşüncesinde midir? Fakat bizim bunlara vereceğimiz cevap
"75
sene evvel Evkafın serveti ne idi bugün nedir?" di ye sormak olacaktır. Bu uzun süre zarfında işe ce maat karıştırılmadan idare edilen bu uçsuz bucak sız arazi adeta mahvı perişan olmak üzere değilmi
1 2000 dönümlük milyonlar değerinde Afendrika çiftliği başkalarımn ellerine ve hem de
dir? İşte
hiç bir para harcamadan geçti. Bwıdmı daha kö
tiisiine acaba nerede rastgelinebilir? Bu hakikat /ar meydanckı apaçık dururken lıala "cemaat Ev kaf'ı idare edemez; Evkaf cemaata devrü teslim edilirse birkaç sene içinde ortadan kalkacaktır id diasında bulunmak kadar cemaata hakaret ol maz. Günün birinde ickıreyi eline alacak olan bir komisyonun eğer hepsi hınız lıepsi ııa11u1Ssıız in sanlar ise o halde hala bu ada üzerinde yaşamak için lıak iddia etmemize bir mana vamııdır?"
Evkafın ilgisizliği yüzünden pek çok yerde ca miler harap olmuş, yıkılmış, cami bulamayan Türk çoçukları Rum ve Maronit çocukları ile birlikte Kilise lere gitmek durumunda kalmıştır. Bir örnek olarak Aymarina (Gürpınar) köyünde yaşayan 1 00 kadar Türk'ün çeşitli müracaatlarına rağmen cami tamir edilmemiş ve sonunda yıkılmış, ortada kalan mertek leri de bir Evkaf memuru toplayarak götürmüştü. Daha önce camiye giden çocuklar şimdi çanlar çal dığı zaman Maronit çocuklarla birlikte kiliseye koş maya başlamıştı. Evkaf murahhasları 1890 yılında çıkarılmış Kıb rıs kanunlarının 23. faslında yer alan Mondamus Ka88
nununun 9 ncu maddesine göre hiç bir cezayı mü eyideden korkmadan hareket ediyordu. Bu madde ye göre mahkemelerin (Şeriye mahkemesi, kaza mahkemeleri ve Yüksek mahkeme) Evkaf murah haslarına herhangi bir emir verme yetkisi yoktu. İşte bu maddenin kaldırılması ve Evkafın cemaata devri boynumuzun borcudur deniyordu. Dr. Fazıl KÜÇÜK, kendi müesseselerine sahip çıkıp iktisaden kalkınmayan milletlerin öz varlıklarını kaybederek tarih sahnesinden silinip gittiklerini çok iyi biliyor ve bunu yazılarında vurguluyordu:
"75
sene keyfi idareyle günden güne sönen
bu muazzam servetten hiç olmazsa bu gün elde mevcutları kurtannak ve ondan sağlanacak gelir le yaralammza çare bulmak azmindeyiz. Bir cemaat olarak medeni kanununun yü rürlüğe girmesinde tali okullarmıızı esarete venne mek uğmnda ve müftü seçimi meselesinde
100. 000
Türk 'ün birbirine nekadar bağlanmış, ki
lit olmuş olduğunu eş ve dosta isbat ettik. yarattığı mız bu birlik ve beraberlik, şüphe yoktur ki hayati bir davamız olan Evkaftmızı bu gün değilse yamı mutlak surette kurtarabilecektir. Bir defa resmi çevreler iyice anlamalıdır ki bizim Evkaf meselesi ne
4
elle sarılmmmz içimizde beslediğimiz, özledi
ğimiz kötü niyetlerimizden de,�il bilakis yalmz bizi bu ada üzerinde iktisaden boğmak isteyen da/uı doğrusu boğmaya uğraşanlarla boy ölçüşmek iste memizdendir. Bir defa şu kadarım itiraf etmeliyiz ki bu günkü Rum cemaatini cemaat yapan ekono mik sahada onu en yüksek mertebeye eriştiren kili
se olmuştur. Kilisenin geliri, toprağı vatanda.şiarı na destek olmuş; yaralarına merhem vazifesi gör müş ve İngiltere lıükümeti karşısında attığ! zarla hükümetin bile gözünü korkutmuştur. 89
İşte bizim gerçekleştinnek isteğimiz, iktisadi kalkmmamızdır. Yapmak istediğimiz ise Evkafın paralannı siyasi entrikalara sarf edip beyhude ye re harcamak olmayacaktır. Kilise her sene 10. 000 'lerce lirasını ENOSİS uğrunda sarf eder ken biz Evkafımızın gelirini bu gibi siyasi kanallar içinde yok etmek niyetinde değiliz. Kıbrısuı siyasi durumunu çizmek büyük bir devlet olan Türki ye 'mize düşen bir borç olduğunu takdir ettiğimiz den, biz Evkafımızın milyonları aşan sermayesi nin yalnız kendi dertlerimize derman olmasım isti yonu. " Evkafın Kıbrıs Türk halkına devredilmesi mak sadıyla çeşitli toplantı ve mitingler düzenlenmeye başladı. 28 Mart 1 954 de Lefkoşa' da halk sinemasın da düzenlenen mitinge 20.000 kişilik bir kalabalık ka tılmıştı. Bu miting Kıbrıs Türk' ünün şahlanışı olmuş ve bütün Dünyaya Kıbrıs Türkünün milli davasına sa hip çıktığını kanıtlamıştı. Burada Dr. Fazıl KÜÇÜK yaptığı konuşmada şunları söylüyordu:
"Afrikt11ıın en ücra köşelerinde ilkel bir ha yat yaşamakta olan kabilelerin bile llak, adalet ve hürriyet uğruna mücadeleye giriştikleri bu günde, Aktleniz 'in ortasmda 20. asır medenzvetini tama mıyla hazmetmiş, A navatanın bütün inkilaplarım günü gününe tatbik etmiş atalarının şanlı tarihi ile lıer zaman gurur duyan Kıbrıs Türklüğü kendi milli ve dini müesseselerini idarede lliç bir yaban rnıuı vesayet veya yardımuuı nıulıtaç değildir. Ce maatimizin iktisadi durumunu yükseltecek ve bizi parlak günlere kavuşturacak Evkaf müessesesinin idaresi lıa/ka devredilinceye ktıdar canla başla uğ raşacağız. Uğrunda silahlı harp açacak değiliz yalmz Türk'e yaraşır vakar ve ciddiyetle mücadelemizi 90
meşru yollardan zafere kackır devam ettireceğiz. Karpazdmı Baf'a kadar lıer Türk vatanckışı gele cek nesillere daha parlak bir istikbal bırakmak için yılmadan çalışacağız Evkaf davamızı kazan dıktan sonra da geriye kalan davalarımızı mesela maarif işlerimizi ele alacağız böylelikle neslimiz bir mücadele nesli olacak. Fakat çocuklarımıza torunlarımıza Türk 'e yaraşır bir lıayat temin ede ceğiz. Evkafınuz kayıtsız şartsız cemaate teslim edilinceye lwdar hiçbir mücadele ve fedakarlıktan kaçmmayacağımıza burada bir defa daha ant ede lim arkadaşlar!''. Bu mitingden sonra Kıbrıs Türk kurumları fe derasyonu başkanlığında oluşturulan bir heyet An kara, Londra ve Amerika'yı ziyaret etmiş ve orada Kıbrıs Türk' ünün haklı isteklerini duyurmuştu. Heye tin oluşması ve ziyaretin gerçekleşmesi için Kıbrıs Türk halkı kendi arasında yardım kampanyası açmış ve parasal katkıda bulunmuştu. Her türlü girişime rağmen bir türl ü sonuca ulaşamayan Türk halkı küçük çapta, kanuna aykırı davranışlarla hakkını aramaya başlamıştı. 1 955 yılın da EOKA bütün vahşeti ile sağa sola saldırmaya başlamış, İ ngilizler' de her türlü gösteriyi yasaklamış tı. 6 Şubat 1 955'de EOKA'nın öldürdüğü Türk şehit leri için mevlit okutacağız bahanesi ile halk Selimiye caminde toplandı. Önce mevlit okunmuş daha son ra Dr. Fazıl KÜÇÜK' ün yaptığı heyecanlı konuşmayı müteakip halk camiden dışarıya fırlamış ve Arasta sokağından, Asmaaltından ve Yeni cami tarafından olmak üzere üç koldan Evkafa doğru koşuyordu. Bir grup asmaaltını tutan polislerle çarpışırken diğer gruplar Evkaf önüne gelmiş, Demir parmaklıkları kı rarak içeriye girmiş ve bahçedeki İngiliz bayrağını in direrek Türk bayrağını çekmişti. Rum ve İ ngiliz polis91
ler ellerindeki copları halkın başına indirirken Türk polisler halka yardımcı olmaya çalışıyordu. İngilizle rin yaptığı tutuklamalar Dr. Fazıl KÜÇÜK' ün ikazı ile serbest bırakılmış İngiliz vali Evkafın Türk toplumu na devredileceğine dair söz vermişti. Ertesi gün Cyprus Mail gazetesi şunları yazı yordu: "Kanaatimizce Türk cemaatinin, Evkaf ida resinin lıalk tarafından seçilecek bir komisyona devredilmesi talebi çok uygundur. Dalıa fazla ge cikmeye uğratılmadmı yerine getirilmelidir. "
6 ŞUBAT 1 955 mitinginden sonra Kıbrıs Türk halkının Evkaf ı kurtarma mücadelesi giderek şiddet lendi ve doruğa ulaştı. Dr. Fazıl KÜÇÜK mücadele nin bu safhasında şunları haykırıyordu: "Kıbrıs Türk 'ünün senelerden heri üzerinde dımlıığu Evkaf davamız, ne hu giin ve ne de yarın ıınııtulacak, hir kenara bmıkılacak de,qildir. Bu dava, ne bir sabun köpüğüne ne de hiramn kabar tılarına hiç de benzemiyordu. Kıbrıs davası
1 00
bin Türk 'ün tüm olarak ele aldığı damdır. Her ge çen giin yabancıların kalkmmasına, büyümesine, biraz daluı Türk 'ü ezmek için silahlamnasma va.n ta olan hu ecdat yadigarlarını kw1armak, a11ık bi ze diişen hir vazife oldu,qıınıı biliyoruz. Elimizde dinamit, ceplerimizde tabanca .wklamıyorıız. Var lığımız ve hekamızm ku11arıcm bu mukaddes k!ıle yi ele geçirmek için hücuma lıazırlamrken, güven diğimiz dayandığımız yalnız ve yalnız kanun deni len silahtır. Karanlıkta yüzen en ilkel milletlere hür dün ya yaşama hakkını tanır, mukadderatım idare et mesine izin verirken, en medeni milletler arasında yer alan Kıbns Türk 'üne
400 sene yaşayan
İmpa
ratorlukların reva gördüğü en belirgin bir hakkı,
92
günün en demokratik bir devletinin lıaram gömıe si artık tahammülümüzü bitimıiş gibidir. Yükse len sesler sokak orta/arma, kaldmm kenarlanna biriken, çapulcu, ne yaptığım ayırt edemeyen, iste diğinin manasını anlatmaktan aciz, birlwç kışkırtı cı ve tahrikcinin kamçısı ile şuursuzca hareket eden insanlann çılgmca hareketi değil, a,qırbaşlı, mukadderatma hakim, yürüdüğü yolu hilen bir kitlenin tek bir saf halinde mücadelesi o/dıı,qu tak dir edilmelidir. Evkaf; bugünkü neslin, yedisinden yetmişine, imanına gömdüğü bir davadır. Buna ulaşmamn, bunu kazanmanın /zer Kıbrıs Türk 'ü ne düşen bir vazife olduğunu biliyoruz. Ne pm1i ler, ne kwımı ve ne de kulüpler, Evkaf dava.mu jir sat bilerek memlekette sükun ve lııızııru bozmak ve kaldırmak için bulamk suda bet/ık m·11uı çık mış değildir. Bu davayı kazanmak artık bizim için hir onur meselesi olmuştur. Büyük Tiirk Afil/eti nin kamm taşıyan biz l 00 hin Türk, ne bugün ne de yamı atıldığımız ve ant içtiğimiz hu zorlıı u,qraş dan gerileyecek değiliz. Tatlı vaatler, yaldızlı sözler bundan böyle aramızda yer hu/maktan uzaktır. Evkaf ve yalmz Evkaf! Bizim olan ecdat yadigan, kayıtsız şart.Hı bize devir teslim edilinceye kadar en müşkül şartlar içinde, imkansızlık ve 11uılınımi yetlere katlanarak savaşmuza devam edece,qiz. Mücadelemiz, Ada lıükümdarlı,qma karşı değil, gashedilen lıakkımızı tekrar elde etmek iç'in giriştiğimiz milli bir savaştır. " 1 2 Mayıs 1 955'de vilayet karargahında Ev kaf'la ilgili önemli bir toplantı yapılmıştı. Burada İngi liz valisi hazırladığı Evkaf ın Türk toplumuna devre dilmesi konusundaki kanun tasarısını açıklamış, 22 TEMMUZ 1 955'de bu tasarı resmi gazetede yayım lanmıştı. Bu kanunla en büyük ve en önemli mües93
sesemiz İ ngiliz idaresinden çıkıyor ve halkın idaresi ne veriliyordu. Yeni Evkaf kanunu gereğince önemli yerle şim yerlerinde seçimler yapılması gerekiyordu. Kıb rıs Türk halkının siyasi hayatı ve geleceği açısından son derece önemli bir dönüm noktası sayılan Evkaf seçimleri ile halkımız bir seçim dönemi ve atmosferi içine girmişti. Kıbrıs Türk halkı için büyük bir siyasi sınav niteliği taşıyan Evkaf seçimlerine başlıca iki grup katılmıştı. Bunlardan birisi Kıbrıs Türktür Partisi ile Kıbrıs Türk Kurumlar Federasyonu, ikincisi ise muhalefet grubu idi. Muhalefet, sadece güçlü oldu ğuna inandığı Lefke. Lefkoşa ve Limasol gibi mer kezlerde seçime katılırken, Kıbrıs Türktür Partisi ile Kıbrıs Türk Kurumlar Federasyonu tüm yerleşim merkezlerinde müştereken seçimlere katılmıştı. Par ti ve Federasyon adaylarının büyük başarısıyla so nuçlanan Evkaf seçimlerinde, muhalefet umduğunu bulamamış ve başarısızlığa uğramıştı. Kıbrıs Türk Halkına heyecanlı ve renkli günler yaşatan Evkaf se çimleri, büyük bir olgunluk içinde geçmiş ve Kıbrıs Türk Halkı bu önemli demokrasi sınavından da başa rı ile çıkmasını bilmişti. Bu seçimler sırasında geçen bir olay Kıbrıs Türk halkının hislerine tercüman olması bakımından çok önemlidir. Lefke'de seçim yerine torununun omuzuna asılarak gelen yetmişlik bir ihtiyara ne arıyorsun di ye sorulduğunda Dr. KÜÇÜK' ün sandığını arıyorum cevabını vermiş, burada Dr. KÜÇÜK' ün sandığı yok tur cevabını aldıktan sonra da onun arkadaşları da o demektir demişti. Dr. KÜÇÜK bu seçimler sırasında halkına şöy le sesleniyordu:
"Hepimiz faniyiz. Bırakacağımız eser ebedi94
dir. Eğer biz bu vatan çocuklanna iyi bir eser bıra kabilirsek, mezarlanmızda rahat uyuyabileceğiz. Aksi taktirde onlann daimi küfür ve şikayeti, top rak altında bile bizi rahat ettirmeyecektir. " Kıbrıs Türktür Partisi ile Kıbrıs Türk Kurumlar federasyonunun birlikte çıkardığı adaylar muhalifleri ne karşı üstün bir başarı sağladı. Seçimlerden son ra cami komisyonları ve Evkaf Yüksek Konseyi oluş turuldu. 14 NİSAN 1 956'da toplanan Evkaf Yüksek konseyi Dr. Fazıl KÜÇÜK' ü başkanlığına seçmiş, Kıb rıs Türk halkı Evkaf mücadelesini kazanmıştı. 15 NİSAN 1 956 bir pazar günü Evkaf binasına Türk bayrağı çekilmişti. 1 878'den beri İ ngiliz kontro lünde olan ve 1 928'den beri İngiliz bayrağı altında kalarak Türk bayrağına hasret kalan Evkaf ayyıldızı na kavuşmuştu. Bu Kıbrıs Türk' ü için büyük bir za ferdi. O günün heyecanını ve tarihi olayı, Halkın Se si gazetesi şöyle dile getiriyordu: "Geçen pazar günü idi. Dedelerimizin mu kaddes bir yadigan olan Evkaf İdaresinin kayıtsız şartsız Türk cemaatine resmen teslim edilmesi mü nasebeti ile, mezkur dairenin ön cephesine sahalı saat 1 1 'de çekilen bayrak merasimini gömıek için, halkımız dLıha saat 9 'da a,�ır ağır oraya akın ediyordu. Kum atılsa yere düşmez kabilinden mahşeri bir kalabalık toplanmıştı. Belirli vakit yaklaştıkça, herkesin çehresinde beliren heyecan gittikçe artıyor ve hissedilen sevinçten bütün göz ler adeta buğulamyordu. İşte vakit geldi. . . Saat tam 1 1 . 00 Müftü lük Dairesinden dön kişinin elinde muazzam al ım tepsi gibi yüksekte tutulan şanlı bayrağımız, di reğin bulunduğu yere götürülüyor. Lise Bandosu tetikte, kıymetli antrenörümüz Naci Bey tarafın dan gür bir sesle verilen ''lwzır ol" kunıandasm...
95
dan sonra verdiği bir işaret üzerine, İstiklal Marşı çalınmaya başlarken 24 milyon 120 bin Türk 'ün uğruna can vermeye lıer an lıazır bulunduğu şanlı bayrağımız da, Evkaf Yüksek Meclis Başkanı Dr. Fazıl KÜÇÜK tarafmdan yavaş yavaş çekiliyor du. Tanı bu anda direğin altmda Besmele ile bir kurban kesilirken, bu heybetli ve bu ulvi nuınzara halk tarafmdan sürekli alkış tufanı ile selamlanı yor, yürekten gelen bir saygı ile ıılulamyordıı. Bayrağın yavaş yavaş çekilişi, tanyeri a,�arır ken ateşin bir renkte güneşin deniz sathında do,�u şunu ve göklere doğru yükselişini andırıyordu. Ne heyecanlı, ne lıeybetli, ne ulvi bir manzara idi Rabbim O! Merasimde hazır bıılıınanların birçokları "çok şükür yetişenlere " diye mırıldandığı ve Lise bandosunun da İstiklal Marşımızı çaldığı sırada şanlı bayrağımıwı Evkaf Yüksek Konseyi Reisi Dr. Fazıl KUÇUK tarajindan yavaş yavaş çekilişi ha/km heyecanını son haddine vardımuştır. Ay- Yıldızlı bayrak dalgalanmaya başladı,�ı sırada ha zır bulunan halkın lıeyeca111 o kadar artmış, her kes kendi kendini o ktukır unutmuştu ki alkışlar "Varol" sesleri dakikalarca etrafı çınlatmıştı. Rüz gar da lıa/kla birlikte coşmuş gibi binayı süsleyen al bayraklarlan alabildiğine dalgalandırıyordu. Şanlı bayrağmıız bütün azamet ve haşmeti ile yükseklerde dalgalanırken, Lise öğrencilerimiz tarajindan okunan milli şiirler /ıalk111 /ıeyecamnı bir kez dalıa kabartmış ve sıcak göz yaşlarımn ak masuıa vesile olmuştu. Hele hitabet kürsüsünde konuşan Dr. Fazıl KÜÇÜK ile Faiz Kaymak 'ın sözleri veciz ve istikbal için ne ktukır itimat verici idi öyle. . . Konsey reisi Dr. Fazıl KÜÇÜK kürsüde görü96
nünce alkışlar daha fazla artmış, fakat bir işaret üzerine herkes Jıtsarak Doktor'u dinlemek için ku lak kesilmişti. Dr. KÜÇÜK konuşma.wıa, "Bu hü _vük ve tarihi bayram hepimize kutlu olsun!" diye rek başlamış ve şöyle devanı etmişti. "Seksen seneye yakın bir süreden beri yaban cı ellerde olan Evkaf'ımızın idaresini bin bir müca deleden sonra artık kendi elimize almış bıılwıııyo ruz. Bu büyük zaferi kazanmak için fertçe, parti ce, cemaatce büyük gayretler saif ettik. Yonılma dan, bıkmadan uğraştık, didindik. Cemaatimizin birlik ve beraberlik, köylümüzden şehirlimizden, genç ve ilıtiyarlarmızdan velhasıl hütün cemaat ten gördüğümüz destekten aldığımız kuvvetle çalış mak suretiyle bu tarihi zafere kavuşmuş bulwıııyo ruz. Bu gün hepimiz bahtiyarız, sevinç içindeyiz. Pek haklı olarak bayram yapıyoruz. Cemaatimi zin şimdiye kadar gösterdiği birlik ve beraberlik de vam ettikçe buna benzer daha bir çok u�f"er bay ramları kutlayabilece,qimize mutlak nazarıyla ba kabiliriz. Mücadelemiz, 75 seneden beri nesilden nesi le devam etmiştir. Bu zaferi kazanmak balıtiyarlı ğı bizim neslimize nasip olmuştur. Bwııınla bera ber Evlwf müessesesinden cemaatimiz için bekle diğimiz tam randımam almak belki de bizim ço cuklarımıza nasip olacaktır. "
MAARİF MÜCADELEMİZ Kıbrıs Türk' ünün, İ ngiliz sömürge yönetimine karşı verdiği milli mücadele içinde maarif mücadele sinin ayrı bir yeri ve önemi vardır. Bu mücadele, sa dece Türk okullarını değil, aynı zamanda Türk kültü rünü de İngiliz boyunduruğundan kurtarma ve milli 97
benliğine kavuşturma mücadelesi olmuştu. İ ngiliz sömürge yönetiminin ayırımcı ve baskıcı politikası na karşı büyük bir kararlılık içinde mücadele edilmiş ti. Her adımda bir yabancı idare altında bulundu ğumuz gerçeği göz önünde tutulmuş her şeyden önce milli bir maarif sistemine ihtiyaç olduğu unutul mamıştı. Kıbrıs Türküne gerekli olan maarif sistemi Anavatan Türkiyede aranmış ve Türkiyenin paralelin de bir eğitim gerçekleştirme mücadelesi verilmişti. 1 878'de İ ngiliz işgali başladığı zaman adada Türk ilkokul u, Lefkoşa'da bir rüştiye ve bir medre se ile diğer büyük şehirlerde de çeşitli medreseler vardı. 1 880 yılında İ ngiltereden gönderilen bir papaz Kıbrıs okullar müfettişliğine tayin edilmiş ve köy okul komisyonları tayin edilmişti. Türkler ve Rumlar için ayrı maarif encümenleri kurulmuştu. 65
ENOSİS amaçlı 1 931 isyanından sonra, İ ngi liz yönetimi sanki isyanı Türkler çıkarmış gibi büyük baskılar yapmaya başladı. Okulların eğitim özgürlü ğü kısıtlandı. Türk okulları Rumlardan daha çok bas kı altına girdi. Rum köy okullarını Rum komisyonları idare ederken Türk okullarının hepsi maarif dairesi nin, dolayısı ile İ ngiliz yönetiminin kontrolü altına gir di. Yapılan mücadelede Türk halkı şöyle haykırıyor du:
"Hükünıetin tali okullarımıza vemıekte ol duğu tahsisat on misline çıkarılmış olsa bile cema atimizi kültür lıakkındmı malınım eden ve aym zamanda başka cemaatlere nisbetle bizi hakir bir mevkiye düşüren farklı kanun usulüne asla ta hammül edemeyiz. Kanaatimizce farklı kanun si yaseti Kıbns 'taki İngiliz idaresinin demokrasiye en aykm gelen cephesini teşkil eder. Bir İngiliz müstemlekesinde yaşayan iki cemaat için ayrı ayrı 98
kanunlar tatbik edildiğini uzaktan nıüşalıade eden bir yabancı, pek haklı olarak Kıbrıs Türkleri nin yan medeni bir cemaat veya Afrika 'dan göçii rülnıüş esir kafilesi sanacaktır. Çünkü demokrat İngiliz idaresinde böyle farklı ve hürriyetsiz bir ka nun tatbik edilmesi için ortada başka bir sebep gö remeyecektir. Ne yazık ki hükümetin bizi Türk di ye tammayıp İslam diye adlandmnası da böyle bir yanlışlığa yardım etmektedir. " İngiliz Müstemleke Müsteşarı başkanlığında oluşturulan Lise komisyonu ilk toplantısını 1 9 Aralık 1 930'da yapmış ve komisyon başkanlığına Evkaf Murahhası Sir Mehmet MÜNİR getirilmişti. Bu olay Kıbrıs Türk halkı arasında eleştirilere neden olmuş tu. Çünkü Mehmet Münir' in nasıl bir İ ngiliz yanlısı ol duğu ve toplumun menfaatlerini hiç düşünmediği bi liniyordu. İngiliz yönetimi, Türk maariflerine istediği baskıyı yapabilmek amacıyla Mehmet Münir' i komis yon başkanlığına getirmişti. Nitekim 1 931 yılında İ n giliz yönetimi Liseye yapılması gereken 600 liralık yardımı tamamen kesmiş, komisyon başkanı da on ları haklı görmüştü. Pekçok okulun öğretmenleri bütçe bahanesi ile çıkarılmış, onbir adet kız okulu tamamen kapatıl mıştı. Misaki Milli sınırları dışında kalan kötü kaderli Kıbrıs Türkleri himayesizlik yüzünden günden güne artan çeşitli ızdıraplar içinde kıvranıyor adadaki varlı ğımız her gün biraz daha sarsılıyordu. İ ngiliz sömür ge idaresi adadaki Türk azınlığının maarifini körelte cek girişimler yapmaktan geri durmuyordu. Rumlar Yunanistan'dan dilediği öğretmenleri ve müdürleri getirebiliyor, Türkler ise bu haktan yararlanamıyor du. Rum maarifi tamamen Rumların idaresinde oldu ğu halde Türk maarifinin kaderi İ ngilizlerin elindey di. 99
29 Ocak 1 931 'de İngiliz valisine bir muhtıra gönderilerek Lisenin İ ngiliz müdürünün bir Türk mü dürle değiştirilmesi talep edilmişti. Türk lisesi komis yon üyelerinin gönderdiği bu muhtırada şöyle deni yordu:
"Böyle bir müdür çocuklarınıızm ve lıalkınu zın adetlerine v e eğilimlerine tanı anlamıyle ya bancıd1r. Nasıl ve hangi noktada onları idare ede ceğini lıiç bilmemektedir. Bir ırkın karakterini zor la diğer bir ırkın karakteriyle de,qiştirmeye kalkış mak, tepkilere yol açmaktan başka bir şeye yara mayacaktır. İki senelik tecrübemiz bize hu iddia mızı ka111tlayacak ve doğnılayacak örnekler ver miştir. Müdür lisan nedeniyle gençlerimizle direkt temas sağlayamayadı,quıdan dolayı onları etkileye meyecektir. Böyle bir müdürün okul çevresine ya bancı kalacağı ve olayları başkalaruıdmı öğren mek zonınlıılu,qu ile karşılaşacağı gayet açık ı:e in kar edilemeyecek bir dunundur. Bu durıımwı, okulun yönetimi ve disiplinine karşı olduğu aşikar dır. Dahası, müdür, müfredatm ·hüyiik höliimünii teşkil eden Türkçe derslerini kontrol edecek ve ge reğince programa göre okutulup okutulmadıkları nı görecek durumda değildir. Okula yabancı kala cak bir müdürün hiç biryarar sağlayamayaca,qı ke sindir. Bu saydığ11nız sepeplere bir başka sebep da ha ekleyebiliriz. Çok gerekli olan okul idaresi ile çocukların aileleri arasmdaki bağı korumak, hu şekilde mümkün değildir ve hw�wı sonucu olarak öğrencilerin özel yaşamları, eğilimleri ve nokmnla rı okul idaresince bilinmeyecektir. Bu çok açık bir kayıptır. . Bundan başka bu, toplumun kendine saygı ve haysiyet sonınudur. Okulu yönetecek nitelikte bir kişinin toplumumuz arasında bulunmadığı şek100
/indeki, iddia, halkımızı çok huzursuz etmektedir. Bununla beraber bu okul, 30 yıldır varlığım sür dünnüştür. Bu süre zarfında daima Türk müdür ler tarafından yönetilmişti ve öğrencilerin disiplini ve iyi davranış/an devam etmiştir. Bugün adadlı aydın ve kültürlü bir Türk zümresi vardır. Bu da, Türk müdürleri tarafından yönetilen bu okul mü dürleri tarafından sağlanmıştır. Hükümet dairele lerinde mevki işgal eden Türk memurlann büyük bölümü, bu okuldan mezundur. Bu okul, yoksul Kıbnslı Türkü yeni baştan hayata getiren verimli bir müessesedir. Okul yönetiminde Türk müdürün bulunmayışı, halkımız üzerinde kötü bir izlenim bırakacaktır. Kamuoyu, bir Türk okulunda Türk müdürün bulunmasını doğal bir hak olarak say makta ve bu hakkı reddetmek için makul bir ma zaret bulunamamaktadır. Hükümetin genel arzu hilafına bir İngiliz müdür üzerinde ısran halinde okulu kapatmak tehlikesi ile daima karşı lwrşıya gelecektir. Son olarak an etmek isteriz ki Komis yonumuz, şimdiye kadar Ekselans Valinin arzula nna karşı hareket etmemiş aksine Ekselanslannm eğilimlerine büyük önem venniştir. Örneğin Mr. Grant'uı kontratı 1 5 Aralıkta sona ennesine rağmen görevine hemen son veril memiş ve yıl sonuna kadar çalışma izni verilmiş ve bu şekilde ona azami iyi niyet gösterilmiştir. Yıl sonundan sonra Mr. Grant 'ı tekrar tayin etmek ve ya etmemek Komisyonun yasal yetkilerinden biri dir. Öyle inanıyoruz ki hükümet buna kanşmaya cak ve gerekli düzenlemelerin yapılmasını acele et meden bekleyecektir. Yasaya göre teşkil edilen ko misyonumuzun, görevini kanuna uygun bir şekil de bütün sorumluluğu üzerine alarak yürütmesin den başka seçeneği yoktur. Umuyoruz ki Ekselans101
lan, görevlerimizi ve sorumluluğumuzu gerektiği şekilde dikkate alacak ve daha önceki karannı de ğiştirerek halkı büyük endişe ve şaşkınlıktan kurta racaktır. Bu hususta Ekselanslanmn erken ve fe rahlatıcı cevabım bekliyoruz; saygılanmızla. " Vali bu teklifi reddetmiş ve şu tarzda bir ce vap vermiştir: ''A.mletmeap, Lisede bir Türk müdürün bu lundurulması hakkında Türk cemaatinin tabii eği limlerini kabul eder ve bu hususta takip ettiğiniz müdafaa yolunu takdir eder. Müdaafamz her ne dense son iki müdürden evvelki müdürlerin mu vaffakiyetsizliği hasebiyle, evvelki heyeti idarenin hazır durumu seçmeye mecbur kaldığı lıakikatım nazan itibara almayı ihmal ediyor. Evvelki müdür ler talebede disiplini temin ve öğretmeni kontrol et mekte muavaffak olmadılar. Bu disiplin ve kon trol temin edilmedikçe okullarda tahsil yüksele mez. Son iki senede başlanan işin verimli olması için İngiliz Müdürün yerinde bırakılması zorunlu dur. Tahsilin bilgi öğretmekten ibaret olmadığım nazan itibare almalısınız. Disiplin öğretmek, iyi karakter vennek, şahsiyeti, sadakat ve itaat alıştır mak, dayamklı talebe yetiştimıek de aym derecede önemlidir. Bunlar bir müdürün vazifesi arasına dahil olur. Irk ve lisan meselelerinden daha mü himdir. Mahalli particilikten uzak, bağımsız bir müdürün bulunması büyük bir nimettir. " Bu cevap üzerine Lise komisyon üyeleri 2 Mart 1 931 de toplanmış ve bu hususun İ ngiliz hükü meti nezdinde protesto edilmesi için bir dilekçe ha zırlamıştı. Bu d ilekçe oya konulup oy çokluğu ile ka bul edilerek imzalanmıştı. Hayret edilecek bir şekil de Komisyon başkanı Mehmet MÜNİR aleyhte oy 102
vermişti. Bu toplantıda İ ngiliz yanlısı bir üye olan Dr. Eyyüp' ün ortaya attığı fikir çok utanç vericiydi. Dr. Eyyüp, "Türkiye Cumhuriyeti lisemizi idare ede
cek ehliyet ve sedyede müdür yetiştirinceye kadar bu hal devam etmelidir" diyordu. Eğer bu millet bu kadar aşağı ve zavallı ise ona kim kıymet verirdi. Bir okulu idare edemeyecek ehliyet ve seciyede adam yetiştiremeyen bir millet olabilirmiydi. Dr. Eyyüp bu çirkin sözleri ile bütün Türklüğü mahkum ediyordu. Dr. Eyyüp'ün bu yaklaşımını öğrenir öğren mez tıp tahsili yapmakta olan Fazıl KÜÇÜK 16 Mart 1 93 1 'de Dr. Eyyüp'e hitaben yazdığı bir açık mektu bu söz gazetesinde yayımlamıştı. Bu yazı üzerine devrin Lefkoşa Komiseri Mr. Montegu büyük bir tep ki göstermiş ve gazete sahibi Remzi OKAN beyi ça ğırtarak azarlamıştı. Dr. Fazıl KÜÇÜK gazetesi halkın sesini çıkar maya başladıktan sonra bütün sorunlar gibi maarrif sorunu üzerinde de çok durmuştu. Dr. Fazıl KÜÇÜK o günleri şöyle anlatmaktadır:
"Toplum Afrika kabilesinden daha aşağı de recede bir toplutugu andınyordu. Bir defa Ingiliz idarecileri Türk toplumunu dejenere edebilmek için yapılması gereken ne varsa hepsini tatbik et mekten geri kalmıyordu. Kıbns 'ta yaşayan Türkle re Türk değil, İslam diye hitap ediliyordu. İlk oku/ kır, orta okul ve liselerin isimleri, İslam okul/an is mi altmda muamele görüyor ve İngiliz idareciler ellerine aldık/an yeni salahiyetle istedikleri gibi ha reket edebiliyorlardı. Ne acı günlerdi o günler! Kral Marşı, Türkçe ye tercüme edilmiş; bestelen mişti. Çocuklar smıflara gimıezden evvel salonla ra toplanırlar ve önce çocuklara Kral Marşını söy letirlerdi. Ondan sonra da sınıflara giriliyordu. Gençlik, ağır baskılar altında yaşamını sağlama103
ya çalışıyordu. Bütün bun/an bir bir ele almak, herhalde hiç de kolay olmayacaktı. İlk iş olarak gençliği, bütünü ile harekete geçinnek icap ediyor du. Gazeteye gönüllü yazar olarak giren arkadaş lar, ilk konuyu ele almış ve bunun üzerine yürüme ye başlamıştık. İngilizler gazetenin takip ettiği siya seti görüyor, öfkeleniyor, sinirleniyor ve hana el al tından gönderdikleri haberlerle verdiğim sözü tut madığımı, Hükümetin başına den açmak için ça lıştığımı iddia ediyorlardı. Anık mücadele başla mış olduğundan geriye dönülemezdi. " O günlerde Kıbrıs Türkünün en önemli soru nu, Lisenin Lefkoşa'dan kaldırılarak Lapta'ya nakle dilmesiydi. İ ngilizler, İkinci Dünya Savaşını bahane ederek, güvenlik gerekçesiyle Lise'yi Lapta'ya taşı mışlardı. Kıbrıs Türk halkının biricik irfan yuvası olan Lise' nin Lefkoşa' dan Lapta'ya nakledilmesi Türk eği timine ve Türk kültürüne indirilen ağır bir darbe idi. İ ngilizler bu şekilde hareketle lise çağındaki Türk gençlerini tahsil imkanlarından mahrum bırakıyorlar dı. Olay bu kadarla da kalmamış, boşalan lise bina sına Yunan bayrağı çekilerek Yunanlı göçmenler yerleştirilmişti. Bu olay Kıbrıs Türk halkı arasında çok büyük ve çok şiddetli tepkilere yol açmıştı. Lef koşa' da Türk l isesinin tam karşısında ilkokul durur ken, diğer bütün Rum okulları yerinde eğitime de vam ederken özellikle Türk Lisesinin Laptaya, eği tim için hiç uygun olmayan binalara taşınması Türk eğitimini köreltmekten başka bir anlam taşımıyordu. Maksat Yunanlı göçmenlere yer bulmak da değildi. Böyle düşünülürse onlara daha önce askerlerin kul landığı ve şimdi tamamen boş olan yerler verilebilir, hatta Lapta'daki boş binalar Yunanlı göçmenlere ve rilir ve Lise Lefkoşa'da eğitimine devam edebilirdi. Lisenin Lapta'ya nakledilmesi üzerine pekçok aile104
miz büyük bir maddi sıkıntı içine düşmüş, pekçok gencimiz okuldan ayrılmak veya tahsiline ara ver mek zorunda kalmıştı. Dr. Fazıl KÜÇÜK Lisenin Lapta'dan Lefko şa' ya getirilmesi için gazetesi Halkın Sesi vasıtasıyla büyük bir mücadeleye girişmişti. "Lise" başlığını taşı yan bir makalesinde Kıbrıs Türk Halkına indirilen darbenin korkunçluğunu şöyle dile getiriyordu:
"65. 000 Türk'ün malı olan Türk Lisesinin Lefkoşa ya getirilmesini cemaatimiz namma talep eder ve komisyonun erken bir zamanda süratle lw ti karannı bekleriz. Türk Lisesi 'nin bir ders yılı Lefkoşa 'dan uzak bulundurulmasmm Türk cema atine ne gibifayda ve zararlar verdiğin[ bir kere da ha tekrar etmek ve görüşlerimizi ortaya dökmek is tiyoruz. Geçen sene hissedilen tehlike karşısında Lefkoşa 'mn talı/iyesi kararlaştınlmış ve bildiğimiz gibi belediye, fakir aileleri kendi bütçesinden ayır dığı para ile, köylere göndenniş ve bu suretle tehli ke bölgesinden şehir uzaklaştınlmış oluyordu. Bu işlem yapılırken oku/lamı da kaldınlniası düşünü lüyor ve her okul kendine münasip bir yere taşm mak için komisyonkmmn karanm bekliyordu. Yal nız Rum Okul komisyonu, bir türlü kati kararım veremiyor ve bu nakilden zarar mı, kar mı gelece ğini düşünüyor ve ağır hareket ediyordu. Neticede yapılan uzun müzakerelerden sonra ve çok yerin de verdikleri isabetli kararlarla okullarımn eski ye rinde kalmasının en muvafık ve doğru bir hareket olacağma hüküm etmişlerdi. Bizim okul komisyonu ise birkaç gün içinde kati karannı vermiş ve Türk Lisesinin Lapta ya naklinin muvafık olacağına kanaat getirmişti. Bu karan o zaman birçok çocuk babalan protesto et105
miş ise de Komisyon, verdiği karamı isabetli bir karar olduğunu ve fikirden hiçbir zaman dönmeye ceğini ve itirazların da nazarı itibara alınmayaca ğını bildimıiştir. Onlar bize, Lapta 'da okul ve yatı için elverişli, sıhhi yerler olduğunu ileri sürüyor ve bize demek istiyorlardı ki, bağırıp çağımıayımz, okul Lefkoşa 'dan mutlaka uzaklaştınlacaktır. Çünkü tehlike vardır. Nihayet birçok anne, baba nın gözyaşlarına bakılmayarak evlatlarımız bağrı mızdan koparılmış ve ücra bir yere yerleştirilmiş tir. Şimdi bir sene geçti. Evlatlarınıız, cemaatimiz 11e kaza11dı, ne kaybetti? A caba okul konıisyo11u bu11u bir a11 olsun düşü11dü mü ? Türk çocukları nın geçirdiği nıütlıiş sıkıntılarda11, Türk a11neleri11in sızlaya11 kalpleri11den haberdar mıdır? Diyebilirim ki okullarmıızm uzaklaştırılma sı, Türk cenıaati11e en büyük bir darbe ve Türk es11af çocuklan11a dtı en büyük fenalığı getimıiştir. Çünkü bu vesile ile yüzlerce orta halli sımf çocuk ları talısilde11 çekilip başka iş aramak mecburiye tinde kalmıştır. Bu hareketle tahsil yalnız zengin çocuklarına sağlanmış ve dediğimiz bu tabaka ezilmiştir. Halbuki tahsil yalmz bir sınıf halk için değil, fakir, zengin her sınıf halkuı istifade edebile ceği bir nimet olmalıdır. Bu hareketle adeta den mek istendi ki, fakir bir adanı evladını tahsile gön derse de olur, göndemıese de. O da, sanatkar ola bilir, amele olabilir. Hayır bu sınıf babalar arasın da öylelerine tesadüf olunur ki, kendileri cahil kal dıklarındtm, evlatlarmın aym akabete uğramama sı için geceyi gündüze katarak yorulmadan çalış mışlar ve çocuklarınm istikbali onlar için yıkılmaz bir ülkü, ideal olmuştur. Bu okuyup yazmaktan aciz adamlardan bir misal göstereceğim: Babanı, ismini yazmaktan aciz olan bu fedakar adam ce106
haletin ne kadar korkunç ne kadar amansız bir musibet olduğunu takdir etmiştir ki, çocuklannın tahsili için yapılması lazım gelen ne kadıır feda karlık varsa hepsini yapmaktan bir an tereddüt et memiş ve bu uğurdaki vazifesini seve seve yapmış tır. Henüz ilk okula devam ediyordum. O za manlar dayağm cennetten çıktığı (!) devirler. . . Ho calanmızm masası üzerinde her sabalı taze ağaç lardan kesilmiş lıazırlannıış sağlam dallar. Çünkü her yanlış hareket muhakkak dııyakla ödenecekti. Nasilıat, doğru yolu gösterecek söz yoktu. İşte bu tahammül edilemeyecek ceza karşısında kardeşle rimden bir tanesi usanmış, bıkmış ve isyan etmiş ti. Bir sabalı derse gitmek için hazırlandığımız sıra dıı "Ben artık okula gitmeyeceğim dedi" ''Beni bir sanata ver. Bu ceza artık bana kafidir. " Bir çeyrek asıra yakın bir zaman geçtiği halde babanım o an hissettiği elem ve ızdırap hala gözümün önünde dir. Sarsılan bu adamm gözlerinden akan yaşlar kucağma aldığı kardeşimin yanaklanna dökülü yor ve ona "yapma, etme" diyordu. "Okuluna de vam et; oku, benim gibi kalma " diye yalvarıyordu. Fakat isyan eden genç dimağ üzerinde ne bu göz yaşlan ne de bu yalvannalar tesir yapamamıştı. Lisenin Lefkoşa 'dan kaldınlması gözümün önüne bu baba gibi yüzlerce okuyup yazmaktan aciz fedlıkar babalan getiriyor, bunlann çektikleri azabı, sızlayan kalbleri, döktükleri göz yaşlannı daima hatırlıyor ve onlarla beraber ben de ağlıyor dum. Çünkü Lapta bu sınıf ha/km önünde çelik kaleler kadıır sarp ve aşılmaz bir engeldi. O feda kar babanın bütün ümitleri bu mania önünde sön meye mahkumdu. Onun artık yapacağı yalnız ağ lamak bol bol gözyaşı dökmekti. 107
Bu okul Türk malıdır. Çocuklar Türk 'tür, biz Okulumuzu yanıbaşınıızda gönnek istiyoruz. Bize gelecek her felaketin, evlatlannııza da gelme sine razıyız. Felaketten fazla korkanlar Lapta 'mn ıssız dağlannda istirahatlanna baksınlar gelmesin ler. Bu güzel havadan bol bol istifade etsinler yal nız bize evlatlanmızı versinler. İkinci mühim bir mesele çocuklanmızın nıü.şvik aile kucağından mahrum kalmasıdır. Bü tün aileler üzüntü içindedir. Onlann daimi düşün cesi kendilerinden uzak evlatlarıdır. Dağlar başın da ıssız kırlarda dolaşan yavrulanmız gece koğuş lanna döndükleri zaman bu sıcak a_ile kucağım ne kadar arıyor ve ne kadar üzülüyorlar. Ne kadar arzu ediyorlar ki kendilerine müşvik tatlı nazarlar gülümsesin ve yumuşak bir el kendilerini okşasın. Bağn yanık anne babalar ise koynunda büyüttüğü yavrusunu akşam olunca sinesine basıp okşamayı ne kadar istiyor. Acaba bu masum ve Türk halkma bu biça re anne babalara bu kadar büyük azabı çektimıek ten okul idarecilerinin duyduğu zevk nedir? kalble ri yanık evlatlarımızı hayatta öksüz bırakmaktan kazanç/an nedir? Artık çektirilen ceza ve cefalara nihayet verilsin. Biz merhamet taleb etmiyoruz. İh san istemiyoruz, ev/atlarımızı bağrımıza basmak istiyoruz. Bu bizim hakkımızdır. Bu hakkı bizden alanlara bağınyoruz. Bize evlatlanmızı veriniz! Biz onlan sizden daha iyi saklayabilir ve her fela ketten daha iyi koruyabiliriz. " Lise binasına Yunanlı göçmenleri yerleştire rek Yunan bayrağını çekmekle Türk halkına en bü yük hakaret yapılmış oluyordu. Senelerce Türk gençliğini kucağına almış olduğu halde geçen Milli günlerimizde şanlı Türk bayrağının lise binasına çe108
kilmesine izin vermeyen İ ngilizler Yunan bayrağının çekilmesine izin veriyordu. Kıbrıs Türk Lisesine Yu nanlı göçmenlerin yerleştirilmesi ve okul binasına Yunan bayrağı çekilmesi olayına halkın Sesi gazete si sahip ve baş yazarı Dr. F. KÜÇÜK, "Mesul Kimdir?" Başlıklı makalesi ile şöyle değiniyordu :
"Birkaç günden beri, yüksek irfan ocağımı zın üzerinde yabancı bir bayrağın dalgalandığını görüyor ve işitiyoruz. Dün idare evimize hücum eden yüzlerce saf kanlı Türk heyecan içinde, milli yet ve izzeti nefsimize indirilen bu ağır darbenin ki min tarafından ve niçin yapıldığım öğrenmek isti yor. Bilmiyorum, her fırsat düştükçe ezilmek, yok edilmek istenen bu zavallı Türk cemaatinin günahı nedir? Kimsesiz olduğumuzdan mı, bütün bu halwretler, cezalar, cefalar daima omuzlanmı za yükleniyor. Biz bu satır/an yazarken yine mi res mi makamlar Türk - Rum arasma nifak sokuyo ruz diye bizi tehdit edecek ve karşılanna çekerek hırpalayacak/ar. Bundan bir müddet evvel lisemiz başlıklı bir yazımız yanlış yorumlanarak güya iki unsuru birbirine geçinnek gayesini gütmüşünı diye epeyi ağır muamelelere maruz k.tılmıştını.Fakat bu defa zannedersem sorguya çekilecek olan biz değil yabancı bir bayrağın çekilmesini emreden/er dir. Türk-Rum arasına nefreti sokan ben değil, bu işin kuvveden fiile gelmesinde pannağı olanlardır. Hiç bir fert tasavvur edilebilinni ki milli bir müessesesi üzerinde yabancı bir bayrak dalgalan sın da buna seyirci kalrın ? Yine hiç bir fert vannı dır ki, kendi okulunda kendi bayrağmdan başka bir bayrağı görsün de tahammül edebilrin? Bilemi109
yonun bozulmamış dejenere olmamış hiç bir fert hiç bir millet buna nasıl göz yumabilir, sessiz hare ketsiz seyirci kalabilir. Bitaraf ve soğukkanlı düşündüğümüzde ya bancı bayrağın çekilmesinde Rum göçmenlerin hiç bir mesuliyeti yoktur. Mesullar ancak bayrağm çekilmesini emreden/erdir. Ne acıdır ki hala ma betlerimiz üzerinde bile Türk bayrağım gömıezken mabet kadar kutsal ilim ocağımızuı başında bay rağumzdan başka bir bayrak görüyoruz. Türk evvelce de söylediğimiz gibi soğukkan lıdır, munistir, itaatlwrdır. Kanunlara lıünnet eder. Yalnız tahammül edemediği, izzeti nefis ve milliyetine yapılan haksız lıücümlardır. Bu hare ketle bize denilmek isteniyor ki, biz artık yaşamak hakkından mahrum, insaniyetten kovulmaya la yik, medeni kitleler arasında yerimiz olmayan ko kuşmuş bir unsuruz. Hayır. Biz her ne kadar bütün bunlara ta hammül eder görünüyorsak da bilinmelidir ki bu gün kan ağlıyoruz. Kulüplerin, kahvelerin, evlerin sukunetini bozan bu mevzu üzerinde yapılan ciddi münakaşalardır. Asırlarca şan ve şeref toplayan her girdiği yere sulh ve refah götüren hiç bir za man boyun eğmeyen, kutsal bayrağınıızm yerini se bepsiz yabancı bir bayrağm almasına tahammül edemeyiz, ve etmeyeceğiz. Tekrar edeceğim ki dü şüncesizce yapılan bu gibi nahoş hareketler da ima sulh içinde yaşamaya çalışan iki unsurun ara sma nifak sokmaktadır. On/an bir birinden uzak laştınnaya çalışmaktadır. Bundan da doğacak va him neticelerden eğer bir fayda ümit ediliyorsa o da başka meseledir. " İngiliz sömürge hükümetinin ikinci Dünya sa vaşını bahane ederek güvenlik gerekçesi ile Adada110
ki tek Türk lisesini Lefkoşa'dan L.aptaya nakletmesi üzerine "Halkın Sesi" okuyucuları ve bilhassa öğren ci velileri arasında "Lisemiz" başlığı altında bir de an ket açmıştı. 29 Temmuz 1942 tarihinde açılan bu an ket 20 Ağustos 1 942 tarihine kadar devam etmişti. "Halkın sesi öğrenci velilerinin düşünce ve kanaatle rini açık ve doğru bir biçimde söylemekten çekinme melerini istemiş; Onları bu konuda teşvik etmişti. Bu anket yazılarından Lisenin L.apta'da eski, kerpiç bi nalara yerleştirildiği, sınıfların, yemekhanenin sağlık lı olmadığı, öğrencilerin koğuşlarda kıtıkdan yapıl mış yataklar üzerinde yattıkları, pire ve sivrisinekler tarafından sürekli olarak rahatsız edildikleri, öğrenci velilerinin L.apta' nın uzak olması nedeniyle L.apta' ya gidecek vasıta bulamadıkları, eğitimin sağlıklı bir şe kilde yapılamadığı şeklinde gerçekler ortaya çıkmış tı.
1 - Okul koğuşları diye kiralanan binamn bir kısmı gayri sılılıi. Çocukların toprak zemini olan bodrumlarda yattıkları da görülmüştür. Bu bir sefalet numunesi olarak teşhir edilebilir. 2- Koğuşlarda sımflar ve yemekhane bir bi rinden o kadar uzak mesafededir ki her gün 6 de fa millere baliğ olan bu yolları katetmek beden terbiyesi bakış açısından ne dereceye kadar elveriş lidir bilmiyoruz. 3- Kışın koğuşlardan yemekhaneye oradan dershanelerine dönen talebenin, yağmurlarda ne halde olduklarım gömıek yürekleri sızlatacak ka dar acıdır. Bu uzak yolları yatak çarşaflanna bat taniyelere sanlmış olarak ve tımaklanndan süzü len yağmurlann içinde yürüyen çocuklara acıma mak elden gelmezdi. Yazın olan yürüyüşler belki güneş banyosu olarak kabul edilebilir. 4- Lapta havası güzel bir yer de değil. Kışın ııı
bu köyde güneş saat ikide kaybolur, dağm arkası na geçer biraz sonra da karanlık olur. Bunu söyle mekten maksadım eğer talebenin hava değişmesi bu suretle sıhhatlerinin ilerlemesi mevzubahis ise ona da uygun değildir. Sonuç olarak her tarafa yakın, bu kadar va sıtalara sahip, her nevi istirahati sağlanmış mer kez olan Lefkoşa şehri dururken okulun baştan başa malızurlarla dolu bir yerde bırakılmasına ıs rar etmek acaba ne dereceye kad!1r doğrudur? Bu nwı muhakemesini aklı selime bırakıyoruz. " Sömürge Hükümeti' nin son derece haksız ve adaletsiz bu uygulamasına karşı Kıbrıs Türk halkı bıkmadan, usanmadan büyük bir mücadele veriyor du. Dr. Fazıl KÜÇÜK "Kıbrıs Türk' ünün Geçirdiği acı günler" adlı hatıratında Lise mücadelesiyle ilgili anıla rını şöyle anlatıyordu: "Lise konusundaki mücadelemiz ve yay111la rımızdan rahatsız olan Hükümet, gazetemizin Lapta 'd!ı satılmasını yasaklamıştı. Satıcılara ağır cezalar tatbik edilecekti. Uyanan ve şahlanan gençliği daha da şahlandmnak, onların d!ıluı da yamnda olduğumuzu anlatabilmek için sık sık Lapta ya uğruyor ve oradaki tanıdık köylülerin evi ne misafir oluyorduk. Öğrencilerle tam bir ilişki içindeydik. Talebeyi isyan ettimıek yollanm arar ken çok tehlikeli bir iş peşinde olduğumu biliyor dum. Çünkü o zaman fevkalade kanunlar yürür lükte idi ve bizi dinleyen yoktu. Öğrenciler d!ılıa ileri gidecek olursa tamamen okuld!ın uzaklaştırı labilir ve hayat/an söner giderdi. Bunlar beni dü şündürüyordu. Öğrencilere, işi bana bırakmalan111, bizden bir işaret almadan en ufak bir haraket te bulunmamalanm telkin ediyordum. Hiç unutmayacağım, bir pazar günü yine 1 12
Lapta ya gittiğimde, Karava 'da (Alsancak 'ta) yol üzerinde birkaç polis memunmun dunnakta oldu ğunu gördüm. Polisler arabamı görür gömıez elle rini kaldırarak Laptaya giremeyeceğimi ve geri dönmemi emrettiler. Yapılacak bir iş kalmamıştı. Önümde lıükünıet kuvveti tam bir barilwt kumıuş tu. Fakat ne pahasına olursa olsun o gün ben Lapta ya girecektim. Polislere bunun sebebini sor duğum zaman, "Bilmiyonız, aldığımız bir emirdir. Bu emri yerine getiriyonız. " dediler. Ben bunun se bebini çok iyi biliyordum. İtiraz etmeden geri dön düm ve başka yollar aramaya başladım. Bir tek yol kalmıştı. Güzelyurt yolu ile Lapta ya girmek. Nitekim öyle yaptım. Lefkoşa ya döndüm; Güzel yurt ve oradan Karşıyaka yolu ile Lapta )'a gir dİln. Vakit oldukça ilerlemişti. Böyle olma.m ıa rağmen Lapta ya girdiğimi birkaç dakika içinde öğrenen talebeler yine etrafımı sannışlardı. Kendi leri ile sohbet ediyordum. Bu sırada durumu öğre nen İngiliz öğretmenler Müdürden bazı menfaat ler koparabilmek düşüncesinde olan bir öğretme ni bularak yanımıza göndennişti. Bu öğretmen bi zi görür gömıez şaşınnış ve ne yapacağmı bilemez hale gelmişti. Öğrencileri yanımdan uzaklaştırabi lir düşüncesine kapılarak, "Çocuklar, uçak gürül tülerini duymuyomıusunuz? Böyle toplu halde otumıak tehlikelidir. Uçaklar ateş açabilir; dağılı nız, " demişsede kendisini dinleyen olmamış ve ben orada güneş batıncaya kadar kalmıştım. Öğrencilerden büyük bir çoğunluğu beni des tekliyor ve gizliden gizliye İngiliz öğretmenler ara sında cereyan eden toplantılardan da beni haber dar ediyorlardı. Lise mücadelesi bütün şiddeti ile devam ediyordu. Büyük bir kamuoyunu etrafıma toplamıştım. Çocuk velileri istisnasız olarak açtı1 13
ğını şemsiyenin altma sığınmışlardı. Türk Maarif Komisyonu 'na protesto telgrafı ve mektupları gön deriliyordu. Büyük bir galeyanın ortaya çıktığı da açıkça görülüyordu. Haklı olduğumuz, gün ışığına çıkmıştı. Lapta 'da tahsil diye birşey kalmış değil di. Ahlak ve karakter üzerinde kötü tesirler başla mıştı. " Mr.Wood 1 936 yılından beri Lise'de müdür olarak görevlendirilmişti. Çanakkale savaşlarına da katılan ve yüzünden yaralanan Mr.Wood, daha son ra İstanbul'da tanıştığı bir Ermeni kadınla evlenmiş ti. Mr. Wood bu yüzden Kıbrıs Türkleri tarafından se vilmiyordu ve zaten kendisi de bir Türk düşmanı idi. Dr. Fazıl KÜÇÜK, hatıratında Ermeni kadınla il gili şunları söylüyordu:
''Ermeni kadm, zeki ve kurnaz bir Türk düş manı idi. Genç öğrencileri nasıl İngiliz tarafma çe kebilir, milli hislerden onları hangi yollarla uzak laştırabilir düşüncesi içinde idi. Kocasmm mevki ne dayanarak ele avuca sı,qmaz şımarık bir çocuk gibi idi. Durumu yakmdan gömıek için bir gün yam ma bir iki arkadaş alarak okula gittim. İlk şikaye timiz milli günlerde okulun tatil edilmemesi ve ço cuğun elinde hasta raporu olduğu halde okula gel mediği için tart edilmesiydi. Müdür bize cevap ver meden önce Ermeni kadın, "Burada bütün mesuli yeti üzerimize almış kimseleriz. Hükümet bize iste diğimizi yapmamıza müsade etmiştir. Bu yüzden bir müstemleke olan Kıbrıs 'ta ancak İngiliz milli günleri kutlamr. Size vereceğim cevap, "İngilizler Ada 'da kaldığı sürece vereceğimiz emirlere öğren ci velilerinin saygılı olmasıdır. " Dr.Fazıl KÜÇÜK, İngiliz Müdürler döneminde 1 14
Lise' nin her bakımdan bozulduğunu ve düzelmesi için okulun başına Türk müdür getirilmesi gerektiği ni cesaretle savunuyordu. "Liselerimizin Türk mü dürler tarafından idaresini isteriz" başlığını taşıyan makalesinde bu konuya şöyle değiniyordu:
"Lozan Anlaşmasıyla 65 bin Türk 'ün bü tün varlığı Büyük Britanya 'mn idaresine devri tes lim edilirken, anlaşmayı imza edenler teslim edi len azuıltğuı, milliyet, lisan, din ve adetlerine hür met edileceğinden emin idiler. Filhakika 1 91 4 senesine lwdar azınlığın yu kanda saydığımız bütün hukuku kıslwnçca lıima ye ediliyor ve insanca muameleye tabi tutuluyor du. Demokrat devletlere has olan bu idare çok ya zık ki zamanla değişmeye başladı. Her geçe11 gün, kendini hissettirir bir baskıyla bizi sıkıştırıyor ve alışka11/ık peyda ettiğimiz hürriyet çerçevesi daralı yordu. Bild(�imiz gibi ilk darbe milliyetimize indiril di. Asırlarca Türk Cemaati diye adlandmlan biz ler ansızm Müslüman olduk. Bize bu gülünç ve manasız ismi ta/amlann mabat ve gayelerinin ne olduğunu hala anlayamadık. Acaba Müslüman bir unsura dönüştürülen Kıbrıs Türk 'ü Anavatan dan bu vesileyle uzaklaştmlmak mı isteniyordu ? Maksat her ne olursa olsun, bir milletin mil liyetini wıuttump ona yeni bir milliyet aşılamak şimdiye kadar görülmüş ve işitilmiş bir Şl)'" değildi. Bu sebeptendir ki bize hiçbir mana ifade etmeyen bu çirkin adı koyanlar istedikleri gibi çağırabilir ler, falaıt biz hiç bir zaman Türklüğümüzü unuta mayız. Çünkü bunu yaptığımız takdirde dejenere bir kavim haline geldiğimizi kabul etmiş olumz. İf115
tilıarla söyleyebiliriz ki Kıbns Türkü kendi benliği ne tamamıyla sahip ve milliyetiyle övünen halis kanlı insanlardır. Bu isim değiştinne sıralannda Türk Lisesi de unutulmamış tuğlalarla yazılı olan Türk Lisesi yazısı k.lıznuı ve küreklerle yıkılarak yerine İslam Lisesi çizilmişti. Bütün bunlar yapılırken Okul ko misyonu da faaliyet gösteriyor ve lisemizi Türk Müdürlerinin idare etmesine imkan olmadığını! ileri sürüyordu. Bu fikrin en büyük taraftan hepimizin bildi ği eski mebuslarumzdan biridir. Bu efendi 1 931 senesinde beyanatta bulunmuş ve demiştir ki: "Türkiye 'de lisemizi idare edecek iktidarda müdür ler yetişinceye kadar İngiliz Müdürler tarafmdmı Okulun idare edilmesi zaruridir. " Bu saçma sözle ri 1 931, 9 Nisan tarihli "Söz" gazetesinde neşretti ğim bir yazıyla çürütmüş ve biz Türklerin kendi okullarımızı idare edebilecek müdürlere malik ol duğumuzu iddia etmiş idim. Acaba bugün hala aramızda yaşayan bu efendi çalışmasının semere sinden memnun mu ? Ümit ettiği gibi iyi neticeler elde edebildi mi? Cevabını yine bu efendinin idrak ve muluı kemesine bmıkıyoruz. Yalnız biz Türk cemaatinin bu gün istediği; komisyonun bu meseleyi yeniden müzakere etmesi ve okullarımızın idarecilerinin ec nebi olmasının 65. 000 Türk 'ün izzetinefis ve şere fini rencide edici bir keyfiyet olduğunu anlaması dır. Aramızda her an Okulumuzu idare edebile cek kıymetli müdürler bulabiliriz. A rtık biz de efen di olarak yaşamak istiyoruz. Bu hak niçin bizden esirgeniyor? Niçin azınlık lıaklanmıza hürmet edil1 16
miyor. Tekrar ediyorum; 65. 000 Türk 'ün istediği Türk liselerinin idaresinin Türk müdürlere bırakıl masıdır. " Dr. Fazıl KÜÇÜK İngiliz müdürler döneminde lisenin her bakımdan bozulduğu ve düzelmesi için okulun başına bir Türk müdür getirilmesi gerektiğini büyük bir cesaretle savunuyordu. "dileklerimiz" baş lıklı makalesinde bu konuda şöyle diyordu: "Dahilde ve hariçte en büyük, en müşkül iş leri başarabilecek kabiliyette yetiştirdiği binlerce ilim adam/an ile iftihar eden kutsal ilim ocağımız bu gün bel kemiği kınlmış bir yaralı gibi serilmiş yatıyor ve inliyor. Hepimizden imdat istiyor. "Ölü yorum, beni kurtann ben yaşamak ve daha bir çok insaniyete hizmet edecek adımlar istiyorum, beni eski şerefli mevkime ancak sen çıkarabilir sin. " diyor. Ey Kıbns Türk 'ü! En ulvi vazifen bizden im dat isteyen ilim ocağımızın imdadına bütün gayret lerimizle atılmak koşmaktır. Biliyorum önümüzde aşacağımız yol çok çetindir. Bizi korkutacak ka dar sarp ve çetin engeller bizi bekliyor. Fakat unut ma ki bizim neslimiz işte böyle aşılmaz, başarıl maz zannedilen yollarda yürüyerek gayesine varan bir millettir. Bize ne oldu ? Bu miskinlik nedir? Bu gün kü hür Türk dünyası nasıl vücut buldu ? Nasıl efendi oldu ? Nasıl bütün dünyayı kendisine hür met ettiriyor? Henüz bun/an unutacak kadar uzun bir zaman geçmedi. Henüz hafızamızda gö zümüzün önünde istiklal savaşı canlı dunnuyor mu ? Türk hakkını elde etmek ve hürriyetine kavuş mak için mania bilmez. İşte bu gün biz de haklan � mızı tekrar elde etmek için uğraşıyor haykınyor ve haykıracağız. 1 17
Biz, şerefli bir milletin şerefli ev/atlan oldu ğumuzu kabul ettinnek istiyoruz. Biz ne ihtilalci ve ne de kanştıncı bir unsur değiliz. Adamn İngiliz idaresine devri tesliminden hu güne kadar Türk unsuru, hükümetine hiç bir zaman baş kaldınnadı. Her kanunu her emri gü nü gününe harfi harfine tatbikte kusur etmedik. İş te bizi pek iyi tamyan demokrat hükümetimize /uıklanmızuı ne olduğunu hep beraber anlatmalı yız. Eminim ki samimi hüsniyet dairesinde çalıştı ğımız takdirde isteyeceğimiz makul taleblerimiz esirgennıeyecektir. Taleplerimiz nelerdir? En başta gelen Li se 'n in iyileştirilmesidir. Bu aziz ocağımız bütün Kıbm Türkünü hu gün düşündürüyor ve ağlatı yor. Bütün teşkilatı, bozuk programlan bu günün ihtiyaçlarım tatmin edemeyecek kadar eksik. 1933 'den heri okul sıralarında bulunduğum anlarda "Masum Millet" gazetesinde neşrettiğim yazılarla lisemizin günden güne sönmeye yüz tuttu ğunu iddia eJiyordum. Bu iddiamda ne kadar haklı olduğumu her geçen gün bize daha açık is pat etmiyor mu ? Zavallı Lisemiz, şerefli ocağımız sen sönme yeceksin. Bu gün seni kurtamıaya azmetmiş bir gençlik vardır. Çalışıyor ve yorulmadan usanma dan, bıkmadan çalışacaktır. Belki bizi kuvvetle susturacaklar, fakat sen emin ol ki artık tamamıy le en küçüğümüzün bile kalbinde yaşıyorsun. Evet önümüzde izzetinefis, şeref ve haysiyetimizi kıran mühim bir mesele duruyor. Seni, yetiştirdiğim admnlardan başka biri bir yabancı idare ediyor. Bununla bize adeta denilmek isteniyor ki "Biz Kıb ns Türkü henüz kendi kendini idareden aciz, biça re, beyinsiz bir koyun sürüsüyüz. Biz mulıakeme1 18
den aciz aptallanz. Biz vasiye muhtaç bunakla nz. " Hayır! Bu hakir görünen Kıbns Türklerin den binlerce genç, Anavatan 'da zor sınavlarda muvaffak olmuş; en nazik mevkilerde yer almış, zeki ve çalışkan insanlar olduklanm ispat etmişler dir. Onun içindir ki artık okullannıızı kendimiz idare etmek eme/indeyiz. Türk çocuğunun terbiye sini biz üzerimize almak istiyoruz. Ona /aırakteri biz vereceğiz. Benliğini biz öğreteceğiz. İşte bunu istemek zannedersem haklanmızın en başta gelen lerinden biridir. Yanı başımızda yaşayan unsur/an gözlerim yaşararak, kalbim parçalanarak gıpta ile seyredi yorum. İlim ocaklannı kendi kendilerine idare eden bu vatandaşlanmızın ne kadar bahtiyar ne kadar mesut insanlar olduklanm gördükçe lam ağ lıyorum. Bu gün artık Türk komisyon aza/arma dü şen vicdani ve insani vazife, malımız olan Lisemi zin idaresini çalışkan, vazifeşinas, bilgili, seciyeli Türk gençliğinin omuzlanna yüklemesidir. " 9 Temmuz 1 942'de İslam Tali okullar komis yonu toplanmış ve lisenin Eylül sonundan önce Lef koşa' ya nakledilmesini ve Ekim ayında Lefkoşa'da açılmasını kararlaştırmıştı. Bu karar İ ngiliz müstemle ke müsteşarına yazılmış, onun verdiği cevap ise oyalayıcı nitelikte olmuştu. İngiliz idaresi bu teşeb büsün yanlış bir haraket olduğunu ve hükümetin bu taşınma işine yardım etmeyeceğini bildirmişti. Sanki Lefkoşa her gün bombalanıyor ve mu harebe ediliyordu. Ne bir uçak, ne bir bomba görül mediği halde halihazır durum müsait değil demek, sadece Türk öğrencilerin ezilmesini istemekti. Refet 1 19
Tevfik isimli bir lise öğrencisinin Halkın Sesi gazete sinde yayımlanan mektubu Lapta' da öğrencilerin na sıl kötü yollara düştüğünü, eğitim ve öğretiminden nasıl uzaklaştığını şöyle açıklıyordu:
"Lise Lapta 'da kalmalı mı? Bu suale cevap vennezden evvel, Lise 'nin Lapta 'da hangi şartlar altında devam etmekte ol duğunu bilmek faydalıdır zannındayım. İşte sizleri bu hususta aydmlatmaya çalışacak ve sualin ceva bını Lise 'de çocukları olan babalara bırakaca ğım. Hepimizin bildiği gibi Lapta 'da bütün tale benin sığacağı tek bir bina bulunamamış, bundan dolayı da Liseyi muhtelif binalara taksim etmek zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Bunun için de muh telifyerlerde on bir tane koğuş, üç tane sınıf bina sı ve bir tane de yemekhane tutulmuştur. Fakat maalesef bulunan binalar okul binası olarak ya pılmadık/an için okullarda bulunması icap eden elektrik ve su teşkilatma malik değildir. Çok defa talebe elini ve yüzünü kışın soğuğu ve yağmuru al tında açık yerlerde yıkamak mecburiyetindedir. Ay ni zamanda koğuşlar bakımsızdır. Temizliğe ria yet edilmiyor. Talebe her gün yemekhane ve yatak hanesine gitmek için birçok inişler inmek, yokuş lar çıkmak mecburiyetindedir. Talebe biraz yürürse ne çıkar diyebilirsiniz. Sualinize ben de iştirak ederim. Evet hiç bir şey ol mayacaktı. Eğer çocuklarımızın gıdası ve sıhhati yerinde olsa idi. Fakat koğuşlarda balık istifinden de daha sıkıştırılmış yataklarda yatan, kışın yüzü nü yağmur altında yıkayan ve ölmeyecek kadar gı da alan bir talebeden sıhhat beklenir mi? Talebe açtır ve bu üzerinde durulmaya de120
ğer bir mevzudur. Çünkü çocuğun ahlakı ve çalış ması üzerinde etkilidir. Aç olan talebe, kamını do yunnak için bazı fena yollar arayabilir. Ve yine aç olan talabe ders çalışamaz. Bunun delili çocukla rın bu sene almış olduk/an sınıf kame/eridir. Ça lışmayan talebe, vaktini geçinnek için bazı eğlen celer arar. Gerçi bunu düşünen okul idaresi Lap ta 'da iki tane kulüp açarak oraya muhtelif oyun lar getirtmiştir. Fakat bütün bu yapılanlar, talebe yi bazı fena yollara sapmaktan alıkoyamamıştır. Acaba niçin? Şimdilik bu suale cevap ver memeyi tercih ediyorum. Çünkü sebebi ne olursa olsun, hakikat olan bir şey varsa o da şudur ki, ta lebe Lapta 'da içki ve kumara alışmıştır. Evet ak şam olunca talebenin bir kısmı meyhane köşele rinde konyak içmeye gider. Bazı/an ise koğuşlarda sigara dumanlan arasında kağıt oyununa oturur. İşte bütün bunlar, bilhassa son zamanlarda, tale be arasında çoğalan para hırsızlığının sebebini izah eder. İşte bütün bunlar ancak Lisenin Lefko şa 'ya nakledilmesiyle ortadan kalkabilir ve bunun için de uğraşmak her çocuk babasının vazifesidir. Bunu bilhassa muallimlerimizden de bekleriz " . Lisenin Lapta'daki içler acısı durumu Halkın Sesi gazetesinde şu şartlarla vurgulanıyordu:
"Kıbns 'ta sair unsurlann umum Okul/an ye rinde bırakıldığı halde yalnız ve yalnız tek başına Türk Lisesi 'nin Lefkoşa 'da bırakılmaması ve Lap ta 'ya götürülmesi hakkında Maarif Müdürünün bu ısrannın neden ileri geldiğini sorabilir miyiz? Lise 'mizin ağlanacak diğer bir kısmı da ki tapsızlıktır. İddia edebiliriz ki son senelerin öğre tim usulünü takip ve tatmin edecek hiç bir talebe121
nin hiçbir kitabı yoktur. Bir sınıftan diğer bir sını fa geçecek talebe ya üç lira mukabilinde icar sure tiyle arkadaşlanndan kitap bulacak, yahut bu dersleri yazma suretiyle zaptedecektir ki bunun ne derece makul bir iş olacağını ve bir talebeye ne ka dar müşkül olduğunu artık ehli insafa bırakınz. Diğer taraftan mevcut kitaplar ise kat 'iyen Türki ye 'nin bugünkü öğretim usulüne uymadığı gibi programlanna dahi uymaktan pek uzaktır. Bu günkü kitaplarla Lise 'mizde çocuklan mıza hala güneş yerine "şems " ve yıldız yerine ''kev kep " gibi Arabi kelimelerle dolu bir takım eski ki taplar okutulduğunu söylemek Lise 'mizin hangi zihniyetle idare edildiğine en bariz bir misaldir. Türkiye 'de lise sınıftan için basılmış yeni kitapla nn kitapçılanmız vasıtasıyla getirilmemesinin ve Lise 'nin kendine malısus sair unsurlann olduğu gibi her sınıf için kitap bulundumıak üzere Oku lun bir kütüphanesi niçin bulunmasın ?" Kıbrıs Türk basınında ve Halkın Sesi gazete sinde Lise' nin Lapta'dan Lefkoşa' ya getirilmesi için yazılan yazılardan sonra İ slam Tali Okulları İdare He yeti Fahri Katibi J.R.Cullen, okulun tekrar tamir edil mesi, birtakım sıhhi tesisatın yapılabilmesi ve Lise' nin Lapta'dan Lefkoşa'ya getirilmesi için 2500 liraya ihtiyaç duyulduğunu ve bu para temin edilinceye ka dar Lise' nin Lapta'da kalacağını açıklamıştı. İslam Tali Okulları İdare Heyeti Fahri Katibi J . R . Cullen'in, Halkın Sesi' nde yayımlanan Lise' nin Lapta'dall. Lef koşa'ya yeniden getirilmesi konusundaki çeşitli ma kalelerle bu konuda aldığı mektuplara cevap teşkil eden yukarıdaki açıklamasından Lise'nin Lapta'dan Lefkoşa'ya taşınmasını istemediği, okulun taşınma masrafı olarak gösterilen 2500 lirayı Maarif Dairesi' nin ödemeyecek kadar fakir olduğu sonucu ortaya 122
çıkmakta idi. Böylece Cullen, Lisenin Lefkoşa'ya ge tirilmesini engellemişti. Bu hayati konuda en büyük rolü pasif tutumlarıyla komisyonun Türk üyeleri oy namış ve maalesef karartı bir tavır ortaya koyama mışlardı. Kıbrıs Türk halkının Lise' nin Lapta'dan Lefko şa' ya getirilmesi mücadelesi büyük bir kararlılıkla devam etmişti. Lefkoşa Türk kulüp mümessilleri Li se' nin nakli konusunu görüşmek için Müsteşar'dan bir mülakat talep etmişlerdi. Kıbrıs Müstemleke Müs teşarı, kulüp mümessillerine 9 Eylül 1 942 Çarşamba günü saat 10.00'da randevu vermişti. Kulüp mümes silleri tarafından seçilen üç kişilik heyeti oluşturan Dr.Fazıl KÜÇÜK, M.Seyfi Akdeniz ve Şükrü Veysi, Müsteşar' ın kendi evinde bir saatten fazla Lise konu sunu tartışmışlardı. Heyet, Lise' nin Lapta'da kalma sının bütün mahzurlarını anlatmış ve anlatılanlar Müstemleke Müsteşar' ı tarafından da haklı bulun muştu. Buna rağmen yine de Lefkoşa'nın tehlikeli bir saha olduğunu ileri sürmüştü. Müsteşar, Hükü metin Lise' nin Lefkoşa'ya gelmesine mani olmaya cağını fakat yardımda bulunamayaca{Jını ve bu me selenin daha ziyade okul komisyonu ile halledilmesi gerektiğini bildirmişti. Bunun üzerine heyet, Lise Ko misyon Reisi Münir Bey' i ziyaret ederek halkın, Oku lun Lapta'dan Lefkoşa'ya nakliye masrafını ve okul binası olacak evlere lazım gelen sıhhi tertibatının ya pılması hususundaki masrafları kabul ettiğini bildir mişti. Evkaf Murahhası ve Lise Komisyon Başkanı Münir Bey, kendisinin de Lise' nin Lefkoşa'ya gelme sini istediğini ve halkın bu dileğinin Lise Komisyo nu' na bir dilekçeyle bildirilmesini söylemişti. Bunun üzerine Türk Kulüp Mümessilleri toplanarak gere ken dilekçeyi yazmaya karar vermişlerdi. İ ngiliz idaresine yazılan dilekçede Lise' nin Lef123
koşa'ya getirilmesi için gerekli masrafların karşılan masına hazır olduğumuz vurgulanmıştı. İ ngiliz yöne timi Near East Post gazetesinde yayımladığı bir yazı ile Türk kulüpleri Temsilcileri ile yapılan görüşmeleri yalanlamış ve hiçbir görüşme yapılmadı diyecek ka dar alçalmıştı. İ ngilizlerin esas amacı ne pahasına olursa olsun liseyi Lefkoşa'ya getirtmemek ve Türk halkını cezalandırmaktı. Lisenin tekrar Lefkoşa'ya nakledilerek yeni eğitim yılına Lefkoşa'da başlayabileceği haberi ve topluma yayılan sevinç ve umut kısa sürmüş 24 Ey lül 1 942'de İ ngiliz yönetiminden gelen yazılı cevap bütün ümitleri yıkmıştı. J.R.Cullen imzalı bu yazıda
"Vakit, Lise 'yi bir sene daha Lapta 'da bırakmak hususunda verilen karan değiştimıek pek geçtir. " deniyordu. Bu cevap lise mücadelesinin daha kararlı bir biçimde sürdürülmesine neden olmuştu. Bu konuda Halkın Sesi gazetesi bir makalesinde şöyle diyordu:
"Esasında her nedense kaderi matem günle ri yaşamak, matem perdesi bürünmek, ıstırap ve acılar içinde kıvnlmak belıtbahlığı ile çtrpınan Türk cemaati kara talihinin icabı olarak bu defa da Lise meselesinde yine matem femummı oku mak felaketine uğramıştır. Verilen bu kararnamenin bir top patlayışı gi bi kulaklannuzda yırtıcı gürültüsü işitilmiş, o kara mı her bir kelimesi bir mermi parçası gibi vücudu muza isabet ederek delik deşik etmiş ve kalbimi zin en derin, hassas köşelerine kadar acısını hisset tirmiştir. Birinci kararda ''Eylül nihayetine kadar her hangi, bir durum ortaya çıkmadığı takdirde Lise, Lefkoşa 'da açılacaktır. " denmişti. 124
Hakikaten itiraf ederiz ki, Türk 'ün ezelden kendisine has olan samimiyetinden istifade edile rek çok ustalıklı tertip edilmiş ve bizim kuru ümit ler içinde beyhude vakit geçimıemize vesile olan karamı asıl noktası bu olmuştu. Fakat aksi gibi çok şükür hiçbir hadise olmamış ve bu karan de ğiştirecek hiçbir sebep de yokken beliren umimi ar zu üzerine bu defa hedef değişmiş ve ikinci bir ka rar çıkanlmasıy/a önümüze · Okulun taşınmak masrafı konmuştu. Kulüpler Heyeti halktan gördü ğü yardımla bu işi de başamıış olduğundan artık mesele kalmadığını ümit etmiştik. Fakat ne garip tir ki bu defa da üçüncü siyah çizgili irade, vaktin geç olduğundan ve bütün tertibatın Lapta 'da alm nuş bulunduğundan bahsedil �rek Okulun bu yıl da Lapta 'da kalmasına Komisyonca karar verildi ğini bildinnekle Türk cemaatine matem toplan nın acı gürültülerini işittimıiş oldu! Netice itibanyle bu meselede halk sempatisi ni göstenniş Kulüpler Heyeti de üzerine düşen vazi feyi lıakkıyle ifa etmiş ve daha da edecektir. Haklı davamızda gördüğümüz haksızlık ve onun içyüzü cihana adalet ve /zürriyet neşretmekte bulunan Bü yük İmparatorluğun ana merkezine bildirilecektir. Lise 'nin Lapta 'da bırakılması karanyla bilinmeli dir ki mesele kapanmış olmayacaktır. " O günlerde Kıbrıs Türk' ünün ikinci lisesi olan Viktorya Kız Lisesi' nin durumu da iyi değildi. Son sı nıfların hiç kitabı yoktu. Okulda kitapsız eğitim yapılı yordu. Erkek lisesinde Fizik.Kimya ve Fen bilgisi dersleri olduğu halde Kız lisesinde okutulmuyordu. Öğretmen eksikliği vardı. Öğrenci koğuşlarındaki çir kin olaylar nedeniyle birçok öğrenci ayrılmak zorun da kalmıştı. Kız lisesinin başında da İ ngiliz bir mü dür bulunuyordu. Okulun başında bir İ ngiliz Müdü125
rün bulunması İngilizce eğitimine de tesir etmiyor, bu okuldan çıkan öğrencilerin İngilizce bilgisi yeter siz kalıyordu. Spor, elişi ve müzik çalışmaları iyi se viyede olmakla beraber kültür seviyesi çok düşüktü. Viktorya' dan mezun olan genç kızlar Güzelyurt Kole jinin giriş sınavlarını dahi geçemiyordu. Dr. Fazıl KÜ ÇÜK kız lisesi hakkında şunları yazıyordu:
"Usanmadan, bıkmadan çalışıyoruz ve çalış maya mecburuz. Bizlere miras bırakılan enkazı te mizlemenin pek de kolay bir iş olmadığını takdir edersiniz. Yolumuz çok sarp ve çetindir. Önümüz deki engeller, ilk nazarda bizi olduğumuz yerde durduracak kadar korkunçtur. Kangren olmuş uzuvlarda çıkan kokular, bizi tiksindirecek kadar iğrençtir. Fakat umutsuz olmayalım. İyice bilmeli yiz ki umutsuzluğa düştüğümüz gün uçurumun başmdtı bulunmuş olacağız demektir. Yine takdir etmeliyiz ki ümitsizliğe düşen bir millet, bir fert is tikbalden emin olamaz ve olmamalıdır. Hayatta muvaffakiyetin en büyük sım, her işe başlamadan ulaşılacak hedefin daima uzak ol duğunu takdir ederek ona göre hazırlanmaktır. Genç arkadaşlar; hiçbir zaman umutsuzluğa düş meyelim. Bu gün muvaffak olamadığımız bir işte yamı muhakkak muvaffak olacağız. Bu gün ula şamadığımız hedefe yamı muhakkak ulaşacağız. Bulunduğumuz enkaz üzerine kurulmuş çü rük hali, biz nasıl istikbal olarak bizden sonra ge lecek nesillere bırakabiliriz? Bu sebeptendir ki ge ceyi gündüze katarak çalışacak ve çok yorulaca ğız; yalmz onlara temiz, sağlam temeller üzerine kurulmuş bir istikbal vereceğiz. Bizler mezarlan mızda yatarken ruhlanmızın lanetle değil, hayırla yad edilmesini istediğimiz içindir ki iyi eserler bı rakmak istiyoruz. 126
Genç Türk kızlan; sizler de bizimle el ele vennek mecburiyetindesiniz. Siz de bizim teneffüs ettiğimiz havayı teneffüs ediyor, bizi ısıtan güneş si zi de ısıtmıyor mu? Düşünün ki tarihte kadının oy nadığı rol, erkek kardeşleri kadar belki de daha zi yade ehemmiyetlidir. Türk 'ün emsalsiz şan ve şe refle dolu İstiklal Savaşı 'nı yapanlar arasında er kek kada.r mühim rol oynayan Türk kadınını gör müyonnuyuz? İşte bu vatanda sizlerden aynı çalış ma, aynı fedakarlığı bekliyor. Acılanmızın aynı, dertlerimizin müşterek, davamız tek bir davadır. İşte aziz Türk kızlan; ben ve arkadaşlanm bu günkü genç nesilden imdat istiyonız. Bu genç nesildir ki önünde bulduğu mania/an çiğneyecek, bakir onnanlar kadar korkunç engelleri yıkacak, imkansız düstunınu imkana dönüştürecektir. Çün kü bu günkü gençlik büyük A ta 'nın yarattığı genç liktir. Saltanat devrinin bize bıraktığı küflü kafalı liderlerden artık bu Türk cemaati hiçbir hizmet beklememelidir. Onlarla işbirliği bizleri düş kınklı ğına uğratacak kadar tehlikeli olduğunu anlamalı yız. Onlar yorgundur, menfaat düşkünüdür, riya kardır. Halbuki A tatürk 'ün yarattığı gençlik taze dir. Kişisel çıkardan uzak, çalışkan ve cesurdur. Vatan ve milleti için her fedakarlığa hazır, her teh likeye göğüs geren bir ktıledir. Bu gençlikte hakim olan, yalnız vicdandır. Vicdansızlann şeref ve hay siyetini alt üst eden para, A tatürk 'ün yarattığı gençliğin nazannda adi, bayağı bir düşmandır. Genç Türk kızlan; açtığımız çığıra siz de ka tılmalısınız. Düşününüz ki, bir sicim parçasını bir çocuk bile kolayca koparabildiği halde, bu kııwet127
siz sicimlerin bir araya gelmesiyle husule gelen ve koskoca transatlantik vapurlanm zapt eden halat lamı kopanlması ne kadar müşküldür. Cemiyetler de arasındaki birlik ve beraberlik ne kadar sıkı olursa, o cemiyetin varlığı o nispette kendisini his settirir ve haklanm müdafaa edebilir. İşte bugünkü genç neslin omuzlanna yükle nen en mühim işlerden biri de budur. Kurtulmak çarelerimizi yine kendi çalışmamız ve uğraşnıamız la meydlına getirebileceğiz. Önümüzde iki yol du ruyor: Kurtuluş ve yok olma yolu. El ele verdiği miz takdirde kurtuluş yoluna, arabozukluğuna saptığımız gün helak (yok olma) yoluna vamıış olacağız. Bunu da tayin etmek sizlere düşüyor. " Viktorya kız lisesinin durumunun düzeltilebil mesi çareleri· Halkın Sesi gazetesinde şöyle sıralanı yordu:
"Kıbns Türk cemaatinin ezeli dileği, Viktor ya 'n uı başında ehliyetli bir Türk müdire gömıek tir. Bize yabancı müdirenin istifası karşısında ele ilk alınması gereken nokta bu müdire işi olmalı dır. Lise ye olduğu gibi Viktorya ya da ehliyet ve li yakatı tecrübe edilmiş, yüksek okul mezunu bir müdirenin Türkiye 'den getirilmesi ilk adımı teşkil etmelidir. Viktorya 'nın başına yüksek tahsilli ol mayan, aynı okul mezunu kimselerin getirilmesi asla doğru olamaz. Viktorya ya mutlaka yüksek okul mezunu yetenekli bir müdire lazımdır. Böyle bir müdireyi Türkiye 'den temin ettik ten sonra geçici kaydıyla ihtisas sahibi öğretmen ler de Türkiye 'den getirtilebir. Bu şekilde bir temel aldıktan sonra Viktorya 'nın öğretmen kadrosu, peyderpey Kıbns 'lı Viktorya mezunlannın Türkiye Öğretmen Okullannda tahsil ettirilme/eriyle yavaş 128
yavaş Kıbns 'lı Türk kızlanndan teşkili de pek ko laydır. Tabii bu işin halli zamana bağlıdır. önce likle esas teşkilatı organize etmek ve sonra da öğ retmen problemini tedricen çözmeye çalışmak ye rinde olur. Böylelikle hem Viktorya 'mn öğretim he yeti tamamıyla teşkil edilmiş ve hem de Kıbns 'lı genç kızlara da iş temin edilmiş olacaktır. Fakat dediğimiz gibi, Viktorya 'mn ıslah çareleri aranır ken iki kısma ayınna işi mutlaka tahakkuk ettiril melidir. Çünkü enstitünün de Kıbns Türk cemaati ne en azdan lise kısmı kadar faydalı olacağı aşi kardır. Bu gün evlenme çağında bulunan birçok genç kızlanmızm modem ev idaresi bilgilerinden mahrum olduklanm kabul etmeliyiz. Bütün bildik leri evlerindeyaşlı ana ve ninelerinden gördüklerin den ibarettir. Halbuki bu günün aile ocağı, daha fazla ve daha modem bilgilerle ihtimama muhtaç tır. Henüz kurulmadan yıkılan yuvalann bu hazin akıbetini bu mevzulardaki bilgisizlik hazırlamakta dır. Bunun içindir ki, cemaatimizin tam teşkilat lı bir kız enstitüsüne ihtiyacı pek fazladır. Bu ihti yacı da ancak temelli ıslahatla Viktorya 'da kuru lacak mükemmel bir enstitü karşılayabilir. " Kıbrıs Türk'ünün yaptığı Lise mücadelesi ade ta bir milli mücadeleye dönüşmüştü. Bu mücadele içinde Kıbrıs Türk Kulüp ve kurumlarının İngiltere' de dört ayrı makama (müstemlekat Nezareti, British Council, Winston Churchill, Halkevi Londra) çektiği protesto telgrafı da önemli bir adımdı. İ ngiliz yönetimi Türk Lisesini Lapta'ya taşıdık tan sonra okul binasına Yunan bayrağı çekmiş ve Yunanistan'dan gelen göçmenleri yerleştirmişti. 129
Türklerin şiddetli. tepkilerine aldırmayan İ ngiliz yöne timi bir süre sonra bu binayı askeri fırın olarak kul lanmaya başlamıştı. Bununla da yetinmeyen ve milli gururumuzla alay eden İngilizler en sonunda okul bi nasını ahıra dönüştürmüş ve burada domuz besle meye başlamıştı. Türk gençlerinin doldurması gere ken sınıflara İngilizler tarafından domuzlar doldurul muştu. Bunlar Türk cemaatının izzetinefis ve şerefini rencide için İngilizler tarafından bilerek isteyerek ya pılıyordu. ısrarlı bir mücadeleden ve Kıbrıs Türk Kulüple rinin bütün masrafları karşılamasından sonra 6 Ekim 1 943'de Lise Lefkoşa' ya nakledilmiş ve burada faali yete geçmiştir. 1931 isyanından sonra İ ngiliz Sömürge yöneti mi Kıbrıs Türk halkına karşı hukuk dışı uygulamalara girişmiş ve biricik irfan ocağımız Türk Lisesinin başı na Mr.Harold Wood isminde emekli bir İngiliz suba yını müdür olarak tayin etmişti. 1 937'de göreve baş layan İngiliz müdür ilk olarak okulun Türk Lisesi olan adını İslam Lisesi olarak değiştirmişti. Halkın sesi gazetesinde yayınlanan bir maka lede bu konu şöyle anlatılıyordu:
"Sene 1 93 7. . Ekim ayındayız. Okul yeni açılmış. Ben o yıl adı henüz Türk olan Lisenin onuncu sınıfındayım. Bugünkü İngiliz Lise müdü rü okula o sene getirilmiş. Güya bir yenilik olmak üzere her sınıftan birer "prefect" yani sınıf başı se çilmişti. 29 Ekim Cumhuriyet bayramı, asil mille timizin en büyük günü, yaklaşıyordu. O senenin son sınıfı da, bizim gibi ateşli, milliyetçi coşkun ruhlu arkadaşlardı. Onlarla konuştuk ve aramız dan sınıf başlan seçerek 29 Ekim 'de Okulun tatil edilmesini rica etmek üzere yeni müdüre gönder dik İngiliz müdür tatil ricamızı kabul etmedi. .
130
Okulun cumhuriyet bayramında açık olacağım ve derslerin devam edeceğini bildirdi. Bu cevap karşı sında bütün talebeler fena halde üzüldü. Demek ki asil milletimizin büyük bayram gününde, onlar la sevinip bayram etmekten mahrum ediliyorduk. İngiliz müdür karannda kendince belki haklıydı. Zira o bizim ruhumuzun engin heyecamm, damar lanmızdaki kanın coşkun akışım hiç bir zaman anlayamazdı. Anlayamadığı içinde bize olumsuz cevap vennekte te"eddüt etmedi. Fakat bizim üzüntümüz de son haddine var mıştı. Okul disiplini filan gibi şeyler düşünecek halde değildik. Hemen son sımftaki arkadaşlarla anlaşarak protesto anlammda 29 Ekim günü oku la gelmemeye karar verdik. İçimizde gemsiz bir he yecan, asi bir ruh dalgası kaymyordu. Hiç unutmam, o yılın 29 Ekim 'i Perşembe gününe gelmişti. Perşembe günü bütün gündüzlü talebe, okula kitapsız olarak geldi. Yatılı arkadaş /an da okuldan alıp çıkacaktık. Hep toplandık. Sessiz adımlarla, başlanmız yerde, grev yapan işçi ler gibi okulu terk ettik. Arka sokaklardan ikişer, üçer kişilik topluluklar halinde yürüyerek Millet Bahçesine gittik. Öğleye kadar ora<lıı mahzun, ses siz sedasız oturduk ve öğleyin dağıldık. Yaptığımız işin okul disiplinine aykırı bir ha reket olduğunu biliyorduk. Fakat "Ne olursa ol sun!" diyorduk. Milli gururumuz bir kere incinmiş ti; sonrasını düşünemiyorduk. Bununla beraber bu satırlarla bugünkü Lise talebesine de böyle bir hareketi telkin ettiğim anlaşılmasm. Ben sadece geçmiş bir olayı anlatıyorum. Vak 'adan birkaç gün sonra 29 Ekim günü okulu terk edenler teker teker müdürün odasına 131
çağnldık ve sorguya çekildik. Nihayet bir gün bizi üst kattaki salona topladılar. İçimiz ürperiyordu. Bir şey olmadan önceki his, acı birşeyler olacağını bize ihtar ediyordu. Bu sırada önde müdür olduğu halde öğretmenler içeriye girdiler. Müdür siyah bir pelerin ile başına da siyah bir şey giymişti. Bu si yah renk de bize adamakıllı tesir etti. Müdür sah neye çıktı. Birşeyler söyleyerek dört arkadaşımızı yamna çağırdı. Şapkalamıdan Lise annasım ko pararak okuldan kovulduklarını bildirdi. Halbuki o arkadaşlar suçsuzdu. Zira hiç kimse elebaşlılık etmemişti. Herkes kendi rızası ile okulu terk etmiş ti. Sonra bu meselede kovulmayı gerektiren ne vardl .') Evet okula gelmemiştik fakat gençliğimiz ve milli heyecmıımız /ıafifletici bir sebep olamazmıy dı ? Fakat dedik ya müdür İngiliz; Lise komisyo nu da Türk talebeye karşı yabancı muamelesi ya pıyordu. Bizi kim müdafaa edecekti? İşte bu hadiseden sonra okulun adı İslam Lisesi 'ne çevrildi. Bütün evrakın üstünden 'Türk" kelimesi silindi ve yerine "İslam " yazıldı. Hatta bahçede tuğlalarla yazılmış "Türk lisesi " kelimesi de bozuldu. Salonda tarihin en yüce adamı Ata türk 'ün resmi vardı. Eski öğrencilerden Bekir tara fından resmedilmişti. O da duvardan indirildi. Biz bütün bun/an kanlı göz yaşlanmızı içimize akıtarak, elimiz böğrümüzde seyrettik. Ne yapabi lirdik, elimizden ne gelirdi? 'Türk " kelimesini silip yerine "İslam " yaz makla bizi milliyetimizden ayıracaklannı umuyor lardı. Ne saf düşünce! Bunlar, Namık Kemal'in, "Muktedirsen İdrakı Kaldır Ademiyetten " sözünü duymamışlardı. 132
Gençlik milliyetini kaybetmedi. Bilakis da ha kuvvetle ''Milli ruhu içine sindirdi''. Bu gün her Türk çocuğunun gönlünde A tatürk sevgisi mukad des bir iman halinde yaşıyor. Fakat Liseye eski ve şerefli adının verilmesi ideali, milli davalanmızın ön safmda gelir. " Mr. Harold Wood daha sonra eğitim sistemini de bozmuş ve Kıbrıs Türk maarifine en büyük darbe yi indirmişti. İ ngiliz Müdürün bu düşmanca tutum ve davranışları Kıbrıs Türk' ünü sömürge yönetiminden uzaklaştırmış ve mücadele azmini daha da kamçıla mıştı. İ ngiliz müdürün tutum ve davranışlarından ba zı örnekleri şöyle sayabiliriz. Lise öğrencilerinden meydana gelen bando ortadan kaldırıldı. Okul kü tüphanesi kapatıldı ve kütüphanedeki kitaplar kaybe dildi. Önce kimya laboratuvarı sonra da fizik labora tuvarı bozuldu. İ ngilizce öğretmenleri sürekli olarak değiştirildi ve öğrencilerin öğrenme arzusu kırıldı. Türkçe dersleri azaltıldı ve Türkçe bilgisi zayıflatıldı. Öğrenciler Türkçe kompozisyon yazamayacak duru ma düşürüldü. Eğitici konferanslar yavaş yavaş azal tıldı ve sonuçta tamamen kaldırıldı. Resim atölyesi ortadan yok oldu. Tarih ve coğrafya dersleri aksatıl dı. Mr.Wood'un Türk aleyhtarlığı her olayda açıkça görülmüştü. Bu konuda içte ve dışta muvaffak olacak ele manlar yetiştirebilecek bir irfan ocağına Kıbrıs Türk' ünün her günkünden daha çok ihtiyacı vardır diyerek gazetesinde yazılar yazan Dr. Fazıl KÜÇÜK şöyle diyordu.
''Artık açıkça anlaşılmıştır ki bugünkü mü dür, bize bun/an temin etmekten acizdir. Belki il mi yüksektir, zekidir, fakat bu hasletler biz Türk cemaatini tatmin etmekten de çok uzaktır. Biz iş başarabilen kimseler istiyoruz. Rum cemaatı ile 133
ilim sahasında yanşacak gençleri aramızda gör mek ve onlarla iftihar duymaktan başka düşünce ve gayemizyoktu. Gururumuz hergün rencide edili yor. Onlann okullanndan lıükümet imtilumlanna yüzlerce talebe iştirak ederken bizde, devede kulak kabilinden birkaç kişinin iştiraki artık bize ümitsiz lik veriyor. Bu güne kadar hükümet dairelerinde en yüksek mevkileri hakkıyla idare edebilen cemaat arasından mevki kazananlar şüphe yok ki idadinin verdiği mezunlardır. O halde biz yine Lisemize bir Türk müdürün getirilmesini sayın Tumbııll hükü metinden bir kere daha rica edeceğiz. Sözlerime son verirken sönmek bilmeyen bir actyı izhar ettiği miz için bizi yine İngiliz aleyhtan diye göstermek is teyen bir kaç menfaat düşkününün sahte sözlerine kıymet verilmesin Bizler, öteden beri Kıbrıs Hükü metine ve onun kanunlarına Jadık kalmış bir kitle yiz. Bizler lıükümetin en müşkül zamanlaruıda onun yambaşında yer almış sadık bir tebasıyız. İşte yetmiş seneden beri en ufak bir kusuru görülmeyen bu unsura yambaşımdaki isyankar ve memleketin huzur ve sukunu her an bozmak için uğraşan diğer kitleye çok görülmeyen bir hakkın verilmesini iste mek zamanı artık gelmiştir zannederiz. Nasıl ki Rumlar Lisesiniyine bir Rum müdürle idare ediyor sa biz de lisemizi Tük müdürle idare etmek istiyo ruz. A ncak o zaman, Türk 'ü imha etmek için sefer ber bir hale koyulan azgın lwpita/iJt merhametsiz, Rum cemaati karşısında bu adada barınmak imka nı elde edebiliriz. Yokm Mr. Wood bir k.tıç sene da ha bu Okulun başında kalacak olursa akıbetimiz feci olacaktır. " Haziran 1 949 da İ ngiliz valisi çıkardığı bir tali matla Kıbrıs İslamları tabiri yerine Kıbrıs Türkleri tabi rinin kullanılmasını kabul etmiş ve bunu devlet daire134
lerine bildirmişti. Bu kararın sınırlı kalmaması ve Türk adının kullanılmasının genişletilmesi maksadıy la Halkın Sesinde çıkan bir yazıda şöyle deniliyor du.
"Kıbns Türklerine artık kendi öz isimleri ve rildikten sonra şimdiye kadar muhtelif vesilelerle tekrarladığımız İs/anı Lisesi yerine Türk Lisesi, İs lam Tali Okul/an Komisyonu yerine Türk orta eği tim komisyonu gibi isimlerin ku//amlmasma sıra gelmiştir. Çünkü Türk cemaatinin çocuklarmm devam ettiği oku/lamı isimlerini İslam olmasma mantıken imkan kalmaz. Sayın vali vekili bu isa betli karan ile görecektir ki Türk 'e Türk diye hitap etmekten hiç bir zarar gelmez. Tam aksine olarak fayda gelir. Çünkü tazyikten daima reaksiyon do ğar. Türk cemaati 'Türk " isminin kendisine yükle diği sorumluluğu takdir eden olgun bir milletin ço cuklandır. " Türk işleri komisyonunun önerileri doğrultu sunda yeni Türk orta okulları idare heyeti kurulmuş ve 4 Temmuz 1 950'de Evkaf dairesinde toplanarak bazı kararlar alınmıştı. Bu kararlardan önemli olan bir kaç tanesi şöyle idi:
1 - Lise müdürü olan Mr. Wood 1 Eylül 1 950 den itibaren emekliye aynlacak ve onun yeri ne Türkiye 'den bir müdür getirilecekti. 2- 23 Nisan, 1 9 Mayıs ve 29 Ekim günleri milli gün olarak kabul edilecek ve bu günlerde okullar tatil edilecekti. 1937'den beri 1 3 yıl süreyle İ ngiliz bir müdür ve onun ermeni karısı tarafından idare edilen ve tari hinin en karanlık yıllarını yaşayan Türk Lisesinin bir Türk müdüre kavuşması Türk toplumu içinde büyük bir sevinç ve heyecanla karşılanmıştı. Okul müdürlü135
ğüne aslen bir Kıbrıslı Türk olup Çorum Lisesinde müdürlük yapan Yavuz GONNOLU isminde başarılı ve dirayetli bir Türk öğretmen atanmıştı. Yavuz GONNOLU ' nun gelişi ile başlayan yeni dönemde okulun eğitim ve öğretim seviyesi yükseltilmiş, Türk milliyetçiliği büyük önem kazanmıştır. Türk lisesine Yavuz GONNOLU' nun müdür olarak atanmasını se vinçle karşılayanların başında Dr. Fazıl KÜÇÜK geli yor ve Halkın Sesi gazetesinde bu konuyu şöyle di le getiriyordu:
"Senelerden beri yabancı bir müdürün keyfi idaresi altında çok acuıaklı bir duruma gelen Lise bu günden itibaren tekrar hürriyetine kavuşmuş oluyor. Bütün Türk cemaati, Türk basım uzun se nelerfeo1at etti, haykırdı. Gençliğimiz uçuruma sü rükleniyor, bir memleketin yarım karanlıklara gö mülüyor diye ağladı durdu, fakat ne yazık ki arktı sım o zaman sorumsuz bir makama dayayan mü dür lıaklı lıiç bir dileğe cevap vermedi. A ksine ola rak o diktatörce idaresini ezici baskısım biraz da ha artırdı. Okul içinde artık disiplin yoktu. Öğret men öğretmene, öğrenci öğrenciye düşman nazarı ile bakıyordu, ders namma ise hiç bir şey mevcut değildi. Hele kolej kısnımda neler cereyan ettiğini lıer halde bütün kıbns Türk 'ü bilse gerek. Yine zaman zaman Türk matbuatında Lise yi idare eden bir erkek değil bir kadın olduğu gün lerce yazıldı. İzahatı istendi. Buna da bir cevap alı namadı. İşte her geçen gün biraz daha gerilemeye bu kültür ocağım sürüklerken ellerinde kuvvet olanlar bundan büyük memnunluklanm belirtiyor ve diğer taraftan bu Adada ilelebet yaşamaya az medenler büyük bir ümitsizlik ve endişe içinde so numuzun ne olacağım düşünüyordu. 136
İngiliz müdür zamanında Lise artık çığnn dan çıkmıştı onun için yalnız makam ve yalnız pa ra orada mevcuttu. Zaten bundan tabii ne olabi lirdi. Yabancı bir adam bizim derdimizden nasıl haberdar olabilirdi bize nasıl yanabilirdi. Bizim uçuruma sürüklenmemiz karanlıklar içinde boğul mamız onu nasıl müteessir edebilirdi? Bu ne acı idi ki ilim ve irfana susamış ve okul sıralanm terk ederken kafasını ilimle donatmak isteyen gençler, o sıralarda boşu boşuna vakit geçirdiklerini gör mekle kan ağlıyorlardı. İşte bu gün tek bir irfan ocağımız olan liseyi ellerine alan ve Türkiye 'de maarif aleminde çok büyük şöhret ve ün kazanan bay Yavuz 'dan mem leket için çok hayırlı işler bekliyoruz. Şunu da ka bul ve itiraf etmeliyiz ki henüz ayağımn tozunu al madan okul kapısına adım atar atmaz 15 senelik pürüzlü ve yüz kızartıcı işleri bir anda temizlenme sini ondan beklemek de insafsızlık olur kanaatin deyiz. Yalnız bütün memleket aydmlan şimdilik ona destek olarak, ona tam manası ile itimat ede rek anavatandaki başanlanna inanarak biraz bek lemek gerekir. 1 5 sene gibi uzun bir zaman İngiliz müdürün ve dalkavuklanmn icraatlanna ses çı kannayanlar belki bu gün eski velinimetlerine lıoş görünmek için feryada başlayacaklardır. Falwt ne de olsa bu birkaç kişinin yaygarası hiçbir muhitte hiçbir toplantı yerinde yankılannıayacaktır. Biz, burada yeni vazifesine başlayan Bay Yavuz'u hünnetle selamlarken, ona bu çok zor ve çetin vazifesinde başanlar dileriz. Bilmesini arzu ederiz ki bütün memleket kendisinin desteği ola caktır. Yeterki korkmadan cesur adımlarla bu tek irfan ocağımızın kökten iyileştirilmesine dört elle sanlmış olsun. Bizim beklediğimiz budur. Seneler137
dir ağladık, hiç olmazsa bundan sonra bizim için de artık bulutsuz, parlak günler doğsun. Bizim için de anavatan Türk liseleri derecesinde, gerek burada ve gerek dış dünyada muvaffak olabilecek genç elemanlar yetişsin. Biz, bunlan istiyornz. Ar tık gözlerimiz Lise binasına dikilmiş ve her an ora dan doğacak nur ve irfanla, kararan rnhlanmız aydınlanacak, susuzluktan kurnyan dudaklanmız ıs/anacaktır. " Yavuz GONNOLU müdürlük görevine başla dıktan sonra eğitim düzeyi çok bozulan okulu ıslah etmek için harekete geçmişti. Fakat çıkarları bozu lan çok az sayıdaki bir grup öğretmen yeni müdüre karşı cephe almış ve ona yardımcı olmadıkları gibi engel olmaktan da çekinmemişlerdi. Yavuz GONNOLU' nun okulu düzeltme çalış malarında engellenmesi üzerine Dr. Fazıl KÜÇÜK ko misyon' dan "Faaliyet Bekliyoruz" başlıklı bir yazı ya zarak tepkisini dile getirmişti. Müdürün başarılı ola bilmesi için Komisyon tarafından geniş yetkilerle do natılmasını isteyen Dr. Fazıl KÜÇÜK şöyle diyordu:
"Senelerce İngiliz Müdür idaresinde inleyen, benliğini, varlığını her şeyini kaybeden biricik ir fan ocağımızın başına kendi kanımızdan, kendi dertlerimizden anlayan, duygulanmız bir, sevinci miz aynı bir Türk müdür getinnek için kurnmla nn ve cemaatin ne kadar büyük gayretler sarf etti ğini, ne çetin bir mücadeleyi göze aldığımızı Kıbns Türk cemaati henüz unutmuş değildir. İngiliz mü dür zamanında her gün gazete sütunlanna akse den idaresizlik ve okul müdürünün bütün otoritesi ni üzerine alan Madam 'ın çocuklara en kötü mu amelesi ve bazı öğretmenlere mantosunu taşıtma sı gibi haysiyetsiz hareketler günden güne Kıbns 138
Türk'ünün milli hislerini biraz daha kamçılıyor ve milli şerefimize indirilen bu darbeden bizler daha ziyade harekete geliyorduk Okul, okul olmaktan çıkmış, talebe talebeyi, öğretmen öğretmeni jurnal le ya sınıf geçmek veyahut da mevkilerini sağlam laştınnak sevdasına düşmüşlerdi. Sınıf geçmek için derslere çalışmaya ne hacet vardı ? Talebe Mü dür'ün bahusus Madam 'ın indinde iyi bir kredi ka zanmışşa onun için sınıfta kalmak mevzubahis olamazdı. Ve eğer külah sallamamış, bu gibi yan lış hareketlere ayak uyduramamış biri idiyse o da ağzıyla kuş kapmış olsa yine sınıfta kalacağı yüz de yüzdü. İşte bu çirkin hareketler idi ki her ne pa hasına olursa olsun cemaati görülmedik bir ham le yapmaya sevk etti. Nihayet Türk işleri Komisyo nunun cesur ve üzerine aldığı ünlü vazifeyi yerine getirmek azmi ile giriştiği mücadele ile bu yüz kı zartıcı hallere bir son verilmiş ve bizim için yeni bir devir açılmış bulunuyordu. Ne yazık ki daha bu karar alınır alınmaz bir zümrenin türediğini gördük İçin için yanan ateşin dumanı görünmeye başladı. Senelerce İngi liz müdüre dalkavukluk ve "YES SIR " demekle va kit geçirenlerpirelendi. Kendi duru.nılannın müdü rün değişmesiyle sarsılacağını anlayanlar, derin bir üzüntüye gömüldü. Bahsus tali okullar Komis yonunun ilk toplantısında aldığı yerinde bir karan öğrenince akibetlerinin çok feci olacağını düşüne rek bu işi baltalamak için seferber hale geldikleri ni de biliyoruz. Komisyonun Ankara 'dan müdür istemesi ile bize çok sayın bakanlık tarafından senelerce idare kabiliyeti ve ilmi tecrübe edilen en kıymetli bir müdürün seçildiği müjdeleniyordu. Bu haber 139
Kıbns Türk '/eri arasında çok derin memnuniyet ve sevinç uyandınrken o zümre ise işin artık şaka ya tahammülü kalmadığını anlayarak paça/an sı vanmış ve cemaatin yapacağı yeniliği baltalamak la tanınmış ve bunu üzer/erine kutsal bir vazife olarak alan gazete sütunlanndan yaygaraya başla mışlardı. Ne demekmiş efendim, İngiliz Müdür bu memlekete ne gibi fenalık yapmış da bundan da ha iyi müdür aranıyomıuş. Kıbns 'ta kitaplar ya zan, tercümeler yapan ve bir üniversite profösörü ne dur orada diyecek kadar bilgi sahipleri burada dururken Türkiye 'den bir Kıbns 'lı müdür getirmek ne imiş, bunu katiyen kabul etnıeyeceklenniş ve bu olduğu takdirde birçok şeyler yapacaklamıış di ye Tali Okullar Komisyonu 'n u tehdide ve protesto ya kadar ileri gittiler. Komisyon iyice bilmelidir ki bu gün işgal et mekte olduk/an mevki, bir memleketin irfan ordu sunu karanlık, ucu bucağı belli olmayan yollarda ilerleyerek zafere ulaşması için idare eden yüksek bir kumandan durumunda olduk/andır. Bunlann iyi idaresidir ki ilerleyen irfan ordusunu zafere ulaştırabilecek aksi taktirde bütün ümitleri pek kı sa bir zaman içinde sönecektir. Yine Komisyon ve hepimiz anlamalıyız ki canla başla ve büyük birfe ragatla çalışan Müdür'ümüz yalnız bırakılır ve muvaffak olmazsa bunun acaba mesulu kimdir? Bunda bütün Kıbns halkı ve en başta komisyon gelecek değil midir? Türkiye 'de kıymeti ile, yüksek kabiliyeti çoktan takdir edilen müdür, Anava tan 'a döner dönmez yine yüksek mevkiine geçecek ve çocuklannı ilim irfanla techiz edecektir. Fakat acaba çocuklanmızın istikballerinin ne olacağını düşünüyor muyuz? Bu perde arkasında saklanan menfaat düşkünlerinin acaba vicdan/an titremi140
yor, yüzleri kızannıyor mu ? Hırslan uğruna bütün memleketi uçuruma sürüklemekten gayeleri nedir acaba ? Hayır bir pireye bir yorgan yakılmaz. Aklı başında herkes bu gün Müdür'ün yanıbaşında yer almış bulunuyor. Ona sımsıkı yapışmıştır. Onun muvaffak olması için, lıer ne kadar büyük de ol sa, bütün fedakarlığı göze almış bulunuyor. Hiç bir vakit birlwç bozguncunun .mka ve korkak elle ri ile varlığmıızın çökmesine razı olamayız ve ol mayacağız. Sayın müdür, yolunuz açık olsun. Biliniz ki hepimiz, bütün bir cemaat sana inamyor, güveni yor ve zaferin ne de olm sizin olacağına kati inan cımız vardır. " Dr. Fazıl KÜÇÜK birkaç gün sonra yazdığı "Ya vuz GONNOLU Beraberiz" başlıklı başka bir makale sinde ise kendisine yapılan saldırılar karşısında kork mamasını ve bütün Kıbrıs Türklüğünün arkasında ol duğunu belirtiyordu. 1 931 Rum isyanından sonra Kıbrıs'ı olağanüs tü tedbirlerle yönetmeye başlayan İ ngilizler 1 935'te adada kitapsız eğitim uygulamasını başlatmışlar ve Kıbrıs Türk Maarifine büyük bir darbe vurmuşlardı. Kitapsız eğitim uygulamak1aki amaçları Anavatan Türkiye'den getirilen ders kitaplarının okutulmasını engellemek ve Türk çocuklarının cahil kalmasını sağlatnak1ı. Bilhassa Türk tarihi ile Atatürkçülüğün öğrencilerimiz tarafından öğrenilmemesini isteyen İngiliz sömürge yönetimi, dünyanın hiç bir ülkesin de görülmeyen ve çağ dışı bir uygulama olan bu yönteme baş vurmuşlardı. Demokrat İngiliz yöneti mine hiç yakışmayan, 20. Yüzyıl medeniyeti ile de as la bağdaşmayan kitapsız eğitim uygulamasına Kıb rıs Türkleri büyük tepki göstermiş ve karşı çıkmıştı. 141
İ ngiliz idarecilerden defalarca rica edilmiş fa kat bir türlü sonuç alınamamıştı. Kıbrıs Türkünün ya rınları korkunç bir karanlık içine gömülüyordu. İ ngi lizler tarafından zorla yürütülmekte olan kitapsız eği tim Kıbrıs Türklüğünü kasten cehalet uçurumlarına sürüklemek ve Türk cemaatini cahil bir sürü haline getirmeyi hedefliyordu. Halkın Sesi gazetesinin bir makalesinde Türki ye' den getirilmekte olan ders kitaplarının engellen mesi şöyle yankılanıyordu:
"Bir cemaatin medeniyet seviyesi, o cemaa tin Maarif'i ve ona verdiği ehemmiyetle ölç·iilür. Şurmı inkar edilemez bir hakikattir ki, cemaatimi zin Maarif'e verdiği ehemmiyet son l 0- 1 j sene den beri hissedilir bir derecede artmış bulı111makta dır. Bir yand.Luı bunu kabul ederken, diğer taraf tan da cemaatin Maarif'e verdiği bu ehemmiyeti Maarif Dairesi gün geçtikçe hissedilir bir şekilde baltalamaktadır. Baltalamaktadır diyonız; çünkü Maarif Müdürlüğü vazifesini uzun yıllar işgal et miş ve vazifesi müddetince ad.Lı kültürünü sinsi bir siyasetle darbe/emekten çekinmeyen Cııllen Ce naptan l 93j 'e kadar Türkiye 'den getirilmekte olan kitapların ilk okullarda okutulma.rnıa mani olmuş, talebeye Türk kültürü aşılamasma mani olmak için kitapsız ders vemıe usulü ihdas olun muştu. Matbuat, Maarif Dairesi 'nin bu yanlış hareketi nin doğuracağı neticeyi birçok defalar acı acı lıay kmnışsa da Maarif Dairesinin başmda bulunan diktatör Cullen Cenaplarına söz anlatılamamış ve bu usul bugüne kadar devam edegelmiştir. Bu efendi zamanında dershanelerde bulunan Türkiye harita/an üzerindeki matbu A tatürk fotoğ142
raflanna beyaz kağıtlar yapıştmlmış ve yüce Baş buğ 'un küçük okulyavnılarmuzuı kalblerindeki ye rini soğutmak için her türlü küstahça faaliyetlere girişmiştir. Yavnılarmuzm milli kültürleri aleyhine girişi len bu faaliyet yetmiyonnuş gibi Maarif Dairesi idarecileri çocuklannı cahil bırakmak için basit bir usulü uygulamaya da muvaffak oldular. İlk okullarda sımfta kalmak yok 7-8 seneden beri Maarif'imiz aleyhine tatbik olunan bu smıfta kal ma yok usulünün doğruckm zararı pek büyüktür. Bu yüzden birçok ilkokul mezunu talebeleri miz hiçbirşey bilmedikleri halde ilk okulu bitiriyor ve cemaate fayckılı olmaktan ziyade zararlı ele man olarak çıkarıyorlar. " Dr. Fazıl KÜÇÜK "Kitapsız eğitim ne demektir" başlıklı bir makalesinde de , Jnları söylüyordu:
"Kitapsız eğitimin en kesin anlamı kitaptan öğ renilmesi gereken bilgileri kitapsız öğrenmektir. Hafızası en kuvvetli insanlar bile duyarak edindik leri bilginin teferruatım zamanla unutmaya mah kumdurlar. Her şeyi kulaktan duyarak ö,�rennıek ve unutmamak kabil olsaydı, insanlar için kitap ihtiyacı lıattra bile gelmeyecekti. Senelerce avukatlıkta tecrübe görmüş ve niha yet hakimliğe ve /zatta istinaf hakimliğine kadar yükselmiş hafızası en kuvvetli insanlar bile, vakit vakit dara düştükçe kanun kitaplanna müracaat etmeye mecbur kalırlar. En yüksek bilginler, en çok okuyan en zengin eserleri ihtiva eden kütüphanelere sahip olan kabi liyetli kimselerdir. Bu itibarla kitapsız eğitim, öğrencilerin yaratıcı143
lzk zevkini öldürmek ve on/an ilerde değerli birer eleman olmaktan alıkoymak demektir. İnsanı boş zevklerden alıkoyan beyni canlandı ran yam düşünmekle geliştiren kitaplardaki bilgile ri hazmedercesine tekrar tekrar okumaktır. Bu iti barla da kitapsız öğretim, genç dimağ/an körelt mek, paslandırmak, tenıbelleştimıek ve dolayısıy la da bir cemaatin kültür seviyesini sinsi sinsi çö kertmek demektir. Hele dünyaca tecrübe edilmiş kitaplı öğretimi terk edip de kitapsız öğretimi tecrübeye kalkışmak, otomobilden inip de sakat merkeple yolculuğa çık maya benzer. Bu itibarla da öğretmen tahammülünden fazla çalıştınlır; öğrenciler az zamanda unutacakları ha zı bilgileri edinirler ve netice olarak cemaatin kül tür seviyesi günden güne düşer. " Zamanla biraz gevşer gibi olan Maarif idaresi ba şına sözde halktan vekiller seçmeye başlamıştı. Rumlarla beraber bize de hürriyet verileceği müjde lenmişti. Fakat sonuçta Rumlara kendi komisyon üyelerini seçme hakkı verilirken Türk Okullar Komis yonlarının başına İngiliz idareciler tarafından, İ ngiliz lere yakın kişiler atanmıştı. Dr. Fazıl KÜÇÜK' ün 1 8 Ekim 1951 'de b u konuda yazdığı v e olayların eweli yatını da açıklayan makalesi şöyleydi: "Bunu gören memleket aylardır her ne kadar işin vahametini anlamış idiyse de nasıl ses çıkara bilirdi? Çünkü matbuat hürriyeti diye ortada hiç bir şey yoktu. En ufak tenkidi yapan bir gazetenin müsteşann emri ile kapatılması, sansüre konmmı günün adi meselelerinden biri idi. Hatta yine o acı günlerin misalini de burada zikretmeden geçe meyeceğim. Memleketin diktatörü diye bahsettiği144
miz meşhur Mr. Montegu Türklere karşı o kadar büyük bir sevgi ve sempati(!) beslerdi ki, onları karşısmdlı daima fes ve şalvarla gömıeyi en bü yük zevk sayar, şöförünü, odlıcılaruu bu kıyafette yanında çarşı, pazar, sokak sokak gezdinneyi üze rine aldığı vazifelerden biri olarak telakki ederdi. Hatta verdiği partilerde yine memleketin ileri ge lenlerini dlıvet eder ve onlara nıutlak surette bu fevkalade eğlencelere fes ve şalvarla gelnıeleri em rini bile verirdi. Şunu da üzülerek kaydedelinı ki o zamanlar içtimai mevkileri çok yüksek olan bazı kişiler bu enıre itaat göstererek Türk inkilabma lu yaneti bile göze almış ve suf birkaç kuruşun lıatm için oraya seve seve iştirak etmişlerdir. Fakat yine bu adamın bütün keyfi emirleri, baskıları yalnız Türkler üzerine idi. Rumlara bu gülünç ve mf kendi /11rsım tatmin edici emirleri ve remiyor, onlar karşısmda bize karşı gösterdiği yunı ruklarmı sıkamıyordu. Bu acı günlerin biz hala kö tü sonuçlarını çekiyor ve ona ');es sir" diyenlerin iş ledikleri büyük lıatalarm belasmdlm bir türlü kur tulamıyoruz. Ne yazıktır ki o zaman bu efenl1iye karşısında kiler, Rumlardan örnek alarak bazı işlerde olsun 'iıo sir" denıek medeni cesaretini gösteremedi. Bu açıkgöz İngiliz, cemaatin bu zaafım gördükçe da ha fazla şımarmış ve adeta biz Türkler arasmda Montegu ismi bir lıeyula kadar korkunç bir lıal al mıştı. Bundan ders alan diğer İngilizler de oldu. Artık lıer daire memuru elindeki tokmağmı Türk 'ün kafasma korknıadan indinneğe başla mış, hamisiz ve kimsesiz bu zayıfı ezmeyi, ortadan kaldınnayı adeta bir prensip haline getinnişlerdi. 145
Zaten ne yapalım ki doğa kanunu daima zayıfı ez mek, kuvvetten korkmak değil mi? Rum cemaatinin teşkilatlı bulunması, birbiri ne bağlılığı ve sevgisiyle diyebiliriz ki onlar, o sene leri bizim kadar acıyla dolu olarak geçimıedi. On lar yine pek kısa bir zamanda kendilerini toplaya bildi ve yine nıücadedelerine başladılar. Bizimle birlikte ellerinden alman bütün haklar kendilerine bahşedildiği halde bizden hala esirgenmiyor mu ? A lmamızm zamam gelmiştir. Bu kadar uzun sene lerin her gün karşımıza çılwrdığı o acı misallerden uyanmamız lazımdır. Eğer yine aym gaflet, aym miskinlik içinde hayat sürdüreceğimizi zannediyor sak a/damyoruz. Zorla alman ve bir türlü verilme yen, verilmek istenmeyen luıklanmızı artık alınca ya kadar ciddi bir surette mücadeleye atılnıaltyız. Bunu belirgin bir hak olarak elde etmeye uğraşır ken Hükümet bizi hiç bir zaman ne bozguncu bir unsur ve ne de isyankar bir cemaat olarak telaki edemez ve etmemelidir. Çünkü gözleri önünde her gün yazılan, çizilen, ilan edilen Rum isteklerinin yanında bizimkiler bir lıiç derecesinde değil mi? Onlann hağımum bir suç sayılmazken niçin biz kabahatli dununda ola/un ? A rtık milletler eşit haklara Jahip bir zaman içinde bulunuyor; İngiliz lerin de bayrak/an altmda yaşayan iki unsura aym muameleyi göstemıesi demokrasi icaplanndtm de ğil mi? İşte bize hu haklar verilinceye kadttr uğraş maya azmetmiş bulunduğumuzu artık ilan edebili riz. Yazımıza haşlarken tali okullar komisyonun dan bahsetmeye karar vemıiştim. Fakat içimiz o kadar yanık, kalbimiz o kadar dağlıdır ki konu dan çıkar gibi olduk Hükümet tali okul/an idare 146
edecek konıiryonları seçerken elindeki çifte terazi den biri ile bizi, diğeri ile de Rumları tarttığı aşi kardır. Onlara çoktan beri seçtiği dokuz komisyon azası ile oku/lamı idaresini serbest bıraktı. Bizim de maarif müdürü, Evkaf Murahhası ve bir de uzun zaman hükünıet hizmetinde çalışan bir şa lmla üç kişiden mürekkep bir komisyona maarifi mizi düne kadar teslim etti. İşte buna tahammül edemeyen Türklerin uzun bir mücadelesi ve niha yet Türk işleri komisyonunwı bir raporu ile Rum lara benzerinin bizde de tatbikatı istenmişti. Nilıa yet lıükümet buna yanaşır gibi oldu, fakat yine işi çok sakat ve ancak kendi kafa.muta büyüttüğü gi bi yaptı. Bu gün, mademki Rıımlarm aza.mu hil kümet seçiyor bizde aksini talep edemeyiz. Fakat 011lard!ı yaptığı seçimi niçin bizden esirgiyor'!" İ ngiliz sömürge idaresinin Türk maarifin üzerinde ki haksız ve adaletsiz uygulamaları devam ediyor du. Maarif müdürü J . R.Jullen' in başlattığı kitapsız eğitim ondan sonra gelen Dr.George Frederik Sle ight zamanında da devam etmişti. Hatta bu dönem de baskılar daha da artırılmış ve Türk maarifi gerile yerek büyük bir çıkmaza sürüklenmişti. Dr. Fazıl KÜ ÇÜK bu ağır baskı ne kadar devam edecek diyerek şunları yazıyordu:
"Her fırsat düştükçe mü.mmalıa gören yüz bu lan Runıun feryadı, haykırması İngiliz id!ırecileri ni biraz korkutmuş ve belkide bunların seslerini bi raz tıkayabilirler ümidi ile onlara dalıa başka bir muameleye başlamışlardır. Yalmz İngiliz mentali tesini çoktan anlayan ve takdir eden Rum s(vasile ri ise bu zayıf taraftan daha büyük istifade yolunu da bırakmış değillerdi. Her gün çok ifteyip de az bulan bu açıkgözler; acı dlı olsa itiraf etmeliyiz ki 147
taleplerini her gün biraz daha çoğaltıyor ve dün künden daha da çok isteklerine kavuşmuş oluyor kırdı. Bu yorulmak bilmez uğraşlarmm mahsulü dür ki onların ilk Okullan ile bizimkiler bu gün kı yas ktıbul etmez durumdadır. Rum vatandaşlan mız ilk Okullarında çoktan tarihine, kütüphanele rine kavuşmuş bulunuyor. Halbuki Türk öğret menleri cemiyetinin bundan dört sene evvel yaptı .�ı müracaata Dr. Slıeght "evet" demiş ve "önümüz deki sene sizin Okullannıza da tarih kitaplarım mutlak surette getirebileceğimizi ümit ediyorum. " diye kocaman bir vaatte bulunmuştu, fakat ne ç·a re ki hala o gelecek senenin ha11gi tarih olacağmı kimse bilemiyor, kestiremiyor. Her sene sonu ve her ders başlangıcı "lıiç merak etmeyiniz, yetiştire medik; gelecek sene muhakkak " diye baştan sav ma bir vaat daha yapılıyor ve meselede böylece ka pamp gidiyor. Halihaztrda en ufak Rum köylerine varıncaya kadar dolaplarla kitaplar gö11derilmiş olduğu bir sırada biz de henüz kazalardaki Okullannda bile tek bir kitap mevcut olmamasımn sebebi hikmeti 11edir? Acaba bu, İngiliz siyasetinin tek taraflı, yok sa çifte taraflı bir idaresimidir! Yine bunlar ktıdar acı ve bize üzüntü veren Rum müfettişlerinin İngi lizce, cimnastik ve müzik derslerini Türk Okulla ruıda teftiş etmeleridir. Acaba Türkler içinde İngi lizce bilen, İngilizce imtilum geçen öğretmen mi yoktur? Musikiden, beden terbiyesinden anlayan veya bu kabiliyeti gösterenler arandı da bulunama dı mı?' Dr.Sleight'ın uygulattığı kitapsız eğitimde ders toplamları da Türklük milli duygularını köreltecek şe kilde idi. Programlarda Roma ve Yunanlılar konu 148
ediliyor ve onların kahramanlıkları anlatılıyor, Türk büyüklerinden Türk kahramanlarından hiç bahsedil miyordu. Bunun dahası vardı ki bu konuda geçmiş bir olay Halkın Sesi gazetesinde şöyle yer alıyordu:
"Kıbrıs ilkokul öğretmenlerine evvelki sene Tür kiye ye yaptıkları gezide sağlık bakwıltğı tarafuı dan hazırlanan sağlık levhalarından ellişer takım okullarına dağıtılmak üzere verilmişti. Bu sıhhat /evlıalarmdan bir takım nazari tetkike konmak üzere, maarif müdürüne öğretmenler cemiyeti sek reteri tarafından gönderilmiş ve da,�ıtımma mü.m ade edilmesi talep edilmişti. Fakat lıer nedeme bü tün hu teşebbüsler hoşa ç·ıktı. O zammı maarif müdüründen alman cevapta şöyle deniliyordu: "Bu levluınuı ilkokullara dağıtmıı UJgwı ve müıw sip görülmemiştir''. Bütün dünya milletleri tarafından çıkarılan ve okullarda sıhhat dersinin ameli olarak verilmesi ne hizmet eden bu gibi levlıaların teşhirine müsa ade edilmemesi ve suf Türkiye 'den geldi diye mu vaffak edilmemesi nasıl yorıımlanahilir?" Dr. Fazıl KÜÇÜK ingilizlerin okullarımız üzerinde artan baskısını bir başka yazısında şöyle dile getiri yor ve Türk toplumunu uyarıyordu:
"Dr. Sleight selefinden hu kadtır kirli ve yüz kı zartıcı bir dosyayı alırken biz şu kadarına inamyor duk ki İngiliz şeref ve haysiyetine adeta hir leke ve kara bir dmnga vuracak kadar gayri insani ımıa meleler bir kenara bırakılacak ve bizlere dün işle nen hataların bwıdtın böyle bir kere dtıha teker rür etmeyeceğine yeni bir söz verilecektir. Fakat ne çare İngiliz prensibi değişmeyen bir usul. Kim gelir se gelsin artık kanaat getinniş bulunuyoruz ki ilk tutulan usul ebediyete kadar devam edip gidecek149
tir. Zayıfı ezmek, kuvvete boyun eğmek bizim bu tarafımızı görenler bundan daima istifade etmesi ni bilmiş ve eğer hala kendimize gelmeyecek olur sak yazgımız ebediyete kadar bu yolda devam edip gidecektir. Bilmeliyiz ki merhamet dilenmek zamam çoktan geçmiştir. Kendi yaralanmızı sara bilecek bir dumma girdiğimiz zaman her şey deği şecektir. Yoksa kanayan yaramızı kendi ellerimiz le sıkmayıp ona seyirci kalmak, gelen geçenlerin vucudumuzdan lwybo/an ve ancak yaşamamıza bir sebep teşkil eden bu en kıymetli cevlıerin dökül mesine onların mani olmasım beklemek Jaular gaflet ve bilgisizlik olamaz. Biz bu güne kadar ve maalesef hala dlıha bu Jaıdlır acı tecrübelerden ders almayarak aym yoldlı devam edip gidiyoruz. Her işimizde oldu,�u gibi kültür davamızda da ay m hissizlik içindeyiz. Bir cibinlik alt111dlı hapis olan bir sivri sineğin çıkardığı ses kadar ara smı bir vızıltı çıkarır ve bunla vazifemizi yaptı,�11111za inamyoruz. Bilmiyomz anlay(lnıtyonız nihayet bu ses bir metre önünde olanların bile kulağına gide meyecek kadar cılız ve zayıftır. Dr. Sleight 'ı düne kadlır, yalnız ilk okulumu zun değil tali okııllanmızm başmda da elinde kı lıç sallayan bir kahraman! olarak görüyoruz. O vaktiyle islam lisesinin ingiliz müdüründen aldığı nasihatlerle programım çizen bir idarecidir. Yanı na aldığı iki Türk komisyon azasına artık kıymet verdiği yok. Sözde, komisyon başktuıı var. Fakat salahiyeti bir hiçten başka nedir? Hatta dlılw ileri giderek korkusuzca söyleyebiliriz ki Liseyi idare edenler ancak füe İngiliz müdürü ile ktmsı idi. Bu nu iddia eden ve ilk defa söyleyen biz değiliz. Za man ve zaman çıkan bütün Türk matbuatı daima bu noktaya pannak basmış ve uzun yazılarla bu150
na bir çare bulunmasını komisyondan istemiştir. Fakat halka karşı hiç bir mesuliyeti olmayan ve ancak lıükümet kuvvetine ve onun himayesine sı ğınanlar, kulaklanm tamamen tıkamış ve artik birşey işittikleri de yoktu. Bu rejime alışan Dr. Slı eglıt lıala bu gün bu alışlwnlığından bir türlü vaz geçmek istemiyor. Ben benim diye zamanın ve ze minin değişmesinden habersiz korkusuzca dolaşıp duruyor. Uzun hir mücadeleden sonra en nihayet Kıbns lıükümetinin lütfen kurdu,�u yeni lise komi.\yonu nun teşkili Dr. Sleiglıt 'ı lıaddinden fazla hiddetlen dinniş ve artık he/kide lise üzerinde eskiden heri tatbik ett(�i keyj/ emirleri icra edemeyecek korku su ile geceleri uykusuz Jaılmış, rahatı kaçmış re şüphe yok ki buhranlı günler geçinnişti. Yine hü yük gayret ve çalışma ile buna da çare bulundu. Emirlerine itaat ve sadiıkat gösterecek elemanları buraya toplayabildiği gün bu işler kendinden halle dilmiş olacaktı. Nitekim öyle oldu. Gümrükten mal kaçırır gibi lıükümet birden bire oniki kişiden müteşekkil bir komüyonu karşımıza çılaırdı ve bi ze işte size aramzdim seçilmiş azalar buna da mı itiraz edeceksiniz? diye böbürlenmeye haşladı. Evet doğru; lıalkm seçilmiş azalan. Fakat onları birer birer talı/il ettiğimiz zaman neler göreceğiz '! Hükümet hala biziyinni sene evvelki haleti ruhiye de mi zannediyor? Hala yapılan ve işlenenlerden bizleri habersiz mi zannediyor? Montegu devrinin çoktan tarihe karıştığmdiın da mı habersizdir? Dün korku ile ses çıkamıayan ve acı gözyaşlarıyla ancak dağlanan Jaılbini söndürerek köşelerine çe kilenlerin artık azaldığmdan şüphe mi ediliyor? Evet bu gün bir komisyon var, fakat ismi var cis mi yok bir komisyon maalesef Dr. Sleight 'uı elin151
de oyuncak olmaktan daha öteye geçemeyen me mur İngilizden fazla İngilizci ve birkaçı da ekseri yetin karşısında söz söylemekten çekinen kimse ler. Memlekette yüksek tahsil gömıüş sayısız adamlanmız vardır. Hükümet hizmetinde en bü yük başan göstenniş ve bu gün hala hizmet edebi lecek elemanlanmız mevcuttur. Neden onlar ter cih edilmiyorda yalnız 'Yes sir" demekten başka elinden bir şey gelmeyenler o çatı altında toplam yor? Acaba bundan zarar görecek olan kimdir? Da va mademki bir cemaat davasıdır, bu efendileri ckıha dürüst ckılıa tarafsız bir düşünceye davet edi yoruz. İnatla iş yapmanın bütün bir cemaati ez mek olduğunu takdir etmelerini rica edeceğiz. On larda bu memleketin evladıdır. Onlann dtı emi nim ki bizim kackır Jıer hakkı gasbedilen bu zaval lı cenuıatm acıklı durumundan kalbleri sızlamak tadır. Bunlar Rumlamı Cinınas Komisyonlannı teşkil eden fertlerini gömıüyorlar mı? Bizim yega ne isteğimiz ve arzumuz Türk tali okullar komisyo nunun İngiliz tesirinden uzak Lise ve yüksek talı sil nedir bilen onun yinni sene geçirdiği keyfi emir lerle ne acıklı duruma sokulduğunu takdir edebi len kimselerin iş başına getirilmesidir. Bu günkü li se komisyonu vazifesini yapıyor mu yapmıyor mu ? Biz buna kattiyetle hayır diyeceğiz. Çünkü lise ko misyonu madem ki Dr. Sleight'ın tesirinden kurtu lamamış bir komisyondur ve bundan hizmet bekle mek çölde su aramak kadar boştur. Her ne kadar Dr. Sleight sahnede görülmüyorsada adanılan ile her istediğini lıer dilediğini kolaylıkla ve lıiç bir emek sarfetmeden yapabilmektedir. Balıusus İngi liz isteklerine hizmet edenlerin bu komisyonda bu lunması bize geleceğimizin daha karanlık, ümitsiz 152
göstermektedir. Daha ilk günlerde Dr. Sleight ko misyona yaptığı bir tehdide dikkat ediniz; size oni kibin lirayı veriyorum. Eğer bu para benim emretti ğim yerlere sarf edilmeyecek olursa birden bire ke serim dedi. Sünnetçi korkusu kadar hiç bir esasa dayanmayan ve ancak bir diktatöre yaraşan bu tehdit karşısında tali Okullar komisyonu soğuk ter ler dökmeye başlamış ve birhirlerinin yüzlerine ba karak eyvah yandık ma!ıvoldıık.1 İşte şimdi felaket kapılanmızı çalmaya başladı diye tiril tiril titreme ye başlamışlardır. Düşünemediler ki Dr. Sleig/ıt bu parayı ne baba.wıın ktı.rnsından hibe ediyor ne de kendi alm teri ile kazandığı paradan artmnış ol duğu bir mükafattır. " Kitapsız eğitim mücadelesinin sonunda Kıbrıs Türk maarif encümeni 1 Nisan 1 957 tarihinde maarif müdürünün başkanlığında toplanarak bir çok karar lar almıştır. Maarif encümeninin aldığı kararlar için de en önemlisi kitapsız eğitimle ilgili birinci madde de belirtilen kararlardır. Bu maddeye göre 1 957- 1 958 ders yılı için Türkiye' den kitap sipariş edil miş; hesap, Din ve Yurt bilgisi kitaplarının ise Kıb rıs'ta basılması karar altına alınmıştı. 1 957- 1 958 ders yılında kitapsız eğitim uygulama sına son verildiği halde uygun müfredat programı hemen hazırlanmamış daha sonraki yıllarda gerçek leştirilmişti. İngiliz baskılarının kısmen azaldığı ve okul komisyonlarının kurulduğu dönemde lisenin ba şına bir Türk müdür ve öğretmenler getirilmesinden rahatsız olan İngiliz yönetimi bu defa da amme yar dımı denilen bir para ile Türk okullarını kontrol altına almaya çalışmaya başladı. Okullara daha çok para, öğretmenlere daha çok maaş ve emeklilik verece ğiz diyerek bir yandan öğretmenleri yanlarına çeki yor bir yandan da okul komisyonlarını aldatıyorlar153
dı. Yeni hazırlanan yasayı kabul edecek okullar bu parayı alacak, ancak bu okulların idaresi İngilizlerin eline geçecekti. Lisemizin İ ngilizlerin elinden kurtarıl ması için sarf edilen onca emek ve senelerce de vam eden mücadeleden sonra tekrar onu İ ngilizlere teslim etmek cinayetten başka birşey değildi. Bu ko nuda Dr. Fazıl KÜÇÜK'ün giriştiği mücadele ve kale me aldığı yazılardan bazıları şöyle idi:
"İptida hükümetin bize karşı besled(�i hü.müni yetin ne derece büyük olduğu daha yasa tas/ağı nın ilk satır/arma bir göz atıldığı zaman meydana çıkar. Burada bir Türk mevcudiyeti olduğunu ha la anlamak istemeyen ve bize yalmz İslam demek te ısrar eden hükünıetle an/aşmamıza imkan kal mış değildir. Biz senelerce Türk müslünıan oldu ğumuzu ve yalnız is/anı demenin lıiç hir şey ifade etmediğini, kanunlardtı "Türk" olduğumuzu kabul etmesini ısrarla istediğimizi ve ancak hinbir müşki latla lisemizin bir Türk lisesi olarak amlnumna muvaffak olduğumuz Kıbrıs hükümeti yine her işinde cemaati islamlıkla vasıflandınnaktadır. Bu satırlarda orta oku/lamı idare heyetleri üze rinde de hir nebze dımnak Lr;tiyoruz. Daha evvelki yazılarımızda bu günkü idtıre heyetlerinin lıiç bir şey ifade etmediklerini cemaat ıutmuuı bir tek söz söylemeye lıak ve salahiyeti olmadığım belirtmiş ve öyle hir heyetin ancak kendi isteklerine hizmet verebilecek zavallılardan başka kimse olmadığını lr;pat etmiştik. Belki zaman geçti bir kere daha mevzuyu deşmek faydadan hali olmasa gerek. Hü kümet uzun bir inat ve ısrardan sonra bize de çok zammı evvel Rum vatandtışlanmıza bahşettiği bir hakkı vemıek alicenaplığmda bulunmuş ve orta okul ve Lisenin komisyon tarafından en nihayet idtıresini kabul ettiğini ilan etmiştir. Fakat bu da 1 54
aldatıcı bir gösterişten daha öteye geçmemıştır. Rum cemaatine kendi yüksek Okullarını idare edebilecek azalanm onlann en yükek talzsil ve ter biye gönnüş aydınlan ara.mıdan seçerken bizde ise ilk talı.silini bitimıiş; emri altında ve binbir dtıl lwvukluk, el öpmekle bir iki rütbe koparabilmiş kimseleri bir araya getirnıiş, "İşte konıi.\yonlannız; sizleri bunlar idare edecektir" diyerek onadtın kay bolmuş ve bunlarla bizi karşı karşıya bırakmıştır. Hakikatte bu zavallıların çoğu okuduğunu anla maktan aciz, Lisenin neyi murat ettiğinden /zaher siz, aldığı maaşa bir lıalel gelmesin diye perde ar k.tısı saklanan ellerin oynattığı hu kuklalarla lıiikü nıet her istediğini dtılıa kolaylıkla yaptmnaya mu vaffak olmuştur ve olmaktadır. Bunlann içlerinde bir ikisi lıariç medeni cesaret sahihi yoktıır. Daha sı var. Öylelerini bu komisyon arasma .\ıkıştırnzış ki bunlarda Türklük lzissi tamamen sönmüş, Türk demeye dilleri varmayacak kadar milli lıisle rini kaybetmiş, Türk kültürünü onadmı bir an ev vel yok etmek ve çocuklanmızı tamamen İngiliz leştirnzek ödevini üzerine almış kimseler de vardır. İki sene gibi geçen uzun zaman hu komisyo nun neleryapmaya muktedir olduğunu bize göster miştir. Bunlar cemaatin gözünü boyamakla vakit geçirmiş ve yühekten aldık/an emirleri günü günü ne yerine getirmişlerdir. Bunlar okulda anarşi ya ratan unsıırlara daha fazla kötülüklerini icra .et melerini teşvik eder ve onlara jir.mt verirken cema ate de vazifelerini lzakkıyla ifa ettiklerini ve lıayat ları pahasına olsa lisenin en yük5ek bir kültür oca ğı seviyesine yük\"elmesine çalıştıklarım böbürlene böbürlene ilan edip durdular. Bu dtır görüşlü kıt zek.tılı biçareler kendi akıllarınca bizi k.tmdırabil diklerini ve bize her şeyi yutturduk/arını zannetti155
ler. Okulda İngiliz uşaklığı ile şöhret bulan müdür lerinin köpeklerine vanncaya kadar temizliğini üzerine alanlara en büyük kıymeti verdiler. On/an gizli gizli okulda idare aleyhine isyan çıkamıaya kadar teşvik ettiler. Evet bir komisyon vardır, fakat bu komisyon hiç bir zaman cemaat namına ne söz söyleyebilir ve ne de kendisine böyle bir hak ve salahiyeti hü kümet tanıyabilir. Çünkü yalnız kendisinin adanı lan kendi�inin isteklerinde çalışanlar ancak hükü mete karşı nıesuldür. Nitekim iki seneden beri al dık/an kararlardan cemaat tamamen habersiz kal mış ve her yaptık/an işten kimseye hesap vemıiş değillerdir. İşte bu siyaseti takip_ eden ve edecek olan lıükümet, hürriyetine kavuşan lisemizi tekrar siyaseti altına almak için bu zavallı/an bir alet ola rak kullanmak istiyor. Çıkardığı taslak ve belkide yamı kanun yapmaya karar verdiği programında yine adlllnlanm ön safa atıyor. Yalnız komisyon azalan eğer Türk iseler, kalblerinde zerre kadar va tan muhabbeti millet sevgisi varsa cemaatin boy nuna idam ilmeğini geçimıezden evvel ellerini vic danlanna koyarak bir an düşünmelerini istiyoruz. Bunlar bilmelidirler ki cemaatin arzu.mna aykın yaptık/an ve yapacak/an her işten biraz daha na zar/:ınmızda küçülecek ve hele okulu cemaate sor madan lıükümet eline verecek olursalar birer ha ini vatan damgası ile karalanacaklanna şüpheleri olmamalıdır. Bu sebeptendir ki eğer lıükünıet hakikaten biz cemaati yükseltmek istiyorsa herşeyden evvel yapa cağı iş komisyona aklı başı yerinde, okuduğunu anlayabilen kabiliyette olan, bir birkaç kuruş için benliğini satacak kadar küçülen kimselerden ol mayan temiz karakterli, alın . teriyle hayatım ka156
zanmasım bilen kimseleri getimıelidir. Yoksa elle rine geçen fırsatla cemaatin kanım bir kene gibi emmesini öğrenmiş bazı şahıslar bizi ne temsil edebilir ve ne de onlann verecekleri kararlar kanu ni ve meşru olabilir. " Dr. Fazıl KÜÇÜK ayni başlık altındaki ikinci maka lesinde devamla şöyle demektedir: "Önümüzdeki altın kafesi kendilerine bırakıyo ruz her telden bir ses başka nağmeler geliyor. Hü kümet bütün öğretmenlerin maaşlarım ödemeyi taahhüt edecek, öğretmenlere emeklilik ödeyecek, İngiliz tabası olmayanlara ikramiyeler ilısan buy rulacak. Güzel ve lıem de pek güzel ama biraz da ha derine gittiğimiz zaman bu öğretmenler yine an cak lıükümet tarafından tayin edilecektir. İngiliz lıükümetinin bu ezeli ve edebi siyasetidir. İkinci ci han savaşından evvel mali durumu bugünkünden çok dalıa iyi olan İngiltere Hindistan 'dan tutunuz da dün_vmwı en ücra köşelerine varıncaya kadar milyonlarca insanı kendisine ancak para kuvveti ile egemenliğini tamttınnış, onlar arasmda bulabil diği ve üçbeş kuruşa namusunu bile satmaktan çe kinmeyen mikroplarla kavimleri esaret zincirleri arasuıa almaya muvaffak olmuştur. Dünün hort lak/an arasına gömüldüğünü zannettiğimiz siyase ti bugün tekrar meydana çıkıyor. Öğretmene bol maaş vereceğim diyor; fakat onu ben bulacak, bd şımza ben getireceğim diye ısrar ediyor. Bu işte na sıl hüsnüniyet aranabilir. Maksat sarih ve açıktır. Lisenin başına bu günkü öğretmenlerden birkaçı nı yerinde bırakıp diğerlerinin yerine öteden beri serpilmiş veba mikrobu kadar cemaat arasına nef ret, kötülük, riya, jurnalcılık saçan/an getimıek kendisi için lıiç de zor bir iş değildir. Çünkü orta yerde ve yalnız dönüyor. Napolyona bile harbi na157
sıl kazanabiliriz dedikleri zaman ''Para para ve pa ra " dediği sözlerini unutmayalım. Bu bizim için üzerinde durulacak en mühim meselelerimizden biridir. Çünkü hükümet hakikat ten tali okullar öğretmenlerinin içinde bulunduğu müşkül durumu bu gün değil çok evvelden biliyor ve takdir ediyordu. İşte kaleyi içeriden kolayca fet hetme yolunu bilen ve makmdına ancak bu iz üze rinde yürüdüğü zaman daha çabuk erişeceğine emin bulunan idare, öğretmenlerin de gönlünü al mak, onlara parlak bir istikbal göstennek yolunu tutmuş oluyor. Fakat bizim için bu kadarı hiç de kafi değildir. Evet öğretmenlerin hiç bir zaman binbir eza ve cefa içinde hayatlamıı idame ettirme lerine gönlümüz razı değildir. Onların binbir mah rumiyet içinde ömürlerini yokluk ve perişaniyetle mücadele ederek geçimıelerine katiyen taraftar de ğiliz. Yalnız öğretmenin kamı doyacaktır diye de yüz bin Türk 'ün istikbalinin karanlıklara gömül mesine de razı olamayız. Bir taraftan öğretmenin istikbali, diğer taraf tan öğrencinin durumu başa baş yürümelidir. Bunlardan birini ihmal ve dert edinmemek netice üzerinde çok valıim, belkide memleket için telafisi kabil olamayacak fenalık doğurabilir. Bu fenalık bir defa meydana çıktıktan sonra bunun giderilme sine artık imkan kalmaz. Onun içindir ki sivilce nin çıban olmadan yok olmasına dikkat etmemiz lazımdır. Sütten af:TZı yanan yoğurdu üfleyerek yer diye bir atasözü vardır. İşte bize bu en iyi bir misal dir. Bir defa Okulların lıükümet kontrolünde bu lunduğu günleri hatırlayalım. İngiliz müdürlerin yaptık/an rezaleti nasıl unutabiliriz? Okullarda, milli günler kutlanıyor mu idi? Tarihimize yer var mı idi? Milli kahramanlanmızın çocuklann kafa158
sından silinmek için neler yapılmadı. Dünyanuı tanıdığı 29 Ekim 'de sımfa ginneyenler bir okul dan nasıl kovuldu ? Duvarlarda asılı bulunan bü yüklerin resimleri nasıl hakaretle indirildi? Bina üzerindeki şanlı bayrağımız ne oldu ? Saydığımız ve daha burada saymakla bitmeye cek bu acı ve yüz kızartıcı günlere içimizde ebedi bir yara olarak Hükümet tarafından tayin edilen öğretmenler sebep olmuştur. Bize, daha kluuıJWl o yaralarımızı sarmadan, tekrar mı bir hançer sap lanmak isteniyor? Fakat bunun verd(�i acı tecrü beleri katiyen unutamayız. Hiçbir zaman öğret menlerin tekrar hükümet tarajindan tayinine r(lZl olamayız. Ve yine taslakta diklwti çeken bir nokta dalıa vardır ki Liseye getirilecek hiç bir ö,�retme nin ne din ve nede milliyetçiliğinden halzsedilmi yor. Taslak çıkmazdan evvel müdürün Türk ola cağı belirtilecektir deniyordu. Halbuki taslakta öy le bir maddeye rastlanmıyor. Bu da açıkça gösteri yor ki hükümet okulu eline alır almaz ilk iş ola rak yine okul binasma bir İngiliz müdür ve etrafı na köpek yıkamasuıı bilen, adımı/arın palto/arım taşıyacak, kuvvetli ve muktedir ayakkabıların toz larını alabilecek, cahil cüheylayı hu çatı altına top layıp talebe arasmda jumalcılık, anarşi yaratacak bir gnıbu toplamak olacaktır. Görülüyor ki hu mücadelede bizim tamamen aleyhimize ve istikba limizi karanlıklara gömecek kadar korkıınçtıır. " İ ngiliz sömürge yönetiminin Tali Okullar kanun tasarısında yaptığı değişiklik Kıbrıs Türk' ünü heye canlandırmış, şahlandırmış ve bunun doğal sonucu olarak yeni kanun tasarısını protesto etmek için Lef koşa, Limasol ve Baf'ta büyük mitinler düzenlemişti. Bu mitingler olağanüstü bir ilgi ve katılımla gerçek leşmiş, söz alan hatipler tasarının Kıbrıs Türk' ünün 159
aleyhinde olduğunu ve halkımız tarafından kesinlikle kabul edilmemesi gerektiğini vurgulamışlardı. 16 Temmuz 1 952'de resmi gazetede yayımlanan yeni tali okullar tasarısında Halkın Sesi gazetesinde ve Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu tarafından şiddetle reddedilirken, bazı Türkler tarafından açık ça kabul ediliyordu. Bu kanun tasarısı hakkında Hal kın Sesi şunları yazıyordu:
"Şimdi yeni kanun tasansı ile lıükümet, fakir Kıbrıs Türklüğüne büyük bir lütufta bulunduğunu söylüyor. Bütün muallim/eriniz ay/ıklarım hen ve receğim diyor. Cebinden para çıkmasm da ne olur sa olsun düşüncesiyle hareket eden ve bunuılaruı dtm ötesini göremeyen bazıları dtı bu işi beğeniyor lar. Kanun tasarısını destekliyorlar, fakat Kıbrıs Türklüğünün birkaç kuruşa satılnıayacağım unu tuyorlar. Düşünelim bir kere!. . . Tasarı halinde bulıınmı kanun, yürürlüğe geçtikten sonra ve okullarımızı lıükümete devrettikten sonra kazanacağımız ne dir? Muallini aylıkları ve talebelerden almacak du lıuliyelerden artan küçük bir meblağ değil mi? Bu na mukabil elimizden gidecek olan nedir? Bir de bunu düşünelim. Biz hu güne kadtır elimizden almmış olan hakların iadesi için uğraşıp durur ken, lıükümetin muallim/erimize vereceği malımı maaşa mukabil bütün serbestimizi lıükümete tes lim edeceğiz. Muallimlerin tayin hakkı tamamen hükümetin eline geçecek. Muallimlerimiz lıükü met memuru sınıfına girecek, bin bir baskı altm da serbesti/erini söz ve yazı salahiyetlerini Jwybede cekler. Günü geldiğinde kendilerine Türk tarihi okutmayacaknnız dendiği zaman ağızlarım aça cak durumda olmayacaklar. Milli benliğimiz sezil160
nıeksizin ezdirilecek, Okullanmızda iki yıl evveli ne kadar olduğu gibi milli karakter kalmayacak tır. Yeni tasarıyı neşreden hükümet de kabul edi yor ki tali Okullarımızın idamesi için daha fazla paraya ihtiyaç vardır. Bu ihtiyacı kapatmak hükü nıete düşen bir vazifedir. Komünistliği ezmek mak sadıyla birleşmiş olan demokrat dünya, takdir et melidir ki komünistliğin en iyi dostu cehalettir. Ce haleti yok etmek, vatandaşlanna okumak fırsatım vennek her hükümete düşen bir vazifedir. Hükü. metimizde ihtiyacımız olan bu parayı bize vermeli ve ilaveten de tali okullar vergisini cemaatin topla yabilmesi için yeni bir kanun geçimıelidir. Bun dan sonra da, Türk işleri komisyonu 'n un da tavsi ye ettiği gibi seçim ile bir Tali Okulları Komi.\yo nu meydtuw getimıek hakkım halka bağışlamalı dır. A ksi takdirde bu yannı taslak, çareler ve bol keseden para vaatleri daima şüphe ile karşılana cak ve geçmişin acı idaresinden bıkıp usanmış olan halkımız tarafından reddedilecektir. Bu red karşısında lıükümet bize gücenmesin. Kabahat bizde değil, geçmişin acı günlerini bu masum lıal /aı yaşatmış olan müstemleke idaresindedir. " İ ngiliz sömürge yönetiminin hazırladığı yeni ka nun 31 Ağustos 1 952'de yürürlüğe girmişti. Dr. Fazıl KÜÇÜK bunu "kara bir gün" diye adlandırmış ve şun ları yazmıştı:
"Şimdi artık resmi ağızlardan işittiklerimiz ka muoyuna semıek zamam gelmiş oluyor. Böyle bir kanunun geçirileceği henüz şayia halinde ağızlar da dolaştığı günlerde federasyon harekete geçmiş ve bunun ne dereceye kadar hakikat olduğunu öğ renmek maksadıyla avukat Ali DANA ve beni bir 161
heyet olarak ayınnış ve bu işlem en yakından ala kası olduğunu tahmin ettiğimiz Halit beyle Ledra Palace da bir görüşme yapılmıştı. Kendilerine bu dedikodulann iç yüzü sorulduğu zaman evet dedi. Orta okullann lıükümetin kontrolüne geçmesini teklif eden benim. Bizim için bundan daha iyi bir şey olamaz. Fakat zannetmeyiniz ki hükünıet bu parayı karakaşımız karagözünüz için verecektir. Hükümetin gayesi; önce bizim okul/an ele alacak, bol para verip Rum/an kıskandırdıktan sonra on /an da yavaş yavaş ele geçirip okullardan milli his leri söndürerek Enosis belasmdan kurtulmuş ola caktır. Senelerce hakimlik etmiş mesleğinde en bü yük başanyı göstemıiş ve nihayet istinaf hakimliği ne kadar yükselmeye muvaffak olmuş zeki bir kimseden bu kadar boş ve gülünç düşünceleri işite ceğimizi hiç de tahmin etmiyorduk. İşte sayın Kıbns Türkü, Kıbns hükümetinin hakkımızda ne düşündüğü artık açıkça anlaşılmış oluyor. Hükümet liseyi resmi bir dairesi haline sok makla ondan sonra her istediğini kolaylıkla yap mak sevdasında nasıl ki sözde cemaate ait bir Ev kaf dairesi vardır. Fakat hükümet daireleri arasın da bulunduğundan üzerinde sallanan bayrak Türk bayrağmııdır? Bizim milli günlerimizde kapı lannı kapayabiliyomıuyuz? Duvarlannda tek bir Türk büyüğünün resmi vannıdır? Rumun, İngili zin paskalya ve milli günlerinde o da tatil yapmı yor mu? İşte yamı Lisede göreceğimiz manzara bunun ayni olacaktır. Artık o kültür ocağımizm üzerinde ayyıldızlı bayrağımızı göremeyeceğiz. Onun yerine lıer gün milli günlerimizde ve ecnebi lerin bayramlannda sallanan bir İngiliz bayrağı bulunacaktır. Salondaki milli kahramanlanmızın yerini kim bilir hangi yabancı simalar alacaktır? 162
Milli günlerimiz tamamen silinecek, milli tarih ve Türk edebiyatı programlardan kaybolacak; milli şuur, milli kültür fanilerarasma karışacaktır. " Dr. Fazıl KÜÇÜK' ün bütün çalışmalarına ra(lmen Mağusa ve Bat okul komisyonları hariç diğer komis yonlar yeni kanunun uygulanmasını kabul etmiş ve bu okulların idaresi İ ngilizlerin eline geçmişti. Bu utanç verici durumun ortadan kaldırılması için Dr.KÜÇÜK'ün çalışmaları devam etmişti. Oluştu rulan bir heyet Türkiye'ye gönderilmiş, cumhurbaş kanı, başbakan ve bakanlarla görüşmüştü. Türk yet kililerin yaklaşımları ve verdikleri sözler umut vericiy di. İngiliz denetimini kabul etmeyen Mağusa ve Bat orta okullarına merkezi Ankara'da bulunan Kıbrıs Türk kültür derneği 18 Aralık 1 952'de 32.000 TL( 4045) yardım göndermişti. Bu dernek yavaş ya vaş güçleniyor ve faaliyetlerini, yardımlarını artıraca ğını bir mektupla şöyle bildiriyordu:
''Mağusa ve Baf okullarım desteklemek üzere 1 953 mali yılı için Türkiye Hükümetinden istediği miz 100. 000 liralıkyardım tahsisatı uzun ve fasıla sız çalışmalarımız neticesinde 7 Ocak 1 953 günü T B. M. M. bütçe komisyonunda müzakere edilmiş ve hükümetin mutabakatı ve komisyonun ittifakı ile hararetle tasvip edilmiştir. Bunu muhterem fe derasyonumuza ve dolayısıyla sayın Kıbrıs Türk halkına bildinnekle sonsuz bir bahtiyarlık duyuyo rum. Türkiye Milli Gençlik Teşekküleri ile Kıbrıs için yaptığımız müşterek çalışmalar yalmz Kıbm Türkleri için değil milli hudutlar dışmda kalmış di ğer Türk kitleleri için de hayırlı neticeler vemıiş ve Kıbrıs 'a 100. 000 TL 'lik yardım yapılırken Batı Trakya ve 1 2 ada Türk'lerinin de ihmal edilmenıe163
si hususundaki teklif oy birliği ile tasvip edilerek bu maksat için de aynca 1 50. 000 TL. lik tahsisat kabul edilmiştir. Bu suretle çalışmalanmız Cum huriyet hudut/an dışında kalmış bütün Türk toplu luk/an için yeni bir çığır açmış bulunmaktadır. Kıbm için ayn/an 1 00. 000 TL. karşılığı 1 2. 642 Sterlin Mart ayında bütçe T. B. M.M. çıktık tan sonra Kıbns 'a gönderilecek ve evvelce havale edilmiş bulunan 4042 'e tesis edilen yardım fonu na ilave edilecektir. Bu yardım tahsisatınm her yıl gittikçe artan bir miktarda Türk devlet bütçesine konmasının temini Kıbns Türk Kültür Derneği ile Kıbm Türk Kurumlan Federasyonunun ve Türki ye Milli Gençlik Teşekkülerinin müşterek ve ahenkli çalışma/arma bağlı olacaktır. Türk millet ve hükümetinin Kıbrıs Türk toplumunun kültürel ve iktisadi sahalarda kalkınması hususundaki iyi niyet ve uyumluluğu tamdır ve her türlü şüpheden uzaktır. Bunun bir defa daha teyid etmekle büyük bir gurur duyuyoruz. " Bu sırada Türk Kurumları Federasyonu Evkaf' dan da bir miktar yardım alabilmek maksadıyla giri şimde bulunmuş fakat İngiliz idaresindeki Evkaf ce vap dahi vermemişti. Federasyon, cemaat işlerini daha etkili bir biçim de ele alabilmek için faaliyet kolları da oluşturmuş tu. Eğitim Kolu' nun faaliyet programına göre halk kütüphaneleri kurulacak, fakir ilkokul öğrencilerine yardım edilecek, gece okulları açılacak, aytışma ve konferanslar düzenlenecek, filim gösterileri yapıla cak, ayrıca kitaplı eğitim ve ilk öğrenimin zorunlu kı lınması için çalışılacaktı. Fakat hükümet, Kıbrıs Türk Kurumları Federasyo nu' nun bilgisi kıt vatandaşları okutmak, onları haya164
ta daha iyi bir şekilde hazırlamak için düzenlediği gece derslerine izin vermemişti. Dr. Fazıl KÜÇÜK "Muamma" başlıklı makalesinde Hükümetin bu tutumunu gülünç ve abes olarak nite lendirmekte ve şöyle demekteydi:
"Kıbns Türk Kurumlar Federasyonu, ada Türk lüğünün her sahada gelişmesi ve yükselmesi için samimi bir niyet ve iyi bir düşünce ile programım çizerken ne acıdır ki bazı resmi makamlar bu ça lışma/an fena bir göz, sakat bir düşünce ile gör mekte ve mütalaa etmektedir. Nitekim Federasyo nun kültür kolunun sırf hilgisi ve malumatı kıt va tandaşlan okutmak, onları lıayatla da/ıa iyi bir mücadeleye lıazırlamak için tertiplediği gece ders lerine müsaade edilmemesi ve huna sehep olarak da gece okulunun Federasyonun mesuliyeti altuı da açılmasmm U)-:ı?Un olmadığı ileri sürülmesi ka dar gülünç ve ahes hir şey düşünülemez. Dr. Sle ight 'm bundan ne demek istediğini anlayamadık. Acaba federasyonun ilıtilalci ve anarşi yaratmaya uğraşan bir teşekkül olarak mı düşünüyor? Belki de esaretine almak irtediği okullardfl haş kaldırdığı ve zafer kazandığı için federasyonu haz medemiyor. Fakat Dr. Sleigth gibi okul gömıüş, Üniversite bitinniş bir şahsm bunu çok gönnenıesi icap etmiyomıuydu ? Bir defa ortada iki kuvvet çar pışmış ve neticesinde mağlup olmuş ise savaş so nucunda federasyonun elini sıkması ve onu tebrik etmesi nezaket kaydelerinden biri idi. Bu cemaa tin daha kendisinden alacağı ve istediği sayısız me seleler vardır. Bunlar da birer birer ileri sürüldüğü zaman acaba bize karşı olan kin ve nefreti bir o kadar daha artacakmı ? Bizim her şeyden evvel dü şündüğümüz önümüzde bir Kıbns Türklüğü bir ce165
nıaat davası olduğudur. Biz bu davamızda daima dürüstyollan takip ederek hükünıete karşı baş kal dımıadan devanı edecek, yürüyeceğiz. Yine sayın Dr. Sleight anlamalıdır ki her batan güneş, yerine başka bir gün başka bir tarih bırakı yor. Dünkü insanlar her ne kadar esarete aşina idiyse de bu günküler ondan nefret ediyor. Dünkü ler lıer yapılan haksızlığa boyun eğmekle yetiniyor sa, bugünküler haklannı aramak iÇin korku ve fü tur bilmeden en sarp ve en çetin yollan aşmaya uğ raşıyor. Bunu anlayamayacak ktıdar bilgisizlik gösterenlere doğrusu acımaktan başka elden bir şey gelmiyor. Dr. Sleigt 'ın giden arkadaşlara gidebilirsiniz di yecek kadar hakarette bulunması da teessüfe şa yan bir harekettir. A caba kim kimi kovuyor? Bu memleket bizim. Bu toprakları kan dökerek kaza nanlar yine bizim ecdadımızdır. Halbuki Dr. Sleiglıt ancak 10-15 sene evvel bu raya lüks bir vapurun lüks bir kamarasmda seya hat ederek gelmiş ve bu günkü, yine bizim ense mizden vergi diye alman paralarla hazırlanmış mevkiye zahmetsizce kurulmuştur. Onun içindir ki bizi karşmndan kovacak ktukır ileri gitmesini şiddetle protesto eder ve Türk cemaatine karşı yap mak isteyeceği heryanlış hareketinde yine engel ol maya devam edeceğimizi de açıkça ve korkma dan söyleyebiliriz. " İ ngiliz kontrolüne verilen okullardaki haksız uygu lamalar gecikmeden görülmeye başlamıştı. İlk ola rak Türkiye' den gelen müdürler ve öğretmenler geri gönderiliyordu. Bunu protesto etmek maksadıyla 1 4 Haziran 1 953'te Lefkoşa'da Beliğ Paşa sinamasında bir miting düzenlendi. Muhtelif kasaba ve köylerden 166
miting için gelen vatandaşlar üzerinde şanlı Türk bayraklarının dalgalandığı otobüslerle sabahleyin Lefkoşa'ya girerken milli marşlarla şehir sokaklarını çınlatarak fevkalade bir günü müjdeliyorlardı. Bilhas sa federasyonumuzun bayrağı altındayız, ''Türk Lef ke'ye ortaokul isteriz" gibi yaftalar taşıyarak Girne Kapısından giren Lefke'liler kara kuwet üzerinde son kazandıkları unutulmaz zaferi bir kere daha kut luyorlar ve yeni zaferler kazanmak için azmetmiş ol duklarını adeta haykırıyorlardı. Adanın her tarafın dan gelen ve sayısı binlere erişen Kıbrıs Türk köylü sü ve şehirlisi mitingin başlayacağı vakitten çok ön ce salonu tıklım tıklım doldurdu. Milli kültürün ehemmiyeti üzerinde duran bütün hatipler esaret kanununu kabul eden komisyonları kınamış, idarelerindeki okulları hükümet boyunduru ğuna vermeyen Mağusa ve Bat komisyonlarını tak dirle anmışlardı. Hatipler uğursuz kanun henüz tas lak halinde iken federasyon çevreleri tarafından ileri sürülmüş olan şüphelerin bu gün birer hakikat hali ne geldiğini gördüklerini ve Türkiyeli öğretmenlerin okullarımızdan uzaklaştırmaya çalışılmasının da bu acı hakikatların en önemlisi olduğunu belirtmişlerdi. Türk toplumu bir yandan sesini yükseltirken di ğer yandan Dr. İhsan Ali başkanlığındaki Bat komis yonu Bat orta okulunun idaresini İ ngilizlere devret mişti. Türkiye cumhuriyeti 1 954- 1 955 ders yılı için Kıb rıs okullarına yardımı artırmıştı. İstenildiği kadar mü dür ve öğretmen göndermeye ve bunların parasını vermeye hazır olduğu öğrenilmişti. Türkiye'nin bu yardımları ile İ ngiliz denetimini kabul etmeyen Mağu sa Namık Kemal Lisesi, Mehmetçik, Gönendere or ta okulları ve Atatürk Enstitüsü örnek okullar seviye sine çıkarıldı. Bu okullara Anavatan Türkiye'den her 167
türlü destek sağlandı. Öğretmenleri eğitim araç ve gereçleri Türkiye'den karşılandı ve eğitim seviyeleri yükseldi. Diğer okulların durumu ise Dr. Fazıl KÜ ÇÜK tarafından şöyle anlatılıyordu.
"Orta okul komisyonlannın azalannın evet yalnız azalanmn büyük bir ümide kapılarak alel acele teslim ettikleri okullarda bu gün Türk çocuk lanna tatbik edilmekte olan Maarif prensipleri maalesef aleyhimizedir. Okullann hepsinde hala maarif müdürlüğü elinden çıkmış bir talimatna me yoktur. Bunun için her orta okulda tatbik edil mekte olan öğretme sistemleri ayn ayndır. Bilhas sa derslerin sınıflara tatbik edilme meselesinde ve öğretim sistemlerinde her okulda pek çok çeşitli usuller tatbik edilerek ada üzerinde yapılması la zım gelen umumi bilgi binası sakat/anmaktadır. Bundan başka maarifin kabul ettiği kanun bize faydalı olmayan maddeleri ile bile tatbik edileme mektedir. Kanunda sınıflarda kırktan fazla talebe bir arada bulunamayacak diye yazılı bulunduğu lıalde başta lise olmak üzere okullarda seksen doksan talebe ders gönnektedir. Maarif müdürlü ğü kendi gözü önünde bulunan bir okulun bu ek sikliğini kaldımıak zahmetine katlanmamaktadır. Öğretmen meselesi ayn bir faciadır. Hükü met kontrolüne ve himayesine giren okullarda ka nunda yazılı olan nitelikte öğretmenler çalışma makta birçok dersler boş geçmektedir. Maarif mü dürlüğü bir çok boşluktan ilkokul öğretmenleri ile doldumıuşsa da bir çok kadrolar açık bırakılmış tır. Türk cemaati için her iki hal de zarar verecek şekilde tertiplenmiştir. İlk okul öğretmenlerini orta okullara tayin etmek Türk çocuklannın yetişmek te gecikmelerini temin etmekten başka bir işe yara168
maz. İlk okul öğretmenlerinin doldurduğu kadro larda maalesef verim meselesi diye göz doldurucu bir netice beklemek beyhude bir ümittir. A çık bıra kılan derslerin ise hiç bir şey temin edemeyeceğini maarif müdürlüğü bizden daha iyi bilir her halde. Bu gün Türk lisesinde ve Viktorya kız okulunda, Linıasol ve Baf okullannda hala Türk dilini oku tacak salahiyetli bir öğretmen yoktur. Bundan son ra tayin edilmelerini de beklemek gene bir safdil lik olacaktır. Maarif müdürlüğü, oku/lamı çoğunu mü dürsüz bırakmak yoluna giderek okullarda bir yı ğın usülsüz işlerin doğmasına sebep olmuştur. Türk lisesinde bu gün müdür yoktur. Günler bir vekili müdürle geçirilmektedir. Viktorya kız oku lunda da müdür yoktur. Oraya da bir vekil seçile rek işler o/uruna bırakılnuştır. Limasol ve Baf okullannda da müdüryoktur. Bu okullarda yetkili lerle idare edilmektedir. Bunlann sebebi nedir? Se bebinin ne olduğunu biz gayet iyi biliyoruz. Maarif müdürlüğü Türk orta okullannm iyi bir şekilde iş leyen okullar haline gelmesini istemiyor. Lefke or taokulunda vaziyet daha dtı feci bir hal almıştır. Lefke 'den gelen haberleri bir yana bırakırsak bile okulun iç yüzündeki uygunsuz haller ciğerlerimizi deliyor. Maarif kanununda her orta okulda bir Türk müdür bulunacağı açıkça yazılı olduğu hal de Lefke ortaokulunu idare eden bir İngilizdir. Bu sene kolej sınıftan açılan Limasol ve Baf ortaokullannda ne şekilde tedrisat yapılacağı da karar altına alınmamıştır. Bu okullar lise hali ne mi gelecektir yoksa birer kolej mi olacaklardır? Tedrisat Türkçe mi olacaktır, İngilizce mi? Bu va ziyet açıkça bir mahiyet almadığı için öğretmen ta169
yinleri de baştan savma bir şekilde yapılmıştır. Bu okullann istikbal/eri hakkında hiç bir nıüsbet fikir ortaya konmuş değildir. Maarif müdürlüğü maarif emrine aldığı okullann maarif meseleleriyle de meşgul olma maktadır. Türk lisesinde kolej sınıflannda seksen doksan talebe okuduğunu yukanda yazmıştık. Di ğer bütün orta okullann bina vaziyetleri acınacak şekildedir. Hiç birinde doğru dürüst bir dershane yoktur. Binalar okul binası olmaya elverişli değil dir. Bunlann ıslahı ve yeniden yapılması meselesi ne zaman halledilecektir? Maarif müdürlüğü eline aldığı okulların ders aletleri meselesini de gözden geçimıek /uzu munu duymamaktadır. Maarif müdürlüğü lıer okulda kurulması lazım olan ders aletleri odaları nın elıemniyetini bir yazıyla okullara bildimıeli ve bunlann alınıp kullanılmasına rehberlik etmeli dir. İki yıldan beri maarif emrine giren okulların içine bir tek ders aleti ginnenıiştir. Maarif bu mev zuda okullara yardım etmek şöyle dursun bir ihti yacı hatırlatmaktan bile çekinmiştir. Okullann kütüphane vaziyetleri de bir acık lı manzara içindedir. Maarif müdürlüğü okullara kütüphane kunnak için okul idarecilerine yardım edecek bir dairedir. Bu mevzuda hemen hiçbir şey yapılmamıştır. Maarif müdürlüğünün okullarda okutulan dersleri Türkiye müfredat programlanna uygun ol masını temin etmek için bir teftiş heyetine vazife vennesi lazımdı. Bu sahada bir tedbir alınmış de ğildir. Billahassa ilkokul kadrolanndan alınıp or taokullara tayin edilen öğretmenlerin de nasıl bir hareket yolu tuttuklannı maarif idaresi kontrol 170
edecekti. Hatta bu öğretmenlerle rehberlik edecek kimselere ihtiyaç vardır. Maalesef bunlar düşünü lüp bir programla tespit edilmemiştir. Maarif müdürlüğü bütün işleri komisyonla ra bırakır görünmektedir. Fakat işin iç yüzü maa lesef öyle değildir. Maarif müdürlüğü bu yazdıkla nmızın hepsini bilmektedir. Fakat Türk okullamı da yapmak istememektedir. Bu sebeple en erken zamanda okullannıızın tekrar serbest hale gelme si için el birliği ile çalışmamız gerekiyor. " Tali okullar komisyonu gibi ilk okullar komis yonu da hükümet kontrolünde olduğu için ancak hü kümet politikası doğrultusunda hareket edebiliyor du. Bu nedenle hükümetin arzu ettiği gibi okulları merkezleştirme kararları almıştı. Lefkoşa'daki Türk ilkokullarının tek bir binada toplanması husunda ilk okullar komisyonunca alın mış olan bu kararı protesto maksadıyla Kıbrıs Milli Türk Birliği tarafından 16 Mayıs 1 954 Pazar günü Lef koşa' da Beliğ Paşa sinamasında bir miting d üzenle mişti. Rumların her mahallede bir ilkokulu bulundu ğu halde bizim çocuklarımız okula devam etmek için her gün iki üç millik yol yürümek mecburiyetin de bırakılmak isteniyordu. Düşününüz: evi Köşlüçift likte olan 6-7 yaşlarında bir çocuk kışın yağmurun da karında, yazın da yakıcı sıcağında günde iki defa nasıl Yenicamiye gidip gelebilir? Kaldı ki trafik kaza ları her gün artmakta olan dar sokaklarda çocukları mızın hayatı her gün tehlikede olacaktı. Hali hazırda şehrimizin muhtelif yerlerinde okul binası inşası için boş arsalar bulunuyordu. Pro jenin tatbiki için parayı verecek olan halk ayrı ayrı semtlere muhtelif okul binaları yapılmasını istiyor, fa171
kat maarif müdürünün komisyonu aldatarak verdiği kararı şiddetle protesto ediyordu. Dr. Fazıl KÜÇÜK bu karar uygulandığı takdir de çocuklarını okutmak isteyen Türklerin sur dışına yayılmalarına imkan kalmayacağını ve böylelikle Ma ğusa' da olduğu gibi Lefkoşa'da da Türklerin surlar içine hapsedilmeye mahkum olacaklarını ilave etmiş ti. Miting sonunda aşağıdaki protesto telgrafı okunmuş ve oy birliği ile Kıbrıs Valisine gönderilme sine karar verilmişti:
"Lefkoşa Türk halkını temsil etmeyen ilko kullar komisyonunun Maarif müdürünün teklifi ne uyarak bütün Türk ilkokullanm kapatma ve onların yerine yalmz Yenicami ve Karakaş bölgele rinde tek bir okul yaptınna hususunda aldığı ka rar yüzden fazla Türk ailesini evsiz bırakacağı, sa dece sur dışında değil içindeki çocuklannııwı bile okula devamım imkansız kılacağı, çocuklarım okutmak isteyenleri sur içinde yerleşmeye mah kum edeceği ve bütün bunların neticesi olmak üze re Lefkoşa Türk halkımn kültürel inkişafı sur dı şında yerleşme ve yayılmasını baltalayacağı için biz Lefkoşa Türk halkı bu karan birlik olarak şid detle protesto eder, Lefkoşa Türk ilkokullar komis yonunun asla Türk halkını temsil edemediğini bir kere dalıa belirtiriz". Kıbrıs Milli Türk Birliği Genel Sekreteri Dr. Fazıl KÜÇÜK 25 Eylül 1 956 Halkın Sesi sütunlarında, "Esef Veri ci Karar" başlığını taşıyan kısa bir yazı yayımlanmış tı. Bu kısa fakat halkımızı derdinden yaralayan yazı, Kıbrıs Türk Maarifine büyük hizmetler veren Orta De172
receli Okullar Müfettişi Dr. Hüsnü Feridun'un yeni maarif müdürü Mr.Tudhope tarafından görevinden uzaklaştırıldığını duyuruyordu. İ ngiliz Sömürge Hükümeti, Dr. Hüsnü Feridun'u görevinden almış ve yerine bir Rum müfettişi atamış tı. Türk orta dereceli okullarının başına genel müfettiş olarak bir Rum' un getirilmesi demek, Türk maarifini Rum egemenliğine vermek demekti. Bu ise Türk kül türünü yok etmek amacından başka ne olabilirdi? Dr. Fazıl KÜÇÜK, halkın bu kaygılarını "Manası Ne Olabilir?" başlıklı yazısıyla şöyle dile getiriyordu:
'Yeni maarif müdürü Mr. Tttdhope 'un icraatm dan olarak tali okullarda birçok tayinler yapılmış ve hunların en mühimlerinden biri de Türk tali Okullaruwı haşuıa umum müfettiş olarak bir Rum getirilmesi olmuştur. Bu hareket biz Türk ce nuıatine büyük bir hakaret ve haksızlıktır. Türk okullarında Rum müfettişin işi ne olabilir? Dilimi zi bilmeyen, örf ve adetimizden anlamayan, dini mizden bambaşka bir dine sahip bir kimsenin bizi idareye memur edilmesi kadar mantıksız ve mes netsiz bir iş olamaz. Peşin olarak şunu belirtmek isteriz ki, ne Rum müfettişine hücıım ve ne de sa taşmak için bu mücadeleyi açmıyoruz. Belki de bu zat en yüksek bir maarifçi de olabilir. Bizim da ha ziyade hitap etmek istediğimiz makam, doğru dan doğruya maarif dairesinin hatalı ve affedil mez hareketidir. Bu hata düzeltilinceye kadar, da hilde ve hariçte mücadelemize yılmadan, bıkma dan devam edeceğimizi katiyetle söyleyebiliriz. Çünkü bu icraat yanlıştır ve hatalıdır. Henüz ha/ km hissiyatını öğrenmeden Türk cemaatinin milli hislerine tecavüz demek olan bu tayin, affedilme yecek kadar cemaate indirilmiş ağır bir darbedir. 173
Türk cemaati ile Rum cemaatinin bütün mü nasebetlerinin en gergin olduğu bir zamanda, okullannıızı Rum cemaatinin eline teslim etmek, ekseriyet üzerine kurulmak istenilen muhtariyetin ilk temel taşı gibi aklımıza bir şeyler geliyor. Başı mıza Türk çocuklanm terbiye ve idaresine alacak herhangi bir Rum 'un getirilmesini tamamen karşı yız ve buna katiyen göz yummayacağız. Zira o biz den değildir ve belki de alfabemizin n(ml okundu ğunu bilmemektedir. Kaldı ki Türk cemaati ara sında birçok münevver ve liyakatlı memurlar var ken okullannıızuı teftiş ve kontrol işinin bir yaban cıya verilmesi büyük bir /uıksızlıktır; hatadır ve milli şerefimizle oynanmaktan başka bir şey değil dir. Bu memlekette ne Hükiimetin ne de Rum me murlarının oyuncağı olamayız. Yabancı kimsele rin Lise 'mizde müdürlük yapmalanmn manen ve maddeten bize ne kadar pahalıya mal olduğwıu çok iyi bildiğimizden, okullarımızın başmda fana tik bir cemaate mensup herhangi birisinin bulun masına katiyen tahammül edemeyiz. Zira Kıbns Türk toplumu, Afrika omıanların dan Ada ya yeni göç etmiş ilkel bir kabile ve cahil bir kitle değildir. " Türk okullarının başına bir Rum'un müfettiş ola rak getirilmesine çok şiddetli tepki gösteren ve bu haksız uygulamaya bir an önce son verilmesini iste yen Dr. Fazıl KÜÇÜK "Rum Mentalitesi" başı -<lı maka lesinde de şöyle diyordu:
"Her nedense Kıbns 'taki Rumlar öteden beri Ada 'mn hakiki sahipleri Türklere karşı büyük hu sumet ve antipati besleyen, ellerine geçirdikleri her fırsattan istifade yolunu bulur bulmaz onlara za174
rar vemıek için lıer çareye başvumıasını bilen kit ledir. Umum müfettiş olan zatın yük.sek maarifçi, çok iyi İngilizce konuşan ve yazan biri olduğu id dia ediliyor. Fakat bizim aradığımız ne onun ilmi ve ne de lisamdır. Ve yine onun şahsiyeti hususi hayatı ckı bizi a/akackır etmez. Herkes gibi bizim de ona karşı hümıetimiz vardır. Bizi kınp, gücen diren Türk Maarifinin, Türk çocuklarının, Türk öğretmenlerinin ickıresini bir Rum 'un eline ver mek meselesidir. İnandığımız ve lıer an ıspatuuı hazır olduğumuz bir hakikat vardır ki, o ckı Türk lerin lıer bakımdan Rumlarla boy ölçüşebileceği dir. Her dairede bu güne kackır yük.sek mevkiler iş gal eden Türkler hakkıyla muvaffak olmuş, vazife sini büyük bir titizlikle ifa etmiş ve işler aksama mış; ancak lıükümetin "memnwı etme politikası " yüzünden Rumlarm eline teslim edilmiştir. Bu, hiçbir zaman Türklerin muvaffakiyetsizliği, iş ba şaranıanıa.n yüzünden değil; ancak lıükümetin tatbik etmek istediği yanlış bir poltikadan ötürü dür. Bu defa da vaziyet aynıdır. Birkaç senedir, orta okul ve liselerimizi büyük bir dirayet ve başarı ile idare eden Türk maarifçi/erimiz ortada dururken bun/an çiğneyerek ve ortaya "kıdem " ileri sürerek dilimizden bilmeyen, örf ve adetimizden anlama yan bir kimseyi okullarımızı teftişe memur etmek büyük bir hata ve Türk Cemaatinin hiçbir zaman kabul etmeyeceği bir harekettir. İş daha kötüye git meden, Hükümetle Türk cemaatinin arasındaki bugünkü işbirliğinin haleldar olmaması, incinme mesi için acele yapıldığına inandığımız bu tayin işinden vazgeçilmesinin her iki tarafın menfaati 175
gereği olduğunu bir kere daha be/ütmek isteriz. Maarif, can damannıız ve bu adada varlığımızın temel taşıdır. Bu temelin yerinden sarsılması, ayakta dumıamıza imkan bırakmaz. Bu tayin, bizlere öyle geliyor ki A da 'da düşünü len yeni idare şeklinin neler getireceğini müjdeler gibidir. Üzü11tümüzü, endişelerimizi açığa vurmak tan geri kalamayız. Eğer bugün susacak olursak; bizi ne tarih, ne de insanlık affeder. Vazifemizi ya pıyoruz ve sonu11a kadar bu mücadeleden geri lwl mayacağız. . . Yunanlılar ve Kıbns 'ta Rumca konuşanlar, beynelmilel hukuk prensiplerine zerre kadar saygı göstemıeyen ve kendi menfaatlerini her şeyden üs tün tutan 11ankör bir millet ve şımank bir cemaat tir/er. İyiliği11 değeri11i bilmeyen böyle bir ırkı, çok yanlış bir zihniyetle memnun edeyim derke11, dost luklannda vefakar olan büyük Türk milletini ve Kıbns Türklerini gücendirecek/erini İngiliz devlet adanılan acaba hiç mi düşünmüyor?' Türk halkının ve aydınlarının sert tepkileri üzerine İ ngilizler müfettişlik şubesini yeniden teşkilatlandır mıştı. Yapılan yeni teşkilat 23 Ekim 1 956'da açıklan dığı zaman bir Rum baş müfettişi olacak, Türk okul larını ise kıdemli bir müfettiş teftiş edecekti. Dr. Fazıl KÜÇÜK buna da şiddetle itiraz ediyor ve şöyle yazı yordu:
"Deniliyor ki umum Müfettiş, Maarif Müdürü ile Türk müfettişleri arasında bir irtibat vazifesi gö recektir. A caba bunun manası nedir? Bu demek değilmidir ki; Türk müfettişleri, bundan böyle İ11gi liz müdürün yüzünü gönneyecek, ondan direktif almayacak, ona rapor vemıeyecektir. On/ann ami ri bir Rum nıüfettiş olacaktır. Bütün emirler, önce 176
Rum müfettişinden alınacak; ona göre program lar çizilecek; oku/lannıız idare edilecektir. Bir Türk olarak, Türk müfettişlerinin bir Rum müfettişi marifetiyle hükünıetle temas temin etme sine nza göstenneyeceğiz. Hükümetin bu tayini sessiz sedasız, mücadelesiz kabul ettiğimiz takdir de ileride olacağma emin olduğumuz en kötü ve cemaat aleyhine netice verecek bütün işlerden ce maat indinde mesul olacağız. Biz vazifemizi yapı yoruz. Belki Kıbns 'ta sesimizi işittimıe imkanları m bulamayacağız. Fak.at her halde Londra, lıangi tarafın haklı hangi tarafın hak.sız olduğuna adil bir hakim gibi hükmünü verecektir. " Kıbrıs Türktür Partisi Genel başkanı Dr. Fazıl KÜ ÇÜK ' ün bu sert ve kararlı yazısı üzerine Kıbrıs Türk Maarif dairesi; İ stihbarat dairesi ve Kıbrıs radyosu aracılığıyla yeni bir açıklama yapmak gereğini duy du. Resmi bültende aynen şöyle denmekteydi:
"Türk cemaati arasmdaki endişeyi bertaraf et mek için Maarif Müdürü; istikbalde kıdemli Türk müfettişin doğrudan doğruya Maarif müdürüne karşı sorumlu olmasına karar verdiğini ve Türk okullannın teftişini onun hazırlayıp yine Türk kı demli müfettişinin Türk okullannın teftişinden mesul olnıasma lwrar vermiştir. Rum başmüfettişi yalnız Rum ve diğer oku/la mı teftişinden mesul olacak ve Türk okulları ile Türk müfettişleri üzerinde hiç bir yetki.si olmaya caktır. " Dr. Fazıl KÜÇÜK, "Gayemiz" başlıklı makalesinde, Kıbrıs Maarif dairesinin 23 Ekim 1 956 tarihi açıklama sını olumlu bir adım olarak gördüğünü fakat bunun yeterli olmadığını, Rumlara bahşedilen başmüfettiş lik görevinin Türklere de verilmesinin gerekliğini sa vunuyordu. 177
Sözü edilen makalede Dr. Fazıl KÜÇÜK şöyle di yordu:
"Bundan bir müddet evvel ilk ve tali okullanmı zm kontrolünün hükümet tarafından sorumlulu ğuna verilen bir Rum müfettişin tayini meselesi üzerinde pek haklı olarak açtığımız kampanya hüsnüniyet sahibi Kıbns idarecileri tarafından tak dir edilerek hakkımızın teslim edilmesi lwrşısındtı bahtiyarız. Yal111z Sayuı Maarif Müdürünün, emin olduğu muz lıüsnüniyetinden daha da geri kalan hakları mızı istiyoruz. Evet bundan böyle umum müfetti şin Türk Maarifiyle, Türk müfettişi ile alakadtır ol mayacağı111 açık olarak belirtiyor. Fak.üt acaba da irece küçümsenmeyecek bir varlık olan, kültürlü, ticareti ve elindeki %40 toprağı ile yaşaması111 bi len ve yaşamaya azmeden bir cemaatı yine kendi derdini, kendi isteğini duyuracak ve onlara mer hem olacak bir Türkü; Rum unsuruna bahşedilen Umum Müfettişlik derece ve salahiyetinde tayinde ne gibi bir mahzur olabilir? Eğer bize sebep ola rak halihazırda böyle bir mevkiin mevcut olmadı ğını iddia edilmek istenecekse de bunun ihdası Hükümet bütçesine en ufak bir yük getimıeyeceği gibi dtıireyi de büyük bir teşkilattan kurtannış ola caktır. Türk Maarifinin teftişini üzerine alacak olan umum bir Türk müfettiş idare işlerinde çalı şacak İngiliz ve diğer memurlara hem yardımcı olacak ve hem de onlann karşılaşabilecekleri bir çok pürüzlü meselelerde büyük hizmetleri dokuna bilecek.tir. Eşit hak prensibini kendine düstur edi nen Türk cemaatine hayati ve en mühim meselele rinden biri olan bu davada; din, mezhep, örf bakı mmdan bambaşka cepheler an eden Türk cema atine Rum Umum müfettişinin olduğu imtiyaz ve 178
salahiyet derecesinde bir Türkün tayini yine hükü met ve memleket için zaruri bir ihtiyaçtır. " Kıbrıs Türk Maarifinin başına umum müfettiş ola rak bir Rum' u getiren İ ngiliz Sömürge Hükümeti; Türk halkının Türk basını ile aydınlarının, okul komis yonlarının çok şiddetli tepkileri ve kararlı tutumları karşısında hatalı tutumlarını d üzeltme yoluna gitmiş ti. 12 Kasım 1 956 tarihinde resmi bir açıklama yapıla rak, Türk ve Rum maarif işlerinin tamamen ayrıldığı ve her iki cemaatin maarif işlerinin aynı cemaate mensup birisinin teftişine tabi olacağı ilan edilmişti. Kıbrıs Maarif Dairesinin bu resmi açıklamasına Hal kın Sesi gazetesi "En Nihayet Kendi Maarifimizi Ken dimiz İdare Edeceğiz" başlığı altında Türk halkına duyurmuştu. Kıbrıs 16 Ağustos 1 960 yılından sonra bağımsızlı ğına kavuştuktan sonra maarif işleri Türk Cemaat Meclisinin sorumluluğu altına verildi. Türk Cemaat Meclisi, 25 Kasım 1 960 yılında yaptığı bir toplantıda Maarif Kanun Tasarısı'nı kabul etti. Tasarı 1 Ocak 1961 tarihinden itibaren geçerli olacaktı. Tasarının en önemli yeniliği Türk Maarif Şurasının kurulması ve Türk Maarif Siyasetinin bu şura tarafından sap tanması idi. 21 Aralık 1 963 Kanlı Noel saldırıları üzerine kuru lanTürk yönetimlerinde maariif işlerimiz önce üyelik, daha sonra da bakanlık d üzeyinde yönetilerek toplu mumuzun maarif işlerine verdiği önem kanıtlanmış oldu. Kıbrıs Türk halkının İ ngiliz Sömürge Yönetimine karşı Dr. Fazıl KÜÇÜK 'ün önderliğinde verdiği Maa rif mücadelesi çok zorlu şartlar içinde cereyan et miş ve çeşitli aşamalardan geçerek sonuçlanmıştır. Bu mücadelede Dr. Fazıl KÜÇÜK 'ün gazetesi Hal179
kın Sesi'nin ve Türk aydınlarının rollerini, katkılarını unutmak mümkün değildir. Türk aile kanunu ve Türk aile mahkemeleri, Müf tülük, Evkaf ve maarif konularında verilen mücadele de kazanılan haklar; Kıbrıs Türklerinin ilerideki başa rılarının temel taşlarını oluşturmuştur. Kıbrıs Türk Halkı her dönemde zor günler geçir miştir; fakat güçlü liderleri etrafında birlik ve beraber liğini koruyarak, milli hislerini daima canlı tutarak her zorluğu yenmesini bilmiştir. Kıbrıs Türk Halkının Lideri Dr. Fazıl KÜÇÜK , "Haklar verilmez; ancak büyük gayret, çalışma ve yorulmak bilmez bir mücadele ile elde edilebilir. " de mişti. Kıbrıs Türk Halkı her zaman bunun bilincinde olmuştur. Kıbrıs Türkünün haklarının Türkiye Cumhuriyeti tarafından garanti altına alınmasına çok önem ver miş ve bunu anlaşmaya bir şart olarak koydurmuş tu. Makariosun liderliğindeki Rum ve Yunanlıların er geç Kıbrıs'ta ENOSİS için bir katliama girişecekleri ni ve bir gün Türkiye Cumhuriyetinin Kıbrıs'taki Türk kardeşlerini imhadan kurtarmak için geleceğini bili yordu. Dr. Fazıl KÜÇÜK'ün liderliğini yaptığı Kıbrıs Tür künün bir azınlık durumundan kurtarılması ve Kıb rıs'ta, Rumlarla eşit haklara sahip bir toplum olarak yaşayabilmesi maksadıyla Dr. Fazıl KUÇUK' ün çalış ması ölünceye kadar devam etmiştir. Zürih'te varı lan anlaşmayı müteakip 1 959 yılında Londra konfe ransına Kıbrıs Türk Toplumunun lideri olarak katıl mış ve burada Kıbrıs Türkü' nün, Rumlarla eşit hakla ra sahip bir toplum olduğununun uluslararası anlaş malarla belgelenmesini sağlamıştır. Zürih ve Londra anlaşmaları ile kurulan Kıbrıs Cumhuriyetinde bir taraf olan Rumların ve anlaşma ya imza koyan papaz Makarios' un ENOSİS emelle rinden vazgeçmediğini görmüş ve bu konuda sık sık Türkiye'yi uyarmıştı. __
180
Rum ve Yunanlıların ENOSİS'i gerçekleştirebil mek maksadıyla AKAİTAS planını uygulamaya koya rak Kıbrıs Türkü'nü imha etme girişimleri çok gecik medi. Rum ve Yunan saldırılarına karşı toplumun ko runmasını yüklenen, mücahitlerimiz oldu. Dr. Fazıl KÜÇÜK bu zorlu mücadele içinde, mücahitlerimizi hiç yalnız bırakmamış her vesile ile onlarla beraber olmuştu. O, mücahitlerle beraber olmaktan büyük zevk alıyordu. Her zaman mücahitlerin yanında ve onlarla beraberdi. Dağ bayır demeden dolaşıyor, bir gün bir mevziyi, bir barınağı, bir başka gün bir koğu şu bir çeşmeyi görüyordu. Bir gün nöbetçi bir müca hidimizi dağ başında ziyarete giderken, bir başka gün başka bir bölgeyi dolaşıyor her gittiği yerde so runları dinliyor ve çare buluyordu. Bir yandan çağ dışı silahlarla vatan savunmasına koşan mücahitlerle omuz omuza veriyor, diğer yan dan evsiz barksız kalan insanların yardımına koşu yor ve çadırdaki insanlarla birlikte hem gözyaşı dö küp acılarını paylaşıyor, hem de onları özgürlük için direnmeye teşvik ediyordu. Bir yandan yeni kurulan polis teşkilatımızın eksik liklerini tamamlıyor, diğer yandan üst düzeyde plan lama çalışmaları ile memleket ve toplum sorunlarına çareler arıyordu. Dr. Fazıl KÜÇÜK toplumun direnmesinin topye kün bir mücadele ile mümkün olabileceğini biliyor ve bu mücadele içinde yer alan kadınlarımızı da unutmuyordu. Güler yüzl ü, samimi davranışları ile karşısındaki lere güven vererek yakın ve dostça ilişkiler kuran bir liderdi. Türk toplumunun her alanda gelişmesini teşvik ediyor, her vesile ile birleştiriyor ve ileriye gidilecek yolu gösteriyordu. 18 ŞUBAT 1 973'de yerini Cumhurbaşkanımız Ra uf Raif DENKTAŞ'a bırakarak görevden çekildi, fa181
kat Kıbrıs davasını hiç bırakmadı. Ömrünün sonuna kadar yazılarını aralıksız sürdürmüş, Türk halkının birlik ve beraberliğini teşvik etmişti. 1 5 KASIM 1 983 tarihinde büyük bir coşku içinde ilan edilen KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ ' ni görrne mutluluğuna erişmiş, ağır hasta olmasına rağmen 15 KASIM 1 983'de verdiği son demeçte, iyi leştiğini ve hayata yeniden döndüğünü vurgulamıs tı. 1 5 OCAK 1 984'de gelen ölüm onun sadece na çiz vücudunu halkından ayırabildi. 1 931 'de atıldığı mücadelede halkının kendisin den beklediği görevleri en dürüst bir biçimde yerine getirmenin huzuru içindeydi. Tanrı Kıbrıs Türkü' nü korusun d iyerek hayata gözlerini yumdu. Ruhu şadolsun.
FAYDAL.ANIL.AN KAYNAKLA R : • Dr. Fazıl KÜÇÜK (Demiray DOGASAL-Kemal TEKAKPINAR) ( 1 991 ) • Halkın Sesi Gazetesi Arşivleri • Dr. Fazıl KÜÇÜK' ün Aile bireyleri ve yaşayan mücadele arkadaşlarıyla yapılan mülakatlar.
1 82
Dr. Fazıl KÜÇ"ÜK (1 906 - 1 984)
���'.'..:;l;:'f:� : �;H�1;.1.:.'.:;:n��i.��:.� .. . � ! .• '
. �
' ' i.
... ..
'
' � •t
..
,�i·
Düşünüyo rdum ki, benden hiz met bekleyen bir vata n, bir Türklük va rdır. Ve bunun da vazifelerin en büyüğ ü, en kutsisi o lduğunu a n laya ra k işe koyuldum. 1Jr ';azı/ KİİÇİİK
BİZLERE MİRAS BI RAKILAN ENKAZI TEMİ lLEMEK PEK KOLAY OLMAYACAKTIR. ANCAK GECEYİ GÜNDÜZE KATARAK ÇALIŞACAK VE BİZDEN SONRAKİ NESİLLERE SAGLAM TEMELLER ÜZERİNE KURULMUŞ Bİ R İSTİ KBAL VERECEGİZ •
.OR. 711H/K.ti("liK 2 .!'Kili, '""2
Muhalif, muvafık her vata ndaşın, tek bi r cephe halinde müşterek bir :Dr. 11121/ KÜÇÜK
siyaset takip etmesi, varl ı k ve bekamız namına şa rttır.
Bugün bizim ise, yar1n da bütün varhklar1 ve bütün saadetlerl ile ya1nız çocuklar1mızınd1r. Onları en iyi bir şekilde yetiştirmek bir borçtur. Dr. 1Ull KİİÇiiK
imdadına
kO§maktır.
!y Kıbns Türkü, en ulvi yazHen ocağımıZln
yallarda
bel§lnda
kadar
milli
bir
IHm k utsa l bayrağımızdan
kurtaracak
:l>r. 1U1! Kıl�iiK
Türk. hakkını elde etınelc: ve hurrtywtlne kavuşmaklçln mania bilmez."
edemeyiz: ve etmeyeceğiz.
ba.ıka bir bayrağı görmeye tahamınUI
ocağımızın
Mabet
davasıdır. Bizi mücadeledlr.
ytjrüyerek gayesine varan bir mlllettr. lkı dava memleket davası, gençlik
neslimiz:, �ılmaz ıannedllen
manile.r vardır. Pakat unutma ki bizim
Biliyorum a.ıacağımız: sok sarp ve setin
ilim
vereceğiz.
ernellndeylz. Türk �ocuğunun benliğini biı& öğreteceğiz. Ona seciyeyi biz
•''Mekteplerlmld kendimi% idare etmek
Ey Kıbrıs Türkü; bu kadar senedir çektiğimiz
cefa, görd üğümüz z.ulüm lerden olsun ibret al. AnlamallJıZ ki kendi ciğerimizi kendi yuğımıı:la
kuvurmuktun başka çaremiz
kalmamıştır. Bizim yalnız rehberimiz
Anavatanımız olacaktır. Unutma ki, tarihin bile şimdiye kadar şahidi olmadığı kahramanlıklar yaratan bir mllletln ahfadısın. :Dr. 'lllZll KÜÇÜK
Rumlar'ın · kafasında
:tk.711Z11 KiiçiK i
•.
Bunun �in sürekll olarak tehlikeli oyunlar içfnde olacaldarchr. Bunu böyle bllellm ve g�mlşıe otduğu -gtbi gelecekte de el ele verelim
INOSİS çlvisl �aklbdır.
•
.
.:
,
.
. . -. . . . .. ,·-::.. ,.:· - .: �
.
-. ' - . -.; . C" : . . tı: . "9t sl .. ·- - .�
�' "'. :
. ..:
·.::;::il '·
.
�
.
Dr. 76Zll KıiçıiK
Klbras Türkü; Türkiye seni hlc; bir zaman yad ellere bırakmayocakhr. Bu vatanda,' keneli bayrağın alllncla ebediyete kadar yaşayacağına emin ol ve yannına ümitle bak.
Türkiye i�in hayati olduğu kadar şeref ve haysiyet m eselesi o l a n Kı brıs d a vası, Türkiye' siz:
hiçbir za m a n h a l l ed i l emez ve ed i l em eyecekti r .
"Türkiye'siz herhangi bir teşebbüsün muvaffakiyetten uza k kalaca ğ ı n ı ve m utlak s urette hezimetle neti celeneceğini unutmayımz" :Dr. �lızıl KÜÇÜK
Yaram asırı aşkın mücadelesinin sonunda, Ku:zey Kıbns Türk Cumhu riyeti' nin ilanını . gören liderimi:z Dr. Fa:zıl KÜÇÜK, amacına ulaşmanın huzu.; runu yaşıyor, davayı emanet ettiği, Cumhur başkanı Rauf DENKTAŞ'la birlikte bağımsızlık ilan edildiği sı rada halkını selamlarken, büyük bir göz heyecanla yaşı döküyor, Kıbrıs Türkü adına gurur duyuyordu.
C
Gi' �
::> c GI .a .... "'O GI GI E - .a ... - GI M •O't '1J C o- -ij a .-
::
_
u
a
E
� :::>
·-
•O"t
·-
-
.c
·
.:
"'O Gl GI - > .:ı a1 Q) ._ .a : o O"t
E-
� a
c Q)
GI .,,
C
E ; � ... :::: E .. .. E ·-
·-
·
•
""
._
91
P GI .a O"t P Ql "' c : ::> · ·-
·-
..
: ::> .,,
..
GI ,..
::> >N GI ::> .,, .C C
·� ·-