Müftüoğlu Mustafa Tatlısu - Milliyetçiliğimizin Meseleleri ve Kurtuluş Yolumuz

Page 1



Milliyetçiliğimizin Meseleleri ve Kurtuluş Yolumuz

Müftüoğlu

MUSTAFA TATLISU

İstanbul 1970


'

:

Bu kitap 1970 yılı Mayıs ayında tstanbul'da ESKİN Matbaasında 5000 nüsha olarak

dlzllmlş

ve

basılmıştır.


TAKDİ M bu küçük eserin ınücllifl Mustafa Müftüoğlu'nu 26 yıl önce kurmuş olduğu MÜFTÜOGLU YAYINEVİ'nin çı kardığı «Milliyet­ çilik Yolunda» adlı biı· eser sayesinde tanınu!J­ Elinize

aldığını z

tım.

Müftüoğlu 1947

sonra da sağ kafalarda büyük yankılar yapan, en tanınmış mücadeleci kalenılerin bir araya geldi ği «Kızılelma» mecmua­ sını çıkarmağa başlamıştı. den

bu mecmuada kader birliği yaptık· tan ve aynı mecmua sayfalarında birlikte yazı yazmağa başladıktan sonra daha iyi tanımıştım. Korkusuz ve kültürlü bir gençti. Kendisini,

Yıllardan sonra, nm karşısına işte bu

1or.

ylni ş u anda da okuyucuları·

küÇük eaerle

çıkmış

bulunu· 3


Cmit ederim ki, hacim itibariyle küçük olma­

ıma rağmen hafızalarda büyük bir iz bırakacak �lan bu eser, Türk Milliyetçiliğinin asli ve kök.16 meselele7ini büyük bir vukufla dile getirmektedir. Bu kitabı okuduktan sonra siz de şu kanaata

varacaksınız ki, büyük milletiınizin kurtuluşu İs­ lama bağlı bir şuur ve mücadeleyi benimsemekle mümkün olacaktır. Müftüoğlu'na bundan sonraki vereceği eseı·­ ler için de Allahın yardımcı olmasını diler, başarı­ lar temenni ederim.

İlhan Darendelioğlu 6

4

-

5

-

1970


cMubtellf villyet ve kazalarda

muhtellf

milliyetçi teşekküllerce tertip olunan bu feransın, Türkiye Komünizmle Mücadele

kon­ Der·

neti Eskişehir Şubesi adı na 1. Mart. 1970 tari­ hinde ES - ES Salonunda verilen şekli

aynen

banda alınmak suretiyle şu küçük kitap mey­

dana celmiştlr.»

Muhterem gönüldaşlarım , Sizleri hürmet ve muhabbetle sel! mlanm . ulvi topluluğa vesile olan

Türkiye

Şu

Komünizmle

Mücadele Derneği Eskişehir Şubesindeki genç kar­

deşlerimi, bu hayırlı çalışmalan dolayısiyle tebrik �der ve böyle güzide bir topluluğa hitap

edebil­

mek fırsat ve bahtiyarlığını bana kazandırmaları dolayısiyle

kendilerine

huzurlarınızda

teşekkür

ederim. Konuşmamız (Milliyetçlliğiınlzin Meseleleri) ne dairdir. Milliyetçilik nedir? Gerçek milliyetçi kim­ dir? G e rç ek

bir

milliyetçiye

göre,

meselelerimiz

nelerdir? Bu bahisler üzerinde duracak ve bu ba­ hislerle

ilgili

kendi

görüş

ve hatıralanmızla, muh­

telif fikir adamlarının görüşlerini bir araya top­ lamaya ve bir buket halinde, sizlere takdim e tme­

ye çalışacağız. Gayret bizden, tevfik AUah'tandır.


1

(Millet)

Efendim,

ve

(Mill iyet)

mefhumları

bugüne kadar muhtelif şahıslarca ince le nmiş ve çeşitli tA.rifleri yapılmışsa da; gerek bizde, gerek­

se A vrup a da bu, her iki kelimenin '

ittifak

rinde

manaları üze­

hAsıl olmamıştır.

Bu, millet ve

milliyet mese lele rini derin bir

vukufla muhterem müdekkik merhum İsmail Ha­

mi Danişmend incelemiş ve bu mevzuda bir hay­

lı da neşriyatta bulunm uştur.

Bu zatın

yaptığı

(Millet demek, herhangi bir

son tetkiklere göre:

esas etrafında toplanmış mütesanid bir

i nsan küt­

lesi) demekti r Etrafıı1da t opla n ıla n bu esas, ınil­ .

le tlerin teşekküllerinde ' amil olan tarihi göre değişmekte, hazan Fransa'da

şartlara

ve Çin'de oldu­

ğu gibi (kültür), hazan Almanya' da o lduğ u gibi (ırk), hazan Arap

memleketleriyle

Romanya'da

olduğu gibi (dil), bazan İsviçre'de olduğu gibi (va­

tan) yet)

şeklinde görülebilmektedir.

hangi 8

ve bazan da Amerika'da olduğu gibi (ta b ii

bir

topluluğun

bir

millet

Şu

halde,

sayılabilmesi

·

her­

için,


din

birliği, dil birliği, ırk birliği, kültür birliği, yatan birliği gibi rabıtaların h epsine lüzum yok­ tur. Bir topluluğun millet sayılabilmesi için, bun­ lardan herhangi birinin etrafında toplanmış ol­ ması k af idir. Bu hale göre, (milliyet) demek, işte bu mil­ letten mille te değişen birl ik esasının idrakinden mütevellid şuur demektir ki, bir misalle izahı ge­ rekirse, mesela, millet esasını vatan birliğine bağ· layan İsviçre'nin muhtelif kantonlannda ayn ay ­ n diller konuşulduğundan ve bundan dolayı bir değil, bir kaç resmi dil kabul edildiğinden, İsviç­ re'de milliyet fikri, dil esasiyle izah edilemez. Efendim, insanlarda milliyet hissi, milletlerin teşekkül devirlerine dayanacak kadar eskidir. Ye­ ni olan şey, bu tabii ve içtimai benlik hissinin tah­ teşşuurdan, yani şuur altından, şuura çıkması; �aşka bir ifade ile müphem, belirsiz bir hissin muayyen bir fikir şe klini alarak kül türleşmesidir. Bizde, İslamiyetten evvelki devirlere kadar dayanan eski, köklü ve kuvvetli bir şuur hal inde­ ki milliyet fikri, Avrupa'da ancak 19 cu asırda, yani 100 sene evvel belirmeye başlamıştır. Büyük Fransız İhtil!linin yurdunda dahi, milliyet ma­ nasına gelen (Nasyonalite) kelimesinin Akademi Lügatine girmesi 1835 tarihine tesadüf eder. Ke­ zat İngilizceki mUÜyet kel fmesi' kar§ılığı olan (Ney7


şJnallti)

(Nasyonalltat)

ve Almancadaki

l�ri bugünkü manay a ancak bir

şa bilmişlerdir. Milliyet fikrinin Avrupa'da

asır

keltme-­

evvel kavu­

içtimai bir şuur

hllinl alabilmesinin ancak yüz senelik bir maziye sahip olduğunu bu şekilde

kısaca

kaydederken,.

bizde bu fikrin ne kadar eski olduğuna dair tarihi

6 ncı � Türk mil­

bir vak'a nakledeceğiz. Bu vak'a Miladın

rına, yani 1400 sene evveline aittir ve

..

liyetçilik tarihinin çok kıymetli sayf alannı işgal etmektedir.

Malllm, Gök .. Türk İmparatorluğu

:Miladın 6 ncı asrının ortalarında teşekkül

ve bu

etmiş

imparatorluğun sür'atle yayılıp, kuvvetlen·

mesi komşulan Çinlileri

fazlasiyle ürkütmüştür.

Göktürk'ler nezdine gidip - gelen Sefaret Hey'eti­ nin başındaki diplomat, bu yayılıp, gelişen Türk devletinin inkırazı için İmparatoruna

siye

şunu

tav­

(Gök-Türk hanedanından her prensin maiyetinde büyük ordular vardır. Hepsi.:. nin ünvanı da Han'd.ır. Bunları kuvvetle yenmek etmiştir:

güç, fakat birbirlerine dü§ünnek kolaydır.) Çinli­ ler bu yolda yürümüşler ve imparatorluğun

ba­

şında bulunan iki kardeş. arasındaki ihtilA.fı

kö­

rüklemişlerdir. Körüklenen bu ihtilAf sonunda bü­

kısa bir zamanda Doğu Göktürk'ler, Batı Göktürk'ler §eklinde ikiye aYrilmıştır. Bir tarattan iki k&rdef yük Gök - Türk İmparatorluğu otuz yıl gibi

1 ,


arasındaki re kabet , diğer taraftan Çinlilerin tah­ rlki ne ticesi, bu iki devlet devamlı birbi rileriyl� mücadele etmiş, bu mücadele neticesi, Doğu Gök­ türkler zayıflamış, Batı Göktürk le r ise kuvvetlen­ tnişlerdir. İşte bu sırada, zayıflayan Doğu Gök­ türkle re Çinliler yardım elini uzatmışlar ve Çinli­ lerce milliyet fikri (kültür) esasına bağlı olduğu için Doğu Göktürkleri Çinlileştirmek suretiyle hi­ mayeye talip olmuşlar dı r Buna göre, Türkler, kendi kıyafetlerini, örf - ft.det ve an'anelerini, ka ­ nunlarını ve hattl dillerini değiştiri p bunların yerine Ç in kıyafetini, Çin an ' anesini, Çin kanu n­ larını ve Çin dilini kabul ettikleri, yani milliyet­ letind e n vazgeçtikleri takdirde Çin İm para to ru kendilerini himaye edecektir. Arkadaşlar, bu şart­ ları öğrenen Türk Hakanının Çin İm paratorun a verdiği cevap, Türk Milliyetçilik Tarihinin muh­ .

,

teşem bir vesikasıdır. Bakınız ne diyor Türk Ha­ kanı, Çi n İmparatoruna: (Şimdi oğlum, sarayı­ nızda isbatı vücud edecek ve her sene size haraç

olarak asil· atlar takdim olunacaktır. Ben ise, sizin emirlerinizden başka bir şey dinlemeyeceğim. Fa­ kat.. elbiselerimizin önl eri ni kesmeğe, omuzları­ mızda dalgalanan saç ö r gülerini çözmeğe (bunlar o d evir deki kılık - kıyafet) dilimizi değiştirmeğe ve sizin kanunlarınızı ka bul etmeye geli nce .. B1zlm-A.detlerimizle•· -an'anelerimiz .o· -kadar eskidir


ki, ben şimdiye kadar

bunlan

değlştlrmeğe cesaret

edemedim, bütün millet de benim gibi, aynı kalbi

taşıyor.) Cevap budur arkadaşlar ! Görülüyor ki, bu cevapta, Türk Hakam her fedakA.rlığa razı olu­ yor. Çin İmparatorunu metbfl. tamyor, haraç ver­ meği kabul ediyor ve hatta. kendi oğlunu rehine olarak Çin Sarayına göndermeye razı oluyor amma, Türk diliyl e Türk kültüründen vazgeçe-­ meyeceğini en açık ve en kat i bir lisanla ve res­ ,

'

mi bir nota ile ilan ediyor. Bizde İslamiyetten ev· vel mevcut olan bu milliyet fikri, İslamiyeti kabul ettikten sonra yepyeni bir ruh ve mana kazanmış

ve din bahsinde izah edeceğimiz Türklüğünü

şekilde

Türk,

İslA.ıniyet sayesinde muhafaza

ede­

bilmiştir. Tarihi bir vak'ayı ve muhteşem bir vesi­ kayı böylece naklederken, milliyet fikrinin bizde bugün ne halde olduğuna bakalım ve dolayısiyle (Milliyetçiliğimizin Meseleleri)

meve;uuna girelim.

***

Biz milliyet fikri ve milliyetçilik mevzuunda neden tam ve nıüşterek bir tarif ve anlayışa sahip olamadık. Evvela yakın maziden vereceğimiz bir kaç misalle bunu tetkik edelim. Şu çeşitli milliyet tariflerine bakınız : .

1

-

Eski

Anayasanın

Türklük, (Türkiye'µe ıo

din

as•incl

maddesinde

ve ırk ayırd

.

eqılıµepl-


zin vatandaşlık bakımından herkese Türk denir) şeklinde tarif edilmektedir Bu resmi bir tariftir ve bu tftırlfte (tabiiyet) esası kabul olwımuştur. Bu ta rife göre, Türkçe bilmeye n bir gayritürk sırf Türkiye tabüy etinde bulunduğu için Türk tür de; Türkçe konuşan ve Türk ırkından olan , mesela bir 'Batı Trakya Türk'ü yabancı tab i iye tinde old uğ u .

için Türk değildir.

2

-

Tek p arti devrinin

programının

C.H.P.

2'nci maddesinde ise, (Millet, dil, kültür ve

mef­

kure birliği ile birbirine bağlı vatandaşların teşk il ettiği bir siyasi ve içtimai hey ettiı ) denilmekte­ dir. Türklüğün bu tArifinde tabiiyet değil, dil ve kültür esası kabul olunmuştur ki, bu tarife göre, Türkçe bilmeyen veya ana dilleri Türkçe olm aya n Türkiye tebaası, Türk s ayılmıyor demektir. 3 - Anayasa da ( t abiiyet ) olarak tf4�rlf edilen milliyet fikri, Milli Müdafaa Vekal etin c e (ırk) esasına bağlanmış ve askeri mekteplere alınacak talebeler için ilan olunan şartnamede (alınacak talebenin öz Türk ırkından olması) kat,i bir şekil­ de if ad e edilmiş ve s e n elerce bu esas a riayet olun­ '

'

.

muştur.

4

ise, milliyet fikri; ırk dil, kü l tü r ve tarih bi rl i ğine dayanan geniş bir Turancılık prensi biyl e izah edilmiş vo .Türk Tarih Kurumu tarafından hazırlanıp Maarlt Vekaletin· -

Maarif Vekaletince

11


ce on yıl kadar ııselerde tarih dersi olarak okutu­ lan Tarih Kitabında Türklüğün hududu şöyle tA, rif edilmiştir: (Baykal gölü havalisinden başla.­ yarak Altaylar ve Orta Asya'dan itibaren Hazer denizi ve Karadeniz havzalariyle Ege denizi ve Tuna boylarına kadar olan geniş sahalar binler.. ce ve binlerce senelerdenberi alelumum beyaz renkli olan Türklerle mesktindur..... Tarihte daima göze çarpar bir birlik arzeden Türk ırkı dalına hakim kalan bariz uzvi vasıflariyle, dimağın en kuvvetli mahsulü olan müşterek dilleriyle ve bu dilde nakledilmiş olan harslariyle, tarihi ve müş­ terek hltıralariyle aynı mmanda bugünkü millet tarifine de en uygun büyük bir cemiyettir. Bütün tarihte böyle büyük bir ırkı, bir millet halinde görmek, bilhassa zamanımızdaki insan hey'etlerl­ nin pek çoğuna nasip olmayan büyük bir kuvvet ve büyük bir şereftir.) ..

5

-

Maarif VekA.leti tarih dersinde milliyeti

böyle geniş mAnasiyle Turancılık olarak izah eder­ ken, Edebiyat dersinde bu kere aynı milliyeti (va­ tan) esasına bağlamıştır. İsmail Habib'in liseler­ de okutulan <eEdebi Yeniliğimiz» adlı edebiyat ki­ tabında bu esas sarahatle işlenmiş ve böylece ta­ rih dersinde mi!liyet esasını Turancılık olar�k öğ­ renen bir talebe, aynı sınıfın edebiyat dersinde 12


milliyet fikrini (vatan birliği) olarak öğrenmek ılbi bir tezad içine düşmüştür. Bu çeşit resmi tft.rifier yanında. hususi tA.rtr: ler de yer almıştır. 1947 yılında bizzat yaptığım bir anketle yetmiş kadar, tanınmış milliyetçiye milliyet hakkındak.i görüşlerini sormuş ve bunlan bilA.hare neşretmiştim. Bu yetmiş milliyetçinin yaptığı tarifler de yukarıdaki resmi tA.rifler gibi çeşitli idi ve pek azı muayyen bir esasta birleşi· yordu. İşte ortaya çıkan bu resmi ve hususi tft.­ rifler manzumesi halihazırdaki keşmekeşe sebep olmuştur. Efendim, bugün dünyanın hiçbir yerinde, biz­ deki gibi çeşitli milliyetçilik anlayışına tesadüf edilemez. Her gurup, her teşekkül, kendisine gö­ re bir milliyetçilik tarifi yapmakta ve işin garip olan tarafı şudur ki, her gurup, her teşekkül ken­ disi gibi düşünmeyen diğer gurup ve teşekküllere adeta düşman gözüyle bakmaktadır. Gerçi bugün birçok milletlerin kendi mahalli ve hususi şartla­ rına göre, millet olarak ayn ayn milliyet anlayı­ şına sahip olduklan vakidir. Fakat bizdeki gibi, her gurubun, her teşekkülün ve hatta her ferdin kendine mahsus bir milliyetçilik anlayışına sahip olduğu, tekrar edelim, dünyanın hiçbir yerinde görülmemiştir. Söylemek mecburiyetindeyiz kt, şahsi mülAbazalara dayanan indi nazariyelerle ıs


hi)

Şu hA.lde arkadaşlar, ya o günkü Hükumetin tesbit ettiği bu 47 kişi Irkçı ve Turancı değildirler veya Irkçılık ve Turancılık bu değlldlr, ...

Burada «Irkçılık - Turancılık» adı verU�n milliyetçilik düşmanı dft. va hakkında kısaca bir� şeyler s öy lemek isterim: Efendim, 1943 v e 1944 yıllan, sol faaliyetin memleketimizde azgın oldu· ğu bir devirdir. Türki ye Gizli Ko münis t Partisi'­ nin şefi olan Dr. Şefik Hüsnü, Moskova'ya gön­ derdiği gizli raporda bu devre i çin : ((1943 baha­ nndan 1944 baharına kadar olan sene, harp dev· resinin en verimli ve hareketimizin kredisini aza­ mi yükselten sene oldun di yo r Bu yıllarda Anka­ ra Dil - Tarih - Coğrafya Fakültesinde Pertev Nai­ li Boratav, Mediha Berkes, Niyazi Berkes, Behice Boran ve Muzaffer Şerif Başoğlu; Devlet Konser­ vatuannda Sabahaddin Ali, İstanbul Ünlversitest Pedagoji Enstitüsünde Sadreddin Celal gibi ma­ lüm ve mahut şahıslar tahrikat ve tahribatlanna devam ediyorlardı. Aynca Ankara'dakl kadro, Yurt ve Dünya ve Adımlar a dlı -sözde ilmi ik1 mecmua çıkanyorlardı. Behice Boran'ın sahipli­ ğinde yayınlanan bu iki dergi için, Dr. Şefik Hüs� nü yukanda bahsettiğimiz gizli raporunda «An­ .

-

-

karada çıkan marksist

iki

mecmuaya_

ettik» demektedir. O yıllarda Maarif

rehber�

Veklll

ola�

ve yukarıda acllannı saydığımız mahut _şahısları

i8


daha nlcelerlnl himaye eden Hasan Ali Yücel, bu "iki marksist mecmuaya, ba�ında bulunduğu ve

Vekaleti abone yaparak, Devlet bütçesinden

bu

tip n eşri yatı beslemiştir.

Türkiye Gizli Komünist

Partisince h azırlanan

ve üzerinde Faris Erkman imzası bul unan En

Yük Tehlike adlı broşürün neşri de bu

Bil·

devreye

rastlar. Milliyetçiliğe, dış Türkler e ve milliyetçile­ r� hayasızca saldıran ve çok sayıda bastırılıp be­ dava dağıtılan bu broşür, komünizma faaliyetleri arasında mühim bir yer tutar. Sertel'lerin başında bulunduğu günlük «Tan» gazetesi ve Abidin Dino, Zeki Baştimar, Sabahad­

din Ali,

H. İ.

Dina mo , Suat Derv iş v.s. gibi ma­

lllm şahısların kümelendiği «Yeni Edebiyat» mec­ muasının tahrik ve tahribatları yine bu devrede­ dir. Bu devir, mahk:O.m Nazım Hikmet'in hapis­ hanede hususi bir muamele ve himaye gördüğü,

Köy Enstitülerindeki moskofçuluk propagandası­

nın ayyuka çıktığı, Maarif Vekaletinin birbiri peşi sıra Rus klft.siklerini yayınladığı bir devirdir. Yine bu. devrede Eminönü Halkevinde -şimdi M.T.T. ·

Birliğinin bulunduğu bina- verilen bir konferan:;

sırasında

solcuların hadise çıkarmaları komünist

azgınlığının nerelere vardığını açıkça gösterir. İşte o

yıllardaki

sol

faaliyetlere

tahammül

17

F. 2


Bey, çı­ kardığı aylık Orhun dergisinin 15 ve .16tncı sayıl&-= nnda devrin Başvekiline· aBa.Şvekll S�açoğlu edemeyen

tanınmış

mllllyetçl Nihal Atm·

.

Şükrü'ye Açık Mektup» ba§lığlyle iki. a;�ık'- mektup yayınlamış ve bu

yazılanrtda

yetlerini, M aarif Vekili

ıtomünizma

Hasan· All

himayesiyle maarife yerleşen

faali­

Yücel'in şahsi

rtıalll.ın

şahıslan'.

·

açıklamiş bu· meyanda Devlet Konservatuvarında' öğretmenlik·. yapan ve a:yrıca.. Hasanoğlan, Köy

Enstitüsünde de faaliyet gösteren Sabahaddin� Alf için· (vata:n haini) tAbirini kUllantnıştı.

Burada;

söylemek mecburiyetindeyiz ki, Atsız· Beyin· bu' «·Açık l\7Ieıttup»u Cumhuriyet devri matbuat tari­ liiride mühim· bir yer tutar:· Bugünkü· serbest· yal . . iip, söyleme devrinde birer kahraman· kesilen· pek· ç\ok başriilıhatrir· ve· muharrtr o günlerde tek· par­ t1 de"vrirtbf ve şahislannın· şakşakcılığını yapar-. lÇen Atsız· :aey bu: «A·çık· Mektup»u· yazıp, yayınıa=­ ·

·

riıişt�r ki,'

btirtlih

rtıA.nA ve ehemmiyeti anıayabi-

·

ıe·nıe·rce· pek- büyüktür. Biz· bur� bu· mühim' nok-· taya· klsaca' temas ederken· bti" gerçeğin' takdirtnl

istikb�lln tarihçisine. hava�e ediyoruz� . Atsız Beyin bu: açık inektubuhdan sonra� ken:.. disine vatan haiı1i denilen Saba-haddin. Ali,· Maa:.. ,. rif Ve�lli Hasan Ali'nin teşvikiyle Ankarada _Atsız aleyhine ha ret dt.vas1 açniı�· ve bu dAvaya A:nkara S'ühcu Asll1e· ceza Mahkentesınde bakıl-. ' ia :!� ·

<

bir_

.:

..

ı1:

f


dığı günlerde 3 Mayıs 1944 de Ankara gençliğinin komünizma aleyhine tert ip le di ği mitinge bam baş ka bir hava verilmiş ve gen çl i ği n bu asil hareketi devrin Millt Şef'ine bir ihtil.Al hareketi olarak in­ tikal ettirilmiş, Milli Şef iğfal olunmuş ve Has an Al i Yüc el Nevza t Tandoğan ve Falih Rıfkı Atay üçlüsünün gay re ti yle Irkçılar - Turancılar adı verilen milliyetçilik düşmanı dlva ort ay a çıkmış­ tır. Etrafındakilerinin iğfa liyle 19 May ıs Spor ve Gençlik Bayramı nutkunu bu davay a hasreden Milli Şef, bu nutkunda mil li yetç il ik için bir da.. kika efendim, aynen vereceğim- «Türk milletine yalnız bela ve fela.ket getirecek olan bu fikirler» diy or Milli yetçiler için de, «Şuursuz ve vicdansız fesa tçılar) tabirini kullanıyor ve il ave ediyordu : "Bunlara Türk milletinin ınukadderatını kaptır­ mamak için Cumhuriyetin bütün tedbirlerini kul­ lana cağız.» Bu nutukdan sonra matbuatta milliyetçilik a ley hi ne y apıl an neşriyat artmış tır Bilahare Maa­ rif Vekaleti, s ank i bir vazife imiş gi bi bu makale1 eri bir araya topl ayarak cclrkçılık Turancılık» adiyle bir ki tap hft.linde y ayınl amış tır ki, bu gay­ reti dolay ı siyle Hasan Ali Yücel'e Mosl{ova. İlim ,

­

,

-

.

.

-

Akademisi bir teşekkümame sunmuştu.r. Milliyet­ çi

avı

dan

bu dava Ankara­ hudutları içine� ist a.nbul a naklo--

ise sür'atle genişlemiş

Örfi İdare

ve

19


İstanbul Emniyet Müdürl'O.ğtlnde yü­ rütülen bu davanın ilk tahkikat safhasında, d� ­ vaya arzu olunan şekli verebilmek için; İstanbul Emniyet Müdürü Ahmet Demir, Emniyet Umum Müdür Muavini Kamuran Çukruh ve l'nci Şube başındaki Said Koçak tarafından milliyetçilere bü­ yük işkenceler yapılmıştır. Bir devrin yüz karası olan bu işkence çeşitlerini burada sayamayacağıı11. Ancak, resmi ağızlarca «mutena hücre» diye anı· lan Tabutluk işkenceleri bugünedek unutulma­ mıştır. Genç kardeşlerim, bilhassa sizler bu da-­ vayı, yapılan işkenceleri sorun, araştırın, bu vata­ m ve bu milleti sevmekten gayri suçları olmayan milliyetçilere yapılan bu zulümleri ve f alilerini unutmayın. Arkadaşlar, sözü uzatmayalım. Yapılan iş­ kenceler sonunda 23 milliyetçinin davası İstanbul 1. Nu. lı Örfi İ dare Mahkemesine intikal etmiş, muhakeme esnasında milliyetçiler, kendilerine ya­ pılan işkenceden şikayet ettiklerinde Askeri Savcı Kazım Alöç aynen şunları söylemiştir : ccBiz bun

ıunİnuştur.

..

lan huzurunuza, vatan hainleri, caniler ve katil· ler olarak

geti rdi k

yatıracak değildik.

.

Perapalas Otelinde

Bunları Onlar

müstahak

olduklan

muameleyi görmüşlerdir. Elbette onlara heı· nevi

zulüm yapılmış ve yapılacaktıı·.»

sonunda �

milliyetçiler muhtelif

Bu muhakeme hapis ve sürgün


cezalarına mahkflm olmuş, verilen bu karar Tem­ yiz edilmiş ve Askeri Temyiz bu mahkfimiyet ka­ rannı

esastari ve usülden bozarak

milliyetçileri

telgrafla tahliye ettirmiştir. Bilahare davaya

2

Nu. lı Örfi İdare Mahkemesinde devam olunmuş ve neticede milliyetçilerin hepsi 31 Mart 1947

ta­

rihinde beraat etmişlerdir. Bu beraat kararı Adli Amirlik tarafından Temyiz edilmiş ise de, Temyiz kararı tasdik etıniş; Temyiz Başsavcısının tashih-i ka rar talebi de bu arada reddol unmuştur. Şimdi efendim, bu davanın ne şartlar altında ve nasıl bir zihniyetle devam ettiğine dair sizle·

re bir vak'a nakledeceğim: 23 milliyetçinin beraat kararlarının kesinleşmesinden

sonra, o

devrin

Genel Kurmay Başkanı Kazım Orbay bir gün As­ keri Temyiz Reisi Orgeneral Ali Fuad Erden'i ma­ kamına çağırır. Ali Fuad Erden yanına raportör Binbaşı Celal Beyi de alarak Gennl Kurmaya

gi­

der. Kazım Orbay, Askeri Temyiz Reisine der

ki:

c<Sayın

Milli Şefimiz Turancıların suçlu olduk.la·

nnı daha baştan ortaya koydular ve bizleri irşad

buyurdular. 19 Mayıs nutuklannda herşeyi açık· ladılar. Böyle olduğu lıiilde, Başkanlığınız altında bulunan Askeri Temyiz nasıl olur "da bunlar lehi­ ne

karar verir?»

Zihniyete

bakınız

arkadaşlar!

Genel Kurmay Başkanının adalet anlayışına ba­

kınız! Bu sual karşısında muhterem Ali Fuad Er�ı


den donmuş, kalmış

ve:

«Efendim,

Hey'etinin vicdani kanaati o yolda

Mahkeme

tecelli

ettiği

için öyle karar vermiştin> demiş. Bu cevap karşı­

sında Ka.zım Orbay büyük bir öfke ile: ccYa öyle mi? O hfilde buyurunuz»

diyerek kapıyı göstermiş ve arkadaşlar hazindir, bu Askeri Temyiz Reisi Ali Fuad Erden makamına döndükten yarım saat sonra verilen bir emirle başka yere tayin olun­ muştur. lVIilliyetçiler hakkındaki beraat kararını tasdik eden hey'ete dahil �nların da isimlerini vereyim- Tümgeneral Kemal Alkan ile Tuğgene­ ral İsmail Berkok da aynı anda tekaüde sevkedil­ mişlerdir. Bugün üçü de Hakkın rahmetine ka­ vuşmuş olan bu muhterem zevatı burada rahmet­ le anmayı bir vazife biliyoruz. Allah cümlesine rahmet eyleye. Milliyetçileri gurup gurup bölenlere ve bu bö­ lünmelerden kendi menfaatlerine birşeyler bekle­ yenlere, hatırlatalım ki, biz Karadeniz sahillerin­ dekilere Laz, doğudakilere Kürt, cenuptakine Arap ve Rumelidekilere Arnavut demiyoruz. Yok böyle bir ·iddiamız... Açık söyleyelim : Bizim dili­ mizi konuşan, fakat kalben bize yabancı olanlar bizden değildirler. Topraklarımızın üstünde iğre­ ti bir adam vaziyetinde oturup, sırf iktisadi men­ faatlerle aramızda yaşıyan ve ilk fırsatta nesi varsa toplayarak Türk vatanının dışında kend.122


iine

başka

değildirler. ve

bir vatan

Uzak

ve

arayabilecek olanl ar yakın mazilerinde, bu

bu vatan aleyhinde düşündüklerini

bizden mille t

sözleriyle,

işleriyle gösterenler, yabana, ele hizmet edenler bizden değildirl er Fakat .. bu topraklar üzerinde oturan bu toprağı vatan bilen, din-1 İslam ile mü­ şerref olan, Türkçe konuşan, çocuklarını Türk mekteplerinde okutan, kızım, oğlunu Türklerle evlendiren ve en hAlis bir Türkten beklediğimiz memleket sadakat ve hassasiyetini kendi hayatın­ da gösteren, kısacası, bir halk tabirince (dini di­ .

,

nimden, dili dilimden) olan adamı soy-sop müla­

hazasiyle yabancı saymıyor

�z.

Elendim,

ve bağrı mıza

basıyo­

elbetteki hiçbir kimse mil liyetçi ola­ Fakat zamanla millet şuuruna eren;

rak doğmaz. kültür, terbiye ve ruh olgunluğuna kavuşan kim­ se, mensup olduğu milletin mazisini tanır, halini bilir, istikba lini düşünür ve bunları içinde duy­ duğu, duyabildtti nisbette milliyetçi olur. İnsan­ ların bir milletten olması başka şeydi r milliy etç i alınası daha. ba'Şka şeydir Bugün yalnız kendi işi gücü ile meşgul o lan herhangi bir doktor, tüccar, mühendis, esnaf sadece bu millettendir ama mil­ liyetçi d�ğildlr. Milliyetçi söyleyen değil, yapan, Ç�§an ��cµr. Çalışır ve doktorsuz, ebesiz, ıiem­ Şlresiz hastane bırakmaz. Vatandaşı kendi malı,

-

.

. . 21 .

\ .


nın hırsızı yapmaz. Çiftçiyi modem ziraat Aletle· ri yle techiz eder. Bağrı lime - lime olmuş toprağın yüzünü güldürür. Mevcut yollara yeni-yeni yöl­ l�r il ave eder. Türlü fabrik alarla ·yeni iş saha.lan meydana getirir. Böylece bir taraftan iktisadi gü­ cü temin ederken, diğer taraftan millet ve mem­ leket düşmanlariyle de mücadele eder. Mil liyetçi mensup olduğu milleti tanır, o mi lletin dinini, ta­ rihini, dilini, milli edebiyatını, örf' adet ve an'a­ nesini s ever, bu meziyetlerini muhafaza ile ica­ bında müdafaa eder ve milletini her yönden yükseltmeye ç a lışır Işte böyle bir milliyetçiye göre; Anadolu, bugün, Türklüğün hür ve müstakil tek yurdudur. Anadolunun d ert leri, meseleleri, ıstı­ rapları vardır. Mehmed Akif B e yin (Şüheda fışkı­ racak, toprağı sıksan şüheda) dediğ i bu toprak­ •

.

iann kendi bütünlüğüne kastetmiş iç ve dış düş­

manları vardır. Bu milletin aşını, ekmeğin i yiyip, çanağına işeyen alçakl ar vardlr. Bu cennet vata­ nı, şuna, buna peşkeş çekmek için, seni, beni, he­ pimizi sokağa döküp, birbirimize düşürerek doğa­ cak k ardeş kavgasını bekleyen haµtler vardır. Dü­ ne kadar Bağda t a vali gönderen�· ·Tunus'a, Ceza­ yir'e Beğ tayin eden ve Orta Avrupa krallarına etek öptüren Türkün, Anadolu'daki bugünkü ev­ lAdlanna bu topraklan çok gören ne idüğü belir­ '

sizler vardır. Bu topraklar üzerinde

24

,.

'

..

hAlA

ezan .aesi· .

'


ne ta hammül edemeyen ilerici

yobazlar vardır.

Anadolu bugün bütün bu şer kuvvetlerle mücadele edecek imanlı aksiyon adamına muhtaçtır. Ana­

dolu nun yola, mektebe, tezgaha, fabrikaya ihti­ yacı vardır. Bu topraklar, altındaki ve üst�ndekl servetleri, nimetleri işleyecek, değerlendirecek ça­ lışmasını bilen insanlara muhtaçtır. Şu halde ger­ çek bir milliyetçi, Anadolucud,ur! Anadolu'da, bu hür.. ve müstakil Türk yurdun­ da yaşayan insanların özbe öz kardaşları, asgari bir hesapla (bizim d ışımı zda) 70 milyon Müslü­ man Türk dünyanın dört bir tarafında esirdir­ ler. Türkistan, İdil - Ural, Kınm, Şimali Kafkas­ ya, Azerbaycan, Kerkük ve Batı Trakya Türkleri v.s. esaret hayatı yaşamakta ve zulüm görmekte­ dirler. Bunlar bizim öz kardaşlanmızdırlar. Hep­ si de müslümandır. ve sünnidir. Bizim dilimizi ko­ nuşurlar. Bizim devamlı devlet ve medeniyet kur­ duğumuz topraklar üzerinde otururlar. El değil­ dirler. Türklüğün bir parçasıdırlar. Hamdullah Suphi Beğin (Bir orman içine duvar çekmek neye yarar? Duvarın altından kökler, duvarın üstün­ den. dallar birbirine kavuştuktan sonra) dediği gi­ bi, köklerimiz ve dallanmız birbirimizle s armaş dolaş olmuştur. İ şte bu herşeyleriyle bizden olan kardaşlanmızla devamlı ;kültj.ir temasında bulun­ mak, onların mukadderatiyıe' ijgilenmek, cliplo'

-

·

'

: 1

'

.

1

-.,;, �-

, ,

'

\

_ ·'·\

2� v


yolu ·ile ·1�nca yaşamalarını temin et�ek bizim için bir bo� bir vazifedlr. Bu kardaşlan­ mı zı esaret te n kurt\lt�rak, istiklft.llerine kavuş­ muş müstakil ve modero devletler. halinde gö�ek ise, en büy\Ut arzumuzd,q_�. Bµ borç ve v�zifeye ve arzuya şayet Turancılık d.�niy9rsa, dosta da, �ü.ş­ mana da haber .vereıırxı, gerçe.k pµ-. mnHyetçi, Tu­ masi

-

..

rancıdır.

Gönüldaşlarım, genç �.a�d�şlerirµ, Türk kim­ dir, Anadoluculuk ve Tura;ncılık ne_dir i�h ettik.

Sözü daha fazla uzatm�yalım. B irta�� _i�mi ıstı­ lahlan ve yaban cı kelimelerle iza,hı mümkün tür.. lü fikir cereyanlarının takdimip..i ş_iµıdilik şöyle blr ta rafa bırakalım ve kısaca diyel�ı:n ki, biz, n e mil­ .

düşmanlarının iddia edip, yaydıklan şe­ kilde laboratuar ırkçıyız, ne de Hitler Almanya­ sında olduğu gibi, siyasi ve istilacı bir ırkçıl ık ha­ reketine .taraftarız. Ne dışandakl Müslüman Türkün dertlerine bigane kalan Anadoluculuğu tasvip ediyoruz, ne de İttihadçıların bir politika zarureti olarak ortaya att ıkları manada Turancı­ lığa taraftarız. Ne kökü komüni zmay a dayanan sözde m.Uliyetçllı.k ve· yalmz iktisadi mes ele ler de da.vası güdene inanıyoruz. Ne de nazarlan Türktill İsl ft.ıniyetten evvelki hayatına çevirip, Totem kül­ türünden medet umarak, İsli\ma omuz silkenlerle beraberiz. liyetçilik

..

28


B iz, Türki ye' yl maddede ve mfi.nada tam imar davasına sahip olan gerçek milliyetçileriz. Bizce, için i çt imai uzviyetimizi muhafaza ve müdafaa neler lA.zımsa, o şeylerin topu birden milliyetçi-

liktir ve bugün bizim için milliyetçilik, bu millete ve bu memlekete hizmettir. Biz, milli'nin bütün unsur ve tezahürlerine bir karasevda huınmasiy­ le bağlıyız Bu karasevda ile, enbiya yurdu ve şü­ heda burcu olan Anadolu da Türklüğün hür ve müstakil bugünkü yurdun da ecdadımıza layık ev­ ladlar olarak yaşayabilmenin v e bu topraklara ebediyyen sahip olabilmenin mücadelesini yapı­ .

'

,

yoruz.

Zira, biliyoruz ki,

Sahipsiz olan memleketin batması haktır;

Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır�

D

Ozerin de ısrarla durulan meselelerimizden bi­ ri de, dindir. Arkadaşlar, biz Türkler İslamiyetin ilk inti­ şar yıllarından beri Müslümanız. Tarihen sabit­ tir ki, sahabe ve tabiin arasında çok sayı da Türk vardır. Sahih-l Müslim'de, Ebu Saicll Hudri'den rivayet edildiğine göre; Efendimiz, Kurtarıcımız ve Müjdecfmfziiı Ramazan ayında itiklf ettikleri 2'Z.


çadır, bir Türk çadındır. Sahih-i Müslimi şerhe­ den İmamı Nevevi, bu Türk çadırının keçeden ya­ pıldığını. ufak yapıda ve yuvarlak biçimde oldu· ğunu kaydetmektedir. Oğuznaınenin verdiği ha­ bere göre de, devrin Türk Hakanı Hicaz kıt'asında yeni bir dinin temellerinin atıldığını duyduğunda, ulemadan Korkud Atayı yeni dinin esaslarını biz­ zat Allah Resulünden Gğrenmesi için Medine'ye göndermiş ve bu _zat öğrendiği, talim ettiği İslam dinini gelip Türklere müjdelemiştir. Ahmed Cev­ det Paşa,nın meşhur Kısas-ı Enbiya'sına göre ise: (349 senesinde Türklerden 200 bin hargah İslam ile müşerref oldular. Hargah, deriden mamul çadır ve oba demek olduğWldan bir hargah, bir hane halkı demek olur. Bu kadar halkın def'aten din-i İslama dahil olmaları, alem-i İslamiyette vuku· at-ı mühimmedendir.), (H: 435 senesinde Bulgar memleketlerinde yaylayıp kışlamak üzere Belasa­ gun ve Kaşgar havalisine gelen gayri müslim Türklerden onbin oba halkı İslam dini ile müşer­ ref oldular ve Kurban Bayramında yirmi bin baş koyun kurban ettiler.) Bu mevzuda diğer mühim bir hadise : Karahanlıların büyük kütleler halin­ de İslam dairesi içine girmiş olmalarıdır. Karahan­ lılann din-i İslam ile müşerref olmalarını incele­ yen bi\tQıı tarihçiler, istisnasız hepsi, (Karahanlı· ların İslamiyeti kabfil. etmeleri, Türk tarihinin �

28


mukadderatını değiştirmiş ve dönüm noktası ol­ muştur) demektedirler. Müslüman olduktan son­ ra Abdülkerim adını alan Karahanlı Hak anı Sa­ tuk Buğra Han, İslam dinini resmi din kabul ede­ rek Orta Asya Türklerinin kütleler halinde Müslü­ man olmalarına sebep olmuş, b öylece Türk ve dün­ ya tarihinin akışını değiştirmiştir. Ecdadımızın

İslamiyeti kabul etmeleri m evzuunda Prot Rason­ yi ( Dünya Tarihinde 1urklük) adlı eserinde di­ yor

ki

:

kışlan

Türklerin İslaıniyetle tarih s ahnesine çı­ gibit başlangıçta ehemmiy e tsiz görünen ,

fak at sonradan çok büy ük tesirler icra eden bir tez ahür, dünya tarihinde hemen hemen yok gibi·

dir.

Bu büyük ha.dise, ylni İsl ft.miyetin Türkler arasında yayılması sür'atle inkişaf etmiş, yetişen mutasavvıflar ve ilim adamları kütleleri manen yükseltmiş ve Türk, İllyı Kelimetullah uğruna devamlı küffar üzerine hücumla şehadet ve gaza peşinde koşmuştur. Bu devamlı küffar üzerine hü­ cumla şehadet ve gaza arayan insanların davası, basit bir müca dele ve yeni yeni topraklara sahip olmak davası değildir. Osman Gazi'nin oğlu Or· han Gazi ' ye vasiye tinde: Bizim nıesleğimiz Allah

yolu

ve

maks adımız

Allah'ın

dinini

yaymaktır.

Yoksa k uru kavga ve cihangirlik d.Avası

değildir 29


sözleri mese lenin koym ak tadır.

esasını

bütün açıklığlyle

ortaya

Tarihçilerin üzerinde ittifak ettikle ri diğer bir gerçeğe göre de, Türkün İ slA miy eti kabul k eyfiye­ ti karşılarındaki ordulara mağlup olarak, zorl a ih­ tida şeklinde ol mamış ; bilakis ecdadımız, muzaf­ zer ve kuvvetli oldukları bir devirde Allahın lutfu ile ve kendi ai·zulariyle müslüman olmuşla rdı r. El Haındü li'llWıi ala dini'l islim ve ala tevfi­ -

ki'l

-

iman ve

ali

hidayeti'r

-

-

Rahman.

Bu tarihi hakikatlere göre, ecdadımız Asr-ı Saadet ten beri İslamiyetle temast adır ve Miladın lO'wıcu asrından b eri de büyük imparatorluklar halinde müslümandırr Ve Hak dini kabul ettikten sonra bu din uğrWlda büyük mücadele ve müca­ hede şerefi bize aittir. Müfessirlerin, muhaddis le ­ rin, kelAm.cılaru1 ve mutasavvıfların çoğu özbe öz Türktür. İslamiyete hizmet için, Arapçanın keli­ melerini, uzun yıllar, çöller içinde, k abile kabile dolaşarak toplayan ve meşhur Kamusunu yazan Cevheri, Türkistan'ın Farab şe hrinde doğmuş bir Türktür. Şii ve Fatimilerin tecavüz ve tahakkü­ münden SünniEği kurtaran ve Abbasi halifesi (El Kainı bi-ernr İllah) tarafından (Sultan'ül İslam) ilAn edilen Selçuki hüküındarı Sultan Tuğ­ ıııl Beğ halis bir Türktür. İ slamiyeti Hindlstan'a '

..

götüren

so

-

ve

·

oradaki meşhur puthanelerl yıktıran


Mahmud· Gaznevt �kamat-ı

Buriye•yt,

Ttlrktt\r.

mübarekeyi

haçlılar

Fillsttn•ı,

elin den

kurtar­

�k için· plAnlar hazırlayan ve bu: plA.nların. bü1'· .yük bir kısmım muvaffakiyetle tatbik eden, yetiş.o.· tirdiği Sallhaddin Eyyübi'yi Mısır'a göndererek F'atıınl Halifeliğini yı kıp Sünni İslam aleminin· birliğini temin

eden,

Mescid-i Aksa'ya

konacak·

olan· minberi yaptıran Halep ve Şam hükümdarı

Nureddin Zengi Türk oğlu

Türktür.

Anadolu'yu

ehl-i salibin tecavüzlerinden kurtaran ve bu top:­

raklan Türke vatan kılan- Malazgirt

kahramanı

Alp Arslan halis bir Türktür. Papanın ordularını

perişan ederek· İlayı Kelimetullah uğruna Avrupa· kapılanru açan l'inci Kosova savaşının muzaffer

ve· şeh! d hükümdan Murad·ı Hüdavendigar T ü rk . oğlu Türktür. İstanbul'u fethederek ehl-i

salibin·

son kales ini yıkan ve hadis·i şerifin sırrına maz­ har olan Fatih Sultan Mebmed Han adını tari he · zaferleriyle yazmış koskoca· bir Türktür. Şarktaki büyük Şil· tehl ikesini bütün çıplaklığiyle görerek,

İslA.mı tefrikadan korumak için sefer dır�'da Şah İsmail'in tacını, tahtını

parainparça

0den,

açan ve Çal­ ve ordusunu

ölümü.ne hem kılıcın.,

hem· de·

kalemin ağladığı Yavuz Sultan Selim Han, .Türk tarjhinin en büYük kahramanlarından biridir. Ar­ kadaşlar, Viyana kapılarında

okuyanlar

Türklerdir.

ezan-ı I\!uh�mmedt

Bütün

küffann

(Hasta

�}..


Adam) dediğ i ve yıkılmasını dört gOzle beklediği koskoca Osmanlı İmparatorluğunu, bütün iç ve dış dü şmanlara rağmen büyük bir dirayetle 33 yıl ayakta tutabilen Sultan 2 'nci Abdülhamid Han özbe öz Türktür Bütün bunlarla beraber; ilim, felsefe ve hi kme tte : İbni Sina, Biruni, Fahreddin Razi, Farabi, Mevlana. Mim ari nin dev üstadı : Si· nan. Hat san'atının unutulmaz s iması : Yes ari. Şiirde: Yunus Emre, Süleyman Ç elebi, Eşrefoğlu, Fuzuli ve Şeyh Galip. Musikinin Buhurizade Mus­ tafa Itri'siyle, Dede E fen di si hep T ürktürler ve bi­ rer İsl am hizmetkarıdırlar. Efendim, · milletleri dilleri, edebiyatları ve ta­ rih şuuru ya şat ır Fakat mil letler i koruyan bun­ lardan daha büyük bir kuvvet vardır ki, o da : Din­ dir. Milletlerin terbiyesinde ve medeniyetlerin doğ­ masında dinin haiz olduğu mühim mevki, milli­ yet mevzuunda dine nasıl bir ehemmiyet vermek icap e tti ğ ini açıkça göstermektedir. Dinin vücu­ da getirdiği terkip ve tevhid hareketi , bir milliye ­ tin doğmasına veya doğmu� bir mil l i yet in sür'at­ le inkişafında en büyük yardımcıdır. Nitekim, İs­ lamiyeti kabul eden ve devamlı fütuhatla . Ba tıya ile�Ieyen Türk, m ill iyetini sır f İsla mi yet sayesinde muhafaza edebilmiştir. İslftmiyetten evvel de Türkler Batıya gel m işl er ve mesel a Hu n T ü rkleri Avrupa' da bir baştan bir başa at koş turmu§larclır. .

'

.

,

32


Şaman dinine mensup olan bu Türkler, Avrupa' da büyük bir zafer kazandıkları halde, milliyetlerini muhafaza. edememişler, Avrupa'da gördükleri ko­ yU hıristiyanlık şuurwıa ram olarak evvela hıris­ tiyani aşmışlar, sonra da örf, adet ve an'anelerini ve dill erini unutarak Avrupa milletleri arasın da eriyip gitmişlerdir. Neden? Çünkü bu Türkl erin sahip o ldukları Şaman dini, semavi bir din değil­ dir. Maltım, Şamanizm, iptidai dinlerdenclir. Böy­ le iptidai bir dine sahip olan Hun Türkleri, A vru pa'yı muzaffer ordular halinde baştanbaşa dolaş­ mışlar ama, semavi bir dinin sahasına girinc e, Şa­ manlılttan hıristiyanlığa dönmüşler, dinlerini kay... ...

beden toplulukların

mukadder akıbeti olan ma­ nevi bünye sarsıntısiyle de milliyetlerini kaybe de­ rek , yerli hırlstiyan unsurlar arasına karışı p , kay­ bolm uşl ardır. Fak at

Türk,

müslüman ol duktan

s onra bü yük fütt1hat yapmış, dünyanın üç kıt' ası­

na yayıl an koskoca bir imparatorluk kurmu ş, bu

arada ç eşitli

medeniyet ve dinlerle karşılaşn1ış ama, di ninden, imanın dan ze rre kaybetmemiş tir.

İnıunını koruduğu gibi, gittiği her yere İslamın emrine riayetle, lmAn, ahllk, kültür ve medeniyet

�türmüştür.

Gayri müsllm Türkleri hı ristiyan­ laştınp onlan kendi bünyesinde kaybeden Avru· .... ..

.. �·

33 F. S


palı, Müslüman - Türkün önünde dize gelmiştir. Neden? Çünkü Türk milletinin manevi, ahlaki, ruhi temelleri İsllmiyetle kaynaşmış, dünya görü· şümüz hayat nizamımız, ahlak telakkimiz, içti· mai teşkila tımız , mimarimiz, musikimiz, edebiya­ tımız, ö rf ve adetlerimiz, hulasa en ince teferrua­ tına varın caya kadar bütün varlığımız asırlarca İslamiyet ile yoğrulmuş, Türk kendisinde İslami­ yeti, İslamiyette de kendisini bulmuştur . Efendim, milli varlığımızı şekillendiren islA.­ miyettir. Keza, yine milli varlığı mı zın bekasını İs­ lam iye te borçluyuz. Böyle bir kuvveti inkar etmek affedilmez bir hata, bu kuvveti ortadan kaldırma­ ğa ç al ışmak ise, büyük bir dalalettir. Nitekim bJz­ de laiklik ( la i s izma ) y anl ış anlaşılmış ve zaman· la din düşmanlığı halini almıştır. Bu din düşman­ lığı havası içinde, komünist küfür edebiyatının or­ taya attığı ilericilik - gericilik . lA.flan revaç bul­ muş ve din darl ık gericilik ; dinsizlik de ilericilik gibi bir mana ifade eder olmuştur. Bu dur um da dindar olm ak veya dindar görünmek bir cesaret meselesi haline gelmiş, yüksek mevki sahibi bazı kimselerle, yine bazı münevverler dindar görün­ memek için ell e rin de n geleni yapmışlardır. Mevki sahibi bir za tın cenaze nama 'mil yalnı z camiden çıkan az bir cemaatin kıldığını ve cenaze dolayı­ ıiyle orada hazır bulunan bazı münevverlerin ve ,

34


ha tt� cenaze yakınlarının namaza iştirAk etme· dtiçlerini gören bir elçinin, namaz kılanlann han­ gi millete mens up olduklarını sorması, bu hilln acıklı tezahürlerindendir. Aynı acıklı halin bir başka tezahürü : Şair Yahya Kema l Be y, bir bayram sabahı B üyükada da bayram namazına gider. Diyor ki, Yahya Ke­ m al Bey , (Ben kapıdan girince bütün cemaatin gözl eri bana çevrildi. Beni, daha doğrusu bizim nesil den benim gibi birini camide gördükl erine şa­ şıyorlardı. Orada, o saatte toplanan ümmeti Mu­ hamm e d, içine bi r yabancının geldi ğin i zannedi­ yordu . . . Namazdan çıkarken, kapıda ayandan Re­ şid Akif Paşa durdu. Bayramlaşmayı unutarak eli mi tuttu : (Bu bayram namazında iki defa mrs'u­ dum. Hamdolsun sizlerden birini kendi başına ca­ mi e gelmiş gördüm . B e rhud ar ol oğlum, gözlerimi kap am ad an evvel bunu görmek beni müteselli et­ ti.) d ed i Bir başk a hazin hal : Merhum Ali Fuad Baş­ gil'in bir makalesinde de kaydettiği gibi, 1958 yı­ lında , memleketimizi ziyarete gelen Müsl üman bir Dev l et Reisini, biz im Devlet Reisimiz o m isafiri arzusu üzerine Cuma namazına götürmüş ve mi aafir Devlet Reisinin cami önündeki (Camie gir-­ nıez misiniz?) sualine bizim Devlet Reisimiz (Blı llikiz) cevabını vermiştir k'J. �u ntdise ve bu ce·

.

,

­

35


vap, bizde laikliğin, laisizmanın nasıl ve ne şek ild e anlaşıldığının izahına yeter bir vesikadır. Halide Edip Adıvar gibi ilerici bir kalem sahi­ bi dahi, laikliğin bu yanlış tefsirinden şikayet eder ve hakikaten fevkalade mühim bir tetkik mahsulü olan (Türkiye'de Şark, Garp ve Amerikan Tesir­ leri) adlı eserinin 155'inci sayfasında, iştirak et­ tiği Edinburg Muharrirler Kongresinde, bizimle çok yakından alakadar olan bir hıristiyanın şu sözlerini nakleder : Demiş ki, bu hıristiyan Halide Edib hanıma, ( Sizdeki l�isizm nihayet İslam dini­ ni kaldıracak ve siz hepiniz hıristiyan olacaksı­ mz.) Laikliğin yanlış olarak veya kasden dinsizlik şeklinde tefsiri neticesi, maalesef ikbal hırsıyla din ve şerefini satanlar dahi bulunmuştur. Bu mevzu­ da iki misal vereceğiz. Ahmed Hamdi Başar İs­ tanbul da Tan Matbaasında bası lan (Atatürkle Üç Ay) adlı kitabının 5l 'inci sayfasında diyor ki : ·(seyahatimizin ikinci merhalesinde cenup vilA,.. yetlerimizden birini ziyaretimizde eski bir hoca mebusun, beraberce poker oynayarak rakı içtiği­ miz mecliste, lüzumsuz olarak Allaha küfür ettiği­ ni işi ttiğim zaman, her şeyi unutup, sakin tabia­ tıma muhalif olarak, bu zft.tı pataklamamak için çok sıkıntı çektim ve onu daha sekiz sene evvel ct\ppesi, sanğı ile, ikide bir Ayet okuyarak din na mına işlerimize k arı ş tı ğı günleri hatırladım. o za.. '

..

36


man bize kA.flr diye hücum eden bu zlt, şimdi kendis ini tenkid edersem bana laik değilsin diye hüc um edebilirdi. ) A. Hamdi Başar, kitabında bu poker oynayıp, içki içen hoca meb'usun adını yaz­ mamı ş Bunu biz deşifre edelim. Düşmanı tanı makta fayda vardır. Bu adam, yıllarca Mecliste m e b'us luk yapan ve muhafazakar meb'usların ken di si ne (Parsık Efendi) dedikleri, Antalya Mil· letvekil i Rasih Hoca, Rasih Kaplan'dır . ..

.

.

Aynı kitabın 52'nci sayfasında ikinci bir m.i­ sa.ı : (Konya'da idik. Alaaddin Tepesinde Halk Fırkası binasın ın geniş salonunda, Konya'nın bü· tün ileri gelenleri toplanmıştı. Gazi halkın şikft.­ yetlerini dinliyordu. Konya, o sene buğday fiatla­ nnın müthiş düşüşü ve kuraklık dolayısiyle buh­ ran içinde kalan merkezlerden biriydi. Halk suıa ma ihtiyacından, şundan bundan bahsediyor ve dertlerini ortaya koyuyordu. Uzak tan, hakim bir ses işittik : ...

- Paşa hazretleri, müsaade buyurur nuz?

m usu­

Başı mızı çevirdik. Efendi kılığında orta yaş­ lı bir zat . ayağa kalkmış, söz için müsaade isti yor­

du .

Kimbilir ne

söyleyecekti?

Belki vergilerden, belki Ziraat Ban kasından şikayet edecek, belki de hükllmetin bir yolsuzluğunu haber verece kti. K on37


ya'nın medrese

ş1ves1yle

ve

gayınlan çatlatarak

söz söylüyordu : - Paşa Hazretleri, Gonyanın derdi ne kurak­ lıktadır ne de mahsulün para etmemesindedir. Sa­ yenizde guraklık gider, mahsül para eder, herşey düzelir. Emme lakin Gonyalıları müteessir eden asıl nokta, b i z layık bir hükumet olduğumuz hA.l· de, niçin hala camilere ve mescitlere umumi büt­ çeden tahsisat vererek onlan yaşattığımızdır. Gon­ ya halkı bu tahsisatın Halkevlerine verilmesini is­ temektedir. Hayret, dehş e t , nefret içinde kaldım. Konya­ clan bir dinsizin, soysuzun nasıl çıktığına şaşarak yanımdakilere bu zatın kim olduğunu sordum : Yeniden intihap edilmek isteyen eski bir meb'us, eski hoca. Türkçenin bütün kelimelerinin Arapça­ dan geldiğini ispat için eser yazmış bir zat ! Don­ dum, kaldım. Bu kadarına kimse yüz vermedi ve onun halk namına yaptığı dilek umumi bir nefret uyandırdı. ) B u cami ve mescitlere ayrılan tahsisatın Halltevlerine verilmesini isteyen zatın adını, A. Ham di Başar kitabında yine yazmamış. Bunu da deşifre edelim : Bu zat meb'us Naim Hazım Onat­ tır.

iki tip, ilericilik gayretiyle ve dindar gö· rünmemek için, ikbal hırsiyle dinini, şerefini saBu

88


tantardandır. A. Hamdi Başar kitabında bunlar lçin her ne kadar (eski hoca ) tA.birini kullanıyor·

sa da, bunlar hoca değildirler. bu tip alçakların yeri yoktur.

hur

Meslek-! ilmiyede

Arkadaşlar, elimizde vesika mahiyetinde meş·

bir tamim var. Bu tamim muhtelif vesilelerle

bir kaç defa neşrolunmuş ise de, burada tekrarın­

dan kendimizi alamadık. Bu vesika, Başvekalet

Matbuat Umum Müdürlüğünün 24. 7 . 1 942 tarih ve 65 1 sayılı mahrem yazısıdır, gazete s ahipl er ine

ta m im edilmiştir

ve aynen şudur : ( Gazetelerimi· zin son günlerdeki neşriyatı ara sı nda dinden ba­ his bazı y�zı, mütalaa, ima ve tem enn ilere rast­

lanmaktadır. Bundan sonra din me vzuu üzerlnde gerek tariht , gerek temsili ve ge rek mütalaa kabi­ linden olan her t lü makale, bend, fıkra ve tef­

rik�iann

bu

Ür

neşrinden

tevakki

edilmesi ve

başlanmış

gibi tefrikalann en çok on zarfında nih ayetlendi rilmesi rica olunur. ) İşte bu zilınlyet din düşmanlarına c esaret vermiş ve bu cesaretle, senelerce bu memleke tte

;ün

1

_

dine, ahl aka, A.Ueye, örf, adet ve an'aneye sövül­ mü ştür. İslAmlyete ( Ç öl dini ) , Kitabımıza ( Ç öl

k anun u) denilmiş, (Aile bir zehirdir, inkılab fik­

rini ç ocuklarımıza aşılamak istiyorsak, evvela A.ile rnüesseseslni kaldıralım) s özlerini müseccel bir

komünist,

hem de

Maarif

Kongresinde söyleyebil·

.....:

- . .,

39


mek cesaretin! göstermiş, yine

bir Maarif Ş1lrasm­

istiklal Marşının değiştirilmesi teklif edilmiş, bu teklif reddol unun ca melodisinin de­ da evvela

ğiştirilm esi istenmiş, bu da kabul olunmayınca hiç olmazsa kellmelerlnin değiştirilmesinde ıs rar edilmiştir. Fatih S ultan Mehmed ve Yavuz Sultan Selim gibi iki büyük kahramana çapulcular, hay­ dutlar, eşkiyalar gibi a din in bayağısı küfürler savrulmuş, milli kahramanlar tezyif edilerek kü­ çük düşürülmeğe çalışılmış, mazimizden intikal etmiş ne varsa, bilaistisna hepsi, devamlı tecavü­ ze uğramış tı r. Bu mukaddesat düşmanlığı bugün dahi, mezbuhAne bir şekilde el'an devam etmek­ tedir.

Arkadaşlar tarihin ilk devirlerinden itibaren insan topluluklannı millet şuuruna erdiren bir kuvvet bulwımuş ve insanlar bu kuvvetin ham­ ,

lesiyle millet olarak meydana çıkmışlardır. Bu kuvvet nasıl Fransızl arda dil ve kültür, Alman­ larda ırk d!vası İngilizlerde iktisadi hırs ise, biz Türklerde de İ slA.nıiyet olmuştur Dln-1 İslam ile müşerref olmadan evvel bir göçebe hayatı yaşa yan ec dadımız İslam dinini kabul ettikten sonra yüksek bir medeniyet seviyesine erişmişler, İslA.m terbiyesi al tında gelişerek hakiki bir millet hA.Uni al mış l ardır Bir aşiretten c ihangi rlne bir devlet ,

.

..

,

.

çıkaranlar, 40

üç kıt'a üzerine yayılan

o

muazzam


İmparatorluğu asırlarca ayakta tutanlar, gittik­ leri yere ilim, ahlak ve medeniy et gö türenler ve haşmetleriyl e yüzyıllar boyu dünya üzerinde bir muvazene unsuru olanlar gaza mey danlarında küffar üzerine saldırmadan evvel temevvüç eden harp sancaklannın gölge sinde iki rekat namaz kılmadılar mı? Ecdadın bir vuruşta çift kesen kı lı çlannın kabzasında Lafza-i Celfl.l yazılı değil miydi ? Şehidlerimizin gözleri kapanırken son ne­ fesleri Kelime-i Şe hadet olmadı mı? Ta Mala z­ girt 'ten tutun da, düşman sürülerinin Ankara ön­ lerine kadar geldiği Milli Mücadeleye kadar biz hep İslamiyetten gıdalanmadık mı? Bu bir ger­ çek de ğil midir? Peki bu ge rç eğe rağmen nedir bu hak ve hakikat kalpazanlığı? Nedir bu laisizma maskesi ardındaki din düşmanlığı ? B u h ak ve hakikat kalpazanlarına, bu din d üşmanlarına di yoruz ki, efen dil er laiklik ( lft.isiz ma) dinsizlik değildir Avrupalı sizin hayran ol­ duğunuz inkılapları yapmış tır ama, din duygusu­ nu besleyen kaynak ları asla ihmal etm emi ş tii Moskof emperya li zması olan komünizmaya karşı. Avrupalının en büyük d ayan a ğ ı dindir. Din, bü­ tün lAik Avrupa memleketlerinde muazzam mek­ tepl e ri k ilis e ve m isyo ner te şkil atiyle ayak tadı r ve y aşamakta dır. İtalya, Bel ç ika Almanya ve Fransa'cia dini siyasi partiler mevcuttur. Norveç,

..

,

..

.

4•

,

,

,

41


te

dini tedrisat

ve

terbiye

mecburidir. İsv1çre'de,

fe deral anayasada maarif vazifeleri arasında «hı· rls tiyan akidelerini gençlere öğretmek

yeti» vardır. Hatta Frans anı

n

bir

mecburi ­

kasabasında,

dua ile tedavi resmen kabul olunmuştur. Ve yine Fransa'da De Oaulle, gençlerle yaptığı bir k onuş· mada Devlet Başkanı olarak şunları miştir :

söyleyebil­

(Gençlerin kiliseye gitmeleri ve dinlerine

bağlı olmalan istikbaldeki nesilleri de ku rt aracak­ tır. Allah ile beraber olmak güzel şeydir . ) Keza, Amerikada, laik Amerikalının en

bü­

yük bayramının adı : ( A llaha Şükran G ünü) dür. Her Amerikalı o günü, Allaha şükretmekle geçi­ rir. Ve Amerikada Reisicumhur İncil'e el basma­ dan vazifeye başlayamaz. Bütün Amerikada,

kon­

greler ve eyaletleri]ı teşrii meclisleri daima bir ra­ hip huzurunda, dini du alarl a açılır,

orduda aske­

ri rahip bulunur ve Amerikanın madeni paralan­

nın ü ze rin de (Biz Allaha inanırız) ibaresi mevcut­ tur. Ve yine laik Amerikada Başkan Johnson şu

s özleri rahatlıkla Amerikanın

söyleyebilmektedir :

( Birleşik

dün ya milletleri arasında yükselme­

sine kadar onun kaderine rehberlik eden adam.. lar,

vazifelerini yerine getirmek için muhtaç ol·

duklan kuvveti dizleri üzerine

le elde etmişlerdir.) Siz, hak

ve hakikat

çö_küp

dua etme ­

kalpazanları, (Din. terak-


kiye manidir)

dlyenl er l

(İk1 gdn.11 m11snv1 olan

aldanmıştır.) ve (Hiç ölmeyecek gibi dünya için, hemen ölecek gibi ahiret için çalışınız) hadis-i şe­ riflerindeki namütenahi derin m anaya a kıl e rdi ­ remez misiniz? Siz (Din terakkiye manidir) der­ ken, Avrupalının Rönesans hareketine amil olan mu ht eşem İslam medeniyetinden de mi utanmaz ve dü nya üzerinde her medeniyetin bir dine bağ­ lı ol d uğunu bilmez misiniz dlyoruz; bize, ge ric iler, yobazlar, mürteciler diye hücum ediyorlar. Ve yine biz, efendiler, sizin bu laikli�l (laisiz­ mayı) dinsizlik şeklinde anlamanız, bu rnemle­ kette büyük çöküntülere sebep olmuş, ahlak ze­ d el en m iş , i ğrenç sosyete alemleri kurulm uş, ka­ dın açılıp , saçılmış ve fuhuş yayılmış tı r, diyoruz. Te m iz, ter temiz, asil Türk kadının ın, T ürk anası­ nın , Türk kızının iffet ve ismeti adına yükseltti­ ği m i z bu sese karşı, ( Vay siz ahlaka tec avüz e di­ y ors un u z ) diye uluyorlar. Hangi ahlak? . . A hl ak ıni ni etek midir? Şayet bu adaml ann ahlak telak­ ki si mini etekle ifadesini bW.uyorsa. yuf ols un bu ah lak a ! Dr. Rıza Nur merhum, (Din milletle ri sakla­

yan çelikten bir kaledir. Bu kaleyi yıkan eğer ka­ sıt sahi bi ise haindir, değilse ya pek cahil veya

beyninde zekadan eser olmayan bir ahmak tır) cllyor. Haklıdır Rıza Nur. Çünkü 'rürk tarihini 4:3


-am a gerçek Türk tarlhlni- okuyanlar bu mil· letin dinin e dil uzatamazlar. Zira bu millet mev­ cudiyetini bu d·� nle korumuş, medeniyetini bu di­ nin manevl hav ası içinde kurmuş ve tarihinin en şevketli devrine bu dinle ulaşmıştır. Şu halde bu tarihi hakikate göre; açık olalım, kat'i konuşalım ve diyeUm ki : Bugün Türkler dünya üzerinde varsa ve yaşıyo rlarsa, müslüma.n oldukları içiı1 vardırlar ve ya� amaktadırlar. Müslüman olmayan Türkler, hayat sahnesinden çekilmiş, tarihin si­ nesine gömülm\ 'LŞ ve kaybolmuşlardır .. * * *

Burada kısaca Türkçe ibA-det meselesine de temas edeceği z. Malthn, bu iddiayı evvela Ziya Gö­ kalp ortaya a.tn ııştır. Ziya Gök alp bir gün Üniversitenin Sosyoloj i Enstitüsünde, l 'inci Cihan Harbinin doğurduğu pahalılıktan, açlıktan, sefaletten, ihtikardan bah­ solunurken konuşulanları duymamazlığa gelir ve birdenbire Vatan isimli manzumesini ok umaya başlar : . ,

Bir ülke ki, can ılinde Türkçe eıaıı okunur,

ICöylü anlar miuıasını namazdaki duanın . Bir ülke ki, mrktebinde Türkçe Kur'an okwı ur,

Küç ük bü yük h. .;ı·kes

Ey Türk

"

oğlu, işte

bili r

bu y nı ğun u Hüdanı n

senin orasıdır

vatanın ı


ve ilave eder : (Siz böyle ideallerJ kendlııize reh­ ber ed inin hayat sıkıntılarının aı!ısını d uym azs ı­ nı z. ) Ve efendi m, böylece, Türkçe eıan, Türkçe lbl­ det gi bi batıl bir dava ortaya çıka r ve tü rl ü teza­ hürle riyle günümüze k adar gelir. B u bft.t ıl dav a­ nın seyri hakkında birkaç vesika vere ceğ i z : 1 9 28 y ı lında İs ta nbu l İ la hiyat Fakülte�:ine men sup b ir hey'e t tarafından hazırlanan (İslamiyeti Islah) -dikkat buyurun efendim ( İsla miyeti Islah) ­ proj esinde ( iba detin dili) bahsinde deniliyor ki , (ibade tin l i sanı Türkçe olmal ı dı r Ayetleri n, dua ların, hutbelerin Türkçe şekilleri kabul ve istim al edil meli ve mabetlerde bu esasta teşkilat yapıl mal ı dı r ) Arka daşla r Türkçe ib!det bahsin de ısrarla duran ları n hakiki maksatlarını tesbit ve teşhir için bu proj enin diğer bazı maddelerini ve böyle bir projeye imza koyan şahısların adlarını da mü saa denizle okuyacağım. Deniliyor ki, bu ( İsl ami­ yeti Isl ah) pro j es ind e : (Mabedlerimi z temiz, muntazam , kabil-i ziyaret ve kabi l-1 iskan b3r ha· le getiril melidir. Mabedlerde sıralar, elbis elikl er tesis edil meli ve temiz ayakkabıla.rla mabedlere girilmesi tercih edilmelidir ... İbft.detlertn son derece bedii ve heyecanlı bir tekilde yap ılması temin edilmelidir. Bunun için ,

.

­

­

.

,

­

45


da i resinde tegartniye tnüsait müezzinler, ima mlar yetiştirme k la zım dır Ayrıca mabedler e musiki ft. letlerinin k ab ü lü dahi lazım gelir. Mabed­ «enstrümantal» lerde iH\ hi ma hiye t in de asri ve

Usftl

.

m usi k iye kat'i ihtiyaç vardır.) Proj��n in

bazı

maddeleri bunlardır ve bu kor·

kunç dal al e t ve hiyanet vesikasının altındaki im­ zalar şuı ı.i.ardır : Prof. Fuad Köprülü, Pr of İsmail Hakkı Baltacıoğlu, maalesef Prof. İ s m ail Hakkı İznıir�i, Prof. Halil Halit ( bu zat, İntişar-ı İ s l am Tarihi n ıütercimidir) , Prof. Halil Nimetullah, yi­ ne maal·�sef Prof. Mehmed Al i Ayni, Prof. Şere­ feddi n Yaltkaya (eski Diyanet İşleri Reislerinden) , .

Prof.

Arapkirli Hüseyin Avni, Prof. Hilmi Ömer

ve Prof . Yusuf Ziya. Aynı hey'ete dahil

oldukları halde, rahmetl i

Ahmed Naim Feı id Kam, imzadan

Babanzatle Prof.

B ey l e '

yine

rahmetli

istinkaf etmişler ve bu

projeyi i mzalamamışlardır. Elim izde tek

parti

devrinin

İzmir

Meb'usu

Münir B i rsel i l e Zonguldak Meb'usu Şinasi

Dev·

rim'e ai t bir rapor var. Bu iki zat, C .H.P. Müstakil Grubu Başkanvekilliğine verdikleri 1 7 tari hl i bu raporun

Nis an 1 94 5

(A) bend in i n 2 'nci maddesin­

de (Kur'an ve din tatbikatının öztürkçe

olarak

tanzim ve tertibi) demekteler, y i ne aynı bendin 3'üncü maddesinde

'8

(ibadet yerleri Türkün

gele-


neğtne uygun bir tar za konularak, lialkevlerinin lbldet yeri, ibft.det yerinin de Halkevine benze r ·

bir şekle

ğın

i frağı.)

4'ünc ü maddesinde

(Rühbanlı­

icabatı olan he rşeyin sil inmesi ve ezcü mle sa­ rı k , c üppe ve din tatbikatında kullanılan he r ne ­ .vı kıy afe tin ilgası. ) 5'inci maddede ( İbadet usO.l Ve zamanlannın t anzi m i ) , 6'ncı maddede (Diya­

ne t İşleri Reisliği yerine, Dil Kurumuna benzer bir teşki lat ikame edilerek , din te şk ila tının D ev l et bün yesin den çıkanlı p millete mal edilmes i ) ni bazı C .H .P . lil erin mütalaası olarak raporları na almış­ l ar ve raporun sonuna da bu iki me b'u s kendi fi...

kirle ri olarak şunu kaydetmişlerdir. ( Kur'an ve din ta tbikatı nın öztürkçe olarak tanzim ve terti­ bi nin bir dil ve kültür işi olarak tetkiki ) .

Bu rapor, C . H . P . Müstakil Grubu tarafı ndan 1 0 M ayı s 1 946 tarihinde t oplan an Büyük K urul­ tayın ol ağan üstü top lantısın a mahrem olarak in­ tik al ett irilmiştir . Tevfik Nevzat Çağdaş . .. Bu adam da İlahiyat Fakü l tesi p rofes örl eri gibi r öfo rmac ı ı . . B akınız

·

ga flet ve dalaletini nerelere kadar götürmüş. (Tü rk - Anglo Amerikan Postası) adlı mecmuada diyor ki, bu T ev fi k Nevzat Çağdaş isimli klmesne : (İb llet tarzı mızın bundan sekiz as ır e vvel bile kütl eyi tatmin e de ek mahiyette olma dığını sezen ve

b una çare arayan ilk büyük Müslüman , Mevll-

47


na CelA.leddin-i Rumi'dir. Halkın, ibadet yerlerine içten gelen bir neş'e ile, isteyerek ve severek git­ melerini temin kasdiyle, mabedlere musiki ile rak-­

sı koydu. G ariptir ki, garbın en ileri

n1 ille tle ri , ki­

liselerine musikiyi ondan ka ç asır sonra koyabil­ mişlerclir. Ancak, mabedlere musiki sokulması bi­ le bugünkü namaz

tarzımı zda bir tadil ve ıslah

ameliyesi yapılmadan, bütün halkı ve b i lh ass a bu

gibi şeylerle hiç alakalı olmayan gençliği ve kül,

tür seviyesi yükselmiş kimseleri oraya koşturmak için kafi gelmeyecektir. Ç ünkü musiki dinlemek

mikyasta im­ halde yap ilacak

için saz salonları ve radyolar geniş

kan

ve saha hazırlamışlardır. o

şey, namaz şeklinin tebdilidir . . .

Hala devam etmekte olan ibadet

karşı büyük Mevlana :

tarzımıza

S er bezemin, dün beheva miküned

Guy i bad a tı Huda miküned.

Yani :

(Başını yere

koyuyor,

kıçını

havaya

kal dırıyor ; zavallı, Allah'a ibadet ettim sanıyor . ) dediği zaman, hakiki tapınmanın böyle olmayaca­ ğına ne güzel işaret etmiştir. Nam azın bugünkü şekli değişmelidir. Sandal­

yeler üzerinde rükuu ge çm eyecek şekilde yapıla­ cak ibadetin, en beynamaz ve en mabedgiriz olan­ lan da c amiye çekeceği şüphesizdir. ) Men çi gftyem tamburem çi rtlyed.

48


Hazreti

anlıyorı ...

Mevll.nl ne sOylO.yor, bu r6formacı

ne

Bir ara bu Türkçe ibA.det meselesin e bir p:ıpaz

da burnunu sokmuş, Rum Patrikhan esine mensup Yakavos adlı müthiş İslftm dü şmanı papaz, neş­

rettiti ( Nurlu sında, (İslam

kitabın 25 ci sayfa­ dininde inkıllp yapılması, Türkle­ Türk çe rin mukaddes kitaplarının Arapça de ğil olmas ı lazım geldiğini her milletin kendi lisanı ile ibadet etmesi gerektiğini) ya zar ak bu batıl ve Ufuklara) adlı

,

,

bozguncu davaya

Bu mevzuda

İdareye el koyan

katılmıştı r. 27 Mayı s

hareketini

mü teak ip

Milli Birlik Komitesinde de bazı faaliyetl er görülmüştür. Bugün Senatoda tabii se­ natör olarak bulunan o devrin M.B.K. azası Sup­ hi Karaman ın 18 Eylül 1966 tarih ve 1 5 1 3 5 sayılı Cumhuriyet Gazetesinin 2'nci sayfasında Cemal Gürser in ölümü üzerine yayınlanan makalesin­ den öğrendiği mize göre Cemal Gürsel ezan1 n Tü rkçe ok unması hakkında Komiteye bir teklif geti nn iş, bu teklif uzun münakaşal ara sebep ol­ ınuş, neticede reye müracaat olunm uş ve yapılan oyl am ada Ce mal Gürsel'in teklifi Alparslan 'f ür­ keş ve arkadaşlarının gayretiyle ve bir rey fark iy­ le reddolwunuştur. '

49

F. 4


Görülüyor ki, bu Türkçe lb8.det, Türkçe

m es el esi

bir

ezan

ilericilik hastalığı olarak zaman za­

man nük s e tmekte ve esefle söyleyelim ki, bu bu hastalık yanlı z bize mahsus

hA.l,

bul unm aktadır

.

İnsaf edelim. B ugün ingiltere'de Kur'an-ı Kerimi

mealen İngilizceye ç eviren İngiliz llimlerl dahi, ( Allah) yor

lafzını aynen kullanırlarken, biz

(Allahüekber)

yerlne

(Tann Uludur)

kalltıdavası

güdüyoruz. . . Hiç (Allah) ism-i şerifi ( Tann ) keli­

mesiyle ifade olunur mu? Unutmayalım, na,

varlığı

­

(Bir) l i ğin e , eşi ve benzeri olmadığına, bütün

yüceliklere sahip ve her türlü noksanlıklardan mü­

nezzeh olduğuna inandığımız All ah ü azimüşşanın Zatı vardır, Sıfatları vardır.

( Allah) ism-i şerifi

O'nun Zatının ismidir. Ul uhi yete mahsus sıfatla­

rın h epsi n i kendinde toplamış bulunan Zatı Vaci­

bül Vü c ude delalet eden alemdir ve ism-i azam dır Rab, Rahmln, R8.hlm, Haalik, Ke rim Mabud gibi .

,

isimler ise, O'nun sıfatlarından bazılannın isim­

l eridir Bunlar has isimler olmayıp, cins isimleri­ .

dir. Tann ve Huda isimleri de böyledir. Ylni Tan­ rı ismi de cins isimlerindendir.

BA.tıl o lan nice ilah ve mA.budlara tann adı verilmiştir.

İns anoğlunun

puta, ateşe, paraya, ka­

dına ve kendi eliyle yaptığı Abideye taptığı görü.. legelnıiştir. Tapıldığı müddetçe bunlar, bu gibil a. rin Tanrısı olurlar, tapılmadığı anda

50

işe

Tannlık


vası nanru

Halbuki . gelmiş

kaybederler.

ve

gelecek

bütün insanlar, Allahü azimüşşanı Tann olarak is ter tan ımı , isterse tanımamış olsunlar , bu hA.l

Ş

Allahın , Allahlığında hiçbir değişiklik yapamaz. Ve şunu kat'iyen bilmelidir ki; Allahü azimü şşan Tann olduğu için Allah değil, Allah qlduğu için

Tanrı dı r

.

Arapçada cemi yapılamayan tek kelime : Al­ lah keli mesidir. Allah ism-i şerifi meca z yoluyla

da olsa , Allah'tan başkasına söylenemez. Tannlık da vası na cür'et eden Firavun dahi, etrafın dakile­

re

( En e Rabbükümül - a'la) demiş amma (Ene'l18.h ) dememiştir. Cehalet devrinde Mekke müşrik� leri senenin günleri sayısınca Kfl.benin etrafını putl arla doldurmuşlardı. Bu putları n ayn ayn ad­

lan vardı. Bu adamlar, bu Kabenin etrafını put· ları a dolduran adamlar, çok cahil ve kaba olma­ ların a rağmen, hiç bir puta Allah diye isim ver­ memişlerdir.

N e güzel söylemiş Mevlid sahibi Süleym an Ç elebi : Tanrı yok. Ve Allah, heın de Mevli d-1 Nebeviye Tann kelimesiyle değil,

Birdir

Allah tır .

adın

andan artık

zikredelim evveJA

.

ınısraı

ile

�,laınış-

Hll bu iken , kAtnatın Haallk'i, bizzat kendi isrntnı kendi bildirmişken; O'nun zatına totemik ve teslis inançlapna uygun kelinıeierden ·ad tjyil


durmaya çalışmak,

haber v�llm, şayet kötQ

bir

niyetin eseri değilse, mutlaka korkunç bir cehale­ tin neticesidir. Bu ikisinden

biri..

bunun

başka

türlü izahı yoktur. Vaktimiz müsait olsaydı, bu .. rada ibAdetlerin fJLrz, vacip, sünnet olan rükün·

!erini sayar ve bu işin neden olmayacağını ederdik. Bu mevzuda şu kadarını

izah

söyleyelim ki,

Kur'an·ı Kerim nA.zil olmuş, hadis-i şerifler tesbit edilmiş, hepsi de Hak mezhep olmak

üzere dört

mezhep teessüs etmiş ve herşey, ayet ve hadis hü­ kümlerine tıpa ... tıp

uygun

olarak

yerli

yerine

oturtulmuştur. Müslüman olan, İslam dairesinin içine giren bu dinin esaslarına bilakaydüşart uy­ mak mecburiyetindedir. Kimseyi zorla İslA.m dai­ resi içine sokacak değiliz. La

lkrahe

fiddin. Dinde

ikrah, zorlama yoktur. Bu nasip meselesidir. Na· sipsizler bu daire içine giremez ve böyle

Türkçe

ibadet gibi, dinde reform gibi keyfemAşa iş olmaz . .. ,,

Bu bahisde son söz olarak kat'iyetle söyleyelim ki , bugün gerçek bir milliyetçi için Türkçe ibadet

di­

ye bir mevzu yoktur. m

Diğer mühim meselelerimizden

biri

lisan meselesidir. Dil, milliyetlmizin ana larından biridir.

•3

Milletleri öldürmeyen,

de.

dil ,

wısur­

sapasağ-


lam yaşatan milli kuvvetlerin başında, hiç şüphe yok ki, dil gelir. SilAhların kaybettiği 1stik18.li di­ lin yeni den kazandığı tarih te çok kere görül müş­ tür. Ecdadımız lisanımızı icabında silA.hiyle de müd afaa ederek tam bir titizlikle korumuştur. Me§ hur Tü rkoloğlardan biri diyor ki : ( Türkler is­ ter galip , ister mağlı1p ve ister hA.kim , ister mah­ kum olsunlar , hiçbir zaman, hiçbir yerde milli dillerine karşı besledikleri imandan inhiraf etme­ mişlerdir ) Bir yabancının şu açık ve müsbet şa­ hadetinden hemen sonra, lisanımıza ait bir hlya­ .

neti söylemeden geçemeyeceğim : Evet, ecdadımız dilimizi tam bir titizlikle korumuş ve icabında ' si­ llhiyl e mü dafaa etmiştir. Fakat hakikati söyle­

mek mecburiyetindeyiz . Tek bir şahıs, Mithat Pa­ .

şa , e vet, bazıl arının hAJ.1 büyük vatanperver diye an dık.lan Midhat Paşa, Sultan 2'nc1 Abdülhamid

Han ın saltanatının ilk yıllarında hazırlanan 1 876 Anayasasına , imparatorluk bütün dahilindeki '

gayrı Türk ve gayri müsllm anası nn kendi dille­ riyle konuşabilmeleri hakkında bir madde koy· durmuşs a da, Sultan Abdülhami d Han buna ka­

tlyen müsaade etmemiş, bu feci maddeyi anayasa metnin den çıkanp atarak resmi dilin Türkçe ol­

duğu hakkındaki maddeyi Anayasaya koymuş. böylece Türk diline indirilm istenen bir darbe­

Yi

vaktinde önlemiıtir.

ek


mu Hakan

Abdülhamid Han'ın Türkçeyi ko­ rumak bahsinde bir gayreti daha v ardır. Onu da söyleyelim : İran hükümeti 1900 yıllarında Azer· baycan'daki Türk mekteplerinde Türkçe tedrisa· tı yasak etmişti. Bu Türkçe yasağının devam etti· ği günlerde İran Şahı Muzaffereddin resmi ziya­ re.tle İstanbul'a gelmiş, bu ziyaretten faydalanan Sultan Abdülhamid Han, Azerbaycan'daki Türk­ çe yasağının kaldırılması, Türk mekteplerinde Türkçe tedrisat yapılması hususunda İran Şahını ikna etmiş ve Muzaffcreddin Şah, daha memleke· tine dönmeden İran l\laarif Nezaretine bir telgraf �ekerek Türkçe yasağının kaldınlmasını em.ret· miş, böylece Azerbaycan'da Türkçe tedrisat Ulu Hakan ' ın gayretiyle temin edilmiştir. Türkçenin muhafazası mevzuunda yakın ma­ zide cereyan etmiş bir vak'a, bir gerçek, bir şahla­ nış daha vardır. Onu da kaydedelim : Bu m�mle­ kette Vagon Li hadisesi diye anılan bir gençlik hareketi olmuştur. Malum .. Vagon Li. . Yataklı Va­ gonlar 9irketi. Beynelmilel bir şirket. Bu müesse­ senin dünyanın her tarafında, tabii bu meyanda. Türkiye'de de . şubesi var. İşte bu şirketin İstan· bulda Beyoğlu Acentasında 1 933 yılında cereyan eden bir hAdise, Vagon Li şahlanışına, sebep ol­ muştur : 23 Şubat 1 933 Perşe�be günü Vagon Li'nin Beyoğlu Acentasına müracaat eden bir

5*


tüc c ar, o günkü Ankara tre nl için bir bilet iste­ miş, tüccara muhatab olan Nac i Bey adındaki bir memur o günk ü trende boş yer olmadığını söyle· miş, bu arada Galata acentasına da telefon ede­ rek orada satılık bilet olup olmadı ğını s ormuş ve tabi atiyle bütün bu konuşmalar Türkçe cer eyan etmiştir. Memur bu şekilde, bir müşteriye bilet te­ mini iç in uğraşırken Acentanın Müdürü birden Yerin de n fırlamış orada bulunan di ğ er memurla­ ra Nac i B eyi göstererek, (Bu a dam böyle nec e anınp duruyor, Türkçe mi?) diye sormuş ve m e­ mura döne rek, (Burada resmi dilin frans ızca ol­ duğunu b ilmiyor musunuz, si ze sopa ile mi hare­ ket etmeli) diye bağırmıştır . Müdürün bu küstah­ ça hareketine Naci Bey, ( B en Türküm. Benim rnernıek etimde resmi dil Tü rk ç edir . Hatta siz bile Türkçe öğrenmelisiniz) şeklinde cevap vermiştir. B u cevap karşısında büsbütün küstahlaşan mü · dür, memura ı o lira nakdi ceza ( 1 933 de ı o lira Çok para) verdiğini söylemiş Naci B ey ise, (Ne di­ ye ceza veriliyor? Ken.d l memleketimde k endi di­ limi konuşmam su ç mudur? ) deyince, mü d ür , (Si­ Zi 1 5 gün iç in kov uyorum ) sözleriyle kükremiş ve bu söz üzerine Türkiye'de Türk ç e konuştuğu i ç i n böyle bir hakarete maruz kalan memur ac entayı terkedip gitmiştir . Diğer vazifeliler mü düre yap·

tığı harek etin doğru

olmadığını,

arkadaşlarının 55


Türkçe konuşmakta haklı olduğunu ve verilen ce­ zanın

geri

al ınmas ı için tavassutta

olmuştur : (Ya o gider,

sa da, müdürün cevabı şu yahut da ben) . B u hadise ertesi

bul urunuşlar·

m at buata aksetmiş

ve

günkü gazetelerde vak'a bütün teferruatiy..

le yazılınıştır. Arkadaşlar, o yıllarda

Üniversite

gençliği bütünüyle m ill i şuura sahipti. Milliyetçi

bu gençler me ş hur Razgrad

hadisesine karşı ayak.. 1j.'.ınmışlardır. Çanakkale Şehidliği için ilk teşeb büs bu gençlerden gelmiştir. Aynı gençler daha sonra harçlıklarından artırdıklan para ile Meh­ med Akif Beyin kabrini yaptırmak faziletini de göstermişlerdir. Bu gençl er 1929 da kurulan M.T. T. Bi rliğinde toplanmışlardı . Başlarında D.P. ilt· ..

tidan yıllarında Maarif Vekilliği yapan ve o . yıl..

I\1ühendis Mektebi t alebesi olan rahmetti Te v fi k İleri vardı. İşte bu Vagon Li acentasında vuku bulan Türkçeye tecavüz M.d.isesi karşısında M.T.T. Birliği derhal harekete geçmiş ve bir çığ !arda

halinde Beyoğl�a akarak, sonradan adı

Konak

olan Tokatlıyan Otelindeki Vagon Li ac entasine. gelmişlerdir. B u mitinge

muazzam

bir

gençlik

kütlesi iştirak etmiş ve Beyoğlunda hayat tama..

men felce

uğramıştır.

gençlerden biri

Acenta

( dilimize saygı göstermesini bil ..

meyenleri a ffetmeyec ek ve tirmesini

66

önünde. konuş an

onları saygılı hAle .ge­ bileceğiz) demiş, Vagon L1 acentası ta·


mamen tahrip edilmiştir. Bu tahrip işi, şirketin Galata acentasında da tekerrür etm iş gençliğin bu hassasiyeti uzun zaman hafız�lardan si l inm e miş, İstanbul daki gayri Türkler vapur trarı:ıvay gibi nakil vasıtalarında ve umumi yerlerde � rk­ çe konuşmaya mecbur olmuşlardır. Efendim, en iptidai kavimlerden, en medeni cem iyetlere kadar, bü tün topluluklarda haberleş­ me, karşılıklı meram anlatmak ve anlaş mak an­ cak dil ile mümkündür. Her türlü kültür faaliye­ tinin esasını dil teşkil eder. Dil aynı zamanda bir cemiyetin kültür ve medeniyet seviyesinin de öl­ çüsüdür. Milli ve içtimai tesanüt dil ile ol ur ve o dil bozuldu mu bütün kültür faaliyeti aksar, mazi ile alaka kesilir. Dili alt üst olmuş bir millet, ken­ disini yaşatan an'anevi kıymetlerden mah rum kal­ dığı gibi, istikbaldeki fikir nizamını da kuramaz. Şu hA.lde dilimiz üzerinde büyük bir hassasiyetle durm ak ve Türkçeyi bugün içinde bulun duğu keş ­ mekeşten kurtarmak mecburiyetindeyiz. Burada size tarihin meşhur bir rivayetini nakledeceğim : Roma'run despot hükümdarı (Tiberius) Rom a Ayan Meclisinde bir konuşma yapar ve bu konuş ma esnasında uydurma bir kelime kullanı r Otori­ tesinin kuvvetini iyice belirtmek hırsıyla da bu · uydurma kelimeyi üstüne basa, basa iki defa tekrarlar. Ayan Meclisi lzasından ( Marc ellus ) hü,

­

'

-

-

..

.

,

6'1


kümdann sözünü keser, millet ve memleket diline hürmet etmesi ricasında bulunur. Bu sırada her diktatörün etrafında bulunan dalka'iuklar tipin� den biri ayağa kalkarak efendisini müdafaaya ça­ lışır ve der ki : Marcellus ! Mevzuubahs ettiğin k� lime, farzedelim ki, memleket dilinden değildir. Fakat mademki Roma İmparatorluğunun büyük sahibi olan hükümdanmızın ağzından çıkmıştır, öyleyse bu kelime artık bizim olmuştur. Bu dalka­ vuğun sözleri karşıs ında salonu kaplıyan derin sessizlik perdesini Marcellus , un şu sözleri yırtar . Der ki , bu Marc ellus adlı ayan Azası : Ha�metme­ ap bu adam yalan söylüyor. Siz dilediğiniz insa­ na Roma vatandaşlığı sıfatını verebilir, rütbe ve­ ya mevki ihsan edebilirsiniz. Fakat bizim dilimiz.. den olmıyan bir kelimeye Romalı olma hakkı ve­ remez, uydurduğunuz bir kelimeyi dilimize so­ ,

kamazsınız.

Yüzyıllann ötesinden gelen bu gür ve gerçek sesi bizim uydurma dilcilerin patlıyası kulaklan duymalı .. duymalıdır da, ecdadımızın mir&Sı ve şerefli tarihimizin yadigarı olan lisanımızla çocuk oyuncağı gibi oynamamalıdırlar l Nedir · bu öztürk­ çe denilen, uydurma dtl kepazeliği? Böyle bir ke­ pazelik, böyle bir hiyanet tarihin hangi devrinde ve han"gt milletinde görülmüştür? Mer}'ıum Ali Fuad Başgll'in dediği

68

gibi

:

Allah muhafaza,

şu


toprakl an düşman kuvve tleri işgal etse de, bu düşman şu millete bir eziyet şekli düşünseydi bu \lydurma dilden daha beter bir iş kence yapamaz­

dı. Unutmayalım, Garplı münekk idler dahi, biz­

deki gibi garip bir dil hareketini tarihin kaydet­ mediğini ve bu çeşit bir harelteti ancak Babil Ku­ lesi hadisesinde görmek mümkün olduğunu yazmaktadırlar. Her milletin bir ana dili vardır. Biz

i se nerdeyse, evlad Türkçesi, ana - baba Türkçes i şeklinde iki ana dil kabul etmek mecburiyetinde kalacağız. Evlad, ana - babanın; ana - baba, evla­ dı nın dilini anlayamaz hale geldi. Nedir bu bacgı­ b oşl uk? Mektep de

başka Türkçe, radyoda başka

Türkçe, cemiyette başka Türkçe, r esmi muamelat­

ta

başka Tür kçe t

Arkadaşlar, bu keşmekeş gele ceğimizi

tehli­

keye koymuştur ve bu ha.Ie de, ma.ılesef bu uydur­ ma dil hareketine (dur ) diyemeyen mes'ul makamlar sebep olmuştur. İddia ediyoruz : Şayet yıl­ larca önce Maarif Vekaleti bu ö2 türkçe denilen

Uydurma kelimelerin mektep kitaplanna girmesi­ ne m üsaade etmeseydi ; ne T.D.K . nun, ne 3 5 -

sözde kalem sahibinin ve ne de bunların tesiri al­ tında kalan radyonun gayreti, Türkçeyi bu hlle getiremez, nesiller arasında bu der ace feci bir uçu­

rum

açılamazdı. Evet

hAl budur

: Nesiller

arasın59


da feci

bir

uçurum.

Necip Fazıl Beyin

adlı şiirj n de d ediği gibi

(Desta.n )

:

Biı· şey koptu benden, şey, herşeyi tutan bir

şey,

Benim adım Bay Necip ; .babamınki Fazıl Bey.

Efendim, elbetteki lisanın bir · gelişmeye, iiı­

kişafa ihtiyacı vardır. Fakat bu tekA.mül bir sure tte y apı lm alı ve ilmi

tedrici

hakikatlere uygun

olmalıdı r. İşte bura da şu konuştuğumuz dil, asır­ lardanb<�ri bu topraklar üzerinde oturan ecdadı­ mızdan

muhtelif

istihalelerle

bize

kadar

gelen

Türkçed ir. Fakat Öztürkçe ne demektir arkadaş­ lar?

(Mektep) kelimesini Arapça diyerek at, bu­

nun yeı ine

Fransızların

( okul ) a çe vir ve bwıa

(ecol)

kelimesini

öztürkçe de.

Türkçey i yabancı kelimelerden

al ,

Bu mudur

temizlemek, lisa­

nımı zı sadeleştirmek hareketi?

Türk Dil Kurumunwı uydurmalarını ve bu Kurumun içyüzü n ü merhum şair Halil Nihad Ağaç Kasidesinde manzum

olarak

hicvetmiştir.

Hem şai rin ruhunu şadetmek, hem de bu hicviye

hakkında

bir

malumat

vermek üzere, bir

kıt'asını

nakledel im :

Kurumca ilm-i nebatat'a dendi, Bitkibilik ! Arapça, Farsça yasak, isteyen desin Botanik Bilince şiveyi Tarih' e Dün

..

Bilik demeli !

Bu, dün lbelek gjbi bir şey de olsa Öztürkçe diye bir

60

şey

bellemeli!

yoktur.

Anayasanın


8'Qnctı maddesi (Resm1 dll Türkçedir) der ama, öztürkçedir demez. Nasıl Arapça, Arap m illeti nin Fransızca Frans ız milletinin, Almanca Alman mil let inin konuştuğu dilse ; Türkçe de hu günkü ,

Türk'ün de, d �şarı d akl gerçeği Türk'ün de konuştuğu dil di r Size bir Başbakanımı z Süley­ nakledeyim : Hatı rl arsınız rnan Demirel evvelki yıl Sovyet R us ya ' ya yaptığı rc$mi ziyarette, Azerbaycan'a da uğramış ve ora­ daki Türk kardeşlerimizden içten kopup g;elen bü­ YÜk bir a laka görmüştü. Azerbaycan ziyaretinin �onunda Baku'da Başvekilimiz ve maiye1 .i şerefi­ ne büyük bir ziyafet verilir. Bu ziyafette Türk hey ' etiyle Azerbaycan Başbakanı ve hükuınet üye­ leri Türkçe ol arak tatlı tatlı sohbet ederler. Bir ara Azerbaycan Başbakanı S üle y man JJemirel'e ( B akı n sizinle ne güzel Türkçe konuşup anlaşı yor uz. Fakat nedense biz Ankara Radyos unun di­ li i an n lıya mıyor uz ) diyor. B u haklı ve ıs tı r ap lı feryada sofrada ha zır bul una n o gü nk ü Sanayi B akanımız Mehmet Turgut cevap verir ve der ki : (E ksel Ans, m erak etmeyin, onu biz de nnlıyamı-

hudutlarımız

içindeki

.

Yoruz. ) Görüyorswıuz

faci ası

ki

arkadaşlar, bu uyd urma di l

y al nı z Anadolu' da, kendi aramızda

değil ,

bütün Türklük a lem inde menfi tesirlerini göster4 nıeğe başlamıştır. Türkçenin sadeleştirilmesiyle, ·"-.ı:,ıt.�

61


il.rkçenin sarf ve

nahvtyle katıyen

alakası oımı­

yan bu uydurma dil hareketini ortaya atanlar

,

yü­

rütenler ve bug ünkü keşmekeşe s e be p olanlar, bu

milletin

baş düşmanıdırlar. Dini terbiy eye

,

tarih

şuuruna, milli < lile ve milli edeb i yat a karşıdırlar. Mevcut nizamı yıkmak ve uydurd ukları dil

kendi uydurma · an olan nizamı bu

gibi

memlekette

yaşatmak isteye nlerdir. B unların şairi Nazım Hik· n ı et

(Düşınanıy tz asaletin,

kelimelerde bile)

d i y�

rck çömezlerine iş a re ti vermiştir. Bu adamlar di­

li mizi tahrif ed -�rek maz i

ile

olan alak amı zı kes­

ın ek sevdasında dırlar. Yaşa yan

Türkçe ile yazıl­

m ış büt ün dini ve milli eserler unutulacak, oku­ namayacak ve ı�e n � lik dinin ahkamını

bilmeye­

cek, şanla, şeref le dolu tarihini anlamayacak, fa­ ziJ etler kadar hiyanetlerden d e haberi olmıyacak, ecdadını tanımı:.racak ve

başıb oş

bir halde onl ann

uydurdukları ni lama koşacak. İşte öztürkçe deni­

ieıı

uydurma d i l hareketinin gayesi budur !

Efendim, bı ı memlekette mevcut bütün par­

tiler

programlarının en göze batacak yerine

llj'etçilik mad d ·: s ini oturtmuşlardır. Lüzumu lind e hemen programlarındaki bu

Mil­

hA·

mil l iyetçilik

maddesini öne f ürerler. Fakat bu nemenem milli­

yetçiliktir arkru laşlar? Milliyetin ana unsurlann­

dan biri

bu 82

bir

olan d ;limiz

bu g ünkü çıkmaza girmiştir,

gerçektlı·. Gerçektir ama.

milliyetçiyiz

dl-


Yenlerde

en

ufak btr kıpırdanış, bir gayret yok­

tur . Senatö rlerimiz, milletvekillerimiz bu hiyane­ tı Parlamentoya götürmeli ve bir kanun mevzuu ol arak bu işi ele almalıdırlar. TRT denilen ve

bu­

gü n bu uydurma dil mevzuunda en büyük rolü o yn a yan müessese ıslah edilmeli, bu milletin rad ­ Yos u bu milletin dilini konuşmalıdır. T.D.K., Türk

küi türünü

ve dilini bilmeyenlerin elinden alına­ rak gerçek ilim adamlarına teslim edilm eli ve bu � ur um, Tü rkçeyi politikanın değil, ilmin ışığın· - ....

da

.

b i r d üzene koymalıdır. Bu mevzuda son sözü­

ınü z şudur ki, meşhur lisaniyatçı

(Türkçe

l

Max Müller'in

o kadar mantıki bir dildir ki, sanki alim ..

cr tarafından yapılmıştır) dediği dilim.izi , gerçek bir mill iyetçi korumakla mükelleftir. Bu dil na­

sıl k aybolmadan bize kadar gelmişse, bizden son­ rak ilere de öylece intikal etmelidir.

Arkadaşlar, lisan bahsinde söyleyeceklerimiz bi tti. Anc ak bu bahsin hemen arkasından, yanlı ş l arak kullanılan ve bu yanlış kullanılışı ban a

?

Ç ok giran gelen bir kelime üstünde durmadan ge­ �tneyeceğim. B u «Yaratmak» kelimesidir. Yarat­

nı ak ne demektir arkadaşlar? Yaratmak yok tan v ar e tmektir ve yoktan var etmek yalnız Allah'a

nı ah austur. Şu hAlde şurada kurulan bir fabrika ''eya tezgA.ha, burada yapılan bir mekte p veya has tahane

binasına yarattık

demek

insanoğluna

63


yakışır mı? Kurulacak bir fabtlka veya yapılacak bir hastahane, işler ha.le gelinceye kadar uzun za­ man istemekte türlü safhalar geçirmekte ve in­ sanoğlu bu tesisi kurabilmek için bir sürü vasıta· ya ihtiyaç duymaktadır. Yaratmak için, hiçbir kayda, şarta, örneğe, zamana, allt ve edevata muhtaç olmamak lA.zımdır ki, bu da yalnız Ce­ nab-ı Hakka mahsustur. Allah'ın bir (kün) , (ol) emriyle, yer - gök, bütün kainat hemen oluvermi� ve bu oluş Allahın kudretinden hiçbir şey eksilt­ memiştir. İşte Yaratmak budur ! Mevlid şairi Sü­ leyman Çelebi merhum bu hakikati selis bir lisan­ la ne güzel söylemiştir : uOI» dedi, bir kerre, var oldu cihan ((Olma» derse, mahvolur, ol dem heman.

Yaratmak kelimesinin velevki farkına varılmadan dahi olsa ulu - orta ve gelişi güzel kulla-­ nıı,masına edep prensipleri müsait değildir. İn· sanoğlu Rabbini bilmeli her ln Allahın azameti�i düşünmeli ve Yaradanına karşı terbiyesizlik et­ memelidir. iV

Arkadaşlart milliyetimlz1n ana u nsurların d�n bir diğeri de, tarih şuurudur. Bu bahiste de sôyleyeceklerimiz var : Her milletin k�ndi mefa·

­

64


biriyle övünmeğe, zaferlerin! kut lama ğa şerefli iünlerını anınağa hakkı vardır. Çünkü bir mil let. mazisinden, tarihinden aldığı k uv vetle yaşar. Dünkü kahramanlık menkıbeleri, f edakarlık ör­ ,

·

nekleri, yiğitlik destanları, bugünün ve yarının şe­ hanıet ve hamaset kaynaklarıdır. Binaenaleyh ta­ �izi çok iyi bilmek mecburiyetindeyiz . iç ve

düşmanlanmızın Tanzimattan beri memleke­ tiınızde oynamak istedikleri oyun neticesi, birçok larihi hAdiseler bugünkü nesle hep ters yüzüyle gösterilmiştir. Fakat efendim tarih, günlük · poli­ tikanın oyuncağı değildir. Gerçek tarihçi ikbal 8ahiplerinin düşündüğü gibi düşünmek zarure tinde de değildir. Vakıaları, tarafsız şekilde ince­

dış

..

lemek mecburiyetindedir. Hadiseler karşısında ta­ ratsız k alamayan günün m odasına göre s ö z söy­ leyen ,· gerçek tarihçi değildir Bizde bilhassa 1908 Meşru tiyetindenberi gelen rejimler hep biribirin­ den 1nkıJApçı olduklan için , muhafazakar politik a \'e bu politikanın sahipleri devamlı şekilde kötü­ lenını ş , hadiseler ve şahıslar tarafsız bir şekilde tetkik olunmaınıştır. Tarih adına yazılanların p ek azı hariç, ekserisi günün modasına uyularak ka­ leme alınmıştır ki, bunların gerçek tarihle alaka­ aı Yok tur. Burada bir tarihi hadiseyi inceleyecek, dolayıa�yle gerçek tarihin sesini duyurmaya ç a­ lı�: . Efendim, tarihimizde 3 1 Mart Vak'ası ,

.

.

65

F. 5


denilen bir hadis e vardır. Vak'a

cümlenlzce

ma­

lum Uzun boylu tafsilata lüzum yok. İs tanbulda·

güvenemeyen İttihadçılar tara· tınd an ( Nigahban-ı Hürriyet) , ( M uha fı z-ı Meşru• tiy e t) gib i garip ve acaip adlarla, 2'nci Meş ruti­ yetin m uhafa zası için Sel anikten İstanbul'a gön• deril en Avcı Tabur lan ayakl anmış, b a� lanndaki subaylan haps etmiş , bir nazır, bir meb'us ve bi r kaptan öl dürülmüş İ stanbul 1 ı gün anarşi içinde ki l 'inci Orduya

,

yüzmüş, bu ara da Hüseyin Hilmi Paşa kabinesi

düşmüş, Tevfik Paşa sadarete getirilmiş, nihaye t Selanikde b ul un an İttihatçılar

İstanbul a

(Meşrutiyet elden

asker sevketmiş. (Hareket Ordusu) adı verilen gayri mütecanis bir kalabalık Mahmud Şevket Paşa kumandasında İstanbul'a gelm iş , Abdülhamid Hanı hallederek, duruma h ak im olmuştur. Kaba hatlariyle hft.clise b u d ur . Şimdi açalım elimizdeki tarih ki taplannı , ansiklopedileri , bakalım 3 1 M art Vak'ası madde. sine ne yazıyor? 3 1 M ar t Vak'asını Sultan 2'nci Abdülhamid Han ter tip etmiş, isyancıl ara el altın­ dan para vermiş, onları t eş vik etmiş, böylece Meş­ rutiyeti yok ederek kendi şahsi idaresini yürüt­ mek istemiş ve bu vak ' a dolayısiyle hallolunup; Selaniğe sürülmüş ı . . Yalandır bu iddialar arka­ daşlar. Yalan olan bu iddi al ara karşı, size tarlhln gerçek sesini duyurmaya çalışacak ve naklettiğim gidiyor) endişesiyle

66

'


her

hA.diseye ait

vesika vererek mehaz gösterec�

ğim. Burada şu hususu peşinen kaydedeyim ki, ben, bilmem hangi sarayın kilercibaşısı falan ağa­ nın veya Mabeyn erkft.nından filan beyin torunu değilim. Saraylı değilim, padişahcı da değilim. Benim şurada tarih şuuru bahsinde söyleyecekle­ rim tamamen h as bi di r . Sırf (hakikat için haki­ kat) prensibine uyarak elimde bulunan vesikalan nakledec e ğim . Allahım kalmasın

bu

dünyada hiçbir hakikat nihan.

Efendim, Sultan Abdülhamid Hanın 3 1 Mart Vak'asında hiçbir suretle eli olm adığına dair ger­ çek tarihin pek çok şahadeti vardır. Bu cümleden olarak : 1 - Abdülhamid Hanın hallinden sonra bü­ tün Yıldız Sarayının evrakı elinden geçen meş­ hur İbnülemin Mahmud Kemal İnal Maarif Ve­ ka leti tarafından yayınlanan Osmanlı Devrinde Son Sadrazamlar adlı 14 ciltlik mühim eserinin 2'nci baskısının 9'uncu cildinin 1 296 ve 1 297'nci sayfal annda , 2 - Uzun yı ll ar Mabeyn kAtipliğin de bulu· nan ve meşhur Ba bıal i baskınında Klmil Paşa kabinesinde Dahiliye Nazın olan

Ahmed

Reşid

Rey, tstanbulda Türkiye Yayınevi tarafından ya-

67


yınlanan Canlı Tarihler

a dlı eserin

cil­

· 3•üncü

dinin 27'nci sayfasında, 3

-

Sultan Abdülhamid Hanın saltanatının

son yıllarında Mabeyn Başkatipllğıride

bulunan

Ali Cevat Bey (bu zat büyükelçi Cevat Açıkalın'ın babasıdır) Türk Tarih Kurumu tarafından neşro­

lunan 2'nci Meşrutiyet

\'e

rinin 97'ncl sayfasında,

4

-

3 1 Mart Vak'ası adl ı ese­

Uzun yıllar Mabeyn hizmetinde bul un an

ve dostu - düşmanı tarafından son derece itima� da şayan bir zat olarak tanınan Ali Fuad Türk­ geldi, Türk Tarih Kurumu nan Göriip

-

tarafından

İşittiklerim adlı eserinin

nı n 42'nci sayfasında, 5

-

neşrolu­

2'nci

tabı­

Tarihi tetkikleriyle meşhur Feridun Fa­

zıl Tülbentçi İstanbulda İskit

Ya yıne vi

tarafın­

dan neşrolunan Resimli Tarih Mecmuasının 2'nci cildinin 898,inci sayfasında,

6 - Genç tarihçi, Yılmaz Öztuna tarafından •

yazılan ve Istanbulda Hayat Mecmuası neşriyatı arasında 37 numara ile yayınlanan Türkiye Tari­ hi adlı eserin

7

-

12'nci

cildinin 1 95'inci sayfasında,

İttihatçıların istihbarat

teşkilatı

ol an

meşhur (TeşkilA.t-ı Mahsusa) nın Reisi Hüsamed­ din Ertürk tarafından yazılan 2 Devrin Perde

.....ası 68

adlı

8

-

hft.tıratın 1 6 1 'inci sayfasında.

Milli bir şuurla

Ar· ·

Türk tarihini tetkik eden


ve

eserleriyle

yaptığı

hizmet

asli inkft.r

edilmeye­

cek olan İsmail Hami Danişmend'in Türkiye Ya­ yınevi tarafından yayınlanan

İzahlı Osmanlı Ta·

rihi Kronolojisi adlı kıymetli eserinin 4'üncü cil­ dinin 2'nci tabının 370'inci sayfasında,

Abdülhamid Hanın 3 1 Mart Vak'asına kat'l·

yen karışmadığı sarahatle ifade olunmaktadır.

Bu

vesikaları vaktimiz dar olduğu için, ayn ayn oku­ yamadım. Yalnız yukarıdaki sekiz vesikaya

ilave­

ten dokuzuncu vesika olarak bir tanesini size ay· nen nakledeceğim :

İstanbul

Gazeteciler Cemiye­

ti Reisi, maruf muharrir, Burhan Felek 1446 1 sa­

yılı ve 3 Kasım 1 964 sayılı

Cumhuriyet Gazetesi­

nin 3'üncü sayfasında, ccHadiseler Arasında Felek»

ki : (Sultan Hamid devrini gör· ınüş, yaşamış olan biz yaştaki . kimseler, bu Padi şah hakkında doğruya yakın hükümler vermek inıkanına herkesten ziyade sahibiz. Onun için ben sırası geldikçe ; bu padişaha yorulan bir takım yalan - yanlış işleri düzeltmeye çalışının. Nitek im 3 1 Mart Vak'asında -umumi kanaat hilafına­ Sultaıı Haınid'in eli yoktur ve bu tarihen de sa ­ sütununda diyor

bittir. )

.

İşte ilerici bir gazetede bir görgü

açık şahadeti ! . . .

Arkadaşıar 3 1

l\1art

şahidinin

Vak'asını müteakip, İtti­

ll.atçıların istanbul'a tamamen hAkim

olduğu gün69


!erde, Saraya giden S adrazam Tevfik Paşaya S ul ­

tan Abdülhamid Han, (Bu

31

Mart hadisesini ba­

na isnad ediyorlar, bunu hiçbir veçhile kabul ede­

mem, mes'uliyetinin ve lekesinin benim üstümde kalmasına razı olamam. Bir fevkalade komisyon mu yoksa Divan-ı Ali mi teşekkül eder. Her n e su·

retle olursa olsun tahkikat icra edilsin, mes ' ull e ·

ri meydana çıksın. Bu şartla ben saltanattan fe· ragat e d eri m ) der. Sadrazam gider. İ ttihatçı çe­ teye , Ulu Hakanın arzusunu bildirir. Aldığı cevap

(Ya temize çıkarsa bizim halimiz

aynen şudur : ne oll!r? )

Efendim, bu 3 1 Mart hadisesinde izaha muh­

taç bir nokta var :

Abdülhamid can kaygusuna

düşüp, muhtelif sefaretlere müracaatla güya ilti­ ca hakkı istemiş . . . Büyük ve alçakça uydurulmuş bir

yalan !

Abdülhamid kaçmaya teşebbüs etme­

miş, bilakis muhtelif sefaretlerden gelen teklifle­

ri reddetmiştir. Bu mevzuda size müthiş bir Ab ·

dülhamid Han ğim : Kimdir

bu

düşmanının

Ali

tanbul 'da

nakledece­

adam bil iy or musunuz? Bu a dam

Midhat Paşanın oğludur ! oğlu

itirafını

Haydar

Evet, Midhat Paşanın

Midhat,

1 946

yılın d a

Galata'da Güler Basıınevinde

(Hatıralarıın)

İs­

basılan

adlı eserinin 226 'ncı sayfasında di­

yor ki : ( Hal'inden bir kaç gün evvel, Rusya Sefi­

ri kendisini ziyaretle Rusya Çann ın davetlisi 70

sı-


tat1yle, sefaretin maiyet vapuruna binerek R� ya ya gitmesini teklif etmiş, fakat S ultan Hamid �.u teklifi reddetmiştir. Daha sonra, Almanya im paratoru da, s �fare t maiyetine memur Lorley yapuru ile kaçması için haber göndermişse de bu nu da ka.bdl etmemiştir Sultan ;Hamid gibi kor­ kak müvesvis bir hüküm darın 33 sene vehmini kamçılamış olan halli tehlikesi karşısında, hariç­ ten gelen imdat tekliflerini reddetmesi inanılma­ yacak ş eyl e rden olmakla beraber, bunu bana hi­ kaye eden bi z zat Alman Sefiri, Baron Marşal ol· duğu için, cereyan eden bu vak'aya h ayret etme­ mek elimden gelmedi.) . Görüyorsun u z ya, fi r ar tekliflerini . r ed deden (inanılmaya­ Abdülhamid Hanın bu hareke tin e cak şeylerden o�akla beraber ) diyor ! İnanamı Yor Çünkü babası Midhat Paşa, Sultan Abdülaziz Hanın katli hAdisesiyle al akalı olarak i zmir'den İstanb ul a götürüleceği zaman hemen konağın­ dan kaçmış ve solu ğu Fransız Başkonsolosluğun­ da almıştı Midhat Paşanın, bu firar ve iltica hA­ disesine Yılmaz Öztuna Türk i ye Tarihinin 1 2'nci cil dinin 1 39 ' uncu sayfasında (Son devir Türkiye tarihinbı en çirkin olaylanndan biri ) diyor. Nite· kim Midhat Paşa da sonradan bu hareketipin şahsı için nasıl bir leke oldu ğ unu anlamış ve hatıratın­ da (Yalnız b� �eğ�, eylAdıma da k alac ak tarihi '

..

..

.

,

..

...

'

.

7.1


ömrümün lekesidir) diyerek itirafta bulunmuştur.

Midhat Paşa muhakeme e dilmek üzere çağrılıyor,

ortada, henüz verilmiş bir hüküm yok. Muhake­

m e korkusuna hemen Fransız Başkonsolosluğuna iltica e di yor, Abdülhamid Han ise, hayatının

ve

saltanatının tehlikede olduğunu bile bile ayağına g·elen

il tica

racaklannı

tekliflerini,

(Etlerimi cımbızla kopa·

b ils em , bir ecnebi devlete ilticayı dtt··

şüııeınem. Vatanımdan kaçmak mucibi ardır. Hat·

ta bu, benim gibi

33

d evlete padişahlık edemeyeceği en büyük

sene bir

etmiş bir insanın irtikap

alçaklıktır) diyerek redde diyor , böyleyken , Midhat

Paşa'ya büyük vatanpe rver deniliyor.

Abdülha­

mid Hana ise Kızıl Sultan'. Olur mu bu derece bü·

yük hak ve hakikat kalpazanlığı? Hangi Kızıl Sul­ tan? Ulu Hakandır o, Ulu Hakan !

Bu ka,dar müsbit vesaike ve kuvvetli şahadeı­

te rağmen bugün ııaıa . bizdeki sözde tarihçiler yi­ ne bildiklerini okumakta

ve bu şah adetl eri gör­

memezliğe gelmektedirler. Fakat saçma metodlar,

yapmacık teoriler, uydurma vesik alar , dostça me­ d ih veya düşmanca kin

ifade

eden Yl\lan !Aflarla

tarih yazılmaz. Biz, bu büyük milletin . sağlam in­ san

mantığından s ü zülmüş gerçek tarihinin

zılacağına in anıyor

ve

vesikalanmızı

gerçek tarih çisine takdim ediyoruz.

'12

ya­

istikbalin·


v

komüni zm komünizma ile mücade­ le meselemiz var. Kısaca buna da temas edelim. Tarihimizi tetkik edenler bizim (Moskof) adında ezeli bi r düşmanımız olduğunu, bu düşmanın bü­ tün tarih boyunca daima Türk milletini ezmek için fırsat kolladığını ve bizi zayıf bulduğu an, derhal harekete geçtiğini bir hakikat olarak, ta­ rih sayfalarında sarahatle görürler. Moskofun bu ezeli düşmanlığını riyazi bir kat'iyetle ifade etmek üzere şu kadarını söyleyelim ki , ilk Türk - Moskof savaşı 1639 yılında başlamış ve l 'inci Cihan Har­ bi sonuna kadar geçen 278 yıl içinde yapılan 1 4· savaş, tam 49 yı l devam etmiştir. Ylni ortalama bi r hesapla, her 19 yılda bir, Türk ordul ariyl e Moskof ordulan karşı karşıya gelmiştir ki, d ün ya tarihinin son 300 yılında, böyle birbiril eriyle her 1 9 yılda bir savaşmış başka iki millet yoktur. Bu devamlı mücadele, Anadolu'nun taşını toprağı· nı Moskof düşmanlığiyle yoğurmuş ve bu topral<­ lann öz evladlannda Moskoftan alınacak intikaın, milli bir mefkure haline gelmiştir. Moskof tan alı­ nacak intikalJlın, bu milletin ruhunda nasıl ve ne derece yer e tt iğini arz ve takdim gayesiyle sizle-· � bir vesika vereceğim : Eferidim, Bolu vil�yeti Efendim,

,

...

'13


nln, Akçakoca kazasının Göktepe köyü kabrista­ nında bir mezar vardır ve bu mezarın taşında ay.. nen şunlar yazıl ıdır : (Moskof keferesinden inti­ kam alamayan merhum Alemdar Ali Ağanın ru­ huna Fatiha. 1764) Milli mefkuresini şahıs derdi hAline getirmiş olan bu m üba!ek Türkün, merhwn Alemdar Ali Ağanın mezar taşı Türk ru hunun röntgen filmidir ve işte Moskof düşm anlığı bu mil­ letin ruh unda bu derece yer etmiştir. 1 9 1 7 Rus ihtilalini müteakip komünizma adı­ nı alan, Moskof emperyal izmas ı , kullandığı çok n1ah irane usuller ve şeytani metodlarla bütün in· sanlığı, bu meyanda yu rdumu zu da tehdit eden bir afet halini almıştır. Dünyanın pek çok mem­ leketlerinde gayelerine sür'atle vasıl olan kc;>mü· nistler, yurduınuzdaki 50 yıllık faaliye t devrele� rinde, bütün mel anetleriyle çalışmalarına ve hat­ ta zaman zaman bazı hü k üm etlerim i z�n gaflet ve m ü s a m a h alar ın dan da i s tifa de ile gemi azıya al ­ malarına rağmen, bütün tahribatları, milli şuur­ dan yoksun gafil ve cahiller üzerinde olmuş, bazı s ö zde ilim ve siyaset adamı ile yine bazı patron ve yüksek mevki sahibi kimseler de karışık hesap­ lara kurban giderek komünizmadan yana çıkmış­ lardır. Arkadaşlar, burada mühim bir noktayı bil.. ba,Ssa hatırlatmak isterim : Bizde garip bır lakay'." dia bir adam - sendecilik var. Bazı kimselerde . YCl '


hatt:A devlet adamlan arasında dahi (adam sende şu kadar komünistten ne çıkar ) telakkisi hB.klın­ dir. Bu çok ha tal� bir tutumdur. Çünkü dünyanın h içbir memleketinde, hiç bir zaman komünistlerin bir ana muhalefet veya bir ana iktidar partisi gi­ bi, çok sayıda vatandaşa hitab eden bir siyasi par­ ti hA.linde teşekkül ettikleri, yayıl dı k.l an ve f �a­ liyet gösterdikleri görülmemiştir. Komünistler için makbul olan, az sayıda, hususi surette yetiştiril­ miş, hareket ve taktik kabiliyeti fazla, her kalı­ ba girebilen, komünizmaya kendini adamış insan­ lardan mürekkep bir ekalliyet �artisi halinde kal­ maktır. Çünkü teşkilat genişledikçe mahremiyeti kalmaz. 1 9 1 7 de Troçki, Ç arl ık idaresinin Başve­ kili Kerenski hükumetine karşı ilk komünist ihti­ lalini yaptığı zaman, yanında hususi surette ye­ tiştirilmiş 950 k omün ist vardı. 1 9 18 de komünist ihtilali tamamen muvaffak olarak Çarlık idaresi­ ni tasfiye ettiği an ise, 200 milyonl uk koca Rusya­ da komünistlerin adedi azami 35 bin civarında idi. Çekoslovakya'da, Bulgaristan'da, Macaristan'da bu hep böyle olm u ş daima ekalliyette kalan, hat­ ta hiç ehemmiyet verilmeyen komünist p ar tileri ve onların hususi suret te yetiştirilmiş bir avuç militanları rejimi değiştirmeye muva�fak olm uş· tardır. Efendim, hasmını tanımayan mücadeleyi kay,

.

.

75


.

.

beder. Düşmandan korunmak· için onu iyice tanımak şarttır. Ve bilmek lazımdır ki, Komünizma, Mos�of emperyalizmasının adı­ dır. Komünizmanın kanun dışı olduğu memleket.. lerde ise, komünizmanın maskesi, sosyalizmadır. Her komünist, Moskovanın kölesidir. Oradan gelen her emre bilakaydüşart itaate mecburdur. Komünizına, hakimiyeti altına aldığı mem­ leketlerde kendisine karşı koyac ak herşeyi yok eder. Dini , milli fikri bütün müesseseleri ve men­ suplarım ilk hamlede tasfiyeye tabi tutar. Herşeye el koyar. Fabrikalar, radyolar, ma­ denler, demiryollan, bankalar, matbaalar, hanlar, a partımanlar, oteller ve büyük arazi parçaları da dahil olmak üzere herşey komünizmanın pençesi altına girer. Komünlzma her çeşit ahlaksızlı ğı n - başlıca müdafiidir. Açık - saçık resimlerin, müstehçen hi­ kaye, roman, şiir ve karikatürlerin bol ve ucuz şe­ kilde neşrini temin eder. Tiyatro ve sinema ile bü­ tün ahl ak kaidelerini çiğner. Her vasıta ile fuhşu teşvik eder. Evlilik, aile, namus gibi kelime ve mefhumlar onun lügatinde yoktur ve bunlar ge­ riciliktir. Nitekim, dünyada komünizma ile müca­ dele eden en mühim. teşekküllerden biri olan (Ye­ niden Ahlak S ila hl an ması ) adlı teşekkülün_ bütün dünyada açtığı- ahlak · seferberliğinin önderleri Tl.· ,

ı6


den biri olan Prof. Dr. Buchman eliyor ki :

(Büt�

ahlak prensipleri ayaklar .altına alinmiş bir ınll ·

.

letin vatamı,ı koınünizmanın sllahslz ·

si işten değildir ve gün meselesidir.) .

.

ıŞgaı

.

etme.

Komünlzma hakimiyetinin tahakkuku için her kılığa bürünür. Müesses nizamı, ya.ni devleti devirmek için halkı birbirine düşman sımflara parçalar ve aralarına hased, kin, intikam hisleri sokar. Sendikalara, talebe teşekküllerine, muhte­ lif kültür müesseselerine sızar. İşverenle işçiler arasında anlaşmazlıklar çıkanr. Grev, sabotaj ve kargaşalıklara zemin hazırlar. Bütün bwılan ya­ parken, yalan ve iftira taktiğiyle hareket eder ve sık sık, sosyal adalet, iktisadi refah ve müsavat gibi yaldızlı sözleri tekrarlar. Komünizma yalan üzerine kurulmuştur. Ağa­ nın toprağ ını sana vereceğim diye köylüyü, çiftçi­ yi tahrik eder. Yalandır ! Hangi memleket komü· nizmanın ağına dü§müştür de, orada topraksız köylüye toprak verilmiştir? Var mıdır bu suale müsbet bir cevap verebilecek olan? Elbette yok ! .. Kızıl Çin de aynı yalana başvurdu. Evvela büyük arazi parçalarını . parselleyerek küçük dilimler ha­ linde topraksız . köylüye dağıttı . Bir müddet son­ ra , bu küçük diliml�ri kollektlf çiftlikler haline getirdi . ve köyl ü yü p4ralara hissedar yaptı. Rejim oturduktan sonra. ise komünleri teşkil ederek top_

.

.

77


rak mülkiyeti fikrini kökünden kazıdı ve bir ham� lede binlerce köyü yerle -yeksan ederek, kışla tipi büyük binalar inşa etti ve köylünün elinden malı nı, mülkün� (tenceresine ve yorganına vannca· ya kadar) alarak bu müşterek bannaklara tıktı. Sonra da dün toprak vaad ettiklerinin karşısına geçip, şimdi sen de, senin emeğin de benimdir de­ ·

di.

Bugün 400 milyondan fazla Çin köylüsü bu müşterek barınaklarda yaşamaktadır. Bakınız bir komünist neşir organı (Şecaat arzederken merd-i kıpti sirkatin söyler) misali, bu insanların haya­ tını nasıl anlatıyor : ( Sabahlan toplanma zilleri çalınıyor ve borular ötüyor. Çeyrek saat içinde bütün köylüler ayaktadı�. Manga veya bölük ku­ mandanlarının idaresinde, ekipler, ellerinde bay­ raklarla tarlalara doğru yürüyorlar. Burada ar­ tık , 2'li 3'lü guruplar h!linde sigara içerek, ya­ vaş yavaş tarlaya giden tembel köylülere rastla­ yamazsınız. Bunrada işiteceğiniz şey, ölçülü adım­ ��arın ve yürüyüş marşlannın sesidir. ) İşte (topraksız köylüye toprak) sözüyle al· datılan ve bir dilim toprak sahibi olamadığı gibi, yatağına, yorganına kadar herşeyi elinden alınıp köleleştirllen köylünün hayatı budur.ı İşçiyi de aynı şekilde tahrik ederler. Şu ça· lıştığın fabrikaya sen de hissedar olacaksın der'18

'


ler. Yalandır. Şahsi mülkiyeti reddeden bir rejim n�sıl olur da işçiyi şu veya bu müesseseye ortak yap�r_? Olacak iş midir bu? Bir anti komünist mu:-ıarrlr bu kollektif mülkiyet mevzuunda diyor ki : (Kollektif mülkiyet fikri bazı adamlara çok cazlp görünür. Fakat bu sistemin seraptan farkı yoktur. .. Bir Rus fabrikasına uğrayan bir ziyaret­ çi işçilere şöyle bir sual sormuş : (Bu fabrika ki­ min malı? ) İşçiler (Bizim) diye cevap vermişler. (Bu fabrikanın bulunduğu arazi kimin? ) İşçiler yine (Bizim) demişler. (Fabrikanın imal ettiği mamuller kimin? ) İşçiler (Onlar da bizim) ceva­ bını vermişler. D ışarıda 3 tane külüstür otomo­ bil duruyormuş. Ziyaretçi (Şu dışarıdaki arabala r kimin) demiş. İşçiler (Bizim amma.. Birini fabri­ ka müdürü, ötekini siyasi komiser, üçüncüsünü de gizli polis kullanıyor) demişler. -

Aynı ziyaretçi, Amerikada bir fabrikaya gitmiş, Amerikan işçilerine aynı sualleri sormuş. (Bu fabrika kimin malı?) İşçiler (Hanri Fordun) diye cevap vermişler. (Bu fabrikanın bulunduğu arazi kimin? ) (Hanri Fordun) (Fabrikanın imal ettiği mamuller?) (Onlar da Hanri Fordun) . Fab­ rikanın dışında her çeşit ve modelde modem Ame­ rikan arabal arı ile dolu bir otomobil parkı var­ tnış. · Ziyaretçi (Şu dışarıdaki otomoblller kimin?) 'H�


diye sormuş. İşçiler (Ha..

Onlar mı? Bizim) diye

cevap vermişler.

·

Şimdi naklettiğimiz şu misali duyan bizdelg k Qmünis tler bizi hemen Amerikan uşakhğlyie ıt.: ham edebi lirler . Pe ş ine n s öy leyelim ki : Biz ne Amerika'ya talibiz, ne de Rusya ya. Biz kaybet­ tiğimi z şahsiyetimizi arıyoruz. Hani, dünya tari­ hine geçen (Türk gibi) sözü var ya . . İ şt e ona ta­ libiz. Biz, Amerikan kapitalizmasını da, Moskof komünizmasını da çok i yi tan ı yan ve bu iki cere­ yanın da kime ve hangi ideoloj yaya hizmet et­ tiğini bilenlerdeniz. Bunun için diyoruz ki, Türke '

Türkten gayri dost olmaz. Ne Amerika, ne Rusya l

ahlakl anmı ş şahsiyet sahibi in­ sanlardan kur ulu büyük Türk iye ! Evet, komünizma yalan üzerine kurulmuştur. demişti k . Devam edelim : Ruslar 1 920 yılı Mayıs ayın da bir beyanname neşretmişlerdi. Bu beyan­ namede aynen şöyle diyorlardı : (Rusyanın ve Şar­ kın İslamları ı C ami l eri ibAdethAneleri, mektep.. leri tahrip ve haklan gasbedilen kimseler 1 S izin İslam ahlakiyle

,

dininiz ve adetleriniz, milli ve medeni hürriyetiniz

bir hal de kalacaktır. Ser­ bestçe ve engelsiz olarak milli hayatınızı düzenle� yinlz. B tın a hakkınız vardır. Bilmeli$inlz ki, Rus inkılab-i kebirinin Sovyetleri, sizin hukukunuzu bütüıı k u vve tiyle himaye edecektir. ) Bir büyük serbest ve el sürülmez

80


yalan daha. Hukukunuzu müdafaa edeceğiz dlye-­ rek dünya müslümanlanna beyanname neş reden ler, dinin kökünü kazımak için g iriştikle ri büyük zulüm, ve geniş imha hareketinrle onbinlerce ca­ mi, mescit, medrese yıkmışlar, 35 bin camii ka­ patmışlar, müslüınanlara ait evkaf müesseselerin! müsadere etmişler, binlerc e din adamını tehcir ve idam yoluyl a imha etmişler, (serbestçe milli ha­ yatınızı düzenleyiniz) dedikler! kimseleri tehcir ve Rus ahalisiyle karıştırmak suretiyle zorla Rus­ laştırma yoluna gitmişler ve onların folklor kitap­ lannın neşrine dahi müsaade etmemişlerdir. Bir yalan daha. . Arkadaşlar dikkat ederseniz Ruslar daima Amerikanın ve Avrupa devletlerinin emperyalist siyasetlerinden şikayet ederler ve hat­ ta bizdeki alda tılmış gafiller bazan caddelere ve duvarlara Kahrolsun Emperyalistler şeklinde ya­ zılar yazarlar. Halbuki e lim izde bir rapor var. Bu Birleşmiş Milletler Genel Kurulunca teşkil olunan ( 17 ler Komitesi) nin raporudur. Bu rapora göre, 1 939 yılından bu yana sömürgeci Batılı devlet­ lerden · Büyük Britanya, Fransa, Belçika ve Hol­ lAnda nüfus sayıları toplamı 840 milyonu aşan 44 memleketin bağı msı zlık haklarını tanımışlar­ dır. Aynı müddet içinde Rusya ise, 26 3 . G iO n1u� ­

,

toprağı işgal ederek 220 milyon 750 bin kişiyi De· mirperdeye dahil etmiştir Şu rakamlar kimin em.

81

:F. 6


peryal1st o l duğunu izaha

Ye

Mo&kofmı

·

yalmunl

teşhire kaf l deği l midir? Arkadaşlar, burada komüni&tlerln malOm ya· lan ve taktiklerini bire r birer sayarak kıymetli va.. k it le rin i zi işgal etmek istemiyorum . Meselenin esasını izah için k ıs aca di yec e ğim ki, komünlzma­ nın temeli m at e ryal ist felsefedir. Bu f elsefi görü­ şe sahip o la nl ar maddecidirler. Elle tutulup, göz­ le görülmeyen hiç b i r varlı ğa inanmazlar. Allahı inkar e d e rle r . Ruhun mevcudiyetini, basülbadel­ mevti, hes ap gününü, cennet ve cehennemi kabul etmezler. Ebedi hayat yoktur. Bütün bu Alemin, kainatın yaradılışı tes adüf tür İnsanın menşei maymundur ve insan eşref-1 mahlukat değil, sa­ dece düşünen bir m ak inadır. Doğan yeni ilim ça­ ğında Allaha lüzum kalmamıştır. İşte arkadaşlar, komünistl er bu fikirlerle ye­ tişmişler ve bu fikirlerle yetişen dinsizler, başta İs lamiyet olmak üzere bütün dinlere düşman ke­ silmişlerdir. Malum, bugün Rusya'da din eğitimi ve propagandası yasak tır Rus atıayasasının 1 24 üncü m adde s i aynen şöyle der : (Bütün vatandaş­ lar, din aleyhtarı propaganda hü rriyetini haizdir. ) ve kom ün iste göre, din, afyondur Böylece dine cephe alan komünistler kesif bir p rop agan da faaliyetine girişmişler ve devlet büt­ çesin den bol tahsisatlarla beslenen çeşitli teşek,

.

.

.

82


küller meydana

getirmişlerdir. Halen

Rusya'da

din aleyhtarlığı için kurulmuş teşkilatlar şunla.r­ dır :

ı

-

Sovyetler Birliği İ limler Akademisi Ta­

rih Enstitüsünün Allahsızlık ve dinsizlik şubesi. 1

2

-

Sovyetler Birliği Moskova Felsefe Ensti·

tüsünün Allahsızlık şubesi.

3

-

Moskova Devlet Ü niversitesinin Felsefe

Fakül teslnin milli dinsizlik dairesi.

4

-

Marksizm - Leninizm Moskova Üniver­

sitesinin din aleyhtarlığı fakültesi. 5 Milli Dinsizlik Sovyet Teşkilatı ( Bu teş· -

ki la t bilhassa 1963 yılından sonra faaliyetini art­ tı rmış tır. ) 6

-

dinsizlik

7

-

Sovyet Rusya Devlet Yayınevinin yayınları kurulu. Bütün Rusya'da teşkilatı bulunan

A teizm (dinsizlik) ocağı .

8 k urulan

-

9

-

ilmi

Taşkent'teki Orta

ilmi

Asya Üniversitesinde

(Dinsizler Kulübü) . Allahsızlar Derneği ve Çarpışan Allahsız­

l ar Cemiyeti.

Bu teşkilatlan, çeşitli neşir vasıtaları , zulüm,

1 şkepce ve imha hareketleriyle dini, dini ahkamı ve bütün din teşkilatını ortadan kaldırma� için

çalışan komünistler, gayelerine vasıl olınak için her şekle �irmek�e ve oirta.kım tahril;>at yapmak-

83


ta iseler de, İsllmiyet ve gerçek Müslüman karşı­ sında şaşırıp kalmaktadırlar. Neden?

Çünkü İsla·

ıniyet her sahada ve her meselede komünizma­ nın karşısına çıkmış ve komünistin bütün mese­ lelerini çürütmüştür. Birkaç misal verelim : Komünizma, şahsi mülkiyeti reddeder ve mal, mülk, servet cemiyetin müşterek malıdır ve dev­

letindir diyerek şahısların ellerindeki herşeyi zor­ la alır. İ slamda mülkiyet hakkı teminat altında-

dır. 1

Insanlann gerek kendi alınteriyle kazandık -

ları , gerek veraset yoluyla elde ettikleri mal, mülk ve servetin cebren ellerinden alınmasına kat'iyen müsaade etmez. Komünizmaya göre, miras hırsızlıktır. İslam­ da, miras, meşru bir haktır. Komünizma gayesine vasıl olmak için, zulmü, işkenceyi,

yalanı, iftirayı, adam öldürmeyi

ta edinmiştir. İslA.mda ise, şefkat, merhamet

vası­

ve insan hakla­

(ına hürmet emrolunmuş, adam öldürmek, yalan, iftira ve zulüm şiddetle menedilmiştir. Komünizma, (böl, parçala ve yut) esasına gö­ re, devamlı anarşi çıkarır. Kardeşi kardeşe

düş­

eder. Fakiri zengine karşı kullanarak servet düşmanlığı yapar. Fesat çıkarır. İ htilale zemin ha­ man

zırlar.

İsl.Amiyette

84

ıse.

servet

düşmanlığı

yoktur


(ZekA.t) müessesesiyle fakirin zengine düşmanlığı

önlenmiş

ve halkı birbirine düşman etmek, fesat

çıkarmak değil ;

insanlan hayra çağırmak, iyiliği

kötülükten

emr ile

menetmek ve insanların ara­

larını bulmak emrolunmuştur.

Komünizma kadını cemiyetin müşterek malı

kabul eder ve aileyi, burj uvanın uydurduğu

bir

müessese olarak red ile, fuhşu teşvik eder. İslA.mda ise, kadın, bir hadis-i şerif hükmün­ ce, (Dünya bir metadır. Onun en hayırlı metaı

da

saliha bir kadındır) ve İslamda kadın, kendisine hiçbir rejimin temin edemediği

sağlam haklara

ve ulvi bir mevkie sahiptir. İslamda, fuhuş,

ırz

düşmanlığı ve kürtaj kat'iyen yasaktır ve aile mü· essesesi sağlam temeller üzerindedir.

Komünizınada çocuk cemiyetin malıdır. Ana -

baba çocuğuna sahip değildir. Doğan çocuğa re.:. jim hemen sahip

çıkar ve çocuk hususi müesse­

selerde komünizma esaslarına göre yetiştirilir.

İslamiyette ana - baba evladının tahsil ve ter­

biyesinden, gıdasından, sıhhatinden ve

cemiyet

için iyi ve faydalı bir unsur olarak yetiştirllmesin·

den mes'uldür. Kat'i emirlerle bu vazlfelere mec­

bur

tutulmuşt ur. Evlad ise, ana - babasına, itaat,

hürmet,

kell eftir Bu

hoş muamele,

iyilik ve

yardım ile mü­

.

mukayese llAhlr bu şekilde

gider

ve neti· 85


. cede görülür ki , insan hak ve hürriyetleriyle, hay­ s iyet ve ahlakını ve bütün mukaddesatı imha için çalışan Moskof emperyalizması komünizmaya kar­ şi en tesirli silaht İslamiyettir ve İslam dini. bu Alemdeki görünen ve görünmeyen bütün mahlu­ katı yaradan, şu akıllara durgunluk veren değiş­ mez nizamı kuran ve bu nizamı hudutsuz kudre­ tiyle devam ettiren, eşi, benzeri, ortağı olmayan; cinsiyetle ilgisi bulunmayan, herşeyi bilen, hesap sorulma gününün maliki olan, bütün v arlı ğı ve hadiseleri irade ve tasarrufunda bulunduran, Rahman, Rahim ve Kaadir-i Mutlak olan, evve li ve sonu bulunmayan, bizatihi var olan Allahııı dinidir. (İnn edd ine indallah'il - İslam) Allah in· · dinde din, ancak İslam dinidir. Allahı inkar eden bu münk irlere Tevhid sa­ hibi bizler bu vesile ile hatırlatalım ki, yalnız Allah var r Var olan yalnız Allah ! Herşey o kadar yok ki, ya ln ız Allah var 1 Allah öyle var ki, ken· disinden ·başka hiç bir şey yok ! .. Ve İhlas süresi. .. Meal : De ki : O, Allah birdir. Allah her yönden ·

eksiksizdir ve her dileğin ınerciidir, her şey kell " d isine · muhtaç

olan Şanlı

Uludur. O,

ve doğurulmadı. O 'na hiç bir şey denk

doğurmadı de olntadı.

Efendim, Allahı, Peygamberi, A.hiret gününü lnkft.r eden, ahlak kaidelerini ve bütün milli · de­ ğerleri çiğneyen komünizma ile mücadeleye n: ec86


mllllyetçiler bu vazifeyi idrak �t­ pıış ve komünistlerin memleketimizdeki yanın �aırlık faaliyet devreleıinde, imA.n ve ahl� k �ep­ hesi bu mevzuda o derece büyük ve o de r e ce şe­ refli bir mücade l eye girişmişti r ki, t opr ak al tında yatan binlerce Moskof harb i şehidinin kemikten elleri şayet alkış tutmayı bils e y di , bu memleke­ tin öz evl�dlannın bu şerefli mü c a del e l eri dolayı­ buruz. Gerçek

.

,

slyle şühedanın tutacağı alkışın değil yalnız

gürültüsünrten

bizdeki kızıl uşaklar, bütün

dünya

komünistleri korkulanndan küçük dillerini

yu­

tarlardı iman ve ahlA.k cephesinin bu büyük ve � aref­ .

u mücadelesinin kahraman mücahidi,

rin mazlumu, makhuru, mahkumu muhterem Necip

İslamiyet ve

Fazıl Kısakürek

ve

(her

dev­

mahp u.su)

Beyefendinin

komünizına mevzuundaki fevkalade

mühim fikirlerini konuşmamın burasında sizl .;rc

zevkle nakledec eği m

Bey :

.

D iyor

ki,

üstad Ne c i p Fazıl

uKoınünizmr"un karşısına gerçek din, yani

İslA.miyetten başka hiçbir şeyle çıkıl am a z ! Ne f el­

sefeyle, ne posa milliyetçiliğiyle, tisadi mezheplerle... Zira bütün

ne de ona zıt ilt­

y a ( dina­ mik) �tta rolü olmayan kof nazariyeler, yahut da birer sistem ve ideolojya belirtmeyen (psiko­ lojik) mekteplerdir Komünizma ise, karanlı ğın, yokluğun, intihann sistemi olsa da, doğrudan doğbunlar,

.

17


ruya

( d inamik)°

sistemdir. - Onun içinde, . anc ak , sis ..

hayat içinde, bir

k arş ı sına , aynı dinamik hayat

.

ye temlerin sistemi olan Islamiyetl e çıkı labilir ; kendisini din dışı tutan hiçbir görüş, k�münız.. manın karşısına dikilmek hakkına malik olamaz. işte davanın bam teli ! Evet, tekrarlıyoruz ve bin kere tekrarlasak da az buluyoruz ki, komünlz­ ma b atı lın ve dal al etin sistemi olsa da, mu Ualaı �tkisiz v e tezac;:Isız bir sistemdir ve ona karşı koy­ ma hakkı , ancak hakkın ve hi dayetin siste:ni İs­ lamiyettedir. Yoksa ko müni zm a (dinamik) ha vat j.çinde bir çok zaaf ve tezadlarını yakalamış 'bul un­ duğu ( l ibe ra l ) ve ( kapitalist) nizamı, karş ısına dinden başka birşey çıkarıldığı takdirde mutl aka ,

içinden vuracaktır.

İ sl amiy et komünizmanın, tahtakurulan D. 'D .T. den nasıl korkarsa öyle ürktüğ ü tek panze­ hirdir. Devlet ec z ah anel erinde aramaya muhtaç olmaksı zın her Türkün san dığında ve tükenn1ez çap ta mevcut bulunan bu panzehir olmasaydı, ş i m di biz, Av rup a seddine taş t aşı maya memur hır ,

Kızıl

Çin örnekçiği idik.»

bu Allahsizlann rejimi, hangi renge girerse girsin , adı; komünizm, Marksizm, bolşevik, Moskof, Mao ne isim ·alırsa aısın· ve yüzü­ ne ne ç eşit maske geçirirse geçirsin, belki 3 - 5 . p­ Arkadaşlar,

fll ve cahili avlayacak · 88

ve belki bazı

' rejimlerin


açık yönlerinden istifade edecektir amma , kaı-ş1 smda daima İ slamiyeti ve gerçek müslümanı lıu­ lac_aktır. Ve İslAmiyet ebediyyen payidft.r olacağı­ na . göre, şayet yaşarsa kıyamete kadar ko�ü =.ıtz­ ma gerçek Müslümana hulul edemeyecektir .. Bu mevzuu rahmetli Süleyman Nazif

§U s özleriyle kapa talı m

:

Beyin

(Ey Türk oğlu, sana da­

marlarındaki kaııi ibda edenler, kanlarının

son

katrelerini Moskof muharebelerinde döktüler. Sen bugün, yann, ne

olursan

ol , fakat unutına

ki,

o

şehidlerin ebedi bir yetimisin. Bu din, bu devlet. bu vatan gibi ; bu gayz, bu kin, bu intikam da Jann sana mübarek bir mirasıdır. Düny':'da

oıı­

bir

Rusya ve bir Rus kaldıkça bu hakkına, bu vazife·

ne hürmetkar ol. Hakkın öldünnek, vazifen, ikti· za ederse hemen ölmektir, Türk oğlu. )

vı Efendim, bugünkü konuşmamızda ele aldığı­ mız

(Milliyetçiliğimizin Meseleleri) nl

böylece bi­

tirmiş bulunuyoruz. Daha bazı meselelerimiz var: Garpl ılaşm ak , batılılaşmak

veya en is ab etl i

ifade ile ve maruf bir fikir adamının

bir

tabiriyle :

Batıcılık cereyanı. Hıristiyan misyoner faaliyetle-­

ri . . Toprak reformu, köy ve köyl ü cıava�ı. Sionizma

Ye Masonluk. Gençlik ve Maarif davası v .s. gibi. L

89


Bun.lan da ilerde inşaallah başka bir konut"" ma mevzuu olarak ele alacağımızı ılmdiden bil­ dirir ve son söz olarak şunları söylemek isterim :

Gönüldaşlarım, genç kardeşleri m ! Her türlü şah­ si hislerle, ihtiraslan bir tarafa fırlatıp atalım ve

bu millete hizmet zevk ve anlayışının etrafında sat saf toplanalım. Böyle bir vahdete muhtacız. Ge­

lin, aramızdaki

beyhude zaman

uf ak

ve

-

tefek fikir

ihtlllflariyle

kuvvet kaybe tmeyelim

.

Milli

enerj imizin en küçük zerresini dahi bu millet ·ve bu vatan için harcayalım ! Her taraftan çeşid çeşid

rüzgarların estiği ve bu memleketi batırmak için karmakanşık cereyanların

Adeta

birbiriyle yarış

ettikleri şu nazik devrede, milliyetçiliğimizi kuru �ir heyecan mevzuu olmaktan kurtaralım ve mil

­

li varlığımızı ilmi bir anlayışla kavramağa çalışa­ lım . İmanımızla,

ahlakımızla,

bilgim.izle,

mazimizin bize kazandırdığı hayatiyet

ve

şanlı

kudretle

çalışalım. Unutmayalım ki,

türl ü namüsait şartlara rağ­

men yapılan büyük mücadele neticesi bu

dA.va

bugünlere erişmiştir. Daha 25 sene evvel hasreti­

ni duyduğumuz nesil yetişmiş ve yetişen bu ne­ sil bugün bu vatana ve bu dft.vaya sahip · olmuş­

tur. Bu büyük mücadele kolay geçmemiş, - pek çok

hanüman sönmüş, pek çok gönül�ımız hapisha­ ne köşelerinde inlemi� ve yine pek çok genç adam 90


hapishane odalarında can vermiştir. Sönen hanü­ manlara, çekilen maddi ve manevi türlü ıstıraba rağmen mü-cadele hı zı kaybolmamış ve yetişen ye. ni nesil memleketi bir papatya tarlası gibi baştan başa kaplamıştır. Bugünkü sücadele de elbette kolay olmayacak, türlü ıstı � ar ve çileler çeki­ lecektir. Fakat her şeye, bü\i\i çile ve ıstıraba rağmen büyük davamız et � : reç zafere ulaşacak ve milli şuur hA.kim olacaktır. . .

Milli şuurun hakim olduğu gün; dinlt mu­ kaddesatı, maziyi, ahlakı, fazileti ve ft.ileyi açıktan açığa veya sinsi bir şekilde baltalamaya çalışan bütün gazete, kitap ve mecmualara, filiınlere, pi­ yeslere, konferanslara, açık oturumlara ve mey­ dan mitinglerine paydos denecek ve müsaade olunmayacaktır. Milli şuurun hA.kim olduğu gün; din düşman­ larının, kozmopolitlerin, masonların, züppelerin ve sahte inkılapçılann elinde yalan söyleyen ta­ rih susacak ve yazılacak olan gerçek tarihde, ge­ lenin keyfi için geçmişe söğülmeyecek, hizmeti olanların hizmeti inkA.r edilmeyecek, ne ufacık kusurlan .yüzünden dev · ·gibi adamlar küçültüle­ cek, ne de aslı olmayan büyüklükleri dolayı.siyle cücel�r, devleştirilecektir.


Mill! şuurun hA.kim olduğu gün; köy ve köylü

bütün dert ve meseleleriyle tekrar ele alınacak, zevk-1 selim ve temizlik ölçüleriyle kurulmuş �ehlr caddelerinde maddeleri ve ruhlan nur gibi insanlar s�l sel akacaklardır. Milli şuurun hAkim olduğu gün; Üniversite­ deki profesör talebesini meşru hükumet ve mevcut nizam aleyhinde kıyama teşvik edemeyecek, Üni­ versite kürsüsü çilesiz ve esersiz sözde ilim ada­ mından kurtanlacaktır. ,

'

Milli şuurun hakim olduğu gün; genç, annesine (kocakarı) , babasına (moruk) demeyecek; ahlAk, edep, hayl, ölçülü heyecan ve gerçek vecd sahibi olacaktır. Milli şuurun haklın olduğu gün ; tüccar, mil­ letin ahiyle değil, alınteri ve vicdan akiyle para kazanacak, avukatlar, mukaddesata ve milli bü­ tünlüğümüze kasteden alçakların müdafaasını üzerine almayacaktır. Milli şuurun hlkim olduğu gün; kadın, evve­ lA analık vazifesini bilecek ve kendi cinsi üzerinde yetiştiricilik vazifesiyle muallim olacak, doktor olacak, hastabakıcı olacak, muharrir olacak, san'­ atklr olacak, Alim olacak fakat fahişe olmaya­ caktır.

Mllll .şuurwı hlkim olduğu gün; uecdat yadi-

92


gan

mmt kumarhane..

sebillerde rakı satılmayacak,

mezbahası olan, meyhana,

ahla�

şu hane,

bu hane . . ne kadar rezalethane varsa hepsi kapa-­ tılacak, bunlann yerine

ders. zevk ·

ve ahlak ha­

neleri kurulacaktır. » Milli şuurun hakim ol duğu

gün ;

alm

görmeyen küfür yobazlan, dinin esaslarına t.ahale edemeyecek ; soysuzlaşmış

tipler

secde mü..

ve

yarı

çılgınlar mukaddesata küfür edemeyeceklerdir. Milli şuurun 118.kim oldu ğu

gün;

vatan haini­

ne (milli şair) denmeyecek ; vicdan hürriyeti, de­ mokrasi ve hürriyet maskesi altında yabancı emeı .. lerine hizmet eden hainlere hakk-ı hayat tanın­ mayacaktır.

Milli şuurun

hi.kfm olduğu

gün ; «sancak say­

gı görecek, bayrak katlanmak iç in dahi yere kon­ mayacak

ve

ecdat mezarlannda hayvanlar otla­

mayacaktır . ,> Milli şuur hakimiyetinden korkanlar ve buna mani olmak isteyenler elbette bulunacak·, ((elbet­

(·.e. köpekler havlayacak, çakallar uluyacak, yılan­

ı ar ıslık

çalacak, akrepler deprenecek, baykuşlar

i�leyecek , yarasalar başlarını taştan taşa

caklar» ama, milli

ka,

şuur

hakimiyeti bir

gün

vura­

mutla ­

aına mutlaka tahakkuk edecektir. Ç ünkü

Ne.cip Fazıl Beyin dediği

biz

gibi : 93


Surda bir gedik açtık, mukaddes mi mukaddes Ey kahpe rüzgar gayri ne yandan esersen, es !

Hepinizi hür met ve muhabbetle tekrar laınlar ve cümlen ıiz hakkında dünya ve ahiret lam etliği niyaz e derim arkadaşlar. ·

H E .ıtıuşma tarıı

ayneu muhafaza

se­ se­

edile­

rek bau � Lan katenıe alınan bu küçük kitapta­

öneınli dip notla�iyl. e istifade eserlere n.lt liste kitabın g euişletilmiş ba.slusuı:..ı bırakılmıştır.» ki ba:ıı

94 .

.

olunan ikinci




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.