Hasan Ferit Cansever - Türkçülük Nedir

Page 1



TOPRAK

Dergisi Yayınları Nu. : 4 P. K. 30 Beyazıt_ İstanbul 1 9 6 2 -


Dizildiği ve basıldığı yer : B. Kervan Matbaası Cağaloğlu, Türbedar Sokak Aydınlar Han

1

9

6

2

-

İstanbul


TüRKÇULüK NEDİR1


Dr.

Hasan Ferit Cansever

Türkçülük Nedir? (iKiNCi BASKI)

1962

-

İSTANBUL


Türkçülük, Türk milletinin tehlikeye düşen var­ lığını korumak, milleti bir harekettir.

Her

uyandırmak

canlı uzviyet

için yapılan

gibi bir millet

de daima bir çok tehlikelere maruz kalır ve bu teh­

lik elerd en kendisini kurtarmak için her dakika mü­ c;;.dele eder. Türk milleti tarihin kendisini tanıdığı devirlerden b eri bu mücad el eyi

bir an bile terket­

miş d eği ldi r Gültekin kitabesi bize bu hayat v e ölüm didişmesinin en canlı bir misalini v erm ek te clh'. Bir millet var ise onun kendi benliğ"ini, varlı­ .

­

ğım muhafaza ve idame

ettirmesi için didişmesi, çarpışması, milli mevcudiyeti için tehlikeli olan düş­ manlarını ortadan kaldırması için öldürmesi ve öl­ mesi kadar tabii bir şey tasavvur olunamaz. Böy ­ le bir mücadele bütün hayat müddetince h ep ayni şiddet, ayni kudrette devam edemez. Zaman zaman dinlenmek, yorgunluk hissetmek, ihtiyaç v e zaru­ retıeride hasıl olur. Yorgunluğu n verdiği zafiyet neticesinde bedbinlik, dalgınlık ile ıberaber mücadele bazı mağlubiyetler de olabilir. -7-

O zamanlar milli


mevcudiyetler büyük tehlikelere maruz kalır. Düş­ manlarının ellerine esir düşebilirler. Artık her şey bitmiş gibi görünen anlarda yeni yeni hayıat hamleleri ile yeni mücadeleler başlar. Düşmanlarını şaşırtan bu hamleler bu defa da hakimle� mağlup eder, esirleri hürriyete kavuşturur. Bu mücadele hayatın bir zarureti, bir icabı ve kanunundur. Bunun için milliyetçilik cereyanının başladığı tarih Türk milletinin dünya üzerindeki ilk mevcut olduğu günden başlar. Onun için ben Türk miliyetçiliğini günün bir modası ve icabı bir hareket olarak tanımıyorum. Madem ki bir Türk milleti vardır onun milli varlığını korumak için çalışan ıbir fikir hareketi de mutlaka onunla beraber mevcut­ tur. Buna Gültekin abidesindeki sözler en güzel bir misal olduğu gibi Türk tarihi de buna şahittir. Şu halde Türkçülük hareketinin tarihini Türk mil­ letinin tarihinden ayınnağa imkan yoktur. Bizim devrimizde adına Türkçülük ve milliyet· çilik dediğimiz hareket, işte bütün bu tarih boyunca devam edip gelen, milli şuur ve varlık mücadelesinin en son hamlesidir. Deniz dalgalarını nasıl denizden ayırmak mümkün değilse, bu son hamleyi de Türk milletinin yaşamak için yaptığı hayat mücadelele­ rinden öylece ayırmak kabil değildir. Milliyet meselelerini mütalaa ve münakaşa eden -

8

-


bir çok mütefekkirler ve muharrirler milliyet mef­ humunun zamanımıza ait bir fikir hareketi mahsu­ lü olduğunu ileri sürerek bu fikir hareketlerinin mo­ dem bir cereyan olduğunu iddia ederler. Eski insan topluluk!arında milli bir fikir ve hissin mevcut ol­ madığını ileri sürerler. Halbuki ben bunun tamamile aksini kabul edi­ yorum. İptidai kavimlerdeki milli his ve milli hayat modern cemaatlardan daha kuvvetlidir. Çünkü bu iptidai milletleri teşkil eden ferdlerin efkar ve ta­ hassusatında modem cemaatlann ve milletlerinkin­ den daha kuvvetli bir tesanüt ve ayniyet vardır. Biz bugün milleti ayni soydan, dini, dili, efkar ve hissiyatı, anane ve yaşayış şekli birbirlerinin ay­ ni olan insanlardan mürekkep bir camia olarak ta­ rif ediyoruz. Eski milletlerde bu vasıflar :bugünkü milletlere göre daha ahenkli ve daha mütecanis ve daha canlı bir surette mevcut olduğ·undan o cemaatlar içindeki milli hayat bugüne kıyasla elbette daha kuvvetli ve daha mütesanit ve faal olması icap eder. Bizim bugün milli bir hareket yapmaık zaruret ve mecburiyetini hissetmemiz ve karşımıza bir sürü muarız çıkarak onlarla mücadeleye mecbur oluşu­ muz gösteriyor ve ispat ediyor ki içinde yaşadığımız cemaat ferdleri arasında daha bir millet halinde -

9

-


yaşamak hususunda

tam bir mutabakat halinde

bulunrnuyomz. Halbuki iptidai kavimlerde böyle bir ferdin cemaat içinde hayat hakkı bile yoktur. Hal­ buki biz bugün kendimize TürkGü diye cidden garip bir isim bile takmak zaruretini ve elim mecburiye­ tini duymuş bulunuyoruz. Çünkü Türk milli camia­ sı içinde Türk olmayarak yaşayabilmek, 'fürk mil­ li

ananesine,

harsına, diline,

mukaddesatına hür­

mete lüzum görmiyen ve onun ırkına da, tarihine de, milli metrukatına da hatta hürmete bile lüzum görmeden ve cezadan korkmadan in�anlar, ler peyda olmuştur ve

zümre­

maateessüf bir zamanlar

1 ürke karşı bir takım yabancı hisler besleyen züm­

reler büyük Tiirk eline

kütlesinin sevk ve idaresini de

alarak, kendi fikir ve kanaatıarını Milli Türk

::-Eırüyet ve kanaatının üstüne çıkartarak ona ta· h:::kküm bile etmek imkanını elde etmişlerdi. Bu­ gün Türkçülük dediğimiz hareket işte bu musibet­ leri temizliyerek Türke eski tarihi,

milli

varlığını

iade etmeğe matuf bir harekettir. Türk milleti hiç bir vakit bu kadar acı bir mü­ cadeleye mecbur olmamıştır. Onun her vakit kendi milli

ideali canlı

olarak yaşamıştır. Fakat,

bugün

kendilerini Tilrkün okumuş insanları olarak tanı­ tanlar arasında Türk milletinin manevi bütiin var­ lıklarını onun bünyesinden söküp atmak için çalı­ şanların mevcut olduğunu teessürle görmekteyiz. Üzerini uyuz böcekleri

sarmış olan bir yiğit,

-10-

kah-


raman ruhlu bir insanın ıztırabı gibi Türk milleti de bu tufeyli fikir ceryanlarından çok muztariptir. Milliyetçilik, onu bu parazitlerden temizleyecek olan ilaçtır. Fakat,

bizim idealimizdeki gaye, yalnız bun­

larla mücadele değil. Türk milletinin mazide oldu­ ğu gibi mütesanit, kuvvetli ve azimli büyük bir mil­ let halinde

kendü;inden beklediği vazife­

dünyanın

yi ifaya muktedir bir hale gelmiş olmasını görmek­ tL·.

Bizim davamız: Asırlarca devam eden büyük Türk varlığının yine asırlarca devamını teminden ibarettir. Çünkii bize tarih mensup olduğumuz mil­

letin büyük bir millet olduf;·unu gösteriyor.

Her millet Türk milleti giıbi büyük olarak ya­ rad tlınış değildir. Türk milleti aded olarak büyük

bir millettir. Dünya üzerinde bugün «Türküm» di­ yen atmış, yetmiş milyon insan vardır. Bu, parça parça edilmiş büyük bir

milletin

döküntüleridir.

Bunlar bir araya toplansalar, bunlar sevgi, aşk ve ihtimam ile korunsalar, üretilseler, terbiye edilse­ ler dünya

üzerinde

yaşayan insanlar arasında en

şerefli. en liyakatli mevkii bu Türk milleti işgal edeceğine

hiç

şüphe

yoktur.

Nasıl ki tarih bize

Türklerin her vakit dünyaya medeniyet örneği ol­ duklarını gösteriyor. Pekin şehri bir Türk şehri idi. Buradaki üniversitelerde binlerce

-11-

Türk Profesörü


dünya ilmine ve bugünkü medeniyetin bu hale gel­ mesine hizmet etmişlerdir. Hindistana ayak basan Türklerin bıraktıkları eserler karşısında yirminci asır ancak şaşkın ve hayran nazarlarla onlan sey­ redebiliyor. İran, İrak, Suriye, Mısır, Anadolu, Rumeli, Tu­ na boyları, hala Türk medeniyetinin maddi ve ma­ nevi eserlerinin tesiri altında yaşamaktadır. Bugün bile bir Romanya kibrit kutusu alırsanız üzerinde biraz değiştirilmiş olduğu halde türçe kutu ve

kib­

rit kelimelerimizi bulursunuz. Dünyanın üç noktası üzerinde bu kadar alem· şümul qir tesir yapmağa muvaffak olmuş ve tabii bir istifa ve tekamülle bu büyük varlığını elde etmiş olan Türk milletinin bugünkü parçalanmış, düşmüş, düşmanları tarafından

zayıf

aralarına kasten

ayrılıklar sokulmağa çalışılan haline bakarak, eli­ mizde en son kalan parçasının da beynelmilel ca­ mialardan birinin ideolojisini kabul etmekten baş­ ka çare olmadığını ileri sürenlerin her şeyden ev­ vel hüsnüniyetlerinden şüphe etmek elbette en doğ­ ru bir hareket olur. Biraz evvel, Türkçülük, Türk milletini sevmek­ tir, diye tarif etmiştim.

Her

Türk bütün dünya

Türkleri için faideli olmağa hayatının en mukaddes gayesi bilmelidir. İşte Türkçülük bundan ibarettir. Bu prensipten bir

sürü

milli çalışma sistemleri do­

ğar. -

12

-


1'ürkçülü.k, Türk olmayan milletlere düşmandeğildir. Türkçülük, başka bir milletin aleyhine lıir hareket değildir. Türkçülük imperyalizme, zul­ me, istiptada, cehle, fakr ve sefalete karşı bir mü­ cahede ve mücadeledir. Bizim siyasi bir emperya­ lizmle hiç bir alakamız yoktur. Çünkü, Türkün dün­ ya üzerindeki yayılışı, onun kendi ülkelerinde mes'­ ut ve mürefrah olarak asırlarca yaşamasına ve ça­ lışmasına müsaittir. Bizim başkalarının ülkelerin­ de gözümüz yoktur. Yeter ki başka milletlerin de bizim topraıklarımızda gözü olmasın da idealimiz olan sulh ve sükun içinde milli varlığımızı birliği­ mizi, milli medeniyetimizi meydana getirebilelim. 1 ık

Türk, zulüm, cefa ve eziyetler yü.zünden ıbu ha­ le geldiği için hürriyete, adalete muhtaçtır. Bilgisi az olduğu için teknik vasıtalarını bizzat yapamıyor. Fakir olduğu için aciz bir hale düşüyor. Şu halde milliyetçi bir Türkün en büyük vazifesi şunlardır : 1

-

2

-

3

-

4

-

Türkü sevmek. Türkün sefaletiyle, fıkaralığıyle mücadele et­ mek. Türkü zulüm, cefa ve eziyetten kurtarmak. Türkü emperyalislerin hücumundan siyanet etmek. - 13-


5

Türkün milli bı•nliğini tehlikeye düşürecek, onun hissini körletecek fikir cereyanlarından onu korumak. 6 Teknik vasıtalarla teçhiz etmek. 7 Ahlaki vasıflarının inkişafına hizmet etmek. 8 Neslin bozulmamasına ve karışmamasına iytin� etmek. 9 Türk milli varlığının yegane koruyucusu olan 'Türk devletini yaşatmak. İşte, bir milliyetçi Türkün öğreneceği, öğrete­ ceği, yapacağı ve yaptıracağı şeyler bunlardır. -

-

-

---

-

***

Memleketimizde Türkçülük adı altında yapılan çahşmalar arasında faydalı ve zararlı olanları hiç şüphesiz ki vardır. Aralarında fikir ve içtihat farkları olmakla be­ raber Türkçiileri bir noktada toplamak mümkün­ dür. O da hepsinin Türklerin faidesi ve Türk milli varlığının devam ve inkişafı için çalışmağı kabul etmiş olmalıdır. Bu sayede Türkçülük ceryanı gün geçtikçe genişlemektedir. Türkçüler arasında ihti­ laf halinde görünenleri varsa da ıbunlar teferruata ait ve ameli olmaktan daha ziyade nazari şeyler­ dir. Mesela «Türkçülük harsa mı, ırka mı dayan­ malıdır·!.» gibi. Evvelce de yazdığım gibi harsen Türk olanlar bizde en küçük bir akalliyet halinde- 14-


dir. Bunların yegane kuvvetini

münevver zümre

arasında bulunmaları teşkil etmektedir.

Halbuki

Anadolu Türkleri artık uyanmıştır. Hepsi çocukla­ rını en yüksek tahsile kadar okutuyor. Binaenaleyh harsen Türk olanlar bugünkü 'ri:irk camiası içinde nasıl adetçe akalliyette iseler yarın. münevver züm­ re arasında da bunlar yine pek ehemmiyetsiz ve kü­ çük bir akalliyet halinde kalmağa mahkumdurlar. Şu halde, ırkÇıların endişelerine mahal olmadı­ ğı gibi harsçıların da ırkçılara muhalefetine lüzum yoktur.

Çünkü Anadolu ırkan yekpare ve su karış­

tırılmamış Türktür. Münevverlerimiz arasında melezler pek çoktur. Bunlar ellerinden geldiği kadar Anadoludaki Türk­ leri muhtelif zümrelere ayırmağa, aralarında fark­ lar olduğunu göstermeğe çalışacaklardır. Fakat bunların melezler oldukları bilindikten sonra bittabi asıl Türkler ıbu sözlere bir kıymet ve ehemmiyet vermiyeceklerdir. Çünkü ilim siperi ar­ kasına gizlenecek olan bu hareketlerin hakiki mak­ sat

ve

gayeleri bizce malumdur.

Türkçülük ve Garpçlık diye de iki ayrı hare­ ket vardır.

Benim kanaatimce bu tasnif mahsus

yapılmış.tir.

Çünkü yalnız Türkçülük ceryanı olsa

da garpçılık diye bir ceryan olmasa o zaman Türk­ çülüğü hırpalamak biraz güç olurdu. Biz çocuk iken yumurta döğüştürürdük. Bunun içinde en az iki yu­ murta lazımdır. Tek yumurta ile yumurta döğüş'--- 15 -


türlilemez. Spor sahaları nda sporcuları döğüştüre­ rek ondan istifade edenler olduğu gibi fikir ceryan­ ları nı da karşı karşı ya k oyarak onları birbirleriyle mücadeleye mecbur edenlerin de bu işde açık veya gizli bir takım maksad, gaye ve menfaatleri vardı r. Türkçülük Türklerin faidesine çalışmak oldu­ ğuna nazaran garpçılık diye bir ceryana ne lüzum vardır. Şayet lüzum varsa ve bu ceryan Türk milli varlığının aleyhine ise hiç münakaşa bile etmeden Türkçülük garpçılığın aleyhdarıdır diyebiliriz. Bi­ zim gayemiz Türkün dünya üzerinde yaşayan insan­ lardan üstün olduğunu görmek olduğuna nazaran garpçılık

. mı.?

diye bir ceryanın manası kalmı ş olabilir

Garpçılık nedir?. Garpçı lar, Türkleri, Asyanın bu meşhur milletini garpli mi yapmak istiyorlar?.. Buna imkan yoktur. Biz Asyalıyız ve Asyalı kala­ cağız. Şarklıyız, Garpli değiliz. Tarihin ve mukadde­ ratın bize verdiği bu vasıfları değiştirmek bizim eli­ mizde değildir. Ashmızı, cinsimizi de inkar ve red­ dedemeyiz. Bil'akis Onunla iftihar edebiliriz.

Şu

halde Garpçılık dediğimiz şeyden ne kastediyoııız! . Benim anladığıma göre şark bugünkü teknik medeniyette geri kalmıştır. Garp ilerlemiş, bir çok yeni yeni aletler, vasıtalar, usuller keşfetmiştir. te bizim garpten alacağımız,

İş­

öğreneceğimiz şeyler

bunlardır. Eğer garpçılık garbin bu teknik usulle-

- 16 -


rini !iğrenmek, Türk milletinin eline b u yeni vası­ l :darı vermek ise Türklerin faidesine olan bu tek­

ııiğ"i istemiyecek aceba bir tek milliyetçi var mıdır?

Şu halde, garpçılık, garp tekniğini Türke öğret­ mek demek olacaktır. Bu, milliyetçiliğin de gayesi, <�meli olduğuna nazaran

Türkçülüğün

karşısında

garpçılık diye zıd bir şey ikamesine hiç bir lüzum yoktur. Yok... garpçılık bu değilde Türkü garpli millet­ ler arasında milli vasıflarını zayi ederek eritmek manasına geliyorsa her Türkü karşısında bulacak­ tır. Türk varlığının devam

ve bekası

Türklüğün

kendisine mahsus olan milli vasıflarının ve ırkının, milli birliğinin devamı sayesinde olabilir. Bunu bo­ zacak olan her şey bizim için düşmandır. Onunla ölünceye kadar mücadele farzdır. Garplılaşmak gayretiyle şimdiye kadar bir çok iyi şeylerimizi kaybettik, çok sıhhi olan giyim, yi­ yecek usullerimizle ·beraber

bir çok iyi ve ahlaki

adetlerimizi de kaybettik. Türkün elbisesi çok sade

vücudunu hava al­

maktan, güneş görmekten mahrum etmiyen elbise idi. Boyun, göğüs, bacaklar, baldırlar daima açık hava ve güneşe maruz bulunuyordu. İçimize şimdi giydiğimiz kalın ve sık dokunmuş daracık fanilalar yerine eski Türkler kendilerinin dokudukları bol ve serbest gömlekler giyerlerdi. Arkalarına giydikleri

-

17

-


ceketlerin kolları kolların serbest lıarekeUerine ve açık havanın temasına mani olmamak için iç kısmı dikişsiz idi. Bugün bu elbiseleri hala Anadolu Türk köylüleri ve Türklerin kendileri yapıp giymektedir­ ler. Elbiselerin dokundukları kumaşların hususiyeti vardı. Pantolonlar bacak aralarını zedelemez. Pan­ talonların kemerleri mide ve 'bağırsaklar üzerine tazyik etmezdi. Bu suretle şimdiki pantolonların kemerleri yüzünden karınlarımızda husule gelen boğumlar, ve mide :bağırsak düşüklüklerine, son­ suz kalın bağırsakların yaptığı kabızlık ve pislik zehirlenmelerine sebebiyet verilmezdi. Halk mümkün mertebe basit yemek yerdi. Bu­ gün Anadolu halkının esas gıdasını hububat teşkil etmektedir. Buna mukaıbil garplılann yemekleri çok fazla miktarda zehirleri ihtiva eylemektedir. Bu meyanda alkol, her nevi etler ve bilhassa etlerin en muzuru olan domuz eti, sigara, garplilerden 'bize de intikal eden fena gıda şekilleridir. Türkün kendisine mahsus ve klasik müziği vardrr. Resim hususunda Türk san'atının bugünkü resim üzerine bile derin bir surette tesir edecek ka­ dar kuvvetli olduğu muhakkaktır. (Türk minya­ türleri) Edebiyatta Türk dil san'atının ne kadar büyük şaheserler verdiği herkesçe malum bir key­ fiyettir. Medeniyetin en büyük alametlerinden olan mimaride Türklerin bütün dünya mimarlarını hay-

18

-


rete düşürdüklerini isbata ve iddiaya lüzum olma­

dığı

kanaatindeyim. Şu halde bu kıymetleri tekrar canlandınnakla

Türkü garpli milletlerin seviyesine değil, belki de kolaylıkla onlardan üstün bir hale getirmeğe kafi gelebilir. Yoksa hiç bir şarklı, hiç bir vakit garpli olamaz. Ve olmamalıdır da..

Çünkü bütün dünya

milletleri biııbirinin ayni, tıbkısı gibi olurlarsa dün­ ya, pek can sıkıcı, yeknesak ·bir hal alır. Dünyaya güzelliğini, o tatlı çeşnisini veren ve hatta insanla­ rın terakkisine hizmet eden: aralarındaki düşünce, yaşama, çalışma, elhasıl yaradılış farklarıdır. Bu farklar beşeriyet için bir nimettirler. Onları insan­ lar büyük bir kıskançlıkla muhafaza. etmelidirler. J,3iz maalesef Türklüğümüze ait bir çok iyi va­ sıflarımızı şimdiye kadar kaybettiğimiz gibi hala da kaybetmekteyiz. Bu kaybettiğimiz şeyler o kadar çoktur ki on­ ları saymaklan bitiremeyiz.

Maddi olarak kaybet­

tiklerimizi Avrupa müzelerinde

seyretmek

müm­

kündür. Manevi olarak kaybettiklerimizi ise tarih bize kısmen anlatıyor. Son zamanlarda kendi milli varlığımızı bile kaybettiğimizi gösteren milliyetçi­ lik aleyhtarlığının pervasızca inkişafı ve onun ye­ rine beynel milliyetçiliğin propağanda edilebilme­ si, ıbize en son kuvvetimiz olan milli

benliğimizin

bile tehlikede olduğunu apaçık göstermektedir.

- 19 -


Kalemlerine haklın olamıyacak kadar taşkın ve çok adi insanların kullandıkları bir lisanla mü­ nakaşa etmeği öğrenmiş olan bazı yazı yazanların milliyetçiliği, gerilik, irtica, insanlığın yüz karası gibi göstermek için gerek şahıslarımıza ve gerekse fikirleıimize karşı gazete ve mecmualarda yaptık­ ları saldırmalar karşısında ben Türk milletine ken­ di bünyesi içinde ekmeğiyle beslediği ne kadar nan­ kör mahluklar olduğunu göstermekle iktifa edece­ ğim. Bu milliyet ve millet düşmanları göya garplı­ lığı müdafaa etmektedirler. Bunların, milleti sev­ mekten başka günahı olmıyan ve Türk milletinin müstakil, hür, mesut, kuvvetli ve büyük bir millet olmasını istiyen milliyetçilere nasıl hücum ettikle­ rini milletin bilmesi ve görmesi lazımdır. Milliyet ceryanı sayesinde Balkan haııbini, Çanakkale'yi, GUtülamara'yı ve nihayet Milli Mücadele'yi zaferle kazandık. Bugün milliyetçilere hücum edenlere hür bir vatan temin eden ve devlete Türk ismini veren bu ceryanın aleyhinde, anayasasında milliyetçi ol­ duğunu da bir madde halinde dahi tasrih etmesine rağmen bu devletin kanunlarına riayetle mükellef olanlardan bir kısmının gazetelerde pervasızca neş­ ıiyatta bulunacak kadar cür'etkarlıkları da görül­ mektedir. Bu hal münevver zümre arasında milli varlı­ ğın aleyhine çalışan bir unsurun faal bir surette ve -

20

-


milli bir aksül amelden korkmaya lüzum görmeden ı;alı.ştığını isbat etmektedir ki bu da, milli hayatı­ mızın hassasiyetinin, düşmanlarına karşı mücade­ lede göstermesi lazım olan dikkat ve basiretin arzu t>dildiği kadar canlı olmadığını göstermektedir. Bu itibarla milliyetçilerin, Türk milletini maruz bulun­ duğu tehlikelere karşı ikaz etmek gibi mühim bir vazifenin karşısında bulundukları apaçık bir haki­ kattir. Kanaatimce bugün milliyetperverler aleyhine yapılan hareketlere karşı lakayt kalan milli kuv­ vetlerimizin milli musiki, milli mimari, milli resim, milli raks, milli şiir ve edebiyat, milli kıyafet gibi meselelere karşı da uzun yıllar ayni lakaydi içinde yaşanuş olmasından dolayı bu içtimai müessesele­ rimizin yaşayan kıymetlerinin çok mühim bir su­ rette kaybedilmiş bulunduğunu ve onun yerine mo­ dern kelimesiyle veyahut garba mensubiyetiyle if­ tihar edilenlerin kaim olduğunu acıklı olarak gör­ mekteyiz. Dansda, caz musikisinde, çarpık, çurpuk resim

ve abuk sabuk şiirde hiç bir akıl, mantık, ilmi bir mecburiyet ve zaruret veyahut

yüksek bir bedii

zev:k ve heyecan mevzuubahs değildir.

İstilaya uğrayan bir millet bütün milli kıymet­ lerini de kaybetmek tehlikesine maruz kalmış olan bir millet demektir. -

21

-


Düşmanlar bir memleketi yalnız hudutlarından içeri sokacakları ordularıyla istila ve gasbetmez­ ler. Kalenin içinden

fethedilmesi

en meşhur bir

kaidedir. Timurknk den

bir

i:;tiyla

edeceği memleketlere evvel­

şeyh, derviş, hoca, tüccar, sanatkar kafile­

leri sevkedermiş. Bunlar göya Timurun zulmünden canlarını bin meşakkatle kurtarmış bir takım maz­ lumlar gibi bu memlekete iltica ederlermiş. Orada her milliyetçi aldığı emir ve vazifeye göre Timurun azametinden, kudretinden, kuvvetinden, hunharlı­ ğından, ordusunun nasıl müthiş bir kahbar kuvvet olduğundan - sanki Timurun aleyhine bulunuyorlar­ mış gibi - mütemadiyen bahsederler ve efkarı umu­ miyeyi Timur korkusu ile, Timurun daha mütefev­ vik kuvvetlere sahip olduğu

fikri ile zehirlermiş.

Bir yandan da topladıkları malUmatı gizlice Timu­ ra yetiştiıirlermiş. Efkarı umumiye tamamiyle Ti­ ' murun faik.iyeti hissini ve kendilerinin za fını ka­ bul ettikten sonra, Timurun orduları harekete ge­ çer ve memleketi bir anda istiyla ederlenniş. Bu usulü Almanlar, İngilizler, Amerikalılar pek büyük bir muvaffakiyetle bugün kullanmaktadırlar. Garp hayatını temsil eden dans, musiki, resim, şiir, edebiyat, sahne hayatı,

şarklıları

hayretler

içinde bırakmağa elinden geldiği kadar çalışmak­ tadır.

- 22-


Bu meyanda çarpık resim, çarpık dans, irt ih:ıt hissinden muarra musiki, ahlak endişesinden 11zuk edebiyat da elinden geldiği kadar memleketimizdi' esasen çok azalmış olan bedii his ve zevki, ve doğ­ ru düşünebilmek imkan ve kaidelerini de ortadan kaldırmağa vesile oluyor. Meşhur bir resim üstadı olan bir profesörün sergisini gezmiştim. Burada gördüğüm bir tablo­ daki havuzun içinde suyun bir kısmı muhaddep, bir kısmı da muka'ar olarak görünür. Havuzun kenar­ ları da içine su doldurulmuş bir kese kağıdınnı kenarlarına benzeyen inhinalar halinde görünüyor­ du. . Dünyanın hiç bir memleketinde, hiç bir insan gözü bir havuz suyunun bu şekilde durduğunu ne görmüş, ne işitmiş ve ne de tahayyül edebilmiştir. Fakat bir ecnebi olan bu profesör yüksek bir resim üstadı olduğu için ona benim gibi bir hekimin iti­ raz etmesine modern resim taraftan olanların aklı bir türlü eremiyordu. Ve profesörün bu resimdeki yüksek gayesinin benim gibi resimden anlamayan bir insan tarafından idrak edilemiyeceğini ve be­ nim haksız olarak ve ifratla hareket ettiğimi ileri sürüyorlardı. İşte (Görünen köy kılavuz istemez) diyen Türk mantıkı da böylece mağlup eniliyor. Onun yerine milletimden olmayan bir ecnebinin, bütün dünya göz ve görme kanunlarına ve tecrübele rine aykırı olarak yaptığı bir resimde bir kehanet - 23-


ve bir gizli sanat sırrı olduğu zannedilerek onun karşısında hayranlığa iştiğraka dalınıyoıdu. Hal­ buki bugün bile kıymetinden bir zerre kaybetme­ miş olan Sinanın eserlerinde hiç bir vakit ne o güp. ve ne de yarın akıl ve mantık harici addolunacak bir n.oktn. bile bulunmuyor ve bulunmıyacaktır da. Evet, benim ve benim gibi bir çoklarının da an­ layamadığı eğri düşünüş, görüş ve yapış altında sa­ natkarın bizden gizli, bizim anlayamadığımız ka­ ·dar ince bir maksadı yok değildir. O da, bizdeki normal şuur yerine marazi bir duyuş hissi uyandır­ maktıı·. Bu suretle �uurlarımızda husule gelecek has­ talık bizi daima doğru yerine eğriye, iyi yerine kötüye, güzel yerine çirkine meftun edecektir. Böylelikle maddeten yıkılmış olan büyük Türk İm­ paratorluğunun manevi unsurları da yok edilerek Türk milletinin her hangi bir atide tekrar }?üyük bir me d eniyet sahibi olması ihtimali bertaraf edil­ miş olacalüır. Bu hareket Fransada Fransızları bu­ günkü hale getirmiştir.

Fransadan bize geçen bu mecnılnane sanat te­ lakkisi Türkün daima en asil ve kibar hatlara, en güzel renklere ve seslere 3.şık olan ruhunu kemire­ cek ve onu güzelliği idrakten mahrum bir hale so­ kacaktır. Zannederim ki b u hareket Türke dostluk olmasa gerektir. Türk kendi başına kaldığı zaman, kendi asil ruhundan neler yapabileceğini ispat et- 24-


miş olan bir millettir, Türk ne ettikleri belirsiz in­ !'anların bin bir maksatla meydana attıkları fikir­ lerin, hareketlerin esiri ve ·kölesi olacak bir millet de değildir. Bütün milliyetperverlE,!r,

(Ey

Türk uyan ! ) diye feryat

bütün kuvvetleriyle etmelidirler.

Türk

uyanmalı. Onun her sanatı, güzelliklerin en giizeli­ dir. Bütün dünya ona hayrandır. Biz o uyanık, ay­ dınlık günü bekliyoruz.

Ümidimiz pek çoktur ve

yerindedir. O günü bekliyeceğiz. Türk milli sanatı­ nın uyanması için her şeyden evvel Türkün uyan­ ması lazımdır. Türk milleti kendisini tanımalıdır. Başkasından aşağı, ikinci derecede bir varlık telak­ ki etmemelidir. Bilakis dünya tarihindeki müstes­ na mevkiini tekrar ele almak için

düştüğü

yerden

ayaklanmalı. Dünyaya sanat, fen, ilim sahas!nda yeni yeni eserler vermeğe hazırlanmalıdır. Bunun için zillet, meskenet, fakir, sefalet, cehil, yerine

gu­

rur, azamet hissiyle refah içinde bilgili olarak ya­ şamağı öğrenmelidir. Fakat, bu öğrenme hareketinde milli his, mil­

li gurur ve azamet hissini bir an ikinci plana terk etmemek 18.zımdır. Türkün ruhu hamallıktan, uşaklıktan, yırtık pırtık, sefil, perişan gezmekten azap

Türkü

duymalıdır.

bugün içinde bulunduğu bu fena şartlardan

kurtararak yüksek mevkilere çıkartacak milli teş­ kilata ihtiyaç vardır.

- 25-


Ticaret hayatında fevkalade büyük bir tesanüd­ le, Türkler birbirlerini himaye etmeği öğrenmeli­ dirler. Her işimizde Türklüğe mahsus bir karakter, bir çeşni, bir fa:k, bir zihnin hakim olduğunu gös­ termeğe çalışmalıyız. O zaman sanat, ticaret, zira­ at, ilim, fen, terbiye işlerimiz tamamiyle millileş­ miş olabilir. ***

Türkçülüğün zaferi için milli terbiye en mühim bir vasıtadır. Bugün mekteplerimizde maatteessüf milli terbiye yerine beynelmilelcilik tedris ve talim olunmaktadır. Ailenin lüzumsuzluğunu öğreten Ho­ calan ben biliyorum. En büyük Türk liselerinde (Türkün geçtiği yerde ot bitmez) diye darbımesel­ ler yazılı ecnebi kitapları okunmaktadır. Ahlak prensipleri din aleyhtarlığı yüzünden kuvvei müeyyedesiz bir hale gelmiş ve manalarını kaybetmişlerdir. Bu itibarla son nesillerimizde en­ dişeyi mucip olacak bir ahlak buhranı ile karşı kar­ şıya gelmiş bulunuyoruz. Halbuki bir milletin bir­ liğini yapan en mühim kuvvetlerin biri ve en belli başlısı ahlak olduğuna nazaran ahlaki hayatunız­ daki buhran milli varlığımızın temellerini sarsan bir tehlike olmuş oluyor. Mektep proğramı demek gelecekteki Türk ne-26-


sillerini baıbalarının yürüdüğü yolda yurumegı ve onların şerefle taşıdıkları medeniyet bayrağını ta­ şımağı öğretmek demektir. Halbuki biz maziyi her vesiyle ile çocuklarımıza kirli, karanlık, fena cehil ve zülmün menbaı gibi gösteriyoruz. Bu milli ter­ biye değildir. Hepimize düşen vazife (kul hatasız olmaz) kavline uyarak mazinin hatalarını Çü<!Ukla­ rımıza öğretmek değil, faziletlerini söylemektir. Bu hususta kedilerin kirli şeylerini örtmeleri kadar ba­ siret sahibi olduğumuz gün milli terbiye doğru is­ tikametini almış olacaktır. Bu hususta devlet ka­ dar her aile reisine de mühim vazifeler terettüp etmektedir. Çocuğa ecdadı hakkında bilakaydü şart derin bir hürmet hissi telkin edilmedikçe milli terıbiye ve­ rilmiş olamaz. Bu hususta realitelere uymağa hiç bir vakit mecbur değiliz. Nasıl ki bugünkü terbiye usullerimiz de realite aşkına uyarak sokaklarda çırçıplak gezmeğe, serbest cinsi münasebetlerin vukuuna müsaade etmemektedir. Hudutsuz bir hürriyet ahlaksızlıktır. Ahlak her şeyden evvel hudut tanımakdır. Onun için eskiden ahlaksıza hadnaşinas da derdik. Haddini herkesin bilmesi Türk milli camiasının selameti için elwm­ dir. Fakat, buna mukabil Avrupayı bugünkü uçu­ rumun kenarına kadar sürükleyen Fransada, Rus­ yada milyonlarca insanın beyhude yere kanını su -

27

-


gibi akıtan ihtilallere sebebiyet veren bir hudutsuz hürriyet

propagandası

takriben

1,5 asırdanberi

Türkiyede de bütün kudretiyle faal bir halde çalış­ maktadır. Hudutsuz hürriyet, işte Türk milleti için en büyük tehlike budur. Türk içtimai nizamı çadır altında yaşadığı günden bugüne kadar her hareke­ tinde usul, kaide, nizam, adet, an'ane ile yaşamış­ tır. Böyle yaşadığı zaman büyük millet olmuştur. Bunları unuttuğu zaman ise esaretin eşiğine yak­ laşmıştı. Gültekin kitabesi bize bu hakikatı bUtün açıklığıyle söylüyor. Ey Türkler. .. uyanınız!.

. .

Ec­

dadınızdan size miras kalan yurtları, adetleri, an'a­ neleri, iymanları, ahiak prensiplerini, yüksek san' at ve ilim duygularınızı korumağa ve mükemmel bir hale getirmeğe ve birbirlerinizi sevmeği, sevdik­ leriniz için fedakar, ve vefakar

olmağı öğretiniz.

Hayat sevgi ve ahenktir. Kin, karışrklık, ölüm do­ ğurur. Türk milliyetperverliğinin

temeli sevgidir.

Gayesi milli ahenk ve hayattır. Türk çocuğunun yetiştiği mektep

ona Türkü

sevmeği, Türk için hayatını vermeği öğretmiyecek ise o mektep Türkün mektebi değildir. Binaenaleyh mektepte esas olan terbiyenin yalnız milli olması­ dır. Başka her hangi bir endişe ıbu milli terbiyenin tesirlerini azaltmak hakkına malik değildir. Milli fikir ve terbiyenin aile, mektep gibi mu­ hitlerden sonra en geniş talim

-

28

-

ve telkin sahasını


neşriyat, konferanslar, tiyatrolar, sinemalar teşkil ederler. Binaenaleyh büyükler için ve gerekse ço­ cuklar için pek çeşitli neşriyat yapılması icap eder. Bu vazife yalnız münevverlere aittir.

Bilhassa ti­

yatro ve sinemaların millileşmeleri elzemdir. Bu­ gün maatteessüf bu iki mühim telkin -vasıtası ta­ mamiyle milletciliğin aleyhine çalışmaktadır. Bugünkü gençlik tamamiyle materyalist olarak yetiştirilmektedir. Bugün ilim denilince maddi ilim­ ler hatırımıza geliyor.

Halbuki

garbin bugünkü

müsbet diye yanlış tarif ettiğimiz ilimlt•ri hiı; hl r vakit kelimenin tam mfınasiyle müsbet ilimler ch·­ ğildirler. Mesela, Tababet daha hayatın ne olduğu­ nu öğrenmiş ve bilmiş değildir. Tababet bu kendi­ since meçhul olan saha dahilinde bir çok müdaha­ leleroe bulunmaktadır. Bittabi esası malum olma­ yan bir meselenin teferrüatında da bir sürü yanlış­ lıklar olmaktadır.

Tababet hayatı bilmediği gibi

ölümü de bilemiyor. Fizik elektriği bilemiyor. Kim­ ya maddelerin mahiyetini

öğrenememiştir. Görü­

yorsunuz ya... Müsbet ilim dediğimiz bu şeyler, ha­ kikatte hiçte müsbet değildirler. Bilakis bir sürü meçhullerden ibarettirler. Hayat yolculuğuna eli­ miOO.e yegane yolumuzu aydınlatacak kullandığımız bu ilimlerin daha

çare olarak

kendi sahalarını

bilmekten aciz birer vasıta olmaları bunlara isti­ nad ederek kat'i karar ve hükümler vermenin biz-

-29-


leri bir çok hatalara sevkedebileceğini aşikar su­ rette göstermektedir. Şu halde bize düşen vazife bu ilimlerden müm­ kün olduğu kadar istifade etmekle beraber onlara hiç bir vakit değişmez kanunlar ve prensipler naza­ riyle bakmaktır, müsbet ilimler sahasında mesele böyle olunca manevi ilimler sahasında hayatın ha­ kikatini aramak zarureti hasıl olacaktır. Bu da an­ cak akıl, mantık sayesinde azami hududuna kadar çıkarılabilir. İşte o zaman aklın bizi götürdüğü hu­ dud üzerinde elde edebileceğimiz bir takım prensip­ lere de ilme verdiğimiz gibi birer kıymet vermek zarureti hasıl olur. Bu mesai tarzı bizi felsefe, me� tafizik ve din sahasına götürür. Biz, bizden evvel gelen insanların müsbet ilimler sahasında bugünkü kadar terakki edememiş olmalarına bakarak ken­ dimizi çok yüksek ve onları ise çok geri telakki edi­ yoruz. Halbuki manevi ilimler sahasında onların vasıl oldukları neticeleri biz bugün idrakten aciz bulunuyoruz. Bugünkü medeniyet bir Sokrat, bir Eflatun bir Budha, Konfoçiyos, bir Musa, İsa, Muhammed ye­ tiştirmemiştir. Onlar n masaisi ve vasıl oldukları prensipler binlerce sene sonra bile hala kıymetle­ rini muhafaza edeqiliyorlar . İşte, biz çocuklarımızı bu hayat sahasından hiç - 30 -


haberdar etmeksizin yalnız hiıgünkü maddi alemle temas ettirerek yetiştiriyoruz. Bu yüzden çocukla­ rın ruh ve manevi tarafları çok zayıf olarak büyü­ yorlar. Halbuki müsbet ilimler bize maddelerin vasıf­ larını öğretiyor. Manevi ilimler ise ruhun iyilik, gü­ zellik ve doğruluk hakkındaik hükümlerini öğrete­ cektir. Mademki çocuklarımiz bu manevi alemden ha­ berdar değillerdir. O halde onlarda insanlığın en yüksek hislerinin inkişaf edeceği istikametleri tayin edecek hükümler �şekkül edemiyeceklerdir. Bit­ tabi böyle ruhi kuvvetleri nizam ve ahenk dahilinde inkişaf etmiyen insanlarda yalnız maddi .ve fiziyo­ lojik zaruretler dahilinde hareket eden hodbin men­ faatperest ve yalnız hayvani ve nebati hayat teza­ hürlerini aksettiren ve zekalariyle bu hayata şid­ det ve kuvvet veren birer mahluk olacaklardır. Ya­ ni, bir tek kelime ile ihtiras, bu insanları sevk ve idare edecektir. Halbuki dünyayı idare eden manevi kudretle­ rin varlığını bilen ve tanıyan bir insan için hayat yalnız kendisinden ibaret tlir tezahür değil, kendi haricine de elle tutulmaz, gözle görülmez daha ge­ niş bir alemin de iştirakile husule gelen bambaşka bir tezahür olarak telakki ediliyor. O zaman her arzu ve temayülün hareket haline geçmesinde bu -

31

-


ikinci manevi kuvvetin de varılğını hesaba katmak zarureti hasıl olacaktır. Bugünkü insanlar dünya üzerinde kendilerini tamamiyle her nevi manevi rabıtadan kurtulmuş, hür insanlar olarak telakki eden bir terıbiye siste­ miyle yetiştiriliyorlar. Bu terbiye sisteminin müdafileri olanlar dai­ ma mazinin müstebit cemiyetleriyle mübareze et­ tiklerini ve hürriyeti vicdanı tesis için dine karşı düşmanlıkla mücadele eylediklerini söylerler. Mazinin müstebit cemiyetleri dedikleri şey, ba­ balarımızın cemiyetleridir, onların kurdukları içti­ mai ahenk ve nizamdır. Ferdleri şahsi arını ve ihti­ raslarından meneden her ahlaki kaide elbette ha­ kimane bir vasfı da haiz olacaktır. işte, ahlak kai­ delerinin bu hakim tavrından istifade ederek mü­ tesanit bir cemiyet kurmuş olan ecdadımızın bizle­ re miras bıraktıkları maddi ve manevi medeniyet eserleri karşımızdadır. Eğer bu cemiyetlerde hür­ riyet olmasaydı san'at ve tefekküıiimüzün bu ka­ dar feyizli mahsuller vermesine imkan olabilir mi idi?

Şu halde eserlerine bakarak ecdadımızın kur­ dukları cemiyetin müsteıbidane değil ve fakat ah­ lak kaidelerinin kuvvetle hüküm ve nüfuzu altında yaşayan cemiyetler olduğunu anlamakta güçlük -

32

-


ı;ekmeyiz. Halbuki muarrızlarımız bize ·babalarımı­ zın bu eserlerini pis, müstekreh, ve iğrenç göster­ mek için ahl8.ki inzibatı istibdad kelimesiyle ifade ederek •babalarımızı bizlere haksız, zfilim, müstebit olarak göstermek ve kabul ettirmek istemektedir­ ler. Din yalnız insanların iyi ahlaklı olmalarım te­ min eden il3.hi emirlerden ibaret olduğuna nazaran o da ahlakın en büyük istinatgahı idi. ·Gerek dine ve gerekse eserleriyle büyük mede­ niyetler yarattıkları şek ve şüpheden ari olan ba­ balarımızın cemiyetlerine karşı yapılan bu hücum doğrudan doğruya Türk milletinin ecdadiyle ve mukaddesatiyle, ahiaki kanunlariyle rabıtasını kes­ mek için yapılan düşmanca bir hücumdan başka bir şey değildir. Bu ecdat miraslarını müdafaa e­ denlere karşı yapılan seb ve şetimlerin sebepleri şimdi gayet kolaylıkla anlaşabilir. İşte bu manevi ve tarihi <bağlardan çözülerek başı •boş kalan ve yalnız ihtiraslarının emirleriyle hiç bir hudut tanımayan bir hürriyet zihniyetiyle hareket eden yeni bir nesil yetiştirerek cemaatin her ferdini kendi hava ve heveslerinin esiri yapa­ cak olan materyalist terbiye ancak Türk milli ca­ miasını parçalamaktan başka bir işe yaramaz. Milli bir camia, ferdlerini şahsi arzu ve keyif-

33

-


!erinde serlıest bırakmayan ve lıü tü n cemaat ferd­ lerini cemaatin müşterek gayesi için çalışmağa ve o uğurda f edakarl ı ğa icbar eden camiadır. Bir ce­ maat içindeki ferdler muayyen ideal için müşte rek clarak çalışmağı ve ıbu uğurda fedakarl ığı kabul e tmiyo r larsa böyle bir cemaatin hikmeti vücudu nedir? Buna cemaat değil, bir yığın et ve kemikten mumlı.l, konuşan bir hayvan sürüsü demek daha doğ ru değil midir?. Biz böyle bir Türk cemaatini, Türk milleti için ancak bir fel3.ket olarak telakki edebiliriz. Böyle bir milli felakete duçar clmamak için Türkçüler bir taraftan ecdatlarının milli mi­ raf'larını tanımağa ve diğer taraftan da hariçten kendilerine musallat edilmiş olan ve milli hayat ve an'anelerine uymayan fikir ve itiyadlardan millet­ lerini kurtarmağı kendileri için bir vazife bilmişler­ dir. Esasen Türkçülüğün tarihi Türk milletinin ken­ dis ini başka milli camialardan ayırdetmek lüzum ve ihtiya c ını duyduğu tarihten başlar. ,

,

-3 4 -


EN ŞUURLU TÜRKÇÜLÜK HAREKETİ

Türkün en yüksek medeniyet hayatını yaşadığı devirlerdediı'. Bugün bu şuur, en zayıf ve en düşkün bir dev­ resinde bulunuyor. Çünkü, bizler bugün memleketi­ mizde kendilerini Türkiye cumhuriyetinin teb'ası olmakla beraber Türk olduğundan gurur ve iftihar hisleri duymağa bile lüzum görmeyen bir takım in­ sanlara Türk milletine mensup olmanın ne kadar şerefli bir hareket olduğunu öğretmek mecburiye­ U gibi elim bir vazife yapmak zorluğunda kalmış bulunuyoruz. Halbuki büyük Türk imparatorlukla­ rı ve medeniyetleri devirlerinde Türk camiası için­ de yaşayan her ferd kendisini bu camiaya mensup görmekle ancak mes'ut ve bahtiyar olurdu. Onun için Yeniçeri ocağı pek kolaylıkla yabancı milletle­ re mensup Hıri:stiyan çocuklarından ordular, ku­ mandanlar. vezirler yapmakta hiç bir müşkülata maruz ·bulunmuyordu. Halbuki bugün bir kısım mü­ nevverlerimizin bu eski milliyetçiliğe hücum ettik­ lerini, on1111 yerine Amerikan ve Rus ideolojilerini -35 -


müdafaa eylediklerini kalbimizin bütün elemleriyle görmekteyiz. Mütesanid, yekpare bir kitle haline gelmiş mad­ di ve manevi bütün kuvvetlerini birleştirmiş olan

ıbugünkü büyük dava sahipleri milletler için kendi ideolojileri elbette çok iyi, çok güzel ve çok doğru­ dur. Fakat, bizim için Türk olarak dünya üzerinde kalmak bir ideal ise bizim de mutlaka kendimize mahsus bir hayat gayemizin bulunması zaruridir. Başkalarının işine yaramak için yapılmış olan ya­ bancı ideolojiler bizi ancak o ideolojilerin sahipleri olan milli camialar içinde esir, köle veya ikinci ne­ vi bir camia halinde yaşamağa veyahut ·bütün milli varlığımızın erimesine sebep olurlar. Amerikada bir Zenci belki çok konfc�lu, bugünün tabiriyle çok modern bir hayat yaşayabiliyor. Buna mukabil dağlarımızda el'an en basit bfr hayat süren Yörük Türkler de vardırlar. Fakat Yörüklerimiz, kendi vatanlarında hür ve mes'utturlar. Zenci ırkına mensup olan ve Amerikan nan v� niyıneti içinde yaşayan Zenciye Amerikalının nasıl muamele etti­ ğini dünyada bilmeyen kimse kalmamıştır. O her vakit linç edilebilir, aşağı bir mahlüktur. İşte, ya­ bancı bir milletin ideolojisinin yarattığı medeni bir alem içinde yaşamağa razı olan başka bir mil­ let ferdleri ve zümreleri her vakit bu akibete mah­ kumdurlar. Mısırda, Hindistanda, elhasıl Avrupa­ nın müstemlekesi haline gelmiş olan bütün mem- 36-


leketlerde vaziyet aynıdır. Bugün Tunus,

Cezayir,

Fas, Trablus büyük devletlerin ıbir mücadele sahası olmuşlardır. Fransızların, İtalyanların, İspanyolların esi­ ri olarak yaşamağa alışmış olan bu ülkelerdeki in­ sanlar, hiç bir vakit bir Anadolu mücadelesi yara­ tamıyorlar. Çünkü, bu halk Fransız kültürünün üstünlüğü­ nü kabul etmiş bir halde yaşıyor. Şimdi bizlere de garp kültüıiinün üstünlüğü fikrini

aşılamak için

uğraşıyorlar. Milliyetçiliğin geri bir fikir old\lğunu ileri süıüyorlar. İnsaniyetçilik gibi yüksek, ulvi bir ideal varken insanları barbarlık devrine götürecek idealin müdafile­

olan milliyetçilik gibi derin bir

rini hatta vatan haini olarak gösterecek kadar cür'­ etle üzerimize saldırıyorlar. İşte,

memleketimizde

milli duygunun, milli birliğin za'fından istifade ede­ rek bizleri de bir sömürge ülkesi zihniyetiyle yaban­ cı ideolojilere hayran olarak yetiştirmek isteyenle­ rin sistemli mesaisi karşısında bir avuç Türk mü­ nevverinin yapmak mecburiyetinde kaldıkları cid­ den çok elim vazifenin adına Türkçülük diyoruz. Fa­ kat, rbu hareket başlangıcı değil, milli hisde tehli­ keye düştüğünü sezenlerin son bir gayretle yaptık­ ları bir mücadeledir. '* * *

Türk milletinin

varlığını

müdafaaya lüzum

varsa Türkçülük ceryanınm da kuvvetlenmesine ve -

37

-


düşmanlarını mağlup etmesine öylece lüzum var­ dır. Türkçülült; binlerce senelik şerefli bir tarihi elan asll ve büyük bir milletin varlığının müdafaa­ sıdır. Zannediyorum ki böyle bir müdafaaya da mil­ letçe lüzum olduğunda tereddüt edecek bir Türk ta­ savvur edilemez. Başka memleketlerde böyle bir mücadeleye lü­ zum hissedilmesi için onların da bizim gibi milli mevcudiyetlerinin tehlikeye düşmesi ve yabancı ide­ olojilerin istiyl5.sına maruz kalarak kendi milli var­ lıklarını kaybetmek ihtimallerinin bahis mevzuu olması lazımdır. İngilizler, Fransızlar, İspanyolların ne derecelere kadar bizim içinde bulunduğumuz şartlar �ahilinde yaşadıklarını bilemiyoruz. Fakat bir İngiliz, bir Fransız, bir İspanyolun her şeyden Pvel milli varlığını koruması kadar tabii bir şey ta­ savvur edemiyeceği aşikar bir keyfiyettir. Bunun için bir Jngilizin veya Fransızın «İngili­ zim ve yahut Fransızım» demesi elbette kafi değil­ dir. Her İngiliz ve Fransız her şeyden evvel kendi milii tarihinin, mensup olduğu neslin, ırkın karak­ terlerini, adetlerini, an'anelerini, mukaddesatını, dinini, dilini elh5.sıl en büyük kıymetleri yapan var­ lıkları muhafaza ve sıyanet etmeği kendhıi için bir şerefli vazife bilir. Bu onda, yüksek !;'1111rlıı ve can­ lı bir hayat tezahürü halindedir vo her İngiliz, - 38-


Fransız ve. ilah... bunda müşterektir. Bunun üze­ rinde münakaşa kabul edilmez. Bizde ise asıl mü­ nakaşa mevzuu budur. Türk milletini sevmek lazım mıdır .. Değil midir? Biz daha işin burasında bulu­ nuyc-ruz. Türkü sevmenin kabahat olduğunu iddia edenlerle pençe pençeye mücadeleye mecbur oluyo­ ruz. İşte bunun içindir ki bizde Türkçülük cereyanı Türkün milli varlığının devamını şerefli bir hareket olarak tanımak istemiyenlerle mücadele için çok kuvvetli ve canlı olarak vazifesine devam etmeğe meoburdur. Aksi takdirde Türk milliyetçiliği aleyh­ darları günden güne çoğalabilirler ve hatta dE.vlet iktidarını da ellerine geçirerek milli bünyemizi or­ tadan kaldıracak her türlü çareleri elde. edebilirler. Faraza, bu hayatta milli terbiyeyi münhasıran elin­ de tutan Maarif Vekaletinin bunların eline geçmesi milli terbiye yerine ıbeynelmilel terbiye ile yetişti­ rilecek yüz binlerce gencin kısa bir. zamanda mem­ leket mukadderatını ellerine almalarına sebep ola­ bilir. Bu itibarla milliyetçiliğin aleyhdarı olanların milli bünyemiz için en muzır ve en mühik birer un­ sur olduklarını Türk milletinin büyük, küçük hep­ sinin -bilmesi ve öğrenmesi icabeder. Bu hususta gösterilecek en küçük bir ihmalin istikbalde bir çok gailelerin zuhuru.Da sebep olacağını unutmamalı­ yız. Türk milleti, Türklerden müteşekkil bir cami­ adır. Bir insanın «Türküm» diyebilmesi için Türk -

39

-


olması, rbaşka bir millete mensup olmaması, Türk olduğunda şek ve şüphesi bulunmaması lazımdır. Türk milleti tarihin en eski milletlerinden bi­ ridir. Bu milletin diğer milletlerden en mühim far­ kı zamanımıza gelinceye kadar kaıbiyle, aşiret teş­ kilatını muhafaza etmiş olmasıdır. Bir milletin yüzlerce kabiyle ve aşiret, oymak halinde asırlarca medeni hayatını muhafaza edebilmesi ve milli va­ sıflarını zayi etmemiş olması için milli teşkilatının çok kuvvetli ve canlı olması gerektir. Çünkü böy­ le bir millet muayyen bir sahada yerleşerek şehir ve köy hayatına alışmış olan milletlere nazaran da­ ha ziyade milli vasıflarını kaybetmek tehlikesine maruz bulunur. Türk milletinin gerek köyde, şehir­ de ve gerek yürük obalarında yaşayanlarının milli varlıklarını muhafaza etmeleri bize bu milletin çok sağlam milli bağlarla birbirlerine bağlı olarak ya­ şadığını isbat eden en mühim bir delildir. Buna mukabil bugün karşımızda bir Amerika camiası vardır. Bu camianın mazisinde hiç bir va­ kit Türk milletinin mazisine ve içtimai teşkilatına benzerlik yoktur. Amerikalıyı Türk ile mukayese­ ye imkan olamaz. Amerikalı insanlar hiç bir vakit muayyen bir soy, sop, kabiyle ve aşiretlerin asırlar­ ca evsafını kaybetmeden kendisine mahHıı8 milli vasıflar yaratmış yekpare bir milletin ı;ocııkları değildirler. Orada Anglosakson, Cermen, Lfılin ve -

40

-


ilh. bin çeşit milletin her

şeyi

bütün bu karma karışık

nesillerin

vardır.

Amerikalı

mahsullerini

terbiye sistemleri ve iktisadi menfaatlerle bir ara­ ya toplayarak yepyeni bir insan tipi meydana ge­ tirmektedir. Bir dereceye kadar Fransız, İngiliz milletleri de böyle teşekkül etmişlerdir. Bizim onlara benze­ yen taraf ımız yoktur. Türk daima soy ve sopa bü­ yük bir ehemmiyet vererek bugüne kadar milli var­ lığını korumuş ve yabancılarla karışmaktan kendi­ sini esirgemiş olan bir millettir. Keza, Yahudi de bugünkü mevcudiyetini dini­ ne ve ırkına karşı gösterdiği derin ·bağlılık dolayı­ siyle yabancı milletlerle

kendi

arasına koyduğu

itikad ve an'ane fark.lan sayesinde koruyabilmiş­ tir. Onun için dünyanın neresine gidilirse gidilsin, Yahudi nesilleri kolaylıkla tanılabilecek vasıfları­ nı saklayabilmişlerdir. Bizim için üzerinde bir kan davası

ısrarla durulacak miihim

olmadığı

kanaatindeyim.

Çünkü

Anadolu halkı Selçuk ve Osmanlı Türklerinin As­ yadan getirerek iskan

ettikleri

Türklerin çocuk­

larıdır. Hala yaylalarımızda Sultan Osmanla bera­ ber geldiklerini hatırlayan Türkler yaşamaktadır­ lar. Bu

Türklerle

köy ve

kasabalarda

ya.şayan

Türkler arasında hiç bir fark mevcut değildir. Bi­ naenaleyh memleketimizde bir yabancı millet da-

- 41 -


vası bahis mevvzuu olamaz. Büyük şehirlerde ve bu meyanda bilhassa İs­ tanbul, 1zrni r, Bursa ve saire gibi şehirlerde yaşa­ yan halkın bir kısmı, . Çerkes, Arnavut, Arap gibi milletlerle beraber yaşadığımız devirlerden ka lma­ pek küçük bir akalliyet ya kendi milli varlığını mu­ hafaza ederek ve yahut, Tü rklerle evlenip melezleş­ miş olarak yaşamaktadırlar. Bunlar ya kendi milli davaları için çalışmak üzere milli camiamızı red ve terk etmeğe ve yahut, 'Türk milli camiası içinde eriyip gitmeğe mahkfım­ (ltırlar. Denize dökülecek bir parça suyun denizin terkibini değiştirmesine imkan olmadığı gibi bu re'c küçük ekalliyetin de Tü rk büyük kütlesinin milli varlığını tehlikeye düşürmesine imkan yok­ tm ·. Yeterki Anadolu Tü rkü, milli varlı ğ ı hakkında i ca p eden şuurla yaşasın. Kendi varlığının değerini anlasın. Ve günlük hayatında Milli Türk birliğini temin eden amilleri korumasmı öğrensin ve b!lsin. Aksi takdirde son Osmanlı devirlerinde olduğu gi­ bi Tü rk kendi milli varlığından habersiz yaşar da bütün milli kuvvetlerini yabancı bir akalliyetin eline teslim ederse o z am an Türkler iGin en büyük tehlike 0baş göstermeğe başlar. Tü rkçül ük bu

tehlikeyi göreJ?.lerin bir aksül­ amelidir. Türkçülüğe muhalefet eden ve Türk­ çülüğü kötüleyenler ise, ellerinden son fırsatların - 42 -


da kaçmakta olmasından endişe edenlerdir ki, o­ nun için T ü rkle r ! . . Milli varlığınıza dört elle sarıl­ mağı öğreniniz. Milliyetçiliğe düşman olanların ha­ hiki mnksat ve mahiyetlerini veTürk milleti için bunların ne büyük bir tehlike olduğunu unutma­ yınıı:. En dcğru milliyetçilik, İnsanın mensup olduğu millete sevgi ile, aşk ile, bağlı olmasıdır. Uğnmda !-'�ve seve ölümü göze alabileceğimiz bir milli varlık \r:inde kendimizi daha mes'ut ve müreffeh bir hale getirebileceğimiz gibi rbu milli varlığın şerefine, haysiyetine de kimsenin tecavüzüne meydan bırak­ mamış oluruz. Milliyetçilik düşmanları bizim, mensup olduğu­ muz, milli varlığın cahil, geri, barbar olduğunu ı:öyleyerek höyle geri bir camiaya mensubiyetle ifti­ har edecek yerde garp beynelmilliyeti camiasına ka­ tılmamızı tavsiye ediyorlar. Bir piç olmaksızın hiç bir vakit aslımızı, nesli­ mizi red ve inkar edemeyiz. Bizim için Türk mille­ ti şimdiki haliyle fakir de olsa, okutulmamış, cahil de kalmış olsa mukaddestir. Fakirlik, cahillik ça­ lışmakla giderilecek arızi şeylerdir. Biz Türk mil­ letinin taşıdığı asil ecdad kanının ulviyetini tanı­ yan, bilen, ona hürmet eden insanlarız. Yeter ki bu millete aşk ve sevgi ile çalışma usulleri öğretilsin ve milli idealin heyecaniyle yaşasın. - 43-


İşte o zaman Türk ülkelerinin garb medeniyeti­ nin mümessilleri olan memleketlerin vasil oldukla­ rı medeniyet hizas ını nasıl geçmiş olacağı görüle­ cektir. Yirmi küsur senelik bir

idealist idarenin

Rusyada neler yaptığını biliyoruz. Bütün düny!lJllil en yanlış bir fikir hareketi olarak telakki ettiği bol­ şevizme iyman etmiş olan bir avuç insan milyon­ larac �sanı ellerinin içinde

istedikleri gibi yoğur­

makta ve onları zorla dahi olsa kendi maksadları uğrunda çalıştırarak

bugünkü

hayretlere şayan

kuvveti elde etmektedirler. Yabancı bir çok milletleri Rus milletinin ide­ ali uğruna çalıştıran bu sistem Rus komünistleri­ nin yüksek idealizmi sayesinde bugünkü kudreti ik­ tisap ettiğine nazaran

Türk idealistlerinin yalnız

Türk milleti için yapacakları fedakarane çalışma­ nın ne kadar kolaylıkla ve sür'atle inkişaf edeceğini mukayese etmek mümkündür. ***

NETİCE :

Türkçülük münhasıran Türk mille­

ti için faydalı olmak ve onun için yaşamaktır. Fa­ kat, bu mesaide esas

Türklük sevgisi ve aşkıdır.

Başka milletlere karşı kin ve garaz Türk milliyet­ perverliği için bir mebde, ve gaye değildir. Fakat, Türkü düşmandan korumak için düşmanla müca­ dele de farzdır.

- 44 -


İdealimiz dünya türklerin1n saadetidir. Ve on­ ların tekrar mazideki şanlı medeniyetler gibi ·me­ deniyetlere kavuştuğunu görmektir. Türkçülüğün mesai programı şöyle olmalıdır

:

ı Her Türk yaşadığı kadar yalnız kendi mil­ letinin sevgisi ve saadeti için yaşamalı ve çalışma­ lıdır. Terbiye sistemlerimiz ana kucağından me­ zara kadar hep bu ideali öğretmelidirler. -

2 Sevgi, hayat doğurur. Onun için milli ter­ biyemiz de kin, nefret, yerine daima sevgisinin ro­ lü olmalıdır. -

3 - Her Türk tarih hissinden bir an kendisini ayırmamalıdır. Türk için hal, mazi ve istikbal hep ayni olmalıdır. Maziyi geri ve çirkin değil, bize ha­ yat veren bir kaynak olarak telakki etmek lazım­ dır. İstikbali, m8.zi arasındaki temas zamanimızda bizlerin temin etmekte olduğumuzu hatırımızdan çı­ kartmamalıyız. 4 Türk medeniyetinin istikbali, mazisinden aldığı kuvvetle doğabilir ve yaşayabilir. Onun için mazi.deki maddi ve manevi medeniyet amillerimizi eserlerimizi iyice tanımamız ve bilmemiz ve bugün ve yarın için kuracağımız milli sistemlerimizi Avru­ padan değil, bu bitmez ve tükenmez hayat dolu olan mazi menbaından almamız lazımdır. -

- 45 -


5 Bizi kurtaracak ulan mudernizm değil, ec­ dadımızın medeniyetidir. Yalnız teknik vasıtalar­ da son moda aletlerden, vasıtalardan istifade ede­ biliriz. Fakat, prensiplerin mutlaka milli olması şarttır. -

6 Türk halkının kendi milli varlığını duy­ masını ve bütün Türklerle mütesanit olduğunu bil­ mesi, hissetmesi lazımdır. -

7 Bu tesanüdü temin için terbiye ile ruh bir­ liği fikir birliği yapmalı, iktisadi işlerde iş birliği v ücude getirmelidir. -

8

T ürk milli birliğini yapacak ideolojinin ve bu ideolojiyi yaşatacak mesainin bütün Türklerce kabule şayan bir tarzda tesbiti gerektir. Burada din, dil, ahlak, iktisadi işleri ve ilah . . . mes'eleler bahis mevzuudur. -

9 Müşterek mesaimizin daima daha büyük, daha kuvvetli, daha mütekamil bir Türk medeni­ yeti hedefimiz olmalıdır. -

- 46 -


TOPRAK AY L I K Ü LKÜ D E RG i Si

Sahibi : ilhan E. DARENDELIOGLU

Daimi Yazarlar : Prof. Dr. Ceznıi Türk Proj . Dr. Şakir Berki Arif Nihat Asya Nejdet Sançar Doç. Dr. Faruk K. Timurtaş Dr. Hikme t Tanyu Ziyaeddin Babakurban Dr. Teveloğlu Sofuoğlu Zaimoğlu Fazlıoğlu Ilacaloğlu Çetinoğlu ÇavuŞoğlu Darendelioğlu


ilhan Darendelioğlu'nun

Türkiyede Komünist Hareketleri

1 c i cilt 225 sayfa 6 lira 2 ci cilt 225 sayfa 6 lira

P. K. 30

-

Beyazıt

-

lstanbul



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.