Mustafa Nurettinoğlu - Kırım Faciası ve Mustafa Cemiloğlu

Page 1


KIRIM FACİASI ve

M U STAFA CEMİWGLG


Başta kızıl l\foskof ve Çin emperyalizmlerj olmak üzere bütün emperyalizmleri 13.netliyor ve esir kardeşlerimizin kurtuluş gününü ümitle bekliyoruz.

BEDİR YAYINEVİ


AHMET

NU REDDİNOGLU

KIRIM F AciASI ve Mustafa Cemiloğlu

BEDİR YAYINEVl P.K. 1060 1976


tüm esir ülkeler bir gün kurtulacak; kanlı emperyalistlerden elbet hesap sorulacaktır. Kıran,

Kafkasya,

Türkistan

ve

Bu kitabın bütün haklan Bedir Yayınevine aittir.

DİNER MATBAASI


K IRI M FACİASI ve

CEMİLOGLU

OLAYl

.5 Şubat 1 976 günü ajanslar, radyo ve Televiz­ .von, Rusya'da Kırım Türklerinin anavatanlarma dönmelerini temin için açlık grevine girişen Mustafa Cemiloğlu 'nun öldüğü haberlerini veriyorlardı. Aradan bir kaç ay geçtikten sonra, Cemiloğlu esrarengiz bir şekilde Ruslar tarafından ortaya ye­ niden çıkanlacak ve Omsk şehrinde yapılan (Tabii kapalı olarak yapılan) duruşmadan sonra iki buçuk yıl daha mahkumiyete çarptırılacaktı.

Mustafa Cemiloğlu adlı bu genç Kırımlı Türk lideri Türkiye' de olduğu kadar, tüm hür dünyada dol gerçekten bir « ol.a y» haline gelmişti. Sağ cephe, bu hürriyet mücahidine sonuna ka­ dar sahip çıkarken, Sol Cephe, sanki böyle bir insan hiç yaşamamışcasına, ibret verici bir şekilde suskun davranıyordu . . . Evet, kimdi, Mustafa Cemiloğlu? Neden açlık grevine girişmişti ?. Kırımlı Türkler niçin Ruslar tarafından yurtla­ rından sürülmüşlerdi?. Olaylann ardındaki gerçeğ i öğrenebilmek için 1 943 yılına kadar uzanmak, o tarihlerde neler olup bittiğine bir göz atmak gerekecekti..


6

KlRIM

ı 943 yılında Kırım'ın

FACİASI

Bozköy'ünde bir

bebek

dünyaya geldi. Bebek, şu ölümlü dünyaya gerçekten şanssız bir zamanda gelmişti. Zira, 30 Kasım ı94ı'den itibaren Alman orduları Kırım 'ı ve bu arada Bozköy'ü de işgal etmişlerdi. Ve bu işgal, Mayıs ı944 tarihine ka­ dar devam edecekti . İkinci Dünya Savaşında zaten Alman- Rus cep­ hesinin kurulması üzerine Sovyet diktatörü Stalin büyük bir kuşku içine düşmüştü. Öyle ya Sovyetler Birliği ıs Sosyalist Cumhuriyetten meydana gelmi­ yor muydu: ı-Rusya Sovyet Cumhuriyeti, 2-Ukray­ na, 3-Beyaz Rusya, 4-Estonya, S-Letonya, 6-Litvanya, 7-Moldavya, 8-Ermenistan, 9-Gürcistan, ıO-Azerbay­ can, 11-Kazakistan, ı2-Kırgızistan, 13- Özbekistan, ı4-Türkmenistan, ıs-Tacikistan. Ve bu ıs ayrı Cumhuriyette o zamanki nüfus sa­ yımlarına göre 200 milyondan fazla insan yaşıyordu. Ülkede tam ı69 değişik türde ırk topluluğu yaşa­ maktaydı. Bunlardan 49'u Türk soyuna bağlı toplu­ luklardı ve nüfusun yüzde 1 1 ,S 'ğunu meydana geti­ riyordu. Yani 23 milyondan fazla Türk yaşıyordu Sovyetler B irliğinde.

STALİN YUMRUGUNU MASAYA İNDİRDİ Almanlarla savaşın kaçınılmaz olduğuna ıyıce kanaat getirdiği zaman Stalin Kremlin' de Sovyet Pre­ zidyumu toplantısında yu mruğunu masaya indire­ rek şöyle konuştu: - Yoldaşlar! . Nazi Almanyası ile savaş kaçı­ n ılmaz bir hal almıştır. Kızılordu yeterince hazır de­ ğildir. Üstelik askeri birliklerimiz tam olarak mo-


ve

MUSTAFA

CEMİLOGLU

7

torize hale getirilmemiştir. Ancak, beni endişelen­ diren en önemli husus, Rus olmayan milletlerin sa­ dakatsizliği ve düşmanla işbirliği yapmalarıdır. Türklere özellikle güvenemiyorum. Bunun için Ku­ zey Kafkasya' da yaşayan Çeçen Türkleri ve Kının Türklerini topyekun Orta Asya'ya sürgün etmcmiL gerekir. Böylelikle Kuzey Kafkasya'yı ve Kırım cep­ hesini emniyet altına almış oluruz! . Öteki ırklar için de aynı şekilde tedbir almamız gerek. Stalin'in bu teklifi Prezidyum üyelerinin oybirliğiyle kabul edil­ di ve birkaç gün sonra tatbikatına geçildi. İlk ola­ rak Kuzey Kafkasya' da yaşayan Türkler çok feci şartlar altında, hayvan vagonlarına balık istifi dol­ durularak Orta Asya ve Sibirya içlerine sürgüne gönderildiler. Sıra Kırım'a gelmişti ve daha Rus-Alman sava­ şı başlamamıştı. Kremlin, bütün planları hazırlamıştı. Kırım Türkleri onbeş gün zarfında ne pahasına olursa olsun yurtlarından Orta Asya içlerine sürü­ lecekti. Çeçen Türkleri'nin sürgüne gönderilişi haberi Kının Türkleri tarafından duyu lunca haklı ol.arak Kırımlılar istikballerinden endişe etmeğe başladı­ lar. Acaba sıra onlara da gelecek miydi ?. Ge lecekti ? . . Am a , gelmedi.. . Çünkü, Kremli 'nin hesabı çarşıya uymamış Al­ man Yıldırım Orduları motorize birlikleri 30 Kasım 1 941'den itibaren Kının içlerine doğru sür'atle ya­ yılmağa başlamış tı. İşte bu tarihlerde Mustafa Ce­ miloğlu henüz dünyaya bile gelmemişti.


8

KIRlM

FACİASI

Kızılordu, ileri cephelerde Alman kuvvetleri karşısında yenilgiden yenilgiye uğramaktaydı. Rus Askeri karargahına mağlubiyet üstüne mağlubiyet, ric'at üstüne ric'at haberleri geliyordu. Kırım, elden gitmek üzereydi. Bu gerçeğin anlaşılmasının bedelini masum Kırımlı Türkler ödemeğe başladılar. Kızılordu bir­ likleri verilen emir üzerine Kınrn'da genel bir ted­ hiş hav.ası yarattılar. Almanlara yardım edebilirler bahanesiyle binlerce Kırı mlı Türk tutuklanıyor, iş­ kence edili:vor, hapse atılıyor, sürülüyor, öldürülü­ yordu. Gözlerini kan bürümüş bazı Kızılordu birlik­ leri Kırım'ın birçok yerinde «Türk avı »na çıkmışlar­ dı. Genç, ihtiyar, kadın, erkek, çoluk çocuk tefriki yapılmadan bütün Türklere aynı muamele reva gö­ rülüyordu: Vah şet, terör ve sindirme! . .

İ Ç İ İNSAN DOLU VAGONLAR YAKILIYOR Kızılordu birliklerinin giriştiği terör ve vahşe­ ti, olaylara bizzat şahit ol.an Kının Türklerinden Ak­ mesçit'li İlyas Musabey şöyle anlatıyor: - Herkes korku ve panik içerisindeyd i. NKVD ( Sovyet Gizli Polisi) idaresi durmaksızın sivil Türk halkını yakalıyor, yargılamadan kurşuna diziyordu. Türkler, «İleride suç işlemeleri ihtimal dahilinde­ dir» gibi aklın ve mantığın almayacağı bir gerekçe ile imha ediliyordu. Hiç unutmam .. 29 Ekim 194 1 'di tarih .. Akmesçit'te Kızılordu Birlikleri ve NKVD büyük bir paniğe kapılmışlardı. Akmesçit hastaha­ nesinde yatan yaralı askerleri Sivastopol şehrine nakletmek için sedyelerle şehir garına taşıdılar ve vagonlara yerleştirdiler. Ancak tren bir türlü Sivas­ topol'a hareket etmedi. 31 Ekim sabahı Bolşevikler


ve

MUSTAFA

9

CEMİLOCLU

sah.aha karşı yaralı askerlerin içinde inim inim in­ ledikleri vagonlara gaz döküp ateşe verdiler. Diri di­ ri yanan askerlerin feryatları sivil halk taarfından duyulmasın diye NKVD komiserleri vagonların ka­ pısını dışarıdan kilitlemiş, pencereleri kapatmış­ lardı. Ertesi sabah, yani 1 Kasım günü vagonlar ta­ mamen yanmış, ortalıkta sadece hurda halinde de­ mir aksam kalmıştı.

MAHKUMLARIN AKİBETİ «- Bir gün önce, yani 31 Ekim 1941 tarihinde, Kızılordu birlikleri Akmesçit'i tahliye ettiklerinin hemen arefesinde NKVD binasının bodrumlarında ve şehir hapishanesinde bulunan bütün mahpusla­ rın üzerine hedef gözetilmeksizin makinalı tüfek ate­ şi açıldı. Kızılordu Birlikleri ve N KVD komiserleri Akmesçit'i tamamen tahliye ettikten sonra NKVD binası bodrumunda ve şehir hapishanesinde yüzler­ ce ceset ortaya çıkarıldı. Bunlar arasında kadınlar ve kundak bebekleri bile vardı. «- Bir korkunç vahşet örneği de 29 Ekim 194 1 günü sakinlerinin hemen hepsi Kırım Türkü olan Karasubazar şehrinde cereyan etti. Şehir şurasının reisi Spai'nin idare ettiği Bolşevik kuvvetler, gece yarısı Lunarçarski caddesindeki şehir hastanesini ateşe verdiler. Hastanede 220 yatak vardı ve 36 has­ ta diri diri yandı.. Fec i şekilde hayatlarını kaybeden bu hastaların hepsi Tiirktü. » '

TAHLİYE ETIİKLERİ HER YERİ ATEŞE VERİYORLARDI Kızılordu birlikleri ve NKVD elemanları Kı­ rı m' da «AJmanlar Geliyor» gerekçesiyle tahliye et.:.


10

KIRIM FACİASI

tikleri her yeri ateşe veriyor, sokaktan geçen sivil halkı kurşunluyorlardı. Yalta'da da NKVD eleman­ ları 4 Kasım 1941 tarihinde şehri tahliye etmeden önce hapishanedeki bütün tutuklu ve hükümlüleri kurşuna dizerek öldürdüler. Ric'at, Kızılordu'yu ve NKVD'yi bir «Vahşet makinesi» haline getirmişti. Aluşta-Yalta yolunun iki yanında uzanan hen­ deklerin içi bunlar tarafından öldürülmüş Kınmlı Türklerin cesetleriyle dolmuştu. Kızılordu ve Sovyet yönetimi. İşte Kınm'ı, Kı­ Türklerini Alman i şgalcilerine bu atmosfer için­ de terkediyorlardı. rım

Almanların istilasını bir kurtuluş gibi gören , tabii ilk ağızda, bazı Kırımlılar yok muydu? Bolşe­ viklerin onlara son anda reva gördükleri vahşet ve y aptıkları saldırılar karşısında bundan tabii bir dii.­ şünüş tarzı olamazdı. Bununla beraber Kırımlı Türklerin kahir ekseriyeti Nazi ordularının ana yurtlarını işgalini nefretle karşılamışlardı.

BİR FERYAT Rus işgali hakkında o tarihlerde bakın bir Kı­ rımlı Türk münevveri neler söylüyordu: « Örf ve ananelerimiz ayaklar altına_alındı. Ma­ nevi ve dini bütün hatıralarımız yerle bir edildi, çiğ­ nendi, horlandı, aşağılandı. Yazılarımız Rusç.a laştı­ nldı, dilimize zorla Rusça kelimeler sokuldu. Bir z amanlar mutlu insanların yaşadığı şirin Kının da bütün Rusya gibi kolhozlar diyarına döndü. Köle gibi çalıştırılan bütün halk ise insan h aklarından :Yoksun bırakılarak süründüler.,.


ve

MUSTAFA

CEMILOGLU

11

YİRMİ YIL SÜREN KORKUNÇ ZULÜM Evet, Kırımlı Türk münevveri b u feryadında yerden göğe kadar haklıydı. Kının Türkleri yirmi yıl süren korkunç zulüm yönetimi sonucu, nüfusu­ nun yarısını ve pek çok l iderini kurban vermişti. Hürriyeti esirlikle, hak ve adaleti vahşetle, demok­ rasi meş'alesini ise istibdat ve terörle boğan soysuz komünizm rejimi, bütün Kırım'ı öylesine bir topla­ ma kampı haline sokmuştu ki, seslerini çıkartmağa mecali kalmayan mazlum milletlere, bu zulümden kurtulabilmek için uygun bir zamanı kollamaktan başka çıkar yol kalmamıştı.

BİR ALDANIŞ 30 Kasım 1941 tarihinde Alman ordul.an öncü­ lerinin Arbat ve Orkapı şehirlerinden Kınm'a gir­ meleriyle bazı Kırımlı Türkler yıllardan beri çek­ mekte oldukları esaret hayatının artık sona ereceği ümidine kapıldılar. Sadece bir ümit, bir ufak ümit ışığıydı bu . . . Ama, «Aldatan ışık » Yer yer yollarda halkın çoşkun sevgi gösteriyle karşılanıyordu Alman işgal oı:duları. Halk, onları bir kurtarıcı gibi görmeğe başlamıştı. Böylesine bir at­ mosfer içerisinde Alman orduları hiç bir ciddi mu­ kavemet gprmeden yirmi dört saat zarfında Kınm'ın merkezi Akmesçit şehrine ulaştılar. Alman Orduları kumandanı 1 Aralık 1941 günü Berlin'de genel ka­ rargaha şu yolda bir telgraf çekiyordu: « Bi rliklerimiz Kınm'ın merkezi Akmesçit'i zap­ tetti. Düşman bozguna uğrayarak kaçıyor. İlerleme­ ğe devam ediyoruz.» . . .


12

KiRiM FACiASI

Oysa, Alman ordulan Akmesçit'i zaptetmiş de­ ğillerdi. Sağ kollannda gamalı haçlı pazubentler olan Alman motosikletli öncüleri, şehre ellerini kol­ larını sallayarak girmişlerdi. H erhangi bir muha­ rebe değil, ufacık bir çatışma dahi olmamış, ancak Alman askerleri her ihtimale karşı silahlarını defa­ larca havaya boşaltmışlardı. Bununla birlikte Alman orduları Kerç ve Akyar gib i tahkim edilmiş şehirle­ re Akmesçit gibi öyle ellerini kollarını sallayarak gi­ remediler. Bilhassa Akyar'ın alınışı sırasında ağır zayiat verdiler.

BAGIMSIZLIK ÖZLEMİ Kırım Türkleri yıllardır bağımsızlık özlemiyle' yanıp tutuşuyorlardı. İlk anlarda Alman orduları onlara tam bir « Kurtarıcı» gibi gözükmüştü. Öncii Alman birlikleri ilk anlarda K ırımlı Türklere ger­ çekten dostane davranıyor, onlara çikolata, sigara, süt tozu bi le ikram ediyorlardı. Bu durum karşısın­ da, büyük bir hayale kapılan Kırımlı Türkler elle­ rinden gelen bütün imkanlarla Almanları destekle­ meğe başladılar. Amaçlan, Rus hakimiyetinden kur­ tularak hür ve bağımsız yaşamaktı.

KIRIMLI KILAVUZLAR Alman ordulannın Kınm'ı çok az zayiat vere­ rek işgal etme başansında Kınm'lı Türk kılavuzla·· nn yardımı çok büyük oldu. Almanların kendileri hakkındaki gerçek niyetlerinden habersiz olan Kı­ rımlı Türkler, işgalcilere son ana kadar yardım et­ mekte bir mahzur görmediler. Kınmh kılavuzlar ol­ masaydı Almanlar gizli tünellerden ilerleyerek Ak­ yar şehrini kolaylıkla ele geçiremezlerdi.


ve

MUSTAFA

CEMİLOGLU

13

DURUM BÜTÜN_RUSYA'DA AYNIYDI Ancak, şu hususu hemen belirtmek gerekir ki durum bütün Rusya'da aynı idi. Sadece Kırım'da değil hemen her yerde işgal ordusu sevinç tezahür­ leriyle, çiçeklerle konfetilerle karşılanıyor, sabotaj, engelleme bir yana Almanlara çoğu defa kurşun bi­ le sıkılmıyordu.

VLASOV TESLİM OLUYOR --

'

Alman işgal ordusunun ilerleyişi bir harbi de­ ğil, bir manevrayı andırıyordu. Sanki savaşanlar Alman ve So1'yet ordusu değil, mavi düşman kuv­ vetleriyle kırmızı kuvvetler idi. Nitekim, İdil-Ural'a kadar Rusya'yı korumakla görevli Sovyet ordusu kumandanı general Vlasov, emrindeki 100.000 kişi­ lik kuvvetle birlikte Almanlara teslim olmaktan baş. ka çare göremedi.

ZAFER SARHOŞLUGU Alman işgal kuvvetleri, yıldırım hare katı ver� dikleri bu harekat sonunda kısa müddet içinde ve z ahmetsizce üstelik tahminlerin çok altında zayiat verip yüzbinlerce esir alarak İdil-Ural çizgi sine va� np dayanmıştı. Kısa zamanda kazanılan bu zaferin sırrı neydi :ı Almanlar, bu sualin cevabını «Üstün ırkın ba­ şarısı» şeklinde verdiler. Alman Harp Karargahım yöneten beyinlerin inancına göre zaferin sebebi « Sü­ per savaş tekniği» ve Hitler gibi bir dehanın başla· rında bulunuşuydu. «Üstün ırk» her şeyi ha llederdi. «Üstün ırk » zaferi kazanacaktı . . .


14

!CiRiM FACİASI

Bunu önlemenin imkanı yoktu .. Almanlar, tam bir zafer sarhoşluğu ıçıne dal­ mışlardı. Bu sarhoşluk sebebiyledir ki, işgal ettikle­ ri bölgelerde yaşayanların «Ruslara karşı mahalli ordular kuru lmas ı » tekliflerini reddettiler. Ne ge­ reği vardı böylesine orduların? Alman kuvvetleri yetişmiyor muydu ? Böylelikle Almanlar, işgal ettikleri yerlere hür­ riyet değil, ismi değişik bir başka esaret getirmiş oluyorlardı. . Alman strateji uzmanları, idareciler, siyasetçi­ ler ve erkanıharp feci bir yanılgıya düşmüştü. Al­ manların, kısa zamanda zaferden zafere koşmaları­ nın en büyük sebeplerinden biri de « Sovyet rejimi­ ne in�ibak etmemiş unsurlar»ın kendilerine işgal sı­ r asında gösterdikleri mi.izaheretti. Ve bu unsurların başında Türkler gelmekteydi. Kremlin idarecileri bu hakikati çok önceden anlamış, harp sonrasında uygulanacak planların ha­ zırlıklarına girişmişti. Türklerin Sovyet Rusya'daki komünist rej i mi bir türlü benimsemediklerini İkin· ci Dünya Savaşı gereği gibi ortaya koymuştur. Zi­ ra, Türklerle meskün bölgeler Rus emperyalizmine karşı hemen her yerde açık-seçik cephe almış bulu­ nuyordu.

ALMAN MEZALİMİ BAŞLIYOR Kırım'ın Nazi orduları tarafından işgalin.den sonra, aradan çok geçmeden Sovyet mezaliminin ye­ rini Alman mezalimi almağa başladı. Kının Türk'ünün çilesi bitmek bilmiyordu. Alman İşgal Kuvvetleri Kumandanlığı işgalin


ve

MUSTAFA

CEMİLOCLU

15

birinci ayı daha dolmadan şöylesine bir y ayınladı:

emirname

«Yaşlan 45'i geçmeyen bütün Kırımlılar Alman Savaş sanayiinde işçi olarak çalışmak üzere topla­ narak derhal Almanya'ya sevkedilecektir » ..

Bu emirname üzerine Gestapo Kınm'da binler­ ce Türk'ü kadın erkek farkı gözetmeksizin bir hafta içinde topladı. Bunlar « Doğu işçisi» adı altında, ça­ lışmak üzere kara vagonlarla Almanya'ya nakledil­ diler. « Doğu İşçisi » olmak istemeyenler, buna kar­ şı çıkanlar Gestapo tarafından sorgusuz sualsiz kur­ şuna diziliyordu. Burada,Yüzlerce Türk de komünist oldukları bahanesiyle Alman işgal kuvvetleri tara­ fından herhangi bir mahkeme önüne çıkartılmadan öldürüldü. Binlerce Türk de Nikolayevski ve Akmes­ çit şehirlerinde kurulan esir kamplarına gönderildi.

ESİR KAMPLARI Kırım'da kurulan esir kamplarının, Y ahudile­ rin içine atıldıkları esir kamplarından farklı yeri yoktu. Bu kamplardaki yaşama güçlüğü, salgın has­ talıklar ve açlık yüzünden binlerce Türk genci ha­ yatlarını kaybettiler. Kırım Türkleri arasındaki Alman aleyhtarlığı belirli bir hal almağa başlamıştı. Birkaç SS subayı­ nın katledilmesi, cephaneliklerin havaya uçurulma­ sı karşısında Almanlar, Türklerin sempatisini ka­ zanma yolları aramaya başladılar. Üstelik esir kamplarında da zaman zaman isyanlar çıkıyor ve bu isyanlar güçlükle bastırılabiliyordu.

MUHAFAZA TABURLARI Sonunda Alman işgal kuvvetleri kumandanlığı


KiRiM FACIASI

16

esir kamplarına kapatılmış Türklere sözümona bir şans tanıdı. Esir kampına kapatılan Türklerden -Mu­ hafaza Taburları- kurulacaktı. Bu muhafaza tabur­ larının bir adı da -Gönüllü Taburlar- idi. Taburların vazifeleri şu şekilde tespit olunmuştu:

1 Dağ köylerine baskınlar yapan Sovyet çe­ tecilerine karşı savaşmak. 2 Şehir içlerindeki sabotaj ve yıldırma ola -· lannı önlemek. 3 Her çeşit ırka mensup yerli ahaliyi savun­ mak. -

y

-

-

Türklerden, tam altı tane - Muhafaza Taburu­ kuruldu. Tabur kumandanlıklarını Alman subayla­ rı yapıyorlardı. Alman İşgal Kuvvetleri Türk tabur1.anna Belçika ordusunun eski üniformalarını giydir­ diler. Askerlerin ellerine verilen silahlar ise Birinci Dünya Savaşından arta kalmış demode Belçika va­ pısı silahlardı. Türklerin dışındaki milletlerden ku­ rulan Muhafaza Taburlanna ise Alman üniforması giydirilmiş ve taburlar son model Alman yapısı si­ lahlarla teçhiz edilmişti. Ruslar gibi Almanlar da Türkleri Kırım'da «İkinci sınıf» görüyorlardı.

KIZIL PARTİZAN ÇETELERİ Kızılordu Birlikleri Kırım'ı terkederken dağlık bölgelere yer yer Kızıl Partizan Çeteleri diye adlan­ dırılan gerilla birlikleri bırakmışlardı. Bunların gö­ revi çeşitli baskın ve sabotajlarla Alman birliklerine musallat olup onları yıldırmak ve Kırım...) sürekli o larak anarşik bir ortam içinde tutmaktı. Kızıl Par­ tizan Çeteleri Kırım'ın dağlık bölgelerindeki köy.. lere sık sık baskınlar düzenleyerek buralardan yiye­ cek temin ediyor, hazan da dağa adam kaçırarak


ve

MUSTAFA

CEMİLOÔLU

17

Tiirkler ile Almanlar arasında s un'i

anlaşmazlıklar he­ men hemen hiç Türk yoktu. Ama, Ruslar işgal kuv­ vetlerine k�rşı bu çeteler içinde Türkler de varmış gibi gösteriyorlardı. Oysa, olayları yakından yaşayan bir Kırımlı Türk bu konuda aynen şunları söyle­ mektedir:

yaratmağa çalışıyorlardı. B u çeteciler arasında

«Almanların Kınm'ı işgal etmelerinden önce bazı Türk komünistlerinin Kızıl Partizan Çetelerine iltihak etmek üzere dağa çıktıklan yolundaki söy­ lentiler tamamen uydurmadır, hayal mahsulüdür ve kasıtlıdır. Ben Alınanlar K.ınm'a girinceye kadar Lenin Bayrağı adlı dergide çalışmaktaydım. Bu se­ beple Kırun'da muhabir olarak çok gezilerim olmuş­ tur. Bu gezilerimde çoğu defa ileride Kızıl Partizan çetelerini teşkil edecek olan birliklerin nüvelerine rastladım. Bu birliklerde Türk ırkından olanlar yok denilebilecek kadar azdı ve çoğunda da hiç Türk yoktu. Bunun sebebi de çok basitti, Ruslar Türklere kat'iyen güvenemiyorlardı. Bu yüzden Kızıl Parti­ zan Çeteleri daha çok Ruslardan teşekkül ediyordu. Sovyet idaresi Kınm'm savunmasında Türklerden ziyade öteki uluslara güveniyordu.» NAZİLERLE DE MÜCADELE EDİLDİ Bir başka Kırım Türk'ü ise aynı konuda şunla­ rı

söylüyordu:

«Biz Kırımlı Türkler, haklarımızı tanımayan bizi hor gören Nazilere karşı da mücadele bayrağı· nı açmakta gecikmedlk. Maksadımız, efendi değişti­ rerek yeni esaret zincirleri takınmak değil, milli ba­ ğımsızlığımıza kavuşmaktı. İşte bu sebepten dola-


18

KiRiM FACiASI

yıdır ki, Ruslar gibi Naziler de binlerce Türk genci­ ni öldürdü, yüzlerce köyümüzü ateşe verdi, Gesta· po milli liderlerimizin peşinden bir an olsun ay n l­ madı.» Olayları bizzat yaşamış yüzlerce Kırımlı Türk bu konuda aynı şeyleri söylüyordu. Almanlar, Kı­ rım'da Türk unsurunun varlığını ortadan kaldırmak için, Ruslar gibi bütün yolları denemiş lerdi. Kızıl Partizan Çetelerinin faaliyetleri ise onlar için bir ba­ haneden başka bir şey değildi. Almanlar, işgal süreleri içinde Kırım'da 128 köyü kundaklayarak yaktılar. Binlerce insan evsiz. yurtsuz ve perişan kaldı. Yakılan 128 köyün 120' si ise Türk köyü idi. Bu durumdan, Alman işgali sıra­ sında en büyük zararı Türk ırkından olanların çek­ tiği kolaylıkla anlaşılır. Kırım, Alman Orduları tarafından işgal edilme­ den çok önce Adolf Hitler, Genelkurmay mensupla­ rının da katıldıkları bir toplantıda aynen şunları söylemişti: - Ukrayna'nın güney bölgelerin i , özellikle Kı· rım'ı elde edeceğiz. Bu toprakları münhasıran AL­ MAN KOLON İSİ yapacağız! . Kırım havzası limon, portakal, mandalina çeşidinden narenciye ihtiyacı­ mızı karşılayacaktır. En güneyde Kırım'a, Kafkas­ lar'a kadar ulaşım sağlayacağız. Bu yollar boylu bo­ yunca Alman kasabalarıyla düğümlenecek ve kasa­ balarda yalnız Alman milletinin asıl sahipleri yaşa­ yacaktır. Kırım'daki Türkler başka yerlere nakledi­ lecek, onların yerlerine Güney Tirol'da yaşayan Al­ man halkı iskan edilecektir. Hitler'in bu konuşması yıllar sonra Nuruı


ve

MUSTAFA

CEMİLOGLU

berg'de Nazi liderlerinin yargılanması sırasında ortaya çık tı.

19 da

Kırım Türkleri kara talihlerini bir türlü yene. miyar, el attıklan tüm kurtuluş dalları kırılıveri­ yordu. İşte ilk ağı.zda bir kurtarıcı gözüyle baktık­ ları Almanlar da onlara karşı cephe almış, Ruslar'ın yerini tutmuşlardı. Almanların emperyalist zihniye­ ' ini ve f iiliyatını yakından gören antikomünist Türklerden dağa çıkarak Almanlara karşı çete sa­ vaşı yapanlar da oldu. Aynı sıralarda Ukrayna mil­ liyetçileri de dağa çıkarak Alman ve Kızılordu bir­ liklerine karşı gerilla savaşı veriyorlardı. Eğer Al­ manlar insancıl hareket etselerdi, kendilerini son derece yıpratan bu çete savaşlarını belki de önlemiş olurlardı. NKVD yerine işgal edilen yerlere Alman­ lar k orkunç Gestapo'larını getirdiler. Böylelikle bü­ tün Kırım halkının ve ötek i halkların nefretini ka­ zanmış oldular. Mülteci ve kaçak esirler Alman fe­ caatini çevreye yayarken Almanlara karşı olan nef­ ret, rejime duyulan nefreti bile geçer olmuştu. Sa­ vaş, demokrat ve insancıl hareket eden bi r milletle yapılmış olsaydı hiç şüphesiz ki çok başka olacaktı. Nazilerle savaşan milyonlarca ki şinin kalbinde yeni bir Rusy.a'nın ümidi de parlamıştı. Yöneticiler işte bu ümidi körükleyip istismar ediyorlardı. Bütün bunlara rağmen, özellikle Ukrayna ve Kırım'da Sta­ lin'e olan eski kinler unutulmuyordu. Ve bu kinin unutulmasına tabiatiyle imkan da yoktu.

VE İŞGAi. SONA ERİYOR Kırım Türkleri Alman işgali sırasında çok acı günler yaşadılar. Bir tarafta Almanlar, bir taraf ta


20

KIRlM FACiASI

Ruslar ve bir tarafta hürriyet özlemi Kınmlıları iki ateş arasında bırakmıştı. 8 Nisan 1944 tarihinde Kızılordu birlikleri Kırırri'a hücuma başladı. Artık Almanların ric'at etmekten başka çareleri kalma­ mıştı. Alman işgali sırasında Alman kuvvetlerine yar­ dım eden ve mutlak bir katliamdan kurtulmak is­ teyen Kının Türkleri, binlerce kişilik kafileler ha­ linde Kırım'ı terke başladılar. Kafileler, kendi im­ kanları nisbetinde Dobruca'ya varmağa gayret edi­ yorlardı. Dobruca'ya varmak için deniz yolunu ter­ cih eden Kırım Türklerinden çoğu Karadeniz'de Rus uçaklarının bombalarıyla öldürüldüler. Karayolu ile Odesa'dan Dobruca'ya ulaşmağa çalışanlar ise yolda açlık, vasıtasızlık ve Kızıl Partizan çetelerinin baskınları sonucunda mevcutlarının hemen hemen yarısını kaybetmişlerdi. ANCAK İKİ BİN KİŞİ Ve Dobruca'ya iltica etmeğe çalışan on beş bin Kının Türk'ünden ancak iki bin kadarı sağ olarak bu şehre ulaştı. Onüç bin kişi ise hayatlarını kaybet­ tiler. Dobruca'daki Mülteci Türklerin lideri Necip Hacı Fazıl'dı. Romanya Bolşevik olunca Kızıllar ilk iş olarak Necip Hacı Fazıl'ı tutukladılar. Bir hafta süren işkence sırasında 22 Eylül 1944 tarihinde bu değerli Kınmlı Türk liderini şehit ettiler. Ruslar. Romanya'da bununla da kalmayarak Dobruca'daki Kırım göçmenlerini tek tek tespit edip, bunlardan gerekli gördüklerini zorla Rusya'ya geri götürdüler. Bunlar ar.asında Dr. Ahmet Özenbaşlı, Dr. İsmail Ahmet, tiyatro oyuncusu Bilal Hüseyin, Yazar ve öğretmen Seyit Ömer Turpçu gibi Türk ayc;lınları da bulunuyordu.


ve

MUSTAFA

CEMILOGLU

21

İNANILMAZ MUKAVEMET

Savaş sonrası Kızılordu saflarında Almanlar'a karşı çarpışırken esir olmuş Sovyet askerlerinden Rus asıllı olmayanları özellikle Türkler, Rusya'ya geri dönmemek için inanılmaz bir mukavemet gös­ teriyorlardı. Bu yüzden kendilerini sınıra götürecek kamyonlara bindirilmeleri için Amerikalı askerlerin sopa, dipçik, süngü ve hatta silah kullanmaları la­ zım geliyordu. Buna benzer mukavemet hareketleri bazen tüyler ürpertici vak'alarla noktalanıyordu. « 1946 Ocak ayında Dachau'da 10 Sovyet savaş esiri ( Üçü Türk) boğazlarını keserek intihar etti. Diğer 2 1 'i de ustura ile intihara teşebbüs ederken yakalandılar. Ertesi gün bir başka barakada yine us­ tura kullanarak boğazlarını kesmek suretiyle inti­ har etmiş altı esir bulundu. » Stalin barışsever göründü ve esirlere hiçbir şey yapılmayacağı şeklinde yalan beyanlarda buluna­ rak Sovyet savaş esirlerinden çoğunun Rusya'ya dönmesini sağladı. Kaçamayan ve intihar edemeyen esirlerin kamyonlara bindirilmesi 28 Mayıs'tan 1 Ha­ ziran'a kadar tamamlandı. Bedbaht esirleri taşıyan kamyonların teşkil ettikleri kafileler arka ar kaya. kurbanlarını bekleyen canavarların bulunduğu hu· duda doğru uzaklaşıyorlardı. TOPLU İMHA..

Kızılordu'ya karşı savaşanlar, ki aralarında on­ binlerce Türk genci vardı, öteki savaş esirlerinder: tek tek ayrıldı. F.: 2


22

KIRIM FACiASI

Kızıl yönetim, acaba bu savaş esirlerine ne ya­ pacaktı ? 19 Nisan 1943 tarihinde yürürlüğe giren Askeri Ceza Kanununun hükümlerine göre bunların hepsi idama mahkum edildi.. Hemde tek celselik sözde biı yargılamadan sonra. Cezalar ise toptan infaz edildi. KIZILORDUNUN VAHŞETİ

18 Nisan 1944 yılında sadece Aky.ar şehri Al­ manlar'ın elinde kalmış, Kızılordu bütün Kırım'ı ele geçirmişti. Başta Akmesçit olmak üzere Kırım şehir­ leri Nazi kuvvetleriyle Kızılordunun karşılıklı top­ çu ateşiyle harabelere dönmüştü. Halk, korku ve dehşet içinde Kızılordunun yaklaşışını seyrediyor­ du. Kızılordu işgalinin ilk iki haftası en şiddetli tedhiş zamanlan idi._Almanlarla işbirliği yaptığı tes­ pit edilen Türkler, ordu kumandanlannca derhal ölüme mahkum edilmişlerdi. İki kişinin ifadesi ve­ ya ihbarı, herhangi bir kimseyi Almanlarla işbirliğ! ile suçlandırm.ağa ve ölüme mahkum etmeğe kifayet ediyordu. İnfazlar sokaklarda, caddelerde, meydanlarda herkesin gözü önünde toplu olarak yapılıyor, ceset­ ler topluca çukurlara gömülüyordu. Akmesçit caddelerinin telefon direklerinde ve ağaçlarında Sovyet cellatlarının asılmış kurbanları sallanıyordu. Olayları yaşayanların anlattıklarına göre en fazla tevkif ve katliama maruz kalanlar, Kı­ rım'ın özellikle Yalıboyu'nda yaşayan Türk köylü­ leri idi. O günlerde onbinlerce masum Türk gözleri dönmüş Sovyet askerleri tarafından katledilmişler­ di.


ve

MUSTAFA

CEMİLOÔLU

23

IRZA GEÇME VE YAGMA OLAYLARI

Bu yürekler acısı, insanlık dışı olaylan, görgii tanıklarından biri aynen şöyle anlatıyor: « Sovyet orduları Kırım'a girdikten sonra, As­ keri Komutanlığın özel bir emri ile bütün Türk hal­ kı iki hafta müddetle NKVD kıtalannın keyfi mu­ amelesine terkedilmişti. Azgın askerler kadınların ve çocukların ırzına geçiyorlardı. Evler yağma edi­ liyor, savunmasız insanlar işkenceye tabi tutuluyor ve rastgele asılıyorlardı. » YARBAY STEPANOVİÇ

Kırım Türklerinin an.avatanlarından sürülme­ sinde görevli olan ve 1953 yılı Haziran ayında hür­ riyeti seçerek Batıya iltica eden eski NKVD yarbayı Grigoriy Stepanoviç Burlitski'nin verdiği ifadeye göre, Kırım Türklerinin topyekun sürülmesi olayı 1944 yılı Haziranında, yani Sovyet Ordusu Kırım'a girdikten iki ay sonr.a vukubulmuştur. Yarbay Ste­ panoviç Burlitski açıklamalarına devam ederek, Kı­ rım Türklerinin sürgünü sırasında tatbik edilen me' todların Kuzey Kafkasya'nın Çeçen İngüş Cumhuri­ yetinde tatbik edilmiş metodlann aynı olduğunu, yani sürgünün Kınm'a bu amaçla gönderil�n NKVD kıtalan tarafından ayırd edilmeden bütün Türk hal­ kının aynı zamanda ve ansızın tevkif edilerek ya­ pıldığını söylemiştir. EVLERE BASKIN YAPILIYOR 18 Mayıs'ı 19 Mayıs'a bağlayan gece , Kırım'da şehir ve kasabalarda yaşayan bütün Türkler silah­ lı askerlerin baskınına uğradı. Türkler evlerinden


24

KiRiM FACIASI

elleri yukarda dışarı çıkartılıyor ve kendilerine şu karar tefhim olunuyordu: - Taşıyabileceğiniz kadar eşyanızı yanınıza alın ve bu işi onbeş dakika içerisinde bitirin! Yarbay Step.anoviç'in anlattıklarına göre, Kırım Türkleri Kızılordu birliklerine gafil avlanarak ansı7'.ın yakalandıkları için mukavemet imkanı bulama­ mışlardır. Kmm'da Türklerin anayurtlarından çı­ karılma işinin ilk safhası aynen bu şekilde cereyan etmiştir. Ancak, bazı ayrıntılar da yok değildir. BİR MEKTUP

Nitekim, Sanzika İbrahim imzalı, Sovyetler Bir­ liği hükümetine hitaben yazılmış bir mektupta ay­ nen şöyle denilmektedir: « Saat 00.30'da çocuklar uyurken askerler geldi. Hazırlık yapmamız için bize beş dakika mühlet ve­ rildi. Ne eşya ne de yiyecek almamıza müsaade edil­ di. Bizi götürüp kurşuna dizecekler zannettik. Oy­ sa, dipçiklerle ite kak.a İstasyona götürüp komşu­ larla birlikte hepimizi balık istifi hayvan vagonları­ na doldurdular. Çocuklar ağlıyordu .. Yaşlı bir kadın vagona binerken bacağını kırmış, inliyordu. Bir baş­ ka hasta da « Su, su» diye yalvarıyordu. Herkes şaş­ kındı. Bağırtılar, gürültüler, inlemeler arasında va­ gon kapısı kapatılıp dışardan kilitlendi. Az sonra tren hareket etti. Nereye, niçin götürüldüğümüzü bilmiyorduk. Y okuluk tam iki gün iki gece devam etti. Vagonun içi çok pis kokuyordu. Bu süre zarfın­ da ağzımıza ne bir lokma ekmek ne de su koyduk. Tren bir İstasyon'da durdu. Bizim inmemizi söyle­ diler. Etrafımız silahlı askerlerle çevrilmişti. Va­ gondan inerken ayağı kırılan yaşlı kadının artık ne-


ve

MUSTAFA

CEMİLOGLU

25

fes almadığını farkettim. Hiçbir şey yap.amadım. İki çocuğumu yakalayarak askerlerin emrini yerine ge­ tirerek vagondan aşağıya indim. Çocuklarımın ikisi de ağlıyorlardı. Bir asker küçük oğluma tok.:ıt ata­ rak susturdu. İstasyon'daki tabelayı neden sonra okudum: Osta Asya'da Alma Ata'ya gelmiştik .. » BİR BAŞKA MEKTUP

Kırımlı Türklerin yerlerinden yurtlarından na-­ sıl sürüldüğüne dair bir başka mektup da Hüseyin Kerimzade'nin. Bakınız ne diyor mektup sahibi: « . . Ölüm mü idi bu .. Ölüm olsa bile, herhalde çabuk ölüm değildi. Hayvan nakline mahsus vagon­ larla tıka basa dolu bir şekilde üç dört hafta süre­ cek yolculuğa çıkarıldık. Yolumuz Kazakistan'ın kızgın çöllerinden geçiyordu. Götürülenlerin içind� Almanlara karşı çete harbi yapanlar, gizli mukave­ met mensubu, komünist partisi üyesi, Sovyet hükü­ metinden faal görev almış Kırımlılar da vardı. Sakat­ lar ve ihtiyarlar da vardı. Erkekler o ara Nazi ordu­ larına karşı savaşa devam ediyorlardı. Onların sü­ rülmeleri savaşın nihayetine kadar ertelenmişti. Eş­ leri ve çocukları ise zorla götürülenlerin çoğunluğunu teşkil ediyorlardı. Ölüm nispeti çocuklar, yaşlılar ve hastalar arasında çok yüksekti. Ölüm sebebi, susuz­ luk, pislik ve havasızlıktı. Yol da can verenlerin ce­ setleri dışarıya çıkartılamadığından yaşayanlar ara­ sında çürür, su ve gıda almak için yapılan kısa du­ raklamalar esnasında, demiryolu hattının kenarına atılırdı. Gömülmelerine ne izin ne de zaman vardı.» Temmuz 1969'da Taşkent'te muhakemesi yapı­ lan on Kırım Türk'ündeı;ı Yusuf Süleyman ise aynen şunları söylemişti ifadesinin bir yerinde: .


26

KiRiM FACIASI

«Bizleri, mezbahaya götürülen hayvanlar gibi alıp götürdüler ve Osta Asya'da bıraktılar.» Kırım Türkleri, Ural, Sibirya, Kazakistan ve Orta Asya'nın binlerce kilometre içlerine nakledildi­ ler. Bir kısmının Almanya'dan dönmüş işçilerle be­ raber Özbekist:ın'ın Taşkent bölgesine ve Vıborg'un 25 km. kuzeyinde, Karelya şeridine sürüldükleri sonradan anlaşıldı. Alman, Pakistan ve Ukrayna ba­ sınında elli bin Kının Türkünün, Ekim 1950'de Vil· no Grodno bölgesinde iskan edildiklerine dair d� bazı haberler yayınlandıysa da bu haberler şimdiye kadar doğrulanmadı. «Kırım Tatarlarının Rus Dost­ ları » imzalı bir mektupta şöyle deniliyordu: « Kırım Türklerinin bir kısmı Özbekistan'daki barakalara getirildi. Sürgün sona ermişti ama hal­ kın toptan imha hareketi bundan sonra başladı. Hü­ kiimet, sürgünlerin arasına ajan provakotörler yer­ leştirmişti. Giderek, hergün aramızdan birkaç kişi­ nin eksildiğini hissettik. Kaybolan arkadaşlardan bir daha hiçbir haber alınamadı. Çilemiz bitmek tüken­ mek bilmiyordu.» Taşkent mahkemesinde askeri kuvvetlere mu kavemettc bulunduğu gerekçesiyle yargılanan Yusuf Süleyman adındaki Türk ifadesinin bir bölümünd� Sovyet yargıçlarına aynen şunları söylemişti: «Kimse bizimle ilgilenmiyordu. Aç, hasta ve pis· lik içinde kalmıştık. Hastaların vücutları yüzleri şişmeğe başlamıştı, sonra teker teker can verdiler. Şunu söyleyeyim ki, 206 kişilik köyümüzden 100 ki­ şi öldü. Ben en azından 18 kişiyi kendi ellerimle gömdüm. Akrabam olan yedi aileden ise hayatta kalan olmadı.»


ve

MUSTAFA

CEMİLOGLU

27

BİR BUÇUK METRE KARELİK MEZAR

Yine Kırım Türklerinden olan genç fizikçi Yu·· suf Osman ise: «Evet, diyordu, Kının Türklerine ölülerini gönuneleri için bir buçuk metre karelik bir toprak parçası verilmişti. Hayat zorluğu, yö­ neticilerin yüz kızartıcı gaddarlıkları ve salgın has­ talıklar yüzünden ölen onbinlerce Kırımlı Türk'ün insanlık vicdaıunda açtığı yara acaba kapanabilir mi?» Sovyet yargıcı soruyordu: - Sanık, ayağa kalk ve anlat ; nıçın «Kırım'a dönmek için» adlı yürüyüşü tertiple din? Ve aldığı cevap şu oluyordu:

- Öz yurduma dönmek istiyorum yargıç bey· ler. Köyümüzden 30 aile sürüldük buralara. Bunlar­ dan ancak beş aile az bir zaiyat ile şimdi oturduğu­ muz köye ulaşabild'ik. Yeğenim Menube Şeyhislam, sekiz çocuğu ile birlikte sürüldü. Hepsi Özbekis­ tan'da açlıktan öldiller. Oysa, kocası nazilerle sava· şın başlarından beri orduda bulunuyordu ve cephe­ de öldü. Bu aileden ancak Nera adlı bir kız çocuğu sağ kalabildi, o da sakat olarak ...

Yargıç bu kez bir kadına soruyordu : - Sanık Cemile Ahmet, sen anlat, şu kadın ha­ linle sen niye katıldın nümayişe? Ve Cemile Ahmet veriyordu cevabını : - Biz Türkler, savaşta olsun, barışta olsun erkeklerimizi yalnız bıralanayız sayın yargıç. Sizle­ ri bilmem, ama biz böyleyiz. Ben de öz vatanıma dönmek istiyorum. Savaşta erkeklerim.iz cephede çarpıştılar. Cenazeleri kaldıracak kimse bulamadı-


28

KiRiM FACIASI

ğınuz için bazen ölüleri biz kadınlar gömüyorduk. Nümayişe katılmışım, çok mu?... Bu, Stalin rejiminin yüz karasıdır! Gelelim Batılı araştırmacılara . . . Batılı araştırmacıların yaptıkları çalışmalar sonucu elde ettikleri rakam ise 80.000'dir. . . Ha 1 1 0, ha 80.000 ... Ortadaki gerçek şudur: Kırımdaki sürgün sı­ rasında onbinlerce Türk hayatlarını feci şekilde kaybetmişlerdir. İkinci Dünya Savaşında Sovyetler'in, demokrat ve hürriyetçi memleketlerle birlikte galip çıkışı, on­ larla müttefik oluşu, Stalin'in gaddarlıklarına göz yumulmasına sebebiyet teşkil etmiştir. Bu göz yum­ madan cesaret alan Sovyet yöneticileri, Rusya 'da y.a­ şayan çeşitli ırka mensup toplumlar üzerindeki te­ rörü arttırdıkça arttırmışlardır. Özellikle Stalin döneminde yani 1953 senesine kadar, milyonlarca insan Sibirya'da esir kampl arında Mecburi Çalışma Kamplarında, zindanlarda hayatlarını kaybetmiş­ lerdir. Stalin, amansız diktatörlüğünü kan, gözyaşı ve gaddarlık üzerine bina etmiştir. ,

AYNI AKİBETE UGRAYAN ÖTEKİ MİLLETLER

İkinci Dünya Savaşı sonucu ne olmuştur? Almanlar'ın ulaşabildikleri veya yaklaşabildik­ leri altı Muhtar Sovyet Cumhuriyeti'nden dörçlü lağ­ vedilmiş, biri yan yanya bölünmüş ve bu milletlerin altısı da sürgüne gönderilmişlerdir. 37.750 AİLE SÜRÜLÜYOR

Sovyet mahkemelerindeki tutanaklara göre Öz-


ve

MUSTAFA

CEMILOCLU

29

bekistan'a sürülen 250 bin nüfustan büyük çoğunlu­ ğu ancak 1 1 günde ve geri kalanları 8 Haziran 194.J tarihinde iskan edilecekleri bölgelere ulaşmışlardı. 1 Temmuz 1944 tarihinde ancak 1 5 1 .424 nüfuslu 35.750 aile Özbekistan'a varabilmiştir. Aynı Sovyet makamlarından Özbekistan Güven­ lik Komitesinin « Resmi kayıtlarına » göre, Kırımlı göçmenler ( Yani zorla sürgün edilenler) arasında 1945 Mayıs ayından 1 Ocak 1945 tarihine kadar ge· çen süre içerisinde 1 3.598 kişi hayatlarını kaybet· mişlerdi. Bu rakam Kının Tü.rkleri'nin yüzde do­ kuzu idi. Yine aynı istatistikte 1 Ocak 1945 - 1 Ocak 1946 devresinde ise 2562 erkek, 4525 kadın ve onaltı yaşlarından küçük, 6096 çocuk olmak üzere 1 3 . 1 83 kişinin öldüğü ileri sürülmektedir. Sovyet istatistik otoriteleri ( ! ) 1946'ya kadar yuvarlak hesap olarak Kının göçmenlerinin ( Sürgünlerinin) yüzde yirmi ikisinin öldüğünde ve bunun da 33 .000 kişi olduğun­ da ısrar etmektedirler. Bu r.akarn doğru olsa bile, sürgün sırasında yollarda can verenleri kapsama­ maktadır. Bunun yanısıra Kırım Türkleri, bazı böl­ gelerde bu ölüm nisbetinin, mesela Ural bölgesinde yüzde yüze ulaştığını belirtmişlerdir. SÜRGÜN SIRASINDA 110 BİN KİŞİ ÖLDÜ

Kırım Türk halkının temsilcileri 1966 yılında yaptıkl.an istatistiklerin sonuçlarına göre, sürgün sırasında ve ondan sonraki 18 ay içinde Kının Türk­ leri nüfusunun yüzde 46'sının mahvolduğunu ifade l'lrnişlerdir. Bu ise 1 10.000 Kırım Türk'ünün öldüğü gerçe­ �ini ortaya çıkarır! Bu, bir toplu imhadır!


30

KlRIM FACIASI

Bu, bir j enostittir! Bu, insanlık dışı davranışların en trajik ola­ nıdır! Kının' da Bozköy halkı, Türklerle meskun öteki köyler gibi dehşet ve korku içinde kalmıştı. Köyde­ ki birkaç radyonun başına toplanan halk, özellik!� Moskova radyosunun yayınlannı büyük bir dikkat ve heyecanla dinliyordu. Şöyle diyordu Mayıs ayının başlarında Moskova radosunun spikeri: Bütün Sovyet halkına sesleniyorum. Kızılordu birlikleri Kınm'a girmişlerdir. Naziler perişan bir halde ric'at etmektedir. Evet, Kızılordu Kırım'a giriyordu. Kınm'a, Kızılordu ile birlikte vahşet, terör, iş­ kence ve zulüm de giriyordu. 15 Mayıs sabaha karşı Bozköy sakinleri top ses­ leriyle yataklanndan fırladılar. Kızılordu öncüleri köye girmeğe başlamışlardı. RUS YÜZBAŞISI

İlk görünüşte iyi beslenmiş evcil bir domuzu andıran yüzü ve tepesinde bir yıldız bulunan kalpağı He bir Rus yüzbaşısı askerlerini köy meydanında topladı. O ana kadar zaten köyün bütün erkekleri de köy alanına birikmişlerdi. Kadınlar ve çocuklar ise pencerelerden kapı aralıklarından olan-biteni seyrediyorlardı. Rus yüzbaşısı bozuk bir Türkçe ile bağırdı: - Bu köyün muhtarı kim? Nurani yüzlü ihtiyar, ak sakallı bir adam yüz­ başıya doğru titrek ama kendinden emin adımlarla yürüdü ve Sovyet subayına üç adım kala durdu:


ve

MUSTAFA

CEMiLOÔLU

31

- Buyrun yüzbaşı, Bozköy muhtarı benim! Sovyet subayı tane tane konuştu: - Muhtar efendi, Sovyet hükümeti adına, Kı­ zılordu adına alınmış bir k.ar�n size tefhim ediyo­ rum : Size yanın saat mühlet. Bu süre içerisinde herkes yanına alabileceği kadar eşya, yiyecek ve gi­ yecek alsın. Yanın saat sonra herkes bu meydanda toplansın. - Evet yüzbaşım? - Evet'i bu! . . . Savaş sırasında Nazilerle işbirliği yaptığınızdan dolayı Osta-Asya'ya sürgüne gi­ deceksiniz! - İyi ama yüzbaşım! Rus yüzbasısı elini, sanki tokat atacakmış gibi havaya kaldırdıktan sonra adeta gürledi: - Kes sesini ihtiyar! Söylediğimi duydun. Ya­ rım saat sonra burada olacaksınız . . . Yediden yet­ mişe hepiniz. Sonra Tren İstasyonuna götürülecek­ siniz! Haydi dağılın! Köyün erkekleri şaşkın� dönmüşlerdi. Demek sürülüyorlardı. . . Binlerce yıllık ata yurtlarından atılıyorlardı. Ne yapabilirlerdi ? Eli silah tutan hemen l:ıerkes cephedeydi. Geri­ ye ya yaralılar, ya_ da yaşlı erkeklerle kadın ve ço­ cuklar kalmışlardı. Bozköy'de de Kınmlı Türklerin çaresizliklerini kabul etmekten başka çareleri kalmamıştı. Herkes süratle Rus Yüzbaşısının emrini yerine getirmeye koyuldu. KUNDAKTAKİ

CEMİLoGLU

Cemil de bunlardan biriydi. Cemil Cemiloğlu . .. Hızla evine doğru ilerledi. Yüzbaşının emirlerini


32

KiRiM FACiASI

dinlerken aklına altı aylık oğlu Mustafa ve genç ka­ nsı geldi. Cemil Cemiloğlu cephede Almanlara karşı savaşırken bacağından yaralanmış ve bir süre tedavi gördükten sonra iki aylık bir tebdili hava ile mem­ leketine gönderilmişti. izninin bitmesine bir hafta ya vardı, ya yoktu. Şimd i de başlarına bu «Sürgün .» felaketi gelmişti. Cemil Cemiloğlu, durumu kansına anl.<! ttı: - İşte böyle, işe yarar ne varsa, taşıyabileceği­ miz kadar topla. Orta Asya'ya sürülüyoruz. Yanına kalın giyecekler de al. Bilhassa Mus�afa �çin . . . Genç kadın telaşlı hareketlerle evin içinde sağa sola koşuştu. Önce kundaktaki Mustafa'sını hazır­ ladı. . . Mustafa Cemiloğlu'nu . . . İleride sürgündeki Türklerin lideri olacak ve 33 yaşında Sibirya esir kamplarinda mücadelesini sür­ dürecek yiğit Mustafa Cemiloğlu'nu. . Mustafa Cemiloğlu'nun ıstıraplı ve çileli haya­ tı daha altı aylık bir kundak çocuğu iken başlıyor­ du. Yanın saat sonra Cemiloğlu ailesi de diğer köylüler gibi köy meydanına gitti. Rus yüzbaşısı bağırdı: - Üçer üçer dizilin, sayım yapacağım .. . Herkes itişe kakışa sıraya girdi. Yüz, yüz elli metrelik bir kuyruk meydana getirmişlerdi. Yüzbaşı üçer kişilik kafileleri iki defa saydı. Sonra yanında­ ki bir çavuşa imzaladığı kağıdı uzattı: - İşte çavuş, gerekli belge, tam 2 1 5 kişi . . . Bu belgeyi İstasyon'daki Askeri Birlik Kumandanına teslim edeceksin. Çavuş, yüzbaşıya fiyakalı bir selam çaktı: - Emredersiniz yüzbaşım !


ve

MUSTAFA

CEMiLOÔLU

33

Yüzbaşı devamla: - Yanına on iki kişilik bir muhafız grubu ver­ dim. Bunlan teslim ettikten sonra hemen dönersi­ niz. Orada sizi buraya kadar taşıyacak vasıtalar ha­ zır, dedi. Az sonra sürgün kafilesi hareket etti. Kafilede çok ufak çocuklardan başka, sakat kimseler de vardı. Sağlam olanlar ellerinden geldi­ ği kadar sakatlara yardım ediyorlardı. BEŞ SAATLİK

YOL

İstasyon ile Bozköy arasındaki uzaklık aşağı yukarı 19 km. geliyordu. Yani beş saatlik yol . . . Be­ reket bahar gelmişti. Kırım'ın baharı güzel olurdu. Ama Kırım'lı Türkler artık kendi öz yurtlanmn baharlarını göremeyecekti. Onları karanlık, acılı bir istikbal bekliyordu. Yolda, herkes dualar mırıldana­ rak Cenabı Allah'a yalvarıyor, onun mağfiretine sı­ ğınıyordu. Sürgüne giden Kırımlı Türklerin Allah'tan baş­ ka sığınacakları kimseleri kalmamıştı. Beş saatlik yolu ancak altıbuçuk saatte aldılar. Yolda muhafızlar kendilerine olmadık hakarette bulunuyor, küfürler ediyorlardı. « Ne yapalım, diye düşünüyordu sürgünler, kaderimizde bu da var­ mış. » Kaderleri onlan öğleden sonra istasyona ulaş­ tırdı. İstasyon, kelimenin tam anlamıyla bir ana-baba gününe dönmüştü. Her kafadan bir ses çıkıyordu. Askerler bağırıp çağırıyor, çocuklar ağlıyor, kimin ne dediği zor an-


34

1

KIRlM FACiASI

!aşılıyor, daha doğrusu anlaşılmaz bir güıiil tü istas­ yondan gökyüzüne doğru yükseliyordu. Bozköylü 2 1 5 sürgün itile kakıla hayvan vagon­ larına dolduruldular. Sürgün treni Azak Boğazı'ndan Kerç liman şeh· rine doğru ağır ağır hareket etti. Puslu bir gündü . . . Kerç limanına ulaşmıştı sürgün kafilesini taşı­ yan kara vagonlar. Rusya' da halk bu vagonlara «Kara Karga» adını takmıştı. Küçük Mustafa Cemiloğlu annesinin kucağın· daydı. Hiçbir şeyden habersizdi. Birden ağlamaya başladı . . . Annesi, yavrusunu susturmak için elinden gelen gayreti gösteriyor, ıslak bir bezle dudaklarını silip emziriyor, kucağında sallıyordu . . . Nafile .ama . . . Mustafa Cemiloğlu'nun bu ağlaması bir türlü kesilmiyordu. Istırabı dinmek bilmiyordu bu kun­ dak bebeğinin . . . Ve günümüze kadar da dinmek bil- , meyecekti. Kerç limanından karşıya mavnalarla ge­ çip yeniden kara vagonlara bindiler. . . ÖLENLER DENİZE ATILIYOR

Artık fecaat başlamıştı. Muhafızlar, ölenlerin ayağına taşlar bağla­ yıp denize atıyorlar hiç kimseye su ve yiyecek ver· miyorlardı. Tren boğuk gürültülerle sarsılıp hareket etti. Sürgünler Orta Asya içlerine götürülüyorlardı. Götürülüyorlardı ama vagondakiler bunu ancak


ve

MUSTAFA

CEMILOGLV

35

tahmin edebiliyorlardı. Ortada kesin bir bilgi yok­ tu. . . Ne olacakları belli değildi. Konuşuyorlardı kendi aralarında: - Bizi nereye götürüyorlar ki? - Sanırım Özbckistan'a, ya da Sibirya'ya . . . - Acaba ne yapacaklar bize; öldürürler mi dersin? - Onlardan herşey beklenir! - Zate"n çok yaşlı ve hastalar birer ikişer ölmeğe başladdar. - Eğer Orta Asya'ya gidiyorsak yolculuğumuz <lokuz on gün sürecek demektir. -

O zamana kadar neler olacak Allah bilir! Salgın hastalıktan korkuyorum. Yiyecek stoklarımız da azalıyor giderek. Su da öyle . . . İki gün ya ya ter ya yetmez! Allah hepimizi korusun.

Kırımlı Türkler endişelerinden haklıydı. Sürgüne çıktıklarının dördüncü gününde vagonlarda ne olduğu b ilinmeyen bir salgın hastalık başgösterdi. Hastalığa yakalananın önce yüzü, sonra vücudu kısa süre içinde şişiyor ve 24 saat zarfında ' hasta hayatını kaybediyordu. Vagondakilerin muhafızlara yaptıkları bütün başvurmalar sonuçsuz kalıyordu. Bir istasyona ula­ şıncaya kadar ölüleri ile birlikte seyahat etmek zo­ runda idiler. İstasyona ulaşınca, cesetler tren rayla­ rının az ötesinde .açılan çukurlara gömülüyor ya da bırakılıveriyordu. Rus muhafızlar istasyondaki duraklamalarda sürgünlere adam başına yumruk kadar ekmek ve her vagona bir varil su veriyordu.


36

KiRiM FACiASI

Su yüzünden birbirleriyle kavga edenler bile oluyordu. Herkes can derdine düşmüştü. Yolculuk bu atmosfer içinde tam dokuz gün dokuz gece sürdü. Nihayet tren bir istasyona ulaştığında muha­ fızlar vagon kapılarını açarak: - Haydi, dediler, vagonları terkediniz, şu ile­ rideki meydanda üçer üçer sıraya gireceksiniz. Ora­ da sayımınız yapılacak . . . Cemil Cemiloğlu, kansı ve oğlu ile birlikte kızıl muhafızın dediklerini yapmak için istasyon meyda­ nına doğru ilerlerken düşünüyordu: «Neydi bu başına gelenler. Ordu saflarında Al­ manlara karşı savaşmamış mıydı? Hatta ciddi bir şe­ kilde yaralanmamış mıydı? O halde çoluk çocuk ni­ çin bu rezil şartlar altında yerlerinden yurtlarından edilmişlerdi? Oğlu Mustafa'nın ne kabahati vardı bu işte? O, daha bir yaşında bir çocuktu. Niçin ana­ sının kucağında sürgünlere çıkartıyorlardı onu da. Sonra diğer çocuklar . . . Yaşlılar . . . Hastalar, kadın­ lar, kızlar .. Binlerce kilometre süren bu sürgün yol­ culuk sırasında nice masum Türk can vermişti. . . Gözleri önünde . . Neydi b u işkence kervanı? . » Cemil Cemiloğlu birden irkildi. Bir kızılordu muhafızı ti:ifeğinin dipçiğini olan· ca hızıyla sırtına indirmişti. Dengesini kaybederek yüzükoyun yere kapak­ landı. . . Yüzünü taşlara çarpmıştı. Asker sunturlu bir küfür savurduktan sonra ba­ ğırdı: - Ayağa kalk ve sıraya geç .. Sayım yapılacak .. Cemil Cemiloğlu güçlükle yerden doğruldu .. Eli. .


ve

MUSTAFA

CEMILOGLU

37

ni ağzına götürdü. Bir dişi kırılmış, dudağı patlamıştı.. Eli kan içinde kaldı. .. Çaresiz karısının yanına giderek, sıraya girdi. . O sırada « Hey Allahım, diyordu kendi kendine, şu domuz askerin elindeki silah bende de olsaydı, bir bende olsaydı. . •> Tereddütsüz, yüreğindeki olan­ ca hınçla tetiğe asılır boşaltıverirdi olan kurşunu Kı· zıl Muhafıza .. Bir çavuş, Bozköy'lü sürgünleri dikkatle say­ dıktan sonra komutana: .

.

- Binbaşım, dedi, tam 195 kişi! Sürgüne gidenler irkildiler .. . Demek ki dokuz gün dokuz gece süren bu sür­ gün yolculuğu onlara yirmi cana malolmuştu. Muhafızlar 195 kişiyi onar onar ayırdılar. Aynı aileden olanların aynı gruba düşmesine dikkat gösteriliyordu. Anlaşılan, aynı köyden olanlar başka başka yer­ lere gönderileceklerdi. . . Sonunda Cemiloğlu ailesi kendisini eski 'model bir Moskoviç kamyonunun içinde buldu. Hepsi topu topu yirmi kişiydi. Üstü açık kamyôna balık istifi doluşmuşlardı. Cemiloğlulann köyünden başka kim­ se yoktu kamyonda. Hiçbir aile diğerini tanımıyor· du. Aileler Kınm'ın ayn ayrı bölgelerine mensup­ tular. NKVD bu tefriki anlaşılan bilhassa yapmış­ tı . . . Cemiloğlu ailesi yeni yerleştikleri köyde ilk gün­ lerini şaşkınlık içinde geçirdi. Çevreye intibak etme­ leri hiç de kolay olmamıştı. Kom$ularının şiveleri, örfleri ve an'.aneleri bile kendilerinden değişikti. Üs­ telik hor görülüyorlardı. Evet, belki selam veriyor-


38

KIRIM FACiASI

tardı kendilerine ama bu selam öylesine kaçamak ve öylesine yapmacıktı ki, verilmese belki de daha iyi olurdu. Yerleştikleri köy 300 nüfuslu küÇük bir Orta­ asya yerleşme merkeziydi. Yapılar sağlık şartlarını haiz değildi. Üstelik iklimi Kınm'a hiç benzemiyor­ du. Kırım'da ağaçların çiçeğe durduğu bu ilkbahar­ da burada dizboyu kar vardı ve acı bir soğuk. Cemiloğlu ailesine ilk birkaç hafta Köy muhtar­ lığınca yiyecek yardımı yapıldı .. Baba Cemi loğlu ne zaman muhtarın karşısına çıkıp bir iş istese hep şu cevabı alıyordu: - Taşkent'ten bir haber bekliyorum. Şimdilik size yapılan yardımlarla iktifa etmek zorundasın . . . En sonunda Taşkent'ten beklenilen haber gel­ miş olacak ki Muhtar Cemil Ccmiloğlu'nu çağırta­ rak : - Taşkent'ten beklediğim haber geldi, dedi, yanndan itibaren işe başlayacaksın !. Cemiloğlu ümitle sordu: - Teşekkür ederim muhtar efendi, ne işi? . Muhtar, ters ters cevap verdi : - Ne işi olacak, çöpçülük !. Ayrıca evlere lağım kuyuJan açacaksın! CemiJoğlu şaşırmıştı, sordu: - İyi ama, ben uzman tanın işçisiyim. Göre­ vim meyve neslini ıslah etmektir. Bu gibi işlerde na­ sıl çalışının?. Muhtar küstahlaştı: - Fazla konuşma.. Bu işin bile sana verildiğine şükretmelisin. Alırsın süpürgeyi, kazmayı, küreği eline çalışırsın. !...


ve

MUSTAFA

CEM/LOGLU

39

- Yann sabah erkenden işe başlayacaksın. N­ KVD bürosu sana gerekli malzemeyi verecek. .. - !. .. - Söylediklerimi işittin değil mi?. - Evet! . .. - Sonra her akşam NKVD bürosuna gidip def. ter imzalayacaksın. İzin kağıdı almadan köy sınırla­ rından dışan çıkman yasak. Yoksa Kızıl muhafız­ ların kurşununa hedef olursun. Karına da aynı şeyi söyle.. Çıkabilirsin!.. - Heey, bi dakika, gündeliğini de henden ala­ caksın: 40 kopek!. ·

Yüriidü gitti dışarı . . . kopek ha ! . . . Bu kadarcık b i r parayla karısı, oğlu ve kendisi karınlarını ancak kıt kanaat doyu­ rabilirlerdi. Köy sınırlarından dışarı çıkmamak .. Evet, anlamıştı bir açık hava hapishanesine ka­ patıldığını. 40

Bütün suçu Kırımlı bir Türk olmaktı. . . Eve girdi. Oğlu Mustafa'yı okşa<lı.. Sonra abdest alıp namaza durdu . . .

*

*

*

Günla gü nl e ri yıl!ar yılları kovalıyor Küçük Mustafa büyüdükçe büyüyordu. Küçük Mustafa Cemiloğlu'nun ilk hatıraları bu kıraç Ortaasya köyünde başlamıştı.. Pek i ç açıcı değildi Mustafa'mn çocukluk anı­ lan .. İlk başta arkadaşlarıyla çeşitli oyunlar oynu­ yor, eğleniyordu ama, aklı enneğe başlar başlamaz, ,


40

KiRiM FACiASI

yakın arkadaşının bile kendisine tuhaf gözle bak­ tığını sezinlemişti . . . Sonra bir türlü anlamıyordu? Niçin köy sınırlarından dışarıya çıkamıyordu. Babası ve annesi Küçük Mustafa'nın köy sının dışı­ na çıkmasını sıkı sıkıya yasaklamışlar, «Sonra de­ mişlerdi, askerler seni bum diye vurup öldürürler! ,. İyi ama, bütün arkadaşları sık sık kasabaya iniyorlardı.

en

,

du.

Oysa o, köy sınırından dışarıya bile çıkamıyor-

Niçindi bunlar? Bu yasakları kim , niçin koymuştu?. Mustafa Cemiloğlu'nun bu soruların cevabını bulması için aradan daha uzun yılların geçmesi ikti­ za edecekti. Küçük Mustafa Cemiloğlu'nun çocukluk yılla­ rında doğru dürüst bir oyuncağı bile olamadı. Mustafa CemiloQ:lu, dilediğince gezip eğlenemedi. Mustafa Ccmiloğlu, dilediğince, doyuncaya ka­ dar yiyemedi. Mustafa Cemiloğlu, Rusların bütün Kırımlı Türkler için hazırladığı merhametsiz senaryo gere­ ğince yaşamaya mahkum edilmişti. ..-

OKUL YILLARI

Cemiloğlu'nun okul sıralarında kendisine ilk öğ­ retilen bilgiler, mensup olduğu ırkı aşağılayıcı, kö­ tüleyici şeylerdi. Ne diyordu, okuldaki Rus öğretmen? - Kırım Türkleri yüzyıllar boyunca haydutluk yapmıştır!.


ve

MUSTAFA

CEMİLOGLU

41

- Kının Türkleri İldnci Dünya Savaşında Al­ manlarla işbirliği yapmıştır!. - Kının Türkleri vatan hainidir! .. - İşte bu yüzden yurtlarından buralara sürülmüşlerdir!. Oysa, evde .ana-babasının, diğer Kınmlı Türkle­ rin anlattıkları, okulda Rus öğretmeninin anlattıkla­ rının tamamen zıddıydı: - Kırım Türklerinin yüzyıllar boyu süren şe­ refli bir tarihi vardı!.. - Kırımlı Türkler vatan haini değillerdi. - Kırımlı Türkler İkinci- Dünya Savaşında Almanlarla işbirliği yapmamış, hürriyet mücadelesi yapmış, bu }iizclen kah Almanlarla kah Ruslarla amansızca savaşmıştı. - Kının Türkleri değil haydutluk yapmak, ara­ larında nice münevver, sanatçı, bilgin, politikacı, as­ ker bulunan yüce bir Türk topluluğuydu. - Kının Türklerinin sürgün edilmeleri, bir «Ceza» değil, bu topluluğu tarih sahnesinden silmek için başvurulan alçakça bir jenosit hareketiydi. Okuma-yazması arttıkça, dünya işlerini dah::ı bir anlamağa başladıkça Mustafa Ccmiloğlu anladı ki Ruslar yalan, ana-babası ve öteki Kırımlı Türkler «Doğru»yu söylemektedir. Evet, Ruslar «Yalan » söylüyorlardı . . . Hem de katmerlisinden. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliğinde yaşayan ikiyüze yakın ırkın üzerine «Rus­ lar» tam bir hegemonya kurmuşlar, komünizmi zor­ la uygularken vaadctti kleri «Milietlerin eşitliği» söz · de prensibini göz göre göre ayaklar altına �lırken, utanıp arlanmadan « Sovy ct kr Birliğindeki bütün ·

F.: 3


42

KiRiM FACiASI

halklar eşit ve hürdür» propagandasını yürütmeğe çalışmışlardır. Oysa Mustafa Cemiloğlu kütüphanelere kapa­ nıp , Stalin rejiminin güdümlü kitaplarının bile giz­ leyemediği bazı gerçekleri kendi kendine bulup or­ taya çıkartmakta gecikmedi. Ruslar, bütün Sovyetler Birliği hudutları içinde devletin has evlatları idi. Başta Türkler olmak üze­ re öteki bütün milletler ise üvey evlat idi. Ruslar bi­ rinci sınıf vatandaştı, geri kalanların tümü ise ikinci sınıf vatand.'.l ş. Rus toplumu, bütün Sovyetler Bir­ liğinin Milli gelirinden en büyük arslan payını içc­ derken, diğer milletlere milli gelirden dağıtılanlar sadaka kabilinden şeylerdi. Yatırımların en büyü­ ğü Rus Sosyalist Cumhuriyetine yapılıyor, diğeı Cumhuriyetler ise daima ikinci, üçüncü planda kalı­ yordu. Mesela, sürgün yeri olarak niçin Viladivostok civarları, Sibirya içleri, Omsk, Tomks gibi Orta Asya kentleri seçilmişti de Moskova, Leningrad, Kiev se­ çilmemişti ? Seçilemezdi . . . Zira, ikincilerin hapishaneleri bile birincilerinkine oranla imtiyazlı idi. Komünist rejim, sınıflar arasındaki imtiyaz farklarını kaldı­ racağım derken, mahpushaneler, esir kampları ara­ sında bile imtiyazlı sınıflar türetmişti. Mustafa Cemiloğlu'nun aklını kurcalayan bir husus da dil meselesiydi. Ana dili Türkçe idi. Evde, anası ve babasıyla, Türk olan konu komşula­ rıyla hep Türkçe konuşuyordu. Oysa, okuld.::ı iş de­ ğişmişti. Rusça eğitim görüyorlardı. Sovyet!er Bir­ liğinde yaşayan milyonlarca Türk'e zorla Rusça eği­ tim vaptırılıyor, Türkler tarihlerinden, gelenek ve gön!neklerinden , dillerinden , öz benliklerinden hat­ ta dinlerinden koparılmak isteniyordu.


ve

MUSTAFA

CEMILOÔLU

43

Camilerin çoğu kapatılmış, din hocalan aşağ;­ lık işlere yerleştirilmişti. Açık bırakılan tek tük ca ­ milere gidenlerle de Stalin devrinde açıktan acıi'h alay edildiği gibi, bunlar « Rejim düşmanı » kabul ediliyorlardı. KENDİ KADERLERİNE TERKEDİLMİŞLERDİ

Bir husus daha vardı: Cemiloğlu gibi binlerce Kırımlı Türk sürgün edildikleri yerlerde kendi b­ derlerine terkedilmişlerdi. Katı ve acımasız bir re­ jim altındaydıl.ar. Yaşamak için zorunlu olan en ba­ sit ihtiyaçları; ev, tarım aletleri, yiyecek ve benzeri şeyleri tedariklerinde y.a lnız ve yardımcısızdılar. Kırım Türkleri sürgün yerlerinden hiçbir su­ rette aynlamıyorlardı. İstedikleri bir başka köy ya da kasab.rtya yerleşemiyorlardı. Kanun, bunu ya­ saklamıştı. Cemiloğlu, daha çok ufakken annesinjn ve ba­ basının kendisine sıkı sıkıya tenbihledikleri o «Ya­ sak sınır»ın anlamını şimdilerde çok daha iyi anlı­ vordu. Zir:ı, en yakın arkadaşlarından biri köy sını­ rından izin kağıdı olmadan çıkmağa teşebbüs ettiği için Kızıl Muhafızlar tarafından vurularak öldürül­ müştü. Mustafa Cemiloğlu bu cinayeti ölünceye kadar unutamay.acaktı. KİTAP KİTAP KİTAP VE KULAK GAZETESİ

Artık Mustafa Cemiloğlu kendisini tamamen okumaya yazmaya vermişti. Okul kitapları ile ye­ tinmiyor, eline ne geçerse yutarcasına okuyordu . . . Ama, birçok gerçekleri de «Kulak Gazetesi»nden öğ-


44

KIRIM FACiASI

rendi. Komünist rejimin hoşlanmadığı hususların kulaktan kulağa aktarılmasına bu ad takılmıştı. AHMET HAN SULTAN

Ahmet Han Sultan'ın hikayesini de Mustafa Ce­ miloğlu « Kulak Gazetesi»nden öğrenmişti. Şöyle idi Ahmet Han Sultan'ın hikayesi : Ahmet Han Sultan, İkinci Dünya Savaşı sıra­ sında birçok kahramanlıklarda bulunmuş Kırım Türklerinden bir hava subayı idi. « Çifte Siyus» kah­ ramanlık madalyası bile almış, « Halk Kphr.amam >' ilan edilmiş adı radyolardan duyurulmuş, Kızıl Yıl­ dız ve Pravda gazetelerinde olsun, öteki birçok ma­ halli gazetelerde olsun hakkında sütun sütun yazı· lar yayınlanmış, boy boy fotoğrafları basılmıştı. . . Ama sonra ne olmuştu? Sırf Kırımlı bir Türk olduğu için, vaktiyle «Halk Kahramanı » ilan edilen, madalyalarla mükafatlan­ dırılan Ahmet Han Sultan, sürgünden kurtulama · mış. Ahmet Han Sultan'ın bütün malları müsadere edilmiş, madalyaları geri alınmış ve kendisi de Özbe­ kistan'da bilinmeyen bir yere sürgüne gönderilmiş­

ti. Mustafa Cemiloğlu'nun dikkatini çekenlerden biri de Sovyet yöneticilerinin daha çok Kırımlı mü­ nevverlerle uğraşmaları idi. Sürgünde en çok Kırımlı münevverler eziyet görüyorlardı. Tutuklananlar münevverlerdi. Siyasi polisin takip ettiği münevverlerdi. İşkence görenler münevverlerdi. Hapse atılanlar münevverlerdi.


ve

MUSTAFA

CEMİLOGLU

45

Öldürülenler münevverlerdi. Ruslar, düşünen insan istemiyorlardı. Bu sebepten dolayı onların münevverleri boy hedefi almalarını normal karşılamak gerekiyordu. Zira Kırım'ın özgürlük bayrağını daima bir münev­ ver elinde taşıyor, hürriyet mücadelesinin, ana yur­ da dönme mücadelesinin öncülüğünü daima bir mü­ nevver, daima bir « Okumuş» Kırımlı Türk yapıyor­ du. BİR LİSTE

Bir gece evindeki odasında lambanın sönük zi­ yasına bakarak Kırımlı Mustafa Cerniloğlu elindeki listeyi hafızasına nakşedercesine tane tane ve dik­ katle okudu. Bu liste Ruslar tarafından katledilen Kırımlı Türk münevverlerinin listesiydi ve aynen şöyleydi: «Hamdi Giraybay ( Şair ), Bekir Çobanzade ( Prof. Türkolog, şair ve yaz.ar ) Hasan Sabri Ayvaz ( Prof. Şair, gazeteci ve yazar)

Osman Akçoraklı ( Tarihçi, Müze yöneticisi, Ar­ keolog ) Abdülhakim Hilmi ( Tarihçi) İsmail Liman ( Arap Dili ve Edebiyatı Profesörü, yaz.ar )

Habibullah Odaba.5 ( Prof. Yönetici) Mahmut Ömer ( Doktor ) Mahmut Rıfat ( Din Hocası) Emir Musa ( Fizikçi ) » Cemiloğlu listeyi yırtıp yaktı. Ezberleyeceğini ezberlemişti, yarın bir arkadaşına aynen anlatabi­ lirdi.


46

KIRIM FACIASI

Tarih 28 Nisan 1956 . . . Mustafa Cemil?ğlu bu tarihte 1 3 yaşını bitirmiş 14 yaşını sürmektedir. Bıyıklan yeni terlemeğe baş­ lamış bir delikanlı namzedidir o . . . Tahsilini sürdürmeğe ç.alışırken bir yandan da ufak tefek işler yaparak ailesinin geçimine katkıda bulunmağa gayret göstermektedir. İşte aynı gün, yani 28 Nisan 1956 günü Mosko­ va'da toplanan Sovyet Yüksek Şurası özel bir karar­ name çıkarttı. Bu kararname sürgündeki Sovyet vatandaşlan ile ilgiliydi ve ana hatlarıyla şu iki hük­ mü ihtiva ediyordu: «1 Belirli bir şahıs veya bir kuruluşun üye­ lerf ve onların aileleri, devlet tarafından müsadere edilen menkul veya gayrimenkul malları hakkında bir talepte bulunamazlar. 2 Bu şahıslar, sürüldükleri yerlerden, tek· rar geriye ( vatanlanna) dönme hakkına sahip de­ ğillerdir.» 28 Nisan kararnamesi sürgündekilerin bütün ümi tlerini de söndürmüş oluyordu. -

-

GERÇEKLER BİR BİR AYD1NLA.NIYOR

Yaşı i lerledikçe ve aklı erdikçe Mustafa Cemil· oğlu, gerçekleri ve içinde bulunduğu durumu bütün aydınlığı ile anlamağa başladı. Kırım Türkleri Al manlarla işbirliği yapmakla suçlanıyordu. Oysa, okuduklarından ve işittiklerin· den Cemiloğlu öğrenmişti ki, Almanlarla işbirliği yapanlar sadece Kının Türkleri ve sürülen diğer mil· !etlere mensup topluluklar değildi. Almanları, Uk­ raynalılar, Beloruslar savaş sırasında bando mızı


ve

MUSTAFA

CEMİLOGLU

47

kılarla karşılamış onlara bir kurtarıcı gözüyle bak­ mışlardı. Vlasov ordusunda bolşevikler aleyhine çar­ pışan onbinlerce Rus, Alman fabrikalarında ise gö­ nüllü olarak çalışan gene onbinlerce Rus vardı. Mustafa Cemiloğlu bütün bunları bizzat Sovyet yöneticileri tarafından yazdırtılan tarih kitapların­ dan okuyup öğrenmişti. Niçin onları ve ailelerini de Sibiryalara gön­ dermemişlerdi? Bu soru, ilelebet cevapsız kalmağa mahkum bir soruydu. Üstelik de bu sorunun cevabını Moskova yöne­ ticileri gayet iyi bir şekilde bilmekteydiler. Tutar­ sız bir iddia ile Kının Türklerinin baştan başa sü r­ gün edilmeleri, onların sistematik bir şekilde irnh:ı ya da Ruslaştırma siyasetinin son perdesiydi. Krem­ li'nin gerçek amacı Kırım'ı Türk unsurundan tama­ men temizlemek bu rnünbit toprakları Sovyetler Birliğinin bir Rus eyaleti haline getirmekti. DAHA KORKUNÇ BİR SUÇ

Genç Mustafa Cemiloğlu'nun dimağı şöyle dü­ şünüyordu artık : Biz Kırım Türkleri suç dahi işlemiş olsak, buna ceza olarak jenosid ( toplu imha) daha büyük ve kor­ kunç bir suç teşkil etmektedir. Hiç şüphesiz bütün bunlar bir millet aleyhine müteveccih ve bu millet­ leri imhaya matuf tedbirlerdir. Bu tedbirlerin cez:ı yahut devlet emniyeti tedbirleri şeklinde karnufk edilmesi katiyyen bu hareketlerin cinai mahiyetini değiştirmez. Bu kabil milli gruplar, hiçbir zam:m gerçek bir tehlike teşkil edemez ve bu yüzden de umumi bir suçla suçlandırılamaz.


48

KIRIM FACİASI

Herşeyden önce sürülenlerin çoğu kadınlar, ço­ cuklar ve yaşlılardı. Erkekler, ya Kızıl Ordu'da ya da Alman s.a flannda çarpışıyorlardı. Almanlar safın­ da çarpışanlar, savaşta Almanlarla birlikte zaten Kı­ rım'ı terketmişlerdi. Geride savunmasız ve gerçek­ ten hiçbir suçu, günahı olmayan grup kalmıştı. Sta­ lin'in bunları bilmemesi imkansızdı. O halde diye düşünüyordu Mustafa Cemiloğlu, kendilerinin yani Kırımlı Rumların toptan imhası­ nı Stalin kafasına koymuştu . . . İşler o kadar garipti ki, küçük Cemiloğlu bir gün okul kütüphanesinde eski gazete kolleksiyonlarını karıştırırken şu acaip gerçekleri de öğrendi: Başta Kırım Merkezi İcra Komitesi Başkanı Menlibari Abdülcelil Hayrullah olm.ak üzere, Türk­ çe Alman aleyhtarı beyanname ve gazeteler yayın­ layan elli kadar faal komünist gazeteci ve yazar da diğer Kırımlı Türkler gibi sürgüne gönderilmişlerdi. Üstelik Sovyet Ordusunda ve Kızıl Çetelerd� ç::ı.rpışmış Kırım Türklerinin isimleri ve hayat hi­ kayeleri halen Taşkent'te yayınlanrnağa devam eden Lenin Bayrağı adlı gazetede sık sık görülüyordu. Dr. EDİGE KIRIMAL

Mustafa Cemiloğlu bir gün aynı gazetede Dr. Edige Kınmal'ın yazısını okudu, ezberlercesine oku­ du. Şöyle diyordu o yazıda Dr. Kırıma!: «Onbirinci Hassa Tank Tümeni subaylarından yüzbaşı Nazım Dernirkaya, Polonya'ya kadar bütün savaş sahasını katetmiş ve 13 nişan ve madalya ile taltif edilmiştir. Halen Kının dışında yaşamaktadır. Stalingrad'tan Tuna ve Oder nehirlerine kadar "bü· tün cephelerde bulunmuş ve yedi nişan almış olan


ve

MUSTAFA

CEMİLOGLU

49

Yedinci Çapayef Tümeni 1 05 . Alay makinalı Tabur Kumandanı Server Emirali, bugün Özbekistan'ın Andijan şehrinde sürgün bulunmaktadır. Macaristan'a kadar bütün savaşlara katılmış olan 48. Tank Tümeni subaylarından binbaşı Ab­ dürreşit Kurtveli, Kırım ve Novorosisk'te Sovyet deniz çıkartma birliklerine kılavuzluk etmiş olan «Cesur kaşif» lakaplı denizeri Şakir Gayanoğlu ile birlikte bugün Özbekistan kolhozlarından birinde işçi olar.ak çalışmaktadır. ÇAVUŞ ABDULLAH VE YARBAY HALİL

Mareşal Jukov'un başkumandanlığında Berlin savaşlarına katılarak yedi madalya almış olan ça­ vuş Abdullah Settar, Zırhlı Birlik Tabur Komutam Yarbay Halil Çalbaş, şimdi Ukrayna'nın Herzon şeh­ rinde sürgün olarak yaşamaktadırlar. Akyar ve Stalingrad cephelerinde savaşarak birçok defalar taltif edilen ve bugün Özbekistan'ın Çirçik şehrinde yaşayan topçu eri Bekir Baybek, Kı­ rım ve Kafkasy.a'nın istihbarat işlerinde çalışarak yedi nişan alan ve bugün Özbekistan'ın Yanıyer ına· hallinde yaşayan Teğmen Osman Lernanoğlu, Visla Nehri muharebeleri kahramanı 1 57. M.a kinalı Alay Komutanı Cafer Kemal yedi madalya kazanmıştır. Cesaretinden dolayı mükafatlandırılan Teğmen Bat­ tal Mehmet bugün Semerkant't a bir garajda çalış­ maktadır. TEGMEN EBUZER EMİRoGLU

Oder nehri ve Berlin'e kadar bütün savaş yo­ lunu katederek cesaretinden dolayı defalarca mü-


50

KIRIM FACİASI

kafatlandırılan Teğmen Ebuzer Emiroğlu, Reichstag duvarlarına kendi eliyle «Teslim olmayan düşman imha edilin> ibaresini yazan bugün Sibirya'da sür­ gün hayatı yaşamaktadırlar. . . » Mustafa Cemiloğlu Dr. Kınmal'ın yazısını yu­ tarcasına okumağa devam ediyordu: « 1943-1944 yıllarında Kırım'da ve Kafkasya 'da Alman ordusunun cephe gerisinden 8 1 radyogram göndermiş ve yüksek mükafatlar almış olan kadın istihbaratçı Halime Adenan, s.avaş sıralarında bir­ çok kişinin canını kurtaran ve bugün Azerbeycan' da sürgün yaşayan kan nakli sahasında ileri gelen ilim adamlarından Dr. Bilal Hasan, halen Leningrad'da ikamete mecbur tutulan Kırımlı tanınmış şair Rıza Halid, Berlin'in zaptına katılmış olan Binbaşı Nuri Celil ile Teğmen· Bekir Musleddin, 1 930'ların ileri gelen şairlerinden Halil Irgat Kadir ( Kösinberg sa­ vaşlarında h�yatını kaybetmiştir) ve daha birçok tanınmış Kırımlı Türk, İkinci Dünya Savaşında de­ ğil Almanlarla işbirliği yapmak, Sovyetler'e sonuna kadar sadık kalmışlardı. » Mustafa Ccmiloğlu bir .an durdu. « Sadık kalmışlardı . . » Peki, sadık kalmadıkla­ rı halde niçin sürgün ile cczalandırılıyorlardı ? Mustafa, Lenin Bayrağı gazetesindeki ilgi kici maka.leyi okumasını sürdürdü:

çe­

KAHRAMAN BİNBAŞI OSMAN CAFER «203 . Piyade Tümeni, 610. Alay

subaylarından büyük nişanlar almış Binbaşı Osman Cafer, Lugan Bölgesinde «Kahramanca ölmüştür». Onun resmi, bugün mahalli müzede bulunmaktadır. İşte bu kah-


ve

MUSTAFA

CEMİLOGLU

51

raman subayın bütün aile efradı Sibirya'da bilin­ meyen bir yerde sürgündedir. Bir Kırımlı Türk operatörünün ismi 1 0.000 Sovyet askerinin kurtuluşu ile, Sovyet ordusunda gönüllü olarak hizmet eden Nuriye Zekeriya'nın is­ ' mi de, katıldığı birliğin Kırım'dan Berlin'e ka­ dar yürüyüşü ile ilgilidir. Bugün ne operatörün ne de Nuriye Zekeriya'nın nerede olduğu bilinmemek­ tedir.» ARAŞTIRMALAR

İLERLİYOR

Yıllar ilerledikçe, Mustafa Cemiloğlu'nun Kı­ rımlı Türklerin İkinci Dünya Savaşı sırasındaki fa­ aliyetleriyle ilgili araştırmaları da ilerledi. Ve Mus­ tafa Cemiloğlu şu .açık gerçeği de öğrendi: Kırım Türkleri aynı zamanda 1 941-1944 yıllarında Alman­ lar'a karşı çete ve yeraltı savaşlarına da katılmış1.ardı. Sovyet basını ve literatürü uzun yıllar süren bir suskunluk ve inkardan hatta iftiralardan sonra bu hususta açıklamalarda bulunmayı artık mahzurlu saymıyordu. Nasıl sayardı? CEMİLoGLU'NUN di:

NOTLARI

Ccmiloğlu'nun notlarından bir bölümü şöyley-

«Bugün Poltava şehrinde yaşayan Dr. Hasan Aşir, Kırım'ın Kerç Yanmadası'nın Hacı Muşkay katakombl.annda faaliyet gösteren komandoların reisi ve bir kahraman olarak bilinmektedir.» « Sovyet yazarlarından Lev Kissil ile Maks Pal-


52

KIRIM FACiASI

yanovski, çeteci Dr. Aşir'in tipini eserlerinde can­ landırmışlardır.» «Dikkate şayan bir noktadır ki, Kırım Türk çe­ tecilerine nişan dağıtımı son zamanlara kadar devam etmiştir. Mesela eski Topçu Kumandanı İlyas Ka­ dir'e «Belorusya ormanlarında çeteciler safında mücadele ettiği için «Nişan» verilmiştir. » «Kırımlı Türk yazarlardan E. Muzaffer, sivil sa­ vaş yıllannda, 27. Sovyet Kafkas Tümeni saflarında savaşan ve İkinci Dünya Savaşı sırasınd a 1942'de Sovyet çetecileri saflarında iken can veren Kırımlı Türk ihtilalcilerinden Yakup Tarhan hakkında ay­ rıntılı bilgiler yayınlamaktadır. E . Muzaffer'in tes­ pit ettiğine göre, Yakup Tarhan'a gö�terdiği kahra­ manca hareketlerden ötürü eski bir Türk köyünün adı Yakup Tarhan olarak değiştirilecekti. Gelgele­ lim, savaştan sonra bu köye Rusça bir ad verilmiş­ tir: Dozornoye! » «Kınm'ın korkusuz kadın çetecisi Havva Müs­ lim, halen Suhum şehrinde bir sürgün hayatı yaşa­ makta ve geçimini güçlükle sağlayabilmektedir.» Artık, Kınm'da tek bir Türk kalmamıştı ki! Kının Türkleri'nin İkinci Dünya Savaşı sıra­ sındaki faaliyetlerini Mustafa Cemiloğlu bir deftere not etmeğe başladı. İşte bu notlar, ileride Musta­ fa Cemiloğlu'nun başına işler açacak, onun Sibirya zindanlannda devam edecek olan trajik hayatına yön verecektir. Mustafa Cemiloğlu'nun notları şöyle devam ediyor: ALMAN HAPİSHANELERİNDE CAN VERENLER

« Sovyet basınında son zamanlarda, savaş

yıl-


ve

MUSTAFA

CEMİLOÔLU

53

larında Alman askeri hapishanelerinde ve toplama kamplarında can veren erkek ve kadın Kırım Türk çetecilerinin isimleri gittikçe daha fazla anılmağa başladı. Bu kadınlardan Esma Bekir, Nuriye Dev­ let, Zeynep ve Zahide Halil kardeşler ve birçokla­ rının isimleri, İbrahim Bosna, Tahir Süleyman, Se­ yit, Veli Arif, Emir Ahmet, Seyit Ahmet, Mustafa Sa­ ran, Öğretmen Hüseyin Ramazan, Ahmet Mustafa gibi tanınmış çetecilerin yanısıra birçok kişinin da­ ha Kırım toprakları üzerindeki İkinci Dünya Sa­ vaşı tarihine gireceklerine şüphe yoktur.» « Şu hususu dikkatle kaydetmek gerek : Resmen Özbeki stan Komünist Partisi Merkez Komitesi Yüksek Şurası ve Bakanlar Kurulunun organı olan, aslında ise Kırım Türkleri tarafından idare edilerek bizim kendi Kının Türk lehçesiyle yayınlanan Lenin Bayrak gazetesinin yazı kurulu, « Hiçbir kimse unutulmadı, hiçbir şey unutulmadı » başlığı altında özel bir sütun açmıştır. Böylesine bir davranış birçok hakikatin gün ışığına çıkmasına ve benim yaşımda olan neslin hakikati anlamasına ve­ sile teşkil etmektedir. Bu sütunda devamlı olarak İkinci Dünya Savaşı'nın Kırım Türk kahramanları hakkında doğru bilgiler yayınlanmaktadır. Bu ga­ zetenin bir nüshasında Leningrad savunmasınd a. hayatını kaybeden deniz havacısı Nuri Nuftullahoğ� lu hakkında geniş bilgiler verilmektedir. Onun 78 yaşındaki babası ise, kaderin acı cilvesiyle Kırım'a dönmek hakkından yoksun bulunmakta ve sürgün hayatına Özbekistan'ın ücra bir köyünde devam et·. mektedir.» «Yine aynı gazetenin yazdığına göre, eserlerini Türkçe ve Rusça olmak üzere iki dilde yazan genç


54

KiRiM FACİASI

Türk yazarı Ennan Ali, Kırım'da 194l 'de Perekop şeridinin savunması sırasında Sovyet Birlikleri sa­ fırı.da « Kahramanca çarpışırken » hayatını kaybet­ miştir. İşte bu kahraman Ennan Ali'nin babası da şu anda Taşkent civarında sürgün bulunmaktadır.» Mustafa Cemiloğlu, notl.arını şu şekilde nokta­ lıyordu bir yerde: « Kının Türklerinin imha ve sürgün edilme­ leri, Stalin şahsiyetinin eseri ve Alman-Sovyet sa­ vaşı ile ilgili tesadüfi bir olay değil, Kremlin'in çok daha önce planlaştırılmış bir aksiyonudur. Başta Stalin olmak üzere, Moskov.a yöneticileri, sırf zu­ lüm ve intikam hırsıyle değil , aynı zamanda hayati önem taşıyan sınır bölgesinde itimat edilmeyen bir halk kitlesinin bulunmasına göz yumamayacakları için kitle halinde sürgün yapmışlardır. Sonuç ola· rak, Türklerin Kınm'dan topluca sürülmelerinin başlıca sebebi; sayıları itibariyle .az olan bu halkın arzettiği herhangi bir tehlikeden çok, Türk Kırım'ın t arih i mevcudiyetine son vermek isteğidir. Bu istek hiç şüphesiz, Kırım'ın Karadeniz'deki stratejik du­ rumu ile i lgili düşünceden ileri gelmekteydi. Nite­ kim , Kınm'ın Yalıboyu'nun siviller için yasak bölge o la rak ilan edilmes i , yukarıdaki gerçeği doğrula­ m,,::ı.ktadır. » BİR BATILI ARAŞTIRMACI

Mustafa Cemiloğlu, kütüphanelerde giriştiği ;oğtm araştırmal!!trı ilerletince Kırım Türklerinin Kültürü konusunda batılı araştırmacılardan M. :Joldstein'in şu yargılarını öğrendi: « Kının Türk halkı, şekil sanatlarının yüksek ve


ve

MUSTAFA

CEMILOGLU

55

orijinal kültürünü, mükemmel mimari eserlerle bir­ likte yaratmıştır. Kırım hanlarının dünyaca meşhur ve efsanelerle dolu Bahçes<}ray Sarayını hatırlama­ dan geçmek mümkün müdür? Sovyet bestecisi B .V. Asafyev'in Bahçesaray Çeşmesi adlı balesi, Mosko­ va'nın Bolşoy Tiyatrosu da dahil, çeşitli memleket­ lerin opera sahnelerinde büyük haşan ile oynanma· ya hala devam etmektedir. Sovyet devrine kada r sayısız esk i çok kıymetli Müslüman el yazmalarının ve tarihi kitapların muhafaza edildiği, motiflerle iş­ lenmiş fevkalade güzel Kırım camilerinin ahenkli orantıları insanı hayrette bırakmaktadır. Maddi kül­ türün bu değerl i anıtlarının kaderi bilinmemekte­ dir.» 1 18 İMZALI BİLDİRİ

Cemiloğlu araştırmalarında « Kırımlıların Rus dostları» imz'.llı 1 1 8 imzalı bir de bildiri ele geçirmiş· ti. 1 18 imzalı bildiride aynen şöyle deniliyordu: «Aradan geçen zaman içinde, Kınm'da eski sa­ kinleri hatırlatacak ne varsa, hepsi tahrip ediliyor. Evler yıktırılmış, Türk mezarlan tahrip edilerek sürdürülmüş, ölüler topraklanndan çıkarılarak çu­ kurlara doldurulmuş. Kırım lehçesi ile yazılan bü­ tün kitaplar, eserler, tarihi vesikalar, klasik kitap­ lar, hepsi yakılmış, bağlar ve bahçeler bakımsız bı­ rakılar.ak harap olmuş, Kırım tarihi sahtekarlıkta usta olan sözde tarihçilere yeniden yazdırılmıştır. Kırım'da eski kültür anıtlannın tahrip �dilmiş olmasına atalarımızın, ana-babalarımızın mezarla­ rının kirletilmiş ve yeryüzünden silinmiş olmasına kayıtsız kalmaya imkan var mı ?


56

KiRiM FACIASI

Kırım'ın ana ocaklarını unutmaya

imkan var

mı?

Kırım Türk milletinin imha edilmek istenişini nasıl unutabiliriz? Halkımızın tarihinin tahrif edilmesine, kültü­ rümüzün kalıntılarının bile yok edilme teşebbüsleri­ ne katlanmak mümkün müdür? » KORKUNÇ GERÇEKLER Cemiloğlu'nun öğrendiği gerçekler gerçekten korkunçtu: Bahçesaray'da, Akmesçit ve Gözleve'deki Kırım Türk mimari eserlerinin büyük bir kısmı ve Türk Kırım'ın diğer milli kültür anıtları, Kınm'ın Bol­ şevik hakimiyeti altında bulunduğu süre içinde tahrip edilmişti. Paha biçilmez birçok tarihi el yazması eserler ise Bolşevikler tarafından topluca yakılarak imha edilmişti. Üstelik, Kının Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyetinin ortadan kalkmasını takiben Sovyet yönetici ve ideologları uzun asırlar boyunca teşek­ kül etmiş olan kültürün merhametsizce hakkından gelme yolunu tuttular. Oysa, Kırım Türklerinin ta­ rihi de folkloru da daha Çarlık Rusyası zamanında çok taraflı bir araştırma konusu olmuştu. Komünist rejimin gelişiyle birlikte, özellikle 1944'ten sonra Kırım Türk kültürü tamamen imha edilmek isten­ miştir. Bunun örnekleri çoktur ve ortaya atılan asıl­ sız iddialar birbirini tekzip etmektedir. Mesela Bü­ yük Sovyet Ansiklopedisinin savaştan önceki bas· kısında Kının Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriye­ ti hakkında Mustafa Cemiloğlu şunları okumuştu: « Gerek konuları ve tarzlarının çeşitliliği ve ge-


ve

MUSTAFA

CEMİLOÔLU

57

rekse dil özellikleri bakımından sözlü Kının-Türk edebiyatı masalları, efsaneleri, halk türküleri ve ata­ lar sözleriyle fevkalade zengindir.» ·Ansiklopedi, şöyle devam ediyordu: « Kahramanlık destanı, Çor.abatır ve Edige gibi bahadırların yiğitlikleri hakkındaki menkibelerde sunulmuştur. Bu menkıbelerde milletin çıkarlarım savunan kahramanca hareketleri dile getirilmekte· dir. » Nitekim Puşkin, Mitskeviç gibi dünyaca meş­ hur Rus yazar, şair, besteci ve ressamlannın Kının Türklerini n kültürüne karşı gösterdikleri bü­ yük ilgi, yukarıdaki sözleri doğrular mahiyette idi. Yine aynı eserde Kının Hanlığı ve Kının Türkleri· nin eriştikleri yüksek medeniyet seviyesine ve Çar­ lık rejiminden çektikleri ıstıraplara geniş şekilde yer verilmişti. VE BÜYÜK SAHTEKARLIK

Mustafa Cemiloğlu, Büyük Sovyet Ansiklopedi­ sinin, savaştan sonraki baskısını okuyunca hayret­ ler içinde kaldı. Zira, ilk okuduğu şeylerden hemen hepsi bu baskıda ortadan kaldırılmıştı. Bu yeni bas­ kıdan anlaşılıyordu ki, Kırım Türklerinin aynı aki­ bcte uğrayan diğer halklarının mazisi kısa bir za· man içinde unutulmuştu. Ansiklopedide Kabartay Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyetinin 1936 se· nesinde kurulmuş olduğu yazılıydı. Bu, kocaman ve <le kuyruklu bir yalandı. Çünkü, Cumhuriyetin o zamanki adı Kabartay-Balkay idi. Yine aynı eserde Mustafa Cemiloğlu'nun gözünden kaçmayan bir hu· sus da, Kırım Türklerinin topyekün sürgün ve kat­ l iamı hakkında « Haklı göstermek» teşebbüsünde


58

KiRiM FACiASI

dahi bulunulrnarnasıydı. Diğer yandan, Kının Türk­ leri akıncı ve barbar bir millet olarak tanıtılmış ve birinci baskıdaki methedici bölümler tamamen kal­ dırılmıştı. Üstelik, ikinci baskıda Kırım'ın çok eski­ den beri Rusya'ya ait olduğu iddia ediliyordu. Kı­ nın Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nden, sanki bu cumhuriyet hiç kurulmamış gibi tek satır bahsedilmiyordu. Eski haritalarda bile, bu cumhu­ riyetin sınırları gösterilmemişti. Oysa ki ilk baskı­ da bu sınırlar belirgin olarak gösterilmiş bulunu­ yordu. Anlamıştı Cemiloğlu, Ruslar «Tarih ilmi»ni bi­ le göz göre göre tahrif etmekten çekinmiyorlardı. Mustafa Cemiloğlu'nun Kırım Kültürü konu­ sunda rusların davranışıyla ilgili olarak vardığı hü­ küm şöyleydi: Kırım Türklerinin, sovyet siyaset ve ilim adam­ ları tarafından imhaya mahkum edilen birkaç asır­ lık maddi ve manevi kültürünün akıbeti büyük b i r endişe uyandırmaktadır. « Yasak » veya «Gizli» ev­ rak adı altında saklanan tarihi ve ilmi arşivler ede­ bi eserler çeşitli bahanelerle kilit altında bulundu­ rulmaktadır. Bütün bunlar Sovyetlerin sansür ek­ mesi prensibine göre uygulanmaktadır. Ayrıca k::ı.­ biliyetli Kırım Türk bestecileri tarafından meydana getirilen müzik eserleri de gün ışığına bilerek ve isteyerek çıkarılmamaktadır. Bu konuda orj inal bir örnek verilebilir: Dünya çapında isim yapmış bir müzisyen olan Moskovalı Orkestra şefi Aleksandr Va­ siliyeviç Gauk, kendi konser programına A. Spen­ diarov'un « Krimskiye Eskizi » bestesini de almağa karar veriyor. Her önde gelen orkestra şefinin ken­ di repertuvarını kendisinin tesbit etmesinden tab ii


ve

MUSTAFA

CEMİLOGLU

59

'

birşey olamaz. Gelgelelim, Sovyetler Birliğinde

iş değişir. Gauk, repertuvarının kontrolü ile meşgu.l ilgili Sovyet organları tarafından adamakıllı azar­ landığını, Batılı araştırmacılardan M. Goldstein'e bizzat kendisi anlatmıştır. Bu azarlanışa sebep de Spendiarov'un 1 903'lerde kaleme aldığı « Krimskiye Eskizi » bestesinden başka birşey değildir. Goldste­ in bu konuda şunları söylüyor « Ve eğer Spendiarov hayatta olsaydı, onun Kırım Türkleri ve kültürü hu­ susundaki görülmemiş Sovyet Hümanizm ( ! ) ha­ reketini dehşet ve hiddetle suçlayacağı muhakkak­ tı. Sadece Spendiarov mu ? Leon Tolstoy, Anton Çchov, Maksim Gorki, Fe­ dor Şalyapin, İvan Ayvazov�ki ve diğer birçok Rus ve milletlerarası kültür yaratıcılarının bu görülme­ miş haksızlık karşısında isyan edecekleri muhak­ kaktı.» DÜZMECE KIRIM TARİHİ

Mustafa Cemiloğlu artık kesinlikle tesbit etmiş­ ti ki, Kırım tarihi sahtekarlıkta pek becerikli ve us­ ta olan bir tarihçiye yeniden yazdırılmıştır. Bir d� belge okumuştu Cemiloğlu . . . Bu belgeye göre, Ey­ lül 1 948'de Akmcsçit'te «Kırım Tarihi» konulu söz­ de bilimsel toplantıda, Sovyet tarihçisi P.N. Na­ <lisnki, sözde bilimsel bir tarzd a Sovyet Kırım'ın ta­ rihindeki meselelerin sebebini; « Kırım Türklerinin şuurlarında sağlam olarnk yerleşmiş bulunan ka­ ı� italizm kalıntıları ile» izah etmeğe gayret gösterdi . Oysa 192 1 - 1941 yıllarında Kırım'da vukubulan olayların objektif tahlili, bu sözde bilimsel mütala­ anın tamamen uydurma, tek yönlü ve üstelik de haksız olduğunu ortaya çıkartmaktadır.


60

KiRiM FACiASI

BİR KONFERANS BİR İTİRAF

Mustafa Cemiloğlu, çalışmaları sırasında 1 952 yılının Haziran ayında Kının, Moskova, Leningn�d bölgelerini temsil eden ilim adamlarının katıldık­ ları « Kırım Tarihinin bazı meseleleri» konulu kon­ feransta akademisyen B.D. Grekov'un konuşmasını ele geçirdi. Bu konuşma Sovyetlerin politikasırn bütün çirkinlik ve açıklığı ile ortay.a koyması bakı­ mından gerçek bir itiraftı. Grekov diyordu ki: « Sovyet tarihi ilmi yönden yeni baştan tetkiki gereken Kının tarih ve edebiyatında yanlış ve hata­ lı görüşler vardır. Kının, asırlardan beri Rusya'ya düşman bir çok devletlerin iştahasını celbeden bir hedef olduğundan, muhtelif memleketlerin burjuva ilim adamları, kendi hükümetlerinin siyasi prog­ ramlarına uyarak, kendilerinin istila planlarını hak ­ lı çıkartmak maksadıyla Kırım tarihini her fırsatta tahrif etmeye çalışıyorlardı. Rus tarih ilmi, Rus Sovyet ilim adamlarının elde ettikleri ve elde etme­ ğe uğraştıkları muvaffakiyetlere erişememekle be­ raber, daha ihtilalden evvel yabancı sahtekarlara karşı kaymağa gayret ediyorlardı .» Grekov'un dedikleri, Rus tarih ilmi için tam an­ lamıyla tarihi bir itiraftan başka birşey değildi. Onun söyledikleri, gerçek suçlunun hezeyan içerisindeyken bulunduğu itiraflara çok benzemek­ teydi. DELİ PETRO

Özellikle Deli Petro'dan sonra Kırım kimin iş­ tahasını celbetmemişti ki? Başta Sovyet Rusya olmak üzere bütün demir perde blokuna dahil ülkeler dışında acaba hangi


ve

MUSTAFA

CEMİLOGLU

61

rejim ve memleketlerde ilim adamları efendilerin­ den emir almaktadır? Bütün bu soruların cevabı açıktı, Mustafa Ce. miLoğlu'na göre: Sovyet Rusya'yı idare edenler, değil yabancı sahtekar ilim adamlarına karşı koymağa, kendi sahtekar ilim adamlarım yetiştirmeğe ve teşvik et-· meğe çalışıyorlardı. Grekov, « Sahtekarlar»ın isim ve eserlerini zik­ retmeden Rus olmayan tarihçileri, ilim ·açısından tamamen esassız olan bu saçma ithamı ve Kırım'ın mazisini, yalnız Rus tarih ilminin doğru aksettirmiş olduğu iddiası, objektif olmamakla beraber, aynı zamanda Sovyet tarih ilminin « Gerçek hedef ve maksadını» da su yüzüne çıkartmaktadır. SAHTEKAR. BİR KADIN BİLGİN

Sovyet Rusya'da, Cemiloğlu gördü ki, sahtekar bilginlerin arasında sadece erkekler değil, kadınlar da önemli bir yer işgal etmektedirler. Bunlardan bi­ risi de Vera Vetlina idi. Vetlina bir çok erkek mes­ lektaşına adeta taş çıkartarak sözde bilim yapmak­ ta, daha doğrusu bilimi tahrif etmekte ustanın us­ tası olmuştur. Vera, « Kırım Gezileri» adlı bir kitap kaleme almıştır. Eserin orjinalliği « Kırım Gezile­ ri» adım taşımasına rağmen, Kırım'ın bugünkü du­ rumu ile ilgili bilgileri içine alması gerekirken, ya­ zarın Kırım'ın tarihinden de söz etmeğe kalkışma­ sıdır. Vetlina sözkonusu kitabında, Kırım'ın asır­ lardan beri sahibi olan Kırım Türklerini . kötüle­ mekte, onları barbar bir ulus gibi göstermeğe kalF.: 4


62

KiRiM FA.ClASI

kışmakta ve hiçbir ilmi esasa dayanmadan Kınm'ın İslav memleketi olduğunu iddia etmekte ve İslav ırk ve medeniyetinin üstünlüğü propagandasını yap­ maktadır. Mustafa Cemiloğlu düşündü . . . Hani bütün insanlar kardeşti. . . Hani yeryüzünde « Irk » yoktu, ırklann üstün­ lüğü yoktu . . . O halde komünist bir yazar olan bayan Vera Vetlina niçin Slav ırkının üstünlüğü propagandasını yapıyordu? Niçin Türk ırkını küçümseyip kötülüyor hatta ona «Barbar» » diyerek hakaret etmeğe yelteniyor­ du? Böyle yapmakla, komünist yazar naziler ile ay­ nı paralele düşmüş olmuyor muydu? Evet . . . Komünistler, söyledikleri yalanlan ge­ ne kendileri tekzip ediyorlardı . . . Bu• onların, bir türlü kurtulamayacakları «açmazları» idi. Komünist kadın yazar Vera Vetlina « Kırım Ge­ zileri» adlı sözde ilmi kitabında, 1783'te Kınm'ın Katerina orduları tarafından istila edilmesi, Kının Türklerinin Kırım'dan topyekün sürülmeleri, Kı­ rım Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyetinin lağvı vakıalarını, tarihi bir haksızlığın düzeltilmesi ve adaletin tecellisi gibi mütalaa etmektedir. ' H angi adalet? Binlerce insanın canına ve malına malolan ada­ let mi? ACI TEBESSÜM

Mustafa Cemiloğlu aynı yazarın

Ukraynalılar

ı ç i n söylediklerini okuyunca dudaklarında acı bir te-


ve

MUSTAFA

CEMILOCLU

63

bessüm belirdi. Şöyle diyordu yazar: « Kırım'ın Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhu­ riyetine ilhak edilmesi olayı, Rus milletinin Ukray­ · na milletine karşı duyduğu ve beslediği derin bir sevginin ifadesidir.» Kim, kimin malını kime veriyordu? Bu hareketin dayandığı manevi istinat duygu­ ları neydi ? İşte, yazar bütün bunları anlamamazlıktan ge­ liyordu. Kırım TürkleriP.e karşı işlenen bu cinayetleri adilfü·:e bir hareketmiş gibi göstermek gayretinde bul .�naıı Vera Vetlina'nın emperyalist ruhlu, şoven mizaçlı biri olduğu kendiliğinden ortaya çıkmıştı .. Milli hislerinin mahsülü olan fikirlerini gizlemeden �· çıklayaı ı Vetlir:a, kaynak esaslarının aranmasına !üzum bile görmemektedir. BİR COGRAFYA ATLASI

Sonunda, Mustafa Cemiloğlu Moskova' da

1 ''�C'

ydnıcia hısılmış bir atlas ele geçirdi. Atlasın oı i.i ;nal

ad : « Geografiçeskaya atlas SSSR» idi. Bu atla<:a gö­ Kı­ re Kı;·,m Muh tar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti nın eyaletine çevrildikten sonra, tüm milli azınlık­ lar da Kırım' cJ an sürülmüş ve bunların yerlerin� katıksız R u slar yerleştirilmiştir. 1 94 � yı!ına kadar Kırım'da mevcut ohm Yahu­ di, Alm.<1n, Bulgar, Ukrayna milli bölgeleri t<:1 maın(!n yokedilmiştir. Sovyet kaynaklarına göre Kırım'da iskan edilen Rus ahali, Moskova, Yaroslav, Kur�k. Rostov, Penza vilayetlerinden buraya getirilmiştir.


64

KIRIM FACiASI

İSİMLER

DEGİŞTİRİLİYOR

Coğrafya atlasında Cemiloğlu şunu da anlı­ yordu: Kırım' da bütün şehir, kasaba, nahiye ve köy­ lerin adları Rusçalaştırılmıştır. Üstelik, Kırım'a yeni iskan edilen bütün gayrı Türk unsurların tarımdan yeteri kadar anlamadıkla­ rı, kendi gazetelerinde bile ifade edilmektedir. Ye­ şil Kınm'ın yürekler acısı halini örnekler vererek açıklayan gazeteler, meşhur plajların, sırf umursa­ mazlık yüzünden, inşaatlara kum sağlamak ama­ cıyla tahrip edildiğini açık açık itiraf etmektedir­ ler. Özellikle 1946 tarihinden sonraki sayılarında ünlü Pravda kolleksiyonundaki gazete haberlerin­ de Kırım'da ziraatin çok gerilediği, binaların yı­ kılıp harap olduğu, bahçelerdeki meyve fiqan­ larının kurumaya başladığı, bağcılık ve tütün yet iş­ tiriciliğin ise artık tarihe karışmak üzere olduğu açık açık yazılmaktadır. İşte bu yazılardan bazıları: TEKİNSİZ KORULUK

« Ün hektarlık sahayı on yaşım geçkin bir ko­ ruluk kaplamaktadır. Bir zamanlar bakımlı olan bu korulukta bol miktarda meyve yetiştiriliyordu . Şimdi ise tam manasıyla metruk bir halde bırakıl­ mıştır. Gözleveliler artık bu koruya « Sahipsiz - te­ kinsiz koruluk» » adını · takmışlardır. Bu şekildeki harap koruluk şehirde ne yazık ki birkaç tanedir. Ne hazin bir durum, ne üzücü bir manzara. » Pravda bunları yazıyordu ama, buraların ger­ çek sahibinin Türkler olduğunu yazmayı unutuyor­ du. Pravda gazetesi bir haberinde ( Ekim ayı) nor·


ve

MUSTAFA

CEMİLOGLU

65

mal olarak mahsulün toplanmış olması gerektiği bir tarihte, Kırım'da mahsulün yarısının hala tar­ lalarda kaldığını bildirmişti. Aynı gazetenin belirt­ tiğine göre, komşu Ukrayna'nın Herzon , Zaporaj ve Odesa bölgelerinde dahi tarım alanındaki durum Kırım'ın aynıdır. Bu bakımdan Kının, herhangi bir istisna teşkil etmiyor. SANAYİ DE AYNI DURUMDA

Mustafa Cemiloğlu'nun tespit ettiklerine göre , bozukluk sadece tanın sahasında olmayıp sanay i sahasında da belirli bir şekilde görülmektedir. Ga · zeteler zaman zaman Kırım'da birçok fabrikalarda makinalardan ve teçhizattan layıkıyla faydalanıl­ madığını yazmaktadır. Ayrıca . iş saatlerinde büyük kayıplar olduğu da habere eklenmektedir. KIRIM KANALI NE OLDU?

Mustafa Cemiloğlu, Kırım Kanalı hakkında ise şunları öğrenmiştir: Uzun zamandan beri inşa halinde olan Kırım Kanalının ne zaman biteceğine dair hiçbir belirti yoktur. Sovyet hükürneti adı geçen kanalın inşaa­ tının hızlandırılması için, bunun komsomol yapısı, yani Kırım Komsomol Teşkilatının himayesinde ol­ duğunu ilan etmiştir. Ancak Kuzeu Kırım Kanalı i nşaatında çalıştırılan işçilerin kötü durumları, on·· !arın haklı şikayetleri ve homurtularına yol açmış­ tır. Bunun üzerine komsomol teşkilatı idarecileri inşaat mahallini ziyaret etmiş, ama, hiçbir tedbi!· almadan da geri dönmüşlerdir. Bu ziyaretten sonra komsomol idarecileri, üyelerin inşaat işçilerini sa­ dece azarlamakla yetindiklerini beyan etmişlerdir.


66

KiRiM FACİASI

Yapıda hiçbir şey değişmemiş ve işçiler kendi baş­ larına bırakılmışlardır. Bütün işler eskisi gibi de­ vam etmekte ve kanal inşaatı bir türlü bitirileme­ mektedir. KRUŞÇEV NERDE AZLEDİLDİ? Kınm'ın güney sahilleri baştanbaşa yazlık say­ fiye apartmanlarıyla dolmuştur. Bu sayfiye apart­ manları komünist rejimin imtiyazlı sınıflarına, öz evlatlanna tahsis edilmiştir. Nitekim, Kruşçev'in iktidardan indirilmesi, Kırım'daki sayfiye köşkünde dinlenirken olmuştur. GEZİ HAKKI Her yıl, Bulg.aristan, Romanya v.b. gibi demir­ perde ülkelerinde haşan kazanan işçilere, öğret­ menlere, komsomol üyelerine Sovyetler Birliğinde gezi hakkı verilmektedir. Ancak bunlardan hiçbiri Kınm'a girmeye muvaffak olamamışlardır. Bu tu­ ristlere Odesa'dan öteye geçme izni verilmemekte­ dir. Rus komünist rejimi niçin böyle yapmaktaydı? Kının kapalı bir hapishane miydi? Ruslar, Kınm'da cereyan eden hadiselerin dünya kamuoyu tarafından öğrenilmesinden niçin çekiniyorlardı? Bu ve bunlar gibi birçok sual genç Mustafa Ce· miloğlu'nun zihnini yıllar boyu kurcalayacaktı. Daha İkinci Dünya Savaşı devam edip gider· kcn, Ukrayn.a'nın anti-komünist milliyetçi liderle· ri, Berlin'de Dış ve Doğu Bakanlıkları nezdinde ça· lışmalarını sürdürüyorlardı. Ukrayna liderlerinin bütün çalışmalan, Kınm'ın Ukrayna milli sınırları


ve

MUSTAFA

CEMİLOGLU

67

jçine dahil edilebilmesi için gerekli izni koparabil­ mekten başka birşey değildi. Savaşın Almanya aley­ hine sona ermesi üzerine, bu çalışmalardan bir so­ nuç alınamadı. Cerniloğlu, savaş sırasında yayınlanan Sovyet gazetelerinin k<;>lleksiyonlarmdan bu gerçekleri öğ­ reniyordu. Dernek ha Rus, ha Alman .. İki grup da aynı şe­ yi, Yani Kınrn'ı Ukrayna'ya bağlamayı düşünüyor­ du . . . «MÜSAİT BİR YER»

Kolleksiyonda okuduklarına göre, Rus işgalin­ .den sonra Ukrayna'da milliyetçilik cereyanı devam etti. Ukrayna uzun bir müddet Sovyet Rusya sınır­ ları içerisinde bir çıban başı olarak kaldı. Ukray­ nalılar Kuruşçef'in deyimi ile Stalin'in gazabrn.­ dan sırf sayıca oldukça kalabalık oluşları ve ken­ dilerine Sovyet Rusya içerisinde «Müsait bir yer» bulunamayışı yüzünden mutlak bir sürgünden kur­ tulabildiler. 19 ŞUBAT 1954

TARİHLİ

KARARNAME

Halklar arasında birlik ve dayanışmayı sağla­ makla yükümlü Moskova yöneticileri, iki büyük et­ nik grubun, Rusların ve Ukraynalıların arasında « Dostluğu yeniden kurmak» için Ukrayna'ya Alman­ ların veremediği bir hediyeyi, Kırımı verdiler. Böy­ lece Sovyetler Birliği Yüksek Şura Prezidyurnunun, «Kının Eyaletinin RSFSR'den çıkarılarak Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti terkibine ithal edil­ mesi» hakkındaki 19 Şubat 1954 tarihli kararname-


68

KiRiM FACIASI

siyle Kırım, komşu Ukrayna Cumhuriyetine lanmış oldu.

bağ­

DEKLERASYON

Cafer Seyid Ahmet Kırımer'in 1956'da Münih'te Kı rım'ın Ukrayna'ya bağlanması konusunda yayın­ ladığı deklerasyonda şöyle deniliyordu: « Ortada inkar edilmez bir gerçek vardı. Uk­ rayna'nın Kırım üzerinde, Kırırn'ın ayn bir toprak bütünlüğüne sahip bulunması hesabiyle müstakil, Kırım'ın ayrı bir ekonomik bünyeye sahip olmas1 sebebiyle iktisadi, Kının Türklerinin Türk Kültü­ rüne sahip bulunmaları hesabiyle de kültürel hiç­ bir i l işkisı olmadığı gibi , tarihi herhangi bir hakkı da bulunmaması yüzünden, iddia edebilecek hiçbir ma­ kul hakkı mevcut değildi. » PROF. DR. REİNHART'IN FİKRİ

Bu konuda Prof. Dr. Reinhart ise şunları ya­ zıyordu: « Kınm'ın RSFSR'den ayrılarak Ukrayna'ya eklendiği zaman, Kırım halkının reyine müracaat edilmeğe lüzum bile hissedilmemiştir. Sovyet lider­ leri tarafından Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuri­ yetine takdim olunan « Kırım » hediyesinin ardında yatan gerçeklerin bilinmesi zorunludur. Sovyet liderlerinin Ukrayna'ya hediyesi sadece Kının da değildir. Moskova, milliyetçiliği ile temayüz eden bu büyük etnik gruba « Sus payı» olar.ak başlıca, Lvov ve onunla birlikte Polonya'dan gasbedilrniş binler­ ce kilometrekare genişliğinde topraklar, Romanya'­ dan alınan ve Chernovitsky Bölgesine dahil edilen Kuzey Bukovina, Transkarpatlar Eyaleti olarak da-


ve

MUSTAFA

CEMİLOGLU

69

hil edilen Çckoslovakya'nın Ruthenia Eyaleti he­ diye edilmiştir. Baştan başa Ruslarla iskan edilmiş olan Kırım Eyaletini Ukrayna Sovyet Sosyalist Cum­ huriyetine ithal etmek le, Sovyet Hükümeti, cürmünü Ukrayna'ya yüklemeğe çalışıyor. Ukrayna liderleri bu gerçekleri farketmişlerdir. Ve gerekli protestola­ n da yapmışlardır. Bu konuda 12 Mayıs 1 954 tari­ hinde Batı Almanya'da akdedilen « Ukrayna Milli Meclisi »nin üçüncü sosyal devresinin deklerasyonu, hariçteki Ukrayna kamuoyunun şuurlu kısmının bu tertibin manasını anlamış olduğunu doğrula­ maktadır. UKRAYNALILARIN DEKLERASYONU

Mustafa Cemiloğlu'nun bir Alman gazetesinde okuduğu deklerasyonda şöyle denilmekteydi: «Evvela K.ınm'ın mukadderatı hakkında karar vennek hakkı Moskova'ya değil, yalnız Kırım aha­ lisinin kendisine aittir. Kırımda cebri sürgünden evvel yaşayan bütün yerli ahalisinin ancak serbest ve hür iradesi Kırım'ın mukadderatı ve daha iyi istikbali hakkında karar verecektir. İkinci olarak, Kremlin'in kurnazlık ve sahtekarlığı şununla da be­ lirmiş oluyor ki, Moskova hükümeti Kının meselesi­ ni hallederken Kırun'dan cebren sürülmüş olan bir

kısım ahalinin yani Türklerin, tekrar dönmeleri

meselesini

vatanlarına

akıllannın ucuna bile

getir­

memİ!flen:lir.» SAYISIZ ÖRNEKLER

Mustafa Cemiloğlu, bu konuda sayısız örnek­ ler bulmuştu. Bunlardan bazıları şunlardı:


70

KIRIM FACiASI

« Kınm'a yerleştirilen yeni göçmenler Ukray­ na'nın Poltava-Tamopol, Çerginov, bölgelerinden gelmişlerdir.» «Sovyetlerin yayınladıkları istatistiklere göre, Sivastopol hariç ( Buranın niifusunun ezici çoğun­ luğu Ruslara aittir. Çünkü bölgenin askeri stratejik dununu hunu gerektirmektedir. ) 860.000 Rus'a kar­ şılık: ancak 276 hin Ukraynalı yaşamaktadır. Bun­ lardan hemen hemen yansı, kendi benliklerini ta­ mamen kaybederek Ruslaşmışlardır. Sivastopol da dahil, Kırım şehirlerindeki nüfus durumu Ukray­ nalılardan yana çok daha kötü bir manzara arzet· mektedir. Şehirlerde 578.000 Rus'a karşı, 82.000'1 Ruslaştırılmış, 143.000 Ukraynalı yaşamaktadır.•

«Dikkate değer bir noktadır ki, Kırım köyle· rinde dahi büyük çoğunluğu Ruslar teşkil etmek· te, buralarda 282.000 Rus'a karşılık 43.000, yani aşa· ğı yukan üçte biri Ruslaştırılmış ancak 124.000 Uk· raynalı bulunmaktadır. » « İstatistik rakamlarından bir kere daha, ko­ laylıkla anlaşılıyor ki, 1944'de Kınm'dan topyekün ' sürii lmüş olan Yerli Türk halkından boşalan yer· lere komşu Ukrayna'dan değil , Rus federasyonun· dan kitle halinde Rus göçmenleri yerleştirilmiştir.• «Nitekim, 1954'te Ukrayna'ya hediye edildikte11 sonra, Kınm'daki Ukrayna ahalisi artmamış Ye bunlar, eskiden olduğu gibi yerleşik halkın aııca• yüzde onhirini teşkil etmtşlerdir.• Bütün bu belgelerden sonra, bu « Hediye» nin arkasındaki asıl gizli maksadın, Moskova'nın Uk· rayna'yı kendisine daha sıkı bağlamak ve bu mem­ leketi Türk - İslam dünyasından gelebilecek heı türlü tenkit ve suçlamalara k arşı kalkan olarak kul·


ve

MUSTAFA

CEMİLOGLU

71

Ianmak istediği olduğu açık şekilde ortaya çıkıyor­ du. 1956 yılına kadar Kırım Türkleri, sürgün yerle­ rinde ikinci sınıf vatandaş olarak, bir çok haklar­ dan yoksun yaşadılar. 1956'da Moskova'da yapılan Sovyetler Birliği Komünist p.anisinin 20. Kongre­ si, Kırım Türklerinin hayatında bir dönüm nokta­ sı oldu. Bu kongrenin sadece Kırım Türkleri ıçın değil, sürülen diğer milletler ve hatta Sovyet esiri bütün Türk ve Rus dışındaki halklar için de önemi büyüktür. Mustafa Cemiloğlu, 20. Kongrenin zabıtlarını büyük bir dikkatle okudu ve neticede şöylesine bir muhakeme ile, içinde bulunulan durum hakkında hükme vardı: STALİN PUTU

YIKILIYOR

B.aşta Kının Türkleri olmak üzere, bir çok top­ lulukların imhasında birinci derecede rol oynayan Stalin, Sovyetler Birliği Komünist Partisinin 20. Kongresine kadar, memleketin birinci adamı olma­ ğa devam etmişti. Stalin'in ölümünden sonra ikti­ darı devralan ve parti üyeleri arasında «En cahih olarak temayüz eden Kruşçef'in «Büyük Şef»in yrr lundan ne kadar gideceği düşüncesi, bütün dünyayı meşgul ediyordu. Bütün düşünce, tereddüt ve varsayımlar 20. kongreye kadar devam etti. 14 Şubat 1956 da açılan Kongre, yirmi celseden sonra 25 Şubat 1956 tarihin­ de nihayete erdi. Resmi rapora göre, 1355 oy hak­ kına sahip ve 85 danışman delege, 6.800.000 asil par­ ti üyesini ve 450.000 aday üyeyi temsil ediyordu. Kongrede aynı zamanda 55 yabancı ülke komünist


72

KiRiM FACIASI

parti delegeleri de hazır bulundular. Daha Kongrenin başlarında «Bir takım deği­ şiklikler ve yenilikler» olacağı seziliyordu. İlk göze çarpan Stalin'in dev resminin kongre holünden kal­ dırılmış olmasıydı. Ne oluyordu ? Ülkeyi yıllar yılı boyunduruğu altında tutan, milyonlarca insanın ölümüne sebep olan, merha­ metsiz Stalin, gözden mi düşmüştü? Kruşçef, Kongre'yi, açış konuşmasında Stalin , Gottwald ve Tokuda'nın hatırası için üyeleri ve da­ vetlileri saygı duruşuna çağırdı. Böylelikle daha ön­ ce putlaştırılmış ol.an Stalin'in adı, bir Çekoslavak başbakanı ve adı Japonya dışında pek az kimse ta­ rafından duyulmuş bir parli lideriyle bir tutulmuş oluyordu. İ şin içinde «Bir şeyler» vardı. . . 20. Kongre'nin sonu yaklaşırken Kmşçev, ka­ palı kapılar arkasında meşhur «Gizli nutku»nu okudu. Bu nutukta Kruşçev, Stalin'in, özellikle iç meselelerdeki yanlış hareketlerini açıkça ortaya koymuş, idari kademedeki toptan tasfiyeleri ve şid­ detli polis metodlarını tenkit etmiştir. KRUŞÇEV'İN GİZLİ

NUTKU

Kruşçev, sonradan açıklan.an şöyle diyordu:

gizli

nutkunda

cSovyet Hükümetinin milliyetçilik politik.ası· na, Lenin'in prensiplerine aykırı bir çok korkunç hareket ve cinayetlerin müsebbibi Stalin'dir. Kitle halinde sürgün ederken, komünistler ve komsomol· lar dahil, hiç bir istisna gözetilmeden, milletlerin


ve

MUSTAFA

CEMİLOGLU

73

ana vatanlarından alınıp başka yerlere sevkedilme­ lerini kastediyorum .

L.,,._?, . ,

Bu sürgün ve sevk hareketleri, hiç bir askeri stratejik düşünce ile yapılmamıştır. Nitekim, bütün vatan müdafaa harbinin cereyan ettiği cephelerde Sovyet lehine çöküntüler başladığı sırada bile, bü­ tün Karaçaylann yaşamakta olduğu topraklardan sürülmeleri hakkında bir karar alınmış ve bu karar tatbik mevkilne konulmuştur. Bu sırada, 1943 Ara­ lığı sonlarında aynı akibet Kalmuk Cumhuriyetinin başına da geldi. 1944 Mart ayında bütün Çeçen İnguş halkı sürüldü. Cumhuriyetler ortadan kaldı­ nldı. 1944 Nisan'ında bütün Balkarlar, Kabardino Balkar Cumhuriyeti topraklanndan sürülüp Cum­ huriyetin adı Kabardino şekline tadil edildi. Ukray­ nahlar, bu akibetten ancak çok kalabalık oluşları ve onlan alacak yer bulunamayışı sayesinde kurtula­ bildller. Aksi halde aynı hal onların da başına gele­ cekti. (Gülüşmeler · ve salonda kımıldamalar ) . Ka­ dınlar, çocuklar, ihtiyarlar, komünistler ve komso­ mollar dahil, bütün milletleri, bir veya bir kaç kişi yüzünden sorumlu tutmak, kitle halinde eziyet et­ mek ıstırap ve sefalet çektirmek aklı başında her­ hangi bir kimsenin havsalasının alamayacağı bir şeydir. İşte Stalin bu suçu işlemiştir! » �

ŞİDDETLİ HÜCUM

Kruşçev, nutkunun bu kısmından sonra Sta­ lin'e hücumunu daha da şiddetlendirdi. Yeni lider, her şeyi göze almıştı. Böylece, hiç hata işlemeyen insanmış gibi, bütün komünistler tarafından « Büyük Şef» diye putlaştınlmış olan Stalin'i Kruşçev bir katil, marazi yalancı, Marksizm - Leninizm'i tahrif


74

KIRIM FACİASI

eden kişi diye ilan ediyordu. Kruşçev, belirli isim­ ler ve tarihler göstermek suretiyle ve çok ateşli bir üslupla Stalin'i, kitle tedhişçisi, bütün milleti sür­ gün eden, batın sayılır rakiplerine karşı sahte de­ liller düzenleyen ve kendisinin Tanrı olduğuna ina­ nan bir gurura sahip bir kimse diye ihtam etti. Şöyle diyordu Kruşçev: «Sovyet ekonomik ve askeri işçilerini, parti­ nin, kitle halindeki tevkifleri, memleketimize ve sosyalist gelişimine korkunç 7.ararlar icra etti.» «Stalin, bilgi vermek, ikna etmek ve halkla sağlam işbirliği yapmak suretiyle değil, kendi kana­ atine mutlak surette itaata icbar eder ve kendi fi­ kirlerini cebren veya hileyle kabul ettirirdi. Bu fikre muhalefet eden veya kendi görüşünün ve fikrinin doğru olduğunu ispat etmeğe çalışan kim olursa ol­ sun, kısaca manevi ve fikri imhaya mahkum edi­ lirdi.» Mustafa Cemiloğlu, bu .arada şunu farketmiş­ t i : Krusçev, Stalin tarafından gerçekleştirilen sür­ günlerin askeri maksat larla yapılmadığını iddia et­ mekle beraber, bazı gerçekleri de görmemezliğe geliyordu. Krusçev, sürgüne uğrayan halkları sayar­ ken, Kırım Türkleri ve Volga Almanları hakkında tek kelime dahi söylememişti. SAMİMİ DEGİLDİ

Krusçev'in bir çok acı gerçeği bu derece per­ vasızca itiraf etmesine rağmen, onun sam.imi oldu­ ğuna kesinlikle hüküm vermek güçtü. Bell i ki tek amacı, Stalin'i yıkmak, yapılan tüm hatalan onun sırtına yüklemek ve Sovyetler Birliğinde tek adam durumuna gelmekti.


ve

MUSTAFA

CEMİLOGLU

75

Gerçekten Kruşçev 2 1 . Kongre'ye partinin mü­ nakaşasız lideri olarak geldi. 20. Kongrede şiddetle hücum ettiği kişinin putlaştırılması prensibi, şim­ di onun için varitti. Kruşçev, partinin yeni teoris­ yeni olarak tanındı ki bu durum onu bütün tenkit­ lerin üstünde ve «Yanılmaz» hale getirdi. Kongrç sona erdiği zaman açık olarak anlaşılmıştı ki, Kong­ renin amacı resmen açıklandığı gibi yalnızca yed i yıllık planı onaylamak değil, Krusçev'i Sovyetler Birliğinin tek yöneticisi olarak taçlandırmaktı. Düşünüyordu Mustafa Cemiloğlu: Kırım Türk­ lerini Jenosite tabi tutarak onları yoketme suçunu bir tek Stalin'e yüklemek acaba doğru muydu? Ve bütün bu olaylardan sonra hatalı ve Stalin ile yar­ dakçılarının suçu olarak kabul edildiğine göre me­ sela hakiki Lenincilerin bu gerçeği kabul etmeleri gerekmez miydi ? Aynca Kruşçev Stalin'in yaptık­ larını sayıp dökmekle birlikte, Stalin'in bütün bu işleri yapmak için gerekli kuqret ve desteği nerden bulduğuna temas dahi etmemişti. Tek bir kişi «Sta­ linist cinayetler» selini işlerken , politbüro üyeleri neredeydiler? Mustafa Cemiloğlu, bütün bu soruların karşı­ lıksız kalmağa mahkum olduğunu iyice anlamış­ tı. . . Mustafa Cemiloğlu'nun Sovyetler Birliği Ko­ münist Partisinin 20. Kongresi hakkında düşündü­ ğü şunlardı: Bu kongre, Stalin putunun yıkılmasının bir sembolü haline gelmiş, yeni liderler Stalin'den dev­ ralınan sistemi değiştiren tedbirleri uygulamışlar V6 haklı çıkarmışlardır. Terör büsbütün kaldırılma­ makla birlikte tahfif edilmiş, devlet kontrolü ve eko-


76

KiRiM FACiASI

nomik kontrol merkeziyetçilikten bir dereceye ka­ dar kurtarılmış, idari baskı belirli sınırlar içerisin­ de azaltılmış, Stalin'in «Milliyetkr» politikası de­ ğiştirilmiş, yabancı memleketlere ve uluslararası sosyalizme karşı takındığı saldırgan tavır terkedil­ miştir. Bununla beraber Stalin'in dış politikasının mütecaviz, Kruşçev'inkinin barışsever olduğu iddi­ aları da yanlıştır. HEM BARIŞSEVER HEM MÜTECAVİZ

Kruşçev hem barışsever, hem de mütecavizdir. Ve gene Kruşçev komünizmi dünya yüzünde mu­ zaffer kılmak için Stalin'den z�rre kadar ayrılmaz. Birçok bilgi dallarında ve özellikle tabii ilimlerde objektif çalışma alanlan açılmış, ideolojik baskı azaltılmış ve bir dereceye kadar tenkit edebilme hürriyeti tanınmıştır. Kırım Türkleri için de « Politik Yerleşme Ka­ rarnamesi» kaldırılmış, bu halk, sadece Kırım dı­ şında « Pasaport» kanunları dahilinde, ülkenin he­ men her yerini gezebilmek hakkına kavlışmuştu. Ancak, şunu unutmamak gerekiyordu ki, 20. Kongrede sistem değiştirilmiş, fakat asla terkedilme­ miştir. Bununla beraber şimdi uygulanan sistem de Stalin'i muazzam cinayetlere sevkeden gergin­ likleri yaratan sistemin tamamen aynıdır. Dünya­ nın dünkünden farklı olmasına rağmen Stalin'in te­ mellerini attığı sistem el'an yürürlüktedir ve bazı yönleriyle eskisinden daha kudretli ve acımasızdır. BUZLAR ÇÖZÜLDÜ AMA

.•

Her ne kadar Kruşçev'in 20. Kongredeki nut­ kundan sonra rejimde dış görünüş itibariyle buz-


ve

MUSTAFA

CEMİLOÔLU

77

ların çözüldüğü intibamı veren yeni ve liberal bir hava esmeğe başlamışsa da, bu durum uzun süre­ ceğe benzememektedir. Böylesine bir gerçeği sezeme­ yenler, Knışçev'in böylesine bir nutkunun komü­ nist nizamda radikal değişmelere karar verilmeden söylenemeyeceğine inanıyorlardı. Ve hatta rejimin zamanla liberal bir demokrasiye dönüşeceğini hayal ediyorlardı. Kruşçev, cahil Stalincilere karşı cesu­ rane mücadele eden kahraman ve münevver bir kişi olarak tanıtılıyordu. Bu tamamen hayali bir düşün­ ce tarzı idi. $ talin politikası, gerek iç gerekse dış meselelerde zaten Malenkov zamanında değişikliğe uğramıştı. KruşÇev'in yaptığı ise sadece ölü diktatö­ rün sözle lanetlenmesinden ve siyasi muhaliflerine karşı işlediği suçları mahirane bir şekilde teşhir ederek istismar etmekten başka bir şey değildi. Kruşçev'in Rusya'ya demokrasiyi getirmek gibi bir fikri hiç bir zaman olmamıştı, olamazdı. Nitekim, bu konuda yorum yapanlara Kruşçev cevabını ken­ di .ağzından vermişti bile: « Komünizmi terkedece­ ğimizi ümit edenler, Karides ıslık çalıncaya kadar beklemeye mecbur olacaklardır.» Mustafa Cemiloğlu'na göre, Kruşçev'in söyle­ diklerine bakılırsa, bu sürgünlerden, istenilen ne­ tice alınmış değildir. Hatta bunlar, gerek o zaman, gerek şimdi tatbik edilmekte olan sisteme, milli azınlıkların asla intibak edemediklerine bir delil teşkil etmektedir. Kruşçev, cinayetleri takbih etmiş, l"akat sistemi değiştirmemiştir. Kruşçev'in cesaretli çıkışları, idareci durumda olan mutlu azınlığın pek hoşuna gitmemişti. Nitekim 2 Temmuz 1956 tarihli Pravda gazetesinde şu yazı dikkatleri çekiyordu: « İstihsal vasıtalarının kamu mülkiyetine, işçi sınıfı ile köylülerin ittifakına ve halkların dostlukla-


78

KIRIM FACiASI

rına dayanan sosyalist devletin tabiatını hiç bir « Şahsi» tesir değiştiremez.» Bu ve bunun gibi diğer tepkiler, Kruşçev ıçın bir uyarı oldu. Stalin'i kötülemekte çok ileriye gitti­ ğini görünüşte idrak eden Kruşçev dönüş yaptı ve fiili bir vakıa olan « Kruşçevizm» i gerçekte başka bir kılık içinde Stalinizm göstererek, sabık diktatörü methetmeğe başladı. Bir zamanlar Stalin'i yerden yere vuran, onu lanetleyerek hakaretler yağdıran Kruşçev, artık şöylesine demeçler vermektedir:

« Stalin, çalışan sınıfın menfaati için mücadel.: komünist idi. Sta­ lin'i tenkit ettik, onu hala tenkit ediyoruz ve icap ederse tenkit edeceğiz. Fakat biz, Stalin'i çalışan sınıflann menfaati ile ilgilendiği kadar fena bir ko­ mün is t diye tenkit etmiyoruz. Her komünist, çah· ' ş.an sınıfın menfaati için mücadele edecektir . So\'­

eden bir insan olarak örnek bir

yet politikası aynı mı olacaktır ? Biz, aynı şeyi ya­ pacağız; fakat daha fazla şiddetle ! »

Kömünist yöneticilerin bugün ak dediklerine yarın kara dediklerini bir kez daha görmüştü Mus­ tafa Cemiloğlu. Aynca, bir zam.anlar Tito'nun sağ kolu olan ve Stalin'i yakından tanıyan Milovan Ci­ las'ın şu sözleri de Cemiloğlu'nun görüşünü des· tekliyordu: « Bugün, aynı sistemin liderleri itibardan

düş·

müş olan Stalin'i, hatalan cfolayısıyla t eşhir ederek

hem kendilerini, hem de sistemi kurtarmak istiyor·

lar. Stalin'in karşısında, bir hakikat uğruna

çarpı·

şanların mahvolmasından sonra dahi, o hakikatirı meydana çıkabileceğini; Stalin'in itibar

indirilmesi bize ispat etmektedir. Hem de

tahtından Stalin'iıı


ve

MUSTAFA

CEMİLOGLU

79

teşhir edilmesi, basit ve ucuz bir tiyatro kulübü ile

yürütüldüğü halde. . . İnsan vicdanı boyun eğmiyor

ve tahrip edilemiyor. . » Mustafa Cemiloğlu, daha sonraları bütün çalış­ malannı sürgünden sonra Kının Türklerinin n� şekilde bir hayat yaşadıklarını tespiti noktasına topladı. Büyük bir titizlikle gerekli bilgi ve belge­ leri derleyip değerlendiriyordu. .

Sürgün mahallinde elverişsiz evlerde iskan edi­ len Kının Türkleri 1 946 yılına kadar büyük zayiat vermişlerdi. Bu zayiatın oranı Özbekistan'ın bazı bölgelerinde yüzde 70-SO'i bulmuştu. Hatta Ural­ larda yüzde yüze varan zayiat oranı, akıllara dur­ gunluk veren bu j enositin acı sonuçlarından biriy­ di. Sürgün edilenlere verilen evler, barakalar, ahır ve bodrumlardan ibaretti. Bu arada, bir ailenin ba­ rınamayacağı kulübelerde üç-dört aile birden otur­ maya mecbur tutulmuştu. Bu durum kendilerinin toprağı ekip biçebildikleri 1945 yılına kad.ar sür­ müştür. Çalışkanlıkları ve çiftçilikleriyle tanınan Kırım Türkleri, kısa bir zaman içinde teşkilatlana­ rak durumlarını kısmen de olsun düzeltmeye gayret e tmişlerdi. BİR SAHTEKARLIK

Mustafa Cemiloğlu, tetkikleri sırasında İngi­ lizce yayınlanan « Soviet Weekly» adlı haftalık der­ ginin bir nüshasını eline geçirdi. Bu nüshada sahte­ karlığın dikalfısı yapılıyor ve Türklerin Kınm'dan sürgün edilişi, gazete tarafından şu şekilde duyuru­ luyordu : «Türkler Özbekistan'a götürüldüler. Burası, iklim ve coğrafi şartlar bakımından Kının'a ben·


80

KIRIM FACİASI

zeyen, adetleri ve dilleri bakımından Türklere yakın insanların yaşadığı ilerlemiş bir bölgedir. Türklere daha iyi, daha verimli topraklar verildi, iş temin edildi, evler sağlandı.» Bu yazı karşısında Cemiloğlu acı acı güldü. Baştan sona kadar içinden çıkılması güç bir aczin içinde kıvranan yazar, daha �< Yalan ilmi»ni gereği gibi öğrenememiş olduğunu ortaya koymaktaydı Kınm'ın iklim ve coğrafi şartlarının Özbekistan'a benzediği iddiası i se zırcahil birini dahi güldürecek nitelikteydi.

25 YIL HAPİS Aslında gerçek bambaşkaydı: Yerleştirildikleri bölgenin dışına çıkmalan yasaklanmış olan Kının Türklerinin hayatları, her ay rapor verdikleri ma­ halli MVD kumandanlannın sadist insaflanna ter­ kedilmiş ve bölgeden izinsiz ayrılışın cezası 25 sene mahkumiyete çıkarılmıştL Kırım Türklerinin destekleyicisi ve sivil halk­ ların ülke içindeki bir numaralı savunucusu olan emekli general Pyotr Grigorenko, onların durum­ lannı top-rak kölesi serflerle karşılaştırmış ve serf· lerin çok daha iyi yaşama şartlannda bulundukla· nnı belirtmiştir.

1969 yılında sorguya çekilen Kırım Türk'ü Rı· za Ömer, ifadesinde şöyle demiştir: « 1963 yılına kadar hayvanlar gibi çahştırıldık Ve insanlann en tabii haklarından bile yoksun hı· rakıldık. » Kı ran Türklerine yapılan baskı v e zulümlerden biri vardı ki gerçekten yüz kızartıcıydı: « Sovyel yardımı» adı altında yapılan soygunculuk ki, bunuıı


ve

MUSTAFA CEMİLOGLU

81

perişan ve bedbaht bir topluluğa yapılmış olması Sovyet devletinin itibarını sarsan bir vakıadır. Ve­ rilen topraklara yerleşebilmeleri için 5.000 ruble tu­ tarındaki yardım ( ! ) , 1947 yılınd'.1 çıkarılan mali reform kanunuyla yüzde bin faizle 5 .000 yeni ruble olarak geri alınmıştır ( 1 yeni ruble on eski ruble­ dir) . Seyahat hürriyetleri de tamamen kısıtlanan Kırım Türkleri, kalkınmaları için zaruri ol.an yük­ sek tahsillerini yapamamışlar veya sırf Türk ol­ dukları için, milliyetleri nedeniyle, yüksek okulla­ ra alınmamışlardır. Aynı durum Mustafa Cemiloğ­ lu'nun başına da gelecek ve Cemiloğlu bndi ken­ dini yetiştirmek zorunda kalacaktır. Bu durum Sta­ lin'in ölümünden sonra da devam etmiş ve 28 Nisan 1956 tarihli bir kararnameyle kısmen son bulmuş­ tur.

BİR KARARNAME Sovyetler Birliği Komünist Partisinin 20. Kong­ resinde Kruşçev'in meşhur gizli nutkundan sonra Sovyetler Birliğinde « Stalin terörü » kısmen az:ıl­ mış, görünüşte buzlar erimeye başlamıştı. Kruş­ çcv, ifşaatının ardından vaadlerinin bir kısmını verine getirmek, dolayısıyla kendi iktidarım sağ­ lamlaştırmak gayesiyle 28 Nisan 1956 t3.rihli bir ka­ ra rname ncşrcttirdi. Bu kararnameyle Kızılordu ve pa rtizanlarla beraber savaşmış olanlar için 1954 yı­ l ı nda yapılan « Özel Ycrleşme » planı ile çıkartılan ya­ sakların kaldırıldığı bildiriliyordu. Fakat aynı ka­ ra rname, sürgün sır:.ı sında müsadere ed ilen malla­ rın geri verilemeyeceğini ve kimsenin Kırım'a dön-

F.: 5


82

KiRiM FACl.4.SI

meyecegını de belirtmiştir. Ancak, Kırım Türkleri, Sovyetler Birliği içinde Kırım hariç, istedikleri ye­ re serbestçe yerleşebilecek ve Kırım'ı ziyaret ede­ bileceklerdi. Bu hakların yanısıra bazı kültür faali­ yetlerinin de yapılmasına izin veriliyordu. Bu cüm­ leden olarak Kırım Türkçesi lehçesiyle 1 957'den iti­ baren Taşkent'te Lenin Bayrağı adlı gazetenin ya­ yınlanmasm;:ı_ başlan d ı . Ayrıca « Kaytarma » adında Kırım Türk Fol klor Ekibi kuruldu ve bazı kitapla­ rın Türkçe olarak basılmasına müsaade edildi . Ancak, iade edilen haklar Kırım Türkleri için yeterl i değildi. Çünkü, aynı anda ( Ocak 1 957) milli muhtariyetleri tanınan Kalmuk ve dört Kafkas eya­ leti halkına yurtlarına dönme izni de verilmişti. Kaf­ kas halklarına itibarlarının iade edilmiş olması, bu halkların arzularını fiiliyata vurarak sürgün yerle­ rinde anarşi çıkarmaları ile mümkün olmuştur. Mustafa Cemi loğlu, gazete kolleksiyonl.arında b i r Alman savaş esirinin 1956 yılında gazetelere ver­ d iği şu demeci okudu: «Moskova'dan 5 .300 km. doğuda, Krasyonnr eyaletinin Reşti istasyonunda birkaç tahta baraka­ dan mürekkep ve dikenli tellerden ibaret ve yük­ sek duvarlarla kuşatılmış bir hapishane Yardır. Bu hapishane bir yerden başka bir yere n.a klolan mah ­ kumlara geçici bir durak görevi yapmaktadır. 1953'­ te kutup bölgesi Vorkuta'da ve Kazakistan'daki Karganda kamplarında, 1954'te ise Novilski'de pat­ lak veren isyanlar bu barakalarda hızla yayılmıştı. Barakalardan birinde bulunan 500 kadar Çeçen, 1954 yılı Ekim ayı başlarında isyan ederek dört idareci komünisti öldürdükten sonra erzak deposu ile bir­ likte barakayı ateşe verdiler. Üç başka barakayı da


ve

MUSTAFA CEMİLOÔLU

83

yaktıktan sonra hapishane kapılarını kırarak firar ettiler. Reşti istasyonundan itibaren kuzeye, tayga­ nın ( sık ormanlıkların ) içine doğru 40. km. uzun­ luğunda bir demiryolu inşa edilmektedir. 22 ve 26. km.' deki kamplarda 400'den fazla Çeçen mahkumu vardı. Reşti' deki hapishanede kardeşlerinin isyan ettiklerini duyan bu Çeçenler de ayaklanarak kamp idarecilerini öldürdüler, 3 ve 4 numaralı kampla rı ateşe vererek muhafız kıtasının binasına girdiler. Mahpusların kayıtlarını tutan memuru da öldürüp cephaneleriyle birlikte makineli tüfekleri ele geçir­ diler ve bu silahlar sayesinde nöbetçi kulelerdek i nöbetçileri de tepeleyerek taygaya doğru çekildiler. Burala rda özel inşa edilmiş olan 3 ve 4 sayılı kam p ­ ların idarecilerini de tamamen imha ettiler. Çeçen­ istasyonundaki leri isyanı yüzünden yalnız Reşti h.:ı.ttın inşaatı değil ve hatta Tayşet kamplarında bu­ lunan fabrika ve tesislerin inşaatı da durmuştu. Sov­ yct kamp yöneticileri Tayşet kampl arından Reş t i istasyonuna takviye kıtaları gönderdiler.

ÇEÇEN AVI Bu kıtalar Reşti etrafındaki taygalarda Çeçen­ leri aramaya ve avlamaya başladılar. 1 955 yılının Şubat ayına kadar devam eden bu insan avı esna­ sında Çeçenlerin yarısı öldürüldü. Kalanları tayga­ lara sığınıp gizlenmeye muvaffak olmuş, hatta ba­ zılan trenlerle Uzak Doğudaki Viladivostok istika­ metinde firar edebilmişlerdir. Sibirya'nın birçok köy ve kentinde geceleri dolaşmak çok tehlikeli b ir hal almıştı. Çünkü, kendilerine giyecek ve yiyecek bul maya çalışan Çeçenlerin taarruzundan çekinili­ yordu. Hatta, tepeden tırnağa kadar silahlı olan


84

KiRiM FACIASI

MVD mensuplan bile geceleri sokağa çıkmaya ct�­ saret edemiyorlardı. Bu ve bunun gibi birçok isyan hareketinin memleket ekonomisine zararı olduğu gibi Rus olmayan halklara da isyan ruhu aşılıyor­ du.

KAHRAMAN

ŞAMİL'İN

TORUNLARI

Kahraman Şeyh Şamil'in torunları, arkası ke­ silmeyen mücadelelerinde çok kayıplar vermelerine rağmen, isteklerini eninde sonunda Moskova yöne­ ticilerine kabul ettirdiler.» Mustafa Cemiloğlu gibi, birçok Türk Kırım'lı da bu gerçeği göri.ince, 1957'lerden sonr.a, öz topr;-ık­ larına dönmek, Kırım Muhtar Sovyct Sosyali st Cumhuriyetini yeniden kurabilmek ve gerekli bü­ tün haklarını elde edebilmek için yoğun ve teşki­ latlı bir mücadeleye başladılar. Bu faaliyetlerinden dolayı tutuklanmalarından, sorguya çekilmelerin­ den, işten çıkarılmalanndan, partiden ihraç edilme­ lerinden ve çeşitli şekilde cezalandırılmalarından sonradır ki, Kırım Türkleri bazı eski haklarına ka­ vuşmuş olacaklardı. Şunu dikkatle belirtmek gere­ kir ki Kırım Türkleri mücadelelerinde Anayasa ve kanun sınırları dışına çıkmamışlardır.

AKTİF MÜCADELE BAŞLIYOR Kırım Türklerinin faaliyetleri başlangıçta, di­ lekçelerini Moskova yöneticilerine iletme faaliyeti üzerinde yoğunlaşmıştı. Fakat, daha sonra bu yol­ dan hiçbir sonuç alınamadığı görülünce, toplantı­ lar ve mitingler, y.ani aktif mücadele başladı. Ortada bir gerçek ve büyük bir haksızlık var­ ch . . .


ve

MUSTAFA CEMİLOGLU

85

Sürülmüş olan Kırım Türk halkının kaderinde. Sovyet-Moskova emperyalizminin kara, merhamet·· siz, gayri insani bir mahiyet taşıdığını gösteren misli görülmemiş, kötülük hala devam ediyordu . Halbuki 9 Ocak 1 957 sayılı kararname ile ilgili ola­ rak Yüksek Şura Prezidyumu Sekreteri A.F. Gorkin, Sovyetler Birliği Yüksek Şurasında okuduğu ra porda şöyle diyordu : ·

« Daha Sovyetler Birliği Komünist Partisinin 20. Kongresinde Sovyet devletinin Lenin milli siya­ setinin ana prensiplerinin geçmişte kabaca ihlal edilmiş olduğunu gösterir sayısız olaylar.a işaret olunmuştur. Bu ihlal, tatbikatta birçok milletleri hiçbi r esasa dayanmadan topyekün sürmek, orıb· rı yeni yerleştikleri yerlerde birtakım tahdit ve kı· sıtl.amalara tabi kılmak şeklinde tecelli etmiştir. » Moskov.a yöneticileri bu korkunç hatanın far·· kında olmalarına rağmen, bu hatayı üstelik iti raf etmelerine rağmen Kafkas halklarının istifade et­ Li kleri bu umumi aftan Kırım Türkleri ve Volga Al­ manlarının faydalanmalarına izin vermediler. Bu hareketleri , Sovyet halkları arasındaki sözde eşit­ l ik iddialarını da tamamen çürütmüştür. İşte Kı­ rım Türkleri bu noktadan hareket ederek, bu eşi t ­ �izliğin ortadan kaldırılmasını ve kendilerinden hak­ sız olarak alınan herşeyin iadesini talep etmeve başlamışlardı.

MOSK.OVA'YA TOPLU DİLEKÇELER YAGIYOR Bunun için de 1 957 Temmuz ve 1 961 Mart ay­ ları arasında hükümet ve parti önde gelenlerine, 6 bin ila 1 8 bin ar.asında değişen imzalı beş toplu


86

KiRiM FACIASI

dilekçe ve Ekim ayında, 22. Parti Kongresi'ne 25 bin imzalı protesto mektubu gönderiliyordu. Kırım Türkleri toplu olarak bulundukları he­ men her yerde bu konuda teşkilatlanmış, aralarında mahalli lider ve temsilcilerini seçmişlerdi. Halen Seincrkant, Taşkent, Andijan, Fergana . Siri Derya bölgelerinde toplam olarak 230.000 Kırım Türk'ii yaşamaktaydı. 45 binden fazla Türk Taşkent, Semcrkant, Çirçik, Andijan ve diğer Özbek şehirle­ rinde fabrika işçisi ·olarak hayat sürüyordu. 30 bin kadarıysa tarımla uğraşıyordu.

�--

İLK TUTUKLAMA

İlk tutuklama olayı 1 959'da, ilk yargılama ise 1 961 yılında oldu. B u mahkeme iki Kının Türk'ü ile ilgiliydi. İki mahalli lider Kırımlı Türk sorgu­ larından sonra d(atı rejim.Ih> çalışma kamplarında beş ve yedi yıl hapse mahkum edildiler. · Neydi bu iki Kırımlı Türk'ün suçu? Çirçik, Narnagan, Leninabad, Fergana ve Suk­ hurni'de vatandaşlara yapılan muameleleri protes­ to mahiyetinde yazılar kaleme alıp bu yazılan da­ ğıtmak! Suçlama olarak ileri sürülen bu faaliyetleri ise Özbekistan Ceza Kanununun 60/1 ve 64. madde� ! erine göre, Anti-Kornünist propaganda ve sosyal düzeni bozma olarak nitelendirilmişti.

İKİ KARDEŞ -

·-·

· - ·-

Sait Hamza Ömeroğlu ve Murat Ömeroğlu iki kardeştiler. Bunlardan Sait Hamza Taşkent Üniver­ sitesinde öğrenci Murat ise bir fabrikada ustabaşı idiler. İki kardeş 25 arkadaşları ile birlikte « Kırım Türkleri Gençl i k Birliği » adlı bir dernek kurdular.


ve

MUSTAFA CEMİLOÔLU

87

Ama Rus gizli polisi derneğin kuruluşunu öğ­ renir öğrenmez derneği kapatıp kurucularını tu­ tukladı. 1962 idi yıl, aylardan Ağustos . . . Ömeroğlu kardeşler Anti-Komünist propaganda ve Sovyet Rusya'ya karşı bir teşkilat kurma suçlarından yar­ gılandılar. Sait Hamza Ömeroğlu beş yıl kardeşi Murat Ömeroğlu ise üç yıl toplama kampında zo. raki çalışmaya mahkum edildiler. Ceza, Özbekistan Ceza Kanununun 60 ve 62. maddelerindeki hüküm­ lere göre verilmişti. Aslında kurulması düşünülen fakat yaşlı bir üyenin ikazı üzerine kuvveden fii l e çıkmayan dernek Anti-Sovyet b i r kuruluş olmaya­ caktı, Leninist bir dernek olacaktı. Zira Kının Türk­ leri Lenin'in meşhur 1917 beyannamesini ve 192 1 kararnamesini öne sürerek haklarını geri istiyor­ lardı. Bu bakımdan tek dayanakları bu beyanname ve kararname idi. Dernek mensuplarından Ömeroğlu kardeşle­ rin dışında kalanlar ya işlerinden çıkarıldı ya da üniversiteden uzaklaştırıldı. İş çığırından çıkmış, ok yaydan fırlamıştı bir kez . . . üzerinde bir Bu mahkeme, Kının Türkleri korku uyandıracağı yerde, aralarındaki dayanışmayı daha da kuvvetlendirdi. ·

ÇALIŞMALAR ÇOGALIYOR

1964 yılında faaliyet sahasını geliştirerek Mos­ kova' da merkezi bir dernek kuran Kının Türkleri, böylece çalışmalannı yoğunlaştırdıklannı göster­ miş oldular. Yaşadıkları şehir veya bölgenin vatan·· daşlan tarafından seçilip Moskova'ya gönderilen bu derneğin üyeleri devamlı olarak değiştirilir \"C


88

KIRIM FACİASI

yanlarında merkezi toplantı sonunda nıtma kartları taşırlardı.

verilen

ta­

DÖRT BİN TEMSİLCİ

1968 yılının Eylül ayına kadar Moskova'ya gönderilen dört binin üzerindeki bu temsilciler mek­ tup ve d ilekçelerini parti liderlerine ve hükümet yetkililerine iletmiş, Sovyet halkına Kırım Türkle­ rinin meselelerini anlatıp duyurmuş, .ayda iki defa kendi soydaşlarına çalışmalar ve gelişmeler hakkın­ da bilgi vermek üzere bültenler yayınlayıp dağıtmış­ lardır. İCRA GURUPLARI yılında Kının Bu çalışmaların yanısıra 1965 Tü rklerinin yerleşme bölgelerinin hepsinde « Kı­ rım Türk Halkının Milliyet Problemlerini Çöz­ me konusunda Parti ve Hükümete Yardımcı İcra G u rupları » adı altında bir örgüt kurmuşlardı. Bu guruplaşmaların belirli bir organizasyonu olma­ yıp toplam beş bin kişiyi bulan üyeleri mahalli Kı­ rım Türkleri tarafından seçilir ve i s imleri Sovyet Merkez Komitesine bildirilirdi. Bu kuruluşun 1969 yılında Merkez Komitesine ve ilgili mercilere gön­ derdiği programlarında şunlar yer almaktaydı: « Kurulmuş olan bu İcra Gruplarının asıl ama­ cı kanun dışına çıkmadan Kırım Türk halkının ga ye ve eğilimlerini parti ve hükümet otoritelerine bildirmektir. Bunu da gerçekleştirebilmek için grup üyeleri soydaşlanndan protestolar için imza, dele­ gelerin Moskova'ya gönderilmeleri ve hapiste olan delegelerin ailelerine ya rdım için para topl.ayabilc­ ceklerdir.» 1957 yılında Mikoyan ile olduğu gibi 1965 ve ·


ve

MUSTAFA CEMİLOÔLU

89

1966 yılında Kırım Türk temsilcileri Sovyet Yük­ sek Şurası otoriteleriyle görüşmüşler fakat bir so­ nuç alamamışlardır. 1966 yılında 23. parti kongre­ sinin hemen arefesinde yapılan toplantı ve nüma­ yişler zamanındaki çalışmaların bir ölçüsü olmuş­ tur. Kongre yaklaştıkça Moskova'daki Türk temsil­ cilerinin sayısı 1 25'e yükseldi. 14.284 adet mek­ tup ve telgraf parti ve hükümet yetkililerine gön­ derildi. 1 20.000 imzalı bir dilekçe ve 1 944-1945 yıl­ larında yüzde 46 ölüm oranını ispatlayan 7 ciltlik bir eser, parti kongresinde okunmak üzere Merkez Komitesine teslim edildi. İŞ SÖZDE KALIYOR

Verilen söze rağmen gene bir netice alınama­ yınca 1 1 5 bin imzalı bir dilekçe ve 1 7.000 mektu­ bun yanısıra Moskova'daki temsilcilerin sayısı da giderek kabarmağa başladı. 25 Haziran'da otellere alınmayan Kının Türk­ lerinin temsilcileri Merkeı Komite binasında yaka­ lanarak zorla şehir dışına çıkarıldılar. Bunun üze­ dne Özbekistan ve diğer bölgelerde temsilcilerin organizasyonlarına ve yayın organlarına yapılan muameleyi anlatmalarıyla, protesto ve nümayişler birbirini takip etmeye başladı. Yakalanan dört temsilci dokuz aylık bir tutuklamadan sonra mah­ keme önüne çıkarıldı. Dört temsilci çok kısa süren bir yargılamadan sonra müebbet hapse mahkum edildiler. CEZA KANUNLARI AGIRLAŞTIRILIYOR

Bu toplantı ve nümayişlerde hükümet kuv­ vetlerini haklı çıkartmak gayesiyle Eylül 1966 ta­ rihinde Özbekistan ve Kırımlı Türklerin sürgün bu-


90

KlRIM FACiASI

lundukları diğer cumhuriyetlerin ceza kanunları değiştirildi. En önemli değişiklik 1 9 1 . maddenin dördüncü fıkrasıyla 1 9 1 . maddenin altıncı fıkrala . nydı. Bu iki fıkradan birincisi « Sovyet . devlet \'e sosyal sistemini tenkit eden yayınlap>, ikincisi ise « halk nizamını tehdit eden organize edilmiş veya edilmemiş toplantı ve mitingler» ile ilgiliydi. Bu iki maddenin en ağır cezası 3 yıl hapisti. Bu kanunlar ve cezalar Kırım Türklerinin hepsine tebliğ edilmiş ve en faal liderler mahalli polis ve KGB bürolarına celbedilerek kendilerine tebligat yapıldığına dair kağıtları imzalamaları istenmiştir. Bu kanunların Kının Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyetinin ku­ ruluşunun 45. yıldönümü münasebetiyle tertiplenen toplantıların ertesi günü 9 Ekim'de uygulanmasına başlanmıştır. Toplantılar kanuni olup sükunet için­ de geçmesine rağmen hemen hepsi polis kuvvetle­ rince dağıtılmış ve yüzlerce Kırımlı Türk sebep­ siz yere nezarete alınmış, aralarında temsilc�lerin bulundukları Kırımlılar mahkemelerde yargılana­ rak çeşitli hapis cezalarına mahkum edilmiştir. KIZIL MEYDANDAKİ MİTİNG

Tarih: Temmuz 1967. Moskova'da toplanan Kırımlı Türk temsilcile­ rinin sayısı 400'e ulaşmıştı. Temsilciler, ata toprak­ larma dönüp siyasi haklarıyla birlikte Kının Sovyet Sosyalist Muhtar Cumhuriyetini kurma hakkı ken­ dilerine tanınmadığı takdirde Kızıl Meydanda bir protesto mitingi düzenleyeceklerini ilgililere bil­ dirdiler. 22 Temmuz günü, 200 temsilci, KGB Başkanı Andropov, Sovyetler Birliği generalleri, Rudenko .


ve

MUSTAFA CEMİLOÔLU

91

Georgadze ve Kamu Düzenini Koruma Bakanı Şçe­ lokov tarafından Kremlin'de kabul edildiler. Andropov, Kırım Türk meselesinin birkaç gün içerisinde Merkez Komitesi tarafından ele alınaca­ ğını ve Muhtar Cumhuriyet kurmalarına izin veri­ lebileceğini kesin olarak belirtti, fakat ata toprak­ larına dönme meselesinin biraz daha üzerinde ça­ lışılması gereken bir mesele olduğunu söyledi. An­ cak, «Kınm'a dönüş davasını, kanun çerçevesinden çıkmadan savunabilirsiniz» diyen Androp_o v, hat­ ta bu haberi müj delemeleri için yapılacak toplantı­ ] ara izin verilmesi hususunda Özbekistan Birinci Sekreteri Raşidoğlu'na emir vereceğine dair söz verdi. fakat temsilcilerin Özbekistan'a dönmele­ rinden sonra izin vermediği gibi 27 Ağustos Pazar günü bu temsilcileri karşılamaya gelen 2000 Kırım Türk'ü polis ve ordu kuvvetleri tarafından zor kul­ l.anılarak dağıtıldı. Ertesi hafta Cumartesi gum.; toplanan halk yine zorla dağıtıldı ve iki gün içeri­ sinde hükümet kuvvetlerine karşı gelmek ve top­ lumu kışkırtmak suçundan toplam olarak 130 kişi tutuklanmış ve bunlardan 12 kişi üçer yıl hapis ce­ zasına çarptırılmıştı. HİÇBİR ŞEY DEGİŞMEDİ

Her terörün, baskı tedbirlerinin arttırılması ve hatta ceza kanunlarına dahi Kırım Türklerini hedef tutan ağır maddeler ilavesi hiçbir şeyi değiştirme­ di. Kırım Türkleri mücadele, iman ve azminden hiç­ bir şey kaybetmedi. Hür dünya basını, hatta bir kısım liberal Rus aydınlan da Kırım Türklerinin yanında yer aldı­ lar.


92

KIRIM FACiASI

Bu durum karşısında Kremlin birtakım taviz­ ler vermek zorunda kaldı. Ve Moskova yöneticileri 5 Eylül 1967 beyannamesini yayınladı. GRİGORENKO

Kırım Türklerinin yanında yer alan Generali Grigorenko şöyle diyordu:

Sovyet

«Dilenmekten vazgeçiniz! Sizden kanunsuz e olarak gasbettikl rini geri alınız» Bu tavsiyeye harliyen uyan Kırım Türklerinin sadece 1966 - 1967 yılları arasında 2 14 evladı tutuklanarak mahkeme­ ye verilmiştir. Bunun kıs a bir panoraması şu şe­ kilde yapılabilir: Sovyet Türkistanı'nın Angren, Bc­ kabad, Hokand ve Taşkent şehirlerinde 8 Ekim 1966 tarihinde düzenlenen gösteride 69 Kırım Türk'ü, Türkistan'ın Andican şehrinde 22 Nisan 1967 ta­ rihinde, Kırım Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuri­ yetinin yaratıcısı olmak üzere Lenin abidesine gös­ teri yaparak çelenk koydukları için 1 5 Kırım Türk'ü, Kırım Türklorinin Özbekistan'daki sürgün hayat­ larının devamına karşı çıktıkları için 27 Ağustos ve 2 Eylül 1967 tarihlerinde yaptıkları kitle halinde protesto hareketleri yüzünden 130 Kının Türk'ü tu­ tuklanarak mahkemeye verildiler. Gerçekte ise, Sov­ yetler Birliği'nde 1966 - 1967 yılları arasında baskı ve şiddet hareketlerine maruz kalan Kının Türkleri sayısının çok daha yüksek olduğuna şüphe yoktur. Maalesef, Kırım Türklerinin tutuklanmaları ve hapse atılmaları hakkındaki haberler hür dünya­ ya pek az miktarda ve dolaylı yollardan ulaşabil­ mektedir. Eylül 1967'de Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği Yüksek Prezidyumu tarafından alınan ka-


ve

MUSTAFA CEMİLOÔLU

93

rarı ve Taşkent'te yayınlanan Lenin Bayrağı w11 1 ı·­ tesinin 9 Eylül 1967 Cumartesi tarihli ve 107/ 1 1 ''7 nolu sayısında çıkan ve 5 Eylül 1 967 tarihinde Suv yet Yüksek Prezidyumu Başkanı N. Podgorni vı Genel Sekreter Georgadze'nin imzasını taşıyan ka· rarnameyi bütün Kırımlı Türkler gibi Mustafa Ce­ miloğlu da heyecan ve ümitle okudu. Bu kararname ile Kırım Türklerinin siyasi, medeni, sosyal ve kül-. türel hakları iade ediliyordu. Mustafa Cemiloğlu düşündü .. Ne demekti « İu­ de edilmek ? » Demek ki, birşeyler gasbedilmişti w yıllar sonra bunlar geri veriliyordu. « İade» keyfiyL·­ ti, komünist rejimin dolaylı bir itirafından başk a birşey değildi. KARARNAME Kararname şöyle başlıyordu : «Kırım Türklerinin bir kısmının Alman-Nazi yağmacıları ile işbirliği yapması 1944 yılında ha k ­ sız yere, bütün Kırım Türklerine teşmili gereken bir suç sayılmıştır. Türk halkına mensup v.a tan­ daşlann tümüne birden yükletilmiş olan bu suçun topluluk ve bilhassa sosyal ve siyasi hayata yeni­ den katılan gençlik üzerinden kaldırılması gerekmektedir.» İTİBARIN İADESİ Kararname Kırım Türklerinin itibarının iade edilmesini iki madde halinde toplamıştı. 1 Kınm'da yaşamış Türk halkına mensup vatandaşları toptan suçlamak hakkında devlet ma­ kamları tarafından verilen karar hükümsüz ilan edilmiştir. 2 Özbekistan ve diğer Sovyet Cumhuriyet-

-


94

KiRiM FACiASI

lerinde yerleşen ( Kararnamede elbetteki « Süıi.ilen• tabiri kullanılamazdı ) Kırım Türkleri, Sovyet va­ tandaşlarının mazhar oldukları her türlü sosyal ve siyasi haklardan faydalanabilirler. Mahalli idare­ lerin sorumlu organlarında vazife alabilirler. Ma­ halli bölge ve daha yukarı Sovyet Meclislerinde milletvekilliklerine seçilebilirler. Radyolarda yayın yapabilirler. Ana dillerinde gazete çıkartabilirler. Bütün medeni ve kültür işlerinde görev alabilirler.» Kararnamede ayrıca Sovyet Yüksek Prezidyu­ munun ilgili makamlara yaptığı şu tavsiyeye de yer verilmişti: « Kının Türklerinin yaşadıkları bölgelerin daha iyi kalkındırılması için Sovyetler Birliği Bakanlar Kumlu, Kırım Türklerinin milli menfaatlerine yar­ dım edilmesini tavsiye eder.» 28 NİSAN KARARNAMESİ

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği Yük­ sek Prezidyumunun 28 Nisan 1956 tarihli karar­ namesinin ikinci maddesinin tatbiki hakkın.daki kararnamede de Podgorni ve Georgadze'nin imza­ ları bulunmaktaydı. Bu kararnamede şöyle denili­ yordu: «Türk Milliyetine mensup olup evvelce Kınm'­ da yaşamış olan vatandaşlar ve aileler de diğer Sov­ yetlcr Birliği vatandaşları gibi iş ve pasaport re­ j imleri hususunda yürürlükte olan kanunlar gere­ ğince Sovyetler Birliğinin «Bütün Bölgelerinde» çalışma ve «Yerleşme» haklarından faydalanırlar.» Bu kararname ile 23 yıldır sürgünde' yaşayan Kının Türklerinin milli itibarları iade olunuyordu. « Hain » bir millet olmadıkları böylece kabul edil-


ve

MUSTAFA CEMİLOÔLU

95

mek zorunda kalınan Kırım Türklerinin büyük se­ vinci, kararnamenin gerçek yüzi.i kendilerine açık­ landığında yarım kalmıştır. K<::. rarname aslında Türkistan'ın bazı gazetelerinde ( Pravda, Vostoka Lenin Bayrağı) yayınlanmış, böylece adı geçen ka­ rarnameden çok az kimse haberdar olmuştu. Kararnamenin neşri sadece Sovyetler Birli­ ğinde değil, bütün hür dünyada ilgi ile karşılandı. Gazeteler, kararnamenin metnini müsbet yorum­ larla yayınlamışlar, hatta bu arada Münih'te Hürri­ yet Radyosunda bu konuyla ilgili olarak bir de mü­ lakat yapılmıştı. Ne maksatla olursa olsun, bu kararnamenin ya­ yınlanmış olması, Kının Türklerinin bu tarihe ka­ dar verdikleri savaşın bir zaferi olduğunu ortaya koyuyordu. Kararnamede vaadedilen haklar fiili­ yatta verilmese bile Kararname bütünüyle bir taviz­ di. Her taviz, yeni bir tavizin eşiği olduğuna göre, Moskova yöneticileri dönülmez bir yola mı sapmış­ lardı? Bu yolun sonu Kının Muhtar Cumhuriyeti olabilir miydi? Bunları düşünüyordu hep Mustafa Cemiloğlu. Nitekim, sırf hür dünyanın gözünü boyamak, Kı­ nın Türklerini oyalamak için y.ayınlanan bu karar­ name ile Kırım Türkleri yaydan fırlatılmış ok mi­ sali, mücadelelerine daha büyük bir hız verecekler­ di. Bu kararname, Kırım Türklerini yatıştırmak , tatmin etmek şöyle dursun , aksine onların Kınm'a dönüş ve muhtariyetlerini yeniden kurma uğrunda yaptıkları yıllar süren çetin mücadelelerini daha da kamçılayacaktı. Her ne kadar yıldırm.a hareketleri­ ne de başvurulsa 1969 protesto mektubunda denil­ diği gibi, Kırım Türklerinin davalarındaki gerçek inancı şu sözlerle dile getiriliyordu:


KiRiM FACİASI

96

«Düşünce ve harekette birlik oldukları tak­ dirde ne kadar az sayıda olurlarsa olsunlar dünya­ nın en büyük kuvvetleri bile bir halkı ezemez! » KARARNAME SONRASI

Mustafa Cemiloğlu, kararname yayınlandıktan sonra arkadaşlarıyla bir toplantı yaptı. Bu toplan­ tıda genç lider Kırım Türklerinin bundan böyle na­ sıl hareket edeceklerini şu şekilde anlattı: - Arkadaşlar, kararname ile bizlere bazı hak­ lar iade edilmiş bulunuyor. Biz Kırım Türkleri bun­ dan sonra şu üç prensibin ışığı altında hareket edeceğiz: 1 Kırım'a yerleşebilmek için başarısız bile olsa sebat ve inatla göç teşebbüslerinde bulunmak. 2 Sovyetler Birliğinde sürdürülen Genel Demokratik Hareketler ile ilişki kurmak. 3 - Ata topraklarına dönüp Kırım Muhtar Cumhuriyetini kurabilmek için Moskova ve Özbe­ kistan' da başlatılan kampanyayı aralıksız olarak sürdürmek.» Mustafa Cemiloğlu'nun konuşması arkadaşları tarafından hararetle kabul ve onaylanmıştı. Bundan böyle Mustafa Cemiloğlu'nun ortaya koyduğu üç ana prensibe göre hareket edilecekti. Yayınladıkları «Hakların İadesi» kararnamesiyle hür dünyanın gözlerini boyadıklarını zanneden Mos­ kova yöneticileri, maşaları vasıtasıyla halklar ara­ sındaki eşitlik teranesini işliyorlaı;dı. 1968 yılında Tahran'da Milletlerarası İnsan Hakları Konferansı­ na şatafatlı bir şekilde katılan Sovyetler Birliği de­ legasyonu « Emperyalist ülkelerdeki ırk ayırımını» şiddetle tenkit ediyordu. Oysa, ırk ayrımının dika-

-


ve

97

MUSTAFA CEMİLOÔLU

lası Sovyetler Birliği'nde yapılagelmekteydi. Diğer yandan, ipleri Moskova'nın elinde olan kuklalar ba­ sit ve adeta çocukça örneklerle dolu y.azı ve konuş­ malarında eşitlik konusunu işliyorlardı .

TÜRK ANASI ZÜLFİKAR. KAŞKA

1969'da Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Ko­ ruma Komitesine bir mektupla müracaat eden Kı­ rımlı Türk anası Zülfikar Kaşka, bütün iddialara cevap olmak üzere şöyle diyordu: «Bütün dünya, Sovyet komünistlerinin Sovyet­ ler Birliği halklarının kardeşliği ve eşitliği, onların enternasyonal dostluğu, parti ve hükümetin kendi vatandaşlarına gösterdiği ihtimam hakkındaki iki yüzlü propagandayı dinlemektedir. Ne var ki, bu söylenenlerin hemen hepsi uydurmalardan başka birşey değildir. İnanmayın bu yalanlara insanlar! » Tiirk anası şöyle devam ediyordu: «Bizler, hemen hergün Sovyetler Birliği'nde radyo, yayın ve gazetelerde emperyalizmin mem­ leketimiz dışında işlediği cinayetleri duyuyor ve okuyoruz. Aınerika'da, Güney Afrika Cumhuriye­ tinde ve diğer memleketlerde ırk ayrımından sfü: edilmektedir. Fakat, Sovyetler Birliği'nde insanlara karşı yapılan vahşice hareketler hakkında, dünya sakinlerinden büyük bir çoğunluğun hiçbir bilgisi yoktur. Bizim yardım feryatlanmızı Sovyet yetki­ lileri bile duyamıyorlar. Çektiğimiz ıstırabı, uğra­ dığımız hakaretleri dünya kamuoyuna duyurmak için ne bir radyoya, ne de bir yayın organına sahi­ biz. Bize, elimizi kolumuzu bağlayarak ve ağzımı­ zı paçavra ile tıkayarak, gizlice, hırsızlık yapanlar gibi işkence ediyorlar.»


98

KIRIM FACiASI

Mustafa Cemiloğlu bu mektubu okuyunca tüyleri diken diken oldu . . . Göstermelik kararnameler ne olmuştu? Bu Türk anası niçin feryat ediyordu? Bu mektup, başlıbaşına bütün Sovyet yalan­ larını ortaya koyan bir belge değil miydi? Üstelik, Sovyetler Birliği gibi kapalı reJimın hüküm sürdüğü bir memlekette bu mektubun hem de Birleşmiş Milletler Teşkilatına, yani bütün in­ sanlığa yazılmış olması gerçekten büyük bir yiğ i t­ lik ve cesaret isteyen bir hareket değil miydi ? Mustafa Cemiloğlu, kesin kar.arını vermişti Bundan sonraki tüm çalışmalarını Kırım Türk­ lerinin ana vatanlarına dönmeleri uğrunda sürdü­ recekti . . . . . .

DÖNÜŞ MÜ?

Mustafa Cemiloğlu, çalışmaları sır.asında Ba t ı ülkelerinden birinde yayınlanan ve Moskova yöne­ ticilerinin görüş ve yalanlarını aksettiren şu habe­ re rastladı: «Yüksek Şura'nın aldığı karara uygun olarak arzu eden Türklerin, Kırım'a dönebilmeleri sağ­ lanmıştır. Bir an düşünülecek olursa, çeyrek asırlık ayrı· lıktan sonra tekrar Kınm'a dönüş büyük bir prob­ lem haline gelmiştir. Kınm'a dönen ailelere, ev, iş imkanları, diğer imkanlar sağlanmalıydı. Üstelik, mesele sadece Kı· nm'a gelen insanlara imkan sağlamak değil, fakat, kalmak arzusunda bulunan kimselerin yaşayabil · meleıini temin etmekti. Bütün bu güçlüklere rağ­ men, pek çok şey yapılmış, Kınm'ın 14 bölgesinden


ve

MUSTAFA CEMİLOGLU

99

9'una Türk toplulukları yerleştirilmiştir. Kınm'a ilk defa 1968 Nisan ayında Tiirk aileleri dönmüş· tür. Bu aileler Akmescit ( Simferepol ) 'e yakın bir devlet çiftliğinde çalışmaya başlamışlardır. Kendi· )erine Nekrasovo köyünde ikametgah da verilmiştir. Her aileye Kınm'a dönüş masrafları karşılığında, iki ton ağırlığındaki eşyalannın nakil masrafları ve· rilmiştir. Her aileye oldukça büyük çapta toprak da tahsis edilmiştir. Arazi, ailelere bedava olarak ve· rllmiş, arazi üzerinde yapılan inşaatların yüzde 35' inin masrafı devlet tarafından karşılanmıştır.»

HANGİ ÖZEL MÜLKİYET?

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Bi rli ğinde özel mülkiyetin olmadığını bilmeyen yazar, yuka­ rıdaki hab eri bizzat yerinde, kendi m l.işahadesiyle mi, yoksa masa başında mı hazırlamıstı? Bunun cevabını. Mustafa Cemiloğlu, gene Sov­ yetlerin kendi dokümanlarında buldu: Kararnamenin boşluklarından istifade ederek Kırım'a dönüş hakkının da kendilerine gerçekten tanındığı zehabına ve ümidine kapılan Kırım Türk­ leri, gruplar halinde göçe başladılar. Kararnameye göre, «Sovyctlcr B irliğinin bü­ tün bölgelerinde ÇALI ŞMA ve YERLEŞME hakla­ rından faydalanma» hakkına sahip Kırım Türkleri . kendilerine s ağla na ca k k o l ay l ı kl.'.l n düşünmenin se­ vinci içindeyken kendilerini Kırım'da mahalli pol i " karşıladı .

ÜÇ KİŞİ . . . İKİ AİLE . . .

ilk aylar içerisinde Aralık 1967 tarihine kadar 12.000 Kırım Türkünden sadece üç kişi ve iki aile-


KJRIM FACIASI

100

ye yerleşme izni verildi. Bunun dışındakiler ya zor­ La geri gönderildi veya yerleşme izni alabilmek için ellerindeki bütün imkanı kullanan aileler kendilik­ lerinden geri dönmek zorunda kaldılar . . . Komünist rejim, Kırım Türklerini gene aldat · mıştı . . .

Kırım'a göç eden öncüler konusunda Samizad'­ verdiği dökümanlarda adı geçen İdris Kaytaz ve Kara İzzet'in başına gelenler bütün dünya basının­ da geniş yankılar uyandırdı. New York Times 14 Mayıs 1969'da bu konuda şu haberi veriyordu: « Özbekistan'a gitmiş bulunan Kırım Türklerin­ den iki kişi idris Kaytaz ile Kara İzzet, mahalli ba­ zı gazetelerde «Türkler affedildi » diye bir haber okuyunca hemen neleri var neleri yoksa toplam ış­ lar ve Kırım'ın yolunu tutmuşlardı . Kaytaz 78 ya­ şındaki annesini de yanına almıştı. Birlikte Kırım·­ daki köyleri olan Uskut'a kadar geldiler. Köyleri­ nin adı değişmiş, Privetnoye olmuştu. Üstelik köye yerleşen Ukraynalılar Türklere ait ne varsa herşe­ yin üstüne oturmuşlar, Türklerin izini silebilmek için ellerinden gelen bütün çabayı sarfetmişlerdi. m

TAHRİBAT

Ukraynalılar 13. asırdan beri, yan i Moğolların işgalinden bu yana inşa edilmiş tarihi eserleri bina­ ları ya tahrip etmişler veya kendilerine uyacak şekilde değiştirmişlerdi. İdris ile İzzet hemen, devlet çiftliğine müracaat ederek iş talep ettiler. Bu istekler.i şiddetle ve çok kaba bir üslupla reddedildi. Çiftliğin pansiyor:unda yatmak için müsaade almağa çalıştılar. Bu da ol­ madı. Yatacak barınacak yerleri yoktu. Aç, sersefil


ve

MUSTAFA CEMILOGLU

101

kalmışlardı. Çocuklar geceleri dışarda soğuktan tir tir titriyor, giderek sefalet uçurumuna

sürükleni­

yorlardı. Nihayet, boş yıkık bir harabenin duvarları ara­ sına sığınmak zorunda kaldılar.

SAVCI VE POLİSLER Ertesi sabah bir savcı ve sekiz polis

gelerek

derhal defolup gitmelerini emrettiler. Neleri var ne­ leri yoksa harabeden dışarı attılar. İzzet'in

sekiz

yaşındaki kızı başaşağı düştüğü için beyni zedelen­ di ve olduğu yerde kaldı. Gene lzzet'in kansı altı aylık hamile olmasına rağmen polislerin tekme

ve

hakaretlerine maruz kaldı. Bu iki aile mensupları on

gün

süre ile köy ya·

kınlarında tenteler altında dondurucu soğuklardan korunmağa gayret ettiler. Onbirinci günün

sabahı

polisler baskın yaptı. Aile mensuplarını bir

kam­

yona doldurarak Kının'dan çıkartmak istediler. An­ cak yolda İzzet ile İdris şoförü ikna ederek ropol şehrine gittiler. Ellerinde

Simfe­

avuçlarındakileri

verip bir pansiyon odası kiraladılar. Gene iş

ara­

maya başladılar. Bir iş bulamayınca Şehir Belediye Konseyi Başkan Yardımcısı A.P.

Derkach'a

vurdular. Adam uzun süre beklettikten sonra Türk aile reisini makamına kabul etti. Ama dertlerini bile dinlemeden bağırıp

baş­ iki daha

çağırmaya baş·

!adı: - Bana bakın siz ! .

. .

5 Eylül 1967 tarihli

rarname Kırım Türklerini affediyor ama,

Ka­

Kırım'a

F.: 6


102

KIRIM FAClASI

dönmeleri için yetki vermiyor. Sizi hiç bir zaman Kırım'a sokmayacağız . . . Defolun, gidin! İşte Kırımlı iki talihsiz Türkün maceraları böy­ le noktalanıyordu. ZÜLFİNAR KAŞKA

Bir başka Kırım Türkü Zülfinar Kaşka, yaz­ dığı bir mektupta Kırım'a göç macerasını şu şekil­ de dile getirmişti: «5 Eylül 1967 tarihli kararname ile ilgili 'Jla­ rak 1967'de Kırım'a geldik .. Ne var ki. Kırım İ da­ recilerinin bize karşı gösterdikleri düşmanl:k ve besledikleri nefret hissi, bizi Sovyet Hükümetinin kararnamesinin ancak kamuoyunu aldatm2.ktan ve Kırım Türkleri ile alay etmekten başka bir şey ol ­ madığına inandırdı. Bize eziyet ederek öz vatanımı­ zı terkctmek zorunda bıraktılar. » GERİ KALANLAR

Geri kalan Kırım Türklerinin durumları aşağ1 yukarı benzer tipteki olaylarla doluydu. Böylece 1 2 bin Kının Türkü 1967 tarihinde ikinci bir defa daha sürgün edilmiş oluyordu. Kırım'da kalanlara vaadedilen yardımlar bir yana yerleşme izni alabilen bir kaç kişiye şahıs ba­ şına 13.65 metrekare toprak verilmişti. Tabii olarak özel mülkiyetin adının bile edilmesinin yasaklandı­ ğı bir rejimde bu yardım göz boyamaktan başka bir şey değildi. Ayrıca mahalli idare makamları ta rafından Kırım'da yaşayanlara da Türklere yerleş­ me bölgesi satanların veya hibe edenlerin ağır şe­ kilde cezalandırılacakları bildiriliyordu. Bu karar ile o zamana kadar yapılmış bulunan bütün anlaş-


MUSTAFA CEMİLOGLU

ve

103

malar ve alım satım muameleleri hükümsüz geçer­ siz oldu. Kırım Türklerinin bütün baskı ve ş idde t ha­ reketlerine rağmen bir türlü sindirilememiş olması üzerine yaz aylarında Kının Türklerini ata toprak·· larına yerleştirebileceklerini öne süren Sovyet oto­ riteleri Mart 1968 tarihinde birbirine tamamen zıt iki faaliyete başladı. Birinci faaliyete göre, Kırırn Türk l erinin her an beklenen « Kitle h.?.!indc K!­ rım'a hareket etme»lerini önlemek gay�siylc Kırım idarecileriyle Özbekistan idarecileri arasında çalış­ malar ve a nlaşmalar yapıldı. Bu çalışma ve anlaş­ ma!arı n neticesi olarak Kırım eyaleti idari memur­ ları Özbekistan'a gönderilecek, burada KGB me­ murlarının yardımıyla hiçbir milliyetçi faaliyette bulunmamış Kırım Türklerini tesbit ederek kendi­ lerin e Kıom'a yerleşme izn i vereceklerdi. Ne var ki bütün 1968 yılı süresince Özbekistan'daki KGB or­ ganları ancak 148 Kırımlı Tür1<- ailesinde a radıkl a r ı hususiyetleri bularak kendilerine Kırım a dönme izni verildi. Kırım'a göçmen olarak kabul edilebil­ mek için bu kadar çok titiz davranırlarken diğer yandan da aynı anda binlerce Rus ve Ukraynalı aile Kınm'a getirilerek bu topraklarda iskan ediliyor­ lardı. Rus yöneticilerinin niyetleri açıktı. . . Kırım'ın tekrar Türkleşmesine asla müsaade e dilm ey e cek, bunun gerçekleşmemesi için he r türli.i şey y aplacaktı Bir mektup geçmişti Cemiloğlu'nun e l i n e « Kı­ rım taraftarlarının Türk Dostları» imzasını taşıyan bu mektupta şöyle deniliyordu: «Uk ravna'dan devamlı olarak Kırım'a göçmen yollanır. zira Yalıboyu hariç, -ki burası ask eri böl'

.

.


1 04

KIRIM FACiASI

ge ve sayfiye sahasıdır- kuzey bölgede nüfus yo­ ğunluğu az işçiye olan ihtiyaç fazladır. Bağcılı � ta, tütün yetiştirmede her türlü yaş ve kuru tarımda ihtisas sahibi olan bütün Kırımlıların ata toprak­ larına iadesi halinde diğer sakinlere bir zarar gel­ meyeceği hesaplanmış ve ispatlanmıştır. Hatta mem­ leketi kalkındırma yolunda böylesine bir toplu dö­ nüş çok faydalı neticeler meydana getirecek bir fak ­ tör de olabilirdi. Oysa Kırım Türkü bugün öz yur­ dunda avlanmakta ya da sürülmektedir. » Mustafa Cerniloğlu bundan başka şu gerçekle­ ri de tesbit etrnisti: Özbekistan otoriteleri tarafından Kırım Türk­ lerinin imzalamaları için kendilerinin «Bir avuç milliyetçi tarafından kıskırtıldıklanna» dair ve « Kı­ nm'a dönmek istemediklerini » belirten resmi ev­ rak dolaştırılıyordu. Milli Hareket liderlerinin Kı­ nın Türklerini göç etme fikrinden vazgeçirmeleri için her şey yapılıyordu. Ama bütün bunlara rağmen toplana toplana ancak 262 imza toplanabilmişti. PROPAGANDA FAALİYETİ

Diğer taraftan Kırım Türklerini Özbekistan'da kökleştirmek gayesiyle yapılan propagandalara hız verilmişti. Bu maksatla Sovyet Weekly'de bahsedil ­ diği gibi Özbekistan'daki Kırımlıların durumların­ dan son derece memnun oldukları yazılıyordu. Şöy­ lesine « İmalat-Uydurma» haberler yayınlanıyordu bu dergide: « Özbekistan'daki Kırım Türkleri bu Cumhuri­ yetin topluluklarıyla omuz omuza yaşamaktadır­ lar. Yalnız Kırırp Türklerini çalıştıran fabrika veya


ve

MUSTAFA CEMILOGLU

105

tesisler yoktur. Ancak · Kırım Türklerinin çoğunluğu teşkil ettiği pek çok fabrika, tesis mevcuttur. Bir çok Türk Özbekistan'da önemli görevlerde bulunmak­ tadırlar. Mesela Seyyit Tahiroğlu 140.000 kişinin yaşadığı Al Kurgan bölgesinde Komünist Partisi Bi­ rinci Sekreteridir. Yine Türk asıllı Mustafa Çolak­ oğlu ile Mustafa Şaki, Özbekistan parlamentosunda milletvekilidir. Özbekistan'da Kının Türklerinin çı­ kardıkları Lenin Bayrağı adlı gazetenin günlük tra­ jı 22.000 'dir. Bu gazetenin yazıişleri :!J}Üdürü savaş­ tan önce Kırım'a sadece 8.000 basan başka bir ga­ zetede çalışmaktaydı.» Bütün bu propagandalara rağmen rahat dur­ mayan bir halkı Özbekistan' da kökleştirmek bu hal­ kı Stalin metodlarınca maddi manada değilse de milli manada yok etmek demekti. Mustafa Cemiloğlu işte bu gerçeği gayet iy i an­ lamıştı. Rusların emeli bu kitlenin etnik karakte­ rini, dilini. kültürünü kaybettirmekti. 98 KIRIM TüRK'ti

Olaylar bu şekilde cereyan ederken 26 Mayıs 1968 tarihinde 98 Kının Ti.irkü Simferopol şehri varoşlarında Maryino köyü civarında Salgır nehri kıyısında çadır kurdular.. Ertesi gün 98 Kırımlı Türk KGB ve milis kuv­ vetleri tarafından kuşatıldı. Müdafaasız Türkler topluca döğülerek otobüslere bindirilip Simfero­ pol Polis merkezine getirildiler. Bunlardan 38'i sor­ gularından sonra Azerbaycan'ın Baku şehrine sev­ kedildi ve bu sevkiyat sırasında kendilerine dört gün ne ekmek ne de su verildi. Bunlar daha sonra Bakiı'den Krasnovodsk yoluyla Özbekistan'ın Taş-


KIRIM FACiASI

106

kent şehrine gönderildiler. Bu vesile ile Kırım'da ve Azerbaycan'da toplanan halka KGB görevlileri­ nin « Halk düşmanlarını» götürdüklerini söyleme­ leri gerçekten dikkate değer bir durumdu. Kının idari ve .adli makamlan sırf Kırım Türk­ lerinin gözlerini korkutmak, onlan yıldırmak için şiddet hareketlerinin yanısıra cezai işlemler de uy­ guluyorlardı. Bu konuda 28 Haziran 1968'de 21 Kı­ rım Türkünün Kırım Eyalet İcra Komitesi Başka­ nı Çemodurovla sadece konuşmak istemeleri ve bu­ nu izleyen olaylar gerçekten ibret vericiydi : Bu 2 1 Kırımlı Türk temsilci. Kınm'da Türklere ikamet tezkeresi verilmemesi olayını protesto et­ mişlerdi. Odasına gizlenen yönetici Çemodurov, po­ lis çağırtmış ve Kının Türk Temsilcilerini derha l Eyalet İcra Komitesi binasından dışarı çıkartmıştır. Türk temsilcilerinden onbiri onbeş gün hapisle ce­ zalandınldı, geri kalanları ise uçakla Tacikistan'ın Di.işenbe şehrine sevkedildiler. Çemodurov ile gö­ rüşmeye giden temsilcilerden Mehmet Çobanoğln adındaki Kının Türkü ise «Hükümet temsilcisine karşı gelmek»le suçlanarak üç yıl hapse mahkum edildi. 15 Temmuz 1968 t arihinde kendilerine yerle�­ meleri için beş gün önce verilen çiftlik evlerinden gece yansı zorla çıkanlan onbir aile ve diğer çift­ liklerden dört aile, Kının'dan aynlan bir trene zor­ la bindirildiler. Bu son hareketi protesto eden 17 Ukraynali ve aileleri ise bir daha çiftliklerine ve ev­ lerine dönmemişlerdir. HAPSE ATILANLAR 27 Ağustos

1968'de yukardakilere

benzeyen


ve

MUSTAFA CEMİLOGLU

107

suçlamalarla Kının Türklerinden Mübeyin Yusuf, Fahri İsmail, Mustafa Çevi, K?dir Savan�toğlu ve Müniver Abdullah altı aydan bir yıla kadar değişen hapis cezalarına çarptırıldılar. Zekeriya Hasan adındaki başka bir Kırım Tür­ kü de 14 Eylül 1 968 tarihinde 1 yıl süreyle hapis yatrnağa mahkum oldu. Misaller giderek çoğalıyordu. Ve Mustafa Cerniloğlu anlıyordu ki Kınm'daki Sovyet-Rus makamları Kırım Türklerinin Kınm'a dönme ve buralara kendi öz yurtlarına, ana vatan­ larına yerleşme teşebbüslerine hiçbir vakit göz yum­ mayacaklardı. Mustafa Cerniloğlu araştırmaları esnasında Sovyet yeraltı kaynaklarının derlediği bütün bilgi­ leri elde etmişti. Bu bilgilere göre, Kırım'ın Sovyet­ Rus makamları 1 968-1969 yılları arasında zora baş­ vurarak aşağı yukarı 12.000 Kının Türkünü Kırım'­ dan çıkarmışlar 1 70 kişiyi de çeşitli hapis cezaları­ na çarptırmışlardı. MEKTUPLAR

Kının Türkleri için Kırım' daki bu sıkıntılı günler 1 969'da da devam etti. 1969 yılında 1 1 Kınm­ Türk ailesinin Birleşmiş Milletler Teşkilatı İnsar.. Haklan Komisyonuna ve hür dünya kamuoyuna yazmış oldukları mektupların yankısı çok geniş ol­ du. Bu mektuplar bellibaşlı bir çok dergi ve gaze­ tede yayınlandı. Münih'in Hürriyet Radyosundan okundu, yoruma tabi tutuldu. Kısmen de Batı Al­ manya'da Rusça olarak yayınlanan Posev dergisi­ nin 6. özel sayısında yayınlandı. Ayrıca Münih't� çıkmakta olan « Dergi»nin 63. sayısında da geniş öl-


KiRiM FACiASI

108

çilde yer aldı. Posev, Kınm'a dönmekte olan Kının Türklerine uygulanan JENOSİT olayının suçluları­ nın adlarını ve işgal ett ikleri mevkileri de kaydedi­ yordu. Kının Türklerine her türlü hakareti reva gö­ renlerin belli başlıcaları şunlardı: 1 - Trofim Nikaloyeviç Çemodurov ( Kının Eyalet İcra Komitesi Başkanı) Nikolay Andreyeviç Moiseyev ( Eyalet İcra 2 Komitesi Başkan Yardımcısı) 3 Zaharov ( Ukrayna İçişleri Bakanlığı Kı­ rım Eyalet İdaresi Müdürü) 4 - Gaydamaka ( Ukrayna İçişleri Bakanlığı Kırım Eyalet İdaresi Müdür Yardımcısı) Kurdyukov ( Kırım'ın Karasubazar Böl · 5 gesi Halk Yargıcı) Novikov (Belogor Polis Müdürü) 6 7 - Penenevey ( Belogor Polis Müdür Yar­ dımcısı) ( Belogor İcra Komitesi Miroşniçenko 8 Başkanı) 9 - Andrev Andreyeviç ( İcra komitesi başkan Yardımcısı) 10 - İgor Leonoviç ( Polis Müdürü) 1 1 - Andan Mistanisnski ( Bölge KGB Mü­ dürü) Mustafa Cemiloğlu « Samizad»da yer alan mek­ tuplardan adı geçen Sovyet görevlilerinin 1969'da Kırım Türklerine uygulanmış olan yeni jenosit ola­ yına katılmış olduklarım anlamıştı. Anavatana dö­ nüşün 1969 yılındaki durumu hakkında bu mektup­ lar sağlam birer belge vazifesini görüyorlardı. Ni­ tekim sırf bu mektuplan yazdıklarından dolayı tu­ tuklanarak yargılanan 1 1 ailenin akıbetleri hala bi-

-

·

-

-

-


ve

MUSTAFA CEMİLOGLU

109

linmemektedir. Bu mektupların hür dünya bası­ nında yayınlanmalarının hemen akabinde ailelerin kesin olarak izinleri kaldırılmış ve gayrimenkulleri ellerinden alınmıştı. BİRİNCİ MEKTUP Birinci mektup Zülfinar_ Kaşka ve İsmail Du­ gu'ya aitti. Kaşka ve Dugu şöyle diyorlardı mektuplarında: « 1969 Şubatında Kınm'a döndük. 350 rubleye bir evcik aldık. Ancak köy sovyeti (muhtar) alım­ s.atım mukavelesini tasdik etmekten kaçındı. Aynca ikamet kaydımızın yapılması teklifini kabul etme­ di. Bölge İcra Komitesi Başkanı Miroşniçenko ve Polis Müdürü Novikov bize insan değil hayvan mu­ amelesi yapıyorlardı. Mütemadiyen hakarete uğ­ ramaktaydık. Bizi her gün polise, idari komisyona, savcılığa götürüyor ve vatanımızı gönül rızası ile bırakıp gitmediğimiz takdirde cezalandırmakla teh· dit ediyorlardı.» ÇETELERİN BASKINI Mektup şöyle devam ediyordu: «26 Haziran 1969'da, gece saat 12.00'de evımız 30-40 kişilik bir çetenin baskınına uğradı. Evi saran haydutlar kapıyı zorlamağa başladılar. Biz kapıyı açınca 1 5-20 kadan içeri daldılar. Sovyet Polisi üni­ forması giymiş olan bu haydutlar Çocuklarımızı uy­ kularından uyandırıp sokağa attılar. Sonra elleri­ mi bükerek sırtımda bir tek gömlek olduğu halde sokağa çıkardılar. Arkasından 14 yaşındaki kızım, 12 yaşındaki oğlum aynı akıbete uğradı. Derken sı­ ra yan çıplak uyumakta olan üç ve dört yaşındaki


1 10

KiRiM FACIASI

oğullarım Ömer ve Mustafa sonra da eşim ve 10 yaşındaki kızım Emine döğülerek evin dışma atıl­ dı. Hepimizi sürükleyerek bir otobüse getirdiler. Sağnak halinde yağmur yağıyordu. İliklerimize ka­ dar hepimiz ıslanmıştık. Dipçik darbeleri altında zorla otobüse bindirildik. Çocuklarım ağlıyordu. Kanının dipçik darbelerinden alt dudağı patlamış, bir dişi kırılmıştı. İki saat kadar yol aldık. Derken Cankoy-Lerç demiryolu hattının 50. durağına geti­ rildik. Sabahın dördünde bizi zorla ( Simferepol­ Baku) trenine doldurdular. Yiyeceğimiz ve içeceği­ miz yoktu. Nereye niçin götürüldüğümüzden haber­ sizdik. Zaten öylesine şaşırmış ve afallamıştık ki bü­ tün bunları düşünecek halde bile değildik. Derken Krasnodar Eyaletindek i Taman İstasyonuna kadar getirdiler ve orda bıraktılar. Böylece parasız, açıkta, yiyeceksiz perişan bir halde tekrar gurbet ele düş ­ tük. Bizi evden v e anayurdumuzdan çıkartırken ödediğimiz parayı bile iade etmediler. Yiyecekleri­ mizi ellerimizden aldılar. Üç torba buğday ve bir torba tuzumuzu Kolhoz deposuna teslim_ ettiler. Ev­ de bulunan 78 rubleyi bile bize vermediler. Anayur� da dönüşümüz işte böylesine bir faciayla neticelen­ di. Bizi evsiz, barksız, serseri ve yokspl kodular Şimdi karımla ben çocuklarımızın geçimini sağla­ mak için dilencilik yapıyoruz! . » Mektup şöyle sona eriyordu: «Bu dehşetli olay bir gerçek olup 20. yüzyılda Sovyet Sosyalist ülkesinde meydana geliyordu. Biz kimseye fenalık etmiş değiliz kimseden bir şey çal­ madık ve bozgunculuk yapmadık. Bu gayri insani vahşice muamele bize sırf Kının Türkü olduğumuz ve vatanımızda yaşamak istediğimiz için yapılmış­ tı.


ve

MUSTAFA CEMİLOÔLU

111

Kırım Türklerinin faciası ve bizim bugünkü korkunç durumumuz bütün insanlığın yli?karası olabilir. Bu ağır günlerimizde biz size insan haysiyet ve hürriyetine ve onun yaş.ama haklarına değer veren herkese müracaat ediyoruz. Bize elinizi uza­ tınız, bizi destekleyiniz! Biz ve çocuklarımızı kendi memleketimizde ve ana topraklarımızda yapılan keyfi ve kanunsuz hareketlerden koruyunuz. İşitil­ memiş cinayetlere karşı protesto seslerinizi yük­ seltiniz. Tek isteğimiz, anayurdumuzda yaşamak ve ça­ lışmaktır. » Cemiloğlu, elde ettiği dokümanlan inceleme­ ye devam ediyordu. Şevket Beytullahoğlu'nun 25 Temmuz 1969 tarihinde kaleme almış olduğu mek­ tup özetle şöyleydi : «9 Şubat 1969'da Kırım'a geldim. İş sağlamak ve ikamet kaydımı yaptırmak üzere uzun süre çe­ şitli teşekküllere başvurdum. Bir ev satın alarak Belogor Bölge Noterliğine müracaat ettik. Orada bize alım-satım mukavelesinin ancak ikamet kaydı yapıldıktan sonra tasdik edilebileceğini söylediler. İkamet kaydı konusunda polise müracaat ettiğim zaman ise, bana ilkönce ev muamelesinin tekemmiil etmesi gerektiğini bildirdiler.» POLİS ÜNİFORMASI GİYMİŞ HAYDUTLAR «Polis üniforması giymiş haydutlar»m gece yansı baskını, İsmail Dugu'nun anlattıklarından farksızdı. K.ınm'dan çıkarılış şekil ve üslubunu, tüy· fer ürpertici bir dille anlatan Şevket Beytullahoğlu, Kmm'a tekrar gizli olarak döndüklerinde, evinin


1 12

KiRiM FA.CiASI

mühürlenmiş olduğunu gönniiştü. Beytullahoğlu, aynca Belogor Bölgesinde yaşayan diğer altı ailenin akıbetinin de kendisininki gibi olduğunu mektubnn­ da ifade ediyordu. İSLAM MUSA İslam Musa, aslen bir Azeri Türküydü, eşi ise Kırım Türklerindendi. O da Kırım yollarına düş­ müştü. Kırım'da onun başına gelenler de diğerleri­ ninkinden farksız oldu. Ailesi ile birlikte Kırım'dan çıkartılan İslam Musa, bundan ötesini şöyle anlatı · yordu: «Nihayet Ust - Labinskaya istasyonunda tren­ den indik ve geceyi eşyamızın başında istasyon pe­ ronunda geçirdik. Gelip geçenler bizim göçebe çin­ geneler olduğumuzu zannediyorlardı. Fakat gerçek durumu öğrendikten sonra bize sempati gösteriyor, haydutluk ve kanunsuz işler yapanlara karşı da in­ fial hislerini belirtmekten geri kalmıyorlardı. Baş· vurduğumuz savcı, bizi dinledikten sonra hiçbir yar· dımda bulunamayacağını bildirdi. Biz şimdi tekrar Kırım'da bulunuyoruz. Kırım köylerinde serseriler gibi avare dolaşıyor, bize acı yanların evlerine sığınarak geceliyoruz. Sadaka ile geçinmek zorundayız. İş verilmiyor ve evimiz mü· hürlü . . . » » MUSTAFA SAHAT Mustafa Sahat, Haziran 1969 tarihli mektubun­

da ailesinin başına gelenlerle birlikte sürgün sonra­

sını da dile getiriyordu: «Ailemiz 1956 yılına kadar devam eden gıda-


ve

MUSTAFA CEMiLOGLU

1 13

sızlıktan ve rejimin sıkı ağırlığı altında beş ferdini kaybetmiş, bundan başka İkinci Cihan Savaşında cephede iki evladını bırakmıştı. Kırım Türk halkı­ nın yansı 1944- 1956 yıllan arasındaki jenosit hare­ ketinde 7.aten eriyip gitmişti.» Sahat, 5 Eylül 1967 Kararnamesine değinerek şöyle devam ediyordu mektubuna: «Ne var ki adı geçen Kararname, aynı 7.amanda Sovyetler Birliğinde, diğer küçük halklar hususun­ da başarıyla uygulanan kapalı bölgelerde halkımı­ zın bundan sonra da milliyetten tecrit etmeye ve al­ çaltmaya yönelmiştir.» Sahat, Sovyet Rusya'daki halkların sözde eşit­ liği hakkında da şu mukayeseli örneği veriyordu: «Rus ve Ukraynalılar herhangi bir kayda tabi olmadan işe alınmakta, meskenleri sağlanmakta, ondan sonra Sovhoz idaresi gerekli muameleyi ken­ diliğinden yapmaktadır.» Gece yarısı baskınından ailesini tesadüfen kur­ taran Mustafa Sahat, mektubunu şu şekilde bitiri­ yordu: İŞ VERİLMİYOR •Bana iş verilmiyor.. Bütün biriktirdiğim pa­ rayı köhne bir eve yatırmıştım. Rus ve Ukraynalı komşularımla geçinmek zorunda kalıyoruz. Ev ve eşyamız mevcut iken, ailece başka yerlerde barın­ mak zorunda bırakıldık. Kanun dışı ilan edilmiş bir durumda bulunuyoruz. Anayurt Kırım'da hiçbir yaşama garantisine sahip değiliz.» SEBİYE İLYAS Sebiye İlyas ise 2 1 Temmuz 1 969 tarihli mek�


1 14

KiRiM FACİASI

tupta ailesinin başına gelenleri şu şekilde anlatmak­ taydı: «4 Ocak 1%9'da Kınm'a gelerek Eyalet İcra Komitesine müracaat ettik. Orada bize, mesken bul­ duktan sonra gelin, ikamet kaydınızı yapalım dedi­ ler. Bunun üzerine biz, 6 Mayıs 1969'da Belogor Böl­ gesindeki Novojilovka köyünde, gerekli alım-satım mukavelesi yaparak 3500 rubleye yeni bir ev satın aldık. Sonra Belogor Şehri Noterliğine başvurduk. Bu alım-satım mukavelesinin tasdiki için kanunun talepettiği bütün belgelere sahip olmamıza rağmen, noter ikamet tezkeremizi göstermediğimize dayana­ rak görevini yapmaktan kaçındı. Nereye başvurduy­ sak şu sert ve insafsız sözlerle karşılaştık: Nereden geldiyseniz oraya gidiniz! Yani mahalli sürgün ye· riınize dönmemiz isteniyordu . . . O halde nçin çıkarılmıştı 5 Eylül 1967 Karar­ namesi? İşte bu sualin cevabını hiçbirimiz veremiyor­ duk . . . Sovyet-Rus yöneticilerinin kendileri bile » Ailesinin Kırım dışına çıkarılış şeklinin bar­ barlığını anlatan Sebiye İlyas mektubuna son ve­ rirken şöyle diyordu: « Biz bir ay oluyor ki, Belogor bölgesinde ya­ bancı kimselerde gecelemek suretiyle onlardan ge­ çinerek serseriyane bir hayat sürüyoruz. Ev için ödediğimiz 3500 ruble, evde kalan yiyecek ve zati eşyamız bile bize iade edilmedi.» ..

SA. İSMAİL

S.A. İsmail ise 1 Ağustos 1969 tarihli mektu­ bunda, kendilerine yapılan baskı ve zulümleri acı


ve

MUSTAPA CEMİLOGLU

1 15

bir ifadeyle nakletmekte, diğerlerinin akıbetlerine uğradıklarını yazmaktaydı. Mektubun orijinal yanlarından biri de savcının kendisine vermiş oldu­ ğu bir cevaptı. Savcı, 5 Eylül 1967 Kararnamesi için : Eskimiş ve hükmü kalmamış diyordu .. S.A. İsmail m�ktubunu şöyle bitiriyordu : «Biz dördüncü aydır işsiziz. Bize zorla dilen· el hayatı yaşatıyorlar. Durumumuza bütün hürri­ yetsevenlerin acele müdahale etmesini istiyorum. İnsan haklarının neden çiğnendiğinin araştırılması­ nı istiyorum. Gelecek kuşağımız olan çocuklanmı­ zın batın iÇin adaleti yeniden haklın kılınız.» Sıra Bekir Kaşka isimli Kırımlı Türkün mek­ tubuna gelmişti. Haziran 1969 tarihinde kaleme al­ dığı bu mektupta Kaşka şunları yazmıştı: « Sovyetler Birliğ i Yüksek Şura Prezidyumu­ nun 5 Eylül 1967 tarihli kararnamesi, Kırım Türk halkı üzerindeki tüyler ürpertici suçlamayı sadece kaldırmamakla kalmamış, aynı zamanda ona alaycı bir yön vermiş ve kararnamenin müphem cümlele­ rini tamamiyle kontrolsüz olarak istedikleri gibi ha­ yata tatbik eden bürokrat ve cellat ordusuna hare­ ket serbestisi de tanımıştı. Ben bu sonuca hemen 1 değil, birçok eziyet çektikten ve trajik sarsıntılar geçirdikten sonra vardım. Şimdi anladım ki, Ana­ yurt Kınm'a dönmekte olan her Kırım Türkünün yolu üzerindeki suni engeller hattı özel bir surette meydana getirilmiştir.» FUTBOL TOPUNA

DÖNÜYORLAR

Kaşka, mektubunda Kırım'daki Sovyet-Rus gö­ revlilerinin kendilerine karşı tutumlarını şu şekil­ de dile getiriyordu :


1 16

KIRIM FACiASI

«Noterlik, ev

alım-satım mukavelesini tasdik

etmek için ikamet kaydının gösterilmesini talep et· ti. Polis ise ev muamelesi noterlikçe tasdik

edilme­

diğinden ikamet tezkeresi vermeyi reddetti. Böylece, ailemiz, bir merciin diğer bir mercie

attığı futbol

topuna döndü. Ve merciler yükseldikçe, bizim

çok

çocuklu emekçi Sovyet ailesine indirilen darbelerin şiddeti de o oranda artıyordu. Sovyetler Birliğinin en yüksek makaınlan şikayetlerimizi tekrar, kanun· suz

hareketlerini kendilerine

bildirdiğimiz,

kendi·

lerini onlara şikayet ettiğimiz makamlara havale edi­ yorlardı. Belogor bölgesi İdari KomJsyonu, meske­ nimiz olmadığını ileri sürerek bize para cezası

ke·

siyordu. Belogor Polis Müdürü ise bizi hapse atmak· la tehdit ediyordu. Bu zat açık bir şovenlikle diyordu: «Ben burada kaldığım müddetle,

şöyle

Türkle­

rin ikamet kaydı yapılmayacaktır. Gidin, istediğinb: yere şikayet edin! » Oysa, böylesine halklar

arasın·

daki husumeti körükleme hareketlerinin, Sovyetler Birliği Anayasasına göre cezalandırılması gerekir·

di. Ne var ki, Novikov bu sözlerle, belki de en yük­

sek makamda oturan birinin gizli fikrin:i açıkça ifa· de etmiş oluyordu. » BASKIN VE QIKARILMA

Bekir Kaşka, kendisinin ve ailesinin gece yan· Kırım'dan ne şe­ kilde çıkarıldıklarını mektubunda şöyle anlatıyor· du:

.sı nasıl baskına uğradıklarını ve

« 1969'un 26 Haziranını 27'sine bağlayan gece, Köy Sovyeti Başkanı (bir çeşit muhtar) Muhin ile iki polis subayının başların da bulunduğu 3o-40 kişi evimizin etrafını sardılar. Eve zorla girerek: «Ace·


ve

MUSTAFA CEMILOÔLU

1 17

le toplanın, sizi göndereceğiz! » emrini verdiler. Bu arada benim ve kanının üzerine atılan polisler ba­ ğırmamamız için ağzımızı tıkamaya, boğazımızı sık­ maya çalışarak bizleri süriiklediler. Korkudan tit­ reşen çocuklar bu sırada ağlaşıyorlardı. İki yaşın­ daki kızımı uyandırmak için üzerine soğuk su dök­ tüler. Daha yeni banyo yapmış olan çocuklarunızı, yarı uykulu otobüse doldurdular. Bizi bir istasyona getirdikten sonra bir trene bindirdiler. Bizi, Kras­ nodar eyaletinin, iki gün yağmur altında kaldığımız Sennoye istasyonunda indirdiler. Yerlilerin yardımı sayesinde tekrar Kırım'a döndük. » PARAMIZ İADE EDİLMEDİ Kaşka, mektubunu şöyle bitiriyordu: « Ev için ödediğimiz para bize iade edilmedi. Ve böylece tasarruf ettiğimiz paradan 1350 ruble heba olup gitti. Kucakta beş ki.içlik çocuk, geçim va­ sıtalarından malımın olarak Sovyet toprağında, va­ tanımız Kırım'da çingene hayatı yaşamak zorunda kalıyoruz. Yüksek Bölge ve Eyalet makamlarına yaptığımız devamlı müracaatlar hiçbir netice ver­ medi. Durumumuz fecidir. Bürokratik makine te­ kerlekleri bizleri sefalete sürii klemiş ve alçaltmış­ tır. Biz, yardım ve destek için bütün Sovyet adam­ larına ve i lerici dünya kamuoyuna başvuruyoruz. Bizi, bu insanlık dışı durumdan kurtarın! » Regber Ahmetoğlu ise mektubunu Temmuz 1969'da kaleme almıştı. Onun da anlattıkları diğer­ lerininkinden farksızdı. Ahmetoğlu şöyle bitiriyordu mektubunu : «<İnsanlar! Felaketimiz karşısında tepki gösteriniz.


1 18

KiRiM FA.CİASI

Bizleri koruyunuz. İnsanlığa karşı yapılan bu keyfi hareketleri önleyiniz. Cinayetleri durdurunuz. Elinizden gelen herşey'i yapınız. Biz, gece baskınları ve eşkiyahk düzenleyen ve uygulayanlardan dava açılmasını hükümetimizden talep etmenizi istiyoruz. Sesimizi dünya kamuoyuna duyurunuz! » SEMİZAD DÖKÜMANLARI

,.:._; ··-- :;i

Mustafa Cemiloğlu'nun elde ettiği Sem izacl Do­ kümanlarının - Kronolojik Olaylar - bölümündeki 14 sayılı ve 30 Haziran tarihli ve 456 Kırım Türkü­ nün imzası olan protestoya göre bu zulümler uzun süre devam etti. Nitekim doküma iıdaki şu haber, bu gerçeği doğruluyordu: «456 Kırım Türkü, Türk ailelerinin Kırım'dan gayri kanuni bir şekilde çıkarılmalarını protesto etmek amacıyla Sovyetler Birliği Komünist P!!rtisi Birinci Sekreterine müracaat etmişlerdir. Kanun dışı hareketlere ait misaller göstermektedir. Gece­ leri milisler ve polisler pencere ve kapılan kırarak evleri basmakta, kadınlan ve çocukları dövmekte­ dirler. Evde bulunmayanlar aranmaktadır. Hareke ­ ti içişleri Bakanlığı Eyalet İdare Müdürü General B.G. Zaharof yönetmektedir. Müracaatçılar, taki­ bata son verilmesini istemektedirler. Kırım Tiirkle­ ri, kendilerine diğer halklar gibi eşit haklar veril­ mesini istemektedir.)) Mustafa Cemiloğlu, okuduğu mektuplardan şu sonuca varmıştır: Kırım Türklerini esasen sürgün yerinde tutmak ve Kınm'a bir daha sokmamak için


ve

MUSTAFA CEMİLOGLU

1 19

hiç bir nazari, hukuki hakka sahip bulunmayan Kremlin ve Kırım ile Özbekistan'daki yerli Sovyct makamları, eninde sonunda ya Kırım Türklerinin Kırım'a dönmelerine müsaade etmek zorunda ka­ lacak, ya da halen yaptıkları gibi bütün milletlerara­ sı ve bizzat Sovyet hukukuna aykırı olan ve çağdaş medeni devletlerin şerefiyle mütenasip olmayan va­ sıta ve hilelere başvuracaklardı. Kremlin'in gerek kendi vatandaşları ve gerekse dünya kamuoyu kar­ şısında kendisini tamamiyle lekelemeden önce bun­ dan ancak, Sovyetler Birliğini yöneten Kremlin dik­ tatörlerinin, bir adet olmak üzere, dünyanın en ile­ rici devleti diye adlandırdıkları memleketlerinin du­ rum ve haysiyetine yakışır bir sonuç çıkarmaları te­ menni edilebilir miydi? Nitekim, Kırım Türkleri Müslümandı. Ve onların ana vatanlarına dönmele­ rine izin verilmedikçe, Sovyet Rusya ile İslam Dün­ yası arasında sağlam ve içten bir ittifakın kurula­ bilmesi düşünülemezdi. Kırım Türkleri bir gün mutlaka yurtlarına döneceklerdi . . Evet . . Bir gün. mutlaka . . . Ve Mustafa Cemiloğlu, bu ideal uğruna her sc­ yi göze almıştı . . . Dayak yemeyi, horlanmayı işten çıkarılmayı, hapse atılmayı, sürgüne gönderilmeyi, hücreye kapatılmayı . . . Her şeyi . . . Hatta, ölümü bile .. .

.

MÜCADELE BİTMİYOR Mustafa Cemiloğlu hadiseleri büyük bir dik­ katle izliyordu. 5 Eylül 1967 tarihli kararnamenin gerçek yüzü gün ışığına çıkınca, Kırım Türkleri


120

KIRIM FACiASI

1 968'in hemen başlarından itibaren sistemli ve teş­ kilatlı bir mücadeleye başladılar. Mustafa Cemiloğlu, genç bir lider olarak bu mücadelede tesirli bir şekilde rol oynuyordu. Yapılan mücadeleler başlıca iki grupta şekille­ niyordu: 1 - Açık olarak yapılan protesto mitingleri, açık hava toplantıları . . . 2 - Sovyet Rusya'da genel demokratik ha­ reket liderleriyle sıkı bir işbirliğine gitmek, mektup, dilekçe, telgraf gibi vasıtalarla ilgili yerlere sık sık başvurarak davayı her dem taze tutmak. ' Hedefe en kestirmeden giden birinci yolda ça­ lışmalarını sürdüren Kırım Türkleri için 1968 yılı , yoğun bir faaliyet dönemi oldu. Kırım Türk Tarih ve Medeniyeti üzerine araş­ tırma eserleri ortaya koyan Kırım Türklerinin genç liderleri, diğer y.andan da yayınladıkları bildirilerle çalışmalarını yoğunlaştırıyorlardı. YUSUF OSMAN Bu genç liderlerden biri de Fizikçi Yusuf Os­ man'dı. Mustafa Cemiloğlu'nun en yakın mesai ar­ kadaşlarından olan Yusuf Osman Mayıs 1968'de Taş­ kent'te rn.ahkemeleri yapılan dört Kırım Türk lider­ lerinden biriydi. Diğer üç arkadaşı, Enver Mehmet Seyit Ahmet Mehmet, ve Sabri Osman ile birlikte Sovyet Devletini küçük düşürücü ve sosyal düzeni bozucu eser yayınlayıp dağıttıkları gerekçesiyle al­ tı ay ile iki buçuk yıl arasında değişen hapis ceza­ sına çarptırıldılar. Yusuf Osman, genç Kırım Türk nesline büyük Türkçü Gaspıralı İsmail beyi tanıtıcı makaleler yazmasıyla ün yaptı. Şurası bir gerçekti


ve

MUSTAFA CEMİLOGLU

121

ki, Gaspıralı İsmail Beyi «Dilde-fikirde-işte birlik» ilkesiyle bütün Sovyet Türklüğü tanımaktaydı. Ay­ nca resmi ve kamu kuruluşlarına yazdığı mektup­ larla da dikkati çeken Yusuf Osman, belli başh ga­ zete :ve Enstitü dergilerinde tefrika edilen «Kırım Türklerinin Tarihçesi » adlı eseri yüzünden Sovyet nüfuzunu bir hayli sarstı. Halen Moskova yakınla­ rındaki Yüksek Fizik Enerj isi Enstitüsünde çalış­ makta olan fizikçi, hapiste iken kaleme aldığı «Je­ nosit Olayını Protesto Ediyorum» başlıklı mektubu ile hür dünyanın dikkat ve taktirini üzerine çekti . ' Kırım'ın Büyük Krı.ralez köyünde 1941 yılıpda dünyaya gelen Yusuf Osman . sözü edilen mektubun­ da, halkının Kırım'a dönmesini ve Muhtar Kırım Sovyet Sosyalist Cumhuriyetinin yeniden kurulma­ sını talep etmekteydi. Hemen şunu da kaydetmek gerekir ki, Stalin zamanında Sovvet hükümetir.in Kırım Türklerini Kırım'dan topyekün sürdüğii sı­ ralarda henüz küçük çocuk olan Yusuf Osman . 1955'ten beri Gençlik Derneğinin üyesiydi, yalmz, Sovyetler Birliği Anayasası'nın teminatı altında bu­ lunan Kırım Türklerinin milli ve sosya.l haklarının gerçekleştirilmesini talep etmekle yetinmişti. Ne var ki bu kanuni istek bile, Kırımlı genç fizik asi s­ tanın:n hapishanelere atılmasına yetti. ÇIRÇIK OLAYLARI

Sovyetler Birliği sınırlan içinde Lenin'in do­ ğum günü her yıl şatafatlı bir şekilde kutlanır. Taş­ kent'te çıkmakta olan Lenin Bayrağı adlı gazetenin 26 Aralık 1967 tarihli nüshasındaki haberlerden de F.: 7


122

KiRiM FACIASI

anlaşılacağı gibi, bütün diğer Sovyet halkları gibi Kırım Türkleri de Lenin'in 100. doğum yıldönümü şenliklerine hazırlanmağa zorlanmışlardı. Kırım Türkleri, Kırım Muhtar Sovyet Cumhu­ riyetini kurmakta ön ayak olan Lenin'in doğum yıl­ dönümünü kutlamak ve hem de Derviza adı verilen ananevi halk bayramını tes'id etmek için Özbekis­ tan'ın Çırçık şehrinde bir kır gezisi düzenlemişti. Mustafa Cemiloğlu Çırçık gezisinin nasıl sonuç­ landığını, bu gezide neler olup bittiğini 16 imzalı ve 23 Nisan 1 968 tarihinde yayınlanan bir protesto mektubunda öğrendi. Bu mektup, Sovyetler Birliği Yüksek Şura PREZİDYUMU ve Sovyetler Birliği Başsavcısına hitaben gönderilmişti. ÇIRÇIK'TA NELER OLDU Protesto mektubuna göre Çırçık'ta olay şu şe­ kilde cereyan etmişti: Kırım Türk temsilcileri, Komünist Partisi Şe­ hir Komitesini de haberdar ederek Çırçık şehrinde toplu bir halde eğlence düzenlemeğe karar vermiş­ lerdi. Fakat Şehir Komitesi'nin Birinci Sekreteri F. K. Yakubov bunu kesinlikle reddet.m iş, orda bulu­ nan Güvenlik bakanlığına mensup Tuğgeneral Şa raliyev ise Taşkent'e telefon ederek, herhangi bir ih­ timale karşı Çırçık'a askeri birliklerin sevkedilme­ sini emre tmişti. 21 Nisan 1968 sabahı Taşkent'in çeşitli kesim­ lerinden Çırçık'a Kırım Türklerini taşıyan vasıtalar gelmeğe başlamıştı. Ne var ki bütün yolları tutarı Rus milis kuvvetleri gelenleri vasıtalardan indiri­ yorlardı. Gezinti için seçilen mahal ise askeri bir­ likler ve milis kuvvetleri tarafından işgal edilmiş-


ve

MUSTAFA CEMİLOÔLU

123

ti. Bunun üzerine Kırım Türkleri, Lenin'in gününü kutlamak gayesiyle şehir

doğum

parkına

doğru

yöneldiler. Saat 1 3 .00'te eğlencelerin en yüksek nok­ taya çıktığı bir sırada, şarkılar söyleniyor ve mil li oyunlar oynanıyordu, park askeri birlikler

tarafın­

dan kuşatıldı. Milislerin himayesinde parka

giren

itfaiye arabaları, parktaki Kırımlı Türklerin

üze­

rine bir çeşit sıvı sıkmaya başladı. Bu sıvının insan sağlığına verdiği zarar hakkında bir

şey

söylene­

mezdi ama, eğlenenleri dağıtan asker ve

milisler

yüzlerine gaz maskeleri takmışlardı.

Milisler,

rımlı Türklerin üzerine saldırıyor, kollarını yor ve herkesi grup grup

hapishane

doldurarak bilinmeyen istikametlere

Kı­

burku­

arabalarına götürüyorlar­

dı. Sakin sakin eğlenen Kırımlı Tür�ler

üzerine

girişilen bu haksız saldırı, şiddetli bir infiaJ uyan­ dırdı. Hakarete uğrayan kadınlar, özellikle hu ba, sebepsiz ve keyfi davranışa karşı

Eğlenenlerden, milis ve asker çenberini muvaffak olabilenler sloganlar

ka­

koyuyorlardı. yarmağa

söyleyerek

şehrin

merkezine doğru yürüyüşe geçtiler. Bıçak kemiğe dayanmış, Kırım Türklerinin sah­ rı taşmıştı . . . Komünist Partisi Şehir Komitesi binasının önü­ ne varıldığında gösteri yapanlardan sekiz kişi

seçi­

lerek bu keyfi hareketi protesto etmek için Merkez Komitesine gittiler. Ançak sekiz kişilik kabul edilmedi. Üstelik

milisler

delegasyon

tekrar

Kırımlı

Türklerin üzerine saldırıya geçmişti. Ama, artık Kı­ rımlılar da direniyor milis kuvvetlerine karşı

koyu­

yor ve nümayişçiler dağılmak bilmiyordu. Kırımlı Türklerin üzerinde çakı bile

olmadığı


124

KiRiM FACIASI

halde askerlere ve milislere karşı kahramanca ken­ dilerini savundular. Çatışma geç vakitlere kadar sürdü. Bir çok Kırımlı Türk yaralanmışlardı. Yaralıların çoğunluğunu kadın ve çocuklar teşkil ediyordu. Üstelik, milislerden ve askerlerden de . yarala­ nanlar vardı. Akşamın geç saatlerinde evlere giren milisler tutuklamalara başladılar. Eğlenceye katılmamış olan Kırımlı Türkler bile tutuklanıyorla_Idı. Sabaha kadar süren aramalar sonunda 2 1 Ni­ san'ı 22'ye bağlayan sürede 300 Kırım Türkü tu­ tuklandı. 16 imzalı bu protesto mektubunda bütün bu olaylar gayet net bir ifadeyle anlatıldıktan sonra dtırıı m ı ı n insan hak ve hürriyetlerini. lekeleyici, Kı­ rım Ti.i ··k lcdni tahrik edici bir prov.akasyon oldu­ ğuna işaret edilerek şu taleplerde bulunuluyordu: 1 . Tvtuklanan Kırım Türklerinin hepsi der­ hal serbest bırakılmalıdır. 2. Kırım Türk halkının serbestçe seçilen tem­ silci kri n in iştirak iyle, tertiplenen keyfi hareketle­ rin rl n<'> -·, , rl an doğruya suçlularını bulmak üzere, yerli makamların içine alınmaması gereken bir so­ ruşturma komisyonunun kuntlması, komisyona der­ hal olayları araştırmak ve bütün suçluhm gereğince cezal andırmak üzere elzem yetkilerin verilmesi. Tabii, bu protesto mektubu boşa gitti. Ancak, Çırçık ol.aylarında yakalanan Kırım Türklerinin sadece üçünden haber alınabildi. Rıfat İsmail üç, Hadi Apharioğlu iki, Reşat Alimoğlu ise üç yıl hapis cezası yemişlerdi.


ve

MUSTAFA CEMILOGLU

125

Diğer Kırım Türklerinin akibetinden ise bir ha­ ber alınamadı. Kırım Türklerinin Moskova'daki temsilcilerinin sayısı 16 Mayıs 1968 tarihinde 650 kişiyi .bulmuştu. Aynı tarihlerde Tahran'da; Milletlerarası İnsan Hak­ lan Konferansı devam etmekteydi. 1 968 yılı, Birleş­ miş Milletler Genel Kurulu tarafından (Milletler­ arası İnsan Hakları Yılı) olarak kabul ve ilan edil­ mişti. Çırçık olaylarını protesto için Moskova'da bir­ araya gelen Kırım Türk temsilcileri 16 Mayıs saba­ hı, Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Ko­ mitesine ve Sovyetler Birliği Yüksek Şurasına şu telgrafı çekti; telgrafın altındaki imzalardan biri de Mustafa Cemiloğlu idi: « Kendi temsilcilerini gönderen lialk, bu sefer boş birtakım vaadler istemiyor. Halk, kendi mesele­ lerinin gerçekçi bir şekilde çözümünü bekliyor. Kı­ nın Türkleri, bir millet olarak birkaç yıl içinde Kırım'.a fiili ve teşkilatlı dönüşü ve çiğnenen 1 8 Ekim 192 1 tarihli Kararnamenin uygulanmasını ta­ lep etmektedir. » YENİ TEMSİLCİLER GELİYOR •

17 M3.yıs 1968 günü, Moskova'ya yeni KınmTürk temsilcileri geldiler. Yeni gelenlerle birlikte temsilcilerin sayısı 800'ü geçmişti. Temsilcilerin çektikleri telgrafa acaba nasıl cevap verilecekti? Kremlin'in bu telgrafa verdiği , cevap şöyle oldu: Aynı gün özel askeri kıtalar ve Devlet Güven­ lik Komitesine mensup memurlar, halk temsilcile-


126

KiRiM FACİASI

Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez bi­ nası ve Yüksek Şura bekleme salonlarından biran önce çıkartmaya çalışıyorlardı. İlk eylem 16 Mayıs'da saat 18.00'de uygulandı. Vostok, Zarya ve Altay otellerinin bulunduğu bütün mahalle askerler, temsilcilerin toplanmış bu­ lundukları Vostok otelinin bahçesi de, milisler, bek­ çiler, sivil polisler ve öğrenciler tarafından sarıl­ dı. Kimlik belgelerinin genel yoklaması başlamıştı. Kının Türk temsilcileri, halk arasında Kara Karga denilen özel hapishane otobüslerine bindirilerek sarhoş .ayıltmaya mahsus hücrelere götürülüyordu.

mu

MOSKOVA AYYAŞLARINA GÜN DOGMUŞTU Moskova'da bütün güvenlik kuvvetleri sade­ ce « Kırım-Türk Meselesi» ile meşgul olduğundan, Moskova ayyaşlarına gün doğmuştu. Yoklama esnasında kimlik belgesi bulunmayan­ lar da toplanıyorlardı. «Şüphe ve tehlike» ölçüsü olarak, antropolik belirtiler kabul edilmişti. Türk'e benzeyen, Türk'ü andıran herkes ve bu arada saf­ kan Ruslar bile tutuklanıyordu. Öyle ki bu sözde kahraman - şövalye avcıların, antropoloji konusun· da pek de bilgili olmadıkları ortaya çıktı. Hapisha­ neierin sarhoş ayıltma hücrelerine Kırım Türkleri ile birlikte tıkılanlar arasında bir İngiliz ve iki Ma­ car turisti ile birçok Rus da atılmıştı .. İlk baskında Kının Türk temsilcilerinden 300'ü tecrit edilmiş, gece geç saatlerde de dostlarının ev­ lerinde kalanlar tek tek yakalanmışlardı. Bir insan avıdır gidiyordu. Nogin meydanında, Kazan Garı'nda sürdürülü­ yordu av . . .


ve

MUSTAFA CEMİLOGLU

127

Tutuklama sebebi anlatılmadan, avcıların kim­ lik belgeleri, talep edildiği zaman gösterilmeden in­ sanlar yaka-paça götürülüyorlardı. Arabaya girmek istemeyenler zorla itiliyor, bazılaq'.lın ellerine ke­ lepçe bile takılıyordu. İŞTE KURBANLAR Sovyet insan avcılarının kurbanları ileride ya­ pılacak olan yargılamalarında şu ifadeleri vereceklerdi: ·

İS.MAİL YAZICIOGLU : ( Semerkant Bölgesin­ den, bütün İkinci Dünya Savaşına katılmıştır) Halkımızın öz vatanından sürgün edilişini ha · « tırlatan 1 6 Mayıs 1 968 günü . . . Moskovalıların göz­ leri önünde cereyan eden yüz karası baskın, zenci­ lerin Afrika'daki avlanmalarından farksızdı. . . Yani ilkel, yani vahşi idi . » . • •

. .

ZÜHRE İSLAM: (Buhara Bölgesi temsilcisi ) . . Genç ve ihtiyar kadınlar, çocuklar ve erkekler olmak üzere hepimizi birtakım kimselerin yattık­ ları bir odaya doldurdular. . . Sonra bizi ikişer iki­ şer sorguya çekmeye başladılar... Bir daha Mosko­ va'ya ayak basmayacağımıza dair bizden zorla imza almak istiyorlardı. » «

.

. .

ELAMİYE RESUL: ( Düşenbe Bölgesi temsilci­ si ) « . . . İn sanlan arabalardan çıkartıp sille tokat hapishane hücrelerine tıkıyorlardı. . . Subay, ağıza alınmayacak küfürler savuruyordu. İşe yeni baş­ landığını söyledi, sonra da şöyle devam etti: Biz sizi tutukladık, ileride de tutuklayacağız. Kulaklarınızı göremediğiniz gibi, Kırım'ı bir daha göremeyecek­ siniz. Hayatımı tehlikeye atarak üstümdeki elbisey­ kaçıp şartlar ne olursa olsun Kının


128

KlRilı1 FACİASI

Türklerinin Kırım'a dönmelerini talep etmek için Moskova'ya gelmiştim . . . Ve şimdi <le gene tutuk­ lanmış ve horlanmış bulunuyordum. » SEYİT ÖMER MEVLÜTOGLU: ( Taşkent Böl­ gesi temsilcilerinden ) « . . . İsmin i söylemeyen bir mi­ lis albayına şöyle hitap ettim : Yoldaş albay, Kırım Türklerini avlamak üzere herşcy teşkilatlandırılmış ve etraflıca düşür:ülmüş, sadece iz arayan köpekler eksik . . . Albayın cevabı şu oldu: Merak etmeyin, onlara da sahibiz . . . >»> ROLLAND KADIOGLU ( Semerkant Bölgesi temsilcilerinden) « . . . Ayıltma hücresinde Seniye Akim fenalık geçirdi. Bütün isteğimize rağmen onu temiz hava alması için bahçeye çıkartmcıdılar. Hüc­ rede, bütün gün çektiği açlık yüzünden, şiddetli san­ cılarla kıvranan mide ülscrindeı� mustarip bir de hasta vardı. . . İlgilenen olmadı. . . Ben de Devlet Em­ niyet Komitesinin Moskova Savcı Yardımcısı il� tanıştım ve ondan aynen şu sözleri duydum : Ben senin o . . . . . . . . : çocuğu, eline kelepçeyi takar gara kadar kendim yolcu ederim! Sayın Savcı Yardımcısının dedikleri uygulan­ dı ama her nedense kelepçe takılmadan . . . Allahtan bizi götüren muhafızların çoğu bize sempati göste­ riyorlardı. Bir Başkırt teğmeni, aynen şöyle dedi : Elbette siz nizamı bozmuş değilsiniz, ama biz de amirlerimizin emirlerini yerine getiriyoruz. Sizin sürülmenizin gerçek sebebini bilmiyorum, ama be­ nim düşünceme göre halk her zaman kendi vata­ nında yaşamak hakkına sahip olmalıdır.»

HATİCE BERBER:

delegesi ) şeh­ rinde iki milis refakatinde doktor ile hemşire gel«

( Çırçık

Bölge

. . . Vagonda kendimden geçmiştim. Kuybişev


ve

M,USTAFA CEMİLOÔLU

129

di. Kadm doktor tansiyonumu ölçtü, nabzımı yok­ ladı ve iki iğne yaptı. Doktorun son sözü şu oldu: Hemen hastaneye kaldırmak gerek, fakat milis re­ fakatinde bulunduğumuzdan vazifemi yapacak du­ rumda değilim; işiniz Allah'a kaldı ! . . » .

MUHSİN OSMAN: ( Fergana bölgesi delegesi, İkinci M2.luller gmbundan, ama) « . . . Anlaşılan ben, canilerin en tehlikelisi imişim ! Bundan dolayı Mos­ kova'dan konforlu bir şekilde, uçakla dışarı çıkar­ tıldım . . . Moskova'ya girmenin bana yasak edildiği­ ni anlamam için, beni üç gün süre ile Devlet Güven­ lik Komitesine celbetti]er . . » Düsiin.üyordu Mustafa Cemiloğlu . . . Bu n e biçim işti? İnscml::ırın esitliği , vatandaşlık haklan, demok· rasi. hürriyet denilen nesne bu muydu? Bu . Rusların sahte demokrasi ve hürriyetinden başb. bir şey değildi. Böylesine bir demokrasi ve hürriyet anlayışı sadece Kırım Türklerinin 800 temsilcisine değil, bütün Kmrn Türklerine uygula­ nıyordu. .

PROTESTO MEKTUBU 1 Haziran 1 968 tarihli ve 1 55 imzalı protesto mekt�ıhu söyle devam ediyordu : «Tarih , tekerrür mi.i. edivor? Öyle değil m i ? 17. asırda zencileri avlama, 1 61 7 Mavıs 1968'de Kırım Türklerini Moskova'da, Sov­ yet iktidarının 5 1 . yıl ında avlama! Faşizm devrinde yahudHerin uğradıkları SS baskınları, 16-18 Mayıs 1968'de Sovyet iktidarının 5 1 . yılında Kıtım Türk­ lerinin uğradıkları baskın. 1 934-1944 yıllarında ana topraklanndan sürgün edilen halkımızla doldurul-


130

KIRIM FACiASI

muş sonu gelmez tren katarları . . . 16-18 Mayıs 196 8 ' de Sovyet iktidarının 5 1 . yılında Kırım Türk halkı­ nın temsilcileriyle doldurulmuş sonu gelmez vagon­ lar! . . . Sovyet hükümetinin 7 Mart 1966'da imzaladığı Birleşmiş Milletler Teşkilatı sözleşmesinin 1 . maddesi ırk ayrımının; « I rk, ten rengi, soy, milli veya etnik aslı ve nesli belirtileri üzerine dayanan her türlü farkı, istisnaları, tahdit veya tercihi» kap­ sadığına göre bu, asrın yüz karası IRK AYRIMI de­ ğildir de nedir? . . . ·

BİR DİGERİ Mustafa Cemiloğlu olayların bu şekilde geliş­ mesi karşısında daha fazla seyirci kalmaya taham­ mül edemedi ve aşağıdaki protesto mektubunu ka­ leme alarak arkadaşları ile birlikte imzalayıp Krem­ lin yöneticilerine postal.a dı: « 1968 yılında bütün Kının Türklerinin milli şu­ uru daha da açığa çıktı. Kitle halinde yapılan bas­ kılar Kırım halkını korkutmadı, yıldırmadı. Halkı­ mız, gayri kanun'i hareketlere kitle halinde protes­ tolar, çeşitli miting ve gösterilerle cevap verdi. İşte bu birlik ve iman kuvvetidir ki, sonsuz bir şekilde şişirilmiş bir put tarafından idare edilen birkaç meslek adamı ve memurun korkudan felç olmuş Sovyet halkına caniyane isteklerini zorla kabul et­ tirdiği ve bütün bir milletin veya halkın mallarını, topraklarını ve hürriyetlerini ellerinden alabildik­ leri Stalin zamanındaki sistemi korumak isteyenle­ ri çılgına çevirmiştir. Dünyadaki olaylar göstermiştir ki, düşünce ve harekette birlik oldukları takdirde, ne kadar az sa- 1


ve

MUSTAFA CEMILOGLU

131

yıda olurlarsa olsunlar, dünyanın en büyük kuvvet­ leri bile bir halkı ezemez ! » Bu protesto mektuplarına rağmen Kremlin yö­ neticileri izledikleri yo]dan, yani vahşet prensibin­ den ayrılmadılar. Ve tek tek Kırım Türklerinin liderlerini yar­ gılama ya başladılar. MüHENDİS BAYoGLU 29 Ağustos 1968'de Novorosisk'te tutuklana­ rak milli faaliyette bulunmak suretiyle aktif bir şekilde «Anti-Sovyet » propagandaya katılmakla suçlanan Kırımh mühendis Ömer Bayoğlu, 28-29 Ni­ san tarihlerinde Akmesçit'te ( Simferopol ) yargı­ landı . Bayoğlu'nun yargılanmasının 23 Nisan 1969 tarihinde yapılması gerekiyordu. Ne var ki bu yar­ gılama, Kırım Türklerinin Akmesçit mahkeme bi­ nası önünde yaptıkları protesto gösterisi yüzün­ den tehir edildi. Ömer Bayoğlu, Sovyet Ukrayna Cumhuriyeti­ nin Ceza Kanununun 1 87. maddesine göre; « Sosya] devlet ve sosyal düzeni kötüleyen uydurma iftiralar yaymak . . . » gibi ağır bir cürmü işlemiş olmakla it­ ham olunuyordu. Bu suç]ama tamamiyle esassızdı, ya]ancı şahit ve sahte delillere istinat ettirilmişti. MADDİ DELİLLER Ömer Bayoğlu'nun davasındaki maddi delil� (er, güya Bayoğlu tarafından «Yayılan» Kırım Türk­ lerinin resmi Sovyet makamlarına gönderdikleri imzasız birtakım mektuplardan ibaretti. Tanıklar­ dan birisinin ifadesine göre, bir toplantıda Bayoğ­ lu, « Bir defterden birşeyler okumuştu » Hangi def. . .


132

KIRIM FACİASI

terin sözkonusu olduğu ve Bayoğlu'nun neler oku­ duğu gerek mahkeme heyetinin gerekse Bayoğlu'nun kendisinin meçhulü kalmıştır. Suçlamanın esası, Bayoğlu tarafından kalem� alınmış bir mektuba dayanıyordu . Sovyet basının­ da çıkan makalesinde, « Sovyetler Birliğindeki mil­ liyetler meselesinin halJedildiği ııni öne süren kadın yazar Seniçkina'ya bir mektup yazan Bayoğlu, ar.un Kırım - Türk meselesinin de çözümlendiğini iddia ediyorsa bir Kırım Türkü olarak kendisinin işten çıkarıldığı, yurttan atıldığı ve Kırım'ı terke zorla­ nışı olayını nasıl izah edebileceğini sormuştu. Se­ niçkina, bu mektubu doğrudan doğruya Sovye ı Gizli Polisine teslim etmiş ve dava bu yüzden .açıl­ mışb . . .

Ömer Bayoğlu'nun davasında dinlenen bazı ta­ nıklar anlaşılan istemeyerek, Ömer Bayoğlu'nun Kı­ rım Türklerine Kırım'a girme müsaadesi verilme.­ diği, girenlerin Kırım'dan zorla geri çevrildikleri yo­ lundaki iddialarını da doğrulamışlardı. Bu tanık­ lar da Akmescit Pas.aport Şubesi Müdürü Yelhov ile Kırım sovhozlanndan birinin başmühend_isi idi. Yelhov açıkça: « Kının Türklerinin Kırım'da ikamet tezkeresi almalarına imkan olmadıklarını söylemiş, başmühendis de Ömer Bayoğlu ve diğer Kırım Türklerinin, sırf Kırım Türklerinden olduklarının , anlaşıldığı, gerekçesiyle sovhozdan atıldıklarını iti­ raf etmişti. VE SAVCI Mahkeme Savcısı, Bayoğlu ve diğer Kırım Türklerinin ancak «Gerekli uzmanlığa sahip olma­ dı!danndan » sovhozdan çıbrıldıkfamnı iddia ede-


ve

MUSTAFA CEMİLOGLU

133

rek, başmühendisin ifadesini örtbas etmeğe yelten­ mişti. Ne var ki, aynı başmühendis ya safdilliğinden, ya da Kırım Türklerine sempati beslediğinden «Sov­ hozun bu gün de işçilere ihtiyacı olduğunu» kesin­ likle ve bir kaç defa belirterek savcıyı güç durumda bırakıyordu. Avukatın «Sovhozdan atılan Kırım Türk ekibi, oraya tekrar başvuracak olursa sovhozda nasıl dav­ ranılacaktır?» sorusuna aynı mühendis: «Onlara nasıl olsa ikamet tezkeresi vermezler! » cevabını ya­ pıştınnıştı. Simferopol mahkemes inde Ömer Bayoğlu, mah­ kemenin kendisine tanıdığı son sözünden, kendi hal­ kının yararı uğruna, bir kürsü gibi yararlandı. Din­ leyicilere ve basın temsilcilerine Kırım Türkleri· nin Kırım'dan nasıl sürüldüklerini,- sürgün yerle­ rinde açlıktan nasıl telef olduklarını ve kendilerinin anayurtları Kınm'a dönebilmek için nasıl can at­ tıklarını büyük bır cesaret ve açıklıkla anlattı. Ömer Bayoğlu'nun kendisine yüklenen suçu ka­ bul etmemesine, hatta tanıklar yardımıyla ken­ disinin suçsuz olduğunu da isbat etmesine rağmen, Savcının talebi üzerine mahkeme onu azami ceza­ ya, k:ıtı rejimli toplama kampında iki yıl hapse mahkum etti. Bayoğlu, mahkumiyet kararını yiğitçe karşıla­ dı ve karar kendisirte bildirildikten sonra şöyle ba­ ğırdı: - Yaşasın Kırım Türkleri! MOSKOVA'DA MİTİNG Ömer Bayoğlu'nun yargılanması ve iki yıl hapse

mahl:um edilmesi Kırım Türkleri arasınd2. milli h:ı-


134

KIRIM PAciASI

reketi · kamçılayan bir etki meydana getirmişti. Seslerini duyurmak isteyen Kırım-Türk tema silcileri gerekli fırsatı kısa bir müddet sonra elde ettiler. Bu fırsat 1969'da Moskova'da toplanan « Dün­ ya Komünist ve İşçi Partilerinin Milletlerarası Kon­ feransı» idi. BİR GAZETE HABERİ Sovyetler Birliğinin milletlerarası durumu her­ şcyden önce Sovyetler Birliği ile komşu�u . Komü­ nist Çin ile arasında gittikçe gerginleşen ideolojik, siyasi ve askeri anlaşmazlıklarla ilgili olar.ak onun dünya komünist hareketinde rolü bir çok hususlar­ da bu konferansın kesin sonuçlarına bağlı olacaktı. Josef Reidmiller, Münih'te yayınlanan Südde­ utsche Zeitung adlı gazetenin Moskova muhabiri idi. Muhabir gazetesine 7 Haziran 1969 tarihinde şu haberi geçiyordu : «6 Haziran 1969 Cuma giinü öğle üzeri Dünya Komünist ve İşçi Paı'tileri Milletlerarası Konferan­ sının ikinci gününde gündemin <«<Emperyalizme kar­ şı mücadele problemlerine» ait ilk maddesi tartı· şıldığı sırada, Kırım Türkleri Moskova'daki Maya• kofski meydanında siyasi bir gösteri yapmışlardır. Sovyetler Birliğinin bugünkü iç durumu ile gayet karakteristik olan bu vakıa, şu yönden de anlamlı· dır ki, ihtiyarlar ve çocuklar da dahil olmak üzere ellerinde Lenin'in resimleri ve bayraklar olduğu halde gösteri yapan Kırım Türkleri, Sovyetler Bir­ liği Komünist Partisinin bugünkü yönetiminden ve Sovyet hükümetinden kendilerine sözüm ona Leni­ nlst milli siyasetin uygulanmasını talep etmişlerdir. Göstericiler ellerinde şu pankartları taşıyorlardı: .


ve

MUSTAFA CEMİLOÔLU

135

«Kının Türklerine Leninin kararlarını uygulayın! » «Kırım Türklerinin takibatına son verin! » « ;Komünistler! Türkleri Kınm'a iade edin! » «Tutuklu general Grlgorenko'yu serbest hıra· Jmı! » «Ana yurdumuza dönmek istiyoruz! » «Kremlin'i göreve çağırıyoruz! » «Biz ikinci sınıf vatandaş değiliz! » «Özgürlüğümüzü bize geri veriniz!» Göst erici ler ellerinde ayrıca Mayıs

1969 yılında tutuklanan liberal görüşlü general Grigoren­ ko'nun büyük boyda resimlerini taşıyorlardı. Sovyet polisi, göstericilere hiç de müsamaha etmemiş ve Mayakofski meydanında yürüyüşe geçen Kının Türklerini cop kullanar.ak amansızca dağıt ­ mıştır. Onbeş kadar Kının Türkü tutuklanmış, di­ ğerleri Moskova' dan ilk vasıtalarla dışarıya çıka­ rılmıştır. Tutuklananlar arasında Kının-Türk Li­ derlerinden Dr. Zampira Hasan ve Reşat Cemil de: bulunmaktadır.» Böylelikle hür dünya ilk kez Kırım Türkleri­ nin meselesini açık açık duymuş oluyordu. Sovyet yöneticileri bu durum karşısında büyük bir telaşa düşmüşlerdi. Bütün ol.aylar, dünyanın dört bir yanından ge­ lerek milletlerarası konferansa katılan delegelerin gözleri önünde cereyan ediyordu. Moskova'nın Mayakofski meydanında Kırım Türklerinin sakin ve kanunlara tamamen uygun gösterisinin dağıtılış tarzı ve şekli, Sovyet iç ve dış propagandasının yakın zamanlara kadar temcit pi­ lava gibi halkın hafızalarına sunduğu ihtilal öncesi


136

KlRIM FACiASI

Rusya' daki işçi ve halk gösterilerinin Çarlık polisi tarafından dağıtılışmdan pek farklı olmayıp belki de daha fena idi. Özellikle modern çağımızın söz söyleme gibi en basit insanlık hakkının dahi çiğ­ nendiği bu ülke için söylenecek şey yoktu. Eski Çar­ lık ve bugünkü Sovyet hükümetiniİı Sovyetler Bir­ liği halkının milli ve sosyal haklan karşısındaki tu­ tumu arasında, herhangi bir fark var mıdır sorusu ortaya çıkıyordu. Ancak şu da söylenebilir ki, dün­ kü ·ve bugünkü Sovyet liderleri emperyalist, zalim Çarlığı devirmek için hareket etmişlerdi ve hala da ediyorlardı. Bunların giydikleri üniforma içi dışa dönük Çarlık üniformasından başka bir şey değildi. Sovyet yöneticilerinin Kının Türklerine karşı uygu­ ladıkları yöntem, Çarlık Rusyası sisteminin bir uzan­ tısından başka bir şey değildi. SIRA TAŞKENT'TE

Sıra Taşkent'e gelmişti. Mustafa Cemiloğlu'nun da yaşadığı, Kırım'a dönmek için kelle koltukta yiğitçe mücadele ver­ diği Taşkent'e . . . C;:: m iloğlu'ndan önce birçok Kırımlı Türk Taş·_ kentte tutuklanarak yargılandılar. Bunlardan çoğu Mustafa Cemiloğlu'nun yakın mücadele arkadaşla­ rıydı. Taşkent yargılamaları tam 36 gün sürdü. Mahkem�ye verilen Kırım Türklerinden önde gelenleri şunlardı: ROLAND KADIOGLU: Fizikçi, 1940 doğumlu. Semerkant'ta, 12 Ekim 1 968 tarihinde tutuklandı. Kırım Türklerinin dünyaca ünlü liderlerinden olan Kadıoğlu, 1968 Ağustos'unda Tiflis'te « Gravitas-


ve

MUSTAFA CEM/LOGLU

.

137

yon Problemleri» konusunda düzenlenen milletler­ arası simpozyumda, menfi parallaks teorisinde ken­ di önemli ilmi buluşu hakkında rapor vermişti. Ka­ dıoğlu Einstein'in izafiyet teorisini doğrulayan bu teoriyi daha da derinleştiren şaşırtıcı, yepyeni ast­ ronomik ve uzay araştırmalarıyla ilgili buluşlar ortaya koymuştu. Einstein'in, teorisini ortaya at­ masından bu yana, .ancak birkaç tane yeni keşif ya­ pılabilmişti. Dubno Atom Araştırma Enstitüsünün gazetesi, daha 22 Kasım 1 968 tarihine kadar, Kadı­ oğlu'nun başarısını öve öve göklere çıkartıyordu. Halbuki Kadıoğlu, yargılanacağı ana kadar Taşkent' te bir hapishaneye hapsedilmişti. Ve Kının Türkle­ rinin, yeniden Kırım'a dönmeleri için giriştikleri mücadeleden dolayı tutuklanan Türkler arasında bir numaralı olarak kabul ediliyordu. İSMAİL YAZICIO{;LU: Pedagog ve şairdi. İde­ olojik sebepler bahanesiyle işinden çıkarılmıştı. İşin acı yanı, Yazıc10ğlu'nun 1942 yılında savaşta gös­ terdiği kahramanlık dolayısıyla madalya ile taltif edilmiş oluşuydu. HAYDAR BARloGLU: 1 943 doğumh.�. Traktör fabrikasında işçi. 15 Eylül 1 968 tarihinde tut uklan­ dı. REŞAT BAYRAMOGLU: 1941 doğumlu. Meli­ topol'de elektrikçi. 22 Eylül 1 968 tarihinde tutuk­ landı. Bayramoğlu'nun kaleme aldığı bir eserinde SUÇ unsuru olduğu öne sürülmüştü. Bu , eser, Kos­ terin'in mektuplarından, Grigorenko'nun 17 Mart 1 968'dc yaptığı konuşmadan, Rus İhtilali ve İkinci dünya savaşındaki Kırım Türklerinin kahraman­ lıklarından başka hiçbir şeyi ihtiva etmemesine rağ,, men, eserde suç unsuru görülmüş ve Bayramoğlu,


138

KIRIM FACiASI

Sovyet hükümetini ve sosyal düzenini tenkit ettiği gerekçesiyle tutuklanmıştı. RIDVAN GAFFARoGLU: 1915 doğumlu, harp malulü, elektrikçi. 13 Eylül 1968 tarihinde tutuk­ landı. İZZET HAYIRoGLU: 1938 doğumlu, mühef!­ dis, fizikçi ve parti üyesi. 13 Eylül 1968 tarihinde tutuklandı. SVETLİNA AHMET: 1943 doğumlu, hastaba­ kıcı. 14 Eylül 1968 tarihinde tutuklandı. RIZA ÖMERoGLU: 1920 doğumlu, inşaat işçi­ si, savaşa katılmış, 27 Eylül 1968 tarihinde tutuk­ landı. RUSLAN EMİNOGLU: 1941 doğumlu, inşaat mühendisi. Tutuklanmamış fakat ikamet ettiği Se­ merkant'ı terketmeyeceğine dair kendisinden imza alınmıştı. MÜNİRE HALİL: 1946 doğumlu, hastabakıcı, 14 Eylül 1968 tarihinde tutuklandı. Mustafa Cemiloğlu bu tutuklamalar karşısın · da, Kırım Türklerinin haklarının yılmaz savunucusu Emekli General Grigorenko'ya bir mektup yazdı. Cemiloğlu bu mektupta Taşkent'e gelmemesini, şa­ yet gelecek olursa büyük bir ihtimalle tutuklanaca­ ğını bildirdi. Fakat, Türk dostu, liberal bir dünya görüşüne sahip olan Grigorenko, tutuklanan Türklerin sa­ � vunmalarını yapmak için Taşkent'e geldi. Emekli general derhal Taşkent'te tanıdığı bir Türk'ün evine yerleşti. Kendisini karşılayanlar arasında Musta fa Cemiloğlu'da vardı. Cemiloğlu ile Grigorenko arasında şu konu�­ ma cereyan etti:


ve

MUSTAFA CEMİLOGLU

139

- Generalim, size mektup yazmıştım, almadınız mı? - Aldım Cemiloğlu, - O halde niçin geldiniz Taşkent'e ? - Arkadaşlarınızı savunacağım ! Cemiloğlu giildü ve şöyle dedi: - Sayın general, korkarım arkadaşlarımızı sa­ vunmak fırsatını bulamayacaksınız. Başkalarının si­ zi savunmaları gerekecek. - Neden? - Tutuklanacaksınız generalim. Sovyet gizli polisi sizi tutuklayacak. Ve nitekim Türk dostu General Grigorenko 7 Mayıs 1969 akşamı tutuklandı. Grigorenko'nun da tutuklanması üzerine, suç­ landırılanların savunmalarını üzerine alan Sofia Kal­ listrov.a, Dina Kaminskaya ve Nikolay Manohov adındaki üç Moskovalı tanınmış avukat iddianame­ yi tetkik etmek üzere uçakla Moskova'dan Taş­ kent'e geldiler. Bunlar, hür vicdanlı, liberal görüş­ lü demokrat düşünce taşıyan üç avukattı. 25 Ağus­ tos 1 968'de Moskova'da Kızıl Meydan'da Çekosla­ vakya'nın işgalini protesto eden liberal görüşlü Rus­ ların savunmalarını da Üzerlerine almışlardı. 500

TANIK

Verilen bilgiye göre, Taşkent mahkemesinde beşyüz tanık dinlenecekti. Bütün sanıklar hakkında düzenlenen iddianameler 20 cildi bulmuştu. İddia­ namenin başlıca maddelerinden biri: «Sovyet Dev­ let ve nizamına bile bile iftira» şeklinde idi. Taşkent'te dava edilen Kırım Türklerine, Kı­ rım Türklerinin kendi halkının trajedisini dile ge-


140

KIRIM FACiASI

tiren mektuplar gönderdikleri, resmi Sovyet mü­ essese ve Sovyet sosyal teşekküllerini bir çok ihbar­ ları suçlayıcı belge olarak göstermişti. Fakat Sa­ mizad' da denildiği gibi «Bu Sovyet teşekküllerinin yöneticileri, Kırım Türklerinin mektuplarına ce­ vap verecekleri yerde, onların şikayetlerini Devlet ve Güvenlik Komitesine » yani Sovyetler Birliğinin özellikle Moskova ve Özbekistan' daki polis tedhiş ve ceza organlarına havale, ya.ni « İhbar» ediyorlar­ dı. JURNAL

JURNAL ÜSTÜNE

Kırım Türklerini kapsayan j urnallarden bir kısmı, Moskova ve Özbekistan'ın yüksek Sovyc� Parti görevlileri tarafından gönderilmişti. İlgi çe­ kiçi olan şu ki, bu 'jurnalciler arasında L. Juk adında Kırım Yurt Bilgisi Müzesinin müc:lürünün de olu­ şuydu. Onun jurnalleri, bu müzeyi ziyaret etmiş ve izlenimlerini müze defterine yazmış olan Kırım Türklerinin düşünceleri üzerine istinat ediyordu. Bu kayıtlarda haklı olarak, «Müzede Kırım Türk­ lerinin Büyük Anayurt Savaşına ve Kırım'da Sovyer hakimiyetinin kurulması için yapılan mücadeleye işti rakleri aksettiri l m i ş ve «Bizim Sovyetler Biriiği kahramanı Unvanı kazanmış yurttaşlarımızın Kırım Türkl eri n i n resimleri duvarlara asılmamıştır» de­ n iyordu. Kırım Türk l erinin bu izlcn1mlcri r. i ihtiva eden sayfalar « Mi.ize defterinden koparılmış » ve suçlanan Kırım Türklerinin ,dosyalarına 5:anki pek mühim birer belge imişçesine özenle yerleştirilmiş­ ti. Bazı Kırım Türklerinin Kınm'a sızmış olduk­ larını ve Simferopol'deki Kırım Yurt Bilgisi Müze­ sini ve bu müzenin Kırım'ın diğer şehirlerindeki şu-


ve

MUSTAFA CEM}LOGLU

helerini gezmiş olduklarını dikkat çekiciydi.

ortaya

141

koyduğu için

1 TEMMUZ

Tutuklu on Kırım Türkünden dördünün kim­ liği gazetelerde çıkmıştı. Bunlar, 1968 Mayıs-Hazi­ ran ayında Moskov.a 'da zaten temsilci olarak bulu­ nuyorlardı. Ve büyük gayretlerle yazılan yazılan elden veya posta ile organizasyonlara veya Türk halkına iletiyorlardı . Savunmalarını hazırlamak için istemiş oldukları kanuni kitaplar, çeşitli za­ manlarda yaptıkları müracaatlara rağmen kendi­ lerine verilmemişti. 26 kişilik ki, bunların arasında caniler ve hırsızlar da vardı, hücrelerden başka hüc­ relere nakledilmeleri, duruşmaların halka açık ol­ ması, gazetelere verilmesi ve televizyonda göste­ rilmesi için yapmış oldukları istekleri yargıç tara­ fından reddedilmişti. Nihayet 1 Temmuz günü yargılamalar başladı. 10 SANIGA

ON YARGIÇ

Dava, Özbekistan Savcılığının B.İ. Berezovski de Rus asıllıydı) adlı iki sorgu yargıcı ve keza Özbe­ k istan Devlet Güvenlik Komitesinin sekiz sorgu yar­ gıcı tarafından hazırlanmıştı. Böylece Taşkent da­ vasının on sanık Kırım Türkünden her birine bir tane sorgu yargıcı isabet ediyordu. ile B.N. Vorobyov ( Soyadlarına bakılırsa ikisi

HARARETLİ TARTIŞMALAR

Bu dava sırasında sanık Kırım Türkleri ile ÖzF.: 8


142

KIRIM FACİASI

bekistan Devlet Güvenlik Komitesi temsilcileri ara­ sında 1 944 yılında Kırım Türklerinin Kırım' dan top­ yckün ve zorla sürgün edilmeleri olayının, Kırım Türklerine karşı uygulanan bir j enosit hareketi gibi olup olamayacağı hususunda hararetli tartış­ malar cereyan etti. Bu tartışmalara sebep, davanın bir çok suçla­ yıcı belgelerinde Kırım Türklerinin Kınm'dan sü­ rülmeleri olayını sık sık jenosit diye adlandırmış olmalarıydı. Sovyct savcı ve yargıçları, bütün kuv­ vetleriyle jenosit hakkındaki iddiaların esassızlığı­ nı ispat etmeğe ça lışıyorlar ve Özbekistan Devlet Güvenlik Komitesinin « Resmi kayıtlarını» ileri sü­ rüyorlardı. KENDİ İSTATİSTİKLERİ

Bu kasten düşüri.ilmüş ve tahrif edilmiş sözde resmi rakamlara göre, sanık Kırım Türkleri kendi halk istatistiklerini öne sürüyorlardı. Bu istatistiğe göre, jenosit hareketi sırasında, yani 1944-1 945 yıl­ ları arasında sürgün edilen Kırım Türklerinden en az yüzde 46 oranında zayiat verilmişti. Sanıklar, tamamiyle haklı olar.ak Özbekistan Devlet Güven­ lik Komitesinin « Resmi kayıtlarında» gerek Kınm'da mahallinde ve gerek tıkılmış oldukları soğuk ve pis vagonlarda sürgün yerlerine kadar yaptıkları uzun yolculuklar sır.a sında Kırım Türklerinin vermiş ol­ duğu muazzam zayiatın hesaba katılmadıklarını be­ lirtmişlerdi. KADioGLU Bu tartışmalardan birinde sanıklardan Kadıoğ­ lu, Kırım Türklerinin zayiatı hakkındaki çok dil-


ve

MUSTAFA CEMİLOÔLU

143

şük Sovyet rakamlarının bile, Sovyet makamlarını « Korkunç derecede » suçlamağa yeterli olduğunu ve jenosit olayını doğruladığını ifade etmiştir. Sanık Kadıoğlu'nun bu suçlaması karşısında mahkeme heyeti donup kalmıştı. Kadıoğlu, ateş püskürüyor, gerçeği bir şamar gibi Sovyet mahkemesinin suratına indiriyordu. Kadıoğlu, Sovyet mahkeme heyetine karşı per­ vazsızca şöyle konuştu: « Nurnberg mahkemesinde faşistlere: karşı ileri sürülen başlıca suçlardan biri de savaşta verilen sa­ yısız kurbanlardı. Sovyetler Birliği dört yıl süre­ since 20 milyon kişi kaybetmiştir ki bu yaklaşık ola� rak y üz de 2,5 oran teşkil eder. Oysa Devlet Güven­ lik Komitesi'nin rakamlarına göre sadece 1 946 yı­ lında Özbekistan'ın Sovyet Toplama Kamplarında Kırı m Türklerinin yüzde onu mahvolup gitmiştir.» GİZLİ POLİSLER Duruşma müddetince duruşma salonunun KGB ( Sovyet Gizli Polisi) görevlileriyle doldurmak me­ todu aynen bu duruşmalarda da uygulandı. Özbe­ kistan Yazarlar Birliğine gönderilen bir protesto mektubunun Sovyet otoritelerine iletilmesi ( İhbar edilmesi) üzerine açılan bu davada yargıç, mektup­ taki fikir ve anlatılan olaylan bir iftira olarak te­ lakki ettiğini belirtti. Bu yüzden , yargılananların devleti küçük düşürücü faaliyette bulunduklarını id­ dia etti. İSPATA HAZIRDIRLAR .

Oysa sanıklar mektupta yazılanların birer ger · çek olduğunu ispata hazırlardı. V e «Devleti küçük


144

KIRIM FACiASI

düşürmek» niyetinde olmadıklarını da defalarca belirttiler. Yargıcın duruşmalarda dinlettiği bazı tanıklar da belki de gayri ihtiyari sanıklann lehinde şaha­ dette bulundular. BİR RUS TANIK Duruşmanın ikinci gününde ortaya beklenme­ dik bir tanık çıktı. Bu tanık, Rozaliya Zorina adın­ daki bir Rus kadınıydı. Zorina, gayet .açık olarak sanıklann suçsuz olduklannı belirtti. Üstelik Sta­ lin'in Kının Türklerine vurduğu damganın siline­ rek, haklarının iade edilmesini istedi. Tanığın bu şekilde ifade vermesi Rus savcı ve yargıçlarını doğrusu şaşkına çevirmişti. Ama işte o kadar . . . Zorina'nın ifadesinin hasıraltı edilmesi hiç de güç olmadı. İSMAİL YAZICIOGLU Sanıklardan İsmail Yazıcıoğlu savunmasını bü­ yük bir başanyla yaptı. Yazıcıoğlu, Rus mahkeme­ sine gerçekleri yiğitçe haykırıyordu. Uzun süren savunmasını Y azıcıoğlu aynen şu sözlerle tamam­ ladı: « Sizlerden merhamet dilenmiyorum yargıçlar. Eğer adaletin dağıtılmasıyla görevliyseniz, bizi yargılayacağınıza, ana yurdumuza iade imkanlarını sağlayın. Hiç kimseye Kının Türklerini, karnını doyu­ racak bir otlak bulduktan sonra, artık hiç bir şeyi umursamayan bir koyun sürüsü olarak düşünme fırsatı vermeyeceğiz.


ve

MUSTAFA CEMİLOGLU

145

Mücadelemize devam edeceğiz .. Sizden af ya da beraat talep etmiyorum. Elinizi vicdanınıza koyunuz ve kanunları uy­ gulayınız! » Yazıcıoğlu bu veciz savunması ile, Kırım Türk­ lerinin şaşmaz hedeflerine ulaşmakta ne kadar azim­ li ve yürekli olduklarını bir kez daha ortaya koy­ muş oluyordu. Yargılamalar beş hafta sürdü. Duruşmalar sırasında Kının Türkleri birbirle­ rine olan bağlılıklarını göstermek için günlerce Ad­ liye Sarayı'nın önünde beklediler. Ve son iki gün içinde yüzlerce Kırımlı Türk Adliye Binası önünde ve yargıcın evinin karşısında protesto nümayişle­ rinde bulundu. Tabii bu gösteriler yüzünden bir çok kişinin nezarete alındığını belirtmeğe gerek yok. DURUŞMALAR BİTİYOR

Sıra, karar gününe gelmişti. Acabcı. Sovyet mahkemesi Kının Türklerinin liderleri hakkında nasıl bir karar verecekti. Kının Türkleri, umutsuzdular. . . Ama onların bu umutsuzluğu cesaretlerini katiyen kırmış değil· di. Neticede yargılama sonuçlandı. . . Özbekistan ceza kanununun 191. maddesinin 4. fıkrasına göre, Roll:ind Kadıoğlu, Reşat Bay­ ramoğlu, Rıdvan Gaffaroğlu ve İzzet Hayıroğlu. Sovyet mahkemesi tarafından sıkı rejimli Toplama Kampında üç yıllık kürek cezasına çarptıpldılar. Diğer sanıkl.ar hakkında ise birer yıllık hapis cezası verilmişti.


146

KIRIM FACiASI

Bütün sanıklar zaten bir yılı aşkın bir süredir tutuklu bulunduklarından bir yıl hapse mahkum olanlar dava sonunda serbest bırakıldılar. Kadıoğ­ lu, Reşad Bayr.amoğlu, Rıdvan Gaffaroğlu ve İzzet Hayıroğlu ise daha iki yıl Sovyet Toplama Kampla­ rında çile çekmek zorunda kalacaklardır. OTURMA GREVİ

Kırım Türklerinin on liderine haksız olarak verilen cezaların tepkisi büyük oldu. T.aşkent yargı lamasını protesto mahiyetinde yapılan nümayişlerin en ilgi çekeni 5 Ağustos 1969 tarihinde Taşkent'te dört Kırım Türkünün oturma grevi yapmala­ rıydı. Dört nümayişçi derhal yakalanarak mahke­ meye sevkedildiler. Ancak şurası muhakkaktı ki, Kının Türklerini yargılayan Sovyet yargıç ve savcıların, sanıklara suç ve cinayetler isnad etmekte büyük güçlük­ lerle karşılaşmış olduklarına asla şüphe etmemek normaldi. Ve nihayet yabancı ( Üstelik Sovyet) mu­ habirlerinin mahkeme salonuna alınmamış olma­ ları ve yerli Özbekistan gazete ve dergileriyle Lenin Bayrağı gazetesi de dahil, bütün Sovyet basınının bir kelime olsun, bu yargılananlardan söz etmeme­ leri pek garipti. Sanki Taşkent'te on Kırım Türk lideri yargı­ lanmamış ve cezalandırılmamıştı. . . Sovyet adaletinden başka ne beklenebilirdi ki . . . Taşkent yargılamasının sonuçlarından anlaşı­ bcağı gibi Moskova yöneticileri Kırım Türklerini açıkça yok yere cezalandırıyordu. Hür dünya ka­ muoyu önünde, tıpkı Çekoslovakya müdahalesi � de


ve

MUSTAFA CEMİLOÔLU

147

·olduğu gibi Sovyet yöneticileri büyük çapta itibar kaybetmişlerdi. BİR BİLANÇO

« Samizad»ın Sovyetler Birliğinde aktüel olay­ lara ait 1 0. Kroniğinde, Moskova, Leningrad, Kiev, Harkov, Dnepropetrovs, Rostov, Riga, Tallin, Vla­ dimir, Gorki, Roşal, Kirov, Taşkent ve Simferopol şehirlerinde « 1969 yılında siyasi sebepler dolayısıy­ la cezalandırılan» 62 Sovyet vatandaşından söz edil­ mektedir. Bunlardan Kırım'lı Türk olanlar ( cezalan bir ile üç yıl arasında değişiyordu) şunlardı: İlya Gabay, 1 Svetlana Ahmet, 2 Reşad Bayramoğlu, 3 Haydar Barıoğlu, 4 Rıdvan Gaffaroğlu, 5 Mustafa Nurioğlu, 6 Rolland Kadıoğlu, 7 8 - R. Ömeroğlu, 9 - M. Halil, 10 - i . Hayıroğlu, İsmail Yazıcıoğlu, 11 R. Eminoğlu ve 12 Ömer Bayoğlu .. 13 13 Kırım Türk liderinden İlya Gabay, « Mosko­ valılan Kının Türkleri lehine müdahale etmeğe teşvik ettiği» gerekçesiyle yeniden yargılanacaktı. 1969 Nisan ayı istatistiklerine göre «Milli hareket faaliyetleri »ne katıldıkları gerekçesiyle Kının Türk­ lerinden 40 kişi partiden, on iki kişi Taşkent Ens­ titüsündeki görev ve öğrenimlerinden uzaklaştırıl­ dılar. Ve 60 kişi hakkında da şüphe üzerine tahki­ kat açıldı. -

-

-

-

-

-

-

-

-

-


148

KIRIM FACiASI

İLYA GABAY YARGILANIYOR

İlya Gabay'ın milliyeti hakkında Batılı araştır­ macılar «Kırım Ti.irk»ü demekteydiler. Ancak, Ce­ miloğlu'nun yaptığı araştırmalara göre Gabay Kı­ rımçak ya da Karaim Türk'ü idi. İlya Gabay'ın yargılanması 1 2-19 Ocak 1970 ta­ rihleri arasında Taşkent'te yapıldı. Aynı mahkeme ilerde Mustafa Cemiloğlu'nu da yargılayacaktı. İlya Gabay, Moskova'daki evinde, Kırım Türk� lerinin faaliyetlerine dair 137 ciltlik eser bulunduğu için tutuklanmıştı. Bütün Rusya, İlya Gabay'ı bu cesur hareket ve davranışlarından dolayı tanımıştı. Ona kızanlar kadar, takdir edenler de vardı. İlya Gabay, güzel ve alımlı bir kızdı ve yargı­ lanmak üzere uçakla Moskova'dan Taşkent'e nak­ ledildiği zaman 24 yaşındaydı. GABAY SUÇLANIYOR

Mahkeme heyeti, İlya Gabay'ı «Moskovalılan Kırım Türkleri lehine harekete geçirmek üzere ka­ leme aldığı müracaatname » de dahil, bir çok anti­ Sovyet belgeler «Hazırlayıp yaymak» ile suçlandı. Genç kız, mahkemede son derece soğukkanlı ve ölçülüydü. Devlet Güvenlik Komitesi ajanlarının, yani Sovyet Ceza Organı Temsilcilerinin mahkeme salo­ nuna alınmalarını kendisi için hak�ret telakki etti­ ğini söyleyerek Sovyet yargıcının bu tutumunu şid­ detle protesto etti. İ lya Gabay, son sözünde en korkunç St.alinizm tezahürünün 1930-1940 yılları arasında Stalin rej i­ mi zam.anlarının Sovyet vatandaşlarının farkına var-


ve

MUSTAFA CEM/LOGLU

149

madıkları 14 milyon kişiyi kapsayan « İnsanları kit­ le halinde imha» olduğu kanaatini ifade etti. İlya Gabay bundan bahsederken her şeyden önce şüphe­ siz Kırım Türklerinin ve Sovyetler Birliğinin diğeı Rus olmayan halklarının kitle halinde sürgüne gön­ derilmelerini, yani jenosit olayını kastetmekteydi. 24 yaşında bir genç kız olan İlya Gabay, mahkeme heyetine karşı son sözlerini şöyle tamal]lladı : «Çocuklarım, Size böyle hitap etmemi yadırgayabilirsiniz. Ama, beni mahkum edeceğinizi biliyorum. Buna, önceden kararlı olduğunuzu biliyorum. Bu ne­ denle, her ne kadar saçlarınız ağarmışsa da, hepiniz çocuksunuz. Siz beni cezalandırıyorsunuz. Biraz sonra, hakkımda kaç sene hapis verdiğinizi öğrene­ ceğim. Buna üzgün değilim. Sizleri affediyorum. Çocuklarım, Evet . . . Çocuklar daima affa layıktırlar. Benim hakkımdaki mahkumiyet kararını ver­ dikten sonra, hepinize, vicdanınızla birlikte ge'?e­ leri rahat uykular dilerim. Sanının ki şu benim soluk yüzüm hiç birinizin, bütün ömrü boyunca hatırınızdan çıkmayacaktır. Ben ölsem bile, sizin hayaliniz ve hafızanızdaki İlya Gabay sizleri adım adım takip edecektir. Hayır, susmayacağım çocuklarım.. Beni susturamazsınız. Adalet adına hiç olmaz­ sa bunu yapamazsınız . Beni susturamayacağınız gi­ bi Kınm Türklerini de susturamayacaksınız.. Yar­ gılasanız da, hor görseniz de, toplama kamplarına sürseniz de susturamayacaksınız.. Güneş hiçbir zaman balçıkla sıvanmamıştır ve sıvanmayacaktır.. Haydi söyleyin benim cezam ne kadar?.» .


1 50

KiRiM FACiASI

Hakimler kararı tefhim ettiler: 24 yaşındaki İlya Gabay üç yıl hapse mahkum olmuştu . . . Kırımlı bir Türk olmadığı yüzde yüz bir Rus olduğu halde, Mustafa Cemiloğlu'nun ikazını dinle­ meyerek Taşkent'e gelen general Grigorenko da tu­ tuklanarak cezaevine gönderilmişti. Kimdi bu Kırım Türklerinin anayurtlarına dön­ me isteklerinin ateşli s.avunucusu ve destekleyicisi Grigorenko? Sovyet yöneticilerinin açısından Grigorenko'nun durumu Soviet Weekly dergisinde şöyle anlatılmış­ tı: ASİ GENERAL İLAN EDİLİYOR

« Kırım Türklerine karşı Sovyet yetkilileri tara­ fından izlenen politikanın, Rusya'da herkes ve özel­ likle aydınların bütünü tarafından desteklendiği de sanılmamalıdır. Son yıllarda bu konuda da seslerini yükseltenler ortaya çıkmağa ve bunlar Kırım 1ı Türklerin affedilmeleri gerektiğini açıktan açığa belirtmeğe başlamışlardır. Sovyet ordusundan tard edilmiş olan ünlü asi general Grigorenko bunlardan birisidir. Grigorenko, bundan bir şiire önce, bazı gösterilere kanştıklan iddiasıyla tutuklanan Kırım Türklerinin duruşmalarında bulunmuş ve onların lehinde protestoda bulunduğu için tutuklanmıştı . » ccZAPTOLUNMAZ ADAM»

Grigorenko halen 70 yaşlannd.adır. Sovyetler birliğinin siyasi ve sosyal alanlarında son yıllarda yoğun ve kendine has bir faaliyet gösteren general «Zaptolunmaz Adam» lakabıyla ün yapmış ve sa­ dece Sovyetler Birliği ölçüsünde değil, Sovyetler


ve

MUSTAFA CEMILOGLU

151

Birliğinde olup bitenlerle ilgilenen bütün dünyada geniş ölçüde tanınmıştır. General Grigorenko daha 21 yaşlarında iken Komünist Partisi üyesi oldu. İkinci Dünya Savaşın­ da Alay Komutanlığına terfi eden Grigorenko, savaş sırasında büyük yararlıklar gösterdiğinden Üstün Hizmet Madalyası ile taltif edildi. Savaştan sonra .Frunze Askeri Akademisine Sibernetik hocalığına tayin edildi. Grigorenko'nun geçmişi kendisini is­ y.andan çok ikrara hazırlamıştı. Bununla birlikte, t956'da Nikita Kruşçev tarafından Stalin'in suçları ile ilgili olarak yapılan ifşaat, Grigorenko'nun dün­ yasını altüst etmiş ve onun felsefesinin temelini tek­ rar incelemeğe zorlamıştı. Bu incelemt;!nin verdiği sonuç olarak Andrei Grigorenko, 1961 senesinde Moskov.a'da katıldığı bir komünist Partisi toplantı· sında; Stalin'in kanlı hareketlerinin bir tarihi ras­ lantı olmayıp, Sovyet siyasi sisteminin kaçınılmaz sonucu olduğunu ileri sürdü. Ve: « Şimdi, dedi ba­ şımızda bir Kruşçev sistemi var. Bund�n sonra ge­ lecek sistemin önüne geçmek istiyorsak düzeni de· ğiştirmemiz gerekir! » Bu gibi konuşmalar Sovyet ölçülerine göre tam bir ihanetti. Nitekim ertesi gün Grigorenko, Frunze Askeri Akademisindeki görevinden atıldı. Hemen akabinde, bütün akademik ünvanlan geri alındı. Ko­ münist Partisinden ihraç edildi, rütbesi tuğgeneral­ likten erliğe indirilerek 14 ay kalmak üzere bir akıl hastanesine sevkedildi. Komünistlerin, kendileri gibi düşünmeyen her­ kese deli demeleri, ezeli adetleriydi. Bütün bu tedbirler, İkinci Dünya Savaşında iki kere cidd i surette yara almış olan Grigorenko'yu yıldırmadı. Akıl hastanesinden çıktıktan sonra fab-


152

KIRIM FACiASI

rikalarda işçilik yaparak hayatını kazanmağa baş­ ladı. Bunun yanı sıra Sovyet toplumundaki adalet­ sizliklere karşı giriştiği hücumlarını da yoğunlaş­ tırıp şiddetlendirdi. KÜRKLÜ ŞAPKA VE BASTON! . .

Rejime muhalif entellektüellerin duruşması es­ nasında sabık general, başında kürklü şapkası, elin­ de konuşurken sık sık yere vurduğu kalın bastonu ile mahkeme salonunun dışında durup, duruşmala­ rın halka açık olmasını talep etti. Moskova'da yapılan bu tip yargılamalardan bi­ rinde duruşma salonuna girmek isteyen Grigoren­ ko, polise karşı geldi ve gizli polislerden birine: «Beni korkuttuğunu sanıyorsun, değil mi? Ama ,korkutamıyorsun. Ben bu vatan için kanımı dök­ tüm» dedi. Sovyet Birlikleri Çekoslovakya'yı işgal ettik­ leri zaman Grigorenko Politbüroya gönderdiği di­ lekçede Sovyet siyasetinin mutlaka değiştirilmesi gerektiğini talep etti. Andrei Grigorenko dilekçe­ sinde şöyle diyordu: «Bir devletin büyüklüğüı, hürriyete susamış küçük bir memleketi ezmek için kullandığı orduları­ nın kudreti ile değil, sahip bulunduğu ahlak gücü ile ölçülür! » Yine başka bir nümayişte Grigorenko, dışarda toplanan halk arasında hazırlattığı bir bildiriyi el­ den ele dolaştırıp imzalattırmaktaydı. Bu bildiride sanıkların ( Demokratik Hareket mensupları ) yolu tıkamaktan ötürü değil, siyasi kanaatlerinden ötürü yargılandıkla rı yazılıydı. Bu esnada gizli polis ajanı olduğundan şüphe edilmeyen bir kişi bildiriyi alıp parçaladı. Bu ajan halk tarafından korunmasaydı,


ve

MUSTAFA CEMiLOÔLU

153

emekl i generalin bastonu kafasında parçalanacaktı. Bütün bu örneklerden anlaşılacağı gibi, general Andrei Grigorenko, Sovyetler Birliğinde özellikle ezilen tüm halkların yılmaz bir savunucusu idi. MOSKOVA'DAKİ TÖREN

1 7 Mart 1 968 tarihinde Moskova'da Kosterin'in 72. doğum yıldönümü münasebetiyle düzenlenen tö rende Grigorenko şöyle haykırıyordu: Bu gayri tabii duruma son vermek için, şunu iyice bilmeniz gerekir ki, kanunun bahşettiği hak lan dilemek değil, talep etmek lazımdır! Talep etmeğe başlayınız Kırım Türkleri! Ve sizden kanunsuz olarak alınanların bir kıs, mını değil, tamamını, Kının Muhtar Cumhuriyetinin yeniden ihdasını talep ediniz. Taleplerinizi bildiri lerle dilekçelerle sınırlandırmayın. Bunu, Anayasa nın size tanıdığı bütün vasıtalarla, söz ve basın hür, riyeti, toplantı ve mitingler, sokak gösteri ve nü mayişleriyle kuvvetlendiriniz. Yakın dostlarından Kosterin 10 Aralık 1968 ta­ rihinde öldüğü zaman Grigorenko, hoparlörle müte­ madiyen kendisini susturmağa çalışan bir sese al­ dırmadan son derece etkili bir kaside okumuştu. Es­ ki Asker kasidesinin bir yerinde şöyle haykırıyordu: «Uyan Alyoşka! Çarpış Alyoşk.a! Bizler . senin dostların, arkandayız. Hürriyet bir gün gelecektir. Demokrasi bir gün gelecektir! » Grigorenko'nun Taşkent'te Mustafa Cemil · oğlu'nun ikaz mektubunu dinlememesi yüzünden tutuklanmasından sonra bir Sovyet gazetecisi , bu olay hakkındaki görüşünü şöyle ifade etti : « Grigorenko ne zaman susmasını bilmeyen inatçı bir Ukraynalı idi. Bu yüzden başkaları onu ·


1 54

KiRiM FACiASI

susturdular.» Grigorenko'nun akıbeti başta kendisi olmak üzere hiç kimseyi şaşırtmadı. Daha önceleri bir kac defa hapishaneye girmiş çıkmış olan general, Sovyet sistemine yönelttiği şiddetli tenkitler yüzünden bir kere daha mahkum olacağını biliyordu. Aslında Gri­ gorenko'nun tutuklanmasında şaşılacak olan husus, bu tutuklanmanın daha evvel neden yapılmadığı jdi. NEDEN TAŞKENT

Bunun akla yakın en uygun açıklaması ise, Taş­ kent' e ilaveten Moskova'da gösterilere yol açabile­ cek bir yargılama tertiplemek istemeyen Kremlin'in uygun bir anı beklemiş olmasıydı. Grigorenko'nun Mustafa Cemiloğlu'nun i kaz mektubuna rağmen Taşkent'e gitmek kararı mu­ hakkak ki eski generali polise mümkün olduğu ka­ dar sessiz sedasız tutuklama fırsatı sağlamıştı. Zira, kcmdisini Türkistan'da tutuklam�k suretiyle Sovyet yöneticileri Grigorenko'yu Taşkent'te yargıLamak hakkına hukuken sahip oluyordu. Bu da mahkem�­ nin Grigorenko'nun nüfuzlu dostlarının desteğinden ve dış basının gözlerinden uzakta cereyan etmesi demekti. Generalin tutuklanması, evvelden tahmin edil­ ctnttİ\le beraber Moskova'daki genç entellektüeller iç�1'. yine de ağır bir darbe teşkil etti. Genç bir libe­ ' ral � Hepimiz ona hayrandık, mücadeleye devam et­ me ct:s;:ıretini ondan alıyorduk» diyordu. İki ay evvel, evinde arkadaşları ile oturup konuşurken Grigoren­ ko bunu bildiğini göstermişti. Sabık general gözle­ rinden . şhnşekler çakarak «Bu işe tek başıma baş­ ladım» d<!mişti «Fakat artık yalnız değilim.» Tutuk-


ve

MUSTAFA CEMİLOÔLU

ıss:

lu Grigorenko, yeni bir tıbbi müşahedeye alınmış ve sağlık durumunun iyi olduğu yolunda rapor veril­ mişti . Ancak · resmi makamlar bunu yeterli görme­ mişler ve ken.d isini Moskova'daki Serbski Enstitü-· süne göndermişlerdi. Ör.ada, Grigorenko'nun cezai ehliyeti olmadığına karar verildi. AKIL HASTANESİ

Sovyet makamları Grigorenko."yu, 1970 Hazi­ ranından beri bulunduğu, Sovyetler Birliğinin Kali­ ningrad bölgesinde Çeryahvsk şehrinin özel akıl hastanesine sevkettiler. Bu akıl hastanesinde s.abık generali adları bildirilmemiş olan iki sivil ziya­ ret ederek kendisine fikirlerinden vazgeçmesini tel­ kin etmek istemişlerdi. Grigorenko, bu teklifi kesin bir dille reddetti. Bunun üzerine hastane yetkilileri Grigorenkoyu saldırgan akıl hastaları ile gezintiye çıkarmaya başladılar. 15 Haziran 1970 tarihinde Grigorenko'nun ka­ nsına, kocasını ziyaret izni verildi. Ne v.a r ki bu zi­ yaretten önce Grigorenko'nun kansı sekiz saat bek­ letildi ve kocasıyla ancak hastane yetkililerinin ne­ zareti altında görüşebildi. Grigorenko'nun eşi görüş­ meden sonra kocasının soruşturma sırasında en azından bir düzine kişi tarafından dövüldüğünü bil­ diriyordu. Sovyetler Birliğinde son yıllarda Sovyet ma­ kamları ve rejim tarafından istenilmeyen « Siyasi suçluların» ve «Muhalif»lerin gerçekte Sovyet Ceza Organlarının, özellikle Devlet Güvenlik Komitesi­ nin kontrolü altında bulunan özel akıl hastanelerin­ de tutulmaları bir moda haline gelmişti.


156

KiRiM FACIASI

HASTANE HAPİSHANELER

Bu arada bu Hastane Hapishanelerde siyasi mah­ kumlann durumunu güçleştirmek ve onlara manevi işkence yapmak üzere anlan, esas mevcudu adam öldüren ve diğer ağır cinayetler işlemiş gerçek .akıl hastalarının teşkil ettikleri hastanelere yatırmak· taydılar. Grigorenko, Çeryahovs şehrinin özel akıl has­ tanesinde, kansını boğazlamış bir cani ile birlikte altı metrekarelik bir hücreyi paylaşmak zorunda kaldı. İki adım genişliğindeki bu hücrede ancak ya­ taktan kalkmak ve giyinmek imkanı vardı. Bu akıl hastanesinde şartlar öylesine ağırdı ki, o zamanlar 63 yaşında bulunan Grigorenko'nun sağlık durumu son derece fenalaştı. Aynca İkinci Dünya Savaşında vurulduğu ayağı da kendisine çok ıstırap veriyordu. GRİGORENKO MİTİNGLERİ

Grigorenko'nun tutuklanışının akabinde kendi­ sini destekleyenlerin protesto sesleri yükselmeğe başladı. Bu protestolar kah yazılı müracaat, kah « Grigorenko» miting ve yürüyüşleri şeklinde olu­ yordu. 6 Haziran 1 969 Cuma günü öğle üzeri 2000 ka­ dar Kırım Türkü Moskova'nın ünlü Mayakovski meydanında sessiz bir yürüyüş yaptılar. Yürüyüşe katılanlar ellerinde şu dövizleri taşıyorlardı. « Grigorenkoyu serbest bırakınız» «Ü bir savaş kahramanıdır» « Emekli general Grigorenko akıl hastanesinden çıkartılmalıdır» «Grigorenkoya hürriyet » Grigorenko'nun serbest bırakılmasını isteyen İskandinavyalı iki üniversiteli genç Moskova'da tu-


ve

MUSTAFA CEMILOGLU

1 57

tuklandı. Biri Norveçli olan Harold Bristol, diğeri İsveçli olan Elizabeth Lie, 6 Ekim 1969 tarihinde öğleden sonra Sovyetler Birliği Başbakanı Kosi­ gin'e hitaben yazılmış «Çağrı»yı dağıtmaya baş­ lamışlardı. Bu «Çağrı» Sovyet yöneticileri tarafın­ dan hayret ve sürprizle karşılandı. Rusça kaleme alınmış olan bu «Çağrı»da iki İskandinavyalı üniver­ siteli genç, Grigorenko yargılanmadığı ya da ser­ best bırakılmadığı takdirde açlık grevi yapmağa ka­ rarlı bulunduklarını belirtiyorlardı. BİLGİNLER

Sovyetler Birliğinin ileri gelen bilginleri, gene­ ralin akıl hastanesine kapatılışını Sovyetler Birliği başsavcısı Rudenkoya ve Sovyetler Birliği Yüksek Şura Prezidyumu Başkanı Podgorniye gönderdikle­ ri bir mektup ile protesto ettiler. Protestocular ay­ nen: « General Grigorenko'nun gerek sorgusu ve gerekse yargılanması yapılırken Ceza Mah­ kemelerinin ilgili kanunları ağır şekilde çiğ­ nenmiş bulunması, soruşturmanın ve delillerin noksan oluşu karşısında mahkeme heyetinin ve Adli Tıbbın kararının meşruiyetinden şüpheye düştüğü­ müzü açıklar ve bu durumu şiddetle protesto ede­ riz.» demişlerdi. Taşkent mahkemesi tarafından « Sorumsuz» ola­ rak kabul edildiği halde Grigorenko'nun 27 Mart Mart 1970 tarihinde adı geçen hapishanenin psiki­ yatri kliniğinde mecburi kür'e mahkum edilmiş bu­ lunması hukuk kurallarına gerçekten aykırıydı. Pro­ testoyu yollayanlar, general Grigorenko'nun İkinci Dünya Savaşından sonra Muhtar Cumhuriyetleri kaldırılmış, Orta Asyaya sürülmüş ve halen yurt­ larına dönüp yerleşmek müsaadesi isteyen Kırım


158

KIRIM FACiASI

Türklerinin savunucusu olduğu için mahkum edildi­ ğini hatırlatıyorlardı. İMZALAR Protesto mektubunu aralarında ünlü fizik bil-· ginlerinin de bulunduğu bir çok üniversite öğretim üyesi de imzalamışlardı. Bu imzalardan başlıcaları şunlardı : A.D. Saharov ( Fizik bilgini) Mişcl A. Leontoviç, Valeri Çelidze, Valentin Tuçine. Grigorenko davasında inanç sahibi olduğunu her fırsatta belirtmekle tanınmıştı. Bu bakımdan Sovyet makamlarının fiziki adli takibatları ve bas­ kıları onu yıldıramamıştır. Buna karşılık onun sa­ mimi ve manevi dostlarının sayısı Sovyetler Birli· ğinin içinde ve dışında giderek artmaktadır. Sadece Grigorenko, Enternasyonal komünizm davasında Sovyetler Birliği dış politika ve propagandasına karşı en büyük bir set olarak gösterilebilir. İlerici Sovyet aydınlan tarafından gösterilen tepkilerin ar­ dı kesilmemiş, buna hür dünya yazarlarının protes­ to yazılan da eklenince Grigorenko'nun sağlık dos­ yasına tekrar bakılmak lµzumu hasıl olmuştur. Sov­ yetler Birliği makamları 1 975 yılı Şubat ayı başLarın da bir açıklama yaparak, Grigorenko'nun sıhhatine kavuştuğu için altı ay sonra taburcu edileceğini açıklamıştır. UKRAYNALI AYDINLAR Mustafa Cemiloğlu'nun etrafa binlerce mektup yağdırarak kırım Türklerinin haklı davasını duyur­ ması, Ukraynalı aydınlar arasınd� da tepkisini gös­ termekte gecikmedi. Mµnih'te yayınlanan Şlay p Peregomi adlı haftalık gazetenin 26 Temmuz 1970


ve

MUSTAFA CEMILOÔLU

1 59

tarihli nüshasında « Uydurm a Değil, Gerçek Devlet Uğrunda » başlığı altında Sovyct U krayn a'dan alınan habere yer veriliyo r du . Bu habere göre, Taras Fran­ co ile Maria Liscnko adında iki Ukrayna bilgini, Sov­ yet Ukrayna Yüksek Şurasına yaptıkları müracaat­ ta, Yüksek Şuranın Sovyet Ukrayna terkibine giren Kırım Eyaleti yerine, Kırım Türk Muhtar Cumhuri­ yetinin yeniden kurulması için teşebbüse geçilmesi­ ni talep ediyorlardı. Bu müracaatın Kırım'da bir Muhtar Türk Cum­ huriyetinin kurulmasının milletle ra ra s ı önemi haiz bir olay teşkil edeceği de özellikle beli r ti l iyo r du. Kırım Türklerinin milli haklarının cesaretli müdafilerin den Maria Lisenko h a k k ın d a Sovyet kayn a k la rı n da , onun Ukraynalı bir bilim adamı ol­ m a s ı n dan başka bilgi verilmiyor. Tar.as Francoya gelince, bu zat Ukrayna ilim ve edebiyat sahasının büyü k otorite ve şahsiyetlerinden d i . Dikkate değer bir taraf da Franconun 1953'ten bu yana parti üyesi ol u ş uy du . T.aras Franco ile Maria Lisenko'nun Ukrayna Sovyet Cumhuriyeti Yüksek Askeri Şura Başkanlık d iv an ı nezdinde y ap t ıkl a rı teşebbüsün ne gibi so­ nur;lar vereceği henüz malum değildi. Yukarıda adı geçen gazetenin , Sovyetler Birliğindeki olaylan yo­ rumlayan bazı uzmanları: Kremlin liderlerinin, Sov­ yct iç ve dış propagandasını� yararına olarak , Taras Franco i l e Maria Lisenko'nun teklifini kabul etmesi­ ni ve « Kırım Türk Muhtar Sovyet Sosyal ist Cumhu­ riyeti»nin yeniden kurulma yolunda resmi bir karar alması için Ukrayna Cumhuriyeti Yüksek Başkanlık Divanına tesir yapabilecekleri ihtimali üzerinde du­ ruyorlardı. Sovyetler Birliğinin diğer araştırıcıları ise aksi


160

KIRIM FACİASI

kanaatteydi. Onlara göre, Taras Franco ile Maria Lisenko'nun teşebbüslerinde, aynı zamanda, açıkça Ukrayna Yüksek Şurasını bağımsız bir devletin par­ lamentosu gibi sayma eğilimi mevcut bulunduğun­ dan Moskova hiç bir zaman Ukrayna Yüksek Şura­ sının Kırım Türkleri ile Türklerin kaderi hakkında her hangj bir karar vermesine asla müsaade etme­ yecekti. Sovyetler Birliğinde Sovyet vatandaşlarının, özellikle Kırım Türklerinin hürriyet ve yurda dönü� davasında, general Grigorenko'nun tilmizlerjnden biri olmak üzere, şahsi, ideolojik ve siyasi görüşleri yüzünden Sovyet ordusundan ihraç edilerek 1969 yazında Sovyet Ceza organları tarafından tutukla­ nan Harkov Yüksek Harp Okulu öğretim üyelerin­ den 1 933 doğumlu istihkam binbaşısı Genrih Ova­ nosoviç Altunyan'ın ismi de zikredilebilir. ALTUNYAN'JN ÖYKÜSÜ Posev dergisi nin 1 970 tarihli ve beş numaralı özel sayısında, Samizad'ın bu konu ile ilgili haberle­ ri yayınlandı. Bu haberlere göre Altunyan 30 Hazi­ r.an 1969'da ilk önce Devlet Güvenlik Komitesi yet­ kililerinden Nikolay Petroviç Madrasov ile, ondan sonra da Sovyetlcr Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesi yedek üyesi Gcorgi YakovJeviç Denisov ile görüşmüştü. Altunyan'ın oldukça cesaretle hareket ettiği ve bu her iki «Karşılaşmanın» gerçek bir sor­ gu niteliğir.i taşıdığını ayrıca belirtmeğe gerek yok­

tu. Altunyan, Devlet Güvenlik Komitesi üyesi Mad­ r.asov ile yaptığı konuşmada, Sovyct Mahkemelerin­ ce tutuklanan General Grigorenko ile tam bir görüş birliği ve dayanışma içinde olduğunu ifade ederek şöyle dedi:


ve

MUSTAFA CEMİLOÔLU

161

«Benim düşünceme göre Kırım Türkleri mese­ lesini süratle bir çözüme bağlamak zarureti vardır. Onlar, siyasi bakımdan temize çıkarılmışlardır. Şim­ di Türkleri Kırım'.� bde meselesi kalmıştır. Onlann temsilcileri defalarca devlet idarecileriyle görüşme yapmışlardır. Türkler, ergeç Kırım'a dönecek ve muhtariyetlerini alacaklardır. » Altunyan'ın bu sözlerine karşılık Madrasov: « Kmm Türklerinin Kırım'da yapacak bir işleri ol­ madığı» ve «Esasen Kırım'a dönmeği arzu etmedik· leri» cevabını vererek bile bile yalan söylemişti. Dev­ let Güvenlik Komitesi sorumlu temsilcisinin bu söz­ leri, Kırım Türklerinin sadece ana yurt Kırım'a dön­ mek istediklerinden değil, aynı zamanda bu uğurda yaptıkları ısrarlı ve fedakarca mücadelelerinde baş­ ta Ma<lrasov'un kendisi olmak üzere, bütün medeni dünyanın haberdar olduğu bir zamanda sarfedili­ yordu .. DENİSOV AZARLIYOR

Kırım Türklerinin Kınm'a dönme meselesine, Altunyan'ın, Madrasov'un da katıldığı Sovyetlcr Bir­ ği Komünist Partisi Merkez Komitesi yedek üyesi Denisov ile yaptığı konuşmada da temas edildi. De­ nisov, Altuny.an'ı azarlayarak bu konuda şunları söyledi: « Siz kendi işinize bakınız binbaşım. Üzerinize vazife olmayan işlere burnunuzu sokmayın! .. Sovyet aleyhtarlarının etkisi altında bulunduğunuzun far­ kında mısınız? .. Sizin, bu konuda herhangi bir şah­ si fikriniz yoktur. Kırım Türklerinin de herhangi bir F.: 9


162

KIRIM FACiASI

yere gitmeğe niyetleri yoktur. Böyle bir istekleri ol­ sa bile bu bir yandan Özbekistan ekonomisini sarsa­ cak, öte yandan da Kınm'da bir takım yeni prob­ lemlere yol açacaktır. Durup dururken başınıza iş mi açmak istiyorsunuz ?.» Gerçeğe tamamiyle aykırı olan bu sözlere Altun­ yan 'ın cevabı şöyle oldu: « Kırım Türkleri hakkında birkaç siyasi dava açılmış ve karara bağlanmıştır. Onlar, Kınm'a dön­ mey i talep ettiklerinden mahkemelere verilmekte­ dirler. Biliyorsunuz, geçenlerde Moskova'da bile Kı­ rım Türkleri gövde gösterisi yaptılar.» Altunyan'ın bu cesaretli sözleri anlaşılan Sov­ yetlcr Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesinin kudretli yedek üyesini öylesine kızdırdı ki, Denisov kendisini kaybederek şöyle haykırdı: «Bu bir yalandan ibarettir!. Nereden biliyorsu­ nuz ? .. Ben, Moskova'da oturduğum halde hiçbir şeyden haberim yok .. Siz ise Harkov'da yaşıyorsu­ nuz. Nasıl oluyor bu iş? .. Yoksa, Sovyet . aleyhtar­ ı.arı ile işbirliği mi yapıyorsunuz?. Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Ko­ mitesi yedek üyesi G. Y. Denisov'ın hareketi, Mos­ kova yöneticilerinin Sovyet kamuoyunda, Kırım Türklerinin ana yurt Kınm'a şiddetli dönme arzu­ ları hakkında hiçbir şey bilmediği intibamı uyandır­ rnağa çalıştığını gösteriyordu. Moskova yöneticileri her şeyden önce sırf siyasi, iktisadi, ideolojik ve str.atejik sebeplerle, yani Sovyet deyimi ile « Emper­ yalist sebepler» dolayısıyla Kırım Türklerinin Kı­ rım'a dönüp yerleşmelerini istememektcydiler. Mos­ kova yöneticilerinin bu emperyalist siyaseti, teorik olarak açıkça Sovyet Kanunlarıyla, özellikle Sovyet­ ler Birliği Komünist Partisi yönetimi ile Sovyet hü-


ve

MUSTAFA CEMİLOGLU

163

kümetinin Kırım Türkleri hususunda sık sık ihl a l ettikleri Sovyetler Birliği Anayasası ile tezad halinde bulunuyordu. Harkovlu binbaşı G.O. Altunyan ile hapiste bu­ lunan Grigorenko'nun Kırım Türklerinin kaderi ve durumu hakkında, Moskova yöneticilerine mensup G.Y. Denisov'dan çok daha iyi bilgi sahibi olmaları işte bu yüzdendi. Şurası unutulmamalıydı ki, bütün bu gerçekler ve Kırım Türklerine yapılan haksız muameleler ilerici ve liberal Sovyet K<lrnuoyu kesi­ minin gözünden kaçmamakta ve o n u n slizc i i k r i arasında Grigorenko ile Altunyan'ın d a bıı l u rı d u k l : ı · rı tepkisini ve protestosunu doğurma k t ayd ı . ,

Kırım Türklerini destekleyen d i ğn Sovyl' I a v dınlan ise şunlardı : P . Yakir, A. Sol,icni stA n . S . P . Pisa ryev Gorbanyovskaya, J.>linç, A.Y. Vol pin, A nd­ rei Sakharov, Pavel Litvinov, Larissa Danicl, M i şd A. Leontoviç, Valery Çelitze, Valen tin Tuçine . . . İleride genç lider Mustafa Cemiloğlu'nun haya­ tının kurtarılması için büyük çabalar sarfedecek olan 1975 yılı Nobel fizik ödülü sahibi ünlü bilgin Andrei Sakharov, Sovyetler Birliğindeki kamplar ve hapishaneler hakkında hiç çekinmeden şunları ya­ zabiliyordu: ,

« Sovyet hapis.ane ve kamp sisteminde, Gulag sisteminin Soljenitsin, Shalamov, Ginzburg, Olit­ kaya ve daha yüzlerce araştırmacı ve görgü tanığın­ ca anlatılan işkence metodlanndan daha korkuncu vardır. Bu sistem ki, 20 milyon kişiyi yok etmiştir. Bu memlekette yaşayan bizler şahsi tecrübele­ rimiz, dostlarımızın ve akrabalarımızın çektikleri ile durumu, sizlerin kitaplard.a öğrendiklerinizden çok daha iyi bilmekteyiz.


164

KiRiM F'ACIASI

Zaman zaman af çıkar. Son ikisi, Sovyet Sos­ yalist Cumhuriyetinin ellinci yıldönümü ile savaşın bitişinin 30. yıldönümünde ilan edilmiştir. Fakat bunlar özel ve dar çerçevel i olmuş, politik binlerce mahkum .aftan yararlandırılmamıştır. POLİTİK MAHKUMLAR KİMDİR

Sovyet politik mahkumları kimdir? Çoğunluğu, demokratik memleketlerin anlayışına göre suç işle­ memiştir. Ne şiddet hareketine tevessül etmiş, ne de böyle bir hareketi telkin etmiştir. Politik mahkumi­ yetin başlıca sebeplerinden biri, rejim için zararlı kitap okumak ve bunları başkasına vermektir. An­ cak yasak kitap listesi diye kesin bir şey yoktur. Herkes kendi tahminine dayanmağa mecburdur. Pasternak'ın Dr. Jivago'su, Akhmatova'nın Mersi­ ve'si, Berayev'in Rus Komünizminin Kaynağı ve Manası, Soljenitsin'in Gulag Takım Adalan, Dji1.a s'ın eserleri, daha bir çok mecmualar ve kitaplar yasaklar listesinde sayılabilir. Ve bunları okumak, evinde bulundurmak ağır bir ceza için yeterli suç­ lardır. KGB

Büyük şehirlerde KGB ( Sovyet Rusya Devlet Güvenlik Teşkilatı ) toplumu tenkid edenleri ortadan kaldırmaktan vazgeçmişse de kasab.:ı ve köylerde sistem devam etmektedir. Pek çok kişi, genellikle gençler, Sovyet rejimi sırasında en ufak bir şüpheye kapılıp hislerini belli ederlerse derhal ya hapishaneye yahut kamplara yollanır. İşçilerin çoğu, parti üyeleri ve Marksist olduklarını iddia edenler yoldan çıkarsa, lütuf ola-


ve

MUSTAFA CEMiLOGLU

165

rak o korkunç psikiyatrik hastanelere gönderilirler. İntihar eden birinin yazdığı pusulayı, şahsın akra­ balanna veren Sergei Pirogov mahkum edilmiştir. Victor Nekipelov ve Petrov Agatov ise yazdıkları şiirlerin kurbanı olmuşlardır. HAPİSHANELER

Hapisaneler ve bilhassa akıl hastaneleri gizlice memleketten çıkmağa çalışanlarla doludur. Rejim­ den şikayet edenlerin akıbeti mahkumiyettir. Bir çok Kınmlı Türk ve Meşki Türkü hapistedir. Kırım Türklerinin ana yurtlarına dönmeleri için kahra ­ manca mücadele veren bir çok Türk şu anda hapisa· nelerde çürütülmektedirlcr. DİNE BÜYÜK BASKI

Günümüzde dindar azınlık gruplarına şidck t l i baskı sürdürülmektedir. Dine karşı yapılan baskının en şiddetli metodlarından biri, çocukları (beyinleri yıkanmasın diye) ailelerinden ayırmaktadır. Dinleri uğıuna esir kamplannda çürüyenlerin sayıl.arı bir hayli kalabalıktır. Dini inancı yüzünden insana bas­ kı yapmak, demokratik anlayışa. hiç uymaz . ....,,.. �-�·

Ukrayna, Baltık devletleri ve Ermenistan'daki milliyetçi halka eziyet edilmektedir. Kendi kültür­ lerini muhafazaya gayret gösterenlere özellikle baskı ağırdır. Ermenistan'da 27 yaşındaki Pamir Airikyan, yedi yıl ağır hapis cezasını tamamladıktan sonra, şimdi yeniden sekiz yıl hapse mahkum edildi. Müslü­ man dinine, Hristiyan dinine saygım çoktur. Bu dinlere inananlara inanılmaz baskılar y apılmakta­ dır.


166

KIRIM FACİASI

YARGILAMALAR ADALETSİZ

Politik suçlamalarla yapılan duruşmalarda ad.a­ let yoktur. Mahkeme salonuna ancak iki üç akraba ve KGB ajanları alınır. Mahkemede tarafsızlık diye birşey yoktur. Batı bu hususu pek anlayamaz. Anla­ yıp inanmak için ancak mahkemede bulunmak şart­ tır. Haksız duruşmalarla mahkum edilenlerin, ka­ derlerine ·başkaldıranların durumlarını mutlaka ele almak gerekir. Rusya'daki insan hakları akımının üyelerinden biri olan Leonid Plyushch ve Denopro­ petrovsk, .akıl hastanesinde korkunç işkencelere ma­ ruz kaldılar. Psikiyatrik işkenceleri açığa vuran Vladimir Bukosy ve Semyon Gluzman yedişer yıl ağır hapis cezası yediler. Andrei Tverdokhlebo Sergei Kovalev ve daha bir çok kişi de aynı zamanlarda aynı sebeplerden tevkif edildi. Vicdanlarının sesini dinleyerek bütün baskıya rağmen mücadeleyi sürdüren bu kişiler ha­ kiki demokratik cereyanı yaratanlardır. Ve Sovyet toplumunda değerleri büyüktür. İnanıyorum ki, Sovyet politik mahkumlarının tüm insanlık haklarının savunulması, dünyadaki ki­ şilerin yalnız vicdani vazifesi değil, kendi memleket­ lerinde insan haklarım korumanın başlıca yoludur. Maalesef, akıbetimize karşı sık sık ilgisizlik müşahede ediyoruz İngiltere Başbakanı Wilson Sovyet Rusya'yı ziyaretinden sonra, radyoda bir ga­ zetecinin sorusuna, Sovyet Rusya'daki insan hakları problemi ile meşgul olamayacağım bunun yalnız Rusları ilgilendirdiğini cevabını verdi. Umanın bay Wilson'ın hakiki inancı değildir. 1975 Şubatında Alman Yazar Heinrich Böll ile müşterek bir dilekçe yazdık, (Brejnev ve Kosigin'e)


ve

MUSTAFA CEMiLOGLU

167

Politik mahkumların affını, hapisanedeki şartların ıslahını istedik. ÖzeUikle Vladimir Bukovsky, Sem­ yon Gluzman, Leonid Plyushc ve Mordovi esir kam­ pındaki kadınlara değindik. Batıda bu dilekçenin biraz etki göstenniş olma­ sını isterdim. Sovyet fizik bilgini, Hidrojen bombasının ba­ bası Andrei Sakha� hür dünyada geniş yankılar uyandıran açıklamalarına şöyle devam ediyordu: kişi büyük bir gizlilik içinde yok edilmişti. Ülkede şart· ların değişmesi bu toplu imha hareketlerinin per­ desini aralamış ve bunda meden i cesaret sah i b i pek çok entellektüel kişinin h izmet feri ol m u ş t u r . A n ­ cak bu şerefl i iş yen i k u rba n l a r v e y e n i ı ııağd ı ı rl a ı yaratmıştır. « Günlük Olayl a r » dcrgi s i ı ı i 1,· ı k ; ı r t .; ı ı ı l : ı r büyük bir hizmet yapmaktadırla r. Bu dergi g i ı. l i kişiler tarafından imzasız olarak yay ı ı ı l a n m a k t ;ı d ı r. Dergi vasıtasıyla dünyaya, toplumumuzun d i k k a t ­ l e gizlenmiş tarafları açıklanmaktadır. Dergide s a ­ dece esir kampları değil, psikolojik, ahlaki ve eko­ nomik durumumuz da belirtilip eleştirilmektedir. Kamplardaki durumu açıkladıkları için bazı kişiler tekrar mahkum edilmiştir. Anatoly Marchenko, Danyl Shumuk ve Yury Shukhevich, Victor Khaus­ tov, Gabriel Supertin gibi kişilerin akıbeti feci ol­ muştur.

«Geçmiş yıllarda Rusya"dal �onlarca

AGIR BASKI

Yıllardır KGB Günlük Olaylar dergisi ile ya­ kından ve uzaktan ilgili herkese baskı yapmaktadır. Haksız duruşmalarla gelişigüzel fak.at ağır cezalar verilmiştir, verilmektedir.


168

KiRiM FACiASI

Bir resmi araştırmacı, herhangi bir yayında ve­ rilen bilgilerin yüzde onu yanlış ise o yayının ka­ patılması gerektiğini ifade etmiştir. Fakat kimse Dergide yüzde birden fazla hata çıkaramamıştır. 1972'de, dergiyle ilgilerinden dolayı iki ilim adamı , Kronid Lyubarsky ve Alexander Bolonkin mahkum edildi. SÖZDE

iTiRAAR

Zaman zaman sözüm ona hatalarını görüp iti­ raf eden, pişmanlık duyduklarını açıklayanlar çık­ mıştır. Fakat genellikle derginin tarihi, baskıya kar­ şı zaferin tarihidir. 1974 Mayısında üç kişi Sergei Kovalev, Tatyana Khordorovich ve Taty.ana Velino­ va dergiyi çıkartmak sorumluluğunu Üzerlerine ala­ caklarını ilan ettiler. Bu cüretkar davranışın neti­ cesinde ünlü biyoloj_i uzmanı Kovalev tevkif edil­ di. Sergei Kovalev, Beynelmilel Af Teşkilatı'nın Sovyet kolu üyesiydi . Bu teşkilatın gayesi dünyanın her yerindeki politik mahkumları savunmaktı. Teş­ kilat onlara « Vicdan Mahkumları» demektedir. Zira bu kişiler ne şiddet hareketlerini teşvik etmiş ne de böyle davranışlarda bulunmuşlardır. Teşkilat, politik tarafsızlığı, insani hisleri ve sosyal şuuru ile tanınmıştır. Böyle bir teşkilatın Sovyct üyelerinden birinin tevkifi çok acıdır. Lakin hikaye burada bitmemiş 18 Nisan 1975'te Teşkila­ tın Genel Sekreteri Andrei Tverdokhlebov Mosko­ va'da tevkif edilmiştir. Tverdokhlebov yüksek pren­ sip sahibi, kusursuz karakterli, asil ruhlu, eşsiz bir kişidir ve insan haklarının savunulmasında büyük hizmeti geçmiştir.


ve

MUSTAFA CEMILOÔLU

169

Aynı gün, teşkilat üyelerinden Valantin Turc­ hin ve Vladimir Albrekht'in evlerinde ar�ma yapıl­ mış Ukraynalı yazar Mikola Rudenko tevkif edil­ miştir. 27 Mayıs'ta Rudenko, Ukrayna Yazarlar Bir­ liğinden de çıkarılmıştır. Rudenko'nun yazarlar birliğinden çıkarılması, gıyabI,11d a ve savunması alınmadan yapılmıştır ki bu durum da tüzüğe ta­ mamen aykırı bulunmaktadır. Çıkarma gerekçesi ise Burjuva eğilimli bir teşekküle üye olmasıdır. Beynelmilel Af Teşkilatına mensup kişilere ya­ pılan bu muamele, dünya çapında protestolara se­ bebiyet vermiştir. Bütün ümidim, teşkilatın diğer memleketteki kollarının, Sovyet üyelerinin duruş­ malarına temsilci göndermeleridir. Sovyct makam­ ları böyle bir müracaatı red dederlerse u tanç ve­ rici bir davranışa yönelmiş olacaklardır. İŞLERİNDEN ATILDILAR

Bu adli baskının dışında, Rusya'da gayriresmi baskı da uygulanmaktadır. İşten atılmak, çocukla­ rın okula gitmesini engellemek gibi . . . Demokrasi ile idare edilen memleketlerde, totaliter rejimlerdeki bu tür baskının şiddetini anlamak zordur. Ünlü fizikçi ve matematikçi Valantin Turchin ve Erme­ nistan Müsbet İlimler Akademisi Üyesi Yury Orlov 1973 Eylülünden beri beni savunduklarından ötürü işlerinden atılmışlardır. Her ikisi de savunmaları sırasında sakin konuşmuş, devlete karşı hiçbir şey söylememiş ve rejime hakaret etmemişlerdir. Fa­ kat KGB'nin bir işareti üzerine korkan, baskı al­ tında kalan meslektaşları harekete geçmiştir. Or­ lov ve Turchin ideolojik sebeplerle işlerinden çı­ karıldıkları için bu olaydan sonra başka vazifeler


1 70

KiRiM FACiASI

bulamamışlardır. Geçim imkanları kalmamış, özel ders vermeleri bile zorlaşmıştır. Bu duruma düşen bir ilim adamı inşaatta işçilik y.apabilirse ne mutlu onlara ! . DOLAYLI

CEZALAR

Adliye dışında verilen dolaylı cezalardan ba­ zıları da şunlardır: Memleketten atılma (Alexandre Solzhenitsyn'e yapıldığı gibi) Baskı altındaki kişiye, göçe zorlayacak kadar kötü hayat şartlan yaratmak. Bu uygulama için bir çok örnek vardır. En sonu ve en acısı Anatoly Marc­ henko'nun durumudur. Marchenko prensip itiba­ riyle İsrail'e göçü reddedince tevkif edilmiş ve da­ hili sürgüne gönderilmiştir. Mustafa Cemiloğlu, bütün bu cereyan eden olaylar karşısında bir çıkış noktası düşünmeğe baş­ ladı. Kırım Türklerinin haklı davasını sadece Sov­ yetler Birliği yöneticilerine değil, bütün düny.a ka­ muoyuna duyurmak gerekiyordu. 1 3 yıldan beri Kırım için Kırımlı Türkler için çetin bir savaş vermekteydi. 1962'leri hatırladı . O yıl, Kmm davası için mücadeleye yeni yeni haşla­ mıştı. Aynı uğurda çalışan arkadaşları ile toplantı­ lar yapmış ve yazdığı bildirileri Taşkent Postanesi­ ne çeşitli yerlere postalamıştı. . O zaman yaşı çok gençti.. Bütün bu faaliyetleri sırasında KGB men­ suplarının kendisini farketmemeleri için elinden ge­ len bütün gayretleri göstermişti. Fakat İvan adlı bir ajan en sonunda genç liderin faaliyetlerinden şüp­ helenmeye haşlamıştı. . .

.


ve

MUSTAFA CEMILOGLU

171

BİR TEŞEBBÜS

Yaptıkları gizli toplantılardan birinde Cemil­ oğlu ortaya şu teklifi attı: - Arkadaşlar, Kınm'a dönüşümüzü sağlamak amacıyla bir teşkilat içinde toplanmamız gerek! Toplantıda bulunanlar ilk ağızda teklifi müs­ pet karşılamıştı, sordular: - Nasıl bir teşkilat Cemiloğlu? - Kırım Türkleri Gençlik Birliği adında bir cemiyet kuralım ve mücadelemizi bu cemiyet ka­ nalıyla sürdürelim. Gençlerin hepsi böylesine bir teşkilatın kurul­ ması için Mustafa Cemiloğlu'nu desteklerken, yaşlı bir Kının Türkü şöyle konuştu: - Arkadaşlar liderimiz Mustafa Ccmiloğ l ı ı , belki i l k anda haklı gibi görünüyorsa da hana ka­ lırsa böyle bir teşkilat için vakit henüz erken . . N i ­ çin diye soracak olursanız, KGB buna izin vermez ve bir bahane bulup hepimizi ya toplama kampına ya da hapishanelere gönderirler. Toplantıda 25 kişiydiler . . . Uzun süren tartışmalardan sonra Kının Türk­ leri Gençlik Birliğinin kurulmasından vazgeçildi. Oysa iş bununla bitmiyordu. .

TEVKİFAT

Sovyet gizli polis örgütü toplantıyı her nasılsa öğrenmişti. Ertesi gün polis «Toplantı olayına• el koydu. Maksat, yıldırmak, gözdağı vermekti. 25 kişi birden sabaha karşı evlerinden alına­ rak yargıç önüne çıkanldılar . . . Yargılanmaları bir haftada tamamlanmış, toplantıya katılan gençler·


172

KIRIM FACiASI

den Sait Hamza Ömeroğlu üç, Murat Ömeroğlu ise beş yıl hapse mahkum edilmişti . . . Suçları, «Anti Sovyet propaganda ve Sovyet hükümetine karşı bir organizasyon kurmağa teşebbüs» idi. İŞTEN ÇIKARILIYOR

İki Ömeroğlu hapse mahkum edilirken top­ lantıya katılanlardan diğerleri de işlerinden çıkar­ tıldılar . . . Böylelikle Mustafa Cemiloğlu da Taşkent Uçak Fabrikasındaki işini kaybetmişti. Mustafa Cemiloğluna işini kaybetmek vız gel­ mişti. Onu üzen iki arkadaşının hapse mahkum edi­ lişiydi. . . İkisi de o kadar zorlanmalarına rağmen mahkemede Mustafa Cemiloğlu'nun «Lider» oldu­ ğunu söylememişlerdi. İşte bu husus Mustafa Cemiloğlu'na çok do­ kunmuştu. İşten çıkarıldığından on beş gün sonraydı. Taş­ kent sokaklarında dolaşırken Cemiloğlu'nun yanı­ na, yüzü kendisine hiç de yabancı gelmeyen biri ya­ naştı: - Merhaba yoldaş Cemilev! Adam elinde KGB kimliğini gösteriyordu. Cemiloğlu hiç bozuntuya vermeden : - Merhaba, dedi, bir şey mi arzu ettiniz? KGB Ajanı: - Sanırım vaktiniz vardır. Parka kadar yürüye­ lim.

Cemiloğlu ile KGB Ajanı parka doğru ilerlerken adam konuştu: - Sana bir teklifim var yoldaş! - Nedir? - İyi bir teklif.. Eğer kabul edersen hem ken-


ve

MUSTAFA CEMİLOÔLU

173

din iyi bir işe yerleşeceksin, hem de ailen daha iyi görevlere atanacak. - Teklifiniz nedir, evvela onu söyleyiniz? - Bizimle birlikte çalışacaksın ! - Yani KGB hesabına mı ? - Tam üstüne bastın . . . - Peki görevim ne olacak? - . Arkadaşlarınla yaptığın toplantılarda konuşulanlardan bizleri haberdar edeceksin. Cemiloğlu kısa bir tereddütten sonra şaşırmış gibi yaparak: - Anlamadım, dedi, sizi neden haberdar ede­ ceğim? - Arkadaşlarınla yaptığınız t oplan t ı l ıınJa ı ıe­ ler konuştuğunuzu bize bi l t! i recc k s i n . - Yanlış kapı ça ldınız yoldaş. Mah kemede de söyledim. Evet biz Kırım Türkleri kendi a ra m ızda toplanırız, bazı şeyler konuşuruz .. Ama, konuştuk­ larımızın sizi pek ilgilendireceğini sanmıyorum KGB Ajanı arsız arsız sınttı : . . .

- Doğru söylemiyorsun Cemilev .. Biz herşeyi biliyoruz .. Sen ve arkadaşların Kınm'a dönmek için planlar kuruyorsunuz .. Gel akıllılık et de tekli­ fimi kabul et .. Yoksa ömrü billah işsiz kalırsın .. Sonra durup dururken başına başka işler de açıla­ bilir. Arkadaşlarından Sait Hamza ile Murat'ın na­ sıl hapse mahkum olduklarını biliyorsun. - Beni hapisle mi tehdit ediyorsunuz? - Yooo .. Başına iş gelebilir, dedim ... - Ne işi? ı - Mesela durup dururken bir otomobil kazasına uğrayabilirsin! -- Yaa?


1 74

KiRiM FACiASI

- Yolda yürürken kafana bir kalas düşebilir! - Allah Allah! Devam edin, devam edin . . . - Siz işin şakasındasınız, ben ise gayet ciddiyim.. Sonra bir şey daha diyeyim. Çalışma kamp­ larını unutmayın .. Böyle başıboş dolaşmağa devam edecek olursan, « Serseri» diye yakalanıp bir Ça­ lışma Kampına gönderilebilirsin . . . İyisi mi gel, be­ nim teklifimi kabul et . . . Mustafa Cemiloğlu kestirip attı: - Baştan söyledim .. Yanlış kapı çaldınız . . . Müsaadenizle burada sizden ayrılacağım! Cemiloğlu hızlı adımlarla KGB ajanının ya­ nından uzaklaştı. İki adam arasındaki mesafe giderek çoğalırken kin ve nefret de çoğalıyordu ... Cemiloğlu işsiz kalınca, Taşkent'te Sulama Mü­ hendisliği Teknik Okuluna kaydını yaptırarak ye­ niden öğretime başladı. Bir Kının Türkü olarak önü­ ne çıkarılan güçlükler, çektiği sıkıntılar, onu geç­ mişe dönük araştırmalara yöneltmiş ve halkının ıstırabını dile getirmeğe zorlamıştı. Üstelik, Kırım Türklerinin t.arihine isnad ettirilmek istenen yakı­ şıksız ithamlara karşı bir de eser hazırlamıştı. 1963 yılında hazırlamış olduğu bu eser 13-18. yüzyıllar­ daki Kırım Medeniyeti hakkındaydı. Cemiloğlu boş vakitlerini sürekli olarak kütüphanelerde çalışmak­ la geçiriyor, genellikle Sovyet rejiminin tahrif etti­ ği metinlerin arasından halkı ile ilgili gerçekleri arayıp bularak değerlendiriyordu. Gelgelelim, bu çalışmaİ arı da onun başına işler açtı. Çalışıp bitir­ diği eseri « Siyasi nitelikte ve antikomünist» buJun­ du ve ayrıca komünist faaliyetlere katılmadığı ge­ rekçesiyle 1965 yılında okuldan tardedildi.


ve

MUSTAFA CEMİLOGLU

POLİS TAKİBİ

175

YoGU.NLAŞIYOR

Haksızlığa ve adaletsizliğe karakteri bakımın­ dan tahammülü olmayan Cemiloğlu, Moskova'ya giderek Temyiz Mahkemesine müracaat etti. Dava­ yİ kazandı ve şikayeti, Milli Eğitim Bakanlığı tara­ fından da yerinde görüldü. Fakat, daha bakanlıktan çıkar çıkmaz, tutuklandı ve silahlı polislerin neza­ retinde mevcutlu olarak Taşkent'e gönderildi. Cemiloğlunu yıldırma çabaları bu k a d a rl a da kalmadı. Taşkent'e dönüşünde « As ke r Kaça ğ ı » o l duğu öne sürüldü. Bir provakatör ceb i ne saa t k ova rak ona hırsız damgası vu rm a k i s ı cd i y sl' dl' i -;; i ı ı ; .... i t anlaşıldığından bu dam gayı y c ı ı ı l' k l t• ı ı k ı ı rı ı ı l d ı ı Ama en sonunda 1 969'da « A s k e r K aı;aı!; ı » o l d ı ı�'i. 1 1 gerekçesiyle ve düzmece bclgele rll' b i r hııı; ı ı k y ı l hapse mahkum edildi. Mustafa Cemiloğlu yargılanması sırasında K ı­ Türklerinin başına gelenlerin Auscwitz ve Dac­ hau kamplarında Nazilerin yaptıklarından daha farklı olarak hatırlanamayacağını ifade etti. Ve bü­ tün isteğinin insanlığa karşı işlenen bu zulümlerin kökünden kazınması olduğunu bildirdi. nm

Mustafa Cemiloğlu, bir buçuk yıllık mahkumi­ yetini bir ceza kampında geçirdi. Kampta fikirleri­ ni değiştirmesini istediler, kabul etmeyince hücre­ ye attılar. Siy.:ı. si polis, hapisten çıktıktan sonra da peşini bırakmadı. Kendisine bütün iş kapıları ka­ patıldı ve okul kaydı yenilenmedi. Bu konuda bir KGB binbaşısı şöyle söylüyordu: « Eğer Mustafa gibi insanlar yüksek tahsil yapmazlarsa daha iyi olur. Bizim için aydın insanlarla karşı karşıya gelmek, işçilerle karşı karşıya gelmekten daha zordur. Var-


176

KiRiM FACIASI

sın bu gibiler amele olsunlar. Yoksa ileride başımı­ zı ağrıtırlar.» HAKLI DAVANIN LİDERİ

Artık Kının Türkleri onu « Daimi Temsilcile­ ri » olarak seçmişlerdi. Güçlü bir kişiliği, yıkılmak bilmez bir direnci ve azmi vardı. Kırım Türklerinin haklı davasına dikkatleri çekmeğe, yurtlarına dön­ melerini sağlamağa çalışacaktı. Kının ı:ürklerinin yurtlarından sürülüşünün 24. yıldönümü dolayısıyla Moskova'da bir gösteri ya­ pılması uygun görülmüştü. Aynı zamanda Çırçık olayları da protesto edilmiş olacaktı. Fakat 1968'de Mustafa Cemiloğlu Moskova'da polis tarafından ko­ laylıkla teşhis edilerek tutuklandı ve Taşkent'e ge­ ri gönderildi. Geri kalan 800 Kırım Türkü de bü­ yük bir operasyonla tutuklanarak Orta Asya'ya sü­ rül diller. Mustafa Cemiloğlu, Moskova'da bulunduğu sü­ re içinde Sovyetler Birliğinde İnsan Haklarını sa­ vunan Genel Demokratik Hareket Birliği üyeleriv· le tanıştı. Emekli gener.al Grigorenko, Leonid Pl­ yusch, A. Galiç, A. Kosterin ve liberal Sovyet ay­ dınlan, Kının Türklerinin davasına yakınlık gös­ terdiler. Mustafa Cemiloğlu da onlarla beraber ça­ lışmağa başladı. Ve İnsan Haklarını Koruma Te· şebbüsii Grubu'nun ilk onbeş üyesinden biri oldu. Cemiloğlu, sürekli olarak Sovyet yöneticilerine mektuplar yazıyor çağrılarda bulunuyordu. Çekos­ lavakya'nın işgaline karşı kaleme almış olduğu pro­ testo, bardağı taşıran son damla oldu. 1969'un Ey­ lül'ünde tutuklandı ve üç ay sonra 1 2-19 Ocak 1970 tarihleri arasında yargılandı.


ve

MUST.4FA CEMİLOÔLU

177

Sovyet mahkemesi tarafından «Katmerli Ca­ ni» olarak vasıflandırıl.an Mustafa Cemiloğlu Sov­ yet mahkemesi tarafından « Sovyetler Birliğindeki Kırım Türklerinin durumu hakkında uydurma ha­ berler düzenleyerek bunları yaymak ve rejime iha­ net» ile suçlandı. Bu suçlama üzerine Mustafa Cemiloğlu, Sov­ yet mahkemesinden hayali ve uydurma değil, ger­ çek deliller gösterilmesini ve KGB'ye mensup ta­ nıkların mahkeme salonundan çıkartılmasını iste­ di. Bunun yanısıra, başları derde girmesin diye avu­ katı.arın yardımını reddetti. Mahkemenin tayin et­ tiği avukatları da «Emir altında çalıştıkları gerek­ çesiyle» kahul etmedi. Ayrıca savcının Kırım Türk­ leri aleyhine çalışmış bir kişi olduğunu belirten Ce­ miloğlu, yargıcın da davanın yürütülmesi hususun­ da gizli polisten yazılı emirler almış olduğunu is­ pat ettL GÖZ YAŞARTAN BİR OLAY

Duruşma sürüp giderken şöylesine ilgi çekici etti: Mustafa Cemiloğlu'nun Kırım Türklerinin geleneğine uyarak kalpağını ba­ şından çıkarmadan oturan 75 yaşındaki amcasına, Sovyet yargıcı, kalpağını çıkarmasını ihtar etti ve aksi takdirde mahkeme salonundan dışarı çıkan­ la.cağını hatırlattı. Bunun üzerine yaşlı adam göz­ lerinden yaşlar süzülerek kalpağını çıkartmak zo­ runda kaldı. Kırım Türklerinin milli yaşayış gele­ neğini açıkça hor görme, davayı takip eden Kının Türklerinin protestolarına yol açtı. Mahkeme önünde savunmasını yapan ve söz hakkından gereği gibi faydalanan Cemiloğlu, Sovbir de olay cereyan


178

KIRIM FACiASI

yet mahkemesini sadece karşı suçlamalarla yetin­ medi, aynı zamanda Sovyet hi.ikümetinin Kırım Türklerine karşı yürüttüğü siyaseti şiddetle tenkit ederek yerden yere vurdu.

�"

Ve Taşkent Mahkemesi, Mustafa Cemiloğlunu üç yıl kürek cezasına mahkum etti. . Mustafa Cemiloğlu, 1 972'de tahliye edildiği za­ man, açlık grevi yüzünden sağlık durumu iyiden iyiye bozulmuştu. Öte yandan sürekli olarak KGB tar.afından göz­ altında tutuluyordu. Bütün yıldırma çabalarına rağmen davasınd�n bir .an olsun sapmayan, taviz vermeyen Mustafa Cemiloğlu bu arada Sovyet yetkili makamlarına sü­ rekli olarak dilekçeler gönderdi ve sudan bir se­ beple sorguya çekildi. Kırım Türklerinin topyekün sürgün edili5inin 30. yıldönümünde kendisine saldıran KGB ajanla­ rı ve milislerle mücadele ettiği gerekçesiyle 1 974 yılının 13 Mayıs'ında « Serserilik ve parazitlik» su­ çundan yargılandı ve bir yıl hapis cezasına mahkum edildi. Cemiloğlu'nun bu cezası, 1 975 Haziran'ında sona erecekti. Fakat « Sovyet Devletini Tahkir edici» suçlamalarla onu yeniden mahkum ettirmek istiyor­ lardı. Cezasının bitimine birkaç gün kala Cemiloğ­ lu'nu sahte ve düzmece suçlama dosyalarıyla OMSK savcılığına gönderdiler ÖLÜM ORUCU

KGB, Mustafa Cemiloğlu'nu tekrar mahkum ettirmek amacıyla hapishanedeki diğer mahkumla­ rı aleyhinde tanık olarak kullanmak üzere hareke­ te geçti.


ve

MUSTAFA

CEMİLOGLU

179

Ama, Cemiloğlu bu oyuna gelmeyecek kadar tecrübeli ve zekiydi. Bu düzmece tanıklara imkan vermemek için açlık grevine başladı. Çünkü, aç­ lık grevi yapan mahkumları ayn bir hücrede tutu­ yorlardı. Mustafa Cemiloğlu böylelikle aleyhinde tanıklık yapabileceklerden uzaklaşmayı başardı. Buna karşılık Mustafa Cemiloğlu'nun sağlık duru­ munun her geçen gün biraz daha bozuluşu yakın­ ları tarafından dikkatle izlenmekteydi. Kendisine açlık grevinden vazgeçmesi ve hayatını daha fazla tehlikeye atmaması yolunda tavsiyelerde bulun.a n­ lara karşı elindeki tek silahı kullanmaktan başka çaresi olmadığını söylüyor ve: «Açlık grevini çocukça bir kahramanlık ıçın yapmıyorum. Açlık grevine sadece bir protesto ola­ rak değil, sahte tanıklardan kurtulmak için baş­ ladım. Görüyorsunuz ki beni suçlamak için şimdi bir mazeret bulamıyorlar» diyordu. BÜTÜN DÜNYA MÜRACAAT ETTİ . . .

Mustafa Cemiloğlu'nun açlık grevi, belirli ara­ lıklarla 29 haftayı geçti. Ocak ayına geldiğinde 30 kiloya kadar düştü ve bu arada bir de iç kanama geçirdi. Mustafa Cemiloğlu'nun anne ve babası, can çekişmekte olan oğullarinın Sovyetler Birliğinden çıkmasına müsaade edilmesi için Sovyet hüküme­ tine ve oğullarına « Sığınma» hakkı vermeleri için hür dünya parlamentolarına müracaat etmişlerdi. Ancak, bu insani talep, ne yazık ki cevapsız kala­ caktı. . . Mustafa Cemiloğlu'nun annesi, oğlu ile yaptı­ ğı son görüşmesinde, zayıflıktan bir deri bir ke-


180

KiRiM FACiASI

mik kalan evladının iki defa düşüp bayıldığını göz­ yaşlarıyla anlatmıştı. Mustafa Cemiloğlu 1976 Ocak ayının son haf­ tasında artık bütün gücünü kaybetmişti. -----ıO

--

--

İşte o günden sonra kendisinden haber alına­ madı. Bir ara öldüğüne dair haberler geldi Tür­ kiye'ye. Türk kanın oyu, bu ölüm olayı karşısın­ da büyük tepki göstermişti. Protestolar birbirini izledi. Sonunda Ruslar Cemiloğlu'nu yeniden or­ taya çıkarmak zorunda kaldılar ve Nisan ayı baş­ lannda Omsk' da kısa süren bir yargılamad,an son-, ra onu yeniden iki buçuk yıl süre ile çalışma kam­ pına kapattılar. Sovyet Fizik alimi Sakharov'un, General Grigorenko'nun çabaları talihsiz annesinin çağrıları boşunaydı. . . Cemiloğlu ömrünün en güzel bir iki buçuk yılını daha Sibiry.a kamplarında ge­ çirecekti. Ama, Kırımlılar mücadelesinden vaz­ geçmiş değillerdi. Nitekim yurtlarına dönmek için yeniden Sovyet hükümetine müracaat ettiler. . . As­ lında Ccmiloğlu Olay'ı « kapanmamış » belki de ye­ ni boyutlar kazanmış, büyümüştü. . . « Cemiloğlu Olayı », Rusya'nın içyüzünü bir kere daha bütün çıplaklığı ile gözler önüne sermiş oluyordu. SON



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.