MEHMET EMiN RESULZADE
AZERBAYCAN kÜLTÜR GELENEKLERi VE
ÇAGDAŞ AZERBAYCAN EDEBiYATI
Azc1·baycan Kültür Derneği Yayınlan
:
18
Mllll Azerbaycan Şurası Başkanı Mehmet Emin Resulzade
(31 Ocak 1884-
-
3
6
-
Mart 1955)
Ö
N
S
Ö
Z
Azerbaycan Kültür derneği, «Azerbaycan Türk Kültür Der_ gisi»ne paralel olarak kitap yayını yapmayı da kararlaş:ırdı . Bu suretle mensuplarına, Azerbaycan Milli Davasına gönül ve ren dostlarına verdiği sözü yerine getirdi. Türk Milliyetçiliği fikrini bir sistem haline getiren ve bunu kurduğu ilk Türk Cumhuriyeti Azeıibaycan devletinin temel unsuru yapan Azer baycan'ın ölümsüz önderi, Azerbaycan Milli Müsavat Halk Partisi Lideri, Azerbaycan Cumhuriyeti Milli Şura Başkanı rah metli Mehmet Emin Resulzade'nin doğumunun 100. yıldönü münde, bizlere ışı k tutan bütün eserlerini yeniden bastırmak, gazete ve dergi yapraklan arasında Kalan makalelerini kitap haline getirmek, çeşitli siyasi ve kültürel toplantılarda yaptığı konuşmaları deriemek toplamak, gelecek nesilleri aydınlata cak hatıralarını bastırmak bizler için milli bir görev ol du. Derneğimiz, iLk iş olarak, «Mehmet Emin Resulzade Fonu» adı altında bir fon kurdu. Başta Azerbaycan Kültür Der r,eği olmak üzere Dostlarımız, mensuplarımız, gençlerimiz bu f,Jna yardımda bulundular. Bu fonda toplanan meblağla, rah· medinin eserlerini bastırmayı karar altrna aldık. Azerbaycan Kültür Derneği, ilk iş olarak, Rahmetl i Meh met Emin Resulzade tarafından, 28 Mayıs 1949 ve 27 Kasım 1949 tarihlerinde, derneğimiz teşebbüsüyle verilen ve o tarihler de broşür haline getirilen Azerbaycan Kültür Gelenekleri ile Çağ daş Azerbaycan Edebiyatı adlı eserleri bir kitapta topluyarak sunmayı vazife bildi. Azerbaycan Edebiyatı ve Milli Kültür varlıklarını başlan gıcından 2. Cihan Harbine kadar olan bölümünün geniş bir hülasası olan bu değerli eserde adı geçen edebiyat, bilim, san' at ve fikir hayatımızrn gerçek abideleri olan Azerbaycan'ın büyük evlatlanndan bazılannın de resimlerini sunmayı faydalı bulduk. -s-
Rahmetli Mehmet Emin Resulzade'nin bu değerli eserini değerlerinin takip edeceğini, bu yıl içinde onun dört eserini bastınnayı plfmladığımızı önemle belirtmek isteriz. Asrımızın ilk yarrsının, siyaset sahasında olduğu kadar e debiyat san'at ve fikir sahasında da büyük bir yeri olan Rah metli Mehmet Emin Resulzade'nin bu eserlerinde de dili ve US lfıbunun aynen korunmasına dikkat edildi . Mehmet Emin Resulzade Beğ, ömrünü, Azerbaycan'ın ve diğer Türk İllerinin İstiklal ve Hürriyet davasına adadı, Mil liyetçi Azerbaycan Türk gençliğine aydınlık günleri açmak, on lara ışıklı yollan göstermek için seve seve harcamasını bildi. Onun, hastumayı planladığımız bütün cserlerini, çok sev diği İstiklalci, Hürriyctçi ve Milliyetçi Azerbaycan Türk genç liğine ithaf ediyoruz.
Saygıtannuzia 28 Mayıs 1984 Azerbaycan Kültür DerneAJ. Merkez Yönetim Kurulu
-6 - .
Mehmet Emin Resulzade (31 Ocak 1884- 6 Mart 1955)
M. Emin Resulzade 31 Ocak 1884 yılında Baku'de doğdu. Ruhani bir aileye mensup du Babası Hacı Ali Ekber, annesi Zinyet hanımdı. İlk tahsilini ve milli terbiyesini aile muhiti içinde aldı. Son ra kaydolduğu Baku teknik okulunu yanda bırakarak zamanın politik hareketlerine katılmak üzere matbuat hayatına atıldı. İlk makalesini 1903 de «Şark-i Rus• gazetesinde yazdı. Daha sonra sırasiyle Allbey Hüseyinzade'nin cHayab ve •Füyuzat» Ağa oğlu Ahmet beyin cİrşad• ve Terakki ·gazete ve dergilerinde davasını savundu. 1905-1908 yılları arasında bizzat cTekim.ül• ve •Yoldaş• gazetelerini çıkardı. 1908 lerde İranda başgösteren meşrutiyet hareketine katıldı. Orada «İran-ı Nev• (yeni iran) adlı günlük bir gazete neşretti. 1911 de İran'ı terke mecbur edil di. Oradan İstanbul'a gelerek Türk ocaktan çalışmalanna ka tıldı ve •Türk yurdu• Dergisinde çeşitli yazılar yazdı. Daha son ra Baku'ye döndü. 1915 - 1917 yıllan arasında, Azerbaycan'ın milli ve istiklalci yayın organı olan •Açık Söz• gazetesini çıkar dı. 1917 tarihinde, Milli Azerbaycan Mu..�vat Halk Partisi• Ge nelbaşkanlığına seçildi. Ayni yıl Baku'de toplanan « Kafkas is lam kongresinde» ve Moskova'da yapılan «Rusya müslümanla nnın kongresinde, Kafkasya'nın ve Azerbaycan'ın Rusyadan aynimasını ve Azerbaycan Cumhuriyeti'nin teşkilini savundu. 28 Mayıs 1918'de •Milli Azerbaycan Şorası Başkanı• sıfa tiyle Azerbaycan istiklalini ilan etti. 27 Nisan 1920'de Bolşevik Rus ordularının, Azerbaycan'ı is tilası üzerine yakalanarak Baku Çeka hapishanesine atıldı ve bizzat Stalin'in müdahalesiyle Moskova'ya götürülerek nezare te alındı. -7 -
1922 yılında Finlandiyc'ye kaçmayı başaran M. Emin bey, ayni yıl İstanbul'a geldi ve yeniden yayın hayatına başladı. Ora da, kızıl emperyalizmin metodlarını ve istipdat rejmini anlatan "Azerbaycan Cumhuriyeti keyfiyeti Teşekkülü \'� Şimdiki vazi yeti» adlı kitabını yazdı .. Sırasiyle ccyeni kafkasya» (1923 - 1928),
ccAzerl Türk» (1928 - 1929) ve «Odluyurt» (1929
_
1931) Dergile
rini yayınladı. Diplomatik hazı sebepler sonunda 1931 yılında arkadaşla riyle birlikte İstanbul'u terkeden M. Emin Resulzade, faaliyet lerini Avrupa'ya intikal ettirdi ve 1932 yılından itibaren Varşe va'ya yerleşti. 1932 - 1934 yılLarı arasında «İstik�» 1934- 1939 yılları arasında da «Kurtuluş» dergilerini çıkararak Milli Azer baycan davasının daha çok yayılmasına çalıştı. Bu arada Paris' de çıkan «Proınete» (1929- 1939 - Rusya mabkfunu milletlerin müşterek yayın ıoırganı - Dergisinde devamlı yazılar yazdı. Aynca, 1934 yılmda «Kafkasya konfederasyonu misakı» nı imzaladı. Polanya'nın istilası üzerine 1939'da Romanya'nın Başkenti Bükreşe geçen M. Emin bey, 1942 yılında Azerbaycan Cumhu riyetinin mukedderatı hususunda Nazi Almanyası ile müzake rede bulundu isede sonuç alamadı. Bolşevik Rus Ordularının Bükreş'e yaktaşmaları üzerine önce Merkezi Almanya'ya, oradanda 24 Nisan 1945 de Amerikan işgal bölgesine geçen Resulzade, 1947 Eylülünde !se Türkiye'ye gelerek vefatma kadar Ankara'da kaldı. tlmi ve tarihi çalışma lar yaptı, konferanslar verdi. risaleler yayınladı. 1949 :yılında Azerbaycan kültür Derneği'nin kuruluş çalışmalarıyle ilgilendi. Derneğin ilk genel kongresinde üyelerin ittifaki ile Dernek Fah. ri Başkanlığına getirildi. 1952 yıhnda bir müddet için Avrupa'ya giden M. Emin Bey, orada «Kafkasya İstikiall komitesinh kurdu. Hür Avrupa radyo sunda Azeıibaycan'a hitabelerde bulundu. 6 Mart 1955 tarihinde Ankara'da hayata gözlerini kapadı. - 8 -
Azerbaycan Kültür Gelenekleri
Konumuz «Azerbaycan Kültür Geleneklerh>dir. Biliyorum konu çok geniştir. Buraya , sözün mütearif manasiyl:e, sade ma ncviya t değil, iktisadiyat, içtimaiyat ve siyasiyat gibi maddiyat da girer. İstenilen neticeye tam varabiirnek için bütün bu sa halara temas etmek elbette lazımdır. Fakat biz bu konferansta kültürün sade, dini, fikri, hissi, edebi ve bedii safhalannı kayıd etmekle iktifa edecek, onu da, tabii olarak, umumi hadariyle ve muayyen lbir devre kadar hül:asa etmeye çalışacağız. Ta:kdir edersiniz ki bu konuyu bütün malzemesiyle şöyle böyle anlata bilmek için bir değil, bir kaç konferansa ihtiyaç vardır: bilhas sa ki Azerbaycan kültürüne ait materyaller daha kafi derecede işlenınemiş ve bir sistem hal: i ne konmamıştır. Bu iş, şüphesiz, <<Azerbaycan Kültür Derneği »nin başlıca gayesini teşkil etme lidir. Vaktinizi alacak bu konuşma bu yoldaki çalışmalara ufa cık olsun bir istikamet verebilirse ne mutlu! ... Bütün kültürler üç büyük arnilin karşılıklı tesirlerinden doğarlar : c�l'ğrafi amil - vatan, etnografik amil - millet ve ma nevi amil - medeniyet! Kül:tür geleneklerini anlatmak için, Azerbaycan'ın, bu ba kımdan bulunduğu durumunu, bir kuş bakışile, önce bir göz den geçirelim. Azerbaycan, tuttuğu mevki itibarile. Yakın Doğu'nun pek önemli bir sahasıdır. Bir taraftan Kaspi denizine, öbür taraf tan da Büyük ve Küçük Kafkasya dağlan ile Savalan etek-9-
lerine dayanan bu saha Kura, Aras ve Kızıl Özen gibi büyük nehirlerin bereketli havzal:annı teşkil eden ovalan içine alır. Meşhur kışlak ve yaylaklan ile hayati her türlü imkanlara ma lik bulunan burası ekonomik birlik arzeden ooiraft
bir bO·
tündür. Büyük muhaceret yoll:arı üzerinde, istilaler uğrağı ve si yasi büyük kuvvetlerin kuruluş ve savaş alanı olan Azerbay can'ın tarihi daimi bir mücadele içinde geçmiş, siyasi mukad deratı da herdem yenilenen istilalara karşı vuruşma ve savun ınada tayin olunmuştur. Bundan 3.000 yıl evvel, Medya Yakın Doğunun en büyük dev�lerinden biriydi. Güney Azerbaycan'da kurulan bu devlet eski doğunun Asur, Babil ve Pars gibi büyük kavimleriyle mücadele halinde idi. Sonra Keyani İran'm eline geçen bu yerler, daha sonra Büyük İskender'in idaresinde Makedonya' lıl:ann, sonra da Selefkililer denilen Helen sülalelerinin nüfuz ve idaresine tabi olmuştur. Keyaniler sülalesinin tarihi gele neklerini dirilten sonraki
Sasaniler de Azerbaycan'ı uzun za
man kendi hakimiyetleri altına almışlardır; fakat ıbu iki İran �ülalesi arasında,
burada 400 yıllık uzun bir müddet Partlar
hüküm sürmüşlerdir ki Firdevsi meşhur «Şahname»sinde bu devri, çöküş devri diye, ihmal etmiş ve onu adeta İran tarihin den saymamıştır. Büyük İskender'in doğuda kurduğu imparatorluk dahilin de Güney Azerbaycan Atropaten adındaki bir serdann idaresin de, müstakil bir deviet teşkil etmiş ve Aze'rbaycan, bugünkü adını ta o zamandan beri taşıya gelmiştir. Kuzey Azerbaycan'a gelince, buradaki siyasi teşekküller uzun zaman ,kendilerini ko rumuş ve Yakın Doğudaki büyük kuvvetiere karşr varlıklannı isbat etmişlerdir. Bunlar arasında Albanya adındaki federas yon bilhassa Roma İmparatorluğuna karşı muharebesiyle ta rih sahifelerinde kaydolunmuştur. Albanya uzun zaman bir taraftan Roma, diğer taraftan da Partlar arasında münakaşa konusu olmuş, sonra ibu konuyu -
10
-
Sasanilcrle Bizanslılar ele almış, daha sonra, yekdiğerini ayak. tan salan bu iki rakibe karşı üstün gel:en Araplar davayı kendi lehlerine halletmişlerdir. Arap fütuhatına ·kadar türlü kültür ve dinlerin karşılıklı mücadele ve rekabetlerine sahne olan Azerbaycan ne kavmi yet, ne de din bakınundan tarnamiyle vahit bir manzara arzet mernişti.
Keyan ve
Sasani İran ınıntıkası dahilinde olması
bura ahalisinin, sözün malum manasiyle, İranlı ol�duğunu ifade etmez. Bir kere Medyalıların, kısmen ari olsalar da, tarnarniyle İranlı oldukları rnaJ,f.ım değildir; bilakis eski doğu tetkikci lerinden bazılan «Turan Medyası,ndan bahsederler. Sonra Asur - Babil medeniyetine tekaddiim eden �.iimer'lilerin Tu ranlı oldukları malumdur. Kuzey Azerbaycan'daki Albanlılann Turani olduklannı isbat edenler de mevcuttur.
Sonra gerek
Keyaniler, gerekse Sasaniler zamanında Azerbaycan'a zaman zaman Türk unsurlarının ibir akın halinde geldikleri rnalıurndur. Turanlı Partlar zamanında da burası zaman zaman Türkistan çöllerinden gelen yardımcı kuvvetleri kabul etmiştir. İskitler, Hunlar, Göktürkler zamanında gelen Turani unsurlardan bir çoğu buralarda kalmıştır. Hazer Türkleri bazen rnüstakilen, bazen de kah Sasanilerin, kah Bizanslıların müttefikleri sıfa tiyle buralara inmiş ve uzun zaman buralarda kolaniler kur. muşlardır. Şöyle ki VII. ve VIII. inci yüzyrllarda, gösterilen bütün mu kavemetlerİ yendikten soııra, buralara ha·kim olan müslüman Araplar zamanında, Azerbaycan, kavmiyet bakımından pek de mütecanis bir kütle halinde değildi.
Eskiden beri Turani ve
İrani kabHelerin türlü nevi ve cinslerine malik olan bu yer lere bir de Arap cinsi eklendi. Din bakımından da ıbu sıra larda Azerbaycan bir birliğe malik değildi. Araplardan evvel, İran'ın başka vilayetlerine nisbetle burası geri bir memleketti. Ne umumi bir dili, ne de müşterek dini vardı. Uzun
zaman Azerbaycan türlü
dinlerin
tartışmalanna
meydan okumuştur. Burada İran'ın mazdeizmi, Yunanın helle nizmi, Bizans'ın hıristiyanlığı ve nihayet Arap müslümanhğı
-11 -
çarprşmışlardır. Ateşperesderin meşhur ateşgedeleri Azerbay can'da bulunuyordu; mazdeist peygamberi Zerdüşt'ün \endisi Muğan'da doğmuştur. Sasaniler bu dini hükumet zoriyle Kaf kasya'ya götürmüşlerdir. İskender'in varisieri Selefkililer He len kültürünü buralara yaymışlar, gözle
bakmışlardır.
Daha
VI.
Partlar da bu kültüre iyi yüzyıla kadar Arran,
yani
Albanya'da hıristiyanlık cariydi. Mih!"ani'ler sülalesi zamanın. da (628- 705) Allıanya'nın kendine mahsus patriarhı ve ·kata likusu, ·kiliselik dini edebiyatı ve mahsus yazısı vardı. Fakat bu kültür mayası bir taraftan Sasfmiler, bir taraftan da Ha zerlerin darbelıerine uğradı. Güney Azerbaycan'da ise ateşpe restlik daha üstündü. Sonralan (IX. uncu yüzydın başlannda) İslamiyet aleyhinde mücadele eden yerli Babekiliğin bir kadar muvaffakiyeti vardı; fakat o dahi umum tarafından tamamİyle kabul edilememişti. Saydığımız bu dinlerden hiç birinin mem lekette mutlak bir ehemmiyeti yoktu.
Yalnız Araplar zama
nındadır ki Azerbaycan din ve kültür birliğini edinmiştir. Din ve kültür birliğini müslümanlığın yerleşmesiylıe kaza nan Azerbaycan'ın etnik birliği ve bugünkü şekli ile kalaba lık bir Türk memleketi haline ge!.işi sonralan tamamlanmış ve bu gelişimin en süra:li seyri X. yüzyıldan ıhaşlıyarak, XIV. yüzyıl arasında zuhra gelen büyük hadiselcr-Oğuz Selçuk Türk lerinin akını, sonra da
Moğol
istiiMarı- neticesinde vücude gel
inkılap devri diye anılan bu yıl üncü yüzyıllarda Azerbaycan'ın Türkleşmiş ve o tarihten bugüne ka
miştir. Etnograflarca kavmi
larda, bilhassa XII. ve XIV. etnik çehresi tamamİyle
dar memleketin mukadderatında türk1üğünü azaltan değil, bi lakis gittikçe çoğahan arniller rol oynamışlardır. Şöyle ki, din unsuru bakımından, VIII. yüzyıldan başla yarak İslam medeniyetine giren Azerbaycan, etnik unsur ba kımından da, XIII. yüzyıldan itibaren tamamiyle Türk camia sma dahil olmuştur. Araplann idaresinde mümtaz vilayetler, yanyıl müstakil emaretler ve nihayet müstaki1 feodaliteler halinde idare olunan
- 12 -
Azerbaycan büyük Türk sülaleleri zamanında da ya bu süla lelerin başlıca idare merkezlerini teşkil etmiş veya, !bunların çöküşü üzerine, kendine mahsus müstakil vilayetler, Atabey likler ve Hanlıklar şeklinde yaşamıştır. Hele Kuzey Azerbay can'daki Şirvanşahlılar bin yıldan fazla bir zaman süresinde istiklallerini muhafaza etmişlerdir. Siyasi istilalar uğrağında, türlü kültür ve medeniyetlerin çarpıştığı bir sahada bulunan Azerbaycan hayatının şiddetli mücadeleler içinde geçtiğin kaydettik. Bu şartlar altında Azer baycan toplu ı luğu kendisinde kuvvetli karakter sahibi müca deleci insanlar yetiştirmiştir. Bu iddianın siyasi mücadele ile askerliğe ait delillerinden yana, sırf kültür tarihi zaviyesinden görülen olaylarını be}Jersek dikkate değer misallerle karşılaşı rız. Bir kere Türk destanları kahramanlık ve fedakarlı.k mi salleriyle doludur. Sonra buradaki dini ve felsefi hareketlerin alıağanüstü tipler verdiğine şahidiz. Bu hususta fazla tafsilata girmeden bir iki misal vermekle Azerbaycan ülkücülüğünün metanet ve serdengeçtiliğine işaret etmek isteriz. lleride ken disinden ayrıca bahsedeceğimiz XIV. yüzyıl şairi Nesimi Azer lı:ıycan'da doğan Hurufi Tarikatının ideoloğu ve dalıisi idi. Kendisini Halep'de idam ettiler.
Derisini diri diri soydular.
Fakat : «Canını terk eyle kim bu yolıda canan bulasan Her kim can verdi bu yolda buldu ol cananeyi»
beyitinin canfeda şai:ri bu cehennem azabına bir ah demeden katlandı ve ölümü olağanüstü bir yiğitlikle karşıladı. Buna benzer !'.:-ir hadiseye XIX. yüzyıl ortalarında da rastlıyoruz. D�ni bir harekc�e intisap eden
Adı
-
GurrclÜl'ayn.
kahraman
Güzeiliği ilc
beraber.
bir
kadın vardır.
bilindiği
ile
de
de meşhur olan bu kadın Kazvin kadısının kızı, Azerbaycanlı Türktür. Tahran'da Nasrcddin Şahın emrile, kendisini diri yakmıya mahkum ettiler. Ona «dinini terket, şah seni bağışlar)) dediler. Fakat o : -
13
-
«Ben dirnem kim sen semender ol da, ya pervane ol, Çünkü yanmak niyetindir, dönme dur, merdane ol ! » beyitini söyliyerek yandı. Bu iki tablo Azerbaycan karakterinin ne kadar ateşli, ne kadar sebatlı ve fedakar olduğunu göstermek istidadındadır. Tarihin türlü çağlarında biz, bu karakterin başka türlıü verim lerini de izlemek imkanındayız . . • •
Tarihi coğrafya şartıanna göre Azerbaycan Doğu İslam Medeniyeti cam iasma dahildir. Burada o, sade bir obje olmakla kalmaz; Müslüman . k ültürünün bütün satbalarında onun oyna drğı subjektif rol de büyüktür. Azerbaycan alimleri ile müfessirlerinin adları Arap müel lifleri tarafından kaydolunmuştur. Mukaddesi'ye göre Azerbay. canlılar Hambeli mezhebine mensupturlar ve mezhep taassu bundan uzaktılar. İbn Hokel'e göre münevver Azerbaycanlılar iskolastik ilimlerden uzak kalıyor. daha ziyade tabibilik saha sında göze çaı-pan adamlar yetiştiriyorlardı. Selçuklular zama nında ve daha stınra İlhanlılar devrinde, Azerbaycanlı bilgin Ierin islam bilgilerinin her sahasında büyük hizmetleri olmuş tur. Mahsus surette teşkil olunmuş bir akademi tarafından büyük Türk - Moğol ve umumi cihan tarihi yazılmıştır. İlk de niz haritasından biri Tebriz'de, Argun Han zamanında çizilmiş. tir. XIII. yüzyılda Cenevizliler tarafından yapılan coğrafya ha ritası İlhanlıların sarayında, Maraga observatorunda çalışan doğu alimlerinin bilgilerine dayanmaktadır. Maraga ıoıbservato runun eserleri batı memleketlerine de aksetmiştir. «İ1han nüs haLntliği » adındaki tabibliğe ait eser Çinceden tercüme edil miştir. İlhanlı veziri Reşidettin'in felsefi eseri Bizans başkenti İstanbul'da Rumcaya çevrilmiştir. Arap veya Fars bilginliğinin sırasına ·geçmiş meşhur Azer baycanlılann adlarını burada tamamiyıe vermek imkanınında değiliz. Yalnız ileri sürülen iddiayı vesikalandırmak için bun lardan bir kısmını zikretmekle i'ktifa edeceğiz : -14 -
Mirza Fethali Ahuntzade 28 Ĺ&#x17E;ubat 1878)
(1812
-
-15-
Tebriz'li Hatip, Arap filolpğları arasında görkemli bir yer tutmaktadır. Klasik Arap edebiyatma ait anıtlan tefsir eden eserleriyle rneşhurdur. X. yüzyılda yaşarnıştir; meşhur Ebule üla El - Maarri'nin şakirdidir. Hal tercümesine ait malumatta dilinin «Azerbaycaııca» .olduğu kaydedilmiştir. Eserleri Avrupa lılarca rnalurndur. Ebül - Hasım Behınenyir, XI. yüzyıl başlarında yaşı yan bu adam, ilk öğretmen diye meşhur olan müslüman filo zofu Ebu Ali Sina'nın şakirdi ve onun okul,unu devarn ettiren bir filozoftur. Eserleri Avrupa dillerine de tercüme edilmiştir. Ferideddin, XII. yüzyılda yaşamış Şirvan'lı bir rnünec cirndir. 30 yıllık çetin bir çalışmanın rnahsu�ü olarak, kendi sinden sonraki nesillere meşhur bir ziyç (Astronorni traktatı) bırakmıştır. Abdürreşlt, XIV. yüzyıla ait Bakulü bir coğrafyacıdır; bize (.Tdhis-ül-asar fi Acayi-bül-aktar» adında bir eser bırakmıştır ki Avrupalı yazarlar tarafından sık sık istifade ol,unmaktadır. Abdülkadir, Marağa'lıclır; X!V. yüzyı l kornpozitörii dür. Musiki hakkında yazdığı rnqkır escriyle tanınmıştır. Av
mpa'da da bellidir. Mimarlık, nakkaşhk ve hattatlık alanl1�ırındaki Azerbay can'lı ustaları Tebriz, Erdebil, Nalıçivan ve Baku'de hala baki kalan bedii yü·ksek değerli tarihi yapıların kalıntılariyle tanı mak mümkündür. Tebriz'deki Gök Mescit (XII. yüzyıl), mima ri güzellik bakımından, bütün uzmanlar tarafından kaydolu nan bir değer ve şöhretc mal.iktir. Erdebil'deki Şeyh Safi mak Leresi dillerde söyleniyor. Azeribaycan Atabeyleri tarafından yaptırılrnış Nahçivan'daki Müminc Hatun türbesi (XII. yüzyıl) yüksek değerde bir anıttır. Şirvanşahlar zamanından kalma (XIV. yüzyıl) Baku'deki binalar bilhassa önemlidir. Bu bina ların güzel bir albümünü vücude getiren Azerbaycanlı� iki genç mimar bunlann topuna ((Baku Akropolü» adını vermişlerdir. Başta meşhur ((Divanhane>> binası olmak üzere, Baku Akro polü, bütün İslam dünyasında, rnüstesna bir güzelliğe ma-
16
-
likti'r::. Oah� XVI. yüzyıf Avrupa seyyahlarının hayretini cef bcden «Divanhane» için, Alman şairi Göthe'nin meşhur bir tabiriyle, «taşa · dönmüş musiki» demişlerdir.
XIV. yüzyıl şairi Erdebil'li Arif bize Şirvan'daki mimaıi aıbidelerin manzum bir tasvirini vermektedir. Bu tasvire göre ' gözlerimizin önünde çıçeklenmiş bağçelerlıe çevrilmiş, güzel statülerinden sular fışkıran bir Şah parkı dikilmektedir. Dü� şünmek olur ki orta çağ devrinde bizim bir nevi «Azerbaycan Versay'ımız» varmış (Versay'ın Paris'in yakınında eski Fransız kırallarının yaşadıkları, güzelliği ve fıskıye�eriyle meşhur bir saray olduğu malumdur). Hattatlığa gdince, Azerbaycan'lı ustalar, sade Tebriz'de değn ,Herat ile Hindistan'ın bina ve sarayılarını dahi süslemiş lerdir. Akra'daki büyük Ekber'in sarayını bezeyen sanatkarlar arasında Azerbaycan'lılar da vardır. Çaldıran'da Şah İsmail'e gakbe çaldıktan sonra, Sultan Selim, Azerbaycan'dan İstan bul'a 3.000 kadar sanatkar götürmüştür. Bursa'da güzel çinile riyle meşhur ;)lan Yeşil Cami Tebriz'li ustalar tarafından ya pılmıştır. Azerbaycanlılar Yakın Do�'daki nakkaşlık sanatının ilerle mesinde !büyük rol oynamışılardır. Batı'da Doğu'nun Rafaeli adiyle mevhur İran minyatürcüsü Kemaletdin Behzad, Tebriz'li Seyyid Ahmed'in şakirdidir. Bu Seyyid Ahmet İlhanlı Ebu-sa id'in sarayında çal,ışan meşhur Azerbaycan ressamlannın seri sine dahildir. Timurlulardan Hüseyin Baykıra'nın zamanında Herata gelmiş ve Timuıılular devri minyatürcülüğünü yapanlar dan biri olmuştur. Güzel minyatürleri ile eski yazmal,arı, bilhas sa büyük Nizarni'nin «Hamse»sini süsleyen Azerbaycanlı Aga mirek de bu okula mensuptur. Nakkaşlrk, ressamlık ve hattatılık sanatlannın türlü etap lannda nam alan Azerbaycanlıları burada birer birer zikret mek imkan haricindedir; şu kadarcık kaydedelim ki: «İlhanlı lar zamanında, önce Çinlilerlc Uygurların elinde bulunan bu iş, sonra tamamİyle Azerbaycanlıl,ara geçmiştir. Şah İsmail (Hatai) zamanında Safevi sarayının yanında meşhur Tebriz - 17-
okulu tesis o-lunmuştur. Büyük ressam Behzad Herat'tan bu raya dönerek, bu okula başçılık etmiştir. Behzad bu devirde bilhassa büyük Azerbaycan şairi Nizarni'nin eserlerini süslemck le meşhur ol:muştur. Bedii sanat Azerbaycan'daki el işlerinde dahi görülmekte dir. Mesela Azerbaycan halılarının desenleri bütün dünyaca ma lumdur. Bu güzel haliçelerden biri Xv. yüzyrf Hollanda ressa mı Hans
Memling'in boyadığı
«Çocuğu ile Meryem» (Maria
mit den kinde) tablosunda tesbit olunmuştur; sanatkar, Mer. yem'in ayağı altına Azerbaycan haliçelerinden birini sermiştir. Mücerret \bilgilerle ince sanat sahalarından geçerek, mane vi - ruhi ve felsefi düşünüş ·sahasına gelince de Azerbaycan'ın kendine mahsus mühim bir mevkide olduğunu görüyoruz. Müs lüman felsefesinde Sılfizmin muayyen bir yeri olduğunu biliyo ruz. Sılfiliğin en büyük şairi Celaleddin-i Rumi'nin menkibeli mürşidi Şems, Tebriz'Udir. Sılfizmin klasik sırlannı anlatan «Gülşen-i raz» eserinin sahibi Mahmud Şebüsterl de Azerbay canlıdır. Yukarıda adı geçen meşhur Sılfi hareketi Hurufiliğin hanisi
_
Şeyh Fazlullah Naimi de buralıdır.
İran'ın meşhur momlist şairi Sadi
kendi
«Bustan»ında
Baba - Kılhi adında bir şeyhin sözlerini iktihas eder. Bu Baba, Sılfi akidelcrinin ilk forrnüllıerini veren bir adamdır. Baku'de doğmuştur. Sadi aynı zamanda soHbetlerinden feyzaldığı Teb riz'li Şeyh Hümam'dan da kadirşinas bir dille bahsetrniştir. Edebiyata gelince, Azerbaycan daha büyük bir önemdedir. Azerbaycan'ın umumi Türk edebiyatındaki iŞtirakini belirtme den önce, tarihi kronıoJoji sırasiyle, Farsça yazıl1�ın İran edebi yatındaki rolü üzerinde biraz duralım. Bunu kaydetmeyi de umıtmıyalını ki, X. yüzyılda XII. yüzyıla kadar, Yakın Doğu' Farsça idi; Fars olmıyan müellifler bile eserlerini bu dilde ya zarlardı. Selçuklular devrinde hükumet ve saltanat Türklerde iken, İran kültürünün yeniden doğuşu Fars lisan ve edebiyatının doğuşu şeklinde belirdi. Klasik İran edebiyatı 1000 yıldan beri -18-
İran'da hükfıme� süren Türk sülalelerin himayesini görerek parladı. Azerbaycan Atabeylerinden Hclenizliler ile, Şirvanşah lar da
karşı gösterdikleri yük sek himaye ile meşhurdurlar. Fransız müsteşriki Darmeşteter,
XII.
yüzyılda, bu
edebiyata
Şirvan sarayını, edebiyata verdiği kıyınet bakımından, Gazneli Sultan Mahmud'un sarayı ile kıyas eder. Kıyasın neyi ifade ettiğini takdir edebilmemiz için, şuna da işaret edelim ld, Gazne sarayında 400 müseccel şair vardı ve bunlann başında Melik üş-şüera adını taşıy·an bir nevi bakan vardı; onun müsaadesi olmadan hiç bir şair, kendisi de şair olıan Sultan Mahmud'un huzuruna çıkamazdı. Başta Nizami olmak üzere, Azerbaycan, İran edebiyatma Hakani, Feleki, Ebül-üla ve başkaları gibi bir sıra büyük şair ler vermiştir. Gence'li Nizami meşhur Alman şairi Göthe'nin. kendileri ile boy ölçüşmeye cesaret etmediği yedi İran şairlerinden biri dir. Firdevs'den sonra yeni İran edebiyatının ikinci en /büyük üstadı olup, Doğu'nun rı:Jmantik eposunu yazan NiZami, dünya edebiyatının şahkarlarını yaratan şahsiyetler arasında müstes na bir yer tu: ar. O, ülemşumul bir kuvvet olmakla beraber, her büyük sana; kar gibi, kendi muhiti ile samimi bağlarla bağlı dır. O, Firdevsi tipinde bir Fars miHiyetçiliğine yabancıdır; ko· nulan ve tefekkürleri itibariyle bir Türktür. O, bütün iyilikleri, kuvvet ve değerleri daima Türk mecaz ve istiaresiyle zikreder. Adaletli devlet ideali onun nazarında Türk devletidir. Kahra manı olan ihtiyar bir kadın, polisin zulmüne uğramış, Sultan Sencer'e şikayet ediyor ve diyor ki :
Türklerin çün yükseldi devletleri, Adaletle süslendi hep illeri, Madem ki sen zulme amil olursun, Bir Türk değil, çapulcu bir Hindu'sun!» Nizami, Kafkasya'nın bütün ihtiyaç ve ·kaygularını derin den duyar, Barde'yı yağma eden ve efsanevi kıraliçesi NuşA be'yi esir aparan Rusları görrneğe gözü yoktur. İdealize ettiği kahramanı İskenderi, Şair, Kafkasya uğrunda harbe, «bütün -1 9 -
Yakın Dağuyu korkutan tehlikeyh> anlatmaya ve yer yuzunu «Rus kötülüğünden» temizlerneye sevkediyor. O, bütün tahas süsleri ile bir Türk, bir Azerbaycanlıdır. Rus vahşetini «Bunlar, demiş, şehir yıkar, yakarlar, Dünyanın tortusu, alçaklar, hamlar; Kurt gibi yırtıcı, vahşi ve hunhar, Cömertl,ikten aciz, kancıl ve gaddar; Adamiırk beklemez bir kimse Rus'tan, Ki benzer insana yalnız bakıştan!» beyitleri ile ifade eder. Nizarnİ ile beraber, Şlrvan sarayının baş şairi Hakani de Azerbaycan'ın Farsça yazar şairlerindendir. Chanikoff, onun yaratıcılık kuvvetini Fransız şairi Wiktor Hugo ile kıyas eder. Şirvan Şahı Ahsitan'ın Ruslar Uzerine çaldığı zafer
(XII. yüz
yıl) onun parl,ak bir kasidesinde tesbit olunmuştur. Onun da dili Farsçadır; fakat Türkçe sözleri havi lbeyitleri vardır. Bun lardan birisini misal için burada kaydedelim
·
Kıl şeh Togan-i cıld ki men belır-i etmeki, Pişeş zeban be göyten-i sen sen der averem! * * *
Klasik Türk edebiyatının doğduğu devirde Azerbaycan, ye niden kendi geleneği ile mütenasip büyük bir kültür isti'dadı gösteriyor. Bu isti'dat Azerbaycan'ın kuvvetLi bir halk edebi yatma malik olmasiyle ahenktedir.
Eski Türk destanlannın
meşhur sözcüsü Dede- Korkut Azerbaycan'da geçen kahraman
lıklan anlatır. Bu hikayelerdeki dil bile bugünkü Azeri Türk. çesinin adeta aynıdır.
Türlü Türk lehçe�ri arasında Azericenin itinalı bir yere malik olduğu da kayda değer. Aşı:k adını taşıyan seyyar halk hanendeleri tarafından «Köroğlu», ((Şah İsmail», ((Aslı ve Ke rem», ((Aşık Garip» ve başka bu gibi destanların «Saz» çalgı lariyle beraber söylenişlerinde Azerbaycan'a mahsus bir özel lik vardır. MeHk Muhammed nevinden pehlivanlara ait masal lar Azerbaycan hal,k.ı arasında çok sevilir. Bu destanlar ile ma
aŞkasına
sallardaki konu ise; zayıflan korumak, b
-20-
yardımda
bulunmak, nefsini feda etmek, sevgiliye karşı vefalı olmak, dostlukta sadık kalmak, arkadaşlıkta sehat göstermek ve ko çaklıkta korku biLmernek gibi özgegüder anlamlardır.
Azer
baycan halk manilerinden ibaret olan •bayatılar•, usluplann da.ki selaset, fikirlerindeki uçuş ve hislerindeki inceliklerJıe ay rılırlar. Yıldınm, mesela, «kişneyen ata•, yağmur da «ağlayan buluta» benzer, lbunlann ikisi de «dağ eteğinde ölıen bir yiğit» için teessür duyarlar. «Bu dağlar, ulu dağlar, Çeşmeli, sulu dağlar; Burda bir yiğit ölmüş, Gök kişner, :bulut ağlar!» Klasik Azeri Türk edebiyatı'nın Hk anıtlan bize daha XIII. yüzyıldan malu mdur Bu hareket gittikçe terakki ediyor, Kara .
koyunlularla Akkoyunlular devrinde ilerliyor, en parlak devri ni ise XIV. yüzyılın sonlan ile XVI. yor.
Yıllardan beri çevrelerindeki
bütün
Türk illerindeki
sahibi olan Erdebil'deki
dedeler gibi, Şeyh
yüzyıl
halk
başlannda bulu üzerinde,
·kütleleri
derin
nüfuz
ve tesir
Safi ocağından zuhur eden
Şah İsmail, şii devletini kurmak üzere, harekete geçiyor. Av rupalılarca halis bir İran sülalesi sayılan Safevi devletinin bu müessisi ise, hakikatte bir Türk sufisi ve Azerbaycanlı bir şair di. İstinat ettiği kuvvet de tamamİyle Türk kuvveti idi. Şii mezhebine mensup Türkmen kabilderi bu kuvvetin kökünü teşkil ediyordu. Onun, sade bir Türkçe ile yazılan ilahileri, res mi hudutların çok ilerilerinde bile Türk topluluklarının ruhla ,
rı üzerinde müessir oluyordu. Şah İsmail'in sarayı Azeri Türk edebiyatının yaratrcı
ocağı ve bir akademisi idi.
Bu saraya
Habibi gibi şairler mensuptu. Şiirde «Hatai» malılasını kulip nan Şah İsmail, halkın vurulacağı sade bir dille, mesela şöyle yazıyordu : «İçmişem bir dolu olmuşarn seyik. Düşmüşem dağl,ara olmuşarn gezik, Sene diyirem, sene sürmeli geyik Kaçma menden, kaçma, avcı değilerol •
-2 1 -
Safevi sarayının resmi dili de Türkçe idi. Komşu devletlere gönderdiği notalar Türkçe yazılıyordu. Safevi İran'ın Osman hiara gönderdiği notalar Türkçe iken, Osmanlı sarayının Safe vilere yazdıklan notalar Farsça idi. Resmi Türk devletlerinde misali yok iken, çevresindeki Türk dili şairler Şah İ smail'e «Türk-i tacdar» diye hitap edi yorlardı. İşte Tufeyli adında hurufi bir şairin ıona yazdığı hi tabeden bir parça : ccKovsalar ilden, ulustan kavm ile kardaşlar, Dostlar düşman ·oluben min atarsa daşlar; Hak bilir, budur sözüm, ger yüz giderse başlar, Kılmazam valiahi Türk-i tacdarın tcrkini! » Bu devirdeki şairler, yalnız «Tadı Tü�k»e değil, onun da hitap ettiği asıl Türk ·kütltsine başariyle hitap edebilm ı ek için, Türkçe yazıyorlardı. ldelerini yürütmek için içinden yetiştik leri muhitin zevkine uyarak, onun akıl ,-c vicdanına kolay bir yol bulabilmek için, kendisiyle Türkçe ·konuşuyorlıardı. Sonra lar İran ideolojisi, diye bellenen şiilik bu hususta kendilerine mani olmuyordu. Bilakis bu, onların Tü�kçülüğünü gerektiri yordu .Türk edebiyatının parlak güneşi Fuzuli fbu devrin bü yük sanatkandır. Sade Azerbaycan değil, bütün Türk kültürü nün bu büyük ışıldağı, meşhur «Bengü-badc»sini bizzat Şah . ' İsmail'e ithaf etmiştir. Fuzuli Türkçülüğünün maruf belgesi «Divan» dibaçesi ile
«Lcylıcl ve Mecnun»
mah1munuz olsa gerektir.
mukaddemesinden
«Rumlu dostlarının»- tavsiyesi üze
rine, Leyla ve Mecnun hikayesini güzel bir Türkçe ile ibda eden şairin hasbihalini biliyoruz : «01 sebepten Farisi lafziyle çoktur nazm kim, Nazm-ı nazik Türk lafziyle iken dişvar olur; Bende Tevfik olsa bu dişvan asan eylerem, Nevbahar olgaç, dikenden berg-i gül izhar olur!» diyen şairin çetini kolaylaştırdığı malCımdur.
Fakat
Fuzuli
Türkçülüğünün en büyük belgesi geniş Türk okuyucu tabaka-
-22 -
!anna, bilhassa batı Türklerine, bugüne kadar adeta kapalı kal mıştır. Ona gereken dikkat ve önem verilmemiştir. Bu hususta biraz mal;Cımat verirsek, şunu, pek de mevzu haricinde saymaz. sınız diye umanm. Şi'a edebiyatında «Maktel» denilen edebi bir şekil vardır. Burada meşhur Kerbela faciası, Peygamberin torunu İmam Hüseyin ile yar ve ensarinin öldürüldükleri, mahsus tabiriyle, katledikleri, dini bir his ve heyecanla, tavsir olunur ve Ker bela şehitlerine ağlanır. Eskiden «Ravzetuş-şühcda» diye Fars ça bir «Maktel» meşhurdu. Fuzuli buna fbenzeterek «Hadikat üs - süeda» adında Türkçe bir Maktel yazmıştır. Esasında men surıolan bu kitabın mukaddemesinde, şair, bu eseri niçin yaz dığını bize anlatıyor. FuzuLi diyor ki (şivesini bugünkü konuş. ma dilimize biraz yaklaştırarak naklediyoruz) : «Bu zamana kadar bütün meclis ve mahfellerde Kerbela ancak bunlardan faydalanıyor. Türklerin azizesi (yani büyük leri) ki «dünya terkibi
He
insan nevinin en büyük cüzüdürler»
(aynen: Cüzü azem-i terkib-i alem ve sınıf-ı nevi beni adem), kitapların fazla bir yaprı;tğı gilbi, bu meclisler sırasından dışar da ve hakikatierin derkinden mahrum kahyorlardı. Bunun için Al-i Eba (yani Peygamber ailesi) mateminin iktizası, zeban-ı hal
ilıe
«ben hakisare» çıkıştr ve yakarndan tutarak dedi ki; «ey
Kerbela Şahı'nın (yani İmam Hüseyin'in) sofrasından beslenen Fuzuli, ne olur bir tan icad edesin ve Türkçe bir maktel (Maktel-i Türki) yazasın, ta :ki Türk dilli fasihler dahi onu din leyerek, faydalansınLar ve bu hususta artık Arapça ile Acem ceye muhtaç olmasınlar». Türkleri ihtiyaçta bırakmamak .kaygusu ile kaleme sanlan Şair
«
Hadikat - üs - Süada))yı yazmaya başlamış ve aşağıdaki
kıt'a ile Tanrı'dan kendine başan dilemiştir : «Ey feyz- resan - i Arabü, Türkü, Acem, Krldın Arabı efsah-i ehlri alem; Ettin füseha-yi Acemi İysa- dem, Ben Türk zebandan ltifat eyleme kem! »
- 23 -
Bu devir şairlerinden Nişati dahi aynı konudaki «Şaha detname»sini aynı motifle yazmıştır. Türk büyükleri ile fasih lerine hitabeden Fuzu-li'ye mukalbil, Nişati
bu
eserini 'kabile
ve aşiret adamlarını nazara alıarak yazmıştır; bunu «Şahadet name»nin mukaddemesindeki şu satırlardan öğreniyoruz : «Bende-i hakisar ... Nişati, bu kitabı (yani Ravzet-uş-Şühe. da'yı) Fars dilinden Türkçeye dönderdİm (yani çevirdim) ki kamu türk oymaklannın müstaitleri mundan (bundan) fayda götürsünler». Mezhep ile tarikatİn burada edebi Türkçülüğe saik olduğu_ nu görüyoruz. Kütle He fikir temasına
gelmek ihtiyacından
edebiyat maha]Jileşiyor, başka tabirle, millileşiyor. Sadetten uzaklaşmıyalım: Ateşli hurufi Nesimi ilc Doğu' nun en büyük liriki Fuzuli yalnız Azerbaycan değil, Türkçe oku yan bütün dünyayı heyecanlandırıyorlar. Doğu'yu iyi bilen Av rupalılıar Fuzuli'nin lirizmine hayrandırlar. İngiliz oryantalist lerinden, Türk edebiyatının tarihcisi, müteveffa Mister Gibb'e göre, duyuşlannın samimiliği ile ifadeterindeki şairane şekil bakımından, !bütün şarkta Fuzuli'nin
ikinci bir eşi
yoktur.
«Leyla ile Mecnun» müsteşrik ve edebiyatcı A. Krımski'ye göre «Yaratıcılığın incisidin>. Üstad M .F. Köprülü'nün takdirince, en büyük Türk şairi sayılabilecek müstesna bir şahsiyettir. Azerbaycan edebiyatı, XIX. yüzyılın başlarına kadar. Fuzuli' nin tamamiyle tesiri altında kalmıştır. Onun külliyatı şimdi de her Azerbaycanlının masası üstünde duran bir ,kitaptır. Şai. rin ayrı ayrı beyitleri, birer aforizm halinde, halk ağzında do laşır.
XVII.
ve
XVIII.
yüzyıllarda Azerbaycan'ın hayatı kar
gaşalıklar içinde geçiyor.
Memlekette siyasi istikrar yoktur.
Her tarafta derebeylik ve zorbarlık hakimdir.
Bunun için de
kültür hayatı bulıran geçiriyor, edebi faaliyet duraklıyor. Ger çi yukarıda bilmünaselbe kaydettiğİrniz halk destanlıan bu de virlerde revaç bulmuş ve geniş hal-k arasına yayılmıştır. Kör oğlu'nun ha..Ik kahramanlığını okşayan şiirleri de bu devrin mahsulü ve ifadesidir.
Bu şartlar dahilinde bedii edebiyat.
-24-
pek de :,önmüyor, Doğu Kafkasya'da teşekkül eden Hanlıklarda Azerbaycan edebiyatının özel bir janrr vücude geliyor; ağır da olsa, bu edebi varlık ilerliyor. Bu janrın milli değeri yalnız bizim günlerimizde takdir olunmaya başlıyor. Hece vezniyle yazılan bu janrın en büyük mılmessili Karabağ Hanının talih siz veziri, XVIII. yüzyıl şairi, Molla Penah Vakıf'tır. Va kıf'ın, konu itibariyle, ladini ve hayati olan şiirleri, şekil itiba riyle, sade ve selistir. Onun yaratıcılrğı ile halk edebiyatının samimi destan janrı ve dili arasında çok /büyük bir yakınlık vardır. Mecazi tasavvuf aşkını değH, tabii insan aşkını, Vakıf, çok büyük bir kudret ve maharctle tasvir etmiştir. Vakıf'ın ilim ve fazlma kıym·et veren çağdaşları onun için «her okuyan Molla Penah olmaz» demişlerdir; klasik edebiyat tenkitcilerin den bir kısmı da Vakıf'ı XVIII. yüzyıl Türk edebiyatının en parlak bir mümessil,i olarak kabul ederler. Şairin tarihi şahsiyeti son zamanlarda şöhret kazanan Samed Vurgun'un «Vakıf» adındaki manzum dramına konu olmuştur. " "
"
XIX. yüzyılın başlarında Azerbaycan'nı siyasi mu kadderatında radikal değişiklikler oluyor. Çarhk, Kafkasya'ya inmiş bulunuyor. Bu olay Azerbaycan'a yeni imkanlar getiri yor. Azerbaycan ceıniyeti, Rusya'nın eğri aynasından olsa da, Kafkasya'ya akseden XVIll. yüzyılın aydınlatıcı fikirle riyle temasa geliyor. Hayatın eski kurumu ciddi bir tenkide uğ ruyor ve mevcut dünya görüşüne ait fikir ve akideler baştan ayağa teftiş edilmeğe başlıyor. Bu şartlar altında Azerbaycan' da Avrupa tarzında yeni bir eddbiyat yaratılıyor. Bu rnekte bin en büyük üstadı ise Mirza Fethali Ahundzade'dir. Onun si masınd.a bir Azerbaycan rasyıonalist edebiyatının büyük hani sine malikiz. Klasik edebiyatımız için Fuzuli ne ise, çağdaş ede. biyatimız için de Mirza Fethali odur. Müslüman dünyasının bu ilk dramaturguna Avrupalı tenkitciler Doğu'nun Malyeri Rus lar da Gogoıl'u derler. Mirza Fethali'nin piyesleri sade halk dilin de yazılmıştır. Tipler hayatın ta kendisinden alınmıştır. Bura da ortaçağ feodal cemiyetinin çürümesi, adetlerin geriliği, gö reneklerin yıkıcılığı, alim görünenierin safsatacılığı ve karace-25-
haletin mevhumat ve taassupla bağdaş olması canlı surette tas vir ve amansızca tenkit olunuyor. Mirza'nın bütün tenıkideri XVIII. yüzyılın aydınlatıcı fikirlcri�le canl.anmaktadır. Mirza'nın komedileri Avrupa'nın üç büyük diline tercüme edll diği gibi, Rusca ile Farsçaya dahi çevrilmiştir. Mirza Fethali, aynı zamanda, büyük bir reformatördür. Arap alfabesinin değiştirilmesi fikrini, ilk defa, o meydana at mıştır. Bu ma:ksatla o İstaniO.ul'a seyahat etmiş, İran'a da mü racaatta bulunmuştur. Mirza Fethali'nin talanlı varisieri onun başladığı büyük işi başanlarla yürütmüşlerdir. Kendisinden sornra Azerbaycan'ın ikinci dram yazarı Necef Bey Vezirli'dir. Onun (( Musibet-i Fah reddin» adındaki dramı meşhurdur. Bu dramda Necef Bey Av rupa medeniyetine temas etmiş bir Azerbaycanlı aydının kendi öz yurdundaki ortaçağ şartları içinde düştüğü tezadın faciası anlatılıyor. Fakat Azerbaycan dramının en olgun eserlerini bize Abdülrahim Bey Hakverdili veriyor. Noksansız eddbi bir Aze rice yazılıan (( Dağılan Tifa:k» piyesi kuvvetli, orijinal ve ahlaki bir eserdir. Maişeti tasvir eden bir çok eserlerden başka Ab dülrahim Beyin tarihi dramaları da vardır. Mirza Fethali rnektebinin bu iki büyük mümessilinden baş ka, bir sıra dramaturglar dahi vardır ki bunlann ayrı ayn ka rakteristiklerini verıniye vakit müsait değildir. Fakat bu kadar kaydedelim ki 1 905'e 'kadar süren bu devirde Azerbaycan ede biyatının gelişimi yalnız Mirza Fet!lıali okulunun tesir altında ilerliyor. Tiyatronun, şiirin, hik'yenin ve gazeteciliğin, bu de virde, yegane maksadı halka umu i insan fikrinin ilerlemesine ayak uydurmak gerekliğini anla ak olmuştur. Maksada er mek yollannı göstermekte pek d� aydın. olmayan bu devir ede biyatı, mevcud durumu tenkit etmek hususunda ·kuvvetli, kes kin ve parlaktı. Bu tenkid ((Molla Nasreddin» mizalı mecmuası nın Talanlı Müdürü Celil Mehmetkulzade'nin vaktiyle ortalığı velveleye vermiş ((Ölüler» piyesi Azerbaycan tenkitci edebiyatı nın ş3.heserid.ir. Burada yazıcı ·kendine mahsus sert bir ifade ile
�
- 26;_
Ali Ekber Sabir Tahirzade
{ 1862 - 191 1)
-
27
-
Ortaçağ devrinin bütün yalan, cehalet, riya ve aksiliğini açıp ortaya döküyor. Avam hal,kın cehaletini kendi hasis menfaat leri, hırs ve şehvetleri için kullana n Şeyh adını taşıyan
şarlatanların
geri kalmış
mollalarla,
dalaverelerini ifşa ve terzil
ediyor. Azerbaycan gazeteciliğinin binası da bu devirde atılmış tır. Daha 1875'de, Mirza Fetihali'nin iziyle gidenlerden, Zerdablı Hasan Bey tarafından, Rusya müslümanları arasında, ilk defa olarak, Bakf.ıde cHkinci• adında bir gazete tc:sis olunmuştur. Bu gazete, sansür şartlan yüzünden çok kısa ömürlü olmuşsa da, mili hareket tarihinde silinmez izler bırakmıştır. Bu gaze tede demin adını çektiğimiz Necef Beyle beraber, Şair Seyyid Azim Şirvani de iştirak ediyordu. Şirvani, şekil itibariyl,e, her ne kadar klasik Fuzuli okulunu izliyordise de, muhteva bakı mından, çok kere çağdaş fikirler beyan ediyordu. cEkinci» mü. dürünün «yaşamak kavgasında mağlup ıolmak istemiyorlarsa, komşulardan ve medeni milletl,erden geri kalmamalıdırlar» di ye «müslümanlara)) yaptığı tavsiyeyi şair oğluna yazdığı vasi yet şeklinde ifade ediyordu. 1905 İnkılap devri Azerbaycan için yeni şartlar yaratıyor du. Bu şartlar sayesinde Azerbaycan cemiyetciliği yeni gelişme l,ere imkan buluyordu: lnkılap neticesinde elde edilen nisbi hürriyet sayesinde memleketteki mili - içtimai kuvvetler süratle ilerliyorlardı. Burjuvazinin önde giden kısmı medeni - içtiroM işlerle ilgileniyor; maarif ve hayırsevenler dernekl,eri kurulu
�
yordu. Bu derneklerin elinde mühimce sermayeler vardı; bun lar, başta Hacı Zeynelatbidin Takiyef, Musa Nakiyef ve Mürteza Muhtarof gibi tüccar ve s
ayi adamları olmak üzere, Azerbay
canl!ı zenginler tarafından
erilen paralardan ibaretti. Baku'de
hususi şahısların parasiyle
apılmış umumi binalar vardı. Taki
yef Dram tiyatrosu; Biri ci müslüman ·kadın seminerinin bi nası; Müslüman Cemiyet-i hayriyesine mahsus « İsmailiye» sa rayl'; Müslüman erkek çocuklarına mahsus «Saadet)) mektebi binası bu kabildendi. Bunlardan başka bir çok camiler, mes citler ve hayır: müesseseleri dahi bina edilmişti. Baku'de Ce-
-28 -
miyet-i Hayriye, Neşr-i Maarif Cemiyeti ve diğer maarif ve dram cemiyetleri, Gence'de de Medrese-yi Ruhaniye ile Dram Cemi yeti faaliyette idiler. Hususi şahıslar ve içtimai müesseseler ta rafından verilen tayinlerle Rusya'ya ve Avrupa'nın yüksek okul lanna talebe gönderil1iyordu. Umumi kongreler toplanıyor, bu kongrelerde kültür, milli terbiye ve milli birlik meseleleri gö rüşülüyordu. Bunlıardan birinde, daha vaktiyle Nadir Şah'ın or taya koyup muvaffak olamadığı şii- sünni ihtilafının meydan dan ·kaldınlması mfrzakere edilmiş ve mü�t bir neticeye va. rılmıştır. Bu devirde edebiyat, tiyatro, musiki, matbuat ve .genel halk eğitimi sahasında büyük ilerlemeler kaydolıunuyor. Hareket artık muayyen adeli bir yola giriyor; milletin siyasi uyanışı hissolunuyor; türlü siyasi gruplar ve, bir dereceye kadar, si yasi .konspirasyon hayatı vücude geliyıor. 1905'de tesis olunan «Hayat��. «İrşad)) gibi gündelik gazeteler ve diğer mevkute ve dergiler yeni devrin alemdarlığını yapıyorlar. Bu devrin en öt gün gazetecisi merhum Ağaoğlu Ahmet Beydir. Talanlı şairler ve muharrirlcr arasında biraz evvel kaydet tiğİrniz «Molla Nasreddin11 mecmuasında Hop - Hop, uydurma adiyle yazan mizalıcı Sabir'in yıldızı parlıyor. Bu şairin «Hop Hopname)) ünvanı altında neşrolunan şiirleri, kısa bir zaman içinde, her Azerbaycanlının seve seve okuduğu bir kitap haline e;eliyor. Onu, sade şehirlerde, burjuvazinin zengin evlerinde, kü çük esnaf ve alış verişçilerinin ailelerinde ve işçi meskenlerin de değit, köylerde, kültür hayatından uzakta kalan izbelerde bile okuyorlar. Fuzuli'den soınra, Sabir Azerbaycan'ın umum tarafından benimsenmiş ikinci şairidir. Sade bir dil, oynak bir üslup ve derin bir manaya malik olan Sabir'in mizahı, çağın daki bütün noksanlan emsalsiz surette hırpalıyor. Genç Azerbaycan nesiinin ilerliyen yürüyüşüne yol vermek istemiyen za manı geçmiş feodalite kalıntılarının hiç biri onun ölümcül is. tihzaları:ndan kurtulamıyor. Fakat Sabir'in bu gülüşünde yur dunu candan seven yurttaş şairin gözyaşları beliriyor. Sabir, -
29
-
yarattığı içtimai mizah neviyle, Türk edebiyatında orijinal bir varlıktır. Silbir'le beraber, «Firdevs-i İlhamat» şairi, Mehmet Hadi-i Şirvani meydana atılıyor. Bu romantik şairin hürriyete olan vurgunluğu n onun en büyük ilham kaynağıdır. O insanın yara tıcı düşüncesini boğan görenekiere candan isyan eder; o, aklın her türlü safsata kayıtlarından azadeliğini mutLak surette ta lep eder. Yüzü açık, çarşafsız müslüman kadını, onun gözünde, kurtulan lbütün şarkın sembolüdür. Mehmet Hadi ile beraber, Baku'de merhum Ali Bey Hüse yin-zadenin idaresi altında yayınlanan içtimai, edebi ve siyasi a]ııibaşlı « Fcyuzat» mecmuası etrafında başka şairler de top lanmış bulunuyorlar. «Feyuzat», halkcı ve realist «Molla Nas reddin» okuluna mukabil, Azerbaycan'ın idealist ve Romantik okulunun fikirlerine tercüman oluyordu. Tam o zamanki bir t stanbul şivesiyle yazıldığı için fikirleri geniş kütle arasında " Mol!a Nasreddin» fikirleri ile rekabet edecek bir halde değildi. Duna mukaLil , onun, milli düşünüı· lı. zerb<lycan aydınları üze rinde brraktığı tesir büyüktü. Hele Türkiye _ Azerbaycan kültür münasebelterindeki rolü fevkalade idi. Türkiye tanzimat ede biya� ının örnekleri ile Azerbaycan'ı o tanıştınyordu. Bu devir esn
ında ( 1905 - 1 91 7) Azerbaycan tiyatro sanat
karlığında dahi baş varı hayati ve vatani
lar kaydolunuyor.
Azerbaycan repertu
eni eserlıerle zenginleşiyor. Avrupa dra
mının klasik eserler· tercüme olunuyor. Namık Kemal'in «Va tan»ı ile Şemseddin Saimi'nin «Besa»sı Azerbaycan sahnesin den düşmüyor.
Kudretli profesyonel artistierden mürekkep
dram trupları kuruluyor. Azerbaycan sahnesinin en büyük ba şarısı Azerbaycan operasının doğuşudur. 1 907'de, halk öğret meni Hacıbeyli Ü zeyir'e Fuzul�'nin ölmez eseri «Leyla ve Mec mın»u, besteliyerek, sahneye çıkarmak nasip oluyor. Tecrübe nin görülmemiş başariyle neticelenmesinden yüreklenen müel lif çalışmalarına devam ediyor. Bizzat Üzeyir ve kendisini tak lit eden başkaları tarafından bir sıra yeni, musikili eserler ya_
- 30 -
Celil Mehmet Kuluzade
(1868 - 1932)
- 31 -
zılıyor. Aynı Üzeyir beyin "Arşın - mal - alan>> opereti görül medik !Oir başariyle tacl anıyor. Kısa bir zaman geçmeden, "Ar şın - mal - alan>> bütün Kafkasya dillerine çevriliyor. O, Baku, Tiflis ve Revan sahnelerinde aynı muvaffakiyetle tekrarlanıyor. İran, Türkiye, Türkistan ve Balkan salınelerindeki temsilleri de malumdur. Üzeyir okulunun tesis ettiği Azerbaycan operası, bundan biraz evvel rahmete giden hanisinin gözü önünde, bü tün dünyaya a·ksedecek derecede operalar, operetler, senfoniler, baleler ve korolara malik olmuştur. Klasik konulardan "Leyla Mecnun»la işe başlıyan koımpozitör, sanat meratibini büyük halk destanı ,«Köroğlu ıo operasile tamamlamıştır. Sırası gelmişken şunu da kayeledelim ki Avrupa tesiri al ında doğan yeni kültür eserlerinde biz, geçmiş Azerbaycan rcleneklerinin yeniliğine şahit oluyoruz. Dram, komedi ad:ıp siyon ve tercümeden ziyade hakiki hayat konulanna ve halk gl:lm�·klerine önem veriyor; MkAyecilikteki dil sadeli�� halk destanlarmdaki üslubu andınyor; asıileşen mu;iki yar..ıucılıgı XVI. ve XVI I . yüzyıllardan beri Azeri halkı içinde yaşıyan 1 onular ve motifler üzerine işlcniyor; vaktiyle saz şairleri ta rafından obalarla oymaklarda okunan dcstanl,ar opera salıne sinin birer konusunu teşkil edi:y.8•r. İşte «Aşı k Garip >> , «Aslı ve Kerem>> , «Hurş.it - Banu ve Şah - Abbas ıo, «Lev1a ile Mecnun>>, «Şah İsmail» ve « Kö�luıo operalan. Bunlaı- vaktiyle birer mesnevi ve destanlardı, şimdi kompo:ıitörler tarafından sah ne tekniğine ydurulmuş, verimli aktörlerle aktrisler ve güzel sesli hanende erin himmedyle Avrupat birer eser şeklinde tem sil olunuyo , r. ı
�
Bu devir Azerbaycan'ında yayınlanan gazeteler, sözün mu ayyen manasiyle anlaşılacağı şekilde, sırf günlük havadisle si yasi hayata ayrılmış birer organ değillerdi. Bu gazeteler aynı zamanda kültür hayatınrn bütün safhalannı da idare ve akset tirirlerdi. 1 9 1 8'e kadar Azerbaycan cemiyet ve matbuatı üze rinde tesir yapan ve edebiyatta akislerini bulan tanihi amil Rusya ile beraber, komşu Türkiye ile İran'da cereyan eden meşrutiyet ve hürriyet hareketleriydi. Azerbaycan muhiti bu - 32 -
hareketlerden ilham alarak, milli kurtuluş fikirleriyle canlanı yordu. Bu canlanma hareketi başta, daha ziyade, dini - siyasi fi kirlerin tesirinde bulunuyordu; o derecede ki Türk dili, Türk gazetesi ve Türk tiyatrosu deneceği yerde Müslüman dili, gaze t.:-si ve tiyatrosu deniliyordu . Fakat milli uyanış cereyanı git tikçe tabii mecrasını buluyor, milU bütün müesseseler gibi, basın da milli kültür motiflerine geçiyor. Tü�kiye'deki meşru tiyet hareketi üzerine gelişen milliyetçilik ve Türkçülük cere yanı Azerbaycan'da akisler yapıyor ve neticede Türk milJi şuu ru halkın bütün tabakalannı bürüyor. Öte taraftan Rusya çar lığının İran meşrutiyet hareketi üzerine icra ettiği mezalimi efkfm wnumiyenin heyecanını mucip oluyor. Bu heyecana ter cüınan olan şair Mfıznüb uYebnel - İvan» dediği Rus hükume tine yazdığı bir hicviyye dolayısile Sibirya'ya sürülüyor. Ve buradan ancak yaptığı :kehanet neticesinde helas ol;uyor. O hic viyesinde İmparatorluğun cezaya uğrnyacağını yazmıştı. Böyle heyecanlı durumda Azerbaycan birinci dünya muha rebesi devrine giriyordu. 1915'de <<Açık Söz» gazetesi neşrolu nuyor. uTürkleşmek, İslamlaşmak, muasırlaşmak» üçezini /baş lığı altında dereeden bu gazete Azerbaycan Türkçülerinin fikir lerini yayan bir organdı. Bu gazete artık milli ve kültür mües seslerindeki ccMüslüman» sıfatı yerine ccTürk» sıfatını kulla nıyıordu. Gazetenin bu cesareti asıkeri sansürün itirazını mucip olmuş ve bu yüzden epeyi müşkülat ve mücadele zuhur etmişti. «Açık Söz» gazetesi, sade önde giden aydınlan etrafında birleştirmekle kalmayıp, aynı zamanda, zamanın ruhlara hükmeden iki şairini de kendi muharrirl,eri arnsına almıştr. Bunlardan biri cc Koşma» ve <<Dalga» şairi Ahmet Cevad, diğeri de «Şeyh Sanan», «Şeyda», «İblis», uSiyavuŞ» vesaire gibi manzum ve Topal Timur» gibi mensur dramlar yazan Hüseyin Cavid'di. Ahmet Cevad daha ziyade hece vezniyle lirik parçalar yazıyor ve bu lirizmine aynı zamanda milli ve siyasi bir heyecan katı yordu. Mesela Azerbaycanlı kardeşin yardımına koşan AnadO lulu Mehmet'ciğin mezarını şu beyitlerle okşuyordu : - 33 -
«Kalk, kalk sarmaşıklı mezar altından, Gelmiş ziyarete kızlar, gelinler; Ey kervan geçidi, yollar üstünde, Her gelen yolcuya yol, soran asker! >> Sonradan bir edip ve dramaturk olarak şöhre t kazanan Cafer Cabbarlı da ilk makalelerini bu gazetede dercetmiştt (*) Bu devirdeki Azeri'.Jaycan cemiyetinin birinci dünya sava şının s:ıınuna bağlanmış ümitleri vardr. Bu ümitlere «Açık Söz» gazetesinin ilk nüshasında basılan baş makalesi şu suretle ter cüman oluyordu : «Dehşetlcrine şahit olduğumuz büyük muharebe, büyük bir hakikati, asnmızın milliyet asn olduğunu isbat etti. «Dünyanın haritası garibe değişecek» diye hayretle karışık bir cümle, imdi bir pk ağızlarda işitilmektedir. Dünya hari tasının al,�ıcağı yeni şek l e vatandaşlarm fedakarlığı, devletlerin teşkilatı ve orduların azameti ile beraber, hiç şiiphe yoktur ki, vuzuh v� rii sulı pcyda e : miş milliyet mefkılrelerinin de büyük tesiri var ve olacaktır. « Özür;.ü l i.izurnunca bilip de istikbal için muayyen bir ideal (mefkılre) besleyen millet şüphesiz ki !büyük bir kuvvet teşkil eder. Şüphesiz ki, sözün tam manasiyle denilecek kadar kılhef ken toplann ha.kim olduğu harp meydanlannda tesirsiz kal mıyan bu kuvvet yeşil mahotlu (çuha) hanşık masası üzerinde de esaslıca bir tesir yapocak. «Her hangi galip taraf az çok sürünçlü bir dinçl�k vücude getirmek isterse, asnn vicdanlan üzerinde en çok tesir icra eden kuvveti - milliyet mcfkılresini ihmal edemez! Bunun böyle olacağı ara bir gelecek sulhu hakkında söz söyleyen Avrupa mütefekkirlerince de tasdik olunmaktadrr. Sulhuyyuna (banş çılar) mensup siyasilerce milliyet esasına riayet etmiyecek, mil. ("k)
Bu gazetenin müessis ve naşiri Resulzade Mehmet Emin Beğ olmuştur.
-
34
-
U:o:;yir HacÄąbeyli (1885 - 1948)
- 35 -
letlerin hukukunu gözetıniyecek bir sulh muahedenamesi çoık çekmez, yırtılır ve sürünçlü bir dinçlik temin edemez. «Tabii hakl�m payimal olmuş tek bir millet baki kaldıkça Avrupa muvazene-i düveliyesi hakiki ve sürünçlü bir sulh yüzü görmekten mahrum kalacağı gibi, kendi vatandaşlan arasında ögey dağınacık (özgelik özlüık) gösteren bir devlet de hakiki bir kuvvete dayanamıyaca.k, müterakki ve kuvvetli bir teşkilA ta malik olmıyacaktır. «Demek ki muayyen lbir mefkureye ve ekser efradınca mü şahhas bir gaye - yi arnale malik olan milletler, devletler ara sındaki münasebatta ehemmiyet kazandıklan gibi, devletlerin dahili siyasetleri üzerine de büyük tesirler icra edeceklerdir. Bu suretle ayn· ayn milletler bir mil*t olarak yaşayabilmek için her şeyden evvel özlerini (kendilerini) bilıneli, muayyen fikir ve emeller etrafında birleşerek büyük bir mefktireye, gayf>yi hayal,e hedef olacak o ışıklı yıldıza sahip olma:lıdırlar; çünkü müttehit bir ruh ve müşterek bir gayeye malik olmıyan mil letieric yeni esaslar üzerine kurulacak hayat hesaplaşmıyacak ve böyle bir silahtan mahrum kalan cemaatl,er kimseye söz işit. tiremiyeccklcrdir! » (2.Eıkim.1915, N 1 ..). Bu ana fikri biz
Hüseyin Cavid'in şu beyiderinde bulu
yoruz : " Koşarak nura eelıli et pamal ! Hep senindir, şeref, ümit, ikbal. Şaşınp durma lböyle. . . bir aydın, İdeal arkasınca koş, çırpın! Seni 'kurtarsa kurtanr birlik: Çünkü birliktedir fakat dirlik! » Şair İbrahim Tahir ise artık milli istiklalden açrkca bahis açarak, - 36 -
•Yegılne nuhbey-i amal istikl31 ınillettirl • diyor. * * *
Azerbaycan topluıuğu böyle bir ruh ve heyecanla birinci dünya savaşına giriyor. Daha 191 1 'de teşkil ve 1917'de tekmil olunup, milli programla çalışan siyasi bir partinin (Milli Azer baycan uMüsavat » Halk Partisi) telkinleriyle Azerbaycan Türk lüğü müstakil bir devlet kunnıya doğru adımlar atıyor. Niha yet harbin sonlarında Rusya imparatorluğu çöküyor ve bu fır sattan bilistifade, bundan 3 1 yıl evvel bugünün !bir misli, 28 Mayıs 191 8'de, Azerbaycan Şura-yı Millisi Azerbaycan Cumhu riyetinin istiklalini bütün cihana Win ediyor. 28 Mayıs 1918 - Azerbaycan tarihinin en büyük bir günü dür. Bu günde Türk ve Müslüman camialan içinde doğu ile batı kültürlerinin karşılaştığı coğrafi bir sahada gelişen Azerbay can kültürü tarihi seyrinin önemli bir merhalesine varmıştrr. Yüz yıl evvel Rusya çarlığının idaresine ayrı ayrı hanlıklar şeklinde geçen Azerbaycan, şimdi yekpare bir kültür varlığı ve millet birliği halinde yeniden dünyaya doğuyordu; seçtiği hü kumet şekli ile o, değil sade Azerbaycan, bütün Tü:ıık ve İslam dünyasında lbir yenilik gösteriyordu : Cumhuriyet kuruyordu. Beynelmilel demokrasi prensiplerine dayanarak
kurulan bu
Cumhuriyet - mavi, kınnızı, yeşil - üç renkli bayrağiyle Azer baycan kültür geleneklerinin bir hülasasını remizlendiriyordu. Mavi renk Türklüğün, yeşil renk İslamlığın, kırmızı renk de Çağdaşlığın alametiydi. Vaktiyle c Feyuzat» mecmuasının fazıl muharriri •Türk 'kanlı; İslam iymaıih ve firenk kıyafetli ola lım» demişti; sonra Türkçülüğün büyük filozofu Ziya Gökalp bu üçez uındeyi daha ilmi bir üslupla kullanmış ve aynı şiar, d� diğimiz gibi, sonra, «Açık Söz» gazetesinin ıbaşlı� altında bu lunmuştur.
- 37 -
Bütün Kafkasya ilc beraber, Azerbaycan Cumhuriyeti de bolşevizmin demir perdesi arkasına alındıktan sonra, memle ketin siyasi coğrafyası gibi, manevi kültür muhiti de değişmiş tir; burada rol oynayan tarihi kültür arnilieri normal seyirlerin den kalmış, Rus komünizmi ilıe totalitarizminin büyük engel leri ile karşılaşmışlardır. Şimdi orada resmen hakim olan kül tür ideali <<Büyük Rus milleti ilc birleşmckı> idea1Jdir; fakat 28 Mayıs 1 9 1 8 tarihinde milli ve medeni veçhesini almış, istiklfıl devrinde gidilccek kültür yo11unu Ibellemiş bulunan Azerbay. can, bu istiyla baskısı altında dahi hakiki yolu ndan çıkmamış, var kuvvetiyle varlık mücadelesine devam etmiş ve ediyıor. Bu nu isbat etmek için 3 1 yıldan beri bolşevik rejimi altında bu lunan Azerbaycan'daki mi]Ji kültür olaylarını gözden geçirmek gerektir ki, bu konuya ayrrca bir konferans ayırmak ister. Şimdilik şu kadar kaydedelim ki, 3 1 yıldan beri orada Türk, Müslüman ve Batı medeniyet dünyasının bildiği kültür değer ve idealleri ile komünist değer ve fikirleri arasında amansız bir mücadele vardır. Bu mücadele şimdiki hal.:le bütün dünya ölçüsünde giden muazzam mücadelenin bir parçasıdır. Bugünlerde Türkçe gazetelere akseden bir fıkrayı belki de çoğunuz görmüştür. Sovyetlerde şimdi müthiş bir Rus - Bolşe. vik şövenliği zuhur etmiştir. Rus ·kültür ölçülerini mutlıak su rette kabul etmiyenler, lbu na mukabil milletler arası kültür de ğerlerini kıymetlendirenkr kozmopolizm ile itharn olunuyor ve �·akayı N.K.V.D.'nin eline veriyorlar. Dün nasy:onalist diye takip olunanlar bugün kozmopolit diye cezalandırılıyorlar. Sov yet gaze1elerinden naklplunan malumata göre Rusya'nın ·ken disinde edebiyat, ilim, sanat ve musiki sahalarına mensup bir çok insanlar bu kozmopo1itizm ile suçlandırılarak mevkilerin den atılmış ve meydandan kaldınlmışlardır. Aynı müthiş dalga Azerbaycan'a da sirayet etmiş. 24 Mart 1 949 tarihli << İzvestiya » gazetesi Sovyet musikisinin formalizm ile modernizme itaat etmesini istiyenlere hücunf_ ediyıor; sonra da Ozolevets adında birisini «Azerbaycan ıkompozitörlerini, Ruslaşmak ve bu su retle kaybolup ortadan gitmemek için, Rus müzik küLtürünün - 38 -:-
geleneklerini takip etmemeğe» teşvik ettiği için hırpalıyor ve kendisini «Utanmaz fuzul» diye tahkir ediyor. Aynı zamanda 1 6 Mart 1 949 tarihli (( Literaturnaya Gazcta»da isimleri çekilen bir sıra Azerbaycanlı edip ve muharrirlerin hala (( Feyuzat» mec muası geleneklerine ;bağlanıp, Türkçülük ve Müslümancılık yaparak, Avrupa romantizminden mülhem olduklan şiddetle tenkit olunuyor. Demek mücadele devam ediyor ve tarihimizden •kuvvet alan kültür gclenekleri, bütün zorluklar ve güçlüklere rağmen, hala canlılık gösteriyor. Muzaffer olacakları şüphesizdir. Çün kü gittikeri yol tabiidir, çünkü bu, medeni dünyanın yürüdüğü kültür ve terakki yoludur. Sonucunda zafer onun, üç renkli is tiklal bayrağının, Milli Azerbaycan Türk Demokrasi Kültürü nündür! . . .
M. Emin Resulzade, Konferanstan Sonra Gençlerin Arasında - 39 -
M. Emin RESULZADE Dlyorld : Milli kültürün esasına dayanması ve milli demokra tik Türk devletçiliği temeli üzerine kurulması itibariyle Azerbaycan, ilk Türk Devleti ve ilk müslüman Türk Cum huriyetidir.
-
40
-
MEHMET EMİN RESULZADE
�ağdaş Azerbaycan Edebiyatı
�ağdaş Azerbaycan Edebiyatı Bir kaç ay evvel Azerbaycan Kültür Geleneklerinden bah s·ederken bu konunun bir kısmına temas etdiydik; orada XIX. yüzyılda Azerbaycan edebiyatının geçirdiği safhaları belirttik; onun, Rusya'da patlak veren 1 905 inkilabından sonraki geliş mesi ile ileri gelen şahsiyetlerini zikrettik ve nihayet 1 9 1 8 de milli Azerbaycan Cumhuriyetidn kurulması ve istiklalinin i lamna kadar geçen edebi hadiseler üzerinde durduk ve konuş mamızı burada !bıraktık. Şimdi konuşmamıza bıraktığımız ıo noktadan başlayacak ve sözü yaşadığımız günlere götürrneğe sayi edeceğiz. Bunu ya. parken Demir Perde arkasındaki olaylara ait ;kaynaklardan hakkiyle istifade etmek için bütün imkanlara, maalesef, malik olmadığımızr nazara alınanızı da aynca rica edecek, görülecek noksanlar için önceden affınızı dileyeceğim. Milli Azerbaycan Cumhuriyetinin kurulduğu 1 9 1 7 ve 1 8 sı ralarında Azerbaycan halkı, tarihinin en heyecanlı günl;erini yaşıyordu; edebiyat bu heyecana tercüman oluyor, milli istik lal günlerine yaklaşınanın şevk ve sevinci içinde bulunuyor, yaratıcı büyük ümidi bütün hassaslığı ile terennüm ediyordu. Şimdi, soğuk Sibirya'nın uzaık tundralannda, Sovyet celladla rının vahşi işkencelerine dayanamıyarak vatan mücahitlerinin hissesine düşen kısmetle ecel camını içmiş bulunan şair Ali Yusuf, hadiselerin gelişimini şu ilhamlı beyitlerle tasvir edi yordu : _,- 3 -
Çok dolaştım eski şarkın ölü, hissiz yurdunu, Subh olmuştu, fakat gene bir uyaru:k görmedim. Anlamazdı kimse onun o şüpheli derdini, Ağlamazdı ıona kimse, kalbi yanık görmedim. Dediler ki öksüz şarkın hazan görmUş bağında Yeni baştan kızı l güller, yaseminler açacak; Bu karanlık gecelerin ıssız, tutkun çağında Elmas yıldız doğacak da, ufka yaldız saçacak. Dediler ki Azerbaycan Türklerinin ilinde, Eski ateş yeni baştan alevlenmiş, coşmuştur. Evet, evet bir gün şarka ·kabe olan bu ülıke Gene onu takdisle ziyarctgah yapacak. Bütün Turan, Oğuz nesli, hatta bütün şark belke, Gene onu takdisle ziyaretgah. papacak. Ey Türk oğlu, seni Tann şarka hadi gönderdi; Yatmış yurdu kardeş gibi diri'l t, kaldır, uyandır, Yüreğinde sönmiyecek bir hakiki od yandır! . . • .
Azerbaycan'ın yeni yazmaya başlayan di�r şairleri de böy le nildbince görüşler ve romantik hislerle heyecanlı idiler. Az zamanda bir çok edebi mahfeller açılıyor ve der� yayınlanı yordu. Hüseyin Cavid Mehmet Hadi, Abdullah Şaik ve başka lan bir çok yeni eserler neşrediyorlar. Bunlardan Hüseyin Ca vid'in cŞeyh San'an•ı, Mehmet Hadi'nin cAşk İlah.esi•, Ahmet Cevad'ın «Koşma »sı. Cafer Cabbarlı 'nın « Kız Kalesi» ve saide rini kaydedebiliriz. Milli Kurtuluş hareketinin, Azerbaycan ruhunun hassas tel ,
leri üzerindeki tesir derecesi ve nevini belirten milli şair Ahmet Cevad'ın, 28 Mayı·s İstiklal günü münasebetiyle hürriyet peri s ine hitap ettiği « Neden Yarandın?» parçası son derece liriktir. Onun bu lirizmiyle biz de aşina olalım : «Sen ıkudretin aşıp, coşan vaktinde, Meleklerin gülüşünden yarandıni Sihir dilli bir fırçanın eliyle Abuların duruşundan yarandını -
4
-
Ay ışığı, güzelliğin, kızlığın, Çiçeklerle öpüşünden yarandını Serinlettin bakışınla gönlümü, Bulutların uçuşundan yarandını Karanlıkta bağulurken ümidim, Tan yridızı yürüşünden yarandını Masivadan uçrnuş !birer gölgenin, Tan yeriyle görüşünden yarandın; Güzellik çin tabiade kudretin Yavaşça bir soğuşundan yarandını Kalem elde ilhamını dinlerken Sen kalbimin duruşundan yarandını Azerbaycan'ın, hamleler ve heyecanlar terennüm eden
coş
kun rübabına en ağır bir darbe indirildi. Hürriyetin feyizli ha vasına doymadan, milli istiklalin verdiği bütün nimetlerden henüz faydalanmadan, Azerbaycan edebiyatı yeniden tarihin kendisine ayırdığı feci ve hazin kısmetine katl anmak zarureti ne düştü. Sovyet istilası, edebiyatın maniasız ilerlemesi için enge�r doğurdu. Milli ruhun yabancısı bulunan ıkomünist hükümeti şe kilce milli olan edebiyata başta tahammül gösterdiyse de; ma lum olduğu
üzere, ona beynelmilel proleterya muhtevası ver
rneğe çalıştı. Fakat Sovyet işgal hükumeti milli Azerbaycan ruhunu çü rütrnek ve burada
« proletkült» denilen bir kültür yaratmak
hakkında sarfettiği emeklerinde muvaffak alamıyor; bu iş için o,
gerekli bulunan unsurlara maliık bulunmuyordu. Edebiyat
eski üstatlarının elinde idi. Görünüşte, hası l olan duruma uya
rak, bazan yeni hükümetin huşunetini, bazan da diplomatça yumuşaklı�ı eelbeden lbu yazarlar kendi çetin ve ağır
işlerini
yürütüyorlardı. cMoUa Nasreddin«in eski müdürü Celil Mehmet - Kulizade « Kemança)) admda bir piyes yazıyor. Esefli Ermeni - Müslüman
- 5 -
tokuşmaları esnasında kemançacı bir Ermeni, kendisinden in tikam almak isteyen bir Türkün eline geçiyor. Fakat sanatkar, her iki millet için ortak bir alıengin çalınınasiyle düşmanının kali'J,ini yumuşatıyor ve bu suretle ölümü atlatıyor. Piyesi ne dense o sıralarda oynatmıyorlar. Aynı yazıcının « Anamın Kitabı» adındaki başka bir eseri de pek rağbet görmüyor. Üç oğul türlü memleketlerde okumuş lardır : İran mektebinin şakirdi molla olarak dönmüş, kendi siyle beraber eski iskolastik zihniyetini getirmiştir; Türkiye terbiyesi alan öbürüsü de Azerbaycan şivesini İstanbul ağzıyla bozmayı bir marifet sayıyor; üçüncü oğul da Rusya'da tahsil görerek tamam İyle başka bir zevk taşıyor. Ailcde ihtilaf ve kav gadır gidiyor. Bu karrşıklıktan bı•kan ihtiyar baba, oğullarına öğüt vererek, annenin kitabından uzaklaşmamayı tavsiye edi yor. Cemiyeti .kendi ana kökünden ayırmak isteyen komünist lere, anlaşılan halkı <<Ananın Kitabıı>na çağıran bu eser hoş gö rünmemiş, onun için de oynanması uzun zaman ihmal edil miştir. Sül,eyman Bey Ahundzade'nin <<Laçın Yuvası» adiyle yaz dığı bir piyesi de aynı akibete uğramıştır. Macera Karabağ'da ccrcyan ediyor. Azerbaycanlı genç bir komünist, Karabağın ge çilmez yarganlarından birinde vaki bir Bey şatosunu zorluyor. Beyin, inkılapçının nişanlısı bulunan kızı kendisinden yüz çe viriyor. Faokat inkılapçı uzun bir monoloğla kızı inandırmağa çalışıy<:::ır ; inkılabın gerekliliğini ona ispat etmek istiyor « Yal nız bu yolladır ki, müslüman memleketler cihan emperyaliz minin elinden kurtulacaktırlanı diyor. . Anlaşılan, piyesin sosyal sebeple değil, sade siyasi taktiğe dayanan bu inkılapçılığından kızıl sansör pek de hoşlanmamış. Bu sansöre göre Azerbaycan kendi kuvvetleriyle ve içtimai - ik tisadi motiflerle sovyetize edilmiştir; halbuki Karabağ beyinin «Laçın Yuvası»nı zorlayan Azerbaycanlı komünist, sade emper yalizmin Şarktaki senaerini daha •kolay yıkabilmek için zorlu yor. İnkılap maksat iken, burada vasıta olarak gösteriliyor. - 6 -
HĂźseyin Cavid Rasizade (1882 - 1942)
- 7 -
« Şeyh San'an» şairi Hüseyin Cavid Azerbaycan'ın Sovyet leştirilmesinden sonra da bir çok manzumeler yazıyor. Bunlar dan mensur « Topal, Teymur» ile manzum « Peygamber» sovyet müdiranını epi meşgul ediyor. Şairin bu iki eseri okuyucular üzerinde oldukça derin tesirler bırakıyor.
Önce oynanmasına
müsaade olunan « Topal Teyınur» temaşacılan heyecana getiri yor. Devlet tiyatrosu piyesi bir kaç defa tekrarlıyor. Umumi Türklüğün tarihi kahraman tipi Timurlenk'den ahali fevkalade memnun ve coşkun. Meseleyi sonradan çaıkan bolşevikler piye sin gösterilmesini menediyorlar. «Sovyet ekmeğini yediği halde tarihi panturanİst tiplerini idealize etmek cesaretini gösteren» şaire karşı sıoıvyet tenkitcileri ateş püskürüyorl,ar. cTopal Tey mur• yazanna, uzun zaman hiddetlenmiş hükfunetin şiddetli cezalama katlanmak lazıin geliyor.
Onu yerinden, payından
ediyor, gazete sütunlannda çekiştiriyorlar. Şairin ikinci eseri, nispeten daha kolaylıkla geçiyor. Gerçi • Peygamber» manzumesinde /bolşevik mezhebincieki Marksizm akideciliği az «küfür» bulamaz. Boşlevik: şartları içinde, sanatkarlanmızın ne gibi şekillerle kendi fikirlerini söylemek fırsatmı bulduklanm gösterebii,mek için bu, son derece güzel eserden bazı parçalar nakledeyim : « Peygamber» Hazreti Muhammed'in hayatını tasvir eder. Manzum dram şeklindeki bu piyes : bu'set, davet, hicret ve za fer, diye dört perdeden ibarettir. İlk perdede Peygamber Harra dağına çıkıyor. Burada kendisine vahi geliyor. Cezbe halinde iken o, şu hasbihalde bulunuyor : cÖyle bir asr içindeyiz ki cihan, Zulmü vahşetle kavrulup yanıyor. Yüz çevirmiş de Tann'dan insan, Küfrü hak, eelıli marifet sanıyor. • • •
Dinlemez kimse kalbi , vicdAnı , Mahveden haklı, mahvalan haksız, Başçıdır halıka bir yığın cani, Hep münafı•k, şerefsiz, ahiılksızi .. -
8
-
Gülüyor, nura daima zulmet, Gülüyor fazla karşı fısk ü fücur Ah, adalet, hukuk, hürriyet. .. Ayak altında çiğnenip gidiyor! . . . » Peygamberin bu bedlb.ince söylenmiş hasbihalindeki karan lık tabioyu sovyet tenkitcileri, tabii, kapitalist ve burjuva ale mine atfederler . Fakat okuyucu veya dinleyiciler, haklı olarak, burada «komünist cenneti» içindeki realiteyi görürler. Bir ta kım cahillerin ayakları altında insanlık haklan çiğnenenler on. lar değiller mi ? «İmansızlıkta hakikat » ve «bilgisizlikte mari fet» görenler, kendil�rine musaBat olan bu hamların ta kendi leri değil midir . . . «Zulmü vahşetle kavrulup yanan» ülke bizzat onların öz yurtları ya! ... Yeis ve düşüneeye dalan Peygambere Cebrail iniyor: Ona altın kapLı bir kitap getiriyor ve kendisini cesaretlendirerek diyor ki : (( Elverir sende olsun azmü sehat, Şu karanlık muhiti git parlat. Hakkı anlat da olıma hiç meyus!.. ıı Cebn1il'in bu telkinlerine uyan Peygamber davete başlıyor : (( En küçük zerre, en büyük alem, İnce hir remzdir o, pek müphem, Her büyük kalb o remz için vuruyor. Yükselen hakka yaklaşır ancak, Onu duymaz sürüklenen haşerat. Bir güneştir o, muhteşem, parlak, Nuru hiç derkeder mi kör, heyhat ! Nerde pariarsa hak, şeref, vicdan, İyilik, doğruluk, güzellik, inan: Orda var sevgi, arda var iman, Orda var şüphesiz, büyük yaratan ! , -
9
-
Daha sonra Altın kitalbı, yani Kur'anı iktihas eden Peygamber diyor ki : Ulu Tann, o görünmez yaratan, Emreder yalnız adalet, ihsan. O, fena işleri, fuhşiyau Nehi eder. Varhluıın isbatı : Şu tabiat, şu mahabetli feza . . . Onca birdir : ulu, zengin, fı.k.aral . .
.
»
• Mahrumlar» memleketinde, bir memlekette ki daha ken disini hiç bir şeyle göstermeyen bir genç, zengin bir aileye men sup olmuş diye cezaya uğruyor, «Allah'ın zengin ilc fıkaraya» fark ·koymadığından bahsetmek ne az bir cesaret, ne de nakıs bir maharet değildir. Fakat şairin asıl cesaretini biz şimdi gö receğiz. Pey;gaınber, tebliğatı esnasında tahkirlere uğruyıor. Dişini kınyorlar. Kendisini alaya 'koyuyorlar.
Dövülmüş ve istihza
edilmiş Peygamberin nevmit bir çağında tarih remzi denen bir iskelet sahneye geliyor ve kendisine bir kılıç uzatarak, şöyle hi tap ediyor. « İnkılap istiyor musun bana bak, İşte keskin kılıç, kitalbı bırak. Parlayıp durroadıkça elde silah, Ezilirsin, kanm olur da mübah. Eylcmez yardım ince hikmetler, Kuru söz : buseler, muhabbetler. Evet ancak kılıçtadır kuvvet, Bundadır hak, şeref ve hürriyet ! Peygamber kılıcı alarak, diyor : « Evet en doğru, en güzel ayin : Ehl-i vicdana sevgi, haine kin! » Şimdi sade inandırmak değil, icbar etmek silalıma da ma -
10
-
lik olan peygamber ıbir elinde ccAllah'ın Kitabı», öbür elinde de çeLikten bir kılıç aşağıdaki monoloğu söylüyor : cc Ş u kılıç, bir de şu manalı kitap, İşte kafi size . . . yok başka hitap, Açar ancak şu kitab il gözünü, SiLecekt ir şu kılıç zulüm izini Hak, vatan, zevk, saadet, cennet, Hep kılıç gölgesi altında, evet! . . . » İşçi sını fının kılrciyle yapılan devrin fikri, şüphesiz, bolşe vik zevkini okşar; fakat yurtseverlerin «kılıç gölgesindeki va tan» anlamı halis komünistlerin pek de hoşlanacaklan bir şey değildir. Bilhassa ki komünist rejimi ve istilası altında ezilen Azerbaycan vatanında Azerbaycanlı şairin yarattığı Peygambe rin ağzından söylenen vatan şianmn ifadesi aydındır. Bu, milli yetçi bir mfınadadır. Vatanı sade sözde sevme yetmez : çünkü herhangi hak gi bi, vatar.. da ancak mücadelede ·kazanılır. Büyük bir sanada ya. zılan bu kıssadan Azerbaycanlı okuyucunun alacağı hisse işte budur. Yurtseverlik bu eserin teferruatında da belirtiLmiştir. İşte bir misal. Peygambere gülen yaramaz sokak çocuklarının ağız. !arına şu beyider verilmiştir. « Diyor gökte bahçeler var, Orda çiçekler nur saçar. İnsan melek gibi uçar. . . istemem, masaldır onlar, Ben vuroldum yalnız sana, Vatan! . .. ah, sevgili ana! Dün bir kuş gördüm yaralı, Düşmüş yurdundan aralı; Dişierdi göğsünü çalı; Söylerdi san her meali : -
ll
-
Vahşi kartal ·kıydı bana Vatan! . . . ah ,sevgili ana ! . .
.
»
Bu söyleyişlerde Bolşevikler, muhtemel,diı· ki, komsamol Allahsızlığr görürler: hallbaki yurtsever Azerbaycan, şüphesiz, göğsü delinen yaralı kuşun şahsında mukaddes ateş memleke. tinin sembotü « Promete»yi görür; bu Promete geçmişteki iki başlı çarlık kartalının yerini tutan Bolşevizmin «Orak ve Çe kici» tarafından parçalanıp didiliyor. Hüseyin Cavid'in kaydettiğİrniz bu iki eserden başka, gene Sovyet devrinde yazılmış, başka eserleri de vardır. Bunlardan elimize geçen «Uçurum »la
« İblis »den bir iki parça verelim.
« Uçurum» İstanbul'da geçen bir macera'nın destanıdır. Res sam Celal Paris'e gidiyor, Anjel adında oynak bir Fransız gü zeline tutuluyor, İstanbul'da bıraktığı genç kansı ile çocuğu nu ihmal ediyor; bir kıskançlıık sahnesi esnasında •kansının ku cağındaki küçük yavrusu balkondan düşüp ölüyor;
sonunda
Anj el de kendisini terkediyor; kör pişman, kansına dönüyor, af istiyor ve bu affı bulamadığından kendisini uçuruma atarak helak oluyor. Eserin moralist ve idealist kahramanr Ekrem, Pa ris'e gitmek üzere bulunan arkadaşı CelAl'e istikamet vennek dil.eğiyle şunlan söylüyor : « Evet, bu pek güzel düşünce lakin, Seyahatten zevk alan bir Türk için Kınm yaylalan, İdil boyları, Kafkas dağlan, şanlı Türk soylan Birer sergidir, seyrine doyulmaz; Genç bir ressam için değersiz olmazi Celal'in tablolannı seyrederek, maharet ve iktidarına hay ran olan Ekrem, şayanı dikkattir, Peygamber şairinin kalemle tasvir et tiği bir tablonun fırça ile tersimini özlüyor : « Ben öyle bir,. ressam olsaydım eğer, Hicaz ülkesine eylerdim sefer; -
12
-
Uğraşıp dunırdum bir hayLi müddet, Bir çok düşünceden sonra nihayet, Tasvir eylerdim gençlik ça�ında Büyük Muhammed'i Harra da�ında ! .
. .
»
Aynı motifi biz şairin eserleri arasında rnüstesna yer tutan «
İblis»de de buluyoruz. Şu eserinde şair esasen hürriyet ve in.
sani fikirlerin bir romanti�i olarak meydana çıkıyor. İnsanla rın lanetlerine karşı nefsini müdafaa eden İblis'in a�yle, İn· sanlar arasındaki tezadı tasvir ve adern eviadının düşkünlü� nü ve kendi cinsine kadşı canavar kesildi�ini
teşhir ediyor.
Eserin İblis adrndan söylenen son monolo�nu beraber oku yalım : « İblis ! . . . o !büyük ad, ne kadar calib-i hayret, Her ül•kede, her d.ilde anılmakta o şöhret. Her ·kulübede, kaşanede, viranede İblis ! Her kabede, puthanede, meyhanede İblis ! . Herkes beni dinler, fakat eyler yine nefret, Herkes bana aciz ·kul iken besler adavet. Lakin beni tahkir eden ey ebleh-i miskin! Oldukça musaHat sana hep nefs-i laimin, Pençemde demadem ezilip kahrolacaksm, Daim ayak altında sönüp mahvolacaksın. Bensiz de emin ol, size rehberlik eden var : Kan püsküren, ateş savuran •kinli kırallar, Şahlar, ulu ha:kanlar, o çıLgın derebeyler, Bin hile kuran tilki siyasiler, o her an Mezhep çıkaran, yol ayıran hadim edyan; Onlar, evet onlar sizi çi�etme�e kafi, Kafi sizi kahretme�e, . mahvetme�e .kafi. . . Ben terk ederim sizleeri el'an, neme lazım! Hiçten gelerek, hiçli�e ıolmaktayırn azim. İblis nedir? . . . - Cümle biyanetlere bais ! .
- -1 3 -
Ya herkese hain olan insan nedir? - İblis! . . » .
En koyu bir inkılapçı edasiyle yazılan bu eserinde dahi şair kendisini terketmeyen ana düşüncesine -milliyet ve türk çülük fikrine- özel bir yer ayınyor: Turan'ın kurtulması için yalnız kılıncın kafi gelmedi�i bir kahraınanımn a�iyle, « Turan'a kılıçtan daha keskin ulu kuvvet, Yalnız medeniyet, medeniyet, medeniyet! . . . » dir, diye ifade ediyor. Bu medeniyet ve irfan ıolmazsa, şairin söyletti�i bir Türk subayının tasavvurunca, Türk Ordusu : « isterse bütün Hind'i de, Afgan'ı da sarsın, isterse bütün karşı çıkan manii yı'ksın, Turan'ı -basıp bağrına, Altaylıara çıksın , Mümkün değil, asla olamaz mail-i amal, E ttikçe cehalet eli bu miUeti pamal ! » Edebi faaliyetinin sonlanna doğru Cavit yeni fbir eser neş riİıe dahi muvaffak oldu. Bu manzum trajedinin, adı «Siyavuş • tan görüldüğü gibi, mazmunu « Şahname »dcn alınmıştır. Bü yük İran şairinin bu mazlum kahramanı, onun yaşamış oldu� facia1arla muvaffakiyetsizlikler, tabiidir ki, Azerbaycan'ın ro mantik şairi tarafından, gerek zamanın iktizası ve gerek sahne tekniği bakımından, epi işlenmiş ve tadil olunmuştur. Liberal bir aristokrat tipi olan Siyavuş'un karakteristik vasıflan maz. lurnlara ve yoksullara acımak ve keyfi işlerle zulüm ve cebir yapınağa ıkarşı nefret beslemek hislerini belirten çizgilerle epi kabartılmıştır. Cavid'in di�er eserleri gibi, « Siyavuş » da, Türk şiirinin gü zellik esrannı belirten sanatkar bir ifade parlaklığına maliktir. İşte rakseden güzel kadının son derece latif bir teğannisi : -
14
-
«Kaygusuz babann ılık bu sesi , Telierime kondu zulmet uçarken, Sarhoş bülbülün o baygın sesi Okşadı ruhumu güller açarken. Yasemen, nilüfer, sünbül, menekşe Mey sundular bana elmas jaleden Güneş üryan vücudumu emdikçe Bir tüle büriindüm sanki laleden.• Fakat bu piyeste !biz lirik nağmelerin yanında güzel tanzim olunmuş salınelerin her gelişini takip eden bir çok derin mAna· lı felsefi fikirler dahi buluyoruz. Bu kadar da de�il; okuyucu burada hürriyet için çarpışma�a çağıran ooşkun hitaplara dahi rastlıyor. İşte gayrimemnun köylü isyanlannın korku bilmez genç başbu� Altay; o, ,kendi arkadaşlanna aşa�ıdaki beyitler· le hitap ediyor : «Zulme karşı dikbaş ve mağıı.ır olun; Hürriyet u�runda pek cesur olun; Saadet perisi gülmez kullara, Munis olur ancak demir kollara! • İşte bir davet . ki, onu, sosyal ve milli esirli�in mümessili Sovyet Hükumetine karşı defalada isyan eden ve eserin yazıl. dığı sırada bilfiil isyan halinde bulunan şimdiki köylü başçılan dahi iki elle imza ederler. Bolşevik ist ilasının ilk devirlerinde Hüseyin Cavid'e, nis· beten daha fazla yazmak ve yazdıklarını okutmak ve dinletmek müyesser oluyor. Halbuki milli cereyanın diğer sözcüsü Cevat Ahundzade'nin işi Bolşevik devrinde katiyen tutmuyor. Eski bir «Müsavatç�» olmak ha�ebiyle onu, hapsediyıorlar. Matbuat sayfalannda, edefuiyat 'kongrelerinde aforoz ve teşhir ediyorlar. Eserlerini bastırmıyor ve basılanlan da toplattınyorlar. Bütün bunlara rağmen onun yazdıg-r parçalar elden ele gezerek genç komünistlerin arasında bile revaç buluyor. Genç Bolşevik şa.
- ıs -
irler ·kendi yazdıkları şiirlerini
Cevad'ın tenkid ve takdirine
arzetmek derecede onun tesirine düşüyorlar.
Siyasi
olmayan
parçaları bazan fırsat bularak matbuat sayfalarında yer bulu yor. Bunlardan bir çoğu semboliktir. Bu semboller hemen çe kist ruhlu münekkitlerce deşifre olunup, şaire lıücum için bir vesile oluyor.
Cevad sembolizminin başbca konusu Azerbay
can'daki tabiat manzaralandır. Mesela şair lbir gün memleketin bereket ·kaynağı olan Kür (Kura) nehrini tasvir ediyor. Bu tas vir şu . beyitle bitiyor : « Eğil Kürüm, eğil geç, Devran senin değil, geç! . . . ,, Başka bir gün de « Gökgöhü tasvir ediyor. Gence civarında bir yayla gölüne ithaf olunan bu 1irik şiiri dinieyeJim : Dumanlı dağların yeşil koynunda, Bulmuş güzellikte kemali Gökgöl; Yeşil gerdan bendi güzel boynunda, Aksetmiş dağiann cemali, GökgöL * * *
Yayılmış şöhretin şarka, şimale; Şairler hayrandır sendeki hale; Dumanlı dağlara gelen suale Bir cevap almamış, soralı GökgöL * * *
Bulunmaz düny.ı da benzerin belke, Zuvvann olmuştur bir -büyük ülke, Olaydı gönlünde bir yeşil gölge, Düşeydi sinene yaralı GökgöL * * *
Senin güzelliğin gelmez ki saya. Koynunda yer vardır yıldıza, aya;
- 16 -
Ahmet Cevat (1892 - 1937)
-
17
-
Oldun sen onlara mihrihan daya,
Pelek loisatını kuralı Gökgöl. • * *
Kesin iyş ü nuşu gelenler, susun, Dumandan yorganı, döşeği yosun, Bir yo�gun peri var, bir az uyusun; Uyusun dağların maralı GökgöL * * *
Dolanır başına gökte bulutlar, Bezenmiş aşkınla çiçekler, otlar; Öper yanağından ·kurbanlar otlar, Ayrılık gönllinün ıkırab Gökgöl . . . * * *
Bir sözün var mıdır esen yellere? Sifariş etmeye uzak illere. . . Yayılsın şöhretin bütün dillere, Olursa olsun koy harali GökgöL
. .
•
Çekist ruhlu Sovyet tenkidçileri «Bir sözün var mıdır esen Sifariş etmeye uzak illere ! » beytinde z.ksi ihtilalci bir
yellere
remiz bulunuyorlar. Bu suretle Ccvad o nl arı n muhakemesince -
cc İnkılap tarafından uzak iliere atılmış Müsavatçı milliyetçiler»e işaret etmek i stiyo rmu ş Cevad'a bir aralık Gürcü şairi Şota .
Rustaveli'nin « Kaplan derisi giym iş pehlivan» adındaki man zumesini manzum olarak Türkçeye tercüme cttirmişlerse de, sonralar kendisini tamamiyle likide etmiş, tercümesini de mey dandan ·kaldırmışlardır. Nitekim Hüseyin Cavid de aydınlara karşı tatbik olunan umumi temizleme, mahsus tabiriyle « kat
liam» yıllannda Azerbaycan muhitinden uzaktaştınlmış, gider
gelmez bir diyara gönderilmiştir. Sibirya'nın ücra bir köşesin de, mahrumiyet ve sefaJetler içinde aziz yurdunun yolunda ka lan gözlerini dbediyen kapayan büyük şairin bu «vahşet dünya-
18
-
sından kat-i alı\ka ettiğini, bu defa, facianın şahidi olan bir Azerbaycanlııdan, takdir edeceğiniz, acılarla haber aldık. Bolşevik devrinden evvelki yazıcılardan. Sovyet idaresi aL tında en çok muvaffakiyet Cafer Cabbarlı'nın hissesine düş müştür. Radikal düşünüşü, yetiştiği sosyal sınıf, ekseriyetle mazlumlar ve nasipsizlerin hayatından aldığı konul;:mn özelli ği, Boİşeviklerin kendisine nispet yumuşaklıkianna sebep ol muştur. Onlar Cafer'i kendilerine «çığırdaş» sayarlar, piyesleri şiddetle sansör edilerek tadile uğradıktan sonra olsa da, hem basılmaya, hem de oynanmaya bırakılır. Onun kaleminden ma haretle işlenmiş bir çok eserl�r çıkmıştır. Sovyet tenkidcilerin ce, mevcut yazıcılar arasında k,oıllektivist düşünüşü en çok be nimseyen · bir yazar olarak tclakki edildiği halde, piyeslcrine verdiği unvaniann hemen hepsi - «Vefali Serriye», «Aydın», «Oktay», « Sevil••, «Od Gelini••, «Yaşar>> ve saire gibi - ferdi (in dividuel) bir karakterdedirler. Mil li muhaceret basınında Azer baycan'daki edebi cereyanları yakından takip eden yazarlan mızdan Mirza Bala'nın !bir takdirine göre individüalizm ve onunla !beraber liberalizm Cabbarlı'nın bütün eserl�rinde mev cuttur. Bu fikri Sovyet tenkidçilerinin ciddi olanlannda da bu luyoruz. Son zamanlarda Baku'de neşrolunan iki ciltlik «Azer baycan edebiyatı· tarihi» de Cabbar1ı'yı tahlil ederken, kahra manlannın «ferdiyetçiliği ve hatta anarşistlikleri» üzerinde durmaktadır. Hakikaten de «Aydın» teatro salonunu titreten alkışlar arasında fi.k rin, sayin, sanatın ve bir insanı hakiki şah siyet yapan bütün değerlerin hürriyetini talebediyor. O, hiç bir milletin başka bir millet üzerinde ağalık etmesini istemiyor. İstiklal ,bu en büyük bir feyizdir. «Defolsun Osmanlıların Hi caz'daki, İngilizlerin Hindistan'daki ve Rusların da Azerbay can'daki ağalıklan . . . » « Oktay» hayatın her safhasında ve bilhassa kültürle sanat ta yaşayışın millileşmesi için vuruşuyor. Aktörlerin sahne ar kasr yaşayışlanna ait bir oyun oynanıyor. Sahne içinde bir sah ne gösteriliyor. Oyun esnasında Türk kadın rolünü oynayan fa. - 19 -
kat Türk olmayan bir aktris nazl,anıyor, ve sahneye çı,kmak is temiyor. Bu anda piyesin kahramanı Oktay estırada'ye ,geliyor ve hidd·e tli bir eda ilc seyircilere bağırıyıor :
« Bir aktris de ve
remiyeceksense, öl ! . . . » Hitap müthiş bir tesir yapıyor. Seyirciler arasından genç bir Türk kızı fırlayarak, sahneye gel iyor ve nazlanan .aktrisin yerini başariyle dolduruyor. Olağanüstü bir tesir. Seyircilerin heyecanı sözle tesvir olunarnıyacak bir derec�de! . . . «Od Gelini»ni Cafer « Çeka» hapsinden çıktıktan sonra yaz mıştır. O , vaktiyle gerek memlekette, gerekse memleket hari cinde akislcr yapan bir hadise dolayısiyle, « Müsavatçılar» gru biyle birlikte hapscdilmişti. Bu eserde ateşperest Azerbaycan'ın Müslüman - Arap istilasına karşı mücadelesi sembolize ediliyor. Yeni sahipler memleketin bütün zenginliklerini çalıp götürü yorlar. Neft devletin malıı ilan olunuyor, Arabistan'a taşınıyor. Azerbaycanlıları İ slam dinini kabul için zorluyıodar. Halk is yan ediyor. Genç İ lhan sevgilisinin başörtüsünden yaptığı bir bayrakla meydana atıh.yor. Müthiş bir mücadeleden sonra onu tutuyorlar; esarete götürüyorlar ve idamına karar veriyorlar. Elleri arkasına bağlı olarak kendisini darağacı altında şahadet kelimesini söylemek için zorluyorlar. O ise «bütün dünya dese de, ben demem : Lailahe iilallah! » diye haykırıyor. Tablonun remizli olduğu meydandadır . Seyircilere «Arap» sözü iLe « İ slam» ıkelimeleri yerine fikren <<Rus » ve « Komünizm» sözlerini lroymak, manayı aktüelleştirrneğe kafidir. Cabbarlı sade yazar değil aynı zamanda bir rej isördür. Meşhur musiki profesörü Glier onun « Şah Sanern» adındaki manzum piyesini notaya geçirerek
opera haline
koymuştur.
« Kız Kalası » manzumesi gibi, eserlerinden bir kısmı Rusça ile beraber, Kafkasya dillerine de tercüme edilmiştir. Dramlann dan başka Cabbarlı'nın medeni şiirleriyle hikayeleri de vardır. Calfuarh'nın dramatörlüğü Azerbaycan dramatörlüğünde mü him bir merhaledir. Tenkidçilerinden biri bahsederken ezcümle şöyle der : -
20
-
onun özelJiğinden
Cafer CebbarlÄą (1899 - 1934)
- 21 -
« Cabbarlı, kendi yaratıcılığında Azerbaycan klasik drama törlüğünün en iyi cihetlcrini devam ettirmekle beraber, dünya dramatörlüğünün de başarılarından faydalandı. İbsen gibi ak tüel, kc.t'i ve cesaretlJ, Şiiler gibi isyankar, Şekspir gibi engin ve renkli, Gorki gibi ülkülü olmaya çalışan, öğrenen, arayan Cabbarlı, Azerbaycan dramatörlüğünde sosyal realizmin esası nı koydu. Aydın, Oktay, tlhan gibi kahramanlarda, etrafianndaki in· sanlara heyecanlar veren özellikler vardır. Bunlar ateşli sözl.c riyle, açık fikirleriyle ve cesaretli hareketleriyle insanlan sar sarak arkalanndan sürüklüyorlar. Bin bir türlü felaket ve sefa Iete bakmıyarak cidale sürüklenen bu insanlar, anlaşılmaz bir kuvvetle, bu rehberlerden aynlmıyorlar. Hatta kahramanlar bunları işin aksiliği ile tanıştırıp kendilerini tehlikeden uzak laştırmak istedikleri zaman !bile onlar kendilerini bekleyen ce falara memnuniyetle hazır ıolduktannı bildiriyorlar. Cabbarlı' da erkek kahramanlar gibi ·kadın kahramanlar da birer olgun tiplerdir. Onun eserlerinde Azerbaycan cemiyetindeki büıün nıcseleler gibi kadın meselesi de reel bir şekiLde koyulmuş ve halledilmiştir. Kız kalesindeki Turna, metanedi ve namuslu bir Azerbaycan komiserleri onun tabutu başında nöbete durdular rindeki kadın tabloları pasif itirazdan başlayarak, aktif protes toya ve sosyal mücadeleye kadar yükseliyor. Cabbarlı dramlarının bir özelliği de müSbet kahramanlan nın kudretini belirtmek için karşılarına çıkan menfi tipleri ol gun bir şekilde ve kuvvetli olarak tasvir etmektir, ta ki bu şey tanlan yenebikn kahramanların ilahi •kuvvetleri hakkiyle tak dir ve tasavvur olunabilsin. Umumi konferans çerçevesi için de, maalesef Cabbarlı eser ve tiplerinin tafsilli tahlil ve vesika lannı veremiyeceğiz. ıDaha genç çağında kuvvet ve enerjiyle dolu iken, o, 1934 raddelerinde vefat etti. Kendisini devlet hesabına defnettiler. Azerbaycan kızının şuurlaştınlmış tipidir. Cabbarb'nın eserle- 22 -
ve bununla, kıomünist değilken, kendisini benimsediklerini ka pamak istediler. Komünist olmadığını gösteren hadiselerden bi ri de onun Moskova'da toplanan edipler kongresinde söylediği meşhur nutuktur. Bu nutkunda o, « hakiki sanatkar ve yazarın şanına yakl'şmayan sosyal ısmarlama» usulünün, yani şairleri hükümet tarafından muayyen konular üzerine yazı yazdırtma ya meobur tutmanın aleyhinde bulunmasıdır. Bolşevik istilasırrdan evvelki meşhur isimlerle beraber Sov yet Azerbaycan'da yaratıcılık istiklali gösteren yeni bazı yazar lar dahi görülmüştür. Böylelerine biz, hayatı tasvir eden hika ye, nuvel ve roman yazarlan arasında rastlıyoruz; bunlar ek esriyetle resmi Sovyet tenkidcilerinin şiddetli hücumlanna çar pıyıorlar. Misal olarak Sabir Ralıman adında birisi tarafından yazılan cVefasız» romanı üzerinde duralım. «Vefasız»ın hüla sası şudur : Fakir bir müezzin ailesinin komşuluğuna bir Sovyet me muru göçüyor. Memurun sekiz yaşında pioner, yani küçük ko münist bir oğlu vardır. Yaramaz pioner komşulara rahat ver miyor. Müezzinin bahçesinde o, kırmadık fidan, koparınadık budak bırakınıyor; her şeyi alt üst ediyor. Müezzin ailesi yeni komşusunun elinden zarda. Müczzinin karısı hastalanıyor. Biri cik oğlu işsizdir. Kendisi artrk ihtiyardır, ahır hayatının son günlerini yaşıyor. Az çok değerli olan bütün eşyasını satmıştır; müezzin ailesi artık, sözün tam manasiyle, açtır. Nihayet cami de kapanıyor. Yaşayış çıkılmaz bir safhadadır. Günlerden bir gün avludan atılan bir taşla müezzinin pen ceresinin camı kınlıyor; taş, hasta yatağındaki kansının kalbi ne değiyor; kadıncağız bir daha
ayılmamak üzere bayılıyor.
Bundan son derece mütessir olan ihtiyar, oğluna müracaat ede rek diyor ki : « Oğlum Salih, anan açlıktan ve pioner'in attığı taştan öldü. Biraz sonra ben de ölürüm. Ne kadar elim olsa da, muhtemel, sen de ölürsün. Fakat, oğlum, iki gözüm, kendi işimiz uğrunda şeref ve namusla ölelim. »
-23 -
Bir az sonra ihtiyar müezzin çıldırıyor. Yetim kalan Salih iş aramaya çıkıyor. Fakat müezzin oğlu olduğu için onu her yerden kovuyorlar. Nihayet o, komşuluktaki komünist Sultan'_ la tanrşıyor. Sultan her hususta kendine muti olmak şartiyle ona, müdürü bulunduğu dairede bir iş veriyor. Burada Salih memurlardan İnce adında genç bir kızla tanışıyor. Sultan'ın aşkını reddetmiş bulunan İnce'nin muktedir müdür tarafından takip edildiğini öğrenen Salih bu hususta .kıza haber veriyor; bu «ihanetinden» haber tutan Sultan, Salih'i kendi himayesin den mahrum ediyor; o, hizmetten çıkanlıyor ve müezzin oğlu ol,duğu için komsamolluktan (yani genç komünistler teşkilatın dan) tard olunuyor. Salih tekrar sokak ortasındadır. Gök altında kendisine yer olmadığım düşündüğü ümitsiz bir çağında Salih kendi kendine söyleniyıor : (( Yeni rejim anamı öldürdü, ataını çıldırt tı, beni de her haktan mahrum parya ha Line koydu. Ne yapmalı . . .
Bütün haklardan mahrum edilmiş
sefil malırumiann intikamını almalı! . . . » : komünist Sul tan'ın canına kıyıyor.
Karanm veriyor ve
Görüy�'rsunuz ki bu hib:v �de f.�lVyet hayatı oldukça reel bir şekilde anlatılıyor. Takip olunan insanın faciası tasvir olu nuyor ve tazyiklere karşı mücadele eden •kahraman tip i verili yor. Gösterdiği bu cesaretli realizmi için Sovyet teniddinin ya zar üzerine yapacağı müthiş hücumu tahmin etmek zor değil dir. Bu tenkid ona (( tersine realist>> adım takıyıor ve kendisini sınıf düşmanı ufak ;burjuva zihniyetinin esirh> diye telakki edL yor. Baku'de yayınlanan « Bakinskı Raboçı» gazetesinin edebi yat tenkidçisine göre (numara 125, yıl l934) yazar «alelade şart tarla görenekierin ağına düşmüş, inkılapçıhğa mahsus ihatadan mahrum bir zevalidin> ; bu tenkidçi «Sovyet rejiminin adalet sizliğinden, anasını öldürdüğünden, babsını çıldırttığından ve kendisini de ,dilenci haline ,koyduğundan>>
bahseden
SaLih'e
karşı hiddet ve kinle doludur. Sabir Rabman'ın önce Sovyet takdirini alıp hükumet mat haası tarafından yayınlanan bu romanı gibi H . Ahundh'nın «Ke-
- 24 -
lefin Ucu» adındaki romanı
da önce aynı surette takdir olunup
devlet tarafından yayınlanarak,
takdir nişanı ile müıkafatlan
dınlmış iken, sonradan « aksi inkılapçı ve Musavatçı» ruhuyla zehirlenmiş idderle bulaşık birer eser olarak meydandan kal dırıldı yazarlarıda tekdire uğradılar. « Kelefin Ucu»nda tasvir
olunan !kahraman, bir köy çocuğu iken, Baku'ye gelmiş ve bu. rada inkilapçı proleterya muhitinde (( koyu bir komünist» ola cağına « milliyetçilik ruhuyla» aşılanmıştır. Bu aşıyı önce sez
memiş bulunan Sovyet çekistleri sonra ayılmışlar, eseri de mü essiri de meydandan kaldırmışlardır. * • *
1937 raddelerind.e bütün Sovyetlerde olduğu gibi, Azerbay can' da da şiddetli tentizlemeler oldu . Katliam devri denilen bu yıllarda Azerbaycan'daki kültür kuvvetleri esaslı surette tasvi ye olundu. Azerbaycan'ın Sovyetleştirilmesinde önemli rolleri olan yerli komünistlerin bile boğazlandığı bu kaiılı yılda Hüse yin Cavid, Ahmet Cevad gibi milli şairlerin vücutlarına şüp hesiz tahammül edilemezdi. Kendilerini ve kendilerine benze. yenleri meydandan kaLdırdılar ve sade şahısiarım kaldırınakla kalmayıp, temsil ettikleri edebi cereyana da yeni bir istikamet vermek istediler. Türklük ve Türkçülük ideolojisi kokan duy
gu ve düşünceler gibi Türk tenninobjisi de menedildL İdeolo j ideki komünizm gibi, terminok>j ide de Sovyetizm hakim ola caktı; bu, terimierin İslami ve Avrupai sistemden Rusça siste mine. geçirilmesi ve Azericede
bulunmayan
Arapçadan, Farsçadan ve hatta herhangi
sözlerin
Azeri
yerine
olmayan bir
Türkçeden alınan sözler değil, ancak Rusça kelimelerin koyul ması demekti. Büyük bir « Sovyet milleti» yaratılıyordu. Çok dilli Sovyet illeri bu « milletin» yüksek menfaatlerine hizmet edecek, küçük milletler büyük Rus milleti ile birleşrnek yolun da yüıüyeceklerdi. Hakim ruh bu idi. 1 939'da, Türk illerine tat. bik olunan bu kültür siyasetinin kahbı da bulundu. Arap harf. ,
-25 -
�ri sisteminden vaktiyle latin harfleri sistemine geçirilmiş bu lunan Türk yazılan Kirillitse denilen Rus harfleri sistemine uy duruldu. Bugünden itibaren, ideoloj i de sözde Sovyet ideali de nilen ubüyük Rus milleti ilc lbirleşmek» esasında yürütülüyor. Bu devirden başlayarak
Azeri veya Azerbaycan Türkçesi
yok Azerbaycan dili, milleti ve edebiyatı vardır. Milliyet ve din camiası ile vücuda gelen kültür muhiti yok, yalnız komünist ideoloj isi ve Sovyet patriyotizmi vardır. Mahalli ve milli de�er ler yalnız bu • müşterek ve büyük vatanın» menfaatlerine uy duklan nisbette sayılır ve sevilirler; aksi takdirde ezilir ve öl dürülürler. Azerbaycan edebiyatı şimdi lbu şartlar altında yaşamak zorundadır. Bu zorluklar ve zorlamalar neticesinde ayakta du rabilmek isteyen bir yazar, edip ve şair, d�il ki tarihçe ba�lı oldu� İslam ve Türk ideallerinden yüz çevirecek, medeni dün. ya ölçülerine hor bakacak ve hatta 1 939 ' dan evvelki senelerde yazılan Sovyet Azerbaycan edebiyatının eserlerini dahi red ve inkar edecektir. Nitekim asıl Sovyet devrinde yetişen ve bir ko münist edip ve şairi olarak şöhret kazanan adamlar bile evvel ki yazılannı bizzat red etmişLer, « Büyük» Stalin'in iltifatını ka zanmak ve göğüslerine Lenin nişanını takınakla kariyer yapa bilmek için Samed Vurgun gibi, eski şiirlerinin öldü�ü biz zat ilan etmişlerdir. Buna ra�cn potensial Azeri kültür kuvvetlerinin faaliyet ten ka1.madıklarına şahit oluyoruz. Sovyet patriotizmi'nin kad rosu içinde bile Azerbaycan özelliklerinin potensiali kendi te sirin i göstermekte ve varlı�ını ispat için çalışmaktadır. Son yıl larda bir çok tercüme edebiyatı meydana gelmiştir. Doğu ve lba tı klasiklerinden bir çoğu Azericeıye çevrilmiştir. Bunlar arasında Nizami'nin bütün eserleri, Rus şairi Puşkin'in
«
Yevgeni
Anlgin»i, Gürcü şairi Şota Rustoveli'nin • Kaplan derisi giymiş pehlivan» manzumesi, manzum olarak, Türkçeye tercüme edil-
26
-
mişlerdir. Tercüme eserlerden başka orijinal eserler de yazıl mrş; bunlar arasında yukarıda bahsettiğimiz Samed Vurgun, Stalin'i idealize eden dalkavukca eserler yanında bir de «Vakıf» adında manzum bir dram yazmıştır. «Vakıf>> XVI I I inci yüzyı lın meşhur Azeri şairi Molla Penah Vakıf'ın hayat ve eserlerin den mülhem olarak yazılmıştır. Umumi Sovye t patriyotizmini
terviç eden son Rus eserlerinin örneğiyle Azerbaycan patriyo tizmini tervic eden bu piyes, çağdaş Azerbaycan sahnesinin en başanlı bir eseri sayılır. Samed'in dili, şairlik kudreti ve patri yotizmi nası l anladrğı hakkında bir fikir verebilmek için onun bu manzumesinden bazı beyitleri beraber gözden geçirelim : Şair Vakıf, malum oJ,duğu üzere, Ağa Muhammed Şah Ka car ile harbed�n Karabağ Ranı'nın veziri idi. Piyese göre, Kara bağ Ham yenilmiş, Muhammed Şah'ın keyif meclisi kurulmuş tur. Vakıf yakalanmış, kendisini huzura götürüyorlar. Şair içe ri girerken Kacar'a baş eğmiyor.
KACAR - Aha . . h�ş eğmiyir huzurumuzda bu,! . . . ŞEYH - Yoktur vicdanında kanun korkusu. KAC.\R {Vukıf'a) şair, bükfundann huzurundasen; VAK.IF Bunu sensiz de lüşünıniişüm men. KACAR - KACAR Bes baş eğmedlniz? .
-
-
·
-
VAK.IF -
E�edlın beli. Eğilmez vicdanın büyük heykeli.
KACAR - Kılıçlar tokkaşıp iş gören zaman Ne eyler dediğin boş kuru vicdan?.
VAKIF - Vicdan dedikleri bir hakikettir Beşiği, meza.ri edebiyettir. KACAR - Bes zinda.n necedlr, karanlık zindan?
VAKlF - Soğuk KACAR
-
:.n�z.�;nı
<;� ziynettir insan.
Aha,
sımayırdını idraklııizi, Doğrudan bir şair gördüm sizi. Hoşbaht ha(k etmiş sizi yaradan -
27
-
VAKIF - Dünyada kalacak yalnız yaradan. KACAR - Çoh gözel, çoh gözel inanın ki men, Slzla ruhunuzu sevdim yürekten. Göklerin bisab bu. u'lduz, bu ay, Göklere baş çeken bu gözel saray. Size tapşırıilsm bu günden gerek, ADcak bir şartmı var . . VAK.IF Buyurun görek. KACAR - Gerek Fars dilJnde yazılsın şiir, .
VAKlF - Farsm Heyyamı var, Firdevsisf var; Ne çohtur onlarda boyük sanatkAr. Bizim bu dağların otluymn men de Az az uydunıram yeri gelende. KACAR - Yahşt değil, el götür inadından İnadcı olmaya gerektir insan. VAK.IF - Aldadabilmemiş dü.uyanm van Bir meslek aşktyle yaşayanlan. Men vatan bağıada azad bir kuşam Mensebe, şöhrete satıhnaımşam. VEZİR
- Yok. . . patavalı çoban bir ölke Böyük Ftrdevliler yanttı belke?
VAKIF - Dayan . . bu bahçen:ln her bir bu.cajı Nice çiçek, nice güller bltinntş ; Sizin güldüğünüz çoban topra� Nizamiler, Füzuliler yetfrmlş. . . .
Son yılların rnahsulü bir manzume üzerinde de durabiliril. 700 mısrai bulan bu manzwne pannak usulü ile yazılmış bir destandır. Klasik destanlar üslfıbunda, Dede-Korkut masalla rının renk ve ahengiyle yazılan ve Azeıibaycan şivesi ile edebi - 28 -
zevkinin özellik ve unsurJ,annı taşıyarak, gelenkli hayat tablo larını canlandıran bu destan :
diye başlar.
cŞah ismall devrlnden, Tebriz'in Kamer'inden Size bir nağılım var; Kulak asm, a dostlar! •
Caier Hendan imzasım taşıyan bu destanm muhtevası, kı saca, budur :
Şah İsmail'in düğünü . var. Bu münasebetle, Tebriz'de, dünyanın her tarafından gelmiş müınessiller vardır. Hindistan Prensi de bunlann arasındadır. Bütün şehir, şahane düğün mü nasebetiyle e�leniy;or. Meydanda genç o�lanlarla kızlar cıdıra çıkıyorlar. Cıdınn dikkati çeken en parlak yıldızı genç ve gü zel bir kızdır. Destanin ifadesiyle : •Onun adı Kamer'miş, Güneşten nôr emerıniş. Aya bakma diyermlş, Güne çıkma diyermfş ıt . . .
Hindistan Prensi bu «Lekesiz Azerbaycan ayına• vuruluyor. « Lekesiz ay• tabiri şairindir :
«Kameriyle öAiftıür, Gökteki kehkeşanlar. Tebriz diyor : menlm de Yerde bir Kamer'lm var. Eğer lekelielirse Gökte ayın yanalı; Lekesiz ay dojurmuş Azerbaycan top�! • Kamer'le Prens nişanlanıyorlar ve beraber Hindistan'a gi diyorlar. Tdhriz'in Kamer'le vedalaşması çok canlıdır. -
29
-
«Kamer aynlan zaman Ona Tebriz uzaktan:
Getme, getme diytrdi; Deve zınkıraklan Hezin lıezin çalırdı; «Gök Mesçid» den göklere ZU ezan ucalırdı. Kalbinde Azerbaycan Kamer getti uzağa; Kim billr dönecek mi Bir de doğma toprağa! ? >> . . .
Hindistan'da Kamer'in hayatı naz ve nimet içinde geçiyor. Şahane hayat yaşıyor, fakat ruhu izdiraptadır. Vatan ağırlığı kendine huzur ve rahat vermiyor.
«Başka bir alem varmış Veten (* ) adlı sevgide. Unutturur her şeyi Gurbet elde bu sevgi; Can1anır her çiçekte, Her bir gülde bu sevgi. Veten aşkı ôzizdir, O her şeyden ucadır; Onun şanlı tarihi Tarihlerden kocadır! » Güzleri daima vatan yolunda kalan, kalbi bovuna hasretle yanan Kamer, Hindistan'daki sarayının penceresinden bakar ken, o taraflardan gelen bir kervanın geçtiğini görür; hemen adam gönderir, serhandan haber öğrenmesini ister. haber korkunçtur.
Tebriz sokaklan birer sengere çevrilmiştir. (* ) Veten
=
Getirilen
Azerbaycanı düşman orduları tutmuştur.
Vatan·
-
30
-
Yurdun gençleri
arslanlar gibi çarpışı)ıo·r. Evler, obalar ateşler içindedir. Kamer ne yapsın. Kanadı olsaydı hemen oraya uçardı. Derdini ·kime aç sın, her şeyi var ama, hürriyeti yoktur . O, gittikçe kederleniyor. Çıldıracağı geliyor. Yeis ve ümitsizlik içinde :
«Ne vakt kurtulacaktır Bu ezaplar, ilahi?! . . . Nedir sene küsmeyen Bir üregin günahı?! Meter senin vetenin Yurdun, yuvan yok mudur?! . . . • diye, Allah'a, sitemli bir dille, hitap ediyor. Vatan sözü, Ka mer'in dilinden düşmüyor. Fikri de zikri de vatandır. Bir gün, rüyasında, kendini Azerbaycan'da buluyor :
«Tesellidir yuhu (*) da; Gördi Kamer yuhuda: Azerbaycan'a gelmiş. Ele bildi tazadan Dogup cehane gelmiş. Kamer natme okuyor. OkuduA-u söz budur: «Gülüm, Veten yahşıdır, Gömlek, keten yahşıdır; Gurrci- cennet olsa da Gene ·� --"' yahşıdır.» �-
Kamer görür rüyada Arzusunu çatuptur: (**) Sevgilisi tutuptur Onu cıdır düzünde; (* )
Yuhu
=
(**) Çatmak
Uyku. =
Ermek. - 31 -
Sevinç güiür gözünde. Kucaklıyır yannı, Ömrünün babarım O tapşırır oğlana; Onu Azerbaycan'a. Veten diyir ka11rlar Burda mesken salırlar! ıt Fakat, Kamer sersem bir tiksinti ile uyamyor; bütün bun ların bir rüya olduğunu görüyor ve kalınndan bağazı düğüm leniyor :
«El atır kalemdana «Apar Azel'baycan'a• Sözlerini yazır o. Sonra derin bir yuhu Alır
onu
.koynuna,
Ölüm hökmedir ona• . «Yüz meşvereı ettiler Saraydaki heklıı*r, Fakat, veren olmadı O merezden bir haber.
Niçin Kamer gülmedt? Saray ehli bilmedt : -Bülbül çemensiz olmaz, İnsan vetenslz ohnaz!
. . .
»
Sovyet idaresi altında, her türlü mahrumiyetlerle, mani alar ve cellatca alınan tedbirlere rağmen, milli his ile yurtse verlik şuurunun ne gibi hamleler gösterdiğini ve ne şekilde ge liştiğini hak:kiyle izah edebilmek için rnüstakil bir konferans ister; şimdilik 1933'de Baku'de intişar eden «Azerbaycan edebi.
- 32 -
yatının tarihi» cildine yazılmış mukaddemeden bir kaç satın aşağıya nakletmekle iktifa edelim : «Vatan ve halka derin sevgi ve hürmet bizim edebiyatın en necip hususiyederinden biridir. Halkını göz bebeği gibi seven, ondan aynlmağı özüne ölüm hesap eden büyük demo.krat Ha san Bey Zerdahi yazmıştır :
«Bir gün gimnazyanın direktörü
mene malum eykdi ki, serdann hükmüne göre gerek men Ye katerinedar şehrinin gimnazyasına muallim gidem, ona göre men arize verip kulluktan çıktım. Çünkü men Baki'den çıkıp, müslüman işlerinden kenar olmağı üzüm için ölüm hesap edir dim» . Sovyet sansörünün müsaadesi dahilinde Azeıfuaycan yurt severliğinden ancak bu kadar bahsedilebilıir. Bundan fazlasına, hele kızıl Rus istilasına karşı tevcih olunan hakiki yurtseverliğe katiyen meydan verilmez. Kuvvetini memleketin tarihi ve milli gelenek!,erinden alan bu cereyanın teessürlerini
bize
Sovyet
esirliğinin tam tablosunu yaratan gizli şiirler veriyorlar. İşte si ze takipiere uğrayarak, facialarla dolu hayatından hıkınış, ni çin doğduğunu rkendi kendine soran bir şair :
•Ne yazayım artık yurduma dair, Düşman zehir saçar, dostlar gizlenir . . . Bilmem ki yurdunu seven bir şair, Niçin de bir canı gibi izlenir? . . . .. * *
Yol kesmedim ben, kaçak olmadım, Kurulu bir hayatı bozmadım ben ki . . .
Dostu arkadan bıçaklamadım, Hiç katle ferman yazmadım ben ki . . . * * *
Bes niçin gadhim bu doğma Jlde Mahbes mi dört yBDI:Dl, ben ki bop.ı1dum; -
33
-
zamanda, mahküm bir Udc Bu yerde ben niçin şair doğuldum? . . . ,
Mel'un bir
Şairi boğan bu havasızlık
daha büyük bir tesirle kadın
şairin rikkat1i kalbini tırrnalıyor.
Onun duyduğu azabı biz
uHicran» unvanını taşıyan parçada buluyoruz :
«Bir
solgun çi�, bir san yaprak
Candan şikayetkar, canandan
ırak,
Çıktım ki yoMardan alayım sorak, Haber veren yoktur , sorma dedtler! * *
*
Aynlınca hilAl kaşlı yanmdan, Ben yasiara battım, giymedim elvan, Düşünüp o yıldız gözleri her an, A�larken, kendini yorma dedUer! *
*
*
Benim gökJıeriınden güneş çekildi,
Parlak hayatıma zulmet döküldü;
Verenıli kalbime oklar dildldi, Koy aksın kan.Ian, sanna dediler! * .. ..
Güneşim
bir daha do�yacak mı ?
Vahşi k:aranlı� boğmıyacak: mı ?
nu? Sordum ümidini kı nna dediler!
Gölge�lerl şafak koğınıyacak
Milli Azerbaycan kendi roağrından fedakar mücahitler ye tiştiriyı:>r. Kahramanca ölmeyi şerefsiz yaşamaktan yüksek tu tan bur.lar erkekçe savaşıyor ve çalınmış hürriyet ile istiklalin geri alınması uğrunda Sovyet zindanlanyle uzak şimalin buzlu kıyılannı sayısız kurbanlarla dolduruyorlar.
Bu yiğitler arasın
da �airane heyecanlar taşıyan talan sahib i gençler az değildir.
- 34 -
Bu mahpus ş:ıirler hakkında vaktiyle Baku'den alınarak muha ceret basınında yayınlanmış bir mektupta tafsilat verilmişti. Milli düşmana karşı kin ve mücadele ruhu ile kabarık bulunan bu canlı parçalar arasında dikkate değer bir şiirleşme vardı. Mahbuslardan biri idamlar ve işkencelere tutulan mahbuslann korkunç durumlarını « Yazma ! » unvanını verdiği bir şiirde şöyle tasvir ediyor :
«Görüyorum, kanlı k�ranlıkların Zulme baş egdiren alçaklıklann Ölümden yaptığı korkunç bir varlık IDieri kazınada derin mezarlık. Haykınnak istedim:: « mezarcı kazma, Kazma, yaşıyonun, ölmeın.lşem, ben ! . K.albbn, karum sıcz..ktır seninkinden Ümidim büyüktür, gömülmez, kazma ! Küçüktür benimçin ddıgın ölçün, Bu m�zan kendi huyuna biçtin! Nafile yorulma . . . gök yere sığm.&z!»
Ancak . . . Susturur sesi branlıklann Kan köpüren öksürüklü nefesi. . . Çınlatır afakı bir baykuş sesi Acı çıghga bz,ğınr: «Yazma ! .,. Mahpus şail"in aynı zindanda çile dolduran arkadaşı ken disine << Yaz ! » diye şöyle hitap ediyor :
«Ufukta duyulan baykuşun sesi Kulaklar çınlatır, ruhlar hırpalzr; Karanhgın kan donduran nefesl Bm:an bizi bile korkuya salar. Evet söylediğin alçak katlller, Her yere sokulur, her yeri gezer; ..- 35 .-
Yıkar, yakar, boğar, yık.tınr, ezer!
Belki her şey yapar, fakat o şeytan Bir cemıet var, orada bir şey yapamaz, O cennet ideal, bekçisi lman, İman olan yerde şeytan yaşamaz! • Milletinin parlak geleceğine büyük ümitler bağlayarak hür riyete susamış, mücadele heycanının yüksek hamlelerini taşı · yan bu yiğitlerin hakiki kahramanlıklariyle lbizi hakkiyle tanış. tıran şiir bolşevik sansöıiinden azade olarak muhacerette ya yınlanan Azeri edebiyatıdır.
İstlklil
Bu
edebiyatta,
yaşayan milletin kalbinde can, İstlkM.I, o saadet, hayat, zafer, şeref, f8ı11· İstlkiAI, o sönmeyen müebbet bir meşale, Gönüllerde tutuşur, gözlerde sö:nıse bile! • •
o
diyen Gültekin takma ad1nı taşıyan ateşti şairin yazıları özel bir yer tutar. Gültekin'in şiirlerinde biz hakiki milli _ in.kıhip hamlesinin neşideler.ini buluruz. Davanın hakkaniyetine ve uğ rundaki mücadelenın üstün geleceğine bağlanan ümit, Gül.te kin'de adeta dini bir mahiyet alıyor. Gültekin şiirlerinin tafsilli incelenmesi bizi çok meşgul eder; vaktimiz ve konferansımızın çerçevesi buna müsait değildir. Bir kaç misaile yetikleniyoruz; düşünüyoruz ki bu birkaç misaile dahi Gültekin'in yaratıcılığı hakkında bir fikir ecinebilinir. İşte milli İstiklal ile milli Bayrağa hitap ettiği bir şiir :
«Hür dedim kend.iıne, zln.dr .kırarak, Git de kanıen«Mnt celıeımemde yak! Vurdurnun müebbed niga.hbanıdır Asırlar alımdan yükselen bayrak! . * *
Bayratımız ölemez, öJiir8e eter, Toprajm altına geçer ülkeler! . . . -
36
-
Azeri kaniyle yıkandın yeter, Yaptıtın Neron'un zulmünden beter. . . Bir zehir sunsa da, emel doğurdu
Türklüğün kalbine vurdujun neşter. * * *
diyanm benim İntlkam olacak şiamn benim! Kaldıkça Ruslarda * * *
Azeri oğluyum, adımda şan var, Damarlanmda zulme haykıran kan var: Beni öksüz sanıp kükreme düşman Bak arkamda hakkı seven cihan var. . . .
Paçavra bayraAtn elbet solacak, Azerbaycan gene benim olacak! . . .
Kurtuluş, ey nazlı, sevimli perl, Gönülden vurgundur sana Azeri, Dişhn]e kıranm, bir gi.in gelir de Bağrına sapianan kanılı hançeri. . • *
Yaşa ey hasretle doğan lstiklıil! Yaşa ey Türk, yaşa ey güzel hilAl!• Güitekin!in yanında milli muhaceret şartları içinde beli · ren ve yurtseverljk i.d ele:-ini terennüm eden başka şairler de vardır. Bunlardan San'an ve Yaycılı Kerim'i zikredebiliriz. İşte San'an'dan « İstiklal Şehitlerineı• hitap eden lbir parça :
Meşhedinde ne taş, ne mezann var: Kara topraklardır kanlı kefenin . . . -
37
-
Ha�ret:..z can verdin, alı ve zann var, Uyu uAuşunda yanık vatarun . . . Annelerı dlndirin hep göz yaşıni; DUaneyin onlara mezar taşını . . . Onlar yükselmişler başka aleme •Ölürüz, yaşasın lstiklal! . » diye. Kalkın ey melekkr; bir lahza susun. Süsleyin eflak.ı., selama durun. İstikbal edlnlz can fedaleri, Kanlı başlariyle şühedaleri . . . Siz ey güze!; yurdun koynunda yatan Şüheda! yoluntız sevgi izleri . . . Hararetli aşkın zelırini trulan Nesil unul mayacak elbet sizleri! . .
Yaycılı Kerim Anadıoılu l stiklal Harbi esnasında Şark Ku mandanlığı tarafından himaye olunarı Azerbaycanlı yetim ço cuklar arasından yetişmiş genç bir şairdir. Ta çocukke n yaşa dığı facialarla duyduğu ızdırap bu içli şairi hasret ve ızdırap hisleriyle canlandınnıştır. Bunu biz onun Aras nehrine hitap e t tiği bir şiirde buluyoruz :
Suyundan son aynlık damlasını Içerken, Tutuşmuş bir od gibi bağnnu yak.tm Aras; Birer damla kan Idi gözleriınde biriken, Çok acı hatıra ilc gön�üme aktm Aras! * * *
Bir zamanlar ne coşkun, ne kadar şen akardın, Köpüren sulannla dağı taşı yarardm. Siiyle: B tl!ur suknn neden böyle bulandı? . Senki güneşten p.::-.rlak, aydan berraktın Aras! . .
. *
•
Çoktandır r-ynlınışız �na baba yurdundan, Felek ez:rumı almış aşıklann koynundan. -
- 38 -
Söyle yok mu bir haber o dertli aruunızdan? . . . Sen de ml gönlümüzü sonsuz bırnktm Aras! . . . Edebiyat bir milletin ruhunu a;ksettiren en güzel, aynadır, derler. Bu tarif bakımından yukandanberi iktihas ettiğimiz materyaller bize komünizm ülkesinde, kızıl istilanın milli hissi öldürdüğüne ait beslenen bazı bedbin hükümkrin mübalağalı olduğunu gösterir. Hayat meydanına feveranlı günlerde atılan ve So•vyet isti lasırrdan kaçarak şimdiki halde muhacerette ra ulunan şair El mas Yıldınm, vatana bağlıtık hissin i « Gurbette » unvan ındaki parçasında coşkun bir ifade ile anlatmaktadır :
•Ben toprağı ateşle yu�an bir dlyarın, Doğdum yad çlzınelerle çiğnenen yakasında, ömrümü yutup geçen her kışın, her babann İçinde ben ağlanm yamu onun yasında .
. •
•
Bastığın her f oprağın ko.y cennet olsun yeri, Ben onu bir zn için çiğneyip geçeceğim, Varsm da buz bD.ğlasın her bir çeşmenin gözü Ben gene o içtiğim a�yu içeceAfuı . . . . .
.
Varsın her çiçek bana versin baban müjde, Gönlümdeki dağlarm gitmez başınıdan .kışı . . Ben idernem aşkıma yad bir mabedde secde, Bırak gittiğim yolun tufanlar olsun eşi! . . . . .
.
Ben gurbette ölürsem, kalbine sokma çile, Söyk dostlar göillD1esin mişımı topraklara . . . Yakarak vücudumu kül edip verin yele Belki bir zerre alsın rüzgar bizim dağlara!. * * *
- 39 -
.
Yek, ben ölmek istemem, görmeden dopm yurdu, Ben orda ağlamışım, ben orda güleceğim.
Şöyle koy sevinmesin Kremlin vahşi kurdu, Ben t·ufanla doğmuşum, tufanla ökcelim! . .
.
•
Bu ruhta ve bu imanda ne kadar genç kuvvetler türlü Sov yet zindanlannda mahvoluyorlar. Zulüm gönnüş bu Azeri kar deşlerine ithaf ettiği güzel bir şiirine, şair Gül,tekin « Buzlu Cehennem » başlığını vermiştir. Bu, dinlenecek bir şaheserdir :
Sibirya, ey soluk ve korkunç deniz, Şimalin gölsünde uyuma sessiz, Kalk bir mlsaftrln geldJ, dikkat et : Sana hediyeler getirdi - vahşet! . . . Elinin buzunu aşkla erit,
Çık, acıyan kalble kuca� aç. Hedlyen: bir demet sararmış ylAft, Hepsi bitkin, hepsi hasta, hepsi nç! . . . Sen ey bugün yalnız katilin deAfl, Hak diyen başın da kabrl olan yer; Bu solgun demetJn önünde eAtl, Ona ölüm verme, hayat ve nıh ver! Düşün kl hepsini düşman soldurmuş . . Hlcran kalbierine bir damga vurnuış . . . Onlan yollamış ·bedbaht bir dlyar : Ka.ı.-,lerinde keder, göilerinde nem, Onan lncitrue, yetlındJr onlar, Ey soğukla yakan ·buzlu cehennem! .
-40 -
Söyle tapdı�ın mabudun laşa : Kuca�da çıplak uyuyanlar var; Acısın mahvolan bu yaşayışa, Dinsin kasırgalar, hep fırtınalar. . . So��n altmda bir yumak gibi, GömüldüAll kara, RüzgArların ıhk bir bucak gibi, Açılsm onlara. • • •
Of . . . bu bo�cu karanhk
Nerden Indi güzel yere?! Tıkandı her nefes artık, Sanki bo�uyor küre . . . Bulanık bir güAün kirli yakası Yerde sürünüyor, Işte: tundura. . . Sibirya, Sibirya . . . evet Sibirya; Tabiatm o bir zalim cakası . . . Nene! Gene Neler düşündün ki doldu göZlerin? Rahatsız mı yoksa senin de yerin? Yoksa oğ�lmıu mu sen hatırladm? Yok. . . onu düşünme, şbndi evlidm Buzlu ufuklann kucağındadır; O, en emelperver bir ça�dadir; Emdi.kçe so��. «daha
ver•
diyor;
Kalbindeki alev, bak, neler diyor : Sil gözyaşlarmı, dur, bekle onu Her donduran kışın bahardır sonu! . . . - 41 -
Ve size ey ölümün korkunç yolunda Demir adımlarla yürüyen gençler! Siz ey bir taiihin gizli kolwıda Yürürl{en hahtı da sürüyün gençler! Uzatın siz hana elinizi, Tebrlk edeyim hen yiğitler sizi ! Baş eğmcdiniz siz hak yiyenlere, Dediniz yaşamaz Azeri haksız, Sizi kesınck için Inen hançere «Hürriyet isteriz,, diye yazdınız! . Sehimct yoludur gitti�niz yol, Güneşler do�acak izlerinizde. Yalnız de�lsiniz, yoldaşmiZ bol, Bir lınanılı millet var yerinizde. Düşman saldırsa da dört koldan size Korkmayın « kurtuluş pek muhal » diye, Biz de geliyoruz o yoldan size İstiklal, lstiklal, istiklal, diye! * * *
Dünya tarihinin hülasası hak ile batıl, hürriyetle esaret mücadelesinin bir ifadesidir. Bir yandan hürriyet ve demokra si, öbür yandan da totaLitarizm ile komünizm cephesine ayn lan bugünkü dünya manzarası aynı mücadelenin muazzam ye ni bir karşılaşması demektir. Bu, belki de son karşılaşmadır. Bu mücadelede hakiki edip ve şairlerinin, vicdanina tercüman olan büyük sözcülerinin ağziyle, vatan, hürriyet ve istiklal ide. allerine bağlı kaldığını kuvvetle ilan eden
milli Azerbaycan
Türklüğünün yeri çoktan tayin olunmuştur. Mukadderatını hür. riyetsever milletierin ve medeniyet dünyasının mukadderatiyle bağlamış bulunan Azerbaycan, hürriyet ve demokrasi cephesi nin son ve kesin zaferine C!Sla şüphe etmez ! Duyduğu binbir ız�
42 -
dıraptan sonra özlediği hürriyet ve İstikialine kavuşur, şair Gültekin'in şu beytini zafer sevinçleri içinde tekrarlar :
«Sen bizimsin, bizimsin durdukca bedende can; Yaşa, yaşa, çok yaşa, ey şaDlı Azerbaycan! • ..
--o-
- 43 -
İÇİNDEKİLER
Sahife. I. BÖLÜM II.
BÖLÜM
:
:
Azerbaycan Kültür Gelenekleri
1-39l
Ça�daş Azeribaycan Edebiyatı
) 1�3
!
44
İçindekiler :
- 44 -