Mehmet Sadık San'an - Ergenekon Yolları

Page 1



ÖZ-AR YAYINLARI

M. S. SA.N' A.N

il li 1

1

Şİİrler Rİsalesİ

İkinci Baskı

--,O>--

1

1 iL

ANKARA Yeni Cezaevi Basımevi 1 9 5 2

_ ____ _ __ ___ _ _

-- ------ -- ---- --- ------ _ıı

- - ----


Aziz okuyucu! Yayınladığımız bu eserle Türk Kültürüne hizmet konu­ -sunda ilk mütevazi adımı atmış bulunuyoruz. Tek düşüncemiz, biricik amacımız -Ulu Tanrının yardımları ile-- Türk'e fay­ ·delı olabilmektir. Benliğimize ve varlığımıza hakim olan fikir; «Her şey Türklük İejin!>> dir. Son nefesimizde de bu il8hi sözü tekrar edersek ne mutlu bize! «Ergenekon Yolları» na gelince : Bir hayli değişiklikle ikinci baskısını [*] yapıyoruz. F..ser şöyledir.. Şair böyledir... v. b . demiyeceğiz. Eseri, okuyan bilir! Şairi, tanıyan tanır! «Ü» nu tanımak, «Her şey Türklük için!» diye haykırana ·nasip olur, aziz okuyucular! HER ŞEY TÜRKLÜK İÇİN

!

ÖZ-AR KİTAP VE YAYINEVİ

[*] Eserin ikinci baskısını yaptığımız halde; çalışmalariyle her ·Türk aydınına örnek olan mücahit M. S. San'an Beğin bütün şiirlerini top­ Jıyamadığımızı üzüntüyle kaydederiz. -3



BİR MEKTUP [*]

Çok değerli San'an Beye, Fedakar Ülkü Yolcusu! Sizin iman dolu şiirlerinizi ve siyasi - edebi yazr!arınızı okuduktan sonra biz Türklüğümü21e daha kuvvetle sarıldık ve mefklıre yoluna sevgi ile girdik. Hele sizi yakından tanıdıktan sonra dürüst ahlBkınız ve millet davasındaki sönmez heyeca­ nınız bizi teshir etti. Türk gençliginin milli terbiyesine verdiği­ niz ehemmiyet ve bu uğurda yardıma muhtaç muhacir gençler için sarfettiğiniz himmet ve yüksek fedakarlık ayrıca başlı ba­ şına bir değer taşımaktadır. Konferanslarınız, neşrettiğiniz der­ . giler, misaller ve gazetelerdeki makalelerinizle Türk gençliği­ ni irşat ve bilhassa komünistlik afetinden koruduğunuz gibi, ameli alanda da her türlü ıztıraba katlanmış olduğunuzu öğ­ rendik. Kutsal ülkü uğrunda denizleri kayıkla aşan siz, yalnız «söz ve yazı eri» değil, aynı zamanda milli dava mücadelesin­ de fedakarlıhn canlı bir timsalisiniz de. Sessiz ve mahviyetkar çalışmalarınızın tesiri büyüktür. Bunu küçümsemek isteyenler, sizi kıskanan ve çekemeyen soysuzlardır. İlham ve İnanç kaynağı olan şiirlerinizin toplu bir sutette neşrine müsaadenizi rica eder, derin saygı ile ellerinizden . öperiz. M illetsever aydın bir gurup genç adına Aydın Çeliker

Abbas Aykut

Ayhan Demirbaş

Cahid Ulukan

Cemile Yakut

1949

["]

Milletsever bir gurup genç aydınlar tarafından yazılan şu

.tubu, ehemmiyetiııe binaen, okuyuculara sunuyoruz.

ÖZ-AR YAY/NEVİ - 5 -

mek­



40

MİLYONLUK TÜRK DİYARLARININ:

Ateş yurdu Azerbaycan, ulu Türkistan, kahramanlar yurdu Dağıstan, Kırım, Kazan ülkelerinin kurtuluşu için çarpışan mücahit gençlere şu küçük risale armağandır. Arkadaki izciler ! Bu yolların çoğu gidilmiş, mesafe kı­ salmıştır. Bu yollarda yorulanlar yolculuk yapamazlar. Bü­ tün mahrumiyetlere rağmen, gözlerimizi amaçtan ayırmı­ yalım. Genç ülkü arkadaşlarım, Size, ifade edebildiklerimizi veriyoruz . . Sizden daha iyisini bekleriz:! ..

Mehmet Sadık

-

7

-



Parçalanmışsa gemim; kollarımda ktNvet var.. Asla boğamaz bizi şu azgın fırtınalar..! * * *

Kızıl kasırgalarla kopan kızıl fırtına Dağları, denizleri boyamı§ kızıl kana. *

Baykuşlar. acı acı öter bağlarımızda, Bir ölüm sessizliği varken dağlarımızda..

Bir kızıl alev her gün kavururken kanımızı.. Hangi el durduracak CO§an volkammızı?

Yumruğumun güciyle kırarak dalgaları, Koşup alacağım ben kıyıdaki dağları. ..

---0----

- 9 --


Hür yaşamak için biz ğelmişiz bu dünyaya Vurğunuz ezel.den biz aıtm - yıldızla ay'a.. ' Türkü;; 1bi�İ� yurd umuz her çağda hür olacak, . Her çağda san'ca�ımız ğökte dalğalanacak . . . Türküz .. Türküz ... Hakt�r 'l'ürk'e h& yaşamak ! . Elde �y � yıldızlı sanc�k, Ulu Tanrı yardımcımız Haydi, koş - koş gün cloğacak ! •. �·. 1

-:

t * *

• \

Doğdular Altaylarda ulu babalarımız, Şenlendirdi ,1.acunu bizim obalarımız . . . . Tanrı tek « Tanrı _çla�lar» bizim ana yurdumuz.. Çıktık Er��n�k�ridan, yoi açti boz kurdumuz . . . .. ı'.

r·, . ,

, •

,

'

' •

Türküz .. Türküz !.. ltaktıi Türk;e h'ür yaŞa,�ak ! .. Elde ay � yıldızlı sancak, Ulu Tanrı yardımcınız Haydi - haydi, g.ün doğacak !. . İstanbul, 28-5-1934 10-


_1-]i.


SON DİllEK - Azerbaycanıma -

Bağrımda sağalmayan kızıl bir yara vardır. B u yarayı kanatan kuduz bir canavardır.. İlimden ayrılalı dünyalar bana dardır, Bu derd beni öldürür bağrımda dura dura. Yanık bağrım yanıyor, Yaralarım kanıyor, Derdimi bilmeyenler Beni deli sanıyor. Tanrıdan son dileğim : Ölüm vermesın bana; Dileğimin uğrunda boyanıp kızıl kana, KO§ayım yollarında hasretle yana yana, Kavuşayım yurduma düşmanı vura - vura. Azrail dönmeyince, Toprağa gömmeyince Dileğimden ayrılmam Gözlerim sönmeyince. *

Tutuşan hevesimle, Tükenmez nefesimle, KO§up haykıracağım Kısılmayan sesimle. Ekim, 1943 «Orhun» Dergisi, sayı 12. -12-


1 60000 Kork11nç

Aydın Tiia•k G..-nei ÖHinıleı•e Mahkllnı ı

Esir Türk diyarlarından : Azerbaycan'dan, Türkistan'dan, Kırım, Dağıstan ve Edil-Ural'dan 60.000 Türk genci Ruslar tarafından Şimal denizinin buzlu sahillerine -Solofka'ya­ sürülmüşler . Türk Milletinin seçkin aydınlarını ve zinde un­ surunu imha etmek için "Bolşevik Rusyası bütün canavarlıkla­ rını tatbik ediyor:

«

... Rus saldatları bu masum Türk oğul­

larını Solofka'da arabalara koşuyor, süngü ile ormanlarda öl­ dürüyor, ağızlarındaki altın dişlerini söküyorlar !. .. » Bu tüyler ürpertici vahşet haberlerini Solofka'dnn kaçmış olan 24 yaşlarında bir genç (Dağıstanlı Veli Bey) gözyaşları arasında anlatırken bu facianın dehşetiyle titredim. Vicdanları. -

13

-


sızlatan bu mezalim levhasını tasavvur ettikçe sanki bu müda­ faasız masumların feryatları kulaklarımda çınlıyor ... Hançe­ remin bütün kuvvetiyle haykırıyorum :

! Ey görmediğim, göremediğim mefkure yolcu­ ları; asil w h· J'ir� ;��?�l�ri)! İ şiti Y,�r. ?1�..�����-, 1,ü �k oğulla­ at rının altıii. Jlişieritte:'l\'.aifiah �lfl Ru�,dill� tl$'rt �ttla#' süngü ve - Ey, siz

dipçikle öldürüyorlar ... Onların acı feryatları buzlu ormanla­ rın soğuk rüzgarlarına karışar�k orada kalıyor... Lakin, biz­ ler ... Neden susuyoruz?

!

Mefkure arkadaşlarım ! Siz, benim gogsumün şu dar ka­ fesi. içinde mahpus' bir kuş gibi çirpmaıi Şiı dertıli gönlümü te­ selli ediniz !

Bana· biraz

teselli

v erici yalanlar. söyleyiniz ...

Söyleyiniz ki : - Duydukların bu vahşet haberleri yalandır ... Gözlerim kanlanıyor ... 'Rabbirri, :ban� ı kııı.Ciret V'er ı uç�yım! Uçayım; gök kubbelerini psrçalayıp ıki:hl ·sarayiın kanh.,mih­

Sarayını....... ıştl kü­ göndereyim.�.' QUırıkü;

raplarına atayım ... Onu -o kızıl ·Kremlin· renin ta dibindeki. cehennem ocağına··

bütün bu mezalim fermanları, o kizir nemrnilann kanlı ·üıh'­ tını taşıyan şu mel'anet yuvasından çıkıyor...;ı:

· ·

,,,, ,

Gecenin kasvetli karanlıkları uzuyor . .·.·Saat·beş. :D1şaı:dıı soğuk bir cehennem fırtınası azgın derebeyleri, gibi ·peneereleri

yırtmağa, camları kırmağa uğraşıyor. PenCfJ:fTII).0:�>; ��garın kamçıladığı ağaçların çıplak dallarını seyr�ffi:YP�·- "'. f!ftı:qw-ıp;ı kopardığı vahşi uğultuyu dinliyorum ; bu uğulty.y,oljl1)Ş,���l. de-

14

-


nizinin kızıl dalgalarında boğulan Türk gençlerinin acı iniltisi karışmıştır ... Odam sıcak. Fakat, ben titriyorum; nefsimden utanıyor,

kendimden nefret ediyorum.

Neden ben bu sıcak

odada, rahat yataktayım ? Onlar ise, buzlu cehennemlerde va­ tan için kızıl ölümle pençeleşmişlerdir ! Neden, neden ben ora­ da, o felaket diyarında onlarla beraber değilim? Hicabımdan öleceğim ... Dermanım kesiliyor, göğsüm tıkanıyor; dudakla­ rımdan «intikam!» sözü fırlıyor:

İ NTİKA M

İntikam !. Bu hisle ben yanıyorum; Acizim.. Nefsimden utanıyorum. Kısılıyor alev püsküren sesim . . . Donuyor cihanı yakan nefesim. * *

*

Yanan gözlerimin çiçeklerini Soldurur bağrımda biriken derdim. Sızlatır ruhumun dileklerini Dudaklarımdaki kıvrılan «şarkı» m.

Gördükçe yurdumda akan kanları Iztırap çektikçe şanlı miiletim.. Ey yarının meçhul kahramanları Budur sizlere en son vasiyetim *

15


Görmeden karışsam eğer nisyana Hasretle ruhumda duyduklarımı. . . Mezarımdan söküp vurun düşmana Ölürken sıkılmış yumruklarımı . . .

Sabah yaklaşıyor, ka!"anlık yavaş yavaş siliniyor; ruhuma çöken kara kasvet de biraz hafifliyor gföi. Birdenbire içimden taşan bir his ruhumu kamçıl:yor, daldığn-,, ye:sten beni ayıltı­ yor ve şu türküyü haykırıyor : TURAN TÜRKÜSÜ

Haydi, kalk sarılalım büyük emelimize ! OOğsümüzü gerelim kızıl ecelimize . . . . Boğarak (Azraili) ate.hm «Sırdcrya» ya, Boyansın kızıl kanla çağlasın «Amuderya» . . . Açıktır yolumuz Kafkaslara, Kırımdan, Uraldan Altaylara. Ağlama, ağlama güzel Turan Kurtulur : Türkistan, Azerbaycan. *

Asla barışamayız Türklüğün düşmaniyle . . . Yazdık bu ahdimizi bağrımızın kaniyle. Öyle bir kudret var ki yenilmez kolumuzda . . . Hangi kuduz canavar duracak yolumuzda ? - 16 -


Yol alıp bir nefeste yaslı Turana doğru KOşalım . . . Haydi! Haydi, haydi Turana doğru ! Açıktır yolumuz Kafkaslara, Kırımdan, Uraldan Altaylara. Ağlama, ağlama güzel Turan Kurtulur : Türkistan, Azerbaycan! Yeni Turan, sayı : 1, Tammerf,ırs

--·-()-----·

17 --

F':2


- EsirTürk oğullan -

Vurulmuş göksünden hain avcının Kızıl kurşuniyle açılan yara O kadar derin ki.. lstırabının Acısı yayılmış ıssız da�lara. . .

.

Sıcak yarasından süzülüp kayan Kıp kızıl kanları emip - yalıyor.. Kanlı gözleriyle göklerde yanan Yıldızlara bakıp ·homurdanıyor..

Çalmışlar İninden yavrularını. Şu yaralı aslan bekler yarını; Karanlık silinip açınca seher : Yıkacak (Kremlin) duvarlarını. Bertin, 4-4-1933 «YeşTurkistan» Sayı 18 -

·

41,


-Kıvılcımlar sıçrıyor atının nallarından, Dönmez -yıldırım gibi- koştuğu yollarından. Kalbindeki heyecan coşkun lavlar gibidir, Başı gökte yükselen yüce dağlar gibidir.. ·Gözlerindeki alev ufukları tarıyor, Hasretine yandığı yıldızını arıyor. *

Uzaklarda beliren sönük bir ışıltı var Ona ulaşmak için atlı durmadan koşar. A§ılmaz dağlar sarmış gönlünün amacını, Mahmuzladı atını, şaklattı kırbacını.. Ko§turuyor atını dağ, dere, düz demeden, Durmadan, dinlenmeden, gece gündüz rlemo<lan, Şimşekten kanat takmış, tutuşmuş İrmlıwi, .Yüzünün çizgileri ruhunun ifadesi...

* - ·

19 -


Ta kar11ıki dagların tepeleri dumandı, Şaha kalkmı§ atının gözleri kıvılcımlandı; Süzüldü yamaçlardan bir kasırga hıziyle, Yarı11mak diler gibi göklerin yıldıziyle.. Bu sonsuz hız yolcunun kab�rtıyor göğsünü; Co11arak, yanık - yanık söylüyor türküsünü : - Benim çiçeklemi§ bir emelim var, Şu dağlar ardında §irin ilim var; Yolumu bekleyen bir sevgilim var.. Ona varan yoilar geçilmez değil. *

Ülkemizi sarmı§ sonsuz bir tasa, Bahçemizde uçar kızıl yarasa, YıIIardır sevgilim bürünmܧ yasa. . Talih yıldızımız seçilmez değil . . . Durmadan koşacağım, Dağları a11acağım, Sevgilim yol gözlüyor Ona kavu11acağım. Tutu11muş deli gönlüm; Korkunç olsa da yolum, Çeviremez yolumdan Ne fırtına, ne ölüm. «Şark Yolu» Gazetesi, sayı : 7, 12-1-1947·

- 20 -


!\GlADJ �GIÇTI Ben garip yurdumu andım ağladım, Ayrılık (od)ına yandım ağladım, Gönül isteğine kandım ağladım.. Göz yaşım sel oldu, çağladı geçti . •

O, benim göksümde solmaz bir gülüm; Andıkça yüzünü tutuşur gönlüm. Ayırır ruhumdan onu bir ölüm.. Bağrımı hasretle dağladı ğeçti.

Sırma saçlarını gönlüme taktı, Pembe şalak gibi kalbime aktı, Çaldı imanımı, bağrımı yaktı, Boynuma bir zincir bağladı ğeçti. *

- - 21 -


Ben onun esiri; [ O ] da - ( yah ) nın ( 1 ). Solmuş koynundaki gülü bağının, Harabesi kalmış eski çağının, Hıçkıra hıçkıra ağladı geçti. *

Karalar giyinmiş, bürünmüş yasa ; Dağları dumanlı, .bağrında tasa, O yurdun halini bir soran varsa : O da benim gibi ağladı geçti. İstanbul, 1947

«Kızıl Elma» Dergisi, Sayı -

(1)

Yağı

:

Düşman. - 22 -

ı.


- MefkCıreci gençliğe Parçalanmışsa gemim, kollarımda kuvvet Asla boğamaz bizi şu azgın fırtınalar !

var

ithal -

...

..

Füsunlu Mayısın yirmidokuzuncu gecesi saat ik;i raddele­ ridir. Bu mevsimde §İmal kutbuna yakın ülkelerde lık gecelerin ne kadar füsunkar ve ile kadar cazip

yarı aydın­

olduğunu,

şu «beyaz zambaklar memleketi» ni gezmiş olanlar bilirler. Hüzünle karışık bir neş'enin coşkunluğu ile «Gurbet Tür­ küsü» nü mırıldanarak «Yıldız Tepesi» ne kadar hızlı adım­ larla yürüdüm. Burası Helsinki şehrinin limanına nazır yeşil ve 18.tif bir bahçedir. Baltık denizinin şimal kıyılarının bir kıv­ rımına sığınan bu beldenin şirinliğini arttıran müteadrlit boh­ çelerden biridir. Menşei meçhlı.l bir şafak ortalığı aydınlatıırok

tııhiotın

şiiryetine bir renk daha il8.ve etmişti. Her ı,ıey ııwııııwı gün­ düzün kulak zarlarını patlatan makine gi'ıriilti'ılı•ıı yol<; derin bir sükıJt hüküm sürüyor.. Şehir içinde l'lc•l<l ıilılı•ı sünmüş.. . . .

Yalnız, karşıda denizin sularına yoyılıırnı �ııyı�ıı yı•ı,;il odaların

-- 23 -


çamlıklarına gömülen eğlence salonlarından taşan ziyalar de­ niz sularını yaldızlayarak küçük dalgacıklarda titreşiyorlardı. Adaların granitli kıyılarına deniz fenerleri serpilmiş.. Ara sı­ ra yanıp sönen bu kandiller adalardan dönen son vapurlara sanki : «Dikkat, dikkat. !» diye, işaret veriyorlardı. «İmdat Abidesi» nin önündeki iskemleye yaslandım. Bu­ rada göz kamaştırıcı muhtelif ve mütenevvi' manzaralar için­ de gözlerim şu abideye daldı : -batan bir geminin kırık dire­ ğine tutunmuş kucağındaki yavrusunu kurtarmak için çırpı­ nan bir fel8.ketzede.. Parçalanmış gömleğini sağ elile havaya kaldırarak «imdat » işareti çekiyor .. Dudaklarını germiş.. kaş­ larını çatmış ; bu fırtınadan, bu felaket vartasından biricik yavrusunu kurtarmak için son kuvvet ve kudretini sarfetmek­ ten vaz geçmiyor.. Şafakla yaldızlanan tunç yüzünün adalele­ ri gerilmiş, gözleri fırlamış.. Bu vaziyetile o, üzerine bastığı granit kaideden daha metin ve sarsılmaz bir azim ve irade gösteriyor ve sanki haykırıyordu :

- Parçalanmışsa /,emim ; koJiarımda kuvvet var . .. Asla boğamaz bizi şu azl,m fırtınalar.. ! Yumrugumun gücile kırarak dalgaları, Koşup alacağım ben kıyıdaki dağları ... Ne garip bir tesadüf ? Bu abide içimdeki hissin mücessem bir timsali idi. Bir saat evvel (Annankatu) de 26 numaralı sa­ londa yaptığımız yıl dönümü merasiminde Edil - Urnllı bir Türk genci bana cevaben diyordu ki : - Evet, sizin dediğiniz gibi çarpışmak; felfıketle, ölümle çarpışmak mecburiyetinde­ :fiz.. Bugün burada yıldönümünü kutluladığımız «Ateş Yur­ qu» denen ülkenin --şirin Azerbaycanın- kurtuluşu için hep P,eraberce çarpışmalıyız .. Çünkü : Bu diyar mefkfıremizin cen­ net kapısıdır. Son nefesimize kadar vuruşmalıyız.. Son damla -

24

-


kanımıza kadar her §eyimizi feda etmeliyiz.. Yan yana, omuz omuza dövfr;meliyiz. Ve şu kanlı hailede yılmamalıyız.. Var­ sın hiç bir yardımcımız, hiç bir vesaitimiz olmasın.. Özyurt UluTuranın kurtuluşu için biz kanlı fırtınaları yenecek, kı­ zıl yangınları söndürecek kudret ve kuvvetleri ruhumuzda ta­ şıyoruz ... Diğer bir gencinKazan türkçesile inşad ettiği bir şiirde : «Oylanıp durmam ötermin ; korkunuç yar bulsa de» ilh. kuv­ vetli ve iymanlı ifadeler hep kafamın içinde geçit resmi ya­ parken şu intibah levhasile karşılaştığım, aranmakla erişilmez bir tesadüftü. Hava berrak ve biraz da üşütücü idi.. Fezanın derinlik­ lerine yayılan yıldızlar, şafakın tesiri ile havada birer sönük kandile benziyorlardı.. Ben hazin bir (Türkü ) yü

yavaştan

söylemeğe basladım. Sağ yanımdaki leyJak, akasya ağaçları­ nın koyu gölgelerine sığınan sevdalı gençler ürkek

hııreket­

lerle yerlerini terk ederek tepenin ta ilerisine - akar - bakarı­ na- yürüdüler ve orada sabahı karşılamak için bekleyen di­ ğer çiftlere karıştılar. Hayata gülümseyen, daima sabahı bek­ leyen, nura koşan genç nesle perestiş ettiğim

!çin ;

burada

gördüklerime iJave edilen bu «İstikbal merasimi» de heyecan­ larımı bir kat daha canlandırdı. Şen ve şakrak kahkahalarile etrafa neşe ve hayat serpen genç kızlar zarif yazl.ık kürklerine bürünerek sevgililerinin omuzuna yaslanmış ; gözlerini kıza­ ran ufuklara çevirmişlerdi. Bu sırada havanın sükılnetini bir yıldırım sür'atile bozan deniz tayyareleri çelik kanatlarını ge­ rerek başımızın üstünden süzülüp, susamış martılar ı,;ilıi, de­ nize indiler. 2!'i


Evet ; hür ve mesut yurdun bahtiyar genç evlatları, hiç bir yabancının çalım satamadığı bu ülkenin ufuklarından do­ dacak güneşi istikbale gelmişlerdi. Bunlara gıpta ettim. Gök Tanrı'nın altında ıstırap ve acı duymadan ya§amak, ko§mak, havada uçmak için; toprağı, suyu, havası serbest ve müstakil bir yurda, bir yuvaya malik olmanın ne büyük bir saadet ol­ duğunu bu gibi vesileler daha canlı bir surette insana telkin ediyor . .. Bir aralık benim de gözlerim berrak semaya dikildi.. Ufukta yükselen hilal soluk ve kederli çehresile yorgun yor­ gun ilerliyor ve, sanki göklerin bu uzak mesafesini katetmek­ ten usanmış gibi idi. Birdenbire gönlümün neşeleri silindi.. Kalbime derin bir hüzün çöktü. Hilalin kederi beni de sar­ mıştı ... Kederimden düşüncelerime dalmış, ortalığın ağardığı­ nm, ufukların çep çevre kızıllaştığının farkına varmamıştım. Silkindim.. Beni boğmağa hücum eden kara kanatlı hayalle­ ri dağıttım... Bir zamanlar (Hazer) in yeşil sularından doğan güneşi se!amladığımın hatırasını ruhuma sindirdim .. Ve bu meş'um gecelerden mesut bir sabah doğacağı iymanile neş'­ elendim. . Çehresi solgunlaşan hilale dönerek haykırdım : - Ey hilali seher ! ıstıraplarının sonu yaklaşıyor ; sil şu ke­ deri yüzünden .. Sen, yarın güneşin izince parlak çehrl;)nle do­ ğacaksın.. Seni selamlamak için milyonlarca pereti;:karların gözleri ufuklara çevrilmi:ıtir.. Onlar iman ediyorlar, ki sen : Yarın değilse, bir gün -;erefle doğacaksın, Nurunla gecelerde zulmeti boğacaksın . Yıllarca bu hasreti sevgile ta§ıyoruz . Sana kavu§mak için· yadinle ya§ıyoruz . Yıllardır gönlümüzde besleriz bu emeli . And içtik kıracağız sana uzanan eli . . .

-- 26 -


Güneş ufukları kanatarak tam bir . azamet ve ihtişam için­ de doğdu. Başları yaldızlanan zambaklar gecenin rüyasından ayılmış; ipekten beyaz mantolarına bürünerek ve kucak kuca­ ğa yaslanarak parıllaşıyorlardı.. Yıldız gibi açılan ağızlarından baygın kokularını yanıbaşlarında sıralanan leyliıklara hediye gönderiyorlardı. Bunlar da hep kucak kucağa.. Düğün hazırlı­ ğına başlamışlardı.. Yarınki :-;anlı otağa gelin gideceklerini dü­

şünüyor, güneşin ziyasını emerek sarl10? oluyorlar . . . Şimdiki göklerin altın saçlı sultanı, akşam inzivasına çekildikten sonra, onun izince doğacak olan veliahtini - yeni hil8.li - selamla­ mak, onun kıdemlerinin topraklarına yeni rayihalar takdim etmek İçin hazırlanıyorlar . . . Etrafıma bakındım, her şey taze . Hayat taşkın ve coş­ kwı çağında . Bu demin iksirini ben de içtim, içtim.. Ruhum fera hladı . Bahçeden ayrılırken hafif. bir nesim çiçek tarlasını dalga­ landırdı.. Zambakların alnına konan şebnemler birer elmas parçası gibi parıldayarak topraklara yuvarlandılar . Sümbül­ ler, nerkisler, leyliıklar, zambaklar ve isimlerini bilmediğim müstesna çiçekler, gülümseyen sarışın gözlerini kırparak, baş­ larını ve yeşil kollarını sallayarak beni teşyi ettiler . Vecd ve istiğrak içinde oradan uzaklaşırken «Yarınki Türküm» e baş­ ladım :

YARINKİ

TÜRKÜM

Öpmege kan sızan topraklarını Ey sevgili yurdum ben sana geldim .. Dindir gönlündeki ah - ü zarını, Aglama hasretle ben sana Rcldim. ! *

•J M •• 1


sancak yükselip biri iniyor, Bugün gözlerdeki yaş siliniyor, Düşmanlar ağlıyor, dost seviniyor .. Aç bağrını annem ben sana geldim . ! Bir

*

Haydutlar kuşatmı.� her bucağını, Kanla söndürüyor şen ocağını.. Aç sevgili yurdum: aç kucağını! Nezredip kanımı ben sana geldim . . . *

Yüce dağlarının murassa tacı Kan kokar çiçekli yeşil. yamacı.. Yaktı yüreğimi duyduğun acı ; Alrum öperken tuğyana geldim . . . *

Ey viran bağlarda sızlayan ana ! Kim senin saçını boyamış kana ? Aç dertli koynunu, yanma hicrana.. Terkedip gurbeti ben sana geldim !. Bürünzpark - Helsinki «Yeni Turan• Sayı·

2fl

6


[ Helsingforsta, Eylül sonları, he.zan mevsimi . Bürünz Park'ta, rüzgar son yaprakları ağaçlardan koparırken, güver­ cin kılıklı bir kuş baş ucumda acı acı öttü. Mavi kordele gibi alnının ortasından tepesine uzanan çizgi boynunun ark�sında kayboluyor.. Göz bebekleri kızıl bir çerçeve ile halkafanmış; kanatlarının uçları yeşil... Donuk, denizlerden esen fırtınalar tüylerini ürpertmiş ; kane.tları. sark•k, 1;1ecalsiz bir halde tit­ reyen pençelerile çamın dallarına tu�unmuş. ] . .

Başımı çevirip ona seslendim :

- Hanği rüzgar seni bu diyarh!ra attı ? ! O, gene bir iki defa acı acı öttü, ve Döktü dertli içini Bu «gurbet güvercini:> Dedi : - Yakıcıdır kede:rim Durmam, uçar - ,giderim.. .

..

- Kanadı kırılrm!J öksüz bir kuşum ; Değildir sebepsiz dertli ötüşüm : Ayrz11p cennetin bahçelerinden Durmam bu yerlerde uçar ,6,id:�rim

-- 2!J


Dagıttı yuvamı ugursuz bir el . Kanlıdır ,gö�1lümü sızlatan emel .. Çıkmasa kaqıma vakitsiz ecel, Yükselip ,göklere kaçar giderim . *

Kalmış uzaklarda gezdiğim bağlar . Yolumu kc::;se de denizler, dağlar .. Gözleri yollarda bekleyenler var Kanlı ufukbrı aşar giderim . *

· O yerde başkadır öten kumrular, Başkadır o yerde çağlayan sular,

Başkadır ruhuma sinen kokular, Ruhumdan bir yelken açar giderim . *

Uçarım; .s3rılıp uçan yellere, Uçarım, karı�ıp taşkın sellere, Uçarım, uçarım .;irin ellere . . . Yolİara şimşekler saçar fjiderim. Helsinki, 1933 İ stanbul . «Yolların Sesi» dergısi, Sayı

3(J -

·

6


SlEVGI YOllCUSU A�ka gönül veren, aşka inanan Sevincinden ağlar ; derdinden ağlar. Sevdiği güzelin od'una yanan Kimseye sır vermez ; kalbinden ağlaı *

Çırpınır kafeste yavru kuş gibi, Kalbinin içinden vurulmuş gibi.. Söndükçe «sevinci kül olmuş» gibi ; Sevdanın tükenmez gadrinden ağlar . . .

Sevgi iksirinin sarhoşluğunu İçmeyenler bilmez ne olduğunu.. Unutup cihanın var - yokluğunu, Cefakar talihin kahrından ağlar . *

Aşkın cezbesile başlar figana,

Deği§mez derdini bütün cihana, Ne[j'eyi, kederi eyler bahane Sevincinden ağlar, derdinden a�lar. Finlandiya,

Riin�er

ııdıısı, 22-7-1932

«Yeni Tunın» GrızPlesi �1

--·


lMAY�S Kili - ŞARKIGülümserken füsunlu yaz B�har geçti, satarak naz.. Kuc�ında «Mayıs Kızı» Cennet .vurdun tan yıldızı Mavi çiçeklerden çelenk Örmüş Al laleden Mmlek, Yeşil yaprakfordan mintan. Süslenmiş bir güzel canan . . . .

..

*

Nişanlandım bu .1üzele, Tierdim onunla el ele Gezerken dağ, dere, orman Her şey bize oldu hayran.. Kuşlar çaldı orkestra, Rüzgar coştu : Ura! Ura ! ! Ba'i eğdi elvan laleler, «Şa ! Şa !ıı dedi selaler, Rüzgar öptü yanağını, Pınar öptü dudahnı.. - Çok ya')a sen «Mayıs Kızı» il ayran ettin hepimizi Sen bu yerin .:en yıldızı... J\,1ayıs Kızı, Mayıs Kızı! ! *

- 32 -


Şimşek kırbaçladı mor bulutları, Yıldırımlar attı selam topları, Yecil atlas giydi kuytu yamaçlar . Gümüşten taç giydi ulu agaçlar.. Servisler baş çekip selama durdu . Menekşe eğilip boynunu burdu . *

·Yavru kuşlar gibi biz ilkbaharda Efsunlu da.glarda bir yuva kurduk . Öksüz, kimsesizdik biz bu diyarda, Çırpındık, yükseldik semada durduk. *

Şerıl şarıl aktı sular. Ö tü�tü şöyle kumrular - Sakın güzel «Mayıs Kızı !» Pusu kurmuş kızıl korsan, Göğsündeki ay yıldızı Soldurmak istiyor düşman.: *

Kedersiz, mes'ut yaşarken, Kumrular böyle söylerken: Ansız bir kasırga dagları sarstı Karyla.ra boğuldu aşkım, ·emelim· . Kıpkızıl bir duman ufuku bastı Gözümden kayboldu nazlı güzelim . Şimdi : Esrc.rlı dumanlar içinde dağlar Sc!':s:z, hazin hazin bulutlar aglar, İ:citilmez taşkın suların sesi Derelerden kanlı köpiikler çıığlıır . •

- 33 -

F: .3


Şimdi : Her sabah doğarken güneş Kükrüyor yerlerden ateş . Durgun dağları sarsıyor, «Mayıs Kızı» nı arıyor . Rüzgar eser serin serin, Kuşlar ağlar hazin hazin : - Ah, sevgili Mayıs Kızı ! Terkeyledin neden bizi ? Yaktın dertli kalbimizi . Çık ey güzel « Mayıs Kızı ! 7> İstanbul Azeri Türk, Sayı

- ::!4

32


Esir Türk ülkelerinden : Azerbaycan, Türkistan, Dağıs­ tan, Kırım ve Kazan illerinden Kızıl Rusların sürgün ettikle­ ri yüz binlerce Türk gençleri ( Çekist) lerin kırbaçları altında kolları zincirli üç ay yol yürüdükten sonra Moskovadaki top­ lama kampına tıkılıyor, orada korkunç işkencelere maruz bı­ rakıldıktan ve bir çokları öldürüldükten sonra sağ kalanları :Sibirya'nın buzlu çöllerine sürülüyorlar. . .

Yaklaştı bağrı yanık sürgünler kafilesi, Göründü ( Kremlin ) İn kanlı Kızıl Kulesi.. Burası : .Nemrud ( 1 ) Iarm barındığı saraydır . *

Çınlıyor Moskova'nın ujJursuz çarı sesleri, Donuyor sürgünlerin soğuktan nefesleri ; Bunlar uzak yoiları yürüyorlar üç aydır .

(1)

Nemrud, İbrahim peygamberi ateşe attırnn 7.nliın kr11lın adıdw.

-- 35 ---


Şakırdıyor zincirler bükülmüş kollarında, Yıpranmış vücutları Moskova yollarında.. Fakat, gür İmanları gerilmiş çelik yaydır . ...

Şaklattıkça ( Çekist ) ( 2 ) ler ellerinde kırbacı Kanlı ıslık çalıyor yüzlerde acı - acı . ( Çekist ) bir İnsan dehi, bir canavara ( tay ) ( 3 ) dır. * * *

Kimdir bun..Jar, nereden., kimin. düşmanlarıdır? Bunlar : Türklük - İstiklal - Vatan. kurbanlarıdır_ Türkmen, Çeçen, Azeri ve Kırımlİ ( Gerçıy ) dır.

Bu sürgünler gidecek bitmez yolları yaya Ya kanlı ( Sololka ) ya, ( 4 ) ya buzlu Sibiryaya Yollarda öldürülen, ölen alay alaydır .

.•

*

Talaıımış yuvaları, yeşil yurtları yanmış, Şehitlerin kanile ülkeleri boyanmış. : Öz yurtları K afkasya - Ural - Kırım ( Altay ) dır. * * *

(2)

(3)

(4)

Çekist : Kızıl Rus siyasi polis memuru. Tay : Azeri şivesinde eş - akran - benzer anlamınadır. Solofka : Şimal Buz denizinde Arhanjel bölgesinde ıssız buzlu: bir adadır.

- 36 -


Ey Türklüğün şerefli - şanlı - yiğit erleri ! Öper her Türk - biliniz - bastığınız yerleri O yolu aydınlatan altın yıldızla ay'dır.

..

Selam bizden, ey korkmaz yiğitler, selam size ı Elbet bir gün gelecek kuduz yağı lai' dize . . . Ta�rıdan dileğimiz Böyle mutlu olaydır . 15- 1-1949 «Mefkure» dergisi, Sayı

-- �7

··

-

-

1


- İstanbul Boğazını isteyen Moskoflara -

Saldırmak isterse uğursuz yajb Bilsin ki ; bu yerler arslan yatağı, Bu ülke olamaz düşman uğrağı.. Kana susayanı boğacak el var . Fırtınalar eser dağlarımızda, Baykuşlar ötemez bağlarımızda, Yaklaşmayın kızgın çağlarımızda.. Şaşırıp gelene : Kızıl ecel var .

*

Tarihe ilk yolu açan milletiz, Fitneden, hileden kaçan milletiz, Cihana ilk ışık saçan milletiz, Kalbimizde saklı mutlu emel var . ...

İnsanlık ülküsü amacımızdır, Hürriyet, istiklal : Baştacımızdır, Beşer ıstırabı : Kalb acımızdır, Türküz, kanımızda böyle temel var . . . İstanbul, 21-Aratık-1946 «Şark Yolu» gazetesi, Sayı 3 -

- 38-


·

BIKllYICIGİtJJ

Ölmez bir hatıra gönlümde yaşar, O garip yurdumun hasreti taşar . Ona varılacak yolu ararım, Her geçen yolcuya onu sorarım.. Ondan yüreğimde bir sevgi vardır, Bu sevgi gönlümde tek yadigardır . . . *

Cennete benzeyen ülkeler çoktur, Lakin ona benzer bir teki yoktur.. Sonsuz saadetle dolu bir diyar, Kalbe ferah veren tatlı hali var . Gözlerim yollarda, hep yol gözlerim ; Ağlayıp - ağlayıp onu özlerim . . . *

Günümü günüme ekleyeceğim, Hasretle yolunu bekleyeceğim . İstanbul, 4-1'- 1497 «Şark Yolu» goz. Sayı 7 -

39 --


- Sovyet Rusya reiiminin e"f!İ7:İsyon idaresinde bir mezalim levhası -

« Çeka : Çeka :

Bir cehennem · vahşet ocağı Mezalimin kanlı bucah . . »

Tiflis'te « Güney Kafkasya fevkalade siyasi idaresi Zak­ çeka » nın yeraltı tecrit bodrumunda 1923 yılı Nisan ayı baş­ larında tutsak (mahpus) bulunduğum sıralarda başımdan ge­ çen gerçek olayların korkunç bir levhasını okuyuculara sunuyo­ rum . Bu « Zakçeka » sözü , (Maverayi Kafkasya fevkalade siyasi komisyonu) terkibinin Rusça kısaltılmış seklidir. Şu me­ zalim ve vahşet yuvası, kızıl Moskoflar tarafından Kafkasya­ daki müstakil cumhuriyetler : Azerbaycan, Dağistan, Gürcüs­ tan ve Ermenistan 1920 yılında "birer birer isti18. ve işgal edil­ dikten sonra ilk senelerde göz boyamak için sözde «müstakil Sovyet Cumhuriyetleri » adı verilen bu ülkelerdeki Sovyet Rusya'nın hak tanımaz bir mezalim teşkilatı ve Kafkasya'daki «Çeka » ların merkezidir. Bundan başka, Sovyetleştirilmiş şu bedbaht «müstakil cumhuriyet)> lerde de ayrı ayrı birer'( Çe­ · ka ) mevcuttur . Mesela : ( Azçeka = Azerbaycan Çekası), ( Gruzçeka = Gürcüstan Çekası ) , ( Arçeka Ermenistan ·

[*) San'an Beyin daima miicadele ile geçen hayatından bir sahnenin tasviri olan bu. yazı

cağız.

Şimdilik bir

çok uzundur. Onu bir

risal e

parçasını kitaba koyuyoruz.

� 40 -

halinde ayrıca yayınlaya­ ÖZ-AR YAYINEVİ


Çekası ) ilh. gibi. Bunlar, sözde « müstakil federatif cumhuri­ yetler » e bağlı idi. Hakikatte ise bunlar Kızıl Rusya'nın birer oyuncağı ve hepsi de ayrı ayrı birer ölüm tuzağıdır. O tarihlerde dünyanın gözünü boyamak maksadiyle Mos­ kova'dan verilen talimat üzerine bir « Güney Kafkasya Birle­ şik Hükümeti » de kurulmuştu. Yukarıda adı geçen cumhuri­ yetler bu federasyona katılmışlardı. İşte, ( Zakçeka ) şu bir Moskof kuklası olan « Güney Kafkasya Hükümeti » ni fiilen ve keyfi bir şekilde idare eden Kızıl Rusya'nın geniş saiahiyet­ li bir vahşet ve dehşet ocağıydı. Hemen kaydedelim ki, o tarihlerdeki göz boyamalar - za..: hiri oyunlar ve oyuncak hükümet]er şimdi toptan lağvedilmiş­ tir. Bu husmta :Moskoflar artık maske kullanmağa bile lüzum görmüyorlar . . . Dünyanın gözü önünde perdesiz ve pervasız­ ca kendi mezalim ve vahşetlerini icra .ve tatbik ediyorlar. Bu­ na misal olarak : Kırım Türklerinden, Kafkasya'daki İnguş ve Çeçenlerden bir milyondan fazla insanı - genç, ihtiyar. kadın, çocuk ayırdetmeden - toptan imha ve bu n-:el'unca rm!"eket­ lerini ilan etmelerini göstermek kafidir. İ�te ben, bu· ( Z a k ç e k a ) da tutsak bulunuyordum. Bu­ radaki yerafü ikinci bodrum katındaki teçrit dairesinde dar ve mezar gibi bir hücrede gecelerim uykusuz geçiyordu. Her gece sabahlara kadar süngü ve tabanca tehditleri altında sıkı bir sorguya çekiliyordum. Her iki saatte bir nöbet değiştiren sarhoş sorgu « hakimi» çekistler birbirinden daha kaba ve da­ ha zalimane muamele· ediyorlardı. Beni hırpalıyor, küfrediyor, yumrukluyor, kuru-sıkı tabanc:1 patlatıyor, yerlere yuvorlıyor. .

Velhasıl, en vahsi hareketler yapıyor ve arkamdn dur;ın sün­ gülü Rus askerine dipçikle beni vurmasını emrt!diyordu. Ve bu korkunç sahnelerden t�o.ı.:·a beni kan revnn i�:inde ayağa -41 -


kaldırıyor ve yüzüme karşı sırıtarak sorgusuna devam ediyor-:­ du. « Çekist » mefkure arkadaşlarımın adlarını öğrenmek isti­ yordu. Üç yıldanberi ( 1920 - 1923) kızıl Rusların istila ve yağma ettikleri Azerbaycan'daki gizli mukavemet ve istiklal komitesinin izini ve özünü bulmağa çalışıyordu. Ben bu komi­ tenin kurucu ve faal üyelerindendim. Dış ülkelere seyahat et­ miştim. Fakat, yakalandığım zaman hiç bir belge ( vesika) ele geçmemişti. Bundan ötürü de beni hemen oracıkta öldürmü­ Y.Or, gizli teşkilfıt hakkında malfımat alabilmek için ölüm ce­ zasını tatbik etrrıeği sonraya bırakıyorlardı. Fakat, aylardan­ beri, bütün tehdit ve işkencelere rağmen, benden tek bir keli­ me söz koparamamış olduklarından ( Çekist ) müthiş öfkeliy­ di. Bir çok azgın hareketler yaptıktan sonra birdenbire yumu­ şar gibi bir tavır takınarak bana « kurtuluş » , « para ve ikra­ miye » vaadlerinde bulundu, yaldızlı bir çok sözler söyledi. Bunu takip eden iki gece arka arkaya ( Zakçeka ) başkanı ( Magilovski ) ve sonra korkunç bir cellat olan ( Bankratof ) kususi bir odada ayrı ayrı ve çok nezaket dairesinde benimle uzun uzun konuşmalar yaptılar. Hatta bir gece odada yalnız bırakıldığım bir sırada odaya giren bir Ermeni gencinin be­ nimle alay ve tehdit etmesini ( Bankratof ) a şikayet edince, mahut Ermeniyi benim yanımda şiddetle tokatlıyarak odadan kovmak gibi cemile ve gösteriş de yaptı. Bütün bu manevralar ve işkenceler bana tesir etmiyor, beni gevşetmiyordu. Bir gece gene uzun bir sorgudan sonra ( Çekist) hiç bir netice elde edemediğini görünce vahşi bir sırt­ lan gibi öfkeyle yerinden fırlayarak elindeki tabancasiyle üze-· rime yürüdü ve haykırdı :

- Senin hakettiğin artık ölümdür! Dedim : - Ölürsem de ülkü yolumdur . . .

* - 42


Çekti tabancayı alnıma sıktı . Kurşun sıvaları başıma yıktı . Kahkaha savurup dedi : « Ha, şöyle ! . . Korktun mu ? Şimdi sen doğruyu söyle . . Bil ki : Var burada çeşitli ölüm , Ölüm tuzağıdır bu ( çeka ) ölüm . . ! » ( Çekist ) bu korkunç tehditten de bir netice alamnyınca çizmesini hızla döşe�eye çarparak kaba Rus ağzıyla ırkına ya­ kışan küfürler savurduktan sonra beni Moğol suratlı süngülü askerlere teslim ederek : «İ kinci bodrum katındaki cehenneme: atınız ki, aklı başına gelsin . .

diye emir verdi.

»

*

Mahpesim karanlık mezar gibi dar , Ölümü bekledim sabaha kadar , Çarptırılacak idim korkunç ölüme . . Girmedi bir zerre korku gönlüme . Buna Tanrım şahit , vicdanım tanık , Tanık; ülkü eri her bağrı yanık . Ölsem , kurtulurdum bu işkenceden , Tasarlamış idim bunu önceden : Bir imkan bulsaydım kıyardım cana . . Varsın ruhsuz gövdem kalsın düşmana. Mecalsiz yığıldım ben bir bucağa , Ölümle , vahşetle kucak kucağa . . . * * ..

Canlandı gönlümde ailem , yuvam , Bahtiyar günlerim , ilim ve obam . . Şirfn evimizi hasretle andım , Bağrım keder doldu ; tutuşup yandım. - 43 --


Munis çevremizde sev�:;.1; yüzler, Sofra ba:]le.nr.da gece - gündüzler . Şakrak güli_.;·'.:tn-:: Ier , taflı bRkışlar, Bir ömre bedeldi nazlı bakışlar . . Gülümserdi herkes gelse göz göze , Şefkat karışırdı her şirin söze , *

Şimdi o yuvadan rok uzaktayım , Cehennem İçinde hen tutsaktayım . . Artık kimse benim gönliimü almaz Ölsem de bir kimse derdime kalmaz Dertli göıılüm ge;:· İ ç ını lı dağlarda, Gözlerimde tüten yeşil bağlarda. O dağlar ki , ba�ı dumanlar tüter , Bağlar ki , her sabah bülbüller öter . . Ah ! Bir daha bir..sem yağız atıma , Acımazdım söııen bu hayatıma . Yetiş ey adalet , nerdesin, nerde ? Bu kadar zuliimfr:-:- kalsrn mı yerde ? Boğazlananların tJ/inah nedir ? . . Tanrı da mı duymaz bu ahı , nedir ! i' ,

,

-

*

Böyle düşünürken ben için - için Kapıda anahtar çrnladı çın - çın . . Heybetli bir ( çekist ) daldı içeri, SaIIadı elinde keddn hançeri . -- 44


Yüzünden fr3lliydi : Susam'§ kana , Kıyacak bu gece kı:ç suçsuz cana ? Kim bilir, nekadar kanlı emeli? Kaç genci boğa.cak o kanlı eli ? . . Korkunç bakışiyle kar§ıma çıktı , Vahşi sırtlan gibi ağzı açıktı . Gözleri fırlamış , suratı murdar , Şekli insano,ğlu , özü canavar . O , İnsan azmanı bir izb'anduttu , Azılı bir cani - azgın hayduttu . . Dedi ki : « Kurtulmak buradan muhal ! » Ben dedim : « Ya ölüm , ya ki istiklal!» Zilletle ya§amam ben ulu Türküm ! ( İstil<lal ) dir benim dileğim , ülküm . . Gerekirse eiŞer bu aziz canım , Veririm ; kurtulsun Azerbaycanım . Sönmez ruhumdaki co·;an volkanlar , [*] Saçar fırtınalar , ateşler , kanla.r , Kan;mda bojjulur azgın dii;ım'=inlar . . İstiklal uğrunda kanlı bir kefen , Giymݧİm ; ölsem de , yaşasm vatan . . . KANLI BOGUŞMA

Şaklattı elinde yılan kırbacı , Duydum omuzı.ım.d.:ı dı;3rin oi" acı . . Saldırdı . Ben ona gögsi.imii 2,<Jrdim , Yumruğumla vurdum yerfaro serdim . Düştü , yuvarlandı , yere yayıldı, Sarhoştu , şaşırdı , sanki bayı!dı . [*] Bu

·parça

c

Yeni

Kafkasya• DergisiıHle ıı'J�rodilnıı bir şiirimden.

allnRlıştır.

- 45 __:_


Onu hem bir hayret , hem korku sardı . . Ummadığı bir taş başını yardı . . . Silindi gözümden ölüm - ıztırab . Yıldırım hıziyle eyledim şitab , Fırsat elde iken vermedim aman , Düşünmedim artık ne zemin zaman Tekmeyle , yumrukla , tokatla vurdum , Ağzı parçalandı , dişini kırdım . Sarıldım elimle ben gırtlağına . . Gözleri çevrildi kan çanağına . . Güçlükle haykırdı : - Bu adam deli ! Boğuyor . . Yetişin demirdir eli . . ! Kıyasıya vurdum, kanla dövüştiim. Sonunda vuruldum yerlere düştüm . *

Çeka : Bir cehennem - vahşet ocağı , Çeka : Mezalimin kanlı bucağı , Çeka : Moskofların ölüm tuzağı , Çeka : Dehşet saçan haydut yatağı .. Çekada kıpkızıl kanlı ( Çekist ) ler, Çekistler : Kan içen o komünistler. Çekist : .Masumların can düşmanıdır, Çekist'in .!�tdası .ins=m tcamd!r. Çekist : İnsan yutan bir canavardır, Onda ne merhamet, ne vicdan vardır. Bu olaydan sonra beni çok hırpaladılar, kollarıma zincir vurarak dar ve çok iğrenç bir hücreye attılar. Karanhk basın­ caya kadar orada kaldım. Bu esnada yanımdaki tek kişilik hüc­ relerden bir çok tutsaklar çıkararak iç avluya götürdüler. Bun-

46

-


lar Gürcüce konuşuyorlardı. İçlerinde, sesinden tanıdığım Gürcü Generali ( Mushelof ) da vardı. Bu zavallı da bir çok milliyetçi Gürcüler gibi Gürcüstan'ın istiklal davasına katıl­ mış mert bir askerdi. Koridorda hıçkırık sesleri duyuldu . . Av­ luda, gecenin sükutunu yırtan kurşun sesleri işitildi. Bu, deh­ .şeti haber veriyordu .. Herkes taş kesildi :

Sustu bir anda her şey ; ö lüm sessizliği var . . « Ah ··h ! »İnilti duyuldu ; taşlarda kan izi var. Yırtıyor sessizliği yalnız « Çekist » in sesi, Vicdanları titreten vahşetlerin nefesi . . . Bu korkunç idam ameliyesi yapılırken içerideki tutsaklar hep dehşet içinde ölüm sırası bekliyor ve ağlaşıyorlardı. Biraz sonra zincirlerle bağlanmış bir çok tutsakla birlikte beni hüc­ remden ite - kaka dışarı çıkardılar. Avluya açılan büyük dış kapının arkasında kalabalık bir gurup sıralandık. Hepimiz, bi­ raz evvelki bedbahtlar gibi kurşuna dizilmemizi ve makineli tüfek ateşi beklerken birden büyük kapı açıldı, kocaman kam­ yonlar içeri girdi. Bu tutsaklar alayını kamyonlara doldurdu­ lar. O dakikadaki düşüncemiz şu oldu: Bizi şehir dışına götü­ rüp -adet olduğu veçhile- mezarlarımızı kendimize kazdır­ dıktan sonra kurşuna dizecekler. Fakat, arabalar istikamet de­ ğiştirerek, eski bir sayfiye yeri olan ( Ortaçala ) yolunu tuttu­ lar.

Burası eskiden seyrangah imiş, Aşık maşuklara bezmigah imi� . . Burada baharın kokusu vardır; 1 Fakat her an ölüm korkıı.�ıı vardır. Şimdi bahçesinin gül1eri solmuş, Bahtsız tutsakların meskeni olm11�. --- 47

-

·


·

Aşllmaz dcıırarlar, demir kapılar, İçinde heybetli eski yapılar. Doğuda { /(ür) nehri, Batıda dağlar, Güney - bakarmda yemyeşil bağlar . . . Kafilemiz vardı ( Ortaçala ) ya,' Kollarımda zincir girdim alaya . . Geçtik kapısından hapishanenin Karşıladı beni iki « mfaenin » Geçti biri sağa, biri solum.a ,Girdiler teklifsiz benim koluma. Elim dokununca gönlüm ürperdi, Kızlar da hem korkar hem de ürperdi. Şirr,rfi biz havadar bir odadayız, Senki ,' te!iha, ıssız bir e.dadayız .. . Şaşkınlığım geçti. Aczi bıraktım, Göz ucuyla yan - yan bunlara baktım. Biri : Ermeniydi, öteki - Rustu, İkisi de tutsak " hem de - casustu. Karaşın : ( Siranuş ) , kumral - ( M arusya ) Doğdukları yerler : ( Hayıstan ) , Rusya.

Gerçek, şaşkınlığım uzun sürmedi. Daldığım rüyadan ayı­ lır gibi oldum, durumu anladım : Bu zavallılar da « Çeka » nın gadrine uğramış bedbahtlardı. Fakat, ( Çeka) ya hiZme� paha­ sına karanlık hücrelerden çıkarılarak «hastabakıcı » hk vazi­ fesine icbar edilmi�lerdi. Bunlar bana «bakacaklar » dı.. Ben yirmi sekiz yaşındaydım. Yaşımın iktizası sıhhatli, gi.'•;-lü ve kuvvetli idim. Çok gi.i�el ve berrak sesim vardı. Akşamları gü­ neş batarken yanık - yanık türküler söylediğim zaman bu za­ vallı talihsiz ktzlar da göz yaşlarını tutamaz, sessiz - sessiz ağ­ larlardı. Burada kollarımın zinciri çözülmüş, hareketlerim tah­ dit edilmemi�ti. Odada dolaşırım, yatakta uzanırım, türkü söy-48


lerim ( halbuki « Çeka » daki hücrem mezar gibi dar, yatak yok, her zaman ölüm sessizliği vardı). Burada sorgu - sual bi­ le yok. Fakat, bana bakan şu « hastabakıcı » kızların çok şid­ detli kontrolü altında bulunduğumu hissediyorum. Her gün « doktor » lar rapor vedyorlardı. Gündüzleri beraber iki saat bahçeye çıkıyoruz. Duvar di­ bindeki akasya ağacının gölgesinde uzanıyor, ıztıraplı düşün­ celerime dalıyordum. Bir iki gün sonra kel kafalı, çirkin suratlı bir Ermeni genci de- musallat oldu. Sözde « tutsak » mış. Bah­ çede yanımıza sokuluyor, yersiz sualler soruyor, bizi çok iz'aç ediyordu. Yanımdaki Ermeni kızı çok sinirleniyor, onu koğu­ yordu. Fakat o, yüzsüz ve arsızlığını her gün biraz daha artırı­ yordu. Ben, bütün tehlikeyi göze alarak, onu tepelemeğe ka­ rar verdim . Bir gün gene yanımıza sokuldu . . Elini tabanca taklidi yaparak tehdide başladı.

Sataştı ; artırdı ıztırabımı, Fırlattım başına ayakkabımı. Yarıldı kel başı boyandı kana Bahra bahra sıvıştı yana. Böylece bitmişti ( alay ) ın sonu, Bir daha görmedim çevremde onu . . . ( Bitmedi )

-

49

-

F: 4


ey ruhumun �o!m.yan gülü ! Sensin tarihimin şanlı tugrası. Benliğim, emelim sende gömülü, Silinir �eninle kalbimin yası . . . Mayıs ;

Estikçe üstünde kızıl hrtrna Solduruyor her yıl �ümrüt başını . . Söyle bahçend�ki kanlı Nisana : Çalmasın uğursuz zater marşım. Nakşet sinendeki kanlı deftere

Günahkar Nisanın kan suçlarını . . Odur çeken her gün kanlı mafoıere Sana yol soruşan yolcularım.

Sarsılma karanlık yollarda yolcu ! Karanlığın hükmü subha kadardır . . Koş, koş ! . . Görünüyor yolunun ucu Her yolun muhakkak bir sonu vardır. ,·

- 50 -


Koş, anlat bu sa�ır kainata sen

Tutuşan gönlünün dileklerini . . Koklat hissiz duran İnsanlara sen Duyaunun ateşten çiçeklerini . . .

.

.

Yazdıkça beşerin kanlı kalemi : «

Halcikat

bu !

»

diye,

maskaralıklar ;

Merhamet etme, yak bütün alemi : Yansın ( hak tanımaz ) canavarlıklar . .

( Yeni Turan ) sayı

ti ı -

-

5


llElMIM TURKUM - Azerbaycanıma -

Yüce dağlar kucar ( * ) yatar karını, Bülbül eyler gülün ah-ü zarım, Deli gönül çok arzular yarini . . Gönül ağlar - göz/er ağlar - dil ağlar . . .

Kararmış şen ufukların, Duman inmiş dağlarına, Kan akar gümüş suların, Hazan esmiş bağlarına . . . *

Ey sevimli Azerbaycan ! Sana vurgun binlerce can. Sönmez, dünya sönmedikçe Kalbimizde bu heyecan. Azerbaycan . . Azerbaycan . . ! «

(•) Kucar, Azeri §İvesinde,

Gök - Börü » kucaklar

- 52 -

»

İstanbul, 1942 Dergisi, sayı - S

anlamınadır.


fi

KAlNll NiSA�J D A (1)

Bir cihan istiyorum derdimi haykırmak için, Çırpınıp kollarımın zincirini kırmak için, Kükreyip düşmana çılgın gibi saldırmak için . . Yakıyor varlıhmı, işte ; gönüldür bu yanan, Uyumaz bir daha ; öz duygularımdır uyanan .

( Kanlı Nisan ) ı baharın biterek, gelse Mayıs; ( 2 ) Silinip gitse ufuklardan uigursuz kara sis, Tutuşup, benliğimi yaksa da volkan gibi his . . Geceler ,gökteki yıldızlara baktıkça yanan Umudum sönmiyecek: bende varoldukça ( inan ) . Kayseri. 7 4 1944 Davran » dergisi sayı -

«

-

-

8

··

-1

( 1) Azerbaycan Kızıl Ruslar tarafından Nisan 11vııuln ı 1 '120 ) istili �dilmi§tir. (2) Azerbaycan Cumhuriyeti Mayıs ayıııdıı ı l 1 H li ı k u rn l muştur.


KOŞIUGUtJJUZ YO'l Bu devran döndükçe bir yolu izler. Sihirli bir varlık bağrında gizler . Kalbinden ülküye vurulan bizler Sevgi çiçeğini derenlerdeniz . *

Sönmez ruhumuzda heyecanımız, Coşar bağrımızda kızıl kanımız . . Vatandır, Millettir tek cananımız � Uğruna canını verenlerdeniz. *

Zamanın içinde saklı bir sır var. - Olsa da kuvvetler dünyalar kadar Zaman her kuvveti yıpratır - yıkar . . Biz hakkın sırrına erenlerdeniz .

Hayat acıları sonsuz değildir, Hakikat var; dünya onsuz değildir, Koştuğumuz yollar yönsüz değildir . . Biz doğru yolları görenlerdeniz . «

54 -

İstanbul, 1947 Kızıl Elma » sayı

-

,

·

S


ISİ:t lURKllRI Balkanlarda kana boyanan Türler ! Kafkaslarda ba�rı çok yanan Türkler ! Altaylarda esir kahraman Türkler ! Bu yeni yılınız u�urlu olsun ! . . Ey ateş diyarı; ey Azerbaycan ! Ey ulular yurdu ulu Türkistan ! Ey yiğitler ili Kırım, Da�ıstan ! Karanlık geceniz ay - nurlu olsun ! . . ·

Talihiniz yanık, bahtınız kara, KoIIarınız b3.ğlı, kalbiniz yara . . . Ey Tanrı ! Sen acı esir diyara . . Onların da gör.lü gururlu olsun ! . .

Yılbaşı, 4 1 1947 Şark Yolu » Gaz. Sayı -

«

- 55 -

-

-

S.


lANI.� DAGlAR

lD

Kızıl alevlerle kalbi ça�layan Mağrur tepeleri dumanlı dağlar ! Secdeye diz çöküp sessiz ağlayan Pembe bulutlara nişanlı dağlar ! .

Sığınmış sizlere avcı laçın/ar. (*) Ceylan yatahdır sizin yalçınlar. Çoban türküsünden bağrınız çınlar . . Çağlayanlarınız figanlı dağlar ! ..

Şimşekler, alevle sizi kamçılar. Ürperir sislerden geçen yolcular . . Yadellerden gelen hain avcılar Olmuşlar sizlere ziyanlı dağlar ! *

Karanlık koynunuz in olur parsa. Kan eder başınız bora koparsa . , Yaklaşsın yabancı cür'eti varsa ; Olmayın onlara amanlı dağlar !

- 56 -

1


Güne§ ; « Gök · Tanrı » nın o altın kızı Doğar ba§ınızdan uğurlar bizi . . Ba§ınızdan doğar Çoban yıldızı. Ey « Han Tanrı » lara inanlı dağlar ! . . •

Dağlar, biz size vurgunuz, Sanmayın biz de durgunuz . . Uzak yolun yolcusuyuz Ne usandık, ne yorgunuz . .

Kurban dedik varımızı, Ağlar koyduk yarimizi . . Göksünüze yaslanınca Bulacağız Tanrımızı . . .

Kars «

Doğuş

-- 57

»

Dergisi, sayı

-

S1


il

Türk o�ullarını Rus cella tları « Amerika. hamutu » ( insan boğmağa mahsus Bol�evik lcrin icadettikleri çenberli İp ) ile boğuyorlar. Solofka firarileri : Kırgızlar, Yakutlar ve Azeriler anlatı­ yor . . Türk çocuklarını « Amerikan hamutu » ile boğuyorlar. Çeka cellatları öldürmek istedikleri mahpusun kafasına bir­ denbire menhus ipi atıyorlar ve kurbanlarının nasıl ihtil8.çlar içinde can çekiştiğini, gülerek, seyrediyorlar.. . Kafasına «ha­ mut » geçirilen bedbaht gencin feryat etmesine imkan verilmi­ yor, ipteki demir bir taraftan mahkumun gırtlağını sıkarken diğer taraftan da ağzını kapatıyor . . Gözler fırlıyor ; ihtilfıçi ar içinde yere yuvarlanan bedbaht saatlerce can çekişiyor ve ni­ hayet . . . «Yeni Solofka » denen Murmanski ve Kandalaşta «esir­ ler kampı » nda komünist cellatları böyle canavarlıkları göz önünde yapıyorlar ve bu suretle dehşet icra ediyorlar . . Böyle boğulanlardan üç şehidin ismi : Teymur Veli, Mehmet Ka­ zım, Karahan İsfendiyar efendiler. Bunlar Azeri Türklerin­ dendirler. Bu sonuncusu çabuk can vermediğinden sopalarla kafasını ezmişlerdir. Bu canavarlık « üsera karargahı » nın önündeki meydanda cereyan ediyor .. . Beşeriyetin yüzünü karartan, insan kılığına girmiş olan bu sırtlanların icadettikleri şu vahşi işkenceleri en iptidai in­ sanların yapmıyacakları bedihidir. Bu korkunç sahneleri gö­ renlere : - 58 -


Bolşevizm nedir ? » sordum, dediler : - Canavar bir kavmin yadigarıdır . . Kanla kızıllaşan dağlar dereler ? - Masum kurbanların · bir mezarıdır . . Ufukiarda tüten kızıl alevler ? - Esir milletlerin ah - ü zandır . .. «

Sağ kalanları her gün hayvan yerine kızaklara koşuyor:,. ormandan odun - ağaç taşıtıyorlar. . . Ey Türk genci işit ! Kardeşlerini kızıl Ruslar « hamut » la. boğuyor ve can çekişmesini bir canavar neş'esiyle seyrediyor-· lar . . İ şit ve unutma ! Bu barbarca işkencelere karşı, muvakkaten öldürülmemiş­ olan Türk - mücahit Türk oğulları asla yılmıyorlar . . O ce­ hennem meydanlarında son nefeslerine kadar çarpışıyor, mu-· kadderata asla boyun eğmiyorlar . . İ şte onların şarkısı : SOLOFKA SÜRGÜNLERİ Rusya'nın buzlu menfalarında korkunç ölümle leşen mücahit Türk gençlerinin şarkısı -

Kader » e baş eğmeyiz ; kader bize baş eğsin ! Dağlar selam'a dursun karşımızda eğilsin . . Yaradılışımızda ilahi bir kudret var. Aslan yavrularıyız ; korkar bizden canavar . . «

Göklerde yanan güneş doğarken ufuklardan Nur alır ruhumuzda tüten kıvılcımlardan . . . Zincire baş vermeyip düşmüşüz diyar - diyaI , Göz dikip yolumuzu bekleyen nineler var * * *

59

pençe-


Yolumuz Kafkaslardan uzuyor Altaylara, Avcı kartallar gibi uçuyoruz dağlara . . Dağlar ! . . Kucaklayınız yükselen ahımızı ! Sizlerde arıyoruz büyük « İtahımızı » ! .

Cihanda « hak » arayan Türkün oğullarıyız, İstiklal yolcusuyuz . . Turan yolcularıyız. Zi11et1e yaşamayan « Tanrı » nm kullarıyız . . Cehennemler söndüren Türkün oğullarıyız . . Türkün oğullarıyız, Türkün oğullarıyız . . ! Tammerfors, 27. X II. 193 1 ( Yeni Turan ) sayı 2.

- 6 0 --


DAlGAlAR VlE KAYAlAR Dalgalar akışarak çarpıştıkça sahile Dimdik duran kayalar ayılıp geldi dile : - Ey engin denizlerde coşup taşan dalgalar f Her nefesi boğmağa yol alan kasırgalar . ! Ey deniz kralının azgın akıncıları ! . . Boğmayın uğultuya sessiz yatan suları . . Granit gövdemizi yutmaksa hedefiniz ? Yak/aşmayın ! Ezilir çalımlı şerefiniz . . Bakınız ! Yuvarlandı şahlanan atlarınız, Kırılır göğsümüzde gergin karıatlarınız . . Çarparsa alnımıza soluyan nefesiniz, Parçalanıp can verir dehşet saçan sesiniz . . Bir daha yoklamayın sınanmış gücünüzü Saklayın göksünüzde tutuşan öcünüzü . . . •

Dalgalar aldırmayıp koştu granitlere, Devrilip parça parça yayıldı enginlere . . . • .

.

Güı;lerine ne kadar güvense de dalgalar Onlardan daha güçlü sarsılmıyan kayalar . . !

Brendö Adası, Finliındiya ( Yeni Turan ) Gıı zetesi 6'1 -


NASll KOŞ IJJ YO:R llJ NI -·

Yolcuya gülenlere -

Gömleğimin göksünde sırıtan yum111nrıı Bakıp yagılar gibi sevinen alçak /iırıı .Sordum : « Koşan yolcuyu, wılıı l , rı<>rlir .

?

ya ra şan

?

.

.Ben dağlar yolcwwywıı iishiııu lı- yok « lrnk » ım, Kayalardır « dam; » ec/en yo/1 1111</a ta/om takım : Dilerim ben oflıyım ilk hıı dn/< la rı aşan. -

. .

.

Dokunma ·kanatırsm, deli gönlüm kırıktır. Duyduğum gülüş değil, acı bir hıçkırıktır ; ,Karışmış uğultusu esen hicran yellere . . * * *

Yakıcıdır kederim ; dünya dardır gözüme, Koşuyorum, ekleyip gecemi gündüzüme Kavuşacağım elbet özledigim ellere . . .

62

»


Kopardım kefenimin son kalan parçasını, Kanattım tırnahmla bağrımın yarasını; « Kağıt » ım kefenimden ; « mürekkep » im kanımdır. .

.

Sonu yok yollarımın ; yol kara, gece kara, Kanıyo_r ayaklarım çarptıkça kayalara, Bana teselli veren sevgiindir, vicdanımdır . . . Helsinki, 1933 ( Yeni Turan ) Sayı

- 63 -

-

7


- "' Çeke

»

da işkence gören kahramana -

Uğursuz bir gece, Korkunç işkence. . .

.

Yaktıkça kırbaçla bir zehir gibi ; Ruhunun kükreyen iırtınasiyle, - Yatağından taşan bir nehir gibi Haykırdı sesinin son perdesiyle :

- Ey bu cennet yurtta gezinen Moskof, Bu yoldan zaferle biz döneceğiz . . . Bir zaman ökçemle ezilen Moskoi, Öc alıp seni biz kahredeceğiz . . . . * *

64


Sor, benim tarihim şerefle dolu Ben onun bildiği « Tanjo Mete » yim. Kalbim bir kudurmuş alevle dolu, Zincire bağlanmış « Proriıete » yim . . .

* * *

. . Biz Şanlıyız . . Alnımıza istiklal çelengi taktık . . Verdik aşkımızı şanlı miIIete. Taşkın ruhumuzdan maş'aIIer yaktık, Yazdık namımızı ebediyyete.

( Azeri Türk ) sayı

- Qfi --

-

2 5, İstanbul


!'.,

. - ·

At<AM Yi llJJl l J\ Ct ..

'Göz krı. '>ip göklerden lJlJı'( :ın yıldızlar ! Gönlü md, � alevler yalccın yıldızlar ! Kutuptan " · · utuba akan yıldızlar ! Ha�gi diyara 'adır sizin yeriniz ? *

İşte, sıranızdan bir şeı)ap .<ıktı . , Hangi zavallının sönüyı.1r b.alıtı ? Yoksa, tutuştu mu Tanrının tahtı ? Susmayın, ne olur, haber veriniz ! *

Ne idi ezelden sizin andınız ? Siz hangi füsunlu aşka kandınız ? Kaç yıldır tutuşup böyle yandınız ? Sönmesin ezeli sevgileriniz . . . *

- 66 -


Sönmedikçe sizler ; sönmez umudum . . içerim umudu ben yudum yudum. Sizin eşinizdir sevgili yurdum, Onun koynundadır alev�eriniz. *

Doğmuştu güneşten ( O ) mini - mini, Ay doğup söylerdi geceler ninni . . Gördüm başucumda sevindiğini, Alkışladı Onu melekleriniz . . . *

Şimdi koparılmış ( O ) hilalin�en, Bir parça kan kalmış eski halinden. Tanrı esirgesin son zevalinden . . Siz de ba.')ucuna kanat ,geriniz ! Helsinki, 1933 [ Yeni Turan ] Sayı

- 67 -

-

9


fHNÇ Dokunup taşırma kederlerini Kalbimin. Bu, yanar içli volkandır. Ruhumun kuduran alevlerini Söndürecek olan bir kadeh kandır. •

Kahrile çiğnenmiş bağrı vatanın Boğmuşlar kanlara evlatlarını ; Ben de boğacağım kanlı düşmanı O kızıl hançerli cellatlarını. İstanbul

[ Azeri Türk 1 Sayı

- 68 -

-

30"


YUKSEl IAYR!\'GIM Bin kızıl kıyamet kopsa da, yüksel Düştüğün yerlerden arşa bayrağım ! Çiğniyor alnını yabancı bir el. Yüksel ! çiçeklensin şanlı toprağım.

Yüksel ! hayalimden dağılsın melal. Hicranla ezilen ruhumu okşa ! Sihrinle canlansın şanlı istiklal . . Yaşa, ey ruhumun emeli, yaşa.

İstikl8.l yolcuları şöyle haykırıyorlar

Sarhoşuz, içmişiz kanlı piyale. AI kanlarımızdari açacak lale. Dönmeyiz, istiklal yolcularıyız. Neş'eyle koşarız kanlı cidale . . . .. .

.

- 69

!


Tırmandık dağların yamaçlarına, Sarıldık onların kır saçlarına . . Eğilin, yol verin geçelim dağlar ! Düşman kanlarını İçelim dağlar ! * * *

Yanıyor kalbimiz, tutuşuyoruz. Bir tutam aleviz, uçuşuyoruz. Ya, esir ülkeyi kurtaracağız . . Yahut : kainatı hep yakacağız . . . r Azeri

70

Türk

I Sııyı

3t


GAlll Öyle mecnun'um ki, «Mecnun» tahtı fermanımdadır. Bir belayi aşka kurban'ım ki, iz'anımdadır. *

*

. Aşıkı şüride'yim ; hayran bana divaneler, Aşk vadisi benim hali perişanımdadır. *

• •

Bağlamaz zencire asla züliü «Leyla» lar beni, Ben esiri miIIet'im ; sevda da hicranımdadır.

Cennete yok iştiyakım ; yurdumun meftunuyum, Can nisar etmek ona ahdimde peymanımdadır.

Cilvegah olmu§ vatan gülşenleri baykuşlara, . Bir kızıl hançer harimi kalbi cananımdadır. *

- 71


Kasdedip cananıma bir kan içen cellad kım Kanlı şemşiri onun bu kalbi süzanımdadır. * * *

Ey benim derdimle gönlü m uztarip dildadeler ! Mihneti canane yanmak azm - ü imfmımdadır. . * •

Yandırır cism

ü tenimde şUieverdir miri lışk

Ben Füzuli zade'yim aşk ateşi kanımdadır.

Helsingfors, 10-3-932 [ Yeni Turan l Sayı 4

.

·

--

7'l.

--


G!\lll Derde düşmüş yine dil hab'deki anından ; Halimi sor güzelim Zülf - i perişanından. Şiılever ateş - i aşkınla dil - i gamdidem, Çıkar eflake figanım gam - i hicranından. *

Ey peri çehre ! hayalinle gönül şad oluyor ; Kılma mahrum bizi ateş - i suzanından. *

Tur ·· i Sinaye tecella eyle, saç nur - i hüda, «Len terani» okuma ayeti Kur'anından . . .

Müjde ey dil yetişir mevsim i ayş - u tarabin Kam - i dil hasıl olur tez o saha kanından . . -

Olma mahzun, rıza ver gam - u derd - i aşka ; Hoş olur, gelse cefa, aşıka cananından. *

Ey saba, etme diri�, eşref - i saate yetiş ! selam eyle onun kiıyuna ( San'an ) mdan.

Bir

Durıctarlı, -- n --

1 9 11


- Turgudun sualleri

Neden solgun yüzlü, baygınsın anne ? Sonsuz düşünceye dalgınsın anne ? *

Okşa saçlarımı elinle anne . . Kucaklaşalım gel seninle anne . . *

Dindi.r yaşlarını ağlama anne ! Anlat .geçmişleri saklama anne ! *

Anne, düşünürken sen ıçm ıçm ; Ruhumu sızlatan bir acı şey var : - O şirin illerden ayrıldık niçin ? Yıllardır bu '<eder .kalbimi yakar . . .

Anne o kır saçlı dağlar nerede ? Yeşil, mor sümbiillii bağlar nerede ? :;<:

- 74 -


Anarır:ı toy - kumral, ak kuz uların Yamaçda oyna.�an şen sürüsiinü . . Dağlardan çağlayıp akan suların R uhuma yayılarr uğultusunu . . Nerede, şarıl - ıarıl taşan dereler ?

Çılgın bir

neşe ile coşan d1Dreler ?

Uçardı önünden şirin ·3�'1erin, Cici güvercinin sev.imli eşi . . Kİzıl saç laleli .-;en tepelerin Ardında erirdi akşam güne:;;i . . Ben, o yeşil yurdu anarım anne ! Andıkça hasretle yanarım anne !

Okşadı T:ırgutun kumral başını . . Kaynadı bağrında bir derin sızı . . Sildi gözlerinin hasret yaşını . . Açtı kalbindeki' kanlı bir izi . . Dedi Ah

:

Biz dertliyiz ; derman nerede?

tabib

.nerede . . . Derman nerede ?

Yaktı kalbimizi gurbet acısı . . Bizim ke.dar b!.lnu bir duyan var mı ? Tali mi, bu kara hasret yazısı ? ! Gönlü sızlamıyan bir insan var mı ? Zulmü boğmak için tufan nerede ? . . Oğuzlar hakanı aslan nerede ? . .

l

'"(eşil Yaprak 1

75 -

Sayı

-

2:


i) ·-ı '- '�·•l ı·ı !l'J.,l,,l !ıii) ·JJJ ı.tC ��il"' ' ıu

·-

III Türk Ülkeleri Moskova Kızıl Salipçi l c r i n i n ve Kıtaline Sahne

Y ağına

Olmuştur.

- Rusya bugün bir kanlı sahnedir ; Beşeriyet onun seyircileri . . .

Türkistanda hükümete vergi veremiyen köylüleri yaka­ layıp köy civarında güpe gündüz kurşuna diziyorlar . . Çin Türkistanına son zamanlarda yeniden 3000 kişi iltica etmiştir. Azerbaycan · köylerine, halkı terrör etmek için tedhış kıta­ atı sevkedilmiş ; sokak ortasında gençleri kuş avlar gibi avlı­ yorlar . . . Son zamanlarda Türkistandan İrana ( Horasana ) iltica etmiş olanların gönderdikleri şu haber vergi vermekte!1 aciz olan Türkistan köylülerinden, « Çekist» !erin katlettikleri ve cenazelerinin de - dehşet vermek için - açıkta bırakıidığını tasvir ediyor. (Alimbay) namındaki mülteci tarafından Hora­ san muhabirimiz vasıtasile gönderilmiş olan bu mezafon lev­ hası, Moskova kızıl salipçilerinin kıtalinden yalnız te�;::ıdüfen tesbit edilebilmiş küçük bj .nanzaradır. Gözlerimizin ;,,örme­ diği daha nice büyük katliamlar var ki ; hangi toprakta, hangi armanda, şimalin hangi buzlu denizlerinde ve çöllerinde vaki olduğunu ; mezarsız, kefensiz yatan kaç bin meçhul �ehit Türk oğulları kurban gittiğini bilmiyoruz. Azerbaycan köylerinde ( Karabağda ) Rus terror müfre­ zeleri sokak ortasında 15 - 1 6 yaşlarındaki çocukları bile esir­ gemiyor, avlanmakta devam ediyorlar. Türk kanına susamış olan bu hunhar müstevliler sil8.hsız, müdafaasız' masum aha­ liye karşı aslan kesilmişlerdir. Sürekli, ardı arası kesilmeyen l>u kıtalin hedefi 40 milyonluk Türk halkını bitirmek 1ı1idiı ? -- 7 6 -


Evet, Ruslar öyle düşünüyor ; görülüyor ki 15 senedenberi kendilerine ısındlramadıkları Türk demokrasisinin canına kas­ dediyorlar. Fakat, Türk i Şçisi ve köylüsü de ilk istiH'ı günün­ denberi bı,ı mütecaviz ve müstevli millete karşı koymaktan. asla çekinmemiştir . . Moskovanın yaymak istediği mühlik iç­ timai hastalığa - komünizma - karşı Türklük, ruhunda meknuz cevher ve kudretle bu güne kadar mukabele ediyor; canlı bir varlıkla yumruklarını sıkarak düşman topunun nam­ lusunu tıkamağa koşuyor. İşte bu, büyük Türk'ün işaret et­ miş olduğu gibi ; bütün mahrumiyet ve vesaitsizlik içerisinde­ « benlik» ini korumaktır . . İşte bunun için de Ruslar menfur emellerine - milletimizi imha etmeğe - nail olamıyacak ; Türk milleti kalır ve mahvedilemiyecek ; fakat, çok ıstırap çe­ k iyor ve biraz daha çekecektir . . . Ben milletimin çektiği bu acı ıstirapların ağır mesdiyeti­ ni yalnız Rusyada aramıyorum . . Ruslar ; artık mezalim, vah­ şet, talan ve kıtal gibi şeylerin profesyonel san'atkarları ol­ muşlardır . . Onlar için utanacak yüz kalmamıştır . . Asıl su­ alim, beşeri hukukları vaz'etmiş olan ve bugün de onun hami­ si sıfatını takınan medeni batı dünyasına müteveccehtir ; bun­ lar, mazhlm milletlerden Rusların talan ettiği çaldığı, öldürüp­ soyduğu kanlı gömleklerin müşterileri ; hem de mezata çıka­ rılmış hırsız mallarının birbirlerile rekabet yapan alıcıları . Bu hali gördükçe :

_

İsyan ediyorum ! İnsani davalar göz boyamak için midir ? Gasp ve ta l un olunmuş malları yok bahasına mücrimin elinden, bilerL'k, al­ mak cürüm ve cinayete şerik olmak değil midir ? Ey bııtılı­ lar, hangi beşeri ve insani kanun sizi bu suçunuzcl an tt-hrie et­ tirebilir ? . . - 77 -


Jfakikatı hal şu ki :

- Rusya bugün bir kanlı sahnedir ; Beşeriyet onun seyircileri . . Gasbolup satılan kanlı kefendir, «Medeni İnsanlar» mܧterileri . . *

Satıvor çalınmış .kızıl kanları Çsmı:r.;ı bula.c;mq medeniyete . . Gördii.kçe dııygus'lz .bu insanları, İsyan edivorum .be.:;�riyete ! . . .

Evet, "vahşi komünist sırtlanların pençesile parçalanmış ve onların dişlerinden arta kalmı.ş olan kanii parçaları büyük bir hırs ve iştiha ile yemek için yanşa çıkan Batı milletleri, midelerini mazh1mların kaniyle yoğrulmuş pastırmalarla dol­ durmağa koşuyor ve Rusların satı§ masasmda, bu firengili orospunun naz ve işvesinden de hayvani zevk almak hırsile gözlerini Şehvet perdesi bürümüş gafillere benziyorlar . . Bu vaziyeti senelerdenberi gördükten sonra, artık kimseden medet ummuyorum·. . Vakıa, yardımdan müstağni deği­ lim ; fakat midesile meşgul bulunan ve onu doldurmak için böyle helal, harama göz yuman Avrupalılardan ne bekleyebi­ lirim·. . Artık tek başımayım . . Lakin bu çıplak ayaklarımda

bütün cihanı çiğniyecek bir kudret ve k uvve t buluyorum. Yü­ rüyorum . . Nluvaffak ol?.cağı�. Elimin, ulusumun ıstıraplarını yanık i:a!bime bastırarak yürüyorum . . Yolumun üzerinde yı­ kılan hanümanlarm harabesini, boğazlanmış kardeşlerimin ke­ fensiz cenazelerini !},ördükçe kafamın içinde gürleyPn ku­ manda : - Ey y olcu yür:.i !

·ve vazifeni :

- 78 -


D ÜŞ Ü N ! - Dur yolcu, geçr�e dur ; bir lahze düŞün ! Burası şüheda bezmigahıdır . Sevdiğin ülkenin her semti busün Kan kusan Tiirklüğün katligMııdır . . . .

*

Yolcu öyle .hızlı .koşma .bu y0rden Sakın ; yaralıdır burda .vatanlar . Öğren sırrı aşkı bu <( Erenhrd-=:n » , Bu bezme girenler içecek kanlar .

. . .

.izle .sen onların .kan lı .rzım, Bastır yüreğine derin sızını, Koş, .kurtar çı.ğla.van Turan .kızını, Koş ki ; her gün ona yaklaşıyorsun ! •

Bir kuduz saldırmış obalarına, Kıymış o ak sakal babalarına, Koş ki el sürmesin analarına . . Bil : Bu vazifeyi sen taşıyorsun ! Tampere, 1932 [ Yeni Turan ] Sayı

W-

-

3


YllJRJ HASRJ.Tİ Girdikçe rüyama gülünün rengi Ruhumu mest eder ince bir koku . . Ta§kın sularının şirin ahengi Gönlüme sunuyor bir hazin duygu . . . *

Perişan günümüz yıllardan uzun ; Düştük ıstırabın engin yasına . . Sonu aydınlıktır hak yolumuzun, Varacağız ona kan bahasına . . .

Benliğimde çılgın bir amel var ki . . Sevgilimden kalmış bir yadigar ki, Gönlümü sürükler başka diyara . . Bu dünya başıma o kadar dar ki . ! .

Çi:zü!:nez ruhumun prangaları, Bürüyor gözümü kan dalgaları . . Bagrımı deşiyor hep damla - damla, Vatan hasretinin son parçaları. İstanbul, 193 1 [ Yeni Türki:>tan ] - 80 -


- Türk kurtuluş kahramanlarına

şafak sökerken, zafer kartalı o bükülmez, yılmaz kolunu . . Zafer dü&ününün ilk seherinde, Çizdi ufoklara izmir yolunu . . . Al

Açtı

Can veren . ,gecenin /ecrine yakın Bomzanlar çaldı ; «İleri, arş - arş !-. Kaynaştı siperler . . coşkun bir akın - Kasırgalar gibi - titredi dağ, ta§ . . .

yaslanan tepeciklerin Sırtlarını sardı kuytu bir duman . . Şaiagı bekleyen Mehrrietciklerin Savletinden sindi yerlere düşman . . . Yanyana

*

Obüsler gürleyip dağları sarstı . . Bombalar patladı ölüm saçarak ; Karanlık bir duman uluku bastı . . Makineli öttü : «tak - tak, tak, tak - tak

.

.

»

-- 8 1 -

F : G


Kükredi ön safın akıncıları . . Süngüler parladı, coştu alaylar . . Batarya yağdırdı yıldırımları . . Eridi çemberli tepeler, dağlar.

1\an, ate1,

dumanla cehennemleşen Hatlarda :ıvcılar yaparken baskın, Allah, Allah! deyip koşarken düşen -Gazinin önünde haydutlar şaşkın . . *·

bozulan düşman kaçıyor, 5.'zini ke.plıyor tozlu bir duman . . Arkadan «yıldırım » ölüm saçıyor : - Haydi, topraklara gir, alçak düşman ! Safiar:

Kanlara boyadık çağlayanları . . Alkandan yuğurduk şanlı mucize . . Öptük sevinçlerden ağlayanları, .Kavuştuk hasretli İzmirimize . . . *

Yazdık süngümüzle altın destanı, Ezdik yedi «dev» İn korkunç başını, Boğduk kızıl kanla kuduz düşmanı, Kovduk saltanatın son bayku,şunu . . . Ağustos, 1928 [ Yeşil Yaprak ] Sayı 82 -

-

3


SIVGI

_

S�l IS�

.Duymayan sevginin .ne olduğunu Ermemiş yakın ki o, benliğine . . Duymamış gönlünün burkulduğunu, Sezmemiş yakıcı kan dolduğunu .Sızlıyan bağrının derinliğine . . . *

Akşamlar sessizlik dağları bürür, Şafak silindikçe gölgeler yürür, Karanlık yayılır, sular köpürür, Yükselir kuşlardan hüzünlü bir ses, Fısıldar ,göklerden sihirli nefes, Coşar gönüIIerde gizli bir heves . . Ruhta cana kıyan sızı var gibi : Avına susamış canavar gibi . . . *

Varlığmı saran ürperişlerle,

Pembe şalak gibi menevişlerle, Sonu tükenmeyen özleyişlerle, Akar gönüIIere altın ışıklar Gönül bucağına dalar barınır, TeIIerinde .s�ssiz sessiz salınır.

- - 8 '.� .

-


Sokulur gönülle ( O ) kucakla§ır, Sarılır füsunlu periler gibi ; Yakar can evini ve uzaklaŞır, Yaktığı gönülden kan diler gibi . . Sarar vurgununu zincirlerine, Benzetir sava§m esirlerine . . . *

Esiri olunca siz yana yana, İçirir zehrini ( O ) kana kana, Kaynağı alevden · «Sevgi Sızısı» Boğar kalbinizi bir avuç kana . . Sürükler titreşen dalgalarına, Süzülüp kıvrılan halkalarına . . . İstanbul, 1940 «Bozkurt» dergisi, Sayı

--·

15 ·1 --

-

8


IOIDİ DIGll Emel çiçeğini diken sarsa da, Beslediğin çiçek hep sararsa da, Umudunu kesme ; gün kararsa da . . Bulutların ömrü ebedi değil.

Çiçekler dertlinin gönlünü açar. Güne§ gönüllere ı§ıklar saçar. Bunlar da avutur ve sonra kaçar . . Sevincin ömrü de ebedi değil. Ankara, 1946 « Özleyişı. dergisi, Sayı

-- 85 --

-


GD�IU.l

c.; oNül.

Gönül ıstırapdan bir piyale, ki Zehirlerden acı sarhoşluğu var . . Sindikçe acılar bağrıma, sanki Varlığımdan kayar Tuhumu yakar�

Bazan yeşillenmiş saray gibidir, Ilıtır koynunda öksüz/erini . . Bazan on dört günlük bir ay gibidir,. Ayırmaz geceden �iindiizlerini.

Bazan volkan gibi kükrer ve coşar, İçindeki her şey kızıl kan rengi . . Ansızın bir sevinç duyar ve yaşar. Titrer kanadında sönmeyen sevgi . .

Bazan /ezalara ka�atlar açar Avutamaz onu ne bülbül, ne gül . . Afacanlar gibi her şeyden kaçar. Anlamadım seni ; ah gönül - gönül. İstanbul «Gök - Börü» Sayı -- - 86 -

-

13:


Şopeni dinliyor ve seyrediyordum . . . Bunu sahnede gördüm, sanmayınız. Ta kendisini - ken­ di ruhunu gördüm. İlk konserini Pariste vereceği sırada Lehistanda, Rus zul­ mune karşı yurtdaşları ve ihtiialci arkadaşları tarafından - yurt kurtuluşu için - çıkarılan ihtilfıli haber alıyor. İçinde bulunduğu yaldızlı salonu, cazibeli muhiti ve kendisini unu­ tuyor. Niçin ! ? O ateş cephesinde sevgili arkadaşlarile omuz omuza değildir, diye çırpınıyor. Sahneye çıkınca, hep yurdun­ daki ihtilali dü!)Ünerek o duygunun h1zile çalgı çalıyor. Ve, bu düşüncenin heyecanile, sanki alevden yapılmış gibi, bir senfoni icat ediyor. Gözünün önünde Varşova sokakları . . Ateş, kan, dumanla cehennemleşen bir sahne . . Kahramanca çarpışan, ölen, öldüren Polonya gençleri . . . Biraz sonra, yıkıcı vahşi Rus askerlerinin kana boğdukları Lehistan kurtuluş sa­ vaşının bastırıid!ğını haber veren Rus zafer marşı . . Yakılmış, yıkılmış şehirler . . Dumanı tüten harabe evler, sokaklarda yan - yana gülümsiyerek yatan ihtiial şehitleri. Dinleyin ve seyredin ! Bu, facianın sonu değil . . Takım takım kurşuna dizilen hak isteyenleri de seyrediniz ! Zincirle kol kola bağlanmış olan ölüm mahkumları, kızıl kurşunları istihza ve alayla karşılıyorlar. Bu facianın en acıklı, aynı za­ manda en vahşetli parçası . . . Bu bir sahne oyunu değil, bir 87 -


hakikatti. Ancak, tarih, bunu bir aralık sildi, süpürdü. Onlar geçici biı· zaman için haklarına kavuştular. Fakat ; şimdi tek­ rar kızıl Rusyanın esaretine düştüler. Bugün kızıl Rus idaresi altında kızıl kan yutturulan 40. milyon Türkün yurdu da höyle kanlı faciaların gerçek bir sahnesidir. Ateş yurdu Azerbaycan, 30 milyonluk ulu Türkistan, Ka­ zan ili, Kırım, Dağıstan Türkleri hep her gün bağrı deşilen, fakat öldürülemiyen ilahi kahramanlar gibidirler.

Seyredin, canavar Rusların vahşeti vardır ! Bu vahşetin de seyre değer b.ir azameti vardır ! Şopeni dinliyorum. Şopeni seyrediyorum. Onun ruhu be­ ni öyle sardı ki. Onda sihirli bir cazibe vard ı . Kendimden geçtim. Ö n v e arka sırafardaki seyirciler, be ­ ' nim içli hıçkırıklarımı - gönlümü okumadan -· acıyan bir ba­ kışla süzdüler.

Yakıcı bir duygu gönlümü sardı. Gözlerim acı bir kinle karardı. İçimde alevden fırtına vardı. Gönlümün sazını elimle kırdım. Hıçkırdım, inledim, sonra haykırdım : Ey gönlümü esir eden yurdun sinesinde onun şerefi için çarpışan ünlü bahadır yolcular ! Beni bağışlayınız. Ben sizden ayrılıp uzaklarda - yurt sınırları dışında kalmakla çok büyük suç işledim. Şimdi sizlere kavuşmak için Tanrıdan kanat di­ lerim. Sevgi için, seve seve canını veren sizleri andıkça tuta­ mam çağlayan gözyaşlarımı . . . Başım avuçlarımın içinde, gecenin kasvetli karanlığını penceremden seyrederken, sokakta serseri köpek uludu, tan vaktine kadar havladı durdu.

Ben gene sevgimin bekçisi oldum ; Ben gene hıçkırdım, .saçımı yoldum. - 88 ---


Gene kafamın içinde beynimi delen bir burgu var : - Niçj.n ben sizlerle beraber değilim. Ey, «Tanrı dağla­ nda Türk şerefi, Türk ülküsü için kan akıtan ak sakallı babalar ; ey, sevgili .oğullarını kurban veren Türk nineleri . . Size ne mutlu ! Size, ey, Türkistanın «Karanlık Dağları» nda Kafkasyanın sırma saçlı tepelerinde hak için savaşan yılmaz Türk erleri ; size ne mutlu_ ! rı»

Bugün kanla kızıllaşan «Karanlık Dağları» nın arkasm­ -dan, bu karanlık gecelerin ardınca yarın altın ışıklı bir gÜGeş -doğunca, sizi bütün dünya selamlıyacak. Ben bu sevinçle övünüyorum, bu sevinçle teselli buluyorum : Bu

sevinç ömr�·."mün �ür kaynağıdır, Geceler gönlümiin dert ortağıdır.

İstanbul, 8-7-935

·-

8 !:1 -


T�\IİAJl�J Ufukta solarken g üne şi n rengi Kızarır çamların zümrüt çelengi, Kuşlar besteliyor tatlı ahengi ; K uşlar ormanların perileridir, Nazlı tabiatın .5iirleridir . . . _

BülbüJler başlıyor figan/arına, Şikayet ederler canan/arma . . . Gönlümü kaptırıp elhe.nlarına Sihirli akşamın zevkine kandım, Batan ,güneş _gibi tutu.�tum yandım . . .

Uyukli.ıyor ı?ibi çamlı tepeler, Nesimlerden al!r 1en ürpermeler. Göllerde titreşen ye Şil _gölgeler Yanıyor _gündüzün hatırasına . . Bulutlar başlıyor manevrasına . .

Güne§ uzaklarda süzülüp soldu . Gölgeler silindi bir hayal oldu . . Aleme hüzünlü neş'eler doldu . . Granitler girdi dev kılı�ına, Daldrlar akşamın karanlıgına . .

.

Helsinki, Munksnes adası « Yeni Turan» Sayı 6 -

90 --


Akşamlar süzülüp batan güneşin, Gönlüme ayrılık katan güneşin, Gecenin koynunda yatan ,güneşin Dağlarda izini arar gözlerim . . Baktıkça .izlerine Tatlı hüzün duyarım. Dalıyor .hülyalarım Güneşin izlerine . . Altın ışığının dalgalarına. O, kayar dağların arkalarına, Der ki : buluşmamız kaldı yarına ! Son alevlerile yanar gözlerim. Gözlerim yana yana Boyanır kızıl kana, Altın ışıklarını Emiyor kana kana. Heybeliada, Mayıs 1935

- 91 -


- Ülkü yolcularına ithaf -

Talihin yanıktır sevgiden yana, Dile�in u�runda düştün hicrana, Yürü bu yollarda sen yana - yana . . Ona kavuşmadan usanma gönül !

Canana varılmaz acı duymadan. Gözlerin sönmesin aşka uymadan, Muradını ara hiç uyumadan . . İsterse canını, kıskanma gönül !

Sevgisiz acıdır cihanın tadı, Kırıktır hayatın kolu - kanadı. «Sevgi» dir «Tanrı» nın başka bir adı . . Onsuz bir yaşayış var sanma gönül ! *

Sevgisiz gönülün işi «ah !» olur, Sevgi, yolcusuna kıblegah olur, Sevgisiz bir nefes çok günah olur. Yılma bu vadide ; uslanma gönül" ! *

- - 92 -


Sevgi : Emellerin hazinesidir, Sevgi : Yaşayışın vecizesidir, Tanrının en kutlu mucizesidir . . Ruhunu ona ver, usanma gönül ! *

Sevgi var oldukça her acı diner ; Altın ışık gibi gönüle siner. Sevgi her engeli, her gücü yener . . Ondan başkasına inanma gönül ! İstanbul, 1946 « Toprak» dergisi, Sayı

-

!:; 3 -

-

2S


GUl

'V lE

DüllUl

- Meali Hafız'dan alınmıştır

-

Yeni açan güle dedi ki, bülbül : Çok övünme ; senin gibi çoktur gül ! Gül, gülerek, nazlı nazlı dedi ki : Doaru söze darılmayız a bülbül ! yalnız, hangi aşık maşukasına Acı sözle sitem eder, a bülbül ! İstanbul, 1942 « Gök Börü» Sayı -

- - 94

.

·-·

3


lDOGAl ' lOA tJlfUJAP « İ stanbul bütün güzelliğiyle, bü­

tün haşmetiyle Türk'e yaraşır.• Theophile Gautier

Mehtaptan yanarken ( Boğaz ) da sular Coşar gönüllerde gizli duygular . . Burada çözülmez saklı bir sır. var : Hilkatin sırrına erenler gibi. *

Boğaz'da sihirli rüya doludur, Füsunlu kıyıla:- hüiya doludw-, Tepeleri sarhoş ; sevda doludur . . Sevdaya gönlünü serenler gibi. *

Sularda çalkanır sıra yalılar, Uyuklar sırtlarda yeşil çalılc;ır, Kıyıda dola§ır çift sevdalılar Sevgİnin sihrine erenler gibi. "'

!Jfi - -


Gökte pD.rça parça kara bulutlar. Süzülür ışıklar stıları kutlar . . Yeniden canlanır sönen umutlar ; Sevinir, dileğe erenler gibi.

Ay, mavi göklerde altın bir fener Utana utana bakıp gülümser, Buluta gömülür ışığı söner, Fısıldar talihi yoranlar gibi. *

Bulutlar üşüşüp sarıyor ay'ı, Karanlık basıyor karşı yakayı, Gölgeye bürünür « Yıldız Sarayı:. Büyüye kendini verenler gibi.

Doğu kızıIIaşır, sanki yanıyor ; Güneş doğmak üzere, ufuk kanıyor, Tepeler uykudan zor uyanıyor Hayat varlığım soranlar gibi. •

Seher seher öter dertli kumrular, Köpüre köpüre kabarır sular, Yayılır çamlardan baygın kokular · Çeker BÖnÜileri saranlar gibi ... ... ...

!:lf)


Hayat fışkırıyor her buca�ında, Periler uyuyor şen kucaiında, Güneşle beraber seher çaiında Uyanıp saçını örenler gibi. *

Türk'ündür bu yeşil «bahar ülkesi» Titrer sularında Türk'ün gölgesi, Türk'ündür bu eşsiz cennet bölgesi . . Kıskanır, yarini saranlar gibi. . . 15-10- 1946 « Şark Yolu» Gazetesi

- 97 -

F: 7


Sonbahar akşamı ; gönlüm heyecanlarla dolu, Yürüdüm . . Karşıma çıktı Boğaz'm kale yolu. Tepenin sırtını sarmış ve dolanmış başına ; Bir zafer türküsü sinmiş Hisar'ın her taşına. Karşıda Yıldırım'ın kalesi yatmış pusuya, Fatih'in Kalesi'nin vehmi yayılmış bu suya. * * *

Beş yüz yıl önce kurulmuş bu çözülmez tılısım, Beş yüz yıldır ( Batı ) bekçisi olmuş bu kısım. O büyük Fatih'i gördüm ; şaha kalkmıştı atı, Kişneyip sarsıtıyordu koca bir saltanatı . . Atlının gözleri şimşekle kıvılcımlanıyor, Ta uzaklarda ufuklar bu bakıştan yanıyor. O ne satvetli, ne heybetli, ne korkunç bakışı ? « O » nun azmiyle değişmişti şu tarih akışı . . Bir vuruşla yıkarak eski cihan varlığını, Gömdü topraklara devrin kötü barbarlığını. Devrilip çöktü çürük eski Bizans'ın yapısı, Buradan garba açıldı Rönesans'ın kapısı . . . * * *

- 98


Dolaşır ruhu onun kaleyi ; bir lahza susun. Ona geçmişleri anlattı duvarlarda yosun : Beş asırdanberi ıssız ve bakımsız kuleler, Şanlı varlıkları yer yer kanayan abideler, Geceler ay ışığında suda hep çalkanıyor, Gündüzün kavrularak gö�sü güneşten yanıyor. *

Çınlıyor kalede hep Fatih'in heybetli sesi, Ona ses verdi büyük Türk - Atatürk'ün nefesi : - Bu, şerefle dolu yerler size kalmış ( Ata ) dan - Siz var oldukça sizindir b u ; var oldukça cihan . . . Ulu Fatih ! Bizi kıskanmasa milletler eğer, Medeniyet seni tebcile şitap etse ; değer . . Bir şeref varlığıdır kalesi Boğazkesen'in, Unutulmaz ( anıt ) ındır koca tarihe senin İstanbul, 6- 10-1946 « Şark Yolu» Gazetesi, sayı

- 99 -

-

1


YOlCUlAR İstiklal savaşı kahramanlarına -

Çıktık bağrı yanık uzak yollara Yolumuzda ate§, kızıl kan vardı, Yüce biz dileğe ula§mak için Göğsümüzde sönmez bit inan vardı. *

Bir arida kükredik sel gibi ta§dık, Kasırgalarla biz sanki yoldaştık, Geçilmez sanılan dağları a§tık . . Önümüzde kandan bir tufan vardı.

KO§tuk bu yollarda bağrımı� yanık, Boğduk haksızlığı - Tanrımız tanık Obamız, köyümüz, §ehrimiz yanık . . Her §eyi mahvolmu§ bit vatan vardı. . . .. •

Şimdi : Geli§tikçe her yıl ya§ımız, Göklere yücelir §anlı ba§ımız ; Dinmi§ gözümüzde artık ya§ımız . . Bizi alkı§lıyan, bir cihan vardır . . .

- 100 -


DİN VI AYIN Buhurdanlar tütüyor mabedin bucagında, Kauçuk'tan bir «İsa» keşişin kucağında, Bu oyuncak bebekle agır - ağır ileri . . Yürürken, «ilahiler» sarsıyor kubbeleri . . Duvarlarda çınlıyor dillerden kopan «amin !» İsanın şerefine yapılıyor bu ayin . . . Herkes. buraya koşmuş murada ermek için. Günahı çıkarırken : Günaha girmek için . . . İhtiyarlar eğilmiş rahibin dizlerine, Genç başlar çevrilmiş «Meryemin kızları» na . . Görmeli genç kızların kıs - kıs gülüşlerini Çapkın göz kırpışile, dudak büküşlerini . . . Cennetin anahtarı keşişlerin elinde Kızıl alev uçuyor baş vaizin dilinde Kızlar ! Aldanmayın siz keşiıılerin ahına Yoksa, gireceksiniz «Meryemin günahı» na ! ! Siz, Yakın biliniz : Bir daha bu cihana dirilip gelse İsa, · Ardı sıra ( Muhammed ) gelmeğe ruhsat alsa Parçalarlar İsayı mütedeyyin keşişler, Muhammeddin J<anmdan şerbet yapar dervişler

. .

1

İstanbul «İçtihad » dergisi -- 1 0 1


«

DOR.l GUl

»

llER

- Rubailer -

Baş eğme cihanda kimsenin minnetine, Katlanma hayatın bu ağır zilietine. Yüksel, düşüp alçalma . . sakın olma zebun. Dünyaları verseler de, kıyma Jıürriyetine . . . 10-3-1950 *

Bilgiyle tutuş, yay bir ışık dünyaya. İnsanlık için budur en üstün gaye. Yan - gökte güneş gibi - ki, aksın feyzin Bahtsız beşerin yattığı her me'vaye. 2 2 - 1 - 195 1 *

Vicdan denilen : Gönülde hakkın sesidir ; Her işde o, bir hakikatin makesidir. Susturma ve söndürme - sakın - bir hiç için Aydınlat onu ; ki Tanrının kasesidir. İstanbul, 23- 1 - 1951 102 -

.


CE

S10lMAl

lD

ÇİÇEK

- Sekiz ay solmadan ve taravetini kay­ betmeden yaşayan ortanca çiçeğime -

Oıur mu acaba bir çiçek «Solmaz» ? Şüphesiz dünyada hiç « olmaz» olmaz. İşte ; bir çiçek ki ( ortanca ) adı, Sekiz ay solmadan canlı yaşadı. Saksının içinde ateş rengile, Boyandı üç defa güneş rengile . . Kıvırcık saçile bakıp gülümser. Ben onu okşarım erken her seher. Poyraz salladıkça nazlı başını Çevirir güneşe şen bakışını. Dalları fışkırmış topraklarından, Hayat saçılıyor yapraklarından. *

Ah ! ben de olsaydım «solmaz» bir çiçek, Veya tasasız bir süslü kelebek . . Kanat çırpa çırpa uçup gelirdim, Koklayıp çiçegi ve yükselirdim . . . *

Sevilmek, sevinmek hayatta biraz . . Bahası biçilmez en yüce bir haz. *

Sevin ve sevindir ; solma çiçegim ! Yaşa, yaşat beni, ölme çiçegim ! 15-12- 1946 - 1 03 -


- Gençlerle hasbihal

Ey genç ! Konuşalım biraz seninle : ·«Bencil» olma, bakma herkese kinle. Her işde vicdanın sesini dinle . . Vicdan ( hakim ) olsun ; sen - ona ram ol !

Hayatta suç dolu yoIIarı seçme, Suç bir uçurumdur, oradan geçme, Suç iksir de olsa - bir yudum içme . . İhtirasa uyma, gerçek adam ol !

Kurnazlık, ışıklı yolu karartır ; Azdırır ,insanı - yoldan ayartır, Vicdanı susturur, hırsı kabartır . . İnsana yaraşmaz böyle eğri yol . . . *

Türklüğe yakışsın aşkın - emelin . . Kanma fitnesine her müptezelin ! Helal ye ; harama değmesin elin . . Nefsini düşünme, sen digergam ol ! . . Kayseri, 1 -2- 1948 «Davran» dergisi, Sayı - 1 1 104 -


H iCiV VlE tJHlAHİ ŞURUER _

/

- 105 -



İSIIRİM - Çağdaş züphe gencin « ideal» « Moda» da beş katlı güzel bir yalı, İçinde çiçekler, kıymetli halı, Sabah kahvaltısı kaymakla balı . . Ben arı tanımam ; «bal» ı isterim, Modalarda güzel yalı isterim . . . *

Yanımda sarışın, kıvırcık saçlı ( Düşes ) ya prenses m ücevher taçlı, Çehizi, villası yeşil yamaçlı . . Böyle bir şans veren «fal» ı isterim, Konmağa dikensiz dalı isterim . . .

*

Hey ukala ! Bana «el» sözü açma ; Yurt, ulus . . dediğin hepisi saçma . . Kolay yaşamaktan öteye kaçma : Anafordan gelen « malı» isterim, Adalarda yeşil yalı isterim . .

- 107 -

i

-


Ülkü, fedakarlık - hepsi palavra, Elime geçmeli tükenmez para, Parasız «bar» Iarda hep yüzüm kara Bilmem ; nerden olsa «bal» 1 isterim, Arsası yoksa da yalı isterim . . .

. •

*

Dünya beş günlüktür ; dördü karadır, Şeref de namus da - her şey paradır. Paradır dünyada, yalnız paradır . . Bilgisiz olsam da «mal» 1 isterim Yaşamak, zevkalmak hali isterim. *

Başkaları kadar ben de insanım. Çalı§Sam yıpranır bu güzel canım. Yayılmalı hem de şöhretim - §q[llm . . Hasılı : Ben tatlı balı isterim, Eziyet çelcmeden yalı iste;im, Çalınmış da olsa, malı isterim. İstanbul, 1943 «Gök - Börü» Sayı

- 108 -

·

5


ORKESTRA - Ülküyü taklit eden sahtekarlara ithaf -

Yabani .hayvanlar toplandı kıra Kurmak istediler bir orkestra. Eşek saksafonu .�eçirmiş ele, « Ton» ögretiyordu sarı bülbiile. ' Ayı homurdanıp aldı «kanun» u Basdı tellerine uzun burnunu, Maymun kucakladı koca tamburu Abandı üstüne çıktı kanburu, Keçi üflüyordu yanık kavalı Sallanırdı sarı uzun sakalı, Bir de çıkageldi yaban domuzu Boynuna asmıştı kutsal kopuzu, « Vik, viyak, vaak . . » diye se�irtti tilki Uygundu sesi de ahenge belki . . . Çaldılar, çaldılar . . çalamadılar ; Muzikadan bir pay alamadılar. Nihayet, haykırdı onlardan biri : - Beceremedik, çünkü : yerimiz eğri -. Zırlayıp. agladı, anırdı eşek : Yanlış dizilmişiz, çalgımız gevşek. Kızıp homurdandı bu söze ayı Burnunu kabartıp kopardı yayı . . - 1 09 -


Şmnatalarından orman inledi, Filozof papagan bı.:;-ıu dinledi, Seslendi : - Yeti§ir, biraz susunuz ! Alemi rahatsız ediyorsunuz . . İsterseniz başka bir yer seçiniz ; Ehli değilsiniz siz, vazgeçiniz ! Değiştirseniz de başı, ayagı ; Çaldıgınız hava zırva - bayagı . . Defolun, çekilin, gidin buradan Zurna - zırıltınız kalksın aradan. 1946 « Şark Yolu» gaz. Sayı

110 -

-

2


IAT VI UZZA »>YA ( Meali K. dan alınmıştır )

Bir parça taşdın ; seni yontarak .«Allah» yaptım, Halıkm kendim iken, «mabud» um diye taptım . . Büylenen ruhumla gözlerim pek kamaştı. *

Secdeye diz çökerek magdur boynumu büktüm, Adalet dileyerek acı göz yaşı döktüm . . Hüzünüm o kadar derin, derdim başımdan aştı. *

KaujJnda egilerek döktüm dertli içimi, Nasırlaşan ruhuna indirdim çekicimi . . Hissiz b�r demir gibi vurdukça katılaştı. *

Seni «gök AllahJ» nın «yer» deki eşi sandım, Nihayet, anlayarak, benligimden utandım . . Cansız - dilsiz heykelin önümde sagzrlaştı. *

Kalbimde yarattıgzm mabedi yıkıp yaktım, Alevlerin içinde devrilen ( put ) a baktım . . Boguk bir iniltile ruhumdan uzaklaştı . . . İstanbul, 1-12-1928 «Azeri Türk» dergisi, Sayı 26 -

- 111 -


- Züphe bir «büyük» e

ithaf -

Perişan mı, dedin, milletin işi ? Toplanmış bir yere iki üç kişi ; Seyreyle uzaktan sen bu ğidİ§İ . . Pek ucuz ss.tılan İman nerede ? *

Bulutlar üstünde kurulmuş tahtın ; Oradan şimşek tek parladm çaktın . . Yere in, ınerkeb bin ; açılsın bahtın, At koşturacağın meydan nerede ? *

Etrafını sarmış « ak ğeneral» ler, Seni şaşırtmıştır güzelim dullar, Uçurumdur senin gittigin yollar, Sana yol ğösteren iz'an nerede ? *

·--

112 -


Mutantan görünür .kifayetlerin : Kurtaramaz seni ziyafetlerin, HO§ değil milletçe bu adetlerin . . Bunu çakmıy.:ı.cak nadan nerede ?

.. .. - Olsan da sen eğer dünyanın piçi ? Bırakmam ben seni canımın içi ( ! ) Sen, ( pratik ) adam, eski fırkaçi . . Bizi ayıracak insan nerede ? İstanbul, 1929 «Azeri Türk; dergisi

- 113 -

F : ll


A.dam ata cennetten kovulduktan ve yer yiizüne ilk düş­ tüktC'n sonra çok acı duydu ve suçunu ba�ışlatmak için Tan� rı'ya yalvardı : Bağı§la suçumu hey Yaı-adanım ! Ben senin kimsesiz .kullarındanım . . . *

Ben bir suç işledim gitti gücüne, Fırlattın «uçmağ» dan başka acuna, Düşdüm bu ülkenin ıssız ucuna . . Ba'aışla suçumu hey Yaradanım ! Ben senin kimsesiz kullarındanım . . . *

Esirge hey Tanrım, öksüz kulunu, Salık verdir bana « uçmağ» yolunu, Aç uzat göklerden bana kolunu . . Bağışla suçumu hey Yaradanım ! Ben senin kimsesiz kullarındanım . . . *

Iley Tanrım, « Tavgaç» ın beni aldattı. Diyecekler ; adam çok hamarattı, Güzel uçmağı bir elmaya sattı. . . Tanrım, sen kulak ver bu yakarışa, Acunda çarptırma beni kargışa . ! ( "' ) . .

(•)

Kar�ş : beddua,

«Cumhuriyet» nifrin,

- 1 14

gaz.,

1935


HAYVANIN KARGl$1 Tamuk ( 1 ) seni yaksın ( Adam ). Kızıl kanın aksın ( Adam ), Beni bırakıp gittin Sen, ne sarsaksın ( Adam ) . . . *

Y c.nchm, hey Adam, yandım, Yalnızlıktan usandım. Ezelden seni .sevdim, Seni koç yigit sendım.

Batırlar ( 2 ) yılmaz ( Adam ) Seven ayrılmaz ( Adam ) ! İlgarırıdan dönenler Bil ; er sayılmaz ( Adam ) !

( 1)

(2)

Tamuk Batır

:

:

Cehennem

Bahadır

-

Yigit

- 115

!

( Bedduu )


Gel Adam, olma uysal. Seninim ; yanımda kal. Bu yer uygun değildir ; Git uçmaa'ı ( 3 ) geri al. *

Ne Ne Ne Ne

var, narı var, bir k!z!l elması de ak pınarı var . . . Seı'medim bu yaylah, ( 4 ) Özliiyonım ( uçmağ ) ı . . .

akar

-

bakarı

kırmızı

«Cumhuriyet» (3)

Uçmağ : Cennet.

(4)

Yaylak

: Sayfiye.

- 116 -

gaz.,

1 935


CE

!lElAlUSYON . - «Diplomat » larımızın Korıaau -

- Çok çarpıştı «fraksiyon » Yaptı sonra «koalisyon» Aldı böyle «rezaliisyon » : «Merkez» de kimin sayı var, Onun alacak payı var . . . *

İş başkanın ; «ferman» bizim .. Dert milletin ; «derman» bizim .. Dava bizim, meydan bizin::ı. Haydi, bira getir garson ! Tanır bizi «liga nasyon» . *

Olmasaydı «millet derdi» Metel_i�i kim verirdi ? 0 Allah verdi, Allah verdi.. ! Haydi, meze getir garson ! Biz yaparız uydurmasyon. *

- 1 17 -


ilatif : - Hanı i§inizin rengi ?

Sözüniizün yok ahengi . . Tepe taslak, «Hosdurengi» ( * ) Mevzuunuz : Doldurmasyon, Mantık/arınız : Atmasyon . . . *

Bulunsaydı ipin ucu, Toplansardı miIIet gücü ! . . Bir Ermeni, ya bir Gürcü Gelip yapsa konsultasyon Söyler : - haydi, dağılmasyon ! *

Söylemek acı da olsa, Etmeyin bu sözü tasa ! Biraz insafınız varsa ? Benden size enformasyon : Bunlar toptan [ aldatmasyon ] ! «Cumhuriyet» gaz., 1935 ( "' )

Bu söz, ölmüş bir arkadaşın uydurduğu yerine çok kullandı&ı bir kelimedir.

---o---

- 1 18 -

ve

( miınasız hareket )


İÇİNDEKİLER Sahife Nu : ---- .

Yayınevinin Önsözü Bir Mektup Yazarın Önsözü İlk ve Son Söz Ergenekon Türküsü Tufan Olacak Son Dilek Vahşet Haberleri 1 Yaralı Aslan Ülkü Yokusu Ağladı Geçti Hilal'i Seher Gurbet Güvercini Sevgi Yolcusu Mayıs Kızı Sürgünler Kafilesi Yaklaşma Yağı ! Bekleyeceğim Zak Çeka Mayıs Benim Türküm Kanlı Nisan'a Koştuğumuz Yol Esir Türklere Tanrı Dağlar'ı Vahşet Haberleri il Dalgalar ve Kayalar Nasıl Koşuyorum Cidal'den Bir Sahne Akan Yıldızlar

----·

3 5 7 9 10

11 12 13 18 19 21 23 29 31 32 3'5 38 39 40 50

52 53 54 55 56 58 61 62 64 66 1 19 -

·-


Sahife Nu : Hınç Yüksel Bayrağım Gazel Ga z el Anne Vahşet Ha berl eri III Yurt Hasreti Şafak Sökerken Sevgi Sızısı Ebedi Değil Gönül Gönül Şopenin Ruhu Tab iatın Şiirleri Akşam Türküsü Usanma Gönül Gül ve Bülbül Boğaz'da Mehtap Boğazkesen Kalesi Yanık Yokular Din ve Ayin Dört Gül'ler Solmaz Çiçek Vicdanın Sesi Hiciv ve Mizahi Şiirler İsterim Orkestra Lat ve Uzza'ya Nerede Adam'ın Yakarışı Havvanın Kargışı Rezalüsyon - 120

68

6J 71 n 74 76 80 81 83 85 86 8 '7 90

91 92 94 95 98 100 101 102 103 1 04 1 05 107 1 og. 111 112 114 115 lli �



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.