Laszlo Rasonyi - Tuna Köprüleri

Page 1


TUNA

KÖPRÜLERİ

.

.

K'1acarcadan Ç8Viieii" Hicran AKIN

TÜRK

KÜLTÜkÜNÜ

ARAŞTIRMA

ENSTİTÜSÜ


Yayınlayan

:

Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü 17.

Sokak No

Tel:

: 38

Bahçelievler - ANKARA

13 41 3 5 - 13 31 00

Dizilip Basıldığı Yer: Ayyıldız Matbaası A.Ş., Tandoğan Ankara -

1984.


Kızım Ayşe Tuna'ya Hicran

AKIN



İÇİNDEKİLER. Sayfa Sunuş Giriş

. ..

.

Vll

....................................................

IX

..

..

.

................

.........................

Hayat sahası olarak bozkır. - Atlı göçe­ beler ve kültÜrleri - Türk kavimlerinin anayurdu. Türk kavimleri hangileriydi­ ler? - Türklerin di1 sınıflaması. Konuyla ilgili önemli eserler. Hunlar . . Ogur kavimleri 1. Avarlar . .........

......

.

..... ................

1

.......... ....................

4

................................

7

..........................

14

.........................

28

...............

...

........

Ogur kavimleri il.

......

Onogurlar - Kobrat'ın oğulları - İlk yurt tutulması - Tuna Bulgaristan'ının tesis edilişi ve ilk çarlığı.

Blaklar, yani Bulaklar

.

Menşeleri, Erdel'de ve Karpatlar'ın ötesindeki rolleri. Peçenekler

........................................ ...

Uzlar (Oğuzlar, Torklar) Kunlar (Kumanlar)

......

................ .

68

......

83

..............

139

..................... . . . .

Menşeleri - Erken devir tarihleri - Ku­ manlar ve Macaristan - Kumanlar Bul­ garistan'da - il. Çarlık - Altın Ordu (Kıpçaklar, Tatarlar) - Kumanlar ve Ru­ menler - Knez tabakası - Diğer genel ilişkiler.

Kaynak atıfları - N otlar

59

..........

v



SUN UŞ Bizim "Tuna Köprüleri" adıyla Türkçeye kazan­ dırdığımız bu eserin orijinal adı "Hidak a Dundn" dır. "Tuna Köprüleri", Bulgar, Macar ve Rumen ta­ rihi üzerinde Türk kavimlerinin oynadıkları hayati rolü, VI. yüzyıldan XIV. yüzyıla kadar işlemektedir. Bilindiği gibi, çok eski zamanların tarihi problemle­ rinin aydınlqtılmasında kaynaklar sustuğu anda, mukayeseli dil bilimine baş vurulmaktadır. Seçkin Macar Türkoloğu Rdsonyi de bu eserinde, Bulgaris­ tan, Macaristan ve Romanya'nın eski tarihini aydın­ latabilmek için, mukayeseli dil biliminden faydalan­ mış, bu ülkelerdeki şahıs ve yer adlarının etimoloji­ lerini yapmak suretiyle, bazı karanlık tarihi noktala­ ra ışık tutmuştur. Rdsonyi, bu incelemelerinin sonunda, her üç ka­ vim üzerinde, bozkır menşeli devlet kuran bir Türk hükümdar ailesinin kader çizici bir etkiye sahip ol­ duğunu, yani Bulgar ve Macar kavmi üzerinde Ono­ gur-Türk menşeli hanedanın, Rumen kavmi üzerin­ de de Kıpçaklaşmış Moğol menşeli hanedanın kader tayin eden bir etkiye sahip olduğunu göstermiştir. Özetle söylemek gerekirse, hem Bulgar, hem Macar yurt kuran hükümdar ailesi kökenini Attila'dan al­ mıştır. Attila'nın en küçük oğlu İrnek, Kobrat'ın (=kavmi bir araya topla) atasıdır. Kobrat, Onogur-BulVII


garlarının yönetimi altında VII. yy. başında Büyük­ Bulgaristan'ı kurmuştur. Kobrat'ın 5 oğlu arasından Bayan (=Zengin), Macar milli hanedanının kurucu­ su Arpod'ın atasıdır. Kobrat'ın oğullarından Küver ise, Macarların bir başka bölümü olan Sekellerin ilk yurt işgôlleri sırasındaki reisidir. Üçüncü bir oğlu Esperih (=Şahin) ise, bugünkü Bulgaristan'ın tam 1300

yıl önceki kurucusuydu. Rumen devletinin ku­ rucusu Basaraba ( Gôlip Baba), Altın Ordu hüküm­ darı Batu Han'ın torununun torunu, Cengiz Han'ın 7. göbekten ahfadıydı. =

İşte böylece Rasonyi, Tuna üzerine köprüler kur­ makla, bu üç milleti XX. yy. 'da hissi bakımdan bir­ leştirmeyi, aralarına manevi köprüler kurmayı dü­ şünmüştür. 1981 yılında Macaristan'da basılan ve basıldıktan kısa bir süre sonra mevcudu tükenen bu kitabı tercüme ederken, Macar okuyucunun büyük ilgiyle karşıladığı eseri Türk okuyucusuna ve Türkçe okuyabilen diğer ülkelerdeki okuyucu kitlesine suna­ bilmeyi, böylece de Rasonyi 'nin yukarıda söylediği­ miz amacına hizmet etmeyi düşündük. Kitap henüz dizgideyken kaybettiğimiz büyük Türkolog Prof. Dr. Laszl6 Rosonyi'nin bu amacının gerçekleşmesini di­ lerken, aziz hatırası önünde saygıyla eğiliriz.

Hicran AKIN

VII I


G i RiŞ "Tuna Köprüleri", VI. yy'dan XIV. yy'a kadar, Bulgar, Macar ve Rumen Tarihinin kaderini tayin edici bir rol oynamış olan Türk kavimlerini sembo­ lize etmektedir. Bu üç kavim birbiri içinde eriyerek devlet kurma kabiliyetini ve askeri faziletlerini art­ tırmıştır. Demek oluyor ki, onlara dair bir hatırla­ ma, hemen hemen bir beraberlik şuuru geliştirebi­ lir, üç kavim arasında hissi bir köprü kurabilir. Söyleyeceklerimizin daha kolay anlaşılması için, Türk kavimlerinin atlı göçebe kültürünün meydana gelişi, bu kültürün hayat sahası ve Türk kavimlerinin kimler olduğundan bahsetmemiz gerekir. Vaktiyle Doğu-Karpatlar'ın tepelerinden Gün­ doğusu'na doğru bakan biri, önünde uçsuz bucak­ sız, henüz el değmemiş geniş fundalıkları, bozkırı, yani atlı göçebelerin tarihinin başlangıç sahnesini görürdü. Bu muazzam ölçüdeki sahnenin kulisleri, Avrupa sınırında, kuzey orman kuşağından aşağı, bozkıra kadar uzanan Ural Dağları, Ural Nehri, muazzam bir şekilde akan Volga Nehri ve Kafkas­ ya'dır. Kulisin geniş geçidi boyunca, bozkır kuşağı İç-Asya'nın muhteşem dağlarından, özellikle Altay Dağlarından kuzeye ve ormanlık, koruluk bozkır kuşağından güneye, Çin'in içlerine, Hoang-Ho'ya (Sarı Irmak) kadar devam eder. Atlı göçebe kültürün meydana gelişinin bü­ yük bölümü, Ural-Altay dil ailesinin Altay koluIX


nun, eski zamanların karanlığına bürünen doğu­ muyla aynı zamana rastlamaktadır. Fin-Ugorlar ve Samoyedler bu dil ailesinin Ural koluna mensu� turlar ve bu kavimler yukarıda, kuzeyde Baltık De­ nizi 'ne kadar olan bir bölgede balıkçı-avcı, ren ge­ yiği yetiştiren, yani gelişmemiş göçebe hayat tarzı­ nı sürdürmüşlerdir. Altay koluna ise, Türk kavim­ leri, Moğollar, Tunguzlar ve bizi şimdi ilgilendir­ meyen başka kavimler mensuptur. Türklerin Ana­ yurdunun Ural ve Altay arasında olduğunu sanıyo­ ruz. Atlı göçebe kültürü de bu bozkırda meydana gelmiştir. Bu kültürün unsurları, bozkır kuşağının Avrupa kısmına da, mesela İran dil ailesine men­ sup İskitlere de erkenden sızmıştır. Atlı göçebe kültürü, en başta gelen unsuru at ve koyun besleme olmak üzere bir hayvan yetiştir­ me kültürüdür. Atlı göçebeler atın da etini yemiş­ ler ve mayalanmış sütü olan kımızı içmişlerdir. Onlara, keçe çadırı, dokumaları, deri elbiseyi, eti ve süt ürünlerini koyun veriyordu. Atlı göçebelerin hayatının en önemli kararı, binlerce yıl boyunca tekrarlanaa- ilkbahar ve sonbahar göçü, yani atlat, maya elverişli arazilerin devamlı o larak değiştiril­ mesiydi. Yazın yüksek düzlüklerde uzanan arazi­ lerde, kışın da bol nemli ovalardaki nehirlerin ya­ nında bulunan bozkırda barınaklarını kurarlardı. Yer değiştirilmesi zor değildi. Çünkü atlı göçebe­ ler, büyük otlak sahasını gerektiren büyük aileleri olmasına rağmen, boylar ve kabileler halinde birle­ şen, kolayca hareket edebilen çadır barınaklarda yaşıyorlardı. Sürülerin, otlak arazilerinin ve kabile­ lerin başka kabilelerden korunması, sürekli savaş

x


ve strateji hazırlığını gerektiriyordu. Bu da ruhla­ rındaki savaş kabiliyetini, teşkilatlandırma ve niha­ yet devlet kurma istidadını nesiller boyunca geliş­ tirmişti. Bütün bu özellikler Türklerin dünya tari­ hinde büyük bir rol oynamasına sebep olmuştur. Bunu, Türklerle o kadar çok ilgisi olan ve yurt tutu­ luşu

sırasında

Fin-Ugor menşeimizin

yanısıra

Türk çevresinden, Türklere has bir teşkilatla Kar­ pat -Havzası'na giren biz Macarlar söylemiyoruz, mukayeseli etnoğrafyanın büyük araştırıcısı Meng­ hin veya dünyaca ünlü İngiliz tarihçisi Toynbee gi­ bi Batılı bilginler söylemektedirler. İlkbaharda uzak bölgelere, kültür merkezlerine dört nala gidiş ve zorlu savaşlar pahasına, o zama­ na kadar bilinmeyen mallarla, aletlerle, altınla, esir alınan usta adamlarla ve köle halkla, yani iş gücüy­ le yuvada bırakılanlar ın yanına yeniden dönüş ror· mal bir durumdu. Atlı göçebeleri sadece Batı'nın kültür varlıkla­ rının cezbettiğini zannetmeyelim. Güney'deki ha­ zinelerden başka, Bizans İmparatorluğu'nda da kö­ le olarak alınabilir işgücü vardı. Mesela Hun atlıla­ rı ve akrabaları Gündoğusu'na doğru, yani Çin isti­ kametine de dört nala gitmişlerdi. Çin'in kültürü daha o zaman eski ve cezbediciydi. Çinliler, 3000 km 'lik Çin Seddi 'ni Türk atlı göçebelerine karşı yaptırmıştı. Fakat bu savunma seddi de her zaman işe yaramıyordu. Hatta atlı göçebeler çoğu defa Çin İmparatorları dahi olmuşlardı. Her kavimde olduğu gibi, atlı göçebelerin de tabiatıyla bir düşünce kültürleri ve dinleri vardı.

XI


Türklerde ahiret mefhumu, hurafelerin çok karma­ şık dünyasıyla kaynaşarak inanç tasvirleri arasın­ da merkezi bir rol oynamıştır. Bu düşünce dünyası­ nın tamamını şamanizm diye adlandırmaktayız. (Rus araştırıcı Zelenin,111 özellikle şamanizm hak­ kında oldukça iyi bir kitap yazmıştır.) Şaman keli­ mesi Tunguz dilindendir; ilmi literatüre oradan geçmiş ve genelleşmiştir. Türkler, şaman kelimesi yerine eski zamanlardan itibaren kam kelimesini kullanmışlardır; bu kelimeyi Attila'nın kayın peder­ lerinden biri olan Es kam (dost-şaman) ve bir başka Hun olan Atokom-ın (ata-şaman) adında da gör­ mekteyiz. Karluklarda ise, daha sonra göreceğimiz gibi, sağun kelimesi şamanı, daha doğrusu yüksek rütbeyi, oto-soğun ise, doktoru ifade ediyordu. Zelenin'e göre, eski Türk kavimlerinin şama­ nizmi, menşeini totemizimden almaktadır. Zele­ nin, ilkel insan için zararlı hayvanların insanüstü özellikleri arasında, nadir gör.ülebilirliğin, görüle­ mezliğin (kurt, baykuş gibi), esrarlılığın, etobur kuşların ganimet için yaptıkları süratli pike uçuşu­ nun ve kayboluşunun erkenden ilkel insanın gözü­ ne çarpmasında, totemizmin menşeini bulmakta­ dır. Kötü ruhlar (demonlar) mefhumu, sonra genel­ likle ruhlar mefhumu bu izlenimden çıkmıştır. İn­ sana has .olan birlik faktörünü hayvan dünyasına, hatta kısmen bitki dünyasına da yansıtmışlar ve orada da boyları görmüşlerdir. Bu hayvanlarla ner­ deyse ittifak yapmışlar, hatta bazı hayvanlara ataları olarak tapmışlardır. Mesela, 24 Oğuz kabilesinin her birinin atası etobur bir kuştur. Bunların sembo­ lü deriden veya keçeden kesilmiş veya ağaçtan oyulXII


muş ongon idi. Ölülerin, &zellikle hükümdarların ve şamanların ruhları da onları, tasviri yapılan on­ gon figürlerine nakledebilirdi. Kimin ongon olaca­ ğına şaman karar verirdi. İlmi literatürde Hintliler­ den alınan totem kelimesi Türklerde o.ngon-u karşı­ lamaktadır. Totemistik hayvan eski adları, Türk ka­ vimlerinin şahıs adlandırmasında da geçmektedir. Şüphesiz yeni doğanlara verilen her hayvan adını totemistik olarak değerlendirmek yanlış olur. 926'da Başkırtlara do ğru seyahat eden Arap yazar İbn Fadlan, dikkate değer bir efsane anlatmaktadır : Bir Başkırt kabilesi, bağırtılarıyla düşmanı korku­ tup kendilerini zafere ulaştırdığı için, turnalara ta­ pıyordu. İranlı Gardizi, XX. yy. Kırgızlarından bazı­ larının ineğe, bazılarının rüzgara, kaplumbağaya, saksağana, şahine ve yine bazılarının da, güzel ağaçlara taptıklarını zikretmektedir. Kumanlara dair bölümde, kurt ulumasının pekçok kavimde uğurlu bir ön işaret sayıldığını göreceğiz. Erken şamanistik düşünceye göre, ahiret ce­ hennemin bir aksidir. Gelişmiş şamanizme göre de, göğün, yani ışık imparatorluğunun da, cehen­ nemin de pekçok tabakası, bölgesi vardır. İki impa­ ratorluk arasında da yer ve insanlar vardır. Her­ şeyi yaratan gökteki Tanrı, Göktanrısı, Tengri (=Gök), yani sarsılmaz dünya düzeninin hi'imisi, göğün en üst tabakasında oturur. Türklerin başlan­ gıçta sadece bu tek tanrıya inandıkları farzedilebi­ lir. Bu durum, eski Türklerin cemiyet teşkilatıyla, yani ataerkil büyük aileyle de kusursuz bir uyum sağlamaktadır. Yeryüzünde aile reisinin efendi ol­ ması gibi, Gök (başka yerde Güneş) efendi sayılır. XIII


Toplum teşkilatında rütbelerin hükümdara, aile fertlerinin aile reislerine tabi olması gibi, yıldızlar da Tengri 'ye tabidirler. İbn F adlan'ın tek dünya düzenleyecisi olan Tanrı mefhumuyla ilgili notu dikkate değerdir. Buna göre, Oğuzlar bir haksızlığa uğradıklarını hissederlerse, başlarını göğe yüksel­ tirler ve şöyle söylerler: "Tanrı birdir!" Yunan Me­ nander ise Türkler hakkında, toprağa, suya ve ate­ şe tapmalarına rağmen, yine de bir Tanrı'ya, yani "dünyanın yaratıcısına" inandıklarını yazıyor. Es­

ki zamanlardan itibaren Tanrı'ya, varlıklarının te­ melini teşkil edip kendilerine hizmet eden atı ve koyunu kurban etmişlerdir. İlkbaharda ise, tabiatın başka armağanlarından olan (ilk ot, taze kısrak sü­ tü gibi) başka kurbanlar sunmuşlardır. Zamanla her iyiye birer iyi ruh, her kötüye birer şeytan, demon (kötü ruh) meflıumu bağlanmıştır. İnsanlar doğrudan Tengri'ye müracaat edemi­ yorlardı, ancak orta tabakalarda oturan ruhlardan veya cennete ulaşmış atalarının ruhlarından aracı­ lık etmelerini isteyebiliyorlardı. İsteği daha üst ta­ bakalara iletmeleri için şamanlara kabiliyet veril­ mişti. Bunlar başlangıçta büyük bir ihtimalle pisko­ pattılar. Uyuşturucu dumanla ve ayin usulüne göre tamamen kendilerinden geçinceye kadar yaptıkları da nsla epileptik kasılmaya benzer bir duruma, yani vecde gelirler ve bu durumda hayaller görürlerdi. Onların ruhları, ruh dünyasına uçuyor ve hastalığı kovma amacıyla kötü ruhlarla mücadele ediyordu. Şamanların dansı, ruhlarla yapılan savaşın, şeyta­ nın kovuluşunun hemen hemen dramlaştırılması hadisesidir.

xıv


Macarların Hıristiyanlığı kabul etmeden önce­ ki devreden bilinen inanç unsurları, yukarıda tas­ vir edilenlerle büyük ölçüde benzerlik göstermek­ tedir. Şaman, daha doğrusu kam-ın hususiyetleri, halk masallarımızın tabiat üstü özelliklerine sahip, alev veya hayvan suretini öldürmeyi de bilen büyü­ cülerinde vücut bulmuştur. Bizim Macarcadan büyücü diye çevirdiğimiz tı:iltos kelimesinin asıl menşei belki Ugorcadır. 'Eski din unsurlarının bir zamanlar mevcut olduğu, Macarlarda bugün artık sadece dil hazinesinin bazı kelimelerinden ve halk masallarımızdan, daha doğrusu Gyula Laszl6'nun dediği gibi, en eski mezarlıklarımızdan çıkarılabi­ lir. Komşularımızda ise, -mesela Rumenlerde, Kar­ dinal Bandini'nin yazdığına göre- daha XVI I . yy'da bile Kumanların ve Tatarların mirası olarak şama­ nizmin bazı unsurları (şeytanın kovulması gibi) ya­ şıyordu. Hatta modern insanlar bile sayı mistiğine eğilimlidirler. Eski Türk kavimleri özellikle dokuz sayısını uğurlu olarak görmüşlerdir. Yedi de daha az ölçüde uğurlu sayılırdı. Kültürü bugünün insanına yakın olan Türk ka­ vimleri de çok önceden mevcuttu. Batı Türklerinin gelişmiş oyma yazısını, Orhon, Ongın ve Talas ne­ hirleri vadisinde çok güzel metne sahip, geniş bir sahaya yayılan kaya kitabeleri muhafaza etmiştir. Tarım-Havzası'nda yaşayan Uygurlarda ise, çağda­ şı Avrupa kültürüyle boy ölçüşen bir medeniyet ge­ lişmişti. Fresk ve çok büyük heykel yapımı yanında Budist, Maniheist ve Nestoryan Hıristiyan dininin edebi hatıraları çok sayıda değişik yazıyla bize ka­ dar kalmıştır. Aralarında Kutadgu Bilig (mutluluk xv


veren ilim) adlı öğretici eğitici nazım eser meşhur olanıdır. Son olarak Türk kavimlerinin ve dillerinin ne­ ler olduğu sorusuna cevap verelim. Karmaşık sınıflamaları basitleştirmek suretiy­ le, Oğuz Türk dillerinin dahil olduğu bir güney ku­ şağının bulunduğunu söyleyebiliriz. (Oğuz adlan­ dırması ok-un -z ile yapılmış türev şeklidir ve 'kabi­ le' demektir. Kavimlerin kabile sınıflamasının ok­ larla vukubulduğuna dair Gyula Nemeth ikna edici örnekler sıralamaktadır.) Vaktiyle Uygurlar ve Türkler, onlarla birlikte Karluklar, bugün ise Türk­ menler, Azerbaycanlılar ve Türkiye Türkleri bura­ ya dahildirler. Bu kuşaktan kuzeye doğru Kıpçak Türklerinin dilleri gelişmiştir. Bunlar arasında en önemlileri Kazak, Kırgız, Özbek, Başkırt, Kazan ve diğer Tatar dilleri, Ortaçağ'da ise Peçenek ve Kuman dilleridir. Bu kuşaktan kuzeye doğru eski Ogur (Bulgar-Türk) dilleri bulunuyordu. Bütün bunlar hakkında Philologiae Turcicae Fundamen­

ta'nın 1. cildindel2• geniş bilgi bulunmaktadır. Ma­ carca olarak ise, Zsuzsa Kakuk Üniversite konfe­ ranslarını ihtiva eden notlarında bunlardan bah­ setmektedir.

Oğuz adından Bulgar-Türkçesi'ndeki ogur 'ka­ bile' kelimesi çıkmıştır. Bu isim bizim için çok önemli olan on-ogur 'on-kabile' kavim adında da geçmektedir. Nitekim Bulgar-Türkçesi'nde fonetik bir olgu olan rotatizm, yani başka Türk dillerinin kelimelerinde görülen z'nin r'ye dönüşmesi ger­ çekten çok önemlidir. xvı


Onogur dilinin bugünkü halefi

Ural dağlarının

orta bölgesindeki Çuvaş dilidir. Bu dilin bugünkü ses durumu binbeşyüz yıl içinde Onogur diline gö­ re son derece değişmiştir. Bununla beraber dilimi­ zin çok sayıda önemli kelimelerinin menşeinin tes­ bitinde bize büyük yardımda bulunmaktadır. Doğu­ Sibirya'da çok büyük bir arazideki seyrek nüfusun dili olan

Yakutça yüzyıllar boyunca diğer Türk dil­

lerinden de çok farklı olarak değişmiştir. Kıpçak dil grubu dillerinin çoğunluğu birbirin­ den sadece, Batı-Almanya'da küçük bir arazide bir­ birine komşu olarak yaşayan Prusyalı, Bavyeralı ve Saksonyalıların ağızları kadar ufak bir farklılık gösterirler. Oysa Oğuz ve kıpçak dilleri binlerce ki­ lometre uzunluktaki bir kuşakta gelişmekteyken birbirinden farklılık ve ayrılık göstermek için daha büyük imkanlara sahipti. Eskiden beri sadece Oğuz kabilelerinin kendilerini Türk olarak adlandırdık-

Türk kelimesinin anla­ Macarcadaki török (=Türk) kelime­

larını belirtmemiz gerekir. mı 'kuvvet'tir. si bundan gelmiştir.

Doğu-batı akınları sırasında Karpat-Havzası'na ve Aşağı-Tuna'ya ulaşan kavimler arasından Hun­ ların, daha doğrusu Avarların Türk dil tipi hakkın­ da daha kesin bir karar veremiyoruz. Çünkü onlar­ dan bize kendi dillerinde yazılmış hatıralar kalma mıştır; sadece Yunan ve Latin kroniklerinde geçen çok az sayıdaki şahıs adlarını biliyoruz. Arkaların­ dan Bulgar-Türkleri diye adlandırılan Ogu r kavimle­ ri, yani Uturgurlar, Kuturgurlar ve özellikle Ogur grubuna dahil buhman Onogurlar gelmişlerdir. Oğuz dil tipindeki Bulaklar, Onogurlara katılıp Onogur-

XVII


larla birlikte Aşağı-Tuna'ya gelmişlerdir. Bulaklar, Batı-Türk İmparatorluğu'na dahil bulunan Karluk­ lar arasından ayrılmışlardı. Büyük Onogur İmpara­ torluğu'ndan ayrılan Macar yurt tutanlarının izin­ den artık Kıpçak tipli Peçenekler, bunların hemen arkasından Oğuzlar (Macarca Uzlar), nihayet yine bir Kıpçak dil tipimleki kavim olan ve Uzak-Do­ ğu 'dan son süratle gelen Kumanlar Karpatlar'a ulaşmışlardır. Burada Hunların ve Avarların kısa süre yerleş­ mesinden sonra, Karpat-Havzası'nda sürekli ola­ rak yerleşen yegane kavim, Fin-Ugor menşeli Ma­ car kavmi olmuştur. Arkalarından gelen kavim dal­ gaları Macarların içinde, daha doğrusu Karpatla­ rın dalga kıranında kırılıp kaybolmuşlardır. Hunların ve Avarların Asya'daki tarihiyle bu küçük kitabın dar çerçevesi içinde maalesef meş­ gul olamayacağım, bu konuya dair en son olarak Pelliot, Chavannes, De Groot, W. Eberhard, Ligeti gibi Batılı büyük Sinologların (Çin Lengüistik ve ta­ rihiyle uğraşan filologlar) ve Japon araştırıcıların, bundan başka İranistlerin teorilerıni veya çıkardık­ ları neticeleri bir araya getirmek suretiyle kendi ka­ naatini de katarak Czegledy Karoly, kısalığına rağ­ men tam ve faydalı bir hülasa yazmıştır.ı3ı İç-Asya tarihiyle uğraşan bir araştırıcı, Çin kroniklerini incelerken, Çinlilerin yazıda harf yeri­ ne hece işaretlerini kullanmaları sebebiyle son de­ rece büyük güçlüklerle karşı karşıyadır. Mesela, Hun= hiung-nu, Türk= tu-kiu, Karluk= ko-lo-lu isimleri bu nevidendir. Orijinal Türkçe fonetik şekXVIII


li şimdiye kadar bulunamamış adlara çokça tesa­ düf edilmektedir. Karmaşık hece işaretleri aslında kelimelerdir ve her işaret çok sayıda mefhuma da işaret edebilir, fakat aynı zamanda her merhuma çok sayıda işaret de ait olabilir. Bugün yaklaşık ola­ rak 50.000 yazı işareti bilinmektedir, fakat bu son derece büyük miktarın sadece küçük bir kısmı ge­ nel kullanımda mevcuttur. İşaretlerin transkribe edilişine dair çalışmalarıyla Macar araştırıcı Lajos Ligeti'yi de burada anabilirim.14ı Güneydoğu-Avrupa Ortaç ağ tarihinin en önem­ li kronikçileri Hizans'lı Yunan yazarlarıdır. Bu ya­ zarlara rlair abide niteliğindeki mükemmel eseri Gyula Moravcsik yazmıştır.<5> Eserin ilk cildi krn­ niklerin birbiriyle olan ilgisini ve kaynak değerini tesbit etmektedir. ikinci cilt ise, kronikte tesadüf edilen Türk özel adlarının açıklamasını ve bibli­ yografyasını vermektedir. Gyula Moravcsik aynı zamanda. Macar ve Hulgar tarihinde çok önemli yeri olan Onogurlar hakkında ilk incelemeyi yap­ mıştır. Peçeneklere, Uzlara (Oğuzlara) ve Kunlara (Kumanlara) dair pek çok veriyi ihtiva eden Rus yıl­ lıkları da çok önemli kaynaklardır.<6> Acta Orienta­ lia Hungarica'nın 1979 yılı cildinde Uzlar. Erde) ve Bulgaristan'daki Blaklar [Hulaklar) hakkında bir araştırma neşredilmiştir.

Macaristan 'da ki Peçe­

neklere dair özel ad malzemesini ise. György Györffy bir araya toplamıştır.17> Ben, Rus yıllıkları ile Macar kaynaklarında ve Romanya 'daki vesika­ larda geçen Erdel'e göç etmiş Kuman ve doğu Ku­ man (Kıpçak) knezlerine dair malzemeleri, bundan başk a Bulgaristan'daki Kuman adlarını, yaklaşık

xıx


400 Kuman özel adını birçok araştırmamda neşret­ miştim.ısı Isvan Gyarfas'ın Kumanlara dair eserin­ de neşrettiği sayısız vesikalarda da birçok Kuman adı bulunmaktadır.caı Daha önce Macar eski tarihi­ ne dair olarak Gyula Nemeth'in de yaptığı gibi, •101 Ortaçağ'daki Güneydoğu-Avrupa'nın epeyce karan­ lık tarihi probleminin aydınlatılmasında, şahıs ve yer adlarının bilinmesindeki önemi ve bu adların kaynak değerini tebarüz ettirmeden geçemeyece­ ğim. Türk onomatoloji, yani ad ilmi yavaş yavaş Türkolojinin müstakil bir dalı haline gelmiştir. Ta­ rihte özel adların ne ölçüde kaynak değeri olduğu­ nu göstermek için, eski Macar tarihine, İlk ve İkin­ ci Bulgar Çarlığı'nın başlangıç tarihine, eski Ru­ men yerleşme tarihine, hükümdar knez tabakasına, hatta belli başlı ilk hükümdarın menşeinin tesbiti­ ne atıfta bulunmam yeterlidir. Türk kavimlerinde ad veriş psikolojisi ve adların semantik kategorileri hakkında 1976 yılında bir makale yazmıştım.c11ı Ha­ zırlanmakta olan Onomasticon Turcicum adlı ese­ rimden de bazen iktibaslarda bulunacağım. Şahıs adı verilişinin psikolojik fonunda ruhlara olan inanç yatmaktadır ve göreceğimiz gibi, yeni doğan­ ların adını bu inanca uygun bir görüşle koymuşlar­ dır. Aralarında kuvvetleri, süratleri, cesaretleriyle tanınan hayvanların, hayvan atalarının, Turul 'büyükşahin türü', Esperik 'küçük şahin türü'gibi, yırtıcı kuşların adlarıyla totemistik adlar grubu çok kuvvetli eski bir grup niteliğindedir. Mesela, Sebin '(sevin'; Tokbosor 'kuvvetli baskı yapan'; xx


Debresin 'hareket etsin', uzun süre yaşasın' gibi, anne ve babanın arzusunu ifade eden adlar deside­ rato (yani talihi belirleyen) adlar da vardır. Bu ka­ tegoriye mensup olanlar arasında oldukça sık, fa­ kat bazen de omen adlar arasında da emir şeklinde­ ki şahıs adları bulunmaktadır.

Koruyucu odlar grubu çok önemlidir. Genellik­ le yeni doğan çocuğun dünyaya gelişini kötü ruhla­ rın önünde ya inkar ediyorlar, Bolmoz 'yok' gibi (Macaristan'da Balmazı..ijvaros yer adında kalmış­ tır), ya da kötü ruhlarda anne ve babanın yeni do­ ğan çocuğu sevmediğini, ölümünün onlara üzüntü vermeyeceği inancını uyandıracak çirkin adlar ve­ riyorlar. Mesela, Kazakça İ tbok 'köpek boku', veya 1280 tarihli bir Macar vesikasında, sonra Roman­ ya'da da geçen Murdar 'pis' gibi adlarda olduğu gi­ bi. Dezsö Pais'in "Regi szemelynevek jelentestana" (Eski Şahıs Adlarının Semantiği) adlı incelemesin­ den görebileceğimiz gibi, ı12ı böyle psikolojik fonu olan adlar eski Macarcada da bulunmaktadır.

Omen adlarda, veya tesadüfün verilmiş adlar­ da da aslında kaderin yazgısı gizlidir. Bu durumda ad, doğum sırasında ilk göze çarpan nesne, şahıs, söylenen kel�me veya aynı zamanda vukubulan ta­ rihi hadise ve zamandır, mesela, Almo 'elma'; Dög­ dörboy 'doktor bey'; S üktur 'sus'; Memlukca Bul­ gak ikarışıklık'. Theophor adlarda Tanrı'nın çeşitli adlandır­ maları birleşik isimlerde geçmektedir. Mesela yay­ gın bir ad Tengri-berdi 'Tanrı verdi' ve çok sayıda ay­ nı anlamlı ad. Fransızlarda ve Yunanlılarda da böyle adlar bulunmaktaydı: Dieudonne ve Theodotos. XXI


Psikolojik fonun çok daha küçük rol oynadığı moda adlar da vardır. Kadın adları ise ayrı bir grup teşkil ederler.1131 Şahıs adı verilişindeki psikolojinin bilinmesi, adla­ rın anlamlandırılmasında hemen hemen lengüistik açıklama kadar önemlidir. Rumen tarih yazıcılığında, Türk unsurlarının önemini vesikalarda geçen adlar göstermektedir. Gerçi tarihimizin Bul garlarla ilgili kısmının Ma­ carcaya çevrilmiş kısa bir hülasası vardır, 1141 fakat Türklerle ilgili kısımlar açısından Zlatarski 'ninı151 büyük ve objektif Bulgar tarihini daha çok gözö­ nünde tuttum. Az çok konumuza dair araştırmaları neşreden dergiler arasından, Magyar Nyelvtudo­ manyi Tarsasag'ın (Macar Dil Bilimleri Kurumu) 1904 'de neşredilmeye başlanan Macarca ve özel­ likle eski sayılarında çok sayıda Türkoloji makalesi ihtiva eden ciltlerini (=MNy); Macar Bilimler Aka­ demisi'nin 1950'de, daha doğrusu 1951 'de neşrine başlanan uluslararası iki dergisini: Acta Linguistica (=AL) ve Acta Orientalia Hungarica (=AOH)'yı bundan başka K8rösi Csoma Archivum 'un 19211939 arasında neşredilen I-111. ciltlerini ve ilave cil­ dini ( = KCsAJ zikredeceğim. (Çok sayıda esere çok kere atıfta bulunduğumdan, tam ünvanlarını ilk atıfta, ondan sonra ise, kısaltarak vereceğim.) Türk dillerinin ses varlığında Macarcada mev­ cut olmayan sesler de vardır. Bundan başka özel­ likle Rus, daha küçük ölçüde Arap, Yunan ve Türk alfabesi harflerinin transkribe anahtarını da yayın­ lamayı zaruri bulmaktayız. Burada kullanılan alfabe aşağıda gösterilmiştir: XXII


a, a( = a), a (=açık e), b (=Yunanca, Rusça v), c (= c, Rumencede k, Osmanlı-Türkçesinde c), c (=Türkçe ç). d, dz (= c), e (kapalı e), f, g, ğ, (gh). h. i, i, "i (arkada oluşan derin sesli i), j (=Osmanlı-Türk­ çesinde j) , k. kh ( X). l. m, n, o (Rusçada ö-yü de ifade eder), ô (=uzun 6), ö, p, q (arkada oluşan k), r, s ( = s), s (= Osmanlı Türkçesinde ş), t, u (Rusçada u-ya tekabül eden harf ü ve ö-yü de karşılar). v, w (eskiden u yerine yazılıyordu), y (Türkçede y). z, z ü). =

XXIII



HU N L AR Hunlar, adı geçen üç Güney-Doğu Avrupa kavmi­ nin (Bulgar, Macar, Rumen) kaderini doğrudan doğruya etkileyen Türk kavimleri arasına dahil de­ ğildir. Hunların iki hakimiyet merkezleri olmuştur. Doğu-Asyalılar hakkında sadece, Hunların ve Hun­ larla akraba kavimlerin Çin'in askeri kültürünü çuk büyük ölçüde etkilediklerini biliyoruz. Çin'i, göçe­ be kavimlere karşı Çin Seddi'ni yapmak gibi muaz­ zam bir kuvvet harcamaya zorlamışlardır. Macar asıllı Stein Aurel, Sarı-Deniz'den hareketle yakla­ şık 3000 km. uzunluğundaki savunma duvarının batı ucunu Doğu-Türkistan'daki Tunhuang cıva· rındaki çölde keşfetmiştir. Hunların Avrupa'daki hakimiyet merkezi, Asya'da gerilemeleri ve büyük çoğunluğunun batıya doğru son süratle ilerlemele­

ri sonucu teşekkül etmiştir. Hunlar, 350 tarihinden sonra Alanları yenip Hazar Denizi bölgesinin bü· yük kısmını kendilerine bağladıktan sonra, Güney'e doğru ilerlemiş ve bugünkü Türkiye arazisini istila etmişlerdir. Edessa (bugünkü Urfa) Piskoposu Ef­ raim onlar hakkında : "Bunlar Yecüc ve Mecüc'ün süvarileridir; atları üstünde fırtına gibi uçuyorlar, karşılarında hiç kimse duramıyor" diye yazmıştır. Hunlar, 375'de Don nehrini geçmişler, Hermana­ rik'in hakimiyeti altındaki Gotları yenerek beraber­ lerinde onla.rı da sürüklemişlerdir. 378'de Edirne 1


civarına ulaşan Hunlar, Roma İmparatorluğu'nun Doğu-Roma ve Batı-Roma diye ikiye ayrılmasını çabuklaştırmışlardır. Askeri bakımdan devamlı ha­ zır oluşları ve gelişmiş atlı taktikleri sayesinde, top­ rağa bağlı Cermen kavimleri ve hatta yüksek kül­ türlü Romalılar üzerinde dahi üstünlük sağlayabil­ mişlerdi. 380 yıllarındaki genel karışıklıkta, Tuna ötesinde ve Pannonya'da da Hunları görüyoruz. Viyana yakınındaki Carnuntum'da yapılan kazılar, Hun silahlarının tipik örneklerini gün ışığına çı­ karmıştır. Mes�la, geç Roma şairi Claudianus'un büyük bir aşinalıkla söz ettiği Doğu-Asya tipindeki yay o zaman kopya bile edilmiştir. Diğer Hun silah­ larıyla birlikte bu yay tipi çok yayılmıştı. Güney­ İngiltere!deki Caerleon 'da bile, eski bir Roma ordu­ gaJunın Hun yayı hazırlayan atölyesinin kalıntıla­ rına rastlanmıştır. Özellikle, korku salan Hun kralı Etil devri hakkında çok geniş malumatımız vardır. Etil adını, Bizans kroniklerinin tesiriyle yanlışlıkla Attila şeklinde söylemek adet olmuştur. Halbuki Türk kavimlerinde yeni doğanlara Etil = İ dil "büyük nehir" adını vermek adetti. Özellikle de, İdil'in kıyısında doğmuşsa. Eski Macarcada Etil'den Etel, daha doğrusu

-o

son ekiyle genel olarak kulla­

nılan Etela. daha sonra ünlü uyumuyla Etele ol­ muştur. Gyula Nemeth, Attila ve Hunlarına olan mükellefiyetini, Ligeti, Feltich ve diğer araştırıcıla­ rın da katkısıyla değerli bir ciltle ödemiştir.ı1ı Attila 'nın oğulları arasında Dengizik, adının Türkçe anlamı "deniz rüzgarı" ile İlek "hüküm­ dar" ve İrnek de bulunmaktadır. İrnek'den daha

2


sonra söz edilecektir. Çünkü adı Onogur-Bulgarla­ rı'nın Çatalar Kitabesi'nde geçmektedir. Ayrıca ad,

er, ir "erkek" küçilltme son ekiyle yapılmış bir şe­ kildir. Attila, seferleri sırasında, 452'de Roma duvar­ ları önünde de görünmüştür. Aynı tarihte Papa Le­ on'un ricası üzerine geri çekilmiş ve böylece şehir Hunlardan bir zarar görmemiştir. Bu hadise ile, 4 10'da Alarik'in batı Gotları ile Geyzerik'in Van­ dallarının kutsal şehri yağma edip halkını kılıçtan geçirmesi olayı keskin bir tezat teşkil etmektedir. 453'de şans ters döndü. Catalaunum savaşı ve Attila'nın ölümünden sonra Hun İ mparatorluğu çöktü. Hunlardan arta kalanlar Maeotis, yani Azak Denizi arkasına geri çekildiler. Burada Ogur ka­ vimlerinin parçalarıyla karışarak çoğunluğu Ogur kavimlerinden olan Onogundurlardan, daha sonn tamamen Onogurlardanmeydana gelen geçici yen bir imparatorluk kurduları2ı.

3


OG UR KAVİM L ERİ

- I -

Ogur kavimlerinin de eski yurdu İç-Asya idi. Bunların ceddi, Çin kaynakları tarafından Tingling, sonra Tie-lö adıyla adlandırılan kabile teşkilatıydı. Ogurlar, Kazak-Bozkır'ında, İran dilli Sogd kavmi sınırı yakınında, Sir-Derya bölgesinde yaşamışlar­ dır. Ogur kavim grubunun en önemlisi olan Ono­ gurların Bizanslı tarih yazarı Theophylaktos Simo­ kattes'e göre, depremin yerle bir ettiği Bakath adlı bir şehri vardı. Czegledy, Sir-Derya ve İ sig-Göl böl­ gesinde oturan Onogurların doğusunda Sabirlerin ve onların doğusunda da Avarların oturduğu sonu­ cunu çıkarmaktadır.c1ı Bütün bunlar 350'lerdeki yıllara aittir. 463'te büyük İç-Asya kavim hareketle­ ri sonwıda tasvir edilen durumda kesin bir dönüm noktası olmuştur. Bizanslı Priskos Rhetor'un bil­ dirdiğine göre, Avarlar Sabirlere hücum etmişler,

Sabirler ise Ogurları, Şaragurlar'ı (Beyaz Ogurları)

ve Onogurları batıya doğru sıkıştırmışlardır. Onogurlar, Fin-Ugor kavimlerinin Ugor dalı­ nın Vogul ve Ostyal<larla akraba olan Batı-Sibiryalı manysl kavmiyle bu sırada temasa gelmişlerdir. İki yüzyıl süren temas neticesinde, monysi"-eri, yani monysi'-odom anlamındaki kelime meydana gelmiş­ tir, kelimedeki eri Onogur menşelidir. Menysi'-eri şeklinden kaideye uygun fonetik değişme sonucun­ da, mogyeri sonra mogyor kavim adı meydana gel­ miştir. 4


Kuturgurlor (tukur ogur 9 kabile"} ve Ufur­ gurlor da (Otur-ogur '30 kabile'} Ogur kavimleri ai­ "

lesine mensupturlar. Yukarıda adı geçen kavimler birbiri ardından Güneydoğu-Avrupa tarih sahnesine çıkmışlardır. Dezsô Simonyi'ye göre, Avarlar'dan çok önce Tu­ na ötesinde, Pannonya'da Batı-Ogurlarının da kısa zaman süren bir konaklamaları olmuştur. Preslen­ miş metal levhaları kullanmak suretiyle yapılmış eşyalardan meydana gelen bulgular onların izlerini göstermektedir.ı2ı Bizans İmparatorluğu ile bazen müttefik, bazen de düşman olarak daha önce mü­ nasebete girmiş olan Kuturgurların faaliyeti hak­ kında çok daha fazla bilgiye sahibiz. Bizans İmpa­ ratoru Anastazios, İstanbul'daki "uzun sur"u bu devrin Türk kavimlerine karşı inşa ettirmiştir. Bunlar İtalya'da Bizanslılar tarafında savaşmışlar­ dır. 549'da 12.000 kişilik bir ordu ile Longobardla­ ra karşı, bir başka Cermen kavmi olan ve o zaman Hun İmparatorluğu'nun çöküşünden sonra geçici olarak Macar Ovası'nın bir kısmında ve Erdel'de oturan Gepidlere yardım etmişlerdir. O zaman Bi­ zans, Kuturgurlara karşı Don bölgesinde oturan Uturgurlarla ittifak yapmış ve mağluplar arasın­ dan 2000 aileyi Trakya'da iskan etmiştir. Bu kavim­ ler Bizans ordusu üzerinde büyük tesir yapmışlar­ dır. O sırada Bizans hakimiyeti altında bulunan Mısır'da, süslü bir tekniğe sahip "Bulgar kemerle­ ri" VII.yy'da bile görülroiiştür.

Bulgar kelimesinin anlamı üzerinde duralım. Bu kelimenin orijinal şekli Türkçe Bulğar-dır ve Gyula N�meth'e göre anlamı 'karışık'dır.131 "Bu, 5


Hunlar ve Pontus bölgesindeki diğer Türk kavim unsurlarının birbiriyle karışmasından meydana gelen ve sayı bakımından z-li dili konuşan Hunla­ rın değil, r-li dili konuşan Türklerin (Ogur kavimle­ rinin) çoğunlukta bulunduğu yeni bir kavim teşek­ kül üne işaret etmektedir". Benzer anlamlı kabile, daha doğrusu kavim adı olan Karuma-yı, Türk­ menlerde ve Taşkent civarında da görmekteyiz ve Onomasticon Turcicum'un bulğa fiilinden yapıl­ mış pek çok özel ad tanıdığını da belirtmeliyim. Fa­ kat şu düşünülebilir: Bulgar sıfat-fiilinin orijinal anlamı 'karıştıran', 'karışıklık çıkaran' değil midir? ::;ünkü-r, -ar, -er sıfat-fiil yapan son ek, action so­ nucunu (namen acti) değil, aktif şekli (namen agen­ tis) göstermektedir. En önemli Ogur kavmi olan Onogurlara tekrar döneceğiz.

6


AVAR LAR Önceki bölümde Priskos Rhetor'un, 463'de İ ç Asya'dan akın yapan Avarların Sabirleri, Sabirle­ rin de Ogur kavimlerini· sürdüğüne dair büyük önem taşıyan hadise hakkında verdiği bilgiyi aktar­ mıştım. Avarlar bundan sonra da Sabirlerle düş­ manca ilişki içinde bulundular. Sabirler 515'den az önce Avarların yolundan ayrılıp Kafkasya bölgesi­ ne çekilmişlerdi. Çağdaş ve tutarlılık gösteren bil­ gilere göre, askerlikte kullanılan mükemmel maki­ naları olmasına rağmen Sabirler, 558'de Avarlar önünde ağır bir mağlubiyete uğramışlardır. Aynı sıralarda Türklerin kağanı Avarları sahte Avarlar diye adlandırmaktadır.c1ı Fakat bize kadar gelen Avar özel isimlerinin her biri itirazsız bir şekilde Türkçeden açıklanabilmektedir. Bayan, Bô-koJa­ bur: 'baş şaman"; tudun, kagan, tarkhan: Rütbe adlarıdır; Mergen : 'okçu'; Solak : 'solak'; kök : 'mavi' vb. Türkçede Avar kavim adının kendi anla­ mı da 'dik kafalı', 'serkeş' demektir. Karadeniz'den kuzeye doğru kısa süreli bir im­ paratorluk kuran Avarlar, Bizans İmparatoru Justi­ nianus He de temas etmişler ve O'nu yıllık vergi ödemeye mecbur etmişlerdir. O sırada İmparntor çeşitli Türk kavimlerinin durdurulması için savaş­ çılığıyla tanınan am-ların İ slav kavmini Aşağı-Tuna bölgesine çağırmıştır. Fakat, 562 sıralarında Batı7


Türklerinin doğudan Avarları yeniden sıkıştırma· ya başlamaları üzerine, Avarlar Ant kavmini çiğne­ yerek Aşağı-Tuna'da yerleşmişler ve buradan hare­ ketle Gallia'ya kadar ganimet akınlarını sürdür­ müşlerdir. Kendilerine isteyerek veya mağlup ola­ rak katılan kavim artıklarıyla birlikte, uzun bir süre Avrupa'nın ortasında yerleşmişler; ticari önemi olan birçok noktayı ve yolu işgal etmişlerdir. Bü­ yük kağanları Bayan idi; adının Türkçe anlamı: 'zengin' demektir. Cermen Longobardların mütte­ fiki olarak, Karpat-Havzası'nın doğu tarafında otu­ ran bir başka Cermen kavmi olan Gepidleri yok et­ mişlerdir. Fakat Avarlarla komşu olmak Longo­ bardlar için rahatsız ediciydi. Bunun üzerine Tuna ötesini boşaltarak Avarlardan önce bu bölgede otu­ ran Bulgar-Türklerinin bir kalıntısıyla birlikte Kuzey-İ talya'ya çekilmişlerdir. Böylece 568'de Pannonya, yani Tuna ötesi de Avarların egemenli'­ ğine girmiş oldu. Bundan sonra Avarların büyük öneme sahip, az tanınmasına rağmen pek çok araş­ tırıcı tarafından ayrıntıları gösterilmiş olan seferle­ rinin dizisi, Orta-Avrupa 'nın bitişikteki başka böl­ gelerine doğru buradan başlamıştır. Bizans İmparatoru il. Justinianus Avarlara olan vergisini ödemeyi reddedince, Avarlar Bi­ zans'a hücum etmişlerdir. Uzun bir ktJşatmadan sonra, Bizans İmparatorluğu'nun iki önemli sınır kalesi olan Sirmium'u (Eszek) ve Singidunum 'u (Bugünkü Belgrad'ı) almışlardır. Böylece Bizans'ın yolu açılmış ve Bizans'a karşı yüzyıllar boyunca devam eden savaş artık başlamıştır. Imre Lukinich, Bizans yazarları protector Menander ve Theophy8


laktos'a dayanarak, Bizans'a karşı yapılan seferler hakkında detaylı bilgi vermiştir.•2• Avarlar 578 yı­ lında Vlakların büyük çoğunluğunu Trakya'dan ve Tuna'dan kuzeye doğru sürmüşlerdir. Hun istilası Orta-Avrupa'da büyük bir kargaşa yarattıktan sonra, V-VI. yüzyıldan itibaren İ slavla­ rın doğu ve batı, bizim açımızdan en önemli olan güney yönüne, yani Balkanlar'ı geçip Yunanistan'a, tamamen Korint'e kadar olan yayılışı kuzeyden başlamış oluyordu. Bu yayılışta Avarların büyük rolü olmuştur. Avarlar ayrıca, Islavların dağıldık­ ları bu bölgeye iskan edilmelerine de katılmışlar­ dır. Marquart"' Avar-İslav münasebetiyle ilgili ola­ rak aşağıdaki hususu kaydetmektedir. "Ava rlar gö­ çebe olduklarından, işgal edilen arazilere toprak iş­ leyen serf kavmi iskan etmeye ihtiyaçları vardı". Bu serfler Avarların seferlerinde yaya asker olarak da hizmet görmüş olmalıdırlar. Bunun da ötesinde Avarlar İslav kavimlerini kendi topraklarından başka, Tuna'nın güneyine de cebren iskan etmiş­ lerdir. İ slavların Dudlyeb kavmini, Çek toprağının güney kısmında Franklara karşı. Aşağı-Ponnonya'da ise Longobardlara karşı sınır muhahzleırı olarak kullandıklarını biliyoruz. İ mparator Konstantinos Porphyrogennetos'un De administrando imperio (imparatorluk yönetimi hakkında) adlı ve Güneydo­ ğu-Avrupa kavimlerinin tarihi açısından özellikle önemi olan eserinden. bize kadar gelen bilgiye gö­ re. Hırvatların atalarının Kuzeyden Adriyatik Dc­ nizi'ne olan göçlerinde, aşağıdaki reisleri bulunu­ yordu: Külük

=

'meşhur·. Kösendzi ( z i Türkçe

isim son ekidir. isim muhtemelen Küsenzi idi); 9


Mugel, Alpel (kahraman), Tugay (orman), Buga (boğa}. Fin Mikkola 'nm14l tesbit etmiş olduğu gibi, bu adların hepsi Türkçe ve şimdiki halde Avar ad­ larıdır. Bugün, Marquart'tan 75 yıl sonra dahi bu düşünceler çok muhtemel görünmektedirler. İslav göçünün çok büyük olan coğrafi ölçülerine baka­ cak olursak -çok defa 1 000 km.lik bir uzaklığa dahi göç etmişlerdir - Avarların müdahalesi olmadan bu göçün gerçekleştirilmiş olması mümkün görünme­ mektedir. ÇÜnkü eski yurtlarında da kendilerine yetecek kadar iskan sahaları mevcuttu. Yukarı-Macaristan ve Karpat-Havzası, daha yakından Tisa-bölgesi ve Erdel'in İslav kaiıntıları­ nı da Avarlar vasıtasıyla hatırlamaktayız. Avarların batıdaki, yani Gallia'daki seferleri bu konuya dahil değildir. Çünkü bu seferler Güneydo­ ğu-Avrupa'ya ait değildirler, fakat buna rağmen bu seferler kağan Bayan 'm önemini göstermektedir­ ler. Bayan muhtemelen VII. yy.'ın ilk yıllarında öl­ müştür. Lukinich, Bayan'ı şöyle tasvir etmektedir: "Eğer hükümdarlığının neticesine, birbiriyle gev­ ı;ek bağlarla bağlanmış olan kabilelerin sıkı birliği­ ne, kuvvetli bir merkezi iktidarın yaratılmasına ve otoritesinin geniş bir sahaya yayılmasına bir göz atarsak, bütün bunlarda, nisbeten az sayıdaki kav­ mini Doğu-Avrupa'nın efendisi haline getirmiş olan ve iktidarını Orta-Tuna havzasında yüzyıllar boyunca sürekli kılacak kadar güçlendirmiş bulu­ nan büyük devlet teşkilatçısını farkederiz. Attila'yı efsanede yarı tanrı haline getiren özelliklerin Ba­ yan'da olmadığı bir vakıadır. Büyük Hun kralının bir Priskos Rhetor'a ve genellikle onunla teması 10


olan kavimlerde sağladığı sempatiye son derece ya­ kın korku ve coşkuyla karışık etkiyi, Bayan düş­ manlarında bile sağlayamamıştır. Boyan yarı te­ şekkill halinde bulunan bir milletin ve killtürü ol­ dukça küçük seviyede bulunan bir kavmin teşkilat­ çısıydı. Halefleri yüzünden, kavmi üzerinde ve Av­ rupa tarihinde siyasi yönden derin izler bırakama­ mıştır. "C51 Avarlar Balkan-Yarımadası'nda da İslavların öncüleri, eğiticileri, savaşlarda ise müttefikleri ol­ muşlardır. Konstantinos Porphyrogennetos adı ge­ çen eserinde, Aziz Pankratios'un biyografisinde. 750 sıralarındaki Atina havalisi Avarlarından söz ederken: "hoi Sklavoi hoi toi Avaroi kaloumenoi" Avarları İslavlar diye de adlandırdıklarını zik­ retmektedir. Son zamanlarda Korint'de yapılan ka­ zıların sonucu olarak Avarlarla ilgili buluntulara rastlanmaktadır. Arnavutlukta. Prestovac'daki al­ tın buluntusu da bize Avarlardan kalmıştır. Ayrıca Balkan yer adlarında da Avarların hatıraları kal­ mıştır. Fallmerayer'e göre, bugünkü Pylos-un eski­ den adı No vorino idi ve Eis Tôn Avorinon "Avar­ lardan gelme' Yunanca deyiminden çıkmıştır ve muhtemelen bir zamanlar burada da Avarların otur­ =

duğunu göstermektedir. Fakat Antivari-nin eski adı da Civitas Avarorum (Avarların şehri) idi. Dalmaçya ile ilgili Ortaçağ vesikalarında çok sayıda belirsiz menşeli ad arasında, Türkçe ve Mo­ ğolca "okçu" demek olan Mergen adı sık sık geç­ mektedir. Bu şahıs adı XIII. yy.a kadar Hırvatlar ta­ rafından da kullanılmıştır. Macar kralları adına Hırvatistan'ı idare eden yüksek rütbe unvanı olan 11


ban ise yine Avarca boğan kelimesinden gelmekte­ dir. Bu rütbe adının kökünü Batı-Türkçesi bağa ve eski Bulgarca boğan kelimesinde görüyoruz. Fakat Hırvatların bir başka eski ünvan adı juğrus da Avarcadan gelmektedir. İslavların Bulgaristan arazisinde Bulgar-Türk­ lerinden önce yerleşmesi de Avarlarla ilgili görüle­ bilir. Avarların İslavlara yaptığı etkiyi ölçebilmek için, yüzyıllar sonra dahi, "Avarlar İslavları sefale­ te terkettiler, İslav kadınlarını kendilerine ait ola­ rak gördüler. Uzun boylu ve kibirliydiler." diye ya­ zan en eski Rus yıllıklarına atıfta bulunmamız ye­ terlidir. Şüphesiz efsane mübalaalıdır. Çünkü Avarlar genellikle uzun boylu değildiler, antropo­ lojik yapıları başkaydı (turanid-mongoloid). Tarih sahnesinden çekildikleri zaman, "Pogi­ bofa yaki obre" "Avarlar gibi mahvoldular" de­ yişi, atasözü olarak kaldı. Tarihten silinmelerine kadar ise, daha bir buçuk yüzyılın geçmesi gerekti. =

O zaman da tarihleri, aşağıda göreceğimiz gibi, Onogurlarınkiyle birleşmiştir. Avar devri arkeolojik buluntularının bugün en seçkin araştırıcısı Gyula Llszlo'dur ve bu kitabın çıktığı dizide yayınlanan eserinden çok şey öğren­ mek mümkündürleı. Ona göre arkeolojik buluntula­ rın izinde önümüze şu şema serilmektedir: 1. Bitki figürleri çağı (acanthus tarzı), dar yay­

Avar devri 56B'den. 2.

Hayvan figürleri devri (grifon-sarmaşıklı

bitki basmaları) geniş yay-Avar devri 670'den. 12


3. Bitki figürleri devri (hurma dalı şeklinde be­ zekler), dar yay-Arpad Macarları. 4. Hayvan figürleri devri (armalı deneme, taş '

oyma), Arpad-devri. Buluntuların birbiriyle olan zaman ilişkisini önceleri Andras Alföldy, Nandor Eettich, Tibor Horvath ve DezslS Csallany birbirinden az çok fark­ lı olarak açıklamışlardı. Son söz ise, 670'den sonra­ ki sitil değişiminde, Avar hakimiyeti altına göçen yeni bir kavmin ortaya çıkışını, yani Macarların ilk yurt tutuşunu keşfetmiş olan Gyula Laszlo'nundur.

13


OGUR KAVİMLERİ il ONO G U RLAR -

-

Daha önce kısaca temas ettiğim gibi, Ogur ka­ vimleri arasında en önemli ve en kalıcı tarihi rolü Onogurlar oynamışlardır. Onogurlar hakkında Ka­ roly Czegledy ve Gyula Laszl6'nun adı geçen eser­ lerinden başka, Gyula Moravcsik'in, Az Onogurok Törtenetehez (Onogurların Tarihine Dair11> adlı araştırması dikkate değerdir. Zlatarski'nin, Giriş bölümünde adı ge�n eserinin, ilk cildinin 35-175. sayfalarını kapsayan kısmında, bazı Bizans kay­ nakları gibi Onogurlar sık sık "Onogundur" diye adlandırılmakta ve Onogurların tarihinden geniş bir şekilde söz edilmektedir. Burada, Onogundur ve Onogur adının birbiriyle olan ilişkisini açıklığa çıkarmamızın zamanı gelmiş gibi görünmektedir. Türk dillerinde bir-dur son eki vardı ve bu ek ge­ nellikle sıfat kategorili kabile adına bağlanmak sure­ tiyle isme şiddet, büyük kabile ittifaklarının adına bağlanmak suretiyle de isme 'tür' anlamını veriyor­ du. Mesela, Kumandur ve Mongoldut12ı. Onogur > onogundur, daha doğrusu-rd > -nd ses değişimiyle ilgili olarak Sabir > Sabender-e atıfta bulunaca­ ğım•3ı. Bana göre, Onogundur adında -d-den önce gelen -n- Sabender'in -n-si gibi, tam bir benzeşme neticesidir; her ikisi -r-den benzeşmiştir. Onogun­ dur'un anlamı 'Onogur kabile birliğine dahil, onogur 14


türü' demektir. Onogundur adlandırmas ını eski Bi­ zans yazarları kullanmışlard ır. Daha sonra büyük Onogur İmparatorluğu'nda Onogurların yönetici rolü geçerli olduğu zaman ise, bu ad onogur olmuş­ tur. Diğer Ogur kavminin Maeotis'den ötede kal­ mış kalıntıları olan Macarlar, belki de Alanlar ve daha sonra Bulaklar da buraya dahildiler. İrnek Hunlarının 453 'den sonra Maeotis'in ötesine çeki­ len kalıntıları hakkında şunu söyleyebiliriz: Etil (Attila) ve Ceı:ıgiz Han gibi b üyük fatihin ailesini, bozkır göçebeleri çevresinde öylesine bir saygı çev­ relemişti ki, onlara yönetici ve hükümdar gözüyle bakılıyordu. Sonra adı geçecek o lan Çatalar Kitabe­ si 'nin dah a geç devirdeki büyük Onogur İmpara­ torluğu hükümdar ı Kobrat'ı Attila'nın oğlu ı Irnek'in ahvadı olarak görmesi bundandır. Kitabe bu konuda haklı olabilir. •

463 'e kadar en bat ıdaki Ogur kavmi olan Ono­ gurların hakimiyeti İç-Asya 'dan, Macarların Fin­ Ugorların atalarıyla münasebette bulundukları Ural bölgesine kadar uzanmıştı. Macarlarla mütte­ fik olan Onogurlar, Avar-Sabir mücadelesinde gü­ neye (önce Kuban b ölgesine) göç etmişlerdir. Bul­ gar-Türk menşeli alıntı kelimelerin bir kısmının Onogurcadah Macar diline Kafkasya bölgesinde geçmiş olması ihtimal dahilindedir. Macarlar VI. yy. ortalarında Batı-Türk İmparatorluğu'nun ege­ menliğine girmişti. Bizans tarih yazarlarının, XI.yy'd a bile Macarlardan Türk-ler diye söz etmesi buradan kaynaklan maktadır. (Mesela filozof Leon ve oğlu Konstantinos Porph:y rogennetos). Fakat Macarların Sabarlarla (Sabirlerle) olan münasebeti· 15


dolayısiyle bir başka adı daha vardı: Sabortoj a sfa­

loj (kuvvetli Sabard) gibi . İlk önce Maeotis'de hüküm sürmüş olan Kob­ rat (anlamı kavmi bir araya topla1''• VII. yy'ın ilk onlu yıllarında Avarları batıya doğru sürmüş ve Onogur-Bulgarların yönetimi altında bulunan ve Kuban nehrine ve Tuna'ya kadar uzanan Büyük-Bul­ garistan 'ı kurmuştur. Kobrat 642'de öldükten son­ ra, Haza rların hücumu neticesinde i mparatorluğu parçalanmıştır. Moravcsik'in kaynak tenkidine gö­ re, çok değerli, sözüne güvenilir Bizanslı yazar Theophane sl51, İmparatorluğun Kobrat'ın oğulları =

arasında S'e bölündüğünü bildiriyor. Oğlunun biri, Bayan (zeng in) Hazarların (

=

yoldan çıkanlar, gaye­

siz dolaşanlar) egemenliğini tanıyıp, Moravcsi.k'in içinde Macarların atalarını gördüğü Onogurların bir parçasıyla Kafkasya bölgesinde kalmıştır. Göçe­ be kavimlerde, kabileler arasında yapılan ittifakda başka dili konuşan hakim kavmin adını almak ve reislerinin hakim kavmin ailesinden gelmesi sık sık görülen bir özellikti. Macarların Bayan yönetimi altında olan kısmında ve Küver'in reisliği altında olan küçük Macar parçasında da bu durumu düşü­ nebiliriz. Böyle hallerde kabilenin tamamının Ono­ gur, dilinin de Onogur dili olmadığı kendiliğinden anlaşılacaktır. Moravcsik'den aktaracak olursam : "Batıya doğru çekilen Bulgar-Türklerinden ayrı olan Macarların ilk hükümdarı, VII. yy. 'daki Ba­ yan 'da, sonraki Macar hükümdar ailesinin atasını görmemiz gerekir. . . Macarlar Onogurların çekil­ mesinden sonra Hazar İmparatorluğu'nun ittifakı­ na dahil oldular ve bu ittifaktan IX. yy. sonuna doğru lö


yurt tutan kavim olarak ayr ıldılar. Bu ittifak süresi yuvarlak bir rakamla 200 yılı bulmaktadır. Bu olgu­ yu İmparator Konstantinos Porphyrogennetos'un çok tartışılmış olan bir yazısıyla birleştirmek müm­ kündür. Nitekim Konstantinos, Türkler, yani Ma­ carlar Hazarlarla üç yıl birlikte oturdular diye yaz­ maktadır. Yunan harf rakamıyla yazılmış olan bu üç yıl her araştırıcıyı ş üpheye düş ürmüştür. Moravcsik, paleografik bir incelemeyle, tartışmalı harf rakamının 200'e tekabül ettiğini tesbit etmiş­ tir. Demek oluyor ki, M acarlar VI I. yy. ortasında Hazar hakimiyeti altına g irmişler ve I X . yy. o rt a ­ sında buradan ayrılarak, Hazarların bir parçası ola n Kabarları (

=

başkaldıran ları}da kendilerine

katıp, Levadia ve Etelköz'de kısa süren bir konakla­ madan sonra, IX. yy. sonunda bugünk ü yu rtlarına gel ip yerleşmişlerdir.111 Kobrat 'ın bir başka oğlu, Onogurlar ve Macar­ ları n bir kısmıyla Ural dağla rının güney kısmına doğru yol almıştır. Magna Hungaria, M agna Blacia ve M agna Bulgaria burada ortaya ç ıkaca ktır. Vol­ ga-Bulgarları onlardan neşet etmektedir. Kobrat'ın adı bilinmeyen beşinci oğlu kavmiyle birlikte Ra­ venna 'ya dahil bulunan Pentapolis'e taşınmıştır. Geza Feher, Kuver-i Küver d iye okurke�1 ve kelime­ n in içinde renk adı tahmin ederken haklı ola bilir''ı. Adın bir Onogur Köğer > Kü,ger > Küver 'grima­ vi' a dını ifade ettiğ ini ve d aha sonra ortaya çıkan Peçeneklerin, K üerc i- c ur kabile adının küer kıs­ mıyla karşılaştırılabileceğini sanıyorum. Bizim için en önemli olanlar şimdi Espcrik ve Küve r Onogurlarıdır. Esperik ( = küçük şahin t ürü}, 17


muhtemelen Onogurlara katılm ış olan B ulak toplu­ luğuyla birlikte Hazar baskısından dolayı batıya doğru çekilmiş ve 1 300 yıl önce Aşağı-Tuna Balkan Bulga ristan'ını kurmuştur. Aynı sıralarda Kobrat'ın Küver adl ı oğlu Avar Kağanının kabile birliğine ka­ tılmıştır. Gyula Laszlo'ya göre, Onogurların, daha doğrusu Onogundurların kabile birliğinin bu kısmı Macarların ilk yurt tutuşunu gerçekleştirmiştir ve arkeolojik buluntuların griff (grifon) -sarmaşıklı şıklı bitki bezekleri- yeni grubunun yurdumuzda bulunuşunu bu durum açıklamaktadır. Gyula Laszlo, "öyle görülüyor ki, Küver'in yurdumuzda yerleşen kavmi dahi tamamen bir tek kavim değildi" diyor. Kafkasya b ölgesinde kalan Onogurların çoğunlu­ ğunun Macar oluşu gibi, bunların da bir kısmının Macar olması mümkündü. Bilgin, alçakgön üllülü­ ğüyle ilmi incelemelerini, tesbitlerini sadece "mu­ rakab eye varriıa" diye adlandırmasına rağmen, Gyula Laszl6'nun adı geçen kitabında araştırmayı oldukça öne alan bir düşünce yapısı görülmekte­ dir . Al föld'de toplu bir yerleşmeyi hesaba katama­ yacağım ız ı düşünmekteyim. Hidrolog ve böl üm yö­ neticisi yüksek mühendis Lajos Kovacs 'ın maluma­ tında n bildiğim iklim hususiyeti Macar Ovası, Tu­ na, Tisa ve Maraş b ölgesinin iklimi için muhteme­ len o zaman da mevcuttu. "Gerçi ıslak periyodların kaydedilmesi ancak son dört y üzyılla sın ırlandırıl­ maktadır. Fakat muhakkak olan nokta: buradaki ik­ limde sulu zaman dilimlerine dair 110 yıl öncesine giden bir devrenin özellik göstermesidir. Bunun için­ de de 7-12 yıllık iç devreler meydana gelmekted ir. 18


Göçebe çobanların �ssız yerleri zengin çimeniyle birlikte bulmuş olmaları mümkündür. Fakat bu pe­ riyodik olarak farzedilmelidir. öte yandan Macar Ovası arazisinin oldukç.a büyük kısmı çoğu zaman öylesine bataklık içinde ve ıslaktı ki, bu yüzden büyük atlı göçebe veya yarı g öç ebe toplulukları besleye memiş olmalıdır. Onlar için sürekli uygun yaşama sahası, kıyı bölgelerinin biraz yüksekçe uzanan tepelik-çimenlik arazileri ve Tuna ötesinin en büyük kısmıydı". Bu durumu ancak arkeologlar belirleyebilir. Arkeologlar ise, geç Avar devrinin en büyük mezarlıklarının Alföld'de bulunabileceği­ ni söylemektedirler bu mezarların içinde -Gyula Laszl6'ya göre- geç Avar devrinde içerilere doğru göç eden Macarların kemikleri de toz haline gel­ miştir. Karşı görüşlerin birleştirilmesi daha pek çok murakabeyi gerektirmektedir. Gyula Laszl6, Sekellerin Pannonya'da ortaya çıkışını, batıdaki sınır arazisinde iskanını hemen hemen ilk yurt tutuluşu olarak, daha doğrusu ilk yurt tutuşun bir kısmı olarak değerlendirmekle sanıyorum haklıdır. Anonymus Gesta'sı da, Sekelleri hatalı olarak Macaristan'ırı doğu kısmına, yani Erdel'e yerleştirmesine rağ­ men, onların daha Arpad'ın yurt tutuşundan önce Karpat-Havzası'nda bulunduklarına dair bilgi ver­ mektedirl81. Gyula Nemeth, hayatının sonunda Sekelleri Macarların onuncu kabilesi olarak görmüştür. Sa­ nıyorum onları onuncu değil, hiç olmazsa kronolo­ jik olarak ilk kabile saymamız gerekir. Katılan bir kavim olarak Sekeller Örseg'de ve daha içeride bu­ günkü Avusturya'da, Avar İmparatorluğu'nun batı19


daki sınır arazisinı korumuşlardır. Gyula Laszl6'nun tesbitine göre, geç Avar devrinden kalan mezarlar­ da bulunan yüzlerce malzeme muhtemelen Sekel­ lere aittir. Savaşçı ve katılan bir kavim olarak gö­ revleri, gerilemekte olan Avar İmparatorluğu'nun batı sın ırının savunulmasıyd ı. Sekil = 'beyaz ayak­ lı at' adları gerçi Onogur menşeli idi ve vaktiyle Ural 'daki Bulgar Türklerinin (Onogurların) bugün­ kü selefleri olan Çuvaşlarda bu kelime, fonetik tari­ hi açısından kurala uygun olarak bugün de SaGôl şeklinde yaşamaktadırceı. Fakat büyük yurt işgaline katılan Onogur adlı Gyormot, Keszi ve Jenö kabile­ leri gibi, Macardılar. A rpad-devri başında yurt tu­ tan kabileleri siyasi sebeplerle dağıttıkları ve ayrı iskan ettikleri zaman, Sekeller de ülkenin pek çok tarafında ortaya çıkmışlardır. Bundan sonra, yani ,

Arpad-devri başında, Sekelleri önce Orta-Erdel 'e, sonra bugünkü Sekel diyarına yerleştirmişlerdir. Sekellerin burada Uz ve Kuman hücumlarına karşı sınırı, yani Doğu-Karpatları savunmaları gereke­ cektir. Erdel'deki Türkçe yer adlarının her tarafta Seke! menşeli olmayıp da Bulak, Peçenek veya Uz m enşeli olmaları, Sekellerin Macar olduklarının işaretidir. Lorand Benk� yakın zamanda verdiği bir kon­ feransta Sekel diyarındaki Macarca ağızların eski, batıdaki, yani Örseg'deki Szerem vilayeti ağızları ve diğer yandan mevcut Sekel kalıntılarının diya­ lekti ile olan birliğini açıkça göstermiştir. Gyula Laszl6, Sekelleri de içine alan Pannon­ ya'daki Onogurlara -gerçi Küver kavminde sadece 20


Onogur kabile birliğine dahil M acarlar değil, Türk Onogurlar da bulunuyorlardı- dair Batı'daki en es­ ki kaynakları bir araya toplamak suretiyle şunu yazmaktadır: B atı İslavcası olan Ungri, Latince hungarus, Almanca ungar, Fransızca hongrois vb. hepsi Macarların Onogur adından çıkmış ve bugü­ ne kadar da kullan ılagelen adı haline gelmiştir. Gyula Moravcsik ise, bu konuda en eski Rus yıllık­ larına atıfta bulunuyor. Gyula Moravcsik'e g öre bunlar, Onogur adından gelen genizden çıkarılma­ mış (n-siz) şekildir, ungri ise doğu İslavlarında ve Ruslarda Macarların adı haline gelmi ştir. " . . . en es­ ki Rus tarih kaynağında Onogur kavminin iki kolu­ nun iki paralel adlandırması vard ır: Ugri Bjelii ('Ak Onogurlar' Tuna Bulgar-Türkleri) ve Ugri Ç'.ernii 'Kara Onogurlar' Macarlar) ' ı karşılamak­ tadır". 1 0) Türk teşkilatl ı kavimlerde Ak ve Kare sembolüyle yapılan ayırım çok yaygındır. Gom­ bocz ve Moravcsik gibi bazı Macar araştırıcıların

/

=

=

tahminine göre, M acar Arpad-hanedanı, Etil'in (Attila - Etel) sonraki ahfadıdır. Bundan başka ai­ lede şüphesiz Bulgar-O nogur adl ı pek çok hüküm­ dar vardı ve yurt tutan Macar kabilelerin adları da çoğunlukta Bulgar-Türk menşelidir. Macarlar da yurt tutuşunu tak.ip eden onlu yıllarda Batı'ya doğ­ ru Attila gibi ganimet seferleri yapmışlardır. Bu ki­ tab ın yazılma sından az önce, Karoly Czegledy bir İspanyol arabist meslekdaşından, açıklama�ının yapılması i çi n bir fotokopi almıştır. Bu fotokopi Ebu Hayyan adlı eski Mağribli, yani Arap dilli kro­ niğin güçl ükle okunabilen bozuk d urwndaki bir sayfasıdır. 21


Czegledy bunu okumuştur. K lSrösi Csoma Ce­ miyeti'nde verd iği konferansta yaptığı aç ıklamaya göre, bu sayfada, Türklerin Pireneler'i geçerek, 942 Temmuzunda o zamanki Mağrip İmpa ratorluğuna dahil olan ve bugün İspanya'da bulunan Lerida şehrini kuşatma altına ald ıklarından bahsedilmek­ tedir. Reisleri arasından Bulçu ve Lel'in adı tesbit edileb ilmektedir. Bulçu ve Lel çok geçmeden Lech­ Ovası savaşının kurbanları olmuşlardır. Fakat bun­ dan sonraki bilgiler kitabım ızın çerçevesine dahil değildir. Esperik'e ve Tuna Bulgar-Türklerine tekrar dö­ neceğiz. Bizansl ı yazar Agathon, Bulgar-Türkleri 7 1 3'de Bizans duvarları önünde göründükleri za­ man , Tuna Bulgar-Türkleri için Onogurlor diye yazmıştır. Bu da Tuna Bulgar-Türklerinin Onogur adın ın v ı ı ı . yüzyılın başında da bilindiğini göster­ mektedir. öte yandan Esperik'in yurt işgali ve K Ü­ ver'in Avarlara katılışı aynı zamana rastlamamak­ tadır. Mesela Gyula Laszlö, Novipazar mezarlığı aşağı yukarı bizim "griff (grifon) - sarmaşıklı bitki bezekleriyle süslü mezarlıklarımızı örnek almakta­ dır" diyort11ı. Pal Liptak'ın verdiği malumatdan bildiğim gi­ bi, Novipazar mezarlığı ve yurt tutan Macarların mezarlıklarının iskeletleri antropolojik ·açıdan da birlik göstermektedir. Esperik 'in küçük B ulgaristan'ı, iki büyük ikti­ dar olan B izans ve Avarlar arasında kendi ayağı üzerinde öylesine sağlam durabiliyordu ki, 679 'da B izanslılar onları Aşağı-Tuna'dan geri püskürtmek 22


istedikleri zaman İmparator iV. Konstantin yenil­ miş ve yıllık vergi ödemeye mecbur o lmuştu. Bul­ gar-Türklerinin Bizans 'a karşı koyuşunda artık teş­ kilatlanmış olan İslavların da muhtemelen payı ol­ muştur. Hatta Bulgar-T ürkl e rine katıl mış olan Bu­ lakları da daha o zamandan hesaba katabiliriz. Bunlardan ayrı bölüm altında söz edilecektir. Bulgar-Türkleri, 7 16'da Bizans'la çok uygun şart­ larla ticaret anlaşması yapmışlar ve 71 7'de de Bi­ zans'ı kuşatan Araplara karşı Bizan s'a yardım e t­ mişlerdir. Bulgaristan 'da bize kalmış olan Çatalar Kitabe­ si, ilk Bulgar-Türk hükümdarlarının isim listesini vermekte ve Esperik'i Attila'nın (Etil) ahfadı olarak yazmaktadır. Çatalar Kitabesi'ndeki hükümdar lis­ tesinde adı İrnik şeklinde geçen Attila 'nın oğlu İr­

nek 'den, adı şimdiye kadar çözülememiş Gostun, sonra da Bazmer neşet etmiştir. Bazmer'in ise Kurt adlı bir oğlu vardı. Gyula Nemeth bu Kurt adını, orijinal Türkçe Kobrot adının Kubrot varyantın­ dan tamamen kabul edilebilir bir tarzda açıklamak­ tadırt12ı. Bulgar-Türklerinin Tuna 'daki devletinin kurucusu olan Esperik onun oğluydu. Esperik'in oğlu ise Tervel (Terib-el?) 'dir. Konuya devam etmeden önce, 165 yılında Ro­ ma hakimiyetinin yıkılmasından sonra Tuna'dan güneye ve gün ey-batıya doğru bugünkü Bulgaris­ tan 'da aralarında az sayıda Erde) 'den çıkan Dakla­ rın İslavlaşan kal ıntılarının da bulunduğu İslav kabi­ lelerin yaşadığını bilmemiz gerekir. Daha güneyde Rumenleşen Traklar, yani Vlaklar yaşamışlar ve bun­ lar kuvvetli İslav etkisiyle karşı karşıya kdmışlardır. 23


Bulgaristan'da İslav etkisi özellikle kuvvetliydi, fakat Çatalar Kitabesi'nin hükümdar ailesi listesin­ de daha çok sayıda Onogur menşeli ad yer almıştır. Tervel'den sonra okunamayan bir ad ve sonra Se­ var gelmektedir. Ünlü uyumunu gözönüne alınca, bu adın daha sonraki Türk kavimlerinde de geçen Sever şahıs adıyla aynı olması mümkündür. M üte­ akip ad Kormisos muhtemelen Kurm1S'dır. Sık rast­ lanan Türkçe adla aynıdır. Arkadan Vinek, Telec, Sabin gelmektedir. Bu ad üzerinde durmamız gere­ kir, çünkü bu ad, B izans kaynaklarındaki Sabinos, Sabin adıyla aynı görünmektedir. Bu Sabinos 765767'ye kadar hüküm sürmüştür ve Szeben (eski ve­ sikalarda Sebin) şehrinin Sabinos adını almış ol­ ması imkansız değildir. Bilindiği gibi Bulgar-Türk İmparatorluğu yavaş yavaş Tuna'dan kuzeye, Kar­ patlar'a kadar, hatta çok geçmeden Erdel'e VA Maca.. Ovası'nın bir kısmına da yayılmıştır. Güney-Karpat­ lar'ın en önemli geçitlerinde stratejik önemi olan yerlerde Bulgar-Türk menşeli yer adları şu şekilde kalmıştır: Borosuy > B rass6 (gri su); Karas ugy > Krasso (Kara Su) ve Olt'un munsabında Szeben. Yunancada a-nın sık s ık açık e-yi belirtmek için kullanıldığını dikkate alırsak, Sebin adını buluruz ve bunun Türkçe ad anlamı 'sevin' demektir. Sa­ bin'den sonra listede Umor geçmektedir. Kısa bir süre sonra listede henüz adı geçmeyen Krum Han, Bulgar çarı (803-8 14) olmuştur, bu Han Bulgaris­ tan'ı, Bizans ve Frank İmparatorluğu arasında, on­ larla aşağı yukarı eşit güce sahip büyük bir iktidar seviyesine yükseltmi ştir. Onun adında da ilk hece­ nin seslisinin -r- önündeki düşüşünü görmekteyiz. O halde Krum adının orijinal şekli mutlaka Kurum 24


veya

Korum idi. Onomasticon Turcicum'dan da 15 Kurum, daha doğrusu Kurumbay, Kurumbek veya Korum adını gösterebilirim. Korum-un Türkçe adla

yapılan mukayesesi daha doğrudur ve anlamı da Türk şahıs adları kategorilerine oldukça uyma ktadır. Kelime a nlamı 'dağ ç öküşü, yıkıntı' demektir. Krum Han Sofya 'dan sonra Niş'i, hatta 809'da Belgrad ' ı da ald ığından, Orta-Avrupa'dan g üneye doğru ilerleyen önemli ticaret yolunu hakimiyeti altına almıştır. Krum Edirne'nin alınışından sonra Edirne şehri ve Trakya sakinleri arasından yakla­ şık 10.000 kişiyi -bunlara ait aile bireyleri bu sayıya dahil değildir- esir alm ıştır. Krum, bu esirleri aile­ leri ve bütün mal mülkleriyle birlikte topluca Tuna 'n ın kuzeyindeki B ulgaristan'a, yani bugünkü Oltana ve Montana 'ya iskan etmi ştir.c13ı Krum Han Avarlarla ve Franklarla da boy öl­ çüşmüştür. Avar İ mpa ratorluğu'nun yok edilişine Şarlman (Charlemagne) ile birlikte katılmış ve Karpat-Havzası'n ın bütün güneydoğu kısmını Bul­ garistan 'ın egemenliği altına sokmuştur. Bulgaris­ tan'ın ilk kanun kitabının hazırlanışı bu devreye rastla maktad ır. Zlatarski114l, bu kanun kitab ının or­ taya çıkışı hakkında, Krum'un sorusu üze rine Avar esirlerin İmparatorluğun çöküş sebebinin ne oldu­ ğunu söylediklerin i , B izans ansiklopedi yazarı Sui­ das'a dayanarak yazmaktadır : "iftira, şer irl er ve hırsızlar yargıçların suç ortakları olmuşlardı. İçki, fuhuş; ahlak bozukluğu, herkes ticaret yap ıyor ve kazık atıyordu ". Krum Han b ütün bunları d inl ed iği zaman,

Bulgar-Türklerini

Avarların

hatalarından

uzak tutmak için, ilk kanun kitabı olan Zakon­

Kruma 'nın

meydana getirilmesini zaruri görmüştür. 25


Krum 'un

halefi

Omurtagl 1 5l,

(O'nun

adı da

Bulgar-Türkçesi bir kuş adıdır), Krum'dan arta ka­ lan büyük g el irlere dayanarak, hayatını büyük eser­ le r meydana getirilmesine vakfet miştir. B ulgar­ T ürk kültürüyle ilgili eserlerle Macar araşt ırıcı Geza Feher de çok meşgul olmu ştur. Krum Han'ın hatıras ını koruyan 40 m2 büyüklüğündeki anıt , kuşları kaya-rölyef olan çok ünlü bir anıtt ır. Pliska 'da ve Prcslav'da yükselen muazzam binalar komşu bü­ yük iktida rların binalarıyla da boy öl. ç üşmektedir. Dörtgen şekli nde yontma taşlardan yapılmış kale­ ler, arslan h eykelli saraylar, su kanalları, M acar ve Avar sanat ıyl a akraba hurma dal ı şeklindeki bezek­ lerle süsl ü eserler ve gelişmiş seviyedeki serami k sanatı b u şehirlere v e b u devirlere hastır. Tarih, bu şehirlerin kültür seviyesini gösteren bir hadise de kaydetmektedir. Bulgar-T ürk İmparatorluğu'nun gerileme devrinde Ruslar Balkan Yarımadası'na hücum ettikleri zaman, savaşçı Rurik-hanedanının oğlu Svyatoslav, 969'da bu Bulgar-Türk şehirlerini görünce çok b üyük bir hayranlık duyup şöyle ba­ ğırmıştır;

"Kiev'de yaşamak istemiyorum,

Pres­

lav'da yaşamak istiyorum, çünkü b ütün iyi şeyler burada bir a rada bulun makta : Yunan nakışlı ku­ maşlar, şarap ve her türl ü yemiş . . . Macarların atla­ r ı ve gümüşleri... Rus diyarından gelen kürkler, bal mumu, bal ve köleler . . .

"

Roma İ mparatoru Trayan çekildikten sonra ya­ rım kalan E rde! tuz üretimi de B ulgar-Türklerinin mülkiyetindeydi. Orta-Avrupa'da başka yerde tuz madeni bulunmadığından, Erdel 'deki bu madenler çok değerliydi. Frank kralı , daha sonra İmparator 26


olacak olan ve o sırada Buğdan h ükümdarı Svyatop­ luk ile. harbede n A rnulf, 892'de Bulgar-Türklerinden B u ğdanl ılara tuz vermemelerini istemişti .

IX. yy 'da Bulgar-Türklerinin İslavlaşması he­ men hemen tamamlanm ıştı. Fakat yine de adı Bulga r-Türkçesi olan birkaç yönetici şahıs bulun­ makt aydı. Mesela , 858-888 sıralarında Belgrad ku­ mandanı Böritarkan : 'ku rttarkan ' . 927 'de bir reis Alpbo yatur : 'kahraman-cesur', ondan sonra Çar Samuel 'in. sadık adamları aras ında Arnavutluk'taki Belgrad (bugün Berat) kumandanı Elinag 'impara­ torluk-bakanı' ve yüzy ılın sonunda Kaukan boyu görülmektedir. 864'de Çar Boris (Bogor is) H ıristiyan olduktan sonra Bulgaristan, İslav-B i za ns kültür b irliğine da­ hil olmuş, sonra da BizansJ mparatorluğu'nun eya ­ leti h al ine gel miş ve Xll. yüzyılda Kumanla rın kur­ duğu ikinci Bulgar Çarlığı va sıtasıyla yeniden müs­

takil bir devlet olmuştur l1 61 .

27


BLAKLAR, YA Nİ BULAKLAR Eğer bu küçük kitabın ölçülerine göre Bulak kavmiyle ilgili olarak detay! ı bilgi verecek olursam, bunun sebebi tarih , daha doğrusu Türkoloji litera­ türümüzün yeni bir buluşunda n bahsetmek isteyi­ şimdendir. Bu yeni buluş, hem E rdel 'in , hem de Bulgaristan'ın, aynı zamanda da Rumen ovasının tarihine yeni b ir açıklık getirmektedir. Daha altmışlı yılların başında yazılmış olan, ancak 1971'de Ankara'da neşredilen kitabımda [Tarihte Türklük), Anonymus'un kroniğine göre, Erdel'e hücum e de n yurt tutan Macarlara karşı koymayı denemiş olan kavimd e, belki

Buloklar-ı

Vlaklar

yerine,

görmemiz gerektiği d üşüncesini

öne sürmüştüm . B aşlıca kaynaklarım Scriptores Rerum Hunga­ ricarum'dur (SR H) I. Bp. 193 7. İ çinde bul un an kay­ naklardan Anonymus'un Gesta 'sını Dezs8 Pais gü­ zel bir Macarcayla aktarmıştır11ı. XI I I . yy. Fransis­ ken keşişlerin yolculuk hatıraları daı2ı öne ml i kay­ nakla rdır ve bunlar Doğu'yu gezen Rubruquis 'den ve Roger Bacon'da n bize kal mıştır.

Blaei

(Blac) k av mini Anonymus ve Kezai kro­

niği de zikretmektedir. 1976'd a "Magya r Nyelv (Macar Dili)"de (2 68-271. sayfada), hukuk tarihçisi György Bodor'un " Egy kronikas adat h el yes erte!28


mezese" adlı değerli makalesi neşredilmiştir. Ya­ zar bu makalede, BJoc ve VJoch adlarının iki ayrı kavme dair olduğunu göstermiştir. Bodor'un maka­ lesi, Erdel 'de X-XII. yüzyılda rol oynayan Türk ka­ vimlerinin hatıralarına dair aklıma bazı düşünce­ ler getirmiştir. György Bodor, Anonymus'da BJocus-un çoğul şekli olarak BJochi ve Blocci şekillerini, Kezai 'de ise, Sekellerle - sıkı münasebette bulunan ve çoğul şekli Blacki olarak geçen, başka vesikalarda da benzer şekilde bulunan ve son olarak da 1 224'de vesikalarda rastlanan kavmi, Fransisken keşişle­ rin ifadeleriyle karşılaştırmıştır. Kezai'de Hunlara ait bölümde · geçen satırlara burada da yer vermek gerekiyoı:l3•: "Pannonia. . . Sclavis tantummodo, Graecis, Teutonicis, Messianis et Ulahis advenis remanentibus in eadem, qui vivente Ethela popula­ ri servitio sibi serviebant ". O halde gördüğümüz gibi Hun efsanesi, mümkün olduğu kadar çok kav­ mi Pannonya'da Hunların hakimiyeti altında gös­ tP.rmektedir. Bu kavimler arasında adları Kezai devrinde (1238 sıralarında) bilinen kavimler, yani İslavlardan ve Almanlardan başka Balkan kavimle­ ri, Yunanlılar, iki Moesia kavimleri ve Ulahlar bu­ lun maktadır. Demek oluyor ki, bu satırlardan da, Kezai'nin Ulahi-yi ve başka yerlerde adı geçen Blaci-yi birbirinden kesin şekilde ayırdettiği. anla­ şılmaktadır. Kezai 'nin Erdel 'de de Ulah kalıntıları hakkında bilgisi olduğu, fakat Peçenek ve Uz kalın­ tıların ı önemsiz bulduğu gibi, Ulahları da aynı şe­ kilde önemsiz bulması mümkündür. Çünkü, Blaci ile birlikte Erdal arazisinde p eçenek ve Uz ka29


l ıntıla rını zikretm ez. Oysa Peçenek ve Uzlar Er­ del'de tarihi bir rol oynamışlardır. Bodor'un düşünce akışına geri dönelim. Rub­ ruquis, 1253 'de Moğol büyük kağanın ın sarayında bulunmuş ve Fransız kralına yaptığı durum değer­ lendirmesinde Bloklardan da söz etmişti r : "De illa regione Pascatur exierunt Huni qui postea Hunga­ ri, unde est ipsa maior Hungaria ... cum illis con­ currerunt Blaci et Bulgari et Wandali . . . Et iuxta Pascatur sunt ill ac, quod idem est quod Blac . . . " (Bu ülkeden, yani Pascatur'dan [Başkırdistan'dan] Hunlar geldiler, onlardan sonra Macarlar; b üyük [eski] Macaristan buradan gelmektedir . . . Blaklar, Bulgarlar ve Vandallar onlarla birlikte geldiler. . . Ve B laklarla ayn ı olan İllaklar B aşkırdistan'ın ya­ nında bulunmaktadırlar . . . ) Vandalların içlerine ka­ rışması bilinen bir şeydir ve Ortaçağ'da sık rastla­ nan bir hadisedir. B ir başka Fransisken olan Roger B acan XIII. yy. sonunda, İstanbul, Bulgaristan ve yeni M aca­ ristan arasında Asen 'in diyarında yaşayan B lakla­ rı, aynı şekilde eski Bulgaristan ve eski Macaristan yanında bulunan Blacia'dan ( . . . "Blaci de B lacia majore" ...) neşet etmiş göstermektedir.ıcı H açl ı ordularının Fransız kronikçilerinin , me­ sela Villchardouin 'in "li Blasi . et li Commains"-i zikrettiğini ve B ulgar Çarı Asen'i (Esen) ise, "roi de Blaquie" olarak zirkettiklerini buna ilave edece­ ğiml5l . Fakat bu konudan Kumanlara (Kunlara) dair bölümde daha etraflı olarak bahsedeceğim. Bodor makalesini şu faraziyeyle bitirmektedir: "Öyle g örülüyor ki, Blaklar Ural dağlarının arka30


s ın daki bir yerden, Türklerin ortasından Batı'ya gelmişlerdir." İlk sırada keşi ş Mark olmak üzere geç devir kronikçileri, vesikal arda Volachus - Va­ Jach us vb. adında geçen ka vmi, doğu menşeli, muhtemelen Bulgar-Türkler iyle buraya sürüklen­ miş, aynı kültürde gözüken ve belki onla rla ort akla­ şa ya şamış blak kavim kalıntısıyla hatalı bir şek.ilde birleşt irm i şlerdir. Bana göre, burada sözü edilen Bulgar lar, daha önce adı geçen Onog.; rlard ır. Rubruquis 'nin haberi ve bunun kısmen Marco Polo'ya kadar olan kabulü, özellikle usta tarihçi G . Brat ianu'nun çok kafa yormasına sebep olmuştur. Brrtianu faraziyeleri birbirine ilave etmiş ve İUac ve M arco Polo'dan bize kalan Lac kavim ad ıyla da etraflıca meşgul olmuştur. Çünkü bunlarda Ru­ rne_nleri görmeyi ummuştur. Oryantalist P. Pelliot bu faraziyelere büyük bir yer ayırmışsa da, bunları kabul etmemiştir. Pelliot diğer düşünceleri arasın­ da şunu söylemektedir: "A rnon avis lllac est une rnauva ise leçon pour Vlac" (P. Pelliot, Notes sur l'histoire de la Horde d 'Or. Paris, 1949. pp. 1451 59. Oeuvres Posthurnes il.) Türkç;eye çevirecek olursak: "Görüşüme göre İllac, Vlac yerine yersiz bir anlatımd ır. " UJac-la ilgili bu ad, bizi Türklere g ötürmekte­ dir. Bu ad Türklerde çok defa görülen özel bir ad­ d ır ve bu da tabiidir. Çünkü at türlerinin adları, se­ vilen şahıs ve kabile adlarıdır. Ulak kelimesi 1066'da yazılan meşhur büyük Türkçe-Arapça sözlü­ ğün müellifi Mahmud el Kaşgari'ye göre, "savaş atı" dernektir, o halde Türkç.e kabile ve şahıs adlarının büyük bir grubuna mükemmelen uymaktadır. Fars 31


kronikleri Reşideddin ve Cuveyni de Ulak adlı bir kağanı, daha doğrusu karluklarla ve K ıpçaklarla komşu bir kabileyi zikretmektedir. Kronikçiler ka­ ğanı iyi hatırlam ışlardır, çünkü bu kağan, Moğolla­ rın ilk akınından az önce, 1 2 1 9'da ölmüştür. Ono­ masticon Turcicum'dan çok sayıda Kazakça ve Yö­ rükçe Ulak adı iktibas edebilirim. Şimdi, Bulgar-Türkleri doğudaki eski yurtları­ nı terkedip bugünkü Bulgaristan'ı kurmalarının 1 300. y ıl ını kutlarlerken, blok meselesi de artan bir önem kazanmıştır. Blok ve vloch adland ırmasının birbirinden tamamen ayrı iki kavme ait oluşunun tesbiti tabiatıyla yeterli değildir ve bu iki adın men­ şei ile anlamını a çıklığa kavuşturmak gerekir. Dezs� Pais d e, daha 193 5'de Balkanl ı Vlach, olochus kavminin blok-la aynı olmadığını d üşün­ müşse de blok adına dair düşündüğü etimolojik çö­ züm (parça. kal ıntı, dalY8l hatalıd ır . Çünkü Dezs6 Pais'e göre kök hizmetini gören bal-'kesmek ' anla­ mındaki fi ili, daha doğrusu özel bir ad ola n bolku adını, Tür kçe sözlükler ve Doğu kaynakları tanıma­ maktad ır. Bloklar U ral'ın ötesindeki Türkl erin or­ tasından Batı'ya giderlerken, vlochlor Balkan-Yarı­ madası'nın ortasından, yani Ohri G ölü civarından dört yana dağılmışlard ır. Böylece Trakların ve İl­ lirlerin ahfadları Rumenleşmişlerdir. Rumenleş­ melerinde b elki, Güney-İtalya 'dan sadece 80 km. geni şlikteki Otranto-Geçidi 'nden Pindus-<lağları bölgesine geçen Güney-İtalya çobanları da rol oy­ nam ışlardır. A Magyar Nyelv Törteneti es Etimol6giai Sz6tıira ( = TESz) il. 1 073-1074 şunları söylü­ yor: "Vlach adı güneybatı İslav menşelidir. M acarca 32


Olah kavim adıyla etimolojik olarak aynıdır . . . Ka­ vim adı eski İ slavcada bütün yeni Latin kavmi için kullan ılmıştır. Bazı İ slav dillerinde anlam daralma­ sı olmuştur. Macarcaya çoğul şekl i , 'batıdaki yeni Latin dilli kavim', daha doğrusu ' İ talyan ' şeklinde anlam daralmasına uğrayan bir S ırp-Hırvat veya Sloven d iyalektten gelmiş olabilir. Pawlowsky'nin

Valach kelimesini a rt ık eskimiş olarak değerlendir­ diği b üyük Rusça-Almanca sözlüğe göre, kelime­ nin anla mın ın 1. der İtaliener; 2 . der Walache ol­ duğunu da ilave etmek istiyorum. Bu thrako-Rumen kavmin Latin diline, Balkan eski yurdundayken, çok e rken bir zamanda son de­ rece çok İslav unsuru karışmıştır . Çünkü İ slavlar

VI. yy'da tamamen Korint'e kadar inmişlerdi ve bu İ slav uns urlarını, Latince olan dillerinde kuzeye dı

götürmüşlerdir. Cioranescu, Rumencede 4600 Sırp ve Bulga r-Türk menşeli kelime göstermektedir171 Slavlar Ohri Piskoposluğu vasıtasıyla Yunan-İ slav kültürünün etki alanına girmişlerdi rl81 "Rumen dilinin Lfttin menşeinin kabul edilişi­ nin etkisiyle bu kavmin adını daha 16. yy'da roman diye yazmaya başladılar. Macarcada

roman

kavim

adı kesin olarak 1848-49'dan sonra yurttaki Ru· ınenlerin arzusu üzerine, idarenin diline, sonra de ortak dile girmiştir. Eski rumuny tipli şekiller kıs­ men Rumence i sesinin yerini tut an ıyla, kısmen de M acar diyalektindeki fo netik değişmeleriyle ortaya çıkmışlardır." (TESz. I II. 436) Bu durumda B izans (Do ğu-Roma) İ mparatorluğu'nun büyük arazi sinde yayılmış olan

Rum

adının rolünün ne olduğu soru­

su da ortaya atılabilir. 33


B azı tarihi kaynakları s ıkıntıya düşüren vlach ve blok adının birbirine karıştır ılmasını, atlı göçe­ be Türk kavimlerini n iktisadi ve içtimai tarihi hadi­ selerinde aramamız gerekir. Ural'dan Batı'ya uza­ nan Avrupa bozkır kuşağının Tuna ve Karpatlar arasındaki arazisi , İskitler ve Sarmatlardan sonra, Hun Türklerinden itibaren kısa veya uzun süreler­ le Türk atl ı kavimlerinin konaklama yeri o lmuştur . Atlı göçebeler için B atı'ya v e özellikle Bizans'a doğru yapılan gan imet seferlerinin en başta gelen kazancı iş gücü ve özellikle çoban temini olmuştur . Türk kavimleri daha karlı ganimet seferlerine giri­ şebilmek için, çoban kavmi toprağı işlemeleri için de tutmuş olabilirler. Krum H an ve Avarlarla ilgili kısımda bu konudan söz etmi ştik. Bu hadisenin 400 yıl süren bir devamı daha olacaktır. Hunlar ve Avarl ardan sonra Tuna Bulgar-Türkleri ve onlara katılan Blaklar, sonra k üçük ölçüde Pe çe nekler, büyük öl çüde ise Kumanlar ve Altın-Ordu Tatarla­ rı, Ural 'dan başlamak üzere Karpatlar'dan güneye doğru ve Buğdan 'da önemli rol oynamışlardır. Es­ kiden beri göçebe olan ve çoğunluğu kuzeyde yaşa­ yan çoban kavmi n, Tuna düzlüğünde ve o nu ku­ zeyde çevreleyen Karpatlar'da toplu olarak ortaya çıkışı, büyük ölçüde toprağın işlenmesi amacıyla çoban halkın Türk kavimlerce iskan edilmesi duru­ mundan kaynaklanmaktadır. Vlak toplulukların o r­ taya çıkışının ve çoğalışların ın onların Blaklarla karıştırılmasına vesile teşkil etmiş olma s ı tabiidir. Oysa iki adı birbirinden a ç ık fonetik farklılıklar ayırmaktadır. Blok adının kelime başındaki ünsü­ z Ü daima b, kelime sonundaki ünsüzü ise daima k

34


olmuştur. Macar tarihi kaynaklarında valachus, volachus şeklinde geçen vlach adı ise, kelime ba­ ş ındaki ünlüyle geçmektedir, o halde M acar ortak dilinde kelime önce u ile, sonra o ile, kelime sonu ise h ile yazılmışt ır. Tıpkı, Reşideddin 'in kroniğin­ de, B atu H an 'ın 1 241 yılı istilasından bahsederken Buğdan'ı Kara-Ulay olarak zikretmesi gibil9l. B u a d eski Osmanlıcada d a Ulah idi : "Eskiden Roman­ ya 'n ın yerli halkına ve bu halkın soyundan olan kimselere verilen ad" (Türkçe Sözlük, 1 966). E flak 1391 'de voyvoda Mirçe zamanında vergi vermeye başlay ınca, Türkçe adı İflak oldu. Buğ­ dan ' ın da Reşideddin'de Kara Ulay şeklinde geçen adı daha sonra Kara İflak oldu. Eski Osmanl ı Türkçesinde d e , ünsüz yığılmasıyla başlayan adın kelime başındaki sesliyle ç özümlenmesi keyfiyet i kuvvetle kendini göstermektedir. Mesela, Slav ka­ vim adı İslav o lmuştur. Bu temeyül günümüzde dah i öylesine canl ıdır ki, 1 966'da neşredilen Türk­ çe S özlük Slovak yerine İslovak ve Sloven yerine İsloven yazmaktad ır.

Blak adının me nşeine gelince, Karlukca Bulak kabile adını düşünüyorum. M acar Türkoloji litera­ türünde bu adla pek çok defa karşıla şmaktayız. Gyula Nemeth'in 1938'deki bir makalesi ilk olarak bu adı Batı-Sibirya 'dan zikretmiştir<10ı. Gyula Nemeth, M. Kaşgari'nin 1 066'dan kalan sözlüğünden Bulak kavim adını öne sürmektedir. Bu kavmi Kıpçaklar boyundurukları altına almışlar ve ondan sonra bu kavim Al ka Bulak adını taşımıştır. M. Kaşgarlı'ya göre, B ulak kelimesinin anlamı 'breitrückiges P{erd' [geniş sırtlı at)'dır, fakat başka Türk dillerinde ve 35


Moğolcada anlamı 'yarı kır - yarı doru at', daha doğrusu Çağatay-Türkçesinde anlamı 'beyaz ayaklı at'dır. Alkö Bulak adı yerine daha ziyade Arka Bu­ lak adıyla meşgul olmamız gerektiği faraziyesini öne süreceğim. Nitekim Arkö kelimesini Türkçe sözlükler atın vasfı olarak tanımamaktadırlar. Bu kelimeden daha ziyade Arkö 'erkek' kelimesi uy­ gun düşmektedir. Gerçi M. Kaşgari'nin faksimile neşrinin sadece İi.lkö okunuşuna izin verdiği doğrudur, fakat Türkçede, özellikle Oğuz dillerin­ de r > l f onetik değişiminin örnekleri olduğunu bi­ liyoruz. Aşağıda bunu gürgen > gülgen vak.asında ve bir Fin dilcisi olan Riisiinen'in Türkçe fonetiğin­ de göreceğiz. Aşağıda gösterilen Kazakça Erke Blak adına da ayrıca atıfta bulunacağım. Gyula Nemeth Bulak adından bahsederken çok büyük sayıda sözlük dağarcığı kullanmaktadır. Tesbitine göre, bulak adını daha az bilinen bir Türk kavmi de taşımış ve bu kavimden XVI . yy. sonunda Rus isti­ lacıları da bahsetmişlerdir. Nitekim 1592 sıraların­ da Ruslar bulakların yurdunu fethetmişlerdir. O sı­ rada bulak kavmi, doru atlar ülkesinde, yani görü­ nüşe göre Başkırtların oturduğu toprak olan Ural dağlarından doğuya uzanan Narym nehri civarın­ da yaşıyordu. Eskiden bu kavmin atları tanınmış ti­ cari metalardı. Bana göre bu ülke, belki eski Magna Blacia'n ın kalıntısıydı. Bulakların eski tarihine geri dönelim. bulak kavmi Karlukların kabile birliğinden ayrılmış ve müstakil bir kavim haline gelmiştir. Karluklara dair veriler eksik ve da ğınık olarak ortaya çıkmak­ tadır.'111 Karluklara dair bilmemiz gerekenleri, 36


Kı!roly Czegledy

"Karluk Kavimlerinin adları"

isimli makalesinde en iyi şekilde ifade etmiştir•12ı. Konunun daha kolay anlaşılması için Czegledy'nin özlü ve iyi yapılmış sentezini kelime kelime iktibas ediyoru m : "Karluklar eskiden beri Türk kavimleri arasına dahildirler. VI. yy. ortasında teşekkül eden Türk İ mparatorluğu 581'de doğu ve batı diye ikiye ayrıldığı zaman, Karlukların arazisi iki Türk impa­ ratorluğu arasında, Altay'.ın güneybatısında, Kara­ İrtiş ve Zaysan-Gölü bölgesinde , Çinlilere göre To­ lo-se (Talas) vadisinde yer alm ı ştır. " Czegledy, Fars ve Arap kaynaklarının verileri­ ni çok iyi değerlendirmiş, Karlukların dağılışını çizmiş, XI. yy'da yapılan savaşlar neticesinde v.e özellikle Moğol istilası zamanında tamamen kay­ bolduklarını tesbit etmiştir. Kaynakların büyük kıs­ mı Karlukların eski, kuzeydeki devrine aittir. Kar1 ukların 9 kavmi vardı. Bu kavimlerden yedinci sı­ radaki kavmin adı Bulak'dır. B arthold'un Balasa­ yun adıyla ilgili olarak yazdığı ve aşağıda Zdgon adını a nl atırken yeniden temas edeceğim ne şriya­ tını, Bulak kabilesi ve halkı açısından önemli bulu­ yorum . Arap yazarları El-Mukaddesi ve Yakut, yaz konaklamalarını Bulgarların yakınında yapan ve tabiatıyla Başkırtlara da yakın olan bir kavmin, Karlukla nn toprağı olan Talas-Havzası'nda yaşadı­ ğına dair bize bilgi vermektedirler. Mukaddesi'nin verdiği bu bilginin Karlukların eski devrine ait ol­ duğunu tekrarl ıyacağım. Bu kavim muhtemelen Bulaklardı ve bunların bir kısmı daha sonra kuzey­ batıda doru atlı kavim ülkesini kurmuş ve öyle gö­ rülüyor ki, büyük kısmı ise Onogundur kabile birli­ ğine, sonra da Esperik 'in Bulgarlarına katılmıştır.

37


Yukarıda daha önce ad ı geçen "a Szekely nev eredete" (Seke! Adının menşei) adlı makalemi 1961 de yazd ığım zaman , 'beyaz ayakl ı at' anlamındaki Szekely sökil (bugünkü Çuvaşçada soGôlJ'13' kabile adına biraz benzer anlamdaki kabile adı ol arak, Bulak-ı da zikretmiştim. Fakat o zaman Blok adıyla aynileştirmek henüz benim dahi aklıma gelmemişti. Szekely kabile adına bağlanan ananeye de temas et­ miştim ve o zamandan beri bunu Gabor Balazs i141 ayrıntılı olarak ifade etmiştir. Gabor Balazs'a göre, eski Seke! atlı s ın ır muhafız alay ı ve bu kalktıktan sonra kurulan Sekel atlı alayı atları da -yüzlerce yıl­ lık geleneğe sadık olarak- beyaz ayakl ı atlardı. Gyula Nemeth, Peçenek kabile adlarının renk adı olduğunu ve bu renklerin de at rengi olduğunu yaz­ mıştır. Onun bu görü şünde hakl ı olduğunu at rengi olan Bulak ve Sekil kabile adları da göstermekte­ dirlt5J. Ş üphesiz, bulakdan blak-ın nasıl meydana gel­ diği şeklindeki çok önemli soru, yani u-nun nasıl düştüğü, silindiği (elision) sorusu sorulabilir. Elision meselesiyle çokları gibi Rasanen de meşgul olmuş­ turııeı. Bu konudaki örneklerini aşağıda göste­ receğim: Osmalıca bırak 'lassen' (bırakmak) > brak-; oyrot-Türkçe qi"ra 'Acker' (tarla) kelimesinden qra olmuştur. Balak, 52 0'lerde b ir Sabir kral ının adı­ dır. Biza ns kroniklerinde ise bazen Blok diye yazıl­ maktad11<17J. Benzing, B aşkırt gramerinin şemasını verirkencıeı, şunu söylüyor: "Elision von Vokalen i n der Umgangssprahe ist sehr haufig. " Ünlü düşüşü ortak dilde çok sık görül mektedir.) Bizi özellikle -1 önündeki açık hece ünlüsünün düşüşü ilgilendir38


mektedir. Buna örneklerimiz de vardır: Kazakça Er· keblak 'aygır Bulak'(tsı; 1 1 75'de Meşçerlerin bir adı olan Bulaklidan gelen Blakti" ı20ı. Elisionsuz şek.il çok yayılmıştır. 1 760 Başkırtca Bulak<21ı, Kazakça Taybulak<22ı, 1 643 Tobol Tatarının adı Bulak<23ı, Kazakça Bulakpai 'Bulak bay'(241 örneklerini sıralı­ yabilirim. Yukarıda zikredilen kaynaklardan, 'beyaz-doru at ' anlamındaki Bulak kabilesi, daha doğrusu kabi­ le adının mevcut olduğu, hatta benzer şahıs adları­ nın da bulunduğu ortaya çıkmaktadır. Şahıs adları Blok şeklinde de görülmektedir. Bütün bunlardan

sonra, (Blac) Blok kabile adının Bulakdan geldiği· ne kesin gözüyle bakabiliriz. Bu kavmin bir kısmı Bulgaristan ve Erdel'e ne zaman gitmiştir? Kobrat 'ın büyük Bulgar-Türk İm­ paratorluğu 'nda Onogur yönetimi altında Macar­ lar, Bulaklar gibi pek çok kabilenin de yaşadığını, Onogurlardan söz ederken zikretmiştim. Bulak, Onogur-Bulgarlarına katılan bir kavimdi ve Kobrat'ın ölümünden sonra Hazarların hücumu neticesinde imparatorluk 5 kısma ayrıldığı ve (Moravcsik'e göre) bir kısmı Bayan yönetimi altında Hazarların met­ buluğunu tanıyıp Kafkasya'da kaldığı sırada, bir başka kısmı Esperik'in önderliğiyle batıya ilerleyip 679'da Aşağı-Tuna ve Balkan-Dağları arasındaki Bularistan'ı kurmuştur. Bunlara katılan bir kavim olarak Bulaklar sadece Bulgar-Türklerinin harple­ rine ve Tuna ile Karpatlar arasındaki düzlüğün isti­ lasına katılmakla kalmadılar, Bulgaristan'ın daha sonraki kuzey sınırı olan Erdel'deki sınır arazisi­ nin muhafızları haline geldiler. Ortak Bulgar-blak 3'


s ınırının Erdel'de nereye kadar uzandığını ancak tahmin edebilmekteyiz. 1222 tarihini taşıyan bir vesika, gerçi Erdel 'in güney sınırında, Olt Vadisi'n­ de "terra Blacorum ", yani Blakların toprağını zik­ retmektedir, fakat stratejik açıdan önemli olan Brass6 ve Szeben arasındaki bu vadide Bulgar-Türk­ lerinin Bulakları Tömös ve Olt Geçidi'ni koruma­ ları i çin yerleştirmiş olmaları mümkündür. B rass6 adı Bulgar menşelidir, Bulgarca Boro-Sug-dan (gri su) gelmiştir. Seben şehrinin adı 765-67'de hüküm süren Bulgar-Türk hükümdarı Sebin 'in (Yunanca Sabinosy2sı adıyla ayn ıdır. Gerçi, Bulgarların Blak­ ları iki önemli geçidin muhafazası için yerleştirdik­ leri düşünülebilir, fakat yenilgileri ve Macar topra­ ğına yaptıkları istilalardan sonra, Güney-Erdel'de­ ki Bulak sınır arazisini Macarların meydana getir­ miş olması daha muhtemeldir. Fakat, Blakların Macarlara katıl ışları nasıl ol­ muştur? Macar yurt tutanlarma sadece Blaklar kar­ şı koyabiliyorlardı. Blaklardan başka Erdel'de sa­ dece İslav kalıntıları yaşıyordu. Vlaklar ise, ancak Tatar istilasından sonra, XIII. yy. ortasında (1 252) kaynaklarda ortaya çıkmaktadırlar. Anonymus yurt tutuşu tamamlayan beş önemli seferi yazmaktadır. Bunlar arasından 896 sıralarındaki Tuhutum'un (okunuşu; Tühütüm, Teteny) seferi yurt tutanlar için Erdel'i açmıştır. Tuhutum'un düşmanı "Gelou, dux Blacorum" (Blakların yöneticisi, eski Macarca telaffuzu Gyelou) idi ve zorlu bir savaştan sonra bugünkü Kolozs vilayetinin Gyalu yerleşme bölge­ sinden birkaç kilometre mesafedeki Almas deresi 40


yanında maktül düşmüştü. GeJou ad ı anahtar öne­ mindedir. Şimdiye kadarki en ö nemli açıklamasını janos Melich vermiştir'28•. Melich bu adı - y vokal­ leşmesi, yani uzun ünlü haline geliş faraziyesiyle Bulgar-Türkçesi ad olarak düşünmüştür. B ilindiği gibi bu durum, Bulgar-Türkçesinden Macarcaya geçen kelime hazinesine mahsushL Fakat Bulakla­ rın 200 y ıldan fazla bir zaman Bulgar-Türkle riyle (Onogurlarla) ortaklaşa yaşad ıklarını, hatta bir sü­ re için yönetici tabakalarının Bulgar-Türk olabile­ ceğini , bundan dolayı Bulaklar ın pek çok fonetik hususiyeti Bulgar-Türklerinden almaları gerektiği­ ni düşünmemiz gerekir. Kelime başındaki ]-den dZ, bundan da Macarcadaki gy-nin ortaya çıkışı böyle­ dir ve bu sesi en eski hatıralarımızda y-siz yazmış­ lardır. Yine c-den s olmuştur. Eskiden sadece Bulgar-T ürkçesine has sayılan bu özellikleri Xlll. yy'dan sonraki Kumanlarda bile görmekteyiz. Me­ sela, 1469: "descensus Kachkanchiw" (Kackanci'y) bugün Kaskantyı.iszallasa. 1332: "Boklow" (okunu­ şu ; B oklou) Bokluy adından. 1436 ]arman, bundan daha sonra Gyarman olmuşturı21ı. Melich , Gelou adının kelime başlangıcının eskiden ], kelime so­ nunun ise -y olduğunu iyi tahmin etmiştir. Gyula Nemeth , Türk kitabelerinden anlamı açıkl ığa ka­ vuştu rulmamış olan bir ]oliy Türk şahıs adının gö­ rüldüğüne dikkati çekmiştir. Melich'in kitabı neş­ redildiğinden beri Türk kitabelerinin okunuşu çok gelişmiştir ve çok sayıda yeni neşriyat yapılmıştır. Problemli adın okunuşu uzun süre muallakta kal­ mıştı.ı21ı: ]ol{l}yy, Yoli'y, ]olyq vb. B ana göre adın doğru okunuşu Joluy-dur. Bu okunuşa oyma yazısı41


nın harfleri de izin vermektedir. Oyma yazıtı, 731 'de ölen akrabaları Kül-Tegin ve B ilge Kağan'ın anıt taşına Yoluy Tegin'in (prens) kendisi oymuş­ tur. Bu kaya kitabeleri Orhon Nehri yanındadır. Ve Ongın Nehri yanında da ]oluy Tegin'in elinden çık­ ma bir kitabe vardır. Yolug (Joluy) kelimesi daha sonra 1 066'da M. Kaşgari'nin sözlüğünde ortaya çıkmaktadır. B rockelmann'ın neşriyatı 'Lösegeld, Opfer ' (fidye. kurban) anlamını vermektedir. Kafkasya'da yaşa­ yan Karaçay-Balkar dilinde bugün Suyunçev sözlü­ ğüne göre dzoluu 'fidye' demektir. Bu kelime, şa­ hıs adı olarak Türk şahıs adları psikolojisine ve ka­ tegorisine iyi uymaktadır; Onomasticon Turcicum anlamı böyle olan çok sayıda ad göstermektedir. Mesela; Kazakça Kurban ve Kuman menşeli Ru­ men knez Gruban-ın adı gibi. Melich, Pais gibi araştırıcılar, Kolozs vilayetin­ deki Gyalu yer adını genellikle Gelou (Gyelou) reis adıyla ve gyalu (marangoz rendesi) araç adıyla, bir­ birine bağlamışlardır. Marangoz rendesi, kazma, balta gibi Türk menşeli araç adlarının Macarca şa­ hıs adlarından yapılmış yer ad İ arında görüldüğüne Melich de atıfta bulunmuştuı2eı. Fakat ]aluy-dan, sonra Dzolou-dan . gelen eski Macarca Gyelou yer adının araç adıyla bir ilgisi olamaz, TESz'a göre bu adın menşei henüz tartışılmaktadır. Gyalu yer adı­ na ise, zamanla beİki de araç anlamını vermişler­ dir. Barczi, -o- ve -o-dan -e- dağınık benzeşmesine eski Macar devrinden çok sayıda örnek vermekte­ dir : hornyo > hernyo, Bartolon > Bertalan, Türkçe /arta > Macarca gyertya (Mum)C30l. 42


Yolug adına geri dönecek olursak, Yolug adının Batı-Türk İmparatorluğu'nda rol oynayan prens

Yolug vasıtasıyla Batı-Türk İmparatorluğu'ndan kopan Karluklara ve böylece Bulaklara da veraset yoluyla geçmiş olması mümkündür. Çünkü şahıs adlarının temeli olarak hizmet gören bu ortak keli­ me, Bulgar-Türk dilinden gelen bugünkü Çuvaşça­ da mevcut değildir. Demek oluyor ki , Bulak menşe­ li oluşundan Bulgar-Türk menşeli oluşu daha az ih­ timal dahilindedir. (Çünkü ilk Onogur-Bulgar çar­ lık hakimiyeti o zaman artık Güney-Karpatlar'ın ar­ kasına çekilmişti.) Gelou öldükten sonra Blaklar, "Sua propria vo­ luntate dextram dantes dominum sibi elegerunt Tuhutum . . . et in loca, qui dicitur Esculeu fidem cum iuramento firmaverunt et a die illa locus ille nuncupatus est EscuJeu, quod ibi iuraverunt. " (Gö­ nüllü olarak barış sundular ve Tühütüm 'ü efendile­ ri olarak seçtiler . . . ve Esküllö diye söylenen yerde, sadakatlerini yeminle teyid ettiler ve o günden iti­ baren orada yemin ettikleri için bu yeri Esküllö diye adlandırdılar.)•31 1. Macarların yurt tutuşundan önce yapılmış olan ortak reis seçimi s ırasındaki kan muahedesinde de antlaşmayı yapan taraf ola­ rak aynı Tuhutum 'dan söz edilmektedir . Fransız Kralı I X. Louis 'nin kronikçisi v e altıncı haçlı seferine katılan görgü tanığı Joinville, Philippe de Toucy'nin ifadesine dayanarak 1251-52'de son Latin (Bizans) İmparatorunun, İznik İmparatoru i l . Baudouin'e karşı Kumanlarla ittifak yaparken dü­ zenlenen törenin şu şekilde cereyan ettiğini yazı­ yor: "Kumanlar kendi ve bizim adamlarımızın kanını 43


şarapla ve suyla karıştırdılar ve onlar da, bizim adamlarımız da bundan içtiler. Bunlardan sonra, artık kan kardeşi olduğumuzu ilan ettiler. " Bu tö­ ren Etölköz'deki kan ittifakının yapılışına çok ben­ zemektedir. Her ne kadar Anonymus sadece kanla­ rını karıştırdıklarını yazıp içtiklerini yazmasa da, içtikleri kendiliğinden anlaşılmaktad ır. B ul akların Macarlara katıl ışı, küçük kavimle­ rin "sua propria voluntate" kan antlaşmasıyla, da­ ha büyük kavimlere katılmaları şeklindeki Türk ka­ vimlerinde görülen adete uygundur. Daha önce gö rdüğümüz gibi . bu adet XIII . yy.da bile vard ır. Henüz o zamanki Erdel'de görülmeyen, ancak Ta­ tar istilasından sonra görülen Vlaklarla, Blaklar ay­ n ı kavim dahi olsalar, bunun hukuk ve so syal statü bakımından M ac ar-Vlak ilişkisi olarak düşünülme­ mesi gerekir. Dezs8 Pais, yemin yerinin adı olan Eskuleu­ nun Macarca yemin (eskü) kelimesiyle bi r ilgisi ol­ duğunu Macar Anonymus'unun notlarında farket­ miştir. Yer adı, tersi düşünülecek faktörler olmasa, halk etimolojisi olarak görünebilir. Bugün , Kolozs­ var'dan kuzey batıya do ğru Esküllö köyü bulun­ maktadır. Janos Karacsonyi, Anonymus'un anılan metni altındaki notlarda bu adın etimolojisine d e do ğru b i r şekilde parmak basmış, Türkçe içki keli­ mesiyle bağlantı kurmuş ve "locus ubi ius juran ­ dum datur" (yemin ettikleri yer) şeklinde düşün­ müştür . TESz Macarcadaki eskü kelimesinin es - fiil k� künden geldiğini kabul etmekte ve "düşme, dize

44


düşme, ayağa kapanma", "üst kademedekilerin ye­ re kapanmayla ilgili isteği, onlara ba ş vurma ", "ye­ min " şeklinde anlamlar vermektedir . Bu açıklama­ ya karşı iki önemli delil vardır :

1. Yer adının son ekinin kelime sonu y sürtün­

me (fricative) vokalleşmesiyle Türkçedeki -11y,

luy, -lüy

-liy, -

ekine karşılık olduğu şüphesizdir. Bu ek

Macarcada -sag, -seg ve -os, -es, -ös ekinin karşılı­ ğıdır, daha değrusu kelime kökünde ifade edilen hareket veya konunun bulunduğu yere dairdir. Bu­

nu, Kükelliy-den Küküilö ve Tortiliy-den Tortillou, sonra Tortillo şeklini alan yer adlarında da görece­ ğiz . Demek o luyor ki bu ek, bütün kelimenin Türk­ çe olduğunu g östermektedir.

2. Her alıntı kelimeni n açıklamasında -hatta burada tedrici ölçüde- etimolojinin k ültür tarihi fo­ nuyla uyum sağlaması gerekmektedir. 896 sırala­ rında ne Mac arlar, ne de Blaklar Hristiyandılar. O halde dize düşme yemin etmeyi değil, (kan antlaş­ masını düşünelim) Anonyrnus'un yemin ediş hak­ kında aşağıda yazdığı hadiseyi kasdetmektedir: . Reisler, "more paganismo fusus propriis sanguini­ bus in unam vas ratum fecerunt iuramentum "l32ı (pagan adetine göre, kendi kanlarını bir kaba dam­ la damla akıttılar ve yeminlerini bununla sağlam­ laştırdılar). En önemli nokta ise, birlikte akıtılan kanı antlaşm a yapan tarafların birlikte içmeleridir. Bütün Türk kavimlerinde ant içilmiştir. Bugünkü Türk ağızlarında da mevcut bulunan ant içmek

deyimi çok uygun bir deyimdir. Uygurcada İçkü içgü-yü g örmekteyizl33ı. Bugünkü Çuvaşça aş- orta­ -

Türkçe -eş- e ski-Türkçe iç-fiilinin Onogur-Bulgar

45


şeklin den geçmiş olabilir. İbn M ühennaı341 da İÇ kü ­ yü yazmaktad ır. Kırgızca ant içmek yemin hareke­ tinin en güçlü derece.5 idir. ( Judachin Sözlüğü. ) İ ç semantik ihti malini sadece Macar men şeli kelimelerde değil, Türkçeden geçen kelimelerde de dikkate almak gerekir. Türk dillerinde qi'-, ki-, q u, kü, gl-, gu-, gü- çok canlı kullanımı olan bir ektir . İç fi ilinden yapılan iC ki -iC k ü kelimesinin başlıca anlamı 'içki 'dir, fakat 'içme'de olabilir. Karaim Türkçesinde il:ki 'das Trinkgelage' (içki içme); Çağatay Türkçesinde U:kü : 'das Trinken, der Trank' (içki içme, içki)'dir. Özbeg Türkçesinde ic­ kilik 'in anlamı 'içki 'rıin yan ı sıra 'içki içme' mana­ sına da gelmektedir. Gden -s fonetik değişiminden daha önce yukarıda söz etmiştim. İ-den e-ye olan dağınık fonetik deği şmelerinden de bahsedelim: Mac ar-Hun efsanesinde geçen Enek, Eneth, Enee en fazla Türk dilinde inek, daha doğrusu Çuvaşça­ da ene şekl inde geçer. Bundan bugünkü Macar­ -

=

ca'da ünö olmuştur. Eski Türkçede igid-in yan ı sıra

igit ve egit varyantını görüyoruz, anlamı : 'yetiştir­

mek, beslemek'dir. Kazakça ee: 'içmek' (!); o rtak Türkçede iiit: 'işitmek' Kazakçada karşılığı e5et; ortak T ürkçede is : 'iş' Başkırt Türkçesinde : e s vb. Esculeu Türkçe İC killüy böyledir, Bulgar-Türkçesi Bulak Es killüg şeklinden gelmiş olmalıdır. Acaba katılan bi r kavim olan Blakların daha sonra zikre­ dilen GyulOk kavmiyle bir ilgisi yok mudur? Terra Blacorum'un, Blakl arın toprağının ilk önce B ulgar-Türklerini n hakimiyeti altındaki sınır arazisine dahil olduğu şeklindeki yukarıda zikredi46


len faraziyeye geri dönelim. Bulgar-Türklerinin ha­ kimiyetinin gerilemesiyle bu saha, hem de Hargita 'n ın kuzey kısmında uzanan Persanyi-dağları "silva Blacorum et Bissenorum" (Blaklar ve Peçeneklerin Ormanı) Erdel'in iç snır arazisine dahil edilmiş ol­ malıdır. Küküllö'ler ve Szamos boyunca uzanan Orta-Erd el Platosu'nun daha Sekeller Erdel'e göç etmeden önce Blakların arazisi, hatta yerl eşme merkezi olması ihtimal dahilindedir. Ortaya bir soru atacağım : Acaba Kezai 'nin kroniğinde, sonra X IV . yy. daki kronikte adı geçen puslu Hun-Sekel e fsanesi, "Campus Chigle", daha doğrusu "Chigla Ovası" mefhumul351 ile Orta-Er. del'de yurt tutan Macarlara tekaddürn eden Blak­ lar arasında bir bağlantı kurulamaz mı? Sekeller Maca rların bir kavimini oluşturmuşlardır, fakat dilleri Macarca olduğu için Türkçe yer adları bı­ rakmamışlardır. Oysa Blaklar, Türktü ve vaktiyle aynı B atı-Türk kon federasyonundan ve Uygur kom­ şuluğundan kopmuşlardı. Burada cik: 'sınır' keli­ mesi hem Orhon kitabelerinde, hem de 762'de Uy­ gurlarda tik-tutuk: 'sınır askeri yöneticisi ' şeklinde geçer. Cik adlarının İç-Asya sahasında ortaya çı­ kışlarında Uzlara dair bölümde sözedeceğim. Cig­

la kelime sindeki -la son eki T ürk dillerinde olduk­

ça sık görülür ve kelime köküyle gösterilen mefhu­ mun bul wıduğu yeri ifade eder: Mesela : Tuz'dan tuzla ' tuzun bulunduğu yer ; kum -dan kumla ' kum­ lu yer '; Kıpçakça bor 'şarap'-dan borla 'üzümlü dağ'l38 l, E rdel Ovasında Blaklarla karışan S ekellere, Chigla Ovası mefhumunun nasıl bağlandığı şüphe­ siz açıklanacaktır. Blaklar oldukça b üyük bir kavim 47


olmalıdırlar, çünkü yurt tutanlara karşı savaşları ve antlaşmaları bunu gösteriyor . Yerleşme sahaları Kolozs vilayetinden kuzeye doğru yayılmış, ha tta Szatmar'ı da içine almış ve geçici olarak belki de o radan kuzeye uzanmış olmalıd ır. O rta-Erdel 'deki KüküJlö n ehrinin adı Blak menşeli olarak gözüküyor. /onos Melich "A Hon­ foglalaskori Magyarorszag" adlı kitabında a şağıda­ kileri yaz maktadır; "Bu adda iki nehir tanıyoruz: birisi Ki sküküll8, d iğeri Nagykükilll�. Kiskükilll C> Balazsfalva 'da Naügyküküll 8'ye dökül üyor, Nagy­

küküll6, Gyulafehervar ve Nagyenyed arasında Maros'a dökülüyor. İki nehrin adına dair ilk veri­ miz 1 252'dendir (duos fluvios K ykullu) ve bundan başka pek çok vesikada bu nehirlerden bahsedil­ mektedir. Küküll 8 adın ın daha IX yy 'dan X.yy'a geçerken mevcut bulunması bu adın X., XI., XII. yy. 'da da kullanıldığını göstermektedir. Küküll�'nün yanında uzanan Küküll 8 Kalesi de güya XI . yy'da mevcuttu<37l, Melich bu adı, faraziyesi yapılan Türkçe Küke­ lek ( y ) ortak adından yapılmış Türkçe Kükelek ( y )

nehir adının alıntısı olarak kabul etmektedir. O n­ dan biraz fa rklı olarak zannediyorum ki , nehir adı­ mızın orijinal şekli KükeUiy, yani 'dağ erikli'dir, çünkü Kükel - kökel ortak kelimesini sadece Gr(mbec 'in Comanisches Wörterbuch'unda da gör­ müyoruz, onu Türk şahıs adlarında da korumu şlar­

dır. ( Mesela : 1261 'de B ar Hebi:aeus ıaaı bir kükel ağa zikretmektedir. J 1662'de ise, bir Tatar Kükil­ dejko geçmektedir l39l, Radloff 1401, Baraba Tatar­ larından da, Tobol Tatarlarında da Kora Kököl 48


ve

Koro KüküJ adını göstermektedir.

Bu şahıs adla­

rı eski Bulak, yani beyaz-doru atlar ülkesi bölgesine aittir. 'Dağ erikli ' anlamlı yer adları Anadölu'da da vardır,

li

KökeJJiy - Kükelliy-e benzer anlamlı köken­

adlarını Türkçe yazılmış olan "Köyler Belediye­

ler" adlı kitapta çok sayıda buluyoruzl41l. TortilJou dere adı da ayn ı Küküll & gibi eke sahiptir ve bu as­ l ında TortiJiy 'to rtulu' anlamındadır. Balazs Orhan, "Szekelyföld lefrasa " (Sekel Di­ yarı Tasviri) adlı büyük eserinde (l.60), "Saray yeri­ nin altından, neredeyse çeyrek saatlik mesafede Küküllö'nün sağ kıyısında değişik bir yığışım kaya dağı yükselir; bu dağ Hudvor'dır . . . hareketsiz, dev gibi bir sfenksi hatırlatır" diye yazıyor. Haromszek vilayetinde de eski şekliyle

Hud-

Bod-,

daha doğrusu

ovası adlı bir sınır bölümü var­

dır, "burada efsaneye göre eskiden belki eskiden

Hud adlı

bod,

daha

bir köy vardı".1421

Bod adının eski Macarca fonetik şekli mutlaka

Hud

idi. Bud adıyla ilişkili olarak -tek heceli kelime­

den bahsedildiğinden dolayı Bulaklardan s öz edil­ diği i çin ihtimal dahilinde o labilecek bir faraziye öne süreceğim. Bildiğimiz gibi, Bulaklar Karluklar arasından çıkmı şlar ve akabinde Türk kabile teşki­ latına dahil olmuşlardır. Buraya, İ ç-Asya'ya çok es­ kiden ve Türklerden önce Budi zm girmişti. Batı Türk Bilge Kağan 'ın Tonyukuk ile karşılıklı bir ko­ nuşması

da

B ud izmin

etkisi

hakkınd a

bilgi

vermektedir43'. Eskiden beri Türk kabile teşkilatına dahil bulunan Uygurlarda, B udizmin yontma veya oyma, ilkel olarak yapılmış abidevi Buda tasvirleri-

49


ne , Tanm-Havzası'nda sayısız denecek kadar çok rastlanmıştıı.ı44ı. Eski Türkçe Buda şeklini belki da­ tiv olarak hissetm işler ve böylece Bud şekli çıkmış­ tır. W. Bang ile Gabain-Rahmeti tarafından neşre­ dilen Türkische Turfan-Texte (VII, 4) Buddha adı­ n ın Bud olduğunu kesin olarak göstermektedir. Bu­ dist olmasalar da, çeşitli Türk kavimlerindeki bud - but-put kelimesi bu kelimeden çıkmış ve yayıl­ mıştır. Bu put anlamlı kelime Budvar adında da olabilir. Kisküküll tf vilayetindeki Zcigor köyü ve ondan adın ı alan Zagor deresinin adı da Türk şahıs adı menşelidir. Bu ad ilk olarak 1 41 2'de bir vesikada zikredilmektedir c451, Erdel'den uzakta bulunan Nagy­ kunsag'da, 1 5 2 1 yılına ait bir vesikada "Prahım Za­ gor rehte " şahıs adı menşeli yerin zikredilmesi il­ ginçtir.1481. M. Kaşgari'nin 1 066'da, sogur 'Schlür­ fen , aufsaugen ' (emmek fiilini kesin olarak Karluk dilinden göstermesi, ada belirli bir ölçüye kadar önem veren bir husustur. Sagur-Oan Zagor şahıs adı tesadüfen verilen şahıs adları prasına dahildir ve çocuk dünyaya geldikten sonra Sü.ktur 'sus ', ya­ ni 'em !' gibi anne baba tarafından söylenen ilk keli­ medir. Adın, sadece Karluk menşeli Bulaklarda değil, Kıpçak kavimlerine dahil Kumanlarda da mevcut olması, Bulakların bir kısmının vaktiyle geçici ola­ rak K ıpçak hakimiyeti altında bulunmasıyla açıkla­ nabilir. B ir yeni çağ seyyahı, K ırgız masal ında ge­ çen Sagur Chan ad ıyla eski Karluk arazisinde kar­ şılaşmışt ırl471 . 50


Sekellerin, Tuna ötesi sınır arazisinden ve baş­ ka yerde bulunan kalıntılardan, ancak erken A rpıid devrinde iç sınır arazisinin muhafazas ı i çin Orta­ Erdel 'e, sonra oradan dış sınır arazisinin korunma­ sı için, Sekel yönetim merkezleri arazisine geçtik­ lerini biliyoruz. Orta-Erdel ve "terra Blacoruın"dan sonra Sekel yönetim merkezlerinde izlerini gördü­ ğümüz Blaklarda da durum böyleydi. György Bodor 'un muhtemel görülen far aziyesi­ ne göre, "terra Blacorum" Blaklarını, güney Sekel yönetim merkezlerinin teşkilatlandırılması i çin yö­ nü değiştirilmiş Sekel kavimleri olan Sebes (Seps), Kezd ve Orb6 Seke ilerinin arasına dahil etmi şler ve bu Sekel kavimlerini 1224'de veya 1225 'de bu yöne­ tim merkezlerinin teşkilatlandırılması sırasında "terra Blacorum " Blaklarıyla karıştırmışlardır Blaklar, 1 224'den sonra kesin olarak vesikalarımız· dan kaybolmaktadırlarl48l. İzlerini ise, kendi şahıs adları ndan yapılan yer adlarında korumuşlardır. Kezai'ye göre , "Blaklar Sekellerle karışarak 'Commixti karışık şeklinde yaşamaktadırlar". Ancak, yeni araştırmalar Sekellerin orijinal yerleş­ me tarzına ışık tutmuştur. Yerleşme, askeri niza· mm devamlılığın ın sağlanması için kurallara bağlı olarak cereyan etmiştir. Kabilelerin ittifakı yerleşti­ rilecek birlikleri n sayısını ve mavcudunu denkleş­ =

tirmiştir. Küçük arazi parçalarına her kabileden bir köy yerleşmiştir . Demek oluyor ki, kabile teşki­ latı birlikleri eşit olarak birbirine karışmışlardır. Sekellerin arasına bazı yabancı kavim kalıntıları­ n ın da yerleştiği olmuştur. bunlardan da bir veya 51


daha çok dal meydana gelmiş ve böylece, bu kavim kalıntıları da Sekellerle eşit şekilde karışmıştır. G ü­ neydeki Sekel yönetim merkezlerinin 1 225 'deki teş­ kilatlanmas ı s ırasında, Kezd Sekelleri arasına bir Peçenek, Sepes Sekelleri arasına ise, bir Korozmin dalını bu şekilde karışt ırd ıklarını vesikayla doğru­ layabitiyoruz . Muhtemelen Blakları da böyle karış­ tırmışlardırl491, Peçenek kalıntıları bakımından György Györffy'nin, "B esenyök es Magyarok Pe­ çenekler ve Macarlar" adl ı büyük a raştırmas ı çok muhteva lıdırl50r. György Bodor, adı geçen makale­ sinde aşağıdakileri söylerken çok haklıdır : "Tabi­ atıyla sadec e kültürde ve özellikle askeri karakter­ de aynı tipteki kavim kalıntılar ının yerleştirilme­ sinden söz edilebilir, çünkü başka türdeki, başka görünüşteki ve başka hayat tarzına sahip u nsurlar, Sekellerin askeri hareket kabiliyetini kötürümleş­ tirmiş olurdu. Commixti deyiminin kullanılışı, önümüzde sadece yeni olarak açılan yerleşme şek­ linin t am bir tanımın ı göstermektedir. Güney Sekel yönetim merkezlerinin teşkilatlanmasının Kezai kroniğine sadece yarım yüzyıl tekaddüm etmesi bwrn anlaşılır hale koymaktadır ". Blaklar ile Peçe­ =

nekler "Silva Bissenorum et Blac orum'da" da belki o zaman karışmışlardır. Zikrettiğim gibi, B al azs Orban'a göre G üney­ Sekel toprağında, Karluk-Bulak menşeli olduğunu daha önce gördüğümüz Bud ve Zôsor adı da mev­ cuttu. Sepsiszentgyörgy'den g üneye doğru sadece manzumede değil, elle tutulabil ir somut gerçekte de Zdgon b uc ağı bugüne kadar yaşamıştır. Vesika­ ya dayanan hayat Sekel ülkesinde geç başlamışt ır. 52


György Györffy'n in verdiği malumata göre bu ad, ilk olarak 1 567 y ıl ında Papa'nın bi r vergi listesinde zikred ilmektedir. Bulak men şeini ilgilendiren hu­ sus, "soluk bir y ıldız Zagon tarafını gösteriyor" c ümlesindedir., ayrıca bu cümle a rkeolojik malze­ mede de yer alm ışt ır . M. Kaşgari sözlüğüne göre,

Soyun

"Fürstentitel bei den Qarluq" (Karluklarda

hükümdar ünvanı) dır (!). Yine Kaşgari. Brockel­ mann 'ın 'Arzt' (doktor) kelim esiyle çevirdiği Kar­ lukça

oto soyun

deyimini, Arap t ıp ilminin en hatı­

rı sayılır olduğu bir sırada n eşretmiştir. Çünkü biz­ de gerçek doktorl ar klasik Yunan ve Roma tıp ilmi­ nin sonuçlarını t op layıp geliştirmiş olan klinikçi­ lerdi. Karluklard a doktorların Ş amanlar o lduğunu düşünmemiz

ge re kir.

Öyle

görülüyor

soyun 'un siyasi bir ünvanı da vardı.

ki.

oto

Bu d urum. At­ til a 'nın (Etila) ileri gelen adamlarından birisinin adının da Ata-kom 'ata-şaman', bir diğerinin ise, es-kom (arkadaş şaman) olduğunu hat ırlatmakta­ d ır. Karlukça

soyun

Ata-soyun-un

da eşi vardır

:

BoJo­

'oğlan-şa man ' ve daha Ortaçağ'da harabe

h aline gelmiş olan

Bolosoyun

şehri bund an adın ı

almıştır. Şimdi B arthold'un ne söylediğine iyi dik­ kat edelim!

BoJosoyun Çu

nehri yanındayd ı. Talas­

H avzası'ndaki Au lie-ata şehri buradan uzak değil­ di ve burada, T al as-Havzası'nda her yaz ko nakla­ maların ı Bulgar-Türklerinin

(Onogurların) yakı­

nında, Etil nehrine kadar uzanan bir sahada yapan bi r kavim ya şıyordul51l Gerçi bu kavmin muhtemelen Karluklardan ko­ pan B ulak kavmi olduğuna ve daha sonra müstakil kavim haline geldiğine yukarda atıfta bulunmuş

53


tum. Bu kavmin yurdu olarak zikredilen Talas­ Vadisi'nin ve kavmin Bulak - B lak adı, Kezai kro­ niğinde bulunan önemli pasajı doğrulamaktadır : "Zac uli. . . cum Blackis in montibus confinii sortem habuerunt, unde Blackis commixti literis ipsorum uti perh ibentur." (Sekeller . . . Bl aklarla sınır dağla­ rında karışarak yaşam ışlard ır. Aralarına karışan Blakların harflerini kullanmaları buradan gelmek­ tedir.152l. Gyula Nemeth'in, Sekel oyma yazısının Talas-Vadisi'ndeki Türk oyma yazısına en yakın bulunduğu lıdırl53l.

şeklindeki

Ş ahıs adı men şel i

tesbiti,

b öyle

anlaşılma­

Sagun yer adından, bir bü­ Zrigon, Macarcanın fone­

yük köy ve dere ad ı olan

tik kurallarına tamamen uygun olarak çıkmıştır. öt e yandan ünvan adından çıkan, talihi belirleyen şahıs adları Türk şahıs adı verilişinde büyük bir rol

Zdgon da böyle bir addır. B alazs Or­ /6zsef Benk 6 , bu yer adını şahıs ad ı menşeli

oynamaktadır. han ile

saymaktadır. Mutlaka hakları vardır. Çünkü Türk kavimleri, talihi belirleyen şahıs adı olarak ünvan adların ı çok sık vermektedir.c541 Söylenenler adın fürk şahıs adı menşeli olduğundan yanadır. Lajos Kiss, "Földrajzi nevek etimolôgiai sz6tara" adlı ese­ rinde benzer fonetik şekilli kelimeleri güney İ slav dil­ lerinden yayınlamaktaysa da, mesela, Bulgarca

gon

za.

'iki küçük Macar dönüm arazi ölçüsü'. ıssı gibi,

burada tesadüfi bir benzerlikten söz edilebilir. Yine Haromszek vilayetindeki Uzon, daha es­ kiden Uzun olan köyün adının Bulak veya Uz men­ şeli olup olmadığına acaba karar verilemez

mi?

Aşağıda bu konu hakkında etraflı bilgi verilecektir.

54


Barcasag 'daki Zajzon adı da kaideye uygun Macar fonetik değişmesini göstermektedir. Bu ad m utlaka Tü rkçedir, fakat Bulak değil, og uz (uz) menşeli olması muhtemeldir; Barcasag'daki Hetfa­ lu 'nun (yedi köy) biri Brass6 yakınındadır. Ona dair vesikaya dayanan verileri Jozsef

Arvay'nin ki­

tabından veriyorum ısaı : 1367 : Zayzen; 1 500 : Zay­

zon ; 1510 : Sewson; 153 1 : Zaizon; 1 54 2: Sayson; 1 55 1 : Sayzen. İkinci hecenin seslisi yukarıdaki ve­ rilerden takip edildiğinde eskiden i veya daha ziyade -u- old uğu görülür. Bütün adın orijinal şekli ise Saysun-dur. ZOgor ad ın da olduğu gibi, burada '

-

-

da emir şeklindeki şahıs adıyla ilgileneceğiz. Fakat burada imperativus-optativusun fonksiyonu talihi belirleyen karakteridir. Kökü oldukça nadir sözlü­ ğe geçmiş olan say fiilidir. Bu fiili daha önce Uygur­ c ada görmüştük ve ardaki anlamı da 'delmek'ı57l'dir. Caferoğlu'nun Uygurca sözlüğüne göre de 'del­ mek' dir. Say fiilinin 3. tekil şahıs imperativus­ optativus şekli Saysun :

'bıçaklasın, delsin ' (yani

bu istek çocuk yeni doğduğu zaman, çocuğun düş­ manı alt etmesi yönünde babası tarafından yapılan dilektir.). Benzer şahıs ad ları, tıpkı ikinci tekil şa ­ hıs adları gibi çok sık görülmektedir ve bunlar fiil köküyle aynıdır. Onomasticon Turcicum'da çok sayıda böyle ad gösterebilirim. Mesela, Saybek: 'kuvvetle batır'; Say-Buka: 'Batır boğa; Say-Balay: 'batır oğlancık'; Say-Bulak: 'batır bulak'; San�­ mak: 'batırmak' fiilinden yapılan şahıs adlarına da yaklaşık 60 örnek verebilirim. Fakat burada, sade­ ce moda ad haline gelen büyük Selçuklu Sultanı Sanear-ın adını ( 1 1 1 9- 1 1 57) zikretmekle yetinece-

55


ğim. H atta geçen yüzyıldan beri buna dair verileri­ miz vardır. Bu veriler, Zojzon şahıs adı ve bundan yapılan köy adı etimolojisinden yana açıkça şahit­ lik yapmaktad ır. Blakların Rumen havzasında ve Buğdan'da rol oynamaları gerektiğini, hatta Blakların Kumanla­ rın devrine bile ulaştıklarını düşünmemiz gerekir. İzlandalı büyük bilgin Snorre Sturlu son (1 178-1 24 1), B i za ns İmpa ratoru Alexios Kommenos'un b ir sefe­ rin den bahsederken, Blokkumonno-lond-ı, yani belki de Blakların ve Kumanların toprağını (ünsüz­ ler Blaklara atıfta bulunmaktadırlar) ve Pezinovol­ lu (Becineyoyl u?) 'Peçenek-oğulları'nın orada bu­ lunduğunu zikretmektedir. İki ad Snorre Sturlu­ son 'da mutlaka kuvvetle silinmiş bir şekilde kal­ m ıştırcsaı. Fakat bu iki ad yine de söylenenlerden başka neticeler çıkarmaya izin vermemektedir. Blokumonno deyimi başka bir açıklama imkanı da­ ha vermektedir. Gotland adasında ayakta kalan, XI. yüzyıl Sjonhem eski İskandinav Runa-Kitabe­ sinde, Karpatla r ve B eskid dağlarıyla sınır Galiçya B eyliğinde Xl . yy. 'da Blokumen adı geçmektedir. B undaki -men kelimesi kuzey Cermen mon kelime­ sinin çoğuludur ve anlamı: 'adamlar ' demektir. B öylece kavim ad ın ın anlamı Blak (u) adamlar. Ya­ ni. Bulak adamlarının diyarı demektir. U belki ses boşluğu dolduran pozisyondadır. Yoksa artık Ma­ car etkisi altında bulunan kök sonu kısa ünsüzü müdür? öte yandan American College Dictionary bunun iyi bir analojisini vermektedir: Northman, çoğulu North-men şeklindedir. XI. yy.'a kadar İngi­ liz dilinde İska ndinav kavimlere ait addı. ('Kuzey56


adamı', ' Kuzey-adamları'). Belki,

Blok adının Ha­

liç'de ortaya çıkışı, P eçenekler gibi Berendiler ve Uzların da Karpatlar'dan kuzeyde bulunan bölgele­ re de durmadan akın yaptıklarını göstermektedir. Tabiatıyla bütün bu Türk kavimleri ve o nları takip eden Altın Ordu ile gelen Kıpçaklar (Tatarlar) hem Eflak'da, hem B uğdan'da karışık dilli ve bü­ yük çoğunluktaki Rumenlerin içinde hemen eri­ mişlerdir. Haçlı seferl�ri kronikçisi Villehardouin'in

XII. yy. ' ın ikinci yarısında, "Li Blasi et li Com­ mains"i ve Bulgar çarı Asen'i "Roi de Blaquie" (Blakya kral ı) olarak birlikte zikrettiğini yukarıda s öylemiştim. Blaklar, Rumen ovasında kısmen Kumanların, sonra Kumanlarla birl ikte Rumonlerin içinde eridik­ leri gibi, aynı şekilde Bulgaristan'da Bulgar-Türkleri ile birlikte İslavların içinde erimişlerdir. Blaklarla ilgili olarak bundan başka söyleye­ ceklerim doğrudan G üneydoğu-Avrupa'nın ka de­ riyle ilgili değildir . Macarların, B lakların ve Bulgar-Türklerinin münasebetinin Ural dağlarının güney kısmında başla ması ilginçtir. Fransisken seyyahlarının, Magna Hungaria, Magna Blacia ve Magna Bulgaria 'nın bi rb irinin yanında bulundu­ ğunu Ortaçağın bilgisine sunduklarına daha önce temas etmiştik. Başkırdıstan 'a dair Rus vesika neş­ riyatlarının<591 gözden geçirilmesi de bizi buna inandırmaktadır. Bu n eşriyatın sadece küçük bir kısmını gözden geçirme imkanım ol du ve öyle 5 coğrafi ada rastladım ki, bunlar benzer fonetik şe­ kilde Ortaçağ Macaristan'ında da mevcut bulunu-

57


yordu : Beka� cay (Kurbağal ı çay), Kunduru5 cay (kunduzlu çay) Ideh iz cay (tatlı su), ÖkürüStu (Öküzl ü göl), Mogo5 gora (yüksek dağJl60l . Beş coğ­ rafi addan üçü Bulgar-Türkçesi menşelidir: 'beka, kundur, ökür' Bulgar-Türkçesi al ıntı kelimelerimiz arasına dahildir. İyi bir ara ştırıc ının burada daha çok sayıda sonuca varma imkanı vardır. Gyula Nemeth ise, yurt tutan Macar kabile adlarının bir kısm ını Başkırtlar arasında keşfetmiştir: Nyek (Negmen), ]enli (Yeney), Gyarmat (Yurmatıp1ı. Hatta ona göre Magyar (Mis er) kabile ad ı da bunlar arasına dahildirl62l. Eski Magna Blacia yerinde ise, Bulak ve Bu­ lakli' ad ı XVI I . yy. 'da bile pek çok defa görülmekte­

dir. B a şkırtları dair Rus vesikalarından iktibaslar yaparken bu konuya atıfta bulunmuştum. Magna Bulgaria, Magna Blacia'dan kuzeydey­ di ve Magna Bulgaria 'nın (Onogur) Bulgar-Türkçe­ si dili Çuvaşlarda bugün de yaşamaktadır. Macar dilindeki Bulgar-Türkçesi alıntı kelimeleri araştı­ ranlar için bu dilin önemi büyüktür.

58


P E Ç E N E KL ER Peçenek ve arkasından Uz, sonra Kuman ka­ vim göçü birbirine organik bir şekilde bağlıdır. Bu üç Türk kavminin göçü, Doğu-Avrupa'nı n bozkır kuşağında Türklerin son büyük ve müstakil kavim dalgasıdır. (Bunlar hakkında Philologicae Turcicae Fundamenta 'nın I I I . cildinin tek fasikülünde(ll özet bir tasvir yazmıştım.) Daha son raki kavim parçala­ rı olan Altın Ordu Tatarlarını Moğollar bat ıya doğ­ ru sürüklemişlerdir. Daha önce gördüğümüz gibi, yaptıkları baskıy­ la Macarları bugünkü yurduna doğru göç etmeye mecbur eden kavim Peçeneklerd ir. Adları eskiden bel:eneg-dir ve bu Bul gar-Türkçesi (Onogur) vasıta­ sıyla Macarcada besenyS haline gelmiştir. Adları Yunancada patzinak, Latincede bissenus idi. Men­ şeleri ka ranl ıktır. Her ne kadar dilleri Kıpçak tipli olarak bilinirse de•2ı, Bat ı-Türk İmparatorluğu ka­ vimleri arasına dahildiler. Oyma yazıları da bunu gösterm ektedir. 889'dan önce Yayık (Ural) nehri bölgesinde oturuyorlardı ve devamlı olarak Hazar İmparatorluğu'na akın yapıyorlardı. Peçeneklerin doğusunda da muazzam Oğuz kavim grubu yaşı­ yordu. Oğuzlar, Hazarlarla ittifak yaparak 889'da Peçeneklere hücum etti ve neticede mağlup olan Peçeneklerin bir kısmı Oğuzlara iltihak etti. Arap İbn Fadlan 922 'de Volga B ulgar-Türklerine giderken Ural Nehri 'nin doğusunda, belki Çalkar59


Gölü havalisinde, Peçeneklerin kalın tılarıyl a karşı­ l aşmıştır. XI. yy.'da ise M. Kaşgari, Oğuz kabileleri

Bal:eneg-i zikrediyor. B undan çok daha önce Hazar İ mparatorluğu'nda da Peçeneklerin parçaları yerleşmiş olmalıdır. Kalabalık kısmı ise, 889'da uğradıkları yenilgiden sonra göçe devam et­

arasında

miş ve Macarları Levadia'daki yurtla rından çıkar­ m ışlardır. Bir kaç yıl sonra, Bulgar Çarı Simeon 'un müttefikleri olarak Bulgarlarla birlikte yen iden Macarlara hücum etmişler ve Macarları Etelköz'de Karpat-Havzası'na s ıkıştırm ışlardır. Macar yurdunun işgaline bu hadise olmadan da sıra gelirdi. Çünkü tarih boyunca Karpatlar'ın do ğu sahanlığında yaşayan her kavim, eninde so­ nunda bütün gücüyle Karpatlar'ın çevrelediği hal­ kadan daha içeri girmek istemiştir. Macarlar, ayak­ larını Karpat Havzası'na kesin ve kalıcı bir şekilde atmakla, bu evrime son vermişlerdir. Peçenek hü­ cumunun önemi, Macar yurt tutuşunu oldukça ça ­ buk aktüel hale getirmiş olmasıydı. Don'dan önce Dnyeper'e, sonra Karpatlar'a ve Aşağı-Tuna'ya kadar yayılan sahada sekiz Peçenek kabilesi yerleşmişti. Adlarını ve X. yy. 'daki yerle şme­ lerini, Bizans İmparatoru Konstantinos Porphyro­ gennetos'un (Ölümü : 959) 'De administrando impe­ rio' ( İ mparatorluk yönetimi hakkında) adlı eserin­ den öğreniyoruz. (Konstantinos, erguvan renkleri arasında doğmuştu, çünkü İ mparator Filozof Leon' un oğluydu.ı·11 İ mparator Konstantinos, daha Hunlar­ dan itibaren Tuna bölgesi tarihinin en önemli ta rih [•)

Bizans imparatorlarının resmi rengi erguvan idi. Bu yüz­ den fmpara1Dr Konstantinos doğduğu zaman , kendisine Yu­ nancada anlamı "erguvanda doğmuş" demek olan Porphyrogennetos adı verilmiştir [H. Akın). ·

60


yazarıydı. Ona göre sekiz kabilenin şdı şöyledir :

Javdi-Erdim Parlak Erdim, Küerci-Clır Grima­ vi Çur, KabuJcsln-Jula Ağaç kabuğu renkli Gyu­ la, Szuru-Külbej Külrengi Külbey, Kara Bay, Boru Tolmac Koyu gri Dilmaç, Jazi._Kapan Boz­ kır renkli Kapan, Bulo-Cobon Alaca çoban. =

=

=

=

=

=

=

Bu kabilelerin teşkilatına dair iki g örüş dikkate değerdir. Birisi Gyula Nemeth'inkidirl31. Buna gö­ re, her kabile adının ilk kısmı at rengini gösterir. At rengine göre yapılan askeri sınıflama eski Türk, özellikle Hun adetiydi . Kabile başının taşıdığı rüt­ be adı buna ekleniyordu. Diğeri daha yeni bir görüş olan György Györffy'ninkidir41. Ona göre renk adı kabile bayrağının rengidir. Türk ve Moğol kavimle­ rinde her iki görüş için analojiler vardır.

pan

Jozi' - Ko­

kabilesinin arazisi B ulgaristan'la, Kabuksin­

Jula'nınki Macaristan'la sınırdı, iskan ettikleri yer­ ler bugünkü Romanya 'nın Aşağı-Tuna düzlüğüne de yayılıyordu. İmparator Konstantinos bu iki kabi­ leyi ve Küerei-Cur-u, Kongar adıyla birleştirmek suretiyle en yiğit kabileler olarak zikret mektedir. Orta-Asya'da anlamı "cesur" olan Türkçe küıgi"r kelimesi bugün de vard ır ve arkada oluşturulan Türkçe t-nın s ık sık o- haline geldiğini de biliyoruz. Sekiz kabile kırk alt sınıfa ayrılmıştı. Kabile başla­ rının ölümünden sonra yerlerine kardeş çocukları geçiyordu. Bu hukuki adetlerin arka planında, Ma carların Türk adlı p arçası olan Sekel-lerin, mevkilerin doldurulmasına dair Ortaçağ hukuk sis­ teminde olduğu gibi aynı temayül, yani kabile de­ mokrasisine ait çaba yatmış ol malıdır. György Bo­ dorl''· "görevlilerin ebedi hakimiyet sistemi oluşa­ mas ın " şeklinde bu gayeyi yeniden toparlamıştır.

61


Peçenek kabile çevreleri tabiatıyla sürekli ola­ rak değişmiştir. Bizanslı Skulitzes'e göre, XI. yy.'da Peçenekl erin art ık 13 kabilesi vardı. Doğu'dan ge­ lerek yeniden bunlara katılan kabilelerin de arala­ rında olması muhtemeldir; başlarında Kegen oldu­ ğu halde sınır muhafız ı olarak yerleştirilen iki kabi­ le Peçenek konfederasyonunda temayüz etmiştir� Peçeneklerin, Tuna-Don arasındaki yurtların­ da kuzey-güney yolunu açmaları keyfiyeti, onlarda ticareti de geliştirmiştir. H ayvan yetiştiriciliğinin gelişmiş olması Ruslara at ve sığır, güneye ise deri vb. ihraç etmelerine imkan sağlamıştır. Ticaretleri­ ne mutlaka Volga Bulgar-Türklerini de bağlamış­ lardı ve İslamiyet özellikle bunlar vasıtasıyla yayıl­ maya başlamıştı. Ruslarla çok sert savaşlar yapmışlar ve onların denize inmelerine uzun süre engel olmuşlardır. 968'de Kiev'i de kuşatmışlar, 972'de son derece kahraman olan Rurik'in halefi ve zaferle biten Bal­ kan seferinden yurda dönen ve daha önce yukarıda adı geçen hükümdar Svyatoslav'ı da Dnyeper civa­ rında öldürmüşlerdir. Bu h adise, verimli arazileri egemenliğine geçirmek ve Karadeniz üzerinde ha­ kimiyet kurmak isteyen İslavların arzularına şim­ dilik son vermi şti r. Fakat durmak bilmeyen savaş­ lar, telafi edilmeyen kan kayıpları yavaş yavaş Pe­ çeneklerin gücünü azaltmıştı. Yeni göçebe unsur­ larla güçlükle kendilerini tazeleyebilmişlerdi. Pe­ çeneklerin Doğu-Avrupa İslav ve Vlak unsurları yardımc ı kavim olarak oluşturmak ve kendi safları­ na katmak i çin zamanları yoktu. Yenilgilere uğra62


dılar, a ra zileri küç üldü. Peçenekler Rus hükümdar­ larının birbirlerine karşı yaptıkları savaşlarda artık Rusların yanında, Ruslara yardımcı olarak da çar­ pışıyorlardı. Bazı kalıntıları ise Pagan Rusların h ü­ kümdarı Vladimir ile birlikte Kırım Yarımadası'ndaki Tamartarkand 'da vaftiz edilmişti. XI. yy . 'da Ruslar kuzeyden, Uzlar doğudan Pe­ çeneklere hücum ettil er. Peçenekler de baskıdan kaçıp güneyi istila ettiler· ve B izans İmpa ratorlu­ ğu'na durmadan akınlar yaptılar. 1050'de birbirle­ riyle de çekişen kabile başkanları arasından Belc er-i n oğlu Kegen, Tuna'dan göçüp B izans müttefiki oldu ve v aftiz edildi. Kanlı savaşl ardan

sonra rakibi Tirök Bizans esaretine düştü ve aynı şekilde Hristiyan oldu. Bizans İmparatorluğu, peş­ lerine düşen Uzların yolunu kesmeleri için, Peçe­ nekleri o s ırada nüfusu azalmış olan Bulgaristan ve Makedony a'da toplu olarak yerleştirmiştir. B izans­ lılarla Peçenekler b irbirlerinden karşılıklı olarak şüphe ediyorlar ve aynı zamanda da birbi rlerine ihanet ediyorlardı. Balkanlar'daki Peçenekler, yeni yurtlarında pek çok sıkıntıya sebep olmuşlardır. Gerçi 1071'de Bizans 'ın m üttefiki olarak Yunan muhafız karako­ lu Belgrad 'ı Macar kuşatması altından kurtarmayı denemişlerse de 1078'de Kumanlarla ittifak yapıp Edirne'ye hücum etmişlerdir. 1088 'de Peçenek �Jgü ve onunla birlikte Kumanların tarafında yer alan ve Balkan'da gizlenen Macar kralı Salamon Silistre'de maktill düşmüştür. Yine Bizans İmparatoru Alexi­ os Peçenekler tarafından büyük bir yenilgiye u ğra­ tılmıştır. Bu hareketli devrin (1069-11 18) tarihi ni, 63


Prenses Anna Komnena'nın kroniği Alexias'dan en iyi şekilde öğrenmekteyiz, çünkü O, İmparator Alexios'un kızı vasıtasıyla kroniğin malzemesine ilk elden ulaşmıştı. Kronik, aynı zamana rastlayan Peçenekler ile Selçukluların Bizans İmparatorlu­ ğu'nun doğudaki sınırı Boğaz, batıdaki sınırı Edir­ ne için tehlikeli olduğunu yazmaktadır. Peçenekler 1091 'de artık İstanbul surları karşısında bulunu­ yorlardı. Rus tarih yazarı Uspenskiy'e göre, 1 09091 kışında Bizans İmparatoru Alexios Komnenos'­ un durumunu, Osmanlılar'ın İstanbul'u her yan­ dan kuşattıkları ve dış dünyaya kapattıkları za­ manki İmparatorluğun son yıllarına benzetmek mümkündür. Nitekim, Peçenek ilerlemesi sırasın­ da Malazgirt savaşını çoktan geride bırakmışız : Selçuklu Türkleri, özellikle İzmir emiri Çakan 'ın iktidarı Anadolu kıyılarını tehdit ediyordu. Becerikli Bizans siyaseti ise, şimdi yine bir çıkış yolu bulmakta gecikmeyecektir. Bu defa maşa olarak kullanmak üzere Kuman kumandanları Tugurkan ve Bönek'i ağına düşürür. Bu kumandanlar 1091 Nisanında Peçenek ordugahını Meriç Nehri kıyı­ sında hemen hemen tamamen yok etmişler ve ka­ lıntılarını da Vardar Nehri yanında ve başka yer­ lerde İskan etmişlerdir. Kumanlar daha uzun bir süre Bizans ordusuna bağlı göründüler. Jirecek gi­ bi bazı araştıncılara göre, Yunan-Makedonyası'­ ndaki Megleno-Vlakları ve Sof ya bölgesindeki �op­ Bulgar Türkleri de Peçenek kalıntılarıdır. Peçeneklerin Macaristan ile olan ilişkilerine gelince, her ne kadar Peçenek akınları Aziz Istvtin'ın ve haleflerinin başına sıkıntılar açmışsa 64


d a, barışçı ilişkilerinin de olduğunu görmekteyiz. Sadece sava ş esiri değil , gönüllü olarak göç eden Peçenekler, Macaristan'da özellikle Kemej (Tisza­ roff havalisinde) ve Pest v ilayetinde, Heves'de, Sar­ ret'te Sar (Fejer vilayeti) ve Fertö yanında iskan edilmişlerdir. En e ski Erdel yer adlarının bir kısmı Peçenekler'den kaldığı için konu çok önemlidir. Hükümdar Taksony, Peçeneklerin Diyarından ev­ lenmiş ve Tonuzobo da buradan içerilere göç et­ miştir. Anonymus, "Tonuzaba Aziz Istvan devrin­ de H ıristiyan olmaya karşı koydu; demek oluyor ki, böylece canlı olarak karısıyla Abad kıyısına gömül­ dü ... Lakin oğlu Ürkünd H ıristiyan İsa ile birlikte ebediyen yaşamaktadır" diyorıeı. Tomaj boyunun eski atası olan Ürkünd, Tonuzaba'nın yeni rejimle zıt olduğu bir sırada do ğmuştu. Nitekim adın ın T ürkçe anlamı "başkaldırma, ayaklanma" demek­ tir. Peçenekler, I I. Istvan ve il. Geza'nın savaşla­ rında, Sekellerle birlikte Macar ordusunun öncü kıtaları, yani hafif süvarileri olmuşhi.'rdır. Başlan­ g ıçta tamamen h ür değillerdi, fakat X III-XIV. yy . boyunca en b üyük bölüm ü milli soylulat arasına ulaşmış, dilleri ve içtimai farklılıkları zamanla si­ linm iştir. Macaristan'd aki yer adları üzerindeki karanlık gittikçe kalkmaya başlamıştır. Zaman geçtikçe, da­ ha çok yer adının Peçenek menşeli olduğunu tah­ min ediyor ve böylece Türk yer adlarının başka ta­ bakadan olan malzemesini özellikle Kuman malze­ mesinden ayırdedebiliyoruz . György Györffy bu yer adlarını KÖr&i Csoma Archivum'da bir ara65


ya toplamıştırl71. Peçenek malzemesinin çok sayıda göç ve yerleşme tabakasından gelebileceği tabiidir . Peçenek kavimlerinin diyalekti belki de birlik ha­ linde değildi . Küçük parçalarının bulunduğu her yerde, belki de bazı tecrit edilmiş aileleri yaşamış­ lardır... Oldukça çnk bulunan (yaklaşık 75) Beseny3, Besny8 adı kısmen birleşik kelimelerde kal­ mıştır. Yer şekillerine dair Peçenek yer adlarımız vardı, kısmen bugün de vardır. Mesela, 1261 : Co­ mur ( çamur) 'lu yer, Csat ( kaynak , kuyu), Kor­ hany ( kale, tepe, kurgan) adları arasında da ço­ ğunluğu kuman men şeli olsa bile, Peçenek menşeli olanlara da tesadüf edilebilir. Tebe ( tepe), Bolkany ( su baskınına uğrayan yer), Tokoj ( nehi r kıvrı­ mı veya orada bulunan orman); Peçenek şahıs ad­ larından mesela şunlar çıkmıştır : Örkeny, Tö­ börcsök, Korcso, Kocso vb. Yer adlarım ızda Peçe­ nek boy adları da kalmıştır. Mesela, Tomoj (sessiz. suskunf l· Başlangıçta oağıms ız olan P eçenek ka­ l ıntıları Karpatlar 'ın ötesindeki sahadan da Erdel 'e sokulmuş olmalıdırlar. Barcasag 'ın üstüne yükse­ len Persanyi-da ğlarında Bulakların ve Peçenekle­ rin ormanı vard ı. ( 1224 : Silva Blacorum et B isse­ norum.) Sekellerden bugüne kadar gelen birkaç Be­ senyÖyer adı vardır. Haromszek 'deki Sekel lerin Je­ nc> cinsinin ise bi r Besenylr ağası dahi olduğunu bi­ liyoruz. Borot, Tepej ve belki başka bi rkaç Seke) yer adı da Peçenek menşeli olabilir. Ş üphesiz böy­ le yer a dlarını tedbirli karşılamak gerek , çünkü ba­ zıları Uz menşeli de olabilir. Fakat Uzlara dair vesi­ kaya dayanan veriler ancak çok geç devre aittirler. =

=

=

=

=

=

D aha sonraki devirlerde Romanya arazisi boz­ kır kuşağının deva mı olduğundan, Peçeneklerin 66


Kobuksın · /ula ve Koro-Boy kabilesinin orada uy­ gun konaklama sahalarına sahip olması tabiidir. Krum Han'ın muazzam Onogur İmparatorluğu ar­ t ık Tun a'nın sağ kıyıs ına çekilmekteydi. Peçenekler, vaktiyle Avarların başlad ığı, daha sonra Kumanlar ve Altınordu İmparatorluğu za­ manında zirveye ulaşan gani met seferlerini (en önemli ganimet topra ğa bağlı Vlak halkının sağlan­ masıd ır.) Bizans'a karşı da sürdürüyorlardı. Vlak­ ların, yani Rumenlerin ağzında da Peçenek menşe­ li yer adlarının kald ığı ihtimalini de hesaba katmak gerekir. Mesela; Peceneoga, locul et movilo Cepe­ neoguJui'' gibi. Bugün artık Rumen araştırıc ıların da Rumen-ovasındaki O rtaçağ Türk yer adlarıyla, özellikle su adlarıyla uğraşmaları memnunluk veri­ ci bir olaydır. Jorgu Jordan'dan başka, I . Conea ve I . Donat 1 958'de bu problem üzerinde uzun ara şm­ malar yapmışlardır ceı. Conea ve Donat 53 adın, özellikle su adlarının Peçenek veya Kuman menşe­ li olmala rından şüphelenmişler, fakat orijinal şekil­ lerini , yani etimojilerini neşretmemişlerdir. Kendi adıma, bu adl arın Peçenek menşeli olmaktan ziya­ de, Kuman menşeli olmalarını daha muhtemel gö­ rüyorum. Bundan dolayı Kumanlara dair bölümde anılan esere yeniden döneceğim. Fakat atlı göçebe­ lerin sosyal ve iktisadi ilişkileriyle uyum içinde olan görü şl erini şimdi aktaracağımcıoı : M üzakere edilen adlar büyük koyun sürüleri ve büyük at sü­ rülerinin sahiplerinden, kısaca feodal tabakadan gelmiş olmalıdır.

67


U Z LAR ( O GU Z LAR, T O R K LAR ) Uzların orijinal adı oyuz, Bizans ve Macar kaynakl arında uz, Arap yazarlarda yuzz, Rus yıllık­ l arında ise tork diye geçer. Rusçada ü sesini ifade etmek için harf bulunmadığından ve O ğuz torkları­ n ın kendilerini Türk diye adlandırdıklarını bildiği­ m izden , tork, türk-ün karşılığıdır. Başlanş ıçta

Oğuzlar da çok büyük bir sahaya yayılmış olara k B atı-Türk İ mparatorluğu'nun kavimleri arasına da­

hildiler. Uygurlar 745 'de Türk kağanın hakimiyeti­ ni yıktıkları zaman, Oğuzların dağılan parçaları daha da büyük oldu. Bugün Türk dillerinin bir kısmını Oğuz tipi, bir başka büyük grubunu ise, vaktiyle Oğuzlardan ku­ zeyde yaşayan Kıpçaklardan dolayı Kıpçak tipi dil­ ler diye adlandırmaktayız . Oğuzların en büyük kıs­ mı batıya doğru ilerlemiştir. Daha sonra İ ran üze­ rinden yürüyüp Ön-Asya Selçuk İ mparatorluğu', sonra Anadolu'daki Osmanlı İ mparatorluğu'nu ku­ ran grup, şimdilik bu kitabın çerçevesine dahil de­ ğildir. Sadece Oğuzların tarihini en son olarak Fa­ ruk S Ü MER 'in yazdığını zikredeceğiml•J. Biz, Macarların hemen arkasında bulunan Pe­ çenekleri, 889'de Hazarlarla m üttefik olarak batıya doğru s ıkıştıran Uzlarla ilgileneceğiz. Uzların ken68


dileri de batıya doğru ilerlemişler ve hem Kiev'deki Rus Büyük-Prensliği'nde, hem de B izans tarihinde büyük rol oynamışlardır. Uzlar, 1055 'de Dnyeper hattına ulaşmışlar ve Rus Prensliklerini sıkıştırmış­ lardır. Rus Prensliklerinin h ücumu ve kışın öldürü­ cü soğuğu karşısında Torklar, yani Uzlar, göçe de­ vam etmet zorunda kalmışlardır. 1064-1065'de Bug ve Szeret bölgesindeki konak yerlerinden, hemen arkalarında bulunan Kumanların önünden bugün­ kü Rumen-ovasını aşarak Bizans İmparatorluğu'nu istila etmi şlerdir. Peçenekler de onlara katılm ıştır. Ostrogorsky'nin söylediği gibi : "Bu Bizans için yeni, korkunç bir darbe ifade ediyordu. Sayılamı­ yacak kadar büyük bir toplulukla Balkan Yarıma­ dası'nı kapladılar. "c2ı Uzlar'ın Tuna üzerinden B izans İm paratorlu­ ğu 'na hücum ettiği bir sırada, Anadolu 'da Oğuzlar­ ın ırkdaşları ve Selçuklular diye adlandır ılan Oğuz­ lar da Anadolu üzerinden Bizans İmparatorluğu'­ nu sıkıştırıyorlardı. Daha önce zikrettiğimiz gibi, Bizans tarih yazarı Atteliates, mukallit bücür adam (myrmidon) adını onlar için o zaman kullanmıştır. Bulgar toprakları, Makedonya, Trakya, hatta Yuna­ nistan dahi onların istilasına uğramıştır. Ganimet seferlerinin şiddetini bir çağdaş, "Bizans İmpara­ torluğu 'nun Avrupa kısmının bütün nüfusu göçü düşünüyordu" şeklinde ifade etmektedir. Fakat Bi­ zans İmparatorluğu'nu Uzlardan öldürücü bir sal­ gın hastalık kurtarmıştır. Bu salgın hastalıktan do­ layı Uzların büyük bir kısmı ölmüş, bir başka kısmı Tuna'dan kuzeye çekilmiş ve bir kısmı da B izans İmparatorluğu arazisinde yerleşmiştir. 69


Uzların adı, 1080'de yeniden Rus yıllıklarında sık sık geçmeye başladığı sırada, artık Kiev ve Pere­ yeslavl Pren sliklerinin sınırında, mesela Torçesk şehri havalisinde yaşıyorlardı. Uzlar, Ruslarla ba­ rış içinde yaşamışlar, hazan müttefikleri dahi ol­ muşlardır. 985 'de Volga Bul gar-Türkleri'ne karşı Ruslarla ittifak bile yapmışlardır. İgor şarkısındal3l geçen Rus Çernigov boyarları yanında Kumanlara (Polovecler) karşı savaşmaya giden 5 küçük kabile­ nin de torklar arasından çıktığını, bu müttefik iliş­ kilerinden dolayı düşünmekteyim. Burada izah edilenlerin M acarları ilgilendiren k ısmına gelince, 1 068'de Buğdan'a çekilen Uzların (torkların) Erdel'e akın yaptıklarını ve Kerles de sa­ vaşı kaybettiklerini araştırıcı Kossanyi ile birl iktel•I düşünmemiz gerekmektedir. Macar-Uz münasebet­ leri bu tek çarpışmada sona ermemiş olmalıdır, çünkü ya içeri girebilmek için izin isteyen kavim olarak, ya da savaş esiri olarak iskan edilen Uzların hatırasını, sadece E rdel 'de değil, Macaristan'ın başka bölgelerinde de görmekteyiz. Vaktiyle bura­ Y? ait şahıs adlarımız da vard ı, bunları Dezs 8 Paisısı sıralamaktadır. Mesela 1 1 3 8 : Uza ; 1 1 38 : Uzdi; 1 1 71 : Uzdi > Uzd vb. Bütün bunlar -o ve -di, -d diminutiv (küçültme) ekleriyle yapılmışlar­ d ır. Gabor Luk�ıeı Kolozs vilayetindeki Uzdiszent­ peter, Uzdiszentgyörgy vb. yanı s ıra Uz deresini de zikretmektedir. Bu dere Csik ve Haromszek vildye­ ti sınırından doğmakta ve Buğdan' daki Bacau vila­ yetine akmaktadır. B unun vadisi, Karpatların en kolay geçilebilen bir geçidi olan Uzi geçidini mey­ dana getirmektedir. Uzlar, muhtemelen sınırı teh70


dit eden ortak düşman Kumanlara karşı savunma­ ya yardım etmek için kralın izniyle XI . veya XII. yy'da Sekel arazisine göç etmişlerdir. B urası adını da işte oradan almış olmalıdır. Uzlar, iyi düşünül­ müş bir yerleştirme siyasetiyl e Sekeller aras ında dağıtılmış ve bundan sonra t ıpkı ırkdaşları Bulak­ lar gibi Sekeller aras ında erimişlerdir. Seke! diya­ rındaki Haromszek vilayetinde bulunan Uzon köy adını da belki buraya da.hil edebiliriz. Uzon'un ve­ sikaya dayanan ilk zikredilişlerini B alazs Orhan bir araya toplamıştır. 1 3 3 2 'de artık bağımsız olan ma­ nastır ve Papa vergi kayıtlarında Uzun adına rast­ lanmakta , 1 567'de ise Wzun şeklinde yazılmış ola­ rak görülmektedir7>. Uzun kelimesi Türk dillerinde 'uzun'u ifade etmektedir. Oğuz -Türk dillerinde de anlamı 'uzun'dur. Bu adın mutlaka Uz menşeli ol­ duğunu iddia etmeyeceğim; tıpkı uzak o lmayan bir yerde uzanan Zogon'un Blak - Bulak menşeli ad olabileceğini iddia etmediğim gibi. (Balazs Orhan, A Szekelyföld lefrasa I I I , 200). Gerçi Uz yer adı yoktur, fakat Uz dilinden başka önemli bir yerleş­ me adı kalmıştır ve bu ad da Barcasag 'daki bugün­ kü Türkös-ün eski vesikalarda geçen adıdır. Verile­ ri Jozsef A rvay'nin daha önce adı geçen kitab ından (86) alıyorumceı. 1 366 : Turchfalua; 1460 : Therkes alio nomine Temes . . . . ; 1504 : Torkess falw; 1 62 5 : Türkös vb. Köyün eski adları arasında "Villa Tur­ cica" da geçmektedir. Konumuz bakımından te­ mas ettiğimiz kavimler arasından sadece Oğuzlar kendilerini türk diye adlandırmışlardır. O halde ilk olarak zikredilen Turchfalua adı sadece Uzlara atıfta bulunabilir. 71


İ gor şarkısında ad ı geçen ve İ gor ordusunda Kumanlara (Polovec) karşı giden 5 küçük Türk ka­ bilesi Polovec (Kuman) olamaz, ancak Tork, yani Uz olabilir. Tork ve Uz adı Sekel diyarında, daha doğrusu Barcasag'da da görülmektedir. Birisi tat· rong adıd ırt1ı. Bu ada ait ilk veriler Tarım-Havza­ sı'nda ortaya çıkmaktad ır. Aralarında harabe bir şehir ve bir de nehir olmak üzere üç yer, Kazakis­ tan'da ise,

Tatran

şahıs adını iki ayrı yer taşımak­

tadır. B izans kaynaklarından olan Anna Komnena 1091 'de,

Tatranes

adl ı bir "İ skit"iı10ı, kanaatime

göre bir Uz mültecisini zikretmektedir. Uzların bir diğer eski adı olan "myrrnidon"u yukarıda daha önce görmüştük. Nihayet, İgor-şarkısı kabile adları arasında geçen

Tatrani"·yı zikredeceğirn. i" Rusça çoğul işaretidir.

Burada

kelime sonundaki

Barcasag 'daki Tatrong adı için en çok veriyi J6zsef A rvay neşretrnektedir. İ lkini 1484'den :

Tlıatrang; 1 500: Tatronkfalva; 1 533: Thattrang­ falwa; 1652 : Tatrang vb . vesikaların 1590'dan iti­ baren zikrettiği Tatrang suyu bu köyden (Tatrank· falva 'nın anlamı Tatrankköyü dernektir.) geçmek­ tedirt11ı. Adın sonundaki

n > ng

muhtemelen Macarca

değişmedir, ve bu mesela, Türkçe'den geçen

ko·

mocsing, porong ve katdng (kuru bitki sapı) kelime­ lerinde dağınık olarak görülrnektedir12ı. Tatron ad ı M . Kaşgari'ye göre, Orta Türkçe tati"r : 'kasten las­

sen' (tadına baktırmak, tattırmak) fiilinin şimdiki zaman sıfat fiilidir. Bu Osmanlıcada da mevcuttur.

tati'rgan olmalıdır. Ezeley (durmadan

Kıpçak tipi dillerde de

Bu ad,

eski

tadına

72

Macarca'daki


bakan) ve Türkçeden Macarcaya geçen benzer an­ lamlı Jutoca gibi ayn ı tipteki bir addırl13'. İgor-şarkısının Tork kabile adları arasında, Se­ kel diyarındaki şahıs veya boy adı men şeli yer adla­ rıyla belki de ilgi kurabileceğimiz bir ad daha var­ dır ve bu Moguti-dir. Türk adlarının tra nskribesin­ de Rusların s ık sık o yerine o-yu kullandıklarını bi­ liyoruz. Mesela, İgor-şarkısının eden Oljberi kabile Mokej Laci'nov,<141

Alp-er-e

tekabül

adında veya 1 55 7 'de zikredilen

yani Mak adının küçültme so­ ' nek türemesi olan Lacın oğlu Mak (cık) (laçin bir

şahin türünün Türkçe adıdır) adında da bu durum görülmektedir. Bu söz konusu olan Tork kabile adı­ nı

Mokut

şeklinde okumak mümkündür. Bu adla

ilişkili olarak, Reşideddin'in Camiü't-TevArih<151 ad­ lı büyük hacimli kitabınd!l zikrettiği hadiseye atıfta bulunacağım :

"Batu Hanın ikinci vezirlerinden

biri olan Kadan'ın ordusu, Macaristan 'daki Sajô boyundaki çarpışmadan sonra 'Makut eyaletini ' iş­ gal ettiği zaman . . . " muhtemelen Makut burada Mokldr-a tekabül etmektedir. Makut adında, Türk kitabelerinde de örnekleri bulunanı1•ı Moğolca ve Türkçe -t çoğul işaretini görmekteyiz. Ortak Türk­ çe karşılığı -lor, -ler çoğul işaretidir. Gyula Nemeth Maklar adını daha 1927 'de Türkçe

Mok

adından

neşet ettirmiştir11ı, ayrıca Makuta ve terra Mok yer adlarını da zikretmektedir. Kuman, Çağatay, Altay,

Karaçay vb. dillerinde Mak - Uygurca Mogu keli­ mesinin anlamı 'övgü' demektir.

Molcldr adını

Pe­

çenek menşeli sananlar vardı. Gerçekten bu ad ilk önce Peçenek topraklarının sınırı olarak geçmekte­ dir. Yine de daha geniş anlamlı bir i fadeyle Maklar 73


adının Kumanlardan önceye ait olduğunu s öyle­ mekle yetinebiliriz. H atta bu adın Tork kabile adı­ na ait olabileceği gibi Uz menşeli olduğunu da s öy­ leyebiliriz. Seke! diyarındaki Mak şahıs adından gelen oradaki yer adlarını Uz, yani Tork menşeli saymaktayım. XIV. yy.'dan beri belgelenmiş olan Maksa, vaktiyle Sekellerin toplantılarının yapıldı­ ğı yönetim merkeziydi. Burası Sepsiszentgyörgy yakın ında bulunmaktadır. Peçeneklere ahfta bulu­ nan adlar buraya komşudur. Fakat Peçeneklerin, Bulakların ve Uzların Sekeller arasında mozaik şeklinde dağıtılmak suretiyle iskan edildiklerini bi­ liyoruz1 18l. 1567'den beri sicile geçmiş bulunan Ma­ rosvasarhely den do ğudaki Makfalva, Kibed'in komşusudur l 19ı, Olt köprüsünde bulunan Harom­ szek 'deki kökös yer adı da, Uz menşeli kök -e at ıfta bulunmaktad ır. Barcasag'a adını veren, orijinal olarak Bursa fonetik şeklinde de zikredilen ve Macar fonetiğin­ de kurala uygun olarak değişip bugünkü Barca ha­ line gelen dere adının Uz menşeli olduğunu düşün­ mekteyim . Belgeye dayanan ilk veri 1 2 1 1 'e aittir. Janos Melich, adın ses değişimi tarihiyle, Bursa > Burcza > Barcza meşgul olmuştur ı20ı. Her ne kadar Tornaschek ve Roesler bu adı İslav dillerinden ne­ şet ettirmeyi denemişlerse de, Melich, adın ne Ru­ menceden, ne de İslavcadan açıklanamıyacağını bildirmiştir. Fakat bu adı, 745 yılında Türk-Uygur hakimiyet değişiminden sonra Oğuzların dağılan parçalarının da ulaştığı İç-Asya 'daki bir arazide de görmekteyiz. Bu ad , B üyük Peter-Dağları bölgesin­ deki bir dağ nehrinin adıdır. Yan ındaki kış konak­ lama yari de bu adı ta şımaktadır. Pamir yaylasının 74


kuzeydeki bir başka dağ nehrinin adı da Say Bursa (Sağ yandaki Bursa) d ır<21ı. Gerçi E rdel ve İç­ Asya'da bulunan Bursa birbirinden çok uzak bir mesafede bulunmaktadır, fakat uçsuz bucaksız Av­ rasya'daki düzlük ve da ğl ık bozkır kuşağında, Hoang-Ho'dan Tuna'ya kadar göçebelik yapan Türklerin sınırsız İ mparatorlukları, belirli bir ölçü­ ye kadar toponomi birliği oluşturmuştur. Bu faktör aynı isimde çok sayıda yerleşme, dağ ve su adını ortaya çıkarmışt ırt22ı. Sekel diyarında da, Asya'yı gösteren ve belkide Oğuzlarla ilgisi olan başka bir co ğrafi yer adına rastlanmaktadır. Bu Nemere dağıdır. Bu ada ait belgeye dayanan verimiz 1 694'den kalmadırl23•. Ha­ romszek, Csik ve Buğdan üçgeninde yer alan Ne­ mere dağı, Uz suyu civarındaki dağların en yükse­ ğidir. Buradan esen Kuzey r üzgar ıl241, Haromszek Havzası'ndaki efsanelerde de uğursuz olarak tanı­ nan "Nemere rüzgarı"dır. Dağların bazen şahısların adını taşıd ığını biliyo­ Mesela, Nemere dağının hemen bitişiğinde olan S<indor dağı ile Kelemen yüksek dağı da şahıs adı al­ mış dağlardır. Vaktiyle Oğuzların yaşadığı sahada, hatta yakın gçmişte bile Nemere isimli şahıs adlarını bulmaktayız. Mesela, Kazakça Nemere bay ızsı; Nime­ re bay; l281; Nemere bay ı27t, Raloff'un sözlüğüne göre, Nemere kelimesinin anlamı 'torun' l281'dur. ve Farsçadan geçen alıntı bir kelimedir. İ ran dillerin­ ruz.

den Türk dillerine alıntı kelimelerin çok erken bir za­ manda geçtiği herkesçe bilinmektedir. Şahıs adı olarak, Kazakça Bola-boldu : 'oğlan oldu ' örneğin75


deki gibi, doğum sırasında söylenen ilk kelime ka­ tegorisine dfthildir129J. Haromszel< vilayetinin kuzeyinden Buğdan 'a ç ıkan Ojtozi geçidi Nemere'ye yakındır. Ojtozi adı­ na ait eski kaynaklar, 1410 : Ohtuz 1301; 1462 : Oi­ tu.z1311; 1 538 : Ojtozi Geçidi 1321 ; Oytozi kalesjl331. Fri­ gyes Pestyl341, adın bugünkü şeklinin Oj kısmını Türkçe vadi anlamındaki oy kelimesiyle birleştir­ mekte ve ikinci hece olan tuz kelimesinin de Türk­ çe olduğu ve 'tuz ' anlamına geldiğinin şüphe götür­ mediğini söylemektedir. Fakat, bizim ilk verinin fo­ netik şeklini açıklamamız için bu durumu hareket noktası olarak kabul etmemiz gerekmektedir. Ma­ car fonetik tarihi, -lt, -ld-ünsüz çiftinin -ht-, sonra -jt- şeklinde değiştiğine dair örnekler tanımaktadır. Vaktiyle Türkçe Altun adından Macarca da önce

Ohtun, sonra Ajtonyf351 veya Ortaçağdaki Buldur­ dan Buhtur ve ondan da Bojtor adı bu şekilde türe­

miştir1381. Örneklerimi daha sürdürebilirim. Bu ör­ neklerden sonra, Ojtoz adının değişimini aşağıdaki şekilde düşünecek olursak sürpriz olmaz : Altuz> Ohtuz>Ojtuz>Ojtoz. Türk dillerinde al-ın anlamı 'kırmızı', kırmızımtırak'dırl371. Ortak Türkçe tuz 'tuz'dur , o halde b ütün adın anlamı kırmı­ z ımtrak tuzdur. Fakat acaba kırmızımtrak tuz var m ıdır? Ojtozi geçidinin Haromszek tarafında S6s­ mez8 vardır. Buğdan k ısmında ise demirli, tuzlu hamamıyla meşhur Szalanc bulunmaktadır. Jeolog Dr. György Vitalis'in haberine göre vadiyi miyosen çağından gelen moloz dizisi kütleleri karakterize etmiş ve aralarında gerçekten kırm ızımtrak renkler bulunmuştur. Kırmız ımtrak renkli tuz sahaları da =

76


bunlar arasına yataklarını yapmıştır. O halde vadi­ nin adının 'kırmızımtrak tuz' anlamına gelmesi muhtemeldir.

Györgenyi Görgeny suyu, Györgeny Hodak, Görgeny Oroszfalu, Györgeny S6akna, Györgeny Szentimre, Györgeny Üvegcslrr, Györgeny Orsova, ve Kisgör­ geny adlı köyler bulunmaktadı.rl38'. Kniezsa, Görgeny Sekel Diyarının kuzey kısmında

dağları,

adını bilinmeyen menşeli olarak saymışl391, Loran d Benk C> de aynı şekilde düşünmüştürt•oı. Bana göre bilinmeyen menşeli değildir. Ülkede başka yerler­ de olduğu gibi, Sekel Diyarındaki yüksek dağlarda­ ki ağaçlar gürgen kuşağına dahilcfüı4ı1. Macarca bik - bükk kelimesi de Csik vilayeti toponomisin­ de sık sık geçmektedir. Oğuz dillerine dahil olan

Osmanlıcada bükle adı gürgen demektir. Gerçi ağaç adları bozkır menşeli kavimlerde çok değişmekte­ dir, fakat Türk Dil Kurumu'nun 1962 'de ne şredilen yeni Fransızca-Türkçe sözlüğünde

Mtre-gürgen

şeklinde tam olarak adlandırılmıştır. Türkiye' de de yüksek dağ b ölgelerinde gürgen adıyla karşılaş­

Gürgen, Gürgen, Gürgenoğoç, Gürgen­ cik, Gürgendog, Gürgendere, 5 yerde ise Gürgenli adı mevcuttur. Gürgenpınor vb.ıuı. Bir başka Oğuz

maktayız :

kavmi olan Türkmenlerde de Gürgen adı için veri­ miz vardır. Türkmenlere dair geniş muhtevalı bir neşriyatını, eski kaynakların

Gorgdn- zCrzfın

adlı

verisini ve bunun Gürgen olan yüksek sesli aslını, hemen hemen birçok yerde zikretmektedir. Bart­ hold da<441, Perslerin ve Türklerin daha Sasaniler devrinde İ ran sınırında patlak veren çarpışmasından söz ederken bu adı zikretmektedir. Hazar Gölü'nün

77


güney doğusundaki yüksek dağ bölgesi, yani kıs­ men gürgen kuşağına dahil olan arazi, Hazar Gölü'ne dökülen nehir ile bir şehir bu adı taşımaktadır . Oğuz dilini konuşan üçüncü bir kavim ol an Kar­ luklar da kelimenin ögürgan şeklindeki varyantını bil iyorlard ı. M. Kaşgari'ye göre de, Karlu� arın

ürünün ü yediği bir bitkiyi ifade etmektedir. Agür­

gen kel imesi gürgen kelimesinin varyantından baş­ ka bir şey olamaz. Gürgen, yani fagus silvatica-nın

özellikle Rotbuche adıyla bilinen çeşidinin insanın beslenmesine uygun olduğu bilinmektedir. Çünkü meşe palamudunun % 2 1 'i yağ, % 24'ü protein, % 40'ı nişastadır. Kelimenin başlangıç ünsüzünün kayboluşuna gelince, Riisiinenc45l bu olaya ilişkin çok sayıda örnek n eşretmektedir. Mesela Osmanl ı­ Türkçesi sıcak, ısıcakdan gelmiştir. B alkarca ni 'tohum' kelimesinin eski şekli uruy; Kırımca sıtma, ıs ı tma -dan olmuştur. Macarca Görgeny adının eski fonetik şekli de mutlaka Gürgen idi. Buna dair vesikaya dayanan verimiz yoktur , çünkü bu bölgeye ait vesikaya da­ yanan hayal son derece geç başlamıştır. 1426 : Castri Georgen (Oku. Görgen148ı; 1 548 : Castro Ge­ orgenl4'l. Lorand B enk � de, Nyaradment'de bulu­ nan Kisgörgeny köyüyle ilgili vesikaya dayanan birkaç veri zikretmektedir48l. 1 497 : Geyergyenl49l; 1498 : Kysgeorgenl50l. Bu geç devir verilerinde tabi­ atıyla artık ü-yü değil, ö transkripsiyonunu görme­ miz gerekir. 1941 yılı Helysegnevtar'da şüphesiz Kisgörgeny adın ı görmekteyiz.

Gürgen ağaç adı, Kıpçak dillerinde, buna bağlı olarak da Peçenek ve Kuman dillerinde de mevcut 78


bulunmadığından, ancak Oğuz dillerinden gösterile­ bilmektedir. Görgeny adı şüphesiz Uz menşelidir. Yerleşme adı olmayıp, Görgeny'deki yüksek dağlar ve Uz suyu arasındaki sınır bölgesinin adı olan Csik adını da, muhtemelen Oğuz adları arası­ na alabiliriz. Anlamı : 'sınır' demektir. Gyula Se­ bestyen ısıı ve Bernat Munkacsi ıszı de adın Türkçe olduğunu artık farketmişlerdir. E n önemli kriter, adın Oğuz dillerj çevresine dahil olan sahada ne kadar eski ve nerede görüldüğüdür. Türklerin sını­ rındaki kögman dağlarında bulunan Çik kavmi ıs3ı , eski Türk kitabelerinde geçmektedir. 762'de Uy­ gurcada Çik-tutuk l54l görülmektedir. Von Gabain'in anlamland ırma-sına göre, tutuk'un anlamı 'askeri yönetici' yani s ın ır askeri yöneticisidir ıssı. Erken devir Uygurlarında rütbe adı olarak Çik-bilge adı da vardı. Bugünkü Sovyet atlası, Altay Dağlarının kuzey batısında bulunan Novisibirsk havalisinde Çik köyün ü göstermektedir. Çik nehrini ise Oh ne­ hir sisteminde göstermektedir. Türkmenlerin Gök­ len kabilesinin bir alt sınıfı Çik adını taşımakta­ dır cseı. Ba şkırt toprağında da Çik adlı bir dere var­ dır cs1ı. Türkiye'de ise Çikhason adlı bir köy vardırl58l. Erdel'in güneydoğu kısmında dağınık olarak daha epeyce T ürk menşeli yer adı vardır, fakat bunların h angi T ürk kavminin hatıras ını sakladığı­ nı, kısmen tarihi fonlarını tanımamamızdan, kıs­ men de fonetik kriterin eksik oluşundan dolayı

şimdilik kestiremiyorum. Uzon adı da , Zajzon ha­ valisinde doğan ve adını Tömös geçidine veren Ti­ miş deres inin adı, Törcsvar, Kökös vb. bir Türk 79


kavminden gelmektedir. Bu adlara bir başka vesi­ leyle yeniden döneceğim. Uzlar Romen ovasını ve Bulgaristan arazisini sadece geçit sahası olarak kullandıklarından, ora­ daki varlıkları, toponomi ve yerleşme izleri b ırak­ mayacak kadar çok kısa süre devam etmiştir. Torklardan (Uzlar) sonra XI - XII. yy. 'da pek çok küçük, meçhul menşeli, muhtemelen Kıpçak

Berendi, Kojo­ Kovuj ve Turpej ('dur, bey ol ') de Rus prenslik­

Türklerine dahil bulunan kabileler, po,

lerinin güney sınırında ortaya çıkm ış ve hatta dağı­ lan parçaları Macaristan, Buğdan ve A şağı-Tuna düzlüğünde de yerleşme izlerinin hatırasını bırak­ mışlardır. Prag'daki Seminarium Kondakovianum'un çalışma arkadaşları ısıı kavimlerle meşgul olmuş­ lardır. Berendi adı şüphesiz Türk menşelidir ve Türk ad verişinde hem şahıs, hem boy adları ara­ sında yüzlerce örneği belgelenmiştir, her-Osman­ l ıca ver- 'vermek' fiilinden gelmektedir ve anlamı : 'kendini teslim eden' demektir. Geriye kalan bir kaç şahıs adımızı açıklayabilmek için mutlaka T ürk kavmiyle ilgilenmemiz gerekmektedir. Mese­ la. 1 1 70-72 :

Bosti' ıaoı

anlamı : 'yendi'. Bu fiilin şa­

hıs adı olarak kullanılışı hakkında Hezarfen Kroni­ ği Selçukluların XII. yy. 'daki savaşlarıyla ilgili ola­ rak tipik ufak bir tarih yazmaktadır : " . . . . dinsizler (buradakiler Bizanslılardır) Melik Gazi ve Emir Sü­ leyman'a karşı savaşa gittiler . . . Fakat mağlup oldu­ lar. Aynı gece Melik Gazi'nin oğlu doğdu ve O, oğ­

luna Yagi'boson adını verdi, çünkü başkaldıranları o

gün yenmişlerdi. "/oği'-boson adının anlamı : 'düş­ manı yenen' dir. Bu tipteki adlara yeniden dönece-

80


ğim, çünkü bu adların özellikle Rumen tarihiyle il­ gili rolleri büyüktür. 1 1 59'da bir Satmaz geçmekte­ dir. Macaristan'daki Szotymaz adıyla bu ad aynı­ dır; Bu ad Bulgar-Türkçesidir, belki de Blak şekli Szotmor'dır. 1 1 59 : Qoraköz : 'Kara göz' vb. Kök sonundaki -i- nin kurallı bozulmasıyla, Szotmor vi­ layetindeki Berend köyü; 1490'dan Berendmezö; 1439 : Tolna vilayetindeki Berend köyü. Kolozs vi­ layetindeki Berend veya Nadasberend köyü vb. ve Arad vilayetinde bulunan Borosberend Macaris­ tan'da belki bu kabile adının hatıralarıdır. Tıpkı aşağıda sıralanan Romanya'daki adları olduğu gi­ bi, bu adları da Gıibor Lükö göstermektedir

:

Be­

rendei, Arges vilıiyetindeki köy ve Olt vilıiyetindeki vıidi, Olt vilıiyitinde çok sayıda köy, Mehedint vila­ yetindeki tepe. Berendeoso Olt vilıiyetinde bir köy­ dür (bugün Urluiasca adıyla anılıyor); Berendoai­ ca, Ilfov vilayetinde (Stoieneşti diye de adlandırıl­ maktadır), Berendeşti, Bukovina'da bir köydür••1>. Berindeşti, XV-XVI . yy.'da Roman vilıiyetinde bir köydü, Macarcası Berengyes-dir. Berindeşti köyü Bacau vilıiyetinde de vardı vb.•121. 1 1 60'da Kajepiçi kavmini zikrediyorlarl13l. Bu­ nun Rusça çoğul şeklinin Türkçe Orijinali Kayapo­ dır. Bu kavim Berendilerle birlikte zikredilmiştir. Bir Rus kaynağına göre•1141•, kızını Wladimir'in oğlu Yurg'un aldığı Kuman hükümdarı Kajapa adını ta­ şıyordu. Rumen arazisinde, Beserabya'da Caiapea adlı bir yer adı kalmıştır. Arap el-İdrisi, asıl Kuman­ ya (Kuman ülkesi) yanında Çernigov ve Pereyaslavl bölgesinde bir "İç-Kumanya"yı da bilmekte ve yu­ karıda adı geçen küçük kavimlerin arazisini ve 81


orada Kay adlı bir şehri tanımaktadır. Lewicky'ye göre bu şehir, tıpkı Kiev'in de Türkçe ad ının Man­ kermanıssı olması gibi, Çernigov'la aynıdır. XI I . yy. ortasında Rus yıllıklarında yeni bir Türk adı daha görülmektedir : Çernii Klobukl (Ka­ ra kalpaklar). Bugün bir Türk kavmi olan Karakal­ pak kavmi benzer ada sahiptir.

..

82


K U N L AR ( K U M A N L A R ) Bulgarların, Macarların ve Rumenlerin tari­ hinde en büyük rolü Kumanlar oynadığından, on­ larla nisbeten daha etraflı olarak meşgul olacağım ve menşelerinin Doğu-Asya ve İç-Asya'daki bağla­ rına da temas edeceğim. Macarca Kun diye adlandırılan kavim , Macar dilli olmayan bibliyografyada genellikle Kuman veya Koman diye adlandırılmaktadır. Gyula Ne­ meth 'in görüşüne göre, Türkçe Kun ve Kuman adı 'Donuk, sarımtırak' anlamlıdır ve Doğu-Türk dille­ rinden bilinen ku: 'donuk' kelimesinden gelmekte­ dirc1ı. Rusça Polovec, eski Almanca Falben ve Er­ menice Khartes adlandırmalarının Kuman adıyla aynı anlamlı olduğu açıktır. Kumanların menşei meselesine modern filoloji metoduyla ilk olarak J. Marquart eğilmiştirc2ı. Araş­ t ırmasının amacı, karmaşık yapıl ı kabile ittifakının meydana geliş şartlarını, asıl ve daha sonraki bir­ le ştirici etmenlerini, değişimlerini ortaya çıkar­ maktı. J. Marquart, başlıca Arap el-Birüni, Muham­ med el-Avfi ve Ermeni Mattheos Urhajec'in muhte­ valı haberlerine dayanarak, kabile ittifakının çekirde­ ği olan Kuman kavminin, V - Vll. yy.'da Amur nehri bölgesinde yaşayan, Moğol karakterli b üyük bir 83


konfederasyondan koptuğunu sanmıştır. Kuman­ lar daha sonra müstakil bir kavim haline gelmiş, sonra da Kitoy kavminin hücumu neticesinde batı­ ya doğru itilmiştir. Şaşkınlık yaratacak kadar hızlı bir kavim dalgası halinde Asya'dan ve Doğu Avru­ pa'dan .geçerek, Amur'dan Tuna'ya kadar olan böl­ gede yerleşmiştir. Bu arada yeni kavim unsurlarıy­ la karışarak çoğalmıştır. Marquart'ın Kumanlara dair faraziyelerini Pelliot ve Barthold kısmen ya­ nılgı olarak değerlendirmişse de, kitap yine de çok sayıda yeni tesbite hizmet etmektedir. Marquart,

Arap Muhammed el-Afvi'ye dayanarak � ıiri adını zikretmiştir. Barthold'a göre � ari kavim adıdır ve ortak Türkçedeki sarı kelimesiyle aynıdır. Mervli doktor Mervezi'nin 1 120 sıralarında yazdığı Taba'i El-hayavan adlı eserinin el yazmasından Avfi'nin iktibaslar yaptığı kaynak eserin, 1 942'de neşredil­ mesi son derece önemlidir. Minorsky tarafından tercüme edilen IX. Bölümün ·J. şıkkında şöyle de­ nilmektedir : "qun-lar Türklere dahildir ve bunlar Qitay

toprağından

gelmişlerdir,

çünkü

Qitay

Han 'dan korkuyorlardı. Kunlar Nasttlri Hıristiyan­ dılar ve otlaklarının dar oluşundan dolayı oturduk­ ları yerlerden göç etmişlerdi. Bunların arasına Harizm-şahı İkinci İbn Koçkar da dahildi. Kuman­ ları qdy adlı bir kavim takip etmişti ve bu kavim sayıca daha çoktu ve yeni gittikleri otlaklardan sür­ dükleri kavimlerden daha kuvvetliydi. Daha sonra Kumanlar �Artların arazisine girmişler ve � artlar da Türkmenlerin toprağına göç etmişlerdir. Ku­ manlar da kendileri için )'UZZ arazisinin doğu kıs­ mını işgal etmişlerdir.- Guzz Türkleri de , Karadeniz

84


kıyılarına yakın bulunan Peçeneklerin toprağına gitmişlerdiı:l3J. " Dikkatli kaynak analizi yanında, tarih ve coğ­ rafya verilerinden de özenle faydalanılmasıyla ta­ n ınan Kı:iroly CzegMdy, yukarıdaki habere dayana­ rak, üç konferansta ve "Magyar Nyelv"de neşredi­ len makalesindel4l kaynak verilerini tan ımakta ve değerlendirmektedir. Kı:iroly Czegledy açıklamasın­ da şu görü.§lere yer vermektedir : "Mervezi'nin eserindeki sarilerin ve Sarı Uygurların aynileştiril­ mesi qun meselesinin tamamı açısından kesin nite­ likte bir ayırdetme olacaktır. Sarı Uygurlar 'Sarı' simgesini antropolojik sebeplerle almışlardır. Çin­ lilerin XI. yy.'dan beri onları 'sarışın uygur' diye çağırmalarından bu açıkça bellidir . . . Uygurlar, İ ç­ Asya ırkına has olmayan hatları, Doğu-T 'ien-şen'de oturan İ ndo-Avrupa Toharlarıyla olan ırk karışı­ mından sonra almışlardır . . . Kıpçak -'sarı' - qun bir­ leşmesinin doğrudan ilk delili, bu üç unsurun XI. yy. 'ın ikinci yarısından itibaren yegı'.l.ne kabile itti­ fakını oluşturmuş olmasıdır". Özetle Czegledy, qunların ve 'sarıların' 1012 sıralarında İ ç-Asya 'dan Batı-Sibirya bozkırına geçtiklerini tesbit etmek­ tedir. Burada, Kimek-Kıpçak kabileleriyle 1020 sı­ ralarında içinde qun, Uygur ve Batı-Sibiryalı un­ surların birleştiği büyük bir kabile ittifakı oluştur­ muşlardır. Siyc'.l.si birleşme şüphesiz ırk ve dil den­ gesiyle birlikte yürümüştür. Bu büyük kabile ittifa­ kı, doğuda ve batıda çeşitli kaynaklarda, kurucula­ rının ve ittifakı meydana getiren unsurların adıyla anılmaktadır. Ülkesinden atılmak üzere sıkıştırılan bir atlı göçebe kavmin sadece iki şık arasında seçim yapa-

85


bileceğini, yani ya galip kabile ittifakında eriyece­ ğini, ya da yeni bir yurt kuracağını daha önce gör­ müştük. Fakat bu yeni yurdu nerede kuracaktır? Atlı göçebe kavim, iti ş kuvvetiyle ya yerleşim yerle­ rinden atacağı, ya da kendi kabile çerçevesi içine al ıp yeni bir imparatorluk kuracağı bir kavme rast­ layıncaya kadar, batıya doğru büyük bir hızla iler­ ler ve yerleşmiş olduğu toprakları canla başla koru­ yan kavimlerin çemberinden son süratle geçer. Uy­ gurlar, Kumanları ve çok sayıda Türk kavmini ken­ dileriyle birlikte sürüklemiş olmalıdırlar. kuman adını, tamamen Türk çevresinde ya şadıkları bir sı­ rada almış olmaları muhtemeldir. Yapt ıkları ilerlemelerle 1050'de artık, Karpatla­ rın ötesindeki Doğu-Avrupa 'nın tehlikesi haline gelmişlerdir. 30 yıl zarfında bütün Kuman kavmi Mançurya 'dan Kiev'e kadar olan yolu katetmiştir. Bu kabiliyete dünya tarihinde sadece Hunlar, Avarlar ve Bulgar-Türkleri gibi, b üyük Türk fatih­ leri sahipti. Kumanlar, Karadeniz'den kuzeye uza­ nan bozkırda, Uz ve doğu Peçenek kalıntılarını da kendi i çlerinde eritmişlerdir. 1080 sıralarında iler­ leyişlerinin batı s ınırı olan Aşağı-Tuna ve Karpat­ lar'a ulaşmışlar ve kardeş savaşlarıyla viran olan Rusya ile savaşa tutuşmuşlardır. Avrupa 'daki bozkır kuşağı tarihjnin yeni bir devresine adım atıyordu. B üyük nüfusu ve asimile ediş gücüyle Türk kavmi için tehlike ifade eden Rus­ ya, şimdilik bozkırından kuzeydeki Orman kuşağı­ nın arkas ına çekilmişti. Kumanlar Rusları mağlu­ biyet üzerine mağlubiyete uğratıyorlardı. Savaşla­ rın ayrıntılarına girmeyeceğim; Rus kronikleri, 86


Rus tarihçileri, bundan ba şka Stritter ve hatta Istvan Gyarfas da''' eserlerinde bu savaşlarla etraflı bir şekilde meşgul olmaktad ır. En son olarak Philo­ logiae Turcicae Fundamenta'nın 1 11 . c ildinde Ku­ manların savaşları ve tarih yapıcı rolleri hakkında kısa bir özet neşredil miştirl8'. Ruslarla olan savaş­ lar devri 1061 'de başlamıştır'7'. 1068'de Kumanlar üç Rus Prensine karş} zafer kazanmışlardır. Ku­ manları Çernigov havalisinde de görmekteyiz . Sno­ veşk yanindaki yenilgilerine rağmen, kuzeye düşen bütün bölgelerde, 1071'de ise, Kiev sınırlarında ga­ nimet savaşları yapmışlardır. Ayrıca, Uzların Buğ­ dan düzlüğündeki konaklama yerlerini bu sıralar­ da istila etmişlerdir. B öylece Karpatlar ve Balkan­ lar'a doğru olan yolları daha serbest hale gelmiştir. B izans Kroniğinin Bonn kolleksiyonunda (Co_rpus Bonnae) neşredil en X-XIV. yy. tarihine dair ciltleri­ ni gözden geçirecek olursak, sık sık tekrarlanan Balkan seferlerinin neticesi olarak önce Peçenekle­ rin , daha sonra özellikle Kumanların, yani erken batı ve geç doğu Kumanlarının, daha doğrusu Kıp­ çakların , diğer Türk seleflerinin de yapt ıkları gibi, serf kavmini ve iş gücünü sağlamak için çoğu defa Vlachların binlercesini kendileriyle birlikte götür­ düklerini görmekteyiz. Tabii göçün yani sıra, Vlachların, daha önce götürülmüş olan akrabaları­ na ve Karpat eteklerindeki verimli otlaklara kavuş­ ma ümidiyle gönüllü olarak da Kumanların arkala­ rından göçtüklerini de burada ilave etmeliyiz. B öy­ lece bin yıllık Thrako-Rumen devaml ıl ığı, -Aro­ munlar gibi küçük kalıntıları saymazsak- orada son bulmuştur. 87


Kumanlar, Bizans İ mparatorluğu'nun kuzeyin­ de, Bulgaristan sınırında yerleşmiş bulunan Peçe­ neklerle ittifak yapmışlar ve onlarla birlikte 1078'de Edirne'yi kuşatmışlar, 1 087'de de Trakya 'ya hücum etmişlerdir. Rus prensleri emniyetlerini garantiye almak için, çoğu defa Kuman hanlarının kızlarını zevce olarak istemişlerdir.Mesela Kanlı Selan yenilgisin­ den sonra, 1093'de veya 1 10 7 'de Prens Oleg ve Prens Wladimir Monomach oğullarını Kuman hü­ kümdarının kızlarıyla evlendirmişlerdir. Kumanlar Balkanlar'da da derhal kesin bir rol oynamaya başlamışlar ve gelecek yüzyılların tarihi gelişmelerini çizmişlerdir. Sadece 1091 yılı hadise­ lerini düşünelim. O zaman Bizans'ın son saati çal­ mış gibiydi. İ mparatorluk, il. Mehmed'in ortaya çık­ tığı (1453) ve İ stanbul'u aldığı zamanki durumun­ daydı. Geniş bir siyasi düşünceye sahip bulunan İ z­ mir Emiri Çakan 1091 'de Anadolu üzerinden Bi­ zans 'ı

sıkıştırmıştı.

Çaka n ' ın

Avrupa

tarafında

müttefiki olan Peçenekler, virane olmuş ve zayıf d üşmüş bir haldeki Bizans'ın alınması için hazırlan­ maktaydılar. Becerikli Bizans siyaseti ise, daha ön­ celeri olduğu gibi, yine bir çıkış yolu buldu. İ ki yü­ zyıl önce Bulgarları Macarlara, daha sonra M acar­ ları Peçeneklere dövdürtmüştü. Şimdi de yardıma Kurnanları çağırdı. Böylece Kumanlar Meriç nehri boyundaki Levunion'da, Peçeneklere öldürücü bir darbe vurdular. Kumanlar, Levonion'daki zaferden sonra Ma­ caristan'ı istila etmişler, ancak burada daha sert bir düşmanla karş ı l a ş m ış l a r d ır. Az iz Laszl6, 88


Erdel'i istila eden Kumanları geri püskürtmüş, hat­ ta Aşağı-Tuna'da bekleyen bir başka Kuman ordu­ sunu ve onun kumandanı olan Aquş-u dahi yok et­ miştir. Sekiz yıl sonra ise, Przemysl kalesi yanında, Levonion savaşının kumandanlarından biri olan B önek'in kumandası altında bulunan küçük sayı­ daki bir Kuman atlı krtası, becerikli bir oyunla, par­ lak ve ağır silahlarla donatılmış Macar atlı ordusu­ na büyük bir darbe vurmuştur. Bu hadiseyle ilgili olarak, Türk totemistiğinin bulanık bir anısına atıfta bulunan ilginç bir veri kalmıştır. Eski Rus kroniği şöyle bir hadise anlat­ maktadır : "Hurafelere inanan Bonyak (Bönek) ise kehanet işareti almak için geceleyin dışarı çıktı. Kurt gibi uludu ve bir kurt ona cevap verdi, ondan sonra çok sayıda kurt uludu. B önek bu b üyüden ga­ lip geleceğini anladı. '" B önek galip gelmiştir de. Z.V. Togan, Kazan Tatarlarında çok yakın bir geç­ mişe kadar kurt ulumasının uğurlu bir işaret sayıl­ dığına dair bilgi vermektedir. Bu durum X. yy. Vol­ ga Bulgar-Türklerinde de böyleydil9l. Fakat 1103'de birleşik Rus orduları, Kuman or­ dusunu ağır bir yenilgiye uğratmıştır. Arslonoba, Cengerobo, Kuman, Altunoba ve bunun gibi çok sayıda han ölmüştür. Bu savaştan sonra Kumanla­ rın hücum gücü zayıflamış, daha sonra ise yeniden canlanmıştır. Kumanlar doğuda, özellikle Yaro­ polk 'un 1 1 1 6, 1 120, sonra 1 140 yılı seferleri vasıta­ sıyla Donec ve Don bölgesindeki iska.n yerlerine, güneyde ise, Tuna yanındaki-düzlüğt:ı şimdilik püs­ kürtülmüştü. İki grup arasındaki bağlantı geçici olarak kopmuşnıııoı. Bulgar ve Peçenek kalıntılarıv

89


nın Bizans İmparatorluğuna yaptıkları yardım se­ bebiyle, bugünkü Rumen ovas ı Kumanları kuvvet­ lerini Bizans'a karşı hazır bulundurmak zorunday­ dılar, bu yüzden onlu yıllarda Macaristan'a karşı hücum edememişlerdir . Kumanlar, Rusların Severyan s ın ırlarını bun­ dan sonra da huzursuz etmeye devam etmişlerdir. Hatta taht çekişmeleri ve iç savaşların Rus prensle­ rinin kuvvetini bağladığı bir sırada, Kumanlar ye­ niden ilerlemeye başlamışlar, 1 1 52'de doğudaki yerleşim yerlerinden tekrar Dnyper'e ulaşmışlar ve hatta çok geçmeden Aşağı-Tuna'daki kardeşleriyle (1 1 78-1 190, 1 192) yeniden bağlant ı kurmuşlardır. Rus p renslerinin birbirlerine karşı yaptıkları savaş­ larda Kumanların silahlı yardımına gittikçe daha çok baş vurmaları da ilerlemelerine yardımcı ol­ muştur. Kumanların akınlarına karşı Kiev ve Pere­ yaslav prensliklerini bu iki prensliğin g üney sınır­ larında bulunan ve kısmen Balkanlar'daki başarı­ sızlıklar ından, kısmen de Kuman yayılışınd�n do­ layı buraya çekilmiş bulunan Torklar (Uzlar) koru­ muşlardır. Peçenek kal ıntıları da Torklarla birlikte gelmiştir. Rusların savaşlarında, Torklara benzer şekilde büyük bir rol oynayan Berendiler, 1097 'den itibaren bu bölgelerde ortaya çıkmaktadırlar11ı. Bunlardan ve Tork kabilelerinden önceki iki bö­ l ümde söz etmiştik. Polovec (Kuman) kavminin, XII . yy. 'ın ikinci yarısında yeni bir g üce kavuşmasının ana sebebi, Rus prensliklerinin iç çekişmeleridir. Fakat Mar­ quart ile RosovskijC12ı asıl sebebi, Kıpçakların geniş cephede cereyan eden ilerleyişinde, Kitay (Kuzey90


Çin) İmparatorluğu 'nun kurulması dolayısıyla batı­ ya doğru kıvrılan kavim hareketinin de o sırada Kumanların yeni bir güç kazanmasına yardım et­ mesinde aramaktadır. Daha önce gördüğüm üz gi­ bi, (Czegledy 'ye göre) başlangıçta Kıpçak olan Ku­ manlara, o sırada önemli bir Kıpçak göçünün katıl­ mış olması muhtemel dir. Çünkü Kıpçak adı bun­ dan sonra ortaya çıkmakta ve daha sonra genelleş­ mektedir . Eskiden beri Kimek konfederasyonunun sadece bir kabilesine ait olan Kıpçak adı, bundan böyle bütün Kimek konfederasyonuna da takılmış­ tır. Rasovskiy'e göre (Op.cit), XII. yy sonunda gev­ şek bir teşkilata sahip Kuman-Kıpçak İmparatorlu­ ğu'nun sınırlarını şöyle tahayyül edebiliriz : Doğu'da İ rtiş ve Balkaş Göl üne, kuzeyde Sibirya'da 56-57. enlem derecesine, yani onlar için hayat sa­ hası olarak elverişsiz olan orman kuşağına kadar uzanmıştır. A\Tupa 'da ise, Kama'nın aşağı akış mecrası, Volga B ulgar-Türk İmparatorluğu, Hoper, Varana, Tsna ve Moksa neh irlerinin ormanlık böl­ gesi, yani Burtasların toprağıyd ı. Sonra Ryazan, Novgorod-Syversk, Pereyaslavl Rus prenslikleri sı­ n ırı meydana getirmiştir. Ş ula nehrinin Dnyper'e olan musabından sonra sın ır hattı doğrudan Kar­ pat l a r · a ulaşıyordu. Kısacası Karpatlar'ın doruğun­ da ki IJemirkapı'da, oradan Bizans İmparatorluğu, daha doğrusu Bulgaristan 'ın Tuna s ın ırında ve Ka­ radeniz'de son buluyordu. Kırım Yarımadası da Kumanla rın etki alanına dahildi ve Yarımada 'nın kuzeydeki bozkır kısmına onlar yerleşmişlerdi. Li­ man şehirleri olan Sudak, Yalta vb . (ticaret merkez91


leri) Kuman-Kıpçak İmparatorlu ğu 'na vergi ödü­ yorlardı. Sınır, Don munsabından Volga munsabı­ na kadar, oradan ise Hazar Göl ü ve Aral Gölü'nün kuzey kısmındaki Talas ve Çu bölgesinde, yani Ha­ rizm'in sınırında son buluyordu. İrtiş ve Balkaş G ölü'nden H azar Gölü'ne kadar uzanan bu muazzam arazide Kumanların her kış konaklama yerleri en fazla- güney bölgelerindeydi, yazın ise orman kuşağının eteğine kadar ve Karpat­ lar ve Ural şevlerine, bundan başka Volga'nın batı kıyısı yan ındaki yukarı ovaya ve Üstyurt'a çıkıyor­ lardı. Tam bir siyasi birlik oluşturmamışlar, ancak büyük bir tehlike halinde bazı grupları ittifak yap­ mışlardır . Rasovskiy'e göre bunlar beş gruba ayrıl­ mışlardır. 1) Orta-Asya grubu, 2) Volga-Yayık gru­ bu, 3) Donetz-Don grubu (Lukomerski grubu diye adland ırılır),

4) Tuna grubu,

5) Batı grupları.

Özellikle Tuna grubu arazisinde Brodn ikler, Alan­ lar (Yaslar) da yaşamışlardır. Ural'ın ötesindeki grupların yanına başka kavim unsurları yerleşmiş­ lerse de, bunlar da hemen Kıpçaklaşmışlardır. Öy­ leki, Cengiz Han 'ın buraya çıkışına kadar, yani 1222'ye kadar Kıpçaklar burada da efendi olarak kalmışlardır. Rasovskiy'in faraziyelerini gelecekte­ ki bir araştırma tabiatıyla daha değiştirebilir. Kumanlar ile Ruslar arasındaki savaşların tek­ rar tekrar şiddetlendiği muhakkaktır. Hatta İgor şarkısının Ortaçağ saz şairi muhtemelen bu devir­ de Rus halkına şöyle seslenmiştir : "Bayraklarınız ı indiriniz, kılıc ı kınına sokunuz, eski şanın sonu gelmiştir"l13l. Saz şairine göre Rus prensi İgor'un 92


yiğit savaşçıları ilk defa galip geliyorlar, "çok sayı­ da şirin Polovec kızcağızını köle ediyorlar" (Doğu ve Macar kaynakları da Kuman kızlarının güzelli­ ğini zikretmektedir), fakat bu ilk galibiyetten sonra mağlup oluyorlar ve prens İ gor da esir düşüyor. Gerçi İgor ' şahin' kaçıyor, ama Volodimir orada bağlanıp kal ıyor. Çünkü, Volodimir esarette Polo­ vec hükümdarı Könçek'in kızına aşık oluyor. B u R u s seferinde Torkların b e ş küçük kabilesi Polo­ veclere karşı savaşa Çernigov'daki Rus boyarlarıy­ la birlikte gitmişlerdi . Gerçekten, Kuman-Rus evli­ likleri gittikçe daha sık yapılmış ve karşılıklı kültü­ rel etkileri de derinleşmiştir. Türklerin Ruslar üze­ rinde özellikle askeri, kültür ve metal işletmeciliği bakımından etkisi kuvvetli olmuştur. Gelecekteki araştırmalarımız ın, Kumanların hakimiyeti altında veya onlarla komşu olarak yaşayan kavimlere Ku­ man folklörünün ne ölçüde etki yapmış olduğunu da açıklığa kavuşturması gerekmektedir. Peçenek ve Kuman kavminin bütün bu kavimlere dil bakı­ m ından etki yapmış olduğu şüphesizdir. M esela Rus , Rumen ve bir kısım Bulgar dil tabakasının Türkçe alıntı kelimelerinin bir böl üm ü, tıpkı Ma­ car dili Türkçe alıntı kelimelerimizin "Orta " diye adl and ırılan tabakası gibi, Kuman menşelidir. Orta tab akaya dahil kelimelerimiz arasında Peçenek menşelilere rastlanmaktaysa da, şüphesiz dilimize en büyük kısmı Kuman dilinden geçmiştir. Sadece birkaçını zikredecek olursam : arok (hendek1 bicsak (b ıçak), boza (boza), csabak (beyaz bir cins balık), csakany (kazma). csalan (ısırgan), csanak (çanak), csat (toka), csiger (kötü şarap), csipa (çapak), csoka 93


(alakarga), csoport (grup). csök-ik (büyüme açısın­ dan geri kalmak, küçülmek), csökönyös (inatçı, dik kafalı), dij (mükafat, paha.fiyat, değer), hurok (dü­ ğüm), kalauz (kılavuz), kecske (keçi), kabak (kabak), koboz (kopuz), kocsany (çiçek sapçığı), köldök (gö­ bek), kökörcs (Manisa lalesi), köpönyeg (palto, kaput), kun (Kuman), orosz (Rus), öreg (ihtiyar) örmeny (Er­ meni), özön (deniz kabarması), sztinyog (sivrisi­ nekf'1 4l gibi kelimeleri sayabilirim. Kurnanlara ait Kuman menşeli diyalekt kelimelerin açıklanması­ na da yeniden sıra gelrniştir.115l Kuman kelimesi di­ limizde, aynı zamanda anlamı ' Kuman türü ' de­ rnek olan Komondor kelimesidir del10ı. Ebu'l-Ferec'in Selçuklu Tuğrul Bey'in halifenin kızıyla yapılan düğününde tanıdığı ve Barthold'a göre, Rusların "Plyaska Prisyadku" adlı dansıylaC17ı da aynı oları dans, Doğu Avrupa'da Polovecler veya belki de Uz­ lar vasıtasıyla yerleşmiş olmalıdır. Borodin 'in Prens İgor adlı operasının popüler balet şarkı bölü­ münün "Polovec dansları"nın da gösterdiği gibi devrin romantizminin bulanık anıları, günümüze kadar yansımaktadır. Ruslar, Bulgarlar (sonradan İslavlaşan B ulgar-Türkleri) ve Rumenler ise Ku­ manlar arasında Hıristiyanlık ilkelerini şurada bu­ rada yaymayı başarmışlardır. İlkelerini yaydıkları bu Hıristiyanlık Ortaçağ Türk kavimleri üzerinde eritici etkisi büyük olan İslav ayin usı1llü (pravoslav) Doğu Hıristiyanlığı oİduğundan, çok sayıda Ku­ man ve Tork kalıntısı Ruslaşrnıştır; yöneticileri ise, Rus ve Bulgar boyarları, Rumen knezleri haline gelmişlerdir. Torkların Rus kavmi içinde oynadık­ ları rol hakkında özellikle Rasovskiy ilginç şeyler 94


yazmıştır. Kumanlarda da Ruslaşma evrımını ve karşılıklı kültür etkileşimini benzer şekilde müta­ laa edebiliriz. Bugünkü Rus Türkologları arasından N.A. B askalov, Türk, kısmen Kuman menşeli Rus soyadlarıyla derinlemesine meşgul olmaktadır. Kuman-Rus savaşları henüz sona ermemi şti . . Kumanlar 1203 'de zengin Kiev'i, 1219'da ise Rusla­ rın müttefikleri olarak Macarlardan Haliç'i (yani Galiçya 'yı) geçici olarak almışlardı. Fakat dört yıl sonra büyüle felaket gölgesini ar­ tık düşürmüştür. Mo ğollar yaklaşmaktadır. Cengiz Han 'ın kumandanları Sübötey ve Cebe'nin atlıları dünya tarihinin en kahramanca akınlarından biri­ ni yaparak Azak Denizi yakınında göründüler. Kumanlar, daha Moğol ordusunun bir kısmı 1 2 2 2 'de hileyle bir Kuman ordusunu yok ederek Derbend'de güney üzerinden Kafkasya 'yı geçtiği günden beri tehlikeyi açıkça biliyorlardı. Demekki Kumanlar b u durumdan dolayı Rus prensleriyle it­ tifak yapmışlardır. Önce Dnyeper munsabı yakı­ nında küçük bir zafer kazandılar, fakat daha sonra 13 Mayıs 1223 tarihinde Halka nehrinde birleşik Kuman-Rus o rduları Moğollar tarafından kanlı bir yenilgiye uğratıldılar. Yenilgi henüz felaket halini almamıştı. Çünkü Moğol ordusu kuzey-doğuya doğru yönelmiş ve Asya'ya geri dönmüştü. Kıpça­ kın doğu, Volga ötesindeki kısmı ise, Cengiz Han'ın en büyüle oğlu Cuc i 'nin hakimiyetine gir­ mişti. Kesin Moğol zaferine kadar daha 15 yıl geçe­ ·cektir. 95


Bu s ırada, Buğdan ile Eflak 'ta oturan kumanlar arasında Katolikliği yayma çalışmaları başlamıştı. Dominiken tarikatının kurucusu Aziz Dominiken de ölümünden önce (1221) Kumanların yanına git­ meye hazırlanıyordu, Alman şövalye tarikatı Ma­ caristan 'ın güneydoğu köşesindeki yeni yurdunu kral bağışı olarak bu dönemde almış ve Karpatlar'ın ötesindeki Kumanlar arasında yayıl­ maya başlamıştı. Kral Endre, otoritelerini kötüye kullanmaları ve bağımsızlık çabalarından dolayı 1225'de Alman tarikatçıları kovalamıştır. Din yay­ ma görevini Dominiken tarikatı devralm ıştır. Es­ tergon Arşiveki ve Macaristan Başpiskoposu Ro­ bert, 1227'de Kumanya 'nın Papalık murahhası ol­ muştur. Kumanların hükümdarı Borç ile oğlu, ayrı­ ca 15 .000 Kuman da vaftiz olmuştur. il. Endre, vaf­ tiz olanların haklarını ve ayrıcalıklarını ayrı bir im­ tiyaz beratında güvence altına al mıştır. 1 228'de ya­ rarlı sonuçlar alan misyoner Theodorik, Buğdan'ın güney sınırındaki Milkov yönetim merkezi olmak üzere, Kumanların ilk piskoposu olmuştur, Katolik misyonun rakibi Ortodoks misyonuydu ve Papa IX. Grego ir'ın 1234 yılında Macar Kralına yazdığı mektubu, Ortodokslaşan Kumanların ayn ı zaman­ da Rumenleşmekte olduklarına temas etmektedir. Macar kral armaları arasında "rex Cumaniae" ar­ masını ilk defa 1 233'de görmekteyiz ve bu arma Macar krallığı ayakta kaldığı müddetçe de kalmış­ t ır. 1 2 36'da Ural dağlarının güneybatı bölgesinde­ ki Macarların eski yurdu olan Magna H ungaria'yı bulan dominiken rahip Julian, 1237de burasını 96


yeniden ziyaret etmek istemiştir. Fakat Batu-Han'ın Moğollarının, Volga-Bulgaristan'ın ı ve Magna Hun­ garia'yı tahrip ettikleri ve artık yaklaşmakta olduk­ ları, hatta Han'ın iV. Bela'ya yazdığı bir mektubu Suzdal hükümdarının adamlarının yakalandığı ha­ beri, Julian'a Suzdal'da ulaşmıştır. Mektupta B atu Han , "iV. Bela'nın Kumanl arı himayesinde tuttu­ ğu"ndan haberdar olduğunu; onları defetmesini bildiriyordu. Batu Han 'ın bir askeri kolu güney doğu Ku­ manlarını yenmişti. Bunlardan kalan kısmı da batı­ ya doğru kaçmış, Tuna'yı geçip, Makedonya'ya ka­ dar ulaşmış ve daha sonra B izans ve Latin İmpara­ torlukların ın savaşlarına katılmıştır. 1 2 38-39'da Moğollar birkaç ay i çinde Rus prensliklerinin arazisini orman kuşağına kadar ta­ mamen işgal etmişlerdi . Dnyeper ve Don arasında­ ki Kumanlara da sıra gelmişti, ve bunların hüküm­ darı Köten idi . Rus prensi Mstislav'ın kayınpederi, Macarla­ rın eski Galiçya düşman ı ve Halka savaşına da ka­ tılmış olan Köten, kaçmak zorunda kalmıştı. Çerni­ gov da düştüğü zaman Köten, kendisini akrabaları ve kavmiyle birlikte kabul etmesi için Macar kralı i V. Bela'ya elçiler göndererek H ıristiyan olacakla­ rın ı vaadetmiş ve sadece hürriyet haklarının ko­ runmasını istemişti. Hıristiyan misyonunu ve ülke­ nin askeri kuvvetinin arttırılmasını düşünen Kral iV. Bela, adamlarının bir kısm ının zaptedilmez Ku­ manların teklifinin kabulüne karşı çıkmalarına rağmen, Kuman teklifini kabul etmiş, önce Köten 'e 97


Dominiken elçiler göndermiş, sonra 1 2 39 sonbaha­ rında onları ülkeye kabul etmiştir. Kad ın ve çocuk­ ların d ışında Kumanların sayısını 40.000 olarak ka­ bul etmişlerdir. Kral IV. Bela, sadece dış düşmana karşı değil, M acar oligarşisine karşı da müstakbel desteklerini gördüğü Kumanlara karşı sempati duymaktayd ı. Bu yüzden oligarşi de Kumanlara karşı cephe al­ mıştı. Nihayet 1 240'da Banmonostora 'da imzala­ nan M acar-Kuman anlaşması bu ilişkiyi kurallara bağlıyordu : Kumanlar dağıtılmak suretiyle vilayet vilayet iskan edileceklerdi. Kültür, hayat tarzı fark­ l ılığın ı ise şimdilik aynileştirmek mümkün olama­ yacaktı. 1240 Noelinde Moğolların yaklaştığına dair haberler geldiği zaman, artık Macarlarla Ku­ manlar arasındaki karşılıkl ı nefret had safbaya ulaşmıştı. 1241 M artında bir Moğol t ümeni artık Peşte önündeydi ve Mo ğol ordusunda, Moğollarla birlikte ilerleyen ve çoğunluğu meydana getiren Türk unsurları arasında doğu Kumanların ın da bu­ lunduğu açıklık kazanmıştı. Tahrik edilen bir Ma­ car topluluğu Moğolların casusunun iftira ettiği masum Köten'i kılıçtan geçirdi. B unun üzerine ül­ keye yerleşmiş bulunan Kumanlar savaşarak ve ça­ pul yaparak Macaristan'dan çıktılar ve Sava'dan geçip Balkanlar'a gittiler. Moğollara ne kadar pahal ıya mal olursa olsun (Batu Han artık geri çekilmeyi düşünüyordu), atl ı göçebe t aktiğini çoktan unutmuş olan Macar ordu­ suna karşı Sajo-nehri munsabında zafer kazanıldı (11 Nisan 1241), ve Macaristan'ın en büyük kısmı Moğolların hakimiyetine girdi. Moğollar, kısmen 98


kayıplar ından dolayı kısmen de büyük Han Öge­ dey'in ölüm h aberi üzerine 1242 yazında geri çekil­ dikleri zaman, iV. Bela yeni yurt tutmaya ve ülke­ nin teşkilatlanmas ına başladığı s u-ada -yeni bir Moğol hücumunu hesaba katarak, ülkenin kuvveti­ nin arttırılması için- Balkanlar'a kaçan kumanları geri çağrrdı, hatta Macarların sadakatlerinin ga­ rantisi için, sonradan V. İ stvan adıyla kral olacak oğlunu 1245 yılında bir Kuman kağanının (mühür­ lü yazıya göre İ mparator, belki de Köten) kızı olan Elizabet ile evlendirdiC1 eı. Kumanlar seyrekleşen nüfuslu ülkede nisbeten çok büyük bir askeri kuvvet ifade ediyorlardı. Bu du­ rum, V . İ stvan, sonra da IV. Laszl6 'nun otoriter magnatlara karşı Kumanlarda destek araması, Ku­ manların kendilerine olan güvenini daha da çok art­ tırmıştı. Arazi olarak ülkenin üçde biri, yani ülkenin tam orta kısımları ellerindeydi. H ıristiyanlığı, o za­ mana kadarki dinleri şamanizmin yerine sadece ad olarak bile güçlükle almışlardı. Oysa, Kumanların ülkeye kabul edilişilerinin başlıca şartı Hıristiyanlı­ ğı kabul edecek olmalarıydı. Hıristiyanlığa, yani o zaman Katolik dine geçiş ve özellikle kilise vergilen­ dirmesi Kumanlarda o derece b üyük reaksiyon uyardırmıştı ki, sonradan reform hareketinin daha başlangıcında hemen hemen tamamı Kalvinist ol­ muştur19l. Hayat tarzlarını ise, Macarların 250 yıl önce bıraktıkları yerden devam ettirmişlerdir. Yeniden hayat bulan Macar yayılmacı siyaseti­ nin hizmetinde, önce sonuncu Babenberg-Friedrich, sonra Çek kralı Ottokar'a karşı yapılan savaşlarda Kumanların hafif süvarilerinin çok büyük rolü ol99


muştur. Fakat Kumanların aynı s ıralarda yaptıkla­ rı kilise ve manastırları dahi içine alan ganimet akınlarından Shteiremark, Avusturya ve B uğdan çok çekmişlerdir. En önemli silahl ı h areketleri 1 2 72'de Stillfried-dürnkrut savaşını kazanmalarıy­ dı. Bu zafer Çek kralı Ottokar'ın büyük iktidar ça­ basına ve hayatına son vermiştir ve aynı zamanda Habsburgların yükselmesine zemin hazırlamıştır. Savaşı Habsburglu Rudolf'un lehine Kumanlar çe­ virmişti. Müttefik Macar kralı iV. Laszl6'nun hafif süvarileri olarak Ottokar'ın ordusunun sağ kanadı­ nı bir kuşatma hareketiyle dağıtmışlardı ve Rudolf başarısız bir hücum denemesinde bulunurken, M acar-Kuman ordusu zaferi sağlamıştı. Genç kral iV. Laszloyu sadece annesi Kuman olduğu için değil, Kumanları ve hayat tarzlarını sevdiği için, Kuman Laszl6 diye adlandırmışlardı. Kuman gözdesi Aydoğo 'Aydoğdu' kroniklere gir­ mişti. Bütün bunlar Kumanları şımartıp öylesine büyük ölçüde başkaldırmaya sevketmiştir ki, ülke çapındaki karışıklık gittikçe bayümüştür. Ayn ı şe­ kilde ülkenin Macar ve H ıristiyan olan hususiyeti yavaş yavaş riske girmiştir. 1 2 79'da iV. Laszl6 ve ileri gelen adamları yedi Kuman kabilesinin ileri gelenleriyle -bunlar arasından Alpar, Uzur ve To­ lun adını tanıyoruz- toplantıya oturdukları ve Ku­ manların yurtta bulunuşlarının kurala bağlanması i çin anlaşma yaptıkları zaman, Kumanlar neredey­ se onlara karşı bir haçlı savaşı yapmaya hazırlan­ m ışlardır. Anlaşma, Teteny'deki diyet aracıl ığıyla (1279) kanun haline getirilmiş ve bunun neticesin­ de Kumanlar H ıristiyan olma, göçebe hayat tarzla100


rını bırakma, evler inşa etme, H ıristiyan esirleri serbest bırakma gibi yükümlülükleri yeniden kabul etmişlerdir. Fakat Kumanlar başlarını bundan son­ ra da usturaya vurdurabilme iznini koparmışlar­ dır. (Bu, pagan dış görünüşü sayılıyordu). Ayn ı "Kuman" kanunu, Kuman yerleşmesine ayrılan araziyi, Tuna-Tisa arasında, sonraki Kiskungsag, Tisa ötesinde (Nagykunsag) vb. , bundan başka Ma­ ros ve Temes ortasında ve Fejer uç vilayetinde (Hontosszek) kesin olarak belirlemişti. Kanunları tatbike onları zorlamak, ancak yavaş yavaş ve za­ manla olmuşturl20•. Mukavemetleri önce savaşta patlak vermiştir. Hoşnutsuzluk içindeki Kumanlar, Buğdan 'dan geçip ülkeyi istila eden Kıpçak Kuman kardeşlerine, yani Oldamur'un tarafına geçmişler­ dir. Birleşik Kuman-Kıpçak ordusu ise Had Gölü kenarında, Güney-Macaristan'da ağır bir yenilgiye uğramıştır (1280). 1285'de Altın Ordu Kağanı Tele buga "Tatarlarla" ülkeyi istila ettiği zaman, Ku­ manlar Tatarlara yardım etmemişlerdi, hatta Ku­ manlar arasında "Tatarlara" karşı belirli bir anti­ pati vardı. Kral iV. Laszl6 ise, "Tatarlar"la ilişki kurmak için çareler aramakla kendini milleti önün­ de nefret edilir hale getirmişti. B üyüyen anarşiyi Kumanların kendileri de arttırmışlardır. Kilise, kral iV. Lıiszl6'yu pek çok defa aforozla tehdit et­ mi ştir. Kral, Kumanlardan sonra Tatarlardan mey­ dana getirdiği muhafız birliğinin nöger-lerininl211 zorbalıkları da çoklarını kraldan uzaklaştırmıştı. Nihayet -belki de genel valinin cesaretlendirmesi üzerine- tarihin bir cilvesi olarak Kumanlar bizzat ­

(Arbus,

Törtel, KemencheJ 1290'da kral iV.

Lıiszl6 'yu öldürmüşlerdir. 101


Kumanların Macarlaştırılması çabuk olmuş­ tur. Fakat daha 1347 y ıl ına ait bir vesikada dahi "cumani filtreas domus habentes" "keçeden yapı­ lan evlere sahip Kumanlar" diye adları geçmekte­ dir. Taş ev Kumanlarda öylesine bir yeniliktir ki , şahıs adı kelime dağarcığına dahi girmiştir.ı22ı Kış­ turo, Toş-turo (kış evi, taş ev). Mesela : 1470'de da­ hi Dnyeper yanından ülkeye göç eden Kıpçak, da­ ha dar anlam ıyia doğudan gelen Kuman ve geç Ku­ man kalıntıları da M acarlaşm ışlardır. Daha geç devı:e ait göçmen topluluklarını Macar vesikaları "Tatar" diye adlandırmaktadır. 1 399'da Papa IV. Boniface'ın zikrettiği "Cumani, Philistaei, Tartari" ve 1428'de Michael de Katha'nın zikrettiği "univer­ sorum Cumanorum, Philisteorum necnon Tartaro­ rum regalium judex " [bütün Kumanların, Yasların, bundan başka kraliyet Tatarlarının yargıc ı)şeklin­ deki anlatımlar onları Tatar olarak göstermektedir­ lerı23ı. Kiskunsag kıyısında Totorszentmiklôs, bu­ gün ise Kunszentmiklôs, Totorszentgyörgy, Totar­ telek yerleşme bölgeleri görülmektedir. "Cumani " ile birlikte adıgeçen "Philistei" Yasların (Alanların-Osetinlerin) arkaikleşen a d ıd ır. Atl ı gö­ çebe İran kavimlerinin aynı atl ı göçebe kültürlü Türk kavimleri ve kabileleriyle olan sıkı münasebeti, çok eskiye dayanmaktadır. ·

Yasların ve Kumanların sıkı münasebetlerini daha XIII. yy. başında görmekteyiz. Macaristan'a kopup giden parçalarının ne zaman ve ne gibi şart­ lar altında buraya göç ettiklerini bilmiyoruz. Kay­ naklar XIV . yy. başından itibaren (131 8-?) da.ima "Jazones"i "Cumani " ile birlikte zikretmektedirler. 102


Yüzyılın ortasından itibaren ise Yaslar sık sık "Phi­ listei" şeklinde ifade edilmi şlerdir . Mesela : Genel vali Mikl6s Kont 1365 'de Vidin kalesini aldığı za­ manı24ı, kal ıntıları esir olarak da Macaristan'a gel­ miştir. Yasların hukuki durumları, teşkilatları Ku­ manlarınkiyle aynıydı ve yerleştikleri yer ise onla­ ra komşuydu : Yaslar, Kiskunsıig ve Nagykunsag'ın kuzey sınırında yerleşmişlerdi. İ ran menşeli olma­ ların a, İran dillerini Maçaristan'da da daha bir sü­ re korumal arına, şahıs adlarında Kuman etkisi de göze çarpmasına ve Macaristan'a göç eden kuman­ ların bir kabilesi olarak sayılmalarına rağmen, Yas­ larla uzun uzun ilgilenmiyeceğiz. Macaristan 'daki Kuman kabilelerinin, yani daha ziyade yönetici boylarının meydana getirilmesi a şağı yukarı farazi­ yeye dayanmaktadır. Borcsol ( < BuN: · oylu 'Ka­ rabiberoğlu ' ) Csertan ,

(

< Curtan 'turna bal ığı' ) ,

Olaas ( < Ulas ) Iloncsuk ( İlancuk 'yılancık' ) ve Koor ( Uygurcada, Koyur 'az , önemli değil' ) kabi­ lesi hakkkında bilgimiz vardır. Curtan kabilesini Dimaşki 'nin kozmografyası zikretmektedir. turtan adından kurala uygun fonetik değişmeyle Csortan, sonra Csertan olmuştur. Borcsol-u karşılayan BurCe­ vici, Lavrentius'un Rus kroniğinde daha 1096'da ,

(242 . sayfa), sonra 1 193'de İ patius'un kroniğinin 454. sahifesinde geçmektedir. M acaristan'daki Ulas > Olaas kabilesinin salefleri olan Ulasevic1 eri 1 1 85 'de aynı yerde görmekteyiz. Ula s kabilesi­ nin bir kısmı Moğol h ücumundan sonra Bizans İ rnparatorluğu'na gitmiştir. Bizans İ mparatorluğu'­ nun d üşmesinden sonra ise, Sultan III. Murad (1 574-95) zamanında Türkiye'de Tarsus havalisin­ deki Bayındır kabilesinin meydana gelişinde yeni103


den ortaya çıkmışlardır. Bundan başka

Beğdili ka­

bilesinin de bir kısmını meydana getirmişlerdirl25>. Adana'nın Osmaniye havalisinde yaşayan Yörük­ lerin bir kısmı bugün de Ula ş 'd ır . Macaristan 'a gelen kabile artıkları yeni kabile­ ler haline gelememişler, yerleştirme, daha doğrusu dağınık yerleştirme şartları buna kolaylık sağlama­ mıştır. Aslında Macar kabile teşkilatının kendisi de 300 yıl önce çökmüştü. Başlangıçta reisler hala "capitaneus generacionis" (generationis), "domi­ nus" veya "capitaneus Cumanorum" ünvanın ı ta­ şımaktaydılar. Fakat bu dönemde kalıntı kabilele­ rin kan bağları ağırlığını kaybetmişti. Ünvanlar da babadan oğula mutlaka geçmiyordu. Gerçi vesika­ lar çadırlı Kumanları 1 347'de bile zikretmektedir, fakat bu tarihlerde artık Kumanların iskfuıları (des­ census) sağlanmış ve ileri gelen ailelerden iskan kumandanları ortaya çıkmıştı. Bu kumandanların eski boy kumandanlarının ahfadıyla bir ilgisi yok­ tuıası. Kaynaklar XV. yy. 'da artık yönetim çevrele­ rinden (Sedes), yönetim kumandanlarından (capi­ taneus sedisı yönetim ve yargılama yetkisi fonksi­ yonları bakımından bahsetmektedirlerı21ı. İskan ku­ mandanları mülk sahipleriydiler ve yargılama yet­ kisini kulla nıyorlardı. Yönetim kumandanları ise, başka memurlar, yani ilk sırada yargı memurlarıy­ dılar. Başlangıçtaki 7 kabile ve 7 yönetim çevresi arasındaki bağlantıyı György Györffy tesbit etmiş, hatta orijinal boy teşkilatlarının yönetim merkezle­ ri teşkilAtı haline geçişini dahi ortaya çıkarmış­ tır. Bu evrimin kan bağlarının bozulmasının teme­ linde, 104

feodalleşmenin yaygın hadiseleri yanın-


da, Kumanlar adına yargılama yetkisi, kral adına ise, vergilerdirme yatıyorduı2eı. Bugünkü Macarların, Közephegyseg, yani Or­ tadağlar (Cserhat. Matra, Bükk) eteğinde yaşayan ve büyük kısmı aynı lehçeyi konuşan bölümü XVII I . yy. 'da Paloc diye adlandırılmaya başlanmıştır. Doğru olmayan fa raziyeden gelen bu yanl ış kelime kullan ışının Rus yıllıklarının Polovecleriyle ilgisi yoktur. Kumanların bundan sonraki tarihi -Macarlaş­ malarıy la birlikte- Macar tarihine bağlanmaktadır . Dillerinin Macaristan'da kalan hatırası şah ıs ve yer adlarından başka. "Kun Miatyank" (Paternos­ ter : Bir Kuman duası) d ır. Bunu, Viyana 'da bulu­ nan Istvan Varro XVI I I . yy. 'da bile bilmekteydi ve­ bu durumu orada yaşayan büyük üne sahip bilgin Adam Kollar'a bildirmişti. Kumanların Macaris­ tan 'da XVI I I . yy. 'da bile Kumanca konuştukları inanc ı bu yüzden ortaya çıkmıştır. Oysa Kuman di­ li Macaristan'da XVI. yy. 'da Miatyank'ın dışında artık unutulmaya yüz tutmuştu. M iatyank kelime­ si, Kıpçakça olarak bize kalan Kumanların Codex Cumanicus'undanl29ı başka bir lehçeyi yansıtmak­ tadır. Özel adlar da kısmen farkl ılıkları yansıtmak­ tad 1rı3o1. Ugeti şu soruyu yöneltmektedir : Kuman­ ların dilinde, Oğuz dilindeki hususiyetlerden de bahsedilebilir mi?l31l. Bunu, tarihi şartlar açıklaya­ caktır. Kuman-Kıpçak tarihi bakımından, özellikle da­ ğılma ve kalıntıların a ra şt ırılmas ında özel adların bilinmesi çok önemli olduğundan, XIII-XV. yy . ' a 105


ait Macaristan kaynaklarında takriben 1 60 Kuman şahıs adının kısmen yerleşme adlarında kaldığını ve bunların beşte dörtlük kısmının tamamen açık­ lanabilir olduğunu zikredeceğizl32>. Bu adlar Rus y ıll ıklarında kalan yaklaşık 120-125 Polovec adıyla oldukça çok benzerlik göstermekted ir. Blak, sonra Kuman hatta Kıpçak feodal knez tabakasının b ü­ yük kısmının Ortodoks olduğu dönemde, Roman­ ya'da belgeye dayanan hayat geç başlamıştı. Fakat XIV - XVI . yy. 'dan 90'dan fazla böyle Kuman veya geç Kuman adı gösterilebilir. Bunlardan ve Moğol­ ların önünden, daha doğrusu Altın Orda hakimiye­ ti altından Erdel'e göç eden Kuman (Kıpçak) knez­ lerinden daha sonra etraflı olarak bahsedeceğiz. Bulgar tarihi de Kuman adlarını korumuştur. Ku­ man-Kıpçak adlarıyla M ısır'daki Memlukların ad­ ları da akrabalık göstermektedir. M emlUklar Kıp­ çaklardan askere satılmış kölelerdi ve bunlar yavaş yavaş M ıs ır'ın efendileri olmuşlardı. Ar.ap kaynak­ ları bunların adlarını toplu olarak muhafaza etmiş­ tir. Macaristan 'daki Kuman şahıs adlarından yapılan soyadlarının şimdiye kadar henüz ortaya ç ıkarıl­ mamış önemli ve zengin bir kaynağı daha vardır. Bu, nesiller boyunca resmi soyadının yanına eski Kuman soyadım da yazdıkları Kiskunsag ve Nagy­ kwısag kilisesinin nüfus kayıtlarıdır. Mesela, Gyula Nemeth'in yaklaşık 20 yıl önce bana bildirdiğine göre, Nemeth, anne tarafından Köszömös ailesinden geliyordu. Bu ad Codex Cumanicus'da küsii , 'arzu et­ mek, bir şeyi özlemek' fiilinden gelen : Küsömi·s 'özlemiş , arzu etmiş' (yani yeni doğmuş ve ailenin 106


atası olmuş) şeklinde okunabilir. Aynı adı 762'den gelen bir Uygur hatıras ından da bilmekteyizl331, Başka bir örnek daha zikredecek olursam, Karcag'da­ ki Mdndoky ailesinin eski adı Kongur'dur. Bu, çok sayıdaki Türk kavminde çok sevilen bir at rengi adıdır : 'doru, kızıl kahverengi' anlamındadır. (Nagy­ kuns'ag 'daki malzemenin toplanması işini Istvan Kongur Mıindoky'den ümit etmekteyiz. Kiskunsag'­ daki adları ise bir başka genç Türkolog I mre Baski toplamaktad ır). Her özel ad ortak kelimeden alın­ mış olduğundan, eğer yurttaki ve Karpatlar'ın öte­ sindeki özel ad malzemesi bir araya getirilecek olursa, Codex Cumanicus'a onda bulunmayan keli­ melerden bir sözlük ilavesi yazmak mümkün ola­ caktır. Ayrıca lehçe, fonetik ve morfolojik neticeler de ç ıkarmak mümkün olacaktır. Yurdumuzdaki, şimdiye kadar bilinen Kuman şahıs adlarına yeniden dönecek olursak; semantik açısından Türk şahıs adı verilişinin hemen hemen bütün kategorisi yeniden ortaya konabilir. Yani şa­ hıs adı verilişindeki psikolojiyi, tarihlenmiş vesika­ larımızın Kuman adlarından şimdi bile öğrenebili­ riz. Öyle hayvan adları vardır ki, bunların bir kıs­ mının arkasında sanki totemistik figürler gizlen­ miştir. 1266 : Illan 'yılan' -1407 : Karszak 'bozkır tilkisi'- Bunlar yeni doğan çocuğu anne ve babası­ nın sevmediğine, yani ölümünün onlarda üzüntü yaratmayacağına kötü ruhları inandırmak isteyen koruyucu adlardır. Bir iki çocuğun kaybından son­ ra böyle adlar veriliyordu. 1 2 80 : Mordar 'pis' Ruhları yanıltan diğer adlar ise: 141 1 : Bolmaz 107


(bugün Macaristan'daki B almazujvaros yer adın­ da) -141 1 : Satmaz gibi adlardır. Talihi belirleyen adlar grubu ise başarıyı ve iyi nitelikleri temenni

eden adlardır, mesela; 1395 : Kolhoz (Kolbaszszal­ lasa adında) 'ordu kanadını yen'- 1 2 39 : Kuthen (Köten, daha sonra Kötönyszallasa adında) 'sağrı', ata binmek için doğmuş' anlamındadır. -1279 Al­ par (Al-per) ' Kahraman erkek'. Omen adlarının grubu çok büyüktür, yeni doğan çocuğun herhangi bir özelliği, ilk göze çarpan nesnenin adı, mesela ; 1423: Balta -Meskende kalan yabancıya atıfta bu­ lunan kelime, mesela; 1436: Cherchy (çerçi) 'gezici tüccar) -145 1 : Ketelegaska (Köteli-ka ska) 'alnı be­ yaz atın yularını tutan atlı' -Doğumdan sonra ilk olarak söylenen kelime, mesela; 1280:

Tepremez

'hareket etmez' -1235: Tepresin (bugünkü Debre­ cen şehri} 'hareket etsin ' -Yıl, doğum zamanı gibi meteorolojik veya astronomiye ait hususiyet, mese­ la 1 521 : Ayaz 1 279 : Tolon (Tolun) 'dolunay' 1418: Toman (Tuman) 'duman ' -1424: ]argot (Jan­ g'i ot) 'yeni ot ' Doğum yeri, mesela: 1 391: Bugaz 'iki tümsek arasındaki geçit' 1 359: Kolpa (kulpa ) 'konyh6'. Kolpakorhany Kiskunsag'daki kurgan adında kalmıştır. -

Şahıs ad ı menşeli yerleşme adları arasında, Debrecen, Karcag ve Balmazujvaros gibi bugün b üyük şehirleri ifade edenler de vardır. Ortaçağ kaynakları ve Frigyes Pesty'nin Helynevtar'ında•341, bugüne kadar kısmen korunmuş olan yeryüzü şek­ li, hayvan ve bitki dünyasına dair olan yer adları da görülmektedir, M esela : Korhany 'kurgan', -Porong (burun) -Bor 'ugar' 1 45 1 : Otar 'Otlak' Beşotar "beş 108


otlak veya ağıl -1493: ChengeJe (Çengelliden) 'di­ kenli, çalılık' . Yer adları arasında, hala Peçenek menşeli, fakat Kumanlar tarafından işgal edilen arazilerde Peçeneklerin izlerini son derece kolayca silmiş bir iki ad görülebilmektedir. Şahıs adları ve bunlardan meydana çıkan is­ kan adları, Kumanların toplum tabakasın ın araştı­ rılması için başlıca kaynaklardır. Toplum ve yer­ leşme tarihine dair bibliyografyayı, Andras Hor­ vath Pa!Oczi 'niri "A kunok megtelepedese Magyar­ orszagon" adl ı araştırması ortaya koymaktad ır.l35l. Malzeme kültürüne, giyim kuşama, silahlara dair bildiklerimizi, vaktiyle Kumanların oturduğu sahada yapılan arkeolojik araştırmalardan, kazılar­ dan ç ıkarmaktayız. Bu bakımdan özellikle Kiskun­ sag 'daki kaz ılar önemlidir. Aradan geçen zaman zarfında Kiskunsag'da üç zengin mezar buluntusu ortaya çıkmıştır. Istvan Eri, Pagan ayin usulüne ve Doğu özelliğindeki giyim (kaftan, kalpak) ve silah­ lara dayanarak bu mezar buluntularının Kumanla­ ra ait olduğuna karar vermiştir. Bu buluntuları ay­ nı devirdeki Kuman iskanları aı;azisinde, yani Kigyos-bozk ırında, bugünkü Kiskunmajsa sınırın­ da, Cs6lyos-bozkırınrla ve Laszlofalva sınırında bulmuşlard ır. Bulunan malzemelerin en büyük kıs­ mı kılıç, tolga, zırh, ok uçları, üzengi çiftidir. Bun­ ların derinlemesine tetkiki sırasında, benzer mal­ zemelerin Doğu-Avrupa bozkırında ve bozkırla s ıkı bağlantısı olan komşu sahalarda da bulunabileceği ortaya ç ıkmıştır. Kiskunsagdaki her üç mezar bu­ luntusunda ortaya çıkan fakat Güney-Rus bozkırın­ da görülmeyen zengin işlemeli dövme kemerler yu109


karıdaki buluntulardan farkl ılık göstermektedir. Bu kemerler batı etkisini taşımaktadır. Kumanların Nicaea (İznik)'deki Bizans İmparatorluğu arazisin­ de Fransız-Narman şövalyelerle olan sıkı ilişkileri­ ni (aşağıda bundan söz edilecektir) bilirsek, "bu ke­ merlerin XI II. yy. 'daki B izans'dan ve Latin İmpa­ ratorluğu'ndan hükümdar hibesi olarak veya tacir­ ler vasıtas ıyla, Aşağı-Tuna 'da (Kumanya'da) yaşa­ yan Kumanların yöneticilerine, kemerlerin sahip­ leri daha Macaristan'a yerleşmeden önce geçtiği tarihi bakımdan tahayyül edilebilir". Kiskunsag '­ daki buluntular, Bankut'daki atlı kadın mezarı, Szabolcs vilayetindeki Demecser kazısı, Ferenc , M6ra'nın ôttömös'deki kazısı, Istvan Eri 'nin kazıları ve kendi çalışmaları hakkında da Andras Hor­ vath Pal6czi çok iyi bir tasvir yapmaktadırl38l. Ka­ dın meza.r larında Çin 'den gelen bronz ayna, sonra geç devir cam ayna ve verimlilik büyüsünün akse­ suarı olarak yumurtanın bulunması kadın okuyu­ cularımızı belki ilgilendirecektir. Şimdi Karpatlar'dan ve Tuna'dan Bulgaris­ tan'a geçelim. İlk olarak Bulgaristan ve daha sonra Kumanye 'dan (Romanya'dan) bahsedeceğiz, çün­ kü Kumanların Romanya'daki onomastik önemi ne kadar büyük olursa olsun, Bulgaristan tarihini Ro­ manya'nınkinden daha büyük ölçüde etkilemişler­ dir. İlk Onogur-Türk kuruluşlu Bulgar çarlığı 300 yıl içinde hayatiyetini kaybetmiştir. 971'de Doğu-Bul­ garistan, 1018'den 1 185 'e kadar da bütün Bulgaris­ tan Bizans egemenliği altına girmiştir. Bizans haki­ m iyeti ise temeli üstünde sallanmaktaydı. Yeni bir 110


Türk kavim unsuru olan Kumanlarla n üfusu artmış bulunan Bulgaristan'da ise Bizans'a karşı bağım­ sız l ık çabaları başlamıştı. Bizans tarih yazarı Psel­ los 'a göre, B ulgar-Türklerinin s adece ileri gelen men şeye mensup şahısları kendilerine reis yapma gibi bir adetleri vardı. Boyar Asen (Esen) ve boyar Peter'i kendilerine reis olarak seçmeleri de bu ade­ te uygun olarak cereyan etmişti. Asen ve Peter ti­ marı, yani ağır silahlı askerlerin çıkarılması için zorunlu olan Ü marı, daha önce B izans sarayından istemişlerdi. İ steklerinin çok haksız bulun arak red­ dedilmesinin, iki kardeşin 1 185'de ayaklananların başına geçmelerinde rolü olmuştu. öte yandan bir­ ka ç yıl önce. Moglena'daki Vlak çoban kavmini de kilise vergisini ödemeyi reddetmeye Kumanlar kış­ kırtmışlardı. Resmi Bulgar tarih yazarı Zlatarski 'ye göre de, Asen ve Peter Kuman idiler. Asen adı, mutlaka Ortaçağ Türk kavimlerinde çok yaygın olan Esen şeklinde okunmalıdır. Kelime başındaki E yerine A yazılışı belki kilisedeki İ slavlar vasıta­ sıyla B izanslılardan Bulgarlara, hatta Rus yıllıkla­ rına göre, 1082 'de de Poloveclere geçmiştir. Deği­ şik Türk kavimlerinde ve Onornasticon Turcicum'­ da çeşitli çağlardan buna çok say ıda örnek vardır. Mesela: yaklaşık 40 tane Esen iktibas edilebilir ve bu adın anlamı 'sağlıkl ı' d emektir. Mladenov'un 193 3 'de tesbit ettiği gibi, Asen haber kipi Belgun-u ise 'filozof' anlamındaki bilgün karşılamaktadır. Peter ile Asen 'in ayaklanması ilk önce başarı­ s ızlığa uğramıştır. Bunun üzerine Tuna'nın kuze­ yinde bulunan Kuman ülkesi Kumanlarının yanına kaçmışlardır. Çünkü Peter ve Asen'in seçilmelerin111


de dahi Kuman menşeli oluşları rol oynamıştı (ayaklanan Bulgar-Türk boyları, kendilerinden ku­ zeyde bulunan Kuman ülkesindeki Kumanlardan bunun için yardım ümit etmiş olmalıdırlar)•37l. B u nların yardımıyla hürriyet savaşına yeniden başlamışlardır. Zaferin sonucu olarak İ kinci B ulgar-Türk Çarlığı 1 1 87 'de Asen 'le başlamış ve başkenti T ırnova olmuştur. Bizans 'a karşı yapılan savaşlarda B laklar İ slavlarla birleşmiş ve Kuman­ lar, a rtık tamamen İ slav olan Bulgar-Türklerinin yan ında kesin bir rol oynamışlard ır. Eski taktikleri olan sahte ricatla tuzağa düşürme metodunu (1187, 1 1 90, 1 1 95'de) savaşlarda sık sık kullanmışlardır. 1 1 95'de Bizans İ mparatoru il. İ shak Angelos'un damadını da yakalamışlardır.

Joinville kroniğinden iktibaslarda bulunarak Bizans-Kuman ili şkileri üzerinde biraz daha dur­ mak istiyorum. Bu kronik, görgü tanığı Philippe de Toucy'nin hikayesine dayanarak kurgan-gömme töreninin nasıl yapıldığını tasvir etmektedir. İ leri gelen bir Kuman ölmüştü. Büyük bir çukur kazdı­ lar. Kuman Hanını "şatafatla giydirerek sandal­ yeye oturttular ve en iyi atını ve en iyi seyisin i can­ l ı olarak yanına getirdiler. Seyis, efendisinin yanı­ na çukura bırakılmadan önce, Kumanların kralına ve diğer zengin magnatlara veda etti. Bu veda sıra­ s ında onlar, altın ve güm üşle dolu koyun derisin­ den yapılmış büyük bir keseyi kemerine yerleştirdi­ ler ve bir yandan da şunu söylediler : E ğer ben de ahirete göçecek olursam, o zaman şimdi sana ver­ diğimi sen bana geri verirsin. Bunun üzerine yiğit şöyle cevap verdi : Memnuniyetle böyle yapacağım. 1 12


Kumanların büyük kralı ise seyise bir mektup ema­ net etti, mektup Kumanların ilk kralına yazılmıştı. Mektupta krala, bu cesur adamın hayatında iyi hiz­ met verdiğini bildiriyor ve hizmetlerinin karşıl ığın ı gerektiği gibi ödemesini ondan rica ediyordu. Bun­ dan sonra, adamı ve atı canl ı olarak efendisinin ya­ nına yerleştirdiler. O zaman çukuru tahtalarla ka­ pattılar ve ondan sonra ordu, gece olmadan çukuru gömülenlerin üstünde tepe haline getirmek için ta ş ve toprak toplamak üzere dağıld ı "l31ı. İ kinci Bulgar-Türk Çarl ığı Kumanlarına geri dönelim. 1204'de Bulgaristan, Ortodostluk yerine kısa bir süre için Roma kilisesiyle birleşmişti ve hü­ kümdar 1. Asen, Papa I I I . lnosan'dan kral ve kilise murahhası ünvanını almıştı. i l . İ van Asen zama­ nında (1218-41), İ kinci Bulgar-Türk Çarlığı, Kuman çarlığının iktidarının zirvesine erişmişti. i l . İ van Asen M akedonya ile Arnavutluk'un da efendisi ol­ muştu. Macar Kralı i l . Endre, 1221 'de kızı Anna'yı i l . İ van Asen'e verdi ve dünyaya gelen oğulları Ka­ liman (Kalman) ise Çar oldu. Ondan sonra gerile­ me devri başladı. Buna rağmen çok sayıda Kuman hükümdarın adına rastlanmaktadır. Georg Terler 1281-1 292'de çardı. Terler adı Rus yıllıklarının Po­ lovecleri arasında dahi görülmektedir. 1 1 85 : Terl­ robicsi veya Terler-oba boyu. Arap kroniği M üc­ mel 'üt-Tarih'e göre, vaktiyle Azerbaycan 'da men­ şeini Terter adlı şahıstan alan Terterlü adlı bir ka­ vim vardı. Adın kökü Uygurca ve diğer Türk dille­ rinde ter fiilidir ve bunun anlamı 'toplamak'dır. i l . Georg Terter 132 1-23 yılları arasında hüküm sür­ m üştür . Altın Ordu'dan neşet eden Nogay Han ' ın 113


vassali olmuş ve az sonra Bizans'a kaçmıştır. Fakat i l . Georg Terter'in kısa süren hakimiyeti esnasında a ralarında kardeşi Eltimir de olmak üzere çok sayı da Kuman boyarı devlet içinde devlet kurmuştur. B öylece boyar Şişman ba şkent Vidin olmak üzere,

. Eltimir ise başkent Kazanlık olmak üzere devlet kurmuşlardır. Ayrıca boyar Dormon (veya Dur­ man) da devlet kurmuştur. 1 323'de Vidin arazisinin efendisi olan boyar Mihail Şişman 'ı tahta seçmiş­ lerdir. 1 323'den - 1330 'a kadar süren hakimiyeti aralıks ız devam eden harplerle geçmiştir. B izzat kendisi Sırplara karşı yapılan savaşta maktül düş­ m üştür. Fakat kısa ömürlü hanedanın kurucusu ol­ muş ve Şişman adını haleflerine de miras olarak bırakmıştır. Şişman adı Türk kavimlerinde çok yaygındır. Bu adla, bundan başka Eltimir ve Dor­ man adıyla da, Kuman-Rumen ilişkilerine dair kı­ s ımda yine karşılaşacağız. Osmanlı-Türklerinin

Balkanlar'daki

yayılışı

çok geçmeden B ulgaristan'a yaklaşmıştı. Bundan yirmi-otuz yıl sonra son Bulgar Çarı İvan Şişman, Tırnova düştükten sonra Niğbolu'ya kapanmışt ı. Sultan 1. Beyazid ise şehri almış ve 1396'da Bulgar Çarı'n ı öldürtmüştür. Bu olayla bütün Bulgaristan asırlarca sürecek Osmanlı-Türk egemenliği altına girmiş oluyordu. Rumenlere dair bahislere dönmeden önce, Al­ tın Ordu'nun Güney-Rusya'daki hakimiyetinden bahsetmemiz gerekmektedir. Cengiz Han 'ın Coçi adl ı oğlunun oğlu Batu Han'd ı ve daha önce gördü­ ğümüz gibi, B atu Han Macaristan ' ı ve Kumanları büyük bir felakete sürüklemişti. Karpatlar'dan 1 14


uzak, Ural 'ın ötesine kadar göç eden Kumanların sadece en batı kabileleri Macar toprağına kaçmış­ lardı. Kuman kavminin büyük çoğunluğu doğuda kalmıştı; bunlar Batu H an ' ın Moğol ordusuna katıl­ mak zorundaydılar ve büyük seferden sonra B atu Han tarafından kurulan Altın Ordu devletinin met­ buu olmuşlardır. Alt ın Ordu (Macarca: Arany-Hor­ da) adı uluslararası adlandırmadır, esasen Macar­ ca Aranysereg (Altın ordu) olmalıdır. Biz ise eski­ den Moğol dünya imparatorluğunun batı kısmını ifade eden halk dilindeki adlandırmayı kull anmak­ tayız . Altınordu Moğol yönetici tabakası, özellikle Batu Han'dan neşet edenler ve Moğol maiyetleri yani imparatorluk nüfusunun sadece küçük bir kıs­ mını meydana getirmişler ve birkaç nesil sonra bu da Türkleşerek Kıpçak haline gelmiştir. Karade· niz'den kuzeye uzanan muazzam bozkırın adı Deşt-i Kıpçak 'Kıpçak çölü', öte yandan Kıpçak leh­ çesi konuşan Kumanların da adı Kıpçak olmuş ve hatta Tatar adı yavaş yavaş Kıpçaklarca da kulla­ n ılmıştır. Tatarların adı eskiden Mo ğollara dahil bir ka­ bilenin adıydı. Tatarlar daha moğol fethinden ön­ ce, özellikle fethin neticesinde dağılmışlardı, par­ çaları ise Türklerin içinde erimişti. (Dokuz-Oğuz­ ların ve Kıpçakların içinde). Hatta Tatar adları Yakın-Doğu, Kıpçak bozkır kavimlerine ait olmak üzere halka malolmuştur. (Barthold, Enzyklopaedie des Islam iV. 759-760) Tatar adı Kuman knez adı ola­ rak da görülmektedir. Doğu-Bulgaristan'da bugün ha­ la Tatar nüfuslu sayılan birkaç köy ve Tatar-Pa­ zarcık adlı şehir vard ır. Anadolu'da, Amasya ve 1 15


Kayseri arasında 30-40.000 "Kara Tatar" ailesi göç etmekteydi ve bunlar Sultan Bayazid'in Timur ta� rafından uğradığı yenilginin neticesi olarak İ ç-As­ ya 'da, Kaşgar havalisine iskan edilmişlerdi. Kara Tatarlar Timur'un ölümünden sonra, Anadolu'ya geri d öndüler ve diğer Türklere benzer hale geldi­ ler. Altın Ordu hakimiyeti Karpatlar'a, Demirka­ p ı 'ya, Tuna ağzına ve oradan da Ural 'a kadar yayıl­ mıştır. Böylece tabiat ıyla Vlakların toprağı ve dah a sonra meydana gelen Romanya arazisi de Altın Or­ du hakimiyetinin içine dahil bulunuyordu. Daha önceki devre ait Kumanya ve Buğdan Kumanları­ n ın dili Kıpçak Kumanlar ının diliyle aynı olduğun­ dan, Kumanlardan X I I I . yy. 'dan sonra da bahsede­ ceğim. öte yandan Kuman dilinin meşhur ve yega­ ne sözlüğü olan Codex Cumanicus 'un kelime mal­ zemesini, Kıpçakların Avrupa'daki bozkır kuşağı­ nın doğu kısmında toplamışlardır. Gyula Nemeth'­ in tesbitine göre, Codex Cumanicus'un dili, Maca­ ristan 'daki Kun Miatyank'ın karşıs ında bazı lehçe fa rkl ılığı göstermektedir'39•. Kıpçak Kumanlarının Rumenlerin talihini na­ sıl etkilediğini aç ıklayabilmek için, ilk önce Rumen devletini -başlangıçta Altın Ordu prensliklerinden birini- kuran Basaraba'dan bahsetmeliyim. Zikret­ tiğim gibi, Altın Ordu'nun kurucusu Cengiz Han'ın o ğullarından hiri olan Coçi 'nin torunu, büyük ka­ ğan Batu Han idi. Bunun çok sayıdaki ahfadları arasından sadece bir dalını zikredeceğim. Batu' nun o ğlu Tutukan, bunun oğlu Mengü-Timür idi. Bunun adı artık Türkçedir. Codex Cumanicus'a göre, Mengü Timür'ün anlamı 'ebedi demir'dir. Yine

1 16


Codex Cumanicus'a göre, Mengü Timür'ün oğlu Tokta'nın anlamı 'hafızanda tut' demektir. Bunun o ğlu Toktemir 'kuvvetli demir' Basarabya 'da hü­ küm sürmüştü, adı Macar kaynağında da hatalı olarak Tocomer [fokomer) şeklinde görülmektedir'40l. Toktomer vokal armoni yanlış türeyişiyle Toktemir­ den meydana gelmiştir, 'Kuvvetli demir' anlamın­ daki bu ad, Kıpçak Türklerinde çok sık görülmekte­ dir. Coçi'nin ahfadları arasında bu adı üç kişi daha taşımaktadır. Reşidü'd-din İ bn İ yas, İbn ed-Devada­ ri ve Tarih-i Baybars, XIV. yy. 'dan bu tür çok sayı­ da ad neşretmektedir. Nihayet, "oldukça önemli bir şahıs olup Basaraba ad ını taş ıyan ve Rumen devle­ tinin kurucusu olan Toktemir'in o ğluna geldik. Bu adın anlamı 'baskı yapan baba' demektir . Türkçe bas- 'baskı yapmak' fiilinden gelmektedir. Bundan yapılmış pek çok şahıs adı özellikle bu devirde ve daha sonra da tarihi kaynaklarda geçmektedir. Me­ sela: Tokbasar 'kuvvetli, baskı yapan veya galip ,4 11 Elbastı 'imparatorluğa baskı yaptı'ı42ı, Basar-o yul 'baskı yapan o ğul' , Coçi 'nin ahfa dıdır. 1 396 yılında bu türden 35 ad daha göstermiştim ve bunların büyük kısmı Basaraba 'nın akrabaları arasındaki Co çi 'nin Kıpçaklaşm ış ahfadl arıd ır'43l. Basaraba'nın h ükümdarlıkta başlıca dayanak­ ları, Kuman, Kıpçak belki de B laklardan (yani Bu­ laklardan) kalan ve Vlak serf kavmi üzerinde aşağı yukar ı feodal bir tabaka olan knezlerdi. Bu durum, batı anlamınd a düşünülen feodalizme aşağı yukarı benzet ilebilir. Fakat böyle bile olsa, Filitti, Kuman­ ya 'nın Kumanların toprağı olduğunu, Kumanların kendilerine metbu olan Rumenler üzerinde hakim 117


tabakayı meydana getirdiklerini: "tara Cumanilor suprapuşi şi a Vlahilor Supuşii lor"1441 çok haklı ola­ rak yazmıştır. Basaraba'nın hakimiyeti artık Mo­ ğollara değil, Kumanlara dayanmaktaydı ve bu sa­ yede, hakimiyetini Tuna düzlüğünde sağlamlaştıra­ rak 1 339'da da Macar kralı Karoly Robert 'in parlak şövalye ordusunu yendi. Kepes Krônika 'nın sonun­ da Basaraba'nın zaferini tasvir eden iki minyatür görülmektedir. B una göre, muhtemelen eski atl ı göçebe taktiği olan sahte ricatla Macarları aldatıp soktukları vadi geçidinde, geçidin iki yanında yük­ selen kaya duvarlarının tepesinden kalpaklı Ku­ man "komonakos" savaşçıları Macar ordusu üzeri­ ne büyük taşlar yuvarlıyorlar. Romanya'daki vesikaya dayalı hayatın geç baş­ laması, Ortodoks dininin yayılmas ı, Kuman­ K ıpçak yönetici tabakasının İ slav adlarını almaları sebebiyle Türk ad ı taşıyanların sayısı artık vesika­ larda son derece azalmıştır. Fakat yine de çok sayı­ da Kuman, Kıpçak şahıs adı ve -eşti- son ekiyle ya­ pılmış Kuman beyinin, yani knezinin adından gel­ me 120 yerleşme adı gösterebilmekteyiz, ve escu son ekiyle Kuman, Kıpçak sonra geç Osmanlı­ Türkçe addan meydana gelmiş Rumen soyadları da vardır. Macarcada da kendeffy, Abafi gibi ben­ zer ek alan eski soyadları vardır. Yukarıda adı geçen kategorilere dahil bir ka ç tane şah ıs, köy ve soy adı görelim : Akbaş, Hurmu­ za kiltsl 1436'dan zikretmektedir; 1423, 1428 : Aklıs "beyaz şahin"'"'· Bu ad doğu kaynaklarında da s ık sık geçmektedir. Mesela 1263'de Aklıs 'en-Necibi Ş am yöneticisidirl•71. 1 1 90'da bir Kuman hükümda1 18


rı da Rus Yıllıklarında bu adla geçmektedir 1481. 1469:

Aldomir (orijinal şekli Eldemir) 'İmparatorluk de­ miri ' demektirl491. Macaristan'daki Kuman adları arasında Bojdomer ('bay demir') ve Tomrto s ('de­ mir-taş') da vardı ve orijinal temir kelimesi sık sık derin sesli haline gelmektedir. Basaraba'nın baba­ sının adı olan Toktomer de böyledir. Barok 'uzun tüylü köpek'. Haşdeu'nun (Et. Magn.) zikrettiği Prahova vilayetindeki Bcirocesci yer adı bundan gelmiştir. Barak şahıs adı sık görülen kelime so­ nundaki -k- - -g- ses değişmesiyle Macaristan'­ daki Kumanlarda da bir boy adı olarak görülmekte­ dir. Gyarfas (II I, 78) 1521'den zikretmektedir; 1422: Barok, Altın Ordu prensi•50>. Bars 1470, 1475, 1502 yıllarında birer Bars adlı Comes, daha doğrusu stolnik geçmektedirl51l. Adın anlamı ise, 'Pars' de­ mektir ve Türklerde son derece yaygın bir addır. Bu adı 762'de Uygurlarda da görmekteyiz. 869 : Ali İbn Borsl52>; 905 : Bars el-Kebir531, bu ada hem Oğuz, hem de Kıpçak dillerinden örnekler verebili­ rim; Mesela, M ısır Memlılklarında da sadece Kıp­ çaklardan gelen en azından 24 Bars geçmektedirl54>. Henüz çok yeni devre ait bir veri! Belcser. İkinci he­ cede bulunan -e Macar fonetik tarihi değişimiyle -i­ den gelmiştir. Belcsir kelimesinin anlamı, 'kavşak, iki nehrin birleşme yeri' demektir. Emzikteki bebeğin adını, doğumunu karakterize eden yerden aldığı açık­ tır 1551. Rus yıllıklarında geçen ve Uzlar ve Kumanlar­ la birlikte tarihi bir rol oynayan Berendi kavmi 1581, Romanya'da çok sayıda yer adında zikredilmiştir. Pek çok yer adı, Altın Ordu Tatarları diye ad­ landırılan Kıpçak unsurlarının da hatırasını muha119


faza etmektedir. Gabor LükÖ bunları da sıralamak­ tadırl57>. Gabor Lük8 'nün bu sıralamasında, Mogyor kavim adından veya Macar adların ın Romanya 'da büyük sayıdaki mevcudiyetinden söz edilmektedir. Eski Macaristan'a dahil bulunan ve batıdan Olt 'a (Oltenia) kadar uzanan Szöreny-Banlığında Macar­ ların yerleşmesi , yer adları açısından özellikle önemliydi. Oradaki Katolikler için kısa ömürlü Milk6 Pis koposluğu vücuda getirilmişti. Moğol is­ tilasından sonra Szöreny'deki Macarlar hep bir arada yerleşen Rumenlerin içinde yavaş yavaş eri­ mişlerdir. Buna rağmen Lükö, sözlük istatistiğine dayanarak yaklaşık 90 yer adının Macar menşeini tesbit etmiştir. Lahovar ' ın çal ışmas ı ve askeri hari­ talar gibi önemli kaynaklar, daha çok sayıda yeni veriyi ihtiva edebilirler•">. 1490 : Bilik Suceavai Locuitor<50>. Ad ın anlam ı: 'bilge'dir. Houtsma'nın Kıpçak sözlüğü de, bunu şahıs adı olarak neşretmektedir. 1502 : Bolsun "duchovnik Andonije Bolsun " •60>. Bu tipik Kuma n K ıpçak adının bir Rumen papazının adı oluşu çok ilginçtir. Anlam ı 'olsun'dur. Bu ad Uz ve Osmanlı Türkçesinde 'Olsun'dur. 1442 : Pana Bourçulo ko­ misa•61•. 1448 : Pana Borçulo•02•. 'Karabiber-oğlu' anlall) ındaki bu ad eskiden bir Kuman kabile adıy­ dı. Daha 1 193'deki Rus yıllıklarında İ patius'un kro­ niğinin 454. sahifesinde Burçeviç şeklinde görmek­ teyiz. Bu ad daha sonra 1266'da Macaristan'da d a g örill m ektedir : "Keyran, Dominus de Cumanis d e genere BorchoJ"l93>. Arap kaynaklarına göre, M ısır 'daki Memh1kların Sultanı Kalaun (1290-1297) da Kıpçak Burç�ğlu kabilesinden gelmiştir1841. 1 20


XVI. yy. 'da Lup Bulmaz Buğdan'dadırl85l. Geç dev­ re ait bir ad olmasına rağmen, kelimenin başlangıç b sinden dolayı ancak Kuman-Kıpçak menşeli olabilir. Bu adın Macar fonetik değişiminde geçen şekli, Macarca Balmaztijvaros yer adında bulunan Kuman Bolmaz şahıs adıdır. Anlamı, eski Macar­ cadaki "olmayan, yok" şahıs ad ıyla aynıdır. Daha eski Kumanca şekli 141 l'de Bolmaz idi. Bu ad, an­ -

-

ne ve babanın yeni doğan çocuğun varlığını kötü ruhlardan gizlemek istemelerinden kaynaklanmak­ tadır. O yerinde u çok sayıda Kuman menşeli Ru­ men şahıs adında görülmekted ir. Mesela Ulan, Buldur ve Buzdugan gibi. v

Colpan. 1387'de Bulgarlar ve Cenoval ılar barış yaptıklar ı sırada iki Bulgar vekilinden biri, yani "sapientes viri"den biri, Jire�ek'in Kuman menşeli dedi ğil88l Çolpan idi. Geç devre ait bir Buğdan rüt­ besi olan postelnik-in adı da Çolpon-dırl87>. Adın anlamı 'sabah yıldızı'dır. Dorman . 1499 : Durman; 1 563 : Dfuman capitan, B irlad188l gibi. İki Darma­ neşti köyü de vardı. Rumen dilinde u > o fonetik deği'şimi sık görül mektedirl11ı. Bu ad Macaristan ile Bulgaristan'da geçmektedir. 1285 : "contra Dor­ manum et Bulgaros "170>. Bu Dorman, Bulgar Çarı Terter'in Branic evo (Baranç) bölgesi voyvodasıy­ dıı1ıı. Bulgarların Kiril alfabesinde o yerine u yerin­ de de bulunabilen ve sert işaret diye adland ırılan bir işaretin olduğunu burada kaydadeceğim. Bu­ nun için adı belki de Durman şeklinde okuyabil i­ riz. Bu adın metatez bozulmuş şekli olan Rodman daha 1001 'de bir Peçenek knez adı olarak Rus yıl­ l ıklarında dahi görülmektedir172l . Macaristan'da da 121


bu ad, orijinal Durman-dan gelen Dorman şeklinde çok defa geçmektedir. 1 3 64 : Dorman "vicecastel­ leni de Crassofew" (Krass6f�)l73ı, 1 477'de belki de Kuman menşeli olan Knez ailesi Dormanhazi Dor­ mon geçmektedir174l. XV . yy. 'da Dorman ve Dor­ manhaza (bugün Dormand) köy adlarıyla karşılaşı­ yoruzl75l, Ad ın etimolojisini ilgilendiren hususa ge­ lince, bu tur - dur "durmak" fiilinin man son ekiyle yapılmış şeklidir . Bu fiilin hem buradaki, hem bundan çıkan başka yüzlercesi Onomasticon Turcicum'da görülmektedir. Mesela, İ ç-Asya'da H iva havalisinde ve başka yerde Durman adlı üç kışlak-ı da bilmekteyiz. 1449 : Edümereşti Buğdan '­ dadırl78l. Bu köy adının şahıs adlı kökünü, 1487'de geçen ve Kuman knez adı olanl77l Macaristan'daki İdomer adıyla karşılaştırabiliriz. Bu ad Macaris­ tan'da çok sık görülen ve kısmen Peçenek olan İte­ mir adıyla birbirine bağlıdır. İ ç-Asya 'da seyahat eden Pal Almassy Kırgızlar arasında da bir İtemir bulmuşturl78l. Tolaba. Bu adı Rumence Talaba kar­ şılamaktadır. Yer adlarında mesela TOlObasco ve Tal abeşti görülmektedir. Costachescu'ya göre 17•1, bu yer adları XIV. yy. 'daki bir şahıs adından gel­ mektedir. Bu şahıs adı 1481 'de de görülmektedirl80>. Sonra 1 5 1 5 , 1 523 ve 1 52 0'den " Talaba parc aiab de Hotin"i zikretmektedirl81l. Bu ad Kumanca Tolaba adına uzanmaktadır ve bundaki Tol ilk hecesinin anlamı 'dolmak' fiilinin emir şekli ikinci tekil şah­ sıdır, yani 'dol' demektir. Bu ad tipi Türk kavimle­ rinde çok sık görülmektedir ve bu adın Oğuz var­ yantı olan Dolabal82l daha 840'da Harun el-Reşid çağında geçmektedir. Kıpçak dilli, Kumanlarla ak122


raba Türklerde Tol-bay adına paralel altı veri gös­ terebiliriml83l. Temirtoş, Buğdan'da 1410'daı84ı Ta­ tar, yani Kuman-Kıpçak olarak söylenen köy adın­ da geçmektedir. Ghibanescu, adın etimolojisiyle de ilgilenmektedir. 1500 : Tomortoşovt'jl95>, Anlamı .

"demir taş" olan Temirtoş şahıs adında , temir kelimesi sık sık yüksek fonetik sıradan derin sesliye geçmektedir. Yukarıda bununla ilgili pek çok ör­ nek görmüştük. -Toksabo. Daha 1 1 47'de ve 1 1 5 2 'de, İpatius kroniğinin 432. sahifesinde Tokso­ ba adl ı bir Kuman boyunu yani Toksobici-yi zikret­ mektedirl88l, Daha XIV. yy. 'ın başında bile Altın Or· du arazisinde Toksobo kabilesi mevcuttul87l. Nogay Han 'ın ahfadları arasında da Toksobol88l adlı bir şah ıs vard ı. Bogdan, bizim için önemli olan Tokso­ bo adlı bir boyu Romanya 'da 142 1 , sonra 1431 yı­ lında n göstermektedir. Ortaçağdaki Kıpçak menşe· li M ısır Memlukları ve bugünkü Kazaklar arasında da bu ada dair çok sayıda veriye sahib im. Rus veri· sinde bulunan -soba, Kumanca soba 'tulum' keli­ mesine kurala uygun bir şekilde uymaktadır. O hal­ de bütün adın anlamı 'dolu tulum' dernektir. Süt bebeğinin doyduğuna atıfta bulunmaktadır. Buğda n'da ve Eflak'ta daha çok sayıda Kuman, daha doğrusu Kıpçak menşeli şahıs adı ve şahıs adı men şeli yer adı, hatta eski menşeli soyadı da sırala­ yabilirim. Sadece birini zikredecek olursam, mese­ la Mordorescu soyadı yeni bir tabakadan olan Osma nl ı-Türkçesi Murdor'dan gelemez, ancak Ku­ manca Murdar 'çürük, pis'l90l keli mesinden gelebi­ lir. Çünkü bunun sadece eski u sesinden o bugüne kadar değişmiş olabilir. Ad, Macaristan'daki Ku123


manlar arasında da görülmektedir ve 1 280'de artık eski Macarca u o, bir derece daha a çık hale geli­ şi göstermektedir. "Comanus Mordar"l91 1. Tipik bir koruyucu addır. -

Şahıs veya kavim adı menşeli olmayan Kuman yer adları da çok sayıda bulunmaktadır. Mesela büyük coğrafi kavramı ifade eden ve }orgu Jordan tarafından zikredilmiş olan Teleorman 'vahşi or­ man', bund�n başka Caracal (kara kale) yer adı da böyledirl•2ı. Jordan'ın makalesinin neşredildiği ay­ nı derleme c iltte, Peçenek ve Kuman yer adları hakkında 1. Conea ve 1. Donat'ın oldukça b üyük bir araştırması vardırl93l, Önce Moğolların önünden, sonra altın Ordu hakimiyeki altından siyasi veya iktisadi sebepler­ den dolayı, Güney-Karpatlar'dan özellikle H unyad ve Krass6-Szöreny vilayetine kaçan, daha do ğrusu Vlak serf kavimleriyle birlikte yerleşen Kuman, K ıpçak knezlerinin ve boyarlarının adları bizim için sıraladığımız Romanya'daki adlardan daha önem­ lidir. Bay.Osmanl ı-Türkçesi, Çağatay, Altay, Teleut dillerinde bay 'zengin, kahraman, yönetici' d emek­ tir. En sık olarak birleşik şahıs adlarında geçerse de, tek başına şahıs adı olarak kullanıldığına dair örnekler de vardır. Onomasticon Turcicum'dan 30 örnek gösterebilirim : Bay-bek, Bay-murza vb . Gombocz verileri oldukça zengin olarak sıralamak­ tadır. Bunlara Baykhan adını da ilave edelim1951. B rass6 vilayetinde 1333'de ve 1407'de Bay.şahıs adı menşeli köy adı olarak geçmektedir 196l. Macaristan'a 1 24


göç 00en, yani Kuman menşeli Hatszeg bölgesindeki knezler arasından ikisinin adı da Bay-d ır, bu ad 1360'da ve 1447 'de görülmektedirl97l. 1447'de ve 1449'da zikredilen H unyad vilayetind eki köyler :

Bayesd ve Boyesd de knez adı menşelidir'98l. Bene. 1459'da Benekenzefalva Temeş uç vilayetinde Cse­ rivar'a ait bir köy olarak geçmektedir991. Kıp ı;,ak dilli Kazaklarda üç tane Bene şahıs adı bilinmekte­ di rıuuı.

Berk. Güney-Erdel'de knez kuruluşlu bir köy olan Berkfalva 1 459'da zikredilmiştir. Daha 448'de Priskos Rhetor'daııuıı Berikhos adlı bir Hun yöneti­ cisi geçmektedir. Berik 'kuvvetli' kelimesini çok sayıdaki Türk dil inden tanımaktayız. Özellikle Ka­ zaklar arasında çok sayıda Berik, Türkmenlerde ise Berk-Ali geçmektedir. Bibars. Güney-Hunyad vilayetinde 1359'da ge­ çer "Bybarch vaivoda Olacorum "ı102ı ; 1496 : Bi­ borcz Hunyad vilayetindeki knez ailesil103ı. Udvar­ hely vilayetinde 1333'de ilk önce Vill-Byborch geç­ mekte (daha geç devirdeki B ibacfalva, bunun tam karşılığı 1493'de Buğdan'daki Bibarcovo-dur. Boğ­ dan, Documental lui Stefan cel have il. 19. 166), belki Hunyad vilayetindeki Bibarch ailesine veril­ miş bir kral bağışıdır. Böyle durumlarla daha karşı­ laşacağızl104 ı. Bibarc-ın -c- si kelime sonundaki -s- den M acarca değişmedir. Adın anlam ı 'bay­ pars'dır. Başka Türk dillerinde Begbars ve Bey­ bars-dır Daha 1096'da Bagubars ve B«Jgobars şek­ linde görülür1105l. XII - XIV. yy. M ısır Memlukları­ na dair 40 B eybars adın ı, bunların arasından iki .

125


sultan adını ise Onomasticon Turcicum-da göste­ rebilirim.

Bozgaç. 1 598: "boia.ronibus . Opra Bozgach ' �1 08ı . ..

Fogaras vilayetinde geçmektedir. Adın kökü ortak Türkçe boz-buz 'bozmak' fiil inin -gaç araç adı ekiy­ le yapılan şeklidir. Bu ek hakkında W. Bangcıo7ı ve H outsma, bundan başka Zajanckowski yazmışlar­ dır.

Buga, Buka. Eski Türkçe buga, boga, Çağatay­ ca buga, Kumanca buga, boga, M. Kaşgari sözlü­ ğünde ve çok sayıda başka Türk dilinde buko, 'bo­ ğa 'dır. Krasso Szöreny vilayetinde 1 370'de mutlaka knez menşeli bir "Michael dictus Buka-in villa Gylelues" (Gyülvesz1108ı görül mektedir. Costaches­ cu, B uğdan'daki Tutova vilayetindeki yerleşme biriminden Bogeşlii adlı bir köy zikretmektedir ve ona göre bu köy, XIV. yy. 'daki bir Boga, Buga şahıs adından gelmektedir108ı. "Buga impetitor" sadece Varad vergi kayıtlar ında 1 22 2'de görülmekle kal­ maz, çeşitli Türk kavimlerinde de ortaya çıkar. Onomasticon Turcicum son derece çok sayıda Bu­

ga, Buka ad ını göstermektedir. Durman. Buğdan'daki Druman ve Darman­ larla birlikte yukarıda zikredilen "Johannis dictus Donnan vicecastellanus de Crassofew" (Krass6fö1110l muhtemelen tıpkı Hunyadi 'ler gibi Kuman knez menşelidir. İdomer. 1487'de Hatszeg'deki bir knez adıdır1111 ı. (Yukarıda Buğdan'daki adlar arasında bak.)

Gru,ban. Yukarıda, Romanya'daki yer adları ara­ sında Gurban köyünü zikretmiştik. Aynı ad metatez 126


şeklinde şahıs .ad ı olarak da kullanılmaktaydı. Me­ sela, 1 3 70 : Karansebes knezi Grubanı112ı. 1420 : Gruban de Remetheımı. 1444'de Temeş vilayetin­ de, Macar soyluluğu almış olan knez menşeli Gru­ oonfi ailesi, benzer şekilde knez Sismanfl, Katla­ buka ve Tatar de Bizere aileleriyle birlikte geçmek­ tedir!114ı. Gruban adı Kumanca Kurban kelimesin­ den gelmektedir ve bunun anlamını Codex Cuma­ nicus 'sacrif�c ium' (yani kurban) kelimesiyle ver­ mektedir. Kelime başındaki K > G fonetik değişi­ mini ilgilendiren hususu , buna göre Gaman, Gojan ve Gr&doman adlarıyla karşılaştırabiliriz. Kurban arlı, Türk kavimlerinde, kurban bayramı sırasında doğan beb�klerin adlandırılmasında çok kullanıl­ maktadır'1 15ı ,

Harambas a. Bak Jaurank. Jaurank. 1469 tarihli bir vesika, Kolozs vilaye­ tindeki Ör ve Szopor köylerine iskan edilmiş olan voyvoda Harambaşa, Jaurank, Subaşa ve Karaca adl ı knezleri zikretmektedirı11 eı. Kaba. Kabafalva 1484'de, daha sonra Hunyad vilayetinde bir knezin kurduğu Kabesd adl ı bir köy­ dü r1117l. Kumanca Kaba kelimesinin anlamı 'kalın'dır. Bu ad başka Türk kavimlerinde de mevcuttur. Kaman. Ortaçağ'daki Rumencede, kelime ba­ şındaki Kuman-Kıpçak k-yı çoğu defa g-nin karşıla­ dığına (mes. Gruban , Gojan), hatta bunun Kuman lehçe hususiyeti de olduğuna daha önce atıfta bu­ lunmuştum. Krass6-Szöreny vilayetinde, 1478'de belirli bir rol oynamış ve kraldan milli soyluluk al­ mış olan Gaman ailesi Kuman knez menşeliydi11 1 8l. 127


Gaman adı eskiden Komun idi ve çok sayıda başka Kıpçak dilinde ve Kumancada da anlam ı 'yaban domuzu', bazen de 'Kahraman' idi. Şahıs adı ola­ rak kullanıl ışına dair birkaç örnek görelim : Ka­ zakça Erkamon1111ı. 1 735 : -oy küçültme ekiyle Baş­ kırtca Komonoy'd11·•120ı. Kırgızların Manas desta­ nında Kös Koman şeklinde geçmektedir121ı.

Koruc a. 1469'da Kolozs vilayetinde knezı122ı. Anlamı 'karaca' d ır. Türk şahıs adı olarak kullanılı­ şına dair pekçok örnek vardır ve çok yaygın bir ad­ dır. Mamay-Han 'ın elçisi olan Karaca, 1 367'de Moskova'da bulunmuştur'123l. 1 58 1 : Bir Tobal Ta­ tar prensinin adıdırı1ı.ı. Kotlabuko.

XV. yy. 'da Zsid6var havalisinde

Krass6-Szöreny vilayetinde bir "districtus valacho­ rum" uzanmaktadır. Buraya bağl ı knezler arasın­ dan bir kaçına Jıinos Hunyadi milli soyluluk ver­ miştir. Katlobuka ailesi de bunlar arasındaydı•125ı. Katlobuko adı şüpheye yer vermeyecek bir şekilde Kuman adıdır. Buka - buga 'boğa' kelimesini yu­ karıda tanıtmıştım. KotJe kelimesini ise Codex Cu­ manicus 'da bulunan kottl kelimesiyle karşılaştıra­ cağım; bu kelimede yaygın iki fonetik hususiyet gözlenebilir : -tJ-den-tt- benzeşmesi. Kelime so­ nundaki -i· > a fonetik değişmesine gelince, buna çok sayıda örnek vardır. Sadece birkaçını zikrede­ cek olursam : Kiskunsag'daki Kunszentmiklôs sı­ nırında bulunan KorgoJo, eski KorgoJı ya uzan­ maktadır ve anlamı 'kargalı'dır; Urganlı-dan Or­ gonda, anlamı 'urganlı'dır. 1353 - 1 359 - 1 368 'de geçen Karla Capitaneus Cumanorum "ımı adı KarJi' -

1 28


'karlı' kelimesinden gelmektedir. Söylenenlerden sonra , Kotla kelimesinin anlamı 'kuvvetli, yaman' olan Codex Curnanicus'daki katlı kelimesine da­ yanmasından daha tabii birşey olamaz. O halde Kotlobuko adı 'kuvvetli boğa' dernektir ve Türk şa­ hıs adı veriliş psikolojisine çok uymaktadır.

Kumun. 1424 : Hatszeg'deki Kazada " Koman knes"ı121ı. 1 369 : Comonfoluo'128ı; 1 358 : Kumon­ polokol129l. 1439: Arad vilayetinde Komonyfolvol1301. Buğdan'da 1428 "Komun knyoz''l13 11 şeklinde geçmektedir.

Kurman. Macaristan'da Hatszeg'deki Rumen kazasında geçer. 1 5 16'da Kormon adl ı bir knez var­

d ı r. Ad ın -o- su Macarcada orijinal -u- dan değiş­ miştir. Kurman kelimesinin anlamı M. Kaşgari'ye göre, 'Bogenfutteral 'dir. Yaslarda 1323'd e bir Kur­ man görrnekteyiz•132ı , fakat Yaslar arasında Kuman adl ı şahıs adlarının da geçtiğini biliyoruz. Karcag sın ırında bir tepeciğin adı Kormoncsok'dur. İ çin­ de csuk-dan -csok küçültme ekini gördüğümüz şa­ h ıs adı menşeli bir addır. Ad Türk kavimlerinde çok yaygındır ve sadece iki örnek zikredecek olur­ sam : 1 34 2 'de Altın Ordu'da bir Kurman geçrnek­ tedir'133l. Yakın zamanda Alektorovımı, Kazaklarda bir Kurmonboy zikretmiştir.

Şişman. Bu adın anlamı Türk dillerinde ve Ku­ rnancada da 'şişman' demektir. İkinci Bulgar Çarlı­ ğı'na dair bölümde Bulgar Çarı Şifmon 'm (1 323 1 3 30) adıyla daha önce karşılaşmıştık. Bulgar yer ad ı da hatırasını korumaktadır: Şifmonovo; 1427: Şufmonl135l; 1431 : Şufmon; 1485 : Şufmonl138•; . 129


1470, 1488 : Şuşmanl137l. Bizim için önemli olan hu­ sus Macaristan'da Szörenyseg'de ve Hatszeg'deki Rumen kazasında çok sayıda knezin bu adı taşımış olmas ıdır. Mesela, 1452 : "Stefanus Susman de Bozas"l139l; 1457 : "Stefani filij sysmon de Bozijas"; 1470 : Sandrinus Sysmunımı. Sismanfi ailesini Csanki (i l , 6), soyluluk alan aileler arasında zikret­ mekted ir. Csanki, Hatszeg'deki Rumen kazasından . 1494, 1 507, 1 5 1 1 , 1 514 ve 1519 'dan Susman-lan sı­ ralanmaktadır l140>. Karoly'unı141ı Tuna ötesinde Fe­ jer vilayetindeİd eski Kuman El f:szallas sınırından "Praedium Sismany'ı bildiğini de zikredebiliriz. Aynı şekilde yine şahıs adı menşeli olan Al sa- ve fel s g_ Sismand, Hercegfalva 'dan batıya uzanmak­ tadır.

Uzun. 1 361 : " Possessio olachalis Ozon in terra Maramarosiensi "11 42>. İyelik (Possessio) adları şahıs adı menşelidir ve bu kelime şimdiki durumda sade­ ce kneze atıfta bulunabilir. -0- Macarcada -u- dan kurala uygun olarak değişmiştir. Uzun kelimesinin anlamı Türk dillerinde ve Codex Cumanicus'da da 'uzun' demektir. Onomasticon Turcicum'dan ol­ dukça çok sayıda Uzun ve Uzunbay şahıs adını göstermek mümkündür. Rumen serf kavminin Rumen voyvodalıkların­ dan Erdel 'e yerleşmesi hakkında, XVI I . yy. Türk seyyahı meşhur Evliya Çelebi çok daha sonra şöyle yazmaktadır : " İ flak vilayetinde beğleri gayet ziya­ desiyle zulüm eylediklerinden cümle İ flak reayası 'adil ve adalettir' diye Erde! diyarında tevettüm edenüp . . "1 1 431 .

130


Macaristan 'a serf tebasıyla birlikte göç eden Kuman knezlerin büyük kısmı gerçi belki Rumen­ leşmiştir, fakat demin gösterildiği ve daha XV. yy. 'da dahi yaşayan Hunyad ve Krass6-Szöreny vi­ layetlerinin Kuman adlarından gördüğümüz gibi, bir kısmı Kumanl ığını muhafaza etmiş, hatta Ma­ car soyluluğunu alarak Macarlaşmıştır. Sıralanan adlarda adı geçen böyle ailelerden başka, özellikle kral Sigismund'un 1415 'de getirdiği bir d üzenle­ meye atıfta bulunmal ıyız. Sigismund bu düzenle­ meyle HıHszeg civarındaki Kuman knezlerin bir kısmını Borsod vilayetine, B ükk dağlarının güne­ yindeki bölgeye iskan etmiş ve onları milli soylular seviyesin e yükseltmiştir. "Rumen" havalisinden bu bölgeye geldiklerinden, çoklarının soyadı, CsaU

Olah örneğindeki gibi, Mac ar soyluluk unvanıyla Olcih olmuştur. Kumanların iyi asker oluşları muh­ temelen bu düzenlemelerde rol oynamıştır. En pa lak mesleğe Muntenia'dan Macaristan'a göç etmi'1 olan bir knez ai lesi ulaşmıştır. Yani bu aileden kral Sigismund'un saray kahramanı (miles aulicus}

Vajk çıkmıştır. Adı geçen kahraman Vajk, kraldan H unyad kalesini almış ve H unyadilerin atası ol­ muştur. Vajk adı, kral Istvan'ın vaftiz olmadan ön­ ceki Vajk adını aklımıza getirmiştir. Vajk adını İ s­ lavcadan açıklamak mümkün değildirC1441. Fakat Türkçeden çözümlemek mümkündür. Gyula Ne­ meth daha 1930'da, boy kelimesinin 'zengin, bey, kahraman' anlamında Türk şahıs adı verilişinde çok büyük bir rol oynadığına atıfta bulunmuştu ve Nemeth'e göre Aziz Istvan 'ın Pagan devri, Thiet­ mar kroniğinde geçen Woic (Vajk) adını da bundan 131


açıklamak mümkündürl1451. Macar fonetik tarihin­ de kelime başındaki -b-den

v-

-

fonetik değiş­

mesine örnekler vardır. Mesela bolkôny > volkôny 'su seviyesindeki yer '; XIII - XVI . yy. 'da Fejer vila­ yetindeki Boyta köy adından 1 32 9'da artık Vayta adını görmekteyiz, vb. Türkçe Bay şahıs adı bunun geçmiş örneğidir. Gyula Nemethin açıklamasından beri, araştırıcıların emrine çok önemli iki Türkçe­ Arapça sözlük sunulmuştur. Kaşgari'nin sözlüğün­ den başka, İbn Mühenna'nın Kıpçakça - Türkçe sözl üğü. B unlara göre, Bayi'k kelimesinin anlamı 'gerçek, sözüne inanılır adam' demektir. Bu sözlük verilerinin yanı sıra, 1 7 79'dan bir Tatar, yani Ku­ manlarla akraba K ıpçak adını da Başkırtlara dair vesika neşriyatında gösterebilmemiz özellikle önemlidir. (Materiali : Po I storii Baskirsk ASSR. V. 83). Kuramfa Bajkov, Bunda Bajkov Bajk adından gelen soyadıdır (baba adı). Vajk babanın adı da K ıp­ çak Tatar-Kuman menşelidir : Şor-beg gibi. Anlatılanlardan sonra H unyadi ailesinin Ku­ man menşeli olduğu açıktır. Kuman kavim etkisinin Rumen kelime hazine­ sinde de hatıralarının bulunması tabiidir. Kuman alıntı kelimeleri, kısmen Macar dilindeki Kuman al ıntı kelimeleriyle aynıdır (balta, bıçak, kurum, tepsi vb.). Cioranescu'nun etimoloji sözlüğül1481 ün­ van kelimelerinde, kelimeye dair görüşlerin bibli­ yografyasını vermekte ve dil tarihi verilerini neş­ retmekteyse de etimolojilerini çok defa yanlış ver­ mektedir. Sözlüğün iyi yanı ise, malzemenin dille­ re göre -Cioranescu'nun görüşüne uygun olarak-ke132


lime istatiğini de yayınlamasıdır. Toplam 33 keli­ meyi Kuman, 1 6 'sın ı Tatar, buna karşılık 1 846'sını Osmanlı-Türk menşeli olarak değerlendirmektedir. Bu istatistik, Türk kavimleriyle i lgili olarak gerçek durumu g üçlükle yansıtmaktadır. Çünkü, Peçenek­ ler ve Kumanların 890 'dan 1 2 39'a kadar üç buçuk yy. boyunca, hatta Altın Ordu'nun geç devir Ku­ manlarını da dikkate alırsak, dört buçuk yüzyıl boyunca Rumen n üfusuy.la, onların efendileri ola­ rak birlikte yaşadıkları s ırada arkalarında çok sayı­ da knez ve yer adı da b ırakırlarken, müteakip yüz­ yıllarda Osmanlı-Türkleri'riin, teşekkül etmiş bulu­ nan Rumen prensliklerinin tımar efendisi olarak aynı zaman zarfında, yani dört buçuk yüzyıl bo­ yunca sadece komşuları olmuş olmaları tamamen imkansızdır. Osman-lı-Türk etkisinin şiddeti ise, Kuman etkisinin şiddetine dahi yaklaşamamış ol­ mal ıdır. Jorgu Jordan, Osmanlı-Türklerinin Rumen topraklarında yer adı hatıralarının bulunamayışı­ n ın da bu durumun işareti olduğunu vurgulamak­ tadır. Çünkü Osmanlı Türklerinin kelime hazinesi­ nin büyük kısmı Kumancada da mevcuttu ve Ciora­ nescu 'nun sözlüğü, yaklaşık iki-üç yüz Kumanca kelimeyi Osmanlı-Türklerine mal etmektedir. Türk dillerinin farklılığı bu faraziyeye izin ver­ meyecek öl çüde ve büyüklükte değildir. Fakat diye­ biliriz ki, Rumen araştırıcılar arasında V. Drimba gibi mükemmel dilci ve Türkolog, Kıpçakca uzma­ nı azdır. Oysa Rumenlerin Türk kavimleriyle Thrako-Rumen devrinde dahi, öylesine çok yönlü ilişkisi vardı ki, bu bakımdan Romanya'da Türko­ loj inin geniş tabanlı, ve çok sayıda araştırıc ıya da­ yanarak geliştirilmesi faydalı olacaktır. 133


Seçkin Rumen bilgini Jorgu Jordan'ın bir ince­ lemesini okumak öğretici olacaktır. Jordan, A. Phi­ lippide ve Ş aineanu'ya dayanarak kısmen az önce­ ki düşüncesini ifade etmekte ve Osmanlı-Türkleri­ nin sadece yönetim ve ticari işlerde Rumen voyvo­ dalıklarını aradıklarını ilave etmektedir. }ardan, Philippide'in şu c ümlesini iktibas etmektedir: "Wenn petschenegische oder kurnanische Elemente in unserer Sprache bestehen, dann müssen sie mit dem langen Zusammenleben der Petschenegen und Kumanen und der Rumanen, Sowie auch mit ihrer Natur als Herrscher der rumiinischen Liinder in Einklang zu bringen sein." (eğer dilimizde Peçe­ nek ve Kuman unsurlar varsa, bunları, Rumen kav­ minin Peçeneklerle ve Kumanlarla uzun süre bir­ likte yaşamasıyla, ve onların Rumen toprağının efendileri oldukları şeklindeki tabii durumla bağ­ daştırmak gerekir. 11"l. Dilin karşılıklı etkilerine geri dönersek, Ciora­ nescu 'nun kelime istatistiğine göre, Rumen dilinde toplam 1900 Türkçe alıntı kelime, 1 500 Macarca, 4600 İslavca ve diğerlerinin yanı sıra 1 200 tane Ar­ navutça' dan geçen kelime vardır. Victor Hehn 'in çok defa anılan bir cümlesini iktibas edeceğim : "Viel entlehnt, viel gelernt". Yani : Çok alıntı keli­ me ald ı , o halde çok şey öğrendi . Bu durum her dil için geçerlidir. Tabiatıyla Macarca kelime hazinesi de karışık menşelidir. Fin-ugor menşeli eski kelime hazinesi yanında, Türkçe al ıntı kelimelerin üç tabakası var­ dır. Çok sayıda Almanca alıntı kelime, pek çok İs­ lav, özellikle Bulgar-Türk ve S ırp menşeli kelime, 1 34


hatta Doğu M acaristan'da Rumen alıntı kelimeleri­ miz dahi vardır. Bugünkü Bulgar dilinde de Türkçe kelimeler, özellikle Osmanlı-Türkçesinden geçen kelimeler oldukça çok sayıdadır. Muhtemel Ono­ gur ve Kuman alıntı kelimelerin tam tesbiti henüz yapılmamıştır. Halk müziğinin de Macarlarda, Rumenlerde ve muhtemelen Bulgarlarda da mevcut olan tabakala­ rı vard ır. Nasıl ki, kelime hazinesi, bazı kavimlerin . tarihinin birbirine etkisin in, birlikte yaşayışının veya birbiri içinde erimesinin fonksiyonu, daha doğrusu sonucu olarak meydana gelmişse, halk müziğinin tabakalarının da tarihi fona bağl ı olarak meydana gelmeleri kaçınılmaz olmalıdır. M acar halk müziğinin en eski tabakasının Volga-Kama bölgesini göstermesi böyle bir durumdur. Oradan getirilen pentatonun (beş dereceli makamın) Ma­ carların bütün topraklarında dağınık olarak gele­ nekleri bulunmaktadır. öt e yandan beş dereceli makamın doğudan gelen varyantı her üç kavimde, yani Macarlarda, Rumenlerde ve B ulgarlarda gös­ terilebilmektedir. Bu bakımdan, kısmen Bart6k'un derleme çal ışmalarına dayanarakı1411, en iyi M acar ve Rumen halk müziğini tan ımaktayız. Bart6k'un değerli Türkiye derlemelerini Adnan SAYGUN 1976 y ıl ında "Macar Bilimler Akedemesi "nde neş­ retmiştir. Rumen halk müziğinde B ulgar ritmi diye ad­ landırılan ritmi de Bartok ke şfetmiştir. Ş üphesiz Rumenler de gayretli bir şekilde derleme çal ışma­ ları yapmaktadırlar. Bartok, daha 1 934 'de 8000 Ru­ men halk müziği şarkısını gözden geçirme imkanı 135


bulduğunu yazm ıştır. Bu muazzam malzemeyi B railoiu Constantin'in inisyatifi ve yönetimiyle 1928-1934 yılları arasında derlemişlerdir. Bart6k, Eski-Romanya'da güneydoğu menşeli, "hora lunga " stilinin Macar pentaton stilinden tamamen ayrı olan faktörünü dikkat çekici bir husus olarak söyle­ mektedir. " Rumen malzemeye nereden girmiş, Macar veya diyelim ki, 'Kuzey Türk-Tatar' penta­ ton stili nasıl bu kadar egemen olmuştur? Acaba sadece Macarlar vasıtasıyla mı, yoksa herhangi başka bir kavim vasıtasıyla mı?". Üstelik Erdel ve B ihar vilayetlerindeki Rumenlerde bunun izi olma­ d ığı bir sırada bu stil hakim olmuştur. Cevaba Kumanların Rumenlerle Eski Roman­ ya'da yüzyıllar süren birlikte yaşayışını da ekleme­ miz gerekir. Buna karşılık Erdel'de ve Bihar vilaye­ tinde, yukarda adı geçen 25-30 knez ailesinden baş­ ka Kumanların izi yoktur. Her üç kavimde (Macar, Rumen, B ulgar) Türk unsurların iskan edilişinin ve bu kavimler içinde eriyişinin ne kadar büyük olduğunu yukarıda gör­ müştük. Bu, doğu unsurları içinde kaçınılmaz bir sonuçtu ve her üç kavmin ırki antropolojik yapısın­ da etkisi bugüne kadar da devam etmiştir. Macar­ larda eski Doğu-Baltık (Fin-Ugor) ırk mirası yanın­ da en büyük ölçüde Turanid ırkın rolii: olmuştur. Ş üphesiz küçük ölçüde Akdeniz, Mongoloid ve ku· zey unsurları da vardır. Bunların yüzde olarak gös­ terilmesi teşebbüsünden Macar antropologlar asla geri durmamışlardır. Rumenleri ilgilendiren husu­ sa gelince, içlerinde Turanid ırkın büyük ve mongo­ loid ırkın küçük ölçüde bulunduğunu ilave etmemiz 136


gerekir. Aynı şekilde bugünkü Bulgarların çoğun­ luğunun da Turanid olduğunu söyleyebiliriz. Sonuc olarak, bozkır menşeli devlet kurucu bir hüm ükdar ailesinin her üç kavim üzerinde eşit şe­ kilde talih yapıc ı bir etkiye sahip olduğunu, yani ikisine Onogur-Türk menşeli, üçüncüsüne ise Kıpçak-Türkü haline gelen Moğol menşeli haneda­ n ın etkili olduğunu tekrarlıyacağım. B üyük bozkır hükümdarlarından, Ortaçağ'ın en muhteşem bey­ lerinden gelen köken geleneği çoğu defa bir kronik değerine sahiptir. Çatalar yazıtını, sonra sözüne güvenilir Bizans tarih yazarı Theophanes'in Moravcsik tarafından açıklanan verilerini yeniden hatırlayalım. Bunla­ rın bildirdiğine göre, hem B ulgar, hem Macar yurt tutan hükümdar ailesi erken Ortaçağ'ın en meşhur. beyi olan Atilla'dan, "Tanrı'nın kırbac ı"ndan, "Flagellum dei" den kökenini alm ıştırıı4•ı. Atilla'­ nın en küçük oğlu İmek, Kobrat 'ın atasıydı. Kob­ rat'ın beş oğlu arasından Bayan ('zengin ') çok , muhtemelen Arpod-Hanedanı 'nın atası olmuştur. Bir başka oğlu Küver ise, Gyula Laszl6'nun gerek­ çesini iyi açıkladığı faraziyeye göre küçük bir M a­ car parçası olan Sekellerin ilk yurt tutuşları s ıra­ sındaki reisidir. Ü çüncü bir oğlu Esperikh [şahin) ise şüphesiz bugünkü Bulgaristan'ın tam 1 300 yıl önceki kurucusuydu. Nihayet Rumen devletinin kurucusu Basaraba [GAiip Baba) geçmişin sisleri içinden açık seçik önümüze doğru adım atmaktadır. O, Altın Ordu'nun Prensi Batu Han'ın torununun torunu, Cengiz Han'ın yedinci göbekten ahfa.dıyd ı. 1 37


:ı:

"J1.

%J )> .... o %J r c Gll c


KAYNAK ATIFLARI · NOTLAR GİRİŞ 1 . O. Zelen ine. Le culte des idoles en Sibcrie. Paris. 1952. Rusça orijinali 1 934.de yayımlandı. 2. Philologiae Turcicae Fundamenta 1. Wiesbarlen. 1959. 1-21. 3. Kamly Czegledy : Nomad m!pek vandorlasa Napkelett51 Napnyugatig . (Gündoğusu'ndan Günbatısı'na kadar göçebe ka­ vimlerin göçü,) Budapest, 1969. (Kll'rösi Csoma Kis Könyvtar) 4. Lajos Ligeti : A kinai atirasos nyelvi glosszak kerdese. (Çince transkripsiyonlu lugatçeler meselesi) Nyelvtudomanyi Közlemenyek ( NyK.J LI, 1 94 1 . 1 44-207. =

5 . Byzantinot urcica 1-1 1 . Bertin, 1 958. (

=

6 . Polnoje Sobranije Russklch Ljetopisej

Byz. Turc.)

( PSRL.] =

7. György Györffy : Beseny8k es magyarok. (Peçenekler ve Macarlar) K8°rösi Csoma Archivum, (

=

KCsA.) 1. ilave Cilt,

1939. 397 - 504. 8. Laszl6 Rasonyi :

Etudes sur L'Europe Centre-Orientale

adlı d izide yayımlanmış olan Contributions a l 'histoire des

premi eres cristallisations d 'etat des Roumains. L'origine des Basar aba, Budapest. 1 936. (

=

Rasonyi : Basar aba); Kuman Özel

Adları. Türk Kültürü Araştırmaları. I I I - V I . Ankara, 1 966-1969. 7 1 -144. (

=

KÖA)

9. Jstvan Gyarfös : A jaszkunok törtenete, (Yaskumanların Tarihi), 1-JV. Kecskemet-Budapest. 1 870-1885. [ = Gyarfas) 10. Gyula Nemeth : A honfoglal6 magyarsag kialakulasa, (Yurt Tutan Macarların Teşekkülü), Budapest, 1 930. ( H o nf. M . Kial.) =

1 1 . L. Rasonyi : The Psychology and Categories of Name Giving among the Turkish Peoples, Bp. 1 976. H u ngaro-Turcica 1. 207 - 2 23.

139


12. D. Pais : Regi szemelyneveink jelentestana, (Eski şahıs adlarunızın semantiği), MNy. XVll. 158. İlave Cilt. XV III. 26. İlııve Cilt. 13. Rıisonyi : Der Frııuennııme bei den Türkvölkern : Ural­ altııische Jahrbücher, XXXIV. 1 962. 223-239. 14. Koszev-Hrisztov-Angelov : Bulgı!ria törtenete, (Bulga­ ristıın Tarihi), Budapest, 197 1_.

Vasil Zlııtarski : Istorija na Bulgarskata Der � ava, 1.

15.

1-2;

1 1-111. Sofia, 1970, 1 92 7, 1972.

H U N LAR Attila es hunjai (Attila ve Hunları) : Gyula Nemeth, Bu­

1.

dapest,

1 940.

2. Moravcsik : Az onogurok törtenetehez (Onogurların Tarihine Dair), MNy. XXVI. 89-109.

OGUR KAVİMLERİ 1. 1 . Czegledy : Nomıid nepek vılndorlasa NapkelettÖI Napnyu­ gatig, Budapest, 1969, 92.

D. Simonyi: Die Bulgaren des 5. Jahrhunderts im Karpath­

2.

enbecken, Acta Archeologica, XI. dapest,

1959. 2 2 7-250.

Gyula Nemeth : A honfoglal6 mııgyarsag kialakulasa, Bu­

3.

1930. 97.

AVARLAR 1.

Czegledy : No�ıid nepek ...

101.

2. Lukinich Imre : Az aver-görög hıiboruk törtenetehez (Avar-Yunıın Sııvaşları Tarihine Dair). Törteneti Szemle, 1914 46-60., 161-190. 3.

Leipzig.

Marquart : Osteuropi.i.ische und Ostasiatische Streifzüge, 1903, 1 27.

Mikkola : Avarica, Archiv f. Slav. Philologie X. 1 58-160. Lukinich, op. cit. 190. 4.

5.

Lukinich : Op. cit.

1927.

190.

Gyula Lı!szl6 : "A kett5s honfoglalı!s", (İkili yurt Kurma) Budapest, 1 978. "Gyorsul6 idtl" dizisinde. 6.

140


OGUR KAVİMLERİ i l . ONOGURLAR 1.

Moravcsik :

Az onogurok törtenetehez (Onogurların

Tarihine Dair), M Ny. XXV I . 89-109. 2.

Rasonyi : MNy. XXVll. 3 1 6; AOH. XV. 236.

3.

Moravcsik : Byz. Turc. il. 1 28, 263.

4.

Gyula N emeth : KCsA. 2. 1926-1932, 440.

5.

Morevcsik : Byz. Turc. 1 . Bp. 1 958, 533-535.

6.

M orevcsik : MNy. XXVI. 105-107.

7. Geze Feher : ren, Softa, 1929. ·

Die Sprechreste der Doneu-Protobulge­

.

8.

Scriptores Rerum Hungericerum 1. 101-102.

9.

Rasonyi : A szekely nev eredete (Seke! Adının M enşei)

M N y . 1 960. 18-194. ve L'origine du nom szekely (sicule) : AL. 1 961 . 1 7 5-188. 10.

Moravcsik : M ny. XX I . 107.

11.

Gy. Laszl6 : A "Kettı5s Honfoglalas" (İkili Yurt Kur­

ma) 1 89. 12.

Nemeth : Die Herkunft der Namen Kobrat und Espe­

rüch KCsA. i l . 440. 13.

V. Zlatarski : lst. na Bulg. Derhva 1. 357; Georgios Mo-

nachos ed. Bonnae 765; Theophanes Cont. ed. Bonnae, 2 1 6. 14.

V. Zlatarski : Op. cit. 1. 365.

1 5.

Lajos Katona : Omurtag, KCsA. i l . 445.

1 6.

Rasonyi : Tarihte Türklük, Ankara, 1 97 1 , 93.

BLAKLAR, YANi BUi.AKLAR 1 . Dezstl Pais Magyer Anonymus, (Macar Anonyimus'u), Budapest, 1926. 2. Sinica Franciscana, ed. Wyngeert, Firenze, 1 92 9 . 3.

SRH. 1 . 183.

4.

Sinice Franciscana : Roger Bacon : Opus majus, 2 3 1 .

5.

Rıtsonyi : Op. cit. 1 54 .

6.

Dezsg Pai s : M Ny. XXXI . 268-269.

7.

Cioranescu : Diccionario Etimologicp Rumano, Mad­

rid, 1958.

141


8. Th. Capidan'ın çalışmalarının yanında L. Tamas : Ro­ mains et Roumains dans l'histoire de la Dacie Traiane, Bp. 1936; St. Kniezsa : Siebenbürgen zur Zeit der Landnahme und die Ansiedlung des Ungartumus : Siebenbürgen und seine Völ­ ker, Budapest, 1 943, 3 1 -34. 9. Reşideddin: Camiü't Tevarih, il. perevod. Verhovskiy, 45. 1 0. Nemeth : Das Volk mit den scheckigen Pferden. KCsA. 1 . Ergbd. 345-353. 1 1 . Barthold : 1 2 Vorlesungen; Chavannes : Documents sur !es Tou-Kiue occidentaux; W. Eberhard Çin'in şimal komşu­ ları, bundan başka Reşideddin ve diğer Fars ve Arap muellifle­ rin kroniklerinde. 1 2 . Czegldy : M N y. XLV. 1 944, 1 64-1 68. 1 3 . Osmanlıca seyrek-i karşılayan Paasonen'deki Çuvaşça

soyro kelimesiyle karşılaştır; Çuvaşça Paas. soGôr eski Türkçe sekiz.

1 4 . Gabor Balazs :

Some words to an article written by

Laszl6 Rasonyi about "The origine of the szekely name". AOH . 'da hazırlanmaktad ır. 1 5 . Nemeth :

Zur Kenntnis der Petschenegen. KCsA. 1 .

2 1 9-2 25. 16. Riisiinen : Materialien zur türkischen Lautgeschichte, 53-55. 17. Moravcsik : Byz. Turc. i l . 1 8 . Benzing : Fundamenta 1 . 424. 19. SOD�. 58. Bu kaynak eseri çok defa gösterdiğim için, tam ünvanını ve üç cildinin kısaltılmış şeklini veriyorum : Ma­ terialy po obsl�doveni ju tuzemnago i russkago staro�il ·�eska­ go hozaystva i zemlepol' zovanija v Semirl!eenskoj oblasti. Sobr i razrabotannije pod rukovÖdslvom P. P. Rumjanceva. Kırgizko­ je hozajstvo. Spbg. 1 9 1 2-1913. 1. Lepsin�kij ujezd ( = SOL); i l . Kopalskij

u.

( = SOK.); i l i . Dfarkentskij

u.

( = SODf.); Vernenskij

u. ( = SOV.j; V. Pispekskij u. 20. Materialy po lsl. Ba�kyrsk. ASSR. IV/2 4 1 7 . ( = M I B.) 2 1 . M J B . IV/2. 1 60. 22. Grodekov : Kirgizi' i Karakirgizi' Prilo�enie, 1 4 2 . 23. Miller : lslorija Sibiri, i l . 486. 142


24. SOK. 88. 25. Moravcsik : Byz. Turc. 1 J. 26. Melich janos : A honfoglaleskori M agyarorszeg. 300. (Yurt Tutuluşu S ırasında Macaristan.) 27. Her üç ad hakkında : Resonyi, KÖA. 28. W. Thomson : I nscriptions de l 'Orkhon decri ffrees, 206. : A von Gabain : Alttürkische Grammatik, 249.: Malov : Pomja tniki, 36.; Drevnjetjurskij Slovarj 271 . 29. Melich : op. cit. 300. 30. Barczi-Benk(;-Berrar : A magyar nyelv t örtenete. (Macar Dili Tarihi.) Budapest, 1967. 1 6 1 -162. 3 1 . Anonymus : SRH. 1. 67-68. 32. Anonymus : SRH. 1. 40. 33. A. von Gabain : Alttürk. Grammatik. 34. İbn Muhanna, ed. A . Battal . 35. SRH. J. 1 62 , 278. 35. M. Riisiinen : Materialien zun Morphologie der türk. Sp­ rachen, Helsinki, 1957. 104; Besim Atalay : Ekler ve Kökler, İs­ tanbul. 1 94 1 . 187. 37. Melich janos : A honfoglaleskori Mag yarorszeg, 30. _ 38. Bar Hebraeus, ed Wallis, 1. 439. facs. 5 1 5 . 39. Dopoljnenie k Akt. lstori�esk i V . 286. 40. Radloff : Proben iV. 65., 85 . 4 1 . Köyler, Belediyeler, Ankara, 1 9 70. 42. H alazs Orhan : A Szekelyföld lefrasa, (Seke] Diyarı Tas­ viri), I l l . 1 60. 43. Stanislas' julien : Documents, 1 9 1 . 4 4 . Mes. a Tun-Huangi "Ezer Buddha" bıırlangjeban. (TunHuang'daki "Bin Buda" Mağarasında.) 45. Zimmermann-Werner Urkundenbuch i l i . 525.

46. Gya rfas, i l i . 752. 47. Krist : Allein durchs verbotene Land, 1 02 . 4 8 . György Bodor : M Ny . LXX I I . 1 976. 268. 49. Gebor Balazs : Erdely jokora jogtörtenete 1 540-ig, (Er­ del'in 1540'a kadarki büyük hukuk tarihi), Budapest, 1977: 37., 38.

143


50.

György Györffy : BesenyMk es magyarok (Peçenekler ve

M a carlar), KCsA. ilave cilt, 397-501. 51.

Enziklopedie des Islam, 1 .639; Ibn el Athir'i kaynakça

olarak göstermek suretiyle Barthold : 12 Vorlesungen, 1 1 6. 52.

SRH. 1. 162.

53.

Nemeth : A magyar rovıisfras (Macar Oyma Yazısı), 22-29.

54.

Balıizs Orhan : i l i . 159.

Lajos Kiss : Földrajzi nevek etimolôgiai sz6tı1ra (Coğra­ fi Adlar Etimoloji Sözlüğü), Bp. 1978. 55.

56.

J6zsef

Arvay

:

A barcasıigi Hetfalu helynevei (Barca­

sıig'daki Hetfalu Yer Adları), Kolozsvar, 1943. 57.

A. von Gabain : Alttürk. Grammatik. 3 3 3 .

5 8..

Ostrogorsky : Geschichte d. byzant. Staates, München,

Drılganu tam kaynak atıflarını ihmal etmiş olmasına rıığ­ men, şimdilik kaynakları kendisinden göstermek zorundayım : 1 940.

N . DrAganu : Vechimea şi raspadirea Romanilor pe Baza Topo­ nimiei şi a onomasticei, Valenii-de Munte, 1934. 28. 59.

M aterial'i po Istorii Baskirsk, ASSR. I-V.

60.

Rıisonyi : Azonos foldrajzi nevek baskfr es magyar föl­

dön (Başkırt ve Macar Diyarında Aynı Coğrafi Adlar), MNy. 1 9 7 6 . 48-53. 61. Nemeth : Ungerische Stammesnemen bei den Baschki­ ren, AL. XVI. 1-2 1 . 62.

Nı!meth : M i�er, AOH. XXV. 293-299.

PEÇE N E KLER 1 . L. Rıisonyi : Les turcs non islamises en Occident (Pı!­ tchı!nlıgues, Ouzes et Qiptchaqs el leur rapports avec les Hong­ rois : Phil. Turc. Fundementa, 1 1 1 . Wieshaden, 1970, 1-26. 2.

Nı!meth : Die Inschriften des . Schatzes von Nagysent­

mikl6s, Bibi. Orientolis Hungarica i l . Leipzig , 1932, 53-54. 3.

Nemeth : op. cit. 50.

4.

Beseny8k es magyarok (Peçenekler ve

Macarlıır),

KCsA. İlave cilt, 452-453. 5.

György Bodor : Szı!kelyek a közı!pkorban (Ortaçağ'da

Sekeller). Budapest, 1962. 1 10. ilave cilt.

1 44


6. DezsÖ Pais : Magyar Anonymus , Budapest. 1929, 101 7. György Györffy : Beseny�lc es magyarok, KCsA. İlave cilt, 397 ·501. 8. Rasonyi : Basaraba, 3; LükH : H avaselve es Moldva ne­ pei a X-Xl l . szazadban (X·X I I . Yüzyılda Eflak ve Buğdan kavim· !eri), Eth nographia-Nepelet, 1 934. 91·92. 9. 1. Conea ve 1. Donat : Contribution a l'etude de la to­ ponymie petchenegue-comane de la Plaine Roumaine du Bas· Danube. Contribution Onomastiques, Bucarest, Ed. de l 'Acade· mie de la Rep. Pop. Roumaine, 1958. 139-1 7 1 . Bu araştırmada, Philippide ve J .A . Candrea gibi, Rumen ovasındaki Türkçe su adlarıyla meşgul olmuş çok sayıda Rumen araştırıcı da zikredil· mektedir. 1 0. ). Conea ve J . Donat : op. cit. 152.

U Z L A R (O<iUZLAR, TORKLAR) 1. Faruk Sümer : Oğuzlar; Tarihleri · Boy Teşkilatı - Des­ tanları. Ankara, 1935, sah. 532. 2. Ostrogorsky : op. cit. 272. 3. Enek lgor hadıirol, Orosz hİ:isköltemeny a Xll. szıizad­ bol (lgor Seferine Dair Şarkı, Xll. Yüzyıldan Kalma Kahraman· lık Destanı), Çeviren Geze Kepes, Budapest, 1956. 4. Bela Kossıinyi : Az ıizok es komıinok törteneiehez (Uzla­ rın ve Kumanların Tarihine Dair) Szıizadok, 1924. 534. 5. Dezsef Pais : . Regi szemelyneveink jelentestana, MNy. XVl l l . 100. (Eski Şahıs Adlarımızın Semantiği). 6. Gıibor Lüklı' : op. cit. 1934, 92-93. 7. Orbıin, op. cit. III . 200. Tıpkı çok sayıda başka M acarca özel adın türevi gibi, uz adından gelen

-n

son ek ihtimalini de

hesaba katmak gerekir. I

8. Arvay : op. cit. 86. 9. Riiııo nyi : Les noms de tribus dans le Slovo, Semina­ rium Kondakovianum, 1936; Bundan başka : Über die geogr. Namen Tortillou und Tatrang : Uralalt. Jahrb. 1 96 1 . 246-251 . 10. Moravcsik : Byz. Turc., I I . 302.

145


11.

Arvay :

op. cit. 1 7 3 . İlave Cilt.

12. Rasonyi : Üher die geogr. Namen Tortillou u. Tatrang, Uralalt. Jahrh. XXX I I I . 1 96 1 , 245·2 5 1 . 1 3 . Moravcsik : Byz. Turc. i l . 1 2 1 -140. 14. PSRL. X I l l . 279. 15. ed. Blochet. Leyden, 1 9 1 1 . 54-55. 1 6. Riisiiııen :

Materialien zur Morphologie der türk.

Sprachen, Helsinki, 1 957. 5 5 . 1 7 . Gyula Nemeth : MNy. XV l l . 145·147. 1 8 . Balazs Orhan III. 180-182. 19. B . Orhan : op. cit. iV. 24·27. 20. janos Melich : A honfoglalaskori M agyarorszag, 267, 271. 2 1 . Beljajev : lzvestija Russk. Geogr. Oh��estva, L V . 1 0 . 22. Rasonyi : T T K . Belleten, 1 938. 1 1 3·1 14. 23. Szekely Okleveltar (Sçkel Vesika Külliyatı), iV. 333. 24. Orhan : 111. 4 . , 85., 1 30., 1 3 7 . 2 5 . SOK. 260. 26. SOK. 1 74 . 27. S O K . 224. 28. Radloff : Versuch eines Wörlerbuches i l i . 29. Rasonyi : Calegories, 2 1 5. 30. M. Cost�chescu : Documentele Moldovaneşti de Stefan cel Mare, jaşi, 1931-32. 1. 78. 3 1 . J. Bogdan : Documentele lui Ştefan cel M a re 1. 63 .. 64. 32. Szekely Okleveltar, i l . 5 1 . 33. Szekely Oklevehar ı v . 232. 34. Frigyes Pesty :

Magyarorszag helynevei (Macaristan

Yer adları), 236. 35. Gombocz :

Arpadkori török szenıelyneveink, 24·25.

(Arpad Devri Türk Ş a h ıs Adlarımız.) 36. Rasonyi : Valacho tıırcica : Aus den Forschungsarbei­ ten der M itglieder des Ung. insi. in Berlin, 1927. 80. 37. A. von Gabain : Altı ürk. Grammatik 293 .

146


38. Helysegnevtar, 1973 (Yer Adları Külliyatı). 39. Istvan Kniezsa :

Keletmagyarorszag helynevei, 1 75.

(Doğu Macaristan Yer Adları). 40. Lorand Benkb' :

A Nyaradmente földrajzi nevei, 1 0.

[Nyaradmente'nin Coğrafi Yer Adları). 4 1 . Tibor Blattny : Az erdei fatenyeszet hatarai Magyaror­ szagon (Macaristan'da Orman Ağacı Üretiminin Sınırları). Er­ deszeti Lapok'un 1 91 1 Yılı sayısından ayrı basım, 5. 42. Köylerimiz, Arkara, 1968. 43. Materialy po lstorii Turkmeni i , 1-I I . Moskva, 1 938-39. 44. Barthold : 12 Vorlesungen, 43. 45. Riisanen : Malerialien zur Lautgeschichte der türkischen Sprachen, Helsinki, 1949, 53-54. 46. Szekely Okleveltar ı . 1 19. 47. Szekely Ok. ıı. 83. 48. BenklS : op. cit. 49. Szekely Ok. V J I J . 1 72 . 50. Szekely O k . I I I. 1 47. 51. Gyula Sebestyen, Ethnographia , VIII. 74. 52 . Berna! M u nkacsi. Etnographia X I I . 1 42 . 53. Thomson : l nscriptions d e l 'Orkhon dechiffrees, Helsinki . 1 894. 1 23 . 5 4 . F.W. K . M üller : Mahrmimag, 9 1 . 55. A. von Gabain : Allt ürk. Gr. 56. Petru�evi� : Turkmeni : Zapiski Kavk. Otd. J.R. Geogr. Ob�t XI. 10-27. 57. M I B. iV. 58. Köylerimiz, 1 968. 59. D.A. Rassovsky. : Peıchenegues, Torks el Berendes en Russie et en Hongrie, Sem. Kond. 1933. 1-65. : L. Rasonyi : Der Volksname Berendei, Sem. Kond. 1933. 2 1 9-226. 60. PS RL. i l . 99., 101-102.; Vll. 84. 61 . Costiichescu : Documentele Moldaveneşti i l . 4 79. 147


62. Gabor Lüklf : H avaselve es Moldva nepei a X-XII

sz.

-ban (X-X l l . yüz yılda E flak ve Boğdan Kavimleri), Ethnogra­ phia, XLV. 1 9 34. 9CH05. 63. Letopis po lpatskomu spisku, Spb. 1 8 7 1 . 348. 64. PSRL. Vll. 2 1 . 65. Sl-Idrisl : ed . Lewicky : Sur l a villa comane d e Qay : Uznik a Peeatkg Slovenu i l . 1 958. 1 3- 1 7.

K U N L A R (KUMANLAR) 1 . Nemeth : Die Volksnamen quman und qun, KCSA. 111. 1 940- 95-109. 2 . jos, Marquart : Über das Volkstum der Kumanen, Ab­ hendlungen d. kg!. Ges. für Wiss. zu Göttingen, Phil-Hist. Klas­ se, N.F. Vl l l .-1, 25-238. 3. Mervilzi Sharaf el-Zaman Tilhir : On China, the Turks and India. Arabic text with an English translation and Com­ mentary by V. M i norsky, London, Roy. As. Soc., 1942. (J. For­ long Fund Vol. XXll.) 1 70, 52. 4. Czegledy : A kunok eredeterı'i'I [Kumanların Menşei Hakkında) M Ny. 1949. XLV. 43-50. 5. lstvan Gyıirfıis : A Jıisz-kunok törtenete [Yas-Kumanla­ rının Tarihi) 1-IV. Kecskemet, 1 879-1883. 6. Rasonyi : Les turcs non islamist!s en Occident (Petche­ negues, Ouzes et Qiplchaqs et leurs rapports avec !es Hongrois : Phil. Turc. Fundamenta, i l i . Wiesbaden, 1970. 1-26. 7. Letopis po l palskomu spisku, Spbg. 1871. 1 1 4 passim. 8. Mes : Zonaras 1 1 1 . 741; Kedrenos II. 438 . . 5 1 2 . , 5 1 5 ., vb.; Georgios Monachos, 765., Theophanes Continuatus, 916. vb. 9. Ibn Fadl4n's Reisebericht. Hrsg. von A. Zeki Velidi Togen, Leipzig, 1937. 10. Bela Kossanyi :

Az ılzok es komıinok tortenetehez a

XI-Xll. szazadben (Xl-Xll. yüzyılda Uzların ve Kumanların Tarihi­ ne Dair). Szı!zadok . LVll-LVlll. i 924. 51 9-537. 1 1 . Kossanyi : op. cit. 12. Rasovskij, : Polovci, Sem. Kond. 1 935-40.

148


13. Enek lgor hadarol (İgor Seferine Dair Şarkı) Gıfaa Ke­ pes tercüme etti, Budapest, 1956. 14. Nemeth :

Török jövevenyszavaink közeps5 retege

ffür:C.çe Alıntı Kelimelerimizin Orta Tabakası). MNy. XVIJ. 22-26. 15. Jstvıin Mandoky :

Nehıiny kun eredetü nagykunsagi

lajsz6 (Nagykunsıig'da Kuman Menşeli birkaç diyalektik keli­ me). Nytud. Közl. LXXI I I . 1 97 1 . 365-385.; Mandoky-Kongur: Die Etymologie eines ungarischen Pflanzennamens kumani­ schen Ursprungs, Hungaro-Turcica, Bp. 1976. 249-255. 16. Rıisonyi : Nytud. Közl. 1941. 29-30. 1 7. W. Barthold : 12 Vorlesungen, 278. 18. Gy. Pauler : A Magyar nemzet törtenete az

A rpıidhıizi

Kirıilyok alatt, 1-1 1 . Budapest, 1893. i l . 186-240. (Arpad Haneda­ nı Kralları Zamanında Macar M illeti Tarihi). 1 9. Jstvıin Györffy : A kunok megterese (Kumanların Din Değiştirmesi), Protestans Szemle. 34. 1925. 669-681 . 20. Homan-Szek fü : Magyar törtenet, (MacarTarihi). 1 . 1 935. 501-612 . 2 1 . Nemeth : MNy. 1953. 304-318. 22. Gyarfas : I I I . 484; Rıisonyi : Les noms toponymiques comans du Kiskunsag, AL. 1957. 73-146. 23. Gyarfas

:

I I I . 532., 591.

24. Gyarfas : il. 500. 25. Faruk Sümer : Oğuzlar, Ankara, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, X I . 336-37., 341-44; Vll. 332. 26. Adorjan Soos : A kunok es jaszok törtenete a kunok be­ telepfteset51 a mohacsi veszig (Kumanların iskAn Edilmesinden Mohaç Felaketine Kadar Kumanların ve Yasların Tarihi). Pıipa, 1944. 70-8 7 . 27. M . Kring : Kun e s jasz tarsadalomelemek a közepkor­ ban (Ortaçağ'da Kuman ve Yas Toplum Unsurları). Szazadok. 1932. 1 76-186. 28. György Györffy : A Kunok feudalizalodasa. (Kumanla­ rın Feodalleşmesi). "Tanulmanyok a prasztsag törtenetehez MııKyerorszagon a 1 4 . sz.. -ban" adlı külliyatta. Budapest, 1953.

149


29. Nemeth : Die lnschriFten des Schatzes Nagy-Szent-Mik, los. Bp .. , Lpz

.•

193 2 . Bibi. Orient. Hung. i l . 53 .

30. Rasonyi : Les noms toponymiques comans de Kiskun­ sag : AL. V l l . 1957. 73-1 4 6. 3 1 . Lajos Ligeti : Dengizik es Becs alli!Olagos kun megfole-

1 /Ji . MNy. LV I l l . 1962. 1 5 1 . 3 2 . Rasonyi :

Les anthroponymes comans d e Hongrie,

AOH. 1 967. 1 3 5- 1 5 1 . 3 3 . F. W . K. M ililer : Zwei Pfahlinsch rHten aus den Turfan­ Funden. Berlin, Abhandlungen el. königl. Akademie der Wis­ senschaFten. 1 9 1 5. 1 0 . 3 4 . Frigyes Pesty : E l yazması derlemesi. 1862. X l l . 3 5 . Horvath Andrıis Pıiloczi : A kunok megtelepedese M a ­ gyarorszı:igon (Kumanların Macaristan'da Yerleştirilmesi), Archeo­ logiai E rtesi!�. 1974. 244-259. 36. Horvath A. Palclczi : A magyarorszagi kunok regeszeti kutatasanak helyzete [Macaristan'daki Kumanların arkeolo jik araştırmasında Duru m). Folia Archaeologica. 1 9 73 . 24 1-250.; aynı zamanda Fransızca da yayımlanmıştır : AOH. 1973. 201 -209. 37. Zlatarski : lstorija na Bulgarskata Der�ava 1. 1-2; i l . 1 U . Solia, 1970. 1 927, 1 972. 38. D. Sinor : Quelques passages relat i rs aı,ıx Comans tires des chron iques rrançaises de l'epoque des croisades : Silver Ju­ bilee Vol. of. the Kyoto Univ. '1 954. 370: 75 . 39. Codex Cumanicus'un kelimenin başlangıç j [y) sesine kar­ şılık Kun Miatyank'ın dzs-yi [c) kullanması böyledir ve bundan da­ ha sonra Macarcada gy- olmuştur. Bunu tarııhmdan derlenen özel adlar da yansıtmaktadırlar. Mes. codex Cumanicus'da bulunabilen jul- 'au�reissen. fortnehmen, erlösen' [sökmek, almak , kurtarmak) fiilinin

sesinin bir derece daha açık hale gelmiş şekliyle 1292'de

Gyolma·y ı görmekteyiz. (AUO. XII, 534). Türkmenlerin bir kabile­ sinin adı bugün de /olma-dır. (Mouraviev. Aperçu des tribus turco­ manes, Voyage en Turcomanie et a Khiva, Paris, 1823.). Yolcı 'yol­ cu' kelimesinden 1439'da Gyolchapalzollosa görülmektedir. [Gyıir­ füs. 1 1 1 , 742). Codex Cumanicus'un /aruk 'clerus, lucidus' [temiz, parlak � kelimesinden şahıs adı menşeli Gyerok yer adları çıkmıştır. Mcs. Arokszalhisa sınırında olduğu gibi. (Pesty. Hclynevtar XXll.J

150


Cod. Cum. 'un jalbar 'rogare' (tapmak, rica etmek) fiilinden Kisı.i jszallas sın ırında şahıs adı menşeli Gyalpar yer a d ı görül­ mekted ir. Kelime başındaki 1 ve k yerine d ve g-yi görmemiz bir başka hususiyet tir ve buna hem Macarca, hem Bulgaristan ve Romanya'daki Kumanca örnek göstermekt edir : Temir 'demir' ve bundan demir, damer, domir şeklini de göstereceğim. Buna , özellikle H.omanya'daki ve oradan Erdel'e göçeden Kuman knezlerin adında k-dan g-ye olan fonetik d eğişmeyi gördüğü­ müzü de ekleyeceği m. Aşağıda Gaman, Goyon Gruban (kur­ ban), Girdoman (Kar-duman) açıklamasında hunu göreceğiz. Bulgar-Türkçesini hatırlatan fonetik değişmelere dair (kelime sonundaki -y seslileşmesi ve rotasizm). de örnekler görebileceği­ mizi belir teceğim : 1 332 : Bok /u y dan Boklow ve 1 469 : Kiıçkın­ çıy ('kaçkıncık')-dan Kachkanchiw, bugünkü Kaskantyı.i konak yeri. Bülemez ('biiyüyemez')-den Büthemer ve Kaçma z dan Ka­ -

·

-

lymıir. Fakat bunlar hakkında bir başka yerde daha etrafl ı ola­ rak yazaca ğ ı m . 4 0 . Fejer : Cod . Dipl. V l l J . 3 : 625; H ıırmuzaki : Documen­ tele 1. 62 5 . 4 1 . Az Clrosz Törvenyek Teljes Gyüjtemenye (Rus Kanunlarının Tam Külliyatı). X I I . 387. 42. Houtsma : Ein t ürk. - arab. Glossar, 35 .. 38., 62. 43. R asonyi : Basaraha, 29-3 1 . 44. Filitti : Memoriile Seci. lşt. Ser. i l i . Tom. i V . 5. 45. Hurmuzaki :

Documente privitore la istoria Romlini­

lor, Bucureşti, 1 887. 1 /2 870. 46. Ghibanescu, Surete şi izvoade, jaşi, 1 906-1907. 1 . 22.; Uricariu sau coletiune de diferite acte care pot servi la istoria Romanilor, Jaşi, XVI I I . I ; Arh. Istor. 1/1. 1 2 1 - 1 22. 47. Maq rizi-Quatremı!ıre 1. 1 88: İbn İjlis 1. 99. 48. PSRL. il. 142., 323. vb. 49. M . Costachescu : Documentele Moldoveneşti inainte de St. cel Mare, )aşi, 1 931-32. ! . 1 3 7. 50. PSRL. V. 262.; V I l l . 9 1-92. 51.

Bogdan : D . Ş . M . 1 55 ; Ghibanescu op.cit. 33.

1 51


52.

Tebari-De Goeje 1 1 1 . 1 820.

53.

İbn el Athir-Tornberg Vll. 365; V I I I . 5 , 42.

54.

Rasonyi : Basaraba, 1 1 .

55.

Rasonyi : Kuman Özel Adladı, 90-91 .

Rasonyi : Der Volksname Bedendei, Sem. Kond. VJ. Orada çok sayıda Macaristan'daki Berend-i de sırala­ dım, bunlardaki ·İ son ki artık düşmüştür. 56.

219-26.

57. Gabor Lük � : Havasalföld es Moldva nepei a X -X I I . sz. -ban (X-X l l . yüzyılda Eflak ve Buğdan Kavimleri). Ethnographia Nepelet. 1934. 93-94. 58.

G. Lükl! : op. cit. 97.

59.

Bogdan : D.Ş.M. 1 . 429.

60.

Letopisetul lui Azarie, ed . Bogdan, 95.

61.

Hurmuzaki : op. cit. 1/2 878.

62.

Costachescu : Doc. Moldov. i l . 307.

63.

Pesty-Ortvay : Temas megye törtenete (Temes Vi!Ayeti

Tarihi). 64.

Maqrizl-Quatremere ll/1, 1 2 1 .

65.

Rethy : Az olah nyelv es nep kialakulasa (Kuman dili ve

Kavminin Teşekkülü), 1 98. 66.

Jire�ek :

Überreste der Petschenegen und Kumanen,

Prag, 1 889. 1 5 . 67 .

Haşdeu : Archiva istorica, 1 . 1 58.

68.

Bogdan : D.Ş.M. i l . 166., 1 67.

69.

Tiktin : Rumiinisches Elementarbuch, 77.

70.

Gyarfas : i l . 1 5 1 .

71.

Zlatarski : Geschichte der Bulgaren, 1 . 1 51 .

72.

PSRL. I X . 68.

73.

Hurmuzaki 112, 88.

Csanki : Magyarorszılg törteneti földrajza, 1 . 77. (Macaristan'ın Tarihi Coğrafyası). 74.

75.

Csıinki : I. 58., 4 1 7 .

76.

Costachescu : Doc. Mold. i l . 3 7 5 ; Uricariu : XXII. 338.

77.

Csı!nki : V. 2 1 7.

1 52


78.

A rpadkori török szemelyneveink, Bp.

Gombocz

1 9 1 5. 30. 78.

Costachescu : Doc. Mold. I I . 340.

80.

Bogdan : Doc. relatiile c•1 Brasovul . . . 285., 374.

81.

Uricariu XVIII. 1 1 4 ; Ghibanescu : lspisoace si zapise 1. 54.

82.

D �ahiz, ed. van Vloten : Tria opuscula auctore . . . 675.

83.

Rasonyi : Basaraba; 1 6.

84.

Ghib an escu : Surete s i izvoade, I. 1 .

85.

Bogdan : D.Ş.M. i l . 1 7 7 .

86.

PSRL. V I I . 3 9 , 58.

87.

Arap Dimaski'ye dayanarak Marquart: Über das Volkstum

der Komanen, 1 57. 88.

Smirnov : Krimskoje khaıistvo, 77.

89.

Bogdan : Relatiile ... 2 5 1 , 374.

90.

Gronbech, : Komanisches Wörterbuch.

91.

Arpadkori ıij okmanytar. Xll. 323. (Arpad Devri Yeni

.

,

Vesika Külliyatı.) 92.

J. )ardan : Sprachgeographisches aus dem Gebiete der

Rumiinischen Toponomastik, 27. A Contribution Onomastiques, Bucureşti, 1958. adlı colligetumda. 93.

I . COnee va I . Donat : Contribution a l'etude de la To­

ponymie petchenegue-comane de la plaine Roumeine d u Bes­ . Danube, 1 39-1 7 1 . 94.

Combocz : ATSz. 45.

95.

Barthold : Turkesten v epochu mongolsk nes estvija, 149.

96.

Csanki

97.

Csanki : V. 1 5 1 . , 208.

:

ıı. 98.

153


98.

Csıinki : V. 70-71 .

99.

M illekker : Dı!lmagyarorszag földrajza, 1 62. (Güney-

Macaristan Coğrafyası). 100.

Rumjancev Material"i : SOD�

101.

Moravcsik : Byz. Turc. il. 89.

102.

Zimmermann-Werner : Urkundenbuch, i l , 1 72.

.•

1 12.;

SOK. 74., 160.

103. Csanki : V. 1 64. 104.

Orhan, 8 . : A Szı!kely föld lefrasa, 1. 2 1 5. [Sekel Diyarı

Tasviri). 105.

Letopis po Lavrenticskomu spisku, 241-242.

1 06.

Puşcariu :

H ist . Ser. i l . 3 3 . 107.

:

Revolta boerilor, Analele Ac. Rom. Sec i .

61-7 1 .

W . Bang : Monographien zur türk. Sprachgesch. 42:

Houtsma : Ein kiptsch.-arab. Glossar, 22 : Zajanczkowski : Su­ fiksy, 2 2 . 108.

H u rmuzaki : 112 , 1 65.

109.

Costachescu : Doc. Moldov. il. 32 1 .

110.

H urmuzaki

111.

Csıinki : V. 2 1 7.

1 12 .

Pesty : Krass6 vm . törtı!nete, III. 1 0 1 . (Krass6 uç Vila­

:

1 /2 . 88.

yeti tarihi.) 1 1 3 . Pesty : A Szöreny magyei hajdani olah karületek, 5 1 . (Sörin V ilayetindeki Eski Rumen Mahalleleri.) 1 14 .

Csanki : ıı. 5 , 80.

1 15 .

Pröhle : Keleti Szemle X. 1 1 5.

1 1 6.

Csanki

1 1 7.

Csıinki : V. 98.

1 1 8.

Csanki : i l . 5, 74.

:

v. 504.

1 19. Rumjancev : Mater iall, SOK. 260. j20. Veljaminov-Zernov : lstocniki dlja izucenija tarhanst­ va Zalovannago Ba�kiram russk, gosudarami (Priloj. k iV-mu Zap. l mp . Ak. Nauk, No. 6. Spbg, 1 864. 1-48.) 20. 1 21.

Radloff : Proben , V . 71, 220.

122.

Csıinki : V. 5Q4.

154


123.

Howorth : History of the Turks and Mongols, il.

1 24 .

Radloff : Aus Sibirien 1.

1 25 .

Csıinki. :

1 26.

Gyarfıis : 1 1 1 .

1 27.

Csıınki : V.

1 28 .

Pesty-Ortvay : Temas vm. törtı!nete, iV.

iL 5., 82. 488., 498., 5 04 .

156.

Pesty : Krass6 megye törtenete, III. ti Tarihi.) 129.

32.

Csıinki

131.

Arch. lstoriei, 1.

132.

GyArfu

:

:

121.

I I I . 463.

PSRL. xvı.

77.

134.

Alektorov : Dobavlenie,

1 35 .

Costachescu : Doc . Mold.

1 36.

Ghibanescu : Surete şi izvoade . . . 1.

lst. 1.

1 10.

(Krass6 Villlye-

1. 736.

130.

133.

208.

149.

7 . , 484., 487. 196-197. 281., 288.;

Arch.

73.

1 37.

Bogdan : Doc. Şt . M . , 1.

138.

Pesty : A szörı!nyi bıınsag, I I I .

139.

Pesty : A Szörı!ny varmegyei hajdani olalı kerületek,

1 55., 350. 63 .

(Sörin Hanlığı.)

73., 8 1 .

v. 236., 1 57 . , 205 . , 7 4 . , 203.

140.

Csanky

141.

Karoly : Fejı!r vm. törtı!nete, iV.

142.

Arch. lst. ili.

1 43.

Evliya

1928.

:

505-507.

180.

Çelebi'nin

Seyahatıı.ıımesi,

lstanbul,

1898

-

Vll.

1 44. Miklosich : Die Bildung des slavischen Personen und Ortsnamen, Heidelberg, 1927.

145. Nı!meth : A Honfoglal6 Magyarsag Kialakulasa,

293.;

Riisiinen : Materialien zur M orphologie der türk. Sprache, Hel­

sinki.

1 957. 100.

1 411. A. Cioranescu : Mıı d r i d , 1958. 1 47.

Dictionario Etimologico Rumano,

Jorgu fardan : Sprachgeographisches aus dem Gebiet

dur rıı nıiinischen Toponomastik, 23-24. a Contribution Ono­

ıııııstlq ııo adlı daha önce adı geçen külliyat cildindedir.

1 55


148.

Bı!la Bart6k'un halk m üziği d erleme çalışmalarına

dair bibliyografik verileri Dr. Lajos Vargyas'ın lutfuna borçlu­ YUlfl : Bela Bart6k : Rumanian Folk Music. ed. by Benjamin

Suchoff. The Hague, 1-111. 1967. iV. V . 1975; Melodien der ru­ miinischen Colinde (Weihnachtslieder) Wien, 1935; Chansons populaires roumains departement Bihar. Cantece popolare ro­ maneşti din comitatııl Bihor (Ungaria) Bucureşti, 1 9 1 3; Volks­ musik der Rumiinen von Murmureş-München, 1923; faksimile yayımı : Budapest, 1966; Nepzenı!nk es a szomszı!d nepek nep­ zenı!je (Halk Müziğimiz ve Komşu Kavimlerin Halk Müziği), Budapest, 1 934; B art6k Bela összegy lfjtött irıisai 1. (Bela Bart6k'un Derlenmiş Yazıları) Yayımlayan Andrıis Szmlsy, Bp. 1966. 149.

önce,

"Flagellum Dei" tabirini Aziz Agoston daha Attila 'den

�oma'yı

yerle bir edip yağma eden Gotların beyi Alarik

için kullanmıştır. Ondan sonra Attila'yı bu şekilde adland ırmış­ lardır. [Nemeth : Attila es hunjai, 1 54 . )

156



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.