Milliyetçiliğimizin Meseleleri ve Kurtuluş Yolumuz
Müftüoğlu
MUSTAFA TATLISU
İstanbul 1970
'
:
Bu kitap 1970 yılı Mayıs ayında tstanbul'da ESKİN Matbaasında 5000 nüsha olarak
dlzllmlş
ve
basılmıştır.
TAKDİ M bu küçük eserin ınücllifl Mustafa Müftüoğlu'nu 26 yıl önce kurmuş olduğu MÜFTÜOGLU YAYINEVİ'nin çı kardığı «Milliyet çilik Yolunda» adlı biı· eser sayesinde tanınu!J Elinize
aldığını z
tım.
Müftüoğlu 1947
sonra da sağ kafalarda büyük yankılar yapan, en tanınmış mücadeleci kalenılerin bir araya geldi ği «Kızılelma» mecmua sını çıkarmağa başlamıştı. den
bu mecmuada kader birliği yaptık· tan ve aynı mecmua sayfalarında birlikte yazı yazmağa başladıktan sonra daha iyi tanımıştım. Korkusuz ve kültürlü bir gençti. Kendisini,
Yıllardan sonra, nm karşısına işte bu
1or.
ylni ş u anda da okuyucuları·
küÇük eaerle
çıkmış
bulunu· 3
Cmit ederim ki, hacim itibariyle küçük olma
ıma rağmen hafızalarda büyük bir iz bırakacak �lan bu eser, Türk Milliyetçiliğinin asli ve kök.16 meselele7ini büyük bir vukufla dile getirmektedir. Bu kitabı okuduktan sonra siz de şu kanaata
varacaksınız ki, büyük milletiınizin kurtuluşu İs lama bağlı bir şuur ve mücadeleyi benimsemekle mümkün olacaktır. Müftüoğlu'na bundan sonraki vereceği eseı· ler için de Allahın yardımcı olmasını diler, başarı lar temenni ederim.
İlhan Darendelioğlu 6
4
-
5
-
1970
cMubtellf villyet ve kazalarda
muhtellf
milliyetçi teşekküllerce tertip olunan bu feransın, Türkiye Komünizmle Mücadele
kon Der·
neti Eskişehir Şubesi adı na 1. Mart. 1970 tari hinde ES - ES Salonunda verilen şekli
aynen
banda alınmak suretiyle şu küçük kitap mey
dana celmiştlr.»
Muhterem gönüldaşlarım , Sizleri hürmet ve muhabbetle sel! mlanm . ulvi topluluğa vesile olan
Türkiye
Şu
Komünizmle
Mücadele Derneği Eskişehir Şubesindeki genç kar
deşlerimi, bu hayırlı çalışmalan dolayısiyle tebrik �der ve böyle güzide bir topluluğa hitap
edebil
mek fırsat ve bahtiyarlığını bana kazandırmaları dolayısiyle
kendilerine
huzurlarınızda
teşekkür
ederim. Konuşmamız (Milliyetçlliğiınlzin Meseleleri) ne dairdir. Milliyetçilik nedir? Gerçek milliyetçi kim dir? G e rç ek
bir
milliyetçiye
göre,
meselelerimiz
nelerdir? Bu bahisler üzerinde duracak ve bu ba hislerle
ilgili
kendi
görüş
ve hatıralanmızla, muh
telif fikir adamlarının görüşlerini bir araya top lamaya ve bir buket halinde, sizlere takdim e tme
ye çalışacağız. Gayret bizden, tevfik AUah'tandır.
•
1
(Millet)
Efendim,
ve
(Mill iyet)
mefhumları
bugüne kadar muhtelif şahıslarca ince le nmiş ve çeşitli tA.rifleri yapılmışsa da; gerek bizde, gerek
se A vrup a da bu, her iki kelimenin '
ittifak
rinde
manaları üze
hAsıl olmamıştır.
Bu, millet ve
milliyet mese lele rini derin bir
vukufla muhterem müdekkik merhum İsmail Ha
mi Danişmend incelemiş ve bu mevzuda bir hay
lı da neşriyatta bulunm uştur.
Bu zatın
yaptığı
(Millet demek, herhangi bir
son tetkiklere göre:
esas etrafında toplanmış mütesanid bir
i nsan küt
lesi) demekti r Etrafıı1da t opla n ıla n bu esas, ınil .
le tlerin teşekküllerinde ' amil olan tarihi göre değişmekte, hazan Fransa'da
şartlara
ve Çin'de oldu
ğu gibi (kültür), hazan Almanya' da o lduğ u gibi (ırk), hazan Arap
memleketleriyle
Romanya'da
olduğu gibi (dil), bazan İsviçre'de olduğu gibi (va
tan) yet)
şeklinde görülebilmektedir.
hangi 8
ve bazan da Amerika'da olduğu gibi (ta b ii
bir
topluluğun
bir
millet
Şu
halde,
sayılabilmesi
·
her
için,
din
birliği, dil birliği, ırk birliği, kültür birliği, yatan birliği gibi rabıtaların h epsine lüzum yok tur. Bir topluluğun millet sayılabilmesi için, bun lardan herhangi birinin etrafında toplanmış ol ması k af idir. Bu hale göre, (milliyet) demek, işte bu mil letten mille te değişen birl ik esasının idrakinden mütevellid şuur demektir ki, bir misalle izahı ge rekirse, mesela, millet esasını vatan birliğine bağ· layan İsviçre'nin muhtelif kantonlannda ayn ay n diller konuşulduğundan ve bundan dolayı bir değil, bir kaç resmi dil kabul edildiğinden, İsviç re'de milliyet fikri, dil esasiyle izah edilemez. Efendim, insanlarda milliyet hissi, milletlerin teşekkül devirlerine dayanacak kadar eskidir. Ye ni olan şey, bu tabii ve içtimai benlik hissinin tah teşşuurdan, yani şuur altından, şuura çıkması; �aşka bir ifade ile müphem, belirsiz bir hissin muayyen bir fikir şe klini alarak kül türleşmesidir. Bizde, İslamiyetten evvelki devirlere kadar dayanan eski, köklü ve kuvvetli bir şuur hal inde ki milliyet fikri, Avrupa'da ancak 19 cu asırda, yani 100 sene evvel belirmeye başlamıştır. Büyük Fransız İhtil!linin yurdunda dahi, milliyet ma nasına gelen (Nasyonalite) kelimesinin Akademi Lügatine girmesi 1835 tarihine tesadüf eder. Ke zat İngilizceki mUÜyet kel fmesi' kar§ılığı olan (Ney7
şJnallti)
(Nasyonalltat)
ve Almancadaki
l�ri bugünkü manay a ancak bir
şa bilmişlerdir. Milliyet fikrinin Avrupa'da
asır
keltme-
evvel kavu
içtimai bir şuur
hllinl alabilmesinin ancak yüz senelik bir maziye sahip olduğunu bu şekilde
kısaca
kaydederken,.
bizde bu fikrin ne kadar eski olduğuna dair tarihi
6 ncı � Türk mil
bir vak'a nakledeceğiz. Bu vak'a Miladın
rına, yani 1400 sene evveline aittir ve
..
liyetçilik tarihinin çok kıymetli sayf alannı işgal etmektedir.
Malllm, Gök .. Türk İmparatorluğu
:Miladın 6 ncı asrının ortalarında teşekkül
ve bu
etmiş
imparatorluğun sür'atle yayılıp, kuvvetlen·
mesi komşulan Çinlileri
fazlasiyle ürkütmüştür.
Göktürk'ler nezdine gidip - gelen Sefaret Hey'eti nin başındaki diplomat, bu yayılıp, gelişen Türk devletinin inkırazı için İmparatoruna
siye
şunu
tav
(Gök-Türk hanedanından her prensin maiyetinde büyük ordular vardır. Hepsi.:. nin ünvanı da Han'd.ır. Bunları kuvvetle yenmek etmiştir:
güç, fakat birbirlerine dü§ünnek kolaydır.) Çinli ler bu yolda yürümüşler ve imparatorluğun
ba
şında bulunan iki kardeş. arasındaki ihtilA.fı
kö
rüklemişlerdir. Körüklenen bu ihtilAf sonunda bü
kısa bir zamanda Doğu Göktürk'ler, Batı Göktürk'ler §eklinde ikiye aYrilmıştır. Bir tarattan iki k&rdef yük Gök - Türk İmparatorluğu otuz yıl gibi
1 ,
arasındaki re kabet , diğer taraftan Çinlilerin tah rlki ne ticesi, bu iki devlet devamlı birbi rileriyl� mücadele etmiş, bu mücadele neticesi, Doğu Gök türkler zayıflamış, Batı Göktürk le r ise kuvvetlen tnişlerdir. İşte bu sırada, zayıflayan Doğu Gök türkle re Çinliler yardım elini uzatmışlar ve Çinli lerce milliyet fikri (kültür) esasına bağlı olduğu için Doğu Göktürkleri Çinlileştirmek suretiyle hi mayeye talip olmuşlar dı r Buna göre, Türkler, kendi kıyafetlerini, örf - ft.det ve an'anelerini, ka nunlarını ve hattl dillerini değiştiri p bunların yerine Ç in kıyafetini, Çin an ' anesini, Çin kanu n larını ve Çin dilini kabul ettikleri, yani milliyet letind e n vazgeçtikleri takdirde Çin İm para to ru kendilerini himaye edecektir. Arkadaşlar, bu şart ları öğrenen Türk Hakanının Çin İm paratorun a verdiği cevap, Türk Milliyetçilik Tarihinin muh .
,
teşem bir vesikasıdır. Bakınız ne diyor Türk Ha kanı, Çi n İmparatoruna: (Şimdi oğlum, sarayı nızda isbatı vücud edecek ve her sene size haraç
olarak asil· atlar takdim olunacaktır. Ben ise, sizin emirlerinizden başka bir şey dinlemeyeceğim. Fa kat.. elbiselerimizin önl eri ni kesmeğe, omuzları mızda dalgalanan saç ö r gülerini çözmeğe (bunlar o d evir deki kılık - kıyafet) dilimizi değiştirmeğe ve sizin kanunlarınızı ka bul etmeye geli nce .. B1zlm-A.detlerimizle•· -an'anelerimiz .o· -kadar eskidir
ki, ben şimdiye kadar
bunlan
değlştlrmeğe cesaret
edemedim, bütün millet de benim gibi, aynı kalbi
taşıyor.) Cevap budur arkadaşlar ! Görülüyor ki, bu cevapta, Türk Hakam her fedakA.rlığa razı olu yor. Çin İmparatorunu metbfl. tamyor, haraç ver meği kabul ediyor ve hatta. kendi oğlunu rehine olarak Çin Sarayına göndermeye razı oluyor amma, Türk diliyl e Türk kültüründen vazgeçe- meyeceğini en açık ve en kat i bir lisanla ve res ,
'
mi bir nota ile ilan ediyor. Bizde İslamiyetten ev· vel mevcut olan bu milliyet fikri, İslamiyeti kabul ettikten sonra yepyeni bir ruh ve mana kazanmış
ve din bahsinde izah edeceğimiz Türklüğünü
şekilde
Türk,
İslA.ıniyet sayesinde muhafaza
ede
bilmiştir. Tarihi bir vak'ayı ve muhteşem bir vesi kayı böylece naklederken, milliyet fikrinin bizde bugün ne halde olduğuna bakalım ve dolayısiyle (Milliyetçiliğimizin Meseleleri)
meve;uuna girelim.
***
Biz milliyet fikri ve milliyetçilik mevzuunda neden tam ve nıüşterek bir tarif ve anlayışa sahip olamadık. Evvela yakın maziden vereceğimiz bir kaç misalle bunu tetkik edelim. Şu çeşitli milliyet tariflerine bakınız : .
1
-
Eski
Anayasanın
Türklük, (Türkiye'µe ıo
din
as•incl
maddesinde
ve ırk ayırd
.
eqılıµepl-
zin vatandaşlık bakımından herkese Türk denir) şeklinde tarif edilmektedir Bu resmi bir tariftir ve bu tftırlfte (tabiiyet) esası kabul olwımuştur. Bu ta rife göre, Türkçe bilmeye n bir gayritürk sırf Türkiye tabüy etinde bulunduğu için Türk tür de; Türkçe konuşan ve Türk ırkından olan , mesela bir 'Batı Trakya Türk'ü yabancı tab i iye tinde old uğ u .
için Türk değildir.
2
-
Tek p arti devrinin
programının
C.H.P.
2'nci maddesinde ise, (Millet, dil, kültür ve
mef
kure birliği ile birbirine bağlı vatandaşların teşk il ettiği bir siyasi ve içtimai hey ettiı ) denilmekte dir. Türklüğün bu tArifinde tabiiyet değil, dil ve kültür esası kabul olunmuştur ki, bu tarife göre, Türkçe bilmeyen veya ana dilleri Türkçe olm aya n Türkiye tebaası, Türk s ayılmıyor demektir. 3 - Anayasa da ( t abiiyet ) olarak tf4�rlf edilen milliyet fikri, Milli Müdafaa Vekal etin c e (ırk) esasına bağlanmış ve askeri mekteplere alınacak talebeler için ilan olunan şartnamede (alınacak talebenin öz Türk ırkından olması) kat,i bir şekil de if ad e edilmiş ve s e n elerce bu esas a riayet olun '
'
.
muştur.
4
ise, milliyet fikri; ırk dil, kü l tü r ve tarih bi rl i ğine dayanan geniş bir Turancılık prensi biyl e izah edilmiş vo .Türk Tarih Kurumu tarafından hazırlanıp Maarlt Vekaletin· -
Maarif Vekaletince
11
ce on yıl kadar ııselerde tarih dersi olarak okutu lan Tarih Kitabında Türklüğün hududu şöyle tA, rif edilmiştir: (Baykal gölü havalisinden başla. yarak Altaylar ve Orta Asya'dan itibaren Hazer denizi ve Karadeniz havzalariyle Ege denizi ve Tuna boylarına kadar olan geniş sahalar binler.. ce ve binlerce senelerdenberi alelumum beyaz renkli olan Türklerle mesktindur..... Tarihte daima göze çarpar bir birlik arzeden Türk ırkı dalına hakim kalan bariz uzvi vasıflariyle, dimağın en kuvvetli mahsulü olan müşterek dilleriyle ve bu dilde nakledilmiş olan harslariyle, tarihi ve müş terek hltıralariyle aynı mmanda bugünkü millet tarifine de en uygun büyük bir cemiyettir. Bütün tarihte böyle büyük bir ırkı, bir millet halinde görmek, bilhassa zamanımızdaki insan hey'etlerl nin pek çoğuna nasip olmayan büyük bir kuvvet ve büyük bir şereftir.) ..
5
-
Maarif VekA.leti tarih dersinde milliyeti
böyle geniş mAnasiyle Turancılık olarak izah eder ken, Edebiyat dersinde bu kere aynı milliyeti (va tan) esasına bağlamıştır. İsmail Habib'in liseler de okutulan <eEdebi Yeniliğimiz» adlı edebiyat ki tabında bu esas sarahatle işlenmiş ve böylece ta rih dersinde mi!liyet esasını Turancılık olar�k öğ renen bir talebe, aynı sınıfın edebiyat dersinde 12
milliyet fikrini (vatan birliği) olarak öğrenmek ılbi bir tezad içine düşmüştür. Bu çeşit resmi tft.rifier yanında. hususi tA.rtr: ler de yer almıştır. 1947 yılında bizzat yaptığım bir anketle yetmiş kadar, tanınmış milliyetçiye milliyet hakkındak.i görüşlerini sormuş ve bunlan bilA.hare neşretmiştim. Bu yetmiş milliyetçinin yaptığı tarifler de yukarıdaki resmi tA.rifler gibi çeşitli idi ve pek azı muayyen bir esasta birleşi· yordu. İşte ortaya çıkan bu resmi ve hususi tft. rifler manzumesi halihazırdaki keşmekeşe sebep olmuştur. Efendim, bugün dünyanın hiçbir yerinde, biz deki gibi çeşitli milliyetçilik anlayışına tesadüf edilemez. Her gurup, her teşekkül, kendisine gö re bir milliyetçilik tarifi yapmakta ve işin garip olan tarafı şudur ki, her gurup, her teşekkül ken disi gibi düşünmeyen diğer gurup ve teşekküllere adeta düşman gözüyle bakmaktadır. Gerçi bugün birçok milletlerin kendi mahalli ve hususi şartla rına göre, millet olarak ayn ayn milliyet anlayı şına sahip olduklan vakidir. Fakat bizdeki gibi, her gurubun, her teşekkülün ve hatta her ferdin kendine mahsus bir milliyetçilik anlayışına sahip olduğu, tekrar edelim, dünyanın hiçbir yerinde görülmemiştir. Söylemek mecburiyetindeyiz kt, şahsi mülAbazalara dayanan indi nazariyelerle ıs
hi)
Şu hA.lde arkadaşlar, ya o günkü Hükumetin tesbit ettiği bu 47 kişi Irkçı ve Turancı değildirler veya Irkçılık ve Turancılık bu değlldlr, ...
Burada «Irkçılık - Turancılık» adı verU�n milliyetçilik düşmanı dft. va hakkında kısaca bir� şeyler s öy lemek isterim: Efendim, 1943 v e 1944 yıllan, sol faaliyetin memleketimizde azgın oldu· ğu bir devirdir. Türki ye Gizli Ko münis t Partisi' nin şefi olan Dr. Şefik Hüsnü, Moskova'ya gön derdiği gizli raporda bu devre i çin : ((1943 baha nndan 1944 baharına kadar olan sene, harp dev· resinin en verimli ve hareketimizin kredisini aza mi yükselten sene oldun di yo r Bu yıllarda Anka ra Dil - Tarih - Coğrafya Fakültesinde Pertev Nai li Boratav, Mediha Berkes, Niyazi Berkes, Behice Boran ve Muzaffer Şerif Başoğlu; Devlet Konser vatuannda Sabahaddin Ali, İstanbul Ünlversitest Pedagoji Enstitüsünde Sadreddin Celal gibi ma lüm ve mahut şahıslar tahrikat ve tahribatlanna devam ediyorlardı. Aynca Ankara'dakl kadro, Yurt ve Dünya ve Adımlar a dlı -sözde ilmi ik1 mecmua çıkanyorlardı. Behice Boran'ın sahipli ğinde yayınlanan bu iki dergi için, Dr. Şefik Hüs� nü yukanda bahsettiğimiz gizli raporunda «An .
-
-
karada çıkan marksist
iki
mecmuaya_
ettik» demektedir. O yıllarda Maarif
rehber�
Veklll
ola�
ve yukarıda acllannı saydığımız mahut _şahısları
i8
daha nlcelerlnl himaye eden Hasan Ali Yücel, bu "iki marksist mecmuaya, ba�ında bulunduğu ve
Vekaleti abone yaparak, Devlet bütçesinden
bu
tip n eşri yatı beslemiştir.
Türkiye Gizli Komünist
Partisince h azırlanan
ve üzerinde Faris Erkman imzası bul unan En
Yük Tehlike adlı broşürün neşri de bu
Bil·
devreye
rastlar. Milliyetçiliğe, dış Türkler e ve milliyetçile r� hayasızca saldıran ve çok sayıda bastırılıp be dava dağıtılan bu broşür, komünizma faaliyetleri arasında mühim bir yer tutar. Sertel'lerin başında bulunduğu günlük «Tan» gazetesi ve Abidin Dino, Zeki Baştimar, Sabahad
din Ali,
H. İ.
Dina mo , Suat Derv iş v.s. gibi ma
lllm şahısların kümelendiği «Yeni Edebiyat» mec muasının tahrik ve tahribatları yine bu devrede dir. Bu devir, mahk:O.m Nazım Hikmet'in hapis hanede hususi bir muamele ve himaye gördüğü,
Köy Enstitülerindeki moskofçuluk propagandası
nın ayyuka çıktığı, Maarif Vekaletinin birbiri peşi sıra Rus klft.siklerini yayınladığı bir devirdir. Yine bu. devrede Eminönü Halkevinde -şimdi M.T.T. ·
Birliğinin bulunduğu bina- verilen bir konferan:;
sırasında
solcuların hadise çıkarmaları komünist
azgınlığının nerelere vardığını açıkça gösterir. İşte o
yıllardaki
sol
faaliyetlere
tahammül
17
F. 2
Bey, çı kardığı aylık Orhun dergisinin 15 ve .16tncı sayıl&-= nnda devrin Başvekiline· aBa.Şvekll S�açoğlu edemeyen
tanınmış
mllllyetçl Nihal Atm·
.
Şükrü'ye Açık Mektup» ba§lığlyle iki. a;�ık'- mektup yayınlamış ve bu
yazılanrtda
yetlerini, M aarif Vekili
ıtomünizma
Hasan· All
himayesiyle maarife yerleşen
faali
Yücel'in şahsi
rtıalll.ın
şahıslan'.
·
açıklamiş bu· meyanda Devlet Konservatuvarında' öğretmenlik·. yapan ve a:yrıca.. Hasanoğlan, Köy
Enstitüsünde de faaliyet gösteren Sabahaddin� Alf için· (vata:n haini) tAbirini kUllantnıştı.
Burada;
söylemek mecburiyetindeyiz ki, Atsız· Beyin· bu' «·Açık l\7Ieıttup»u Cumhuriyet devri matbuat tari liiride mühim· bir yer tutar:· Bugünkü· serbest· yal . . iip, söyleme devrinde birer kahraman· kesilen· pek· ç\ok başriilıhatrir· ve· muharrtr o günlerde tek· par t1 de"vrirtbf ve şahislannın· şakşakcılığını yapar-. lÇen Atsız· :aey bu: «A·çık· Mektup»u· yazıp, yayınıa= ·
·
riıişt�r ki,'
btirtlih
rtıA.nA ve ehemmiyeti anıayabi-
·
ıe·nıe·rce· pek- büyüktür. Biz· bur� bu· mühim' nok-· taya· klsaca' temas ederken· bti" gerçeğin' takdirtnl
istikb�lln tarihçisine. hava�e ediyoruz� . Atsız Beyin bu: açık inektubuhdan sonra� ken:.. disine vatan haiı1i denilen Saba-haddin. Ali,· Maa:.. ,. rif Ve�lli Hasan Ali'nin teşvikiyle Ankarada _Atsız aleyhine ha ret dt.vas1 açniı�· ve bu dAvaya A:nkara S'ühcu Asll1e· ceza Mahkentesınde bakıl-. ' ia :!� ·
•
<
bir_
•
�
.:
..
ı1:
f
dığı günlerde 3 Mayıs 1944 de Ankara gençliğinin komünizma aleyhine tert ip le di ği mitinge bam baş ka bir hava verilmiş ve gen çl i ği n bu asil hareketi devrin Millt Şef'ine bir ihtil.Al hareketi olarak in tikal ettirilmiş, Milli Şef iğfal olunmuş ve Has an Al i Yüc el Nevza t Tandoğan ve Falih Rıfkı Atay üçlüsünün gay re ti yle Irkçılar - Turancılar adı verilen milliyetçilik düşmanı dlva ort ay a çıkmış tır. Etrafındakilerinin iğfa liyle 19 May ıs Spor ve Gençlik Bayramı nutkunu bu davay a hasreden Milli Şef, bu nutkunda mil li yetç il ik için bir da.. kika efendim, aynen vereceğim- «Türk milletine yalnız bela ve fela.ket getirecek olan bu fikirler» diy or Milli yetçiler için de, «Şuursuz ve vicdansız fesa tçılar) tabirini kullanıyor ve il ave ediyordu : "Bunlara Türk milletinin ınukadderatını kaptır mamak için Cumhuriyetin bütün tedbirlerini kul lana cağız.» Bu nutukdan sonra matbuatta milliyetçilik a ley hi ne y apıl an neşriyat artmış tır Bilahare Maa rif Vekaleti, s ank i bir vazife imiş gi bi bu makale1 eri bir araya topl ayarak cclrkçılık Turancılık» adiyle bir ki tap hft.linde y ayınl amış tır ki, bu gay reti dolay ı siyle Hasan Ali Yücel'e Mosl{ova. İlim ,
,
-
.
.
-
Akademisi bir teşekkümame sunmuştu.r. Milliyet çi
avı
dan
bu dava Ankara hudutları içine� ist a.nbul a naklo--
ise sür'atle genişlemiş
Örfi İdare
ve
19
İstanbul Emniyet Müdürl'O.ğtlnde yü rütülen bu davanın ilk tahkikat safhasında, d� vaya arzu olunan şekli verebilmek için; İstanbul Emniyet Müdürü Ahmet Demir, Emniyet Umum Müdür Muavini Kamuran Çukruh ve l'nci Şube başındaki Said Koçak tarafından milliyetçilere bü yük işkenceler yapılmıştır. Bir devrin yüz karası olan bu işkence çeşitlerini burada sayamayacağıı11. Ancak, resmi ağızlarca «mutena hücre» diye anı· lan Tabutluk işkenceleri bugünedek unutulma mıştır. Genç kardeşlerim, bilhassa sizler bu da- vayı, yapılan işkenceleri sorun, araştırın, bu vata m ve bu milleti sevmekten gayri suçları olmayan milliyetçilere yapılan bu zulümleri ve f alilerini unutmayın. Arkadaşlar, sözü uzatmayalım. Yapılan iş kenceler sonunda 23 milliyetçinin davası İstanbul 1. Nu. lı Örfi İ dare Mahkemesine intikal etmiş, muhakeme esnasında milliyetçiler, kendilerine ya pılan işkenceden şikayet ettiklerinde Askeri Savcı Kazım Alöç aynen şunları söylemiştir : ccBiz bun
ıunİnuştur.
..
lan huzurunuza, vatan hainleri, caniler ve katil· ler olarak
geti rdi k
yatıracak değildik.
.
Perapalas Otelinde
Bunları Onlar
müstahak
olduklan
muameleyi görmüşlerdir. Elbette onlara heı· nevi
zulüm yapılmış ve yapılacaktıı·.»
sonunda �
milliyetçiler muhtelif
Bu muhakeme hapis ve sürgün
cezalarına mahkflm olmuş, verilen bu karar Tem yiz edilmiş ve Askeri Temyiz bu mahkfimiyet ka rannı
esastari ve usülden bozarak
milliyetçileri
telgrafla tahliye ettirmiştir. Bilahare davaya
2
Nu. lı Örfi İdare Mahkemesinde devam olunmuş ve neticede milliyetçilerin hepsi 31 Mart 1947
ta
rihinde beraat etmişlerdir. Bu beraat kararı Adli Amirlik tarafından Temyiz edilmiş ise de, Temyiz kararı tasdik etıniş; Temyiz Başsavcısının tashih-i ka rar talebi de bu arada reddol unmuştur. Şimdi efendim, bu davanın ne şartlar altında ve nasıl bir zihniyetle devam ettiğine dair sizle·
re bir vak'a nakledeceğim: 23 milliyetçinin beraat kararlarının kesinleşmesinden
sonra, o
devrin
Genel Kurmay Başkanı Kazım Orbay bir gün As keri Temyiz Reisi Orgeneral Ali Fuad Erden'i ma kamına çağırır. Ali Fuad Erden yanına raportör Binbaşı Celal Beyi de alarak Gennl Kurmaya
gi
der. Kazım Orbay, Askeri Temyiz Reisine der
ki:
c<Sayın
Milli Şefimiz Turancıların suçlu olduk.la·
nnı daha baştan ortaya koydular ve bizleri irşad
buyurdular. 19 Mayıs nutuklannda herşeyi açık· ladılar. Böyle olduğu lıiilde, Başkanlığınız altında bulunan Askeri Temyiz nasıl olur "da bunlar lehi ne
karar verir?»
Zihniyete
bakınız
arkadaşlar!
Genel Kurmay Başkanının adalet anlayışına ba
kınız! Bu sual karşısında muhterem Ali Fuad Er�ı
den donmuş, kalmış
ve:
«Efendim,
Hey'etinin vicdani kanaati o yolda
Mahkeme
tecelli
ettiği
için öyle karar vermiştin> demiş. Bu cevap karşı
sında Ka.zım Orbay büyük bir öfke ile: ccYa öyle mi? O hfilde buyurunuz»
diyerek kapıyı göstermiş ve arkadaşlar hazindir, bu Askeri Temyiz Reisi Ali Fuad Erden makamına döndükten yarım saat sonra verilen bir emirle başka yere tayin olun muştur. lVIilliyetçiler hakkındaki beraat kararını tasdik eden hey'ete dahil �nların da isimlerini vereyim- Tümgeneral Kemal Alkan ile Tuğgene ral İsmail Berkok da aynı anda tekaüde sevkedil mişlerdir. Bugün üçü de Hakkın rahmetine ka vuşmuş olan bu muhterem zevatı burada rahmet le anmayı bir vazife biliyoruz. Allah cümlesine rahmet eyleye. Milliyetçileri gurup gurup bölenlere ve bu bö lünmelerden kendi menfaatlerine birşeyler bekle yenlere, hatırlatalım ki, biz Karadeniz sahillerin dekilere Laz, doğudakilere Kürt, cenuptakine Arap ve Rumelidekilere Arnavut demiyoruz. Yok böyle bir ·iddiamız... Açık söyleyelim : Bizim dili mizi konuşan, fakat kalben bize yabancı olanlar bizden değildirler. Topraklarımızın üstünde iğre ti bir adam vaziyetinde oturup, sırf iktisadi men faatlerle aramızda yaşıyan ve ilk fırsatta nesi varsa toplayarak Türk vatanının dışında kend.122
iine
başka
değildirler. ve
bir vatan
Uzak
ve
arayabilecek olanl ar yakın mazilerinde, bu
bu vatan aleyhinde düşündüklerini
bizden mille t
sözleriyle,
işleriyle gösterenler, yabana, ele hizmet edenler bizden değildirl er Fakat .. bu topraklar üzerinde oturan bu toprağı vatan bilen, din-1 İslam ile mü şerref olan, Türkçe konuşan, çocuklarını Türk mekteplerinde okutan, kızım, oğlunu Türklerle evlendiren ve en hAlis bir Türkten beklediğimiz memleket sadakat ve hassasiyetini kendi hayatın da gösteren, kısacası, bir halk tabirince (dini di .
,
nimden, dili dilimden) olan adamı soy-sop müla
hazasiyle yabancı saymıyor
�z.
Elendim,
ve bağrı mıza
basıyo
elbetteki hiçbir kimse mil liyetçi ola Fakat zamanla millet şuuruna eren;
rak doğmaz. kültür, terbiye ve ruh olgunluğuna kavuşan kim se, mensup olduğu milletin mazisini tanır, halini bilir, istikba lini düşünür ve bunları içinde duy duğu, duyabildtti nisbette milliyetçi olur. İnsan ların bir milletten olması başka şeydi r milliy etç i alınası daha. ba'Şka şeydir Bugün yalnız kendi işi gücü ile meşgul o lan herhangi bir doktor, tüccar, mühendis, esnaf sadece bu millettendir ama mil liyetçi d�ğildlr. Milliyetçi söyleyen değil, yapan, Ç�§an ��cµr. Çalışır ve doktorsuz, ebesiz, ıiem Şlresiz hastane bırakmaz. Vatandaşı kendi malı,
-
.
. . 21 .
\ .
nın hırsızı yapmaz. Çiftçiyi modem ziraat Aletle· ri yle techiz eder. Bağrı lime - lime olmuş toprağın yüzünü güldürür. Mevcut yollara yeni-yeni yöl l�r il ave eder. Türlü fabrik alarla ·yeni iş saha.lan meydana getirir. Böylece bir taraftan iktisadi gü cü temin ederken, diğer taraftan millet ve mem leket düşmanlariyle de mücadele eder. Mil liyetçi mensup olduğu milleti tanır, o mi lletin dinini, ta rihini, dilini, milli edebiyatını, örf' adet ve an'a nesini s ever, bu meziyetlerini muhafaza ile ica bında müdafaa eder ve milletini her yönden yükseltmeye ç a lışır Işte böyle bir milliyetçiye göre; Anadolu, bugün, Türklüğün hür ve müstakil tek yurdudur. Anadolunun d ert leri, meseleleri, ıstı rapları vardır. Mehmed Akif B e yin (Şüheda fışkı racak, toprağı sıksan şüheda) dediğ i bu toprak •
.
iann kendi bütünlüğüne kastetmiş iç ve dış düş
manları vardır. Bu milletin aşını, ekmeğin i yiyip, çanağına işeyen alçakl ar vardlr. Bu cennet vata nı, şuna, buna peşkeş çekmek için, seni, beni, he pimizi sokağa döküp, birbirimize düşürerek doğa cak k ardeş kavgasını bekleyen haµtler vardır. Dü ne kadar Bağda t a vali gönderen�· ·Tunus'a, Ceza yir'e Beğ tayin eden ve Orta Avrupa krallarına etek öptüren Türkün, Anadolu'daki bugünkü ev lAdlanna bu topraklan çok gören ne idüğü belir '
sizler vardır. Bu topraklar üzerinde
24
,.
'
..
hAlA
ezan .aesi· .
'
ne ta hammül edemeyen ilerici
yobazlar vardır.
Anadolu bugün bütün bu şer kuvvetlerle mücadele edecek imanlı aksiyon adamına muhtaçtır. Ana
dolu nun yola, mektebe, tezgaha, fabrikaya ihti yacı vardır. Bu topraklar, altındaki ve üst�ndekl servetleri, nimetleri işleyecek, değerlendirecek ça lışmasını bilen insanlara muhtaçtır. Şu halde ger çek bir milliyetçi, Anadolucud,ur! Anadolu'da, bu hür.. ve müstakil Türk yurdun da yaşayan insanların özbe öz kardaşları, asgari bir hesapla (bizim d ışımı zda) 70 milyon Müslü man Türk dünyanın dört bir tarafında esirdir ler. Türkistan, İdil - Ural, Kınm, Şimali Kafkas ya, Azerbaycan, Kerkük ve Batı Trakya Türkleri v.s. esaret hayatı yaşamakta ve zulüm görmekte dirler. Bunlar bizim öz kardaşlanmızdırlar. Hep si de müslümandır. ve sünnidir. Bizim dilimizi ko nuşurlar. Bizim devamlı devlet ve medeniyet kur duğumuz topraklar üzerinde otururlar. El değil dirler. Türklüğün bir parçasıdırlar. Hamdullah Suphi Beğin (Bir orman içine duvar çekmek neye yarar? Duvarın altından kökler, duvarın üstün den. dallar birbirine kavuştuktan sonra) dediği gi bi, köklerimiz ve dallanmız birbirimizle s armaş dolaş olmuştur. İ şte bu herşeyleriyle bizden olan kardaşlanmızla devamlı ;kültj.ir temasında bulun mak, onların mukadderatiyıe' ijgilenmek, cliplo'
-
·
'
: 1
'
.
1
-.,;, �-
•
, ,
'
\
_ ·'·\
2� v
yolu ·ile ·1�nca yaşamalarını temin et�ek bizim için bir bo� bir vazifedlr. Bu kardaşlan mı zı esaret te n kurt\lt�rak, istiklft.llerine kavuş muş müstakil ve modero devletler. halinde gö�ek ise, en büy\Ut arzumuzd,q_�. Bµ borç ve v�zifeye ve arzuya şayet Turancılık d.�niy9rsa, dosta da, �ü.ş mana da haber .vereıırxı, gerçe.k pµ-. mnHyetçi, Tu masi
-
..
rancıdır.
Gönüldaşlarım, genç �.a�d�şlerirµ, Türk kim dir, Anadoluculuk ve Tura;ncılık ne_dir i�h ettik.
Sözü daha fazla uzatm�yalım. B irta�� _i�mi ıstı lahlan ve yaban cı kelimelerle iza,hı mümkün tür.. lü fikir cereyanlarının takdimip..i ş_iµıdilik şöyle blr ta rafa bırakalım ve kısaca diyel�ı:n ki, biz, n e mil .
düşmanlarının iddia edip, yaydıklan şe kilde laboratuar ırkçıyız, ne de Hitler Almanya sında olduğu gibi, siyasi ve istilacı bir ırkçıl ık ha reketine .taraftarız. Ne dışandakl Müslüman Türkün dertlerine bigane kalan Anadoluculuğu tasvip ediyoruz, ne de İttihadçıların bir politika zarureti olarak ortaya att ıkları manada Turancı lığa taraftarız. Ne kökü komüni zmay a dayanan sözde m.Uliyetçllı.k ve· yalmz iktisadi mes ele ler de da.vası güdene inanıyoruz. Ne de nazarlan Türktill İsl ft.ıniyetten evvelki hayatına çevirip, Totem kül türünden medet umarak, İsli\ma omuz silkenlerle beraberiz. liyetçilik
..
28
B iz, Türki ye' yl maddede ve mfi.nada tam imar davasına sahip olan gerçek milliyetçileriz. Bizce, için i çt imai uzviyetimizi muhafaza ve müdafaa neler lA.zımsa, o şeylerin topu birden milliyetçi-
liktir ve bugün bizim için milliyetçilik, bu millete ve bu memlekete hizmettir. Biz, milli'nin bütün unsur ve tezahürlerine bir karasevda huınmasiy le bağlıyız Bu karasevda ile, enbiya yurdu ve şü heda burcu olan Anadolu da Türklüğün hür ve müstakil bugünkü yurdun da ecdadımıza layık ev ladlar olarak yaşayabilmenin v e bu topraklara ebediyyen sahip olabilmenin mücadelesini yapı .
'
,
yoruz.
Zira, biliyoruz ki,
Sahipsiz olan memleketin batması haktır;
Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır�
D
Ozerin de ısrarla durulan meselelerimizden bi ri de, dindir. Arkadaşlar, biz Türkler İslamiyetin ilk inti şar yıllarından beri Müslümanız. Tarihen sabit tir ki, sahabe ve tabiin arasında çok sayı da Türk vardır. Sahih-l Müslim'de, Ebu Saicll Hudri'den rivayet edildiğine göre; Efendimiz, Kurtarıcımız ve Müjdecfmfziiı Ramazan ayında itiklf ettikleri 2'Z.
çadır, bir Türk çadındır. Sahih-i Müslimi şerhe den İmamı Nevevi, bu Türk çadırının keçeden ya pıldığını. ufak yapıda ve yuvarlak biçimde oldu· ğunu kaydetmektedir. Oğuznaınenin verdiği ha bere göre de, devrin Türk Hakanı Hicaz kıt'asında yeni bir dinin temellerinin atıldığını duyduğunda, ulemadan Korkud Atayı yeni dinin esaslarını biz zat Allah Resulünden Gğrenmesi için Medine'ye göndermiş ve bu _zat öğrendiği, talim ettiği İslam dinini gelip Türklere müjdelemiştir. Ahmed Cev det Paşa,nın meşhur Kısas-ı Enbiya'sına göre ise: (349 senesinde Türklerden 200 bin hargah İslam ile müşerref oldular. Hargah, deriden mamul çadır ve oba demek olduğWldan bir hargah, bir hane halkı demek olur. Bu kadar halkın def'aten din-i İslama dahil olmaları, alem-i İslamiyette vuku· at-ı mühimmedendir.), (H: 435 senesinde Bulgar memleketlerinde yaylayıp kışlamak üzere Belasa gun ve Kaşgar havalisine gelen gayri müslim Türklerden onbin oba halkı İslam dini ile müşer ref oldular ve Kurban Bayramında yirmi bin baş koyun kurban ettiler.) Bu mevzuda diğer mühim bir hadise : Karahanlıların büyük kütleler halin de İslam dairesi içine girmiş olmalarıdır. Karahan lılann din-i İslam ile müşerref olmalarını incele yen bi\tQıı tarihçiler, istisnasız hepsi, (Karahanlı· ların İslamiyeti kabfil. etmeleri, Türk tarihinin �
28
mukadderatını değiştirmiş ve dönüm noktası ol muştur) demektedirler. Müslüman olduktan son ra Abdülkerim adını alan Karahanlı Hak anı Sa tuk Buğra Han, İslam dinini resmi din kabul ede rek Orta Asya Türklerinin kütleler halinde Müslü man olmalarına sebep olmuş, b öylece Türk ve dün ya tarihinin akışını değiştirmiştir. Ecdadımızın
İslamiyeti kabul etmeleri m evzuunda Prot Rason yi ( Dünya Tarihinde 1urklük) adlı eserinde di yor
ki
:
kışlan
Türklerin İslaıniyetle tarih s ahnesine çı gibit başlangıçta ehemmiy e tsiz görünen ,
fak at sonradan çok büy ük tesirler icra eden bir tez ahür, dünya tarihinde hemen hemen yok gibi·
dir.
Bu büyük ha.dise, ylni İsl ft.miyetin Türkler arasında yayılması sür'atle inkişaf etmiş, yetişen mutasavvıflar ve ilim adamları kütleleri manen yükseltmiş ve Türk, İllyı Kelimetullah uğruna devamlı küffar üzerine hücumla şehadet ve gaza peşinde koşmuştur. Bu devamlı küffar üzerine hü cumla şehadet ve gaza arayan insanların davası, basit bir müca dele ve yeni yeni topraklara sahip olmak davası değildir. Osman Gazi'nin oğlu Or· han Gazi ' ye vasiye tinde: Bizim nıesleğimiz Allah
yolu
ve
maks adımız
Allah'ın
dinini
yaymaktır.
Yoksa k uru kavga ve cihangirlik d.Avası
değildir 29
sözleri mese lenin koym ak tadır.
esasını
bütün açıklığlyle
ortaya
Tarihçilerin üzerinde ittifak ettikle ri diğer bir gerçeğe göre de, Türkün İ slA miy eti kabul k eyfiye ti karşılarındaki ordulara mağlup olarak, zorl a ih tida şeklinde ol mamış ; bilakis ecdadımız, muzaf zer ve kuvvetli oldukları bir devirde Allahın lutfu ile ve kendi ai·zulariyle müslüman olmuşla rdı r. El Haındü li'llWıi ala dini'l islim ve ala tevfi -
ki'l
-
iman ve
ali
hidayeti'r
-
-
Rahman.
Bu tarihi hakikatlere göre, ecdadımız Asr-ı Saadet ten beri İslamiyetle temast adır ve Miladın lO'wıcu asrından b eri de büyük imparatorluklar halinde müslümandırr Ve Hak dini kabul ettikten sonra bu din uğrWlda büyük mücadele ve müca hede şerefi bize aittir. Müfessirlerin, muhaddis le rin, kelAm.cılaru1 ve mutasavvıfların çoğu özbe öz Türktür. İslamiyete hizmet için, Arapçanın keli melerini, uzun yıllar, çöller içinde, k abile kabile dolaşarak toplayan ve meşhur Kamusunu yazan Cevheri, Türkistan'ın Farab şe hrinde doğmuş bir Türktür. Şii ve Fatimilerin tecavüz ve tahakkü münden SünniEği kurtaran ve Abbasi halifesi (El Kainı bi-ernr İllah) tarafından (Sultan'ül İslam) ilAn edilen Selçuki hüküındarı Sultan Tuğ ıııl Beğ halis bir Türktür. İ slamiyeti Hindlstan'a '
..
götüren
so
-
ve
·
oradaki meşhur puthanelerl yıktıran
Mahmud· Gaznevt �kamat-ı
Buriye•yt,
Ttlrktt\r.
mübarekeyi
haçlılar
Fillsttn•ı,
elin den
kurtar
�k için· plAnlar hazırlayan ve bu: plA.nların. bü1'· .yük bir kısmım muvaffakiyetle tatbik eden, yetiş.o.· tirdiği Sallhaddin Eyyübi'yi Mısır'a göndererek F'atıınl Halifeliğini yı kıp Sünni İslam aleminin· birliğini temin
eden,
Mescid-i Aksa'ya
konacak·
olan· minberi yaptıran Halep ve Şam hükümdarı
Nureddin Zengi Türk oğlu
Türktür.
Anadolu'yu
ehl-i salibin tecavüzlerinden kurtaran ve bu top:
raklan Türke vatan kılan- Malazgirt
kahramanı
Alp Arslan halis bir Türktür. Papanın ordularını
perişan ederek· İlayı Kelimetullah uğruna Avrupa· kapılanru açan l'inci Kosova savaşının muzaffer
ve· şeh! d hükümdan Murad·ı Hüdavendigar T ü rk . oğlu Türktür. İstanbul'u fethederek ehl-i
salibin·
son kales ini yıkan ve hadis·i şerifin sırrına maz har olan Fatih Sultan Mebmed Han adını tari he · zaferleriyle yazmış koskoca· bir Türktür. Şarktaki büyük Şil· tehl ikesini bütün çıplaklığiyle görerek,
İslA.mı tefrikadan korumak için sefer dır�'da Şah İsmail'in tacını, tahtını
parainparça
0den,
açan ve Çal ve ordusunu
ölümü.ne hem kılıcın.,
hem· de·
kalemin ağladığı Yavuz Sultan Selim Han, .Türk tarjhinin en büYük kahramanlarından biridir. Ar kadaşlar, Viyana kapılarında
okuyanlar
Türklerdir.
ezan-ı I\!uh�mmedt
Bütün
küffann
(Hasta
�}..
Adam) dediğ i ve yıkılmasını dört gOzle beklediği koskoca Osmanlı İmparatorluğunu, bütün iç ve dış dü şmanlara rağmen büyük bir dirayetle 33 yıl ayakta tutabilen Sultan 2 'nci Abdülhamid Han özbe öz Türktür Bütün bunlarla beraber; ilim, felsefe ve hi kme tte : İbni Sina, Biruni, Fahreddin Razi, Farabi, Mevlana. Mim ari nin dev üstadı : Si· nan. Hat san'atının unutulmaz s iması : Yes ari. Şiirde: Yunus Emre, Süleyman Ç elebi, Eşrefoğlu, Fuzuli ve Şeyh Galip. Musikinin Buhurizade Mus tafa Itri'siyle, Dede E fen di si hep T ürktürler ve bi rer İsl am hizmetkarıdırlar. Efendim, · milletleri dilleri, edebiyatları ve ta rih şuuru ya şat ır Fakat mil letler i koruyan bun lardan daha büyük bir kuvvet vardır ki, o da : Din dir. Milletlerin terbiyesinde ve medeniyetlerin doğ masında dinin haiz olduğu mühim mevki, milli yet mevzuunda dine nasıl bir ehemmiyet vermek icap e tti ğ ini açıkça göstermektedir. Dinin vücu da getirdiği terkip ve tevhid hareketi , bir milliye tin doğmasına veya doğmu� bir mil l i yet in sür'at le inkişafında en büyük yardımcıdır. Nitekim, İs lamiyeti kabul eden ve devamlı fütuhatla . Ba tıya ile�Ieyen Türk, m ill iyetini sır f İsla mi yet sayesinde muhafaza edebilmiştir. İslftmiyetten evvel de Türkler Batıya gel m işl er ve mesel a Hu n T ü rkleri Avrupa' da bir baştan bir başa at koş turmu§larclır. .
'
.
,
32
Şaman dinine mensup olan bu Türkler, Avrupa' da büyük bir zafer kazandıkları halde, milliyetlerini muhafaza. edememişler, Avrupa'da gördükleri ko yU hıristiyanlık şuurwıa ram olarak evvela hıris tiyani aşmışlar, sonra da örf, adet ve an'anelerini ve dill erini unutarak Avrupa milletleri arasın da eriyip gitmişlerdir. Neden? Çünkü bu Türkl erin sahip o ldukları Şaman dini, semavi bir din değil dir. Maltım, Şamanizm, iptidai dinlerdenclir. Böy le iptidai bir dine sahip olan Hun Türkleri, A vru pa'yı muzaffer ordular halinde baştanbaşa dolaş mışlar ama, semavi bir dinin sahasına girinc e, Şa manlılttan hıristiyanlığa dönmüşler, dinlerini kay... ...
beden toplulukların
mukadder akıbeti olan ma nevi bünye sarsıntısiyle de milliyetlerini kaybe de rek , yerli hırlstiyan unsurlar arasına karışı p , kay bolm uşl ardır. Fak at
Türk,
müslüman ol duktan
s onra bü yük fütt1hat yapmış, dünyanın üç kıt' ası
na yayıl an koskoca bir imparatorluk kurmu ş, bu
arada ç eşitli
medeniyet ve dinlerle karşılaşn1ış ama, di ninden, imanın dan ze rre kaybetmemiş tir.
İnıunını koruduğu gibi, gittiği her yere İslamın emrine riayetle, lmAn, ahllk, kültür ve medeniyet
�türmüştür.
Gayri müsllm Türkleri hı ristiyan laştınp onlan kendi bünyesinde kaybeden Avru· .... ..
.. �·
33 F. S
palı, Müslüman - Türkün önünde dize gelmiştir. Neden? Çünkü Türk milletinin manevi, ahlaki, ruhi temelleri İsllmiyetle kaynaşmış, dünya görü· şümüz hayat nizamımız, ahlak telakkimiz, içti· mai teşkila tımız , mimarimiz, musikimiz, edebiya tımız, ö rf ve adetlerimiz, hulasa en ince teferrua tına varın caya kadar bütün varlığımız asırlarca İslamiyet ile yoğrulmuş, Türk kendisinde İslami yeti, İslamiyette de kendisini bulmuştur . Efendim, milli varlığımızı şekillendiren islA. miyettir. Keza, yine milli varlığı mı zın bekasını İs lam iye te borçluyuz. Böyle bir kuvveti inkar etmek affedilmez bir hata, bu kuvveti ortadan kaldırma ğa ç al ışmak ise, büyük bir dalalettir. Nitekim bJz de laiklik ( la i s izma ) y anl ış anlaşılmış ve zaman· la din düşmanlığı halini almıştır. Bu din düşman lığı havası içinde, komünist küfür edebiyatının or taya attığı ilericilik - gericilik . lA.flan revaç bul muş ve din darl ık gericilik ; dinsizlik de ilericilik gibi bir mana ifade eder olmuştur. Bu dur um da dindar olm ak veya dindar görünmek bir cesaret meselesi haline gelmiş, yüksek mevki sahibi bazı kimselerle, yine bazı münevverler dindar görün memek için ell e rin de n geleni yapmışlardır. Mevki sahibi bir za tın cenaze nama 'mil yalnı z camiden çıkan az bir cemaatin kıldığını ve cenaze dolayı ıiyle orada hazır bulunan bazı münevverlerin ve ,
34
ha tt� cenaze yakınlarının namaza iştirAk etme· dtiçlerini gören bir elçinin, namaz kılanlann han gi millete mens up olduklarını sorması, bu hilln acıklı tezahürlerindendir. Aynı acıklı halin bir başka tezahürü : Şair Yahya Kema l Be y, bir bayram sabahı B üyükada da bayram namazına gider. Diyor ki, Yahya Ke m al Bey , (Ben kapıdan girince bütün cemaatin gözl eri bana çevrildi. Beni, daha doğrusu bizim nesil den benim gibi birini camide gördükl erine şa şıyorlardı. Orada, o saatte toplanan ümmeti Mu hamm e d, içine bi r yabancının geldi ğin i zannedi yordu . . . Namazdan çıkarken, kapıda ayandan Re şid Akif Paşa durdu. Bayramlaşmayı unutarak eli mi tuttu : (Bu bayram namazında iki defa mrs'u dum. Hamdolsun sizlerden birini kendi başına ca mi e gelmiş gördüm . B e rhud ar ol oğlum, gözlerimi kap am ad an evvel bunu görmek beni müteselli et ti.) d ed i Bir başk a hazin hal : Merhum Ali Fuad Baş gil'in bir makalesinde de kaydettiği gibi, 1958 yı lında , memleketimizi ziyarete gelen Müsl üman bir Dev l et Reisini, biz im Devlet Reisimiz o m isafiri arzusu üzerine Cuma namazına götürmüş ve mi aafir Devlet Reisinin cami önündeki (Camie gir- nıez misiniz?) sualine bizim Devlet Reisimiz (Blı llikiz) cevabını vermiştir k'J. �u ntdise ve bu ce·
.
,
35
vap, bizde laikliğin, laisizmanın nasıl ve ne şek ild e anlaşıldığının izahına yeter bir vesikadır. Halide Edip Adıvar gibi ilerici bir kalem sahi bi dahi, laikliğin bu yanlış tefsirinden şikayet eder ve hakikaten fevkalade mühim bir tetkik mahsulü olan (Türkiye'de Şark, Garp ve Amerikan Tesir leri) adlı eserinin 155'inci sayfasında, iştirak et tiği Edinburg Muharrirler Kongresinde, bizimle çok yakından alakadar olan bir hıristiyanın şu sözlerini nakleder : Demiş ki, bu hıristiyan Halide Edib hanıma, ( Sizdeki l�isizm nihayet İslam dini ni kaldıracak ve siz hepiniz hıristiyan olacaksı mz.) Laikliğin yanlış olarak veya kasden dinsizlik şeklinde tefsiri neticesi, maalesef ikbal hırsıyla din ve şerefini satanlar dahi bulunmuştur. Bu mevzu da iki misal vereceğiz. Ahmed Hamdi Başar İs tanbul da Tan Matbaasında bası lan (Atatürkle Üç Ay) adlı kitabının 5l 'inci sayfasında diyor ki : ·(seyahatimizin ikinci merhalesinde cenup vilA,.. yetlerimizden birini ziyaretimizde eski bir hoca mebusun, beraberce poker oynayarak rakı içtiği miz mecliste, lüzumsuz olarak Allaha küfür ettiği ni işi ttiğim zaman, her şeyi unutup, sakin tabia tıma muhalif olarak, bu zft.tı pataklamamak için çok sıkıntı çektim ve onu daha sekiz sene evvel ct\ppesi, sanğı ile, ikide bir Ayet okuyarak din na mına işlerimize k arı ş tı ğı günleri hatırladım. o za.. '
..
36
man bize kA.flr diye hücum eden bu zlt, şimdi kendis ini tenkid edersem bana laik değilsin diye hüc um edebilirdi. ) A. Hamdi Başar, kitabında bu poker oynayıp, içki içen hoca meb'usun adını yaz mamı ş Bunu biz deşifre edelim. Düşmanı tanı makta fayda vardır. Bu adam, yıllarca Mecliste m e b'us luk yapan ve muhafazakar meb'usların ken di si ne (Parsık Efendi) dedikleri, Antalya Mil· letvekil i Rasih Hoca, Rasih Kaplan'dır . ..
.
.
Aynı kitabın 52'nci sayfasında ikinci bir m.i sa.ı : (Konya'da idik. Alaaddin Tepesinde Halk Fırkası binasın ın geniş salonunda, Konya'nın bü· tün ileri gelenleri toplanmıştı. Gazi halkın şikft. yetlerini dinliyordu. Konya, o sene buğday fiatla nnın müthiş düşüşü ve kuraklık dolayısiyle buh ran içinde kalan merkezlerden biriydi. Halk suıa ma ihtiyacından, şundan bundan bahsediyor ve dertlerini ortaya koyuyordu. Uzak tan, hakim bir ses işittik : ...
- Paşa hazretleri, müsaade buyurur nuz?
m usu
Başı mızı çevirdik. Efendi kılığında orta yaş lı bir zat . ayağa kalkmış, söz için müsaade isti yor
du .
Kimbilir ne
söyleyecekti?
Belki vergilerden, belki Ziraat Ban kasından şikayet edecek, belki de hükllmetin bir yolsuzluğunu haber verece kti. K on37
ya'nın medrese
ş1ves1yle
ve
gayınlan çatlatarak
söz söylüyordu : - Paşa Hazretleri, Gonyanın derdi ne kurak lıktadır ne de mahsulün para etmemesindedir. Sa yenizde guraklık gider, mahsül para eder, herşey düzelir. Emme lakin Gonyalıları müteessir eden asıl nokta, b i z layık bir hükumet olduğumuz hA.l· de, niçin hala camilere ve mescitlere umumi büt çeden tahsisat vererek onlan yaşattığımızdır. Gon ya halkı bu tahsisatın Halkevlerine verilmesini is temektedir. Hayret, dehş e t , nefret içinde kaldım. Konya clan bir dinsizin, soysuzun nasıl çıktığına şaşarak yanımdakilere bu zatın kim olduğunu sordum : Yeniden intihap edilmek isteyen eski bir meb'us, eski hoca. Türkçenin bütün kelimelerinin Arapça dan geldiğini ispat için eser yazmış bir zat ! Don dum, kaldım. Bu kadarına kimse yüz vermedi ve onun halk namına yaptığı dilek umumi bir nefret uyandırdı. ) B u cami ve mescitlere ayrılan tahsisatın Halltevlerine verilmesini isteyen zatın adını, A. Ham di Başar kitabında yine yazmamış. Bunu da deşifre edelim : Bu zat meb'us Naim Hazım Onat tır.
iki tip, ilericilik gayretiyle ve dindar gö· rünmemek için, ikbal hırsiyle dinini, şerefini saBu
88
tantardandır. A. Hamdi Başar kitabında bunlar lçin her ne kadar (eski hoca ) tA.birini kullanıyor·
sa da, bunlar hoca değildirler. bu tip alçakların yeri yoktur.
hur
Meslek-! ilmiyede
Arkadaşlar, elimizde vesika mahiyetinde meş·
bir tamim var. Bu tamim muhtelif vesilelerle
bir kaç defa neşrolunmuş ise de, burada tekrarın
dan kendimizi alamadık. Bu vesika, Başvekalet
Matbuat Umum Müdürlüğünün 24. 7 . 1 942 tarih ve 65 1 sayılı mahrem yazısıdır, gazete s ahipl er ine
ta m im edilmiştir
ve aynen şudur : ( Gazetelerimi· zin son günlerdeki neşriyatı ara sı nda dinden ba his bazı y�zı, mütalaa, ima ve tem enn ilere rast
lanmaktadır. Bundan sonra din me vzuu üzerlnde gerek tariht , gerek temsili ve ge rek mütalaa kabi linden olan her t lü makale, bend, fıkra ve tef
rik�iann
bu
Ür
neşrinden
tevakki
edilmesi ve
başlanmış
gibi tefrikalann en çok on zarfında nih ayetlendi rilmesi rica olunur. ) İşte bu zilınlyet din düşmanlarına c esaret vermiş ve bu cesaretle, senelerce bu memleke tte
;ün
1
_
dine, ahl aka, A.Ueye, örf, adet ve an'aneye sövül mü ştür. İslAmlyete ( Ç öl dini ) , Kitabımıza ( Ç öl
k anun u) denilmiş, (Aile bir zehirdir, inkılab fik
rini ç ocuklarımıza aşılamak istiyorsak, evvela A.ile rnüesseseslni kaldıralım) s özlerini müseccel bir
komünist,
hem de
Maarif
Kongresinde söyleyebil·
.....:
- . .,
39
mek cesaretin! göstermiş, yine
bir Maarif Ş1lrasm
istiklal Marşının değiştirilmesi teklif edilmiş, bu teklif reddol unun ca melodisinin de da evvela
ğiştirilm esi istenmiş, bu da kabul olunmayınca hiç olmazsa kellmelerlnin değiştirilmesinde ıs rar edilmiştir. Fatih S ultan Mehmed ve Yavuz Sultan Selim gibi iki büyük kahramana çapulcular, hay dutlar, eşkiyalar gibi a din in bayağısı küfürler savrulmuş, milli kahramanlar tezyif edilerek kü çük düşürülmeğe çalışılmış, mazimizden intikal etmiş ne varsa, bilaistisna hepsi, devamlı tecavü ze uğramış tı r. Bu mukaddesat düşmanlığı bugün dahi, mezbuhAne bir şekilde el'an devam etmek tedir.
Arkadaşlar tarihin ilk devirlerinden itibaren insan topluluklannı millet şuuruna erdiren bir kuvvet bulwımuş ve insanlar bu kuvvetin ham ,
lesiyle millet olarak meydana çıkmışlardır. Bu kuvvet nasıl Fransızl arda dil ve kültür, Alman larda ırk d!vası İngilizlerde iktisadi hırs ise, biz Türklerde de İ slA.nıiyet olmuştur Dln-1 İslam ile müşerref olmadan evvel bir göçebe hayatı yaşa yan ec dadımız İslam dinini kabul ettikten sonra yüksek bir medeniyet seviyesine erişmişler, İslA.m terbiyesi al tında gelişerek hakiki bir millet hA.Uni al mış l ardır Bir aşiretten c ihangi rlne bir devlet ,
.
..
,
.
çıkaranlar, 40
üç kıt'a üzerine yayılan
o
muazzam
İmparatorluğu asırlarca ayakta tutanlar, gittik leri yere ilim, ahlak ve medeniy et gö türenler ve haşmetleriyl e yüzyıllar boyu dünya üzerinde bir muvazene unsuru olanlar gaza mey danlarında küffar üzerine saldırmadan evvel temevvüç eden harp sancaklannın gölge sinde iki rekat namaz kılmadılar mı? Ecdadın bir vuruşta çift kesen kı lı çlannın kabzasında Lafza-i Celfl.l yazılı değil miydi ? Şehidlerimizin gözleri kapanırken son ne fesleri Kelime-i Şe hadet olmadı mı? Ta Mala z girt 'ten tutun da, düşman sürülerinin Ankara ön lerine kadar geldiği Milli Mücadeleye kadar biz hep İslamiyetten gıdalanmadık mı? Bu bir ger çek de ğil midir? Peki bu ge rç eğe rağmen nedir bu hak ve hakikat kalpazanlığı? Nedir bu laisizma maskesi ardındaki din düşmanlığı ? B u h ak ve hakikat kalpazanlarına, bu din d üşmanlarına di yoruz ki, efen dil er laiklik ( lft.isiz ma) dinsizlik değildir Avrupalı sizin hayran ol duğunuz inkılapları yapmış tır ama, din duygusu nu besleyen kaynak ları asla ihmal etm emi ş tii Moskof emperya li zması olan komünizmaya karşı. Avrupalının en büyük d ayan a ğ ı dindir. Din, bü tün lAik Avrupa memleketlerinde muazzam mek tepl e ri k ilis e ve m isyo ner te şkil atiyle ayak tadı r ve y aşamakta dır. İtalya, Bel ç ika Almanya ve Fransa'cia dini siyasi partiler mevcuttur. Norveç,
..
,
..
.
4•
,
,
,
41
te
dini tedrisat
ve
terbiye
mecburidir. İsv1çre'de,
fe deral anayasada maarif vazifeleri arasında «hı· rls tiyan akidelerini gençlere öğretmek
yeti» vardır. Hatta Frans anı
n
bir
mecburi
kasabasında,
dua ile tedavi resmen kabul olunmuştur. Ve yine Fransa'da De Oaulle, gençlerle yaptığı bir k onuş· mada Devlet Başkanı olarak şunları miştir :
söyleyebil
(Gençlerin kiliseye gitmeleri ve dinlerine
bağlı olmalan istikbaldeki nesilleri de ku rt aracak tır. Allah ile beraber olmak güzel şeydir . ) Keza, Amerikada, laik Amerikalının en
bü
yük bayramının adı : ( A llaha Şükran G ünü) dür. Her Amerikalı o günü, Allaha şükretmekle geçi rir. Ve Amerikada Reisicumhur İncil'e el basma dan vazifeye başlayamaz. Bütün Amerikada,
kon
greler ve eyaletleri]ı teşrii meclisleri daima bir ra hip huzurunda, dini du alarl a açılır,
orduda aske
ri rahip bulunur ve Amerikanın madeni paralan
nın ü ze rin de (Biz Allaha inanırız) ibaresi mevcut tur. Ve yine laik Amerikada Başkan Johnson şu
s özleri rahatlıkla Amerikanın
söyleyebilmektedir :
( Birleşik
dün ya milletleri arasında yükselme
sine kadar onun kaderine rehberlik eden adam.. lar,
vazifelerini yerine getirmek için muhtaç ol·
duklan kuvveti dizleri üzerine
le elde etmişlerdir.) Siz, hak
ve hakikat
çö_küp
�
dua etme
kalpazanları, (Din. terak-
kiye manidir)
dlyenl er l
(İk1 gdn.11 m11snv1 olan
aldanmıştır.) ve (Hiç ölmeyecek gibi dünya için, hemen ölecek gibi ahiret için çalışınız) hadis-i şe riflerindeki namütenahi derin m anaya a kıl e rdi remez misiniz? Siz (Din terakkiye manidir) der ken, Avrupalının Rönesans hareketine amil olan mu ht eşem İslam medeniyetinden de mi utanmaz ve dü nya üzerinde her medeniyetin bir dine bağ lı ol d uğunu bilmez misiniz dlyoruz; bize, ge ric iler, yobazlar, mürteciler diye hücum ediyorlar. Ve yine biz, efendiler, sizin bu laikli�l (laisiz mayı) dinsizlik şeklinde anlamanız, bu rnemle kette büyük çöküntülere sebep olmuş, ahlak ze d el en m iş , i ğrenç sosyete alemleri kurulm uş, ka dın açılıp , saçılmış ve fuhuş yayılmış tı r, diyoruz. Te m iz, ter temiz, asil Türk kadının ın, T ürk anası nın , Türk kızının iffet ve ismeti adına yükseltti ği m i z bu sese karşı, ( Vay siz ahlaka tec avüz e di y ors un u z ) diye uluyorlar. Hangi ahlak? . . A hl ak ıni ni etek midir? Şayet bu adaml ann ahlak telak ki si mini etekle ifadesini bW.uyorsa. yuf ols un bu ah lak a ! Dr. Rıza Nur merhum, (Din milletle ri sakla
yan çelikten bir kaledir. Bu kaleyi yıkan eğer ka sıt sahi bi ise haindir, değilse ya pek cahil veya
beyninde zekadan eser olmayan bir ahmak tır) cllyor. Haklıdır Rıza Nur. Çünkü 'rürk tarihini 4:3
-am a gerçek Türk tarlhlni- okuyanlar bu mil· letin dinin e dil uzatamazlar. Zira bu millet mev cudiyetini bu d·� nle korumuş, medeniyetini bu di nin manevl hav ası içinde kurmuş ve tarihinin en şevketli devrine bu dinle ulaşmıştır. Şu halde bu tarihi hakikate göre; açık olalım, kat'i konuşalım ve diyeUm ki : Bugün Türkler dünya üzerinde varsa ve yaşıyo rlarsa, müslüma.n oldukları içiı1 vardırlar ve ya� amaktadırlar. Müslüman olmayan Türkler, hayat sahnesinden çekilmiş, tarihin si nesine gömülm\ 'LŞ ve kaybolmuşlardır .. * * *
Burada kısaca Türkçe ibA-det meselesine de temas edeceği z. Malthn, bu iddiayı evvela Ziya Gö kalp ortaya a.tn ııştır. Ziya Gök alp bir gün Üniversitenin Sosyoloj i Enstitüsünde, l 'inci Cihan Harbinin doğurduğu pahalılıktan, açlıktan, sefaletten, ihtikardan bah solunurken konuşulanları duymamazlığa gelir ve birdenbire Vatan isimli manzumesini ok umaya başlar : . ,
Bir ülke ki, can ılinde Türkçe eıaıı okunur,
ICöylü anlar miuıasını namazdaki duanın . Bir ülke ki, mrktebinde Türkçe Kur'an okwı ur,
Küç ük bü yük h. .;ı·kes
Ey Türk
"
oğlu, işte
bili r
bu y nı ğun u Hüdanı n
senin orasıdır
vatanın ı
ve ilave eder : (Siz böyle ideallerJ kendlııize reh ber ed inin hayat sıkıntılarının aı!ısını d uym azs ı nı z. ) Ve efendi m, böylece, Türkçe eıan, Türkçe lbl det gi bi batıl bir dava ortaya çıka r ve tü rl ü teza hürle riyle günümüze k adar gelir. B u bft.t ıl dav a nın seyri hakkında birkaç vesika vere ceğ i z : 1 9 28 y ı lında İs ta nbu l İ la hiyat Fakülte�:ine men sup b ir hey'e t tarafından hazırlanan (İslamiyeti Islah) -dikkat buyurun efendim ( İsla miyeti Islah) proj esinde ( iba detin dili) bahsinde deniliyor ki , (ibade tin l i sanı Türkçe olmal ı dı r Ayetleri n, dua ların, hutbelerin Türkçe şekilleri kabul ve istim al edil meli ve mabetlerde bu esasta teşkilat yapıl mal ı dı r ) Arka daşla r Türkçe ib!det bahsin de ısrarla duran ları n hakiki maksatlarını tesbit ve teşhir için bu proj enin diğer bazı maddelerini ve böyle bir projeye imza koyan şahısların adlarını da mü saa denizle okuyacağım. Deniliyor ki, bu ( İsl ami yeti Isl ah) pro j es ind e : (Mabedlerimi z temiz, muntazam , kabil-i ziyaret ve kabi l-1 iskan b3r ha· le getiril melidir. Mabedlerde sıralar, elbis elikl er tesis edil meli ve temiz ayakkabıla.rla mabedlere girilmesi tercih edilmelidir ... İbft.detlertn son derece bedii ve heyecanlı bir tekilde yap ılması temin edilmelidir. Bunun için ,
.
.
,
45
da i resinde tegartniye tnüsait müezzinler, ima mlar yetiştirme k la zım dır Ayrıca mabedler e musiki ft. letlerinin k ab ü lü dahi lazım gelir. Mabed «enstrümantal» lerde iH\ hi ma hiye t in de asri ve
Usftl
.
m usi k iye kat'i ihtiyaç vardır.) Proj��n in
bazı
maddeleri bunlardır ve bu kor·
kunç dal al e t ve hiyanet vesikasının altındaki im zalar şuı ı.i.ardır : Prof. Fuad Köprülü, Pr of İsmail Hakkı Baltacıoğlu, maalesef Prof. İ s m ail Hakkı İznıir�i, Prof. Halil Halit ( bu zat, İntişar-ı İ s l am Tarihi n ıütercimidir) , Prof. Halil Nimetullah, yi ne maal·�sef Prof. Mehmed Al i Ayni, Prof. Şere feddi n Yaltkaya (eski Diyanet İşleri Reislerinden) , .
Prof.
Arapkirli Hüseyin Avni, Prof. Hilmi Ömer
ve Prof . Yusuf Ziya. Aynı hey'ete dahil
oldukları halde, rahmetl i
Ahmed Naim Feı id Kam, imzadan
Babanzatle Prof.
B ey l e '
yine
rahmetli
istinkaf etmişler ve bu
projeyi i mzalamamışlardır. Elim izde tek
parti
devrinin
İzmir
Meb'usu
Münir B i rsel i l e Zonguldak Meb'usu Şinasi
Dev·
rim'e ai t bir rapor var. Bu iki zat, C .H.P. Müstakil Grubu Başkanvekilliğine verdikleri 1 7 tari hl i bu raporun
Nis an 1 94 5
(A) bend in i n 2 'nci maddesin
de (Kur'an ve din tatbikatının öztürkçe
olarak
tanzim ve tertibi) demekteler, y i ne aynı bendin 3'üncü maddesinde
'8
(ibadet yerleri Türkün
gele-
neğtne uygun bir tar za konularak, lialkevlerinin lbldet yeri, ibft.det yerinin de Halkevine benze r ·
bir şekle
ğın
i frağı.)
4'ünc ü maddesinde
(Rühbanlı
icabatı olan he rşeyin sil inmesi ve ezcü mle sa rı k , c üppe ve din tatbikatında kullanılan he r ne .vı kıy afe tin ilgası. ) 5'inci maddede ( İbadet usO.l Ve zamanlannın t anzi m i ) , 6'ncı maddede (Diya
ne t İşleri Reisliği yerine, Dil Kurumuna benzer bir teşki lat ikame edilerek , din te şk ila tının D ev l et bün yesin den çıkanlı p millete mal edilmes i ) ni bazı C .H .P . lil erin mütalaası olarak raporları na almış l ar ve raporun sonuna da bu iki me b'u s kendi fi...
kirle ri olarak şunu kaydetmişlerdir. ( Kur'an ve din ta tbikatı nın öztürkçe olarak tanzim ve terti bi nin bir dil ve kültür işi olarak tetkiki ) .
Bu rapor, C . H . P . Müstakil Grubu tarafı ndan 1 0 M ayı s 1 946 tarihinde t oplan an Büyük K urul tayın ol ağan üstü top lantısın a mahrem olarak in tik al ett irilmiştir . Tevfik Nevzat Çağdaş . .. Bu adam da İlahiyat Fakü l tesi p rofes örl eri gibi r öfo rmac ı ı . . B akınız
·
ga flet ve dalaletini nerelere kadar götürmüş. (Tü rk - Anglo Amerikan Postası) adlı mecmuada diyor ki, bu T ev fi k Nevzat Çağdaş isimli klmesne : (İb llet tarzı mızın bundan sekiz as ır e vvel bile kütl eyi tatmin e de ek mahiyette olma dığını sezen ve
�
b una çare arayan ilk büyük Müslüman , Mevll-
47
na CelA.leddin-i Rumi'dir. Halkın, ibadet yerlerine içten gelen bir neş'e ile, isteyerek ve severek git melerini temin kasdiyle, mabedlere musiki ile rak-
sı koydu. G ariptir ki, garbın en ileri
n1 ille tle ri , ki
liselerine musikiyi ondan ka ç asır sonra koyabil mişlerclir. Ancak, mabedlere musiki sokulması bi le bugünkü namaz
tarzımı zda bir tadil ve ıslah
ameliyesi yapılmadan, bütün halkı ve b i lh ass a bu
gibi şeylerle hiç alakalı olmayan gençliği ve kül,
tür seviyesi yükselmiş kimseleri oraya koşturmak için kafi gelmeyecektir. Ç ünkü musiki dinlemek
mikyasta im halde yap ilacak
için saz salonları ve radyolar geniş
kan
ve saha hazırlamışlardır. o
şey, namaz şeklinin tebdilidir . . .
Hala devam etmekte olan ibadet
karşı büyük Mevlana :
tarzımıza
S er bezemin, dün beheva miküned
Guy i bad a tı Huda miküned.
Yani :
(Başını yere
koyuyor,
kıçını
havaya
kal dırıyor ; zavallı, Allah'a ibadet ettim sanıyor . ) dediği zaman, hakiki tapınmanın böyle olmayaca ğına ne güzel işaret etmiştir. Nam azın bugünkü şekli değişmelidir. Sandal
yeler üzerinde rükuu ge çm eyecek şekilde yapıla cak ibadetin, en beynamaz ve en mabedgiriz olan lan da c amiye çekeceği şüphesizdir. ) Men çi gftyem tamburem çi rtlyed.
48
Hazreti
anlıyorı ...
Mevll.nl ne sOylO.yor, bu r6formacı
ne
Bir ara bu Türkçe ibA.det meselesin e bir p:ıpaz
da burnunu sokmuş, Rum Patrikhan esine mensup Yakavos adlı müthiş İslftm dü şmanı papaz, neş
rettiti ( Nurlu sında, (İslam
kitabın 25 ci sayfa dininde inkıllp yapılması, Türkle Türk çe rin mukaddes kitaplarının Arapça de ğil olmas ı lazım geldiğini her milletin kendi lisanı ile ibadet etmesi gerektiğini) ya zar ak bu batıl ve Ufuklara) adlı
,
,
bozguncu davaya
Bu mevzuda
İdareye el koyan
katılmıştı r. 27 Mayı s
hareketini
mü teak ip
Milli Birlik Komitesinde de bazı faaliyetl er görülmüştür. Bugün Senatoda tabii se natör olarak bulunan o devrin M.B.K. azası Sup hi Karaman ın 18 Eylül 1966 tarih ve 1 5 1 3 5 sayılı Cumhuriyet Gazetesinin 2'nci sayfasında Cemal Gürser in ölümü üzerine yayınlanan makalesin den öğrendiği mize göre Cemal Gürsel ezan1 n Tü rkçe ok unması hakkında Komiteye bir teklif geti nn iş, bu teklif uzun münakaşal ara sebep ol ınuş, neticede reye müracaat olunm uş ve yapılan oyl am ada Ce mal Gürsel'in teklifi Alparslan 'f ür keş ve arkadaşlarının gayretiyle ve bir rey fark iy le reddolwunuştur. '
49
F. 4
Görülüyor ki, bu Türkçe lb8.det, Türkçe
m es el esi
bir
ezan
ilericilik hastalığı olarak zaman za
man nük s e tmekte ve esefle söyleyelim ki, bu bu hastalık yanlı z bize mahsus
hA.l,
bul unm aktadır
.
İnsaf edelim. B ugün ingiltere'de Kur'an-ı Kerimi
mealen İngilizceye ç eviren İngiliz llimlerl dahi, ( Allah) yor
lafzını aynen kullanırlarken, biz
(Allahüekber)
yerlne
(Tann Uludur)
kalltıdavası
güdüyoruz. . . Hiç (Allah) ism-i şerifi ( Tann ) keli
mesiyle ifade olunur mu? Unutmayalım, na,
varlığı
(Bir) l i ğin e , eşi ve benzeri olmadığına, bütün
yüceliklere sahip ve her türlü noksanlıklardan mü
nezzeh olduğuna inandığımız All ah ü azimüşşanın Zatı vardır, Sıfatları vardır.
( Allah) ism-i şerifi
O'nun Zatının ismidir. Ul uhi yete mahsus sıfatla
rın h epsi n i kendinde toplamış bulunan Zatı Vaci
bül Vü c ude delalet eden alemdir ve ism-i azam dır Rab, Rahmln, R8.hlm, Haalik, Ke rim Mabud gibi .
,
isimler ise, O'nun sıfatlarından bazılannın isim
l eridir Bunlar has isimler olmayıp, cins isimleri .
dir. Tann ve Huda isimleri de böyledir. Ylni Tan rı ismi de cins isimlerindendir.
BA.tıl o lan nice ilah ve mA.budlara tann adı verilmiştir.
İns anoğlunun
puta, ateşe, paraya, ka
dına ve kendi eliyle yaptığı Abideye taptığı görü.. legelnıiştir. Tapıldığı müddetçe bunlar, bu gibil a. rin Tanrısı olurlar, tapılmadığı anda
50
işe
Tannlık
vası nanru
Halbuki . gelmiş
kaybederler.
ve
gelecek
bütün insanlar, Allahü azimüşşanı Tann olarak is ter tan ımı , isterse tanımamış olsunlar , bu hA.l
Ş
Allahın , Allahlığında hiçbir değişiklik yapamaz. Ve şunu kat'iyen bilmelidir ki; Allahü azimü şşan Tann olduğu için Allah değil, Allah qlduğu için
Tanrı dı r
.
Arapçada cemi yapılamayan tek kelime : Al lah keli mesidir. Allah ism-i şerifi meca z yoluyla
da olsa , Allah'tan başkasına söylenemez. Tannlık da vası na cür'et eden Firavun dahi, etrafın dakile
re
( En e Rabbükümül - a'la) demiş amma (Ene'l18.h ) dememiştir. Cehalet devrinde Mekke müşrik� leri senenin günleri sayısınca Kfl.benin etrafını putl arla doldurmuşlardı. Bu putları n ayn ayn ad
lan vardı. Bu adamlar, bu Kabenin etrafını put· ları a dolduran adamlar, çok cahil ve kaba olma ların a rağmen, hiç bir puta Allah diye isim ver memişlerdir.
N e güzel söylemiş Mevlid sahibi Süleym an Ç elebi : Tanrı yok. Ve Allah, heın de Mevli d-1 Nebeviye Tann kelimesiyle değil,
Birdir
Allah tır .
adın
andan artık
zikredelim evveJA
.
ınısraı
ile
�,laınış-
Hll bu iken , kAtnatın Haallk'i, bizzat kendi isrntnı kendi bildirmişken; O'nun zatına totemik ve teslis inançlapna uygun kelinıeierden ·ad tjyil
durmaya çalışmak,
haber v�llm, şayet kötQ
bir
niyetin eseri değilse, mutlaka korkunç bir cehale tin neticesidir. Bu ikisinden
biri..
bunun
başka
türlü izahı yoktur. Vaktimiz müsait olsaydı, bu .. rada ibAdetlerin fJLrz, vacip, sünnet olan rükün·
!erini sayar ve bu işin neden olmayacağını ederdik. Bu mevzuda şu kadarını
izah
söyleyelim ki,
Kur'an·ı Kerim nA.zil olmuş, hadis-i şerifler tesbit edilmiş, hepsi de Hak mezhep olmak
üzere dört
mezhep teessüs etmiş ve herşey, ayet ve hadis hü kümlerine tıpa ... tıp
uygun
olarak
yerli
yerine
oturtulmuştur. Müslüman olan, İslam dairesinin içine giren bu dinin esaslarına bilakaydüşart uy mak mecburiyetindedir. Kimseyi zorla İslA.m dai resi içine sokacak değiliz. La
lkrahe
fiddin. Dinde
ikrah, zorlama yoktur. Bu nasip meselesidir. Na· sipsizler bu daire içine giremez ve böyle
Türkçe
ibadet gibi, dinde reform gibi keyfemAşa iş olmaz . .. ,,
Bu bahisde son söz olarak kat'iyetle söyleyelim ki , bugün gerçek bir milliyetçi için Türkçe ibadet
di
ye bir mevzu yoktur. m
Diğer mühim meselelerimizden
biri
lisan meselesidir. Dil, milliyetlmizin ana larından biridir.
•3
Milletleri öldürmeyen,
de.
dil ,
wısur
sapasağ-
lam yaşatan milli kuvvetlerin başında, hiç şüphe yok ki, dil gelir. SilAhların kaybettiği 1stik18.li di lin yeni den kazandığı tarih te çok kere görül müş tür. Ecdadımız lisanımızı icabında silA.hiyle de müd afaa ederek tam bir titizlikle korumuştur. Me§ hur Tü rkoloğlardan biri diyor ki : ( Türkler is ter galip , ister mağlı1p ve ister hA.kim , ister mah kum olsunlar , hiçbir zaman, hiçbir yerde milli dillerine karşı besledikleri imandan inhiraf etme mişlerdir ) Bir yabancının şu açık ve müsbet şa hadetinden hemen sonra, lisanımıza ait bir hlya .
neti söylemeden geçemeyeceğim : Evet, ecdadımız dilimizi tam bir titizlikle korumuş ve icabında ' si llhiyl e mü dafaa etmiştir. Fakat hakikati söyle
mek mecburiyetindeyiz . Tek bir şahıs, Mithat Pa .
şa , e vet, bazıl arının hAJ.1 büyük vatanperver diye an dık.lan Midhat Paşa, Sultan 2'nc1 Abdülhamid
Han ın saltanatının ilk yıllarında hazırlanan 1 876 Anayasasına , imparatorluk bütün dahilindeki '
gayrı Türk ve gayri müsllm anası nn kendi dille riyle konuşabilmeleri hakkında bir madde koy· durmuşs a da, Sultan Abdülhami d Han buna ka
tlyen müsaade etmemiş, bu feci maddeyi anayasa metnin den çıkanp atarak resmi dilin Türkçe ol
duğu hakkındaki maddeyi Anayasaya koymuş. böylece Türk diline indirilm istenen bir darbe
Yi
vaktinde önlemiıtir.
ek
mu Hakan
Abdülhamid Han'ın Türkçeyi ko rumak bahsinde bir gayreti daha v ardır. Onu da söyleyelim : İran hükümeti 1900 yıllarında Azer· baycan'daki Türk mekteplerinde Türkçe tedrisa· tı yasak etmişti. Bu Türkçe yasağının devam etti· ği günlerde İran Şahı Muzaffereddin resmi ziya re.tle İstanbul'a gelmiş, bu ziyaretten faydalanan Sultan Abdülhamid Han, Azerbaycan'daki Türk çe yasağının kaldırılması, Türk mekteplerinde Türkçe tedrisat yapılması hususunda İran Şahını ikna etmiş ve Muzaffcreddin Şah, daha memleke· tine dönmeden İran l\laarif Nezaretine bir telgraf �ekerek Türkçe yasağının kaldınlmasını em.ret· miş, böylece Azerbaycan'da Türkçe tedrisat Ulu Hakan ' ın gayretiyle temin edilmiştir. Türkçenin muhafazası mevzuunda yakın ma zide cereyan etmiş bir vak'a, bir gerçek, bir şahla nış daha vardır. Onu da kaydedelim : Bu m�mle kette Vagon Li hadisesi diye anılan bir gençlik hareketi olmuştur. Malum .. Vagon Li. . Yataklı Va gonlar 9irketi. Beynelmilel bir şirket. Bu müesse senin dünyanın her tarafında, tabii bu meyanda. Türkiye'de de . şubesi var. İşte bu şirketin İstan· bulda Beyoğlu Acentasında 1 933 yılında cereyan eden bir hAdise, Vagon Li şahlanışına, sebep ol muştur : 23 Şubat 1 933 Perşe�be günü Vagon Li'nin Beyoğlu Acentasına müracaat eden bir
5*
tüc c ar, o günkü Ankara tre nl için bir bilet iste miş, tüccara muhatab olan Nac i Bey adındaki bir memur o günk ü trende boş yer olmadığını söyle· miş, bu arada Galata acentasına da telefon ede rek orada satılık bilet olup olmadı ğını s ormuş ve tabi atiyle bütün bu konuşmalar Türkçe cer eyan etmiştir. Memur bu şekilde, bir müşteriye bilet te mini iç in uğraşırken Acentanın Müdürü birden Yerin de n fırlamış orada bulunan di ğ er memurla ra Nac i B eyi göstererek, (Bu a dam böyle nec e anınp duruyor, Türkçe mi?) diye sormuş ve m e mura döne rek, (Burada resmi dilin frans ızca ol duğunu b ilmiyor musunuz, si ze sopa ile mi hare ket etmeli) diye bağırmıştır . Müdürün bu küstah ça hareketine Naci Bey, ( B en Türküm. Benim rnernıek etimde resmi dil Tü rk ç edir . Hatta siz bile Türkçe öğrenmelisiniz) şeklinde cevap vermiştir. B u cevap karşısında büsbütün küstahlaşan mü · dür, memura ı o lira nakdi ceza ( 1 933 de ı o lira Çok para) verdiğini söylemiş Naci B ey ise, (Ne di ye ceza veriliyor? Ken.d l memleketimde k endi di limi konuşmam su ç mudur? ) deyince, mü d ür , (Si Zi 1 5 gün iç in kov uyorum ) sözleriyle kükremiş ve bu söz üzerine Türkiye'de Türk ç e konuştuğu i ç i n böyle bir hakarete maruz kalan memur ac entayı terkedip gitmiştir . Diğer vazifeliler mü düre yap·
tığı harek etin doğru
olmadığını,
arkadaşlarının 55
Türkçe konuşmakta haklı olduğunu ve verilen ce zanın
geri
al ınmas ı için tavassutta
olmuştur : (Ya o gider,
sa da, müdürün cevabı şu yahut da ben) . B u hadise ertesi
bul urunuşlar·
m at buata aksetmiş
ve
günkü gazetelerde vak'a bütün teferruatiy..
le yazılınıştır. Arkadaşlar, o yıllarda
Üniversite
gençliği bütünüyle m ill i şuura sahipti. Milliyetçi
bu gençler me ş hur Razgrad
hadisesine karşı ayak.. 1j.'.ınmışlardır. Çanakkale Şehidliği için ilk teşeb büs bu gençlerden gelmiştir. Aynı gençler daha sonra harçlıklarından artırdıklan para ile Meh med Akif Beyin kabrini yaptırmak faziletini de göstermişlerdir. Bu gençl er 1929 da kurulan M.T. T. Bi rliğinde toplanmışlardı . Başlarında D.P. ilt· ..
tidan yıllarında Maarif Vekilliği yapan ve o . yıl..
I\1ühendis Mektebi t alebesi olan rahmetti Te v fi k İleri vardı. İşte bu Vagon Li acentasında vuku bulan Türkçeye tecavüz M.d.isesi karşısında M.T.T. Birliği derhal harekete geçmiş ve bir çığ !arda
halinde Beyoğl�a akarak, sonradan adı
Konak
olan Tokatlıyan Otelindeki Vagon Li ac entasine. gelmişlerdir. B u mitinge
muazzam
bir
gençlik
kütlesi iştirak etmiş ve Beyoğlunda hayat tama..
men felce
uğramıştır.
gençlerden biri
Acenta
( dilimize saygı göstermesini bil ..
meyenleri a ffetmeyec ek ve tirmesini
66
önünde. konuş an
onları saygılı hAle .ge bileceğiz) demiş, Vagon L1 acentası ta·
mamen tahrip edilmiştir. Bu tahrip işi, şirketin Galata acentasında da tekerrür etm iş gençliğin bu hassasiyeti uzun zaman hafız�lardan si l inm e miş, İstanbul daki gayri Türkler vapur trarı:ıvay gibi nakil vasıtalarında ve umumi yerlerde � rk çe konuşmaya mecbur olmuşlardır. Efendim, en iptidai kavimlerden, en medeni cem iyetlere kadar, bü tün topluluklarda haberleş me, karşılıklı meram anlatmak ve anlaş mak an cak dil ile mümkündür. Her türlü kültür faaliye tinin esasını dil teşkil eder. Dil aynı zamanda bir cemiyetin kültür ve medeniyet seviyesinin de öl çüsüdür. Milli ve içtimai tesanüt dil ile ol ur ve o dil bozuldu mu bütün kültür faaliyeti aksar, mazi ile alaka kesilir. Dili alt üst olmuş bir millet, ken disini yaşatan an'anevi kıymetlerden mah rum kal dığı gibi, istikbaldeki fikir nizamını da kuramaz. Şu hA.lde dilimiz üzerinde büyük bir hassasiyetle durm ak ve Türkçeyi bugün içinde bulun duğu keş mekeşten kurtarmak mecburiyetindeyiz. Burada size tarihin meşhur bir rivayetini nakledeceğim : Roma'run despot hükümdarı (Tiberius) Rom a Ayan Meclisinde bir konuşma yapar ve bu konuş ma esnasında uydurma bir kelime kullanı r Otori tesinin kuvvetini iyice belirtmek hırsıyla da bu · uydurma kelimeyi üstüne basa, basa iki defa tekrarlar. Ayan Meclisi lzasından ( Marc ellus ) hü,
'
-
-
..
.
,
6'1
kümdann sözünü keser, millet ve memleket diline hürmet etmesi ricasında bulunur. Bu sırada her diktatörün etrafında bulunan dalka'iuklar tipin� den biri ayağa kalkarak efendisini müdafaaya ça lışır ve der ki : Marcellus ! Mevzuubahs ettiğin k� lime, farzedelim ki, memleket dilinden değildir. Fakat mademki Roma İmparatorluğunun büyük sahibi olan hükümdanmızın ağzından çıkmıştır, öyleyse bu kelime artık bizim olmuştur. Bu dalka vuğun sözleri karşıs ında salonu kaplıyan derin sessizlik perdesini Marcellus , un şu sözleri yırtar . Der ki , bu Marc ellus adlı ayan Azası : Ha�metme ap bu adam yalan söylüyor. Siz dilediğiniz insa na Roma vatandaşlığı sıfatını verebilir, rütbe ve ya mevki ihsan edebilirsiniz. Fakat bizim dilimiz.. den olmıyan bir kelimeye Romalı olma hakkı ve remez, uydurduğunuz bir kelimeyi dilimize so ,
kamazsınız.
Yüzyıllann ötesinden gelen bu gür ve gerçek sesi bizim uydurma dilcilerin patlıyası kulaklan duymalı .. duymalıdır da, ecdadımızın mir&Sı ve şerefli tarihimizin yadigarı olan lisanımızla çocuk oyuncağı gibi oynamamalıdırlar l Nedir · bu öztürk çe denilen, uydurma dtl kepazeliği? Böyle bir ke pazelik, böyle bir hiyanet tarihin hangi devrinde ve han"gt milletinde görülmüştür? Mer}'ıum Ali Fuad Başgll'in dediği
68
gibi
:
Allah muhafaza,
şu
toprakl an düşman kuvve tleri işgal etse de, bu düşman şu millete bir eziyet şekli düşünseydi bu \lydurma dilden daha beter bir iş kence yapamaz
dı. Unutmayalım, Garplı münekk idler dahi, biz
deki gibi garip bir dil hareketini tarihin kaydet mediğini ve bu çeşit bir harelteti ancak Babil Ku lesi hadisesinde görmek mümkün olduğunu yazmaktadırlar. Her milletin bir ana dili vardır. Biz
i se nerdeyse, evlad Türkçesi, ana - baba Türkçes i şeklinde iki ana dil kabul etmek mecburiyetinde kalacağız. Evlad, ana - babanın; ana - baba, evla dı nın dilini anlayamaz hale geldi. Nedir bu bacgı b oşl uk? Mektep de
başka Türkçe, radyoda başka
Türkçe, cemiyette başka Türkçe, r esmi muamelat
ta
başka Tür kçe t
Arkadaşlar, bu keşmekeş gele ceğimizi
tehli
keye koymuştur ve bu ha.Ie de, ma.ılesef bu uydur ma dil hareketine (dur ) diyemeyen mes'ul makamlar sebep olmuştur. İddia ediyoruz : Şayet yıl larca önce Maarif Vekaleti bu ö2 türkçe denilen
Uydurma kelimelerin mektep kitaplanna girmesi ne m üsaade etmeseydi ; ne T.D.K . nun, ne 3 5 -
sözde kalem sahibinin ve ne de bunların tesiri al tında kalan radyonun gayreti, Türkçeyi bu hlle getiremez, nesiller arasında bu der ace feci bir uçu
rum
açılamazdı. Evet
hAl budur
: Nesiller
arasın59
da feci
bir
uçurum.
Necip Fazıl Beyin
adlı şiirj n de d ediği gibi
(Desta.n )
:
Biı· şey koptu benden, şey, herşeyi tutan bir
şey,
Benim adım Bay Necip ; .babamınki Fazıl Bey.
Efendim, elbetteki lisanın bir · gelişmeye, iiı
kişafa ihtiyacı vardır. Fakat bu tekA.mül bir sure tte y apı lm alı ve ilmi
tedrici
hakikatlere uygun
olmalıdı r. İşte bura da şu konuştuğumuz dil, asır lardanb<�ri bu topraklar üzerinde oturan ecdadı mızdan
muhtelif
istihalelerle
bize
kadar
gelen
Türkçed ir. Fakat Öztürkçe ne demektir arkadaş lar?
(Mektep) kelimesini Arapça diyerek at, bu
nun yeı ine
Fransızların
( okul ) a çe vir ve bwıa
(ecol)
kelimesini
öztürkçe de.
Türkçey i yabancı kelimelerden
al ,
Bu mudur
temizlemek, lisa
nımı zı sadeleştirmek hareketi?
Türk Dil Kurumunwı uydurmalarını ve bu Kurumun içyüzü n ü merhum şair Halil Nihad Ağaç Kasidesinde manzum
olarak
hicvetmiştir.
Hem şai rin ruhunu şadetmek, hem de bu hicviye
hakkında
bir
malumat
vermek üzere, bir
kıt'asını
nakledel im :
Kurumca ilm-i nebatat'a dendi, Bitkibilik ! Arapça, Farsça yasak, isteyen desin Botanik Bilince şiveyi Tarih' e Dün
..
Bilik demeli !
Bu, dün lbelek gjbi bir şey de olsa Öztürkçe diye bir
60
şey
bellemeli!
yoktur.
Anayasanın
8'Qnctı maddesi (Resm1 dll Türkçedir) der ama, öztürkçedir demez. Nasıl Arapça, Arap m illeti nin Fransızca Frans ız milletinin, Almanca Alman mil let inin konuştuğu dilse ; Türkçe de hu günkü ,
Türk'ün de, d �şarı d akl gerçeği Türk'ün de konuştuğu dil di r Size bir Başbakanımı z Süley nakledeyim : Hatı rl arsınız rnan Demirel evvelki yıl Sovyet R us ya ' ya yaptığı rc$mi ziyarette, Azerbaycan'a da uğramış ve ora daki Türk kardeşlerimizden içten kopup g;elen bü YÜk bir a laka görmüştü. Azerbaycan ziyaretinin �onunda Baku'da Başvekilimiz ve maiye1 .i şerefi ne büyük bir ziyafet verilir. Bu ziyafette Türk hey ' etiyle Azerbaycan Başbakanı ve hükuınet üye leri Türkçe ol arak tatlı tatlı sohbet ederler. Bir ara Azerbaycan Başbakanı S üle y man JJemirel'e ( B akı n sizinle ne güzel Türkçe konuşup anlaşı yor uz. Fakat nedense biz Ankara Radyos unun di li i an n lıya mıyor uz ) diyor. B u haklı ve ıs tı r ap lı feryada sofrada ha zır bul una n o gü nk ü Sanayi B akanımız Mehmet Turgut cevap verir ve der ki : (E ksel Ans, m erak etmeyin, onu biz de nnlıyamı-
hudutlarımız
içindeki
.
Yoruz. ) Görüyorswıuz
faci ası
ki
arkadaşlar, bu uyd urma di l
y al nı z Anadolu' da, kendi aramızda
değil ,
bütün Türklük a lem inde menfi tesirlerini göster4 nıeğe başlamıştır. Türkçenin sadeleştirilmesiyle, ·"-.ı:,ıt.�
61
il.rkçenin sarf ve
nahvtyle katıyen
alakası oımı
yan bu uydurma dil hareketini ortaya atanlar
,
yü
rütenler ve bug ünkü keşmekeşe s e be p olanlar, bu
milletin
baş düşmanıdırlar. Dini terbiy eye
,
tarih
şuuruna, milli < lile ve milli edeb i yat a karşıdırlar. Mevcut nizamı yıkmak ve uydurd ukları dil
kendi uydurma · an olan nizamı bu
gibi
memlekette
yaşatmak isteye nlerdir. B unların şairi Nazım Hik· n ı et
(Düşınanıy tz asaletin,
kelimelerde bile)
d i y�
rck çömezlerine iş a re ti vermiştir. Bu adamlar di
li mizi tahrif ed -�rek maz i
ile
olan alak amı zı kes
ın ek sevdasında dırlar. Yaşa yan
Türkçe ile yazıl
m ış büt ün dini ve milli eserler unutulacak, oku namayacak ve ı�e n � lik dinin ahkamını
bilmeye
cek, şanla, şeref le dolu tarihini anlamayacak, fa ziJ etler kadar hiyanetlerden d e haberi olmıyacak, ecdadını tanımı:.racak ve
başıb oş
bir halde onl ann
uydurdukları ni lama koşacak. İşte öztürkçe deni
ieıı
uydurma d i l hareketinin gayesi budur !
Efendim, bı ı memlekette mevcut bütün par
tiler
programlarının en göze batacak yerine
llj'etçilik mad d ·: s ini oturtmuşlardır. Lüzumu lind e hemen programlarındaki bu
Mil
hA·
mil l iyetçilik
maddesini öne f ürerler. Fakat bu nemenem milli
yetçiliktir arkru laşlar? Milliyetin ana unsurlann
dan biri
bu 82
bir
olan d ;limiz
bu g ünkü çıkmaza girmiştir,
gerçektlı·. Gerçektir ama.
milliyetçiyiz
dl-
Yenlerde
en
ufak btr kıpırdanış, bir gayret yok
tur . Senatö rlerimiz, milletvekillerimiz bu hiyane tı Parlamentoya götürmeli ve bir kanun mevzuu ol arak bu işi ele almalıdırlar. TRT denilen ve
bu
gü n bu uydurma dil mevzuunda en büyük rolü o yn a yan müessese ıslah edilmeli, bu milletin rad Yos u bu milletin dilini konuşmalıdır. T.D.K., Türk
küi türünü
ve dilini bilmeyenlerin elinden alına rak gerçek ilim adamlarına teslim edilm eli ve bu � ur um, Tü rkçeyi politikanın değil, ilmin ışığın· - ....
da
.
b i r d üzene koymalıdır. Bu mevzuda son sözü
ınü z şudur ki, meşhur lisaniyatçı
(Türkçe
l
Max Müller'in
o kadar mantıki bir dildir ki, sanki alim ..
cr tarafından yapılmıştır) dediği dilim.izi , gerçek bir mill iyetçi korumakla mükelleftir. Bu dil na
sıl k aybolmadan bize kadar gelmişse, bizden son rak ilere de öylece intikal etmelidir.
Arkadaşlar, lisan bahsinde söyleyeceklerimiz bi tti. Anc ak bu bahsin hemen arkasından, yanlı ş l arak kullanılan ve bu yanlış kullanılışı ban a
?
Ç ok giran gelen bir kelime üstünde durmadan ge �tneyeceğim. B u «Yaratmak» kelimesidir. Yarat
nı ak ne demektir arkadaşlar? Yaratmak yok tan v ar e tmektir ve yoktan var etmek yalnız Allah'a
nı ah austur. Şu hAlde şurada kurulan bir fabrika ''eya tezgA.ha, burada yapılan bir mekte p veya has tahane
binasına yarattık
demek
insanoğluna
63
yakışır mı? Kurulacak bir fabtlka veya yapılacak bir hastahane, işler ha.le gelinceye kadar uzun za man istemekte türlü safhalar geçirmekte ve in sanoğlu bu tesisi kurabilmek için bir sürü vasıta· ya ihtiyaç duymaktadır. Yaratmak için, hiçbir kayda, şarta, örneğe, zamana, allt ve edevata muhtaç olmamak lA.zımdır ki, bu da yalnız Ce nab-ı Hakka mahsustur. Allah'ın bir (kün) , (ol) emriyle, yer - gök, bütün kainat hemen oluvermi� ve bu oluş Allahın kudretinden hiçbir şey eksilt memiştir. İşte Yaratmak budur ! Mevlid şairi Sü leyman Çelebi merhum bu hakikati selis bir lisan la ne güzel söylemiştir : uOI» dedi, bir kerre, var oldu cihan ((Olma» derse, mahvolur, ol dem heman.
Yaratmak kelimesinin velevki farkına varılmadan dahi olsa ulu - orta ve gelişi güzel kulla- nıı,masına edep prensipleri müsait değildir. İn· sanoğlu Rabbini bilmeli her ln Allahın azameti�i düşünmeli ve Yaradanına karşı terbiyesizlik et memelidir. iV
Arkadaşlart milliyetimlz1n ana u nsurların d�n bir diğeri de, tarih şuurudur. Bu bahiste de sôyleyeceklerimiz var : Her milletin k�ndi mefa·
64
biriyle övünmeğe, zaferlerin! kut lama ğa şerefli iünlerını anınağa hakkı vardır. Çünkü bir mil let. mazisinden, tarihinden aldığı k uv vetle yaşar. Dünkü kahramanlık menkıbeleri, f edakarlık ör ,
·
nekleri, yiğitlik destanları, bugünün ve yarının şe hanıet ve hamaset kaynaklarıdır. Binaenaleyh ta �izi çok iyi bilmek mecburiyetindeyiz . iç ve
düşmanlanmızın Tanzimattan beri memleke tiınızde oynamak istedikleri oyun neticesi, birçok larihi hAdiseler bugünkü nesle hep ters yüzüyle gösterilmiştir. Fakat efendim tarih, günlük · poli tikanın oyuncağı değildir. Gerçek tarihçi ikbal 8ahiplerinin düşündüğü gibi düşünmek zarure tinde de değildir. Vakıaları, tarafsız şekilde ince
dış
..
lemek mecburiyetindedir. Hadiseler karşısında ta ratsız k alamayan günün m odasına göre s ö z söy leyen ,· gerçek tarihçi değildir Bizde bilhassa 1908 Meşru tiyetindenberi gelen rejimler hep biribirin den 1nkıJApçı olduklan için , muhafazakar politik a \'e bu politikanın sahipleri devamlı şekilde kötü lenını ş , hadiseler ve şahıslar tarafsız bir şekilde tetkik olunmaınıştır. Tarih adına yazılanların p ek azı hariç, ekserisi günün modasına uyularak ka leme alınmıştır ki, bunların gerçek tarihle alaka aı Yok tur. Burada bir tarihi hadiseyi inceleyecek, dolayıa�yle gerçek tarihin sesini duyurmaya ç a lı�: . Efendim, tarihimizde 3 1 Mart Vak'ası ,
.
.
65
F. 5
denilen bir hadis e vardır. Vak'a
cümlenlzce
ma
lum Uzun boylu tafsilata lüzum yok. İs tanbulda·
güvenemeyen İttihadçılar tara· tınd an ( Nigahban-ı Hürriyet) , ( M uha fı z-ı Meşru• tiy e t) gib i garip ve acaip adlarla, 2'nci Meş ruti yetin m uhafa zası için Sel anikten İstanbul'a gön• deril en Avcı Tabur lan ayakl anmış, b a� lanndaki subaylan haps etmiş , bir nazır, bir meb'us ve bi r kaptan öl dürülmüş İ stanbul 1 ı gün anarşi içinde ki l 'inci Orduya
,
yüzmüş, bu ara da Hüseyin Hilmi Paşa kabinesi
düşmüş, Tevfik Paşa sadarete getirilmiş, nihaye t Selanikde b ul un an İttihatçılar
İstanbul a
(Meşrutiyet elden
asker sevketmiş. (Hareket Ordusu) adı verilen gayri mütecanis bir kalabalık Mahmud Şevket Paşa kumandasında İstanbul'a gelm iş , Abdülhamid Hanı hallederek, duruma h ak im olmuştur. Kaba hatlariyle hft.clise b u d ur . Şimdi açalım elimizdeki tarih ki taplannı , ansiklopedileri , bakalım 3 1 M art Vak'ası madde. sine ne yazıyor? 3 1 M ar t Vak'asını Sultan 2'nci Abdülhamid Han ter tip etmiş, isyancıl ara el altın dan para vermiş, onları t eş vik etmiş, böylece Meş rutiyeti yok ederek kendi şahsi idaresini yürüt mek istemiş ve bu vak ' a dolayısiyle hallolunup; Selaniğe sürülmüş ı . . Yalandır bu iddialar arka daşlar. Yalan olan bu iddi al ara karşı, size tarlhln gerçek sesini duyurmaya çalışacak ve naklettiğim gidiyor) endişesiyle
66
'
her
hA.diseye ait
vesika vererek mehaz gösterec�
ğim. Burada şu hususu peşinen kaydedeyim ki, ben, bilmem hangi sarayın kilercibaşısı falan ağa nın veya Mabeyn erkft.nından filan beyin torunu değilim. Saraylı değilim, padişahcı da değilim. Benim şurada tarih şuuru bahsinde söyleyecekle rim tamamen h as bi di r . Sırf (hakikat için haki kat) prensibine uyarak elimde bulunan vesikalan nakledec e ğim . Allahım kalmasın
bu
dünyada hiçbir hakikat nihan.
Efendim, Sultan Abdülhamid Hanın 3 1 Mart Vak'asında hiçbir suretle eli olm adığına dair ger çek tarihin pek çok şahadeti vardır. Bu cümleden olarak : 1 - Abdülhamid Hanın hallinden sonra bü tün Yıldız Sarayının evrakı elinden geçen meş hur İbnülemin Mahmud Kemal İnal Maarif Ve ka leti tarafından yayınlanan Osmanlı Devrinde Son Sadrazamlar adlı 14 ciltlik mühim eserinin 2'nci baskısının 9'uncu cildinin 1 296 ve 1 297'nci sayfal annda , 2 - Uzun yı ll ar Mabeyn kAtipliğin de bulu· nan ve meşhur Ba bıal i baskınında Klmil Paşa kabinesinde Dahiliye Nazın olan
Ahmed
Reşid
Rey, tstanbulda Türkiye Yayınevi tarafından ya-
67
yınlanan Canlı Tarihler
a dlı eserin
cil
· 3•üncü
dinin 27'nci sayfasında, 3
-
Sultan Abdülhamid Hanın saltanatının
son yıllarında Mabeyn Başkatipllğıride
bulunan
Ali Cevat Bey (bu zat büyükelçi Cevat Açıkalın'ın babasıdır) Türk Tarih Kurumu tarafından neşro
lunan 2'nci Meşrutiyet
\'e
rinin 97'ncl sayfasında,
4
-
3 1 Mart Vak'ası adl ı ese
Uzun yıllar Mabeyn hizmetinde bul un an
ve dostu - düşmanı tarafından son derece itima� da şayan bir zat olarak tanınan Ali Fuad Türk geldi, Türk Tarih Kurumu nan Göriip
-
tarafından
İşittiklerim adlı eserinin
nı n 42'nci sayfasında, 5
-
neşrolu
2'nci
tabı
Tarihi tetkikleriyle meşhur Feridun Fa
zıl Tülbentçi İstanbulda İskit
Ya yıne vi
tarafın
dan neşrolunan Resimli Tarih Mecmuasının 2'nci cildinin 898,inci sayfasında,
6 - Genç tarihçi, Yılmaz Öztuna tarafından •
yazılan ve Istanbulda Hayat Mecmuası neşriyatı arasında 37 numara ile yayınlanan Türkiye Tari hi adlı eserin
7
-
12'nci
cildinin 1 95'inci sayfasında,
İttihatçıların istihbarat
teşkilatı
ol an
meşhur (TeşkilA.t-ı Mahsusa) nın Reisi Hüsamed din Ertürk tarafından yazılan 2 Devrin Perde
.....ası 68
adlı
8
-
hft.tıratın 1 6 1 'inci sayfasında.
Milli bir şuurla
Ar· ·
Türk tarihini tetkik eden
ve
eserleriyle
yaptığı
hizmet
asli inkft.r
edilmeye
cek olan İsmail Hami Danişmend'in Türkiye Ya yınevi tarafından yayınlanan
İzahlı Osmanlı Ta·
rihi Kronolojisi adlı kıymetli eserinin 4'üncü cil dinin 2'nci tabının 370'inci sayfasında,
Abdülhamid Hanın 3 1 Mart Vak'asına kat'l·
yen karışmadığı sarahatle ifade olunmaktadır.
Bu
vesikaları vaktimiz dar olduğu için, ayn ayn oku yamadım. Yalnız yukarıdaki sekiz vesikaya
ilave
ten dokuzuncu vesika olarak bir tanesini size ay· nen nakledeceğim :
İstanbul
Gazeteciler Cemiye
ti Reisi, maruf muharrir, Burhan Felek 1446 1 sa
yılı ve 3 Kasım 1 964 sayılı
Cumhuriyet Gazetesi
nin 3'üncü sayfasında, ccHadiseler Arasında Felek»
ki : (Sultan Hamid devrini gör· ınüş, yaşamış olan biz yaştaki . kimseler, bu Padi şah hakkında doğruya yakın hükümler vermek inıkanına herkesten ziyade sahibiz. Onun için ben sırası geldikçe ; bu padişaha yorulan bir takım yalan - yanlış işleri düzeltmeye çalışının. Nitek im 3 1 Mart Vak'asında -umumi kanaat hilafına Sultaıı Haınid'in eli yoktur ve bu tarihen de sa sütununda diyor
•
bittir. )
.
İşte ilerici bir gazetede bir görgü
açık şahadeti ! . . .
Arkadaşıar 3 1
l\1art
şahidinin
Vak'asını müteakip, İtti
ll.atçıların istanbul'a tamamen hAkim
olduğu gün69
!erde, Saraya giden S adrazam Tevfik Paşaya S ul
tan Abdülhamid Han, (Bu
31
Mart hadisesini ba
na isnad ediyorlar, bunu hiçbir veçhile kabul ede
mem, mes'uliyetinin ve lekesinin benim üstümde kalmasına razı olamam. Bir fevkalade komisyon mu yoksa Divan-ı Ali mi teşekkül eder. Her n e su·
retle olursa olsun tahkikat icra edilsin, mes ' ull e ·
ri meydana çıksın. Bu şartla ben saltanattan fe· ragat e d eri m ) der. Sadrazam gider. İ ttihatçı çe teye , Ulu Hakanın arzusunu bildirir. Aldığı cevap
(Ya temize çıkarsa bizim halimiz
aynen şudur : ne oll!r? )
Efendim, bu 3 1 Mart hadisesinde izaha muh
taç bir nokta var :
Abdülhamid can kaygusuna
düşüp, muhtelif sefaretlere müracaatla güya ilti ca hakkı istemiş . . . Büyük ve alçakça uydurulmuş bir
yalan !
Abdülhamid kaçmaya teşebbüs etme
miş, bilakis muhtelif sefaretlerden gelen teklifle
ri reddetmiştir. Bu mevzuda size müthiş bir Ab ·
dülhamid Han ğim : Kimdir
bu
düşmanının
Ali
tanbul 'da
nakledece
adam bil iy or musunuz? Bu a dam
Midhat Paşanın oğludur ! oğlu
itirafını
Haydar
Evet, Midhat Paşanın
Midhat,
1 946
yılın d a
Galata'da Güler Basıınevinde
(Hatıralarıın)
İs
basılan
adlı eserinin 226 'ncı sayfasında di
yor ki : ( Hal'inden bir kaç gün evvel, Rusya Sefi
ri kendisini ziyaretle Rusya Çann ın davetlisi 70
sı-
tat1yle, sefaretin maiyet vapuruna binerek R� ya ya gitmesini teklif etmiş, fakat S ultan Hamid �.u teklifi reddetmiştir. Daha sonra, Almanya im paratoru da, s �fare t maiyetine memur Lorley yapuru ile kaçması için haber göndermişse de bu nu da ka.bdl etmemiştir Sultan ;Hamid gibi kor kak müvesvis bir hüküm darın 33 sene vehmini kamçılamış olan halli tehlikesi karşısında, hariç ten gelen imdat tekliflerini reddetmesi inanılma yacak ş eyl e rden olmakla beraber, bunu bana hi kaye eden bi z zat Alman Sefiri, Baron Marşal ol· duğu için, cereyan eden bu vak'aya h ayret etme mek elimden gelmedi.) . Görüyorsun u z ya, fi r ar tekliflerini . r ed deden (inanılmaya Abdülhamid Hanın bu hareke tin e cak şeylerden o�akla beraber ) diyor ! İnanamı Yor Çünkü babası Midhat Paşa, Sultan Abdülaziz Hanın katli hAdisesiyle al akalı olarak i zmir'den İstanb ul a götürüleceği zaman hemen konağın dan kaçmış ve solu ğu Fransız Başkonsolosluğun da almıştı Midhat Paşanın, bu firar ve iltica hA disesine Yılmaz Öztuna Türk i ye Tarihinin 1 2'nci cil dinin 1 39 ' uncu sayfasında (Son devir Türkiye tarihinbı en çirkin olaylanndan biri ) diyor. Nite· kim Midhat Paşa da sonradan bu hareketipin şahsı için nasıl bir leke oldu ğ unu anlamış ve hatıratın da (Yalnız b� �eğ�, eylAdıma da k alac ak tarihi '
..
..
.
,
..
...
'
.
7.1
ömrümün lekesidir) diyerek itirafta bulunmuştur.
Midhat Paşa muhakeme e dilmek üzere çağrılıyor,
ortada, henüz verilmiş bir hüküm yok. Muhake
m e korkusuna hemen Fransız Başkonsolosluğuna iltica e di yor, Abdülhamid Han ise, hayatının
ve
saltanatının tehlikede olduğunu bile bile ayağına g·elen
il tica
racaklannı
tekliflerini,
(Etlerimi cımbızla kopa·
b ils em , bir ecnebi devlete ilticayı dtt··
şüııeınem. Vatanımdan kaçmak mucibi ardır. Hat·
ta bu, benim gibi
33
d evlete padişahlık edemeyeceği en büyük
sene bir
etmiş bir insanın irtikap
alçaklıktır) diyerek redde diyor , böyleyken , Midhat
Paşa'ya büyük vatanpe rver deniliyor.
Abdülha
mid Hana ise Kızıl Sultan'. Olur mu bu derece bü·
yük hak ve hakikat kalpazanlığı? Hangi Kızıl Sul tan? Ulu Hakandır o, Ulu Hakan !
Bu ka,dar müsbit vesaike ve kuvvetli şahadeı
te rağmen bugün ııaıa . bizdeki sözde tarihçiler yi ne bildiklerini okumakta
ve bu şah adetl eri gör
memezliğe gelmektedirler. Fakat saçma metodlar,
yapmacık teoriler, uydurma vesik alar , dostça me d ih veya düşmanca kin
ifade
eden Yl\lan !Aflarla
tarih yazılmaz. Biz, bu büyük milletin . sağlam in san
mantığından s ü zülmüş gerçek tarihinin
zılacağına in anıyor
ve
vesikalanmızı
gerçek tarih çisine takdim ediyoruz.
'12
ya
istikbalin·
v
komüni zm komünizma ile mücade le meselemiz var. Kısaca buna da temas edelim. Tarihimizi tetkik edenler bizim (Moskof) adında ezeli bi r düşmanımız olduğunu, bu düşmanın bü tün tarih boyunca daima Türk milletini ezmek için fırsat kolladığını ve bizi zayıf bulduğu an, derhal harekete geçtiğini bir hakikat olarak, ta rih sayfalarında sarahatle görürler. Moskofun bu ezeli düşmanlığını riyazi bir kat'iyetle ifade etmek üzere şu kadarını söyleyelim ki , ilk Türk - Moskof savaşı 1639 yılında başlamış ve l 'inci Cihan Har bi sonuna kadar geçen 278 yıl içinde yapılan 1 4· savaş, tam 49 yı l devam etmiştir. Ylni ortalama bi r hesapla, her 19 yılda bir, Türk ordul ariyl e Moskof ordulan karşı karşıya gelmiştir ki, d ün ya tarihinin son 300 yılında, böyle birbiril eriyle her 1 9 yılda bir savaşmış başka iki millet yoktur. Bu devamlı mücadele, Anadolu'nun taşını toprağı· nı Moskof düşmanlığiyle yoğurmuş ve bu topral< lann öz evladlannda Moskoftan alınacak intikaın, milli bir mefkure haline gelmiştir. Moskof tan alı nacak intikalJlın, bu milletin ruhunda nasıl ve ne derece yer e tt iğini arz ve takdim gayesiyle sizle-· � bir vesika vereceğim : Eferidim, Bolu vil�yeti Efendim,
,
•
...
'13
nln, Akçakoca kazasının Göktepe köyü kabrista nında bir mezar vardır ve bu mezarın taşında ay.. nen şunlar yazıl ıdır : (Moskof keferesinden inti kam alamayan merhum Alemdar Ali Ağanın ru huna Fatiha. 1764) Milli mefkuresini şahıs derdi hAline getirmiş olan bu m üba!ek Türkün, merhwn Alemdar Ali Ağanın mezar taşı Türk ru hunun röntgen filmidir ve işte Moskof düşm anlığı bu mil letin ruh unda bu derece yer etmiştir. 1 9 1 7 Rus ihtilalini müteakip komünizma adı nı alan, Moskof emperyal izmas ı , kullandığı çok n1ah irane usuller ve şeytani metodlarla bütün in· sanlığı, bu meyanda yu rdumu zu da tehdit eden bir afet halini almıştır. Dünyanın pek çok mem leketlerinde gayelerine sür'atle vasıl olan kc;>mü· nistler, yurduınuzdaki 50 yıllık faaliye t devrele� rinde, bütün mel anetleriyle çalışmalarına ve hat ta zaman zaman bazı hü k üm etlerim i z�n gaflet ve m ü s a m a h alar ın dan da i s tifa de ile gemi azıya al malarına rağmen, bütün tahribatları, milli şuur dan yoksun gafil ve cahiller üzerinde olmuş, bazı s ö zde ilim ve siyaset adamı ile yine bazı patron ve yüksek mevki sahibi kimseler de karışık hesap lara kurban giderek komünizmadan yana çıkmış lardır. Arkadaşlar, burada mühim bir noktayı bil.. ba,Ssa hatırlatmak isterim : Bizde garip bır lakay'." dia bir adam - sendecilik var. Bazı kimselerde . YCl '
hatt:A devlet adamlan arasında dahi (adam sende şu kadar komünistten ne çıkar ) telakkisi hB.klın dir. Bu çok ha tal� bir tutumdur. Çünkü dünyanın h içbir memleketinde, hiç bir zaman komünistlerin bir ana muhalefet veya bir ana iktidar partisi gi bi, çok sayıda vatandaşa hitab eden bir siyasi par ti hA.linde teşekkül ettikleri, yayıl dı k.l an ve f �a liyet gösterdikleri görülmemiştir. Komünistler için makbul olan, az sayıda, hususi surette yetiştiril miş, hareket ve taktik kabiliyeti fazla, her kalı ba girebilen, komünizmaya kendini adamış insan lardan mürekkep bir ekalliyet �artisi halinde kal maktır. Çünkü teşkilat genişledikçe mahremiyeti kalmaz. 1 9 1 7 de Troçki, Ç arl ık idaresinin Başve kili Kerenski hükumetine karşı ilk komünist ihti lalini yaptığı zaman, yanında hususi surette ye tiştirilmiş 950 k omün ist vardı. 1 9 18 de komünist ihtilali tamamen muvaffak olarak Çarlık idaresi ni tasfiye ettiği an ise, 200 milyonl uk koca Rusya da komünistlerin adedi azami 35 bin civarında idi. Çekoslovakya'da, Bulgaristan'da, Macaristan'da bu hep böyle olm u ş daima ekalliyette kalan, hat ta hiç ehemmiyet verilmeyen komünist p ar tileri ve onların hususi suret te yetiştirilmiş bir avuç militanları rejimi değiştirmeye muva�fak olm uş· tardır. Efendim, hasmını tanımayan mücadeleyi kay,
.
.
75
.
.
beder. Düşmandan korunmak· için onu iyice tanımak şarttır. Ve bilmek lazımdır ki, Komünizma, Mos�of emperyalizmasının adı dır. Komünizmanın kanun dışı olduğu memleket.. lerde ise, komünizmanın maskesi, sosyalizmadır. Her komünist, Moskovanın kölesidir. Oradan gelen her emre bilakaydüşart itaate mecburdur. Komünizına, hakimiyeti altına aldığı mem leketlerde kendisine karşı koyac ak herşeyi yok eder. Dini , milli fikri bütün müesseseleri ve men suplarım ilk hamlede tasfiyeye tabi tutar. Herşeye el koyar. Fabrikalar, radyolar, ma denler, demiryollan, bankalar, matbaalar, hanlar, a partımanlar, oteller ve büyük arazi parçaları da dahil olmak üzere herşey komünizmanın pençesi altına girer. Komünlzma her çeşit ahlaksızlı ğı n - başlıca müdafiidir. Açık - saçık resimlerin, müstehçen hi kaye, roman, şiir ve karikatürlerin bol ve ucuz şe kilde neşrini temin eder. Tiyatro ve sinema ile bü tün ahl ak kaidelerini çiğner. Her vasıta ile fuhşu teşvik eder. Evlilik, aile, namus gibi kelime ve mefhumlar onun lügatinde yoktur ve bunlar ge riciliktir. Nitekim, dünyada komünizma ile müca dele eden en mühim. teşekküllerden biri olan (Ye niden Ahlak S ila hl an ması ) adlı teşekkülün_ bütün dünyada açtığı- ahlak · seferberliğinin önderleri Tl.· ,
ı6
den biri olan Prof. Dr. Buchman eliyor ki :
(Büt�
ahlak prensipleri ayaklar .altına alinmiş bir ınll ·
.
letin vatamı,ı koınünizmanın sllahslz ·
si işten değildir ve gün meselesidir.) .
.
ıŞgaı
.
etme.
Komünlzma hakimiyetinin tahakkuku için her kılığa bürünür. Müesses nizamı, ya.ni devleti devirmek için halkı birbirine düşman sımflara parçalar ve aralarına hased, kin, intikam hisleri sokar. Sendikalara, talebe teşekküllerine, muhte lif kültür müesseselerine sızar. İşverenle işçiler arasında anlaşmazlıklar çıkanr. Grev, sabotaj ve kargaşalıklara zemin hazırlar. Bütün bwılan ya parken, yalan ve iftira taktiğiyle hareket eder ve sık sık, sosyal adalet, iktisadi refah ve müsavat gibi yaldızlı sözleri tekrarlar. Komünizma yalan üzerine kurulmuştur. Ağa nın toprağ ını sana vereceğim diye köylüyü, çiftçi yi tahrik eder. Yalandır ! Hangi memleket komü· nizmanın ağına dü§müştür de, orada topraksız köylüye toprak verilmiştir? Var mıdır bu suale müsbet bir cevap verebilecek olan? Elbette yok ! .. Kızıl Çin de aynı yalana başvurdu. Evvela büyük arazi parçalarını . parselleyerek küçük dilimler ha linde topraksız . köylüye dağıttı . Bir müddet son ra , bu küçük diliml�ri kollektlf çiftlikler haline getirdi . ve köyl ü yü p4ralara hissedar yaptı. Rejim oturduktan sonra. ise komünleri teşkil ederek top_
.
.
77
rak mülkiyeti fikrini kökünden kazıdı ve bir ham� lede binlerce köyü yerle -yeksan ederek, kışla tipi büyük binalar inşa etti ve köylünün elinden malı nı, mülkün� (tenceresine ve yorganına vannca· ya kadar) alarak bu müşterek bannaklara tıktı. Sonra da dün toprak vaad ettiklerinin karşısına geçip, şimdi sen de, senin emeğin de benimdir de ·
di.
Bugün 400 milyondan fazla Çin köylüsü bu müşterek barınaklarda yaşamaktadır. Bakınız bir komünist neşir organı (Şecaat arzederken merd-i kıpti sirkatin söyler) misali, bu insanların haya tını nasıl anlatıyor : ( Sabahlan toplanma zilleri çalınıyor ve borular ötüyor. Çeyrek saat içinde bütün köylüler ayaktadı�. Manga veya bölük ku mandanlarının idaresinde, ekipler, ellerinde bay raklarla tarlalara doğru yürüyorlar. Burada ar tık , 2'li 3'lü guruplar h!linde sigara içerek, ya vaş yavaş tarlaya giden tembel köylülere rastla yamazsınız. Bunrada işiteceğiniz şey, ölçülü adım ��arın ve yürüyüş marşlannın sesidir. ) İşte (topraksız köylüye toprak) sözüyle al· datılan ve bir dilim toprak sahibi olamadığı gibi, yatağına, yorganına kadar herşeyi elinden alınıp köleleştirllen köylünün hayatı budur.ı İşçiyi de aynı şekilde tahrik ederler. Şu ça· lıştığın fabrikaya sen de hissedar olacaksın der'18
'
ler. Yalandır. Şahsi mülkiyeti reddeden bir rejim n�sıl olur da işçiyi şu veya bu müesseseye ortak yap�r_? Olacak iş midir bu? Bir anti komünist mu:-ıarrlr bu kollektif mülkiyet mevzuunda diyor ki : (Kollektif mülkiyet fikri bazı adamlara çok cazlp görünür. Fakat bu sistemin seraptan farkı yoktur. .. Bir Rus fabrikasına uğrayan bir ziyaret çi işçilere şöyle bir sual sormuş : (Bu fabrika ki min malı? ) İşçiler (Bizim) diye cevap vermişler. (Bu fabrikanın bulunduğu arazi kimin? ) İşçiler yine (Bizim) demişler. (Fabrikanın imal ettiği mamuller kimin? ) İşçiler (Onlar da bizim) ceva bını vermişler. D ışarıda 3 tane külüstür otomo bil duruyormuş. Ziyaretçi (Şu dışarıdaki arabala r kimin) demiş. İşçiler (Bizim amma.. Birini fabri ka müdürü, ötekini siyasi komiser, üçüncüsünü de gizli polis kullanıyor) demişler. -
Aynı ziyaretçi, Amerikada bir fabrikaya gitmiş, Amerikan işçilerine aynı sualleri sormuş. (Bu fabrika kimin malı?) İşçiler (Hanri Fordun) diye cevap vermişler. (Bu fabrikanın bulunduğu arazi kimin? ) (Hanri Fordun) (Fabrikanın imal ettiği mamuller?) (Onlar da Hanri Fordun) . Fab rikanın dışında her çeşit ve modelde modem Ame rikan arabal arı ile dolu bir otomobil parkı var tnış. · Ziyaretçi (Şu dışarıdaki otomoblller kimin?) 'H�
diye sormuş. İşçiler (Ha..
Onlar mı? Bizim) diye
cevap vermişler.
·
Şimdi naklettiğimiz şu misali duyan bizdelg k Qmünis tler bizi hemen Amerikan uşakhğlyie ıt.: ham edebi lirler . Pe ş ine n s öy leyelim ki : Biz ne Amerika'ya talibiz, ne de Rusya ya. Biz kaybet tiğimi z şahsiyetimizi arıyoruz. Hani, dünya tari hine geçen (Türk gibi) sözü var ya . . İ şt e ona ta libiz. Biz, Amerikan kapitalizmasını da, Moskof komünizmasını da çok i yi tan ı yan ve bu iki cere yanın da kime ve hangi ideoloj yaya hizmet et tiğini bilenlerdeniz. Bunun için diyoruz ki, Türke '
Türkten gayri dost olmaz. Ne Amerika, ne Rusya l
ahlakl anmı ş şahsiyet sahibi in sanlardan kur ulu büyük Türk iye ! Evet, komünizma yalan üzerine kurulmuştur. demişti k . Devam edelim : Ruslar 1 920 yılı Mayıs ayın da bir beyanname neşretmişlerdi. Bu beyan namede aynen şöyle diyorlardı : (Rusyanın ve Şar kın İslamları ı C ami l eri ibAdethAneleri, mektep.. leri tahrip ve haklan gasbedilen kimseler 1 S izin İslam ahlakiyle
,
dininiz ve adetleriniz, milli ve medeni hürriyetiniz
bir hal de kalacaktır. Ser bestçe ve engelsiz olarak milli hayatınızı düzenle� yinlz. B tın a hakkınız vardır. Bilmeli$inlz ki, Rus inkılab-i kebirinin Sovyetleri, sizin hukukunuzu bütüıı k u vve tiyle himaye edecektir. ) Bir büyük serbest ve el sürülmez
80
yalan daha. Hukukunuzu müdafaa edeceğiz dlye- rek dünya müslümanlanna beyanname neş reden ler, dinin kökünü kazımak için g iriştikle ri büyük zulüm, ve geniş imha hareketinrle onbinlerce ca mi, mescit, medrese yıkmışlar, 35 bin camii ka patmışlar, müslüınanlara ait evkaf müesseselerin! müsadere etmişler, binlerc e din adamını tehcir ve idam yoluyl a imha etmişler, (serbestçe milli ha yatınızı düzenleyiniz) dedikler! kimseleri tehcir ve Rus ahalisiyle karıştırmak suretiyle zorla Rus laştırma yoluna gitmişler ve onların folklor kitap lannın neşrine dahi müsaade etmemişlerdir. Bir yalan daha. . Arkadaşlar dikkat ederseniz Ruslar daima Amerikanın ve Avrupa devletlerinin emperyalist siyasetlerinden şikayet ederler ve hat ta bizdeki alda tılmış gafiller bazan caddelere ve duvarlara Kahrolsun Emperyalistler şeklinde ya zılar yazarlar. Halbuki e lim izde bir rapor var. Bu Birleşmiş Milletler Genel Kurulunca teşkil olunan ( 17 ler Komitesi) nin raporudur. Bu rapora göre, 1 939 yılından bu yana sömürgeci Batılı devlet lerden · Büyük Britanya, Fransa, Belçika ve Hol lAnda nüfus sayıları toplamı 840 milyonu aşan 44 memleketin bağı msı zlık haklarını tanımışlar dır. Aynı müddet içinde Rusya ise, 26 3 . G iO n1u�
,
toprağı işgal ederek 220 milyon 750 bin kişiyi De· mirperdeye dahil etmiştir Şu rakamlar kimin em.
81
:F. 6
peryal1st o l duğunu izaha
Ye
Mo&kofmı
·
yalmunl
teşhire kaf l deği l midir? Arkadaşlar, burada komüni&tlerln malOm ya· lan ve taktiklerini bire r birer sayarak kıymetli va.. k it le rin i zi işgal etmek istemiyorum . Meselenin esasını izah için k ıs aca di yec e ğim ki, komünlzma nın temeli m at e ryal ist felsefedir. Bu f elsefi görü şe sahip o la nl ar maddecidirler. Elle tutulup, göz le görülmeyen hiç b i r varlı ğa inanmazlar. Allahı inkar e d e rle r . Ruhun mevcudiyetini, basülbadel mevti, hes ap gününü, cennet ve cehennemi kabul etmezler. Ebedi hayat yoktur. Bütün bu Alemin, kainatın yaradılışı tes adüf tür İnsanın menşei maymundur ve insan eşref-1 mahlukat değil, sa dece düşünen bir m ak inadır. Doğan yeni ilim ça ğında Allaha lüzum kalmamıştır. İşte arkadaşlar, komünistl er bu fikirlerle ye tişmişler ve bu fikirlerle yetişen dinsizler, başta İs lamiyet olmak üzere bütün dinlere düşman ke silmişlerdir. Malum, bugün Rusya'da din eğitimi ve propagandası yasak tır Rus atıayasasının 1 24 üncü m adde s i aynen şöyle der : (Bütün vatandaş lar, din aleyhtarı propaganda hü rriyetini haizdir. ) ve kom ün iste göre, din, afyondur Böylece dine cephe alan komünistler kesif bir p rop agan da faaliyetine girişmişler ve devlet büt çesin den bol tahsisatlarla beslenen çeşitli teşek,
.
.
.
82
küller meydana
getirmişlerdir. Halen
Rusya'da
din aleyhtarlığı için kurulmuş teşkilatlar şunla.r dır :
ı
-
Sovyetler Birliği İ limler Akademisi Ta
rih Enstitüsünün Allahsızlık ve dinsizlik şubesi. 1
2
-
Sovyetler Birliği Moskova Felsefe Ensti·
tüsünün Allahsızlık şubesi.
3
-
Moskova Devlet Ü niversitesinin Felsefe
Fakül teslnin milli dinsizlik dairesi.
4
-
Marksizm - Leninizm Moskova Üniver
sitesinin din aleyhtarlığı fakültesi. 5 Milli Dinsizlik Sovyet Teşkilatı ( Bu teş· -
ki la t bilhassa 1963 yılından sonra faaliyetini art tı rmış tır. ) 6
-
dinsizlik
7
-
Sovyet Rusya Devlet Yayınevinin yayınları kurulu. Bütün Rusya'da teşkilatı bulunan
A teizm (dinsizlik) ocağı .
8 k urulan
-
9
-
ilmi
Taşkent'teki Orta
ilmi
Asya Üniversitesinde
(Dinsizler Kulübü) . Allahsızlar Derneği ve Çarpışan Allahsız
l ar Cemiyeti.
Bu teşkilatlan, çeşitli neşir vasıtaları , zulüm,
1 şkepce ve imha hareketleriyle dini, dini ahkamı ve bütün din teşkilatını ortadan kaldırma� için
çalışan komünistler, gayelerine vasıl olınak için her şekle �irmek�e ve oirta.kım tahril;>at yapmak-
83
ta iseler de, İsllmiyet ve gerçek Müslüman karşı sında şaşırıp kalmaktadırlar. Neden?
Çünkü İsla·
ıniyet her sahada ve her meselede komünizma nın karşısına çıkmış ve komünistin bütün mese lelerini çürütmüştür. Birkaç misal verelim : Komünizma, şahsi mülkiyeti reddeder ve mal, mülk, servet cemiyetin müşterek malıdır ve dev
letindir diyerek şahısların ellerindeki herşeyi zor la alır. İ slamda mülkiyet hakkı teminat altında-
dır. 1
•
Insanlann gerek kendi alınteriyle kazandık -
ları , gerek veraset yoluyla elde ettikleri mal, mülk ve servetin cebren ellerinden alınmasına kat'iyen müsaade etmez. Komünizmaya göre, miras hırsızlıktır. İslam da, miras, meşru bir haktır. Komünizma gayesine vasıl olmak için, zulmü, işkenceyi,
yalanı, iftirayı, adam öldürmeyi
ta edinmiştir. İslA.mda ise, şefkat, merhamet
vası
ve insan hakla
(ına hürmet emrolunmuş, adam öldürmek, yalan, iftira ve zulüm şiddetle menedilmiştir. Komünizma, (böl, parçala ve yut) esasına gö re, devamlı anarşi çıkarır. Kardeşi kardeşe
düş
eder. Fakiri zengine karşı kullanarak servet düşmanlığı yapar. Fesat çıkarır. İ htilale zemin ha man
zırlar.
İsl.Amiyette
84
ıse.
servet
düşmanlığı
yoktur
(ZekA.t) müessesesiyle fakirin zengine düşmanlığı
önlenmiş
ve halkı birbirine düşman etmek, fesat
çıkarmak değil ;
insanlan hayra çağırmak, iyiliği
kötülükten
emr ile
menetmek ve insanların ara
larını bulmak emrolunmuştur.
Komünizma kadını cemiyetin müşterek malı
kabul eder ve aileyi, burj uvanın uydurduğu
bir
müessese olarak red ile, fuhşu teşvik eder. İslA.mda ise, kadın, bir hadis-i şerif hükmün ce, (Dünya bir metadır. Onun en hayırlı metaı
da
saliha bir kadındır) ve İslamda kadın, kendisine hiçbir rejimin temin edemediği
sağlam haklara
ve ulvi bir mevkie sahiptir. İslamda, fuhuş,
ırz
düşmanlığı ve kürtaj kat'iyen yasaktır ve aile mü· essesesi sağlam temeller üzerindedir.
Komünizınada çocuk cemiyetin malıdır. Ana -
baba çocuğuna sahip değildir. Doğan çocuğa re.:. jim hemen sahip
çıkar ve çocuk hususi müesse
selerde komünizma esaslarına göre yetiştirilir.
İslamiyette ana - baba evladının tahsil ve ter
biyesinden, gıdasından, sıhhatinden ve
cemiyet
için iyi ve faydalı bir unsur olarak yetiştirllmesin·
den mes'uldür. Kat'i emirlerle bu vazlfelere mec
bur
tutulmuşt ur. Evlad ise, ana - babasına, itaat,
hürmet,
kell eftir Bu
hoş muamele,
iyilik ve
yardım ile mü
.
mukayese llAhlr bu şekilde
gider
ve neti· 85
. cede görülür ki , insan hak ve hürriyetleriyle, hay s iyet ve ahlakını ve bütün mukaddesatı imha için çalışan Moskof emperyalizması komünizmaya kar şi en tesirli silaht İslamiyettir ve İslam dini. bu Alemdeki görünen ve görünmeyen bütün mahlu katı yaradan, şu akıllara durgunluk veren değiş mez nizamı kuran ve bu nizamı hudutsuz kudre tiyle devam ettiren, eşi, benzeri, ortağı olmayan; cinsiyetle ilgisi bulunmayan, herşeyi bilen, hesap sorulma gününün maliki olan, bütün v arlı ğı ve hadiseleri irade ve tasarrufunda bulunduran, Rahman, Rahim ve Kaadir-i Mutlak olan, evve li ve sonu bulunmayan, bizatihi var olan Allahııı dinidir. (İnn edd ine indallah'il - İslam) Allah in· · dinde din, ancak İslam dinidir. Allahı inkar eden bu münk irlere Tevhid sa hibi bizler bu vesile ile hatırlatalım ki, yalnız Allah var r Var olan yalnız Allah ! Herşey o kadar yok ki, ya ln ız Allah var 1 Allah öyle var ki, ken· disinden ·başka hiç bir şey yok ! .. Ve İhlas süresi. .. Meal : De ki : O, Allah birdir. Allah her yönden ·
eksiksizdir ve her dileğin ınerciidir, her şey kell " d isine · muhtaç
olan Şanlı
Uludur. O,
ve doğurulmadı. O 'na hiç bir şey denk
doğurmadı de olntadı.
Efendim, Allahı, Peygamberi, A.hiret gününü lnkft.r eden, ahlak kaidelerini ve bütün milli · de ğerleri çiğneyen komünizma ile mücadeleye n: ec86
mllllyetçiler bu vazifeyi idrak �t pıış ve komünistlerin memleketimizdeki yanın �aırlık faaliyet devreleıinde, imA.n ve ahl� k �ep hesi bu mevzuda o derece büyük ve o de r e ce şe refli bir mücade l eye girişmişti r ki, t opr ak al tında yatan binlerce Moskof harb i şehidinin kemikten elleri şayet alkış tutmayı bils e y di , bu memleke tin öz evl�dlannın bu şerefli mü c a del e l eri dolayı buruz. Gerçek
.
,
slyle şühedanın tutacağı alkışın değil yalnız
gürültüsünrten
bizdeki kızıl uşaklar, bütün
dünya
komünistleri korkulanndan küçük dillerini
yu
tarlardı iman ve ahlA.k cephesinin bu büyük ve � aref .
u mücadelesinin kahraman mücahidi,
rin mazlumu, makhuru, mahkumu muhterem Necip
İslamiyet ve
Fazıl Kısakürek
ve
(her
dev
mahp u.su)
Beyefendinin
komünizına mevzuundaki fevkalade
mühim fikirlerini konuşmamın burasında sizl .;rc
zevkle nakledec eği m
Bey :
.
D iyor
ki,
üstad Ne c i p Fazıl
uKoınünizmr"un karşısına gerçek din, yani
İslA.miyetten başka hiçbir şeyle çıkıl am a z ! Ne f el
sefeyle, ne posa milliyetçiliğiyle, tisadi mezheplerle... Zira bütün
ne de ona zıt ilt
y a ( dina mik) �tta rolü olmayan kof nazariyeler, yahut da birer sistem ve ideolojya belirtmeyen (psiko lojik) mekteplerdir Komünizma ise, karanlı ğın, yokluğun, intihann sistemi olsa da, doğrudan doğbunlar,
.
17
ruya
( d inamik)°
sistemdir. - Onun içinde, . anc ak , sis ..
hayat içinde, bir
k arş ı sına , aynı dinamik hayat
.
ye temlerin sistemi olan Islamiyetl e çıkı labilir ; kendisini din dışı tutan hiçbir görüş, k�münız.. manın karşısına dikilmek hakkına malik olamaz. işte davanın bam teli ! Evet, tekrarlıyoruz ve bin kere tekrarlasak da az buluyoruz ki, komünlz ma b atı lın ve dal al etin sistemi olsa da, mu Ualaı �tkisiz v e tezac;:Isız bir sistemdir ve ona karşı koy ma hakkı , ancak hakkın ve hi dayetin siste:ni İs lamiyettedir. Yoksa ko müni zm a (dinamik) ha vat j.çinde bir çok zaaf ve tezadlarını yakalamış 'bul un duğu ( l ibe ra l ) ve ( kapitalist) nizamı, karş ısına dinden başka birşey çıkarıldığı takdirde mutl aka ,
içinden vuracaktır.
İ sl amiy et komünizmanın, tahtakurulan D. 'D .T. den nasıl korkarsa öyle ürktüğ ü tek panze hirdir. Devlet ec z ah anel erinde aramaya muhtaç olmaksı zın her Türkün san dığında ve tükenn1ez çap ta mevcut bulunan bu panzehir olmasaydı, ş i m di biz, Av rup a seddine taş t aşı maya memur hır ,
Kızıl
Çin örnekçiği idik.»
bu Allahsizlann rejimi, hangi renge girerse girsin , adı; komünizm, Marksizm, bolşevik, Moskof, Mao ne isim ·alırsa aısın· ve yüzü ne ne ç eşit maske geçirirse geçirsin, belki 3 - 5 . p Arkadaşlar,
fll ve cahili avlayacak · 88
ve belki bazı
' rejimlerin
açık yönlerinden istifade edecektir amma , kaı-ş1 smda daima İ slamiyeti ve gerçek müslümanı lıu lac_aktır. Ve İslAmiyet ebediyyen payidft.r olacağı na . göre, şayet yaşarsa kıyamete kadar ko�ü =.ıtz ma gerçek Müslümana hulul edemeyecektir .. Bu mevzuu rahmetli Süleyman Nazif
§U s özleriyle kapa talı m
:
Beyin
(Ey Türk oğlu, sana da
marlarındaki kaııi ibda edenler, kanlarının
son
katrelerini Moskof muharebelerinde döktüler. Sen bugün, yann, ne
olursan
ol , fakat unutına
ki,
o
şehidlerin ebedi bir yetimisin. Bu din, bu devlet. bu vatan gibi ; bu gayz, bu kin, bu intikam da Jann sana mübarek bir mirasıdır. Düny':'da
oıı
bir
Rusya ve bir Rus kaldıkça bu hakkına, bu vazife·
ne hürmetkar ol. Hakkın öldünnek, vazifen, ikti· za ederse hemen ölmektir, Türk oğlu. )
vı Efendim, bugünkü konuşmamızda ele aldığı mız
(Milliyetçiliğimizin Meseleleri) nl
böylece bi
tirmiş bulunuyoruz. Daha bazı meselelerimiz var: Garpl ılaşm ak , batılılaşmak
veya en is ab etl i
ifade ile ve maruf bir fikir adamının
bir
tabiriyle :
Batıcılık cereyanı. Hıristiyan misyoner faaliyetle-
ri . . Toprak reformu, köy ve köyl ü cıava�ı. Sionizma
Ye Masonluk. Gençlik ve Maarif davası v .s. gibi. L
89
Bun.lan da ilerde inşaallah başka bir konut"" ma mevzuu olarak ele alacağımızı ılmdiden bil dirir ve son söz olarak şunları söylemek isterim :
Gönüldaşlarım, genç kardeşleri m ! Her türlü şah si hislerle, ihtiraslan bir tarafa fırlatıp atalım ve
bu millete hizmet zevk ve anlayışının etrafında sat saf toplanalım. Böyle bir vahdete muhtacız. Ge
lin, aramızdaki
beyhude zaman
uf ak
ve
-
tefek fikir
ihtlllflariyle
kuvvet kaybe tmeyelim
.
Milli
enerj imizin en küçük zerresini dahi bu millet ·ve bu vatan için harcayalım ! Her taraftan çeşid çeşid
rüzgarların estiği ve bu memleketi batırmak için karmakanşık cereyanların
Adeta
birbiriyle yarış
ettikleri şu nazik devrede, milliyetçiliğimizi kuru �ir heyecan mevzuu olmaktan kurtaralım ve mil
li varlığımızı ilmi bir anlayışla kavramağa çalışa lım . İmanımızla,
ahlakımızla,
bilgim.izle,
mazimizin bize kazandırdığı hayatiyet
ve
şanlı
kudretle
çalışalım. Unutmayalım ki,
türl ü namüsait şartlara rağ
men yapılan büyük mücadele neticesi bu
dA.va
bugünlere erişmiştir. Daha 25 sene evvel hasreti
ni duyduğumuz nesil yetişmiş ve yetişen bu ne sil bugün bu vatana ve bu dft.vaya sahip · olmuş
tur. Bu büyük mücadele kolay geçmemiş, - pek çok
hanüman sönmüş, pek çok gönül�ımız hapisha ne köşelerinde inlemi� ve yine pek çok genç adam 90
hapishane odalarında can vermiştir. Sönen hanü manlara, çekilen maddi ve manevi türlü ıstıraba rağmen mü-cadele hı zı kaybolmamış ve yetişen ye. ni nesil memleketi bir papatya tarlası gibi baştan başa kaplamıştır. Bugünkü sücadele de elbette kolay olmayacak, türlü ıstı � ar ve çileler çeki lecektir. Fakat her şeye, bü\i\i çile ve ıstıraba rağmen büyük davamız et � : reç zafere ulaşacak ve milli şuur hA.kim olacaktır. . .
Milli şuurun hakim olduğu gün; dinlt mu kaddesatı, maziyi, ahlakı, fazileti ve ft.ileyi açıktan açığa veya sinsi bir şekilde baltalamaya çalışan bütün gazete, kitap ve mecmualara, filiınlere, pi yeslere, konferanslara, açık oturumlara ve mey dan mitinglerine paydos denecek ve müsaade olunmayacaktır. Milli şuurun hA.kim olduğu gün; din düşman larının, kozmopolitlerin, masonların, züppelerin ve sahte inkılapçılann elinde yalan söyleyen ta rih susacak ve yazılacak olan gerçek tarihde, ge lenin keyfi için geçmişe söğülmeyecek, hizmeti olanların hizmeti inkA.r edilmeyecek, ne ufacık kusurlan .yüzünden dev · ·gibi adamlar küçültüle cek, ne de aslı olmayan büyüklükleri dolayı.siyle cücel�r, devleştirilecektir.
Mill! şuurun hA.kim olduğu gün; köy ve köylü
bütün dert ve meseleleriyle tekrar ele alınacak, zevk-1 selim ve temizlik ölçüleriyle kurulmuş �ehlr caddelerinde maddeleri ve ruhlan nur gibi insanlar s�l sel akacaklardır. Milli şuurun hAkim olduğu gün; Üniversite deki profesör talebesini meşru hükumet ve mevcut nizam aleyhinde kıyama teşvik edemeyecek, Üni versite kürsüsü çilesiz ve esersiz sözde ilim ada mından kurtanlacaktır. ,
'
•
Milli şuurun hakim olduğu gün; genç, annesine (kocakarı) , babasına (moruk) demeyecek; ahlAk, edep, hayl, ölçülü heyecan ve gerçek vecd sahibi olacaktır. Milli şuurun haklın olduğu gün ; tüccar, mil letin ahiyle değil, alınteri ve vicdan akiyle para kazanacak, avukatlar, mukaddesata ve milli bü tünlüğümüze kasteden alçakların müdafaasını üzerine almayacaktır. Milli şuurun hlkim olduğu gün; kadın, evve lA analık vazifesini bilecek ve kendi cinsi üzerinde yetiştiricilik vazifesiyle muallim olacak, doktor olacak, hastabakıcı olacak, muharrir olacak, san' atklr olacak, Alim olacak fakat fahişe olmaya caktır.
Mllll .şuurwı hlkim olduğu gün; uecdat yadi-
92
gan
mmt kumarhane..
sebillerde rakı satılmayacak,
mezbahası olan, meyhana,
ahla�
şu hane,
bu hane . . ne kadar rezalethane varsa hepsi kapa- tılacak, bunlann yerine
ders. zevk ·
ve ahlak ha
neleri kurulacaktır. » Milli şuurun hakim ol duğu
gün ;
alm
görmeyen küfür yobazlan, dinin esaslarına t.ahale edemeyecek ; soysuzlaşmış
tipler
secde mü..
ve
yarı
çılgınlar mukaddesata küfür edemeyeceklerdir. Milli şuurun 118.kim oldu ğu
gün;
vatan haini
ne (milli şair) denmeyecek ; vicdan hürriyeti, de mokrasi ve hürriyet maskesi altında yabancı emeı .. lerine hizmet eden hainlere hakk-ı hayat tanın mayacaktır.
Milli şuurun
hi.kfm olduğu
gün ; «sancak say
gı görecek, bayrak katlanmak iç in dahi yere kon mayacak
ve
ecdat mezarlannda hayvanlar otla
mayacaktır . ,> Milli şuur hakimiyetinden korkanlar ve buna mani olmak isteyenler elbette bulunacak·, ((elbet
(·.e. köpekler havlayacak, çakallar uluyacak, yılan
ı ar ıslık
çalacak, akrepler deprenecek, baykuşlar
i�leyecek , yarasalar başlarını taştan taşa
caklar» ama, milli
ka,
şuur
hakimiyeti bir
gün
vura
mutla
aına mutlaka tahakkuk edecektir. Ç ünkü
Ne.cip Fazıl Beyin dediği
biz
gibi : 93
Surda bir gedik açtık, mukaddes mi mukaddes Ey kahpe rüzgar gayri ne yandan esersen, es !
Hepinizi hür met ve muhabbetle tekrar laınlar ve cümlen ıiz hakkında dünya ve ahiret lam etliği niyaz e derim arkadaşlar. ·
H E .ıtıuşma tarıı
ayneu muhafaza
se se
edile
rek bau � Lan katenıe alınan bu küçük kitapta
öneınli dip notla�iyl. e istifade eserlere n.lt liste kitabın g euişletilmiş ba.slusuı:..ı bırakılmıştır.» ki ba:ıı
94 .
.
olunan ikinci