İzzettin Mete - Bir Irkın Ahfadına

Page 1



İZZETTİN METE

TARİH DENİLEN DESTANI YARAT ARAK KAHRAMANLIK KILICINI ARŞA ASAN

BİR

IRKIN AHFADINA.

KUTULMUŞ MATBAASI Yerebatan Caddesi No. 37 Tel : 22 86 76, İstanbul 1972



Tarih; akıl ile akılsızlığın, ilim ile cehlin, madde ile ruhun, Ha­ yır ile şcrin, güzel ile çirkinin, iyi ile kötünün, «ben» ile .:tben» den Gayrı olan'ın ezeli ve ebedi bir savaşıdır. Başka bir deyimle tarih, Mefkürenin gerçekleşmesi, kölelikten hürlüğe, korkaklık'tan kahramanlığa Atılmanın bir destanıdır. Evet tarih, insanlık haysiyetinin en yüksek Çelengine ulaşmak için, milletlerin içine atıldıkları bir yarışma Sahnesidir.

Tarihi varlık alanının determinasyon prensipleri arasında Ulusal benlik, Ulusal duygu ve Ulusal ülkü başta gelir. Büyük gelecekleri yara­ tan; her başarı ve her zaferi gerçekleştiren bu ilkelerdir. Bundan dola­ yıdır ki, Milliyetcilik mefküresi; tarih ve coğrafyanın yarattığı zorunlu ve kutsal bir mefküredir. Geçmişte olduğu gibi, gelecekte de Ulusal Kültürlerin, Ulusal ülkülerin, Ulusal benliklerin, Ulusal inançların dedi­ ği olacak ve büyük geleceği Ulusal şuur, Ulusal müzik, Ulusal tarih ve Ulusal dünya görüşleri yaratacaktır. Yüce bir kültür'ün temsilcileri olan Türk düşünürlerinin, bütün basın ve yayın organlarının baş vazifeleri; Ulusal şuuru kuvvetlendir­ mek, Ulusal güçleri artırarak kainattaki hükmetme yerimizi almak ol­ malıdır. Amacımız, başka ulusların kültür ve medeniyet ürünlerinin bir bitirip tüketicisi ve satın alıcısı olmak değil, kendi kültür ve mede­ niyetimizi cihan kültür ve medeniyeti olacak seviyeye yükseltmektir . İşte böylesine yüce bir ülküdür ki, bizi bir akşama kadar yüzyılları geride bırakmaya çağırır . Yirminci yüzyılın bu en büyük Destanı da gazelci, kasideci ve budist kesilerek değil, dünyaya hükmetmek için gelmiş bir ırkın ahfadı olarak yaratılabilir. İlim olarak sosyolojinin inceleme alanını aşan hürriyet

meselesi

nasıl hal edilirse edilsin, muhakkak olan şudur ki, tarihi varlık alanın· dan bağımsız, daha çok kişisel yada tarafsız ve objektif görünen sanat bile, toplumsal bir hizmette bulunur. İlkel insanlarda güzel san'atların başlıca şekli olan raks, genel bayramlarda, hatta yas günlerinde uygula­ nır. Bunun doğurduğu heyecan bütün fertlere serper. Raks sırasında herkes kendini aşmış, toplumsallaşmıştır . Bütün toplum tek bir organ gibi duyar ve hareket eder. Savaşlarda çalınan muzik aletleri İnsanları Kasırgaya tutulmuş toz yığınları gibi savurup sürükler. Eğer uygulanan


4 sanat şekille�i Ulusal ve dinamik yönde değilse, etkisi de kendisini pa­ sif yönde gösterir. Biraz sonra görüleceği gibi, Ulusal benliği , Ulusal duyguyu, Ulusal ülküyü haykıran sanat, milletlere daima zaferler gös­ terdiği halde, (gazele, kasideye, budist bir usluba dönüşen sanat) da, milletleri Uyutmuş ve ona yapacağını yapmıştır . bugünkü uygar top­ lumlarda işbölümünün sonucu .olarak Herkes gitgide daha ziyade kendi özel alanına dalmış görünmektedir. Bu gibiler güzel sanatların önemin­ den gafildirler. Halbuki tarihi varlık alanında, tabii varlık alanında ol­ duğu gibi tek bir kozalite prensibi hüküm sürmez. Tarihi varlık alanı aynı zamanda aşk, umut, heyecan alanıdır. Eğer sanatı yeryüzünden kal­ dıracak yada sanatı, sadece kendisi için var olmuş birşey Sanacak olur­ sak, artık bu dünya bize çekıilmez bir dünya olarak görünür. Halbuki, dünyamızı çekilir bJ.r dünya haline getiren, bize umut, heyecan, kuvvet kudret , irade, hürriyet ve mutluluk veren, en umutsuz, en ızdıraplı an­ larımızda imdadımıza yetişen sanattır. Bundan dolayıdır ki, sanatın gerçek niteliği, Ülkücü olmasıdır. Çünkü daima oluş halinde bulunan Toplum, olup bitmiş bir toplum değildir. Çünkü orada kişisel ihtiras­ lar ve çıkarlar ve akılsızca boğuşmalar vardır. Sanat ise bize, bizim ara­ dığımız, hasretini çektiğimiz ideal To plumu gösterir. Bu toplumun ba­ zı taraflarının kendi kişisel dünya ve tarih görüşümüzden, yüce geçmi­ şimizden, yada hayalimizden alınmış olmasının ne önemi vardır ? De­ ğilmi ki, çirkinlikleriyle, pislikleriyle bizi müteessir eden hergünkü ha­ yattan farklıdır. Değilmi ki , bize umut, heyecan, kuvvet, irade ve iman vermektedir. O halde insanların bir an için aralarındaki nifak ve şikakı unutarak kendilerine bir melce olmaya ne kadar layıktır. Evet bu Ül­ kücü Toplum, bizim için sonsuz hayat ve nişat kaynağı, ruhumuzu te­ mizlemek, kendimizi fedakarlığa ve intizama alıştırmak için eşsiz bir yol göstericidr. Bedii heyecana kapılan insan artık Kendisini, kişisel ih­ tiras v e çıkarcılık çukurundan kurtarır, Kendisini çok gerilerde, çok Aşağılarda bırakarak yükseldiğini duyar. Sanat sayesinde kendisine açı­ lan yeni dünya, z ekasını, ve ruhunu tatmin eyler. Böylece felsefenin çı­ kış ve bitiş noktası olan Ulusal b enliğe Ulaşır. Evet tarihin ulu katına çıktığımız, ezeli prensiplerin yankılarını kendi vicdanlarımızda Duyduğumuz ve cihana duyurmak için, at üstün­ de ayağa kalkarak dünyanın dörtbir tarafında göründüğümüz zamanlar­ dan beri, yerle göğün arası tekbir ve nakkare sesleriyle çınlamış, asır­ lar, kaleler, ufuklar sarsılarak önümüzde secdeye kapanmıştır. Evet dünyalara sığmayarak, Dört kıtayı yarıp geçtiğimiz ve yalnız kılınçları mızla değil, dehamızla da çağları, devirleri tutuşturarak, Ulusal sınır­ ları taa batı hint adalarından Mezepotamyaya, Anadoluya, Yunanistana


5 ve taa Avrupa pasifik denizi adalarına kdar dayadığımız zamanlar, şah­ si çıkarcılık ve ihtiraslara kendimizi kaptırdığımız zamanlar değil, Türklük ve Ululuk duygusuyla ürperdiğimiz zamanlardı. Evet yeryü­ zünü kırbaçtan geçirdiğimiz ve durmadan çiyneyerek. durmadan yaban­ cı ordular kovaladığ1mız zamanlar, gazelci ve kasideci kesildiğimiz za­ manlar değil, varlığ1mızın manasını ve ülkü yönümüzü kavradığımız ve bir tarih şuuruna sahip olduğumuz zamanlardı. Evet kahraman ve ulu atalarımız, ne zaman bu ruhla, bu inançla, bu duygu ile ileri atılmışlar­ sa, ne alt edemedikleri bir kader, ne ayaklarının altında yuvarlayamadık­ ları bir husumet alemi, ne tarih ve dü�ya önünde bellerini ve burunlarını kırarak terbiye edemedikleri bir haçlı dünyası, ne yaratamadıkları bü­ yük bir gelecek, ne çözemedikleri bir mesele, nede baş vuramadıkları bir dava olmuştur. Çünkü atalarımız. ta tarihin fecrinde yıldızlı gökle­ rin altında ilahi sesin yankısını duymuşlar, varlığın manasını ve ülkü yönlerini sezmi�lerdir . Yani . o yıldızlı gökler, o sonsuzluklar, o gürle­ yen gökler, çakan şimşekler ona, 1 Yüce Atalarımıza) istiklal ve hürri­ yet duygusunu telkin etmiş. tarihteki rolünü, kainattaki yerini gösteren yüce bir sanat tablosu olmu�tur. . . Evet dik ve yüksek başımızla dünyaya, çağların üstünden bakarak tarih denilen destanı yaratmamız, kainat­ taki yerimizin hükmetme yeri olduğu hakkındaki sarsılmaz imanımız­ dandır. Gökyüzüne ve okyanuslara vuran şu gölge, 30. Ağustoslar işte bu ruhun, bu iradenin, bu benliğin, bu ilahi ve Ulusal duygunun eseri­ dir. Yüzyıları çınlatan ve cihan tarih sayfalarını dalgalandıran şu ses, O şuurun sesidir. İşte Ulusal ülkülerin, Ulusal benliklerin, Ulusal inanç­ ların ve onları dile getiren destanların. epupelerin, marşların, müzikle­ rin, tabloların, seslenişlerin, yazıtların, heykellerin, (bütün güzel sanat­ ların) tarihi varlık alanının en yüksek determinasyon prensibleri (Be­ lirleyici ilkeler) ol duğunu çoktan kavramış olan uluslar, bugün eşi gö­ rülmemiş bir Kültür savaşı vermektedirler. Birçok milletler kiliseleriy­ le, destanları, müzikleri, marşları, talepleri, ilim ve metotlarıyla bu sa­ vaşa atılmışlar, birçok milletler şimdiden yerlere serilmişlerdir. Evet bu savaş ,milletlerin bütün haysiyetlerini ve bütün varlıklarını ortaya koy­ dukları ve bütün seviyeleriyle atıldıkları en çetin bir imtihan ve topye­ kün bir ölüm kalım savaşıdır. Evet bu ölüm kalım savaşı , her şeyden önce akıl ve iradelerin, Ulusal kültür ve Ulusal ülkü ve Ulusal benlik­ lerin, Ulusal sanatların savaşıdır . . . Yazıklar olsun ki, bu meseleler Tan­ zımat ve Meşrutiyet devri aydınının kültür seviyesini aştığı için. nasıl cemiyet-i beşer'ci, Ümmet-i islam'cı, ittihad-ı anasır'cı, teba-i Şahane-i ' Osmaniyeci ve kasideci kesilerek, b ize yapacaklarını yapmışlarsa, bugün-


6

kü tek ayakları üstünde durmaya çalışan baldırı çıplak yarı aydın kafilesi­ nin de, ancak maocu, marküscü ve Budist kesilerek bize yapacaklarını yapmaları bundandır . . . Evet bugünkü yarı aydın kafilesinin de bir tarih felsefeleri, bir tarih şuurları yoktur. Ne tarih felsefeleri, nede bir tarih şuurları olan Bir yarı aydınlar kafilesi içinden de ancak yiyip tüketici­ ler, hazıra konucular çıkar. Çünkü bugünkü yarı aydın, üçyüz yıldan be­ ri yabancı nazariyelerle, batıl hurafelerle

hesaplaşmadan

beslenmiş

bir neslin artığıdır. Evet, Hint, Çin, Yunan, Arap ve Acem kaynaklı hi­ kayeler, kendi ilim çevremizde de inatçı bir itikat olarak yankılar yarat­ mış ve bunca yüzyıllar bize yapacağını yapmıştır. Evet, Markücsülerin , maocuların, hafif batı müziği hayranlarının, geçmişimizle ilgimizi kes­ memiz için ellerinden geleni arkalarına koymayanların, kendi akılla­ rının kontrolunu yabancılardan bekleyen aşağılık duygusuyla malul ya­ rı aydın şebekelerinin, uzun etekli ve sarkık sakallıların, yalancı şahit­ liği yapmak için köşe başlarında bekleşenlerin, vazifeden nekadar ka­ çarlarsa o kadar kar ettiklerini sananların, caddelerimizin, sokakları­ mızın adlarını Efes, Kapadokya , Rialtu, Andelip, Ömer Hayyam, Star­ burg, Lamezon gibi. yabancı adlar koyarak, aşağılık duygusunu dünyaya teşhir ve ilan edenlerin alıp yürümesi bundan . . . Biz bu aleme hükmetmek için, ezeli ve ilahi ilkeleri (İstiklal

ve

Hürriyet ilkeleri >ni savunmak için atılmış bir milletin çocuklarıyız. An­ cak büyük taleplerde buluna�·ak tatmin olmamız, başkalarına benzeme mek gururumuzdandır. Daima yüce olaylara, devirlere, çağlara damga­ mızı vurmamız , orada yalnız kendimizi görme benliğimizdendir. Evet ta­ rih denilen destanı yaratarak kahramanlık kılıcını taa arşa asan b ir ır­ kın ahfadıyız. Yaratamayaca[ımız büyük bir gelcek, baş vuramayacağı­ mız bir dava, çözemeyeceğimiz bir mesele, sırtını yere getiremiyeceği· miz herhangi ibr ihanet alemi yoktur. . . Evet biz, evrensel bir şöhretin eşsiz bir tarihin enginliklerinden geliyoruz.


Dünya bilsin, Cihan işitsin ki! ..

Bugün dünya nekadar karanlık, ufuklar nekadar bulutlu ve şim­ şekli olursa olsun , biz bir Ot gibi sararıp solarak dağılıp gitmiyece�iz. Üstünde bulunduğ·umuz dünya, bir gün olup her hangi fiziki bir ne­ denle darmadağın olsa da , biz gene bunca kültür ve medeniyet anıtla­ rımızla başka alemlerin ütsünde ebediyen var olacağız. Evet kainatta tuttuğumuz yerin, hükmetme yeri olduğu hakkındaki şu gök gümbürtü­ sündeki ihtarı, taa ezelde dinlemiş ve At üstünde ayağa kalkarak bütün yeryüzüne kalk borusu çalmış bir ırkın ahfadıyız. Btından dolayıdır ki,

biz kendimizi, varlığın bir gölgesi değil, varlığm bütünü ve gayesi olarak Kavrayan bir ulwmn devamıyız . Bu nedenledir ki biz, cihana olmakta ve olacak olan karşısında aciz bir seyirci kesilmek için değil, insanlık hay­ siyetini en yüksek çelengine ulaştırmak için gelmiş bulnuyoruz. Evet biz tekbir ve nakkare sesleriyle gürleyen yüzyılların içinden, Çin sedle­ rini, Tuna boylarını , Hint okyanuslarını, Asyayı, Afrikayı, Ekvatoru, Ta Garaip denizini çiğnemekten, taçlar uçurmaktan Geçmişte nasıl kan ve ateş alemine karşı hür dünyanın kalk çalarak, yüzyılları korkuyla ayağa kaldırmışsak, gelecekte

Avrupayı, geliyoruz. borustınu de bütün

gaflet ve hiyanet alemine karşı biz çıkacağız. Dünyanın ve tarihin üs­ tünden salyalar saçarak geçen bütün kin ve ihtiras bulutlarını Türklük şimşekleriyle tutuşturarak, gene biz tarumar edeceğiz. Evet maddeci bir tarihin mantığını, dünya önünde yırtarak, tarihin Ve cihanın son sö­ zünü gene biz söyleyeceğiz. Böylece bin yılların en ulu destanı'nı ya­ ratarak dört kıtada söylenen, «Dünyada Türk var» sözünü gene biz di­ le getireceğiz. Viyana

önlerinden çekiliş

nasıl tarihin son sözü olmamışsa, bu­

gün uğradığımız ihanetler de Cihangir ve içraatçı bir ırkın son

sözü

olamaz. Eşsiz kahraman Atatürkün bize hedef olarak gösterdiği çağ­ daş uygarlık düzeyinin en üstüne, Evet cehalet ve gaflet denilen sırt­ lanın başını ezerek çıkacağız. Evet kainatın yaratılmasına tekaddüm eden karanlıklar aydınla­

tılmadıkça, uluslar arasındaki bu senlik - benlik kavgaları olacak, al­ danmalar, aldatmalar tarihin zorunlu bir yönü olarak Daima

sürüp


8 gidecektir. Hiçbir devirde ve hiçbir zaman tam ve objektif bir anlaş­ maya varılmayacaktır. Bu anlaşma doktrinleri ise, yalnız tarihi varlık alanında değil, tabii varlık alanında da uygulama imkanı bulamaya­ caktır. Böyle olması da tarihin ilerlemesi, aklın gelişmesi İnsani ve tabii varlık alanına ait özelliklerin belirlenmesi bakımından gerekli­ dir. Çünkü, alemde böyle bir direnme olmasaydı, ne zaman, ne uzay, ne ideal, ne irade, P..e değer, ne de yaratmanın yeri ve manası olacaktı . Evet mantığın « Barbara ve glarent»lerine rağmen, bir tarafta bü­ tün devirleri ve ulusları aynı saymakta olan bir rasyonelizm tarzı hü­ küm sürmekte. Öte tarafta bütün devirleri ve ulusları ayrı ayrı sevi­ yelerde gören başka bir rasyonalizm tarzı savunulmaktadır. Felsefe­ nin ve Filozofların metod, prensip ve neticede tam bir fikir birliğine ulaştıklarını yada ulaşacaklarını hiçbir zaman' bekleyemeyeceğimiz gibi, bütün insanların günün birinde yaptıklarından utanarak, birbir­ leriyle kucaklaşacaklarını, savaşların, boğuşmaların. entrika ve iha­ netlerin bir sonu geleceğini de göremeyeceğiz. Mataryalizrp, spirtüla­ lizm, mekanizm, finalizm , Dinamizm gibi, sonları birer « izm» ile biten nazariyeler arasındaki farklar nekadar kaldırılmaya çalışılırsa ça­ lışılsın, gene de baki kalacaktır . Ve hiçbir felsefe sistemi bu karı9ıtla­ rı kendi sinesinde eritemeyecektir. İlimlerin prensip ve neticeleri da­ ima muhtelif yorumlara imkan verecek ve daima kaynağı birbirinden esaslı surette ayrı olan Sanat uslupları, görüş farkları mevcut olacak­ tır. Tarihin manası ve gayesi nedir ? sorularına daima muhtelif, hatta birbirine karşıt cevaplar verilecek, daima muhtelif değer

levhaları,

muhtelif ahlak tipleri ileri sürülecektir. Bütün bu tezadların telif edil­ mesi maksadıyla yapılan teşebbüsler ise , zahiri ısbat şekillerine yada diyalektik oyunlarına çevrilecektir . Fikir anlaşmazlıkları, harpler, darplar, aldanmalar, aldatmalar. iyilik - kötülük bütün çağlarda rülmüş, bütün çaglarda görülecektir. Evet, bu tezat ve çelişkiler

gö­ ise,

yalnız tarihi varlık alanında değil, tabii varlık alanında da görülmekte ve görülecektir.· Bundan dolayıdır ki, Descartes'in istediği açık ve se­ çik görüşe katılmanın hiçbir zaman imkanı olmayacaktır . Evet Fransa v e İtalya başlarının üstünde daima latin dehasının ta­ cını gezdirecekler. İngilizler kuru alınlarında Anglo - Sakson gururunu dolaştıracaklardır. Almanlar dünya kültürünü Kant'larına, Vağner'leri­ ne, Hegellerine, Cermen emeğine mal edeceklerdir. Daha yeni yeni Ho­ moros'lar çıkarak, alalade adamları Cİskender Kebir) yapmaktan geri kalmayacaklardır. Geçmişte olduğu gibi, gelecekte de dikilecek anıt­ lar üzerine yazılacak hatıralar, daima O ulusların şan ve şereflerini, za­ fer�erini haykıracaklardır.


9 İşte bu şan ve şeref kapışmaları karşısında koskoca bir tarih des­ tanının yaratıcısı olan Bizler de, kendimizi emirler ve emrivakiler karşısında şaşırıp kalmış zavallı tanzımat Aydınlarımı sanacağız? .. Evet ülküler, inançlar hiçbir zaman tarafsız ve objektif bir şekilde kendilerini kabul ettirmemişler. ve ettiremeyeceklerdir. Bundan dolayı­ dır ki, İdealizm alanı öyle bir takım cırcır böceğinin dönüp dolaşabi­ leceği bir alan değil, yüksek alakaların rol oynadığı, büyük davalara baş vurulan, yüce ve cesaretli teşebbüslere girişilebilen bir destan alemi­ dir. Evet «Ben» ile «Benden gayrı» olanın savaşı, Türk tarihinin ve Türk Benliğinin son sözü olan 30. Ağustos zaferine kadar sürdü. Dış duşman Türk ve Türklüğün yenilmez azmine çarparak tarumar oldu. Artık sıra asıl duşman ve amansız engelimiz olan cehalet denen ej­ dere ve onun gönüllü Fedailiğini yapan yarı aydın kafilesine gelmişti. İş­ te, Eşsiz kahraman ATATÜRK'ÜN gazaplı Nazarları Ona dikilmişti. Çün­ kü asıl hedef olan çağdaş uygarlık düzeyinin en üstüne

çıkmak

için,

herşey'den önce bu cehaletle ve bu cehaletin gönüllü fedailiğini yapan yarı aydın sürüleriyle hesaplaşmak ve onların da burunlarını kırarak yirminci yüzyılın en büyük Destanını yaratmak gerekti. Türk oğlu, İşte Türklük ruhu senden bu iradeyi, bu destanı istiyor . . .

İzzettin METE


Ben daha çok genç iken en çok dikkatimi çeken şey , şairlerimizin, ediplerimizin, ressamlarımızın, heykeltraşlarımızın, musikişinasları­ mızın, bilim adamlarımızın gaflet ve Dalaletleri olmuştu. Ne edebiyat sayfalarında, ne ressamların tablolarında. ne de musikişinaslarımızın sesinde kendimi göremiyordum. Edebiyat kitaplarını açtığım zaman, Doğudan Batıdan yansımış tirtakım içiboş kalıplarla, (hicviye, medhi­ ye, tazarru, takaza, terkibi bent, terciibent, gazel, kaside) gibi, bizi çağ­ larca iğfal ve işgal eden şeylerle, tablolara baktığımda, ya bir kadın res­ mi yada « ben»den gayrı olanla, musikişinaslara kulak verdiğim zaman da insanı hayatından bezdiren kadınsı seslerle karşılaşıyordum. İşte an­ cak O zaman, Koca Osmanlı imparatorluğunun Viyana önlerinde neden ve hangi engellere çarparak tosladığını anladım . Önsözdc de açıkladığım gibi, «ben» ile «Ben»clcn gayrı olanın savaşı, Türk

tarihinin ve Türk Ulusal benliğinin son sözü olan 30. Ağustas zaferine kadar sürdü. Eşsiz kahraman Atatürk'ün bize gösterdiği hedef, artık cihandaki yerimizi ve tarihteki rolümüzü gösteren hedef idi . İlk hedefi tuttuktan, yani garbın zorba ejderinin burnunu ve belini kırarak. baki­ yetissiyufunu Akdenize döktükten sonra, sıra en büyük hedefimiz olan Evrendeki (hükmetme) yerimizi ve tarihteki müstesna rolümüzü alma­ ya gelmişti. Bu yüce hedefe ise, biraz önce işaret etiğim ilmi olmayan bir zihniyet ve Ulusal olmayan bir dünya görüşü ile değil, Ulusal bilinç ve Ulusal bir özlemle mümkün olabilirdi . İşte devrimler bu Ulusal bi­ lincin bir dile gelişi, somutlaşması, şekillenmesidir. Atatürk ilk adımı attı. Dil devrimi, Tarih anlayışı devrimi, bu ulusal benliğin gerçekleş­ mesi olduğu gibi, öteki alanlarda da olacak devrimlerin bir belirtisi ve müjdecisi idi. Çünkü devrimler, bir bütün ve bir sistem teşkil eder. Bu­ gün Bizler , Atatürkün izinde O hedefe doğru yürüyoruz. Bizden önceki kuşakların yüzyıllarca ağızlarında geveledikleri içi boş kalıpları, (gazel , kaside, murabba, müseddes, tazarru, Takaza) gibi. yabancı şekilleri fır­ latıp atarak, yerlerine kendi tarih bilincimiz olan Marşları, destanları yaratmaya çalışıyoruz. Böylesine güç, fakat çok şerefli bir vazifeyi yüklenmek bizlere mu. kadder olduğu için, kadere nekadar teşekkür etsem gene az. Evet, ateşe, suya atılarak, binlerce yıllardan beri kutsal bir

amaca

doğru ilerleyen Bir Ulusun, (Tarih denilen destanı yaratarak kahra­ manlık kılıcını arşa asan bir ulusun) B unca yüzyıllar ihmal edilmiş olan destanlarını, marşlarını yazmak bizlere düştüğü için Kadere ne kadar teşekkür etsem gene az. Evet bunca asırlar b unca şair, b unca ya-


11

zar, gelip geçtiği halde, (birkaç manzum müstesna) yazıklar olsun ki, hala Ulusal edebiyat, Ulusal Müzik. Ulusal sanat yaratılmamıştır. Ulu­ sal sanat, Ulusal müzik, Ulusal destan, Ulusal Marş da olmayınca, kal­ kınma da olmaz. Bu nedenledirki, eğer bir geri kalmışlık bahis .konusu

ise, bundan sorumlu tutulacak olan da, yalnız bir kişi yada birkaç kişi değil, Bütün aydınlar, bütün şairler, bütün ressamlar, bütün heykel­ traşlar, bütün musikişinaslar, bütün yazarlar sorumludur. Uğrunda nice mihnet ve mahrumiyetlere katlanarak ve bütün öm­ rümü harcayarak Meydana getirdiğim bu kitap ve öteki bütün kitapla­ rım, bugün sorumlu mevkileri tutmuş ve Gelecekte de tutacak olan ku­ şakları ulusal ülkü, ulusal benlik. ulusal inanç ve ulusal Duyguyla do­

natılmış kuşaklar olarak yetiştirmek gibi, yüce bir amaç gütmektedir. Çünkü, Milliyetcilik ülküsü, hem tarihi varlık alanını belirleyen en baş ilkedir, (Milli birlik ruhunun yaratıcısı, iç gerginlikleri bertaraf eden bir ilke) hem de yabancı fikir akımlarına karşı kullanabileceğimiz ye­ nilmez bir kavga silahıdır . . . İşte yukarıdaki çerçeve içerisinde yer almış olanlar, böylesine aza­ metli bir amacı olan Kitaplarımın gerçekleşmesinde, yazarının bu uğur­ daki çabalarının desteklenmesinde yüksek ilgilerini esirgemeyen mem­ leketimizin yetiştirdiği seçkin şahsiyetlerle, Milliyetcilik ruhumu ateşle­ yen ve kültür formasyonumu kendilerine borçlu olduğum aziz hocalarım ve Büyük Türk düşünürleridir. Her aklıbaşında vatanperver insanın gayesi, büyük işler görmüş, büyük eserler yaratmış insanlar olarak tarihe geçmek olmalıdır. Unut­ mamalıdır. ki, bir milletin Ulusal kabiliyet ve Ulusal güçlerini artırmak gibi, kutsal bir amaç güden ve ulu tarihimizin her çağrısına uymayı da­ ima bir fırsat ve şeref sayanların kainatta tutacakları yer, gelecek ku­ şakların önünden selamlayarak geçecekleri yerdir. Fakat sadece gününü gün etmeyi bir milletin Şan ve şerefine hizmet etmeye tercih eden bed­ hahlar sürüsünün kainatta tutacakları yer ise, gelecek kuşakların önünden ancak tükürerek geçecekleri yerdir. Eşsiz kahraman Atatürkün bize büyük Çağdaş Uygarlık Düzeyinin en üstüne, Ulusal Ulusal duygudan nasibini alamamış parazit Türklük ve Ululuk duygusuyla çarpanların imanla çıkılacaktır .

hedef olarak gösterdiği benlikten, Ulusal ülküden. sürüleriyle değil, kalbi gösterecekleri azim ve

İşte böylesine hizmetler, böylesine çabalar ve böylesine fedakar­ lıl�lar dır ki, insanların namlarını ebediyete haykıran layemut belgeler ve �ahacletler olarak lrnlacaktır.


AN

1

ATATÜRK Hilmi Ziya Ülken. Akçuraoğlu Yusuf. Ziya Gökalp. Mustafa Oral . Mustafa Mezheboğlu . Sabri Karaman. Metin İlgin. Nesrin Peköz. Nejat Peköz. Faik Öztrak. Orhan Öztrak. Naim Talu. Zekeriya Akçalı. Meh­ met İzzet. Şemseddin Günaltay. Mükremin Halil Yınanç. Mehmet ön­ der. Muhtar Yazır. Emin Paksüt. Uluğ İ ğdemir. . Sabahattin Top­ baş.

Yakup

Kadri

Karaosmanoğlu .

Vehbi

Koç

Muzaffer

Esen.

Mecdi Sayman. Vedat Varol. Halde Edip Adıvar. Selahaddin Demirci. Babür Ardahan. Nabi Up. Faruk Sükan. Sabri Atayolu . Özer Atayolu; Muvaffak Benderli. Ziyaeddin Fahri Fındıkoğ·lu. Behzat Tuncer. Samih Rıfat. Nevzat Alp Türk. Ruşen Eşref ünaydın. Çetin Birgen. Şevket Çiz­ meli. Mehmet Gürlek. İsmail Hami Danışment. Sait Kemal Miğmaroğ­ lu. Burhan Gözet. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu. Hayrı Sezgin. Reşit Galip. Turan Velidedeoğlu Veldet. Enver Dölay. Enver Tekant. İlter Tekant . Nejat Ferit Eczacıbaşı . Kenan Yiğitbaşı . Nafi Atuf Kansu Şevket Aziz Kansu. Ali Rıza Önder. Mehmet Beyazıt Muzaffer Kuşuloğlu. Hamdullah Suphi Tanrı över. Muhsin balakbabalar. Adnan Adıvar. Hasan Ali Yü­ cel. Mustafa Şekip Tunç . Halil Tekinalp. ErtuğTul Soysal. Ömer Asım . Aksoy Hikmet Bayur Ahmet. Edip Kuşdemiroğlu. Mustafa Oğuz. Nus­ ret Kürkçüoğlu. Ekrem Şerif Eğeli. Muammer Obuz. Halit Taşcıoğlu. Tahsin Demiray. Hıfzı Oğuz Bekata. Fahrettin Kerim Gökay. Necdet Sevinç Burhan Evrensoloğlu. Mümtaz Turhan. Ferruhzat Turaç. Emin Bülent. Mehmet Emin Yurdakul. Mehmet Akif. Namık Kemal. Agah Sır­ rı Levent . Faruk Nafiz Çamlıbel. Orhan Seyfi Orhun. Mithat Cemal Kuntay. Kenan Esengin. Cihat Baban. Hasan Erem. Vecihe Hatipoğlu. Zeynep Korkmaz. Faruk Sümer. Enver Ziya Karal. Nacn Korkusuz. Cemil Sena. Saracoğlu Şükrü. Hasene İlgaz. Halde Nusret Zorlutuna . Hüseyin Namık Orkun. Ahmet Hikmet. Şemsettin Sami. Arif Müfit Mansel. Fatma Paksüt. Köprülü Fuat . Nejat Sancar. Arif Nihat Asya. Hakkı Suha Gezgin. İsmayıl Habib Sevük. Zeki Velidi Togan. Adnan Ötügen. Nurullah Ataç A Kabaklı. Akıl Muhtar. Asım Us. Hakkı Tarık Us. Faruk Gürtunca. İsmayil Hakkı Uzun Çarşılı. İsmayil H akkı İzmir­ li. İsmayil Hakkı Baltacıoğlu. Süleyman Nazif. Abdullah Cevdet . Cevdet Paşa. Vefik Paşa. Ali Yörü K . Necmeddin Sadak. Ebuzziya Velit. Enver Behnan Şapolyo. Hüseyin zade Ali. Musa Akyiğit. Muzaffer Ramazonoğ­ lu. Hamit Ongunsu. Halil Demircioğlu . Cihat Abaoğlu. Nihat Sayar. Ra­ gıp Üner. Ahmet Kılıçbay. Yusuf Ziya Özer. Hasan Cemil. Ishak Refet Işıtman. Ali Canip Yöntem . Hamit Zübeyir Koşay. Şakir Ülkütaşır. Sad­ ri Muksudi Arsal. Hüseyin Cahit Yalçın . Peyami Safa. T. Nejat Gencan.


13

TÜRKLÜK MARŞI.

Evrenle başlar tarihimz var, Kalk borusu çalan biziz dünyaya, Oğuz, Kıpçak, Peçenek Avar . . .

* Irkım dünyaya, çağların üstünden bakar, Yüzyıllar savrulur gene tarih ayağa kalkar . . .

* Ebet benim, Ezel benimle başlar, Yeryüzü kaç kere kalkmış ayağa, Kaç kere sesimle çınlamış arşlar . . .

* İlk benim evrendeki yerini alan, At üstünde ayağa kalkarak , Yüzyıllara seslenip kalk borusu çalan . . .

* Konuşmusuz Ebedle, yaşıtız Ta Ezelle. Savaşmısız tufanla, kasırgayla selle .. Tahtlar uçurup taçlar fırlatmışız biz, Kıtaları, çağları kırbaçtan geçirdiğimiz elle . ..

*


14

Ezele sığmam, bana Ebet dar, Benim Oğuz , Kıpçak, Peçenek, Avar, Dünya işit, O gökgümbürtüsündeki ihtar, Kudurup çıksa da karşıma fırtınalar Gene dalgalandırır süngüm tarih sayfalarını, Savurur kıtaları gene parçalar atar . . .

* İstemi'dir, Tuğruldur, Kılıç aslandır adım, Binlerce yıllardan beri ateşe, suya atılarak, O şanlı geleceğe yürüdüm adım adım . . .

* Uygarlıklar fışkırmış kahhar kılıcımın açtığı izden. Koskoca imparatorluklar çıkmış, Meteden, Selçuktan, Timurdan, Fatihten, Cengizden . . . Şu nal sesleriyle, çağları yırtan O tekbir , Ya Malazgirdden Ya Mohaç'tan gelir ya Ak denizden . . .

* Türkün sesidir O duyduğunuz ta göğe çarpan avaze, Öyle Uluyuz ki, Ezele sığmamış, Ebet dar gelmiş bize . . Ey bin kere binparça ettiğim yüzyıllar, Söyleyin bana bir ulus kaldımı, Onümde secdeye kapanmamış, hiç gelmemiş dize?

* Herbirimiz bir tarih, bir cihanız biz, Kim durur karşımızda, Biz koskoca Ezelle, Ebedi gezdiririz başımızda . . . İşte gene O Selçuk, O Yıldırım. O Selim, Ben gene O tarihin fecrinde , İnsanlığa hedefler gösteren elim . . .

izzettin METE


15

E.5 SİZ MİLLETİME

Çıkarak karşına milletler ancak onar onbeşer, Kaydetmemiş hiç sırıtının yere geldiğini tarih-i beşer. Ey en korkunç engelim yarı aydın denen şer, Üçyüz yıldır kuyumu, Hep senin cehlin eşer! . . . Lakin ruhumdaki O ateş ne söner, ne gevşer, Gerekirse arşı yarr-: göğü deşer . . .

* Tarih kudurup bir gün tozarak üstüne gelse de mahşer, Gene hükmetmek sana mliletim, baş eğmek dünyaya düşer . . .

TÜRK OGLU İŞİT,

Tarihteki rolün ve cihandaki yerin, Emir almak değil, « Hükmetmek» yeridir, Metedir, Kılıcaslandır, Fatihtir senin her birin.

* Yere vurarak sizde yüzyılları, Yıldırım, Yavuz, Attila, Atatürk gibi, Kalkın Ulu Tarihime imtihan verin . . .

* işte şu gök gümbürtüsündeki ihtar, Ta tarihin fecrinde tufanlara meydan okuyan erin.

* Irkım bu baş ilkeyi kavrasan eğer, Hükmedersin dünyaya, gene başın arşa değer . . .

izzettin METE


16

I R K I M A;

Gene kaldırıp ayağa yüzyılları, Çınlatsın afakı sesin, Mahşer tozarak, asırlar savrularak, Gene Türk geliyor desin . . .

* Bunu hiç aklı almasa da yarı aydın denen alçağın, Irkım sen gene ayakta, gene üsttesin . . .

*

YÜCE MİLLETİME;

Bu ses geliyor sana , Kosovadan, Niğboludan, ta Mohaç'tan, Kim meded umar, baş eğerse yuh çek ona, Daha dün bin kere tükürerek fırlatıp attığım taç'tan!

* Bilmem ne bekler üçyüz yıldan beri. Şu bizim yarı aydın denen, Ne atarsan kapmak için, Yüzyıllardır hırlayan aç'tan . . .

* Sana şundan gelir kudret ancak; Er isteyen tahtları yüzyıllardır döğdüğün kırbaç'tan ... İzzettin METE


17

GELECEK K UŞAKLARA,

Ben ta ezelde başladım, Cehl ile karanlıkla savaşa, Yürüdüm yüzıllardlr yüce bir gayeye doğru , Yarıp çağları aşa aşa! . .

* Amansız duşmanım, hiç tahammülüm yoktur yavaşa, Kaç kere sarstım afakı , kaç kere değdi alnım arşa! ..

* Irkımın tarihin fecrinde çağırdığı marşa, Cevap verdi ebediyet, Kaç kere yarılıp baştanbaşa! ..

*

K UŞAKLARDAN K UŞAKLARA,

Yarıp devirleri çağların üstünde yükselmiş, O kılıçları, O şimşekleri tutan ne kudretli elmiş, Kırbaçtan geçirmiş ulusları beşer onar, Çünkü ırkım dünyaya, Milletleri terbiye etmek için gelmiş . . .

* Barışta güneş , seferde kasırga selmiş , Ne çağlar yarmış süngüsüle, ne ufuklar delmiş , O tarihi aydınlatan şimşek, Meğer insanlığa hedefler gösteren elmiş . . .

İzzettin METE


ıs

ULUSAL ÜLKÜ:

Biz öyle şuurlu ülkücüler isteriz ki, Bir akşama kadar büyük geleceği yaratacak, Şimdi bir köşede pusu kurup Fırsat bekleyen duşmanlarımızı, Yerlere çalıp husrandan husrana uğratacak! ..

*

Ne budist, ne maocu kesilmek gerek bize, Ne sükun bulur ruhum, ne diner kaygularım, Bir tabur Türkle Bütün bir gaflet alemini getirmedikçe dize . . .

*

Bu ne cehalet, bu ne gaflet, bu ne ? Yazık ki, yarı aydın olmuş engelim üçyüz sene-.. Artık girerek Atatürkün gösterdiği ize, İstiyorum ki, çekelim bayrağımızı bayrakların üstüne . . .

* Türk oğlu uyan, Elbette ki O tarihi saat vuracak, Irkım bir akşama kadar harp sanayiini kuracak, Yüzbin Jetimiz kalkıp birden, Asırları, kıt'aları çınlatıp duracak . . .

*


19

Biz cıgara fabrikası değil, Uçak isteriz Uçak, Yarıp gökleri afakı fırlatacak ! . . .

* Ben yarının Fazıllarını, Fethilerini, Vecihilerini isterim, Bir gökten kalkıp bir gökte uçacak . . . Evrenin kalbi Türküm diyerek atacak, Ey Türk Öğlu, Kiminiz çağlar açıp, kiminiz taçlar fırlatacak . . .

* Irkım sen eğer hazırsan savaşa, Anderiya doryalarla, Şarılkenler, Gene arkalarına bakmadan kaçacak! . . .

* Unutma kL Ebediyete giden O şan ve şeref yollarını, Ancak kendi iradenle, kendi dehan açacak . . . Evrendeki yerim hükmetme . yeridir ancak, Benden kurban isteyen zulum mağbetlerine Irkım bundan sonra da yıldırımlar saçacak ! .. İzzettin METE


20

TARİHİN FECRİNDE!

Evrenin nabzı daha yeni atarken, Tanrı Türkü yarattı . Bir alem çıkıp bir alem batarken, İlk önce Altaylar başını uzattı . . .

* Tanrı yokluğa var ol deyince, Püskürüp çıktı zamanla mekan, Kaos savrularak kozmoza dönünce, Ulu gök kubbesiyle göründü cihan ..

* Maddeyi toz gibi savuran tufan, Ben oldum O gök gümbürtülerini İlk önce duyan . . . Karanlık uçurumlar aleminden şuur olup fırlayan . .

* Ey ırkım taa O zamanlar gördüğün ruyan, Muhakkak gerçekleşecek inan, Alçakla, hainle kaynaşsa da her yan . . .

İzzettin METE


21

METE,

Dik ve yüksek başıyla Orta Asya, Irkıma oldu Anayurt, Çağırdı beni Doğuya Batıya, Kut dağından Taa Alplere seslenen Bozkurt . ..

* Kırbaçtan geçirdi yeryüzünü Avarlar, Dik başlarını daha ilk kaldırırken Altaylar, Önünde ne Çin sedleri durabilmiş. ne yarlar . ..

* Beşbin yıl önce yarıp geçtiğin tarihin enginliklerinden, Hala at kişnemeleri gelir, hala O süngüler parlar . . .

* Yüce Türk ülküsünü sen getirdin ilk önce dile, Kaç kere eğildi önünde gök kubbe bile, Yarıp geçince asırları yüzbin Oğuz atlısı ile . . .

* Yüzyıllar elinin gösterdiği yerden akardı, Tarih delirir korkudan ufuklar yağa kalkardı. . .

* Ey Mete, Sana yıldırımda, şimşek de olamazdı eş , Ey ilk ses, ey ilk parlayan ateş! ..

* Evet ilk açan sensin dünyada hürriyet bayrağını, Zulma, cehle ve zillete karşı, Onun içn öpmüş türlü miletler, Çini, maçini çiğneyen ayağını . . .

izzettin

METE


22

AT T İ LA,

Yer tozarak, yüzyıllar savrularak, Selamlamışlar seni, Bütün uluslar Alp dağlarında ayağa kalkarak ! ..

* Bir kasırga gibi Kıt'alardan Kıt'alara akarak, Dehşet vermişsin Romaya, çağların üstünden bakarak . . .

* Başın ne kadar dik geçmiş öyle tarihin önünden , Tahtlara çarparak yumruğunu, taçlar fırlatarak! .

* Silinmiş yeryüzü ayakların altında birdel_l, Yediyüzbin mızraklın geçince asırların üzerinden . . .

* Attila, O günleri anlatamasam da ben, Öyle anılar bırakmışsın ki, daha yüce birbirinden.

* Dünya çirkefini kılıcinla silmek için atılmışsın ileriye , Çınlatmışsın asırları dünyada Türk var diye . . .

* Boz küheylanlar alamamışlar Orleanda hızını, Bir üflemede söndürmüşsün Roma'nın yıldızını ...

* Ne deniz, ne çö l. ne zaman tanımışsın sen. Koca dünya küçülürmüş, Ne zaman yediyüz bine bir işaret versen. ! .. izzettin METE


23

A T

il

TÜRK,

Savaş alanlarını bunca yüzyıllar titreten Türklük, Pusuya düşürülmüş, sırtı yere getirliyordu ilk kez . . . Hurra sesleriyle kampanalar çaldığı bir gündü ki, hiçbir güne benzemez .

* Yağmacı bir dünyanın çılgın gösterilerle dört bir taraftan saldırdığı O an, Dost duşman kaynaşarak mahşeri andırıyordu her yan . . .

* İşte O gün sar'aya uğrattı kan ve ateş alemini, Göklere çarparak Türklüğü ayaklanmaya çağıran sayhan. *

Kölelik tanımaz bir milletin tarih sayfaları dalgalandı birden, Atılmış pamuğa döndü dünya. arşa çarpan sesinden . . .

* Çocuktum ama O günleri gördüm ben, Kendilerini Mondros adası önünde bekleyen tekneye dar attılar, Haçlı seferleri siyasetleriyle devletler kaçarken önünden . . .

* İlk defa düşmüştüm bir hamlede kaldırdın sen, Mahşer tozarak asırlar savrulurmuş, ırkına bir yörüyün desen . . .

* Ancak sana nasip oldu bir taburla bir cih anı yere vurmak, Tahtlara çarparak yumruğunu taçlar uçurmak . . .

*


24

Sığmazsın yüzyıllara hatta kavrayamaz tarihin mantığı bile, Çıkmışsın bütün bir cihan husumetine karşı, Asırlarca savaşarak bitap düşmüş bir Anadolu ile . . Anlatsa O günleri koca tarih gelse de dile, Nasıl kaçmış önünden garbın zorba ejderi azametli donanmalarıyle . . .

* İlk kez değildir bu akın Türkün Türklüğün akını, Kaç kere yarıp geçtim garbın çelik zırhlı afakını . . .

* Asla akıllanmamış dünya Türk süngusünü sıyırmadan kından, Şimdiye kadar tarih bahsetmemiş hiç böyle bir akından . . .

* Duşmanız cehlin, gafletin, zulmun, zilletin, karanlığın, Biz sana ehramları gölgede bırakan anıtlar dikmesek de, Sana yeter Atatürk, dört kıtada söylenen kahramanlığın . . .

* Alem bilsin, işitsin ki Cihan ! Bir gün gökler tutşarak yanıp yıkılsa her yan, Türklük gene payıdar olacak başka alemlerde, Yüzyıllar savurularak kalmasa da dünyada tek bir insan! . .

* '

�y

Türklüğün bağrından çıkarak hür dünyanın kalk borusunu çalan,

Atatürk adlı eşsiz kahraman, İşte senindir şu ses, Taa ebede çarparak dört kıtada yansıyan . . .

/

l��-'

lzzettin METE


25

ALP A S L A N,

U�71

·

Malazgirt Destanı..

Irkım bir çağ kapayıp bir çağ açacak, Süngümü öpecekti zafer, Bin haçlıya karşı bir Türk çıkacak, Tarih son sözünü söyleyecekti bu sefer ! .

* Cihan dalgalanmış gene tarih bürünmüş sisı�. Vaz geçmiyor bizans huyundan, Yüzyıllar boyunca bizden dayak yese ..

* Sar'ası tutmuş gene çağların, Yeri göğü sarsıp fırlatıyor, Romanos'un kalbi bizansa zafer terennüm eden Flut sesleriyle girmek için atıyor.

* Gittikçe ciddileşiyor, gittikçe nazikleşiyor durum, İşte göründü Malazgirt, Romenosun gelip çarpacağı uçurum . . .

* Çılgın bir sel gibi hurra tepip geldiler, Kimi ermeni. ıslav, frank, gürcü kimi rum . . .

* Evet zırha bürünmüş ücretli askerler düşmüşler yola, Kinle ihtiras vererek kolkola, Çaka satarak sağa sola, Daldılar bir çığlık gibi sonsuz meçhula!.


Kapadokya, frikya, ermeni, gürcü, rum frank, Tam yüzelli bin kişi, Gelip çattılar Malazgirde uluyarak ! . . . ' .

* İ şte O zaman, ge.çti dünyanın üstünden Türkün sesi, Altaylardan kopup, taa Aip_ dağlarında yansıyarak . . . Birleşerek at kişnemesiyle gök gürlemesi, Romonos'un nike fürs devrini diriltmek için Atan kalbini durdurarak . . .

* Savruldu asırlar ayağa kalktı mahşer, Yüzelli bine çarptıkça e1libin er, Yıldızlar dalgalandı yükseldi yer, Tuttukça afakı Allahu ekber, Allahu ekber. .

* Haçlı sürüsünde olduğu gibL onda zırh yoktu, Ancak gökte vızıldayan ellibin o ktu! .. . ·

Oğuldadı yeryüzü, başlar uçuştu vura koğa, Hiç görülmedi böyle cihanda mahşeri andıran Ov a . . .

* Alpaslan, Azının çağları kaldırıp yere vurdu, Çünkü Türk , Bir daha dönmemek üzere, Taa Altaylardan kopmuş geliyordu. Türkün, Türklüğün önünde ne tufanlar, ne şimşekler durdu, Irkım işte Binyetmiş birde çiğnediğin dünya, · Yüzelli bin haçlıya bakarak barış istemeyen gururdu . . .

* Hep bizim için gürledi gökler, Hep bizim için ç ağlayıp aktı ırmak, Irkım alnın nekadar yüksek böyle yüzün nekadar pak, Taa ebediyette yansıyan şu gölge sensin bak . .. ·


27

Ey bir ülkü uğruna çağları yarıp arzı delenl.er, Ateşe suya atılarak bunca şehit verenler, Muhakkak ki ne uygarlık olurdu, ne tarih, Bu cihana eğer gelmeseydi Türkmnler . . .

* Alpaslan, Bakıp hız alırız senin yadından, Yer tozar, yüzyıllar savrılırmış ·arşa çarpan kanadından, Bugün ufukların arkasında kalsan da sen, Sana selam, var, Dünyayı çağların üstünden denetleyen ahfadmdan . . . İzzettin METE


28

KILINÇ A SLAN,

Ayakları yalın başları kabak, Oradan oraya koşup çağrışan, Şu insan sürülerine bak! . .

* O çapulcular gene kan dökmeye gidiyor, Teperek horra, Gökten isayı çağırıyor. çanlar vura vura! ..

* Kimi iki büklüm olmuş, kimi sürüne sürüne, Nehri asiye nazireler yazmışlar, Salyalar saçarak üçyüz sene . . .

* Evet asırlar inler, ırmaklar inler, Çünkü yokolup gitmiş. altıyüzbinler, yediyi.iz binler .. . Kimi düştü attan, kimi inip kimi bindi , Yirmi beş bin Oğuz atlısı ile, Kılınç Aslan Altıyüz binlik haçlıyı yendi . . .

* Bin yüz seksen altıda meydana gelen bu savaşa, Yağmacı aleminin sonu dendi, Kılınç Aslan yarınca insan dalgalarını baştan başa . . .

* Kılınç Aslan, Bir anı bıraktı ki bize O fırtınaları yaran okun, Sen ki arşa çektin bayrağını Ulu Atam Selçukun . . .

lzzettin

METE


29

TARİH TAKI ÖNONDE E BEDİ RESMİ GE ÇİT.

Çekildi kılıçlar, çaldı nakkareler taa şafak'ta Vecd ile dinleyerek Selçuk davulunu ayak'ta, Gördüm geçtiniz başlarınız afak'ta!

* En yukarıda tuttuğunuz O alevden bayrak, Gazapla baktı dört kıtaya dalgalanarak, Uçtunuz şimşek gibi yüzyılların üzerinden, Ehli salibin O zırha bürünmüş yüzbinlerine çarparak . . .

* Aynı muzıka çalıyor tarih önünde ırkım kalk, Sana şanlı gelecekler müjdeliyor haykırarak . . .

* Mete, Attila, Tuğrul, Selçuk, Cengiz. Bizi ezelden taa ebede götürüyor bu iz, Çakan şimşekten farkımız yok, gürleyen gökle biriz, Çıksa da karşımıza dağ, tufan, deniz, Asırları yararak bayrağımızı arşa çekmişiz . . .

* Şimdi Osman bey başta geçiyor, yüce tak'ın önünden, Samsa Çavuş, Konur Alp, Akça Koca, Asırlar, surlar kalkıp ayağa yol vermiş, Koca tarih doğrulunca . . .

*


30

Süleyman Paşa, Gazi Fazıl, Gazi Evrenos, Yakup Ece, Ne gündüz demişler, ne gece, Yarıp çağları, atılmışlar dünyanın dört bucağına, Doğudan, batıdan feryatlar gelince! . .

* Cenkte yarışmışlar b irbirleriyle beğler, Arz yarılacaktı ortasından, Bugün yaşasalardı eğer . . .

* Bir daha dönmemek için geri, Varıp dayanmışlar taa ekvatora, garaip denizine, Şehit olmak için atılmışlar ileri, Bundan dolayı yıkıp köprüleri, fırlatmışlar·gemileri ! ..

* Ey tarih denilen destanı yaratan er, Sana ezelle ebet sesleniyor ses ver, Sönmeyecek tutuşturduğun bu ebedi meşale, Cihan yıkılsa, ortasından yarılsa da yer! ..

izzettin

METE


31

YILDIRIM BEYAZIT . ŞANU .l\iGBOLU ....

Bin üçyüz doksan birde, Haçlı dünya'sının yuvarlandığı yerde. Başta Fransız şovalyeleri havaya takyelerihi atarak, Yaldızlı kılıçlarını ikidebir şaklatarak, Hurra tepiyorlardı iyice azıtarak . . .

* Türk daima arkadaki gemileri fırlatır, Köprüleri devirir yıkar, Haçlı dünyası ise, kaçmak için köprüler yapar. Haçlı sürüleri altıyüz bin olmuş iıe çıkar . . .

* Kovalasa da ikiyüz binler, beşyüz binler birbirini, Gene yere vurdum kaç gere garbın O kof kibrini! . .

* Ortalık imparator, amiral müsveddeleriyle dolu, Caka satıyorlardı doldurarak sağı solu . . .

* İşte bu sıralarda idi ki birden göründü, Burçlarında Türk cengaverleri bulunan şanlı Niğbolu! . ..

* Yüzbin haçlıya meydan okuyan birkaç ere, Çelik nal sesleriyle çınlayan ufuklar, Yıldırımın yaklaştığını bildirdi birdenbire ! ..

*


32

Yüzyılları toz gibi savuran O ses, Göklere çarparak engin yankılar yarattı gene , İşte O zaman, Yüzbin haçlı toz gibi göründü Birkaç Türk cengaverine . . .

* Uyandırdı uykusundan gaflet alemini O ses, Yıldırım diyerek ayağa kalktı herkes . . .

* Tekbir ve kös sesleri arşı tutarak, Bin haçlıya karşı bir Türk çıkarak, En büyük dersi verdiler. Orta çağın başına gök kubbeyi yıkarak . . .

* Kimi sürünerek kaçtı, Kimi kadın elbisesine bürünerek, Yada ölmüş gibi görünerek ! . . .

* Ey Türk Oğlu, Oğün, kalk yüksel göğe değ, Senin bağrından çıktı, Yüzbin haçlıya meydan okuyan Doğan beğ . . .

* Davullar nasıl çaldı anlatsa tarih gelse de dile, Bir daha görsem O resmi geçidi, Yıldırım Beyazıdı ile . . .

* Irkım sensin yüzyıllan ayağa kaldıran daha dün, Senin hakkın sen mağrur ol sen öğün, Yaratacağı daha çok destanlar vardır Türkün, Asırları sen çınlatmamış gibi görnsen de bugün . . .

izzettin METE


33

F A Ti H, 1453

Bir devrimin yaklaştığını haber ediyor, Gene gürleyerek toplar, İşte Yüzbin cengaver, Tarih takı önünde (İ NNA FETEHNALEKE) okuyorlar.

* Yankılar yaratıyor toplar patlayarak, Fatih geçiyor bir beyaz atın üstünde, Bir çağdan bir çağa atlayarak . . .

* Fitillenen mermiler savurup ;,.ıfukları didik didik. Alevlenen göklere alnımız değe değe ilerledik . . .

* İki taraf girmiş surlar üstünde boğaz boğaza, Nerde ise yörüngesinden çıkacak bir şey oluyor arza . . .

* Sar'aya tutulmuş gibi nabzı yerin, Yüzlerinde zaferler okunuyor, Surlar üstünde ölüme meydan okuyan gargılı askerlerin . . Türk topları çarparak göklere kalaları aşıyor, Bir çağın kapanıp bir çağın açılması yaklaşıyor, O ne müthiş tufan ki, Yüzyıllar çökmüş, surlar ağlaşıyor ! . .

* Yere iniyor artık gururu, son çanlar çalıyor, Türkün önünde Bin taç uçarak birden, milyonca baş alçalıyor . . .

* İşte silindi tarihten köhne Bizans'ın adı, Orta çağ ki, maddeye puta tapandı, Onun için yumruğuma çarparak yüzü koyun kapandı . . .

* Sen de bir çağ kapa bir çağ aç, Ey Metelerin Fatihlerin ahfadı . . .

izzettin METE


34

YAVUZ SELİM,

Mete'mi idi, Selimmi idi o geçenler bilmem, Gene canlandı, Tarih şuurumda geçmiş denilen, O gökleri top sesleriyle gürleyen alem . . .

* Kalkmış ayağa yüzyıllar, inmiş gibi yere afak, Nekadar şanlı tufanlı, nekadar şimşekli bak, Gene Selimi gördüm geçiyordu, Ay yıldız'lı bayrakla asırların üstünden atlayarak ..

* Asyada, Afrikada, Avrupada dalgalandı O bayrak , Bunca yüzyıllar bir iklimden bir iklime çarparak . . .

* Ayağa kalkmış yüzyıllar, inmiş gibi yere afak, Selamlamak için O Yavuz Selimi, Mahşer tozup, güneşten dünya koparak . . .

İşte O gürleyen toplara, Türklüğün Ulusal benligi derler, Hançerli kemerler, boz küheylanlar, kendinden geçmiş erler, Bir sonraki bir öncekinden daha müdhiş seferler ..

* Küreleri fırlatmaya hazır bir Ordu, Taa önde Selim kılıcını çekmiş duruyordu, Gördümkü Türklüğün O yenilmez bozkurdu, Bir fecir gibi çağları yarıp geçiyordu . . .

*


35

Selim'e, ya Çaldıranda seferde ya Mercidabık'ta denirdi, O bir kıpırdadımı, Yıldızlar paniğe uğrar, kıt'alar eğilirdi . . .

*

.•

Çağlarla, mesafeler hala onu alkışlar, Selimindir şu gökte yansıyan müdhiş bakışlar , Tunç tokmaklı bilekler, hiç eğilmemiş başlar ! . . . Neden bugün öyle üzgünsünüz, Ey' Selimin sesiyle çınlayan arşlar . . .

* Ah O azamet çağına bakarak coştum, Geçip vecd ile kendimden, O çelik nal seslerinin geldiği yerlere koştum! . . .

izzettin METE


36

TİRYAKİ ll.1SAN PA.5A. rKaıı ij e Kalası).

Şu gök Tiryaki Konije Birden

gümbürtüsün deki ihtar, Hasan Paşa'nın sesi, kalesine başlarını çarpınca ırklar, uçmuş bin beşyüzünün kellesi . . .

* Böyle seslendi alnı göğe değen ihtiyar: Biz varken düşermi ırkımın diktiği şu çınar ?

* Bu sözler O bir avuç cengavere pek dokundu, Davullar vurulup burçlarda ezanlar okundu...

• Tuttu afakı o gök gürlemesi, O kalayı onlara vermem diyen Tiryaki Hasan Paşanın sesi . . .

Kılınçlarınızı kuşanınız erlik günüdür ileri, Cevap verdi Ona birkaç yüz erin Kale duvarlarına çarpan ALLAH ALLAH sesleri . . .

• Tarih sayfaları dalgalandı gene, Zaferler yarattı O sekiz yüz er, Atılarak yüz binlerin üstüne . . .

Evrensel bir yasadır, O ezelden taa ebede götürdüğün «Ant» Türkün önünde Ne Anderiya dorya dayandı, ne de Ferdinant . .. Yansımış tufanlarda Ölmek var dönmek yok geri, İşte hep bunu çaldı borazanlar asırlardan beri . . .

izzettin METE


37

T ti RK LÜ C E,

Türküm. Tanrı'nın göklerden ilk seslendiği Oğuz nesli benim, Ey tarih denilen destanı yaratmak için Dünyaya gelen milletim . . .

* Ezelden beri çağların üstünde kainatı denetlerim ben, Bir millet kaldımı , Şu gök gümbürtüsündki iht arı işitmeyen ? Haykır eğer varsa bir bilmeyen . Olmaz Türk olupta başı arşa yükselmeyen . . .

* Dik başlarını Altaylar daha ilk kaldırırken uyandım, Sonsuzdan gelen O ilahi sesi en derinden duyandım, Türküm, Oğuz nesli benim, göklerden indi adım . ..

* Tutuşturdu uygarlık tarihini, Tanrı dağlarında ilk döğdüğüm demir, Tarihe, Tanrının Türklük vasıtasıyla yarattığı destan denir . . . Kendimizden geçirdi bizi O ilahi şimşekten emir. * Vurulmuştu daha ben görünmeden milletlerin boynuna zincir, Kalk borusu çalınca Altaylardan, Parçalandı prangalar bir bir . . . Irkım işit, Yüzyılların üstünden bakan, Şu dik ve yüksek baş senindir. . .

* Kim kendisini bir tutar benimle, kim kıyaslayabilir, Yüce tarihim bana, Güneşin doğduğu ve taa battığı yerden seslenir. Gene dünyayı gündüz gibi yapar, O parlayan süngün arşa yükselir, Ne zaman çağırsam seni, ne zaman seslensem sana bir . . .

izzettin METE


KU.)AK !ARDAN KU.)AKLARA,

Senin cihandaki yerin, Daha dün fırlatıp attığım taçların önünde eğilmek değil, . Irkım bunu mutlaka anla çok iyi bil. Yoksa. Yüzüne tükürür, nefretle anar ,geçmiş ve gelecek nesil ! ..

* Sen de Attila gibi dünya çirkefini kılıcınla sil, Düşün O muhteşem tarihini, Her yabancı'nın önünde, Ya Yıldırım, ya Mustafa Kemal kesil . . .

* Hiçbir ulus senden üstün değil, Cihan alçalsa da sen ne kırıl, ne eğil, O güneş doğacak, Ancak Türk olduğunu anladığın gün, Milletim bunu mutlaka kavra, çok iyi bil. . .

* Ancak dehanla parlayacak O büyük yarınlar, En açık tanıktır buna, Tarihi seyreden büyük şanlı asırlar . . .

* Türk oğlu, E2ni beklcyei.1 bunca vazifeler var, Ulu tarihinin enginliklerinden geliyor, Şu ·gök gümbürtülerindeki ihtar, Asırları geride bırakmak zorundayız biz, Bir akşama kadar . . . *


�9

Kalkın sizde tarihe hesap verin. Bir dünya bir cihandır senin herbirin, Sana çağların üstünden böyle sesleniyor dedelerin . .

* Gene bir çağ kapar, bir çağ açar, O kahramanlık kılıcını arşa asan ellerin . . .

* Artık doğrul cehli, gafleti fırlatıp at, Önünde bir daha secdeye kapansın kainat, Ey eğilmez baş, yenilmez ırkım, Bana gene bir altın destan yarat . . .

izzettin METE


40

I':Y TtiRKOCT,U,

Kalk silkin, titre, kendine gel, Yalnız kendine güven, yabancıya bağlama bel. Sendin yüzyıllara seslenen tarihin fecrinden evvel, Kalk borusu çalarak insanlığa hedefler gösteren el . . .

* Şu gök gümbürtüsündeki ihtar, Ya Mustafa Kemal'ın ya Oğuz Han'ın Tarihi saat ç alıyor kalkın uyanın, Ezeli çevirip ta Ebede dayanın, Alçakla hainle çevrilse de her yanın . . .

* Muhakkak çıkacak aslı, Tarihten önce gördüğün ruya'nın Şu gök gümbürtüsündeki ihtar, Seni çağıryor imdadına. Can çekişen dünyanın . . .

* Ulu tarihim asla düşme ye'se sakın, Türklük şimşekleriyle karanlıkların darmadağın olması yakın, Gene O Selim'dir, gene O Fatih'tir bakın, Tarih takı önünden geçenler akın akın . .

* Kanat açmış Ebediyete zafer kartalın, Çağların üstünden bakan O dik baş, O yüksek alın. Ya Yıldırımın , ya Mustafa Kemal'ın . . .

* Alnın göğe değsin kalk şahlan doğrul, Ey kimi Kılıç Aslan, kimi Murat, kimi Ertuğrul . . .

* Kalk bayrağımı gene O eski doruğuna çek, Mahşer tozarak yüzyıllar savrulsa da, O meşale sönmedi Ezelden beri, Ebediyen sönmeyecek . . . * Sana gelmez, sana uymaz bu durum, Ben senden Maocu ve hipi değil, Bir alimler, kahramanlar nesli istiyorum . . . izzettin METE


41

T Ü R K L Ü G E,

Ezelle Ebet ancak seninle çevrilir, Yalnız sen iste, sen emir ver, Yedidüvel çıksa karşına bir taburuna yenilir, Tahtlar uçar O gün taçlar devrilir . . .

* Yalnız sen iste sen emir ver, Hasmın kof kibri yere serilir, Dünya önünde ulu tarihimize imtihan verilir . . . Asırlar kalkar ayağa kokudan alem delirir .. Bir maddeden meded uman dünya, Sar'alar içinde geri çekilir . . .

* Hiçbir ulus şeit olamaz, kıyas edilemez seninle, Tarihin enginiklerinden gelen şu gökgtimbürtülerini dinle, Çağları bir daha ayağa kaldır Milletim. O göklerden gelen sesinle . . .

izzettin METE


42

KAHRAMAN T-IAVACILARIMIZ1i,

Gene parlayıp şahlanmış başın, Yarıp geçtiniz üstünden arşın ... Dünya işitsin ki zulme karşıdır, Ta tarihin fecrinde başlayan savaşın . . .

* Yoktur eşin ırkım yoktur karşın, Yürü Türkoğlu çağları yırtarak, Binyılları böyle bir günde aşın . . .

* Dünyaya ders vermek içindir bu akın, Asırlar savrulup ayaklarınıza kapanmış bakın . . .

* Tarih denilen destandan aldığınız hızla, Çağlar ayağa kalksın, Siz geçerken O bayrak O ayyıldızla . . .

* Atılmış pamuğa dönsün her uluyan karanlık, O Arslan yelene çarparak _artık . . .

* Bir ders olsun ki evrene, Afakı yarıp gelen ihtarın, İşte Türkoğlu, Bu ruhtan çıkacaktır O büyük yarın . . .

*


43

Ey şimşekten ses, yıldırımdan irade, I rkım işit, İşte gene O Attila, O Yavuz, O Fatih, Şimdi uçuşan göklerde . . .

* Ey kan ve ateş alemi , Göster çiğneyeyim bir daha. O Anderya dorya ile, Şarlken nerede?

* Ey arşı yararak çağları fırlatıp gelen, Yirminci yüzyılın en büyük destanını yaratrak, Dünyayı bir daha terbiye etmektir senden istenilen . . .

* İsterse Ezele çarpsın, isterse Ebede, o a slan yelen , Bir daha secdeye kapansın önünde,

Şalonlarıyla ve Orlaanlarıyla tarih denilen.

* O kuzu postuna bürünmüş zulmun elinden, Mazlumu senin öfken kurtarsın, Mahşer tozarak yüzyıllar savrılsın yelinden, Değilmi ki alemde sen varsın . . .

* Geçin çocuklar şimşek gibi devirlerin üstünden, Bir daha sarsılıp çınlasın Ezelle Ebet, Yürüyün çocuklar şimdi sizdedir nöbet . . .

izzettin

METE


44

DENİZ CENGAVERLERİNE,

Kanuni viyana önlerinde, Barbaros Akdenizcl.e görünür, Şanlara, zaferlere yüzbin kişi nakkare çalarak yörünür.

* Atıldıkça Hint okyanuslarının üstüne, Anderiya dorya ile Şarilken, önünüzde yuvarlanır sürünür . . .

* Turgut. Murat , kahraman burak, Aylardır ne uyku var ne durak, Kaç kere açıldınız ebediyete, Venediği cinivizi vurarak . . .

* Yansır sesiniz ta prevezeden, garaip denizinden, Siz müsterih olun, Biz de yarıp geçeceğiz tufanları izinizden . . .

* Sadece senin sesin gelir Hintten, Çinden, Ey Buraklar, Muratlar size sesleniyorum ben, Ses verin bana yüzyılların içinden . . .

* Bayrağımı arşa asmış bir nesildir bu geçenler bakın, Irkım eğilmek duşmana, hükmetmek senin hakkın, Asırları borazan sesleriyle çınlatan ceddim, İşte böyle geçmiş tarihin önünden akın akın . . .

* Kalmamış çınlatmadığın bir gök, Baş eğdirmediğin bir ülke, I rkım sensin işte şu Okyanuslarda yansıyan gölge . . .

izzettin

METE


45

Ç A N A K K A LE, Yankılar yaratıyor toplarımız haykırarak engine, Garbın zorba ejderi, Dayağa doymamış, salyalar saçarak geliyor gene ! . . .

* Davullar gürleyrek, borazanlar çalarak, Türk'ü çağrıyor kalkın Çanakkale cengine ! ..

* Uyarak Tanrı'nın gökleren gelen emrine, Bir tabur Türkle, bir cihan girmiş birbirine . . . Mahşer tozarak, asırlar savruluyor toz yerine! .

* Şimşekler önünde kaldırdıkça Mustafa Kemal Kırbacı, Yüz yıllarca çiğnediğim O kof kibir Allah Allah sesleriyle bir daha geçiyor yerin dibine ! . . .* Alevlenen göklere ba.şlarımız yükseliyor. Garbın zorba ejderi gene uluyarak geliyor. ., . .

* Dağlar kalkmış aypğa, Anadolu dayanıyor, Gök gürleyrek kıtalar sallanıyor! ·.,

* Toz gibi savruluyor havada kafa, kol, bacak, I rkımın bir elinde süngü , bir elinde sancak, Yarıp maşrıkı, ta mağrıbe dayanacak ! . . Asırlar, çağlar, devirler geçse de, Nesiller O şanlı geçmişimi unutmayacak! . . .

* Bir dünya ile bir alay, Bir kişiyle bin kişi savaşıyor, Boğazda yüz filo batıp, bin filo yanaşıyor, Öyle müdhiş bir tufan ki, korkudan alem ağlaşıyor ! .. * Ey garbın zorba ejderi kaçma önümde eğil, Duşmanım sana, hıncım bundan, öfkem geçmiş değil! . .

izzettin

METE


SAKARY A'DAN GEÇERKEN,

Ey yolcu doğrul vecdi ile ayağa kalk, Ne söylüyor sana şu yalçın kayalara bak! .. İşte burada dalgalandırmış tarihin sayfalarını, Garbın zorba ejderine O attığın dayak . . .

* Ey bunca şehidin ta arşa astığı bayrak, Hep seni selamlar, Kaç kere tutuşturduğun şu gökler, Kaç kere çınlattığın Şu afak ! . .

* Ey ırkım, ey Ezelden ta Ebede akan ulu ırmak, Nekadar alının açık öyle, nekadar yüzün pak . . .

* Gene bir şey yaptım diyemem sana, Karşında nekadar eğilip, nekadar ayağa kalksak! . .

İzzett in METE


47·

K UŞAKLARDAN K UŞAKLARA,

'

sayısız ve sınırsız tehlikelere meydan okuyarak, Büyük geleceğe doğru bir Ulu Adım attık, Birkaç cengaverle Okyanusları yarark, Bunca çağlar açıp çağlar kapattık! ..

* Hiç baş eğmedik, ancak zulmu yıkıp alçattık, Ezeli aşıp ta Ebedi tutmak için, Arkadaki gemileri yakıp köprüleri fırlattık! .

* Yüce bir Ülkü uğruna zulm ile cehl ile, Yüzyı llarca savaşarak, kahramanlık kılıcını arşa uzattık! ..

** Biz ki, cihana hükmetmeye gelmişiz, Ezeli yarıp, Ebedi delmişiz . . . Bizden kurban isteyen zulum mağbetlerine, Daima göklerin üstünden seslenmişiz! ..

* Hırsla çalan çanlar önünde, Durmadan çakan şimşek, kasırga selmiŞiz .. Kanlı meydanda yıldırımlar saçan bir yumruk, Lakin tarihin fecrinde, İnsanlığa hedefler gösteren elmişiz! . .

** Ben ta Altaylarda dinledim, O ilahi sesi, O Ulusal marşı. Hakkı savunmak için gaflet alemill€ karşı, Çınlattım yüzyıllarca yeri göğü, yedikat arşı! ..

İzzettin METE


' 48

Kudurarak bütün salyasını sahillere saçsa da cihan. Birden fışkırarak sıçksa da ta göklere kan, İşte mahşer tozarak Atılmış pamuğa döner dünya O an! . . E y bir ülkü uğruna, Arkadaki gemileri yakıp, köprüleri fırlatan, Irkım senin işaretindir şimşek O göklerde çakan, Türklük kanıdır O seller gibi, asırlardır akan! . Tarumar olsa da hatta gelse öyle bir an, Ne mahşer durdurabilir O sesi ne bir tufan, Ey gaflet alemi uyan, Türklük gene payıdar olacak başka alemlerde, Yüzyıllar savrılıp, kalmasa da dünyada tek bir insan! .

**

Türkl üğe, Ne ulussun ki, tufanlar gösteren tarihin yazmakla bitmez. Uğrunda mahşer tozarak, asırlar savrılsa beni tatmin etmez, Değil baştanbaşa yıldırımlar yaratan tarihini, Sadece bir «Mohaçııını anlatmaya asırlar yetmez ! . .

* Hangi mağrur alem ki, bu kasırga önünde savrılıp gitmez? Ey kahramanlık kılıcını arşa asan milletim, ezilme ez, Bir gökten bir göğe çarpan sesini, evren nasıl işitmez ?

** Kültür savaşı: Milletlerin bütün olanaklarıyla topyekun hesaplaşmasıdır Bu savaş, Onun için sarsıyorum omuzundan tutarak uyan arkadaş ! . . . Uyanıp yerini almazsan eğer bu savaşta, Ne dağ kalır yeryüzünde ne de dikili bir taş , O halde üç asırda bir gün değil, Fakat bir günde üç asır aş ! . . . Şayet sürerse O gaflet, O yavaş yavaş, Sonra eğilir, dünyaya, çağların üstünden bakan. O dik alın , O yüksek baş! . .

izzettin METE


U L U S U M A,

Tarih, Tanrı'nın Türklük vasıtasıyla yeryüzünde yarattığı Bir destandır. Şu şafakları tutuşturan, Asırlarca sel - sebil ettiğin kandır. Kalk fırla gene ufLlklarda görüneceğin zamandır ..

* Türkoğlu seni çağların üstünde denetleyen Mete-Oğuzhandır. Biz küçük işlerle uğraşmaya gelmedik bu evrene, Borazan sesleriyle ayağa kaldıracağın bütün cihandır ..

* Gelecek, Milli benliği en yüksek olan milletler tarafından Yaratılacaktır gelecek, Elbetteki cehalet, ilmin önünde eğilecek! . . Irkım asla unutmayacak bilecek, Bundan sonra da tarih takı'nın. önünden, Başlarımız arşa değerek geçilecek . .

* Hippilere, Hani benim Süleyman şahım, Attilam, Kılıçaslanım nerde, Kimi bakar Alpdağlarından, Kimi kalmış ta Caberde, / Kalk arşa değsin alnın, seni görmesin yerde, Sonra yüzüne tükürür, Bütün Atalarımız göklerden inerde! .. İzzettin METE


50

Aşağılık duygusuyla malül yarı aydın kafilesine!

Hafif batı müziği imiş, bana ne ? Demek ki bu aşağılık duygusuymuş, Beni durduran üçyüz sene! . .

* Üçyüz sene haykırdım işitmedin, Üçyüz sene seslendim duymadın gene ! .

* Kiminiz yurdumun köşe ve bucaklarını. Hala sokak şarkılarıyla inletir, Kiminiz arap, acem, rum, ermeni hikayeleriyle O güzelim kuşe kağıtlarını kirletir . . .

* Kiminiz maval okur, kiminiz cırcır böcekleri dinletir, Eski Hint ilahileri çalarak bana, Sanat diyerek afakı, gamkin mısralarla inletir.

* I rkım sen bana, Tarihin fecrinde çaldığım O kalk borusunu getir, Bak nasıl yırtar afakı, kıtaları nasıl titretir ! . .

•• Gaflet ve ihanet alemine ! Söyleyin bakalım ey cırcır böcekleri, Şairmisiniz, sanatkarmısınız nesiniz ? Neden yitirdiniz kendinizi bukadar, Neden arşa çarpmıyor sesiniz ?

* Artık ya doğrulunuz, yada O kadınsı sesinizi kesiniz . . Ne felsefeden nasibiniz var, ne hedef, ne konu, Ancak nerde b�r hımbıl varsa, Toplanmış bir araya, beşi onu . . . İşte soruyorum tarih önünde size, Bunca harcanan zamanların, O sayıklayan sayfalarmıdır sonu ? .. izzet tin METE


Aşağılık duygusuyla malul batı lıayrant Ressam, heykelt raş

ııe mıısikişiı ıas miisveddelerine ..

Sen de ressamsın, heykeıtraşsın guya, Hanı benim kendimi seyredeceğim taplolarım doya doya. Noldu size söyleyin, Bunca zaman kırdığınız mermer, harcadığınız boya? ..

Öyle

yan yan bakmayın, Kendinizi yansıtan suya ! . . Söyleyin ne zaman başladınız. Bu sonu gelmeyen uykuya? . .

•• Sözde umanistlere! . . Umanizme giden yol , Mutlaka milliyetçilikten geçer, Önce kendi ulusum gelir, Bilmem ta nereye atmadan kol . . .

* Ben karanlık istemem öyle, Bilim ile kuşan, inançla dol, Sende ise sadece laf ebeliği bol! .. Evet benden sonra gelir Şekspirle Anatol. Sen üç asırdır öyle umanızm sayıklarken, Acaba vazını geçti çan çalmaktan, İsa ile Senpol?.

* Türkoğlu, Eğer şaşırıp kalmamak istersen tarih önünde, Uyan ebedi savaşa hazır ol ! . . . Ey yarı aydın denen hödük, Uçsuz bucaksızdır tarihte oynadığın olumsuz rol, İşte gene karşındadır, bayrağımı arşa asan, O eğilmez bilek, O bükülmez Kol. . . İzze t tin METE


52

Ali ANADOLU,

Geçmişin de geleceğin de, Şanlar, zaferler ve destanlarla dolu, Senden geçer Ebede giden Ezelin yolu . . . Ey Türklüğün kılıcı. islamın kolu , Duruşun öyle nekadar şanlı, nekadar ulu ! . . . Hala O şimşek çakar afakında, haıa O gök gürler, Sana uygarlıkların ve bunca devrimlerin yaratıcısı derler, Ey altında nice yüzyılların yattığı yerler, Sana selam, sana selam ey Anadolu! ..

* Bunca uygarlıkların püskürdüğü O toprak, Türkoğlu Milletin nekadar yüceymiş bak, Tarih denilen destanı O yaratmış, Doğunun batının afakını yırtarak! . .

* Başın nekadar yüksek, alnın nekadar temiz pak, Sen astın ta arşa O bayrağı , Bir taburla bir cihanı kaç kere yere vurarak! . . .

* Bunca çağlar açıp çağlar kapadın, Doğunun batının O zorba ejderine, Mohaçta, Sakaryada tek başına çıkarak ! ..

izzettin

METE


53

DOCUNUN, BATiNiN KOF KİPRİNE,

Ey zulum mağbetleri, kin ve taassup bulutları , Şu gökgümbürtüsündeki ihtar, Sana son ihtarım olsun bak, Gene mahşer tozarak asırlar savrılır, Biz O ulu tarihimizle bir ayağa kalksak! ..

* Ne atomların, ne de başka silahların dayanır yumruğuma, Bir gün tenezzül edipte, Sana çağların üstünden bir eğilip baksak! ..

* Ulusum, Seni çağırıyor O çalınan boru, Göklere çarpıp arşı çınlatarak, Kalk atıl diyor sana Altaylardan Alplere doğru ! .

* Ey devirleri binparça edip binparça bölen, Gene zulmu ez, cehle tükür, gaflete yüklen, Çünkü ne geçmiş olur ne de gelecek, Eğer yoksa uğrunda bir ölen! ..

* Ayrılık yok yasamızda, yoktur töremizde bölüm. Ben de O Okyanusta bir gölüm, Türküz biz ya istiklal ya ölüm! ..

izzettin

METE


54

VUR TÜRK VUR!

Eğilme, doğTul, dik dur, Dünyaya gelmenin manası budur .. Vur Türk vur, Türk için Türklük için vur. Türk felsefesinde eğilme ve geri kalma yoktur. İşte tarihini ve tarih şuurunu özetleyen, Ta Ebdiyette yansıyan O altı oktur .

* Sen istersen bayrağ1n yükselir, ta arşa konur, Bir kıpırdasan, Gene alnın göğe, başın arşa dokunur .. Vur Türk vur, Türk için Türklük için vur, Bak şu çakan şimşeklerin göklerde bıraktığı iz, Ya Oğuzhan Ya Mustafa Kemal Okunur . . .

* Vur Türk vur , Türk için Türkülük için vur, Aşağ1lık duygusu bana çok dokunur, Yürü atıl sen de Attila, Kılıçaslan gibi, Yıldırımların geçeceği yere dur.

* Vur Türk vur, Türk için Türkülük için vur, Gene Mohaçtaki gibi seslen, Malazgirtteki gibi buyur.

* Vur Türk vur, Fışkırsın zulmun yüzünden ateş, Vur aklını başına getirmek için vur, Yüzyıllar savrılıp yumruğunun şiddetinden, Param parça olsa da güneş ! .. Vur Türk vur, Kudurup çıksa da milletler karşına, Gene on onbeş . . . Vur Türk vur, Ne tayfun çıkabilir sana, ne şimşek olabilir eş ! . .

*


55

Vur Türk vur, Ezelden beri savunduğun, O ilkeler, O döktüğün sel gibi kanlar namına vur, Kalk atıl tekbaşına , Grne Mohaç'taki, Sakaryadaki gibi dur.

* Vur sana yan bakan alçaklara vur, Süzülsün alnından kan , Öyle bir vur ki, şiddetinden çıldırsın cihan . .

* Kalk silkin , kükre, atıl en ileriye, Hiç bakmadan geriye, Seslen çağların üstünden ber_ varım diye ! ..

izzettin

METE

YARI A YDIN İŞİT!

Biz, cırcır böcekleri , laf ebeleri, umanist müsveddeleri değil, Ulusal duygu ve Ulusal benlikle ürpermiş bilginler, sanatkarlar, Ulusal tarih ve ulusal destanları dile getirecek ressamlar, musikişaslar Talep ediyoruz. Bizim davamız ne leşmek ne de laşmak, Ahmedi Mehmedi bırakıp, taranto ile kucaklaşmak. Ne demek ? Koskoca ilmi, mantığı ve tarihi bırakıp AvrupalılaŞmak ?

* Nerede ise merihe, açılmış iller, Çelik küreler içinde birer birer . . . Ey dipoma denen bir kağıt parçasının, Hiçbir memlekette görülmemiş imtiyazına sığınarak, Bir imzaları ve bir kaprisleriyle yapacaklarını yapan gafiller! . .

* işte alay ediyor sizinle bakın, Kendinizi uydurmak için Bunca yıllarımızı harcadığınız şekiller! ..

*


5 (i

Ancak ulusal ülkü v e ulusal benliktir ki, Kendi şeklini ve kendi metodunu yaratır, Dünyaya bu en yüksekten bakıştır ki, Tutunacağımız noktayı, Ne doğuda ne de batıda aratır! .

* Ey yarı aydın denen zırtaboz ! . Felsefe ile tarih şuurdur ki, Yüzyıllardır rnna hep hunu açıklar, hep

bunu anlatır . .

* Kiminiz başyazarını , kiminiz ordinaryusum diyerek, üçasırdır yapacağınızı yaptınız, Artık bize cırcır böcekleri değil, Filozof, şair , alim, sanatkar gerek, Haydi nerede iseniz çık��1ız artık, Tarihin enginliklerinden gök gibi gürleyrek ! . . .

* YARI A YDIN İ$İT!

İlericilik ve devrimcilik demek. Ne batının « izm»lerine, sarılmak, Ne de «bezm»ine doğunun, Uyan ey yarı aydın denen gafil, Bunca yüzyıllar oldu, İpliği pazara çıkalı çoğunun ! . . .

* İlericilik de, devrimcilik de , Bir ulusu ayakta tutan Ulusal benliği Ve ulusal ülküsü'nün üstüne yürümek demek değildir . Eğer muktedi �sen sen, Kendi ilim çevremizde de inadçı bir itikat Olarak yansıyan ve yüzyıllardır bize yapacağını yapan, Hint, Çin, Roma, Yunan, Arap ve Acem Hurafelerinin haddini bildir! . . .

*


57 İşte gerçek ilericlik ve asıl devrimcilik, Bu yabancı fikir akımlarına karşı meydan okuyarak, Ben varım ben diyerek gürlemektir! .. Fakat sen hala, Batıl hurafelerle karıştırmaktasın geçmişi, Ne yazık ki, Yüzyıllardır yarı aydın sürülerinin, Ancak bu olmuş işi ! . . .

* Gerçek eskimez. iyi eskimez, güzel eskimez, Bin yıl, yüzbin yıl geçse de , Ey Türkoğlu işte budur savunacağın sentez . . . Fakat O mazi dediğin , geçmiş dediğin Ulu Alem, Binlerce yılların, mlyonca şühedanın, bunca göz yaşları ve Bunca tecrübelerin yarattığı bir destandır. Türküm ben daima alnım gökte, eğilmek nedir bilmez , Ey aşağılık duygusu denen alçak, Sen eğilsen de ikide bir, Irkım eğilmez

İ zzettin

METE

** * DÜNYA BİL, CİHAN İŞİT!

Sanma ki şimdi değilim, Ben gene Mohaç'ta çakan şimşek, Gene O yüzyılları savuran yelim, Bakma biraz bükülmüş görünse de belim, Ben gene O tarihin fecrindeki, Milletlere hedefler gösteren elim! ..

* İşittinmi ey yarı aydın denen hödük, Ulusal kabiliyet ve Ulusal güçlerimi, Kendi kafalarınızın biçimine uydurmak için. Mantığı yüzyıllardır zorlayan engelim! . . .

* Ulusal benliklerdir bugün dünyada çarpışan, Yüzyılda bir gün değil, bir günde yüz asır aşan! . . Irkımındır gene O yüksek şeref, O yüksek şan, Evet benim çağları yarıp, binlerce yıllardan beri, Kıtadan kıtaya, iklimden iklime koşan! . . .

izzettin

METE


58

Y ÜCE TARİHİME,

Mahşer tozarak, yüzyıllar savrılarak, üstüme gelse de fırtına, tip i kar, Sen müsterih ol yüce tarihim , Türklük var Türklük, Türklük var . . . ,

* İşte, benim sesimdir şu gök gümbürtüsündeki ihtar , Gene çağlar delirir korkusundan, Gene cihan eğilir ayağa kalkar . . .

* Dünya bilsin, işitsin ki cihan, O bin kere yarıp geçtiğim surlar, Hala Türk geç�cek diye, �ecdeye kapanmiş dururlar . . .

* Gene ezele sığmam, ebet bana dar, Gene başım dik, alnım yukarda,

O nakkare sesleriyle çınlattığım çağlardaki kadar.

İzzettin METE


••

I

J· URKIYE VAKIFLAR '8AHKASI .

Yrnunur oç.n '�"'" ,,., ı...,rul, OMı n.yetı tıorunc. � ıu -· � oıı>l. 1- ­ ,..zırlM.


· ·

TURK GİBİ KlNVETLI ·


PETROL OFiSi MAMULLERİ aracınızın

dostu. yol�duğunuzun 1:1.nıınatıdır...



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.