Kurt Tarık Özhan - Hayır! Esir Türk İlleri Kurtarılacaktır

Page 1



�----

).( -e ,; ') t' \.,.�-r '

L ��l

i--e- �

\:'c'

-ıL

•.

\�\-K-v.;- Y.

HAYIR! .. Esir Türk İlleri Kurtarılacaktır

L


Türk Aydınının Kütüphanesi Nu:

5

Seriyi Yöneten: Muhiddin Nalbandoğlu

[Bu naçız eserimi, yurtlarını Moskof ve Çin lstiliNın dan kurtarmak yolunda savaşırken şehid düşen l\"r kasya'lı, Kınmlı, İdil-Urallı. Şark-Garp Türki'il.anb kandaşlannun aziz ruhlanna ithaf ediyorum.] -

2. Tabı üçbin adet basılmıştır.

- Bu eserin ilk tabı 1960'da Ankara'da Orkun basımevind� Prof. H. E. Ad.ıvar Esir Türk İlleri Kurtanlacaktır.» ·

«Hayır,!

.adıyla _.yapµmıştır. · '

-...

:�-

Naşirin Notu

....

YAYLACIK

MATBAASI


KURT Tank ÖZ-HAN

HAYIR! .. Esir Türk illeri Kurtarılacaktır

Muhit Yayınlan Muhiddin

NALBANDOliLU

Posta Kutusu Nu.: 20 İ STANB UL 1 9 7 o


: rtJY>: �'l'folh : 'l't�!ı.t'<: ı.t'<�'<J: t'l'-lh!rt1fll: -IXI: )��>J: tTYf i : rt' -1 fil 'l' fil h : rt' -1 Y : Hn J : � 'l' fil h : 'l' 1 � rt' Y h •

.

.

.

.

rtJ h'l':>U>J:�'l'fllh:t t.t.U>t6 6ı.tıH

: rt'fll�f4 Türk Oğuz begleri budun eşidin! Üze tenri basmasar, asra yir telinmeser Türk budun, ilinin törünün kim artatı . . . ökii. n! Udaçı .. ı Türk budun erte.z ökün!. ..

* Ey Türk, Oğuz Beyleri; milleti, dinleyin: Yukarıda Tanrı ( = gök) basmasa, aşağida yer delinmese Türk milleti ülkeni, türeni kim bozdu? Ey Türk milleti. . . kendine dön!. . . Ocağı tüten Türk mil!eti idiniz, düşün!. .. BiLGE

KAGAN

(683-734)


ÖN SÖZ MUHİDDİN NALBANDOGLU Destanlar devrinden

günümüze

asırlar boyunca Türk kültürünün içine alan eserler

yayınlamak,

kadar

gelen,

bütün konularuu milli

kültürümüze

ışık tu{mak gayesiyle kurdqğumuz «Türk Ayduumn Kütüphanesi» serisinin hedefleri arasında, yurdumu­ zu saran yabancı ve yıkıcı ideolojiler karşısındaki fi. kir savaşında Türk kültürünü muzaffer kılmak so­ rumluluğu da vardır. Çağlar boyu gelişen ve za;nan zaman büyük merhaleler kaydederek altın çağ'laruu yaşayan ınllli kültür eserlerimizden aydınlarımızı ve g·ençliğimizi haberdar etmek, onları çağımızın idra­

kine kendi kültürüyle donanmış olarak hazırlamak, tarih şuuruna, dünya göriişüne, ilim zihniyetine ve Türk hayat felsefesine

sahip olmalarını sağlamak

bu eserlerin başlıca hedefidir. Türk kültürünün ruh köküne inmek, pndan gü­ nümüzün kültür ,.e kıymet buhranı içinde yeniden kuvvet almak, heyecan kazanmak ve güçlenmek

li­

zımdır. Bunun için bu seride yer alacak e;;erler da­ ha ziyade «kültür milliyetçiliği» üzerine yazılmış yo­ rum

eserleri

olacaktır.

Her biri cemiyetimizin bir

meselesini işliyecek olan bu yayınlar aynı konunun muhtelif safhalarını bir biitiinlük çeı·çevesinde açık­ lığa kavuşturacaktır. Türk gi'bi duymak ve düşünmek için, milli şuur

,.e sezginin uyanmasındaki zaruri manayı kavrayan­ lar, asgari müştereklerde birleşerek, dü.:;ündüğüınüz


Tiirk milli kültürünü yeniden idrake ihtiyacımız ol· doğunu Tiirk

da

kabul

kültürüne

etmelidirler.

ağıt yazılmak

Bunun istenen

içindir

ki,

günümiizdı•,

her türlü yabancı kültür emperyalizmine karı:ıı kan bu yayınlarla takip edeceğimiz milli kültür

ı,�ı­

an·

]ayışı, tarihimizin bütün devirlerini içine almaktadır. Keza,

bütün

dünya

Türklüğü

bu

kültür

çerçeVl'si

içinde bir bütün olarak diişiiniilmüş ve bu kaynak· Iar esas alınmıştır. Bütün bu konular etrafında mil·

düı:ıiiıı· dc�nlı·ıı­

li kültürün meydana gelmesi için toplayıcı, dürücü, araştırıcı ve yayıcı kıymeaerimizi direceğiz.

Müşterek kıymetler, duygular ve düşünceler İ\'İll·

tie kaynaşmamıza büyük hizmeti olacağına inandı­ ğımız, bütün Türk aydınlarının üzerinde birll'ı:ıı·cı•lı leri

kıymet ihiikümleri taşıyan bu seride, escrlı•riıı

adedi çoğaldıkça, 'J>u

eserlerin

aynı zamanda milli

birliğimizin temel taşlarından olacağına inanıyoruz. Ta ki, Türk kiiltürünün altın çağı yenid�n do�· sun ve bu eserler Tiirkün gelecek çağının olsun. Her şey Büyük Türkiye için .

-6 -

müjdı�cisi


BİR KAÇ SÖZ Değerli arkadaşımız KURT TARIK ÖZ-HAN'ın tam bir selıUıiyetle kaleme aldığı bu eserin müsveddelerini büyük bir alaka ile tetkik ettim, okudum. Derin bir bilgi ve engin bir ül­ kü heyecanını, hemen her satırında mezceden bu eseri, okuyu­ -culann ,,da ayni alaka ile okuyacaklarına ve son satırına kadar heyecanla takip edeceklerine şüphem yoktur. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde kürsü işgal eden, ünlü bir romancımızın BÜYÜK TÜRKLÜK mefküresini hafiften .almasını, dünyamızın dünü, bugünü ve yarını müvace­ hesinde Türklüğün hayat ve bekası ile ilgili pek mühim mese­ leleri, adeta Türklük dışında bir varlık imiş gibi, müstehzi ve lakayt bir eda ile ve gayet sathi bir surette mütalaa eylemesi­ ni anlam�k, gerçek Türk milliyetçisi için hayli zordur. Hakikat sudur ki; Türkler arası birlik, Türklük kadar ka­ dim ve tar fuidir. TÜRK BİRLİGİ HAREKETİ'nin ana gayesi, dünya Türkleri arasındaki kültür birliğinin zedeleıf'mesine, kay­ bolmasına mani olmak ve bu birliğin daha da gelişmesine im­ kan sağlamaktadır. TÜRKÇÜ'ler, her millet için dilediklerini, kendi milliyetle­ rinden olan camialar için de istemektedirler. Yabancı hakimi­ yetlere son verilmesi, mahküm milletlere istiklal, insanlık sev­ gisi ve duye-usu ile, esir her kavim için bu dilekte bulunanların, krndi milliyetlerinden olan mahküm kütleler için de ayni şeyi hem de daha hassasiyetle dilemeleri icap etmez mi? Sayın Halide Edip Adıvar'ın bu hakikatlerden tegafül eyle­ mesine, herhalde zekası ve bilgisi mani olmalıydı. Yeni nesilleri, entellektüel zümrenin tarih şu'urundan ve milliyet sevgisinden şüpheye düşürmeye Halide Edip Adıvar'ın ne hakkı var? Halide Edip, imzasını attığı her satırdan millet ve tarih önünde mes'ul bulunduğunu hissetmelidir. KURT Tank ÖZ-HAN arkadaşımızın kıymetli eseri, zanne­ derim, O'na ve onun gibi düşünenlere hakkettikleri kesin ve :susturucu bir cevap teşkil edecektir. M. Zeki SOFUOOLU -7-


GİRİŞ İKİ YOLCU'NUN TEK

YOL'DA

BULUŞI\IASI

1908 İkinci Meşrutiyeti, OSMANLI İMPARATOLUGU'na vü­ cüd veren Kayı Türkleri'nin bu güçlü devleti değişen zamanın. şartları içinde yaşatmak yollarını arama devridir. Başlıca ÜÇ YOL denenmiştir: 1) İki yüz yılı aşkın gerilemeye rağmen, ha­

la dünyanın en geniş topraklı İmparatorluklarından birisi ola­ rak üç kıt'a üzerindeki ülkelerinde yaşıyan çeşidli din, ırk, mil ­ liyet karışım,ını TEK BAYRAK, TEK ÜLKÜ çevresinde topla­ yıcı düzen kurabilmek. O günün söyleyişi içinde İ ttihad ı Ana· sır. 2) İslam Halifeliği unvan ve dini tevhid makamı içinde, müslüman alemi'nin birleşmesini sağlıyacak sistem. Yine o gü­ nün söyleyişi içinde İttihad-ı İslim. 3) İmparatorluğun esas vı: temel unsuru Türklüğü, Ana-Vatan'ı mihveri üzerinde ve coğra­ fi �abir olmaktan çok, kan-ırk-töre-dil birliği hedef tutmuş Pan-Turanizm. Her üç yol da, az-çok ülkülerini gerçekleştirecek müessese­ leri denediler ve milletler hayatının reddedilmez mirası olarak. o günlerden bugünlere izler bıraktılar: 1969 Türkiyesindeki ide­ olojik akımların yapılarında, değil 19-08 in, Yeni Osmanlıların bile düşünce ve hareket izlerine rastlamak mümkündür. Öteki uluslarda daha çok kişiliklere dayalı irsiyyet ve illiyyet, Türk· ler'cie, kadirr:, köklü, gelenekli, töreli büyük ulus olmanın ay­ rım kavramJ ile önden gelen varlıktır. 19; 8 ile 1918 arasındaki devrede, her üç görüş de, fikriyat· çı!arını aramış, bu kısa zaman içinde müesseselerini kurmıya çalışmr.Ş, devlet politikasına vasıtalı . vas�tasız tesir etmiştir: Oornanlı Parlamentosundaki grublaşmalarda bile, bu r.yn, ve her biri ötekine karşı tezadlı hareketin etkisi derin olmuştur: Balkan Harbi ile İttihad-ı Anasır, Birinci Dünya Savası ile İt­ tihad-ı İslam düşünceleri realitede tıkanıp, arkalarınd a hazin hayal kırıkları bırakarak akıl ve mantık sahnesinden çekilince, milli mücadele, hayatiyet ve verasetini zedelenmemiş muhafaza -

-8-


eden temel dayanak olarak Türk Milliye;'çiliği'ni bulmuştur. As­ lında hadise, Anadolunun bağrında Batı Türkleri n in SON müs­ takil devletini devam ettirme siyasi ve askeri hareketi şekli görünüşü içinde altıyüz senelik İmparatorluğun hayat felsefe­ sini Türk Milliyetçiliği.'ne bağlamanın şe'ni ve reel sonucu idi_ Ertuğrul'un Kayı Boyu'nun Selçuklu'lardan devir aldığı ema­ net, sel kendi öz yatağına dönünce gerçek varislerini bulmuş­ tur. Cihan tarihinin kronolojisi, Türk'ün dünya sahnesinden si­ linmiyeccği'ne dair ibretli kıstaslar VElrir. Değerli dostum KURT Tarık ÖZ-HAN'ın ikinci baskısına hazırlandığı elinizdeki eseri­ nin ön-söz'ünde bu ölümsüz Türk gerçeği ni adı ve emeği son yüzyıl Türkçülük akımları içinde bilinen iki rahmetlinin biri Ba:ı'ya, biri Doğu'ya yönelmiş yolculuklarının izleri içinde an­ latmak istedim .. '

'

,

.

* **

Batı'nın EN UC'una yolculuk yapan, Türk Ocaklarının reisi Hamdullah Suphi Tanrıöver'di ve Finlandiyaya kadar uzanan seyahatini 191.0 başında, İmparatorluğun kaderine hakim İ ttihad ve Terakki'nin önde şahsiyeti Talat Bey <Paşa) nın tavsiyesiyle yapm·.ştı: Daha sonra istiklalini ilan ederek acı izlerle İmpa­ rat.orlukdan ayrılan Arnavudluğun Başvekili olan ve o t ar ihte Osmanlı devletini Moskof çarlığının merkezi Petersburg'da tem­ sil eden Büyükelçi Turhan Paşa ya, Moskof baskısı altındaki Ana-Vatan Türkleri ile kültür ilişkileri kurabilmenin şartlarını ar aş:ıran devlet tasarısını götürüyordu. Gitti, ve, döndü ... Talat Paşa ile aralarında şöyle bir konuşma geçmiştir: Talat Paşa: «- Sen Fransızca'dan gayrı dil bilmezsin. Fin­ landiya dahil dolaşmadığın yer kalmamış. Nasıl anlaşabildin bu yerlerin halkı ile?»

Hamdullah Suphi: «- Finlandiya dahi�, gittiğim her yerde, Türkçe konuşan, Türk yaşıyan insanlara rastladım. Balkanlar, Tuna-Boyu, Vistul kıyıları, Baltık ülkeleri, Ble - Rusya, Ukray­ na, Slavların Sen-Petersburg clarak Hıristiyan azizlerinden Or­ todoks ki-svesi giydirdikleri hayali kişiye

malettikleri

devlet

merkezlerinden Türkçe konuşan, Türk yaşıyan insanlara rastla­ dım. Ural - İdil'e eriştiğim zaman ise, buradan öte, sadece Tiirk'tii.

Tür k

,

derişik

adlar,

haWi değişik din'ler içinde bir

-9-


ve

aynlmaz İKİ TEMEL VARLIK üzerinde duruyoı-:

DİL

bir­

liği ve TÖRE birliği. Zamanla değişen şartlar millt•tlerin varlı­ _ğında

öteki

koyuyor,

dayanakları

fakat

aradaki

sarsıyor,

yıkıyor, yerine

bağlantı D İL 'e

zaman, değişen devirlerin getirdiği

haşkalan.nı

ve TÖKE'yı· ı.Iayandığı

yalın örtüler a lt ın ı.la

milli

kaynaklar aradaki dıvarları

aşıycr: Yannın Türk ıwsillı•ri 'bu -ölümsüz gerçeğe tutunarak TÜrk Birliği'ni kuracaklardır.»

Osmanlı Sadrazamının bu cevab karşısında ne düşündüğü­ nü bilmeyiz: Bildiğimiz, 1919 da, Anadolu Türkleri adına her­ .şeyin bittiği

sanılan buhran• günleri içinden tan yerinin nasıl

ümidle ağardığıdır. * **

İkinci yolcu DOGU'dan Türk Ana-Vatanına, milli ·dele yılları içinde giden Ruşen Eşref Ünaydın'dı r. Moskova, Türk Kurtuluş

Savaşının

müca­

neticelerine el atmak

gizli - açık hazırlığının bir safhası olarak, Buhara Türk Cum­ huriyetinin Anadolulu kardeşlerine armağanı olan altınları, yol parasını dahi alarak ve RUBLE halinde bastırıp Anknnı'ya gön­ derdiği acı gerçeği anlaşılınca, Ruşen Eşref, Büyük Millet Mec­ lisi Hükumetinin temsilcisi olarak Buharaya gitmişti. Dönüşün­ de Gazi Mustafa Kemal'e söylediği gerçeği «-

-

-

Hamdullah Suphinin Talat Paşaya

anlattı:

Başka bayraklar ve devletler sınırlarından gı·ı:ı·rkı•n de

'Türkçe kcnuşan ve Türk düşünen insan toplulukları arasından geçerek Buharaya eriştim.»

Oysa ki, bu geçilen ülkelerde Türk'ün adını ve varlığını sil­ mek için neler yapılmamıştı? Mustafa Kemal, Hamdullah Suphi'den fikir vr. d!işünce var­ lığının üzerinde derin izler bırakmış yolculuğun hakikatlerini dinlemişti:

İkisini bir masada topladı, öteki düşünebilen

ve

görebilenleri de çağırdı, genç Türk Cumhuriyetinin "'maddi kud­ reti, büyük ülkünün kapılarını görünürdeki kuvvetlerle açmı­ ya elvermezdi. Düşüncede, ülküde, yaşama düzeninde Türk Blr­ Uği'nin gönüllerin wmıdu olmasını sağlamak ve TARİH'de yeni ufuklar böylece açılmıştır:

- 10-

gerekirdi.: 11-

DİL

NE MUTLU


TÜRKÜM DİYENE ...» inancını getiren Mustafa Kem.a l'in GÜ­ NE Ş-DİL TEORİSİ'nin iç dokusunda, Türklüğün dünyanın en

kadirr� milli varlığı olarak, Türkçe'nin DÜNYA İNSANL ARININ İLK KONUŞTUÖUDİL olduğu inancının izleri vardır. Halitalar

içinde yuğnıla yuğrula, ulusal yapısım kaybetmesi için içten dıştan sayısız kasıdların kararttığı cevheri meydana çıkarmak kolay mıydı? Kaldı ki, mesela elinizdeki eserin asıl hedefi olan «-

Türklük, Pan-Slavizm'in Ortodoks Slavlık üzerindeki Peters·

burg tecrübesinin neticelerine mikyas olamaz: Çünkü Türkler'le Slav'lann milli ve ferdi yapısı, hi\; bir zaman benzer kıyasla­ malara esas teşkil edemez» tezinin karşı sahibi Türkiyede Şark, Garp ve Amerikan tesirleri» kitabının yazarı, bir zamanlar «-

Yeni Turan ... Güzel Ülke ... Söyle, sana yel nerde?» diye

sor!JlUŞ, fakat kültürüne maya olan yabancı etkiler, bu yolu aramak himmeti yerine, şekilde ve görünürde değerlere göre hüküm verme kolayllğını tercih ettirmişti. Türkler; cieğişen dünya şartları, çoğu zaman kanlı ve hak­ ·sız saldırılar, devletler kurma geleneklerinin böylesine haslet­ ten mahrum öteki uluslarca kösteklenmesi, kişisel meziyetle­ rine aşırı inancın verdiği yeterlikle değişen çağların anlamına şeyler kaybetmişlerdir. girmemeleri içinde bocalamalarla çok tarih sahnesinden Başka uluslar, böylesine kayıblar önünde -çekilmişlerdir. Türkler hala kalabilmişler, hala yarının en kud­ retli uluslarından birisi olma şansını ellerinde tutabilmişlerse, İKİ TE MEL 'e sahip oldukları içindir: DİL'de esas birlik ve TÖ­

RE'de değişmez benzerlik. Bugün, Kızıl Çarlığın baskısı altındaki Türkler, ulusal ben­ liklerinden zerresini kaybetmedikleri gibi, hakim unsur rolün­ deki Ruslara kendi öz yaşayışlanndan aktarmalar yapıyorlar. Güvenilir kaynakların bilgilerine �öre, 1940 da otuz dört mil­ yon olan Sovyet Rusya İmparatorluğu sınırları içindeki Türk· ler, 1968 de, Moskofların egemenliği altındaki öteki uluslara kıyasla görülmemiş artış nisbeti içinde (yılda binde 37) alt­ mış bir m1lyona yükselmiştir. ÇİN egemenliği altındaki Doğu­ Türkeli'ndeki yirmi milyonu aşkın ırkdaşımız, bu rakamın dı­ �ındadır. Rus kızlarını almıya mecbur edilen Türk erkekleriyle, - 11 -


Ruslarla evlenmiye zorlanmış

Türk kızlar�nın

ikinci nesiiden

sonraki kuşağı, görünürde, fizikçe olduğu k a da r yaşayışda

ve

törede TAM BİR TÜRK oluvermişlerdir: Temel, böylesine sağ­ lam, böylesine ulusal benliğe sahiptiı·. Ölümsüz ve ebedi milli varlığın

devamının

·

kaynağı olan

gerçeklerin kavranm;aması, unutulması hatta inkar edilmesi için içerden-dı.şardan tahrif sesleri, inkarlar, haksız ve köksüz tef­ sirler zar.um zaman yükselmiştir. Bunlar bazen, en umulmaz yerlerden ve kişilerden de gelmiştir. Olabilir.

Garibsememek

gerekir: Türklüğün temel varlıklarına karşı el ve gönül birliği halinde yüzyıllardır mücadele eden fanatik mihverler, sa rı alev halinde sızacak çatlaklar arayıp bulmanın geleneğine sahiptir­ ler. Günümüzde bu akım, siyasi akımların bir bölümü'nü teşkil edecek kadar müşahhas, reel, maddi varlıktır. Ne umutlu olay­ dır ki, bu kasıdla paralel olarak uyanıklık ve gerçekleri sa­ vunma şuuru, tabu sayılan kişiler ve hareketlerin içdokusunu araştırma ve kendi öz kıstasına göre değerlendirme duyganlı· ğını gösteriyor. İşte elinizdeki araştırma böylesine bir hassasiyetin eseridir. Okumanızı ve düşünmenizi tavsiye ederim.

ÇANLAR BİZİM İÇİN ÇALIYOR Yeşil Enternasyonal, -- ki, Kızıl enternasyonele karşı anti komünist bir teşekküldür. . . - son raporunda bir cümle içinde biz Cumhuriyet Türklerini ve bütün Türklük alemini uzun uzun düşündürecek bir haber verdi: « Rus lar, ksya Türklüğünün im­ hası için üçüncü Planı tatbike ba şladılar ! ... » Tehlike çanlarının en büyük, düşündürücü akisleri, bizim, yani Türklüğün son müstakil kalesindeki Cumhuriyet Türkleri­ nin idrakinde olmalıdır. İç hadiseler, iç politikanın şahsi, eyyamcı, basit h�d iseleri, dikkatimizi dünyanın bu nazik devresinde, tarihi düşmanımızın kımıldanışlarına karşı alakasız bıraknııl malıdır. Kızıl tehlike ıçın en aranılan hadise, D izim, kendisine karşı dikkat ve inti. bah hissimizin uyumasıdır. Son zamanlarda maalesef, iç politi-

12

-


ka hadiselerinin kötü Sen-Ben mecra sına sürüklendirilmiş ol­ ma sı, ciha nı telakki dikka timizi dümüra uğra ttı ve dünya yı ta ­ kip edemez olduk... İşte ra dyomuz işte ba sınımız, işte resmi fa a liyet istika metimiz... Hep maşeri fa a liyet istika metimiz. Hep­ .si meydanda.. Bu gün muhalefeti temsil eden ve dün, ta rih ve coğra fyanın reddettiği muha yyel <Rus dostluğu) efsa nesini, Türk milletine telkin ga fletinin mümessilleri, o muhteşem (Kore ka ­ ra rı) na ka za n ka ldırdıkla rı za man, umumi efkar ola ra k re­ a ksiyonumuz otuz yılın en cesur ve mükemmel ha reketinin kıymeti derecesinde olma ma lı mıydı? Bütün müşa hitler için, teşhis a ynidir. Türkiye, bugünkü sa ğ­ la ma k ve müsteka r hüviyeti içinde baki ka ldıkça , Kremlin, dün­ ya yı a vcuna

a lma k emeline erışemiyecek ve Beyaz Ayı,

a ya k­

la rını sıcak denizlerde yıka ya mıya ca ktır... Bu sebeple, Rusya'·

nın 'İlk hedefi, Türkiye'nin çökmesidir. Ba kınız: O meşhur insa n hakla rı beya nna mesi,

yetmiş mil­

yonhık Asya Türklüğünün erimesine mani ola bildi mi? Ha yır.. Bizi çok, pek çok ya kında n ilgilemesi en ta bii rea lite ola n Av­ rupa

ordusu ma cera sının,

ciha n dava lar'-Ilın

GüneyA - sya

hadiselerinin ve kısa ca

üzerir.ıizdeki umursa ma ma k

illetine,

sa nki

gül gülüsca nlıkmış gibi iç hadiselerin kırıntıla rına sa p­ la nma mıza ta kıyor ve ha nçeremizin bütün kuvvetiyle ba ğırıyo­

dünya

ruz:

Çanlar bizim için çalıyor ...

ANA VATAN NE HALDE Tutgzing topla ntısında

orta ya

konulan ha kika t:

Türk ve Rus Milletleri ara sında

ölüm -

ka lım müca delesi

ta şla dı. Ma rilyn Monroe'nin ba ca ğı, Ağa Ha n'ın a tla rı, Kıra! Fa ru­ ğun göbeği, Rita Ha yvorth'un a şkla rı, Dior'un yeni moda sı, Ma ­ ca r futbolcusu Puska s'ın hünerlerine çevrilmiş <modern dikka t> imizin ve iç politika

ka vga la rına

zin his sa ha sı dışında

sa rılmış (siya si

iki millet a rasında

dele deva m ediyor: Bu iki millet, - 13 -

ba siret) imi­

korkunç bir müca ­

bütün ta rih boyunca boğuş-


muşla rdır. hakim

Şimdi birisi,

olmuş,

diğerine siya set ve ida re bakımından

onu, bütün

kıymetleriyle temessül etmek dava ­

nndadır. J?iğeri ta rihin ba şlama ça ğı ka da r engin ve köklü zisine

ma­

dayana rak mukavemete ça lışıyor. Talihsiz ikincinin, bu

varlığında n ba şka

da

tutana ğı ka lma mıştır. Birleşmiş Millet­

ler.. Boş laf... Dünya Hürriyeti: Ma sa l... İnsa n ha kla rı:

Efsa­

ne... işte Türkistanda, dört milyon kilometre ka relik bir sa tıh üzerinde kırk milyon Türk, insan ha vsa la sının ala maya cağı ka­ dar hunhar usuller ve metodlarla boğazlanıyor, sömürülüyor, yok

ediliyor ve tabiatın haşmetli da ğ silsileleriyle ayırdığı Or­

ta -Asya 'da cereya n eden bu sistemli fa cia la ra dünya seyirci ka ­ lıyor.. Nerede Atla ntik beyanna mesi?..

Nerede İnsa n hakları

Sta tükosu?.. Ve a sıl ha zin sual: Nerede CWnhuriyet Türkleri­ nin hassa siyeti.. Müdahalesi diyemiyoruz, siyeti?.. Madrid'deki buğa ka da r ediyor..

fa ka t nerede ha ssa ­

güreşinin haberi, bizi daha

çok a la­

Şu tecessüs neşriya tına ba kınız: Günde dört sa­

hife <maga zin) e a yıran gündelik ga zetelerimizden ha ngisi,

Ana

Va tanın bu hazin kaderi üzerinde bir habercik da hi neşretmek a rzusunu göstermektedirler? Ya devlet ra dyomuz?.. . Acaba , Tür­ kista nda cereya n eden hadiselerin ha fta da hiç olma zsa bir de­ fa lık hülasa sını on dakikacık vermek, harici

siyasetimize mi

dokunur? ...»

Cemal KUTAY

- 14-


Hayır! Esir Türk İlleri Kurtarılacaktır



«Bir kişiyi kurtaran bütün insanlığı kurtarmış sayılır.> İngiliz Atasözü

Bayan Halide Edib ADIV AR, ( 1 ) Bir Türkçü arkadaş, sizin «Türkiye'de Şark, Garp "\'e Amerikan tesirleri» adındaki eserinizi ve bilhassa (Pan-Türkizm) bölümüne ait düşüncelerinizi okumamı istedi. Ayrılırken oku, oku da Türk Milletinin, hala ta­ lihsizliğinin devam etmekte olduğunu gör, dedi. Kitabınızdaki o bahsi okudum. Mazinizi az - çok bil­ diğim için, belki yanılıyorum diye, birkaç defa okudum. Heyhat ! yanılmamışım ; satırlarınız birer yılan gibi, ze­ hirini, tutsak Türk kardeşlerimizin istiklal davaları aley­ hi !Je döküyor. O bahtsız kardeşlerimize, eğer okuyanla­ ı·ııı kalbinde sevgi ve k afalarında bilgi var ise, o sevgiyi öldürmeye, bilgilerini de yok etmeye veya şaşırtmaya çalışıyorsunuz. Kitabınızdaki o satırlar· artık tarihe intikal etmiştir. Eğer bu kitapta vereceğim izahattan uyanır ve yanıl­ dığınızı bildirmezseniz ; hakkınızda tarihimizin vereceği hüküm çok ağır olacaktır. Bir gün muhakkak ki TÜR­ KiLİ umumi ismi altında zikrettiğimiz, Kafkas, Kırım İdil-Ural ve Şark-Garb TÜRKiLİ Türkleri kurtula­ caklardır. O zaman bu istiklal davasına cephe alm1ş nefretlerimizden olanların içerisinde sizi de görmeyi, (1)

Kitabın ilk tabı yapıldığında (1960) Halide Edib Adıvar

hayatta idi. - 17-

F. 2


meydana gelmiş kaya parçası altında ezilenlerin feryat­ ları arasında, sesinizi duymayı hiç de arzu etmezdik . .. Amma, kendi düşen ağlamasın ! Size sorabilir miyim, TÜRKİLİ mevzuunda bu derc­ C(o menfi ve kesin yazı yazmaya neden lüzum gördünüz? Belki diyeceksiniz ki, niçin soruyorsunuz ? .. Tuhafıma git­ ti de ondan !. Benim bildiğim ; insan bilmediği, hem de çok iyi bilmediği bir mevzu hakkında, hele Türkili da­ vası gibi çok şümullü bir mesele hakkında, sağlam bil­ gilere sahip değil ise yazmaması, konuşmaması lazım­ dır. Eğer, Profesörlük ünvanınızın her mevzuu anlama­ rnza ve anlatmanıza kafi geldiği kanaatinde iseniz, Pan­ Türkizm, Pan-Slavizm ve esir Türk kardeşlerimiz hak­ lnndaki bilgilerinizin yanlış ve isnatlarınızın da ne de­ rece gülünç olduğunu bu kitapta önünüze serdiğimde bil­ mem ki Profesör Unvanınız sizi kurtarabilecek mi ? Der­ ler ki, en büyük hikmet «Kendini bil» dir. Bunu unut­ tunuz mu ? Unuttu iseniz ne çabuk ! Bilmiyor iseniz, ar­ tık biliniz ! . Kitabınızdaki Pa.n - Türkizm bölümünde, hayret ve öfkemizi celbeden satırlarınızı, Milletimin çok keskin olan zeka, muhakeme ve hudut tanımıyan kardeş sevgisine hi­ tap etmek üzere aynen alıyorum : �. . . . . . Bu bir nevi rusların Balkanlardaki Pan - Sla­ \· ızm siyasetlerinin aksülameli gibi idi. Fakat bu siyafli bakımdan tehlikeli ve faydasız bir oyundu. Çünkü rusla­ rın kendileri dahi kendi ırkından olan balkanlıları elleri­ ıün içine alamamışlardı. Mesela, bugün de komünist Yu­ goslavya'nın hiç de rusların oyuncağı olmadığı görülüyor. Ameli sahada dahi Pan - Turanizm, Pan - Slavizmden <la­ ha tehlikeli ve mümkün olmayan bir hayaldir. Çünkii, doğru veya yanlış, rusyadan ayrılıp bize iltihak etmP,k isteyen ırkdaşlarımız, bu Pan - Turanizmi bir birlikten ziyade, Türkiye'den parçallµ" koparıp kendilerine ilhak - 18 -


etmek hayaline kapılmışlardır. Nitekim, en kuvvetli Pan­ Turanist'lerden ve bugün 'Türkiye'de yaşayan bir ırkda­ ı:;ımız, tanınmış bir kumandanımızla, Erzurum'un şive iti­ bariyle Azerbaycan'ın bir parçası olması lazım geleceği hakkında epeyce ha raretli münakaşaya girişmişti. Yani ��ırlar boyunca rusya'nın hakimiyetinde yaşam · , ve on­ ların harsım benimsemiş bu ırkdaşımız Türkiye'nin bir nevi top - yemi vazifesi görerek onları rus boyunduruğmı· dan kurtarmasını, bunun üstüne de kendi topraklarınd::ı.n cnlara parçalar vermesini ve belki de kendilerinin Tiir­ hye'de hakim bir rol oynamasını tahayyül ediyorlardı. s�rf, ı·us düşmanlığının yahut komünist aleyhtarlığından dolayı bugün de Pan - Turanizmi bir zar gibi atmak hii!­ yasını taşıyan garplı, hatta Amerikalı müttefiklerimiz �rasında bu ideolojiye taraftar olanlar varsa, bunun çok h�hlikeli bir oyun olduğunu bilmeleri lazım gelir. Çünk ü herhangi bir vesile ile Türkiye Türklerini zaafa uğra:­ nanın, yakın şarktaki muvazeneyi, belki asırlar boyun­ ca altüst edeceğini bilmeleri lazım gelir » . . .

Bu satırlarda hakikate ait tek kelime dahi yoktur. İspatımız, kitabımızda, vesikalara istinaden, bölüm bö­ füm önünüze serilmiştir. Bu konular kısaca : Ege sahillerinden Çin ve Mongol hudutlarına dek uzayan bir coğrafya parçası üzerinde yaşayan TÜRK MİLLETİ'nin bütün felaketlerini, ne rus, ne Çin, ne lngi­ giliz, ne Fransız v.s. hazırlamıştır. Bu felaketleri bize, tari­ himizin başlangıcından bu yana, vü_cuduna bir türlü sahip olamadığımız, bir ( Milli münevverler sınıfı) nın yokluğu hazırlamıştır. Bu korkunç noksanımız'ı vesikalara dayanarak arze­ deceğiz. 2 TüRK ve rus milletlerinin, bilhassa bugünkü ve yarınki durumları i ncelenecektir. Bu incelememizde 1

-

-

-

19

-


vesikalara istinaden, rus'un korkunç sınai ve askeri gücü, istila planları belirtileceği gibi, Türk Alemi'nin, tek hür kolu olan Anadolu Türkü'nün gafletleri de zikredilecektir. Ayrıyeten, topraklarımızın Jeo - politik durumu da tetkik ile ; bu durum karşısında Rus'un, biz başta olmak üzere, Asya ve Cihan için, zararsız bir hüviyet gösterme­ sinin, ancak ve ancak; kendi milli ve tarihi hudutları içe­ risine atılmasiyle kabil olabileceği izah edilecektir. 3 Nihayet, rus'un cihan için arzettiği korkunç­ l:ığu, geç de olsa anlamış bulunan ve başta Amerika ol­ mak üzere garplı milletlerin ; Esir TÜRK Ülkelerini is­ tiklale kavuşturarak (Rus Meselesi ) ni halle karar ver­ c1.iklerini, yine vesikalara istinaden göstereceğiz. Tabiidir ki, diğer bazı hususlara da temas edilecek­ til'. Amma, esas konular bunlardır. O kitabımızda zikredeceğimiz vesikaların aydınlığın­ da Esir Türk Kardeşlerimiz'in istiklallerine kavuşmaları­ nın, Biz Anadolu Türkleri için, ne derecede saadet getirici bir hayatın müjdecisi olacağı kolayca anlaşılacaktır. Ve yine bu izahlarımız neticesinde Türk kavimlerini asırlar­ dan beri idare edenlerin büyük gafletleri neticesinde, ne­ leri kaybettiğimiz ve hele hele ( rus) gibi uşak ruhlu adi bir kavmin esiri olmanın utançlığını duyacağımız gibi, insanlığın başına bela kesilen rus milletini, bugünkü ha­ line, yine gafletimizin musallat ettiğini anlayacak . . . Dola­ yısıyle, insanlık namına da çok, çok üzüleceğiz. Şimdi, kitabınızdaki iddialarınızı, bir bir ele alarak ve vesikalara istinaden, çok yanlış ve isnatlarınızın da (hasmane ) olduklarını ispat edeceğim. -

Pan

-

Türkizın Nedir? Pan

-

Slavizm Nedir?

Pan - Türkizm'den bahsederken diyorsunuz ki : «Bu bir nevi rus'ların Balkanlardaki Pan - Slavizm siyasetle­ rinin aksülameli gibi idi. Fakat bu siyasi bakımdan teh-

20

-


l•keli ve faydasız bir oyundur. Çünkü rus'ların kendileri dahi, kendi ırkından olan Balkanlıları ellerinin içine ala­ mamışlardı . Mesela, bugün de, komünist Yugoslavya'nın biç de rusların oyuncağı olmadığı görülüyor. Ameli sa­ hada dahi Pan - Turanizm, Pan Slavizm'den belki daha tehlikeli ve mümkün olmayan bir hayaldir . . . » Görülüyor ki yanılıyorsunuz ! Daha doğrusu bahset­ ı ;ğiniz hususlarda bilginiz hiç yok veya çok sathi. Bir defa Pan - Türkizm ( Pan - Turanizm başkadır) Pan �ıavizme bir aksülamel değildir. Slav soylu milletler, biz 'rürk'ler için, sinek kadar tehlike teşkil edemedikleri gün­ lerde dP. Pan - Türkizm cereyanı mevcut idi. Kendisini bilmem ( ·�), kurduğu devletin Türkoğlu Türk olduğu şüphe götürmez olan Çingiz Han'ın Kıpçak ( ki bir Türk Yurdu'dur) ın zaptını isteyen bir kumanda­ r:ma, <<Mademki orada da Türk var, zaptediniz» demesi Türkler'le meskun bütün toprakların birleştirilmesi fik­ rinin en eski ve kesin bir vesikasıdır. Çingiz Han devri­ nin uzak oluşunu eğer bahane ederseniz, Pan - Türkizm fikir ve hareketinin en kuvvetli bir örneğini veren Yavu:r. Sultan Selim Han'ın hareketini zikredebiliriz. Yerli ve ya­ bancı tarihçiler müttefikan kabul ediyorlar ki ; Yavuz'un, f:ğer ömrü vefa etseydi, Çingiz ve Timur'dan daha bü­ yük, cihanşümul bir Türk Devleti kuracaktı. Yavuz'un Ana Vatan, Orta Asya Türklerini de içine alacak olan bu Büyük Türk Devleti'ni kurmak düşünce ve hareketi 16 ncı asırdadır (2) . ,-

'•

-

.

·"'

�:

/O

( 11<) Ord. Profesör A.Z. Velidi TOGAN bey, ÇİNGİZ Hii.n'ın, Göktürklerin ŞATO kolundan geldlfini ispatlamıştır. (2) Yavuz'un milli dış siyaset anlayışını Kırım Hanı'na bir emirnamesinde buluyoruz. Bkz: Türklere Karşı Rus Vahşeti, hazır­ layan: Muhiddin Nalbantoğlu, İst. 1970, s. 8.

- 21-


Halbuki, Pan - Slavizm hareketi 19 ncu asrın ya­ rısındadır. Esas faaliyet merkezini Rusya'da Kief ve Mos­ lrova teşkil eden bu slav ittihadı hareketini, fikir olarak r.e zaman başladı diye düşünsek dahi, yine karşımıza 18 nci asrın sonu çıkmaktadır. Kuvvetli Germen kültürü kar­ şısında milli mevcudiyetlerini muhafaza etmek gayretiyle Frag Akademisine mensup iki filoloğ olan Michel Dourich Dobrovski'nin mazilerini tetkike başiamaıarı tarihi olan 18 nci asrm sonuna kadar; Pan - Türkizm hareketlerimiz hakkında en kuvvetli hareket olan Yavuz Sultan Selim

ve

Han'ın hareketiyle beraber, bir düzüne faaliyeti, yeri gel­ diğinde bu kitapta göstereceğim. Şu halde, Pan - Türkizm fikri Pan - Slavizm fikir ve hareketinden en aşağı bir buçuk asır öncedir. Demek ki sizin bahsettiğiniz gibi, Pan - Türkizm, Pan Slavizmin bir aksülameli değildir. Zaten bu hususu iyi bilmediğini­ zi ( aksülameli gibi idi ) demekle de itiraf etmiş bulunu · �;orsunuz. Ve yine şu noktayı da açıklayayım ki, Slav ittihadı (Pan - Slavizm ) fikrini nazari sahadan ilmi sa­ haya, kuvveden fiile çıkarmaya en ziyade rus'lar uğraş1;.;ışlarsa da bu hareketlerini yalnız ve yalnız Osmanlı İ mparatorluğunu yıkmak üzere Balkanlarda kullanmış­ lardı. Yahut, ancak buna muktedir olabilmişlerdir. Umum Türkler'e karşı kullanılmış bir hareket değildir. Zaten ola­ nıazdı da. Türk ve Sli.v Soylu Milletlerin, Bu Günkü Durumları ve Komünist Yugoslavya'mn Rusya ile Anlaşmamasımn Hakiki Sebebi Bir başka hatanız : Diyorsunuz ki :

«

. . .

rusların kendi­

leri dahi kendi ırkından olan Balkanlıları ellerinin içine - 22 -


.alamamışlardır. Mesela, bugün komünist Yugoslavya'nın, hiç de Rusların oyuncağı olmadığı görülüyor.» Belki şu anda Slav soylu milletler ile Türk soylu millet (ve kavim) ler arasındaki çok mühim farkı bil­ miyorsunuz. Bundan başka ayru soyun evlatlarını, ayrı olarak yaşatan hususların çeşitli �.yrı millet (Devlet) sebeplerini de anlamıyor yahut anlamak istemiyorsunuz. Bilmelisiniz ki, slav soyundan gelmiş olan (rus, Leh, Sırp, Çek v.s.) ler, artık ayrı ayrı birer millet olmuşlardır. Çünkü, slav beşeri zümresine dahil sayılan milletler (Ke­ Jımelerinin kökü, slavca olduğu halde ( birbirinden tama­ men ayrılmış ve uzaklaşmış dilleri konuşmaktadırlar. Bu­ gün, bir Sırplı yeniden öğrenmeden rusça'yı anlayamaz ve l:onuşamaz. Çek ve Leh'ler içinde durum aynıdır. Lisan Ryrıhğı çok mühimdir. Çünkü şu bir kaidedir ki; «Her Milli dilin arkasında, bir milli psikoloji vardır. (*) ».

Şu halde, Slav kavimleri ayrı miil.i psikolojilere sa­ hip olmakla; Hayat felsefeleri, an'aneleri, kültürleri ele başka mahiyet taşımaktadırlar. Düşününüz ki birçok mü­ tefekkirler, mesela, meşhur Renan «Millet, bir ruhi vah­ dettir» demektedir. Demek ki dillerinin müstakil birer dil darak ayrılmaları neticesinde, bu aynı soylu kavimler, ar­ lık biribirine yabancı, keskin milli hususiyetleri bulunaı! L·irer millet olmuşlardır. Bu durum göz önünde bulundu­ rnlursa, rus'ların neden, Balkan slavlarını elleri içine ala­ r·1adıklarının hakiki veçhesi anlaşılmış olur. Nasıl ki, ay­ nı ırkm evlatları oldukları halde, Alman, tsveç, Norveç v.s. milletleri (Bir millet olarak) birleşemezler, yaşıya­ mazlarsa ; ruslar, Lehler, Sırplar, Çekler v.s. de artık bir­ le5emezler, bir arada yaşayamazlar. Tarih şahittir ki, Balkanlı bu slav soylu milletler, ( •)

Prof. Sadri Maksudi Arsal (Merhum ).

-

23

-


Osmanlı Türk işgalinden kurtulmak yolunda, mecburen rus milletinin yardımını kabul ile, O'na sun'i bir sevgı göstermişler ; fakat, istiklallerini temin ettikten sonra, derhal rus'a şiddetle dirsek çevirmişler, hatta O'nu düş­ man addeylemişlerdir. Zaten şu husus dikkate alınmalı­ dır ki, Balkan slavlarını teşkil eden, Sırplar, Slovenler, Hırvatlar, etnolojik manada ruslar ile aynı ırkın evlatlan değillerdir (bir kısmı hariç tabii) . Tarih gösteriyor ki, bu Sırp, Sloven, Hırvat kavimleri birçok yabancı unsur­ ların karışmasından meydana gelmişlerdir. Elbette ki bu durumu kendileri de biliyorlar. Balkan soylu milletlerden bahsederken Bulgarları zikretmedik. Çünkü, Bulgarlar menşe itibariyle slav de­ ğillerdir. Kendileri de rus ırkından olmadıklarını iftihar ederek söylemektedirler. Aşağıda, zikredeceğ"imiz bazı ta­ rihi vesikalar (Sırp, Sloven, Hırvat, Çek, Bulgar, Leh, rus) lar arasındaki slavlık ruhunun ne derece zayıf bu­ lunduğunu aksettirmek cihetinden mühimdir. Tam kırk sene, Avrupa, Asya ve şimali Afrika'da, bizzat müşahede, tetebbu ve birçok ecnebi alimlerle mü­ nazara suretiyle yaptığı tetkikler neticesinde, Türk ta­ rihinin otoriteleri arasında mümtaz bir mevki işgal eden ATABİNEN R. Saffet Bey, Bulgarlar hakkındaki bir ya­ :?lsında şu dikkate değer hususu belirtmektedir : « Bul­ garistan Türkleri, bu memlekete getirilmiş Anadolu mu­ hacirleri yahut Türkleşmiş ve İslamlaşmış slavlar değil­ ]P.rdir. Çünkü, devletin iktisadi politikası reayaların ade­ dıni azaltmakta hiç bir menfaat görmüyordu. Bulgaris­ tan Türkleri, hakiki Bulgarların ahfadıdır. BunJar eski­ den beri Bulgaristan'da yaşıyorlardı. Osmanlı fütühatı ?amanında mensup oldukJarı ırki kütleye derhal kendi ıstekJeriyle iltihak ederek,. tekrar Türk camiasına dön­ müşlerdir » . . .

. . .

- 24 -


Bu vesika gösteriyor ki, Balkan slavlarından sayılan Bulgarlar arasında, Bulgar nüfusunun mühim bir ekseri­ �·eti ; hıristiyan oldukları ve slav sayıldıkları halde, ruh­ larında (şuur altında) asırlar öncesi mazileri ölmemiş ve aynı ırktan Osmanlı Türkleri ile karşılaştıklarında, der­ hal asıllarına dönmekte tereddüt etmemişlerdir. Bulgar­ lar arasında böyle olduğu gibi, yine Balkan slavları içe­ r!sinde asalet ve cesaretleriyle ünlü Boşnak ve Pomaklar da katiyen rus (slav) ırkından olmadıklarını -Türk as­ lından geldiklerini- şu veya bu şekilde bildirmektedirler. Bu da gösteriyor ki, slav olarak kabul edilen mil­ letler arasında bir «Öz'de aynılık» şuuru mevcut değildir. Zaten, bu durum karşısında da olamaz. İsim ne olursa ciımn, şuur altında mazi yattıktan sonra . .. Balkan slavları hakkında birkaç misal ve tarihi ve­ sika daha zikredelim : Arğam'da müesses Slav Akademi­ sinin reisi Şetrosmayer (dikkat edilsin, ırkçı zatın adı bir Almandır) bir eserinde diyordu ki, « artık, Sırp, Hır­ vat, Sloven ve Bulgar arasında nehir ve dağ kalmamış­ tıı. Biz, Adriyatik sahilinden Tuna mansabına kadar . . . » . . .

vesikada. slavlar Adriyatik sahilinden Tuna mansabı­ r.a dek uzatılmakta, Bulgarlar bu topluluğa katılmakta, Çekler, Lehler ve Ruslar hariç tutulmaktadır. Halbuki, diğer çok mühim bir vesika olan ve slavların Gervinusu ciye kıymetlendirilen ve meşhur Zafer Kızı «Slavy Dcera» şairi Kollar: Eu

Ey tslavya, tslavya ! Siz, ruslar, Sırplar, Çekler, Lehler, Bir vatanda birleşip yaşayarak Ananızı sevindirin .. . diye haykırırken, bu slav kardeşliğine Bulgarları sokmu­ :yordu. -

25

-


Yukarıda -az da olsa- zikrettiğimiz vesikalar gös­ teriyor ki; slav tarihçi veya idealistlerinin şu veya bu ı,avmi slavlıktan atıp yahut kabul etmelerini, mazilerini tetkik ettiklerinde karşılaşmış oldukları ayrılıkların bi­ ı er neticesidir. Bundan başka, slav soylu kavimler, ta­ rihleri boyunca, o kadar çok ayrı ayrı milletlerin kültür tesirlerine maruz kalmışlardır ki, dün olduğu gibi bu gün de bir millet olarak beraber yaşamalarına imkan yok·· tur. Bu hususlarda da (maruz kaldıkları kültür tesirleri hakkında) biraz bilgi vermeyi faydalı addediyoruz. Tarih diyor ki : « Balkan alimleri ve politikacıları Balkanlarda Osmanlı Türk işgalinden evvelki zamana ait, ı:.lav kültürü bakıyeleri aramaktadırlar. Maksatları Os­ rnanlı Türkleri'nin hakimiyetinden evvel ve sonra inki­ şaf eden Türk Kültürü eserlerini tahrip ve inkar etmek­ dir. », « Balkanlarda: örf ve adetler, folklor, mu­ ı>iki, güzel sanatlar, mimarlık, inkar kabul etmez bir Türk karakteriyle damgalanmıştır. Tuna'dan Ege denizine ve Adriyatik'e kadar sanat eseri adını taşıyabilecek her ne varsa ve karakteristik bütün abideler, Türk kültür ve sa­ natının nüfuzundan mülhem mahsullerdir » . . .

. .

. . .

. . .

1937 de Bosna'da ve bütün Yugoslavya'da Türk Osmanlı medeniyetinin silinmez karakterini müşahade eden, çok açık fikirli ve tarafsız bir muharrir olan 'f'sertevıns diyor ki : «... Türkiye, iki yüz yıllık bir ha­ kimiyet esnasında, bu memlekette öyle bir iş ve nişane brakmıştır ki, Avusturya'nın kırk yıllık işgali, bunun zerresini bile değiştirememiştir. Yugoslavya, Türkiye'den ziyade Türk kalmıştır. Yugoslavya Türk Ortaçağını an­ dırıyor », « . Avrupa'da, başka hiç bir ülke görmedim ki, Ragus gibi, tam bir Venedik mimarisiyle yapılmış bir şehri terkederken yarım saat sonra minareleri, merkep �ırtını andıran eski köprüleri ile Trepinye 'Türk kasaba. . .

. .

-

26

-


smda bulunabilsin. Bosna Saray Camileri, bembeyaz, ter­ ü�miz ve çıkıntılı evleri ve geniş saçakları ile ... », «Yayçe'­ de güzel Türk çeşmesi kadınların toplantı ve dedikodu yeridir. Burada müslümanlar, her yerden ziyade Türk'­ türler. Sanki Anadolu'dan gelmiş insan tiplerine tesadüf edilir . . . », « ... Yugoslavya yemeklerinin en iyileri Türk yemekleridir. Türk yemekleri dünyada üçüncü mevkii iş­ baı eder. Birinci Çin, ikinci Fransız, üçüncü de Türk. Mer­ kezi Avrupa, Balkanlılara kaynamış patatesleri ve koyu salçaları vermiş ise Türkler de yufkalı nefis pidelerini ve gevrek kuzu kızartmalarını getirmişlerdir . . . », « .. . Yugos­ lavya' da Türk olmayan her şey, san'at ve kültür değe­ rinden mahrumdur. Az ehemmiyetli iki, üç Ortodoks Ki­ lise ve Manastırından mada, hemen bütün büyük binalar. abideler Türk eseridir... ( "' ) » Bu vesikalar, Yugoslavya slavları üzerindeki 'Türk tesirinin derinlik ve şumulünü belirttiği gibi, Çekler üzerinde de Alman kültürünün tesirine ait pek çok tari­ hi vesikalar zikredebiliriz. Mesela : 1620 yılında Belagora (Akdağ) -muharebe­ ı:::inde Alman İmparatoru Ferdinand'a mağliıp olduktan rnnra Çek milletinin durumunu tarih şöyle anlatıyor : « . . . Avusturyalılar Çek ülkesini zapt ve istila ettiler: Bundan sonra Almanlar, Çek milletinin bütün zadegan sınıfını, asilleri, bütün münevver zümreleri imha ettiler, öldürdüler. Avusturyalılar Çek milletinin münevverlerini öldürmek, dinlerini terk etmeye mecbur etmekle de kal­ r:ıadılar, Çek milletinin lisanını, milli kültürünü yok et­ mek için Çek dilindeki bütün kitapları ve kütüphaneleri d� yaktılar. Almanlar birkaç sene zarfında Çek milleti( *)

Tırnak içindeki bilgiler, tarihçi ATABİNEN R. Saffet

beyindir. - 27-


r.:in üçte ikisini yok ettiler' . . . Münevverler yok edilince ekserisi köylülerden ibaret kalan Çek milletine karşı çok şlddetli temsil, Almanlaştırma tatbik edilmeye başlandı. Resmi lisan Alman lisanı oldu, bütün mekteplerde ted­ risat Alman lisanında yapılmaya başlandı. Mahkeme li ­ sanı Almanca oldu. Çek dilinde eser neşretmek yasak edildi. Bu siyaset neticesinde, şehirde yerleşmiş Çekler tedricen Almanlaştı, Almanca konuşmaya başladı. Şe­ hirler Almanlaştı. Katolik olmuş Çekler, Çek milletinden olduklarını inkar, Çekçe bilmemekle iftihar . . . ve Almanca soy adları almaya başladılar . . . » Tabidir ki, Çekler son kertede adeta mucize kabi­ linden yetişen (Dobrowsky, Yungman, Czelakowsky, Kol­ gibi milliyetlerini lar, Schffark, Vacslar, Tomek v.s.) unutmamış, milli münevverleri sayesinde izmihlalden kur­ tuldular, fakat, Almanlarla hem hudut olmaları netice­ si kuvvetli Alman kültüründen de o derece müteessir ol­ n, uşlardır ki, diğer slav soylu milletlerden, hele ruslar­ dan, fersah fersah uzaklaşmışlardır. Leh'ler hakkında da uzun tarihi malumata baş vur­ mayacağım. Dikkat nazarlarınızı son asırların Leh - rus savaşlarına ve bu savaşlara sebep olan meşhur Leh mil­ liyetçiliğine çevirmek suretiyle, Lehlilerin ne derece rus­ lara uzak bulunduklarını anlamak daha kolay olacaktır. Bir misal vereceğim . Bu misal mana itibariyle çok mühimdir. Padarevski ismindeki ve çok meşhur bir Leh piyanisti (ki sonradan reisicumhur olmuştur) rus çarı II. Nikola'nın sarayında biı- eserini çaldıktan sonra, teb­ rik edilirken, Çar'ın : «Bir rus'un bu derece deha gös­ termesi beni sonsuz sevinç v e iftiharlara garketti V.S.» demesi üzerine, bu Leh mi lliyetçisi, hiddetle ayağa kal­ karak, diplomasi ve nezaket kaidelerini hiçe alan bir tarzda: «Haşmetpenah, bir Lehli olduğumu niçin unutu­ yosunuz ? Lütfen bir daha bana rus demeyiniz . . . v.s.» - 28 -


-c!iyerek Çar'ı ve yüzlerce mümtaz misafirini yüzüstü bı­ rnkıp sert adımlarla salonu terk ediyor. Leh milletinin beynelmilel çaptaki münevverlerinde bu derece şiddetli bir milli ruh, milli gurur ve milli asa­ biyet bulunursa, halk tabakasındaki durumu tasavvur et­ ır.eli. Nihayet, asıl rus vatanı içinde, asırlardır ruslar ile sarmaş dolaş bir vaziyette yaşayan slav soylu Ukran· ya'lıların dahi, ruslardan ne derece şiddetle nefret ettik­ leri ve istiklalleri için müessir bir tarzda hala mücadele­ de bulundukları da düşünülürse slav soylu milletler ara­ �mda artık birlik, beraberlik, kardeşlik duygusunun öl­ düğünü tereddütsüz kabul etmek gerekir. Ama denilecektir ki, bil' Pan - slavizim (slav ittihadı) fikri mevcuttur, peki bu nedir ? Kısaca arzedelim ki, bu fikir kuvvetli Germen kül­ tiirü karşısında temsil olunmak tehlikesiyle karşılaşan (yukarıda izahat vermiştik.) Çekler arasında vücut bul­ muştur. Sonradan Sırplara, Lehlilere ve nihayet ruslara Birayet etmiştir. Sirayet etmiştir ama, gerek coğrafi ya­ yılışları ve bu yayılma sahalarında karşılaştıkları, hem­ hudut oldukları kavimlerin, kendilerine nazaran çok yük­ sek kültürde bulunmaları ve diğer netice üzerinde mü­ essir tarihi hadiseler, bu slav soylu kavimleri rahatça b:ültürlcrini işleyerek, bir millet haline gelmelerine im­ kan vermemiştir. Slav milletleri üzerindeki yabancı tesirlerine umumi 0larak baktığımızda ; yarım düzüne kadar milletin tesiri görülüyor ki, bu insanlar arasında hangi cepheden bakı­ lırsa bakılsın müşterek bir cihet bulmak -tabiidir ki ehemmiyetsiz hususlar hariç- imkansızdır. Bu duruma kısaca göz atalım: Ruslar üzerinde biz Türklerin kültür tesiri çok şu­ mfıllüdür. Aynı zamanda ruslar Polonya tarikiyle Fran- 29 -


�ız kültürü ve İskandinav vasıtası ile de İngiliz kültü­ ründen müteessir olmuşlardır. Leh ve Çek'ler kuvvetli Alman ve Roma kültürün­ den müteessir olmuşlardır. Sırplar ise kuvvetli bir tarz­ da Osmanlı Türk kültürü (geniş bilgi vermiştik ) ile be­ raber Latin kültüründen de hisse almışlardır. Görülüyor ki, slav soylu kavimler, ayrı ayrı milletlerin kuvvetli kül­ türleri ile müteessir olduklarından, mazilerindeki milli ::müşterek ) kıymetlerini, hallerinde müşterek vasıflar ha­ line getiremediklerinden . . . netice olarak ; dilleri ayrı ayrı müstakil birer dil hüviyetine büründüğü gibi, dinleri de, �yrılmış, kültür ve hayat telakkileri değişerek bugünktl ıus, Leh, Çek, Sloven, Ukranya ve Belorus milletlerini meydana getirmişlerdir. Fakat işin içine siyaset, politika, menfaat karışınca ---ki, böyle zamanlarda, hakikatlar, gaye için katledilir­ ler- rusya, boğazlara ve sıcak denizlere çıkmak gayesiy­ le ; Çek'ler, Sırplar, Slovenler v.s. de Alman, nihayet Türk işgalinden kurtulmak yolunda kuvvetli dostlar ararken . .. işte «biz tarihin, bilmem hangi devirlerinde bir ananın evlatları idik, o halde yine bir tek millet olmalıyız v.s. » derler. Tabiidir ki, esas maksatları -Bu deyişlerin altın­ d2. gizlidir- derhal politikacıları tarihi kardeşliğe ait ateşli nutuklar çekerler, alimleri bu mevzularda kitaplar yazarlar, şairleri şiirler, destanlar düzerler . . . Amma, vak­ ta ki Sırp'lar, Çek'ler, Sloven'ler istiklallerini alırlar, rus'­ lar da boğazlara hakim olmak ve sıcak denizlere çıkma­ nm imkansızlıkları içinde kalırlar, « Öküz öldü, dostluk ayrıldı» kabilinden .. . ve hakikatler de tezahür edince, tek­ rar sun'i olmayan, re'el meselelerine, diğer tabir ile, ar­ tık milletlerinin tebeyyün etmiş milli şahsiyetlerine göre, siyasi hayatlarını idame şekline dönerler. İşte Pan - Slavizim'in kısaca, fakat hakiki (gizli ) veç­ hesi budur. Burada dikkat edilecek mühim nokta; daha -

30

-


�(ık rus'larm kendi menfaatleri uğruna, Sırp, Sloven, Hır­ vat milletlerini alet etmesi keyfiyetidir. Halbuki, Pan Türkizm ; hiç bir zaman Türk soylu, her hangi bir dev­ letin, yalnız, kendi menfaatini düşünerek öne sürdüğü, teııebbü� ettiği bir fikir ve hareket tarzı değildir. Pan Türkizm : a) Türk soylu bütün kavimlerin birlikte yaşamak. bir devlet teşkil etmek kararlarının, b) Moskof boyunduruğu altına düşmüş Türk kavim­ lerinin tekrar istiklallerini elde etmek arzularının. Kısaca, tabii ve ulvi hakların temini için zaruri gör · dükleri bir düşünce ve hareket tarzıdır. Şu halde, rus'unki (Pan - Slavizm) gayri meşru ol­ duğu halde, biz Türklerin (Pan - Türkizm) hareketi meş­ rudur. Hem de meşru'un, meşruu'dur. Komünist Yugoslavya meselesine gelince ; bu mesele hakkında ileri sürdüğünüz iddialar, sizin bugünkü dün ­ yada büyük siyasi olaylar hakkındaki bilginizin çok nok­ şan olduğunu teyit etmektedir. Diyorsunuz ki : «Mesela, bugün de, Yugoslavya'nın hiç de rusya'nın oyuncağı olmadığı görülüyor » Tabiidir ki, bu sözlerden maksadınız şudur : Nası l slav soylu olduğu halde Yugoslavya, rusya'nın oyuncağı Glmuyor, yani rus'lar ile birleşmek istemiyorsa, Anadolu haricindeki Türkler de, bizim isteklerimize tabi olamaz­ lar, bizimle birleşemezler v.s. demek istiyorsunuz. Sizin bu iddianız katmerli hatanın ta kendisidir. Bir defa, bugünkü komünist Yugoslavya'nın, rusya'nın oyun­ cağı olmadığı keyfiyeti sizin zannettiğiniz gibi olmayıp, aşağıda izah edeceğimiz veçhile; komünizm tatbikat ve genişlendirilmesi hususlarındaki komünist tabiyesinin bir şeklidir. ·

. . .

·

Şu halde iddianız veçhile Yugoslavya'mn bu hareke­

ti, zannettiğiniz gibi olmadığına göre, Türk soylu millet-· -

31

-


ler ve k avimler arasında da aynı durumun olabileecğine bir delil teşkil edemez. Bu iddia veçhile diğer büyük biı­ yanlışlığımz -ki yukarda da belirtmiştik- Slav soylu (rus, Leh, Çek, Sırp v.s.) milletlerin artık birbirleriyle katiyyen ilgisi bulunmayan müstakil birer millet olduk­ ları hususunu da bilmediğinizdir. Bu hususlardan birini dahi bilmiş olsaydınız ; yukarıda zikrettiğiniz iddianızda bulunamazdınız. Çünkü bu hususta da bizi teyit etmiş oluyorsunuz. Yukarıda izah etmiştik ki, birer müstakil r.'."lillet haline gelen ruslar, Lehler, Çekler, Sırplar artık birleşemezler. Siz Yugoslavya'nın, Rusya'nın oyuncağı yani, ruslarla birleşmek istemediklerini zikretmek sure­ tiyle bizi teyit etmiş olmuyor musunuz ? Ne ise, bilme­ yen hatadan beri kalmaz diyerek, Komünist Yugoslavya'­ nın, Komünist rusya ile anlaşamadıklarının hakiki sebe IJi ni arz edelim: « . .. Tito Yugoslavya için teklif olunan Sovyet pekliği usulünü reddetmiş ve -komünizme doğru- kendisine rnahsus bir yol intihap etmek hakkına malik olduğunu tildirmiştir. Tito'nun, Moskova ile bozuşması başlangıç­ ta sırf mefkfırevi, daha doğrusu tabyevi bir mahiyet taşı­ r.ıakta idi. Mesele, komünizmin tatbikat ve genişlendiril­ r.1esi hususundaki komünist tabiyesine taalluk ediyordu . :!.94 7 de peyklerden Bulgaristan tarafından dahi kabul edilen Tito planına göre bir güney - doğu Avrupa ko­ münis� federasyonu kurulacaktı . Komünist imparatorlu­ ğ·unun ademi merkeziyete doğru bir temayülün mevcudi­ yetini gösteren bir plan Dimitrov'un mevkiine mal ol­ r.ıuştur, Tito . ile Kremlin arasında mefkfırevi münakaşa yeni Nr hadise değildi. Sovyetler Birliği Komünist Partisi ta­ rihinde «Eğinti » ve «Kayma» gibi adlar taşıyan komü­ nist partisi franksiyonlarının mücadelesinde kendisini J;Östermiştir. Sovyetler birliğindeki Komünizm tarihi bu·

- 32 -


nun misalleri ile doludur. Tito ile Kremlin arasındaki ih­ tilafta yeni olan cihet Komünist partisinin ana h attına hrşı koyan adamın müstakil bir Komünist teşkilatının başında değil, belki aynı zamanda kendi devletinin de ba­ şmda durmakta olmasıydı. Bu devletin Sovyetlerle mazi­ de hiç bir irtibatı olmayan hususi bir tarihi ve ananesi vardı. (Bu sözler Slav soylu milletler hakkındaki sözle­ rimizi teyit etmiyor m u ? ) 1948 de Kominformdan çıka­ rılması ve Kremlin parti idarecileri tarafından ona k arşı açılan mücadele seferi Tito'yu bu mücadelede kendi dev­ let müesseselerine dayanmaya ve Stalin ile çarpışabilmek i·�in Milli - Komünizm'in dayanacağı mefkfırevi temeli at­ maya mecbur etti. (Veyahut ona bu hususta imkan ver­ di . ) Bu suretle milletler devletler arası mahjyetindeki bir ın·oblem, yani ayrı ayrı komünist devletlerin yan .Yana y aşıyabilmesi meselesi, ilk defa olarak, odun kaması gi­ bi, partideki ihtilaflar arasına sokulmuş oldu. Bunlarla birlikte Tito ile Sovyetler Birliğinin münasebetleri de iç sahadan dış siyaset sahasına intikal etti. Tito'nun, diğer muhaliflerin akıbetine maruz kalmamış olması kendi dev­ let müesseselerine malik olması ile ve bir de böyle ağır

bi r zamanda (buraya dikkati çekerim) batının kendisinf y ardım eli uzatması ile izah edilebilir. Tito'nun bu kon­ sepsiyonu şöyle karakterize edilebilir : Komünizmin bü­ tün dünyada tesisi uğrunda başarı ile

çarpışması ıçı n

dünya komünist hareketini ademi merkeziyet esası üze­ rine idare etmek ve Sovyet İmparatorluğunu müsavi hak­ lara ma lik komünist devletlerin ittifakı haline getirmek­ Moltke'nin « ayrı ayrı yürümeli, fakat birlikte çarpışma­ lı» diyen askeri tezi, Tito'nun tasavvur ettiği komünıst devletler ittifakının dış ve iç siyasetine tamamiyle uy­ maktadır . . . ( * ) (*)

Dergi, ( Münih) .

- 33 -

F. 3


Demek ki, Komünist Yugoslavya'nın rusya ile an­ laşamamasının hakiki sebebi ; komünizmin bütün dünyaya yayılmasında takip edilecek «Usul» hususundaki ayrılık­ tan ileri gelmektedir. Usul hakkındaki bu anlaşmamaz­ hğı, nasıl olur da, aynı soyun evlatlarının birleşemeye­ ceklerine bir misal olarak ileri sürebilirsiniz ? Anlatmak i stediğiniz husus için seçtiğimiz misaller o derece bir­ birine aykırı ki, evet o derece birbiriyle ilgisiz ki «dam üstünde saksağan vur beline kazmayı» izah için bir ör-· nek i steseler, derha:l sizin, iddialarınızı isbat için ileri sür­ diiğünüz misalleri gösterebilirim. Buraya kadarki i zahlarımız ile, iddia ve sözlerinizin baştan başa yanlış ve hakikatlardan çok uzak olduklarım göstermiş bulunuyoruz. Açıklamalarımızın kısa bir özetini yaptığımızda :

1.

Türk birliği

hareketini,

Slav birliğine

bir ak­

sülamel olarak göstermiştiniz. Halbuki, Türk birliği ( Pan - Türkizm) hareketinin, Pan - Slavizmden en aşağı yüz elli sene evvel var olan lıir hareket ve fikir olduğunu göstermiş (bundan sonraki Cıahislerde daha geniş bilgi verilecektir) bulunuyoruz. Sizin, Pan - Türkizm hareketini bir ( aksülamel) ola­ rak göstermeniz manalıdır. Malum olduğu veçhile,

( ak­

sülamel ) , kendini meydana getiren sebep ortadan kalkın· ca nihayete erer. Yumruğunuzu sıkmanız, size sıkılan bir yumruğa aksülameldir. O kişi ile uzlaştınız mı, yani se­ bep ortadan kalkınca netice de ( sıkılan yumruk ) ortadan kalkar. Böylece TÜRK BİRLlO:i HAREKETİ'ni ( aksüla­ mel) olarak göstermek istemeniz, O'nun kıymetini düşür­ m ek içindir. Bu hareket, sanki, bünyemizin, varlığımızın tabii, ruhi, sosyal ve siyasi kanunların bir neticesi deği l ­ m i ş de, muayyen bir tehlikeye karşı v e yine muayyen

bir devredeki gelip geçici hareketlerimizden biri imiş şek- 34 -


li nde göstermeniz, yukarıda bahsettiğimiz gibi O'nu kıy­ r<1etten düşürmek ve hatta tehlikeli bir hareket ( zaten zik­ rediyorsunuz ) olduğunu da belirtmek suretiyle büsbütün c1i mağlardan silip, üstelik ona cephe almayı da yarat­ mak arzunuzun bir neticesidir. Kitabınızı, hatta, en az tir dikkat ile okuyanlar dahi aynı hükme varacaklardır.

2 - Türk soylu kavimlerin bir araya gelemeyecek­ lerini ispat için sıraladığınız,

« . . .

ı. endi ırklanndan olan Balkanları

nin ıçıne {:

a lamamışlardı . . . »

rusların kendileri dahi, ( tabii ·slav ları ) elleri­

ve yine aynı

ruhta olan.

. . . Mesela, bugün de komünist Yugoslavya'nın rusya'­

r.ıı n hiç de oyuncağı olmadığı görülüyor . . » şeklindeki i � ­ .

dialarınızın da yanlış ve bu hususlardaki bilginizin, yani, slav soylu milletlerin bugünkü durumları ile komünist Yu­ goslavya!nın rusya ile çekişmesinin hakiki veçhesine ait tilgilerinizin çok yanlış ve sathi olduklarını da etraflı izahlarımızla göstermiş bulunuyoruz. Bundan sonraki bahislerde, Türk soylu kavimler ara­ sındaki müşterek

( milli)

hususiyetlerin ne derece kuv­

V6tli bulunduklarını, vesikalarla göstereceğiz.

Yine bu

arada, iddialarınızın, yukarıdaki iddialarınız gibi, yanlış clduklarını, h•zan gülünç, hazan da -adeta- düşmanca birer ruh taşıdıklarını göstererek ispat edeceğiz. Bu su­ retle de Türk milletinin bu çok hayati ve kutsi davası karşısındaki tutumunuz cihetinden,

sizin ne kadar za­

rarlı fikirlerle yüklü olduğunuzu belirtmiş olacağız. Şimdi de Türk soyundan gelen kavimler arasındaki m üşterek ( milli) hususiyetlere göz atalım.

D i L Türk soylu kavimlerin konuştukları dil, ehemmiyet­ ::iz bazı lehçe farkları hariç, tek bir dildir. Kat'iyen slav soylu milletlerde olduğu gibi, müstakil diller haline gel-

· - 35 -


oemiştir. Ege sahillerinden, Mongolistan hududuna ka­ c1ar, bir İzmirli, Ankaralı, Sivaslı Türk kat'iyen zorluk çekmeden, biraz dikkat etmek şartıyle, her tarafta Türk­ çe konuşarak bu engin Türk yurtlarını dolaşabilir. İkinci

Cihan Savaşı sırasında Şark Cephesine

( Alman - Rus )

giden Türk Askeri Heyetine dahil olup, şimdi rahmete kavuşmuş bulunan H.E. ERK!LET Paşanın ( Şark Cen­ hesinde Neler Gördüm ) adlı eserinde : « . . . Alman ordu­ suna kendi arzusuyle kaçan, Kırımlı, Kazanlı, Kafkasyalı, Başkurt, Kırgız, Kazak ve diğer Türkistanlılar ile gayet rahatça türkçe konuştum ve anlaştım . . . » demek suretiy­

le yukarıdaki sözlerimizi teyit etmektedir. Garp, Şark ve Şimal Türklerinin dilleri, yüzyılları ayrı

yaşamalarına

ra ğmen bir tek dil hususiyetini kat'iyyen kaybetmemiş tir. Kendisi Kazan Türklerinden olduğu için, moskof tut­ ı:ağı Türk k ardeşlerimizin konuştukları dil hakkında da­ ha yetki sahibi olması gereken rahmetli Prof. ARSAL

fi. Maksudi bey, bir eserinde «..

Türk Dili için diyor ki :

Bizim Türk Irkı bu hususta hayrete şayan bir

istisna teşkil etmektedir. Türk beşeri zümresine mensup kavimler asırlardan beri tarih ve coğrafya bakımından birbirinden ayrılmış oldukları halde bugüne kadar ana dili olarak aynı dili konuşmaktadırlar. Tabii, lehçeler ay­ rılmıştır, fakat bu lehçeler ayrı birer dil teşkil edecek l:adar birbirinden uzaklaşmış değillerdir.

Türk Irkına

mensup kavimlerin konuştukları diller o kadar birbirin� yakındır ki, bunlar ayrı birer müstakil «Lisan» olmak­ tan ziyade aynı Türk lisanının birer lehçesi mahiyetinde­

clirler. ( Devamla diyor ki ) Bu gün İstanbullu bir Türk, Azerbaycan'dan geçerek Garbi Türkistan'a ( Türkmenis­ tan ve Özbekistan ) , Garbi Türkistan' dan Şarki Türkis­ tan'a ( Çin'i Türkistan'a) geçerek tercümana ihtiyaç duy­ maksızın Türkçe konuşarak Çin'e kadar seyahat edebi­ li:-. Çünkü bu sahalarda yaşayan kavimler hep Türk di-

- 36 -


linin türlü lehçelerini konuşan, etnolojik

manada

aynı

ırktan olan kavimlerdir. ( Azerbaycan Türkleri, Türkmen · ler, Özbekler, Kırgızlar, Kazaklar, eski Uygurların torun­ ları olan Çini Türkistan Türkleri ) . Bir başka eserinde ise :

«. . .

Bu Türk lehçelerinder,

hi� birisi müstakil bir dil mahiyetini iktisap etmemiştir. Başka tabirle Türk dilleri ayrı diller teşkil edecek kadar birbirinden uzaklaşmamışlardır. Türk lehçeleri arasında­

ki fark, Latin dilleri ( İtalyanca, Fransızca ) , Slav dilleri­ ( rusça, Lehçe, Sırpça, Bulgarca, Slovence)

arasındaki

fark gibi değildir. Bir rus yahut rusça bilen adam bir Leh ile, Sırpla, Çekle konuşamaz. Lehçe, Sırpça yazıl­ mış metni anlayamaz. Bir fransız öğrenmeden, İspanyol­ ca konuşamadığı gibi, İtalyanca da okuyamaz, anlaya­ maz. Halbuki Türk lehçelerinden birini iyi bilan adam herhangi bir Türk ülkesine giderse. geldiği günden iti­ baren mahalli lehçede konuşmaya başlar, maksadını ta­ vamiyle anlatmakta hiç bir müşkülat çekmez . . . Kazan­ ca, Orenburgda, Moskovada çıkan

Türkçe gazetelerin,

Türkistan'da, Kırgız ve Kazaklar ara sında binlerce müş­ terisi, abonesi vardı. Çağatay edebi dili ismiyle malum dilde yazan şair ve yazıcılardan

Mir-Ali ŞİR NEVAi.

I�A BGUZİ'nin eserle6 bütün şark v e garp Türkleri ara­ sında milli edebiyat sayılır dı. Çağ·atay edebi dilini bütü!l şark ve garp Türkleri anladığı gibi, cenup

( Türkiye )

Türkçesinde yazılmış dini ve tarihi eserler de bütün Türk­ ler arasında gayet yayılmıştı. Bu eserlerde münevver ol­

mayan Türklerin anlamadıkları unsur Türkçe kelimeler değil, arapça ve farsça sözlerdir. Kazan'da ba sılmış, Ka­ zan edebi dilinde yazılmış eserler, Taşkent'de

(Türkis­

tan'da) Akmescid'de ( Kırım ) milli edebiyat sayılırdı. İs­ tanbul'da

çıkan

eserleri,

Türk okur, anlardı.

tahsil

görmüş

Türk dilinin birliğini

herhangi bütün

görüşlii lisaniyatçılar anlamaya başlamışlardır. - 37-

bir

doğru


Mesela, AMEtLLET « Esas unsurlar cihetinden Ka­ nn ve Ankarada konuşulan TÜRK dilleri birdir.» de­ mektedir. Sadri Maksudi bey, bir de çok mühim ve dikkate şayan bir hatırasını naklederek diyor ki : «Ben kendim Türkistan'da ve Kırgız steplerinde üç defa seyahat ettim. Özbekler, Türkmenler, Karakalpaklar, Kırgızlar arasın­ d a buiu11dum. Bunların arasında Kazan lehçesinde nu­ tuklar söyledim, konferanslar verdim. Her yerde Kazan Türklerinin yazı dilinde söz söyledim, her yerde ancak ınünevverler değil, konferanslarımda hazır bulunan bütün Türklerin fikirlerimi tamamiyle

anladıklarını gördüm.

A�kabatta (Türkmenistan) edebi bilden haberi olmayan altı ya!:andaki «A YDOGDU » isimli bir Türkmen çocuğn ile konuştum «Aydoğdu bütün suallerimi anlıyor ve der­ hal cevap veriyordu. » Diğer bir hatırasını da naklederek : «Benim büyüdü­ saha olan Kaz�n civarındaki köy imamlarının ve

ğüm

hatta orta halli köylerin ekserisinin hanesinde ,Osmanlı Türkçesi ile yazılmış -Muhammediye-, -Altıparmak­ gibi tarihi ve dini, bir çok kitaplar bulunurdu. Bütün c..kumayı, yazmayı bilenler bunları okuyordu, anlıyordu. Anlamadığı sözler varsa, bunlar Arapça ve Acemce söz­ lerdi. Merhum S. Maksudi beyin, Türk Dili Birliğini belirt­ mek için verdiği muhtelif Türk kavimlerine ait son sene­ lerde toplanmış şarkıları aynen sahifelerimize geçiriyo­ rum.

- 38 -


Doğu Türkistan Türkleri

lehçesinde

yazılmış bir

parça : Semavarım bolsa edi, Çayları kaynap tursa edi, Bir piale çay içgi.ince, Yarım oynap tursa edi, Keling, yarım küleyli Harsen bolup oynuyalı . . . Kazan Türkçesi lehçesinden bir numune : Ak kuş alasım kile

( geliyor)

Atsam alasım kile, Yarınını süyesim ( sevesim ) kile Süysem übesim ( öpesi m ) kile Ak kuş kürseng ( görseniz) atıp al Bılbıl (bülbül)

kürseng satıp al

Bu yarınını (şarkımı) bir yır yırlıymın Bir yırlıvda utup al. Profesör rahmetli H.N. ORKUN beyin

( Yeryüzün­

l{k; Türkler) adlı eserinden aldığım bazı Türk kavimle­ ı·inin lehçelerindeki özellikleri belirten şarkı,

mani v.s.

misallerini de sunuyoruz. Ay dolanır batmaka, Yuhum gelir yatmaka, Ellerimi öğrenimdir, Memelerni oynatmaka. Ay döğülüm, ıldızım Gelin döğülüm, kızım Kapuda duran oğlan Gel içeri yalkızım. • " "\ -

39 -


Kafkas Balkar Türk kavminden bir mani : Kündüz koyda bolsamda, Sen közünıden ketnıeysen Kece zatsam töşehte Mangnga zuku bermeysen. Yine Kafkas Türk kavimlerinden Kumuk şarkısı :: Kaşlarıng kanat yimik Gözlering manat ( para) yimik Auzugnan çıkkan sözüng Kuranna ayat yimik. Bizim lehçemize göre şöyledir : Kaşların kanat gibi Gözlerin manat ( para) gibi Ağzından çıkan sözün Kurandan ayet gibi . . .

1.

Hey gedi menim öz köyüm Subaşı nayman. Senin közün torlansa ay Men yıglayman

Bizim lehçemize göre : Hey gidi benim öz köyüm Subası nayman Senin gözün sulansa ( yaşarsa) Ben ağlarım.

1. Kınalı parmak, cez tırnak, altın oymak Senin tatlı tiline olur mu toymak,

- 40 -


Bizim Türkçemize göre : Kınalı parmak, tunç tırnak, altın yüzük Senin tatlı diline olur mu doymak. rusların Pan - Türkizm fikir ve cümleleri ihtiva ettiği i�in menedilmesini istedikleri meşhur Türk destanı Ma­ rıas, Kırgızlar arasında hala söylenir. Okunması günlerce sürer. Manas destanından bir parçayı naklediyoruz : Batır Manas aldına - Kahraman manasın önüne 'Iuura adam kelmegen - Doğru kimse gelmemiş A ydıngınan ay korukkan - Aydınlığından a korkmuş Külpöngünön kün korkkan - Parlaklığından güneş korkmuş Ay bulutka sııngan - Ay buluta sığınmış Minger atı ak kula - Bindiği at ak kula Kiiger tonu ak kübö - giydiği elbise ak zırh Ata sözlerinden birkaç örnek : 8art ( • ) baysa tam salar - Kazak baysa katın alır. �art zengin olsa dam ( ev ) yapar-Kazak zengin olsa ka­ dın alır. Ne ekseng som urarsın - Ne ekersen onu biçersin.

Çeti atasın bilmegen : Mürted - Yedi atasını bilmeyen : Mürted. Bir Kazak - Kırgız şarkısı : Bir is başka tüsüptür Yürmey könglüm tınmaydı Aşık bolgan yarımnı Körmey könglüm tınmaydı.

( •)

Orta Asya' da bir kavimdir.

-

41

-


Köp gariplik körsemde Zar arlanıp yürsemde Yar yolunda ölsemde Yürmey könglün tınmaydı Bir Türkmen şiiri ( Mahdum-Kuli) dan : Köngül aydur halkdın kalıb Kirsen dağlar, daşlar bile Yazukımnı yada salıb Yüzüm yusam yaşlar bile, Bizim lehçemize göre : Gönül derki : Halktan çekilip Girsem dağlar, taşlar içine Günahlarımı düşünerek, Yüzümü yaşlarla yıkasam. Bir Başkırd türküsü ( İdil-Ural) : Altın, kümüş, töyme, yinci, mercan Kutlu bolsun sening moynunga Meni mahrum taştap yatnı süyseng Yılan bolup kirsin korunga Malı yok tep meni kemsitmeçi Lehçemize çevrilmiş şekli : Altın, Gümüş, doğme, inci, mercan Mübarek olsun senin boynuna Beni mahrum · edip başkasını seversen Yılan olup girsin koynuna, Malı yok diye beni hakir görme. - 42 -


Karaim Türklerinden bir şarkı : Men kamamı yağladım Ucuna kara bağladım Men yarimden ayrıldım Üç ay on gün aladım. Altın tabak üstünde Fincanımsın sen benim Bütün Kırım içinde Bir canımsın sen benim. Azeri Türklerinin şarkılarına ait misal vermeyi lü· zamsuz

addediyorum. Kars türkülerinden farkı yoktur,

Ankara ve İstanbul gibi � ğızlarında

şehirlerimizde dahi gençlerin

( Aman avcı vurma beni, gibi ) dolaşması . . .

Evet, Azeri Türk şarkılarından bahsetmeye lüzum hisset· tmniyor zaten. AZERBAYCAN ile ANADOLU birbirinin tamamından başka birşey değildir. Muhtelif Türk lehçelerinin birbirine yakınlığına deHI olarak sunduğumuz örnekleri, TURAN şehidi Enver Pa·

şa için yazılan bir ÖZBEK şiiri ile kesiyorum : Feryadım dünyanın barhğın bağsın Gazaptan titreğen yaş bir yiğitnin Tağlarda erk üçün yürügen kiyiknin Deryalar, tolgınlar titrerken bir er Gurtuluş yulduzu, yoglugga kirmiş Mermere ( Marmara) boyları, Edirne yolu Garpat belendliği, tarablus çöli, Şehitler yüzige tamguçi nurlar, Bilmem ki tercümeye lüzum var mı ? Muhtelif Türk lehçelerinden sunulan örneklerden son-

-

43

-


ra, şimdi de Türk Dili'nin özelliği ve kudreti hakkında ma­ lftmat verelim. Türk Dili'nin birliğini kuvvetle tesbit için, dilleri, bi ribirind�n ayıran hususları tetkik ettiğimizde :

1) 2) 3)

Söz h azinesi farkı, Gramer (ve Morfoloji ) farkı, Telaffuz ve savtiyet ( fonetik) farkı noktayı na­

zarından her Türk'e gurur ve heyecan verecek bir man­ zara karşısında kalınmaktadır. Şöyle ki : Türk lehçeleri arasındaki söz hazinesi far­

kı çok ehemmiyetsizdir. Hayatta en çok kullanılan keli­ r!lelerin hepsi bütün lehçelerimizde müşterektir, umumi­ dir : TANRI, kişi, yer, gök, ay, güneş, er, kadın, oğul, kız, ev, at, öküz, ekmek, buğday, arpa, sapan, orak, iş, uyku. altın, gümüş, bakır, gibi at isimleri bütün vardır. Yaşamak, inanmak, sevmek, sevilmek,

lehçelerde gülmek,

a ğlamak, işlemek, yürümek, durmak, düşmek, kalkmak, gelmek, gitmek, yanmak, sönmek, almak, vermek, tut­ m ak, satmak, bilmek, sezmek, istemek, dilemek, gibi fiil­

ler ekseri lehçelerde müşterektir. Sayı isimleri de bütün lehçelerde aynıdır. Gramer ve morfoloji farkına gelince, bu cihetten de Türk iehçeleri arasında fark gayet cüz'idir. Bütün fark bir kaç nahvi ve sarfi şekillerin ayrılığından ibarettir. Lehçeler arasındaki başlıca nahvi şekil

(gramer) fark­

la rını şu surette tesbit edebiliriz :

1)

Şark ve Garp lehçelerinde muzafunileyh ( geni­

tif) in alameti daima «nin» , «müng», «mıng», « mung» dur. Cenup lehçelerinde ( Türkiye, Azerbaycan, Türkmen) ist «İn, ü:ı, ın, un» dur. Taşkent ve Kazanda «Bek-ning oğlm, diyorlar ; İstanbul, Konyada «Bey-in oğlu» diyorlar.

2)

Mef'ulünileyh ( datif) yapmak için Şark ve Garp

lehçelerinde ismi zat sonuna «ga» ( ka)

«ge» ( ke) , lahi­

kaları ilave olunur. Cenup lehçeleri burada

- 44 -

«a»

( ya )


ve «e» ( ye ) lahikalarını kullanıyor. Kazanda, Taşkentte «Buharaga kitti» , «Bekke birdim » diyorlar. İstanbul'da «Buharaya gitti» , «Beye verdi m » diyorlar.

3)

Mef'ulünbih ( accusatif)

alameti Orta Asya ve

Garp lehçelerinin ekserisinde «nı»,

( nu )

ve «ni»

( nü )

dır ; cenup lehçelerinde «ı», « U » v e «i», «Ü» dür. Ort'.ı. Asya ve Kazanda «Oğlumnu kürdüm» İstanbulda « Oğlu­ mu gördüm» diyorlar.

4)

Fiillerin tasnifinde lehçeler arasında bazı farklar

vardır : Mazi, muzari, istikbal sigalarında fark yok gi­ bidir. En çok dikkati celbeden farkı hal sigasının tasni­ finde görüyoruz. Şark ve Garp lehçelerinde hal sigasım yapmak için mastarlık alameti olan «mak » veyahut « mek>.' lahikaları çıkarıldıktan sonra kalan söz köküne « a » ya­ hut «e» ilave olunur ; sonra, men ( min) , sen ( sin) miz, siz ler lahikaları ilave edilir. Bütün Şark ve Garp leh­ çelerinde bu « a » ve «e» lahikaları bir hareketi yapma r.alini ifade eder. Rapt sigasının, «gerundium» un alame­ tidir. Diğer tabirle Şark ve Garp lehçelerinde gaip şekli için rapt sigalarını olduğu gibi istimal ediyorlar demek­ tır. Cenup lehçelerinin en münkeşif ve en muttarid olan fıarbi Türkiye lehçesinde ise Şark lehçesindeki «a» ve <:e » den sonra «yor» lahikası katılıyor, «yor» dan evvelki, rapt sigası alameti olan «A» ve «L» de «l», «U», « İ » , <'Ü» samitlerinden birine münkalip olurlar. Çini Türkistar lehçesinde «Kelmek» (Gelmek) fiili şu şekilde tasrif olu­ r.ur : Kele-men, kelesen, kele

( dur ) ,

Kele-miz Kele-siz.

Kele-ler. Kazan lehçesinde tasrif şekli Kaşgar (D. Tür­ l:istan) Lehçesindeki gibidir.

5) Şark ve Garp lehçelerinin çoğunda ma zii nakli yap­ mak için gaip sigasının fiil köküne ilave olunan lahika ,:�an» ( Kan ) , «gen»

(Kan ) dir. Türkiye ve umumiyet!�

cenup lehçelerinde ( Türkiye, Azerbaycan, Türkmenistan lehçeleri ) ise daima «mış» ( muş ) , « miş» ( müş ) tir. Garp

-

45

-


ve Şarkta : Ahmet bu at üçün on biş koy istegen ; İstan­ bul'da : Ahmet bu at için on beş koyun istemiş, diyorlar.

6) Şark ve Garp Türkçesinde ismi fail lahikası «gan" ( kan ) , «gen» ( ken) dir. Türkiye Türkçesinde «yan » , «en». «yen» dir. Mesela, şark ve garp lehçelerindeki bargan. kürgen, cenup lehçelerinde, varan, gören olur. Edebi dil derecesine erişmemiş şimal lehçelerinden bahse lüzum görmüyorum. Yazı edebiyatına malik ş:ı.rk, garp ve cenup lehçeleri arasındaki başlıca

olan

gramer

farkları bunlardan ibarettir. Bu kadar cüz'i farkların bn lehçeleri ayrı diller gibi telakki etmeye hak veremiyeceği izahtan müstağnidir. Türk Lehçelerini ayırt eden ne söz hazinesi ve ne de �ramer farkıdır ; lehçeleri ayıran telaffuz, savtiyet far· k ıdır. Bütün lehçeleri, samitleri telaffuz bakış noktasın­ dan iki zümreye bölmek mümkündür.

(�M.B.T.»

züm­

resi ve «B.V.D . » zümresi. Bütün şark ve garp lehçeleri bi rinci zümreye mensuptur ; Türkiye Türkçesi «B.V.T.» zlimresinin en münkesif nümunesidir. Bu ismi vermenin sebebi şudur : Şark lehçelerinde «m, b, t» samitleri kullanılan söz1<,rde cenup lehçeleri ekseriya «b, v, b» samitleri kulla· nırlar. Şark ve garp lehçelerindeki ; men

( min ) , ming,

mingiz, moyun, gibi sözler Türkiye'de : Ben, beng, bengiz boyun olur. Şarktaki, birmek, barınak, bar sözleri cenup k•hçelerinde

( Türkiye, Azerbeycan,

Türkmen) vermek,

v:ırmak, var olur. Şark lehçelerindeki : Tavar, tamar, tağ, tip, terin sözleri, Türkiye Türkçesinde : Davar, damar, dağ, dip, derin şeklini alır v.s . . . » Merhum ARSAL Sadri Maksudi beğin Türk Dili ve lehçeleri arasındaki durum hakkında vermiş olduğu

bu

izahat gösteriyor ki, asırlardır, tarih ve coğrafya bakı­ mından birbirinden ayrı yaşamış Türk kavimleri arasın­ c!aki dil farkı, hiç denebilecek

- 46 -

kadar

ehemmiyetsizdir.


Hatta, yalnız bugünkü Türk kavimleri arasında değil çok �sırlar önce yaşamış Türk zümreleri de bugünkü Türkçe­ den çok az farklı lehçelerde konuşuyorlardı . Misal olarak : Bugün okumuş bir Türk, asırlar önce yazılmış ola n «Kutadgu-Biliğ» ve «Divan-i Lügat-ı Türk» gibi e s erlerdeki cümlelerin onda yedisini Iügatsız anlar. Halbuki ; bir fransız, latincenin hiç bir cümlesini anlaya­ maz. Bugünkü bir Acem eski Zend lisanını anlayamaz. ( İla­ "e olarak diyelim ki ; bugünkü bir Rus veya Çek veyahut Leh, eski Slavca metinleri kat'iyyen okuyup anlayamaz­ lar. Hatta, tekrar öğrenmeden birbirlerinin lisanlarını da­ hı okuyup anlayamazlar. ) Türk dilindeki kelime sabitliğinin derecesini daha iyi a nlamak için on üç asır önce konuşulan Türk dilinin bir örneğini dikkat nazarlarınıza sunmak gerekmektedir. Yenisey Kitabeleri'nden bir parça : «Er erdemi atım taptım erdem üçün, öz yekin alp turan altı oguz budun

de üç yiğirmi yaşımka adırıldım, bek erikimke sizke adı· rıldım . . . » Görülüyor ki, yenisey kitabelerindeki 'Türkçe kelime­

ler, söz kökleri bugünkünün aynidir : Er, at, erdem, alp,

öz, yaş gibi sözler son asırlarda dahi ayni şekillerde kul­ hınılan sözlerdir. İsmi adetler bugünkü Türkçe'dekinin ay­ ı,idir : üç, yiğirmi, izafe usulü aynidir : Er erdemi. Bugün dahi, er fazileti diyoruz . . . On üç asır zarfında Türk dili­ r: i n söz hazinesi, gramerinin esas kaideleri adeta değişme­ miştir. Orkun kitabelerine de bakalım : «Öze kök tengri asra yagız yir kılındıkta ikin ara kişi ağlı kılınmış. Kişi oglın­

da öze eçüm apam Bumin - Kagan, İstemi - Kagan olur­ muş, olurupan Türk Budung ilin töresin tutabirmiş iti !:lirmiş . . . » Biz istitrad kabilinden bu metin hakkında kısa mü­ lahazalarla iktifa edeceğiz. Her şeyden evvel göze çarpan

-

47

-


<Cihet, gramer bakış noktasından, bu dilin bugünkü dilden pek az farklı olmasıdır. Eski Kırgız lehçesi de gramer ci­ hetinden bugünkü Türkçe'den uzak

değildir.

Cümlede

rnüpteda, haber fiillerinin yeri bugünün aynıdır. Fiillerin tasrifi de aynıdır .. , v.s . » Merhum S . Maksudi beğ, devamla diyor ki : « . . . Türk sözlerinin ekserisi kat'i şekillerini aldıktan sonra

adeta

hiç değişmemiştir. Türk dilinin sabitliği, bozulmaması, bu dilin kıymetli, müspet vasfıdır. Türk dilinin bir taraftaT\ son bin yıl içinde hem değişmemiş olması, diğer taraftan. türlü Türk zümreleri, birbirinden, tarihçe, mesafece ay­ r.ilalı asırlar olmasına rağmen Türk lehçelerinin birbirine yakınlığı Türk dilindeki sözlerinin

sabitliği

neticesidir.

'l'iirk ırkının dalgalı tarihinde Türk'ün bir çok şeyleri ( ül­ kesi, dini, yazısı) bir çok defa değişmiştir ; dili �eğişme · r.1iştir, sabit kalmıştır. Türk dili Türk kavimlerinin yega­ ne birlik sancağıdır. Türk tarihinde Türk dili birkaç defa Türkler için bu birlik bayrağı rolünü oynamıştır

. . .

»

Türk Dili Birliği hakkında oldukça geniş bilgi verme­ mizin sebebi, bir milletin varlığında, dilin diğer unsurlara r.azaran büyük mesafe ile başta gelmesidir. Bu baş unsu­ r umuzun da hiç bir millete nasip olmayacak bir kudret ( Birli k ) te bulunduğu, bu mazhariyet dolayısiyle de, istik ­ lal meselemiz ( Tutsak kardeşlerimizin İstiklali)

hal ol

duktan sonra, zararlarımızın telafisinde, çok güçlük çek­ meyeceğimiz anlaşılmaktadır. Bu durum karşısında ADIVAR Edib hanım bilmern

Vi ne buyuracaksınız ?

Balkanlı Slav soylu

milletlerin,

Rusların başkanlığı altında toplanamadıklarını, ileri sü­ rf'rek, Türk Soylu kavimler arasında da aynı durumun olacağını ileri sürmüştünüz.

İzahlarımız

gösteriyor ki,

yaptığınız mukayese, adeta, «Ak» ile «Kara» yı aynı renk­ t e göstermeye benziyor ! Bir taraftan en mühim milli bir t:nsur olan dil beraberliğini kaybetmiş bir kitle ; diğer ta-

- 48 -


rafta, çok engin bir sahaya yayılmış ve milli mevcudiye­ ti ne yönelmiş bin bir musibetle çarpıştığı halde dil bera­ berliğini ufak tefek farklar hariç hiç kaybetmemiş bir kit­ le . . . Yukarıda bahsetmiştik ki, «Her milli dilin arkasında bir milli psikoloji vardır. » Şu halde dil beraberliğini k ay­ betmiş olan slavlar arasında bir milli psikoloji yoktur. Her birine mahsus ayrı milli psikolojileri vardır. Halbuki Türk kavimleri, dil beraberliğini kat'iyyen kaybetmedik· leri için ; «Bir milli psikolojiye sahiptirler.» İşte Rusların Balkan slavlarını ellerinin içine alama­ dıklarının püf noktası, Slavların aynı milli psikolojilere sa­ hip olamadıklarındandır. Belki, diyeceksiniz ki, aynı so­ yun evlatlarının bir millet olarak, kuvvetli bir halde ya­ şamalarında, tek başına dil kafi 'değildir. Evet, kabul Din birliği, an'ane birliği, kültür birliği, sevinçli günlerde se­ vi nce, kederli günlerde de kedere iştirak gerek. Bu hu­ suslara da kısaca temas edelim.

DİN : Kafkas, Kırım, Kazan - İdil - Ural ve Şarki ve Garbi Türkistan'da yaşayan Türk kitleleri çoğunluğu

ile müslüm �ndırlar. Bir kısmında ; Kazakistan bozkırla­

rında ve müslümanhk Ata Dinimiz olan Şamanizm ile ka­ rışmıştır. Rus bolşevik idaresinin dini red ve imha için çak feci bir şiddet kullanmasına rağmen, l>u Türk kar­ deşlerimiz dinlerini bırakmamışlardır. Rus idaresi üzer lerinderi atıldıktan sonra, elbetteki dirıimiz eski, parlakh­ gı ile yrniden ruhları aydınlatacaktır. Kırk yıllık bolşevik idaresinin bu ülkelerden d:ni yok edemediğinin bariz mi­ sali, bir ay önce Türkmenistanın

başkenti

Aşkabat'ta.

Rusların kurmaya karar verdikleri «Dinsizlik Üniversite­ ı:.i» dir. Moskova'dan verilen bilgiye göre, Aşkabat'ta bir Ateizm «Allahı İnkar» Üniversitesi açılmıştır. üniversite­ nin ilk takriri «Din ve dinin bertaraf edilmesi konusunda }.farksizm ve Leninizm» olacaktır. Haber şu sözlerle bi.-

-· 49 -

F.

4


tiyor : Aşkabat İran hududuna 25 kilometre uzunlukta bu­ lı.ınmakta ve Rusya'da müslüman halkın en kesif olduğQ Lölgeyi teşkil etmektedir . . . v.s. «Eğer kırk yıllık müthiş dinsiz Moskof idaresi, müslümanlığı ortadan kaldırmış. dsaydı, bir dinsizlik üniversitesinin kurulmasına lüzum oJacak mıydı ? . . . Bu üniversitenin kuruluş sebeplerini da· ha başka gayelere de bağlamak gerekir. Fakat, mevzuu­ muz haricinde olduğundan temas etmiyoruz. Tutsak Türk lrardeşlerimizin, dini ve milli hususiyetlerini kaybetmedik­ lerine diğer bir misal olarak da Nevyork Times'in yayın­ ladığı bir makaleyi zikretmek gerekir. Bu makalede işaret ediliyoı- ki: « . . . Mısır'ın meşhur Elazhar müslüman ürıi­ versitesinde Türkistan bölümünü t.emsil eden Mehmet İs­ mail ismindeki Türkistanlı lider şunları söylemiştir: «Or­ ta Asya, Kazan, Türkmenistan ve Kırım'da müslüman Tiirkler arasında bir tane bile komünist yoktur. Ruslar el. aha doğrusu komünistler bu ırkdaş ve vatandaşlarımızı bu yüzden şiddetle imhaya koyulmuşlardır. Bir komüniRt gazete, müslümanların -tabii Türklerin- komünist fikir­ l<"ı"İn muhalif olduklarını, fikren buna düşman kesildikle­ rini, Moskova'nın i leri sürdüğü komünist nazariyelerini tatbikten ziyade Türk ve İran Arap kültürüne bağlı kal­ makta ısrar ettiklerini yazmıştır . . . Türkler müslüma� kültürünü o çlerece benimsemişlerdir ki, bu nazariyeler dtında kendilerini yola getirmek için şiddetten başka ça-­ re yoktur . . » Moskof tutsağı kardeşlerimizin dinlerini bütün taz­ yiklere rağmen bırakmadıklarının diğer bir nümunesi is.:, ikinci cihan harbinden sonra memleketimize gelmiş olan en binlerce Kafkasyalı, Kırımlı, İdil - Urallı, Türkistanlı l.:ardeşlerimizin din ve Tanrı bahislerinde ne derece iman­ lı oldukları keyfiyetidir. Burada ' şu noktayı belirtmek isterim ki, bazı bilgin Türkçü tarihçilerimiz, bolşevik idaresinin neticesi olarak .

- 50 -


Rus mahkumu Türkler arasında dini inançların daha doğ­ rusu dinin, artık, eski kuvvetini kaybettiğini yazıyorlar. Bu, Bolşevik idare devam ettiği müddetçe doğru olabilir. Fakat istikbalde hü_rriyetlerini kazandıklarında, tekrar dinlerine bütün güçleriyle sarılacakları muhakkaktır. Me­ deni ve dünyayı idare eden -şimdilik- milletlerin dinle­ rine ne derece bağlı oldukları görüldükten ve son asırlar­ daki sosyal buhranların maddi hayata daha çok ehemmi · yet verilmesinin bir neticesi olduğu da anlaşıldıktan son­ ra, elbetteki bunca felaketlere maruz kalmış Türk kardeş­ lerimizin hele, maddi ve manevi kayıplarını telafi etmek için çok kuvvetli bir milli ruha sahip olmak gerektiği d .3 kaçınılmaz bir zaruret olarak karşılarına çıkınca . . . Evet, tekrar dinlerine dört el ile sarılacaklardır. Bu suretle de cini vahdetimiz tekrar kuvvetle tesis edilmiş olacaktır. Umum Türkler arasındaki din beraberliğinden başk'.ı kültür ve anane birliği de mevcuttur. Bu hususta Umumi Türk Tarihi ve tutsak kardeşlerimizin dün ve bugünkü du­ rumlarını bilmek bahsinde yegane otorite olan Ord. Prof TOGAN Zeki Velidi beğ diyor ki :

«...

Halbuki Türk ta­

rihini, lehçelerini, Türk etnografyasını, Türk içtimai haya­ tını öğrenenler görüyorlar ki Türklerin dahili hayat şart­ larında bu meselelerin bu kadar müşkül ve girift bir şe­ kil almasını mucip olacak esbap ve amil yoktur. Mazi bir, a dat ve ananeler aşağı yukarı bir, müşterek umumi milli destanlar var, dil birliği ananesi vardır. On dokuzuncı1 asrın ortalarına kadar Türkistan'ın her tarafında batı ve doğu Türkistan'da, Kazak ve Kazan ülkelerinin hepsinde umumi edebi Çagatay dili kullanılıyordu. Türk hükümet­ lerinin hanların, beylerin ve ahalinin iş ve muamele dili bu idi ( ilave edelim : Hatta Osmanlı padişahlarından Ah­ met II'nin, Türkistan hanlarından Suphan - Kulu han!, Safevilere karşı harekete davet · eden mektubu Çagatayc� yazılmıştır.) Fakat, 18 inci ve 19 uncu asırlarda Türkis -

- 51 -


tan'ı Rus istila ettikten sonra vaziyet değişiyor. Umumi edebi dilin yerini, kabile lehçeleri tutuyor. Umumiyetle Türkistan'da milli medeniyet ve hars sahasındaki anarşı, a.ncak ecnebi istilası ve müstemleke siyasetinin bir neti­ cesidir.» Görülüyor ki, bugün Rus boyunduruğu altında bulu­ nan kardeşlerimiz her sahada bir birlik teşkil etmektedic­ ler. Eğer, son asırda bir buhrana, anarşiye

rastlıyorsak,

bu da Rus istilasının neticesidir. Rusların umumi dili, ka­ tile lehçeleri haline getirmeleri bir tehlike teşkil etmekle beraber, kat'iyyen müstakil birer dil şekline sokamıya­ caklarından ( çünkü mukavemet şiddetlidir) bir gün gele­ cek bu tehlike de bertaraf edilerek, tekrar bütün Türkle­ re;, şamil bir umumi edebi dil ve edebiyat teessüs edecek­

tir. Burada sözü yine sayın Prof. A. Z. Velidi beğe bıra­ kıyorum. Diyor ki : « . . . Şimdi Orta Türkler arasında Ka­ zak, Özbek ve Tatar edebiyatları gibi edebiyatlar varsa da, tunlar bir gün «Orta Türk» olarak birleşeceklerdir. Fin­ la ndiyalıların şarki ve garbi kısımları vaktiyle ayrı, ayrı edebiyat teşkil edip, bir asır yekdiğeriyle mücadele ettik · ten sonra, milli hususiyetlerini ve ananelerini daha çok muhafaza eden şarki kısımları galip geldiği gibi, Orta Türklerin birleşmeleri de milli ana nelerini da.ha iyi m11hafaza eden Kazak, Uruğlu Özbek ve Noganların dil ve ar;anelerinin galip ve hŞ.kirrı bir şekil alması esası da hu · sule gelse gerektir. Bu birleşme de, ya tedrici surette ya­ hut inkılabi bir şekilde, mesela ; bunların hepsine ait milli bir şairin eserlerinin yapacağı bir kat'i inkılapla husule gelebilir. Orta Türklerin medeni vahdetini temin yolunda dillerindeki morfoloji vahdeti ve müştereken

söylenen

halk edebiyatı Oğuz han, Çingiz, Eclige, Temür, Tokta· mış, Çorabatır, Orak Mamay, Adil Sultan gibi tarihi kah­ ramanların destanları amil olur ve bu amiller bütün si­ yasi manialara üstün gelecek derecede mühim bir kuv-

- 52 -


vettir. Yalnız bunları yegane bir milli destan olarak bir­ leştirmek icap eder. Orta Türkler (Kırım, Kazan tatarları, Başkurtlar, Kazak - Kırgızlar - Kumuk) arasındaki durum böyle ol· duğu gibi , garp veya güney Türkleri (Anadolu Azerbeycan ve Türkmenler) arasında da, edebi dilin, nasıl ttşekkül edeceği yolunda sayın Profesör şöyle buyuruyor : «. . . Garp Türklerine gelince, Azerbeycanda, hatta Türkmenistan'da bile edebi dilin, garp edebi Türkçesiniıı ta mimi suretiyle husule geleceği tabiidir . . » Bu izahat gösteriyor ki, gelecekte büyük Türk cami­ ası bir Orta Türk edebi dili, bir de garp Türkleri edebi dili etrafında toplanacaklardır. Fakat bu iki Türk edebi dili Türkmenler vasıtası ile birbirine yaklaşacak ve muhakka1c ki zamanın birinde bir tek edebi dil vücut bulacaktır. Bu hususta da Profesörü dinleyelim : « . . . Bununla beraber Türkistan'daki 'Türkmenler Garp Türkleri ile Orta Türk­ ler arasında bir vasıtadırlar ve iki edebi dilin yekdiğ·ı:ri!ıe yakınlaşması, bu vasıta ile husule gelebilir . . . » Hakikaten haritaya da bakılınca görülecektir ki, Ha­ zar denizinin doğusunda bir büyük Türk kitlesi ( 40 mil­ yon) ve batısında yine büyük bir Türk kitlesi ( 30 milyon ) bulunmaktadır. Bu iki kitleyi Türkmenlerin yurdu Li rbi­ rine Hazarın güneyinden birleştirmektedir. Demek ki, Türkmenler coğrafi bakımdan iki büyük Türk yurdunu hir köpr ü misali birleştirdikleri gibi, bu iki kitlenin dil ve kültür itibariyle de birleşmelerini sağlayacaklardır. Bütün 'Türklerin umumi bir edebi dile sahip olabilmelerinin n a­ mı kabil olacağı hususunda rahmetli Prof. Sadri Maksudi ARSAL beğin fikirleri büyük bir önemi haizdir. Rahmetli Profesörün (Türk Dili için) adındaki kitabından aldığı · mız sözleri, aynı zamanda Türk kavimleri arasındaki Bir­ Uk ve kardeşlik ruhunun çok samimi bir tezahürüdür. Rahmetli diyor ki : « . . Bütün Türkler için bir umumi ya·�ı .

.

- 53 -


dili lazımdır. Bu umumi dil en münkeşif Türk lehçesine istinat etmelidir. Yani bu dile esas, inkişaf etmiş bir Türk lehçesi olmalıdır. Benim kanaatime göre Türk lehçeleri arasında en çok inkişaf etmiş, en ziyade güzelleşmiş Türk lehçesi garbi Türkiye lehçesidir. Bu lehçenin müsbet va­ sıfları m yukarıda i zah etmiştim ( * ) Umumi ıTürk dili için esas bu lehçe olmalıdır. Fakat Türkiye lehçesi umumi Türk dili olabilmek için bu dilin yabancı unsurlardan arın­ r.rnsı, yabancı dillerin boyunduruğundan kurtulması

la­

zımdır. Yani dilin şuurla işlenmiş olması, bütün ilim ve medeniyet mefhumları için bu dilde Türkçe istilahlar ya · ratmış olması lazımdır. Eğer Türkiye'de yazı dili yuka·· r�da gösterdiğimiz esaslara göre islah edilirse, bütün Türk ırkı münevverlerinin gayet kolay anlayabileceği bir şekil a lacaktır. Türkiye Türklerinin bugün Türk ırkı içinde r.ıümtaz bir mevkileri vardır. Türkiye Türkleri, siyasi va­ ziyetlerinin yüksekliği, tarihlerinin parlaklığı, edebiyatla­ rının inkişaf ve zenginliği lehçelerinin

güzelliği, latifliği

ve zarifliği, hars ve medeniyetlerinin yükslMtliği cihetiıı­ den rı:ürk ırkı içinde en ilerlemiş bir zümre teşkil ediyor­ lar. Türkiye Türkleri bu cihetlerden başka Türk kavim­ lerinden üstündürler, tabir caiz ise Türk kavimlerinin ağa­ Leyisidirler ( *) . Üstünlüğün ağabeyliğin yüklettiği vazi­ feler vardır. Bunlardan biri küçük biraderlerinin ihtiyaç ­ farını düşünmektedir. Bugün Türk ırkının muhtaç olduğu şeylerden birin­ cisi umumi bir yazı dilidir. Bu umumi dili Türklere hediye

( * ) Türk dili için sahife : 21 ( • ) Bu sözler ile Tutsak Türk kardeşlerimiz bizi ağabey, ön­ deı· bilmektedirler. Sizin şu iddianız « .. Ve belki de kendilerinin Ti!rkiye'de hakim bir rol oynamasını tahayyül ediyorlardı.. » yu­ karıdaki sözler iddianızın ne derece hafif olduğunu aşikar göster­ miş değil midir ? - 54 -


Ddebilecek yegane zümre Türkiye Türkleridir. Çünkü 5z Türkçe ilmi ve edebi dil ancak siyasetçe müstakil, lehçesi münkeşif, medeniyeti yüksek bir zümre içinde işlenebilir . . Türkiye Türkleri bütün Türk aleminin anlayabileceği bir öz Türkçe yazı dili yaratmakla Türkiye Türklerine, biitün Türklere ve dolayısiyle bütün beşeriyete karşı büyük bir .hizmet ödemiş olacaklardır . . . » Rahmetli Profesörün bu dilekleri bütün Türklerin bir Fn Ön<!e tahakkukunu cam gönülden istedikleri, idealleri­ cir. Elbetteki umumi edebi dil Türk camiasında, bir hars birliği vücuda getirecek ve bu kültür birliği ( ham marl­ desi hazırdır ) de siyasi sahada Türk birliğini, asırlardan beri bu millet evlatlarının çöl yolcusunun suya duyduğu hasret gibi özledikleri o ilahi birliği vücuda getirecektir. Burada yine sözü, rahmetli Profesör Sadri Maksudi beğ..� bırakıyorum . Bu suretle ruhunu şadetmiş oluyorum. Rah­ metli diyor ki : « . . . Gelecekte Türk kavimleri birbirine harsça, lisanca daha ziyade yakınlaşacaklardır. Türklerin h arsı ve medeni seviyeleri yükseldikçe milli şuurları ar­ tacaktır. Milli şuurları arttıkça ırki birlik şuuru da inki­ şaf edecektir. Bunun neticesinde Türk kavimlerinin ruh ve harsı gittikçe daha sıkı birleşeceklerdir. Bu durmak mümkün olmayan bir cereyandır, dil birliğinin, medeni­ yetçe yükselmenin tabii bir neticesidir. Türk kavimlerinin harsca, birleşmesi gerek beşeriyet, g":�rekse Türklük noktai nazarında müspet ve matlup bir h �-ı.disedir. Bir terakki ve tekamüldür. Bu, beşeriyet nok­ ta i nazarından faydalıdır. Çünkü, birbirine ruhça bağlan­ nıış zümrelerin efradı ne kadar çok olursa beşeriyet için­ c!e tesanüt hissi de o kadar inkişaf eder. Bugün milli ve harsi birleşmelerin medeniyet tarihindeki rolünü inkar -edecek bir tek sosyolog bulunmaz . . . » Şimdi, şu tarihi vesikaların ışığı altında, sayın ADI · VAR hanım, iddia ve sözleriniz adeta güneş görmüş buz - 55 -


gibi erimekte, bir hiç olmaktadır. Bir tarafta bir kitleyi millet yapacak bütün unsurlarını hemen hemen kaybet­ miş ve dünya milletleri arasına, ayrı milli hususiyet ve hüviyetlerle katılmış ( Rus, Leh, Sırp, Çek, Bulgar v.s.) lerin bir araya gelemediklerini zikrederek biz Türklerin de bir Birlik kuramıyacaklarını iddiaya kalkışmanın, yu­ karıda verdiğimiz tarihi bilgi ve vesikalar karşısında ne derece yanlışlık ve hakikatıerden uzak bulundukları sizce de kabul edilecektir. Şu pek basit hesap kaidesini muhakkak ki bilirsiniz. aynı cinsten olmayanlar toplanamaz. Mesela ; beş elma. üç armut, dört portakalı toplayın deseler, bunu söyleyene bün, bön bakıp güleriz. Çünkü toplanamazlar. işte, Slav soylu milletler de ayrı ayrı meyvalar gibidirler ! Birisi ar ­ mut birisi elma bir başkası da portakal hüviyet ve husu­ eiyetlerini almışlardır. O halde bunları bir arada cem et­ meye kalkışanın elbetteki bilgi hazinesinin boş olduğuna hiıkmedilir. Amma, yukarıda Türk soylu kavimler hak­ kında verdiğimiz bilgilerde ispat ediyor ki, biz bir ağacın nıeyvalarıyızdır. Bir cins ağacın mahsulleri olan bu mey­ vaları bir araya getirip bir sandıkta (Bir Yurtta ) , hatta, yad ellerin çaldıklarım da, çalanlardan alıp bir araya top­ lamak . . . Gösterdik ki, riyazi cihetten de mümkündü!'. Halbuki, pekala bilirsiniz ki, bu gibi hususlara riyaziye harışamaz ; amma, görülüyor ki, biz Türklerin durumu 'J derece tabiidir ki, riyaziye dahi «Evet» diyor. Esir kardeşlerimizin, istiklallerini elde ettikten son­ ra, Türkiye'den toprak parçaları koparmak kararında ol ­ duklarına dair, iddialarınızın gülünçlüğüne gelince, Diyorsunuz ki : « . . . Doğru veya yanlış, Rusya'dan 2.yrılıp, bize iltihak etmek isteyen bu ırkdaşlarımız, �u Pan - Turanizmi, bir birlikten ziyade, Türkiye'den parça­ lar koparıp, kendilerine ilhak etmek hayaline kapılmışlar­ dır. Nitekim, en kuvvetli Pan - Turanistlerden ve bugün - 56 -


Türkiyc'de yaşayan bir ırkdaşımız, tanınmış bir kuman­ danımızla, Erzurum, şive itibariyle Azerbeycan'ın bir par­ çası olması lazım geldiği hakkında epeyce hararetli mü­ ııakaşaya girişmiştir » Profesör Adıvar hanın:, inanın ki, beyninizde tutsak kardeşlerimiz için taşıdığınız nesnenin ne olabileceğini, sizin kadar anlamış bulunuyorum. Beni hayrete düşüren nokta, arzulamadığınız, sevmediğiniz, bir milli mevzu a leyhinde bulunurken o şekilde fikir yürütün ve iddialar­ da bulunun ki, bir kültürlü insana , bir Profesöre yakışır clsun. Adeta, bir cahilin yürütebileceği derecede cılız id­ dia ve fikirlerle o mesele hakkında konuşur ve yazarsanız. sizin için nasıl bir not verileceğini tahmin etmelisiniz. Ke­ sin olarak diyebilirim ki , siz bu davanın düşmanısınızdır .. Evet, basit bir misal ile bu düşmanlığınızı izah edeyim . Sizin aleyhinizde bir kişi konuşsa, ve sizi herhang:: bir mesele hakkında itham etse, siz ise o bir tek kişinin ithamına karşı, yüz kişinin lehte şahadeti ile çıkmış ol­ sanız, elbetteki sizin masum, sizi itham edenin de haksız ve iftiracı olduğu hükmüne varılır. Zamanın birinde herhangi bir kimse, o mesele hak­ kında, o yüz kişinin şahadetini bildiği halde, o tek kişinin ithamını öne sürerek hakkınızda fikir beyan etse, vey'.l­ hut ta neşriyat yapsa, siz o şahıs için ne dersiniz? Nasıl bir hükme varırsınız ? Muhakkak dersiniz ki, vicdansızlı k ediyorsun, benim bir düşmanımsın, v.s. İşte profesör hanım, siz de aynı duruma düştünüz. Bugün otuz ila kırk milyonluk tutsak Türk kitlesinin biz Anadolu Türkleri için ne derece asil ve ulvi duygular bes­ i��diklerine şahit olarak, orada yüzlerce eser, binlerce ma­ kale ve yine binlerce, on binlerce kişi, düzünelerce bilgin -ki sizin de çatısı altında bulunduğunuz üniversitede o bilginlerden meşhur birisi vardır- dururken ismi, cismi ye ne olduğu belirsiz bir, evet bir tek kişinin sözlerini be. . .

- 57 -


rıimsemeniz ve o sözleri daha başka aleyhte cümlelerle besleyerek kitabınızda yayınlamanız.. Evet sizin de

«

Vic­

dansızlık ettiğinizi ve tutsak Türk kardeşlerimizin dava­ hrına d.ü şman olduğunuzu;:, açıkça göstermektedir. Şimdi gelelim iddianızın tahliline : Bahsettiğiniz

o

kişi, acaba tutsak Türk kardeşlerimizin mümessili midi r ? Elinde umumi bir vekaletname var mıdır ? Yazınızdan an­ ia�ılıyor ki, o sahıs bir (Azeri Türk ) tür. Peki bu şalını Azeri Türk k ardeşlerimizin mümessili midir ? Mesela, rah­ metli Resulzade M. Emin beğ midir ? Veyahut Aran M. Sadık beğ midi r ? İmkanı yok, her ikisiyle bilhassa Resul­ zade M. Emin beğ ile, müteaddit defalar milli mevzular üzerinde görüşmüş bir kimse olarak diyebilirim ki, böyle bir fikirleri kat'iyyen yoktu. İşte, her ikisinin de eserleri. makaleleri ve Azeri Türk yurduna ait toprakları gösterer:. tı aritalan -kitap ve dergiler de pek çok vardır- mey­ dandadır. Yine soruyorum, bu şahıs, gerek Anadolu'muzda ve gerekse de Avrupa'da ve başka yerlerde bulunan Azeri Türk derneklerinin, herhangi

birisinin

başkanı mıdır ?

Sözcüsü müdür ? Azeri Türk kardeşlerimizin küçük ve bii­ yüklerinin hiç birisinden böyle bir söz duymadığım gibi. müteaddit A zeri Türk derneklerinin yayınlamakta olduk­ l arı dergi ve kitaplarda da bu hususta hiç bir kelimeye rast gelmedim. Kendim de aslen Karslı olduğum için kesin olarak diyebilirim ki, böyle bir iddiada bulunabilecek oku­ muş - okumamış bir tek Azeri Türk'ü gösterilemez. Am­ ma, ayrı siyı;1,si kanaati, yahut ta, başka yere merbutiyeti olan bir Azeri Türk'ü bunu söylemiş ise

. . .

O zaman iş

değişir, hain ne söylemez ki, ne yapmaz ki ? İşi başka bir (iepheder. düşünelim ve sizi bir parça haklı duruma sokmak için, Azeri Türk kardeşlerimizin, topraklarımızdan parça koparmak

emelinde olduklarını

lrnbul edelim. Bu durum karşısında, kitabınızda yalnız üç

- 58 -


milyonluk Azeri Türklerini o şekilde itham etmeniz gere­ kirdi. Diğer kırk milyonluk Kırım, idil, Ural, Batı ve Do­ ğ·u Türkistanlı kardeşlerimizin, bunda günahları ne ?. Ve yine, iddianızı diğer Türkler üzerine de teşmil edelim. Acaba Kırımlılar, topraklarımızdan ne şekilde parça ko­ parıp alacaklar ? .. Ha, evet Kırımlılar ellerini, Karadeniz'i boydan boya katedecek şekilde uzatıp, topraklarımızdan i�tedikleri bir parçayı koparıp, yurtlarına götürecekler! İdil - Urallılar da, Türkistanlılar da aynı vaziyette, elle­ rini, engin steplerinden, Kafkas dağlarından ve Hazar de­ ııizinin üstünden uzatmak suretiyle yine topraklarımızdan birer parça koparıp yurtlarına götürecekler ! . . Tamam ! :r,fasallardaki efsanevi devler, periler alemi hala devam ediyormuş da haberimiz yokmuş ! ! ! Görülüyor ki sayın ADIVAR hanım, tutsak karde ­ �imizin topraklarımız aleyhinde emel beslediklerine ait gösterdiğiniz bir tek ( o da malum değil ya) şahidinize karşılık, ben, yalnız Azeri Türk kardeşlerimizden, lider­ lerinden başlamak suretiyle, binlerce Azeri Türk'ünü yur­ dumuz içinde ve dışındaki Azeri derneklerini, bunların ya­ yınladıkları müteaddit dergi, binlerce makale ve düzineler­ ce kitap ve Azeri topraklarını gösteren haritaları, iddia­ nızın yanlış olduğuna şahit olarak gösterdim. Dikkat edi ­ niz ki, şahitlerim olarak yalnız Azeri kardeşlerimizi gös­ teriyorum. Halbuki, bu asil şahitler kafilesine diğer Türk kardeşlerimizin de şahadetlerini eklersem . . . Mesela ; es­ kiden milliyetçilik hareketlerine kanştığınızdan bilirsiniz ; Kazanlı Türklerden olup, hatta onların istiklal davaları için senelerce mücadele etmiş bulunan ve İstanbul, An­ kara üniversitelerinde hocalık eden rahmetli AYAZ İsha­ ki İDİLLİ beğden ve yine üniversitelerimizde hocahk yap­ m ış Kazanlı bi� Türk olan ARSAL S. Maksudi beğden bah­ settiğiniz husus hakkında bir söz duydunuz mu ? Rah­ metli AGAoGLU Ahmet Beğden, yahut yurdumuza eski- 59 -


den veya son senelerde gelmiş bulunan Kırımlı, Kazanlı� İ dil - Urallı, Türkistanlı Türk mücahitleri, bilginleri ve münevverlerinden böyle bir söz işittiniz mi ? .. Uzun sene­ lerden beri istanbul'da Türkistan davasını - Kültür cep­ hesinden - savunan batı ve doğu Türkistanlıların kurduk­ ları derneklerden herhangi bir fert bu hususta bir iddia­ da bulundu mu ? Mesela ; Batı Almanya' da senelerden be­ ri Türkistan istiklali için emsalsiz bir ferağat ve bilgi ile çalışan meşhur mücahit KAYUM-HAN Veli beğden böyle bir istek varit olmuş mudur ? Dr. ERKİNKOL Salih beğ ve BUGRA M. Emin beğden hiç böyle bir arzu izhar edil­ miş midir ? .. Bırakalım bunları, sizinle aynı üniversite ça­ tısı altında ve belki de odalarınız arasında birkaç adımlık mesafe bulunan ve tutsak Türk kardeşlerimizin dünkü Vl' bugünkü davalarını çok seneler bizzat savunmak ve hatta l Lenin ve Stalin) ile gırtlaklaşmak suretiyle de koruyan ve aslen BAŞKURT Türklerinden olan TOGAN A. Zeki Velidi beğden, topraklarımızda gözleri olduklarına dair bir tek söz dahi işittiniz mi ? Bu zatın birer hazine değe­ rinde tulunan eserlerinde bu hususta değil bir cümle, tek kelimeye dahi rastladınız mı ? .. Bu kadar mühim yani biz Türkler için ölüm - kalım meselesi olan bir dava hakkın­ da yazı yazmadan evvel, bu meseleler hakkında otorite ulan Prof. Ahmet Zeki Velidi beğ ile hiç fikir teatisinrlc bulundunuz mu ? Aynı çatı altında oturduğunuz halde ? Topyekun cevap : Hayır, hayır, binlerce hayır ! O halde, size soruyorum ADIVAR hanım, kastınız nedir ? Biz Anadolu Türkleri ile, tutsak Türkler arasında �oğukluk yaratacak bu kabil yanlış ve hakikatlerden uzak fikir ve iddialarınızı -hiç tahkik etmeden- eserinizde yayınlamaktan ne umuyorsunuz ? Ne yapmak istiyorsu­ nuz ? Şimdi sizin karşınıza bir Azeri Türk'ünü çıkarıyorum O, sizin ve sizin gibilerin m aksatlı neşriyatlarının neden -

60

-


ileri geldiğini anlatacak ( aydınlatacak ) tır. Lütfen kalp kulağı ile ( çünkü bir işe ki kalp karışmaz ise, ondan ha­ yır gelmez) dinleyiniz :

« KARDAŞ K ÖMIDİ » (KARDEŞ YARDIMI) � fit '!'

..

ıı � ·

Yazan : M. SADIK ARAN

Balı, şahametli TÜRK'ün evladı ( * ) yükselir arşa, hep • yanar sızlar. Şimdi toprak yiyir de feryadı işte bak ! yavrular, hanım kızlar Titriyor pençe-i felakette, Hep ölüm karşısında zillette H. Cavit 1917 Baku (- Anadolu harpzedelerine yardım için Rus çarın­ dan, üç defa müsaade isteyen Azerbeycan Türklerinin, gönderdiiğ heyet üçüncü defa müracaatına da, red ceva­ ln alınca, çar naibi Grandüke şu sözleri söyledi : - Şu ka­ d&r milyonlarca Türk tebaanızın sizin yanınızda hiç ha­ tırı sayılmaz mı ? - Azerbeycan Cemiyeti Hayriyesi, Rus işgalindeki Doğu Anadolu vilayetlerine heyetler yolladı. On iki bin yetim çocuk topladı, milyonlar değerinde erzak, giyim eş­ yası �evketti . . . Rus - Ermeni mezalimine son verdirdi . . işleri sadece bir milli vazife hissi ile yaptı .. ) Sayın okuyucular, bir müddetten beri gizli ve açık olarak Türklüğün manevi birliğini bozmaya ve havayı bu-

( * ) Anadolu harpzedelerI için 1917 de BakO.'de H. Cavit ta­ rafından yazılan şiirin bir kısmı.

-

61

-


}andırmaya matuf, sinsi, zehirli propagandalar yapıldığı­ ı.a şahit olmaktayız. Ekseriya şu sözleri duyuyoruz : Biz Anadolu'da felaketlerle, harplerle tek başımıza kaldığımız. vakitler, dış Türkler bu felaketlere seyirci kaldılar . . . Bizi düşünmediler yardım eli uzatmadılar . . . Şimdi bizlerden ııe umuyorlar ? Hatta. «Müslümanlık» terviç ( ! ) eden ve kendini « İslamiyet mürşidi» ( ! ) sayan (Selamet) dergisi i8 inci sayısında Türkiye'ye sığınmış bulunan Azerbaycan Türklerine : « . . . defolun gidin buradan . . . Siz, bizi düşünmedi­ r,iz ... » ( * ) gibi ağır ve yakışıksız hücumlarda bulunuyor. Buna benzer yazılar diğer organlarda da yayınlanmıştır. O cümleden ( Hareket) dergisinin 15 inci sayısında milli tesanüdün manevi cephesini baltalayan çirkin yazılar ya­ yınlanmıştır. Gerek şifahi propaganda ve gerekse yazılı yayınlar vasıtası ile Türkiye Umumi efkarını -bilhassa gençliği- zehirlemeye yöneltilen bu düşmanca fitnelere bi r son vermek ve esir Türk ülkelerinde Türklüğe ve Tür­ kiye'ye karşı beslener:. sevgi ve ilgiyi belirtmek düşüncesi ile şu yazıyı okuyuculara sunuyoruz, ve hemen kaydede­ lim ki, bu yazımızla herhangi bir övünme veya minnet }iikleme gibi küçük hi slerden uzağız. Çünkü ; Azerbaycan Türklerinin tam bir şuurla ve milli imanın heyecanı ile yaptığı vazifeyi kimsenin istismar etmeğe hakkı yoktur : Yapılan işler sadece milli ödevin bir parçasıdır ve Türk Milleti baki kaldıkça bu gibi ödevler bitmeyecektir. HER ŞEY TÜRKLüK İÇİN . Birinci cihan harbinin Türkiye için en ağır ve fela­ ketli yıllarına bir göz atalım : Sarıkamış harbinde Türk

( • ) Selamet, Nu ıs 19/EylQl/1947 «Kızıl Münalıklara Cevap• , başlıklı ve «Anadolulu bir müslüman» imzalı yazı.

- 62 -


ordusu bütün k.ahramanlıklarına rağmen kötü sevk ve idare edildiği için külliyetli miktarda esir vermiş ; Erzu­ rum, Erzincan, Trabzon, Rize ve diğer doğu Anadolu vi­ Hi.yetleri Rus ordusunun işgali altına düşmüş, Rus kazak­ ları ile Ermeni gönüllüleri müdafaasız Türk halkını mer­ hameısizce kesip biçiyor, talan ve yağma ediyor, Türkiyeli esirler kafileler halinde -Azerbaycan Türklerine göz da­ ğı olsun diye- Baku sokaklarında dolaştırılıyor. . . İşgal altında Anadolu vilayetlerinde, açlık, sefalet, ölüm bü­ fün fecaatiyle hüküm sürmektedir. Bu sırada Azerbaycan Türklerinin heyecanı son haddini bulmuş ; Türkçe çıkan bütün gazete ve dergiler bütün çıplaklığı ile faciayı tas­ \ir etmekte ( Kömek Yardım ) çareleri araştırmaktadır. Halk gözyaşı döküyor. AZERBAYCAN CEMiYETİ HAYRİYESİ =

HAREKETE GEÇİYOR. Kardeş yardımı için düşünülen gizli tedbirlerden baş­ ka aleni ve resmi yardım müsaadesi almak maksadiyle de Rus Çarının naibi Grandük nezdine Tiflis'e bir heyet gön­ deriyor. Heyet, iyi bir hukukçu ve değerli bir diplomat olan Ali Merdan TOPÇtBAŞİ 'nin başkanlığı altında ilzam cciiliyor. İ ki defa reddolunan müracaata Rus hükümeti şu cevabı vermiştir, «Siz Kafkasyalı müslümanlar, bizim düşmanlarımıza yardım etmek istiyorsunuz, h arp içindey­ ken Rusya hükümeti buna müsaade edemez.» Fakat Azeıı.­ baycan heyeti yılmayarak üçüncü defa bir müracaat da­ ha yapıyor ve aynı soğuk cevapla karşılaşınca heyet baş­ kam şu cevabı veriyor : «Siz iki devlet, Osmanlı impara­ torluğu ile Rusya çarlığı harp ediyorsunuz.. Biz, sizin düş­ rnanlarımmza değil, işgalir.ıiz altına aldığınız vilayetler­ deki perişan kardeşlerimize insani ve hayır yardımı yap­ mak jstiyoruz. Bunun red edilmesi bizi yeise düşürüyor . . . Bu sözlere de Çar naibi müspet cevap vermeyince, heye- 63 -


te dahil bulunan halk hadimlerinden Gençeli Ali Ekber REFİBEYLİ heyecanla yerinden kalkıyor ve şöyle diyor : <,Şu kadar milyonlarca teba'anız bulunan Türk Müslüman · lanının sizin yanınızda hiç hatırı sayılmaz mı ? » Grandiik bu temsilcinin oturmasını işaret ediyor ve biraz düşündük­ ten sonra müsaade verileceğini bildiriyor. ( Öğretmen KA­ DİRLİ Akalar beyin hatıratından. ) Bu müsaade işinde, o sıralarda Rusya (Duma Dev­ let meclisi ) nde üye bulunan Azerbeycan temsilcisi Meh­ met Yusuf CAFERLİ 'nin de çok tesirli hizmeti vardır (Kardeş Kömeği dergisi, sayı 1) . -

ANADOLUYA GRUPLARI :

G ÖNÜLLÜ

KOŞAN

YARDIM

Bundan sonra kadın doktorlar, öğretmenler, genç üni­ ı:ersiteliler, halk temsilcileri hep (Azerbeycan Cemiyeti Hayriyesi ) nin sevk ve idaresi altında Anadolu'ya aktı. Bakıi'deki Cemiyeti Hayriye Merkezi bulunan ismailiye ( Şimdiki Azerbeycan Kültür Sarayı ) bir erzak ve eşya deposu haline geldi. Zengin ve kibar aile kadınları, geceli gündüzlü dikiş makinalarının başında Anadolu harpzedele­ rine elbise ve yatak takımı dikmeye, köylüler çorap örme­ ge, eczaneler ilaç hazırlamağa mahallelerde kurulan kadın hey'etleri, yorgan, döşek toplamaya başladılar. Cemiyeti Hayriye merkezine açılan iane defterine yazılmak için zen­ gin, fakir herkes sevine, sevine koştu. Bu suretle toplanan milyonlarca para ve vagon dolusu erzak ve eşya Anadolu­ ya gönderildi. Kars'ta merkez kuruldu. Orada depo haline getirilen binalar arasında bazı camilerin tavanlarına kadar eşya tıklım, tıklım dolduruldu. Sarıkamış, Trabzon, Artvin, Ardahan v.s. şehirlerde şubeler açıldı .. Pasin ovasında sey­ _yar aşevleri ve sıhhi mahalli yurtlar kurulduğu gibi Baku, -

64

-


Tiflis ve . diğer beş şehirde modern yetimhaneler a�ıldı. (Kardeş kömeği sayı I.) B u vilayetlerde hüküm süren tifo, vesaire gibi salgın hastalıklarla mücadele edildi. Rus subaylarının ve Ermeni komitecilerinin tethiş ve tecavüz hareketlerine teşebbüs f.den bu gibi suçları işleyen birçok yüksek rütbeli Rus, Ermeni subayları Azeri avukatlar tarafından Rus mah­ lremelerine verildi ve cezalandırıldı. Bu suretle Türk hal­ bna karşı yapılan keyfi hareketlere sed çekildi. ( Heyet i.ıyesi İsmail N azarilinin hatıraları.) Azerbeycanda ise, gizli komitesi vasıtası ile Bakfı'de ve Hazar denizindeki (NARGİN ) adındaki esir bulunan yüzlerce Türkiyeli er ve subaylar birer, ikişer kaçırılarak Tebriz yolu ile Anadoluya gönderildi. ( * ) Bu ugurda köy­ lii şehirli her Azerbaycanlı Türk hiç fedakarlıktan çekin­ medi . . . En güzel binek atları «Türklere Kurban» adanarak kaçırılan Tü�k subaylarına Karadağ'da hediye edildi. A zerbaycan Cemiyeti Hayriyesinin yaptığı teşkilatlı ve rnE:totlu yardım « Kardaş kömeği = Kardeş yardımı» adlı derginin ilk sayısında resimlerle de tesbit edilmiş ve eli · r,Jizde bulunuyor. AZERBAYCAN'DAN MADDl ve ASKERİ YARDIM : Balkan harbi esnasında da Azerbaycan Türkleri aynı heyecanlı alakayı göstermiş ve gönüllüler göndermiştir O cümleden Baku milyonerlerinden Esedullah oğlu Ali beğ bir grupla Balkan harbine iştirak etmiş ve subaylık rütbesi almıştı. Ayrıca din hocalarından Ahunt TABIB( • ) NARGtNi adasında esir bulunan bu Anadolu Türk subay­ lc.rını, büyük tehlikeleri göze alarak kaçıran Azerbeycanlı bir Türk, Dr. ALPAUT Aziz beğ şimdi aramızda olup, çok yakın bir dos­ -tumdur. Sağolsun. - 65 -

F. 5


ZADE ve arkadaşları da Balkan harbine gönüllü gitmiş-­ lerdir. Azerbaycan şair, muharrirleri ise çala kalem Tür­ kiye'yi daima idealize etmişlerdir. Milli Azerbaycan Cumhuriyeti askeri kuvvetlerinden topçu ve süvari grupları Anadolu kurtuluş hareketine ka­ tılmış ve Kazım ı<:ARABEK İR ordusunun öncülüğünü ya­ parak Kars'a dalkılıç girmişlerdir. Bu savaşa iştirak eden­ ierden 18 subay şimdi şanlı Türk ordusunda şerefli hiz­ metlerini yapmaktadırlar. Bunlardan bir topçu ve süvari albayı geçen yıl generallik rütbesine yükselmişlerdir. ( * ) Afyon cephesinde yaralanan Azeri subaylar bugün orduda hizmetlerine devam etmektedirler. Anadolu milli kurtuluş hareketlerini heyecanla ve tehalükle takip eden milli Azerbaycan Cumhuriyet hükü­ metleri ilk maddi yardımı sağlamayı da milli bir borç ve vazife saymıştır. Bugün Kore harbinde yaralanan Anadolu kahraman­ larına karşı Japonya'daki bir avuç muhacir idil -Ural < Kazan) Türklerinin gösterdikleri candan alaka, gözleri­ mizi yaşartacak kadar derindir. Yaralı Mehmetçiğin ıstı­ rabını hafifletmek, onu teselli etmek için o asil Türklerin kızları, onların başı ucunda geceleri nöbet beklemektedir­ ler. Alaka başka türlü nasıl olur acaba ? Kanını kanına, canını canına, göz yaşlarını, göz yaş­ larına karıştıran, malım esirgemeyen Türke « İLGİ SİZ>) damgasını vuranlar, bilerek, bilmeyerek, düşmanın pro­ pagandalarına alet oluyorlar. Hele Türkiye gibi tek müs­ takil Türk ülkesinde bu havanın estirilmesine çalışmak ( • ) Bu hususlar 1949 da Ankara Halkevinde ( şimdi Türkoca­ ğı) tarafından verilen konferanslarda aydınlatılmıştır. - 66 -


Türklüğün ( Kalp bütünlüğü) nü parçalamaktan başka bir �eye yaramıyacağını bilmek lazımdır. Sizden ne umuyoruz biliyor musunuz ? Bizi öğrenme­ nizi istiyoruz. Esir Türk dünyasının her parçası kendi ale­ minde bir milli varlık ve hüviyet yaşatmaktadır. O var­ lığı tamyın1z. Kendi milletinin - Milliyetinin cahili bulun­ mak modern ·Türklüğe yakışmıyor. Bu zararlıdır. Muha­ cir - mülteci çevrelerinde de bazı mesuliyetsiz ağızlardan t1ygunsuz sözler çıkabilir. Bu gibileri n perişan kafaların­ dan çıkan insicamsız sözler esir Türklerin görüşlerine ter­ cüman olamaz. Bilmeliyiz ki, biz Türkiye'ye karmmızı do­ :yurmak için gelmedik. Biz Türküz ! Bugün Türkiyedeyiz. Bundan ötürü de hepimiz Türklüğe hizmetle mükellefiz . . Hepim\z Türklük içiniz. Evet ; her şey Türklük için : Azeri Türklerinden sayın ARAN M. SADIK beğin makalesi burada bitiyor. Saçlarım deği rmende ağartma­ mış, tutsak Türk kardeşlerimizin istiklal davaları yolunda yalmz kalem mücadelesiyle de iktifa etmeyip mücadele­ nin çok korkunç tarzlarına da katılmış bulunan bu ak saçlı, çalak Azeri Türk mücahidinin şu « . . . Bir müddetten beri gizli ve açık olarak Türklüğün manevi birliğini boz­ maya ve havayı bulandırmaya matuf sinsi - zehirli pro­ pagandaların yapıldığına şahit olmaktayız » sözleri işa­ ret ettiğimiz veçhile, bu mücahidin mücadele şeklinin yal­ r;ız kalem yoluyla olmaması cihetinden başka bir kıymeti haiz bulunmaktadır. Bu hususta yalmz ARAN M. SADIK beği değil, hemen hemen bütün dış Türkleri konuşturur­ sak -Tabii hainler hariç- aym hissiyatı ifade edecek­ lerdir. Düşününüz ki, Rus'un korkunç idaresi altında bu­ lundukları halde, bize yardım etmek için, hatta Rus'a ka­ fa tutan ve yardımlarını ancak «Tlirk'e has» tabiriyle ifa­ de edebilen bir tarzda yapmaları, bu kardeşlerimizin bize karşı olan sevgilerinin büyüklüğüne bir misal olduğu gi. . .

-

67

-


bi . . . Topraklanmızda gözleri var diyenlere karşı da keskin bir cevap teşkil etmektedir. Tabii anlıyana ! .

en

Biz de bir defa daha tekrar edelim ki, b u sinsi ve zehirli propaganda asırlardan beri Türkler arasındaki ma­ r..evi dayanışmayı bozmak için çok kurnaz, çok inatçı ve çok teknik bir tarzda çalışmaktadır. Biz Türkler de kendi milli meselelerimiz hakkında ya hiç, yahut ta çok yanlış bilgilere sahip olduğumuzdan ve hele gerek düşmanları­ mızın ve gerekse de dünyanın umumi gidişatından ha­ Lersiz bulunduğumuzdan -çünkü, UNESCO'nun rapor­ ları gösteriyor ki, dünyanın en az okuyan milletlerinden biriyiz- bu zehirli propagandalara inanarak ; büyük mil11 davalarımızı, ki bu arada bizi cihan devleti dahi yapa­ bilecek bir kıymeti haiz olan tutsak Türk kardeşlerimizin kurtuluşunu . . . Ve nihayet büyük Türk birliği davamızı reddetmemize sebep olmaktadır.) ..

-··

.

· - - · . . . ..

... -----....r·-· ..

İşte ! bunun en beliğ bir misalini siz verdiniz sayın .ı\ DIVAR hanım ! Bir profesörümüz bu şekilde, Türklük aleyhindeki propagandalara inanır ve onu yaymağa ça­ lı�ırsa, cahil veya orta bilgili bir Türk'ün daha ne gibi marifetler yapabileceğini düşünmek ve anlamak zor ol­ masa gerektir. Size bir de çok hazin ve manalı bir tablo sunuyorum. Bu tabloyu sayın ARAN M. SADIK beğin «ERGENEKON YOLU» adındaki dergisinden aldım. Altındaki izahatı da aynen aldım.

- 68 -


·"R·""''(; ""'''..: �.i·-�-�,N - . -" '..R1 · -:·;,v· .· - . ·ı·:.. E YOtEt> O . ...· ·.' i-' '

..,,......

.

-

.

'

-

.,..,.,,. ., ..--.· ·. .·.·.· . .. .� 'i'.- . ·

..

:;;:·

.

-r-·'. . .

�.-.: ·,.

.

.

.

.

.

.

.

. .·

.�'illıl"".4 !lıiıiill!{l"

.

.

.

. ,, _,

.

�·

.

· .

.

··�------

i'J.

Birinci Cihan harbi esnasında Türkiye'nin yaralı düşmüş olduğunu ve diğer Türk ülkelerinin de birer yavru gibi etrafında mahzun toplanmış olduklarını gösterir bir levha �Dü.şüp Ormana zehmrak ahu «Bakışır zar - zar beççeleri « Yad ederler mezalimi beşeri . . «Bu d a bir şi'ri muhzini diğer.

( Nejat Ekrern'den) Kendilerini Anadolu Türk'ünün birer yavrusu adde­ den bu Türk kardeşlerimizin şu tablo vasıtası ile izhar et- 69 -


tikleri ifade, yahu ; «Biz sizin yavrularınızız. Siz bizim vc­ li nimetimizsiniz. Aramızdaki sevgi, aşk ; bir annenin yav­ rusuna, bir yavrunun annesine olan sevgisi, bağlılığı gibi­ dir . . . En tabii, en güzel en l}:lukaddes, en ulvi bir sevgi ta,rzıdır bu. Bu şekilde bizlere haykıran, şu insanlara, siz nak­ iettiğiniz o herifin iddiası veçhile, «Siz, bizim düşmanı­ mızsınız, bizim topraklarımızda gözleriniz var . . . v.s.» ve ,: . . . Defolun gidin buradan . . . Siz bizi düşünme-di­ niz . . . )) gibi, yalan ve adice, düşmar.ca sözlerle, bu, bin bir yaralı kardeşlerimize, nasıl hitap eder ve onları töh­ wet altında bırakabilirsiniz ? Sonra, düşünmüyoruz ki, ne hakla bu insanlardan yardım bekliyoruz ? Ne yüzle onlara : «Siz, bizi hiç düşün · mediniz» diyebiliyoruz ? Biz, onları hiç düşündük mü '? Hatta, tekmil Avrupa'yı birkaç saatte yenebilecek kuJ­ rete sahip olduğumuz günlerde dahi, «Bizi, Moskoftan kurtarın» feryatlarına hiç kulak kesildik mi ? El uzatmayı bir tarafa bırakalım, yüzümüzü çevirip de baktık mı ?. Hayır, b ayır ! Demek ki, biz hür ve kudretli Anadolu Türkleri esir zayıf kardeşlerine yardım eli uzatacağımıza, bunu yap­ nııyor, sonra da başımız darda kalınca esir oldukları hal­ de, bin bir tehlikeyi göze alarak yine de bize yardım eden bi.l asil ruhlu kardeşlerimize « . . . Siz bizi düşünmediniz» veyahut ta, bize sığınmış olanlarını bağrımıza basacağı­ mıza : «Defolun gidin buradan» gibi, nankörlüğün ve man­ tıksızlığın örneği cümlelerle, kafa tutuyor ve kalplerini in­ citiyoruz ! . . . Asalet bu ise, bin defa lanet ! Esir Türk kardeşlerimizin biz Anadolu Türklerine olan büyük sevgilerine, sayın M. Sadık ARAN beğ ile bir misal vermiştim. Bir iki tarihi vesika daha sunuyorum. Bu vesikalar ( ki, hepsini sıralasak ciltler dolar) gösve

- 70 -


termektedir ki, o bahtsız, fakat asil ve kahraman ruhlu kardeşlerimiz, bize karşı ödevlerini -hatta- kendilerine çok pahalıya gelen bir tarzda da olsa yapmışlardır. Aca­ ba, biz onlara karşı vazifemizi ne zaman yapacağız ? Ha­ yır onlar bizden hiç bir şey istemiyorlar. Nasıl düştük ise, öyle de kalkacağız diyorlar. Çünkü, çok mağrur insanlar . . . Onlar bizden bir tek şey istiyorlar, «Tebessüm» Evet, sa­ dece tebessüm . . . Ve aleyhlerinde bulunmamak. Kardeşin rı cı dili, düşmanın hançerinden bin defa derin yara açar çünkü. ikinci misal şudur : «1920 yılında memleketimizde, Yeşil Ordu gizli cemiyeti kurulmuştu. Bu cemiyetin kuru­ luş sebebi, İ ngilizlerin teşvikiyle, damat Ferit'in Anadolu İstiklal Savaşını baltalamak üzere kurduğu (Cemiyeti Ahmediye) nin menfi propagandalarına karşı Türk halkı­ r•ı uyanık tutmaktı. Bu gaye ile kurulduğu halde, bu ce­ miyet sonradan bütün Türkleri de kurtarmak gibi, diğer, daha büyük ve ulvi bir gayeyi de taşımaya başlamıştı . . . Fakat, bolşevikler bu cemiyetin içine sızmasını bildiklerin­ cen, cemiyet zararlı faaliyetlere başlayınca kapatılmıştı. Şimdi, bu cemiyetin kuruluşundan iki sene önceye baka­ lım. 1918 tarihinde, diğer Türk ülkelerinde olduğu gibi, istiklal Güneşi bu bahtsız kardeşlerimize tebessüm etmiş ve bu c:ümleden olarak Azeri Türk kardeşlerimiz istiklal­ ı,�rini il&n ile bir devlet kurmuşlardı. Türk'e has bir teşki­ latçılık ile modern bir devlet olmanın bütün şart ve mü­ ct5seselerini teşkil ile, hür yaşamak için en büyük bir mü­ essese olan orduyu da, yine Türk'e has bir maharet ve bilgi ile vücuda getirmişlerdir. Kızılların gözü Baku' de, dolayısiyle Azerbaycan'da idi. Fakat kendileri, o kadar kuvvetli olmadıkları gibi, Azeri Türk Ordusu da yeminli ve serttir. Amma, Rus hilesi var olduktan sonra . . . Biz Türklerde de, saf, mert bir huy ve ı�ardeş sevgisinin en kabarmışı bulunduktan sonra . . . Evet, - 71 -


Ruslar Azerbaycan'ı, fazla patırtıya ve kan dökmeye lü­ zum göstermeden zaptetmek karariyle, şöyle bir hileye baş vuruyorlar : Bir ordu teşkil edip, adına ( Yeşilordu) di­ yorlar. Esir qazı Türk subaylarını da iğfal ederek, bu or­ aunun başına ve diğ·er mevkilerine yerleştiriyorlar. Ve Azerbaycan kapılarına dayanıp : «Anadolu'daki kardeşle­ rinizi, müstevlilerden kurtarmak için, bu Yeşilorduy�ı Ar.adolu'ya gönderiyoruz. Topraklarınızdan, geçmesine müsaade ediniz v.s. diyorlar. Azeri Türk kardeşlerimizin, derhal gözleri dolu, dolu oluyor ve kalpleri sevinçle çar­ pıp ; Anadolu'daki kardeşlerimizi kurtaracaksınız öyle· rni ? . . . Buyurun geçin diyorlar . . . Bolşevik Rus ordusu, Azerbaycan'a giriyor . . . Ve hala çıkacak ! . . . Rus' un fen­ di -belki- bininci defa Türk'ü, bir daha yendi. Bu su­ retle Azeri kardeşlerimiz, bize olan sevgilerinin uğruna bolşevik Rus cehennemine, senelerce evvel düşmüş oldu­ lar. Üçüncü misali, Fahrettin ERDOOAN beğin, (Türk Ellerinde Hatıralarım ) adlı eserinden aynen naklediyo­ rum : « . . . Semerkant'tan, Aşkabat (Türkmenistan'ın baş. şehri ) ::ı geldik . . . Bir gün ekmek almak için fırına gittim. Beş yüz kadar Türk, sırayE. girmişlerdi. İçlerinde geceden beri bekleyenler vardı . . . Öğleye kadar sıra gelmeyecek cmşüncesiyle, benden önde 12 yaşlarında bir Türk çocuğu ' a rdı. Kulağına gizlice ; Bala, biz Türk esirleri iken, ::ır­ hdaşlarımızla Türk köylerine kaçak olarak gideceğiz ; b uradan ekmek almanın çaresi nedir ?» deyince, bunu işi­ ten Türk yavrusu birdenbire coştu, hemen o da önündeki­ ne söyledi. Ö nündeki önündekine ulaştırdı, haber en önde bir gence ulaşınca, ilk sırayı bırakıp benim yanıma geldi ve yerimi aldı. Ben de onun ilk sırasına geçtim ve böylece ekmeği en evvel ben aldım ve arkadaşlarımla yola çık­ tık. Köyleri geçerken Türk esirleri olduklarımızı söyleyin­ ce, bütün ihtiyaç ve istirahatımız temin ediliyordu. Bir - 72 -


gün bir köyden geçerken köyün çocukları toplanarak ar­ dımız sıra geliyor ve bastığımız yerin toprağını birbirin­ den kapışıyorlardı. Birine bu toprakları ne yapacaksınız diye sorduğumda ; «Siz TÜRK esirlerisiniz, bastığınız bu topraklar hasta olanlarımıza ve mallarımıza şifa getirme­ ı;i için verilecektir» diye cevap aldım. Türklüğe karşı olan im muhabbetinin ve bağlılığın, bu asil örneği ne kadar bü­ yüktür . . . » Ege sahillerinden Çin, Mongol sınırlarına dek uza­ y&n bir coğrafya parçası üzerinde yaşayan seksen milyon­ iuk Türk arasındaki sevginin eşsizliğini gösteren bu son misal, acaba, hangi milletin fertleri arasında da olabilir ? Hiç zannetmiyorum ki, misal verebilesiniz. Bu ne sevgi­ dir ? Dinleyeni, işi teni, heyecandan -adeta- kaskatı, konuşamaz bir hale getiren bu sevgi ; bilhassa, esir kar­ deşlerimizin, Anadolu Türk'üne karşı duyduğu sevgidir. s� ygıdır. o kitabınızda, böyle müşahhas misaller durur­ hm, ( mışlar) a dayanan örnekler vermeniz, bahsettiğimiz f'('Vgiden haberiniz, nasibiniz olmadığındandır. Zahir, bo­ şuna dememişler : «Kalp Kalbe karşıdır ! . » Bu misallerin kuvvetli yardımı ile diyebiliriz ki hür ve esir Türkler arasında, soğukluk ve hatta şiddetli bir alakasızlık yaratmak gayesiyle, Ruslar ısrarlı ve metotlu bi r tarzda çalışmakta, maalesef gafil pek çok Türkler bu propagandaya kapılarak, büyük milli davamız aleyhinde bulunmaktadırlar. Halbuki, hakikat şudur : Esir kardeşlerimiz, bizden toprak istemek değil, bizim uğrumuza toprakları ile be­ raber, canlarını da seve seve vermeye, hazırdırlar. Sonra r.asıl ki, «Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için» isek, be­ nim toprağım onun, onunki de benimdir. Bu kaide Ege sahillerinden, Kırım ve Urallara doğuda Mongol sınırla­ rına ve güneyde İran, Afgan ve Tibet kuzey hudutlarına - 73 -


ı.-.adar, engin bir sahada bütün Türkler içindir de. Vatanı bölünmez bir bütündür ! » Çünkü.

«Türk

RUS HAKİMİYETİ ve IRKDAŞLARIMIZIN HARSI DURUMLARI. Bir diğer çok yanlış ve sakat (zaten doğru iddianız yok ki ) iddianıza geçiyorum. Siz de göreceksiniz ki, her mevzu hakkında fikir beyan etmek, roman yazmaya ede­ lıiyattan anlamaya benzemez. O mevzu hakkında çok ge­ niş bir bilgi ile beraber, bir de çok kuvvetli bir tahlil ka­ biliyeti ister. Bunların hiç birisi olmadan fikir beyan eöenler, sizin düştüğünüz duruma düşerler. Yani, acıklı bir duruma. Diyorsunuz ki : « . . . Asırlar boyunca, Rusya'nın haki­ njyeti altında yaşamış ve onların harsını benimsemiş bu ırkdaşlarımız . . . » Bilhassa «Onların ( Rusların) harsını benimsemiş bu ırkdaşlarımız» dan kastınız nedir ? Neyi anlatmak istiyor­ sunuz ? Tutsak Türk kardeşlerimiz hakkında bundan ev­ velki -sonrakilerde aynıdır- iddialarınıza bakarak, bu iddianızın da aleyhte olması pek tabiidir. İyice anlaşılıyor ki , bu cümleden kastınız, Rus hakimiyeti altındaki Türk kardeşlerimizin, kendi öz harslarını, yani «Türk Hars ı» rn bırakıp, Rus harsını alarak . . . Sözün kısası, biz Ana­ dolu Türklerinden harsça uzaklaşıp, -adeta- Ruslaştık­ lo.rını veyahut ta Ruslara yakınlaştıklarını anlatmak ve­ yahut ta bu zehabı uyandırmak istiyorsunuz. Zaten mak­ sadınız, Anadolu 'Türklerinin kalbinde tutsak kardeşlerine olan sevgiyi öldürmek ve söndürmek olduğundan ; akıl ile mantık ile, bilgi ile hiç alakası bulunmayan sözleri ve id­ di aları ortaya atarak, arzuladığınız havayı yaratmaya ça­ lışıyorsunuz. Ve muhakkak biliyorsunuz ki TürklÜğiin bu­ günkü ve gelecekteki durumunu, dünyanın gidişatı cihe­ tinden tahlil ve tesbit eden eserlerin hemen, hemen (BiL-

74

-


kaç idealist Türkçü'nün, o da bazı hususları inceleyen eserleri hariç) yokluğu, diğer cihetten çok az, hem de pek çok az okuyan bir millet oluşumuz ; tutsak Türkler bahsinde ise, senelerden beri yapılan ayırıcı, sevgiyi yok edici, bilgileri karıştırıcı propagandalar neticesinde hasıl elan durum . . . Evet, muhakkak ki bunları bildiğinizden, ne yazsam ne iddiada bulunsam, hepsine inanırlar diyerek, çala kalem gitmişsiniz. Amma, işte ! Eserinizin yayınlan­ Tüasından ( maddi imkansızlıklar dolayısiyle ) bir hayli za­ r.. 0an geçtiği halde, benim gibi, naçiz bir Türk evladı çı­ kar ; tutsak kardeşlerimiz hakkında yazdıklarınızın ka­ wilen yanlış ve gülünç iddialardan ibaret bulunduğunu tarihi ve ilmi vesikalara istinat ederek ortaya koyar . . . Ve hakiki çehrenizi de bu suretle göstermiş olur. Bundan son­ ı a da ( aynı hali devam ettirirseniz ) bjzden kurtuluş yok ! .Aklınızda olsun ADIVAR hanım ! Hodri meydan ! Gelelim tutsak Türklerin, Rus harsını aldıkları yolun­ daki sözlerinizin zavallılığını göstermeye : Tarih ve Antropoloji ispat ediyor ki « . . . Milli his ve şuuru çok kuvvetli olan milletler, milli ve siyasi istiklalle­ rini kaybettikten sonra, uzun zaman hazan asırlarca ya­ bancı milletlerin boyunduruğu altında yaşadıktan sonra dahi, milliyetlerini unuutmamışlar, milli şuurlarını kay­ betmemişlerdir. (Mesela, Bulgaristan Türkleri hakkınd� {'VVelki bahislerde verdiğimiz malumat) , bazıları lisanla­ rını dahi unuttukları halde, milli ruhlarını, milli seciyele­ rini, milli dinlerini muhafaza etmişlerdir. Ve bu sayede tekrar milli istiklallerini istirdat etmeye muvaffak olmuş � ldrdır. Milletlerin milli şuuru fertlerin ruhunda « Tutulsa�' l.üsüfa uğrasa dahi, milletin kültür eserlerinde, atalar sözlerinde, milli hikaye ve masallarda, milli şarkılarda, milli destan ve efsanelerde edebi ve tarihi eserlerde ebe­ dyyen saklanır. Milli kültür eserleri baki kaldıkça millet­ lerin milli ruhu, milli şuurunda yaşar, ölmez. Hakim mil-

75

-


Jetlerin amansız temsil siyasetine maruz kalan eski bir kültür sahibi milletin, eski yüksek kültürleri devrinden kalma kitapları, eski devirlere ait milli kültür eserleri za­ nianın ve düşman milletlerin tahribatından kurtulmuş ise, o milletin ruhu da saklanmıştır. Günün birinde, bu ruhun tekrar faal ve dinamik bir şekilde tecelli etmesi daima mümkündür. Tarihte bunun bir çok misallerini görüyoruz. «İliade» ve «Üdyssee» yaşadıkça Yunanlılık ruhu da yaşa­ yacaktır. «Şahname» yaşadıkça İranlı milleti de ölmeye­ cektir. Orkun Kitabeleri, Kutadgubilik ve Türk Destan­ i.Hı ve bunlardan sonra inkişaf eden Uygur, Çağatay ve muazzam Türk edebiyatı yaşadıkça «TÜRKLÜK» his ve şuuru da ebediyyen yaşayacaktır. Milli kültür eserleri haki kaldıkça milletler ölmezler. Eski bir kültürü olan her­ hangi bir millet muayyen bir zaman için istiklalini kaybet­ S€: dahi, her zaman dilini ve milliyetini ihya edebilir. ( • ) Fin ve Macar milletlerinin ve hele yukarıda oldukça &eniş izahat verdiğimiz, Çek milletinin durumu, milli ru­ hun ölmezliğine ebedi şahittirler. Dininden başka her şe­ yini kaybeden ve çil yavrusu gibi dünyanın dört bucağına �.tılan ( kovulan ) ve dünyanın dört köşesinden -bilmem1.<: aç türlü imha siyasetlerine maruz bırakılan Yahudi c.ğullarının, iki bin yıllık milli mukavemeti, milli ruhun tı'sanevi kudretini göstermez mi ? Eğer, her mahkum olan millet, hatta asırlarca mahkum olan milletler dahi temsiıl­ den kurtulamaz olsalardı ; bugün Afrika, İslam alemi ve Güney Doğu Asya'yı kamilen, İngiliz ve Fransız harsını benimsemiş milletlerle meskun, mesela : Hindistan veyahut Pakistan toprakları üzerinde yalnız renkleri es­ mer, fakat diğer hususiyetleri tamamen İngiliz olan bir millet görecektik. Halbuki, asırların yabancı hakimiyeti, (•)

Prof. Dr. ARSAL S. Maksudi (Milliyet duygusunun Sos­ yolojik Esasları )

- 76 -


bu insanların ( Milletlerin) yalnız, medeniyet sahasındaki aurumunu değiştirmiştir. Elbetteki, hakim milletlerden kültür (hars) sahasında müteessir olmuşlardır. Amma, lıu tesir, milli hususiyetlerini tamamen değiştirecek bir tarzda olmamıştır. Zaten olamaz da. Aşağıda gösterece­ . ğiz ki, milletler birbirinden kültür sahasında az-çok ne 2lırlarsa alsınlar, aldıklarım daima kendi bünyelerine gö­ re değiştirdikten, tadil ettikten sonra alırlar. Bu demek1ir ki : yabancılardan alınan şey, o hale gelir ki, alınan ı:::ıillet ile, onun hiç bir ilgisi kalmaz, tamamen, alan mil­ letin öz malı olmuştur. Bu hususları anlayabiimek için milletler arasında müşterek olan medeniyet mefhumu ile, hususi olan kü!­ tür (Hars) mefhumu arasındaki farkı ( çok mühimdir) iyice bilmemiz, diğer tabir ile, medeniyetin ve kültürün ne demek olduklarını anlamamız gerekir. Bu anlama saye · sinde, eğer Türkler Ruslardan : « İçtimai teşkilat sis­ temleri ( tabiidir ki son asırlarda) tekniği, maddi aletleri ve vasıtaların, seçim sand.ıklarını, telefonu ticaret odala­ rını, demiryollarını, kanunları, mektepleri, bankaları, bankacılığı ( • ) ,» almışlarsa bu saydıklarımız, medeniyet mahsulleri olduklarından beynelmileldir. Yani Rus'un öz rnalı (kültürü) olmayıp, bütün insanlığa şamildir. O hal­ de bunları Ruslardan almakla, Rus milliyetinin, harsımr.. tesiri altına düşmüş sayılmazlar. Diğer taraftan, kültürün ıı.e olduğunu anlarsak ve kültür değişmelerinde -adeta­ ...funç Kanunu gibi k anunların bulunduğunu, yani ; millet­ ler, yekdiğerlerinden aldıkları kültür mahsullerini, behe­ mehal milli bünyelerine uydururlar. . . Evet bunu da bilir­ sek, Ruslardan alınan herhangi bir kültür mahsulünün, behemehal Türk milli bünyesi içinde kaybolP,uğunu, eridi­ ğini, dolayısiyle onun artık, Rusluk ile hiç bir ilgisi kal. . .

( • ) Prof. TURHAN Mümtaz beğ (Kültür Değişmeleri)

- 77 -


r.,adığını, diğer tabir ile, harsımızın Ruslaşmadığım veya dejenere olmadığını, yine milli ve hususi hüviyetini taşıdı­ ğını anlamış oluruz. Ve bu sayede sizin, « . . . Asırlarca Rus hakimiyeti altında kaldıklarından Rus harsını benimse­ miş bu ırkdaşlarımız . . » sözleriyle kasdetmek istediğiniz ;11ananın ne derece çürük ve ilim ışığından yoksun olduğu da tebeyyün etmiş olur.· Şimdi kültür nedir ? Medeniyet nedir ? Bu hususlar­ da Türk ve yabancı ilim adamlarının tariflerinden birkaç misal verelim : Rahmetli GÖKALP Ziya beğ diyor ki : « . . . Bir me­ c.eniyet müteaddit milletlerin müşterek malıdır. Çünkü her medeniyeti, sahipleri olan müteaddit milletler müşte ­ rek bir hayat yaşayarak vücuda getirmişlerdir. Bu sebep1<>, her medeniyet mutlaka beynelmileldir. Fakat, bir me­ deniyetin, her millette aldığı şekilleri vardır ki, bunlara l Hars Kültür) adı verilir . . . Saniyen, medeniyet, usul vasıtası ile ve ferdi iradelerle vücuda gelen hadiselerin mecmuudur . . . Harsa dahil olan şeyler ise, usul ile, fertle­ rin iradesiyle vücuda gelmemiştir. Sun'i değildirler. Ne­ batların, hay:,vanların uzvi hayatı nasıl kendiliğinden v� tabii bir şekilde inkişaf ediyorsa, harsa dahil olan şeyle­ rin teşekkülü ve tekemmülü de tıpkı böyledir » E. B. Tylor'un tarifine göre kültür : «Bilgiyi, imanı, sl!natı, ahlakı, örf ve adetleri ferdin mensup olduğu ce­ miyetin bir uzvu olması itibariyle kazandığı ve bütün di­ ğer maharetlerini ihtiva eden gayet girift bir bütün­ dür. » ( * ) Tanınmış Alman Antropoloji alimi Thurnwall da kül­ tür ve medeniyeti şöyle tarif etmektedir : «Kültür, tavır­ lardan, davranış tarzlarından, örf ve adetlerden, düşün­ celerden, ifade şekillerinden, kıymet biçmelerden, tesisler.

=

. . .

( * ) Prof. TURHAN Mümtaz beğ (Kültür Değişmeleri ) -

78

-


den ve teşkilattan mürekkep öyle bir sistemdir ki, tarihi bir mahsul olmak üzere teşekkül etmiş, ananeye bağlı bir cemiyet içinde onun medeni teçhizatı ve vasıtaları ile kar­ r;:ılıklı tesirler neticesinde meydana çıkmış ve bütün un­ surlarının zamanla yekdiğerine kaynaşması sayesinde ahenkli bir bütün haline gelmiştir. Buna mukabil mede­ niyet, birikmiş bir bilgiye ve teknik vasıtalarına sahip olmayı ifade eder. Bir formülle ifade edilmesi istendiği takdirde denilebilir ki kültür, takınılmış bir tavır (Hal­ · tımg) dur ; medeniyet ise bilme ve yapabilmedir ( * ) . . . » Demek oluyor ki, medeniyet sun'idir. Fertlerin irade­ si ile ve usul yoluyla elde edilir, beynelmileldi,r. Şu halde, tutsak Türk kardeşlerimiz medeniyet sahasında, Ruslar­ dan ne alırlarsa alsınlar, hiç bir zaman bu Rus kültürünü benimsedikleri manasına gelemez. Aldıklarını, Ruslardan değil, medeniyet beynelmilel olduğundan dünyadan almış !ardır, Rusların buradaki rolü daha çok, medeniyeti na­ k! lciliktir. Kültürün tarifinden anladık ki, kültür; öyle bir nesnedir ki, fer:tlerin iradeleri ile arzuları ile meydana gelmez. Sun'i değildir. 'Tabiidir. Bir cemiyetin sahip oldu­ gu maddi ve manevi kıymetlerden teşekkül etmiş bir bü­ tündür. Milletlerin müşterek çalışmaları neticesi vücut l:ulmamıştır. Beynelmilel değildir. Milletlerin hususi şekil­ lerini ihtiva eder. Millidir. Bu millilik cemiyeti o şekle so­ kar ki, sayın Prof. TURHAN Mümtaz beğin deyişiyle : <c: Cemiyet içinde mevcut her nevi bilgiler, alakalar, iti­ yatlar, luymet ölçüleri, umumi atitüt, görüş ve zihniyet ile her nevi davranış şekilleri, yalnız o cemiyete has olur ve bu durum ile o cemiyet diğer cemiyetlerden ayırt edi­ lir . . » Bu hale göre, Rus mahkumu Türklerin maddi ve :r1anevi kıymetlerinin muhassalaları bir milli kültürleri • . .

.

( * ) Prof. TURHAN Mümtaz beğ (Kültür Değişmeleri) -

79

-


mevcuttur. Rusların da yine milli kültürleri vardır. Asır- ­ lardan beri Ruslar ve Türkler bir arada yaşadıkları halde ( daha doğrusu aynı siyasi hudutlar içinde yaşadıkları lı.alde) kültürlerinin özelliği kat'iyyen değişmemiştir. Di ­ ğer bir deyimle ; her iki kültür de birbirine az veya çok tesir etmişlerdir. Fakat, ne Rus kültürü milli hususiyetini kaybederek Türkleşmiş ve ne de Türk kültürü milli hu­ -şıısiyetini yitirerek Ruslaşmıştır. Bu durumu TURHAN Mümtaz beğ şu sözleriyle kıymetlendirmektedir : « . . . İm­ paratorluklarda, tabi milletlerle hakim millet arasında, ol­ �ı:ı. olsa yalnız medeniyet iştiraki vardır ; fakat kültür bir­ liği yoktur . . . » Ancak, tabi millet, hakim millet tarafından tam ma­ r ası ile temsil edildikten sonradır ki, medeniyet birliği ile beraber kültür beraberliği de meydana gelebilir. Rus mah­ kfımu Türklerin kendi kültür ve ananelerine ne derece sa­ dık kaldıklanna hatta -biz Anadolu Türklerinden daha ı>adık- dair misaller vereceğiz. Bu suretle tutsak kardeş­ lerimizin Rus kültürü ile değil kendi öz kültürleri ile mü­ cehhez olduklarını kat'iyetlE: belirtmiş olacağız. Medeniyet -sahasında dahi Ruslar, Türklerin kendilerine kafa tuta­ cak bir duruma gelmemelerini temin maksadiyle medeni ilerleyişlerini durdurmakta ve baltalamaktadırlar. Sayın Prof. TOGAN A. Zeki Velidi beğin « . . . Ruslar, Türk ül­ kelerinde ekseriyeti temin ettikten sonra, medeniyetin bu­ ralara girmesine mani olmazlar . . . » şeklindeki sözleriyle teyit ettikleri veçhile medeniyet sahasında dahi Türkler ilP- Ruslar arasında iştirak tam değildir. Şu halde, bu in­ sanlara, ne hak ile «Rus harsını benimsemiş » yahut an ­ latmak istediğiniz veçhile «Ruslaşmış» diyebilirsiniz ? Burada pek tabii sorulacaktır ki, temsil edilmiş mil­ letler yok mudur ? Ruslaşmış Türkler yok mudur ? Hemen cevap verelim, temsil edilmiş milletler vardır, fakat bun­ lar- çok az bir yekun teşkil ettikleri gibi, amansız bir tem- 80 -


sile maruz kalmışlardır. Ve umumiyetle temsil eden mil­ jete nazaran nüfusça da çok az durumda olduklarından. hakim millet içerisinde eriyip gitmişlerdir. Fakat bu du­ rnm Türkler için varit değildir. Bir defa, Türkler gerek kültür ve gerekse de nüfus itibariyle, zamanında Ruslar­ dan üstün oldukları gibi, bugün de, kuvvetli kültürlerinin himayesi altındadırlar. Sayıları da her türlü temsil siya­ setine karşı koyabilecek bir miktardadır. Acaba, her türlü karşı koymaya rağmen, Ruslaşmış Türk yok mudur ? Vardır ! .. Hem de milyonlarca ! .. Hatta bir söz vardır «Rus'u kazı altından tatar çıkar» bu, Rus kanına pek çok sayıda Türk kanı karıştığını ifade ettiği gibi, manevi ( kültür) alanında da, Rus'a çok şeyler ver­ diğimizi de göstermektedir. Evet, asırlardan beri çok kur­ r:az çok akıllı Rus, büyük sayıda Türk kitleleri temsil ile Rusla�tırmıştır. Amma nasıl ? Şöyle ki, Ruslar, Türklerin kesif oldukları yerlerde kat'iyen temsil yapamamışlardır. Bilakis, kendileri temsil edilmişlerdir. Mesela ; Kırımlı kardeşlerimiz bilirler bir zamanlar Kırım'da yerleşmiş olan Ruslar Türkleşmekte ve öldükten sonra da islam di­ nme göre defnedilmelerini vasiyet etmekte idiler. Ruslar ancak, şimal mıntakalarında ve daha çok gö­ çebe ve Şaman 'Türkler arasında, meşhur papaz İLMiNKS­ Kİ'nin metodları ile, yani ; evvela Şaman Türkleri hıristi­ yan dinine sokmak suretiyle . . . Sonra da Rus kültürünü öğrenmek (yaymak ) la temsil yapabilmişlerdir. Fakat, yukarıda işaret ettiğimiz gibi, kesif Türk kitleleri içerisin­ de kat'iyen muvaffak olamamışlar, bilakis kendileri kur­ ban vermişlerdir. Burada dikkat edilecek nokta şudur : İslam dinine mensup Türkler, kat'iyen temsil edilememişlerdir. Ancak, €ski iptidai Türk dininde olan ( Şamanist) Türkler hıris· tiyan dinini kabul ettikten sonradır ki, Ruslaşmışlardır. Zaten, sosyoloji ilmi de der ki, bir milliyete intisap et-

81

-

F. 6


mekte dinin önemi mühimdir. Bugün dahi, bolşevik idarP.8inin çok kurnaz ve metodik siyasetine Türklerin muvaf­ fakiyetle karşı koymalarında İslam dini baş kalkan vazi­ fesini görmektedir. Rusya'dan sızan haberler bu hususu teyit etmektedir ki, yukarıda misaller vermiştik. İslam dininden sonra dil ve ananelerimiz ve diğer kültür hazinelerimiz, Rus temsiline karşı varlığımızı şid­ detle korumaktadırlar. Tabiidir ki, bu mücadelede kur­ banlar verilmektedir. Fakat, kırk milyonluk bir kitleye razaran, kurbanlarınuzın sayısı bir hiç miktarındadır. . . . Kültür değişmeleri hakkında bazı noktaları (Tut­ sak Türkler hakkındaki menfi düşünceyi bertaraf etmek için) daha aydınlatmak mecburiyetindeyiz. Fakat daha evvel şu hususa da dikkati çekmek isterim ki, Ruslaşm:rıı Türk kitleleri arasında, eski Türk aile isimlerini hala kul­ lanan, muhafaza eden binlerce aile mevcuttur. Bir gün, Rus i mparatorluğu parçalandığında ( ki yakındır) Rus­ laşmış sayılan bu Türklerin, hiç değil bir kısmını tekrar k azanacağımızı söyleyebilirim. Hemen, hemen Slavlaşmış Bulgarlar arasından milyon adedinde insanın ; kendileriy­ le meşgul olunması neticesinde Türk olduklarını hatırla­ yarak, tekrar milliyetlerine dönmeleri ; her halde düşün­ cemizin veyahut dileğimizin bir hayal mahsulü olmadığı­ m, acaba, göstermez m i ? . . . Rus, her hususta ( fizyonomi, renk, kültür) kendisin.­ den olmayan insanları temsil kabiliyetini gösterir de, biz niçin, bizden kopmuş bu parçalan tekrar kazanmayalım ? Hele Rus i mparatorluğu bir parçalansın ! İstiklal kazanıl­ sın ! . . . İstenilince nelere kadir olunmuyor ki. Yukarıda demiştik ki, kültür alış verişi hakkında da­ ha bazı noktaları aydınlatmak gerekiyor. Bu, bizi tutsak Türklerin milli bünyelerinin durumu hakkındaki menfi propagandalara kapılmaktan alıkoyacaktır. Mesela, sayın ADIVAR hanım ; aşağıda göstereceğimiz hususları eğer -

82

-


bilmiş olsalardı, ne kendileri nazarlarımızda -bilgi cihe­ tinden- bu derece küçülürler ve biz Türkçüleri de (Rus emperyalizminin ortadan kaldırılmasınj ve bu arada tut­ sak Türklerin istiklallerine sahip olmalarını isteyenler) rencide etmemiş olurlardı. Amma, bilmeyen hatadan beri icalmıyor ki. Zarara uğradığı gibi, zarara da sokuyor. Ne giizel -adeta- ilahi bir hükümdür : «Hiç bilen, bilmiyen­ lc bir olur mu?» Gelelim arzetmelr istediğimiz diğer hususlara. Bu hususları, önemlerine göre sıralayacağız. Görülecektir ki. hakim millet olsun, mahkum millet olsun, birbirinden ge­ lişi güzel, zorla kültür alamazlar, veremezler. ihtiyaç ve lüzum olursa alırlar. Amma, milli bünyelerine göre deği�­ tirerek alırlar, tekrar ediyoruz «Hakim Millet ile, Mah­ kum Millet arasında katiyen kültür birliği yoktur. Ancak, rn.edeniyet birliği vardır.» Rus mahkumu 'Türk'lerin dün­ lrü ve bugünkü durumları böyle kıymetlendirilmelidir. Bu­ nun haricinde her söz, her fikir ve her iddia, yanlıştır, ya­ landır, Maksatlıdır. « . . . Bir cemiyetin muhitinde değişikler olduğu zaman. bazı fertlerin veya grupların arzu ve ihtiyaçları kendi kül­ tiirleri tarafından ancak bir dereceye kadar tatmir. olu­ nabilmektedir. Arzuları yerine getirilmediği, ihtiyaçları iyi tatrr:in olunamadığı böyle zamanlarda ve bilhassa daha iyi mücehhez gibi görünen yabancı bir kültürle temasa geçildiği vakit cemiyette memnuniyyetsizlik, huzursuz­ luk doğabilir. işte bu nevi hoşnutsuzluk zamanlarında eğer cemiyet mensupları kendi kültürlerinin zaafını hissetmeye başlar veya temasa gelinen medeniyet veya kültürün doğ­ nıdan doğruya veya vasıtalı bir şekilde tazyikine maruz kalırlarsa kültürlerinde esaslı değişmeler vukua ge­ .iir ( * ) . » .

(• )

Prof. TURHAN Mümtaz (Kültür değ-işmeleri ) .

- 83 -


Umumiyetle, milletler arasında kültür değişmeleri bu tarzda izah edilmektedir. Demek ki, zayıf· bir kültür, men­ suplarının ihtiyaçlarına tam manası ile cevap veremeyince ve o insanlar daha kuvvetli bir kültür ile karşılaştıkların­ C:a, o kültürden unsurlar alırlar ... Alırlar amma, gelişi gü­ ?el bir şekilde değil ; ihtiyaçları nisbetinde ve fayda te­ mi n edecek şekilde alırlar. Misal olarak, Avrupalılar ile ilk defa karşılaştıklarında Amerika Kızılderili COMMAN CHE kabilesi derhal bunların bulundukları tüfekleri al­ mışlar, fakat sonradan terketmişlerdir. Sebebi, tek kur­ şun atan bu tüfeklerin, COMMANCHE'lerin at üstünde büyük bir maharetle kullandıkları oklarından daha çok tesirli olmaması idi. Tabiidir ki kurşunları da hemen bu­ lunmuyordu. Fakat, birden fazla kurşun atabilen mav­ zerler çıkınca COMMANCHE'ler derhal oklarını bırakıp bu tüfekleri almışlardır. Bundan başka alınan kültür unsurunun, fayda temin etmesinden başka mevcut nizamlara uyması da gerek­ ·mektedir. Alınan kültür unsuru bazen çok fayda getirse öahi mevcut sistem ve teşkilat ile bağdaşamaz ise, alın­ TP-aktan vazgeçildiği gibi, a lındıktan sonra bırakılmakta· dır da. Mesela, Madagaskar'daki Tanala kabilesinin durumu bu hususa güzel bir örnektir : «. . . Evvelce susuz arazide pırınç eker.. bu kabile, Fransızların teşvikiyle diğer kabilelerin sulu arazide pi­ rinç ekip daha çok kar ettiklerini görünce, bu duruma l\ayıtsız kalmıyor ve derhal aynı usullerle pirinç ekimine haşlıyor. Fakat bu usul ile pirinç ekimi, aile mülkiyetine meydan vermediğinden, kabilenin aile sistemi ile beraber diğer düzenleri de sarsılmaya ve inhilal etmeye başlıyor, tabii ki, maddeten çok fayda sağlayan bu usul daha önem-

- 84 -


li olan diğer hususlarda zararlı olunca derhal terkediliyor ve Tanalalılar eski usullerine dönüyorlar ( • ) » Anlaşılmaktadır ki, yabancı bir kültürden unsur alın­ masında faydadan başka o unsurun mevcut nizamlara karşı gelmemesi, onları inhilale sürüklememesi de gerek­ mektedir. Burada alınan kültür unsurunun mevcut ni­ zamlara aykırı düşmemesi ve onlarla anlaşabilmesi için temessül prosesiyle ilgili hadiselerin bilinmesine de ihti­ yaç vardır. Şimdi bunları da görelim. « . . . Bu vasıfların başında kültür unsurunun şekli gel­ mektedir. Ne kadar mücerret olursa olsun her kültür un­ Fıurunun muhakkak bir şekli vardır. Bu, onun müşahade ve idrak edilmesini mümkün kılar. Bu bakımdan da bir kültür unsurunun müşahhas veya mücerred oluşu arasın­ da büyük bir fark yoktur. Bir şirin bir musiki parçası­ nın veya bir dansın şekli arasındaki fark, bunların ifade Yeya tcsbit edilebilmesi hususunda yazı, nota veya film, fotoğraf, monograf gibi ayrı ayrı vasıtalar kullanılma­ sındadır. Burada mühim olan ikinci vasıfta kültür uns;ı ­ runun haiz olduğu manadır. Bu da, aynı kültüre mensup fertlerin veya grubunun bir unsur karşısındaki atitüdünü, onunla yaptıkları tedaileri ifade eder. İşte, başka bir cemiyete ithal edilirken onun kültür sistemine uyabilmesi ve mevcut unsurlarla mutabakat halinde bulunabilmesi gayesiyle yeni kabul edilen ya­ bancı unsur bu iki esas vasfı cihetinden değişikliğe ma­ ruz kalır. Evvela, o cemiyete mensup fertlerin itiyat ve zevklerine aykırı düşmemesi için yeni unsurun şeklinde değişiklikler yapılır. Yeni kültür unsuru üzerinde yapı­ lan bu nevi ameliyeler büyük bir nisbette şuurludur ... Yabancı memleketlerin bazı tezyin şekillerini taklid yo­ luyla ithal edilen yerli bir artist de bu motifleri, aykırı (* )

Prof. TURHAN Mümtaz (Kültür değişmeleri ).

-

85

-


diişmesin «Uygun görünsün» diye gayet mahirane ve mü­ rıasip bir tarzda değiştirmeye çalışır. Yine aynı şekilde ithal edilen yeni bir musiki parçası da mevcut makam­ h!J a aykırı düşmesin diye değiştirilmektedir . . . » Bu şekli değişiklikten sonra mana itibariyle olan d\� · ğişikliğe gelince : « . . . Bu, büyük bir nisbette gayri şuuri olup, ithal cı:::nasındaki vaziyetlere, bu hususta ön ayak olanların ffahsiyetlerine, mevki ve itibarlarına tabi bulunmaktadır. Bundan başka, yeni unsurun menşeinin, yerli kültür un­ surları ile olan sathi şekil benzerliğinin de ona izafe edi­ len manalar üzerinde büyük tesiri vardır. Hakikatte şekil bfmzerliği sathi de olsa mevcut bazı tedai ve manalarm yeni kültür unsuruna intikal ettirilmesine sebep oluyor. Mamafih başlangıçta, vaziyete göre daha müessir olan vı> umumi bir kabul tarzını icap ettiren yenilik faktörü­ r.i..i n tesiriyle verilmiş ilk tedailer ilave ve yeni manalar izafe edilmek suretiyle kültür unsurunun mevcut sistem­ i� tamamiyle uyuşmasına çalışılır » . . .

Mana değişikliğine misal olarak LlNTON'un şu tet­ kikini zikredebiliriz : « . .. . Adanın (Madagaskar) cenup sahilinde oturan bazı yerli kavimlerini ziyaret ettiği zaman bir çok aile­ lnde gördüğü madeni yemek kapları dikkatini çekiyor. Linton bunların, ziyaretinden �akriben yirmi sene önce ithal edilmiş bulunduğunu ve ilk getirenlerin harice ça­ lışmak üzere gidip orada uzun müddet kaldıktan sonra memleketlerine avvdet edenler olduğunu öğreniyor. Her­ kesin dönüşte bir kaç tane getirmesi adet olmuş. Olduk­ �a büyük bir itibar alameti sayıldığı ve ne kadar çok olursa o nisbette bir servete delalet ettiği için bunlar sıra ı:::ıra kapıların önüne diziliyormuş. Menşeinde alelade bir mutfak aleti olan bu kaplar yeni girdikleri kültürde böy- 86 -


kce içtimai bir ehemmiyet ve mana kazanmış oluyor­ jar ( • ) . Bu, her iki ( Şekli ve mana) hususlardaki değişik­ Jiği N. E. MİLLER de şu sözleriyle değerlendirmektedir. «Bir kültür diğerinden iktibaslarda bulunduğu za­ man, aldığı unsurlar, ister birer cisim, ister örf ve adet c.lsun, bunları daima değiştirir, kendine intibak ettirir. Her fikir, müessese veya adet, onu alan cemiyet tara­ fından kendi kültür muhiti içine yerleştirilmek, ona in­ tıhlik edilmek suretiyle temessül olunmak mecburiyetin­ dedir. Bu intibak ameliyesi esnasında her cisim veya fik­ rin şekli, fonksiyonu yani tam mahiyeti ve özü esaslı bir ışekilde değişmektedir, (Bilhassa şu son cümleye dikkati çekerim) BİR KELİME İLE DENEBİLİR Ki, YENİDEN İCAD EDİLMEKTEDİR.» Kültür değişmeleri sahasında derin tetkikleri ile ta­ :r;;nmış bu bilginlerin yukarıda arzettiğimiz mütalaaları açıkça ve kesin olarak gösteriyor ki, ister serbest ve is· ter tazyik ile olsun, milletlerin, yabancı kültürlerinden faydalanmaları gelişi güzel olmayıp, bazı kanunlara tabi­ dir. Biz, burada, geniş bir bilgi vermekten ziyade kısa fakat ana hatları ile durumu anlatmak yolunu ihtiyar et tik. Bir hususu da, kültür değişmelerinde, önemle göz önünde bulundurulması gereken bir hususu da kaydet­ i ikten sonra, tutsak Türk kardeşlerimizin dün ve bugün­ kü durumlarını, milli bünyelerinin sağlamlığını tebarüz €ttirmek cihetinden açıklayacak, dolayısıyle de aleyhle­ rindeki iddia ve menfi düşüncelerin yersizliğini göster­ miş olacağız. Bu aynı zamanda, sizin, diğer iddia ve fi­ kirlerinizin de cevaplandırılması olacaktır. Kültür değişmelerinde önemli bir husus da şudur : -« . . . Her cemiyet ne kadar iptidai olursa olsun fertlerini, (•)

Prof. TURHAN Mümtaz beğ (Kültür Değişmeleri) .

- 87 -


erkek, kadın, çocuk, reşit, asil, avam gibi kategorilere taksim etmiştir. Her ne kadar cemiyete çocukluk çağı­ nın üstünde bulunan normal fertlerin kendi kültürlerine· ait bildikleri ve yapabilecekleri bazı şeyler varsa da, esas faaliyetler bu kategoriler ve muhtelif meslekler arasında taksim edilmiş olduğundan bunlardan birisine mensup Glanlar tarafından bilinip diğerleri tarafından bilinmez veya yapılmaz. Bu itibarla ithal edilen yeni kültür unsur­ ları, çok defa mevcut kategorilere mensup fertlerin hep­ sinin işine yaramadıkları gibi fonksiyon bakımından bir­ birine sıkı sıkıya bağlı bulunan eski unsurların tabi ol­ c'.u . kları teşekküllerle de uyuşacak bir halde değillerdir. Bu da, yeni ithal olunan bir çok kültür unsurlarının ce­ miyet içinde yayılmasının bir seçime ve tahdide tabi ola cağını gösterir. Bir cemiyette, bu umumi bölünme şek­ linin yanında muhtelif faaliyetlere şamil olabilecek ve sırf itibara tabi diğer bir ayrılma tarzı vardır. Bir cemı­ yetin yüksek tabaka mensuplarına ait işler şerefli sayıl­ makta daha aşağı tabakalara mahsus olanlar ise insanı küçük düşürmeseler bile pek de arzu edilmemektedir. Bu­ nun da, yeni kültür unsurlarının bir cemiyet içinde yayıl­ ması bakımından büyük bir ehemmiyeti vardır ( * ) . Son olarak zikrettiğimiz ve kültür değişmelerindeki çok önemli bir durumu açıkça kıymetlendiren bu husus. �deta, millet bünyesini ; müteaddit çelik - demir bölmeler­ den kurulmuş bir harp vahidine, mesela DRITNOTA benzetmektedir. Kudretli harp gemileri, müteaddit böl­ melerle teçhiz edilmişlerdir. Gemi, bir, hatta bir kaç ya­ ra alsa dahi, batmaz. Çünkü, açılan rahnelerden, her­ hangi bir bölmeye giren sular, derhal diğer bölmelerin çelik kapıları ile karşılaştıklarından, bütün gemiyi istili (•)

Prof. TURHAN Mümtaz beğ (Kültür Değişmeleri ) .

� se -


(;demezler. Gemiyi yan yatırır, süratini keser, fakat ba­ tıramaz. Nihayet gemi adamları, ellerindeki vasıtalarla,. suların istila etmiş oldukları bölmeleri boşaltarak, gemi­ ll•rini kurtarırlar. Bir millet bünyesi de -adeta- bunun gibidir demiş­ tik. Geminin müteaddit bölmeleri gibi, milletin de mü­ teaddit sınıfları ve aynı sınıfa dahil oldukları halde, yaş­ ları, cinsleri, zevkleri, terbiyeleri, duyguları da çok de­ ğişebilen fertleri ve bu sınıfların, gemi çelik bölmeleri gibi, çelik seciyeli (MİLLİ MÜNEVVERLERİ) nden mey­ dana gelmiş sınıfı mevcuttur. Yabancı bir kültür unsuru, bir cemiyetin her hangi bir sınıfına -ki, umumiyetle milli terbiyeleri zayıf, zen­ gin sınıflarda görülür- nüfuz etse dahi, diğer sınıfla­ r ın milli reaksiyonları, gemi bölmeleri gibi, bu menfi: akışı durdurur, dolayısıyle cemiyetin diğer tabakalarına sirayetine mani olurlar . . . Sonra da milli terbiyesi ve milli asabiyeti sarsılmamış olan Vatanseverleri (MİLLİ MÜNEVVERLER'i ) nin çalışmaları neticesinde ; yaralı geminin, herhangi bir bölmesindeki suların dışarı atıl­ r:.ası gibi, milli bünyenin herhangi bir sınıfına nüfuz. etmiş bulunan bu ( zararlı kültür unsuru) da, dışarı atı­ lır . . . Veya, temsil edilerek, zararsız bir hale getirilir. Yukarıdaki izahların ışığı altında, tutsak Türk kar­ deşlerimizin şiddetli tazyik ve temsil politikasına ra�­ men, öz kültürlerini katiyen kaybetmediklerini, sizin ta­ biriniz veçhiyle Rus kültürünü benimsemedikleri tebey­ yün etmektedir. üstelik, mahkum milletler, milli ben­ Jiklerini korumak ve gasbedilen hürriyetlerini tekrar el­ de etmek istediklerinden ve bu istek onlara, öz kültür kaynaklarına dört elle sarılmayı mecbur kıldığından . . . ,

- 89 -


bundan başka hakim millete karşı da ( * ) büyük bir KiN beslediklerinden, milli mukavemetleri ; Hür olduk­ ları halde, yabancı kültür tesirine maruz -Biz Anadolu Türkleri gibi- milletlere nazaran daha şiddetlidir ve şu'urludur. Korkunç Sibirya'nın kamp ve hapiıshanelerdeki, mil­ yonluk Türkler arasında büyük ekseriyeti aydınların ve (Münevverler) in teşkil etmeleri, bahsettiğimiz mahkum milletin, hakim millete karşı milli benlik mukavemetinin, hür, fakat yabancı kültür tesirine maruz milletlere na­ zaran daha şiddetli olduğunun bir nümunesidir. Tutsak kardeşlerimizin ne derecede Milliyetlerine sahip bulunduklarına dair, kısa bir misal daha zikret­ mek faydalı olacaktır. Fakat daha evvel yukarıdaki kül­ tür (Hars) bahsinde anlatmak istediğimiz ( MİLLET­ LER TEMSİL EDİLEMEZLER) ve Ruslar (Türk kar­ deşlerimizi katiyen Ruslaştıramamışlardır ve Ruslaştıra­ mayacaklardır) hususunu gayet beliğ bir tarzda belir­ ten ve Rusya meselelerinde mütehassıs bulunan Profesör V. Dubrovskiy tarafından ilan edilen şu sözleri de dik­ lrnt nazarlarınıza (Tutsak kardeşlerimiz hakkındaki çok yanlış bilginize ışık tutmak isteğiyle) sunuyorum. Profesör Dubrovskiy, Rusların, milliyet meselelerini :h alledemeyeceklerini göstermek için, hatta Rus milliyeti­ ne mensup zannedilen Sibiryalıların bile kendilerini Rus milliyeti haricinde addettiklerini ( ki, biz de aynı düşün­ celeri yukarıda zikretmiştik.) delillerle ispat ederek di yor ki : « . . . Bolşevik milliyet meselelerini halledememiş ( * ) Bu günkü esir TÜRKLER'in hatıralarında elbetteki, ha­ kim millet olan moskofon, bir zamanlar ATALARl'nın at uşak­ ları ve köleleri oldukları yaşamaktadır. Bu günkü durumlarından dolayı da büyük UTANÇ'lık duymaktadırlar, ki moskofa ne de­ recede KİN güttükleri anlaşılır. - 90 -


ve edemeyeceklerdir. Sovyetlerde cereyan eden hadiseler, yalnız bu rejime mahsus değildir. Biz, Cihan medeniye­ tinin tesiri altında, milletlerin mezardan kalktıklarına şa­ hit oluyoruz. Kendilerini bir millet olarak hissetmiyen milli topluluklarda Bas-i badelmevt ( öldükten sonra di­ rilme) vukubuluyor. Rusya, Çin, İran ve diğer imparator­ luklarda çoktan ölmüş zannedilen milletlerin birer, birer dirildiklerini görüyoruz . . . >> ( • ) Rus mahkumu kardeşlerimiz lehindeki bu kudretli vesika, sizin « . . . Rus kültürünü benimsemiz bu ırkdaşla­ rımız . . . )) cümlesinden kasdetmekte olduğunuz manayı bir hamlede sıfır kıymete düşürmekte ve aynı makalesinde­ ki şu « . . . Yakın bir zamanda Çin milletlerinden bahse­ cfüecektir. Çünkü Çin bir tek millet değil, bir çok mil­ letten ibarettir. . . . » cümlesi ile de biz Türkçülere ikinci büyük müjdeyi vermektedir. Rus'tan sonra Türk Alemi'­ nin ikinci büyük düşmanı olan Çin'de, yakın bir gelecek ­ t� (Rus gibi ) parçalanacak, mahkum milletler hür ola­ caklardır. Tabiidir ki, kardeşlerimiz de hür ve müstakil Türk devletleri kurarak, Türk Milletinin ölüme giden ka­ oerini durduracaklardır. Müteakip senelerde de yedikleri sillelerin acı hatıralarının verdiği ruh haleti ile ve Türk'� has irade ile çalışarak .,_. ve şartların tesiriyle, münasip zamanda, münasip BİRLEŞMEK'i yaparak, tarihi büyük yazifelerini, yani ; Cihandan, moskofon, ingiliz'in, Ame­ rika'nın v.s. tahakkümlerini, istismarlarını kaldırarak : «Bir ordu yarattım. İsmini Türk koydum ve O'nu dün­ yanın en yüksek yerinde oturttum. Hangi kavime kızar­ sam Türk'ü o kavimin üzerine (terbiye etsin diye) yol­ larım . . . » şeklinde rivayet edilen TANRI buyruğunu, ye­ rine getireceklerdir. Meşhur ( Güneş Ülke) muharriri !tal­ .yan şair ve mütefekkiri Campanella bir eserinde « . . . O, •

(•)

Dergi (Münib) . - 91 -


ki dünyada Türkler vardır. O halde özlediğimiz Güneş· Ülke tahakkuk edecektir . . . » müjdesini asırlar önce boş yere vermemiştir. Türk ruhunu, Sir Mark Sykes'in « . . Türklerin tabiatında öyle bir şey vardır, ki bu şimdi bütün dünyayı hayretlere düşürebilir . . . » ifadesinde oldu­ ğu gibi, özlü tahlil edenler ve Türk Yurtlarının yeraltı­ yerüstü efsanevi zenginliklerini ve yine bu yurtların ta­ şıdığı Jeopolitik kıymetleri bilenler için yukarıdaki dü­ şüncelerimizin, hiç te hayal mahsufü olmadığı kabul edi· lH:ektir ve edilmektedir de . . . Rus mahkumu Türk kardeşlerimiz için «Rus harsını benimsemiş bu ırkdaşlarımız» tarzındaki cümlenizde b�­ liren manaya karşı, çoğu ilmi vesikalardan ibaret mü­ dafaamızla ; ne derece büyük bir hata, diğer tabir ile if­ tira etmiş olduğunuz gün gibi anlaşılmıştır. Tekrar ede­ lim, «Bilmeyen hatadan beri kalır mı hiç ! .. » Evet, bütün tazyik ve temsil siyasetine rağmen esi� Türk kardeşlerimizin milli bünyeleri, hususiyetlerini kati­ )' rn değiştirmemiştir. Büyük kütle hala Türkoğlu Türk­ tür. Şayet imkanlarımız müsait olsa idi, muhtelif esir Türk Yurtlarındaki milli ruhun kudretini tebarüz ettir mek cihetinden, bu kardeşlerimizin, Edebiyat, Tarih, Tı­ :y ı:; tro, Musiki, folklor v.s. sahalarındaki durumlarını te­ barüz ettirerek ; sizin (Rus harsını benimsemiş) dediği­ mz, bu kahraman kardeşlerimizin, korkunç Rus baskı­ sı altında, on binlerce şehit vererek, milli kıymetlerini korumak yolunda, ne şekilde mücadele ettiklerini göste recektik. Fakat, evet fakat . . . yenemediğimiz Maddi İm­ kansızlıklar, eserimizin sahife adedini çok küçülttüğü içir.. bu hususları zikretmemek bahtsızlığına uğradık. Moskof'a: karşı yaptıkları Kültür Savaşı'nda, mukavemetinde ızd1raplarıyle ad bırakmış, fikir ve kalem mücahitlerinden bir kaçını sıralamayı da uygun bulmadık. Çünkü, biri birin·

-

92

-


-den yavuz bu mücahitlerden seçim yapmak, çok zor olu­ yordu. Bir demet farzediniz ki her gül, biri birinden gü­ zeldir ve kıymetlidir. Hangisini «En kıymetli güzel» diye gösterebileceksiniz ? . . . Onlar birer adsız kahraman olarak -şimdilik- kalsınlar daha iyidir. Gücendirmekten kor­ kuyorum . . . : • ıe.. :-

•. .

Fakat, kırk milyonu aşkın bu bahtsız Türk kütlesinin, bu günkü ruhunu tebarüz ettirmeden geçmek de ola­ mazdı. İşte bu düşünce iledir ki, esir Türk kardeşlerimi­ zin, bu günkü ruhunu çok beliğ bir tarzda belirten ve en şiddetli moskof baskısının hüküm sürdüğü bir Türk Yur­ dundan yükselen son derece Milliyetçi ve Kahraman Bir Sesi, Rus mahkumu Kırk Milyonluk Türk ve İslam Kar­ aeşlerimizin Asil Ruhları Namına, hakikatları göremeyen gözleriniz -ve gözlerin- önüne bir Bayrak gibi diki­ yorum. Dilim-su kimi billur, Bal kimi şirindir ! Elim-Veten ( • ) adlı İlk sevgilimdir. Men elimin Üreyi min neğmeli ' oğluyam. Bir ideal kalbimde canlanır ; ekidemde doğruyam. Dilim Diller tacı olsun, deyirem. Öz dilini sevmeyenler, Lal olub, yere girsin. (•)

Elim-Veten ( =Vatan ) . - 93 -


Bir kelime söze möhtaç olsun, deyirem. El menim Men de elin, Kalbimdeki her telin Sesi Sazımda gülür. DilimBir dağ çeşmesidir, Üreğimden Dodağıma süzülür. O çeşmenin gözünü Gözüm keder sevirem. Halkımız öz · diliyle möcizeler yaradır. Çünkü, Suyu da toprağı da min bir derde çaradır. Men bunu özüme gurur saya bilerem. Körpe bir uşak Beşikten baş kaldırıb «Ana» dese, Onu bağrıma basıp gülerem. Çünkü o, Öz dilimdir, Pervaz et her yana, dilim ! Men- 94 -


Kelbi ( 1 ) kelbimde döyünenleri, Menim kimi Öz halkı ile öyünenleri, Dilimi sevenleri severem. Her kim ne deyir, desin ; Elimi ( 2) sevenleri severem ! O el,Şerkin ( 3 ) min bir neğmeli , dodağıdır. Dodak dedim : O, ürek ( 4) tercümanıdır. Üreksiz neğme olmaz ! DilimNergiz gül kimidir, (5) Borana (6) da düşse solmaz. Çünkü bu dil, baharistan toprağında atmış rişe ( 1 ) . Bu dil, o vakt mevh olur ki, dünya kopa, güneş düşe. İnen, heç bir Sahta gurur, gururuma düşmez yalım (2) Neğme deyin ahın - ahın Bu ahının dalgaları üreklere ahıb dolsun (1)

Kelbi ( = kalbi) , (2) Elimi ( =vatanımı) , (3) Şerkin ( şarkın ) , (4) ürek ( = yürek) , (5) Kimidir ( =gibidir) , (6) Borana ( = fırtına) ( 1 ) Ri§e ( = kök) , (2) Yahın ( = yak.ı.n ) , =

- 95 -


Bizim könül neğmemize «Azerbaycan Himmi ( 3 ) olsun» İşte Rus harsını benimsemiş ( yani Ruslaşmış) de­ 'Cliğiniz insanların sesi ! Bu sesi, bir-iki sene önce hay­ lrırdılar. Yani, sizin kitabınızdan sonra. Adeta cevap ma­ hiyetinde. Susunuz ADIVAR hanım susunuz ! . . . Gözlerinizi ka­ patınız, bu ilahi nağmeleri kalbinizde duymaya çalışarak : SUSUNUZ ! . . . ve özür dileyiniz. Ben de gözleri yaşlı olarak, (Rus mahkumu Türk­ ler namına) bu nağmeleri ve (Azerbaycan Himmi) ni (Şimali Kafkas, Kırım, İdil - Ural ve Şark - Garp Tür­ kistan milli marşları) nı kalbimde dinliyor . . . ve SUSU­ YORUM . . . SUSALIM ! GAFLET ve HAKİKAT « . . . Sırf, Rus düşmanlığından yahut komünist aleyh­ tarlığından dolayı bu günde Pan - Turanizm'i bir zar gibi atmak hülyasını taşıyan garplı, hatta Amerikalı mütte­ fiklerimiz arasında bu ideolojiye taraftar olanlar varsa, bunun çok tehlikeli bir oyun olduğunu bilmeleri lazım ge­ lir. Çünkü, herhangi bir vesile ile Türkiye Türklerini za'­ a fa uğratmanın, Yakınşarktaki muvazeneyi belki asırlar boyunca alt üst edeceğini bilmeleri lazım gelir . . . » GAFLET ! Evet, yukarıdaki satırlarınızdan adeta, �apır şapır dökülmektedir. Gaflet dedik. Mazinizi az-çok bildiğimizden. Yoksa, İHANET dememiz gerekecekti. Çünkü, bu sözlerinizde, esir Türk kardeşlerimizin istiklal­ lerini temin için yapılmakta olan faaliyetlere set çekmek gibi bir durum müşahade edilmektedir. Aşağıda çok mü(3)

Himmi ( = Azerbaycan Marşı. )

-

96

-


him bir vesika ile göstereceğiz ki, kudretinin verdiği va­ ziyetle HÜR DüNYA'nın önderliğini yapmakta olan Bir­ leşik Amerika Devletleri, dünyayı Rus - komünist tehli­ kesinden kurtarmak yolunda düşünürken : Esir Türk ül­ kelerinin ( emsalsiz hayati) önemini görmüş, garplı kafa· sı ile tetkik etmiş . . . ve harekete geçmiştir. Siz ise yukarıda belirttiğimiz gibi, bu ulvi harekete set çekmek gibi bir durum takınıyorsunuz. Aman, Rus

mahkumu Türklerin istiklal işleri ile uğraşmayınız. Bu çok tehlikeli bir oyundur. Sonra Anadolu Türkleri za'afa uğrar. Yakınşark asırlarca karışır. Bir Türkün ağzından bu kabil sözler nasıl çıkabilir '? Hele bu Türk, üstelik Profesör de olursa . . . Aklımız bir tiirlü almıyor. Bilfarz bir İngiliz, bir Alman, Japon ve hatta bir Fransız, esir kardeşlerini kurtarmak için yapılan hare­ ketlere karşı : «Aman, yapmayınız, sonra beni zarara so­ l�arsınız v.s . . » şeklinde nasıl konuşabilir ? Buna imkan var mı ? Değil milyonları, hatta beş on kişileri için dahi rliinyayı ateşe verirler. İnsanlık budur. Bundan gayrisi ise insanlık değildir. Nedir ? .. Siz söyleyiniz. . .

Ne ise, şimdilik GAFLET içindesiniz diyelim ve HA­ KiKAT'e geçelim. Hakikat şudur : Gerek TÜRK ALEMİ'nin, tek hür kolu Anadolu 'Türklerinin şu'urunda, gerek başta Amerika olmak üzere Hür dünyanın kudretli devletleri beyninde, §U hüküm kati ve kaçınılmaz bir zaruret olarak -artık­ belirtilmiştir : Rus mahkumu Türklerin hürriyeUerine ka­ vuşmaları gerektir, gerektir, GEREKT1111R . . . Bu husustaki çalışmaları belirtmek yolunda verece­ ğimiz bilgiyi geniş tutmak mecburiyeti olduğundan, ikin­ c: kitabımızda zikredeceğiz. Burada iki misalle (vesika ile) iktifa edeceğiz. -

97

-

F. 7


Birinci misali Vatan gazetesi sahibi Ahmet Emin Yalman'dan veriyorum. Bu şahıs, esir Türklerin dav&­ ları uğruna ömrü boyunca -belki- zikredeceğim yazı­ sından başka yazı yazmamış bir kimsedir. O uğurda ne c;:ile çekmiş ve ne · de tabutluklara girmiş birisidir. Za­ manında biz Türkçülerin şiddetle aleyhinde de bulun­ muştur. İşte, bu zat kısa bir zaman önce bulunduğu Al­ manya'dan gazetesine gönderdiği baş makalesinde bakın r:eler yazıyor : «Memleket dışındaki Türklük . . . Frankfurt, 24- Bü­ tün bir ömrü memleket dışı Almanlığa vakfeden eski Ma­ arif Müşaviri Profesar Schmidt ile 41 senelik bir ay­ rılıktan sonra geçirdiğim saatler benim üzerimde derin bir tesir bıraktı. Başta kendisi olmak üzere koca bir grup Alman akıncıları ve idealistleri, dünyanın her tarafına dağılan alınanların arkasından koşuyorlar. Hiç birinin izini kaybetmemeğe çalışıyorlar, anavatanıyla olan kül­ tür münasebetlerinin canlı kalması, Almanlık gayretini ve gururunu hariçte yetişen Alınan nesillerine aksettir­ mesi için her tarafta mektepler kuruyorlar, kurslar te;:­ üp ediyorlar, seri konferanslar veriyorlar, her türlü neş­ riyata girişiyorlar. Alman Hariciyesinin mühim bir kıs­ mını teşkil eden «Ecnebi Memleketlerdeki Alman Mektep­ lPri» Dairesi, geniş bir bütçeye dayanarak bu faaliyetlere düzen veriyor. Ya biz ? Başka memleketlerin idaresinde kalan, tür­ lü türlü sebeblerle harice giden, orada yerleşen Türkler için ne yapıyoruz ? Cefa çekenlere ne dereceye kadar dert ortağı oluyoruz ? Hallerini medeniyet alemine duyurmak için ne gibi tertiplerimiz var ? . . . Bu mühim davalara ken­ dilerini vakfeden Profesör Schmidt tipinde ve ayarınd<ı kaç adam yetiştirebildik ? Evet, eski ihmallerle ve ilgi noksanlarıyle ölçülemi­ yecek kadar yeni faaliyetler belirmiştir. Başı sıkılan Kıh-· Hl' ,y, ,, ' ' ! ' " : . L��2C..:.t.- . � ·: · · ! -

.· • .

I' ·

- 98 -


rıs Türkleri bütün Anavatanı yanı başında görmüşlerdir Garbi Trakya ve Rus Türkleri yetim bırakılmamıştır. Kendilerini devamlı surette düşünenler, hallerine ilgi d u­ yanlar var . . . Mesela Rusya'da, Romanya'da, Bulgaristan' ­ ca kahır çeken, Yugoslavya'da sürünen Türklerin hali bu �!radadır. Bunların dertleriyle meşgul olmak, çektikleri ıli dünyaya duyurmak, kurtulmalarına çare düşünmek için esaslı ve kuvvetli bir cemiyet bulunmaması büyuk bir noksandır.» Bay A. Emin Yalman'ın, Rus mahkumu Türklerin de kurtulmalarını isteyen bu m·akalesi, çok mühim bir hadisedir. Yukarıda bahsetmiştik ki, bu zatın biz TÜRK­ ÇÜ - TURANCI ( * ) larla hiç bir ilgisi olmadığı gibi, za­ manında aleyhimizde de çalışmıştır. Makalesine çok mi.i­ him bir hadisedir demekt2 ki kastımız, bu şahsın, Garp 5.ieminin bilhassa Amerika'nın dünya siyasetini takip ede­ bilen ve siyasi yazılarını buna göre de ayarlayan bir kims� elmasıdır. Evet, bay A. Emin Yalman dahi Rus mahkumu 'Türkleri n kurtarılmalarını istemekte ve baş makalesinde huvvetli cümlelerle bunu canlandırmaktadır. O cümleler­ den dolayı teşekkür ederiz. Şimdi de Hür dünyanın önderliğini yapmakta olan Birleşik Amerika Devletlerinin, Rus mahkumu Türklerin kurtuluş hareketlerine verdiği büyük öneme dair çok mü­ him bir tanık sunuyoruz. «Washington (Fred J. Zusy bildiriyor) Birleşik Ame­ rika Hava Kuvvetleri mensuplarından Albay Charles ( • ) TURANCI ( = Rus mahkumu TÜRKLERİN esaretten kur­ tanlarak Hür devletler kurmalarını isteyen, sonra da TÜRK DP.v­ lP.tleri arasında Kültür ve Ekonomik rabıtalar tesisini hedef tu­ t&n, nihayet BİRLEŞİK TÜRK DEVLETLERİ tesisini gaye edı­ ııen) idealisttir. - 99 -


Warren Hostler'in yeni yayınlanan kitabı (Türkçülük ve Sovyetler) Rusya hudutları içinde Türklerle meskun böl­ gelere dikkati çekerek, bu bölgelerin Sovyetler Birliği için birer za'af noktası teşkil etmekte olduğunu ortaya v_oymaktadır.» Kimdir bu Charles Warren Hostler ? Okuyuculara bu zatın mevki'ini ve ehliyetini tanıtsak, Rus mahku­ mu Türklerin kurtuluş hareketİerine uzatılan elin önemi­ ni iyice belirtmiş oluruz. Bir dil bilgini olan bu zat, dört Amerikan Üniversi­ tesinden muhtelif Unvanlar almıştır. 1948 - 1950 senele­ rinde Türkiye'de Amerikan Askeri Heyeti azası olarak bulunmuştur. Türkiye'de bulunduğu zamanlarda, Rusya meselesine daha derinden eğilmek fırsatını bulmuş v� Rus esaretinden kaçmış olup Türkiye'de bulunan kıymetli mücahitlerle de temas neticesi, Rus mahkumu Türklerin durumlarını daha objektif tetkik edebilme imkanına sa­ hip olmuştur. Bu kabil çalışmaları neticesinde Hür Dünya'nın Rus - komünist tehlikesinden (ileride esaretinden) kurtulabil­ mesinin, Rus mahkumu Türklerin istiklallerine kavuş­ maları ile ancak kabil olabileceğine kanaat getirerek, bu yolda, bir insanlık havarisi diğer taraftan da bir TÜRKÇÜ heyecanı ile çalışmış . . . ve çalışmaktadır da . . Bu zatın Amerika'ya döndükten sonra, aldığı ( ya­ hut verilen) vazifenin ( Milli Savunma Bakanlığı Stra­ tejik Planlama Dairesi) olduğunu da tebarüz ettirirsek, planlanan Amerikan Dünya stratejisinin, Rusya'yı hed�f tutan bölümlerinde, esir Türk ülkelerine verilen önemin ne olabileceğini kestirmek zor olmasa gerektir. Bu bü­ yük Türk dostunun eserinden takdim edeceğimiz bazı parçalar, okuyucularımıza bu hususta kafi bilgi verecek ve kanaatlerini de kuvvetlendirecektir. - 100 -


Mezkur eseri takdir eden l Zusy diyor ki : « . . . Türk­ çe konuşan halkın geniş bir tetkikini yapmış olan Alb. Hostler bunların bu günkü dünya muvazenesinde fev­ kalade ehemmiyeti haiz bir durum işgal etmekte olduk­ larını ileri sürmektedir. Albaya göre bunun sebepleri : ( 1 ) Bu halkın stratejik bakımdan fazlasıyle ehemmiyetli mevkilerde yaşamakta oluşu ; ( 2 ) Hedef birliğine ve nis­ bi bir vahdete sahip oluşudur. Hostler'e göre «Sovyetler Birliğinin Türklerle mes­ kun bölgeleri şüphesiz bu günkü Sovyet idarecileriyle on­ ları takip edecekler için birer dert kaynağı teşkil edecek­ tir. » Sovyetler Birliğinin halen itinalı bir şekilde tahdit Edilmiş Milli birlikler halinde muayyen bölgelerde yaşa­ makta olan, tahsil görmiiş, tenevvür etmiş olduğu nis­ bette Köklü bir harsa sahip bulunan Türk halkı, dünün karmakarışık, yarı göçebe, mutaassıb derecede dindal'.' ecdadına kıyasen başlarındaki idareciler için hayli endi­ �:e verecek meseleler yaratabilecek durumdadırlar.» «Pan - Türkistlerin bu gün takip etmekte oldukları yol, Sovyet Rusları tahrik edip bölücü, dağıtıcı tedbir­ ler almaya sevketmektense Türk hinterlandında Milli Vahdet hislerini kökleştirmeye çalışarak tevekkülle istik­ bali beklemekten ibarettir. Sovyetler Birliğinde yaşayan Türkler, Pan - Türkçülük idealine iman etmiş olmakla t::eraber bu ideallerini tahakkuk ettirmek için gerekli as­ gı::.ri ön şartın Sovyet İmparatorluğunun zayıflaması ve­ ya tefessühü olduğuna inanmakta, bunun da Sovyetler Birliği için kaçınılmaz bir akıbet olduğunu kabul etmiş bulunmaktadırlar. Sovyetler Birliğindeki Türklerin k::ı.· r,aatlerince bu gün dünya haritasında mevcut tek mer­ hziyetçi imparatorluk Sovyet İmparatorluğu olup onun da akıbetinin tarihin diğer imparatorluklarından pek fark h olmaması gerekmektedir. Böylece, Türkler Pan - Tiirk- 101 -


çülük ideallerine bağlılıklarının boş bir hayal olmadığı kanaatine ulaşmış bulunmaktadırlar.» Hostlerin kitabında en dikkate değer nokta şudur ; «Sinkiang ( * ) da dahil olmak üzere Türk - Tatar bölgesi gün geçtikçe gerçek istiklale doğru ilerlemektedir. Bu büyük bölgenin, batı Türklerine mütemayil ve muhtem�­ lf:"n onlarla birleşerek Türk - Müslüman devletlerden bi­ rine vatan olması muhtemeldir.» Sayın ADIVAR hanım, yukarıda zikrettiğimiz ye:ti ve yabancı iki şahsın, esir Türkler hakkındaki düşünce ve mütalaalarını okudunuz. Gördünüz ki, Alman münev­ vui, yabancı topraklarda kalmış bir tek kardeşinin dahi peşini bırakmıyor. Her hali ile çok sıkı alakadar olu­ yor. Alman münevveri yad ellerde kalmış bir - iki kar­ deşini düşünür de, biz niçin, Türk münevveri ( ! ) niçin milyonları düşünmez ve düşünmesin ? Alman insandır da, Türk nedir ? Bay Hostler'in kitabından sunduğumuz parçaları da ckudunuz. Ne diyor Hostler ? Dünyanın çok önemli stra· tejik bir bölgesinde oturan ve · Rus esaretinde bulunan, köklü bir · harsa sahip olan Türk halkı gün geçtikçe ger· çek istiklaline doğru gitmektedir. Demek ki, Rus esaretinde olup, fakat istihlalini al­ mak isteyen bir halk topluluğu insanlar vardır. Düşene el uzatmak, kalkmasına yardım etmek insanlık vecibele­ rinden değil midir ? . . . Sonra bu insanların Türk oldukla­ rını da düşünürsek . . . Evet Türk olduklarını. İngiliz Edebiyatına vakıf olduğu söylenen siz, «Bır kişiyi kurtaran bütün insanlığı kurtarmış sayılır» diyen irgiliz Ata sözünü neden öğrenmediniz ?

ı:a

( * ) Sinkiang (Çinliler Doğu TÜRKİSTAN'a eyalet manası­ gelmek üzere bu adı kullanmaktadırlar.) - 102 -


Halbuki siz, ( Pan - Türkizm'i b!•· zar gibi atmak is­ -teyen garplı, bahusus Amerikalı dostlarımızın, bu hare­ ketlerinin çok tehlikeli bir oyun) olduğunu zikretmek su­ retiyle, esir Türk kardeşlerimize el uzatılmasını istiyor ve hatta ( Yakınşark asırlarca karışır) demek suretiyle, tehdit yoluna dahi gidiyorsunuz ! Aynı Amerikalılar, İkinci Cihan Savaşından sonra. Endenozya'nın, Fas'ın istiklallerini elde etmelerinde çok yardımcı oldular. Ve yine garplı devletler (bu gün NATO) Güney Asya ve Afrikalı milletlere hürriyetlerini verdiler. Devletler kurdurdular. Acaba hürriyetleri verilmiş olan bu milletlerin için­ den, sizin gibi kaç münevver çıkıp da ; Amerikalılara ve­ ya garplı devletlere «Bu hareketiniz bizim i_çin zararlı­ c ır. Sizler bizi, bir zar gibi kendi menfa'atleriniz için kul­ lanmak istiyorsunuz v.s.» şeklinde yazılar yazdılar ; ya­ hut ta konuştular ? .. Yahu, nerede görülmüş duyulmuştur ki, kardeş, kardeşini boğulmak üzere bulunduğu kuyu­ -<lan çıkaran ele, mani olsun. Evet, şurası doğrudur ki Garplı devletler olsun, Ame­ rika olsun, esir milletlere, bu arada esir kardeşlerimize ti uzatırken, yalnız insanlık zaviyesinden hareket etmi­ ..}'Orlar. Menfaatleri vardır. Bizim de vardır. Demek ki kar­ �ılıklı. Zaten, devletler arasındaki münasebetlerin, dost­ lakların, hatta düşmanlıkların temeli menfaat değil mi­ t:l ; r ? .. Şu halde ? Bu bahsi kapatırken demek lazımdır ki, yazdıkla­ rıru2J.Il farkında değilsiniz ! Yahut ta . FARKINDASINIZ. . .

-

103

-


SON SÖZ

(Son sözlerim, Türkoğlu Türk kardeşlerimedir.) At bin, kılıç çek, yürü moskof'a. Vur, kes ve esir Türkleri kurtar. Hayır ! Hayalperestlerden değiliz ! Hasmımızı ve cüs­ semizi özlü bilenlerdeniz. Atalarımız gibi, milletimizi ht­ �apsız, yürütmek, CİNAYETTlR. Fakat, milletimizin büyük bir kısmı esirdir. Mahkum Türk Yurtları da son derece zengindir. Bu zenginlikleri rnoskof (ve Çin) kendi milletleri ve davaları için istiı:,­ mar ediyorlar. Dolayısıyle Türkler fakir kalıyor, gün geç-. tikçe mahva da sürükleniyorlar. Ebedi düşmanlarımız ise, son derece kudretleniyorlar. Güneşe füze yollayan Rus, parayı, esir Türklerden çalmaktadır. Rus'un kudretlenmesi, esir kardeşlerimizi mahva sü­ ı üklediği gibi , Anadolu Türklerinin de : «Belini bir türlü doğrultamamasına» sebep olmaktadır. Esir kardeşlerimiz­ hür olsalardı, moskof'un Kars sınırlarımızda boyunu gö­ rür müydük ? O, burnumuzun dibinde bulunmasaydı, asır­ lardan beri -tabii fazla olarak- topa, tüfeğe, bugün de tanka, topa dağlar gibi şark istihkamlarına ne lüzum clurdu ? Bütçemizin yarısı, orduya gittiğinden değil mi­ dir ki, böyle fakir ve geri kaldık ? 1917 de Şarki Anadolu'yu gezen Amerikan heyetin­ den general Harbort, her gittiği yerde, Kale ile istih­ kam i le karşılaşınca şöyle demişti : «Biz de bu kadar is­ tihkam yapsaydık, sizin gibi fakir kalırdık.» Demek ki. fakirliğimizin tek sebebi anlaşılmaktadır : MOSKOF. Şu halde ne yapmak gerek ? Esir kardeşlerimiz, zen­ ginliklerini Ruslardan almalıdır. Biz Anadolu Türkleri de· ·

- 104 -


Moskof'u, şark hudutlarımızdan uzaklarda tutmalıyız. Bu­ ı:un için de bir tek şeyin olması kafi : EStR TÜRK YURT­ LARININ İSTİKLALLERİNE KAVUŞMALARI ! Kafkaslı Türk kardeşlerimiz hür olurlarsa, Rus, sı­ nırlarımızdan çok uzaklarda kalmaz mı ? Bu ne demektir ? General Harbort'un sözlerini ha­ tırlayınız. İşte, çok kısa da olsa bu kabil düşünce ve müta­ laalardır ki, Esir Türk Yurtlarının istiklal meselesini, Dmum Türklerin geleceği bakımından, son derece hayati ve kaçınılması da o derece -korkunç hata -olarak önü­ müze çıkarmaktadır. :�-�-;ı _

.

Türk Yurtları nasıl kurtarılacaktır ? Güney Asya ve A frika milletleri ne şekilde istiklallerini aldılarsa. Bun­ ları İnsanlık kurtardı ! .. Aynı şeyi biz de istiyoruz, bek­ liyoruz. Devlet adamlarımıza, diplomatlarımıza, istihbaratı­ mıza, idealistlerimize, bu yolda �ok işler düşmektedir. Yerüstü - Yeraltı faaliyetleriyle kazanılmış nice zaferler vardır ? Zafer, İRADE değil midir ?

Burada, Yerüstü ve Yeraltı faaliyetleri ile kazanıl­ m ış nice zaferlere dikkati çekmek ve «Rus'a bir şey ya­ pamayız ki kuvvetimiz nedir ki v.s.» tarzında konuşan boyunbağlı, smokinli yiğitlerimizin yüzlerini kızartmak bi r vazife olarak karşımıza çıkmış bulunuyor. Bu efendiler görsünler ki, boyunbağı takmakla, smo­ kin giymekle, Paris, Londra, New York'ta gezinmekle , GARP'lı olunamıyor. Garplı o kişidir ki, kendine olsun, mi lletine olsun, hiç bir haksızlığı kabul etmez, ve aklını kullanarak, bin bir hareket tarzı ile ; hakkı; aslanın ağzında dahi olsa alır. Yutturmaz, yahut, ÖLÜR. Bu duruma göre diyebiliriz ki, şayet, Anadolu top· - 105 -


rakları üzerinde, garplı ( 1 ) herhangi bir millet ; mesela, İngiliz ve hatta Fransız milleti yaşamış olsaydı, ve Mos· kof esaretinde de milyonlarca soydaşları bulunsaydı, bi­ zim gibi «İşin mi yok, biz kendimizi kurtaralım da, Rus'a r.e yapabiliriz ki v.s.» tarzında düşünüp, konuşurlar mıy­ <lı ? Evet diyebilen bir zavallı, yahut zavallılar varsa, on­ lara diyelim ki, siz, millet aşkı ile, millet hakkı ile, millet gururu ile dolu kalplere sahip fertlerin nelere kadir ola­ bileceğini kestirmekten aciz kimselersiniz. Bu kabil fert­ lerin, milli tehlike anında, kafaları öyle bir kudretle çalış­ maktadır ki, yüz binlerce kişilik azametli ordulara bedel olmakta, yenmektedirler. Misal verelim. İkinci cihan harbindeyiz. Korkunç Al­ man orduları İngiliz adalarına hµcum emrini bekliyor. İn­ giltere dehşet içinde. Almanlara göre silahları tahta kılıç misali. Çörçil dahi itiraf etmişti ki, Almanlar saldırsaydılar ; cnlara, bira şişelerinden başka atacak bir şeyleri yoktu. Hitler, bar bar bağırıyor « . . . Napolyon'un yapama­ oığını yapacağım, Adayı zaptedeceğim . » Hayret ! Hitler saldırmıyor. Süratle Rus cephesin� dönüyor. Ve Rusa yükleniyor. Hitler, İngiltere'yi istila­ dan niçin döndü ? Ve neden Rus'a saldırdı ? Çünkü, dev silahlı Alman ordularının karşısına dev gibi İngilizler çıktı da ondan . . . İngilizler dedimse, ordu zannetmeyiniz. Bin, yüz, h ayır hayır sadece birkaç İngiliz. Olamaz böyle şey demeyiniz. Oldu işte ! Evet, silahları dev olan Almanların karşısına, kafa­ ları dev olan.. Kafaları, evet kafaları dev olan birkaç İn­ giliz çıktı ve milyonluk Alman ordularını, evvela sahille( 1 ) Garp kelimesi coğrafi olarak değil zihniyet ve davranış olarak kullanılmıştır. - 106 -


ı·inden uzaklaştırdılar, sonra da bu ezeli rakiplerini, rejim­ lerinin düşmanı olan diğer hasımları Rusların üzerine de saldırttılar. Bir taşla, iki kuş vurdular. İngiltere'yi kurtar­ d>lar. Nasıl oldu bu iş ? Dev kafalı İngilizler kimlerdi ? Bu dev kafalı İngilizler, yüksek rütbeli birkaç Ente­ Iicens Servis mensubu memurdu ! Vesika ( 1 ) dan özetleyip sunuyorum : • « .. Almanlar, İngiltere'de de Nasyonal - Sosyalist bir hareket yaratmağa muvaffak olmuşlardı. Bu cereyana <'.English Link Movement» deniliyordu. Çörçil hükumetine �iddetle aleyhtar idiler.» işte, o dev kafalı birkaç İngiliz, vatanlarını kurtarmak için bu h areketten faydalanmayı düşündüler ve millet aşkı ile dolu kalbe sahip kafaların efaanevi kudretini de ispat etmiş oldular. Vesikaya devam üdelim. « . . . görünürde Link Movement'e mensup nüfuziu kimselerin imzalarını taklit ederek, Berlin'e mektuplar g:inderdiler. Adaların işgali katileşince, daha mühim şah­ �iyetlerin taklit imzaları ile, Nazi psikolojisine göre çok tesirli mektuplar gönderdiler. Berlin'e şu kanaati yerleş­ tirdiler ki, ufak bir işaretle İskoçya'da isyan çıkacak. Çörçil hükümeti devrilecek ve Almanlarla işbirliği isteyen l•ir hükümet kurulacaktır. Hitler, emin olmak için, mua­ vjni Hess'i Londra'ya, bir bahane ile uçuruyor. İntellicens Servis her şeyi maharetle hazırlamış . . . Hess ikna oluyor". Dublin yolu ile Hitler'e şifreli mektubunu ulaştırıyor . . . Hitler son derece memnun . . . Kansız, ingiltere'yi zaptede­ cektir. Derhal ordularım Rus cephesine çekiyor. Ve sal­ dırıyor. . . Çörçil, bu saldırıştan 24 saat sonra radyoda imalı konuşunca, Hitler aldatıldığım anlıyor. Çılgına dön­ r�üştür.. iş işten geçmiştir artık .. Netice de malum . .

( 1 ) Propaganda ve Beginci kolun 2. Dünya harbindeki rolü. Gnkur. Bıık. Yayınları Ankara, 1951 (Kur. Bnb. S. Ertürk)

- 107 -


Çok kısa kestiğimiz bu vesikaya şu satırları da ilave edelim ki, işin esrarengizliği daha vazih anlaşılsın. « . . . Çörçil, hadiseden ve yazılan mektuplardan haber­ Jar edildiği vakit, kendi hükümetini devirmek için. Alman­ ya ile işbirliği yapıldığına hakikatte çok kızmış, fakat ha­ diseden mektuplarda imzası olan kimselerin dahi haberi olmadığını öğrenince ferahlamış . . . Oyuna devam · için, habersiz görünmeğe çalışmış . » "' İşte ADIVAR hanını ve işte bizim boyunbağlı, cüce kafalı kahramanlarımız ! Analar neler doğuruyc.rmuş gör­ dünüz mü ? Kişiler milletleri tehlikede olunca nasıl efsa­ neleşiyorlar, devleşiyorlad Son sözümüzün sonu : Dünyanın, Moskof karşısında­ ki bugünkü durumu, ele geçmez bir fırsat değil midir ? Acaba, hariciyemizin, istihbaratımızın, idealistlerimi­ zi r. içinde, dev kafalı Türkler yok mudur ? .

.

«HER ŞEYE RAGMEN ESİR TÜRK İLLERt KURTARILMALIDIR ! » SON

- 108 -


TüRK AYDINININ KÜTÜPHANESİ NU

:

1

İSTİKLAL MARSIMIZIN TARİHİ Yazan : Muhiddin NALBANDOOLU

Serinin ilk kitabı olarak yayınladığımız Türk İstik­ lalinin sembolü İstiklal Marşımızın Tarihi'nde sekiz bölüm içinde şu bahisler yer almaktadır : 1 ) Milli Marşlarımız ve İstiklal Marşımız üzerine : Burada bütün eski marşlarımızın tarihçeleri ve güf­ teleri verilmiştir. 2 ) İstiklal Marşımızın Müziği İstiklal Marşımızın besteleri üzerine umumi ve tahlili bir araştırma, 3 ) İstiklal Marşımızın Tarihi, 4 ) İstiklal Marşımızın Havası : İstiklal Marşımız'ın yazıldığı günlerde öbür Türk şair ve edibleri neler yazıp neşretmişlerdi. Bunlarla, İs­ tiklal Marşımızın ifade ettiği kıymetlE:r ve mü�terek duy­ gular bakımından mukayeseleri yapılmıştır. 5 ) Mehmed Akif'in şiirleri arasında İstiklal Marşı­ mızın yeri. ( natıonal 6) Dünya Milletlerinin milli marşları hymne ) ve Dünyada Türk Marşı : Bu bölümde dünya mil letlerinin milli marşlarıyla Türk İstiklal Marşı müzik ve ruh yönünden mukayese edilmiş, örnekler verilmiştir. İstiklal Marşımızın dünya literatüründeki yankıları da araştırılmıştır. 7) İstiklal Marşımızın Tahlili : İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yrni Türk Edebiyatı Kürsü Profesörü Dr. Mehmed Kaplan tarafın­ dan bu eser için yazılmıştır. 8 ) Tenkidler, İstiklal Marşı etrafında tartışmalar : Bu bölümde, İstiklal Marşımıza elli yıldanberi yapı- 109 -


lan hücumların ve değiştirme teşebbüslerinin temeldeki mesel eleri araştırılmış, tenkidlere verilen cevapların ana­ litik bir icmali yapılmış ve neticelere varılmıştır. 256 sahife 15 TL.

TÜRKLERE KARSI RUS VAHŞETİ Rusların Asyadaki Türk devletlerine, özellikle Türk­ menlere saldırdığı yıllarda ta Londradan kalkarak ora­ lara kadar giden ve Rus ordusunun Türk ellerinde yap­ tıkları zulümleri ve barbarlıkları dünya basınına ilk de­ fa aksettiren bir gazetecinin hatıra ve müşahedeleri. Bir roman kadar akıcı olmakla beraber müşahedeye daya­ nan çok dökümanter bir eser olan kitaba ayrıc:ı 'Türk Rus savaşlarının edebi yankıları' eklenmiş, eserden aza­ mi faydayı sağlamak için gereken notlar eklenmiştir. Yazan : Hazırlayan : Henry Maegeman Muhiddin Nalbandoğlu 256 sahife olan eserin fiyatı : 15 Liradır.

HAYIR! ESİR TÜRK ELLERİ KURTARILACAKTIR Kurt Tarık Öz-Hen'ın yazdığı bu kitapda, Rus mah­ kumu Türklerin kültiir ve politika mes'eleleri üzerinde tahlili mahiyette araştırmalar ve değerlendirmeler ya­ pılmıştır. Derin bir mantık süzgecinden geçirilerek ha­ zırlanan bu eserde bilhassa Halide Edib Adıvar'ın bu ko­ nudaki yıkıcı neşriyatı hedef alınmış. O'nun şahsında bu davaya ihanet eden bütün bir fikir cephesine çok yerin­ de, lüzumlu ve sağlam bir cevap verilmiştir. Esere ay­ nca Cemal Kutay'ın uzun bir Giriş yazısı eklenmiştir. 112 sahüe tutan eserin fiyatı : 7,50 Krş.tur. - 110 -


ŞİİR TAHLİLLERİ Tanzimattan Cumhuriyete Kadar Prof. Dr. Mehmed KAPLAN

İlavelerle 4. Baskı

Türkiye'nin en yetkili edebiyat tenkidcisi ve metin tahlillerine yeni bir çığır getiren eserleriyle tanınan defa basılan bu eserde 29 şairimizin şiirlerinin tahlil nin nasıl yapılac�ğı hususunu müşahhas olarak göste­ ren ilmi bir araştırmadır. Neşredildiği gündenberidir 4. defa basılan bu eserine 29 şairimizin şiirlerinin tahlil edildiğ·i görülecektir. Müellif bu konuda şöyle demekte­ dfr :

«Edebiyat tarihleri, mahiyetleri icabı, edebiyat hak­ kında müşahhas bir bilgi vermezler. Geniş bir zaman· kadrosu içinde, çok sayıda müellif ve eserden bahsebnek mecburiyeti, cnların zaruri olarak, umumi ve muphem olmalarını gerektirir. Bundan dolayı edebiyat tarihleri­ ne. sadece, asıl e.sere götüren bir rehber gözüyle bakı­ lır.

Hakiki edebiyat, edibin yazmış olduğu eserdir. Oku­ yucu ancak edebi metin ile doğrudan doğruya temas et­ :nc k suretiyle onun hakkında müşahhas ve doğru bir fi­ k i ı· edinebilir. Fakat hiç bir metin, muayyen bir usule ve düşünceye göre okunmadıkça, kendiliğinden bize bir derin fikir vermez. Yazılı metin de tabiat gibidir. Sırla­ rın ı ırncak kendisine hususi sualler sorana açar. Tabiat veya metnin doğrudan doğruya tesiri, güzel, çirkin, hoş, nahoş gibi basit hükümlerle ifade olunan terkibi intibe.- 111 -


!ardan ibarettir. Tabiat veya metnin derinliğine nüfuz edebilmek için tahlile ihtiyaç vardır. Edebiyat tarihinin umumi hükümleri ile edebi metinlere yaklaşmak çok güçtür. Çünkü edebi eser hususi ve yeganedir. Her ede­ bi metnin ayrı ayrı ele alınması ve üzerinde düşünülmesi lazımdır. » 212 sahife, büyük boy, iyi kağıt, fiyatı : 25 TL.

isteme Adresi :

Ankara Cad. No : 60 P. K. 20

-

tSTANBUL



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.