İZZETTİN METE
TÜRK •
TARiH DESTANINA •
•
GiRiŞ
Kutuıml...1 Matbaası Yerebataıı Cad. No. 35 İstanbul 1970
İTHAF
Türk ulusal benliğini haykıran ve nesillere azim, irade, ve mo ral
kaynağı teşkil edecek olan bu eserimi, müstesna insan vataıı
perver Nadir Hakkı ÖNEN'e ithaf ediyorum.
izzettin METE
Ulusal Kültürlerin; Ulusal Ülkülerin; Ulusal inançların; Ulusal destan ve Ulusal müziklerin Milletlerin istiklal ve hürriyet savaşlarında oynadığı rol..
Türk secaatı'nın; Türk azim ve iradesinin; Türk ulusal inanç ve ül küsti'nün; Türk savaş felsefesinin birer abidesi olan meydan muharebe ler�ı.i ve bu meydan muharebelerini dile getiren yenilmez ordularımızı ve onun eşsiz baş komutanlarını daima hafızamızda tutalım. Çünkü, en ümitsiz anlarımızda bize en kuvvetli tutunacak nokta ancak onlar ola bilir. Tarihe, gelecek nesillerin nefretle anacakları insanlar olarak geç meh.ten korkalım ve çok sakınalım. Bilakis ferdce ve milletçe en yüksek işler görmüş şahsiyetler olarak cihanda ün almayı ve çocuklarımızı da bu ideal ile yetiştirmeyi, en yüce bir vazife ve gaye bilelim. Unutmaya1ımki; ancak ideali olan bir milletin geleceği de ulu ve yüksek olabilir. Dünya bilsinki; bizim idealimiz, Türkçülük ve milliyetçilik idealidir. Fa kat, asla şu ya da bu sınıfın (bu sınıf hangi sınıf olursa olsun) çıkarları nı güden bir ideal değildir. Bizim türkçü ve milliyetçi olan ülkümüz, evet. herkes çok iyi bilmelidirki; bütün Türk alemi'nin yüceliğini, birliği ni, selamet ve zaferlerini hedef tutan bir idealdir. Bizim ulusal inancı mız, maddeci bir tarihin mantığına olan inanç değil, önce yerlerin ve göklerin ve bütün alemlerin mutlak hakimi olan Tanrı'ya; sonrada Türk lüğe olan inançtır. Bu nedenledirki, kainattaki yerimizin ve tarihteki ro lümüzün, <uyduluk) yeri değil, ancak (Önderlik) yeri olduğuna hükme diyoruz. Milliyetçilik duygusu gerçekte 19 uncu yüzyılda birdenbire parlayı vermiş, milletlerin dehasından fışkırıvermiş bir şey değildir. O, binlerce yıllar önce de milletlerin şuur altların da vardı. .. Fakat şuur üsLüne daha çıkmamıştı. Yeni olan şey; bu duygunun 19 uncu yüzyılda şuur üstüne çıkmış olmasından ibarettir. Ancak, Türk milletini; diğer milletlere üs tün kılan bir özellik vardırki; oda milli şuurun, daha binlerce yıllar ön ce, bir mefküre halinde kendisini göstermiş olmasıdır. Eşsiz atalarımız hak.lı olarak kendilerini Tanrı'nın ordusu bilmişler ve zulma, cehle gö ğfü., germeyi, Tanrının kendilerini memur ettiğine inanmışlardır. Bu inançladırki, kainata daima çağların üstünden bakarak yüzyılları korku ile ayağa kaldırmışlardır. İşte kültür ve medeniyetleriyle tarih denilen
6 destan, bu yüce ve eşsiz inancın gerçekleşmesinden başka bir şey değil dir. Bu asil ve temiz inançlarını daha
binlerce yıllar önce dile getiren
atalarımız, 7 inci yüzyılda daha açık ve daha şiddetle şu cümlelerle ebe diyete haykırmışlardır. «Türk Oğuzbeğleri, millet işitiniz, yukarıda gök çökmedikçe, aşağı daki yer delinmedikçe Türk milleti senin ilini, töreni kim bozabilir?»
1200 yıl sonra Mustafa Kemal, «Ey türk istikbalinin evladı, iş�.3 bu ahval ve şerait içinde dahi va ziyfen Türk istiklal ve cumhuriyetini ilelebed müdafaa ve muhafaza et mektir. Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur.» diyerek; ezeli ve ebedi Türk yasasını ve türk benliğini dile getirmişlerdir. İşte, ırkımıza zaferler gösteren; ona tahtlar ve taçlar uçurtarak asırları tekbir ve borazan sesleriyle ayağa kaldırtan; atalarımızın O nesillerden nesillere akseden sesleri; O Ulusal inançları olmuştur. Malazgirdler, ko sovalar, mohaçlar, mercidabıklar, pervezeler, Çanakkaleler, dumlupı na1lar, Sakaryalar ve dünyanın dört bucağında başları göklere değen kültür ve medeniyet anıtları; evet bu inancın, bu ulusal benliğin bir ger çekleşmesidir. Ne yazık ki, 17 inci yüzyılın sonlarına doğru islamlık, araplık ruhu ile bulanmış, çinden, hintten, yunandan, romadan çuval çuval taşınıp ge len hurafeler, yabancı noktyınazarlar kendi ilim çevremizde de inatçı bir itikat olarak makes bulmuş ve her
hamleye karşı bir engel teşkil
ederek, bize üç asırdanberi yapacağını yapmış! ... Evet daha iki üç asır ön(;e bir mum ışığının alaca karanlığı içinde pinekleyen Avrupa, artık kaışımıza Bacon'larıyla, Descartes'larıyla, Newton'larıyla (fizik, kimya, m�tot ve felsefeleriyle) çıkarak, İldöfrans'larını sorbonlar� çevirmiş! ... Biıdede Ebülhüdalar ve cinci hocaları çıkarak Süleymaniye'leri meflüç birer medrese'ye döndürmüşler! ... İşte bir taraftan ebülhüdalar, bir ta raftan da kapukulu tayfası dönmelerle çevrilmiş olan koca imparator luk; Viyana önlerinde bu engellere çarparak toslamış! ... Bugün dahi bir Ulusal inanç, bir Ulusal ülkü kavramı yoktur. Tan zimat ve meşrutiyet mollasının onca zaman ağızlarında geveledikleri VP bu yüzden imparatorluğun çökmesini hızlandırdıkları (camia - iinsani ye) , (içtimaiyat - ı beşeriye) (ümmetiislam) , (ittihad-ıanasır) ideali, bu günkü yarı aydın kafilesinin de sayıkladığı bir idealdir. Evet bir zaman lar tarih şuursuzluğu yüzünden ümmeti müslüman, ittihadıanasır sa· yıklayarak nasıl uyuyakalmış; Üskübü, Manastırı düşmanlara kaptır mışsak; bugün de aynı tarih şuursuzluğu yüzünden sahte tevazu ve vekar
7 bilgiçliği perdesine büıünerek; en haklı bir davamızda bile, «aşırı tale bimiz yok» diyerek tarih ve dünya önünde gülünç oluyoruz. Evet tarih şuıırsuzluğu, bilgisizlik yüzünden, kimi hippy'liğe, kimi marküsçülüğe özenerek, kimi stoi'cılığa, kimi de budisme heveslenerek, emdikleri sü tü ve damarlarında taşıdrıkları kanı dünyaya ilan ve teşhir yarışına gi riyorlar! ... Evet hangi taşı kaldırsanız; O temel fikir ve inançlardan yok sunluğun dörtbir taraftan gelen yankılarını duyarsınız. Bir yabancı se firin himayesinde olan bir ermeni fedaisinin attığı bombayı takdis ede cek kadar küçülen Fikret ile, aklı yalnız Sadabad ve Kağıthanede olan NF.dim ve emsallerinin ruh halleri ve taşıdıkları zihniyet, nasıl tanzımat aydınının hareket noktasını teşkil eden kültür fukaralığı ile açıklanabilir se, bugünkü yarı aydın takımının kofluğu da aynı tarihi süreçle açıkla nabilir. Yabancı ülkülere, batıl hurafelere, ihanetlere, gaflet ve cehaletlere ve aşağılık duygusu'nun üç asırdanberi gönüllü fedailiğini yapan yarı aydın güruhuna karşı asıl şuurlu t'-pki, Kahraman Atatürk zamanında olmuş; Ulusal tarih, Ulusal benlik, Ulusal kültür, Ulusal ülkü kavramla rı onun zamanında dile gelmiştir. Evet, «Ben» ile «benden gayri alamı ın
savaşı; Türk tarihinin ve
Türk benliğinin asıl son sözü olan 30 Ağustos zaferine kadar sürebilmiş tir. Dış duşman; (garbın o zorba ejderi) başını Türk azmınin yalçın ka yalarına çarparak darmadağın olmuştur. Artık sıra asıl duşman ve asıl engel olan ve adına (gaflet ve cehalet) denilen (kara kuvvete) gelmiş; kahraman Atatürk'ün gazaplı nazarları ona dikilmişti.... Teessüfler olsun ki, Atatürk'ün vefatıyla birlikte o kara kuvvet'in temsilcileri de sindikleri köşe ve bucaklardan başlarını kaldırmışlar; On •.m tutuşturduğu tarih ve medeniyet meşalesini söndürmek için, el lerinden geleni arkalarına koymamışlardır. Bu yanlış yolları tutanlar, düştükleri gafletten ve ulusal kültür tarihimize karşı irtikap ettikleri al çakça ihanetten dolayı, bugün dahi töbe etmiş görünmüyorlar.... Türk ulusunu milli kültürden; Onu asırlardır ayakta tutan yargı değerlerin den muhakkak uzaklaştırmak gibi, karanlık bir çığır açmış olanlar; el betteki tarih mahkemesinin dar kapısı önünde suçsuz olduklarını ısbat için bekleşecekleri günler gelecektir.
Ve asla unutulmamalıdır ki, bu
ihanetlerin yarattığı boşluktan istifade ederek cırıt oynamakta olan ya bancı fikir akımları ve onun fedailiğini yapan alçaklar, bugün kendi lerini alkışlayan birtakım sefiller bulsalar da; milli vicdanlarda gene de asla yankılar yaratamayacaklardır... Fakat şunu da kabul etmek zorun-
8 dayız ki, hiç değilse, milli kültürleri zayıflatarak bugünkü duruma sok mak gibi, bir başarıları da olduğu muhakkaktır. Mini etekli ve sarkık sakallıların sokaklara dökülmesi, yabancı isim, yabancı kelimelerin or ta11ğı istila etmesi; ilk okul yavrularımızdan, ta üniversite öğrenicileri ne kadar resmi geçit'lerde söyleyecek bir marş bulamamaları; hemen herkesin hafif batı müziği hayranı kesilmesi; kültürsüzlüğün, tarih şuur suzluğunun yarattığı sonuçlardır .... Nekadar tekrar edilse yeridir. Savaş nazariyesi çoktan değişmiş; milletler kozlarını barış zamanla nnda da oynayarak yapacaklarını yapmaktadırlar. Nitekim, Kahraman Atatürk'ün Dumlupınar da meçhul asker anıtı önünde haykırdıkları gibi «artık savaş bir ulusun bütün haysiyet ve varlığını ortaya koyduğu en çetin bir imtihan demektir. Maddi güç nekadar büyük olursa olsun an cak. manevi değerlerle desteklendiği
takdirdedirki zafere ulaşabilir.;>
Bugün alimleri, şairleri, (fizikleri ve kimyalarıyla) mileltler; yedikollu şamdanlarıyla kiliseler bu savaşlara atılarak çoktan yerlerini almışlar dır. Eğer bizde Atatürk'ün açtığı Çığırdan yürüsek; Türkçülük ve milli yetçilik idealini bir problem olarak zamanında ele almış ve şuurlu bir surette işleyerek milletimize mal etmiş olsaydık; bugün ne yürekleri miz: paralanarak şahit olduğumuz maddi ve manevi sarsıntılar olur; ne d� tarihimizin birkaç sayfasını özetleyen (nikbet devri, duraklama dev ri, rıçat devri) diye birtakım devirler yazardık ... Bir daha tekrar edeceğim ki, tarih denilen destanı yarattığımız ve üç kıtanın üstüne bayrağımızı çektiğimiz zamanlar, bir tarih şuuruna sa hip olduğumuz, yüksek değer yargılarıyla etkilendiğimiz, yani Türklük ve ululuk duygusuyla ürperdiğimiz zamanlardı.. İşte geçmişte olduğu gi bi, gelecekte de en büyük savaşlar bu yüksek değerler arasında olacak ve son sözü milli benliği en yüksek olan milletler söyleyP.cektir .... Demek ki, bugün içine düşürüldüğümüz durumdan kurtulma ve mil li benliğimizi eski muhteşem zirvesine tekrar yükseltme; ancak Ulusal şuurla, Ulusal ülkü ve Ulusal benlikle mücehhez nesiller yetıştirmekle mümkün olacaktır... Evet, zafer ve kurtuluş yolu, ancak bilmeye, düşün meye ve anlamaya ceht eden insanlara açılacaktır... Bundan başka bir yol ve ikinci bir şık yoktur ... Bu alanda ilk vaziyfe hiç şüphesiz Milli Eğitim Bakanlığına düşmek tedir. Derhal ilk okullardan başlayark son okullara, üniversitelere ka-
9 dar yukarda önemle tekrar ettiğimiz esaslar uygulanmalıdır. Yani ilk, orta öğretim ile, Bakanlığa bağlı yüksek öğretim dahil, bütün özel yük sek okul ve üniversiteler müfredat programı, Türk Gençliğini milli he dPflere yöneltecek şekilde düzenlenmelidir... Eğer gereği kadar açıkladığım bu gerçekler kavranırsa, mutlu so nuçları bir iki yıl içerisinde görünmeye başlayacağından hiç kimse şüp he etmemelidir... Tarihin kötü tekerrürlerini durdurmak azim ve kara rında isek, her gün yüreklerimiz parçalanarak şahit olduğumuz maddi ve manevi çöküntülerin önüne geçmek istiyorsak yapılacak şey budur... Artık destanlarımızla İlyada'nın, keşif ve icatlarımızla tabiat ilim lerinin, tarih şuurumuzla bunca hataların, felsefemizle dünyanın, başa rılarımızla tarihin, irademizle büyük geleceklerin karşısına çıkmak ka rarında isek, böylesine bir Ulusal inanca, böylesine bir tarih ve dünya görüşüne tutunmak zorundayız... Var olma iradesi işte bu ruhta, bu uslupta dile gelmektedir. Bu uslup felsefede, ilimde, tarihte, muzikte, dile geldiği gibi, güzel sanatlarda,heykelde, resimde edebiyatta, şiir ve müzikte de dile gelmelidir. Bir türk anıtı'nın sütünundaki yazının her harfında, Fransız, İtalyan, Alman, İngiliz dillerinin her cümlesinde, ta rih destanın her sayfasında, insanlık dehasının her belirtisinde benim uslupumun yankıları duyulmalıdır. İşte bu ruhun dile gelişidirki, sarsıl maz bir egemenlik iradesinin biribirine sıkı surette bağlı bir senbolü dür:
Dik ve yüksek basımızla alemlere daima çağların üstünden bakarak. tarih destanını yaratmamız; kainattaki yerimizin (önderlik yeri) olduğu hakkındaki ezeli ve ebedi inancımızdandır gökyüzüne, Okyanuslara ve asırlara vuran şu gölge; bu iradenin bu inancın yankısıdır. YüyıUarı çın latan ve tarih sahifelerini dalgalandıran bu gururdur. Ululuk, Türk'ün, Türklüğün ruhunda yasadı ve yaşayacaktır. Kültür ve Medeniyet, tarih, felsefe, s::m'at, müzik. ilim bu ruhun eseridir. Ancak büyük taleblerde bulunarak tatmin olmamız, başkalarına benzememek gururundandır.
D81ma yüce olaylara. devirlere, çağlara damgasını vurması, orada yalnız kerıdi kendini görme dllveusundadır.
ha .;t.8., .
en
Derinleşme, en ileride olma, en
yüksekte olma ülküsündendir. Başkalarına benzememe, baş
kalarınm arkasında sürüklenmeme benliğindendir. İnkılaplar, zaferler desüınl::ır hep onun bu hükmetme duygusunun bir şekillenmesi, her şe ye kendi. uslübunu aksettirme iradesidir. Tarih şuurunun edebiyattaki, :::ı:ın.'ı:ıt ve dildeki. ilim ve felsefedeki akisleri. kendini yorumlamanın;
1::0nc1ini bulmanın; kendini yaratmanın vasıtalarıdır. İşte bu şuur, bu
10 ulusal ınanç, kendini aksettirecek edebiyatı, sanatı, felsefeyi asırlardır beklemekte, asırlardır aramaktadır. Bugünkü şair, bugünkü sanatkar. bugünkü musıkişinas, bugünkü başyazar, sonyazar, kendini söz söyle mek mevkiinde gören bugünkü yarı aydın bu gerçeği hala kavramamış, hala idrak edememiştir. Bizim san'atkarlar, orada kendimizi göreceği miz heykelleri, resimleri, sahneleri yaratacaklarına; kırık kollu Meryem Ana heykelleri yontmakla meşgullerdir! ... Musıkişinaslarımız kendi öz lemlerimizi dile getireceklerine bizi hayatımızdan bezdirecek saçmalar bestelemekle meşgullerdir. Birer terbiye müessesesi demek olan sine maıarımız, edebiyatımız evet, her teşkilat, bizi uyutmak için sanki söz birliği etmişler gibidir! .. Yücelik ic�ealini aksettirecek musıkiyi, resmi, heykeli talep ediyoruz. Kendi yüceliğimizi, tarihimizi, büyüklüğümüzü seyredeceğimiz san'atı, edebiyatı, şiiri, ilmi bekliyoruz. Birçok milletler, zafer sarkılan uydurarak terennüm etmemişler midir? Onun içindir ki, , 1
alelade bir adam ( İSKENDER KEBİR) olmuş, Asya'yı ele geçirmek için kendini zabtedememiştir. Bu hakikatları, bizim yan aydınlara acaba na�ıl anlatmalıdır? Evet, teessüfler olsun ki, bizde, bu heykeller, bu re simler, bu şarkılar yerine, gamlı mısralarla inliyen musıkişinaslar din liyoruz, alkışlıyoruz. İşte, tarihe hükmetmiş icraatçı bir milleti durdu ran, gerileten akıl ve duyguları felce uğratan fakat, aksine gene de en çok alkışlanan bu türlü edebiyat, bu türlü san'at,bu türlü musıki, bu türlü şair, bu türlü ressam, bu türlü aydı�. bu türlü başyazar ve sonyazardır. Hind, Çin, Roma, Yunan menşeli masallarla uyumuş, uyutulmuş bir toplumu çağırmanın; ihanetlere ve engellere karşı uyandırmanın zama nı çoktan gelmiştir, tekrar ediyorum: Büyük geleceğin felsefesi, bu fikir lerin üstünde yükselecektir. Ateşe ve suya atılarak, devirleri ve ufukları geride bırakarak tarih destanını yaratan bu inançtır. Bu usluptur. Bu ideal, bu iradedir. Bunca ihanetlere, dönme ve kapıkulu tayfasına ve bunca bilmediğini bilmiyen yarı aydın sürüsünün yalnış müdahalesine rağmen, yıkılmıyan ve yıkılmıyacak olan bu irade, bu ruhtur. 30 Ağus· to::.lar onun eseri, milli benliğin; milli
gururun; tarih şuurunun, ulusal
imncın tarihteki yankılarıdır. Asırlar, ebediyetler, Türk borazan sesle riyle bir daha çınlamak için Türk'ü bekliyor! . Yarınlar yaratılmak için, bu ruhu, bu inancı, bu iradeyi istiyor. İdealizm sahası; bütün ömrünü,
ezberlediği iki yabancı kelimeyi tekrar ede ede tüketen başyazarlar, son yazarlar değil, gerçek düşünürlerin görünebilecekleri bir sahadır. Alem ve tarih; mefkurenin gerçekleşmesinden başka bir şey değildir. Tarih, in..,anlık haysiyetinin en yüksek çelengine ulaşmak için, milletlerin içi ne atıldıkları bir yarışma sahnesidir. Bundan dolayıdırki, idealizm saha sı. öyle birtakım cırcır böceğinin dönüp dolaşabileceği bir alan değil, yük sek alakaların rol oynadığı, büyük davalara baş vurulan yüce bir des tan alemidir. İşte Türk düşünürlerini, türk alim ve sanatkarlarını kai nattaki yerlerini ve tarihteki rollerini almaya çağıran bu ses, zor tanı maz, içraatçı bir milletin tarih sayfalarından gelmektedir..
Türklüğe Sesleniş...
Ey ateşe, suya atılarak; devirleri ve ufukları geride bırakarak; bin lerce yıllardan beri kutsal bir gayeye doğru ilerlemekte olan yenilmez Türk Milleti; Ey yıldızlı göklerin altında ilahi aksisedayı «ezeli prensip lern in yankılarını, kendi vicdanlarında ilk duyanlar ve cihana duyur mak. için, At üstünde ayağa kalkarak; asil ve mukadder bir macera olan Tarıh destanını yaratanlar! .. Ey madde denilen kör kuvvetin; (Karan· lıl<: kayalar aleminin) üstünden atlayarak; çağlar açıp - çağlar kapayan lar! Ey insanlık mukadderatının oluşumunda ilk müessir olanlar! Ey yüz asır önce; bütün yer yüzü karanlıklar içinde çalkalanır; Avrupa yerlisi Prcne eteklerinde pineklerken, ilk dünya medeniyetlerinin demir halka la!':nı Tanrı dağlarının bakır ocaklarında dö.<ı-enler! .. Ey yalnız Tarih'den önceki medeniyetleriyle değil, Tarihi medeniyet ve reni:isanslarıyla da çağfarı; devirleri tutuşturarak; şarkı - hint adalarından, Mezepotamya ya, Ana.doluya, Yunanistana ve Avrupa'nın göbeğine kadar dayanan; Pa sifik Denizi adalarına ve Cebelitarık caddesine �adar yayılan bir medeni yeUn önderliğini yapanlar! . Ey sadece Ak Deniz ülkelerini değil, bütün Avrupa'yı nüfuzları altına alarak; büyük insanlık kültürünü, ön Asya, Mezepotamya, Mısır, Yunan ve Romalılar vasıtasıyla ve renösans yoliy le, yeni zamanlara aksettiren; Dünya medeniyetlerinin ilk erleri! Ey bir buçuk asır gibi, kısa bir zamanda, kıt'aları, Okyanusları birbirine bağlı yamk, alemşumül bir imparatorluğun yaratıcısı olanlar! .. Ey yedi kollu şaMdanları ve sönük klise kandilleri ile çağları; aforozları ile Papazla rı 1urdurarak; hür dünyanın kalk borusunu çalanlar! Ey Malazgirt'leri, Kosovaları, Niğbolu'ları, Çaldıran'ları, Mohaç'ları, Mercidabık'ları, Ça nakkale'leri ve Sakaryalariyle
aleme her şeyin üstünden bakan ünlü
asırlar! Ey Hun suvarilerinin kırbaçlarıyla dalgalanan yer yüzü; Tek bir ve nakkare sesleriyle hala çınlayan ufuklar! Ey sadece on beş bin Oğ•ız Atlısiyle, (Altıyüz bin lik, Yediyüz bin) lik haçlı sürülerini taru· mar eden kılınçaslanlar! ... Ey «harp tanrısrn bir ırkı kıt'adan kıt'aya, yüz yıllardan - yüz yıllara taşıyıp durmuş olan At neslinin bugünkü torunla rı \Boz atlar) ve (kırköheylanlar! Ey Türklük uğruna ve insanlık namı na hayatlarını feda eden bunca ordular! Ey yabancı diyarlar ve ufuk ların arkasında kalmış olan bunca reisler, beğler! Ey bütün cihanı tek bir hukuk nizamı altında toplamak için, küreyi arzın altını ve üstünü kemikleriyle dolduran bunca şehitler! Ey ezelden beri istiklal ve hürri-
13 yet prensiplerini savunan ve tek başına Dünya'ya meydan okuyan Oğuz nesli Kahramanlar!.. Sizler ki, yer yüzünü boşuna çiğnemediniz. Bütün savaşları, bütün fedakarlıkları yüksek bir gaye için, insanlığa mukadder olan hedefleri göstermek için yaptınız. Sizleri Kıt'adan - kıt'aya, iklimden - iklime koş turan bu ülkü idi. Evet, harp tanrısı bir milleti, atı üstünde ayağa kaldı ran ve kıt'adan - kıt'aya koşturan ideal bu idi!... Bütün yer yüzünü tek bir adalet ve hukuk nizamı altında toplamayı istihdaf eden savaş felsefeniz bu idi. Bu kadar derin, bu kadar şanlı ve bu kadar yüksek değerde idi. Bu hedefe henüz ulaşılamamış ise de, ula şılabildiği her yerde (Çin'de, Hint'de, İran'da, Balkanlar'da, Orta Avru pa'da ve Afrika'da muzdarip insan kütlelerini, kan ve ateş alemine karşı korumuş ve bugünkü hür dünyanın kalk borusunu çalmıştır. Evet, bu gü:ı, dlınyanın hangi bucağına bakarsanız bakınız! Hinde Çine, Japon Okya nuslarına, Atlas Okyanuslarına, Kıt'alara bakınız! Orada gördüğü nüz parıltılar; Türk süngülerinin ebediyete vuran akisleridir. Bu gün, yer yüzünde hiç bir nokta yoktur ki, orası, Türk suvarilerinin bindikle ri Atların çelik nal seslerinin akisleriyle çınlamasın!... * **
Borazan sesleriyle yüz yılları çınlattığımız, taht ve taçlar uçurarak, tarihin en büyük icraatını yarattığımız zamanlar; (ululuk) duygusuyla ürperdiğimiz zamanlarciı. Bütün Paşa'ların; sadrazamların; serdarların; beğlerin; reislerin; kaptan-ı deryaların hep birden, en önde; en başta düşmana savlet ettikleri zamanlar; ebediyet duygusuyle, Türklük şuuru ile ürperdiğimiz zamanlardı. Karlı dağlara tırmandığımız; kızgın çölle ri aşarak cihanı titrettiğimiz zamanlar; bir tarih şuuruna sahip oldu ğumuz zamanlardı!... Bugün, içine düştüğümüz vaziyet,
cihangir bir ırkın, icraatçı bir
milletin son sözü olamaz! Bugünkü millet de gene aynı ırkın devamıdır. Biz, alemşumül bir şöhretin; azametli bir Tarihin enginliklerinden geli yoruz. Yer yüzüne, emir almak; çiğnenmek ve kendi aklımızın kontrolu nu yabancılardan beklemek için değil, emretmek ve büyük işler gör mek için atıldık. Ancak, büyük taleplerde bulunabilir; büyük davalara baş vurarak tatmin olabiliriz... Cihandaki önderlik yerimizi gene alacağız! Hürriyet bayrağını gene en önde; en başta, en yukarıda taşıyacağız! Fakat, bu ulu hedefe; ne son-
14 lan «izm» lerle biten batı teoryasına; ne de «bezm» ile başlayan doğunun safsatalarına bakarak değil; ancak, zor tanımaz bir milletin tarih say falarına bakarak ulaşacağız! Çünkü tarih, Tanrının, Türklük vasıtasiy le yer yüzünde yarattığı bir destandır. Daha açıkçası; Türklüğün (var olma) iradesinin ebediyetteki yankısıdır. Alem ve Tarih, mefkürenin gerçekleşmesinden başka bir şey değildir. Başka bir ifade ile, Tarih, in sanlık haysiyetinin en yüksek çelengine ulaşmak için; Milletlerin içine atıldıkları bir yarışma sahnesidir! ... Büyük taleplerde ancak büyük milletler bulunabilir. Zafer; mefkü re ile -mukavemetin, Madde ile- ruhun savaşından çıkar. Bundan dola yı, her irade ve her eylem aynı zamanda zaruri bir cür'et; asil ve mu kadder bir macera olan tarihin zaruri bir yönünü teşkil eder. İdealizm sahası; öyle birtakım (cırcır böceğinin, (hesap kitapçıların) (kurnazlar teşkilatı) nın dönüp dolaşabileceği bir saha değil, fakat, yüksek alaka ların rol oynadığı, büyük davalara baş vurulan yüce ve cesaretli teşeb büslere girişilebilen bir destan alemidir! ... Dünya bilsin, cihan işitsin ki! ... Ortasında bulnduğumuz tarih dünyası; ne kadar fırtınalı; ne kadar bulutlu; ne kadar şimşekli olursa olsnn; biz, bu alemde bjr ot gibi, çürü yüp solarak - dağılıp gitrr.iyeceğiz. Tarihimizle, medeniyetimizle ve bun ca icraatımızla bu alemin ortasında, gene o sonsuzluğun içinde var ola-
1 cagız....
Dünya bir gün her hangi fiziki bir sebeple darına dağın olsa da; biz ger..e başka alemlerin üstünde ebedi ve önder bir millet olarak payidar olacağız! ... Dünya'ya, çağların üstünden bakan şu dik ve yüksek baş, gene be ni 111 başım! ... Şu gök gümbürtüsünde ki ihtar, gene benim sesim! ... Ebediyete vuran şu gölge, gene benim (var olma) iradem! Yeneme yeceğim bir kara kuvvet, darına dağın edemiyeceğim bir ihanet teşkila tı; baş vuramıyacağım bir dava, bulunamıyacağım her hangi bir talep; çözemiyeceğim bir mesele, savunamıyacağım bir prensip saratamıya cağım bir gelecek yoktur. Batı'la, cehle ve zalime göğüs germeyi, Tanrı nın memur ettiği Türklük; sadece yer yüzünde değil, başka alemlerde de yadolunacaktır! ...
15 TVRKLVGE;
Türküm, Tanrı'nın göklerden ilk seslendiği Oğuz nesli benim; Ey tahtlar ve taçlar fırlatmak için dünyaya gelen milletim!... Ezeldenberi çağların üstünde kainatı denetlerin ben; Bir millet kaldımı şu gök gümbürtülerini işitmeyen? Haykır eğer varsa "bir bilmeyen; Olmaz, Türk olupta başı arşa yükselmeyen! ...
* Dik başlarını tiyanşanlar daha ilk kadırırken uyandım; Sonsuzdan gelen O ilahi sesi, en derinden duyandım! ... Türküm, Oğuz nesli benim, göklerden indi adım..
* Tutuşturdu medeniyet tarihini, Tanrı dağlarında ilk döğdüğüm demir; K�ndimizden geçirdi bizi, O ilahi şimşekten emir...
* Vurulmuştu daha ben görünmeden milletlerin boynuna zincir; Kalk borusu çalınca altaylardan, Parçalandı prangalar bir bir... Irkım işit; Yüzyılların üstünden bakan şu dik ve yüksek baş senindir...
* Kin. kendisini bir tutar benimle, kim kıyaslıyabilir; Yüce tarihim bana, güneşin doğduğu ve ta battığı yerden seslenir. Ger.e dünyayı gündüz gibi yapar, O parlıyan süngün arşa yükselir; Ne zaman çağırsam seni, ne zaman seslensem sana bir... İzzettin METE
16 TARiHiN FECRİNDE!
Tan yerleri yeni atarken; Tanrı Türk'ü yarattı... Bin güneş doğup bir güneş batarken; İlk önce Altaylar başını uzattı...
* Tanrının sesi göklerden gelince; Püskürüp çıktı zamanla mekan; Kaos savrularak kozmoz'a dönünce; Ulu gökkubbesiyle göründü cihan...
* Madde'yi toz gibi savuran ttüan; Ben oldum O gök gümbürtülerini ilk önce duyan; Karanlık kayalar aleminden şuur olup fırlayan ...
* Ey ırkım, ta O zamanlar gördüğün ruyan; Muhakkak gerçekleşecek inan; Alçakla, hainle kaynaşsa da her yan ... İzzettin METE
1'1 METE;
Dik ve yüksek başıyla orta Asya; Irkıma oldu anayurt; Çağırdı beni doğuya batıya; Kut dağından Alp dağlarına haykıran bozkurt ...
* Yüz.yılları çınlatan hala O ses; Duydu bütün cihan, işitti herkes... Yüzyıllardır çıkmadı hala eşin; Adısın sen parlak güneşin...
* Bir ışık olarak süzülüp yukardan indin; Bütün milletlerce harp tanrısı denildin, Tahtlar uçurup yere taçlar indirdin; Dünyaya çağların üstünden bakarak; Yedi iklim dört bucağı sindirdin...
* Kirıin zulma, hep zillete karşı; işte selamlıyor bütün cihan, Çağların üstünden bakan O dik ve yüksek başı... izzettin METE
F. 2
18 ATTiLA,
Yer tozarak, asırlar savrularak; Selamlamışlar seni; Bütün milletler Alp dağlarında ayağa kalkarak.
* Şimşekler gibi kıt'alardan kıt'alara akarak; Korkutmuşsun Romayı çağların üstünden bakarak...
* Başın nekadar dik geçmiş öyle tarihin önünden; Tahtlar uçurup taçlar fırlatarak...
* Yer yüzü silinmiş ayakların altında birden; Yedi yüz bin süvarin geçince asırların üzerinden.
O günleri yaşıyorum ben hala derinden; Öyle hatıralar bırakmışsın ki, daha ulu birbirinden. Bu yeter sana Attila, stni anlatamasam da ben ...
izzettin METE
19 ALPARSLAN;
Dokuz yüzyıl önce; Gelip çatınca bin yüz yetmiş bir; Titretti arşı; Altmış bin Oğuz atlısının getirdiği tekbir... *
Bor azanlar çalıp, Malazgird önünde atlar ki_şneyince bir; Mahşer tozarak vecd ile secdeye kapandı yer! ... *
Oğuz atlıları O gün daha müdhişti biribirinden; Azkaldı yarılacaktı küreiarz, orta yerinden... Duydu bütün cihan bu inkılabın sarsıntısını derinden; Ordun şimşek gibi geçince asırların üzerinden ... *
Alparslan; Sana ehramları geride bırakan anıtlar dikemesem de ben; Koskoca bir cihan kaldı. O Horasan erlerinden! ... *
Dünya bilsin, cihan işitsin ki, Malazgirde boşuna çağrılmadın; Sen ki, bizansın kof kibrini ebediyen kırıp parçaladın ... *
Bugün yabancı diyarlarda, ufukların arkasında kalsan da; Sen müsterih ol, sana yeter, kıtadan kıta'ya dolaşan adın. . . izzettin METE
20 KEINÇ ARSLAN;
Şu ayakları yalın başları kabak; Oradan orayaya koşusan insan süriilerine bak! . .. *
Ba;,'raklar açılmış, borazanlar haykırıyor yine; Yirmibeş bin oğuz atlısı destanlar yaratıyor; Yüzbin haçlının atılarak üstüne ... *
Allah Allah sesleri yükseldi arşa; Kılınç Rrslan yarınca ehlisalibi bir baştan bir başa... *
Kan akıyor sel gibi, atlardan kimi düşüp kimi iniyor. Savaş alanları dile gelmiş, bir kişi bin kişiyi yeniyor. Yirmi beşbin Oğuz atlısı Gök kuppeyi yıkarak, yüzbinlerin başına indiriyor ... *
tarih, O günleri anlatsa gelsede dile; Irkım nasıl tarumar etmiş haçlı alemini; Yirmi beşbin Oğuz atlısı ile ... *
K1lmç Arslan, Uzat öpeyim alnından O fırlattığın Ok'un; Senki, arşa çektin bayrağını, Ulu atam Selçukun .... izzettin METE
21 TARİHiN 1299 DAN GÖRÜNÜŞÜ...
Çekildi kılınçlar, çaldı nakkareler ta şafakta; Vecd ile dinliyerek selçuk davulunu ayakta; Gördüm geçtiniz başlarınız afakta ... *
En yukarda tuttuğunuz O alevden bayrak; Gazapla dalgalandığı dört kıtaya bakarak; Uçtunuz şimşek gibi asırların üzerinden; El:'ılisalibin O zırha bürünmüş yüz binine çarparak ... *
Aynı muzıka çalıyor tarih önünde ırkım kalk; Şanlı gelecekler müjdeliyor sana davullar haykırarak .. *
Osman beğ başta geçiyor yüce takın önünden; Samsa çavuş, Konur alp, Akçakoca; Yüzyıllar ayağa kalkmış birden . . . . *
Çekilmiş tekfurlar korkudan dağlara doğru; Bizi kızıl elmaya çağırıyor şu haykıran boru ... *
Ne tekfur kalmış, ne zalim yeryüzünü korku alınca; Irkım asırlara seslenip, kalk borusu çalınca... *
22
Süleyman paşa, Gazi Fazıl, Gazi Evranus, Yakup Ece; Ne gündüz demişler ne gece; Cenkte }arışmışlar biribirleriyle beğler; Arzı yaracaklardı bugün yaşasalardı eğer .. *
Irkım bu gök gümbürtüleri sana haykırır sana der; Mete, Attila, Fatih sesleniyor sana ses ver; Türküm, cihan yıkılsa, ortasından yarılsa da yer; Bende hala o şimşek çakar, hala O gök gümbürder... *
Bir hatıraki, kalmış bize O çelik nal seslerinden; Kimimiz dönmese de hala tufanlar seferinden; Dünya bil, cihan işit, Ancak fırtınalar kaçabilmiş şimşek süvarilerin önlerinden. izzettin METE
23 YILDIRIM BEYAZIT;
Şanlı Niğbolu. Bin üç yüz doksan birde; Haçlı dünyasının yuvarlandığı yerde; Başta fransız şovalyeleri havaya takyelerini atarak; Yaldızlı kılınçlannı ikidebir şaklatarak; Geliyorlardı ikibüklüm iyice azıtarak... *
Garbın zorba ejderi, Gene arkasına bakmadan kaçacaktı geri; Fakat bir kere ilan etti o kof kibrini; Bunun için koğaladı yüz binler, iki yüz binler birbirini! ... *
Or talık imparator, amiral müsveddeleriyle dolu; Caka satıyorlardı doldurarak sağı, solu ... İşte bu sıralarda idi ki birden görtindü; Burçlarında Türk cangaverleri bulunan şanlı Niğbolu . . . *
Yüzbin kişiye meydan okuyan birkaç ere; Çe:ik nal sesleriyle çınlayan ufuklar; Yıldırımın yaklaştığını bildirdi birdenbire... *
Yüz yılları toz gibi savuran O ses; Göklere çarparak engin yankılar yarattı gene; İşte O zaman; Yüzbin haçlı, bir toz gibi görtindü birkaç türk cengaverine. Uyandırdı uykusundan gaflet alemini O ses; Yıldırım diyerek ayağa kalktı herkes ... *
24
Tekbir ve kös sesleri arşı tutarak; Bin haçlıya karşı bir Türk çıkarak; Savaş alanları dile geldi; Türk atlıları haçlı dünyasının başına gök kubeyi yıkarak... *
Kimi sürünerek akçtı, kimi kadın elbisesine bürünerek; Yada hepisi ölmüş gibi görünerek ... *
Ey Türk oğlu öğün, kalk göğe değ, Senin sinenden çıktı; Yüzbin haçlıya meydan okuyan Doğan beğ... *
Davullar nasıl çaldı anlatsa tarih gelsede dile; Bir daha görsem O resmi geçidi, Yıldırım Beyazıdı ile ... *
Irlı..ım sensin yüzyılları ayağa kaldıran daha dün; Senin hakkın, sen mağrur ol, sen öğün; Yar atacağı daha çok destanlar vardır Türk'ün; As)rları sen çınlatmamış gibi görünsen de bugün.... izzettin METE
2.5 KA/\"UN!;
MOHAÇ.
Haykırışım ne kadar olsa da acı; Bendim O gün alnında şaklatan kırbacı; Unutma ey ehlisalibin körükleyicisi; Kosovada, Mohaç'ta bana al çine diye fırlattığın tacı ... *
Ey zorba alemi, ey zulum mağbedi işit! Evet bendim yüzbin atlı ile çineyen Mohac'ı . .. *
İşte gene O top sesleri enginlerde; İşte gene O ebedi resmi geçit; Dünya bil, cihan işit! . . .
/zzettin METE
26 FA1IH;
1453
Bir inkılabın yaklaştığını ilan ediyor Gene gürleyerek topiar; Yüzbin cengever tarih takının önünde, innafetehnaleke okuyorlar .. Ne olacaksa olacak bir dört yüz ehli üçte, Türklük bütün cihanı alaşağı edecek güçte ... *
Yankılar yaratıyor toplar arka arkaya patlayarak; Türkler geçiyor kalkın, asırlardan asırlara. atlayarak ... *
Fitillenen mermiler savuruyor ufukları didik didik; Alevlenen göklere alnımız değe değe ilerledik ... * '-·
İki taraf girmiş surlar üstünde boğaz boğaza; Ne;·ede ise, yörüngesinden çıkacak, bir şey oluyor arza. . . Sar'aya tutulmuş gibi nabzı yerin; Yfü.lerinde zafer okunuyor Surlar üstünde cihana meydan okuyan kargılı askerlerin .... *
Türk toplan çarparak göklere kaleleri aşıyor; Karanlıkların batıp, güneşin doğması yaklaşıyor; Kaleler çökmüş surlar ağlaşıyor... Kalkın işitin bir çağ artık temelinden çatlıyor; Koca Fatih at üstünde ayakta asırları atlıyor... *
27
·:·ere iniyor artık gururu, son çanlar çalıyor; :-ürk'ün önünde taçlar uçarak, başlar alçalıyor... *
.\rtık silindi tarihten köhne bizansın adı; Yıldırım, şimşek, deniz, kara, çöl uçurum demeden; 3ir taburla bile, bir cihanın önünde eğilmeden; Tarihe imtihan verdi Mete'lerin ahfadı. .. *
Orta çağ ki, madde'ye, puta tapandı, Onun için yumruğuma çarparak yüzü koyun kapandı. ... izzettin METE
28 TiRYAKi HASAN PAŞA;
KAN!JE KALESİ.
Şu gök gümbürtüsündeki ihtar; Tiryaki Hasan paşanın sesi; Kanije kalesine başlarını çarpınca ırklar; Uçmuş birden bin beş yüzünün kellesi... *
Böyle Seslendi; alnı göklere değen ihtiyar; Biz varken düşer mi ırkımın diktiği bu hisar? *
Bu sözler, O bir avuç cengavere pek dokundu, Davullar çalınıp burçlarda ezanlar okundu ... *
Tuttu Afakı O gök gürlemesi; Bu kaleyi onlara vermem diyen Tiryaki Hasan paşanın sesi... *
Kılınçlarınızı kuşanınız erlik günüdür ileri! Cevap verdi Ona birkaç yüz erin; K:ıle duvarlarına çarpan Allah Allah sesleri.... ...
*
Tarih sayfaları dalgalandı yine; Zaferler yarattı O Sekizyüz er; A�ılarak yüzbinlerin üstüne .... *
Irkım evrensel bir yasadır; O ezelden ta ebede götürdüğün ant;
Türkün önünde ne Anderya dorya dayandı, ne Ferdinant ... *
Aksetmiş tufanlara «Ölmek var dönmek yok geri» Hep bunu çaldı davullar asırlardanberi.... izzettin METE
29 DENiZ CENKLERİ ...
Kanuni Viyana önlerinde, Barbaros Akdeniz ufkunda görünür, Şnıılara zaferlere, yüzbin kişi nakkara çalarak yörünür .... *
Heyecanla atıldıkça siz Hint okyanusunun üstüne; Anderya dorya ile Şarilken, önünüzde yuvarlanır sürünür... *
Kiminiz Atlaslara, kiminiz ta Garaip denizine açılmış yol alıyor; Akdenizde dalgalar bir inip bir alçalıyor; Barboras yaklaştı duşmana, borazanlar çalıyor... *
Tmgut, Murat, kahraman Borak; Aylardır ne uyku var, ne durak; Açıldılar ebediyete Venediği, Cenevizi vurarak .... *
Yansır sesiniz perevezeden, ta Garaip denizinden; İşte bizde şanlara zaferlere doğru, yürüyoruz izinizden . ... *
Sadece senin sesin gelir Hintten çinden; Irkım Öğün Barboraslar, Mustafa Kemallar çıktı senin içinden .... *
Tarihin önünde Turgut, Murat, Borak reisler geçiyor bakın; Irkım eğilmek duşmana, hükmetmek senin hakkın; Asırları borazan sesleriyle çınlatan ceddim; Geçmiş tarih takının önünden asırlarca akın akın ... *
Kalmamış çınlatmadığın gök, baş eğdirmediğin ülke; Irkım kalk sensin, şu okyanuslarda akseden gölge ... izzettin METE
30 ÇANAKKALE.
Toplarımız yankılar yaratıyor haylorarak engine; Garbın zorba ejderi Dayağa doymamış, salyalar saçarak geliyor yine ... *
Davullar gürleyerek, borazanlar çalarak acı acı; Türk'ü çağırıyor kalkın çanakkale cengine ... Uyarak Tanrı'nın göklerden gelen emrine; Bir tabur Türk ile, bir cihan girmiş biribirine ... Gene dayanıyor Anadolu; Mahşer tozarak asırlar savruluyor toz yerine ... *
Şimşekler önünde kaldırdıkça Mustafa Kemal kırbacı; Ecdadımın asırlarca çiğnediği O kof kibir; Allah Allah sesleriyle bir daha iniyor yerin dibine ... *
Alevlenen göklere başlarımız yükseliyor; Garbın zorba ejderi durmadan uluyarak geliyor; Irkım dünya çirkefini gene lolıncıyla siliyor.... *
Da.;'>"lar kalkmış ayağa Anadolu dayanıyor; G0k gürlemeleriyle dünya uykusundan uyanıyor ... *
Toz gibi savruluyor havada kafa, kol, bacak; Artık ne olacaksa Çanakkalede olacak... *
Bir dünya ile bir alay, bin kişi ile bir kişi savaşıyor; Boğazda yüz filo batıp, bin filo yanaşıyor; Bu ne müdhiş tufan ki, korkudan alem ağlaşıyor ... Bomba şimşek saldırdılar üstümüze anlamadan - bilmeden; Dost bil düşman işit ! ... Hangi zorba dünyası, zafer kazanmış önümde eğilmeden? izzettin METE
AT.4.TÜRK;
ANIT KABİR ÖNÜNDE.
Yü.zyıllar eğilip önünde cihan alçalmış; Yankısı arşa çarpan dehan; Bir taburla bir cihanı yere çalmış ... *
O yüksek alın, O dik baş sana; Harp tanrısı bir ırktan ( Türklük'ten) kalmış ... *
Selamlamak için O parlak afakını; Şimdi çakan şimşekler, gök gümbürtüleri almış ... izzettin METE
30
Ağustos· İstiklAl Savaşı
Otuz Ağustoslara, madde ile- Ruhun, hile ile-imanın çarpışmasına doğru! . . . Osmanlı imparatorluğu 16. ncı yüzyılda Türk aleminin diğer bütün kısımlarını gölgede bırakmış, dünyanın muhtelif yerlerinde yaşayan Türk uluslarının yarısından az bir kısmını teşkil ettiği halde; onun or du ve donanması, Avrupa kavimlerinin müttefik ordu ve donanmalarını durmadan sıkıştırmış ve kovalamıştı. Fransız büyük amirali Contedien kaptanpaşa ve Afrika beylerbeyi maiyeyetinde savaşa girmeyi şeref ve fırsat biliyordu. Alman imparatorluğu ile, İspanya kırallığını şahsında toplamış olan Şarlken ise, bizzat kumanda ettiği ordu ve donanmalarıyla Afrika beylerbeyine yenilmiş; topraklarını mütemadiyen ayakları altın da çiğneyen Kanüni ordularının karşısına çıkmayı aklına bile getirme mişti. Fakat bundan önceki bahislerde de işaret ettiğim gibi, Türklük alemi, doğulardan- batılara, güneylerden - kuzeylere kadar uzanmış ve bir buçuk asır gibi, kısa bir zamanda, kıt'aları ve Okyanusları birbirine bağlıyarak alemşümul bir imparatorluğun şerefli yaratıcıları olmuşlar dır. İşte böylece bir tarafda, imparatorluk sınırları alabildiğine geniş let ken; öbür tarafda muhtelif ırk ve cibilliyetden milletler bu sınırlar içej isine girmişlerdir. öte tarafdan ise, ta Çin setlerinden Şalon Ovası na ve Orlean önlerinden, Karpatlar'a kadar saçılan Türk korkusu ve düşmanlığı tohumları tutmuş ve Türklük bünyesine iki asırdan beri ya pac,ağını yapmıştır ... Yani, bir tarafdan asırlar boyunca çanağımızı yala yarak en yükseklere kadar tırmanmış dönme ve kapıkulu tayfası çı ka�ak bir türlü «Biz» olamamışlar! öte tarafdan da; türlü yabancı noktayı nazar ( Hint'den, Çin'den Roma'dan, Yunan'dan) gelen Batıl hu rateler, kendi ilim çevremizde de inatçı bir itikat olarak yankılar yarat mıştır. işte uğrunda bu kadar kanlar dökülmüş, bu kadar emekler harcan mış yüce Türk İmparatorluğu; Viyana önlerinde bu engellere çarparak toslamıştır. Evet, bu çatırdı, bu gerileyiş tarihin bir cezası; daha açık cası: Alicenaplığımızın; ihanetler ve entrikalar karşısındaki gafletimizin bir cezası idi... Fakat, Viyana önlerinden bu çekiliş ( tarih) in, ( harp Tanrısı bir ır kın) son sözü olamazdı! Bu çekilmekte olan millet; gene o ırkın evladı,
33
tarihi hercümerc etmiş olan gene o icraatçı milletin torunlarıydı! Biz, alemşümul bir şöhretin, satvetli bir tarih'in enginliklerinden geliyorduk. Dünya ya, emir almak veya çiğnenmek için değil, emretmek; hükmet mek; büyük işler görmek için geldik! Ancak büyük taleplerde buluna rak ve büyük davalara başvurarak tatmin olabilirdik! ... Şu gök gümbürtüsündeki ihtar, gene benim sesimdi! Dünya'ya, çağ ların üstünden bakan şu dik ve yüksek baş, gene benim başımdı! Bun dan dolayı, bu çekilmeler, bu duraklamalar, bu ihanetler, bu dalgalan malar, bu baskınlar, bu hurra ve zito sesleri evet, tarihin (Türk tarihi) nin son sözü olamazdı. Bunu isbat etmek de; gene o cihangir ırkın evlat larına, bize; Türklüğe düşüyordu...
HİLE İLE· İMANIN, MADDE İLE· RUHUN ÇARPIŞMASINA DOGRU
Savaş alanlarını bunca yüzyıllar dile getiren ve bunca asırlar me deniyet alemini aydınlatan Türklük; pusuya düşürülmüş, baskın sırası, bi"r köşeye sinerek asırlardır fırsat bekleyenlere gelmişti. Yağmacı bir dünya'nın çılgın gösterilerle dört bir tarafdan saldırdığı, Hurralarla Kampanalar çaldığı zamanlardı. Bir tarih, bir cihan yıkılıyordu! ... Gene İngiltere, Fransa, İtalya ve Japonya başvekilleri; Evet gene tarihin en alçak siyasi gafletlerinden birini ve en honhar cinayetlerin· den belki de; yüzücüsünü işleyecek olan Yunanlı'ların İzmir'i basmala· rına göz kırpıyorlardı . Osmanlı imparatorluğu itilaf devletleri safına katıldığı Birinci Cihan Savaşında kaybetmiş ve ( 1918) de ihtilaf devlet lerlyle yaptığı Mondoros Mütarekesini imzalamak zorunda kalmıştı. ( 1) ( 1)
Türklük islam hegemonyası uğruna sadece haçlı ordularıyla savaşmamış, bir tarafdan da, en yükseklere çıkardığı dönme tayfası, südü bozuklarla da hesaplaşmaya mecbur olmuşdu. Bu Kapıkulu tayfası, kara günlerimiz de daima baş kaldırarak bize yapacaklarını yapmışlar ve fırsat düştükçe de iç yüzlerini dışarı vurmuşlar, kendilerini daima Türklükden ayrı gör müşlerdir. Her kara günümüzde Türk olmadıklarını ilan ederek, kurtuluş yolları aramışlardır. Bu cinsi ve südü bozuklar maalesef bu günde önem li yerler tutarak, (halis Türk) den daha mutlu yaşamaktadırlar. Sevrde toplanan konferansta sadrazam müsvaddesi Ferit Paşa denen adam, Fran sa Başvekili Clemenceau adında ki bunağın, Türklerin barbar olduğu hak kındaki haksız ithamını cevapsız bırakmıştı! Fakat onun da cevabını ge ne Mehmetçik verecekti. Ve yalçın kayaların arkasında ileri atılmak üze. re emir bekliyordu.
F. 3
34
Bütün silah ve savurana vasıtalarını da bu zorba alemine teslim et mişti. Sadece azametli silahlarıyla mağrur bu sözüm ona ( galip devlet ler) kendi aralarında gizli olarak imzaladıkları anlaşmaları da derhal uygulamaya başlamışlar, paylarına düşen bölgelere çakallar gibi ulaşa rak yerleşmeye başlamışlardı . Doğu Anadolu vilayetlerini de ıçine alan Müstakil bir Ermenistan kurmaya giriştikleri gibi, o ezelden mini etek li Yunan Efzunlarını da batı Anadolu ve Trakya'yı işgal etmeleri için el lerinden geleni arkalarına koymamışlardı. Her türlü maddi imkanla kuşatılmış olan Yunanlı sürüler, ( 14 Mayıs 1919) da Akdeniz'deki haçlı donanmalarının gölgesi altında İzmir'den Eskişehir'e doğru hura tepe· rek, her şeyi yakıp yıkarak, zito sesleriyle yürüyorladı. Evet tedavisi im kansız o hasta muhayyilelerinde asırladır rüyalar gören bu çılgın sürü ler, durmadan İngiliz silahlarıyla desteklenerek, çoluk çocuk, ihtiyar, kadın ve hasta demeden vurarak, kırarak, doğrayarak ilerliyorladı. Yu nanistan'da da, bu baskınlar dolayısiyle şenlikler yapılarak, tarih önün de ışlenen bu cinayetler dolayısiyle, ne kadar sevindiklerini, dünyaya. aksettirmiş oluyorlardı. Evet bu baskınlar Britanya silah fabrikaları ve Brilanya Bankalariyle besleniyordu! Onların tayyareleri, hesapsız top ları, makineli tüfekleri ve arkalarında da İngiltere gibi, dehşetli hamile ri vardı. O birbirini kovalayan (altıyüz, yediyüz binlik) haçlı ordularını on beş bin Oğuz genci ile tarumar eden Kılınçarslanlar; o takkelerini hava ya atarak caka satan ve türlü milletlerden meydana gelen mızraklı şöval yeleri ot biçer gibi, biçen yıldırımlar, o savaş bayraklarını açarak, kıta ları yarıp geçen Kanfıni'ler diyarı köpek sürülerine gösteri sahnesi ola mazdı. Vatan ufuklarını saran bu karanlıklar, Hura ve Zito sesleri, Türk tarihinin son sözü olamazdı. Bir ideal uğruna ateşe ve suya atıla rak tarih destanını yaratmış o kahramanlar nesli Mete orduları; Atila, Cengiz, Alpaslan, Kılınçaslan, Yıldırım, Fatih, Yavuz Orduları, Barba ros'un Donanmaları nerede idi? Vatan ufuklarını saran korkunç ve son suz sessizlik, üstümüze bütün dehşetiyle çökmüş, Türk benliğinin ( 1919) kahramanını; (Mustafa Kemal) aradığı zamanlardı. Yunanlılar, İngilte re ve Fransa'ya inanıyorlardı! Biz de, önce Allah'a, sonra ezelden beri yere düşürmediğimiz süngümüze, milli benliğimize inanıyorduk. Bun dan dolayı, bu baskınlar, bu hurra ve zito sesleri, Türk ırkının ve Türk benliğinin, eğilmez Türk süngüsünün son sözü olamazdı. Yas'ımızı yüce dağların arkasından gelen kağnı gıcırtıları ve mineralerden akseden ezan sesleri dağıtıyordu. Evet bu baskınlar, bu ihanetler, bu cinayetler, bu yağma ezelden beri istiklal ve hürriyet prensiplerini savunan ve bütün cihana karşı koymuş bir milletin katlanabileceği şeyler değildi! ...
Gafiller bilmiyorlardı ki, bu hurra ve zito sesleri, onları bir daha çıkmayacakları bir girdaba doğru sürüklüyordu. Evet, Yunan sürüleri, dokuz asır önce de atalarının, leşlerinin serildiği aynı noktaya doğru, baş.arını çarpmak üzere sürükleniyorlardı ! Sırmalı Yunan Generalleri m bu uçurumlara sürükleyen de , evet, üç bin yıldan beri, hasta muhay yilelerinde gördükleri o rüyalardı. Evet, Haçlı donanmalarının gölgesin de Anadolu'ya sürüklenmiş bu alçaklar, Türk kızlarını yerlere yuvarlı yarak, ihtiyar ve çocukların karınlarını deşiyorlardı. Evet, Türk benliği nin 0919) kahramanını aradığı mahşeri zamanlardı ki; vatan ufukları nı saran karanlıklar, Türklük şimşekleriyle tutuşarak darmadağın ol du. Kan ve ateş alemine karşı Türklüğü ayaklanmaya çağıran bir ses, Atatürk'ün sesi, göklere çarparak engin yankılar yarattı. «Asker, tuttuğunuz hatlar Türklüğün ve müslümanlığın son hattı müdafaasıdır! Bunlar maverasında bir vatan ve bir din yoktur. İleri.»
Bu sese Allah! Allah ! sesleri cevap verdi! .. Asırlar dalgalandı Türkün akını var, Borazan sesleriyle, devriliyor ufuklar, Çarpıyor öfkesinden koca dağlann nabzı, Yanar dağlara çevirdi ufku toplann ağzı.
Kudurmuş canavarlar gibi oraya buraya saldıran Yunan sürüleri, Mete'lerin Attila'ların, Alpaslan'ların, Kılınç:::slan'ların, Yıldırım'ların torunları karşısında ya ellerini yukarı kaldırarak teslim oluyorlar; ya da Köpekler gibi ulaşarak yerlere seriliyorlardı. Evet, Yunan sürüleri daha ilk hamlede belleri ve burunları kırılmış bir halde, Türk dipcikleri altında rezil bir şekilde oradan oraya kaçışıyorlardı, yerlere kapanaral� anı�n diliyorlardı. Cengiz'lerin, Kılıçaslanlar'ın torunları ise, hak ve hürriyet için çek tikleri süngülerini bu alçak korkakların boynu köklerine saplayarak ce zalarını çektiriyorlardı. Evet, o top ve tüfekleriyle mağrur ve bundan dolayı da Anadolu'ya kadar sürüklenmiş olan çılgın Yunan başkuman da!lı ve generalleri, (bitmiş - tükenmiş) sandıkları Türk milletinin önün de, belki de, ( 1000 inci) defa olarak başlarını Anadolu dağlarına çarpa· rak yerlerde yuvarlanıyorlardı. .. Koca dağların ardından birden çıkan bo zatlılar; Mustafa Kemal'in bayrağı önünden sel gibi geçtikleri o gün; taçlar devrilmiş, tahtlar uçmuş, garbın kof kibri yere serilmiş, Türk azim ve iradesi önünde dünya bir daha alçalmış ve baş eğmiştir ....
36
Bütün Türk orduları, bütün Türklük (kadın, ihtiyar, çoluk, çocuk) ay::ıklanmış, namerd ve alçak düşmanın üstüne atılmış, ufukların arka sından gelen kağnı gıcırtıları ve mineralerden akseden ezan sesleri gök lere çarparak engin yankılar yaratmıştır. Bir tarafta piyadelerimiz ya lın kılınç duşmana dalarken, öte taraftan şanlı süvarilerimiz de duşma nın arkasını çevirerek, belini ve burnunu kırıp yok etmiştir. Yunanlıların bir buçuk yıldan beri tahkim ve takviye ettikleri ve yabancı ataşelerin «On yıl topla döğülse, gene de geçilemez» raporunu verdikleri «mevziler» de ufuklara seslenen toplarımız, didik didik ede rek göklere savurmuş, Türk azim ve iradesi, ( madde) ye bir defa daha galebe çalmıştır. Evet, insanlık tarihinin en alçak siyasi gaflet ve cinayetini işlemiş olan Yunan sürüleri, 30 Ağustos günü, yenilmez Türk Başkomutanı Mus tafa Kemal'in pençesine düşerek son nefeslerini teslim etmişlerdir. Bu savaş, sadece muhasım iki düşman ordusunun savaşı değildi. . . Biı tarafta Haçlı seferleri siyasetleriyle devletler, öte tarafta ezelden beri Üitiklal ve Hürriyet prensiplerini savunan kölelik tanımaz Türk milleti bulunuyordu. Yunan Efzunları Anadolu'ya ilk defa gelmiyorlardı. .. Bundan dokuz asır önce de aynı ırkın evlatları; aynı yerde ve aynı duşmanla (Yunan sürüleriyle) karşılaşmışlar, bozkurtlar diyarı olan bu toprakları onla ra mezar yapmışlardı. Bu son gelenlerin de olacağı bu idi... işte, yenilmez, ezeli ve ebedi Türk milleti ve bağrından çıkardığı kahraman evlatları, kendilerine teslim edilen bayrak ve kılınçlarının şe· refini ezelden beri böyle korumuşlar, ebediyen de böyle koruyacaklar dır . .
.
37 ATATÜRK;
Pu<mya düşürüldüğü bir günde yurdun; Gördün şimşekten bir kırbaçla; Tarih takı'nın önünden geçiyordum .... *
«Ordular ilk hedefiniz Ak Denizdir.» buyurdun; Tahtlara çarparak yumruğunu taçlar uçurdun ... Ta arşa astığın O kanlı kılıncını; Benden kurban isteyen zülum mağbetlerine vurdun; Köhne müesseseleriyle devirleri ; Haçlı seferleri siyasetleriyle devletleri durdurdun ... *
Sen daıma yıldırımların geçeceği bir yere durdun; Çağların üstünde kainatı denetleyen bir bozkurdun; üstünde alçakça kalkmak isteyen elleri kırdın .. *
Mağrur bir düşmanı Ak Denize döken ordun; Geçerken bayrağın önünden gazapla bakıyordun ... Bilmiyorum O gün; Asırların üstünden atlayarak nereden geliyordun?. *
«Zulm» u men'eden sesini yüzyıllara duyurdun; Tahtlara çarparak yumruğunu taçlar uçurdun ... *
Düşmanız gafletin, cehlin, zilletin; Bize yeter Atatürk, şu gök gümbürtüsündeki hiddetin... Ancak onu görecek karşısında tarih; Tek başına kalsa da milletin ... izzettin METE
38 SAVAŞ FELSEFEMİZ VE CİHANDAKİ YERiMİZ :
Ben ta altaylarda dinledim o ilhai sesi, Ulusal marşı; Hakkı savunmak için gaflet alemine karşı; Çınlattım asırlaca yeri - göğü, yedikat arşı. .. *
Ben idim yeryüzüne bildirmeye me�ur, O ilahi şimşekten emri; Yaı attım tarih destanını, O binlerce devri; Hep uçurduk arkadaki köprüleri, fırlatarak siperi; Bunca can ateşe, suya atıldık, bir daha dönmedik geri ... *
Gerekseydi yaracaktık ortasından yeri; Bunun için çaldı nakkareler asırlardanberi . . Tufanlar yaratan O yenilmez Tanrının eri ; Akıllara sığmaz tarihteki, cihandaki yeri... * * *
T ÜRKLÜGE;
Ezel ile ebed ancak seninle çevrilir; Yalnız sen iste, sen emir ver; Yedi düvel çıksa karşına bir taburuna yenilir; Tahtlar uçar O gün taçlar devrilir ... *
Yalnız �en iste sen emir ver; Hasmın kof kibri yere serilir; Dünya önünde ulu tarihimize imtihan verilir... *
Asırlar kalkar ayağa, korkudan alem delirir; Bi r (madde) den meded uman dünya, sar'alar içinde geri çekilir ... *
Hiçbir ulus eşit olamaz, kıyas edilemez seninle; Tarihin enginliklerinden gelen şu gök gümbürtülerini dinle; Ası rları bir daha ayağa kaldır milletim, O göklerden gelen sesinle... /z.ze t t in METE
39 B fiYÜK IRKIMA;
Irkım, seslen ebediyete, gene bir çağ kapayıp bir çağ aç; Cihan seni bekliyor ayak'ta kaç asırdır kaç! . Ufuklar yanıyor kalk, alem sana muhtaç . . . *
Sana diyorki; Kosova, Mohaç; Uyandırır uykusundan zorba alemini ; Asırların üstünde tuttuğun O şimşekten Kırbaç ... *
Minarelerden yükselirken ezan sesleri arşa; O şanlı kalelere kim dikebilir haç? Söyle ey bin kere, Yüzüne tükürüp, kaç kere fırlatıp attığım taç! . . ORTA ÇAG HIRISTİYAN DÖNEKLiGiNE! . . .
E y hasta muhayyilesinde rüyalar gören papaz, Seni yerlere çarparak yüzüne ne kadar tükürsem az; Tarih önünde irtikap ettiğin cinayetler yanına kalmaz; Ma hşer tozarak, savrulup gitse de küre-iarz! ... *
Ey tahtlı taçlı, yedi kollu şamdanlı mister, Seni, dünya önünde Bir daha bunınunu kırarak, terbiye etmek ister! . .. Bana ayaklarım altında yuvarlanmamış, bir dünya, bir cihan göster! .. *
Ey milletim senin yok edici kuvvetin; Değil üçbuçuk baldırı çıplağı, küreleri patlatır, Şu gök gümbürtüsündeki hittetin; Tahtlara çarparak gene taçlar fırlatır! . . izzettin METE
40 EY TÜRK UYAN;
Bir karanlık yöne doğru atılmakta cihan; Tarihi saat çalmaya başladı uyan; Meded seslerini artık kalmadı duyan; Hertaraf dumanlı, bertaraf kan! ... *
Fala bakmak devri geçti; Şu uçan dairelere, şu çelik kürelere bak; Göreyim senin de zafer takı'nın önünden geçtiğini; «Kader» denilen cehaletin boynuna boynuna vurarak! . . *
Çık�ada karşına mahşer, bin fırtına . tipi kar; Irkım işit; Tarihin enginliklerinden geliyor bu gök gümbürtüsündeki ihtar! . . Sen uyuyana bakma, gerekirse, arzı ortasından yar... *
Hiçbir ırka güvenme, belli olmaz insan dediğin canavar; Irkım işit, asırlar katetmek zorundayız biz, bir akşama kadar! . . Tarihin enginliklerinden geliyor ş u gök gümbürtüsündeki ihtar; Yürii şanlara zaferlere; Duracak zaman değil, seni asırlardır bekleyen vazifeler var! .. izzettin METE
41 TARİH;
Tarih; Tanrı'nın, Türklük vasıtasıyla yeryüzünde yarattığı destan'dır . . Ş u şafakları tutuşturan asırlarca sel-sebil ettiğin kandır ; Kalk fırla, gene ufuklarda göriineceğin zamandır! . . . Irkım seni çağların üstünde gözetleyen, (Mete - Oğuzhan) dır. Bi� küçük işlerle uğraşmaya gelmedik bu aleme; Borazan sesleriyle ayağa kaldıracağın· bütün cihandır! .. GELECEK :
Milli benliği en yüksek olan milletler tarafından yaratılacaktır gelecek; Elhetteki cehalet, ilmin önünde eğilecek ... Irkım asla unutmayacak bilecek; Bundan sonra da tarih takı'nın önünden; Başlarımız arşa değerek geçilecek ... * HİPPİ'LERE! ...
Hani benim Süleyman şahım, Kılınçaslanım, Attilam nerede? Kimi bakar ta alp dağlarından, kimi kalmış ta caber'de; Kalk arşa değsin alnın, seni görmesin yerde; Sonra yüzünüze tükürür, bütün ecdad göklerden inerde ... TEFEKKÜR - D ÜŞÜNCE:
Yanlış bir fikir, yanlış bir inanç; Bir tarih l;>ir cihan yıkar! .. Zafer ancak , iradeyle direncin çarpışmasından çıkar .... *
Doğru bir fikir, doğru bir inanç; Bir tarih bir cihan yaratır; Ancak ilim ve felsefedirki, alemi yerinden oynatır! ..
42 YARI A YDIN :
Binlerce yıllar başımız yüksek, alnımız dik; Ateşe, suya atılarak; Kudsal bir gayeye doğru ilerledik ... Bunca yanar dağlar, bunca zelzeleler önünde eğilmedik; Ancak üç asırdır, yarı aydın sürülerine çarparak geriledik! . Baş yazar, Ord. profesör, şair şeklinde karşımıza çıkan cırcır böceklerini; Ni.ı;:in hala dünya önünde yüzlerine tükürerek silip - süpürmedik?. izzettin METE
43 AKIL HASTASI MARKSİSTLERE!..
Maı kstan başka kalmadı demek, bir dalınız tutunacak; Ne oldu size, yerlerde yuvarlanarak bukadar alçalacak? ... Unutmayın ki, gene benim, Yirminci yüzyılın en azametli destanı'nı yaratacak; Her kudurmuş köpeğe, yumruğunu çarparak fırlatacak! ... *
Ben varım ben; gene dünyaya sesini duyuracak; Şanlı tarihim bana; Bundan sonra da zaferler haykıracak! ... *
Sen ne kadar kudurup, saçsan da salyanı; Mahşer tozarak, O hesap günü gelip çatacak; Dünya bilsinki, asırlar savrulsa da; Nabzım gene, 30 Ağustos'lar haykırmak için atacak! .. *
Ey havlaya haylaya kurtları uyandıran, başı dönmüş köpek; (Maddeci bir tarihin mantığı) na dayanma pek! .. Şimşeklere çarparak, yıldırımlara sürtünerek, Benden, Yirminci yüzyılın en azametli destanı'nı istiyorsunuz demek? . . . *
Göreceksiniz siz de dünyanın kaç bucak olduğunu; Dünya önünde dayaktan geçerek! ... Dost asla unutmayacak, düşman mutlaka bilecek; Madde denilen kör kuvvet; Gene Mohaç'taki, Sakarya'daki gibi; Yumruğuma çarparak yere serilecek... Evet tarih, son sözü bana bıraktığı gün; Irkım cihan ufkuna, senin bayrağın çekilecek! ... /u.ettin METE
44 EDEBiYAT T,4RİHİNE BiRDE BAKTIM Kl! ..
Ey yüzyıldır gamlı mısra'larla inildeşen sayfalar, Hep tazarru ve takazalarla mı dalgalandı Tar ihin bugüne kadar? Geçti önümden birer birer içi saman dolu kafalar! . .. Kalkın görünün Kederim size olan hasretimdendir; Ey Namık Kemal'ler, Mehmet Emin'ler, Mehmet Akif'ler, Peyami Safa'lar .... *
Evet hep istiare teşbih, kadınca uslCı.p, nazenin cılız; Çık yüksel artık Şu sislerin üstünde, ey bir türlü parlamayan yıldız! . . *
Niçın benim de gecelerimi parçalayan bir güneş doğmamış; Nasıl olmuşta bir edebiyat tarihçisi çıkararak; Yüzyıldır sızlanıp duran Şu cırcır böceklerini süpürge ile koğmamış? *
Ey geleceğin destanı sana doğru ilk adımı attım; Benden olmayan bir zihniyeti tükürerek fırlattım! . izzettin METE
43 NESİLDEN NESİLE
Senin cihandaki yerin; Daha dün fırlatıp attığım taçların önünde eğilmek değil; Bunu mutlaka anla, çok eyi bil; Yoksa Yüzüne tükürür, nefretle anar geçmiş ve gelecek nesil! . . *
Sen de Attila gibi, dünya çirkefini kılıncınla sil! Dü.;;ün muhteşem tarihini; Her yabancı'nın önünde, ya Yıldırım ya Mustafa Kemal kesil! *
Hiçbir ulus senden üstün değil, Cihan alçalsa da sen ne kırıl, ne eğil! .. O güneş doğacak ancak, Türk olduğunu anladığın gün; Milletim bunu mutlaka kavra, çok iyi bil! . *
Ancak dehan'la parlayacak büyük yarınlar; En ebedi tanıktır, buna Tarihi seyreden büyük şanlı asırlar ! . *
Türk oğlu seni bekliyen bunca vazifeler var, Tarihin enginliklerinden geliyor şu gök gümbürtüsündeki ihtar; Asırlar kat'etmek zorundayız biz, bir akşama kadar! . Uyduluk değil, hükmetmektir cihandaki yerin Me�edir, Yıldırımdır, Mustafa Kemal'dır senin her birin; Asırlar gene secdeye kapanır önünde; bir gelirse gene o göklerden emrin! .. *
46
Sana tarihin enginliklerinden sesleniyor bak dedelerin, Gene bir çağ kapar bir çağ açar, O kahramanlık kılıncını arşa asan eiıerin! .. *
Artık ctoğrul, cehli, gafleti fırlat at, ör.ünde bir daha secdeye kapansın kainat; Ey ezeld�n ebede giden ırkım; Bana tarihte gene bir altın destan yarat! ... *
Azmin yenilmez, medeniyet tarihin engin; . Ne manası kalır sen olmasan ezeli ahengin; Altın harflerle yazacak destanını tarih; Dünya ile kültür alanlarında yapacağın cengin! ... 1zzettin METE
47 ŞANLI BAYRACJM;
Dalgalan sen en yükseklerde dalgalan; Karı gövdeyi götürdü uğrunda, Sel - sebil oldu bunca can .. *
Dalgalan daha yükseklere çarparak dalgalan; Var olma iradesidir Türk'ün; Böyle ezelden ta ebede vurman. . . *
Dalgalan herşey'in üstünde dalgalan; BPLim ateşe, suya atılarak taçiar uçuran... *
Müsterih ol asla olmasın tasan; Hep arşa çektiler, seni bunca uluabatlı Hasan ... *
D'llgalan bayrağım göklere çarparak dalgalan; Cihan bize zından olur. herşey.in üstünde sen olmasan. . . *
Şandır, şereftir bayrak en ulu eerçek; Bir gün cihan tozarak asırlar savrulsa da; Irkım seni çiğnetmedi, çiğnetmeyecek .... lzzettın METE
48 DO l\/YA BlL, ClHAN lŞlT!...
Biz ki, cihana hükmetmeye gelmişiz; Ta arşı yarıp, yeri delmişiz; Bizden kurban isteyen zulum mağbetlerine; Daima göklerin üstünden seslenmişiz ... *
Hırsla çalan çanlar önünde; Durmadan çakan şimşek, kasırga selmişiz; Kanlı meydanda yok edici bir kuvvet; Lakin insanlığa hedefler gösteren elmişiz ... * IRKIMA;
Irkım gene ufuklara çin setlerindeki; Çaldırandaki gibi seslen- buyur; Bir zamanlar asırları ayağa kaldıran emrini : Gene haykır, gene bir gökten bir göğe duyur; Unutmaki iyice dalgalanmış tarih; Ne dost uyur, ne düşman uyur... !nettin METE
49 EDEBİYAT TARİHİNE BİRDE BAKTIM Kİ :
Edebiyat tarihine birde baktım ki; Bana sadece bir inilti aksetti; · Sanki can çekişen bir sanatın feryadındaki; Aczin yankısı beni titretti... *
Bak şu sızlanıp duran gamlı mısra'lar; Kiminiz medhiye döktürmüş, kiminiz söğer sapanlar... *
Irkıma sunduğunuz O şuursuz eser; Okuyanlar hayattan ümüdini keser... Bu,;;ün böyle bir nesil ile karşılaşmazdık; Milli ülküden nasibinizi alsaydınız eğer .... *
Evet aradığım yok, sayfalar hep takır takır; O edebiyat tarihi ki bana, Sanki göğe feryatlar yükselen bir ölü evini hatırlatır. Evet bunca destanlar, menkabeler duruken; Kiminiz sadabadı, kiminiz meyhaneyi anlatır. Fakat bir zaman gelirki ırkım bam• ; Bu &ayfaları al çiğne diye önüme fırlatır ... *
Şu altından geçtiğin ulu tak; Sana son sözümü söylemeden bak; Ey şair, sanatkar denen gafil; Artık titre, kendine gel, ayağa kalk ... İzzettin METE
F. 4
50 HARP TANRISI IRKIMA;
inna fetehnaleke fethan bübiyna; Yazılı kılınçlannı asla koymadılar kınlarına; Koı k.udan sar'aya tutulan dünya; Alkış tuttu sadece ceddimin akınlarına ... *
Irkım, nesi varsa kainatın varsın kudurup insin; Lakin gürleyen şu toplara, işte Türk benliği densin. Yörti Türk oğlu şu feryatların geldiği yere; Bütün zorba alemi gene bir köşeye sinsin ... *
Öyle bir ders verki dünyaya yine; O �anlı kılıncın dünya çirkefini silsin; Senden tarihin en büyük destanını isterim ben; Yedi iklim dört bucakta bilinsin ... *
Irkım gene bir taburla bir cihan yensin; As1:lardır sırtını yere getirdiğim bir dünyada; Sadece senin destanların, senin menkabelerin söylensin... izzettin METE
EBED! MİLLETiME;
O savaş bayraklarını açarak; Kahramanlık kılıncım arşa asanlar kimdi? *
Kıtalara Kanuniler, denizlere Barbaroslar hakimdi... Irkım kaç kere bir taburla bir cihan yendi; Şu çakan şimşeklere ezeldenberi Türk dendi ... Irlnm tuğunu diktiğin üç dünyanın üstünde; Dağlar taşlar sana imdat diye seslendi ... *
Ey tufanlar yaratan bir ırkın ahfadı; O kızıl elma mefküresini; sana ben haykırıyorum şimdi .. *
Unutma ki, Tahtlar fırlatıp taçlar u-;uran; E;:.elden ebede götrüdüğün O mefküre ve kindi... Iıkım tarih destamm yaratsın diye; Sana göklerden ayet'ler indi... izzettin METE
52 TÜRKLÜK.
Türklük bir mefküredir ki, vecde gelmeyen bilmez; Türk nasıl bir taburla bir cihan yenmez? *
Şu göklere çarpan bayrak ki; Ezelde çekildi, ebed de inmBz ... *
Türküm gelmişim şimşeklerin çaktığı yerden; Hız almışım ben göklerden gelen emirden; Irkım şu çakan şimşek; Yansıyor ta Altaylarda döğdüğüm demirden ... *
Beni görecek gene karşısında tarih; Yer tozarak asırlar savrulsa da birden ... *
Tarihimin her her sayfası zafer haykıran bir gün; Baştanbaşa şan kokuyor, şeref kokuyor; Nasıl değmesin başı göklere Türkün; Asırlardanberi dünyaya meydan okuyor .... izzettin METE
TVRKLVGE;
Kudurarak bütün salyasını saçsa da afaka Cihan; Birden fışkırarak çıksa da ta göklere kan; G6ne çıkamaz şimşekler sana, varken göksündeki iyman... *
Irkım göklerden böyle haykırdı Atan; Bunca şehidin kanıyla yoğrulan Vatan; Yükselir eğer varsa, bir taburla bir cihan alçaltan... *
Ey bir ideal uğruna arkadaki gemileri yakıp, köprüleri fırlatan; Senin işaretin'dir şimşek; şu göklerde çakan! . Türklük kanı'dır O'seller gibi, asırlardır akan ... *
Di.inya bil, Cihan işit! İşte yine o ırkın evlıldı; Dik ve yüksek başıyla dünyaya, çağların üstünden bakan ... *
Taı umar olsa da hatta gelse öyle bir an; Ne mahşer susturabilir şu sesi, ne bir tufan; Irkım sana sesleniyorum inan; Türklük yine payıdar olacak başka alemlerde; Asırlar savrulup, kalmasa da dünyada tek bir insan ... izzettin METE
54 TVRKLVGE;
Ne ulusun ki, şimşekler gösteren tarihin yazmakla bitmez; Mahşer tozarak cihan yıkılsa tatmin etmez; Değil baştanbaşa yıldırımlar yaratan tarihini; Sadece bir ( Mohaç) mı anlatmaya asırlar yetmez ... *
Hangi mağrur alemki, bu kasırga önünde savrulup gitmez? Ey kahramanlık kılıncını arşa asan milletim, ezilme ez; B;r gökten bir göğe çarpan sesini cihan nasıl işitmez?. *
Çıkarak karşına milletler ancak onar onbeşer; Kaydetmemiş hiç sırtının yere geldiğini tarih-i beşer; Hükmetmek sana milletim, baş eğmek dünyaya düşer! .. izzettin METE
55 EY TÜRK OGLU;
Kalk, silkin, titre, kendine gel; Ya:nız kendine güven, yabancıya bağlama bel, Sendin yüzyıllara seslenen, tarihin fecrinden evel; Kaık borusu çalarak, insanlığa hedefler gösteren el... *
Şu gök gümbürtüsündeki ihtar; Ya Mustafa Kemal'ın, ya Oğuz Han'ın; Tarihi saat çalıyor artık kalkın uyanın; E7.cliyeti çevirerek, ta ebediyete dayanın; Alç akla, hainle çevrilse de her yanın! .. *
Muhakkak çıkacak aslı; tarihten önce gördüğün ruyanın; Şu çakan şimşekler; şu gök gümbürtüleri; Türk Oğlu işit; Seni çağırıyor imdadına can çekişen dünyanın ... *
Ulu tarihim, asla düşme ye'se sakın; Türklük şimşekleriyle karanlıkların darmadağın olması yakın .. Gene O Selim'dir, Gene O Fatih'tir bakın; Tarih taki önünden geçenler akın, akın ... *
Kaııat açmış ebediyete zafer kartalın; Çağların üstünden bakan O dik baş, O yüksek alın; Ya Y ıldırımın, ya Muradın, ya Mustafa Kemalın ... A!�ın göğe değsin kalk, şahlan, doğrul; Ey kimi Kılınç Arslan, kimi Murat, kimi Ertuğrul! .... *
513
Hedefi, ancak gaflet ve zillete olsun O tuttuğunuz Okun; Şad olsun ruhu İsteminin, Buminin Selçuk'un... *
Kalk bayrağımı O eski muhteşem zirvesine çek; Mahşer tozarak asırlar savrulsa da; O Meş'ale ezeldenberi sönmedi, ebediyen sönmeyecek . . . *
Doğrul, silkin, titre kendine gel; Saua gelmez, sana uymaz bu durum; Ben senden, Bir alimler ve kahramanlar nesli istiyorum... izzettin METE