Mithat Tüfekçi - Komünizmle Mücadele Esasları (Bilgi, Teşkilat, İdeoloji)

Page 1



Komünizmle Mücadele Esasıar1

Yazan:

Mithat Tüfekçi

Üçüncü Baskı

Emel Matbaacılık ANKARA·

Sanayı

1978


E M E L Yayınları

Genel Dağıtım AN D A


İÇİNDEKİLER Sahife

BOL'OM:

I

1 - tlı:tısadi Görtıelertn Doğuşu 2

-

Komünizm

1

................................................... .

- Kelime anlamı .........................................

.

- Nazariyesi ................................................ İdealizm ve Hegel ................................... Materyalizm ve L. Feuerbab.c ................. . .

Kari Marks

.............................................

Dlalektık Materyalizm ........................... Tarihi Materyaliznı ............................. . Marks'in Ekonomik Görüşleri .............. Marks'ın Devlet ve İhtllAl Görüşleri ...... .

Markslzın ................................................ Marksizmin Tenkidi ................................ Leninizm

.

3

-

Kime Komünist DenmelicUr ...........................

4 - İnsanları komünizme iten faktörler ...............

- Ekonomik faktörler

.................................

- Sosyolojik faktörler

................................

.

- Psikolojik faktörler ....................................

3 3 3 4 ., 8 8 10 13 16 18 19 25 27 29 30 30 30

- Materyalist felsefe faktörü ........................

31

- Politik faktörler .......................................

31

- Entellektüel Gurur faktörü ........................

32

BÖL'OM: 1 - Komf!n!zrrıln Tatbikatı

Il

.... ...... . ... ... . ...............

- Komünist Manifestosu

33

......... . .. . ... . . . . . ... . .

35

.. .. . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . .

36

............. .............. .....

36

- Birinci Entemasyoneı - İkinci Enternasyonel - Bolşevik İhtll!li

-

.

33

. ... . . . . . ...... . . . .. . . .

111

.

.

..

-

.


Sahife -

Üçüncff Enternasyonal (Komltem)

38

- Dördüncü Enternasyonal . ... .. .. . . . . . . ... .. ....

45

. . . . . . . . . . .. .. . . . . . . . . .. .. .. . . . . . .. . . .

45

.

- Komünform

.

- Komürust Bloktaki Bölünmeler ve Liberal Akımlar

.............................. .

Yugoslavya Diğer Ülkeler

46

................................ .

46

............................ . .

47

Çin - Sovyet ihtllafi. ....................... .

47

- Bölünmeler sonunda ortaya çıkan durum

52

- Rusya'nın yeni hareket tarzları .......... . .

55

- Varşova Paktı ve COMECON ............. . .

57

- Sovyetlerdeki yayılma

günkü esasları

polltıkası ve

................................... .

79

komünizmi ................................ .

83

2 - Komünizmin Yayılma ve gelişmede yollar

58

Polltikası ...

- Çin komünizmi ve yayılma

- K�ba

bu-

®

uygulad

. . . . . . .. . . . . .. . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . .

89

- Milli Demokratik Devrim Stratejisi ......

91

- Sosyalist Devrim Stratejisi

94

- Komünizmin . cephe taktiği

................. .

95

- Maske Teşkilatları kurma taktikleri ..... .

98

- Kuruluşları ele geçirme taktiği .............. .

100

- Sendikacılık ve grev taktikleri ............. . .

100

- Tahrik ve propaganda

110

- Sabotaj

taktikleri ........... .

taktiği ....................................

- Gerilla taktikleri

. . .. .

- Siyasi partiler taktiği

. . . . . . . . . . . . . . . .. . . . ; . . . . ...

1 17 118

. .... .. .. . . .. .. .. .. .. . .. .

120

........

121

. . . . . . . . .

122

- Slogan (Parola - Siar) .. . . . . .. . . . . . . . .. .. . . . .. . . .

133

..

- Ordu ve Emniyet kuvvetleri taktiği - Basın ve Sanat Faaliyetleri taktiği

- Kitle taktikleri - İhtilal taktiği

.

..

.. . . . . . . . . .. . . . . . . . . .... . . . . . . . . . .

134

..

. .. . . .. . . .. . . . . . . . . . . . .. . . . . .. . .. .

138

- Komünistlerin tehdit taktikleri

-iV-

142


Sahife - Kurtuluş komitesi taktiği

143

- Köprü başı kurma taktiği

143

- Seçim yoluyla iktidara gelme taktiği - Ortadoğu devrim çemberi

. . . . . . . . . . . •.

.. . . .

........

- Propaganda niteliğinde eylem taktiği - Legallte uğruna

.

......

143 143 144

mücadele taktiği .. . ..... .

145

. ....

145

- Milli Devrimci kalkınma yolu taktiği

........

146

. . . . . . . ... . .

146

- Parlamento dışı muhalefet taktiği - Komünist Partileri taktiği

BÖL"ÜM:

. .. . . . . . .

.

.

IU

Türkiye'de komünizm tatbikatı

156

- 1. ci

Devre

. . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . •. .

- 2. ci

..... .............

156

Devre

.

. .. .. . .... ... ... .........................

157

- 3. cü Devre

.

. ............ ... ...... ... ... .............

160

- 4. cü Devre

.

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

160

. . . . . . . . . . . ................... . . . . . . . . . . . .

160

- 5. el Devre

Milli Demokratik Devrim-Stratejisinin Türkiye' de tatbikatı

. . ....... . . . .. . ........ .. . .

169

....... .

175

Türkiye Halle Kurtuluş ordusu

.

Türkiye ihtilalci işçi köylü partisi

.

.....

Ant çevresi çevresi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

178

Devrim çevresi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

178

Sosyalist

................ ..........

179

. .. . .... . ....... . . . . ... . .... .. . ...... ..

183

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . ... . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

221

Yeni Sol HarekAtı Anarşizm -

176 177

6. cı Devre

.

BÖL'ÜM

:

.

iV

Komünizmle Mücadelenin esasları

. . .. .. . ..... . . .. . . .. .. .

230

. ... ......... . .. .. .... .. . .. . .. . . . . . . . . .. .

230

.

- Genel Esaslar

.

- Diğer Esaslar

. . . . .... . .. . ... . .... ... . ..... . . . . . .

-

V

-

243 - 271



ONSOZ En basit bir mOcadele dahi, muaffaklyetln temel faktörilnOn •Bllgl• olduğu bir gerçektir. Dünyada, bllglslz va ceha letle hiç bir mücadelenin zafere ulaştığı görülme­ mlştlr. Kendisini ve hasmını tanımayan veya kendisine na­ sıl bir sllA hın hangi şekillerde tevcih edlleceğlnl bllemeyen bir kişinin vaya toplumun sonunun hüsran olduğu da bir vakıadır. Komünzm ise bütün dünyaya amansız bir savaş açmış ve bu savaşın zafere ulaşmasını sağlayacak en iyi strateji ve taklitleri şuurlu 9ekllde uygulamaya yönelmlş­ tlr. Ancak savaşın, karşı cephesini teşkll eden antl-komQ. nlst a l emln , en azından meşru müdafaası için dahi , gerekil bllgileııden mahrum bulunmaması lcab eder. işte kitabı­ mızda konu bu yönden ele alınmış komOnlst emperyalizme karşı antl-komOnlst Alemin nasıl bir mOcadele vermesi ge­ rektiğinin izahına çalışılmıştır. KomOnlzmin karşısında olan her ülkede bugüne ka­ dar çeşitli önleme yollarının uygulandığı bilinmektedir. An­ cak her tedbir veya önleylcl yolun o Olkelerln kendi hu­ suslyetlerl ile yakından llglH olduğu düşünülerek, burada bllhessa kendi toplumumuzun karakteristiklerine uygun dO­ şen tedbl.rler sunulm u ştu r.

KomOnlzme neden karşı olmalıyız? Onun saldırılarına karşı nasıl sawnmalıyız? Sorularına cevap teşkil edecek yegAne Amll, ·8Ug1 faktörOnden• hareketle komOnizmln; - Nazariyesinin, - DOnyada ve Olkemlzde nasrl bir mek istediğinin,

gelişme kaydet-

- Strateji ve taktılkler.lnln, - Bununla mQcadelede uyulması gereken usullerin neler oldukları n ın, ana hatları ile ortaya konulmasına ça-

Vl l

-


l ışılmış ve insanları komünizm il letine iten faktörlerin tah­ lillnln yapılmasına uğraşılmıştır. Aynı zamanda, karşı mü­ cadelede etken olan • ideoloji• ve •teşkilatlanma• esasları­ nın da izahında mutlak fayda mütelaa ed i lmişti r .

Memleketimin iman sahibi, milli yetçi ve anti·komü­ nist fertlerine, bu yoldaki mücadelelerinde bir nebze ışık tutabilmek düşüncesiyle kıaleme aldığım bu kitabımın 8 ay gibi çok kısa bir süre içinde birince ve ikinci baskısının bitmiş olması ve fazla miktarda taleple karşılaşmam üzeri­ ne üçüncü baskı sını çıkarmak zorunda kaldım. Kitap, üçüncü baskıda tamamen gözden geçi rilmiş ve ye n i ilavelerle, daha geniş l etilmiş olarak çıkartılmıştır.

Mithat

-

Vlll

-

Tüfekçi


BÖLÜM 1 1.

İKTİSADİ GÖRÜŞLERİN DOGUŞU

Bilim adamlarının en az yüzbin yıl önce ortaya çıktı­ ğını iddia ettikleri insanoğ lunun mazideki yaşantısı hak­ kı ndaki bilgi ve dökümanlar ancak 5 · 6 bin y ı l l ı k bir geçmi· şe sahiptir. Bunların tetki kinde, tarih boyunca yetişmiş çe· şitli düşünürlerin mevcut olduğu ve her birisinin i lahiyat, Felsefe ve lktisad g i bi konularda bugün hala kıymetini muhafaza eden çeşitli fikirler ileri sürdükleri görülür. An­ cak, bu düşünürleri ne o zamanki yaşad ıkları toplum ve şartlaı r ından ayırı p münferiden mütalaa etmek ve ne de birbirleı r ine olan etki lerini inkara yeltenmek mümkündür. Hayat ortamları , bunların düşüncelerinde tesirli bir faktör olduğu gibi, her düşünürün de kendisinden sonra gelenle­ re şu veya bu şekilde etki ettiği bir gerçektir. Bu itibarla, incel eme konusu yapılan komünizmin çeşitli yönlerden iza­ hına geçmeden önce çok kısa da olsa düşünceler tarihine bir nebze temasta fayda mütalaa edil mekted ir. İlk filozofla rın inceleme konusu yaptıkları hususlar başlangıçta tamamen felsefe ve ilah iyata münhasır kalmış· tır. İ ktisadi düşüncel erin ortaya atı lması ise diğerlerine na· zaran çok yeni diyebileceğimiz tarihlere rastlar. Bu da, yi­ ne mevcut bilgi lere göre, en fazla onaltıncı yüzyıla kadar inebilir. İktisadi sahadaki düşüncelerin gecikmesi nin se­ beplerini o zamanların toplum yapı larında aramak gerekir. insanl ı k tarihinin en eski yazılı vesikaları Homer Dev­ rine, yan.i Milattan önce yedinci asra aittir. Bunlar da İLLİ­ ADE ve ODYSEA destanıdır. l\Aezkür Destanlardan edinilen bilgi lere göre, o zaman ın toplum şekli • Büyük Aile• tipi­ dir. Yani günümüze göre tamamen değişik bir aile düzeni mevcuttur. Ai l e ; büyük dede, dede, baba, çocuklar ve torun­ lar gibi bi rkaç nesli içinde barındı rmaktadır. Ailenin her ferdi bağımsız b i rer birim halinde yaşarlar. Günlük ihtiyaç-


!arını ise tamamen kendllerl temin ederler. Aile içinde herkes bir işle meşgul olur ve neticede toplanan OrOn ise, alle başkanınım nezaretinde, aile fertlerin ihtiyaçları nls­ betinde verlllr. Tabi ki böyle bir toplum içinde mübadeleye dayanan bir iktisadi ilişki düşünülemediği giıbl iktisadi fikirlere rastlanmaması da en tabii haldir. Zamanla cemiyet hayatında değişmeler olmuş, toplum­ da tüccar, sanatkar gibi guruplar ortaya çıkmıştır. Hatta se­ kizinci yüzyılda bazı bölgelerde para da kullanıl maya baş­ lanmıştır. Basit çapta mübadele sisteminin cereyan ettiği görülmekte�ir. Ancak böyle basit de olsa mübadele siste­ minin bulunmasına rağmen, yine de iktisadi sahada dü­ şüncelerin varlığına rastlanılmamaktad ır. Zira o zamanın filozofları iktisadi faaliyette bulunan kimseleri aşağı taba­ kadan telakki etmişler ve dikkatlerini bu yöne çevirmemlş­ ler, ayn ı şekilde felsefe ve ilahlyatla uğraşmışlardır. Çalışan ve istlhsalde bulunan bir halk tabakasının do­ ğuşu derebeylik zamanına rastlar. Fakat bu dönemde yine iktisadi il işkiler üzerinde düşünülmediğini görmekteyiz. i­ lişkiler tamamen siyasi bir hOvlyet taşımıştır. Çalışan ve üret�n halkın, benimsediği görevine karşılık, derebeyler de onları korumak mükelleflyetinl deruhte etmiştir . İktisadı hayatın ve iktisadi münasebetlerin bilhassa gel işmesi onbirinci yüzyı ldan sonra olmuştur. Büyük şehlr­ lerin teşekkülü bu zamandan başlar. Önce korunmak mak­ sadıyla şehirlere gelen halk, zamanla burada yerleşmiş ve çeşitli zanaat kollarının doğmasını sağlamıştır. Neticede iş ­ bölümünün ortaya çıktığını görmekteyiz. Şehirdeki halk ti­ caret ve sanayM ile uğraşırken, köylüler de ham maddeyi temin eden bir zümre olmuştur. Köylü toprağı işlemiş, el­ de ettiği ürünü şehire satmıştır. Bu durum iktisadi münase­ beti , yani mübadeleyi meydana geıtl,rmiştir. Dolayıslyle onbirlncl asırdan sonra iktisadi düşünceler de belirmiştir. ilk Qağda ticaretle uğraşmak hor görülmOş, Orta Çağda ile­ hlyat son derece. gelişmiş iken, artan iktisadi münasebetler daha sonra iktisadi görüşlerin çıkışına yol açmıştır. iktisadı! llişıkilerin tanzim ve idameslne dair otarak or­ taya atılan fikirler, zamanımızda Kapltllzm ve Sosyalizm adı altında toplanılan iki temel iktisadi sistemi meydana getirmiştir. iktisadi Sistem; Bir ülkenin lstlhsalde bulun2


mak, istihsal edilen mal ve hizmetlel'ln dağılışını sağl• mak üzere teşkilatlanma şekline denmektedir. Yanıi her­

hangi bir devletin gerek, istihsalde ve gerekse istihsal ne­ ticelerinin fdağ ı l ış ında takip edeceği yol ve bu yola göre teşki latlanması onun iktisadi sistemini tayin eder. Sosyal izm, Kapitalist sistemin alternatifi olarak orta­ ya çı kmış bir iktisadi sistemdir. Kapitalizm ilk tatbik gör­ müş bir iktisadi sistem olarak; tatbikatında hem çok ha­ şin davranmış ve hem de çok tenkitlere uğramıştır. Görü­ l en aksakl ı kların bertaraf edi lmesi düşüncesiyle bazı ikti­ sadi görüşler ileri sürülmüştür. Kapitalizmin; Hususi Mül­ kiyet, Ferdi Teşebbüs ve kar faktörleri ele alınarak işlen­ mesi sonucu Sosyalizme gidilmiştir. Ortaya atılan çeşıitli Sosyalist görüşler daha sonra Kari M arks tarafından tasnife uğramıştır. K. Marks kendin­ den önce vazedilen Sosyalist görüşleri tamamen reddede­ rek bunlara • Hayalci •, kendi görüşüne de • İ l mi Sosya­ yalizm• adını vermiştir. Burada üzerinde durulacak konu, K. Maırks'ın i l mi Sosyalizmi ve onun tatbikatıdır. K. Marks IJmi Sosyalizm olarak ifade ettiği görüşleriyle Komünizm nazariyesini çıkarmıştır. 2.

KOMÜNiZM KELiME ANLAM!

·:

Komünizm, Latincede Commünis

keljmeslnden gelir.

Bütün malların ortaklaşa kullanılmasını öngören ,ferdi mül­ kiyeti reddeden toplum rejimini ifade eder. Fransızcada da

• Communisme •ke, l imesi aynı manada kul lanı l ı r. Eski çağ­ larda da bu kelimenin kul lanıldığına rastlanmıştır. Daha ziyade toplumsal bir teori olarak milattan önce dördüncü yüzyı lda Eflatun tarafından ortaya atılmıştır. Komünizm kel imesinin bu günkü anlam ve tarifine ulaşması Marks ve Lenln'ln fikirlerinin yayılmaslyle olmuştur.

NAZARiYESi : Komünizmi bir ideoloji olarak ilk defa ortaya koyan K. Marks ve F. Engels'dlr. Ancak bunlar nazariyelerini kurar­ ken, kendilerinden önce gelen bazı düşünürlerin tesir ve tel kini altında kalmışlardır. Bu filozofların başı nda ise G.

3


W. Frederlck Hegel ve Ludwig Feuerbahc gel ir. K. Mark;: nazariyesinin iyice anlaşılabllmesl için önce F. Hegel ve L. Feuerbahc felsefelerinin ana hatlarını bilmekte mutlak fayda vardır. Ancak konumuzun esası Filozofl arı n felsefe­ leri nin izahı değildir. Bur.ada sadece hangi fi kirlerin K. Marks tarafından benimsendiği ve bunların neler olduğu­ nun izahı cihetine gidilmesi tercih edilmiştir. Diğer taraf­ tan komünizm felsefesl n l n anlaşı labllmesl için insanlığın i l k çağlardan beri çeşitli Filozoflar tarafından işlenmiş o­ lan a Madde• ve · Ruh• keli melerinin de anlamlarının bilin­ mesi geı r ekmektedir. Felsefede Madde : Tabiat. dünya, yer yüzü veya varl ık anlamını taşır. Ruh ise Allah, akı l , bil inç ve düşünce de­ mektir. insan l ı k tarihinde, filozofları n, bilhassa ortaçağ döne­ minden beri, en fazla tartışma konusu yaptıkları hususla­ rın baş ı nda, dünyanı n ve insanın oluşu, konusu yer almış­ tır. Önce dünyayı Allah mı yarattı , yoksa dünya öteden be­ ri varmı idi ? Sorusu üzerinde uzun süre hassasiyetle du­ rulmuş ve çözümlenmesi gereken esas problem olarak ele alınmıştır. Dünyayı ve insanı anlamaya çal ışan ve bunları açıklamak için uğraşan, Kainatın mahiyetini çözmek isteyen çeşitli filozoflar, konu hakkındaki görüşlerini ortaya koy­ muşlar ve felsefenin temel problemi telakki ettikleri · Dü­ şünce • ile • Madde • arasındaki münasebeti bir çözüme u­ laştı rmaya çal ışmışlardır. Bir taraftan bazı fi lozoflar Ruh'un Madde'den önce geldiğln i , yani dünyanın Allah tarafından yaratı ldığını kabul etmiştir. Bu filozoflar · idealistler .. adı altında lslmlendirll lrken, diğer taraftan bir kısım fl lozof da tamamen aksi görüşü savunmuş ve tabiatın önceden var olduğunu benimsemiştir. Bunlar da Materyalistler• adıy­ la anılmaktadırlar. idealistlerin felsefesine .. idealizm • , Materyallstlerln felsefesine d e ·Materyal izm • adı veril­ mişti r. a

iDEALiZM VE HEGEL : Felsefi idealizm, her şeyin temel inin Allah olduğu, gö­ rüşü®r. Dünyanın ve insanı n yaradılışının Allah'a, Ruha, düşünceye bağlanmasıdır. Akıl, bll l nç, ruh maddenin olu­ şunun aslı kabul edlllr. Bu görüşe göre, kainat, düşünce-

4


nin eseridir. Yani maddeyi yaratan Ruh'dur. Dünya, düşün­ celerin dışında ve ötesinde değildir. Bütün maddi alemi ya­ ratan fikirdir ve ruhun dışında hiç bir varlık yoktur. Kainat, düşüncelerin maddeleşmiş şekli olmaktadır. Bu felsefede, düşünce ve ruh, maddeden önce gelir. İdealizm Felsefesini en ileri şekline sokan George Wilhelm Fredrich Hegel olmuştur. Alman olan bu filozofa göre, Varlık; ancak kendi konusundaki düşünce içinde mevcuddur ve düşünceye bağlı olmayan bir gerçek yoktur. Fikir, bOtün kainatı harekete getiren güçtür. Diğer bütün fllozofların yaptığı gibi Hegel de gerçeği keşfetmeye çalışmıştır. Bu maksatla •Dialektik• adını ver­ diği bir metod kullanmıştır. Dialektik, Yunancada karşılıklı konuşma anlamına gelen •Dlaleğesthal• kellmeslnden tO­ remiştir. Başlangıçta Dlalektik, münakaşa metodu, yani tartışma sanatı olarak benimsenmiştir. Esasında tartışma, düşünme işleminde kamçılayıcı bir rol oynar. Mesela bu görüş bizde. ·Müsademe-1 efkardan barika-i hakikat do­ ğar• deylmiyle formülleştlrllmlştir. Hegel felsefeslnde ise Dialektik; bir terimden onun zıddı olan başka terime ge­ çiş ve aralarındaki çellşmeyl aşmak ihtiyacının düşünceye kazandırdığı atılım ve iç tepi anlamına gelir. Yani Dialektik, zıtlıkların dinamizmini ifade etmektedir. Bu hususu şöyle bir misalle açıklayalım: Cinayet bir insanın diğerini öldür­ rt'esidir. Ancak biraz düşünürsek tarif yetersiz görülür ve ir:sanın zihninde başka bir fikir belirebilir. Mesela; asker insan öldürür, fakat bu bir cinayet olamaz. Şu halde iki zıt düŞıünce karşı karşıya çıkmaktadır. Şimdi mühim olan iki zıt fikri reddetmek değildir. Bunları meczedici üçüncü bir fikre varmaktır. O zaman şöyle bir sonuca ulaşabiliriz: Ci­ nayet, Devletin müsadesi olmadan bir insanın öldürülme­ sidir. Asker ise Devletin verdiği yetkiye dayanarak insan öldürür ve bu bir cinayet değlldir. Ancak ulaşılan son fikir de hakikat olmayablllr. Bunu da çürütecek, karşıt başka bir fikir ortaya konabillr. işte Hegel yapılan bu mantık muha­ kemesine isimler vermiştir. ilk fikir; yanı, bir insanın di­ ğerini öldürmesine • Tezn, teze karşı lle.ri sürülen fikre, ya­ ni, Askerin jnsan öldürmesi fikrine •Antitez•, ulaşılan ü­ çüncü fikre de •Sentez• denmiştir. Ônce ortaya atılan Tez, bilahare Antitez ile çarpışmakta ve bunlar birleştirilerek

5


bir senteze ulaşılmaktadır. Fakat ulaşılan Se.ntez konunun nlhayl çözOmO olmayablllr. Bu takdirde Sentez tekrar tez olarak ele alınır ve muhakeme silsilesine devam edilerek bir hakikate varılır. Bu yeni bir tez ortaya çıkmayana ka­ dar sürer ve nlhayl senteze erişilir. Nlhayl sentez, o konu­ nun gerçeğini ifade edecektir. işte çatışmanın çözüme u· laştığı bu nokta •Kritik Nokta• adını taşır. Hegel dünyayı zıdlar ve çelişmeler dolu bir bütün olarak kabul eder. Nerede bir şey bulunuyorsa, onun zıd­ dının da var olduğuna inanır. Mesela; Varlık - Yokluk, So­ ğuk - Sıcak, Aydınlık - Karanlık, vs, şeklinde bu zıdlar na­ mütenal çoğaltılabilir. Hiç bir şey görüldüğü anda mü­ kemmeıl değildir, her şey oluşum ve gelişme halindedir, o­ luşumun ise itici gücü maddi değildir, Ruh'dur der. Bu metoda göre her kavramın bir de tersi vardır. Yani her ö­ nerme, inkarı da beraber getirir. Hegel, fizik dünyasının dışında önce evrensel düşün­ cede bulunduğunu, bu düşüncenin sonra dışarı açılarak macldeleştiğini. Ruh ve Maddenin birbirine bağlı olduğu­ nu, Varlığın zıtlıkların birleşmesinden ortaya çıktığını ka­ bul etmekle ve •Oluş• zıtların çelişmesiyle izah edilmek­ tedir. Aynı zamanda Hegel Dialektlk metodu ile tarihi geliş­ meyi de izah etmiştir. Ulusların gelişmelerini üç merhale­ de düşOnür. Bunlar Dialektiğln, Tez Antitez ve Sentez olan üç merhalesidir. Toplumların gelişmelerini üç döneme ayı­ rır. Birinci dönemde düşünce tabii haldedir. Yani bilinçsiz­ dir. Buna •Kendiliğindenlik Dönemi• demektedir. ikinci dö­ nem düşüncenin •içe dönük• halidir. Bu safhada düşünce yaratıcılığını yitirmiş, sıkılganlık dönemine girmiştir. Ü­ çüncü safhada düşünce sürecini daha yüksek bir seviye­ de •Kendine Döndüğü, özgürlüğün otorite ve kendi kendi­ ni disipline alma ile blrleştlğl yeni bir çağdaki gerginlikler den kazanılan derin görüşleri ihtiva eden bir dönemdir. Bu düşüncesine göre : Yunan şehrinin yaratıcı dönemi birinci merhaleyi, Sokrat ve Hıristiyanlık ikinci merhaleyi, Pro­ testanlık ve Germenllk Ulusal dönemi ise üçüncü merha­ leyi temsil etmektedir. Hegel, ana hatlariyle yukarıda izah edilen flkiı lerine dayanarak Dl.aılektiğln üç kanunu diye adlandırılan düşün-

6


ce sistemini kurmuştur. Onun ortaya attığı bu kanunları i­ se şunlardır :

Zıtlann Birliğl Kanunu: Bu kanun gerek düşüncede. ge­ rekse kainatta herşeyln kendi karşıtı ile beraber bulun­ duğunu ifade etmektedir. Hegel, her şey kendi zıddını için­ de taşır, her şey bir müddet sonra kendi zıddına dönüşür demektedir. Yokluğu lnkir Kanunu: Kendi zıddına dönüşen kendi kendinf inkar etmekte ve zıddı ile çatışır hale gelmekte­ dir. Mesela iyilik kavramı bir süre sonra kötülük kavramı haline döı1üşmeıkte, tez diye adlandırılan iyilik kavramı­ nı inkar etmektedir. Yani birinci kanunda bir arada bulun­ duğu belirtilen zıddın bu ikinci kanunda da çatıştığını söy­ lemektadir. Ani Değişiklik Kanunu : Diğer ilk iki kanunun bir neti­ cesi olarak düşünmektedir. Bir şey içinde bulunan zıdlar (Birinci kanun), ikinci kanunda yer aldığı gibi birbiriyle ça­ tışır hale gelmekte ve ani değişiklik yapmak . tadır. Çatışma başlangıçta yavaş yavaş olmakta, giderek şiddetini artır­ makta, nlcellkte meydana gelen gellşme nitelik değişmesi­ ne aniden dönüşmektedir. Hegel düşüncenin bu yolda hare­ keti sonunıcl.a maddeye dönüştüğünü iddia eder. Kainatın böyle meydana geıldiğini anlatır. Mesela bir çekiç yapılma­ sı için önce çekiç fikrinin doğması gerektiğini ve bu fik­ re göre de çekicin yapıldığını söylemektedir. Aksi takdir­ de çekiç fikri bize çekicin kendisini vermez der. MATERYALiZM VE LUDWIG FEUERBAHC : Materyalizm. idealizmin tamamen zıddı olan bir akıma verllen isimdir. Alemdeki her şeyin madde fikrinden hare­ ket ederek açıklanmasıdılf'.. Materyallzm, Allah ve din fikir­ lerini tamamen reddeder. Buna göre kainatın temel unsu­ ru maddedir. Ruh, düşünce ve Allah ise maddenin eseri­ dir. insanın beyni olduğu için düşündüğünü ve düşüncenin de beyinin bir OrünO olduğunu savunurlar. Maddesiz düşün­ ce olamaz, o halde yaratma diye bir şey de yoktur derler. Materyalizm felsefesini ilk gellştlren L. Feuerbahc ol­ muştur. L. Feuerbahc'a göre; esas, tabiat ve insandır. Bun­ ların dışında hiç bir şey yoktur. Tabiat, insanları da yara-

7


tan ve üzerinde büyüdüğümüz temeldir. Felsefe ise tabiat bilimine dayanan bir insan bilgisidir. İnsan da tabiatın bir parçasıdır. Felsefenin görevi de insanı böyle kavramak­ tır. insanın kendisini de, kültürünü de ancak tabiat bilgisi temeli üzerine kurabiliriz. insan Allahını kendi yaratmıştır. Din de, insanın mutluluk içgüdüsünün, kendini hayal gü­ cünde tatmin etmesidir. Bu fikirleriyle Feuerbahc, Hegel'in İdealist felsefesin­ den ayrılarak tam bir Materyalist felsefeye yönelen köprü durumuna girmiştir. Feuerbahc Maddecilik için şunları söylemiştir: ·Maddecilik insanın varlık ve bilgi yapısının temelidir. Ama bir Fizyoloğun, bir Naturalistin bu kelime­ den dar manada anladıkları ve kendi ihtisas ve meslek gö­ rüşlerinin gerektirdiği şey değildir. Yani binanın kendisi değildir. Maddecilikle geride tamamen mutabıkım ama ile­ ride değil.•

KARL MARKS Başlangıçta Hegel'in idealist Felsefesini kabul eden K. Marks sonradan tamamen L. Feue,rbahc'ın Materyalist Felsefesinin etkisi altında kalmıştır. Materyalizmirı esas çekirdeğini bundan alarak işlemiş ve kendi Materyalizmini kurmuştur. M.arks ve Engels'in beraberce ortaya çıkardıkla­ rı, görüşlerine göre Ruh ve Madde açıklaması şöyledir : Madde düşüncelerimizin dışında var olan şeylerdir. Var olmak için Ruha ihtiyaç yoktur. ilk insanlar Dünyayı Tabiat üstü güçlerle açıklamaya çalışmışlardır. Buradan da Dinler doğmuştur... a

insanın manevi hayatı ve ölümden sonraki dünyanın varlığı tamamen reddedilmektedir. Marks: insan dini yara­ tır, din insanı yaratmaz. Bütün dinler bir düşünce sahtekar­ lığı, siyasi bir tuzak, psikolojik olduğu kadar maddi bir sö­ mürme aracıdır, demiştir.

DİALEKTIK MATERYALiZM Marks felsefl sistemini kurarken Hegel'inDlalektlk me­ todunu kullanmıştır. Bu sebeple kullandığı Dialektiğe, Mad­ deci Dialektik, Dialektik Materyalizm veya Marks'cı Diale·k· tik isimleri verilir.

8


Marks'a göre, Maddenin özünden zıtlıklar mevcuddur. Bu zıdlıkların meydana getirdiği değişmeyi kavrayabilmek için Maddeci Dialektik metod kullanılır. insan Dünyayı de­ ğiştirdikçe dünya da insanı değiştirir. Bunu önlemeye im­ kan yoktur. Zira insanı da, dünyayı da yaratan özün kendi içinde, bu zıtlaşma ve değişme vardır. Bu fikirleriyle Marks, herşeyin aslı maddedir. Madde düŞünceden önce gelir tezi ile hareket eder. Hegel'de Dla­ lektik; fikri bir tekamülü izaha yararken, Marks da madde­ nin ve dolayısiyle toplumun ekonomik ve sosyal tekamülü­ nü açıklayan bir metod haline gelmiştir. Marks, tez olarak Özel Mülkiyete dayanan ekonomik düzeni, antitez olarak da bu düzenin yarattığı prolete,ryayı, Sentez olarak da Sos­ yalist düzeni ele almaktadır. Marks ve taraftarları Hegel'ln ortaya koyduğu Dialektiğin üç kanunu gibi Maddeci Dialek­ tiğin de kanunlarını bulmaya uğıraşmıştır. Bunun ileri sürdüğü Maddeci dialektiğin 4 kanunu ise şunlar:dır:

Birinci Kanun : Hareket ve değişme kanunudur. Marks'­ a göre, kainat, toplum ve her şey daima hareket halinde­ dir. Durmayan bir gelişme ve yenileme içindedir. Kesin, nihai, mutlak diye bir şey yoktur. Tabiata, yenilenmeler ve inkişaflar manzumesi ol.arak bakılır. ikinci Kanun: Zıtlaşma ve zıtların mücadelesi kanunu­ dur. Buna göre; herşey kendi zıddını kendi içinde taşır. Her varlık ve her olayın içinde, biri olumlu öteki olumsuL bir­ biri ile çelişen, mücadele eden en az iki zıt kuwet vardır. Her şey çelişmeyi içinde taşıdığı için daima değişmekte­ dir. Zıdların bu mücadeılesi mütemadiyen devam eder. Üçüncü Kanun: Etki-Tepki kanunudur. Her şeyin birbi­ rine karşılıklı etkisi olduğunun ifadesidir. Varlıklar ve olay­ lar birbirine bağlı ve karşılıklı Etki-Tepki halindedir. Mese­ la; elma ağacı elma çekirdeğinden çıkar. Çekirdek ise tek başına bir şey ifade edemez. Toprak, su, güneş vs. unsur­ lar bunun geHşmesine tesir ede·r. Dördüncü Kanun: Nicelik değişikliğinin nitelik değişik­ liğine yol açması kanunudur. Zıdlıkların zamanla mücadele ede ede nitelik değişimine dönüştüklerini anlatmaktadır. Dialektik gelişme basit, gözle görülmeyen nicelik (kemi9


yet) değişikliğinden, açık, köklü nitelik (keyfiyet) değişik­ liğine doğru cereyan eder. Son safhada değişme ani sıçra­ malar halinde olur. Gelişme yavaş yavaş cereyan ederken değişme bu birikim sonunda ani patlamalar tarzında vukuu bulur. Bu değişme noktasına, Kritik Nokta adı verilir. Ani değişme olayına da ·Dialektik Atlama• denir. Meselll ısı­ tılan sudaki gelişmeler yavaş yavaş cereyan eder. Değiş­ me ise kaynamadır ve suyun ısısı yüz dereceye ulaştığında aniden başlar. Buraya kadar izahatimlzden anlaşıldığı gibi Marks fel­ sefeslnl kurmadan önce bir idealist iken sonradan Feuer­ bahc'ın tesiri altında kalarak Materyalist olmuş ve Hegel'­ ln Dlalektik düşünce yöntemiyle hareket ederek, doğrulu­ ğuna mutlak inandığı kesin yargılarına ulaşmıştır. Marks, kendinden önceki filozofların geçmişi incelediklerini, hal­ buki kendisinin bununla kalmayarak geleceğe yöneldiğini ifade etmektedir.

TARiHi MATERYALiZM Marks bütün tarih olaylarını ve insanlık tarihinin ge­ lişmesini ekonomik açıdan izah etmiş; tarihi, maddi bir te­ mele oturtmuştur. Bu konudaki fikirlerni 1859 yılında çı­ kardığı •Politik Ekonominin Tenkidi• isimi! kitabında orta­ ya koymuştur. Tarihi Materyalizm teorisi M.arks ve Engels tarafından Dialektik Materyalizmin toplum ve tarihin ince­ lenmesinden uygulanarak yapılmıştır. insanların ilkel cemi­ yet şeklinden komünist topluma kadar hangi üretim safhala­ rından nasıl geçeceklerini bu teori ile açıklarlar. M.arks, Tarihi Maddeciliğin temel ilkesini şöyle fade etmektedir: •insanların varlıklarını belirleyen bilinçleri de­ ğil tersine, blllnçlerinl tayin eden sosyal varlıklarıdır.• Bu sözleriyle, tabiatta olduğu gibi toplumda da asıl etken mad­ di hayattır, demek istemiştir. insan toplumunun hareket et­ tirici gücünün İdeallstlerln iddia ettikleri gibi Akıl (Ruh) değil, maddi hayat şartlarının olduğunu ileri süren Marks, insanlık tarihinin temelini maddiyata bağlamıştır. insanla­ rın maddi hayat şartları ise; onların yaşamaları için gerek­ il araçları edinmeleri, aralarında taksim etmeleridir. Bu maddi yaşayışın en mühim bölü� de Marks'a göre Üretim­ dir. üretimi tayin eden de •Üretim Güçleri• ve •Üretim

10


llişkllerl dlr. üretim gQçlerl: Toplum içinde Qretlmde yer alan canlı ve c.ansız araçların tümüne denir. Bu iki gruba ayrılır. Birinci gruba dahil Üretim Güçleri, Toprak, Su, ik­ lim, Ham Madde, iş araçları ve maklnelerdlr. ikinci gruba dahil olanlar ise işçiler, bilginler, teknisyenler vs. dlr. Marks birinci grubda toplanan Üretim Güçle·rine Cansız (Maddi) , ikinci grubda toplananlara da Canlı (Şahsi) üre­ tim güçleri de,miştir. Canlı üretim güçlerinden de sadece Proleteryaya önem vermektedir. Diğer taraftan bahsettiği Üretim ilişkileri de, Emek-Sermaye llişkilerldir. Üretim illş­ kileri, üretim güçlerlyle sıkı sıkıya bağlıdır. Daha geniş ifade edilirse; Üretim ilişkileri: Hukuk ve sosyal şekiller, yasalar, sosyal sınıf ve tabakalar, sonuç olarak mülkiyet rejimini düzenleyen ve içinde üretim yapılan sosyal ilişki­ leri tayin eden sosyal şartlardır. Üretim ilişkileri sosyal bir üründür. Toplum tarafından meydana getlrllmiştlr. Üretim güçleri Üretim lllşkllerlnl ve bunlar da toplum tipini tayin eder. •

Marks'ın Tarihi Materyalizm teorisinin izahında iki önemli deyimi daha bulunmaktadır. Bunlar da •Alt Yapın ve •Üst Yapı·dır. Bir toplum içinde ihtiyaç maddelerinin üretilmesi, fertler arasında bölünmesi ve mübadele edilme­ si Toplumun üretim tarzını ifade eder. Marks'a göre Üre­ tim Tarzı denince, Üretim Güçleri, Üretim lllşkllerl ve üre­ tim araçlarının mülklyetl anlaşılır. Toplumun Qretlm tarzı­ nın anlaşılabilm�si için, Üretim araçlarının hangi sınıfa ait olduğuna, malların nasıl üretilip, nasıl dağıtıldığına bakıl­ malıdır. Mesela Kapitalist sistemde bunların geniş bır kıs­ mı özel mülkiyet konusu olmaktadır. Maddeci tarih anla­ yışına göre Toplumların şu veya bu tar:zda şekillenmesi de tesadüf değildir. Toplumun alt yapı ve üst yapı zincirleme­ sine bağlıdır. Alt Yapı; Üretim güçleri ile üretim ilişkileri­ nin bütününden meydana gelen yapıya verilen isimdir. Top­ lumun iktisadi yapısıdır. Buna maddi yapı da denir. Toplu­ mun aynı zamanda temel yapısıdır da. Köklü değişme.ıer buradan gelir ve üst yapıya şekil verir. Toplumun maddi ha­ yat şartları nasılsa, o toplumun fikirleri, teorileri, siyasi görüş�eri, ahlak anlayışı, hukuk düzeni, Mülkiyet biçimi de ona göre olur. Üst Yapı; Siyasi Kurumları ile hukuk, ahlak, din gl. bl sosyal faaliye,tlerin tümüne denir. Bu alt yapıya

11


bağlıdı,r. Alt yapıdaki değişmeler buna şekil verir. Marks'a göre cemiyetin değişmesi; önce alt yapının kökten değiş­ mesini gerekil kılar. Buradaki değişiklik de Üst Yapıyı ta­ mamen yıkar. Tarihi Materyalizm anlayışına göre; Tarihi açıklayan, Sosyal Sınıfların mücadelesi ve, bu sınıfları şekillendiren de iktisadi koşulla olmaktadır. Tarihsel bir olayı açıkla­ mak, Sınıflar ve bu sınıflar içindeki ekonomik düzeni ince­ lemek demektir. Marks Toplumları beş safhalı bir aşama­ dan geçirerek inceler. -

Bu toplumlar : ilkel Toplum, Köle Toplum, Feodal (Derebeylik) Toplum, Kapitalist (Burjuva) Toplum,

- Sosyalist Toplum'dur. Her birindeki üretim tarzı da farklıdır. Cemiyetin ge­ llşmeslnln bu sıraya göre olacağı iddia ve kabul edılmek­ tedir. ilkel Toplum safhasında Üretim Güçleri çok basittir. Her insan bunlara sahiptir. Herkez her ihtiyacını kendisi tayin ede:r. insanlar arasında da bir ayrım bulunmamakta­ dır. Tabi sınıf ve sınıf çatışması da düşünülemez. Üretim araçlarındaki iptidailik olduğu gibi devam etmemiştir. Za­ manla Üretim Tekniği gelişmiştir. Basit aletler yerini daha mükemmel olanlar almıştır. ilkel el sanatları gelişmiş ve toprak da daha bilinçli şekilde işlenmeye başlanmıştır. Ge­ lişme, Üretim Güçleri ile Üretim ilişkileri arasındaki den­ geyi bozmuştur. Neticede Efendi-Köle lllşkilerl doğmuştur. Marks bu toplum şekline Köle Toplumu demiştir. Zira bu devirde emeğinden faydalanılan geniş bir köle sınıfı türe­ miştir. Tekamülün daha da artması zamanla Atölyelerinde gelişmesini sağlamıştır. Yeni üretim araçları işçiye lüzum doğurmuştur. Böylece Feodal (Derebeylik) toplum şekli ortaya çıkmış, Efendi yanında işçi kitlesi türemiş. Kapita· list toplum şeklinin meydana gelmesi de Üretim güçlerin­ deki gelişmenin daha da artması ile sağlanmıştır. Veni Üretim ilişkileri ortaya çıkmıştır. Feodal efendinin yerini bu kere Kapitalist almış ve diğer taraftan da Proleterya s11 nıfı teşekkül etmiştir. Proleterya emeğini işverene satmak-

12


la ve neticede fabrikatör tarafından sömürülmektedir. Marks bu düzenin de daha öncekiler gilbi yerini başka bir düzene bırakacağını ve bu düzenin de Sosyalist düzen ola­ cağını iddia etmektedir. Toplum içindeki çelişkinin orta­ dan kalkması için sosyal bir faaliyet olan Üretim gibi Üre­ tim Araçlarının da sosyal hale getirilmesi gerekir. Bu hal ise ancak Sosyalist toplumda olabilir, denmektedir. Görüldüğü gibi Mark bütün cemiyetlerin tarihini sade­ ce sınıf mücadelesi tarihi olarak ele almıştır. Sınıfların sa­ yısı ise zamanla azalmış ve neticede Burjuva ile Proletar­ ya olarak iki düşman sınıf teşekkül etmiştir. Terakki bir ik­ tisadi değişme olarak ele alınmıştır. insanları idare eden tek kuwet menfaat olmuş.tur. Bu iki ana sınıf daima harp halindedir. Tarihi materyalist anlayışma göre, yukarıda sayılan cemiyet safhaları sırayla geçmektedir. Bir safhadan diğe­ rine geçiş devrim ile olur. Devrim ise ihtilal demektir. Marks'ın Devrim anlayışı, bir üretim tarzından daha üst ya­ pıdaki yeni bir üretim tarzına geçiştir. Devrime giden yol ise •Evrim•dir. Evrim bir nevi değişme demektir. Devrim evrimin bir sonucu olmaktadır.

MARKS'IN EKONOMiK GÖRÜŞLERİ Marks bir iktisatcı değildir ve hiç bir zaman da ola­ mamıştır. Ancak ihtilalci fikirlerini ve görüşlerini kurarken iktisat biliminden yararlanmıştır. Daha önce Marks'ın felse­ fesi izah olunurken bunun Hegel ve Feuerbahc'dan yarar­ landcğı izah edilmişti. Aynı şekilde yine Marks'ı, iktisadi düşüncelerini yaparken de bazı iktisatçıların fikirlerinden faydalandığını görmekteyiz. Bu iktisatçıların başında Adam Simit veDavid Rikardo'da gelir. Bunların iktisadi düşüncele­ rinin burada tamamen anlatılması konuyu dağıtacağı gibi lüzumsuzdur da. Bu itibarla Marks'ın hangi fikirlerinden fay­ dalandığının belirtilmesı ve bu fikirleri ne şekilde kendi an­ layışı ile bağdaştırmaya çalıştığının izahı, Marks'ın iktisadi görüşlerinin anlaşılmasında kolaylık sağlayacaktır.

Adam Slmlt'ln Değeı" Nazariyesi: Esasında bunun De­ ğer teorisi diğer iktisatçılar tarafından çok muğlak kabul edilmiştir. Ancak yine de Değer'in izahında geniş rolünün olduğunu benimsemek gerekir. A. Simit'e göre iki türlü de13


ğer vardır. Biri malın •Kullanma Değeri• ikincisi •Değişim Değeri•dir. Emek faktörü ise değerin en müessir kaynağı­ dır. Bununla beraber değeri tayin eden başka faktörler de bulunmaktadır. Bu faktörler ise, ücret, kar ve kira (Rand) dan ibarettir.

D. Rikardo'nun Değer N�iyesi: Rlkardo'ya göre bir malın değişim değerine sahip olması, onun faydalı olması ş,artına bağlı bulunmakla beraber değişim değerinin iki ana kaynağı mevcuttur. O da: Azlık-çokluk derecesi ile ma­ lı elde etmek için talep olunan Emek'dlr. Rikardo Emeği de herhangi bir mal gfüi kabul eder ve emeğin değeri olarak da, işçinin yaşamasını ve neslini idame ettirmesini müm­ kün kılan fiatı görür. Yani Rikardo'ya göre Emeğin fiatı, di­ ğeır bir ifadeyle ücreti; Emek sahibi işçinin yaşamasını ve neslini idame e,ttirmesini sağlayacak miktardır. Rikardo ve Simit gibi Marks da değer ve ücret konu­ ları üzerinde durmuştur. Bilhassa değer teorisini kurarken Rikardo'nun bu konudaki fikirlerinden hare.ket etmiştir. Marks iki tür:lü değer üzerinde durur. Birincisi Kullanım de­ ğeri, ikincisi de Değişim değeridir. Kullanım değeri ile, ma­ lın sahibine sağladığı faydanın miktarını kasdeder. Değişim değeri ile de, o malın diğer bir maldan ne miktar sağlaya­ bllmekte olduğunu anlar. Emek ise bütün mallarda müşterek olan tek unsurdur. Yani Emek, değerin esasını teşkil etmek­ tedir. Ancak emeğin kalitesi değişik olabileceğinden, ikin­ ci faktör olarak da zaman kabul edilir. Böylece bir malın değeri, o malın üretiminde harcanan emek miktarı ile ölçü­ lür. Emeğin miktarını, saat, gün ve hafta ile tayin eder. An­ cak bu, bir malın üretiminde ne kadar çok emek kullanılı­ yorsa, o malın değeri o kadar artar demek değildir. Değe­ rin ölçülmes,inde Marks'ın kasteddiğl, •Sosyal bakımdan gerekli olan emek miktarıdır.• O halde bir malın değeri, ancak sosyal bakımdan geçerli olan emeğin miktarı tarafın­ dan tayin edilir. Marks'a göre ücret ise; Emek gücüne ödenmekte olan flattır. Emek gücü de emekçi tarafından satılan ve Kapi­ talist tarafından satın alınan bir eşyadır. Rikardo da yuka­ rııcfa belirttiği gfül ücreti, işçinin hayatını ve neslini idame ettirmesi için gerı eıkli malların değeri tayin eder demiştir. Marks, günlük geçim masraflarının değeri, emek gücünün 14


değeridir.yani ücretidir, gOrOşQnQ taşımaktadır. Bu durum­ da ücret, asgari ücret seviyesinde bulunmaktadır. Marks, bunun daha yukarı çıkabileceğini katlyen kabul etmez. Arz ve Talep kanunlarının etklslyle genelllkle Qcretler asgari seviyenin altında tutulmak istenir der. Marks bir de ·Artık Değer• teorisi ortaya atmıştır. Ar­ tık değeri de şu şekilde izah eder: Yukarıda görüldüğü gibi Marks bir malın değerini emek ve zaman tayin eder demiş­ tir. Diğer taraftan ücret de, Asgari geçimi sağlar seviyede tutulmaktadır. Fakat işçinin çalışma süresi Kapitallstler ta­ rafından tayin edilmektedir. Bu süre de her zaman, asgari geçimi sağlayacak süreden çok uzundur. Bu sebeple işçiye ödenecek ücret, yarattığı değerin çok altında kalır. Kendi­ sine ödenen ücretten arta kalan değeri Kapitalist kendisi alır. Buna •Artık Değer• denir. Teoriyi şöyle de basitleşti­ rerek formüle edebiliriz: M = Bir çalışma günü içinde işçi tarafından ödenen malların toplamı. Ü = işçinin kendisini ve aieslni geçindirmek için lüzumlu malların değeri. C = Artık, değer. Bu takdirde; C

=

M

-

Ü olmaktadır.

Artık değer Kapitalistte kalmakta ve glttikçe büyü­ mektedir. Marks buradan bazı sonuçlara ulaşmaya çalış­ mıştır. Bu sonuçlar da Artık Değer teorisinden çıkan üç ka­ nundur. Kanunlar şunlardır:

Birinci 1Kanun : Sermayenin Birikimi Kanunu : Marks'a göre Kapitalistler, önce tasarruf veya başka ahlaki bir yolla ortaya çıkmamışlardır. Başlangıçta, şiddet ve hile yolları ile köylünün elinden aldıkları toprakları alıp ilk birikimlerini sağlamışlardır. Daha sonra Artık Değerler­ le yeni üretim malları satın alarak sermayelerlnl artırmış­ lardır. Bu zenginleşme de devamlı surette olmaktadır. An­ cak Kapitalistin servetinin artması onun sonunu getirecek faktörleri oluşturur.

15


ikinci Kanun: Sermayenin Temerküzü

(Vağışması)

Kanunu :

Marks'a göre sermaye gittikçe az sayıda kapitallstin elinde toplanacaktır. Kapitalist düzen geliştikçe, yeni tek­ nik üretim imkanları doğacak, kar haddeler! düşecek, reka­ bet mekanizması işleyecek ve fiatlar indirilecek, rakipler arasındaki mücadele şiddetlenecek, neticede ise zayıf du­ rumda bulunan kapitalistler ezilerek aradan çekilecekler­ dir. iş bölümü ve makinaşlama neticede büyük Kapitalist­ lere fayda sağlayacak ve sermayenin bellrll ellerde top­ lanmasına yol açacaktır.

Üçüncü Kanun: Artan Sefalet Kanunu: Kapitalist tekelcilik geliştikçe, işçilerin sefaleti ve hayat şartlarındaki kötü durumlar da artacaktır. Kapitalist ler bu tutumları ile kendilerine mezar hazırlamaktadırlar. Kapltalizm'de zengin daha zengin olurken, fakir de daha fa­ kir duruma düşmektedir. Kapitalist sistemdeki fazla üre­ tim stoklara yol açarken işsizliği de geliştirecek ve işçi tabakalarının sefaletini artıracaktır. Geniş işsiz ordusu doğacak ve bu da Kapitalizmi yıkıcı tek ve gµçlü unsur ola­ caktır.

MARKS'IN DEVLET VE iHTiLAL GÖRÜŞLERi Marks'a göre siyasi iktidar biı sınıfın diğer sınıfı ez­ mesi için meydana gelmiş bir kuwettir. Asıl hedef Dev­ let müessesesini ortadan kaldırmak olmalıdır. Kapitalist dü­ zende Burjuva sınıfı Devlete hakimdir. Ancak alt yapıdaki değişme, bir üst yapı olan Devleti yıkacaktır. Devlet sınıf çatışmalarının bir sonucu ve eseri olarak ortaya çıkmıştır. Hakim sınıfın güçleri elinde bulundurma­ sı ve diğer sınıfı ezmesi için bir vasıta olarak kullanılmış­ tır. Ancak toplumdaki sınıflar kalktığı takdirde Devlete de lüzum kalmayacaktır. Komünistler sosyalist ihtilali gerçekleştirdikten sonra Proleterya diktatörlüğünü kuracaklardır. Bu ise bir hükü­ met olma şekildir. Proleteryanın menfaatlerini, Burjuvazi­ nin kalıntılarına ve bunların direnmelerine karşı korumak­ la görevli olacaktır. Bu dikta devri esasında Kapitalizmden Sosyalizme geçişin başlangıcı sayılmaktadır.

18


Marks'a göre; Komünist olmayan bir memlekette zor kullanılarak iktidar ele geçirmelidir. İhtilal işçi sınıfı tara­ fından yapılacaktır. Alt yapıdaki değişme zamanla gelişip, üst yapı olan iktidarı bir ihtilalle yıkarak elde edecektir. İhtilal proletaryanın eseridir. İhtilal önüne geçilemeyecek bir gerçek neticedir. Mutlaka yapılacaktır. Ancak bunun ol­ masını beklemek gerekmez. İşçiler, ihtilalin yapılmasını kolaylaştırmalıdır. Bu ise Tarihi görevdir. İhtilal şiddetle gerçekleştirilecektir. Önceki nizamla bütün bağlar koparı­ lacaktır. ihtilal köklüdür ve yapısal değişimi sağlayacak­ tır. İhtilal müteakip Proleterya Diktatörlüğü kurulacak. işçi sınıfı bütün sermayeyi Burjuvazinin elinden alacak ve bü­ tün üretim aracılarına sahip olacaktır. İhtilali müteakip şu tedbirlerin alınması cihetine gidilecektir: Bütün özel mülkiyet kaldırılacak ve Mülkiyet gelirleri Devlet� devredilecektir. Miras mekanizması kaldırılacaktır. Ağır bir gelir vergisi uygulanacaktır. Asilere ve kaçanlara ait mallar zaptedilecektir. Kredi bir banka vasıtasiyle Devlet elinde toplanacaktır. Ula�tırma ve haberleşme araçları devlete maledile­ cektir. Bir plan esasına göre üretimin artırılasına geçilecektir. Her. kes çalıştırılacaktır. Şehir ve köy arasındaki ayırım tedricen giderilecektir. Bütün çocuklar parasız genel bir eğitime tabi tutula­ caktır. Bu hususların tatbikiyle sınıflar ortadan kalkacağın­ dan Devlete lüzum kalmayacaktır ve Komünizme geçiş sağlanmış olacaktır. Marks, Komünizme geçişi şöyle ifade eder; •Komünist toplumun en yüksek aşamasında kişinin, işbölümüne esirce bağlanması ve bununla birlikte kafa ve beden emeği arasındaki antitez kaldırılmıştır. Bunu müte­ akip emek yaşantısının bir vasıtası değil, fakat gereğidir. Üretici kudret kişinin her taraftaki gelişmesiyle birlikte

17


çoğaldıktan ve Kooperatif üretim bol bol elde edilip ortaya çıktıktan sonra ve yalnız bu sırada Burjuva hakkının dar ufukları tamamiyleı gel işmiş olur ve toplum bayrağının fi­ lamasına şu yaz ı l ı r: Herkesden kabiliyetine göre, herkese ihtiyacı kadar.• Marks'a göre; Sosyalizm, komünizmin i l k aşaması o­ lacaktı r. Ancak bu safhada üretim araçları Kamuya mal edileceğinden komünizm sözü "bu aşama için de kullanıla­ bilir. KomOn lzm,M a rks lzm ln en son aşamasıdır. Yani Mark­ s.izmin en kesin şekilde uygulanmaya geçildiği anda ger­ çekleşecek olan durumdur.

MARKSİZM Buraya kadar izahatımızdan sonra artık · Marksizmin .. ne olduğunun sarih bi r sınırının çizilmesi mümkündür. Marksizmin beltrgin vasıflarını şu şekilde özetleyebiliriz : Bütün mül kiyet hakkının kaldırılmas ı , emek ve serve­ tin müşterek hale sokulması . Miras hakkının kald ırılması . Din ve dini düşüncelerin atılması ve tek inanç olan Materyal ist felsefenin kabulü. Herkesden kabil iyetine göre, herkese ihtiyacı kadar prensibinin benimsenmes i . Marksist sistemin temel prensipleri bunlardır. Ancak bu prensiplerin tamamen tatbikini görmek henüz mümkün olamamıştır. Mesela, " Herkese ihtiyacı kadar• prensibi henOz Rusya'da mevcut değildir. insan ruhunun çeşltlt ih­ tiyaçları da düşünülürse Rusya'da bu prensibin tahakkuku için dünyanın en ileri ülkesi olması gerekir. Marksizm, K. Marks tarafı ndan ortaya atı lan ve yuka­ rıda izah edilen fikirlerin tamamıdır. Görüldüğü gibi üç a­ na bölümü ihtiva etmekteı<fir. Bunlarda; Felsefi yapı, İktisat politikası , Devlet ve ihtilal anlayışıdır. Bu gün Marksistlere göre

M arksizm, sınıf kavgası ve bu kavganın kanunlarını ifade eder. Kapitalist toplumun kaldırılması hedefini güder.

Ancak, artık tek bir Marksizmden bahsetmek l mkiinsızdır.

18


Marks'tan sonra ortaya attığı fikirleri - işlenmiş ve bazı l ift­ velere uğramıştır. Marksizm bir taraftan, bazı yorumcula­ rın el i nde işlenmiş ve Çağdaş Sosyal izm, yani Demokratik Sosyalizm gidilmiştir. Diğer taraftan ise Leni n de kendi açısında yaptığı llftvelerle, • Marksizme - Lenlnizm• yani Komünizmi ortaya çıkarmıştır. Bu her iki görüş aynı kök­ ten türemiş bulunmaktadır. ikisinin de temeli Marksiz­ me ulaşmaktadır. Çağdaş Sosyalizm (Batı Sosyal izmi veya Demokratik Sosyal izm) ile Marksizm - Lenl nizm (Doğu Sosyal izmi veya Komünizmi) bazen de her ikisi eş anlamda veya birbirine karıştırılarak kullanılmaktadır. Esasda Sosyallzm denince • Batı Sosyllzm l , • Komünizm denince de • Doğu Sosylizm l • anlatılmaktadır. Ancak Ko­ münist Rusya da kendisine, • Sovyet Sosyal lst Cumhuri­ yetler Birl iğ i • adını vermiş. V e esas karışıklıklara vesile olmuştur. Batı Sosyal lzml etüd konumuz dışında kaldığın­ dan burada üzerinde durulmayacaktır.

MARKSiZMiN TENKiDi Marks, yukarda temel esasları anlatılan nazariyesi i le i ki hususu gerçekleştirmek istemiştir. şöyle ki: · Kapital ist Ülkelerin sarih bir tarifini yapmak, Yeni bir ekonomik ve sosyal sınıf kurmasını düşündük­ leri Proleteryanın sınıf şuurunu teşkilatlandırmak ve nazari temellerini ortaya koymak. • Ancak düşüncelerini izah etti­ ğinden beri bi rçok yönden çeşitl i tenkitlere uğramıştır. Bü­ tün yapı lan ve hakikatleri ihtiva eden tenkitlere rağmen Marksizm devam etm iştir. Bunun sebebi ne ol maktadır? Sorusunun cevabı esasta çok basittir ve şudur: · Marksizm bir dokti rindir. Menfaatlere ve ihtiraslara hitab etmekte­ dir. Taraftarlarına bir din etkinliği yapmıştır. Daha önce izah edildiği gibi K. Marks fikirlerini i nşa ederken Hegel 'den geniş şekilde faydalanmıştı r. Önce He­ gel'in hayranı iken bilahare Feuerbahc'ın tesiri altında kal­ mıştır. Ancak Hegel'in etkisi ve Hegel'in Dialekti k metodu, onun fikirleri n i n ortaya konuşunda bir anahtar teşkil etmiş­ tir. Acaba Hegel tamamen doğru mu düşünmüştür? Şüphe­ siz ki buna evet denemez. Zira onun da hataya uğradığı gö­ rüş noktaları vardı r. Şu halde önce Hegel 'in hatalarının

19


bel irti lmesi, Marks' ı n görüşlerlnin karmamıza yarayacaktır.

ilk çürük

yönlerini çı­

Dialektik, problemlerin hallinde faydalı bir münakaşa metodu olarak herkesce kabul edi lebi l i r. Ancak Hegel bu metodu kainatın idaresinde ıblr prensip kabul etmiştir ki bu da onun esas hatasıdır. Diğer taraftan Hegel , her şeyin daima değişikl i k içinde bulunduğu ön yargısından hareket eder. Bu değişme metod iktir. Yani her değişme o şeyin i­ çinde önce çok hafif olur ve muayyen bir noktada ise pat­ lama şeklinde sonuçlanır der. Halbukl değişmenin anlaşıla­ bil mesi için bir değişmeyenin bulunması gerekir. Her şey değiştiğine göre, bu değişikliği bize gösterebilecek değiş­ meyen nedir? Bu sorunun cevabı veri lememektedir. Marks ve Engels'in yaşadığı devir Avrupası , öncesine nazaran tamamen ayrı bir manzara arzetmekteydi . Teknik i lerlemiş ve sanayii devrimi gerçekleşmişti . Hakim olan Kapitalist düzen insafsızca işl iyor ve i nsan kitleleri alabil­ d iğine istismar edil iyordu. Bir tarafta açl ı k ve sefalet hü­ lqüm sürerken diğer tarafta mahdut kişiler zenginlik ve re­ fahın en üst düzeyinden yararlanmaktaydılar. İş ve hayat şartları çok ağı rd ı . Soysuz kapitalistin acımasız tutumu in­ sanı sefalet işkencesine itmiş ve insanı paraya köle et­ mişti . iktidarda bulunan insanlarsa buna bir çare düşünmü­ yordu. Diğer taraftan 1 848 Avrupa ihtilal leri de etrafa iyi­ ce yayılmıştı . Böyle. bir ortamda Marks'ın fikirler! geniş bir okuyucu kitlesi buldu. O, günün şartlarını çok zekice hic­ vetti." Marks 'ın cemiyeti tamamen iki sın ıfa ayırması tam bir hatadır. Doktrinini bu iki sınıf üzerinde kurmuştur. Hal­ buki cemiyette mevcut olan çeşitli meslek sahiplerini, dev­ tet memurları n ı , askerleri nazara' almamıştır. Bu itibarla sı­ nıf mücadelesi dediği görüşü basit bir anlayışa isti nat et­ mektedir. R eal iteyi aksettirememektedir. Doktrinin otur­ duğu temel felsefe çürüktür. Marks bütün tarihi iktisada ve i ktisadi da istihsale bağlamıştır. Fakat hayat sadece iktisadi il işkilere inhisar etmez. Hayatın oluşunda insanların his ve iti katlarının ge­ niş tesiri vardır. iman ve itikatları nazara almadan dini sebeplere dayanan harplerin izahı yapılamaz. Bu itibarla

20


Marks ha�i katlerln sadece bir parçasını görebi lmişti r. Av­ rupayı uzun yıl lar yıkıp yakan tarihi yüzyıl savaşlarının, is­ lamiyetin , insanlara i nkişaf devresinde yapılan savaşların ve hatta çıkacak büyük istilacı akımların bu doktrine göre izahı nas ı l yapılacaktır. Marks ve Engels kendierinden başka düşünen Sosya­ listlere hayalperest dediler. Ancak kendilerinin meydana geti rdikleri faraziyeleri de real iteyi tam ortaya koymamış­ tır. Başkalarına hayalperest diyerek, kendilerine ilmi bir vasıf vermeye uğraşm ışlar. fakat esasda asıl kendileri ha­ yalden yarattıkları kıstaslarla tamamen hayal olan bir na­ zariyeyi ortaya koymuşlard ı r. Zenginin her zaman fakiri istismar ettiğini sawnurlar­ ken Proleterya Diktatörlüğünün hiç bir zaman yetkilerini kötüye kul lanmayacağını söylerler. Ancak insanın yaradı­ l ışında bulunan kaba ve yıkıcı temayülünün, Proleterya Diktatörlüğünde nası l ortadan kalkabileceği düşünülebi l i r. N itekim Rusya ve Çin halen bu diktatörlük safhasında ya­ şamaktadır. İ ktisadi istismarların kalktığı da henüz görüle­ memiştir. Hatta istismar daha da gelişmiş ve kapitalist dü­ zendekinin çok üstünde b i r düzeye ulaşmıştır. Ortaya çı­ kan idareci zümre topl umun efendisi ve hatta sömürücü­ sü ol muştur. Bunlar üstün refah seviyesi içinde yaşarken hılk yine halk adına, daha da kötü şartlarda sömürülmek­ t( dir. İki çeşit ahlak an layışı konmuştur. Burjuvazi ahlakı ve proleterya ahlakı bahis mevzuu olmaktadı r. iddialarına göre Burjuvazi s ı n ıfın ahlakı , kendi mevki ini korumak, iş­ çi leri ezmek, onlara karşı işlediği cinayetleri me�rulaştır­ mak için zemin hazırlamaktadı r. Proleterya ahlakı ise sada­ kat, ferdi feregat ve burjuvaziyi yıkmak için cesa,rettlr. Bur­ juvazinin yıkı lmasına çalışmak, yani bi risini tamamen hoş karşılayıp, öbürünü yok etmek için çal ışmak ne derece ah­ laki olmaktadır? Burjuva sınıfının proletaryayı ezmesi doğ­ ru bulunmuyor, o halde proleteryanın burjuvayı öldürmesi doğru mudur? Şüphesiz kimse bu soruya • evetn cevabını veremez. Ancak Marks ve Engels proleteryanın her hare­ keti n i , burjuvanın en kötü işkencelerle dahi ortadan ka ldı-

21


rılmasmı mübah görmektedirler. Bu haliyle ortaya konan tam bir ahlaksızlığı ihtiva eden, yeni bir ahlak anlayışıdır. i nsan yaradılışına, insan ahlakına tamamen aykırı yeni bir durum meydana getirilmiş olmaktadı r. Marks işçi sınıfının dertlerini ortaya koyup, haklarını korumaya çalıştığını iddia etti. Halbuki yaşantısında ve ha­ yatında hiç bir zaman işçi ile bir münasebet kuramad ı. Sa­ nayii hakkında da hiç bir bilgi ve tecrübesi bulunmamakta idi. Bu sebeple iddiaları da haki kati n ifadesi olmamıştır. Bir derdin ve ızdı rabın en iyi anlaşmas ı , hissedilmesi biz­ zat onun yaşanmasiyle mümkündür. Aksi takdi rde her söy­ l enen ve iddia edilen hayal ürünü almaktan öteye gidemez. Böyle bir hayalin yaratıcılığı ve savunulması ancak bazı menfaat düşüncelerinden ileri gelebi lir. Nitekim Marks da esasında kendisine birşeyler kazand ırabilmek menfaatiy­ le harekeıt etmiş ve hayal gücünün mahsulünü ortaya koy­ muşjtur. Diğer taraftan i ktisadi safhadaki bilgisizl iği de. onun zavettiği kadelerinin sadece bir savsatadan ibaret olmasından i l eri gidememiştir. iktisat ilmi diğer bütün i l im dal larından tamamen ayrı bir özell i k taşır. Son d ere­ ce basit görülen i ktisat konularında herkes kendi akl ınca çok şeyler söyler. Halbuki ortaya konacak ufak bir hata l ktisadda tamamen ve çok geniş çapta kötü sonuçlara yol açar. işte Marks 'ın iktisadi görüşleri de ancak böyle, ola­ bilmiştir. Marks ilk sermayenin teşekkülünü tamamen gayri ah­ laki sebeplere bağlamıştır. Halbuki sermayenin doğuşu ewela emek ve tasarrufa. yani biriktirmeye dayanır. An­ cak bu sermaye her zaman i l k tasarruf yapanın el inde kal­ mayabilir. Bunun da çeşitli sebepleri olabil i r. Tasarrufun başka el lere geçmesi yine iktisat kaidelerinin normal iş­ l eyiş sonuçlarından birisidir. Realiteleri inkar ve her ser­ mayeyi ahlak dışı kabul etmek ewela ahlaksızlığın kendi­ si ol maktadır. Marks 'ın kıymet nazariyesi de tenkid edil miştir. Şöy­ le ki : Kıymetin ölçüsünde sarfedilen iş saati nazara alın­ mıştır. Halbuki uzun hazırl ı k safhasını icab ettiren işlerle, ettirmeyenleri n aynı iş saati ile ölçülmesi uygun olamaz.

22


Bir operatörün bir saatl ik emeğ i , bir alelade işçinin, onbeş saatine bedeldir.

on,

Diğer taraftan ayrı bir istidadı gerektiren işlerde naza­ ra al ı nmamı ştır. Mesela bir ressı:ımın emeği de ayrı bir kıymet ihtiva etmektedir. Bu ressamın bir müzisyenin e­ serlerine emek mahsulü değil diye kıymet verll meyecek midir? Ayrıca zahmetli ve tehlikeli işlerinde diğer alalade işl erle beraber tutulmaması gerekir. Bazı işler vard ı r ki onu icra denin heran hayatına malolabi lecek durumdadı r. Bir taraftan sadece bir kazma sallayan işçi ile, diğer taraf­ tan ecel terleri dökerek çal ışan işçinin emeklerini hangi kıstasa göre ayırabileceğiz Veya her iki emeği aynı kıstas­ la mı değerlendireceğiz. .

Tembel insanla çalışkan insanı n birer saatlik emek ha­ sılalarının bir olduğu kabul edilemez. Tembel kişi çoğu de­ fa zamanı adeta öldürür durumdadır. Tezgahı başında çal ı­ şıyor görünüp de hiç bir hasıla veremeyen bu kişi ile, ça­ l ışkan ve çal ışkanlık mizacının bir eseri olan fazla verime sahip işçinin emek saatlerin! aynı ölçü içinde mütalaa et­ mek mümkün olamaz. Nadir bulunan bazı eışyalar mevcuddur. Bunların iste­ nildiği kadar çoğaltılması da mümkün değildir .Kıymetleri­ n! sadece elde edllmesl i ç in verilen emeğe bağlamak im­ kansızdır. Zamanım ızda bir şeyin kıymetini tayin eden esas faktör, o şeyin verdiği fayda ve nedretldlr. Hiçbir emek harcanmayan bazı şeyler de vardı r ki bun­ ların değeri insanın kıymet ölçüsünün de üstünde kalmak­ tadır, sonsuzdur. Mesela hava ve orman bu durumdadır. Mevcut realite muvacehesinde Marks'ın kıymet nazariyesi hakikatlerin ifadesi olmaktan uzaktır. Hakikat dışı ve ha­ ha! mahsulüdOr. lktlsad bilglsizliğinin bir misal ini ortaya koyar durumdadır. Diğer taraftan Marks ücreti sadece işçinin fiziki ya­ şamı için zaruri maddelere inhisar ettirmiştir. Halbuki üc­ ret ihtiyaca göre ayarlanamaz. Ücret, işçinin vermine ve işverenin iktisadi kudretine bağlıdır. Tunç nazariyesi ola­ rak isimlendirilen bu ücret sistemi artık çok geride kal­ mıştır. Bugün i şçi verimi _ n lsıbetinde ve hatta fiziki yaşamı-

23


n ı n çok üstünde bir ücret seviyesine ulaşmıştır. işverenin i ktisadi gücünü de zorlar duruma g i rdiği de çoğu defa gö­ rülebilmektedir. Günümüzde işçi ücretl eri n i n arzettiği man­ zara bunun tipik bir örneğidir. işçi boş duruyorsa ve verimli çalışmıyorsa hiç bir sis­ temde ona fazla ücret verilmez. İ şçinin istihsal edi lenden ne kadar alacağı, işçi ile işveren arasındaki anlaşmaya bağlıdı r. Fakat her hal Ok:arda işçi istihsal ettiğinden fazla­ sını alamaz. Marks, bazı zamanlarda işçinin normal ücreti nin, asga­ ri yaşama seviyesinin üstüne de çıktığını kabul etm iştir. Bununla beraber, Marks i şçilerin yaşama seviyelerine iti­ yad yoluyla girmiş maddeleri de benimsemiş, dolayıslyle kıymet fazlası nazariyesinin temel taşını kendisi yıkmıştır. Eğer ücretler itiyaden işçilerin yaşama seviyesi için giren maddeleri de kapsayacak kadar yükselebi liyorsa, bu Marks' ı n iddia ettiği Kıymet Fazlasını da icabında kapsayabile­ cek duruma gel ir ki, netice Marks'ın kendi nazariyesini kendisinin yıkması olmaktadır. Eğer Marks'ın Kıymet Fazlasını bir nebze kabul etsek dahi bu fazlal ığın her zaman i şverenin celb ine girmeyece­ ğini de düşünmemiz gerekir. Kıymet Fazlası aynı zamanda ucret, faiz ve kira tarafından gasbedi lebi l i r. Marks servetin muayyen ellerde toplanacağını iddia etmiştir. Fakat bugün bunu görem iyoruz. Yani Marks"ın te­ merküz kanunu da hakikat çıkmamıştır. Avrupa'da küçük zirai işletmeler daha çoktur. Bu işletmeler i lerl emektedir. Zira bunlar canla başla çal ı şan müteşebbislerin elindedir. Bir problemle karşılaştıkları zaman kooperatiflerden fay­ dalanarak elbirliği i l e durumlarını düzeltmektedirler. Hatta aksi d e olmaktadı r. Mül kiyet parçalanmaktadı r ve Avrupa devletleri bu duruma mani olacak tedbi rler aramaktadı rlar. Buna karş ı l ı k sanayiide temerküz vard ı r. Ancak bu da her sahada değildir. Daha ziyade ham ve yarı mamul mal is­ tihsal eden sanayi i sahalarında ol maktadır. Bunların da müstehl ikle doğrudan doğruya alakası yoktur. İstihlak mad­ desi yapan sahalarda temerküz görülmemektedir. Zi ra bu­ rada müstehl i kin zevkleri rol oynamaktadır. Görül üyor ki temerküz Marks'ın i leri sürdüğünden başka bir netice ver­ miştir. Bilhassa orta sınıf bu işten faydalanmaktadı r Şir-

24


ketlerin hisse senetlerine sahip olmak suretiyle şirket ser­ mayelerine iştirak etmektedirler. Yukarıdan beri izahına çal ışılan Marks felsefesi ve tenkidi esas hatlarıyla bunlardan ibaretti r. Tenkitlerin ma­ hiyetinden anlaşılacağı gibi Marks Sosyal izmi ilmi temel­ lerden mahrum, ilim dışı bir Dokti rindl r. Nazariyesi sadece bir propaganda vasıtası olarak büyük rol oynamıştır. Bil· hassa menfaat ve hislere hitab etmiş, sefalet edebiyatı yapmıştır. Blitün hayatiyeti de buna bağlıdır. İ nsanı insana kışkırtan, Vatan, Din, Aile Ahlak mefhumlarını inkar eden, Ahlak'ı modası geçmiş bir savsata olarak vas ıflandırıp, in­ sanları ahlaksızlığa sürüklemek isteyen bir fikir manzume­ sidir.

LENINİZM Marks'ın nazariyelerinin ilk tatbikçisi Lenin (Vladimir İ l iç Ulyanov) olmuştur. Bugün gerek Sovyetler Birliği ve gerekse onun yolunda giden devletlerin siyaset ve hükü­ metlerinin dayandırıldığı doktirln Lenlnizm",::l i r. Bu doktl­ rin Marks'ın fikirlerinin uygulamaya geçişiyle doğmuştur. Marks'ın fiklrlerine bazı ilavelerle şekil bulmuştur. Lenl­ nizm genel bir ifadeyl e : Lenlnin teori lerinin tümüdür. Leninizm'in ne olduğunun anlaşı labilmesi için önce bu­ nun Marks'tan ayrı ldığı hususların ve Marksizme kattığı noktaların bil inmesine ihtiyaç vardır. Marks tamamen bir teorisyendir. Fikirlerini ortaya koy­ maktan ileri gidemem işti r. Leni n ise hem teorisyen ve hem de tatblkcidir, ihti lalcidir ve siyasi olaylarda aktif bir rol oynamıştır. Bu durumuyla teori ve tatbikatı şahsında birleştirmiş bir kişi olarak karşımıza çıkar. Bil indiği gibi Marks kapital izmin tatbi katın ı n netice­ sinde sefaletin artacağını ilerl sürmüştür. Ancak, iddiala­ rından sonra uzun süre geçmiş bulunmasına rağmen bek­ lediği sefalet artışı tahakkuk etmemiştir. Aksine çal ışma şartları düzelmiş, ücretler yükselmiş ve sendikalaşmalar olmuştur. Len i n bu durumu görerek ortaya, " Kapital ist Emperyal izm • teorisini atmıştır. Bu teoriye göre: Kapitalist Devletler, Kapitalist sınıfların çıkarlarını korumak için geri kalmış ülkeleri sömürme yoluna gitmiştir. Böylece yeni

25


zengin piyasalar ele geçlrllmlş ve bunların istismarı ile el­ de edllen imkanlarda kısmen o Devletin kendi çalışan sı­ nıfına harcanmış ve dolayısiyle Marks'ın artan sefalet ka­ nunu tam gerçekleşememlştlr. Ancak Lenin bu istismarın da bir gün sona ereceğini, zira koloni Olkelerlnde nihayet bu istismarlara karşı çıkacaklarını belirterek, Artan Sefa­ let Kanununun tekrar çalışmaya başlayacğını söylemiştir. Marks Proleterya ÖiktatörlüğünO geçiş safhası olarak kabul eder. Hiç bir zaman bir ihtilalci partinin gerektiğine de önem vermez. Lenin de aynı şeklide Proletarya diktatör­ lüğünü bir geçiş olarak kabul etmişti r, Ancak o Marks'ın aksine gayelerine ulaşmak için bir partinin kurulması zaru­ retine inanmıştır. Yalnız Lenin, Partinin ihti lalci olmasını, bu sebeple de üyelerinin mutlaka aktif klşllerden teşekkül etmesin i , üyelerin gece gOndüz çalışan, gerektiğinde parti için her şey yapabilecek kimselerden meydana gelmesini istemiştir. Lenin kitlelere yol gösterme görevini Partiye vermiştir. Lenin'in, Marks 'ın teori lerine kattığı diğer bir görüş de şudur: Marks ve Engels ihti lalin önce Almanya'da ola­ cağını, beynelmilel bir hüviyet takınamayacağını ifade et­ mişlerdir. Len in de ihti lAI fikrini aynen benimsemiş ve ayrıca bunlara beynelmilel vasfını kazandırmıştır. Sınıf şu­ urunun bütün dünya işçilerine yayılacağını, dünyada bir gün proletarya ihtilalinin gerçekleşeceğini iddia etmiştir. Lenln'e göre Kapital istlerle Sosyalistler aynı dünyada yaşı­ yamazlaı. Dünya proleterya ihtllall gerçekleşmezse Rus ihti lali yaşayamaz, çöker. Bu ihti lali gerçekleştirmek için de Lenin Komintern üzerinde hassasiyetle durmuştur. Lenin yukarıda izah edllen görüşl erini Lenlnlzmln te­ mel i l keleri olarak şu şekllde özetleyebi liriz: · ihtilalci hareketi mutlaka bir doktrine dayanmalıdır. ,

Bu da ancak Marks'ın doktrini olacaktır. işçi sınıfı ihti lali gerçekleştirmek için sosyal blllncl kendi kazanamaz. Bu sebeple sosyal bilinç proletaryaya aydınlar tarafından verllmelldlr. İşçi ler ihtilalde kendil iklerinden hareket etmemelldtr­ ler. lhtl lal; proleter, aydın menşeli Profesyonel lhtl lalcller tarafından ve son derece sıkı disiplin içinde çalışılarak gerçekleşti rl lmel ld 1 r.•

26


Lenln'ln bu flklrleri ile Marksizme i ki temel katkıda bulunduğu görülmektedir. Bunlardan birincisi ihtilal pren­ siplerini en mükemmel şekilde geliştirmiş olmasıdır. ikin­ cisi de küçük bir azınlık partisi ile kitle liderllğlnln elde tutul ması sistemini en iyi şeki lde ortaya koymuş bulun­ masıdır. Marksizm ve Leninizm , yukarıda izah olunan esasları içinde Sovyetler Birliği 'nde va daha sonra da birçok ülke­ de uygulanmaya başlanmıştır. Lenin'in başlatığı tatbikat, Stalin'le çok sert bir şekilde devam etmiştir. Stalin daha önce Lenin tarafından ortaya atı lan • Bir Ülkede Komünizm• görüşünü, Sovyetleri n kuwetlenmesi ve liderl iğini devam etti rebil mesi açısından, mem leketinde çok katı şekilde uy­ gulanmıştır. Stalin devrinin Sovyetlerdeki kan ve vahşet hayatı milyonlarca insanın canına mal ol muştur. 3.

KİME KOMÜNİST DENMELİDiR?

Buraya kadar yapılan izahların neticesinde, her zaman zihnimizi kemiden, • Kime komünist denir? • sorusunun ce­ vabını artık rahatl ıkla bulabi liriz. Esasen komünistler yer­ leşmek istedikleri bir toplumda en çok arzu ettikleri husu­ sun başında gelen bir faktörde, • KomünistD veya • Komü­ nizm • kelimelerinin o topluma benimseti lmesidir. Yani başka bir ifadeyle, • Komünist• veya • Komünizm • kelimele­ rinin alışı lagelen laletayin herhangi bir kelime durumuna sokulması, • Komünisti n • kendisinden korkulan veya kaçı­ lan bir umacı ol madığı düşüncesinin yayı lmasıdır. Bu se­ beple sık sık bu kelimeler kullanı l ı r ve muhteviyatlarının kötü bir durum olmadığının izahına uğraşı l ır. Bu tutum ko­ münist taktiği olarak her zaman başvurulan ve uygulanan bir yoldur. Ancak bir de cehaletten ve bilgisizlikten gelen, şu veya bu şekilde, şahısların komünistl ikle ithamı , hatta yerli yersiz kelimelerin kullanılması durumu mevcuddur ki, bu tutum daha ziyade anti-korılünist kişilerin bilmeye­ rek bir komünist taktiğine hizmet etmeleri anlamını taşır. Bu itibarla bir şahısın komünistl iği veya bir olayın komü­ nizmle ilgisinin iyice açığa çıkması ve ondan sonra bu sı­ fatların veri lmesi en doğru hareket tarzı olacaktır. Bina­ enaleyh kime komünist denir? sorusu hassas bir hususun açıklanmasına sebep teşkil etmektedir.

27


Kime komünist denir? sorusuna en basit şekliyle şu cevabı verebi liriz: Kafasında Komünist düzen yatan kimse­ dir. Veya başka bir ifade ile : Marksist Leninist fikirleri

kendisine bir düşünce sistemi olarak kabul edip, bu uğur­ da mücadele eden kimsedir. Şu halde komünistliğin ilk şartı ; Komünist düzeni zihninde yaşatmaktır. Bir insanın

komünist sayılabilmesi için, bunun bir komünist örgütte gö­ rev almış olmasını düşünmek, veya bir örgüte üye ol­ mak veyahutta bu suçtan mahkumiyet almış bulunmasını aramak gerekmez. Bir komünist herhangi bir komünist ör­ güte girmeyeblleceğl gibi, bir hakim huzuruna da çıkma­ mış olabi l i r. Hatta çoğu defa hakimin karşısına çıkarı lmış komünistlerin delil yetersizl iğinden mahkumiyet almama­ ları da mümkündür. Şayet bir komünist, komünist umdeler üzerine kurulmuş bir örgüte girmiş veya bu örgütte aktif görev almış ise bunun komünistl iğine kanaat getirmek kolaydır. Ancak komünist kişi kendisini açığa vuracak tu­ tum ve davranışlardan titizlikle kaçınır. Bu takdi rde şahıs­ ların komünist olup olmadıklarını kestirebilmek için onun üzerinde bazı kıstasların aranması gerektir. Bu kıstas da, onun Marksist - Leninist fikirler taşıyıp taşımad ığıdır. Şa­ hısın bu gibi fikirlere sahip olup olmadığı da onun, söz, yazı ve davranışlariyle anlaş ı l ı r. Şimdiye kadar yapılan in­ celemeler Komünist çıkacak bir kişinin : . • Din ve Allah mefhumlarına inanmadığ ı , Marksizmi ve Leninizmi bir din derecesinde üstün tuttuğunu göstermiş­ ti r. Materyal izmi dünya görüşlü olarak kabul edip, olayların izahı için Tarihi Maddeci lik teorisinden hareket ettiği bi­ li nmekted ir. Toplumu, birisi Kapitalist diğeri Proleterya olarak iki sınıftan ibaret gördüğü, bu iki sınıfın arasında şiddetli bir kavganı n olduğuna inandığı ve sömüren Kapital ist kitle­ nin gittikçe azalırken sömürülen proleterya kitlesinin de arttığına inandığı bir hakikattir. işçinin aldığı ücretin, emeğinin karş ılığının çok altın­ da kaldığı ve bu fazla kıymetin Kapitalistlerce istismar e­ dildiği fikrini benimsemektedir.

28


Kapital izmin içinde Sosyal ist toplumun olgunlaşacağı­ nı ve bir gün kapital izmi kaldıracağına inanmaktadır. Kapital izmin temel nizamları n ı n esasında kendi meza­ rını kazmakta olduğu fikrini benimsemiştir. Kapital izmi yıkacak işçi sınıfı Diktatörlüğüne inanmıştır. Neticede tüm emekçi lerden müteşekkil ve her türlü istismarın kaldırıldığı bir toplumun olacağını düşünmekte­ dir. Komünist kuruluş ve hareketlere katıldığı, onların i­ çinde ve yanında mücadele ettiği görülmüştür.• Bu noktalar her zaman şahısların durumlarının tayi­ ninde bir kıstas olarak ele alı nabi lir. Hatta daha bazı ema­ relerin de katılması mümkündür. Esas olan, yukarıda belir­ tildiği gibi, Marksist-Lenlnist görüşlerdir. 4.

İNSANLAR! KOMÜNiZME iTEN FAKTÖRLER

Komünizm nazariyatın ı n temeli ezen ve ezilen grupla­ rın mücadelesine dayanmaktadı r. Bilhassa fakir kitleler e­ le alınmakta, bunların zenginlerce nasıl insafsızca istismar edildiği beli rtilmeye çalışılmaktadır. Yani tam bir sefalet edebiyatı örneğidir. Sefalet içindeki insanların kurtarıcısı rolünü oynamak istemektedir. Ancak, tatbi katta genellikle bu kitlenin dışında kalan kişiler arasında da komünizmin yayıldığı, fakir hal k kitlelerinin ise komünizme karşı ol­ dukları görülmektedi r. Esasında komünizm zulüm altında kalan insanları kendisine çekmeye muvaffak olamamıştır. En fazla tesir altına aldığı kitle aydınlar ve öğrenci entel­ lektüellerdir. Bu sebeple insanı n zihninde bir soru belir­ mektedir. Peki neden toplumdaki zenginler, ayd ı nlar, komü­ nizmi benimsemektedir? sorularını ancak şöyle cevaplan­ dırabil lriz: insanın yaradılış mizacı ve komünizmin nazari­ yatın ı n insan hislerin tahrik eden durumu. Tatbikatta daha ziyade bJ r çok komünistin gençl i k sıraları nda bu fikirlere bağlandı kları bir hakikat olarak karşım ıza çı kmaktadır. O halde i nsanlara ve bilhassa gençlere hükmeden, onları ko­ münizmin pençesi ne atan faktörler nelerdir? Bu faktörler başlıca altı grub içinde toplanabi l i r.

29


Ekonomik Faktörler: Komünizmin esas hedefi kapital izmd i r ve bu sebeple de ortadan kaldırmak istediği hedefin i l k planda cazip ta­ raflarına duyulan hayranl ı k yıkılmak istenir. Her türlü kö­ tülüğün temel inde Kapital ist s istemin yatmakta olduğu fik­ ri işlenir. iktisadi buhranlar ve harbler Kapitalist sistemin sonucudur fikri hararetle savunulur. Kapitalist düşmanlığı bir defa aşılanınca, bunun ortadan kal d ı rı l ması gerektiği i­ nancı da benimsenmiş olur. İ şte böylece enjekte edilen servet düşmanlığı fikri insanın komünizm yolunda i l k adı­ mını teşkil eder. Komünizm, herkese ihtiyacı olanı vereceğini söyler. Herkes çal ışacak ve ihtiyacını rahatl ıkla karşı layacaktır. Servet dağı l ımında eşitl ik sağlanacak, faki rl i k kalkacak, i nsanın istismarı önl enecek ve bunların tahakkuku ile de Kapitalist s istemin getirdiği açlık, sefalet, harp gibi afetler doğmayacaktır. İşte bu fikirler insan hissiyatı nı tamamen istlsma� eder tarzda ortaya konmakta ve bilhassa gençler üzerinde etken olmaktadır. Sosyolojik Faktörler: Her toplumda, i nsan mizacının meydana getirdiği ve çeşitli nedenlere bağlı bazı adaletsiz olaylar zuhur etmek­ tedir. Adaletsizl i kle karşılaşan bir insan da, ewela uğradı­ ğı haksızlığa karşı çıkar ve bunu yapan sebebi arar. Top­ lumda rastlanan sosyal adaletsizlikler birçok kimseyi bed­ bin duruma sokmaktadı r. Halbuki komünistlerin en mahir oldukları noktalardan birisi de, toplumdaki Sosyolojik mese­ lelerin istismarıdır. istismar için yapılan propaganda in­ sanlar üzeı lnde etken rol oynar. Bütün adaletsizliklerin ko­ münist sistemle ortadan kaldı racağ ı propagandasının tesi­ ri altında kalan bir kişi ise komünizmin kucağına düşmüş demektir. Bilhassa Sosyal adaletsizliklere uğrayan kimsele­ rin kolaylıkla komünist saflara çekildiği görülmüştür. Psikolojik Faktörler: insanların yaradı l ı ş mizaçları birbirlerinden ayrıdır. 01rayetl i ve i rade sahibi olanlar yanında, bunun tamamen zıddı durumda bulunanlar da mevcuttur. Bu kabi l zayıf kim­ seler l nslyatif sahibi değll lerdlr. Hareket tarzlarını kendi-

30


lerl tayin edemezler. Daima başkaları tarafından yöneltll­ mek, idare edilmek ihtiyacı duyarlar. Onlar komünist par­ tisine bağlı olmakla bir nevi kendi lerine manevi destek ve yönetici sağlamış olurlar. Kendileri adına partinin hareket etmesi ve kararlar alması bunları mutlu kılar. Böylece psi­ kolojik ve hissi i htiyaçlarının tatmin olunduğunu düşünür­ ler. işte zayıf, daha doğrusu bir nevi hasta kimseler ko­ layl ıkla komünizmin etkisi altına girmektedirler.

Materyalist Felsefe Faktörü: Daha önce de izah edildiği gibi Materyalist felsefe, Allahı inkar eder bütün varlığın bir maddeden ibaret oldu­ ğu temel ine dayanmaktadır. Ruh denen bir şey yoktur. Ma­ nevi varlı k mevcut deği ldir. Cennet ve cehennem ıbir ha­ yalden ibarettir deni r. Allah'ı inkar etmesi , i nsanların bir maddeden ibaret oduğunu benimsemesi, Materyal izmin e­ sasıdır. Komünistler i nsana yeni bir ruh ve adeta din aşıla­ mak gayret ve iddiası içindedirler. Dini inançları zayıf bir insan ise adeta kendisini boşlukta hisseder. Tutunacak bir desteğe ihtiyaç duyar ve onu arar. işte bu tip bir kimsenin karşısına da komünizm tek kuvvet olarak çıkar ve şahıs ona bağlanır. Dini inançlardan uzaklaştırılmış bir insana ko­ münizm, ulaşılması gereken bir gaye ve kader olur. Haya­ tına bir mana katar. Bu amaç halin! alır. Allah duygusun­ dan ve i nançtan mahrum bir insan için komünizm hayali ona dini bir sığınak sağlar. İnsanların din duyguları körleş­ tirl l i rse, daima komünizme yarayacak sahalar açılmış olur. Bu sebepledir ki daha başlangıcı ndan beri komünistler top­ lumdaki din duygularını ilk planda ele almışlar ve insanları dini inançlardan yoksun bi rer ot gibi yapmaya çalışmışlar­ dır. .•

Politik Faktörler: 1 9 1 7 Sovyet ihtilali öncesi Devri ile bu günkü Sovyet­ lerln içinde bulunduğu durum çok farkl ıdır. Bütün dünya­ daki fen ve teknik ilerlemeler haliyle Sovyetlerde de ol­ muştur. Ancak Sovyetler kaydettiği bu ilerlemeleri komü­ nizmin bir eseri imiş gibi göstermektedi rler. Uzayda olsun, Tıp'da olsun ve diğer sahalardaki muaffakiyetinin tek se­ bebinin komünizmle izahını yapması , başarı larına tek kay-

31


nak komünizmi göstermesi , birçok insanı etki lemekte ve Sovyetlere karşı hayranlık duyguları nın doğmasına vesile olmaktadır. Bu durum ise bazı zayıf ve aciz kimselerin ko­ münizmi benimsemelerine bir sebeb teşkil etmektedir.

Entellektüel Gurur Faktörü: Genel likle 1 7 ile 1 8 yaşlarından sonra gençlerin fikir ve düşüncelerinde değişiklikler doğmaya başlar. Bazıları o zamana kadar yakın çevresinin kendisine kazandırdığı his ve düşünceleri küçümsemek ve hatta anne ve babalarını dahi beğenmemek fobisi içine girer. Kendisinin çok şey ıblldiğl, etrafı ndaki lerin ise genell ikle cahil oldukları gibi düşüncelere kapı l ı r. Örf ve adetler onu sıkar. Yeni fikirler aramaya başlar. Bu gençlerin bel irgin zaafiyetidir. Komü­ nistler de bu zaaflyeti çok iyi bilmektedirler. Onun istis­ marı , bu kıvama girmiş gençleri komünizm için tatl ı bir lokma yapar. Kendisini dünyayı düzeltebilecek güçte gören bu durumdaki gençl er, maddi ve hissi bazı ihtiyaçları ko­ münistler tarafından karş ı lanı nca onların saflarına katı l ı r­ lar. Gençlerde genellikle muhitlerinde bilgi ve kültürlü i­ miş gibi görünmek gayreti vardır. Bunun etkisiyle etrafın­ da yavaş yavaş Sosyal izmden ve komünizmden bahsetme­ ye başlarlar. Gençleri bu gösterişe ve komünizme iten duy gu, onlarda doğan entellektüel gururdur.

32


BÖLÜM il KOMÜNiZMiN TATBİKAT! Komünist Manifestosu : XIX. cu asrın birinci yarısı kapitalist ekonomi siste­ minin şid detle dünyaya yayıldığı bir dönemdir. Endüstri ma­ kinalaşmakta, üretim süratle gel işmektedir. Peş peşe ya­ pılan ıcadlar ekonomiye can l ı l ı k vermiş ve istihsal artmış­ tır. Buharl ı vasıtaların bulunması , demiryol larının yapımı ise mübadele imkanlarını gel iştirmiş, yaygınlaştırmıştır. Ü­ retim hızı ve dağıtım temposu her geçen gün akıl almaz derecede artarken kapital sahiplerinin insanlığı insafsızca istismarı da buna paralel olarak gel iştirmiştir. İnsan top­ lumları , bir tarafta son derece refah içinde yaşayan nadir küçük gruba, diğer tarafta ancak karnını doyurabilen halk kitlelerine bölünmüştür. Maddi imkanların sahibi olan kapi· talist zümre, geniş halk kitlelerini adeta köle durumuna sokmuşlar ve kapitalist sistem bütün acımasızl ığını her ge­ çen gün daha da fazla hissetti ri r şeki lde bir gelişme içine girmiştir.

İşte böyle bir ortam içinde yaşayan K. Marks ve F. Engels kendi felsefelerini günün şartlarını izl eyerek ortaya koymuşlar ve fikirlerinin geliştiril mesi yolunda çalışmış­ lardır.

1 840 yıl larında Kapitalizmin karşısına çıkan bazı kişi­ ler tarafı ndan kurulan · Doğrular Birl i ğ i • isimli derneğin ü­ yeleri Almanya'dan lngiltere'ye giderek burada · Alman i ş­ çileri Kültür Derneğ i • 'ni meydana getirmişlerdir. Marks ve Engels fikirlerini bu cemiyet üyeleri içinde yaymaya muaffak olmuşlardır. Daha sonra birlik mensupları çal ışma­ larına katkıda bulunmaları için Marks ve Engels'i kendileri­ ne dahil etmişler, onların tavsiyelerine uyarak da • Komü33


n i st Birliği • adını alm ışlardır. 30 Kasım, a Aralı k 1 847 de yapıl an Komünist Birl iğinin kongresine Marks bizzat katıl­ mış ve burada Birliğin programını teşkil eden bir metin hazırlamıştır. Komünist Manifesto adın ı taşıyan bu belge • Komünist Birllğl•nln siyasi fikirlerini belirten bir beyan­ namedir. ihtiva ettiği ana fikirlerin özeti ise şöyledir: · Her toplumun tarihi, sı nıf çatışması tarihidir. Zaman zaman gizil veya açık olan bu mOcadele fasılasız devam e­ der. Sınıf çatışmaları dalma ya ihtilalle toplumun tamamen değişmesi yahut mücadele eden s ınıfların müştereken yı­ kılmasıyle sona erer. Eski sın ıfların mücadelesi yerine yeni mücadele geti­ ren burjuva toplum, g itgide birbirine düşman iki kampa, birbirine tamamen zıt iki büyük sınıfa bölünmeye yönelir ki , bunlar da Burjuvazi ve Proleterya'dır. Burjuva toplum, uluslararası iş bölümünü geliştirmiş ve milletlerl birbirine bağımlı hale getirmiştir. Burjuva topluma hakim olan serbest rekabet kanunu, üretici kuwetleri öyle gelişmiştir ki , bunlar ü retimin bur­ juva şartları için fazla kuwetll hale gelmişlerdir. Bunun sonucu olarak da, ü retim kuwetlerinln gücü ile onların hu­ kuki kul lanılışı arasında bir çelişme ortaya çıkmıştır. Burjuva toplum, kendisinin zıddı olan bir sosyal sınıfı geliştirmiş ve birleştirmiştir ki bu da işçi sınıfıdır. i şçiler ekonomik kölel ikten ancak üretim araçları nın burjuva kul lan ı l ı ş şekillerini yıkarak ve Oretlmln sosyal şartları nı yaratarak kurtulabll lrler. Sınıf çatışması veya proleteryanın mücadeles i , baş­ langıçta şekil itibariyle m i l lldlr. Fakat geliştikçe uluslarara­ sı bir şekil alır. Çalışanlar her ülkede siyasi iktidarı ele geçirmek ve üretim araçlarını Devletin eline vermek için sınıf partisi şekl inde teşkilatlanmalıdırlar.• Manifesto; " B(itün memleketlerin ışçllerl birleşin• sözleri ile komünizmi , beynelmilel bir akım haline getirmiş­ tir. Marksist komünizmin programını teşkil eden ve siyasi belge mahiyetini taşıyan Manifesto esas ltlbarlyle dört bölümden ibarettir.

34


Birinci bölümde g Sınıf çatışmas ı • i l kesi işlenmiştir. İ kinci bölümde Kollektik M ü l kiyetin gerçekleştirilme­ si ve bunu sağlamak için komünist partisinin, işçi sınıfının öncüsü olarak oynayacağı rol bellrtl l mlştlr. Üçüncü bölümde çeşitli Sosyal ist dilmiştir.

görüşler tenkit e­

Dördüncü bölümde ise Komünist Partisinin bütün ülke­ lerde uygulayacağı strateji ve takti kler açıklanmaktadır. Manifesto esas itibariyle daha önce izah edilen K. Marks ve Engels'ln fiklrlerlnl belirgin hale sokmuş ve on­ lara son şeklini vererek, komünizmin sadece bir ülkenin sınırları içinde kalmayacağı ve bunun beynelmllel bir ideo­ loji o lduğu belirtilmlştır. Enternasyonal kel imesi komünizmde sık sık kullanı l ır. Mllletlerarası , beynelmi lel demektir. Dar bir M i l l lyetçilik yerine Uluslararası işbirliği işleyen i nançtır. Ayrıca ikinci Dünya harbi sonuna kadar Rusya'nın M il li Marşı olarak kul­ lanılan, Uluslararıası lhtllalcl Marş'a da bu isim verilmiş­ tir.

BiRiNCi ENTERNASYONAL 1 864 yılında Londra'da • Beynelmlnel işçi Derneğl'n l n tertip ettiği bir toplantıya Birinci Enternasyonel ismi veril­ miştir. Marks bunun liderliğinl 1 864 - 1 872 yılları arasında yapmıştır. Bi rinci Enternasyonal, işçi sınıfiarın ı n birleştlrll­ mesinl gerçekleştirmek gayesi ile toplanmış ve 1 876 yılına kadar devam etmiştir. Kapitallzme karşı müşterek bir mü­ cadele yürütebi lmesi için Uluslararası bir kuruluşta bir­ leşmek fikri ile, ortaya çıkarı l mıştır. i l k teşebbüs olarak 1 862 yılında Fransız işçi l iderleriyle Londra'da l ngillz işçi liderleri görüşmüşler ve Ul uslararası bir dernek kur:ma fikri etrafında birleşmişlerdir. Bu düşüncenin eseri olarak meydana gelen birinci Enternasyonalin Tüzüğü Marks tara­ fından hazırlanmıştır. Sosyalist idarelere yeni bir şekli ver­ mek, Dünya Proletaryasını ayakta tutmak, Sosyalist hare­ ketleri organize etmek ve bunlara takip edecekler! yolu göstermek gayelerinin tahakkuku için uğraşmıştır. ·

35


İKiNCi ENTERNASYONAL 1 889'da kurulup 1 91 4 'de dağılmıştır. Fransa lhtl lallnin yüzüncü yıldönümüne rastlayan gün de Parls'te faal lyete geçmiştir. Ancak devam lı bir Örgüt haline 1 890 yıl ında ulaşmıştır. ikinci Enternasyonal Marks ve Engels'in fikir­ leri esasına göre teşekkül etmiş olan işçi Kuruluşlarının bir federasyonu mahiyetini taşı mıştır. Programında genel­ likle ; Sınıf mücadelesi, Sanayinin milli leştiri lmesi , işçi sınıfının uluslararası blrliği, hususları yer al mıştır. Marks'ın altı sene önce ölmüş olması sebebiyle bütün ağırlık Engels'in üzerinde toplanmıştır. 1 91 4 yıl ında Bininci Dünya Harbi nin çıkması üzerine Enternasyonale tabi Sosyal ist parti ler, beynelmilel zihni­ yetlerin! bir tarafa bırakıp kendi HükQmetlerlnl destekl&­ melerlni tercih etmeler! sebebiyle Enternasyonal de daOıl­ mıştır.

BOLŞEVİK İHTİLALİ : Bil indiği gibi komünistlerin dünyada i l k iktidar olduk­ ları ülke Rusya'dır. Komünist ihtilalinden önce Rusya'da geniş topraklara yayı lmış olan halk, kölelik üzerine kurul­ muş bir zi raat ekonomisine sahipti. Köylüler esirden fark­ sız, açl ık ve sefalet dolu bir hayat su rdürmekteydiler. Ta­ bii bu kötü koşulların mahsulü olarak da Rusya'da müte­ addit defalar Çarl ığa karşı başkaldırmalar meydana gelmiş­ tir. Hatta bu isyanların birisinde de Lenin'in ağabeyisi olan Aleksandr İ lylç Ulpanov da öldürülmüştür. i l k ayaklanma­ l ar daha ziyade köylü kitl esinin desteğine dayanarak ya­ pılm ıştır. Ancak zamanla bu ayaklanmaların muaffakiyet­ sizliklerl tekerrür edince, Rusya'da bir grub aydın esas gücün Köylü yerine işçi sınıfı olması gerektiği fikrini be­ nimsedi . işçi sınıfının ihti lalci bir kuwet teşkil edeceğine inananların başında Lenin gelmekteydi. 1 900 yılında Rus­ ya'da ihtilalci grubun öncülüğünü Lenin yapıyordu. Ancak Çarl ı k Rejiminin baskısının halk üzerinde etkisi son had­ de ulaşmıştı. 1 903 yıında 250 bin kadar işçi , ücret azlığını

36


ve fena hayat şartlarını protesto eden grev tatbikatına yö­ neldi. 1 904 yılında Japon Rus harbinin çıkması bu hadise­ leri kısmen dul'durdu. Fakat harbde uğranı lan yenilgiler Rus M i l l iyetçi lerini gittikçe tahrik ederek, onları Çarl ı k rejimine karşı tepki lere yöneltti . Veni v e toplu hareketlere başlanıldı. Geniş çapta nümayişler yapı ldı. Son olarak 200 bin kişilik kalaba l ı k Peterburg'daki Çarın Sarayına yürudü. Bu durumda Çarın askerleri nümayişçil ere ateş açmak zo­ runda kaldı lar. Neticede fazla miktarda insan öldü. Bu ola­ ya halk • Kanlı Pazar• adını verdi. İşte bu kanlı pazar da Rusya'da 1 905 ihtilal inin başlangıcını teşkil etmiş oldu. İhtilal bütün Rusya'ya yayıldı. Neticede Çar, İ stişari ma­ hiyette muvakkat b i r Halk Mecl isi kurulmas ını kabul etti. Fakat Halk bununla da yetinmeyerek nümayişlerine devam etti . Kanlı Pazar olayı Lenin'e, sllahlı bir ayaklanma fikrini savunması imkanını verd i . Ancak 1 91 4 yıl ında Birinci Dün� ya Harbi patlayana kadar müessir bir durum olamad ı . Sol­ cular arasında fikir ayrı l ıkları halkın huzursuzluk ve mü­ cadelesi devam etti . Harbin başlaması üzerine Lenin; · Em­ peryalist harbi dahili savaşa çevirin» parolası ile ortaya çıktı. Bu savaşın sınıf mücadelesi savaşına dönüşmesi fik­ rini savundu. 1 9 1 7 senesindeki yenilgiler Rusya'yı tam bir anarşi irine attı. Bu sırada Çar'ın DUMA Mecl isini dağıtmak için E ni� vermesi de tam bir tahrik oldu ve isyan eden Asker­ ler Lenlngrad işçi toplantısına katıldı lar. Bu suretle • Sov­ yet İşçi Mecl isi .. ve uAsker Mecl isi• kurulmuş oldu. Bu sırada Duma Meclisinden bir komisyon geçici hükümet kurdu. Mart 1 9 1 7 ihtilali Halktan geniş ölçüde yardım gördü. Bu sırada geçici Hükümetin çıkardığı aftan yararlanan Le­ nin Nisan. 1 9 1 7 de Rusya'ya döndü. Rus-Alman Harbini bir iç savaşa çevirmek için uğraştı. Rus orduları Almanlar kar­ şısında yenilip perişan olurken Lenin ve Arkadaşları da halka Toprak dağıtı lacağını vadedip onları geçici hüküme­ te karşı çıkarmaya uğraşıyorlard ı . Neticede Lenin'in arka­ daşları, yeni Bolşevikler hükümetçe tevkif edil meye baş­ lanınca Lenin de Finlandiya'ya kaçtı . Ancak memlekette ayaklanma ve kargaşal ıklar şiddetle devam ediyordu. Ekim

37


1 9 1 7 de Lenin tekrar Rusya'ya döndü ve durumu silahlı ih­ tilale çevirmek için etrafını ikna etti . 7. Kasım. 1 9 1 7 de Petroğrad da silahlı ihti lal harekatı başladı. 1 5. Kasım. 1 9 1 7 de Moskova'daki Bolşevikl er ha­ rekete geçti ler. Böylece iki büyük şehir elde edilmişti. Bü­ tün Rusya'ya yayılan bu hareket sonunda çarl ık Rejimini devirdi. Lenin derhal Almanlarla 3. Mart. 1 9 1 8 de barış im­ zalad ı. Ancak Rus halkı iktidarın komünistlere tesl imlni istemedi. iç kargaşalıklar 1 920 yılına kadar sürdü.

Üçüncü Enternasyonal (Komitem) : Sovyetler daima Dünyadaki Komünist faaliyetlerin idare Merkezi ol mak istemiştir. Bu maksatla 1 9 1 9 yıl ında Moskova'da Lenin'in başkanlığında Üçüncü Enternasyonal kurul muştur. Dünya Komünist ihti lali vukuu bul maciıkça Rusya'daki Komünist Hükümetin devri leceği endişesi nden hareket edilmiştir. Dünyada Komünist ihtilal lerin gerçek­ leşmesinin, ihti lal inancına sahip bir teşkilat tarafı ndan or­ ganize edilmesinin gereğine inanılmıştır. Üçüncü Enternasyonal veya diğer bir ismiyle Komin­ tern dünya Komünist Partisinin U luslararası bir örgütü ola­ rak faal iyet göstermiştir. Yaşadığı sürece bütün dünyaya ihti lalciler ihraç etmiş ve bütün dünyadaki Komünist ha­ reketleri desteklemiştir. Üyelik için ortaya konan 21 şartı kabul eden bütün komünist parti ler, Komüntern 'in birer şu­ besi olarak Moskova'ya bağlanmış ve ona hizmet etmiştir. Yani kayıtsız şartsız Moskova'ya sadakat gösteri lmişti r. Lenin Komünter vasıtasiyle, Diğer ülkelerden rejime karşı gelecek her türlü hareketi yok etmeyi arzuluyordu. Bu maksatla da üyelik şartları arasına aynen şunu koymuş­ tu; a Komünist Enternasyonal hareketlerinin gerçekleşti ril­ mesini isteyen her parti ihti lal aleyhtarı olan kuwetlere karşı mücadelede Sovyetler Birliği Cumhuriyetine yardım edebilmek için elinden geldiği kadar çalışmal ıdır. Komü­ n ist parti leri dikkatli ve hassas bir şeklide propoganda yap­ maya devam ederek Sovyetler Cumhuriyetine karşı olabi­ lecek herhangi bir savaşta askeri malzeme ve aracın işçiler tarafından taş ınmasını ve nakledilmesini menetmek için işçlferi i kna etmeye çalışmalı ve ister lega l , isterse il legal

38


yollarla olsun işçi ler Cumhuriyetine karşı gönderimekte olan askerler arasında propaganda yapmal ıdır.• Komüntern 'in 1 920 senesinde Moskova 'da toplanan Dünya Kongresinde azalık için şu 21 şartı kabul ettiri l miş­ tir : 1 . Bütün propaganda ve tahrik gerçekten komünist karakterini taşımalı ve komünist enternasyonalinin prog­ ram ve kararlarına uygun olmalıdır. Partinin bütün matbuat organları , Proleterya davasına sadakatlerini isbat etmiş, itimada şayan komünistler tarafı ndan idare edilmelidir. Prolaterya Di ktatörlüğünden, ezberlemiş bir formülden bahseder gibi konuşmamalı bi lakis propaganda öylesine yapı lmalıdır ki her basit erkek ve kadın için, Asker ve köy­ lü onun zarureti ni günlük hayatın olaylarını matbuatım ız sisteml i bir şekilde gözlemeye ve günbe gün ondan fay­ dalanmaya mecburdur. Mevkut ve gayrimevkut matbuat ile bütün parti basıcıl arı ve yayıcıları, bahis konusu olduğu anda, Parti kanuni ve gayri kanuni olduğuna bakmaksızın tamamen parti başkanl ığının emrinde olmaya mecburdur­ lar. Basıcı ve yayıcıların bağımsızl ıklarını kötüye kul lan­ malar ve Parti politlkasına tamamen uygun düşmeyen bir politika gütmeleri caiz deği ldir. •

Matbuat sahifelerinde, halk toplantı larında, sendika. tüketim cemiyetlerine, hülasa üçüncü Enternasyonal taraf­ tarlarının sızmayı başardıkları her yerde, yalnız burjuvazi değll, yardakçılarını da reformcuların her çeşidini sistema­ �ik bir şekilde ve merhametsizce afişe etmek zarureti var­ dır. 2. Komünist Enternasyonallne katı lmak isteyen her teşkilat, reformcuları ve merkezcl leri, işçi harekatını az veya çok sorumlu mevkilerinden • Parti teşkilatı yazı heyet­ leri, Sendlkalar, Parlamento fraksiyonları, blrl l kler, Mahal­ li idarelere• sürekli ve planlı olarak uzaklaştırılmaya ve bilhassa başlangıçta •Tercüme» oportlnlstlerln makcımları­ nı katleden gelen basit lşçllerln oturacaklarını düşünmek­ sizin , yerlerine denenmiş komünistleri getirmeye mecbur­ dur. 3 . Avrupa ve Amerika'nın hemen bütün ülkelerinde sınıf mücadelesl iç harp safhasına intikal etmektedir. Bu

39


şartlar altında komünistler burjuva meşruluğuna artık iti­ mat edemezler. Bu bakımdan komünistler partinin ihti lal için olan vazifesinin yerine geti ri lebilmesi için ona gerekl i mühim anda yardımcı olacak paralel , gayri meşru bir teş­ ki lat cihazını her yerıde vücuda getirmeye mecburdurlar. Örfi idare ve olağanüstü kanunlar yüzünden bütün işlerin meşru olarak görülmediği yerlerde komünistlerin kanuni ve gayri kanuni faal iyeti meczetmeleri mutlaka lazımdır. 4. Komünist fikirleri yaymak mecburiyeti Ordu da propoganda yapmak üzerinde bi lhassa durarak sistemli mükellefiyetini aynı zamanda içine alır. Bu ajıtaşyonu (Tah­ rikin) fevkalade kanunlar yüzünden mümkün olmadığı yer­ lerde, meşru ol mayan yollara baş vurulacaktır. Bu vazife­ den vazgeçmek, ihti lalin vecibelerine ihanete musavidlr. Ve üçüncü Enternasyonale olan hislerle bağdaşması müm­ kün deği ldir. 5. Düz topraktan sistemli ve planlı tahrik zaruridir. Köylü proleterlerin ve hiç değilse en fakir köylülerin bir kısmı elde edilmedikçe ve geri kalan köylülerin bir kısmı­ nın politik alanda tarafsızlı kları sağlanmadıkça işçi sı nıfı muzaffer olamaz. Düz toprakta Komünist faal lyeti halen çok büyük bir önem kazanmaktadır. Bu çal ışma bilhassa düz topraklı irtibatı bulunan şehir ve köyün ihtilalci Ko­ münist işçisi yardımıyla görülecektir. Bu görevden sarfı­ nazar etmek veya bu işi emin olmayan yarı reformcu e l le­ re devretmek proleterya ihti lal inden vazgeçmeye eşittir. 6. Üçüncü Enternasyonale katı lmak isteyen her parti yalnız açık olan Sosyal vatanseverliği değll , sosyal pasi­ fizmin samimiyetsizliğini ve riyakarl ığını da teşhir etmek mecburiyetindedir. Kapital izm ihtilalle yıkılmadıkça Ul us­ luslararası hakem mahkemelerinin olamayacağını, silahla­ rın tahdidi ıüzerine hiç bir anlaşmanın yapılmayacağ ı n ı , M i l letler cemiyetinde yapılacak hiç b i r demokratik ıslaha­ tın yeni emperyal ist harpleri önleyemiyeteği sisteml i ola­ rak işçilerin gözleri önüne sermeye mecburdur. 7. Komünist Entrnasyonaline katı lmak isteyen parti­ ler, reformizm ve « Merkezi politika i l e n bütün bağları ko­ parmak ve bunun propogandasını en geniş parti çevrele­ rlne yapmakla mükel leftir. Bu yapı l maksızın evrensel bir komünist politikası mümkün değildir.

40


Komünist enternasyonal! ilginin en kısa zamanda ke­ si lmesini mutlak olarak ve ültimatom şeklinde talep eder. Komünist Enternasyonali halen Turatti, Kautsky, Hi lferding, H i l louit, Longuet, Makdoalt, Mod iğl iani ve diğerleri tara­ fından temsil edilen herkesin malümü oportinistlerln üçün­ cü Enternasyonalinin mensupları olarak kal malarına rıza gösteremez, bu ancak yıkılan ikinci Enternasyonalin ben­ zeri akibete götürebilir. 8. Burjuvanin sahip olduğu müstemleketler ve diğer ulusların baskısı altında bulundurduğu ülkelerdeki parti­ ler Koloni ve Mil letleri baskı altında tutmak meselesinde bil hassa bariz ve açık bir davranış takınacaklardır. Üçüncü Enternasyonale intisap etmek isteyen her parti kendi Em­ peryal istl erinin müstemlekelerdeki dolaplarını teşhir ko­ loni lerdeki her hürriyet hareketine yalnız sözle değil aynı za­ manda fi ille de himayeye kendi ülke Emperyal istlerinin Kol onilerden kovulmalarını istemeye ülkeleri işçilerinin kal plerini kolonilerin ve baskı altında bulunan m i l l etlerin ça­ lışan halkına karşı gerçekten kardeşçe il işkiler içinde ye­ tişti rmeye ve kendi ülke Askeri kıtalarında müstemleke hal kının her baskı altında tutulmalarına karşı tahrike giriş­ meye mecbur ve mükelleftir. 9. Komünist Enternasyonale intisap etmek isteyen her parti sendikalarda, işçi ve işletme idare heyetlerinde, ve işçilerin diğer kitle teşkilatlarında sistemli ve ısrarlı bir komünist faaliyeti ni gel işti rmeye mecburdur. Bu kuru­ luşlar içerisinde Komünist hücrelerini teşkilatlandırma za­ ruridir. Bu hücreler sürekli ve ısrarlı çalışmalarla sendika­ ları ve diğer kuruluşları komünizm davası için elde ederler. Bu hücreler günlük çal ışmaları içinde her yerde Sosyal Vatanseverlerin ihanetlerini ve merkezin sebatsızlığını teş­ hirle yükümlüdürler. Komünist hücreleri Parti bölümüne tabi olmak zorundad ır. 1 0. Komünist Enternasyonal ine bağlı her parti , Sarı Sendika teşekkül leri Amsterdam Enternasyonal ine karşı inatçı ve mücadelede bulunmaya mecburdur. Her parti sendika olarak organize edilen işçi ler arasında Amsterdam Enternasyonali i l e olan bağların kopan iması zarureti üze­ rinde durarak propaganda yapmaya mecburdur. Oluş ha­ l l nde ve Komünist enternasyonale katılmakta olan uluslar

41


arası · Kızıl Sendlkalar Blrl l ğ l • kendini bOtOn vasıtalarla ko­ rumaya mecburdur. 1 1 . Üçüncü Enternasyonale katı lmak isteyen Parti­ ler parlamento fraksiyonunun şahıs kalıntılarını bir revizyo­ na tabi tutmaya itirnada şayan bütün elemanları oradan te­ mizlemeye, bu fraksiyonları sadece sözde değll fi l llyatta d parti başkanl ığına tabi duruma sokmaya, her parlemento üyesinden bütün çal ışmalarını gerçek lhtllalcl bir propa­ ganda ve tahrike hasretmesini istemeye mecburdur. 1 2. Komünist Enternasyonaline bağl ı parti ler, merke­ ziyetçll i k prensibi esası üzerinde kurulacaklardı r. iç sava­ şın şiddetlendiği bu günkü devirde, Komünist partisinin ve­ cibelerini yerine getirebi lmesi ancak mümkün olduğu ka­ dar merkeziyetçi bir şeki lde teşkilatlanmış olmasına, için­ de demir gibi bir disiplinin hükümran bulunmasına ve par­ ti merkezi nin, parti üyelerinin itimatlarına dayanarak bü­ yük kudret ,otorite ve en geniş yetkile·rle techiz edilmiş olmasına bağl ıdır. 13. Ülkelerdeki çalışmalarını meşru olarak yürüten Komünist partileri bünyeleri n i , saflarına sızan küçük Bur­ juva elemanlarından sistematik olarak temizlemek için par­ ti teşkilatı nın mevcudunda zaman zaman temizliklere (Ka­ yıtlarının yenilenmesine) girlşlmlerl zorunludur.

1 4 . Komünist Enternasyonal ine katılmayı arzulayan her parti , her bir Sovyet Cumhuriyetini ihtilal aleyhtarı kuwetlere karşı olan mücadelesinde çekinmeden destek­ lemeye mecburdur. Bundan başka, işçi Cumhuriyetlerini boğmak için yollanan askeri blrllkler arasında her türlü va­ sıtalarla meşru ve gayri meşru propaganda yapmaya mec­ burdur. 1 5. Şimdiye kadar eski Sosyal Demokrat programla­ rını muhafaza etmiş bulunan partl ler, mümkün olan en kısa zaman ilçnde programlarını değiştirmeye ve kendi ülkeleri­ nin özel şartlarına uygun ve komünist enternasyonaline es­ pirisi içinde bir komünist programını artık hazırlamaya mecburdurlar. Komünist Entemasyonallne bağl ı her parti­ nin programını usulen, Komünist Enternasyonal inin, mu­ tad kongresince veya icra komitesince tasdik edilmesi la­ zımdır. Komünist Enternasyonali icra komitesi bir parti nin

42


programını tasdik etmediği hallerde adı geçen partinin Komünist Enternasyona l ! Kongresine başvurup, itirazını sunması hakkıdır. 1 6. Komünist Enternasyonali kongrel erinin bütün ka­ rarları gibi icra komitesinin kararları da Komünist Enter­ nasyonaline dair bütün parti ler için bağlayıcıdır. Sert bir harp şartları içerisinde çal ışan Komünist Enternasyonal i , ikinci Enternasyonalden çok daha geniş merkeziyetçi­ ilkle kurulmağa mecburdur. Bu arada Komünist Enternas­ yonali ve icra komitesi bütün faaliyetleri sırasında, münfe­ rit parti lerin içerisinde mücadele ettikleri ve çalıştıkları birbirinden farklı şartları tabiatiyle hesaba katmak ve an­ cak mümkün olan meselelerde genel geçerl i kte kararlara varmak zorundadırlar. 1 7. Komünist Enternasyonal i ne katı lmak istemeye mecburdurlar. Enternasyonal e katı lmayı isteyen her par­ ti : Filan ve falan ilkenin Komünist Partisi (Üçüncü Ko­ münist Enternasyonali seksiyonu) adını taşımaya mecbur­ dur. Adland ı rma bir şekil meselesi olmaktan çok fevkala­ de önemde pol iti k bir meseledir. Komünist Enternasyonali bütün Burjuva alemine ve bütün sosyal Demokrat Partile­ re savaş i lan etti . H er basit işçinin, işçi sınıfı bayrağına ihanet eden eski resmi ·Sosyal Demokrat•, a Sosyal ist• partileriyle Komünist parti leri arasındaki farkı açıkça bil­ mesi lazımdır. Bütün ülke partilerinin başta gelen matbuat organları Komünist Enternasyonali i cra Komitesinin önem­ li bütün dökümanlarını basmaya mecburdurlar. 1 9. Halen Komünist Enternasyonaline girmek katıl­ mak için müracaatta bulunmuş bütün partiler Komünist Enternasyonali ikinci kongresinden en geç dört ay sonrası­ na kadar, bu şartları gözden geçirmek üzere olağanüstü kongrelerini yapmak zorundadırlar. Parti merkezleri , mahal­ li kuru luşların Komünist Enternasyonali ikinci kongresi ka­ rarlarından haberdar olmalarını sağlamaya mecburdurlar. 1 9. Halen Komünist Enternasyonaline girmek isteyen fakat şimdiye kadarki , taktiklerini henüz kökten gel iştirme­ miş olan partiler, Komünist Enternasyonale girmeden ön­ ce kendi merkez komiteleri ve önemli bütün merkez te­ şekkül leri üyel erinin en az üçte ikisini Komünist Enternas­ yonal inin ikinci kongresinden önce üçüncü enternasyonale

43


katılma arzusunu açıkça ve iki anlama gelmeyecek şeki lde bel i rtmiş üyelerden müteşekkil olmasını sağlamaya mec­ burdurlar. Üçüncü Enternasyonal Komünistinin rızası ile is­ tisnalara cevaz vardır. Komünist Enternasyonali icra kuv­ veti yedinci maddede zikrolunan merkez istikametli tem­ sllcller içinde istisna kararı almaya yetkilidir. 20. Komünist Enternasyo nali tarafından konulmuş olan şart ve esasların prensibinde reddeden parti üyeleri partiden ihraç olunurlar. Aynı hüküm bilhassa olağanüstü parti kongresi de·legeleri için geçerl idlr.• Bu maddeler Komintern'in Uluslararası Komünist ha­ reketlerde nasıl bir rol oynadığını sarahaten belirtmekte­ dir. Bunların tetkikinde : a - Enternasyonale girmek isteyen her partinin !ahı­ nın proleterya diktatörlüğü olduğunun anlatı ldığı, ilk muaf­ fak ü lkenin de Rusya ol ması sebebiyle onun önderliğinin kabulünün istendiği, b - Enternasyonale girmek isteyen her partinin ka­ nuni faaliyetler yanında gayri kanuni ve gizl i bir teşkilat da kurmaları zaruretinde bırakıldıkları, c - Burjuvazi ve bütün çevrelerinin katlyen imhası­ nın emredildiği , d - Komünist propagandanın en iyi şeki lde, orduya, sendika ve kooeratiflere, köylere sokulmasının zaruri kı­ l ındığı, e - Katı disiplin şartı konulduğu, bütün parti lerin, ka­ rarlara mutlak rlayetl erinin istendiği, Hususları açıkça görülmektedir. Bunlar dünyadaki bü­ tün komünist parti lerin bir disipl ine al ınması ve tek mer­ kezden idare edi lmeleri demektir. Nitekim bir süre sonra, Rusya'nı n , dünyadaki bütün komünist parti lerin kontrolü al­ tına aldığı ve enternasyonal komünist faaliyetlerini d� Sov­ yet siyasetinin bir il avesi haline getirdiği görülmüştür. İkinci Dünya Harbi sonlarına doğru üçüncü enternas­ yonalin komünist parti ler üzerindeki müessiriyeti çok azal­ mış, fonksiyonunu ve etkinliğini yitirmiştir. Bunun üzerine 1 943 yılında enternasyonal feshedilmiştir.

44


Dördüncü Enternasyonal: Sovyet Rusya'nın menfaatlerinin herşeyın üstünde tu­ tulması siyaseti Lenin'in ölümünden sonra yerine geçen Stalin tarafından daha ehemmlye,t le tatbik edil meye başlan­ mıştır. Ancak bu a rada Stalin i l e Trotsky arasında başla­ mış olan iktidar mücadelesi her i ki şahsın taraftarları ara­ sında fikir ayrıl ığı şekl ine dönüşmüştür. Trotsky, dış memleketlerde yakın ihtilallerin olması gereğine inanıyordu. Şayet dünyanın her tarafında ihtilal olayları vuku bulmazsa, Rusya'da komünizm tam olarak yerleşemeyeceği fikrinde idi. Yani sürekl i devrim tezini savunuyordu. Stal i n ise komünizmi ilk defa Rusya'da tam olarak yerleşti rilmesı gerektiği kanısında idi. Rusya'da ta­ mamen yerleşecek komünizmin, diğer ülkelerde de yerleş­ mesinde, onlara destek ve kuwet temin edecektir, düşün­ cesini benimsemişti . Bunun görüşü ·Tek ülkede sosyal izm • olarak formülleşti rllmiştir. Stalin ve Trotsky arasındaki görüş farkı neticede Trotsky'nin yenil mesine yol açtı. Bunun üzerine Trotsky 1 936 yılında komintern'e karşı Rusya dışında Dördüncü Enternasyonali kurdu. Stalin de, Kızıl Ordu'nun kurucusu ve Rus devriminin gerçekleşmesinde geniş emeği olan Trotsky'yi vatan haini ilan etti. Onu adım adım takip etti­ rerek 1 940 yılında Meksika'da öldürttü .

Komünform: Yukarıda izah edildiği gibi Sovyetler enternasyonal vasıtasıyla komünist alem üzerinde etken liğini uzun süre devam ettirmiş ve bundan da kendi siyaseti yönünden ol­ dukça yararlanmıştır. Ancak üçüncü enternasyonalin dağıl­ ması, ikinci Dünya Harbinin sonucunda Rusya 'nın doğu Av­ rupa· ülkelerini istilası , Çin ihti lal ! , mill iyetçi komünist a­ kımların gel işmeler! gibi sebeplerle, Rusya'nın komünist alem üzerindeki etkinl iğini yitirdiği ve dizginleri ellnden kaçırdığı görülmektedir. i ki nci Dünya savaşından sonra, Batı alemi ile Sovyet­ ler Birliği arasında mücadele şiddetlenince daha önce da­ ğılan komlntern'in yerini alacak bir kuruluşa ihtiyaç duyul­ muştur. Bu ihtiyacın bir eseri olarak 1 947 yılında Komün-

45


form ortaya çıkmış bulunmaktadır. Komünform ; komünist ve işçi parti lerinin haberleşme bürosu demektir. 1 947 yılı­ nın Eylül ayında Polonya'da toplanan komünist partilerinin uluslararası konferansında komünformun kurulmasına karar verilmiştir. Merkezi Belgratta olmak üzere faaliyete geç­ miştir. Ancak hernekadar merkezi Belgrat'ta ise de asıl merkezi Moskova'dır. Harbden sonra Amerika ve lngl ltere 'nin emperyalist gayeler taşıdığı iddiası ileri sürülerek bunlara karşı komü­ nist parti lerin bir hattı hareket tarzı çizerek strateji ve taktiklerini ortaya koymak görevi komünforma verilmiştir. Ayrıca bir de haftalık gazete çıkarılması kararlaştırılmış­ tır. Komünform, kuruluşundan kısa bir süre sonra Yugos­ lavya 1 948 .y ı l ı nda buradan atı lmış ve teşkilatın merkezi de Bükreş'e taşınmıştır. Ancak 1 956 yılına kadar yaşaya­ bilmiş ve dağ ılmak zorunda kalmıştır. Komünformun da­ ğı lması ile Sovyetler Birliği'nin komünist alem üzerinde et­ kinliğini yürütmek için başka araç ve yol lara başvurduğu­ nu da bilahare göreceğiz.

KOMÜNiST BLOKTAKi BÖLÜNMELER VE LiBERAL AKIMLAR Yugoslavya : ikinci Dünya Harbi s ı rasında Almanya'nı n Yugoslavya'­ yı işgal etmesi, Tito taraftarlarınca komünist ihti lali için fırsat sayıldı. Alman-Rus anlaşmasının feshini müteakip Tito bir bildiri dağıtarak: • Hürriyeti mizi elde etmek için si­ lahlarımıza sarılarak faşist saldırı lara karşı çarpışma za­ manı gelmiştir. Yugoslavya komünist partisi liderliği altın­ da sizlere düşen mücadelede görevinizi yapın. Sovyetler Birliğinin savaşı sizin savaşın ızdır. Çünkü Sovyetler Birli­ ği sizin düşmanlarınızla çarpışmaktadır. Aksi takdirde Na­ zi saldırılarının boyunduruğu altı nda boyunlarınız büküle­ cektir• demiş ve bu savaş • mi l l i hürriyet savaşı • haline geti rilmişti r. Neticede 1 945 yılında kurtulan Yugoslavlar Tl­ to'yu hükumet başkanı yaptılar. Ancak Yugoslav Komünist­ leri bağımsızlık savaşları sırasında Rusya'dan pek yardı m görmediler. Diğer taraftan Yugoslavya'da bulunan Kızıl

46


Ordu harp sonuna doğru yağmacılık yapmaya başladı ve halka haşin muamele etti. Daha sonra tatbikatta da Sov­ yet Rusya, Vugoslavya'dan da mutlak bağl ı l ı k istedi. Sovyetlerln tamamen m i l li çıkarlarına hizmet edilmesi durumu Tito tarafından iyi karş ı lanmamıştır. Tlto; • Mi l li Komünizm• yolunu benimsedi . iyi bir Komünist ve aynı zamanda Mil liyetçi olmak da mümkündür, tezini savundu ve 1 948'de komünformdan ayrı ldı.

Diğer Ülkeler : Yugoslavya'nın Rusya'dan ayrılması olayı diğer Peyk devletlerine de s ıçradı . Önce Doğu Almanya'da ve bilaha­ re Polonya'da ve daha sonra da Macaristan 'da, Çekoslo­ vakya'da Ruslara karşı ayaklanmalar oldu. Ancak Rusya bu ayaklanmaları kanl ı bir şeki lde bastırma cihetine gitti. Komünist blokta bu ayrı l malar arasında bir de Küba'da ko­ münist rejimi kuran Castro, Çin görüşünü savunmakla be­ raber zaman zaman Rusya ile de yakın i l işki ler kurmuş ve ayrı bir komünist ülke tipi olarak karşımıza çı kmıştır.

ÇIN-SOVYET IHTILAFI Komünist alemin en büyük ve en önemli ihtilafını teş­ ki'I etmektedir. Bu ihtilat sadece komünist alemde görülme­ miş, doğu-batı i l işki lerinde de bazı meselelerin ortaya çık­ masına vesile ol muştur. Çin komünistleri tamamen kendi kuwetlerı ve müca­ deleleri ile iktidara u laşmışl ardır. Komünizmin yerleşmesi s ı rasında dışarıdan ve bil hassa Rusya'dan bel irli ve bariz bir yardım gelmemiştir. Çin'de komünizmin ihdasından sonra sanayileşme ve kalkınma ilk hamleyi teşkil etmiş ve bu arada Rusya'dan yine yardım görmemiştir. Rusya yukardaki izahlarda sarahaten bel irtildiği gibi nas ı l ki Avrupa'da gelişme gayreti gütmüş ise, Çin de ay­ nı şeki lde Asya'da hareket etme·k istemiştir. Bu maksatla Tibet'I işgale yönelmiş, Kore'ye savaşmak için gönül lüler göndermiş, Güney Vietnam ve Laos gibi ülke.ı erdeki gerll­ lacılara askeri yardımda bulunmuştur. 1 960 yılından sonra bel irgin şeki lde ortaya çıkan Sovyet-Çin ihtilatında, M oskova ve Pekin'ln birblrlerlnl de-

47


vamlı şekilde suçladıklarını görmekteyiz. Çln'in başl ıca suç­ lama konuları şunlar olmaktadır: " Marksizm-Leninizm ana prensiplerinden Rusya'nın ayrı ldığını iddia edip, Rusya'yı revizyonistl ikle itham et­ mektedir. Sovyetlerde şahsiyeıtlere tapıldığı ileri sürülmekte, Stalin gibi büyük bir kahramanın küçültüldüğü iddia edil­ mektedir. Çin, Stalin aleyhine Sovyetler'de açı lan kötüleme kampanyasına karşı çıkmıştır. Küba'daki füzeler konusunda, Amerika-Sovyetlerin karşı karşıya gelmelerinde, Moskova'nın komünizmin sır­ tından Amerika ile pazarl ığa giriştiğini ve Amerika 'ya pes ettiğini iddia etmekted ir. Sovyetler atom bombasının yapılması sırrını Çin'e vermemiş, Çin'in atom bombasına sahip olmasını isteme­ miştir. Çin 'de Sovyetleri, bu bombanın sırrını Çin'e verilme­ mesi için Sovyetlerin Amerika ve İngi ltere ile anlaştıkları­ nı kabul etmekte ve bu sebepte de Moskova'yı suçlamak­ tadır. Tito'nun daha önce komünist alemin birliğinden kop­ muş olmasına rağmen onun tekrar Sovyetlerce itibarl ı du­ ruma geti rildiği, Pekin tarartarı Arnavutluğa karşı da Sov­ yetler'in cephe aldığı iddiasındadır. Sovyetlerin, komünistlerin seçim yoluyla da iktidara geleceği fikrinde bulunduğunu ve bu tutumun ise, komü­ n ist parti lerin ihti lalci ruhların öldürüldüğü kanısındadı r. Barış içinde yan yana yaşama formülü ile Sovyetlerln Amerikalılara avuç açtığı iddiasındadır. Moskova'nın diğer komünist ülkelerin iç işlerine karı­ şıp onları sömürdüğü Pekin tarafından iddia edllm iştir. Moskova ayrıca komünist parti ler arasındaki hizipleş­ meleri tutmuş ve neticede komünizmde birliği bozmuştur, demektedir. Pekln'in bu . iddial arına karşı Moskova da aşağıdaki iddialarda bulunmuştur: • Pekin'in, Marksist-Len inist prensipleri değişen şartla­ ra göre tatbi k etmekten kaçınmakta olduğunu söylemekte ve Çln'i · Doğmatizmle• suçlamaktadır.

48


Yine Pekin, komünizmi uygulamada mllliyetçllik ve he­ gemonya maksadı gütmektedir. Dünyada beyaz olmayan ırkların liderl iğini elde etmek istemekte ve bunları beyaz emperyal istlere karşı kışkırtmaktadır. Sovyetleri de bu be­ yaz ırka dahil etti klerinden , diğer ı rklardan tecride çal ış­ maktadır. Moskova , Pekin'in Asya-Afrika ve Latin Amerika ülke­ lerindeki Milli Kurtuluş savaşlarını dünya olaylarında ön plana al makta, Kapitalist ülkelerdeki sınıf mücadeleslnl geriye atmakta olduğunu iddia etmektedir. Trockizm Teori lerini Pekin kendisine rehber yapmak­ tad ır. Her komünist parti içinde Pekin, Sovyetlere muhalif gruplar me,ydana getirmektedir. Peki n, Mao Ce Tung'u Stalin gibi tanrı derecesine çı­ karıp , ona tapmayı bütün komünist partilere teşmil etmek istemektedir.» B u ka rş ı l ı klı suçlama noktal arı tah lil edildiğinde ihti­ lat konularının belirli bazı ana mevzularda toplandığını gör­ mek mümk!ündür. Bu esaslar ise şunlar ol maktadı r : - Beynel milel komünist hareketlerde l iderl ik müca­ delesi. - Tarafsız ülkelerde nüfuz rekabeti. - Emperyal ist dedikleri devletlerle münasebetin ne yolda olacağı hususu. - Sovyet Ekonomik yardımının mi ktar ve zamanı. - Sınır bölgelerde toprak mese,ıesl. Bazı uzmanlar bu ihti lafl arın kökünde esasl ı sebeplerin bulunduğunu iddia etmektedirler. Bunların ise şöyle özet­ lenmesi mümkündür.

İ ki ülke bütün tarih boyunca daima çekişme hali nde yaşamışl ardır. Eski çatışmalar ve Rusya'n ın Hegomonya iddiası Çin'de kuşkular meydana getirmektedir. Kısa vade­ li dostluklarda bu tereddütleri kaldıramamıştır. Diğer taraf­ tan iki ü l kenin Komünist Parti lerinin kuruluş ve tarihsel yapı ları birbirleriyle uyuşmayacak durumdadır. Bir diğer sebep ise de; iki ülke arasındaki Ekonomik seviye farkı ..

49


Çin in daha geri kalmış olmas ı , Ruslara bir OstOnlOk hava­ sı vermektedir ki bunu da Çinliler hazmedememektedir. Üçıüncü Dünya ülkeleri arasında da kurmak istedikleri he­ gemonya bunları birbirine karşı düşürmektedir. '

Moskova-Pekin arasında yukarıda maddeler halinde bel i rtilen iddia ve suçlamaların sebeplerini ta h l i l e çalışan ve ihtilatın hakiki sebebini bulmaya uğraşan muhtelif gö­ rüşler ortaya atı lmıştır. Bu görüşleri başl ıca şu noktalar­ da toplamak mümkündür.

ihtilafın ekonomik olduğunu ileri süren görüş : Bu düşüncede bulunanlar, Pekin ve Moskova ihtilafı­ n ı n esasının, i ktisadi yardım ve i l işkiler olduğunu iddia et­ mektedirler. Sovyetler uzun süre Çin'e beş sene vadeli ö­ dünç olarak ekonomik yardımlarda bulundu. 1 956-1 961 dö­ neminde Çin sanayileşme gayreti sebebiyle büyük sıkıntı­ lara düşmüştür. Sovyetlerse bu sıkıntıları fı rsat addedip dengeyi daima lehinde muhafaza etmeyi başarmıştır. Di­ ğer taraftan Çin, Sovyetlerln komün i st blok içinde kendi menfaatini dalma önde tutmasına da karşı çıkmıştır. Çin Pekin'de yayınlanan bir dergide : « M illetlerarası Cşbölümü ve ihtisas lafları ile tek taraflı çıkar peşinde koşmanın ve hatta diğer komünist memleketleri ekonomik tazyike ma· ruz bırakmanın Şövenlzmden başka bir şey ol madığın ı n , dünyaya duyurmuştur. Daha önce temas edildiği gibi Sov­ yetler daima komünizmin l iderliğini kendinde tutmakta, di­ ğer komünist ülkeler üzerinde bir üstünlük sağlamış, kendi bloku içinde yaptığı ekonomik bölümlerle bu komünist, ül­ keleri sömürme cihetine gitmişti r .

Anlaşmazlığı sınır ihtilaflarının yarattığını iddia eden görüş : Bugün dünyadaki en uzun kara sınırı Çin ile Sovyetler arasındadır. Rusya bir taraftan Mançur'ya, iç Moğolistan, Doğu Türkistan gibi sınır bölgelerinde strateji k avantajlar ve ticaret pazarları ararken, Çin de hızla artan nüfusunu yerleştirecek yerler bulmak gayretine girmiştir. Bu i ki men­ faat çekişmesi Pekin-Moskova ihtilatında temel sebepler­ den birisi olduğu iddia edilmektedir .

50


Anlaşmazlığın ideolojik olduğunu idda eden görüş = 1 960 yılında Kruçef'in • Barış içinde bir arada yaşa­ ma• (Co Exıstance) sloganını ortaya atana kadar kom\inist­ lerin iktidar olma yolunun ihtilalle gerçekleşmesi gerekti­ ği fikri hakim idi. Ancak Kruçef, •Kapitalist cemiyetin sos­ yalist bir cemiyet haline gelmesi Ekim ihtilalinin çocukları olarak Sovyet komünistleri için başlıca gayedir. Sosyaliz­ me geçiş yol larına gel ince, bunlar Sovyet Sosyal ist Cum­ huriyetleri Birliği'nln yirminci kongresinde belirtildiği gibi muhteliftir ve Sosyal izme geçişin hiç bir şeki lde silahlı bir isyanla veya sivi l harble olmasına ihtiyaç yoktur• söz­ leri i l e yeni bir şekil ortaya koymuş oldu. Bununla Dünya ihtilali prensibinden ayrı lmış gözüktü . Bu sloganda harp istememek, harbden kaçmak fikri vardı r. Ancak hiç bir za­ man Sosyalist ihtilalin gerçekleşmesine lüzum olm ad ığı manasında değildir. Dünyada, Nükleer tehli ke bütün ülkele­ ri tehdit edince yeni bir tez olarak bu görüş doğmuştur. Uluslararası anlaşmazl ıkların barışçı yol larla çözülmesini ifade etmektedir. Bu politika, Çin-Sovyet anlaşmazlığını su yüzüne çıkarmıştır. Çin, Sovyetlerin Emperyal izme taviz verdiğini iddia etti. Halbuki Sovyetler yeni politikaları i l e üçüncü dünya ülkelerine sızma imkanı buldu. Sovyetler Birliği, yanyana yaşaman ı n sınırlararası barış anlamına de­ ğil, sadece Uluslararası yanyana yaşama anlamını gütmüş­ tür. 1 960 yılındaki 81 Komünist partisinin Moskova Kong­ resinde yayınlanan bir bildirisinde; • Değişik sosyal düzen­ leri olan Devletlerin yanyana yaşamas ı , Sosyalist ve Bur. juva ideolojilerinin uzlaşması anlamına gelmez. Aksine ça­ l ışan sınıfın ve bütün Komünist partilerin, Sosyal ist fikir­ lerin zaferi yolundaki mücadelesinin kuwetleneceğinl ifade eder» denmiştir. Çin, Sovyetlerin Komünizmin ana llkele­ rlnden ayrı ldığını söylemekte ve Revizyonist olarak suç­ lamaktadır. Diğe,r taraftan Çin ihtilali köylüye dayanmış­ tır. Sovyetler de ise ihtilal yukarıdan aşağıya olmuş ve iş­ çiye dayandırılmıştır. Bu ihti lalde önce sınıfların farkl ılığı Çin Sovyet ihtilafında ideolojik faktörlerden birisi sayıl­ mıştır. Çin-Sovyet ihtilafın ı n izah ve i l eri sürülen gerekçeleri esas itibariyle bunlardır. Sebep şu veya bu olsa dahi orta­ da var olan gerçek gibi görülen husus, iki büyük komünist

51


ülke arasındaki ihti laftır. Bunun sonucu olarak Komünist a­ lemde yeni gel işmeler ortaya çıkmıştır.

Bölünmeler sonunda ortaya çıkan durum : Çi n-Sovyet ihti latı komünist alemin esas itibariyle iki gruba ayrılmasına vesile olmuştur. Bütün legal ve illegal komünist partilerinin bazı ları Moskova'yı tutarken bazıları da Pekin'e bağlanmışlar ve bir kısmı da tarafsız bir politi­ ka izlemek yoluna girmişti r. Haziran 1 969 tarihli Time der­ gisine göre dünyada mevcut 88 komünist partisinin 45 mi lyon i ki yüz bin olan üyesinin hangi durumda bulundu­ ğu şöyle belirtil miştir:

52


Moskovaya bağlı olan komünist partiler : Tutumu Durumu --

Ülkesi Amerika Afganistan Arjantin Bulgaristan Cezayir Çekoslovakya Danimarka Doğu Almanya Dış Moğol istan Finlandiya Guatemala Guadeloup Güney Afrika Ha iti Honduras İ srail l ran İ rlanda i zi anda lnglltere Kanada Kostariko Kıbrıs L · ·ı ksemburg Martlnlk �-1acaristan Nikaragua Panama Polonya Sudan SSCB Salvador Şlll Türkiye Tunus Uruguay Ü rdün Venezuella Yunanistan

Legal Legal İllegal İktidar İ llegal İ ktidar Legal İ ktidar i ktidar Legal i llegal Legal illegal i l l egal il legal Legal il legal Legal Legal Legal Legal i llegal Legal Legal Legal iktidar İl legal il legal i ktidar illegal iktidar illegal Legal illegal i l legal Legal illegal i llegal illegal

-- . .

M oskova paralel inde ..

..

»

,, ,, »

,,

..

,,

..

»

n

.. • •

" •

"

• •

• •

• •

" •

n

..

53


Pekin'e bağlı olan Komünist partiler : Arnavutluk Çin Malaysia Singapur Tayland

i ktidar i ktidar i llegal i l legal il legal

Pekin Paralelinde •

Bağı msız olan komünist partl ler Fas Fil i pinler Vietnam Hol landa l sveç Japonya Küba Kuzey Kore Laos Norveç Romanya Reunlon adası Yugoslavya

Legal i l legal i ktidar Legal Legal Legal i ktidar »

Bağımsız •

»

Legal •

i ktidar Legal i ktidar

Bölünmüş durumdaki komünist partiler : Avustralya Avusturya Belçika Bolivya Brezilya B. Almanya Burma Dom inik Ekvator Endonezya Fransa Guyan H indistan l talya ispanya l sviçre I rak

54

Legal

Bölünmüş

• •

i l l egal Legal i llegal •

Legal •

i llegal Legal i llegal


Kamboçya Kolombla LQbnan Meksika Nijerya Nepal Pakistan Paraguay Peru Portekiz Seylan Suriye Y. Zelanda

legal İ llegal Legal İl legal

"

"

• • •

"

• Legal

• •

Yukarıdaki !istenin tetkikinde de görOlece.ğl gibi halen dünyada mevcut 88 komünist partinin ceman 14 adeti i k­ tidarda bulunmakta ve bunların da 7 tanesi Moskova, 2 ta­ nesi Pekin paralelinde, beş adedi de bağımsız durumda­ dır. Moskova'ya bağlı diğer partilerin 15 adedi Legal, 1 7 adedi i l l egaldir. Pekln'e bağlı diğer partilerinse üç tanesi l l leggal durumdadır. Bağımsız diğer partilerin yedi adedi legal , bir adedi illegaldir .Bölünmüş partllerln on adedi Le­ gal , on sekiz adedi illegaldir. Bu duruma göre özetlersek, Dünya Komünist Partilerinln halen on dört adedi iktidarda bulunmaktadır. Otuzdört adedi Lega l , otuzdokuz adedi de İ llegal faaliyettedir.

Rusya'nın yeni hareket tarzları : i kinci Dünya Savaşı sonunda Sovyetler hudutlarını ge­ liştirmek ve yeni yeni Olkelerl blokuna dahil etmek imka­ nı bulmuştur. Ancak Batı Ü l kelerinin NATO ve SEATO gibi teşkilatları karşısında blrllğlnl sağlamak gayreti yan ında toprak ve ekonomik kazançlarını idame ettirebi lmek ve nükleer bir harbin de tehl ikesini değerlendlrebllmek düşün­ cesiyle, ortaya çıkmış yeni dünya sonuçlarına göre bir stra­ teji çizmek zaruretini hissetmiştir. Bu yeni politikası , • Ba­ rış içi nde yanyana yaşama• (Co Exlstence) olmuştur. Yu­ karıda izah edildiği gibi bu strateji zıt ideolojide bulunan devletlerin yanyana yaşayabileceklerinin ifadesidir. Stra­ teji Kruşçef tarafından büyük bir ustalıkla hazırlanmış ve bütün dünya kandırı lmak istenmiştir. Ancak Çin tara fından

55


değişik tefsir edilmesi yukarıda anlatılan meşhur Çin-Sov­ yet ihtilafını meydana getirmiştir. Diğer, taraftan Sovyetl er barış içinde yaşanması propagandas ını yürütürlerken, ev­ vela kendisi bu iddiasını ihlal etmiştir. i hlalin en büyük mi­ salini Temmuz 1 968'de meydana gelen Çekoslovakya Ko­ münizmin katı prensiplerinden ayrılmayı denemiş ve fa­ kat Sovyetler tarafından acımasızca ve kanlı olarak tekra­ ren işgal edilmiştir. Bu durum Sovyetlerin, Dış ve Komünist aleme karşı Co Existence prensibini çiğnediğini göste rmekle beraber, Sovyetler yeni bir strateji i l e dünya karşısına çıkmıştır. Bu strateji ile de Çekoslovakya davranışını meşru göster­ meye çalışmıştır. Yeni strateji Brejnev Doktri nidir. Dokt­ rini n iddiası şudur: a Bir sosyalist ülkeıde, iç ve dış kuv­ vetler, Sosyalizm için tehlike olmaya başlarsa, yalnız o ül­ ken l n iç işi olmaktan çıkan bir durum meydana gelmiş olur. Böyle bir durum bütün Sosyalist ülkeleri ilgilendiren bir problem olur. « Kardeş Ül keye .. askeri yardım gerekti­ rir.• Bu doktirin bir komünist ü l kenin Sovyetler Birliği veya uydularının silahlı kuwetlerince işgalini haklı göster­ mektedir. Bütün batı dünyasının hayretini uyandı rdığı gibi komünist alemin sempatisini dahi sarsmıştır. Esasında doktrin yeni bir gerçek olarak düşünülmeme­ lld l r. Sovyetlerin kızıl ordusu vasıtası ile Devletleri ko­ rtlÜnlstleştirdlğl, başkaldıranlara da silahlı müdahalede bu­ l unduğu i kinci Dünya Harbi sonlarında çok görül müştür. Son olarak Çekoslovakya'ya yapılan askeri harekete bir gerekçe şeklinde ortaya yeniden bir formül tarzında atı l­ dığı anlaşılmaktad ı r. Doktrinde ifade sarihtir ve aşikar tat­ bik edilmiştir. Buna göre , komünist bir ülke daima komü­ nist kalacak, Sovyetlerin tasvip etmediği, siyasi , iktisadi ve sosyal gel işmeye müsade edilmeyecektir. Bu halıyle, Sovyetlerln diğer ülkelere alenen müdahalesine imkan ver­ mektedir. Ayrıca, Doktrinde · Sosyal ist• ü lkeler umumi o­ larak belirtmekte, sadece Varşova Paktı üyelerini kasted­ memektedlr. O halde aynı şekilde birleşme iddiası i l e ba­ ğımsız veya Pekln 'e bağlı komünist ülkel ere de müdahale edilebileceğinin ihtimalini taşımaktadır. Halbuki komünist ülkelerde halen Birleşmiş M i l letler üyesidir. Birleşmiş M i l letler yasasına göre: "Teşkilat üye-

56


leri uluslararası illşkilerlnde başka bir devletin toprak bü­ tünlüğüne ve siyasi bağı msızl ığına karşı Birleşmiş M i llet­ ler'in amaçlarlyle bağdaşmayan herhangi !başka bir tarz­ da, tehdide başvuımaktan ya da kuwet kul lanmaktan ka­ çınacaklardır• demektedir. Bu haliyle Brejnev doktirlni Ku­ ruşçef'in · Barış içinde beraber yaşama• l l keslne aykırı ol­ duğu gibi, komünist ülkelerin de üyesi bulundukları Birleş­ miş Mil letler yasas ına da aykı rıd ı r. Bunların dış ında daha da önemli telakki edebi leceğimiz bir husus daha mevcut­ tur. O da Varşova Paktı 'nın durumudur. ileride daha de­ taylarıyla anlatılacak olan Varşova Paktı Sovyetler ve uy­ dularının NATO'ya karşı kurdukları bir teşkilattır. Bunun yasasına göre de; uTaraflar Birleşmlş Mil letler Teşkilat Ya­ sası uyarınca uluslararası illşkilerinde tehdide başvurmak­ tan ya da kuwet kul lanmaktan kaçı nmağa, ulusararası u­ yuşmazl ıkların barışçı ve uluslararası barış güvenliği tehll­ keye sokulmayacak bir şekilde çözümlemeyi taahhüt eder• denmektedir. Brejnev doktrinin görüldüğü gibi Varşova Paktı 'na da aykırı olduğu açıktır. Brejnev bu doktrini ile; Marks 'ın komünizm in gelişme­ si ve yayılması fikirlerine, Lenin'in Emperyal izm ve Dev­ rimci Teş,kilat Teorilerine, Kruşçet'in Barış i çi nde Bir likte Yaşama formülüne, yeni bir katkıda bulunmuş ol makta ve halen yürürlükteki Sovyet stratejisinin temelini teşkil et­ mektedir. Brejnev Marksist-Leni nist fikirlerden hiç b i risini reddetmemekte, ancak bunl arı 1 970 yılı ortamına uydur­ muş olmaktadır. Va;rşova Paktı ve

COMECON :

Sovyetlerin, komünist alem üzerinde etkenliğini yavaş yavaş yitirmeye başlamas ı , Liberal ve m i l liyetci komünizm görüşlerinin ortaya çıkmasıyla beraber, tüm komünist a­ lemde gruplaşmaların olması , Sovyetlerl yeni haki miyet arama yol larına itmiştir. Bilhassa Komünformun yerinin başka bir kuruluşça al ınması isteğinin kuwet kazanması neticesinde Varşova Paktı ve COMECON ihdas edilmiştir. Varşova Paktı 14 Temmuz 1 955 yılıflda kurulmuş As­ keri bir Anlaşmadır. Sovyetler bununla Doğu Avrupa Peyk ülkeleri üzerinde bir hakimiyet kurmuştur. Varşova Paktı, NATO'ya karş,ı bir savunma teşkilatı görünümünde ortaya

57


konmuştur. i l k kuruluşunda, Arnavutluk, Bulgaristan, Çe­ koslovalga , Doğu Almanya, Macaristan, Polonya, Roman­ ya ve Rusya katılmış ve daha sonra Rus-Çin ihtilafı üze­ rine Pekin tarafına geçen Arnavutluk buradan ayrıl mıştır. Paktın askeri ve teknik alanda büyük bir güce sahip oldu­ ğu, Sovyetlerln bu pakta dahil kuwetlerl kendi politikası­ nın uygulanmasında kul lanabildiğl hakikatleri ortaya çık­ mıştır. Sovyetlerin ekonomik menfaatlerinin korunması gaye­ siyle kurulan diğer bir örgütte COMECON'dur. Komünist Doğu Avrupa ülkelerinin ekonomik dayanışmaları için 1 949 yı l ında Moskova'da ihdas edilmiş olup, Rusya, Bulgaristan. Çekoslovakya , Doğu Almanya, Macaristan, Polonya ve Ro­ manya üyedir. iyi çal ışamadığ ı , ihtiyaçlara cevap verecek şeklide geliştirilmesi iddiaları i l e çok tenkit edilmiştir. Her iki teşkilat da Sovyetlerln görüşlerini ve politika­ sını uygulamaktan öteye gidememektedir. Ancak bu du­ rum , komünist alemde artik fütursuzca tenkitlere ve kop· matara vesile olmaktadır. Moskova'ya bağl ılık artık eskisi gibi değildir. KıUba, Moskova ile eşit şartlar altında il işki kurmak istemekte, TİTO bağımsızl ık inancını ve mücadele­ sini sürdürmekte, Romanya COMECON ve Varşova Paktı içinde Rusya'dan emir almak istemediğini belirtmektedir. Bu durumlar sadece Sovyet-Çln ihtilafından başka komü­ nist alemde daha birçok ihtilaf ve çekişmelerin de bulun­ duğunu açıkca ortaya koymaktadır.

SOVYETLERDEKI YAYILMA POLITIKASI VE BUGÜNKÜ ESASLARI Sovyetlerin daima yayı lmak ve gel işmek politıkası Ö· teden beri devametmektedir. Komünizmin tesisinden son­ ra da bu gayelerini ideolojik bir hüviyet içinde yürütmeye çalışmışlardır. Komünizmin ilk kurucusu olarak onun hami­ si durumuna girmekteki maksadında daima gel işmek poli­ tikasının bir gereği vardır. Yukarıda izah edildiği gibi komü­ nizmin yayı lması maksadlyle kurulan beynelmilel örgütler· de daima Sovyetleri n menfaatleri ön planda tutulmuş ve bu örgütlerin faal iyetleri maskesiyle Sovyetler gelişme po­ litikasını sürdürmüşlerdir. Her ülkenin komünistleri Sov-

58


yetlerden gelen, esası nda Sovyet menfaatlerinin bir eseri olan emirleri harfiyen yerin e getirmek için çalı şmıştır. Sovyetler, komünizm in kuru l masında 1 936 yılına ka­ dar daha ziyade kendi iç bünyelerini korumak için adeta bir savunma politikası gütmuşlerdir. Stalin komünizmin ön­ ce Rusya'da kökleşmesini istiyordu. Ancak etrafının tama­ men anti-komünist ülkelerle çevri lmiş bulunmas ı , onun sa­ vunmasında dünya komünistlerinin en iyi şeki lde istismar imkanlarını arattı ve tatbi k ettirdi . 1 936 yı l ı ndan sonra Sovyetlerin emperyalist emellerinin en bariz misal leri orta­ ya çı kmaya başlamıştır. Bu da i spanya iç harbi i l e olmuş­ tur. Sovyetler burada komünizmin tesisi halinde güç kaza­ nacağını düşünmüş ve Komüntern vasıtasiyle onseklz bin kişilik Enternasyonal Tugay teşkil ederek lspanya'ya gön­ dermiştir. Bu tugay dünyadaki elll üç komünist partisi ta­ rafından oluşturulmuştur. 1 938 yı lında geri çekilene kadar bu tugay lspanya'da komünizm için uğramıştır. Ancak H it­ ler'in Avrupa'da kuwetlenmesi ve Asya'da Japonya'nın Mançurya'yı işgali Sovyetler'i endişeye düşürmüştür. ls­ panya'da komünistler Faşizm'le mıücadele etmişlerse de bu korkunun tesiri ile Sovyetler'in Nazllerle bir saldırmazl ık andlaşması imzalamaları durumu doğmuştur. Ancak 1 939'­ da imzalanan bu iki ülke arasındaki andlaşma ise onları dur­ durucu etken bir güç de olamamıştır. Once Almanya Polon­ ya'yı işgale başladı. Hemen bunun akabinde Sovyetler de Polonya'yı işgale doğudan gi rişti. Sovyetler başlattıkları bu işgal hareketlerini , Finlandiya, Lltvanya, Letonya, Estonya'­ yı da elde ederek geliştirdi. Sovyetlerln harbden önceki başladığı bu gellşme ha­ reketi harb sonunda daha da yaygınlaştı . Kızı l ordu girdi­ ği yere komünizmi de beraberinde getirdi. Harb sonunda Doğu Avrupa'da yedi ülkede komünizm idaresi Kızıl Ordu i l e kuruldu. Bunlardan sadece Yugoslavya ve Arnavutluk'da Kızıl Ordunun etkisi diğerlerine nazaran kısmen az ol muş­ tur. Doğu Avrupa ülkelerine komünizmin yerleşmesine « Salam Taktiği • adı veri lmişti r. Bu ülkeler kendi mi lli çı­ karları nı Sovyetlerin menfaatlerine teslim etmişlerdir. Sovyetler, yayı lma politikalarını Akdeniz bölgesine de tatbik etmek istedi ler. Once Llbya'nın vesayetinin kendisi­ ne yerilmesini ileri sürdü. Batı l ı lar buna müsade etmeyince

59


memleketimize el atarak boğazlardan üs talebinde bulun­ du. Ayrıca Kuze,y Doğu topraklarım ızdan hak talep etti ler. Tabi bunlara karşı çıkıldı ve bir şey elde edemedi . Diğer taraftan harp sırasında girdiği lran'ı da terketmek isteme­ d i . Hatta burada bir Kürt Devleti kurdu. Ancak Batı ülkele­ rlnin direnmesi karşısında gerilemek zorunda kald ı : Ayrıca Japonya i l e giriştikleri harbin sonunda d a Uzak Doğu'da toprak temini gayretine yöneldi Kore'yl elde etti. Kuzey Kore'yi kurup burada yerleşerek komünist idareyi ihdas etti. Bil ahare çıkan Kore Harbini de fiilen destekle­ d i . Aynı şeklide hareketi H ind Çininde de oldu. N lguyan ( Hoşl M lnh) vasıtaslyle komünist hareketler! yürüttü. Nlgu­ yan önce • Vietnam Bağımsızlık Cephes i » n l kurdu. 1 945'de • Demokratik Vietnam Cumhuriyeti • meydana geti rildi. Başlatı lan savaşlar 1 975 yıl ında bağımsızl ıkla sonuçlandı ve burası da korrlünist aleme katı ldı. Ayrıca Flllpln adala­ rında ve Burmada da komünizmin gelişme gayretine matuf savaşlar yürütüldü ise de bir sonuç alamadı lar. İkinci Dünya Harbinin sonunda, bütün ülkelerin kendi kaderlerini kendi lerinin tayın etmesi prensibi tamamen Sovyetlerin işine yaram ıştır. Kendisini esir ve mazlum mll­ letlerln hamisi şekli nde ortaya atm ış ve imparatorluğunu gel iştirme yoluna gitmiştir. Asya, Afrika ye Latin Amerlka­ dakl az gel işmiş ülkel ere el atması güçlenme gayretinin bir neticesinden ibarettir. Ayrıca bunlara hulul etmesi ken­ di nüfusu altına almak gayretinin, hür dünyayı zayıf düşür­ mek planının bir neticesidir. Sovyetlerin dünyadaki Komünist Partller üzerindeki et­ kenliğl, daha önceki tabloda görüldüğü gibi çoğunluğu teş­ kil etmektedir. Halen Moskova'nın talimatına bağl ı olarak faaliyet gösteren ceman 39 parti mevcuttur. Asya'da daha ziyade komünist partl lerine Pekin ha­ kimdir. Çin ile l llşkl l l partilerln durumu daha sonra ele alınacaktır. Halen Asya'da Moskova'ya bağlı olan parti Hin distan, Seylan , Nepal ve Burma'dır. Afrika'da Komünist Parti ler üzerinde; Moskova, Çin ve kısmen de Fidel Castro hakimiyeti görülmektedir. Sov­ yetler Afrlka'da · özgürlüğe tekrar kavuşmak, onu koru­ mak istiyorsak, onu birlik halinde yürütmeliyiz• slogan ı i-

60


l e yarattıkları yeni bir taktik uygulamaktadırlar. Marksiz­ min hangi şartlarla ne şekilde uygulanacağını çok iyi bi­ len Sovyetler çeşitli ülkelerde değişik taktikler ortaya koy maktadı rlar. Bazı ülkelerde M i l li Kurtuluş cephelerine da­ hil güçlerle işbirllğl yapan komünist partiler kurmuşlar, ba­ zı ülkelerde de komünist parti ler kurmayarak M i l li Kurtuluş cephelerinin içinde faaliyet göstermişlerdir. Afrlka'da ha­ len Moskova tarafl ısı, Reunlon, Güney Afrika, Bazı Toland ve Sudan partileric;ilr. Latin Amerlka'da Sovyetle·rin gelişme faaliyetleri de tamamen Castroculukla çatışmaktadır. Dünyada Moskova ve Pekin1den sonra Havana da komünizmin üçüncü bir merkezi haline gelmiştir. Sovyetleri n Çarl ık rejim inden beri benlmsedikleri ide­ al leri s ıcak denizlere inmektir. Bunun mücadelesi hiç bit­ memiş ve komünizmin Rusya'ya yerleşmesinden sonra da komünizmin gel işmesi maskesi altında devam etmiştir. Bu­ gün Sovyetler için dünyada en önemli gayeleri nin başın­ da, Akdeniz'e ve Arap ülkelerine girebilmek hedefi gel­ mektedir. Bu idealin iki ana sebebi bulunmaktadır: - Askeri sebep: Rusya kendisine dıştan gelecek hü­ cumlara karşı burada koruyucu bir kuşak yaratmak arzu­ sundadır. Kendisine bağl ı bir kuşak temin edememesi ha­ linde, bu bölge hükümeıtlerinl Batı aleminden koparıp, hiç olmazsa onların tarafsız kalmalarını sağlamak istemekte­ dir. Diğer taraftan yapılan değerlendirmelere göre, Lond­ ra ve Tokyo arasını bağlayacak bir hattı n kuzeyi ni elinde tutan bir ülke ancak yeryüzünde dünya hakimiyetini sağ-. lamak imkanını bulur. Denizlere i nmek ve buralarda üslen­ mek için uğraşmaktadır. Sovyetler içi n , H ind Okyanusu'na ulaşabileceği en kestirme yol Basra Körfezi 'nden geçer. Ayrıca Süveyş Kanalı de bunun en iyi alternatifidir. Bura­ ların ele geçirilmesi veya en azından batı blokuna tam tes­ lim edilmemesi gerekir. - Ekonomik sebep: Orta Doğu, dünyanın en zengin petrol yataklarına sahiptir. Burasının komünist blok el ine geçmesi, Sovyetlerin petrol üzerinde büyük spekülasyonlar yapması ve hasımlarını müşkül durumda bırakması imka­ nını sağlar. Halen dünyan ın petrol istihsalinin % 28'i bu­ rada yapıl ı r. Amerika ithal ettiği petrolün % 20'sinin, İngil-

61


tere petrol tüketiminin % 49'unu buradan temin etmekte­ dir. Körfezdeki petrol ş i rketlerinin % 30 payı l ngil izlere ait­ tir. Böyle bir ahvalde Orta Doğu'nun komünist bloka katıl­ ması Batı Alemini tamamen çökertebil ir. Diğer taraftan Orta Doğu'nun Sovyetlerce ele geçiril­ mesi ona mamOI malları için yeni bir pazar imkan ı sağla­ yacaktır. - Sosyalist sistemi sağlamlaştı rmaya çal ışmak - Bu ülkeleri dış pol itikada kendisine çekmek veya hiç değilse tarafsız tutmak. - Sömürgecil i k ve sömürülme keleri batıdan ayırmak.

sloganları ile bu ül­

- Bu ülkelerde ara hedefler temin etmek. Bu ara he­ deflerse şu şeki lde olacaktır :

ccBuralarda Milli Demokrasi ve Milli Cephe Teşkilatı· nın kurulmasını sağlamak ve bunları desteklemek, yaban· cı üslerin tamamen kaldırılmasını sağlamak. Buralardaki Batı Aleminin yardım kuruluşlarını kaldırıp kendi teşkilat· larını bunların yerine ikame etmek, bunların batı ile olan askeri ittifaklarını işlemez hale getirmek, çökertmek, bu bölgelerde illegal ajan şebekeleri kurmak.» Bu hedeflere muvazi olarak Sovyetler Birliği Arap ül­ kelerinde şu taktikleri uygulamaktadır : - Milli Kurtuluş hareketleri ni desteklemek : Bu taktik Sovyetlerin bütün geri kalmış ülkelerde uy­ guladığı taktiktir. Mi l li Kurtuluş hareketleri , Milli sınırları aşar ve dünya çapında bir karakter kazanma vasfına haiz olur. Ayrıca savaş şekil ve metodlar da çok çeşitl idir. Her ülkenin kendi hususiyetine göre değ işiklik arzeder. Milli Kurtuluş hareketleri, sadece Mi lli Baskı nın ve Emperyalist ezginin yok edilmesi için savaşmakla yetinmez, Sosyal izme giden yolun aşı lması için maddi temellerln sağlanmasına etki yapacak yeni ödevleri ortaya koyar. Bu savaş şekl i, Milli Kurtuluş Devrimleri n i , Sosyalist devrimle·r ln eşiğine geti rir. Amaç Kapitalizmi yok etmek ve Sosyallzme doğru yürümektir. - Arap Birliğini Desteklemek :

62


Komünistler Arap Birliğinin kurulması isteğini , objek­ tif zaruri bir istek olduğunu , Arap halklarının emellerini aksettirdiğin i , sömürge bağımlılığının bütün şekillerinden tamamlyle kurtulmayı , memlekette Emperyal ist hakimiye­ tini yok etmeyi, Feodal ve Yarı Feodal münasebetlerin kö­ künü kazımayı hedef tuttuğunu ifade etmektedirler. Yine Arap komünistlerine göre, • Arap memleketlerinde demok­ ratik düzen kurmak, Kapitalist ol mayan bir gelişme yolunu seçmek, Arap Birliği için en mükemmel imkanlar yarata­ caktır.• Yani komünist olmayan bir yol takip ederek Arap Birliğini tesis etmek komünistlerin anladığı manada bir, ·Arap Birl i ğ i • olmaktan uzaktır. Sovyetl erin istediği şeki lde' bir Arap Blrliğl'nin kurul­ masındaki menfaatleri : - Orta Doğu'daki bütün petrol alanlarını, petrol te­ sislerini kontroller! altında tutmak, - Orta Doğu'nun coğrafi durumu bakımından Askeri Strateji k bir ehemmiyete haiz olması, - Orta Doğu'nun petrol bakımından önem l i strateji k duruma sahip bulunması , hususlarıdır. Arap Komünist Parti leri Sovyet Komünist Partisi nin tamamen tesiri altında bulunmaktadırlar. Bu husus, Rus ih­ tilalinin e l linci yıl dönümü dolayısiyle, Arap Komünist Par­ tileri ikinci Kongresinde bir blldlrlde şu şeklide ifade edll­ mişti r: •Arap halk topl ulukları için, bu şerefli ve parlak elli sene için sosyal ist ü l ke tarafından halkımıza verllen karş ı l ıksız ve aral ıksız bir yardımla belirgindir. Sovyetler Birliği, Ekim İhti lal inden sonra Arap Dünyasının batısında olduğu kadar doğusunda da çok sayıda meydana gelen an­ tiemperyalist ihtilaller boyunca halkımızı bütün kuweli ile desteklemiştir. Halkımızın M i l li Bağımsızl ık için, Emper­ yalist Bloklara, tehditlere ve saldırgan hareketlere karşı yaptıkları mücadelede, onların yanında yer almışlardır ve onlara, Süveyş'te, Cezayir'de, Suriye'de, l rak'da, Lübnan'­ da, Ürdün'de, Libya'da, Yemerı'de ve bütün Arap toprakla­ rındaki savaşlarda yardım etmiştir. Onlara Emperyalist ve Siyonist saldtrılara karşı koymak için kuwet toplamakta olduğu kadar ekonomik gel işmede de yardım etmiştir. Et­ mektedir de. Assuan ve Fırat Barajları , çeşitli Arap ülke-

63


sindeki bir düzine kadar fabrika ve diğer teşebbüsler, Sov­ yet- Arap dostluğunun karşılıksız olarak halkı mıza yapılan Sovyet yardımının ebedi abideleridir.• Sovyetler, Arap ülkelerinde gel işebilmek için Arap ko­ münist partilerine beni msettiği veya başka bir yönü ile Arap komünist parti lerinin uyguladığı taktikleri şunlardır: - Pan-Arap ideolojis i , - Filistin meselesi , - Petrol meselesi, Pan-Arap ideolojisi : Arap birllğl demektir. Basra Kör­ fezl 'nden Atlantlk kıyılarına kadar bölgedeki bütün &rapla­ rı M i l li bir politika altında birleştirmek gayesi gütmektedir. Bugün bütün Arap ülkeleri nde Baas Partisi faaliyettedir. Ancak bunlardan sadece Suriye ve l rak'da iktidarı elde et­ mı·ş olup, diğerlerinde illegal durumdadır. Diğer taraftan, Fi listin meselesi bilhassa son on, on­ beş yıl içinde en aktüel bir konu olarak dünya efkarım meş­ gul etmektedir. Sovyetler paralelindeki komünistlerin de üzerinde hassasiyetle durduğu ve kendi çıkarları yönün­ den her zaman istismar ettiği bir konudur. Yukarıda da be­ lirtildiği gibi Fil istin davası komünistlerin devamlı işledik­ leri bir taktik durumuna sokul muştur. Bu sebeple Fil istin davas ının burada biraz derinine inilmesinde fayda mütalaa edilmektedir. Fil istin halen İsrail, Ürdün ve Mısır hudutları içinde ka­ len 26.323 kilometre karelik bir sahadı r. Batısında Akde­ niz, Güneyinde Eilat Körfezi (Kızıl Deniz) , Kuzeyinde Lüb­ nan, Doğusunda Suriye'nin Çöl ve yarı Çöl yaylaları , Gü­ ney Batısında ise Sina Çölü yer al maktadır. Morfolojik ba­ kımından birbirine hemen hemen paralel üç kuşağa ayrıla­ bi l i r: Kıyı Ovası , Yayla bölgesi ve ölü denizin sulariyle kap­ lı olan ÇukLir saha. Halen Fil isti n arazisinin % 77'si lsra i l , % 23'ü Ürdün devletlerinin hudutları içinde bulunmaktadır. Fil istin topraklarında çok eski çağlardan beri Sami ır­ kından gelen ve Sami dilini konuşan kavimler yaşamıştır. Bu kavimlerin başlıcaları Araplar, Habeşler ve l branilerdir. Konuştukları ve aralarında büyük benzerlik olan di llerin başlıcaları da Arapca, lbranlce, Habeşce ve Aramlcedlr.

64


Milattan önce üçbin-iklbln yıl ları civarında Fll l stln'de henüz bir kra l l ı k kurulmamıştır. Ancak çok sayıda şehir devletleri oluşmuştur. Milattan önce üç bin yıl larında Fl­ listin'de bir taraftan Mezopotamya İmparatorluklarının ve diğer taraftan da Mısır İmparatorluğunun etkisi görülmüş­ tür. M i lattan önel ikibin, binbeşyüz yıl ları arasında Tunç Çağının orta devresi ile birl ikte M ısır egemenl iğine giren Fil istin tarih sahnesine de çıkmıştır. Sami ı rkından bir ka­ vim olan lbraniler önce Mezopotamya ve Suriye bölgelerin­ de göçebe bir hayat yaşamakta iken Filistin topraklarına yerleşmişlerdir. Ancak buraya ilk gelişlerinde Filistln'de yaşayan Kenanilerle karşılaşarak uzun süre savaşmak zo­ runda kalmışlardır. Filistin'in M ilattan önceki devirlerine alt bilgiler di­ ğer sahalarda olduğu gibi yine din kitaplarından çıkarıl­ maktadır. Bunların beli rtt i ğine göre İbrani tarihi bil inmek­ tedir. lbrahim Peygamber tarafından Fillstln'e yerleşen ls­ rail oğul ları kıtl ık sebebiyle Yusuf Peygamber tarafından Mısır'a götürülmüşler ve burada iki yüz yılı aşkın bir süre köle hayatı yaşamı şlard ı r. Nihayet Musa Peygamber Fira­ vunla yaptı ğı geniş mücadeleler sonunda İsrail Oğul larını Mısır'dan alarak tekrar Fil istin'e getirmeye muaffak olmuş­ tur. Musevi ler M ısır dönüşü, önce ölü deniz olarak bil inen bölgede, Yudea dağlık kesimi nde yerleşmişler ve burada Kudüs şehrini kurmuşlardır. Yerli halkın uzun seneler mü­ cadelelerine karşı koyan Museviler, Milattan önce binyet­ mişbeş tari hlerinde i l k defa İsrail Devletini kurmayı başar­ mışlardır. Davut Peygamberden sonra l ider olan Süleyman Peygamber ise Ürdün ve Güney Lübnan'ı da ülkesine kata­ rak sınırlarını genişletmiştir. Hal k refaha kavuşmuş ise de Süleyman'ın ölümünden sonra devlet iki kısma ayrı l mıştır lsrail ve Yuda adını taşıyan bu devletler zamanla Asur ve Babi l Devletlerinin nüfusu altına g i rmiştir. lsrai l , Milattan önce 587 yıl ında, Yuda da Milattan önce 722'de ortadan kadı rıldı. Babillller bu işgal le de yetinmeyerek Mi lattan ön­ ce 587 yılında lsralllerl Fillstin'dekl yerlerinden tamamen kovarak Babil'e sürmüştür. lsrai ller bu sürgünde uzun se­ neler güç şartlar altında yaşamak zorunda kaldılar. Ancak Pers i mparatoru Kirus'un müsaadesi ile ülkelerlne dönebil­ diler. Mi lattan önce birinci yüzyıl ile Milattan sonra birin-

65


ci yüzyıl arasında Fll l stin'in Romalıların eline geçtiğini gö­ rüyoruz. Milattan sonra 66 yıl larında bir ayaklanma Romal ı­ ları çok kızdırmış, önce Vespaslanus, sonra Tltus komu­ tasındaki ordular Fllistin'i çiğnemişler, Kudüs şehrini yık­ mışlar ve Yahudi ulusunu sürmüşler, bunların siyasi bütün­ lüğünü de 1 948 yıl ına kadar uzanan bir devre için yoket­ mi�lerdir. Bu sürgün ve imhadan sonra işgal ler birbi rini kovala­ mı ştır. 6 1 4 yılında Fil istin, l ran İmparatoru ikinci Kurus ta­ rafından işgal edi lmiştir. 637 yılından Hal ife Ömer Kudüs'ü alarak Arap isti lasını başlatmıştır. 1 099 yıl ına kadar ulaşan lslam hakim iyeti sırasında Fillstin'de bir sükOnet ve refah devri hüküm sürmüşse de 1 099 yıl larına doğru Avrupa'dan gelen büyük Haçlı orduları yine Fil istin'e ızd ı rap, yoksulluk ve açl ı k getirmiştir. 1 099 yılında Kudüs'ü ele geçiren Haç­ l ı Ordusu burada Kudüs Krallığını ilan etmiş ve kısa bir süre de yaşamıştır. 1 281 yılları civarında Filisti n'ln tekrar M üslümanların eline geçtiğini görüyoruz. 1 5 1 7 yılına ula­ şıncaya kadar Meml üklerin elinde kalan Fil istin bu tarihte Yavuz Sultan Sel im tarafı ndan Osmanlı İ mparatorluğu top­ raklarına dahil edilmişti r. 1 9 1 7 yıl ında lngiliz Generali Al­ lenby tarafından alınana kadar Kudüs Türk lslAm Devletinin yönetiminde kalmış ve tarihinin en parlak safhasını yaşa­ mıştır. 1 882 yılında dünya devletlerine yayılmış durumda bu­ lunan lsrai l l i lerin peyderpey Fil istin'e göçe başladıkları görülmektedir. Bu göç 1 890 yı l ı nda başlayan Siyonizm ha­ rekatı ile şeki l lenmiştir. Siyonizm Fi l l stln'de bir lsrail Dev­ letinin kurulması gayesini güden harekettir. Önce Alman­ ya'nın desteğini sağlamış ve daha sonra da lngiltere tara­ fından elde edilmesinden sonra siyonizm harekatının var­ l ığından endişeye düşen Araplar mukabil direnme ve karşı koymak faaliyetlerine ilk defa bu yıllarda yönelmişlerdir. İngiliz Lord Balfaur, Siyonist harekatı desteklediğini 1 9 1 7 yılında yayı nladığı deklarasyonla ortaya koymuştur. Bu Deklarasyon lsrail Devletinin kurulmasının bir garantisi ve mesnedi olmuştur. Ancak Deklarasyon Fillstln'i kendi ül­ kesi sayan Arapların şiddetli tepkisine yol açmıştır. Fllls­ tin bilinen tarihinin bidayetinden beri Arap Sami kabileleri­ nin ülkesi i ken lngi ltere'nn adeta Siyonist harekata öncü-

66


lük eder duruma girmesi, Fil lstinl l Arapların buradaki mev­ cudiyetlerinin bir bakıma inkarı anlamını taşımıştır. Birinci Dünya Savaş ından sonra lngiltere 1 922'de Fil istin'de Man­ da idaresi kurmuştur. ilk Arap-lsrail silahlı çatışması 1 929'­ da olmuş, Arap isyanı bastırı lmış ise de mücadele durma­ mış ve çete harbine dönüşmüştür. ikinci Dünya Savaşından sonra lngi ltere, lsrall Devletinin kurulması tasawuru üzeri­ ne çıkan Arap - Yahudi çatışmalarını çözüme bağlamak gi­ bi bir hareketle durumu Birleşmiş Mil letler'e sunmuştur. B. M i l l etler de 29 Kasım 1 947'de Fil istln'in biri Yahudi ( ls­ rai l) diğer Arap (Ürdün) olmak üzere iki devlet arasında · paylaşılmasını kabul ederek lsrail'in resmen meydana gel­ mesini onaylamıştır. Fil istin 26.323 kilometre kare olan toprağ ının 20.600 kilometre karesine lsrail Devleti kurulmuş ve Fi listin'll A­ raplar için de 5723 kilometrekarelik bir bölge Ürdün'e bı ra­ kı lmıştır. Bu bölge Arap ülkelerince kabul edilmediğinden 1 948 yılında Mısır - Ürdün - Suriye - Lübnan - Irak ve Suudi Arabistan, lngi liz askerleri Fi listin'den çeki l i rken lsrai l 'e karşı taarruza geçmişlerse de İsrail tarafından püskürtül­ müştür. Bilahare tekrar 1 956, 1 967 savaşları da bunal ımı daha da artırmıştır. Fi listin topraklarında lsrail Devletinin resmen teşek­ külünden beri gerek Fi listinli Araplar ve gerekse diğer A­ rap ülkeleri arasında bugüne kadar çeşitli Filistin Tedhiş Teşekkül leri kurulmuş ve bunlar vasıtasiyle çok sayıda münferit veya toplu olaylar meydana gelmiştir. Mevcut te­ şekkül lerin dağı l ış ve tertibi şu mahiyettedir. 1 . Fil istin Ulusal Konseyi ve buna bağlı kuruluşlar, 2. Müstakil hareket eden diğer küçük Tedhiş Teşek­ kül leri .

1.

Filistin Ulusal Konseyi ve bağlı kuruluşları :

1 964 yılında Kudüs 'te kurulmuş olup, tedhiş hareket­ lerinin esas politikasını tayin ve tesbit eden, üs düzeyde bir teşkilattır. Halen başkanlığını Yahya Hamuda yapmak­ tadır. Buna bağl ı alt kuruluş Fil istin Kurtuluş teşkilatıdır. 1 964 yılında Kahire'de kurulmuştur ve başkanı Yaser Ara­ fat'tır. · Filistin Kurtuluş Teşkilatına• (FKT) bağlı iki ana

67


teşkilat vardır. Bunlardan birincisi u F KT Yürütme Komite­ s i • olup başkanı Yaser Arafat'tır. Diğeri ise · Fil istin Di­ renme Örgütü Merkez Komites i • 'dir ve bunun da başkanı yine Yaser Arafattır. Fil istin Kurtuluş. Teşkilatı yürütme komitesine ba!'.jlı askeri bir kuruluş ile slvll altı kuruluş bulunmaktadır. As­ keri kuruluş Filistin Silahlı Mücadele Komutanl ığı (FSMK) dır. Bunun da · Fil lstln Kurtuluş Ordusu • ve • Halk Kurtu­ luş Kuwetlerl • adında i ki ayrı teşkllfttı mevcuttur. Sivil teşkilatları şunlardır: -

Flllstin lhtilftl mahkemesi Fil istin Kızılay Cemiyeti Fil istin milli fonu Fil istin içişleri genel sendikası Filistin öğrencileri genel birliği Fil istin kadınlar teşkilatı.

Fil istin direnme örgütler! merkez komitesine de bağlı olan cem'an 12 Tedhiş Teşkilat mevcuttur. - El-Fatah - Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC) - Fil istin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi ( FDHKC) - Arap Kurtuluş Cephesi (AKC) - Sira Arap Teşki latı (SAT) - El-Ansar Kuwetleri Teşkilatı - Filistin Hal k Kurtuluş Cephesi Genel Komutanlığı - Hal k Mücadele Cephesi -Filistin Kurtuluşu İçin Çal ışan H eyet - Arap Filistin Teşki latı - Fil istin Kurtuluşu İçin Halk Teşkilatı Yukarıda zikredilen bütün bu kuruluşlar Yaser Arafat liderl iği etrafında birleşmiş bir görünüm arzederler. An­ cak aralarında görüş ve strateji ayrı l ıkları mevcut olduğu gibi gizli bir mücadeleyi de yine birbirlerine karşı yürfü­ mektedirler. Durum larının bel irtilmesine geçmeden önce burada zikredilmesi gereken bazı teşkilatlar daha vardır. Bunlar tamamen müstakil ve küçük tedhiş teşekl<ülleridir­ ler.

68


2.

Müstakil hareket eden diğer tedhiş teşekküller! :

-

Arap Fil istin Fedain Teşkilatı Fil istin Müşterek Mukavemet Komutanl ığı Arap Yüksek Konseyi Kurtuluş Kahramanları Teşkilatı Arap Fedainler Grubu Filistin'e Dönüş Teşkilatı Lübnan ihtilal Muhafızlığı Hür ilericiler Cephesi M i l l l Fedain Teşkilatı Birleşik Cephe Fillstin'in Kurtuluşu için Sedir Teşkl latı Sosyal ist ve M i l li Suriye Partisinin Fedaln Merkezi

Fil istin teşekküller! bidayetinde tamamen münferit ve dağınık durumda ortaya çıkmışlardır. Bunlardan birisi olan • Fil istin U l usal Konseyi n de 1 964'de kurulmuştur. Zaman­ la bunlar birleşme veya hiç olmazsa eylemlerde birlik ve beraberll k sağlama ve hatta güçlü ve ana kuruluş etrafın­ da toplanma ihtiyacı hissedilmiş, nihayet 27 Ağustos 1 970 tarihinde F.U.K. yaptığı toplantısında iki ana hizip ortaya çıkmıştır. Mutedil grubu temsi l eden Yaser Arafat'ın kar­ şısında aşırı sol yan l ısı George H abeş, Naylk H avatma ve Fuat Gattan yer almışlardır. Neticede mutedil grup ve l lde­ ri Yaser Arafat kazanmış olmakla beraber d lğerlerlnln gö­ r:· ş ayrı lıkları ve miicadelelerı e l 'an devam etmektedir. Bu liderlerden Yaser Arafat 1 929 yıl ında doğmuştur. Orta öğreniminin geniş kısmını Mısır'da tamamladıktan sonra 1 947-1948 yıllarında Abdulkadl r HOseynl Terör gru­ bunda faaliyet göstermiştir. 1 953 de Kahlre'de nıUhendls­ l l k tahs l ll ne başlamış ve 1 956 yılında bu tahsllinl tamamla­ yana kadar da Flllstinll Talebeler Cemiyeti Başkanlığı yap­ mıştır. Cezaylr'ln Kurtuluş Savaşı sırasında bazı l i derleri ile Mısır'da irtibat kurmuş ve Cezayl r'in bağımsızlığını al­ masından sonra da Cezaylr'e giderek burada Filistin Pro­ paganda Bürosu'nu kurmuştur. Bi lahare Küveyt'e dönmüş ve bazı Arap ü l kelerlnde El-Fatah şubeler! açmıştır. Filis­ tin Teşkilatı eski Başkanı Ahmet Şokeyri zamanında güçlü bir kişi durumuna ulaşmış ve bilahare kendisi başkanlığı elde etmiştir.

69


George Habeş: 1 926 yıl ı nda Lyda'da doğmuştur. Evli olup iki kızı bulunmaktadı r. Yafa'dakl hırlstlyan okulunda ve Kudüs'teki Terra Santa Kolejinde ve Beyrut'takl Ameri­ kan Üniversitesi Tıp Fakültesinde okumuştur. Tahsilini ta­ mamladıktan sonra Amman'da bir klinik açmıştır. 1 957 yı­ l ında Arap m l l l lyetçllik hareketlerine katılması sebebiyle Ürdün'de tutuklanmış ve hapse atı lmıştır. Tahliyesinden sonra Suriye-Mısır ve Lübnan'da çalışmış 1 967 savaşının sonucunda da Arap M i l liyetçi hareketinin desteği ile Fil is­ tin Halk Kurtuluş Cephesi Teşki latını kurmuştur. 1 968'de Suriyeliler tarafından tutuklanmışsa da kısa bir süre sonra buradan kaçmaya muvaffak olmuştur. Marksizm ve Lenlnlz­ ml benimsemektedir. Çok iyi lngll izce bilir ve Filistinliler tarafından sevi lir. Nayif Havatma: Halen Fl istin Demokratik Halk Kurtu­ luş Cephesi lideridir. Pekin taraftarı aşırı bir solcudur. 1 935 yı l ı nda El-Salt'da doğmuştur. Fil istinli bir hıristiyan­ dır. Şam Üniversitesini bitirmiş ve 1 954 yılında da Arap M i l l iyetçilik hareketine katıl mıştır. Uzun bir süre George Habeş ıe çalışmış ve 1 969'da bundan ayrılarak FDHKC'ni kurmuştur. Fai k Fuat Gattan : Ürdünlü olup, Ürdün Komünist Par­ tisi mensubudur ve halen El-Ansar Kuvvetleri Teşkilatının başkanlığını yapmaktadır. Bugün sayıları 40'a ulaşan Fil istin tedhiş teşekkül leri esas itibariyle üç grup etrafında toplanılabi lir. Şöyle k i : 1 . Bazıları mahal li Arap devletleri tarafından bi zzat kurdurulmuş durumdadırlar. Bunlar esas itibariyle bağlı ol­ dukları devletlerin politik görüş esaslarına göre Filistin da­ vasını ele almakta ve bu esas üzerinden eylemlerini yürüt­ mektedirler. Bunların silahlanma, eğitim, masraf v.s. hu­ susları o devletlerce sağlanmaktadır. 2. Teşekküllerin çoğ unluğu teşkil eden bir grubu Ya­ ser Arafat etrafında toplanmışlardır ve mutedil görüşe sa­ hiptirler. Bunların her ne kadar Rusya ve kısmen de olsa Çin ile irtibat, il işki ve hatta yardım almaları durumu zu­ hur etmiş ve etmekte ise de, bu komünizmi benimsedikle­ rinden ileri gelmemektedir. Sadece Fil istin davalarında des­ tek ve mücadelelerinde maddi güç sağlamak düşüncesin-

70


den doğmaktadı r. Hatta bunlara zaman zaman Amerlka'nın­ da maddi ve manevi destek temin ettiği görOlmektedlr. 3. Bir grup teşekkülde tamamen komünizmi benimse­ miş ve bu esasa göre mücadelesıne şekil vermiştir. Bu te­ şekkül lerde •Fil istin Halk Kurtuluş Teşkilatı (FHKT) • , • Fi­ listin Demokratik Halk Kurtuluş Teşki latı (FD H KT) • ve • El-Ansar Kuwetlerl Teşkilatı ·dır. Muted il görüşe sahip Yaser Arafat'ın liderllğinde bu­ lunduğu Filistin Kurtuluş Teşkilat ı ve bunun bir kolu olan El-Fetih'in görüşleri şu şekilde özetlenir : 1 FKT aşırı solcu değ i ldir. Sadece Fil istin Kurtulu­ şu yolunda mücadele etmektedir. -

2 İslamiyeti kabul ve esas olarak alır. lslftml sorum­ lulukları taşır. 3 Sabotaj ve diğer eylemlerin bilhassa lsrail top­ raklarında ve İsrall 'in halen işgal ettiği sahalarda yürütül­ mesini ister. 4 Mensupları nın çoğunluğu okumuş ve entel lektüel kişiler değlllerd i r. Genellikle dini duygulara hakim halk toplumuna mensupturlar. 5 Davasının tahakkuku için kendisine yardımcı o­ lan her ülkeden maddi destek saklamakta. Bir ayırım yap­ mamaktadır. -

-

-

-

Filistin Kurtuluş Teşkilatının bu tutumuna karşı aşırı 301 fi ki rle ri benimsemiş George Habeş'in lideri olduğu H i istln Kurtuluş TeşkllAtı Ağustos 1 965'de kurulmuştur. Flllstln'i siyonistlerden kurtarmak gayesiyle meydana geti­ rilen ·Arap Milliyetçilik Hareketi •nin askeri bir koludur. Bugün benmsediği görüşlerin esası şunlardır: 1 Komünizm ideolojisini benimsemiştir. ilk kurulu­ şunda Arap M i l llyetçlllk Hareketinin askeri bir kolu olarak ortaya çıkmış ve zamanla tamamen aşırı sola kaymıştır. 2 El-Feth'in tutumuna karş ı l ı k kendisi islami bir sorumluluk kabul etmez. 3 Sabotaj ve diğer terör hareketlerinin uluslararası sahada cereyan ettirilmesi taraftarıdır. El-Fetih bir bölge­ yi esas a l ı rken o bütün dünya sath ını ele almaktadır. Heı yerde ve her çeşit eylemi mübah görmektedi r. -

-

-

71


4 El-Fetih ile liderl ik mücadelesi sürdürmektedir. Onun yerini alıp kendi görüş esasına göre Fil istin konusu­ nu işlemek istemektedir. 5 Bünyesinde bil hassa okumuş ve entellektüel kişi­ ler çoktur. 6 Yardım sağ ladığı kaynaklar bilhassa komünist Çin, Sovyetler, Çekoslovakya, Yugoslavya'dır. Aynı zaman­ da M ısır, Irak, Li bya da el altından desteklemektedir. Yukarıda bel irtildiği gibi diğer bir komünist tedhiş teşekkülü de Havatma'nın liderl iğini yaptığı • Fil istin De­ mokratik Hal k Kurtulup Cephesi •dir. Mao yanl ısıdır. Tür­ kiyeli komünistlerle ilişkisi olan budur. Başl ıca özellikleri şunlardır: 1 Mümkün olduğu kadar çok Fil istlnli ve Arap'a Marksizmi kabul ettirmek istemektedir. Bu yönü onun po­ l itik gayesinin esasını teşkil eder. Yani Fil istin'in kurtul uşu bunun için tal i gaye olmaktadı r. 2 Devaml ı surette lsrai l'e sabotajlar yapılması ta­ raftarıdır. Bu sabotajlarında lsrai l taraftarı üzerinde yürü­ tül mesini ister. 3 Flllstin'de Arap ve Yahudileri içine alan ve her iki cemaati de garanti eden demokratik bir müstakil devlet ku­ rulması arzusundadır. -

-

-

-

-

-

lslaml bir sorumluluk taşımaktadır. 5 Arap ülkeleri ni ilerici ve gerici olarak iki gruba ayırmaktadır. i lerici ülkelerle iyi ilişkilerini idame ettirme­ ye çal ışır. 6 Mensupların ı n % 90'ı üniversite mezunudur. Komünist Çi n , Vietnam, Kuzey Kore, Rusya, Bul­ 7 garistan, Çekoslovakya, Doğu Almanya yakın işbirliği yap­ tığı ve yardım sağ ladığı ülkelerdirler. 4

-

-

-

-

Diğer bir komünist kuruluş da a El-Ansar Kuwetleri Teşkilatı • olup bilhassa Ruslar tarafından Çin'e karşı mü­ cadele etmek üzere Ürdün komünist partisi tarafından kur­ durulmuştur. Başkanı Fuat Gattan olan bu teşkilatın özel­ likleri de şöyledir: 1 Komünizmi lsrall dahil bütün arap alemine yay­ mak istemektedir. Belirli ve ana gayesi komünizmin geliş­ mesldir. -

72


2 Yapısı ve çalışmaları itibariyle tam bir komü­ nist kuruluştur. Eylemlerini zaman zaman FHKC ve FDHKC ile beraber organize eder. -

Yukarıda ana noktaları bel irtilen ve halk arasında da­ ha ziyade basında Fil istin Kurtul uş Örgütleri olarak isim­ lendirilen 40 civarındaki Filistin teşekkül ler! içinde sadece üç tanesi tamamen komünizmi benimsemiştir. Ve bu yolda çal ışmaktadır. Esasen Filistin davasının sawnucusu olan Yaser Arafat ve buna bağ l ı kuruluşlarının komünizmle 11gisl yoktur. Bu genellikle davasına destek ve yardımcı o­ lacak kuruluş, şahıs ve devletlerle iyi il işkilerini yürütmek istemektedir. Türkiyeli komünistlerin ilişki kurmak iste­ dikleri veya onlara giderek eğitim gördükleri teşekküller FHKT, FDHKT ve El-Ansar'dır. Türkyeli komünistlerle El­ Fetih'in işbirl iğinin yapıldığının iddiası çoğu defa bu teş­ kilatlar arasındaki farkı bilmeyenlerin umumi ifade tarzı ol­ maktadır. Ülkemizde komünistlerce ortaya atılan cc Orta-Doğu Devrim Çemberi • stratejisi, mezkur üç komünist tedhiş te­ şekkülü ile işbirliği yapabilmek gayesini taşım ıştı r. Türk komünistleri bu strateji i l e diğer taraftan: 1

-

Beynelmllel komünizme hizmet edebi lmek,

2 Rusya'nın ortadoğu m l l li dış lemek, hedefini gütmüşlerdir. -

politikasını destek­

Fil istin konusunda gerekli mücadeleyi yürütmek üze­ re olan teşekkül lerin bazı larının da çeşitll Arap devletle­ rince bizzat kuruldukları daha önce beli rtilmişti. Bunlardan önemli olanlarının duruşları özetle şu mahiyettedir : 1 Halk Kurtuluş savaş öncüleri (El-Saika) ; Suriye BAS partisine bağlı bir teşki lattır. Beslenmesi tamamen Suriye'ce yapı l ı r ve bunun milli dış politik esasına göre hareket edip Filistin konusunu bu açıdan işler. -

2 Arap kurtuluş cephesi ; Bu da I rak BASS parti­ since kurulmuştur. Ve Irak Devletlnln talimatlyle faaliyeti­ ni yürütür. -

3 Sina Arap Teşkilatı ; Mısır tarafından kurulmuştur. Tamamen M ısır Devletinin di rektifi ile hareket eder. Asıl gayesi işgal altında bulunan Sina ve Gazze bölgesinde Is-

73


tihbarat yapmak ve aynı zamanda buralarda Sabotajlar dü­ zenlemektir. 4 El-Ansar; Rusların Ürdün komünist partisine kur­ durduğu teşkilattır. -

5 Halk Mücadele Cephesi ; I rak tarafından kurdu­ rulmuştur. Ve onun desteğindedir. -

6 Fil istin Kurtuluşu için çal ışan heyet; lrak'ın kurdu­ rup Mısır'ın da desteklediği bir teşkilattır. -

Bilindiği gibi Ortadoğu bölgesi ve dolayısı ile petrol kaynaklarına ulaşmak, Moskova'nın öteden beri gerçekleş­ tirmeye çal ıştığı milli dış politik hedeflerindendi r. Ancak Rusların bölge ile yakın ilişkileri sadece bunula kalmamak­ tadır. Beynel milel komünizm l iderl iğlnl muhafaza ettire­ bilmek gayelerinin bir gereği olarak da bölgede nüfuzunu gel iştirmek ve hatta burada kendine bağlı hükümetler te­ sis edebi lmek arzusunu her zaman taşımış ve bu yolda gay­ ret göstermiştir. Mezkur gayelerinin normal neticesi ola­ rak Filisti n konusuyla yakından ilgilenmiş ve tedhiş kuru­ luşlarına daima maddi ve manevi yardımlar sağlamaya ça­ lışmıştır. Rusya, Arap ülke leri ile il işkilerini ve bu esas üzerine idame ettirmekle beraber, aynı bölgedekl Amerikan men­ faatlerinin mücadelesi ile de karşılaşmaktadır. Ortadoğu Rusya için ne derece önemli ise, Amerika için de en az o derece kıymetlidir. Kaldı ki Amerika ve lsrail l l lşkllerl ko­ nunun Amerika yönünden önemini daha da çok artırıcı bir faktör olmaktadır. İşte Sovyetler bölgede karş ı laştığı Amerikan menfa­ atleri dolayısıyla ve aynı zamanda Amerikan üstün pozis­ yonu sebebiyle komıünizmin genel stratejisi olan u Barış i­ çinde bir arada yaşamak .. hareket tarzını burada uygula­ mak yolunu tutmuştur. Bu hareketi ile Amerika ve Sovyet­ ler ortak menfaatlerinin meczedl l mesl ön planda yer alan bir husus teşkil edilmektedir. Diğer taraftan bölgedeki Çin menfaatleri de ayrı bir özellik arzettlğinden bu iki süper devlet bu bölgeyi bir Vietnam durumuna sokmaktan çekin­ memektedirler veya daha doğrusu bu tarz tutumları gere­ kir.

74


Bölge hakkındaki Çin görüşünün esası şöyle özetlene­ bilir: .. işgal edilmiş Filistin topraklarını kurtarmanın ye­ gane yolu halk savaşıdır, lsrail Devletinin ortadan kaldırı l­ masıdır.• Bu görüş muhtelif tedhiş teşekkül lerince benim­ senmiş ve Mao'nun • i ktidar namlunun ucundadır• parola­ sına göre hareketlerini planlamışlardır. Tedhiş teşekkülle­ rinin birbirlerinden ayrı ldıkları esas ihtilat noktaların ı n i­ zahına geçmeden önce bölgedeki Pekin menfaatlerinin ne­ ler olabileceğinin bir nebze bel irtilmesi gerekir. - Belirti ldiği gibi Pekin dünyada beynelmilel komü­ nizmin lideri durumuna ulaşmak arzusundadır. Ortadoğu bölgesinin nüfusu altına alı nmas ı hiç olmazsa Mao görüş­ lerinin en azından dünyanın bir yerinde daha rağbet gör­ mesi neticesini meydana getirecektir. Böyle bir ahval Pe­ kin'in üstünlüğünü doğuracak ve Moskova nüfuzunu da kırmış olacaktı r. - Pekin Ortadoğu bölgesinde kendi stratejisini benim­ setmekle diğer taraftan Amerika ve Rusya'nın başlarına dert açmak onları meydana getirilecek çeşitli hengameler­ le hal l i güç problemlerle uğraştırmış olacaktır. Çin müda­ halesi her i ki devletin başına adeta bela kesilecektlr On­ ları tedirgin edecektir. - Şayet Çin burada muvaffak olursa dünyanın bir bölgesini daha kana bulamak imkanını yaratacaktır. ki bu da komünizm mantığının b i r kazanç kaynağıdır. Hatta Çin en iyimser hesaplariyle muvaffakıyet sağladığı takdirde ls­ rai l ve Ürdün'ü içine alan ve kendisine bağl ı bir devlet mey­ dana geti rilmesini temin edebil ir. Görüldüğü gibi üç büyük devletin kendi çıkarları yö­ nünden askeri , iktisadi ve siyasi mücadelesi Ortadoğu'da devam ederken l ngi ltere'n i n ve lran'ın da bölgede menfa­ atlerinin çekişmesi tedhiş teşekkül lerinin durumuna kıs­ men etken olmaktadı r. Bunlar yanında Ortadoğu Arap ulke­ lerinin gerek birbirleriyle i l işkileri ve gerekse bunlara bağ­ l ı tedhiş teşekkül lerinin b i rbirleriyle münasebetleri deği­ şiklikler arzetmektedir. Filisti n Kurtuluş Teşkilatları bida­ yette askeri amaçlarla meydana gelmiş ve bilahare poli­ tik hüviyet kazanmıştır. Bunun başlıca sebepleri ise Arap Devletleri arasındaki ihtilat ve gizll çatışmalardır. Bilhassa

75


Mısır, Suriye, Irak gibi devletler kendilerini i lerici olarak görüp bölgedeki Suudi ve Haşimi sülalelerlnl gerici ve em­ peryal istlerin işbirl ikçisi telakki etmektedirler. Bu düşü­ nüş Araplar arasında gizil çatışmalara etken olmaktadır. Dolayısı ile tedhiş teşekkül leri bunlara uymaktadır. Halen Fil istin davası için savaştığını iddia eden teşkllfttların bu derece çokluğu ve zıt görüşleri savunmalarının esası bu durumdan neşet eder. Burada mahdut bir miktarın isimleri belirti len Fillstin'­ le alakalı 40 civarında kuruluş mevcuttur. Ancak bunların tek bir merkeze bağlı olmadan çal ıştıkları bil indiği gibi , değişik devletlerln de birer vasıtası durumundadırlar. An­ cak bunlara yapılan yardım ların kaynağ ı ve gördükleri eği­ timler bakımından 'bir birlik teşkil etmektedirler. Gelir kay­ nakları umumiyetle; Filistlnlllerden al ınan vergiler, Arap Devletlerinden alınan Mali Destek yardımları , Arap Devletlerlnln çıkardıkları Kurtuluş Pulları. Vardım ve bağ ışlar, ikaz ve yardımlardan oluşmaktadır. Genel l lkle yardım yapan üİkeler, yukarıda da kısmen bel irtildiği gibi ; Sovyetler, Komünist Çin, Kuzey Vietnam , Kuzey Kore, Mısır, Suriye, I rak, Lübnan, Cezayir, Libya, Suudi Arabistan, devletleridir. Genell ikle bu devletle­ rin her birisi kendisi tarafından kurulan teşkilata yardıma ağırl ı k verirken, Fil istin meselesinin umumiliği sebebiyle de bunların ideolojik yapıları pek nazara alınmadan yine yardıma devam etmektedirler. Örgüt mil itanlarının eğitimler! , kamplarda, Mısır-Su­ rlye-lrak'da, Kuzey Vi etnam-Komünist Çln'de yapılmaktadır. Kamplardaki eğitim genell ikle bir veya üç ay sürer. Mısır-

76


Surlye-lrak'dakl eğitim süreleri üç ayl ıktır. Kuzey Vietnam Komünist Çin'deki eğitimleri ise üç veya altı ay arasında­ dır. Eğitimler kademeli olarak yürütülür. i l k ikisini ikmal eden mil itanlar son merhale olarak Vietnam ve Çln'de eği­ timlerini tamamlarlar. Eğitim l er genell l kle. Silah kullanılması , Patlayıcı maddelerin kullanılması, Sabotaj ve tahrip usul l er! ve yol ları, Mayın ve mayın döşeme usul leri , Yakın döğüş, Taktik, Topoğrafya, ideolojik konularını kapsamaktadır. Bunlar m l l ltanların genel eğitim konularıdır. Ayrıca her militan alacağı göre­ vin gereği olan özel bir konuda da eğitime tabi tutulur. Bu teşekkül ler, lsrall 'ln işgal ettiği Arap topraklarını kurtarmak gayesiyle kurulmuş bulunmakla beraber, müca­ delede Arap ordularına yardımcı olacaklard ı . Ancak bir sü­ re sonra düşünce değişmiş, Filistin davasının kendi esas davaları oldukları n ı , Arap devletlerlnse (kendi lerine yar­ dımcı durumunda kalmaları gerektiği) fikrini benimsemiş­ lerdir. fikir ayrı lığı neticesinde Fil istin mil liyetçiliği da­ ha da gelişmiştir. Ancak bu arada örgüt arasına komünizm akımları geniş çapta girmiş ve hatta bunların çoklarına ha­ kim duruma gelmiştir. Komünistler sadece Fil istin'de de­ ğil bütün Arap ülkelerinde rejimleri devirip Sosyal Dev­ rimleri gerçekleştirmek istemektedirler. İ srail'e karşı izle­ necek yol , artık aralarında bir ihtilaf konusu hal ine gel­ miştir. Bazıları lsrallle anlaşablleceklerini savunurken, bazı­ ları da lsrail Devleti ortadan kalkana kadar mücadeleleri­ nin devam edeceğini söylemektedirler. Bu arada bazı örgüt­ ler tek bir M i l l l Kurtuluş Cephesinin oluşturulması gayre­ ti içindedirler. Tedhiş teşekkül l erinde artık Sol fikirler ha­ kim durumdadır. Müfrit görüşte olanlar Komünist Çln'le işbirliğine giderken mutedil sol görüşü benimsemiş bulu­ nanlar da kendi lerlne sempati duyan her ülkeden yararlan­ mak imkanları peşindedir. Bu ihtilafların yanında çeşıtıı Arap Devletleri nin ayrı ayrı örgütleri desteklemeleri veya kendilerinin ayrı örgütler kurmaları Fil istin konusunu istis-

77


mar mevzuu haline sokmuş ve davanın ulviyetini yozlaştır­ mak yoluna girmiştir. Fllistln'i birleştirmek konusunda A­ rap devletlerinin tamamen samimi olduklarını bu şartlar altında kabul etmek m:ümkün deği ldir. Tabii böyle bir or­ tam da, komünistlerin en iyi istismar zemini olmaktadı r. Komünistlerin dünya hakimiyeti fikri ve bu hakmlyet ko­ nusunda Ortadoğu'nun önemi nazara alınırsa Sovyetlerln bu isti lacı emellerini beklemek normaldir. Nitekim o da ay­ nı gayenin gereğini bugün Ortadoğu'da yapmaya çal ışmak­ tadır. Şayet büyük devletler ve diğer Arap ülkeleri Fil istin konusunda samimi olsalard ı , bunun bu güne kadar hal le­ dllmemesi imkansızdı . Her şeyden önce her ülke en başta kendi çıkarlarını ön planda tuttuğundan, Fil istin konusunu bu yönden ele almış ve ortaya çeşltll örgütler ve bu ör­ gütlerde de çeşitli ideolojiler çıkmıştır. Geçmiş yıllarda meydana gelen her uzlaşma hareketinde muhtelif şekil ler­ de engel lemeler de ol muştur. Sovyetler Ortadoğu"daki ga­ yelerini tahakkuk ettirinceye kadar, Fil istin davasının gö­ rünüşte destekçisi ,esasda ise istismarcısı olmaya devam edecektir. Arap ülkelerinin başl ıca komünist parti leri şu durum­ dadı r: Suriye : Baas Partisi iktidarda olup, M oskova taraftarıdır. Su­ riye komünist partisi de Moskova paralelinde bulunmakta­ dır. Baas ve komünist parti leri Suriye'de iyi i l işkiler için­ dedi r. Komünistlere tavizkar davranmaktadır. Irak : Komünist Partisi 1 934'den sonra gel işmişse de 1 947'­ de geniş çapta temizl iğe uğramıştır. Tekrar 1 955'den beri gelişme kaydetmiş ve Moskova taraftarı olarak faaliyet göstermiştir. • Küçük fakat kuwetll olsun • prensibini be­ nimsemiştir. i l legal durumdadı r ve küçük hücreler halinde çal ış ı r. Mısır komünist partisi de Moskova taraftarıdır. Ve il­ legal durumdadır. Ürdün komünist partisi de Moskova tarafını tutar ve bu da illegal çal ışır.

78


Lübnan komünist partisi de aynı durumdadır. İsrail ve İ ran 'da da durum aynıdır. Fas ve Cezayiı ko­ münist partileri de aynı şekilde faaliyette bulunmaktadır. Kıbrıs komünist parti s i , lngiliz komünist partisi tara­ fından kurulmuş olup Akel ismiyle bilinmektedir. Moskova' ya bağlıdır ve Yunanistan'ın Komünist partisi EDA ile ya­ kın işbirliği içindedi r. Fakat bu iki parti de Kıbrıs'ın Yuna­ nistan'a veya Türklye'ye bağlanmamasını istemektedir. A­ s ı l gayes i , Moskova'nın görüşü olan , Adanın üslerden a­ rınmış halde bağımsız olmasıdır. Kıbrıs'ta Moskova mu­ vaffak olduğu takdirde Türklye'yi güneyden kuşatacaktır ve bunun için uğraşmaktadır. Yukarıdaki izahatlarda sarahaten görüldliğü gibi Orta Doğu Komünist parti leri tamamen Moskova'n ın paralel in­ dedir. Bu durum da Sovyetlerin Ortadoğu'ya verdikleri e­ hemmiyetin bir neticesidir. Sovyetler bir taraftan batı ülke­ lerinin O rtadoğu üzerindeki emellerini « Emperyal ist• ola­ rak vasıflandırırken, asıl Emperyalist gayeler peşinde ken­ disi daha çok koşmaktadır ve muvaffakiyeti için de bu­ ralardaki komünist parti leri bir vasıta haline getirmiştir.

ÇIN KOMÜNİZMi VE VAVILMA POLITIKASI Çin 'de komünizmin kurulması 1 Ekim 1 949 yılında ol­ muştur. Bunun sağlanması uzun yıllar süren Komünist ve Anti-Komünist mücadelenin sonucudur. İ l k Çin Komünist Partisi Şankhay'da 1 921 yılı Temmuz ayında Mao Çe Tunh tarafından kurulmuştur .1 945 yılında harb bittiği zaman ko­ münistler Çin'in Kuzey Bölgesine, mil liyetçiler de Güney'e hakimken aralarındaki iç savaş bütün şiddetiyle sürmüş ve neticede Mill iyetçiler, Cank Kay Cek'in l iderliği nde Formoza adasına çekilerek kıta Çin'i komünistlere terket­ mişlerdir. Çin komünizmi uzun süre ve köylüye dayanan bir güçle savaşı larak kurulmuştur. Kıta Çin'in komünizme kayması komünist aleme büyük bir güç katmıştır. Ancak Çin-Sovyet ihtilatı Dünya Komünizmi için hayli zor ve mü­ him bir problem yaratmış gibi görünmektedir. Bu ihtilatın esasları daha önceden anlatı lmış olduğundan burada tek­ rar ele alınmayacaktır.

79


Çin Komünizmi bugün dünyanın pek çok bölgesinde bir örnek durumundadır. Mao'lzm adıyla tatbik edilmek is­ tenmektedir. Çin Komünist ihtllallnde temel güç köylü ol­ muş, aşağıdan yukarıya doğru gelişmiş, geri l la savaşlarıy­ la yürütülmüştür. Çin komünizminin kurucusu Mao Ce Tung'un fikirleri ve komOnlzmi uygulama tarzı bugün Maoculuk adıyfa anıl­ maktadır. Mao'nun, Markslst-Leninlst görüşleri modern ça­ ğa uyguladığı söylenir. Maoculuğun ise en bel i rgin özel­ l iklerı şunlardır: - Halk savaşı - M i l li Demokratik Devrim Stratejisi Mao aynen; • iktidar s i lahın namlusundadır• demiş ve fikri ni kesinlikle ortaya koymuştur. Çin Devriminin Ekim 1 9 1 7 Rus Devriminin bir uzantısı olduğu i leri sürülür. Ekim 1 9 1 7 Devri mi bütün Halk Devrimlerinin yolu olarak sap­ tanmıştır. Her iki devrimde; - Marksist-Leninist görüşe sahip i şçiler tarafından yöneltllmlştir. - İşçi-köylü ittifakına dayanmıştır. - Devlet i ktidarı her iki ülkede de devrimle kazanılmıştır. - Devrimin gerçekleşmesinden sonra sosyal lst düze­ ne geçilmiştir. Ancak Sovyetler'de Devrim büyük şehirler­ den başlatı lmış ve sonra kırl ı k bölgelere yayı l mıştır. Çln'­ de ise önce şehirlerin kırl ı k bölgelerinde harekete başla­ mış, daha sonra şehirler kuşatı larak ele geçlrll mişti r. Maocular, Marksist-Leninizmin en mütekamll safhası­ n ı n Maoculuk olduğunu benimserler. Bunların iddialarına göre Mao, Marksizme mühim katkılarda bulunmuştur ve şu şeki lde özetlenmektedi r : Daha önce izah edildiği gibi Hegel Dialektiğlnin üç temel kanunu vardır. Bunlar : 1 . Zıtların birl iği kanunu 2. Yokluğu inkar kanunu 3. Ani değişikl i k kanunudur. Marks ve Engels mezkur 3 kanunu aynen kabul ettller. Lenin de bu kanunlar içinde çelişme, yani zıtların blrl lğl

80


kanununu, dialektiğin öıfü olarak benimsedi. Mao da bu üç kanundan, zıtların birliği kanununu temel olarak ele aldı ve diğer kanunların bundan çıktığını söyled i . Geçmiş tatbi katta Komünist parti ler içinde bazı muha­ lefet ve mücadeleler meydana geldi . Komünistler parti dı­ şındaki olayları incelerken zıtların birliği kanunundan ha­ reket ederek olayları çözümleme yoluna gitmişler ve fakat parti içinde çel işik fikirlerle karşılaştıkları zaman da Dia­ lektik metodu kullanamamışlardır. Parti içindeki çelişmeler ve mücadelelerle karşı laşınca bunların düzelmesi mümkün olmayan problemler sanmışlardır. Hal buki Mao, zıtlıkların evrensel olduğunu, parti dışı ndaki çelişmelerin yansıması olarak, parti içinde de çelişmelerin çıkabi leceğin! kabul etmiştir .Çözümünde Dialektik yöntemle mümkün olduğu­ nu söylemiştir. Mao, parti içinde ideolojik mücadelenin ol­ maması halinde, partinin hayatının kendi kendine söneceği­ ni söylemiştir. Bilindiği gibi Marks ve Engels proleter devrimi ve pro­ leteryanın devrimci iktidarı sorunlarını ortaya atmışlardır. Lenin de bunu ilk defa Sovyetler Birliği 'nde gerçekleştirmiş tir. Mao ise bu fikirleri hem Çin'de gerçekleştirmiş ve hem de Proleteryanın Devrimci İktidarı altında nasıl devrim ya­ pı lacağı meselelerini çözmüştür. Proleteryanın Devrimci iktidarı s ı rası nda kapitalizmin yeniden canlaması ihtimali karşısında ne yapı lması gerektiğinin esasını ortaya koydu. Yani Mao bu görüşleri ile kesintisiz devrim teorisini ge­ liştirdi. Kültür ihtilali onun düşüncelerinin bir tatbiki ol­ muştur. Proleterya iktidarında dahi nasıl devrim yapılacağı­ nı göstermiştir. Çin Anayasasının ilanı 20 Eyllül 1 954'de yapı ldı. Mao da Cumhurbaşkanı oldu ve aynı zamanda Parti Genel Sek­ reterl iğini de elinde tuttu. Mao daha sonra 1 958'de Cum­ hurbaşkanlığından ayrı ldı. Halk kitlelerinin desteğini kazan­ mak ve muhaliflerini ekarte edebi lmek için 1 966'da • Kül­ tür Devrimi n i n başlattı. Çin Komünizmi Marksist-Leninist ilkelerine bağlı olup şiddet taraftarıdı r. Tesisinde halk kit­ lelerinin geniş çııpta katl iamı vuku bulmuştur. Kültür ihti lalinin 1 966 yıl ında başlandığı söylenirse de bunun ilk harekatı 1 959 yılına rastlar. Önce ordunun başı­ na Lin Piao geti rildi. Sonra Parti Merkez Komitesi, i ktisadi

81


ve siyasi düzende yeniden ayarlama yapmaya karar verdi. Mao, bir tarafta Kruşçef'in revizyonizmlyle savaşmayı , dl­ §er taraftan da içerideki burjuva kal ıntı larını temizlemeyi rstedl. Sosyalist eğitim hareketi köy ve şehirlerde hızla yayıldı. Üst kademede temizl ik yapıldı. Ü l kede de tekrar kapitalizmi kurmak isteyenler geniş çapta ayıklandı. Mao Kızıl Muhafızları vasıtasıyla bütün muhaliflerini yok etme­ ye uğraştı. Kültür ihtllAll s ı rasında Kızıl Muhafızlar çok ileri gittiler. işi yağmacıl ığa kadar götürdüler. Durdurul­ maları ise çok zor oldu. Çin Halk Cumhuriyetinin en üst organı Ulusal Kong­ redir. Bu dört yıl için seçi l ir. Her sene toplanması gerekir. Ancak 1 965'den 1 975 Ocak ayına kadar toplanmamıştır. Çin yöneticileri Çin'in yönetimine bel irl l esaslar getirmek düşüncesiyle bu toplantıyı on sene geclktlrmlşlerdlr. Zira Çin komünizmi kurulduğundan beri aynı kadro tarafından yöneltl lmlştır. Bu kadro birçok ilerleme kaydetmekle be­ raber ülkeyi bir noktaya u laştırmıştır. Artık idareciler yaş­ lanmıştır. Bunlarda bir değişikliğin yap ı l ı p yapılmamasın­ da kati karar verilmesi gerekil görülmüştür. Diğer taraf­ tan kUltür lhti li'ill gerçekleştlrilmi� ve bu arada bazı idare­ ciler sarsılmış ve bir çok kırgınlıklar ortaya çıkmıştır. Ay­ rıca Çin Anayasası 1 954'de kabul edil diğinden beri hiç bir değişikliğe uğramamıştır. Yirmi yıllık bir tatbikat sonunda bazı değişikl ikler yapılması ihtiyacının doğabileceği düşü­ nülmüş ve yapılacak değişikliklerin esaslı olarak ortaya çıkabilmesi için beklemekte yarar görülmüştür. Esas sebeplerle Konı:ıre on sene toolanmamıstır. Ni­ hayet 1 3- 1 7 Ocak 1 975 tarihinde yapı lan toplantıda Anaya­ sa değiştirilmiştir. Yeni Anayasa ise eskisine nazaran da­ ha çok komünizme yakın bir devlet şekil ortaya koymuştur. Anayasanın birinci maddesi önce, • Halk Cumhuriyeti" ta­ biri kul lanmakta iken , son değişmede, • işçi ve Köylü itti­ fakına dayanan ve işçi sınıfı tarafından yöneltl len sosya­ list bir Proleterya Di ktatörlüğü Devleti • sıfatını koymuş­ tur. Yeni Anayasa, komünist partisine, devletin diğer bü­ tün organları üzerinde mutlak bir hakimiyet sağlamıştır. Yasama ve Yürütme organları Komünist Partisinin yöneti­ mi altına almıştır. Çin Komünist Partisi Merkez Komitesi Başkanı, ülkenin SllAhlı Kuwetler Komutanlığı görevini de

82


deruhte etmiştir. Yeni Anayasa ile şahsi mülkiyete kati tahditler geti rilmiş ve Din de sıkı bir kontrole alınmıştır. Dinsizl ik propagandasının yapılmasına hız verilmiştir. Din propagandasının yapılması ise önlenmiştir. Devletin teorik temel lerini Marksizm-Lenlnlzm ve Mao düşüncelerinin o­ luşturduğu belirtilmiştir. Çin kendi hudutları içinde komünizmin katı tatbikatını yaparken Sovyetlerle düştüğü ihtilafına da devam etmekte ve her sahada Sovyetlerle yarışmaktadır. Yukarıda da be­ l i rtildiği gibi Asya ülkelerinde mevcut komünist partilerin hemen hepsi bunun paralel inde, işbi rliği , maddi ve manevi desteği altındadır. Sovyetlere muvazi olarak Orta Doğu'ya el atmış ve buralardaki Komünist Parti lere şi rin görünmeye uğraşırken Filistin konusunu da kendi yönünden istismar mevzuu yapmıştır. Halen çeşitli Fil istin örgütleriyle işbir­ liği halindedir. Bu örgütlere maddi destekler sağlarken M i­ litanların yetiştiri lmesinde ve onların kendi yönlerinde kul lanı l maları için gayretlerini sürdürmektedir. Sovyet-Çin çekişmesinin en bel irgin görüldüğü saha Afrika kıtası olmaktadır. Çin'e göre; az gelişmiş (ilkelerde­ ki ihtilal Çin örneğine uygun olarak yapılmalıdır. Nas ı l ki Çin kendi kurtuluşu yolundaki mücadelesinde ancak ve an­ cak kendi gücüne güvenerek çarpışmış ise, diğer sömürge halkları da herhangi bir dış yardıma güvenmeden ayaklan­ malı ve kurtulmalıdır, tezini ortaya atmış, · Kişinin kendi gücüne güvenmesi • sloganını çıkarmıştır. Bu tez Afrika ülkeleri tarafından benimsenmiştir. Artık Afrika Çin'ln bir nüfus gel iştirme sahası durumuna girmiştir. Çln'ln hemen bütün Afrika hükümetleriyle diplomatik teması bulunmak­ tadır. Çin için diplomatik i l işki kurmak mühimdir. Zira böy­ lelikle propaganda vasıtalarını çal ıştırmaktadır. Çin, diğer taraftan , Çi n-Afrika Dostluk Cemiyeti, Pekin'de Afrika p­ roblemlerini öğrenme enstitüsü vasıtaslyle, Afrika'da yer altı faaliyetlerde bulunacak kadroların yetiştirilmesiyle de meşgul olmaktadır. Bütün bunlar Dünyayı komünistleştlrme amacın ı n bir neticesidir.

KÜBA KOMÜNiZMi Bugün dünya komünist hareketlerine etken olan diğer bir görüş tarzı da Castroculuk'dur. Çıkış yeri Küba olduğu

83


ıçın i l k nazarda kabul edilmesi gereken bir husus, Komü­ nist Emperyalizmin Batı Yarım Küresini de ele aldığı nok­ tasıdır. Küba'da komünist partisi önce, a Halk Sosyalist Partisi• olarak 1 944 yı lına kadar devam etmiştir. 1 959 yıl ın­ da Fidel Castro, Küba'daki Batista Hükümetini devirmiştir. 1 961 yılında F. Castro Marksist-Lenlnist olduğunu dünya­ ya duyurdu. Moskova ile de yakın işbirliğine yöneldi. Küba'daki komünizm tatbikatı yeni bir eylem şekll meydana getirmiştir. Buna, • Küba Tipi Sosyallzm• veya aCastroculuk• denmektedir. Castroculukda, kapitalist s ınıfı mutlaka bir komünist partisinin devirmesi zarureti yoktur. Castro; Bir partisi ol­ sun veya olmasın devrimi halkın gerçekleştireceğini ifade eder. Bunda gerilla savaşlarının geniş yeri vardır. Hatta devrimin geri l la savaşlarıyle olacağına, bu gerilla savaşla­ rın ı n tecrübel i s iyasi liderler ve kadro yetiştireceğine, mev­ cut devletln askeri güçlerinin de mücadeleye katı labilece­ ğine, tarafsız halk kitlelerinin de desteğinin alınacağına i· nanır. Nitekim Castro Küba'da ihtilali gerçekleştirirken bir Komünist partisi kurarak harekete geçmemiştir. Hatta bir komünist olarak da hareket etmemiştir. İktidara karşı ge­ ri lla savaşları nı yürütmüş ve i ktidarı bu savaşlarla devir­ miştir. Devrim için bir komünist partisinin l iderl iğinln ge­ reğ i ni kabul etmez. Bu sebepledr ki daha sonra Moskova ile ihti lafa düşmüştür. Castro ihtilalini gerçekleşti rmiş, hükümet olmuş ve iki sene sonra ancak Marksist-Leninist fi kirleri taşıdığını ilan etmiştir. Castroculuğun en bariz etki leri Latin Amerika ülkele­ rinde görülmektedir. Komünist partileri Küba ve onun geri l· la taktiğine bağl ı kalmışlardır. Bu arada Moskova'nın da etki leri bulunmuştur. Ancak Latin Amerika'da Castro ta­ raftarları çoğunluğu teşkil etmekte , Costrocuların profes­ yonel haydutlarla da işbirliği yaparak, küçük geri l la grup­ larını kul lanarak, Terör havası yaratıp, halk arasında ayak­ lanmaları teşvik ederek mevcut rejimlerin komünizme dö­ nüşmesini istemektedirler. Latin Amerika ülkelerinde mev­ cut geri lla teşekkülleri , Liseli ve Üniversite öğrencileri , çok fakir kimseleri ve hatta kanun kaçaklarını bünyesinde toplamaktadır. Halen Guatemala, El Salvador, Hunduras,

84'


Nicaragua, Castarico, Panama, Kolombai, Venezuella ve Dominlk geri lla faal iyetlerlnin kesif olduğu cazip birer he­ def durumundadır. Komünist geri l la kampları ile hükümet­ ler aciz bir mücadele sürdürmektedi rler. Latin Amerika'da­ ki, benimsenen Castrocu mücadele yolunu takip eden ge­ ri lla grupları genell ikle Havana'dan ve kısmen de Mosko­ va'dan beslenmektedi rler. Liderler ihti lalciliği Castro'dan öğrenmişlerdir .Latin Amerika'yı en çok kaynaştıran ve kö­ rükleyen l ider halen Castro'dur. Peru, Venezuella, Kolombla, Bol ivya ve Guatemala da geri lla faaliyetleri ve tedhişler Küba'nın desteği ile yürütü lmektedir. Ancak bunlar arasın­ da kısmen Castro'yu benimsemeyenler mevcutsa da, bir kuwet teşkil edememekted ir. Diğer taraftan Güney Amerika da Çin tarafı ndan yü­ rütülen bir komünist faaliyet bulunmaktadı r. Çin de sl­ lahl ı mUcadeleyi tasvip etmektedi r. Köylünün ayaklandırı­ l arak, kurtarı lmış bölgeler ihdası ve köy yolu ile i ktidara ulaşmak prensibini beni msemektedirler. Moskova'nın bu bölgedeki çal ışma şekli ise, ·Meşru vasıtalardan yarar­ lanma • tarzında olmaktadı r. Çin-Sovyet ihtilafının meyda­ na getirdiği bir sonuç olarak, müessir bir strateji halinde kabul edilen Castroculuğun merkezi Küba bugün artık dün­ yada komünist alemin üçüncü si klet merkezi durumuna gelmiştir. Görünüşte Amerika ülkelerinde, Moskova-Pekin ve Havana üçlüsünün rekabeti mevcut ise de esasda Ha­ vana görüş ve çal ışma tarzının burada hakim bulunduğu açıktır. Buraya kadarki izahatım ızda halen dünyada üç Komü­ nist merkezin bulunduğu ve bu merkezlerden komünist em­ peryalizmin idare edilmekte olduğu anlatılmak istenmekte­ dir. Komünistler kapital ist emperyalizmle savaştıklarını söylerlerken bütün dünyaya hakim olma gayelerini, komü­ n ist emperyal izmini saklamak istedikleri açıktır. H e r neka­ dar yürüttükleri mücadeleyi üç ayrı merkezin rekabeti ha­ l inde ortaya çıkmakta ise de esasında dünyadaki komünist faaliyetlerin bir plan dahil inde, birlik halinde geliştirilmek­ te olduğunu, kabul etmemizi gerektirecek durum içindedir­ ler. Yukarıdaki izahatlarda dünya Komünist parti lerinin in­ celenmesinde bir hakikate rastlanılmaktadır. Sanki Ko­ münizmin belirli merkezleri dünyayı parsellemiş ve her bi-

85


rl kendi alanında komünizmi yaymak için tüm gayretleriy­ le çal ışmaktadı rlar. Komünist partllerinin yönlerlne göre müşahade edilen durum: Moskova'nın daha ziyade Avrupa, kısmen Afrika ve Ortadoğu'da, Pekin'in Asya ve kısmen Afrlka'da, Havana'nın da Amerika kıtasında faaliyetlerini teksif ettiğidir. Bazı yerlerde bölünmeler ve rekabetler mev­ cut ise de bunların zahiri olduğu iddia edilebil ir. Moskova emperyalst emellerlnl en bariz şeklide i ki n­ ci Dünya Savaşı s ı rasında ve sonunda göstermiştir. Avru­ pa'da, Estonya, Letonya, Litvanya, Arnavutluk, Bulgaristan, Romanya, Doğu Almanya, Polonya, Macaristan, Çekoslo­ vakya bir anda Kızıl Ordunun çizmeleri altında ezilmiş ve bu zavallı ülkelerin halkı bir daha kendilerlni ezilmişlik ve Moskova köleliğinden kurtaramamıştır. Emperyal ist ola­ rak tanıtıl maya çal ışı lan Batı ülkelerinin bu şekil davra­ nışına rastlanmamıştı r. Mevcut realite, komünizmin em­ peryal ist gayeler peşinde koştuğunun bir delil idir. Bu rea­ llteyl 1 948 yıl ında Birleşmiş Milletler Genel Kurul toplan­ tısında en açık tarzda Belçika Başbakanı Paul-Henry Spaak şu sözlerle dile getirmiştir. · Savaştan , başka toprakları fethetmiş tek bir büyük ülke çıkmıştır. Bu ülke de Sovyet­ ler Blrllğl'dir.• Nazi lerin karşısında savaşan asıl güçler di­ ğer Batı ülkeler! olmakla beraber, Sovyetler bllahare katı l­ d ı kları bu savaşın adeta meyvalarrnı toplamıştır. Zira sa­ vaşan galip ülkeler içinde emperyal ist emellerle toprak iş­ gal edip, bir daha buradan ayrıl mayan tek başka bir devlet bulunmamaktadır. Emperyalist zihniyet taşımayan diğer müttefiklerin direnmeleri olmasaydı Sovyetlerin lran'ı ter­ ketmelerl, Türkiye üzerindeki isteklerinden vazgeçmeleri , Yunanistan hakkındaki a komünistleştirme• tasawurundan feragat etmeler! mümkün olamazd ı . Karşısı nda Batı alemi­ nin çektiği NATO duvarı şüphesiz ki bunu yıldıran ana güç rolünü oynamıştır. Sovyetler değişen dünya şartlarına göre yeni strateji­ ler ortaya atarak bu emperyalist emel lerini halen sürdür­ meye devam etmektedi rler. Yukarıdaki izahatlarımızda Dünya üzerindeki yayı lma gayretlerini belirtmeye çal ıştık. Bu gayretleri yeni uygulamalarla aynen devam etmektedir. Batı alemini , Anti Komünist alemi fethetmek, kandırmak ve yine emperyal ist gayelerini tahakkuk ettirmek için orta-

86


ya attığı, • Sulh içinde beraber yaşamak· politikası, kan­ d ı rmacadan başka bir şey değl ldlr. 7 Eylül 1 973 tarlhlı P­ ravda Gazetesinde Brejnev: • Gerçekten barışsever ve her zaman demokrasiye bağlı kalmış d ış politikamızın temelini büyük Lenin atmıştır. Biz Sovyet komünistleri, Lenin'in dü­ şüncelerinde, kurduğu ilkelerinde bir rehberl ik bulmakta­ yız,• demiştir. Ancak, yine Brejnev'in asıl gayesinin; " Le­ nin barış içinde birlikte yaşama temeli ilkesini ortaya atar­ ken gerçekten devrimci bir partinin görevlerini, kaçınılmaz durumlarda her türlü uzlaşmaya başvurarak, i l kelerine, sı­ nıf bilincine ve devrimci amaçlarına bağlı kalmak olduğu­ nu• bel irtmiştir. • Sovyetler Birliği Komünist Partisi ve Sov­ yet Devleti bu yolu izlemektedir.• Sözlerinde açıkça bu­ lunduğunu görmekteyiz. Şu halde, politika icabı Sovyetler, bir yönden barışçı görünürken , diğer yandan da bu barışçı­ lığın zaman kazanmak için bir taktik uygulaması olduğu an­ laşılmaktadır. Brejnev'e göre Lenin, « Barışçı Sovyet Politi­ kasının• temelini atmıştır. Haki katte ise, Lenin sınıf sava­ şının devam edeceğini, kaçınılmaz durumlarda her türlü uzlaşmaya başvurabileceğini söylemiştir. Açıkça görül­ mektedir ki , · Barış içinde beraber yaşama» politikası , e­ sasta Lenln'ln gösterdiği bir taktikten i barettir. Ortamın şartlarına göre hareket eden komünistlerin bugün uygula­ dığı sahte politikasıdır. Hür dünyaya karşı sürdürülen so­ ğuk savaşın başka bir devam şeki ldir. 1 960 yıl ında Mos­ kova'da yapılan komünist parti lerinin ortak bildirisinde : « Değişik sosyal sistemlere haiz ülkelerin barış içinde blr­ likte yaşamaları , Sosyalist ve Burjuva ldeoloJilerlnln bağ­ daştırılması değildir. Tam aksine sosyalist fikirlerin zaferi için işçi sınıfının ve bütün komünist partilerin mücadelele­ rinin kuwetlenmesi demekti r.• Sözleri Sovyetlerln emper­ yalist zihniyetlerinin ne şekilde yaşatılmakta olduğunu a­ çıkça göstermektedir. 1 1 Eylül 1 973 tarihli lzvestia'nın bir politik yorumcusu, · Uluslararası anlaşmazlıkları çözümle­ mek bakımından bir araç olarak savaşın önlenmesi olağan­ dır. Ve gerekl idir. Ama U lusal Kurtuluş Savaşlarının ya­ saklanması mümkün değ lldlr. Bir ayaklanmayı yasaklamak mümkün değlldir. Statükoyu değiştirmek yolunda glrişllen Devrimci Kitle Hareketlerini yasaklamak mümtrun değll­ dlr• demekle Sovyet komünizminin görünüşte barışçı dav­ ranmak, esasta ülkeleri karıştırıp rejimleri devirmek ga­ yesini taşıdığını ifade etmektedir. 87


Komünistlerin en çok kul landığı kellme « Barış• dır. Her yerde ve her zaman barışı istediklerini ve barışçı ol­ duklarını söylemektedirler. Ancak, bu sözlerin yanında ha­ reketleri değerlendirildiğinde bu insanların barışçı olmala­ rının çok ötesinde ve tamamen harp içinde bulundukları anlaşılmaktadır. Esasen komünizmin temel felsefesınde • Savaş Hail• mevcuttur. Bütün nazariyat savaşa dayan­ maktadır. Savaş yukarıda izah edildiği gibi proleterya i l e burjuvazi arasında ol maktadır. Savaş ancak kapital izmin yı­ kılmasiyle sona erecektir. O halde dünyamız şu anda insaf­ sız bir savaşın cereyan ettiği ortamdır. Savaş komünistler tarafından ilan edilmiştir. Yürütül mektedir ve düşündükle­ ri neticeye ulaşı ncaya kadar da yürütülecekti r. Komünis­ tin bu savaştaki silahı; tank, top, uçak gibi silahlar değil­ d i r. Silahlı dünyanın her yerinde yürüttüğü çeşitli faaliye­ tidir. Mesela: Eğitim onun için bir silahtır. Din bir si lahtır. Diplomas ı , Lisan, Kültürel mübadele, sanat hareketlerı hep­ si birer si lahtır. Komünistler her hareketi ve her durumu sınıf harbinin bir parçası olarak mütalaa ederler. Komünistler ilan ettikleri bu savaşa mutlak inanmışlar­ dır. Antl-Komünist insanlar komünistlerin her istediklerini yapsalar, bütün savunmalarını ve güçlerini terketseler yi­ ne de komünist inandığı savaşına son vermez. Anti-Komü­ nlst kitleler tamamen imha ve yok edilmedikten sonra bu savaş durmaz. Komünistlerin bu inanç ve düşünceleri işte onların barış telakkilerini de tamamen değiştirmiştir. Bizim anladığımız barış ile komünistin barış anlayışı tamamen farkl ıdır. Komünistler · Barış• kelimesinden, komünistlerin bütün dünyaya hakim olması manasını ifade etmektedirler. Yani komünistler gittikçe gelişecekler, karşı sınıf ile yü­ rüttükleri savaşı mutlak kazanacaklar ve o takdirde barışı temin edeceklerdir. Görüldüğü gibi komünist felsefesi çok karışık ve lisa­ nı da tamamen değişiktir. Onu tanımayan ve bil meyen bir insan, herşeyden önce rakibini hiç bil meyen bir kimsedir. Bilinmeyen bir tehl ikenin karşısında bulunduğumuzu ifade etmek bir önem taşımaz. Tanınmayan bir düşmanla savaş­ tan da zafer beklenmez. Bu itibarla komünistlerin i lan ettik­ leri savaşı kazanabi l mek her şeyden önce komünizm hak­ kında doğru bilgi sahibi olmaya bağlıdır. Cehalet açı lan sa­ vaşın kaybedilmesinin tek amilidir.

88


Bu düşünce esasına göre etüdümüzün başında komü­ nizmin nazariyesinin esasları nın izahına çalışılmıştır. An­ cak nazariyenin bil inmesi problemi halletmez. Zira komü· nistler öylesine değişik ve çeşitli taktik ve strateji lerle karşı mıza çı kmaktadırlar ki, bunların hakiki maksatlarının öğrenilebl lmesi çoğu defa çok güç olmaktadı r. Bili nmesi gereken esas noktalardan birisi de komünistlerin kul landık· ları çal ışma yollarıdır, taktik ve stratej ileridir. 2.

KOMÜNiZMiN VAVILMA VE GELiŞMEDE UVGULADICI YOLLAR

Komünistler, kendi görüşlerini yaymak ve idari sıstem· lerini kurabilmek için çeşitli yollar kullanmışlardır. Bun­ lar, ülkelerin hususiyetlerine göre uygulama şeki l bulmuş. tur. Çeşitli komünist faaliyetlerinin veya çal ışma şekilleri· nin izah ına geçmeden önce strateji ve taktiğin komün izm· de ne mana ifade ettiğinin bil inmesi faydal ı olacaktır. Strateji ve ta ktik esas itibariyle askerlikte ve savaşta kullanılan ifadelerdir. Komünistler kendilerini daima harp içinde telakki etti klerinden mücadelelerinde de bunları de· vam l ı kul lanagelmişlerdir. Komünistlere göre içinde bulun· dukları ve devam ettirdikleri savaş, kapital ist sı nıfla yü· rütıülmektedir. Yani karşı larındaki cephe kapital istler ol­ maktadır. Kendi cephesini ise. işçi, köylü ,esnaf, sanatkar, asker-sivi l, aydın ve gençl ik kitlesi teşkil eder. Bu savaş­ larında takip edecekleri yollarını hazırlarlar, cephelerini teşkil eden güçlerini ne şeki lde kul lanacaklarını planlarlar. işte bu takip edecekleri yol ve hareket tarzları onların stra­ tji ve takti klerini meydana getirir.

Strateji; Komünistleri arzuladıkları zafere ulaştıracak, yani kapitalizmi yıkacak, teferruatlı ve uzun vadeli bir ça­ lışma yoludur. Bu, günün şartlarına göre değişmez ve uzun vadelidir. Ancak günün şartlarına göre kullanılan taktikler de bu stratejinin içinde kalır. Taktik; ,arzulanan bir sonuca ulaşmak maksadiyle izle­ nen yol ve kullanılan usullerdir. Stratejinin tatbikinde el­ de edilmesi gereken veya istenilen bazı sonuçlara ulaşmak için ortaya konulur. Günün şartlarına göre değişir ve kısa vadelidir. Mesela strateji , milli demokratik devrim ise, bu-

89


nun sağlanmasını temine yarayacak, toprak reformu ger­ çekleşti ril mesi , ül keyi Nato'dan çıkarmak, çeşitli kuruluş­ ları e l e geçirmek gibi durumlar birer taktiktir. Taktikler katı olmayıp şartlara göre değişebilir, esnektir. Şartlar ne­ yi icab ettiriyorsa taktik ona göre ol uşturulur. Lenin bu konuda aynen şunları söylemişti r: · Komünist parti lerin pol itikası , strateji ve taktik yöntemi. bir hayli güç ve kar­ maşık bir iştir, bir sanattır. Bu sebeple komünistler poli­ tikayı bir i l im olarak kabul etmektedir. Çünkü politik doğ­ rultuyu tespit edebilmek için toplumun derin bir bilimsel çözümlemeslnl ve tahl ilini yapmak, belirll tarihi şartlar içindeki sınıf güçlerinin organını bil lme dayanarak doğru şeklide ortaya koymak gerektiğine inanırlar. Yalnız, gerçe­ ğe uygun bir politik doğrultu hazırlamak yetmez, bunun başarı ile uygulanması da şarttır. Bu sanatı iyi bilmiyorsak en mükemmel bir politik doğrultu bile boş laftan ibaret ka­ l ı r. Pol itikayı elde tutulur canl ı bir mesele haline getirmek sanatı her şeyden önce sınıf mücadelesi içinde gerçekleş­ tirilir. Bu pratik mücadele sınavından geçmeden , onun çe­ l işki ve güçlükleri içinde yorulmadan, başarısızl ığın acısı­ nı tatmadan, başarı ve zaferin eşsiz zevki ile coşmadan strateji ve taktik yönetim sanatı nın ustası olmak mümkün değildir. Her parti devrimci liği mutlaka ve yalnız kendi tec­ rübesi ile öğrenecek, mutlaka bir takım yenilgi lerden geçe­ cek, bir sürü hatalar yapacak anlamına gelmez. Politlk yö­ netim sanatının benimsenmesinde kardeş parti leri n , ulus­ lararası komünist hareketinin tecrübelerini öğrenmenin büyük önemi vardır. Komünistler strateji ve taktiklerinde başarılı olmak için, halk yığınları arasında çal ışarak kendi sı nıfı ve partisi ile, çeşitl i sı nıf, parti ve gruplar arasında­ ki anlaşmazl ıktan faydalanarak onları ortak sınıf düşmanı­ na karşı tek bir cephede b i rleştirmeyi sa�lamal ıdır. Gerek­ tiğinde hücuma geçmek ve yine tam zamanında geri çekil­ meyi başarabilmek onlarca önemli bir husustur. Bunların hepsi partinin siyasi sanatı n ı n kapsamına girer. Kapitallz­ min şartları içinde işçi s ınıfı ile öncelikle köylüler arasın­ daki güç birl iğin kurmak ve gellştlrmek, strateji ve taktik­ lerinin en önemli kısmı n ı teşkil eder. Çünkü onlara göre bu düzende köyl üler ile işçilerin gerek sosyal durumları ve gerekse amaç ve ödevleri birbirine çok yakındı r . "

90


KonlCinistler bu güne kadar çeşitll stratejiler ortaya koymuşlardır. Bunlardan • Proleterya EnternasyonaHzmi o komünizmin genel stratejisini teşkil etmektedi r. Genel strateji , uluslararası komünizmin merkezleri tarafından tespit edilerek yöntemlerle uygulanır. Bu strateji işçı s ını­ fının dünyada sürdürdüğü sınıf mücadelesinin birliğini ifa­ de etmektedir. Diğer taraftan · Barış içinde bir arada yaşama• strate­ jisi de genel stratejinin yeni bir şekil olarak daha önce izah edildiği gibi 1 960 yı l ı nda ortaya konmuştur. · M illi Kur­ tuluş Hareketlerinin desteklenmesi • de komünizmin baş­ ka bir stratejisi olmaktadır. Bunlarla beraber Marksizm ve Leninizmin uzun süreden beri gelmekte olan tatbikatının neticesinde ortaya çıkan iki temel strateji daha bulunmak­ tadır. Birincisi. « M i lli Demokratik Devrim • veya başka is­ miyle « Demokratik Devrim » stratejisi , diğeri de « Sosyalist Devrim » stratej isid ir.

Milli Demokratik Devrim Stratejisi : Daha önceden izah edildiği gibi Marksizm çel işmele­ rin tespiti ve çözüm lenmesi esası üzerine kurul muştur. Ül kenin hususiyetlerine göre çel işmeler farkl ı olabi leceği gibi , bunların çözüml enmesi için ortaya konacak metodlar da değişiklik arzetmektedir. Mesela, Burjuva-Proleterya çe­ llşmesi . halk kitleleri ile Feodal sistem arasındaki çelişme, sömürgelerle emperyalizm çelişmesi, çeşitli metodlarla çö­ zümlenmek yolum!! gidilmiştir. Strateji , çelişmeleri çözüm­ leme metodu olarak kul lanı lmaktadır. M i l li Demokratik Devrim stratejisi, çel işkiler arası çözümlemede öncelikle, halk kitlel eri ile feodal sistem arasındaki çel işmeyi ele alır.. Temel çelişki olarak bu ikisi kabul edilir. Emperyal iz­ min sömürü alanı hal ine gelen yarı Feodal ülkelerin önce emperyalizmden kurtulması lazımdır. Önce emperyalizm kovulmalı ve bu arada işçi sınıfının devrimci mücadelesi­ nin şartları meydana getiri lmelidir, denir. Bu strateji , Mark­ sist-Leninist ideolojinin az gelişmiş ülkelerdeki uygulama şekli olmaktadır. Marks tarafından ortaya atı lmış bulun­ makla beraber, gel işmesi ve son şekl ine ulaşması Lenin ve Mao sayesinde olmuştur. Lenin Milli Demokratik Dev­ rim stratejisin i , • Proleterya ihti lali ve dönek Kautsy• adlı

91


eserinde şöyle ifade etmiştir: • Burjuva Demokratik Dev­ rim ile Sosyalist Devrim arasındaki kesin çizgiyi bel irten bolşevikler olmuştur. Burjuva demokratik devrimi gerçek­ leştirerek, ikincisinin yol unu açmışlardır. Devrimci ve Mark slst bir politika yalnız budur• sözleriyle ifade etmiştir. Bu strateji , Sosyalist Devrime zemin hazırlamaktadır. Emper­ yallzme karşı savaş verilmesini öngördüğü için geniş bir cephenin kurulmasına ihtiyaç vard ır. Emperyalizm ve onun yerli işbirlikçilerine karşı bir mücadeleyi ifade etmektedir. Mao da M i l li Demokratik Devrimi şu şekilde anlatmıştı r: " Bi rinci Dünya Savaşı ve Rus ihtilalinden sonra Çin Bur­ juva Demokratik Devriminde bir değişiklik olmuş ve yeni Burjuva-Demokratik devrimler kategorisine giril miştir. Pro­ leter-Sosyalist cihan devriminin bir parçasını teşki l etmiş­ tir. Yeni Demokratik cemiyette bütün s ınıfların idaresi al­ tında bir devlet kurulacaktı r. Çin proletaryasının sevk ve idare ettiği bütün devrimci sınıfların müşterek idaresi al­ tında bir cemiyet kurulacaktır. Böylece, ikinci aşama olan Sosyal ist Devrime geçilecekti r.• Bu sözlerden de anlaşıl­ dığı gibi M i l li Demokratik Devrim Sosyalist Devrimin i l k aşamasıdır. Önce ü l kede bağımsızl ı k sağlanarak v e bila­ hare Sosyalist Devrime geçilecektir . M illi Demokratik Devrim Stratej isinde, Anti-Emperya­ l ist ve Anti-Feodal mücadele yapıl maktadır. Sömürülen ül­ ke sömürene karşı bir bağımsızl ık savaşı vermektedir. Sa­ vaş sadece emperyalist ülkeye karşı ol mamakta onun içe­ risindeki işbirl ikçi leri i l e de çarpışılmaktadır. Savaş ın te­ mel gücü Proleterya'dır. Proletarya ile yoksul köylü temel itti fakı sağlayacaktır. O rta köylü , küçük burjuvazi , asker­ sivi l , aydın zümre, Milli Burjuvazi destek kuwetleri teşki l edecektir. Mücadelenin kazanılması sonunda d.a, Proleterya ve yoksul köylünün hakimiyetinde bir iktidar kurulacaktır. Lenin'in M i l li Demokratik Devrimi açıklayan diğer söz­ leri şöyledir : • Sosyal , ekonomik karakteri icabı burjuva olan Demokratik Devrimin Proletarya için büyük önem ta­ şıdığı sözkonusu olamaz. i şçi sınıfın ın, kapitalizmin en ge­ niş ölçüde, en özgürce ve büyük hızla gel işmesinde kesin çıkarı vardır. Burjuva Devrimi ne kadar tam, kesi n ve tu­ tarlı olursa, Proletaryanın Sosyalizm uğruna Burjuvaziye karşı mücadelesinde başarısı o ölçüde büyük olacaktır.

92


Böyle bir hüküm , bil imsel sosyal izmin cahlli o lan kimsele­ re yeni ve tuhaf bir görüş ya da paradoks gibi görünebilir. Marksizm, proletaryaya en enerjik şekilde burjuva devrimi­ ne katı lmayı, devrimin tamamlanmasını ve tutarlı bir pro­ leter demokrasisi için en kesin mücadeleyi öğretir. Burju­ va devrimine karşı llgislzliğl ve kayıtsızl ığı ve yönetici ro­ lün burjuvaziye bırakılmasını öğretmez. Burjuva devriminin geçmişin bütün kalı ntı larını tam olarak süpürmemesi ve bunlardan bazılarını bırakması , burjuvazinin çıkarı gereği­ dir. Buna karşı burjuva demokrasisinin gerektirdiği biçim değiştirmelerine dönüşümlerle deği l , devrimci metodlarla, yani Demokratik Devri mlerle geçil mesi işçi sınıfının çıkar­ ları gereğidir. Bu zaferde, bir emekçi iktidarı şekline dö­ nüşecektir. Proletarya bu mücadelede ancak devrimci aksiyon olan köylü yığının desteğini sağladığı taktirde başarıya ulaşabl­ lir. Biz sosyal ist devrimi gerçekle�tirmiyoruz, sosyalist devrime doğru i l k adımı atıyoruz. Kim, sosyalizme siyasi demokrasi dışında başka bir yoldan varmak istiyorsa, ister istemez, hem iktidarı bakımdan, hem de siyasi bakımdan saçma ve gerici suçlamalara varır. Eğer bir gün işçiler bize, azami programımızı niçin uygulam ıyoruz diye sorarlarsa, kendilerine, demokrasiye bağlanmış olan halk yığınlarının sosyalizme ne kadar yabancı olduklarını, sınıf çelişki lerınin henüz ne kadar az gelişmiş bulunduğunu, proletaryanın ör­ gütlenmesinin henüz ne kadar yetersiz olduğunu göstere­ ceğiz. Proleterya, ancak demokratik devrimin tam zaferi durumunda tutarsız burjuvazi karşısında eli kolu bağlı kal­ mayacak, burjuva demokrasisi onun tarafından yıkı lacak ve bütün devrime kendi proleter damgasını, ya da daha doğ­ rusu proleter ve köylü damgasını vuracaktır. Bil inçli bir işçi, sosyal ist mücadele için demokratik mücadeleyi ya da demokratik mücadele için sosyal ıst mü­ cadeleyi unutabilir m i ? Hayı r, bil inçli bir işçi bu iki müca­ delenin birbiriyle i l işkisini anlamış demektir. işte bunun içindir ki, o işçi, sosyal lzme ulaşabi lmek için demokrasi­ nin tutarlı ve tam şeki lde gerçekleşmesine çal ışır. Demok­ ratik mücadele i l e sosyalist mücadelenin şartları neden birbirinin aynı değildir. İ şçinin bu iki mücadelenin her iki­ sinde ayrı ayrı müttefikleri olduğu için.

93


Bütün köylülerle birl i kte burjuva demokratik devrimini aşacağız. Köylülerln yoksul proleter ve yarı proleter bö­ lümler! ise Sosyalist Devrime doğru ilerleyeceğiz. Bolşe­ vlklerln pol itikası bu olmuştur ve tek Marksist pol itika da budur. Bütün sınıf, büyük yığınlar öncüyü (işçi s ınıfını) doğ­ rudan doğruya destekleme durumuna gel medi kçe ya da ön­ cüye karşı hayırhah bir tarafsızlık tutumunu benimseyerek karşı tarafı desteklemeler! lhtlmall kesin olarak ortadan kalkmadıkça, öncüyü savaşa sürmek sadece bir ahmaklık olmakla kalmaz, bir cinayettir de. Eylemin en değişik an­ larında sosyalist ol mayanlarla ittifak yapılmadan, başarı l ı sosyallst uygulamadan söz edilemez.•

Sosyalist Devrim Stratejisi : Temel çelişki olarak kabul edilen, Proleterya-Burjuva­ zi çel lşkisini çözüm leme yoludur. Yani Emek-Sermaye çe­ l işkisi temel olarak ele a l ınmaktad ır. Sanayi proleteryanın gelişmiş olduğu ülkelerde uygulanmak istenen bir strateji­ dir. Bu gibi toplumlarda Mi lli Demokratik Devrim yapılma­ dan Sosyalist Devrimin gerçekleştl rileblleceği kabul edi l l r. Yukarıda belirtildiği gibi, geri kalmış toplumlarda ewela bağımsızlık sağlanacak ve sonra Sosyalist Devrim yapı lacak­ tır. Ancak, Amerika, Almanya gibi sanayi llerlemlş toplum­ larda Mi lli Demokratik Devrim yoluna gidi lmeden Sosya­ llst Devrim sağlanabll l r denilmektedir. Bu stratejide sana­ yii proleterya tam olarak teşekkül etmiş ise, kapitalist ü re­ tim tarzına son verilecek ve işçi sınıfın ı n hakimiyeti kuru­ lacaktır. işçi sınıfının siyasi iktidarı ele geçirmesi demek­ tir. Mücadelenin muhtevası ; anti-emperyalist ve anti-ka­ pltallst mücadelenin birlikte yürütülmesidir. Hedef olarak emperyalizm , işbirlikçi burjuvazi ve bürokratlar ele alın­ maktadır. M ücadelede temel kuwet ise işçi sınıfıdı r. Di­ ğer emekçi s ınıf ve tabakalar işçi sınıfının yakın mü ttefiki ve destekçisidirler. Sosyallst devrim hakkında Stalin aynen şöyle demiştir : •Grevler, boykotlar, bildiriler, gösteriler, proleteryanın öğrettiği ve teşkilatlandı rdığı bütün mücade­ le şeki lleri birer vasıta olarak lyldlrler. Fakat bu araçların hiç birisi, mevcut eşitsizliği ortadan kaldı rmaya muktedir

94


değildir. Bütün bu vasıtaların kesin sonucu olacak bir ana vasıtada bi rleştirilmesi, proleteryanın ayaklanması ve ka­ rarlı bir hamle ile kapital izmi sonuna kadar tahrip etmek için burjuvazinin üzerine yürümesi gerektir. Burjuvaziyi yer­ le bir edinceye kadar tahrip edecek, işte bu kesin, ana va­ sıta Sosyal ist ihtilaldir.• Ortaya konulan ve temel strateji olarak bilinen, Mi l li Demokratik Devrim ve Sosyalist Devrim strateji leri, yuka­ rıda izah edildiği gibi, toplumun yapısının arzettlğl hususi­ yetlere göre, değişik ül kelerde uygulanmaktadı r. Şayet bir toplum henüz feodal bir yapıya sahip ise komünistler bu­ rada M i l li Demokratik Devrim stratejisini uygulama ciheti­ ne gitmektedirler. Mücadele emperyalizme karşı olmakta ve ülkenin bağımsızl ığının teminine çal ışılmaktadır. Bağım­ sızl ığın elde edilmesi hail ikinci aşama olarak Sosyalist Devrim stratejisinin tatbikine geçişe yol açmaktadır. Yani bağımsız ve iktisaden gelişmiş, sanayi proletaryası oluş­ muş, toplumlarda uygulanan strateji Sosyalist Devrim stra­ tejisidir. Mücadele bu gibi toplumlarda, emek-sermaye ara­ sında yürütülmektedir. Temel çelişki bu ikisidir. Daha önceden temas ettiğimiz gibi bu stratejilerin tatbikinde komünistler çeşitli tatti kler uygulayarak yolla­ rında ilerlerler. Uygulanan bu yolların muhtelif şekilleri tespit edilmiştir.

KOMÜNiZMiN CEPHE TAKTIQI Komünistler hedef olarak ele aldıkları kapitalizmi ve onun i ktidarını yıkmak, kendilerine karşı olan sağcı kitleler­ le mücadele edebilmek için dalma bir cephe teşkil etme­ ye çalışmaktadı rlar. Komünist cepheleri oluşturmalarına, Komünist Cephe Taktikleri denmektedir. Bu güne kadar or­ taya çeşitli cephe taktikleri konmuştur. Hepsini iki ana grupta toplamak mümkündür. Birinci grup olarak mütalaa edilen a Halk Cephes i • tak­ tiğidir. Diğer bir ifadeyle bu taktiğe, • Geniş Cephe• tak­ tiği de denilir. Zira halk cephesi taktiği geniş bir cephenin kurulmasını gerekli kılmaktadır. Emperyal izmle mücadele için kurulacak böyle bir cephenin içine her grup ve sınıf­ tan insan kitleleri katı l ır. Vatan, Mil let, Hürriyet ve Bağım-

95


sızlık s loganları ile halk kitleleri birleştirilerek bir hedefe karşı iti l i r. Vatanseverlik duygularıyla hareket ettiri len i n· sanlar dış düşmanlarına karşı muvaffakiyet sağladıktan sonra ikinci aşama olarak toplumdaki komünist ol mayan unsurlar ekarte edilir. Bu taktiğin uygulanmasına, " M illi Kurtuluş Cephes i D , ·Anti-Emperyalist Milli Cephe• gibi isimlerle muhtelif ülkelerde rastlanmıştır. Burada milliyet­ çilik duygularının geniş çapta komünistlerde istismar edil· diğinin misali görülür. Komünist asıl hedef olarak, Mi lli Demokratik Devrim stratejisinin uygulanmasını yapmakta­ dır. Ancak, planladığı hareketinde komünist olmayan grup­ ları da kandı rarak gayesi paralel ine sokmakta ve onların gücünden yararlanmaktadır. İlk hedefine ulaşınca arasında­ ki komünist olmayanları hemen temizlemek ve kendi ikti· darını kurmak cihetine gitmektedir. Asilane düşünceler bu şekilde komünistlerce istismar edilmekte, anti-komünist kişiler, komünizme hizmet eder hale geti rilmekte ve so­ nunda da kendi hayatlarından olmaktadırlar. Komünist cephe taktiğinin ikinci grup olarak rastlanan şekli de · Birleşik Cephe• taktiğidir. Bugün demirperde ve diğer komünist ülkeler dışındaki memleketlerde komünist· ler genell ikle çok az gruplar halindedirler. Hatta legal faa­ liyet gösteren Komünist parti ler çok az sayıdad ır. Bunla­ rın bulundukları ülkelerde mevcut azınlık miktarlarıyl� ik­ tidarı elde etmeleri imkansızdır. Halbuki ulaşmak istedik­ leri hedef de iktidardır. İşte bu ahval içinde komünistler kendilerine yakın gördükleri diğer sol grup ve parti lerle bir birlik yapmak ve kend ilerini kuwetlendirmek gayretiy­ le çal ışı rlar. Bu çal ışma şeki l leri · Birleşik Cephe• taktiği­ ni teşkil eder. Çok az bir grup komünist diğer sol parti ler­ le meydana getireceği birleşik cephe ile memleket içinde önemli olan noktaları elde etmeye muaffak olur. Bu ortam­ dan da yaıarlanmasını bil irler ve güçlerini süratle artı rır· lar. Neticede birlik yaptıkları ve kendilerinden olmayan şa­ hıs ve grupları ekarte edip iktidarı ele geçirirler. Komü­ nistlerle işbirliği yapmak gafleti ne düşmüş olan liderlerin sonunun hüsran olduğu gibi memleketlerin! de bir daha kur­ tarmaları mümkün ol mayan bir maceraya sokmuş duruma girdikleri görülmüştür. Mesela, Çekoslovakya'da ikinci Dün­ ya Harbinden sonra komünistler seçimlerde reyin % 36'sını

' 96


elde etmişlerdi. Ancak hükümete ortak olarak katıl mışlar ve Beneş tarafından kendilerine kilit noktaları verilmiştir. Komünistler, Beneş ile yaptıkları " Birleşik Cephe • de ken­ di durum larını güçlend irmişler ve neticede bir ihtilal ile iktidarı ele geçirmişlerdir. Komünistler böyle bir cephe oluşturmak için bütün imkan ları i le sağcı kuru luşlara hücum ederek onl arı faşist­ likle ve gericil ikle suçlamakta ve halkın nazarında küçük düşürmeye çalı şmaktadı rlar. Kendilerine yakın sol gruplar­ la bir işbirl iğini sağlad ıktan sonra da ondan azami istifa­ deye yönelmekte, kendi güçlerini artırmakta, neticede ik­ tidarı elde etmektedirler. Komünistlerin birleşik cephe tak­ tiklerini uygulamasına 1 920 yıl ından beri rastlanmaktadır. Diğer kurul uşlarla ittifak yaparak kurmayı arzu ettikleri Bir­ leşik Cephe iki şekilde meydana getiri l i r. Yukarıdan aşağı doğru olan birleşik cephe :

Komünistler bir kuruluş veya bir grubu ele geçirmek için, genell ikle o kuruluş veya grubun tek tek fertleri üze­ ri nde çal ışarak onları kazanıp kendilerine bağlamak yoluna gitmezler. Esasen bu tip çal ışma hedef grubun üyelerinin yekununa göre çok zor ve zaman a l ıcıdır. Komünistler böy­ le toplulukların üyelerinden ziyade onların yöneticilerini elde etmek sistemini benimsemişlerdir. Mesela kırk kişilik üyesi olan bir topluluğun her bir üyesinin kazanıl ması ye­ rine i l k planda bunların yöneticisi durumunda bulunan 3-5 kişinin elde edilmesi daha kolaydı r. Ve tasarlanan çalışma­ nın daha olumlu netice istihsal ine imkan verir. Bir gayenin gerçekleştirilmesi maskesi altı nda komünistler liderlerle müşterek hareket etmekte anlaşırlar. Zamanla müştrek iş­ birliği il işkileri içinde grubun diğer üyelerini elde etmek ve kuruluşu tamamen ele geçirmek imkanını bulurlar. Müşte­ rek gayenin tahakkuku için yürütülen mücadelede de ko­ münistler geniş bir propagandaya yönelerek, sanki esas faaliyeti kendileri yapıyorlarmış inancını etrafa aşılamaya çalışı rlar. Mesela, herhangi bir kuruluş bir gayenin elde edi lmesi için bir eyleme geçmeyi düşünüyorsa, bunu öğre­ nen komünistler de bu eylemi desteklerler. Asıl hareket '<uru luşun olmakla beraber ve hatta komünistler katılmasa da yapılacağı halde, sonradan olan katkılarını ç eşitl i propa-

97


ganda vasıtaları ile halka, kendllerln l n asıl faaliyeti yOrOt­ tüklerlni yayarak bir nüfus temini cihetine gl rmektedlrler. Komünistler hangi harekete ve ne şeklide katıl ırsa katılsın­ lar tek gayeleri komünizme hizmet etmektir.

Aşağıdan yukarıya doğru birleşik cephe taktiği : Komünistler diğer bir çal ışma şekli olarak birleşik cepheyi ferdi esasa göre kurarlar. Kendi aralarına yeni ele­ manlar katmak için uğraşırlar. Bu uğraşmada, savundukla­ rı davalarına, öteki gruplardan insan çekme şeklinde olur. Ancak uzun süreyi kapsayan bir çalışma şekildir. Yukarı­ dan aşağıya doğru cephe taktiğinin ters yönde bir çalışma­ sıdır. Herbir komünist muhitlerinde ldeoloJllerlnln propa­ gandasını yapar. Tarafsız halk kitlelerini veya şahısları et­ ki altına alarak, en azından kendilerine karşı çıkmamaları­ nı temin eder. Yani önce bunları nötür duruma sokup bıte­ hare kendi saflarına geçirmek en iyi yol olarak uygulanır. Yapılacak çal ışma güçlerlni arttı rmalarına veya sayıca art­ malarına vesile olmaktadır.

Maske Teşkilatları Kurma Taktikleri : Komünistler bir memlekette halk kitlesinin tamamını komünist yapmak gayret ve arzusunda değil lerdir. Onlar için mühim olan, disipl inli, güçlü ve üstün vasıflı bir grup oluşturmaktır. Bu komünist grup, ülkede komünist idarenin kurulmasını sağlayacak zemini hazırlaması görevini ifa edecektir. Komünistler için mühim olan nokta halkın komü­ nistleştiri lmeslnden ziyade, onun desteğini sağlamaktır. Destekse, komünist o ülkede komünist idarenin kurulması­ nı temin eder. Komünistler halk kitlelerini istedikleri isti­ kamette istismarda çok mahirdirler. Çoğu defa birkaç mil i­ tan ve dlrljan komünistin ortaya koyduğu eylem, hakiki maksadı bilmeyen geniş halk kitlelerince rağbet görmekte ve bunlar farkında olmadan komünistlerin arzuladıkları or­ tamın meydana geti ri lmesinde onlara alet durumuna gir­ mektedirler. Halkın ne istediğini bilen bu kişiler, halka va­ adde bulunurlar. Onları istedikleri yöne iterler, gafletlerin­ den faydalanırlar. Di kkat edi lmesi gereken en mühim ko­ nu namuslu ve dürüst insanları komünistlerin bu şeklideki istismar maksatlarının kucağına düşürmemektir .

98


Komünistler mümkün olduğu kadar çok insanın deste­ ğini sağlayabilmek için o ülkede çok sayıda, asıl gayesini rahatl ıkla gizliyebilen, maske teşkilatları kurmaktadırlar. Bu teşkilatlar muayyen bir grubun en çok kıymet verdiği hususlarını istismar etmek için meydana getiril lr. Maske kuruluşlarının bazıları tamamen mahal li ve hatta muvakkat olduğu gibi , bazıları da Dünya çapında çok geniş olması önemli deği ldir. ônemll olan halk kitlesinin komOnlst entri­ kalarına alet edilmesidir. Maske kuruluşlarda komünistlerin hakiki gaye ve he­ defleri ortaya konmaz. Gaye ve hedef olarak herkesin be­ nimseyeceği hususlar zikred ilir. Gösterilen maksadı benim· seyen kişiler bu kuruluşa üye olur ve onun hareketlerine uyar. Mesela komünistin asıl hedefi komünist aleyhtarı bü· tün memleketleri, askeri bakımdan zayıflatmak olsa bu ha­ kiki gaye açıkça ortaya konmaz. Açıkça bel irti l i rse kimse buna itibar etmeyecektir. Ancak, bu gaye başka bir kılıfla halka sunulabilir. Nükleer harbin dehşeti karşısında barışı korumak iddiası elbette halka cazip gelir. Nükleer harbin dehşetine karşı barışı korumak gayesi ileri sürülür. Bu ga­ ye ile kurulmuş bir teşekkül , harbin kötülüğüne vakıf bin­ lerce kişi tarafından hararetle desteklenir. Esasında gaye ülkeyi askeri bakımdan zayıflatmaktır. Halkın orduya ve as­ kere karşı soğumasını sağlamaktır. Oysaki gaye böyle be­ lirtil ince, tarafsız kitlenin mücadelede desteği kolayca sağ­ lanmış olur. Bu kabil çalışmalarda tabiidir ki komünist de komünistliğini hassasiyetle gizleyecektir. Maske kuruluşlarının bu derece önemli konulara bağ­ lanmasına lüzum yoktur. Komünistlerce bir ülkede herhan­ gi bir zaman halkın desteği ile bir hareket yapı lmak ısteni­ yorsa basit bir teşekkül meydana getirilerek, halk bu te­ şekkülü desteklemek yoluna iti lir. Mesela ülkede devaml ı kargaşal ıklar ve hadiseler çıkarılmak isteği mevcut ise. Ko­ münistler en basitinden, falanca mahalleyi güzelleştirme derneği adı altında herhangi bir teşekkül kurabil irler. Asıl maksat bir grup insanın bazı eylemlere itl lmesi olacağına göre, böyle bir isim altında kurulan teşekkül bunu rahat­ l ıkla sağlar. Mahallenin çeşitli ihtiyaçları ortaya konur, esa­ sen mahalleli ihtiyaçların s ıkıntısını çekmektedi r. içtenlik­ le teşl<ilatı destekler. Teşkilatın içinde görevli 1 -2 komü-


nist kişi ihtiyaçların tespiti ve ilgilere duyurulması için top­ lantılar yaparak mahalleliyi iyice tahrik ederler. Sonunda halkın ya isteklerimizi alırız, ya da yürürüz gibi bir düşün­ ce ile sokağa dökülmesi durumuna ulaşır. Bir anda aynı ma­ hiyette veya çeşitli sebeplerle ü l kenin her yerinde bu ka­ bil halk tarafından benimsenen sebeplerle halkın sokağa dökülmesi, o ülkede enazından bir anarşi ortamının doğ­ masına vesile olur.

Komünistlerin Kuruluşları Ele Geçirme Taktiği : Komünistler her zaman yukarıda bel lrtlldiği gibi, hal­ kın desteğini sağlayacak şekilde teşekküller meydana ge­ ti rmeyebil irler. Bu takdirde aynı mahiyetteki çalışmalarını mevcut ve anti-komünist kişilerin yönetimindeki teşekkül le­ ri ele geçirmek suretiyle de yapabi lirler. Mesela halkın be­ nimsediği ve gayelerine inandığı bir cemiyetin elde edil­ mesi ve kullanılması komünistler için o anda faydalı görü­ lebi l i r. Bu taktirde cemiyet iyice tetkik edi lir. Hususiyet­ l eri iyice öğrenildikten sonra buraya kendi militanlarını , ha­ kiki hüviyetleri gizlenerek, üye yaparlar. M i l itanlar ise, gir­ dikleri cemiyet mensuplarının itimatlarını kazanacak şekil­ de çok iyi çal ışır ve sempati toplarlar. Sonra yapılacak bir seçim sırasında da bu militan kişiler yönetim kadrosunda görev alırlar. Bir süre sonra bunların yönetim kadrosuna hakim olmaları veya tamamen yönetimi ele geçirmeleri ar­ tık zor deği ldir.

Komünistlerin Sendikacılık ve Grev Taktikleri : Sendikalar işçi kuruluşlarıdır. Yani birer mesleki te­ şekküll erdir. Her ülkede kanuni olarak ortaya çıkarlar. iş­ çi statüsüne haiz kişiler tarafı ndan yaşatı l ı r. Aynı şekilde işverenler sendikaları da bulunmaktadır. Sendikalar, işçile­ rin ve işverenlerin iktisadi, sosyal ve kültürel ortak çıkar­ ları nı korumak ve geliştirmek amacıyla kurulmuşlardır. TO. zel kişiliğe haizdirler. 1 944 yılında Uluslararası Çalışma Teşkilatının Virmial­ tıncı Toplantısında sendika hürriyeti kabul edilmiştir. Aynı teşkilatın 1 948 yılında kabul ettiği 87 sayılı sözleşmede: Sendika kurma, serbest sendikacılık, idarenin kapatma ya­ sağı gibi il keler burada kabul edilmiştir. insan Hakları Ev-

fOO


rensel Beyannamesinin, sendika kurma ve bunlara katılma hakkını tanıyan 23. maddesidir. Ayrıca Anayasam ızm 46. maddesi de işçi sendikaları ile alakalı olup, sendika hakkı­ nı tanımaktadır. Komünistlerin iktidarı elde etmek için ilk düşündükleri vasıtalar arasında sendikalar gelmektedir. Düşüncelerine göre işçi sendikalarını ele geçirip onları greve teşvik ede­ cekler, önce sanayi grevi olarak ortaya konulacak hareket sonradan siyasi bir hareket halini alacaktı r. Lenin, sendi­ kalarla alaka l ı hareket şeklini şöylece izah etmiştir: · işçi teşekkü l lerine girebilmek buralarda kalabilmek ve her ne pahasına olursa olsun bu teşekküller dahilinde komünizme hizmet edebilmek için, bütün bunlara (hakaretlere ve işken­ celere) tahammül etmeye, her fedakarl ığa katlanmaya ve hatta ıcabederse çeşitli hile ve vesllelere ve gayri kanuni yollara başvurmayı öğrenmek zorundayız.• Komünizmin nazariyatında temel güç işçi kitlesi oldu­ ğuna göre bunların işçi kitl esi ile yakından ilgi lenmeleri ve kuruluşlarını istedikleri yönde kul lanmaya çalışmaları esa­ sen normal bir hareket tarzı olarak kabul edi l melidir. Ko­ münizmin belirli çal ışma yöntemleri başı nda gelen husus­ lardan birisi de şu şekilde formüle edilmiştir: · Bir mem­ lekette komünizm yasaksa, sosyal izmden, o da yasaksa iş­ çi haklarından bahsedilmelidir.• işçi ve onun örgütleri ko­ rrünistler için birinci derecede mühim hedef olmaktadır. Sendika her ülkede mevcuttur. En basitinden üyeleri­ n i n haklarını temin gibi halisane düşüncelerle faaliyete geç­ mektedir. Ancak bunlar komünistlerden yakalarını da kur­ taramazlar ve daima onların riyakar emellerine alet edil­ mek istenmektedirler. Bir ülkede sendikalar genel likle mil­ liyetçi kimselerin el inde kurulmuş olablleceğl gibi komü­ nistler tarafından da kurulan sendlkalar bulunmaktadır. An­ cak komün istler genellikle mevcut sendikalara hulul etmek ve onları ele geçirmek gayretini güderler. Bu itibarla ba­ zen tamamen, bazen de kısmen komünistlerin yönetimin­ de bulunmaktadırlar. Komünistler bir sendikada bir tek ki­ l it noktayı elde ettikten sonra, onları bir daha buradan sö­ küp atmak mümkün olamamaktadır. Diğer taraftan sendi­ ka liderleri arasında doğacak yakınlık bu sendikaların ya birleşmeleri veya bir birlik teşkil edecek şeki lde işbirliği101


ne gitmeleri imkanlarını yaratır. Üst kademenin iradesiy­ l e meydana gelebilecek böyle bir blrlik her zaman müm­ kün olmayablllr. Bu takdirde kend llerlnln komOnlstl lğlnl giz­ lemeye muvaffak olan militanlar sendika içinde alt kade­ melerde bir birl lk oluşturabil irler. Bu yol , genell ikle komü­ nistlerin sevi lmedikleri ve tutul madıkları ülkelerde veya yerlerde uygulanmaktadır. Komünistler sendikaların yönetimleri ni ele geçirmede çeşltll usul ve yollar kul lanmaktadırlar. Kongrelerde ken­ dilerine karşı delegeleri yıldırma ve bezdirme ile onların kongreyi terketmelerinl sağladıkları gibi, sahte delegeler ge­ tirme, karşı larında olan de!egelerı kötü leme, gibi hususlar sık sık rastlanılan yol lardır. Esasen komünistlerin teşkilat­ ç ı l ı k çalışmaları çok bilinçlidir. Kendi aralarında sistema­ tik lşblrllğl ve destek kitle hallnde hareket etmelerini ve topluluğa hakim olmaları imkan ını verir. Kongre şartları­ nın kendi lehlerine olmadığını müşahade ettikleri takdirde kesif bir faaliyete yönelerek ve çeşitli oyunlara başvurmak suretiyle, bir hadise çıkarı larak kongrenin tehiri l mkftnı ya­ ratı labileceğl gibi , konuşmalar fuzul l uzatmalarla karşı dele­ gelerde bezglnllk yaratmak ve hatta onların kendi l i klerln­ den kongreden çıkmalarını sağlamak, hareket şekil lerinden birisidir. Diğer taraftan kongrelere, sahte belgelerle kendi adamlarını delege olarak soktukları, toplantı safahatında çeşitli gösteri ve çığıtkanlarda bulundukları da sık sık rastlanılan komünist hareketleridir. En çok kullandıkları yol­ lardan birisi de, kendilerine karşı olan l lderlerl üyeler ara­ sında devaml ı kötülememe yoludur. Bu l iderlerin işçi haklarını savunmadıklarını, çoğu kez işverenle işbirliği yap­ tıkların ı , işçiyi sattıklarını ısrarla yayarlar. Böylece müsbet klşl lerln toplumdaki itibarını kırıp, ekartelerlnl sağlarlar. Zaman zaman kardeş kuruluşları destekleme gösterileri de bunların uyguladıkları şekillerden birisidir. Birçok sendikayı bir arada idare etmek için koordinas­ yon kurulları oluştururlar. Komünistler buraya sokacakları elemanlarıyle bir çok sendikanın birden kendileri yönünden yönetimine hakim olabilme gayretini güderler. ·

Komünistlerin işçi konularında en fazla istismar ettik­ leri diğer bir nokta da Grevlerdir. Grev, işçiye veri len ka­ nuni bir haktı r. Her zaman kanunun çizdiği sınırlar içinde

1 02


kullanılması normaldir. Ancak, her grev ayrı bir istismar imkanı sağlar. Onlar grevin sebebi üzerinde durmazlar. Mühim olan grevin yazı lmasıdır. Her grev tatbiki s ı rasında kendi lerine faydalı olabilecek şahısları en azından mimle­ me imkanı bulurlar. Grev, işçilerin bir iş kolunda veya iş­

yerinde faaliyeti durdurmak veya işin niteliğine göre ö­ nemli ölçüde aksatmak amacıyla aralarında anlaşarak veya bir teşekkülün bu konuda verdiği karara uyarak toplu hal­ de işi bırakmasıdır. Grevler genellikle iki şeklide sınıflan­ d ırılabil i r. Birinci tOr grevler kanuni g rev olup, l l g l l l kanun hükümlerinin bell rttl ği yol lardan gidilerek yapıl ır. i kinci tür grevler ise kanunsuz grevlerdlr. Bunlar kanunun gerek­ tirdiği işlemlerin tam ikmal edl lmeden yapı lmasıdır. Ka­ nuni ve kanunsuz grev şeki llerinden başka sık sık görü­ len kanunsuz bazı işçi hareketleri de mevcuttuı. işgal, boy­ kot, verimi düşürme, kuşatma, oturma gibi tür hareketlere de rastlanmaktadır. Tesbit edilebilen grev ve işçi hareket tarzlarını şu şeklide özetlemek mümkündür: - Kanuni grevler: ilgili kanunun aradığı bütün şartla­ rı ihtiva eden grevdir. - Kanunsuz grev: Kanuni grevi meydana getiren şart­ lardan birisinin veya birkaçının eksik olduğu grevdir. Bu i ki grev şeklinin ne tarzda olduğu ilgili mevzuatta sarahaten bellrtllmlştlr. Kanunsuz grevin yapıl masının ce­ zai hükümleri de açıkça ortaya konmuştur. Bu tOr grevler işverene bir •baskı yolu olmakla beraber sendi kalara ve iş­ çilere de birçok vecibeler yüklemektedir. Sendika ve işçi en azından bazı maddi fedakarl ıklara katlanmak zorunda­ dır. Bilhassa ülkemizde kaba kuwete dayanan daha doğ­ rusu zorbalık örneği sayı labi lecek şekilde çeşltll işçi ha­ reketlerine de rastlanmıştır. Bunlar, masum görünen sebep­ lerle o rtaya atılmış olmakla beraber kanuni bir yönleri mev­ cut değildir. Mesela: Oturma grevi: işçi topluca işi bı rakmakta ve tezgah başında oturmaktadır. isteklerinin tahakkukuna kadar bu grev devam etmekte, çoğu defa da işçi zabıta kuwetle­ rinln karşılıklı gelmelerine vesile olmaktadır. lşyerini işgal Grevi : Aynı şeklide işçi çalışmamakta ve fabrikaya da kimsepl sokmamaktadır. Bu da tamamen hiç bir kanuni yönü olmayan zorba l ı k yoludur.

1 03


Fabrikayı kuşatma grevi : işçi fabrikan ın dışına çık­ makta, içeriye giriş ve çıkışı durdurmakta ve çal ışmayı en­ gel lemektedir. Yemek boykotu : Bir isteğin sağlanması için işçi yemek yememektedir. Verimi düşürme grevi : İşçi tezgahı başında tamamen çal ışır durumda gözükmekte ve fakat verim % 1 5-20'ye ka­ dar düşürül mektedir. Dayanışma grevi : Bir işyerinde yürütülen kanuni , ka­ nun dışı grev veya işçi hareketini desteklemek maksadıy­ la kardeş sendikaların da gittiği grev şeki ldir. Asıl grev ya pılan yerde istenilen hususlar sağlanana kadar bunlar da devam ettlreblleceğl gibi, birkaç günlük de olabilir.

­

Döner grev: Bir işyerinde bir kısım işçi lerin yürüttü­ ğü grevin sona ermesi ile diğer kısım işçi lerin greve baş­ lamaları şeklinde olmaktad ı r. Yukarıda özetlemeğe çal ışılan bu işçi hareketlerinin yapı lmasının çeşltl i sebepleri mevcuttur. Mühim olan işçi­ nin haklı isteklerinin temininden ziyade grev hareketleri­ nin başka maksatlara kaydırılmasıdır. Bu güne kadar ya­ pılmış grevlerde çeşitl i maksatlar tesbit edilmiştir. Bun­ ların şu şekl llerde özetlenmesi mümkündür: Bir

hakkın alınması maksadıyle yapılan grevler:

Bu tip grevler daha ziyade işçinin kanuni haklarının a1 ınması için yapı l ırlar. Esasen send ikaların kuruluş neden­ lerinin temeli de budur. Bu tip grevler kanunun çizdiği yolda yürütülür. Arzulanan veya müsbet görülen grev şekildir. işçinin emeğinin değerlendiri lmes i , hakkı nın iş­ verenden alınması maksad ının tezahürü olmaktadı r. Ka­ nuni grevler türündendir. Arzulanan ve kanunun hi maye­ si nde bulunan tek grev şekli budur.

Karışıklık yaratmak maksadiyle yapılan grcvle.r : Bunlar tamamen sendikaların kuruluş gayelerinin dı­ şında olan bir husustur. Ülkenin huzur ve sükununu boz­ mak isteyen komünistler tarafından yaptı rılır. Asıl sebep olarak yine işçinin bazı hakları ortaya sürülmekle beraber, haki katteki maksat işçi hakkının temini değil işçinin bu

1 04


maske ile kandırılarak yurt sathında huzursuzluk ve anarşi­ nin çıkmasını ve yayılmasını gözetir. işçi ler fabrikaların dışına çıkarıl ı r. Bu arada çeşitli ideolojik takti kler ve fikir­ ler aşılanmasına uğraşı l ır. Bir memlekette bir anda başla­ tı lacak bu şekildeki grevlerin ortaya koyacağı manzara korkunç olacaktır.

Memleketin iktisadını çökertmek grevler :

maksadıyla yapılan

Grevlerde ortaya çıkan rea lite, her şeyden önce ima­ latın durdurulmasıdır. Grev sayısının çoğaltıl ması önce ik­ tisadi buhranlara yol açar. Mamul maddeler bul unmaz, kıt­ lık ve tıkanı klı klar husule gelir. Çal ışmayan bir emek bi­ rikimi doğar. iktisadi olayların birbirini etkileyen hususiye­ ti kısa bir süre içinde bütün memleket ekonomisini buh­ rana &ürükler. Bu hususta, komünlstlerin arzuladıkları or­ tamı meydana getirir.

Sabotaj maksadiyle yapılan grevler

:

Yine asıl maksat masum b i r gaye ile maskelenerek ortaya konulur. Bir işyerinde münferiden yapı lması düşü­ nülen sabotaj için grev ortamı en ideal durumdur. Grev tatbiki sırasında isteni len tarzda sabotaj , normal şartlara nazaran daha rahatça ifa ediilr. Sabotaj maksadı geniş çap­ ta düşünülürse, yapılacak fazla miktardaki grev tatbikatla­ rı ve ortaya konulacak sabotaj lar memleketi nasıl bir çık­ maz içine sokacağı aşikardır.

Hükümeti yıpratmak maksadiyle yapılan grevler

:

Tamamen siyasi bir gayeye hizmet için yapılan bu ka­ bil grevlere sık sık rastlanır. Ancak maksat yine i şçilere söylenmez. işçiyi harekete geçiren yine onun kazanç ve menfaatleridlr. Böyle menfaat saiki ile işçiler harekete geçirilir. Komünistler memlekette huzursuzluk yaratmak ve hükümetl yıpratmak düşünceler! için bu grevleri daha yaygın hale sokmaya çal ışı rlar. Gaye, hükumetin çalışmadı­ ğı fikrinin aşı lanması ve onun düşürülmesidir. Bu sebeple büyük kuruluşlarda ve muhtelif yerlerde geçllecek grevde, arzulanan isti kamette geli şmelerin sağlanması mümkün­ dür.

1 05


Görüldüğü gibi grev, esasında işçinin normal hakları· n ı n elde edilmesi için kul lanı lan bir vasıta olmakla bera­ ber tatbikatta değişik bir çok maksatlarla ortaya konulmak­ tadır. Bilhassa komünistler grevleri ideolojileri istikame­ tinde istismar etmek yol larını tutmaktadırlar. Etken bir güç olan işçi ve onun grev silahı komünistlerin ellerinde tehli­ keli derecede istismar edilmektedir. Grev şeklllerl yukarıda izah olunan maksatlar bir gruplaşmaya tAbl tutulunca kar­ şımıza Oç ana tip grev şekll çıkar. Bu da : Sınayl Grevler, Siyasi Grevler, ihtilalci Grevler, o larak islmlendlrl l l r. Sınayl Grevler : işçiye daha fazla ücret ve daha az çal ışma saati sağ­ lamak üzere yapılan grevlerdlr. Esasen bu kabil grevler çı­ karacak çok sebepler bulunabil ir. Komünistler bu konuda çok mahir blllnçlidlrler. işçi greve götOrOlmek ihtiyacı du­ yulduğu takdirde ona gerekçe temini kolaydır. işçi ken­ di menfaati için greve başladığı anda artık bunun yönünü değiştirmek ve komünistlerin istediği şekle sokmak çok rahatça sağlanı r. Başlatılan sanayi bir grevin siyasi grev veçhesine dönüşmesi kolaydır. Siyasi Grev

:

Bu grevlerde artık işçiye gözle görOlür ve elle tutulur bir menfaat temin gayesi güdülmez. Grevler kapital ist sis­ temi yıkmak istikametine yöneltilir. Devlet otoritesi çö­ kertilmek istenir. ônce münferiden başlatılan grevler za­ manla yaygınlaştırı l ır ve genel grev haline sokulur. Çoğu defa da işçi ile zabıta kuwetlerl karşı karşıya getirilir. Do­ ğan olaylar yine komünistlerce çeşitli propaganda vasıta­ larlyle halk efkarına değişik şeklide ve zabıtayı suçlar tarz­ da ileti l i r. Halk kitlelerinin hOkOmete ve hOkOmet kuwet­ lerlne karşı inanç ve güveni sarsılmaya uğraşı lır. işçi tah­ rik ve teşvik edilerek şiddet olaylarına ltlllr. ihtilalci Grev : Siyasi grev geliştirilip ortaya şiddet olayları karıştıl ı n­ ca bu grev artık l htllalcl bir hal alır. lhtllAlcl g rev de bütOn

1 06


çalışan gruba yayılınca umumi bir Jsyan havasına dönüşür. Artık silahlı bir isyan ortamı doğmuş olur. Haıeket mu­ vaffakiyet sağladığı taktirde sendikaları el lerlnde tutan ko­ münistler de arzuladıkları proleterya diktatörlüğünü tesis ederler. Bu grev şekline bir misal teşkil etmek üzere A­ vustralya'da cereyan eden bir grev olayını buraya aktara­ l ı m. MezkOr grev Avustralya'daki maden işçilerinin grevi­ dir. Çünkü bu grev iktidarı ele geçirmek gayesini güden komünist programının bir provası mahiyetinde olmuştur. • Avusturalya'da Komünist partisi açık faal iyette bulunur. Federal ve mahalli hükQmetlerle belediyelerin seçimleri­ ne bu parti de resmen katı l ı r. Namzetlerini komünist par­ tisinin namzetleri olarak bildirir. Fakat her defasında da seçim sonunda hezimete uğrar. Avustralya'da seçim siste­ mine göre, seçimle gelinen bir mevki için namzetliğini ko­ yacak her şahsın muayyen bir para yatırması lcab eder. En çok rey alan bir namzedin elde ettiği reylerin muayyen bir nisbetinl kazanan namzetlere yatırdıkları para iade o­ lunur. Bu sistem seçilme imkanı olmayan şahısların nam­ zet listesini boş yere şişi rmelerini önler. Namzetlerinden birinin tesbit edilen miktarda rey kazanarak pey akçesini geri alması komünist partisi tarafından büyük bir muvaffa­ klyet sayılır. Avustralya'da komünistlerin seçim yolu ile siyasi bir mevkiye geldikleri görülmemişti . Ancak sanayi sahasında büyük bir kuwete sahiptirler. Bir avuç komünist, Lenin'in taktiğini takip etmek üzere Avustralya'da işçi sen­ dikalarının büyük bir kısmında i ktidarı ele geçirmi�' erdlr. Bu komünistler çok çalışkan, mOkemmel teşkilatçı V 3 ken­ dilerini komünizme vakfetmiş insanlardır. Bundan dolayı­ dır k i , işçi sendikalarındaki idari mevkileri sık sık ele ge­ çirmeye muvaffak olurlar. Avustralya'da Brlsbane H astane­ sinde çalışan işçilerin bağl ı olduğu sendika, Avustralya iş­ çi sendikasıdır. Bunun l ideri de tamamen anti-komünlst kimselerdir. Ancak, hastane işçilerini temsil eden Klng i­ simli şahıs ise koyu bir Komünisttir. King, komünist oldu­ ğu için değil, fakat işçllerin haklarını korumak konusunda bü�ük biı ferakat ve cesaretle çal ıştığı için işçi ler tarafın­ dan temsilci seçilmiştir. işçi Ocretlerlnln dağıtıldığı günler­ de King , muhakkak orada hazır bulunur ve bir şikayeti olan­ ları dinler. Şikayet mevzuunu öğrenir öğrenmez derhal i-

1 07


dareye gidip ve icabettiği taktirde avazı çıktığı kadar ba­ ğırmak suretiyle şikayet konusunu teşkil eden meselesinin düzelti l mesine uğraşır. İşçiler hakl ı veya haksız bir şika­ yetler! olunca, Klng'ln daima kendi taraflarını tutacağından emin olarak ona koşmuşlardır. Bu sebeple Klng'I kendileri­ ne temsilci seçmlşlerdir. Fakat sendika, koyu şeki lde anti­ komünist olan l iderler el indeydi. Buna rağmen King gibi komünistler canla başla çal ışmaları sayesinde sendika ü­ zerinde muazzam tesir icra etmişlerdir. Bu şahısların tem­ sil ettikleri insanlar, onların fedakarca çalışmalarını dai­ ma takdir ediyor, fakat esas gaye ve hedefl erini maalesef göremiyorlardı . İşte komünistler b u şekilde çal ışmak suretiyle Avust­ ralya'daki işçi sendikalarında söz sahibi oldular. Bu sen­ dikalar içinde sekreteri koyu bir komünist olan ve açıkça i lan etmekten çekinmeyen Avustralya Deniz işçileri Sendi­ kasının, tanınmış Komünistlerden Jim Healy'n l n Sekreteri bulunduğu Dok işçileri Sendikasını ve sıkı bir komünist kontrolü altında olan Kömür Madenler! işçileri Federasyo­ nu zikredileblllr. 1 949 yılında Demir işçileri Federasyonu adı ile tanınan Avustralya çelik işçi leri sendikası komü­ nist sendlkacıların idaresi altındaydı. Ancak bunlar o ta­ rihten sonra Avustralya'dan çıkarı lmışlardır. Yukarıda iza­ hattan anlaşılacağı veçh i l iyle Avustralya'dakl işçi sendika­ larındaki başlıca kilit mevkileri komünistler tarafından ele geçirmiştir. 1 949 yılı kış aylarında kömür madenleri işçileri greve davet olundu. Bu memlekette tabi i petrol veya tabii gaz ne­ vinden yakıt mevcut değildir. Gaz ve elektrik istihsalinin kaynağı kömür olduğu gibi , nakliyatın da esas kaynağını kö­ mür teşkil eder. Kömür memleket ekonomisinin can da­ marıdır. ikinci DAJnya Harbi nin biti minde büyük bir kö­ mür sı kıntısı çekllmekte i d i . Hiç bir yerde kömür stoku bulunmuyordu. Çıkan kömür günü gününe istlhlak edil iyor­ du. Böyle bir durumda işçiler greve davet edi l miştir. Greve sebep tamamen sı nai idi. Yani daha fazla ücret konusuy­ du. Grevin başlamasiyle beraber karışıkl ıklar birbirini ta­ kip etti . Elektrik ve gaz istihlaki derhal vesikaya bağlandı. Enerji kaynağı olarak elektriği kullanan sanayl iler faaliyet­ lerlni tatil etti ler. Bln lerce insan işsiz kald ı . Her evde bir

1 08


ampulden fazla yakılması yasakland ı . Gazın sadece sabah akşam bir saat yakılmasına müsaade edi ldi. Bu sırada sos­ yalist parti olduğunu ilan eden işçi partisi iktidarda idi. Hükümet bu grevi memleket ekonomisine ve otoritesine karşı bir ihti lal telakki ederek, çok şiddetli kanunlar çıkar­ dı. Ocaklardan kömür çıkarttırmak için asker kul landı . Geç­ mişe şamil olmak üzere sendikaların bankalardaki paraları­ nı bloke etti. Ancak karış ıklık günden güne arttı. Her ta­ ve rafta kavgalar ve anlaşmazl ıklar baş gösterdi. işsizl ik açl ık komünistlerin tahriklerine mükemmel bir ortam yarat­ tı. Komünist tahrikçiler ,bütün olanlardan kapital izmi so­ rumlu tuttu. Sistemi yıkmak için faaliyetler artırı ld ı . Bu a­ rada silahlı isyan hareketlerine de tevessül edi ldi. Dok İş­ çileri Federasyonu Sekreteri Jim Healy'nın bankadan çek­ tiği parayı iade etmesi hususunda mahkemece verilen ka­ rara karşı çıktılar. Bunun tevkif edil mesine mani olunmak istend i . işçiler, Jim'in tevkifinin önlenmesi yolunda tahrik edildi. işçinin, seçtiği temsilcinin yanında bulunması ge­ rektiği fikri empoze edildi. Neticede binlerce kişi sokakla­ ra dökiüldü. Si lahl ı çatışmanın başlaması bir an meselesi haline geldi . İşte siyasi bir grevin ihti lalci greve, ihtilalci grevin de silahlı çatışma halini almasına bu durum bir mi­ sal teşkil etmiştir ... Bu misalde ve olmuş vakıada, grevin bir toplum düze­ ni üzerindeki etkenlik derecesi açıkça anlaşıl maktadır. Ben­ zer grev tatbikatları dünyanın bir çok yerinde olmuş ve ol­ maktadır. Grev gibi müessir silahın komünistlerin eline geçmesi sonsuz tehlikeleri taşır. Bu gibi olaylarda mühim olan taraf; işçinin harekete başlatı ldıktan sonra durdurul­ masının zorluğudur, eğer lider komünist ise, onun istediği isti kamette gelişmektedir. İşçilerin sendikalara katı lması, bunlara para ödemes i , liderlerinin emirlerine harfiyen bağ­ lı olmaları esasında endişe kaynağıdır. Zira sendikanın ve liderlerin komünistler tarafı ndan ele geçi rilmesi her zaman mümkündür. Böyle bir ahvalde ise onların işçiyi ve grevi en tehl ikeli biçimde ku l lanmak isteyecekleri de görülmek­ tedir.

1 09


Tahrik ve propaganda taktikleri : Komünlstlerin gayelerine ulaşmada en fazla başvurduk­ ları çalı şma yol larından birisi de propagandadır. Bu sebep­ le propaganda komünistlerin kullandığı bir takti k olarak e­ le a l ı nmalı ve detaylı incelenmelidir. Nasıl kullanıldığının b l l l nmesinde geniş yararlar bulunmaktadı r. Komünistler p­ ropaganda yoluyla düşünce ve i nançlarını kltlelere benim­ setmek gayretiyle çalışırlar. Bunların sık sık kul landığı · Bl l l nçlend l rme• dediği faallyetln esası propagandadır. Propagandanın çeşitll şekll lerde tarifini yapmak müm­ kündür. Lugat anlamına göre propaganda; siyasi, i ktisadi, dini ve askeri anlamda bir meseleyl teşvik gayesi ile dokt­ rin ve prensiplerln basın ve söz yolu i l e yayılmasını sağ­ layan tedbir ve metodlardır, dlyebll irlz. Veya daha özet bir şekllde propagandanın lügat anlamını şu şe!<.ilde be­ l l rtmek mümkündür: Başkalarını muayyen bir düşünce tar­ zına intibak ettirmek gayesiyle maksatl ı olarak fikir ve haberlerin yayılmasıdır. Diğer taraftan ansiplopedller propagandaya: • Davra­ nışların ve fiklrlerln üzerine etki yapmaktır• derler. Bir propagandayı şu şeki lde tarif ve kabul edeceğiz: Bir sosyal topluluğun duyguları n ı , düşünce ve davranışla­ rını tesir altına almak için, propagandayı yapana doğru­ dan doğruya veya maksatlı şekilde fayda sağlamak düşün­ ceslyle vasat ve hedefler üzerinde, yerinde ve zamanında muayyen bir doktrin veya fikri yaymak üzere teşkilatlandı­ rılmış bir faaliyettir. Bu tariften anlaşı lacağı üzere propa­ gandada; - Ele alınan bir topluluk vardır. - Bu topluluğun duygu ve düşüncelerini tesir altına almak gayesi vardır. - Propagandayı yapana bir fayda temin etmektir. - Planl ı ve teşkllatlı bir faal iyet şeki ldir. Bu unsurlar tetkik edildiği zaman propagandada iki te­ mel unsur ortaya çıkar. Birincisi propagandan ı n maddi un­ surudur. Maddi unsur; taraftar kazanmak maksadlyle en az iki kişiden oluşan b i r gruba bazı vasıtalarla inanç ve dü­ şüncelerin ulaştırılmasıdır. ikincisi de manevi unsurdur.

1 10


Manevi unsur iste; propagandanın bir kasıt'a mOstenlden yapılmasıdır. Propagandadan kasıt da yukarıda görOldOğü gibi, taraftar kazanmaktır. övme ile propaganda arasında anlam bakımından fark bulunmaktadı r. Esasen propaganda anlam bakımından öv­ me'yi kapsamı içine alır. Ancak övme ise propaganda değil­ dir. Bu itibarla övmenin tarifini şöyle yapabi l i riz: Bir kim­ senin herhangi bir fikri benimsemesi, bir fiil ve hareketi taklit etmesi için, o fikrin iyi l iği hakkında yapacağı methü­ senalarla başkaları üzerinde teşvik ve tahrikte bulunmakta­ dır. Propaganda i l e övmenin ayrı l ması her zaman nazara alınmalıdır. Propaganda ve tahrik bilhassa zamanımızda komünist­ ler tarafından çok kullanılmaktadır. Hatta denebilir ki komü nlzmin yayı lmasının en güçlü silahı propagandadır. Ancak komünistlerin propaganda anlayışı değişiktir. Bunlarda p­ ropaganda; komünizme insanları inandırma, ikna etme, an­ ti-komünistler aldatma, onlara fikren ve ruhen baskı yap­ maktır. Yani, bunlarda propaganda, komünizmin bir tesir vasıtası o lmaktadır. Tahrik ile beraber yürütOlür. Tahrik; hal k gruplarına bir fikrin aşılanmasıdır. Başka bir ifadey­ l e ; bir bilginin süratle kitleye intikalidir. Bu da çeşitll yol­ larla halk hissiyatının istismarı şeklinde yapı l ı r ve genel­ likle .sözlü olur. Komünistler son derece yetiştirilmış e­ kipler vasıtasiyle propaganda ve tahrik çalışmasını yürütür­ ler. Propaganda bunların elinde i ki tarafı da keskin bir bı­ çak durumuna sokulmuştur. Bir taraftan antl-komünistler kişiler devamlı suretle komünizmin propagandasına tabi tutulurken diğer taraftan da kendi halklarına komünizm inancını ve prensiplerinin pekleştirilmesine uğraş ı l ı r. Yani bil inçlendirme olarak tarif ettikleri propaganda çal ışması bu suretle son derece yaygın ve şiddeti! yürOtülOr. Pro­ paganda da birçok fikirler bir veya bi rkaç fikir halk kit­ lesine benimseti l i r. Lenin bilhassa tahrlkclnln konuşma ve nutuk yolunu seçmesini tavsiye etmiştir. Propaganda bugün ve günün her saatinde, her konu­ da yapılan bir faaliyet halini almıştır. En basitinden bir fabrikanın imalatını satış maksadiyle geniş çapta propa­ ganda amel iyesine giriştiği artık normal olmuştur. Ancak bizim konumuz yönOnden propaganda incelendiğinde ma-

111


zisinin oldukça eski tarihlere kadar uzadığı görülür. Propa­ gandanın en bil inçli ve etken ifa ediliş şekl ine, 1 095 yıl ın­ da düzenlenen Birinci Haclı Seferine ait Papa 2. Urba'nın çal ışmalarında rastlanmaktadır. Diğer taraftan propaganda­ nın bugünkü etken seviyesine u laşması da bilhssa Lenin tarafından ortaya konulan tatbikat ve prensipleri sayesinde olmuştur. Lenin, entellektüel seviyede çok iyi bir teorisyen ve propagandacı olmakla kalmayıp aynı zamanda mükem­ mel bir tahrlkcldir de. Komünist propaganda mekanizması­ n ı n da esasını bu kurmuştur. Lenin; tahrikçinin bütün gücü­ nü tek bir fikir üzerinde yoğunlaştı rmasını ve halkın hisle­ rine hltab ederek bu tip fikrin açıklanmas ının da propagan­ dacıya bırakılmasını istemiştir. Bu sebeple propagandacı­ nın yayın organlarını , tahri kcinin de konuşma ve nutuk yo­ l unu seçmesini tavsiye etmiştir. Bugün dünyada gel işen teknik imkanlar, propaganda yapı l masını sağlayacak bir çok vasıtanın ortaya çıkmasını mümkün kılmıştır. Bunların bir özetlemesini yaparak vası­ taların neler olduğu kolayl ıkla anlaşıl ır. a - Radyo: Çağımızın en çok kul lanılan bir haberleş­ me vasıtas ıdır ve en iyi tarzda propaganda yapma vasıta­ sı halinde kul lanı lmaktadır. b - Televizyon : Aynı şekilde yaygın ve daha bir propaganda vasıtasıdır.

etken

c - Her türlü neşriyat: Okuyucu halk kitlesine etken o­ labilen bir propaganda vasıtasıdır. d - Kitap: Aynı şekildedir. e - Fotoğraf: Gelişen fotoğraf tekniği etken bir pro­ paganda vasıtası haline sokulmuştur. f - Her türlü serg i : Propaganda vasıtasıdır. g - Haber Ajansları : Propaganda yapımında lan bir vasıtadır.

ku llanı­

h - Her Türlü Sanat Gösterisi : Resim, tiyatro vs. şek­ linde tertiplenen her türlü sanat gösterisi de aynı maksa· dm bir aracı halinde kullanıl maktadır. 1 - Ekonomik ve Teknik Gel işmeler: Devletlerin bu sahadaki kaydettikleri inkişaflar yine propaganda faaliyet· lerinin vasıtası olmaktadır.

1 12


m - Turistik Gezller: Aynı şekil de aynı maksatla kul· lanı lmaktadı r. n - Askeri Gösteriler: Artık zamanımızda s ı k sık ko nuşulan bir propaganda vasıtası haline geti rilmiştir. Yapılan propagandaları muhtelif şekil lerde tasnife t& bl tutmak mümkündür. Bunlar kaynaklarına göre değişik o­ labileceği gibi, konularına göre de muhtelif şeklllere ayrt labil irler. Diğer taraftan propaganda için ele alınan konu­ larda askeri, dini, ahlaki gibi çeşitli olabi l i r. Propagandalar· da kullanılan metod lar, taaruzi ve tedafüi olabileceği gibi , yönleri de ihti lalcı ve inkilabcı olabil i r. Bunun her şekil ve yönü komünistler için güçlü bir si lahtır. Halen dünya çapında faaliyet gösteren üç komünist ı> ropaganda merkezi bulunmaktadı r. Bunlardan ikisi Tass ve Novosti Ajansları olup Sovyetleri n, Yeni Çin Haber Ajan­ sı da Kızıl Çin'indir. Bunlar haber göndermekten ziyade p­ ropaganda faaliyetini yürütmektedirler. Başl ıca komünist merkezi olan Moskova ve Pekin'in çalışmaları hayret vere­ cek kadar geniştir. Biz insanlar her zaman herkesin kandı­ rılmasının mümkün olamıyacağ ını düşünürüz. Ancak komü­ nistler adeta bunun aksini ispat etmek istercesine ısrarlı ve detayl ı bir propaganda çal ışmasını yürütmektedirler. Bü­ tün imkanlarını seferber etmişlerdir. Halen Sovyetlerde 6595 ayrı gazete neşredil mektedir. Bunların baskı adedi i­ se 98 milyondur. Ayrıca 3883 adet de mecmua çıkmakta· d ı r. Hepsi Sovyetler'de okunmakta ve bütün dünyaya da yayılmaktadır. Diğer taraftan Sovyetlerln direkt neşriyatla­ rı milyonlarla ifade edilecek yekünlere u laşmıştır. 1 965 yı· l ında 39 di lde ve 1 500 ayrı konuda 45 milyon kitap basıl· mıştır. Komünist alem bu propaganda neşriyatı yanında geniş çapta radyo kanal larından da yararlanmaktadır. Ko­ münist radyoların batı alemine yaptı kları yayın saatlerinin hafta l ı k toplamı 1 950 yı l ı nda 600 saat iken bu yekün 1 966'da 5001 saate ulaşmıştır. Bunun 1 400 saati Sovyetler tarafın­ dan yapılmakta, 700 saati Asya ve Avrupa'ya, geri kalanı da diğer devletlere olmaktadır. Doğu Avrupa devletleri ta­ rafından yapılan 1 500 saatlik yayın ise, 750 saati Avrupa'ya, 750 saati de diğer devletleredir. Kızıl Çin'in yayını ise haf­ tal ık 1 1 ()() saattir. Ayrıca gizil komünist radyoları da faali·

1 13


yetlerini Asya ve Latin Amerika üzerine teksif etmiş olup hafta l ı k 500 saati bulmaktad ır. Komünist alemin propagandası yine bu kadarla da ye­ tinmemektedir. Ekonomik yardımları da diğer bir nevin i teşki l etmektedir. 1 966'da Sovyetler Birliği il imler Akade­ misine 83 ülkeden 9300 kişi iştirak etmiş, 3500 ilim adamı da 60 ülkede konferanslara katı lmıştır. Ayrıca 1 28 ülkeden 24 bin kişi 1 960'dan sonra Lumumba Üniversitesi 'nde eği­ tim görmüştür. Diğer taraftan Sovyetlerin yaptığı ekono­ m i k yardımlar nedeniyle 23 bin teknisyenini 29 ayrı ülke­ de görevlendirmiştir. Bütün bu gidip gelenlerse Sovyetle­ rin ve komünist alemin birer propaganda vasıtası olmuş­ lardır. Halen Sovyetlerin yüzden fazla ülke ile kültürel i­ l işkisi mevcuttur. Her yı l otuz bin civarında Sovyet vatan­ daşı dışarı çıkmakta ve komünist alemin propagandasını çeşitli yerlerde ve vasıtalarda yürütmektedir. Komünist propagandada beklenen maksadı gerçekleş­ tirmek için her ülkenin özel şartları dikkate alınarak genel­ l i kle şu konular işlenmektedir: - Devlet mekanizmasının üst kademe ve kilit nokta­ larını işgal edenler, zemin ve şartlar gözetilerek, suç lsti­ nad edilip kötülenir. idare mekanizması halkın nazarında 'küçük düşürülür. - Memleket savunması ve milli güvenl iği temin ba­ kımından al ınan her çeşit tedbirler, memleket aleyhine gös terilerek yorumlanır ve bu tedbirleri alanlar suçlanır. - Memleketin karakteri ve sosyal bünyesi düşünüle­ rek ı rk ve din ayırımları yapı l ı r, toplumda düşman gruplar yaratı l ı r ve gruplar arasındaki ihti laf çatışmalara kadar gö­ türülür. Yani mlll bütünlük bu yolla parçalanılmaya uğraşı­ lır. - Ekonomik bünyede rastlanılacak her çeşit zaaftan istifade edilerek sınıf şuuru meydana getirilmeye uğraşı­ hr. Sınıf mücadelesi körüklenir. - Bağımsızlığa kavuşmak, geri kalmışlık ve sömürge­ ci l i kten kurtulmak iddiası ile ortaya çıkılır, ülke batı ale­ minden koparılmak ve hiç olmazsa nötür duruma sokul­ mak istenir.

,1 1 4


Komünist umdelerln yayılması için çalışmalara esas konu teşkil eden diğer öneml i bir husus da şudur: 1 955 yıl ında Moskova'da yapılan Muhabirler Kongresinde bütün dünya komünist yazarlarına veri len ve ülkelerinde nasıl ha­ reket edeceklerini gösteren on sekiz maddelik gizli tali­ mat. Komünist yazarlar bu talimat esasına göre, bulunduk­ ları ülkelerdeki propaganda ve faaliyetlerini yürütmektedir­ ler. Mezkur talimatın esasları şunlardır: 1. Memleketinizde komünist ve sosyalist parti kurul­ masını teşvik ediniz ve mevcutsa onunla işbirliği yapınız. 2. Memleketinizi mümkün olduğu kadar sınıflara ve zümrelere bölünüz_ 3. Patron ve işçi arasında devamlı anlaşmazlıklar çı­ karınız. 4. Rejim kuwet kazanıncaya kadar memleketinizde komünist tehlikesi olmadığı na herkesi i nandıracak, faallyet­ lerinizi fark edenleri vehimle suçlayacaksınız. 5. Din düşmanlığı yapınız, halkı dinin dar sınıf ve zümrelerine bölünüz. 6. Her milli dava ve davranış karş ısında tamamiyle tasasız kalacak mümkün olursa önleyici yazılar neşrede­ ceksiniz. Her milli varl ığı yıkmak için gayret gösterecekslniz. 7. Politika edebiyatı ve bütün kültür kollarında fi­ kirlerinize yakın olmayan ve komünist eğilimli bulunmayan­ ların bütün şöhret ve otoritelerini yıkmaya çalışacaksınız. 8. Halkın çok sevdiği ve artık terkedemeyeceği milli simaları ve kahramanları kendinize bayrak yapacak, onla­ rın fikir ve düşüncelerini kendi açınızdan yorumlayacak­ sınız. 9. Romanda, şiirde, kari katürde, resimde s istemli o­ larak işçinin ve köylünün sefaletini mübalağalı bir şeklide göstereceksiniz. 1 0. Tercümelerinizde, bütün komünist ve komünizme eğilim gösteren yazarların eserlerini tercih edeceksiniz. 1 1 . Halkımıza batı blok düşmanlığı aşılayacaksınız. 1 2. Nizamlara karşı gelenleri destekleyeceksiniz. Kargaşal ı k çıkarmak için muhalefet duygularını isyan de­ recesine çıkaracaksınız.

1 15


1 3 . Rus filmlerine ilgi göstereceksiniz. 14. Ewelce komünist oldukları halde sonradan dö­ nen, Andre Gide, Malroks, lngi llz Arthur Kostler, Stefan Si­ fender, ltalyan lgnaslo Sllone, Macpert, Amerikan Richard Wrlght ve Lols Fiser aleyhinde kampanya açacak ve şöh­ retlerini sileceksiniz. 1 5. Sendikacı lık, gençlik derneklerini ve toplulukla­ rını ele geçirmeye uğraşacaksınız. 1 6. Bilhassa öğretmen, profesör gibi büyük kitleleri elinde tutanlara yaklaşacak ve onları saflarınıza çekecek­ s iniz. 1 7. Devamlı huzursuzluk kaynakları arayacak ve huzursuzluğu devam ettirmek baş prensibiniz olarak ça­ l ı şacaksınız. 1 8. Komünizmi açıkça savunmaktan mahrum olduğu­ nuz takdirde işçi haklarını savunarak aynı gayeyi devam ettireceksiniz. Bu şartları esas emir olarak alan komünistler, ülkele­ rindeki çalışmalarını bu esaslara göre yürütmeye yönel­ mişlerdir. Dikkat edildiğinde ülkemizde de ne derece açık ve ısrarlı tatbikine uğraşıldığı kolayca görülebll l r. Propaganda genel olarak iki amaca hizmet eder. Birinci amaç, elde edilmiş olan kişi lerin fikirlerini da­ ha yüksek bir düzeye getirmektir. ikinci amaç ise, elde e­ di lmemiş kişileri fikir yönünden işlemektir. Birinci şeklle d i rek ikinci şekle ise endlrek propaganda denmektedir. Bugün Sovyet komünistlerinin yürüttüğü propaganda­ nın temel unsurları ; Para, propaganda örgütlerinin gücü ve hür dünyanın safl ığına dayanmaktadır. Para propaganda meknlzmasını işleten unsur olarak yine komünizmin bo­ yunduruğu altında çalışan insan kümelerinin sömürülme­ si yoluyla sağlanmaktadır. Bu insanlar fazla emeklerini çok az ücretle vermektedirler. Aynı zamanda da dünyadaki di­ ğer özgür insanların kandırılmasına yarayan imkanları sağ­ lar durumdadırlar. Sovyet propagandası her şeyden önce bu amaca tahsis edilen paranı n fazlalık derecesine bağlıdır. Diğer taraftan önemli ikinci faktör de, Sovyet propaganda örgütlerinin gücüdür. Bu örgütler propagandayı yapmak­ ta ve aynı zamanda devamını sağlamaktadı rlar. Anti-komü-

116


nlst ülkelerın basınının saflığı da onların muaffaklyetlnln ü­ çüncü etkeni durumundadır. Haber ağı peşinde olan bu or­ gan, komünistlerln yalan ve aldatmaca haberlerini etrafa yaymakta, bi lerek veya bilmeyerek onlara fayda sağladığı görülmektedir. insanlardaki ve daha ziyade yetkili kişiler­ deki umursamazl ı k, hoşgörü komünistlerin propaganda işle­ rinde adeta yardımcı durumuna girmiş bulunduğunu göster­ mektedir.

Sabotaj Taktiği: Komünistlerln, memleket bütünlüğünü parçalamak ve istedikleri rejimi getirebilmek için başvurdukları yollardan birisi de sabotajtır. Sabotaj ülkenin milli gücünü felce uğ­ ratan bir harekettir. Komünist militanlarınca yapılan sabo­ taj çeşitll şekil lerde olur. Genell ikle canlı hedeflere karşı öldürücü mahiyettedir. Bunun da muhtelif usul ve vasıta­ ları bulunmaktadır. Adi kaza görünümünde yapılanlar gibi, bombalı mektuplar şekli nde olabilenleri de görülmüştür. Öldürme maksadı dışında yapılan sabotaj türünden başka bir de iktisadi hedeflere karşı yürütülen tahrip edici sabo­ tajlar bulunmaktadır. Genell ikle memleket ekonomisinde ağırl ı k teşkil eden yerlerde ve bi lhassa buraların da can alıcı noktalarında olmaktadır. Komünistler memleket eko­ nomisinde buhran yaratmak düşüncesiyle sabotajlara ge­ niş çapta yer verlrler. Bir anda yapılacak sabotajlar ülke­ nin işsizliğe, mal kıtlığına ve daha bir çok kötü durumlara yol açar ki bu da komünistlerin arzuladıkları ortamın mey­ dana geti rilmesidir. Diğer taraftan bazen bir hizmetin ge­ ciktirilmesi şeklinde yapılan sabotajlar da mevcuttur. Bun­ lar doğacak gecikmeler neticesinde daha geniş şeklide tah­ riplere vesile olurlar. Sabotajlarda kul lanılan usul ve vasıtalar da değişiktir. Yangın çıkarma usulü ile bir sabotaj yapı labileceği gibi, in­ filak ettirmek tarzında da olabilir. Mekanik ve kimyevi sa­ botaj yolları da bulunmaktadır. Yangın çıkarmak ise çeşitli şekillerde sağlanır. Mesela telsizle idare edilen yangın çı­ karma cihazı, ışığa hassas yangın çıkarm cihazı, sarsın­ tıda faaliyete geçerek yangın çıkarma cihazı , ısıya hassas yangın çıkarma cihazı, normal ahvalde dik durmakta iken yatay vaziyete geçirilmesiyle yangın çıkarma cihazı gibi

117


daha bir çok şeki l lerde yangın çıkarabllecek sabotaj vası­ taları mevcuttur. Sabotaj i nsana tevcih edilmiş şekl ine su­ ikast denir ki, komünlstlerln sık sık başvurduğu yollardan bi risini de bu teşkil eder.

Gerllla 'raktlklerl: Gerllla savaşları da yine komünistlerin zaman zaman ve uygun vasatlarda kullanmak yoluna gittikleri bir taktik­ tir. Düzeni! kuwetlere, orduya karşı bir çete savaşıdır. Kır ve şehirlerde olmak üzere uygulanan iki şeki l bulunmakta­ d ı r. Komünist geril lacılar eğitim için askeri geri l l a taktik ve usullerlnden faydalanırlar. Mensuplarını çok iyi yetiştir­ mek isterler. Geri lla savaşının stratejisi ,bir kişiyi on ki­ şiye karşı savaştırmaktır. Taktiği ise on kişiyi bir kişi­ ye karşı uğraştırmaktır. Geri l la savaşları istenllen anda ve yerde yapılamaz. Bunun başlatıl ması ve yürütülebilmesi için bazı şartlar mevcuttur. Bu şartlar da şunlardır:

Emniyetli Bölge : Gerl l lacılar ewela kendileri için emniyetli bir bölge temin etmek zorundadırlar. Bu bölge gerl llacı ların savun­ maları, ikmaller! ve hatta icabında geri çekilmeleri için müsait bir yer olmal ıdır.

Emniyetli Bölgeden Geri Çekilme Yolları : Bu husus emnlyetli bölgenin seçimi kadar lüzumlu bir faktördür. Geri llacı müsait olmayan bir arazi içinde sıkışıp kal mamalıdır. Savaşacağı bölgeden geri çekilebilmeli ve­ ya başka yerlere de atlayabilmelidlr. Emniyetl i bölgeler se­ çilirken hangi yollardan ve ne şekilde, hatta başka nerele­ re gidilebileceği düşünür ve bunlara göre yollar hazırlanır.

Emniyetli bölgelerin halkının da desteğinin sağlanması: Geri l la savaşlarının muaffaklyetinin temel şartlarından birisidir. Esasen halkın desteklemediği bir hareket ne dere­ ce mükemmel hazırlanırsa hazırlansın veya planlansın, se­ çilen bölgenin hal kının desteği sağlanmadıkça bunun mu­ vaffakıyet şansı asla olamaz. Bu itibarla gerll lacının seçe-

1 18


ceğl bölgede halkın mutlak desteğine ihtiyacı vardır ve bunu sağlamal ıdır. Aksi takdirde maha l l l halkı da zabıta kuwetlerlyle beraber karşısına almış olur veya bu duruma düşer.

Kurye tesbltl : Gerilla savaşları için haber teatisinin sağlanması da önceden plAnlanmalıdır. Bu iş kuryelerle yürütülür. Sa­ vaşın psikoloJlk etkenlerlnln öğrenl lmesl, dOşman hakkın­ da bilgi alınması, hareket tarzın ı n buna göre planlanması , haberleşme işlerlnin iyi işlemesine bağlıdır. Geri l la savaşları yukarıda bel i rtildiği gibi çok az in­ sanla büyük güçlere karşı yap ı l ır. Son derece çevik ve ça­ buk hareket etmeyi zorunlu kılmaktadı r. Çarpışmalar mun­ tazam kuwetler halinde ve karşılıklı çatışmalar tarzında yürOtOlmez. Daha ziyade gece baskıları yapmak, tuzağa düşürmek, karşı güçlerin i rtibat kanallarını koparmak gibi tarzlarda icra edilir. Gellştlrl len geri lla savaşları i lerledik­ çe muntazam askeri birllkler şekline dönüşür. Bu nevi savaşlarda haber almanın da ayrı bir önemi vardır. Toplumdakl siyasi olaylar hakkında devamlı bilgi temin edil melldlr. Siyasi şahsiyetlerin düşüncelerini izle­ mek ve bunlara göre hareket tarzları ortaya koymak gere­ kir. Haber almanın önem arzeden diğer bir veçhesi de he­ defin durumuyla alftkalıdır. Hedefin lmkAn ve kablllyetlni teşhis, muhtemel hareket tarzlarını tayin, destek ve tak­ viye gOcünün öğrenl lmes l , memleket yönetlcllerinln geril­ lacılara karşı yürütülen savaş hakkındaki düşOncelerlnin zarureti mevcuttur. Ayrıca mücadele edllen lider şahısların durumlarının da bll lnmesi önem taşımaktadır. Emniyet kuv­ vetlerinin öğreni lmesi, düşmanın muhabere imkanlarının, ikmal şekil ve yolları gerile savaşının temel bilgilerini teş­ kil eder .Bunların temini ise her şeyden önce iyi bir haber toplama ağına bağl ıdır. Ve gerl llacılar da bunu önceden çok iyi planlamak zorundadır. Aksi taktirde istihbarat fa­ al lyetlnin bu ekslkl lğl, gerilla savaşının muaffakiyetsizliğl­ ne yol açar. Netice olarak şurası muhakkak ki komünist gerll lacı lar savaşlarının başlangıcını ve icraatını çok detaylı planlamak

1 19


ve titizlikle yürütmek bilgisinin gereğine müdriktirler. Ge­ reken savaş bölgesinin yanl ı ş seçilmesi, yanl ı ş hareket tar­ zının tayini ve istihbaratın eksikliği bunların sonunu hüs­ ran kılar.

Siyasi Partiler Taktiği : Bir ülkede çeşitli görüş esasları üzerine kurulmuş muhtelif siyasi partiler bulunmaktadı r. Bazıları sosyalist fikirleri ihtiva ederken bazıları da muhafazakar görüşler ta­ ş ı r. Komünizm dışında kalan sol fikirleri temsil eden sos­ yalist parti ler komünistlerin en çok düşman oldukları par­ tilerdir. Zira komünizmin ele aldığı ve devamlı surette is­ tismara çal ıştığı kapital izmin kötü yönlerini sosyal ist parti­ ler de kısmen programlarında taşımaktadırlar. Esas itiba­ riyle emek ve sermaye ilişki lerini düzenlemek isterler. Bu halleriyle de komünizmin elindeki si lahlarını almış durum­ dadırlar. Komünistler hal iylebunlara düşman ol maktadır. An cak, komünistlerin aynı zamanda en cazip buldukları parti­ ler de yine sosyal ist parti ler ol maktadır. Seıbebi ise ko­ münistlerin kendilerinin de sosyalist olduklarını söyleme­ leridir. Fakat açık fikirlerini hiç bir zaman belirtmezler. Sosycıl ist partilere hulul edip, onlar içinde faaliyetlerini yürütürler. Bu parti leri ele geçirme taktikleri aynen sendi­ kalarda kul landıkları gibiqir. Müşterek konuların istisma­ rına çal ışı rlar. Mesela Nato'dan çıkı l ması , atomun yasak­ lanması vs. konularda tamamen veya kısmen , beraberl ik kurabillrler. Genellikle sosyalist parti lere hulul edip ele geçirmek, veya onları parçalamak isterler. Önce sosyalist partinin mensuplarını solcu-sağcı gibi gruplara ayırırlar. Sağcı ları ekarte ederken solcuları da bünyelerine katma­ ya uğraşırlar. Yapılan çalışmalarında ve sürdürdükleri iş­ birliği sonunda l ider durumundaki sosyalist parti mensup­ ları ile ters düşmeleri halinde de, en kısa bir zamanda onu ekarte ederler. Tatbikatta bir çok misaline rastlanılmıştır. En bariz mlsal l de ltalya'da Lennl'ye karşı yapılan tatbikat ta görülmüştür. Komünistler önce Lenin i l e işbirliğine gir­ mişler ve Sosyal ist Partiyi parçalamışlardır. Bi lahare Len­ n l ile birleşti ler. Ancak 1 963'de Lennl komünistlerden ay­ rıldığını söyleyince, bu defa parti içindeki solcu grupla iş­ birl iği yaparak onları saflarına çektiler. Lennl'yl ekarte et-

1 20


tller. Neticede komünlstler partinin tümün!l değllse bile bir kısmını ele geçirmeye muvaffak olmuşlardır.

Ordu ve Emniyet Kuvvetleri Taktiği : Öteden beri izah edlldlği gibi komünlstlerln arzuladık­ ları düzeni kurabllmelerl için zora başvurmaları temel bir kaidedir. Bu sebeple, asıl netice için sllahlı güçlerin kendl­ lerini desteklemelerine mutlak ihtiyaçları bulunmaktadı r. Dofayısiyle komünistler Ordu ve Emniyet mensuplarını kendi saflarına katabllmek için dalma ve titizlikle çalışmak­ tadırlar. Komünistlerin bu konudaki çalışmalarında üç esas menfaat bul unmaktadı r. Birincisi, önce Ordu ve Emniyet I· çinde hücreler oluşturularak taraftar kitlelerini artırmak ve rejim aleyhlnde bir hava yaratmaktır. ikincisi , asker­ l i k görevini ifa eden elemanlardan ordu dışında faydalan­ maktır. Bu fayda en azından silah cinsl eri ve kul lanıl ma­ ları n ı , savaş ve mücadele taktiklerinin öğrenilmesidir. Ü· çüncüsü de; ordu ve emniyet kuruluşları hakkında istihba­ rat yapmaktır. Savaşın en hassas noktalarından birisi düş­ manı tanımaktır. Bu ise ancak istihbaratla olabi l i r. Binaen­ aleyh komünistler de öteden beri ilan ettikleri ve yürüt­ tükleri savaş için düşmanları hakkında daima bilgiye ihtiyaç duyarlar. Lüzumlu bilgileri de o ortamdaki elemanlarlyle temin ederler. Ordunun ve Emniyet kuruluşlarının imkan ve kabiliyetleri, miktar ve teknik yetenekleri, moral ve daya­ nışmaları, muhtemel hareket tarzları vs. hususlarında bllgl toplarlar. Bu hedeflerini elde edebilmek için de faydalandıkları vasıtalar şunlardır: Kendi mensuplarından Orduya ve Emniyet Teşkilatına alınanlar: Esasen askerl iğin mecburi olduğu her ülkede normal sıhhat sahibi her erkek askere al ınmaktadır. Dolayısiyle kendi elemanlarının askere alınmaları , arzuladıkları çalı ş­ mayı başlatma ve yürütme imkanı meydana getirir. Öğrenci Olanlar : Ordu, emniyet teşkilatları için eleman yetiştiren ku­ ruluşlara kendi mensuplarını sokabillrler veya henüz og­ rencl safhasında iken oradaki gençlerden kendi saflarına bazı larını çekmek imkanını bulurlar.

1 21


Sivil Şahıslar : Ordu ve emniyet teşki latların ı n bazı hizmetler! dışarı­ dan temin edi len kimselerle yürütülür. Mesela zaman za­ man ihtiyaçlar için ihaleler yapıl ır. Komünistlerln de mü­ teahhit olarak bu ihalelere katı lmak suretiyle anılan yerle­ re girmeleri mümkündür. Bu tarz çal ışmaların yapıldığı muhtelif m lsaller de görülmüştür. Mevcut kanunlar bu iki temel kuruluş için çok sıkı em­ niyet tedblrlerı getirmiştir. Ancak tedbirler ne derece güç­ lü olursa olsun, komünizmin buralara girmesini önleyeme­ diği muhtelif zamanlarda rastlanı lan misallerde görülmüş­ tür. Esasen komünistler bu çal ışmayı yapmak zorundadır ve daima yapmışlardır. Yapmaktadırlar ve yapmaya da ka­ rarl ıdırlar. Zira nazariyenin temeli mulak sllah l ı güçlere da­ yanmaktadır.

Basın ve sanat faallyetlerl taktiği : Basın ve sanat faaliyetleri komünizmi n propagandası­ n ı n yapılması imkan ı sağlanan yerlerdir. Bu sebeple her ülkede ve her zaman bu iki saha komünlstler için önemle hedef ol muşlardır. Bu yolla okul lara, işçi topluluklarına ve cemiyetin her gurubuna glrmlşlerd l r. Çeşitll eserler yaz­ d ı rmak ve bunları çeşitli sanat faallyetleriyle halkın gözü­ nün önüne sermek komünizmin yayılmasın ı n en etken bir çalışma şekil olmuştur. Bu maksatla: - Çeşltll komünist yazarların eserleri muhtellf dlller­ de bastırılır ve topl uma dağıtılır. Yazarlara daha çok şöh­ ret ve maddi imkanlar sağlanarak onlar teşvik edil ir. - Aynı ideolojideki ve henüz tanınmamış yazarlar ele alınarak kurulan yakın i lişki ve desteklemelerle bunlara çe­ şitll imkanlar sağlanı r ve kendi saflarına çek l l l r. Çeşitli kültür ve bllim adamları da aynı şekllde elde edilir ve eserler yazdırılır. - Çok mi ktarda yayın evlerine sahip olunur. - Kendilerine karşı yazar ve sanatkarlar çeşitli yollarla kötülenerek bunlar ortadan sl llnmek istenir. Halka inen oyun lar sahnelenir ve bunlar halkın ayağı­ na ve hatta köylere kadar götürülür.

1 22


- Halk tabakalarını etki altına alacak halk ozanları ile aynı esaslarda lşblrl lğine gldillr. - Her türlü sanat dalı bu yönde kullanılır. Kısacası sa­ nat sanat için yapılmaz. Komünizm için yapılır. Sefalet e­ debiyatı en başta işlenen konu olmaktadır. Komünistler, • Sosyalist Reallzm • diye bir slogan ortaya atmışlardır. Bun­ da güdülen gaye her konuya Marksist açıdan ele alan sa­ natı yaratmaktır. Slnyavirkl bunun hakkında aynen şöyle demiştir: • Sos­ yalist Realizmde şair, şiirini şiir yazıyorum diye yazmaz. Komünizmin yerleşmeslne yardım ediyorum diye yazar. Heykeltraş, müzisyen gibi tiyatro, sinema ve gazete de bu amaca hizmet eder. Bu sanat anlayışı ile biz, hayatı Mark­ sizm mantığına boyun eğdiği zaman olması gerektiği gibi göstermeye çalışıyoruz. Bu bakımdan sosyal ist realizme, sosyal ist sınıfçılığı da denmektedir. Gülünç duruma düş­ mekten sosyalist realizmin istediği gibi bir roman kahra­ manı yaratmak mümkün olmaya. Bir gün yazarların içinde en başarılı sayılanlar yaptıklarımızı göklere çıkaran­ lar ve kusurlarımızı örtbas etmesini bllenlerdlr. Kimbl­ llr, belki yeni bir felsefe buluruz. Amma, aman bu yeni sosyalist realizm olmasın. Görüldüğü gibi · Sosyalist Real izm • komünistler tara­ fından ortaya çıkarı lmış bir sanat anlayışıdır. Kendi bün­ yesinde zaman zaman varl ığını hissettiren hakiki sanatkftr­ lar, • Sosyalist Reallzm•'ln rezaletini anlatmakta ve bunun hakiki sanatla bir l lglslnln olmadığını izah etmektedir. Ko­ münistler · Sanat• 'ı en iyi şekllyle istismarda çok mahir­ dirler. Bu iddiamızın isbatı için bir nebze sanattan ve sa­ natçıdan bahsetmeyi faydalı bul uyorum. •Sanat• ne demektir veya • Sanat- denil ince ne anlaşı­ lır sorusuna bir cevap araştırdığımız zaman karşımıza hal­ li çok zor bir mesele çıkmaktadır. Zira • Sanat• 'ın bu gü­ ne kadar sarih bir tarifi pek yapılamamıştır. Gerçi zaman zaman rastladığımız bazı tarifler varsa da bunların hiçbiri yeterli ve istenl llr durumda değildir. Sanatın dünkü bugün­ kü ve yarınki anlamları bir tarif kalıbı içine sokulamaz du­ rumdadır. Her ne kadar sanat denince •Güzel l i k karşıs ında, heyecan ve hayranlık uyandırmak için insanı n kullandığı bir yaratıcıl ı k » , • Bir kimsenin bir bilgi ile bir heyecanı ,

1 23


haberi , yaşantıyı anlatmas ı • , •Hazza giden biçimler yarat­ mak gayreti • , · Güzel l i k duygularımızı okşayan ahen k • 'd i r şeklinde bir çok tarifin yapı ldığı görülmekte i s e de bun­ ların hiçbirisi ve yalnız başına ·Sanat•'ın haiz olduğu bü­ tün unsurları ihtiva edebilecek şeklide tarif sayılamazlar. Ancak blzlerln kısmen de olsa sanatı anlamamıza vesile ol­ maktadırlar. ·Sanat- ne şeki lde tarlflenlrse tarlflensln veya ne ka­ darla tarifi olursa olsun ortada değişmez bazı unsurlar var­ d ı r ki . Bu unsurlar, okllyucuyu, seyirciyi, dinleyiciyi etkiler. insanı n duygularını çeşitli yönlerden uyarır, belirli bir tep­ kiye yöneltir, düşünceyi bir noktaya toplar. Sanatın tam bir tarifini yapmak mümkün olmamakla beraber ,sanatın ne olduğunu ortaya koyabi lecek çeşltll yönlerden izahı mümkündür. Zira sanatın kendisine has ve kendisini açıklayan bazı kaideleri vardır ki bunların izahı sanatı anlamamız imkanını sağlar. Sanatçı, toplum içinde yaşayan bir insandı r. Onun da her i nsan gibi yaşam ortamı tabiattır. Algılarının, izle­ nimlerinin esası işte bu içinde yaşadığı tabiata dayanır. Yani sanat tabiatı anlatmaktadır. Sanatcı eseriyle yaşanan­ ları ortaya koyar. Bu nedenle sanatı meydana getiren te­ mel kaidelerden birincisine •yansıtma• denilmektedi r. Sa­ natçı bulunduğu ortamdan kaptıklarını yansıtan kimsedir. Bu yansıtmanın ayrı bir öze l l iğl vardır. Buna da •An­ latım• kaidesi denir. «Anlatı m • sanatın izahında yer alan ikinci önemli kaidedir. Zira sanatçı sadece gördüklerini a­ deta bir ayna gibi bize yansıtmaz, onun anlatımı iç dünya­ sının ve heyecanının değişik bir görünümle tezahürüdür. Gerçi sanatta tabiat veya dış dünya anlatıl maktadı r. Ama bu dünya sanatçının duygulariyle değişik bir blÇlmlemeye uğramaktadır. Sanat sanatçı duyanan duyguların ifadesi olmaktadır.• •Yansıma• ve •Anlatma• yanında, sanatın ne olduğu­ nun anlaşılmasında vazgeçilmeyecek d iğer bir unsur da • Duygusal etki • kuralıdır. Bu sanat alanına verdiği zevk ve estetik etkisidir. Halk dilinde sanat denildiği zaman ilk akla gelen · Gü­ zellik• mefhumu olmaktadı r. Güzelllk duygusu ; hazza gi-

1 24


den, tatmin edici, ahenkli n lsbetler duygusudur. Başka bir ifadeyle; güzell ik, duygularımız arasındaki biçim bağlantı­ larının birl iğidir. Eşyanın biçimi, yüzey ve kitlenin bel l i öl­ çülere göre düzenlenmesi i nsanda güzel intibamı uyandı­ rır. Bu düzenin eksikliği ise çirkinl iktir. Güze l l i k zamana ve çevrelere ve insanlara göre değişikl i k arzeder. Çoğu defa güzellik ve sanat birbirleriyle karıştırı lmak­ tadır, öteden beri , • Her güzellik bir sanattır veya her sa­ nat bir güzelliktlr• diye düşünülmüştür. Fakat güzel ayrı şeydir, sanat ayrı . Sanatın içinde güzellik kısmen etken bir unsur olarak düşünülebilinirse de, sanatın oluşumun­ da güzel ile karıştırı l maması gerekir. Sanat da, güzellik de esasında • Estetik• de birleşirler. Konu güze l l i k yönünden ele alındığında, güzelliğin değişebilirliğl ve sanatta çirkin­ liğin de varl ığı dolayısiyle sanat ile güzellikte tam bir ba­ ğıml ı l ı k düşünülemez. Sanata ister tarihi yönden, ister toplumsal açıdan bakı lsın, bu nokta bir hakikattir ve de­ ğişmez. Bu durumda sanat, bir • sezg i • olarak anlaşılmak­ tadır, denebilir ki sanat, duyuşumuzu zaman ve mekan i­ çinde göstermekte doğrudan doğruya yaşama şartlarımız­ dan hareket ederek bir heyecan gücü verir. Sanat, çeşitli hayat heyecanlarımızın ruhumuzda bıraktıkları izleri ortaya çıkarır, hudutlu ve be lirli yaşantımızın yerine o heyecanın sadece bir yankısına dayanır. Yukarıda kısmen belirtildiğl gibi güzel ve sanat este­ tikte birleşmektedir. Yani · Estetik• güzel ve sanatın izahı olmaktadı r. Estetik artık bugün bir bilim olarak kabul edil­ miştir. Yunancada •alsthesis• kelimesinden gelmektedir. Duygu bilimi anlamını taşı r. Eskiden estetik, tabiattaki ve sanattaki güze l l iği inceleyen bir felsefe dalı olarak ka­ bul edilmiştir. Ancak zamanımızda, sanatın insan haya­ tındaki yerini ve mahiyetini araştıran bir bilgi dalı sayıl­ maktadır. Bu sebeple estetiğin konusu, müzik, edebiyat, tiyatro, bale, sinema filmi, resim ,heykel ve mimarlık ol­ maktadır. Estetik önce bir bi lim dalı olarak benimsenmemlstlr Uzun karsı fikirlerin çatısmasına sahne teskl l etmistir Nitekim fizik, matematik gibi ana i l i m dallariyle kırıl­ dığı takdirde estetiği bir ilm olarak kabu l u cidden pek mümklln gözükmektedir. Ancak iş istatistiğe döküldüğll

1 25


zaman, Estetik objektif yanı ile ortaya çıkmaya ve i l i m vasfı benimsenmektedir Vasıf i l m i n tariflenmeslnde önemli unsurlardır. Estetik de aynen bu iki vasfa haizdir. •isimlen­ dirme ve önceden bilme ile kontrol edilme » unsurlarını ta­ şır. Mesela Estetik, sanatlaşmaları ve sanat eserlerini ön­ ceden tarif eder. Vasıtlaşımı ortaya koyar. Onları isimlen­ dirir. Önceden blllnmelerinl sağlar. Hiçbir senfoni dinleme­ miş bir insan, bir senfoninin nltel iklerini önceden öğren­ miş olacağından dinlediği zaman o müzik parçasının bir senfoni olduğunu anlayabil ir. Diğer taraftan bel li sanat eser­ lerinin bel li kimselere önceden bilinen şeki lde tesir ede­ bileceği saptanabil i r; bu da bize aynı tarzdaki eserlerin yapacağı tesirleri önceden kestirme yetkisini, kontrol ede­ bilme imkan ını verir ki bu tam bir bllimsel çalışma şekll­ dir. O halde mevcut vasıfları taşıması nedeniyle esteti k bir i l i m olarak kabul edilmel idir. Güzel lik ve sanatı araş­ tırır. Yani estetik, güzelliklerin bilmidlr, sanatların felsefe­ sidir. Sanat eseri , insan psikolojisinin bir verimidi r. Bir bes­ teci veya bir şair heyecanını duymadığı bir olayı, bir dü­ şünceyi kupkuru anlatamaz, sesleri konuşturup dile getire­ mez. Kendini ruhunda hazır hissetmek, meydana getirmeye hazır bulunmak bir iç dünyanı n varl ığına dellldlr. iç dün­ yan ı n incelenmesi ve psikolojinin konusudur. Heyecanlar, esteti k değGrlerl yaratma, güzel hükmü, aslında psikolojik olaylardır. Sanat eseri, bu psikolojik olayların ürünüdür. insanda estetik duygusu, güzel fikrine kökünden bağ­ lıdır. insan hangi toplum katında, hangi kültür seviyesinde olursa olsun, kendisine göre bir güzellik kavramına eriş­ miştir. Bunun da tek sebebi, estetik duygusunun bütün in­ sanlar için ortak bir duygu olmasıdır. Estetik bir heyecan yaratmak için insanın harcadığı ça­ baya sanat ve meydana getird iğine de sanat eseri denmek­ tedir. Bir sanat eserini meydana getirebilmek mutlaka ba­ zı şartları haiz olmayı gerekti rir. Herşeyden önce sanat­ kar istidadiyle doğar. Ancak insandaki istidad sanat eseri­ ni meydana getirmesine yetmemektedir, istidadın eğitimle gel iştirilmesi şarttır. istidadı ancak eğitimle istenilen nok­ taya ulaşır. Diğer taraftan sanatcı hiçbir karşılık bekleme­ den çal ışır. Bu sanatcının kendisini maddi safahatın dışın-

1 26


da tutmasıdır. Sanat eserleri psikolojik bir olgunluğun fa­ s ı lasıdır, fasılayı ortaya koyabilmek için feragatle ve uzun süre çalışır. Çoğu sanatcının sefalet içinde sona ulaştığı bir gerçektir. Her sanatın kişisel bir uslubu vardır. Yanı orijinal. Gerçek bir yaratma mahsulüdür. işte sanatcı bu­ nu gerçekleştirebi len bir kişidir. insanın yapıcı çabası iki yönde gelişir. Birincisi kendinin ve soyunun yaşamasını sağlayacak olan çalışmadır. Buna faydacı çalışma denir. Ayakkabıcının, terzinin, bilim adamlarının çal ışması böy­ ledir. ikincisi ise bu şeki lde fayda gözeti lmeden yapılan ça­ l ışmadı r ki buna nafile çalışma denebi lir. Daha doğrusu in­ sana sadece manevi bir zevk sağlayan çalışmadır. Sanat fallyetl ancak bu tarz bir çalışmadır, ve sonunda ortaya çı­ kan hasıladcı sanat eseridir. Sanat eseri insan çabasının sonunda meydana gelir. Ancak insan toplumundan ve ken­ disi nden öncekilerden arınmış bir çalışma yapamaz. insan­ lığın tik çağlarından beri dalma kendisinden 6ncekllerl ör­ nek almıştır. Zamanla bu çalışmaları geliştirmiştir. işte sa­ nat faaliyetlerinde, •toplum içinde ve toplum yüzünden• ol­ mak özell iği vardır. Her sanat başka başka malzemelerle meydana getiri­ l ir. Bu malzemeler ise kendine göre bir anlatım yolu ta­ yin eder. Bu bakımdan, sanatı genel likle, bel l i bir malzeme­ yi bel l i bir anlatım yoluyla, teknikle işleyerek ortaya ko­ yan, bu malzeme yardımıyla bel li bir insani kavramı canlan­ dırarak seyirciyi, okuru, dinleyiciyi etki leyen bir çal ışma şeklinde de düşünebiliriz. Her sanatın kul landığı belirli bir malzeme bulunmaktadır. Bu malzemelerin de ayrı işleme birimleri mevcuttur. işte sanatları birbirlerinden ayıran da bu malzemeler ve malzemelerin kul lanılma şekil leri ol­ maktadır. Bir yazar veya şair malzeme olarak belirli kav­ ramların karşıl ığı sözcüklerden faydalanır. Bir resim sana­ tınınsa malzemesi renktir. Belirli bir yüzey üzerinde renk­ ler bel l i bir kavramı anlatacak ya da soyut bir kavramın karş ı l ığı olacak şekilde düzenlenir. Müzik sanatında da de­ ğişik nlte l i ktekl sesler, zaman içinde ve tartıml ı biçimde tanzim edilir. Sanat eseri hangi malzemeyle yaoılmış olursa olsun ikinci dayanağı da • Blçlm•dlr. Bir sanat eserinin oluşabll-

1 27


mesı bazı şartları gerektirmektedir. Bu şartlar ise şunlardır. 1 Dış etken (objektif) faktör.

ancak

-

2 tör) . 3 4

Dış etkenin tesiri altında kalan (Subjektif fakMeydana getirilen, blçimlendlrllen eser. Meydana geti rilen eserin başka insanları etki-

lemesl. Sanatın ortaya konmasında çevrenin tesirinin varl ığı inkar edilemez. Sanatkarı duygulandıran teşvik eden çevre­ sidir. Ancak sanatkar sadece gördüklerini veya işittiklerini kuru bir edayla veya ruhsuz olarak anlatmaz. Onun yarattı­ ğ ı heyecanı bir biçim düzeyine aktarır. Sanatın yaratı lması­ n ı n başta gelen faktörü çevredir. Yani çalışmanın i l k safha­ sı algılama ol maktadır. Algı sanatcının zihninde depolanır ve sanatcı onu zamanla ve gereken heyecanla biçimlendir­ meye çalışır. O halde sanatcı hiç bir şeyi yoktan varetme­ mektedir. Çevresinden topladığı, algıları zamanla zihnin­ de yeni biçimlerle ortaya koymaktadır. Sanatcının bu algı la­ rını biçimlendirmesi onun çabasına, bilgisine estetik görü­ şüne bağl ıdır. Sanatcı algı larını aynı zamanda duygularına ve heyecan durumuna uydurur. Sanatcı görüldüğü gibi dış etkenlerden tesir a lan bir insandı r. Ama sanatcıyla herhangi bir i nsan arasında fark vardı r. Sanatçıyı diğer i nsanlardan ayıran husus, çevresin­ den aldığı tesirleri kendinde birleştirip yaratı lışına gidebil­ mesidir. Yaratıcı olan insandır. Yaratıcı l ı k ise bir muhteva­ nın yeni bir biçim düzeni içinde ifade edilmesidir. Yukarıda belirti ldiği gibi i nsanların faaliyetleri iki ana grupta toplanabilir. Bunlardan bir grubu maddi fayda göze­ ten, diğer grubu da maddi fayda gözetmeyen faaliyetlerdir. Maddi fayda gözeten faaliyetler daha ziyade zanaat adı altında toplanır. Sanat denince, işte bu maddi fayda dışın­ da tutulan ,sadece manevi bir zevk veren, ruhta bir hızlan­ ma yaratan faaliyetler akla gelmelidir. Bu faaliyetler ise başlıca üç grupta toplan ı r. Yani diğer bir ifadeyle; sanat­ lar üç ayrı grup teşkil ederler. Birinci grupta plastik şart­ lar, ikinci grupta fonetik şartlar, üçüncü grupta da drama­ tik şartlar yer alır.

1 28


Plastik kell mesl , eski Yunancada •pUlstes• veya • P­ lastikos• kelime köklerinden gelmektedir. Biçimlendirllebl­ len, biçimi değiştirilebilen maddeye denir. Yani plastik ol­ mak maddenin bir n itel iğidir. Plastik sanatlar denll ince, mekanda yer kaplayan, kitlesi hacmi ve maddesi olan veya bu tesiri veren, zamanla şartl ı olmayan eserlerle uğraşma, bunları yaratma kastedil ir. Plastik sanat eserler! görme ve dokunma duygularımıza hitabeder. Fonetik sanatlar ise •sesli • sanatlard ı r, yani sesten meydana gelen sanatlardır, malzemesi sestir. ister yazılı olsun, plağa veya banda alınmış olsun sese çevrilmedikçe var olamazlar. Plastik şartlar yukarıda izah edildiği gibi za­ mana şartlı değil lerdir. Fonetik şartlar ise aksine zamanla şartl ıdırlar, söylendikleri veya lşiti ldikleri sürece vardırlar. Okuma söyleme veya işitme bittiği zaman yok olurlar. Bir madde ifade etmezler. Algılanmaları di nleyicinin varl ığı­ na bağlıdır. Fonetik bir sanat eserinin ortaya çıkması, her sesin bir zaman süresi içinde ve öncesiyle bağdaştırılarak anlaşılmasıyla olur. Mesela bir resim sanatı bir bütün ha­ linde görülür. Halbuki bir müzik parçasının anlaşı lması, bir zamanı kapsayan dinlemeyi gerektirir. Dramatik sanatlara gelince, her ikisinin konuları oldu­ ğu gibi, her ikisinde de bulunmayanları özell ikle taşıyan bir sanat türüdür. Esası plastik ve Fonetik sanatların bi rleşlml­ dir. Mesela dans, bale, sinema gibi. Bunun diğer iki sanat dal ından ayrı imasının yegane faktörü • Hareket• 'lilik ihtiva etmesidir. Hareket, zaman ve mekan içinde yer değiştirmek demektir. Dramatik sanat, ses ve söz sanatlarının, ayrıca plastik sanatının görüntü ve özell iklerini kapsamakla bera­ ber özel l ikler! hareket halinde ifadelendiri r. Zaman içinde yer değiştirme, bir an önceki görünüşünden başka bir gö­ rünüş kazanma durumu mevcuttur. Diğer taraftan sanat bir de • elemante l • ve · Bi leşik• olarak iki gruba ayrı l ı r. Mesela: Resim, heykel , şiir, müzik • elemantel • sanat olarak lslmlendlrl l i rken, mimarl ı k, ba­ le, tiyatro, si nemaya da · Bileşik• sanatlar adı veril i r. Bu iki ayırımın temel ! · Elemanter• sanatların tek unsurdan meydana gelmiş olması, blleşlk sanatın ise, e lemanter sa­ natı n bir veya bir kaçının bünyesinde toplanmasıdır. Me­ sela şiir bir elemanter sanat örneğidir. Ama bale, müzikle

129


dramayı gözlerimizin önünde, yani dışımızda birleştirdiği i­ çin bileşik sanat sayılır. Sanat eseri meydana gelirken önemli unsurlardan bi­ risi sanatcının iç alemi olmaktadır. Bu sanatcının lstldad, eğitim ve heyecanı ile i lgilidir. Ancak sanatın problemlerl­ dlr. Nebze düşünürse •dış çevre • ve •toplum• karşımıza çıkar. Sanatın meydana gelmesi nin lüzumlu faktörleri izah edi l i rken önce dış etken ele alınmıştır. işte bu ·dış etken • sanatcının esas zorluklarından birincisini teşkil eder. Bir sanatcı sadece dış çevrede, yanı tabiatta sadece gördüğü­ nü tekrarlamaz. Sanat eserini ortaya koyuşunda yanı tabia­ tı kendisine göre yorumlar. Tabiatın teferruatını ayıtlar ve onu kendi kişiliğine göre yeniden düzenler. H atta tabiatı yeniden yaratır, yani netice olarak deneblllrkl: sanatçı tabi­ attan i l ham alır, sonradan onu kendi klşlllğlne göre tekrar yapar. Diğer taraftan sanatcıyı etki altında tutan diğer bir fak­ tör de •Toplum •dur. Sanatcı toplum lllşkllerl çok çeşitlidir. Herşeyden önce sanatcı toplumun yarattığı bir kişidir. Ger­ çi sanatcı bir istidatla doğmakla beraber onu eğiten ve gel iştiren toplumdur. Bu haliyle sanatcı toplumun hem meyvası ve hem de bir eğiticisldir. Sanatcıyı hem yarat­ makta hem de tesiri altına almaktadı r. Sanatcı i l e toplum i l işki leri ; ekonomik, politik, kültürel olarak üçer yönlüdür. Ekonomik ilişki sanatcının geçim ve yaşantıslyle llgll ldlr. O da her şeyden önce bir insan olarak geçimini temin et­ mektedir. Kendisini yetişti rmesi, yaşaması ve sanatlyle ge­ çinmesi sanatcı-toplum il işkisinin ekonomik cephesini o­ luşturur. Psikolojik ilişkiler sanatcının toplumdan ne dereceye kadar etkilendiğini ve toplum üzerinde nasıl bir tesir yap­ tığını tayin eder. Sanatçı bir yandan toplumun etkisinin izlerini taşırken, diğer yandan sanatıyla da topluma etken olmaktadı r. Kültürel i llşkller sanatcının klşlllk yapısının gellşmesl­ nl orda artistik zevkin teşekkülünü, estetik ölçüsünün ta­ yinini ve toplum üzerindeki eğitici rolünü meydana geti rir. Sanatcı ne tamamlyle toplum d ışında tutabilir ve ne de tamamen toplumun emrine hasredlleblllr. Bu nokta u-

1 30


zun süre tartışma konularından birisini teşkll etmiştir. Bir grup görüş taraftarı sanatcıyı tamamen toplumdan ayırmak ister ve • Sanat sanat içindi r• diyerek • Sanatın gayesi sade­ ce kendisidir• fikrini savunur. Tabi bu tamamen ferdlyetcl­ ve aşırı bir görüş olmaktadır. Diğer taraftan sanatcıyı toplum emrinde, toplumdan baş ka bir gayesi olmayan, alet durumunda mütalaa eden • Fay­ dacı l ı k · taraftarları daha bulunmaktadır. Bu görüş kişiliğin düşmanı olup, sanatcı basit bir duruma sokulmaktadır. Bun­ lar · Güdümlü sanat tarafl ısıdırlar. işte bizim üzerinde durdu ğumuz veya durmamız gereken noktanın esası buna dayan­ maktadır. Yani · Güdümlü sanat• ve bizde güdümlü sanatı yürüten • güdümlü, sözde sanatkarlar-dır. ônemll olan sanatı ve sanatcıyı sadece bir yana bağ­ lamamaktır. Elbettekl sanatçının toplumla illşkisl ve etken­ likleri mevcuttur. Ancak bu dozuna göre ve denge l i olma­ l ıdır. Bir sanat eseri, sanatçının kendi benliğini aksettirdiği gibi, mensup olduğu mil letin de düşünüşünü, haz ve elem­ lerin!, zevkini, hülasa ruhunu taşır, Sanatın d i l i beynelml­ leldlr. Cemiyetlerı, milletleri bu di lde birbirlerine yaklaştı­ rır. Bugün mil letlerin büyüklükleri, medeniyetleri, kültOr­ lerl, i l im ve sanatları ile ölçülür. ileri bir milleti şüphesiz ki onun medeni, kültürl ü, bilgin ve sanatçı fertler! teşkil eder. Sanatın llml izahı ve sanatçının vasıfları yukarıda izah edildiği gibi olmakla beraber komünistler bu sahayı dalma lstlsr.ıar ederek uydurma sanatlar ve uydurma sanatcılar ortaya çıkarmışlardır. Bunlarsa tamamen komünist ideoloji­ nin bir propaganda vasıtaları olmaktan ileri gidememiştir. Burada üzerinde durulması gereken en önemli nokta­ lardan biri de sinema sanatıdır. Zira sinema kendisine has bazı özel l iklerlyle beraber komünistlerin en çok kullandığı ve faydalandığı bir sanat dal ıdır. Sinema (Cinema) sözcüğü sinematoğrafi (Cinema­ tographie) sözünün kısaltıl mışıdır. Yunancada · Kine'ma­ atos • yani hareket anlamına gelen kelime ile • graphel n • yani yazmak anlamına gelen bu iki kelimeden üretll miştlr.

131


Sinematograf hareketi yazan, sinematografı de hareketi yazma, anlamlarını taşımaktadır. BugOn •sinema• sözün­ den anlaşılan, hareketleri önce tesblt eden ve sonra bun­ ları kendisine özgü bir mahal ve teknik şartlarda tekrar oluşturan demektir. Lumlere kardeşler tarafından ilk defa yapılarak cine. matographe adı verilmiştir. Sinema diğer bütün sanat kollarından sonra ortaya çıkmış ve •7. Sanat• adını almıştır. Sanattı r zira yakında i­ zahı edildiği gibi sanat olmanın bütün özelliklerlne haizdir. Aynı zamanda görme ve işitme duygularına hitap eder. Her çeşit duygu, düşünce, inanç ve görüşü ortaya koymak­ tadır. Sinemanın bu sanat olma özelllğl yanında diğer haiz olduğu vasıflarını da şöyle özetleyebll lrlz: 1 Sinema bir haberleşme aracıdır: BugOn dünyanın neresinde olursa olsun meydana gelen herhangi bir şeyi, yine dünyanın neresinde olursa olsun en iyi ve etken tarzda aktarabilme imkanına sahiptir. lstenllen bir düşüncenin, bir fikrin veya mezafln arzu edilen bir yere şekli ve şartta llettllmeslnl sağlar. Bu haliyle sinema dün­ yada en mütekamil bir haberleşme aracı olarak kabul e­ dllebll lr. 2 Sinema bir anlatım aracıdır: Kendine özgü teknik ile sahip olduğu dll ve vasıtaslyle her düşüncenin, fikrin, duygunun arzulanan seviyede anla­ tılması imkanına sahiptir. 3 Sinema bi;- araştırma aracıdır: Blllmsel araştırmalarda veya teknik ve endüstriyel ça­ l ışmalarda en önemll gereç çağımızda yine sinema olmak­ tadır. Hareketllllk özelliği her araştırmanın en lüzumlu ge­ reci haline gelmesini sağlamıştır. 4 Sinema aynı zamanda bir eğitim ve öğretim ara­ cıdır de: Bir bllgl veya herhangi bir konunun izahında veya öğ­ retilmesinde, göz ve kulağa hltab ederek çok etken eğitim aracı olduğunda hiç tereddüt kalmamıştır. Bu sebeple öğre­ timin ilk kademesinden en son reddesıne kadar sinema bir eğitim aracı olarak kul lanılmaktadır. -

-

-

-

1 32


5 - Sinema bir propaganda aracıdır: Billndlğl gibi propganda siyasi, iktisadi, dini ve askeri alanda her meseleyl teşvik gayesiyle doktrin ve prenslple­ rln yazılı ve sözlü olarak yayılmasını sağlayan tedblrlere de­ nir. Başka bir tarif daha yapı l ı rsa propaganda: Başkalarını muayyen bir düşünceye intibak ettirmek gayesiyle maksat­ l ı olarak fikir ve haberlerln yayı lmasıdır. Veya bir sosyal topluluğun duygularını, dOşOnce ve davranışlarını tesir al­ tına almak için, propagandayı yapana doğrudan doğruya veya maksatlı şeklide fayda sağlamak düşüncesiyle vasat­ lar üzerinde, yerinde ve zamanında muayyen bir doktrin veya fikri yaymak üzere teşkllfttlandırıl mış bir faallyettlr. Tarifi en geniş ve yeterli olanıdır, propagandanın bu tari­ finden de açıkça görüldüğü gibi propaganda; - Bir topluluğa hltabeder. - Bu topluluğun duygu ve dOşüncelerlnl tesir altına alarak gayesini taşır. - Yapana bir fayda temin eder. - Sistemi! bir şeklide yürütülür. işte sinema propagandanın gayesini en uygun şeklide yOrütülmeslnl sağlayan bir vasıta durumunda da kolayca kullanılablllr. Üstelik gö­ rüntülerln inandırıcılığı, kandırıcılığı ve etkinliği yüzünden sinema etken bir propaganda vasıtasıdır. 6 - Sinema bir eğlence vasıtasıdır da : insanların boş zamanlarını geçlreceklerl, oyaleneblle­ ceklerl bir lmkAn sağlaması yönünden sinema ayrı bir eğ­ lence vasıtasıdır de. Sinema bütün bu mezlyetlerlyle beraber komünistler tarafından dünyada ve Olkemlzde dalma bir sllAh olarak kul lanılmıştır. Halkın inanç ve ehlAk duygularının yıkımında komünist ideolojinin aşılanmasında en verimli şeklide fay­ dalanılmıştır. Bazan sinsice inançlar sarsılmış ve hazan da kurnazca Marksist felsefe sinema sanatı vasıtaslyle hal­ ha enjekte edllmlştlr. Tatbikatına alt misaller ileride daha geniş şeklide verllecektlr. Slogan (Parola-Şiar) : Bir fikrin yayılmasında veye bir eylemin desteklenme­ sinde komünistler tarafından ortaya atılan kalıplaşmış kısa 1 33


ve cazip sözlere Slogan denir. Kltleyl etkllemek ve hareke· te geçirmek için kul lanılır. Sloganlar her ülkede, her ülke­ nin o günkü şartlarına ve konularına göre tanzim olunur. Bunun asıl gayesi kitleyi arzulanan istikamette harekete sevk etmektir. Sloganlar çeşitl l şekil lerde tertip edil irler. Bazıları uzun vadell bir hareketi öneriyorsa bunlar strate· j l k vasıtadı r. Bazen de kısa ve bellrli anlar içindir. Bunlar da taktik sloganları olarak anıl ırlar. Diğer taraftan konu­ ları da farklı olabl lir. Kültürel , ekonomik, sosyal, askeri , pol itik vs. gibi, işçiye, öğrenciye, çiftçiye ayrı ayrı hitabe­ der mahiyette de sloganlar bulunmaktadır. Sloganların kitlenin o anki içinde bulunduğu şartlara göre iyi hazırlanmaması son derece etki li olmaktadır. iyi dO şünülerek, anlaşılır tarzda hazırlanmış olan sloganların beklenllen hası layı istihsal ettiği her zaman görülmekte­ dir. Mesela, i l k sloganlar 1 91 7 yılında Lenin tarafı ndan or­ taya konmuştur. Bunlar, barış, ekmek ve toprak sloganları idi. Lenin bu sloganları seçerken o zamanki Rus toplumu­ nu çok iyi bildiği ve en etken olacak formülleri koyduğu 1 9 1 7 lhtllallnln muaffaklyetl sonucu lsbat etmektir. Nite­ kim Rus halkının Bi rinci Dünya Harbinden bezgin hale gel­ mesi o zamanki açl ığın yaygınlığı ve çoğunluk köylünün topraksızlığı bu sloganlar ile canlandırılmış ve Rus toplu­ munu harekete geçirmiştir. Harpten bıkan halka barışın getl rl lmesi ve onlara ekmek ile toprak vaadi tam zamanın­ da çok iyi bir şeki lde kullanılmıştır. Komünistler aynı şeki l­ de her toplumun o günkü şartlarına göre düşüncelerlni çok iyi tahl il ve teşhis edip buna benzer etkenlikte yeni ve baş­ ka sloganlar ortaya koymakta dalma mahirane davranmakta dırlar. Sloganların çeşitli şekillerde halka i ntlkall yapılmak­ tadır. Muhtelif afişler şekllnde göze hitab etti rileceği gibi bllhassa toplu hareketlerde ve muhtelif toplantı larda yük­ sek sesle çağrılmaları çoğu kez dlnleylcllerl etkisi altına almakta ve onları adeta coşturmaktadır.

Kitle Taktlklerl : Komünistler kitleleri harekete geçlrebllmek için muh­ telif taktikleri kul lanmışlardır. Bilhassa Mao'nun bu konu­ da beli rtt i ği esaslar çok etken olmaktadır. Mao kitle hare­ ketlerinde göz önüne alınması gereken hususları tek tek açıklanmıştır. Bu açıklamaları şu şeklide özetleyebll l rlz:

1 34


Kitle hareketlerinde aktif kişi lerden meydana gelecek bir l ider grup oluşturulmalıdır. Ancak bu liderler kitle ile de kaynaşmalıdır. Lider kitleyi peşinden sürükleyecek ve onu etkisi altında tutacak durumda bulunmalıdır. Kitleden kopuk liderler olamaz, olsa bile bunlardan muaffaklyet bek­ lenmemesi gerekir. Liderler kitle ile çok sıkı bağlar kur­ mak zorundadı r. Kitle hareketlerinin üst düzeye ulaştırılma­ sı l ider grubuna bağlıdır. Ancak l lderler de kitle içinden zamanla meydana çıkmaktadır. Her toplumda halk tabakası genel l ikle üç manzara arzeder. Bir kısmı aktif durumdadır. Diğer kısmı nlsbeten mutedll ve çoğunluğu da tamamen tarafsızdı r. Lider, önce aktif g rubu etrafında toplamalıdır. Mutedi l o lanları aktlvlteye itmeli ve tarafsızların da deste­ ğini kazanmalıdır. Liderlerden oluşan grupta her zaman ve bütün hareket boyunca aynı kadroyu muhafaza edemez. Yeni yetişenler ve daha aktifler kısmen zayıf liderleri ekar­ te edip onların yerini almal ıdır. Kitlenin hareketinde, kitlelerden dağınık ve sistematik olmayan düşünceler toplanarak bunlar yoğun ve sistematik duruma sokulmalıdır. Sonra bu düşünceler halka açıklan­ mal ı , benimsetilmeli ve eyleme döniiştürülmelldlr. Tekrar kitlenin dağınık düşünceleri toplanmal ı ve yine bunlar iş­ lenerek bir biçime sokulup tekrar kitleye empoze edilme­ lidir. Bu çalışma helezon şeklinde devam ettlrllmel idir. Yani halkın düşüncelerine dayanı larak hareket noktaları bulunmal ı ve halk bir istikamette yürütülmelldlr. Liderler kendini çok a kı l l ı san ıp subjektif düşüncelerl­ nl dile getirmekten zevk duymamal ıdır. Bu takdirde düşün­ oelerl boş ve uygulanamaz bir şekilde olabilir. Kitlenin ihtiyaç ve isteklerine göre hareket edilmeli­ dir. Düşüncesiz hareketten kaçınılmal ıdır. Mao, benimsediği kitle taktiğini aynen şu şeklide izah etmiştir. · Bütün çal ışmalarımızda uygulamamız gereken iki yöntem vardı r. Birisi geneli özel ile birleştirmek, diğeri ise llderl iği kitlelerle kaynaştırmak. Herhangi bir işte eğer genel ve yaygın bir çağrı yapıl­ mazsa, kitleler harekete geçirilemez. Fakat l ider durumun­ daki kişi ler kendilerini genel bir çağrı ile tahdit ederse ge-

1 35


nel çağrı larının doğrultusunu tecrObe etme ya da genel çağrı larının muhtevasını zenginleştirme imkanları yoktur ve bundan bir sonuç alamama tehlikesi ortaya çıkar. . . Hataları düzeltme hareketinden, kazandığımız tecrü­ beler göstermiştir ki hataları düzeltmenin başarıl ı olabll­ mesl için hareket s ı rasında her ünite içinde az sayıda ak­ tivlstlerden meydana gelen ve söz konusu ünite başlarının çekirdeğini teşkil ettiği bir l ider grup meydana getirmelidir. Bu lider grub harekete katı lan kltlelerle çok sıkı bağlar kur­ malıdır. Lider grup ne kadar aktif olursa olsun, eylemleri kitlelerin eylemleriyle kaynaştırılmazsa, yaptığı iş bir a­ vuç insanın kısır çabalarından öteye gidemez. ôte yandan eylemlerini doğru bir şeklide örgütleyecek güçlO l ider grup olmaksızın, yalnızca hareketli olan kitlelerin eylemleri uzun zaman devam edemez, doğru yönde yönlendirilemez, daha yüksek bir seviyeye ulaştırılamaz. Herhangi bir yerde kitleler üç kısımdan meydana ge­ l i rler, nlsbeten aktif olanlar, nisbeten geri olanlar ve ikisi­ n i n arasındaki ı l ı m l ı lar. Bunlar içind i r ki, liderler küçük sa­ yıdaki aktif unsurları l iderli k etrafında toplamada usta ol­ malıdırlar ve ı l ı m l ı unsurların seviyesini yükseltmede ve geri unsurları l lerl çekebllmede onlara dayanmal ıdırlar. Kitlelerle kaynaşmış ve bütünleşmiş bir lider grup ancak kitle mOcadelesı s ı rasında yavaş yavaş oluşur, mOcadele­ den kopuk oluşamaz. Herhangi bir büyük mücadele süreci­ nin başlangıç, orta ve son dönemlerinde l ider grubun yapı­ sı bütünO ile aynı kalmalıdır ve kalamaz. MOcadele süre­ since ortaya çıkan aktlvlstler kendllerlne n lsbetle daha az kabil iyetli olan ya da yozlaşan eski l ider grup üyelerinin yerlerini almaları için teşvik edllmelldlrler. Bir çok yerler­ de ve örgütlerde işlerin yürütülmemesinin bir temel ne­ deni, yığınlarla kaynaşmış, bütünleşmiş ve sürekli olarak sağl ıklı kalması sağlanan bir l ider g rubun olmamasıdır. Partimiz bütün çal ışmalarında en doğru l iderl ik • Kit­ lelerden Kltleleredlrn. Bunun anlamı şudur : Kitlelerden dü­ şünceleri toplayın (Dağınık ve slster.ıatlk olmayan düşün­ celere dönüştürün) , sonra kitlelere gidin, onları yayın. Kit­ lelere bu düşünceleri kendi dOşünceleri imiş gibi kucakla­ yıncaya, onlara sıkıca bağlayıncaya, düşüncelerin doğrulu­ ğunu deneylnceye kadar onları kitlelere anlatın. Sonra tek-

1 36


rar kltlelerln dllşOncelerlnl toplayın, yoğunlaştırın ve bir kere daha kitlelere gidin ki, böylece düşüncelerin yürütül­ mesi ve devam l ı l ığı sağlansın giderek, tekrar tekrar son­ suz bir helezon biçiminde, her seferinde düşünceleri biraz daha, zengin ve canl ı kılarak işte Marksist bllgl teorisi bu­ dur. Bir örgütO ya da bir mücadelede lider grupla kitleler arasındaki doğru ll lşkl kavramı , l lderlerdekl doğru düşünce­ leri n yalnızca • Kitlelerden kitlelere • yoluyla olacağı kav­ ram ı ; liderlerdeki düşüncelerin pratiğe uygulanacağı za­ man genel çağrının özel yol gösterme ile blrleştirllmesl ge­ rektiği kavramı. Bu meseleler üzerinde kadrolarımız ara­ sındaki yanlış görüşülür düzeltmek için bu kavramların her yerde propagandası yapı lmal ıdır. Birçok yoldaş, aktlvlstleri bir araya getiren llderl l k çekirdeğinin kurulmasının ve bu çekirdeğin kitlelerle sıkıca kaynaşması n ı n önemini kavra­ yamamakta ya da bunu yapmada başarıl ı olamamaktadı r, bu yüzden onların l lderliği kitlelerden kopuk ve bürokratik bir şekil almaktadır. Bir çok yoldaş kitle mücadeleleri tec­ rübelerinden ders alıcı özetleme yapmanın önemini anla­ mamakta ya da bunu yapmada başarı l ı olamamakta, kendi­ lerini çok akı l l ı zannederek, subjektif düşüncelerlnl dile getirmekten zevk duymaktadır; bu yüzden onların düşünce­ leri boş ve uygulanamaz bir şeki l almaktadır. Birçok yol­ daş herhangi bir işle i l g i l i genel bir çağrı yapmakla ye­ tinmekte hemen arkasından özel ve somut yol gösterme­ nin önemini anlamamakta yada bunu yapmakta başarıl ı ola­ mamaktadır. Böylece onların çağrıları dudaklarda, kağıt Os­ tünde ve konferans odalarında kalmakta ve bürokratik bir şekil almaktadır . . . . Bizim kültür işç l lerlmlz büyük çoşkunlukla ve ken­ dini adayışla halkımıza hizmet etmelidirler, kltlelerle bağ kurmalı, kendilerlnl kitlelerden ayırmamalıdırlar. Bunu ya­ pabilmek için, kitleleri n ihtiyaç ve isteklerine göre davran­ malıdırlar. Kitleler için yapılacak her çalışma ne kadar iyi amaçl ı olursa olsun b i r kişinin arzularından değll , kltlele­ rin ihtiyaçlarından başlamal ıdır. Çok defa objektif olarak kitlelerin belli bir dönüşüme ihtiyaçları vardır, ama sub­ jektif olarak kitleler bu dönüşii m ün bll i nclnde değildirler ve hatta bu dönüşümü ne istemektedirler, ne de yapmaya

1 37


kararlıdı rlar. Çalışmalarımızla kltlelerln büyük kesimini dönüşümün gereğinin bil incine vardı rıncaya, onları dönüşü­ mü gerçekleştirebilecek kararl ı ve lstekl l bir duruma ge­ tirinceye kadar dönüşümü yapmamalıyız. Aksi takdirde, kendimizi kitlelerden koparmış o luruz. Kitleler bil inçli ve istekl i olmadıkça, kitlelerin katı lmasını gerektiren her ça­ l ışma yal nızca bir formaliteden ibaret kalacak ve başarı­ sızlığa uğrayacaktır. (Acele, başarı getirmez) deyimi acele etmememiz gerektiği anlamınadır. Düşüncesiz hareket et­ me yal nızca başarısızlığa yol açar, bu her çeşit çalışma i­ çin ve özel likle kitlelerin düşünce yapı larını değiştiren kül­ tOre ve eğitsel çal ışmalar için doğrudur. Burada iki ülke vardır: Birincisi kendi hayal gücümüzden doğmuş lhtlyaçlar değil kitlelerin gerçek ihtiyaçları , ikincisi de kendimizi on­ ların yerine koyarak bulduğumuz istekler deği l , kendi ka­ falarının ürünü kitle istekleridir.•

ihtilal Taktiği : ihtilal kelimesinin anlam ı : Bir hükümetln Anayasa dışı yollarla, kanl ı veya kansız şekllde değiştlrllmesldl r. Bu bir siyasi hareket olup, memlekette kısa sürede meydana ge­ len, uzun süreli düzen kurulmasını sağlayan yeniliktir. Ko­ münistlerin anlayışına göre ise; halkın devrimci girişimi ile mevcut devlet cihazının parçalanarak politik iktidarın ele geçirmesi ve bu iktidar aracılığ ı ile daha Heri bir Oretlm düzeninin kurulmasıdır. Yani komünlstlere göre ihtilal aşa­ ğıdan yukarıya doğru hareket edllerek mevcut düzen par­ çalanacak ve bir iktidar oluşması i l e de yani, yukarıdan a­ şağı ya doğru da yeni bir üretim biçimi kurulacaktır. Mao'­ ya göre ihtilal ıse; bir ayaklanmadı r. Mao, iktidar silahın namlusundadır, demek suretiyle fikrini açıkça ifade etmiş ve ihtilalin bir ayaklanma olduğunu benimsemiştir. işçi s ı­ nıfı n ı n önderl iğinde hareket edilerek halk iktidarı kuru­ lacaktır der. Komünistler ihti lali aynı zamanda: • Bi r üre­ tim tarzından daha üst planda yeni bir üretim tarzına ge­ çiş• olarak da benlmserler. Tabi kaldırılan üretim tarzı ka­ pitalist üretim, kurulan üretim tarzı de sosyalist üretim olmaktadır. Bu değişme, mülkiyetin el değiştirmesi şeklin­ de tezahür etmektedir.

1 38


ihtilal modern sosyoloji tarafından iyice incelenmiş­ tir. Neticede ihtilal ile ayaklanma, karşı ihti lal, hükümet darbesi şeki l ler! birbirinden ayrı l mıştır. ihtilal yine sade­ ce sınıf ihtilal i şeklinde o lmaz, bir milletin boyunduruğun­ da kurtulması şekl inde de cereyan eder. ihtilalin nitel iğini tayinde başlıca dört faktör ele alınır: 1.

2,. 3. 4.

Kitle hareketlere ne mi ktarda katılmıştır. ihtilal süresi ne kadardı r. Uygulanan şiddet ölçüsü nedir. ihti lal nasıl bir değişiklik istemektedir.

Bu faktörlerin derecesi ihtilalin niteliğini tayin etmek­ tedir. Harekatın, · Kitleye dayanan bir ihti lal m i ? • , · İhti lal­ cilerin kuwet elde etmesi m i ? • , « Reformist güç kazanma m ı ? • , yoksa • Hükumet darbesi (isyan) m ı ? • olduğunu ta­ yin eder. Kitleye dayanan bir ihtilalde; kitlenin katı lma o­ ranı yüksektir. Hareketin süresi uzundur. Ü l kede sosyal yapı değişmektedir. İhti lalcilerin kuwet elde etmesi nde, kitlenin katıl ma oranı az, süre kısa, değişme s ı nırlıdır. Re­ form ist güç kazanmada, katı lan kitle oranı çok zayıf, süre kısa, kurulan idare zayıf ve iktidar yapısında sınırlı bir de­ ğişme olur. Komünistlerin mutlaka, • Kitleye dayanan bir ihtilal i • gerçekleştirmelerini beklemek veya sadece kitleye daya­ nan bir ihti lal ile memlekete hakim olacaklarını duşün­ mek bu gün için artık doğru olamaz. Memleketin mevcut şartlarına göre hareket ederek lillettayn bir darbe hareke­ tinin sonunda ve kısa süre içinde iktidarı elde etmeleri mümkündür. Hatta bazı ülkelerde çal ışmalarını bu taktiğe göre düzenleyeblllrler. i l k planda, bir darbe, hatta sola kar­ şı gruplarca yapılacak bir darbe öngörülebil i r. Bilahare bu darbeci grubun ekarte edilerek kendilerinin yönetime ha­ kim olmaları beklenebi lir. Bir hükumet darbesi , yani isyan hareketi başl ıca iki safhada çereyan eder. Birinci safha hareketin planlanması, ikinci safha ise tatbikattır. Planlama safhası n ı n da i ki yönü bulunmaktadır. Bunlar askeri ve si­ yasi yönlerdlr. Planlama safhasının askeri yönünde; Harekatı yapacak şahıslar tesbit edilir. Kim harekatın l ideri olacaktır. Harekatı yapacak uç ekip kimlerden mü­ teşekkildir. Bu hususlar iyice ' belirlenir.

1 39


HarekAtın idari merkezi tesblt edilir. Nerede ve nasıl olacaktır? Ne gibi hususiyetleri ihtiva etmelidir? Bunlar ka­ rarlaştırı l ı r. Harekata katılacak kıtalar ve bunların komutanları ta­ yin edilir. Kati planlanır. Hangi kıta nası l bir hususiyete sa­ hiptir. Harekata katkısı ne olabl llr? Komutanların tutumla­ rı nas ıldır? iyice incelenerek değerlendirilir ve kararlaştı­ rı l ı r. Harekatın merkezi ile blrllklerın ve komutanların irti­ bat ve muhabereleri de hassas bir konudur. En ince tefer­ ruatına kadar planlanı r. Planlama safhasının siyasi yönünde; Harekat siyasi partllerden birisine dayandırı lmalıdır. Bunun ise hangi siyasi parti olacağı önceden saptanır. Ta­ bii ki, hangisi ol ursa olsun zihniyeti ile hareket edilmeme­ ildir. Yapılması düşünülen değişikliğe en yakın siyasi par­ tiye dayanı lmalıdır. Hareketi meşru gösterecek propagandaya mutlak ih­ tiyaç vardır. Bu propaganda hem kendi halkına ve hem de dünya efkarına karşı yapı l malıdır. Halkın desteğinden u­ zak kalmak veya dünya efkarının reaksiyonu ile karşılaş­ mak beklenmedi k veya umulmadık vüsadda gel işmeler ya­ ratabi l ir. Harekatın bu planlama safhası ne kadar iyi ve objek­ tif esaslara dayanılarak yapıl ı rsa muaffaklyet şansı o dere­ ce fazla olur. Hazırlık ve planlama tamamlandıktan sonra tatbikat safhasına geçil i r. Ancak tatbikattan önce yine dik­ kat edilmesi gereken bazı ana hususlar mevcuttur. Şöyle ki : Harekatın başlatıldığı sıralarda dış politikada hareka­ tın aleyhine olabllecek bir hadise cereyan etmemel idir. Bu sebeple dünya olayları yakından ve her yönO itibariyle lz­ lenmelidlr. Harekat, harekat merkezinin bir işareti ile başlatılır. Ancak bu işaret verllmeden önce harekata katılacak birlik­ lerin durumlarının da iyi bil inmesi gerekir. Blrliklerln biri­ nin veya birkaçının yer değiştirmek vs. şeklide bir hail var ise başlatma zamanı buna göre ayarlanmalıdır.

1 40


Katılacak kıtaların yetkililerinden hazır olduklarını be­ l i rten bir haberin gelmesi lazımdır. Bunların tam hazırlana­ madığı anda verilecek bir harekat emri aksamaları meyda­ na getirir. Harekatı, sadece ve tamamen kara blrl lklerlye sağla­ mak cihetine gidilmemelidir. Çok az olsa hava desteğinin alınması şarttı r. Bu durum hem mukavemeti azaltmış olur ve hem de muvaffakiyet şansını artırır. Diğer taraftan yapılan propagandalar semeresini ver­ miş bulunmalıdır. Yanı halk efkarı hazırlanmış duruma so­ kulmalıdır. HarekAt halk kitlesi üzerinde şaşkınl ığa ve hat­ ta d i renişe vesile olmamal ıdır .Bunun için daha önceden çeşitli şeklllerde kitlenin içinde bulunduğu tasvip edileme­ yen ahval münasip imkanlarla halka empoze edilmelidir. Yapılacak harekata karşı çıkması beklenilen askeri ve sivil eşhas önceden tesbit edilmel idir. Halen bulundukları yerleri iyi öğreni lmelidir. Bu takdirde harekat anında bun­ ların toplanması ve mukavemet güçlerinin kırılması müm­ kün olacaktır. Harekatın başlatılması ve tatbik safhasında yapılması gereken işler de şunlardır: Harekatta birlik sağlanmal ıdır. Yani katılması kararlaş­ tırı lmış olan tüm güçler aynı anda harekete geçmelidir. A· rada gecikmeler ve aksaklıklar direnişlere ve bunların ge­ lişip güçlenmesine vesile olur. Tatbikat sırasında önceden tesblt edilmiş olan karşı güçler derhal bloke edilmeli ve karşı harekata geçmeleri önlenmelidir. Bu konuda en ufak bir ihmal gösterilmemeli· dir. Karşı birliklerin harekata katılma tutum ve temayül ler! çok önem arzetmektedlr. Bu husus hassasiyetle izlenmeli, daha önce karşı gözüküp de harekatın başlamasıyla bera­ ber bunlara iltihakı düşünen blrliklerle hemen işbirliği sağ­ lanmalıdır. Karşı fikir ve düşüncede oldukları blllnen şahısların durumu da aynı şekilde iyi izlenmel idir. En kısa süre için­ de bir yere toplanmaları gerekir. Ancak aralarında sonra­ dan durumu değişenler zuhur edebilir. Böyle şahıslar i l la harekata karşı bulunanlarla birl ikte mütalaa edilmemelidir.

.1.ı\1


Kazanı lması ve böylece nQfus ve şahsiyetlerinden yararla­ nılması yolları kullanı lmal ıdır. Komünlstler için mutlak olan sadece iktidarı ele ge­ çirmek deği ldir. Gaye her türlü kuwet kaynağının kesin o­ larak kontrolünün sağlanmasıdır. Kontrol altın a alınamayan noktalar varsa bunlar tamamen imha edilir. Yapılacak ih­ tilal işte bu sebeple sadece iktidarı elde edecek l htllal de­ ğildir. Bu ihtilal çok yönlü bir değişikliği önermektedir. Ge­ n i ş kitle desteği i l e sağlanmalıdır ve devamlı bir durum yaratmal ıdır. Komünistlerin gerçekleştirmek lstedlklerl ih­ tilal esas itibariyle uzun bir hazırlık safhasından sonra ol­ makta, faaliyet ve birleşme safhalarlyle son bulmaktadır. 1 9 1 7 Rus ihtilal! de bu safhalardan geçmiştir. Dünyada ko­ münizmi gerçekleştiren iki büyük ihtilal mevcuttur. Birin­ cisi Sovyetlerde ve i ki ncisi de Çin'de olan bu iki ihti lal ha­ reketi daha önce anlatı lmış olduğu için burada üzerinde durulmamıştır.

Komünistlerin Tehdit Taktikleri : Komünistlerin çal ışmalarında ve iktidar olmalarında başvurdukları tehdit yollarını da bir taktik olarak ele almak gerekmektedir. Bu taktik bilhassa Doğu ülkelerinde uygu­ lanmıştır. En iyi uygulandığı ve müsbet netice alındığı ül­ ke ise Çekoslovakya'dır. Bu taktikde; bir taraftan ülkenin hudutlarında asker yığılarak ülke tehdit altında tutulmak­ ta, diğer taraftan da ülke içinde çeşitli yıkıcı faaliyetlerde bulunulmaktadı r. Bu taktiğe aynı zamanda zor kullanma me­ todu da denebilir. N itekim Çekler bir taraftan Rus ordusu­ nun işgal tehdidi altında tutulurken diğer yandan da mem­ lekette çeşitli şekillerde nümayiş, grev ve tedhiş hareket­ ler! gel iştirilmiş ve neticede komünistler Beneş'i çekilme­ ye mecbur etmişlerdir. Tabii bilahare komünist bir hükO­ met kurulmuştur. Bu suretle Çekoslovakya kansız bir ihti­ lalle komünistlerin eline geçmiş oldu. Çekoslovakya misali bize komünistlerin mutlaka sllah­ lı bir ihti lal darbesiyle iktidara gelecekerini düşünmemizin yanlışlığını göstermektedir. Bunların diğer sosyalist parti­ lerle işbirliklerinin meydana getireceği netice ve tehdit mekanizmasının işletilmesi onlara i ktidar yolunu da görül­ düğü gibi sağlamaktadır.

142


Kurtuluş Komitesi Taktiği : Bu taktikte; hedef ü lken l n dışında, • Komünist Kuru­ luş Komitesi • veya buna benzer gruplar kul lan ı l ı r. Dışarıda­ ki bu gruplar bütün ülke üzerinde hak iddia ederler. Bir hükOmet kurarlar. Bu usul daha ziyade Polonya'da uygu­ lanmıştır. Uzun süre Polonya dışında ve bilhassa Rusya'da yaşayan Polonyalı komünlstler• M i l l l Kurtuluş Cephesl •nl kurmuşlardır. Yürüttükler! mücadele sonunda Rusya'nın des teğl ile Polonya'da i ktidarı ele geçirmeye muvaffak olmuş­ lardır.

Köprübaşı Kurma Taktiği : Bu taktikte, hür b i r ülkede veya hudut yakınında bir komünist köprübaşı meydana getlri l lr. Buradan yöneltilen gerl l la savaşlarına giri l ir. Yürütülen savaşlarla ü l ke ele geçiril ir. Nitekim H lndlçlnl ülkelerinde uygulanan bir yol haline gelmiştir. Vletnam"dakl başarı bu taktiğin eseridir denebll l r.

Seçim yoluyla iktidara gelme taktiği : Bazı ülkelerde komünistler iktidara gellnceye kadar parlemento yolunu takip etmek gibi bir görüş i leri sürmek­ tedirler. Yürütülecek demokratik mücadele ile meclise gi­ rilecek ve hükOmet olunacaktır. iktidarın e l de edi lmesi böylece sağlandıktan sonra gerekil düzen değişikliği yeri­ ne getlrllecektlr. Ancak bu taktikte, yürünmekte olan de­ mokratik seçim yolu, karşı güçlerce kapatılmak lstenebillr, ihtimali nedeniyle bir noktadan sonra yine s llah zoruna baş vurulacağı da benimsenmektedir. Yani seçimle i ktidar ol­ maya çal ışı lacak, şayet karşı güçler, seçim kazanı lsa da­ hi iktidarı bırakmak istemezlerse bu takdirde iş zora daya­ nacaktır. lhtilAlln gereğine yine yer verllmlş olmaktadır.

Orta Doğu Devrim Çemberi Emperyallzmle mücadelede, emeryallzme karşı çok sayıda cephe açmak ve mücadeleyi yürüten devrimcilerle dayanışmayı temin etmek düşüncesinden doğmuş bir taktik tir. Güdülen ana gaye; Türk komünistlerinin ülkemizde, bey­ nelmilel komünizmi n ve bilhassa Rusya'nın menfaatleri pa­ ralellnde çal ıştırılmasıdır.

1 43


Ant Dergisi bu çalışma şeklin ilk defa şu tarzda orta­ ya koymuştur: •Orta Doğu'da Emperyal izme karşı ortaya çıkan bölgesel durumu biz (Orta Doğu Devrimci Çemberi· olarak adlandırıyoruz. Bu çember Türkiye, İ ran, Suudi Ara­ bistan, Güney Yemen, Umman, Aden, Kuveyt, M ısır, Ür­ dün, Fil istin, Kıbrıs, Irak ve Surlye'yl içine alır. Orta Do­ ğu'daki devrimcllerln Emperyal izme karşı oluşturdukları çemberdir. Orta Doğu'da Emperyal izme kesin darbe, bu çemberin güçlülüğü oranında vurulabi lecektir.• Bu izahat­ tan anlaşı ldığı üzere, Orta Doğu bir bütün olarak ele alın­ makta ve burada emperyalizme karşı müşterek bir müca­ dele şekil verilmek istenmektedir. Fil istln konusunun sa­ dece Fil istinli lerin meselesı olarak mütalaa edilmemesl, Orta Doğu Devrimci Çemberi içinde ele al ınması llerl SÜ· rülmüştür. Bu iddia ve arzu daha yukarıda bel lrtl ldiği gibi Filistin sorununu komünistlerin kendi yönlerinden nasıl is­ tismar etmek istediklerini göstermektedir. Amerika ve l n­ gl ltere'nin kendi çı karcı menfaatlerinl düşünerek bir taraf­ tan lsrail'i destekledikleri, öte yandan da lsrail'e karşı sa­ vaşan Araplarla lşbirliğl yürütmek istediği iddia edilmek­ tedir. Bu itibarla Orta Doğu Devrimci Çemberl'nln amacı : • Orta Doğu'da emperyalizmi bütün kendine bağ l ı unsurla­ rlyle beraber yoketmektlr.• Orta Doğu'dakl devrimci lerin, bir taraftan emperyal izmle ve diğer taraftan da egemen sı­ nıflarla savaşmakta oldukları kabul edilmektedir. Orta Do­ ğu'da yapılacak iş; bura halkının silahlı örgütlerlyle bir bir­ l i k sağlamaktır. Bu birl ikse sadece Proleter ideolojisince sağlanır denmektedir. Maksadı n temini için bölgedeki dev­ rlmcilerin zaman zaman bir araya gelerek uygulanacak ça­ lışmalar hakkında lşbirliğl yapılması düşünülür. Komünist­ ler yukarıda özetlediğimiz bu hususlar nedeniyle Fil istin Tedhiş teşekkülleriyle işbirliğine yönelmlşler ve onlardan eğitim konusunda ve bazı malzemeler temininde yardım görmüşlerdir. Bu uygulama bize ülkemizdeki komünistlerln esasta beynelmilel komünizmin yürütücüleri olduklarıı:ıı da göstermektedi r. Propaganda niteliğinde eylem taktiği : Bu taktik aynen şu şekilde ifade edilmlştlr: • Hareketin hedeflerini ve tutumunu özünde ifade eden eylem. Ör­ neğin: BOyOk firmalarla yakın l l lşkllerl olan ya da dalavere-

_1 44


fi para işleri döndüren bankaların iç yüzünü açığa vurmak için firmanın evrakına el konması. Yine bir firmanın kasa­ sında ücretlere tahsis edilen parasına dokunmayız, ama bir ailenin kaçak altın ya da döviz şeklinde yığdığı servete el koyarız.• Bu ifadeden anlaşıldığı üzere büyük kapital istle­ rin gayrimeşru sayılan kazançları ele alı nmakta, emekçinin haklarına dokunulmamaktadır. Bunların ahlak dışı davranış­ ları ortaya dökülerek kitleler nezdinde ezi lmesi imkanları hazırlanmaktadı r. Bu hareketten beklenilen fayda, kapita­ listlere karşı toplumun nefretini sağlamaktır.

Legalite uğruna ,mücadele taktiği : Komünizmin yasaklandığı ülkelerde, komünizm faal iyet­ lerine kanuni bir dayanak temin etmek için yapılan bir ça­ l ışma şeklidir. Açıkça propaganda yapabilme ve aynı za­ manda proleterya sınıfının siyasi örgütünü yani siyasi parti­ sini kurabilme gayretini taşır. Ancak bu taktik komünistler arasında ihtilat konusu olmuştur. Bazıları legal çalışma; Burjuvazin i n müsaade ettiğ i nisbette işçiye ve köylüye u­ laşma imkanı sağlar demekte ve halk savaşı yapı lması fik­ rini savunmaktadır. Bazı komünistler de tamamen aksi gö­ rüşü benimsemiş, kanuni bir destek sağlayacak legal ör­ güt tesisi hakkının temini için mücadele edilmesini istemiş­ tir.

Milll Devrimci Kalkınma Taktiği : Sömürge veya yarı sömürge durumunda bulunan ülke­ lerin önce bağımsızlıklarını kazanıp bilahare sosyalizme geçişini sağlamasını tavsiye eden bir çalışma yoludur. Sö­ mürgeler ile emperyal izm arasındaki çel işmeyi esas a l ı r. Yani M i l l i Demokratik Devrim görüşünü esas almıştır. An­ cak bunda önce güç olarak Asker - Sivil ayd ı n sınıfı kabul edilir. Arzulanan tek hedef yine mevcut düzenin yıkılma­ sıdı r. Aydın-Gençlik ülkede ihti lal ortamı hazırlarken, işçi ve köylü de bu çizgiye çeki lmek istenmektedir. Gayenin gerçekleşti rilmesı için; Ordu içine hulül edebilme ön plana alınmıştır. Ordu, gençlik ve ayd ı n kitle devamlı tahrik edilerek bunlar parlamentoya karşı çıkarılmaya çal ışılmıştır.

1 45


iktidar mensupları halk arasında küçük dOşOrOlmeye ve parlamento kötülenmeye uğraşılmıştır. Bir hükümet darbesinin yapı lması arzulanmıştır.

Parlamento Dışı Muhalefet Taktiği : Siyasi olmayan ve Parlamento dışında kalan kuruluş­ ların, genel likle kendi çıkarlarını dile getirmek için teşkil edilen bir muhalefet şekl idir. Tamamen Anayasaya daya­ nan hürriyetlere istinaden yapı l ı r. Bu gruplara aynı zaman­ da, • Parlamento Dışı Baskı Grupları • adı da verilmektedir. Üniversiteler, sendikalar, genlikç kuruluşları, meslek te­ şekkül leri ve basın gruplarını ifade eder. Mevcut parlamen­ toyu çalışmaz duruma sokmak ve onu halk nazarında kö­ tülemek gibi maksatlarla bu grupların harekete geçirilmesi komünistler tarafından bir taktik olarak kullanılmıştır. Mev­ cut düzeni yıkmak isteyenler sık sık bu yola başvurarak, demokratik haklarından yine demokratik nizamı yıkmada faydalanmışlardır.

Komünist Partileri Taktiği : Komünist parti lerin amacı komünist bir cemiyetin ku­ rulmasını sağlamaktır. Komünizm doktrinine dayanılır. Fer­ di faaliyetlerle iktidara ulaşılmasının yeterli olamayacağı­ nı bilen komünistler bir araya gelir kendi parti lerini kurar­ lar. Ancak bulundukları ülkede komünizm yasaklanmış ise bu takdirde ya diğer bir sosyalist görüşe sahip parti için­ de siyasi mücadelelerini yürütürler veya gizli bir komünist partisi oluştururlar. Bazen de her ikisini birden tesis ede­ rek çalışmalarını yürütmek isterler. Bu sebeple komünist partiler açık ve gizli olmak üzere iki türlüdür. Genel likle bir komünist partisi ister açık, ister glzll çal ışsın şu özel­ l i kleri ihtiva eder: Askeri kuruluşlar gibi tek tiptirler. Legal ve il legal yani açık ve gizli yol larla çalışırlar. Bütün üyelerinde adeta körükörüne denecek şekilde mutlak bir bağl ı l ı k mevcuttur. Partiye kendini adamış bulunan komünistlerin tam gün çal ışması gerekir. Komünizm ideolojisi üyelerlnln el l nde adeta bir sllAh gibidir.

148


Parti l iderleri çok güçlü kimselerdir. Kendi lerini her bakımdan çok iyi yetiştirmişlerdir. Her türlü vicdani ve in­ sani duygulardan kendisini kurtarmışlardır. Tam birer m l l l­ tan durumundadırlar. Parti işçi sınıfının teşkilatlı öncüsüdür. Partinin temel kadrolarını profesyonel devrimciler (ye­ tişmiş ihti lalci komünistler) teşkil eder. Parti tek bir kuruluş deği ldir. Profesyonel ihtilalci ler­ den teşekkül eden küçük gruplardan, parti üyesi de olma­ yanları içine alan geniş kuruluşlara kadar uzanan, bir örgüt­ ler ağıdır. Parti, demokratik merkezlyetçlllk ilkelerine göre çalışır. Parti teşkilatının kaleleri, fabrika hücreleridir. Parti her türlü faaliyetinde, • proleter l izm• i l kelerini uygular.

enternasyona­

Komünistler, · Devrimci bir parti olmadan devrim ya­ pılamaz• derler. Bu sebeple parti komünistlerin temel faa­ liyetidir ve parti örgütlü bir bütündür. Ancak, komünist parti ler kitle partileri değildir. Yanı bil inçli ve aktif komü­ nistler partiye üye olurlar. Diğer kişiler partiye yardım e­ denlerdir ve ayrı mütalaa edilir. Komünist parti ler için Lenin şöyle demiştir: · Birinci ve en acil pratik görevimiz siyasi mücadeleye gerekl i ener­ jiyi , çetinl iği ve devaml ı l ığı sağlayabilecek olan bir lh­ tilaciler teşki latının yaratıl ması olduğunu görmemektedir­ ler.• Aynı konuda Stalin de; • Proleterler! iktidar uğruna mü­ cadeleye sevk edecek cesur, devrimci bir durumun çapra­ şık şartları içinde yolunu şaşırmayacak kadar tecrübeli ve hedefe giden yolda her çeşit kayalara çarpmadan seyrede­ bilecek kadar esnek, mücadeleci bir partiye zorunlu ihti­ yaç• demiştir. Partinin bünyesini profesyonel devrimciler teşkil eder. Profesyonel devrimci mevcut nizama en çok pamuk ipliği ile bağlı kimseler arasından seçi l i r ve kendisini tamamen Marksist-Leninlst ideolojiye adamıştır. Faaliyetlerini bir ö­ ğüntü o larak yürütmez. Bütün gününün tamamını parti ça-

1 47


l ışmalarına hasreder. Bunlar partinin kadrosunu oluşturur­ lar. Mao'nun kadro hakkındaki fikirlerinin özeti şöyledir: - Kadrolar, hizmetten yılmayan, kendisini bu işe ada­ mış kişilerden oluşur. - Parti bu kadroları sayesinde kitleyle irtibat kuracak ve mücadeleyi muvaffaklyetle yürütecektir. - Devrim kadroya dayanır ve bu sebeple dalma yeni kadrolar teminine çalışılmalıdır. - Kadrolar mesuliyetle techiz edilmelidir. l nslyatifle­ rlnl kullanmalarına imkan veri lmelidi r. - Devaml ı eğitimle bilgi seviyeleri yükseltilmelldir. - Çal ışmaları devamlı denetlenmeli ve hataları kendilerine gösteri lmelidir. - H ata yapanlar ikna edilmelidir. - Kadro mensuplarının şahsi durumlarlyle alakalanmalı ve güç durumda kalmaları halinde onlara yardımcı o­ lunmalıdır. Diğer taraftan parti , örgütlerin toplamı durumunda­ mundadır. Partinin içindeki örgütlenme iki görünüm arze­ der. Birinci örgütlenme, tamamen profesyonel bir kadro­ dan oluşmuş, • Dikey Ôrgütlenme•dlr. ikinci örgütlenme de, yan kuruluşlardan meydana gelmiş bulunan •Yatay Ôr­ gütlenme•dir. Bu yan kuruluşlar partinin resmi kuruluşları değildir ve direkt partiye bağlı bulunmamaktadır. Mesela işçi sendikaları , mesleki kuruluşlar, gençlik kuruluşları, kültür dernekleri v.s. gibi muhtelif faaliyet örgütleri direkt parti üyesi değill erdir. Ancak partinin yönetiminin tesiri al­ tında bulunurlar. Parti bu gibi kuruluşları kendi safında tu· tarak, onlara kendi çıkarları açısından yön verir. Partinin yönetiminde demokratik merkeziyetçilik ilke­ si hakimdir. Üyeler teşki lata, alt kademe üste uymak mec­ buriyetindedir. Bu tutum partinin dağılıp çökmesini ön­ ler. Disiplin ve mutlak itaat fikri hakimdir. Herkes üst ka­ demenin emirlerini titizl ikle yürütür. Parti ideolojik yönden mücadelesini dalma ve ısrarla geliştirir. Kendi içindeki her türlü gruplaşma ve bölünme-

1 48


lerle mOcadele eder. içinde temizlik yapması i l kesi her zaman varittir. Eğitim en kesif faaliyetleri arasındadır. Uy­ gun görülen her yerde icra edlllr. Eğitimde e n çok üzerin­ de durulan konu Devrim teorisidir. En ince teferruatı ile öğretil i r. Marksizmin tarih bilgisi veril i r. insan l ı k ve top· lum olayları eğitim konuları içinde yer alır. Yaşanılan or­ tam ve zaman derinlemesine incelenir. Üyeler mevcut or­ tamın hususiyetleri yönünden daima blllnçlendlril l r. Parti içinde sıkı bir emniyet prensibi hakimdir. Emni­ yet görevi ise profesyonel devrimcilere veril i r. Emniyetin her türlü gereğine riayet edi l i r. Tedbirsizliklerin kaldırıl­ ması yolu yine mensuplarının eğitimle yetiştirilmesi yoluy­ la sağlanır. Yukarıda belirtildiği gibi komünist parti ler ülkenin ka­ nun imkanlarına göre şekil alırlar. Komünizmin serbest ol­ duğu ülkelerde bu partiler tamamen açık (Legal) durumda­ dır. Aksi takdirde kapa l ı ( İ l legal - Gizli) partiler halinde faal iyette bulunurlar. Açı k çalışan komünist parti lerin yapısı bir pramıt man­ zarası arzeder. Tabana indikçe gelişip yayı lmaktadır. Üst kısımda çeşitli organlar yer al ır. Orta kısımda ise çeşitli idari teşkilatlar bulunur. Tabanda da partinin ilkel teşki lat­ ları mevcuttur. Bütün komünist partiler tamamen bu esas üzerine oluşmuştur. Tatbikatta her komünist partisinin du­ rumu başlangıçta aynı tutul muş ise de bilahare zamanla bu mutlak ayrı lık bazı değişmelere uğramıştır. Ancak yine de temel esaslar varlığını sürdürmektedir. Tipik bir komü­ nist partisinin kuruluş şekli şöyledi r: Merkez Teşkilatı Bölümü : Karargah görevini ifa eder. Üst kademe organları bu­ lunur. Bu organlar esas itibariyle beş adettir:

- Milli Kongre: Partinin tamamen yetklll üst organı­ dır. Muayyen zamanlarda toplanır. Çeşitli müzakereler ya­ pılır ve verdiği kararlar, • Parti Hattı ,, olarak benimsenir. ikinci toplantıya kadar devam eder. Burada : izlenecek taktik yolu tayin edilir. Merkez komitesi seçi l i r. Merkez kontrol komisyonu seçi l ir.

1 49


Parti Genel Sekreteri seçilir. Murakabe Komitesi seçi lir. - Milli Konferans: Bir M i l li Kongre devresi içinde parti görevlerinin iyi yapılıp yapılmadığını tayin için Milli Konferanslar tertiplenir. icraat makamı değildir. lştışare organıdır.

- Merkez Kontrol Komisyonu: Milli Kongre tarafın­ dan seçil ir. Üyelerin ideolojik kontrol lerini yapar. ideoloji­ den sapanları cezalandırır. Parti ana politikasının bütün kademelerde uygulanmasını sağ lamaktadır. - Merkez Murakabe Komisyonu : Partinin mail işleri ile uğraşır. - Merkez Komitesi: Tatbikatta partinin en yüksek or­ ganıdır. iki kongre arasında partiyi idare eder. Sene içinde birkaç defa toplanır. Kararları kesinlikle uygulanır. Başlıca görevleri : Milli Kongreyi toplantıya davet etmek. Muayyen kaideleri parti tüzüğüne uyacak şekilde vazetmek. Mahal l i teşkilatları idare etmek. Partiyi temsil etmek. Parti mensuplarının görevler tayinini yapmak. Bütçenin dağıtımını yapmak. Disiplin kaidelerini vazetmek. Partiden ihraç kararları al mak. Partiye karşı muhalefet hareketleriyle mücadeleyi yürütmek. Parti aidatını tesbit etmek. Alt kademedeki teşkilatların kuruluşunu sağlamak. Parti dışı teşkilatların kontrolünü yapmaktır. Merkez Komitesinin bu görevleri ifa etmek için i ki or­ ganı vardır. Politik Büro : Bu gün daha ziyade prezldyom ismini taşır. Parti politikasına şekil veren bir organdır. Sekretarya: Partinin günlük işlerini yürütür. Buraya muhtelif şubeler bağ lıdır. Genell ikle bu şubeler şunlardır:

1 50


Kadro Şubesi,

Teşkilat Şubesi, Tahrik ve Propaganda Şubesi, lktlsad Şubesi, Kültürel Şube, Gençl i k Şubesi, Cephe Teşki latları Şubesi, Eğitim Şubesi,

Bölge Teşkilitları Bölümü : Partinin bölgelerde kurulan teşkilatıdır. Bazen birkaç bölgeyi (veya şehiri) içine alabildiği gibi bazen de büyük bir şehire münhasır olabil lr. Bölge teşkilatı, bölge komite­ sini oluşturur. Bu komitenin ise görevleri şunlard ı r : - Parti politikasının doğru uygulanıp uygulanmadığını kontrol eder. - M i l l i Konferansların hazırlanmasını idare eder. - Belediye ve mıntıka komiteleri ni teşkil eder. - Parti dışında teşkilatlar kurar. - Para toplar. - Disiplin cezaları verir. - Alt kademeden gelen müracaatları cevaplandırı r.

Mıntıka Teşkllitı : Coğrafi veya idari taksimata göre kurulur. Bazen bü­ yük köy bölgelerini kapsar. Bazen de bir şehrin kısımları­ nı içine a l ı r. Mıntıka komitelerini oluşturur. Bu komite şu görevleri yerine getiri r: - Parti iç teşkilatını yürütmek. - Mıntıka oku l ları açmak ve burada gerekli eğitimi yürütmek. - Başında çal ışacak şahısları tayin etmek. - Bölgedeki hücrelerle birlikte çal ışmak.

Semt Teşkllitı : Mıntıka teşkilatları kendi içlerinde semt teşkilatlarına ayrı l ı r. Bunlar da semt komiteleri tarafından idare edil ir.

151


Hücre Teşkilatları : Komünist partisinin tabanını teşkil ederler. Parti bu hücreler üzerinde kurulmuştur. Temel taşlardır. Hücreler ü­ retim esasına göre teşekkül ederler. Yani fabrikalarda olu­ şurlar. Ancak esas bu olmakla beraber fabrika dışındakllerl de kapsamak üzere teşekkül ettiri li rler. Yanı hücreler bir taraftan işyeri, diğer taraftan da ikamet esas ına göre kurul­ makdırlar. Ayrıca mesleklere göre de teşekkül etmiş hüc­ reler de bulunmaktadır. Hücreler üç veya beş kişiliktir. Hüc renin sorumlusu da hücre sekreteridir.iki hücre birleşerek bir hücre grubunu, iki hücre grubu da birleşerek blokları te şekkül ederler. Hücrenin, hücre grubunun ve blokların üye sayısı partinin legal olmasına bağl ıdır. Legal parti lerde bu sayılar artı rılabi lir. Hücrelerin gö­ revleri şunlardır: - Partinin teşkilat işlerini ve halk kitleleri arasında gerekli faaliyetlerini yürütmek, onlara parti nin gayelerini aşılamak. - Parti emirlerini halka aksettirmek, - Halk tabakaları ile temas ederek onların hissiyat ve taleplerini , parti kararlarına karşı tepkilerini üst kademele­ re bildirmek. - Parti disiplinini kuwetlendirmek. Ayakta tutmak. - Partiye yeni üye kaydetmek. Eğitimlerini ikmal etmek. - Parti aidatını toplamak. Bir komünist partisi mensubunun da yerine getirmesi gereken muhtelif vazifeleri bulunmaktadır. Bu vazifeleri de şu şekilde özetlenebi l i r: - Parti hattının Marksizmin gereği olduğuna ve Marksist-Leninist ilkelere uygun bulunduğuna inanmak. - Kitle teşkilatları arasında aktif görev almak, - Parti aidatını ödemek. - Üst kademe kararlarına riayet etmek. Bu görevlerin yerine getirilmemesi parti mensubunun cezalandırılmasına vesile olur. Legal komünist parti üyele­ ri resmen ona kayıtl ı olup, mensubiyetlerini bildirmezler.

1 52


Muntazam eldatlarını ödeyip, ifa etmesi gereken görevle­ ri hassiyetle yerine getiri rler. Bu kişller daha önceden be­ lirtildiği gibi genellikle profesyonel devrimcilerdir. Parti­ n i n gel işmesi ve ideolojiler! istikametinde llerlemesı babın da çal ışan ve günün 24 saatinipartiye veren klmselerdlr. Ancak bu durumda olmayıp da, yine komünist partisini çeşit il şekillerde destekleyen kişiler de bulunmaktadır. Bunların bir kısmı, durumunu gizlemek zorunda olan veya gizli bir gö revin ifası ile vazifelendirilmiş bulunan i l legal komünistler­ dir. Diğer taraftan bazıları partiye üye ol mamakla beraber bir süre için parti programını benimseyen ve destekleyen yoldaşlarda mevcuttur. Ayrıca parti sempatizanları zaman zaman partilerin çalışmalarında bunlara yardımcı olmakta­ dır. Cemiyet içinde çıkarları yönünde hareket eden karek­ terden yoksun çok kimse de mevcuttur. Bu gibiler her tür­ lü menfaat, para, şöhret gibi saiklerle partiyi veya bunun­ bazı hareketlerini destekleme yoluna gitmektedirler. Ko­ münist partilere hizmet eden gruplar içinde en çok üzerin­ de durulması gerekenler masum kurbanlardır. Masum kurbanlar komünistlerin hakiki maksat ve ga­ yelerini bilmeden ve kendi lerinin de komünist olmadıkları halde onlara hizmet etmektedirler. Cazip görülen bazı fi­ kirlerine kapı lmakta ve maşaları haline gelmektedirler. Bu itibarla kitlelerin aydınlatı lması. komünizmin ne olduğu, çalışma usul leri v.s. hususlarında uyarıl maları toplum i­ çin gerekl idir. Lenin, ·Aynı anda bir partinin hem yer altı , hem de yer üstü teşkilatı bulunmal ıdır• demiştir. Bu durum komünist parti lerin legal ve i l legal teşkilatı olacağını ifade etmekte­ dir. Her iki teşkilat o ülkenin kanunlarının durumuna gö­ re şekil bulur. Yanı. komünizmi n yasak olmadığı ülkelerde i l legal parti örgütü zayıftır. Yasaklanan ü l kelerde i l l egal , parti faaliyetin temelini teşki l eder. Açık çalışan bir ko­ münist partisinin de sadece meşru faallyette bulunduğunu da düşıünmek hatalı olur. Parti serbest olsa dahi bunun ka­ nunlarla yasaklanmış bazı faaliyetleri de yürüttüğü billn­ mektedir. Bu faaliyetler esas itibariyle şunlardır: - Partinin her türlü sabotaj faaliyet! yasaktır. - Gizli beyanname neşretmesi mümkün deği ldir. - istihbarat yapamaz.

1 53


- ileride kullanmak üzere patlayıcı madde imal edip bunları depolayamaz. Komünist partiler ne kadar kanun müsadesiyle kurulup, faaliyetlerini yürütürlerse yürütsün­ ler, iktidarı aldıktan sonra gerçekleştirmek isteyeceği de­ ğişikl ikler mutlaka tepkllere yol açacaktır. Bu husus komü­ nistlerce bil indiğinden her ahvalda doğacak sert tedbirler için si lahlanma faal iyetinde bulunur. Ancak legal bir komü­ nist parti bunu alenen yapamaz. Dolayısiyle komünistlerce yapıl ması lüzumlu görülen bu çal ışmalar mutlaka partinin gizil teşkilatlarınca yerine getirili r. Legal parti teşkilatı ka­ nun çerçevesi içinde çal ışmalarını yürütürken, yeraltı ör­ gütlerlni de yukarıda belirtilen faaliyetleri ikmal eder. Ay­ rıca legal partinin kapatı lması hal inde yerini almak üzere illegal teşkilatları da ewelden teşekkül ettirir. Partinin gizli ve açık teşkll§tlarının her ikisinin birden faallyette bulunması, komünizm çalışmalarının normal ge­ reğidir. Sebep olarak yukarıda sayılan hususlar gösteri lebi­ l i r. Ancak komünizmin tamamen yasaklandığı ülkelerde par­ ti açık çal ışma yürütemeyeceğinden teşkilatını tamamen gizil kurar. Bunlar illegal komünist parti teşki latlarıdır. Le gal faaliyetlerini ise komünistler başka kanuni kuruluşlar içinde yaparlar. Parti il legal kurulmuş olsa dahi , teşkilat yapısı yukarıda izah edilen esaslara bağlı kalmaktadı r. An­ cak miktar bakımından yekOn azaltılır. Emniyet prenslple­ rl, iş bölümü, gizl ilik gibi temel kaidelere riayet daha faz­ la önem kazan ır. Gizli çal ışma kanunen suç teşkil ettiği i­ çin bu kuruluşun üyelerinin de gereken titizl ik içinde faa­ liyetlerini yürütmeleri normaldir. Partide emniyetin sızması ihtimali her zaman nazara alınır ve bu sebeple de bölümlenmeye (Kompartımantas­ yona çok önem veri l i r. Herkes kendisine veril m iş görevi ifa eder ve kendisini ilgilendirmeyen bir şeye karşı de te­ cessüs gösteremez. Herkesin bilgisi, kendisine verilen gö­ rev ve yetkiye göre s ınırlandırılmıştır. i l legal partilerin teşkilatları, genelll kle her ülkedeki şartlara göre şeki l bulursa da, partinin temel yapısı yuka­ rıda bellrtlldlği gibi legal teşkilata benzer. Bu partinin başl ı ca kademeleri de şunlardır:

1 54


Bölgeler arası teşkilat: Bölge teşkilatı Kısım teşkilatı Şube teşkllAtı Hücre teşkilatı. Bütün bu teşkilatlarda üç kişiden oluşan bir ekibe bağ­ lıdır. Bunlara •Troyko• veya • Sorumlu şahıslar• denir. Le­ gal parti lerde olduğu gibi bunlarda da temel hücre kuru­ luşlarıdır. Bu hücreler de üçer kişiden oluşmaktadırlar. Buraya kadarki izahatta komünistlerin iktirada ula­ şabil meleri için genell ikle uyguladıkları yollar ortaya kon­ maya çalışılmıştır. Her ülkede ve her ülkenin mevcut şart­ arına göre bu değişik yol ların birkaçı birden uygulanma­ ya çal ışılır. Yukarıdaki her yolun bu güne kadar muhtelif şekillerde tatbik mevkiine konduğu görülmüştür.

1 55


BÖLÜM 111

TÜRKIYE'DE KOMÜNiZMiN TATBIKATI Marksizm i l k defa Avrupa'da çıkmış ve i l k tatbik yeri­ nin Almanya ve İngi ltere olacağı iddiasında bulunulmuş­ tur. Mezkur iddia da başl ıca iki sebebe dayandırı lmıştır. Kapital izmin ve sanayii devriminin ilk yerler bu ülkel erdir.

gerçekleştiği

Sanayi Proleteryasının i l k teşekkülü de buralarda muştur.

ol­

Marksizm felsefenin öngördüğü emekçi sınıfın istismarı, dolayısiyle en bariz şekilde Almanya ve lngi ltere'de gö­ rüşmüştür. Ancak tatbikatta Marks'ın beklediği değişim hareketleri , Almanya'da ve lngiltere'de tahakkukunda ön­ ce Rusya'da o rtaya çıkmıştır. Marksizmin ve bi lahare Leninizmin yayılma gayretleri J:>ütün dünyayı sarmıştır. Tabii bu arada aynı faaliyetler Türk toplumuna da s i rayet etmiştir. Ancak Marksist felse­ fenin tariflediği şeki lde bir sanayii proleteryanın Osmanl ı devrinde bulunmaması bu bölgeye geçişi geciktiren belir­ gin sebeplerden birisini teşkil eder. Osmanl ılar devrinde bazı sol cereyan lara rastlanmaktadı r. 1 908 yıl ından bu yana sol gelişmeler bir değerlendi rmeye tabi tutulduğu takdirde, bazı devrelere ayırmak mümkündür.

Birinci Devre: Hazırl ı k safhası olarak düşünülebi lir. 1 908 - 1 9 1 9 yıl ların arasındaki süreyi kapsar. Daha ziyade yurt dışında tahsil görmüş zamanın gençlerinln sol fikirle­ rin etkisi altında kaldı kları anlaşılmaktadır. Osmanlılar dev­ rinde solun en etkin olduğu süre 1 908 - 1 9 1 3 arasıdır. Bazı işçi hareketleride zuhur etmiş, iştirak, insan, Sosyalist isimlerinde bazı sol gazeteler de çıkarılmıştır. Ayrıca kuru­ lan, · Osmanl ı Sosyalist fı rkası • da, meydana getirilen ilk sosyalist parti olmuştur. Bu cereyan genell ikle Fransız 1 56


sosyalistleri nin etkisi altında meydana gelmiştir. 1 91 3 Haziran ayı na kadar devam etmiş ve M . Şevket Paşa'nın katli üzerine 1 9 1 9 yılında durdurulmuştur.

ikinci Devre : Çal ışmaları 1 91 9 - 1 946 y ı l ları arasını kapsar. Daha ziyade teşkilatlanma safhası olarak vasıflan­ dırılabi l ir. 1 9 1 9 Monduras mütarekesi ile siyasi hayat can­ lanmaya başlamış ve daha önce sürgüne gönderi len Hüse­ yin H i l m i tekrar yurda dönerek bu defa Türkiye Sosyalist Fırkası »nı kurmuştur. Ancak 1 923'de H . H i l m i 'nin öldü­ rülmesi ile de çalışma son bulmuştur. İkinci bir sol parti olarak · Sosyal Demokrat Fı rkası ,, 1 9 1 8 yı l ı nda Hasan Rıza tarafından kurulmuşsa da ancak dört yıl yaşayarak dağıl­ m ıştır. Diğer taraftan •Türkiye Sosyal ist Fırkası •nın dağ ı l­ masından sonra bundan kopan işçiler de •Türkiye İşçi Sos­ yalist Fırkası .. , · M üstakil Sosyalist Fırkas ı • gibi örgütler meydana getirmişlerdir. 1 9 1 9 yıl ları civarındaki solcular genell ikle Al manya'da tahsil gören kimselerden oluşmuş­ tur. Bi rinci Dünya Harbi sonunda Türkiye'ye dönerek •Türk işçi ve Çiftçi Partisi •ni kurmuşlardır. Tamamen Alman Sos­ yal Demokratları nın etkisi altında bulunmuşlardır. Kısa bir süre sonra sol grup arasında bir birleşme yapı lmış ve •Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkas ı • kurularak bir de Kurtuluş gazetesi çıkarılmaya başlanmıştır. Genel Sekre­ teri Ş. Hüsnü Değmer olmuş ve Komüntern 1 920 yılı top­ lantısına katıl mıştır. Aynı fırka daha sonra • Komünist Gençler Birliği Teşkilatın ı • kurmuştur. · Kurtuluş• dergisi 1 920 şubatında kapatı lmış, yerine «Aydınlık· derg isi çıka­ rılmıştır. Bunun da faaliyeti bazı fasılalarla 3 1 sayı devam edebil miştir. Diğer taraftan bu devrede • Orak Çekiç• i­ simli bir dergi yayınlanmıştır. 1 925 Şeyh Sait isyanı ile neş­ riyat menedil ince, •Orak Çekiç n dergisi bir süre daha giz­ li bas ı l ı p dağıtı lmıştır. 1 923'de kapatılan •Türkiye işçi Der­ neğ i • ve 1 927'de kapatılan ·Türkiye Amele Tali Cemiyeti • kurularak kısa sürelerde faaliyette bulunmuşlardır. Bu teş­ kilatlanma devresinin en faal elemanı Mustafa Suphl'dir 1 9 1 3 yıl ında Mahmut Şevket Paşanın öldürülmesi olayını müteakip i ki yüz kişilik bir grupla beraber Sinop'a sürülen adı geçen Rusya'ya kaçmış ve geniş çapta muhtelif faal i­ yetler göstermiş, Türkiye Komünist Partisini Rusya'da kur­ mayı başarmıştır. a

1 57


1 920 yılında Hakkı Behiç'in Umumi Katipliğini yaptığı «Yeşil Ordu Cemiyeti • kurulmuştur. Bunun islaml bir ko­ münist cemiyeti olduğu söylenmektedir. Çerkez Ethem de bilahare onlara katıl mıştır. Cemiyetin halka telkine çal ıştı­ ğı fikirlerin esas ı ; Muntazam ordu yerine Rusya'dakl gibi M i l li bir ordu kurulması idi. Rusya'daki Kızıl Ordu'ya karşı­ l ı k bir Yeşil Ordu kurulsun istendi. Atatürk'ün başlattığı kurtuluş hareketinin ordu vasıtasiyle sosyal ist harekete dönüştürülmesi arzusunu güttüler. Ancak 1 920 y ı l ı sonları­ na doğru Atatürk tarafı ndan Yeşil Ordu ortadan kaldırıldı. Atatürk gerek Anadolu'da sol faaliyetleri gerekse Mus­ tafa Suphl'nin BakO'den yönelttiği çal ışmaları kontrol al­ tına alabi lmek düşüncesiyle Ekim 1 920 de •Türkiye Komü­ nist Fırkasın ı • kurdurmuşsa da ancak üç ay gibi kısa bir süre sonra dağılarak faal iyeti durmuştur. Diğer taraftan ·Yeşil Ordu •nun siyasi bir teşkllatı olarak blllnen •Türkiye Halk lştiraklyyun Fı rkası • 1 920 yıl ında Rusya"dan dönen Süleyman Sami tarafından mey­ dana geti rilmiş ve iki ay kadar sonra kapatı lmış. Bu arada cereyan eden M. Suphl ve arkadaşları nın Türkiye'ye dönme­ si, Rusya lehine yaptıkları propagandalarına halkın reak­ siyon göstermeleri üzerine tekrar Rusya'ya gitmek için Trabzon'dan bir motorla hareketleri ve denizde batarak bo­ ğul malarıdı r. MezkOr olay kurtuluş savaşı sırasında etken olmaya çal ışan faaliyetlerin bir süre duraklamasına vesi­ le teşkil etmiştir. Ancak Sakarya zaferinin hemen akabinde •Türkiye Halk İştirakiyyun Fırkas ı • tekrar canlandı rılmak istenmiştir. Genel likle köylü üzerinde bir çalışmaya yöne­ len bu Marksist görüşlü fırka da Rauf Orbay tarafından kal­ dırılmıştır. 1 923 yılı Cumhuriyetin ilanı arefesinde Türkiye Büyük Mil let Meclisl'nin seçimlere gitmesi sırasında •Türkiye iş­ çi ve Çiftçi Sosyalist Fırkas ı • tekrar canlandırılmıştır. Bu fırka Rusya'da daha önce kurulan TKP'nln Legal kuruluşu durumunda bulunmuştur. Dağıttığı beyannamelerde açıkça komünist bir hükümetin kurulması fikrinin savunulması sebebiyle hemen kapatı lmıştır. Bir de •Türkiye Komünist Gençler Birliği • isim l i gizil bir teşki lat da ortaya çıkarıl­ mıştır.

1 58


Cumhuriyetin ilanından sonra Aydınlık• Dergisi tek­ rar yayına geçmiştir. 1 924 yılında Şevket Süreyya Aydemir ve Nazım Hikmet de Rusya'dan dönerek dergide yazmaya başlamışlardır. Meydana gelen 20 klşllik bir kadro çalışma­ sına devam etmiştir. Aydınlık dergisinin daha ziyade o­ kumuş zümreye hitab ettiği nazara alınarak, bir de işçiye hitabeden gazetenin çıkarı lması düşünülmüş ve Ocak 1 925'­ de • Orak Çekiş • adlı bir hafta l ı k gazete neşrine başlanıl­ mıştır. Ancak Şeyh Sait Ayaklanması üzerine bu dergiler kapatılarak mensuplarına çeşitli sürelerde hapis cezası verilmiş ise de, 1 926 y ı l ı Cumhuriyet Bayramı sebebiyle affa uğrayarak tahliye edilmişlerdir. Kurtulanlardan bir g­ rup Almanya'ya giderek orada Türkiye Komünist Partisi­ nin dış bürosunu oluşturdular. Türkiye'de TKP'nln Ankara, lstanbu l , lzmir, Adana, Eskişehir şubeleri geliştlrl lmeye çalışılmıştır. Ancak 1 927 yılında TKP'nin Komüntern karar­ larına uymad ığı gerekçesiyle kendi aralarında bir çekişme doğmuş ve grupta parçalanma olmuştur. Parçalanmanın etkisiyle kendi aralarında yapılan bir ihbar üzerine Ankara, Eskişehir, İzmir, Adana teşkilatları emniyetçe meydana çı­ karı lmış, mensupları mahkum edilmişlerdir. Ancak TKP'de­ ki çatmalar bu olaya durmamış, içteki görüş ayrılığı nede­ niyle bilahare bir de kadro hareketi doğmuştur. Bu grup " Kadro• mecmuasını çıkarmıştır. Kadrocular ile Türkiye Komünist Partisinin diğer mensupları arasındaki fikir ay­ rılığının esası şudur : Kadrocular Türkiye'de işçi sınıfı ol­ madığı için, sınıf mücadelesine davranan bir faaliyetin fay­ dasızlığına inanıyorlardı. Onlar Cumhuriyet Halk Fırkasına girerek sosyalist bir Türkiye'nin kurulmasını düşünmüşler­ di. Ancak fikirleri Türkiye Komünist Partisi içinde rağbet görmediğinden, oradan ayrılarak Kadro mecmuası etrafında çalışmaya yönelmişlerdir. 1 934 yıl ında Türkiye Komünist Partisi bir işçi teşkila­ tı kurdu. Ankara ve İstanbul okullarında çeşitli bildiriler dağıtma faaliyetinde bulundu. Kısa bir süre sonra da yaka­ landılar. Diğer taraftan TKP 1 939 - 1 941 yılları arasında legal neşriyata önem vererek, Yurt, Dünya, Adımlar Dergileriyle Tan Gazetesi çıkarı ldı. 1 942'de ilk defa cephe birliği ilkesi tatbikine geçildi. Harbin ülkede meydana getirdiği şartla­ ra uygun olarak Faşizm ve vurgunculukla mücadele adı ile

1 59


propaganda yürütüldü. Bu faaliyetin Üniversitelller arasında adı • İ leri Gençlik Birliği Teşkilatı • idi . 1 944'de toplu tevkl­ fat yapılarak bunlara geniş bir darbe indirilmiştir. Üçüncü devre: Bunun süresi 1 946 - 1 950 yıl ları arasını kapsar. En faal olan devredir. Türkiye Komünist Partisi, Türkiye'de çok partlli bir siyasi ortama girilmlş bulunul­ ması sebebiyle, legal çalışmalara geçmiştir. Bu devrede Komünist faaliyetleri görülen kuruluşlar şunlardır. Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi Türkiye Sosyalist Partisi Barış Sevenler Derneği Türkiye Gençlik Derneği lstanbul Yüksek Tahsil Gençllk Derneği

Dördüncü devre: Bu devre olarak zikredebileceğimiz 1 950 - 1 960 yı il arı arası ise faallyetlerin sönük kaldığı bir safhayı kaplar. . 1 951 yıl ında 1 67 komünistin mahkemeye ve­ rilmesini sağlayan Topl u Tevkif, takriben on senel i k bir sürede etken bir çalışmaya yönelmel erini önleyici faktör olmuştur. 1 951 yılı tevklfatı Türkiye Komünist Partisinin de iç durumunu ve teşkilatı nın öğrenilmesi imkanını ver­ miştir. Türkiye komünist partisinin de daha önce izah edi­ len komünist parti lerin bariz özell iklerine sahip olduğu an­ laşılmııptır. Partinin: Merkez Komitesi, Vi layet Komitesi , Mıntıka Komitesi , Semt Komitesi, Hücre teşki latı , esaslarına göre kurulmuş ve çalışmak­ ta olduğu anlaşılmıştır. Diğer taraftan 1 950 - 1 960 devresinde Türkiye'de kuru­ lan tek sol parti de Dr. Hikmet Kıvı lcıml ı 'n'ın Vatan Par­ tlsi 'dir. Her ne kadar 1 957 seçimlerine girmiş ise de bir varl ık gösterememiş ve neticede Savcılıkça kapatı lmıştır.

Beşinci devre: 1 960 - 1 973 yıl ları arasındaki süreyi kapsamaktadır. Bu süre içinde Türkiye'de çeşitli aşırı sol siyasi ve mesleki kuruluşlar ortaya çıkmıştır. Çeşitli stra­ teji ve taktikler uygulanmıştır. 1 961 Anayasası n ı n kabulün­ den sonra, aşırı solun ülkede yeniden canlanması safhası başlamıştır. 1 60


i l k defa Ocak 1 960'da Türkiye Sosyal ist Partisi kurul­ muştur. Başlangıçta, Batıl ı anlamda sosyalist bir teşkilatın Türklye'de gel iştlrllmesl düşüncesiyle hareket edilmişse de kısa bir süre sonra partiye sızan komünistlerin tesiriy­ le yön değiştirmiş ve nihayet 1 962'de Türkiye işçi Partisi' ne i ltihak etmiştir. 27 Mayıs 1 960 darbesinden sonra işçilerden bir grup parlamentoda temsil edllmeleri gereğinden hareketle yeni bir siyasi parti kurma faaliyetine yönelmiştir. Bazı sendika­ cılar Şubat 1 961 'de Türkiye işçi Partisini oluşturdular. An­ cak bu arada Türk-iş çevresinde • Çal ışanlar Partisi• adı al­ tında bir partinin kurulması düşünül müştür. Türkiye işçi Partisi kurucuları ise bunu engellemişler ve Türkiye Sos· yal lst Partisi de T. işçi Partisine iltihak etmiştir. Bu du­ rum TIP'i güçlendirmiş ve Türk-iş taraftarlarının • Çalışan­ lar Partisl•ni kurma arzusu da bir netice vermemiştir. Şu­ bat 1 962'de lstanbul 'da avukatlık yapmakta olan eski Dev­ letler Hukuku Doçenti Mehmet Ali Aybar, Türkiye İşçi Partlsi'n'in Genel Başkanlığına getirilmiştir. 1 964 yıl ında genel kongresi yapılan Türkiye işçi Partisi (TIP) 1 965 seçim lerine 51 ilde katı ldı ve 1 5 Mil letveki l i çıkardı. Bu durum komünistler ve sosyal istler tarafından kazanı lan büyük bir başarı olmuştur. Partinin önce · Sosyal Adalet• isimli ya­ yın organı yerine haftalık ·Ant• Dergisi çıkarı lmaya baş­ landı. T. işçi Partisi sekiz yı l l ı k bir çal ışma hayatı süresince genel likle Aydın ve yarı Aydın çevreden destek görmüştür. Adı işçi Partisi olmakla beraber işçi kitlesinden rağbet bu­ lamamıştır. içindeki sendikacılar grubu ile kısmen işçiye etken olmaya çalışmışsa da, bir mana ifade edebilecek ye­ kOne ulaşamamıştır. Bazı öğrenci ve mesleki örgütler ta­ rafından desteklenmiştir. Önce kendisi emekçilerin partisi olduğunu iddia ederken, sonradan Türklye'dekl yegane sos­ yalist parti olduğunu savunmuştur. 1 968 ve sonraları par­ ti içindeki gruplaşmalar ve çatışmalar partiyi günden gü­ ne daha sola itmiştir. Bu dönemde aşırı sol faaliyetlerde esasda birlik bu­ l unmakla beraber çeşitli strateji ve taktik uygulamalarıyla ayrı lıklar doğmuştur. ilk ayrı lmalar önce Sosyalist işçi Partisi ile • Sosyalist Kültür Derneği • ve •Yön • etrafında

1 61


toplananlar arasında görüldü. TİP, işçi Sınıfının Önderllğl fikrinde idi. Yön çevresinin ve Sosyal ist Kültür Derneği mensuplarının TİP etrafında toplanmalarını istiyordu. Yön ve S. Kültür Derneği ise önder kadronun aydınlar olması gerektiğini ileri sürüyorlard ı . Öncü; işçi sınıfı değl l , işçi sınıfının öncüsü olan partidir, demekteydller. YÖN ve SKD çevresi , M i l li Kurtuluş Cephesini mey­ dana getirdi ler. Bu cephenin politikasına göre sosyallzme giden yol , Milli Kurtuluş Hareketlerinden geçecektir. Cep­ he faaliyetinin neticesi olarak Nisan 1 964'de, • Gericilikle Savaş• toplantısı tertip edildi . Ancak toplantının hakiki ma­ hiyetinin anlaşıl ması üzerine Sosyalist olmayan dernekler toplantıyı terketti ler. Diğer taraftan SKD ve Yön çevresi çeşitl i konferanslarla TİP mensuplarını bir noktada birleş­ tirmek eğitimini yürüttüler. Yapı lan çal ışmaların esas ı , Türkiye'yi batıdan ayırmak v e hiç ol mazsa nötr duruma sokmak noktasında toplanmakta idi. TİP ve Yön ve SKD a­ rasındaki mücadele ve çekişmeler 1 966 yı l ı Malatya kong­ resine kadar açıkça devam etmiştir. Bundan sonra TİP kendi bünyesinde temizl i k hareketine girişti. Bu hareketin sonu­ cu olarak da TİP'den atı lanlarla parti dışındaki eski komü­ nistlerin TİP'e karşı mücadelesi meydana geldi. TİP'in kar­ şısındaki grupl ar Mihri Belli ve Hikmet Kıvı lcımlı etrafın­ da toplanmışlard ı . Onlar görüşlerin! Türk solu TİP ve AND dergisinde açıkça yayı nladı lar. Yürütülen mücadele sonra­ ları TIP'in üst kademesindeki yöneticiler arasında yayıldı. Sovyetlerin Çekoslovakyayı işgali M .A. Aybar'ın görüşlerl­ nl, Sovyetler aleyhine belirtmesi ile ortaya çıktı . Aybar Marksist i l kelerden sapmakla suçlandı. Bir grup Aybar çev­ resinde topland ı . Diğer grup ise Aren, Boran, Çetin Al­ tan üçlüsü etrafında yer aldı. Aybar çevresi , işçi sınıfının Demokratik öncülüğünde ve Parlamenter yolla iktidara ge­ lip, Türkiye Sosyalizmini kurma görüşünde idiler. TIP i­ çinde Aybar'a cephe alan Aren, Boran grubu ise Türkiye Sosyalizmine karşıydı lar. Aybar'ın parti dışındaki mücade­ le grubunu teşkil eden eski komünistler de M i l li Demokra­ ti k Devrim tezini savunmakta idiler. TİP, 1 968 yıl ına kadar DEV - GENÇ'le beraber bir cep­ he örgütü gibi çal ışmak durumunda idi. Ancak Kıvı lcı m l ı ve Bel li Grubu da gençliği e l e alm ıştı. Bu sebeple Aybar

1 62


yöneti mindeki TIP, gerek parti içindeki ve gerekse Parti dışındaki karşı çal ışmaların tesiriyle parçaland ı . Aybar hem partiden ve hem de Genel Başkanl ıktan ayrı ldı. Par­ tinin benimsediği strateji Sosyalist Devrim Stratejisi idi. 1 970 tarihli dördüncü kongrede mezkur strateji bu şekilde açıklanmıştı r: • Kapitalist üretim biçiminin temel çel lşkisl­ nin sınıflar düzeyindeki iki kutbu ise bildiğimiz gibi işçi s ı­ nıfı ile burjuvazdir. Yan temel çel işki Sermaye i l e Ücretl i emek arasındadır. Bu çelişkinin çözümü ise, bil iyoruz ki sermaye sömürü ve baskısına son verip, işçi sınıfı iktida­ rının kurulması ve giderek Sosyalist bir toplum düzenin gerçekleşmesiyle mümkündür. Türkiye'deki temel çelişki­ sinin sermaye ile üretici emek arasında olması gerçeği Tür­ ye'nin önündeki devri:ıı c l adımı kesin bir şekilde belirle­ miştir. Bu sosyal ist devrimdir. Sosyalist devrim mücadele­ sinin sosyal ittifak tabanı, esas itibariyle proleter ve yarı proleter unsurlardan oluşmaktadır. Bu durumda sosyal ist devrim mücadelesinde kurulacak cephe, birleşik emek cep­ hesidir. Bu cephenin öncüsü ve temel gücü işçi sınıfıdı r. İşçi sı nıfını, onun partisi temsil eder. Türkiye'de sosyalist devrim mücadelesi, kapitalizmle karşı sınıflar mücadelesi şeklinde yürütülecektir. Türk halkının demokratik özlem ve istekleri uğruna verdiği mücadelenin de bu çerçeve için deki unsurlardan biri olarak düşünülmesi zorunludur.• Ay­ nı bildiride Doğu Anadolu halkının sorunları da ı rkcılık ve bölgeci l i k esasıyle ele alınmış ve bu konuda da aynen şöy­ le denilmişti r: • Partinin Kürt sorununu işçi sı nıfın ı n sosya­ list devrim mücadelesinin gerekleri açısından baktığını kabul ve ilan eder. • TİP ideolojisinin gel işmesi yolunda; gençlik, işçi ve memur kuruluşlarını en iyi şekilde istismar ederek çal ış­ malarını sürdürürken yukarıda da zikredildiği gibi Kürtçülük sorununu ırkcı l ı k ve bölgecilik esasları doğrultusunda ele almış ve Milli bütünlüğün parçalanması hususunda yapabi­ leceği çalışmanın azamisini ifa etmiştir. Kürtcülerin Ay­ bar'ı neden tuttukları veya TI P'in neden Kürtcülük konusu­ nu savunduğu Musa Sağnıç'ın 1 968 Aralık ayında söylediği şu sözlerinden sarahatle anlaşılmaktadır: •Şimdi TIP'i biz Kürtler için biraz aydınlık görüyoruz. M .A. Aybar grubu­ nu büyük farkla kazandı rmayı taahhüt ederim. Ancak, Rad-

1 63


yo'da KOrtçü yayın yapılması ve KOrt kOltOrOne eğl l lnmesl konusunda 1 969 Mll letvekl ll seçimlerlnden önce veya son­ ra Büyük Mi llet Mecllsl Başkanlığına önerge verllmelldlr. Zararı yok, zamanı için kendisini sıkıştırmıyoruz. Zamanı kendisi tayin etsin.• TIP yukarıda izah edlldiğl gibi Sosyallst Devrim Strate­ jisinin tatbikçisi olarak uzun süre faaliyetlerlnl sQrdQrmQş­ tür. Ancak billndiği şeklide gerek kendi içinde ve gerekse parti dışında karşı grupların devamlı tenkit ve hücumları­ na uğramıştır. Bu tutum TIP'ln benimsediği stratejiden doğ­ duğu gibi Aybar'ın dışa karşı görünümünden de neşet et­ miştir. Aybar Türklye'nin şartlarının Sosyallst Devrim için uygun olduğunu savunmuştur. Aynı şeki lde milli tip bir sos­ yallzm üzerinde durmuştur. Çekoslovakya olaylarına şid­ deti! tepkisi de bundan çıkmaktadır. Parti içinde Aybar'a karşı doğan muhalif grup Aren, Boran etrafında toplanmış­ tır. Bu grubun esas fikri de özetle şunlardır: •Türklye'de hakim üretim biçimi kapltal izmdlr. Kapl­ talizm, sanayii, madencilik, tarım ve çeşltll hizmet sektör­ leri de işlemektedir. Hakim üretim kapltal lzm olmakla be­ raber. Bu az gellşmlş bir kapitalizm şekl ldlr ve emperyalizmin sömürüsü altındadır. Kapitalist sömürüye karşı mücadeleyi yürütecek bir iş­ çi sınıfı mevcuttur. Kendi sınıfının mücadelesi için öz par­ tisini kurup yürütebi l i r. işçi sınıfının l iderliğinde mOcade­ le verilmeli ve aynı zamanda Antl-Emperyalist mücadele de yürütülmelidir.• Yani , Antl-Kapltal lst ve Antl-Emperya­ list mücadelenln beraber yapılması ve işçi sı nıfının 11derliğl esas olarak benimsenmelidir. Aybar ve Aren, Bo­ ran grubunun bu görüş ayrı l ığı parti içinde mücadelenln kaynağ ını teşkll etmiştir. Partideki bu iki grubun mücadelesinden başka diğer grupların da bell rgin mücadelesi olmuştur. Bu gruplar de şunlardır: ·

Sendikacılar Grubu : 1 969 seçlmlerlnde Aybar grubundan ayrı lmıştır. Mad­ di güçler! sebebiyle b i r ağırl ık teşkll etml şlerdir. Sosyalist Kürtçüler Grubu: Bunlar sosyallst düzenin gerçekleştlrllmesl ile muh­ tar bir Kürt devletln l n kurulmasını düşünmüşlerdlr.

1 64


Mili Demokratik Devrim Taraftarları ; Yukarıda kısmen bellrtlldlğl gibi partiden ihraç edllen­ lerle eski komünistler Milli Demokratik Devrim Stratejisi­ ni benimsemlşler ve parti içinde de kısmen taraftar temin etmlşlerdlr. TIP'ln içinde ve çevresinde yürütülen bu mücadelele­ re rağmen TIP'ln Türklye'de komünizmin gelişmesi yönün­ den çok etkisi olduğu lnkftr edllemez. Aşırı sol flklrlerln tohumu TIP içinde atılmış ve yetiştirilen mil itanlar bir gün asıl hocaları olduğu bll inen TIP yöneticilerine ve hocaları­ na karşı çıkacak kadar ilerl gitmişlerdir. Diğer taraftan TIP'ln Türkiye Komünist Partisi ile lltlsakta bulunduğu ve • Bizim Radyo• vasıtaslyle TIP'ln çal ışmaları nın desteklen­ dlğl de bir hakl kattır. Adeta TIP, TKP'slnln legale çıkmış bir şekil olarak kabul edllebi l l r. TIP'ln faaliyet tarihçesini gözden geçirdiğimiz zaman şu durum ortaya çı kmaktadır: 1 960 - 1 965 dönemi ; Bu sürede TI P kendisini kabul et­ tirme ve kendisine tercih olunan komünist ithamından kurtulma gayretini yürütmüştür. Önce Emekçi sınıfının par­ tisi, sonra işçi sınıfının partisi ve daha sonra 1 965'de de Sosyalist Parti hüviyetini ortaya koymuştur. 1 965 - 1 968 dönemi ; Bu sürede partinin hüviyeti, u Bl­ limsel Sosyalist• olarak açıklanıp ilan edi l mlştır. 1 968'den sonraki dönem: Gerçek hüviyetini açıkla­ mış ve faaliyetlerini bu yönde yürütmüştür. Sosyal ist devrim stratejisini benimseyen TIP içindeki, yukarıda durumlarına temas ettiğimiz grupların başlıca hu­ suslyetlerl şu şekllde özetlenebll l r:

Aren -- Boran Grubu : Bunların fikri yapıları, proletaryanın l lderllğlne daya­ nır. Proleterya tarihi lşblrllkçllerl ile mücadeleyi yürütecek ve sonunda proleteryanın iktidarını oluşturacaktır. Bölgecı­ ler ve bilhassa Kürtçülük gellştlrllecektlr. Memleketimizin demokratik bir ülke olman ın sağladığı bütün imkftnlardan azami şekilde faydalanı lacak, kurulan proleterya dlktatör­ lüğünden sonra, devlet yapısının bll lmsel sosyalizme göre tesisi sağlanacaktır. 1 65


Yayın organları şunlar olmuştur: Parti Gazetesi, l!mek Dergisi . Kurtuluş Yolu Gazetesi , Sömürücüye Yumruk, Mahalli Gazeteler. Bunlara bağlı kuruluşlar ve destekleyen gruplar; ·Ankara Sosyalist Gençl ik Ôrgütü , n DiSK (Devrimci işçi Sendikaları Konfedera�yonu) , işçi Birliği,

nu,

Doğu Devrimci Kültür Ocakları, Almanya'da Avrupa Türkiyeli Topl umcular

Federasyo-

Bizim Radyo, Türkiye Komünist Partisi Dış Bürosu• olmuştur. Müesseriyet Derecesi · DiSK üyesi işçileri , KOrtlere ve Alevilere, Kısmen Köylüye, Öğrenci ve Gençl ik Kuruluşlarının Milli Devrim Stratejisini benlmsemlşlerine.

Demokratik

Türkiye Öğretmenler Sendikasınan müessir olmuştur.

Aybar :Grubu : Fikriyatı : • Sosyalist Devrim Stratejisi . Bağımsız Türkiye Sosyalizmi . Emekçi Sınıflar iktidarı, Kapitalist olmayan yoldan, bil imsel sosyalizmin ışığında sosyalist dQzeni kurmak • hususlarından ibarettir. Destek Grupları : · Bağımsız Türkiye Sosyal lstler Birliği, DISK'in etki li tarafları, Doğu Devrimci Kültür Ocaklarının bir kısmı »ndan iba­ rettir.

1 66


Müessediyet Derecesi : Gençlik ve öğrenciler üzerinde ve bilhassa son zaman­ larda çok zayıflamıştır. İ şçiler üzerinde kısmen müessirdir. Köylülere, öğretmenlere ve etnik gruplar üzerinde kısmen etkili olmuştur.

Kürtçüler Grubu : Fikriyatları : Amaçlarına ulaşmada sosyalist faaliyetlerden yarar­ lanmak. Kürt halkının demokratik haklarının kazanı l ması ve ba­ ğımsız bir Kürt devleti kurmak, esasları üzerinde toplan­ maktadır. Destek Grupları : • Doğu Devrimci Kültür Ocakları , Komünist ve Mill iyetçi Kürtçüler, Diğer Komünist Gruplar, Diğer M i l liyetçi, Kürtçü Gruplar, Kürtçü olmayan aşırı Aleviler, Kürt Demokrat Partisi , Yurt dışındaki Kürtçüler•den ibarettir. Müesserlyet Derecesi : Doğulu ve Kürt orijinli olduğunu kabul eden öğrencile­ re, işçilere ve Kürt orijinli olduğunu benimseyen öğretmen­ lere müessir ol muştur.

Sendikacılar Grubu : Fikriyatları : u Sosyalist Devrim Stratejis i , İşçi sı nıfının ekonomi k mücadelesinin siyasi mücade­ leye dönüştürülmesi , Parti yönetiminde söz sahibi olmak, Genel grev hakkını kabul ettirmek· hususlarından iba­ rettir. ıı DİSK Ajansı, Maden - İş Gazetesi

1 67


Lastik - iş Gazetesi, Öncü - işçi Gazetesl •dlr. Destekleyen Gruplar : DISK'e bağl ı kuruluşlar, Bütün aşırı solcu gruplar•dan ibaretti r. Müessedlyet Derecesi : • DISK'e bağ l ı bütün kuruluşlarda, Bazı Türk - iş Üyesi sendikalarda, Bazı bağımsız sendikalarda. Dolaylı şeki lde köylüye • etkisi ol muştur.

TIP'ln memlekette sürdürdüğü sınıfsal ve bölücü, re­ jime matuf çeşitl i eylem ve çal ışmaları sonucu, Sıkıyöne­ tim döneminde 1 971 yılında üç numaralı askeri mahkeme­ ce kapatılmış ve yönetlcl leri çeşitli sürelerde mahkümiyet almışlardır. Kararda parti ve sendikalar için aynen şun­ lar zikredil miştir: • Kanuni yoldan kurulmuş olan TIP'in sevk ve idareciler! sıfatiyle mensup oldukları parti nin gaye ve faallyetlerlnl kanuni yoldan saptırıp, Markslst-Lenlnlst ilke­ lere göre yönetmek suretiyle Türk Ceza Kanununun 1 4 1 / 1 inci maddesindeki suçu işledikleri, b i r siyasi parti olarak, memleket sathında devlet idaresine namzet ve demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurlarından olan bir teşek­ külün, gizil gayelerine ulaşmak için sistemli olarak mem­ l ekette idari düzeni ve tedbl rlerl bozduğu, kanunlara ve bunların tatbikatlarına karşı vatandaşların itimatlarını sars­ tığı, faki rlik ve sömürü edebiyatı yaparak Halkı Demokratik Anayasal düzene karşı çıkmaya teşvik ettiği gibi anarşik ortamın yaratıl masındaki kesif faaliyeti, memleketi tela­ fisi oldukça zor ve büyük badirelere sürükleyip geri kal­ mışlık savaşında en büyük silahımız ve ümidimiz olan genç­ lerimizden pek çoğunun hayatını kaybetmelerine, binler­ cesinin ise Devrimci (ihtilal) uğruna tahsl llerlnden olup, aile yuvalarında tahammülü zor yaralar açmasına. bir çok ailenin sönmesine sebebiyet verdikleri • Buraya kadarki bölümde 1 960 yılından sonra ve siyasi bir parti adında yürütülen çalışmalar özetlenmişti r_ An­ cak komünizmin Türkiye'de faaliyetleri sadece bu parti sı­ nı rları içinde olmamış , çeşitli stratejik ve taktik uygula­ maları , diğer muha l if gruplarda da görülmüştür.

1 68


Milli Demokratik Devrim Stratejisinin Türkiye'da Tatbikatı

Daha önceden de izah edildlği gibi , toplum içindeki çel lşkilerden; Emperyallzm ile halk kitleleri arasındaki çe­ lişkiyi esas olarak ele alan ve bunu çözüml emeye çal ı şan bir komünist stratejisidir. Daha ziyade geri kalmış veye az gelişmiş toplumlar için uygulanmaktadır. Devrim süreci içinde sosyal ist devrime bir zemin hazırlama aşaması ola­ rak izah edi lir. 1 967 yıl ından itibaren Türklye'de tatbik şek­ llne rastlanmıştır. Taraftarları ; sosyalist devrimin, M l l lT Demokratik Devrim olmadan yapılamayacağı, parlamento I· le beraber kitlelerde de mücadele verilmesi gerektiği, top­ rak işgallerinln, öğrenci olaylarının MDD uygulaması ol­ duğunu ifade etmişlerdir. Sosyal lst devrimin olması için önce ül kenin bağımsızl ığa kavuşması gerektiği fikri benim­ senmiştir. Bu stratejinin Marks'a kadar dayandığı söylenmekte i­ se de i l k tatbikatı ve gellşmesi Lenin tarafından sağlanmış ve daha sonra da Mao tarafından geliştirilerek en mükem­ mel şekle sokulmuştur. Bunu i l k defa Türkiye 'de ortaya koyan M ihri Bel l i 'dir. M.D. Devrim isimli kitabında ve çeşitli konferanslarında stratejiyi ifade etmiştir. Sözleri aynen şöyledir: · Emperya­ l izm çağında, bugün M i l li Demokratik devrimin gerçekleş­ tirilmesinde hegomonya ancak mllli burjuvazinin solunda­ ki toplumsal güçlerde, şehir ve köy emekçilerinde olabilir. M.D.D. bütün milli sınıf ve zümrelerin devri midir. Bu dev­ rimin başarıya ulaşması, bu m i l li güçler arasında Devrim­ ci Güç Birliğinin ( M i l li Cephenin) kurulması şartına bağlı­ dır. M i l li Demokratik Devrimin özell iği şudur ki , bu dev­ rim kendi kendine yeter bir bütün değildlr. Ya MDD tamam­ lanacak ve toplum Sosyal ist Devrim aşamasına geçecek­ tir. Yahutta bazı bocalamalardan sonra geriye dönülecek ve karşı devrim galebe çalacaktır. MDD aşamas ı , yukarı­ dan kararnamelerle Ilga edilemez. O halde vesayet altında olan ve feodal kalıntıları bağrında hala barındıran bir ülke olan Türkiye'nin önündeki devrimci görev, MDD'i gerçek­ leştirmektir. O halde bugün Türkiye'de temel devrimci slo­ gan MDD sloganı, tam bağımsız ve gerçekten demokratik

1 69


Türkiye sloganıdır. . . Devrim lşblrllkçl sermaye, bu sınıfın müttefiki olarak ortaya çıkar ve kader birliği durumunda bulunan feodal mütegal l ibeye, taşradaki en güvenillr kayna­ ğı tefeci bezirgan sermayesine karşı, şehir ve köy proletar­ yası , yarı proleter unsurlar, yoksul köylüler, şehir ve köy küçük burjuvazisi, yani bir avuç asalak dışında Teirklye'nln tüm emekçi halkı tarafından yapılacaktır. M i l li bağımsızlık davası burjuva demokratik devriminin bir görevidir. Sos­ yal izm bağımsız bir ülkede olur. Burjuva Demokratik Dev­ rimi, devrimi sosyal izme hazırlayacak olan bir aşamadır. Burjuva Demokratik Devrimi yapılmadan, sosyalizm aşama­ sına geçl lemez. Ancak MDD'le birlikte sosyalizmln propa­ gandası da yapılacaktır. Toprak reformu ile köylü küçük bur juva haline getirilecek ve devrimci adımı atabilmek için şehir ve köy küçük burjuvazisi , şehir ve köy proleteryası i l e aynı cephede mütalaa edilecekti r. Küçük burjuva bü­ rokrasisi yarım milyonluk çok etken bir kltledlr. Devrim çiz glmizl tayin ederken mutlaka hesaba katıl ması gerekir. Bu kitle devrimci ve mill iyetçi bir potansiyele sahiptir . . . Ör­ güt küçümsenemez. Emekçilerin adına lftyık bir sosyalist örgütün kurulması gerekl idir. işçi Partisi çok sınırlı bir ör­ güttür . . . Temel şiar. sosyal izmin teorisini yapmak, sosya­ llst teoriyi benimseyen kadrolar yetiştirmekti r. MDD stra­ tejisi Marksist-leninist kesintisiz devrim teorisidir.• Mih­ ri Bel li bu sözleriyle M D D anlayışını ortaya koymuş ve bu­ nun kimi n tarafından kime karşı yapılması gerektiğini ifa­ de etmiştir. Özetlenirse, memleketimizde çok azın l ı k teş­ kil eden feodal mütegal l i beye karşı bütün emekçi halk ta­ rafından yapılmasını öngördüğü anlaşılmaktadır. Türk sol u ve Aydınlık dergisi etrafında toplanan ve DEV - GENÇ'I saflarına alan MDD taraftarları hareket tarzı olarak; Teorik Eğiti m, Örgütlenme, Demokratik hareketler. Ekonomik sorunlara siyasi yön vermek, esaslarını be­ nimsemişler ve çalışmalarını yürütmüşlerdir. Teorik eğitim ile işçi sınıfında ve fakir köylüde sınıf bll incini yaratmak gayreti gösterilmiştir. Bu bil incin yaygınlaştırılmasında

1 70


DEV - GENÇ mensubu gençler aktif rol oynamışlardır. Ör­ gütlenme çalışmalarında, Marksist-Leninist bir parti oluş­ turulması ve diğer milli grupların teşkilatlandırılmaları is­ tenmiştir. Ayrıca meydana geti rilen her çeşit işçi olayları, köylünün toprak işgaller! ve talebe hareketleri ile de mem­ lekette mevcut rejim aleyhinde bir hava yaratıp, yeni bir düzenin kurulması ve bu düzenin de ancak sosyal ist olabl­ leceğl inancının halka benimsetilmesi gayesi güdül müştür. Ortaya atılan ,Milli•, « Demokratik•, «Tarım Bağ ımsız•. • M i l li Cephe • , sloganları çok mahirane kullanı larak slvll ve asker aydınların desteği sağlanmak istenmiştir. MDD taraftarları ilk defa .. Aydınlık• dergisi etrafında toplanmışlardır. 1 969 yıl ında bunlar arasında bazı lhtl lllflor meydana gelmiştir. Bu ihtilafların esas sebepleri şunl ardır. - Türk solu çevresinde toplanan iki eski komünist Mihri Belli ve Hikmet Kıvı lcı m l ı 'nın l iderl ik mücadelesl , - MDD stratej isinin başarıya ulaşmasında; Örgüt, Temel Kuwet, Destek kuwetleri n , kimler olacağı hakkındaki görüş farklarıdır, diyebiliriz. Ayrıl maya vesile olan diğer bir se­ bep de · Devrim çevresinin• ortaya çıkmasıdır. Bölünmenin neticesinde, «Aydınlık·ı devam ettiren Mihri Bel l i grubu ile • Proleter Devrimci Aydınlık• görüşünü savunan Hikmet Kıvı lcımlı grubu meydana gelmiştir. Ancak H . Kıvılcımlı da daha sonra buradan ayrılarak sosyal ist çevreyi ol uşturmuş­ tur. Bu ayrılmada tarafların savundukları görüş esasları şunlardır. Aydınlık grubun görüşleri : - Sosyal izmin temel ilkelerine uyulması zaruridir. - MDD, kesintisiz Devrim Teorisinin birinci asamasıdır. Proleterya l i derliğinde köylünün desteğinde y�p ı l ı r. Bundan sonra gelecek safha sosyal ist devrim olacaktır. -- Ana görev, işçi sınıfını bil inçlendirme ve kerıdi partisine kavuşturmaktır. Diğer taraftan M i l l i Cı:ıcnenin oiuşması için de çal ışı lacaktır. Milli Cephenin tesi � ı için yapılacak ilk iş, işçi-Köylü ittifakını sağlamaktır . ı��: ı s ı n ı f ı bu cepheni n de öncüsüdür.

1 71


-- Duşmana karşı mucadele, Milli Cephenin öncülü­ ğünde kuçük burjuva radi kallzmln l n dostluğunda yürütül­ mel idir. - Bilinçlenme eylem içinde olacaktı r. - TIP, ancak devrimci bir yönetim ile ve üye yapısının değlşmesiyle işçi sınıfının öz partisi hallne gelebilir. Proleter Devrimci Aydınlık Çevresinin Temel İ l keler! : - Türklye'de işçi sınıfı öncülük yapabi lecek seviye· de ve miktarda değildir. Proleter kitlenin bul unması ve onun da sanayi proleteryası olması gerekir. işçi sınıfının köylülerle olan il işkisinin kalkması lazımdı r. Zira Türkiye ·­ de işçi kitlesinin halen kendi köyleriyle alakası şu veya bu şekilde devam etmektedir. Yani henüz sanayi proleteryan tesis edememiştir. - MDD Milli sınıfların tamamı n ı n katı ldığı bir dev­ rimdir. Devrimcinin görevi ise işçi sınıfının öncüluğO için objektif şartları yaratmaktır. - Proletaryanın öncülüğü bugün mümkün değlldlr. Türkiye'nin mevcut şartları nazara alınarak öncülük görevi asker, sivi l , aydın zümreye verilmelidir. - Proleter devrimci, işçi s ınıfının öncülüğü için gerekli olan objektif şartları hazırlamalıdır. - ideolojik bil inçlenme sağlanmalıdır. - TIP hiç bir zaman proletaryanın öz örgütu olamaz. Birbirlerinden ayrı l ı k arzeden b u görüşler sebeblyle PDA grubu Aydınlık çevresini ve M. Bel l i 'yi sola sapmakla suçlamıştır. Aydınlık çevresi de P. Devrimci Aydınlık gru­ bunu sağa sapmakla itham etmiştir. ihtilafın esas kaynağı da asker, sivi l , aydın kesimine verilen önemdir. Mihri Bel l i bunu şu şekllde ifade etmiştir: · Ordunun içinde hakim olan Kemalist unsurlardır. Bunların bir çoğu daha sosyal lstl lğln farkında değillerdi r . . . Bizim için şöyle bir alternatif olmal ı ; herhalde ordunun içinde Markslst-Leninlst düşüncede in­ sanlar yaratmak, güçler yaratmak konusu olmal ı . Bizim dı­ şımızda yani, Marksist ve Lenlnistlerin dışında bize en ya­ kın güçtür. ( Devrim çevresi ) . Demokratik devrim çizgisi bizim asgari programım ız­ dır. O bütün içinde bir aşamadır. Kemal istlerle bizim müş-

1 72


terek tarafımız şu andaki programımız bakımından mllşte­ rek tarafımızdır. Hepimizi Kemalist cepheye çağırıyorlarsa, yani müş­ terek aşamada Milli Demokratik Devrimi taleplerine uy­ gun program hesabına birleşme alanından çağı rıyorlarsa, herkes kendi klmllği ile katı l mak Qzere yani Marksist, Le­ n lnlst olarak, Kemalist devrimci olarak katıl mak Ozere bu anlaş ı l ı r, bu olur.• M i l li Demokratik Devrim stratejisinin uygulanmasında etkin rol oynayan DEV - GENÇ teşkilatının Qzerinde bir neb­ ze durmak gerektir. DEV - GENÇ Ara l ı k 1 965 tarihinde Fikir Kulüpleri Federasyonu adıyla kurulmuştur. Başlangıçta TIP'ln ve dolayıslyle Aybar Aren, Boran etkisinde kalmış, TIP'ln adeta bir yan kuruluşu durumunda faaliyet gösteril­ miştir. 1 969 yılı Kongresinde Yusuf Küpel i genel başkan ol­ muştur. M i l li Demokratik Devrim Stratejisini benimseyerek aktif eylemlere yöneldiler. ilk eylem olarak Amerlka'nın Ankara Büyükelçlsi Komer'in otosu Orta Doğu Teknik Üni­ versitesinde yakıldı. Bi lahare Akhisar ve Ôdemlş'te tutün köylüsü mitingi tertiplendi. Daha sonra Atakan ve Güllüce köylüleri toprak işgalinde bulundular, Altıncı Filoya direniş mitingi tertiplendi. Taksim mitinginde iki ölü verdiler. Sin­ ger grevi desteklendi . lstanbul'dan Ankara'ya antl-emper­ yal l st yüruyüşü tamamlandı. Ankara, lstanbul ve lzmir'de çeşitli üniversite işgaller! ve boykotları yürütüldü. Çeşitli işçi olayları, fabrika boykotları ve işgall eri organize ve tat­ bik edildi. Ekim 1 969'da gruplar arasında çok çekişmeli ge­ çen bir kongre yapı ldı. Doğu Perinçek Grubu ile çarpışıldı. Genel Başkanl ığa Ati lla Sarp getirildi ve yeni bir tüzük de­ ğişikliği ile Türkiye Devrimci Gençlik Federasyonu (TDGF) diğer bir ismiyle DEV - GENÇ adını aldı . Bu sırada aydınlık çevresi parçalanmış, Proleter Devrimci aydınlık ve Sosya­ list ayd ı n l ı k grupları ortaya çıkmıştır. 1 970 yıl ı 1 5-1 6 Hazi­ ran olaylarında DISK'in yanında aktif rol oynadı . 1 970 yılı kurultayında yönetimi « Silahlı Halk Savaşı • verilmesi ta­ raftarları olanlar ele geçirdi ler. Genel Başkan Ertuğrul Kürkçü oldu. i l k hedef olarak Halk Savaşını başlatmak ve örgütlerini de savaş içinde geliştirmeyi seçti ler, Toplu gös­ teriler ve kitle hare ketlerinin devrinin geçtiğini, silahlı mil-

1 73


cadele safhasının başlandığını iddia etmekteydiler. iç sa­ vaş işaretlerini bQtQn Qlkeye yaymak ve gQç kazanıldıkça da kırsal bölgelere doğru kaymak düşüncesindeydiler. Bu fiki rle hareket ederek Türkiye Halk Kurtuluş Partisi ve Tür­ kiye Halk Kurtuluş Cephesi örgütlerini kurarak çeşitli ted­ hiş faaliyetine yöneldi ler. Kı rlardan hareketle şehirlerin fethini düşünmüşlerdir. Yapılacak şehir ve kır gerilla savaşı için memleket şartları­ na göre hareket etmeyi tasarlamışlarsa da, toplumu tanı­ madan giriştikleri eylemleri sonuçsuz kalmıştır. Türkiye Halk Kurtuluş Partisi ve Türkiye Halk Kurtuluş Cephesinin kurucularının başında gelenleri, Mahir Çayan, Ertuğrul Kürkçü, Münir Ramazan Aktolga ve Yusuf Küpeli'­ d i r. Bunlar Dev-Genç mensubu idiler. Ocak 1 971 'de bu ör­ gütlerin temelini attılar. THKP; Markslst-Leni nist ihtilalci hareketi nin politik ve öncü gücü idi. THKC'de; Silahl ı mü­ cadeleyi yapacak olan vurucu gücü teşkil ediyordu. Bun­ ların i l k ve bel irgin eylemleri, İsrail Konsolosu Efraim El­ rom'u kaçırmak oldu. ilk hedef şehir geril lacı l ığını yaymak­ tı. Parti teşkilatını sağlamlaştırarak iki nci hedef şehir ge­ rillacıl ığının yanında kır gerillasına başlamaktı. Daha son­ raki hedefleri ise, geri l l a güçlerini düzenli orduya dönüş­ türmekti. Memleket şartlarını bilmeyen azı l ı komünistlerin de­ vaml ı tahrik ve telkini ile her biri kendisini bir Castro, Mao, bir Guavera gören bu kişiler; sapık ideoloji lerinin tatbiki­ ne yöneldilerse de mil letlmizln sağ duyusu onların korkunç emellerinin tahakkukuna imkan bırakmamıştır. Türkiye Halk Kurtuluş Partisi ve Türkiye Halk Kurtuluş Cephesi mensup­ larının yakalanan üyelerinin yapılan sorgularında bunlar; Yurt dışı ile irtibat halinde oldukları n ı , Yurt dışından silah vesair getirdiklerin i , Üç beş kişilik hücreler halinde çal ıştıkların ı , anlatmış­ lardır. Görüldüğü üzere Dev-Genç ve bunun devamı şeklinde ortaya çıkan Türkiye Halk Kurtuluş Partisi ve Türkiye Hal k Kurtuluş Cephesi , bidayette TİP'in içinde yeşermiş ve daha sonra ihtilal hareketine yol açacak eylemlere yönelmişler-

1 74


dir. Fikirleri bir formül şeklinde ifade edi l i nce özetle şun­ lardı r : dir.

M i l li Demokratik Devrim Stratejisini benimsemişler-

Komünizme giden yolu açacak, Milli Demokratik Dev­ rim Hükümetini kurmak istemişlerdir. Bilahare komünizm kuruculuğuna geçişi düşünmüşler­ dir. Bu maksatla da; - Gençliğe Marksist-Lenlnist bil inç vermek ve bu bl­ l i nce göre teşkl latlandırmak. - Gençlik kanal ıyla da işçi ve köylüyü mek,

bil inçlendir­

- Cephe faaliyetl erini yürütmek, - Prol eteryanın öncülüğünde köylüyü temel güç alan, uzun bi r halk savaşı ve kırsal bölgelerden hareketle şehir­ lerin alı nması, çal ışmalarını planlamışlar ve tatbikine uğ­ raşmışlardır. Bunlar Yüksek Tahsil Gençliği üzerinde müessir olmuş­ lar ve liseli öğrencilere de el atmışlardır. Bütün işçi olay­ larına katı lmışlar ve işçiyi tahrik etmişler memleket eko­ nomisi nde binlerce li ral ı k zarar doğmasına sebep oldukları gibi, işçiyi ve onun etken si lahı grevi her zaman kendi yön­ lerinde kul lanmak istemişlerdir. Diğer taraftan çeşitli köy­ lü hareketleri ve toprak işgaller! de yine bunların teşvikiyle olmuştur. Özellikle halkının Kürt olduğunu düşündükler! köyl er üzerinde çal ışmışlardır. Türkiye Halk Kurtuluş Partisi ve Türkiye Halk Kurtuluş Cephesi gibi M i l li Demokratik Devrim stratejisini benimse­ yipte bunun tatbik şekli bakımı ndan değişik yol lar izleyen diğer örgütlere de temas etmek faydalı olacaktır.

Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu : Gizli bir komünist geri l la örgütüdür. Mensupları An­ kara ve lstanbu l 'da Üniversite muhitinde üslenmişlerdlr. 1 970 yılı içinde teşkilatlanmaya başlamışlar ve 1 971 yılı başlarında da ortaya çıkmışlardır. Devaml ı suretle Aşırı Sol neşriyatın etkisi altında bulunan gençler, ideolojik yön­ den yeteri şekilde olgunlaştıklarını düşünerek kanun yol la-

1 75


rı ile i ktidara ulaşmanın mümkün olmadığı kanıslyle hare­ kete geçmişlerdir. Bu maksatla tercih edilen silahl ı müca­ delenin i l k eğitimlerini yurt dışında gördükten sonra Anka­ ra'da Deniz Gezmiş, lstanbul'da Nahit Töre ve arkadaşları yeni bir çal ışma yolu ortaya koyarak tatbike yönel mişlerdir. Bunların uygulamak lstedlklerl çal ışma; önce şehir gerl l l ası sonra kır geri l lası ve daha sonrada topl u savaş şeki ldir .Bidayette şehir ve kır gerl l lası beraber planlan­ mış, şehir geri l lacı lığı önce tatbik edilmiştir. Daha sonra Sinan Cemgl l ve arkadaşları da Malatya'da Akçadağ bölge­ sinde kır gerillası uygulanmasına teşebbüs etmlşlerdlr. Kararların topluca al ındığı bir örgüt olup, liderlerin seçimi şartlara göre ve eylem içinde yapılmıştır. Asıl mücadele alanı olarak kırsal bölgeler benimsenmiştir.

Türkiye ihtilalci işçi Köylü Partisi (TllKP) : 1 971 yıl ında Doğu Perinçek tarafından kurulmuştur. Daha önce bir nebze temas edildiği gibi Doğu Perinçek Türkiye işçi Partisi ve Fikir Kulüpler! Federasyonunda bu­ lunmuştur. Sonraları M ihri Belli tarafı ndan ortaya atılan Milli Demokratik Devrim stratejisini benimsemişse de bi­ lahare M. Bel l i ile de ihti lafa düşmüş ve proleter Devrimci Aydınlık grubunu oluşturmuştur. Devrimci mücadelenin il­ legal bir parti ile başarılacağına inanmış ve Ocak 1 971 yı­ l ında bir grup taraftarıyla bu partinin nüvesini meydana ge­ tirerek başa geçmiştir. işçi-Köylü ittifakına dayanan halk diktatörlüğünün ancak silahlı halk savaşı ile sağlanacağına i nanmıştır. Partisinin işçi-Köylü zümresi içinden halk or­ dusunu meydana getireceği bu ordu ile de hakim zümresi­ nin ellndekl ordunun parçalanarak yok edeceği ve bütün ülkede ihtllalin bir zaferle sonuçlanacağını savunmuştur. Teşkilat olarak Ankara, İ stanbul il Komiteleri , Ege, Doğu ve Güney Doğu Bölge Komiteleri kurulmuştur. Ayrıca Ege bölge komitesine bağlı olarak İzmir, Söke ve Muğla alt ko­ miteleri de teşkil edilmiştir. Bunlardan ayrıca bazı görev hücrelerinin teşki li de sağlanmıştır. Aynen Mao'nun; çal ış­ ma tarzı ve sonraki düzenin teşktl l hususundaki görüşleri benimsenmiştir.

1 76


Partinin l lerl gelenlerinin yakalanmasından sonra da­ ğı lma tehlikesi geçirmiş ve bundan ayrılan lbrahlm Kaypak­ kaya ve arkadaşları • Marksist-Leni nist Türkiye Komünist Partisi •ni oluşturmuşlardır. Türkiye lhtilalcl Marksist-Lenlnist Komünist Partlsi'nln Filistin Demokratik Halk Kurtul uşu Cephesi i l e l l işkl l l ol­ duğu bunların yayınlarından anlaşılmıştır. TllKP mil itanları Filistin'e giderek bir işbirliğine yönelmişlerdir. Bu arada Irak ve Suriye Kürtleriyle de temaslarda bulunmak, birbir­ lerini halklarının öncüleri olarak tanımak, toplantılar ter­ tipleyerek görüş teati lerinde bulunmak, yayın organların­ dan birbirlerini faydalandırmak, hususlarında anlaşmak gibi şekillerde zuhur etmiştir. Ancak Fil istin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi mensupları prensip olarak kendl lerl ne yardı mcı olanlarla il işki kurduklarından ve TllKP'sinden de bir yardım ummadıklarından bu işbirliğine pek kıymet ver­ memişlerdir. Bu durumu nazara alan Tl lKP mensupları bi la­ hare ELFETİ H ile yakın ilişki kurulması ve en az eğitim ba­ bında onlardan faydalanılmasını arz etmişlerdlr. Bu arada Irak ve Suriye Kürtleriyle de temas edip işbirliği imkanla­ rını araştı rmışlardır. Bunlar Mao'cu görüşe sahip olup Doğu Perinçek ve ar­ kadaşlarını tutucu ve burjuva eğilimli olmakla suçlamışlar­ dır. Malatya, Tuncel i , Diyarbakı r ve Si irt'te maha l l i komlte­ ler kurmuşlar, lstanbul 'da da il komitesini teşkil etmişler­ dir. Türkiye'yl yedi bölgeye ayırarak sabotajlar planlamış­ lardır.

Ant Çevresi : Ant dergisi etrafında toplanan Markslst-Lenlnlstlerln ol uşturduğu bir gruptur. Türkiye'de; Marksist-Leninlst i l ke­ leri yaymayı ve bu maksatla da örgütlenmeyi teşvik gaye­ siyle çal ışmıştır. Daha ziyade Türkiye'de Aşırı Sol gruplar arasında bir birliğin sağlanması için uğraşmıştır. Proleterya­ nın her türlü, legal ve il legal imkanlariyle eyleme geçme­ sini istemiştir. Yapılacak mücadele sonunda Marksist-Lenl­ nlst devrimin gerçekleştirileceğine inanmışlardır. Daima ve ısrarla yürüttüğü geri l lacılıkla alakalı yayınları , M ı l itan gençl iği çok etkilemiş, Türkiye'de kanuni yol larla i ktidara

1 77


ulaşı lmasının mümkün olunamayacağı kanısına varmalarını sağlamıştır. Bu neşriyatın sonucu militanlar, peyderpey ve yurtdışında muhtelif örgütlerde geril lacı lık eğitimlerine başlamışlardır. Eğitimini tamamlayan m i l itanlar etrafların­ da vurucu güçler teşkil ederek çeşitli şehir ve kır gerllla­ sı uygulamalarına geçmlşlerdlr. Derginin tesir sahası geniş olmuş ve zamanının bütün grupları bunun tesir ve telkini altında kalmıştır.

Sosyallst Çevresi

:

Daha öncedende izah edildiği gibi M i lli Demokratik Devrim Stratejisini benimseyen grublar arasında doğan ih­ tilat sonunda Hikmet Kıvı lcıml ı 'nın taraftarları bir süre Mih­ ri Belli karşısında yer almışlardır. Ancak bilehare bunlar Aydınlık ve Proleter Aydınlık grublarından da koparak, ken­ dileri mücadelelerini yürütmüşlerdir. H i kmet Kıvılcıml ı 'nın Liderl iğinde çalışan bu grub esas olarak Markslst-Leninist prensiplere bağl ı kalmıştır. Lider H i kmet Kıvı lcıml ı kendi­ sini Türkiye komünist partisinin dalma mlrascısı olduğunu savunmuştur. Mi litan grubları kendisine bağlayabi lmek dü­ şüncesiyle zaman zaman tavlzkar davranmıştır. Daha önce kurduğu Vatan Partisini canlandırmak için uğraşmıştır. Es­ ki Vatan Partisi taraftarlarıda onun yakın destekcisi olmuş­ lardır.

Devrim Çevresi : Ülkemizde « Devrim • gazetesi etrafında toplanan bir grup tarafından meydana gelmiştir. Daha önce izah edllen · Milli Devrimci Kalkınma Yol u » taktik ve stratejisini uygu­ lamak istemişlerdir. Bu stratejisinin gereği olarak : - Temel güç ordu, aydın, gençlik kabul edilmiştır. tir.

- Bu zümrelere teşkilatlanma çalışmaları yöneltilmlş-

- Parlamento dışı muhalefet taktiği uygulanıp, mev­ cut parlemento nizamının işlemediği, bir askeri darbenin gerekli olduğu fikrinin benimseti lmesine çalışılmıştır. - Hedeflerine uygun olan ve gerilla eylemleri de da­ hil her türlü davranış bunlarca desteklenmiştir.

1 78


- Sendikalar, basın üniversite maksatları paralelinde kul lanılmıştır. 1 968 yılından sonra bel i rgin şekilde ortaya çıkan ·bu grup genel likle : Komünist ve çeşitll gençlik kuruluşları arasında taraf­ tar bulmuş ve onları maksatları paralel inde istismar etmiş­ tir. Güçlü bir kadro meydana getirmiştir. TÖS mensubu öğretmen camiası üzerinde etkenlik ya­ ratmıştı r. Entellektüel kitlenin sempatisini kazanm ıştır. Veni Sol Harekitı : 1 968 yılından sonra bel irgin şekilde ortaya çıkan ve başta Avrupa ülkeleri olmak üzere Dünyanın d iğer muhte1 if ülkelerinde de zuhur eden gençlik akımına verilen bir isimdir. Önce Almanya ve Fransa'da ortaya çıkmış ve bi­ lahare diğer ülkelere yayı lmıştır. Memleketimizde de buna benzer bazı gençlik hareketleri olmuştur ve halen olmakta­ dır da. Yeni sol hareketinin temeli de yine Marksist fikirlere dayanmaktadır. « Sosyalist Alman Gençliği• teşkilatının i le­ ri gelenlerinden birisi Yeni Sol hakkındaki görüşünü şu söz­ lerle ortaya koymuştur: · Biz ideolojik esasları n ı ; ekonomik bakımdan Marks'ın öğretisinden, Dialektiğlnl Lenin'den, ik­ tidara gelmenin ihtilalci metodlarını gösteren ve yeni sınıf­ ların doğmasını önlemek için devaml ı şekilde devrimleri tazeleyen Mao'dan ve Markus'dan alan bir Devlet ve toplum şekli düşünmekteyiz.• Herbek Markus isimli bir yahudl tarafından geliştiri­ len bu akım esas itibariyle devamlı değişmeyi arzulayan bir görüştür. Tamamen her türlü otoritenin karşısındadır. H. Markus : • Rasyonel bir teknoloji k sebebiyle ister Ka­ pitalizmde isterse komünizmde olsun endüstri leşmenin son safhasına ulaşı ldığında bütün toplumsal güçler birbirine ke­ netlenmektedir. Bu durum ise düşünce, vicdan, ekonomik ve siyasi hürriyeti sınırlandırmaktadır. Bunu değiştirmenin 'tek yolu , yeni bir hürriyet ve demokrasi anlayışının ortaya

1 79


çıkarılmasıdır. Bu hürriyet ve demokrasi anlayışı ise, an­ cak temeli Sosyalizm olan, Hümanist ve akılcı bir teoriye dayanabil ir. Hedef yeni bir düzen meydana getirmektir. Gençl ik bu yolda mücadele etmektedir. Bugünkü ileri cemiyetlerin gençllğlnde, DstOn refah ve bolluğun sağladığı bir bunalım olduğu gibi geri kalmış ül­ kelerin gençl i klerinde de ters yönde bir hareket vardır. Ge­ ri kalmış ülke gençl lğ1 bu durumdan kurtulmanın çabasını güderken ileri cemiyetlerde de gençl i k refahın sarhoşluğu­ na dalmıştır. işte çeşitli ve aksi yönlerden gelen hoşnutsuz­ luklarda bazı tahri klerle mevcut rejim aleyhine kanallze edil mek istenmektedir. Bu sebepledir ki , · Yeni Sol • hare­ keti her toplum gençl iği üzerinde etkin olmuş ve taraftar te­ min etmiştir. Almanya, Fransa ve diğer batı ülkelerlnde ge­ l işen bu yeni sol anlayışı ıbize de girdiği gibi Demirperde ülkesi gençl iğine kısmen sirayet etmiştir. Ancak bunların ortaya çıkma şekilleri, yukarıda bel irtildiği gibi değişik fak­ törlere dayanmaktadır. Batıdaki faktör; genel likle kapitallz­ m i n yıkılması ve modern sanayi toplumuna karşı cephe al­ maktı r. Ancak Demi rperde ülkelerindeki gençl i k hareket­ lerinin faktörü de, rejimi yumuşatmak arzusuna dayanmak­ tadır. Biz de ise her ikisinden de farklı bir faktör hakim ol­ muştur. Bu da doğrudan doğruya bir komünist düzenin ku­ rulması arzusudur. Hareketlerin faktörleri çeşitli olmakla beraber değişik ülkelerdeki tatbikatlarında bazı müşterek hususiyetlere rastlanmaktadır. Bu hususiyetleri ise şu şeklide bellrtllebl­ l i r: Yeni sol gençl i k hareketleri tamamen her türlü otori­ teye ve siyasi parti lere karşıdır. Bunların mevcudiyetleri istenmemektedir. Bütün faaliyetler, kurulu düzene karşı ihtilale! protes­ to hareketleri şekl i nde cereyan etmektedir. Yani mevcut düzeni lhtl lftlci eylemlerle yıkmak fstemektedlr. Amaçları­ na mutlaka bu yolla ulaşacaklarına inanmaktadırlar. Doktri nleri, Marksizm, Maolzm, Anarşizlm ve Gerllla­ cılık doktrinlerine dayanmaktadır. Temel güç gençli ktir. Yani Üniversite öğrencilerine, or­ ta öğrenim talebelerine ve kısmen de işçi gençlere hltabet­ mektedlr. Genelllkle gençleri cezbeder.

1 80


Fiziki şiddet kullanı lmasını istemektedir. Eylemleri kendiliğinden ve aniden zuhur eder. Yeni sol hareketinin ilk defe ortaya konuşu, teşkllftt­ l ı bir tarzda olmamıştır. i l k çıkışı i l e bugünkü durumu ara­ sında bazı değlşlklikler mevcuttur. Bu sebeple yeni sol, ge­ çirdiği merhalelere göre kısımlara eyrıleblllr : Şöyle ki :

Birinci safha hareketler! : İ l k tezahür ediş safhasıdır. Başlangıçta plansız ve fab­ rikalar işgal etme, zabıta kuwetlerlyle çarpışmıştır. Faali­ yetle alakalı kararlar bu safhada, faaliyet sahasında al ın­ mıştır. Gösteriler yapma, binalar ve fabri kalar işgal etme, zabıta kuwetleriyle çarpışma şeki l lerinde kendisini ortaya koymuştur. Tam şuursuz ve şaşkın toplum manzarası taşı­ mıştır, gel işigüzel hareketlerle tebarüz etmiştir.

iki nci safha hareketleri : Bi rinci safhada yürütülen faallyetlerde, faal iyetin yü­ rütülmesi ve karşılaşılan durumlar i l e ulaşı lan sonuçlar na­ zara alınarak, liderler tarafından gayelerin ve saptanacak stratejilerin bir formüle bağlanması ihtiyacının duyulduğu safhadı r. Hareket liderleri, mevcut güçlerini bir siyasi ama­ ca çevirmeye uğraşmışlardır.

Oçüncü safha hareketleri : Liderler, teşkilat ve disiplin yokluğunun mahzurlarını görmüşler ve bazı yerlerde, ihtilalci kitle partileri hal inde teşkilatlanma yoluna gitmişlerdir. Aynı zamanda komünist, Maoist ve Trockylst tipteki teşkilAtlarla da işbirliğine yönel­ mişlerdir.

DördüncO safha hareketleri : Yeni sol ; başlangıcında ve uzun süre kitle hareketleri­ ne yönelmiş iken, zamanla durumunda değişme yapmış ve küçük tedhiş gruplarlyle çalışma şekline dönmüştür. Yer­ altı çal ışmasına yönelen bu gruplar terör hareketlerine baş­ lamışlardır.

1 81


Görüldüğü gibi başlangıcında, herhangi bir otorite ve teşkilatı tanımayan yeni sol zamanla teşkilatlı gruplar ha­ line dönüşmüştür. Ancak henüz düzenl i bir teşkilat yapısı­ na da ulaşamamıştır. Yeni solun genel stratejisi şu şeki lde formüle edilebi­ lir: · M evcut otoriteyi zayıflatmak için her şeyi yapmaya çal ışmak.• Yani her türlü yolun izlenmesi şekli benimsen­ miştir. Stratejinin uygulanması ise değişik taktiklerle olmaktadı r : Mesela : Oturma grevleri , Derslerin boykotu, Derslerin ınkıtaa uğratılmas ı , Çeşitli yerlerin işga l i , Çeşitli yerlere tertiplenen saldırılar, Ani saldırılarla şok tesiri yaratmak, Yetkili zabıta makamlarını tahrik etmek, lşyerlerinde disiplinsizlikler meydana getirmek. Adli ve zabıta organlarını korkutmak için tehditlerde bulunmak. Yeni solun bu taktik uygulamalarında bazı ihtilaflı görüş ayrı l ıkları doğmuştur. Bazıları körü körüne eylemler yapmayı uygun bulmamış, bunun yerine, iktisadi , sosyal ve siyasi alanlara, hükümet organlarına, ün iversite ve kamu­ oyuna sızma metodunu il eri sürmüştür. Diğer tarftan yeni sol başlangıçta, tamamen bir talebe hareketi olarak üniversitelerde vukuu bulmuştur. Ancak za­ manla bu durum yaygınlaştırılmış ve orta öğrenim öğren­ ci lerine de si rayet ettiği gibi , ayrıca toplumdakl bazı entel­ lektüel kişi leri de kendisine katmak cihetine gitmiştir. Bu­ nun yanında işçllere de el atmış, çok mahdutta olsa işçiler arasında ve bilhassa genç işçilere kısmen etkili olmuştur. Diğer taraftan ordu üzerinde de durulmuş, ordu aleyhine kampanyalar açılmış, askerl ik hizmetlerinin gençler tara­ fından reddedilmesinin sağlanmasına uğraşılmıştır. Asker arasında fesatl ık çıkarı lmasına çalışılmış ise de pek etken ol unamamıştır. Yeni sol hareketlerin! yöneltecek bir merkez tesis ede­ memiştir. Çeşitli mil letlerde vaki tatbi katlarda irtibat, genel-

1 82


ilkle münferid zlyaretler ve yayın teatllerl şeklinde cere­ yan etmiştir. Aynı şeklide bu hareketlerin bel irli bir mali kaynakları da olamamıştır. Gellrlerinin esasını mensupları­ nın mali katkı ları ve broşür satışları teşkil etmiştir. Ancak genellikle toplanma ve yayın yapma işlerinde, üniversitede­ ki imkanlarından parasız olarak faydalanmışlardır. Yeni Sol'un yukarıda izah edilen ve Avrupa'da görülen tatbikatının memleketlerlmlze sirayet ettiği bilhassa sı kı­ yönetim arifesindeki olaylardan ve 1 975 y ı l ı sonunda baş­ layan hadiselerden anlamaktayız. 1 971-1 972 yıl larına görü­ len terör hareketleri de, Yeni Sol'un şiddeti savunan Trock­ yst ve Maoist grublarının hareketine benzeti lebilir. Bu gün içinde aynı görüş i leri sürülebll lr. Daha önce izah edilen Parlemento dışı uygulamaları da aynı tarz hareketin başka bir tezahürü olarak düşünülebilir. Konun.un başında izah edildiği gibi bu hareketin faktörü çeşitll ülkelerde değişik­ tir. Bizdeki de doğrudan doğruya komünist düzenin kurul­ ması faktörü esasına bağl ı kalmıştı r. Komünizmin meml eketimizde uygulamasının izahını yaptığımız bu bölümde bir nebze anarşizlmden bahsetme­ nin faydalı olacağı düşünülmektedir. Zira bu husus ülkemiz­ de geniş çapta tatbik edllmlştlr.

Anarşizm : Devletin ortadan kaldırı lmasını savunan bir ideolojldlr. Yani mevcut iktidarın sistem l i bir şekllde yıkılması faali­ yetidir. Ü l kemizde bil hassa 1 969-1972 yılları aras ında cere­ yan eden olaylar Anarşizmin örneğidir. Anarşizm; Devlet ve devletin gerektirdiği bütün nizam ları , ayrıca din ve aile mefhumları nı tamamen reddeder ve bunların ortadan kal­ dırı lmasını savunur. Bu ideolojiye göre hükümetler, çoğun­ luk kitlenin, azınlığı ezme vasıtasıdır. Devletin herhangi bir şeki lde mutlaka kaldırı lmasını ister. Alexander Berkman'ın Anarşizm için savunduğu fiki r­ lerin bazıları şunlardır : «Zorlamanın olmadığı bir hayat ta­ bii ki hürriyet anlamını taşımaktadır. Zorlama veya cebir­ den mezuniyet. size en uygun hayata yönelme şansı de­ mektir. Böyle bir hayatı hürriyetimizi engelleyen ve haya­ tımıza müdahale eden müesseseleri , sizi hakikaten arzu

1 83


edeceğinizden farklı şekl ide hareket etmeye zorlayan şart­ ları bertaraf etmeden süremezsiniz. Bu müessese ve şartlar nedir? Hepsinden önce tabii ki hayatınızı en fazla ihlal eden, serbestçe faaliyetinlzl tehlikeye düşüren veya önleyen; hür­ riyetinize müdahale eden ve seçeceğinizden farklı tarzda yaşamaya sizi zorlayan şey. Yani hükümet. Anarşizmin manası ise, hiç kimseni n toprağa ve istih­ salde kul lanı lan makinel eri tekeline almasına müsaade edil meyeceğidir. Yani hayat kaynaklarının özel mülkiyetine daha fazla tolerans gösterilmeyecektir. Bazı kimselerin komşuları, çocukları için ekmek bulamazken, birçoklarının hayat boyu kull anabileceklerı miktardan daha fazlasına sa­ hip olmaları en büyük suç olarak kabul edilecektir. Yani herkes sosyal serveti paylaşacak ve herkes bu servetin sağlanmasına yardım edecektir. Bu suretle görüyorsunuz ki hükümetsiz yaşama, aynı zamanda tekelciliğin ve istihsal ve dağıtım vasıtalarının şahsi mül kiyetin i n ortadan kaldırılmasını da göstermekte­ dir. Hükümet ortadan kaldırıldığı zaman onun desteği ve himayesi olmaksızın yaşamayacağı ndan maaş esareti ve kapitalizm de onunla beraber gitmelidir. Hükümetin yerine hürriyetin bulunacağı şartların hakim olduğu böyle bir sis­ tem Anarşi olacaktır. Kullanmada eşitl iğin özel mülkiyetin yerin i alacağı sistem ise komünizm olacaktı r.• Görüldüğü gibi Anarşizmin sonu komünizme ulaşmak­ tadır. Ülkemizde yürütülen bütün anarş i k olayların da he­ defi mevcut nizamı yıkmak ve komünizmi tesis etmektir. Memleketimizde 1 960 yıl ında başlayan ve Anayasanın sağladığı geniş hürriyet imkanları içinde komünizm faali­ yetleri kısa bir sürede ülkemizi yaşanmaz bir ortama sok­ muştur. Çeşitli şeki l lerde ele alınan çeşitl i toplumlar ülke­ mlzde memnuniyetsiz kişiler olarak yaratılmış ve mevcut nizamın yıkılması yolunda bi lerek ve bil meyerek bir müca­ dele ortam ına iti lmiştir. Komünist ve anarşistlerin yoğun faaliyet ve tahrikleri sonucu, ülkemiz tehllkell bir yola sü­ rüklenmiştir. Her gün yeni hadiseler tezgahlanmıştır. Fab-

1 84


rikalar çeşitli şeki llerde çal ışılmayacak duruma sokulmuş, sayısız işgal, boykot v.s . olaylar ülke ekonomisini çökert­ me safhasına ulaştırmıştır. Üniversitelerimiz anarşi yuva­ ları hal ine geti ri lmiş, öğrencilerimiz eğitim dışına atılmış­ tır. Henüz buluğ çağına ermiş, Anadolumuzun temiz çocuk­ ları, ta orta okul sıraları nda kandırılıp, beyinleri kanla, kin­ le yoğrulmuştur. Her gün gelişen olaylar, adam kaçırma­ lar, banka soyup, insan öldürmeler artık memleketimizi ta­ hammül haddinin son safhasına getirmiştir. Ülkemizin böy­ lesine karışması tabii ki komünistlerin yürüttükleri plan l ı bir çalışmanın eseri idi v e onlar hallerinden memnundular. Bütün arzuları bir iç harbin çıkması ve kardeş kardeşi kes­ mesiydi. Ancak bu kötü ahvalde, sağ duyusu hakim olan olan mil letimiz ve onun şerefli ordusu bu gidişe, Dur, de­ mesini bilmiştir. 1 2 Mart 1 971 'de verdiği muhtıra ile bölü­ cülere , anarşistlere ve komünistlere gereken ihtarını yap­ mıştır. Maocuların, Ho Şi Minhcilerin, Lenincilerin, Marks­ cıların, Trockycilerin ve Kastrocuların memleketimizi par­ çalama gayretlerine set çekilmiştir. Korkunç pençesini gençl iğe takan komünistl er, okul ları silah deposu haline getirmiş, canilerin barınağı hal i ne sokmuştur. Türk ordusu­ na silahını doğrultan Mao'culara, Kastro'culara, Lenln'clle­ re ve bunların çıkardıkları olaylara •Orta Doğu Savaşı • ve savaşlarının öncüleri deniyorken, şehit edilen erlerimiz için de • Ne şehit ne gazi , pisi pisine giden Niyazi • ifadesi­ ni kullanıyorlard ı . Bunlar adeta basında alkışlanıyorlard ı . Birer kahramandı lar, ihanet her tarafta kol gezer duruma gelmişti . Üniversite muhtariyeti ise adeta komünistlerin koruyu­ cu meleği idi. En masum öğrenci isteklerinin anarşiye dön­ mesi için birkaç saat kati gelmekteydi . işçilerin en tabii istekleriyse , kolaylıkla ve çeşitli tarzda kanunsuz işçi ha­ reketleri şekline dönüştürülmüştür. Kulelere kızı l bayrak­ ları çekilirken sokaklarda da Enternasyonal marşları söy­ lenmesi cüretlerlnin en son aşaması ol muştur. Ülke tam bir uçurumun eşiğine getirilmiştir. Basındaki kasıtlı propa­ gandalar ise mil letimizin gözünü adeta bağlam ıştı r. Neşri­ yat olayları tamamen tahrif edip, milletimizi al datıyordu. Mesela 24 Mayıs 1 970 tarihli Akşam gazetesinde Şefik

1 85


Kuseyrloğ lu hakkında şöyle denl lmlştlr: • Bu cinayet serma­ ye politikacı larının , Türk kamuoyuna yansıtmaya çalıştıkla­ rı gibi, ünlversltelerdekl bir sağ sol çatışmasının sonucu değildir. Üniversitelerde bağı msızlıktan, Anayasanın uygu­ lanmasından ve sömürünün sona ermesinden yana olan gençler, sinsi bir plan gereğince katliama tabi tutulmakta­ dırlar. Bu sinsi planı uygulamakta olan örgüt bi r yandan CIA ile ARAMCO bir yandan sermaye siyasetçilerine da­ yanmaktadır. 24 saat içinde CIA'dan ARAMCO'ya uzanan çizgide örgütlenmiş olan sinsi cinayet şebekesini ortaya çıkartmak ve bu şebekeye yardımcı l ı k etmiş olanları çok sert şeki lde cezalandırmak gerekmektedir.• Bu satırlarlyle olaylar ucu dışarıya uzatı lan bir anlaşılmaz mantığa soku­ luyordu. Diğer bir yazar da aynen 24 Mayıs 1 970 günü Cum­ huriyet gazetesinde; • Kati ller gecenin karanlığına ve ikti­ darın koltuğu altına sığınmışlar, usul usul llerl lyorlardı. Kimse yoktu okulda .. sllah da yoktu okulda .. iktidarın poli­ si bir gün önce arama tarama yapmış ve kati l lere cinayet olanağını yaratmıştı ... Aslında DEV - GENÇ'll olan kati l sa­ nığı yakalandığı zaman durum ortaya çıkmış ve komünistle­ ri n milleti tahrik için kendilerinden olan o genci kasten öl­ dürdükleri ve bunu istismar ettikler! görülmüştür. 1 967-1 968 yıllarında Avrupa'da başlayarak ülkemize si­ rayet eden • Üniversite Reformu• ile llglll istekler şeklinde ortaya konan hareketler, kısa bir süre sonra üniversite re­ formunun ve öğrenci sorunları nın ötesinde, karmaşık ve çok yönlü istekler şekline dönüşmüştür. Avrupa'da Yeni Sol olarak isimlendirilen bu hareketler, ülkemizde yürütü­ l ürken, Mao'nun, Che Guevera'nın, Castro'nun , Ho Şi Mlnh'­ in isimler! haykırıl ıyordu. Marks bizim Allahımız, Marcuse Peygamberimiz, Mao da peygamber kılıcı diye söylenmlştlr. Tek gayeleri mevcut düzeni zor kul lanarak yıkmaktı . Bu hareketleri ilk defa Almanya'da başlatan Kızıl Rudi adlı anarşist Doğu Almanya'dan batıya gönderl lmlştlr. Mao, Lenin, Ho Şi Minh gibi komünist l iderlerl kendisine örnek almıştır. Bizdeki komünistler de aynı şekilde hareket et­ mişler ve bunların resimleriyle üntversitelerlmlzln duvar­ ları n ı süslemişlerdir. Olaylarda milletlmlzln dikkatinden ka­ çan iki husus bulunmaktayd ı . Birincis i , üniversite reformuy1 86


la, öğrenci sorunlarlyle l lg l l l istek ve sloganların tıpkı batı ülkelerinde olduğu gibi hızla ikinci plana atılarak, eylem­ lerin gitgide komünizme doğru açılan bir politik kavga ma­ hiyetini aldığı , ikincisi de, daha önceden şartlandırılmış ko­ münistlerin bu veslle ile gençlik üzerindeki kışkırtmalarını artı rıp onları sokağa dökmek, politikayı sokağa indirmek ve gençlik eylemlerlni kendi açılarından istismar etmek su­ retiyle önce sokağa, ardından fabrikalara, tarlalara hakim olmak istedikleri gerçeğidir. Kısa bir zaman içinde yön değiştiren, M i l l etlmizin blr­ liğinl ve vatanımızın bölünmezl iğini ciddi bir şekilde tehdit eden ve nihayet önce 1 2 Mart muhtırasının veri lmesi n i , da­ ha sonra da s ıkıyönetimin ilan edilmesi ve birlikte esasl ı tedbirlerin alınması zorunlu kılan olaylara · Öğrenci Hare­ ketleri • adı veri lmesi hem noksan ve hem de yanlış olmuş­ tur. Çünkü son merhalede adam kaçırmak, adam öldürmek ve devletle pazarl ığa yönelmek şekl inde beliren bu olayı n öğrenci l i k ve eğitimle hiç bir ilgisi bulunamaz. Gösteri yü­ rüyüşleri mitingleri, boykotlar ve hatta işgal dönemlerinde olaylara karışanların çoğun!uğu öğrenci dertlerine ve eği­ tim güçlüklerine çare bulunmasını istemişlerdir. Fakat ha­ reketleri tertip edip yöneten lerin hakiki maksatları daima başka olmuştur. Faaliyetlerin elebaşları diplomalarını alıp milleti ne faydalı olmak değil • Profesyonel lhti lalci n olmak gayesini gütmüşlerdir. Bir kısım memleket çocukları yolla­ rından saptırı lmış, propoganda kitapları ve sözleriyle be­ yinleri yıkandığından yabancı ideolojilerin hizmetine sokul­ muşlardır. Komünistler ideolojilerinln gerçekleşmesi için öğren­ topluluğunun yeterli ol mayacağını bildiklerinden işçi kitl esini de ele almışlardır. Kendil erini •Toplumsal Dinamit Fiti l i • olarak belirten DEV-GENÇ mll itanları işçi-köylü itti­ fakın ı n gerçekleşmesi için çalışmışlardır. işçi ve köylüye gidip onları kışkırtmışlardır. Kuzu postuna girerek işçilerin kapısı çalındı ve haklı istekleri ele alı narak harekete geçi­ rildi. Lenin'in 1 920 yıl ında yazdığı • Solculuk, Komünizmin Çocukluk Hastalığı • lslmfl kitabından ilham aldılar. Onun ; .. sendikalara girebilmek ve onların içinde kalarak her ne pahasına olursa olsun komünist çal ışamlarımıza devam eci

1 87


debllmek için her türlü fedakarlıkları kabul ve icabında her türlü hilelere, sahtekArl ıklara, illegal metodlara, kurnazlı kla­ ra müracaat etmek mecburiyetindeyiz• sözleri rehber it­ tihaz edlldl. 1 961 Anayasası , gerekçesinde sadece lşçllerln iktisadi ve sosyal durumlarını korumak ve düzenlemek a­ macıyla yapılan grevlere cevap vermiştir. Siyasi mahiye­ teki grevleri tamamen yasaklanmıştır. KomOnlstler grev hakkının siyasi amaçlarla, daha doğru ifadeyle yukarıda Lenln'ln tavsiye ettiği, komünist çalışmalara devam edebil­ mek amacıyla, kullanmanın yollarını her kılığa girerek de­ nemişlerdir. 1 960 yıl ında Moskova'da yapılan Uluslararası Komü­ nist Parti ler toplantısında şu karar al ınmıştır: · Sendikalar­ da ve Kooperatiflerde birleşik cephe taktiği uygulanmalı­ dır. Bunların gayesi müşterek müzakereler, kitle mitingle­ rini tahrik ve grevler tertlplemektlr.• Bu karar da ülkemiz­ de 1 966 yılında ele al ınmış ve Sendlkalararası Dayanışma Anlaşması , kısa adıyla SADA islmll bir konsey kurulmuş tur. Daha sonra da Devrimci işçi Sendikaları oluşturula­ rak kendi seviyelerinde faaliyete sokulmak istenmiştir. iş­ çinin çeşitli yol larla eğitimi sonunda hemen her gün, mi­ tingler, fabrika işgalleri, boykotlar ve kanunsuz hareketler meydana getirilmiştir. işçiler üzerindeki çalışmanın bir misal! olarak, Adana'dakl bir grev ile alakalı bir gazetede aynen; ·Adana'da işçi hareketi başlar başlamaz çalışma­ larımızı oraya kaydı rdık . . . Birke(; ilerici işçi ile temas ve tam bir blrl l k kurarak çalışmaya koyulduk. . . Adana'dakl arkadaşlarımız işçiler i­ çinde aktif olarak çal ışmaktadı rlar. Her fabrikada işçiler içinde komiteler oluşturmak hedefimizdir• diye yazılmıştır. Bu faaliyetler işçi-köylü gençlik elele, emekçi iktidarı , slo­ ganlarıyla yürütülmüştür. Lenin; • Her grev bir savaş okuludur• demiştir. Ülke­ mizde bu okulu çok iyi çal ıştırmaya uğraşmışlardır. Bir grev sırasında bir komünistin grevci işçilerden bir kısmını kar­ ş ısına çekip; ·Arkadaşlar bu bizim ebedi savaşımızdır. Yıl­ madan ve korkmadan savaşımıza devam edeceğiz. Polisin ve askerin karşısında saf saf duracağız. Ön safta vurulan

1 88


arkadaşlarımızın Ostüne arka saftan gelenler çıkacak ve on­ lar da vurulunca daha sonraki ler yerlerini alacak, böylece cesetlerlmizle karşılarında bir duvar öreceğiz ve savaşı­ mızı kazanacağız. Bunu Fransa 1htl l1Ulnde Fransız işçileri yaptılar ve kazandılar• şeklinde konuşmalarıyla işçi kitle­ sini tesir altına almaya çal ıştığı sık sık rastlanan misaller­ den olmuştur. Her grevde kazanılacak 3-5 işçi onların bir zaferin i teşkil etmiştir. Mao da; · Devrimi kırsal alanlardan, yoksun köylOler başlatı r• demiştir. Bu taktik de aynen ülkemizde uygulan­ mış ve kanunsuz işgallere s ürüklenmiştir. Köylere gönde­ rilen Dev-Genç mil itanları, köylümüzü kışkırtmaya uğraş­ mıştır. Bu konuda Dev-Genç yaptığı bir seminerde aynen şunları söylemiştir: • Biz köylere gidip köylüleri kışkırtaca­ ğız. Onlara toprak işgal ettireceğiz. Bu konuda bizim lafa ihtiyacımız yok. Türkiye'de toprak ve köylü meselelerini anlayabilmek için Lenin'in kitaplarından lüzumlu stratejiyi tesblt etmek lazı mdır.• Köyleri dolaşan Dev-Genç mil itanları • Proletaryanın önderl iğinde işçi-köylü ittifakı ve halk savaşı propaganda­ s ı • yaptıklarını açıkça ilan ediyorlard ı . Hatta bir köylü va­ tandaşın, siz işçi ve köylülerle ihtilal mi yapmak istiyorsu­ nuz?• diye sorduğunu ve buna cevaben, · Evet ihti lal yap­ mak istiyoruz• dediğini 27 Ocak 1 971 tarihi! roleter Dev­ rimci Aydınlık dergisi neşretmiştir. Giresun, Ordu, Fatsa ve Bulancak'da fındık, Sal ihli'de Üzüm, Çarşamba, Çorum, Ödemiş, Mersin ve Turhal'da iş­ sizl iği protesto, Çivril ,Merzifon ve Çorum'da haşhaş ml­ �lnglerlnl ya tertip eden ya da bunları çığırından çıkarma­ ya çalışan bir avuç Dev-Genç olmuştur. Türk işçi ve köylO­ sünün ürün flatı, asgari ücret gibi hassas olduğu her ko­ nu istismar edilmlştlr. Bı• istismarın yapılamadığı bölgede ise mezhep kışkırtmacılığı, Türk mil letin! bölme, TOrk va­ tanını parçalama çabalarına girişmeye çalışmışlardır. Ba­ şında Markslstlerin bulunduğu Devrimci Doğu Kültür O­ cakları adlı bölücü örgüt, Doğu'dakl vatandaşlarımız arasın­ da sun'I bir buhran olduğu kanaatını yaymak için çalışmış­ tır. Ancak, köylümüz bu maksatl ı tutumu ve altında yatan gerçekleri sezmekte, geç kalmamıştır. Hatta çoğu yerde karşı çıkmışlardır.

1 89


1 2 Mart muhtırasının verilmesinden önceki safhada, kısa bir tarifle •Anarşi ve yıkıcıl ığa hazı rlık· döneminde, sol halkaları ihanet zinclrleri ile bağlanan tehl ikeli olayların gelişmesinde, öğrenci hareketleri ile beraber, yine komü­ nlstlerin sahneye koyduğu işçi eylemlerinin, bilhassa 1 6 Haziran olaylarının bütün m l l l etl tedirgin eden acı bilançosu hala mil leti mizin zihninden sil inmemiştl r. Türk ordusuna karşı ge�diğl ve kurşun sıkıldığı bir gün olmuştur. 4 va­ tandaşımız ölmüş, 1 97 vatandaşımız yaralanmış ve 1 ,5 mll­ yon l i ra zarar meydana getirilmiştir. 1 6 Haziran olaylarının kışkırtıcılığı belirten belgeler basında yayınlanmıştır. Bunlardan 1 5 Haziran 1 970 gecesi yayınlanan ve TIP, D i SK ve DEV-GENÇ imzalı bir bildiride aynen şöyle deni imişti r: • Hakkımızı kendimiz alacağız. Mü­ cadele edeceğiz. Birlik olacağız, savaşacağız. Bizler bir bü­ tün olarak bir sı nıf olarak savaşacağız. Kararlıyız . . . Tüm hal kımızı kesin bir diren işe sokacağız. Köylülerle, öğrencl­ lerle, memurlarla beraber direneceğiz. Satılmışlardan aman dileyen kahpedir. Kendi kanunlarımızı, kendi iktidarımızla sağlayacağız.• Evet böyle demişlerdi işte. M i l letimlzln, Türk Cumhuriyeti nin kanununa göre değil de, kendi kanun­ larına yani Marksist teoriye göre hareket edeceklerdi ve bu ihti lal sonunda Proleterya di ktasını, yani kendi iktidar­ larını kuracaklard ı . işçimizin nasıl istismar edildlğinln bir misall şöyle ol muştur: · Bizim onlardan hesap sormamız gerek. Böyle hesaplar sulh ceza merciinin adl iyesinde ol­ maz. Halkın huzurunda Halk Mahkemelerinde olacaktır. Bu arada savaşta tevkif edilen kardeşlerimiz olur. Tevkif edi­ lenleri götürülen yeri mutlaka basmalıyız. Bu karakol da o­ labilir, Val i l ik de olabilir. Mutlaka basmal ıyız orayı arka­ daşlar. Bu arada mümkün mertebe yönetici veya elebaşı du­ rumunda gözüken arkadaşları da Faşist Komando şefleri­ ne teslim etmemek için gayret göstermel iyiz. • 1 968 yılında başlayan öğrenci hareketlerinin eğitim ve öğrenimle ilgili isteklerin dışına çıkmamas ını sağlamak ve Devletin varl ığını tehli keye düşürmek olaylara dönüşmesi­ ni önlemek, diğer tedbirlerle birlikte üniversitelerimizden beklenen bl rvazlfe idi. Ancak maalesef ki üniversitelerimiz bu görevini ifa edememiştir. Hatta bazı öğretim üyelerinin

1 90


anarşi olaylarına karıştığı da maalsef ki bir gerçek olarak karşımıza çıkmıştır. Üniversitelerimiz Türk cemiyetinin bü­ tün meseleleri ile ilgilenmiş ve her sahada, son sözun ken­ dileri nde kalmasını arzulamışlardır. Bu hak ancak i l i m ala­ nındaki çal ışmaların üstünl üğu ile kabul edilebl llr. Fakat çokları bu duruma siyaset yoluyla ulaşmak arzusunda bu­ lunmuşlardır. Üniversitelerimizin başlıca hatası , ülkemizde­ ki ideolojik mücadelenin mahiyeti ve hedefini d iğer yetki­ l i lerln hepsinden daha iyi bildiği inancında bulunmaları ol­ muştur. Halbuki böyle bi r düşunce esasında lime aykırı dO­ şer. Zira uzmanlaşmanın hakim kıl ındığı çağımızda, diğer bütün konular gibi, ideolojik mücadelelerln mahiyetleri ve hedeflerini tesblt etmek de kendi tetkik şartları içinde yü­ rütülen ayrı bir araştırma bllgl sahasıdır. Üniversitelerimiz olayların tehlikeli gidişini görmek istememiş, birkaç öğ­ rencinin hareketine gerektiğinden çok fazla önem verildiği nl öne sürmüştür. Bu bir gafletin ve tehlikeyi küçümseme­ nin ta kendisi olmuştur. Hatta ve hatta Marksist olmadığı halde, olayların elebaşı durumunda bulunan m i l itanları sak­ lamak veya onları himaye etmek yoluna giden ve bu tutum­ lariyle öğünen bazı öğretim görevlilerine de rastlanmıştır. Mesela lstanbul Üniversitesi Profesörlerinden birisi şun­ ları yazmıştı r: • Son yıl larda fakültelerde boykotlar oldu, iş­ gal ler oldu, hatta tahrip olayları gibi hukuka aykırı davra­ nışlar oldu .Büyük çoğunluk gençleri suçlarken, yalnız biz bu sütunlarda her türlü ithamlara göğüs gererek ve yöne­ ticileri eleştirerek, öğrencilerimizi savunduk.• Üniversitemizde maalesef ki kendisini Marksizme ada­ mış olan bazı öğretim üyeleri bulunmuştur. Bunlar Mark­ sizmi öğretmekle yeti nmemişler, bu ideolojiyi propaganda eder durumda bulunmuşrardır. Tabii ki bunların tutumu a­ narşist komünistleri üniversite iç.inde yuvalandırm ıştır. Ü­ niversitelerimiz bu kabil kişileri, anarşik olaylara ışık tu­ tan davranışlarını görememişlerdir. Marksist öğretim Oye­ lerl, bi lhassa sıkıyönetim i lan edilmesinden önceki dönem­ de bir ihtilal ortamının hazırlanmasına bütün güçleri ile çal ışmış,, üniversitelerimizin tarafs ız kal ması gereken hü· vlyetini zedelemiştir. lstanbul Üniversitesinde bir öğretim üyesi, üniversite ve gençli k konulu bir açık oturumunda,

191


kendisinin Marksizmi benimsediğini ve memleketimizde. Marksizme karşı çıkanların namuslu olamayacağın ı , TOrk ya'ni 1 ancak Marksizmle kurtulacağını ve Marksizmi en gellemeye çal ışanların namussuz olduğunu söylemiş ve bu durum da 9 Ocak 1 971 tarihi! Cumhuriyet Gazetesinde ya­ yınlanmıştır. Buna karş ı l ı k Üniversite camiasından ise hiç bir tepki gelmemiştir. Başka bir öğretim üyesinin de araba­ sı arandığı zaman 5 militan, üç tabanca ve torbalarla mer­ mi bulunduğu yine 9 Ocak 1 971 tarihi! Cumhuriyet gazetesi haberleri arasında halka duyurulmuştur. Orta Doğu Teknik Ü nlversltesi 'nin öğretim üyeleri yardımcıları ve asistanları i mzası altında 8 Ocak 1 971 tarihinde yayınlanan bir bildiri de oldukça dikkati çekicidir: 1 . Ülkemizln sorunları nı bu günkü iktidar, ya da ben­ zer yapıdaki iktidarların çözebileceğine inanmıyoruz. ileri 2. Üniversite özerkllğine ve üniversitelerdeki atı l ımlara darbe vurmak isteyen , polls nezaretinde öğretim gibi gül ünç bir tedbiri tasarlayan, üniversite öğretim üyele­ rine tahrikcilik sıfatı altında haysiyetsiz bir görevi yüklene­ bileceğini sanan, ünlversltelerde kl fikir ve örgütlenme öz­ gürlüğünü yok etmek isteyen baskı tedbirlerinin tümO kar­ şısında yerimizi alıyoruz. 3. Üniversitele re saldırılar düzenleyerek cinayetler işleyen, güdümlü vatansever sayan ve kati l lere arka çıkan zihniyetin şiddetle karşısındayı z. 4. Üniversltelerdekl geniş öğrenci kltleslnln l lerlcl olduğuna ve direnişlerinin amacı nın kolay ders geçme ol­ madığına inanıyoruz, haklı isteklerinde onları destekllyo­ ruz. Bu blldlrlnin yayınlanmasından sonra onların hakl ı bu­ lup desteklediklerl bazı öğrenciler şehir eşklyal ığına baş­ lamışlardır. Çok defa öğrenci olayları şiddet hareketlerine dönüş­ meye başlayınca gerekli tecfb lrlerln al ınması istendiği va­ kit, mütemadiyen üniversltelerin özerk oldukları ileri sü­ rülmüş, güvenl ik kuwetlerinln, davet edl l medlklerl süre­ ce üniversitelere giremeyecekler! , aksi takdirde özerkli­ ğin zedeleneceği savunulmuştur. Özerkl i k sadece dokunul-

1 92


maz haklar ve yetkller değil, bOyOk sorumluluklar da ifade eder. Bu nokta unutulmuş, özerkl ik kötüye kul lanılmıştır. O­ lağanüstü hal lerde olağanüstü tedbirlerin al ınması bütün dünyada kabul edilmiş, münakaşa götürmez bir gerçektir. Durum böyle olduğu halde maalesef ki bizim üniversitele­ rimiz bu anlayışı gösterememişle r ve özerkliği sadece tek yönlü mütalaa ederek, ülkemizi kötü sonuçlara iten fak­ törlerden birisini teşkll etmişlerdir. Üniversiteye bağlı diğer bazı yurtlar si lah deposu ha­ line getiril mişti. Bu durumlar ikaz edi ldiğinde görevlilere şiddetle karşı çıkmışlard ı r. Ancak zabıta kuvvetleriyle bir çatışma olduğu zaman da her türlü si lah kul lanı l mıştır. Bu himaye üniversitenin içinde dahi bir çok gencin ölümüne vesile olmuştur. Diğer taraftan Marksist öğretim üyeleri , öğrencll l k hü­ viyeti ve Türk vatandaşlığı ile asla bağdaşamayac ak suç­ lar karşışında adeta seyirci kalmışlardır. Mllltanlardan bir­ çoğunun, El-Fetih'de eğiti ldikleri ve bu eğitim süresinde de imtihana girme haklarını nasıl kaybetmediklerl çok acı bir gerçektir. Normal bir talebe muayyen bir süre devamsızlık göstermesi halinde imtihanlara alınmazken aylarca gerll­ la eğitimine giden bu m i l itanlar tam devam l ı sayı l mışlar ve imtihan hakları hiç kaybolmamıştır. Komünistler ülkemizde dalma bir sağ tehl i kenin mev­ cut olduğunu i l eri sürerek dikkatleri kendi üzerlerlnden çekmek gayret ve çabasını göstermişlerdir. Çeşitl i vasıta­ larla yapılan bu propaganda etkenliğini geniş bir kitle ü­ zerinde yaratmış ve bunun tesiriyle de önce ülkemizde sağ tehl ikenin yakın olduğu ve bununla mücadelenin gerektiği safdi l l iğine düşünülmüştür. Bu durum normal bir vatan­ daş için bir noktada makul karşı lansa bile bir üniversite görevl lslnce benimsenmesinin çeşitli yorumları doğabll l r. Bir öğretim görevlisi sağ tehlikenin yakınlığ ından bahset­ tiği zaman ya o komünizm hayranı veya bilgisiz kişlllğlnln e seri olarak böyle bir inanca kapılmıştır. Zira 1 2 Marttan ön­ ce hiç bir zaman ülkemizde sağ tehlikesi varit olmamıştır. Komünizmin etkenliği ve mütecaviz teşkilatı yanında hiç bir mana ifade de edememiştir. Nitekim •bütün aramalara rağmen tehlike telakki edilebilecek bir sağ cereyanın teş-

1 93


kil§tın mevcut olduğu veya fertlerin bulunduğu Sıkıyöne­ tim mahkemelerinde de ortaya konamamıştır. Halbuki öy­ le öğretim üyelerine rastlanılmıştır ki, memleketimizde o­ lup bitenleri adeta bir gözlerini kapatarak seyretmişlerdir. Aşırı sağcı akımlardan gelecek tehlikeleri belirtme konu­ sunda, bi raz da büyülterek ve anti-komünlst mücadele ve­ ren kuruluşlarla karıştırarak, son derece dikkatli davran­ mış; buna karşılık komünistlerden gelen tehlikeler! görmek istememiş, bel li bir noktadan sonra vatan ihaneti ile bir­ leşen aşırı solculuğun her türlüsünü • Devri mcilikn şek­ l inde niteleyip sevimli göstermeye çalışmıştır. Ankara kütlenin kuruluş yıldönümünde şunları söylemiştir: •Anaya­ sanın laiklik i l kesine rağmen bir akım devletin temellerini şeriat düzenine dayandırmaya kalkar ve sorumlular ihmal gösterirse ve hatta teşvik içinde kalmayı tercih ederlerse ve yolunu şaşırmış bir kısım gençl i k kuruluşları da laiklik i l kesini savunanlara karşı çıkarsa, üniversite ve Devrimci Atatürk gençl iği el bette susamaz.• Maalesef bunlar sağı bir tehlike olarak görüp, bununla savaşı önerirken devleti­ mizin temelini proleterya diktatörlüğüne dayandırmak ıs­ tenyenlere bir şey söylememişler veya bunların faaliyetle­ rini sağ tehlikeye karşı bir savunma havası içine sokmak gafletine düşmüşlerdir. Üniversitelerimizd e yuvalanmış Marksist öğretim Oye­ lerinln, fırsat ve imkan bulunca, bölücülük ihanetine kal­ kıştıkları, •Türk Halkları • sloganı ile, mll letlmlzln parçalan­ ması gayretlerine öncülük ettikleri de bir gerçektir. Bun­ lardan birisi Ant Dergisinin Şubat 1 971 tarihli onuncu sa­ yısında ; M illi Kurtuluş Savaşında ordularımızla işbirliği ya­ pan Kürt Aşi ret Reisleriyle lngiliz Emperyal izmine hizmet eden ve mil letimizin ordusuna karşı çıkan Kürt Aşiret Re­ isleri arasında hiç bir fark yoktur, diye yazmış ve bu durum ise üniversite camiasındaki diğer üyelerince bir reaksiyon gösterilerek reddedilmemiştir. Ülkemizd e üniversite özerkliği esasında güvenlik kuv­ vetlerinin aldığı tedbirlerle zedelenme miştir. Esasında bunu zedeleyen ler, komünistle r, komOnlst mil itanların baskı ları olmuştur.

1 94


Komünistlerin şiddet hareketleri, bazı öğretim üyele­ rinin anlaşı lması güç davranışlarıyla desteklenmiştir. Bir öğretim üyesi, şehir eşkiyalarının artık tamamen su yüzü­ ne çıktığı bir bir dönemde Cumhuriyet Gazetesinde 22.3. 1 971 günü şunları yazmıştı r: • Halkın kötü kaderini değiş­ tirme amacını güden ülkücüler vardır ki , bunlar büyük iş­ ler görebilmek için büyük tehl ikeleri göze alabilen, kendi rahatlarını, kendi çıkarlarını servet veya makamlarını, hat­ ta hayatlarını düşünmeden davranan yüce ruhlardır.• işte eşkiyalığı yüce ruh sayan bu anlayış üniversiteye girmiş ve fakat buna karş ı l ı k huzuru sağlamakla görevli kimseler maalesef sokulmamıştır. Bugün dahi el imizde sadece komünizmi ve anarşiyi ön­ lemeye matuf Türk Ceza Kanununun iki maddesi bulunmak­ tadır. Bunların kaldırıl ması için uğraşanların içinde yine Üniversite görevl ileri yer almıştır. Yurt dışında yapılan beynelmilel komünist partllerinln toplantı larına yine üniversite görevlilerinden katı lanların bulunduğu bir gerçektir. Bunların himayesinde üniversite­ lerimizin duvarları adeta komünist alemln büyüklerinin resimlerinin teşhir edildiği sergiler haline sokulmuş, üni­ versite konferans salonları da bunların eğitim yerleri ha­ line getirilmiştir. Basın, bir mil letin sesidir. Gücünü bel irtmek için · Dör­ düncü Kuwet• olarak vasıflandı rı lmaktadır. Ama, bu her şeyden önce sorumluluk duygusuna müdrik şuurlu, memle­ ket menfaatlerine asla aykırı ol mayan davranışları ön plan­ da tutan basın için geçerl idir. Yoksa anarşiye alkış tutan, anarşiyi devrimci lik ve özgür davranış olarak niteleyen basın için varid değildir. Kasıtlı neşriyat yapan basın olay­ ları daima ters yüz ederek kamuoyuna duyurmuş, eğiti len ve şartlandırı lan anarşistler ise gemi azıya almış, Türkiye­ yi tehl i keli bir dönemecin eşiğine getirmiştir. Anarşistlerin yaptı kları kendi ifade ve beyanları ile bizzat anlaşılmış banka soygunları sırasında bir yazar, devrimciler adına yapı­ lan eylemlerin Üniversitesinin bir profesörü, dekanı bu­ lunduğu fameşru olduğunu, halka şirin göstermeye çalıştığı­ nı beyan etmiş ve 22.3.1 971 tarihli Hürriyet Gazetesinde aynen şöyle demiştir: · Dünyanın her tarafında yürürlükteki

1 95


bozuk düzenlere başkaldıran ülkücüler görülür. Bunların a­ di suçlularla bir tutmak mümkün değildir. Deniz Gezmiş ve arkadaşları tuttukları yolu kendileri lcad etmediler. Gü­ ney Amerlka'dakl daha önce uygulanmış yöntemleri uygu­ ladı lar.• Komünizmin en güçlü bir propaganda aracı halinde çalışma gayretine girmiş bulunan bazı gazeteler, Onlversl­ teler gibi özerkl ik kalkanı altında, her türlü sorumluluktan uzak, bir çiftlik gibi tam serbesti içi nde hareket ederek ülkemizin, komünizmin arzuladığı ortama sürüklenmesine esas sebeplerden birisi olmuştur. Yürütülen bütün bu çal ışmalar artık günün birinde, devlet güvenliğini sarsmaya, milli bütünlüğü yıkmaya ve milli temadlyl tehlikeye düşürmeye başladı . Ancak o zaman Türk ordusu bunlara dur demesini bildi. Şurası hiç bir za­ man unutu lmamalıdır ki; Türk askeri, kendisine kurşun sık­ mayana namlusunu doğrultmamıştır. Dalma dünyada eşi gö­ rülmeyecek bir olgunluk ve adalet duygusuyla hareket et­ miştir. Milletini herşeyi ile komünizme peşkeş çekmeye kasdetmlş kişileri ordumuz kendisi değ i l , Türk adaleti yar­ gılamıştır. Zira o sadece suçluları toplamış ve adalete tes­ l i m etmiştir. Sıkıyönetim mahkemelerim iz her hal ve şarta rağmen bütün dünya ülkelerine tam bir adalet dersi ver­ miştir. Tamamen adilane yargı lama yolunu tutmuştur. Bir taraftan adaletin ulviyetine inanmayan komünlstler dağlara çıkmışlar, i lan ettikleri harbi buralarda sürdür­ mek iddiası ile kendi öz milletinin askerine kurşun at­ mışlardır. Diğer taraftan çokları da yurtdışına giderek, i le­ ride nası l çal ışmaları gerektiği hakkında yabancı efendi­ lerinden ders almayı tercih etmişlerdir. Yaşadığımız günler milletimizin genç dimağların ı n na­ sıl aldatıldığının bir tablosu olmuştur. Al ınan ifadeler bu gençlerimizin nasıl iğfal edlldlklerlnln birer aynasıdır. Komünist olduğunu ve komünist bir devletin kurulma­ sı için işçilerin de komünizm benimsemeleri gerektiğini, bu maksatla da işçiler arasında örgüt çalışmalarını yaptı­ ğını söyleyen bir sanık fikriyatın ı şöyle özetlemiştir: • Her türlü işçi hareketlerini yapmak zorunda olan bizler, işçilerin eylemlerlmlze katılmamaları üzerinde dikkatle durduk. iş-

1 96


çiyi tam bir anarşist yapmak için onların saflarına mak zorundaydık.•

sız­

Yine komünist olduğunu belirten bir sanık da Türk iş­ çisine komünizmi aşılamak, işçilerden kuracakları kaba kuwetlerle Türklye'yl komünizm merkezlerine bagl ı bir peyk hal ine getirmek için arkadaşlarını toplayarak şu di­ rektifi verdiğini itiraf etmiştir: • Eğer ihtilal olacaksa ihtl­ lalcl bir teşkllAt kurulmalıdır. Bu teşkllAt Marksizm, Lenl­ nlzm ve Mao düşüncesini kavrayan işçilerden oluşturulma­ lıdır. Yine bu teşkilat ihtilalin temel gücü olacak işçilerden oluşturu l mal ıdır. Yine bu teşkllftt ihtilalin temel gücü ola­ cak işçiler arasında derin kökler salmalıdır. Bütün işçiler ihti lal yolunda seferber etmelidir. Dünya işçilerinin beş büyük öğretmeni Marks, Engels. Lenin, Stal in, Mao'nun tuttuğu yol budur. Bu yolu eylem kılavuzu olarak seçen iş­ çiler, yerinde duramaz, yangınlar başlayan kor parçaları o­ lurlar.• Aşağı yukarı ele geçen her komünist farklı kelimeler·· le ve fakat aynı mahiyette olarak teşkilatlanmalarının üç safhalı bir faa l iyet olduğunu belirtmişlerdir. Bi rinci safha­ da işçilere yaklaşma, onları tanıma ve bunlar arasından ken dllerine yakın bulduklarını ayıklama çabalarını sürdürmüş­ lerdir. Bu maksatla işçilere yaklaşmak için ya fabri kaya iş­ çi olarak girip, işçiler arasında çalışmak ya fabrikalardaki tanıdık işçi ler vasıtaslyle, ya da işçilerin toplu bulunduğu semtlerde, tren istasyonları civarında, kahvehane, berber, manav gibi dükkanlar açarak işçiler tanıdıklarını anlatmış­ lardır. Nitekim Türkiye İhti lalci işçi - Köylü Partisi mensu­ bu bir anarşist, bu örgüt adına yürüttüğü faaliyet hakkında şunları söylemiştir: · Ben ihtilalci i şçi - Köylü Partisinin iş­ çi komitesindeyim . Görevim partimizin propagandasını iş­ çiler arasında yapmak ve taraftar kazanmaktır. Zaman za­ man fabrika önlerine giderek dağıttığımız işçi - Köylü Ga­ zeteleri ve bildirilerden yeterli fayda sağlayamadık. Bunun üzerine işçilerin oturduğu semtlerde yerleşmeye karar verdik. Ben Bebek sırtlarındaki gecekonduda bir kahvehane açtım. Arkadaşım ·A· ya da Sağmalcılar"da bir manav dük­ kftnı açtık. Arkadaşlarından · C · ye de Flklrtepe'de bir başka dükkan açtık. Buralara gelen işçilerle zaman zaman sohbet

1 97


toplantıları yapıp, onları kendi safımıza çektik. Bu arada kız arkadaşlarımız da işçiler arasında bizim gibi çal ışma ya­ parak taraftar toplamaya devam etti. Burada tanıdığımız işçi arkadaşlar sonradan saklanmam ıza yardımcı oldular.• Başka bir kadın komünist de işçl ler arasına nasıl sızdığını şu şeki lde dile getirmiştir: • Ben kolej mezunuyum. Ko­ cam da mühendistir. ikimiz de devrimciyiz. Komünizmi yer­ leşti rmeye uğraşıyoruz. Yine ikimiz de Türkiye Halk Kurtu­ luş Cephesi üyesiyiz. Bunun için • F.A. • adına tanzim et­ tiğim nüfus cüzdanı ile Ankara'dan lstanbul'a gelerek Kar­ tal 'da bir fabrikaya işçi olarak girdim. Bir süre sonra da fabrika civarında ev tuttum. Tanıştığım arkadaşlarımı eve davet ettim. Bunlar arasında bize faydalı olacaklarını tah­ min ettiklerimle cinsi i l işkiler de kurdum. Nitekim bu sa­ yede epey işçi tanıdım. Onlara devrimci fikirler aşıladım. Daha sonra işçi temsilcisi oldum. Bir çok faaliyetim oldu. Yakalanıncaya kadar burada kaldım." lstanbul'da bir fabrikada çal ışan bir işçi de kendisine çengel atılıp, vatanına ihanet etmeye ve çoluk çocuğunu sefalete sürüklemeye sebep olan bir komünistin gayretini şöyle anlatmıştır: • Motor Sanat Enstitüsünü biti rdikten sonra hem kendime, hem aileme ve hem de vatanıma fay­ dalı olmak için Almanya'ya gitmek istiyordum. Bu kararı­ mı öğretmenim ve aynı zamanda hemşerim olan • N • ye aç­ tım. O bana, Almanya'ya gidipte oranın patronunu sırtın­ dan zengin edeceksin. Burada kal , Türkiye Halk Kurtuluş Cephesine üye ol. Türklye'de idare yakında el imize geçe­ cek. O zaman buradaki patronların bütün malları ve ser­ vetleri bizim olacak, dedi. Bunun üzerine cam fabrikasına g i rdim. Fırsat buldukça işçiler arasında teşkilatlanmaya gay­ ret ettim. Aldığım maaştan bir miktar aidat ödüyordum. Sık sık öğ retmenime giderek durumu anlatıyor ve di rektif alıyor­ dum. Ailem ve kardeşlerime bunları anlatmadım. Zaten an­ latsa idim beni fena halde hırpalarlard ı . Daha sonra faali­ yetimi beğenen öğretmenim, arzu ettiğim takdirde Fll ls­ tin'e eğitim için gönderileblleceğiml bildirdi.• Topkapı ve Esen ler semtinde işçileri tanımak ve onla­ rı komünist yapmak görevini almış ve bir anarşistin ifade-

1 98


si de şöyle olmuştur: • Bir gün beni .y. ve .z. adlı ör­ güt mensuplarıyla tanıştırdı . Bu kişiler işçi ler arasında na­ sıl çalışı lacağını gösterirlerdi. Bu konuşma da umumiyetle işçilere hitab etmenin zor olduğunu. Konuşurken onların seviyelerine inilmesi gerektiğini, işçilerin iş ve a i l e prob­ lemlerinden yürünerek komünizm ideolojisinin propaganda­ sının yapı lmasının lazım geldiğini, işçilere tavsiye edile­ cek ve verilecek kitapların anlayabilecekleri dilde olma­ sını, i l k zamanlar aldat isteme gibi hususların teklif edil­ memesini, elde edilen her işçinin i leride 3-7 kiş i l i k hüc­ relerin başı olmalarını bildird i . • Görüldüğü gibi Türk işçi­ sinin ne pol itika içine itil mekle ne de ihtlllilcl sendikalarda toplamakla elde edemlyeceklerini gören komünistler, bu şekilde hücre kurmak suretiyle amaçlarına erişmek ıstemtş­ lerdlr. Hücre metoduyla elde edilen lşçller üzerinde komü­ nist ülkelerin işçi okul larında uygulanan bir program ör­ nek alınarak çeşitli çal ışmalar yapılmıştır. Bu tarz gayret­ leri ikinci safhayı teşkil etmektedir. i şçilerin tam bir ko­ münist olarak yetişmelerini amaç edinmişlerdir. Bu safha­ da mil itanlar gizl i l iğe önem vermekle beraber daha ser­ bestçe hareket etmişlerdir. Nitekim ele geçi rilen işçil ere muayyen yerlerde dersler veri l miş, tam bir baskı altına a­ lınmışlardır. işçi lerin aynı zamanda bazı ihtiyaçları temin edi lmiş ve bu yolla da baskıları artırılmıştır. Değişik sa­ nıklar verdikleri ifadelerde söz konusu baskıyı sağlamak i­ çin ne gibi menfaatler temin ettiklerini ve bu menfaatleri alan işçilerin örgüte çaresiz hizmet etti klerini anlatmışlar­ dır. Sağlanan menfaatlerden bazıları şunlardır. - işsiz kalan işçllere açıktan maaş bağlanmıştır. - işsiz kalan işçilere iş tedarik edilmiş veya sermaye verilerek dükkan açmaları sağlanmıştır. - Kadın temin edilerek seks ihtiyaçları tatmin edil­ miştir. - Sendika yönetimine alınarak unvan sahibi kıl ınmıştır. Bu yolla bağlanan işçiler kısa zamanda suç işlemeye zorlanmış ve bir kere de polis tarafından aranılan kimse durumuna sokuldu mu. bir daha o işçinin örgütten ayrılma­ sı mümkün olamamıştır. Girdiği hücreden niçin ayrılama-

1 99


dığını bir işçi şöyle anlatmı ştır: ·Yukarıda bel lrttiğlm gibi bu olaylara katılmış olmamın esas nedeni aranan bir şahıs olmamdan dolayı sığınacak bir yer aramamdır. Bu durum yukarıda da bel irttiğim gibi, tasvip etmediğim bir takım olayların içerisine iti lmeme bir sebep teşkil etmiştir. Bu olayları dün tasvip etmediğim gibi bu gün de etmiyorum.• Diğer bir komünist de, işçi problemleriyle uğraştığını zannettiği bir kadın m i l itanla tanışmasını ve tanıştıktan sonra da gittiği yerlerde kendisine neler söylediğini anla­ tırken durumu hakkında şöyle bir beyanda bulunmuştur: • Ben ·F• yi • A • fabrikasında tanıdım. Kendisi zaman za­ man fabri kanın önüne gelir işçi - Köylü Gazetesi satardı . Ben v e diğer işçi arkadaşlar b u gazeteden satın a l ı rdık. · F · gazeteyi satarken gazetenin işçilerin menfaatine olduğunu söylemesinden işçi ler yanında çal ışan bir kadın intibaını bende bırakmıştı . Bu münasebetle bir gün . . . işçi Birliğlne gitti m. Bi lmediğim bazı genç kiş iler de vard ı . Bana fı rsat buldukça buraya gelmemi, buradan kitaplar alarak okuma­ mı ve burada ders vererek bana ilkokul diploması aldıra­ blleceklerini, oradaki lerin yüksek tahsil gençleri olduğunu ve bizim menfaatimiz için çal ıştıkları nı söylemişti . • Nazari v e tatbiki olarak eğitimden geçirilen işçi ler ü­ çüncü safhada açıkça eyleme sevkedilmişlerdir. 1 969 yı­ l ındaki kanunsuz grevler, fabrika işgalleri , çeşitli boykot­ lar, toplu sokak gösterilerinden başlatılan olaylar 1 5 - 1 6 Haziran'da bir ihti lal provasına dönüştürüldüştür. Bu safha­ ya ulaştı rılmış olan işçiler artık kendi iradeleri ile hareket edememekte ve sadece verilen emri yerine getiren bir ro­ bot durumuna sokulmuş bulunmaktadı rlar. 1 5 - 1 6 Haziran olaylarına kandırılarak katı lmış bulunan bir işçi komünistlerin neler yapabilecekleri n i , başından geçmiş bir tecrübe olarak şöyle anlatmıştır: · Ben 24 yıllık işçiyim. Çalırtığım fabrikada bütün işçiler bana baba der­ ler. Patron da hatı rımı sayar. işçi temsilcisi arkadaşım be­ ni toplantılara çağ ırırd ı . Artık yaşlandım diye gitmezdim. Zaman zaman gelir konuşmaları anlatırd ı . Merakım arttı. Bir gün gittim. Temiz giyi nişli kravatlı insanlar. Bu memle­ keti siz idare edeceksiniz kula kul ol mayacaksınız. Fabrika­ lar sizin olacak diyorlardı. Sordum bunlar kimdir. Devrim-

200


ci dediler. Bir sabah eylem yapılacağı blldlrl ldi. Bana sen gelmezsen kimse gelmez. Bu çocukların istikbaline mani olma dediler. Gittim. Kadı köy'e yürüdük. Karakolu taşladı­ lar. Ben köşeye çekildim. Asker geldi ben kaçamadım. Ya­ kalandım. Emekl iliğimi bekl iyordum. Çoluk çocuğum peri­ şan oldu. Bir anlık gafletim hayatımın düzenini bozdu. An­ ladım ki devrimci diye işçi arasına sızan insanlar bizi yol­ dan attılar. Kaybeden biz olduk.• Diğer bir işçi de aynı konuda şunları anlatmıştır : •7 senedir ·A· fabrikasında çal ışıyorum. Aldığım ücretle altı kişiyi geçindiriyorum. Ay­ nı yerde tanıştığım • B • sık sık, bana gelir, devrimci dedi­ ği şiir gibi birşeyler okur, patronun sömürüsüne ne kadar dayanacaksın. Senin hakkın iki yüz lira yevmlyedir. Hep böyle sürünecek misin diye heyecanlı sorular sorard ı . Ce­ binden gençlerin konuşmalarını çıkarır okurdu. Bir öğle paydosuydu. Artı k birleşiyoruz gelmezsen yalnız kal ı rsın dedi. Bi rkaç gün sonra sabah işbaşı yaparken yanıma atöl­ yeye geldi. Biz gid iyoruz işi bırak gel diye çağı rd ı . Yolda toplanan gruba katı ldık. Bana ucu demirli bir sopa verdiler. Polis karakolunu taşladık. Askerler gel ince etrafımda kim­ se kamlad ı . Beni yakaladılar. Beni çağıran arkadaşları söyle­ dim hepsi inkar ediyorlar. Biz yoktuk diyorlar. Beni alda­ tanlar şimdi işleri baş ında. Ben ise cezaevindeyim. Ger­ çeği anladım fakat çoluk çocuk perişan oldu . • 27.1 1 . 1 970 tarihinde Kültür Sarayı'nın yakı lması 400.000 liraya satın alınan 1 0 kişi kadar aldatı lmış işçilerle gerçek­ leştirilmiştir. Türk mühendis, işçi ve sanatkarının yıllarca süren emeği ile yükselen bu abide maalesef bir anda ya­ nıp gitmiştir. Bu vahşet olayının planlarını hazırlayanlar, kirli emel lerine şerefli Türk işçisini alet etmekten çekin­ memişlerd i r. Diğer taraftan 5.3.1 972 tarihinde batırılan Marmara yolcu gemisi 465.000 llra mukabil inde, 28.6.1 972 tarihi nde yarı batık hale getirilen Eminönü Araba Vapuru da 300.000 Türk lirası mukabi linde ve aynı ekip tarafından sabotaja maruz bırakı lmıştır. Olayların içinde bulunan bir sanık ifadesinde M i l li Servet düşmanlığının bu en büyük misalini i bret verici bir şekilde şöyle itiraf etmiştir : · B i r g ü n buluştuğum .y. ye ; fabrika içinde hücre şeklinde çal ı­ şacağımı bildirdikten sonra, güvendiği ve inandığı arka-

20 1


daşları i l e beni tanıştırmasını ve örgüt mensubu olan her şahsın veri len direktiflere harfiyen uymasının şart olduğu­ nu ayrıca maaşına göre müsait aidat vermesi gerektiğini, böyle çal ışmalar sonucunda parti leşmeye gidileceğini ken­ disine anlattım. Diğer bir buluşmada beni Tersane-iş Sen­ dikasından • M • ile tanıştırdı. Bu tanışmadan sonra • M • ile samimiyetim ilerledi. Örgütsel işçilere ihtiyacı olduğunu, tersane içinde bu örgüte bağlı olarak ve işçilerden oluşan hücreler kurmalarını teklif ettim. • M • teklifi gayet müspet karşıladı. Kendisinin çok güvendiği iki mil itan olarak ta­ nımladığı • P • ve a R D isimli tersane işçileri i l e de zaman zaman görüşmüşümdür. Kendilerine Kurtuluş Gazetesi ve Aşı rı Sol tandanslı kitaplar vermişimdir. Ayrıca her ko­ nuşmamda fabrika içinde hücre oluşturmalarını ve hücre­ ye aldı kları işçi lerden aidat toplamalarını tavsiye etmişim­ dir. Bu işçilere ve • M • ye Türkiye Halk Kurtu luş Cephesi mensubu olduğumu ve kuracakları hücrelerde bana bağlı o­ larak Türkiye Halk Kurtuluş Cephesi ve Türkiye Kurtuluş Partisinin hücresi olacağını bildirmişimdir. p . bana, ko­ münizme inanmış bir kimse olduğunu komünizmin Türki­ ye'ye proleteryanın öncülüğünde geleceğini bunun dışında­ ki çal ışmaların faydasız olduğunu, işçinin muhakkak suret­ te örgütlenmesinin icap ettiğini, Tersane - iş Sendikasını da bu amaçla kurduklarını , Sendikada devrimci (komünist) şa­ hısların devaml ı olarak Marksist-Lenlnist dersler verdiği­ ni, bundan çok faydalandı kları n ı , gizl i Türkiye - Komünist Partisi üyesi olduklarından ötürü 1 951 senesinde tutuklan­ mış bulunan bütün işçiler ile de devaml ı temas halinde olduğunu, müteaddit defalar anlatırd ı . • P D tam bir servet düşmanı idi. Tamir ettikleri gemilerin zengin kişilerin hiz­ metinde olduğunu, söylerdi. Şimdi tutarını hatırlamıyorum bana para verdi. Bir gün .s ve •T• i l e tanıştım. Türkiye Halk Kurtuluş Partisi ve Türkiye Halk Kurtuluş Cephesi mensubu olduğumu, bu örgütün işçi kesimi üzerinde faali­ yet gösterdiğimi anlattım. Bunlar bir araya geldiklerinde devaml ı olarak sabotaj yapmaktan, anarşi çıkarmaktan, si­ lah ve mermi kaçakçılığından bahsediyorlard ı . Ben yukarı­ da isimlerini verdiğim bu şahısların Marksist - Leninist bir örgütle i l işkili oldukların ı bu konuşmalarından çıkardım. ..

..

202


Özel l ikle silah ve mermi kaçekçılını ve dinamit temini ile meşgul olduklarını kuwetle tahmin ediyorum. Yazıhaneleri­ ne i ki hanımla gelip giderdi . . . Bunların birl ikte hayat sür­ düklerini zannederim. Bütün bunların dışında . . . Üniversi­ tesinde öğrenci olan • U • ve arkadaşlarından bazılarının ya­ zıhaneye gel i p sabotaj işlerini ve bomba olaylarını konuş­ tukların ı da duymuştum . . . Birkaç defa Tersane - iş Sendi­ kasından · M " nin evine gittim. a M • yi gemide yapacakları eyleme hazırlamak maksadıyla, dış hatlara sefer yapan ve aynı zamanda iç hatlarda çalışan büyük gemilerde işçile­ rin ikinci mevkilerde seyahat etti kleri ni, birinci ve lüks mevkilerde zenginlerin gezi yaptıkları n ı . . . Bu gemilerin normal çalışabilmesi için tersanelerde büyük emek sarfet­ tikleri n i , fakat nimetlerinden başkalarının istifade ettikleri­ ni anlattım. Bana hak verd i . Sabotaj ekibinin başı olan • M benim bu sözlerimin etki altında kaldığına inandıktan son­ ra sendikaya gidip lokaldekilere hitaben: Benim devrimci komünist olduğumu ve bir örgütle çal ıştığımı hepi niz bili­ yorsunuz. Sizlerin Kültür Sarayı'nı yaktığınızı da ben bili­ yorum. Şimdi beni iyi dinleyin, benim örgütümde bir sa­ botaj işi var, bunu da yapacaksınız. Bunu yapmadığınız tak­ dirde örgütüm sizi ele verecektir, dedim. Benim bu sözle­ rim üzerine orada ibulunanlar telaşlandılar, ben başka bir şey söylemeden ve sözlerimin kendilerine etki yapması i­ çin lokali terkettim. i ki gün sonra · M • ile buluştum. Hal hatır sorduktan sonra S ve T nln Haliç'te bulunan Mar­ mara Gemisi 'ne sabotaj yapılacaktı r. Bu işi yapacaklara söyle ve pazarl ığı yap şekl indeki talimatlarına sadık ka­ larak · M · ye, sizin tersanede Marmara Gemisi tamir e­ dil mekte, benim örgütüm bu geminin yakı lmasını istiyor. Bunun için ne kadar para istersiniz, dedim. Bu sözlerim üze rine a M • bir süre düşündü. Ve, bu iş kolay iş değ i l , m i l­ yondan aşağı olmaz ama devrimci komünist bir örgütün işi olduğuna göre 450 bin l i raya yaparız, deyince ben ne ka­ dar kapora istersiniz diye sordum. Onbeş bin l i ra kapora verirsiniz ded i . Teklifi ilgililere anlattım. Uygun buldukları­ nı ve 15 bin liralık kaporayı şimd i , 450 bin l irasını da bir­ kaç gün içinde veririz dedi ler.• n

u

u

u

"

203


Berl ln'de okumaya giden, fakat orada komünistlerin a­ ğına düştüğü için okulu terkederek işçi saflarında kendisi gibi komünist eleman toplamakla görevlendirilmiş bir şa­ hıs da şöyle bir beyanda bulunmuştur: · Bizim grubun işçi­ köylü, proleter aydınlık çizgisi etrafında toplanması karar­ laştırıldı. Almanya'daki Türk işçilerine sosyalizm perdesi atında, komünizmi öğretmek amacını taşıyan bir tüzük ka­ bul edildi . . . Ben turist işçi ler arasındaki çalışmalara katıl­ dım. Beşer onar kişil i k odalarda kalan turist işçi leri ziya­ ret ediyor yardım bahanesiyle komünist saflarına çekmeye çalı şıyordum. • Komünistlerin çeşitli yıkıcı emmel lerinln etkisi altın­ da kandı rı ldığı için alet olmuş işçilerin pişmanl ıkları insa­ nın yüreğini parçalamaktadır. Fakat ne çare ki , bütün bun­ lar söndürülen ocakların tekraren şenlenmesine kati gel­ memektedir. Onlar sürüklendikleri facianın hesabını ada­ let karşısında vermişlerse de, içine düştükleri pişmanlık duygularını belirtmekte fayda vardır. Zira her birisi ibret aynasıdır. · Doğum yerim Yugoslavya Yenipazar, orada iken tek arzum Türkiye'ye gelmek idi. Herhangi kötü niyetle de­ ğ i l , oradaki gavurların baskısından kurtulup burada Türk kardeşlere herhangi bir ayırım yapmamak şartıyla gerçek­ ten bi r kardeş olarak yaşamak ve geçinmekti. Ve bunu çok zor da olsa başardım. Buraya geldikten sonra bütün düşün­ düklerimi tatbi k ettim ve etmeye çalıştım. Fakat son za­ manlarda maalesef memleketimizde bir kin yaratıldı. Bunun nereden olduğunu ve hangi sebepten i leri geldiğini biz ma­ alesef bilmiyoruz. Biz dediğimizde yani işçilerden bahset­ mek istiyorum. Çünkü işçi olduğum için eminim ki işçiler genell ikle birbirine çok benzerler. Yani düşünce bakımın­ dan. Şuna da emnlm ki işçiler çok saf, çok temiz ve iyi insanlard ı r. En fazla emek veren ve memleket için her fe­ dakarlığa hazır olan kimselerdir. Fakat yukarıda bahsettiği bunalım ve kini yaratanlar, yani memleketimizdeki üç ka­ ğıtçılar bu gün işçimize kancaları takmış bulunuyorlar, ga­ yeleri yukarıda bahsettiğim işçilerin safl ığından ve iyi ni­ yetlerinden faydalanmak, sağcı lardan mı solculardan mı yoksa yetmlşyedi çeşit sendikacılardan mı bahsetmek la­ zım. Hepsi var bunun içinde ve gerçekten işçileri kandırıp

204


götürüyorlar. Nitekim bOtOn iyi niyetlerime ve temiz dO­ şüncelerıme rağmen bende kandırılıp girdim çıkmaza. Onun için kendime ve bütün işçi namına Türkiye'deki bütün yet­ ki! lşahıs ve organlardan, bizlere yardımcı olmalarını can­ dan di lerim. • Sözlerl de yine aldatı lan bir işçinin başından geçmiş olayın hikayesidir. Artık iyice anlaşı lmıştı r ki, beynelmllel merkezlerde idare edilen komünizm, içinde yaşadığımız cennet yurdu, karanl ıklara sürüklemek istemiştir. Sıkıyönetim döneminde ülkemlzdekl anarşik hareket­ ler önlenmiş ve Aşı rı Sol mihraklara katı bir darbe indiril­ miştir. Ancak komOnlstlerln Olkemlzl hedef alan çalışmaları bitmemiştir. ısrarla devam etmektedir. Komünizmin uğra­ dığı bu yenilgi, kendllerlne yeni bir tecrübe olgunluğu sağ­ lamış ve yeni taktik uygulamalarıyle yol larına devama yö­ nelmlşlerdlr. Bugünkü durumlarına geçmeden önce M ihri Belli'nln ülkemizde 1 971 yılı öncesi komünizm uygulaması­ nın eleştirisi üzerinde bir nebze durmanın faydal ı olacağı düşünülmektedir. Mihri Bel l i , · Devrimci Hareketlerimizin Eleştirisi • başlığı taşıyan bir yazısında; komünistlerin ça­ l ışmalarını ve hatalarını ortaya koyarak uygulamaları gere ken yeni strateji ve taktikleri göstermiştir. Bu yazısı Batı Almanya'nın Münlh şehrinde çıkarılan ·Yurtsever• adl ı ga­ zetede neşredilmiş ve sonra da Türklye'de • Yurtsever Ya­ yınları • serisinden kitap halinde bası larak dağıtılmıştır. Kitabın giriş kısmında bu eleştiriyi neden yaptığını ifade etmekte, hata ve sevapların ortaya konmasının, yürütüle­ cek komünist mücadelenin istikametinin tayininde yararlı olacağını anlatmaktadır. Aynen: • Değişik çevrelerden ar­ kadaşlar benden , Türklye'deki 1 2 Mart öncesi dönemde devrimci hareketin bir eleştirisini yapmamı istediler. Böy­ le bir eleştiri gerekl idir. Bugüne kadarki tutum ve davra­ nışlarımızı eleştiriden geçirereğiz ki hatalarımızın ve se­ vaplarımızın neler olduğunu saptayabilelim. Bir yandan doğruluğu sabit ol·an tutum ve davranışlarımızda direnir­ ken, öte yandan, yanlışlığı sabit olan tutum ve davranışla­ rımızı düzeltebllellm. Bundan sonraki dönemde devrimci eylemimizi doğru çizgide yürütebilmemlz için bundan önce­ ki dönemde devrimci eylememizi sıkı bir eleştiriden ge-

205


çlrmemlz ve bundan gerekl i dersleri çıkarmamız şartt ı r• demiştir. Diğer taraftan M . Bel l i eleşti rislni yaparken yine kitabının giriş kısmında Türklye'deki proleter devrimci ha­ reketin bütün parçalanmalara rağmen bir bütün teşkll etti­ ğini söylemiştir. Her ne kadar grupların bi rbirlerlne karşı katı tutumları ve çeşitl i ithamları muhtelif şeki llerde gö­ rülmüş ise de esasta bunların bir bütün oldukları en yetkl­ l l lerince ifade edilmektedir. M . Bel l i 'nin bu konudaki ifa· desi aynen şudur: · Bütün bölünmelere rağmen, Türkiye' de proleter devrimci hareket bir bütünlük nitel iğl taşır. Na­ s ı l ki Fi lipin demokrasicliğinin unsurları olan partilerln hemen hemen tümü CHP'nin koltuğunun altından çıkmış­ sa, solda da ortaya çıkan grupların hemen hemen tümü yarım yüzyıl l ı k tarihi olan proleter devrimci hareketimizin temsilci lerinin çevresinde palazlanıp güç kazandı ktan son­ ra aynı gruplar olarak ortaya çıkabi lmişlerd i r. Soldaki grup­ ların tümünde küçük burjuva kökünden gelme aydınlar ege­ mendirler. Bu gruplar çok kez b i rbi rlerine etki - tepki bağı i l e bağlıdırlar. Bu gruplardan hiç biri henüz bir işçi sınıfı tabanına dayanmış değildir. Evet, bu gibi nedenlerle Türki· ye'de bil imsel sosyal izm! eylem kılavuzu bilen hareket bü­ tün bölünmelere rağmen gene bir bütünlük n iteliği taşır.• Mihri Bel l i kitabının birinci bölümünde bazı grupların durumunu ele alarak eleştlrmiştlr. Önce Türkiye işçi Par­ tisi üzerinde durulmuş ve mezkur partinin komünizmin kar­ şısındaki güçlere karşı devrimci tutumu alamadığını iddia etmiştir. Daha önce parti kendisinin komünist olmadığını beyan etmesini de yermektedir. Bu maksatla sarfettlği söz­ lerde aynen aşağıya çıkarı lmıştı r: .. işçi partinin yönetimi­ n i n en büyük hatası Anti - komünizme karşı gereken devrim­ ci tutumu alamamıştır. Anti - komünizm bizi değil geçmişte komünlstl ikten hüküm giyenler! ilgilendirir. Biz nasıl olsa Demokratik Sosyalizmden yanayız. Der gibi bir havaya g i r­ d i l er. Giderek aynı s i lahı TIP içindeki devrimci muhalefete karşı kul landılar.• Devrim mücadeleslnin devrimciler için meşru bir hak olduğunu iddia eden M. Bel l i : • . . Bir ortamda devrimcinin fert olarak, devrimci hareket olarak kendisini savunması .

206


meşru bir haktır. Devrimci hareketi sürdürebllmek için , halkımızın bağımsızl ık ve demokrasi davası n ı sahipsiz bı­ rakmamak için, bu meşru hakkı kullanmakta devrimci gö­ revidir,• demekte ve devrimci hareketlerinin muvaffakl­ yetslzliğlnl de verilen savaşta bir merkezi savunma teşki­ latının kurulamamış olmasına bağlamaktadır. · Biz bu göre­ vi hareket olarak yerine getiremedik. Siyasi cinayetlerin tertipçi lerini , tertipçilerden caydıracak etkenlikte, proleter devrimci hareketin merkezi savunma teşkilatını anında ku­ ramama hatasını işledik. Bir merkezi savunma örgütlenme­ sine gitmememiz sonucu, bu hal li zorunlu mesele, ayrı ay­ rı gruplar tarafından, mahall l olarak ele alındı. Ve kaç ta­ ne özerk savunma birimi teşekkül etti ise, o kadar hizip­ leşme eğilim ortaya çıktı . Böyle bir ortam Türkiye gerçek­ leriyle bağdaşmayan bir gerilla romantizmini körükleyen yayınlar, devrimci gençlik çevrelerinde etkili olabildi • de­ miştir. Diğer taraftan silahlı savaş için Türklye'nln şartları­ n ı n uygun olmadığını bel irten M. Bel l i , Merkezi Savunma Teşkilatının da bulunmaması sonucu muvaffakiyetsizliğe düştüklerini anlatmaktadır. Bu konuda: • 1 2 Mart öncesi dönemde Türkiye'de silahlı devrimci savaş için gerekil şartların mevcut olmadığı görüşünde olduğumuzu bel i rtti k. Öte yandan hareket olarak bir merkezi savunmanın örgüt­ lendirilmesinin gereğinden de söz ediyoruz. Silahlı devrim­ ci savaş devlet iktidarını silah zoruyla almayı ve devrimi gerçekleşti rmeyi hedef tutan savaştır• demiştir. M. Bel li Devrimci savaş larının muavaffaklyets izliğinin diğer bir sebebi olarak da; Fll lstin devrimcilerin karşı il­ gisiz kalmış olmaların ı , onları iyi tanıyamadıkları ve tecrü­ belerinden yararlanamadıkla rını da ileri sürerek şöyle söylemektedir: • Fi l istin devrimine karşı ilgisiz tutumumu­ za da burada değinmenin gereği var. Halkların dünya öl­ çüsünde Anti-Emperyalist mücadelesinin bir parçasını teş­ kil eden Fi listin Halkının bağımsızl ık savaşı elbetteki Tür­ kiye devrimcisini çok yakından ilgilendirir. Üstelik bu sa­ vaş içinde bulunduğumuz bölgede, burnumuzun dibinde yer almaktadır. Türkiye'den Fil istin'e yüzlerce devrimci­ nin gönüllü olarak gitmesi olgusu tek başına, Fil istin dev­ riminin bizim için birinci derecede önemli mesele haline gelmesine yeter. Evet, Fll lstln Devrimi ile yakından i lgilen-

207


mekle, onu çok iyi bllmekle yükümlüydük. Oysa biz, Filis­ tin Devriminin meselelerin! pek bilmiyorduk. Dünyanın en az bi ldiğimiz bölgesi içinde yaşadığı mız Orta Doğu idi. Öğ­ renmek için fazla bir çaba harcamadık. Aydınlık Dergisin­ de Havetman'ın Sol Sektör nitellktekl görüşlerinin tekrarın­ dan başka bir şey olmayan yazı lara yer verdik. Fllistln Hal­ kının mücadelesinin özelliği, Siyonizmin niteliği, Emperya­ l izmin Orta Doğu'dakl politikası üzerine değer taşıyan tek bir inceleme yayınlamadık. Fl l lstln'e gönüllü olarak bilgi getirmediler. Öyle ki devrimci öğrenci çevrelerlnde içinde kapal ı br sol grup olan Fil istin Demokratik Cephesi, Mark­ sist lenlnlst bir örgüt olarak göklere çıkarıldı. Flllstln Halkı için de derin kökleri bulunan ve mücadelenln asıl a­ ğ ı rlığını taşıyan El-Fetih bir küçük burjuva m i l l lyetçl örgüt olarak küçümsendi . Fll lstin'e gönüllü olarak giden devrim­ ci gençlerin bu tecrübeden sonra nas ı l bir şartlanma içine gideceklerini de pek düşünmedik. Oysa büyük savaşlara katı lmamış olsa da, kısa bir süre için olsa da, e l l nde Klaşın­ kov tutmuş olan bir gencin olaylara biraz değişik açıdan bakacağını anlamak gerekird i . Yapılacak şey; zamanla ha­ rekete geçerek Filistin Devrimini yakından izlemek bu Dev­ rim i l e Devrimci hareketimiz arasında dayanışmayı sağla­ mak, Fil istin Devrimini hareketimiz açısından doğru de­ ğerlendirmekti. Bu yapı l madığı içindir ki , yüzlerce gencin Flllstln tecrübesi hareketimiz için yararlı olacağ ına, bizde gerçekten kopuk bir gerl l la romantizminin yayı lmasına yar­ d ımcı oldu.• Geçmiş devrin tatbikatının diğer bir yanlış cephesi o­ larak M . Bel l i : • Gerl l la Romantizml•nl göstermektedi r. Bu­ nu da şu şeklide izah etmektedir: • Gerilla romantizmi de­ yince neyi kastediyoruz. Geri l l a romantizmi, başka tarihi şartlar içinde, bu şartların zorlanmasiyle, Devrimci müca­ delenin şekllnl uygulamış olan, uygulamakta olan, devrimci hareketlerden alınan esinlere, kendi topl umumuzun içinde yaşadığımız andaki somut gerçeklerln l hesaba katmadan, tarihi şartlar elverişli olmasa da aynı mücadele biçimini savunan ya da uygulamaya kalkan, ve bunu çok kez içinde bulunduğumuz tarihi anın emrettiği devrimci eylemi ihmal ederek yapan kimsenin tutumudur. Her devrimcinin yüre-

208


ğ l , Vietnam'da Güney Amerlka'da Orta Doğu'da emperya­ llzme karşı silah elde savaşanlarla beraber çarpışmal ıdır. Her devrimci hayal kurduğu anlarda, halkının ve kendisinin devrim bayrağı altında halk düşmanlarına karşı silah elde savaşacağı günleri gözünün önüne getlrebl l l r ve bu sıh­ hatll bir şeydir. Ama bu hayal kurma bugünün şartları­ nın emrettiği devrimci görevi çok kez nankör, üzücü yıpratıcı çal ışmalar gerektiren sabı r isteyen devrimci gö­ revi savsaklama sonucu verdi mi, sıhhatli olmaktan çıkar. Ve hele kurduğumuz hayali gerçek sanıp hareketle geçmeye kalktı mı alacağ ımız sonuç devrimin aleyhine, karşı devri­ min yararına bir sonuç olur. işçi - Köylü kitlelerin! hareke­ te geçirecek olan, o kitlelerle iç içe olmamızı ve daha ile­ ri adımları atma olanağına kavuşmamızı sağlayacak olan kısa vadeli mütevazi talepler uğruna mücadele etmeye dudak büken ve işaret parmağı ile silah tetiği çeker gibi bir hareket yaparak • Arkadaş meseleyi bu halleder• diyen kimse gerilla romantizmi içine düşmüş olan kimsedir. Bir yandan silahl ı eylemin erdemlerinden dem vururken öte yandan yurdumuzun üzerine çökmüş olan faşist teröre karşı gerektiği gibi savaşabilmek için i l legal çalışma kuralları­ nı öğrenip sindirmeyen, bunl arı uygulamak için elinden geleni yapmayan kimse, işkence odalarında zindanlarda, mahkeme salonlarında devrimci şerefini yüksek tutabilmek için gerekl i devrimci şartlanma içinde kendini sokmayan kimse, geri l la romantizminin içine düşmüş olan kimsedir. Tecrübeler göstermiştir ki Gerilla Romantizmine katılan kimse gerçekten s i lahlı mücadele şartları gelip çattığı za­ man, o mücade lede, her dönemde ne kadar mütevazi gö­ rünürse görünsün, devrimci görevini yerine getirmiş olan kimseden geri kalmaktadı r. Geri lla Romantizmi diyoruz. Oysa bu romantizme kapı lanların çoğu bunu reddeder, Çin devrimcilerinin tanımadı kları anlamda Halk Savaşından ya­ na olduklarını söylerler. Bu anlamda Halk Savaşı Proletar­ ya Partisinin varlığını ve Proleteryanın Devrimde ideolo­ jik Siyasi Örgütsel ve askeri önderl iğini içerir. Halk Sa­ vaşı emperyal izme ve yerli işbirl lkçi lerine karşı tüm halkın savaşıdır. Elbette ki bu savaşta halkın sayıca en büyük ke­ simini teşkil eden, köylüler, proleterya ile birl i kte devri­ min dayandığı iki temel sınıftan birisini teşkil edecektir.

· 209


Proleterya Partisi ve onun önderl iği olmadan Halk Savaşı düşünülemez. Bu durumda Türkiye'de Proleterya Partisi­ nin tabanının teşkil i için işçi sınıfı saflarında çalışmayı biri nci derecede önemli görev sayan görüş, bu Halk Savaşı kavramına da aykırı düşer. Parti meselesinin küçümsenip, silah l ı mücadelenin abartı lması ise Gerilla Romantizminin bir bel i rtisidir. Biz bir kimse hakkında hüküm verirken, o kimsenin kendisi için düşündüklerine değ i l , yaptıi:jı işe ba­ karız. Bu yapılan işlere baktığımızda biz de Geri lla Roman­ tizminin oldukça yaygın olduğunu teslim etmek zorunda­ yız. Muvaffakiyetsizlikle sonuçlanan geçmiş dönem çal ışmalarının sebeplerini eleştirmeye devam eden M. Bel l l : • Asıl devrimci gücün; işçi köylü ittifakı olduğunu • belirte­ rek, öğrenci durumlarlyle çok ilglenerek zaman kaybettik­ lerini ve asıl güç üzerinde yeterince durmadı klarını da şu satırlariyle ifade etmiştir: • İşçi sınıfı içinde çalışmayı bi­ rinci derecede önemli meselemiz saydığımızı beyan et­ mekle kalmayıp, bu yolda somut işler başarmak gerekir. Devrimci hareketimizin işçi sınıfı içinde kök salmasını sağlamada yeteneksizl i k tüm hareketin büyük eksikliğidir. Genell ikle devrimci aydın çevrelerin, öze l llkle öi:jrencl gençliğin o tükenmez meseleleriyle gereğinden fazla l lgl­ lerldik. Bu yolda çok değerli zamanlarımızı kaybettik. E­ mekçilerin, özellikle işçilerin meselelerini ön plana almayı bilmedik. işçi ile, köylü ile iç içe bir duruma gelebilmek i­ çin, hareket olarak, bütün olanakları kullanmadık. Fllipln Demokrasici liği şartlarında bir çok bakımdan kusurlu ola­ rak ortaya çıkarılan işçi mesleki örgütler arasında fark gö­ zetmeden , tümünü aynı sepete koyma eğilimini gösterdik. Bu bizi •Ya hep, ya hiç• diyenin sekreterllğlne her şeye "Tu kaka• diyen pamifl iğine götürdü. Örneğin, DiSK gibi bir örgütün bütün eksikliklerine rağmen, ekonomik mü­ cadelesinde dürüst sendikacı l ığın özlemini çeken Türkiye işçisi önünde bir alternatif teşki l ettiğini ve işçinin sarı sendikadan DISK'e geçmek için bazen ölümü de göze a­ larak savaşmasını doğru değerlendiremedik. Burada dev­ rimci ilkelere sıkı sı kıya bağlı kalmakla birlikte, Türkiye şartlarında işçi içinde yaratıcı çal ışmanın gerektiği esnek1 iği • Kendine güvenden gelme esnekl iği• gösterebilmek

210


gerekir. Kulağa pek devrimci gibi gelen tekerlemelere, •Ama özünde pasifliğln mazereti olan tekerlemelere .. ka­ pılmadan, ekonomik mücadelenin siyasi bil inçlenmeye gö­ türen yol olduğunu bilerek, ne kadar mütevazi olursa ol­ sun, işçinin kısa vadel i talepler! uğruna mücadelesinde onun yanında olabilmel idlr. Mihri Bel l l yapılan mücadelenin hatlarını ortaya ko­ yarken üstünde titizlikle durduğu diğer bir sebep olarak da · ideoloj i k mücadelede eksikl ik• bulunduğunu göster­ miştir. Bu eksikl iği; - Sosyal tabanın tesis edilmemlş bulunması , - Neşir organlarında ideolojik b i r hakkın temin edilmemiş olması, - Aynı gazetede içinde Ho ŞI Minh, PDA vesal r gö­ rüşlerin berdberce işlenerek empoze edildiği, - Piyasaya çıkarılan kitaplarda da aynı şekilde bir birlik sağlanması noktalarında toplanmaktadı r. Konu hak­ kındaki sözlerini şöyle kaleme almıştı r: · ideolojik mücade­ lede önemli eksikliklerimiz oldu. işçi partisinin temsil et­ tiği klasik oportünizme karşı etki li bir ideolojik mücadele verdiğimiz söylenebil ir. Kaderi ni Fl llpln tipi parlamenteliz­ me bağlamış olan portünlzmin bu çeşidi batının gelişmiş kapital ist ülkelerlydl. Ama emperyalizmin sömürdüğü bir ülke olan Türkiye'de bir işçi s ınıfı Aristokrasisi olamaya­ cağı için, bizdeki bu akım bir sosyal tabandan yoksundu ve yenilgiye uğraması kaçınılmazdı. Türklye'de bir işçi sını­ fı Aristokrasisi yoktur, ama bunalım içinde oldukça geniş bir deklase aydınlar çevresi vardır. Bu zümre sola meylet­ tiği zaman sekter eğilimler gösterir bu bakımdan ikinci En­ ternasyonal in Oportünizmine paralel düşen akımlar Tür­ kiye gibi ülkelerde bir sosyal tabandan yoksun bulun­ masına karş ı l ı k bu gibi sol sekter çıkışların sal lantıda da olsa b i r sosyal tabanı vardır. Bu bunalım içindeki deklese aydınların hareketidir. Örneğin bizde Maoculuğa• sahip çıkan akım işte bu nlteliktedlr. •

Bu akıma karşı tutarlı bir ideolojik mücadele verdiği­ miz söylenemez. · M aoculuğa• sahip çıkan aydın grubun · Sol • sekter tutumunun bizim saflarımızda bir ölçüde etki­ si olmuştu. Bizde de onların dili i l e konuşmayı marifet

211


sayanlar çıkmıştır. Lafta keskin devrlmc l l l k bizde moda ol­ muştur, fakülte kantinlerinde dergi sahifelerinde nice halk savaşları ııan edildi. Oysa bu görüşler, bize yabancı görQş­ lerdlr. Proleter Devrimci hareketin organı durumunda olan Aydınlar tutarl ı bir ideolojik çizgi izlememiştir. Bir yandan uluslararası komünist hareketteki ideolojik bölün­ me konusunda bizim tavrımız Ho şı M inh tavrıdır diyor­ duk öte yandan bu tavır ile hiç bağdaşmayan Proleter Dev­ rimci Aydınlık'ın Pekin Revıevden aktarma çizgisi parale­ linde yazılara aydınlık sahifelerde çıkan bazı yazılar arasın­ da ideolojik ayrı l ı k vardı r. Böylelikle okurun kafasını iyice karıştırdık. Bir proleter devrimci organ kendi içinde böy­ lesine çelişkilere düşemez. Bu çel işkilere devrimci uyanık­ l ıkla bağdaşmayan bazı davranışları da eklemek yerinde olur. Kendi bahçemizde nice Fraksiyon ağaçları yeşertti k. Oy sa devrimci uyanıklık bunların köksalmadan zamanında sökülmesini emrediyor. Türkiye'de son yıllarda proletaryanın siyasi ve iktisadi mücadelesinl küçümseyen ve tarih şart­ ları ne olursa olsun, gerilla savaşı şeklinde silfthlı müca­ leyi biricik makbul devrimci eylem sayan kitaplar, broşür­ ler birbiri ardından yayınlandı. Bu cinsten yayının genç dev­ rimci militanlar üzerinde büyük etkisi oluyordu . Oysa biz ideolojik organ olarak dünyadaki geri lla hareketlerinin, ö­ zel l ikle Küba Devriminin ve Güney Amerika'da bu devrim­ den esinlenen devrimci hareketlerin Türkiye açısından doğru dürüst bir tahlilini yapmadık. Küba devrimine karşı olumlu bir tutum takınıyorduk ve Çin modeline tıpa tıp uy muyor diye bir devrimi küçümsemeye kalkan aydınlara kar­ şı çı kıyorduk. Bu tutumumuz doğru idi . Bu başka şeydir, Türkiye şartlarında Küba Devrimcilerinin izlediği yol u Tür­ kiye şartlarında Küba Devrimcilerinin izlediği yolu Türkiye için devrimci çizgi olarak önermek başka şeydir. Bu alan­ da dünyada yer alan devrimleri Türklye'nln gerçekleri açı­ s ı ndan değerlendiren özlü yazı lar bir çok yanlış çıkışları önleyebi l i rdi. Bu yapılamad ı . • Legal b i r partiye sahip olmamaları d a ayrı b i r hata ola­ rak görülmekte ve bu husus M. Belli tarafından şu şekilde anlatı lmaktadır: -Burada Legal Partiyi Kurma işinde gecik­ memiz! de hata olarak zikretmek gerekir. Bu parti kurma yolunda, somut adımlar atmamız 1 970 yılının sonbaharına

21 2


rastlar, oysa bu yolda kararlı olarak harekete geçmenin zaman ı , Yargıtayın M DD'i savunmanın suç olmadığını be­ lirten kararından hemen sonra, hukuki engelin kalktığı 1 969 yılı ikinci yarısında idi. Oysa biz 1 969 sonbaharında baş­ layarak nabız yoklamakla, çeşitli sosyalist çevriler! (ki bun­ lardan bir kısmından hayır gelmeyeceğl daha başından bel­ li idi) . Örgüt konusundaki fikirlerin! almakla, hiç bir zaman uzlaşmayacak olan ayrı hiziplerin arasını bulmaya çal ışmak­ la vakit kaybettik yapılacak şey siyasi partiler kanunu ge­ reğince asgari sayıda kurucuyla, derhal partiyi kurmak ve partinin işçi , köylü tabanını yaratmak için en kararl ı şekil­ de harekete geçmekti. Denecektir ki, birçok gerçek sos­ yalist barındıran işçi Partisi taşra örgütünü teşkil eden kad­ ro 1 969 yılında henüz TIP'den umudunu kesmemişti ve yeni bir parti kurulması karşısındayd ı . Ayrıca TIP dışındaki pro­ leter devrimcilerin büyük çoğunluğu henüz yeni bir parti­ nin gerekli olduğu görüşünde değildi. Sosyal ist çevrelerin büyük kentlerde olsun taşrada olsun TIP'den umudunu kes­ meleri ancak 1 970 yıl ında olmuştur. Bu bakımdan 1 969 yı­ lında işçi sınıfının ve yoksul köylünün devrimci partisini kurman ın ortamı yoktu . Biz bu görüşe katılmıyoruz. 1 969 yı l ı nda başlayarak bir Proleter Devrimci Partinin ortaya çık­ ması ve kapatı lmayı göze alarak gereken devrimci eylemi koyması ve karşı devrimin bütün yıldırımlarını üzerine çek­ mesi TIP içinde ve dışındaki sosyal istlerin tereddütlerin! en kısa zaman giderecek ve gereken ortamı yaratacaktı. Pro­ leter Devrimci partinin kurulması için biz elverlşll ortamın oluşmasını bekledik oysa beklemek değil bu ortamı en ka­ rarlı eylemle yaratmak gerekirdi . Proleter Devrimci hare­ ketimizin iktisadi ve siyasi örgütlenme alanlarında teorik mücadele alanında, hareketin savunması alanında hataları bunlardır. Türklye'de solda olan grupların tutum ve davra­ nışını eleştiriden geçirirken bunlar gözönünde tutu lmalı­ dır.• M . Bel l l kitabı nın ikinci bölümünde Türkiye Halk Kur­ tuluş Ordusunu eleştirmektedir. Önce memleket şartları uygun ol madan harekete ordu adını koymalarını hatalı bul­ makta ve şunları yazmaktadır : •Ancak şu da var : 1 970 1 971 Türkiye şartlarında, iktidarı zaptetmeyi hedef tutan bir silahlı savaş için gerekli şartların bulunmad ığı bir or213


tamda özünde savunma zorunluluğundan doğma herhangi bir sllfthlı savaş örgütüne •Ordu • adı koymak bir bakıma halkımızın geniş çevrelerinin yadırgayacağı bir davranış de­ ğil midir? Ordu sözcüğü üzerinde biraz duralım. Ordu, as­ keri örgütlenmenin en yüksek düzeyini ifade eder. Ordu iddialı kelimedir. Güney Vietnam'da Amerikan Emperyaliz­ mini ve yeril uşaklarını dize getiren Vietnam Halk Kurtu­ luş Cephesi Askeri Kuwetlerl, bel li sebeplerle kendileri­ ni Ordu diye adlandırmıyorlar. Küba Devrimcileri çetin sa­ vaşları süresince kendileri için mütevazi isyancılar ya da Hareket sözcüklerini kul landı lar. Bugün onblnlerce sllAh l ı­ yı, fedaiyi çatısı altında barındıran El-Fetih kendisini Ordu diye deği l , Hareket diye nitelendiriyor. Şehir gerll lasının en başarı l ı uygulamasını gerçekleştiren Tupamaros'un adı • Uruguay Milli Kurtuluş Hareketi •dir. ikinci Dünya Savaşı sırasında Bulgaristan dağlarında elli bine yakın çeteci var­ dı ve kendisini Ordu diye nitelendirmedi . Bulgar devrlmcl­ lerl doğru siyası çizgi ve askeri taktikleri ile nizami Bul­ gar ordusunun faşist Bulgar Hükümetl tarafından kendile­ rine karşı kullanılmasını önemli ölçüde önleyebi ldiler. Bu sebeplerle biz THKO'cu arkadaşlar tarafından Ordu sözcü­ ğünün kullanıl masını Türklye'nln özel şartları bakımından yanl ış olduğu görüşündeyiz.• Devrimin maddi imkanlarının ancak, devrimcilerin ve sempatizanların boğazlarından keserek sağlanabl l eceğlnl bu şekilde ise büyük eylem olanakların doğduğunu söyle­ yen M. Bel l l yeni bu kitabında THKO'nun banka soygunla­ rını tasvip etmemiş ve şöyle yazmıştır : • Banka kasaların­ daki paraya devrimci amaçlarla el koymak gibi eylemler! , değil genel olarak kamuoyu, birçok devrimciler blle yadır­ gamışlardır. Devrimci örgütler için kural, devrimcilerin ve sempatizanların boğazlarından keserek sağladıkları maddi olanaklara dayanmaktadır. Bu yolda sağlanan kuruşlar, 1 1ralar bereketi! olur. Ve büyük eylem olanakları sağlar. Ta­ rihte yerini almış tek bir büyük devrim hareketi yoktur ki maddi olanaklarını bunun dışında kestirme yol lardan sağ­ lamış olsun. Burjuva yazarlar Bolşevlklerln bir keresinde bir bankaya alt altınlara el koyduklarını ve partinin para ih­ tiyacını bu yoldan sağladıklarını iddia ederler. Hiç bir Bol­ şevik kaynak bu söylentiyi doğrulamamıştır. Ferdi terörün

214


her çeşidine kesin olarak karşı olan Bolşeviklerin banka baskınlarını Proleter Devrlmcllerine örnek olarak göster­ medikleri açıktır. Oysa bizim Türkiye H KO'cularının i l k bil­ dirisinde Ankara'nın Emek mahr.l leslndekl iş Bankası olay­ larının sorumluluğu iftihar ile kabul ediliyordu.• THKO'nun kır gerl l lası eyleminin yanlış tatbik edildiği kanısında bulunan M . Belli konuyu şu şekilde açıklamakta­ dır : THKO'cularının kır geril lası deneyi üzerinde kısaca duralım. Devrimci hareket için birinci mesele tarihi anın gerektirdiği eylem biçimini doğru olarak saptamak ve bu eylem kararl ı l ıkla koymaktadır. Tarihi şartlar bel l i bir ey­ lem biçimini gerekil kılmadıkça , bu eylemi koyan devrim savaşçı ları ne kadar yiğit ne kadar teknik bakımdan usta savaşçı olurlarsa olsunlar bu yoldan devrim davasını iler­ letemezler. Guevere gerillacıların en yiğidi en ustasıyd ı . Ama Bollvya'da, ters tarihi şartların üstesinden gelemedi. Küba'da olduğu gibi Bollvya işçilerinin, köyloterlnln gerI IIa savaşı çevresinde devrimci şahlanışını gerçekleştiremedi . Onun ve arkadaşlarının kahramanca ölümü devrimci fera­ gatın ve ylğitllğin örneğidir. Gueveraların, Peradoların, Şa­ koların örneği bütün dünyada devrimci kuşaklar için değerll bir ilham kaynağıdır. Ama onlar, Bolivya gerçeğinde emek­ çllerin kitleler hallnde devrimci eyleme katılışını sağlaya­ cak ve böylellkle devrimi gerçekleştirecek zincirin halka­ sını kavramış değillerd l . Bizim kır geri l lacı lığına girişen gençlerimiz de yiğit klşl lerd l . Feragatte kimseden geri de­ değIIlerd l . Onların ylğltllk ve feragati elbetteki TOrklye'nln devrimci kuşakları için bir i lham kaynağı olacaktır. Onlar yiğit klşller idi ama usta kır gerll lacısı olmaktan çok uzak­ tılar. Geril la her şeyden önce açlığa, yorgunluğa, soğuğa, sıcağa, susuzluğa dayanmak demekti r. Gerilla, dOşmanın her türlü kuşatma hareketlerini boşa çıkaracak hareket ka­ bil iyeti demektir. Gerilla pusuları etkisiz bırakacak uyanık­ lık, dlslplln demektir. Bizim THKO'cu arkadaşların bOtün bu bakımdan oldukca yetersiz oldukları açıktır. Guevera hayranı idiler. Ama Guevera'nın geri llacı öğüdünO pek tut­ madı lar. Kübada elverişi! tarihi şartlar içinde Slerre Mea Stroya çıkan gerll lacılar, hareketlerinin ilk dört ayı içinde Batlstl Kuvvetlerinin bölgedeki bel li başlı karakollarını te•

21 5


mlzledller. Bu bölgede daha önce sözü edllecek bir siyası çalışma yapılmadığı halde gerlllacılar doğru eylemleriyle Çeteci-Halk bağını kurdular ve güçlendi rdiler. Bizimki ler uzun yıllar süren sabı rı çalışmalar sonucu sağlanmış bir devrimci birikimi bölgelerinde hazır buldular. Dağda kal­ d ıkları dört ay içinde yeterli eylem koymadılar. Ve ülkenin başka noktalarında baskı kuwetl erini ayarlayacak paralel hareketler olmadığı için karşı devrim bölgeye istediği şe­ kilde kuwet yığınağı yapabi ldi, bölge halkı n ı baskı altına aldı. Böyle bir durumda ne gerilla birliğinde ne de köylüler arasında disiplinli çal ışmanın güçlenmeyeceğl açıktır. Nur­ hak Dağlarındaki grubu bazı eylem tasarı larını tahkikat dos­ yasından öğrenmiş bulunuyoruz. Türkiye'de her çobanın bil­ diği bir gerçek vardır. Bizim m i l itanlarımızın bu gerçeği pek göz önünde tutmadıkları anlaşıl ıyor : Kurt topraklarında ba­ rındığı köyün sürüsüne saldırmaz çünkü bunu yaparsa o köy çevresinde yaşatı lmayacağ ını bilir. Kurt onun için kar­ n ı n ı doyurmak amacıyla başka köylerin sürülerine saldırır. Silahlı savaş yolunu tutan bir örgütün eylemi ile davasını halka anlatması yani siyası propaganda nitellğinl taşıyan eylem koyması şarttır. Örgüt-Halk bağ ı n ı gittikçe güçlen­ dirmesi devrimci hareketin halk içinde kök salmasın ı sağ­ laması şarttı r. Silahlı savaş yolunu tutan bir örgütün şehir­ de olsun kırda olsun gerlllan ın birinci kanunu olan eylemin devamlılığını sağlaması şarttır. Bu da ancak halk içinde de­ rin kökler salmakla ve kaçınılmaz olan kayıpları bu yoldan telafi etmekle olur. Elbetteki devrimci mücadele düz asvalt yolda bir yolculuk değildir. Devrimci mücadele ilerlemele­ ri duraklamaları , yeniden l lerlemelerl içeren uzun birer sü­ reçtir. Elbette ki , kısa vadede başarı devrimci eylem emek­ çi yığınları harekete getirmelidir. Bunu olamaz. Ama bir öl­ çü vardır ki her zaman geçerlidir : Tarihi ölçülerle kısa bir süre içinde, bizi zafere ulaştırmasa da, sonuç yenilgi olsa da devrimci eylemimiz mutlaka bizi halk tabanına da­ yand ırmal ı , bu eylem emekçi yığınları harekete getirmeli­ dir. Bunu sağladığımız ölçüde devrimci eylemimizin doğru olduğunu iddia edelbil iriz. Devrimci hareketimizin tabanına iyice oturduktan sonra, geri lemeler ilerlemeler geçici nite­ l i k taş ı r : Bunlar yeni devrimci atı l ı mları hazırlayan, onları kolaylaştıran tarihi tecrübeler olur, •

216


M . Bel l l kitabının üçüncü bölümünde Türkiye Halk Kur­ tuluş Cephesini eleştirmektedi r. O devrimcinin halkın kur­ tuluşu yolunda çalıştığı için, halk içinde ve halkla kaynaş­ ması gerekir fikrini benimsemekte ve THKP ve THKC men­ suplarını nsa bu kurala uymadıklarını aynen şöyle ifade et­ miştir : • THKO cular, üniversitelerde üslend i l er (Ankara Orta Doğu Teknik Üniversitesi , lstanbul 'da Tekni k Üniver­ sitesi) Türkiye Halk Kurtuluş Cepheciler!- merkezi Siyasal Bilgiler Fakültesi idi. Bu rastlantı değildir. Besbelll ki hemen hemen tümü öğrenci hareketi içinde yetişen bu genç devrimciler kendi­ lerini üniversite çevresinde daha rahat hissediyorlard ı . O günlerin şartlarında üniversite özerkliği onlara bel l i ölçüde bir güvenlik sağl ıyordu. Ama halkın kurtuluşu yolunda cid­ di bir şekilde çal ışabi lmek için halkın içinde olmak onun­ la kaynaşmak şarttır. Öğrencil ikle i l işkisi kal mamış genç devrimcilerin kural olarak öğrenci çevrelerinden ayrı lıp emekçi saflarında yerlerini almaları gerekil idi . Bu gün de gerekl idir. THKO'cular olsun TH KC'ler olsun üniversitelerde üs­ lenmekle birlikte işçi, köylü hareketlerinden tüm kopuk, değil l erdiler. Ama grevlerde, yürüyüşlerde, toprak işgal le­ rinde ve benzeri emekçi direnişlerinde emekçilere katıla­ rak dayanışma gösterilerinde bulunmak başka şeydir. işçi sın ıfı içinde, yoksul köyl ülük içinde erimek, emekçi ile bir olmak başka şeydi r.• Diğer taraftan M . Bel l i Türkiye Halk Kurtuluş Cephe­ sinin hakkındaki görüşlerini de şöyle anlatmıştır : Başlıca Teorik hataları : .. Türkiye'nin gerçeklerini hesaba katmamak ve Çin Dev­ riminin tecrübesinin ufak tefek farklarla Türklye'de tekrar­ lanabi leceğini sanmak . Demokrasi uğruna mücadelenin önemini, proleter dev­ rimci hareketin Legalite uğruna mücadelesinin önemini kav­ ramamak, Fillpin Demokrasiciliği şartlarında bu mücadele­ de başarı sağlandığı ve Anti-Demokratik düzenin sınırları zorlanarak gerçekten demokratik bir ortamın yaratı lması doğrultusunda i lerlemeler kaydedi ldiği ölçüde devrimci ha­ reketimizin işçiye ve köylüye ulaşma olanaklarının ortaca-

217


'1ını , böylelikle hareketin gOçleneceğlnl ve karşı devrim cephesinin teclt görebileceğini görememek. Ulusal sınıf ve zümrelerin kendi partllerl ile M illi cep­ he hallnde toplumun tarihi gelişmesini tayin edemedlkleri Fll lpln Demokrasici liği ortamında bu ulusal güçlerin mev­ cut olanaklarla devrimci güç birliğinin Proleter Devrimci hareketini llerlemesl için gerekil olduğunu kavramamak: devrimci güçbirliğl yolundakl çabaları • Radikallere şirin görOnme çabası • diye nltelendlrerek küçümsemek: sekter beyanlarla sağımızdaki radikal güçleri OrkOtmek bizden uzaklaştırmak, Karşı-Devri mi tecrit edecek yerde bizim tec­ rit edilmemize yardımcı olmak. Proleter partisinin önderliğinden yoksun bir devrimci öğrenci hareketinin yazlaşmasının kimi sağ kimi de sol sapmaya düşmenin kaçını lmaz olduğunu görememek Dev Genç merkez yürütme kuruluyla işçi-yoksul köylü devrimci siyasi örgütünü kurmaya kalkışmak. Geçmişte, henüz ilerici bir sınıf iken ulusal değerlere sahip burjuvazinin çağımızda artık ulusal değerleri dolarla trampa ettiğini görememek, TOrklye'de ulusculuk bayrağını yükseltmenin proleter devrlmcllerine düşen devrimci görev olduğunu toplumumuzdan gerçek ulusculuk ile proleter En­ ternasyollzminin lçlçe olduğunu ve birbirini tamamladığını görememek. M i l l i meselede Lenlnlst tezin özOnü kavrayamamak : Bugün Türkiye halkının eşitl ik, birlik ve beraberliğinin ve dolayısıyla Türklye 'nln toprak bütünlüğQnün tek tutarl ı sa­ vunucuları Proleter Devrimcilerinin olduğu gerçeğini haki­ ki bölücülerin emperyal izmin ve işbirlikçi lerinin olduğunu görememek : KOrt meselesinde pratik değeri olmayan sek­ ter beyanlarda bulunmak eleştiri için eleştiri yapmak. Bize geçmişten miras olarak batakcılıktan başka bir şey kalmamıştır, gibi beyanlarla proleter devrimci hareke­ timizin tarihi kökenlerinin inkarı .• Türkiye Halk Kurtuluş Cephesinin de gerek banka soy­ mak ve gerekse adam kaçırmak gibi eylemleri M . Belll ta­ rafından günün şartlarına göre uygun bulunmamış ve bun­ ların birer kopyacılık özentisinden ileri gitmediğini savun­ muştur.

218


M. Bel l l bu eleştlrlsl ile, komOnlzmln Olkemlzde hata­ lı çalışma yönlerlnl ortaya koyup i leriye matuf çalışmanın esaslarını tayın etmeye uğraşmıştır. Yukarıda anahtarları­ na temas edllen hatalar d lkkatle lncelendlğlnde şu durum ortaya çıkmaktadı r : Türkiye şartları tem blllnmeden ve Türkiye şartlarına ters düşen eylemler gerçekleştlrllmek istenmiştir. Yani halka dayanmayan, halkın desteği sağlanmayan bir devrim savaşı açılmıştır. Halkın benimsemeyeceği isimler ve uygulamalar orta­ ya konmuştur. Türkiye, Çin veya Küba zannedllerek buralarda uygu­ lanan yöntemler, kopya edilmek istenmiştir. Komünizmin temel gücü işçi-köylü ittifakı ihmal edil­ miş ve sanki öncü güç öğrenci lermiş gibi harekete geçil­ miştir. Bu hususlar M . Belll tarafından açıkça bellrtlldlkten sonra Türklye'de ne yapılması gerektiği sorusuna cevap veri l meye çalışılmıştır. Uğranılan bu yenilgiden sonra Tür­ kiye'de nasıl çal ışı lmal ıdır? Bu soruya M. Bel l l şu esasları ortaya koyarak cevap vermektedir: - Türkiye' de esas olarak Milli Demokratik Devrim st­ ratejisi uygulanacaktı r. Bu uygulamada esas kuvvet; ilerici güçler ( i şçi - köylü ittifakı) olacaktır. Asker - aydın ve gençlik kitlesi yol gösterici durumunda bulunacaktır. ileri­ ci güçlere ters düşmeden, onlarla birlik ve beraberl ik için­ de yığınları harekete getirecek eylemler oluşturulacaktır. Burada dikkati çeken husus: Zamansız sllahl ı mücadeleden kaçınmak, M i l l i sloganlar altında kitle hareketlerine önem mek,

ver­

Örgütlenme ve bilinçlenme faaliyetini öncel ikle yü­ rütmek, noktalarıdır. Daha önceki çalışmaların en büyük ekslkllğ i , yukarıda da belirtildiği gibi , halk kitlesinin desteğinin sağlanmamış ol­ ması dl. Yeniden yapılan hareket planlamasında ele alınan ilk problem bu husus olmuştur. Önce halkın bi l inçlendiril­ mesi yani eğitim ve örgütlendiri l mesi üzerinde durulacak-

219


tı r. Halkın antipatisine vesile olacak hareketlerden kaçını­ lacak ve buna göre sloganlar vazedllecektir. - Türkiye'deki mevcut düzen · Faşizm • olarak nltelen­ dirilecektlr. Yapılacak çal ışmada Faşizmle mücadele şek­ linde yürütülecektir. • Faşizmin yıkılmas ı • sloganı halka a­ şı lanacak ve halk kitles i , faşizmi yıkmak üzere harekete sevkedi l ecektir. Bu duruma göre faşizm suçlamaları en güçl ü bir koz niteliğini ihtiva edecektir. - Yürütülecek mücadelenin güçler! şunlar olacaktır:

Devrimci M ücadele Güçleri : * işçi sınıfı: Bu l ider güçtür. Devrim hareketinin başı çeken unsurudur. • Yoksul köylü : işçi sınıfın ı n temel desteğini teşkil eder. Hareketin de temelin! ol uşturacak güçtür. • Orta köyl ülük: Destek tabi gücü oluşturmaktadır. * Şehir küçük burjuvazis i : Bu sınıfı sanatçı, eanaf, asker, aydın teşkil etmektedir.

Mücadeleye Konu Olan Karşı Güçler : işbirlikçi kapital istler * Feodal Mütegall ibe sınıfı . Bunlar dış ticaret, banka­ cıl ı k, sigortacılık ,montaj ,ambalaj sanayii , ve feodal ağa, büyük toprak sahipleri, tefeci , bezlrganlardır.

Baş çellşkl olarak ele alınan ; tüm u lusal güçler ile emperyal izm arasındaki çelişki kabul edilmektedir. Ôncellk­ le bu çelişki ele alınacak ve işlenecektir. - Ortaya konması gereken eylem tarzı : Çok yönlü eylem taktiğidir. Bu durumda propagandaya ağırl ı k verile­ cek ve öncelik tanı nacaktı r. Eylemlerde orta sınıfın ve köy­ lünün desteği sağlanacaktır. Dolayıslyle i leride köylünün ü­ retim problemleri taban fiatları , toprak ve su derdi, gübre ve banka faizleri en fazla işlenecek konular olacaktır. - En önem li çalışma sahas ı olarak işçi sın ıfı safla­ rı benimsenecektir. Her türlü sendika hareketine katı l ına­ cak ve işçilerin ekonomik meseleleri ile daha yakından il­ gilenerek bunlar teşvik edilecektir.

220


- Silahlı mücadele safhası . Bu gün için bu safha ön­ celik taşımamaktad ır. Bir halk savaşının olabilmesi ıçın şartların olgunlaşması beklenecektir. Şartl arın uygunluğu i­ le, önce Proleteryanın öncü partisinin kurulmas ı , merkezi yönetimin tesisi. kitlenin desteğinin temini ile mümkün görülmektedir. Bu yeni çalışma yönteminden anlaşıldığına göre komünizm ilk planda slahlı mücadele için müsait şart­ l arın zuhurunu beklemek ve bilahere bu yola yönelmek ar­ zusundadır. - i l legal örgütlenmeler : İ l legal çalışmalar yapı lacak­ tır. Ancak �bunun için gizil faaliyetin temel prensiplerine bağ l ı kal ınması esas olarak kabul edi lmektedir. i l legal örgütler kadro miktarı bakımından çok mahdut tutulacaktı r. Hücreler üç l l a beş kiş i l i k gruplardan oluşacak ve birbirle­ riyle irtibatlı olmayacaklardır. Çalışmalarda Kompartı­ mantasyon (Bölünme) 'a di kkat edilecektir. ileriye matuf planlanan bu çal ışma şekil leri nde en faz­ la d ikkat edilmesi gereken bir husus olarak « Ordu • ele a­ lınmıştır. Ordunun reaksiyonuna veya antipatisine yol a­ çacak bir durumun yaratı l mamasına, hiç olmazsa şartlar tesis edilene kadar dikkat edilecektir.

Altıncı �vre : Komünizmin Çalışmaları : 1 973'den bugüne kadar olan süreyi kapsamaktadı r. Yu­ karıda izah edildiği gibi, zemin oluşturmadan harekete ge­ çen komünist militanlar muvaffakiyetsizllğe uğradıktan sonra M. Belli'nin de onlara ışık tutan ve yol gösteren ye­ ni taktikleri ile s ıkı yönetim şartlarının kalkmasını müte­ akip tekraren faaliyetlerine hız vermiş bulunmaktadırlar. Ancak bu defa, geçmişe nazaran daha tecrübeli ve daha kin­ dar çalışma yapmaktadı rlar. Zira tecrübelerini arttıracak günleri uzun süre yaşadı lar. Karşılarındaki güvenlik teşki­ latlarının kendilerine matuf çalışma yol larını gerek sorgu­ lamalar ve gerekse mahkeme safhasında öğrendikleri gibi ne gibi hatalar işlediklerini de gördüler. Diğer taraftan uğ­ radıkları yenilgi ve verdikleri zayiat onlar için daha bilinç­ li ve h ı rs l ı çal ışmalarına etken faktör teşkil etmiş oldu. Bir taraftan güvenlik güçlerine açık vermeme, diğer taraf­ tan ise kaybedilen zaman ın kısa süre içinde telafisini sağ-

22 1


lamanı n gayreti içinde bulunmaktadı rlar. Tevklfatlar, idam­ lar, çarpışmalar sonucu ölümler bunları kısmen yıldır­ mış idi ise de, affedilmeleri tekrar güçlenme ve i lerleme yolunda yeni bir enerji kaynağı ol muştur. Sıkı yönetimin Hanından sonra karşı laşılan manzara şu olmuştur: Bazı komünist mil itan ve dirljanlar faaliyet mer­ kezlerini yurt dışına kaydırmışlardır. Bunlar yabancı ülke­ lerde tesis ettikleri merkezlerinden Türklye'ye matuf ça­ l ışmalarını yürütmüşler ve memleket içinde de tekrar nü­ velenme gayretine düşmüşlerdir. Bazıları da kendi lerini o günlerin mevcut şartlarına uydurarak tehllkell dönemin geçmesini ve tedbirlerin zayıflamasına muvazi tarzda faall­ yetlerlne aktivite vermeyi düşünerek hareket etmişlerdir. Diğer bir grup komünist yine memleket şartlarına göre sosyal izme en yakın görüş ve grupların içine girerek, ka­ nunların çizdiği hudutlar içi nde kalmak suretiyle ideolojile­ rinin gerektirdiği çalışmayı yapmışlardır. Ancak bu durum­ ların çekingen havası artık tamamen dağılmış bulunmak­ tadır. Şu anda yapı lan çalışmaların izahına geçmeden önce komünist mihrakların yurt dışı faaliyetlerine bir nebze te­ masta fayda bulunmaktadrr. Yurt dışında faaliyet merkezi olan örgütlerden birisi Türkiye Halk Kurtul uş Partisi ve Türkiye Halk Kurtuluş Cephesidir. Bunlar halen yeniden tertiplenmek ve güçlen­ mek çabası içindedirler. Stratejisini yeniden gözden geçirip faaliyetlerine bir yön vermesi beklenme lid ir. Taraftarları bakımından epey geniş bir kısmının yurt dışına çıkarak kendilerini saklamalarını ve faal iyetlerini ileriye matuf ola­ rak planlaması imkanını bulmuştur. Yurt dışındaki diğer bir örgütte Türkiye Halk Kurtuluş Ordusudur. Yukarıda daha önce izah edilen stratejisinde bir değişikl i k yapmadan faal iyetini idame etti receği bek­ lenebi lir. Ancak mevcut şartlar içinde bunu siyasi örgüt lenmeye de yönelmesi veya bu faaliyetlere girmesi muhte­ meldir. Bir süre 1 973 yılında Surlye'de üslenmlşler ve Tür­ klye'ye silah sokmayı denemişlerdir. Bu örgütün asıl büyük tasawuru yurt içinde hücreler teşkil etme gayreti olabl l i r. Benimsediği çal ışma yolu bu tarz hareketini gerektirmekte­ dir. Bir taraftan siyasi örgütlenme çal ışmasını pl!lnlamesı,

222


diğer taraftan da hücreler teşki l i ile faaliyetini yürütmesi icap eder. Ayrıca maddi olanaklar temini babında soygun olaylarına girişmesi muhtemeldir. Nitekim son zamanlar­ da rastlanan banka soygunlarının esas fai l l erinin bu örgüt mensupları içinde aranması da isabetli bir hareket olur ka­ nısındayız. Diğer mühim bir örgütte Türkiye ihti lalci işçi Köylü Partisidir. Halen memleketimizde i l l egal faaliyet yürüt­ mekte olduğunun benimsenmesi gerekir. Daha önceki ça­ lışmaları nazara alınarak gençlik üzerinde etken bir faaliyet yürütmek istediği ve diğer taraftan halkın bil inçlenmesı Is· tikametinde çeşitli sanat ve tiyatro çalışmalarını organize ettiği fikri kabul edilmelldlr. Komünizmin ana zafiyeti bilindiği gibi kitlenin deste­ ğini henüz sağlayamamış olmasıdır. Bunun temininin ise başta gelen bir problem olarak ele a l ınacağını ve bilhassa proleteryanın güçlü işbirl ikçisi durumuna getirilmek iste­ nen köylüye bütün faal lyetlerln tevcih edilmesiyle müm­ kün olabileceği en mantıki düşünme tarzını teşkil eder. Merkezi Doğu Berlln'de bulunan Türkiye Komünist Par­ tisinin yeni l lderl , Hakkı Bilendir. işçi sorunlarını istismar edebilmek arzusu en önde düşündüğü bir nokta olmalıdır. Avrupa'da bilhassa son zamanlarda faal iyetini geliştirmek­ te, hatta Fransa i l e Almanya'nın birçok yerlerinde muhtelif örgütler oluşturduğu duyulmaktadı r. Halen atıl ı m gazetesi­ ni neşrettiği blllnmektedl r. Çeşitl i toplantılar tertip ettiği, bilhassa Almanya'da üye sayısını artırmak için uğraQtığı görülmektedir. Hatta Türkiye Komünist Partisi Sesi Rad­ yosunda da eski Türkiye işçi Partisinin devamı olduğunu açıklamıştır. Ülkemizde bilhassa son aylarda tamamen Anadolu'ya dönük b i r bilinçlendirme faal lyetl göze çarpmaktadır. Yıl­ larca önce nas ı l ki Atatürk Kurtuluş Savaşını Anadolu'­ dan başlatmışsa, şimdi komünistler de kendi savaşlarının kaynağı olarak Anadolu'yu ve bilhassa Anadolu köylüsünü ele almışlar ve buradan başlatmak arzusundadırlar. Bu maksatla köylüye hitap eden eğitim çal ışmaları çeşitli sa­ nat ve tiyatro faaliyetleriyle organize edilmektedir. Ter­ tip edilen • Halk Şairleri • geceleri tiyatro gösterllerl ma-

223


alesef ki Aşırı Sol fikirlerin i mkanlar nispetinde halka aşı­ lanması gayretini taşıdığı bir gerçektir. Zaman zaman ya­ pılan bu kabil çal ışmalara komünizm propagandasına rast­ landığı mahalli savcılıklarca görülmekte ve ilgili ler adalete tevdi edil mektedir. Şüphesiz ki bu gruplar halkın karşısına asıl fikirlerini açıkça söyleyerek çıkmamaktadırlar. A�acı­ lık, Tefecilik, Faşistl ik gibi konular işlenmekte ve sürekli olarak halk yığınları mevcut düzen aleyhine bilenmekte­ dlr. lş in açık ve gerçek yönü de gençl iğin ve hatta orta öğrenim talebelerinin tahriki ve bl linçlendirilmesidl r. An­ tl-emperyalist, faşist gibi görüşler çeşitli yollarla gençlere yine enjekte edilmekte, geçen 12 Mart öncesi zeminin tek­ rar tesisine çalışılmaktadır. Komünist Cephede bugün müşahede edilen hareketler şunlardır : Halen dağınık gruplar hali ndedirler. Tek bir siyasi ör­ güt etrafında toplanamamışlardır. Değişik hareket görüş­ lerini ihtiva eden gruplar şimdilik bir beraberl i k sağlaya­ mamakla beraber ulaşmak istedikleri nihayl hedefte bir oldukları düşünülürse, yine de bunların esasda birlik içinde bulunduklarını kabul etmek gerekir. Nitekim yukarıda gö­ rüldüğü gibi M . Belll'nln eleştirisinde bu hususa değinil­ miş ve her gruba esasta bir maksat için savaşan bütün kit­ le teşkil ettiklerin! belirtmiştir. Nitekim dağınık grupların legal faaliyetlerde bir eylem birliğine girdiklerine sık sık rastlanmaktadı r. Diğer taraftan halka ters düşen sloganlardan tltizl lkle kaçındıkları müşahede edilmektedir. Bu hususda geçmiş tecrübelerinin bir sonucudur. Daha önceden de temas edildiği gibi 1 2 Marttan son­ raki ilk merhale eğitim çal ı şmaları olmuştur. Demokratik bir ülke olmanın bütün yasal haklarından tamamen fayda­ lanabilme gayret ve çabasındadır lar. Ayrıca geçirdikleri tecrübelerd en de çok yararlanmak isteyecekleri aşikardır. Halen tek parti l iderl iğinin tesis edememiş olması, te­ rör örgütlerinin varl ıklarını muhafaza etmesi ve bunların gittikçe güçlenmeleri imkanını sağlamaktadır.

224


Diğer taraftan bilhassa son yıl larda fazla miktarda ku­ ruluşuna rastanı lan çeşitli gençlik örgütlerinin üzerine hassasiyetle eğilmek gerekmektedir. Bilhassa 1 975 - 1 976 yı l ı yaz aylarında başlayan bu örgütlenme sonucu bugün hemen her vi layet ve kazada çeşitli gençlik ve mesleki kuruluşların sayısı artmıştır. Bunların tüzüklerinin hemen hepsinde maksat bölümü aynı esasları ihtiva etmektedir. Bunlar ileriye matuf bir çal ışman ın hazı rl ık nüvelerini teş­ kil edebil i r görünümünü vermektedir. 1 2 Mart öncesi genç­ lik kitlesinin ne derece istismar edildiği bir vakıad ır. Bu­ gün de aynı konunun işlenmemesi için bir sebep bulun­ maktadır. Bi lindiği gibi komünizm ülkemize aydın kesimden gelen teşebbüslerle ilk faal iyetlerine başlamıştır. Bu da yurt dı­ şında tahsil gören gruplar arasında ilk defa zuhur etmiş­ tir. Gençler önce işçi kitlesini eğitmeyi düşünmüşlerse de, Marksist ideolojisinin gerekli gördüğü sanayi proleterya­ nın henüz ülkemizde oluşmamış bulunması sebebiyle, bü­ tün çalışmalar üniversite gençl iğine teksif edilmiştir. Bu­ gün her eski komünistin mazisi incelendiğinde karşımıza çıkan hakikat onların bu fikirlere gençlik ve öğrencil i k yıl­ larında kapı lmış olmalarıdır. Bu sebeple gençlik ve bilhas­ sa öğrenci kesimi toplumumuz için bu yönden ayrı bir ö­ zel l i k ve hassasiyet teşkil etmektedir. Özel lik arzeden diğer bir haki katte şudur: M i l l etlerin karekterlerı genell ikle onların iştigal konularına göre şekli bulur. Mesela ticari bir milletin fertleri genellikle, ticaret hayatının gerekti rdiği kaypak bir mizaca sahiptirler. Gü­ nün şekil ve şartlarına göre her yöne dönebilmektedl rler. Bunun en güzel misalini lngilizler teşkil eder. · lngillz siya­ seti • tabiri de bu yüzden meşhur olmuştur. Diğer taraftan toprağa bağl ı ülkelerin karekterleri ise genellikle tutucu­ dur. Bir inanç değiştirmesi kolay kolay mümkün olamaz. Bir çiftçi bir kaç sene iyi mahsul almasa dahi, bu işi veya ektiği mahsulu bırakıp hemen başkasına dönmez. Bu iş ya­ şantısı onun mizacının temelini teşkil eder. Halkın % 70'1 toprağa bağlı bir ülke olan Türkiye'de köylünün kolay tesir altına alınmasını beklemek yersizdir. Bu karekter yapıyı çok iyi tahlil etmiş olan komünistler, Türk köylüsü üzerin-

225


deki çal ışmalarını israrl ı yürütürken yine de gençliği birin­ ci planda ele almıştır. Mevcut hakikatler düşünülerek, mll­ letlmlzin komünizm karşısındaki zayıf yönlerinin takviyesi zarureti hissedil mektedir. 12 Martla komünizm sert bir kayaya çarpmış ve kıs­ men dağılm ıştır. Fakat bu darbe onlara yeni tecrübeler kazandırmış ve daha inatçı bir tutumla yol larında devama da vesile olmuştur. Kendi kendilerini yaptıkları tenkitlerde hatalarını iyice anlamalarını sağlamıştır. Bütün hataları ise iki ana noktada toplanmıştır. Bunlardan birincisi halkın be­ nimseyeceği eylemlere zamansız başlamak, · Halk Savaşı • tabir ettikleri hareketin zeminini oluşturmaktır. Halkın bi­ linçlenmesi ve zeminin istenilen kıvama sokulması şüphe­ sizdir ki eğitime dayandırı lır. Nitekim 1 973 den sonra bu yönde hızlı bir gelişme katetmişlerdir. Son 3 y ı l l ık tatbi­ kat ortadadır. Yaşadığımız günler gözden geçlri l lnce durumu daha da kolay anl amak mümkündür. Devaml ı surette halk ve devlet arasındaki ilişki ler koparılmaya çal ış ı l makta, faşist olduğu iddia edilen hükümetler işlemez duruma sokulmak­ tadı r. Her gün meydana getirilen olaylar; mecl isin çal ışma­ dığı, devlet görevlerinin yürütül mediği ve bu düzenin ta­ mamen çökertilmesi gerektiği fikrinin halka benimsetilmesi hedefini taşımaktadı r. Mihri Bel l i 'nln beli rtt i ği taktik artık aynen ülkemizde uygulanmaya konmuştur. 1 2 Mart sonrası hük�metlerinin hepsine karşı • Faşizmle mücadele • taktiği ile savaş açı lmıştı r ve inatla da sürdürül mektedir. Bu yıkıcı propaganda çal ışmasına Aş ırı Sol bütün im­ kanlariyle yönelmiştir. Üniversites i , işçisi, bas ı n ı , sanatı , tiyatrosu ve sineması aynı hedefe tevcih edilmiştir. Üni­ versite mevcut gücüyle anarşik olaylara sahne olurken, gençler birbirlerine vurdurularak iki kamp kan ve kinle de­ rin çizgi lerle ayrılmak istenmekte ve neticesinde bir iç sa­ vaşın patlak vermesi gayesi güdülmekted ir. Ancak üniver­ site ortam ında sürdürülen bu savaşa halkın desteği mutla­ ka lazı mdır veya iloride lazım olacaktır. Tabi ki böyle bir gereğin ihmali mümkün deği ldir. Halkın da muayyen bir seviyeye ulaştırılması icab etmektedir. Bunun da tek yolu halkın eğitimidir. Seçilen vasıta basınla beraber tiyatro ve

226


si nema olmuştur. Basın her yönü ile olayları kendince ele al makta ve topluma benimsediği görüş açısından empoze­ ye uğraşmaktadır. Tiyatrolar ufak gerici gruplar haline so­ kularak Anadolu'ya yayılmıştır. Oyunlar köy kahvelerinde sergilenerek belirli konular sınıf şuuru meydana getirme­ nin gayreti içindedir. Hepsinin ötesinde, sinemanın üstün anlatım kabiliyeti de bu hizmete sevkedilmiş durumdadır. Bunun da tek sebebi, topl umumuza hakim eğlence kolunun si nema olması, sinemanın en hücre yurt bölgesine dağıl­ mış bulunmas ı , kendine münhası r anlatım yoluyla en iyi bir propaganda aracı durumunda bulunmasıdır. 1 973 yılı sonralarından beri sinemamıza hakim olan .. seks .. furyası Aşırı Sol 'un bir taktiği olarak ortaya çıkmış­ tır. Seks filmlerinin diğer devletlerden geldiği ve bütün dünyayı sardığı iddia edilmektedir. Bu bir aldatma, mem­ leketimizdeki faaliyetlerini kamufle edip meşru gösterebil­ me taktiğinden ibaretti r. Zira Avrupa'da seks fi lmleri 1 973 den bu yana yapılmaya başlanmıştır. Ewef lyatı da 1 967 yıl­ larına ve hatta daha öncelere kadar uzan ır. Neden biz de o zamanlar değil de 1 973'den sonra gelmiştir. Bunun izahı biraz düşünülürse kolayca bulunabilir. •

1 971 sı kıyönetim tatbikatı 1 973'e kadar sürmüş ve bu arada Aş ırı Sol yediği darbelerle dağı lma durumuna gir­ miştir. Geçen olaylar onu daha bilinçli bir çalışmaya yö­ nelmesinin zaruriyetini ortaya çıkarm ış ve eğitime yönel­ mesinin gerektiği inancı nı vermiştir. Gerçi daha önce eği­ tim yapıl mıştır. Ancak bu eğitim tamamiyle gençliğe tev­ cih edilmiş, gözüpek mi litanlar yetişti rilm iştir. Fakat aşırı sol görmüştür ki durum ne ol ursa olsun Türk toplumu ah­ lakına, mazisine, imanına ve inançlara bağlıdır. Onun des­ teklemeyeceği hiçbir hareket muvaffak olmamaktadı r. iş­ te görülen en büyük eksikliğin şiddetle telafisi zarureti vardır. Bu eksiklik ancak yaygın bir eğitim ile ortadan kal­ kabilir. Nitekim derhal sanat çalışmalarına girişilmiş, ku­ rulan çeşitli tiyatro grupları Anadolunun en hücra köşele­ rine kadar dağılarak Marksist-Leninist ideolojinin umdelerlnl çeşitli kıl ıflarla halka aşılamaya yönelmiştir. Ancak ne var ki Tiyatro hiçbir zaman sinema kadar yaygın ve etken de­ ğildir. Geniş propaganda gücünden yoksundur. Bu boşlu-

227


ğun kapatılması için gereken hamle de sinemada yapılmış­ tı r. Halledilmesi gereken bir problem mevcuttur. Sinema hemen ideolojik konulara mı yönelmel idir? Yoksa tiyatro­ nun ve basının etken olmadığı seks konularına m ı ? Seks zaten Avrupa'da işlenmiştir ve işlenmektedir. Bunun ülke­ m izde uygulanmasının meşru bulunabilecek sebebi mev­ cuttur. Sonra ülkemizde Aşırı Sol 'un yıkamadığı bir gerçek vardır. O da Türk toplumunun ahlak ve inançlarıdı r. Bu iti­ barl a ilk ele alınması gereken hedef bu olmalıdır. Nite­ kim s inemamız bazı ve kasıtlı hareket eden kişilerce · Seks •e itllmlştlr. Bir taraftan seks tahribatın ı yapacak ve onun boşaltacağı yer de Materyal ist Felsefenin i l kelerlyle doldurulacaktır. Bu sebeple de bir taraftan seks fllmlerl­ ne hız veril i rken diğer taraftan ideolojik filmler ikinci ga­ yen i n gerçekleşmesine çal ışmıştı r. • Seks • filmlerinin topluluğumuza hiçbir şey kazandır­ madığı itiraz kabul edemeyen bir gerçektir. Ama toplum fertlerlnln ar damarl arını çatlatmıştır, fertleri bazı sapıklık­ lara iterken, gençleri de mastı rbasyon yoluyla _güçsüz ve hastalıklı hale sürüklemeye uğraşmıştır. Aşırı Sol Türk toplumunu bölmek, çökertmek ve kendi­ sini köle etmek için ülkemizde seks furyasına, müsteh­ cen neşriyat akımına yöneltmiştir. Ancak bunu bilerek ve inanarak hizmetini yapan menfi ideoloji sahibi kişiler ya­ nı nda, sadece maddi menfaat saikiyle hareket edenler ta­ rafından da yürütüldüğü görülmektedir. Sebep ister ideo­ loj i k bir gayenin gerçekleşmesi olsun, isterse sadece ka­ zanç fırsatçılığı olsun her ikisi de aynı neticenin doğma­ sını sağladıklarından birbirlerinden ayrı mütalaa edilemez. Seks fi lmleri toplumumuzu n ahlaki ve manevi değer­ lerini çökertmekted ir. Kadının vücudunu insan vücudu ol­ maktan çıkarmış ve onu kazanç metaı hal ine getirmiştir. En ideal toplum ahlak sahibi fertlerden oluşur. Seks filmle­ ri ise ülkemlzl, ahlaksız fertlerin barındığı dejenere bir toplum durumuna sokmak gayesini taşımaktadır. Aile, toplumun temelidir. Ancak seks fi lmleri TOrk'ün aile yapısını yıkmakta, elle duygularını rencide etmekte-

228


dir. Fertleri başıboş seks hayatına iterek aile anlayışımız bozulmak istenmiştir. Fllmlerln kolayca etkisi altında kalan gençler cinsi sapıkl ı klara yöneltilmekte ve hatta seks ci­ nayetlerine itilmektedirler. insan yaşantısını tanzim eden kaidelerden biri olan ah­ lak yapısının yıkılması ve toplumun sonunu daima hüsra­ na sokmuştur. işte seks fil mleri ile Türk ahlakı, Türk inan­ cı, aile bağları, kadın ve erkeğe karşılıklı sevgi ve saygı hisleri tamamen ortadan kaldırılmak istenmiştir. Fertler, hayvani ihtiyaçlarının tatmini için yaşayan yaratıklar du­ rumuna sokulacak, hiç bir manevi destek el lerinde kal­ mayacaktır. işte esen rüzgarların önünde sallanan ot yı­ ğınları durumuna gelen bu insanlar artık uğruna mücadele edeceği inançları değer taşımayacaklardır. Bunlara yeni fikirlerin aşılanması, yeni inançlara bağlanmaları artık ko­ laydır. Komünizm bu insanlara rahatlıkla enjekte edile­ bilir. Yapılmak istenen budur. İmanlı ve ahlak sahibi fert­ ler yerine, komünistler böyle i nançsız ve şuursuz insanlar aramaktadırlar. Seks, onları bu cahil insanl ara götürebile­ cek en iyi yol olarak kul lanılmıştır ve sinema bu noktada alet edilmiştir. Boşalan kafalar ve ruhlar yine sinema vasıtasıyle M arksist fikirlerle doldurulmak istenmekte, ideolojik film­ ler böyle düşüncelerle hazırlanmaktadır. Yani toplum öz varl ığından ve hareketlerinden koparı lmakta ve sonra ko­ münist fikirlerin işlenmesine sahne olmaktadı r. Halkın bilinçlenmeleri, yani komünizme, sempatizan durumuna getirilmesi , başlatılacak komünist hareket için toplumun hazırlanması demektir. Bu hazırlık her sahada yürütülmektedir. Halen içinde yaşamakta olduğumuz ortflm bundan başka bir şey değildir.

229


BÖLÜM iV

KOMÜNiZMLE

MÜCADELENİN ESASLAR!

Genel Esaslar : Bugüne kadar bütün dünya ülkel erinde çeş itli şekil ler­ de uygulanmaya çalışılan Anti-Komünist programlar, komü­ nizmi durduramamıştır. Aynı şekilde memleketimizde de yapılan karşı çalı şmaları n , toplu tevkiflere ulaşan sonuç­ ları yine yete ri! olamamıştır. Bu tarz uygulamalarımız niha­ yet komünizmin gel işmesini bir nebze durdurmakta ve on­ ları kısmen sekteye uğratmaktadır. Çeşitli şeki l lerde komünistleri izlemek, hareketleri n i kanunlarla sınırlamak v e sonra onları tecrime uğraşmak sadece ve yeterli mücadele yolu olmamaktadır. Nitekim şimdiye kadar bu yönü ağırlıkta olan çalışmalar, bizi bu sonuca götürmektedi r, o halde Anti-Komünistler, komüniz­ min zararlarına ve kötülüklerine inanmış kişiler mücadele­ yi nas ı l yürütmel idirler? Gençlerimiz ne yapmal ıdır ki bu mikropla aşı lanmasın? Cevap teşkil edebi lecek bir çok fi­ kirler ileri sürüleb i l i r. Birçok tedbirler akla gelebil ir. Şüp­ hesiz ki komünizme karşı her fikir ve tedbi r bir çok eksik hakikatleri ifade eder. Ancak yürütülecek karşı mücadelede teme l i , yani ana fikirleri ortaya koyarak hareket edilirse daha iyi sonuçların istihsali mümkün olabilir. Bu itibarla bizim burada dermayen edeceğimiz esas mücadele yöntem­ l eri şu olacaktır: n Komünist hangi silahlarla savaşıyorsa ay­ nen onlarla savunulmalıdır». Evet, artık dünyada bu yıkıcı afete karşı benimsenebilecek en sıhhatl i yol budur. Yukarıdan beri anlatmaya çalıştığımız gibi komünizm bir ideolojidir. ideolojilerde mücadele ise yine karşı ideolo­ j i le rle yürütülür. Bu itibarla i l k ele alınması zorunlu fak­ tör hakımızın karşı ideoloji lerle takviyesidir. Bu yol müca­ delenin « Sej)ebini » teşki l eder. Zira her mücadele güçlü

230


bir sebebe dayandırılmalıdır. Eğer komünist kendi faaliyeti­ ne devam ediyorsa bu şüphesiz ki bir sebebe bağl ıdır. Bu sebeb ise onun ideolojisidir. Bizim de komünizme karşı mü cadelemizln sebebi bilinmelidir. Sebeb, sadece bir ideolo­ ji ve inanç olacaktır. insanları müşterek bir harekete yö­ nelten müşterek ideolojilerdir. Acaba buğün milletimizin komünizmle mücadele etmesini sağlayacak ideolojisi ne olabi lir? Bu soruya çeşitli ideolojik faktörl erle cevap vere­ biliriz. Türk mil letinin insanlık tarihinde her yaşantı gunu şeref destanlariyle doludur. Büyük imparatorluklar kurmuş, i l im ve fende dünya mllletlerine liderl ik etmiş ve onlara aynı zamanda ahlak ve fazi let numunesi olmuştur. Bu üstün­ lüğünün yegane amili onun manevi kıymetlere bağl ı l ığının eseridir. Türk m i l l eti bugün tarih boyunca milli şuur ve ga­ yeleri etrafında toplanmış, bölünmez bir bütün teşkil et­ miştir. işte bu gün de aynı milli ruh ve şuurun yaratı lması komünizmin karşısına dikilebilecek güçlü bir ideolojik fak­ tör olacaktır. M i l letimizin fertleri, örf ve adetlerine sayg ı l ı , h e r türlü taklitçilikten uzak m l l l i şahsiyetine müdrik, iler­ leme ve daha ilerlye atılma şuuriyle mücehhez kıl ınmalıdır. Bugünkü toplumumuzda maalesef ki bir nemelazımcılık zihniyeti mevcuttur. Geniş bir kitle daima yakın menfaatle­ rini ön planda tutmak zaafiyetı içindedir. Şayet komünizm bir tehlike olarak uzun vadeli bir karşı korunmayı gerekti­ riyorsa, buna karşı mücadelede taraf bulma güçlüğü halli zor bir problem teşkil etmektedir. Komünist daima ileriyi, bugün henüz uzaktan ufukları nı dahi göremediğimiz gele­ ceği tahayyül etmektedir, diye düşünmek kanımızca büyük hata ol maktadır. Bu itibarla komünizmi uzak bir tehlike ka­ bul edip günün menfaatleriyle uğraşmaktan ziyade daha �eniş hayati teıhllkenln bir an önce önleyici tedbirlerin alınması nda gayret gösterllme!idir .Konunun ciddiyeti or­ taya sarahaten konmal ı ve komünizmin dünyayı fethetme gayesi daima hatırda tutulmalıdır. Alınacak tedbirlerin ve yapılacak mücadelenin bir ma­ kama bağlanması işlenebilecek en mühim hatalardan biri­ sidir. Devlet var, onun emniyet teşkilatı var, gereken çal ış­ ma onlarca yürütülsün diye düşünmek ve her şeyi ondan

23 1


beklemek, modası geçmiş, telftflsl mümkün olmayacak ya­ raların açı lmasına yol açacak bir düşünce tarzı durumunda­ d ı r. Fertlerimlz tehlikenin ehemmiyetine müdrik olup, sa­ vuşturulmasında Işblrllğl yapılmalıdır. Herkes benimseye­ ceği Anti-Komünist ldeolojinln gerekti rdiği aktiviteyi gös­ termelldir. Nasıl ki her komünist fert olarak muhitinde de­ vamlı şekilde fikriyatını yayma ve etrafını tesir altına al­ maya uğraşıyorsa ve hizmetini yaşantısının 24 saati içinde ısrarla sürdürüyorsa, anti-komünist kişilerin de kendi lde­ olojllerl içinde bu esasa göre hareket etmeleri zarureti vardır. Görül üyor ki fertlerdeki nemelazımcı l ı k zihniyetinin yenilmesl sadece bir fayda sağlamamakta, aynı şeklide An­ ti-Komünist klşlerln de ideolojileri paralel inde bir aktivitesl gerekmektedir. Bu itibarla komünizmle mücadelenin, be­ nimsenmesi gereken bir de, • Ferdi Mesul lyet•i bulun­ maktadır. Ferdin gücü geniştir ve ve bu gücünü mutlaka kul lanmal ıdır. Muhtelif teşkllfttlardan medet ummanın za­ manı geçmiştir. Her ferdin, ferdi gücü i l e uğraşması , ko­ münizmin programını geliştirmesini engelleylcl bir faktör olacaktır. Mukabil bir ideolojinin benimsenmesi görüldüğü gibi fertleri , köhne bazı zihniyetlerden sıyı rmakta ve onları ak­ tivlteye itmektedi r. Toplumumuzda bu ideoloji veya Anti­ Komünist ideolojller neler olabilir? Veya yukarıda belirtti ­ ğimiz M i l l i Şuur'un tesisinden başka daha neler ideolojik faktörler olarak ele alınabi l i r? En akla gelen mantık yolu bizi; din, ahlftk, aile kutsiyeti , hür olma iktisadi refah ve kalkınma mefhumuna götürmektedir. Bunların tümü veya tek tek her birisi anti-komünist ideolojik faktörler telakki edilebil i r. Esasen komünistlerin toplumda ilk ele aldıkları ve yok etmek istedi kleri faktörler de bunlardır. Yukarıda uzun süre izahına çal ıştığımız komünizm nazariyesinin te­ mel i l kelerl ve komünizmin belirli taktikleri bu faktörlerin toplumdan söküp atı lması maksadı esasında toplanmakta­ dır. Komünizmin din düşmanlığı, mülkiyet düşmanlığı ve aile mefhumu onun karşısında duran güçlü temeller olup, yıkı lmaları için yıllarca mücadele sürdürülen faktörlerd i r. Ahlftklı bir iktisadi sistem içinde insanın insanca ya­ şaması sağlanabillr. iktisadi kal kınman ın temini, mükem-

232


mel bir ideolojik faktör teşkil edebilir. Ü l kenin kalkınma­ sı ve sosyal adaletin tesisi her hükümetln veya her siyasi partinin programının artık temel ilkesi haline gelmiştir. Bunları gerçekleştideceğini vadeden komünizme kaymanın hiç bir aleml kalmamıştır. Bel i rttiğimiz gibi bu esaslar 'bu­ gün her partinin tahakkukunu arzuladıkları ve hedef ittihaz ettikleri hususlardır. Dini duygular ve ahlak kaideleri komünizmin ıilyaları­ nı kaçırır derece korktuğu ideolojik faktörlerdir. imanlı ve ahlak sahibi bir milletin fertleri komünistlerin yı kamaya­ cakları birer kaledir. Gençl iğimizin bu yolda takviyesi vaz­ geçilmez bir unsurdur. Acaba evlatlarına bu meziyeti ve il­ hamı veremeyen ana babalar bunun vebal inden nas ı l kur­ tulacaklardır. Evlat yapmak, ot gibi büyütmek ve sonra so­ kağa salıvermek, evlat yetiştirmek demek değildir. Bu gö­ revlere müdrik olunması işte komünizmi en çok ürküten ve korkutan noktadı r. Yıllarca bu hasletleri çürütmeye çal ış­ mıştır. Çal ışmasına aynı ısrarla da devam edecektir. Onun ideolojisi ve hedefi budu ı-. İıiıan sahibi ve ahlaklı kışi ler­ den toplumumuza hiç bir zaman zarar gelmemiştir ve gele­ mez de. Bir insanın içinde Allah korkusu yoksa ve ahlak­ sızlığında artık bir müeyyidesi bulunmadığına göre o insan kötülüklerden önleyecek nas ı l bir güç mevcuttur? Kanun hükümlerinden ve müeyyidelerinden kurtulmanın artık toplumumuzda yol larını bul mak adeta kolaylaşmıştır. Mü­ him olan insanın vicdanının sesinden kendi yakasını kurta­ rabilmesidlr. Tabii ki insan ı n nefsini terbiye eden başka bir güç bulunamaz. Zaten komünlstler toplumdaki bu yönden zayıf kişileri cazibesine kaptırabllmektedir. Şayet bir şahs ı . başka bir yönünden yararlanarak elde etmişlerse, i l k gaye­ leri onun bu hislerini ve inançlarını en kısa bir süre içinde ortadan kaldırmak olacaktır. Kendileri , devrimciyi tarif eder­ ken, · Mevcut nizam ve kaidelere en fazla pamuk ipliği ile bağlı olan kiş i • demektedirler. Bu durumda mezkur ideolo­ jik faktörün ne derece önemli olduğunu ispatlayan bir de­ lildir. İdeolojik faktörlerin başında din gelir. Bizim kastettiği­ en mütekamil din de şüphes iz ki İslamiyettir. Onun, insan yaşantısına verdiği yön binlerce senelik maziyle gel­ miş ve geçmişte en ideal toplumları meydana getirmiştir. miz

233


lslamiyetin ekonomi k yapısı bir nebze düşünülürse ; bunun toplumu islah ve iş ahlakını tanzim edici gücünün inkarı katiyyen mümkün değildir. lslamın iktisadi nizamları bugüne kadar çeşitli kişiler tarafından incelenmiş, ancak peşin hükümlerle hareket edi lerek, lslam dininin getirdiği o acil ve ahlaklı nizamlar, maalesef ki objektif olarak ortaya bazılarınca kapital izme, bazılarınca komOnlzme yaklaştırıl­ konamamıştır. Şüphesiz ki bunlar bir kasıtla tarif edllerek maya çalışılmıştır. Halbuki lslam iktisadi esasda kapitaliz­ me de karşıdır. Onlara benzer durumda deği l , bunlara yön verecek güçtedir. Daha yukarıda da izah edildiği gibi komOnlzmin esasın­ da Emperyalist gaye mevcuttur. Kapitalizm de aynı durum­ dad ı r. Bu her iki sistem, kendi toplulukları dışında kalan zümreyi sömürmek hedefini güder. Yani sömürü düzenleri­ dir. Ayrı ld ıkları nokta sadece gidiş yol larındadır. Hangi is­ tikamette gidilirse gidilsin ulaşı lacak netice sömürü ve te­ rördür. El betteki kabul edilemez, edilmemelidir. Halbuki islam ahlakı ve ekonomik yapısı tamamen aksidir ve hiç bir zaman sömürü zihniyetini kabul etmez. Onu yıkıcı hü­ kümleri taşır. Bil indiği gibi kapitalizmin tek dayanağı istihsaldir. is­ tihsal amel iyesi ise lstihlake bağlıdır. Bu sebeple kapitalist nizam fertlerin ve ülkelerin kalkınmalarını istemez. is­ tihlak sahalarını devamlı elinde bulundurmayı ve hatta yine istihlak sahaları elde etmeyi arzular. lstlhlAkçı kltlelerln kal kı nması bunun ana menfaatine temelden aykırı lık teşkil e­ der. Diğer taraftan komünizmin hikmeti vücudu da lstlhla­ kın tanzi midir .Ancak bunda idareci seviyesindeki kişilerle kapitalizmdeki kapital sahipleri arasında bir fark olduğu düşünülemez. Her ikisi de her iki sistemde tam birer sö­ mürücüdürler. Baskı ve tahakkümleri her iki sistemde ha­ kimdir. Oysaki islam ekonomisinde istihlak ve istihsal a­ rasında ahenkl i bir bağ mevcuttur. Bir muvazene bulunmak­ tadır. Ahlak ve imana dayanan bağ, sömürü ve tahakküm zihniyetini kaldırmıştı r. Kapitalizmde esas olan , ferdin kazancıdır. Devlet sade­ ce kazanç peşinde koşan ve kazanç için her yolu mübah gören ferd in her türlü hareketini meşru karşı lamıştır. O-

234


nun kazanç için ahlak ve i nsanl ı k dışı tutum ve davranışını adeta tasvip eder. · B ı rakınız geçsin, bırakınız yaps ı n • sözle­ riyle formül leşen bu hareketi ile zayıfın karşısında, güçlü­ nün yanında yer almıştır. Bu güçlü kiş i ; kapital sahibi olan­ d ı r. Zavallıyı ezen, sömüren, kanını bir sülük gibi emerek şişendi r. Zayıf olansa halktı r ve zavall ıdır. Komünist dü­ zende ise yine devlet halkı ezen ve halk adına halkı sömü­ ren düzenin mümtaz grubunu teşki l eden bir kısım idareci zümresi tarafından temsil olunur. Burada da ezilen görü l · düğü gibi yine halk kitlesl olmaktadır. H e r i ki düzen d e sö­ müren grup ortada görülmektedir. Ne var ki aradaki fark sadece isimden ibarettir. i sli'im ekonomi anlayışında ise, halkı ezen ve sömüren mutlu bir grup bulunmamaktad ır. Ferdin içindeki manevi değerler onu bu yola gitmekten me­ nettiği gibi özel mülkiyetini ve rekabetini de ölçülü kul­ landı rmaktadır. Kazanmak veya kar arzusu elbetteki lslam ekonomisin· de mevcuttur. Ancak bu ekonomik hayata can l ı l ı k katan, müteşebbüsün zevkini artıran basit bir faktör durumunda­ dır. Hiç bir zaman kapital ist toplumdaki sermaye sahibi­ nin ihtirasını taşımamaktad ır. Faiz haram kı lınmıştır. Temel sebeb, emeksiz bir ka­ zanç sağlayan aşalak zümrenin doğmamasıdır. lslamiyette kazanç tamamen emek mahsulü olmalıdır. Zekat, toplumda tam bir sosyal garanti müessesesini teşkil eder. Zenginin alabildiğine zengin olmasını, fakirinse tamamen fakir kalmasını önleyici bir unsurdur. Halbuki kapital izmde sosyal garanti bulunamamaktadır. Komünizm­ de ise bu maske altında insan insan l ı k dışı çalışma ve iş hayatı içinde tutulmaktadır. Ezi lmekte ve sömürülmekte­ dir. Kapitalizm. yukarıda bel irtlldlğl gibi istihsal temeline oturmuştur. Bunun yegane gayesi ise istihlaki artırmaktır. Yani bünyesinde israfın her yolu teşvik edi l i r durumdadır. Oysaki islamiyet israfı haram kılmakla bunu önlemiş ol­ maktadır. Ortaya konan akideler, verl len ruh asla istihsal gevı;.tıkl lğine yol açmamaktadır. Komünizm ve kapitalizm esasta insanı ekonomiye kö­ le etmiştir. İ nsanı insan olmanın çok ötesi nde izahı yapıl-

235


mayecak kadar, insancı l duygulardan uzak, bir yaratık ha­ line getirmiştir. insanın yardıl ışının maksadı dışına çıkı l­ mıştı r. lslamlyetin esası tamamen bunun aksidir. Ekonomi ancak insanın kölesi olabi l i r. Esasda insan yüce bir varl ık­ tır. Kendisini yaratanın bir aksidir. Böyle bir yaratık nasıl ve ne cüretle eşyaya kul edilebil ir? Kapitalizmin toplumu fertlere feda eden yapısı da, komünizmin ferdi topluma feda eden yapısı da hiç bir za­ man insanları mutlu kılmamıştır. Ve kılamaz da. insan ı , in­ san olarak koruyan ve ona Alem içinde en mümtaz yeri ve­ ren ancak lslamiyettır. Ferd i , topluma de ferde karşı da ko­ rumuştur, yüceltmiştir. Toplum asla ferdi ezemez. Ona mü­ bah kılınan miras ve mülkiyet hakları bunu önleyici ve fer­ di güçlendirici faktörlerdlrler. Hal böyle iken, diğer taraf­ tan ferd ve toplumu ezecek güçte kıl ınmamıştı r. Zira - Haram ve helal ölçüleri, - Kazancın mutlaka emeğe dayandırılması , - Faiz yasağı , - Zekat müessesesi, - Müsl ümanların bi rbirlerinden sorumlu tutulmaları . - israf yasağı , -- Paranın işletil meden tutulması veya atıl bırakı lmaması gereği , esasında insanın toplum karşısında onu eze­ cek güce yükselmesini önl eyici bir mekanizmadır. Komünizm ideolojisinde daha önceden de bel i rtildiği gibi, sermaye tamamen gayrimeşru telakki edilmektedir. Haram sayı lan, reddedilen, hiç bir hak tanınmayan unsur­ dur. Hablukl sermayenin önünde emek yatar. Komünizmde açıkca götürüleceği gibi • Emek• redded i lmektedir. lslamiyette ticaret serbest kılınmış ve fakat faiz ya­ saklanm ıştı r. Bunun sebebi açıktır. Komünizm ise hem ticareti ve hem de faizi yasaklamaktadı r. Bu ise insan tabi­ atını tanımamaktan başka bir şey değildir. Görüldüğü gibi insanı insan olarak en iyi değerlendiren ve onu yaradı l ışındaki asıl maksadına göre yaşatan yega­ ne nizam islamiyettir. Bizim bugün toplum olarak bu yöne dönmemiz, kendi öz varl ık ve inancımızla yaşamamız, top-

236


lumumuza arzulanan huzuru, refahı getirecek tek güç ola­ caktır. Toplumun kalkınması için zamanımızda herkes ken­ d i kafası ndan çeşitli yol lar ve sistemler arayıp bulmak sev­ dasını ve gayretini gütmektedir. Bu ihtiyaç nedendir? Ne­ den etrafımıza bakınıp istimdat eder dururuz? Neden biz­ den olmayanlar peşinde koşar, onlara adeta yalvarır, kendi­ mize kalkınma yolları gösterilmesini isteriz? Bir nebze ken­ dimize, özümüze bakal ım, yüzlerce sene bize yol gösteren bizi i l imde, fende dünyanın lideri yapmış olan bu kaidelere uyalım. Her türlU yeniliğe ve ilerlemeye açık lslamiyetin akidelerini fert fert ve toplum olarak yerine getirelim. Bu takdirde görülecektir ki bugünkü bütün problemlerimiz hallolacaktı r. Bu hakikat komünistlerce çok iyi bilinmekte­ dir. O sebepledir ki bizi öz akldelerlmlzden, yolumuzdan sapdırmak için enaz 1 00 senedir uğraşmaktadı rlar. işte bi­ zim özümüze dönmemiz, komünizmle yapılacak mücadele­ nin temel unsurlarından biri olacaktır. Yani temel ldellojlk faktör dindir. Dinden kastedilen de islamiyetti r ve ancak dürüst onun yolunda gidildiği takdirde ahlakl ı, imanlı ve klşllerln meydana getirdiği bir toplum durumuna erlşebll­ n l r. Bu ise bizim problemlerimizin hallini sağl ayacak tek yoldur. öteden beri izah ettiğimiz gibi komün izmin yıkmak is­ tediği sadece din ve ahlak duyguları değildir. Komünizm beynelmilel dir. Yani ı rk, d i l , din, ayı rımı yapmamaktadır. Fakat halen dünyada bir .gerçek daha vardır. O da komünist dünyanın lideri olan Sovyet Sosyal ist Cumhuriyetler Birli­ ğinde, dünyanın en büyük ırkçılık mücadelelerinin yürütül­ mesidir. Evet komünizmi emel lerinin tahakkukukunda sa­ dece bir vasıta olarak kul lanan Rusya'da bugün tam bir ırkçıl ı k cereyanı hakimdir. Bu da Slav mllllyetçiliğidir. Ge­ niş ülkeyi Slav ı rkına mensup komünist Ruslar partileriyle idare etmektedirler. Diğer gruplar bunların tam bir kölesi durumundadır. Bu hakikat daima dünya mil letleri nin ve ko­ münizm uşaklarının gözlerinden gizlenmiştir. Ayrıca artık dünya her millet kendi milletine sahip çı kmaktadır. M i l li­ yetinin üstünlüğüne . inanmakta ve milletinin menfaatlerini ön planda tutmaktadır. Bir Germen bir Yunan kendi ırkı­ nın varl ığını açıkça savunurken biz neden Türk mllllyetçlsl-

237


nl ben Türküm diye övünen bir kimseyi Milli hakir görmek gafleti içindeyiz. Evet Türküm demek, Türklüğümün d i l , örf ve adetlerine sah ip çıkmak en tabii hakkımızdır. Zira her mll let bu hakkını en iyi şeki lde kull anmaktadır. Bizde ise komünist propagandaın etkisi altında olan gafi ller sanki bu­ nu bir suçmuş gibi reddetmektedirler. Madem ki insan hay­ van değil de insan olarak yaratı ldığını kabul etmek zorun­ dadır. O halde hangi milletin ferdi ise bunu da aynen kabul­ lenmeye mecburdur. Değiştirmesi iradesine bağlı değ i ldir. Mill iyet! ile, insan olarak yaratı l manın gururunu taşıdığı gi­ bi, övünerek savunmalıdır. Kendi mil liyetinin d i l i ne, ahlak, örf ve adetlerlne, musikisinden, tarihine kadar her şeyine bağlı olmalı ve bununla iftihar etmelidir. işte komünizmin karşısına çıkabilecek diğer önemli ideolojilerden birisi de budur. imanına ve milliyetine sah i p olmak, komünizme kar­ şı yapılacak mücadelenin temel ideolojik faktörlerinden bi­ risidir. Görül düğü gibi komünizmle mücadelehin temeli ideo­ lojiye dayanmaktadır. ideoloj i , başka bir deyimle, mücade­ lenin sebebini teşkil eder. Bir i nsanın önce komünizme karşı çıkabllmesl onun başka bir ideolojiyi benimsemiş bu­ lunmasına bağlıdır. Ancak insanın anti-komj:ılst bir ideo­ loji sahibi olması onun komünizmle mücadele için yeterli değildir. Bu konuda etkendi liğinden kabulü gereken diğer bir husus da « Bilgi • olmaktadır. Yani komünizmi çok iyı bil­ mek gerekir. Bir komünist kendi ideolojisini iyice okuya­ rak öğrenir. Anti-komünist kişi ondan daha çok okumal ı , kendi ideolojisini bilmel i ve ayrıca komünizmi d e çok iyi bilmelidir. Komünist devamlı okuyan kişidir. H atta öyle ki çoğu defa maddi imkansızl ıklar içinde iken dahi ekmek ye­ rine kitap almayı tercih ettiği görül müştür. Bir komünistin evine girdiğiniz zaman en çok görülecek şey, ideolojisinin kitaplarıdı r. Devaml ı okumak onun ideolojisine sahip olan komünistin dahi bir üniversite mezunundan birkaç misli ki­ tap okuduğu ve öğrendiği bir hakikattir. Görül üyor ki komü­ nist ideolojisini devaml ı cilalamaktadır. Bilhassa ü lkemizde on l l ralık bir kitabın dahi taksitle satıldığını rastlanmıştır. Okunan kitapların elden ele dolaştırılması, birbirine tavsiye edi l mesi , tartışı lması yapılmaktadı r. Bu durum muvacehe-

238


sinde Anti-Komünlst kişilerin de kendi ideolojileri yönünde bol bol okumaları gerekir. Okumalı ve çevreye tanıtmalı­ dır. Üzerinde çeşitli yönleriyle tartışmalıdır. Bir i nsanın bir şeyi sevmesi veya sevmemesi bllglye dayandırılmalıdır. Bir kimse neyi neden sevmediğini veya neyi neden sevdiği­ n i açıkça bllmelldlr. Bllglslz insanlar temelsiz bina gibi daima çökmeye mahkumdurlar. O halde benimsenen Antl­ Komünlst i deolojinln daima çeşitli neşriyatla takviyesi gere­ kir. B i r kimsenin kendi görüşleri paralelinde okuması ve bilinçlenmesi de komünizmle mücadelede yetersiz kal ı r. Zira neden komünizme karşı olduğunu bilmesi gerekir. Bu da komünizmi öğrenmesiyle mümkündür. O halde komü­ nizmi topluma ve gençlere çok iyi anlatmak icabeder. An cak bu anlatma hiç bir zaman sathi tutul mamalıdır. Ahla­ ki esaslara dayandırılmalıdır. Yani komünizm alternatif bir iktisadi felsefe olarak değil, bir lstlbdad sistemi olarak öğ­ reti lmelidir. Öğretimin gayesi , komünist dlalektlğinln aidatı cı tesirinden korumak ve okuyucunun benl iğinde hürriyete daha büyük bağl ı l ı k yaratmaktır. Yani komünizmi bertaraf etmek esası üzerine kurulmalıdır. Sadece kapitalist ve ko­ münist ekonomi sisteminin belli başl ı özel li kleri nin muka­ yesesi n i yapan, aralarında tezadı gösteren bir öğretim son derece tehl ikelidir. Hür bir toplumda gençler devamlı ola­ rak hürriyetin sağladığı imtiyazların zevkl erin! çıkardıkla­ rından , onların bu gibi imtiyazları ihtiva etmeyen bir siste­ mi layikiyle kavramaları zor olacaktır. Şu husus sarih olarak öğretflmelidir: Ya hürriyet ya kölelik. Sonraları, onlara komünizmin aldatma, ele geçirme ve köle yapma taktikleri bel i rti lmel idir. B i l g l . mücadelenin görüldüğü gibi temelini teşkil et­ mektedir. Bilgiye dayanmayan , sevgi de, antipati de bir ma­ na ve kuwet ifade etmez. B i lgisiz sevgi kördür. Sevgisiz bilgi de aktiviteden mahrumdur. Bu itibarla sevgi ve bll­ glnin her ikisini de ihtiva eden gerçek bir tertibe ihtiyaç vardır. Komünizmle mücadelede onun . fikir yapısı. strate­ jisi ve taktiklerinin iyi bil inmesi gerekmektedir. Bu bilgiler de ancak neşriyatla konferanslarla ve çeşitli eğitim yolla­ rıyle verl llr. Bu da toplumumuzda çok ihtiyaç duyulan bir husustur.

239


Esasen komünist, dünyaya harp ilan etmiş kişidir. Te­ mel! askeri olan strateji ve taktikleri de bu harbini kazan­ mak için ortaya atm ıştır. Savaştığı düşmanı ise Anti-Komü­ nlst kişilerdir. insanın savaşı kazanması ewela karş ısı nda­ ki düşmanını iyi tanımasına bağlıdır. Komünist karşısındaki cepheyi, yani düşmanını çok incelemiş, tanımış ve etrafı­ na tanıtmıştır. Anti-Komünistin de savaşta gözü kapal ı dö­ ğüşmemesi gerekir. Bu sebeple o da düşmanını tanımak zorundadır. Aksi takdirde yenilgi değişmez mukadderatı olacaktır. ·

Komünizm görüldüğü gibi bilgiye dayanan bir ideoloji­ dir .Komünist, ideolojisinin mücadelesini bilinçle yürüt­ mektedir. Buna karşı mücadelenin temeli ise yukarıda be­ l i rttiğimiz gibi yine bilgiye dayanan karşı ideolojik faktör­ lerdir. Ancak ideoloji sahibi olmak, bilgl sahibi de olmak mücadele için yine de yeterli değlldir. Zira komünist, ide­ oloji ve bilgisi yanında bir de teşki lat sahibidir. işte Anti­ Komünistın mücadelesi için mutlak bir teşki lata ihtiyacı vardı r. Komünizm dünyaya karşı savaş açmıs ve bu savaşı­ nı · yürütmek için de legal veya i l legal yüzlerce teşkilat kurmuştur. Buna karşı Anti-Komünlstlerin de çeşitll teşki­ latlara dayanması gerekir. Yal nız burada kaydedilmesi ıcab eden hassas bir nokta vardı r. O da Anti-Komünistlerln çe­ şitli ideolojik faktöre sahip olanların bir teşkilat içinde toplanmasının yanlış olduğudur. Zira bu takdirde aktiviteyl yitirme ve teşkilat içinde hizip mücadeleleri meydana ge­ tirme neticesi doğar. Komünistler bunu çok iyi bildiklerin­ den çeşitli teşkilatları ayrı ayrı kurmuşlardır. Bunlar arasın­ da koordine ve lşblrliği sağlanır. Bugün ülkemizde sayısız örgütlerin bulunması bu gereğin bir sonucudur. Antl-Komü­ nlstlerde, ideolojik faktörlerine göre değişik teşki latlara sahip olmal ı ve aralarında mücadelede koordine yapmalı­ dır. Bu en verimli çal ışma yoludur. Her topluluk, ideolojik faktörünün devamını sağlayan ayrı teşkilatlar haline getl­ rilmel idir. Teşkilatta birlik temin edilmesi mühim değildir. Mühim olan Anti-Komünist teşkilatları çoğaltmak ve müca­ delede birlik veya paralellik sağlamaktır. Memleketimizde­ ki çeşitli komünist teşkilatlar tetkik edildiğinde bu esasın benimsendiği sarahatle görülür.

240


Teşkilatın elbette bir disipli n esasına bağlı bulunması gerekir. Komünist teşkilatlarda disipl in esastır. Antl-Komü­ nist teşki latlarda da bu zaruridir. Ancak disiplin fertlerin kendi kendilerini kontrol mahiyetinde olmal ıdır. Yani içten gelmel idir. Mücadele gönül rızasiyle ve hür i radeyle sağ­ lanmalıdır. Şayet Anti-Komünistler, çal ışkan , namuslu, bll­ gili, teşkilatl ı , cesur ve imanlı kişiler olursa komünistlerin dünyaya karşı açtıkları savaşı kazanmaları mümkün değil­ dir. Aksi takdi rde devam eden gaflet mllletlmizin komüniz­ me kölel iğine vesi le olacaktır. Yukarıda izah edilen Orta Doğu Devrim Çemberi olarak komünistlerce ele al ınan dev­ letler i çinde bu çemberin en zayıf halkasını Türklye'nin teşkil ettiği komünistlerce bir gerçek olarak kabul edilmek­ tedir. Bütün güçleriyle bu halkanın koparı l masına çalışmak­ tadı rlar. Bütün güç bu noktaya , yani ülkemize teksif edll­ mlştir. Zira bu halka koparı l ı rsa, komünist alemin, bllhassa Moskova'nın yüzlerce yıllık rüyası gerçekleşecek, sıcak de­ nizlere inmek ve petrol zenginliklerine giden yollara ka­ vuşmak imkanı doğacaktır. Ülkemizdeki komünizm faaliyet­ lerini Moskova'nın dış ideali bakımından değerlendirm emiz gerekir. Önceden de izah edildiği gibi komünizm daima Moskova'nın hizmetinde olmuştur. Komünizmin gelişmesini önleyecek çalışmaların mahiyeti tekraren özetlenirse: Bilgi, ideoloji, Teşkilat, Üç ana faktörüne bağ l ı bulunmaktadı r. Bütün iman ve ahlak sahibi mill iyetperver Anti-Komünist Türklerin bu a­ na faktörleri daima hatırda tutmaları ve bu esaslar açısın­ dan hareket etmeleri zaruridir. Geçmiş tatbikattan artık anlamamız gerekir ki polisiye tedbirler etken olamamaktadır. Yapılan tevkifler komüniz­ min gel işmesine sadece engeller teşkil etmekten l lerl gide­ memiştir. Bu itibarla mücadelenin halka dayandırı lması ar­ tık bir zaruret halini almıştır. Ancak halkın da takviyesi ve teşkilatlanması , yürütülmesi gereken mücadelenin yine de bir vachesinl teşkil edecektir. Mücadelede müessir bir di­ ğer faktör de, toplum içindeki sosyal adaletsizliğin önlen-

241


mesi tedbi rleridir. Bugün artık her parti bir nebze de olsa bu yöne gelmiş bulunmakla beraber, programlarında övü­ nerek varl ığını savundukları bu görevlerin en iyi şekli de ifasına samimiyetle başl amal ıdırlar. Servetin istihsal i, te­ davülü ve dağılımı sağlam ve adil esaslara bağlanmalı, emek-sermaye ilişkileri daha toplumsal vecheye sokulma­ l ı , vergilendirmede hassasiyet ve eşitl ik i lkesinin tesisi temel il ke olarak alınırken, gayrimeşru kazanç yol ları tıka­ nıp, halkın bi linci tamamlanmalıdır. Bunlar yerine getiri l i p, komünistler için dalma istismar noktaları köklü tedbirlerle ortadan kaldırılmazsa, halkımızın iğfali maalesef önlene­ mez. Ülkede iç huzurun temini de imkansızlaşı r. Zaman zaman toplum kalkınması için ileri sürülen muhtelif tedbirlere rastlanmaktadır. Bilhassa ülkemizde ba­ zı kişiler; kal kınma köyden başlayacaktır derler. Bazıları da kal kınmanın köylüden başlatılacağı iddiasında bulunur­ lar. El betteki kalkınma başlatı lmalıdır veya başlayacaktır. Ancak bunu şuradan, buradan başlayacağız diye zaman ge­ çirmek ülkemiz aleyhine olduğu gibi -topl uma ve toplumun nizam ına uydurulamayacak tedbirlerle uğraşmak da fayda sağlayamaz. Memleketimizde köy sayısı 50 binin üstünde­ dir. Kalkınmanın köyden başlatı lacağını söylerler. Acaba bu ellibin köyün hangisine, hangi hizmeti , nası l · bir süre içinde geti rebileceklerdir. Diğer taraftan kalkınma köylü­ den olacak diyenlerin iddiaları üzerinde de durmak gerek. Bunlar ilk hamle olarak köyl ünün mahsulünü değerlendir­ mek gayesini gütmektedirler. Son yıl larda ve bilhassa bu düşünceyle 1 974-1 975 yıllarında köylünün ürünlerine bu yıl­ lara kadar görülmemiş bir fiat koydular. Öyle ki köylü mah­ sulünü sattığı zaman eline geçen para onun ömründe i l k defa ulaşabildiği ve görebildiği bir meblağ oldu. Peki son­ ra ne yapıldı? Hangi yatırıma bu paralar kanalize edildi? Tabi i ki bu nokta insana hüzün veren bir manzara karşımı· za çıkard ı . Köylü ilk hamledebaşl ık parasını arttırmak cihe­ tine yöneldi. Karadeniz bölgesinde tütün köylüsü o zamana kadar onbin lira başl ık parası ödemekte iken bu miktar he­ men 25 bin liraya çıktı . Orta Anadolu'da buğdaydan bu za­ mana kadar akl ına getiremediği bir meblağ elde eden köylü de, şaşkınl ı k yaratacak şekilde adeta bir zevke düştü. Köy-

242


lere tenekelerle rakı taşındı. Fllltreli sigara herkesin ağzın­ dan düşmez oldu ve israf olabi ldiğine yayı ldı. Maalesef bunlar bir gerçek olarak yaşanmıştır. Sadece köylünün ürü nünü değerlendirmek görüldüğü gibi hiç bir zaman yeteri! olamamıştır. Neden bu paralar hayırl ı işlere tevcih edile­ memiştir? Tabii ki bunda, iktidarların kabahati inkar edile­ mez. Ancak yine de tek hakikat şudur: Getirilen tedbir ne olursa olsun, ne derece planlanırsa planlansın esas yine halkın bil inç ve inancına dayanmaktadır. Halkımız ancak Is­ lam dininin ahlakiyle yoğrul madıkça ve islamın temel ni­ zamları haki m olmadıkça israf önlenemez, emek değerlen­ dirilemez, servet hayırl ı maceralara sokulamaz. Şu halde, toplumun bir yandan ideolojik takviyesi ve lslami esaslara göre manevi teçhizatlanması diğer taraftan bilgi sahibi kılı nması, ayrıca devletin de göstereceği gay­ retler komünizmin önlenmesinin esasları olarak vazedllebl1 ir.

Diğer Esaslar : - Bilindiği gibi komünistleri n en fazla yararlandı kları yol­ ların başında propaganda gelmektedir. Propaganda silahı komünistlerce çok mahirane kullanılmaktadı r. Eskiden silah zoruyla temin edilen üstünlük, bugün bilhassa Moskova ta­ rafından progapanda yoluyla sağlanmaktadı r. Yapılan pro­ pagandalarsa herzaman komünist devlet veya kuruluşları tarafından ortaya konmaktadır. Propaganda artık o derece ilmi yol lara uygulanmaktadı r ki, çoğu kere komünistlerin , istediği bir konuda, anti-komünist kişiler, kuruluşlar ve hat­ ta devletler onun propagandasını fiilen yapar duruma so­ kul maktadır. Bu itibarla herkesin propaganda etkisi altında kalmaması için dikkatl i bulunması gerekir. Komünistlerin propaganda faaliyetlerine karşılık antl-komünlst kuruluşlar da karşı propagandayı gel işti rmelidir. Bilhassa komünizmin yasaklandığı ülkelerde maske kuruluşlar propaganda faali­ yetini kanuni sınırlar içi nde yürütmektedirler ve bunun ön­ lenmesı ise pek mümkün olamamaktadır. Ancak bu propa­ gandalar anti-komünist kuruluşların karşı propagandaları ile tesirsiz hale sokulur, halkın uyarı lması sağlanarak istis­ marı nın önlenmesi temin edilmiş olur. Anti-komünlst teşki­ latlar kendi ideolojik faktörlerinin izahında olsun, komünist-

243


lerce yürütülen propaganda faaliyetlerine karşı uyarıcı ma­ hiyette ve karşı propaganda nitellğlnde olsun her i ki hal­ de de basın hayatına geniş yer vermelidirler. Ancak bası­ nın icab ettirdiği bazı hassas noktalar mevcuttur. Hiç bir kitap hiç bir zaman halk nazarında kıymetsiz intibamı ya­ ratacak şekilde ucuz veya alınmayacak tarzda da pahalı ol­ mamalıdır. Bunun yanında kullanılacak uslup ve göze hlta­ bedecek hususiyetler her zaman dikkate alınmalıdır. En iyi bilgi ve fikirler iyi bir organizasyondan geçirilmediği tak­ dirde bir kıymet ifade edemez. Bugün piyasada komünist­ lerin çeşitli şekillerde çıkardığı binlerce kitap okunmadan okuyucu üzerinde cazip şekle sokularak sunulmaktadır. Ay­ nı yolun antl-komünistierce de takip edilmesi gerekir. Ge­ nell ikle tatbik edilen b i r propaganda yolu da bir yerde neş­ redllen haberin diğer bir yayın organınca da ele alınarak neşredllmesldlr. Bu yol geniş halk kitlesine intikali sağlar. Bunun yanında kuruluşların her türlü, propaganda vasıtala­ rından yararlanma imkanları nı kullanmaları da elzemdir. Gerektiğinde radyo, tel evizyon , sinema karşı-propaganda­ nın etken vasıtaları olarak kul lanılabllir. Halkın komünist taktik ve stratejileri hakkında uyarıl ması . bu konularda bil­ gi sahibi edil mesi karşı-propagan danın bir yoludur. Onların her türlü çalışma şekl inin halka öğreti lmesi , halkın kandı­ rıl masını önleyici esas faktörler! teşkll eder. Yukarıda da izah edildiği gibi bilgi sahibi kı lmak lüzumlu ve zaruri ça­ l ışmadır.

Propaganda çalışmaları iyi bir teşkilatlanmayı gerekti­ rir. Teşkilatlanma ise her şeyden önce para ve eleman ih­ tiyacının zaruretini beraberinde getirir. Komünist propagan­ da teşkilatları bu gereği çok iyi yapmaktadırlar. Bilhassa insan psikolojisini iyi bilen uzmanların oluşturduğu teknik kadro, geniş mali imkanlarla birleşerek çalışmaktadır. Dün­ yada ve ülkemizde komünistlerin gelişme muaffaklyetleri bu çalışmalariyle olmuştur. Anti-komünist alemin de ayni çalışma sistemine yönelmesi şarttır. Hele ülkemiz için bu artık tam bir zarurettir. Daima kendini pire kadar da olsa d eve imiş gibi görünen komünistin masum halk kitlesi üze­ rindeki etkenliği ancak bu şekilde yıkılabi l i r. Propaganda faal lyetl komünist mihraklarında resmi ku­ rumlarca organize edil mektedir. Ülkemizde de aynı resmi

244


kurumlar karşı propagandayı ifa etmelldlr. Bazı devletl er bu ihtiyacın zarureti nedeniyle propaganda hizmetlerini ba­ kanl ı k seviyesindeki resmi dairelerine bağlamışlardır. « Pro­ paganda Bakanl ığı • adı altında çal ışan bu kuruluşlar bir ta­ raftan ülkeye yöneltilen yıkıcı propagandaya karşı propa­ ganda yaparken, diğer taraftan da halkın bilinçlenmesi esa­ s ına matuf hizmetlerin de propagandasını ifa etmektedir. Görüldüğü gibi propaganda sadece yapılan yıkıcı propa­ gandaya karşı propaga·nda durumu olarak kalmamaktadır. Bir yönü itibariyle komünizm propagandası çürütülmek için, karşı propaganda yürütülür. Diğer taraftan da halkın bu giz11 yıkıcı propagandalar karşısında korunması düşüncesiyle, ülkenin bağlı olduğu inanç ve akldelerlnin takviyesi mak­ sadiyle propaganda yapı l ı r. Şu halde aynı ilmi esaslardan hareket ederek, bizim de propaganda hizmetlerim izi hız­ landırmamız artık tam bir zaruret noktasına ulaşmıştır. En kısa bir zamanda en iyi bir şekilde ülkemizde devlet varl ı­ ğı ve otoritesinin propagandası irtaya konmal ıdır. Zira hal­ kın, devlete güven ve itimad ının yiti ril mesi yenilginin te­ mel taşını teşkil eder. Komünistler yıll ardan beri devlete güvensizl i k fikirlerini halka empoze edegelmektedir. Devlet büyükleri şu veya bu şeki lde kötülenmekte, devlet organ­ ları çalı şamaz veya çal ışmayan durumlara sokulmaktadı r. Devletin otorite ve şahsiyeti her şeyin üstünde tutulmal ı , devlet makinasının her çarkında görev alacak kişiler hal k nazarında her türlü kötü tecavüzlerden korunmal ıdır. Aksi takdirde halkın devlete güvenslzllği fikri benimsenirse hal­ kın devletini yıkmaya yöneltil mesi o derece kolay olacaktır. idareci lerin ve idare kademelerinin güçlü ve zinde tu­ tulması , en azından devlet varl ığının devamının temelidir. Şayet mil letlerarası camiada devlet olarak varl ığımızı sür­ dürmek istiyorsak bu yolda çal ışmamızda gereken titizliği ortaya koymak zorundayız. Mem leket savunması mllli güvenliğin sağlanması için alınacak her tedbir en iyi şeki lde halka anlatılmalıdır. Zira komünizm propaganda çalışmasında önce bu noktaya el atar. Savunma ve milli güvenlik yolunda her alı nacak ted­ bir onlar için çürütülmesi gereken birer temel hedeftir. On-

245


ların bu hedefi ise bizim de hürriyetimizin aynı zamanda te­ mel taşıdır. Bu taşın oynatılmasına müsaade edi lmeme l i , h e r şiraat en iyi propaganda yoluyla halka benlmsetllmeli­ dir. Yaşadığımız günler artık en ufak ihmal dahi affedileme­ yecek hassasiyet taşır noktaya ulaşmıştır. M i l l i bütünlük m i l let olmanın esaslarından biridir. Bir mil let ne kadar çok parçalara veya gruplara bölünürse onun çöküntüsü o derece kolayl aşır. Türk toplumunun m i l l i bü­ tünlüğünü yıkmak için komünistler en ilmi yollarla propa­ gandalarını yürütmektedirler. Türk toplumu kürt, laz,çerkez, alevi , sünni gibi çeşitli parçalara bölünmek lstenmektedır ve bu yoldaki çal ışmalarsa artık tahammülü imkansız dere­ cede cüretle .olmaktadı r. Biz lsehala bir gaflet uykusunun sarhoşluğu içinde beklemekteyiz. Ülkemizdekl ı rk ve din ayrı l ıklarının propagandasına hala karşı konulmamaktadı r. Genç dimağlar mesuliyetslzce bu ayırım propagndalarının tahrlbafma bırakıl maktadır. Neden Türk blrliğinln, Türk milliyetçillğinln müdafaası yapılamamaktad ır. Tarihte, Tür­ kü daima yıkmak için dış güçlerin bu yol u izledi kleri haki­ kati ele alınmamaktadır. Türku TCirke kırdırmak sonucunu verecek olan bu çal ışmalara müsaade edilmemel i . Türk bü­ tünlüğünün koruyucu propagandası şiddetle ortaya konma­ lıdır. Antl-komünlst kişiler olarak yapmamız gereken propa­ ganda çal ışması şu esaslara dayandırı l malıdır : - Komünizmin hedef aldığı bütün m i l l i , dini, ahlaki, tarihi temel faktörler aynen ele alınmalı , bunların fertlere iyice benlmsetllmeslnin çalışması yürütülmelidir. - Mi l li ve dini bütünlüğQ rencide eden her türlü gi­ rişime şiddetle karşı çıkılma l ı . Bu konuda komünist yayı­ nın her fikir ve hareketinin hakiki maksadı halka bıkmadan , usanmadan ve sabırla anlatı lmalıdır. Toplumun çeşitli sınıf­ lara ayrılması önlenmelidir. - işçi-işveren i l işki leri tltizl lkle izlenme l l . taraflar arasındaki munasebetler adil bir çizgide tutulmalıdı r. Pat­ ronun sömurücü arzusuna işçi feda edilmemeli, işçinin hak­ kının temini sağlanıyor diye de Olke ekonomisi çıkmazsa sokulmamalıdır. işçinin tutsak olmadığı anlatılmalı, işvere­ nin karşısında adaleti sağlayan devletin eli bulunmalıdır.

246


Gruplar birbirlerine karşı kinle bl lenmemefidir. Ahenkli ve ahlaklı bir iş hayatının propagandası yürütülmefl, komünis­ tin istismarına meydan verecek tutumlar önlenmelidir. - Komünist her şeyden önce geldiğini veya geleceğl­ nı halka hissettirmemek ve ani bir darbeyle ortaya çıkmak düşüncesi ndedir. Bu sebeple de çeşitli veri lerle halka, ül­ kemizde komünizm tehlikesi olmadığı fikri empozeye çalı­ ş ı l ı r. Uyutma ve aldatma taktiğinden başka bir şey olma­ yan bu davranışın hatası halka en iyi ve planl ı şeklide an­ l atılmal ıdır. Aksi takdi rde blrgün uyandığımız zaman çok geç kalmış olduğumuzun acısını sadece bizler çekmekle kalmayız, torunlarımızın da köleliğini sağlamış durumuna gireriz. - Din düşmanlığının yapılmasına, toplumun dini grup­ lara bölünmesine katiyen müsaade edilmemelidir. Komü­ nisti tek ürküten güç, halkımızın dini inanç ve adetlerine llağ l ı l ığıdır. Yıl larca bunun yıkılması için çalışılmıştır. Yık­ tırmamak için karşı çal ışmayı yürütmek zorundayız. Yıl lar­ dan beri ülkemizde meydana getirilen din düşmanl ığı ta­ mamen komünistlerin eseridir. Onların bu mütecaviz ve tahripkar tutumları mutlaka önlenmef ldir. Din propaganda­ sı şiddetle sürdürülmel i , dinin fert ve toplum üstündeki müsbet etki leri iyice anlatı lmal ı , dinine bağlı ve ahlak sa­ hibi kişil erin yetiştiril mesine hız verilmel idir. Ü l kemizde hiç bir kanun dini inanç ve ibadeti yasaklamamıştır. Komü­ nist bir toplum olmadığımız müddetçe de yasaklayamaz. - Mllfl varl ığın yıkılmaması için uğraşılmalı ve m l l f l davalarda alakasızl ı k gösterlfmemel ldir . - Komünist eği l imli şahıs ve kuruluşlara karşı has­ sas davranılmalı, bunların her tutum ve davranışı dikkatle izlenerek, maksatları muntazaman topluma anlatılmalıd ır. Komünist şahısların halk arasında sempati toplaması ön­ lenmelidir. - Sanat faaliyetlerinde alakasız bir tutum lzlenmeme­ lidlr. Sanatın her dalı komünistlerce istismar edilmektedir. Aynı şeki lde roman, şiir, karikatür, resim, heykel , tiyatro ve sinema daima komünizme karşı kullanılmalı , komüniz­ min bu sahalardaki istismarı önlenmekle beraber, komü­ nizme karşı mücadelede bunlardan aynı zamanda bir vasıta halinde istifade edilmel idir. 2'17


Bil hassa komünist yazarlar ele alı narak bunların eser­ lerinin okunması önlenmeli ve hakiki maksatları çeşitli şe­ kil lerde halka anlatı l malıdır. - Demokratik hür ülkelerle ilişkiler teşvi k edimel i , bil hassa islam topl uluğunun b i r kuwet v e birlik haline gel­ mesi için her imkan kullanılarak izlenmelidir. Komünist alemin her türlü girişimine karşı çıl<ılmalıdır. Komünistin bütün hareketlerinde kendi ideolojisinin gerekti rdiği bir menfaatin mutlak mevcut olacağı düşünülerek hareket edil­ melidir. - Ülke içinde nizamsızlık ve kargaşalık meydana ge­ tirmek isteyen her türlü davranışın karşısında bulunulma­ lıdır. - Komünizme karşı her fikir, her şahıs mutlaka des­ teklenmelidir. Komünizme karşı yazarların eserlerinin bol mi ktarda halka intikal inde yardımcı olunmalı ve bu yazar­ lar teşvik edilmelidir. - işçi kuruluşlarına ve işçi davalarına sahip çıkılma­ l ıdır. işçinin haklı davalarında hakkın tesisi için ona yar­ dım edllmel l ve komünlstlerln istismarına fı rsat verilme­ melidir. Bu prensipler anti-komünist propagandanın esasını teş­ kil etmeli ve ısrarla yürütülmelidir. Zira komünistin ele al­ dığı hususların başında bu noktalar gel ir. Ancak bizler de aynı konularda mukabil bir propaganda faaliyetine yönel ir­ sek o zaman komünistin istismarını önleyebilme yollarına ulaşmış olabillriz. Komünizmin iktidarına giden yol incelendiği zaman onun bazı merhaleler katederek ilerlediği görülür. Önce ko­ münist fikirlerin halk kitlesine benlmsetil mesl gayesini gü­ den bir çal ışma safhası mevcuttur. Bunu daha sonra tedhiş, geri llacı lık, ayaklanma safhaları izler. i lk devrede propagan­ danın her şekli en ilmi ve teknik tarzda yürütülerek komü­ nist ideolojisinin tohumların atı l ı r. Bu daha ziyade ve geniş ifadeslyle, eğitim çalı şmalarıdır. Eğitim ise çeşitli şekil ler­ de yürütülür. Nazari ve tatbiki olarak iki kısmı kapsar. Pi­ yasaya sürülen sayısız matbuat okutulur. Komünist basın olaylarını dalma kendi yönünden eleştirir ve halk kitlesine

248


kendi görüş tarzını benimsetmeye çal ışır. Bazı inanç ve ön yargı lamalar, milll değerlere karşı yıkıcı kampanya gelişti­ rilir. Bu komünizmin hazırl ı k çalışmalar safhasıdır. Fikirle­ rin topluma benimseti lmesı, hiç ol mazsa sempati kazanıl­ ması gayesi güder. Uzun süre bu fikir empozesi devam eder. Bu arada verilen fikirlerin ne derece rağbet gördü­ ğünün denemeleri yap ı l ı r. Çeşitli yürüyüş, miting, grev gi­ bi olaylar bu denemelerin tezahür şeklidir. Bu safhada ön­ lemenin en iyi yolu, toplumu uyarma ve onu komünizmin hakkında bilgili kılmaktır. Karşı basın harekete geçirilmell, karşı fikirlerle beraber memleketin ne yöne sürüklenmek istendiği izah edi lmelldir. Yukarıda beli rtildiği gibi bu mü­ cadele fert fert olarak yapı labileceği gibi , çeşitli gruplarca da yürütülebi lir. Komünizm iktidarı yolundaki gelişmeslnln ikinci etabı­ nı teşki l eden kısım ise genel bir ifadeyle, ·Teşkilatlanma • safhasıdı r. Bu ortamda artık çeşitli kuruluşlar ortaya çıkar, legal faaliyetlere yönelen bu kuruluşlar yanında i llegal ku­ ruluşlar da ihdas edilir. Çeşltll açık ve gizli çal ışmalarla bir taraftan teşkilatlar geliştiri lirken, diğer yandan da eğitim çal ışmaları aynı şeki lde yürütü lür. Fikirlerin halka empozesi veya memlekette komünizmin yerleşmesine müsait zemi­ nin hazırlanmasına uğraşıl ır. Eğitim ve teşkilatlanma çal ış­ maları muayyen bir seviyeye, yani komünistlerin arzuladığı kıvama ulaşınca son merhale olan şiddet eylemlerine baş­ lanır. Şiddet eylemerı tedhiş, geri l l acı l ık ve ayaklanma şek­ linde yürütülür. Komünistler meydana getirdikleri çeşitli kuruluşlar va­ sıtasiyle muhtelif cephe taktikleri uygulayarak iktidarlarına giden yol u açmaya çalışmaktadırlar. Bunlarla mOcadelenln esaslı da mukabil bir teşkilatlanma ile yürOtülmel idir. O halde yapılacak teşkilat çalışmalarının başında çeşitli mll­ liyetçi ve antikomünist kuruluşların meydana getiri lmesi gerekmektedir. Antl-komünist ideoloji sahipleri . benimse­ dikleri düşünceleri etrafında toplanarak ayrı ayrı müstakil teşkilatlar kurmalıdırlar. Bunların çokluğu tercih edilmeli­ dir. Bütün anti-komünist düşünceleri bir çatı altında topla­ mak mümkün deği ldir. Ancak çok ve çeşitll olan bu teşki­ latlar arasında işbirl iği sağlanabil ir. Birleşik cepheler oluş­ turulablllr.

249


Diğer taraftan anti-komünlst her şahıs veya kuruluş zaman zaman komünizme karşı harekete de geçirilebilir. Tıpkı Komünistlerin uyguladığı ve daha önce izah ettiğimiz geniş cephe taktikleri bizlerin de her zaman başvurmamız gereken yollardı r. Tedhiş, Anti-Komünist fertleri devamlı korku içinde tutmak için sistemli tarzda şiddet hareketlerine ve cinayet­ lere başvurma eylemidir. Tedhiş olaylarının önlenmesi son derece zordur. Buna karşı eğitimi kolay olup, kullandığı teç­ hizatı basittir. Bir ülkenin demokratik ve hür nlzamlarından istifade etmeleri mümkündür. Bununla mücadelenin esası da, yine aynı metod ve yol larla karşı koymadır. Tedhiş ha­ reketlerinin l i derleri genell ikle gözüpek ve iyi yetiştlrllmiş kimselerdir. Tamamen disipline dayanan örgütler kullanıl ır. Karşı koyma çal ışmalarında da aynı şeki lde disiplinli ör­ gütler ve dirayetli l iderler seçi lmelidir. Hareketin en iyi önleme şekil , başlatılmadan önce tespit edilmesi ve bas­ tırılmasıdır. Diğer taraftan tedhişçilerin halkın desteğinden mahrum bırakılması da mücadelenin etken bir yoludur. Bugün ülkemizde gelişmekte olan tedhiş olaylarının önlenmesi artık bir problem halini almıştır. Bizde olduğu gibi birçok ülkede aynı tarz komünlzan faaliyetler cereyan etmiştir. Bunların önlenmesi babında çeşitli tedbirler dü­ şünülmüş ve uygulanm ıştır. Mesela Almanya'da yapılan ça­ lışmalar özetle şu tarzda yürütülmüştür : Bil indiği gibi Alman toplumu her şeyden önce lüzumlu kültür seviyesinin üstündedir. Sosyal hizmetlerinde de bir problem olma safhasından çıkmış bulunduğu aşikardır. Böy­ le bir toplumun kendiliğinden komünizme evet demesini beklemek ise imkansızdır. Bu sebeple komünistler burada, öğrenci hareketleri şeklinde başladıkları zaman onları dur­ durmanın esas zemini Almanya'da zaten mevcuttu . Olayla­ rın başlamasıy la beraber Alman hükümetl; Kanuni, idari , olmak üzere iki ana konuda lüzumlu tedbirleri derhal almış ve Alman halkını da bunları desteklemesi veya bunlara sempatizan olmaması yolunda uyarmıştır. Neticede çok kı-

250


sa bir süre sonra olaylar durmuştur. Herşeyden mücadele­ nln temeli bilindiğl gibi meclislerden başlar. N itekim Al­ manlar da bu noktadan hareketle; Olağanüstü Tedblrler Ka­ nununu çıkarmıştır. Kanun geniş kapsam lı olmuş ve her türlü haberleşmenin sansürünü de içine al mıştır. Diğer taraftan Almanya'da cereyan eden olayların ge­ niş halk kitlelerine intikali önlenmiştir. idari mahiyette alı­ nan tedbirlerle, halkın, ülkenin yöneticilerine karşı antlpa­ tllerinin doğmaması sağlanmıştır. Ayrıca şiddet eylemleri­ ni yöneten &ğrencl lerin işçilerle birleşmeleri veya onların da olaylara karışmasına mani olunmuştur. Aynı zamanda en geçeri! bir tedbir olarak da öğrencilerin tenkit konusu ettikleri ve kendileriyle alakalı hususların ıslahı cihetine gidil mesidi r. Her toplumda her konunun tam mükemmeli­ yet içinde olması veya mevcut sistemlerin herkesi mem­ nun edebilmesi mümkün değlldir. Tedbirler, hizmetler ne derece iyi olursa olsun yine de eksik veya hiç ol mazsa kö­ tü işletilen yönleri bulunabilir. Bu sebeple Almanya'da öğ­ rencilerle alakal ı durumlar, istismar edi lmek i stenince hü­ kümette derhal gereken aksakl ıkları düzeltmiş ve gençliğin toplum için kötü yolda istismarının da devamı sonuçlandı­ rı lmıştır. Aynı şekilde olayların taşkın tarzda ortaya konduğu Fransa da bugün bu tehl ikeyi bertaraf etmiş durumdadır. Alınan; Hukuki , idari , Sosya l , tedblrlerle bu sa�lanmıştır. Fransa'da önleyici tedbirler şöyle alınmıştır. - Bazı derneklerin faaliyetleri menedilmiştir. - Şüpheli durumda bulunan ve siyasi tarafsızlığa uymayan yabancı uyruklular sınır dışı edl lmiştlr. - Umumi cadde ve meydanlardaki yapılacak gösteri­ ler yasaklanmış ve yasağa uymayanlar hapsedi l m iştir. - Devlet emniyetine karşı suç işlendiği kanatine va­ rıldığ ında, idareci lerin önleme yetkileri artı rı l mıştır. için

- Olayların devamlı ve sistematik olarak izlenmesi i rtibat büroları faal iyete geçirllmlştlr.

251


- Karışıklık halinde, mil letin hayati önem taşıyan te­ sislerinin çal ışmasını sağlamak üzere • Kritik Lojistik Büro­ s u • ihdas edilmiştir. - Üniversite tesislerini de içine alan, amme binala­ rının işgal edi lmesini ve kamu hizmetlerini sekteye uğra­ tan hareketleri yasaklayan kanunlar çıkarı lmıştır. - Emniyet ve istihbarat kuruluşları arasında tam bir koordinasyon sağlanmıştır. Polis yekOnü artırılmış ve istihbarat çalışmalarına hız verilmiştir. - Ş i ddet ve tahribe yönelenlere karşı ağır hapis ce­ zaları konmuş ve hatta n Kol lektit Sorumluluk• müessesesi ihdas edilmiştir. lngi ltere'deki önleme tedbirleri : -:---- Tedhiş grupları arasındaki işbirliğine mani olmak, Halkın olaylar karşısı nda alakasız kal masını sağlamak, Polisin haiz olduğu normal yetkilerini iyi kul lanmak yoll ariyle ol muştur. Diğer ülkelerin de aldığı bu konudaki tedbirler incelen­ diği zaman hepsinde aynı hususların bulunduğu ve bunların genellikle, Hukuki, idari ve Sosyal tedbirler olduğu açıkça görülmektedır.Aynı olayların cereyan ettiği ve diğer ülke­ lere nazaran memleketimizde uzun sOredl r varl ığı, yani he­ nüz önlenememiş bulunması, bizim ana prensip ve yol lardan yürüyerek müessir ve bil inen tedbirleri koyamamamızdan i leri gelmektedir. Daha önceden de bel irtti ğimiz gibi Qlke­ mlz için yapı lması gereken en müessir çalışma şekli : - Halkın bilinçlendirilmesl, - Sosyal adaletin tesi si, - Halkın kendi m i l l i benliğine dönerek mücadele için müessi r ideolojisini benimsemesi, - idari makamların kendilerine verilen görevlerin ita­ sında titizlik göstermesi ve adliyenin olaylara bakış açısı­ nın sağlanması , - Polis ve istihbarat organlarının ıslahı v e iyi işler hale sokulmas ı , hususları ol maktadır.

252


Gerçi bu tedbirlerin alınması hemen günlük konular değil d i r. Ancak mühim olan tedbir alınmasının ihtiyacı nın kabulü ve i l k adımın samimiyetle atılarak gerekenlerin ya­ pılmasına başlanı lmasıdır. Politik çarpışmalar ve i ktidar ol abllme hırs ları çoğu defa ülkeyi huzura götürecek ça­ lışmaların yapılmasını engel leyici ve hatta huzursuzluğu artırıcı rol oynamaktadır. Her türlü mücadele yolunun i l k menşei Meclistir. Buradan çıkacak kanunların varl ığı ya­ pılbllecek çal ı şmalar yerine getiril i rken uzun süre l i ted­ birler yavaş yavaş da olsa, fakat bir inanç içinde ve Israr­ la yerine getl rl l l rse ülkemizin yine de huzura kavuşmasını sağlayacaktır. lıh mal, her olayda politik bir çıkar aramak kısa vadeli menfaatlerini düşünenlerin sonunu hüsrana gö­ türeceği bir hakikat olarak benimsenmelidir. Ülkedeki ted­ hiş olaylarının önlenmesinin tek yolu budur ve ihmali top­ lumumuzu katliama götürecek deretede tehlikelidir. Komünistlerin başvu rdukları bu tedhiş faaliyetleri ya­ nında yürüttükleri gerllla savaşların ı n da ne şekilde icra e­ di ldiğinin bilinmesi ve bunların önlenme veya mücadele yol larının da ortaya konması şüphesiz ki faydalı olacaktır. Daha önce geri l la savaşlarının ne şekilde icra edildiği hu­ susu izahlanmıştır. Bil indiği gibi geri lla faaliyetleri ülke­ mizde de tatbik edilmiştir. Düzenli ordulara karşı yapılan çete savaşıdır. Bununla mücadelenin esası da yine •Aynı metod ve si lahla mukabele•ye dayan ır. Her komünist ça­ lışması bir hazırlık, iki icraat safhasına dayanmaktadı r. Karşı çalışmanın da bu esasa göre ayarlanması gerekir. istihbarat faaliyetleri de her iki safha çalışmasında önem l i rol oynar. Hazı rlık safhasında mücadelenin en güç yönü , memleketteki demokratik imkAnlardan komünistlerin daha iyi faydalanmaları avantajına sahip olmalarıdır. Zira mev­ cut kanunların boşlukları bunların tercimlerinl zorlaştırdı­ ğı gibi zabıta güçlerinin de kol larını bağlayıcı bir durum yaratır. Bu ortamda yapılacak en verimli çal ışma istihbarat amel iyesine dayandırı lmalıdır. Diğer taraftan halkı komü­ nistlere karşı bilinçlendirmekte çok etken bir mücadele yöntemi ol maktadır. istihbarat çalışmaları hareketin lider­ lerini ve icra planlarını ortaya çıkaracaktır. liderlerin çeşitli şeki llerde ekarte edilmesi sağlanabil i r. Bunların halkı is­ tismar noktaları da açığa vurulabilir Bunların halkı istismar

253


noktaları da açığa vurulabilir. Halk desteğini temin etmeleri önlenir. Diğer taraftan, hazırlık safhasında alınacak bir ted bir de, hareket veya istismar noktaları olarak beliren eko­ nomik, sosyal ve kültürel durumların ele alınması ve bun­ ların aksak yönlerinin Islahı cihetine gidilmesidir. Ancak bu husus hemen güncel tedbirlerle ortadan kaldırılamaz. Uzun ·ve planlı çal ışmaları icab ettirir. Yapılacak iş, yürütü­ len islah çal ışmaları n ı n çok iyi şeklide halka anlatı lması ve onların desteğinin sağlanmasıdır. Ancak bu husus he­ men güncel tedbi rlerle ortadan kaldırılamaz. Uzun ve plan­ lı çal ışmaları lcab ettirir. Yapılacak iş, yürütülen ıslah ça­ l ışmalarının çok iyi şekilde halka anlatılması ve onların desteğinin sağlanmasıdır. Esasen şu unutulmamal ıdır ki, memleketimizdeki ekonomik, sosyal ve kültürel konularda­ ki noksanlıklar 30 sene önce daha çoktu. O zaman her­ hangi bir tedhiş olayı veya gerı lla hareketi vuku bulmamış­ tır. Bugün ülkemizin bu derece ilerlemiş olmasına rağmen mezkur hareketlerin zamanımızda artması tek bir sebebe bağlanabi lir. O da; 25 30 sene önce bugünkü dünyanın iki komünist merkezi , Moskova ve Pekin'in kendi dertle­ riyle uğraşıp dış ülkelere pek yönelme imkanlarını bulama­ malarıdı r. Onlar artık problemlerini kısmen halletmişler ve komünizmin gel işmesi esasların ı dışa tevcih etme im­ kanlarına ulaşmışlardır. Artık komünistlerin koz olarak kul­ landıkları ekonomik, sosyal ve kültürel istismar noktaları sunidir. Her zaman ve hatta her toplumda meydana getiri­ lebi l i r. Halkımızın tesir ve etki altında kalmaması gerekir. Durumun iyi anlatı lması ve mil letimizin bu yönden de bi­ l lnçlendlrl l mesi antl-komünlst m l l l lyetçilere düşen en bü­ yük görevdir. -

Mücadelenin yukarıda belirttiğimlz tatbikat safhasın­ da iken önlenmesi işi de esas itibarlyle bir askeri strateji ve taktik gereğidir. Artık çarpışmalar başlamıştır. Taraflar öldürülmektedir. Mühim olan nokta halkın ordu ve zabıta güçleri yanında yer almasıdır. Bu husus mutlak sağlan­ malıdır. Komünistlerin telkin ve tesiri altına girmeleri mü­ cadelenin tamamen anti-komünistl erin kaybetmesi anlamı­ nı taş ır. Toplumun komünistler safına kaymaması ise, yine onun billnçlendlrilmesine bağlıdır. Bu mücadele safhasının

254


mühim olan yönü de, halkın desteğinin temi nidir. Yani bir taraftan halkın komünistler yan ına kaymaması çal ışıl ırken, diğer taraftan da komünistlere karşı mücadelede onun des­ teğini sağlamak lcab eder. Başından l::ı9 rl izah edildiği gibi bu da yine halkın billnçlendirilmesi ile olur. Görülüyor ki komünizm hangi safhasında olursa olsun onunla mücade­ lenin temel l l kesı halkın karşı yönde bll l nçlendlrllmesldlr. Komünist nasıl taraftar temin ediyor ve onu kendisine iyi­ ce bağl ı yorsa, antl-komOnlst de bu mOcadeleyl yazanmak I· çin en az onun kadar konu üzerinde durmalı ve çal ışmalı­ d ı r. Burada karşımıza bir netice çıkmaktadı r. Halk ne de­ rece aydın olursa, onun komünistlerce istismarı o derece zorlaşmaktadır. Nitekim batı ülkelerinde, her türlü komü­ nist faaliyetler tamamen serbest bırakı lmış olmasına rağ­ men bu toplumların biline! , komQnlstlerin iktidara ulaşma­ larına imkan vermemektedir. Artık komünistler de aydın toplum ları demokratik yol larla elde edemeyeceklerini anla­ mış bulunmaktadırlar. Aydın toplumlar zaten illm ve fennin verdiği üstün hayat standardına da ulaşmışlardır. Burada ülkemiz için ortaya bir haki kat çıkmaktadır. O da her yön­ den kalkınmamızdır. B i l inçlendirme ve kalkınma zaten bir­ birlerine paralel gider. Bil inçlenen halk kitlesi hayat stan­ dardının yükselmesi için çal ışır. Okumuş klşlleri n sayıları­ nın artırı lması , onların medeniyetin nimetlerinden fayda­ lanmaları imkanlarını araştı rmalarına yol açar. Haliyle faz­ la ve verimli çal ışma, ülkede ekonominin yükselmesini te­ min eder. Bu durumsa komünistleri tedirgin edecektir. Ül­ kemizdeki nüfus sayımlarının tetkiki bizi bazı sonuçlara götürmektedir. Halkın okur-yazar olan miktarının artması ile ülkemizdeki ekonomik, sosyal ve kültürel alanda yüksel­ mesi arasında bir paralellik mevcuttur. Toplumdaki cehale tin ve tembe l l iğin azalması komünizmi önleyici bir faktör olmaktadı r. Komünizmin bugün için yarına nazaran bize daha yakın bir tehl i kedir. Ancak 30-35 sene sonra Qlkemlz­ de komünizm uzak bir tehlike durumuna girecektir. Zira halkımız isteni len bir bilinç seviyesine, olgunluğa ve eko­ nomik üstünlüğe ulaşacaktır. Bu ulaşma ise komünist is­ tismarının kapılarını kapatacaktır. Daha önce üzücü bir durum olarak ele aldığımız husus da şu olmuştu: Ülkemizde herkes her önüne gelene a Komü-

255


nlst• demektedir. Blllndiğl gibi bu tamamen hatadır ve esa­ s ında komünistlerln bir isteğinin yerine getlrllmesl anlamı­ nı taşır. Esasen komünist bilindiği gibi; Markslst-Leninist fiki rleri benimsemiş ve bu yolda mücadele eden veya ko­ münist düzeni tahayyül eden kimsedir. O halde böyle bir i nsan nasıl teşhis edllmelldlr. ônce bu hususun bilinmesi bize, kime komünist diyebileceğimizi gösterecektir. O da karşımızdaki insanın: Savunduğu fikirler, Kullandığı sözler, Tavır ve hareketleri nin tahl il edilmesi ile mümkündür. Şayet bir şahıs komünizmi benimsemiş ise ,savunduğu fi­ kirler ve kullandığı sözler veya tavır ve hareketleri bunu ortaya koyabil iyorsa, komünist olduğunu iddia edebiliriz. Onun iktisadi, sosyal, kültürel ve politik fikirleri , Markslst­ Leninist ilkelere ne derece bağdaşmaktadı r? Bu hususun tayini için şahısın konuşmasına imkan verilmelidir. Veya konuşturulamayan bir şahısın tutum ve davra n ı ş ı , olaylar karşısındaki reaksiyonu izlenmelidir. Şahıs ele alınır ve bir süre bu açılardan incelenirse durumu hakkında bir teşhis konabilir. Ancak ne derece katı kişi olduğunun tayini uzun zaman alacak bir incelemeyi gerektirir. Yapılan izlem neti­ cesinde şahısın komünist olduğu hakkında bir kanıya ula­ şıldığı zaman, anti-komünlst kişilerce buna karşı üç yol iz­ lenmel idir. Şöyle ki : 1.

Şahsın fikirlerini etrafına yayması

önlenmelldlr.

2. ideolojisi paralelinde göstereceği faaliyetleri hak­ kı nda durumun Adli mercilere intikal! için gayret gösteril­ melidir. 3.

i nançlardan vazgeçlrllmeslne çal ışılmal ıdır.

Komünist bir kişi genell ikle benimsediği ideolojisinin paralel inde çevresinde en azından kendi çapında bir faali­ yet yürütür. Onun tarafı ndan ele alınacak şahıs veya grup, üzerinde anti-komünistlerce de bir mukabil çalışma yapıl­ malıdır. Taşıdığı ve etrafına yaymaya çalıştığı fikirlerinin hakiki maksat vemahiyetlerl izah edilmel ldlr. Bu karşı ça­ l ışma da her şeyden önce bi lgll i ve o nisbette iman l ı , mü­ cadeleci anti-komünlst kişi lerin mevcudiyetine bağlıdır.

256


Konuların açıkça ortaya konup tartışılması, komilnlstln çev­ resinde, onu pasif duruma sokacak bir çember meydana getirl lmesl faydalı olacaktır. Ancak yapılacak bu fikir tar­ tışmaları her zaman müsbet netice vermeyelbilir. Komü­ nist kişi her yönden kendini çok iyi yetiştirmiştir. Şahsın­ da hitabet kuwetinln mevcudiyeti ve telkin kabil iyetinin varl ığı da nazara alınırsa, karşı fikirl i kişilere nazaran bir üstünlük temin etmiş olacaktı r. Bu gibi ahvalde fazla ze­ hirin saçmasını önlemek için onun adli merciler önüne sevkini sağl amaya zihniyeti taşımanın zamanı geçmiştir. Nemelazımcı l ı k zihniyeti taş ımanın zamanı geçmiştir. Acım duygusu ise bizi her zaman acınacak durumlara sok­ muştur. Gerektiğinde, ihbar eden. itham eden şahit olan kimseler durumunda bulunulmalıdır. Bu bir M i l l i , Ahlaki ve Dini görevdir. Hatta imkan mevcut ise onun fikirlerinin ha­ taları kendisine anlatı lmalıdır. Şayet kendisi ikna edllebi­ l i r ve o duygulardan koparı labi lirse toplumumuz bir fert kazanmış olacaktır. Mücadele hiç bir zaman kırıcı, kutupla­ ra itici ve şiddet kullanıcı olmamal ıdır. Her şeyden önce he pimizin bir insan ve bunun daha ötesinde aynı ırkın men­ supları olduğumuz düşünülmelidir. Bizim bir birimize karşı şiddet kul lanmamız, ancak bizi böler ve dış düşmanlarımı­ zın kucağına atar. Milli bütünlüğümüzün bozulması önce m i l l i gücümüzü kırar ve sonra ml letimizi dış düşmanlara ve onların içimizdeki kuyruklarına köle eder. i manl ı ve milletperver kişiler olarak doğru yolu göstermeliyiz. Bu gl­ bileri iknaya çalışmalıyız. Şayet bir netice al ı namıyorsa ha­ reket ve sözleri ceza kanunlarımızın çizdiği sınırlar içine giriyorsa, o zaman adaletin huzuruna çıkarılmalarına yar­ dı mcı ol mal ıyız. Suç işleyeni ancak adalet müesseseleri ce­ zalandı rmal ıdır. Önümüze geleni komünistlkle suçlamak söylediğimiz gibi önce komünizme hizmet etmektir. Ko­ münisttir diye şiddet yoluyla bertaraf etmeye uğraşmak i­ se en azından ülkemizi anarşiye sürükler. Bu durum ise yi­ ne önce komünizme hizmet etmektir. Bugün hangi ülke o­ lursa olsun hiç birisi bizim kadar milli bir bütünlük taşıya­ maz. Bütün tarihi fetihlerle geçmiş ve birçok defalar dün­ ya hakimiyeti tesis etmiş bir m i l let ancak bizim gibi milli bir bünyeye sahip olabil ir. Hal böyleyken bizim muhtelif gruplara bölünmemiz neyi n eseridir. Veya ne maksat taşı­ yabil i r?

257


Komünist faaliyetlerln yürütülmesi şüphesiz ki bugün artık çeşitli kuruluşlar tarafından organize edilmektedir. Bunlar siyasi ve mesleki çeşltll örgOtlerdlr. Nasıl ki komO­ nlst bir şahısın fikri yapısının esasının ne olduğunun tayi­ ni için bir çalışma yapılmakta ise, bu kuruluşların da du­ rumlarının kati olarak teşhis edi lebllmesl ve ortaya konma­ sı için bir tetkike tabi tutulması gerekir. Tüzüklerinde faa­ liyet yollarında hakiki fikriyatlarını bel irtecek kıstaslar a­ ramamız lazımdır. Herhangi bir örgütün komünizmle ilgi de­ recesi araştırmalıdı r. Ortaya çıkarılacak ilgi durumuna g6re bir örgüt için ancak şu teşhis konabi llr: - Tam bir komünist teşki lattır. - Sempatizan bir örgüttür. - Komünızme bilmeden alet olan bir kuruluştur. Mevcud bir kuruluşun , kurucularının rengi bunun du­ rumunu tayine yarayacak bir kıstas olabil ir. Daha önceden de izah edlldlği gibi e n insancıl bir teşkilat, zamanla komü­ nistlerin eline de geçebilir. Hallsane bir faal iyet gayesiyle vücud bulmuş olmasına rağmen bilahare komünizme hiz­ met sevkedilebi lir. Böyle bir durumun teşhisi ile onun ça­ lışmalarına set çeki lmelidir. Bu önlemenin temini ise çe­ şitli yollarla gerçekleşebilir. Bir örgütün mensupları , en azından ödediği aidatları ile faaliyetlerinin destekleyicisi durumundadır. Ona maddi destek sağlamaktadır. Şayet burada, durumu bilmeden gir­ miş anti-komünist kişil er mevcudsa aydınlatıl ması ve ora­ dan mücadele yollarından birisi önce antl-komünlstlerl ko� parmak ve hiç olmazsa onların maddi destekleyicisi olma du rumundan kurtarmal<tır. Ancak bu yol çoğu defa tercih edil­ memel idir. Yönetim anti-komünist kişi lerce elde edilmesi kuruluşun müsbet yolda hizmetinin sağlanması elbetteki daha iyi olac�ktı r. Ele geçirme işi ise gösterilecek çal ışma­ ya bağlıdır. Uyelerle kurulacak yakın dlyolog, onların kaza­ nıl ması imkanlarını verebil ir. Yönetici lerin asıl yüzleri ve yapmak istedikleri, çeşitli yollarla Qyelere anlatılmalıdır. dır. Ne yolda ve ne şeki lde istismar edildikleri izah edil­ melidir. Cemlyetcilik mücadelesinde komünistlerin çeşit­ li oyunlara başvurdukları bil inmektedir. Kongre zamanının her üyeye tamam bildiri l memesl, üyelerin ideolojilerine

258


göre delegel ik durumlarlyle oynanması , Kongre safahatın­ da hakimiyet sağlanması , h l le yapılması gibi çeşitli taktik­ ler kullanı lmaktadır. Bir anti-komünistde en azından komü­ nist kadar Cemiyete! ve mücadeleci olmadıkça, mağlubiye­ te mahkumdur. Cemlyetclllk hayatında komünistin çok iyi yetişmiş bir teşkilatcı oldugu daima akılda tutulmalıdır. Bir defa muaffakiyetsizlik onların moralini bozmaz. ikinci defa için daha hırslı ve aziml i olmaya çal ışırlar. Anti-komü­ nistlerin aynı tutum ve mücadele inancına sahip olması gerekir. Nemelazım , dendiği veya düşünüldüğü anda dava kaybedilmiştir. Göz yumulduğu sürece, parasını, adını ve şahsiyetini onların kötü emel lerine tahsis etmiş demektir. Diğer bir mücadele yöntemide komünist bir kuruluşun, kanunsuz tutum ve davran ışları ile faaliyetleri dolayısıyle durumun Adli makamlara intikalini sağlamak ve faaliyeti­ nin menedilmesinin teminidir. Bunun da çeşitli yol ları bu­ lunabi l i r. Mesela her kuruluş kanunen bazı formal iteleri ikmalle mükelleftir. Birisinde vaki eksiklik yönetici lerinin hakim huzuruna sevkedllmeslne vesi l e olabilir. lcratındakl maksat dışına çıkması da aynı şeyi yapabilir. Bu gibi ahval­ de, bildirmede , del illendirmede adli mercilere yardımcı ol­ mak namuslu kişilerin hal isane görevleridir. İhmal edlme­ melidlr. Zira ihmal ve müsamaha M i l letimizin mukadderatı ile oynamaktır. Hiç bir Türkün veya hiç bir iman sahibinin ise buna hakkı yoktur. Basın ve sanat faaliyetleri de komünizmin en çok dik­ kat ettiği iki konudur. Daha önceden de temas edildiği gibi bilhassa propaganda aracı olarak kul lanımlaktadı r. Diğer taraftan fikirlerin yayılması ve taraftar kitlesi temini ile bunların eğitimi geniş çapta Basın ve sanat hareketleri adı altında yürütülmektedir .Gerek gazete ve gerekse matbua­ tın bu yönden teşhisinin yapı labilmesi için bazı kıstaslar e­ le al ınmalıd ır. Neşriyatın üzerinde durduğu konu ve fikirle­ rin komünizm açısından bir değerlendirmesinin yapılması bize bunun rengini kolaylıkla teşhis imkanını verir. Daha ziyade ele alınarak işlenen ana konular şunlar ol maktadır: Komünist ülkelerin ve yazarların eserlerini tercüme e­ dip, bunları tefrika halinde neşrederler. Methiyesini yapıp halk nazarında hakiki kıymetlerinin çok üstünde bir değere

259


erişti rlrler. Komün ist yazarların lehinde glrişllen propogan­ da i le, onları kendi ülkelerinde olduğundan çok daha kıymet­ l i kişiler hal ine getirirler. Diğer taraftan ise M i l l i yazar ve Şairler kötülenir şu veya bu sebepler il eri sürülüp işl enerek bunların halk üs­ tündeki sevgi leri silinmeye çal ışıl ı r. Eserleri aleyhine ge­ niş ve yıkıcı kampanyalar açı l ır. Buna karş ı l ı k o toplumda komünistl iği bellrlenmlş yazarlar ve eserler geniş çapta methed i l i r. Komünistl iği tesci l edilmiş veya herkezce bilinen ki­ ş i ler ele alınır, bunlar temize çıkarılmaya çal ışılır. ·

Mil letin dini duyguları ve gelenekler! çeşitli şeki l lerde karükatürize edilerek onların halk nezhinde alay mevzuu olmasına çal ışılır. Karşı tez olarak ülke de komünizm teh­ l ikesi bulunmadığı irtica tehl lkesininse çok ve yakın oldu­ ğu fikri işlenir. Halkın dini duygulara karşı Antipatisini sağ­ layacak çeşitli uydurma olaylar neşredi llr. Dini bütünlüğün parçalanmasına gayret edi lir. Sosyalizmin kural ve esaslarının öğretiıdiğl veya neş­ redildiği maskesi altında Marksizm savunulur. Batı Sosya­ lizm olarak Marksizm öğretmeye çal ışılır. Halkın sömürül­ düğü devaml ı işlenen bir ana konu durumundadır. İşveren­ lerin haksızlığı, Ağaların çeteciliği yapılan sefalet edebi­ yatının temel konularıdır. Halkın ve işçinin işverene veya memleket i leri gelenlerine karşı tahrik için ne lazımsa ya­ p ı l ı r. Bu şekilde çıkarılan neşriyatta, yine tarafından ve di­ ğer kaynaklarca ayrı ayrı methedilir. Halkın mevcud düzene ve Devlete karşı tahrikine çal ı­ şıl ır. Yapılan hizmetler ve kalkınma çabaları kötülenir, kü­ çümsenir. Vatandaşın idarecilerine karşı gelmelerine uğra­ ş ı l ı r. Komünizme karşı alınacak tedbirler şiddetle yerilir. Antl-komünist mahal l i veya Uluslararası Askeri veya Sivi l her türlü kuruluşları hedef ittihaz edlllp, hiç bir iyi yönü be l i rtilmeden devaml ı tenkide maruz tutulur. Halkın kanı­ sının bunlara karşı olmasına çal ışılır. Sık, sık komünist ülkelerin methiyesi yapı l ı r. Bu ülke­ ler tanıtıl ıyor maskesi altında yürütülen propoganda ile, halkın bu ülkelere sempati beslemesi ve onların gösterdiği gel işmelerinse benimsediklerl komünist rejiminin eseri oldu

260


ğu inancının yayı lmasına uğraş ı l ı r. Komünist ü l kelerde ya­ pı lacak her türlü işbirliği ise, menfi yönleri hiç nazara a­ l ınmadan, en iyi hareket şekl i olarak anlatı l ı r. Bu kabil iş­ birliğinin yapı lması için halk zorlanır. Yöneticiler etki altın­ da tutu l mak istenir. Anarşi ortamı yaratan hareketler, haklı davalar ve is­ tekler halinde intikal etti rilmeye çal ış ı l ı r. Bu hareketlerin halkca da desteklenmesi gerektiği fikri empozeye uğraşı­ l ı r. Her çeşit kanunsuz tutum ve davranış meşru sebeple­ re bağlanmaya ve teşvike gayret gösteri lir. En azından yü­ rütülen bir grev tatbikatı , ideolojik istismarının bir fı rsatı telakki edi l i r. İşçiler lehindeki hisler tahrik edi lir. İşçi ve halka işveren düşmanlığı devamlı işlenir. Halkın sefaleti, mahirane sefalet, mahirane sefalet edebiyatı yaratı lmasına konu teşkil eder. Komünist alemle yürütülen, işbirliği en şahane sözler­ le ve methiyelerle takviye edil irken, anti-komünlst ü l keler­ le yürütülecek her türlü i l işki, sık sık tenkit edilen bir konu hal ine getiri l i r. Memleketin bağımsızl ığının el inden al ına­ cağından, memleketin satı lmakta olduğundan bahsedilmek gibi mantık dışı iddialar ileri sürülür ve işlenir. Bağımsızl ı k sloganı altında ülkenin bağlı olduğu çe­ şitli beynelmilel Askeri ve Ekonomik kuruluşlara l lglsl ko­ parılarak tarafs ız kalmasına çal ış ı l ı r. Esasda, ü l kenin trafsız kalması en azından komünizme karşı böyle geniş teşkilat­ ların kuwetleri ni kaybetmesini sağlar. I ı k planda gerçek­ leştirilmek istenen bu nokta esasda bir politikan ın parçası olmaktadır. Zira komünistler, anti-komünlst bir toplumdan koparacakları bir parçayı, kendi lerine iltihak etmeyi arzu­ lamaktadırlar. Ancak bunun açıkça ortaya konması i l k p­ landa pek mühim olacağı gibi, katı tepkller de vesile teş­ k i l eder. Bu itibarla hiç o lmazsa önce onun tarafsızl ığını sağ layabilme menfaati elde edil mek istenir. Tarafsız bir ülke­ nin bi lahare kendilerlne i lhakı , bir taraf tutan ülkeye naza­ ran çok daha kolaydır. Genel l i kle basın yoluyla işlenen bu konular daha bir çok şekil leriyle de mlsal lendlrl leblllr. Bütün bu konular, dl ğer sanat tabik edi l i r. Sanat, sanat için değil , ideolojik mü­ cadelenin bir vasıtası olarak kullanılmak için yapan komü-

261


nistler, Mevcut anti-komünist nizamın aleyhine olacak her konuyu rahatlıkla işleyip halkı aldatmaya çal ışmaktadırlar. Bilhassa son yıl larda tertiplenen halk saz şairlerinin gece­ lerinin, köylere kadar indirilen tiyatro çal ışmalarının söz ve konuları nın yakından izlenmesi , bunların hakiki mak­ satlarının, halkı eğitmek olduğu rahatlıkla anlaşıl ır. Bütün bu faaliyetler ülkemizdeki nizamı yıkmak hede­ fini gütmektedir. Ancak ne yazıkki ; Demokratik ülke ol ma­ mızın n imetlerinden komünistler azami şekilde yararlan­ makta ve faaliyetleriyle de bu nizam ın bir an önce yıkılma­ sına çalışmaktadırlar. Kanunlarımızın çeşitli bağlayıcı yön­ leri ve mecbur tutu lan del il lendirme şartları , onların rahat çal ışmalarına imkan vermekte ve mahkumiyetlerini zorlaş­ tı rmaktad ır. Aynı Demokratik imkanların nimetlerinden an­ ti-komünist kişilerin de yararlanması ve kanunların çizdiği sınırlar içinde komünistlerle mücadelelerin yürütülmesi gerekir. Basın ve sanat dallarının anti-komün ist mücade­ lede ehemm iyeti nin iyi kavranması lazı mdır. Komünistlerin bu yoldaki faaliyetler! aynı metod ve vasıtalarla bertaraf e­ dilmel idir. Bu maksatla ; Büyük tarafsız gazete ler ele geçi rilmelidir. B u gaze­ teler yoluyla anti-komünist fikirler işlenmeli ve gerekli İ­ deolojiler benimseti lmelidir. Komünizme karşı en müessir mücadele si lahı olan • Bi l g i " ve • ideolojik» faktörler ancak bu kanalla halk kitlelerine iletilir, benimseti lir. Şayet böy­ l e gazetelerin temini mümkün olamıyorsa o takdirde yeni gazetelerle basın hayatına glrilmell ve tirajının artı rılması imkanları bulunmalıdır. Komünistlerce ele alına her mevzuu , mukabil tarzda antl-komiinlstlerce de işlenmeli, çeşitli matbuatla onların hangi konuda ne yapmak istedikleri hakkında halk kitlesi malumattar kılınmalıdır. Aynı şekilde Mill iyetçi sanat topluluklar ı oluşturmal ı , bunlar, şeh ir şehir v e hatta köy köy dolaşarak mücadelele ­ rin gereğine halkı inandırmaya çal ışmalı ve istismarları nı önlemelidi rler. Komünist Basın, matbuat ve her türlü sanat faaliyetle­ ri nin maddi desteği önlenmel idlr. Reklamlar, bağışlar ve ödenen ücretler, bunlar mahal len sağladıkları maddi imkan-

262


(ardır. Bu yolların tıkanması mücadelenin etken yönünü teş­ kil eder. Bu gün için artı k; Beklemek. Komünizan faaliyetlere seyirci kalmak, Ül kemize komünizm gelemez demek, Ülkemizde Moskof düşmanlığı halen vardır demek, ar­ tık modası geçmiş birer d üşünce sistemidir. Hatadı r ve hatta telafisi mümkün olamayacak bir kabahatti r. Zira ko­ münistin ne zaman ne şekilde vurcağını kestirmek müm­ kün değildir. Her gün değişen taktik ve stratejileri onlara yeni ve müessir gellşmeler ve ilerlemeler kazandı rmakta­ dır. Mücadele ancak onu iyi bilmekle, dikkatle izlemekle ve mukabil faaliyetlerle tesirlidir ve önlenir. Aksi takdirde torunlarımızın çekeceği ızdırabın vebal inden kurtulamayız. Onlar bir gün mezarları mızın başında bizleri lanetle anacak­ lardır. Şahısların ve kuruluşların gelişi güzel komünistl ik it­ hamının doğru bir hareket olamayacağı yukarıda izah ettiği­ miz gibi aşikardır. Ancak bu gün toplulumumuzda cereyan eden her olayda aynı şekilde komünizan olaydır denemez. Bu itibarla komünizm gayelerinin geliştiri lmesini sağlayan olaylar sadece komünizan olay olarak lslmlendirilmelldir. Bu kabil olayları yaratanlar tabi ki komünistler olmaktadır. Bu itibarla ülkemizde zaman zaman görülen toplu veya münferit olayların da incelenmesi icab eder. Komünizan olayların teşhisi de anti-komünist mücadelenin zaruri bir gereğidir. Bir olayın yönünün tayinine yarayan kıstaslar da ancak şunlar olabl l l r. Olayın tertipçileri hangi kuruluşlardır. Bu kuruluşlar ne derecede soldadı rlar? Diğer taraftan olayı yaratan, şahıs­ lar ise kimlerdir ve fikriyatları nedir? Blllnmesl olayın renginin tayinine yarayacaktır. Diğer taraftan olayın destekcisi şahıs ve kuruluşlar hanglferidir. Bu hususda aynı şeklide bir süzgeçten geçlrll­ melldlr. Olay ne gibi bir sebebe dayandırıl mak istenmektedir? Ortaya konulması nın izahı nasıl yapılmaktadır? Ne gibi bir neticeyi hedef gütmektedir?

263


Gerek kul landığı sloganlar ve gerekse yaptığı neşriya­ tın mahiyeti nasıl bir ideolojik hava taşımaktadır?. Maddi imkanları nasıl sağlanmıştır? Kaynakları nı neler teşkil etmektedir? Bu soruların bulunacak cevapları bizi komünizme gö­ türmekte ise bu olayı n komünizan bir maksat taşıdığı ka­ nısına ulaşabil iriz. El bette ki anti-komünist kişilerin bile­ rek veya bilmeyerek olsa böyle bir olayın destekcisi veya maşası durumuna gelmemesi gerekir. Hatta olayın sona er­ dirilmes i , etkenliğini yitirmesi yolunda bir çal ışma yapmak lcab eder. Çoğu defa komünist kişi ve kuruluşlar halkımızın kar­ şısına açık durumlariyle çıkmaktadırlar. Hele bizim gibi ko­ münizmin yasaklanmış olduğu bir ülkede komünisti açıkça karşı m ızda göremeyeceğimiz gibi bunun yaratacağı bir ko­ münlzan olaydan açıkça kendisini ortaya koymaz. Bu iti­ barla olaylar yukarıda belirtilen zaviyelerden ele al ınmalı ve i ncelenmelidir. Şu veya bu şekilde komünistiği tebeyyün etmiş şahıs veya kuruluşlarla ku l landığı sloganları bunla­ rın rengini bel irtecektir. Komünizan bir olayın tesbitinde gereken çal ışma bunun; halk kitlesi tarafından benimsen­ mesini önl emek olayın gösterilen gayesi etrafında halkın bilgili olmasını sağlamaktır. Bu çal ışmada daha önce be­ lirtti ğimiz yollarla yürütülmelldir. Bil ind iği gibi komünizm beyn�lmllel bir mahiyet ihti­ va etmektedir. Bütün dünyada harp ilan etmiştir. Hedefi bütün dünyadaki anti-komünistler olduğuna ve bu ideolojiyi, Irk, Din ve dil ayırmaksızın bütün dünyada yürütüldüğüne göre onunla yapılacak anti-komünist mücadelede de bir bir­ l ik sağlanması veya en azından antl-komünlst ülkelerin mü­ cadelede birbirlerine yardımcı ve faaliyetini sürdüren bir­ çok askeri ve iktisadi örgütler mevcuttur. Ülkemizde yapıl­ ması gereken anti-komünist mücadelenin kuwet kazanabil­ mesi için diğer anti-komünist ülkelerdeki mücadelelerden örnekler al ınması fayda sağlayacaktır. Her ne kadar her ül­ ke kendi toplum yapısına göre bazı özel tedbi rlerini sürdü­ rür ise de müşterek düşmanın elbetteki müşterek olacak takti klerine karşı müşterek savunma imkanları bulunmalı­ dır.

264


Her ülke ne yapmıştır ve ne yapmaktadır? Kul l anı lan usuller neler olmuştur? Nası l sonuçlar alınmıştır. Bölgesel mahiyette nasıl bir işbirliği sağlanabi lir? Bu sorulara ce­ vap verecek hususlar iyi tetkik edilmel i ve bazı müessir sonuçlara ulaşılmalıdır. Konumuzun başında bel i rtildiği gibi mücadelenin te­ meli bilgldlr. Yani hem karşımızdakini, hem kendimizi ve hem de çevremizdekileri iyi bi lmemiz zarureti mevcuddur. Bi lgisiz mücadele daima yeni lgiye mahkumdur. Bu itibarla bilgi anti-komünist kişilerin tetkik ve araştırmalarıyla ge­ liştiri l melidir. Hatta dönmüş ve samimi eski komünistlerin bu konuda çok faydalı olabilecekleride düşünülmelidir. Tec­ rübeye dayandırılmış bllgi her zaman tercih sebebi olmalı­ dır. Diğer taraftan uygulanacak önleme tedbirlerinde dai­ ma M i l l i bünyemizin hususiyetleri göz önünde tutulmalı­ dır. Topl umumuzun benimseyeceği tedbir tutmal ıdır. Top­ lumumuzun benimsemeyeceği bir tedbir düşünülmemeli­ dir. Mücadelenin gerektirdiği diğer bir faktör de, Ülkemiz­ deki siyasi istikrarın sağlanmasıdır. Muhalefet ahlaklı , i k­ tidarda hakikaten memleketine faydal ı yolda çal ı şmal ı , çe­ şitli komünist tahrik ve teşviklerin etkisinde kalmamalıdır­ lar. M i l l i menfaatler daima ön planda tutulmal ı ve mücade­ lede birlik sağlanmalıdır. Aksi halde, yani iktidar muha­ lefet mücadelelerinde komünist ideolojislnin faaliyetlerl tefrik edilmezse ülkedeki huzursuzluk önlenemez. Gittik­ çe bir problem halini alır ve neticeden yine komünistler menfaatl enmiş olurlar. Siyasi kuruluşlarımızın iktidar olma hırs larında her yol u mübah görmeleri şüphesiz ki onların da sonunu getirecek bir faktördür. Komünizme karşı güçlü ideolojil erin benimsenmesi daha önce izah edildiği gibi , komünizmle mücadelenin e­ saslarından birisidir. Ancak bu ideolojinin toplumda diğer hususlarla beraber takviyesi gerekir. Bu gün komünistlerin saflarına katı lan kimseler iyi tetkik edilirse, bunların çeşit­ li sebeplerle komünizmi benimsedikleri görülür. Bir taraf­ tan ekonomik sahadaki bozukluk etken rol oynarken diğer taraftan « Sosyal Suçluluk 11 fobisi de rastlanılan bir neden

265


olarak karşımıza çıkmaktadır. Mücdelenin mühim yönlerin­ den birisi ülke ekonomisinin, ülke fertlerinin tatmin nok­ tasına u laştı rılmasıdır. Kolay pare kazanmak, hatta dolan­ baçlı yollarla servet edinmek, bu gibi klş l lerde zamanla fikirlere yardım ediyorum diye komünizme kaymaktadırlar. Durum bize ül kemizde bir kazanç ahlakının meydana geti­ rilmesi gerektiğini göstermektedir. Esasen bu ahlak l slam di ninde açıkça mevcuttur. Diğer taraftan ülkemizde yıl larca okuyarak kendisine iyi bir yaşam sağlamayı hayal eden. bir gencin , sonunda hayal sukutuna uğraması , ondan en etken bir bedblnlik ya­ ratmakta ve komünistlerin ağına kolaylıkla düşmektedir. Adeta kendi toplumuna küsen bu gibi klşilerln olmaması için gerekl i tedbirler al ınmal ıdır. Her emek sahibi bilmeli­ dir ki bir süre sonunda şu olacaktır. Bu m isaller daha da çoğaltı labilir. İ nsan düşündükçe ve inceledikce daha bir çok formüllere ulaşabilmekt edir. Ancak özet olarak ifade edilirse komünizm günlük ve zahi­ ri tedbirlerle ve hele hiç bir zaman pol isiye tedbirlerle ön­ lenemez. Nitekim bu güne kadar da böyle olmuştur ve on­ lar her geçen gün bir öncesine nazaran güçlü duruma g i r­ mişlerdir. Mücadele geniş ve uzun vadeli metodik tedbir­ lerle ele alınmalıdır. Her anti-komünist siyasi parti de bu mücadeleye mutlak katılmalıdır. Ancak köklü tedbirler alı­ nacak diye beklerken tabi ki treni kaçırmamak gerek. . . Komünizmi mükemmel bir ldeolojl olarak gören ve bu nizamın kurulması için mücadele eden ülkemizdeki komü­ nistler acaba haki katen mutlu bir cemiyetine ulaşacak­ lar mıdır? Başka bir ifadeyle; komünist ülkeler hakikaten ideal bir toplummudurlar. Böyle olmadığını kanıtlayacak dünyada sayısız del i ller mevcuttur. En basitinden, demirper­ deden kaçan kişilerin durumlarını düşünebil iriz. Neden ko­ münist alemden batı ülkelerine hep sığını l ı rda batıdan ora­ ya kaçanlara rastlanmaz. Hiç kaçan olmamışmıdır? Tabii ki vardır. Ancak onlar kandırı l malarının tesiriyle gittikleri ko­ münist alemden kurtulabllmenln yol larını aramakta ve ilk kavuştuğu hür ülkede gözyaşlarıyla başından geçenleri acı anılar olarak anlatmaktadır. Esasında komünist alemin bu günkü durumunun bizlerden çok daha geri olduğu oraları

266


görüp yaşamış ve oraları yakından tanımış kimselerce ifa­ de edilmektedlr. Hürriyetten yoksun ve ağır şartlar içinde yaşamakta olan bu insanların durumları nı yine kendllerln­ den dinlemekte herhalde fayda vardır. lvan Tsenkof Petef isimli bir Bulgar vatandaşı kendi Ol­ kesinde ve kendi soydaşları arasında yaşantısı hakkında aynen şunları anlatmaktadır: • Bu lgarlstandakl komünist ida­ rede hayat şartları günden güne ağırlaşmaktadır. Çalıştı­ ğım işler çok zordu. Emeğimin karşılığı · olarak ödeyeblldlk­ leri parayla karnımızı bile zor doyuruyordum. Komünist re­ jimde hiç bir hürriyetimiz yoktu. Esir gibi çal ışıyorduk. Bu­ nun için komünist rejimden kaçmaya, hürriyete kavuşma­ ya karar verdim. 1 966 yılının Haziran ayında Türklye'ye kaç­ mak için Burgaz'dan otobüsle Micuri n kasabasına gitmek üzere yola çıktım . Buradan yaya olarak Türk sınırına yak­ laştığım sırada yakalandım ve iki yıl hapise mahkum edil­ dim. Bu ceza, komünizmden kaçıp kurtulmak hususundaki kararımı değişti rmedi . Yine de komünizmden kaçacaktım . Hem d e öldürmek pahasına kaçacaktım. Kararım kesindi. Hapisten çıkınca bir deniz yatağı temin ettim. 9 Temmuz 1 970 de sabahın erken saatinde Burgaz-Sine Morets kö­ yünden hareket ederek sahil yolunu takip edip sınıra doğ­ ru yürüdüm. Yanımdaki haritadan yönümü tayin ediyordum. Sahili 200 - 300 metreden takip ederek ilerl iyordum. Karşı­ da Türk sahll lerinl görüyordum. Bu şeklide yüzeyerek l lerll­ yordum . Ara sıra karaya çıkarak dinleniyor, nerede olduğu­ mu tesbit ediyordum. Ondan sonra tekrar denize giriyor ve ilerl iyordum. Nihayet Türkiye'ye ulaştım. Artık hürdüm. Hayatımı ve geleceğim! kurtardığım için sevinçliydim." N icalale Predescu isimli bir Romen vatandaşı da ken­ di ülkesini ve oradan kaçışını şöyle anlatmıştır : « Romanya'daki komünist rejim, bizi istediği gibi çalış­ tı rdığı halde geçimimizi sağlayacak para vermiyor. Komü­ nist rejim yüzünden hayat gittikçe zorlaşıyor. Ağır hayat şartları altında yaşama imkanı yok. Kimse geleceğin iyi o­ lacağına inanm ıyor. Kötü hayat şartlarından söz açmak suçtur. Serbestçe konuşmaktan herkes korkuyor. Fırsat bulur bul maz bu rejimden kaçarak hür bir ülkeye sığınmak istiyordum. 15 Haziran 1 969 da bir turist kafilesiyle lstan­ bul 'a geldiğim zaman bu fırsatı yakaladı m . "

267


Ferdlnand Kezlmoğlu Kazımof da Rusya hakkında şun­ ları anlatmıştır: •Sovyetler Birliğinde sıkıntı içindeydim. Ehl iyetim olduğu halde şöförlük yaptırılmıyordu. Türklye'de ki hayat şartlarının ve idare şekllnln çok iyi olduğunu işi­ tiyordum. Bu nedenle Rusya'dakl komünizmden kaçmaya karar verdim. Sovyetler Birliği 'nden kaçabllmek için sınır boyunda çobanlık yapmaya karar verdim. Koyunları sınır boyunda otlattığım bir gün sınır muhafızlarının yemeğe glt­ melerlnden faydalanıp Türkiye'ye sığınd ı m . • Karabat Sabuciyan d a Sovyetler Blrllğlnl şöyle anlat­ mıştır: • Sovyetler Birliğinde kazandığım para ile karnımı dahi doyuramıyordum. Batı memleketl erinde ise hayat şartlarının çok iyi olduğunu işitiyordum. iyi hayat şartla­ rına kavuşmak için komünizmden kaçmaya karar verdim. A­ ras nehri ni yüzerek geçip Türkiye'ye sığındım.• Marin Leasa isiml i bir Romen de ülkesindeki durumu şöyle anlatmıştır: « Komünist rej imde yaşama şartları dü­ zelm iyor, günden güne de kötüye gidiyor. Komünist rejim­ de insan serbestçe konuşamıyor. Bu yüzden komünizmden kaçmaya karar verdim. Benim gibi komünizmden kaçmaya karar veren arkadaşiarla birleşerek Türkiye"ye iltica ettik.• Hamela Gabor ise ülkesi olan Macaristan hakkında şunları söylemişti r: " Komünist rejimde hür olarak yaşamı­ yordum. Hayat şartları nın ağırlığı altında ezlllyorduk. Çe­ koslovakyadaki Hürriyet ve bağımsızlık hareketinin Ruslar tarafından bastırı lması ve Çekoslovakya'nın işgal edilmesi üzerine komünizmden daha da nefret ettim . Bu rejimden kaçıp kurtulmaya karar verdim. Neticede komünist rejimden 1 2 Mayıs 1 969 da kurtuldum ve hürriyetime kavuştum . • Romanyalı Eugen Stoia d a Batıya kaçışını şu şekl lde a­ çıklamıştır: « Hür olmak istemeyen komünizmi benimseye­ bilir. Hür olmak isteyen insanın komünizmden kaçmaktan başka çaresi yoktur. Ben de bunun için memleketimdeki bu rejimden kaçarak hürriyet ve demokrasi ülkelerinden bi­ risine sığınmaya karar verdim . • Bulgaristanlı Ettim Vongelof Orlof d a ülkesinden kaçı­ şı için şöyle konuşmuştur: « Komünist rejim Demokrasi ve adalet dışı bir rej imdir. Haksızlık ve adaletsizlikler alıp

268


yürümüştür. Ben de diğerleri gibi komünizmden kaçarak hür bir ülkeye sığınmaya karar verdim. Polonyalı Henryk Pawel Hajeck de: • Komünist rejimde sıkı kontrol ve baskı altındaydık. Kimse bi rbirleriyle ko­ nuşamıyordu. Komünist idarenin istemediği şeyleri konuş­ mak suç'du. Hayat şartlarının ağırlığı altında devamlı sı� kıntı içindeydik. Gece gündüz çalışmama rağmen ailemin geçimini temin edemiyordum. Halbuki Batı Almanyada bu­ lunan amca çocuklarımdan Batı Almanyada hürriyet ve re­ fahın var olduğunu öğreniyorduk. Ben de Hürriyeti ve geçi­ mimi temin edecek bir ülkeye kavuşmak için komünizmden kaçmaya karar verdim• diyerek neden demlrperdeyl ve kendi öz vatanını terkettiğini anlatmıştır. Demi rperdede insan haklarına hiç bir kıymetin veril­ mediği için başka ülkeye kaçmak zorunda kaldığını anlatan Bulgaristanlı Halil Müminof Mustafof da; Bulgaristanda in­ san haklarına asla kıymet verilmiyor. Komünist rejim, i n­ sanları bir esir gibi çal ıştı rmaktadır. Bilhassa Türk a s ı l l ı o­ lanlara hayat hakkı tanınmamaktadır. Türkiye'de insan hak­ larının korunduğu, vatandaşların Hür ve serbest oldukları nı ve Türkiyenin iyi bir rejimle idare edildiğini işitiyorduk. işte bunun için komünizmin zulmünden kaçarak hür bir ül­ ke olan Türkiye'ye sığınmaya karar verdim• demiştir. « Babam komünist idareyi hiç sevmiyordu . Bulgarista­ nın komünist olmadan önce daha iyi idare edildiğini bili­ yordu. Fırsat buldukça, kapı ları , pencereleri iyice kapatıp evimizde gizlice yabancı radyo dinlerdik. Yabancı radyo­ lardan komünist olmayan batı ülkelerinde insanların hür ve refah içinde yaşad ıklarını anl ıyorduk. Günün birinde Bulgaristan'ın da komünizmden kurtularak hür bir idareye kavuşacağına inanıyorduk. Önce Yunanistan üzerinden kaç­ ma çarelerini aradım. Buna imkan bulmayınca Yugoslav­ ya sınırına gittim. Ama sınırı geçince yakalandım. Yanlış­ l ıkla sınırı geçtiğimi söyleyince Bulgaristan'a geri dönme­ me izin verdiler. Komünizmden kaçmaya kararlı olduğumdan bu defa Türk sınırına geldim. Harmanlıya bir kilometre me­ safede bulunan Gergana Motel - Kampinge gittim. Burada dış ülkelere gidecek bir çok yük kamyonunun bulunduğu­ nu gördüm . Beni gizlemeye müsait olan üstü tentell ve

269


Türkiye üzerinden lrana gidecek olan büyük bir kamyon dik­ katimi çekti. Kamyonun yanına gittiğimde iki şoför gördüm . Yemek yemek için her ikisi de bu sırada kamyonda ayrıl­ maktaydı lar. Etrafta kimsecikler yoktu. Hemen tekerleklere basarak kamyonun üstüne çıktım ve çakımla kapalı örtüyü keserek içine girdim .Sandıklar arasına gizlendim. Sabaha karşı kamyon hareket etti . Kapı kuledeki Türk - Bulgar güm-" rüklerl , lrana transit olarak geçecek bu kamyonu muayene yapmadılar. Böylece Türkiye topraklarına gird i m • diyen Bulgaristanlı Tüne Klref Tenef de hikayesini böylece anlat­ mıştı r . Mircan lonese de Memleketi olan Romanyadan kaçışı için şunları söylemiştir: « Günde on iki saat çal ıştığım hal­ de emeğimin karş ı l ığını alamıyor, aldığım parayla da ancak karnımı zor doyuruyordum. Az para aldığım yetmiyormuş gibi, çalıştığım araç arızalanırsa, bu arıza senin yüzünden, di kkatsizl iğinden meydana geldi . Di kkat etseydin bu arıza olmazdı denil erek ayl ığımdan ceza kesi l iyordu. Bundan baş­ ka, yiyecek maddeleri ve giyecek eşyası çok pahal ıyd ı . Bun­ ları almaya imkanımız yoktu. Komünist rejimde hürriyet mefhumu da yoktu. Memlekette tatbik edilen komünist re­ jim, halkı bir köle hallne getirmiştir. Bir gün Batı Almanya' dan gelen bir Almanla tanıştım. Kendisi Romence billyor­ du. Konuşmamız esnasında batıdaki işçilerin durumlarından bahsetti. Yaptığımız mukayese neticesinde, bizim aldıkları­ mız onların yanında hiç kalıyordu. Batıdaki hür ve kazanç sağlayan yaşantıya kavuşabllmek için komünizmden kaç­ maya karar verdim. En utak bırsat ele geçer geçmez, hayatım pahasına da olsa kaçacaktım. Bir gün Köstence li­ manına gelen Lübnan bandı ralı Loris gemisine gizl ice bine­ rek saklandım. Ve gemi lskenderlyeye gidince, saklandığım yerden çıktım. M ısır polls komünizmden kaçtığımı söyledi­ ğim halde lltlcamı kabul etmedi ve Romen Konsolosluğuna tesli m etti . Kaçtığım komünist re]lme geri gönderlllyordum, ama lstanbul boğazından geçerken denize atladım. Yüzerek sah i l e çıktı m . • Yukarıda kısa ifadelerini zikrettiğimiz kimseler, lşÇı­ nin hakkını korumak iddiasında olduğunu söyleyen komü­ nist alemden kaçan işçilerin sözleridlr. Bunlar doğup bü-

210


yüdükleri ve her şeyleriyle bağlı bulundukları topraklar­ dan, komünizmden kurtul mak için ayrılmışlardır. Tabi daha yüzblnlerce insan aynı yolu izlemektedir. Aydın kişilerin ve hatta yüksek mevki sahibi asker veya memurların komü­ nizmden kaçtıkları ızdırapları bu gun sayfalar dolusu kitap­ lara konu olmaktadır. Biz sadece birkaç tanesini ve gellşl güzel bir kaç kişiyi ele aldık ve samimi dileklerini burada zi krettik. Her akl ıselim ve mantık sahibi insanın bunları tasvip edeceği muhakkaktır. lnsanlaıın ailesini, yakınlarını ve vatanını terkederek tamamen yabancı oldukları yerlere kaçmalarının ızdırabı şüphesiz çok derindir. Ancak yaşa­ dıkları ortam tahammul leri ise imkansızdır. Kendi samimi sözlerinde bu ızdıraplar bell ldlr. Utanç duvarı bu ayıbını kapatabilmenin hiç bir insani izahını yapamamaktadır. O hürriyet isteyen, hayat hakkı isteyen ve nihayet insanca ya­ şamanın özlemini çeken insanların bir günahıdır. Realite bu iken ül kemizdeki gafi ller daha hala neden uğraşmaktadırlar. Bunun tek izahı olabilir: Kör satıl m ışlar­ d ı r. Şuursuzca yaptıkları çalışmalar hiç bir zaman affedil­ meyecektir. Bir gün M ll l etlmlz bunlara gereken dersi vere­ cektir.

271


FAYDALANILAN KAYNAKLAR 1. Komünist Manifesto

2. 3. 4. 5. 6. 7.

94

Eııgela

: Cahtt Talaa

İkdisadi Doktrinler Tarihi Solun

Marka · P.

: K.

Ekonomik Sistemler

: Fadıl Hakkı Sur

: AJlan � Lenin : Lenin

yılı

İki Taktik Bir Adım İleri İki Adım Geri Ant, Yön, Türk, Silu, İlke, Kitle, Aydınlık, İşçi - Köylü

8. Ayaklanmaları Bastırma Hareketleri 9. 12 Marta Nasıl Geldik 10. Devrimci Hareketlerimizin Eleştirisi 11. 23. Kasım. 1972 Basın Toplantısı broşürü 12. İşçiler Neden ve Nasıl Aldatılıyorlar

Sayılgan

: Akşam Gazeteleri : Davlt Galula : Ufuk Ajansı Yayuıları : Mlhrl Belll

: ı. Or.

Sıkı Yön. Kom•

. . . . .

13. 14. 15.

Dünyayı Saran Tehlike

16.

Türkiye Gerçekleri ve Terörzm

17. 18. 19.

Komünizmin İki Yüzü

Komünistlerin Komünist

Söyledikleriıne

İnanılabilir mi? :

Propoganda Taktikleri

Ufuk Ajansı Yayınlan

: Dr. Fred Schwıırz

Suzanne Labln : Bakanlık Arası Kunıl

20. 21. 22. 23. 24. 25. 26.

Kartal : Selahattln Arıkan : Ahmet

TÖS Dosyası Demokratik Düzen Anarşi

Usullerle Nasıl

Tahrip Edilir

: Fahri Tarman

İktisadi Sistemler ve Kalkınma

: Yüksel Ürken

Das Kapital

Marks'ın Sanat Felsefesi

: Karl Marka : Prof. Ahmed Muhanımet Cemal : Dr. M. N. Sıddıkl : Sezal Karakoç : Mlkhall Llfshılz

Sanat ve Sosyalizm

: G.V.

İslam İktisadının üstünlüğü İslam

Ekonomisinin Temelleri

İslam Toplumunun

Ekonomik Strüktürü

Plehanov

Jean

Lovla

-

Lecercle Pıerre

27.

Albouy Sosyalist Gözle Sanat ve Toplum

Georgl Plehan

Ov Jean Frevllle

28. Sanat Kültür ve Edebiyat Üzerine 29. Güzel ve Sanat 30. Sanatın Anlamı 31. Sanat Antolojisi 32. Sinema Sanatı 33. 100 Soruda Estetik 34. Yeşilçam ve Türk Sineması 35. Sinemanın Toplumdaki Yeri l'e Sinametek Derneği

272

: Mao Ze Dung

: Zahir

Güvemll

: Herbert

: laman : Nejat

Read

Tunalı Özön

: Mehınet

H.

Doğan

: Erman Şener

: H.

Hadi

Selçuklu



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.