Hamdullah Subhi Tanrıöver - Dağ Yolu 2

Page 1



ı.ı

KÜLTttR VE TUat2lM BAKMILlGI YAYıNLARI, 740

HAl\IDUL�Ail

SUBI-11

TANRIOVEit

DAGYOLU 'İkinci Kitap

Hazırlayan:

Dr. Fethi TEVETOGUJ

l

OWJ TEMYL ESEJ{ Dlztst

:

130


Kapak Düzeni

Onay

:

Saim ONAN'

13.3.1987 tarih ve 928.1-952 sa.yL

Birinci bas:kı, 1987, Baskı sayısı : 5.000

İstik.lal Matbeı.ası

-

İZMİR


llamdu l l ah Subhi Tan rıöve r

�885 - 10 Ilazi ran 1 966) '



ÖN SÖZ Milli Mücadele'yi kazanan manevi kuvvet: Kuvay-ı

Mi. lli ye Rulıtı'dur. Kııııciy·ı M illiye Ruhu, milliyetçi-müs· liiınan Türk'ü n iyman ve ideal sentezidir. Milli mefkiire meş'alelerini Türkçülük Ma'bedi'nde

Tiirkocaklıların,

özellikle

Hamdullah Sub ht ve Cumhuriyet imizin kıLru.luşunda gördükleri hizmet leri de sergileye n (DAG Y OLU) ' nd aki konferans ve hitô.beler, o günkü değerleri· ateşlemiş

Tanrıöver'in Milli M iicc'idele ' de

ni bugii.n de taşımakta.dırlar.

Tiirlclüğii tehdid ede n iki büyük tehlikey i da ha o

zaman

isabetle

teşhis

edip

gösteren

uzak

görüşlü

Tanrıijver'in, 55 yıl önce, 2 Ocak 1931'de Kublay 11ıtifali'n·

deki konuşmasından aynen aktardığımız şu sözleri, gü·

nümii.zde de geçerli li k ve canıııığım sürdürmektedir! ��Türk milliyetseverliği,

Türk vatanını i ki Tminevi

düşmana. ka rş ı savunmak zorundadır. Biri: A nadolu üze­ rinde tekrar arzularını ve

ümicLlerini uyandırmak ihti·

mali -nıevcud ol an, bd.zı milletlerin bekleyebilecekleri, eski şeriat galeyc'inı.

Diiieri: lnkişcifı lıd.linde, kaleyi içinden

çökertece1c, dd1ıil i bir hiycitıet darbesiyle ortaya çıkacak Bolşevik cereycin ı ( Komü nis tlik) . Bu son cere-ya.n, sızıp yayılmak içi n ,

yer yapmak

için, gönülleri avla.mak için ustaca. bi r telkin metodun� sahiptir.

O

ortaya Şeyh M e1ı me d

ve

arkadaşları

gibi

çıkmaz.

V


Türk Gençliği, Yeşil Tehlike'ye karşı ne kadar nef· ret duyuyorsan, okul sıralanna sıZan, şiir kitaplarına gi· 1'\m, mahkeme salonlannda adı ve sczü geçen _ve yavaş ya­ vaş polis ve mahkeme tdkibinin sınırlarını aşarak yerleş­ miş bir cereyan manzarasını gösteren Kızıl Tehlike'ye karşı da öyle bakacaksın!• Tanrıöver'in son derece dikkat değer görüş, yOTtLm ve öğü.dleriyle Türk Gençlerine ve gelecek nesillere Türk· çü.lüğün, Türk Mitliyetçiliği'nin ebedi kaynağından kana kana, tas tas içebilecekleri milli mefkure kevserini sunan eser elinizdedir. Biz, DAG YOLU'nu genç okuyucuZa:rı· mıza göstermekle yetiniyoruz. ÇANKAYA: 30 Ocak 1987 Dr. Fethi TEVETOGLU

VI


(DAG YOLU) Hakkında Yazılanlardan Örnekler:

DAG

Y OLU

( 16 Ağustos 1928 Perşembe günkü MiHiyet'den)

Yazan: Orhan Seyfi (ORHON) Hamdullah Su.bhi'nin (DAG YOLU)'ndaki şimşekli gökgürültülerini andıran hitabelerini oku.du.kda?t sonr� dü.şünmeğe başladım: çek

Yazık ki içimizde Onu.n gibi yüksek bir hatib, ger­ bir me fkure adamı olanlar da çok az._..

Dosdoğru. hedefine ulaşan bir ok gibi hiç yolundan şaşmayan O'nun asil kalbi bir az yü.zü.mü.zü. kızartsa ye· ridir. Kaç fikir adamı, kaç san'atçı, kaç milletseveı-, kaç yazar ve kaç hatib bu. kadar u.zak zamanlara aid sözlerini bir araya topladığı zaman çelişkiler, birbirini tutmazlıklar karşısında kalmaz? ... Bir an gözlerimi yu.mu.p her meslek· den tanıdığım kimseleri onbeş yıllık bir devir içinde iz­ ledim. Herbiri en aşağı üç·dört biçimde göri.i.ndii.: Dü.n sakallı, evvelki gün sarıklı, daha .önce koyu. bir mü.teassıb (hiçbir yenilik kabul etmez). olan aşın. teced· dii.d perverler (yenilik tarafd.arları, savunucuları) ile kar­ . şılaşdım. Öyle Cumhuriyetçiler gözümün önüne geldi ki, on yıl önce ateşli bir Saltanat taraflısıydı; öyle Tii.rkçü.· VII


ler tanıdım ki, Bayazıd'daki Türkocağı bindsının önün· den geçiremezdim. lngilizlerle miicadele ve düşmanlığın bir delilik olduğunu söyleyen milliyetçiler, kurtuluş yolu· nun bir Manda altınil girmekten ibaret olduğunu -ileri süren istiklcH tarafdarları hatırladım ... Bütün bu karmakarışık karaniık manzara arasında O'nun nurdan yaratılmış gibi beyaz başı, dairnci artan bir yükselişle bugünün fecrine da'#Jil olmuş değil midir? Bir insan yüzünün çok .sevimli çizgilerini taşıyan o necib siy· manın yirmi yrıadır heyecanla titreyen

dudaklarından

Türklük için, Halkçılık için, !nkılab için bir tek yabancı kelime çıktığını duyduk mu? . Hamdullah Subhi'nin kudretli bir hatib olduğuna şüb1ıe yoktur. Fakat ben O'nu bunun için alkışlayacak değilim. Bence O'nun asıl eseri bu nutuklarıyla vücuda getirdiği (TORKOCAGI)'dır. Şimdi jyurdun her yanın· dan şerefle yükselen bu milli kuruluşlar karşısında aziz hatibimizi hararetle kutlamak, bir Ocaklı olarak benim için vicdan borcudur.

BAŞKA

BİR TÜRKÇE

(29Agustos 1928 Çarşamba günkü Cumhuriyet'den) Yazan: Midhat Cemal (KUNTAY) Hatiblerden utanıyorduk: Konferans

ilanlarından

sürekli olarak habersiz görünür, bunları bilmemezlikten gelirdik. Saray'ın tarih hocasına ve gazetl!ye emir ve teb· liğ ettiği sükılta dd.·üs·sıla (yurdunu özleme) duyanları· m ız vardı. Dilin bu kadar haksızlığa uğradığı ve utanıl· .

mayı gerektirdiği bir sırada, Türkocağı'na 1ıatib dinleme·

VIII


ğe gittim. Utarımağa, kı zma ğ a ve nu.tkun bir yerinde �ç­ mağa hazırlanarak! Fakat hitabe bitince kendimi miite· hayyir (şaşırmış) buldum. Türkçe bu kadar güzel mi? Sesi, gözleri karşısındaki d inley enin ta-rafsızlığını bozan, dili büy üley e n hatib Jlanıdullalı Subhi idi. Artık ben IJ hatibindim. Bu dokunaklı söz söyleyenin içyüziine merak ettim. Fakat holclcabazın peyganbere benzediği ıgiinler­ deydik: Bundan ötürü menilcıma rağmen hatibin ıçme bakmakdan aylarca nefsimi men'ettim- O'nu bilmekde di· reniyordum; çünkü hatibi o kadar s�mişdim, zamcutı o derece iyi t anı yordum. Aramıza her vakıt mesafe soktum­ O'nu lı er z am an .bilebile öğr enmedim.. K.orku yordum, heyleelin içinden çıkacak şey, teneke ellerini birbirin e çarparale günün 1cutıvetlerini alkışlayan bir kukla mı aceba? Fakat zaman geçtikçe adım adını sokularak her tarafına daha yakından balc tı ğım . lıatibin gö·ı·düm ki, çehresi kendisinindir ve bir tanedir: Maskesiz adamı sii· ktit ederek ve kendi kendime sevdim. O, yıllarca benim merasim-perver bir aşinam olarak kaldı, ben senelerce O'na haber vermeden O'nun dostu oldum. O, açığaı vurul· Fa kat ınasıl nıayan, sessiz ve sadcisız sevgiZere layıktı. oluyordu da, Türkocağı, Ittihad !ve Tercikki Cemiyeti'nin vahda ıı iyetini (te1cliğini, birliği n'i, yegan�?liğini ) rahatsı;z etmiy ordu? Nasıl oldu da Harbiye, Hamdullah Subhi'yi 1ı.atiblikı·:m, meş'aFıJ olm,ıkdan azl.etmedi? Nasıl oldu da Oca-ğı Sinob'a sürmediler? B ayazıd'd aki . evde kopan k'ı· yam.et, heyecan, iymaıı n as ı l oldu da JJarb Divanı'na ça· ğırıhnadı? Demek dauasma kendi inan a n adam, bir ki�i de olsa, o kadar kor1cıınç evet o kadar kahraman! Çün· kü lcurduOu kııbbeyi iymaııı ve haykırması ile dolduran hat.ilı, sırmadan, paradan, parlayan şeylerden haberi ol· mayan bu olağrın-dışı kimseydi- Çiinkii O, zamanın gur­ bet-zedesi (yu rd d ı ş ın da kalm ı ş ı ) idi. Çünkü O, kendini,

JX


siymd.sını, hiçbir gün inkar etmedi! Çünkü hayatı dava· sını, davası hayatını kucaklayarak sürdü gitti. Bu. yüz­ dendir ki, (DAG YOLU)'ndan çıkarken tepede uzaktan gördüğümüz büyük karaltı. cebhe kadar geniş ve ordu gibi kalabalık olmakla beraber te k adamdır. Dikkat edin O ba.şka. Türkçe konuşuyor. Çünkü şahsının lisanını söyle· di. Eşsizdir, çünkü kendi örnektir. Geçmişi olmayan bir meslekde, yeni başlayan bir san'atta varılabilecek en son mertebedekilere nasib olan olgunluğu gösteren bu şifahi Türkçeyi ben onbeş yıldan beri, aynı şaşkınlıkla, ne eksi· Zen, ne eskiyen bir özlemle dinledim. :Yaşadıkça yirmi, yirmibeş yaşındaki yazarlarımızı anıyoruz. Hamdullah'ın kitabı, kütübhanemizi ve başımızı ölünceye kadar teşkil edecek. DACr YOLU'NDA BİR ZiYAFET

(14 Agustos 1928 Salı günkü İkdam'dan) Yazan: Celal Nuri (İLERi) Balta limanından verilen bir emir üzerine Malta Adası'nda (Polverista) Hapishıinesi'nde iki yıla yakın tu· tu.klu kalmak şerefine erişdikden sonra, yeni doğan Mil· li Hükumetimin teşebbüsleri sayesinde arkadaşlarımla b irl ikde vatan sah !lin -z , lnzbolu'ya iade edilm işdim . Oradan mr.rkeze gidiyordum. Bütün taşıt ar.�çları as· kere tahsis edilmiş. Hem meş�kkatlı (zahmetli, sıkıntılı), hem hoş bir seyy:1iıat. Meşf!::.lckat m�ddi idi. Bunun ehem· miyeti yok. Fakat ı1ci yıldır ayrı düştüğümüz vatanın yeni manzarası, yeni ruh, yeni faaliyet Bıa's -i ba'd-el-m.zvt'e (öl· dükten sonra dirilme'ye) erdirm • işdi. Ank!ı.ra'da G azi Hey· keli'nin altında, sırtında mermi taşıycm, asker kıy.-::ıfetli


Türk kadınının tunçtan değil, etten, kandan, azimden, ira­ deden yapılmış yüzlerce, belki binlerce örnek!.eri, kafileler· ı� Ordu'ya levazı.m taşıyorlardı. Yol aldıkça orta Anadolu yaylasına çıkıyorduk. Yük&2· liyoruz: Her rtikımda ruhumuz da bir az dah� yükseliyor. Kast:ımonu'nun ormanları, o yüce Ilgaz Dağı, karlı t�p�ler, minar-e gibi ç:ımlar, dereler ve geçitler, kasabalar ve köy· ler hep canlı idi, canlanmışdı. O bitmez tükenm�z ağaç!ar, - Anı'cara semtirnkm esen rüzgarla aynı vezin ve kafiy�de sözler söyıüyorlar, bir vatan türküsünü tekr:ırlıyorlardı. Bu sesi anlamak güç değildi. Yol alıyor, konakl�rı geçiyoruz: Pek yükseklerdı'!ydik. Ovanın ort�ınd.a bir dağlar silsitesi... Bunun üzmnd2 de bir küçük ova, z_arif bir yayla gözümüze çarptı. Bütün Ana­ dolu'ya bakan bir kürsü! O noktaya yaklcştıkça garip bir bina görünrneğe başladı. Oslubu eski d�ğildi. �n belirli özel­ liği kuzeye, doğuya, güney�. batıya dönük dört mirnireli bu Ocak nedir? Sualimize köylüler cevab u�rdi: - Burası bir tekke'dir.

- Tekke mi, ne Tekkesi? Mevlızvi mi, Rifiii mi, Nakşi mi? Bektaşi mi? - Hayır, Efendi, bu tarikatın adı M1LL1'dir. - Taribt-ı Aliye-i milli ye! Pek tilti...

Bu

dergtihın

post-nişini var mı? - Var Ej.:!ndi. Kendisine Şeyh Hamdullah derler. - Bu noktanın adı nedir? - DAG YOLU. O akşam bir az daha yol alacakdık. Fakat böyle latif bir durak gördüğümüzden szyahata bir ara verelim, dedik. Tepeyi tırmandıJC. Tekke, bildiğimiz de'rgd.hlara bmzemiyor. Modern stil, yan i asri iislub. Hankahların (tekke!P.rin, zav:­ yelerin) cebhesinde (ön taraflarında, yüzlerinde) heykelcik-

XI


ler� h :ç rastla nmaz.

Ilalb uki bıı binanin gerek c�IJhesi, ne­

nlk sütunları, genzk mimireleri tü rlü tiirlii tasvi"rlerle be­ zenmişdi. Içeriye girdik. Her taraf::a biiyiik bir konfor görülüyor. Parkeler cilalı. Salonlar nefi.� tablolarl a

siisleıımiş. Kiit üb­

hdne düzenli ve hey ke Z gibi. Aııadolıı'nıın cirta.mıd<1 bu mo·

de r ıı tr?kke g!!rçekteıı hauretimizi çe kti . Bizi Selçuk tarzırı­ da döş enm iş bir salorııı aldılar. Edib

- Efendiler, gt?.ç oldu,

1.'?

n azik bir miirid:

lıa-va da bir az bulaııık. Şeylı i­

miz rica ediyor, bu gece burada misafir olacaksıııız, bera­ ber lok.ma edect?[Jiz, kendileri dı-ı şimdi geliyorlar. llava oerçekten kararıyordu. Diğer bir

miirid elekl irik­

l•?ri aç tı. K �ı ı orife r de odayı ısıtmağa başladı. Şı!1J1ı Ha ıret­

l!!ri geliyor.

Heniiz kırkına yaklaşmış, fazla tasavvuf Vt? miiralcabe­ den s a çları gümiiş rengini almış, lakin genç siynıa.lı,

oiiler

uiizlii bir şeyh. Hazret, üs tad elinelen çıkma bir simokin gi­

yinmişdi . Güleç yiizüy le bize çok il tifat ettö.

Fakat iuice

dikkat et tim , milli tarikatın çelebi.si bizim gibi kcnıuşmu­ yor, .�özleri. daim a veziııH ve kafiyeli olmam ak l a

bercl.b:!r

başka bir l'dd'i tanı.mwvr. lJo?.r Şayl& HazreUı?ri, h!!r .�a bah gün doğa rkeıı, sıra i�t! hu mitıcirele're çıkar, yı'i k sek sesi� ezan ok ıı r ve tabiatta bıılurıaıı (Ra.dy(J) kuvveti onun s özlerin i dört tarafa naklederıniş.

hep şiir. Sesi gür. Ilitabetten sözü bir ııutuk, bir hitcibe.

Coştııkça coştıı. Meğer

Tekked� bir ziyafet. Çok a cıknıişdı k. Şerefiniize 'ha�ır­ lanaıı y e mekie rin

de nev'i pek gc:rib! Affımza giiveMr<!� lıoş'ljmı.�. Srra�

list eyi arzed-ıceğim, Çorb·::ı sandığunız bir sıyla şunlar geldi: Bak lav-'1-, Tel-lwdayıfı,

Yc.�sı-kadnmfı,

Ekm.ek-kada.IJıfı, Muhallebi, Revdni, Keşkü}-ii-fukara., lıiç, Pliiı np udi n , Konıpos:.o,

XII

1/elva, Elmasiye . . .

Siit·


... Etı·?t; Ocaklar Rei.si ve Istanbul Meb'u.�ıı Hamdullah Sııbhi Bı?yefeııdi"nirı ilk cildini

çıkarmayı başardıklt:ırı nu·

.tuk/ar m.ecmua�ı (DAG YOLU), işte hep böyl.? fatlı, şı?keri

çok faz:a s ahifz lerdeıı ibarettir. Yarı.m okka lokum V?ydhud reçel rıa.•al birden yenemezse,

(DAG YOLU )'nun içindeki

manzı2mel·?ri de yavaş yavaş okumak, her birinde durmak, f.zzzztlemıwyi uzatmak gerekiyor. Fransızca buna (Degus­

tr?r) e t mek derler. lkıır.dıılla!ı Subhi

B.?ı/de çokdan beri bir eksiklik gö­

rüriim: Bu zatm her sözü bir hitôbedir, heyecan veren bir nııtuktU'r. Adı anılan zat sıradan söz söylemez; ağzını açan· ca mutlaka bir şiir ş akıya caktır Ateşli bir hitdbe, vatani ve .

mmi şiir... Bıırılardan ba.şlca türlü nutku Hamdullah Sub· lıi'nin .meydana getirdiğirri,

söylediğini duym.adım, görrrı,e­

dim,

Eseri olu:�turcn parçaların çotJunu okumadan önce, di n· lemişdim. Dinlerken naısıl heyecanlandımsa, okurken de o lu?yecd.rıı duydum.· Salıifeleri

çevirirken Hamdullah Subhi'­

nin gür ve veziııli sesi kulağırncı geliydrdu. Ama bu ses yük­ sektir; onun için üç sahifenin, bir Jıitdbenin sonunda

cildi

bırakıyor, kalanını, devamını ert?si gün devam ediyordum.

Bıu lıatibin yapısı heyecanlı makalelere yaraşır.

Konu

heyecana elverişti değilse Hamdullah Subhi'yi kürsüye çı­ karmak doğru olmaz. Meseld. bütçe görüşmelerinde jaııdar­ ma /aslında, ydhucl kuponlar meselesinde söz alacak olurs a

sözü kuşkusuz

ba:)ca ta'rafa

kaydıracakdır.

,

Jandarma .. .

Konu yii.zdeyüz alıldkııı korunmasına geçecek. Kuponlar ..

.

Avrupa sarraflarıııııı Türk mitzetine ettiği zulümden şilcayet­

lere ka.'kışılacnk. llamdrıl/ah SuiJiıi Bo?y, milli dinin alemddrı ve müezzi­ ıidir. llrmı

Eb<i Eu.ulib Aıısfıri,

hcın

Bilcil Ilabeşi. Ocakla­

rm muaz:zcz reisi dil ş'!kliı!e inkılıib etmiş (dönüşmüş) bir rıisdir. Bımıw tersi dojıuclıır:

Hisse döııiişmiiş bir dil.

xm


... Şu üslubu bırakıp da sıradan bir

gazeteci

diliyle

Ham dulZ.:ıh Subhi'nin eseri hakkında. okuyuculanımızla gö­ rüşüp derdleşm�k gerekse deriz ki bu birinci cild bir milli

onur ve haysiyet kitabıdır. Okunma.sı gençlere kuvvet, bi· zim gibilere jazl::ı bir güç verir. Bu mensur parç:ılar (Paul

Derouledz)'in manzumele rini andınyor

.

Hamdullah Subhi Bey, şair ve bir hatib olmakla be· rıiber, bir de teşkilatçı olmak üstün vasfına sahiptir. Al· çakgönüllülükle temellerini attığı kuruluş üzerine her yıl bir kat çıkıyor. Edebiyatımızda hitabe vô.disi (Genre'ı) · yok gibiy· di. Zaten eski devirZerimizde edebiyatın böylesi olamaz­ dı. Bu i'tibarla (DAG YOLU) ile düşünce alanımıza bir

tilTI daha ekleniyor. Bence, kitap ve yazı şeklini a.lmış bu nutukların seçkin özelliği, okunurken de dinleniyormuş gibi bir his vermesidir. Daha açık ifade_ .ile deyeyim ki, bu sahifeleri okuduğunuz zaman, bunlann sıradan yazı· lar olmakdan çok bir hitabe olduklannı hemen anlarsı· nız. Bütün bu nutuklarda bir tarikat kokusu duyulur. Hamdullah Subhi'de de bir havari (peygambeTlerin fi· kirlerini yaymada yardımcı) kılık ve vasıflan var. Aziz dostum Mehmed Emin Beyefendi'nin buyurduğu gibi, bu kuruluş da ma'bedi andırmakda . Şimdi, dededen, baba· dan zarifliğe, nüktey e alışkın olan m.uhterem Meclis ar­ kada.şımın

kendisine

yakıştırdığım

Şeyhlik

unvanı·

nt hoş göreceklerini zan ve nutuklartnı tasnif ettiklerin· den dolayı 'da tebrik ederim. (DAG YOLU) dergahında verdikleri hep tatlıdan oluşan ziyafetlerine tekrar teşek· kür etmeği bir vazife bilirim.

XIV


DAG YOLU'NDA GÜNE BAKIP GİDEN

(Hakimiyet-i Milliye, 15 Aralık 1929 Pazar, Yıl: 10, Nu. 3028,

s.

5)

Yazan: Aka Gündüz ' ... B'u milletin sağlığına ve uğruna.

harcanan

bir

çabanın karşılığı, değeri, hakkı verilmelidir; bugün ruh·

Iaırda bir coşkun ırmak hali varsa bu, O'nun payapay 18 ,Yıl kesilmeyen coşkun ses deresinden vücııda. gelmiştir. Rahmetli

ömer Ndci sinirleri pençelerdi; Bu (Ham·

dull31ı Sul:: hi) ruh !.ara

DA<'

_

lc:ıfa.lara nüfuz etti.

OLLARI'nda. her mevsim a ka n çam oluklu

kervan çeşmeleri vardır. Çobanlar 011ları renkli

sırça

kırıntıları, unutul11Wş· öteberi ile süslerler. Etrafları çi·

menli ve çimenZeri çiçek:; olur.

'Yoru lan, susayan, soıuklanan dağ y�lcuları onlardan at.'UÇ avuç, ta.s tas, ka na kana içerler ve başlarını kaldır· dıkları v-:ıkit vücucflarında bir dinçlilc,

di.ri:ik,

kC:ı·çekle­

rinde bir iyimserlik duyarlar. !şte Hamdullah Su"i�i budur, bu olmuştur ve böyle olanın. kendisini bırakıp kitabından bahsetmek liizumsuz· dur. Ben de bunun içindir ki o ak saçlı delikanlının ken· disine baktım.•

xv



DAGYOLU



KUBİLAY'IN KESIK BAŞI

2 Ocak 1931'de Türkocakları Merkezi 'nde yapılan(Kubilay lhtiU.Ii')nde

H an ı m lar, Efe ndiler; Bugün� misline çok nadir rast l an ı r bir mılte m mevzuu etraf ında toplanıyoruz. ·,·

Son aylar za rfında mem leketin bazı köşelerinde hasıl ol m uş öyle ayaklanma manza ralarına rast l arlık ki; bunun üze rimizde hasıl ettiği ilk tesir, içine dal dığ ı m ız tat l ı , gafil ve sah t e , ist inatsız bir emniyetten derece de rece, perde perde uyan mak oldu. Bazan bir ada m , çok uzun sürecek bir ömür za rfında yapılması rnuhal olan bir hizmeti, ölümil ile ifa ede r. Bazı ölüm l e r va rdır ki, nesiller i çin hayat , kuvvet ve intibah kaynağı olur. Mene m en toprağında, cami duva rı ile H ükümet K onağı 'nın duvarları arasında ce reyan et m iş olan haile, böyle feyzi nihayetsiz olan bir ölüme münce r ol muştur. M eçhul küçük zabit , Anadolunun ufak mekteplerin­ de il mini, telkinini gezditen mütevazi mektep hocası, A nadolu Türkocakta rının deft e rine ism ini, m ih rabına kalbini ve ren genç, ısı msi1; Ocakl ı , ölümü i le ı çok güzel cl an, feci olduğL• kadar güzel olan ö l üm u ile bizi m ıçın hf'rn bir hicap


tnevzuu oldu, he m de bir ümit kaynağı. Mem leketin her tarafından gelen sesleri işide rek, bunl arı düşünüyorum : Şehid Kubilay, kesik başı yle Türk gençliğine , etrafında toplanmaya başladığ ı m ız m übarek bir bayrak b ı raktı. Bu t oplant ı m ıza baş­ kanlık eden odur. Onun gözleri alt ında duruyoruz. Hepimizi buraya getiren, ölümden kurt ul mak için yalvarm ıyan, (Vatana hiyanet etmeyiniz!) diye , kendisi vatana hiyanet ede m iyeceği ıçın gözle ri dim dik, hakkından emin ölüme doğ ru yürüyen bu genç oldu. Boğuşmalar devam ediyor. Eski mektep med­ rese yeni mekteple boğuşuyor. Şark l ı l ık ve Asyalılık ruhu, menbaları çok uzakta, garp ellerinde olan Avrupalılık ruhu ile boğuşuyor. Boğuşma bazan vak ' a halinde açık ve m ütecasir, ortaya çıkıyor, eski günleri iade et m ek için ölmeyen üm idini, silahla ifade ediyor. Bazan bu boğuşma gönüllerin içinde, dışarı sızmaksızın memleketin ızt ı rap ve fela ket günlerini bekleyerek gizlice eeceyan ediyor. Kubilay ' ın şehadetinde , vatan tehlike lerinden, ferdi, hasis, hodkam tehlikelere kadar tehlikele rin her nev ' ini gördük. Muzaffer bir şeriat dav.i:o;:nın arkasından gelecek m üstevli Avrupa ordularını; ' ikiyüzseksendenberi kurt uluş için Türk münevve rirıin yaptığı büt ün müc adeleleri akamete uğratacak taassup kası rgalarını; ve bıçağını boğazım ıza değil , ense mize dayayacak, şeriat çı elin kör deste resini; gıcı rdayan dişini; köpüren ağzını .. hepsini gördük . . Şehid Kubilay, elele ve rmiş binlerce şehit l e rinden biridir.

hürriyet

Dün, vatanın bir başka köşesinde , şarktaki dini isyan, başka zabit leri m izin kulaklarına kurşun akıtt ı, gözlerini oydu, galiz, hayvanİ hınc ının ne 2


kadar coşkunluğu va rsa, onların aziz vücutları, naaşları üze ri nde hepsini tat m i ne uğ raşt ı. Mualli m Zeki D ünda r ' ı Şeyh Sai d isyanı, şeriat mihrabı önünde kurban diye kest i . Anadol u Kurtuluş Müca­ delesi esnasında geri ruhluların, münevve rlerin kesi k kafalarını, çivi leri e duvarl ara çakarken gördük. ·

Otuzb i r Mart isyanı , bir taraftan şeriat ist iyor, öbür taraftan Türkiye ' yi (Fas) gibi , (Tunus) gibi, (Hindistan ) gibi b i r Avrupa m üst e m lekesi ol maktan kurtaran Türk zabitinin boynuna sar ı larak onu, nerede eline geçerse boğuyordu. Bir muharri r , bir gazeteci diye E m i n A rslan Bey ' i Adiiye binası önünde parçaladılar. Bah riye zabiti (Ali Kabuli) Bey'i Yıldız Sarayı ' nın pençereleri alt ında kest i l e r ve dağıtt ılar. Adiiye Naz ı r ı Naz ı m Bey aynı olayda öldürüldü. Cumhuriyet günlerinden Meşrutiye� i n ilk senelerine kadar uzayan i rt i ca kıyamlarını, Üçüncü Sultan Sel i m i n ilk ordu sahasında başlayan ısiahat te rcübeleri ne kadar uzatabili rsi niz. Bıraktığı (Mahmud Riif ese riere hayran olduğumuz zavallı Efendi), Nizarniye O rdusu ' nun yeni elbiseleri ni giydi rm ek istediği vaki t Kubi lay gibi , Zeki D ünda r gibi , Ali Kabuli g i bi �arça parça edi l mişti. Duyan, anl ayan, düşünen ve toprağını esk i şe ri at kanunlarının elinde bir Buhara, b i r H iyve ol maktan kurt a r m ak ist eyen Türk m ünevve ri , b i r ası rdanbui, i şkencenin, hapsin , sürgünün, ölümün he r şek l i ne razı ol arak kurtuluş yolunda mücade­ lesi ne deva m ediyor. Bu hürri yet şehit l eri arasında bi rdenb i re meç­ huliyetten, karanl ıktan mübarek ve lat i f bir ışı ğa geçen Kubilay ' dan , Zeki Dünda r ' dan başlayarak öldükten sonra, kalemi nin tesi riyle sultanları taht ından kovmuş Türk vatanını babadan eviada 3


-intikal eden bir çift lik hal inden çıka r m ış Namık Kemal ' le r , Taif ' in çölle rinde ebedi uykusunu uyuyan Midhat Paşa ' l a r , Üçünc ü Selim ' l er va r. Bir taraftan Mut l akiyetten Meşrutiyete , Meşrutiyetten Cumhuriyete geçerek Türk millet inin inkilap tarihi merhale m e rhale teka m ülünü t akip ediyor, diğer taraftan irt ica ü m idini kaybet m iye rek h ı rsızların kolunu kesti recek , yalanc ıların dilini ke�t i recek şe r ' i kanunlariyle, tekkeleri ve m edreseleriyle köleleri, cariyeleri, hilafetl e ri ve saltanat ları il e geri gel mek için f ı rsat kolluyor. Siz Kubilay ' ı kanının ufak dalgası üst ünde tek başına seyre t m eyiniz. Onu en az yüzelli sene­ den be ri deva m eden yenilik ve hürriyet m ücade­ lesinin diğer şehidleriyle be raber görünüz. Şehid Kubilay ' ı aynı yolda öl m üş diğer şehid­ lerle be rıiber seyrettiğiniz gibi, son irtica vak ' asını da Ü çünc ü Sultan Ahmed ' den, Üçüncü M ustafa ' dan Abdülham id devrine Meşrutiyet ve Cumhuriyet ' e gelinceye kadar birbirini t akip et m iş ve neticesi daima husran ol muş irtica vakalariyle be rabe r görün üz. Bugün doğrudan doğruya üç içindedir:

m üessese

mate m

Türk vatanına silah , ili m , idare ve ı m an kuvvetini ve ren Aske rlik Ocağı; geri kal m ış halk kütl eleri ortasında, yeni nesilleri hidayete ve hakikate çağı ran bir resul vazifesini üze rine al m ış m uallim lerim izin Ilim Ocağı; ve Kubilay ' ın şahsın­ da en ateşli ve en imanlı eviadlarından birini kaybeden Türkocağı. M üşte rek tehlikenin meydana çıktığı dakikalar­ - da, genç zabit , genç muallim , genç Ocaklı, m il l i muradı duyan Türk m ünevve ri; inkılabın cephesi 4


i'ınünde yanyana dizile rek milliyet , hürriyet ve inkıl<ip seyyalesinin kuvvetl endirdİğİ parm aklar ınızla, birbirinizin elini sımsıkı tutarak, müşte rek düşman­ Iara ka r�ı berabe rce beklemek lüzümunu her 1.am andan daha iyi anladınız. Bu vak 'a farkettiniz m i ? Her şeyden ziyade sızın ıçınızı aydınlat maktadır. I nsanları birbirine bağlayan, yalnız beraberce elde edilen m uvaff aki­ yetler, zafe rler değil , bazı ke re de, bu son vak ' ada gördüğümüz üze re , be rabe rce uğ ranılan \felaketlerd.ı r. <

Tekkenin sesi, tehlil ve tekbiri ve kör bıçağı ortaya çıkarçıkmaz, kaybedeceğimiz şeyin ne kadar aziz olduğunu he r za mandan ziyade duymadık m ı ? Sevdiğimiz bir şeyi kaybet mek tehlikesine uğ rayınız, siz i o aziz şeye bağlayan rabı taları, inan ı l m az bir vuzuhla içinizde hi�<:Pde rsiniz. Şe riat cılar, başl adıkları yerde kal dıla r. ; ;, üç birkaç el ateş, inkılap düş manl a r ı n . ··ı aJa şehid , durdurdu. Bir felaket , kötü bir 1-.;..ı:--ıi yapı lan aziz ese ri tehdid etti mi, içim izde ali.·�<ıı,L' zamanlarda va rl ığı­ nı hisset ın ediğimiz bir kuvvetin kı rnildadığını, ürpe rdiğini, uyandığını duyuyoruz. Kurtarıci kuvvet budur. Ü çüncü Must afa za manında, topların domuz temizlenmesinden yapıl m ış fı rçatarla kıl ından .. . dolayı iht ilal çıkıyordu.

·

K aratahtayı mekteplere sok mak ıçın eski Maarif Nezareti bir nevi talimatname., yapınağa mecbur oldu. Karatahtanın Yemende , l-licazda kullanıldığını iddia et m ek za ruret ine düşt üler. K aratahta Hicazdan, Yemenden geçirilerek hac ı edildikten sonra mekteple ri m ize kabul edilebildi.


Coğ rafya haritaları, resimdir diye , mem lekette başlayan ve büyüyen rledikodu tehdit l e ri ortasında ism ı nı �i·ıvlcvC'mPrligim çukurlara at ılarak ifna edildi. I lcsap derslerinde · cemi yap t ı rılı rken çocuk­ lara öğ retilen zait işareti salibe benziyor ' çocukla­ r ı m ızı yavaş yavaş hı rıst iyan edecekler endişesi m e m leketi telaşa düşür m üştü. ·

·

Her hükümet beyannamesini , her padişah iradesi­ ni şer ' i esasl ara istinat ettirmek, Meşrutiyet günlerinde bite bir za ruretti. Türk milleti dini bir hassasiyete geç miştir. Türk evve le ge linceye kadar her mahru m , dini bir ce maatten

ha rniyetten mil li bir milleti bundan elli sene nevi mil l iyet hissinden başka bir şey değildi.

Türkiyede mürt ecilerin felaketi, Salt anat ve Hilafetin ink ı razı , mil� vicdanın doğ masıyle be raber başlar. Hanedana izafe edil miş sun ' i ve siyasi l•ir devletçi lik ve millet çilikten kurtularak, eng in Türk tarıhine Türk m ünevve ri kendini bağladığı günden beri, Hilı:\fet ve Salt anat ehe m m iyetini kaybet m eye mahküm du. Milli mazısı nı , za manın ve mekanın büt ün yolları arasında t akip eden vr l.!iircn milli­ yetçi Türk, her şeyden evvel ınilkt vp herşey millet için fikrine vasıl ol muştur. Türk milliyet pe rve rliği he rşeyden f:ızLı :;;e riat­ ç ı l ı ğın düş m anı ol arak ort aya çıkt ı. 7J ten İsi cim dünyasında ümmet fikriyle mil let fikrinin çarpışma­ sı bu su retl e başl ar. O halde Türk milliyetpe rve rli­ ğinin karşısında eski şeriat çılar, hala ümidle rini kaybet memişler, köşeleri nde, ruhların dağınık saatl arını, içerden ve dışardan gelecek felaketi e rin kuvvetl erimizi kı racağı fı rsat za manlarını bekliyor. lar. 6


Hiçbir · meseleyi m ünfe rit olarak m ütalaa etm eyiniz. N asıl Kubilay ' ı diğer hürriyet ve inkı lap şehirlle riyle be raber mütalaa et mek, görmek lazı m ­ sa , nasıl irt ica hareket lerini yüzell i , ikiyüz sene evveline kadar t akipte faide va rsa , büt ün I sl am dünyasında yeni ve eski arasında deva m eden boğuşmayı göz önünde tut makta da öyle faide va rdı r. I sl am dünyasının istisnasız, her köşesinde eski şeriat fikriyle hürriye t , yenilik ve inkı lap fikirl eri kan l ı bir boğuşma halindedir. I slam dünyasında en evvel dir i esasl ara dayanarak ısi ahat yap mak emel leri baş göste rdi. Buna büt ün İslam kavimlerini bir tek millet telakki ederek kısmen kavmi , kısmen isl am·i milliyet pe rverlik devresi diyebiliriz. Ondokuzuncu asr ın başlarında , Babilik , Vehha­ bilik, ve sonra Behailik hareke t l e ri bu nevi dendir. Hiç şüphe yok ki A fganistan ' da bir (Cemileddin), M ısı r ' da bir (Muhammed Abdü), Şimalde bir (Reşit İbrahim), (Kadı Rizaeddin lbn'i Fahreddin), (MUsa. Carullah Bigiyef). K ın m da hat ı rası kalbim izde çok aziz olan İsmail Gasprenski Orta Asya ' da ondoku­ zuncu asrın sonlarına· doğ ru (Müftü Mahmud Bihbut) dini isl alat ile M üsl ümanları kurta r m ak üm idinde idiler. Şeriat ç ı ların en kavi dost ları M üsl üman m em le­ ket l erindeki m üteneffizler' hükümdar aileleri' ası rdicle m üesseselere dayanarak imtiyazlarını muhafaza et mek isteyen her nevi teşkilat değil , büt ün bu teşkilattan m ada bilhassa, m üst e m l ekeci Avrupa devletleridir. Şeriat , I slam dünyasında ye rli hanedanların ne kadar tegallübüne vasata olmuşsa, Avrupa devletl e ri­ nin de hululüne, ist il asına o kadar vasıta ol m uştur.

7


Delhi su ltanları, M ısı r hidivleri, Osm anl ı hanedanının son aw--ı. \vrupa istilasını kolaylaşt ı r­ m ak için hiç bir h:1t:ivı hiç bir yararl ığı ihm al e t m e mişle rdir. Şeriat, hakiki kuvvet inin ölçüsünü bilhassa, U mumi Harp esnasında gördü. Osmanlı Devleti büt ün İsl am dünyasına şamil ol m ak üze re bir Mukaddes Cihad ilan etti. Ve ihtiyatta ya man bir kuvvet olarak sakladığı (Sancak-ışerif)' i m era­ si m l e , dual arl a, teşrifatla meydana ç ı kardı. müsl ümanları şeyhin, ufak Menemendeki etrafında toplamak ıçın camiden aldığı bayrak, O<im anl ı Devleti ' nin, İsl am dünyasına umumi bir davet sesiyle be rabe r göste rdiği büyük ve tarihi bay rağın bir yavrusudur. Filvaki Tunus ' tan. Cezayir ' den, Hindistan ' dan bir tak ı m M üslüman delikanl ıları, Hil afet me rkezine doğıu akıp geiui l c ı . llii:Heti kurtar ma� iı;in d eğ i l , l,.ransız, i ngi l i z za b itlvrin i n kumandasında Hilafet me rkezini ın üdafaa .�<il·n kıpı ları zorlamak ıçın, .'\ rabistaıbaştanba�a İngilizler ve Fransızlad a bL·raber I lalifeye karşı m üd.dclcye iştirak etti. H indistan m üsl ümanları I rak m üsl ümanlarını, M ıs ı r m üsl ümanları ise Filistin ve Suriye müsl ümanlarını Ingil t e re hesabına esir ettiler. Birçok defa sı rası geldikçc tekrar ettiğim bir fikri burada bir defa daha ,i_!yleıııeıııl müsaade i ı ıkı Lı ('· ı · llirk edeceksiniz. Bug ünkü ııı ünevveri; Avrupalının müdafaa et t ı gı şeriat çılıga ka rşı , Avrupalıl ığın m üdafiidir. İnkılapçı Türk mağlup olduğu gün, burada şe riatla berabe r -\vrupa da muzafferdir. O, büt ün ııhud-u-atikasiyle kaybettiği büt ün imtiyazlarla, ıneıııleket toprakları üze rinde hakim ve muzaffer gezmek salahiyetiyle be rabe r ·elden kaç ı rdıkları ın üste m l ekeyi burada tekrar ö


bul acaklardı r. Fat i h Avrupa devletleri , şeri at çıların candan aşıkıdırl ar. !\undan yed i , sekiz sene evve l bugünkü içti ma­ eden Yusuf Akçura Bey, Hari c i ye Vektıletinden ecnebi b i r m i llet mecl i si nin müzake­ releri ne ai d res m i cerideyi geti rip bana ve rm işti . B i r Afrika müst e m l ekesi nde ç ıkan ihti lal dolayısiyle Müst e m l ekeler N az ı r ı mebusl ara izahat ve ri yor. Bu izahanan bi rkaç cüm leyi bugünkü mevzuumuz dolayısıyle ayı r ıyorum : ıırııt;ı ri yaset

" M ebus Efendi ler, emin olunuz k i ulema sını f ı için takti r ve teşekkürden başka söyleyecek bi r sözüm yoktur. Onlar hükumeti m ize son derecede sadıkt ı rl ar. Hüküm eti miz mahallinde yapt ı ğ ı bütün teşebbüsl erde ulemadan çok müessi r b i r müzahe ret görmekt edi r. " l 8 5 7 ' de Hindist an ' da vukua gelen si pahi ısya­ nında Ilalifenin b i r beyannamesi isti !ac ı m i l letin lehine ve asi leri n ' aleyhine olarak yayınlandı. Ağ rabi Paşa ısyanında aynı hareket göze çarpar. İst anbul Hükümet i , Ağrabi Paşa vakasını hiyanetle i t ham e t m işt i . Fakat H al ifele r, medreseler, mürteci züm reler Islam dünyasının hıç bir t a rafında m i ll iyet hissi nin, teceddüt ve inkılap mefkure le ri nin de rece derece uyanm asına ve kuvve t bul masına manı olam ıyorl ar. A ğ rabi ' yi bi r Must afa K a m i l , Mustafa K a m i l ' i b i r Muham med Ferid, b i r Zağlul takip ediyor. Türkiyede i nkılabın kökle ri çok de ri ndedi r. Türkiyede Cumhuriyet ha reket i , Kacarların, Safevi ­ Ierin t ac ını başına geçi r mekle nihayet bul maz. Türkiyede her Baha Saka ' nın tali i derhal bir Şeyh Said ' i n, b i r Şeyh Mehmed ' i n taliinden başka bi rşey ol maz.


Burada duyan, düşünen, seven ve arayan, tarihden, mücahedele rden, inkı lap yolunda şehid olan binlerce Türkün hat ı rasından ve kanından kuvvet alan b i r züm re va rdı r ki, onun bayrağı, Anadolu K urt uluş Mücadelesi rni , şeri at ç ı lar başta ol mak üze re , içerden gelen bütün hiyanetlere, dışardan gelen bütün ist i la ordularına karşı muzaf­ fer et m işt i r. Türk m i lliye tseve rl i ğ i , Türk vat anını iki manevi düşm ana karşı savunmak zorundadı r. B i ri : Anadolu üze ri nde tekrar arzularını ve ümidleri ni , uyand ı r mak ihti mali mevcud olan, bazı m i l letieri n bekleyebile­ cekle ri , eski .;;e ri at galeyanı. D i ğer� i nkişafı hal inde kaleyi i çinden çöke rtecek, dahi li bi r hiyanet da rbesi yle ort aya çıkacak Bolşevik cereyanı. Bu son ce reyan, hulül et mek için, ye r yap mak için gönül leri avl amak için üstadane b i r telkin usulüne malikti r. O ort aya Şeyh Meh m ed ve arka­ daşla rı gibi ·çıkmaz. Türk gençliği , yeşi l tehlikeye karşı ne kadar nef ret duyuyo rsan, mektep sı ralarına hulül eden, şi i r ki taplarına g i ren, mahke me salonlarında ismi ve sözü geçen ve yavaş yavaş polis ve mahkeme t akibinin hudutlar ını aşarak yerleş m iş bi r ce reyan manza rasını gösteren kızıl tehlikeye karşı da öyle bakacaksını Gidenle r 1• ::!(•lı·ıılrr k:ırşı karşı yayız. vaziyet l e r i , a:-; ı rdi dı r :i rilır c ereyanların get i r m i ş ol duhu zaruretleri unut ma.

Coğrafi vücuda

İnkı labın, yerieşineeye kadar onu, jandarmaya, zabite mühtaç ol ma ksızın halk kütl esi kendi ı ma­ niyle müdafaa edi nceye kadar, elinde silah ı , gözü ufukta nöbetçi bi r asker gibi bekleyeceksi n. 10


Gelenler ve gidenler karşı kar�ıya bulunuyoruz. Gelenler; siz, bizden daha iyi yapmaya mec­ bursunuz. Yapt ığı m ızı kafi bulur ve mutmain olursanız, size yazık ve bize ist i kbal için ne büyük bir korku. ili msiz, kifayetsiz kuru davalar iste meyiz. ilmin, i l mim izden üst ün olacaktı r. fi'azi letin, m ayası binlerce senelik fazilet t en i baret bir müessese olan Cumhuriyete bizi mkinden daha layık olacakt ı r. Adalen daha kavi , zihnin daha dclu, kalbin daha m üm in, inkılabı bizden sonra sen ye rleşti re­ cek, onu i çerden gelecek, dışardan gelecek tehlike­ lere karşı daha m ahfuz bir hjle geti receksi n. Sayende bi r gün gelecek ki , müst akbel nesi ller Türk vatanının ufuklarını seyre t t i kleri vaki t , Ingiliz çocuğu, Fransız çocuğu gibi, emin ve mahfuz b i r vatandayı m diyebilecekle rdi r. Silahların h e r nev ' i i l e si lahlanan. Dağları i l e , de releri i l e se ri len vatanını, seni dünyanın i t i bar edeceği b i r ist i kbale götüren i nkılabını her an müc-ı:ırl�leye hazı r . di sine t ımağına kadar silahl anmış bi r asker �ibi bekl e ! ...•.

***

ll


II TÜRKOCAKLARI'NIN TARIHÇESI VE IFTIRALARA KARŞI CEVAPLA RJMI'Z l l Kas ı m 1930'da ·ı•irkocnkl.·ı·ı

'·1erkezi'nde

-

H anı m lar ,Efendi ler; Henüz başlayan fiki r eeceyanları i st i kbalin tohumlarını berabe r t aşı r. Fikir eeceyanları ruhlarda esen rüzgarlardı r. Şiddeti , kuvveti art a rsa, hareket vücuda get i ri r, ayaklanmalar yapar , uykuda duran denizler halk kütlelerini dalgalandı r ı r , coşkun haline get i ri r. Ehe m m i yetsiz görünen kısık sesı nı ancak işi tebi l diğiniz bir fi ki r cereyan ı , çok müh i m bi r ist i kbale namzet olabi l i r. Halka vaat ler geti rerek ort aya çıkan hi çbi r eeceyanını ihmal et m eğe gel mez, muztarip olanlar, ümid edenler, bekleycnle rd i r. Beklediği m iz şeye çabuk inanı rız. Tutul mayan vaat la­ rın hesabını, harekete gelenler her şey kı rılıp döküldükten sonra sor m ak isterl erse , vakit gecikmiş­ t i r. Bu ufak başlang ıcı söyledikten sonra, aziz genç l e r , Ocağınızın davetini bu kadar hara retle kabul ett i ğ iniz için si ze teşekkür ediyorum. Türkocağı nası l bir hava içinde doğdu, ilk günden bugüne gelinceye kadar onu esk i, yeni ne gibi husumetler ihata ett i , kısaca sı ze hi kaye edeceğ i m :

12


Arkadaşl ar, bili yorsunuz, Türkocağı Osmanlı devrinde , I m paratorluk günleri nde meydana çıktı. Hugün ekse riyeti nizi teşki l eden genç l i ğin yaşında bir gençlik Türkocağı 'nı yarat m ak ve yaşat m ak va zifesi ni üze rine aldı. Osmanl ı I m paratorl uğunda Türkoc ağı ne kada r müessese varsa dini, si yasi, Lıedii hepsi ta rafından muhalefe t l e ve husumetle ka rşı landı. Türkten başka büt ün unsu rlar onun davası ile eğlendi ler. Türkün büyük çoğunluğu, münevve rlerinin ekseriyeti yle b<'raber, onu yanl ış ve muzı r bi r iddia olarak telakki ett i . Eski b i r outkurn da de m i şti m k i : Türkocağ ı , Osmalı I mpara­ torl uğunun geniş sahnesinı' sıkıl m ı ş bir yu m ruk gibi uzandı. M eğer bu yu mruk ne kadar kol bükecek, ne kadar engel devi rr�cek ve ne m üşkül bir yol açacak m ış. Osm anlı İ m paratorl uğu ı ç ı nde ne kadar unsur varsa, de runi toplan masını yapnı ış, kendisi ni koru m ak için ayr ı bi r yol tut m uş, hususi Li r ist i kba le doğ ru gidiyordu. Tıbbiyeni n gençle ri , \1ülki ycnin gL'nçleri , Mühendis Mektebinin gençleri , ordum uzun bir ta kım genç zabitl eriyle, bayt arl arıyla b i r l eşerek ilk Türk­ ocağını tesis e t t i ler. Onun en büyük dü�ınanı H i l a­ fet ve Salt anat m üessesesi idi. (:ünkü Saray ve H anedan hala büt ün unsu rların bi r Osııı;ınlılık aki desi i çi nde bi rleşeceklerini zannetti ren ü m i dini t<' rkct me­ m i şt i . U m uyordu ki, ası rların mi rası olan i mparator­ luk m üessesesi he r taraft a görülen ay r ı l m a hareket­ lerine rağ men kendi ni kurt ar mak, b i r l i ği ni koru mak çaresini bulacakt ı r. Ocağı, cami ve med rese kininin bi r gün uzak bı rakmadı. Onun va ız ve t elki ninden dai ma tehlike, aleyhi nde büt ün din müvsseseleri küfür ve bid ' at isnadı yapt ı l a r. Türk m ünevverleriı;ıi n, Türk kalem ada m l a rının bi rkaçı m üst esna ol mak üze re çoğunluğu Türk ' ün geç mi şinde m i l l i yetpe rver­ l i ğe dayan ma noktası ol abilecek hiç b i r şey yoktur. \:i


diyorlar ve e m ı r i l e vücuda gel diğini iddia ettikleri bu sun 'i ce reyanın yaşamayacağını söylüyorlardı. Zaman geçtikç e genç müessesenin taraftarları arttı , o g önüllerde ye r tutmaya, büyüyen bir i m ana dayanm aya i m kan buldu. Matbuatt a ona küçük bir köşe ayı rdılar. Ist anbul ' da doğan i l k m üessesenin örnekliği , Anadolu üze ri nde , evvelce tah m i n edi l m e­ miş de recede m üessi r oldu. U mumi Harb ' e g i rdiği­ m i z vakit vatan hari tası üze ri nde 28 Ocak me rkezi tesbi t edi l m işti. H att a ilk Ocağın tesı rı milli sınırların ardına geçti . Türk kavi mlerinin yaşadığı ye rlerde bu kült ü r ve m efkure kuruluşuna taham mül et m eyen si yasi ve ı rki iht ı ras gel i p alevi ni söndürün­ ceye kadar bi r çok Ocaklar yandı. lçerdeki husu met ce reyanlarını, dışardan gelen husu met ce reyanları takviye ediyordu. K aç defa Ingiliz gazetel eri nde Türkocaktarım Asya kundakc ıları diye göste ren makaleler okuduk. K aç defa Avrupanın ve Rusyanın muhteli f mec muaları medeni dünyaya Ocaklar dolayısı ile tehlike i şareti ve rdi ler. M üslüman dünyasının neşri yat ı ise çok de fa Türkocağ ında bir küfür menbaı göst e rdi. Avrupa üze rinde yeni bir hari ta yap m ış, hükumet l e ri alt üst e t m iş, parçal amış cihanı ihti lale ve r m i ş m i l l i yetperve r hareketin Türk camiası içinde uyanm ası Avrupa fat ihlerine , Anado­ l u ' da bir m üst e m l eke arayanlara çok tehlikeli göründü. Çocuk büyüm eden, her ta raftan gelen bu kadar gayz ort ası nda kaybolup g i decek diye korku.:. labi l i rdi. Hepiniz hat ı rl arsınız, İst anbul ' a İti laf Kuvvetleri gi rdiği vaki t , ilk m üessese ol arak Tü rk­ ocağını işgal et t i . Türkocağı işgal al eyhine ı;rılı�:.ıcak bir müdafaa kuvveti gibi görünüyordu. Diğer müesse ­ lerden evvel onu kapat mak, onu ezmek istedi ler. i t i raf edel i m , bu teşhis yanl ış deği ldi. Diyorl ardı ki uzun bi r za rf içinde aldığı m ız bi r mekt ubun cümle­ lcdni tekrar ediyorum : Eşyasından bir tek parça 14


çıka r m ı yarak yarın saat onda bi r zabit kumandası nda gelecek M üt t ehid İ t i l af K uvvetleri ' ne Ocağı tesl i m edeceksi niz." N i ç i n eşyasını bile b ı rak mıyorl ardı ? İ stanbulun bir başka köşesi nde tekrar açı l m asını m enet m ek için. Au tebliğ bi r akşam saat ında karan­ lıktan sonra bize gel m i şt i . Habe r süratl e m ahalle içinde yayıl dı. Şoförle r arabalarını geti rdiler, post a m üvezzil eri omuzlarını uzatt ı , polisl e r hizm etleri ni arzettiler; mahall enin deli kanl ıları e m i r bekli yerek i çeri dol muşl ardı. Ocağın ne kadar eşyası varsa, mukaddes yadi garlar taşınır gi bi bi r saat içi nde Ain­ bi rdi rekte di ğer bir bi nava naklolundu. (Sürekli alkışlar) Bir postu m üvezziinin sözünü size tekra r edeceğim; benim sara r m ış yüzüme di kkatl e bakt ıktan sonra dedi ki: Türke bi r tek Ocağını fazla gördül e r. Fakat sıkı l m ayın, Ocak bizim içi m i zde yanacakt ı r... Post a m üvezzii il ave ett i : " Air tanesini kapat ı rlar, yüz t anesini açarız. , ·

Y abancı askerl eri n i şgalinden bi r haft a son ra, öbür Cuma, Bi nbirdi rekte, hizmeti ne son ve ren Mil l i Tali m ve Terbiye Cemiyeti ' nin . me rkezinde, tam amİy­ le döşenmi ş olarak Türkocağının yeni konfe ransını halka ilan ett i k. A radan bi r gün geçt i , işgal kuvvet­ leri adına o zam anki İti l afçı Osm anl ı hüküm etinin Polis U mum Müdürü, eli m ize ikinci uzun za rfı bı rakt ı; burası da işgal kuvvet l e ri i çin elzem miş, eşyalarıyle beraber bi nayı te rkediniz. E rt esi sabah Hi ndistanın yarı vahşi Curkol arı bir zabit i n kum an­ dasında binaya geldikleri vakit bom boş odal ar bul dular. Milliyet oc ağının hat ı ratarına karışmış olan eşya, yangından eviadını kaç ı ran bir ana baba şefkati yle, e min yerl e re naklol unm uşt u. Anladık ki, İst anbulun neresine gitsek , aske ri n barınamıyacağı i zbelere sokulsak, on:ısı

on. d:1

1 ı;


kendi leri ne laz ı m ol acak, bizi çalışmaktan m enede­ cekler. İçi m izde tekrar ett i k: Ocağını kalbi nde· sakla, orada çal ı şt ı r. A rkadaşl ar; Bat ı A nadolu ' ya gi ren Yunan ordul a­ rı hangi kasabal ara ayak bast ı i se, askeri merkezle r ­ le beraber Türkocaklarını aradıl ar. Türkocağı yabancı ve düşm an m i l letieri n nazarında Türkleri n bi rlik rüyasına alarnet olan bi r -m anzara hali nde görül müş­ t ür. A rkadaşlar, sözümün bu kısm ını tamamlarken tekrar haber ve reyi m ki m i l l i hudutl arın hari ci nd�_. nerede yaşari arsa yaşasınlar,kardeşleri m i z i ç i n ıyi lik ağlamaktan. nnl ar ı n i s t e m ekten, onl arın matemine sevi nci yle berabe r gül rn ekten bi r t ek dakika bizi men edecek hiç b i r kuvvet tanı mayız. ( Şi ddet l i alkışl ar) A rkadaşlar; Bugün Türkocağı yabancı m etaı olan, kaynağı yadellerde görünen yeni bi r fiki r ce reyanını n husume­ t i ne m aruzdur. Gazetelerde okursunuz, m e rkez binasının temeli bi r m i syoneri n parasi yle at ı l m ışt ı r. Bu doğ ru deği l di r , bu sözün haki katten en küçük bi r nasi bi yokt ur. Türkocağına ki m yardı m ett i , İsmını K urultaylarda sarahatl e söyl edi k. 1928 ' de çıkan Türk Vurdu sayılarında bize yardı m ı ve ren Türk dost unun ismi ve t e rc e m ei hali yazı lıdır. İçinde t oplandığınız M erke z b inasının açı l m a nutkunu söyl e­ di ği m sı rada bağışda bulunan zat ı Ocak mu rahhasl a­ rının önünde tekrar yadederek hakkı nda rrh1ha1Jb'e� ti m i zi ve şükranı m ızı tekrar e t t i k. O, t\m eril<ada, Ohayo ' da büyük bi r elbise fabri kasının başında çalışan bi r zengi ndi. Bize gönderdiği mektupta da gençlik seneleri nde A merikada E r m eni , ·Rum ve Türk pehlivanların .;arpışmalarını seyrett i ği vakit ,·

16


Türkler için ayrı b i r muhabbet duyduğunu i fade ediyor ve diyordu ki: " R eislerinizin çizdi ği yolda hizmet leri nizi artirabi l m eniz ıçın bu parayı size gönderiyorum. Bekledi ğ i m şey yalnız kabul cevabınız­ dan i barett i r. , B ize i kinci b i r yard ı m daha gönde re­ cekti . Vefat ından sonra şi rketiri başına geçen zat m üessesenin vaziyet i ölenin arzusunu yerine get i r­ rneğe m üsait ol m adığı için ikinc i yard ı m ı gönder rn e ­ ğe i m kan kalmarlığını tasrih et t i . D e m ek ki , Ocak binanızın temeli bi r m i syone r parasi yle at ı l mam ışt ı r , Sıhhiye Vekilieti ni n kabul et t i ği yard ı m gibi , b u da dini m üesseselerle alakası ol mayan b i r yard ı m dı r. D ünyanın bütün m illetleri A merika zenginlerinin hay ı rperverli kle yaptıkları bu nevi yardım l arı kabul ediyorlar. Türkocağı ' nın temelinde m isyoner parası değil , K lıt ülamare ' de ölen l şı l daklar ' ın, Çanakkale ' de ölen Cevadla.r ' ın Sam i l e r ' i n,Ye m en ' de ölen H üseyin H aşi m le r ' in, D obriçe ' de ölen Naz m i l er ' i n, Fadıllar ' ın ve H i l m i le r ' in, Adana ' da ölen Sai m l e r ' i n, Sakarya ' da ölen Kaz ı mlar ' ın, bu gibi harp yerlerinde Türk i st i klali için seve seve can ve ren binlerce Ocakl ının m üesseseye ebedi hayat geti ren civanm erd m üba­ rek şehadet kanı va rdı r (Şi ddetl i al kışlar ). A rkadaşlar; Türk m i l l i yetperve r l i ği yolunda büt ün b i r ömür yürüyerek, m ücahede ede rek, çarpışarak iht i yarlamış adam l a r ı m ız va r. Bunl arın i smini sizi n huzurunuzda tekrar ett i ğ i m vaki t kalbinizde b i r m innet hissi uyandı racağ ı m a kanaat ı m tamamdı r. Yaşı i l e r l e m i ş, sizden, memleketten hörm et ve m uhabbet görrneğe hak kazan m ış bi r M i l l i Şiii riniz var. Sizin yaşınızda bir gençlik i l k Türkocağı ' nın duvarları arasında toplandığı vakit onu o kadar alkışiardı ki , elleri ni kafi görmez, ayaklarını vurur ve insan kalbinin duyabi leceği en de rin heyecanı onu di nlerken göste17


ri rdi. M e mleket m uharebeleri nde yaralanan delikan­ lıları yan ıkiarı köşele rde ziyaret ettiğimiz vakit yast ıklarının alt ında onun kitaplarını görürdük. Harbe giden gençlik, c eplerinde onun kitabını taşı rdı. Bu Mehmed E min Bey ' dir. Türk milliyetpe r-' ve rliğinin, Türkocağı ' nın husumetini taşı yan gazete­ l erde ve m ec m ual arda bu şairi yüzü kı rm ızı damga il e tekel enmiş bir resim le; "biz bunu iptal ett ik. , diye teşhir edil miş gördük. A rkadaşl ar, size soruyoru m; Bul gar gençliği ivan Vazof ' un böyle bir damga ile t ekel enmiş yüzünü bir gazete sahifesinde seyret ın eğe t aham mül ede r m i ? ivan Vazof, Bulgar milletinin kalbinde aşk halinde, Bulgar kasabalarının üst ünde heyket şeklinde dikil miş · duruyor. Bulgar milletinin, hizm eti inkar etti rmeyen minnettarl ık borcunu bir nankörl ük hamlesi yle boğdurmayan ruhu, ivan Vazof ' u tahkir ettirme miş, . ivan Vazof ' a kurt ul muş Bulgarİ stanın topt akları ü�t ünde şeref ve ebediyet ve rmiştir (Aikışlar ). A rkadaşl ar; Y unan gençliğine Rigas Fe raios hakkında ne duyduğunu sor mak ist e r misiniz ? Mil liyet ­ çi ve ihtilalci şairin Ünive rsite önündeki koskoca heykeli onun İ s m ı nı ihat a eden minnetdarl ığı göst e rrneğe kafidir. Biz Atİ naya gittiğimiz vakit Ünive rsite Bal kan t emsilcile rinin t opl ant ısını bu şairin rahunu takdise bir vesile addetti. M acarist an­ da Pet öfi bir peygamber payesindedir. İsmi t ah­ ki r ettiril m ez. İtalyada D ante, A l m anyada A rndt , l�orn anyada Vasili Al eksandri vatan halaskan gi lıi dindarane bir saygı ile kalbi erde yüksek t utulan ebedi simal ardı r. D aha hayat t a i ken öl üme unut ut maya mahkum edil m ek i st enil en milliyet ve m übeşşi ri bir şair; vatanı ndan başka bir şey bekl edi ­ ğini söyl erneğe hak kazanmışt ı r. 18


A rkadaşlar; Alıdülhak H amid, N a m ık K e m al , Sezai Bey ve arkadaşları, Türk vatanı Padişahların bi r ç i f t l i ğ i , bi r m a l ikanesi tanındığı b i r zamanda vatan denen şeyi , onun kutsi m i h rabını bize i l k defa i şaret olan şai rleri miz, nasi rleri m izdi r. Alıdülhak et mi � Hamıd mem leket toprakları üzerinde geç m i ş devi r­ lerin bize naklett i ğ i , canl ı, muhteşem b i r abidedi r. O b i r t arihti r , o Türk m i l leti i çin b i r şeref ve i f t i har mevzuudur. H a m i d Beyin yüzünde aynı kızıl dam ga. K alem cüceleri bunu da iptal et m i şl e r. N için ? Hangi günahın cezası olarak. H angi yeni şöhretlere, heykel l e re yer ve r mek i ç i n bu devI erin heykellerini devi rm ek ist i yorlar ? A rkadaşlar; Resi m l i mec mualarda, gazetelerde Türk m i l l i ­ yetperve rl iğinin başka e mekdarlarını, m ürşit l erini mi syonerlerle elele ver m i ş bi r vaziye t t e size göst e­ ren resi m lere ve yazıl ara tesadüf ede rsiniz. Çünki bu m ürşi t l e r misyone r A meri kalılardan para al mak­ la i tharn edi l en mec mualarda yazı neşrediyorl ar. A me r i ka misyonerlerinin parasiyle senelerce besl e­ nenler hat t a kendi taraflar ından böyle b i r ithamın mümkün oıaoileceğine kanidirler. Bu yola sapmak dürüst bi r hareket değildi r. Türk rehbe rleri arasında o zan alt ında göst e r i l mek istenen mec mualara yazı yazanlar, hatt a m akalelerinin parasını bile a l m a m ışlardı r. Bu i tharn hangi maksadın, hangi menfaatin hesabına yapılıyo r ? A rkadaşlar; 0cağınız yalnız iki F ransız t i yat ro g rubuna sahne ol m aktan başka b i r şeye yaram ıyormuş. A ranızda gördüğüm yüzlerce genci tanık göstererek diyorum ki , Ocağınız Türk halkının b i r çok iht i yaç­ larını tat m i n eden i l i m , hars ve hay ı r m üessesele19


rinden biridir. Akşam saatlarında buraya gelenler F ransızca, İ ngilizce , A l m anca, Muh asebe Usulü ve Bankacılık dersleri için Ocağa devam eden üçyüze yakın Türk genci görürler ve bu senele rdenberi devam eder. Ocağın öğ rett iği lisan de rsl eriyle m uhtelif m üesseselerde hizmet bulanlar çoktur. M uhasebe U su l ü ve- Bankacılık de rsl e rini takip edenler arasında yaşları çok küçük olan iki genci istisna ede rse m , dört senedenberi hiç biri açı kta kal m a m ışt ır. Ocağınız bu hizmeti yapıyor. Fakir Türk köylülerine parasız tedavi, parasız ilaç götü­ ren doktorlarınız var, onların çal ışma m erkezi Ocağınızd ı r. Çakallar denen köyde me rkezi bir m ektep yapıyoruz. O işin deva m ı burada t e m in ediliyor. Çakallardaki köy dispanse rimiz sekiz on saatlik mesafelerden gelen hastatarla dolar boşal ır. En kuvvet l i kaynaklara dayandığı halde bir çok mec m ualar kapanm ış ol masına rağmen yı r m ı seneden be ri deva m eden Türk Vurdu, burada neşrolunur. Ocak kitapları ( l) .- Ocak nüshaları burada hazı rlanı r, burada basıl ı r.

Ocağın şimdiye kadar neşrettiği eserler şunlar­ dır :

1- Şarkın Masal Anaları 2- M il l i A r m am ız N asıl O l m al ı

3 - M ust afa Kemal 4- Dağ Yolu 5 - Ü ç Medeniyet 6- Fihte ' nin Hi t abele ri (Tercüm e) 7- Türk Yılı 8- Türk San 'at ı 9- G ünebakan lO- Çoban Şiirl � ri ( Virj il ) (Tercüme)

20

Samih Rifat ll

ll

M ehmed E m in H a m dullah Subhi Ağaoğlu Ahmed H asan Cemil Yusuf Akçura Celal Esad Hamdul lah Subhi Ruşen Eşref


H ükum et bi r se rgi yapmak istediği : vakit bu ocağınızın duvarları arasında te rti p olunur ve halka açı l ı r. Y üksek bi r m usi ki di nle m ek i st e r m i si ni z ? T ü tk , A l m an, F ransız sanatkarl arı onu size burada diniet i rler, onun yeri Türkocağıdı ı'. Şarkın en iyi ti yat rosu onun içindedi r. Darülbedayi oyunlarını burada ve ri r. Terbiye ve sıhhi i l i mler gençliğe burada göst e ri l i r. D ani m arka Ünive rsi t esi nden gelen b i r m üden i s büyük m üst eşri k Tomson ' un m uavı nı Oest rup, · Türk m ünevveri i l e burada konuşur. A oston Yüksek Mühendis M ektebi M üderrisi Yakson, K olum biya , Türki ük ve Türkçül ük izleri 12- Cermanya f'J'asi t ) (Terc üme) 1 3- Türk D i l i ne D ai r ll-

Reşi d Saffet cami Sadri M aksudi ·

Telif ve Tercüme Edilmiş olup ba..<;ılacak olanlar: 1-- K andit ( Vol te r ) (Terc üme)

2-- jeorj i kler { V i rj il ) (Terc üme) 3-- R amzey ' i n A nadolu Tari h ve Coğrafyası (Terc üme) 4-- Çiçeron ' un N utukları (Terc üme) 5-- Fon Lökok ' un Turfan A bi desi (Terc üme) 6 - - A ri st o ' rıun Pol i t i ği (Terc üme) 7 - - St rabo ' nun Poli t i ği (Terc üme) 8-- A fg anistan 9-- Ankara ve havalİsi nde sivi l m i m ari nakıŞları 10-- Ankara ve Anadolu (Seyyahlara üze.r e Fransızca)

N ahi d Sırrı Ruşen Eşref H üseyin H asan Cemi! O rhan Sadeddin Faik A l i Cami Zaki r K adi ri Eşref rehber ol m ak

C al at asaray m ual l i mleri nden M ösyö Mamburi durıl ardan başka �a rk vi l ayetl e ri ne ai d aşa�ıda­ ki ese r l e r t e rc ürne etti rH m i şt i r:

ı i-·


· ünive rsi t esinin m üderrisle rinden T raşe, İsveçli ki mya m üderrisi Otto Si ren, Türk m ütehassıslar pet rol, ıkömür, fotog rametri ve Türk kadınının hukuku hakkındaki konferanslarını burada ve ri rl e r. tek lif ediyorum , Ocağınızın yardı rn lara ai d Size olan kay ı tlarını tetkik ediniz. B i r gün geç mez ki, buradan fak i r mektepliler harcuahlarını, kitap ve ted�vi paralarını a l m asınlar. · Doğ rudan doğruya, Ocağınız tarafından hi maye edi l en kimsesiz mek­ tepli ler vardı r. Seneterdi r � onl arı m üesseseniz 1-

Kü l türe

da i r

Arap

men b a ' l a r ı n d a

"Za k i r Kad i r i Bey tara f ı n d a n 2- Kürt 1 ere ,

mevcut

haber l er .

i s t i h r a r. . , ,

E rm en i 1 ere ve um Om i yet 1 e v i 1 ay a t- ı ş a r k i ye

eha l i s i ne ,

kürt şeh i r l er i ne

da i r

Rus

a n s i k l oped i ­

s i nde mevcut ma i Oma t . . .3-

4-

' K a d i m ve b ü g ü n k ü Ermen i s tan un v a n 1 ı b'i r i n� i c i 1 d i n den Kür t l ere a i d ma l uma t . Kad i m

ve

bugün kU

Ermen i st a n

un v a n 1 ı

iki

eser i n

ik i

eser i n

i k i nc i c i I d i n den Kürt l ere a i d ma l uma t .

5 - Ans i k l oped i Br i t a nJ kte Kürd i si a n maddes i . 6- Bro k h a v z an s i � l oped i s i n de Ermen i st a n maddes i . 7-

i k i c i 1 t 1 i k Acem un v a n 1 ı eserden aid

B- Avrupa ve

aid

S ume r ve Akat 1 a r a

k ı s ım. Asya m i 1 1 e t 1 e r i

unvan 1 ı

eserden Kürt 1 ere

k ı s ım.

9- Ş ark- ı kar i p u n v a n 1 ı

eserden v i ı a y a t- ı ş a r k ı y e eha 1 i ­

s i n e a i d haber ı er . 1 0-

K l i n k h a rd ı n T ü r k ü n Y u r d u u n v a n l ı eser i n den ve v i l a yt- ı ş a r k ı yeye mütea l l i k k ı s ı m

Kürt l er

.

22

l l - Fon Mo l t ken i n Me k t u ,) I J r i n d a n k ei r t l ere a i d ha ber l er .


okutur. Me rkez l l eyeti nize asl a yar ol m ayan bi r mat baa, yi rmi beş otuz sanat kara ve i şçiye ekm eği ni . t e m i n ederek ve büt ün m üessesat ı n ttı.kdi ri ni eelbe­ derek bunun içinde çal ışı r. V ekal e t l e rden, E rkam ­ harhi yeden, m üelli flerden aldı ğ ı m ız ki tapları Ocak kitaplari yle beraber gençleri mize gönderi ri z. Air kong re veya milli bi r bayram dol ayısi yle buraya mem l eket i n muht e l i f köşeleri nden gelen m ektepli ler, mualli m l e r , m aari f eminleri onu ziyaret e t m eden avdet et m azler. H aki m l e r ı çın; kay m akamlar ıçın yapılan kurslar Ocağı ziyarete bi r vesi l edi r. A nkara­ ya bi r ecnebi nazı r , bi r başveki l , bi r sefi r, hat t a h i r muharri r , bi r gazeteci g e l si n d e Ocağınızı zi yaret et m eden avdet etsi n, bu vaki deği ldi r. Ocağı nız heyrıel rnilel bi r tetkik m evzuudur. Bu · h a l k m üessesesi nin faaliyeti büt ün büyük milleti ere şamil bi r alaka uyand ı r m ışt ı r. izah ett i ği m bu vaziyeti burada çıkan bazı hozguncu gazetelerde okuyunuz, "iki F ransız tu rupuna sahne ol m aktan ba�ka bi r i şe yaramayan Ocak, diye tari f olunur. H akşinasl ıkla, ' insa f l a bu sözl erin bi r alakası var m ı dı r ? 1 2 - Erme n i s t a n ve K ü r d i s t a n d a yo l 1 3- Kürd i s tanda

[ki

Sene

1 4 - Bog a s Nob a r Pa ş a n ı n ye d a i r

unvon l ı

kro k i l e r i . eser .

Ermen i l e r e

ve

v i l 8yat - ı

şa r k ı ye­

neş r i y a t ı .

1 5 - F r a n s.ı z c a b ü y ü k An s i k l op e d i de K ü r t l e r e d a �r ma i Gma t . 1 6- T i i r � i y e d e R e f o r m un v a n 1 ı l ere

1 7-

da i r

KUrd i s t a n a eser i n

1 8-

i 1 k

S l cez i re

eserden

K ü r t 1 ere

Tetk i k l er

unvan l ı

ve

E rmen i ­

m a i Dma t

Müi c<. l l ı k ci ve

1di

f nq i

1 i z ce

K ı ya f at l e

nam

Kürd i standa

Teb d i l - i

eser .

1 9-

Wagner i n yüz

sah i fe

K ü r t l er i n kadar

men ş e ,

ve

müh i m m a i Om a t

l i s a n l <ı r· ı rı a i ht i va

e d e rı

aid

iki ·

e s e r· i .

23


A rkadaşl ar; 20 seneye yakın bi r m üddet zarf ında Türkocağı­ nın sesi , geçirdiği büt ün buhranlar ort asında nasıl yükse l m i şti r. Buna dai r size bazı hat ı rata r ı m ı anla­ tacağ ı m: Ocağınız her günün kuvveti önünde diz çöken, her c.e reyanın peşinden sürükleni p g i den bi r zavall ı m üessese m i di r ? Yoksa te msi l ett i ği Türk mil liyet­ perve rli r.ini n asal etini , vakarını, m e rt l i gi ni taşıyan bi r ruhu va r m ı dı r ? Bu hat ı raları bi re r bi rer anlat ­ t ıkça si z bunu kendi niz takti r edeceksi niz: Bi li rsi niz, c e m i yetl eri , cemi yederin başında çal ışanl ar t e msi l ederl er. Türkocağı, Divanyolunda küçük bi r ki ra evi ni n üst kat ında i di. Ben arkadaşınız, Ocağın başında yavaş yavaş ihtiyarl ık senelerine doğru gi den ben, çok g enç yaşı mda dost l a r ı ın ı n uzun süren ısrarını yenern eyerek burada el ' an üze ri mde duran vazi feyi kabul etti m. K abul ett i m , fakat rn es ' uliyetini çok deri n bi r suret t e duyarak; bu işin m üesseseyi ve beni ne gibi bel al arl a husumet­ lerle m üt e m adi boğuşt uracağını bi l erek. Mual li m m ektebini n o zamanki m üdürü - - şi m di öl m üş bi r zat t ı r , ismini söylemi yorum -- ve m üdür muavini - - ki şi m di hayattadı r, aramızdaki dargınlığa rağ­ m en o günkü hareketi nin m anasını her yerde tekrar e t m ektedi r -- bana dedi l e r ki: H abe r al ıyoruz, siz Türkocağına devam edi yor ve orada çal ışıyorm uşsu­ nuz. sını fl a r ı m ızda Osmanl ılığı Unut mayınız ki teşkil eden büt ün unsurların çocukları vardı r. Rumlar vardı r , E r m eniler vardı r ve sai re. Size ve rdi ğimiz ayl ık ise, Osmanlı unsurl arının hükumete ve rdikleri ve rgiden ç ıkıyor. Rica ederiz, Türkocağına deva m dan vazgeçi niz. A rkadaşlar, bi r şey demeden ayrıldı m ; mu­ al li m l ere mahsus olan odaya gi rdi m ; isti famime m i 24


yazdı m , geti rdi m ; m asanın üze ri ne bı rakt ı m. ist i fa etti m , Türkocağından değil , mualli m li kten. O zaman ekmeği mi !yalnız m ualli ni l i kten alan bi r ada m dı m. ( B ravo sesl e ri ve şi ddetl i alkışl ar). Beni m hareketi m tesi rsi z kal m adı, m üc adele büyüdü. M üdür oradan çeki l rn eğe m ecbur oldu, M üdür m uavı nı nı ist i fa ya davet ett i l e r. A nadol unun ve Rumel i nin her bucağın­ dan gelen çocuklara Türk m i l l et i nin hür met ve aşkını telkin et rnek te devam etti m. A rkadaşlar; l 3 2R yani 1912 senesi nde H ak gazetesi nde M eşihat ın bi r beyannamesi dolayısıyl e bazı m akal eler neşretti m. Bunlar şi m di çok eski sayabi l eceğiniz senetere ait t i r. İst anbulpa H i l afet ve Saltanat m üessesesi isti kbali en ufak bi r tehlike­ ye m a ruz görünmeksi zi n hüküm randı. Meşihat i n beyannamesi , , Türk kadınını ökçesi ni ufal t m aya, yüzünü sıkı kapam aya, etekleri ni uzat m aya davet edi yordu. Bu gibi ihtarlar sı yası havanın bozuk olduğuna i l k e m arelerdi. Son neşre t t i ğ i m ( ; üneba­ kan ' ın sahi feleri nde, okuyabileceğiniz bu m akal eler Meşi hat ve hükum et aleyhine kuvvetli bi r t akbi h fi kriyle doludur. D e m i şti m ki: "Eski den halkın heyecan ve gayz�nı yat ışt ı r m ak için bi r Sadrazamın, bi ·r nedi m i n, yahut fazla nüfuz kazanm ış bi r sultanın başı kopa rı l ı r, ham urdanarak yaklaşan kalabal ığın ayakları alt ına at ı l ı rdı. Şi m di Sadrazam l arın, nedi m t eri n başı koparı l m ıyor, ehem ­ miyet ve ri ldi kçe büyüyen, geni şl eyen, karanl ık bi r dum an gibi her t a rafı , her şeyi saran avam ihti l ali heyulası önüne bi r sultanın alt ın saçiara sa rıl m ı ş güzel başı nı kesi p at m ı yorl ar. F akat sedasız, hare­ ketsi z olduğu için feda edi l m esi nde t ehlike görül m e­ yen yepyeni bi r kurban buldular. Bi r kurban ki , sult anların başından daha güze l , daha kıymet l i , 25


daha azizdi r. Ru, kadınl arı m ızın, i t i l m esi nde, hı rpa_. lanmasında, yerl e re sürül mesi nde beis görül meyen zavallı haysi yet i di r. , ( 1 ) Türk kadınının izzeti nefsi sultanların başından çok daha kıymet l i , daha azizdi r , denm i ş olduğunu i şaret ederek geçi yorum. ( A l kışlar) A rkadaşl ar, vakti yle İst anbulda Edebiyat-ı l l m ü miye M e c m uası ısmı nı taşıyan bi r mecmua çıkıyordu. Ru mec m ua V eliaht M ec i d Efendi ' nin hiyarnesi alt ında i di. Biz bu Mec m uanın sahifel eri nde Lombrozo ' dan naklen bi r m akal e okuduk. İtal yan heki m i , yanınızda tekrar ett i ğ i m ı ç ı n <tOk m ü­ teessi ri m , çünki kalbi nizi rencide edecekti r -- bu yazıda Türk m i ll eti ni fıtri bi r kat i l enmuzeci olarak göst e ri yordu. Höyle fi ki rler neşreden bi r mecmua, Velialıtın hi m ayesi al t ı nda kala m azdı. O za m an Ocağı nızın başı nda ol anl ar, şi m di aranızda yüzl eri ni seyre t t i ğ i m Ağa oğlu A hmed Bey, Yusuf Akçura Rey, M ehmed E rtı i n Bey ( A l kışl ar) ve di ğer arkadaş­ lar m at buata şi ddetl i bi r protest o t ebliğ ett i k. V e V el i ahtı böyle bi r m ec m uayı hi m aye e t m ekten isti faya davet ett i k. Türk m i l leti ni tahki r eden bi r m ec m ua V eliaht ın hi m ayesi altında ç ıkamaz. Bu şi ddet li ve kat ' i bi r lisanl a i fade edi l m i şti. A radan kısa bi r za man geçti\ , S üleym �n \l azi f Bey, M i l l i Tali m ve Terbiyenin rııl' r kvt. i ııde İ ran m edeni yeti ni n Türkleri adam etti ğine dai r bi r konfe rans ve rdi. Riz bundan pek ziyade rn üteessi rdi k. Ri r kaç gün sonra hayret l e öğrendik ki ,· aynı konfe­ rans tekrar edi l ecek, nerede bi liyor musunuz ? İst anbul Darülfünununun i ç t i m a sal onunda, Milli Şai riniz ve babanız Meh m ed L•: min Bey, K afkasya ' da ( J ) Güneba kan ,

26

sah i f e :

4 3 -4 4 .


Çarın zındanlarına razı olarak, H üseyin . Zade A l i Beyle beraber Türkl er arasında Şii l i k Sünnil i k ihti lafını uzun m ücadel eler neti cesi nde kaldı r m aya muva f fak olan, Darülfünunda, Türkocağında, gazete­ ler ve m ec m ual arda Türk m i l l et i ni n şerefi ve hakkı için mücadele eden babanız A ğaoğl u Ahmed Bey ( Şi ddet li al kışlar ) , ben naçiz arkadaşı nız ( Şi d­ detli al kışlar) o zam an bi r kısı m genç arkadaşl arı­ m ızla bi rlikte gi t t i k, konfer-tm' .,.o ı �-:ı-:- �� :- �-.-� �e) hep be raber i şgal ett i k. A radan beş on dakika geçti kten sonra i çt i m a salonunun kapı ları ardına kadar açıldı, ve içeri ye Ve liaht gi rdi. Refakat ında Maari f :'\lazı rı Şük rü Bey, Cenab Şahabeddin Bey, Celal Nuri Bey, M aari f Müst eşarı M. Şmit ve daha bi r çok ıııühi m kal em ve i dare adamları vardı. Belki bunl ar ve ril ecek konfe ransın m ahi yeti hakkı nda evvelce bi r fi kre malik deği l di l e r. Halk m ektep sı ral ar ını i şgal e t m ı ştı. Bu son gelenl er ort aya yerl eşt i ri l m i ş kolt uklara oturdul ar. Oturan kalabal ık­ tan başka bi r de ayakta s ı m sıkı bi r kalabal ık vardı. Süleym an N azi f Bey büyük bi r tomar kağı t l a kürsüye çıkt ı. c ;özl üğünü düzeltt i kten sonra nutkunu okum aya başl adı. Diyordu ki: "O rt aya Turan di ye ' bi r kel i m e at t ı lar. E m i ni m ki bu kel i m eyi söyleyen­ ler bi le dünyanın neresine delalet etti ğini bi l mezl er. Ben ise asla Turana gi t rn eğe razı deği l i m. , Ayağa kalk t ı m ve sesl endi m : Sül eyman N azi f Bey, Turanın nerede olduğunu bi l m edi ği nizi söylüyorsunuz,hat ta bi lseniz de oraya gi t m eyi hat ı rınızdan bile geçi r m ez m i şsi niz. Soruyorum siii çok oyalayan İst anbul u bı rakarak dogduğ unuz yere, Diyarbeki re gi dehi li r m i si niz ? Fvet ist anbulu bı raka­ rak zava l l ı m et r ük D i yarbeki re bi l e gidemezsi niz.

27


H ava çok bozul du, rahatsız bi r sessi zlik ort ada geri l di , kal dı. · H erkes kendi ne soruyordu, şi m di ne ol acak ? Bu konferans V e l i ahtın hi m ayesinde ve Maari f N azı rı Şükrü Beyi n ri yaseti a l t ı n'da ve ri l i yor, bi r m ektep hacası kal kmış haykırıyor. Sül eym an dedi ki:

N azi f

Bey

Maari f

N azı r t na

bakarak

N azı r Beyefendi , Edebiyat -ı U m um i ye Mec muası ' nı kapat t ılar. Şi m di burada bize söz söyle m ek hakkını da bı rakm ıyorl ar. M aari f N azı rı ayağa kal kt ı , ve dedi ki : H a m dul l ah Subhi Bey, konferansa m üdahal e et m eyiniz, konfe ransc ıyı rahatsız et m eyi niz. M ektep hacası H am dull ah kal kt ı , di m di k bi r sesl e bağı rdı:

Subhi

de

ayağa

N azı r Beyefendi , m i l l et i e ri n D arül fünunları her şeyden evvel o m i l l et i e ri n gençliğine m azi l erinin hür m eti ni ve muhabbeti ni telkin et meğe mem urdur. ( A l kışlar) Böyle bi r konfe rans dinle m ek isti yorsanız Sül eym an N azi f Beyi evi nize davet edersi niz. Ben; Türk Darül fünununun hocası , bu Darül fünunun hari m i nde Türk m i l l et i nin aleyhinde bi r konfe rans di nlerneğe taham m ül edemem. ( şi·ddetli al kışl ar) Nazı r yeri ne oturdu ve sessi zlik, çok gari p bi r sessi zlik bi r m üddet deva m etti.

rahatsız,

Sül eyman N azi f Bey terrar başl adı: "Ben Osman l ı devri nden evve l bi r Türk t ari hi mevcut ol duğunu kabul : edemem� Türk tarihi Os­ manlı tari hi nden i baretti r. Osm anl ı hanedamndan 28


evvel zik redi l meğe layık hiç bi r şey yokt ur., Ayağa kalkt ı m ve seslend i m : "Süleyman N azif Bey, dokuz kişinin şehadetini ortaya koru m. Siz, isi m lerini b i re r bi rer zik redebileceği m dokuz kişinin yanında ben de va rken , de mediniz m iydi ; büyük Türk t a rihi içinde Selçukiler Seli m -i Salise ve Osm anl ılar M ahm ud-u Saniye benze rler. O za m an büyük Türk t arihi ni inkar e t m i yordunuz, şi m di ki m e yaranmak için inkar edi yorsunuz. , M aarif N azı rı tekrar ayağa kalkt ı , iti raz ett i ğ i m noktaları birer birer kayde t m e m i ve hati p sözünü biti rdi kten sonra bana söz ve receklerini söyledi , kabul ett i m. Süleyman N azif· Bey konfe ransını biti rdi ve kağ ı t l arını toplayarak kürsüden inmeğe başladı. Hepi miz gördük ki, Maari f N azı rının ve rdiği söze rağmen ortada oturan maruf ki mseler ayağa O günkü kalkt ılar ve ç ıkınağa hazırlanıyorlar. içti m ada hazı r bulunan bazı ki mseler şi mdi aranız­ dadır, onları görüyorum. Derhal kürsi ye çıkt ı m ve bağ ı rdı m : "Efendi ler, Türk Darülfünununda M aari f N azı � rının hi mayesi alt ı nda Türk m i l letinin aleyhi nde bi r konferans veri l mesi fecidi r. Fakat bundan on ke re daha feci ol an şey, Osm anl ı i mparatorluğu dahili nde devleti n ve H anedanın son ist inatgahı olarak ancak bi r Türk m i l leti kal m ışken, Veliahdın Türk mi l letini tahk i r eden bi r konfe ransı hi m ayesi alt ı na al m asıdı r. Beni asıl meyus eden, dilhun eden budur. ( Şiddet l i alkışlar) ·

Bu hat ı ralara henüz Gal at a Saray ' da bi r talebe iken 3 1 7 t a rihini taşıyan ve saraya ka rşı husu met ve nef ret göst e ren şii rl eri m i i l ave edebi l i ri m. O za man onalt ı yaşında bi r çocuktu m , N a rn ık K emal, M i dhat Paşa, Askerlerin Şarkısı, L·t anbul 29


gibi bi r tak ı m isi m ler taşı yan bu ası şii ri e ri m i F ransız postahanesi vasıtasiyle Parise yol l ıyor ve orada Şurayı Ü m m et ' t e neşrediyo rdum. Bunları hi kaye e t t i kten son ra siz9e hasıl olacak kanaat ı ben kendi m için kafi görüyorum. İktida r mevkiinde İ t t i had Ute rakki vardı; bili rsi ­ niz; bu siyasi züm renin iht i l alci ruhu bazen· ç ok sert , çok kı rıcı idi. A rası ra göze görünınİyen gizli m ahke meler gibi sokaklarda si yaset yaparlar, adam öldürürl e r , bazen dahi l i ticaret hepi mizde çok ac ı bı rakm ış olan şekiller alı rdı. Vaktiyle M ualli m Mec m uasını neşreden H üseyin Ragıp Bey ki şi m di M oskova sefi r i m i zd i r. Tevf i k Fikreti n ölümünün yıl dönüm ü vesi l esiyle b i r nüsha-ı fevkalade neşre t t i ler. Bu nüshaya bir çok kal e m adam ları şai r hakkındaki düşüncelerini yazdılar. Beni m yazdı ğ ı m ı Günebakan ' ın sahi fel e ri n­ mektuptan size bir kaç de okuyabili rsi niz.* O sat ı r okuyorum: " Tevfi k Fikreti ihti lali mizin i l k haftalarında bir matbaada yazı yazarken g ö r m üştüm. Sırt ında Rus muj i kl e ri nin gömleği gibi sade bi r göm lek, o da herkesle berabe r m e m leketin u m duğu iyi bi r isti kbal için bi r işç i kıyafetine g i r m iş, mesut çalışıyordu. Pek az bi r zam an sonra şai rin çekildi­ gini , şeh ri t e rkett i ğini habe r ve rdi l er. O, ihti ras fırt ı nasını daha evvel sezmişti. I l e riiyen hadbi nlikle­ ri , yeni levsi en evve I o duydu• . , Bi rkaç sat ı r sonra: Şai rin içti mai tesi rini şi m dilik tahmin ede m i ­ yorum. Çünkü Fikre t i rr büyük na m usu, arkasında kalanl ardan bi r kısm ının en büyük günahlara düş­ mesi ne mani olamadı. B i r tek mü ri di bize Fikreti vel evki gölgesi halinde olsun, tekrar ve i dame e't m iyor. İğ rendi ği ve korktuğu ihti ras her tarafta :

r-ı u .-ı l l i nı l'!e c m u d <; & , S u y ı :

30

1�;

I Y5 3 - 1 9 1 7 . G ii rı cb d k d n , s s . l 2 1 - 1 2 ö .


cari di r. M e m l eket i n dağları, tepeleri ust une hodbinlik, yağm a ve şakavet muzaffe r bayraklarını di kmişt i r. , B t: yazım K ara Tehlike başl ığı alt ında neşro­ lunan bi r tehdit ve ihtar makalesi ni üze r i m e davet etti. R tışen Eşref Beyi i çti m a salonuna Demin gi re rken gördüm. Bili rsi niz o " D iyorlar ki , isminde bi r kitap neşrett i . O kitapta diğer muharri rlerle berabe r beni m de sözleri m vardı r. Edebiyat sualle­ ri ne ve rdi ğ i m cevap hiç şüphe yok ki her şeyden fazla si yasi idi: " M e m l eket i n kuvvet l i b i r kale m ada m ı bi r peygamberdi r, diyordu m. D oğruyu görecek ve göst e recek, hata yoll a rına sapanları geri çevi recekti r. H albuki bizi m şi m diki kalem adamlar ı m ız böyle yapm ıyorlar. Ayaklarının alt ına,. yazdıkları kitapları koyarak i kt i da r m evki ine yük­ sel diler. Ve şi m di isti ridyeler gibi ikt i da r mevkiini n duvarına s ı rt l arını sı msıkı dayamışlar, önleri nden geçen koskoca haile karşısında gözle ri kör, ağızları açık sessiz ve şikayetsiz duruyorl ar. , •

Bili rsiniz M eşruti yet te Türk kadınının hürri yet i meselesi hal ledi l m e mişti. K adın hürriyeti hareke t i ­ nin i kt i da r mevkiinde bulunanlar arasında sa m i m i dostları olduğu gibi, candan düşmanları da görülür dü. M erkez kumandanları arasında çok muhafazaka­ rane ve m ütemadi kadın hürriyeti aleyhine m üdaha­ le edenle r görülürdü. Yeni Turanın Türk kadınlariy­ le temsi l i ne teşebbüs e t t i ğ i m i z akşam Fatih hocala rı ve dolayısıyle Merkezi -um umi ve Dahiliye N ezar e­ ti telaşa düşmüşler ve şahsan beni nezarete çağ ı ra­ rak böyle bi r hareke t i n yapıl ması çok tehlikeli olacağını ihtar et m işlerdi. Fakat buna rağmen Türk vatanı üzeri nde ilk defa ol mak üze re Türk kadını Türkocağının sahnesinde bir Avrupa kadını

.

31


gibi hür olarak ortaya çıktı. E rkek ve kadından m ürekkep bi r kalabal ığa ilk defa Ocak sahnesi nden hitap ett i . Şii rini orada okudu, pi yanosunu orada çaldı, hitabesi ni orada söyledi. Türk kadınını sahneyE: çıkmaktan menet mek isteyen hükumete karşı Halide Edip Hanı mla isyan nutkunu orada i rad ett i k. Beni m ki ni yakında okuyacaksınız. A rkadaşlar; U mumi H a rbi n sonlarına doğ ru bi r ay kadar kal m ak üze re Beriine git m işti m. O rada günle ri m i n nası l geçti ğini size hikaye edeceği m. Bütün öm rün­ de cebine on kuruş ticaret parası g i r m e m i ş bi r adam ı , halkın arnele ve talebe b i r takım ava re çocuklarını toplamakla, tedavi ett i r m ekle, tenvi r etmekle meşgul ol duğu bi r zamanda şahsi m enfaat..,.. lar peşinde koşuyar göst er mek istedi ler. H ayır arkadaşlar, M eşrut iyet ten beri Ayasofya Rüşdiyesi n­ de ilk dersle ri m i ve r rneğe başlad ı ğ ı m andan i t i baren yalnız halk için çal ışan bi r ada m vaziyet i ndeyi m. O gün de, bugün de asıl sanat ı m hocal ıkt ı r. Şi mdi karşınızda, · halka hitap edi l en b i r kürsüde b i r hoca, bi r hal k d<?stu olarak duruyo ru m . B i r sabah ot u r duğum pansiyona şi mdi İstanbul Ticaret Odası ' nın U mumi kati bi olan Vehbi Bey iki arkadaşİyle be raber geldi. Ve Beriinde tamamİyle met ruk bi r Türk kul übü bulunduğunu söyledi; si z c e m i yet hayat ında çok muvaffak ol muş bi r adamsı­ nız, bu kulübü buradaki Türklere faideli bi r hal e geti r m ek iste m ez m isi niz ? dedi. K ant St rasse ' ni n b i r kenar ında, üze rinde 8 num a ra yazıl ı bi r binaya geldik. Bu kulüp hakikaten güzeldi. Halkı toplamak için salonlar, odalar çok m üsai t t i . Beni bu işe davet eden arkadaşı m l a kapıları b i r e r b i r e r açt ık, yalnız bi r köşede başbaşa 32


·kumar oynayan üç genç gördük. Berlin ve civa rında üç bini m ütecaviz tah m i n edi len Türk vatandaşı va rdı. Bunlar arasında işç i l e r ve talebe bakı msızd ı , avare idi. U fak, arneli bi r p r ogram çizd i m . Şi mdi A fyonkarahisar ' ında çal ışan A skeri Hastahılnede Doktor Sabri , K onya Hasta � anesi ' ni n rönt gen mütahassısı Doktor K e m al , Istanbul ' da Doktor Tevfik Remzi ve D oktor Ası m Beyler haftanın m u­ ayyen günleri nde muayene saatları tesbit etti ler. Zavallı bakı msız gençleri miz ne �adar korkunç hast al ıkları n ist i l ası altına düş m üş, bu suret l e meydana çıkt ı. Vere m ve tenasül i hastal ıklar b i r kısm ını ölüm tehli kesi ne düşü recek sure t t e yakala­ m ıştı. Sefa retten bu gençlerin tedavisi için 15 bin mark kadar bir para aldım. K onferans ve m usi ki saatları tayin ett i k. Haftada b i r akşam , Perşe mbe akşa m ı , büsbütün muvasalası kesi l m i ş olan\ m e mle· ket i miz hakkında umumi . konfe ranslar '. halinde topladığı m ız malumat ı ve riyorduk. Bu malumat ı Fransızca, İngilizc e , İtalyanca, hatta Arapeadan terc.ümeler yapan arkadaşlar t e m i n ediyordu. Günün bi ri nde i şç i gençlerin kulübe aza ol m ak istediklerini haber ve rdi ler, tehalükle kabul ett i m. Fakat aradan kısa bi r zaman geçtikten sonra m i l liyetperve r gençlerle sosyalist genç le r a ra sında kulüpte b i r haki m i yet m ünakaşası baş l a d ı. Bomboş b i r binanın kuru tahtaları üzeri nde ne m i l l iyetper­ ve rlik, ne sosyalistlik akidlerini n çarpışmasına, haki m i yet iddiasına bir mahal vardı. Fakat bu m ünakaşa büyüdü ve nihayet mual l i m , hoca, zab i t , t üccar, işç i ve talebe büt ün Türk vatandaşlarının m e m leket i şlerini , i l i m ve sanat mevzularını konuşacakları bi r yerı , o zaman A l manyada, muzaffer olan Spartacus cerayanı b i r sınıf ve kanaat m ücadelesi ne sahne yap m ışt ı. 1 20 m i ll iyet­ perver genç arkadaşı m l a di ğer b i r me rkez vücuda ·:n


·geti rerek kulübü terkett i k. Fakat bu gençlerle, bu i şç i talebe ile zikrett i ği m ayr ı lışa-- rağ m en aram ızda b i r darg ınl ık kalıp kal m arlığını şi mdi hikaye edece­ ğim bi r vaka dolayısiyle anlayacaksınız. M üt areke ol m uş, mem leket yolu açı l m ıştı. A kdeniz vapuru 21-22 günlük uzun bir seyahatten sonra b i r İngiliz zabitini n nezareti alt ında Çanak­ kale Boğazı ' na yaklaşıyordu. Uzakt an,ist i l aya uğra m ış zava l l ı m e m leketin A kdeniz üzerine açılan kapısı gorunmeğe başladı. Genç i şçileri ve talebel e ri arka güvenede toplanınağa davet ett i m. Zabi tler bahriye neferl eri , memur aileleri , Sibi ryadaki esaretlerinden kurtulan malül nefe rler, i şçiler ve talebeler, kadın ve e rkek yedi sekiz yüz kişi tah m i n etti ği m bi r kalabal ık arkada toplanaı. Onlara hitap etti m : " B i r kaç saat sonra Çanakkale Boğazını geçeceğiz. Geliboluda, Çanakkalede yi.:zbin­ l e rce şehirli miz yat ıyor. Türk vatanının kurtulması yolunda can ve ren bu şehi dle ri selamlamadan geç rneğe razı m ısınız ? Vapuru sahil l e re yaklaşt ı raca­ ğız, vatan toprakları içinde ke m i kl e ri çat ı l m ış si l ahlar gibi duran şehidleri m i zi selamlayacağız, onl ara dindanine hürmetleri m izi , m i nnetdarl ığı m ızı söyledikten sonra yolumuza devam edeceğiz . Bu işte bana yardı m eder m isi ni z ? , Gençler yardım edeceklerine yem i n ettil er. Fakat vapurda telaş edenler de oldu. Ve İngiliz zabitine gidip bu vaziyet kar�ısında ne diyeceğini sordular, ızın bı.ediler. Ingi liz zab i t i : "İst anbula g idiyoruz. İstan­ bulda İngiliz i şgal i olduğunu unut m ayınız. N e yaparsanız hesabını orada ve ri rsiniz. , dedi. B u cevabı i ç t i m a hali nde iken bize tebliğ etti ler, biz de endişe edenlere kendi cevabı m ızı ve rdik: " İstan­ buldaki tehlike daha çok uz.aktadı r. Asıl tehlike vapu run içindedi r, yakındadır. Uzaktaki t ehlikeyi değ i l , yakındaki :ehli keyi düşününüz. , Gençliğin �4


·

galeyanı kararsız ruhların te reddüdünü sürüklerneğe kafi geldi. Vapur bumunu çevi rdi; çalıları, taşları çakılları, görününeeye kadar salıil i e re yanaşt ı ve durdu. Şehi dl e r i mizin onune gelmişti. Vatana g i r meden evvel . hürmetle onların huzurunda durduk. ( Alkışlar ) Oni.da söylediğ i m nutku Dağ Yol u ' nun sahi felerinde okursunuz. O radan size yalnız b i r kaç cümle alacağım: " Az.z şehi t l e r , gözleri miz yaşla dolu, kalbi m i z muhabbet ve hürm etinizle dolu, huzurunuza geldi k. Sizden utanıyoruz. Siz gözleri ni zi Türk vatanına kazandı rdığınız · m isli ol m ayan bi r zafer üze rine kapadı nız. Günahkar olan biziz. Biz kazandığınız zaferi sonuna get i r megı bi l m eyenle r günahkar biziz, m üc ri m biziz. Vatan kapılarından ı çe rı gi re rken, ist i kbalin bütün tarih üze rine tesi ri devam edecek olan m übarek top raklarınızdan kuvvet aldık. Beni işitiniz, ümitsi z değiliz. M uzaffe r şehit l i klerini zi esi r b i r vatanın toprakları kuşat m ıya­ cakt ı r. Bedbaht Türk vat anının ufukları üst ünde bi r gün b i r hay ı r sabahı doğarsa, biliniz ki o, sizin genç ve kızı l kanlarınızın coşa coşa akt ığı bu ufukların üst ünden tulfı edecekti r. Bedbaht anavatana vazi feleri m izi yaparak size borçlar ı m ızı ödeyeceğiz. Size yem i n ediyoruz, sizden aldığ ı m ızı m e mlekete karşı son vazi feleri mizi yaparak ödeye ·­ ceğiz. V azi feye gidiyoruz, size layık. ol m ağa çal ışa+­ cağız, sevg i l i şehi dleri m iz, aziz şehidl eri miz. ( A i kış­ lar) A rkadaşlar, M e m lekete geldikten sonra hep i m i zin hat ırladı­ ğı üze re di ğer Ocak l ı arkadaşlar ı m l a be raber İstanbul m i t i ng l e ri nde bildi ğiniz vazifeleri üze ri me aldı m. G ünün birinde M at buat C e rniyeti ' ni n merke­ .zi nde bi r Piyer Loti ihtifali yapıl mak lazı m geldi. 35


·istanbulun kale m ada m larını oraya davet ett i ler. Ben de davetli idi m . Bu bir edebiyat içti maı idi. Fakat ben edebi yat çevresi içinde kal m adı m , bu eli m den gel m edi. Piyer Loti ' ni n F ransayı Adanadan çıkmaya davet eden yazısını zikret t i kten sonra İngiliz 'siz H indist an ismi ni taşıyan ese rini mevzuu­ bahsetti m. Ve onun kitabına ni çin bu ism i ve rdiğini izah ett i m. Dem işti m ki : " İşgal ett i ğ i yerlerde isti lasına uğ rıyan m azlum milletler için bir afet olan lngiltereyi Piyer Lot i , kitabından kovmaksızın H indistan ' ı mütalaa ede mezdi. Bunun için kitabına '�ngilizsiz H indist a:n, ismini ve rdi. içti m ada hazır bulunan ve o za manki ecnebi aleti Alemdar ga:t.ete­ si ni çıka ran Refi Cevad Bey derhal seslendi: " Biz buraya bi r edebiyat içti maı için geldik, H amdullah Subhi Bey İngi ltere devlet -i fahi mesi aleyhine nutuk i rad ediyo r , niçin buna m üsaade ediyorsunuz ? Cevap ve rdi m� " İstanbul , İngi liz süngüleri nin gölgesi alt ında dururken İng i ltere devl et -i fahi mesi diyebilen Cevad Bey, git, İngilizlere haber ve r, burada Ing i l t e re aleyhine nutuk söyleyen bir adam var. , A rkadaşlar, lzmi rin Yunanl ı lar tarafından işgal edi ldiği günleri pek genç olanlarınız bile iyice hat ı rl arsınız. A radan bi raz zaman geçti. Hakikate11 mem leketin kurtu l m ası için insan akl ının bulabiieceği her çareye baş vurmak lazı m dı. Bir gün Binbi rdi rekte M i l l i Blokun me rkezine gitt i m. Doktor Esad Paşa, Müdürü olan Ragıp şi m di ilk Tedrisat U mu m N ureddin Beyle dizdize otur muşlar, koauşuyorlar. Ragıp Nureddin Bey izah ediyor, , n üracaat etti m , refi kası çok rahatsızm ış gide miyor; i kinci b i r isi m söylüyor , i şleri o kadar sıkışı k m ış ki bu günlerde istanbuldan ayrı l m ası mümkün değ i l m i ş. Dikkat 36


etti m , on, onbeş kişinin ism i geçti , hiç biri İstan­ buldan ayrılam ıyor. Sordum , mesel e nedi r ? İzm i re iki hafta sonra gidecek beyne l m i l el tahkikat kom isyonuna Türklerin gördükleri fac i al arı aynen nakledebil meleri için onl arı teşçi edecek bir adama ihtiyaç var. Kendi mi teklif ett i m , ben gideri m dedi m . Esad Paşa iti raz ett i , nasıl olur, İst anbul mitingleri nde işgal orduları aleyhine nutuk söyleyen bir ada m , garbi Anadoluda Yunan askerleri nin yaptığı kıtalleri anlatan bir ada m , Türkocağının Reisi , siz nasıl İ z mi r e gidebili rsi niz ? Bu çok tehlikeli olur. A rkadaşlar, Yunan işgali altında olan İzm i re gi rdi m , hangi kapıyı çal mak laz ı msa, çal makta te reddüt etmedim. K ız Mual l i m M ektebi ' nde, kadınları gizli bi r içti m aa davet ederek bi raz yılgın gördüğüm bazı e rkekleri teşçi için çal ışmaları elze m olduğunu anlat t ı m. Mora ve Tisalya ' nın akibeti ni , Yunan ordusu İzmi rde kal ı rsa beş sene zarfında buradan bütün Türklerin çekilip gitmesi za ruri olduğunu, canca ve malca hiç bir tehlikenin işgalin devam ın­ dan daha korkunç ol m ayacağını uzun bi r hi tabe ile hikaye et t i m. Ocakl ı arkadaşı m Mazhar Bey beni m hakkı mda gelen malumatı al m ak için Yunan Val isine müracaat ede rek hafiye yazı ldı , vesika ve rövolve r aldı. Bu sayede hakkı m da veri l en · raporları iki üç saat zarfında öğ renebiliyordum. İzmi rde on b i r gün, ve her taraf ından yanı k kokusu gelen biçare Aydında dört gün kaldım. Ben Aydında kaldı ğ ı m günlerde köt ürüm olduğu için kaçamamış bi r Türkle met ropolidin m aiyetinde gezen bir müft üden başka ortada bizden ki mse yoktu. Balkan muharebesinden sonra neş ' e , cesaret ve ümid telkin e t t i ğ i m İzm i rin sokaklarında beni , Yunan 37


jandarmasının süngüsü alt ında karakoldan, karakota taşıdılar. A khisar cephesinde çal ışan Vasıf Bey köylü çocuklarl a, · çok eski Z8 mantardanbe ri m alum olan b i r usulle, te reyağ kutuları içinde mektupla­ rı m ı gönderi yordu. A rkadaşlar, sevi len b i r şey ı çın çektiği m iz ızt ı rap kadar kutsi olan ne va rdı r ? Etin ve ke miğin uzvi ve n�sci b i r anl ayışla ölümden korktuğu b i r zam anda sevdi ğiniz şeyin size ve rdiği cesaretle çarpışm ış, boğuşmuş ol maktan, husumet görmekten ın üteve l l i t hat ı ra kadar aziz olan, kudsi olan ne va rdır ? Soruyorum size , bu vakalar arasında Ocağınızı te msi l eden ada m ın manza rası, günün kuvvetleri ve tehlikeleri karşısında diz çöken b i r adama benziyor mu? İstanbul Mi llet Meclisi ne ai d iki hat ı ramı, iki üç cümle i çinde size hülasa edeceği m: M ütareke olduktan, Avrupa orduları peşleri ne Yunanİstanı takarak Anadotuyu ve İstanbulu i şgal ett i kten sonra ortada ne bir fı rka, ne de hüku met denm eye layık bir m üessese kal m ıştı. Bana i nanan­ lardan başka hi ç b i r ki msenin yard ı m ı olmaksızın. Saruhandan ve Antalyadan halkın namzedi ve halkın m üntahabı olarak m eb ' us çıkt ı m . Millet Meclisi ilk içti maını aktediyordu. M isak-ı M i l l i metni okunduktan sonra söz aldım. H e r şeyden evvel anlaşı l m asında faide gördüğüm b i r nokta m evcut olduğunu söyledi m : " B i r m i l let narn ma söz söyle meden evvel ki mi temsi l et t i ğ i m izi , hangi kuvvete ist inat ett i ği mizi tasrih et mek elze m di r. , dedi m. "Biz burada şi mdiki vaziyeti m izde hiç b i r şey i fade et meyen 1 50-160 kişiden ibaretiz. B i r n;ı e ml eket narn ma söz söylemek i ç i n b u asl a kafi değildi r. Bugün devlete istinatgah olacak bi r 38


orduya mal i k değiliz. Hükümet teşkilat ı , umu m i b i r buhran ve teşevvüş i çindedi r. Meml eketl erin böyle buhranlı za manlarında toplanan M i llet Mec­ i ı .o l e r i her 1 çareye baş vurarak ne kadar hayat v•.; se rvet kuvveti varsa m i l l i maksat yolunda hepsi nden isti fade et m ekle m ükelleft i r. Biz k i m iz, neyi te msi l ediyoruz ? Fiki rl eri m i zi te ' yi d edecek kuvvet nerededi r ? Bunu açıkça söylemek lazı m. Şi mdiki vaziyeti mizde şu kapıdan başını uzatacak b i r Ingil i z çavuşu, bizi istedi ği tarafa sürükleyip götürmek iktida rına mal i kt i r. Size m üzakereye başlamadan evvel şu kararı teklif ediyorum: ·

Anadoluda vatan m üdafaası ıçın ortaya çıkmış olan K uvay-:-ı m i l l i yeyi tanıdı ğ ı m ızı, m i l l i hareketi tasvip ett i ğ i m izi ve bu harekete isti nn r� et mekte olduğumuzu m e ml ekete ve dünyaya karşı i l an etmeliyiz. Türk mi l leti , esaret kabul et m eyeceğini herkesin anlamaya mecbur olduğu beliğ ve mutantan b i r lisanla i fade et m i şt i r. Dağınık sürüye yol göste recek çoban yıldızı A nadolu topraklarının üze ri nde doğdu. Vazi fesi yalnız vatan m üdafaasından ibaret olan bugünkü M i l let M ec l isi istiklal bayrağını çeken A nadolu hareketiyl e birli ğini i lan etmelidi r. Söz söyl erneğe ett i kten hak kazanı rız, yalnız bu kararı i l an sonra. Size ben m üzakereye başlamadan evvel bu kararın kabulünü teklif ediyoru m. , ( A lkışlar) ( * ) Beş on içti m adan sonra . Sarayın , i yaneti yeniden yeniye meydana çıkan bazı e ı ı ı a ı:eler ve hadiselerle büsbütün dikkati cel bet meğe başladı. ll K anunusanİ 1 3 3 5 de yine Mi l let Meclisi nde İng i l te re ve İslam hanedanianna dai r nutkumu i rad ett i m. Bu nutukta İngilte reni n H i ndistanı ve M ısırı bu mem leketlerin başında bulunan hanedan­ · ların yardım ıyle nasıl elde ett i kle rini bütün Git

i stanbu ı Mec ı i s i Meb u s a n ı ·. a h i fe 24 ı )

2 2 K a n u rı • J s a n ı

ı 3 2 5 ( D a ğ yo ı u

39


t arihi tafsi lat i le anl at t ı ktan sonra şi mdi Türki­ yede aynı oyunun ce reyan etti ğini sarahatl e kayıt ve işaret ett i m : "l rakın h ü r M üsl ümanlarını H i ndistanın esi r M üsl ümanları İng i l t e re hesabı na mağllıp ve esi r e t t i l e r. Suriye M üslümanl arını ise aynı İ ngi l t e re hesabına M ıs ı r M üslümanları esi r et t i . Şi mdi İng i l t e re içerde tedarik ettiği şeriklerle berabe r Türkiyeyi aynı akibete sürükle­ mek arzusiyle çal ışıyor. Yalnız şurasını kaydede­ yi m ki , Türk mi lleti bütün t arihinde efendi değişt i r mekten başka bi r şey yapamayan H i nd ve M ısı r halkına benze mez. Büt ün engin tarihinde tek bi r defa esarete razı ol m a m ış olan Türk mi ll eti bu oyun karşısında ne düşündüğünü elbette size göst e recekti r. , ( A lkışlar) İst anbulda Sarayın gölgesi altında söylenen bu nutuk doğrudan doğ ruya hanedanı hiyanet l e itharn eden bi r nutukdur. Bunun içindi r ki , İng i l iz­ ler Afrika müst e m lekelerinden zenc i kaldı r ı r gibi , m i l l i dava yolunda çal ışan Türkleri tevkif et m ek istedikleri vaki t beni m evi me uğ ra rnayı unut madılar. Eğer garip bi r . hat a beni m evi m ye ri ne karşıdaki m ektebi bast ı r m asaydı, beni m ye ri m e mektep m üdürü A hmed Bey üç ay yatt ıktan son ra Hindistan Gurkolarının kendisini ölüme sevkeden dibc i k darbelerini ye m eseydi , bu�ün ben karşı nızda söz söyleyecek bi r mevkide bulun­ mayacak t ı m. H al i feler, ayakları dibinde şu hi kaye ett i ği m vakalar arasında görüldüğü gibi , dalkavuk­ luk, t c k 5 pu eden ada m ı , fazla sadakatine binaen i d;! ı ı ı a r ı ı a h k u m ett i l e r. Mülga Dahiliye N ezare t i ni.n 28 l l at. i ran 3 3 6 tarihli m üzekkeresi İst anbul mat­ b uat ına tebliğ edi l m i ş bi r İ dare-i U r fiye Divanıharr' karar ını kaydeder: Hamdullah Sı.\.bhi, K uvay-i mi lliye nam ı al t ında ç ıkan fitne ve fesadın m ürettip ve - mü�evvi klerinden olduğu icin İstanbul D ivanıharbi

. 40


-karariyle l S Hazi ran l 3 3 6 ' da mahkum i d a ın a edi l m i ş ve Hal i fe ise bu kara rı i n ide-i seniyesine ikti ran ett i r m i şt i r. B i r tarafa he rkesi n bi ldiği büt ün bu hat ı raları koyuyorum bi r tarafa da bi r sanayi sergisinin Ocakta res m -i küşadına ai d her köşesi tahri f edi l m i ş bir resi m. Veri l ecek hük m ü huzurunda konuştuğum gençliğin kendi kararına te rkedi yorum. ( Sürekli alkışlar) A nadoluya geçtikten sonra dürüst bi r halk ada m ı vazife saati geldiği vakit ne söyle m ek ve ne yapmak l azı m geli rse , birinde kusur et m edi m. M i l let M eclisinin zabıtlarından, F ı rka m lizakarele­ rinden, m atbuattan bu fikri t eyi d edecek size bi r çok m i saller alabi l i ri m. B i l i rsiniz M i l let M eclisi nde vakt i yle Çe rkes Edhe m isyanı tahakkuk ettiği vakit birbirine zıt iki kuvvet l i ce reyan vardı. Her ikisi ancak vatan endişesinden m ülhe m olan bu kuvvet l i cereyanlar günlerce çarpışıp durdu. Çe rkes Edhem ' i n e m ri alt ında 4000 i l e 4500 arasında tah m i n edil en bir kuvvet vardı. Henüz hükumet ordusu kafi de recede toplanmamışt ı. Hari ci düşmanla Çe rkes Edhem bi rl eşi rse ancak iki kıt ' aları teşekkül et m i ş olan hükumet ordusu üze rine çok ağı r bi r vazife düşm üş olacak, belki ycni leceğiz, belki son üm i t de kaybola­ cakt ı . Ben Y unan ordusu ve Çerkes Edheme karşı m ücadele et mek tarafını i l t izam etti m . Çünki: " Çerkes Edhe m l e M i l l et Meclisi arası nda bi r uyuşma,anlaşma aramak bile bir leke teşkil ede r . , diyoru m. < * > "Bu cins adam larla Meclis arasında bi r İ t ilaf hası l olduğu gün M eclis sukut et mi ş, Çerkes Edhe m ve arkadaşları büyüm üşt ür, kuvvetlenmişti r. Ben bu i t i lafı m üsel l ah bi r m ücadeleden çok tehlikeli addederi m. Henüz teşekkül eden ve -� * ) Dağyo l u sah i fe : n5 !

41


-sahneye avdet eden ordumuza inanınız Türk Ordusu­ nun dasİ tani nefe ri Türk Tarihini yapan ve yaşatan zabiti kumandası nda kendini bekliyen vazi feye layık bi r vaziyettedi r. Ası rdide, m übarek ve hat ı raengi z aske rlik ocağı m ızın eviadları kendisine işaret edeceğiniz bu yeni mücadeleyi muvaffaki­ yed e başaracakt ı r. K oyunlarında kadınların ziynet alt ınları , ceplerinde çalınmış paralar, heyhelerinde aile sandıklarından aşı rıl m ış çamaşı rlar gezdi ren bi r haydut sürüsü sizinle müzakere edecek bi r m evkide bulun m az. Bence Çerkes Edhem ' i vu r m ak için vereceğiniz karar, M ısı r Kölemenle rini taklide özenen bi r t üredi ni n hayat ına hat i me ve rm ekle kal m ıyacak, Türk Vatanı üze ri nde muntazam bi r hükumet , muntazam bi r ordu vücut bulunmasına doğ ru en mesut b i r adı m olacakt ı r. Vurmaya karar ve riniz, vu runuz, bundan pişm an ol mayacak­ sınız. , dedi m ( Alkışlar ) Eğer netice aleyihi mize çıksaydı , Ankaranın telgraf di reklerinde daha sehpaların kurulmasını beklemeden, beni epey yüksel m i ş bi r vaziyette görecekler eksik ol m azdı. Bundan üç sene evvel f ı rka içti m atnda cemi­ yederin intihabat ı na m üdahale m evzuubahs oluyor­ du. İ ki defa söz aldı m , bu m üdahalenin cem iyetleri yıkacağını ve inkıl ap züm resini en tabii dostların­ dan m ahrum bı rakacağını söyledi m akalliyette kaldı m. Fakat ist i kbal için gördüğüm şeyi vaktinde söyle m i ş ol mak teseliisi ne kadar acı olsa da bana nasip ol muştur •.

Halk onune çıktığım i l k günden beri bu noktaya çok ehe m mi yet ve rdi m. Bu nokta beni m için hayati bi r kıY.meti haizdi r. Bi r Veliahu ' ın, M i l l i Şai r i çin göste rdiği hür m et vesi lesiyle sanat muhibbi sultanları metheden bi r makale yaz m ışt ım. O yazı bi r şey değil, ondan daha çok 42


kuvvetlisini ;dün söyledi m. Yalnız Osmanl ı devle­ tinin büyük sultanlarını değil , A nadoluda ufak hükumet kuran Beyleri , Selçuk devrinin sultanlarını hat ta daha eskiye giderek me rkezi A sya yayiasının çöl leri ortasında geç miş yarı efsanevi zamanlara Saltanat ve l i i l afct ai d Beyleri ve eserlerini günlerinde değil , Cumhuriyetin başlangıc ında değ i l , daha dün, bundan alt ı yedi ay evvel Türk­ ocakl arı ' nın merkezini açarken uzunuzadı ya met­ het m işti m. Ben Türk halkına, fiırk gençliğine senin varlığın son inkılaptan beri başlar, bundan evvel m azinde ne varsa kandır, zulümdür, çamurdur diyenlerden değ i l i m . Bi lakıs Dağ Yol u ' nun başında Türk gençliğine dedi m ki: "Gün içinde değil, zam an içinde düşün. Kalbinden bi r an tarih hissi eksi k ol masın. , Eğer mem leketi m e , sen türedi değilsin, senin koskoca bi r geç m i şi n vardı r, sen kökü m azi de olan bi r at i sin, sen il min, san ı atın, siyaset i n her şubesi nde t arihine şeref ve ren ada m lar yet i şti rdin, dem ekte bi r günah varsa, haber veriyoru m , bu günahı dün olduğu gibi yarın da, m ütemadi tekrar edecek ve m e mleket gençli­ ğine bütün Türk tari hinin büyükleri ni sevdi r m ekte ve saydı rmakta devam edeceğim. Bunun içindi r ki Türk inkılabının ruhunu yazılarımda ve nutukla­ rı m da m üdafaa ett i ğ i m vakit onu on sene evve l doğ muş göst e r m edi m , onu en aşağı yüz elli senel i k bi r kıde m e i rca ett i m. Ben şahıslarda, züm relerde ve t arihte hiz metin, güze l li ğin ve iyiliğin ölünceye kada r aşıkı ve hayranı kal mayı kendi m e bi r din, bir namus borcu bil m işi m di r. ( A ikışlar) Türk halkının muhtel i f sınıfları arasında yavaş yavaş inkişafına çalışı l an Bol şevi zme karşı i l k defa i t i raz sedasım yüksel ten bi r m akale, bir buçuk sene evvel İstanbulda beni m i mzam la 43'


·ç ıktı. H albuki dört senedi r bu çok tehlikeli ce reyan hakkında sözle ve yazı ile nazar-ı dikkati celbet mekten uzak kal m ıyoru m. A rkadaşlar, şi m di bütün m edeni dünyanın alaka ile, heyecanla takip ettiği iki büyük cere­ yandan size bahsedeceğim. Bu ce rev:1nl ardan bi ri Ocağımza m üt e m adi husumet göste r m ekten hali kal m ıyor. Ocağınızı ve onun hadi m lerini halk nazarında küçült m ek ve düşürmek, şi mdi hakkında izahat ve receği m bu düşman cereyanın ilk vazifelerinden bi ri ol muştur. · ·

Eski Avrupa ale mi Okyanusun arkasından gelen A merikanizm ce reyanl a r i yle K ızıl Rusy a ' dan gelen Rolşevi k \ce reyanı arasında kendi medeniye­ tinin doğurduğu büt ün m üesseseleri hangi nevi ve mahiyette olursa olsun tehlikede görüyor · A me r i ­ kanizm ' i n esasları aza m i ist ihsal , aza m i refaht ı r. Burada bütün dünya için örnek diye gösteri lebile­ cek tam bi r de mokrasi hayat ı vardı r. A merikada ist i hsal ve refah i ç t i m ai bünyeni n tabii neticesi , hat t a tabii bi r m ükafat ı ol muştur. A merika, bu genç mem leket ve m i l let t arihi an ' ane , eski sanayiinetise gibi bir tak ı m kayıtlara bağlanmak­ sızın insanı bi r makine haline koyuyor. Ve bu · m akineyi aza m i ist ihsale sevkediyor. Denebili r k i , beşe riyet A meri ka toprakları üze rinde yeni bi r me rhaleye vasıl ol muştur. Bu makine ve adale medeniyeti ortasında bazı Avrupal ılar kendi leri ni Polinezya vahşi leri arasında olduğundan daha fazla yabancı hissetti klerini iti raf ediyorlar. H ayat felsefesi pek hususi olan bu ale min eski Avrupa mi llet leri üze rinde ika etti ği korku tesi ri son zamanlarda okuduğumuz, i şi t t i ği miz Avrupa milletleri itt ihadı fikrine kadar yol aç mışt ı r. 44


U m u m i cihan muharebesi A me ri kanın m uka­ ve met mümkün ol m ayan sınai rüçhanını meydana çıkardı. Bunun karşısında Avrupa m ütefekki rleri kaybol m ak tehlikesi ne maruz gördükleri eski medeniyet le rin şi m diden daüssılasını duymakla m eşgul dürler. Bir A m erikalı gözi yle Avrupa fak i r m i l l etierin m e m leketidi r , Asya ise sefi l lerin, di lenc i lerin diyarıdı r. Burada ferdin umum i bir itsihsal cihazı içinde şahsi yet i ni kaybe t m i ş ufak bir makine haline geçti ği görülüyor. H akikaten A m e rika mi l leti za man zaman uğ radığı buhranlara rağ men kendi topraklarında beşe riyetİn şim diye kada r idrak ettiği en büyük se rveti toplamış ve m e m leketini başka yerlerde görül mek mümkün ol m ayan bi r refah derecesine çıka r m ışt ı r. Bu söyledikleri m l e A me ri ka halkı içinde i dealizm ' e ye r kal m adığını ' a de et m i ş ol muyoru m. O rada kesi f ve çok kudrc t l i bir sınai hayat ın yanında içti m ai ve dini idealizm ıçın de ye r bulunduğu m uhakkakt ı r. Bu; he rgün t esi ri ni art ı ran ve beşeri ­ yeti kendisine çeken yeni bi r kutup halinde duruyor. Şi mal komşu m uzda vukua gelen büyük ihti lalin bu A m e rikanizm felsefesiyle bi r takım m üşa� ehet noktaları olduğunu kaydedebi li riz. K ızıl Rusyada insan A m e ri kada olduğu gibi umu m i re fah yolunda kendi şahsi i radesine rağ men çal ışt ı rılan bi r ada m ,. bir makinedi r. Burada da aynı emel esast ı r: Aza m i ist ihsal ve azam i refah. Rusya, A m e ri kada olduğu gibi t a ri hsiz an ' anesiz bi r m e m l eket ol madığı için ihti lalin ağır yuvağ ı on üç senedi r m üt e m adi içt i mai tabakaların farkını ortadan kaldı r m ak için m ilyonlarca adam ı kıra rak, eze rek tesviye hareketine devam ediyor. Burada sınıf m ücadeleleri i ht i lalin hususiyetleri nden bi ri olmuş­ tur. Bu Bolşevi k ihtilali karşısında Roma, Barbar <ı- 5


·ist i l alarından evvel ne vazi"yette i se Avrupa şi mdi o vaziyettedi r diyen m uharrirlere tesadüf ediyoruz. Burada A me ri ka de mok rasisini temyiz eden büyük hürriyetten b i r ese r yoktur. Burada ihtilal ihti la­ lin hedefleri ve bu hedeflere var mak i çin şedi t ve kat ' i usuller vardır. Şuralar İtt ihadı ' nda yaşayan he r fe rt istisnasız, cebren ve kah ren ihtilal i n hedeflerini isti hsal i çin mecburdur. çalışmaya Beşeriyetİ n t arihinde şi m diye kadar görül m e m i ş olan bu büyük tecrübeden çıkan neticeleri kesti r ­ rneğe ve onlar hakkında şimdiden b i r fiki r ver rn eğe kendi m i salahiyettar gör m üyorum. Yalnız size m i l l i yet hissi öl m e m i ş olan m e mleketlerin korkunç sınıf m ücadeleleriyle gelen Bolşevizm aleyhine ne gibi tahaffuz çareleri aradığını işaret et meği kendi m e bi r vazife b i l i ri m. Macarİstanda Belakun ' u mağlfıbiyete uğ ratan ve tardeden hareketl e r , İ talyan Faşizmi ve A l m anyadaki m u­ azza m ( Ştalhel m ) Çelik m i ğferliler hareketi tahaffuz endişesinin aşikar misalleridi r. Finlandi ­ ya ' nı n son zamanlarda geçi rdiği Bolşevizm tehli ke­ si m i lliyetperve rleri n bir ham lesiyle akamete uğ radı. ·

B üyük Fransız Iht i l ali ' nin artaya att ığı de mok­ rasi , hürriyet , m üsavat gibi fiki rler Islav Bolşeviz­ mi önünde geri m i l letierin tapındıkları biçare (Fetişlere ) , putlara benziyor. Eski Yunan ve Roma m edeniyetl erinin varisi olan milletler, kendileri için büt ün tarihte m isli ol maya:·n b i r tehlike karşısında bulundukl arına derece derece kanaat get i r m ektedi rler. Türkiyede sınıf m ücadeleleri için bi r yer yoktur. Senden yağm a edi leni sen yağ ma et e m ri burada tatbik edi l emez. Çünki ası rlardır betbaht m uharebeler, bi rbi rini takip eden muhaceretler, 46


bakı msızl ık ve sefalet bu memleketi başt anbaşa yeniden soyu l mayacak kadar faki r ve vi ran b i r hale get i r m i şt i r. Fakat unut m ayınız k i , nerede sefalet varsa orada Bolşevizmin m üşterisi vardı r. Aça, çıplağa iyi giyineni ve doyanı göste re rek Bolşeviklik m uhabbeti ni uyandı rmak bu telkini üstadane bi r m eharetl e yapan ki mseler ıçın müşkül değildi r. M i l l i K urtuluş m ücadelesi ni yapm ış olan i nkı l ap züm resi yağm a edi l m i ş bi r mem leketi refaha götürmek vazi fesini üze rine al m ışt ı r. Bu vazifenin ne kadar ağı r olduğunu her gün karşı m ıza çıkan m üşkülat i l e boğuşa boğuşa gitgide daha iyi i drak ediyoruz. Türk m i l letinin kendini korumak endişesinden doğ muş olan Türk mi l l i yetçiliği sizin çok genç yaşlanmza rağmen ne acı bi r i m tihandan ne şerefli bi r neti c e ile çıktı bili rsiniz. Anadolu ordulan m i l l i ­ yetçi zabitlerin kum andasında ist i l a ordularına karşı gitti. Tarihi daha dün denecek kadar yeni· olan Türk m il l i yetçiliği dışardan gelen bütün tehl i keleri bi rer birer yendikten sonra, dahildeki İ rt i c a cereyanl annı da ezdi ve att ı. Ben size , m üessı rı Türk m i lliyetci l i ği hi n bi r ese ri ve bi r olan bu Ocağ ı m ız içinde hal as ve şeref geti ren mazinin bütün· engellerini kırarak ist i kbale geniş bir yol açan m i l liyetçi ce reyan ı , onun . hadi m lerini ve onun m i l l i ıncibedini dışardan ve i çe rden ge­ len yeni husu m et lere karşı koruyunuz diyoru m . ( A lKışlar) Ben Türk gençliğini milli ti msal et rafında azam i uyanıklığa ve hassasi yete davet ediyorum. Sovyet toprakları üzerinde kızı l i h t i lalin büyük peygamberi aleyhine b i r tek kel i me söylen­ mesine, bir tek kel i me yazıl m asına i m kan var m ıdı r ? İhti lalin ruhunu, onun i m anını t aşıyan bir gençlik kızıl fikri n ti m sali aleyhine söz söyleyecek ki mseyi kendi kanı içinde boğar. 4'i


İtalyayı yerl i bi r Bol şevi zm hareketi nden kurt a r m ış olan bi r m i lliyetçi hareket vardı r. Faşist İ t alyanın ti msali olan ( Duçeyi ) M ussoli ni ' yi tan ı rsınız. Onun aleyhine yazılacak tek bi r kel i m e , söylenecek bi r söz tasavvur edi l m ek i mkanı ol m a­ yan bi r şeydi r. Böyle küstah bi r hareket Faşist gençli ğinin kalıredici bi r darbesi ni kendi üze rine çeker. Kurtuluşa nasıl erişt i ğini bildi ğ iniz Türk vatanı üze rinde M i l l i Ti msale yazı ile, resi m le hürmetsi zlik edenler meydanı boş buldukları için cesa retlerini m üt e m adi art ı rıyorlar.' Türk genç l i ği ­ nin kalbindeki · m i l liyetçi hassasi yet bu gibi vakala­ rın cezasını j anda r m aya, poli se, m ahke me salonla­ rına terket m e m elidi r. Sizin vi cdanınızdan doğacak bi r i tap sesınız bu yıkic ı c c reyanların onune geçmelidi r. Meydanın boş ol m adığını, gençliğin nankörleri takip edip et meyeceğini m e m l eket e göst � ! melidi r. ( A lkışlar) B i r dağ başından engin ufukları seyreder g i bi m e m l eketi nizi , onun ihtiyaçlarını ve onu içerden dışardan tehdit eden bütün tehli­ keleri hep bi rden gorunuz. Gün içinde değ i l , zaman i çinde düşününüz. ın ıizinin telkini Türk t arihini yapan büyük bi r an kalbinizin içinde susmasın. Vatan toprakları üzerinde bo�guncu bi r ruh vücude get i r mek iste­ yenler - kanunun vereceği cezalardan . evvel sızın ne düşüneceğinizi , sesinizin nasıl yükseleceğini hesaba kat m aya kendilerini mecbur bil melidi rler. Ruhları te reddiye sevkedecek ve m e m lekette doğacak sınıf kavgaları , bulıranlar ve ihtilaller ortasında kapıları ardına kadar düş man ist i l ıilarına açacak köt ü cereyanlar karşıaı,nda Türk gençliği, size uyanık dur m ayı tavsiye ediyorum. İ rt icadan nasıl korkuyorsanız, m i l l i müesses eterinize i rti_ca kadar ve ondan daha fazla düşman olan Bolşevik 4R


'cereyanından da o kadar sukınınız. T ürk gençleri ! Milliyet cereyanının kurtardığı Türk vatanının üst ünde, M i l l i Savunm� kuvvetlerini k ı r m ak için gece gündüz r i yan ı n , hi Lmin her şekl i ne bürünen bu yeni düş m ana karşı hazı r d u r , u ya n ı k ol ! ( Şiddetli ve sürekli alkışl ar) ****

49



lll

SALTANAT VE HIL AFET MÜESSESELERi, INKIL � B VE TÜRK GENÇLIGI 25 E y l u l

1 930 ' da Cum h u r i yet Ha l k

F ı rkas ı g r u p to p l a nt ı s ı n d a

A rkadaşlar; Bi rçok hati bieri dinledikten sonra daralan vaktinizi göz önünde tutarak, size kısaca bazı düşünceleri mi söyli yeceği m. Şi mdiye kadar ort aya at ılan meseleler kısmen Hükumet i , kısm en Fı rka­ m ızı alakadar ede r. Hükumet hakkındaki düşünce m Hükumetin lehinedi r. Beş sene zar f ında muhtel i f vekaletlerin yaptıkları işl e r hep bi rden hat ı rlanı r­ sa karşı m ıza çıkacak yekun, m üsbett i r, me mnuni­ yete layıkt ı r. B i r kaç günden beri i leri sürülen ve sürülecek olan i t i razlar Hükumetin İc raat ını tafsi latiyle bizi m de öğrenmemize yardım edecek­ t i r. Ben yapılan teşebbüslerin, elde edi l en netice­ terin bizi hoşnut edecek bi r kıymette olduğu fikrindeyi m. Fakat ası l kendi düşündükleri m i F ı rkam ız dolayısiyle söylemek isti yorum: Cumhuriyet her şeyden evvel m anevi bir mü­ essesedi r , b i r ideoloj i di r. Bunu i dari, m ihaniki b i r iş olarak m ütalaa e t m ek bizi m için hata · ol u r. Fikre ve kanaata dayanmayan m üessesel e ri tehl i­ kede saymak l az ı m geli r. Mensup ·olduğumuz ink ı l ap züm resi Türk m e ml eketine bir Cumhuriyet sı


idaresi get i rdi. Bu i dare , yıkı lan diğer bi r i da renin yeri ni t uttu. Y ıkı lan idarenin Saltanat ve Hilafet İn üessese si olduğu malumdur. Ası rlarca m üddet devam et m i ş olan bu Saltanat ve H i lafet m üessese­ si nerelere dayanı yordu ? Bunu b i l m ekte fayda va rdı r. M e m leketi m i zin kı rkbin köyü olduğunu düşünü­ bunların herb i ri nde hiç olmazsa bi r mesc i d vard ı r. N ahiyele rde , kasabalarda . ve şehi rlerde onbin mesc i d ve c ami daha tasavvur ediniz. Demek ki en aşağı e l l i bi n cami ve mesc i d günde beş vaki t halkın h. u l ag ın a ve kalbine H il afet ve Salt anat H i lafet lehine tel ki nci. · lıul unuyor du. Medreseler, ve Salt anat rı : i • csseselerı di r. Muhtel i f tarikat ların t e kketeri ::.ul t an Mahm u d zam anında darbeye uğ rayan Bekt aşi de rgah ları için i h t i razi b i r kayıt koyuyorum hem Salt a nat ve H ilafete ist i nat noktaları hizmetini görürdü, he m de onlar bu i ki m üesseseye ist i nat ede rdi. İ m aret l e r fak i r b i r elin uzatt ığı kaseye sıcak çorbayı döker , açın el ine fodlayı tutuşturur ve bunun mukab i l i nde Padişaha dua alı rdı. Çeşm eler, seb i l l e r tasla sizt! verdiği suya mukabi l yukarda bi r yazı i le Padi şaha veya onun vezi ri ne hayı r duanızı iste rdi: " A ç besınele i l e i ç suyu, l l dn A h m ede eyle dua. , bu binl e rce taleplerden bi r i di r. nüz;

Evkaf teşki latı i se ya doğrudan doğruya veya di nden mülhe m olan m üesseselerin dol ayısiyl e hey ' et i mec muası d ı r. Saltanat ve H i l afet m üesse­ selerinin deva m ve ist i k rar kuvvet i oradan çıka r. Ta Selçuk devi rlerinden beri kal m ış m aristanlar, hastahaneler vardır. Onlar da bu arada zikrolun m ak lazı mdır. Tanzi mat devri ne kadar gel m i ş koskoca bi r Divan Edeb iyat ı vardı r k i , Padi şahların ve vezi rlerinin kasi deleriyle doludur. 52


He men bütün güzel san ' at ları m ız o m ü­ esseselerin m uavı nı ve m üttefiki vaziyetinde idi . M i mari, şehi rlerin ve kasabal arın üst ünde o geç m i ş devi rlerin hat ı ralarını yüksekte tutar. Yazı ise hattatların elinde yal ınız halkın ce maat halinde toplandığı köşelerde yanı c a m i lerde, mesci dlerde, tekke le rde , med reselerde deği l , ailelerin hari m i nde bile uzun zam anlar aynı m ü ­ essesel e r lehine sürekli telkinde bulundu. Mem le­ ket terbiyesi , çok kuvve t l i bir gelenek halinde he r iki m üesseseyi bi rbi rini takip eden nesi llerin kalbine ye rleşt i ri yo rdu. Ende run Yeniçeri ve N izarniye orduları, teşki l at ı gibi şöhreti malum harp ve te rbiye cihaziarı bu hususta ayrıca kayda layıkt ı r. İ şte Saltanat ve H i l afetin, ufac ık bi r özet hali nde size zi krett i ğ i m bu m üessesel e r , bu teşki­ lat ve bu sa ' at l ar birer dayanağı ol du. Yoksa iki buçuk asra yakın bi r zam andanb eri , a rası ra askeri tali ' bize gül mekle be rabe r, m ağlubiyetten mağlu­ biyete uğ rayan, Ana d olu ve R um eli ' ni n ufacık b i r parçası m üstesna ol m ak üzere Avrupa ' da, A f r i ka ' da ve Asya ' da m i lletin nesi varsa hepsi ni kaybeden H i l afet ve Saltanat , son günlere gel inceye kadar yaşayabiJi r mi idi ? M uhaç M uharebesi yle m e rkezi Avrupaya gi rdik. Tam ı -ıvar M uharebesi ' nden be ri ikibuçuk ası rl ık bi r zam andı r he r tarafta u m u m i b i r geri ­ leme halinde · i dik. Al man İ mparatorluğu, U m u m i H a rp mağlubiyetine dayanamadı. A l m anlar K ayse r ailesini çıka rıp att ı lar. Avusturya, K ral ve İ ınpara torluğu, R usya Çar l ı ğ ı , Y unanistan K rallığı birer m ağ l ubiyet l e tarumar oldu, ve hükümdar ai leleri ya m e ml eket ten atıldı, yahut Rusya ' da oldugu tek mağlubiyeti · gi bi öldürüldü. O ralarda bi r affe t m i yen m i lletler karşısında bulunuyoruz. 53


Halbuki Türkiye , ikibuçuk ası rd ı r bi rbi rini t akip eden ve son senelerde m i lletin büt ün varl ığını tehlikeye koyan uzun bi r sı ra m ağ l ubiyete taha m ­ m ül et mişti r. M i lletten t a m a miyle kopup ayrıl m ış olan bu iki m üessesenin, ba_şı m ıza geti rdiği belalar yet m iyo r m uş gıi.>ı, son İ sti klal M ücadelesi ' nde size tekrar yadetti r m eyi fazla bulduğum , e l i m vaziyet ine de şahit olduk. B u kadar m üesseseye , bu kadar eski ve kökleşmiş an ' anelere tutunarak yakın günlere gelinceye kadar varl ığıni uzatan H i lafet ve Saltanat , ne kuvvetli bi r teşkilata m alikm iş, bu vesiyle ile tekrar düşünmüş olduk. Eğer Saltanat A nadolu ' nun yalnız kanına ve m al ına m usallat ol m asaydı, onun için bazı vazi fe­ l e ri olduğunu da düşünseydi , alt ı yedi m i l yonluk alevi öz Türkü düş m an t akip eder gibi t akip et meseydi, del i kanl ı ları m ızın kanını Türk nesiini t üketecek kadar Yemen çöllerine akı t m asaydı , belki çöküşü b u kadar feci olmazdı. Anadolu ' da hangi fani bi r ihtiyara tesadüf edersiniz ki , size babadan, dededen naklen şu i ç A nadolu topraklarına ayak bas m ış bi r Sultanın, bi r Şehzadenin hikayelerini nakledebili r ? Yalnız alan, yalnız çeken ve kendinden hiç bi r şey ve r meyen bu Saray H üku m e t i , bu topraklarda nası l bi r gayz uyandı r m ışt ı r. H epiniz pek ıyı bili rsiniz. Akhisar Çet m i leri hanedana candan düşm andır. " O bizi m aram ızdan çıktığı halde bizi unuttu , bize hiyanet ett i . , de rler. Sivas A fşarları isyanlarını şii rlerle i fade et m i şlerdi r. "Ferman Padişahın dağlar bizi m di r. , Halkın dil i nde dönen beyit l e r vardır. Eski I stanbu l hükumeti hakkında duyulan nefreti izah eder: 54


" i stönbu l ,

i stan bu l v i r a n o l a s ı ,

Taş ı n ı toprağ ı n ı se l l er a l a s ı . ,

Siz kanunla H il afet ve Saltanat ı ilga et meden evvel onlar zaten m e m leketin kalbinde çoktan sukut et m iye başlam ışt ı. Yoksa b i r milletin kalbinde yaşayan m üesseseye dokunul m az. Size ilga ettiğiniz bu Salt anat ve H i l afet teşki lat ının nelere ist inat ettiğini saydım; şi m di Cumhuriyetin hangi m üesseselere dayandığını ve bunu kalbiere ye rleşti r mek için ne yaptığı m ızı kendi m ize sormak l azı mdır. •

B i l i rsiniz ki, bir m üessesenin t a m yıkıl m as ı , gönüllerde yıkı l m asıyla m üm kündür. B i r m üessese­ nin kurul m ası ise ancak gönüllerde yerleşmesi yle m ü mkündür. Bunun için yüzlerce senedi r felaket­ ten felakete uğ rayarak döğüşe döğüşe t akip e t t ı g ı m ı z kurtuluş yolunun bizi erişti rdi ği bu me rhaleyi , Cumhuriyeti , bu m übarek halk m üessese si ni hangi fiki r cereyanlarına, hangi m üessese l e re ' istinat etti rdi ğ i mizi düşünmekte faide vardı r. Bu sualin cevabını ara m adan evve l size , kuzey kom ­ şum uzda vukua gel m i ş . K ızı l İhti lalin teşkilat ından bi raz bahsedeceği m. K ızıl I htilal, hakiki m anasiyle yeni bi r di n get i r mişti r. Bunun mukaddes kitabı var, peygam beri va r , havarisi , azizleri ve büyük bi r taassupla dinin çizdiği yolları t akip eden m üridleri , m ü ı m in­ leri var. Bu ihti lal gönül lerde ye r tut m ak için nas ı l çal ışı r ve yalnız Rusya dahilinde değ i l , bütün dünyada nasıl korkunç b i r telkin cihazı vücude geti rm işti r , bunu hayret le gör m e m e k m ü mkün deği ldi r. iht i l al kütüphanesinin üze rine m üt e m adi yağan bi r

neşri yat ını kağı t t i pisi

Rusya h:llinde


t asavvur e t m ek laz ı m geli r. K i t aplar, m ec mualar, risaleler, gaze t e l e r yüz binlerce basılıp tevzi edil i yor. i htilalden sonra vücude geti ri l m iş olan halk küt üphanesi çok zengindir. Mektepler velevki ipti dai de recede olsun , küçük çocuğa kom ünist l i k yolunda çal ışanların, ölenlerin, t e rcemei ha l ini öğ re t i r. Çarlık meza l i m ini uzun uzadıya anlat ı r. 1-l alk ünive rsi teleri , sine malar, seyyar si ne malar, kulüpler, t iyat rolar, küt üphaneler, seyyar kütüpha­ nel e r , basın , kong reler, ihti l al müzeleri , aynı dinin heyecanla, i m anla te lkinini yapan m üessese­ ler ve içti malardı r. 1 91 7 ' de R usya ' da Çarlardan mi ras kalan 2 1 5 t i yat ro mevcuttu. 1920 ' de iht i lal Rusyası 3450 'si köyler için ol mak üze re 6000 tiyat ro tesis ett i . M üh i m h i ç b i r a rn e l e merkezi yoktur k i . orada b i r t i ya t ro ol masın. * Radyo size muntazaman ihtilalin hutbeleri ni söyler. Bizde de radyo va rdı r, bazan suzinakten, uşşaktan, sabahiden şarkılar veya konse rler dinlet i r. Bizdeki radyo iht i l alin maksatlarını anlatan b i r Si ne m aları m ızda he r mi lletin vasıta deği l di r. hususi propagandası vardı r , hat t a çok defa Türklük aleyhine olarak, bizi m u m deleri m ize muarız olarak, düşm an olarak. Bizi m si ne malarım ızda bizi m propagandalar ı m ız yoktur. Saydığım bu teşkilata beş mi lyon genci yet i şti ren bir teşkilat daha i l ave ediniz. İ rtica A rkadaşlar; mevcud bir tehlikedi r. Fakat taraft arları seneler geçti kçe aza l m ağa m ahkumdur. Bizi m için ası l tehlike, umdeleri m izin hafta baştanbaşa düşman ı olan ve burasını bi r i çinde kansız, nefessiz yere sereceği muhakkak görünen Bolşevi klik tehlikesidi r. İ r t i ca, nesi ller *

56

Mos cou D a n s l e Souf f l e D ' as i e . P i erre Daye , S : 9 3


geçti k çe uzaklaşmağa mahkumdur , o giden bi r dindi r , bu gelen bi r din. Fikre karşı fi ki rle m uca­ dele edi l m e l i di r. Türk mi lliyetpe rve rli ğinin hakiki düş m anı odur. D inleri yaşatan şey, m uarız dinlerle, m ezhep­ lerle boğuşmaktı r. K a rşısında bi r husu met sebebi bulunmayan bi r din düşe r , zeval bulur. İ şç i l e ri m izi , gençle ri m izi bu tehl i keli yoldan onlara hakikati apaçık göst e r e rek çevi rmel iyiz. Bunun ıçın en m üessi r silah c ebi r kuvvet leri deği l , telkin kuvveti , iyman kuvvetidi r. A rkaı.laşlar, si ze soruyoru m , Gazi benim durduğu m bu noktada üç sene evvel bizi m ve büt ün dünyanın hür metle, takti rle dinlediği büyük nutkunu biti ri rken son sözlerini ki m e söyledi ? Onb i r senedi r, koskoca bir m ücadelenin bütün bulıranları arasında onu takip e t t i k. Ben yalnız bi r defa onun sesini t i t r e rken işi t t i m. Yalnız bi r defa bana gözleri yaşa r m ış gibi görün­ dü. Bu da ne vakit oldu bili rsiniz, ese r i ni Türk genç l i ğ i ne e m anet ederken ... H akikaten bu büyük ese r, bu misli ol m ıyan inkılap, m uhal . görünürken haki kat haline kon muş bu ist i kl al ve ona bağl ı olan ist i kbal , m ünevve r Türk gencinin na m us ve fazi letinden, vat anperve r­ liğinden, fedakarl ığından başka ne reye e m anet edi leb i l i r ? Türk Cumhuriyetini Türk gençli ğine e m anet ederken Reisi miz bize mensubu olduğumuz Fı rkanın t aki!'" edeceği yolu işaret etti. Soruyorum size, kal:.ıinde iymarı ı ol m ıyanların iyman telkin et mesi m ü m kün m adür ? K albi nde b i r aşk ol m ıyanların başkası:-ıa a�k ve r mesi m üm kün müdür ? Türk 57


Cumhuriyeti i l an edi l diği vakit , başları m ızın i çinde bu m üessese k i m lere tutunarak dayanabi l i r diye düşünüyorsak, Cumhuriyeti onlara ve r m eliyiz, onl ara dayand ı r m alıyız. A teşten ateşe geçen, cepheden cepheye koşan, Türk vatanının olduğu kadar Türk inkılab ı nın da dostu , m üt tefi ki ve bekçisi olan Türk zabit i , Türk mual l i m i , doktor, avukat , tüccar, m uharri r , m üellif, gazetec i , sanatkar bu m i l letin ne kadar duyan, düşünen, kalbinde yüksek ve asi l şeylerin muhabbet ve hürmet ini taşıyan eviadı varsa, genç Cumhuriye­ tin dayanağı oradadı r , onlardadı r. Bu ese ri onlar yapt ılar, bu ese ri onlar muhafaza edebili rler. Bu ese ri büyük Reisin dediği gibi onlara emanet et m eli. Halbuki F ı rkam ızın ıçme bakt ığınıı. vakit görürsünüz, düşüncesiyle bizi m düşüncemiz arasında hiç bi r m üna.sebet ol m ayan, mazisiyle, maişetiyle, te rbiyesi yle t akip ettiği m iz esasl arın m esleki candan düş m anı olan t ak ı m takım ki mseler gel m i ş­ ler F ı rkam ızın içi nde pusu tut m uşlard ı r. Buna mukabil inkılabın binlerce aziz eviadı teşki lat ı m ızın haricinde du ruyor. B i r Fransızca keli me kul l an m a m a m üsaadenizi rica ediyorum. Bunlar Pol i t i kanın profesyonel ada m l ar ıdı r. İ ktidara geçen her züm renin maiyetin­ de çalışmayı kendil erine bi r maişet vasıtası edin­ m işle rdi r. Abdülham i d devrinden ittihad ve Ter raki ' ­ ye , Hürriyet-i İ ' t i laf ' a ve C ti mhuriyet ' e kadar birb i r i ­ n e asl a benze m i yen b u idareler esnasında aynı ada m l a r inan ı l m az b i r kolaylıkla eğilerek, büküle­ rek, he r kal ıba gi rerek, her renge boyana rak dai m a iktida rda bulunanlada berabe r görün m eyi bi l m işlerdi r. Z ü m r e m izin saffet ini bozan, onun asi l m ayasına, asi l si m asma bizi ve başkalarını m ütees­ si r eden düşkünlüğü ve ren ancak bu gibi ada m l ardır. 58


A rkadaşlar, Cumhuriyet m üessesesının ellerine e manet edil m esi işaret edi l en Türk gençliği, mutlak bi r i t i m adınıza layıktı r. Ona iti m adı m ızı ne kadar fazla göste ri rsek, o i t i m adım ıza o kadar layık oduğunu bize göste recekti r. Gençleri ve gençl i k m üesseselerini Türk Cumhuriyetinin tabii kuvvetleri saymalıyız. Vatanın geçi rdi l!i �u kadar fel:ih t ! e rir. tesi r ve te rbiyesini a l m ış, m e m l eket yangı nlarının ışığında halas yolunu ara m ış ve bul muş, insan kalbinin duyabileceği en büyük acıları duya duya vatanpe rve rliğin en yüksek derecesine çıkmış olan Türk gençliği, Türk Cumhuriyetini, onu vücude geti ren inkılabı civanın e rt ellerinde tutacak ve yükseltecek liyakati haizdi r. Türk gençliğine ve onun bütün m üesseselerine i ti bar et m el i ve onl ara kendi kendi ni i darede t a m bi r serbest i ve r m e liyiz. G ençlik m üesseseleri ni n t e r t e m i z m az isi ' onların yoll ar ını şaşı r m aksızın kendilerini ve m üesseselerini i dare edebileceklerine kafi bi r te m i nat t eşkil eder. F ı rkam ızın cem iyct lere m üdahale et m e mek hususunda ittihaz ettiği son karar, e m i n olunuz bütün m e m l ekett e u m u m i bi r inşi rah uyandı racakt ı r. İ nkı l ab ı n onlara göste receği e m niyetten asl a nadi m olmayacağına beni m şahsi kanaati m vardır. Ayasofya Rüştiyesi ' nden başlaya­ rak bugüne gelinceye kadar hocalık hayat ı m da 7 c e m i yet hayat ı m da ve siyasi hayat ı m da yi r m i i ki sened_i r onların hizmetinde bulunan ben, çok yakın­ dan tanıdığı m bu gençlik kuvvetinin tam b i r i t i m ada layık olduğunu sıze söylerneğe kendi m i m ezun sayıyorum. Fı rka m üzakereleri esnasında hatipler, seneler­ denberi ara m ızda devam eden sessizlik dolayİsiyle hissettikleri ızt ı rabı tekra r ve' tekrar anlat t ı lar. Bi r addediyorum. noktanın açıklan m asını elze m 59


A çık şekil de bir m ürakebe vaziyeti büyük lüzumu­ na rağmen mevcut olmadığı muhakkak t ı r. Fakat ki m i ddia edebili r ki, öğrendiğimiz hat ı raları, işi t t i ­ ği miz haklı şikayet l e ri Reisieri m ize ve alakadar maka m l ara söyle m ekte kusur ettik. ·

H ayı r , onların yüzünde bir tek defa infiate tesadüf e t m eksizin anlat ı l ınağa l ayık her ne ogren­ dikse, birer birer söyledik. Eğer m e miekete karşı tamam İyle susmuş göründükse , bunu bir tek sebeble izah etmek doğ ru değil di r. Yeni büyük tehlikeler­ den sonra, bi r zam an i çin sessizlik ve sükun zaruri gibi görünür. Fakat bu sessizliğin içinde mutlaka işaret edi l mesi l azım bi r cihet vardır; biliyorduk ki Reisieri miz, yakın m azi de dahi çok m üşkül şartlar dahilinde dai m a delilleri ni gördüğümüz üze re, bizi m tam e mniyeti m ize layık ki mselerdir. Bu inanış onların ehem miyeti cihanşumul olan vakalarla sabit ol m uş kifayetlethıden doğan m r inanışt ı r. Üç gün evvel burada·, muhalefetin ilk sesi Meclis hari m inde yüksel diği vakit, yerlilerl e be taber bi r çok yabancıların dikkatle seyretti kleri bi r ada m , şurada, locasında, münakaşaların üstünde sak i n bir seyi rci gibi duruyordu. M il l et Meclisi ' ni ölgün bi r vaziyett en kurtaran , onu yakı n ınıizisinin büyük şerefine bağlayan bu yeni vaziyet hepimiz biliyoruz ki onun takti riyle şiddetle alakadardır. A rkadaşlar; Sözleri m arasında evvelce bi r defa daha işç i lere temas etti m. Bilirsiniz arnele m edeni dünya­ nın her tarafından fikren geri bi r züm re deği l bilıi­ kis çok i leri b i r zümıedir. Biz onlar arasında genç Cumh\lriyeti mizin ve zümremizin çok tabii dostl a­ mu bulabili riz. Fakat i ti raf edelim ki ,. senelerden beri hükümet i n Millet Meclisi ' ne aönderdiği !ş kanunu encümenleri mizde uyuyor. Bu bizi m kendi 60


günahı m ızdı r. Mem leketi m izin ye r ye r b i r çok faa.li ye tlerinde üze rine vazife al m ış olan bu iş_ adamlarını düşünmek ve korumak za manı çoktan huliil et m i şt i r. N e gaript i r ki kendi toprakları m ız üst ünde bazı e cnebi şi rket lerinin teşebbüsleri et rafında toplanan işçiler, kendilerini sakat l ığa, ihtiyar l ı ğa karşı . koruyacak, çalışmala rını ve isti rahat larını, yani bi r tek kel i m e i l e si"ıyl eyeyi m ; sıhhat t e r i ni te mi n edec e k tedbi r l eri bul dukl arı halde , bu m ühi m iş henüz bizi m a r a m ızda hal ledi l me m işti r. Önümüzdeki içt i m alarda bunLnla m eşgul ol mayı , onl arın yalnız uzaktan gelen kötü ce reyanlara karşı kendi lerini kapt ı r m amalQ r ı için düşün m üyo­ ru m , aynı zamanda, Türk m : llet inin huzurunda, refahında ve kuvvet l en ınesinde başlıca ın üessi rler­ den b i ri olan bu m uayyen sını f ı , k0rum ayı ve savunmayı m i l l i m etıfaatlar i t i ':ıa riyle bir vazi fe saydığı m ıçın size bunu ha t ı rlat ıyo ru m . Türk inkılab ı nın istinat noktalan mektepler, cemiyet l e r , her nevi matbuat , işç i ve esnaf züm releri , m esleki teşekkül l er ve mill etin bütün m ünevve rleri di r. Şahsi kanaati m odur ki, hana c a m i i , mesc idi halkın ruhuna kök sal m ası elzem olan fiki rt e ri n b i r e r telkin . merkezi haline koymal ıyız. Size saydığım m üesseseleri iht i l al i m izin büyük esasl arı nokta-i nazarından m ütalaa edersek bil m iyorum kendimizi m e m nun hisset rneğe hakkı m ı z' olur m u ? Rusl arın 6000 tiyat rosuna m ukab i l biz yalnız bi r tek tiyat ro yaptık. Onun için de büyük esasları m ı ­ z ı takviye eder ese rler yazd ı r m ak m ümkün ol mu­ yor. Yeni fırka hakkında ·da bi r kaç sözüm ü di nliyeceksi niz: Sen�lerce bizi m l e berabe r çalı şt ık­ tan sonra aram ızdan çıkm ış ve ka rşı bi r züm re 61


vaziyeri nde mevki a l m ış olan bazı a rkadaşları m iz var. Sayıları çok ınahduttur. Bunlarla bizi m aram ız­ da se rbest i ve halkçı l ı k farkiyle be raber , m i l l i yet­ çiliği bizi m züm re m i zden daha geniş tuttuklarını göst e r i r e m areler mevcuttur. Bu farklar ne olursa olsun esasl arda onlar da bizi m gibi Cumhu­ riye t ç i di r, ve laikt i r. Bence Türk . m ünevve rlerinin etrafında toplanacağı ana bayrak bu Cumhuriyet­ Onlar bizi , biz de onları c i l i k ve laiklikt i r. düşeceği miz hatalara karşı uya rarak bi rbi ri m ize çok hizmet e t m i ş oluruz. Fakat ben açık deneti ­ m i n önce kendi Fı rkam ız i çinde yer bul m asını bugünkü vaziyet e çok tercih ede rdi m. D enetl e m e , Cumhuriyetçi ve laik züm re mizin kendi azıisı a rasında yap ı l m ış olsaydı , belki siyasi t e rbiyesi çok yüksek ol m ayan m e m leket i m izde karan l ı k kuvvet l e r i n ü m i t l enmesine, köt ü ee ceyan­ · ların doğ masına daha iyi bir yoldan m an i olurduk. M am afih gerek kendi içimizde başlayan bu dene­ t i m , gerek karışm ızdakilerin tenkitleri b i r çok noktalarda hayı r l ı neticelerini ve r rn eğe başlam ışt ı r. H e r i ki t a raf t a m üşterek tehlikelere karşı son de rece uyanık ol malıdı r. Ben i nkılap züm resine mensup gazetelerin Iisanında arası ra l üzumsuz şiddetie re tesadüf ediyorum. K arşı m ızda aynı hatalara belki fazıasiy­ l e düşen gazeteler yok deği l di r. Bunlar şahısl arın mal ıdır, bi r züm reyi temsi l e t m ez; halbuki bizi m gazeteleri miz iktidar m evki i nde bulunan koskoca bi r inkılap züm resine mensup olarak çıkıyor. K endine emin olan, kendine e m i n ol m akta hak l ı olan bir kuvvet i n e n asi l vasfı vaka r dı r.Biz Efendi bi r m i l letin Efendi evladıyız. Bizi bugüne kadar geti ren engin t a rihin büyük izze t i nefsi ve vaka rı hi ç b i r harek�ti m izde bizden uzak olmamal ıdı r. 62


K arşı m ızdakiler azl ıkt ı r. Onlar zaman zaman sını r­ Iense bile, biz maziden ve züm re mize şeref ve ren büyük ic raattan mülhe m ada m lar olarak sükunla mukabel e etmeliyiz. L üzumsuz şiddetl e r ve ufak tedbirler bize layık olmaz. Aske rlik m ücadelelerini , hat t a en bedbaht zam anlarda dai ma kendi si l ahına şeref ve recek bi r muvaffakiyetle biti ren eski mi l leti miz, fi ki r m üca­ delelerinin ağı r i mtihanına çağ ı r ı l m ışt ı r. Mem leket ve dış alem bu ağı r imtihandan nası l çıkacağ ı m ızı dikkatl e ve m erakla bekliyor. Bu işi de başarabilir­ sek bizi m nesl i m ize ne mut l u !. . • Asırlarca esaretin bütün acı larını tat m ı� asi l Leh m i l l etinin bir şai ri Mickiewicz diyor ki: "Büyük bir ızt ı rabın meşalesi ruhun içinde yanınaclıkça mes ' ut ol manın i m kanı yoktur. A damın m anevi doğuşu bu büyük ızt ı rapla beraber başlar. Haki kat arayan her ada m ızt ı rabın bir defa i mtihanından geç m el i di r. , Bizi m nesli m iz en büyük ızt ı rapların bütün acı larını tat m ışt ı r. İçimizde bu meş ' ale çoktanberi yanm ışt ı r. Yalnız şai rin haber ve rdi ği m anevi doğuş oldu m u ? Dünya tarihinin hiç şüphe yok şi m diye kadar misli görül m e m i Ş bi r heyecan devrinde yaşıyoruz. Mi lletleri toplayan iyman, mi l l et l e ri dağıtan iymansızl ık. Halk kütleleri yüksek bir iyman heyecanından mahru m ol duğu gün, yıkıcı f ı rt ına ufka yaklaşm ış de mekt i r. A rkadaşlar, ihtil al esaslarını yaşatacak m üesse­ selerinizi ve bu m üesseselerden doğacak sağlam fiki r cereyanlarını ve ihti lal iymanını unut m ayı nız. Muhakkak ortada bir zaaf var ve zaaf oradan geli yor. ****

63



lV

BUGÜNKÜ TEHLiKELER VE H ALK PEYGAMBERLERI 9 Ağustos 1 9 30 ' da i zm i r Türkoc a ğ ı ' n d a

Hanı mlar, efendi ler; Beş senedenberi çok sevdiği m İ zmi r ' i ziyaret ­ t e n m ahru m kal m ışt ı rn. K albi mde, İ z m i r için ve İ z m i r ' deki arkadaşla r ı m ıçın duyduğum hasret g i t gi de o kadar a r t m ışt ı ki bu yazın sonbaharında gelip onu ve si zi ziyaret et meğe karar ve r m işti m. İ zm i r H albuk i , önce gazetelerinde başlayan , son ra yavaş yavaş İ stanbul ve Anadolu gazetelerine geçen bi r m ünakaşa sonbahar i ç i n ve rdi ğ i m kara­ r ı m ı öne al m a ın ı ge rekti rdi. Bu vesile ile bugün karşı nızda bulunuyorum. Eğer si ze arzedt:ccği m fi k i r l e r , ruhunuzda u m duğum izleri b ı rakı r, sizi düşündürür ve bazı kanaat iere sevkederse, bu ben i m için bahriya r l ık olacakt ı r. Hep i m iz görüyo­ ruz ki g�rçekten� beşeriyetin, dikkat i m izi çek rneğe değen bi� ist i klal ve inkılap devri ndeyiz. M i lletleri sevk ve i darede esas olan kai deler dünyanın he r t a raf ında m ünakaşa edi l m ektedi r. Türk m i lleti i ç i n en büyük tehlike, yalnız ve tek başına kal ­ m akt ı r. Uzağı , yakını m u t l aka dinlemeliyiz. Başka m e m l eket l erde geçen fi ki r cereyanlarından, m ücadeleleri nden , buhranlardan ve inkılaplardan 65


· yüzdeyüz habe r i m iz ol m ahdı r. D i nl e r ona karşı olan d i n 1 e r le _ ç ;ı rpıŞarak yaşar; fiki rler, ona karşı olan fi ki rl e r l e çarpışarak kuvvet l eni r , güçle­ ni r. K endi hali nde kalan , bir köşeye çekilen ortaya att ı ğ ı m aksatlar ıçın açıkça m ücadele et m i yen, boğuşmıyan ihti l al l e r , köşel e rinde gerilem eye, bozul m aya ve ölmeğe m ahkumdur. D oğ rusu insanhk t a rihinin son de recede dikkate değer u m u m i b i r buhran devresine şahit oluyoruz. K uzey komşum uzda, bildiğiniz büyük ihtilal oldu; bi r alem göç t ü, bi r ıil e m doğdu. Ye ryüzünün en az insan bulunan yerine kadar nereye gide rseniz gidi niz, izlerini , t esi ri erini gördüğünüz bu ihtila lin sebepl e ri ne i di , hedefleri nel e rdi r ? Bunu bil me rnek bugünkü m ünevverleri m i z için mut l aka ceza ile, felaketl e sonuçlanacak ağı r bir gaflet olur. Kuzeyi m izde yapılan Bolşevi k iht ilali hakkında her t a rafta yazılan yazılar; tepeler, dağlar halinde kitap yığınla r ı teşkil e t mi şti r. Her m i l l et bu iht i l al ile uzaktan yakından i l g i l en mişti r. H e rkes, bu kıya m et ten, bu m ahşerden ne çıkacağını bilmek istiyo r. Eski Çar ülkelerinde sını r kavgalarının şim diye kadar tarih t a rafından kaydedi len en korkunç şekli cereyan etti. K ızıl lht i l alin ağır yuvağı on iki senedi r durmadan Rus içti mai t abakaları üze rinde geze rek, döne rek "düze l t m e " hareketine devam ediyor. Ezi lenler, ölenler, yüz binl e rce, mi lyonlarca. Fakat P.!ıe m m iyeti yok. Rus iht i l alinin yol göste renleri he r şeyi gözlerine al m ış insanlard ı r. Bütün dünya ve bütün insa nhk için yapt ıkları ihtilalin başanya ulaş m ası için on beş, yi r m i m i l yon insanın kanını feda et mekten çekinmeyiz diyorl ar. O rada koskoca bi r sanayi hayat ı başlam ışt ı r. İ nsan m akinalaşıyor. Ferde çok ehe m m iyet ve ren, ferdin haklarını mukaddes tanıyan dem okrati k fiki rler ye rine, fe rdi cem iyet in _


büyük cihazı içinde ufacık bir çıvı , b i r diş, esk i m i ş bir 1 alet sayan kızıl fiki r , daha çok v e e n çok istihsal için feriiih hürriyetlerini yasaklayarak büyük halk kütl esini tek bi r cihaz haline geti r m e k e melindedi r. i nanarak tatbik edil en ve gerçekleşmesi ıçın açl ığa ve yoksulluğun her türl üsüne razı olunan bu K ızıl ihti l al mezhebi bizi m topraklanm ızda yer ye r tesi rlerini göst e r m eye başla m ıştı r. Türk m ünev­ verleri bu ihtilalci esaslarını ve hedefle rini açıkça, kesinlikle bil m eye mecburdurlar. Avust u ralya ' nın (Sidney) sokakl ar ında, A meri­ ka 'nın ( Newyork) unda, kesi f Çin kütl eleri içinde , H i ndist an ' da , M ısı r ' da ve Anadolu kasabalannda Bolşevik iht i l alinin tesi rleri ne yer ye r tesadüf ediyoruz. Bence, bi rçok del i llerini gözleri m l e gördüm; b u ihtilal m i l l il eşecek, Ruslaşacakt ı r. Ortaya att ığı i ddiaların büyük bi r kısm ının, hayatın ge rçekleriyle uyuşması i mkansız olduğu için te rke­ di l ecekt i r. Buna rağ men muvaffak olursa, sanayi bak ı m ından yüksek b i r dereceye çıkmış baska m i lletiere açıkça meydan okuyabi l ecek ve t ari hi ne ve geleneklerine derece derece tekrar dönen m i l l i l eşmiş yeni bi r Rusya son senelerde tanıdı ğı m ız Rusya ' dan başka bi r Rusya olarak karşı m ıza çıkacakt ı r. O ihtilali tamamiyle bi l melisi niz; ne reden geldiğini , nereye gitt i ğini öğ ren melisi niz. Bu iht i l alin Türk m i lleti için hayati bi r öne m i vardır demeyi ve b u fi kri sizi n önünüzde tekra r et m eyi kendi m e bi r vazife bil i ri m. Üst ünde yaşadığınız vi layetin kıyılanna lüzu­ m undan fazla sokul muş bir devletle karşı karşıya bulunuyoruz. O da bi r ihti lal m e mleketidi r; devlet­ lerin yeni teşekküllerinde dikkate değer bi r misal al m ak üzere m ütalaa edi len ve kooperatİ f devlet 67


nam ı ve rilen Faşi st İtalya ' dı r. Faşist İt alya ' yı ortaya çıkaran ve ona Cihan Harbi ' nden önce ulaşamayacağı bi r değeri ve ren büyük hareketin ne olduğunu inceleyip incelemedi­ ğİnizi size sor m ak isterim. Cihan Harbi ' nden sonra elde ettiği zafe re ra ğmen İtalya kendini ağı r zarariara uğram ış, aldat ı l m ış bi r duru mda buldu; buhran ve ihti lal içinde kaldı. Rusya ' yı alt üst eden kızı l harekete benze r bi r ihtilal , b i r işç i ayaklanması İ t alya ' yı baştanbaşa sarsıyordu. M i ll iyet çi İtalyan gençliği, adını pek iyi bildiğiniz M i l l i Önderlerinin e t r af ında toplanarak İ talya ' yı karışıkl ıktan, yağ m adan ve sonu gel m i yecek bir iç boğuşmadan kurtardı. O rada şi mdi büyük bir yurtseve rin eli ve si l ahlı Faşist bölükleri nin e m ri alt ında yeni b i r hükumet örnegı , kooperatİ f b i r ıtalya devlet i var. Bu devlet büt ün züm re lere, büt ün ferdi ist i datlara; umumi, m unt azam ve m üşterek bi r çalışma içinde daha çok yüksel m e ve kuvvetlenme i m kanını ve rm ek i ddiasındadı r. Burada, Rusya ' da bugün bile deva m et t i ğini gördü­ ğümüz gibi kan l ı ve korkunç sınıf kavgaları na şahit olmuyoruz. Dikkat i nize ehe m rniyet le arzede­ ceğ i m bir nokta, bu iht i l al i n de m i l l i servet e , isti hsale ve halkın umumi re fahına ve rdiği ınüstesna değerdi r. Rusya ' da olduğu gibi A me rika ' da, A m e ri ka ' da ol duğu gibi İtal ya ' da ve büt ün medeni dünyada iktisadi endişe hükumet usulleri ne haki m ol m akta­ dı r . Rusya ve İtalya gibi i ht i lalle rinden size bahsettiğim m e m l eketlerde hükumetierin üze rlerine al m ış oldukları vazifeler du rm adan art m aktadı r. Bütün dünyada sosyalist düşünceleri n gelişmesi üze rine ehe m m i yetle dikkati nizi çeker i m . Ayrıca 68


beli rt m ek ist e ri m ki , her teşebbüsün devlet l eşt i ri t­ mesi ni düşünmek şi m diye kadar misli görül memiş bir şeki lde yayg ı nlaşm ışt ı r. Gençlik kuruluşları, hangi m ahiyette olursa olsun şi mdi her za mandan fazla hükumet i e ri n dikkati ni kendi üze rine çekiyor. Rusya ' da Oktobrist , Pyoni r, Komsomol adları alt ında beş m i lyonluk tah m i n edilen bir gençlik teşkil at ı vardı r. Bu, çok büyük bir ihti l al fi danl ığıdır. Komünist Part isi yarının üyelerini bu teşkil at i çinde yeti şti ri yor. Si l ah lı Faşist t eşkil at ı ise res m i devlet ordusunun yanında kalbinde yeni bi r inanış taşıyan, koskoca si l ahlı ikinci b i r m i l l i ordu vücude get i rmişt i r. Bul garist an ' da kırk senedenberi mevcut olan (Yunak) t eşki l at ı � Çekoslovakya ' da ve Yugoslavya ' da Sokol ' ­ l ar Avusturya ' da vatan . bekçisi m anasına gelen Hayrnve r ' l e r; A l m anya ' da 6 milyona yakın si l ah l ı b i r gençlik kütl esine ı sı m veren Ştalhe l m , yani çelik m i ğ ferler ordusu; A meri ka ' da elli dört devletin toprağında on bin şube aç m ış olan Vaye m ­ siey ( Y M C. -\ ) yani bi l di ği niz G enç H ı rist iyanlar C e m i ­ yet i ; sonra Musevi ' lerin m uazzam s enebe ri t ' i , et rafı­ m ızda, uzak ve yakı n m e m l eket l e rde halk dost larınn idare ett i kleri bu m üesseseler karşısında i t i raf edeli m ki biz çok zayıf bir durum dayız. M i l l etierin yüksel m esi ı çın bi rçok ölçüler göst e ri l i r. Fakat inanınız ki bu ölçül e r arasında ce m i yet hayat ı kadar bi r halkın te rbiyesi ni , ergın­ liğini belli eden b i r şey yoktur. Sopasız ,si l ahsız zor ve ezi yet yol larını dene­ m eksizi n yalnız bi r ihtiyaç ve bir maksat et rafında kendi gönül leriyle toplanıp senel e rce intiza m la, ahenkle s ı rf ahlaki b i r nizama t abi olarak bi r işi sevk ve i dare edenle r, elbet kendi leri için çok hak l ı olarak sevgi ve saygı toplayacak bi r kuvvet69


ti rler. Bundan yalnız bi r buçuk ay önceydi, Yugos­ lavya ' nın merkezinde, Belg rat ' ta, bir gençlik gösterisi ne şahit olduk. K ral, bakanlar, m i lletveki l ­ leri , bütün saray ve hükumet ileri gelenleriyle bi rlikte bi r m eydanın et rafında yer tut muşlardı. Bunların ve dünyanın her tarafından gelen i lgilile­ rin ve bilhassa F ransa gibi bazı m emleket terin yolladığı resm i heyetierin önünde, elli bin kişi l i k Sokol teşkilat ı , kuvvet , güzellik \e yurtseve rlik nümayişleri yaptı. Sokol teşkilatının gayesi , vücudu güze l , ahlakı güzel yurtseve r insanlar yeti şt i r m ekti r. K ral bu tantanal ı m erasi m arasında Sokol ' ların bayrağına kendi eliyle bir nişan takarak söylediği nutukta, " Yugosl avya ' nın milli gayelerini müdafaa ve muhafaza et m eyi sızın namusunuza e m anet ediyoru m " dedi. H albuki, diğer bi r Slav m e m leke­ tinde, Sokol teşkilat ı 640bin üyeyi belli bi r vatan muradı et rafında toplam ışt ı r. Reisi cumhur Maza ri k ' ­ ten başlıyarak kaç ihtiyar vardır k i oğullar ı , kızları v e torunlarıyle , berabe r b u teşkilatın içinde çalışarak ömürlerini geç i r m i şl e r ve yeni kurulan Çekoslovakya Cumhuriyeti ile m es ' ut ve mağrur, milli muradın gerçekleşti ğini gör m üşlerdi r. Bi r gün A l m an sefi rine , "Nerede iki A l m an varsa orada bi r cemiyet vard ı r, değil m i ? " " dedi m. "Yanılıyorsunuz" dedi. "Nerede iki A l man va rsa , orada en aşağı üç cemiyet vardır. " O haklı idi A l m an de mek cemiyet adamı demekt i r , A l m anya demek cemiyetl e r mem leketi de mekt i r. •

.

Siz hangi çeşit puro si garasını ı çıyorsanız, o si garanın markasını hi maye i çin bi r c e miyet yaparsınız. Ava meraklısınız, mutlak avcı ce miyet i ­ n e dahil olursunuz. Siyasi kanaatİnize göre bi r partiye mensupsunuz; mutlak ve mutlak bi r hayı r - müessesesine aza yazılm ışsınızdı r. G üzel sanatlardan 70


hangisini seve rseniz bu sanat lar çevresi nde t oplanan­ ların kurdukları ce m i yete elbet aza yazıl m ışsınızd ı r. M i llet de mek, t ürlü ihti yaçlar et rafında toplanan vatandaşla_r tarafından vücude get i ri l m i ş cemiyetler­ den kurulmuş büyük bi r topluluk de mekt i r. Aziz arkadaşlar; K endi m e m leketi miz Türkiye, bir cemiyet m ezarl ığıdı r. Meşruti yettenbe ri toprağı ın ııda kurulan cemiyederin sayısı hakkında size kesin bi r adet söyliyemiyeceğ i m ; fakat hiç şüphe yok ki , altı yüzden fazladı r. Bunlardan kaç tanesi yaşıyor diye m e rak ederseniz, karşı nıza çıkacak adet sizi üzecek, sızı umutsuzluğa düşürecek t i r. Ben şahsen yi r m i i ki , yi r m i üç sene l i k hocal ık ve cemiyet hayat ı mda bazen doğrudan doğ ruya üye olarak, bazen yalnız davedi sı fati yle bi rçok cemiyederin açılış törenine çağ ırıldı m. Bazı cemiyederin lüzum unu, öne m ı n ı , m e m lekete ve recegı faydaları anlat m ak üze re benden nutuklar istediler. K ısa bi r zaman, üç ay, beş ay, nihayet üç sene , beş sene; bunların hepsi dağıldı, hatt a bi rçoğunun zihni m izde b i r hat ı rası ve ism i bile kal m adı. Fakat onların açılış t öreninde söylenen nutukları , anlat ılan ü m i tleri bazen hat ı rla­ dıkça, cemiyetleri yaşat m ak hususunda göste rdiği m iz aczin derecesi hakkında ancak utanma duyuyorum. Gerçi bütün cemiyet leri m iz öl m e m i şt i r. Yalnız yaşayanlar bile ne kadar zayıft ı r. Ölmesi için bi rçok sebepler m evcut ol masına rağmen bayrağı et rafında toplanan gençliğin t e miz­ liğinden, doğruluğundan, ıyı ve güzel şeyler ıçın taşıdığı aşktan, yurtseve rlikten kuvvet alarak, kendisini ölüme doğ ru çeken bütün cereyanlara kiirşı lık, büyük b i r gelişmeye hazı r görünen m üesse selerini zden bi ri , bugün çat ısı alt ında toplandığı m ı; 71


Ocağ ı m ızd ı r. Aziz genç arkadaşları m; bugünkü Türkiye ' nin kendine has durumunu önünüzde bi rkaç cümle i l e hülasa et mek ist e ri m. Dünkü Osm anl ı İ m paratorluğu bi r noktadan bi raz Çin ' e , bi raz Rusya ' ya benze rdi. Dünkü Osmanlı İ m paratorluğunun çevresi nde mesafe m üdafaası ism ini ve rebi leceği m koskoca b i r engel vardı. Eski Türki ye ' nin can alacak noktalarını vur m ak isteyenler, Rus Çarl ığı, Avusturya İ mparator­ luğu gibi çok kalabalık m i lletler halinde bile olscnlar, aşacakları mesafe leri hesaba kat m aya mecburdular­ Esk i Osmanl ı İ ın aparatorl uğunun büyük müdafaa sınırları Balkanlar, K af kaslar, Tunalar, D icleler, F ı ratlar, I rak ve A rabistan çölleri gibi büyük engeller, engin mesafelerdi. Rumeli m ücadel esinde çok yakın zamanlara gel inceye kadar büyük kararga­ h ı m ız harp günlerinde Belg rat ' ta kurul urdu. 1 292-1 293 muharebesinde ka rargah Şumnu ' ya geldi ği vakit , o za m anki Türk halkı , bu yaklaşın anın feci acısını de rin de rin duymuştu. H albuki Şumnu, Bulgarist anda­ dır. İngi ltere, Bağdat ' a g i r mek i ç i n ayl arca ve aylarca I rak mesafele rini t ı rm andı. İngi liz orduları di ğer b i r koldan Şam ' a gi r m ek i çin Sina çöl l e ri n i , Filistin ve Suriye mesafe lerini aşt ı lar. Hal buki bugünkü Türkiye mizin çevresi nde bu çok öne m l i ve kendi liğinden ol ma mesafe m üdafaası kal mamışt ı r. Bug ünkü Türkiye Rusya ' n ın ve Çin ' i n, yabancı ordul a r i ı,· i n gi r ıı ı ek m üm k ün o l m ı y a n ülkel er o l m ak­ tan çıkm ışt ı r. N apol yon ' u M oskova ' da rn ağlup eden, Rusların en tabi i dostu ve yard ı m c i s ı nıesafe­ l e rdi. Çin İ m parat.orl arının sarayına gi rer /\ vrupa ordul arı, bu yabanc ı , koskoca il e m i n i çi nde kendi le­ rını kaybol muş hisse t t i kleri i çi n geri dönrneğe, sahi l de yayıl ın ağa m ecbur oldul ar. Bug ünkü Türki­ yemızı n çevresi nde, kıyılarında ve sını rlarında ·

72


büyük fatih mi llet l e r gelip yarınki muhtemel taksi m için yerleşmi şlerdi r. Içeride adı, sını rlarım ızı ordular ve kaleler gibi bekleyen Büyük bi r Aske r va·r. B i r de memnunlukla beli rteyi m ki , bu fatih mi lletierin bugün m ünasebetleri miz dost çadı r, bazı ları ile fakat yarın hakkında kimse bize güven ve remez. D evamlı olan m i l letlerdi r, onların hükumetl e ri değil. Devrin menfaati ne göre dost l uklar çözülüp bozulur; düşmanlar dost olur, dost lar düşman ! \e her bi ri inanarak, eskisinden daha ateşli olarak yeni ye rlerini alı rl ar. İtalya, malum On iki A da ' ya gelip yerleşmişt i r. Adalar, eski b i r deyi mi kullan ma­ ma izin ve riniz, denizci m i l letler için harp günlerin­ de kullanmak üze re hazırlanan orduların hareket merkezleridi r. A frika içerlerine doğ ru sokulmakta deva m eden İtalya, talihinin döndüğü bi r gününde Antalya ' yı t e rket m i ş, fakat On İki A da ' da kuvvet l e yerleş m i şt i r. D e mek ki , İ talya ile bizi m aram ızda birtak ı m denizle r kal m a m ışt ı r. Kabından taşacak kadar dol m uş olan İ talya, denizierin ötesinde deği l , yanıbaşınızda, Anadolu kıyılarındadı r. A frika ' nın koskoca bi r parçasını Tunus, Cezayi r ve Fas i le beraber ta Çat gölünün çevresindeki geniş sahalara kadar elde eden F ransa, şi m di Akdenizin yalnız güney sahille_ri ni tut muyor, aynı za manda Suriye ' ye g i r m i ş ve Adana hudutlarında yerleşmişti r. T a r i hi n kaydett i ği en büyük i m parator\uj>u ku rmuş olan İngiltere, uzak adalarında, M ısı r ' da ve H i ndistan ' da değil; A nadolumuzun güney doğusunda, Musul ' da oturuyor. isti la, konaktan 1�0nağa yurur. H i ndi s t an bir günde fethedi l m edi. F ransızların , \ f ri ka i mparatorlu­ ftu b i r günde kuru l m adı. İtaiya, Trablus içerlerinde hala m ücadele ve yayıl m a hali ndedi r. Doğuda, öteki sını r ı m ızda, şi mdi resm en dost olduğumuz, fakat ası rlardanbe ri kendisiyle savaşt ı ğ ı m ız :-<us 73


m i lleti oturuyor. iht i l al i nin hedefi cihan ihti lalidir. Bi r A l m an gazetesi diyordu ki: " Rus Çarları Berlin ' i Viyana ' y ı , al mayı düşünmediler; fakat Bolşevik Rusya, Berlin ' i , V iyana ' yı , Pari s ' i ve Rom a ' yı al m ayı düşünüyor. " İzm i ri nizin sokaklarında Bolşevi k tikirleri taşıyan adamlar geziyor. Mahkem e salonla­ rında Bol şevi k davaları görülüyor. Anasız babasız, yahut sadece faki r Türk çocuklarını Moskova m ek­ teplerinde yet i şt i r e rek sizin topraklarımza Bolşevik misyoneri olarak gönderiyorlar. Karadeniz sefe rini yapan vapurlar, l i m anlarınızla denizleri n ötesindeki Bolşevi k m e rkezlerini te m as halinde tut maktad ı rl ar. Bugün mem l eket i m i z de gazetede, m ec muada,mektepte fabri kada Bolşevi k fi kirl erin akislerini ,ve tesi r l e ri ni görüyoruz. A skeri Suriye isti l asından önce manevi bi r ist i l a vardı r. Eski Osmanlı i m paratorl uğunu parça ! ayanlar m uhtelif Osmanl ı unsu rları arasında kendilerine si yasi m üşteri ara makta b i r an kusur et m edi ler. Rus iht i lali Türk toprağında bilinen b i r teşkilata dayanarak faaliyet göst e r m ektedi r. M i l l i yetçi Türk , Rus sını rları içindeki Bolşevizme aykı r ı bi r şey söyle m eyeb i l i r. Fakat m i l li yetçi Türk , Ocaklı Türk, Tii r k vatanında Bolşevi kliğin düşmanıdır. Daha dün üç dört dostumla be raber Çeşme sahil l e ri nden karşı Yunan adalarının ışıklarını seyrediyorduk. Yunanistanla yalnız Rumeli ' de değ i l , Anadol u ' da da ortak sın ı rl a r ı m ız var. Ber rak temiz havalarda sahillerinizden, bi rbi rini takip eden Yunan adalarında gezinen kimseleri gözlerinizle seyre t m ek m üm kündür . K om şuları m ızia dost olal ı m fakat çok uyanık olal ım. Bug ünkü Türk nesli , gece saati nde pence resini açt ı ğ ı vaki t dışardaki engin sessizliği duyan b i r adam gibi , m e m l eketini her tarafından kuşatan 74


engin tehl i keleri mutlaka görmeli ve duymalıdır. H at ı r lıyorum , vaktiyle Çin piyasasında A l m an malları I ngi l i z maliarına rekabet et m eğe başladığı zam an , bütün I ngiliz gazeteleri hep bi rden (Tehlike var !) diye aynı günde haykı rdılar. Çünkü İngiliz vatanseveri , bütün dünya pazarlarını tut muş olan İngiliz t i c aretini ve menfaati ni , kendi evının bahçesini sey rediyormuş gibi , hep bi rden gözle rinin altında görür. Bugünkü Türk gençli ğ i , m il l i t arihi n kendisine , ayrı bi r üst ünlük ve rdiği seçi l m i ş bi r nesil di r. Bazen tek bi r peygambe rin bi r halka, bi r ümmete i l k defa söylediği gerçekleri bütün bi r nesi l beni m se r , üzerine alır. Bu gerçekleri her tarafa . yaymak vazi fesi art ık onundur. Siz bu m evkidesiniz. A rkadaşl a r; size yepyeni bi r şey söylern eyeceği­ m e e m i n ol m akla be raber ayrıca açıklamakta devam ett i ğ i m fiki rleri tamamlam ak i çin bilinen bi r kaç noktayı daha beli rt m ekte fayda görüyorum. Türkocağı halkçı bir m üessesedi r. N e yaparsak, ne İstersek , onun başı ve sonu halk i çin ol m al ıdır. Zaten kanaat geti rebil i riz ki , halktan gel m eyen, halka dayanmayan fiki rler ve müesseseler talihsiz ve devamsız oluyor. M i l letieri n ge rçek se rvet i halkın zengin ol m ası ile, refaha _va r m ası ile t e m i n olunabi l i r. U fak b i r sınıfın serveti , hi ç bi r şey i fade et m ez; bu bi r kuvvet değildi r. Münevve r züm re , iht i la l l e r hangi davayı ortaya ata rsa atsın, halkı çıplak , aç ve hasta gördükçe müst e rih b i r m e ml eketin üze rinde dolaşab i t i r mi ? kalble İş göreb i l i r mi ? Milli i ktisadın hedefi büyük kütl enin, kal abalığın refahıdı r. M i l l i şuur, halk küt l eleri nde yerleşmedi kçe; halk kütl es i , m i l l i bi r hassasi yet l e , tek bi r i nsan gibi, büt ünlüğüyle b i r şuur ha l i ne gel m edikçe, zaten mi l l et doğmamışt ı r. Edebiyat , halkın sesini , halk hayat ına mahsus 75


olan gerçekleri kalemi mizin alt ına get i r medikçe, m i l l i edebiyat ol m uyor. Belli başlı bütün edebiyat­ ların t arihi bunu bize açık olarak gösteriyor. Milli musiki halk musikisinden doğuyor. Milli edebiyat, köy mektubu olmadığı gibi , m i l l i m usiki köy şarkısı, halk şarkısı demek değildi r. Fakat halk şarkılarının i çindeki ana ve öz unsurlar, kendine has ezgi l e r dünya musikisinin büyük t ekniği içinde herhangi bi r halka ai d sesi ve riyor ve m i l l i musiki bu suretle doğuyor. Bunun da başlangıcı ve kaynağ ı yine halkt ı r. Rüzgarı biz esti receğiz; fakat göst e rdiğimiz yönde k ı m ı ldayacak, kalkacak, yürüyecek olan deniz, her kuvvetin, her gerçeğin, he r san ' atın kaynağı olan büyük kalabalık­ t ı r. Üst ünlüğünü duyan bir nesi l , eski nesi llerin hat ası yüzünden ızt ı rap çeken m i lletler i çin ne yapabi li r ? Finlandiya ' ya, Rısya ' ya ve A meri ka ' ya ai d iki üç m isal i l e bunları size göst e receğim. A me ri ka ' da m iktarı yedi sekiz mi lyon sanılan bir zenci kütl esi vardı r. Bili rsiniz A m e rikal ılar renkli adamları sev m ezler ve bunlara karşı davranış­ lc; rı insani hislerle öl çül ecek b i r m ahi yet t e c'eğildi r. Zaman zaman gazetelerde bi r zencinin taşlanarak öldürüldüğünü, b i r zencinin öldürül meden yakıldığını ôkursunuz. Bu zenci kütl esi insan kalbinin duyabi le­ feci lerini uzun cegi ızt ı rapların en ac ılarını, en sene ler çekmekten geri kal m am ışt ı r. Zenci köle idi. Her çeşit insanl ık ve vatandaşl ık hakkından mah ru mdu. B i l i rsiniz ki "kırk A rap ' ın akl ı b i r inc i r çeki rdeği doldurmaz" diyen b i r atasözümüz vardır. Şüphesi z ki bu A raptan maksat; dilini , değerini , medeniyet ini bildi ğ i m iz beyaz A raplar değillerdi r, Zencilerdi r. Halbuki A m erika, A rapları, yani Zenci leri söyledi ğ i m atasözüm üze gerçekten layık bi r derecede görüyorl ardı. A m e ri ka ' da kuzeyliler ve güneyliler arasında köleliği kaldı rmak 76


-ve deva m ett i r m ek fikri yüzünden savaşlar ol du. Bu savaşların sonunda kuzeyliler galip geldi ve kölelik kaldırıldı. Zenciler, köleliğin kaldı r ı l m asın­ dan, insanl ık haklarına kavuşmaktan sevi necekleri yerde, üzüldüler ve yanlarında köle olarak çal ışt ık­ ları çiftlik sahipleri ne m üracaat ederek, biz köleli ğin kaldı r ı l m asından bi r şey anl amadık , bunu niçin yapt ınız, biz hürri yeti ne yapacağız, bizi eskisi gibi hizmetinizde kullanınız, diye yalvar­ dılar. H an ı m lar, efendiler; bu acı misal de size göste ri yor ki , kanunlarla köleliği kaldırmanın gerçekten hiç bi r kıymeti yoktur. M il letleri hü rri­ yet ile şerefl endi ren, he r türlü esi rlikten kurtaran, bi r m i l letin çocuklarına ve ri len te rbiyedi r. K anun yalnız bi r ernelin i fadesinden ibarett i r. K anun, yalnız vaad eder . K anunu tesi rli kılacak, hak i m kılacak, hayata geçi recek tek kuvve t , millNin terpiyesindedi r; b u terb i yeden doğan şuurdadı r , uyanıkl ıktadır, ·e rgin hal e gelmekte ve buna yeterli ol maktadı r. Bunun bi r misalini de Rusya ' da ikinci Aleksandr za manında köleliğin kanunen yasaklandığı devi rde görürsünüz. K anunen kölelikten kurtulanlar, yeni bi r hayat ın te rbiyesi ni alınaclıkça ge rçekte hür sayıl m azlar. Esi rlik yalnız i dare şeki llerinden, hükumetlerden gel mez. Mi llet i e rin şuurlu ol madğı yerde, he r kıyıda, her bucakta türl ü kuvvet i ere tutunmuş zorbalar; de rebeyleri , gunun yarat t ı ğı ve günün öldürceği b i rtakım geçici türedi ler, şu­ urlu ol mayan . halk kütleleri ni n başına musal lat olur ve onları kendi gururları, kendi bencil likleri için söm ürürle r. Zava l l ı A merik<:. zencileri biz hürriyeti ne yapa l ı m , bizi eskisi gibi kul lanınız di ­ yorlardı.Fakat bi r gün Booke r Tali cfcrro Washi ngton


ism inde bi r halk önde ri bu şaşkın surunun başına geçti; kendisinin de diğer . zenc i lerle be raber çal ışt ı ğ ı bir çiflikte ilk ufak m ektebini yaptı. B u T. m ektep diğer m ektepleri doğurdu. Booker Washington mektepleri bijyuye büyüye, zenci halkın ümit ve kuvvet aldı ğ ı , din aldığı t ılsı m l ı bir kaynak haline geçti. Şi m di zenci ler arasında büyük gazete­ ciler büyük m üzisyenler, mali m üesseseleri i da re eden m üdürler, profesörler, doktorlar, her m esleğe m ensup seçkin, okumuş, ünlü ki mseler yetişti. Haysiyetten şuurdan, m üşte rek m aksatlardan mahru m , biçıire sürü, hürm et edil m eğe layık bi r c e m i yet, bi r m i llet haline gi rdi. A f ri ka ' da Liberya Cumhu ri yetini kuran, A me rika ' da yeni terbiye al m ış bu zencilerdi r. Booker T. Washington, bu m übarek halk önderi 191 5 ' de öldü. Fakat arkasında kütle, b i r 7-8 m ilyonluk insan haline geç m i ş bi r halk , bı rakt ı. Ona n e mut l u !.. Bi r gazeteci , Türk­ ocağının halka rakı uzat m asını sağlık ve ri yor. H ayır genç arkadaşlar ı m , hayı r !. Türkocağının halka vereceği , uğursuz bir kadeh içinde sunulan rakı değ i l , halkın sayısız iht i yaçlarint karşı layacak olan uyarmadır, sıhhat t ı r , i l i m di r , şuurdur. Türk vatanının geri kal m ış köşelerini , asi l Cumhuriyet m üessesesını n nesli mizden ist edi ği faziletler içinde yetişt i recek, telkinlerdi r. Kuzey m e m l eketl e ri nde bizi m l e bir akrabalık ilgisi bulunan Finler vardı r. Bu Fin halkı , kendi topraklarında halkçı , önderler yetişineeye kadar bataklıklar kenarında aç sefil sarhoş, çuruyen, tükenen, mazlum bi r kütle halinde i di. Fakat bi r gün, halka el uzat mayınca m ünevve rler arasında yapı lan hareketin, dai m a başarısızl ığa uğ rayacağ ını gören doktorlar, öğ ret m enler, Finlandiya toprakla­ rında kara kalabalığa doğ ru bi r hareket vücude geti rdi ler.. Bakımsız, ki msesiz, ac ı çeken ve sa rhoş ha lk kütlesi , hastalı ğına derman bul m aya

78


başladı. Eski Finlandiya ' nın ismi ( Soomi ) di r; yani bataklık. Bugünkü Finlandiya ise , bütün dünya milletlerine fazilet örneği diye göst e rilecek, kamil ve asi l bi r vatan, bi r millet m anzarasındadır. Bataklı k bahçe oldu. D ünkü ac ılar cehennem inin yerinde hür kadını ile hayat ın bütün güçlüklerini başarıyla yenen, zenginliğin ve bayındı rl ığın en yüksek derecesine ulaşm ış, mes ' ut bi r Fin m illeti var. O bataklığı bu bayındı rlığa çevi ren hareket , son Finlandiya nesi llerinin halkçı hareketinden ibarett i r. G ri gori Petrof ' un ( Beyaz Zambaklar M e mleket i ) ismini taşıyan kitabını, beni dinleyen genç ve aziz arkadaşları m a ehem mi yetle tavsiye ede ri m. Eski Moskova Ünive rsitesinin ( R açinski ) ismini taşıyan ve şöhreti Rus hudutlarını geçen bi r m ate m at i k hacasından bize bahsediyorlar. Bu halk dostu, bir gün ünive rsi tedeki kürsüsünden ist i fa ede rek, kendi köyüne hocalık etmeğe gideceğini rektörlüğe bildi ri r. A rkadaşları kolaylıkla, deli olduğuna hükriıederler. Ondan bahseden kitabın ism i ( Mefkfıreci M ual li m ) değil, deli m ualli mdi r. Bu kararına itiraz edenle r , köy yolunu tut m ak isteyen hocaya: " Sen ufacık bi r kayık değ i l , um m anları aşmaya davet edi l m i ş koskoca b i r vapursun; senin engin il min, küçük köyün dar havası içinde nasıl iş görecekti r? Sen Moskova Ünive rsitesinin: dağ tepeleri gibi geniş, havalar içinde yükselen muhitine muhtaçsın" dedile_r. Raçi nski , köy yolunu tuttu. Gübre ve hastalık i çinde kaybolan zavallı köyüne yeti şti. Fakat köyün ileri gelenleri , ağalar ı , onun a1 eyhinde bulundular. Köylünün uyanması onların işine gel mez. Üst üne bindiğ i m iz at ın düşünmesini ve konuşmasını ist e meyiz. Bir gün bu hoca, yani köy hocalığ ına 79


i nen yenı og r�t m en , sınıfta çocuklarıyle konuşurken köyün zavallı yavrularından bi ri , bi r kız çocuğu ağlamağa başlar. H oca sorar: -�avrum; sana ne oldu, nen va r ? Çocuk cevap ve rı r: - Sözlerini z bana tesi r etti , içim açı ldı, hoşuma gitti de onun için ağlıyorum. A rkadaşlar, size kendi hocalık hayat ıma ai d bi r hat ı ra ın ı aniat mama m üsaade edeceksiniz. Rundan yi r m i sene önce İstanbul Mual l i m Mekte­ binde hocalık ederken, sını f ı m da ilk defa eski i m paratorluğun çocuklarına Türk m i lletinden ve Türk m i lliyetçiliğinden bahset t i m. Sınıftan çıkt ı ğ ı m vakit Harndi E fendi ism inde bi r talebe m yanıma geldi. Rengi uç muş, dudakları be mbeyaz ol muş, gözlerinde tari f et m ekten aci z olduğu m garip bir m ana vardı, sesi t i t reyerek bana dedi ki: - Hocam , şi mdi ye kadar ni çin bize bunlardan bahset mediniz, bana çok dokundu, ben fena oldu m . Harndi E fendi yakın zam ana kadar G üney A nadolu ' da öksüz yurtlarında m üdürlük ediyordu. B i r hocanın hayat ında bazı dakikalar vardır ki , hat ı ranın tuncuna çok de rin kazıl m ış harfler gibi izler bırakır. Bu anlar, hocanın din ve rdi ği , tate­ benin din aldığı daki kalard ı r. Veri l en bu din, al ınan bu din talebenin bütün öm rüne haki m olacaktır. H alk kütl esi duyar, düşünür ve anlar. O ta i çinden gelen öz ve yalansız lisaniyle konuşm ağa başladığı vakit, siz ki m olursanız olunuz, zaafınızı , aczinizi duyarsınız. Ben kendi ömrümde bu aczi bi rçok defalar duymuşumdu r. Sekiz sene evve l K eçi ören ' deki evi me kömür geti ren yaşlı bi r köylüye sordum: · HO


H ükumet in A nkara ' ya gel m esi nden m e mnun musunuz ? Evet, dedi. N i çin memnunsun dedi m: "Çünkü eşegın sı rt ına ne koysa m , Ankara ' ya gidince para oluyor. Tavuk da para ediyor, odun da para ediyor, çal ı da para ediyor, ot da para ediyor. Hayı r dedi m , bunu sorm ad ı m , dediği m i yanlış anladın. Hükumet Ankar a ' ya geldiği için senin köyde halin iyi leşti mi ? Hakkını daha ıyı koruyabiliyor musun ? jandarma, vergi me muru sana eskisinden daha iyi mı davranıyor, daha kötü m ü ? K öylü b i r dakika yüzüme bakt ı , te reddüt etti­ ğini gördüm. Şehi r uşağı çok defa ona güven ve r m ez, bili rsiniz. " Baba, bana istediğini söyle, korkma, benden sana kötülük gel m ez" dedi m. " Öyle ise diyeceği m , bak, dinle dedi: - Vaktiyle Abdülhamid zamanında paşalar bize ver dediler, ve rdik; öl dedi ler, öldük. Onlar gitt i , yerine başka paşalar geldi , (İttihad ve Terakki devrini kastediyordu) onlar da bize , ve r dedi ler, verdi k öl dediler öldük; onlar gitti , yerlerine siz geldiniz. Siz de bize ver dediniz, ve rdik, öl dediniz, öldük. Şi m di bekliyoruz; bize ne vakit "al ! " diyeceksiniz ? " A rkadaşlar, bu sözl e ri dinle rken n e düşündün üz ? Beni m bu köylü feylesofların konuşmasına dai r ne kadar hat ı ralarım vardı r. Biz konuşm ayı bil m eyiz, konuşm ayı bilenler onlard ı r. Bu köylünün ve rdiği cevabı öm rünüz oldukça unutamazsınız. Bi r köylü konuştuğu vakit, bi r m e m l eketin dağı taşı konuşur; yer , gök konuşur gibi konuşur. Bu derinli ğin, enginliğin karşısında şehi r uşağı acizdi r. !'ürk edeb i y vapmak isteyenler, haber ve riyorum , yerı n • O raya gidin, onlardan og renin. "Ne diyeceksi n ! "diyen halkın sesine 81


gazeteci E h:mdi " A l !" diye rakıyı uzat m ayı teklif Türk ediyor. H ayır E fendi ! Türk münevverının halkına uzatacağı rakı değildi r. Türkocağı, yalnız i ç m eyecek deği l , hat t a i ç i r meyecek ! Türkocakları i çki aleyhine dai m a mücadele edecekler, Türk m i l letini bütün millet l e r gibi , fc!akete sürüklemek eğili mi nde olan bu Metin onune geç meye çal ışacaklar. A m e ri ka, Finlandiya içkiyi kanunla yasakladı l a r. lsveçte içki aleyhtarl ığı ile beraber, hapishaneler kapanıyor, mektebler ve hayır kuruluşl arı ·açılıyor. H apishanet e ri n kapılarını kapat m ak f ı rsat ını elde eden mille , l e r , i li m , san ' a t ve hayı r kuruluşlarının açılış t ö renini yapan milletl erden daha mutludurlar. Cemiye t l e ·­ ri m izle ilgili bulunanlara söylüyorum: Öğr« > t ı ı ı en birliklerinden, Türkocakları ' ndan körükörii n tı � , itaat , bi r inzibat iste rnekten vaz geçsi n !f.' r . b,.$k'i ülkelerde gençler nasıl ye·tişti ri liyor, bunu met-clk etsi nler. Korku ile edini lecek disipline , � emi:z ahlakın, muhake menin, kanaat ve i m anın sag l a y a ­ cağı inzibat ı t e rcih etsinler. K orku i l e sağlanan düzen, disiplin, yabancı lara köle olmaya aday milletler yet i şt i ri r. Işte Islam dünyasının genel görünüşü. Bulgar gazeteciler son defa, Sofya ' da bizden giden Türk gazetecileri kabul etti kleri vakit, yerli Türk halkından bahsederek, Türkler hüku m et çidi r , dediler. Ve bunu bir stayiş (övm e ) halinde söylediler. Vakti yle bi r Romanya gezi mde Romanyal ı bi r meb ' usdan aynı sözü işi t mişti m. Türk ahali hükümetçidi r, iktidara gelenlerle be raber yürür. Tü rkün aldığı eski terbiye ona i kti dar mev­ kiini , emı r ve cebi r kuvvetinin t oplandığı ye r gibi gösterm ı şt ı r. HükUmetten korkar. Hangi pa rt i kendi çıka rına göre hareket edecekse 82


onunla uyuşmay ı , onu dest eklerneyi düşünecek ye rde, hareketsiz ve cansız durur. İktidar mev­ kiine körükörüne itaat et mekten başka bi r şey bilmez. O geleneksel te rbiyenin her zaman göze çarpan kötü te ' si ri sonucudur. Bunun i çin gençlik kuruluşlarına yol göst e r mek vazifesi ni üze rine alanlar, köle yeti şti r m eyi deği l , insan yetişti r­ meyı öğ rensi nler. Fazla itaat (dinleme, boyun eğme) ist e rn ekten pişman olacakları muhakkak­ t ı r. Size m e ml eketi i çerden ve dışardan çevi ren tehli keleri anlatt ı m. Size oturduğunuz şehi rde, İzm i r ' de başka mi lletierin vücude geti rdiği ce re­ yanları da işaret ediyorum. İzmi r ' de Faşist teş­ ki lat ı var , İzm i r ' de Beneberit t eşkilatı var, İz­ m i r ' de Komünist teşkilat ı var. Türk vatanını tehlike, dışından kuşak kuşak sar m ışt ı r ve içeri ­ ye g i r m ek i ç i n h e r köşede yabancı maksatl ar hararetl e , i manla çalışıyor. Bu duru mda Türk ocağının vazi fesi , halka tehlikeleri göst e r mek, Cumhuriyetin esasl arını halka tanıt m ak ve sev­ di r m ek , kaleyi . içinden yıkmak ist eyen yabanc ı ve düşman c ereyanları, halkçı ve milliyetci ce­ reyanın ve recegı i manla durdur m ak ve boğ mak­ t ı r. Bunun için Türk m i l letinin daha önce bahset­ t i ğ i m halkçı önder l e r gibi doğru yolu göst e reniere ihti yacı va rd ı r. Yeni hayat ı , yeni devr i , yurtla­ ra, izbelere göt ürüp yerl eşti recek önderiere ! Yeni kanunu kalbe gi r m i ş bi r i man haline koya­ cak önder i e re ! Halk sevgısı nı yeni nesi llerin ru­ hunda l\Şk gibi yakacak, tutuşturacak önderi ere ! Türkocağı halkçı bir fiki rdi r. Türkocağ ı , beklediğimiz halkçı peygamberin, yol -göst e rici önde rin, tutacağı yolda yürümek vazi fesi ni üze­ rine al m ış bi r i rşad ve telkin kuruluşudur. Onun 83


ıçın H anımlar, E fendi l e r , bundan ondokuz yıl ön­ ce Türk m illetinin karışık yollar ort asında nereye gideceğini bil m edi ği zamanlarda yak ı l m ış Ocak ç ı rağını yanlış yollara çevi rmek ist eyenlere i l t i fat et m eyin. A ksine, genç ciğerlerinizl e Türkocağı ' nın ateşini üfleyin, par l at ı n. Ta ki o, geleceğe doğ ru tuttuğumuz büyük ve asil inkılap yolunu bugün de, bugün olduğu gibi yarın da güzel ve tert e m iz ilim ve telkin ı şı ğ ı ile aydınlat m akda devam etsin ••..

***

84


V

TÜRKOCAKLARI MERKEZ BİNASININ AÇlLMASINDA 23 N i s a n 1 930

Hanımlar, Efendi ler; Eğer bir faide olsaydı , şakakları m ı par m akla­ r ı ın ın arasında sıkar ve kendi m e , kalbinde ve di m ağ ında en güzel ve en iyi ne varsa , bugün karşındakilere ve receksin, de rdi m. Bundan yi r m i sene evveldi , bir yaz gecesi , havaya servi i e rden gelen reçine kokuları içinde , o vakti n gençleri bir toplant ı yapm ışlardı. Şeriat elinin yüzlerini si ldiği taştan bir insan kalabalığı, bu gizli toplant ının şahidi oldu. Başlarında ın hur m a yeniçeri kavukları, horasani kavuklar, m ücevveze , sel i m iye ve kallavi kavuklar, ve bunların arasında, eski Türk kadınları­ ı:ıın yaldızl ı bi r çiçek demetiyle biten maz!um endamları, torunlarının yavaşça konuştuklarını, o gece saat ında dikkatle . dinlemişlerdi. Bu toplant ı K aracaah m ed ' de se rvi karanl ığıyle m e r m e r beyazlı­ ğın karışt ığı tenha bir köşec� oldu. Tıbbiyeli gençler, diğer büyük mekteplere mensup arkada� la­ ri yle Türkün Türkü düşünmesi için bir cemıyet kur m aya orada kara r ve rdiler. 85


Büyüye büyüye kopup gelen muhaceretlerin hikayelerini çocuk yaşlarında og renmiş, daha küçükken vatan acısını tat m ış Rumeli çocukları; he r izbesinde sayısız gaza masalları söylenen eski Anadol u ocaklarına mensup del i kanlılar, her unsurun kendi hususi ufkuna doğru ayr ıl ıp gittiği o g ünlerde Türkü düşünmek lüzum unu idrak et m iş­ lerdi. Bundan yi r m i sene evvel bi r yaz gecesi , hafi f hafi f söylenen servilerle,ataların derin de rin susan m ezar taşları arasında, bugün içinde toplandığı m ız m üessesenin temelini att ılar. Mektep inzibat ından kaçarak bu gizli toplant ı­ ya gelenler ki m lerdi ? Bilmiyoruz. Kara kalabalığın di lden di le dönen şarkıları vardı r, güftesi ki m i ndi r , bestesi k i m i ndi r ?.. bilin­ mez. M üte madi yaşayan, ası rdan asra geçen halk masalları vardı r , babalar çocuklarına söyler , nineler torunlarına anlat ı r bunların K aili ki mdi r ? bilinmez. • •

Türkocağını kuranlar, mi lletleri için düşündük­ leri m üesseseyi kendi fani şahıslarının isi m lerine bağlamaktan çekindi ler. Biz, bütün bi r gençliği kendi nağ mesine çeken bu de rin bestenin sahibini bil m eyiz. Onlar, yapt ıkları eserin alt ına kendi i m zalarını değ i l , onun üst üne , bi r hükumdar turası gibi milletlerinin ismini koydular. A radan seneler geçti. İlk ateşi , tarihin bağ rın­ dan kopup gelen rüzgarlar, üfleye üfleye büyütt ü ve yaydı. 86


Şi m di A nkaradayız, yayla gökleriyle bozk ı rların arasında milli hükumet ve halk, beş senedir yeni bi r devri n düşüncelerini , di leklerini , toprağın üstüne parça parça yazıyor. Silahı elden bı rakt ığım ız andan i t i baren başla­ yan bu . um ran hareket i , yeni devrin en güzel ifadesidi r. Şehi rlerin umumi manzarası , m i ma rinin bütün beşe riyet tarafından anlaşı lan lisanıyle, orada devi ri erde ne düşündüle r , otu ranlar muayyen belagat la anlat ı r. bize bunu sarahatta ve Cami ve medrese , i maret ve tekke , Yeniçeri ordularıyla beraber yürüdü. Çar orduları ne reye gi rdiyse , bir iki sene zarfında Rus kilisesinin soğan biçimindeki kubbesi , altuna bulanarak şehrin üst ünde kabarıp parlamakta geci kmedi . K a radeniz sahillerinde dolaşan eski gemiler' Çar kuvvetlerinin Akmesc i d ' e , Sohu m ' a ayak bast ığım en ıyı bt kubbelerden anladılar. lst anbulu uzaktan seyretti ğiniz vakit; orada ruhun daldığı uhrevi düşünceleri , gökle re uzanan sayısız minarelerde ve halkın başı üstünde bi r gufran denizi gibi büyük bir sal ı m ı halinde dalga­ lanıp giden muhteşem kubbelerde görürsünüz. Bu şekiller beşeri yete dini devi rlerden kalan değişmez yadi garlardır. Şi m di A nkaradayız... Yani iç kurak, yanık bozk ı rl arın ortasındayız.

topraklarda,

Bugünkü nesi l için A nadolu, art ık bir sürgün yeri değildi r. Naima ' nın bahsettiği "İst anbul sayeperverleri , çoktan gölgelerini te rket t i l e r. H e r tarafı basamak basamak yükselen yayialar, ufukları kapayarak dev at ılışlarıyla, göklerin içine 87


sokulan dağ si lsi leleri , mem leketin can noktalarını kuvvetle m üdafaaya elverişli boşluktan ibaret ovalar ve ıssız m esafelerle Anadolu, kendi başına erişi l m ez, alınmaz bir kale halindedi r. Bugünkü nesi l , bin senel i k bir zamandı r; şarktan, garptan gelen bütün isti lalar ı , haşin duvarları et rafında kı rıp döndüren bu kalenin, yüksek bi r burcunda kendine bi r ye r ayı rdı. Yaptığı ve yapacağı bi r sı ra m ücadele için burada · bir hareket noktası kurdu. Ataların, ası rl arca süren m ücadeleleri ıçın toplandıkları bu yerlerde kalbi m i z tarih hissiyle doludur. H e rgün, şehrin muhtelif köşelerini dolaşı rken, m eydana çıkan yeni binaları . dikkatle seyrediyorum; bi r tarafta set set Asu r saraylarını hat ı rlat ı r · bir ihtişamla hastahaneler yükseliyor : Ankara ' nın b i r kısm ı ayrı bir m ahalle teşkil eden · b u binalarla, halkın sağlık duygusu, milli . . hükümetin zihninde nasıl bir yer tutuyor; bunu bize . anlat ıyor. •.

Bütün tarihi m i zde milletin sıhhati mes ' elesi bu kadar ehe m m i yetle dikkate alınmamışt ı r. Rom a devi rlerinden beri , hastalıkların gitgide zebunu olan A nadol u ' da bugün olduğu kadar kuvvet ­ li ,deva m l ı ve şuurlu bi r sağl ık mücadelesi açı lma­ m ışt ı r. ·

İstikla.l l l arbi ' nin başında, Ankara ' ya geldi ğ i m i z vakit , H ükumet eski bafaldıkların . kenarında; davasını yatağında takip eden bi r hast a · halinde i di. .·

Göz nereye baksa, orada; tali m . ve terbiye m üesse·�elerinin yepyeni cepheleri ne - tesadüf ediyor. Bunların bazıları itina · ile . yapılıınş i l i m sa rayları, i l i m m abetleridi r. 88


Bütün tarihi nde parayı isti hkar et m i ş Türkün, yeni bi r anlayışla, m a l i v e i ktisadi l e re kıyınet ve r rn eğe başladığını bize bankalar, daha dün açılan caddelerde bi rbi rini takip ediyor.

görünen m es ' el e söyliyen sı ra i l e

Şurada m uharebelerin öksüz bı rakt ığı zavallı yavrular ı m ızı esi rgeyen Çocuk Sarayları, bütün ömrü fe ragat i çinde geçmiş asi l ve civanın e rt bi r halk ada m ı sayesi nde, büyüye büyüye vatanın he r köşesine şefkat i ni , tali ın ve terbiyesini yaymakta­ dı r. * Etlikten Cebeciye, Çankaya yokuşlarından K eçiören yc•llarına kadar, şehrin i çi nde ve dışında çok masraf ve çok e rnekle vücude get i ri l m i ş terBiye v e zi raat ensti t üleri , m üze l e r , hikmethane­ ler, H i l al i ahmer m e rkezleri , haller, yani devl et ve halk m üessesel e r i görülüyor.. U mu m i hizmetle­ re tahsi s edi len bütün bu binalar , m üt e m adi inkişaf halinde bi r mamure vücude get i r m ekted i r. A şkın eli , he r tarafı güzelleşt i rmeğe, iyileşti r rn eğe m üt e m adi : çal ışıyor. K ıs ı r yerin on defa öldürdüğü fidanı , aynı sab ı r i l e , aynı a rzu ile tekrar dikiyor, toprağın se fal eti ni ört rn ek için çimenin yeşi l · örtülerini ç ekiyor.' Çoktandı r te rkedi l m i ş, harap, ıssız, bi r A nadol u kasabası, bazan bilgisizliğin boşuna sarfettiği paraya ve emeğe rağ m en, mutlaka eyileşti r m ek ve güzelleşti rmek i radesi yle K ah i re ' ni n yanındaki Y eni ı<.ahi re • gi b i , D elhi ' ni n yanındaki Yeni Delhi gibi , eski Ankara ' nı n yanında yen i , muntaza m , te m i z ve marnur A nkara ' yı parça parça, meydana geti r mektedi r.

*

H i m5 y e- i .

Etf a l

Re i s i Dr . Fuad Bey .

89


Asırlard ı r su ltanların ayak bas m adı ğ ı , hükumet elinin yalnız kan iste rnek ve para iste rnek için uzandığı ye rde ,. Türkün bugünkü fi ki r ve emel sahibi nesl i , aşkının m esut yuvasını kur m aktad ı r. Türkocağ ı , bu u m ran cephesine m i l l i hükume­ tin arzusi yle konm uş beyaz bir taşt ı r. . Bundan k ı rk elli sene sonra, yeni A nkara tabii inkişafının hudutlarına geldi ği vaki t , onun manzaras ı , m i l liyetçi devri o halk için ne düşündü­ ğünü, ne istediğini, m üstakbel nesi llere sarahaıle söyleyen yüksek, asi l b i r yüz gibi duracakt ı r. Bu g üzel cepheyi vücude geti ren binalar içinde fe rtleri n sarayları ve konakları yoktu r. D evlet ,Reisinin, Meclis R eisi ni n, vekille rin, hatta eski vezir konaklarına benzer evlerine burada tesa­ düf olun m az. Onlar, m utavassıt m ai şette bir garp l ının içinde kendini pek rahat hisse t m i yeceği , çok m ütevazi evle rde , m ücahede hayatiarına devam ediyorlar. K ulaktan kulağa telkin edi len şikayetlere rağ men, m illet vekilierinin büyük bi r ekse riyeti , i l k m ücadele günle rinin maişet seviyesinden çok uzaklaşmam ış olan,fazlasını istemeyen sade bi r ha yat geçi r m ektedi r. Beş on kişi nin israf hayat ı karşı ­ sında,vatan ·ve halk hürmeti kalbierinde ölmeyen1erin haki kati , her lekeden m asun oıaraK ayakta durm ak­ dı r. Bundan üç ay evveldi. Eski ve muhafazakar bir F ransız gazetesının muhabi riyle Çankaya ' ya doğ ru yürüyorduk. Reisinizin evi nerededi r diye sordu. Yukarda, hayı rların s ı rt ında, dede kavakların kısmen örttüğü bir çat ıyı göst e rdi m. - İşte orası. . 90


- Büyük bir eve benze miyor dedi. - Evet. Zihnen onun düşüncelerini takip ederek mı ikmal ett i m :

cevabı­

Sakarya ' ya git m eden evvel d e orada idi. Bugün de orada oturuyor. Fakat isteseydi , bütün bir m i llet taşını toprağını kendi eli mizle taşı ı , ona insan gözünün seyredebileceği en g üze l , en .ımhteşem saraylardan birini yapardık. Şüphesiz ki , yüz senelik b i r zam andan beri , �iakakları kanaya kanaya, kurtuluş yolunu arayan bir milletin m ücahede ve inkıhip ruhunu tan ı m ayan­ l ar şahsi bir ihti rasla kendi kazançlarını, züm renin büyük şerefi ve m evkii aleyhine elde et mek iste­ yenler vardı r: Fakat onlar bili rler ki , kendi lerinin tanı madıkları ihtilaJcı ruh da onları tanı m az, onları kendinden saymaz ve inkar ede r. İçimizde kahi r bir ekseriyet , teceddüt ve inkılap tarihinin bize m übarek bir vediası ve bir m ükafat ı olan Cumhuriyetin herkesten talep ettiği fazilet esaslarına sadıkt ı r. Zaten büyük hal k kütlelerinin menfaat ına muvafık olarak il eri sürülen bi r fi krin sukut et mesi i mkanı yoktur. K ış mevsi m l e ri nin hazı rl ı k devri gibi , iç taba­ kalarda tohumları besleyen ve yeni ınahsulün başlangıc ını bağ rında saklayan günle rdeyiz. Gölge renginde bi r ört üye bürünmüş esrarengiz Çift çinin yürürken vatan toprağına att ığı tohumlar, mutlaka kutsi mahsul ünü tamamen ve�ecekti r. l nkılap ve i h t i l alin büyük muradı uğ runda birbi rınİ takip eden nesi llerin bu kadar zamandı r akıtt ığı kan ve bu kanın feyzini taşıyan toprak, içine düşen tohumu yetişti r m esin, çürütsün; bunun i m kanı yokt ur. 91


Cumhuriyetin ortaya atılan asi l düst urlariyle, bugünkü neslin arneli hayatı arasında m evcut olan mesafeyi daha derin ve daha kuvvet l i b i r te rbiye al m ış yeni nesi ller elbette dolduracakt ı r. Tatbikat ın, büyük esasia n ın ıza büsbütün erişmemiş ol masından hasıl olan hüznü duymadığı­ m ızı kim i ddia edebili r ? .. Aile, mektep, kitap ve c e m i yet ve bunların başında inkılap züm resi , tarihe ve beşeriyete karşı bayrağını yüksek tuttuğumuz davanın vatan toprakları üstünde kamil zaferi ni t e m in et meyi kendine emel edinmiş kuvvetlerdi r. Burada ın ıizi ile büsbütün alakasını kesmiş bir heyet halinde gorunmemize rağ m en Türk tarihini binlerce senedi r kesi l mez b i r cereyanla za m an ve mekan mesafeleri arasında uzatan büyük an ' aneler aram ızda mahfuz kal m ışt ı r. Cetler i ç i mizde yaşıyor. Türk tari hinin bir um man uğultu­ su gibi gelen sesi , içi mizde dinrnemişti r. " Biz bir ıitiyiz, köküm üz engin bi r m ıizi dedi r. , Türk mi Ilet i , kendi tarihinde halkçı devi rler göst e ri r. Bundan bin iki yüz sene evve l, O rhan vadi lerinde Türk halkı için düşündüklerini , taşların, deva m l ı hat ı rasına e manet et m i ş olan ( Bilge Han) kendini gökle rden i m tiyaz a l m ış, ye rde Allahın gölgesi , beşeriyet fevkinde bir adam fa rze t m iyor. Türk tarihinin felsefesi ni başkalarına nasi p ol m a m ış bir isabetle tahli l ve tesbit eden bi r F ransız m üelli fi diyor ki , İnsaniyet tarihinde malum olan en eski siyaset ve edebiyat abidelerin­ den bi ri , on iki ası rl ık bu O rhan yazılarıdır. O rada Türk reisi , halkın hizmetine öm rünü nasıl hasretmiş olduğunu birer birer anlat ıyor: "Sen çıplakt ın, seni giydi r m ek için çal ışt ı m. D ağınıkt ın, seni toplamak için uykusuz geceler geçi rdi m. Seni tan ı m ıyorlardı, sana şeref ve rm ek için muharebeler yapt ı m . , 92


M üellif diyor ki: o devi rlerde nereye baksanız hükümdar, milleti kendi nin kölesi {arzeder. Halbuki Türk Beyi , dağınık ve faki r milletine ka rşı bile kendinde gurura bi r hak bul muyor, kendini m illeti ­ nin hizmetkarı addediyor. Anadolu ' da yalnız iki buçuk asra yakın bi r m üddet devam et m i ş ol m asına rağ men, Selçuk i ürklerinin hayat ından aynı asi l m anayı çıkart m ak kolaydı r. Asya içinden [,e len yeni Fatihlerle, Avrupa içinden gelen salip ordulariyle, Bizans ' l a dahi l i ihti lallerle m ütemadi uğ raşan bu ataları m ız, Huart ' ın çok haklı ola rak söyledi ği üze re , bir mislini bul mak için , t a eski M ısı ra . ve Romaya kadar çıkmak lazı mgelen, bir um ran vücude get i r­ m işlerdi. Halbuki; bu m ücadel ı; ve um ran hareketi­ nin başında ç a l ışanların, K unya ' da A l aaddi n K öşkü ismi ve ri len ufac ık konaklarından başka kendi şahısları için yap ı l m ış bir esere tesadüf edil m edi. Selçuk reisierinin halk için yapt ı rdıkları sayısız abide ler, K afkas eteklerinden A kdeniz ve K aradeniz sahi llerine kadar hala ayakta duruyor. K onya ' da halkın evi olan Darülhuffazlar, medresel e r camiler ayaktad ı r. Hükümdarın evi pişmemiş tuğladan yapıldığı i çin, yağ mur ve rüzgar onu ufak bi r toprak yığını haline koydu ve kaybetti. A nadolu birliği vücude gel meden evve l taraf taraf hükumet eden İsfendiyar oğullarının, Ramazan oğullarının, Teke oğul lıı rının; ;( ermeyan oğullarının umumi hizmetler ı çin vücude geti rdikleri ese r l e r onların hat ı rasına şeref ve recek kıymettedi r. Fakat kendi lerinin konakları , sarayları nerededi r ? K i mse gösteremez. Osmanl ı devrinin başında bi r intihapla, hizmete davet olunan i l k Beyin evi Bilecikte halkın zai rlere ( ziyaretçi l e re) göst e rdikleri dört odadan ibaret faki r bi r yuva i di. 93


Yeşi l Cami l e r ve Türbeler gibi abidelerle Şarkın en m a ' rlıf ve en zengin san ' at ve um ran m erkezlerinden biri olan Bursa ' da yeni Türk hükumetinin ilk devrine ai d bi r ev vardır ki , M ur ad l-l udavendi gar ' a atfolunur. K osova ova! arına kadar at iarını süren muzaffer orduların başında yürü m üş bir ki m se için bu ev inanıl ın ıyacak kadar küçükt ür ve faki rdi r. Türk tari hi ni n bi r m üddet devam eden bu halkçı an ' anesi , i kt i dar mevkiine geçen reisin kulağına vazi feye davet edildiği i l k g ün değişmez bi r itina ile aynı ihtarda bulundu: M ağ rurol m a , senden büyük Allah var !

.•

G ene ası rl arca, Yeniçeri ortalarının yoklamas ı yapıldığı vakit, Avrupa ' da, A frika ' da, Asya ' da her bi ri ayrı bi r I mparat orluk denmiye layık ülkelerin başında duran adam ı , Ocağın 11e rhangi b i r neferi gibi , hansız, sultansız, sade adı i l e çağı ­ rı rlardı. Yeniçeri kütüğünün başında ismi yazılı olan bu net e r , yani bu sultan, diğer neferler gibi m evacibini ( m aaşını , aylıklarını ) al ı rdı K üçük köşkler, K ağıthanenin, Boğazın, Halicin kıyılarında yükselen Sadahatlar, Ferahabatlar, N eşatabatl ar , ancak Üçüncü Sultan Ahmed za manın da başlar. Ve bunları halkın infiali yaktı götürd ü. Şi m di Boğaziçi sahillerinde ve · tepele rinde gördüğümüz debdebeli saraylar ise , Tanzi m at "' tan sonra yap ı l m ışt ı r. Yani m e m leket fakrının bizi harice el uzat t ı rdığı zam anlarda yapılm ışt ı r. H albuki , kendini dünyanın Efendisi farzedenler, hükumete geldikçe, babalarından kalan saraya yalnız bir kaç oda ve bir sofa i l ave ede rl erdi. Cemiyetin kede ri ne ve saadetine işti rak edenle r , nı i l l e t t e!'l kopup ayr ı l m ıyanlar, kendi lerine mükellef saray köşel erinin ve rebileceği hususi zevk hayat ını, fe rdi gururu aramaya muhtaç ol mam ışlard ı r. 94


Türk t arihinde7 her devrin dini ve içti m ai ihti yaçlarından dqğan medeniye t , halkın hizmetine arzedil miş, sayısız müesseselerden ibaretti r. Bugünkü Ankara ' da biz bu ruhun, tarihin eski kaynaklarında göründüğü &ibi de�am üze r� olduğunu işaret ediyo­ ruz. Şi m di ben, gönlüm bu hat ı ralada dolu olarak m i l l i büklımetin Türk gençliği hakkında pe rverde ettiği e melleri , onun hizmetleri ne bağladığı ümitle­ ri i fade eden yeni binam ızın içinde m üt eşekki r ve mesut dolaşı rken, bazan bir ışığa bakar gibi , onun merrnerieri ne bakıyorum. Mermer bütün t arihte , milletierin din arkadaşı dır. N erede bi r din doğa�sa, m e r m er di rek oraya gel i r , tavanları, kubbeleri yukar ı kald ı r ı r; m e r m e r ke m e r mesafeleri detinlikleri açık tutar... M e r m e r hassasiyeti sesi ­ nize aynı heyecanla cevap veri r. Seedelerin sesiyle beraber , onun da inledi ğini duyarsınız. Hitabenizi söylerken, her taraftan gelen bi r coşkul'llukla, sizin sözlerinizi beni m se r , bir ikrar halinde size tekrar eder. İçt i m a ruhu, kalabalığı kendine toplayan köşelerde doğar. Mabe t , Iisanı. susm ayan dai m i bir t e lkin vasıtasıdır. A t i na ' da A k ropol ' ün üze ri nde yükselen Panteon, beşe riyetİn mütemadi et rafında tavaf ettiği bi r haç nokt asıdır. Ve onun pantelik m e r rn e ri erinden kaç defa Yunanistan ' ın esaret gecelerini ağartan şafaklar çıktı. M üessese miz kurulduğu gündenbe ri , onun şai rleri , romancıları, muharri rleri , m üder risleri bizde milli yet m ezhebinin esasları ol mak üze re halkçı l ı ğ ı ve garpçılığı, ce miyetin rni l li yetçiliği , bütün tabakai anna t e lkin ettiler. Halkçılığım ızın ilk kararı ise Türk kadınlığını m üşte rek gay rete d;'i v•.' t oldu. Bundan on · rlnkuz sene evvel , Türkocağının hari m inde Türk k:idını 95


i dare heyetinde faal bir aza idi ; İstanbul halkının alışmam ış gözleri önünde piyanosunu çaldı, şarkısı­ nı söyledi; t i yat roda te msil vazi [esini üze rine aldı şii r okudu, hitabesi ni i rat etti. Anadolu içinden A sya içle rine kadar medresenin, hocanın tesi ri e rişmeyen bütün dağlarda ve ovalarda eski Türk an ' anelerine sadık bi r hayat takip eden Yürükler kadını ört meyi kendi leri için utanacak bir şey saydılar. K albinde Türk m azisinin hürmeti eksik ol mayan Türkocağı, hür bir insan gibi yaşam ak haiz Türk kadınım, i çin laz ı m gelen vasıfları kendi e meli için beraber çalışmaya daveti ilk vazi fesi bil mişti. Türkocağı, Türk M i l l etinin başına All ahın bi r si yanet kuvveti gibi inen M i l l i. K ahra­ m anın, Türk kadınım, güneşin altında hayat ın büt ün vazifelerine çağı ran yükseltici sesini işi ttiği vakit , ne duymuştu r , bunu tahmin edersiniz. Asya mes ' elesini konuşan büyük K urultayların başında, Türk kadınının riyaset ettiği görül dü. Türk kadını İng i l t e re ' de olduğu gibi , sahanat hakkını haizdi. Türk kadını, medresenin uyuştu rucu ve öl uürücü tesi ri , H i hifetin �1 ısı r ' dan I stanbul 'a gelmesiyle m isli ol ı ı ı ayan bi r musibet halinde ha l k ı n başına büsbütün çökünceye kadar, arzın ı.i:st uııc.Je bir say ve mücadele kahra manı olarak yaşadı .. Bugünkü Türk vat anında gene bi r sultan vardı r; o, kurtul muş vatanın mesut ufuklarını hayran gözleri yle seyreden kurtulmuş Türk K adını­ d ı r. Türkocağı ' nın şiarı, kurulduğu gündenberi , kin değil, husumet deği l, aşk ol muştur. Biz kendİ ­ mızı duyduğumuz günden i t i ba ren, muhabbeti n e t m işizdi r. M üessesenin ) . ı rat ıcı kuvvetine i man ı- .i ri hinı.lı · , hi r tek söz ve bir tek hadise yoktur ki , ' r ı ı ı ılliyetperve rlik fikrini uyandı rsın. "'


Sahnemiz sene evvel halka bundan ondokuz açı ldığı gün, garp musikisini Türkün zevkine aşı la­ mağa çal ışt ık. Al man ve İtalyan nağ mesi , Fransız best esi , Rus bozkı rlarının, nehi rlerinin m ıisiki. aleti arasından gelen sesleri , Ocakimm eski aşinalarıdır. Yunan heykelt ı raşisi , Latin edebiyat ı , m üesse­ se mızın halka açt ı ğı ilk dersler arasında i di. Şekspi r ' i , Milton ' u, Bayron ' u yüksek m ekteplere deva m ede miyen halk çocuklarına Türkocağı tanıt t ı. Ocak, Türk milletini garp ai l esinin bir azıisı ol arak bi ldi. Ve Türk milliyetperve rliğine ta o za mandan itibaren Yunan ve Roma klasiklerinden isti fade etti r m eyi elze m gördü. Milliyetçi nesi l sami miyetle,kanaat l a garpçıdır. Bizi m bütün mi lli yetçi tarihi miz, garp alemine uzanm ış bir dost eli halinde tarif edi l mek müm­ kündür. Anadolu isti klal m ücadelesi , Asya ' nın bu köşesinde vatan İstikiali kadar Türk ' ün garpçılık emellerini müdafaa etti. K a rşım ızdaki Avrupa orduları ne gaript i r ki , Avrupalılığın mümessi li olan yepyeni , m ücahit bi r zümreye, yani bugünkü inkılap züm resine karşı Hilafete yardım ederek, dolayısi yle Asyal dığı ve şeri atİ m üdafaa ediyordu. Biz yeni lseydi k, Avrupal ılık mağlıip olacakt ı. Biz kazandık, Avrupalıla ra :.:arşı Şarkta garp fiki rle­ rini garp esasıarını ı ı r uzaffer kıldık. Türkocağı dasİ tan i Anadolu m ücadelesinin bu ruhunu kendine çoktan bi r esas tan ı m ışt ı r. Havaların içinde , her taraftan yeni halk peygamberlerinin davet nidasını duyuyoruz. Havala­ rın içinde , he r an çarpıştı ğını hissettiği miz yeni din cereyan l a r ı var. Şi mali mizdeki ihtilal cı:sı rların bergüz.:ı. r ı olan kökleşmiş, yerleşmiş, koskoca bir 97


·

ale ı ı ı i , on gün i çinde bir daha avdeti muhal goru­ necek bi r tazda tahrip etti; ve bütün beşeriyere !i l L V ' l.. . (va' doJ Unffi UŞ ) yeni bi r ale m de n bahsediyor. Insan 1.ekası mümkün m üdür ki , bu kadar çabuk yı­ kılan bi r a.le m i ve mutlaka doğacağı' haber veri len m ev ' tid yeni alemi merakla düşünm esin. ·

Beşeriyeri lisanlar fevkinde , m i l l i yetler fevkin­ de ve siyasi hudutlar fevkinde yeni bir ü m m et · hayat ına çağı ran bu ses, Avrupa ' nın her köşesi de , ' büyük dış denizierin arasındaki topraklarda i l k hatları çizi l meğe başlayan bir m ücadele uyandı rm ış­ t ı r. Şüphe yok ki, tarihin kaydettiği bu � en büyük ihtilal mazi de bir m isline t esadüf et mediğimiz muazzam bi r tec rübeden kendisi için icap eden dersi alacaktı r.

Siz söylemeyin, başkaları söyle mekte devam eder .. Siz sakin kal ın, din sari di r , i m an müteheyyiç­ tir; sizi sakin köşeliizde rahat bı rakmaz. Ası rlarca ' evvel , bazan yalnız bir hanedanın menfaat ı için ortaya atı l m ış m ezhep irilafları aynı di li konuşan, aynı dini taşıyan, aynı t arihten gelen insan kütle­ lerini nasıl birbirine düşman et mişti r; bunu herkes­ ten iyi biz bili riz. K ızıl· J.htilalin hüküm ran olduğu _. , mem lekette, ruh ve zek !- _kuvvet lerinden hi ç bir kıs m ı ihmale layık görÜl memişt i r. Ihti l al kendi mezhebinin müritlerini her yaştaki insaiJ,lar arasın­ da aramakt adı r. A rnele ve köyl ü çocukla':UAı üç t eş .:t" kilat içinde topl a dıl ar: ' K omsomol ' l ar, Pi yoni r ' l er , Oktobr çocukları Yani büyük ihti lalin başladıgı Teşri n-i -evvel ayının çocukları. Bunlar he r bi ri yaşiara göre ayrıl m ış bi r t eşki ! a t t ı r. Bunların başlıca maksadı , vücut terbiyesi , ruh terbiyesi , siyasi tc rbi ycdi r. Şubeleri bütün ittihat sahasına şamildi r. 13u küçüklerin •.

9R

\


kong relerine belki çok şai rane bulacağınız bir isi m l e (La volee) yani kuşların toplu uçm ası deniyor. Oktobrist l e r alt ı yaşından dokuz yaşına kadar küçük çocuklard ı r. neşrolunan kitaplara Şuralar i t tihadı ' nda göre, Komsomol t eşki lat ında iki milyon aza vardı r. Piyoni rlerin adedi buna yakındır. Oktobr çoc ukları ' ­ nın adedi ise daha az göst e ri liyor. Bunların umumu ise , aşağı yukar ı bi r tahminle beş m i l yon kadardı r. Tanzi m ve te rbiye edi len çocuk ve genç sını fların bu büyük adedi üze rine ehem mi yetle dikkat inizi celbederim. Acaba telkinin hangi şekli vardı r ki; kızıl ihtilal lehine muannit bir gayret l e müte madi kullanılmasın. Rusya dahilinde yaşayan bi r fe rdin gozunu ve kulağını bir saat telkinden azade tut m asına i mkan yoktur. Cihan ihtilalini hede f tut muş olan bu mezhep, bi r dindi r. Ve bunun peygamberi tarafından söyle­ nen sözle r bi re r nast ı r, hakkında m üzakere ve m ünakaşa olunmaz. İ m anından şüphe edil enle r , nasları olduğu gibi kabul et m i yenle r için ceza ağırd ı r. Faşizm nam ı alt ında tanılan bi r milliyetpe rve r­ lik hareketi , İtalya toprakları üzerindt, çok buh rarı­ lı bi r devi rden sonra, ağı r ve tehlikeli bi r mücade­ le neticesinde, muzaffer oldu. Biz bu tarikatle mensup olduğumuz içti mai ve siyasi fi krin bazı noktalarda m üşterek olduğunu tesbit edebili riz. O hareket milliyetperve rdi r; biz milliyetpe rveriz. Sınıf m ücadelelerinin memleket i ­ m i z i ç i n mutlak b i r harabi vücuda geti receğine tam bir kanaat ı m ız vardır; orada da bu kanaat mevcuttur. 99


Faşizm bir vatan ideali et raf ında i kti sadi refahı, sıyasi ve içti mai ahengi tesis etm egı düşünür. Hu milliyetçiliğin farikası , m illeti haki m ve m ahkum sınıfiara ayı r m ak değil , her meslek erbabının u m u m i bi r iş bölümü içinde çalışma hakkını tanımak ve onun yüksel mesini temin et m ekti r. Biz bir milletin aldığı te rbiyeden hasıl olacak fikir ve vicdan hürriyetini , beşe riyetİn en karanlık günlerden başlayarak binlerce sene zarfında sayısız ıst ı rap, ölçüsüz kan pahasına elde ettiği asil , ulvi Türkocaklarının teşki latında bir mi ras sa va rız. aske ri bir m::ı h i vet yoktur. Ili m , hars ve içti m ai m üessese miz. , muavenet kasti yle kurul muş olan Türk gençliğinin üzerine askeri bir itaat tahmil et m e m i şt i r. Diğer unsurların me rkezden uzaklaşan cereyanlarına karşı , sırf korunma hissiyle vücut bul m uş tedafi i mahiyette bir ilim ve aşk m ü­ essesesine m ensubuz. Yalnız m ünewer .ve m i lliyetpe r ­ ve r bir gençliğin, İtalya toprakları üze rinde , sınıf gayz ve kininden doğan hareket karşısında, de rhal kendini ' t oplamasını ve Büyük Vatanpe rve rin doğ ru yolu göste ren e m ri alt ında, arzın medeniyet menbalarından b i ri olan güzel memleketleri ni siyanet edebilmelerini , hürmet ve takti r ile görm üşüzdür. Biz Faşist milliyetperverliğinin dünkü galeyanında he m mazi mizi , he m de ist i kba­ li rn i zi goruruz. Türk vatanı tehlikeye düşt üğü va k i t , Ocakl ılar, milli kahramanın bayrağı alt ına koşmakta ve onun e m ri alt ında kendi leri ne ve ri len vazi feyi yapmakta bir an te reddüt et mediler. Faşizm gençliği gibi, milliyetpe rve r Türk gençliği, yarın da Türk İnkılabını tehdit edecek her hangi bir tehlikeye ·karşı, si lahını kaparak müdafaa vazifesine koşacakt ı r.

1 00


D ünyanın her tarafında gençlik kuvvetleri , m i lletierin büyük m uradları için tanzi m ve takviye Rusya ' da olduğu edil m ektedi r. İtalya ' da gibi , teşki lat balillalarla, çocuklarla başlıyor ve yüz binleri kucaklıyor •••

Genç Çekoslovakya Cumhuriyetinin belli başlı bi r istinat noktası olan Sokol teşki lat ı , bu neviden­ di r. A lt m ış küsur seneden be ri , Çekoslovak millet i ­ n i vücutta tenasübe , ahenge ve kuvvete; ruhta, ahlaka, vatanpe rve rliğe, bi rliğe götüren bu altı yüz k ı rk bin kişi l i k teşkilat, son zamanlarda vücude gelen halk m üesseseleri arasınd� derin hürm et ve muhabbeti mize layık bi r örnekti.r. K adın ve e rkek, bir m i lletin yüz binlerc e çocuklarını bu kadar temiz ve yüksek bir emel alt ında toplayan bi r bayrak, diğer m i lletler için de doğ ru yolu göste ren bi r misal teşkil ede r. Sokol teşki lat ı bu kuvvet ve ahenk m üessesesi , Genç Cumhuriyetin halkı üze rine de yükseltici bi r din tesi rini yap m ışt ı r. Bu terbiye sisteminin mensupları on binlerce, m e m l eketin büyük meydanlarında toplanarak aynı kıyafetle, kuvvetlerini ve bi rliklerini hisset me.!< ten m ütevellit aynı vicdan huzuru içinde , hareket­ lerini yaparken, hatta yabancının, bu ulvi levha karşısında m üteheyy i ç ol maması mümkün ol muyor. Bu m illetin hakiki babası olan iht i yar Reisi cümhur M azarik, Sokol teşkilatının çok eski bi r azıisı ve onun en hararetli bi r hamisi di r. Bütün bir ömür, sayısız rnüşkül at l a boğuşa boğuşa nihayet m i lletinin halas ını görıı ı i.ış olan Büyük Vatanperve r , Çekoslovakya ' nın başında 101


nası l hürmetini üze rine celbet m i ş bir si ma ise; nerede olursa olsunlar,. dini bir ibadet gibi m üesse­ selerin bütün tal i m at ını seyahatta ve esarette, bir an tatbik et m ekten uzak kal m ayan Sokol teşkilat ı da, . aynı nisbette m i l letierin hürmet ve muhabbetine layıktı r. M e m l eketin her köşesine yayıl m ış bir cemi yet , büyük anaları ve büyük babalar ı , toruntariyle bera­ be r hari m inde toplam ış altı yüz bin kişilik bi r m üessese , Genç Cumhuri yetin ist i kbali ı ç ın ne kuvvetli bir teminat t ı r. ·

Bir kaç dakikanızı da, tekmil dünyaya şam i l bir ehe m mi yeti olan ( Vayemsiey) teşki lat ma ayı r­ man ızı rica edeceği m. Bu teşki lat , evvela Londra ' da 1 844 senesinde, yani bundan seksen altı sene evvel bir kumaşçı dükkanında, bi r kaç genç taraf ından kuruldu. Bunun i l k e m ellerinden bi r i , sanayi bulıran­ larından doğan ahlak düşkünlüğüne karşı mücadele, aynı zamanda dinin, nassa, şekle, me rasi me çok bağlanan dar çerçevesini k ı rarak onu bütün beşeri ­ yeti alakadar edebi lecek şami l ve insani bi r hayı r­ perve rliğe doğru götürmektı. Bu teşki lat ne rede vücut bul m uşsa ·çocukların, ve gençlerin maişetine esas olabilecek nazari ve arneli malumatın ve ril mesi , faaliyetinin bellibaşl ı esasları ol muştur. Bedeni ve ruhi t e rbiyeye göste r­ diği alaka ile onların tahsi l ve terbiyesine .te m i n etti ği yard ı mla. bu teşki lat başka yerlerde olduğu gibi , kendi me mleket i mizde de bi r c·azi be me rkezi ol muştur. M üttehit A merikanın son reisi c ü mhurlarından bazıları bu cihanşü mul teşki lat hakkında ne düşünü­ yor, birer kısa cümle içinde arzedeceğim: 102


( V ayemsi ey i çin kuvvetli i m an besleyenlerden biriyi m. Çünkü o, i yi vatandaşlar haz ı rl ıyor). Bu söz, Theodore Roosevelt ' indi r . ( O kadar kuvvetle idare edilen Vayemsiey ' i n faaliyetleriyle i ft ihar et m eliyiz) , William Taft. . ( Asri bir m uhit ve ce maatin Vaye msi ey ' e karşı göst e rdiği alakanın derecesi , onun medeni seviyesi için bi r miyar olabil i r ). Woodrow Wilson. ( V ayemsiey faali yetinin kıymeti hakkında ne söylense azdı r. O, umumi cihanşümul bi r muzalıe re­ te layıkt ı r. ) Calvin Coolidge 1927 senesinde bu cemiyetin 54 devletin toprağında 2 milyon azayı kendinde toplamış 10 bin şubesi vardı. I çti m ai terbiyeyi ayr ı bir mektep halinde ihdaset miş olan, tıp doktoru gibi , hukuk doktoru gibi , içtı mai doktor yetişt i ren A m e rika toprağının bu büyük teşkilatı şüphesiz dikkati mize layıktı r. Mahiyeti itibarile A meri kanın siyasi hudutlarından taşm ış ve faali yetini arzın bütün kıt ' alarma tevsi et m i ş olan bu beynel m i lel t eşkilat , A merikada cemiyet hayat ına ve ondan aogacak menfaatlara ne suretle ehe m miyet adedi ldi ğini göst e r i r m üteaddit m i sallerden biridi r. A merika ' da doğan bu içti m ai ·te rbiyenin neticesidir ki, orada birçok büyüklerin beynelmi lel maksat l ara, hazineler ve rdi klerini görüyoruz. Gene o m e m l eket halkından bi ri , şi mdi aram ızda ol m a­ masını teessürle düşündüğüm bir beşeriyet muhibbi , Mister N aş, uzun senele rdenbe ri Türk milleti hakkında taşıdığı muhabbeti bize gönde rdi ği bir ·yardı mla i fade etm işt i r . İdare ettiği esvap fabri kalarının arnelesini kendi eviadı gibi tutan bu hay ı r ada m ı , bize gönderdi ği mektupta diyordu 1 03


ki "Büyük rehberlerinizin çizdiği yolda hizmeti nizi tevsi edebi l m eniz için, size bi r kardeş kalbiyle ya rd ı m ını takdi m ediyorum. Mukabilinde istedi ğ i m şey, yalnız kabul cevabınızdır. , K albini alemşü mul bi r m uhabbete açacak kadar asi l bi r ruha malik olan bu kam i l ada m ın hat ı rasını bugün huzurunuzda muhabbetle ve şükranla yad ediyorum. Kadi m , tarihi Franm ason cemiyeti ise, memleketi m izde müte madi büyümekte, teşki latını her ta rafa yaymaktadı r. M i l li veya beyne l m i lel bi r mahiyette olsun, bütün ce reyanlar , . halk kütl elerinin kalbie ri nde ve menfaatl arına hitap ederek, atıları kendi lerine doğ ru çekiyor. Bunl arın bazıları ile biz tam bi r taarruz hali ndeyiz; bazı larına karşı ise , deruni veı sa m i m i bi r incizab ı m ız (çeki l m e miz) vardı r. Cem iyet hayat ı bugünkü medeniyetin en belli başl ı esasıdı r. Medeni dünyanın her köşesi nde, devlet teşki lat ı yanında mil letin her ihtiyacına tekabül eden cemiyet teşki lat ı gel i r. B i r tüccar m ısınız, şehrinizin ticaret odasına yazı lacaksınız. B i r hayı r cem iyetinin mutlaka azaları arasında olacaksınız. Hangi yaşta iseniz, sizin yaşımza müsait te rbiyei bedeniye cem iyet l e rinden birine mensup ol manız bi r zaruret t i r. Kanaatımza göre siya!i bi r fı rkaya bağlanm ışsınızd ı r. Eğer güzel san ' atlardan bi rine mensup iseniz ki bu ekse riyetle vaki di r, bu işte alakadar bi r kulübün mensupları arasında bulunursunuz. Bi r Al man dost uma dedi m ki: İki A l manın bulunduğu yerde mutlaka bi r cem iyet va rd ı r değil mi ? Yanı lıyorsunuz, dedi , iki A l m anın olduğu yerde en aşağı , üç cemiyet vardı r. Cemiyet hayat ı , si yasi te rbiye için müke m ­ m e l bi r mektepti r. O rada aza, fiki rleri , kavgaya, si ­ laha müracaat etmeksizin, münakaşa et mek usulü.1 04 '


nü öğ reni r. Bu asi l melekeyi elde eder. Her hangi b i r m es ' ele et rafında muhal if düşüncelerin esasl arda ayr ı l m a m ak şart ıyle yanyana yaşayabi l ­ m esı , bu sayede elde olunur. B i r fiki r v e zü m re menfaat ı için kurulmuş olan b i r cem iyeti n i çin­ de, b i r gün m e m l �ket i daresine geçecek gençle­ rin muhtaç oldukları bütün t e rbiye esasl arı m ev­ cutt ur. Bi rgün, Türk m e m l eketi üze rinde, muhalefetin su-ikast , vat an hiyanet i haricinde bir şey ola­ b i l m esi i çin, bir gün, vatan toprakları üze rinde, ikti dar mevkii nin korkuya, cezaya l üzu m görmeksi ­ zin yalnız ekse ri yeti n kanaat ına ve i manına daya­ narak çal ışahil mesi ı çın, cemiyet hayat ının her mesl ek dahi l i nde takviyesi icap eder. Türkocağı ' nın sırf m i l l i mahiyett e bir mües­ sese olduğunu söyledikten sonra, beşe r i muhab­ bet l e re kalbi rnizi n kapalı ol madığını tasrih et meği elze m görürüm. Bilakis uzun, feci bi r muharebenin dünya üzeri nde vücude get i rdi ğ i , nihayetsiz harabi ve ruhlara ekt i ği bu kadar kin ve husumetten sonra, nihayet göz yaşlarından hasıl ol muş bi r um man üstüne doğan sulh güneşının aydınl ığında m i l letierin b i rbirine yaklaşmas ı , ıst ı rabın teskini, kin ve husumet yerine muhabbet esasl arının takvi ­ yesi için çal ışmayı kend i m ize aziz bi r borç bili riz. Dünya üze ri nde bütün münevve rleri n vazi fesi , bizi m anl adığım ıza göre , on mi lyon delikanlının ke mikleri nden çıkan i kaz hitabını dinleye rek sulhü tehlikelere karşı si yanett i r. Türkocağının m i l liyet mihrabı yanında, i l m i n ve san ' at ın bütün beşe ri yet tarafından üze rine hürmetle ve muhabbetl e tevec ­ cüh edil en ikinci b i r m ihrabı vardı r. K apılarım ız, şarkın ve garbın her tarafından gelecek i l i m ve san ' at adam lar ına açıkt ı r. Onlar burada duyan, anlayan, salahiyetl e ri n kıymetini bilen ki mseler bulacaklardı r. lOS


Biz bu sözleri m izle, eli mizi uzak ve yakın bütün ilim ve san ' at ufuklarına doğru uzatıyor ve onlardan aynı muhabbet elinin bize doğ ru uzanmasını bekliyoruz. Uzun nesi llerin göz nurundan, alınteri nden doğ muş, koskoca bi r say ın ı rasını harap eden, beşe ri yetİn yarısına m at e m l e bı rakan bi r kin f ı rt ınasından sonra münevve rler, her yerde bir yaklaşt ı r ma ve t a m i r et me ve barışt ı r m a va­ zi fesi ne davetl idirler. Hususi yle Türk inkılabının açıkl ı ğ ı , cesareti , sıhhati sayesi nde lisan ve vi cdan hürri yetine müsai t olan bu me rkezde, bu da yal<:­ laşt ı rıcı ve t a m i r edi ci bir çalışrpa için çok müsait bi r hava vard ı r. Hakiki kahramanlara taahhüt et mesı nı bi len dünya gençliği, Ankara ' da temerküz edecek bey­ nel miel b i r ili m ve san ' at faaliyeti nden sonra, yeni Türkiyeyi daha i yi tanıyacak ve ona muhab­ beti art acakt ı r. Bu e meli mizi kaydederek mühi m bi r nokta üze rine m e m l eket m ünevve rlerinin nazarı dikkatini celbet mek iste riz. Tabiat boşluktan korkar derl e r. Tabian an fazla boşluktan korkan şey insanın kendi kalbidi r. Çölde kulaklar bi r ses duymadığı vakit ruhun içini , tarihi müşkül olan bi r hüzün kaplıyor. Çünkü kulak vazi fesini yap m ıyor. Gene karanlıkta yol alan seyyah bi r nevi uzvi kade ri n kendisi ne musaHat olduğunu hisseder, çünkü vazi fe ­ sını yap m ıyor. Ruhun melekat ı vazi fesi ni yapmadı­ ğı vakit, mem leketlerin havasını garip bir hüzün kaplıyor . . . Bu hüzün boşluktan korkan insan kalbinin keli mesiz, sessiz şekvasıd ı r. ·

İçi mizde et m e m eliyiz..

bu

hüzün

yerl eşm esi ne

müsaade

M usevi Büt ün dünya üze rinde yeni itilasını vücude geti rmiş teşkilattan biri olan ( Beneberi t ) cem iyetinden bahsederken, Doktor Marenski diyor ki: 1 06


"Ey M usevi ! Sen her m usevının hem hocası , he m şaki rdi olacaksın. Öğ reneceksi n ve öğretecek­ sin. Musevi lerin, her tarafta kaybetti kleri m evkii yeniden elde et m eleri senı n bu mücadelenle müm kün olacaktı r. , � '

Ey Türk genc i , sende mi lletin için öğreneceksi n ve öğreteceksin. Bilhassa kal bieri aki de �i l, aşksız yani boş bırakmıyacaksın. Buradaki kürsü ve sahne, Türk gençleri nin her sahadaki isti dadını halkın tahlil ve tenkidine arzedecek bir yerdi r. ist e riz ki , arkam ızdan gelen neslin her nevi kabi liyeti burada ruhumuzu m es ' ut ve mağrur edecek tecelliler göste rsin. Biz burada el ' an gizliliğin içinde duran, fakat yarın muhakkak çağlayanlar gibi akacak belagati le yenı hayatın faziletlerini m e m lekete söyleyecek genç hatibi bekliyoruz. Ruhumuz, kemanının telinde, tabiat konuşacak san ' at karı, bestekarı bekliyor. M ut l ak ve mutlak m e m leketin bir köşesinde yaşadığı halde, bir m isl i ol mayan isti danını besieyecek m uhiti bulama m ış, kendini göste recek yere tesa­ düf edememiş şarkıcıyı burada takdis etmek ümi­ dini taşıyoruz. Ey Türk genc i ! Anadolu ' nun yüksek bir yay­ lasında senin beynenm ilel şöhretl e re gi recek azız ism ini tanı t m ak ıçın bir kürsü kurul muş, bir sahne açıl m ı şt ı r. Burada kendini gösterrneğe da­ vetlisi n. Bir halk mualli mi olan Türkocağı , senı çok seven hari minde, san ' at ının ve il min sesı nı , hürmet ve hayret uyandı racak muvaffakiyeti ni bekliyor.. Havaların içinde halkı kendi sesi ne çağ ı ran, yenı peygamberl er, yeni cereyanlar karşısında, büyük Türk inkılabının m illiyetçi bayrağını adali kolu ile yükseklerde di mdi k tutan aziz Ocağı m !


Senele rden beri seni düşündükçe, kalbimizde yükse­ len bi r temenniyi tekrar ederek yeni açılan m erke­ zinin bu mes ' ut içti maına nihayet ve riyorum ... Duvarl arının arasında vatan m enfaati ıçın çal ışacak çocuklarının hayat uğultusu eksi k ol m asın Dün olduğu gibi , bugün de , yarın da bi rbi ri ni takip edecek ist i kballere doğ ru Türk millet i ne dai ma hayı rlı ol !...

. 1 08 .


IV MILLi ŞA IR MEHMED EMIN BEY ' İN DOGUMUNUN 60'INCI YlLDÖNÜMÜ MÜNASEBETIYLE MAHMUD ES ' AD BEY ' İN VERDICI ZIYAF'ETTE

Ankara : 7 Haz i ra n 1 929

M ah m ud Es 1 ad Beyefendi; K ısa bi r zaman, içinde i kinci defad ı r ki dave­ tİnizle sizin et rafınızda milliyet ce reyanının belli başlı bi r takı m si malarını toplan m ış goruyoruz. Bu akşamki daveti niz, Türk vatanında şii rin din yarat m ağa çok m üsai t olan lisanı ile bize bi rinci olarak, Türklük muhabbetinden, ona s.ı ..l.ı kat ten bahseden Milli Şai rin takdisine hasredi l ınıştı r. Bilseniz bu düşünce bizde ne kadar memnuniyet ve şükran uyandı rd ı. Size eski bi r hılt ı ra m ı anlata­ cağ ı m : Henüz mektep sıralar ında tahsi l sen P l e r i ni geçi ren bir ç <fc ukken, Joh·. unıun uı . alt m ışınc ı senesini tebcil � t t i ği miz M i l l i Şai r i çok güzel bir kitabın sahifeleri arasında tanı ın ışt ı m. Ruhu m e m leket hisleri ne , millet düşüncelerine yavaş yavaş uyanan bir gence, bu kitapla ne asi l bir hidayet erişmişti. Tesalya M u h · , rebesi henüz başl ıyordu. Cet l e ri min yarli garı olan bir evin balkonunda yaşı benden bi raz büyük olan bir hem şi r e m le Marmaranın mavi meydanına bakıyorduk. 1 09


A bdülhamid devrinin Haliç mezarl ığından çıkan harp ge mileri , yedi sekiz saat zar f ında ancak. karşı m ızdaki sahaya gelmiş, suların üstünde bir türlü kı m ılda mayan de m i r sandukalar gibi · kal m ışt ı. K ı z kardeşi m l e be raber akşamın bak ı r aydınl ığı içinde yol alamayan ve guya m e m l eket m üdafaasına giden bu ölü ge m i le ri seyret t i k. K ardeşi m bana sordu: Hükumet bu gemilerle mi bizi koruyacak ? H enüz çocuk denecek bir yaşta i di m , fakat erkeklik haysiyeti m bu sözle rden k ı r ı l m ışt ı. Elleri min içinde o anda bi r kitap duruyordu. Milli Şa.irin Türk m i lletine hitap eden ilk şii rl eri o kl labın içinde idi. Bil miyordum ki , m e m leket aşkını kal b i e r­ de tutuşduracak, Türk mi lletine ruh ve recek, onu bir m efkure et rafında bağlayacak ve genişJeye genişieye nihayet koca bir cereyan halinde \ yeni bir devrin doğ m asına sebeb olacak kuvvetleri göste ren bir kitap ·eli min içinde i m i ş. Aziz arkadaşlar; Bili rsiniz, başlamak zordur. Başlam'ak, bir işe gi rişrnek için yaptığı m ız ilk hamle, sonra gelen teşebbüsl erin maruz ol madığı bi r tak ı m m üşkülatla karşı laşı r. Başlamak şerefi şerefierin en büyüğü sayılır. Ufac ı k bir t encerenin kapağını aynatan buhar karşısında, burada · bir kuvvet vardır diyen D enis Papi n ' le jaın es W at t '. la bugünkü şi mendi fe rleri ışleten, u m m anlara mahsus büyük vapurları hareke­ te geti ren cihaziarın m üpdileri arasında farklar vardır. Fakat buhar kuvvet i ni keşfet mek şerefi , tenc e renin karşısında o büyük kuvveti işaret eden i l k dahinindi r. Bizde bi r çok kimseler bir Ç ı ğ ı r aç manın, bi r şeye başlamanın kıymetini unutmağa, hat t a inkar etmeğe çok m üsait bir ruh taşı rlar. Aşı riardı r yalnız res m i devlet ada m ları et rafında . bi r cdep ve hür m et tavrı al ınağa al ışmış olan l l ()


yerlerde , fi ki r ve . san ' at adam l a r ını takdis etmegi öğ ret m ek yalnız bizi m için bir minnetta r l ık borcu değil , aynı zamanda m i l l i te rbiyenin en fazl a m uhtaç olduğu b i r esası ortaya koymak, b i r mezhep hali ne get i r m ekti r. Bunun ıçın M ahmud Es ' ad Beyefendi , sıze çok m üteşekki riz. M i l li yet şai rleri dünyanın he r tarafında mensup oloukları m illetierin betbaht günlerinde ortaya çıkan yeni peygamberlerdi r. Sabahın ilk saatlarında güneş doğ madan evve l , toprak yekpare bi r göl ge içinde uyurken, manza­ ranın bi r köşesinde parlamaya başlıyan bi r su bi rikintisi görürsünüz. Henüz güneş doğ mam ışt ı r. H enüz ışık bi r menba ' dan taşarak etrafı aydınlat ­ m a m ışt ı r, fakat o gölgelerin ortasında parlıyan su parçası göklerin içinde yavaş yavaş beli ren ilk aydınlığı kendisinde toplayarak et raf ına dağıtan bir unsurdur. M i l liyet şai rleri , m i lletierin henüz gaflet içinde yaşadıkları za manlarda göklerde , yanı gönülle rde dağınık olan esrarengiz ışıkları kendi dehalar ında toplar• ve et rafa uyandırıcı bir aydınl ık hali nde dağıt ı rl ar. ltalyada bir D a nt e , Rusyada bir Puşkin, A l m anyada bir A rnt, Macarıs­ tanda bi r Petöfi , bir A rany, Yunani st anda bir Kost i Pal mas, Romanya ' da bir V asi l A l eksandr ı , . dağınık­ m usevi m i lletleri içinde bir Gordo:ı, Bulgarİstanda bi r ivan Vazof bizi m M i l l i Şai rimiz gibi m e m leKet­ terin ve mi llet ierin pe ri şan ve betbaht günlerinde yükseltici sesle rini duyurmuşlardır. H alkı, m übarek bi r fi ki r cereyanı et rafında bi rleşti rerek yollarını aşkı n çizdi ği bi r hedefe çevi rm işlerdi r. Mi lleti erin tarihinde bütün büyük hareketler, büyük bi r i m an ve aşktan doğan hareket l e rdi r. Bu hareket leri ise tevlit eden, mi lletierin henüz reşit - ol madıkları za manlarda onlara yol göste ren haki ın Ierdi r, şai ri e r di r. Bili rsiniz, Büyük Pet ro, R m Jtl


hükumetinin me rkezini iç aniziden Baltık sahi l lerine götürdüğü vakı t , aynı günde . yeni paytaht ın temeli i l e be raber akade minin ve ünive rsitenin t e m e l lerini at m ıştı. Bu neye delalet eder ? M azi ile alakasını kesecek yeni bi r Rusya, he r şeyden evvel i l m i n ve san ' at ın tanzim ve i rşadına muhtaçtı. Asyai ve iptidai bir Rusya ye rine , dünyaya yeni bi r medeniyet ve rmiş olan ikinci bi r Rusya bu görüşten, bu anlayıştan ç ı kt ı. A rkadaşlar; K anunlar emel lerdi r. Isiahat vait leri di r. Başla­ yacak bi r devi r için ortaya konulan kanunlar ve ıslahat , yep yeni bir zihni yet le yetişti ri lecek akide ve aşk sahibi bi r neslin kalbine ist i nat e t medikçe, tehli kede sayılır. Bu içti m ada ne görüyoruz: Karşı mda otu ran genç Adiiye Vekil i , mil li yet cereyanının ilk haber­ cisi olan Aziz Şai rim ize bu davet i ile ne söylemek ist iyor ? Büyük fikri unut muyoruz, onun mübeşşirleri ne sadıkız, dostuz de miyor mu ? Yanımdaki Maar i f Vekil i , kendisi ne yeni bi r muhabbet davet eden bu akşamki pek güze l nutku ile, böyle bi r i çti m aa kendi kalbinin kendi dİ mağının şükranını katt ığı bu dakikada ne kadar tabii mevkiindedi r. Burada aynı zamanda uzun senelerin ve rdiği bi r dostlukla kendisini sevdi ğ i m iz M aliye Vekilini görüyoruz. Halbuki i ç t i m aı rn ıza daha umum i daha şam i l bi r kıyın e t veren başka si malar da var. Bug üne gelinceye kadar ve bundan sonra da, ist i kbale ai d büt ün ü m i t l eri mizin istinatgahı olan Büyük ve Aziz Reisi rn i z , kendi evi adl a r ı ndan bi rini aramıza gönde re rek b u t a kdise işti rak ediyo • .

.1 1 2


Hükumet Reisi yolladıkları bi r mümessil ile bu akşam aram ızdadı rlar. D emek ki , i ç t i ı i ı a ı ı ı ı ız bi r kaç yakın dostun hususi bi r tezahürü halinden çıkıyor, devletin, hükumeti n işti rak ettiği bir muhabbet ve takdis hareketi ehem miyet ve şümulü­ nü al ıyor. Elbe t , memleket genç liği bu ha reketin m anasını i.st ihkak ettiği ehe m miyetle anlayacak t ı r. A rkadaşlar; l l ayat ı n en güzel mevsimi gençliktir. Zannedi­ yorum ki, bazan bundan daha güzel bir yaşa tesadüf et m ek i m kanı vardı r. Bütün ömrü beşeriyeti tehyiç eden, harekete geti ren büyük mefkurelerden bi ri yolunda geçmiş bi r adam tasavvur ediniz. Bu akşam aram ızda ve başı m ızda bi r peygamber si m ası i l e duran M i l l i Şai ri miz M ehmed Emin gibi. Acaba bunun yüzündeki güzelliği hangi yaşta ve ne rede bulabi l i rsini z ? Gözle rine i lahi bir fikrin azarnet ve u l v i y e t i sinmiş, sanki alnına gökten bi r ışık koymuş gibi duran bu şai ri miz, bizi m kalabal ı ğ ı m ıza kar ı ş m ış bi r peygam be rdi r. Evvel a inkar edi l miş, istihza edi l miş bir adam , sonra takdi r ve takdis edi l miş, mukteda tanıl m ış bi r m ürşit, bir rehber. Rüyalarının tahakkuk et m ediğini görm üş ve ölmüş bi r çok m efkureci le re karşı onun ne ayrı bi r t a l i i var m ış. U m duk!a rını ve di ledikle rini birer birer hakikat ol m uş gördü ve şi mdi doğacağı nı haber verdiği alem i n ortasında muradına ermiş, mes ' ut ve muzaffer yaşıyor.

Sevgi l i şai ri m iz; bundan on beş sene sonra, senin etrafıada, öm rünün yet miş, yet miş beşinci yı l ını kutlamak için toplanacağız. O gün de t ıpkı bu akşa mki gibi , kurulduğu günden beri seni başında muhabbet l e ve hürmetle taşıyan Ocak ve Ocaklılar di yecek l e r ki: Bundan on beş sene sonra tekrar seni takdis için toplanmak iste riz aziz bab a m ız, aziz şai ri rniz !. . . . 113


VII SAN ı AT VE lsriKBALIMIZ 1 9 Hdi i

r · . ı rı

1 9 /. 6 ı da B u r· s a S a n

ı at

Oku l u ı

r ı · l .ı

Aziz E fendi ler: Mektebinizin diplama ve ril m e gününde Bursa ' da bulunduğum i çin ne kadar memnun olduğumu Bu me rasi me tahmin ede mezsiniz. kat ı l madan önce dem i rhanenizi , marangozhanenizi , bütün tezgahlarınızı hususi bir merakla tetkik etti m. Ese rl e rinizden m e m nun olduğumu, başarı ile çalış­ t ığınızı size söyleyebilirim. Mektebiniz öyle bir şehi rde yapıl m ışt ı r ki , asıl mektep burası değil, Bursa ı nın kendisi di r. . Bursa , D oğunun en meşhur san ' at m erkezleri nden bi ridi r. Yetişti rdi ği şai rler , mi marlar, ilim ve san ' at adamları, hatta hezarfenler, Bursa ' yı eski Osmanlı I mparatorluğu ' nun en m aruf bi r ili m ve hüner ocağı haline koy muştu. Bursam ızda arkeolog, t a ri h çi ve san at ada m ı haftalarca, aylarca tetkik edecek rıe bol mevzular bulur. Bursa, Bizans t a rihi ndenbe ri yerlinin ve yabancının dai ma zi ya ret etti ği ve sevdiği asi l hat ı ralarla dolu olan bi r yerdi r. Ben burada tahsi l m üddetini biti ren arkadaş­ ları nı ıza el emekleriyle hayat ve geçi mlerini t f' min etmeğe başlayacakları bir devrin kapıları ı

l

l i


açı l ırken babalarının san ' atta rıas ı l bi r mevkii olduğunu anlat mak ve onlara tuttukl arı yolun ululuğu hakkında düşündükleri mi söyle mek ist e r i m. A�iz efendi ler, Türk mi lletini n son nesi lleri , m i l l i ve mahalli san ' at ların umumi bi r düşgünlüğüne şa;.i d ol maktan doğan bi r hüzün içindedi r. Halbuki milletler için iyi ve yüksek bi r m azi kadar kuvvet kaynağı olabilecek bir şey düşünüle mez. İçinde oturduğunuz şehre bakınız, hangi tarihçinin, hangi m ünekkidin kitabı size bu Bursa sokakları kadar Türk san ' atının mazısı hakkında en güzel ve en doğru şahi dliği yapabili r ? Tarih endişesinin hareket geti rdiği faali yet , nerede ineelenrneğe değer bir m azi varsa, orada usanm ak bil mez bir yoklama, bi r arama vücude geti ri yor. Uzak memleket l e rde, Tep ' te, Ninova ' da Atina ' ­ da , Roma ' da kazma iniyor, kalkıyor; m azı yı ve maziyete ait olan gerçekleri arıyor. ,Anadolu ' da Yunan ve Roma yıkınt ıları çevresinde İngilizler , A l m anlar, Fransızlar, A m e ri ka l ılar araşt ı r m alar yapmakla meşguldürler. Selçuk Türkl erine ai d olan eserler gitgide daha fazla merak ile değerlendi ri l­ mektedi r. Ya bu güzel Bursa, Bat ı Türklerinin san ' at ve siyaset tarihinde o kadar öne mli bi r yeri olan sevgi l i Bursa , geç miş günlerden kalan ese rleriyle bize neler söylüyo r ? On dördüncü ve on beşinci ası rdaki Bursa ' yı çok geniş bir inceleme ile bize değerli eserinde anlat m ış olan Parvi lle' ­ den beri bu şehrin, san ' at bak ı m ından değerine uygun bir de recede ele alındığını gösteri r diğer bir ese r tan ı m ıyoru m. Edhem Paşa ' nın Osmanlı M i m arisi ism ini taşıyan muazzam ese rinde, Bursa ' ya çok geni ş ve öne m l i bi r yer ve ri lmişt i r. Fakat - hat ı rası kalbi m izde m i nnettarlık uyandı ran bu 115


seçkin vc:zı r ı m ız, çok büyük bir iht i yac ı karştiayan bu eserini bı rakınakla berabe r , belki kendinden sonra geleceklerin de eski A nadol u ' nun san ' at me rkezlerini ayn ayn tamtacak kitaplar yaymlaya­ caklarmı umarak gözlerini kapat m ışt ı r. Şehi rler, ayrıca Bursa gibi eski eserl eri e dolu olanlar, bi r mi lleti n kendine has dehasmı anlatan en güzel vesi kalardır. Gelip geçenler nastl bir zevk taşı dılar, a det l e r i. ne idi , zevklerinin ayn yam neden ileri geliyordu, eski bir şehri gezerken, bunun sayısız delillerine rast larsımz. Bursa ' da bulunduğum üç dört gündenbe ri , fı rsat buldukça gidip eski mezar­ lıklan ziyaret ediyorum. Osmanlı Hakanl ığı daha bir çocuk halinde iken, o devi rde yaşayan atalan­ m ızm ruhunda ne kadar yalmlık, ne kadar üst ünlük olduğunu bu mezar taşlan kadar bize apaçık ve güzel söyleyecek bir lisana ne rede tesadüf olunab i l i r. Bursa mezarlıklan eski Rursa ' daki m e r m e r işç ileri ­ nin eriştiği ustalık de recesini bize göstermektedi r. D e m i r kalemini bu kadar yerinde kullanan m e r m e r yontucular ancak, san ' at m ai lede soydan bi r te rbiye şeklini aldığı yerlerde yeti şebil i r. Bili rsiniz, eski san ' at ocaklan ai lelerin babadan oğula mi ras kalan denemelerini görerek ve ayrıca gördüğünü denete rek öğ reten mekteplerdi. Bursa mezar taşmda çiçekleri , güneş biçi m l e ri , süslemele­ ri yaldızları göre mezsiniz. Yeşil Camiin çini lerine ve de m i r parmaklıkianna yal dız koyan eski Türk I stanbul alınıncaya kadar mezar taşma asla yaldız sürmemişt i r. Mezar taşı ekse riyetle yüksek ol mayan kal ın, geniş iki kitabe taşından ibarettir. ' K uvve t l i , tok bir sülüs; heybetl i , sağlam bir istif, kitabe taşım , kal ın ve kabarık çizgilerle ikiye veya üçe böler. Bu taşlarda son dereceye varan bir sadel ik, bir ağı rbaşlı l ık vardı r. Bunları İstanbul sarayı etraf ında se rvet ve göste rişe dalan, ruhlan esı r 1 16


oldukça kendileri ' süste ve eğlencede teselli ve mevki arayan adamlarla ölçüştürünüz. Nesi llerin yüceli ğini , onurunu ve çöküntüsünü orada görürsünüz. İstanbul mezarl ıklarında boynuna nişan takm ış taşları kendi gözümle seyretti m. Çiçekler, boyalar, yaldızlar, Eski Türk ı ün , eski bir Romalı gibi ağı r ve sapasağlam olan ruhu, İst anbul surları pek içinde nasıl çurumeğe başlam ışt ı r , orada güzel görürsünüz. İstanbul ı da binlerce mezar taşı bir ni şan ve rütbe berat ına benze r. Ölenler, oraya göm ülenler " fütüvvetlü" mu idi "utufetlfı"mu i di , mezar taşlarında yazılıdır. Ölen ada m ın değeri , aldığı rütbe ik ölçül ür. Bursa m ezarlıklarında gördüğünüz her biri bi r hükümdar kadar m ağ rur ve onurlu olan yapıcı kurucu Türklerin ye rini son zam anlarda, başlar ında kırm ızı fesleri , göğüslerinde nişanları ve yaldızl ı üni formaları ve rütblerinin heratları saray ni metleri ile yaşayan ve saray sofrasının kırınt ılarını toplayan acız ve düşkün memur sürüleri alm ışt ı r. Yalnız gerçeğin hakkını ver m i ş olmak için söyleyeyi m ki , bu türlü hükümler hi ç bir zaman tam bir hakikat payı taşı m azlar. O eski zamanlarda da, Yeşil Camiin yapılmasında o kadar m ühi m hizmeti olan İ vaz Paşa ı nın kıskanç­ l ıkla gözlerine m i l çekti ren mollalara ve yakın devi rl erde de düşrneğe başlayan Türk . vatanını yeni liğe, ilerlemeğe ve yeni hayata götürmek için canlarını tehlikeye atan sultanlara, vezi rlere , şai r i ere, hocalara tesadüf olunur. B i r tek cümle ile söylüyoru m , Bursa mezar taşı Türklerin Bat ı İ mparatorluğu tari hi nde , bize birçok hakikat leri belagatle söyleyen nefis bir sahi fedi r. Sevgili gençler; Şehrinizin mezarl ıklarında m e r m e r ustaları m ızın . san ı at tarihi , Türk hat t att ığı nın tarihi, Türk kavukla117


rının ve se rpuşlar ının tarihi ve bütün örnekleri; ilmi, edebi , san ı a t ve siyaset tarihi m izi n birçok vesi kaları vardı r. Siz, san ı at ocaklarında yeti şenle r , önce bu mezarl ıkların birçok noktadan bi re r m üze mahiyetinde olduğunu og renınız ve başkalarına öğ retiniz. Babalarına, onların hat ı ratar ına hürm et et m eyenler , evlatlarından hürmet beklerneğe hak kazanm azlar. Bu noktaya temas et m i şken, memle ­ ketin bi rçok köşelerinde diyar diyar dolaşarak yapt ı ğ ı m seyahat l e rde, Türk meza rl ıklarının umumi perişanl ığından duyduğum ac ıyı ve utanmayı sizin önünüzde anlat m ış oldum. Bili r misini z ? M es ı ut ve kuvvetli bi r vatan, iş tutan he r vatan eviadının kendi işinde yüksek bi r olgunluk derecesine var m asından doğar. K unduracı çok muhte r e m bi r iş yapmakta olan bir adam d ı r. H e r Türk kundurac ısı çalışı rken, bu işte başka mi llet l e ri geç meyi kendisine bi r emel edinecekti r. İpekçi tezgahının başında, de mi rci örsünün başında, boyac ı ipliklerini yıkarken, dokumac ı bezini dokur­ ken kendine tekrar edecek, atala r ı m ızın he r san ı atta erdiği misli ol m ıyan o ulaşı l m az dereceye erecegı m , hatta onların hakkını öde mek ı çın onları san ı at ı mda geçeceğim. -•

Aziz geitçler; Biz yakın za mana gelinc eye kadar islami bi r m edeniyet i çinde yetiştik. Bu islami medeniyet babalar ı m ıza hangi ihti yacı duyurdu ise, bu ihtiyac ı tat m i n etmek için onlar hiç bi r işi ihmal et m edi l e r. Türk milleti islam dünyasına yayıl m ış olan san ı ata ­ r ı n ve m üesseselerin -- emin olunuz m i l l i bi r hisse kapılarak m übalağa et miyorum -- başkaları . tarafından geçi l m esi i m kansız görünen en mükem mel

1 18


·örneklerini vücude get i rdiler. Eski Anadolu ' da her şeh i r bi rkaç san ' atla ü.n yap m ışt ı r. Musul bak ı rları ile ve bütün dünyada meşhur olan m üslinleriyle; İznik bütün dünyada şöhreti olan çinileriyle, Gördes her bi r parçası müzelerde teşhi r edil en halılar ıyle, Rursanız Gaston ve Mi geon ' un çok hakl ı olarak ( grandio�)." yani muazza m veya muhte­ şem keli mesiyle ifade ettiği İtalyan kadİ fecili ğine örnek hizmeti gör m üş, kadi feleriyle, kutnulariyle, Gürün şallariyle, Ankara sofları, Edi rne ciltleri ve tahta işleri , Bilecik ve Üsküdar çat malarİyle m aruftu. Anadol u ' da on sekiz çini me rkezinden bahsederler. Ladik, K ula, Uşak , İzmit gibi bi rçok güzelliği dillerde kasabalarım ız, şehi rleri miz, destan olan hal ıcılık işlerinin ası rlarca şöhretini muhafaza et m i ş me rkezleri idi. lngiltere ' ye , A m€rika ' ya, Mısı r ' a sattığı eski Anadolu halıları ile büyük bi r se rvet edinmiş olan ünlü bir anti kac ı t üccar, Türkocağı ıçın sat ın al m ak istedi ğ i m ufak bir Gördes seecadesine 3 5 SOO li ra ist e mişti. Bu Gördes 1 20 cm. boyundan ve 90 cm. eninden daha büyük değildi. H ayret i m i mahsus olduğundan daha büyük göste re rek böyle ufak bi r parça i çin l;ıu kadar para istemenin doğ ru ol m adığ ını söyledi m. Meğer Musevi anti kacını n hayat ında şai : olduğu zamanlar da varm ış; ye re se r i l m i ş m avi mi hrapl ı seccadeyi göste rerek dedi ki: "Bu mavi yün mavisi midi r ? Hayı r değildi r. Bu mavi ipek mavisı midi r ? Hay ı r ipek mavisi de değildi r. Bu m avi göklerin mavisi di r. Burada biz açı k bi r pençereden gökle ri seyrediyoruz. Bunun üze rine eğilip ibadet eden M üsl üman ye rlere kapan ın ıyer, göklere kapanıyor. " D oğ rusu zamanın inanıl ın ıyacak kadar güzelleş­ ti rdİğİ bu mavi eski seccadeyi ben de hayretle 1 1 9·


seyredi yo rdum. Ve ka rşı mdaki çok zeki antikac ı , misli ol m ayan bu eski m avinin tat l ı l ığını, güzelli ğini anl at m ak i çin ona layık bi r i fade , bir tarif bulmuştu. Aynı mağazada boyu eni bi r met reyi geçmeyen eski bi r Bursa kadi fesinin 5000 li raya sat ı l dığını bili r i m . Türk çinileri nin sı rçası alt ına döşenen lalelerin, karanfi llerin güllerin ateşi , uzak doğudan uzak bat ıya kadar hi ç bi r m i l l etin çinisinde ve kab-kacak takı m ında bizde görüldüğü kadar canl ı ve ateşli ol m a m ışt ı r. Burada Muradi ye Türbel e rinin çinile rinde ilk defa meydana çıkan Tü rk kı r m ızısı Fransızcaya cramoisi ( kramuvazi )kel i m esini ve rmişt i r. Türk cinsine mahsus olan bu kı r m ızıyı ancak bu Türkçe kel i m e i f ade edebili rdi. Türk çinisindeki kı r m ız ının ateşini size anlat mak için, zihni m den bu anda geçen bir hayal i karşınızda tekrar et m e m e m üsaade ediniz. G üneş batt ıktan sonra, bat ı ufuklarının üstünde bazen için ıçın yanan parlak bi r kızıl t ı kal ı r. Eğer bu kızılt ıyı bi r m akasla kesi p sı rçanın cam tabakası alt ına yat ı r m ak m ümkün olsa idi , eski Türk çınısının kı rm ızısından daha ateşli bi r şey bul muş ol mazdınız. D emek eski · Türkiye ' de mensup olduğumuz İsl a m i medeni yet in cedleri mize duyurduğu ihtiyaçlar sayısız birtakım m üessesel er doğurmuş ve bu m ü esseseler san ' a t ı n e n asi l şekil l e riyle meydana ç ıkm ışt ı r. Size A l m anca yaz ı l m ış bi r ese rden babalarınızın çini c i l i k san ' at ı hakkında bi r hüküm çıkaracağı m. Otto Von Falke ( Maj olika) İsmını taşıyan kitabında, Acem çiniciliğini şahane , usta işi , misilsiz gibi bi rtakım keli melerle övdükten sonra, di ğer bi r fasılda Türk çinici liği nden bahsede r ve de r ki , "ye ryüzünde yalnız bi r millet Ace m 1 20


çinicili ğini geçmişti r, bu da Türk milletidi r !" Eski İstanbul nedi r ? Baştanbaşa b i r iş ve san ' at evi Mahallelerin, sokakların isi mlerine dikkat ediniz, he r biri bir san ' at ın adıdır. Fincanc ı lar yokuşundan Bakırc ı lara ç ıkarsınız; Bak ı rc ılardan sonra Bayezit Camiinin et rafınd::ı. K ağıtc ılar, Yemenici ler, Tülbent çiler, Ciltçiler ve daha aşağıya ine r , Vezneciler ve Saraçhane ' den geçersiniz . Evliya Çelebi bize , Bayram Paşa ' nın İstanbul ' da yaptğı nüfus say ı m ını esas tutarak l l OO takı m esnaftan bahseder. Sultan Sel i m ' in Çaldı ran Ovasına götürdüğü 80 bin kişilik ordu ı çın, mem leket haricinden hi ç bir şey sat ın al ınmam ışt ı. Pari s ' te M usee des Invalides ' teki Türk topları , Çanakkale ' de zamanın k ı rk ikilikleri öl çüsünde olan dev gibi büyük toplar üze rinde , A rneli Mustafa Ağa, A rneli Sel i m A ğa diye kayıtlar okursunuz. Eski Türkiye ' nin fetih yol larından gelen gani m etlerle, yağmalarta yaşadığını i ddia edenle r , Bat ı Türklerinin medeniyet ve san ' at t arihi hakkında hi ç bir bilgiye sahip olm ıyan ki mselerdi r. A ziz genç arkadaşlarım; İçinde yaşadığınız Bursa, hala bütün san ' atların Türkler elinde kaldığı az bulunur köşelerden biridi r. İki gün önce Evkaf Mektebini ziyaret ett i m . O rada toplanan çocuklara babalarının ki m olduklarını sordum. A ldığ ı m cevaplar yüzde seksen nisbetinde muhte l i f san ' atlara mensup kimseleri göste ri yordu. Bi r çocuğa sordum: "Baban ki mdi r ? " "Tenekeci di r " dedi. İstanbul�a tenekeciligi Türkler yapmaz. Halbuki burada tenekecilik bugün Türklerin elindedi r. Çocukların velileri arasında bi rçokları iplikç i , boyacı , İpekç i , dokum ıc ı , havl ucu, çakıcı gibi muhtelif san ' at l a r ı göste rivorch ı . Yeşi l C ami 121


ve Yc_,ii T ürbe gibi Avrupalılar taraf ından D oğunun m ücevhe rleri diye anılan mi mari ese rle ri vücude gelmesi için kaç san ' at el ele ve r m ek icap eder , Bina . müşte rek bi r ese rdi r. bi r defa düşününüz. Muhtelif büyük sanat karların bi rbi rine yardı m ede mediği yerde m abet yapmak , abideler kur m ak i mkanı yoktur. Aziz Bursa ' nın Yeşil Camii , son Türk i m paratorluğnuun daha ilk devi rleri nde, bi rçok san ' atların nasıl en üstün noktasına ulaşt ı­ ğını bize ilk bakışta görülecek kadar açık bi r şekil de i fade ede r. H e r sanatkarın kendi işinde öyle güçlü bi r üslubu vardır ki , binada hangi parça hangi sanatkara aitse , orada ayr ı bir isme, bi r i mzaya tesadüf edersi niz. Nakkas İlyas A li ' d i r. Mihrabın çinilerinde Teb riz Türkl e ri ni görürsünüz. Yukarıda --güzelli ğine hayran ol mamak mümkün ol mayan tavanı , yeri ve ke merler i , her köşesi çini ile örtül m üş -- mahfellerde Meh m edi l m ecnun ' un i m zası göze çarpar. K ürsüler, m i nbe r l e r , pence re kapakları , kapılar, ecza-yı şeri feye( Kur ' an cüzlerine) mahsus sandukçeler , dolap kapakla r ı , şi mdi erişil­ mesi çok zor bi r üstad derecesinde olan neccarların yani doğ ra mac ı ların eserleridi r. K onya ' da, A masya ' da E di rne ' de , Bursa ' da, Selçuk devi r l erine gidecek olursanız, Divrik ' t e, N i ğ de ' de, Sivas ' t a, E rzurum ' da ataları m ızın yadigarı olan hanlar, kervansaraylar , m aristanlar, yani hastahaneler, türbeler , ha mamlar, i mare t l e r , m edresel e r , köprüler . ve kaleler, tekkeler, m esçit l e r ve sivi l mi mari ese rleri olan evler, konaklar ve saraylar; Bat ı Türkle rinde san ' atların ne kadar yükseldi ğini , ne kadar inceldiğini , asi l l eş­ ti ğini göste ren sayısız tarih ve medeniyet hat ı rala­ rıdı r. N e yazık ki milleti mizin çok düşkün zaman­ larında yetişen nesi llere mensup olduğumuz için, bu kuvvetli san ' at mazisi ni , hava m ızı dolduran ızt ı rap içinde değeri derecesinde takdi r et miyoruz. 1 22


Efendiler, biliniz: Türk tarihi nde mevcut olan medeni yet Hindistan ' da, A fganistan' da, İ ran ' da., M ıs ı r ' da, bütün işgal ett i ği miz, hükumet kurduğumuz m e m l eketl e rde, başka millet i e re m aledi l m i şt i r. A nadolu ve Rumeli san ' atiarına gelince; rakip m illetler yalnız topraklarım ızı taksi m et m edi ler, medeniyet ve san ' atlar ı m ızı da taksi m ettiler ve kendi lerine malet t i l e r. Size düşen, kendi köşesi nde , ruhu ke.ybol m uş adamlar gibi yaşamak deği l , kendi ruhunuzu m i l letinizin tarihiyle doldurarak, şahsi izzetinefsinizi m i l l i izzeti nefsi nizle güçlendi re rek elinizdeki san ' atı babalarınızın yaptığı san ' atlarla bi rleşti re rek, isti kbali nize büyük bi r m i l letin, büyük bir tarihin ve büyük bir san ' at ı n sahibi, va­ risi olarak yürümekt i r. Türklerin ufak el san ' atları, Avrupal ının büyük ve i l e rl eyen sanayii önünde derece derece düşrneğe ve ölmeğe m ahkum ol du. El emeği, fabrika e meği ile rekabet ede mez. Milli ve mahal l i san ' at­ lar ı m ız Avrupa fabrika eşyası karşısında ye rini terketti ve son buldu. Bugünkü yokluğun sebeple­ ri nden bi ri bu rekabet t i r. A nadolu, Avrupa ile Asya arasında bi r geçit,. bir t ransi t yolu i di. Mısı r ' ın denizci Türk haneda­ nma mensup Sultan B aybars ' ın içinde yedi bin askeri yle barınJı ğıAksaray Sultan Hanı gibi hanlar, bu büyük t ransi t ticaretinden doğ mşutu. Anadolu seyahatlerinde bugünkü köyler ve kasabalar için ve bilhassa yol m ütaahhitleri için -- büyük bi.r teessürle , hatta utanarak söylüyorum-- taş ocağı hizmetini gören o nadi de hanlar ve kervansa raylar' iç Asya ile Avrupa arasında, Anadol u ' dan geçen kervan ticaretinin öne mini bize göst e r rneğe kafidi r. Boyunlarında fağfu r sesi ve ren çanlad a yüz binler­ ce deve , kat ı r ve at; i ran ' ın, Hind ' i n Çin ' i n ve 1 23


m e rkezi Asya ı nın mallarını bu yol lardan İst anbul ı a, İzm i r ı e . R l l rn " J i ı ye ve Bat ıya taşı rdı. Bu büyük ke rvan ti care t i nin b i t m ek üze re olan son kal ınt ısı, şi m di İran sını rları ile Trabzon arasında deva m ediyor. Bu ke rvan ve t ransit tı caret i , Anadolu ' ya se rvet geti ren çok zengin kaynaklardan bi ri idi. Şi mencii fer ve vapur , Süveyş K anal ı ' nın açı l mas ı , bu t i careti d e öldürdü. İ k i buçuk asra yakın b i r müddet za rf ında , "' " 7 ' m üst esnalarla berabe r, mağlubiyett en m ağlubi yet e uğ radık, muhaceretten muhacerete düşt ük. B i r yandan m i l l i se rve t i m i z bi raz önce anlat t ı ­ ğ ı m sebeplerle düşüyor , kaybol uyor; diğer yandan Avrupa ' n ın yeni i l m i ve yeni sanayii karşısında el tezgahi y k . ı rıedrese i l m i yle kendi m izi m üdafaa ct ı ı ı ege ı ı ı L·cbur oluyorduk. Efendi l e r , yüz senelik ısi ahat hareke t i gözleri m izi aç m ışt ı r. Çöküşümüzün, yoksulluğumuzun sebeplerini Bazen bili yoruz. mes ' ut , bazen bedbaht b i r asra yakın b i r zaman­ danberi ortaya at ı l an ısi ahat fi ki rl e ri , Bat ı Türkle­ rini İslam dünyasının en uyanık ve en yeni l m ez bi r unusuru hal i ne koydu. Son za manlarda ise , büyük b i r halk kah ra manının elinde m i l l i i radenin m ücadelele rine ve zafe rlerine şahid ol duk. Siz göre mukayese beni m mensup olduğum nesle edi l e rn i yecek kada r daha müsait şartlar alt ında yeti şi yorsunuz. M azi aydınl anm ış, yol umuza dikilen engeller birer birer sökülüp at ı l m ış, sizin üze rinizde tit reyen, sizden hiç b i r yard ı m ını esi rgemeyen m i l l i b i r hükumet , m i l l i b i r devlet kurul m uşt u r. Fakat zannet meyınız ki, et raf ı m ızda rekabet l e ı eksi lecekt i r; dünkü tehli keler b i r daha geri dön m e ­ yecekt i r. Her Türk genci kendi işiyle olduğu kadar, memleket i şiyle de i l gi lenmeğe mecburdur. Siz odanızı tanzi m ede rken, evi niz bu.şınıza yıkılabi ­ l i r. Bunun için m isalini ben si ze nes i i mden çıkara1 24


bili ri m. Mektep hacası ve c e m i yet ada m ı ol arak si yaset hari ci nde çal ışı rken, günün birinde babala­ rıın ızın m i rası olan m e m l eket ocağının, başı m ız üst üne çökt üğünü gördük. Kundu rac ı de risi ni dikerken, de m i rc i çekicini indi ri rken, marangoz rendesi elinele t :lhtasını yont arken, vatan işleri ne ha l de g i d i y(> r , Jüşünrrı eğe m ecburdu rlar. M i l l et l e r wı ,; ,, büyük t e m i nat büt ün vatandaşların m e m ­ leket nıcseleleri et raf ında t a m b i r uyanıkl ığıdı r.

iş alem i ne hazı ri anan genç arkadaşlar ı m ; m uh t aç olduğumuz eşyayı kendi m i z yapam adıkça, yabanc ılara esi r ol m ak tehlikesi üze ri m i zden (:ksi l nı e yecekti r. Çekici tutan m übar(' k nası rl ı e l , ya rının t a m ve k ı : i n kurtuluş i mkı1 nı nı da par m akları arası nda t u t : ı n yapıcı ve yara t ı c ı b i r eldi r. İki yüz senedeni.Jı � r i yokluğun, yoksulluğun yava ş yavaş en ac ı Jc r i P i i klerine dü�cn Türk vatanını, Avrupa sanayi i için bi r rekabet sahası ol m aktan, zenci m e m leketl e ri g i bi ın üst l' rn leke vaziye t i nden kurta r m ak lazı m d ı r. Size nutkurııun son izini , son hat ı rasını e m anet edi yorum. M adde istediğiniz gibi par m aklarınızın arasında bükül medikçe; m aden, şahsi ve m i l l i ihtiyaç l a ra göre e m rinize t a m a m en g i r m edikçe, Avrupa hak i m i yetini lw r sahada duy­ m aktan kurtulamayız. Yarın ellerinde diptom aları ile hayata at ı lacak olanlar ve onların arkasından gelenler, başanya ulaşab i l m eniz için sizi m uhabbet­ le tebrik ederken, size bu te menni nıi söy l e m ek ist Pcli m : Türk m i l lPtinin refahı, saadeti ve selameti i l ı ı ı ı naddeyi , m aJ�.: n i e m rinize ra mediniz....

125



VIII

MAARİFIMIZDE lsrlKAMET Bu nutu k 1 7 K a s ı m 1 922 1 de Ankara Ö�retmen l er Derne� i Kongres i ' nde söy l enm i ş ve Ha k i m i yet- i M i l 1 i ye Gazetes i ' n i n

2 3 , 24 , 26 ve 2 7

K a s ı m 1 922 tar i h l i ya y ı m l a nm ı şt ı r .

sa y ı l a r ı n d a

Efendiler; Benden evvel maari f i m iz hakkında size düşün­ celerini söyliyen Yusuf Akçura Bey, tedrisat ı , te rbiyeyi hayat için aramak , te rbiye mize muas ı r telakki l eri he r gün bi raz daha sok m ak llızum wıdan bahsetti. Görüyorsunuz ki, yüz senedenberi memle­ keti yeni ihtiyaçlara göre sevket m ek için uğ raşan m ünevve rleri miz m ütemadi aksülamellere çarparak, yollarından geri kal ı yorlar. Ister m i si niz her sahada olduğu gibi , maar i f sahasında da birbi rle­ riyle boğuşan fiki rl e ri kendi isi m l e ri yle yadedeli m: Bi r i , koyu, anut b i r m uhafazakarlık, daha doğrusu her çareyi , her rehayı mazide arayan görenek ve an ' ane zihniyeti di r. Zavallı N a m ık K em al bu zihniyeti kastederek, "Eğer hi l kat gözleri m izi dai m a maziye çevi r m ek isteseydi , onları alnı ın ızda değil , ense mizde yarat ı rdı. , de m i şti. D i ğeri , dün­ yanın bütün i l i m ce reyanlarını, san ' :ıt ce reyanlarını 1 27


beni mseyen, Garp medeni yetini beşer i bi r rr. edeni­ yet tanıyan, hiç b i r sahada t e c e r rüdü kabul et m e ­ yen teceddüt pe rve rierin zihniyetidi r. Evvelki zihniyet , dar muhafaza:karl ık, garptan aldı ğ ı m ız dolayı ın üessesderden, fiki rlerden, usullerden peri şan olduğumuza kanidi r. Muhafazakarların en kuvvet l i za manı m e m leketi n felaket günleridi r. Topraklar ı m ız b i r b i r i st i l aya uğ radı m ı , ağı r b i r bela m i l letin başına musaHat oldu m u , onun sesi yüksel i r, meydana çıkar ve geriye doğ ru çekrneğe başlar. M e m l eket b i r az kuvvetlendi mi, ortadan kaybolduğunu gorursunuz. Fakat yalnız pusuya yat m ışt ı r. Bi r fı rsat kol layacak, gunun birinde m üsait zanne t t i ğ i bi r saatte t ek ra r üst ünüze at ı lacak t ı r. Efendi l e r , i ç t i ma et t i ğ i m i z bu salonun içinde , ben kendi m , seksen beş doksan arkadaşı mla be rabe r, o düşüncede birinin, maari f i m izde en m ühi m mevkie çıkardığ ı m ız bir adam ın, bu m i l letin başına ne kadar felaket geldi ise hepsi münevve r­ lerin yüzünden gel m i şti r diye haykı rdığını işittik. Onu alkışlayanlar da vardı. Gene onlardan biri Meclis kürsüsünde - ki İsmını zikre t m i yo ru m , çünki tekrar edeceğ i m cümlesiyle kendine kafi ve köt ü b i r şöhret t e m i n et m i şt i r - bugünkü mektep­ ler m i llet nezdinde menfurdur de m ekten çekin m i ­ yordu. Bu cüm l eyi aynen zabıtnamele rde okuyabi ­ li rsi niz. Bu sözle r , bu sesl e r 3 1 Mart gününde aynen söylenın e m i ş miydi ? Bu adam lar bi raz f ı rsat bulur bul maz resi m dersi ye rine çizg i dersi ni, yalnız cansız şeyle re ai d ol mak kayd-ı mahsusiyle i ka m e et m ekten çekinmedi ler. Bi l mi yorlardı ki , Türk m i lletinin al t m ış senedenbe ri teessüs et m i ş bi r m uası r ressa m l ığı vardı. Garbın en meşhur knl l eksi yonl ar ı , m üzeleri ve beledi yel e rine ese rlerini 1 28


kabul et t i r m i ş bi r m i l l i ress a m l ı ğ ı va rdı r. D üşün m i -· yorl ardı ki , T ürk m i l l et i ni n , ya r ı m a sra yakın hi r za m andanbe ri m e m l eket çocukl a r ına resi m , heyke l ­ t r aşl ık, mi m a r i , hak öğ rf'ten bi r Sanayii N efi se M ektebi va rdı r. M usi ki ye ri ne i l ahi de rsi koydul a r. Terbiye ve tedrisi n en makul ve en m üsm i r yar­ dı m c ı sı olan t e m si l i m enet m ek i çi n tami mler yap t ı l a r. K eşke başka yerl e rde değ i l , yal nız İsl am m edeni yet i dahili nde teşekkül eden resi m m esl ekl e­ ri ni bi lse l e rdi. V e hiç ol mazsa hat t at ve m usawi r tesk e r e l eri ni oku m uş olsa lardı. Bu hareket i n i l k ne t i c esi , uzun sene l e rdenbe ri ö m ürl e ri ni m aa ri f m esleğine has re t m i ş ol an en büyük m aari f m e m u rl a· r ı nın isti fası ol du. Bu isti f a yı vi l ayet l e rde di ğ e r i sti falar taki p e t t i . A s ı l e n şayan-ı di kkat cihet , bizi en zi yade m üt esseli eden nokta, m e m l eket i n her tarafında m e rkezin bi r ri c ' i zi hni yet i ne ka rşı göst e r i l en seyahat l e ri m de m ukave m e t t i r. K endi bizzat ben, hiç bi r m ektepte bu t a m i m i e ri n naza rı dikkate al ındı ğına şahit ol madı m. Ne g a ri pti r ve ne ac ıdı r ki , Yunan isı i l ci sı al t ı na düşün m e m leket­ l e ri m izde cami kürsül e ri nden ahaliye aynı fi ki rl e r t e l k i n edi l i yordu. B u rada nut ukla, şi i rl e neşredilen m ektep husu meti g i bi , K üt ahyada, Bu rsada, Ulu Cami ' ni n m i nberi nde Ömer Fevzi E fe ndi g i bi adaml a r , " B u mektepl e r ort ada du rdukça bize felah yoktur. , di ye hayk ı r ı yorl a rdı. Efe ndi l e r , beni m kanaat ı m odur ki , İsl a m M e m l eket l e ri tecerrütten dol ayı i nki raza uğra m ış, t a raf t a raf ist i l a alt ına düş m üşt ür. İ ktisadı m ız cihan i kt i sadiyle; aske r l i ği m iz büt ün ci handaki askeri m esel e l e rl e , t ababet i m iz m edeni al e m i n h e r köşesinde m ünakaşa edi len t ı p m ese l el e ri yl e alakadar ol m a l ı dı r. E ğ e r zabi t l e ri m i z harp tec rübe­ l e ri yl e yeni askeri naza r i ye l e re dai r m üt ehassısl ar t a rafı ndan m�ş redi l e n ki t apl arı okum az, bel li başl ı m anevr aları takip et m ez, kendi aske r l i ğ i mizin 1 29


çerçevesi ıçıne gömülüp kalı rsa, ordumuz Ç ok zam an geçm eden tekrar bir Yeni çeri O r dusu olur. Tababeti miz t ıp kong relerini , G a rpta neşeedi len tıp mec mualarını, kitaplarını, bi r keli me ile m edeni a l e m i n bu sahadaki tetkikat v e tecrübele­ rinden İsti fadeyi ihmal ede rse , döner dolaşı r , kurşun dökücülük, macunculuk , koca kar ı tedavisi . derekesine iner. Terbiye ve tedrisat ı m ız da böyle­ di r. Bütün medeni alem te rbiye ve tedris meselele­ rini dai m i bir tetkik ve m ünakaşaya tabi tut m ak­ t ad ı r. M il letin te rbiye ve tedris işini , kendi göre­ nekleri m i z içinde hal letmek iddiasında bulunamayız; bunda da Garp A l e m i nin i r şad ve delalet i nden azam i ist i fadeye muhtacız. Sübyan mektepleri gibi G arp tesi rlerinden tamamİyle uzak kal m ış doğru . usulün, doğ ru olan mektepleri m izin hali , anl ayışın ne tarafta ol duğunu göst e r rneğe kifayet eder. Efendiler; Garp Medeniyeti kah i r ve muzaffe r bir m edeniyett i r. Garp Medeniyeti dünyanın üç büyük medeniyeti ni tam bi r hezi mete uğratarak yenm i şti r. Evvela İslam medeniyetine , bu medeni ­ yet İ n en kuvvetli ol duğu yerde, Endülüste gelip çatt ı. Endülüste onu kalıredici bir darbe ile taru­ mar ettikten sonra, rüc ' at yollarında takip etti. Bugün İslam medeniyetinin en güzel bi r int i şar sahası olan A f r i ka, F ransız, İtalyan, İngiliz bayrak­ ları alt ındadır. Hindistanda Baberi Türkler tarafından kurulan m uazzam saltanat ve onun sahasında inkişaf eden bütün medeniyet ese rle ri , yeni hayat ve hakikat telakki lerinden doğan müthiş Avrupa kuvvet i karşısında bi r avuç Avrupalının malıkumu olmuştur. Ne vakit başladığı bilinmez denecek kadar eski olan H i nd medeni yet i , üç yüz m i l yonluk M üslüman 130


ve Mecusi kitlesiyle kendi yurdundan o kadar uzak ye r l e re sokulan Avrupalılar önünde baş eğmekten başka çare bulam adı. Mağlup olan ikinci medeniyet bu i di. Üçüncüsü sekiz on bin senelik bir hayat ve kıde m i olduğu bil i nen A ksay-ı Şark m edeniyetidi r. O da kendi başına ayr ı b i r beşe riyet denrneğe layık olan kesafetine rağmen, Garbın rüchanını tanı mağa mecbur oldu. Şi m alde Ast rahan H anl ığı b i r zam an kendi m ahkumu olan fakat garpla t e m as neticesi uyanan Ruslar tarafından t abi vaziyetine düşü rüldü. İki yüz sene evvel K ı r ı m Hanlığı nihayet buldu. Ve K arlofça Muahedesinden be ri biz, İsl a m ı n en kuvve t l i , en canlı m il l e t i , i radesi bin bir beladan sonra di m dik duran Türk m i l l et i , me rkezi Avrupa­ dan başlıyarak dai m i b i r rüc ' at ve dai m i b i r takip i l e Avrupadaki b i r çok yerleri m izden, A f r i kada ve Asyada her bi ri b i r i kl i m , bi r kıt ' a den rn eğe layık topraklar ı m ızdan dışarı at ıldık. Biz de mağ­ luplar sı rası i çinde , ası rlard ı r devam eden m uhace­ ret hayat ı içinde sürünüp duruyoruz. Ve en nihayet Anadolunun ortasında aylarca Garp M edeniyetinin en Küçük bi r çı rağı tarafından get i ri len orduların şi m şeklerini gördük, top seslerini dinledi k. Biz bi r Fas ol madık, bi r Tunus, bi r Cezayi r ol madık, çünki biz G arptan bi raz bi r şey aldık. Büsbütün kurtul m adık, çünki kafi almadık. Muarızl a r ı m ız Tanzi m at t an beri i rt i kap edilen hat aların m e m leketi izmihlale sürükledi ğini zannede rler. Bunlar nihayet ve nihayet haftalar, aylar, seneler i çi nde düşünen ki mselerdi r. Tanz i m at ın i lk harfi tellaffuz edi l mek için daha geçmesi l azı m gelen bi r çok za manlar vardı. İzmi hlal her tarafta baş göst e r m i şti. İslam dünyasında he r şey görenek, i t i yat , kal ıp hali ne geç m i şti. Cihanı sürükleyip götüren cereyaııiara · karşı fsHtm dünyası kapalı, sağı r ve kördü. İ l m i m izi

131


yeni i l i m l e r m asal hal i ne düşü rdü. M i l l i san ' at l a r ı ­ m ız, büyük ve kesi f sanayi karşısında kökünden kurudu. Zi raat i m i z, t i care t i miz Garp A l e m i ni se rvet e , re faha kavuştu ran kesi f zi raatİn faal ve cihanşumul t i ca re t i n yanında ipti dai kaldı. Tek rar ediyöru m , İslam dünyası tece r r ütten dol ayı yıkı l m ışt ı r. Eğe r iki askeri vak ' a , uyandı rıcı darbesi yle anut muhafa­ zakarl ığın beyni nde şi m şeklerini par l at m asaydı , biz de son felakete esaret ve mahku m i yete kadar kendine g e l m i yen bir çok islam m i l l e t l e ri yl e he m tali olurduk. Bu iki aske r i vak ' a Mora iht i lali ve N ezip M uharebesi ' nden ibaret t i r. Bizi m aske ri m iz Morada o ı r avuç Kum asisini ayl a rc a uğ raşt ı ktan i t aate al m aktan aciz kaldı. Fakat İbrahi m son ra Paşa m a i yetinde M ısı rdan gelen ve F ransız zabi t l e r i taraf ından te rbiye edi len di ğer bi r İ s l a m aske ri , on beş günde bu i ht i l ali bast ı r m ağa m uvaffak oldu. isyan me rkezle ri T repol i ç e , M i sol onki , Pıat ras hepsi bi re r birer sukut etti. A yn ı Islam aske ri , m ü rebb i l e ri ni n r üchanı sayesi nde , N ezipte H afız Ahmed Paşa e m ri alt ında sevkett i ğ i m i z koca orduyu peri şan etti. Bize G arp fiki r l e ri topl arın, t üfeklerin na m l usundan geçerek g i r m i şti r. Biz garp rüchanını alt ında bizi mağlup eden muha rebe l e ri n cebri öğ rendi k. Garp prog ra m l a r ı üze rine t e r t i p edi l eri i l k mektebi ıı ı i z \1 ühendishane-i-be r r i ' d i r. R i r de H ay­ da rpaşa sı rt l a r ında bi r Seli m i ye \ ı � IJ. m ız va rdı. Bi ri H alicin i ç i n d e , di ğeri Marmara sa h i l l eri nde , bu iki 'müessese Türk n ı i i l d i rıi ı _ Ga rba doğ ru at t ığ ı i l k adı m l a r ı yade t t i ren iki hay ı r l ı ve ku rtarıcı abi dernizdi r. Garp m ektep progra m l a r ı he r m eslek i çın tesis edi len m ektepleri m izin yeni İst i ka m er i ni t ayin etti. Aske ri İ dadi l e ri , Mekt eb-i-b ahri ye , G al ata Sultani si , ilk D arül m ual l i ın i n ve diğer bütün m eslek m ektepl e ri bi r bi rini taki p ederek payİ t ahtta ve m e m l eket i n he r t a raf ında G a rp zihniye t i ni neşre t ­ m e ğ e başladı. 1 32


Bug ünkü hayat ı m ızı ve son zafe ri m izi ancak bu m ekteplere m edyunuz . Eğer biz de ası r l ardan beri tekrarı m üke r r e r e düşen, he r şeyi kal ı p hal i ne sokan ezberci ve kel i meci medrese tahsi l i i ç i nde kalsaydık, çoktan tarihi m izin son sahi fesi kapan m ış olurdu. U nut m ayınız ki , geçen sene Buhara ' da mektep çocuklarını sı raya oturt m ak isteyen l e r l e ot urt m a m ak ist eyenl er arasında kanl ı bi r m ukat e l e oldu ve yüzlerce adam öldü. İ l k defa Sult an A bdül mecit al büm l e rini ve za m anında Darül m ual li m i ne resi m çoğ r afya hari talarını sok mak bi d ' at ını i n i kap eden Maari f N azırı A h m ed K e m al Paşa tekfi re uğradı, m e m l eketten kaçarak canını kurt ar ın ağa m ecbur oldu. Bugün bizde olduğu g i b i , Buharada, Buha rada ol duğu gibi , Tunusta ve İslam D ünyasının he r tarafında yeni ve eski m ücadel esi devam edi yor. Bu eski ve yeni m ücade l esi , giden l e r l e yeni gelenler arasında ası rl ardanbe ri devam edip duruyor. H ayalinizin önünden dünyanın büt ün kıt ' aların ı bi r rica ede ri m . B i r Avrupa lahza i ç i n geçi rm enizi kıt ' ası va r ki, bugün üm ran, i l i m , t eknik ve her nevi teşkilat i t i bariyle galiplerin, hak i m i e ri n di yarı­ dı r.Vahşetabad, ıssız olan A m e ri ka ' yı , m edeniyeti n fey­ zi yle tanı l m az bi r hal e geti rdi. A me ri ka Avrupanın m ahsu l üdür ve bi r çok noktalarda daha m ütcka m i l b i r Avrupadır. Avusturalya d a böyle; yabani hayvan­ ların, yabani insanların vatan ı olan esk i Avust ural­ yayı şi m di tanı mak m ü m kün de ğildi r. Avrupa mede ­ niyeti uyandı rıcı, yarat ıcı kud re t i n i , dokunduğu, gi rdi ği ye rleri büyül en m i ş gibi değişti r m e k sure t i y l e bir defa d a orada g öst e r m i şti r. Avusturalya da A m e ri ka gibi uzak denizi e ri n ortasında üçünc ü bi r Avrupadan başka b i r şey değildi r. F akat A f ri ka, m ensup olduğu ye r l i medeniyet l e re sa r ı l arak Ga rp M edeni yet i ne m ukave m e t e t m ek isteyen A f r i ka; 1 33


gözü m azi nin rüyalarına dal m ış, daüssıla (yurdunu arama) gibi bi r daüzzam an ( eski za m an hasreti ) i ç i nde hep g e riye, hep geç m i şe bakan A f ri ka; o yal nız esi r bi r kıt ı ad ı r. İst i l a edenleri e ist i l a edi len­ leri n bi rbi riyle için i çi n veya açıktan aç ığa boğuşt u­ ğu zava l l ı bi r alemdi r. Eski M ıs ı r M edeni yeti ve İsl am M edeni yeti gibi en büyük i ki m edeni yet i n m ağlubiyetiyle devri l di gi , se ri l di ği yerl erde şi m di genç , di ri , kavi ve haris C a rp H ükfımet l eri , G arp M i lletl eri h ü k Cı m ra n ol uyo ı . Bi r de bizi nı m ensup ol duğum uz Asya kıt ı ası va rdı r. En eski m edeni ye t l e ri n beşi ği olan, üze ri nde en şaşaal ı , en kadi r salt anat l arın doğduğu, en büyük di nleri n tulfı etti ği ihti yar A sya kıt ı ası var. İşte bu kıt ı a, < ; arp M edeni yet i ne karşı asi di r. M ukave met et m eden ondan gelen hiç bi r şeyi kabul et m i yor. Ve arazisi ni n dört t e üçü Avrupa M edeni yeti ne m ensup milletler tarafından uzun m ücadel elere rağ m en ist i l a edi l m i şti r. Riz u m u m i bi r bakı şla i ç i çe ve yan yana yaşa m ak m ecburiye­ t i ne düşen Isl a m m i l l et l eri yle Avrupal ı m i l l et i e ri n büyük farkları gözüm üzün önünden g öst erdi kleri geçi r m e l i yiz. Eğer M ısı rda E l m ukat t a m dağının sı r t l a r ı ndan K ahi reye doğru bakarsanız, bi r bi ri ne yabanc ı , bi r bi ri ne zıt i ki şehi r gözünüze çarpar. Ai ri İsl a mların eski K ahi rr.:: ı si di r. C öı. göre göre ufal anan, harap, m e t r ü k, çöken küçük bi r şeh i r; t ürbeleri ı şı ksız, m ezarl ıkları zi yaretsi z, evl eri ıneyus, sessi z, yol l a r ı sapa, her nesi varsa bezg i nl i k , karanl ı k ve öl üm düşündüren vi ran bi r şehi r. Onun yanıda Avrupal ı l a n a K ahi resi duruyor. Düz caddeleri , i st i krar ve salabet fi kri ve ren oturakl ı binaları , ışık i çi nde yüzen geniş, fe rah evl e ri , se rvet ve gana i l e dol u büyük ti caret haneleri , üm ranı ve re fahi le büsbüt ün başka bi r al e m.

1 34

H i ndist anda

da

böyle.

K ı rk

kilometrelik

bi r


saha üze ri nde m e r m e r enkazı hali nde yatan hat ı ra eng iz bi r Delhi var. A s ı r l a r ı n kol ay kol ay çürüt e ­ m cdi ği bir m üstehase gibi, büyük ke m i k pa rçal a r ı g i b i koı.; muş, çözül m üş, dağıl m ış yat ı yor. Yanı başında hayat ce reyanlariyle oğul dayan yenı Delhi , İng i lizlerin bugünkü Delhisi var. Se m e r kand da böyle. Eski Se m e rkand, Türkl e r i n Se m e rkandi , devre devre i çi nden ç ü r ü m üş, t e m el i n ­ d e n kurt l an m ış, hayat a , g üneşe, havaya pencerele­ rini kapa m ış izbeleriyle, olduğu ye rde suya bat an a ğ ı r bi r cisi ın gibi derece derece küçülen, si l i nen Se m e rkand. B unun yanında Çarların he r hangi Avrupa m a rn u resi gibi he r t ü r l ü esbabı isti rahate malik geniş, vazıh, faal i ye t l e , neşe ile dol u yeni Seme rkandi yükse l di . En son size İst anbulunuzu hat ı rl at m ak isteri m. H al i c i n K uzey tarafındaki m üslüman İst anbula m ukabi l onun rakibi ve onun düş m anı ol an di ğer İst anbulu, Galata ve Beyoğl unu düşününüz. Biri faki r düşt ükçe, öbürü zengi nl eşti. B i ri kara rm ış tahta evlerinin i ç inde e ri yi p sol dukça, di ğeri kuvvet l endi , gürbüzl eşt i : Bu iki İst anbul karşı karşı ya fak r yan ında se rve t , ü m ran yanında harabi, uyuşukluk yanında sevi nç ve ümi t ,durgu n luk ve sessi zlik yan ında Füı.yat ve ha reket t i r. Biri Beyoğlu s ı rt l a r ı n­ da, Tepebaşı ' ndan k!).t kat taş binalariyle K ası mpaşa üstüne ine rek Türk · maha l l el e ri ni eze eze , i te ite Halice sakuluyo r , Beşi ktaş sı rt l a r ı ndan , Cihang i rden yine Türk evl e ri ni t a rdedi yor. R u m e l i sahi l l e ri boyunca, M a r m ara kıyılar ınca uzaktan yakından köşe l e ri ni kuşak kuşak kuvve t l i ç enbe r l e r l e Islam sa r ı yar ve boğuyor. Türk top rakl ar ında, Akdeniz sahi l l e ri nden A nadolu ortalar ımı rloğ ru yalnız k ı rk e l l i sene za rf ında R u m l arın ve K afkas hudut l arın­ dan orta A nadol uya doğ ru E r m E.ni l e ri n göst e rdi ği

135


şayanı hayret i nki şaf bizi m için tetkik edi l m eğe değer bi r m evzudur. Son seyahat l e r i mde K afkas Aze rbaycani yle İ ran Aze rbaycanı ve bizi m Şark vi l ayetl e ri miz arası nda zi hnen bi r m ukayese ya(J ma­ ğa mecbur oldu m . K u rün-ı vustaya( O r t aç ağ ) m ahsus t ahakküm ün,derebeğE ğin her nevi şidde l l y l e hukum sürdüğü İ ran Aze rbaycanı yanında K a fkas Aze rbay­ canı , Çar i daresi ne m ahsus bütün zaa f l a ra ra ğ m en inanı l m az yeni bi r doğuya , i nkişafa dah i l ol m uştu. C an ve mal e m n i yeti i ç i nde feyzü be reket l e büyü­ yüp duruyordu. Seb4!p, yine Garp Medeni yet i. Bi r F ransız m üve r r i hi , İ ki nci Su ltan M ah m ud ' la, B üyük Pet ro arasında, her i kisi nin asyai olan m i l l etl erini garp l ı l aşt ı r m ak ist e m e l e ri ni ve bu yolda uğradıkları m üşkül at ı m ukayese ede rek di yor ki: " Büyük Pet ro genç, yeni bi r m i l leti ,m azisi ve an ' anel e ri ol m ayan bi r m i l l e t i Garba doğ ru sürükle mek ist edi. Çünkü Rusl ar yeni bi r şey al m ak için eski bi r şey feda et m e ğe m ecbur değ i l di l er. Bu hareket nisbeten kolay ol du. H al buki Türk l e r müesses eski bi r m edeni yete mensupturl a r. Onl arın kendi mede­ niyet l e ri ni te rkede rek di ğer bi r medeniyete gi r m e­ daha m üşkül dü. Bunun i ç i n Sul t an M ah m ud l e ri şi m aldeki rakip milletin hüküm dar ına nisbeten takatsüz bir yük alt ı na g i r m i şt i , ve pek az m uvaffak ol du . , Y i ne aynı sebeplerledi r ki , R uslar G arp Mede ­ ni yeti nden fazla isti fadel e ri sayesinde m e m l eke t l e ­ rını asyai t e l akki l eri n bi r çoğundan ku rtardı lar. K ıs m en cebri l e , ai l e esasl arından başlaya rak hükü­ met esasl arına va r ınc aya kadar her �eyi değişt i rdi ­ l e r. Ve yine bu sebep le i l k de fa t arih yol l ar ı m ızda bizi mağlup eden, yüzüm üzü geri ç evi ren, k ı l ıc ı m ı ­ zı k ı ran, bizi m gibi asyat ol an bu R us m i l l et i di r. E fendi l e r ; Şark muhafazakard ı r. H i ç unut m a m , İst anbulda

1 36


Asar-ı -at ika M üzesi ni ziyaret et m i şt i m� Büyük İskende rin taht ı üze rinde M akedonyal ı aske r l e r l e m uharebe eden A c e m l e ri n kıyafet l e rine bak t ı m . A c e m aske r l e ri l ah t ın m e r rn e ri e ri Ü!"t ünde i k i bin küsur sene evvel ne gi yi yorsa, bugün F i ncanc ı l a r yokuşundan eşekte r i n arkasında g i den surucu Acem l e r de aynı kıyafeti gi yiyorl ar. Şark m uhafaza­ kardır. Tarihin gözü Anadoluya i sabet e t t i ğ i i l k g ünde , şi mdi , bug ün sizin sey re t t i ğiniz b u balçık i nşaat ı gördü. Garbın şi mendi fe rini , oto m ob i l i ni ceddi A nadoludan ç ı ka r ınız, t aşıt vasıt al a r ının ol an kağnı i l e kal ı rs ı nız. Çobanl ar ı m ızın s ı rt ındaki K epenekler üç bin, dört bin sene evvel top rakl a r ı n i çine göm ülüp kal m ış ol an resi m l i küpte r i n üst ünde aynen m evc u t t u r. M i l l i san ' at l a r ı m ızı, he r bi ri ay r ı . ayrı bi r bedia olan m i l l i san ' at l a r ı m ızı bu m uhafazakarl ı k öldürdü. Ticaret i m izi. o öldürdü, o kuruttıp hükü m et i m i zi o çürüt t ü. A i l e l e ri m i zi sol du ruyor. Maari f i m izin de en m üz m i n de rdi yine ondan i ba ret t i r. Buna ve ş i m di ye kadar büt ün söyledi kleri m i ze binaen m aari fi m i ze bi r i st i ka m e t -i u m u"m i ye ve ri yoruz: G arba doğ ru, yani garbl ı l ık ruhuna doğ ru.

garp

usu l l e r i ne

ve

bil hassa

Garb m edeniyeti beyne l m i l el di r , beynelbeşe rdi r. Bu beyne l m i l el i ye t i ç i nde bütün m i l l et i e ri n l i sanları m ezhep l e ri t a m a m i yl e mahfuz kal m ı�t ı r. Yalnız m ahfuz kal m a m ışt ı r.O rt açağ ' ı n uzun t aharn m ü r ( rn aya : ...ı. ı na1 devri nden vücude geıen yeııi ı ı ı i l l e l l e r , ::Hal a= r ı nda m üşte rek olan m üessese l e re rağ men, kuvveti he r g ün bi raz daha artan bi r şahsi yet l e yekdi ğerin­ den t e rn eyyüz et m i şl e rd i r. Ehlisa l i p ordularının bi r araya top l ad ı ğ ı Avrupa H ı r ıst i yanl a r ı bug ün Rom adan gelen, kiJ iselerin kürsüle r i nde tekra r edi len bi r e m i r l e uzak maksat l a r i c i n harbe sürük1 37


l ene mezler. D i nde ( Refo r m ) ısi ahat hareketi vücude geti ren, he r m i l l ete kendi di li nde ibadet edeceksin di yen p rotestan l ı k ce reyani yle büyük F ransız Ihti lali ' ni n ort aya at t ı ğı ve büt ün insaniyete mal e t t i ğ i düst u r l a r , m i l l i yet u m de l e ri üze rine m üesses yeni bi r A vrupa ku r m uştur. Bu m i l l i yet ç i Avrupa, eski H ı ri s t i yan Avrupadan bin de fa daha kuvvet l idi r. Ga rp M edeni yeti i ç i nde benze rlik ve ay r ı l ık va rdı r. M edeni yet birli ğini vücude get i re n m üşte rek m üesses� l e re mukabil hars ay r ı l ı ğ ı n ı vücude g e t i ren di n , m ezhep, ah lak, halki yat ve g üze l san ' at farkları göze çarpar. G arp M edeniyet i i çi nde İng i l i z , F ransız iki ay rı m i l l e t t i r. Bu şam i l ve kadi r medeniyet yay ı l d ı ğ ı ye r l e rde bi r nevi tahl i l vücude get i re rek i m paı atorlukl arın ve büyük kiJise l e r i n şahsi yet l e r i nden ayı r m ak ist edi kleri m i l l e t l e ri uyandı r m ış , asi kı l m ış ve t a raf taraf m i l l i hükumet i e re nai l et m i şti r. Ga rb Medeni yet i ni n t esi r l e ri ya m a gibi bi rbi ri ­ re eklen m i ş m i l l e t l e ri çözm üş, ay r ı parçalar hali ne , koy m uşt u r. Din ıslahat ından ve Fransız ihti l ali ' ni n neşret t i ğ i düst url ardan doğan yeni Avrupa içinde he r m i l l e t kendi lisanına aşıkt ı r. H e r m i l let kendi ne mahsus m üm eyyiz vas ı f l a r ı m uhafaza et m e ğe en büyük ehe m m i yeti at fede r. Büyük F redri k devri nde bile A l ın aneayı köylü lisanı, kaba lisan telakki eden A l m anlar, seksen sene evveli ne gelinc eye kadar bir sa londa ana di l i ni söyl e m ekten utanan Macarlar, ki bar m ahfe l ­ l e rde R usca yerine - F ransızca ve A l m anca söyle­ meği t e rcih eden R uslar, ben l i kl e ri nin en büyük <.ı m desi olan ana di l l e ri ne meft uniye t l e sar ı l m ışlar­ d ı r. Garp M edeniyet i ni n biz di yen hitabı içinde he r m i l l etin ben diyen ni dası yükse l i r. Garp M ede­ niyet i nin Osman l ı İ m paratorluğu al eyhine vücude geti rdi ğ i Balkan hükumetl eri , ortodoks kil isesinin

1 38


Rumluk lehi ne vaki ol an bi r l eşti r m e hareke t i n i , U l ahl ı ğ ı uyandı r m ak sure t i yle Bulgar l ı ğ ı , Sı rpl ı ğ ı , aki m bı rakm ışt ı r. red ve Unut m am al ı ki H ı rısti yanl ı k rn i l l i yeti esasa nefyeden b i r isti nat ede r. Fakat çocukluktan, vesayete muhtaç bi r yaştan çıka rak rüşte , şuura, ben l i k fiki r l e ri ne yet i şen m i l l et l e r hat t a kil ise l e r i ni mi l l i m üessese hal i ne koymuşl ardı r. Fakat M üslüman Şark, aynı nıedeniyetin, cereyanl ar ının t esı r• alt ında kendi ni kaybet m ek tehlikesine maruz değ i l m i di r ? Başka l a r ı na benzeyecek, şi m di ye kada r mensup olduğu muz din i medeni yet t e n uzaklaşacak m ıyız ? Büt ün eski m edeni yet l e r , M ısı r , Asu r , Y unan H i nd ve Roma, A rabistan m edeniye t l eri hepsi dinden doğmuşt u r , hepsi dini m edeni yet l e rdi r. F akat büt ün bu medeni yet ler ı st ı snasız ol m ak üze re, başka di n l e r i n sahalarına yay ı l m ışlard ı r. Başka dinlerin topraklarında da müessi r ol muşlardı r. H angi kuvvet l i m edeni yet kendini dünyaya get i ren m e m l eket i n di ni ve si yasi hudut l a r ı i çi nde mahbus kal m ış t ı r ? Endül üst en A raplar çek i l dikten sonra b i l e ası rl arca deva m eden İslam M edeniyeti izlerini nas ı l izah edel i m ? Ehlisalip ordularının m uzaffer veya mağ l up , Avrupaya avdet l erinde kendi m e m l e ­ ket l e r i ne göt ü rdükleri İsl a m tesi rle rini nas ı l izah edeli m ? K ur ü n - u vust a ' d r-_ İtalyanın ta şi mal i ne va r ıncaya kadar en h urda san ' a t i a rda göze çarpan A rapl ığı ne su retle tefsi r et meli ? Feni kede olduğu gibi, Yunanda da , Yunanda ol duğu gibi Romada da, İsl am medeniyeti nde de i l i m , sarı ' at ve sı naat hepsi beşi ğini t e rket m i ş , başka dinle rin, başka m i l l e t i e r i n toprak larına nüfuz et m i şt i r. Bazıları zannedi yor l a r ki, bi r medeniyet her hangi bir

1 39


m e m leket e davet-i m ahsusa i l e gi rebi l i r. B i r mede­ ni yet İ n g i r m esine İ st e rsek m üsaade ede riz, İste rsek m üsaade e t m eyiz. Veya i yi yi , köt üyü ayı r m ak i ç i n bir m ürakabe vazedebili riz. B i r nevi güm rük ko r , bazı şeyl e re siz i çori , bazı diğerlerine siz dışarı diyeb i l i riz. M edeni yet bi r büt ündür , hepsi be rabe r geli yor. Büyük , m üthiş ce reyanı önüne m anialar koydukça seddi n önünde kabaran nehi r gibi yükseliyor. Fakat yine taşı yo r , yine geliyor. M i l l et l e r yeni şeyl e re karşı ol m a m ış m eyveyi ısı r ı r g i bi evvel a yüzlerini ekşi t İ yo r l a r , sonra yavaş yavaş alışıyarlar ve kabul ediyorl ar. Yalnız yüz sene za rfında başlang ıçta nefret ve isti krah usu l , uyandı ran · kaç Avrupa yap ması m üessese kıyafe t , bug ün al ışı l m ış , kabul edi l m i ş , hatta hal k ı n hi m aye ve i l t i za m ına mazhar m i l l i ve m ahal l f b i r m al ı m ız ol m uştur ? Ge lenler böy l e , gelecekler de böyle. Her g ün i şiti rsi niz, sosyal yaşant ı usul l e ­ ri ndeki t utarsızl ıktan şi kayet ederl e r. K anunlarım ızda şark i l e garbın bi r bi rine yabanc ı ko . . . şuluğ ı.;n�an şi kayet ede r l e r. M i l l et i ç i nde i k i l i k ten şi kayet e d e r l e r . Mektepte , idarede , ailede teke rrür et m e ­ m i ş, b i r bi rine g i rift ol muş ye rli ve yabancı usu l le rden şi kayet ede rl e r. E fendi l e r , bi r kel i me i l e söyleyeyi m , e t r a f ı m ızda bi r pe ri şanlık va r; bu pe rişan l ı k her sahada göze çarpı yor. Etra f ı m ızda ye rini m uhafaza e t m ek ist e yen b i r medeniyet l e , i çeri gi rip . yerleşmek isteyen bir m edeni yet arasın­ da bi r m uharebe ol m uştur. Asıl m es ' e l e , yeni kıyafe t , yeni mektep, yeni tababet , yeni i dare usul ü , yeni hüku met ve yeni t ababet şeki l l e ri yle aram ızda, cem i yet i mi zde takarrür e t m ek isteyen bu G arb M edeniyeti bizi m di ni ve m i l l i benl i ğ i m i z üze rinde nası l tesi r l e r husul e geti r i yor, bunu bi l m ekt i r.

1 40


E fendi l e r; Ruhlar ı m ız üze ri nde en büyük tesi rl eri , en de rin heyecanl arı uyand ı r m ış, yeni m edeniye t l e r ku r m uş , yeni dünyal a r ya rat m ış ink ı l aplar, ihti l a l l e r vücude g e t i r m i ş, hudu t l a r ı alt üst et m i ş, t a ç la r ı , tah t l a r ı kası rg aya tutul muş yaprak lar gibi sürüp g ö't:i.i r rn üş i ki kadi r fiki r va rdı r: Din fi k ri , m i l l i yet fi kri. Bu i ki fiki r en büyük hara ret i ni çarp ış m alar­ dan al ı r. Bizi m Türk l üğümüz din ve lisandan m ü­ rekkep bir hal i t adı r. M e m l ek e t i miz dahi l i nde çok uzun sene le rden beri , katal i k l i k veya p rotest anl ık na m ına t e l ki natta bulunanlar, m ektepl e , hastahane i l e , he r cins hayı r m üessese leriyle kalb ve di rn a ğ yol l a r ından halk ı m ızın ruhuna g i r m ek ist eyenl e r , kaç Türkü dal al et yoluna ç evı rıp güt ürebi ldi ? Türk dinini de ğişti r m i yor. Rusya I s l a m l a rı dini n zırhı arkası nda R uslaş m aktan kurt uUu l a r. Bulgaris­ tan m üsl ümanl a r ı , onun tedafii kuvve t i y l e kendi l e r i ­ n i muhafaza edi yor l a r. Esaret alt ına düşen bütün İslam m e m leke t l e r i ne bakı nız. Nerede dini şahsi ­ yet t e n tecer rüt di yebi leceği miz be l l i baş l ı bi r harekete tesadüf edi yoruz ? ·

D i l i m i ze g e l i nce; m i l l i ye t İ n di nle be rabe r ikinci umdesi l isandı r. Iddi a ederi m büt ün dünyada Türkler kadar ana di l l e ri ne sadık olan bir m i l l e t yoktur. Türkçe dahi l olduğu bütün m e m leke t l e rde en kuvve t l i di ğer lisanları mağlup e t m i �t i r. Çünki Türk m azi ni n en büyük m i rası olan, i ç inde binl e rce sene l i k hat ı ral a r ı , tec rübe leri ve düşünceleri yaşayan di line ve fa i l e , sadakat l e b ağ l ı dı r. O, hariku­ l ade kudretli olan di l i sayesinde bi r çok m e m leke t ­ l e ri parça parça yut m uş, Türkleşt i r m i şt i r. Çinin bi r kısm ında Türkçe konuşulu r , oraya Türkİst anı Çini dP r l c r. Eski kavi, de rin Çin M edeniyeri Türkü Çinleşt i r m e ğe ki fayet et m e m i ş t i r. Rusya toprakların da Rus Türkist anı , B uhara ' H i yve ' H akant ' K azan ' 141


K ı r ı m deni len m e m l eket l e r va rdır. Burada yaşayan Türk l e r , Rus tesi r l e ri alt ı nda dinlerini kaybet m e ­ dik l e ri gibi , di l l e r i ni de kaybe t m e m i şlerdi r. Bunun bi r i ç i n Çinin olduğu g i b i , Rusyan ın da koskoca parçası Türkt ü r. İ ranı n şi mal i nde Türkçe konuşan bir m i l l et va rd ı r. İ ran ,Asyanı n eski Yunani st an ıdır. I ran dynyan ın en m üessi r ve en � . fazla işlen m i ş lisanlarından birine m a l i kt i r. I ran � n büyük mede­ niyet lerden birinin sahi bidi r. Türkçe A c e m istanda A c e m ceyi ınağlup et m i şti r. Bunu bize Şark i şlerini en · m üke ı n rııel su rette tetebbü eden garp l ı lar söyl ü � o rlar. İstedi ğiniz ta fsi l at ı Türke husu m e t i yl e . maruf Viktor Berar ' ı n ( Isyan eden Asya) ünvanl ı ki tabından alabil i rsiniz. İ ranı n ş i m ali, Türk lisanının hüküm ranisi altındadı r. Acem istanın da bi r kısm ı Türktür . A c e mc e, Türkçeyi unutt ura m a m ışt ı r. Acaba Kafkasya da böyle değ i l mi ? K a f kas Aze rbaycanında ye r l eş m i ş olan Türk ç e , K afkas ' ı n sayısız unsurları arasında beyne l m i l e l lısandı r. K afkasın büyük bi r kısm ı da bu sayede Türk kal m ışt ı r. , A nadol uya g e l i nce; Ro m a Medeniyetinin, Bizans M edeni yet i n i n m ağ lup ol duğu A nadoluda Türk , büsbütün t a m ol masa bi l e , yine aşağı yukar ı , din bi r l i ğ i , di l bi r l i ğ i vücude geti r m i şt i r. A kdeniz sah i l l e ri nde kökleşen T ü r � ç e , d i ğer Türk lehçeleriyle birl eşerek Çin i çe rl e r i ne 'A.ksay-ı şarka ( Uzakdoğu­ ya) kadar devam eder. Rom anya D obrucası , Bulgar D ob­ rucası Türkçe söyler. Eski ve yeni Bulgarist an, yedi sekiz yüz bin T ü r k i y l e Türk li sanını hala bug ün konuşup duruyor. Bal kanların A rnavut l uk i ç e r l e ri ne kadar Türkçe söyleyen k ı s ı_m larını bili rsiniz. Türk li san ı Balkanl arın da bi r · kısm ını yut m uştur. Bizi biz yapan di l i m iz ve m i l l iyeti m i zd i r. Bunların l,<uvvetini , mukave metini bi r de fa daha hayali rnizin

1 42


önünden geçi r m i ş olduk. K i m diyebi l i r ki , G arbtan gelen tesi rler bu esasları ç ürütecek ve bizi yaban­ cı bi r m i l l iyete, bi r di ne t e m si l edecekt i r ? Bunu i ddia edenler evvel a Avrupayı , sonra büt ün A syayı i h t i l aca ( ç arpınt ıya ) düşüren m i l li yet ce reyanları­ nın m anasını anla m ayanl ardı r. Tunusta G enç To;., nuslular, M ısı rda G en ç M ısırlılar, H i ndde, Hind M i l l i yetperve rleri veA İsl a m l a r , G arp M edeniyet inin hat t a esaret ve felaket geti rerek girdi z i m e m le- . ket l e rde uyuyan ruhları nasıl kı yam a getir diğini göste r m iyorlar m ı ? Bu i h t i laller de� i syanl ar da ayrıı m edeniyet i n uyandı r m a , kı m ıldat m a kabi l i ye't i n den doğuyor. ·

koskoca di n B i l i yoru m , ortada m evcud olan .. bulı ranını G arptan gelen tesi r i l e izah edi yorl ar. M ünevve rlerin ibadetten uzaklaşan hayat ını G arb Meden i ye t i nin m eş ' u m net i cesi addediyorlar. Ne gari pti r ki aynı ' bulıran garbın i ç i nde de doğ muştur. Fakat Garb U l e m ası din· bulı ranını hal l et m ek i-ç in nazı r l a rın, veki l lerin e m ri nde·n ist i aneye l üzüm görm e m i şl e rdi r. En yakı n g ünlerde yeni bi r tec rü­ besi ne şahit olduğumuz üze re m e m l eket t e oldu� u gibi m aari fi mizde de dini şikayetleri i zale edecek tedb i r nazı riarın e m ri nden gel rri i yecekti r . .. . A na di l i , hakiki i l i m , yüksek be lagat , bedii ·e:azi belerı külfetsi zlik, başka m em l eket lerde hası l , · et t i ği m esut net i celeri bizi m m e m l eket i m izde de. ve r�bili r. Fakat m enfi gay retlerden · uzaklaşai:a� . bulı ranın m enbalarına kadar ç ı kacak ali m l eri ı:ni� nered� ? ·

.

Bu kıs m ı bit i r m ek i ç i n hülasa ediyorum. M aari f i m izi n i kinci hede fi , te rkibi di n ve di l den i baret olan m i l l i ye t e , Türklüğe doğ ru. . Efendiler; bir c ü m le . i ç i nde m e m l e�et : maarifi hakk ı nda düşündükleri m i hülasa et m e k ' iste rtri:ı: · . M aarifi m i zi n runu m i l li ye t ,· ist i ka rrieti garb, hedefi m i l l i i kt i satt ı r. Bi raz -evvel mizı r e m i rleri . .

.

143


mevc ut buhran l a r ı ort adan kal d ı r ın ağa ki fayet e t m i yor dedi m. Aynı za manda nazı r e m i r l e ri ve kara r l a r ı , ne kadar i h t i yaca m utabık olursa olsun, çok kuvvet l i fi ki r cereyanlarına ist i nat et m eksi zin revaç bulaın ıyor. Her g ün ai l e l e rden başlayarak si yasi teşki l at a va r ı ncaya kadar her taraftan t a ri ze , nı ü m a naata uğ r1uyor. Unut m a m al ıyız k i al ışkanl ı k­ lar hal kın başı al t ı nda yumuşak ya.:.t ı kl ardır. O yast ık­ lar ÜL-e ri nde uzun sene l e r m e m leket de rin bir uykuya dal m ı şt ı r. Yast ı ğ ı çekmek ist edi niz m ı , üst Ende uyuyan lar homu rdan ı rl ar. Bunun i ç i n ne ist i yorsak, i m an ada m l a r ına layık bi r hara re t l e , sadakat l e neşr ve t e l kin e t m e l i yi z. D üşümlükle ri m i z, kol ayca, hi ç bi r m uhalefete uğramadan derhal tatbik edi lebi l i r de rsek, h a yat tec rübe l e ri ni kafi a l m a m ış olduğ u ı ı ı uzu g iist e ri riz. Ne ist i yoruz ? ac,: ı k ('VV(' l a Bunu sade , kendi m ize söyl i _ye l i rn. İstedikleri m izi ht· ı k L' Sten vvve l yine kendi miz i ç i n ': csl.._ i ı: e t ıı; � l i yiz. Sonra bu g i b i c e m i ye t l e rden bek leni len neşi r ve t e lkin vazi fesine başlar ız. A ra m ızda, Türk umumi refahının m üthiş inhi t a t ı ndan habe rsi z ka lanlar va r m ı ? Zi raati m i z , ti caret i m iz, sınaat İ m i z büyük medeni m i l l e t l e r be rtaraf, yaki ni m izde ol an komşu ve raki p m i l l e . : c n:k görül düğünün t a m a m İ y l e z ı t t ı ol arak bi r inhi tata uğ ra m ı şt ı r. Hal buki her şeyden fazla hi z zi ra i medeni y e t e mensup b i r m i l l e t i z. T ü rk m i l l et i nin y üzüe sekse ni m ai şe t i ni ( geç i m i ni ) t op rak' : ; : " rı kara n adam lar dı r. Me k tep buh ran ı , m aari f buhranı, ırı uhafazaka r l a r ı n zannet t i ­ g i gibi di ni sebepl erden doğ rn uyo r , asl a. O buh ranın bir tek sebebi va rdı r; ye t i şti rdi ğ i m i z çocuklar m ai şet l e r i ni te m i n e t m ekten ac iz.di r l e r. H ayat i ç i n hazı rlan m a m ışlard ı r. T a r l as ı rıdan, tczgahından, dükkaniarından ekmeğ ini ç ı ka racak a rn e l i v e naza r i 1 44


m a l u m auan m ah ru m durl ar. Bazı m i sal l e r bizi i kna edeb i l i r. 1 l arbiye miz, T ı bbi yemiz \ C G a l at a Sultanisi gibi prog ra nı l a r ı ve yet i ş t ı rdikleri genç l e r i t i ba r i y l e e n�i yade g a rb t e l akki l e ri ne yakın o l a n m üessesele­ ri m i z di ğ e r m ektep l e ri n en fazla b.)şaldığı za man­ larda b i l e pek ç ok t a lebe bu l m akta m üşkül at ç ek m edi l e r. Çünki yet i şt i rdi k l eri aç kal rn ı yo rdu. M ahal l i isti hsa l i l e , m ah a l l i i h t i yaç l a d a al akada r ol m ayan bi r mekt e p aka rn e t e uğ ra m aktan kurtu­ l a m az. o unun i ç in : i r esa s , bi r düst u r koyabi i i riz. Mektep bi r i ş evi di r ,• esn::ı f ocağ ı d ı r. Mektep meslek tahsi l i ne ya ra r. Bu rnektepleri idare edec ek m ual l i rn l e ri ye t i ş t i ren Ü ni ve rsi t e l e r bi r tezg ah , bi r zi raat bahçesi , a rn e l i b i r san ' at yurdu, aynı za m anda naza r i dc· rsl e r t ahsi l etti ren ve tahsi l et t i r m e ğ i öğ reten b i r usu l rn üessescsidi r. A nka rada ası rl a rdan beri m uayyen bi r m a i şetten hayat ını çıka ran ai l e l e r i n çocuk l a r ı n ı , o m ai şeti yükse ltecek, geni şletecek bi r t e rb i ye ve t ed ri se tabi tut m azsak, hat t a bunun m uhal i fi ol arak a i l e maişe t i ni as ı rl a r­ ca t e m i n et m i ş olan tec rübi m a l u m au an rn eşgu l i yet l e rden uzak l a �t ı r ı rsak , m ektebi boşal m aktan nas ı l kurt a r ı rız ? .\ nkara mektep l e r i bu hava l i ye m ahsus olan nebat i , sınai, hayvani ve made n i büt ün istihsa l 8 t i l e a ! ;i k...t J ar · o l m a l ı d ı r. Burada u m u m i bir şöh re t i olan rı ı eyve l c r ye t i şi r. Bun l a r ı n m uhaf aza sı , ısl ah ı , m e yve ist i hzarat ı ve mı k l i i t i ba r i yle hangi ı ıı ekt c b i m izde Lı i r Je rs v�t rd ı r? \ nb ra m c 'n ·�· p l r •· ; , i f• i k i · · � i hsa l i ne en büvük l ı i r di kkat ve i t i na i l e a l tı ka da r ol m a l ı idi. 13 un;ı dai r p rog ra ı ı l a r ı rn ı zd a lll' ; ı ı r ı e l i ne t e c r ü�)i L i r h 1..; k::ı v ı t va rdı r. Z i raat i ş l e r i ele böy ledi r. \ ı h <i l d· · olac a k ? -\ f v �· n b r; • : ; <.ı r ı r ı ı ı . ı 1 f'"t i <:r i rdi k l c r i ı ı ı i 1 ne ;.ı f y ( >n i ;-; t i hsa W t i y le al dkadar ol ın ay a ı ı ı ııektep ı ı ı ( · ı ıı l d c t m c k ; ebi de ğ i l di r. \lektep i h :: i ; a<,;t t ı n doğ a r Vl' ken d t i ı i dcgu r:ı n i h t i yac ı en ııı t: k•· ı ı ı r ı ll' l ,


şartlar dahilinde tat min edecek yol ları öğ ret i r. H i ç unut m a m , Samsunda, ııhali kendi parasiyle ve kendi teşebbüsiyle F ransızca lisanını çocuklara öğret mek .için bi r mektep aç m ışt ı. Buna ( İstiklal) m ektebi ismini verdi ler. Samsun bir ticaret m e rke­ zidi r , K aradeniz ve Akdeniz memleketleriyle ancak F ransızca m uhabere edebili riz diye F ransızcaya bu m ektepte fevkalade mühi m bir mevki ve rm işlerdi. Merkezin cehl i , en basit şeyleri anlamak hususunda aczi , halkın m ahalli bi r ihtiyacı doyur m ak için açtığı mektebi, hat ı ra hayale gelmez ,.m üşki lata uğ ratt ı. Vekalet F ransızcayı mene t m ek için e m i r verdi kçe, ahali , . başta mahall i hükumet ol mak üzere, ısrar etti • . Ve bu lstiklat M ektebi , Sam sun i bti dai lerinin en m üke m meli oldu, en fazla talebeyi o topladı. Çünki yeriiierin duyduğu büyük bi r iht i yacı ancak bu mektep tat m i n edebiliyordu. E fendi l er; Çocuklar ı m ızı hür mesleklere , Oniversit e mizin m uhtelif fakül teleri ne sevkedecek sult anileri n (I i selerin )I üzümunu i nkar et miyorum. Ta­ Şıdı kları isme l ayık i ki veya üç hakiki sultani A na­ dolunun hür m esleklere gi recek çoc uklarını yeti şt i r ­ l)l eğ� ki fayet eder. Türk mektepleri , Türk mi lletinin iktisadi refa�unı vücude g eti recek zi rai , ticari ve sınai kılınmahdır. Türk tertıbata ve t edrı sata m alık m ektepleri süratle nazariden am eliye geçmek üzere umumi bi r İstihaleye t abi tutu l m al ıdır. Bu arneli tedri sat ı ve rebilecek tali m heyetlerini elde et m ek ve yeti şt i r m ek için her ne laz ı msa şimdiden teşebbüs edilmelidir. ·Onbeş yi rm i sene �rfında •

.

çocuklarımızı ·. kaıtsıdıta, . . oeşesizliğe, . ceaa retsizlije ve hayatta ricacı ·. bir -vufy�i�L· düşüren bugünkü ·atgün· ve ııhrevi ·· terbiyemiz yerine bayata merbut, , elinde · san ' at ı , büneri.;: yarınki . işçi nesli yeti şti rece k ·

·

·

1 46


m uası r ve a rn e l i t e rb i yeyi ikame et m el i yiz. Y al nız A nadolunun he r tarafında büt ün m e m l eket l eri m i zde, usul l e rinin ve klasi k t e rbiyenin dar O r t aça ğ çerçevesinden, da r beyinleri m i zi kurt a r m ak şart i y­ l e; ve hiç ol m azsa uzak örnek lerden sa rf ınaza r , A nadol unun içinde R u m ve E rm eni çocukları it;in A m e r i ka l ı l a-r ı n a ç t ı ğ ı a rn e l i mekteplerden, binl e rce yeti m i i ş ada m ı ol arak yet i şti ren bu san ' at evl e ­ ri nden ders a l m ak şarti yle. K e rvanl ar dağ ı l dıktan , ti caret y olları de ğ i ştİkten son ra, küçük san ' at la r ı m ız, büyük sınaat , fabri ka sınaat ı karşıs ı nda mahvalduktan son ra, iptidai zi raat i mizi n kesi f ve yeni zi raat önünde bin e m eğe mukab i l b i r lok m a kara ekm ekten başka bi r şey ve r rı . edi ğ i anl aşı ldık­ ı:an sor.ra , maarif i m izin endişesi muas ı r ve m edeni usu l l e r sayesi nde uyanacak, kuvve t l enecek m illi i kt i sat t ı r. Eğer de rneği m iz bu t e l akki l eri m e m l eket t e kökleşti recek fi ki r ce reyanlarını ta m i m et m e ğ e m uvaffaK olursa , b i z top rağ ı m ız v e m i l l et i m i z ı ç ı n çok hayı rl ı bi r i ş gördüğüm üzü iddi a edebili riz.

****

1 47


IX

TÜRK SABRI VE ANA DOLU ZAFERi

1 7 Ara l ı k 1 920 1 de Anta l ya Öğretmen l er Derneğ i Müsameres i n de

E fendi ler; M evzuu m u se ç m ekte beni se rbest b ı raktınız. D üşündüm harp eden bi r m e m leke t i n halkına bu harbin m uht e m e l net i ce l e r i nden bahset m ek kadar al aka uyandı rabi l ecek ne t asavvur olunab i li r ? Bunun i ç i n siz de muvafık görürseniz, bu akşam ki sohbeti m i A nadolu m ücadelesi nin ist i kbaline hasre­ deyi m. Başta si zi temin edeyi m k i , t a m bi r kanaat hali nde inan m adı ğ ı m bi r tek sözü beni m lisan ı m dan i şi t ı ı ı i y ec eksi niz. H ayat t a en korktuğum şey, m e m le ­ kete söyledi ğ i m sözle rde bi r gün t ekzibe uğram ak­ t ı r. Söyle mek kolaydı r , bunun büyük mes ' u l i ye t i ni duy m ayanlar i ç in. Halbuki ufak bi r r üşti ye hoc a l ı ­ ğından başl ıyarak büyük m ektepl e re v e ni hayet di ğer bi r şeki l de hocal ıktan başka bi r şey ol m ıyan bu u m u m i telkin kürsülerine g e l i nceye kadar bi r tek de fa kal bi rn çarpmadan , korku ve heyecan duy m adan halkın önünde söz söy l e rn e ğ e i m kan bul m adı m. Galiba alışı l ın ıyan şey , bu hi t abet t i r. Uzun sene l e r geçti bu de fa da aynı korkuyu ayn ı 1 48


neyecan ı duyarak karşınıza çıkt ı m. A s ı rl arca' müddet çok uzak ye r l e rde c e reyan eden m uharebe l e r yakt aşa yaklaşa nihayet A nadol u top rakla rına inti kal etti. M acari stan ova l a r ında deği l , Çaldı ran ' da , Me rcida­ deği l , Prut boylarında bık 'ta değil ;şimdiye kadar düş m an ayağı bas m a m ış, en hari m A nadolu topraklarında düş m an ordu l a r ı yle çarpışı yoruz. Burada, Antalya ' da İ t a l yan aske r l e ri gezi yor. A dana ' da na lk :-...ıvve t l e . i : ' ransız ask e r l e r i y ­ le fıoğuşuyor. İstanbu l ' a İ ng i l i z si l ah l a r ı haki m ol m uştur. Osman l ı İ m paratorl uğunun doğuda , bat ıda, kuzeyde , g üneyde düş m an ve rakip m i l l e t l e ­ re karşı yükse l t t i ğ i bütün kal e l e ri düştü. Şi m di i ç ve son kal eye kadar sokulan yabanc ı t a r l a boğuşuyo­ ruz. K arşı m ızda ası l büyük düş m an Yunanist andır. Anadolu ' n u n akibeti Y unan si l ah l a rının t a l i i ne bağl an m ış t ı r. Y unanist an kazan ı rsa, hepsi i ç e rde ye rleşer.: ek, Y unanistan kaybederse , zannediyorum içerde durm ayı teh l i ke l i görecekle r , öbü r düş m anlar da uzaklaşıp gi decek. Ci han H arbinin sonuna kadar kuvve t l e rini m uhafaza eden, kral vasıtasi yle m e rkezi devle t l ere ist i nat eden, Y enizelos vasıta­ si yle İ t i laf D evlet l e rine yaranan Y unani st an, A nado­ lunun çözül m esi vazi fesi ni üze rine al m ışt ı r. Bu i ki yüzlü oyun , i ki hesaba i st i nat edi yor. M e rkezi Avrupa devle t l e r i kazan ı rsa , zaten Yunanistan kral ının te msi l e t t i ğ i si yaset l e onl a ra dost değil m i di r ? Yunani stan muza f f e r l e r l e be rabe rdi r. İti laf Devl e t l e r i kazanı rsa , Y unan m i l l i si yase t i ni n muva f­ fak bi r t i msali di ye bi l i nen bu m e şhur si yasi Vanize los, m e m l eketi ni m uzaffer di ğer züm reye bağ l a m ış ol acak. Yunanistan bu sure t l e de korun­ m uştur. Bu güzel tabiyede Yenizelos hak kazandı. Y ani Y unanistan hak kazandı. Ve İ ' t i l af D evl e t l e ri , Anadol u dav.ls ının hall i ni kan dökm eksizin m uzaf­ fe r l e r arasında bul unan Yunanist an ' a hava l e etti l e r. 1 49


Ben diyorum k i , Yunanist an m uhakkak m ağ l up olacak t ı r. A nadol u ' dan kovu lacak t ı r. Sebepleri ni si ze birer b i r e r i zah edeceği m . Topun, t üfeğin, her nevi m alze menin, adedi n, ku m andan ı n narpteki ehe m m i yeti m a l u m du r. Bu nokt ada ben de te reddüt et m i yorum. Yalnız m uharebe le rde tek nefe r i n , t e k zabi t i n sed yesi , si h ihl a r ı n, ma lze meni n , teçhi­ zat ın kıymeti kada r , kıym etinden f::ı z l a dikkate harp a l ı n m aya l ayık bi r unsurdur. M uharebel e r m eydanlar ından zi yade ruh l a r ı n içinde ce reyan eder. Mi l l et l e r , . si l ah la mağlup edi l m eden evve l m anen m a ğ l up edi l i r. A ç ı k t a , m eydanda yıkılan b i r ordu; evve l a i çeride, rnanevi yat ta yıkılan bi r ordudur. Büyük m uha rebede İ t i l a f D evl e t l e r i nin başında yürüyen İ ng i l t e r e , İsti hbarata ve rdi ğ i ehe m m i yet kada r p ropagandaya da ehe m m i yet ve ri yordu. A l m an ordularını ricat a , m a ğ l ubiyete razı et m eden evvel cehenne m i bi r t e l kin sayesinde m anen çürütt üler. H e r gün, he r vasıta i l e A l m an nefe rinin ruhuna ç ok uzayan m uha rebeden dolayı usanç ve husu met telkin et t i l e r. Onu zab i t i nden soğut m ak i ç i n R usya misali her gün ist i s m a r edi l di. V e nihayet büyük telki n Bul ga ristan ' dan başl ıyarak Avust u rya ' ya , A l m anya ' ya si rayet etti. Ve m e rkezi Avrupa devl e t l e r i ni n cephesi ç öktü, yıkıl dı. Şi m di A nadol u top rakları üze r i nde iç kaleyi m üdafaa edenlerin si lahını e l l e r i nden düşü r­ mek ı ç ı n aynı telki n bizi m a r a m ızda ce reyan edi yor. K ulakl a r ı m ıza yavaşca diyo r l a r ki: "Cihan H arbinde bizi m üt t e f i kle ri m i zle be rabe r m ağ lur edenler karşı m ızda toplu ol ara k du ruyo rl ar. A l man­ ya, Avustu rya, Bulgaristan yan ı m ızda i ken hep beraber bizi yendi l e r. Şi m di muza f fe r İ t i l a f Devlet­ lerinin karşısındayız. K endi başı m ıza ya lnız ka l dı k. Biz bunl a ra nasıl m ukave met ede bi l i r iz ? ' ; ı '

ı so


E fendi l e r , bana inanınız be rabe r g ö rünenler be rabe r deği l di r l e r. Yağ m a i çi n top l ananlar, yağ m a sahasında dağ ı l ı rlar. Londra Parisl e , Paris Ro;n a i l e , Rom a A t i na i l e dost · olamaz. G ani m e t i n böl üşü­ leceği g ün, düş m an l a r ı m ızın arasında ay r ı l ık baş­ g öst e rdi. H i ç b i r i kendi ne ay r ı l an parçadan t a m a ­ men m e mnun ol m adı. A l an daha fazla al m ak isti yor. K endi e l l e ri ni n alt ına düşen parçayı diğe­ ri nin parçasından daha aşağı görüyorl ar; onl a r be rabe r değ i l di rl e r. H epinizin zi hi nle rinde mevcut ol duğunu bi l di ğ i m bu endi şe noktasına cevab ı ın ı ve rdi m. Şi m di Y unan ordusu niçin A nadolu ' yu te rkedecekti r , bunu size anlatayı m . Türk ve R u m i ki a y r ı yara t ı l ış v e i ki ayrı yaşama tarzıdı r. B unların evsaf ı bi rbi rine benze m ez. Türk t arihinde en kuvvet l i vası f , Türk halkının sab ı r vasf ıdı r. Türk, olanı ol duğu gibi gorur. Büt ün dünya m i l l et l eri arasında · si n i r l e ri ni n m uka­ ve m e t i i l e meşhu rdur. Felaket onu hi ç bi r za m an meyus .et m e m i şt i r. M uvaffakiyet onu hiç bi r za m an şı m a rt m az. Türk t a ri hinde en büyük zafe r l eri elde eden l e r , bu za f e r l e ri hazm edeb i l m i ş l e rdi r. Türk tarihinde ü m idin büsbütün kaybedi ldiği bi r devi r görü l m ez. B izi m askeri sefe rleri m i ze dai r m uayyen hangi m üel l i f bi r ese r yaz m ışsa , bi r vasf ı m ıza m u t l aka i şaret et m i ş t i r. Bu vası f , Türk ' ün m ukave met ve sab ı r kabiliye t i di r. Sabrın, m ensup ol duğu m uz medeni devi r l e r l e a l akasını size kendi görüşQ m e �öre izah edeceği m . İş ve hayat tarzı ruhun m e leke l e ri ni yarat makta bi rinci a m i l di r. Tut t u g u m uz i şe göre te rbiye al ı r ız. H at t atın, m ü­ zehhi bi n sabı rl ı ol m a m asına i m kan yoktur. Bütün bi r K ur ' an i K e ri m , nihayetsiz de recede sabrı ol m ayan bi r ada rn ın kal e mi a l t ı ndan ç ı kab i l i r m i ? E l i n bi r de fa tit re m eksizin büt ün bi r kitabı yazaısı


b i l m esi , si ni rlerin m ukave meti i l e , sab riyle izah ol unur. M eslek , • ai şet , ruh t e rbiyesi nde yüksek de recede m üessi rdi r. ·.

B i l i rsi niz m edeni ye t i n m uht e l i f devi rleri , k l asi k bazı taksi m i e re t abi tutulur. Avc ı yaşayan i l k i nsanl a rda m uayyen bir yurt , bi r vatan fikrine tesadüf et mek m ü m kün ol m az; o r m an larda, dağ lar­ da , neh i r boylar ında av peşinde m üt e m adi göç e r du rurla r. İnsanların yalnız avc ı l ı kl a · yaşad ı ğ ı devi r l e r , çok i p t i dai devi r l e rdi r. A nadol u ' da tabii b u devi rden ese r kal m am ı şt ı r. H e r ye rde olduğu gibi bizde de avc ı l ık vardır; fakat bu bi r m edeniyet de rec esi de ğ i l , bi r zevk bir t i caret vas ı tasıdı r. A nadolu halkı çobanl ı k devriyle, ç i f t ç i l i k devri içi nde yaşıyor. Son m edeni yet devri olan büyük ve kesi f sanayi devrine henüz ul aşm ak üze reyiz. A nadol u iç içe iki m edeni şek i l göst e r i r. Yörük A nadol u bunun en kadi m i ne mensuptu r , yani çobandı r. H araret ölçü­ lerini n i çi ndeki c ıva gibi , sıcak oldukça yükse l i r , dağ lara ç ı kar; soğuk ol dukça alçal ı r , oval ara iner. Belki Türk an ' ane l e ri ni n en sadık m uhafızı ol an bu Y örük A nadol u , tutt uğu işten ve m ai şetten dol ayı m üke m m e l bi r sab ı r t e rbi yesi al ı r. Y ı l kı , dava r , m a l i nsana n e m ahsul ve ri rse , tez elden ve r m ez. B i l akis çobanl ı ğ ı n da iptida i bi r şekli nde olan bu g öçebe hal k , m ahsul ünden çıka racağı ist i fade ıçın çok bek l e rn e ğe m e cburdur. Açık ye r l e rde hilka t i n m anza ralarıyle karşı karşıya yaşayan bu insa nl a r , kuzu ların, oğ lakiarın, t ayların, buza ğ ı l a r ın , m a l akların doğ masını; yünlerin k ı rk ı l ­ masını , sürülerin kasabal ara göt ürülüp sat ı l ın asını günle rc e , aylarca bekl e rn e ğ e a l ı ş m ışlard ı r. Ç i f t ç i A nadol u ' ya g e l i nce -- ki bugünkü ası l Anadolu budur-- sab rın en m üke m m e l m ektebınde yeti ş i r. ı sz


Yapt ı ğ ı ç i f t c.,- i l i k tarzı, yavaşlık it ibariyle bir şahese rdi r. H l'nÜZ m akineye el uzat t ı ğı i ç i n , onun ç i f t ç i l i ğini be iki beşeri ye t İ n i l k keşi fl e r i nden bi ri olan tahta sapana bağ l ı görüyoruz. Bu toprağı sü r ' at l e alt üst e t m ez, adeta kaşı r. Sapana bağ l ı olan hayvansa a t de ğ i l , çok de fa ök üzdür. Sapan ve öküz yanyana g e l di kl e ri vakit bu nevi ekinc i l i ğ i n n e kadar beklet t i ğini düşününüz. Tohum e l i l e saç ı l ı r , m ahsul yet i şt i ğ i vaki t çal ışan t ı rpandı r. yapılrlı ğını , arpanın, samanın H a r m anların nası l çarşıya , pazara h al i ni bildi ği m iz A nadolu yolları atasından kağnı den i l en o m e şhur sür ' at arabasi yle nasıl götürüldüğünü bili rsi niz. Büt ün bi r hal k , büt ün bir m i l let bu ta rzda top rağ ını eker, mahsu l ünü naklede rse , bu halkın sab rına ni hayet · yokt u r. Sonra unut m ayınız ki A nadolu Türkü, R u m eli Türküne benze mez. Anadol u Türkü kendi top rağ ında bizzat çal ışı r. Çal ışt ı rd ı ğ ı adam l ar da kendisi g i bi Türkt ürler. A nadol u top raklar ında U l ah ' t an, Bulgar !.. danJ Rum ' dan , t esadüf H ı rvat ' t an yardı m c ı ya ol un m az. Eski t abiri yle " reaya "nın e l e meğiyle geçinen Bey l e r , A ğalar A nadol u ' da ende rdi r. A nadolu Türkü� ta r l asındaki ağaç g i bi kendi e m eğiy­ le kendi toprağı na bağ l an m ışt ı r. Onun emeği, onu kendi toprağına kökleri çok de rine g i den ağaç lar gibi yapışt ı r m ı şt ı r. B unun i çi ndi r ki, hangi ist i l a ordusu, eski veya yeni , t a Sel ç uk devi r l e ri nden bugüne gelinc eye kadar A nadolu top raklarına ayak bast ı ise , bu ç oban ve ç i f t çi halk tara�ından m ut l aka kovu l m uş veya mahvedi l m i şt i r. Rumeli Türk l e ri , R um el i A ğalar ı , Beyleri H ı rist i yanların M üslüman ol m asına zor kul l ana rak karşı g e l di l e r. O rt ada reaya kal m asayd ı , toprakla­ nnda yar ı c ı olarak çal ışt ı rdıkları ada m lardan m ahru m kalacaklardı. Rumeli bozgunlarındaki 153


sü r ' ati izah et m ekte belki bu noktaların hat ı rl an­ ması faydal ı ol u r. Şi m di tahta sapan l a toprağı kaşıyan, kendi eliyle tohum se rpen, t ı rpanla m ahsul biçen, kağnı ile nakliyat yapan bi_r ada m , bi r halk t a savvu r ediniz; bu ada mda sab ı r ol m az da k i m de ol ur. Siz, şehi r çocukla r ı , i ki saat bi r kağnı i l e be rabe r yürüyünüz, Türk neferinin· şöh re t i büt ün dünyaya yayı l m ış m ukave m et ve sab ı r hasl et i ni daha i y i anlarsınız. B i r tarafta b u ç oban veya çi ft çi · A nadol u köylüsü va r; bu adam hangi m i hnete al ış m a m ışt ı r, hangi mahru m i ye t l e bar ı ş m a ­ m ışt ı r ? Sonra A nadol u ' da dokuz y ü z senedenbe ri devl etçi bi r te rbiye al m ışt ı r. Bi r baş et rafında topl anınayı bi l i r. E m i r al mak ve e m ri yap m ak t arihi malum seci yesi di r. B unun karşısında as ı l düş m an , büyük düş man Yunanl ı du ruyor ! M alazgi rt Ovası ' nda B izans i mpa rat o ru Romain D i og ffie ' i mağ lup ve esi r eden Sel çuk Sultanı A l p A rsl andanbe ri , yani dokuz asra yakın bi r za m andanbe ri biz bu milletle gizli vPya açık m ücade le hali ndeyiz. O , bizi m l e m ücade l e eden hi ç bi r m i l l e t i yalnız b ı rakmarnışt ı r. H e r düş m an ı­ m ızın tab i i bi r rn üt t .... :i ki odu r: M azisi nin, medeni ­ ye t i ni n ehe m m i yet ve aza metini bihakkın unu t m a­ yan Rum veya Yunanl ı. Halbuki Yunanl ıya di kkat ediniz. Çabuk konu­ şan · bi r ada m d ı r. Eski t e rbiyesi ne yabancı tesi r l e r ka rış m a m ış ol an Türk , ağzından sözü m aden oca­ ğ ı ndan cevher gibi ç ıka r ı r. R u m dai m a ace l e i ç indedi r. Çabuk yu rur, ç abuk konuşur , vakit dara l m ış, bi r yere ye ti şecek m i ş gibi bi r hal i va r d ı r. U fak ge m i c i , ufa k dükkan c ı , ufak fabri kac ı , ufak kom isyoncu ufak ç i f t ç idi r. M e m leketi g e m i c i ­ l i k et t i ğ i saha, t uttuğu i ş onu çabuk ve r m eye ve çabuk al maya al ışt ı r m ış t ı r. Yunanist an ' da

1 54


büyük, kesi f sanayi an,-;ak başlıyor. Y unan t ı care­ t i ni n inki şaf ettiği saha, A kdeniz doğu kısm ıdır. Deni l ebi l i r ki,Pi re li m anından ayr ı lan bi r gemi, Doğu A kdeni z veya Karadeniz havzası ndaki li ınanla­ ra nihayet beş alt ı gün za rf ında m a l ı götürür, tesl i m eder ve pa rasını al ı r. Her Y unan sah i l i n.den, he r Yunan adasından di ğer bi r Y unan sahi li , b i r Y unan adası görülür. Ruhu, boş m esafe l e r arasında dur m aya , bekle rn eye al ışt ı ran büyük denizler Ri r . ticareti Yunanistan ' da el ' ::ı 'l rn Pvr ı ı t nP iT i l �i dükkana gi riniz, ne kadar eşyası varsa derhal önünüze döker. M alının m üke m m e liyeti hakkı nda iki üç dakika za rt ı nda şi fahi bi r edebiyat din l e rsi ­ niz. G özü, sözü, dikkat i , nesi varsa derhal net i c e al m ak i ç i n üze ri nizde toplan m ı şt ı r. T ü r k ' ün dükka­ nına g i riniz, H ind ' i n Çin ' in m abut ları gibi sı msıkı karşınızda bağdaş kur m uş, k ı m ıl da mak ist e m eyen bi r adamdı r. A yakta ise kolunu kal dı r m ayı, hareket et m eyi kendi hükümdar asaletine l ay ı k g ö r m eyen bi r ki m se tesi rini yapar. M ü m kün olsa eşyayı e l i ni kaldı rarak deği l , göz iŞaret i yle i ndi r i r. B i raz m i zahi şekle koyduğum bu i fadeni n alt ında bi r haki kat olduğunu kabul edersiniz. Iti raf e t m ek l az ı m d ı r ki , sini r sist e m i ni deva m l ı ola rak heyecan hali nde tutan Rumla, kendisinden bu kadar az ve ren Türk arasında kuvve t l e ri n t üken m e ve dağ ı l ­ m as ı aynı sure t l e ce reyan e t m ez. N e kadar Rum va rsa , o kadar fi k i r , o kadar fı rka va rdır de mek hat al ı olmaz. E sk i , yeni Türk tari hi ne bakınız, en m i hnet l i , en belalı g ünle rde Türk de rhal kendi ne bir reis bulur ve onuİı et raf ında sı m s ı k ı toplanı r. Şark ' ın G arb ' ın kendisinden yüz ke rre daha kalaba­ lık sayısız düşm aniarına ka rşı bugüne: kadar dayan­ ması ve ya rın muhakkak muzaffer olması, ancak bu sayede ·· mümkün olacaktır. Yunanistan; Makedon­ _ya l ı, Romalı ,. lslav,Türk kaç milleti n istil3,suıa .ka ç .. .

. .

155


defa düş m üştür. Bi r de Anadol u ' nun dokuz ası rl ı k bir m üdl ; d za r f ı nda dahi l den ve hariç:-en g e l en v e büt ün darbe l e re rağ m e n oütün hi yanet l e r e h e r be l � y ı de f eden büyük mukave m e t i n i düşününüz. E fend i l e r ; e m i n ol uı1Uz 'lli rk m i l l e t i ni n fe l aket ve rn ağlubiyet i cap l a r ı n ı taşı mak hususunda göster­ diği sab r ı , Yunan m i l l e t i zafe rin icaplarını taşı­ makta göst e re m ez. Çabuk b i t m eyen i ş , Yunan l ı y ı m u t l ak fe l akete götü rür. Efendi ler; Tü rk ' ün ruhundaki sab ı r ve m ukave ­ m e t kab i l i yet i , Turk devl e t l e ri nde üze rine ehe m m i ­ yet l e di kkat i nizi celbet m ek istedi ğ i m i st i k ra r ı , deva m ve bekay ı vücude ge t i r m i şt i r. Türk fat ihleri ve onların ku rdukları devlet l e r l e eski ve yeni diğer m i l l e t i e re mensup fat i h l e r ve d e v 1 etler arasında kısaca arzedeceği m bi r ka rşılaşt ı r m a be lki düşünc e m i size hak l ı göst e recekti r. Bizi m en büyük zaf ı m ız tarihi m i zin, kendi m i z taraf ından , başka l a r ı ta raf ı ndan malum ol duğu kadar malum ol m a masındad ı r. Fakat e m i n ol un uz , Türk m ünevve r l e ri arası nda uyanan m i l l i ye t ç i l i k, Türklük tarihine mahsus olan hak i ka t l e ri meydana ç ı karacak , o za m an kendi m i zi daha iyi an l ayacağız v e daha kuvvet l i ol acağ ız. Şöhreti bütün m i l l e t i e r i n lisanında d0laşan en büy ük fatihle rden bi ri , büyük iskende r ' di r. M i l anan üç buçuk ası r evvel Makedonya ' n ın bi r köşesinde doğan bu büyük se rda r , yi r m i yaşı nda bi.r de l i kanl ı i ken tahta ç ı kt ı. K ı sa b i r za man za rf ında T rakya ' y ı , Yunanist an ' ı ist i l a et t i . Maruf A c e m hükümda r ı Da ra ' n ı n ordu l a r ı n ı yendi. V e y ı l dı r ı m sür ' at i yle yani ş i mdiki Anadol u ' yu baştan küç ük Asya ' yı �ıa şa ist i l a alt ına , t l d ı . \tısı r ' ı elde e t t i kten sonra tantana l ı bi r za fe d e B a � i l ' e gi rdi. Sus , Pe rsepolis, bi re r birer kap ı lar ını genç kah ramana açt ı. FarsisI 5 tı


tan, Soğdiyan , Bakteri yan , hepsi mağ lup oldu , i t aa l et t i . İskit ' l e r le m uha rebe e t t i ve muzaffe r ç ı kt ı . N i hayet l l i n d i st a n yol l a rına düştü. Ve önüne dikilen ı ı ı ; ı ıı İ ;i l a r ı hükü mdar veya ordu , hepsini eze rck ı ! iıı· l ı up raklar ına kadar soku ldu. Faka t , aske r l e r i ı t a Lı t et m ekte deva m et me di l e r. Ve ı; uk g c n ı,; yaşta se fahe t i n , i ç kinin, egler.cerıın tesi ri alt ında öldü. Şöh reti hala kıymeti nden bir şey kaybe t m e m i ş ol an bu muza f f e r Se rda r , bu genç kah raman, i s m i büt ün m i l l e t i e r i n di l l e r i nde dönen b u büyük f a t i h , g özle rini kapar kapa maz ku rduğu i m paratorluk parç alandı: devleti ordusunun gene ral l e r i a rasında taksi m edi l d i . V e bu taksi mden ni haye t i gel m iyen kan l ı m ücadt· l e l e r ç ı kt ı. Büyük İskende r ' i n devl eti anc ak onun haya t ı kadar deva m etti. Bu ise çok kısa bi r ınüdc!et t i r. siz bu m i s a l i unut m ayınız. Tarihi n bize aske r i dehasından ehe m m i yet l e bahse t t i ği ku m andan la rdan b i r i d e bi l di ğ i niz üze re K a rtae a l ı ( A ni ba l ) di r. M i l a r t an i ki buçuk as ı r evve l dünyaya gel m i ş ol an ve öm rünün son günl e r i n i A nadolu topraklar ında bi r m ül t e c i ol a rak g e ç i ren Aniba l , babasının t e lkin ve terbiyesi üze rine Roma husu met i ni kal bi nde bir din hal i n e koymuştu. Yirmi iki yaşında aske r l e r i ni n ba şına geç t i ğ i vakit , yuzu, bakı şı enda m ı , hal i babası sanki hayata : n·dN et m i ş ve tekrar genç olar a k aske rle­ rin ku mandasını e l i ne a l m ış gibi göste r m i ş t i . R om a husu rn e t i ni bi r a i l e m i rası olarak takip eden bu de likanl ı , o rdula riyle beraber İspanya ' yı ve Pi rene dağlarını aştı. G üney F ransa ' yı , yani eski Gol ' ü geçti. A lpleri at l adı ve İtalya ' ya i ndi. Önüne r • kr n Roma gene ra l l e r i bu ateşli askerin yeni bir tabiyesi ka rşısında birer bi re r ın ağlup ol uyo r. Ve h ük Cı . ı ıet m e rkezinin yol l a r ı nı açık 157


bı rak ıyorlardı. Tafsi hit üze ri nde du r m ak ist e m e m. A niba l , bi r tek ada m , koskoca Roma devl etiyle m ücade l e ediyor g i biydi. Çünkü kendi vatanı bu kah r a m an evi adının m ücade lesi ne karşı adeta b i r seyi rci vazi yeti nde kal m ış t ı. Fakat R o m a orduları, harbi A f r i ka ' ya nakl edinc e , Anibal m e m leketinin ya rdı m ına koştu ve orada mağlup oldu. B üyük Anibal ö m rünün son g ünlerini bir m ülteci olarak Bi t i ni ' de yani şi m di ki Bursa ' ya isi m ve ren Püzyas ' ­ ı n me m l eketi nde geçi rdi V e Türk an ' anelerinde ol duğu üze re m ülteciyi muhafaza e t m eyi bir na m us borcu hi l m i yen b u hükümdar tarafından düş maniar ına .tesl i m edi l mek korkusiyl e intihar etti. i ki nci kahra manı m ızın da aki bet i bundan iba re t t i r. Y ani m uzaffe ren geçtiği ye r l e ri m uhafaza et m e k , orada b i r hüküm e t kur m ak şöyl e dursun, kendi vatanının toprakları üze ri nde b i l e mağ lup oldu. H al buki birçok maruf m ünekkit l e r A ni ba l ' i bize aske r i dah i l e rden biri diye tanıt ı rl ar. •

.

O rt a Çağın en rrf8.ruf si malar ından biri şüphesiz ( Char l e m ag ne ) yahut ( Charles le G rand) B üyük Şarl ' dı r. K endi e l i a lt ında R o m a i mparatorluğunu di ri l t m e k isteyen bu hükümdar, ası rl a rca m üddet birbirini t akip eden nesi l l e re en m üke m m e l bi r si yaset ve i da re ada m ı olarak görün m üşt ür. ( Char­ l e m agne) ın şöhreti Şark . m e m l eket l e ri ne kada r yay ı l m ışt ı� Onunl a aynı ası rda yaşayan ve Abbasi ' ­ l e r i n t arihi ndeki. ayr ı ve üstün mevk i i bugün b i l e hat ı ra l ardan si l i n m eyen Halife H a run R eşt d, ( Char­ leg m ag ne ) ın dostudur. Tarihte bazı m evsi m l e r vardı r. He m en bütün milletler . aynı devi r dah i linde bi rçok kıymetli . ve nidi r şahsiyetler yetitti ri �. �rlem�� �. �� -.. ..... . •- . . Bat\da yükselı;ıuş t-kı. buyük UJ&re ve· -lıl�t adam ı olduklan- gibi, ilmin . �e şan ' at ın da il_amisidi rle·r. 158


Cha r l e m agne bi rbi ri ardınca bi rçok m i l l e t l e ri mağlup etti. Ve başına geç t i ğ i i m parat orluk , kuzeyde Manş ve K uzey deni zleri; bat ıda A t l as Okyanusu, g üneyde Akdeniz ve doğuda A dri yat i k denizl e r i ni , Sava neh ri , ( Bohe m e ) Bohe mya ve ( E rzeg eb i rg e ) dağ iariyle ç evri l m i şti. K anunl arı o yapar, büt ün mese l e l e r i hat t a dini mahiyette olsa bi l e o çözerdi. Fakat e l l i sene sonra bu büyük i m pa ratorluk parçalan maya başladı. Ve rakibi olan bi r hanedan, ( Otton ) sülalesi büyük bi r iht i şa m l a yükse ldi. V e i ki nc i Ot t on ise muzaffe r ordulariyle Paris ' e kadar gi rdi. Bi rdenbi re çok yükse l en ve pek kısa bi r za man za rf mda düşen i m parato r l uklardan bi fi , el ' an m i llet l e r nezdinde hat ı rası çok kuvvet l i olan bu Cha r l e m agne ' e aitt i r. Bu m isal de İskende r ' e ve A ni ba l ' e ait m i s a l l e r gibi süreksiz hüku m e t l e rden bir çok bi rini göst e ri r. H al buki ,' ask e r i dehasi yle m ünekk i t l e r naza rında bütün tarihin en büyük ku m andanı addol unan (N apol yon ) da büyük.. bi r i m paratorluk ku r m uş ve ese rının uzun m üddet deva m edec8ğinden ü m i tvar ol m uştu. N apolyon, tarihin bize tanı t t ı ğ ı en büyük kumandan m ıdı r ? B unu bi l m i yorum. Fakat he rkesi n bildi ğ i bi r şey va rdı r ki , N :ıpolyon, dört beş defa kendi aleyhine i t t i fak eden Avrupa ' yı yen m i şti. M uzaffe r ordulariyle bütün bu kıt ' ayı b i r ucundan öbür ucuna kadar kat e t t i . M ıs ı r ve Suri ye de dahi l ol m ak üze re İspanya ' dan Moskova ' yH kada r ve rdi ği meydan muha rebe leri nin adedi sayısızd ı r. l hkikaten bu b i r harp i lahı idi. Avrupa taht i a r ına akraba veya dost , ist edi ğ i ki mse l e r i ye r l eşti r i yor. G a rp al e m inin en ı:n a ğ r u r ordu l a r ı , önünde � i r � r L i r e r "dev r i l i yo r , m a ğ l up oluyordu. Fakat N ap• > l y o n k ur du ğ u büyük i m parat o r l uğun bat ı ş ı nı b i zza t


gördü. Siyasi ve aske ri hayat ına ni hayet ve ren Vat e r l o m uha rebesi nden sonra İng i l t e re de'v ! e t i tara f ı ndan, üst ünde efendi l i k et t i ğ i Avrupa kıt ' ­ asından ç ok uzak bi r ye rde A t l as Okyanusunun G üney A f r i ka sah i l l e r i ne yak ın ıssız ve yalnız bi r adasına sürüldü; burada esi r ol arak beş sene yaşadı. Yalnız ese ri tamamİyle çökmüş de ğ i ldi; hat t a F ransa ' yı bizzat bul duğundan daha küçül< bı rakt ı. E fendi ler; bu son m i sal sizin di kkat l i düşün m e ­ nize l ayık olan bi r m isaldi r. H al buki Türk fat i hleri­ nin tesis e t t i kleri hüku m e t l erde veya i m paratorluk­ l arda ekse riye t l e zikret t i ği m misalle rde gö rdüğü­ nüzden çok daha fazl a deva m ve isti krar kuvvet i va rdır. İskende r ' den N apol yon ' a kadar Avrupa ' da,. hangi büyük fat i h veya hükümdar meydana ç ıkm ışsa tarihçi l e r , m uhar r i r l e r , şai r l e r on ları yükse l t m ek i ç in edebiyat ın hi ç bir şeklini ihmal et m e m i şle rdi r. Avrupa kendi alem i ne dah i l olanl ar i ç in m üsa m aha­ kard ı r; hatt a l utufkard ı r. Fakat yabanc ı sayd ı ğ ı bi r Türk f a t i hi ni , İskende r ' den çok daha büyük ask e r i m ezi ye t l e r g öst e rsin ve deva m l ı bir hüku met ku r m uş olsun, hat t a toprağının he r köşesinde i l i m ve san ' at ocakları uyandı racak kadar ali m le ri ve san ' at karl arı hi m aye ve muhabbetini ibzal etsin, onu yabancı tutar ve küçült ür. Çünkü onu kendi m edeniye t i ni n , harsının düş m anı sayar. Şarkla G arb arasındaki m uharebel e rde bin scney i m üteca­ vi z bi r za mand ı r İslam dünyasını te msi l eden, m üdafaa eden, koruyan Türkt ü r. Türk büt ün Avru­ pal ı lar naza rında düş man ı rkt ı r. H e r şeyi olduğu gibi, il :n i de Avrupa ' dan almak net i c esi kendi fat i h l eri m izi ve onların kurdukları devl e t l e ri yan l ı ş tan ı r ız ve fena m utıa­ ke me ede riz. İki sene evvel A l i K e m a l (Peya m i

1 60


:Sabah) ' da neşre t t ı g ı bir ba�makalede Osm anl ı sahanat ından m aada hi ç bir Türk hüku m e t i ni n bi r ası rdan fazla deva m e t m ediğini iddia edi yordu. İşte Ga rptan haz ı r al ınan i l m i n kıymeti bundan ibaret t i r. Uzakta m i sal aramaya l üzüm yoktur. E ğ e r A li K e ma l hi ç ol m azsa yalnız A nadolu ' da ee ceyan et m iş olan en yak ın i ki Türk devrini iyice bil m i ş olsayd ı , bu fah i ş hataya düş m ezdi. A nadolu Selçuk­ lularının, hükum e t m i.iddeti iki buçuk as ra yak ındı r. H a lbuki hakikat t e yalnız bi r hanedan değ i ş m i ş ve Türk l e r sekiz buçuk as ı r A nadol u ' da m üstaki l bi r devl et hali ndedi r l e r. H i ndde Baburi hüku m e t i bu fikrin di ğer bi r t ekzi bidi r. Babu r , H i ndistan i mpa­ ratorl uğunu on alt ınc ı asr ı n ilk sene l e r i nde kurm uş ve bu sa lt anat 1862 ' ye kadar deva m et m i şt i r. H i ndist an Türk i m paratorl uğunun t a m çözülüşü bu t arihte vuku bulur. B i r avuç süva r İ i l e H indistan ' a g i ren Buhu r ' un uğradığı m üşküh1t l .:ı, çarpış t ı ğ ı düş manl a d a kurduğu eseri ve vücude geti rdi ğ i e r i şi l m esi muhal um ran ı , m ukayese ediniz. Türk fat i hlerinin m edeni yeti di ğer fatihlere benze m edi ğini takdi r ede rsiniz. M ısı r ' a Yavuz Sul tan Seli m ' l e gi rdik. Ancak Abdülhamid devri nde İngilizler bu m e m l ekete aske rlerini soktula r. H al buki M ıs ı r , Türki ye ' den denizl e r l e , çöl l e r l e ayr ı l m ış bi r kıt ' adı r. B u deva m m üddet i üze rine de ay rıca di kkat i ni zi çeke ri m. M e rkezi A sya ' da , İ r an ' da, A fganist an ' da , Çin ' de buna benze r çok m isal lar daha va rdır. Fakat lüzumsuz t afsi l at a g i r m ek ist e m e m.Tehli keye uğ rayan Anadolu üze ri nde bizi m düşüneceğ i m iz şundan ibare t t i r: Faz l a taşmış bütün m illetler gibi , as ı l kayna ğ ı m ıza , ana vat ana, Türk ' ün , en 161


hari m )'U rdu olan Anadolu ' ya dönmüş bulunuyoruz. ( A f ri ka ) ' da uğradığ ı m ız felaketler ( Rumeli ) ' de bizi m büsbütün sönmek üze re olduğumuzu asla göste re m ez. Koskoca Roma İmparatorluğu, kendi yeri nde ancak bi r İtalya bırak m ışt ı r. Yüz sene zarf ında Asya içlerinden, Ispanya ' ya kadar yayılan A rap ist ilalar, Türk devam ve ist ikrarı ile mukaye­ se edi l m ek mümkün ol mayan bi r çabuklukla üze rine taşt ığı ye rlerin hemen hepsini kaybetmiş ve ası l A rap memleket lerine ın ünhası r kal m ışt ı r. Charle­ magne ve (Napolyon) za manında taşan F ransa, öz yurduna , asıl Fransa ' ya dönm üştür. F ransa ' nın deniz aşı rı bi rçok ziyalardan sonra tekrar fütiıhat devrine ı:, i rdit;i:ıi görüyoruz. Fakat kuwetli F ransa; bozul m ası, yıkılın ası muhal olan F ransa , asıl Fransadır. İspanya ' nın da taşt ığı devi rler oldu; döndü, kendi topraklarına geldi. Eski Romalılar gibi , A raplar gibi, F ransızlar ve Ingilizler gibi isti lacı bi r millet olan Türk, Anadolusuna, yani öz yurduna, hari m yurduna avdet e t mi şti r. Ve A nadolu ' da ise bütün ist i la orduları, Asya ' d an gelsi n , Avrupa ' dan gelsin, yalnız gelsin, veya müttefi kleri ile gelsin, dai ma ma� lup edil miş, bi rçok defa tamamen i m ha edi lmişt ı r. Yunanlılar ile m ücadele miz ise Selçuklu Alp A rslanla, Bizans imparatoru ( Romain D iog ene hırasındaki çarpışma­ larla başlar. O ta rihten bu tarihe kadar ne vakit ka rşı ka rşıya geldikse , Yunanl ı dai ma mağlup ol m u ş t u r. R al L ı n nıuharebesini unut ma de meyiniz. Biz B a l kan ı i ı uha rcbesini cebi mizden bi r saat düşü rür g i bi kaybe t t i k. B una kaza de mekten başka ve ri lecek bir isim yoktur. Şi mdi tarihim izin en m i.iskü l za n ı <ı n ı nda v e Y unan t a rihinin, Y unanlıya en m üsa i d l<-!. m a n ı nda o , rn uzafferl e ri n peşi nde A nadol u h ül ya l a r ı i c; ! n r ı ı üs u ."�n :i bi r f ı rsa t y ak a l a m ı � ol m ak ü r n i i i v l • iizu i nı i z ıo � d d i .

-

-

1 62


Muhterem efendiler; D okuz asra yakın bi r müddet t arihin kayt ve işaret ett ı g ı hakikat değişmeyecekti r. Cihanın bildiği Türk sabrı, cihanın bildiği Yunan acelesi ile karşı karşıya gelmişt i r. Çiftçi Türk, küçük komisyoncu Yunanl ıyı öz yurdundan atacak t ı r. Anadolu harbinin talihi ve isti kbali hakkında beni m düşündüğüm budur. Efendiler, Şi m diye kadar söylediklerime Türk t arihi nden çıkan esaslı bi r fikri ilave etmek laz ı m d ı r. Osm anlı devrinden başlıyarak maziye doğru uzaklaştı kça görürsünüz ki Türk kavi m leri dai m a kendilerini bi r devlet m üessesesi et rafında toplamış olan ki mselerin isi mlerini taşırlar. Osmanlılar, Timurlu­ lar, Selçuklular, H arze mliler, Gazneliler gibi. Bu bi r tesadüf değildi r. Türk ruhunu tetkik eaenler binlerce sene zarf ında teke r rür eden bu hadisenin manasını anlamaya mecburdurlar. Türk ferde ve ferdiy�te dai m a kıymet vermişt i r. Toplayıcı ve ida reci reisierin bi r mi llet için haiz olduğu kıymeti çok derin bir sezişle anlamışdır. Tehlike zamanla­ rında dağınık ruhlara istikamet veren, i radeleri muayyen bir cereyana sokan Türk halkını yabancı elierin kah r ı alt ında perişan olm aktan kurtaran bir silsite büyük kahram an vardu ki, Türk tarihi onl arın isi m leri altında ve onların gölgelerinde cereyan et m i şti r. Son günlerde , Anadolu ' da milli tarihi mizin aynı tecellisine ş8.hid oluyoruz. Türk kendine layık bir baş bulduğu vakit kavidi r, i radesi her müşkülü yener; kendi an 'anevi şöhretine layık görünür. Fakat başa geçen veya geçenler zayıfsa, liyıikatsizse, Türk halkı tanı l maz bi r hale gelir. Bunun uukta, yakında birçok misallerine tesadüf 1 63


· ederiz. Bugün m i l l i davanın başındaki genç kahra­ m an büt ün hayat ında talihi em rine ram et m i ş olan dai ma muvaffak bi r si mad ı r. Mil letin asli vası flarİyle baştaki devlet adam ının vasıfları, seeiyeleri bi rbi rine layık oldu mu, netice m i l l i tarihin değişmez bir hakikat olarak göst e rdiği aynı ezel i netice olacakt ı r; Türk toplanacak, kuvvetlenecek, yenecek ve kurtulacakt ı r. Ben aziz, efendiler, bu hayat i mesele hakkında size düşündüklerimi arzet m i ş bulunuyorum . . ****

1 64


X NİÇİN MÜCA DELE

EDIYORUZ ? Konya : Haz i ran 1 920

3 3 6 senesinde B üyük M i l let Mec lisinin 29 M ayıs t a rihli ka ra rıyle Konya ' da vaaz ve i rşada m e m ur edi l m i şt i k. K onya ' da Sanayi M ektebiyle K apı C a m i i ' nde i ki m evizede bulundu m. Bu nutuk , Kapı C a m i i ' nde H azi ranın i l k haftasında Cuma na m azından sonra i rad edi l m i şt i r. Antalya ' da Paşa C am i i ' nde ve U l u Burlu Cam i i ' nde i rad ett i ğ i m di ğer m evize l e r aynı m aksada t e m as ett i ği i ç i n onl arın neşri nde faide görm edi m.

Aziz Din Kardeşle r i m ; Size Büyük M i l l et M eclisi ' ni n e m ri yle m e m l e ket i n bug ünkü vaziyeti hakkında b i l di kle ri m izi arze t m e ğ e geldi m . Siz, K onya sokaklarında İtalyan taburlarını geze rken gördünüz. Ben, kendi gözl e ri m l e Istanbul sokaklar ı nda . ve İst anbul L i m anında ft i l af Devlet le­ rının her cıns si l ahını ve aske rini seyre t t i m . 1 65


Ankaraya geldi ğ i m vakit , ıstasyonla şeh i r arasında gezinen F ransız zabitleriyle karşı laşt ım. İçinizde Eskişehi re uğ ra m ış olanlar varsa, evvelce oraya da Ingi lizie rin gi rdiğini öğ renmişlerdi r. Biliyorsunuz, Adana F ransızla rın, A ntalya ltalyanların, lzmi r, Aydın ve arada di ğer bir çok kasabalar Yunanlıların işgali altındadır. Demek ki, yabanc ı devletler şi mdiye kadar bir tek defa düşman ayağı basmamış olan toprak­ larım ıza da girm işlerdir. Bu hali iyi anlamak lazımdır. Çünki kulaktan kulağa bizi şaşı rtacak haberler he r gün söylen mekte ve zihinleri m iz peri şan bir hale geti ri l mektedi r. Düşmanların en korkun­ aram ıza yayacakları haberler, si l aların cundan daha korkunçtur. Cihan m uharebesi esnasın­ da A l man bahriyesini , A lman cephesini toplar, I ngilizierin t üfekle r değil, yaydıkları habe rler devi rdi. Bunun i çin isti laya uğ rayan memlekette doğ ruyu yanl ıştan ayı r m ak, aram ıza kasten yaydık­ ları kötü haberlerin zihinlerde yer tut m asına mani ol mak her harniyetl i vatandaşın vazi fesi di r. Konyanın m übarek bi r köşesinde içti ma et m i ş bulunuyoruz. Cenab-ı H akka yem i n ede r i m ki, size mutlak sureh e doğ ruluğuna inanmadığ ı m bi r tek .sözü söyle miyeceği ın. Beni iyi dinleyiniz. Üze r i m i ze gelen tehlikenin ne olduğunu; düşmanları vatan topraklarından dışarı atamazsak, Anadolunun ne hale geleceğini ve hepi mizin ne çekeceğimizi, kavradığı m kadar, gördüğüm kadar · size birer birer anlatacağı m. Aziz din K a rdeşleri m; Şarkla garb arasında uzun · za manlard ı r cereyan eden bi r muharebenin son safhasına gel m i ş bulunu1 66


yoruz. Ya bin seneye yakın bi r müddettenberi devam eden Türk ve Avrupa mücadelesi tam bi r mağlubiyeti m izle nihayet bulacak, yahut iyi görür, iyi anlarsak muvaffak olacağız; bizi m de , esarete uğ ram ış di ğer mazlum kardeşleri mizin de kurtul­ mam ıza yol açı lacak t ı r. Üze ri mize gelenler ki m l e rdi r ? Evvela . bunu teşrih edeyi m : taksi m edi len, yağ m a edılen Islam dünyasının bi r kısı m varisi eri son hisselerini al m ak için lstanbula ve .'\ nadol u ' ya gi rdiler. Isl amın bugünkü muhafız ve müda.t i i , hepi m izin mensup olduğu Türk m i l l eti di r. A raplar çoktan be ri harp meydanlarını te rkettiler ve ye rlerinin bi r çoğunu Avrupalı düşmaniara tesli m ettiler. Üç buÇuk ası r dünyaya insanlık ve efendil i k öğreten, san ' at ve ilim ve ren, m edeniyet yollarını göste ren Is lam dünyası , Avrupanın hücum l arına uğra m ış ve taraf taraf mağlup ol m uştur. A rapların ·başladığı ve Türklerin , yere düşmek üzere olan Islam bayrağını elleri ne alarak, idame ett ikleri büyük m ücadele, Anadolu topraklarında en son safhasına dahil ol m uştur. H epiniz bili rsiniz, yüz seneden i ba ret kısacık bi r m üddet zarfında Hindistan içlerinden, Orta Asya bozkı rlarından Afrikaya , Bahri M uhit - i Atiasi sahi llerine kadar belki beşeriyet tari hi nin en büyük m ucizesi addedilmeğe layık bi r sür ' at le m ensubu olduğumuz din int i şa r et m i şti. Bu yüz sene zarfında Isl am ale m i ismini taşıyan yep yeni bi r ale m doğdu. Cehlin, gaflet in, tereddinin baştan başa vi ran b ı rakt ığı memleket l e rde, eski I ran gibi, eski Bizans gibi çürümüş , düşmüş bi r çok zal i m hükumetieri n elinde perişan kal m ış m illetler için, yep yeni oı r hayat başladı. A rap fat ihlerinin g i rdiği ye rde mağlup milletler isl am harsının cazibesine, şefkati ne kapılarak ve bu yeni dinin 1 67


·ulvi yetini duyarak tak ı m takı m iht i da ediyorlar, galiplere karışıyorlar, i nanılın ıyacak de recede diğt;ı medeniyet l�re karşı rüçhan göste ren yeni medeni ­ yetİn i l i m le, san ' at l a , aşkla ve i m anla hizmeti ne gi ri yorlardı. Efendiler; E m evi Devri şarkta , senelerc e , ası rlarca di llere destan ol muş bi r um ran ve feyiz devri idi. Eski Bağdadın şöhretini bili rsiniz. Endül üs bugünkü Paris gibi, Londra gibi , Berlin gibi , darülftinunlariyle cihana i l i m ışı ğını dağ ıtan, dünyanın he r köşesinden medreselerinde tahsi le koşulan cidden hari kulade feyizli bi r diyardı. Uzakta misaller ararn ağa ne hacet; m übarek bi r cami inde topl andığı m ız bu K onya, Selçukiler devrinde nasıl gözle ri kamaşt ı­ racak b i r ili m ve san ' at merkezi idi , bili rsiniz. Bütün bunlar ve diğer Islam diyari arı birer birer çökt ü, hf.;.rap oldu, esi r oldu. Biz fi l an düşman ve fi Lan düşmanla m ücadele et m i yoruz. Bizi m düşma­ n ı m ız i ri l i ufaklı m i ll et leriyle Avrupadı r. İ slam al emi , bu düş man Avrupaya iki koldan çat t ı. A rap kolu, Endül üs ve İspanya üze ri nden Pi rene dağlarından Puvatyaya kadar ilerl edi. Son Türk kolu, Osm anl ı orduları ise K anuni Sultan Süleyman za manında me rkezi Avrupaya, Viyana duvarlarına kadar dayandı. Avrupa üze rine iki koldan yürüyen Islamiyetİn en evvel A rap cephesi nde mağlup olduğu hepi mizce malumdur. Türk kol u ise zaman za man yeni l mekle arazi te rk et m ekle be rabe r , hala si l ahı elinde , hala mücadele hali ndedi r. İspanyollar A rapları Afrikaya sürdükten sonra, arkalarını takip ederek mukabil bi r taarruzla Afrikaya gi rdil er. Biz ise Viyana önündeki m ağlubi­ yetten beri , arkam ızda muhtel i f Avrupalı düş m anlar A nadoluya kadar yani Türk vatanının öz ve hari m 1 68


hiişeleri ne kadar çeki l m i ş bulunuyoruz. Rizi koval ıyorlar. Rumeli de el i mizde kalan parça ne kadar ufal m ışt ı r, takti r edersi niz.

de i se

Efendi ler; Her yerde olduğundan daha fazla isi m l e ri ni K onyada m uhabbetl e yadett i ği m Sel çuk Sultanları , İ sl amiyetten sonra Avrupaya karşı yürüyen Türk ordularının i l k büyük kumandanlarıdı r. iki buçuk asra va r ın ıyan kısacık bi r m üddet za rfında bi lenle ri bihakkın hayret t e bı rakmış �ol an koskoca bi r um ran hareketi ni n m üessi s ve sahibi ofan bu Selçuk Sultanları, H rist i yanl ık alemine , A nadolu ' ya ayak basar bas m az çarp m ıştılar. Bundan takri ben sekiz buçuk ası r evvel büyük Selçuk kahramanı A l p A rsl an, M al azgi rt m eydan m uharebesi nde Bizans i mparatoru Rom en D i ogffie ' i m ağlup ve esi r ett i ği vaki t , H ri st i yanl ık, alemi M üsl üm an Türkün eli nden i l k ağı r darbeyi yemişti. O zam an B üyük Bizansın bi r ülkesi olan Anadol u H ri st i yanl ığı, garbın şark ale mine karşı il eri bi r kal ' ası hali nde duruyordu. Selçuki l e r on sene geçmeden K udüs-ü Şeri fi de ist i l a et t i l er. H ri st i yan Avrupa i l e M üsl üman Türkiye arası nda el ' an devam eden büyük muharebeni n başl angıcı oradadı r. Bizansın mağlubiyeti , K udüsün sukut u Avrupayı tedhiş etti. Malazgi rt m uharebesi nden Viyana rrı uhasarasına kadar Türk ordusu, alt ı ası r m üddet deva rn C' d en bi r taarruz ve hücüm hareketi yap­ m ışt ı r. Hununla arze t m i ş oluyorum ki , türk savl eti , alt ı yüz sene Avrupa al emini dehşet alt ı nda bı rak­ m ı şt ı r. Anadol u üzeri ne gelen Ehl-i -Salip orduları, H risti yan Avrupanın Türk il eri hareketi ni durdurmak için terti p e t t i ği m ukabil taarruzlard ı r. A rap taarruzu ve m ukavem eti kı nldıktan sonra, A rapl ar 1 69


geldi kleri yerlere sürüldükten sonra, m üttehit Avrupa H risti yanl ığı taraf taraf M üsl üman dünyası­ na ve bilhassa Türk mem leket lerine hücüm et me­ ğe başladılar. B u hücüm hareketinin size ufacık bir hülasasını arzedeceği m: İngilizler Pondişeriden başlıyarak Delhi ye kadar bütün Hindistan Türk İ m peratorluğunu kademe kadem e istila ettiler. Baberi Türklerin H ind l mperatorluğu şarkta Mecusi ­ liğe karşı yükse l m i ş kudretli bir Türk kal ' ası idi. lst i lacı Avrupa, İngi lizlerin eliyle bu kal ' ayı ıskat etti. Aynı İngi lizler M ısıra da gi rdiler. Akdenizde b&zı Türk adalarına yerleştiler, ve Türkiyeden ayrılmak isteyen H r ıstiyanı m i l letiere Yunanistan isyanında gördüğümüz üze re yard ı m ettiler. Cihan H arbi esnasında bu İngiltere değil m i di r ki I raka Hi ndistandan_ geti rdiği · askerlerle taarruz etti ve Musula kadar sokularak yerleşti. Siz yine bu İngilterenin esi r ettiği M ısırdan geti rdiği askerlerle Sina çölünü aşt ığını, H ristiyanlığın kıyam ettiği EhJ..,.i,Salip ordu larının hedefi olan K udüs-:-ü şerifi fethetti ğini ve Suriyeyi aşarak H alebe kadar sokul­ duğunu bil miyo r m usunuz ? F ransanın İslam dünyasına karşı yaptığı muka­ bil taarruz Cezayi ri , Tunus ve Fası al m akla nihayet bul madı. Merkezi A f r i kava kadar sokuldu. A f ri ka , bazı köşelerinde ufak H rıst i yan kavi mler mevcut ol m akla beraber , baştan başa Müslüman bir kıt ' a dır. Fakat bu M üslüman A frika ise, Avrupalı m i l letierin taraf t a raf mahkümu olmuş esi r ·m i llet ler diyarıdı r. En son hepi m i zin şahsi hayat ına gi ren hatı ra­ lanlan birine te mas edeceği m. ltalyanın Trabulus Garba nasıl sald ı rdığını bili rsiniz. Şi mali m izdeki Rusya ise Türkün en kadi m t arihinde Asya bozkı r­ larında kendisiyle karşılaşt ı ğ ı m ız m üstevli Islav 170


·unsurunu te msil eder. Bu da halkı ekse riyetle Türk ve M üslüman olan Kafkasyadan başlıyarak Merkezi Asyadaki Türk H aniıkiarını b i rer birer devi rdi ve Uzak Şark ' a Bahr-i M uhit-i K ebi r ' e ka­ dar dayandı. O halde mes ' eleyi bugünkü vaziyetinde m ütalaa et mek kafi değildi r. Gelen t ehlike nedi r ? Bu düşman orduları ne zaman yola çıkm ışt ı r ? H angi yollardan geç m ı şt ı r ve Anadoluya neden ayak bast ılar ? Bunu umumi bi r ihata ile kavramak laz ı m geliyor. On i kinci ve bilhassa on uçuncü ası r İslam dünyasının baştan başa fehtket ve inhidama uğ radı­ ğı meş ' u m ası rl ardı r. H ı rıst i yan Avrupa yalnız eski kuvvetl eriyle üzerı m ıze saldırm ıyor, kendi hi m metinden doğan yeni ve ufak m i l letleri de harekete get i re rek onları da Türk aleyhine yaptığı yağma ve ist i l a hareketine teşrik ediyor. umumi 92-93 Muharebesinde Romanyanın, Bulgarİstanın vaziyeti ne ise, bu son Anadolu muharebesinde Yunanİstanın vaziyeti odur. H ayretle ışı t ı yoruz: Yunan ordusu H a l i fe narn ma Anadoludaki asi leri tedip et m ek üze re faaliyete geç m i ş; onun vazi fesi Saltanat ve H i l afet m akam ının nüfuzunu tanımayan b i r takım türedi leri tedip et mekmiş. Efendiler; bu gibi sözlerin he r hangi bir halk küt lesi arasında revaç bulabil mesi , yalnız günah değ i l , aynı zamanda bir m i l letin akl ı sel i m ine karşı koskoca bi r bühtan, koskoca bi r i ft i :- ı d ı r; hepi miz için bi r utanma, bi r ye r i n m e sebebi d i r. Ben, karşınızda konuşan ada m , H al i fe hükumet i ne hizmet et mek İsti yen Yunan ord ı ı h r ı n ı kendi

ai l e m i n m aska t - ı

re ' s ' i ( de g u ı n y e r i ) o l a n M o r a t op ­

r a k l a r ı n dan b e r i ad ı m adı ııı t e ki p et m i ş b i r d i n d a � 1nız,

bi r vat a :ı d a ş ı rı ı zı ı ı ı .

ı71


Yunan ordusu Avrupa develet l e rinin yardımiyle yangın kızılt ısı ve kan kızıllığı bı rakarak yüz senedi r Türk ün peşinde koşuyar , ileri yuruyor. Moradan Tisalya ovasına Tisalya ovı:ı. �:ndaı1 Gi ride ve di ğer adalara, Epı re ve Makedonyaya, Makedon­ yadan Garbi T rakyaya gi rdi ve öradan da İstanbul B oğazına Ava rofunu, K ılkışını ve İ stanbul sokakla­ rına da ne fe r l e rini , zabitlerini gönde rdi ve nihayet Anadoluya ayak bast ı. A ranızda Yunan ordusunun isti l asına uğ ram ış yer l erden nası lsa canını kurtara­ bil m iş oi r tek adam yok mudu r ? O size Hali fe hizme tine gi rdiği söylenen Yunan ordusunun hikayele­ rini anlatsıa. Aziz ka rdeşleri m ; Bir . a n i ç i n düşünün: Hali fenin ecnebi orduları üzerinde bi r tesi r ve nüfuzu olsa, onun ilk yapacağı ş�y kendi maka r n H i lafetinden bunları çıkarıp at mak ol maz m ı ? Halife, ist i l aya uğ ram ış bi r şehi rde , yabanc ı ların e m i r ve cebri alt ına düşm üş eli m , feci bi r vaz! yettedir. A ra m ızda kasten yayılan bu gibi fiki r l e r , kuvvetleri m izi dağıtmak ve bizi gözl e ri bağl ı düş maniara tesl i m et m ek içindi r. Yunan ordusunun vazi fesi yalnız ve yalnız eski Bizans I mparator l uğunu parÇa parça iade et m ekti r. Bi r taraftan Rumeli üze rinden İstanbula yaklaşıyor­ la r , diğer taraftan Anadolu yollarını takip ederek başka bi r koldan yine aynı İstanbulu kuşat ıyorlar. Y unan ordusunun iki vazi fesi vardı r: B i ri bizi m vari si olduğumuz Bizans hükumetini iade et m ek;, i kincisi Anadol u içinden İngi lizlerin işgali alt ına gi ren İstanbul üze rine yürüyecek Türk kuvvetlerinin yolunu kapamak; İngilterenin K a radeniz Boğazı üzerinde kur m ak istediği yeni Cebelüttarıkı İngılte­ re hesabına muhafaza etmek. Y unanl ı lar tarafından merhale merhale kuşat ılan İst anbulun, İngiltere 1 72


devleti hesabına esi r edi len H ali fesi ni bi r gün oradan çıkarıp at mak ve lstanbuıa gırip yerleşmek, Yunan vatanperve rinin kendi kalbinden si lemiyeceği bir ümi tt i r. Aziz din kardeşleri m ; B i z b u fec i oylin nam ına i çerde bi rbi ri m izin kanını akıt ıyoruz. K endi mizi zai f düşü rerek, Avru­ panın aleyhimizde tertip ettiği son paylaşınağa yardım ediyoruz. Avrupa deveJet leri bütün M üsl ü­ man m e m l eketl e rini aynı hi lelerle, aynı ifsatlarla elde ett i l er. Asyada, Avrupada , A frikada mağlup etti kleri , etti kleri M üslüman mill et i e ri n e si r tarihinde , bugün bizi m topragı m ızda oy nanan bütün oyunları aynen görürsünüz. Gafi l halk kit l eleri taraf taraf bu hilenin mağlubu ve malıkumu oldular. K oskoca Osmanlı İ m paratorluğundan elinizde ne kal m ışt ı r ? düşününJz. Karlofçadan �şağı yukarı 2 5 0 seneye yakın bir zamandan be ri m ülkü m üzü nasıl parçatadılar ve Anadoludan başka eli m izde ne varsa nas ı l bi re r birer kopup gitt i , bunu tekrar düşünün, iyi düşünün, iyi anlayın. Çünki eli m izde bundan sonra kaybedecek hiç bi r şeyi miz kal ma ­ m ışt ı r. B i z büyüklüğünü m üşkül za manlarrla göst e­ ren bi r m i l let i z, ve mazi mizde bundan karanlık, bundan tehlikeli ve korkunç bir devi r asla görünmez. E l i m i zden si lah düşt ü m ü bu son isti klal ;n ücadele­ si ni başa t a m ad ık , muvaffakıyete e rdi re medik mi ? Garbi Anadolu Yunanist anındı r. İngi lizler İst anbul da oturacak, Karadeniz sahi l lerini içeriere kadar yeni b i r Yuna� develetine , Pontos hükumetine tesl i m edecekler , K aradenizden Akdenize , Adana sahilleri ne kadar koskoca bir Erm enistan kurulacak, nefe rlerini , zabi t l e rini Konya ' ya kadar gönde ren İtalya ise Fenikeden, Antalya ' dan, Alaiyeden, başlıyarak Anadolu ortalarına kadar uzanan b i r parçanın sahi bi , mı rasc ısı olacak t ı r. Geri kalan 1 73


tuzlu, kurak ve yanı k orta yayla bozk ı rlarında, çöllerinde , her nevi haysiyet ve hukukundan mahrum edi l m i ş sürgün � bi r Türk halkı nası l yaşar , nası l büsbütün m ahvol maktan kendini kurtarabili r , bunu elbett e takti r ede rsiniz. Bizden değil , kalbi­ nizden ilham alın. Vicdanım ızda sesi dinrnek mümkün ol m ıyan babalarım ızı dinleyeli m. H e rkesten fazla onlar bize şeref, vazife ve kurtuluş yolunu göst e rebili rler. Türkün kuvvet li olduğu gün, size evvelce de söyledi m , bela. günleridi r. K urtarmak istediği miz devle� isti l a önünden kaç m ış , felaket e uğra m ış, fakat kendine t arihi·n e n büyük devlet le­ rinden birini kur muş bir avuç gözü pek, i radesi kavi , m ücadeleden yılmaz Türkün eser i di r. Bunun ıçın Türk t arihinde he r bitiş, he r t ükeniş manzarası yeni bir başlangıcın i l k e m arele­ ridi r. Bir zamanlar mağlup ol mak, bir kısım vatan parçalarını e l i mizden çıkarınağa mecbur ol m ak bizi yıldı rmaz, bizi m eyus et m ez. Her istilacı fatih m i l l etin t arihi nde bir taşma ve bir g erileme devri vardı r. Romalılar dönüp dolaşıp ltalyaya sığınınaya mecbur ol madılar mı? Hindistandan İspanyaya kadar , o kadar geniş kıtalar üze ri ne yayılan A raplar nihayet kendi m e m leketlerine dönmerliler mi ? F ransız futuhat ı Rusya içerlerine ve bi r za man da A rnerikaya kadar g i r m i şken, asıl Fransaya çekilrneğe m ecbur ol madı m ı ? İ spanyanın da bir isti la devri ve bi r geri l e m e ve topalanma devri oldu. Biz de bu haldeyiz. Çok taşt ık, kan ı m ı­ zı , kuvveti mizi çok dağıtt ık ve nihayet ana vatana; kuvvet lerim izin kaynağı olan öz ve hari m Anadolu­ m uza döndük. Selçuk ve Osm an l ı devi rlerinde, yani dokuz yüz seneden be ri Türkün istinat noktası ve kaynağı üstünde yaşadığ�nı ız bu m übarek Anadolu toprakl a rı d ı r. K oskoca Türk dünyasının hür kalan 17 ı


parçası yalnız Anadoludur. Onun hudut ları haricinde ne kadar İslam m e mleket i va rsa , ya tamamen esi r , ya kıc:men esi rdi r. Onun hudut ları haricinde ne kadar Türk mem leketi varsa, t a mamen esi rdi r. Büyük bi r kısm ı , 2 5 - 3 0 milyonu Rus idaresi alt ında yaşıyor. İslamiyetten be ri yalnız Türk hanedanları ve Türk idaresi nde kuvvet ve inkişaf bul m uş ol ma­ sına orada ekse riyeti haiz ol m asına rağ men, Türkler esi rdi r. A fganistana, Çine bakınız, kaybet ­ t i ğ i m iz bütün diğer A f r i ka ve Avrupa me mleket l e­ rine bi r göz gezdi riniz; taraf taraf esi r ol muş Türk züm rele rini görürsünüz. Bu, göç m üş koskoca alemin su üstende kalan parçası, boğul mamış bi r ada halinde · duran kıs m ı , milyonlarca şehidin topraklarında yat t ığı bu gaza ve şehadet diyarıdı r. Biz de yabancıların i ğfal Ar ına k.ıiJ ı l ı r , kuvvetleri m i ­ zi bi rleşt i rm ez, düşmanlar.ın ist i l ası önünde aynı tabu ra g i r m iş, aynı kumandayı kabul e t m iş tek c:ebhe · ve tek maksat l ı bir kurtuluş muharebesi yap mazsak , yalnız biz büsbütün m ahvol m ıyacağız, gözleri ası rlardır bizi m üze r ı m ı ze çevri l m i ş olan büt ün mazlum Türk . ale m i , son i m i dini kaybedecek­ t i r. ·

Selçuk devi rlerinden beri önüne hangi yabancı kuvvet çıkm ışsa, Bizans orduları, Ehli Sal ip orduları Rus orduları hepsini dai ma yen miş, dai ma geri çevi r m i ş olan mücahit ve gazi Anadolunun şe refli çocukları, Fransanın, İt alyanın, Yuna nİstanın kölesi olmağa . razı olamaz. K ulakları m ıza hİyanet fiki r l e ri telkin edenlere ve ri lecek cevap, ağzımızın, di li m i zin c evabı deği l, her köşesinde babadan eviada f'ski g a td ha t ı rala r ı si)ylenen Anadol u evl e ri­ nin. /\ n adol u oc a k l a rı n ın l ı:ıbadan evi a d a na m u s ı ı mzu ve i st i k l a l i m izi k orumak i ç in mi ras ka l m ış s i l a h i n ­ r ı m ızın cevabıdı r. 1 7'


Ta Selçuk günl erinden beri b i r i l i m vr> fikir me rkezi olan K onyaya düşen vazi fe , Anadolu m ücadelesine kendi büyük mazisine layık bi r ruh ile rehber ol makt ı r. Millet M eclisi , size bu düşün­ celerini arze t m eğe beni memur etti. Tanrı tevfikini üzeri mizden eksik et mesin. lhlas ve selam sızın üze rinize olsun aziz vatandaşla r ı m. ****


XI tsriLA ÖNÜNDE TÜRK HALKI

1 92 0 ' de

i zm i r K ı z Öğretmen Oku l unda

İzmi rde tahkikat yapacak olan beynelmilel komisyona Türklerin serbestçe şehadette bulunabilmelerini telkin maksadiyle Milli Blok nim ı na Göz Heki mi Es ' ad Paşanın teklifi üzerine lzmi re git mi�tim. E rkekler arasında, bu Tahkik K omisyonu gittikten sonra kendilerinin t akibat a uğrarnaları korkusu çok ye r tut muş­ tu. Kadınlar vasıtasiyle ruhlar Ozerinde müessi r ol mayı düşündüm ve lzmi r K ız Muallim Mektebinde hanımları , mektebin müdi:irü olan Zehra Hanı mın delaletiyle _gizli bir içtimaa davet etti m. Bu musahabe mektep talebesiyle dışardu g&l• hanımlardan mürekkep bi r zümreye i r-ad edilmişti r. Hanı m Efendtler, küçilk Hanı mlar ı

iı:mi ri. ..

ıiyaret et mitti •· ·Bellraa . *tıaları : kattii iitiMe · çok .....,. . • . t.raya arkadqlarırıUa l.ıonfetıııt.ım .'ılermek. \Dere getmişti m.: ...

evvelee de

muha reDMıillift qirı:! ı ·oiduiiu · ;;.eruoo t hit sus

.

acı

·

..

.

l 77


İzmi r ' de Rum ahali taşkın bi r halde idi. Türkle­ rin el ' an bu topraklarda oturmalarına hi ddetle bakıyorlardı. Sine malarda, mektep kürsülerinde ve Belediye Bahçesi ' nde Anadolunun parlak istikbali hakkında nutuklar i rad ett i m. Balkan felake t i ni n bizi n ı için bi r kaza ese ri olduğunu, Türkün Balkan m i lletleri önündeki mağlubiyeti m i l letçe bir mağ­ l ub i yet değil. Fakat hükumetçe b i r mağlubiyet olduğunu iddia ett i m. Balkan mi llet leriyle Türk arasında kuvvet noktai nazarından yapılacak bi r m ukayesenin ancak Türk lehine netice vereceğini tekrar ve tekrar israr ile anlat t ı m. Bugün beni m vaziyet i m ne hazindi r ki , aynı İzm i r ' i n sokaklarında Yunan zabitiyle Rum kızının kol kola gezdi ğini se y r e di yorum. İki gün evvel i ki Yunan j andarması­ nın süng üsü önünde karakoldan karakala götürüldüm. Y unan polisinin önünde isti cvap edi ldi m , izahat ve rdi m. Beni m vaziyeti m şüphe yok, yanılmış bir ada m v::niyeti di r. Fakat H anım E fendiler, felaket t a m a m ol mayınca hakiki ölçümüzü ve remiyeceğimize karıaat geti renler var. Ben onlardan bi riyi m. Sizi bu içti maa çağ ı r m adan evvel şehrin maruf bi r t akım adamlariyle temasa geldi m. Bi risi bana dedi ki , Tahkik K omisyonuna bütün gördükle ri m i söy l e mek iste ri m , · fakat bu komisyon g i t t i kten son ra bizi Yunan polisinin takibat ından ki m kurta racak ? Abdülham i di n uzun m üdde� yaverliği n­ de bulunan ye r ve yurt sahibi bu zengine sordu m: A kh i sa r cephesi nde, Aydın ' da Yunan askerlerinin kar;;ı s ı na çıkan ki mseler can ve mal teminat ını ki md c :ı al ı yarlar ? Onlar ne ölüm için ne de ilerie­ rn esi rı ı uht e m e l olan Yunan ordusunun yağ maları \ C ı ı ı usade r c l eri için kimseden te ııı inat iste medi ler. 1\i r ( üıııle i l ave etti m. Yunan ordusu burada Lı l ıı � cı , �chadet te bulunan ve ya bulunmayan, n ; u t L ı k ıwı ı i L va rsa hep s i n i kaybedeccks i n i z , ca n ı n ız ·

__

! ; ı t ><

ı .

� " · ı

.., .

" ' , ı ı ı l u g tı ı l l ı t.:-ı k a da r.


Muhterem Han ı m Efendil e r ! Türk m i lletinin e n büyük zaafı tarihini unut muş ol m asındadır . Uzak t arihini değil; hatta yakın tarihini bil m e m esindedi r. Demek ki , bugünkü İzmi r ' de hala Yunan ordusu, Yunan hükümeti yerleştikten sonra malını, canını muhafaza ederek yaşamak ümidinde olanlar var. H at a , feci hata buradadı r. Bunun mutlaka tashihi laz ı m d ı r. Ben çocukluğumdan be ri dai ma, Türk askeri geçerken, gözlerini ağlarken gördüğüm Türk kadınına, erkeği'­ ni uyandı rm ası , ona izzet -i nefis ve r m esi , ona muhakkak ve mutlak olan tehlikeleri göst e r m es: için sizin yardım ımza m uhtaç oldu m , sizi bunun için çağı rdım. Bakınız Hanımefendiler, bugünkü vaziyeti miz nedi r , size gördüğüm gibi anlatayı m; ta ki siz de Yunanl ılarla uyuşarak ve barıs� r::ı k burada . yaşamak ümidi ni taşıyaniara aki betl e ri hakkında telkinde bulunasınız. ·

Yunanistan İzm i r ya.kalarına uzun bi r yoldan dolaşarak geliyor. Şi m di ye kadar geçti ğ i yolda ne yaptı ise , bundan sonra da onu yapacakt ı r. Biliniz, muharebe eden hükümetler değil, milletlerdi r. M i llet ve milliyet muharebeleri , muharebelerin en korkuncu, en vahşisidi r. Karşınızda konuşan adamın şehadetine, bilhassa bu işte şehadeti ne tam i t i mat et m enizi rica edeceğim. Çünki ben, yuvası Yunan ordusunun geçtiği yollara tesadüf et m i ş eski bir Türk ?ilesinin çocuğuyum. Hepiniz bili rsiniz. Eski Tuna Vilayet i , Eski Şarki Rumel i , Bulgarist an oldu. O rada el ' an Türkler yaşıyor� Burada · el ' an alt ı yedi yüz bin Türk, kendi köyle rinde, kendi kasabalarında evleri:ıi tarlalarını, dinle rini ve dillerini muhafaza ederek yaşamakta devam ediyorlar. Bazan Bulgar gai.etele179


rinde öyle bi r fakraya tesadüf edersi niz ki , bahse._ di len yer Bulgarisıanda m ıdı r, Anadolu ' da m ıdı r fa rkede mf'7-.i niz. O kadar halk, yer ve isi m le r eski şekillerini muhafaza etm i şt i r. Bulgarİst anın yeni istiklal t a rihinde Türklere karşı ceb i r ve si nrlet ol m adı diye m e m , oldu. I l k zamanlarda ve hala ara sı ra eski din ve milliyet husumetlerinin ruhlarda yaşadığını göst e r i r muamelelere, ta' rizie re tesadüf edersi niz. Fakat hakikat odur ki , Bulgar mi lleti vP onıın hükumeti , beni m toprağı rn ın üze rin­ de benden lıa ::;ka kimse yaşam ıyacakt ı r de m e m i ş ve bunu lıi ı ucvlet akidesi haline koymamışt ı r. Bul garistaıw ı ii rk vardı r. Çünki Bulgar mi lleti başka m iU · hayat hakkını tanı r. Bunu bi r defa kc ,. uı . . .

.

l l a n ı ı ı ı ı ı .- ı ı ı : ı i \: r ;

aziz kızln r ı ı ı ı .

sız,

yarın

mual l i m

olacak

A l l ah ın } <.: ı yüzünde en esrarengiz bir siyanet beh.a kuvvet i 9lan kadın ruhunun şefkatini , biivük ikna kuvvetini ai leleriniz nezdinde ve halk

ve

ki ndc hakikati e rin anlaşı l ması için kullanınız. Size

Btı l J! :ı r millet i , Türkü i mha et m edi dedi m. Bi raz d a h a şi n ı a l e , Romanya ' ya bakınız. Eski Osmanlı

i ıı ı pa r n t orlugunun E flak ve Buğdan eyaletlerinde 1 urk l c r yi.ız sene evvel nasıl otu ruyorsa, yine öyle ot uruyorl a r. Romanyada Anadolu parçaları var. D ob r i c cd e , Tuna boylarında, şi mendi fer yollarında Tii rk köy l e r i , Türk kasabaları hala yerlerindedi r. :\ lanza rada m i nareyi ve camii görürsünüz. l{ornanya h;:ıvasında ezan sesi durm a m ıştır. Ben, Bükreşte kendi gözleri ml e İstanbul m ahalleleri nde Bursada olduğu gibi Türk helvac ılarının alış ve riş et ti kle rini gördüm. Çünki Romanyalı yalnız ben, benden başkasına hayat yok demem i şt i r. Sı rbistanda l blı


·

A rnavutlukta, Bosna ve H ersekte Türkl e r ananevi hayatiarına devam ediyorlar. Bosna H e rsekte Avusturya idaresi ve sonra Sı rp i daresi ne kıtale, ne cebri muhace re t e l üzum gördü. Tazyik ol madı değil, fakat tazyik m arlıf Yunan siyaseti ni n yıkıcı , boğucu şekillerine kadar asla inmedi.

Size daha büyük, daha umumi bi r · misal i rae et m ek ist e ri m. Bili rsiniz ki , Türk � dünyasının ası l varısı Rus milleti ol muştur. K ı rı m dan , K afkastan, K azandan başlayarak um manın etekleri ne kadar y,ayılan Türk m e m leketl erinde ne kadar hanlık ve hakanl ı k varsa, şi m di hepsi Rus ülkelerine dahildi r. Fakat Çarl ık i daresi bütün husumete ve büt ün huşunete rağmen, hi ç bi r yerde Türk halkını baştan başa i m ha et meği düşünmedi. Evet iti raf edeli m ki, bunun bi r kısm ı H rıstiyan dinine g i re rek bizden koptu ve ayrıldı. M uharel>eler esnasında boğuşmaların icap etti rdi ğinden daha fazla kan aktı. Fakat Rusya denen geniş, büyük m e m l ekette Türk ne rede bekaya otuz mi lyon Türk yaşıyor. camilerden ı rıı kan bul m a m ışt ı r; nerede m ezar t a :;- l a r ı na kadar ne kadar yadigarı ve ızı varsa sökülüp at ı l m ışt ı r bil i r misiniz ? Yunanistanda, Mora ihtilali muhte l i f cenheleri" ne olursa olsun, bi r cephesi itibariyle bi r kıtal ve i fna cephe:;; i di r. Bu yangından canlarını nasılsa kurtarabilen Türk ai l el e ri f ı rt ınanın sürüklediği yapraklar gibi, M ıs ı r­ dan A l ai yeden, Antalyadan izmi r ' e ve lstanbula kadar ne rede başl a r ını sokab i lecekleri bi r köşe varsa at ı l ıp iltica et tiler. ·

Hanı mefendi l e r , bunu ıyı anl ayınız. Balkan m i lliyetperve rliği başka m il letierin m i l l i yetperve rl i ­ ğine benze mez. Balkan m i l liyetpe rverliği baskın, sui kast , bomba ve çete hareke t l e riyle dolu hususi, kızıl bi r tarihe m a l i kti r. Balkan m i lliyetperve rliği 181


yı rt ıcıdır, vahşidi r. Balkarı memleket l eri hayvanat - ı vahşi ye bahçelerine benze r , her hududun arkasında b i rb i ri nden de m i r parmaklıklarla ayr ı l m ış di ş ve t ı rnaktan ibaret kan i çici bi r mil l i yetperve r l i k va rdı r. B u m i l liyetperve rlikler hudutların de m i rleri arasında m ütamdi birbirine pençelerini uzat ı rlar ve yekdi ğerini yırtr.rl ar. M üştereken bizi m üze ri mi ­ ze saldırdıklar ı zaman ne kadar vahşi iseler, Balkan muharebesinden sonra gördüğümüz üze re kendi aralarında boğuşmağa başladıkları zam an da o kadar vahşidi rler. Fakat zaptettikleri topraklarda hiç b i r Balkanl ı m i llet, Yunanl ı lar kadar mutaassıp m i lliyet ç i ve inhisa rc ı ol madı. Ben size Yunan mi l l i yetperve r l i ğinin hikayelerini kendi ail e hat ı ra­ ları m la, kitaplardan aldı ğ ı m malumatla, işitt i kle­ ri m l e .naklet m i yorum. Kendi m Yunanistanda seyahat etti m. K aç defa bütün bi r şehrin sokaklarını he r isti kamette uzun uzun dolaşt ıktan sonra, nefsi m e sormuşumdur: Acaba Türkler buraya asl a ayak bas m a m ışlar m ıdı r ? Her g i rdikleri meml ekette mensup oldukları dini medeniyeti n bütün m üessese­ lerini vücude geti ren cet leri miz Yunan toprakların­ da hiç bi r bina kur m a m ışlar mıdı r ? Evet kur m uş­ lard ı r , fakat Türkü o top raklarda yaşat ın ıyan husumet, onun yadi garlarını da yaşat m a m ışt ı r. Yunan ist i l ası Moradan şi male doğ ru çıkdıkça, derhal et rafında bi r Türk boşluğu vücude geti rdi. K onya ovasından daha az " Türk risalya ovası , değildi. Seyyahl a r Ramazan gecelerinde Yenişehre doğ ru gide rken , t a �aktan minarelerin kandi l lerin­ den göklere akseden büyük aydınl ığı seyrede rlerdi. İstanbulda Yeni Camiin evkafını tetkik ederken Tisalya Türk köyleri nin isi mlerini b i re r b i re r buldum. Çünki b u köylerin öşrü Yeni Camiye vakfedi l m işti . Acaba A nadolunun hangi köşesi eski 1 82


Tisalyadan daha Türktür deni lebi lir. Yunanistan genişledikçe, Türkün çeki l m esi laz ı m geldi ve nihayet Garbi Trakyaya kadar adalar da . dahi l ol m ak üze re Yunanl ının ayak bast ığı ye rden biz t a mamİyle bo�aldık. Garbi T rakyada ise ahitl ere rağmen kısacık bi r za man zarfında Türk ekse riyeti kaybolup g i t m iştir. H anı mefendi ler; Acaba tatbik edilen fi krin kısa bi r cüm l P i çerisi nde i fadesi ni ararsak, m i l l i Yunan siyasetini daha iyi anl a m ış ol m az m ıyız ? Yunanİstanın yüz senelik t a rihi nde fii l hali ne geçen si yaseti böyle hülasa olunabili r: Türklerin hatasına biz düşmeyel i m. Bizi bı rakt ıkları için biz yeni den doğuyor ve bi r hükumet kuruyoruz. Bu net i ce bizi m kal mam ızdan­ d ı r. Türklerin bi r gün geri gelme m esi için biz onların yap t ığının zıddını vao malıyız. · H albuki bütün büyük millet ierin t arihiyl e işti hat ede r i m hiç b i r büyük milletin t arihi böyle bir siyaset kaydet m ez. Eski Yunanistan , Akdeniz· ve Karadeniz havza­ sında kurduğu bütün m üste m lekelerde yerli halk ile m esaisini teşrik et miş, beraberce yaşam ış, onları i mha e t m eği aklından geçi r m e m i şti. Romalı­ lar m üsaadekarl ıkla maruf geniş b i r si yasetin mümessi lidirler. M üstevli A rap, Asya içlerinden İspanya içlerine kadar her yere , her kavm e, he r dine müsamaha ve m ürüvvet l e muamele etti. İ ngiltere hakkında yer ye r duyduğumuz şikayet ­ ler ne olursa olsun, hiç şüphe yok ki, vardığı yerlere bize Yunan ve Balkan m isalini hat ı rl atacak çeşit çeşit ·zulümlerden bi r teki�i göt ür m e m iş, geniş bir siyasetin mümessi l i di r. Bunu söylerken 1 83


İ stanbulda İstanbuldan geldi ğ i m i unut muyorum. İngiliz işgalinin manza rası, İngiliz · tarihini i nkar eden bir m ahiyettedi r. ingilizler kendi aske rlerinin İstanbul topraklarında i rt i kap etti kleri taşkınl ıktan, tecavüzlerden haya etse l e r yeri di r. İstanbulda gördüğümüz İng ilte re; tarihte ve İngilte rede gördü­ ğüm iiz kadi m , m aruf ve m üsam ahakar i ngilte reye asl a benze mez. Fakat onun siyaseti de başka m i l letler muvacehesi nde umumi hat l a r ı itibariyle bütün m üstevli , fatih ve temdi hkar (övünül ecek) di ğer büyük mi lletierin tarihinin aynıdı r. ·

Türk ı rkının tarihi ise , i radesi şedit olmasına rağ men, bütün Asyada, A frikanın şi m alinde ve Avrupanın koskoca pi r parçasında dini ve m i l l i m üsaadekarlığı n e n asi l bi r örneğini teşkil eder. Türk ida resi nrlP. başka m i lletierin kal ması, dünya bil i r ki, harici korku ile asl a m ünasebeti ol mayan bir hadisedi r. Rumun b i r gün Mora yar ı m adasında tekrar hayata gel mesi ve bir gün de Anadolu sahi llerine ordu hali nde çıkması, bütün büyük fatih mi ll etierin t arihi nde tesadüf ett i ğ i m i z aynı ruh , aynı m üsaadekar l ı k neticesi dir. Belki beni dinleyenl e r arasında cet leri m izin tuttuğu bu yolu, gördüğüm üz ac ı hakikat l e r karşısında, tasvip et me­ yenler bulunur. K eşki Yunanl ıların bugün bize yapt ıklarını biz de vaktiyle dü::?ünmüş olsaydk Balkanlar elimizden çıkmaz ve i mparatorluk böyle feci b i r inkı raz tehlikesi ne düşmezdi de rler. H a lbu­ ki Osm anl ı i m paratorluğunun büyük i nkişafında şi m di tetkik etti ğ i m i z müsaadekar l ık pek 'ziyade m üessi r olmuştur. Fatihin Balkan yar ı m adasını baştan başa zafe rden zafere geçerek dolaşab i l m esi , mağlfıp mil letlere , mağlup dini e re gösterdiği m ürüvvet sayesindedi r. H e r şiddetin, bilhassa bu, i mha m ahiyetini a l ı rsa , uyandı racağı aksülameli 1 84


unutmamak lazı mgeli r. Ya babalarım ızın Türkiyede başka milletler · yaşat mamasına m ukabil eski Türk m e mleketleri ni elde edenler de, orada Türk yaşat m asalardı, Osmanlı Türklerinin sıyaseti diğer topraklarda yaşayan kı rk milyonluk Türkün canına mal olurdu. H an ı mefendi ler, küçük hanı m lar; unut m ayınız ki I ngilte renin yanında bi r I rianda mes ' elesi var. A l m anyanın yanında ası rlarca bi r Lehistan m eslesi vardı. Avusturyada ve Rusyada A l m an ol m ıyan, Rus ol m ıyan m i lletierin meselesi son zam anlara kadar mevcut ol maktan hali kal madı. Y alnız Türkler değil , bizi m babalar ı m ız değil, diğer büyük milletler de Yunan sist e m i gibi mağlup mi lletleri i mha . ederek onların meselesini hal let mek fikri ni bir an hat ı riarından geçi rmedi­ ler . Filvaki katalik ve latin alemini n en geri ve en m utaassıp köşelerinden biri olan ve kendi hudutları içinde çürüyen Ispanya, A rap ulüvvüce­ nabına kıtalle, cebri tanassurla, engizisyonla m ukabele etti ve A rap isti lasını böyle kat ' i bir halle uğratt ı. Hatta m üstevli A rapları değil, Yahudileri bile dünyanın he r köşesine ve bilhassa Türkiyeye can atacak bi r kahra maruz bı rakt ı. Fakat bugünkü dünyada İspanyanın hangi sahada hürmetle yadedi lebilecek bi r mevkii vardır. Bu İspanyol engizisyonundan beri ikinci engizisyon Y unan misalinde görünür. İşte hanı mefendi ler, İzmi rinizde , Aydınınızda dolaşan Yunan ne fe ri , Yunan zabiti arkasında böyle bir m azi bı rakmış olan bi r askerdi r. Kalırsa hepiniz için perişanlık, sefalet , fakr ve ölüm m uhakkaktır. İzm i r rıht ı m ı üze rine basan ilk Y unan ayağı , geniş bir kan lekesi bı rakm ışt ı r. Bunu hat ı rl ıyorsunuz. Yunanistan burada kal ı rsa, 185


biz burada kalamayız. Beyneimitel kom isyon sızın lisanınızdan bu hakikati dinlemek için buraya geliyor. A rkadaşlarınız, oğullarınız ve akrabanız arasında yılgın olanlara cesaret ve re­ ceksiniz. Bir tek ümidi miz var. O . m ücadele yolunun sonunda görünüyor. Rumeli üze rinden olduğu gibi , şi mdi A nadolu üzeri nden de istanbul­ da b i rleşecek iki kol hali nde uzanan Yunan ordusunu A nadolu gayreti söküp at mağa mecbur­ dur. Ölüm işgalin devam ında, hayat ise m ücadele tarafındadı r. Türk kadını bu m ücadeleyi , hiç bi r za m an köle. ol mağa razı ol m� mı� . ; �ir ı rkın anası sıfati yle, asil ve ci �anmert s�p,J;ıi korkak vi� dan ­ lara duyurarak takvıye ve teşdıt et m eğe davetlı. ­ dir. Ben milli m üesseselerin bu düşünüşünü, bu ümidini betbaht İzmi rle, şeref hissini kaybet mesi mümkün• ol mayan asi l Türk kadınma arzetmeğe geldi m. MıL ...zat ı w l a huzurunzda bu vazi fe m hitam bulmuş oluyor •

. .-:: J.S ; �11'.:-; : ! J!:;) ·�ı f

1 86

****


XII ISfANBUL MITINGLERINDE I 1 3 Oca k 1 9?0 1 n� i �ta�bu l ' da Su l t a n Ahmed ' de düzen l enen m i t i n g de söy l e­ nen bu nutu k ,

14 Oca k

1 920 tar i h i i

i stanb u l ga zete l er i n d e ç ı km ı ş t ı r .

Zavallı Kadınl ar ı m ız, E fendi l e r , Aziz kardeş­ leri m ! Hakkı m ızda başkaları son sözlerini söyleme­ den evvel , biz halkça, milletçe kendi hakk ı m ızda son sözleri mizi , son kararları m ızı söylemek mec­ buriyetindeyiz. Çok zaman geçmeden betbaht Türk milletine muzaffer düşmanları m ız kendi hüküm l erini tebliğ edecekler. Bu hüküm bizi m ve rdi ğ i m iz hükme uym ıyacakt ı r. Biz düşünüyoruz ki , mağlup ol mak, m ahvol mak için bi r sebep teşkil et mez. Bize tebliğ edi lecek hükü m l e r , on dört aydanberi bekledi ğimiz sulh ün ye r i n e b i r idam kararı get i r m ek ist i dadındadı r. E ğ e r bu i ş tahmin ett i ği miz gibi çıkarsa, Bulgaristan hudut­ l a rından E rzuru ma kadar binlerce Türkün gögsün­ den ıst ı rapla, yeisle aynı cevap ç ı ka c a k : l l ay ı r , biz öl mek ist e m eyiz, öle m e y iz. O n l a r bizi m ida m ı m ıza , bizi m e m u r et m ek i s t i y o r l a r 1 I n y ı r b i z düş ı ıı a n l a r ı m ız ı n e m riyle i n t i h a r ct ı ı ı i ) i · r · , · � i ; . .

1 H7


Biz öl meyiz ölem eyiz. isterlerse t arihin kayde t t i ği daha bir çok mutantan cinayetlerden bi rini i rt i kaba kalkışsınlar. bu teşebbüs m eydanı boş bul m ıyacakt ı r. Aylarca, senele rce millet iere kendi haki m i ­ yet ve hürriyet lerine t a m bi r tasa r ruf hakkından bahseden Yilson ' dan daha evve l , ' Büyük F ransız ihti lali m i l letierin kendi kendini idare et m ek hakkını tanı m ıyor m u idi ? Y eni bir Avrupa halkeden, Avrupayı ye r ye r inkı laplara uğratan, hükumet l e r paiçaliyan ; hükumetler kuran F ransız lhti l aJi nin bu u m u m i ve beşer i taahhüdünden Türk mi llet i ni n hissesi yok mudur ? Hiç b i r hükumetin ceb i r ve kahri yle di ğer bi r mil leti esi r ve mahkum edemiyceğini ilan eden Büyük iht i l al ini ve bunun taahhütle rini F ransız milleti unutt u mu ? Bunu ona hat ı rlat m ak iste riz. Harp esnasında Londranın, Parisin, Romanın, Yaşi ngto­ nun resm i kürsülerinden kaç defa en kat ' i b i r lisanla, mağlup h i ç bi r m i l leti tahki r ve teziii e t m ek ist e m edikler.ini söyledi ler. Ingi liz devletini n Başvekili bi r çok defalar Türk mem l eketlerinin, T rakyanın, lstanbulun, Anadolunun mahfuz kala­ cağını, İng i l i 7 M i l let Meclisinin kürsüsünden dünyaya i l�n et t i . Bu sözler taahhüt l e rd i r. G a rbi Anadol uda geçen fecayii Avrupa m i l letl e rini n gözle ri görm üyor mu ? Mora kıtalle­ ri nden sonra Tisalyada tek bi r Türk bı rakm ıyan, zulümden,cefadan sonra Yunanİstanın ellerine geçen · büt ün t oprak l ar ı Türklerin avl �ndığı _ bir saha hal ine koyan, sayısız ta:eyikler ve. cinayet­ lerden sonra, şi mdi Yunan ordusU Garbi A nadolu­ yu baş�.an. -başa ya�makla meşguldür. �

.

.

... .

.

.

1-l anı mlar, ·di kkat 1 88 "

.

:edin, · iyi : koklaym� •.

.: sursa.


üze ri nden gelen rüzgarlarda yang ın kokusu nu sezeceksiniz. Yunanistan İzmi r ' e , Aydın ' a , Man i sa ' ­ ya bi r cehenne m gibi gi rdi. Üze r i m ize g e l en , ası rdicle kindi r. Yunan ordusunu sevk ve i d a re eden, eski Anadolu topraklarının pek iyi tan ı d ı ğ ı mutaassıp, kudurın uş Sal i p O rdular ının ruhudu r. Onlar istedikleri kadar zul mü a r t ı r s ı nl ar. Zul mü art ı ra:ıiar içim izde mukave met ve intikam a rzusunu art ı rı yorl ar. Bin seneye yakın bir za mandı r Sel çukil erden bu son Osm anl ı devrine kada r , al t ı üst ü baştan başa Türk olan bi r mem leketi , masa başında yapılan köt ü ve dar hesaplar menfaat i ne, ufa cık Yunan mi lletine İhsan etti ler. Bu yağ ma, , bu taksi m , A frika ortalarında esi r edilen beyaz ada m ın de risi üze rinde tebeşi rle yap ı l an çizg i l e r g i b i bi r taksi mdi r. B u , daha esi r adam canl ı I ken et i t :in parça parça sat ı l m asından başka bir ameliye değildi r. Türkün çu: kat ı ke m ikleri , binlerce senedi r boğu�a boğ uşa çok nasırlaşm ış etleri , ufac ık Yunanlının dişlerine fazla se rt geleceği , bu dişleri kı racağı muhakkak t ı r. Bu kat ı lok m ayı onla r yiyemez. Soruyoruz, Fransız m i lleti Adana topraklarında ne arıyor ? Elli senedi r Alsas Lorenin mat e m i ni bi r gün unut m a­ yan Fransız mill eti , bizi m Adanam ızda ne arıyor ? tki te razi , iki ölçü, iki adalet m anen büyük k!il mak ist eyen millet leri dünyanın bütün mazlum mi lletle ri karşısında ıskat et m eğe ki fayet ede r. Yüksek din ta.şıyanl a i, başkalarının di ni ne hürmet et m eyi bili r. Miiliyet .. fi krinin asil telakkisi başka' mrlliyet lere hurriıeti t'm reder. F ransız milliyetperve rliği el · i;� r l i ğiyle üzeTtne çökülen Türk haıkının �i r millet . kaim�k hakJmiı. i nk a r et meğe· .razı · olduğu gilil, . şark dünyası karşısmda · onun eski · mev.k ii ·kalm·am ıştır. ,. 1 89. .

·,


Hanım lar, E fendi ler; Yalnız Trakya değil, yalnız Garbi A nadolu değ i l , A ntalya, A dana değil , şark vi l ayetleri niz de , K aradeniz yal ı ları da ve nihayet İstanbulunuz da tehlike altındad ı r. İşteha gün geçtikçe art ıyor. M ukadderat ı mevzuubahsolan ye rlerden bi ri , başınızın üstünde t a raf taraf yükseldiğini gördü­ ğünüz bu binlerce minarenin, yüzlerce I slam m abedi nin bulunduğu lstanbulunuzdur. Beş asra yakın bir za mand ı r topraklarını ta derinlerine kadar kem i kleri miz doldurdu. Şeh ri içinden ve dışı ndan kuşatan sayısız mezarl ıkla rda kavuklariy­ le bi r mahşer hal i nde kalk m ış ve toplanmış cetleri miz, bugün Türk vatanının tali i hakkında söylenen sözleri ve ve receğimiz kararları dinliyor­ lar. Vereceği miz kararlar, onların şöhreti dünyayı tutan asi l , civan m e r t , kahraman ruhlarına l ayık olacakt ı r. Türk m i l l e t i , Bizans l m pe ratorluğunun bin seneyi mütecaviz bir zamanda yapt ığını, on misli daha faziasi yle beş ası rda yaptı. Bizans m edeniyet i nden san ' at ve um ran narn ma ne kal m ışsa, kısacık bir zaman zarfında onu fe rsah fe rsah geçti. lstanbulda yıkıcı ol m ayan türkün mürüvveti ve m üsaadesi sayesinde hala ayakta duran bazı yadi garlar var. Fakat Bizansın yerine kai rn olan İstanbulun şeklini , Türk · dehasının i radesi ve san ' a t ı yep yeni bi r çizgi halinde arz ın bu ufukları üst ünde dalgalandı rdı. Her avuç toprağında kan ı m ız, ve kemiğimiz, alın t e ri miz ve emeğimiz olan; san ' at ı m ız ve deha m ız yükse len bu toprakları bı rakamayız. di ri veya ölü, onun üst ünde ve içinde kalacağız. Onu t e rket m i yecegiz. G ördüğüm üz büt ün haksız­ l ıkl ara rag ı n e n ada l e t h i sl e r i ni büsbütün kaybe t ­ rn , d i kl e r i nc ı 9' ·

H l ;i

i na n m a k

istedi ğ i m i z

İti laf


Devletlerine söylüyoruz. Türk vatanına, onun tarihine, onun hak i mi yet ve birlik hakkına layık ol mayacak tekli flerde bulun mayın. Biz, bütün bi r millet, fertleri m izi bi rbi rine bağl ıyan sayısız, binlerce aziz tarih hat ı rasiyle, kan, dil ve din rabıtasiyle her za m andan daha sıkı bi rleşti k. U ğ radı ğ ı m ız fel aket cesare t i m izi art t ı r m ışt ı r. tarih her za mandan fazla i ç i mizde yaşıyor. M uhakkak elde edeceği miz bi r kurtuluş i maniyle mazlum Türk vatanının evlatları bi rbi rinize bağlandık ve ye min ediyoruz: Trakyanın, İstanbu­ lun, Anadolunun birli ğini parçalat m ayacağız.

••••

1 91



tm İ�! AN BUL MiTiNGLERİNDE

ll }{) M . : v : s

1 9 1 9 ' dil

i stanbu l

' da

Su l tan

Ahınc t ' de . dü z e r: l e n e n m i t i n g de ve r i l e n bu

b\1 1

nırt u k 3 1

�1;ı y ı s

1 9 1 9 ta r i h l i

i stan­

g a z ete l e r - i n d e ç ı km ı ş t u- .

Bedbaht K ardeşl e ri m ! Zavallı Türk va tanının ufkunda meş ' um b i r saat çaldı ve bizi m i ç i n kara günle r geldi. Dünkü büyük ana vatan hurdahaş olduktan sonra, umuyor­ duk ki Anadoluda, Türkün hari m ve öz vatanında bizi kendi başı m ıza, kendi hükumeti mizle rahat bı rakacaklar. B i rbi r i ni takip eden muharebelerin açt ığı yaraları yurdun bu son parçasında sa r m ak, tedavi et m ek üm idinde idik. Bu bizi m inhitat tarini mizin korkunç, feci bi r şelıadet i di r. Ne vakit kendi mizi toplamak, idn re mizi ıslah et mek, işleri m izi düze l t ­ m ek ist e dikse, Avrupa mi llet leri üze r i m ize at ı l m ak­ ta gecikrn edi i P. r. K uvvet l eri mizi toplamaya vakit b: i::ı knıada:'"ı b i z. � }:a rr;alamayı vazi fe bi ldi ler. T nı bi us�; r;:ı p .l : m u m i h a rpte

hüc:umu, üze ri m i ze

m uharebesi , Balkan gelen m i l letl e r, aynı 1 93


fi kri ,aynı salgını göst e ri rler. Ne kısa bir zaman zarfında ne kadar çok taarruzlara uğradık. Ve bugün bizi toprağı m ızın son kısm ından da sü rüp ç ıkar m ak için, Türk m i l letini tamamen i mha et mek için ve ri len bi r karar karşısında bulunuyoruz. Türk vatanı kaç m azlum mi lleti n vatanıd ı r. Türk vatanı; yerinden, yurdundan sürül m üş kaç m ülteci halka kapı la rını aç m ış, ye r ve rmiş, aman ve rm işti r. K ı r ı mdan gelen Tatarlar, K afkasyadan gelen Çe rkesl er, Gürcüler, Rumeli ' den , Bosna H e rsekten, Avrupa ort alarından beri te rkett i ği miz bütün mem leketlerden hic ret eden A rnavutlar, Boşnakl ar ve mi lyonlarca Türk, eli m izde kalan bu son kısma koşmuşlar ve bu rada kendi lerine b i r vatan bul muşlardı. N e inanıl maz bir manzara karşısındayız. Mazlum ve esi r milletiere bir vatan ver m e ği kendine borç bilen Avrupa ve A m e ri ka, vatan sahibi olan bir m i l l eti . yersiz, yurtsuz bı rakmağa, esi r et meğe kalkı­ yor. Zavallı I stanbul ! Ey bin seneye yakın bir zamand ı r , bütün islam dünyasının önünde dai m i bir gaza diyar ı olarak yükse len aziz ve m üba rek Anadolu ! Seni bizden· almak ist i yorl ar. Halbuki Anadolu Türktür ve Müsl ümandı r. Hangi köşesine bakılsa, körl eri n görebileceği kadar , sağı rların işiteceği kadar Türktür ve M üsl ümandı r. Avrupanın fAzıl m i lletler ism ını taşıyan eski mi llet l e rine hita"p ediyoruz. Türk m i l le­ tine b i r vatan bı rakm ıyacaklar m ı ? Şi mdiye kadar üstüne basan her düşman ayağını k r ı r m ış ve geri çevi r m i ş ve her bucağı , her ufku, kuşak kuşak şehi t­ liklerle sar ı l m ış olan Anadoluya bugü n Yunanistan g i r m i ş bulunuyor. Biz o Yunanistanı he rkest en daha iyi bili riz. Yunanistanla be rabe r Anadoluya yeni bi r M akendonya mücadelesi gi riyor. Anadoluda Yunanistan demek, yang ın demekti r , Türk avı de mekti r , kıtal demekti r , i mha de mekti r. Bulgarisı ana terkettiği miz yerl ude Türkün çektiği eza ve ıst ı rap ne olursa 1 94


olsun, Türk htı.lıt yaşıyor. Sırbistanın cenubunda, Bosna Hersekte Türkler hala yaşıyorlar. Romanyaya bı rakt ığı m ız arazide minareler, camiler yerindedi r; eski isi mler yeri ndedi r; Türk halkı yerinded i r. Halbuki Yunanİstana geçen topraklarda tek b i r Türk yaşayamadı. Mora ihtilalinden sonra zafe re eren isyan, Trepoliçada hat ı rası silinmek m uhaL olan b i r kıtal ile işe başladı. Eski Moranın , Tesalyanın Anadolu kasabalarını hat ırlatan kasabalarında tek bir mesc i t , bir cami kal mamışt ı r. O rada nefes alan O rada Türk devi rleri nden bir: Türke rasgelinmez. ayakta kal m ı ş b i r m eza r taşı bile yoktur. Avrupa ve A m e ri ka , Anadoluya bu Yunanİstanı sokuyor. Yunanis­ tanla be rabe r Anadolunun . ka rşı laşt ığı talih ve si yaset , Anadaluyu Yunan neferi nin bast ığı yerde b i r vi raneye benzetecekt i r. Önümüze çıkan sulh değ i l , yeni müca­ delelerdi r; akacak yeni kanlardı r. Avrupa bize sulh ye rine ölüm ka rarı tebliğ ediyor. Halbuki İzmi r ' e gi ren, içeri yayılan Yunanist an, hatta bize karşı zafe r hakkına bile m ai i k deği ldi r. Yunanistan başkala­ rının lütfundan doğ muş, başkalarının yard ım ıyle büyümüş ve bugün eli ayağı bağlanmiş Türk halkı üst üne muzaffe rleri n peşine takılarak, gi rişınediği bi r harbın mükıifat ını almak için geliyor. Bil miyoru m , tarihin di mağı haksrzlığın bundan yakıcı b i r şeklini daha evvel kayde t m i ş midi r ? Avrupanın belki büsbüt ün daha kara r mam ış olan civdanına soruyoruz: Bu büyük cinayeti n kendi gözü önünde kayıtsız, manasız yapıl­ masına sonuna kadar müsaade edecek mi ? K endi muazzam tari hinden kuvvet ve cesa ret alan aziz mil let daşlar ı m ; M i l l i b i r tesanütle h e r z am andan daha fazla bi rbi ri mize sarılacağız. Dünya­ nın he r t a rafından gelen betbaht ve mazlum insanlar son bir iltica yeri olan aziz vatanı m ızı başkalarına İzmi r ' de yerl eşi rse, bı rakm ıyacağız. Yunanistan 195


yapılacak şey ı;n uayyendi r. Rusyachrrı, �afkasyadan, M ısı rda�, Bulgaristandan, dünyanın her köşesinden Y unanl ıları binl erce, yüz binlerce get ı r ı p Garbi Anadoluda teksi f edecekle r. İçeri yayıl m ak için, bizi ort a Anadolunun çöl l e ri ne doğru surup kLwalam ak için orada bi rikecekler, kuvvet l enecekle r. Bu, tam ve kat ' i bi r i ntihanın başlangıcıdı r. Türk için en köt ü, en zal i m idare Yunan idaresi d i r. Tarihi m izin bu kara gününde Türkün en büyük düşmanı Rusya değ i l , Bulgaristan değ i l , gi rdi ği yerde Türke yaşamak hakkını tanı mayan Yunani st and ı r. Bugünkü i ç t i maa t ahta ayaklarım sürükley�r-ek gelen gazi ler; dahn dün vatan m ihrabına kollarını, bacaklarını ve r m i ş olan yan şehitl eri miz, gazi i�ri miz!. Siz, kalabalığın i d nde, yaşl ı gözlerle beni di-nleyen şehit anaları !.. l j za k; yakın, sayısız şehi rlerde Türk vatanının bugünkü felaketi ıçın t i t reyen şehirlerin dul kadınları, kardeşle ri , çocukları !.. Hepimiz mukaddes bir i t t i faka g i re liom. H angi yaşta, hangi meslekt e , hangi siyasi kanaatta �ursak olal ı m , bugün · . m ukadde rat ı m evzuubahsolan fstal\bul ve Anadaluyu kurtarmak i ç i n sım sıkı toplana l ı m ve hep be raber çalışal ı m . Biz fe laket ierin her nevine razıyız: Esaret iste meyiz, yalnız esaret ist e meyiz. Türk toprağı üst ünde, ne kadar zali m olursa olsun, geri olursa olsun, bizi m için en güzel hük(ı met Türk hükümetidi r. Sokakları mızda Türk polisi görmek ist e riz. Sefaletin he r şekline, mah ru miyetİ n her cınsı ne seve seve razıyız, hükümeti miz Türk olmak şart iyle. ·

Sevg i l i " m i l l etdaşlar ı m ! Dualarınızı , di lekleri niz� , i radenizi kendi sesi mde topl ıyarak bütün t:lünyay'a haykı rıyoru m : Esarete razı değiliz. Biz esi r olamayız, Türk vatanına karşı hazır­ larian suikast ı biliyoruz ve reddediyoruz. İst anbul ve Anadolu Türk kalacakt ı r !... 1 96

***


XIV TÜRK KADlNI i stanb u l Türkoc a ğ ı ' nda

1 3 29 ' da ( Yen i T u r a n ) p i ­

ye s i n i n Türk kad ı n l a r ı t a r a f ı ndan tems i l i n i n Hü­ kumet tara f ı n d a n yas a k l anma s ı

ü z e r i ne

. H anı m lar, E fendi ler; Bu akşam beni m lisanımdan bir isyan nutku dinleyeceksiniz. Yeni Turanın Türk kadınları t a rafından te msi lini meneden hükumet , bir ihtilal züm resine layık harekette bulun m adı. şehrin he r t a raf ından kadınla r ı m ızın kendi arzula­ riyle te msi l edecekleri bu oyunu seyre gelenler, aldıkları habe r karşısında ne kadar meyus olsalar ye ri di r.

Bugün hükumet kendisinden beklediğ i m iz cesareti göst e r m edi. Bütün eski hükumetler gibi halk ihti lali , kara kalabal ığın galeyanı endişesi önünde geri döndü, kendi prensi pleri kendisi t e rke t t i . H ükumetin bugünkü vaziyeti budur. Biz bu akşam bu ri c ı at karşısında, bu manzara karşısında meyusuz. Muht e re m H an ı m l a r , E fendi l e r; Garabetini tamamİyle bil mekle beraber m üsade ederseniz bu akşam içi m deki de rin kederi size izah e t m ek için dört beş ay evvel 197


gördüğüm bir rüyayı anlatayı m Yeni bir halk anlatan bul mayı büsbütün varsa, bu

Turanın te msi lini seyret meğe gel miş kalabal ığı ve karşınızda size rüyasını bir adam. Bu Ocağınızın hari minde umıt ettı gını lavhadan, manzaradan başka b i r şeydi r; fakat burada bi r suç suç bizi m değildi r. Rüya m ı anlat ıyorum:

İstanbulun karışık, fel aketl i , korkunç bir günü, sokaktan m ütamadi akıp geçen, sıkışık bir halk kalabal ığının uğuli:usu geliyor. Pencere­ den uzanıp bakıyoru m; kadın, çoluk, çocuk binlerce ve binlerce aEla m , bütün yol lardan Saraybumuna doğ ru akıp gidiyorlaı:. Bu bir kıyam ve isyan değil, bu düşman tehlikesi önünde halkın korkunç peri şan bir muhacereti. Kadınlar ın kucaklarında ufac ık çocuklar ağl ıyor... İhtiyarl ar duvarlar arasına sıkışan bu m uhaceret akım ısbı ortasında, sağdan soldan yardım di leyerek, itile kakıla sürüklenip gidiyorlar. A rada nefe rler ve zabitler de var. H erkes bağı r ıyor , herkes : isti m-'dat ediyor. fakat işi den yok, cevap veren yok. G üneşi tutulmuş bir hava altında bütün İst anbul , Sarayburnu sahi l lerine gidiyor. B u nedi r diye sordum: ·

Anadoluya muhaceret var dedi ler. İstanbulu te rkediyoruz, ne duruyorsun, sen de gel !... Uzakta, Sarayburnu ile Anadolu sahi lleri arasında kayıklar, mavnal ar, denizi karınl ık hale koymuş, adam taşıyor. Anadoluya geçiyoruz. İstanbulu terkediyoruz. D üşündüm , de mek ki Rumeliden büsbütün ayr ı l ı­ yoruz. de mek ki tarihi mizin bu büyük faciasını görmek de bize nasi p i miş. Bu esnada bi rdenbire bir gece manza rası oldu. Marm ara üstünde 1 98


yar ı m dan büyük bi r ay, denizi örten muhacereti aydı nlat ıyor. Bi rdenbire ay mahrekinden f ı rladı ve Garb ufuklarına büyük bi r şehap halinde kaymağa başladı; uyandı m. Hamdolsun bu bi r rüya i mi ş. Fakat gördüğüm l avhanın tesi ri alt ında vücudum soğumuş, kı m ıldayacak takatİ m yok, don m uş gibi yat ıyorum. Soğuk bi r t e r şakaklar ı m ı ısi at ­ m ış gözleri m açık, kendi kendi me tekrar ett i m: Bu nefeci rüya... Bi raz kendi m i bulduktan sonra yatağımdan kalkt ı m , ' bi raz se rinlik, bi raz t aze hava al mak ıçın pence r ı m ı açt ım. karşı mda uykuda bi r İstanbul var. İstanbulun, gece vakti uyuyan istanbulun sessizliği. Durgun Marm aranın ve hareketten kesi l m i ş uykuda bi r şehrin bi rbi rini i kmal eden de rin, müessi r, gergin, hak i m sessiz­ likleri... her t a raf karanlık i çinde; yalnız şeh rin üst ünde , nereden ışık alıdğı beli rsiz, minareler görülüyor. Kendi kendi me sordu m: İst anbul iyi çal ışm ış, iyi geçi r i l m i ş bi ı günden sonra m üst e rih bi r uyku içinde, vicdanı mut m ain, güzel bi r sabaha uyanmak ümidiyle mi bu der i n uykusuna dai m ış yat ıyor ? Yoksa fai desiz bi r di dinmeden, mihnet l i bi r günden sonra, yine mihnet l e dolu ümitsiz bi r sabaha geçmek i çin mı rahatsız, muztarip bi r uykuya dal m ışt ı r ? Açık pence reden gelen gece se rinliği ve gece sessizli ğini duyarak zava l l ı İstanbula bak­ makta devam et t i m . . İst anbulda gece , meza rl ıkla­ rın büyüdüğü, kol kola uzadığı her ye re her şeye hak i m olduğu ölüm hissi yle dolu, ıssız saat lerdir. Bana öyle geldi ki şi mdi mezarl ıklar yürüyo r , bi rbi rine el uzat ıyorlar. K a raca Ahmet , Eyüp, sahilleri takip

saraybumuna geç mişti r. ederek Haliç sı rt i a r ı na 1 99


doğ ru t ı r m anm ış, Edi rne Kapısı m ezarl ıkları , M a r m ara kıyılarından orta tepelere doğ ru yük­ se l m işt i r. Bu ölgün İsl am şehrinin üstünde kol kola yürüyen se rvi ler ve mezar taşları genişieye genişl m eye , yürüye yürüye bütün şehri kuşat m ış­ t ı r. Ve bu minareler Y ıldızların içinde yukardan bakarak, el ele ve ren, birbirine kavuşan bu mezarl ıkları seyrediyor. H anımlar, Efendiler; İslam dünyası o hale gel m i şti r ki, şi m di ne rede bi r m üsl üman kasabası , b i r m üslüman köyü varsa, orada iç içe iki mezarlık vardı r: öl ülerin mezarlığı ve di rilerin meza rl ığı. Gündüz di ri ler mezari ıkiara taşar, çoluk çocuk bütün bi r ·h alk güya mesi re i m i ş gibi bakı msız, met r ük mezarlıklarda toplan ı r , konuşurlar, ye mek yerler, vakit geçiri rler. Bu, İslam kasabasının gündüz saat inde mezarlığı ist i l a et mesi di r. Gece olunca, ben i m yapt ı ğ ı m gibi pence renizi açınız, kasabayı dinleyiniz, evinizin kapısına kadar meza rl ığın yürüdüğünü duyarsınız. H anımlar, Efendi ler; Üç ası r m üddet dünyaya medeniyet öğ reten , hocal ık eden isl am dünyası o hale gel m i şti r ki , çok cesur bi r ihti lal yapan Türkiye gibi en ileri köşeleri de dahi l ol mak üze re, he men he m en öl m üş bi r alemdi r. Esaretlerin he r neviini tat m ış olan perişan islam dünyası , şüphe yok o hale gel m i şt i r ki, ne rede bir m i nare görürseniz, muhakkak orada ölü bi r köy, ölü bir kasaba va rdı r. M i nareler

200

öl m üş

şehi rlerin,

öl m üş

köylerin


baş ucuna di kilen büyük meza r taşlarıdır. Ve ben penceremden ruhu t üken m i ş İst anbul ' un üst ünde dikilen minareleri yüz senedenberi bi rbi rini takip eden bi r çok ihti laliere rağmen, bi r türlü değiş m eyi, yürü meyi , canlanmayı bil miyen, fakat b i r şehrin başına diki l m i ş mezar taşları gibi seyrett i m. Acaba ne vakit, Türk Vatanının i daresi ni elde edenl e r , halk ihti l ali korkusunu yenecek ileri att ıkları inkılap fiki rlerine cesaretle bağlanacaklar ve buna herşeye rağ men sadık kalacaklar. Ne vakit t a rihi m izi parça parça lekeleyen bu gen dönüşlere, bu müsaadekarlıklara nihayet ve receğiz. Halbuki eski Anadolu t arihi , eski Türk t arihi Türk kadıni arına ı rk ı ın ızın en karanl ık günlerinden beri bahşett i ğ i , tanıdığı hürriyet ve haki miyet haklarının sayısız hat ı ralarıyla doludu r. İst anbul ' da esi r olarak yaşıyan Türk kadını , Türk adetl erinin m ahkumu deği l, . Bizans adetle­ ri nin m ahkumudur. jinese eski B izans haremidir. Türk kadını İstanbul ' a gi rdikleri vakit , Bizans eveleri içinde, genç kız oldukları günden beri güneşe çık mam ış, Rum kadınlarıyla karşılaşt ılar. Moskova . saraylarının ( K i re m ) i yanı hare m i , Bağdat ' ın, İ ran ' ın, kadını yal ınız bi r şehvet vas ı r a s ı diye kullanan geri ve galiz zevkoerest l i ğ i , hür Türk kadını i çin felaket sebebi olan köt t.i •n isal ler teşkil e t m i şt i r. Bugün kü İst anbul , yeni ihtilalin merkezi olan İst anbul, Milli bi r m üesseseyi müdafaa etmiyor. ji ­ nese ' yi , K i re m ' i , Bağdat ' ın hare m i ni , İ ran ' ın, Hindin M ehalini müdafaa ediyor. H albuki Asya, Afrika ve bi r kısı m Avrupa tahtiarına hükümdarlar yetişti ren 201


Türk kadını, Asya taliini tesbit eden, büyük kurultayiara ri yaset eden Türk kadını, harem duvarlarının gölgesinde çurumüş, esi r Türk kadını değildi r. Bil iniyorum beni dinleyenler arasında Şerefnarneyi okum uş olanlar az mıdı r ? · Size A nadolu tarihinden bi r parçayı alıyoru m , ınanası hepi mizi düşündürm eye layıkt ı r. H at ı r ı m da kal dığına nazaran Bitlis I l anı · ( H an -ı Ekber ) K arakoyunluların reisi Yufus Beyin kızıyla evlen­ m i ştİ . lzdivaçl a r ından bi r hafta sonra, Türk kadını Han-ı Ekbe re sordu: Ava git mek isteri m , m üsaade eder m isini z ? H an-ı Ekber,hayı r dedi , buna m üsaade ede mem. Türk kadını ısrar etti: Ben alışm ışı m , Ata bine r , c i r i t oynar , ava gideri m. Buna m üsaade e t m ezseniz ben böyle yaşayamam. Bu konuşma bi r m ünakaşa şeklini aldı. Ve H am Ekber Türk kadınının surat ma bir tokat indi rdi , Yusuf Beyin kızı bu tokat la kırılan di şini mendiline sa rarak babasına gönderdi. Netice ne oldu b i l i r misini z ? Yusuf Bey Bitlis Hanına ilan-ı harp ett i. Silfth a.·rkadaşlariyie gelip Bitlisi zaptett i l e r. Ve hürr i yete aşık Türk kadınını Han-ı Ekberden boşat t ılar. mem leketl e ri ne döndükleri K arakoyunlular vakit bi r tokat la dişi kırılan Türk kadını, babası ­ n ı n si lah arkadaşiariyle berabe r mem leketine ve hürri yetine kavuşmuştu. İbni Batutayı bili rsi niz. Y eni bi r Roma i mparatorluğu kur m uş olan babalar ı m ızın ilk devi ri erinde Türk kadını nasıl yaşard ı; buna d�ı.i r onun hat ı ri ar ı arasında ne kadar di kkate layık kayıtlar var. Sultan O rhanın zevcesi ( Bilum H at un), i şi c l an ki msel c ri ayrı ayrı h.Lul ediyor. İst i dalarını dinliyo_r ve hükümlerini tebliğ 202


ediyordu. Fasl ı seyyah bu manza ra karşısında hayer i � ini gizliye miyor , genç hükumetin bu sade , m ütevazı Melikesi ne , yani Hanı m ına, zeka fetanet ve ki fayet at fediyor. İbni Batuta Anadoluda ne reye g ı t t ı ise , aynı hür Türk kadını i l e karşı laşı r. H at t a K ı rı m a ai d hat ı ralarında oradaki Türk kadınının ne kadar serbest olduğunu hayretle kaydeder. Bugünkü A nadoluda kapa l ı kadın, medreseni n lı � !< i m olduğu kasahada hürriyetini kaybet m iş, b i r avuç i nsandan ibare tt i r. Asıl Anadolu, büyük ve kavi Anadolu, göçebe çoban ve çiftçi Anadolu hala kadınını hür tutan ve kadını kapat m ayı i nsanı utandı racak b i r bi d ' at sayan eski ananeye sadık değişm e m i ş v e değişıniyecek olan Anadoludur. E l i m i zdeki Anadolu bugün üst ünde hakim olduğumuz ikinci A nadoludur. Fakat büt ün kad i m Türk kaynaklarını üze rinde t aşıyan başka bir Anadolu daha var: yani

Büyük Anadolu, Asya ortasında dünyanın en geniş ufuklarına bakan, şehnişinleri beş alt ı bin metre yükseklikte, yaylaları ihtiva eden kadi m vat an ı m ız olan öbür Anadolu.. Sorunuz, orada K ı rg ı z kadınl arı ört ündüler mi ? Başkı rt lar, Türkmenler, isi m l e rini bildi ğiniz bütün Türk kavi m l e r i , kabileleri b i r an kadınl a r ı � : ört m eye razı oldular m ı ? O rada olduğu gibi , burada da K apı dağında ( Söbü Çemen) Yaylasında Farsaklar­ da , A fşarlarda, Çepni l e rde Türk kadını büt ün t arihi nde ol duğu üze re hür kal m ışt ı r ve hür yaşıyor. O halde ne için bu akşam İstanblun bel l i başlı ai l el eri ne mensup kızlar ı m ız, kadınla­ r ı m ız, m i l l i bi r oyunu t e msil i ç in salıne mize geldiği vakit , hükumet mümaneat ı karşı m ıza çıkıyor ? 203


M eşrutiyet i i-ı rn e m l ekete get i rdiği hürriyet narnma m ı ? Yoksa sokak iht i l<il i , halk kıy a m ı endişesi narn ma m ı ? Sokak kıya m ı şi m diye kadar ne kadar Vezirin ne kadar Sultanın başını al m ış ve insanlığa, şerefc, yeni hayata doğru att ığı m ız her adı m ı n önüne gelip diki l m i şti r. B u defa sokak ihti l ali korkusuna kurban ve rdiği m iz bir Vezi r başı , bir Sultan vücudü, değildir; Milli murat iÇin kendi m i ­ ze mihrap yapt ığı m ız fi kirler, hürriyet fikirleridi r. H an ı m lar, E fendiler; Onun için bu akşam Ocağınız malızundur , m eyustur ve asidı r. Yalnız m i ll i yet şuuriyle berabe r , engin Türk tarihinde mevki i ni ve şerefini de rece · derece öğ rendi ği m i z Türk kadını kendi kahraman çocuklariyle yaratt ığı m i l li t arihi nin, onun hakkında taahhüd ett i ği hürriyete mutlaka vasıl ol malıdır. Lehistan şai ri M i kyevi ç ' in Lehli kızına söyledi ği sözleri , ben burada beni dinleyen ve yı1;r ı n meml eket i n her köşesinde Ocağın seslerini İşitecek olan Türk kadıniarına tekrar ediyorum: " Ey Türk kadını; sen kollarının üstünde yalnız çocuk bi.ıyüt mek ıçın dünyaya gel medin, senin aziz kol i ar ına yarınki Türkiyenin ist i kbale aid bütün ümitl eri dayanm ışt ı r ! , .•

****

204


İ Ç İ N D E K I L E R Sahife: Onsöz . . . . . . . . . . . . . .

. .

..

V- Vl

··· ·············· · · · · · ·· · · " · · · · · ·

D ağyol u H akkında Yazılanlar ' dan

Ö rnekler

K ubil ay ' ı n K esi k Başı ........................... ı ı

V I I -X V

....................................... ........

.

Türkocakları ' nı n Tarihçesi ve i fti ralara Karşı Cevapları m ız.................................

12

ı ı ı

Sal t anat ve Hi lafet Müesseseleri lnkı lab ve Türk Gençliği... . . . . . . . . . . ....................... SO

ıv

Bugünkü Tehlikeler ve Halk Peygamberleri .......... . . . . . . . . . ............ . . . . . . . . . 6 3

v

Türkocakları M e rkez Simisının Açıl masında... . ... . ....... . . . . ....... . . . . . . . . . .

. . .

..

.

. 83

M i l li Şai r Mehmed E m i n Bey ' in Doğumunun 60 ' ınc ı Y ıldön ü m ü Münasebetiyle M ahmud Es ' ad Bey ' in Verdiği Ziyafette ....... ........................... 1 0 7

vı ı

San ' at ve İstikbali miz............. . ..... ........ 1 1 2

vı ı ı ıx x xı xı ı xı ı ı xıv

.

M aari f i m izde İstikamet

....... . . . . . .•.....•...••.

Türk Sabrı ve A nadolu Zaferi Niçin M ücadele Ediyoruz ? İstila Önünde Türk H alkı

•.............•.

.....••••... . . . . . . . . . .

....•.•........•.•..••.

İstanbul M it i nglerinde 1 . ... •••• . .

.•

••

.•

•.••

.

1 24 1 45 1 62

ı 74

.. .. : 1 84 .•

İstanbul M i t i nglerinde 11 . .• .• . .... ........ 1 89 •

Türk K adını

....••........•.••.•••

.

••

� · · ·.· · · · · · · · · · · · · · · ·

193 205


87.06.Y.000 1 ·740

N�

_ 1 659



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.