Necdet Sevinç - Ordular, Masonlar, Komünistler

Page 1


Böyle bir i hanet örneğini tarihin hiçbir kitabında bulamazsınız.Fakat bunlar ben hayatta iken açıklanmayacak.Benim Ko­ re'den Washington'a gönderdi ğim ve Washington'un bqna gönderdiğim mesaj ların hepsi önce Ingiliz Dı�i�leri Ba­ kanlığı'nın elinden geçiyordu Ingiliz­ ler en geç 48 saat içinde ya Hindistan veya Londra 'daki Sovyet Büyükelçi li ği vasrtesiyle Komünist Çin'i bu mesajlar­ dan haberdar ediy.ordu. Böylece komü­ nist Çin ,alacağım tedbirleri ve ataca­ ğım adımları öğrenmi� oluyordu.


Iii\ \ri!J

DEDE KORKUT

düşünce ve san•atta öze dönüş Beyaz Saray Kitapçılar Caııısı

12

Beyazıt· iST.


Yayın No

12

Dizgi Baskı

Sebil Matbaacılık v e Ticaret

Kapak

Ü. Sinan TOPÇUOÖLU

Birinci Baskı

1 972

İkinci Baskı

1 974

t�çüncü Baskı

Temmuz - 1 975

Dördüncü Baskı

Kasım - 1 976


Gi ris 1

Ve mesela şu Çekoslovakya? Olayları derinliğine incelemek gereğini duy­ mayanlara göre Çek generali Rus neferine selam atmağa mecbur edildiği günlerde Prag'da mason bjrader Beneş ile mason birader Jan Mazarik sul­ tasının hüküm sürmesi tamamen tesadüfle ilgili­ dir. Keza o talihsiz Macaristan'da Mason Bela Kun iktidarının memleketi Kızılorduya peşkeş çekmesi de, Bulgaristan'ın mason Dirnitraf tarafından kızıl örümceğin ağına düşürülmesi de gene tesadüfle il­ gilidir. Ya Anna Pauker Romanya'sıyla l�.vya'sı?

Tito Yugos­

O kafaya göre o da öyle, öteki de . . . Mason Sun Yat Sen Çin'inin Maa'ya boyun eğişi? Hans Nauman, Blacher Galen, Rogachaft, Michael Barodin, Bessa Lominadze, Josef Pandy gi­ bı kaşarlanmış türünden bir yığın yahudinin Çin komünistlerinin ipini elinde tutuşu? Rusya'da komünist ihtilalcilerine verilen ma­ son kredileri? Fransız masonlannın, İspanyol kızıl­ larının burnundan koparılan bir tek kıl için matem tutuşu? Fidel Kastro'nun ekmeğine sürülen mason yağı? Dediler ya, tesadüf işte . . . Veya dışpolitikada çuvallamak . . . Değildi tabii. . . DeğilQ.i.


6 Çin'i, Rusya'yı ve bir kısmı Osmanlı Türk'üne. ettiğini çeken Doğu Avrupa ülkelerini kırmızıya boyayan gizli devlet, Kore savaşları patlak verince bir kere daha kendini hissettirmişti ama göze gö­ rünmüyordu meret . . . Kore savaşlarının uzatılınasındaki esrarı araş­ tırmak isteyenler, müttefik orduları başkomutanı Mac. Arthur'un şu satırıarına eğilrnek zorundadır­ lar: ııMüttefik ordusunun bütün çalışmaları gizli bir el tarafından durduruluyordu. Verilen emirle­ re göre bozguna uğrattığınız düşmanı takip edemi­ yor:duk. Bu, düşmanın yeniden teşkilatıanmasına Im­ kfm veriyordu. İkmal hatlannt bombalama teklifle­ rimiz reddediliyor, harp uzatılıyordu. Ve komünist­ lE:re karşı yapacağımız harekatın bütün planları komünistler tarafından öğrenilyor, harbi neticelen­ dirmemiz mümkün olamıyordu.ıı Öte yandan Pulitzer armağanını kazanan ga­ zateci Jim Lucas da Kore savaşlannda İngilizlerin Kızıl Çin hesabına casusluk yaptığını yazmıştır. Lucas'a göre, Kore savaşlan sırasında komünistle­ ri imha etmek için eline müsait şartlar geçtiğini eblirten Mac. Arthur, İngilizlerin ihaneti ve Was­ hington'un müdahalesi sonunda bu fırsattan fay­ dalanamadığını ifade etmiştir. Bunu büyük bir ihanet olarak vasıflandıran Mac. Arthur şöyle de­ mektedir: ııBöyle bir ihanet örneğini hiçbir tarih kita­ bında bulamazsınız. Fakat bunlar ben hayatta iken açıklanmayacak. Benim Kore'den Washing­ ton'a gönderdiğim ve Washington'un bana gönder-


7 diği mesajların hepsi, önce İngiliz Dışişleri Bakan­ lığı'nın elinden geçiyordu. İngilizler en geç 48 sa­ at içinde ya Hindistan veya Londra'daki Sovyet Büyükelçiliği vasıtasıyla Komünist Çin'i bu mesaj­ lardan haberdar ediyordu. Böylece Komünist Çin alacağım tedbirleri ve atacağım adımları öğrenmiş oluyordu. n - İngiliz politikası mıydı bu? Asla . . . Kabul etsek bile harbin sorumluluğunu üze­ rinde taşıyan Amerikan hariciyesinin cepheden gönderilen gizli mesajları Londra'ya bildirmesine ne buyrulur? Ve İngiltere bizzat harbin içinde ol­ duğu halde, nasıl olur da savaş planlarını en geç 48 saat içinde boğuştuğu deyletin Genel Kurmay'­ ına gönderebilir? Politika denen milletlerarası cambazlık hüne­ rinin eninde sonunda gelip Silahlı Kuvvetler'ce ya­ pılacağını bilmeyen bir tek devlet idaresinin olma­ ması gerekir. Ve tabii, ülkenin idaresine elkoymak isteyen düşman devletlerin, ordu ile politika yapmayı dene­ meden evvel talan etmeyi tasarladıkları devletin silahlı kuvvetlerine hulul edeceklerini bilmeyen bir Genel Kurrnay'ın da olmaması gerekir. Huıuı. . . Özellikle farklı rejirnle yönetilen devletlerin sulh zamanlarında birbirlerine karşı, yürüttükleri en tesirli soğuk harp taarruzunun adıdır bu . . . Düş­ man devletin rejimini benimseyen ideolojik baskı gruplarının kendi ordularını ifsat etmek için dü-


8 şündükleri en akıllı ideolojik yatırım da budur. Misal diyorsanız tümen tümen . . . Metod da öyle. Berlin aleyhtarı Fransız - Rus gizli ittifakını Türkiye ile dengelemek isteyen Almanya müstes­ na birçok Avrupa ülkesi Türk Silahlı Kuvvetlerine meşrutiyetçilik bozgunculuğunu sokmak için ına­ liyeden ödenek ayırırken, meşrutiyetle gelecek h ür­ riyetin Rum'a, Ermeni'ye Yahudi'ye, Arnavut'a, Bulgar'a ve öteki Osmanlı azmiıkianna geleceğini kestiren Kilise, Havra, manastırlann hareketsiz kalacağı düşünülebilir miydi? Kibar Rum aileleri, yahudi tüccarları, Bulgar ihtilfı.lcileri Türk Devleti'nin gözbebeği olan genç .subaylara karşı bir aşk ve alıbablık taarruzuna ge­ çecek, kumar partileri dans partileri, kız ve kadın ikramlarının ardından da aşk yapılan yataklarda meşrutiyetçilik fikirleri işlenecekti. Balkanlarda kıbırdayan tek dalı, kılı kırk ya­ rarak inceleyen ve hangi meşrutiyet bozguncusu­ nun Avrupa başkentlerinde ne yapmakta olduğu­ nu günü gününe haberalan Yıldız İstihbaratı'nın atıadığı haber bu aşk taarruzu olmuştur. Bir, 187778 Türk-Rus harbi tecrübesinden sonra ilerideki büyük kapışma için bol miktarda aydın subay ye­ tiştirmek gereğini duyan Yıldız, bu genç subaylar yetişineeye kadar da tüm Avrupa köpeklerine za­ man zaman üç beş kemik atarak oyalamasını bi­ len Yıldız, yetişmiş kurmayıann Rum dilberierinin yataklarında sabahladıklannı. maalesef öğreneme­ miştir. Bir zamanlar Moskof'un Balkanlarda en dik­ kate aldığı kuvvet olan Alemdar Mustafa Ordusu,


9 İstanbul'da kuman, zinayı, içkiyi teşkilatıandıran yeniçeriler tarafından Osmanlı başkentinin o sos­ yal mezbelesinde nasıl yokedildiyse , Abdülhamit Türkiye'sinin tek umudu olan genç subaylar da ay­ nı şekilde imha edilmiştir. Ve sonra, gene de dünya­ ordu fikren ikiye bölünmüş sonuç da o kıtipiyaz Bulgaristan karşısında meşhur Balkan Bozgunu olmuştur. Sızma diyorsanız sızma, hulul diyorsanız hu­ luldür bu . . . Attığını vuran silahlı ve üniformahiara karşı kadın dudakları ve kadın bacaklan i le yapılan uzun vadeli ama fevkalade bir harp taarruzu yani . . . Şimdi buna kadın ve içkinin yanında kitap, gazete mecmua türü de eklenmiştir. Ve bu topye­ kun taarruz gününün hedefi, önce, birkaç yüz ma­ cera heveslisi üniversite gençliği değil, önce disip­ linli ve dinamik ordulardır. Çünkü bir ülkede bir şeyin yapılabilmesi için kandınlmış üniversite genç liğinden değil, silahlı kuvvetlerden vize almak veya o işi bizzat silahlı kuvvetiere yaptırmak lazımdır. itiraf etmeliyiz ki bu sızma planını en iyi şekilde uygulayan. Rus yeraltı teşkilatlan olmuştur. K.G. B. - G. R. U ve bu Rus yeraltı teşkilatlarının ka­ mufle kuruluşları olan yüzlerce legal ve illegal teş­ kilat dünyanın her tarafında her devletin silahlı kuvvetlerini komünistleştinnek için faaliyet göster­ mekle meşguldür. Çünkü bizzat Kremlin'de bilmek­ tedir ki, kızıl ihtilal Çin'de, Rusya'da, Vietnam, Kamboçya ve Küba'da başarıldı, İspanya, Endonez-


lO ya, Brezilya ve öteki ülkelerde geri tepti ise, sebep silahlı kuvvetlerin elegeçirilmesi veya elegeçirileme­ yişidir. Bu eser, komünist ihtilalinin gerçekleştirildiği ve geri teptiği ülkeleri bu ilişki içinde incelemekte, bu arada mason - komünist ittifakına ve bu ittifak karşısında· milli orduların tavırlanna değinmekte­ dir. Necdet

SEVİNÇ


ll

Biri nci Bölüm BUZLU BAŞKENT'in SOKAKLARlNDAKi KlZGlN İNSANLAR 191 7'nin meşhur kışı Rusya steplerinde bütün donduruculuğu ile devam ederken, Rus Ordusu müttefikleri olan İngiltere ve Fransa ile birlikte Türk-Alman ittifakı karşısında çetin bir imtihan veriyordu. Bütün şiddet ve korkunçluğu ile Birinci Dün­ ya Savaşı'ydı bu . . . Üç yıl önce başlamış, gittikçe yayılmıştı. Bite­ ceğe de benzemiyordu üstelik . . . Rus Gizli Servisi Ohrana'nın Başkent Petrog­ rad'taki merkezi her zaman olduğunun aksine es­ rarengiz adamlarla dolup boşalıyordu. Diz boyun­ daki karda güçlükle yürüyen bu e srarengiz adam­ lar, Gizli Servis merkezini terkederken de tıpkı gel­ dikleri gibi bir sağa bir sola bakıyor, sonra şüphe­ den kurtulamadan uzaklaşıyorlardı. Hepsi casustu tabii. . . Ama hepsi vatan için çalışıyordu. isteseler de, istemeseler de devlet harbe girmiş, vatan en seçkin evlatlarını buzlu cephelere göndermişti. Halk ve halkla birlikte sivil veya resmi teşkilatlara düşen iş. çarpışmaların kritiğini yapmak, veya harbin ne­ ticeleri üzerinde saçma sapan fikirler yürütmek de­ ğil, vatan için döğüşenlere yardım etmek, hiç de­ ğilse ölenler için istavroz çıkarmak olmalıydı.


12

Rusya, İngiltere, Fransa ve topyekun itilaf devletleri Türklerle Almanlara saldırmakta haklı da olabilirdi haksız da . . . Harp yararlı da olabilirdi zararlı da . . . Savaş Rusya'nın aleyhine de bitebilir­ di, lehine de . . . Fakat büt"(in bunlar sonradan tartı­ şılması gereken şeylerdi. Çünkü harp başlamıştı bir kere. Dedikodular­ la ne biter, ne de asker kışiasma dönerdi. Ve Çar Nikola Aleksandroviç Ramanof da, Çar­ lık Meclisi Duma da Rusya'nın menfaatlan için sa­ vaşa &irmişlerdi. Hiç birinin işgal edilecek toprak­ lan metreslerine tapulamak gibi bir niyetleri yok­ tu elbette . . . Üstelik mağlubiyetten onlar sorumlu tutulacak, ama zafere bütün bir Rus Millete sahip çıkacaktı. Fakat Ohrana'nın kapısını aşındıran gizli ajan­ lar hiç de sevindirici haberler getirmiyorlardı. Hep­ sinin suratı ters, hepsinin gözü kan çanağı gibiy­ di. Ajanların oldukça önemli bir kısmı ise Petrog­ rad'ta çalışınağa mahku.m edilmişti adeta . . . Çünkü Rusya'nın başı Türklerle Almanlardan çok, koy­ nunda beslediği düşmanla dertteydi. Cephedeki düşman; üniformasından süngüsü­ ne, miğferinden potinine kadar başkaydı, kendini belli ediyordu, askerce saldınyor, sonra askerce ge­ r: çekiliyordu. Fakat içeridekiler öyle değildi. Tıp­ kı Rus'a benziyordu. Tıpkı Rus gibiydi. Tıpkı değil, Rustu resmen. Gidişi, gelişi, kıntışı, duruşu, yiyişi içişi cephedeki birliklerden farksızdı. Ama biri vatanın emrindeydi, • 1. . . . nın

öteki Yahudi-


13

Kendilerini Rus isimleriyle kamufle eden bir­ kaç Yahudi şefin idaresindeki Bolşevik Partisi har­ bın ilk gününden beri akıllara durgunluk veren bir kampanya açmıştı. Harbin gittikçe uzayışının ve sonu gelmez bir maceraya girişinin sebep olduğu genel huzursuzluk bolşevik propagandasına malze­ me hazırlarken, devletin bütün dikkatini cepheye teksif etmesi de komünistlerin işini kolaylaştınyor­ du. - Harp başlayınca komünist ne yapardı? Harp başlayınca ne yapacağı belliydi komünis­ tin. Devletin, egemen sınıfların sömürü aracı oldu­ g·unu ortaya atacak, böylece silahlı kuvvetleri dev­ let için savaşmaktan vazgeçrneğe çağırarak, harbe devam edenlerin de hakim çevrelerin uşağı oldu­ ğunu ilan edecekti. Vatan, millet ve milliyetçiliğin sömürüsü esasına dayanan birer burjuva uydurma­ sı olduğunu telkin ederek orduları harekete geçiren bütün bu kavramları da uğruna döğüşülmeye dey­ mez şeyler sınıfına kaydedecekti. Din ve orduyu da unutmayacaktı tabii. . . Din, zenginlerin daha zengin olması için pro­ leteryaya yutturulan afyon, silahlı kuvvetler de ka­ pitalistlerin konağını korumakla görevli bir teşki­ lat olacaktı. Bu propagandı;t ile asker harpten kaçınağa teş­ vik edilirken grevin siyasi bir silah olarak kullanıl­ ması da unutulamazdı. Cepheye erzak, malzeme ve en azından ekmek . gönderen işyerlerinin grev sebe­ biyle üretimi durdurması, ekonomik krize yolaçma­ sı bakımından da, askerin nöbeti bırakıp kaçması


14

bakımından da komünistlere önemli neticeler sa�­ lardı. Bütün bu telkinler yapıldı Rusyada.. Ordu'nun halkı ve işçiyi sömürdüğü, bu yapı­ sıyla tüketici, emperyalist, halk düşmanı bir kuru­ luş olduğu yolundaki komünizan iddialar cahil hal­ kın zihninde bir iz bırakmaya başlayınca harp için­ deki Rusya'da grevierin önü alınamaz olmuştu. Vi­ dayı gevşetmek için tornavidayı hangi yönde hare­ ket ettirmek gerektiğini bile bilmeyen zavallı işçi. - Hükumeti devirip seni proleterya devletinin bakan ı yapacağız, iddialanna önce ((Enayi mi ne?» gibilerinden gülüp geçmişti ama, sonra bizzat ken­ disi de bu iddialara inanmaktan kurtulamamıştı. Anlatılanlar ve bu anlatılanlarla kurulan ha­ yaller o kadar pembe idi ki, elinde nasır, hatta kir dahi bulunmayan zavallı hamur işçileri bile nasırlı olmanın yollannı aramaya başlamışlardı. Ülkenin çeşitli eyaletıerinde başlayan toprak işgali ve grev olayıanna hükumetin seyirci kalması halkı umut­ suzluğa sevkediyor, umutsuzluğun başladığı yerde ise komünizm yeni bir umut olarak beliriyordu. Hergün olay, hergün baskın, hergün grev, hergün suikast ve hergün ayaklanma vardı harp içindeki Rusyada . . . Duma, propagandanın tesiri altında ka­ lıp bm�guncu takımını halk zannedince bu çapul­ culann arzusuna başeğmek mecburiyeti hasıl oldu ki, başlar eğildikçe de ayaklanmalar zincirin hal­ kalan gibi birbirini takip etmeğe başladı.

1916 Ekim'inde, yani komünist ihtilalinden bir yıl önce Petrograd Bolşevik Komitesi'nin çağnsına


15 katılan işçiler· şartelleri basıverdiler. Sözde savaş aleyhtarı hareketlerinden dolayı mahkemeye veri­ len 19 denizeiyi kurtarmak için greve gidiyorlardı. Fakat ayaklarunalar bununla kalmadı. Ve Vassili­ yevski Adası'nda başlayan küçük çaptaki grev iki gün içinde 14 eyalete birden yayılıverdi. Böylece 9 Kasım'da işi bırakan grevci sayısı 20 bin olduğu halde, bu sayı birgün sonra yani 10 Kasım'da 80 bine yükseldi. Ve Rus ekonomisi bir kere daha çöktü. Rus askeri bir kere daha ekmek için firarı ak­ lından geçirdi. Cepheye erzak göndermek mecburiyetindeki hükümet grevleri önleyebilmek için lokavta başvur­ duysa da sonunda pişman oldu. Çünkü komünist­ ler bu defa da lokavt ilanını protesto etmek baha­ nesiyle greve gittiler. Boleşvik Partisi grev ya da boykot için hiçbir ciddi sebep bulmazsa bir yıl önceki eylemlerinin yıldönümünü kutlaınak için harekete geçiyorlardı. Ve hepsi yiyecek ekmek bulamadıklarını söyleme­ lerine rağmen ağızlarını açınca birer marksist teo­ risyen olarak konuşuyorlardı. Ne alt yapı üstü yapı ilişkileri kalıyordu, ne ta­ rihi maddecilik, ne de marksist felsefe ile gerici ( ! ) toplum düzenlerinin üretim politikası ... Yani grevler mide ile ilgili değildi. Siyasi bir silahtı sadece . O tarihlerde Lenin gerçi Cenevreye kapağı atmış bulunuyordu ama, dünyadan elini ayağını çekecek yüz yoktu onda. Cenevre ile Petrog. .


lö rad arasındaki gizli haberleşmeler ve Bolşevik Par­ tisi'ne gönderilen şifreli telgraflar başkenti bir an­ da ana baba gününe çevirmeğe yetiyordu. Hüku­ metin olayıann yaratılış sebebini teşhis edecek ba­ siretten yoksun bulunuşu ise tuzu biberi oluyordu anarşinin . . . Fakat asıl darbe Volhime Kışıası'nda vurula­ caktı Rus Ordusu'na. Başkentin asayişini temin etmekle görevli as­ kerler arasına sızan bolşevikler, Alman ordusu Champagne, ve Artois ovalarıyla Dwina vadisini i ş­ gal ettiği anda, Volhime kışıasında ayaklandılar. Her zaman ve her yerde olduğu gibi tahrikçiler ge­ ne bir iki elin parmakları kadardı. Fakat teşkilat ve stratejiyi kavramış bu birkaç kişi, bolşevik teo­ risyenlerin de yardımıyla, zaten huzursuz olan as­ kerleri isyana sevketmekte zorluk çekmemişti. Bü­ tün bir Petrograd, hatta bütün bir Rusya üç cep­ hedeki mağlubiyeti sebebiyle derin bir yeis i çinde bulunurken, ayaklanan askerler subaylannı kurşu­ na dizdikten sonra sokaklara dökülüvermişlerdi. Önlerine geleni öldürüyor, diledikleri yeri yağma ediyorlardı. Ve tabii bütün bunlar komünist man­ tığa göre hep halk için yapılıyordu. Cephede elinden geldiği kadar düşmana karşı koymaya çalışan ordu tüketiciydi, emperyalistti . Subaylar, şöhret ve kahramanlık hisleri tahrik edi­ lerek, para ile kandırılmış katillerdi. Hepsi de birer madalya sahibi olmak için dövüşüyorlardı. Dolayı­ sıyla halk düşmanıydılar. Fakat Alman istilasını


17 kolaylaştınnak için ayaklanıp, subaylannı delik de­ şik eden güruh ise halka dönük, bir mücadelenin Içinde bulunuyordu.

PETROGRAD

NOTLARI

Olayın görgü şahidi olan Petit Parisien gaze­

lesi muhabiri Claude Anet, 22 Şubat 1917 tarihli

notlannda bolşevik saldırganlığını şöyle özetıemek­ tcdir: <<Gazeteler da gazete yok. yor. Pazardan nnlar kapalı . . .

dün çıkmadı. Bu sabah da ortalar­ Durumun çok ağır olduğu anlaşılı­ dönen aşçımın elleri bomboş . . . Fı­ Ekmek yok . . .

Bir Rus meslekdaşıma telefon ediyorum. Bana bildiriyor: Evinin karşısındaki Volhime kışıasındaki askerler ayaklanmışlar. Su­ baylannı teker teker kurşuna dizdikten sonra başı­ boş şekilde sokaklara dökülmüşler. şu acı gerçekleri

Saat ll'de evden çıktım. Furdadskoya ile Lit­ heini'yi birleştiren köşedeki bir apartmanda otu­ ruyorum. Buradan bir askeri fabrika ile topçu kış­ lasına giden yol geçer. Evin halünde kapıcı ile ki­ racılardan birkaçı karşıma çıktılar. Kapıyı kapat­ mışlar. Dışan çıkmaını önlemek . istediler. Dışan� dan durmadan silah sesleri geliyor. Buna rağmen kapıyı açarak sokağa fırladım. Karşılaştığım man­ zara çok korkunçtu. F: 2


Hi

Preobrajenki'deki Birinci Muhafız Alayının bü� tün erieri darmadağınık vaziyette sağa sola koşu­ yorlardı. Başlarında hiç bir subay yoktu. Bir taraf­ tan da etrafa yaylım ateşi açıyorlardı.

İşte nihayet ihtilal sokakta patlak vermişti. Ama bu bir ihtilalden çok, belki bir iç savaştı. Hal­ buki oldukça uzun süren bu karışıklık günlerinde, memleketin bütün gücünü düşmana karşı kullan­ ması gerekirdi. Şu anda Champagne ve Artois ova­ larıyla Dwina'nın buzlu kıyılarını işgal eden Alman­ ları düşünüyorum. Zaferi kazanan onlar mı, yoksa Fetrograd sokaklarında yüzbinlerce merrni yakan bu başıboş ihtilalci Rus askerleri mi? Perobrajensk'ye gelince heyecanım büsbütün arttı. Gördüklerim beni iyice şaşırttı. Askerler ter­ saneye doğru ilerliyorlardı. arasını ihtilal hareke­ tinin merkezi yapacaklarmış. Kumandanlannı da öldürmüşler. Tersanede işkenceye uğramaktan kor­ kan subaylar kaçıp ortadan kaybolmuşlar. Bunlar­ dan yakalananlann kılıçlan ve tabancalan alınıp, apoletleri sökülmüş. A ğır hakaret ve işkencelerden sonr a, bir kısmı serbest bırakılmış. Bir kurrnay Al­ bay yaşlı gözlerle, perişan vaziyette bizim eve iltica etti. Kendisini misafir ederek teseliiye çalıştık. Az sonra bir praporçik (yedek subay) geldi. Korkudan yüzü sapsanydı. Litheini'de olup bitenlerden bah­ sederek dedi ki : - O tarafa gitmeyiniz. Kan gövdeyi götürüyor.

Büyük tehlike var.

Genç subay yanımızda çok kalmadı, hemen çı-


19 kıp gitti. Albay da onun peşinden başını yere eğe­ rek, duvariann kenanndan süzülerek uzaklaştı.

Fakat birkaç dakika geçmemişti ki bizim soka­ ı:.ın başında bir askeri otomobil durdu. İçinden yere ynvarlanırcasına iki subay çıktı.

Bunlar Romanya­

da çarpışan ordu birliklerine mensupmuş, burada

sorguya çekildikten sonra serbest bırakılmışlar. Bunun peşinden bir başka otomobil göründü. İçi ihtilalci askerlerle doluydu. Askerlerin b iri ön

kaputun üzerine çıkmış, elindeki kızıl bayrakla heykel gibiydi. Bizim apartmanın önündeki otomo­ bilin sahibine: diye bağırdılar. Sonra da aralarından biri direksiyonun ' başına geçip arabayı alıp götürdüler. ccOtomobil çok güzel. İn bakalım aşağı,

Şimdi her tarafta silahlar patlıyor.» (4) Almanlar Dwina boylarında ilerlerken mevcut imkanlarını cepheye sevketmesi gereken Petrograd, i�te böylesine bir karışıklık içindeydi . Vatan müda­ taasında bulunmak için devletin silah ve üniforma verip, harp sanatını öğrettiği askerler i se, Alman­ larda!l daha tehlikeil olmuşlardı. Petit Parisien muhabirinin vahşetlerine şahit olduğu ihtilalci askerler, daha sonra muhafızları süngüleyip tersaneyi ele geçirmişlerdi. Petrograd sokakları tamamen Bolşevik haki-

141 Claude Anet. Rus ihtiİali;-Çev. N. Kuruoğlu. 15, 16

S. 14,


20

mlyetine girdiği ve tersanenin işgaliyle devletin sa­ vaş gücüne kat'i bir darbe vurulduğu halde, orta­ lıkta ne polis görünüyordu, ne de kudurganlığa kar­ şı çıkacak bir bölük . . . Polis şefleri bütün kuvvetle­ rini Kara ve Deniz Kuvvetleri Komutanlıkianna yı­ ğarak, bu iki önemli merkezin komünist işgaline girmesini ancak önleyebilmişlerdi. Aynı günün gecesinde ise şehirdeki içki depola­ rını basan isyancılar zilzurna sarhoş olduklan hal­ de, çılgınca, eğleniyor, tanınmış zengin ve antiko­ münistlerin malikanelerini yağma ediyorlardı. Kadehler vahşetin şerefine kalkıyor, mermiler vahşetin şerefine tüketiliyordu. Ne cephede ekmek sıkıntısı çeken orduyu, ne de cephane ve takviye bekleyen subaylan düşünen vardı. . . Rusya böylesine bir anarşi içinde yüzerken Haber Alma Bürosu toplantısında, yahudi Troçki'yi temsil eden Yurtnev ( 5) : ((- Devrim yoktur ve olmayacaktır. Kışialar­ da görülen kaynaşma· hafiflemektedir. Uzun bir ge­ ricilik dönemi başlatpak üzeredir, buna karşı uya­

(6) derken, Lenin ihaneti felsefi bir tabana oturtarak şunlan yazıyordu:

nık olmalıyız»

ccBurjuvaziyi yenilgiye uğratabilmesi, millksüz­ leştirmesi ve kuvvetleriaden yoksun

bırakılma,<i�

ISI Bu lhanetlerinden dolayı sonradan Tokyo Büyükel­

çisi olmuştur.

181 Andre Maurois -Aragon. Amerika- Rusya.

S. !73


21 i(,'in proJetaryayı siliblandırınak parolaınız olmalı­ dır. Bu, devrimci sınıf için biricik taktik yoludur.,

Yani bütün bunlar az bulunuyordu. ihtilali �erçekleştirmek için grev ve i syan hareketlerine hız verilmeliydi. Çünkü sürekli devrim, hareket demek­ li. Ölenler, yaralananlar, tehlikeli bir krize doğru hızla kayan Rus ekonomisi ve ordu komünistlerin umurunda bile değildi. Rus ihtilalinin günlüğü ve yukarıda özetleye­ ı-ek geçtiğimiz münferit veya toplu cinayet olayla­ rı konumuzun dışında kalıyor. Ancak, bolşevik pro­ pagandasının yanı sıra yürütülen Cumhuriyetçilik fikirlerinin Rus ordusu üzerindeki tesirlerine dik­ kati çekebilmek için 10 Mart grevierine ve bu grev­ Ierin sebep olduğu hadiselere eğilrnek gerekiyor. Sonradan Komünist Partisi adını alan Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi yani Bolşevikler, «Her ihtimale karşı, başkent Petrograd'taki teşkilatları­ nı ikilemişlerdi. Bunlardan biri, harbin başlamasıy. la birlikte Lenin ve Zinovyev hariç, bütün üyeleri tevkif edilen Merkez Komitesi Bürosu, öteki de, Petrograt Merkez Komitesiydi. İsviçre'ye kaçan Le­ ninin strateji ile ilgili emirlerini Petrograta ulaş­ tıran bir yığın militan, aynı zamanda Maksim Gor­ ki, Çemof, Gogol, Çekhof, Marks, Proudhon gibi se­ falet islismanndan başka hiç bir konuda kalem oy­ natmayan yazariann kitaplarını dağıtınakla görev­ liydi. Felsefenin Sefaleti, Sefaletin Felsefesi, idea­ list Anarşist gibi isyan telkin eden kitaplar bilhas­ sa kenar mahallelere, fabrikalam ve genç subayla­ r;.:. dağıtılıyordu.


22

Gayet tabii ki, ''Komünist devleb fikriyle bir­ likte Cumhuriyetçiliği de işleyen bu eserler, ülke­ nin gerçeklerini yüzüstü bırakıp, sevgili dansözüy­ ı ı:: sarayına kapanan Çar'a karşı mevcut nefreti haklı olarak tahrik ediyordu. Ve bu nefret tahrik edildikçe, ihtilalciler hem haklılık kazanıyor, hem de halkın gönlünde kahramanlaşıyorlardı ki, zaten greve giden binlerce işçi de, onlara katılan asker ve halk da daha hür bir Rusya için dövüştüğünü zannediyordu. Propaganda kitapları özel görevliler tarafın­ dan Bolşevik Partisinin ordu ve fabrikalardaki giz­ li hücrelerine ulaştırılıyor, Rusya çok daha ciddi bir buhrana sürükleniyordu. Nitekim 1 9 17 kışında komünistler, girişilen eylemlerin hasılatını almaya b aşlamışlardı. Fabrikaların; grev ya da grevierin sebep olduğu lokavtlar yüzünden uzun müddet ka­ palı tutulması, üretimi hızla düşürmüş, ekmeğin karne ile verileceği ilan edilmişti. Fakat bu da me­ seleyi halletmemiş, halk fırınlara ve gıda maddesi satan dükkanıara hücum ederek yağmalamıştı. Artık işçi ayaklanmaları, kışıalardaki olaylar, yağma,, hırsızlık ve cinayet gibi vukuatlar günlük hadiselerden sayılıyordu. 3 Martta başlayan grevle­ ri, 8 Martta Milletlerarası Kadın günü münasebe­ tiyle tertiplenen olaylar takip edip de, ülkenin her tarafında işi bırakmalar ve genel grevler başlayın­ ca Çar lütfen uyanıverdi. Tamamen başı bozuk çapulcular halinde şeh­ rin merkezlerindeki Kan Katedrali'ne doğru dük-


23 ka nları yağma ederek ilerleyenlerin üzerine Polis ateş açmak zorunda kalınca, olaylardan haberdar ı•dilen Çar Nikola Aleksandroviç Romonof şu emri Vl'rmişti: uAimanya, Avusturya v·� Osmanlı İmparatorlu­

�u ile savaş halinde bulunduğumuz şu sırada kabul ı•dilmesi imkansız olan bu çeşit hareketlerin hemen yal'ın sona erdiıilmesini emrediyorum;n

Nikola gerçi bu emirnarneyi göndermişti ama, onu dinleyen kirndi ki? Ohrana sadece 166 i htilal­

ciyle birlikte, Petrograt. Bolşevik Komitesini tevkif edebiimiş ve 1 500 kişinin hapishaneye atılacağı siiylentileri dolaşmağa başlamıştı. Hepsi o kadar . . . Kaldı ki, Petrograt'ın bütün hapishaneleri de ağ­ zına kadar doluydu.

12 Martta başkentin devlet ve özel sektöre ait bütün fabrikaları genel grev ilan ettikleri sırada, kışla kapılarında harareli nutuklar atan komünist rnilitanlar, askerlerin işçilere ateş açmamalarını ve kızıl askerlerin hareketıerine mani olacak subayla­ ı·m öldürülmeleri gerektiğini ima ediyordu ki, bu ımada Muhafız Alayı isyan ediverdi. Onlara mani ııl maya çalışan subaylar komünist militaniann is­ tediği gibi birer kurşunla öte dünyaya gönderilrniş­

lcrdi. Bunu, Pavlavtski alayındaki aayklanma, onu da Petrogard garnizonunun işgali takip etti.

Bu arada günlerden beri kızıl bayraklı askerle­ rin kurşun yağmuruna tuttukları Adalet Sarayı lle polis karakollarının ateşe verildiği haberi duyul­ du.


24 uALLAH'IN ÇARI KORUMASINI DİLERİM!»

.Petrograt sokaklannda bütün bunlar cereyan ederken, Çarlık Meclisi Duma , isyancılar tarafın­ dan işgal ediliverdi. İhtilalciler böyle bir eyleme girişmekte haklıy­ dılar. Çünkü o zamana akdar işgal edilmedik tek yer kalmıştı, o da Duma idi. Meclis Başkanı Şeglovitot komünistler tarafın­ dan yakalanıp, eli-kolu bağlı olduğu halde Duma'­ ya getirilmişti. Fakat ihtilalcilerin asıl kellesini is­ tedikleri adam olan İçişleri Bakanı Protepepot, bü­ tün aramalara rağmen bulunamamıştı. Evine ya­ pılan baskında ise bol miktarda şampanya şişeleri ele geçirilmişti. Komünistler, Duma'yı işgal etmekle Meclise temsilci sokmak istiyorlardı. Yeni Başkan Rodzian­ ko'nun bu isteğe boyun kırmaktan başka yapacak bir işi de yoktu. Tahrip edilen gizli polis binasının (Ohrana merkezi) gürültüleri duyulurken, ihtilal­ cilerin seçtiği delegelere milletvekili olma yetkisi veriliyordu. Bu işçi Milletvekilleri de alel acele şu bildiriyi yayınlayıverdiler: «Yoldaşlar, İşçi, asker ve halk temsilcileri Duma'nın ilk toplantısının

gece saat

7 de yapılacağım

beyan

ederler. Halkın yanında yer alnuş olan bütün as­ kerler, her birlik için bir, işçiler ise çalıştıklan fab­ rikalardaki her bin işçi için bir mebus seçebilıecek­ lerdir. Binden az işçi çalıştıran fabrikalar sadece bir mebus göndereceklerdir. İşçi Mebuslar Konseyi Geçici İcra Komitesi»


25

B u beyanname yayınladığı sırada Duma önü­ ne gelen ihtilalci askerlere ; sosyalist mebuslardan Kerensky, Çekeyce, ve Skobelef ccYaşayın aslanla­ rımn nutku çekerken, Meclis Başkanı Rodzianko Çar'a ve ordu komutanıanna yoUayacağı şu telg­ rarın metnini hazırlamakla meşguldü: ccHükômet merkezindı� çıkan olaylar çok ciddi

bir hill almıştır. Şehirde tam bir başiboşluk ve anar­ şi hüküm sürmektedir. Halkın hoşnutsuzluğu git­

likçe artmaktadır. Sokaklarda boğuşmalar .olmak­ ta, her tarafta durmadan silah patlamaktadır. Bir kısım askeri birlikler arasın da çarpışmalar başla­ mıştır. Zaman kaybetmeden halkın

güvenini ka­

zanmış bir kimsenin başkanlığında derhal yeni bir hükumet kurmak lazımdır. Daha fazla beklemek asla mümkün değildir. Bu nazik anda so rum luluk altında kalmasından Allah'ın Çar'ı korum asını dl­

lerirn.n Kış gene 191 7'nin dondurucu kışı ve ay gene o uğursuz Şubat'tı , Çarlık meclisi'ne yerleşen ihti­ Ialciler, bir taraftan yeni çıkardıkları Haberler Ga­ zetesi'nde halka tebliğ üstüne tebliğ yayınlayarak yağma ve cinayetlere son verilmesini isterken, bir t&raftan da yetiştiritmiş milisieri «Komünizme ha­ y ı rn diyen devlet kuvvetlerinin üzerine saldırtıyor ve varlıklı kimselerin yakalanarak Torid Sarayı'na getirilmesini emrediyorlardı. Torid, ihtilalin idare edildiği saraydı. Başsız ve teşkilatsız kaldıkları halde, vazifele­ rini hakkıyla yapabilmek için isyancılara karşı kah­ ramanca direnen polisler, teker teker yakalanıp, sü­ rüklenircesine Torid Sarayı'na getiriliyordu.


26 Bu saraya getirilip de tevkif edilmekle paça­ y� kurtaranlar veya beyinlerine sıkılan birer kur­ şunla hayata veda edenler şanslı sayılıyordu. Çün­ kü Torid, işkencelerin türlü çeşitlisine sahne olan bir yerdi. Mazlum insanıarın çoğu, gözü dönmüş ihtilalcilerin elinde linç edilmişti. Bir Rasputin ye­ tirmesi olan eski Başbakan Stunner, metropolit Pi­ tirim, (<İçişleri Bakanı Protopopof'un yardımcısı General Kurlof, Eski Sağlık Bakanı Reyn, Çarlık Konseyi Üyesi Çirnski, Şamatof, Kurlot'un yerine tayin edilen Komisarof, Ulaştınna Bakanı Yardım­ cısı Borisof, Demiryollan Genel Müdürü Bogacef, Petrograd Valisi General Balk, Askeri Tı p Akade­ misi Başkanı Makayef, Askeri Okullar Genel Müdü­ rü Zablin, Amiral Kalsof, Amiral Hirs, (7) ilk bir

kaç saat içinde yakalananlardandı. Fakat en büyük hakaret kahraman bir asker olan General Adria­ nof'a yapılmıştı. /

Kurşunların vızır vızır uçuştuğu Petrograd so­ kaklarında bir grup ihtilalcinin hücumuna uğra­ yan Adrianof, birkaç dakika mücadele ettiyse de, saplanırcasına göğsüne dayanan süngüler onu tes­ lim olmağa mecbur etmişti. Bir Generalin kendi askeri tarafından, hem de ite-kaka teslim alınması, gerçi dünyada ilk defa cereyan eden bir hadise de­ ğildi. Fakat alışılmış bir olay da değildi. Üstelik er meydanlarında düşmana korkulu günler yaşatan bir general, kahramanlara değil, harpten kaçan 5060 çapulcuya teslim oluyordu.

(71

Claude

An.et. Günü gününe Rus ihtıilili S: 33


27 Askerler, Adrianof'un apolet ve madalyalarını :-ıilküp kendi göğüslerine iğneledikten sonra, kimisi sa��ından, kimisi kulağından tutup Torid Sarayı'na c!oğru sürüklemeye başladılar. Ötekiler de düşma­ ım savurma mertliğin i gösteremedikleri tekmeleri­ ııln gücünü deniyorlardı. General, Petrograd'ın buzlu caddelerinde itip kakmalar sebebiyle sendeliyor, sırtına indirilen dip­ l,'ik darbeleri ile yere yuvarlanıyordu. Torid Sarayı'na yaklaşıldığında facia daha da yüz kızartıcı bir hal aldı. Kızıl askerler Adriano'fu sarayın etrafını çeviren arkadaşlarına göstererek:

- Tükürün! Bu bir halk düşmanıdır! diye bağırıyorlardı. Ve gayet tabii, sanki şartmış gibi tükürecek surat arayan çapulcular, ağızlarında ne varsa generalin üzerine boşaltıyorlardı. Adrianof, Rodzianko sosyalistinin huzuruna çı­ kanldığında yüzü kan, sümük ve tükürük içindey­ di. Fakat Generali, ihtilalcilerin davranışlarından ziyade, eski ve hain bir subay olan Rodzianko'ya se­ him vermeye mecbur edilişi yıktı. Subaylık, dağ gibi bir yürek ve ondan daha ön­ ce de vatanseverlik isteyen bir meslekti. Sosyalist Rodzianko, cephelerde vatan için savaşmaktansa sivil hayata dönüp kendine istikbal temin etmeyi, daha uygun bulmuş ve. bir ((Büyük Adamıı olmuştu ama, ancak haydutlara kumanda ediyordu, işte. Ve o şerefli Adrianof'u işte bu haydut başı sor­ guya çekecekti.


2B ,,_

Peki ne ile mi itharn edilecekti?ıı diyorsu­

nuz? Mesela: - Neden sosyalist olmadın? diye başlayacak­ tı. Gerçi böyle bir soru ııNiye erkek doğdun?ıı so­ rusu kadar saçmaydı ama, kime laf anlatabilirdi ki Adrinof? Veya bu soruya cevap vermeye tenezzül edecek miydiki? . .. Çünkü, Torid Sarayı'nın en büyük adamı olan

Yahudi ve Mason Kerenski, kitabında bu faciaya da yer verecek ve Rusya'nın teşhisini kayacaktı . . .

uyanmakta olduğu

O gün eski Harbiye Bakanı Sukomlinof da ya­ kalandı. O da aynı şekilde Torid Sarayı'na getiril­ di. Ve o da aynı Rodzianko'nun karşısında mum tutmaya mecbur edildi. BAY GENERAL, BAY ALBAY

Rusya bu anarşi içinde çalkalanırken Petrog­ rad Gazeteciler Birliği'nin çıkardığı komünist Ha­ berler Gazetesi Asker ve İşçi Mebuslar Meclisi'nin orduya hitaben kaleme aldığı ilk bildiriyi yayınla­ dı. Bildiri aynen şöyle idi:

PRİKOZ (KARARNAME) Nu: ı

ccBütün muhafız askerleri, ordu, filo ve topçu birlikleri a.şağıdaki hususlan derhal yerine getire­ cekler ve Petrograd'taki bütün işçiler de bundan bilgi edineceklerdir: ı

Askeri birliklero�. taburlarda, alaylarda, askeri parklarda ,topçu bataryalarında, süvari bir-


Ilklerinde ve harp filolarıBda vakit kaybetmeden kınniteler kurulacaktır.

2

-

Henüz İşçi Mebuslar Meclisi'ne temsilci

ı.c·c;l'l.emiş olan bütün askeri birlikler hemen seçim .vuparak temsilcilerini

15 Mart'a kadar

D uma'ya

NÜndermiş olacaklardır. 3

-

Askeri birlikler bütün siyasi davranışla­

nnda komitelerinin ve asker ve işçi mebuslar Mec­ IIMl'nin kararlarına uyacaklardır.

4

-

Duma'mn Askeri Komisyonunda Asker ve

t'lt.:l Mebuslar Meclisinin kanunianna aykın olma­ yun bütün emirleri derhal uygulanacaktır.

5

-

Tüfek, mitralyöz, top ve zırhlı araç gilli

lu·r türlü silahlar Birlik veya Tabur Komiteleri em­

rinde olacak, bunlar subaylam teslim edilmeyecek­

Ur. 6

-

Hizmet sırasında bütün

erler disipline

l'iddi bir şekilde uyacaklardır. Fakat askerlik hiz­ ıııc•ti dışında politik, sosyal ve özel hayatlannda er­

h·ı· de diğer vatandaşiann sahip olduklan haklara "ulıiptirler. Erierin askerlik hizmeti dışında gene­ milere selam verme zorunluğu kaldınlnııştır.

7

-

"Devletlim,

Asaletlim.» gibi •eski hitap

'f• ·k llleri yasaktır. Bunların yerine "Bay

General,

Buy Albayn deyimleri kullanılacaktır. Subaylann eriere «Senn demeleri ve kaba ta­ hlrle hitap etmeleri yasaktır. Bu yasaklara uyma­ yıuı subaylar, erler tarafından bağlı olduklan ko­

ınltt�lere şikAyet edilecektir. Bu karanıame ilgililerce dikkatle izlenip uygu­ lnnacaktır.»

(8)

IBI Claude Anet. Günü günüae Bw; ihtilı11i S. 48. 48.


30

Rusların pirikaz dediği bu kararname, elbette şeytani bir zeka tarafından hazırlanmıştı v e elbet­ te anarşist bir ruh telkin ediyordu. Bolşevikler, Du­ ma'yı işgal gücüne ulaşmalannda, iğfal ettikleri askerlerin büyük rol oynadıklarını biliyor ve yakla­ şan ihtilali başarı ile neticelendirmek için, kendile­ rine karşı koyacak tek organize kuvvet olan ordu­ yu ccdejenere etme» stratejisini takip ediyorlardı. Dolayısıyla bu kararname, hem uzun vadeli bir pla­ nın ilk merhalesini teşkil ediyor, hem de ileride ge­ lişecek olaylara sıçrama taşı oluyordu. Askeri birliklerde, taburlarda, alaylarda, askeri parklarda, topçu bataryaları, süvari birlikleri ve harp filolarında kurulması öngörülen komiteler kı­ zıl hücrelerin ordu içindeki çekirdeğine meşruiyet kazandırdığı gibi, askeri otoriteye de tehlikeli bir darbe indiriyordu. Üçüncü madde, birliklerin ko­ muta yetkisini bir noktada kumandanlardan ala­ rak sivil komünistlere devrediyor, dördüncü mad­ de isyan etme fiilini meşru bir hak olarak kabul ediyordu. Tamamen komünist bir görüşle kaleme alınan yedinci madde de ise plan şuydu : Kızıl askerler antikomünist subaylan ccYasak­ Iara uymuyon, bahanesi ile komitelere şikayet ede­ cek, komiteler de o subaylara münasip birer ceza vererek zararsız hale getireceklerdi. Bu arada as­ · kerler, subayların önemsiz malıluklar olduğuna inandınlacak ve askeri disipline yol verilecekti. Baş­ ka bir deyişle, kızıl hücreler bolşevik stratejisine uygun bir disiplin anlayışı getir:eceklerdi ki, zaval­ lı cahil Rus askerinin bu katakullinin altından çık­ ması da beklenemezdi.


31 Ama olan, gene ona olacaktı. Fakat Asker ve İşç i Mebuslar Petrograd Kon­ :-ıeyi'nin ordu üzerindeki operasyonu bununla bit­ nıedi. 16 Mart'ta Prens Lyof başkanlığında Keren­ ıoıky, Çingaref, Guçkof, Nekralof, Gonovolof, Manu­ viinf Tereçenko, Geduef ve Redieel'ten teşekkül ('(ien geçici hükumet kurulunca, Rus ordusuna Al­ ıııanlarınkinden çok daha tehlikeli bir darbe indir­ dı. Hükumet programı askerlere söz, basın, toplantı, miting ve gösteri yürüyüşü hakkını veriyor ve ltıtilale katılan, askeri birliklerin dağıtılmamasını ılngörüyordu. öte yandan polis teşkilatının yerine ırıllis kuvvetlerinin yerleştirileceği ve bu milisierin mahalle komitelerinin emrine verileceği de hüku­ met programı.nda açık olarak belirtilmişti. Yani Husya'nın idaresi iki zibidinin eline geçiyordu.

Bu komünizan tedbirlerinin Rus ordusunu it­ rnek istediği çukur belliydi. Nitekim komutanıarına hiç olmazsa görenek Icabı bağlı, verilen emirleri muhakeme etmekten hoşlanmayan, üssüne karşı eğik, düşmana karşı dik başlı olan rus askerinin bünyesinde ani değişiklik­ ler olmaya başladı. Komutanlar karşılannda artık o söz dinler askeri bulamıyorlardı. Selamlan l ütfen veriliyor, kasketler palyoço külahlan, gibi kullanı­ lıyordu. Kışlalar asker ocağı olmaktan çıkmış, ti­ yatro sahnesine dönmüştü. Gülüşlerde, bakışlarda, kırıtışlarda, hep isyan havası vardı. Suratındaki si­ vilceye kafası bozulan asker arkasına bir-iki man­ yak taktı mı generaliere harp sanatını öğretmeye


32

kalkıyor, mitingler, yürüyüşler «İstenmeyen lromu­ tanlan, birbirini takip ediyordu. Subayına itaat etmekten başka bir şey düşün­ meyen Rus askerine "Sen de. insansın, sen de dil� ğince hareket etmeli, keyfin üzere yaşamalısın, ka­ fanı kullann denince cephedeki asker çil yavrusu gibi dağılııiıştı. Aragon'a göre Ocak 1971'de Rus cephelerinden tam bir milyon asker firar etmişti. (9) Anet ise not­

lannda şunları kaydetmektedir: "Rus askeri bu güzel sözleri din}e,di. İçlerinden en aydınlan uzun uzun düşündükten sonra şu ya­ lın mantığa varabildi: ''Madem ki serbestim, serbestlik istediğini yap­

mak demek . .. Yaş iş savaş. . . Adamın canına oku­ yabilirler .. . Elimden geldiği kadar az savaşının ben de . .. Nöhet dediğin tatsız bir iş. . . Birkaç saatı ol­ sun kısııltınm. Hel•e. siperlerin yakınında efkar ba­ sınca. . . Ve de serbestlik canııun istediği yere git­ mek demektir. Öyleyse gidip

köyümde dolaşının.

Hazır topraklan böldükleri sıra orada olurum. Yok­ sa unutabilider

trenin

Ve gitti. Bir kaçak mı şimdi bu er? Hayır bir gönüllü

misafir. Devrimin ilk haftalannda bu gönüllü misafir

(9)

Andre Maurols -Argon Amerikan- 1\usya S. 271


33 ""YISI korkunçtu. Bir rakam verme,kten çekiniyor­

lııı·, hi1· milyon muydu, onbeş milyon mu bilen yok.

Bilinen şu ki, bu yığın yığın kaçak, trenlere •ıııhlırd1lar, yolculan kovdular, ağırlıklannın altın­ cin vagonların damlannı çökerttiler. Rusya'nın en ııı-.l:r., en uzak köşelerine kadar sokuldular. Demir .\·nilnrmın efendisi kesildiler. Birçok yerler de hMa ılıılın o durumdalar. Trenleri kaprisleri gibi işletti­ lı·r. Nereye gitmek istiyorlarsa oraya götürdüler. f ln ı· �efi erinin haykınşlan dolduruyor gazeteleri, "Ivil yolculann onlardan çe.kmedikleri kalmadı. l'l'!rograd'tan Moskova'ya gitmek bir yiğitlik.,, ( 10) Şehirdeki subayların durumu cephedekilerden ıl:ılıa feci idi. Petit Parisien muhabiri Claude Anet Ili Mart 1917 tarihli notlannda Torid Sarayının 1\ntcrina salonunda cereyan eden hadiseleri şöyle ''rı la tıyor: Bu sırada yanımızdan genç bir subay geç­ ı ı. Şımank ve küstah ihtilalci asker hemen onu işa­ rd ederek : "

. o o

- Bizim, cephede böylelerine ihtiyacımız yok. olmadan da biz Almanlan Rusya'dan kova­ ıu. Bekleyin de görün, şimdi onunla konuşacağım. Oııla.r

Fakat genç subay bu sözlere aldırış etmeden lıcmen uzaklaştı. Etrafındaki kalabalığın arasın­ dan sıyrılmağa imkan bulamayan asker de geveze­ llklerine devam etti : 1101

Claude Anet. Günü gününe Rus İlıtilali S. ıa&-ı40

F: 3


34 - Size sorarım, onlar cephede ne yaparlar? Bakın size anlatayım. Mesela, bir subayla bir köye gireriz. Subay hemen haritasını yere serer, parma­ ğını üzerinde dolaştırarak, sağına soluna bakıp ne­ rede bulunduğumuzu öğrenmek ister. Fakat işin içinden çıkamayınca bana sorar. Hey, heyy ! .. B e­ nim, onun gibi kıçımın üzerinde bir harita çantası ta�ımağa asla ihtiyacım yok. Bu gibi hallerde işin kolayını bulurum. Hemen o köydeki güzel kadın­ lardan birini çağırıp, ccŞekerim bu köyün adı nen diye sorarım ve sonra da onu kucaklar şappadanak öjerim. Gayet kolay iş değil mi? Bir taraftan da üniversiteli bir genç konuşu­ yor:

((Yeni rejim sayesinde hepimiz toprak sahibi olacağız. Demokratik Cumhuriyet yönetimiyle hür­ ıiyetimize kavuşacağızn diye propaganda yapıyor. Halk bu defa askerin etrafından ayrılarak üniversi­ telinin yanına gidiyor. Yalnız kalan asker, üniver­ sitelinin sözlerinden hiç bir şey anlamadan aptal aptal etrafına bakınıyor. Fakat bu sırada talihsiz genç subay tekrar yanımızdan geçti. İşte bizim ih­ tilalci kabadayı fırsatı yakalamıştı. Hemen suba­ yın üzerine saldırdı. Silahını doğrultarak :

ccÇabuk bana fotoğrafını venJ Korkudan sapsan kesile subay kekeliyerek: - Fotoğraf . .. Fotoğraf mı? Ne ne fotoğrafı? diyor. Şımarık ve kaba asker:

- Ben böyle düşünmüyorum, diye bağınyor.


35 l lı·ı· subay hangi birliğe mensup olduğunu isbata �·ı• rayacak

fotoğraflı bir vesika taşımalıdır ve bunu göstermelidir. -Subayı omuzlarından tutup "'ıırsamk bir sürü küfür savurduktan sonra- Eğer, ılı,vm·, böyle bir vesikan yoksa evinden dışan çıkma. Uı•lt• buralara adımını bile atma. Senin gibilerin ağ· w m kurşun doldurulur . .. İkinci bir asker daha gelerek tartışmaya katı· lı,vor. Bu da iri yarı göbekli, kaba bir herif. Ötekin· m:J,('re

ılın

daha hırçın. Subayı azarlayarak: - Evet, diyor, seni buraya alaydan vazifeli gönderdilderini bize isbat etmelisin. Kimbi· belki de burada propaganda yapacaksın?

ul11ı-ak

li r,

Subay daha titrek bir sesle : - Ben mi? Ben mi, diye kekeliyor. Diğeri tekrar omuzlarından sarsarak : Elbette, diyor. Çar'ın propagandasını pursın. Subay: Hayır, hayır asla . . . Asker: Sen mutlaka eski rejimden yanasın. �

ya-

Salonda tekrar heyecanlı bir dalgalanma oldu. Hiingülü askerlerin arasında yüksek rütbeli bir su­ huy getiriliyor. Herkes onunla ilgilenmeye başladı. c lenç subayı tartaklayan iki asker de yeni gelenin yn.nına hışımla gittiler ve: İşte bir hain daha, diye kükrediler.ıı (ll) Bu kükremelere, subaylara ve mülk sahiplerine �

ı ı ı 1 Claude Anet. Günü gününe Rus

ihtilali S. 55

1

57, 58.


36 yapılan hareketlere bir son verilemedi elbette. Esa sen Çar'dan başka son verilmesini isteyecek kimse de yoktu. Ama İkinci Nikola da bu işin adamı de ğildi. O günün Rusyasında ,,_ Asker siHihım bırakıp nasıl kendini Du ma'ya temsilci tayin eder? Buna düpedüz isyaı dcrlern diyen bir ses gürlemiş olsa ve cephedeki or

dulardan birini çekip, Petrogradın asayişini ternil etmekle görevlendirseydi, muhakkak ki, bugür Rusya'nın rengi domatese benzemeyecekti. Fakat yüksek rütbeli subayların büyük çoğun luğu harp planları üzerinde uyukluyor, geri kalan .da saçma bir itaat adına Duma'nın anarşist karar namelerine ayak uydurmaya çalışıyordu.

Generaller Duma'mn kızıliaştığını nereder mi bilsim• diyeceksiniz? Bunu bilmemek, ve geçic ,,_

hükümetin hangi kafanın adamı olduğunu kavra mamak için insanın beş duyudan yoksun olmas gerekirdi ki, zaten böylelerine "tam çürük•• rapon verip bakımhanelere gönderiyorlardı: Anlamalıydılar. Çünkü, geçici hükümetin kararnameleri, şifre ye bile ihtiyaç duyulmadan en okunakli daktilo vE uBurjuva tipin kağıtlarla ordu komutaniıkiarına kurmay başkanlıkianna gönderilmişti. Üstelik im la hataları ile dolu takdim yazısına da uBay Gene rab• ibaresi kondurulmuştu. Görmeliydiler. Çünkü, dünün disiplinli Rus askeri, bugün ko mutanın karşısına geçip :


37 - Na'ber general bey? !

diyebiliyordu. Kaldı

Id , cc.•phelerden istasyonlara doğru belki de dünya­ ı ı ı ı ı en büyük maratonu başlamış bulunuyordu.

Fi­

ı ı ı r l l c re mani olmaya kalkan subaylar : cc-

Şikayet ederim haa! ,,

l l' l u l i c.l iyle uçukluyorlardı.

Bunda, eski iktidardan memnun olmama key­ ı ı yı• Li muhakkak ki, önemli bir rol oynuyordu. Fa­ lmt pireye kızıp yorganı yakan mantık da dünyarun ı w r tarafında makaraya alınırdı. Tıpkı, şamatayı l ' ı l l lal zannetip isyancılar lehine tahttan feragat ı ·ı lı�ıı. haşmetlı1, devletlı1, kudretlı1 Rus imparato­ ı ı ı, Polanya Çar'ı, Finlandiya Grandük'ü ikinci Ni­ l1 ı ı l n ile tarihin matrak geçtiği gibi . . . Nikola bir imparatordan ziyade sakar gibi ke­ ı; l ye, ya da, ağır ve hantal bir eşyaya benziyordu. 1 ktldarı boyunca ne aç gezen halkın midesini dü­ :1 ı l ı ı müş, ne de bu midenin hikayesini anlatanları ı l l r ı l e mişti. Bir sevgili metresi Kçesinskaya'y ı bili­ vord u , bir de Çarlığını . . .

Bir Kçesinskaya'ya inanıyordu. Bir de haşmetmeaplanna. O Kçeslnskaya ki, zavallı Nikola'yı önce Top­ ı: ı ı Komutanı Sergey'le aldatmış, daha sonra büyük ı )tik Andrey Vlodimiroviçle düşüp kalkarak Çar'ın ı l ı ı , Sergey'in de başına boynuz dikmişti.

Ama ne yapsın ki Nikolacık?

Devlet adamları, hatta dava adamları için aş­

ı.. ı n yasak olduğunu inatçı kafası kabul etmiyordu

l ı i r türlü . . . Terazinin bir kefesine sevgili Kçesins­

l<ııya'sını nazikçe oturtmuş, ötekine de düklüğü, im-


38 paratorluğu, Çarlığıyla birlikte milyonlarca rusu istif etmişti ama, ağır basmıştı kız . . . Yani dul . . . Sa­ çının bir teli bile dengenin bozulmasına yetmişti. Sonra Kçeinskaya'yı kucaklayıp sarayına kapatmış, yaverine de ((Rahatsız edilmek istemediğinin buyur­ muştu. Onun için opera müdüründen Kçesinskaya'­ ya rol vermesini istemek, açlıktan şeyi örümcek bağlamış halka ekmek temin etmekten daha şerefli bir işti . . . 1911 de İtalya ile savaşan Türkiye, boğazları kapattığı için rus çifçisi, buğdayını satamamış, aç kalmıştı. Aynı Türkiye 1912'de türedi Bulgaristan'­ la vuruşuyordu. Dolayısıyla boğazlar gene kapalı, rus köylüsü gene açtı. Üç yıldan beri bütün kor­ kunçluğuyla devam eden dünya savaşı ise, yalnız rus çiftçisinin değil, topyekun Rus milletinin kireç­ li belini bakır tel gibi bükmüş atmıştı bir kenara. Eeee, Çar da rahatsız edilmek istemediğine gö­ n ortamdan elbette komünistler faydalanacaklar­ dı. « Çar, Duma'yı işgal edenleri cctam kendime dey­ meyen yılann olarak kabul etmişti ki, geçici hüku­ met sepet havalanna başladı. Bu sepet havaları, anlayana ((Vazifen başına ! n demekti . . . Fakat Niko­ la'nın Kçesinkaya tutkusu, vatan tutkusundan ağır basınca o sakar Çar, hadi bana eyvallah deyip yet ­ klierini devrediverdi. İhtilalciler İkinci Nikola'dan mesela sevgili metresi Kçesinskaya'nın kendilerine devredilmesini if'teselerdi Çann davranışı ne olurdu bilmiyoruz. Fakat şunu iddia edebiliriz ki, herhalde o zaman


39 ı l ı · r l ıal kağıda kaleme sarılıp Kçeinskaya üzerinde­ l\ 1 l ı i i tü n haklarından ( ! ) feragat ettiğini yazamaz,

l ı l•: değilse bir-iki gün mücadele ederdi ki, bu da

l\ ı ı r:� ı i htil al hareketlerine bir başlangıç olabilird.i.

Fakat o böyle yapmadı. Üstelik Rusya'nın menfaatıan emrettiği için l ı ı l ı t ı ndan ayrıldığını ve hamamdaki delilerin mem� I I ' IH · t i kurtaracağını ima eden bir istifa bildirisi ya­ ı. ı vl'rd i . Haşmetmeap, istifanamesinin bir yerinde ,ı ı y l e diyordu : ceKusya'nın yaşaması için çok aziınli olmamız şu günl•erde halkımızın arasında birliği ve t.n l't· ri sür'atle gerçekleştirmek için bütün kuvvet­ l ı · r i ı ı ıizi harekete geçirmeyi kolaylaştıracak tedbir­ l ı · rl al manın Iii zumuna inanıyoruz.

� c · rc�ken

Bunun �çin Çarlık Meclisi Duma ile mutabık iktidardan ve tahtan f·�ragat etmeyi uygun

u l n ru k

lııı lduk.

Vatanın sadık evhitlannı, bu milli mücadele "ı msmda Çar'a ve Millet mümessillerine itaat ede­ n·k zafer ve saadet yolunda aziz ve vatani görevle­ rl ı ı i yapınağa davet ediyoruz.n

Vatan ondan tam görev be.klediği sırada, pılını toplayıp giden bir adamın bu davetine el­ I H't.te kimse icabet etmezdi. Kaldı ki, Nikola Rus­ yu'nın bütün kuvvetlerini harekete getirmeyi ko­ l ı ı ylaştıracak tedbirlerden bahsetmek ve halkın zor­ l ıalara itaat etmesini istemekle hem ayaklanmanın ı r ıcşruluğunu, hem de bu huzursuzluğa bizzat kenı ı ı rlısı nı


40

disinin sebep olduğunu kabul ediyordu. Normal bir insanın, hele Rus imparatoru, Polonya Çarı, Fin­ landiya Grandükü sıfatıarını üzerinde taşıyan , bir İkinci Nikola'nın böyle bir mantık ve ifade zaafi­ yeti içinde bulunması gerekirdi. İkinci Nikola'nın bu esrarengiz istifa bildirisi, ihtilali bastırmayı düşünen komutanları adeta şo­ ke etmişti. Fakat bunu bir de Rusya'nın yeni Çar'ı olan Mişel Aleksandroviç'in, geçici hükümeti saygı ilı:ı selamiayan manifestosu takip edince, Rusya'­ nın işi bitmiş oluyordu. Aleksandroviç halka hitaben yayınladığı ilk bildirisinde aynen şunları söylüyordu : ccKardeşim tarafından eşsiz bir savaşın ve iç kanşıklıklann hüküm sürdüğü bir sırada Rus Dev­ leti'nin idaresi gibi çok güç bir görev bana tevdi edildi. Herkesin arzu ettiği gibi vatanın selame.ti fik­ rinden ilham alarak Rusya'nın yeni temel kanunla­ nnda ve rejimi üzerinde karar vermeye yetkili, hal­ kın reyi ile seçilecek kurucu me.clisin iradesine tabi olarak devletin idaresini üzerime almaya karar ver­ dim. Allalı'ın yardımıyla Duma içinden kurulan ge­ çici hükümete bütün Rus milletinin itaat ve saygı göstermesini rica ediyorum. Duma, Kurucu Meclis toplanıncaya kadar vazif•esine devanı edecektir. Ku­ rucu Meclis en kısa zamanda halkın hür ve serbest reyleriyle seçilecek ve milletin arzusuna uygun bir rejimi kurmak için derhal toplantıya çağnlacaktır.


41 YADUMA NE YAPIYORDU? Ne yapacak? Bayram yapıyordu elbette. Ve sık,

rıık kürsüdeki gevezelere alkış tutuyordu.

Hemen hemen hepsi cahil bir asker ve işçiden l l ıılret olan milletvekilleri, Duma'yı Petrograt'ın pa­ �mr yerine çevirmişlerdi. Herkes konuşmak i stiyor, ı ı ıcclis başkanı müsaade etmese bil e kürsüye çıkan loı rdunu dökrneğe başlıyordu. Komünist Utkin'in BaŞkanlık, Sosyalist Beg­ clıı ııof'un da Başkan Vekilliği yaptığı bir toplantıyı A ı ıet'in notlarından özetliyorum:

((Bugün Duma'da asker milletvekillerinin bir toplantısına katıldım. Gündem, ordunun yeniden düzenlenmesiydi. Beş yüz kadar asker milletveki­ l i büyük salonda, ihtilalci sosyalist Utkin'in başkan­ lıkında toplan�ı. Tanınmış Sosyal Demokrat Beg­ clanof da başkan yardımcısıydı. ·

Toplantı oldukça düzenliydi. Birkaç işçi, konuş­ maları izlemek için gazeteciler locasında yer al­ mıştı. Çarlık locasında ise iki asker vardı. Bunlar Çar'a ve Çariçe'ye mahsus koıtuklara kurulmuşlar, etirsekıerini de locanın kenanna dayamış vaziyette ı t l ı k alık etrafı seyrediyorlardı. Bir taraftan da sık sık esniyorlardı. Tartışma konusu olan ,,oı·dunun düzenlenme­

si, işi için üç tez ortaya atılmıştı : ı

-

malıydı?

Sadece Petrograt garnizonu mu ele alın­

2 Sadece cephe gerisindeki bütün birlikle­ ıe mi ?düzenleme uygulanmalıydı? -


42

Veyahut da cephe dahil, tüm ordular mı yeniden düzenlenmeliydi? 3

-

Bu karışık ve içinden çıkılmaz konu üzerinde konuşan hatiplerin anlaşılmaz sözlerinden bir so­ nuç çıkarmak asla mümkün değildi. Orduda basit birer er olan bu insanlara söz dinletmek çok güç­ tü. Eğer sadece onların hislerine hitap edilse bel­ ki de bunlar rüzgara kapılmış kırlangıç kuşları gi­ bi istenilen tarafa çekilebilirdi. Toplantı başlangıçta çok fırtınalı oldu. Eller yukarı kaldırılarak rey veriliyor, çeşitli düşünce ve fikir taşıyanlar birbirlerinin üzerine atılarak kav­ ga ve gürültü çıkarıyorlardı. Locada oturan bir asker, başkanın müdahale­ sine rağmen salona girerek kürsüye çıktı ve konuş­ maya başladı : cc- Yoldaşlar, dedi, milli savunma dışındaki bütün bakanlıkları ben üzerime alacağım. Biz şefi­ mizi aramızdan seçmeliyiz. Yeter ki sadece halkın hizmetinde bir ordu olduğumuza ve kendi kendimi ­ zi yönetmeye yet·�rli olduğumuza inanalım.,, Bu sözler çılgınca alkışlandı. Bu defa kürsüye bir başka asker çıktı ve heye­ canlı bir şekilde dedi ki : - Ben daha öteye gideceğim yoldaşlar .. Hiç tir bakanlık görevi kabul etmeyeceğim. Bu saçma sözler ise bir feragat örneği sayıla­ rak ötekinden daha çok alkış topladı. Başkan: - Konuya gelelim, diyerek konuşmacının sö­ zünü kesti. Şimdi birinci şekli reye koyuyorum. Ka-


43 l•ııl

edenler! Etmeyenler ! . . . Birinci Şekil ittifakla

1-.ı ı l ı ı ı l edildi. Şimdi ikincisini reye koyuyorum.

Bu da diğeri gibi hemen ittifakla kabul olun-

ılıı. l 1ı ı l vı

Ü<,:üncüsü de aynı surette reye konuldu ve ka­ ı�dildi. Hiç kimse konuların arasındaki aynntı­ ı ı rıtıjtıracak zaman bile bulamadı.

I•'akat sonradan salonda gürültülü bir tartış­ Her taraftan anlaşılmaz uğultular ge­ ı ı .v ı ı rd u. Bazan da yumrukların havada sallandığı ı ı 1 r i i 1 üyordu. Başkan bütün müdahalelerine rağ­ ı ı . ı· ı ı karışıklığı önleyemeyince oturuma onbeş daki1\ ı ı anı verildi . . . Ama kimse salondan dışarı çıkma­ ı l ı Oturum tekrar açılınca, bu defa localardan da · ı� t l ı ı ı ıa akın başladı. Cepheden yeni gelmiş askerler 1 1 1 ı y ı i k bir heyecan ve merakla salonu doldurdular . . 1 r ı ı larmdan bir astsubay fırlayarak kürsüye çıktı : I

' ııı

1 ın�I ad ı . . .

Askerler yoldaşlar, diye söze başladı. Ka­ hürriyetlere yakışır bir şekilde Petrog­ l n ı. j4'arnizonunu yeniden düzenleyelim. Biz başarı­ l l l i il i bu garnizon sayesinde kazandık. Onu yine bu p, ı ı nıizon savunacak ve yaşatacaktır. Önce burada ı ·ı l t. l i k kuralım. Subayları aramızdan kovalım. Bize k ı ıı ı ıuta etmeye hiyık olanlan kendimiz seçelim. Biz ı l · · sıı baylarla birlikte eşit haklara sahip olalım. A r­ ı r k ıınlar bizi kiiçünısemesin!·�r, daima saygılı dav­ ı ı ı ı ı s ın lar. Hizmet dışmda onlara selam vermeye­ lim. Eski rejimin çeşitli ün vanlar verdiği asiller luı h ı-olsun. Bundan sonra onlara sad·�.ce ((General l'l ı·ndi, yüzbaşı efendb, diye hitap edeceğiz.,, .

ı ı ı ı ı i ı gımız

. .

Anet şöyle devam ediyor:


44 (( . . . Arkadaşımız çok güzel konuştu, diye söze başladı. Bilgili ve akıllı bir adam .. Fakat yoldaşlar, beni iyi dinleyiniz. Biz şimdi sadece Petrograd gar­ nizonuna yeni düzen vermeye çalışıyoruz. Ben ar­ tık hü rÜm. Bu sayede cepheden buraya gelebildim. Bizim alayda kim var biliyor musunuz? Oğlumun vaftiz babası .. Foma İvanoviç .. Ordu hata eski reji­ min idaresi altında. Foına İ vanoviç kendine hata hakaret eden, onu hakir gören subaylam selam ver­ mek zorunda n ( 12) ..

SEVGİLİ DÜŞMAN Bolşevik ihtilalini incelerken beynime paslı bir çivi gibi sapıanan soru şu oldu : - İhtila.l Rusyası nasıl oldu da, dünya çapın­ da bir mizalı yazarı yetiştiremedi? Çünkü o günün Rüyasında öylesine gülünç şeyler cereyan ediyordu ki, hani , duyulanların ba­ sit bir mizalı üslubu ile gelişi güzel not edilmesi bi­ le bütün dünya milletlerini kahkahadan kırıp geçi­ rirdi. Fakat ne yazık ki, çıkmadı o adam.. Belki de bu güldürücü yazar çıktı da çatık kaşlı i darenin hışmına uğrayıp, kitabıyla birlikte Marks'a kurban edildi. Geçelim . . . ihtilal akabinde Bolşevik partisinin gençlik teşkilatma bağlı binlerce militan, bir çekirge sürü­ sü gibi Rusyanın her tarafına dağılarak yeni rejimi halka anlatmaya çalışıyordu. Fakat hepsinin doldu! ı2l

Claude Anet. Günü gününe Rus ihtilali. S: 64 , 65 , 66.


45 1 ı ı l ı ı ıu� teyp bantları gibi aynı can sıkıcı şeyleri ı ı y l t·mesi ve gen e istisnasız hepsinin cumhuriyetçi­ l l l( ten dem vurması bilhassa dikkati çekiyordu. ·

Evet, Duma'ya kendini milletvekili tayin eden

• ı ı vn l l ı asker, bütün bakanlıkları üzerine alacak ka­ ı l ı ı r saf, temiz, cahil ve vatanla dopdoluydu ama ı p i ı 1 l başkaları tutuyordu garibin. Ve askerin omu­ :r ı ı ı ıdaki tüfeğin tetiğini çeken de, i şçinin elindeki ı: ı • k l c i patronun beynine indiren de, o ipin ucunu ı l l ı ı d e tutan da hin oğlu hindi ! .

Cumhuriyetçilik, hak, hukuk özgürlük, eşitlik hele o herkesin diline sakız olan toprak reformu :ıluı •; nnları . yeni rejimin komünizme dönüşmesini rııı ıt lnmak için bir çırpıda günün konuşulan konu­ i l i oluvermişti. Koca Rusya'yı şehir şehir ,köy köy t lnlıtşun rus ırkı!la mensup militanlar sahneye ko­ l ı ı ı l ı m oyunun kapıdaki afişlerini görmüş olsalar­ ı 1 ı , herhalde sinsi yahudi veletleriyle beraber böy­ lı :ıl r ıe uzun ve yorucu bir yolculuğa çıkmayacaklar­ ı ıı. Keza kendi generalini bir şamarağlam gibi dö­ v ı • dü ve Torid'e getiren Rus askeri, eğer eşikteki l 1 r lıımadan en lüks odaya kurulan §efine kadar sa­ ı ı ı y ı n yahudi kontrolünde oldugunu görebilseydi, ı ı ı ı ı hakkak ki Yahudinin <Nurıı emrine itaat etme­ \'ı•cckti. vı·

Fakat olan olmuştu artık. Petrograt'ta , parayı nereden temin ettiklerini l iNlde açıklayacağımız, halka dönük, halktan ya­ l i n , hürriyet ve demokrasi taraftan gazete sayısı l ını·gün bir iki adet artıyor ve bu gazetelerdeki ya­ l 1 1 ı dl kalemler sözüm ona Rus Milletinin haklannı


46 savunuyorlardı. Fakat bu savunma biçimi de, tıp­ kı Duma'daki nutuklar gibi acaipliklerle doluydu. Alman orduları Petrograt üzerin e doğru hızla iler­ lerken, halkın milli hislerini canlı tutması ve Alman düşmanlığını bir felsefe haline getirmesi gereken basın, Rus askerleriyle Germen askerinin kardeşli­ ğinden söz ediyordu. O günlerde bir mantar gibi bith·eren Pravda, Rus ve Alman askederinin siper­ IHden çıkarak kardeşçe kucaklaşmalannı ve bir­ birlerine votka ikram etmelerini tavsiye ediyordu. Tabii Alman askerinin bu gazeteyi okumasına, oku­ sa bile Rustan dost olabileceğine inanmasına im­ kan yoktu. Fakat zavallı Rus askeri bütün bunları insancıllık adına hoş görüyor, aklına pek uygun gelmese bile hazınetıneye çalışıyordu. Şöyle düşünüyordu Rus askeri : Pravda doğru söylüyor. Eğer 300 yıllık Roma­ hanedam beni şartlandırmış olmasaydı ben de öyle düşünürdüm. Almanlar bize saidımıakla ço­ cuklult ediyor. Vazifem, bunu onlara anlatmak ol­ malıdır. Bunun için de siperlere veda etmem lazım. nof

Anet 22 Mart 1917 tarihli notıarında, komüniz­ mi bir iktisat doktrini olarak kabul edenlere şun­ ları ihtar ediyor: ((Bir Praporçik'le, yiğitler yiğidiyle tanıştım. Ünlü zengin bir ailedenken ta savaşın başında vah­ ş: tümene sıradan bir er gibi katılmış. Cephede, üç Saint ı George nişanı almış . . . İki kez yaralanmış Petrogratta tam iyileşirken ihtilal çıkmış karşısına Tüm arkadaşlarının yaptığını yapmış : Başeğmiş . . .


47 1 l ı ı yüzden hasta, bi tkin .. Kendisini tutarnadı ba­ ı l l ı lı:

Gidiyorum. Fransız

ordusunda çalışacağım ! .

l t ı ı syn artık benim gibilerin yeri değil. Subaylar l' l"h·n� başeğiyor bugün. Selam bile vermiyor erler l · ı ı ı ın . Düşününüz .. Yüzümıe karşı gülüyorlar. Şe­ n•l' cliye bir şey kalmadı. Ordu diye bir şey yok ar­ l ı k ! . . Bunalıyorum. Başımı alıp gideceğim.))

Baktım, o şatafatlı nişanlannı da takmaııuş.

- Hani nişanlarınız? dedim. - Nasıl takarım böyle günde? diyor, umutBakın kılıcıını takamıyorum, bir hakarete korurum nişanlarımı? Çıkart­ l ı ı ı ı ! . . Bir daha da takmayacağım.

ı . ı ı :t.ca.

ı ı j� mrsam, nasıl

Ta içimden etkiledi beni bu yiğit adamın hay­

k ı ı·ışı. Son günlerde, Duma'da, hatta prens Lvof'­

ı ı ı ı orada eski rejimin güçlülerini yeni iktidarın

lw rşısında eğilirken gördüm. O vatan yolunda ı·. ı•çmiş bir yaşantıdan sonra, çevresinde olup bi­ IPıı lerden hasta düşen bu subayın acısında ve is­ yn nında yüreğe su serpen, sağlam bir şey vardı. Gidiniz dedim Fransaya. Ama geri döneceksi­ niz yine. Rusya her vakit sizin gibi adama ihtiyaç

chıyacaktır.))

Rusya'da bütün bu karışıklıklar devam eder­

k e n Yahudi, Lenin, Yahudi Zinoyev ile birlikte, sı­

�;ı ndığı İsviçre'de sabırsızlıktan sinir krizleri geçi­ riyordu. Bolşevik Partisi ile irtibat kurmasını sağ­ l u yan kuryelerin, gittikçe şiddetlenen harp dolayı-


48

sıyla İsviçre'ye gırış çıkışlarının zorlaşması, Le­ nin'in adını telefoncuya çıkarmıştı. Lenin, haber­ leşme organlarından faydalanmanın çok zor oldu­ ğu bir dönemde istediği vakit Petrograt'a telefon açabiliyor veya telgraf çekebiliyordu. Onu rahat­ sız eden tek şey, Petrograt'ı karıştıranların Mark­ sist felsefeye ters düşer bir tutumu benimseyebi­ leceklerini düşünmesiydi. Böyle bir hayal kırıklı­ ğına uğramamak için Rusya'ya sık sık «Görüşıı adını verdiği emirlerini gönderiyordu. Fakat Petrograt'ta cereyan eden gelişmeleri kilometrelerce uzaktan takip etmektense, fiilen hareketin başına geçmek, muhakkak ki Bolşevik­ leri daha parlak neticelere götürecekti. Lenin bu maksatla Mart'ın 19'unda İsviçre Siyasi Mülteci­ ler Komitesi'ni toplantıya davet etti. 16 Nisan'ı ı 7'ye bağlayan gece yarısı ise Petrograt'a gidiyor­ du. İki kutup haline gelen dünya milletleri birbi­ riyle boğuşurken, Lenin gibi, bir ortalık kanştır­ ma mütehassısından muhakkak ki faydalanmak isteyenler olacaktı. O, şimdilik Rusya'yı karıştır­ makla meşguldu. Almanya da Rusya ile harp ha­ lindeydi. O halde Lenin'in Rus devlet merkezine ulaştırılması, Almanya için büyük bir avantaj ola­ caktı. Zaten Alman Hükumeti de böyle düşünü­ yordu. Fakat yalnız bu kadar değil tabi. . . Bir Zurih-Petrograt bileti, Alman Genel Kur­ mayı'nın istediği neticeye ulaşmasına kafi gelece­ ği halde, Alman Hükümeti Lenin'e her biri yirmi


49 1\1ıı l'k olan 2 milyon altın balışederek bu Yahudi

ı l ı l llfılcisini, mühürlenmiş zırhlı vagonlarla Fin­ lu ııcllya ganna kadar sapa sağlam ulaştırdı.

Lenin'in Petrograt'a gelişi, Bolşevikleri oldu­ v. ı ı kadar, karşılarındaki güçleri de sarsmış, parti l ı; 1 ve Duma'daki hizipler adeta vuruşmaya başla­ ı ı ı ı11lardı. Bazı Komünist liderler arasında Lenin'e ı.. ı ı rqı çıkanlar olmasına rağmen işçilerle silahlı t ıt rl lklerin onun yanında yer alışı ve aynı merkez­ ı lı•ı ı idare edilen komünist basının devamlı rek­ lı'lınları Lenin'in durumunu gittikçe kuvvetlendi­ l'l yordu. Bence Lenin'i başanya götüren en önemli un­ merhamet, sorunluluk ve acıma duyguların­ ı lnıı yoksun olan bu adamın, fırsatlan değerlen­ ı ı ı rmekte gösterdiği mahirane manevralar ve ta­ vl ısiz bir politika takip etmesidir. :ıu r ;

Tabii Yahudi sennayesi ile, bu Yahudi serma ­ yNıinin yanında diş kiri gib i kalan Alman altınla­ n da cabası..

Lenin, ihtilal başlayıncaya kadar Fransa, İs­ viçre Finlandiya, Rusya dörtgeninin deliklerine hlr tarla Siçanı gibi gizlenmesine rağmen , ne fi­ k i rlerinde en küçük bir sapma görülmüş, ne de dava arkadaşları ile olan ilgisini kesmiştir. Harbin başından beri Almanlar karşısında bir varlık göstermeyen Rusya, hayli hazırlandık­ tan sonra ı Temmuz'da hücuma geçmişti. Fakat orduların süngü takmasıyla, komünistlerin misli görülmemiş bir propagı,mda kampanyası başlatF: 4


5Cı

ması da bir oldu. Hükümetin en kuvvetli adamı olan Ya hudi K·�renski, güya anarşiyi bastırmak için köklü tedbirler alıyordu ama, bu tedbirler Ya­ hudi Lenin'in iddiaları delil teşkil etmekten başka bir işe yaramıyordu. Yani, Yahudi Masonu Ke­ reııski ortamı hazırlıyor, Yahudi Komünisti Lenin tu ortamda palazlanıyordu. Mesela, kızıl askerler harbetmeyeceklerini ke­ sın surette aç ıklamalanna ve ordunun çil yavru­ su gibi dağılmasına, üstelik Komünistler 29 Hazi­ ran'da büyük bir nümayiş yapacaklarını söyleme­ lerine rağmen, Kerenski büyük taarruzun ı Tem­ muz'da başıayacağını bildiriyordu. Başladı da, Ama büyük değildi. Hatta hücum bile değildi. Sadece bir-iki tü­ fek çatpat edip durmuş, sekizinci ordu zaptettiği Kalusz'u düşmana terkederek geri çekilmek mec­ buriyetinde kalmıştı. Birliklerden biri Bolşeviklerinin isteği üzeri­ ne verilen vazifeyi yapmamış ve tam üç tümen de emirlerin aksini tatbik etmişti. Bir başka tümen­ de 8588 er, daha emir alacak kadar küçülmedikle­ rini bildirirken, onbirinci ordu, ne zaman ve kime karşı savaşacaklannı bildikleri yolunda fikirler ile­ ı·i sürüyordu. Kel'>enski'nin büyük ümit bağladığı (! ) tümenlerden biri ise, topçu bataryalanna mu­ sallat olmuştu. Erler, eğer toplar ateşe başlarsa bata:ryalan herhava edeceklerini komutana açık­ ça ilan etmişlerdi. Yani Rus ordusu kendi kendini bozmuştu. Başka bir deyişle, K�.renski orduyu ke­ sin olarak ikiye bölmüştü. Ve artık birini, diğerinin üzerine saldırtmak kolay olacaktı.


51 l lc ıl�evik ihtilalinin bundan sonrasını kafa yor­ buluyoruz. Bildiğiniz birçok ihtilal­ I• ı ı lı • olduğu gibi, komünist ihtilalinin yapıldığı ı 1 1 1 1 , l 'etrograd, askeri birliklerin şehir içinde mev­ � ı ı ı• l ı ıııclerine, silah seslerine, i şgallere, direnişlere, . ı ı ı ı · ı ı l�lerin kırılmasına, alçaklar, namussuzlar, l· ı ı l ı peler seslerine, beş yaşındaki çocuktan ne i sti­ ,. , ,..,,ı l ı ıuz, bırakın yavrumu teryatıarına sahne oldu. Vı• l ııı kanlı ihtilalden sonra da bir kızıl rejim, kam­ •. 1 ııı ı k ı r tılan, kitle halinde sürgün ve idam manga­ l ı . n ınıyesinde üç - beş komünist tarafından zavallı ll ı ı rıyn'ya zorla kabul ettirildi.

ı ı ı n .v n clt�ymez

J<'ııkat sadece dört komünist palavracı yapma­

ılı

l ıı ı işi . . .

Kandınlıp genel greve sevkedilen yüzbinlerce ı ı l ı ı ı ınğın yevmiyelerini kim verdiyse, Ukrayna'da Hjk lyulık yapan meşhur Abova Çetesi'ni bile dolan­ ı l ı m n o dünyanın gelmiş, geçmiş, gelecek en surat­ ı u v. ltdarnı olan Lenin haydudunu kim beslediyse o 11 1 1 vv et gerçekleştirdi ihtilali.. Yahudi yani . . . Ve biraz da Alman. Demin bir cümle ile geçiştirdiğimiz Lenin' e ya­

ı ı ı l ı u ı Alman yardımının hikayesine dönmek istiyo1 l l :t. .

Lenin'in cebine tanesi 2 0 marklık iki milyon altını koyarak mühürlenmiş zırhlı vagonlarla l l l l ııyu'ya sokan Alman Hükümeti, biraz da Alman c lı•ı ıcl Kurmayının tesirinde kalmıştı. Çünkü Ordu­ ' ı l l H.uslara karşı dövüşürken Rusya'yı iç kanşıklık­ I n m sürüklemek istiyordu. Lenin ise tam adamıydi 1 1 1 1 l�in . . . Rahmetli Nizarnettin Nazif'in i fadesiyle ıı ı l d


52

Lenin'i ıı . Zırhlı vagonlar içinde talihsiz Rusya'ya sokup, medeni ve müreffeh sınınara birer kuduz pars gibi saldırtmış olan o sersem Genel Kurmay Başkanı, o kakavon Von Ludendorf, hatıratında şöyle demektedir : . .

ııLenin'i Rusya'ya göndermekle hükümetimiz büyük bir sorumluluk yüklenmiştir. Ama askeri ba­ kımdan bu hareket iyi netice verdi. Rusya'yı yere serrnek lazımdı.n ( 13 ) Komünistlere yapılan Alman yardımı bir yer­ de siyasi para idi. ki :

Fakat ideoloj ik olanı da vardı bunun. Şöyle-

Siyonist teşkilat komünist ihtilalini finanse etmek için Avrupa'nın önemli merkezlerinde özel bankalar ve bazı Yahudi bankalarının da şubele­ rini açınakla işe başladı. Doğrudan doğruya ihti ­ lalcilerin emrine verilen Kuhn, Rina, Efelia Löp ve Ni� hankalanna ihlvetten ; Petrograt'ta Grün­ bcrg, Londra'da Spayer, Frankfurt'ta Mayn ve Zi­ noteki'de Nie bankalannın şubeleri, kızıl ihtililli desteklemek için açılnuştı. Amerikan gizli istihbarat teşkilatının raporla­ rı, Amerikanın milyarder Yahudilerinden Jacop Schift, Gungenhaim, Max Breitung, Kuhn Banka­ sı Loeb and Co. Felix Warburg, otto Kahn, Morti­ mer Schift ve S. H. Hanauer'iR Rusya'da komünist bir devletin kurulması için Lenin ve avanesine ll31 N. Nazif Tepecılenlioğlu. Ordu ve Politika S: 331


ı ı ı ı ly o n larca

dolar gönderdiğini kaydetmektedir.

Bunlardan biri Jacop Schif'ti. ll ir

Alman Yahudisiydi bu Jacop . . New York Cemaatı Kütüğünden öğrendiğimize göre I IW/ 'de Frankfurt'ta doğmuş. 1865'te Amerika'ya ı ·. ı d l p, bir bankanın müdürü olmuştu. 1873'te bazı A l ı ı ııın bankalarıyla ilişki kurmak için yeniden \ v n ıpa'daydı. Amerika'ya dönüşünde Kuhn - Lo. . ı ı ll ankasına girmiş, birkaç yıl sonra da bu han­ ı� n ı ı ı n başına geçmişti. Union Pacific demiryolla­ ı ı ı ıdan büyük para vurmuş, 1905 Rus - Japon har­ ı .ı ııdc Japon silahl ı kuvvetlerinin masraflarını fi­ ı ııı ııse ederek Tokyonun galibiyetinde önemli bir • I Iten olmuştu. .

\ ı ı l ı ı ı di

New York Yahudi Cemaatı kütüğünde insan­ 'II' Verliğinden söz edilen Jacop Schif'in komünizme l ı l ımeti 1905 yılında başlıyordu demek ki . . . Çün­ k t l 1 905 te Japonlarla döğüşen Rusya'da komü­ ı ı l ım oldukça yayılmış, Rus Orduları dışardan Ja1 " ıı ı ların , içerden komünistlerin çalışmaları sonun­ ı l n mağlup olmuştu. Fakat meşhur Rus yazarı ı ıostoyevski'den öğrendiğimize göre, Yahudilerin U usya'ya vaziyet alışları çok daha öncelere daya­ ı ı ıyordu, Dostoyevski, batılı yayınevlerinin israrla rııt klamağa çalıştıklan eserinde Rusya'daki Yahudi :ıorununa şöyle yaklaşmakta ve Rusya'nın gelece­ � ı ni şöyle tesbit etmektedir: u Daha 1887 senesinde Yahudi kamçısı Rus Milleti'nin suratında şaklamıştı. Aziz Rusya'nın ılzerine bolşevizmin gölgesi düşmüştü. Yahudile­ r i n hükümdarlığı ve zulmünün gerçekleşmesi ya• . .

·


54 kındır. Yahudi ideolojisinin hudutsuz istibdat başlamaktadır. Bu zulüm altında medeniyet v1 tekmil beşeriyet insanlık ve adalet hasreti çeke cek, din ve vatani fikirler ve hisler yokedilecek tir. ıı ( 14) İlk önemli fırsat 1905 Rus-Japon harbindi Yahudinin eline geçjmişti. Henry Caston'un «Rm ' Japon savaşı ona, Çarlık hükümetine birkaç te sirli darbe vurmak fırsatını verdi. Japonları finan se etti ve onların dışardan yaptıklan borçlanma ları üzerine aldı.ıı dediği Jacop Schif, Rus-Japoı Savaşı sona erdiğinde 114 vali, yüksek dereeel memur ve generalin kanına girmiş bulunuyardı Komünistleri destekleyen bu Yahudi kapitalis aynı dönemde 286 polis komiserini, 452 Rus mill ajanını öldürtmüş, 7331 Rus'un cesedini bu 281 ve 452 cesedin üzerine ekleyip, 966 1 sivil Rus'u d: harp dışı bırakmıştı. ( 15) Rus bolşevikliğinin New York'un doğu bölge sinden çıktığını ve Yahudi liderlerinin dini, ahla ki ve mali destekleriyle beslendiğini belirten me§ hur Henry Ford , Jacop'un bacanağının geçmişin şöyle anlatıyor: «Leon Troçki New York'un doğu kısmındandı Onun temsil ettiği düşünceleri besleyen kuvvetle rin merkezi, Kehillah ve Amerikan Yahudi Komi tesi idi. Her ikisi de Troçki'nin yapacağı işteı memnundular. Troçki'ye, ABD'nin Birinci Dünyı U4 1 Cevat Rifat Atllhan. Dünya ihtilillcUeri. 2. Baskı S: 77 ( 151 Kaynak: Henry Coston. Beynehnilel Sermaye ve ihtilal

ler. S: 178


55 Havruıı'nda müttefiki olan köklü ve e ski bir hükü­ metin devrilmesi vazifesi verilmi§ti. Rus bolşevik­ ll�i , ABD'deki Yahudi aıtınının yardımı sayesinde ı�meline kavuştu. Aynı zamanda ABD'de yaşayan, Y ahudi olmayan vatandruıların cehaleti ve lakay­ disi de bu işe yardımcı oldu. Bunların i şledikleri i hmal cinayeti, bolşevik komisyonunun suçu dere­ cesinde ağır bir suçtur. <<Komünist tesiri adetçe ABD'de Rusya'dan daha kuvvetli olması hakikatı, vatansever «Yahu­ dileri hiç endişelendirmez. Bu ülkedeki büyük Ya­ ı ıudi işçi teşkilatlarının hepsi de Rus Yahudi Sos­ yalist Birliği'nin birer küçük yavrulandır. 1905 Bus ihtilalinde bolşevikliği Rusya'ya yerleştirmeyi başaramayan Birlik mensupları hemen ABD'ye ıişüştüler ve buradaki bütün çalışmalarını Ameri· kan İbrani Ticaret Birlikleri'ni bolşevikleştirmeğe hasrettiler. Bir Tahrik Bürosu kuruldu. Ve Yahudi l ısanı ile radikal sosyalizm propagandası yapılma­ �;a başlandı. Kehillah kayıtlarında şöyle yazılıdır: u Birlik mensupları 1 905'te New York'ta biraraya ı�clerek İşçi Çemberi adı aıtında bir teşkilat kur clular ve Yahudi ticaret şirketlerinin her kısmını lslil a ettiler «Yahudi meselesine hiç temas etme den kısa bir müddet sosyalizm propagandası yap­ tı lar, sonra vazgeçti l er. Ve gayelerinin Yahudi ol­ duğunu söylediler. Kehillah kayıtlannda bu du­ rumdan Yahudi Milliyetçiliği fikri diye bahsedi­ l l r.ıı ( 16) Çar'ın devrilişini takip eden günlerde Jacop U61

Henry Ford. Beynelmilel Yahudi. S: 142 - 143


56 Schif'in, geçici hükümetin Dışişleri Bakanı Milyu­ kof'a çektiği şu telgrafı da buraya sıkıştırmak is­ tiyorum: «Dindaşlarımıza karşı güttüğü politikadan ötürü istibdat idaresinin uzlaşmaz bir düşmanı ol­ duğum için Rus milletinin delaletinizle parlak bir başanya ulaştırdığı son hareketten ötürü sizi ve hükumetteki arkadaşlarınızı tebrik etmeme müsa­ adenizi rica ederim . . . ıı (17) Kızıl ihtilalin Yahudilerce tezgahlandığını be­ lirten belgelerden birini de bir Yahudi gazete ver­ miştir. Macaristan Yahudilerinin organı olan The Egyen Löseg gazetesi komünist ihtilalin başarıldı­ ğı günlerde şunları yazmıştır: ccYahudi zekası ve bilgisi, Yahudi cesareti ve sulh aşkı Rusya'yı ve belki de bütün dünyayı kur­ tarmıştır. Yahudilik, tarihte Rusya'daki kadar bü­ yük bir zafer kazanmamıştır.n (18) Frankfurt'taki Rothchild Bankası'nın bayrak direğinde kızıl bir paçavra sallanıyordu. ııFransız yazan Jean Drault, Amschel Mayer'in müşterile­ rine şöyle dediğini nakletmektedir. «Birgün bu bayrak dünyaya hükmedecektirn ( 19) Aynca bizim 31 Mart Vak'asına 1 milyon Do­ lar sarfeden Yahudi Jacop Şif, kızıl ihtilale tam 12 milyon Dolar harcamıştı. 1 17) N. Nazif ·TepedenUo�lu. Ordu ve Politika S: 331 1 18) Lous Marschalko: Yahudi. S. 57. 1 191 A.g.e. S: 58


57 Birer Yahudi milyarderleri olan Marks Ber­ Otto Kaan, Ulaf Asberg, Felix Va rburg ve Ma­ l'lıı r. localarının ünlü iş adamları kesenin ağzını ı ı c;nhildikleri kadar açmışlardı. Ulaf Asberg daha sonra Trocki'nin baldızını 1 1 ln rak Rusya'nın Komünist Yahudileri ile Ameri­ lol'nın Kapitalist Yahudileri arasında bir de akra1 ı: ı l ık kurmuştu. lc·:v.

YAHUDi DEVLETi Mİ ?

Para Yahudiden çıktığına ve ihtilali Yahudi­ idare ettiğine göre, kurulan devlet de elbette Ynhudi Devleti olacaktı. Nitekim ilk komünist hü­ kQmetin 22 üyesinden ıS'i Yahudi idi. Keza ilk l<omünist Merkez Üyesi olan 554 kişinin ancak :ıo•u Rus'tu. Bu komitede 447 Yahudiye karşı 2 Po­ l c ınya'l ı , ı çek , 3 Litvanya'lı, 3 Fin, ı3 Ermeni, 2 c l ürcü, ı Macar, ı2 Alman vardı. 191 8'de ise . Bolşevik Partisi Merkez Komitesi'­ ı ı ı n 12 üyesinin ıo•u Yahudi idi : lı•r

-- Bronstein (Troçki) Apfelbaum (Zinovief) 3 Lourie (Lorine) 4 Ourtiski 5 Volodraski 6 Rossenfeldt (Kamanef) 7 Smidovitch 8 -- Swerdlof (Yankel) 9 Nakhamkes (Steklof) ıo - Vladimir İlyiç (Lenin) l ı - Krylenko (Rus) 12 - Lounatcharski (Rus) 2

-

-

-

-

-

-

-


5fl Öte yandan basında ve basınla ilgili önemli görevlerde çalışan 556 kişinin de 448'i Yahudi. 17'si Rus, 2'si Ukranya'lı, ll 'i Ermeni, 35'i Leton­ ya'lı, 15'i Alman, l 'i Macar, lO'u Gürcü, 3'ü Polon­ ya'lı, 3'ü Fin'li, ve l 'i de Çekoslovakya'lıydı. İLK KOMÜNiST üye Sayısı : 22

BAKANLAR

KURULU :

ı - Başkan : Lenin (Yahudi) 2 - Dışişleri

Bakanı Tchhicherine (Rus) 3 - Milletler Bakanı : Stalin (Gürcü) 4 - Ziraat Bakanı : Protıan (Er­ meni) 5 - İktisat Bakanı : Larine (Yahudi) 6 Gıda Kontrol Bakanı : Schlichter (Yahudi) 7 Harbiye Bakanı : Troçki (Yahudi) 8 - Devlet Kontrol Bakanı : Lander (Yahudi) 9 - Memleket­ ler Bakanı : Kaufmann (Yahudi) 10 - Çalışma Bakanı: V. Schmind (Yahudi) l l - Sosyal Yar­ dım Bakanı : E. Lilina (Gnigissen) (Yahudi) 12 - Halk Bakanı: Lounatcharsky (Rus) - 13 Dinler Bakanı : Spitizberg (Yahudi) 14 - İçişleri Bakanı: Apfelbaum (Zinovief) (Yahudi) 15 Maliye Bakanı İsidore Goukovski (Yahudi) 16 Basın Yayın Bakanı : Volodorski (Yahudi) - 17 Seçim Bakanı : Ouritski (Yahudi) 18 - Adalet Ba­ kanı : I. Stenberg (Yahudi ) 19 - Mülteciler Ba­ kanı : Feningstein (Yahudi) 20 - Mülteciler Asis­ ta nı: Savitch (Yahudi) 21 - Mülteciler Asistanı Zaslovskı (Yahudi) 22 - Sağlık Bakanı : Anvelt (Yahudi) Menşeviklere Gelince . . . Onlarda aynı durumdaydı. Menşevik Sosyalist Partisinin Merkez Komite­ sinde onbir kişi vardı ve onbiri de Yahudi idi. Ay-


59 1 1 1 partinin halkla ilgili bürosunun 6 üyesinden 5'i Yuhudi, biri Rus'tu. Rus Sağ Kanat Teşkilatının ı :.!0) 15 üyesinden 13'ü, Rus Sol Kanat Teşkilatı­ l l in 1 2 üyesinden 10'u , Moskova Anarşistler Komi ­ tesinin 5 üyesinden 4'ü Yahudi ötekiler Rus'tu. Po­ lonya Komünist Partisinde ise ne kadar merkez lwmitesi üyesi varsa, o kadar da Yahudi vardı. ( ı2 k l !?i)

Bu oran ı917'yi takip eden yıllarda da değiş­ ınedi. Nitekim daha sonra teşekkül ettirilen Mos­ kova Yüksek İcra Komitesi'ne de israrla Yahudiler lo(etirilmişti. Komitede ı Ermeni, ı Alman, ı Po­ lonya'lı, 2 Rus ve 8 Letonya'lıya karşı 23 Yahudi bulunuyordu: MOSKOVA YÜKSEK İCRA KOMiTESi Üye sayısı : 36 ı - Başkan: Dzerjinski (Polonyalı)

2 - Başkan Yardımcısı : Peters (Letonyalı)

3 4 5 67 8 9 ıo

-

ll ı2

-

-

(201

Chklovski (Yahudi ) Kheifias (Yahudi) Zeistine (Yahudi) Razmirovitch (Yahudi) Khaikina (Yahudi) Karlson (Letonyalı) Schaumann (Letonyalı) Leontovitch (Yahudi) Jacop Goldine (Yahudi) Galperstein (Yahudi )

MutedU

komünistler


6l 13 - Knigissen (Yahudi) 14 - Latzis (Letonya'lı) 15 - Schillenkuss (Yahudi) 16 - Janson (Letonyalı) 17 -- Rivkine (Yahudi) 18 - Atnonof (Rus) 19 -- Delafabre (Yahudi) 20 - Tsitkine (Yahudi) 21 - Roskipovitch (Yahudi ) 22 - G. Svredlof (Yahudi) 23 - Biessenski (Yahudi) 24 - Blionmkine (Yahudi) 25 - Aleksandrovitch (Rus) 26 - I. Model (Yahudi) 27 Routenberg (Yahudi) 28 - Pines (Yahudi) 29 -- Sach (Yahudi) 30 - Daybol (Letonyalı ) 3 1 - Jaissone (Ermeni) 32 - Deylkenen (Letonyalı) 33 - Libert (Yahudi ) 34 - Vogel (Alman) 35 - Zakiss (Letonyalı) 36 - Kronberg (Yahudi) Yıl : 1925 �

1925'te 22 Halk Meclisi üyesinin 17'si yahudi, 2'si Ermeniydi . Ülkenin gerçek sahibi Ruslar ise bu mecliste ancak üç kişi ile temsil ediliyorlardı. Çok önemli bir organ olan Merkez icra Komitesi de, bütün komitelerde olduğu giib Yahudi hakimi­ yeti altında bulunuyordu : MERKEZ İCRA KOMİTESİ Üye sayısı: 6 1


61 ı - Sverdlof (Başkan) Yahudi

2 3 4 5 6 7 8 9 10

ll

12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33

Avenessof (Sekreter) Ermeni Bruno: Letonyalı - Breslau : Letonyalı - Babtehinski : Yahudi - Bloukharine: Rus - Veinberg: Yahudi Gailiss: Yahudi - Ganzburg: Yahudi - Danichevski : Alman - Starç : Yahudi - Scheinmadn : Yahudi - Erdling: Yahudi Landeuer: Yahudi Linder: Yahudi ----: Voloch : Çek. Dimanstein: Yahudi Encukidze : Gürcü - Ermann : Yahudi Joffe : Yahudi - Karkhline: Yahudi - Knigissen : Yahudi Rısenfeld (Kamanef ) Yahudi Abfelbaum (Zinoviev) Yahudi - Krassikof: Yahudi Kaprik : Yahudi - Kaol : Letonyalı Vladimir Oulianof İlyiç (Lenin) Yahuai - Latsis: Yahudi - Lander: Yahudi - Lounatcharski : Rus Peterson : Letonyalı Peters: Letonyalı --

-

-

-

-

-

-

-

-

--

-

-

-

-


62 34 Rouddoutas: Yahudi 35 Rosine : Yahudi 36 -- Smidoivtch : Yahudi 37 - Stoutchka: Letonyalı 38 Nakhamkes: (Steklof) Yahudi Sosnovski : Rus 39 40 - Skrytnik : Yahudi 41 - Bronstein (Troçki) Yahudi 42 Teodorivitch : Yahudi 43 - Terian : Ermeni 44 - Ouritski : Yahudi 45 - Telechkine: Rus 46 Feldmann : Yahudi 47 - Froumkine: Yahudi 48 - Souriupa: Ukraynalı 49 - Tchavtcheradze : Gürcü 50 - Scheikmann : Yahudi 51 - Rosental : Yahudi 52 - Achkinazi : Yahudi 53 Karakhan (Karahan) - Türk (21 ) 54 - Rose: Yahudi 55 - Robelsan (Radek) : Yahudi 56 - Schlichter: Yahudi 57 Schikolini : Yahudi 58 - Chklianski : Yahudi 59 Levine : Yahudi 60 Krylenko: Rus 61 - Sachs: Yahudi -

-

-

-

-

-

-

-

-

-

1 930 - 1 936 YILLARINDA SOVYET BÜYÜKELÇİLERi İngiltere : Maisky: Yahudi Almanya : Suritz: Yahudi


63

11'mnsa: Potemkine: Rus Amerika: Troyanski : Yahudi .Jıı ponya : Yureneff : Yahudi 'l'(l rlkye : Karahan: Türk (21) l ldçika: Roubinine : Yahudi Norveç : Yakoubowitz: Yahudi l ıwcç : Madam Kallontaj : Yahudi lhımanya: Ostrovsky: Yahudi Y unanistan : Gobetzki : Rus Li tvanya: Broderski : Yahudi ı .ı tonya: Karski : Yahudi P'l nlandiya : Asmons: Yahudi l ııvlçre : Dr. Bagoski : Yahudi l l ruguay: Minkine : Yahudi

öte yandan 1917 ihtilalini yöneten 25 komü­

ı ı lııt liderin 25'i de Yahudiydi. Aşağıdaki liste bu 25

l i deri sahte isimleriyle birlikte göstermektedir: �ı :ı

•1 1\

ll '1

ll

- Lenin, gerçek ismi Ulianof: Yahudi Troçki. Sahte isim kullanmamıştır. Yahudi Steckloff. Gerçek ismi Nakhames: Yahudi Martoff, gerçek ismi Zederbaum: Yahudi Zinoviev, gerçek ismi Apfelbaum: Yahudi Kamenef, gerçek ismi Resonfeld: Yahudi Dan, gerçek ismi Gourevitch: Yahudi Ganetzky, gerçek ismi Furstenberg: Yahudi ·

ı ;ı ı l Karahan, Karayim Türklerindend.ir. Ankara büyükelçi­

NI oldu�u sırada Hatay davisının en buhranh zamanla­ rında Rusya He Fransa arasındaki gizli ittifakı Türkiye­ Y" duy urdu�u Için kurşuna dizllmiştir. Bakü'da ekmek

fırını nda ynkıldıjh da Iddia edilmektedir.


64 9 10

Parvus, gerçek ismi Helpfand: Yahudi Uritzky, gerçek ismi Padomilsky: Yahudi Larin, gerçek ismi Lurge: Yahudi Bohrin, gerçek ismi Nathansoha : Yahudi Martinoff, gerçek ismi Zıbar: Yahudi Bogdanoff, gerçek ismi : Zilberstein : Yahu di Garin, gerçek ismi Garfeld: Yahudi Suchanoff, gerçek ismi Gimel: Yahudi Kamnelff, gerçek ismi Goldman : Yahudi Sagersky, gerçek ismi Krachmann : Yahud Rıazanoff, gerçek ismi Goldenbach : Yahu di Solutezeff, gerçek ismi Bleichmann : Yahud Piatnitzky, gerçek ismi Zwın : Yahudi - Axelrod, gerçek ismi Orthodot : Yahudi Glasnuoff, gerçek ismi Schultze : Yahudi Zuriesain, gerçek ismi Weinstein : Yahudi Lapinski, gerçe kismi Leowensohn : Yahud

-

ll

12 13 14 Hi

16 17 18 Hı

20 21 22 23 24

25

-

-

-

-

-

-

-

-

-

-

-

-

-

-

-

Uzun müddet aynı isiınierin israrla muhafaz: edildiği milletler birliği delegeleri de gene tama men Yahudilerden teşekkül ediyordu : 1 Ditvinoff : Yahudi 2 Rossenberg: Yahudi 3 - Stein : Yahudi 4 Markus: Yahudi 5 Brenners: Yahudi 6 Hischfeld : Yahudi 7 Halfhand : Yahudi 8 Swanidze : Gürcü -

-

-

-

-

-

-

Böylece Siyonizm Rus Devleti üzerinde tan bir hakimiyet tesis etmiş oluyordu. Fakat liderle


65 rln yüzündeki maske düştükçe de bu hakimiyet sarsılmağa başladı, ama hiç bir zaman Rusya Rus­ lara terkedilmedi. Komünist ihtilalinin ellinci yı­ lını doldurduğu şu günlerde Rusya'yı idare eden I I Polit Büro üyesinin 9'u Yahudidir. Bu dokuz Yahudi Rus devlet politikasına direkt olarak yön vermese bile, Kremlin'in hareket ibresini çoğu za­ man Yahudi çıkarları istikametine zorlamakta­ dır. ihtilal sonrası Rusya'sı uzun yıllar Komüniz­ mi oturtmak mücadelesine sahne olmuş, komünist liderler arasındaki hizip, ideoloji ve kürsü kavga­ l arı sürüp gitmiştir. Bu boğuşmalar iç harp niteli­ ğinde olduğu için konumuzun dışında kalıyor. Fa­ kat kızı Stevlana'nın ağzıyla Canavar Ruhlu Sta­ lin'in ordu üzerindeki operasyonianna da temas etmeden geçemeyeceğiz. ihtilal gerçekleştirilmesine, hatta iç kavgala­ m

kesin olarak son verilmesine rağmen, vadedilen­

lerin verilmeyişi, toprak reformu, işçi haklan, eşit­ I l k ve özgürlük gibi ihtilali ateşleyen konularda, Iktidarın başka havalardan çalmaya başlaması, iş­ �· i ve köylü topluluklarının isyanına sebep olmuş, rukat bu haklı isyanlar en vahşi metodlarla bastı­ nlmıştı. Bizzat Stalin'in ifadesine göre 1933 1935 yıl­ Innnda tam 3 milyon 500 bin köylü Sibirya'daki c:alışma kampianna atılmıştı. Ve gene Sovyet kay· ıuıklanna göre 1928'de 30 bin, 1930'da 600 bin, •

F: 5


66

. 1931' 1932'd•l. 2 milyon 1933 - 1935'te 5 milyon ve 1935 - 1937'de 6 milyon olmak üzere 13 milyon 630 bin işçi ve köylü mecburi çalışma kampianna sev­ kedilmişti Memlekette hemen hemen isyan ede­ cek kimse kalmayınca da sıra bu isyanlan bastı­ ran orduya gelmiş ve tam 40 bin subayla 220 bin astsubay Çarlık devrinde doğmak, o devrin eğitim müesseselerinde yetişrnek suçundan ya çeşitli şe­ killerde idam edilmiş, ya da gitti gelmez, yitti bu­ lunmaz olmuştu. Gerçi Komünist mahkemelerinin hiç bir savcısı böyle bir iddianame ile huzura çık­ mamıştı. Fakat, onların iddia ettiği gibi binlerce subayın Alman veya Japon ajanı olmasına da im­ kan yoktu.

Louis Marschalko Amerikan Meclis kaynakla­ nna dayanarak öldürülenlerle ilgili şu rakamları vermektedir: «28 Psikopos ve Başpiskopos 6776 Papaz 6765 Öğretmen 8500 Doktor 54.000 Subay 260.000 Asker 150.000 Polis 48.000 Jandarma 55.000 Mütefekkir 198.000 işçi 915.000 Köylüıı (22 ) l l Haziran 1937 tarihli gazeteler, vatana iha-

1221 Louis Marschalko: Yahudi: S: 61


67 ı ı ı-1. eden birkaç tutucu generalin idam edildiğini ve generallerin suçlarını itiraf ettikleri­ ı ı l ac;ıklıyordu. Fakat düne kadar Kızılordu'nun ı · ı ı yüksek komuta mevkiind e bulunan generalle­ ı ı ı ı vatan haini olmaları için de sebep yoktu . .Kal­ ı l · l<i, Mareşal Tuhaçevski de, ordu komutanların­ ı l ı ı ı ı , Yakir, Kork ve Putna da, uzun yıllar denen­ ı ı ı l � . hatta bir kısmı yurt dışında Rusya'yı temsil ı l ı ı ı iı?ti. Halkı:p, gazetelerin yazdıklarına ve konu ı l ı· ligili olarak yapılan resmi bildiriye inandığı \'ı ı k t u tabii.. Aksine o, Haziran'ın birinci günü kay­ l ıı ı l n n General Yan Gamarnik'le idam edilenler ı ı r a:mıda bir münasebet tesis etmeye çalışıyordu. ı :ı ısın, Gamarnik'in kaybolduğunu yazmış, ordu ı ı : ·. ı. kademeleri bunu doğruiamış fakat hükumet­ l ı• l'n ufak bir kıpırdama görülmemişti. Kaybolan · ·ı ı ı ı ki bir general d eğil, süvari birliğindeki bir ka­ l ı n n nalıydı. . . ı · ı l d i riyor

Tuhaçevski'ye gelince . . . Onun kaybolduğu ileri sürüise Rus halkı bel­ inanacaktı. Çünkü Tuhaçevski öylesine bir Ko­ ı n ünistti ki, nerede bir isyan başladıysa orada pey­ ı l a olmuş, kimsenin gözünün yaşına bakmadan at­ ı ı ı ı ı?Lı odunu . . . isyancıları acem i askerlerine canlı l ll'def yapan o'ydu, Volga boyu Türklerini kurşun­ ı l ını geçiren, fabrikalarda işçiyi, tarlada köylüyü Marksizmden imtihan eden o'ydu. Dolayısıyla c ıı ıun kaybolması halkı şaşırtmayacak, akıllara iş­ lwnceye uğrayan insanların sert ve manalı çehre­ lt· rini getirecekti. Gerçi 1917 ihtilalinde Tuhaçevs­ lt l 'nin metresinin komünistlere ihanet ettiği şayi­ ı ı l ıtrı dolaşınıştı ama, ne bu metresin varlığı, ne lt ı


68 de olmıyan metresin ihaneti isbat edilebilmişti. So,nra vatan haini olacak adam komünistlerin harpten kaçma çağrısına rağmen Almanlarla bo­ ğuşmak da devam eder miydi? Halk? Tuhaçevski'­ nin harp yıllarında, bir yüzbaşı olan De Gaulle ile ayni Alman hapishanesine tıkıldığını biliyordu. Evet, o bir komünistti ama vatan haini değildi. Stalin'in, Tuhançevski, Yakir, Eidman, Feld­ man, Putna, Prinakov ve G-aramarnik'le başlattığı büyük temizlik, General Şaposnikof, Garirin ve Göryaçev'le devam etti. General Belov ile Dybenko ise canlarını zor kurtardılar. Büyük Tedhiş yazarı Robert Conquest'e göre idamlar gizli polis teşkilatının bahçesinde kurşu­ na dizilmek suretiyle yapıyordu. Ateş seslerinin halkı paniğe vermemesi için idamlardan önce çok sayıda kamyon binanın etrafında park ed�rek gü­ ıii l tülü motorlarını çalıştırıyorlardı. Ateş komutanı ivan Seron 1958'e kadar, Rus Gizli Casusluk ve Sabotaj teşkilatında (KGB) ça­ lışmış daha sonra da Askeri Haber alma Teşkilatı'­ na (GRU) alınmış. Kremlin uzun müddet NKVD, KGB ve GRU teşkilatlarını generallerin ve özellikle ordu Komu­ tanlarının peşine taktı. Bilhassa 1936 - 1937 yılla­ rında Rusya'da gizli bir general avı başlamıştı. Hiç kimse yann ne ile itharn edileceğini bilmiyor­ du. Komünist Partisinin sıkı denetimi altındaki gazeteler, hergün bir gurup subayın resmini neş­ rediyor ve bu resmin altına vatana ihanetıe ilgili


69 1 d r k aç kelime yerleştiriyordu. Resimler ayrı, fakat

ı Pslm altındaki ifadeler hep aynı idi. Generaller vıı Alman ya da Japon ajanlarıydılar. 1937 sonlarında Rusya'da ııKolordu seviyesin­ ı lc•ki baylardan 7'c 40'ı, tümen kumandanlarının · , 'lO'i ve erkanı harplerin % 80'i tutuklanmıştı

: ıı ıvyet Ceza Kanunu'nun 58. maddesi bir vatan l ıı ı i ninin ailesini de suçlu kabul ettiğinden öldürü­ lı ı ı veya tutuklanan subayları, eşleri, çocukları ve ' i ıeveynleri takip ediyordu.

Evet, subayların büyük kısmı vatana ihanet ııt. t.iklerini mahkeme huzurunda iriraf ediyorlardı ı ı ı ı ııı bu kadar insanın ajan olmasına da imkan \ ı ı � t u . Günlerce işkencey e tabi tutulan subaylar ıı ı ı ı kurtuluş çaresi olarak ölümü hatıriayınca sırf ı·. ıı ınçıdan kurtulmak için hain olduklarını söyle­ ı ı ı P k zorunda kalıyorlardı. Nitekim Kruşçef Yirminci Parti Kongresinde vıı ptığı gizli açıklamalarda subay katliamı i le il­ I '. 1 ı ı olarak şöyle diyordu. •• Nasıl olur da insanlar işledikleri cinayetleri ı ı ı m r ederler? Bunun bir yolu vardır. O da bedeni l • ı ı : > k ılar ve işkenceler yoludur. Öyle i şkenceler ki, l ı ı ı ı ı l ara maruz kalanlar tamamen benliklerini h ı ı ybederek · kendilerinden geçerler. Muhakeme 1 ·. ı ıd retinin yitirirler kendilerinde insanlık vekan h ı ı l ınaz.)) Kruşçef Stalin devrini lanetleyen tek Rus ı ı l ı L rEcisi olmuştur. Ama ordu mensuplarına yapı­ l l l ı ı baskılar suçlamalar, idam ve işkenceler onun ı lı•v rinde de devam etmiştir . .Son olarak Ağır Sa­ ı ı ı ı y i eski komiseri V. Merhalk, eski İcra Komitesi ıw ıucterlerinden Unşlikht, Zatonski ve amiral Or-

_


70 liv, Dubuvog Vatsetiş, ve Dybenko olmak üzere 29 general esrarlı şekilde ölmüştür. Bir kaç yıl içinde bu kadar subayın öldürüle­ rEk veya tardolunarak ordudan uzaklaştırılması Rusya'ya çok pahalıya mal olmuştu. Rus halkı İkinci Dünya Savaşı boyunca hep bunun acısını çekti. Ordu, üst kademeleri doldurmak için birden bire terfi eden acemi komutanların elinde vatanı müdafaa etme görevini hakkıyla yerin e getiremi yordu. Sovyetler Birliği ile ilgili incelemeleri ile tanı· nan yazar Robert Conquest bu konuda şunları ile­ ri sürmektedir: ıı l 94 1 - 1 945 savaşı yıllarında memleket, Sta­ lin'in askeri lideriere karşı reva gördüğü cinayet­ · Ierin cezasını ağır bir şekilde çekmiştir. Son za ­ manlarda Sovyet kaynaklarınca henüz yayınlan­ mamış istatistikler ve Batılı uzmanların tahminle­ rinden anlaşıldığına göre Sovyetler, askeri liderler arasında şunların tasfiye edildiğini kabul etmek­ tedirler : 5 Mareşalden 3'ü, 16 ordu komutanından 14'ii, 8 Amiratden S'i, 67 kolordu komutanından 60'ı, 133 fırka komutanından 130'u, 397 Tugay komu· tanından 21l'i, II. Harp komiseri yardımcısının II'i de tasfiyeye uğramıştır, 35.000 kişilik subay lmdrosundan yarısı ya idam edilmiş yahut haps!' tıkılmıştı. Kruşçef'in açıkladığı gibi tasfiyeler bö­ lük seviyesinden başlayarak tabur kumandanları­ na kadar subay kadrolarını etkisi altına almıştır.ıı ( 23) 1 2 3 ) Büyük Tedhiş. Robiert Conquest. S : 136


71

ÜÇ GİZLİ RAPOR Kızıl ihtilalin dünya yahudiliği tarafından l ı · lti plendiğini gösteren üç vesikayı daha dikkat l ı r l ı ıize sunmak istiyorum. Aşağıdaki rapor son Rus Çar' ı İkinci Nikola'­ Dışişleri Bakanı Gont Lamsdrof tarafından ı ı C i l:t.liıı kaydıyla verilmiştir : ,., , ,

cc l915 senesinde Rusya'da cereyan eden hadi­ �•·lc·ı·, Ekim ayımn vak'alan ve seri halindeki gre:v­ l ı· r

Moskova'da silahlı ihtilatlerle

neticelenmiştir.

l l ııııu imparatorluğun diğer mevkiterindeki olay­ l u r takip etmiştir. Bu da bir Rus ihtilal hareketi­

mevcudiyetini kat'i olarak ispat etmektedir. llıı hareket aynı zamanda ve kafiyyetle beynelmi­ Id bir renk taşımaktadır. Bu ihtilal hareketini ı l ı'stt•kleyen bazı ecnebi kapitalist teşkilatımn me.v­ ' ı ıı t olduğu neticesine vardık. Hiç şüphesiz ve kat 1 _\· .vc • L i e beyan ederiz ki, bu hareketlerde rol oyna­ ' ı·. ııların başında yahudilıer bulunmaktadırlar ki, l ı ı ı ı ı lar ihtilalin en kuvvetli elemanlan ve teşkilat n•l ı-ılcri olarak gayet faaldirler. Yukanda bahset­ ı l � i ın i z ihtila l hareketine yapılan ecnebi destek ve ' ı ı rc hm , yahudi kapitalist çevrelıerinden gelmekte­ ı l i r. nundan fazla olarak bazı kat'i ve son derece ıu;ık deliller tesbit ettik ki, Rus ihtilat hareketi ya­ lııııın yahudi teşkilatıyla resmen temastadır.D

ulu

ı :!·l ) ı .• 1 1 Jewish Massanger ve Amerikan 1918

Hebrew: 13 Temmuz


Aşağıya alacağım rapor ABD istihbarat ser­ vislerince düzenlenmiş ve Biiinci Dünya Savaşın­ da Amerika Birleşik D evletiert hükumeti tarafın­ dan bütün müttefiklere gönderilmiştir. Rapor şöyledir: nl916 Şubat ayında Rusya'da bir i htilal hare­ ketinin gelişmekte olduğu tesbit edilmiştir. Bu yı­ kıcı vak'alarla aşağıdaki şahıslar ve bankaların il­ gili olduğu Milli Emniyetimiz tarafından öğrenil­ miştir. Jacop Schift, Guggenheim, Marks Breitung, Kuhn ve Loeb ve şürekası yahudi bankası ki , bun­ ların müdürleıi Jacop Schift, S. H. Hanaouer'le Felix Worburg'tur. Hiç şüphe yok ki, yukandaki tarihten bir sene sonra patıayan rus bolşevik ihti­ lali, kat'iyyetıe yahudi tesiriyle kundaklaşmış ve harekete geçirilmiştir. Kaldı ki, 1917 Nisan'ında Jacop Schift resmen yaptığı umumi bir beyanatta, kendi maddi yardımı sayesinde Rus ihtilalinin mu­ vaffak olduğunu açıkça ilan etmiştir. 1917 senesi Nisan ayında Jacop Schift, ihtilal lidelrerinden ya­ hudi Troçki ve arkadaşianna aynı tarihlerde Maks Worburg aynı şekilde büyük para yardımı yapmış­ tır. Bu şekilde yahudi mültimilyonerleriyle, yahu­ di proleterleıi arasında muhaberat ve temaslar sıklaşmıştır. Beyan edebiliriz ki, komünist hareke­ ti umumi yahudi hareketinin bir parçasıdır. Bazı yahudi bankalan bu hareketin teşkilatlanmasıyla ilgilenmişlerdir. ıı 1919'da Britanya Harp kabinesince ((Bolşe­ vizm hakkındaki raporlar kolleksiyonun ismiyle neşredilen kitapta İngiltere'nin Rusya'daki Büyük-


73 l' lı; i sinin önemli bir raporu da yayınlamıştır. Büyük Britanya Hükumteinin resmi kitabınd ı ı yer alan rapor şudur :

ccTehlike o kadar büyüktür ki, gerek Britanve gerekse diğer hükumetierin dikkat nazaria­ n ı n şu konuya çekmeyi vazife sayıyorum. Bolşe­ v l:r.mi durdurmak için derhal harek·�te geçilmezse h i i tü n dünya medeniyeti bir tehdit altına girecek­ l ı ı·. Bu bir mübalağa değil, aklı selimin sesidir. İn­ •mıılığın ele alması gereken en mühim meselenin lıcıl�cvizmin d•zrhal frenlenmesi olacağı fikrindıe­ .\ ı ı ı ı . Yukanda beyan ettiğim giib bir fidan halin­ ıl(•y kcn bolşeviklik derhal budanınazsa birçok şe­ ldllere girerek Avrupa ve bütün dünyaya yayıla­ nıhtır. Çünkü bu hareket milliyetçi olmayan ve lu·ııdi nıenfaatları için müesses bütün nizanıları \· ık maktan çı�.kinmeyecek olan yahudiler tarafın­ einn teşkihütandınlmış ve tatbik mevkiine konul­ ıı ııı ktadır. 1'11

Evet, konulmaktaydı. Konulmaktaydı ama, müttefikleriyle

birlikte

ı l ı· olsa Türkiye, Almanya ve Avusturya gibi üç l ı ı ı rp makinasına karşı savaşa girebilen bir Rus

ırdusu, üç - beş bin komünistle , büyük kentlerde sürülen kandırılmış çapulcu takımına na­ ' ' ' ' t eslim ederdi anavatanı?

c

· · ı ıkııga

Amerika'nın, İngiltere'nin, Almanya'nın ve 1\ l ıd ü l hamit yönetimindeki Türk gizli teşkilatının v ı l l ı ı rca önce aldığı haberi, Çar isithbaratı, Rus t ı ı ı kumet istihbaratı, Rus Ordu istihbaratı alama­ ı ı ı ı � mıydı? Rusya, 1905'te ve orduları gene cephe-


74 de dövüşürken böyle bir kızıl tehlike ile burun bu­ runa geldiğine göre, Petrograd'ın da, Rus Genel Kurmayının da komünizm adında bir endişesi ve­ y-a hiç olmazsa böyle bir düşüncesi olmalıydı. Ve vardı da . . . Fakat buna rağmen gelen tehlikeyi ölçemedi Petrograd . . . Rus Genel Kurmayı da, bir genel kurmayın düşebUeceği en büyük hataya düştü. Tanıyamadı düşmanını . . . Ne yapmak istediğini bilemedi. Ya­ pacaklarını tesbit edemedi. Başındaki generaller, harpten kaçan kızıl askerler tarafından tekme to­ kat dövüldüğü halde bilemedi hem de . . . Sosyal Demokrat olduğunu söyleyen Yahudi Kerenski'­ nin sosyalist bir düzen getirerek komünizmi önle­ yeceği iddiası pek de yutulacak bir numara olma­ dığı halde, Rus Ordusu düştü bir tuzağa . . . Üstelik Rusya'daki, 16. Lui, Mari Antuanet Fransa'sında olduğu gibi dört başı marnur bir ih­ tilal de değildi. Her ülkenin tarihinde sık sık rast­ ladığımız harcı alem bir silahlı baskındı bu ! Ma­ kedonya'dan yürüyen Hareket Ordusu namındaki ; o Yunan, Bulgar, Sırp, Arnavut çetecHeriyle Türk başıbozuklarının yaptığının bir başka türlüsüydü komünistlerin yaptığı. . . Bunu, Troçki'nin itiraf malıyım burada.

ettiğini de hatırlat­

Rus ihtilali Tarihi'nde şöyle der Troçki de­ nen Yahudi sergerdesi : «Türkiye'deki 1 908 hareketi bizim gözümüzü açtı. Örneği ittihatçılardan aldık. Uzun nazari-


75 yaUa uğraşmayı bıraktık, pratik yola girdik, işi l ı l r saray baskını ile bitirdikıı (25) Üç - beş bin çapulcunun çığlığını halkın fer­ vı ı dı zanneden Rus generallerinin uyanması için ı l l ke bir iç savaşa sürükleninceye kadar beklen­ u ı ı�ti. O uyanma zamanı gelince de Rusya'nın en f ı l'ı yük umudunda platonik bir aşk başlamıştı ki. 1 ,ı·yla ile Mecnun'un, Kerem ile Aslı'nın, Tahir ile Z i i hre'nin Romeo ile Juliet'in aşkı gibi birşeydi l ııı .

Rus orduları 1 9 1 5 yazında Tannenberg'te uğ­ l'ad ıkları bozgundan sonra hücumu bırakıp, sa­ v ı ı nma hatlarına çekilmek zorunda kalmış, Türk i\ 1 man taarruzları karşısında başkent Petrograd i ı l l e tehlikeye düşmüştü. İkinci' Nikola bunun üze­ l ' l ı ı c pek kıymetli müze eşyalarını ve Romanof ha­ ı ıcdanının özel hazineleriyle devlet hazinesini baş­ ıu�ntten uzaklaştırıp, tarihi bir Türk şehri olan Kazan'daki Gosbank'a yollamıştı. Gosbank, devlet l .: ın ka�ıydı. Bu bankanın badrum katındaki çelik oılalara yerleştirilen hazine bir değil, beş darbeyi l ı: ı stırır, bir o kadarını finanse ederdi. Pek çok kıymetli halılar, tablolar, mücevher­ yazma eserler ve ramanof hanedanının özel l ınzineleri hariç, yalnız başkent Petrograd'tan Ka­ zaı ı'a taşınan devlet hazinesinde şöyle bir servet , yııtıyordu : l ı · r.

«Onbin sandık dolusu altın para, binlerce çu1 :�:; 1 Nizarnettin Nazif S: 333

Tepedel enlioğlu. Ordu ve

Politika


76 vala doldurulmuş banknot halinde yabancı döviz, yüzlerce platin külçe on sandık dolusu Sibirya el­ ması ile ural, Yakut ve zümrütler ı » (26) Bu servete önce Kerenski göz dikmiş, fakat ele geçirerneden Lenin'le Troçki saray baskınını gerçekleştirmişti. Yahudi Kerenski de Amerikan elçisinin verdiği arabayla tüymüştü. Alman altınlarıyla Amerika� yahudilerinin yolladığı para da suyunu çekmek üzereydi bu ara­ da, iç harp başladığı için, yenisinin ulaşması ihti­ mali de oldukça zayıftı. Zayıf olmasa ve Alman al­ tınları da suyunu çekmese bile, Lenin'le Troçki gi­ b_ hırsızlık mesleğinin ( ! ) iki pirinin gözünden ka­ çacak bir servet değildi Gosbank'taki. Fakat çok heyecanlı bir macera romanına konu olabilecek kadar serüveniere atılmalarına rağmen Lenin'le Troçki bu hazineyi iç edememiş onbin sandık do­ lusu altın, binlerce çuvala doldurulmuş banknot halindeki kıymetli döviz, yüzlerce platin külçe, on sandık dolusu Sibirya elması, Ural, Yakut ve züm­ rütler beyaz Rusların en büyük umudu olan Arni­ ral Kolçak'ın önüne yığılmıştır. Ayaklanmayı bastırmak için gerekli olan en büyük şeydir bu : Para .. Fakat milli kuvvetlerin en ünlü, en güvenilir lideri olan Amiral Kolçak bu para ile ne yapmış­ tır biliyor musunuz? - Gitmiş kendine güzeller güzeli bir metres tutmuştur ! (26) Age: S

:

333


77 Temirova ! .. Bu Temirova da Amiral Kolçak gibi bir hıris­ t i yan Tatar'dır. Tıpkı İkinci Nikola'nınki gibi bir

�.ı ıı·umsuz ve zamansız aşktır Arniralin aşkı. Anti­ ı, omünist birliklerin binbir güçlükle kaçırdıkları l ınt.inenin bir kısmı, Temirova Kolçak aşkı hesabı­ ı ıı ı Newyork, Paris ve Londra bankalarına yatırı­ i l l eak, bir kısmını da bizzat kendi askerleri yağma c•dccektir. Beyaz Rusların silah alma imkanı da l ıı lylece kalkacaktır ortadan.


i kinci Böl üm B İR DONSUZUN Li DER OLUŞU 1 927 Mayısında Moskova'dan Japonya'ya özel olarak gönderilen bir casus, Sovyetlerin Tokyo Bü­ yükelçisi Bessedovski'ye gizli bir mektup vermişti. Stalin tarafından gönderilen bu mektup Besse­ dovski'ye Politbüronun önemli bir kararını bildi­ riyor ve derhal harekete geçmesini emrediyordu.

Bu karar şuydu : <<Rizikolan açıkça belli olmasına rağmen Çin'­ de daimi bir Iüzdordu kurmak artık ihtiyaç halini

almıştır. Bu ordu günü gelince Çan Kay Şek'in or­ dusu ile savaşa girecektir. O zamana kadar komü­ nistler Koumintang içinde kalacaklar ve halk ih­ tilal kuvvetleri, Çin'in Sovyetleştirilmesi davasını açıkça ortaya atabilecek kudrete ulaştığı anda ay­ rılıp, Çan Kay Şek'in karşısına dikileceklerdir.n

Politbüro'nun bu kararı ile birlikte Besse­ dovskiye, bir de, altında SSCB Devlet Bankası Mü­ dürü Spunde'nin imzası bulunan şifreli bir telgraf çekilmişti. Telgrafta Bessedovski'nin derhal Tok'­ ya'dan ayrılarak Tiyen-San yoluyla Şanghay'a git­ mesi ve Kobe'deki Dalbanktan alacağı 10 milyon Amerikan dolarını Hanken yakınlanndaki Viming­ Si'de gizlenen bazı adamlara vermesi isteniyordu.


79 işte ona, Sovyetlerin Kanton Konsolosu Ed­ rııond Linde, Tokya Büyükelçiliği Birinci Sekrete­ rı Astahof, ve Japonya'daki Rus diplomatik casus­ lanndan Arzibaşefl'e Ostrin yardım edecekti. Ha-Ken yakınlarında Viming-Şi de gizlenen ndamlar ise şunlardı :

Bu

ı Bugünkü Çin Başbakanı Çu-En-Lay, 2 - Bugünkü Çin Komünist Partisi Birinci -

Hekreteri Maa-Çe Tung, 3 - Çin Komünist hareketinin liderlerinden Teh-Da-Yung 4 Önemli bir komünist : Ye-Ting, 5 - Rus ajanı Halung -

Bessedovski sonrasını şöyle anlatıyor: (( . . . Hemen ertesi gün Başvekil Tanaka'dan ( 27) randevü. aradım. Kendisine biraz dinlenmek l�in Çin'e gideceğimi, bir ay kadar, belki de fazla Tokyo'da bulunamayacağımı söyledim. - Birinci sekreter Astahof da benimle gidecek dedim. Mukden'den Tokyo'ya nakledilen Başkon­ ı�olos Kuznetzof'u yerime vekil bırakıyorum. Tanaka'nın her zaman sakin duran suratı bir­ den karışıverdi : - Ne dediniz? Çin'de mi istirahat edeceksi­ niz? Söyledikleriniz hiç hoşuma gitmedi. Münase­ l ıetlerimiz bundan zarar görür. Seyahatınız için ��österdiğiniz sebebi kabul etmiyorum. - Keyfimin istediği yerde istirahat hakkım yok mu başvekil hazretleri? 1271 Japon Başbakanı

etmeye


8(i Elini sinek kovar gibi sallıyarak cevap verdi : - Bırakınız boş Iaflan. Ben samimi konuşu­ yorum. Bu hareketinizle siz teklif ettiğiniz adem�i tecavüz paktim tehlikeye koyuyorsunuz. Japonya Çin'de sizin suç ortağınız olamaz. Hayır, olamaz. Bizim Şanghay'da, Kuzey Çin'de ve Şantung'da çeşitli menfaatlerimiz vardır . . . Ve General Tanaka bu seyahatin Asya'da va­ him karışıklıklara sebep olabileceğini hükı1metime bildirmemi tavsiye etti. Sordu : - Ne zaman hareket ediyorsunuz? - Birkaç güne kadar. - Yalnız mı gideceksiniz? - Hayır. Size arzettim ya .. Astahof, Arzibaşef Ve Ostrin de beraber gelecekler. Kendini tutarnadı güldü : Anlıyorum. Kremlin size fazla itimat etmi­ yor. Acaba Çin'e bir Japon gemisi ile gider misi­ niz? - Teklif ederseniz reddetmem. - Ohalde Yokohama ile Tiyen - Çin arasında işleyen Katzu-Manı gemisinde size yer ayırtma­ ğa çalı�acağım. Azizim işgüder efendi , eğer yolda başınıza bir iş açılırsa çok üzüleceğime inanınanı­ zı da rica ederim. Japon servislerinin ( 28) hiç ca­ nınızı sıkmayacaklanna sizi temin ederim. Fakat ya ötekiler . . . - Kimler mesela? - Mesela İngilizler. Biliyorsunuz, Şanghay'· da askerler vardır. Kendilerine ve Çan Kay Şek'e karşı bir ihtilal hazırlanmasından şüphe edebilir· (281 Yani gizli teşkilıitlarımn.


81

ler. Size son derece ihtiyatlı olmanızı tavsiye ede­ rim. - Bu bir dinlenme seyahati olduğuna göre, herhangi bir tehlikeyle karşılaşacağıını sanmıyo­ rum. Elimi sıkarken gözleri yarı kapalıydı. Düşün­ eeli düşüneeli : - Ben size söyliyeyim de. Ondan sonrası si­ ze aittir. Dalbank bizim bankamızdı. Astahof ve Ost­ rin'le birlikte Kobe şehrine gittim. Aksilik olacak ya Banka müdürü şehirde değilmiş. Yardımcısı te­ cii ye fişini imzalamadı. Bunun üzerine emrettim: - Müdürün imzasını taklit et ! Ben, Devleti temsil eden bir işgüder, bir se­ ir vekili Rusya'nın bir devlet memuruna sahte­ karlık emrediyorum. Garip şey değil mi? Halbuki sonradan ani ka­ rar vermek kabiliyetimden ötürü bizzat Stalin ta­ rafından tebrik edildim.ıı (29) ı

Bessedovski ve adamlan paralan valizlerine ycl"leştirdikten sonra Tokyo-Yokohama ekspresi ile Yokohama'ya gelip oradan General Tanaka'nın bahsettiği Katzu l.Uaru gemisiyl·� Çin'e doğru yola çıktılar.

Bessedovski gerisini şöyle anlatıyor: 1291 Ordu ve Politika N. Nazif Tepedelenlioğlu S: 284 , 285,

286

F: 6


«Şanghay'a gittim. Aldığım ilk haber, konso­ losluk binamıza geceleyin yapılan bir taarruz ol­ du. Bir çete saldınp, buralara kadar girmiş. Fakat bizimkiler otomatik tüfeklerle ateş açınca gelenler kaçmışlar. Bizden üç kişi ağırca yaralanmış, on­ lardan da ikisi vurulmuş. Bu hadiseden iki gün sonra konsolasun ara­ bası ile yola çıktık. Ertesi gün Kian-Çin'de Uçan A slan Hanına ulaştık. Hancı, etrafın haydutlarla dolu olduğunu söyledi. Tirtir titriyordu. Hele iki saat sonra kırk-elli silahlı adamın ham sardığını görünce adeta dili tutuldu. Bunlar Maa Çe Tung'un muhafızlarıydı. Mon­ golya'da kendisini gördü�üm günden beri suratı daha da sertleşmişti. Gözlerinin dondurucu bir ba­ kışı vardı. Bana, Jukof'tan, Nikiforof'tan ve Blüc­ her'den bahsedip dert yandı, (30) Hele Nikiforof'a pek kızgındı. «Bu herif bir idare-i maslahatçıdırıı dedi. Marksist denecek tarafı yok. Alaiade bir memur.. Neden bize göndermişler onu? Buraya Voroşilof gibi oturaklı adamlar lazım. Voroşilof onun için ideal asker, marksist, ih­ tilalci tipiydi. (31 > Nihayet sıra bizim kıymetli valizi teslim et­ meye geldi. Aldılar .. İki öküz koşulmuş bir araba­ ya yüklediler. Han'da kim varsa bizim haydutlar tarafından soyulduğumuzu sanarak dağa kaçmış(301 Çin'deki Rus ajanlarından üçü.

13ıJ Mao, sonra VoroşUor'un aleyhine dönmüş, ve onu ge- ­ ricilikle itham etmiştir.


83 l ı ı rdı. Ne Mao, ne yanındakiler., 100 500, 1000 do­ l n ı·lık desteleric dolu valizi açıp bir göz atmaya Iü­ :1.11 111 görmemişlerdi. Mao aynlırken elimizi sıktı. - Gene görüşürüz, dedi. Yardımınızla yakın­ du kuvv•atli bir ordu düzeceğiz. Çan Kay Şek'in ar­ l ık

üç yılı kalmıştır.

Maa böyle derken hesabında 20 yıl yanılıyor­ Fakat Krcmlin hiç bir zaman bu derece sağ­ bir yere para yatırmış değildir.» (32)

du. lıım

Bessedovski'nin Çin'e gönderilişinden yıllarca Rus gizli servisleri bütün dikkatlerini Şang­ l ıay üzerine çevirınişlerdi. Mesele Çin'in Sovyetleş­ t.l rilmesi meselesiydi. Yani o zaman 500 Milyon in­ ,•;ıı nın ya&adığı bu koca ülkenin bir Rus eyaleti ola­ n. k Moskova'ya bağlanması meselesiydi. Ama bu ı� nasıl yapılacaktı.

rı ce

Kremlin,

Kızılordu'yu

doğrudan

doğruya

(� i ı ı'i işgale göndermeyi düşünmüyor değildi. Fa­

kat önce Rus Ordusu Çin'i işgal edecek kudretten yoksundu. Yoksun olmasa bile böyle bir · hareket Rusya'yı İngiltere ve Japonya ile boğuşmak zorun­ da bırakılacaktı, ki Moskova bunu hiç de arzu et­ m iyordu. re

En iyisi tarihi Çin politikasını bizzat Çiniile­ uygulamaktı : ikiyüzlülük . . .

Hani Ruslar da bu siyasetin pek yabancısı de­ j); l l l erdi. Üstelik acemisi de sayılmazlardı. Besse1 :ı21 Miroir de L'Historie - Ordu epdelenli �ğlu. S: 293 - 294.

ve

Politika N. Nazif Te­


84 dovski, daha Tokyo Büyükelçiliğine gönderilmeden önce Karahan, Bessedovski ve Melnikof'un da bu­ lunduğu, bir toplantıda bu iki yüzlü politikanın ana hatlarını şöyle açıklamıştı: Önce, Avrupa emperyalizmine karşı, mücade­ lı:: halindeki Çin milliyetçileri desteklenecek, milli­ yetçilik komünizan fikirlerle yoğrulduktan sonra da Çan Kay Şek'le beraber Milli Çin Hükumeti, yani Kuomintang hertaraf edilerek Mao iÇn'in kur t<> rıcısı ilan olunacaktır. Tabii İngiltere ve Japonya'nın Rusların bu planını bir sinema seyircisi gibi takip etmeyecekle­ ri de düşünülmüştü. Stalin, Bessedovski'ye vazife­ sinin Japonya ile İngiltere'nin arasını açmak ol­ duğunu tenbih ederken şöyle devam ediyordu : - Japonlar ne isterlerse veriniz. Mesela yeni bir balık aviama imtiyazı, Doğu Sibirya'daki Ze­

ya nehrinde altın arama müsadesi, kömür, petrol, herşey.. Karşılık olarak da saldırmazlık paktı is­ tersE:niz. Çin'deki yoldaşlarımıza Çan Kay Şek'e karşı koyacak kuvvetli bir ordu kurduruncaya ka­ dar Japonları oyalamak lazım, Çin'de bize dostluk gösteren generalleri oyalamak için de emrinize bol bol para verilecektir. Stalin, bir heykelin hareketsizliği içinde Bes­ sedovski'ye yapacağı işleri bildirirken, Hans Neu­ mann, Bluecher Galen, Rogachaftdny, ve Voroşi­ lof'la birlikte yüzlerce Rus ajanı Şanghay'da fing atıyordu. Hatta Ulan Bator'daki Rus elçisi Niko­ forof, jukof ve Bluecher'le birlikte Maa'nun emrin­ de çalışıyordu. Fakat Çan Kay Şek'i yıkan ne ek-


85 seriyetini Yahudilerin te§kil ettiği bu casus sürü­ sü oldu, ne de o et kafa Stalin'in güya dahiyane planı . . . İngiliz ve Japon devlet adamları Rus'un ne yapmak istediğini derhal anlamı§lardı. Üstelik Japonya ile İngiltere'nin arasını açmak için, altın urama müsadesi veya balık aviama imtiyazı ver­ nıeye de lüzum yoktu. Tokyo ile Londra birbirleri­ ne ııaşı bakmaya başlayalı yıllar olmuııtu. General Tanaka, gerçi Katzu Maru gemisiyle llessedovskinin Çin'e gitmesine izin vermişti ama, .Japon gizli servisini de takmıııtı peşine. Fakat bü­ tün bunlara rağmen Çin komünist, o donsuz Mao da lider olduysa bu sonuçtan İngiltere ve Japon­ ya'yı, suçlamak kimsenin haddine değildir. Çünkü 1 9 1 7 Rusya'sının Çin'in başına da o gelmiştir.

başına ne geldiyse

Biraz gerilere doğru gitmemiz gerekiyor. Marks, endüstri merkezlerindeki, binlerce iş­ çinin ayaklanması sonunda komünizmin gerçekle­ şeceğine inanıyordu. Yani Marks'a göre komünist i htilalinin Paris, Berlin, Londra, Washington gibi sa nayi merkezlerinde başlaması, ve önc e bu ülke­ lerin komünizmi tercih etmesi gerekiyordu. Fakat beklenen ihtilalin Rusya gibi geri bir tarım ülke­ dnde yapılması Marks'ı tekzip ediyordu. Bir sa­ ı ıayi ülkesi olan İngiltere'de işçiler, işlerine güçle­ rine bakarken, Rusya'dakilerin . kazan kaldırması­ nın üstadını itibardan edeceğine inanan Lenin, lm tersliğe ilim platfromunda bir koltuk arama-


86 ya başladı. Ve o da şöyle bir muhakeme yürüttü : Sömürge ve yarı sömürgelerden elde edilen kar, kapitalist ülke işçilerini açlıktan ölme sevi· yesinin üzerinde tutuyordu. Batılı ülkelerin sö­ mürgelerini kaybetmesi komünist ihtilali için ye­ ter sebepti. Bunun için sömürülen millete yapılar yardım, dünya komünist ihtilali için atılan en bü­ yük adım olacaktı. Lenin, bu ülkelerde nasyonalizmi tahrik et· rnek ama bunu kontrol altında bulundurmak ge· rektiğini ileri sürüyordu. Kremlin'in, üçüncü enternasyonaldan sonra, Çarların takip ettiği emperyalist politikadan vaz­ geçildiğini ve Rusya'nın Asya ülkeleri ile sulh için­ de, demokratik bir idare altında yaşamak istedi­ ğini açıklaması Lenin'in bu tezinden ilham ah· yordu. Fakat Stalin bununla da yetinmedi. Kalkıp emperyalist Çar ordularının cebren istila ettiği Çin topraklarının iade olunacağını ve silah gücüy­ le dikte ettirilen ikili anlaşmaların da iptal edile­ ceğini açıklayıverdi. Bu garip açıklamadan az sonra Voitchiski adındaki bir K. G. B. ajanı o zaman milletlerarası bölge olan Şanghay'a gönderildi. Voitchiski, Çu En Lay ve Li Li San gibi sivrilmiş Çin komünist­ lerinin de yardımıyla kısa zamanda komünizmi öğ­ renme enstitüsüne benzer bir okul açarak faaliye­ te geçirdi. Voitchiski geri alınıp , yerine Abram Adolf Joffe adında kızıl bir Yahudi gönderilince,


87 lıu okul Çin'deki en işlek teşkilat haline geldi.

Durumun nezaketini kavrayan Joffe aptalcasına bir propaganda kampanyası açmamıştı. ccMarks dedi ki, Lenin şöyle yapmıştı kh, gibilerin­ den başlamıyordu konuşmaya . ccÇin Milletb, di­ yordu. ((Bun ca uzun devlet tecrübe�i ve de büyük ınedeniyetin varisi olduğu halde nasıl olur da ken­ d ini Avrupa kapitalizmine yem eder? Çin toprak­ la rı, Çin zenginlikleri Çiniilere ait olmalıdır. Em­ peryalistlere karşı başlatılacak bir milli mücade­ le, Rusya'dan •en geniş manasıyla destek görecek­ tir. Hükümetin Çin'e olan samirniyetini isbat et­ mek için Çar'lann zaptettiği topraklan bile iade etmeye hazıı-.,, .

Propagandanın bu türlüsü, batılı ülkelerin yıllardır muz gibi soyduğu Çin toplumunda elbet� te haklı karşılanacak ve elbette taraftar bulacak tı . Buldu da. . . Üstelik Cumhurbaşkanı Sun Yat Sen ile Kuomintang bile Rus tuzağına iltifat eder o!dular. Tabii Sun Yat Sen ile Milli Meclisin, Jof­ fe'nin sloganiariyle ortaya çıkması , bir casusu ota­ matikman Çin Milliyetçiliğinin akıl hacası yapı­ yordu. Hele Dışişleri Komiseri Muavini Leo Kara­ han Büyükelçi olarak Çin'e gelince, milliyetçi ko­ münist yakıniaşması önü alınmaz bir hal aldı. ­

Sun Yat Sen'in itimadını kazanan Karahan'­

ın işi işti. Bu hizmetlerinin mükatatını ekmek fı­

rınında yakılarak alacağını bilmeden, zaten Ma­ son olması sebebiyle milli duygulardan yoksun bu­ lunan Cumhurbaşkanına sakulabildiği kadar so­ kuldu. Bütün bu çalışmalarının sonunda, komü-


88

nistleri teşkilatıandırmak göreviyle Çin'e gönde­ rilen General Bluecher, Whampon Harp Akademi­ si'ne öğretim üyesi olarak tayin edildi. Komüniz­ mi Fransa ve Almanya'da öğrenen Çu En Lay ise aynı harp akademisinin siyasi kısım direktörlüğü­ ne getirildi. General Bluecher, General Rogochoff ve Michael Barodin de münasip birer vazife aldı­ lar. Barodin bunların en tehlikelisiydi. Rusya'da doğmuştu. Çocukluk ve gençlik hayatını ya§adığı Amerika'da komünizme saplanmı§ ve henüz dini inkar etme mertebesindeyken Troçki tarafından te§his edilmişti. O da bir Y!!thudtydi. Adı Grusen­ berg olduğu halde, Rusya'ya davet edildikten son­ ra Barodln olarttk değişmiştL Komünist teoriyi kavramakta gösterdiği ka!Jiliyet, onu kısa zaman­ da gizli servisierin en önemli adamlarından biri yapmıştı. Türkiye, t.-ıH, Meksika ve lskoçya'da uzun yıl­ lar Rusya hesabına çalışmı§tı. Mao'yu Koumın­ tang propaganda komitesi başkanlık koltu�una oturtan adam da bu adamdı. 192fS'da halkın Çan K.ay Şek'i desteklemesine rağmen Wang Ching Wei'nin devlet başkanlığına getirilişinde önemli roller oynamı�tı. <;an Kay Şek"e de sus payı olarak Koumintang orduları baş ınüfettişli�i verllmlştl. Ama Şek yuı:m�mıştı bunu . . . Yutmadığı için de 1926 Mart'ında kalkıp Kuomintang'ı basıverdi. Baskın sonunda bir çok Çin ve Rus komünis­ t� hapsedildiği gibi, ajan olarak çalışan birçok Rus generali de zil zurna sarhoş edildikten sonra paket halinde Rusya'ya postalandı. . .


89

Çan Kay Şek, Barodin'i teşhis etmi� olması­ na rağmen Kuzeydeki isyancı generalleri temizle­ mek ve 'Çin birliğini gerçekleştirmek için sefere hazırlanması sebebiyle ona dokunmadı. Çünkü, Baredin'in geldiği yere gönderilmesi veya tevkif edilmesi önce Kuomintang solculannı, sonra da Çay Kay Şek'in şöhretinden çekindiği için Rus ca­ susuna yaklaşan Cumhurbaşkanı Wang Ching Wei'yi ayağa kaldıracaktı. Barodin de işin farkındaydı. Arkadaşlarının Rusya'ya gönderilmesini, hem de kör kütük sar­ hoş edildikten sonra, adeta ambalajlanarak posta­ la nmasını sadece seyretmekle yetindi. O, asi gene­ rallerin Çan Kay Şek'i mağlılp edeceklerine inanı­ yor ve büyük kozlarını bu mağlılbiyetten sonra oynamayı düşünüyordu. Çan Kay Şek'in Nankin seferinden muzaffer olarak dönmesi Michael Baredin'in bütün ümitle­ rini suya düşürmüştü. Milliyetçiliği, generalin dav­ ranışlarında bulan Çin halkının Rus propaganda­ sına itibar etmeyeceğinden korkan Barodin, Çan Kay Şek ordusundaki komünist subaylara gizli bir tamim göndererek Amerikan, İngiliz ve Fran­ sız konsol osluklarının basılmasını emretti. Mak­ sadı, Amerika, İngiltere ve Fransa'yı Çan Kay Şek n leyhinde birleştirmek, hatta bir yabancı müda­ halesini sağlayarak Rus iddi�larının doğruluğunu hir kere daha isbatlamaktı. Baskın, Barodin'in istediğinden daha vahşice yapıldı . ama Amerika, İngiltere, Fransa ve Japon­ ya bu Rus ajanının oyununa gelmediler. Çan Kay Şek komünistlerin katıettiği 20 yabancıya karşi


90 2 bin kızılı yakalayıp içeri tıktı. Tıktı ama Baro­ dini'n ikinci bir oyununa gelmekten de kurtula­ madı. General, Kanton kızıllarının yakalanması için emir verdiği sırada Barodin, daha önce Harp Akedimisi Siyasi Kısım Direktörlüğüne getirdiği Çu En Lay'dan, şehirdeki bütün tersane ve kara­ kolları işgal ettirmesini istedi. Lay dünden razıydı. Derhal 600 bin kişi toplayarak işgallere baş­ ladıysa da netice alamadı. Bu harekete Çan Şek'­ in cevabı pek şiddetli olmuş ve işgaller kaldırılır­ ken ölenlerin dışında bir gece içinde yüzbinlerce komünist kurşuna dizilmişti. Artık tamamen açı­ ğa çıkan Barodin gene rahat durmadı. Emrindeki komünist kuvvetlerl e Hankow' a giderek burayı ko­ n�ünistlere merkez yaptı. Çan Kay Şek ise Nankin'i merkez seçtiğini ve Hankow'u tanımadığını ilan etti. Bu yıpratma ve propaganda savaşı devam ederken Feng Yu Hsiang adında Hıristiyan ve asi bir general sahneye çıkıverdi. Feng, Çin'de, Rus­ ya'yı temsil eden Karahan'ı milliyetçilere yardım etmekle itharn etmiş ve bir gün Rus sefaretini bas­ mıştı. Fakat sefarette Rusya'nın Barodin'e gön­ derdiği talimatların metinlerini ele geçirince fikir­ lerini değiştirmek zorunda kaldı. Komünizmin, Rusya'nın emriyle geliştiğini anlamıştı. Pek de va­ tansever bir asker olmadığı halde 150 bin kişilik ordusu ve Moskova'nın Çan Kay Şek'le savaşması için kendisine yolladığı l l milyon Ruble il e bir­ likte Çan Kay Şek kuvvetlerine iltihak etti. Feng'-


91 in ele geçirdiği vesikalarnı yayınlanması halk üze­ rinde bomba tesiri yapmıştı. Komünistıerin şaş­ kınlığı gitmeden neşredilen ikinci bir belge ise sol­ cuları adeta şoke etti. 27 Nisan tarihli bir telgrafta Stalin, Barodin'e şu emri gönderiyordu: 1 Komünist Partisi vasıtası ile harekete -

geçecek olan köylüler bükilmete müracaat etme­ den Hunan ve Kupeh'deki araziyi müsaderıe. ede­ ceklerdir. 2 Koumintang'da yalnız komünist azal:ır­ dan teşekkül edecek yeni bir liderlik ihdas ve Kuo­ mintang'ın sol cenahı tamamen tasfiye edilecel{­ tir. 3 Kuomintang daha radikal bir �·�kilde tekrar teşkHatlandmlacak ve yerine Çin Komü­ nist Partisi kaim olacaktır. sahibi şahıslardan müteşekkil 4 Şöhret bir mahkeme kurulacak, bunlar inkilap aleyhtan askeri şahıslan muhakeme edecek komünist par­ tisinin inkilap hareketlerine muhal·efetle suçlanıp t ı.:ıcziye edeceklerdir. 5 Talim görmüş ve silahlandınlmış bir or­ du teşkil edilecektir. Bu ordu 20.000 silahlı komü­ nist ve Hunan'lı 50.000 işçi ve köylüden teşekkül edec·�ktir. -

-

-

-

Bu telgraf, Cumhurbaşkanın ı uykudan uyar­ ınağa yetmişti. Dolayısıyla Çan Kay Şek'le Wang Ching Wei arasında bir yakınlaşma başladı. Baro­ din bu yakıniaşmayı önlemek için emrindeki ko­ münist askerleri isyana teşvik etti yse de, ayak­ l anmanın arkasında bizzat kendisinin bulunuşu­ nun tesbit olunması Barodin hikayesinin bitmesi-


92 ne sebep oldu. Komünist yağması başlar başlamaz, harekete geçen Çan Kay Şek, zaten sağa yanaşan Cumhurbaşkanından ülkedeki bütün kızılların tt-vkifini istedi. Önce Barodin sepetlendi. (33) Onu Endonezya ihtihilini başlatmak ıçın

Çin'e staj yapınağa gelen Alimin Prawirodirjo'ııun

hudut dışı edilmesi takip etti. Daha sonra da iki kuvvetli parmak aynı sebeple Çin'e gönderilen Ho Şi Minh'in kulaklarını kavrayıverdi. Çin'de ilk büyük komünist temizliğine sebep olan Stalin'in telgrafı o gündenberi tekzip edilme­ mi§tir. Edgar Snov, Red Star Over China isimli ese­ rinde Maa ile yaptığı konuşmayı şöyle anlatıyor: <<Neticede Kuomintang ile olan bozu§mayı zorlayan Roy olmuştur. Komintern Partiye, Baro­ din vasıtası ile, arazi sahiplerinin topraklannın müsadere edilmesini bildiren bir mesaj göndermiş­ li. Bu mesajın bir kopyasını ele geçiren Ray, onu

derhal Wuhan solcu hükumetinin o zamanki baş­ kanı Whing Ching Wei'ye gönderdi. Bu hareketin neticesi malumdur. Wuhan idaresi tarafından ko­ münistler Kuomintang'tan kovuldu. Ve Çan Kay Şek, zayıflayan Wuhan hükümetini devirdi. (34) Aynı eserin bir diğer bölümünde ise Çin ko­ münistlerinin Rusya'nın himayesinde çalıştığını gösteren Maa'nun şu itirafı vardır: tt

• • •

1926'ya kadar Çin milli inkilabı için yapı-

1:>31 Barodin vazifesini yapamadığı gerekçesiyle Stalin ta­

rafından aç ve sefil bırakılmıştır. 1:::4 1 P.. u sların Asya siyaseti George Creel. S: 148


93 bm askeri, siyasi, mali ve fikri i şbriliği , başlıca ko· nıünist enternasyonalin başkanı olan Zinoviev'in idaresi altında idi. Stalin 1926 senesi zarfında ve 1927 senesi fehiketinı� kadar Çin komünistlerine direktifler vere�-1 Kornintemin önderliğini üzerine almıştır.ıı (35)

Dışardan geniş ölçüde yardım gören komü­ nistler bir yıl içinde teşkilatlarını tamamlıyarak l l Aralık 1927'de yeniden isyan ettiler. İsyanı yine Rus ajanları düzenlemişti. Başlarında Besso Lo­ minadze, Josef Pandy ve Hans Neumann bulunu­ yordu. Neticeye gitmek için yapılan bir harekat değildi bu. Komünistler ayaklanmayı istismar ede­ rek taraftar ve propaganda malzemesi kazanmak istiyorlardı. Bunun için fazla diretmediler ama Kan wn'un b üyük kısmı yakıldı. Antikomünist ol­ makla tanınan bir çok Çin milliyetçisinin evi ate­ şe verilmişti. Kanton alev alev yanarken Mao, bir aç kurt gibi adamları ile birlikte Hunan bölgesine indi. Burası Çin'in en zengin bölgeleri arasında bulu­ nuyordu. Çan Kay Şek'in kuzeydeki asi general­ lerle meşgul olmasından faydalanıp hırsızlık, vur­ kaç ve küçük garniz::mlara baskın yaparak halkı komünist olmaya zorladı. Şehrin her yerinde dina­ rnitler patlıyor, kızıl askerler önüne geleni öldürü­ yorlardı. Mao, Çan Kay Şek'i geri dönmeye mec­ bur edene kadar işkencelerine devam etti. Çünkü asi generallerin temizlenmesi komünistlerin aley­ hine olacaktı. (351

A: g:

e:

S. P.5


94 Mao başarısını biraz da onlara borçludur. Çan Kay Şek'in üzerine hareket etmesi gerçi herşeyin düzenlenmesine yetmişti ama Nankin'e gi derken üssünden ayrılan bir kolordu'nun bütün subayları da komünist kuvvetler

tarafından yok

cdHmi!5t İ .

1929 kışında Çin Milli istihbarat Teşkilatının bir kere daha ezdiği kızıl çete liderlerinden Li Tzu Tan 30 adamı ile birlikte komünistlerin yoğun ol­ duğu Shen Si'ye kaçmıştı. Buradan topladığı kuv­ vetlerle milli ordu birliklerine bir baskın yaparak 100 kadar askeri silahları ile birlikte esir aldı. Ve bölgedeki diğer çeteleri de birleştirerek Rusya'nın emrinde yeni bir ordu kurdu. Fakat ordunun ismi gerçekten tam komünistçeydi. Savyelterin bir ci­ nayet şebekesi olarak çalışacak bu ordunun adı Emperyalizm aleyhtan ordu idi. Bu ordu daha scnra ittifak ordusu ve Çin işçi, çiftçilerinin ordu­ su adını aldı. Binlerce komünist, kanun kaçağı, silah kaçakçısı, hırsız ve polisçe aranan kötü adam­ lardan teşekkül eden ittifak ordusu, gerektiği gibi teçhiz edildikten sonra Liu Chin Tan'ın liderliğin­ de milli kuvvetlerin üzerine saldırtıldı. Oldukça çetin geçen çarpışmalardan sonra ittifak ordusu önemli kayıplar vererek geri çekilmek zorunda kaldı. İsmi, sonradan bir kasahaya verilen Başko­ mutan Liu Çhin Tan çarpışmalar sırasında öldü� rülmüştü. Mao, bu ordunun kalıntılarını kendi kuvvetle­ riyle birleştirmek ve Ruslarla daha yakından te­ mas imkanını bulmak için Doğu Türkistan'a doğ­ ru çekilmeyi denediyse de , Türklerin mukavemeti


95 karşısında olduğu yere çivilendi. Komünistler, soygun, hırsızlık ve şantaj yo­ luyla sızdırdıkları paraya, çeşitli yollarla Ruslar­ dan aldıkları kargaşalık çıkarma ücretini de ek­ leyince, ayda 419 bin liralık harcama yapacak ka­ dar zenginleşmişlerdi. Bu paranın 90 bin lirasını silahlı kuvvetler içinde faaliyet gösteren arkadaş­ larına veriyorlardı. Daha önce de temas ettiğimiz gibi, l\'lason Sun Yat Sen, Çin-Sovyet işbirliğine ümit bağladıktan sonra Harp Akademisi kanalın­ dan silahlı kuvvetiere komünist sızması başlamış­ tı. Bluecher, Rogochoff, Barodin, Galen, Neih Jung Chen gibi bir çok kurt komünist, akademide

boş durmamışlardı elbette. Bu kadro, Çin ordusunun personel ve teşkila­ tını Rus ordusunu örnek alarak değiştirmiş, ihdas edilen yeni kadrolara da komünistleri doldurmuş­ tu. Ve tabii bunların Maa'ya bağlılıklarını devam ettirmek için muntazaman harçlık göndermek ge­ rekiyordu. Komünist teşkilat para vereceği adarn­ kesbetmişti. Si­ Io n seçmekte gerçekten ustalık lahlı kuvvetlerde çalışan Marksist subayların art­ ması nisbetinde milli ordunun çıkışları köstekle­ niyor, bundan faydalanan da Mao oluyordu. Bu bakımdan· 1 930'lardaki 419 bin liralık aylık harca­ manın önemli bir kısmı ordu mensuplarına gön­ deriliyordu. Aşağıdaki . liste aylık harcamaların dağılışını göstermektedir: ı

-

Kiangnan 65.000 TL.

(Güney Yangtze)

Bürosu :


Nan Fang (Güney) Bürosu : 42.000 TL. Chang Kiang (Yangtze neyri) 60.000 TL. - Kuzey Bürosu : 48.000 TL. - Manchu Bürosu : 72.000 TL. 6 - Silahlı Kuvvetler Bürosu : 90.000 TL. ı - Propaganda ve organizasyon (Kitap basma hariç) 22.000 TL. 8 - Komünist Kızıl Yıldız Gazetesi'nin des­ teklenmesi : 20.000 TL. Toplam: . . . . . . . . . . . . . . . . . . 41 9.000 TL. (36) 2 3 4 5

-

-

Çan Kay Şek 193l'de Komünistler üzerine ye­ ni bir sefer açmıştı. Fakat bu defa da Nanking'de­ ki Kuomintang üyeleri Maa'nun durumunu kur­ tarmak için huysuzluğa başladılar. Nanking bir a.nda karı§mıştı. Şek, geri dönmek zorunda kaldı. Birkaç ay sonra başlayan bir ikinci sefer ise Ja­ ponların Mançurya'yı işgal etmeleri üzerine gene netice vermedi. Ama 1934 Ekim ayında kızıl ordu­ nun beşte dördü çeşitli tedbirlerle dağıtıldığı hal­ de Fukien'e yerleştirilen 19. ordudaki komünist su­ baylann isyanı harekatın kesin zaferle neticeten­ mesine mani oldu. Mao bu çarpışmalarda 500.000 kişilik ordusunun 400 binini kaybetmişti. İki yıl sonra Kuzey-Batıda girişilen komünist temizleme hareketi sırasında Kızılordu 80.000 kişiyi daha kaybederek yeniden Shen Si'ye doğru çekilmeye başladı.

Mao, Shen Si'ye çekilirken burada ordusunu silah ve insan gücü bakımından kuvvetlendirerek milliyetçiterin üzerine yeniden saidırınayı düşünü(361

Gizli

s. 31

Mücadele

,

U. T. Hsuı

Çeviren

Cevdet Sanı


97

yordu. Ama bölgenin kurak olması onu hayal kı­ rıklığına uğrattı. Shen Si eyaletinde ne bir köye rasthyordu, ne de işe yarayacak adama. . . Vaziye­ tt kurtarmak gerektiğini anlayan Mao, zihinleri allak-bullak eden bir beyanname yayınlayarak halka, masum olduğunu inandırmaya çalıştı. Çin Komünist Merkez Hükfuneti ve Halk Or­ dusu adına yayınlanan beyannarnede şöyle denili­ yordu: Bütün komünist birlikler milliyetçi or­ 1 duya karşı giriştikleri mücadeleyi durduracaktır. 2 Komünist ordusu, yalnız hücuma uğra­ dığı zaman ve sade savunma maksadı ile savaşa­ caktır. -

-

Bizim tarafımızdan esir alınan bütün 3 milliyetçi askerlerle, elde edilen silahlar Japonla­ ra karşı mücadele maksadı ile derhal eski yerleri­ ne iade edilecektir. Fakat bu askerler Japonlara karşı savaşmak üzere bizim komünist ordusuna katılmak isterlerse onların bu istekleri yerine ge­ tirilecektir. -

Japon baskısı altında bizim işgal ettiği­ miz yerlere çekilmek zorunda kalan milliyetçi Si­ lahlı Kuvvetler Birlikleri hiç bir şekilde rahatsız edilmeyecektir. Aksine bunların taparlanması ve savaş ruhunun yeniden canlanması için elden ge­ len her türlü yardım yapılacaktır. 4

-

Topraklarımızı birlikte savunmak üzere 5

-

Japon istilasına karşı birleştirmek için milliF: 7


98 yetçi Nanking Hükumetine birçok defalar baş vur­ muş bulunuyoruz. Böyle bir işbirliğini mumkün kılmak için hazırladığımız tasanyı milliyetçi hü­ kümete sunuyoruz. Bu sunuşa Nanking Hükumeti surat ekşitmiş­ tir. Fakat bu surat eksitiş yerinde olmakla bera­ ber, sebepleri kamu oyuna gerektiği gibi açıklan­ madığından komünistlerin puan toplamalanna mani olunamamıştı. Komünist basın ccÇinli Çinli ile savaşmazn sloganını tepe tepe kullanıyor ve kapının arkasındaki Japon tehlikesini ileri süre­ rek ccMao Japonlara karşı birleşrnek teklifinde bu­ lunduğu halde Çan Kay Şek buna

yanaşmıyorn

manasında yazılar neşrediyordu. Milliyetçi ordunun başkomutanı bu beyanna­ meden Maa'nun zor durumda olduğunu anlamak­ ta gecikmemişti. Ona göre, yıllardan beri asi gene­ raller ve düşmanlarla işbirliği yaparak Çin Birli­ ği'nin kurulmasına mani olan komünistlerin sonu gelmişti artık. Fakat kuvvetli bir ordu ile kızılla­ rın üzerine yürümek ve kesin zaferi kazandıktan sonra milli güçleri Japonlara karşı kullanmak is­ tediğini silah arkadaşlanyla ordu komutanıarına bildirince karşısında sırıtan çehreler buldu. Ko­ münist taktiklerini gereğince bilmeyen komutan­ lar Çan Kay Şek'le aynı fikirde değillerdi. Ülke, Japon tehdidi altında bulunurken, üstelik Maa, Japonlara karşı ittifak teklif etmişken kızılların üzerine yürümek fikri gülüşmelere yol açmıştı. Hatta, çoğu istifayı basıp, kansının yanına döne­ ceğinden bahsetti. Generallerin bu kararlı inadı üzerine, Çan Kay Şek teklifini geri almak zorun­ da kaldı.


99

Siliihlı Kuvvetler bünyesindeki komünist su­ baylardan , Başkomutanla, komutanlar arasındaki bu önemli ihtilafı günü gününe öğrenen Mao, Ja­ ponların daha büyük tehlike olduğunu zanneden subaylara bu fikirlerinin doğru olduğunu inandır­ mak için ikinci bir çıkışta bulundu. Teklif, gene ıc.iaponlara karşı bilreşmek, üzerineydi. Komünist tehlikesinin mahiyetini kavrayamayan generaller uBiz dememiş miydik . . . Evet adam komünist ama .. )) gibi ahmakça laflarla ne kadar ileri görüş­ lu olduklarını isbat etmeye uğraşırken, Çan Kay Şek, ikinci ccHayın, ı yapıştınvermişti. Ama 7 Ha­ ziran 1937 gece yarısına doğru, kaybolan bir as­ kerlerini aradıklarını ileri süren Japonlar, 5 ko­ lordu ile Pe İping'i dövmeye başlayınca, Milliyet­ çi Komünist ittifakından medet uman da ken­ disi oldu. -

tıe

14 Temmuz'da yapılan birleşik cephe teklifin­ Çan Kay Şek şu şartlan ileri sürüyordu :

a) Komünist propagandasına kesin surette ı;on verilecektir. b) Kuomintang'ın siyasi kudretine gölge dü­ ı;ürecek hiç bir harekete müsaade edilmeyecektir. c) Çin Sovyet Cumhuriyeti feshedilecek ve demokratik sistem uygulanacaktır. Mao, 22 Temmuz'da Milliyetçi - Komünist l t Lifakma evet derken şunları düşünüyordu : ı ) Emperyalistlere karşı mücadele etme tek­ l l l' I ni reddetmek, komünistlerin en büyük kozları­ ı ı ı t mal olacak ve onlar bunda böyle antiemperya­ l ı :-ıl kavga verdikleri yolunda propaganda yapama-


100

yacaklardı. 2) Japon i�iJlası Çin'in komünistleştirilme sine mani olabilirdi. 3) Japonya'nın galibiyeti Maa'yu patronun dan edebilirdi. Çünkü öteden beri Sibirya üzerirı de hak iddia eden Japonlar, Çin'i i stila ettikteı sonra Rusya'ya da meydan okuyacaklardı ki, b herşeyin sonu demekti. 4) Kızıllar , öteden beri Japonları baban ederek Çan Kay Şek aleyhine kampanya açmışlaz dı. Teklifi kabul etmedikleri takdirde bu kampar yadan faydalanamazlardı.

Zaten bu konudaki ilk teklif komünis1 lerden gelmişti. Böyle bir anlaşma hem kızıl mJ litanların milli ordu mensupları arasında serbes1 çe propaganda yapmalarını sağlayacak, hem d Maa'ya toparianmak için zaman kazandıracaktı. 5)

Çan Kay Şek bütün bunları düşündü mü bil miyoruz. Fakat şunu biliriz, ki düşündü ve bile b: le anlaşma teklifinde bulunduysa, çarpıştığı km vetin mahiyetini bilmeyen bir zavallı olması ica beder. Düşünmediyse gene öyle .. Çünkü Mao Cephe Birliği teklifinde buluRma dan önce patronundan taktik üzerine uzunca bi emirname almıştı. Ve Çan Kay Şek'e sokulmak iı teyişinden ve halka dönük olduğundan değil ! .. Bu emirnamenin önemli maddelerini Çin Mil ayne: alıyorum :

li istihbarat Tıeşkilatı şefinin kitabından


101

Milliyetçilerle komünistler arasında yeniden ayrılmaya ve çatışmaya sebep olabilecek herş�yden sakınınız ve Japonlara karşı milliyetçi­ Ierle birleşme işinde samimi olduğunuzu milliyet­ ç: Nanking hükumetine inandırmaya çalışınız. d

-

Halkın, genç vatanseverlerin hislerini rnütemadiyen tahrik ederek, onların işbirliği tek­ Iifimizi desteklemesini sağlayınız. Bu yoldan baskı altında tutulan Nanking hükumeti, işbirliği tekli­ timizi kabul etmeye zorlanmış olur. 2

-

3 Kapitalist memleketıerin bilhassa İngil­ tere ile Birleşik Amerika'nın bu işe karışarak mil­ liyetçi hükumete yardım etmesini önlemek için Japon aleyhtarı tutumunuz sağlam olmalıdır. -

4 Komünist ordusunu genişletmek ve ye­ niden organize etmek her türlü askeri malzeme ve teçhizat ile gıda maddeleri birikUrrnek için har­ cayacağınız gayretleri son haddine çıkarınız . (37) -

.

Nanking hükumetinin tam itimadını sağlamak uğruna ; icabında Çin Komünist Hüku­ meti ismini bile ·kullanmayıruz. Fakat komünist ordusunun müstakil durumuna tesir edebilecek veya kuvvetinin azalmasına sebep olabilecek hiç­ bir şeye müsaad e etmeyiniz. 5

-

6 Tehlike anında Shensi vilayetine doğru çekiliniz. Durumun buna müsait olmadığı hallerde Kuzey Doğu Vilayet Ordusu i l e birleşerek Japon­ larla yalnız başınıza savaşınız. (38) -

137) Yani çalabildiğiniz kadar çalınız. 138) Gizli Mücadele U. T. Hsu: S: 108.


102

Cephe Birliği, bütünüyle milliyetçilerin aley­ hine olmuştu. Evet, komünistler, komünist ordusu­ nu dağıtacaklarına, şahıs veya devlet topraklarını zorla işgal etmekten vazgeçeceklerine, Nanking hü­ kümetinin politikasına aykın bir davranış içinde bulunmayacaklarına söz vermişlerdi ama, dümen­ di bunlar. Fakat bereket versin Nanking, Komü­ nist ordusunun dağıtılınasını öngören komünist teklifine itibar etmedi. Yoksa her orduya Leniniz­ mi hatmetmiş birkaç yüz kızıl asker girecek ve bu birkaç yüz militan orduyu içten içe iğfal edecek­ ti. Ama Nanking hükumeti bu oyuna gelmemek­ te gösterdiği uyanıklığı ordu komutanlarının tayi­ ninde gösterecektir. Sekizinci ordu üç kızıl tümenden meydana gelmişti. Ortalama 45 bin kişiydiler. Komutan Chu Teh adında azılı bir komünistti. Meşhur Lin Piano ise tümenlerden birine komuta ediyordu. Ya komutan vekili? Peng T•e Huai diye bir başka kızıl.

Birinci ve ikinci tümen Lung ve Po Chang..

komutanları;

Ho

Onlar da komünist. 15 bin çapulcunun meydana getirdiği dördün­ cü orduyu da gene bir komünist yönetecekti: Yeh Ting Kızıl eşkiyalardan Mao ile Çu En Lay ise ..

Milli Müdafaa Meclisi İ stişare Komitesi'ne getiril­ mişlerdi. Halk Siyasi Kon��yi de onlann payına düşmüştü. Mao, Chen Shao - Yu Tung Pi Wa, Ching - Hsien, Teng Ying Chao ..

Bunların hepsi komünistti ve hepsi de çok önemli bir organ olan Halk Siyasi Konseyi san­ dalyalanna kurulmuşlardı. Adam gibi..


103

Ayrıca komünistlere resmi gazete yayınlamak imkanı verildiği gibi, Çu En Lay da, Askeri İ şler Komisyonu Başkan yardımcılığına getirilerek kad­ ro tamamlanmıştı.

Ve bu kadro sözüm ona Japonlarla dövüşecek, Çin'in istila edilmesine mani olacaktı. Masa başındaki hesapiardı bunlar. . . Harp meydanlarına uymayacaktı. Uyması için bir sebep de yoktu aslında. Mao, orduya, Halk Siyasi Konse­ yi ve Milli Müdafaa İstişare Komitesine adamla­ rını yerleştirip, kamu oyunu lehine çevirdikten s0nra, komünist partisinin sivrilmiş şahsiyetlerine şu gizli tamimi yollayıverdi : ccÇin-Japon harbi partimize mükemmel bir gelişme fırsatı vermektedir. Takip edeceğimiz siya­ set, yüzde yetmiş genişleme, yüzde yirmi Kuomin­ tang ilıa irtibat ve yüzde on Japnoya'ya karşı mu­ kavemet olmalıdır. Tesbit edilen programın taki­ binde, üç merhale göz önünde tutulmalıdır. Birin­ ci devrede merkezi hükiimete karşı zahiri sadaka­ timizi göst·ennek için bir fedakarlıkta bulunarak uzlaşma siyasetini takip edeceğiz. Fakat hakikat­ te bu uzlaşma mevcudiyetimizi ve inkişafımızı ka­ mufle etmek için kullanılacaktır. İkinci devre mücadele devresi olacak, parti­ nıizin siyasi ve askeri temelini sağlamlaştırmak hususunda iki-üç senelik bir gayl'et sarfedilecek­ tir. Üçüncü devre taarruz devresi olacak ve kuv­ vetlerimiz Orta Çin'e yayılarak merkezi hükumet kuvvetleri arasında muvasalayı kesecek, onları ayınp dağıtacak ve Kuomintang'ı n elinden liderli-


104 ği almak için yapılacak mukabil taarruza yol ha· zırlayacaktır.,, (39)

ELE GEÇiRiLEN BELGE Mao ve adamlan sinsiliklerini muhafaza ede­ rek orduyu iğfal etmeye uğraşırken , Çin Milli is­ tihbarat ajanlarının ele geçirdikleri bir kitap, ha­ zırlanan tuzağı bütün çıplaklığı ile ortaya çıkardı. Gizli servis Yenan'da komünist profesörlerin Wl· kim olduğu bir üniversitede, ders kitabı olarak okutulan Parti Siyasetimiz ve Strat�jimiz isimli kitabı ele geçirmişti. Kitabın yazarı Kızıllardan Chang Hau diye bir profesördü. Şöyle diyordu Hau : "Çin komünist partisi ile milliyetçi parti ara­ sında yapılan işbirliği hiç bir zaman komünist partisi'nin kendi öz prensiplerinden vazgeçmeye veya işçi dikt.atörlüğü idealine hiyanet etmeye is­ tekli olduğunu gösteremez.,

Ve bu işbirliğinin hedeflerini açıklarken şöyle devam ediyordu : a) Hedefimiz yine işçi diktatörlüğüdür. Bizi bu hedef� eriştinneyen eski yol yerine, yeni bir yol seçmemiz şarttır. b) Gizli çalışmalanmızı örtrnek için bir per­ delenıe sistemi bulmanıı z ve halk arasındaki faa­ liyetlerimizin inkişafı için elverişli bir hava yarat­ mamız lazımdır. Ancak bu sayede halkın tam des­ teğini elde ·�erek kapitalist rejime bütün gücü· nıüzle yüklenebiliriz. Bugünün kapitalist hükume(391

Ruslann Asya siyaseti George Creel: S: 60


1 05 tini devinne işindeki bW}an şansımız sadece hal­ kın desteğini büyük ölçüde elde etmemize bağlı­ dır. c) İ htilruimize bir noe.fes alma imkanı sağlar­ ken verdiğimiz işbirliği karşılığında, yeteri kadar kuvvet toplamak için, lüzumlu zamanı ve yeniden saldırmak için elverişli fırsat anını kollamalıyız. d) Saldınna siyaseti yerine, savunma siyase­ tini geçici bir zaman için kabul etmeliyiz. Diğer bir deyimle, düşmanımızia k•esin bir karşılaşma yerine ona, dolambaçlı yoldan devamlı olarak sai­ dırınayı tercih etmemiz daha uygun olur. e) Partimizin meşruluğunu tanıtınalı ve bu sayede çoğu bizim sadık ve faydalı yoldaşlanmız olan siyasi mahkumların serbest bırakılmasına, söz basın ve dernek kunna hürriyetlerinin sağlan­ masına çalışmalıyız. Bütün bu hürriyıetler hedefi· miz olan işçi diktatörlüğüne bizi hızla yaklaştınr. f) Düşmanımızı bölmeye tecrit etmeye ve za­ yıfiatmaya çalışmahyız. Mlliyetçi diktatörlüğü yık­ mak için demokratik yollan kullanmalı ve halkın ü mitlerini sömünneliyiz.,

Chang ilave ediyor: . . . Durumu tarafsız bir gözle inceleyen Çin komünistleri sadece kuvvetıenme ve savunma yo­ luyla ihtilal vazifelerin i yaparak sosyalizmi ger­ çekleştirebileceklerine inanmışlardır. Bunu başar­ manın yolları şunlardır: a) İ deallerimizden vazgeçiyonnuşuz gibi davranarak, milliyetçilerin itimadını kazanmaya


106 \ e hakkımızda iyi niyet besJıe.melerine çalışalım. b) Japon aleyhtarlığı adı altında komünist partisinin yapısını kuvvetlendirelim. Kitlelerin ih­ t ilal heyecanmı körükleyelim ve maksadımızı ger­ ÇEkleştirmek için fırsat kollayalım .. c) Milliyetçi hükümeti devirm·�k. sınıf kav­ gası yaratmak ve tanm reformunu gerçekleştir­ mek üzere, evvelce hazırladığımız planlardan vaz­ geçmiş gibi görünelim. d) Kendimizi milliyetçilerin arasına atıp, şimdilik komünist hükümet fikrini unutalım. Halk kitlel·�rini kendimize temel ve ordumuza asker kaynağı haline getirdikten sonra işçi diktatörlü­ ğünü kolayca kurabiliriz. e) Bizim şimdiki sloganımız demokratik Cumhuriyettir. Çin'deki bütün azınlık partileri de demokratik cumhuriyetin arkasından koşuyor­ lar. Bu sistemi halka benimsetmeye çalışmamızın sebebi, milliyetçileri güç du ruma sokmaktır. Çün­ kü d·�.mokratik cumhuriyet, prensip olarak tek parti (Milliyetçi Parti ) diktatörlüğüne müsaade etmez. Bütün azınlık partileri, komünist partisiy­ le bir bayrak altında birleşerek hükümete iştiri.k için mücadeleye başladıklan zaman milliyetçi par­ ti yalnız bırakılmış olur. Bundan sonra diğer par­ tilerin desteklediği rejimi, (Yani demokratik cum­ huriyeti) dejenere etmek kolaylaşır. Çünkü Çin gerçek bir demokratik cumhuriyet olduktan son­ ra, teşkilAtımız halk kitleleri arasında açık veya yan açık şekilde d·�vam edebilir. Bu sırada fakir halk kitleleri komünist ordusuna asker kaynağı vazifesini görür. Böylelikle elverişli zaman geldi-


1 07

ğinde işçi diktatörlüğü Çin'de kolayca sahneye ·�ıkmış o!ur. f) Japon al·eyhtan siyasetimiz yol alırken biz diğer partiler arasındaki ihtilaflan sömürebi­ liriz. Onlan ayınp birliklerini bozduktan sonra ta­ rafsız haie getirir ve teker teker ihtilale katılma­ larını sağlanz.,, (40) Çin Milli istihbarat Teşkilatı bu belgeyi ele geçinneden önce, Milliyetçi-Komünist Cephe Bir­ liği Japonya gibi kuvvetli bir düşmanla harbe tu­ tuşmuştu. Fakat Mao Japonlarla değil, ittifak et­ tiği milliyetçilerle çarpışıyordu. 1939'da Moskova ile Berlin arasında saldır­ mazlık paktı imzalanınca, Rusya; hem kuvvetli bir müttefik kazanmış oluyor, hem de Asya üze­ rindeki planlannı rahatça tatbik etmek imkanını ele geçiriyordu. Yani Rusya, muhtemel bir Japon saldırısına artık rahatlıkla karşı koyabiieceği gibi, şu Çin işini de münasip bir sonuca bağlıyabilirdi. Kaldı ki Çin'de Rusya hesabına çalışmak için pa­ ra ile kiralanmış ve fikren iğfal edilmiş tümen tü­ men hain bulunuyordu. Mao idi bunların başı. Yıllardan beri Rusya emrediyor o uşak uysal lığı içinde adamlarına emir tekran yapıyordu. Rusya gene emretti. Çin'in koministleştirilme­ sini sağlamak için milli hükümeti güç durumda bırakmak gerekiyordu. Bu ise Japonlann tesbit edilen noktaya kadar ilerlemeleri ile mümkün olacaktı. O halde komünistlere düşen iş, Çan Kay Şek'le birlikte müşterek düşmana karşı çarpışmak 1·101 U. T. Hsu GizlJ Mücadele Sı 114.115 - 118 - 117


108

değil, Japonlara karşı kahramanca döğüşen milli orduyu arkadan vurmaktı. Vurdular da, Hem de kahpece vurdular. Önce Japon ordularımn Çihsia'ya saldırma­ sını fırsat bilen komünist generallerden Peng l\lingçih 7. alaya hücum etti. Arkasından Chu Teh 45 bin kişilik ordusuyla 7. Kolorduya çullandı. İkinci Kolordu ise korkunç bir komünist saldırı­ sına uğramış, vahşetten ancak bir katır terbiyeci­ si ile bir aşçı kurtulmuştu. 4. Kızılordu komutanı General Yeh Ting, milliyetçi orduya harp ilan etti­ ğini açıklayınca cephelerde bir kardeş boğazlaş­ masıdır başladı. Milli ordunun iki ateş arasında kalmasından faydalanan Chu Teh, daha savaşın ilk günlerinde 7. kolorduyu bozguna uğrattıktan sonra Şanghay, Nanking, Hangşov bölgelerini işgal ederek halkı dehşete verdi. Öte yandan komünist kuvvetlerinin kuşattığı General Han Teh ordusunun büyük bir kısmı kurşundan geçirilmişti. Japon topları Çin mevzilerini dövmeye başla­ ymca, ordu planlı olarak geri çekilmeyi düşünmüş, bu defa da komünist mitralyözleri ile biçilmişti. Tabii Rusya memnundu durumdan ! Memnun olduğu için de kalkıp, Japonya'nın Mançurya'yı işgal etmesine karışmayacağına söz vererek Rus-Japon saldırmazlık alaşmasını imza­ lamıştı. Yani Japonlarla Ruslar birbirlerine karış­ mayacak, ama emperyalist Japonya ile, emperya­ lizme karşı mücadele ettiği iddiasındaki Rusya, Çin veya Mançurya'dan payıanna ne düşerse ona eyvallah edeceklerdi.


109

NE KAZANDlLAR? Milliyetçi-Komünist ittifakı milliyetçilerin ne kadar aleyhine olduysa, komünistıere de o nisbet­ te güç kazandırmıştır. Mao'nun samirniyetine ina­ nan Çin hükumeti, komünist faaliyetlerini ölne­ mek için o zamana kadar çıkardığı bütün karar­ name ve kanunları iptal etmişti. Bu ise komüniz­ min sempati kazanması demekti. Nitekim 19241927 yıllannda 59.000 üyesi olan Çin Komünist Partisi, milliyetçilere saldırdıkça itibarını kaybet­ miş ve 1 928-1933 yıllannda bu sayı lO.OOO'e düş­ müştü. 1934'te 300.000'e yükselen komünist sayısı 1937 bozgununda yeniden 40.000'e inmiş fakat Birleşik Cephe kurulduktan sonra İkinci Dünya Harbi'nin de tesiri ile, 1 milyon 200 bine çıkmıştı. Bu sayının birden bire artmasının sebeplerinden biri de hapishanelerdeki çetin cevizlerin affedil­ mesiydi. 1937 Çin-Japon harbinden önce Milletlerarası Komünist Teşkilatma bağlı Komünist Pasifik İşçi

Sendikalan Birliği Çin Temsilcisi, Komünist Par­ tisi Merkez Komitesi Genel Sekreterlerinden Chen Tu Hsiu, Chin Pai ve Hsiang Ching Fa, ayrıca Ko­ münist Partisi Merkez komitesinin 40 üyesi, vila­ yet ve belediye hücrelerinde çalışan 829 komite başkan ve üyesi kasaba komitelerine mensup 8 . 1 99, çeşitli semt hücrelerinden 15.765 ve çeşitli meslek­ lerden 1 55.525 kişi başta olmak üzere 200 bine ya­ kın kızıl hapishaneleri dolduruyordu. Ve harbin başlamasıyla birlikte bunların hepsi affedildi.


110

JAPONLARLA KİM SAVAŞTI Birleşik Cepheyi kendi ideolojik hedefleri uğ­ runa ve bizzat Çin milletinin aleyhine istismar eden Komünist Partisi, halktan uAsker kaçağı ve vatan haini, damgasını yiyip gözden düşmernek için Moskova'nın desteğindeki geniş ve tesirli pro­ pagada bataryalarını harekete geçirmişti. Komü­ nistlerle Japonlar arasındaki mecburi kapışmalar kamu oyuna büyük bir zafer ve kahramanlık örne­ ği, veya halçılık olarak takdim edilirken, Milliyet­ çi ordunun Japon askerleri ile mücadele edecek ruha sahip olmadığı ileri sürülüyordu. Hatta Yeni Çin Haberler Ajansı milliyetçi ge­ neralleri açıkça korkaklıkla itharn ediyordu. Mao, Çu En Lay ikilisinin bu konudaki iddiası ise önce tipik sonra garip ve nihayet şapşalca bir komünist yalanıydı. Diyorlardı ki : «Japonlara karşı koyan kuvvetler içinde seki­ zinci ve yeni dördüncü ordular (Bu iki ordu da komünisttir) her ikisi birlikte bütün Çin kuvvet­ lerinin beşte birinden azını teşkil etmektedir. Hal­ buki komünist kıtaları Çin'de bulunan Japon kuv­ vetlerinin yüzde 49,5'u ile harp etmektedirler. Ye­ dj sene süren harp esnasında komünistler 92.000 muharebeye iştirak etmişlerdir. Komünistler, 1 . 100.000 Japon öldürmüş ve yaralamış, 1 50.000 esir almışlardır. Aynı müddet zarfında komünist­ ler 535'i yarbay rütbesinden yukan olmak üzere


111 ölü, yaralı ve kayıp olarak 400.00 telafat vermiş­ lerdir.» (41) Bu açıklamaya göre, komünistler biı· yılda 13 binden fazla savaşa iştirak etmişlerdi. Yani. ayda binden fazla savaşa iştirak etmiş­ lerdi.

Yani topu topu 24 saat olan bir gün içinde 53'den fazla savaşa iştirak etmişlerdi. Yani Mao ve Çu En Lay kendilerini dünyanın en büyük şarlatanı ilan etmişlerdi. Evet, harp gerçekten yedi sene sürmüştü ama askeri otoritelere göre bu yedi sene içinde 22'den fazla muharebe olmamıştı. Ve gene otoritelerin it­ tifak ettiğine göre, bu müdded zarfında 908 defa da küçük çapta çarpışmalar cereyan etmişti , 92 bin kerre değil. ·

Kaldı ki harp müddetince Chungkin devamlı olarak Japon uçaklannın bombardımanına ma­ ruz kaldığı halde, cephenin 100 mil kadar gerisin­ de bulunan Yenan, yani komünistlerin üslendiği şehir hiç mi hiç bombalanmamıştı. Japon Genel Kurmayı ahmak değildi tabii. Bombayı komünistin beynine indirip, milli­ yt:-tçi ordunun işini kolaylaştırmak istemezdi. Hat­ ta bozgunculuklanna devam etmeleri için destek· !erdi bile onlan . . . Ezilmesi gereken kuvvet 300 lib­ relik mayınları dağlık arazide, Japon uçaklannın te;::avüzlerine rağmen 200 kilometreden daha uzak stratejik bölgelere götüren ve Tairxangda 300.000 Japonu toprağa seren milliyetçilerdi. ! 4 1 1 Rusların Asya siıyaseti: George Greel: 165


112 ((Her kızıl kumandanı, ancak fakire yardım için eşkiyalık eden bir Robin Hood olarak tasvir edilirken nasyonalist generaller öldürme zevki ve insafsızlık kan ile yaşayan afyonkeş fesatçılar ola­ rak tavsif edilmektedir. Kitapların bir çoğu Çan Kay Şek'in kumandanlarının, esir edilen kadınlar­ dan bir kısmını işçi olarak fabrikalara bir kısmını da genelevlere gönderdiklerini kaydediyorlar. Bu cümleden olarak Edgar Snow şu satırlan yazıyor: ((Şimdi Nanking Hükumetinin Hunan valisi bulunan Ho Cheien, inkılap aleyhtarı generaller arasında en insafsız ve vahşisidir. Ne kadar insan öldürdüğünü kat'iyyetle bilmiyorum. Fakat benim bulunduğum ınıntıkada 1927 senesi Nisan'ı ile Ha­ ziranı arasında 20.000 den fazla köylü, talebe ve işçi öldürmüştür. )) Peki, ya Maa ne yapmıştı? Paşa paşa oturmuş muydu bir köşede? Yoksa komüiüst teoriler üzerinde uykuya mı dalmıştı? Hayır, hayır ! .. Ne o, ne öteki ! . Öyle miskin miskin oturacak, uyuşuk uyuşuk kitap okuyacak yüz yoktu onda. Bir yılan sinsiliği içinde milliyetçilere sokul­ duktan sonra, erzak ve depolan soymaya başla­ mıştı. Yukarıda özetleyerek geçtiğimiz orduyu ar­ kadan vuruşu da cabası . . . Edgar Snow'un Hunan valisi ile ilgili iddiala­ rını şimdiye kadar yalaniayacak bir yiğit çıkma­ mıştır. Fakat Mao canavarlığının bugün bile nele­ re kaadir olduğunu, onun düne kadar patronu


113

olan Moskova radyosu dahi saya saya bitireme­ mektedir. Aynı zamanda bir hıristiyan olan Edgar Snow ve onun gibi kızıl propagandanın tesiri al­ tında kalanlara, Mao çetesinin hıristiyan doğraına sanatı hakkında tamamen tarihe mal olmuş bir-iki örnek göstermek istiyoruz: Claungtuan kasabasında komünist müşavir­ lcrin toplanıp merasimle yaktıklan kitap İncil'­ den başkası mıydı? Papazlan Çin usulü işkencelerle öldürenler, kiliseleri yakan veya depo olarak kullananlar Çan Kay Şek kuvvetleri miydi? Binlerce hıristiyanın komünist işgalindeki tölgelerden kaçİp milliyetçilere sığınınası turizm adına tertiplenmiş ilgi çekici bir gezi miydi? Muğlak mı bulunuyor? Peki Jesuit Missions'­ da neşredilen şu tüyler ürpertici rapora ne buyu­ rulur: «Amerikalı liberaller tarafından Sovyet mode­ line benzemeyen zararsız bir toprak reformu ola­ rak tavsif edilen Çin Komünizmi, Avrupa'da demir perdenin arkasında dini silkip atan modeline ta­ mamiyle uygundur. Zulüm ve eza ile gittiği tak­ dirde Kuzey Çin'deki Katalik Kilisesi, sene sonun­ da tamamen ortadan kalkacaktır.

1946 ve 1947 seneleri zarfında komünistler ta­ ı·afından 49 katolik papaz ve rabibe katiedilmiş veyahut işk·�ce ile öldürülmüştür. Vazifelerinden kovulan 800 papaz, rahip ve rabibe şimdi Pekin'e F. : 8


114

iltica etmişlerdir. İ ki sene zarfında 126 katolik ki­ lisesi sinemaya çevrilmiş, 166 kilise yağma edil­ miştir. Misyon merkezlerinden 245 tanesi yağma edilmiş, 88 tanesi tahrip •e,dilmiş, 12 katolik mek­ tebi yakılmış, 1071 tanesi kapatılmıştır. Tamamiyle yıkılan kilise binaları, zulüm ve tazyikin derecesini göstermektedir. Misyonerleri ta lebeyi ve yetimleri kovduktan sonra, kızıllar, ka­ tolik, mekteplerini komünist mekteplerine, kilise­ leri kızıl doktrini talim merkezlerine, misyon branşlarını parti branşlarına çevirmişlerdir. . B U BİR MAHKEME KARARIDIR : SUÇLUNUN ÜZERİNE İŞLENMESİNE OYBİRLİÖİYLE . . . Rapor devam ediyor ((Suçlu, üzerinde komünist okullarından top­ lanan erkek çocukların teşkil ettiği ceKüçük su dökmen grupunun bulunduğu yüksek bir platfor­ mun altına getirilmektedir. Başka metodlar fay­ da etmediği takdirde, bu çocukların hizmeti, mu­ hakemesi yapılan şahsın üstünü kirletmektir. (Ya­ ni üzerine işlemek. ) (42) Geçelim . . . Ve bir de Tillman Durdin'in, New York Times gazetesine Taian'dan gönderdiği 14 Ekim 1947 ta­ rihli telgrafına bir göz atalım :

•Kuzey Çin'in bu kısmında Çin Komünist inl42l Ruslann Asya Siyaseti: George Creel S: 153 - 154


1 15

kilitbmm giyotini, bir katlı bir ev yüksekliğinde ve tepesinde bir ip ve makara bulunan uzun ve kalın bir direktir. Bu direk şehirde ve kasabalann civannda düz ve açık bir sahaya dikilmektedir. Direğin altına sivri taşlar ve d•enıir kancalar konmuştur. Komü­ nistterin ortadan kaldırmak istedikleri insanlar bellerinden iple bu direğe bağlanmaktadır. İ pin ucu tepede bir makaradan geçirilmiş ve celladın elindedir. Suçluyu seyretmek üz.ere kızıliann top­ layıp getirdiği halk tabakası direğin etrafını sa­ rınca, suçlu azarlanıp-hırpalanmakta ve sonra i pe çekilmektedir. Bir müddet asılı kaldıktan sonra ip gevşetilip suçlu yere düşürülmektedir. Şayet birinci düşme­ de ölmeyecek olursa tekrar asılıp düşürülmekte­ dir., ( 43 )

Bunu da geçelim. 9 Aralık 1946'da Chungli'de kadın ve çocuk­ lar dahil, 1500 kişinin odundan, 500 ünün de kur­ şundan geçirilişi, Ichow'da Ogüst Hatting, Ogüst Milller ve Karl Weber'le birlikte 24 zavallının iş­ kenceye tabi tutulduktan sonra bir kısmının öldü­ rülüşü ve Father Legrand'ın 24 yıldan beri tekzip edilmeyen şu satırlan ne ile izah edilir: ıı . . . Kasabayı büyük bir peri§anlık içind e bul­ dum. Her aile kaybettiği efradının yasını çekiyor­ du. Arabalar dolusu ceset müthiş bir vaziyette par­ çalanmış aza parçalan, çörek olmuş bedenler, taş kesilip sallanan buz gibi eller ve kollar gördük. Bir

1431 A. g. e. S. 155


1 16 çoklarının başında merrnilerin açtığı delikler v ar­ dı. Hiç şüphesiz tüfekle öldürülmüşl�rdi. Bazıları hala bağlı vaziyette idiler. Yine bazıları işkence­ ye maruz kaldıklarını ispat eden yaralar taşıyor­ du. Bir ceset döğülmekten simsiyah kesilmiş ve

süngülerle delik d·�şik edilmişti. Bir diğerinin kar­ nı deşilip, bağırsakları dışan çıkanlınıştı. Siwant­ zu'da yapılan mezalim başka yerlerde de tekrar edilmektedir. Komünist kontrolü altında bulunan

bütün şimal eyaletleri, aynı fazahate maruz kal· ınıştır.n Adam din düşmanlığını öylesine felsefeleşti­ riimiş ve işkenceyi öylesine bir zevk meselesi hali­ ne getirmişti ki , yakaladığı dindan ya top gibi oy­ nuyor (44) ya da Gazolin çukurlarında kırbaçla­ tıp yakıyordu. (45) Para cezasına çarptırılanlar da yok değildi hani. Ama bin lira, üç bin lira, yüz bin lira, bir mil­ yon lira değildi bu ceza.

ı milyar, lO milyar . . . Artık Halk Mahkemesinin muhterem üyeleri­ nin gönlünden ne koparsa o oluyordu. Mesela Hopi'deki din adamla rının her biri tam 235 milyar Çin Doları öderneğe mahkum edil­ mişlerdi. Yanlış okumadınız, tekrar ediyorum 235 mil­ yar Çin doları . . . Ödeyememişlerdi tabii. . . 1441 Neelas Tsarva bu şekilde öldürülmüştür. 1451 Tıpkı Sk: Owyra gibi:


1 17

Ve ödeyemedikleri için de Halk Mahkemesi adil bir karar vererek, gözlerini bağlatıp üç ayaklı sehpanın altına yollaınıştı onları . . . Vahşetten inigitere şikayetçiydi. Almanya, Fransa, İspanya, Portekiz, Belçika, Hollanda, İtalya şikayetçiydi. Aralarında ne ka­ dar ideoloj ik fark, politik açmaz ve mezhep ayrı­ lığı bulunursa bulunsun bütün hıristiyan devlet­ ler basınıyla radyosuyla, diplomatıyla Çin'e ateş püskürüyorlardı. Fakat bu devletlerin hepsine birden büyük babalık eden Amerika'dan bir çıt bile çıkmıyordu. Sadece bir iki gazeteci kendi köşelerinde öfkelenip durmuşlar ve bir iki okuyucu da bu öfkeli yazıla­ rı sıcak yataklarında uyuklaya uyuklaya okumuş­ lardı. Hepsi o kadar! Başka ne bir protesto, ne bir ekşi surat ve ne de, ufak bir kıpırdama görülmüştü. Bazıları bu sessizliği kızıl propagandanın zafe­ rine bağlıyor ama hantallık komünist telkinleri­ nin uyuşturduğu beyinlerden ileri gelmiyordu yal­ nız. Hatta buna hantallık bile denmezdi. Dünya medeniyetinin, dünya hıristiyanlarının, dünya ba­ rışının, dünya milletlerinin koruyucusu ( ! ) Ame­ rika, rolünü başarı ile oynamış ve Çini satınıştı k.omünistlere . . . Çin - Japon harbi başladığında, milliyteçile­ rin sadece 6 kruvazörü, dolmuş gibi kullanılan, a s­ ker taşımaktan başka bir işe yaramayan 50 gan.:. botu , bombardıman kabiliyetinden yoksun, çürü­ ğe çıkmış 250 kadar uçağı ve modern harp tekni-


1 18 ğinden habersiz, ta).üik ve strateji uygulamasın­ da acemi komutanıann emrinde 2 milyon da aske­ ri. vardı. Bu kuvvet hem kuzeydeki komünist tehdidi­ ne karşı direnecek, hem içerdeki Mao'yu hizaya getirmeye çalışacak, hem de Japon saldınsına açık, uzun sahil şeridini koruyacaktı. Koruyamazdı elbette. Diğer dezavantajlar hesaba katılmasa bile bu kadar cılız bir kuvvetin yalnız Japonlar karşısında dahi başarı kazanacağı iddia olamazdı. Ve tıpkı diğer askeri otoriteler gibi, Çin ordularının Başko­ mutanı Çan Kay Sek de, durumun vehametini id­ rak ediyordu. Fakat Çin vatanperverlerine müca­ dele aşkı veren unsur, Japonya'nın Pasifik Okya­ nusunda Amerika aleyhine gelişmesi ve Washing­ ton'un tatlı vaatleriydi. Kaldı ki o Amerika, Japon faktörü bahis konusu olmasa bile Çin milliyetçile­ rini komünistlere karşı desteklemek mecburiyetin­ deydi. Çünkü Çin'in komünistıeştirilmesi, bütün Uzak Doğu ve Güney Asya'yı komünist tehlikesiy­ lı: başbaşa getirecek, hatta bu bulaşıcı hastalık Güney Amerika ve Küba'ya bile sıçrayacaktı. Bu ise , hem Amerika'nın çembere alınması, hem de milyonlarca insanın yaşadığı büyük ve bereketli pazarları kaybetmesi demekti. Dolayısıyla Was­ hington bütün taahhütlerinin ötesinde, herşeyden önce kendi çıkarları için Çin milliyetçilerine yar­ dım etmek mecburiyetindeydi. Kaldı ki Çin - Japon harbi devam ederken İkinci Dnüya Savaşı başlamış ve Amerika ile Çin


119 aynı düşmanla boğuşur olmuşlardı. Yani Çin des­ teklendiği müddetçe Japon hücumları etkisini kaybedecek ve Amerikan ordulannın işi, · bu des­ tekle orantılı olarak kolaylaşacaktı. Fakat Amerika'nın hiç de böyle bir niyeti yok gibiydi. Washington'un Çin'e yardım etmediğini söylemek istemiyoruz. Yapıyordu. Yapıyordu ama, adı yardımdı bunun. Kendisi değil ! .. Washington'daki silindir şapkalı adamlar, öteden beri Çin tekliflerini güler yüzle karşılıyor ve ((Hele şu Japonlann işini bitirelim, gerisi ko­ lay, diyorlardı ama işte Japon ordularında panik başlamıştı. Fakat bu defa Nanking hükümetine Almanlar mağlôp edilene kadar beklernesi tavsiye olunmuştu. Oysa Çin milliyetçilerinin bir saniye­ s[ ,bir yıl gibi geçiyordu. Maa, milliyetçi orduyu arkadan kuşatmaya devam ederken, işgal ettiği eyaletlerdeki halkı, milliyetçilerin hakim olduğu bölgelere doğru iti­ yordu. Düşündüğü, Nanking hükümetini güç du­ rumda bırakmak ve zaten meteliğe kurşun atan milliyetçileri iktisacten daha da yıkmaktı. Komü­ nistlerin bu tazyikleri sonunda, bir iddiaya göre 48, ötekine göre 52-55 milyon kişi, milliyetçilere iltica etmişti. Mesela; yalnız Mukden'de iki mil­ yon göçmen bulunuyordu. Hükümet, bu aç , sefil, yaralı, çıplak insanlara yalnız bir yıl içinde 231 milyar Çin doları sarfetmek zorunda kalmıştı.


120

Japonların kayıtsız şartsız, mağh1p olarak harp dışı kalması Nanking'e birazcık olsun rahat nefes aldırmıştı, ama, yeni bir moralle komünist kuvvetlerin üzerine yürüyen ordunun kesin zafer kazanması, bu defa da Amerika tarafından çelme­ lenmeye ba�ladı, Çan Kay Şek, Mao'yu tam dört

defa bir köşıeey kıstırnuş ve dördünde de Washing­ ton'un tazyikleri sonunda, Komünistlerin teklif et­ tiği ccAteş Kesi, kabul etmek zorunda kalmıştı. AH ! . . . O TRUMAN YOK MU, O MEKKE MASON LOCASININ YAHUDi ÇOCUGU ! . . . Çin milliyetçilerini, ((Hele şu Japonlar'ın hesa­ bını görelim, hele şu Almanlar mağlôp olsun bak size nasıl yardım edeceğiz,, cdaftt larıyla oyalayan Amerika, harbin sonunda bu vaitlerini unutmuş gibiydi. Evet, Çin için bir Japon tehlikesi artık ba­ his konusu değildi ama, yıllardan beri devam eden harp, komünistıerin tahrip, soygun ve sabotajları, bunların neticesi olarak milliyetçilerin üzerine yüklenen milyonlarca mültecinin, milyarlarca kül­ feti Çin milliyetçilerinde ne para, ne silah, n e de mecal bırakmadığı ve komünistler gittikçe kuvvet­ lendiği halde Amerika'da en küçük bir kıpırdanma görülmüyordu. İkinci Dünya Savaşı boyunca Rusya'ya 7 bin tank, 14 bin uçak, 8 bin traktör, 135 bin makina­ h tüfek, 100 ticaret gemisi, ı milyar dolarlık çe­ şitli makine, 8 bin uçaksavar topu, lokomotif, 400 bin kamyon, 300 bin ton patlayıcı madde, 800 bin ton kimyevi madde, ve 1 00 adet denizaltı takip ge-


121 misi veren Amerika, Çin Milliyetçilerine metelik bile sıçratmak istemiyordu. Başkan Truman'ın özel müşavın George Marshall, Çin'e 500 milyon dolar ödeneceğini taah­ hüt etmesine rağmen bu para verilmemişti. Çin'in imarına sarfedilmek kaydıyla, açılacağı bildirilen 7G milyon dolarlık bir diğer kredinin de lafı edil­ mez olmuştu. Birleşik Amerika'daki yahudi çevrelerinin imal ettiği mesnetsiz haberler derhal bütün bir ül­ keye yayılmış, kasaba gazetelerinde bile manşetıe­ re geçmişti. Yahudi propagandası, harbin son gü­ nünden beri Çin'e yapılan 2 milyar dolarlık yardı­ mın çarçur edildiğini çeşitli deliller ileri sürerek Amerika'da Çin aleyhtarı bir atmosfer yaratmaya uğraşıyordu. Ve netice alıyordu da . . . Bu çehresi değişen Amerika ki, Çin'le müşte­ reken savaştığı Japonya'yı dize getirmek için tam 17 milyar dolar sarfetmiş ve 1 18 bin eviadını harp meydanlarında tüketmiş. ccMüştereken döğüştüğüu ifadesini bilhassa kullanıyoruz. Çünkü eğer Ame­ rika Japonlarla teke tek dövüşecek olsaydı, Japon Genel Kurmayı ı milyon 500 bin kişilik ordusunu Çin cephesine değil, vuruşmasını bir türlü öğrene­ meyen, rahatına düşkün nazik Amerikan askerle­ ri üzerine gönderecekti. Ve tabii o takdirde Birle­ şik Devletler hem insan, hem de dolar olarak çok şeyler kaybedeceklerdi. Her ne hal ise . . . Çin meselesi Rus meselesi gibi Yahudi faktö-


122 ründe düğümlenmekte ve bu noktada çözülmekte­ dir.

7 Kasım 1 944'te Başkan muavini olan Tru­ man, 12 Nisan 1945'te Roosvelt'in ani ölümü üze­ rine, Amerikan anayasasının hükümleri gereğince Cumhurbaşkanı olmuştu. Birleşik Devletlerin Missoruir eyaletine Hol­

landa'dan göç etmiş bir yahudi çocuğuydu. Asıl adı Harry Salamon Turuman'dı.

Ve Cumhurbaşkanı olduğu sırada San Fran ­ sisko'daki Mekke Mason Locasının bir numaralı ajanı durumundaydı. Amerika'nın en büyük adamı olduktan sonra, kendi ismiyle anılan bir doktrin sahibi olmuştu. O ia her yahudi gibi barıştan, insan haklarından, özgürlükten bahsederek, Birleşik Amerika'nın ko­ münist tehdidine maruz kalan Türkiye ve Yuna­ nistan'a yardım etmek mecburiyetinde olduğunu ıleri sürmüş ve aynen şunları söylemişti : ((Son zamanlarda birçok ülkelere kendi istek­ ierinin dışında olarak totaliter rejim empoze edil­ mek istenmiştir. Birleşik Amerika Hükumeti, Po­ lanya, Romanya ve Bulgaristan'da, Yalta .anlaşma� Si ihlıU edilerek yapılan baskı ve sindirme hareket­ lerine karşı sık sık protestolarda bulnmuştur. Bir­ çok başka ülkede de böyle gelişmeler olduğunu be­ li rtmeliyimn (46)

1461 Amerikan tarihinin Yaşayan Belgeleri S: 69


123

MASON NEZLE OLURSA YAHUDİ GRİBE TUTULUR Evet. Belirtmeliydi. Belirtmeliydi çünkü , Polonya, Romanya ve Bulgaristan'ın başına ördüğü örümcek ağını Çin­ in de başına örüyordu. Bunu gizlemek ve Çin milliyetçilerine sami­ mi olduğunu inandırmak için belirtmeliydi. Dünya siyonizmi hesabına çalıştığını, mason localarının emirlerini uygulamak zorunda olduğu­ nu kamufle edip, şüpheci gözlerden uzak olarak planını tatbik edebilmek için belirtmeliydi. Ama Çan Kay Şek, mason localarını kapatın­ ca da kalkıp bir ((Ne haddinen protestosu gönder­ meliydi.

«Bu gerçeği nazik bir lisanla i fade eden Çan

Kay Şek'in sözlerini de aşağıya alalım:

''Ortada kat'i bir şey var. Bu da Amerikalı­ lada bizim işbirliğimizin �ızem olması. Müşterek düşmana karşı muvaffak olmak için bu tek çare­ dir. Gönül isterdi ki, Amerikalı dostlanmız bu fik­ ri yanlış anlamasınlar. Mesela dört ay evvel Çin'­ in selameti aleyhine komünistler hesabına çalışan, casus şebekeleriyle işbirliği yapan mason Joealan­ nı kapattım. Ve bu vatan hainlerine. icap eden ce­ zalar verildi. Fakat beni şaşırtan nokta bazı Ame­ rikan resmi ınahfillerinin, bizim dahili işlerimiz olan bu meseleyi protesto eder mahiyetteki beyan­ landır.>> (47) (471 Gerçek Emperyalizm N: Erişen: S: 32


124 Dahası var: 1 948 Nisan'ında

kongre, Çin milliyetçilerine

125 milyon dolar kredi verilmesini kabul etmişti. Bu yardımdan faydalanmak isteyen Çan Kay Şek, derhal Washington'a başvurarak, Amerikan ordusunun ihtiyaç fazlası olan 42 savaş uçağını satın almak istemişti. Ama Amerika'nın, komünist tehdidine maruz kalan ülkelere yardım etmek mecburiyetinde olduğunu söyleyen Truman, ko­ münistlerle bir ölüm-kalım mücadelesinin içinde olan Çin'e ne bu parayı verdirmiş ne de o uçakla­ n göndermişti.

Japonlardan alınan bol miktarda haı-p malze­ mesini, kullanılmaz hale getirdikten sonra ccAme­ l'ikan yardımın diye Çin'e gönderen, fakat aynı Japon sihihlarının gemi gemi Mao'ya hibe edilme­ sine göz yumanda gene bu Başkan Salamon'du. En bariz vasfı Truman'a yaıtaklık etmek olan

George Marshall'ın tipi de onun elinde bulunuyor­ du. Dolayısıyla yukarıda bahsi geçen 570 milyon doları Çin'e göndermeyen de gene bu adamdı . . . Yahudi - Mason propagandasının alabildiği­ ne istismar ettiği 2 milyar doların esrarını çöze­ cek ipuçları, dünya milletlerinin koruyucusu po­ zunda baba hindiler gibi kabaran Beyaz Saray'da­ kı en büyük adamın parmaklarına kadar uzanı­ yordu. Yani düğüm, gene bu Hallandalı yahudi ço­ cuğunda çözümleniyordu. Şöyle bir macera geçmişti bu iki milyar dola­ rın başından.

778.000.000 dolar olarak kabul

edilen askeri


125 kira ve ödünç vermeye tahsisatının 600.000.000 doları Japonlarla dövüşen Çin kıtalarının nakline sarfedilmiş, 465.000.000 doları, Amerika'nın Çin'e UNRRA yardımı olarak gönderilmişti. Ama bu pa­ ranın Çin'e verilip verilmediği de belli değildi. Ay­ nı UNRRA, aynı 2 milyar doların 1 00 milyon do­ la rını komünistlere hibe etmiş, 65 milyon dolarını da idare masrafı olarak göstermişti. Fakat Yahu­ di - Mason madrabazlığı bunu da Çan Kay Şek'in borç hanesine kaydedivermişti. Geri kalan 200.800. 000 doların ise ancak % 70'i Amerika tarafından ödenmişti. <<Fakat istikametten ayrılmanın şahaseri Çin­ Iilere satılan askeri teçhizat ve malzeme fazlası­ nın, maliyet fiyatı hesaplanarak 1.046.565 dolarlık bir kar temin edilmesidir. Yunanistan ve Türki­ ye'ye bir dolar 10 santim üzerinden satılan teç­ hizat fazlalığı hesabı ile bunun hakiki tutarı 1 96.956.500 dolardır. Bu iki milyar dolar Export İmport Bankasının 82.800.000 dolarlık kredisini de ihtiva etmekte, fakat Çinliler tarafından esa­ sen ödenen 32.880.000 doları hariç tutulmaktadır. Ve bütün müfredatta aynı hileli muhasebe görül­ mektedir. (48) Truman'ın oyunu bununla da bitmedi. Konunda mason localarının kayıt fişini taşıyan hatipler Birleşik Devletlerin her eyaletinde Ame­ rika'nın, Step Bitleri'ne (Çan Kay Şek) yardım et­ memesi gerektiği yolunda konferanslar tertipler. ken Truman, akıllara durgunluk veren bir tezle Çin'e en öldürücü müdahaleyi yaptı. (48} Rusları n Asya Siyaseti: George Creel : S: 189


126 Şöyle diyordu Salamon :

ccÇin komünistleri ile milliyetçiler birleşip % 50 �sasına dayanan bir hükumet kunnalıdırlar. Aksi halde Birleşik Devlet Çin'e yaptığı yardımı kesecektir.n Salamon, aksi halde derken aslında Mao'ya şifre veriyordu. cc- Teklifimi kabul etmek zorunda olan Çan Kay Şek eninde sonunda baş eğecek. Şartlannı dikte ettirmeğe hazırlann demek istiyordu. Canına minnetti ötekinin. Hazırladı. Ve 10 Ocak 1946'da ateş kes imzalanarak, mil­ liyetçi komünist ittifakı ikinci kez gerçekleştiril­ di. Çin'de ilk Milliyetçi-Komünist anlaşması im­ zalandığında Hary Salamon Truman Amerikan Senatosunun bir üyesiydi. Dolayısıyla ilk milliyet­ çı - komünist ittifakının Çin milletine kaça patla­

dığını bilmesi hizımdı. En iyimser düşünce ile bilmediğini kabul ede'­ lim. Aynı Salamon Truman, Polonya, Romanya ve, Bulgaristan'daki iç kaynaşmaya da aynı teklif­ le müdahale etmiş ve üç ülkede milliyetçilerle ko­ münistlerden teşekkül eden hükumetierin Kızıl­ orduya nasıl iştah açıcı bir yem olduğunu bizzat görmüştü. Üstelik güya bundan şikayetçiydi de . . . Hadi burada d a uyukladığını farzedelim. Amerikan gizli servisleri Çin komünistlerinin Rusya'dan devamlı olarak silah ve para yardımı


127 aldıklarını ve bu işi 1926'ya kadar Yahudi Zinovi­ evin 1926'dan sonra da bizzat Çin'de çalışan ve­ Y.a Politbüro'da hüküm yürüten Yahudi ve komü­ nist şefierin organize ettiğini, belki binlerce vesi­ kı:� ile i spatlamışlardı. Truman'ın bu raporları da okumadığını far­ zetsek bile , Parlamento Dışişleri Komisyonu, dün­ ya komünizminin taktik ve stratejisiyle ilgili çok önemli bir dosyayı Sayın Başkan'ın masasına bı­ rakmış ve milliyetçi-komünist ittifakını, tarihte mi sli görülmemiş bir teklif olarak nitelemişti. Ama o Harry Salamon Trumon bütün bunla­ r?. rağmen teklifinde israr etmek mecburiyetin­ deydi. Çünkü o herşeyden önce bir masondu ve bir

locayı bilirdi, bir de locadan aldığı emirleri ! ... Tabii ateş kes'i ittifak, ittifakı anlaşmalar, anlaşmalan hapisteki kızıliann tahliyesi, komüniz­ me hürriyet ve seçimler takip etti. Çan Kay Şek Mecliste milletvekilierini Çin kalkınmasının for­ müllerini aramaya davet ederken komünist kıta­ lar, eyaJetleri işgal etmekte devam ediyorlardı. Sonrası malum ! . . .


128

Ücü ncü Böl ü m •

VATAN HEDiYE EDİLİR Mİ ? Azerbaycan'daki sosyalist teşekkül 27 1920'de Moskova'ya şu telgrafı çekiyordu :

Nisan

"ihtilal düşmanlannın içerdeki ve dışardald taarruzlannı kendi kuvvetiınizle. durdurmak im· kanında olmadığımızdan, Azerbaycan Askeri İhti· lal Komitesi cihan emperyalizmine karşı birlikte çarpışmak maksadıyla Rusya Sovyet Cumhuriyet· lerine kardeşçe ittifak teklif eder. Ve Kızılorduyu hemen gönd�rmek suretiyle yardımda bulunması· nı rica eder.,, Bu telgraf çekildiği günlerde, sosyalistlerin listesinden milletvekili seçilen Karayef, Karabağ'­ daki Ermeni isyanı ile ilgili olarak Meclis'te şu ko­ nuşmayı yapıyordu :

Karabağ'da zuhur eden bu hadise, İtilaf devletlerinin bizi boğmak için sardığı zincirlerden bir halkadır. Bu halkayı, Azerbaycan kendi kuvve· ti ile parçalayamaz. Bırakınız Şark Milletlerinin hukukunu müdafaa eden Kızılordu gelsin de, Ka· rabağ isyanını bastırsın. Daha sonra da Anatlolu'· ya yardımcı gitsin.,, '' · · ·

Azerbaycan Sosyalist Partisi veya Sosyalist Partisi'nin listesinden Meclis'e giren Karayef sa­ mimi bir sosyalist miydi, yoksa dünyanın her ta-


129 rafında olduğu gibi sosyalizm ve antiemperyalizm maskesine bürünmüş bir komünist miydi? Bu sorunun cevabını verebilmek için biraz ge­ rilere doğru kayacağız. Uzun yıllar Çar ordularına karşı mücadele eden Azerbaycan Türkleri komünist ihtilalinin ka­ rışık ortamından faydalanarak, kendi imkanlany­ la Osmanlı Hükumeti'nin yardımlarını da birleş­ tirip istiklallerini ilan etmişlerdi. Fakat ne garip tecellidir ki , büyük Türk vatanının bölünmez bir parçası olan Azerbaycan hürriyete kovuştuğu gün­ lerde bir diğer Türk ülkesi olan Anadolu düşman çizmesi altında inliyordu. Birinci Dünya Savaşı'n­ de ittifak ettiğimiz devletlerin, teker teker mağ­ lup olması, zaten savaşa hazır olmayan Osmanlı İmparatorluğu'nu güçlü düşmanları karşısında tek başına bırakmış, ordulannı üç kıtadaki cephe­ ler üzerinde dövüştürrnek zorunda kalan devlet, Sevr'i imzalamağa mecbur olmuştu. Fakat dost, düşman herkesin teslim edeceği gibi, Sevr anlaşması bir sondan ziyade, başlangıç olmuş, ve Anadolu Türklüğü Avrupa emperyaliz­ mine karşı silahlanmaya başlamıştı. Türkiye'de is­ t!klal mücadelesinin başladığı yıllar, Rusya'da İh­ tilalin gerçekleştirildiği yıllara tekabül ediyordu. 1917 komünist ihtilali arzu edilen neticeye ulaş­ tırılmıştı ama, bu defa da Çar'ın mirası üzerinde bir post ve hizip kavgasıdır başlamıştı. Ve bolşe­ vik Hükümet hem Kızılorduya karşı direnen BeF: 9


130 yaz ordunun yardım almasını önlemek, hem de an­ tiemperyalist olduğu yolundaki iddialarına halkı inandırmak için ister istemez Türkiye ile aynı pa­ ralele düşüyordu. Türkiye o zaman batılılarla boğuşuyordu. Lenin, batılıların en amansız düşmanı oldu­ ğunu söylüyordu. Ona göre Avrupa emperyalizminin kontrolü altındaki bir Türkiye, komünist gelişmeye çelme takacak, belki de itilar devletleri antikomünist Ruslan destekleyerek, bolşeviklerin üzerine gön­ derecekti. Bu ise komünistleri zor durumda bıra­ kacaktı. Dolayısıyla sırf kendi politikalarını uygu­ layabilmek için, Anadolu'daki milli mücadeleye yardım etmeleri lazımdı. Lenin, politik zaruretıer icabı Ankara'ya yanaşdıktan sonra Azerbaycan tehlikeli günler yaşamağa başlamıştı. Rus şefinin, Kızılordunun, Türk Kurtuluş sa­ vaşına yardım edeceği yolundaki balaniarına An­ da büyük hizmetleri dokunan Osmanlı Paşalan i�i hükümete rica üstüne ricada bulunuyordu. Şark milletlerini korumak görevini yüklenen Anadoluya götürecek başka yol yoktur. Eğer Azer­ bir baskıdır başlamıştı. Azerbaycan'ın kurtuluşun­ da Kızılordunun Azerbaycan topraklanna girmesi "Ve Ankara'dan gelen diplomatlarla birlikte Rusya kara inanınca Azerbaycan Hükumetine iki yönlü topraklarından geçmek zorundadır. Kızılorduyu Kızılordu, emperyalizmle mücadele halindeki Ana­ ueoı\'Sq.ıazv UJ5J l{awla wıp.ı'Sı\ auJ.IaJl{.IU.L nıop Rusya şunu iddia ediyordu :


131 baycan hükümeti öz kardeşlerine yardım etmemi­ zi arzu ediyorsa, hudutlarını Kızılorduya açmalı­ dır. Ankara da aynı kanaattaydı. Genç hükumet Kızıl Ordunun gerçekten Türkiye'ye yardım ede­ ceğine inanmıştı. Baku'ya gönderilen Ankara tem­ silcilerine göre, gelen Kızıl Ordunun Komutanı Necati Bey adında bir Türktü. Bu ordunun kıta­ la n arasında Türk harp esirlerinden müteşekkil alaylar vardı. Birçok kıtalar da Volga boyu Türk­ lerinden ibaretti. Bu ordu hayat-memat çarpışma­ sı içinde bulunan Anadolu'nun yardımına koşu-. yordu. Bu kuvvete karşı gösterilecek mukavemet Türkiye'nin kurtuluşunu önlemek demekti ki, bu, büyük Türklük ve İslamlık noktai nazannda hi­ yanetti. ( 49) Peki Azerbaycan inanıyor muydu bu marta­ valiara diyeceksinizdir belki. İnanmıyordu. İnanmıyordu ama, inanmadığını yapmamak gü� ründen de yoksundu. Hükümet bulıranının had safhaya geldiği bir dönemde, Azerbaycan komü­ nistlerinin davetleri, Ankara ve Rusya'nın baskı­ ları netice vermişti. Mehmet Emin Bey haftalarca devam eden buhrana son vermeye çalışırken, Kızıl­ ordunun Azerbaycan topraklanna tecavüz ettiği duyuldu. Bu tecavüz vukua geldiği sırada milli ordu­ nun mühim bir kısmı Karabağ ve Kazah cephele­ rinde bulunuyo:rdu. Dolayısıyla sınırdaki bir avuç 1491 Milli Işık: Sayı: 26: S. ıo


132 kuvvet 60 binin üzerindeki Kızılorduya karşı ko­ yamazdı. Kızılordunun Rus ve Osmanlı bayraklarının gölgesi altında Azerbaycan topraklanna girişi, başkent Baku'da bomba tesiri yapmıştı. Fakat hükumet buhranı sebebiyle bu saldırıya bir cevap da verilemedi. Yeni kabine henüz kurulmamıştı, eski kabine ise devir teslim muamelesine hazır­ lanınakla meşguldü. isyanların ve komünistlerin sebep olduğu huzursuzlukların tesiriyle hiç kim­ senin hükümette görev almaya niyeti yok gibiydi. İşte tam bu sırada Azerbaycan Komünist Partisi, Meclisi Mebusana bir ültimatom göndererek hükü­ metin Komünist Partisine teslimini talep etti. Parti aynı zamanda Azerbeycan'ın istiklalinin _ em­ niyet altında bulnacağına ve hükümetin Ruslara teslim edilmeyeceğine dair de söz veriyordu. Bunun üzerine Komünist Partisi yetkilileri ile Meclisi Mebusan'ın seçtiği komisyon üyeleri top­ lanara kaşağıdaki kararlarda ittifak ettiler: ı Rus Ordusu Baku'ya girmeden demir­ yolu ile doğru Anadolu'nun imdadına gidecektir. -

2 Azerbaycan istiklal ve toprak bütünlüğü her nevi taarruz ve kayıplardan masun kalacak­ tır. -

3 Azerbaycan Ordusu olduğu gibi kalacak, dağıtılmayaca.ktır. -

4 Azerbaycan siyasi partileri serbestilerini muhafaza edeceklerdir. -

hürriyet

ve

5 Sabık rical, hükumet azası ve mebuslar­ dan kimse siyasi ci.rüm ile itharn edilmeyecektir. -


133 6 - Tam bir serbestlikle toplanacak Azer­ baycan şuraları hükumeti idare şeklini tayin ede­ cektir. Anlaşmanın birinci maddesi uRus Ordusu Ba­ ku'ya girmed•en demiryolu ile Anadolu'nun imda­ dına gidecektir>, diyordu ama ülke fiilen işgal edil­ meye başlanmıştı bile . . .

Son model silahlarla donatılmış bu aıtmıcş bin kişilik yardım ( ! ) alayı, daha birinci 24 saatta şe­ hir komutanlıklanndan başlayarak bütün önemli kilit noktalarını ele geçirdi. Azerbaycan makamıa­ rına giren çizme - Rus çizmesiydi ama, o makam­ lardan çıkan emirnarnelerin altında Osmanlı Türk­ lerinin imzalan bulunuyordu. Halk şaşkınlık içinde olup biteni anlamaya çalışırken Türk komünistlerinin neşrettiği Yeni Dünya gazetesi işgalden bahsederek ccBu hayırlı iı)jn kendilerinin teşebbüsü ile yapıldığını, yazıyor ve bir de böbürleniyordu. Gerekçe de tam koministçeydi hani. Yeni Dünya, Musa,vat hükumetinin İngilizci olduğunu iddia ediyor ve devriliş sebebi olarak bu komediyi ileri sürüyordu. - Peki musavat hükumeti İngilizceyse

cc

ve Rusları

hunu devirmek IHizımsa yıerine neden oturttunuz?, diyecek biri çıkmadığı için o uydur­ mağa devam ediyordu. Yok Azerbaycan kurtulmuştu da ..

Yok emperyalizmle mücadele halindeki Ana­ doluya ihtilalci Rusya'nın yardımı ulaştınlmıştı da. .


134 Yok artık barış içinde, bir arada ve de eşitli­ ğin nimetlerinden faydalanılarak yaşanılacaktı da . . . Yazıyordu işte. . Moskovalı şefler akşam neyi dikte ettirdilerse birgün sonra Yeni Dünya man­ şetliyorud onları. . Ama 3 Mayıs'ta Türk komutan­ lara, yerlerini Ruslara terketmeleri bildirilince işin rengi değişir gibi oldu. Yeni Dünya Gazetesi için değil tabii. O bildi­ ğini okumaya devam ediyordu. Fakat hala Rusla­ rın Anadolu'ya yardım edeceklerine inanan o res� ıni ınankafalar adeta şoke olmuşlardır. Antikomü­ nist müdürler, tekmelenircesine makamlanndan uzaklaştırılınalarmı hazmedemezken, komünist Yeni Dünya Das Kapital'i okumağa başlamıştı. Komünist Partisi'nin iddialarına göre Azer­ baycan'ı kurtaran Osmanlı Subaylannın hepsi İn­ giliz casusuydu. Dolayısıyla birer casus muamelesi görmeliydiler. Ya tevkif, ya sürgün ya idam edil­ meliydiler. Her önüne geleni İngiliz casusu olmakla it­ ham eden o Yeni Dünya Gazetesi ki, 16 Temmuz 1918'de Baku'yu İngiliz ordulannın girmesine ka­ rar verenler tarafından çıkarılıyordu. 28 Temmuz 191 8'de Kafkas Azerbaycan Cum­ huriyeti ilan edidiğinde, bizim tam bağımsızlıkçı, halka dönük ve antiemperyalist komünistler, her­ halde Azerbaycan Türklüğünün bağımsızlığını kıskanmış olacaklar ki, Baku'da toplanarak Rus ve Ermeni temsilcileriyle birlikte başkent Gence'­ ye cephe almışlardı. O zaman Baku için İngilizler ve Osmanlı İmparatorluğu mücadele ediyordu.


135 Türklerin Baku'ya girmesi, Azerbaycan üzerinde­ ki komünist emellerini suya düşüreceği ve genç cumhuriyete kuvvet kazandıracağı için marksist­ ler Baku'yu İngilizlere peşkeş çekmişti. Şuydu adlan :

Neriman Nerimanoğlu (Nerimanof) Efendiza­ de, Bunyatzade, G. Sultanoğlu, B. Sardaroğlu. G. Musabekoğlu, M. Ordubadı. Bunlar, Azerbeycan'­ dan kaçarak Kızıl Ruslann elinde bulunan Astar­ han şehrinde yerleşmişlerdi. Nerminoğlu ve Bun­

yatzade, Astarhan Sovyet İcra Komitesinin Kaf� kas Müslümanlan Şubesi'ni idare ettiler ve Mos­ kova'daki Doğu Haklan Komünist Teşkilatı'nda Azerbaycan Şubesi'ni açtılar. Bu idare B. Sardar­ oğlu, M. İ srafilbek, T. Şahbazı, Ş. Efendizad� gibi Azerbaycan Türk komünistleri Azeri Türk dilinde komünist propagandası yazılar hazırlayarak As­ iarhan yoluyla Azerbaycan'a sokuluyorlardı. (50) Geçelim ! .. Türk sosyalistlerinin

(!)

muhterem

pederi

Mustafa Suphi Baku'ya gelince, şartnamenin bü­ tün maddeleri aynı kazaya uğramaya başladı. Or­ dudaki bütün subaylar, antikomünist milletvekil­ leri teker teker yakalanarak öldürülüyordu. Kelle­ sini satırdan kurtaranlar da odacılık, çöpçülük ve t uvalet bekçiliği gibi görevlerle taltif ( ! ) ediliyor-

ISO) Komünizm ve Türk Dünyası Dr.ı Bay Sı n

Mina Hayıt:


1 36 du. İşgal kuvvetlerinin sözcülüğünü yapan Yeni Dünya Gazetesine göre, bu yüzlerce subay ve mil­ letvekili de İngiliz casusuydular. Ama o gazete Rus casusu değildi. Bu suçlamalar devam ederken, karşı ihtilal hareketini önlemek için tıpkı NKVD karakterini arzeden gizli bir teşkilat kuruldu: ÇEKA . . . Bu giz­ lı terör, tedhiş, sabotaj ve casusluk teşkilatının kurulmasıyla birlikte Pankratof isimli bir cellat Azerbaycan'ın en meşhur adamı olmuştu. Boğdu� ğu, astığı, kestiği, ölüme giden yolların hepsine başvurarak hayatıanna son verdiği insanlar sayı­ sı onbinleri aşıyordu. Propaganda organizasyonuna revkalade ha­ kim olan komünistler, sistemli bir beyin yıkama faaliyetiyle, Müslüman Türk halka, öldürülenle­ rin, Kızılordunun Anadolu'ya geçmesine muhale­ fet eden hainler olduğunu yayarak şaşkınlıktan istifade ediyorlardı. Fakat Bakuda yayınlanan ko­ münist gazeteler, Azerbaycan Türklüğü için bü­ Terakki Partisine yük mana ifade eden İttihat ccMucib-i ar müttefik - utanç verici dosb gibi adi ifadelerle saldınnca halk, Kızılordunun Azerbay­ can'a ne halt etmeye geldiğini kıskıvrak anladı. Ve anlamasıyla birlikte isyan etmesi de bir oldu. Gence'de başlayan isyan kısa zamanda Ten­ ter, Ağdun, Şuşa, Karabağ, Şeki, Zakatal, Lenka­ ran, Küba ve diğer bölgelere sirayet etmişti. Fakat Kızılordu daha önce halkın silahlarını toplayıp milli orduyu dağıttığı için, yer yer başarı kazanıl· dıysa da, bu başanlar neticeye tesir etmedi. Gen-


1 37 ce'de Ermeni çeteleri ile Kızılordu birlikleri ara­ sında kalan milli kuvvetler, on binin üzerinde şe­ hit verdikten, yani hemen hemen bittikten sonra silahiara veda etmek zorunda kalmışlardı. Hükumeti tam manasıyla ele geçiren Komü­ nist Partisi kurnazca davranarak kabine üyeleri­ ni Müslümanlardan seçmişti. Hatta içlerinde ho­ ca kılığı ile dolaşanlar bile vardı. Ve hepsi halkın yabancısıydı. Azılı bir komünist olan Hükumet Başkanı Neriman Nerimanortan başka hiç bir ta­ nınmış isme görev verilmemişti. Fakat aslında Azerbaycan'ı idare eden Nerimanof hükumeti de değildi. Onun da, bakanlannın da ipleri Moskova­ Kızılardu-ÇEKA üçlüsünün elinde bulunuyordu. Başbakan Nerimanof, Rus ordusunun Erme­ ni milliyetçileri üzerine saldırmasını, Rusların, Azerbaycan milli siyasetini uyguladıkları yolunda yorumlamış, fakat Ermenistan da tıpkı Azerba�·­ can gibi işgal edildikten sonra ağız değiştirilmişti. Tarihi Azerbaycan topraklan olan Şengezor He N alıçevan Ermenistan hudutları içine alınmı�. Borçalu Gürcistan'a devredilmişti. Bu vaziyet kar­ şısında bir açıklama yapmak ihtiyacını duyan kuk­ la hükümet Rus ordusunun Azerbaycan milli men­ taatıarını korumak maksadıyla harbe girdiğini ve

i�çiler için hudut farkının bahis konusu olamaya­ cağını sölyüyordu. _

Azerbaycan ihtilalinin yapıldığı günlerde Moskova'ya giden Şahtahmanski Behput ile Han­ çinski Mehmet Hasan, Azerbaycan komünistlerin-


138 den bile gizli olarak bazı anlaşmalar yapmışlardı. Yalnız Şahtahmanski'nin imzasını taşıyan bu an­ laşmalara göre , Azerbaycan'ın askeri harici ve ik­ tisadi meselelerinin çözümlenmesi Rusya'nın key­ fine bırakılıyor, aynı zamanda demiryollan ve pet­ rol müesseselerinin yönetimi d·�. Moskova'ya ter­ kediliyordu. Aynca, Rusya'da yürürlüğe girecek bütün emirname, kanun ve talimatnameler, Azer­ baycan'da da uygulanacak önemli bakanlıklarda yerli komünistterin yanı sıra bir de Rus Komiseri (Bakan) bulunacaktı. Petrol tamamen Rusların emrine veriliyordu. Gerçi Türkiye ve İran'a petrol satma işlemi doğ­ rudan doğruya Azerbaycan hükumetinin uhdesine verlimişti ama, satılacak petrolün miktarını da Moskova tesbit edecekti. Rusların bu konudaki baskılarını Azerbaycan Cumhuriyeti Musavat Partisi Lideri merhum Meh­ met Emin Resülzade hatıralarında şöyle anlatı­ yor: c( . Demek ki Moskova'nın nzası olmadan sözde müsta.kil Azerbaycan köylüsü kulübesinde yakacağı Iambanın petrolünü istediği gibi kulla­ namazdı. Hem ha.kikaten Baku hapishanesinde bulunduğum zaman gazetelerde, Baku'ya civar kazalardan birisinde köylü için tesis olunan gece mekt·�plerinde petrol olmadığından dolayı muat· tal kaldığını okuruakla hayran kalmıştım. Fakat ne yaparsın ki, tamamını gizli tuttuklan bu mu­ ahedeleri BakU'da çıkan komünist matbuat ve o sırada toplanan Azerbaycan Sovyetler Kongresin• •


139

de söz söyleyen hayasız hatipler Azerbaycan istik­ lalinin takviyesi şeklinde tefsir etmişlerdi. Me.se­ le, yalnız memleketin iktisadi kaynaklannı elde etmekle kalmıyordu. Az-çok baki olan Azerbaycan askeri de dağıtılıyordu. Bir kısım kıtalan karşı in­ kilapçı diye dağıtınış, geride kalan me.vcudunu da Azerbaycan ihtilalini müteakip, bolşevikler tara­ fından İ ran üzerine yapılan tecavüz seferine gön­ dermişlerdi. Bu suretle komünistler hem Azerbay­ can ordusunu itlaf ediyor, be.m de Reşt ile Enzel'­ de yaptıklan vak'alan Azerbaycanlı eliyle idare etmek suretiyle bu iki kardeş millet (Yani Güney Azerbaycanlılarla, Kuzey Azerbaycanlılar) ara­ sında ebedi bir nifak ve uçurum açmak istiyordu.,, İşgalin ilk günlerinde Hazar denizindeki Rus filosu 7 milyon 200 bin ton petrolü, Baku proletar­

yasının Lenin'e hediyesi olarak

Moskovaya taşı­

ınıştı. Arkasından 125 vagonu şeker olmak üzere tam 325 vagon kahve kakao, çay ve pahalı gıda maddesi Sovyetler Birliğinin başşehrine götürül­ dü. Vagonlann Moskova gttrında boşaltılmasından bir gün sonra çıkan Rus gazeteleri, at nalı büyük­ lüğündeki harflerle şu başlığı atmışlardı.

((Baku işçileri Moskovalı kardeşlerine hediye olarak 325 vagon gıda maddesi gönderdi.,, Aslında yardıma, hediyeye muhtaç olan biri varsa o da Moskovalılar değil, bütün Azerbaycan­ lılar ve bilhassa Baku'lülerdi. Ve 125 vagon şeker Moskova'ya gönderilirken Azerbaycanlı mamalannı şekersiz yiyorlardı.

bebeler


140 Sosyalist ahlakı, sosyalist insafı sosyalist kar­ deşliği, sosyalist eşitliği buydu işte ! .. Halk, daha neye uğradığını anlayamadan dev­ let hazinesindeki 800 milyon ruble nakit para da aynı klasik komünist yalanı ile Moskova'ya götü­ rüldü. Soygun bütün şiddeti ile devam ederken Azerbaycan'ın bütün kaza şehir ve köylerinde müt­ hiş bir katliam başladı. Rus askerleri önüne gele­ ni öldürüyor, kadın ve genç kızları iğfal ediyorlar­ dı. Azerbaycan komünistlerinin elindeki basın; katliamları haklı göstermek için akla gelmedik madrabazlıklara başvuruyordu. Onlara göre kızıl ordunun katıettiği Türkler Anadolu'nun Emper­ yalistler tarafından sömürülmesini istiyen kapita­ list uşaklarıydı. iğfal ve ırza geçme olayları ise kat' i:yyen bahis konusu olamazdı. Ortada bir gerçek varsa o da, genç kızlann, kurtarıcı, kızılordu men­ suplarına karşı olan aşklarını isbat etmeleri i di.. Kızılordu soygununun başladığı günden itiba­ ren ülkenin her tarafında silahianan halk, kor­ kunç bir ölüm-kalım mücadelesine girmişti. Fakat acı olan odur ki ; hala Rusların yardım edecekleri­ ne inanan Ankara, bu kutsal isyana cc İrtican dam­ gasını vuruyordu. Teşkilatsız, dağınık ve silahsız bir avuç kah­ raman, kuvvetli bir ordunun yapacağından çok daha fazlasını yaptı. Fakat karşılanndaki dünya­ nın en büyük kuvvetlerinden biri, üstelik en vah­ şi olanıydı. Çarpışmaların sonuna doğru katliamdan kur­ tulan 417 kişi kardeş Türkiye'ye sığınmışlardı.


141

Gün gelecek, Türkiye istiklaline kavuşacak ve İsmet İnö'nü'nün Cumhurbaşkanı olduğu dönem­ de, Moskova bu 417 Türkün Ruslara teslimini is­ tıyecekti. İnönü Türk hükümranlık hakianna kat'i bir darbe olan bu talebi kabul edecek ve is­ tiklallerini Türkiye uğruna kaybeden bu 417 kar­ deşimiz Ruslara teslim edilecekti. Teslim edilen Azerbaycan vatanseverleri Ruslar tarafından Türk Müfrezesinin gözü önünde kurşuna dizilecek ve bu işkenceye dayanamayan bir teğmen çıldırdık­ tan sonra, bir Azerbaycan şairi mısraları yazacak­ tı :

Bizi siz öldürün vermeyin Rus'a, Yakışmaz Türklüğe sığmaz namusa


142

Dörd ü ncü Böl üm BİR İÇ HARPTEN ÖNCE TELEFONDA NASIL KONUŞULUR

Bir iç harpten önce telefonda nasıl konuşul­ duğunu solcu bir hükümetin, devleti çapulculann elinden kurtarmak isteyen silahlı kuvvıe.tlere kar­ şı neler yapabileceğini, komünistlerin en çok han­ gi sendikalara ağırlık verdiklerini ve gafletin ülke­ yi nasıl bir sosyal mezbele haline getirdiğini mi merak ediyordunuz? Buyurun okuyun öyleyse : ((Yaz gecesinde Madrit def gibi gerilmişti. So· kaklarda silah yüklü kamyonlann gürültüsünden geçilmiyordu. İşçi örgütleri, günlerden beri kışıa­ lara adam konduğunu, cephane kaçırıldığını, fa� şist ayaklanmasının eli kulağında olduğunu bildi­ rip durmuyorlar mıydı, işte Fas elden gitmişti bi­ le. Hükümet gece bire doğru halka nihayet silah dağıttmaya karar verebildL Saat üç sulannda sen­ dikacı kartını her gösterene silah veriyorlardı. aslında. Yarı geceden sonra Geç bile kalınınıştı saat ikiye kadar hayli iyimser giden taşra telefon­ ları ufak ufak ağız değiştirmeye başlamışlardı. Kuzey ganndaki telefon santralından teker teker öteki garlan arıyorlar. İşin başında Demir yolu İşçileri Sendikası'nın sekreteri Ramos, bir


143 dt bu gecelik yanına yardımcı verilmiş olan Ma­ nuel. Önceleri bağlantısı kesik Navarra sayılmaz­ sa, cevap hep ya ccHükômet duruma hakimdin, oluyordu da ccİşçi örgütleri şehrin kontrolünü el­

lerinde tutmaktadır.,, Faka, durum değişmeye başlamıştı. - Alo, Huesco? - Kimsiniz? - Sonunuz geldi boksoyları, Arriba Espana ! .. Duvarda rapityelerle tutturolmuş Clariadad'� m akşam yedide çıkan özel baskısı. Altı sütün üze­ rinde manşet : Yoldaşlar silah başına. - Alo, Saragosso? sizin orada ne var n e yok - Sıkıysa gel de gör alçak herif, Yaşasın Kral İsa. - Yakında yine görüşürüz. Salud. Ramos'u acele bir yerden çağırınışiardı da. Kuzeye çıkan bütün hatlar Saragosso, Burgos ve Valladolid'e doğru yöndeştiler. - Alo. Saragossa? Gar işçi komitesi mi? - Kurşuna dizdik onları. Yakında sizin de sıranız gelir. Arriba Espe­ nol-ıl - Alö, Tablada - Burası Kuzey Madrit, Ben Sendika sorumlusu. - Cezaevini ara orospu çocuğu, seni de ku­ Iağından tuttuğumuz gibi oraya atacağız zaten. - İyi ya, Alacala'da buluşalım, soldan ikinci kahvede. Santraldakiler Ramos'un o kıvırcık ve herge­ le gangster suratma bakakaldılar. - Alo, Burgos?


144 - Evet, buyurun. Karşınızda komutan. Demek gar şefi falan yok. Ramos kapattı. Telefonun biri çalıpduruyordu. - Alo Madrit? Kimsiniz? - Burası Miranda, haberiniz olsun şehri ve - Demiryolu Ulaştırma Sendikası. istasyonu ele geçirdik. Arriba Espana L - İyi ama Madrit bizde Salud. Bu durumda, Valladolid, kuzeyden yardım beklemek boştu. Asturya tarafları kalıyordu bir. - Alo, Oviedo? Kiminle konuşuyorum? Ramos çekinir olmuştu bayağı. - Gar sorumlusu. - Ben sendika sekreteri Ramos, Durum na-

sıl sizin orada? - Albay Aranda hükumeti tutuyor. Yalnız Valladolid'de işler karışmış, bizimkilere destek ol­ sun diye üç bin maden işçisi yolluyoruz. Silahlı. - Ne zaman? - Hemen. - Salud. Ramos, Manuel'e "Telefonla bu treni izle,, dedi Valadolid? Kiminle konuşuyorum? - Gar sorumlusu. - Nasıl gidiyor? - Kışlalar elimizde. Oivedo'dan takviye bekliyoruz. Çabuk gelmesi için elnizden geleni yapın. Ama içiniz rahat olsun, bizim burası aksamaz, si­ zin arda ne var ne yok? - iyidir. - Asker baş kaldırdı mı?


145

- Şimdilik hayır. Valladolid kapadı. Manuel, içinden zor çıkabildiği bir takım ma­ kas değiştirme hikayererinin, tozlu dosya demir ve tren dumanı kokularının ortasında - kapı ce­ hennem sıcağı geceye açıktı - Madrit'i arayan şe­ hirleri ve durumlarını not etmekteydi. Dışardakl marşlar, dipçik patırtılan, karşısındakileri dur­ maksızın tekrarlamak zorunda bırakıyordu. Faşistler aldırmıyordu ya, suratma kapatıveriyor­ lardı telefonu - edindiği bilgiyi şebeke haritasına iı;J iyordu sonra. Navarra ile bağlantı kesik. Bisca­ ya körfezinin bütün doğu kesimi, Bilbao, Saıı­ tander, San Sebastian, hükumetten yana. Yalnız Miranda bağlantısı yok. Ötede Asturya yakası, Valladolid de hükümeti tutuyor. Ardsız, aralıksız telefon zilleri. - Alo, burası Segovia. Kimsiniz? - Manuel, ((ölye ya ben kimim,, Ramos'a bakarak.

dereesine

- Sendika sorumlusu dedi. - Öyle mi? Kimse farketmez. Salud. Faşistlerin ellerindeki garlar artık kendilikle­ Sarracih, rinden onları aramaya başlamışlardı: Lerma, Aranda del Duero, Sepulveda yeniden Bur­ gos tehditierin çeşidi , Burgos'tan Sierra'ya yardım trenlerinden çok daha çabuk iniyordu. - Burası İçişleri Bakanlığı orası Kuzey sant­ ralı değil mi? �ivil muhafızlarla hücum kıtalarıF: 1 0


146

nın hükümetten yana olduklarını bütün istasyon­ lara bildiriniz. Kuzey'de durum Burası Güney Madrit. nasıl? - Miranda onlarda gibi a§ağısı fena değil, Üç bin maden işçisi Valladolid'e iniyor, takviye için. Sizde ne var ne yok? ____.

- Sevilla ve Garden garı onlarda. Gerisi bi:zim. - Cordoba? Belli değil, gan ele geçiri.yorlar, bakıyor­ sun varo§larda sava§ılıyor. Ttiana'da zorlu temiz­ lik yapmı§lar. Penarroya'da da .. Ama Vall�dolid üstüne dediklerin şaşkına çevirdi beni. Onların elinde değil mi Valladolid? ___.:_

- Alo, Vallodolid, kimsiniz? - Gar sorumlusu. - Off be . Fa§istler bizim orayı ellerine geçirmiş diye duyduk da.. .

diyor? rum?

Aslı yok. Her şey yolunda. Sizde nasıl gi­ Askerler ayaklandı mı? Yooo. Alo Kuzey Madrit? Kiminle konu§uyo-

- Demiryolu Sendikası sorumlusuyla. - Burası Tablada, bizi mi aradınız? - Aradık aramasına, birisi çıktı hapisteler mi kurşuna diziidiler mi ne dedi. - Çıktık hapisten faşistleri koyduk yerimize Salud. - Burası Halk Oca�. Bize bağlı bütün istas­ yonlara, hükümetin Borcelana'da, Murcia'da, Va­ lencia'da, Malaga'da ve Lavente çetesinde, milis


147 kuvvetlerine dayanarak hakim olduğunu biliriz. - Alo burası Tordesillas. Kiminle konuşuyoruz. - Madrit işçi komitesi. - Allah belanı versin emi? Sana benzer alçakları kurşuna dizdik bile. Arriba Espana ! .. Medine Del Campod'a aynı şey. Bu duruma göre Kuzey'le bağlantı kurmakta faydalanılacak tek hat, Valladolid hattı. - Alo Leon, kim konuşuyor? - Sendika sorumlusu. Salud. Burası Kuzey Madrit, Oviedo madencilerini götüren tren geçtimi sizin ordan? şuyor?

Geçti. Biliyor musun şimdi nerede olduğunu? Bilmem Mayorga dolaylarında olmalı. Alo, Mayorga? Burası Madrit, kim konu-

- Siz kimsiniz? - Madrit İşçi Komitesi. Kapattılar. Peki ya tren? - Alo. Valladolid? Madenciler yetişineeye kadar dayahabilecek misiniz? - Elbette dayanacağız. - Mayorga cevap verrr.üyor ama? - Ala Madrid? Burası Oviedo. Aranda şimdi baş kaldırdı. Dövüşüyoruz. -

Madenciler treni nerede yahu? Leon'la Mayargo arasında. Aman bağıantıyı kaybetmeyin. Ala Mayargo? Burası Madrit. Kimsin?


148 - İşçi Komitesi, siz kimsiniz? İspanyol Falanjı Takımı . Komutanı. Treniniz geçti budalalar, geçti ama Valladolid'e kadar bü­ tün istasyonlar elimizde. Gece yarısından beri Valladolid de bizim. Gelsin bakalım madencileri­ niz, elde mitralyöz bekliyoruz. Aranda başından attı onları. Anladınız mı? Yakında görüşürüz. - Yakında ne demek hemen ! - Ala , Sepulvada mı? Burası Kuzey Madrit İşçi Komitesi. - Treniniz geçti enayiler, önümüzdeki hafta hepsini doğrayınca göreceksiniz. - Yok canım Salud.» ( 1 ) Sosyalist bir yazarın kaleminden takip ettiği­ miz heyecan, endişe ve sevinç dolu şu telefon ko­ nuşması, bir kızıl ihtilalin nasıl hazırlandığını, ihtilal için hangi müesseselerin kullanıldığını az çok göstermektedir. Demek ki İspanyol komünistleri de tıpkı Bre­ zilyalı kızıllar gibi pilot sendika olarak ulaştırma sendikasını seçmiş, hem böylece kuvvet sevkinin kolaylaştınlmasını, hem de hareketi idare edenle­ rin halıerleşmelerini temin etmişlerdir. Ve demek ki solcu hükümet bizzat kendi hal­ kını kendi ordusunun karşısına dikebilmekte, hat­ ta. halk dediği bir-iki kızıl sendikayı orduya karşı silahlandırmaktan kırmızı bir zevk duyabilmekte­ dir. U l Franko kimdir, Falanjizm nedir. Derleyen: T. Ka­ kıç.


149 Ordunun ve hallnn, komünizmi tasvip etme-' mesi solcu bir · hükümetin komünist gerillalara si­ lah dağıtması için yeter sebep sayılabilmekte, ül­ kenin asayi�ini ve vatanın istiklalini korumak mecburiyetindeki siyasi kadro, kırmızıyı görünce madrit arenasındaki boğalar gibi sinirlenen bir milleti kızıla boyamak için vatanı satılığa çıkara­ bilmektedir. Yukarıdaki telefon konuşmaları İspanya iç harbinin ba�langıcını teşkil eder. Ancak bu iç harp­ ten yıllarca önc e dirayetsiz ve solcu hükümetlerin hakim olduğu İspanya, komnüistler tarafından yıllarca işlenmi�tir. Hangi _ fikrin sahibi olursa ol­ sun bir milletin ideolojik bir boğu§maya hazırlan­ ması ve birbirine silah çekecek hale getirilmesi mu-. hakkak ki, birkaç yıl, birkaç milyon ve birkaç ki­ şinin işi değildir. Komünizmin İspanya'da kök tutturmaya ba§­ ladığı yıl Başbakan Primo de Rivera'nın iktidar­ dan ayrılınağa mecbur edildiği yıla tekabül eder. On üçüncü Alphansun 1920'de iktidardan dü­ şü§ü üzerine Kudretli Primo de Rivera Başbakan olarak İspanyanın kaderine hükmetıneye ba§la­ mı§tı. Rivera milliyetçi bir adamdı. Halk tarafından çok seviliyördu. Kısa zamanda büyük i�ler ba�ar­ ması, İspanya milli gelirinde beliren memnuniyet verici artış ve memleketin her tarafında hissedi­ len kalkınma hareketleri onun daha da çok sevil­ mesine sebep olmuştu. Herkes onunhiydı adeta..


1 50

Komünist saldırganlık iktidarının ilk günle­ rinde kesin olarak bastırılmış ve bütün hücreler­ le, komünist gazeteler kapatılmıştı. Asıl ismi Marki Estellas Primo de Rivera olan kudretli Başbakan, gücünü İspanyol milletinin ta­ rihi felsefesinden alan programını başarı ile uygu­ luyordu. Fakat petrolcülere karşı çıkacağı zama­ nı tayin edemeyişi, onun sonu olduğu gibi, İspan­ ya'yı da yıllarca sürecek bir iç savaşın içine sürük­ ledi. Rivera şöyle düşünüyordu. - Madem ki bu ülke İspanya ve Başbakan da benim. O halde İspanya'daki her yabancı şir­ ket İspanyol menfaatlan istikametinde çalışmalı ,.e bana tabi olmalıdır. Rivera'nın bu fikrine karşı çıkmak elbette mümkün değildir. Ama ne var ki, o çok güzel şey­ ler düşünmüş, fakat neyi ne zaman yapması ge­ rektiğini tesbit edememiştir. Rivera petrol şirketleri ile giriştiği müzakere­ lerden netice alamayınca, hangi kuvvete kafa tut­ tuğunun farkında olmadığı için kalkıp Royal Shell ve Standart Oil'in İspanyadaki bütün stok­ larını devletleştirmiş, ondan sonra da İspanya es­ rarengiz olayların cereyan ettiği bir ülke haline gelmiştir. Standart Oil ve Royal Dutc - Shell, birçok hükümetleri ellerinde bulunduruyorlardı. Ameri­ kan basını onların keyfine göre. neşriyat yapıyor­ du. istedikleri adamı devlet kademesinin en yük­ Sfk noktasına getiriyor, istemediklerini kelimenin en kuvvetli manasıyla mahvediyorlardı. Mesela


151

Yahudi Rockteller'in kurduğu Standart Oil, pet­ rokülere sırt çeviren Amerikan Cumhurbaşkanı Mr. Harding'i bir zehirli böceğe öldürtmii§. Os­ manlı İmparatorluğunun yıkılışında önemli roller oynamıştı. İranda milli meclisi topa tutturanlar da, Romanya'yı sarsanlar da bunlardı. Vahabı is­ yanlarını bunlar planlamışlardı. Venezüella ihti­ lalini bunlar yaptırmışlardı. Panama ve Meksika­ daki karışıklıklarda bunların parmağı bulunuyor­ du. Irak'ta meşru iktidarı devirip, bir vatan haini­ ni devlet başkanı yapanlar da bunlardı, Kral Fay­ salı öldürenler de ..

Yani Primo de Rivera farkında olmadan dün­ yanın en büyük belasına çatmıştı. Stokların devletleştirilmesi üzerine petrol şir­ ketleri Rivera'yı da kara listeye aldılar. Dünya basını Madrit'e ateş püskürmeye başladı. Arka­ sından İspanya'nın Kuzey Afrika'daki toprakla­ rında büyük bir isyan düzenlendi. Bastırıldı. Gene başladı. Gene bastırıldı. Gene başladı. Ve o topraklar İspanya'dan kopuncaya kadar i::.yanlar devam etti. Petrol şirketlerince desteklenen komünistler, Rivera'nın dış meselelerle uğraşmasından da fay­ dalanarak, memleketi korkunç bir anarşi ortamına sürüklediler. Devletleştirilen stoklar bitince, is­ panya zifiri karanlığın ortasında kaldı. Ne petrole dayanan fabrikalar çalışabiliyor, ne de gaz lamba­ larına yakıt bulunuyordu.


152

Rivera taşın nereden geldiğini anlamıştı ama, artık çok geçti. Tröst yetkilileriyle görüşüp dev­ letleştirilen petrolün bedeli olan 75 milyon peza­ tayı tediye etmeğe hazır olduğunu bildirdi. Kabul etmediler. üstelik bütün dünyada petrolü % 20 oranın­ da ucuzlatırken hükmettikleri devletlerin İspan­ yol maliarına karşı boykot ilan etmesini sağladı­ lar. Rivera batı ülkelerinden ümidini kesince nef­ ret ettiği Ruslarla görüşmeye başladı. Anlaşmaya vardı da . . . Ancak bu defa da komünistler şımar­ mıştı. Petrolcüler bunu zamanında keşfederek İs­ 'panya komünizmine para yağdırmaya başladılar. Neticede Rivera 75 milyon pezata tutarında­ ki petrol için 300 milyon dolarlık tazminat ödeme­ yi kabul etmek zorunda kaldı. Ve petrol şirketle­ rinin komünistlerle işbirliği yaparak düzenledikle­ r6 isyan sonunda devrildi. Bir müddet sonra, Fran­ sada bir bekçi kulübesinde ölüsü bulundu. Rivera iktidardan uzaklaştınldığında takvim­ ler 1 930 senesini işaret ediyordu. 1930, hatta 1931 yıllarında gerçi iç savaş he­

nüz başlamaınıştı ama, Madrit, Barselona. Mur­ cia ve diğer büyük şehirlerde cereyan eden adam kaçırma, silahlı baskın, soygun ve sabotaj olayla­ n alabildiğine gelişiyordu. Ancak, orada komünist­ ler ccİspanya halkiann sloganının siyasi plandaki neticesini almışlardı. Sağcı partilerin birbirini ye­ mesi, ve hükümetin pısırıklığı sonunda, Bask ve Katanya bölgeleri İspanyol anavatanında kopa-


153 rak, müstakil-kukla birer cumhuriyet oluvermi§­ lerdi. İspanya'da bütün bunlar cereyan ederken, Cumhurba§kanlığı kö§künde, cumhurba§karu ola­ rak Alaka Zamorra adında bir anasının gözü otu­ ruyordu. Yahudi idi. (2) Yaşı 65'i a§an bu ihtiyar bütün vaktini saray­ da geçiriyor, ba§kent Madrid'in göbeğinde havaya uçurulan binalardan, öldürülen masum talebeler­ den habersizmi§ gibi görünerek gizli te§kilattaki görevini ba§arı ile yürütüyordu. Bu arada seçimler yapılmı§ ve gene sağcı par­ tilerin birbirlerine ate§ püskürmesi yüzünden, İs­ panyol Milli Meclisi Kortez'e, İspanyol ݧçi Komü� nist Partisi, İspanyol milli Komünistleri ve Anar­ şistler de temsilci sokmuşlardı. Hatta azılı bir ka­ til olan Ag_arşist Partisi'nin lideri Carcia, daha sonra kurulan Milli ( ! ) Koalisyon Hükümetinin Adalet Bakanlığına getirilmişti. Fakat şans aynı ipte oynayan, Komünist, Mil­ H Komünist, ve anar§istıerden ziyade ortanın So­

lundaki Cumhuriyetçi Partinin (3) yüzüne gül­ mü§tü. Koalisyonun en kuvvetli ortağı olan bu partiyi ccTecrübeli Politikacut Azanya idare edi­ yordu. Ve tecrübeli olduğu için de, daha doğrusu, kendini öyle yutturduğu için de , zor günlerin ada ­ mı olarak kabul edilmişti. İspanya ne zaman buh121 Alaka Zamorra'nın Yahudiliğini Marschalko da belirt­

mektedir. 131 Partido Papublicano de Centro Iz quierda.


154 ran geçirse, akıldan daima Azanya geçiyor, ccBu işin altından ancak o çıkar, İspanya 'yı kurtara­ cak bir adam varsa o da Azanya'dır)) deniyordu. Azanya, İspanyol tarihinin en kritik dönemi olan 1931 yılında Başbakan olmuş, ve milli koa­ lisyonu kurmakla görevlendirilmişti. Ortanın solundaki Cumhuriyetçi Partinin ihtiyar ve tecrü­ btli politikacısının ilk işi, bir toprak reformu ka­ nunu çıkarmak oldu. Toprak mülkiyetinin yüz öl­ çümü verimli arazide 300, çorak bölgelerde 1000 dönüme indiriliyordu. Fakat Azanya bu işi toprak dağılımındaki eşitsizliği önlemek için yapmıyordu. İspanyol iç harbini inceleyen herkesin kabul edeceği gibi, 40 yılın Cumhuriyetçisi Azanya, aniden ortanın solu­ na geçmiş, gerekçe olarak da ccKomünizmi frenle­ rnek istediğini, ileri sürmüştü. Toprak reformu kanununa göre hükümet, sa­ tın alınıp topraksız köylüye dağıtılacak arazi üc­ retinin yüzde 25'ini peşin, 75'ini 10 taksitle ödeye­ cekti. Reform, bölge bölge uygulanacak ve para ödenıneden istimlak yapılmayacaktı. İstimlak bedelleri senede ödenen verginin 15 20 bin mislini bulduğu halde , tecrübeli politikacı ateşli nutuklar atıyor, önündeki rakamlara bak­ madan bu işin üstesinden geleceğini söylüyordu. Anlattığına göre niyeti komünistlerin en büyük propaganda silahlannı ellerinden almaktı. Ama kurt politikacı Azanya, bir komünistin İspanya'yı Moskova'ya bağlamadan sesini kesemeyeceğini bil­ miyordu.


1 55

Kanunun çıkmasıyla birlikte ispanya iç har­ bi de başladı. Solcu partiler, zaten İspanyol hazi­ nesinin dibine dan eken toprak dağıtma işlemine anarşik bir yön vermekte gecikmediler. Köylere dağılan militanlar ''Kanun çıktı, hükümet nasıl olsa bu topraklan size verecek, fakat şimdilik pa­ rası yok. Ama siz işgal ederseniz gelip kanşan ol­ maz, diyorlardı. Tabii zavallı köylünün bu propa­ gandaya inanmamasma imkan yoktu. Bütün bir İspanyol köylüsü, canının çektiği toprağı işgal et­ meye başladı. Toprak sahiplerinin ,,ya paramızı ödeyin, ya işgale son verim, şeklinde yalvarmaları sonuçsuz kaldı. Bu arada işçiler fabrikalan, kapı­ cılar apartınanları işgal etmeye başladılar. İspanyol Hükumetinin emriyle İspanyol mit­ ralyözleri İspanyol milletine kurşun kusmaya baş­ In dığı zaman şunlardı !iderler: İbarruri, cıZamorra, Azara, Rosenburg ve asıl ismi Dolores olan meşhur Passionaria . . . Hepsi de yahudidir. İspanya'yı baştan başa İspanyol kanı­ Pa bulayan casuslar, Rusya'da zafer kazanan ay­ nı ırki milliyetçiliğe mensupturlar. İlya Ehren­ burg, Bela Kun, Gerö Ernö, Zalka Mate, Rakosi­ Rot alayının lider ve mensupları bir istisnasız yi­ ne aynı ırki nazizme dahildirler.» (4) . MADRİT'TE RUS PARMAÖI Moskova, İspanyol iç harbine casuslan ve tanklarıyla iştirak etmeden bu casusların omuzla­ nacağı ortamı hazırlayıp, İspanyol limaniarına de(41

Louis Marschalko , Yahudi. S.

4B


156 mir atacak Rus bandıralı gemileri alkışlayacak kozmopolitleri kendine bağlamasını bilmişti. 1917 ihtilalini takip eden günlerde İspanyol komünistlerinin başlattığı din ve milliyet aleyh­ tarı propaganda kampanyası 1931 'lerde öylesine gelişmişti ki, Stalin'in 5 yıllık plan kitabı Rusya­ da ispanyolca olarak basılıp Madrit gecekondula­ rına bedava dağıtılınağa başlanmıştı. Bu arada M. Nelken isimli bir yahudi karısı, İspanya ile Rus­ ya arasında ((Karşılıksız sevgi» prensiplerini bil- _ hassa düşüp kalktığı aydınlar ve üniversite genç­ liğ·i arasında yaymaya çalışırken, İspanyol Komü­ nist Partisi Genel Sekreteri Jose Diaz Fernandez, Marks'ı ve Sovyetler Birliğini yegane kurtarıcı ola­ rak ilan ediyordu. Komünist Plakatlar ((Sovyet Rusyaıı damga­ sını taşımaktaydılar. Sovyetler Birliği Dostları Cemiyeti Maksim Georki hakkında konferanslar tertipliyor, bu konferansların Dolores, İbarruri, Alverez del Vayo, Jose Diaz Fernandes isimli ha­ tipleri İspanyol hükümeti nezdinde gittikçe itibar kazanıyordu. 1 936 Mayısı'nda, Moskova; özel surette, ispan­ yolca ((Komünist Enternasyonal» i bastırıyor, için­ de, seçim galibiyetinin bolşevikler lehine kullanı­ labilmesi için talimatlar ve Rusyada yetiştirilmiş olan İspanyol ihtilalcilerinin şerefine düzenlenen uğurlama merasimi yer alıyordu. Gene 1936 Ma­ yıs ayında yakılan, tahrip edilen ve dinamitlenen birçok tiyatro, okul ve kiliseden sonra Madrit'teki San Luis Kilisesi ateşe verildi� Kızıl basının aydın


157 din adamı yaftasıyls. takdim ettiği komünist pa­ ps.zlar Madrit Radyosunda halkı tahrik . ederken, yoldaş J. G. Maroles «Kızıl İsa)) yı yazdı. 16 Şubat 1936 ile 19 Temmuz 1936 arasında yani beş ay, üç günde tam 347 kilise havaya uçu­ ruldu. İspanyol komünistleri, İspanyol gençliğinin ahlakını bozmayı da ihmal etmemişti. Fuhu.ş ve cinsi sapıklığı teşvik eden, çırılçıplak kadın resim­ leriyle dolu kitaplar bol miktarda basılarak komü­ nist teşkilat tarafından ülkenin her tarafına da­ ğıtılıyordu. Bu arada kızıl şefler, genç komünistle­ re kadın teklif ediyor, genç yoldaşın yatağına so­ kulacak kadının güzelliği ve yatakta kalma süre­ si yapılan işe göre değişiyordu.

Resmi bir sendika gazetesi olan CNT, 5 Ağus­ tos 1 936 tarihli nüshasında papazların öldürülme­ si ve dinin kökünden kazınması için komünist gençlik teşkilatma çağrıda bulunurken, üç milis, ordunun itibarını kırmak için askeri keşiş kıyafetiyle Burgos havaalanına el bombalanyla hücum etmişti. İspanya bir iç harbe doğru hızla sürükleni­ yordu, komünistler nihai zafere ulaşmanın kavga­ sını veriyorlardı. Bu arada zaten öteden beri Mos­ kova'nın Madrit büyükelçisi gibi çalışan komünist Partisi Genel sekreteri Jose Diaz, Kremlin'le tema­ sa geçerek tank, makineli tüfek, mühimmat ve di­ ğer sava.ş araçlarının gönderilmesini istemişti.

·


158 Moskova'nın canına minneti. Derhal hareke­ te geçerek, kitabın sonunda resimlerini göreceği­ niz Rus malı savaş araçlarını, gemilerle İspanyol limanıarına boşalttı. Tabii kızıl basının yiyecek getirdiğini iddia ettiği gemiler çok sayıda Rus as­ kE-rini de İspanya'ya çıkarmıştı. Gene arka sayfa­ lardaki belgelerde görüleceği gibi C 2 Denizaltı­ ları sekreteri, Bilbao'daki yoldaşlarına gönderdiği mektupta Rus subaylarına İspanyol üniforması­ nın çok yakıştığını yazıyordu. -

Rus generallerinden Kleyber İspanya'ya gelip, bir kızıl tümenin komutasını üzerine alıncaya ve hatta Yahudi Cumhurbaşkanı Zamorra ile işbirli­ ği halinde çalışan solcu hükumet bir gece yarısı komünist sendikalara silah dağıtıncaya kadar İs­ panyol ordusu olanları büyük bir sabırla t-akip et­ mişti. ,,

Manasız, anlamsız, lüzumsuz ve gereksiz bir büyük sabırla tabii. . . Bu kadar sabırlı olmanın cezasını da sonra bizzat Ordusu çekecekti ! GECİKEN MÜDAHALE NE YAZDI? <<Hiç bir şey yazınadı elbette. Madem ki, ge­ cikmişti, o halde birşey yazınayacaktı. Nitekim Si­ lahlı Kuvvetlerin duruma müdahale etmesi de İs­ panya'yı kurtaramadı. Üç sene süren iç savaşlar sonunda 50'den fazla şehir ve kasaba, tamamen yakıldı, 1,5 milyondan fazla İspanyol kardeş bo­ ğazlaşması sonunda ölmüş, bir milyon insan ko-


159 lunu, bacağını, gözünü kaybetmiş, bir o kadarı da anavatanı terketmek zorunda kalmıştı. Komünist gelişmeye ilk olarak General San Jore karşı çıktı. Komünist propagandasının tesiri altında kalan ve artık subaylık şerefiyle bağdaş­ mayacak bir takım vatan aleyhtarı eylemiere ka­ tıldıkları tesbit edilen birçok subayın kurşuna di­ zilmesine karar verilirken, Yahudi Cumhurbaşkanı Alaka Zamara Meclis'i feshetti. 1930 - 1934 arası, sağcı partilerin akıllarını başlarına toplamalarına yetmişti. Komünistlere karşı İspanyol menfaatlerini savunabilmek için Kalvo Sotelo'nun etrafında birleşerek milli cephe­ yi teşkil ettiler. 1934 başlarında yapılan genel se­ çi�ler sağcıların Meclis'te ekseriyeti temin etme­ ı;ini sağlamıştı. Memleket sükuna kavuşturulmak üzereyken Anarşistlerle müşterek cepheyi kuran komünistler yeni bir taktik uygulamasına girişti­ ler. 1934 sonlarında komünistlerin elindeki Ma­ den - İş Sendikası Sevil ve Asturias şehirlerinde isyan ederek madenieri ele geçirdiler. Ancak, ha­ reket bununla kalmadı. Maden sahipleri, mühen­ disler, teknik elemanlar ve antikomünist işçiler propaganda katıedildL Yıllardan beri komünist lle beyni yıkanan işçi kitlesini maden bölgelerin­ den şehre doğru sevketmek kızıl uşaklar için zor değildi. İşçiler, komünist sendika ve partilerin da­ �ıttığı silahlarla birlikte Sevil ve Asturias'a doğ­ ru hücuma geçtiler. Yalnız Asturias'ta 20 bin kişi öldürüldü. Komünistlerin yoğun bulunduğu böl­ gelerden biri olduğu halde kuvvetli bir emniyet teşkilatından yoksun bulunan Asturias, semt semt


160

işgal edilerek vali konağındaki İspanyol b ayrağı indirilip, yerine kızıl bayrak çekildi. Ve daha son­ ra da şehir baştan başa Rus bayraklan ile dona­ tıldı. Bu, komünist plfmının birinci maddesiydi. Sevil ve Asturias'ta, komünistlerle halk ara­ sında sokak muharebeleri devam ederken, kızıl şefler ikinci maddeyi uygulamaya başladılar. Sağ kanat liderlerinden Gil Robles, Kalvo Sotelo'nun karşısına dikilerek öfkeli nutuklar atmaya başla­ dı. Robles, bir çalar saat gibi komünistler tarafın­ dan kurulmuştu. Tabii zembereği patıatan da ge­ ne komünistler oldu. Robles istifa edince Cum­ hurbaşkanı Zamara Meclis'i yeniden feshetti. Gene seçimler yapılacaktı:

?

Solcu partiler meclisin feshedilmesiyle birlik­ te kendi aralarında Halk Cephesi kurdular. Bu durumda, hatta böyle bir cephe teşekkül etmeden önce milliyetçilerin müşterek düşmana karşı bir­ lE-şmeleri gerekiyordu. Fakat Gil Robles'in Kolva Sotela'ya karşı çıkışı, Falanjların başarılı bir st­ rateji takip ederneyişleri sağdaki çatlakların derin­ leşmesine sebep oldu. Ve çok geçmeden İspanyol sağ cephesi Kar­ listler ve antikarlistler olarak ikiye ayrıldı. Hara­ retli seçim kampanyası döneminde sağcı parti li­ der ve sözcüleri birbirlerini itharn etmekten baş­ ka bir şey yapmadıklan halde ayların % 51,5 ini alınağa muvaffak oldular. Fakat Meclis'e % 48'5 gibi bir oranla giren solcular, propaganda ve Adam kandırma konusunda ne kadar usta olduk-


161

larını göstermişlerdir. Buna bir de sağcı partilere kullanılan binlerce oy'un kanuna uymadığı gerek­ çesiyle iptal edilmesi eklenince, İspanyol solu Kor­ tezde hakim duruma geçti. Bu hakimiyeti Zamo­ ra'nın kovulup, ortanın sloundaki Cumhuriyetçi Parti lideri Azanyanın cumhurbaşkanlığına geti­ rilmesi, onu da komünist rejimin bilfiil tatbik edilmesi takip etti. DİMİTROF'UN NUTKU

İspanya'da bütün bunlar devam ederken ((Ağustos 1935'te Moskova'da toplanan Yedinci Komünist Enternasyonal kongresinde, Komintern Genel sekreteri Bulgar Dirnitraf aynen şu şekilde konuşmuştu: «Hitler rejiminin kuvvetlenmesiyle dünya ko­ münizmi için beliren tehlikenin mutlaka önlenme­ si gerekir. Bunun için Hitler'den korku duymaya başlayan Burjuva Demokrat Partilerle bile bir yaklaşma temin edilerek güç birliği cephesi kurul­ masını zaruret olarak görmekteyiz. Komünist, sosyal demokrat ve katalik işçiler ve emekçileri nasıl toplamak istiyor isek, bu gayretimizi daha genişletelim. Memleket davalarının hallinde bizim­ 'le aynı teşhisleri yapıp, aynı çözüm şekillerini sa­ vunmaya razı olacak bütün emekçi olmayan sınıf­ ları da bizimle işbirliği yapacak şekilde tarafımı­ za çekecek imkanları yaratalım, sloganlan tertip­ leyelim. Onlan böylece bizim amatör savunucula­ rımız haline getirelim. F: ll


162

ııYoldaşlarım! Truva şehrinin nasıl alındığı efsanesini bilirsiniz. Şehri tek başına alamayan ordu, duvarlarından içeri sok.mağa muvaffak ol­ duğu tahtadan Truva atı içine sakladığı adamla­ r, bir şehrin kalbine girip, onu içerden fethetti. Ve şehrin kapılarını orduya açtırdı. ihtilalci işçi olan bizler aynı taktikleri kullanmaktan çekinme­ meliyiz. Teklifimiz şudur: Burjuva demokrasisi ye­ rine, proleter demokrasiyi geçirinceye kadar, bur­ juvazi, onların da hoşlarına gidip tasvip edecekle­ ri sloganlarla bizim aksiyonlanmızın paraleline çekilmesi ve bizimle işbirliğine sürük1enmesi te­ min edilmelidir;» (6) Komintern Genel Sekreterinin bu teklifi kong rece kabul edilmiş ve zaten antikomünist ülkele­ rin iç işlerinden parmağını çekmeyen Rusya, pat­ lamaya hazır bir barut fıçısı haline getirilen is­ panya komünistlerine geniş ölçüde yardım etme­ ye başlamıştı. ispanya'nın çehresinde görülen ani değişik­ likler, sağ kanattaki partileri yeni bir Milli Cephe kurmaya sevketti. Hıristiyan Demokratlar Monar­ şistıer ve Falanjlaı muhalefet lideri durumunda­ ki Kalvo Sotelo'nun etrafında komünistlere, anar­ şistlere ve ortanın solundaki Cumhuriyetçi parti­ ye karşı birleştiler. Memleket düzeninin sarsılması orduda ciddi kıpırdanmalara sebep olmuştu. İspanyol Silahlı Kuvvetlerinin sosyalist kamuflajıyla uygulanan 18) Demokratik düzen anarşik usullerle nasıl tahrip edi­

lir? Fahri Tanman. S: 27


163 komünist tatbikata daha fazla tahammül edeme­ yeceğini düşünen kabinedeki komünistler, zaten l pini ellerinde tuttukları Cumhurbaşkanı Azanya'­ ya baskı yaparak gizli bir ordu kurmasım teklif Jttiler. Bir sağcı milletvekiline, komünistlerin elin­ : l e esir olduğunu söylemek fırsatını bulan Azanya, :m teklife karşı çıkacak karakter ve yaratılışa sa1ip değildi. Kabul etti. Şuydu plan : Para ile satın alınacak olanlarla, sola yatkın mbay ve siv iHe r, İspanya Milli ordusu içinde, kim­ ıtye· hissettirmeden teşkilatlandınlacak ve komü­ ııist uzmanlarca eğitildikten sonra memleketin ıer tarafına -normal- olarak tayin edilecekler­ l i . V·� eğer İ spanyol ordusu komünist hükümete >aş kaldıracak olursa katliam başlayacaktı. Bu gizli kararı, antikomünist olmakla tamn­

mş yüksek rütbeli subayların kilit noktalarından ızaklaştırılmalan takip etti. Başta Milliyetçi İs­

>anya'nın lideri Franco olmak üzere, birçok gene­ al ve Albay Kanarya ve Balair adalanna sürül­ lü. Genel Kurmay Başkanlığına ise, Komünist ;eneral Miaja getirildi.

Ordu içindeki eporasyon büyük bir gizlilik çinde d evam ederken İspanyol Komünist Partisi :ençlik arasında faaliyet gösterecek olan Asaıtolar rşkilatını kurdu. Asaı t ola r sağcı teşekküllere sal­ Iıracak ve komünist gelişmenin tekerleğine taş :oyan gazeteci , asker, politikacı sendikacı, ilim damı veya öğrencileri öldürecekti. Milliyetçiler 1unun üzerine derhal herekete geçerek Falanj Par-


164 tisi'nin gençlik koliarına yeni bir ruh verdiler. Mavi gömlekli faJanj grupları Asaıtoların tahriba­ tını önleyecek, onlarla her konuda mücadele ede­ cekti. Asker, işçi, gençlik ordu ve meclis kesiminde­ ki hazırlıklar tamamlandıktan sonra, milliyetçile­ rin tamamen hertaraf edilmesi için bir hadise çı­ karmak ve bundan faydalanmak gerekiyordu. Komünist Parti bu işi Kastilyo adında bir anarşiste verdi. Kastilyo, Falanjlann toplantısını takip edecek, toplantı dağılırken otomobildeki ar­ kada<jlanyla birlikte kalabalığa makinalı tüfek ateşi açacaktı. Açtı da . . . Milliyetçi İspanya'yı kurmaya yemin eden gençler toplantıdan çıkar çıkmaz kurşun yağmu­ ruyla karşılaştılar 24 ölü, yüzden fazla yaralı var­ dı. Hadise İspanya'da :geniş yankılar uyand:ı:P. mıştı. İspanyol Milli Meclisi Kortez'in cinayetten sonraki ilk birleşiminde konuşan muhalefet lideri Kalvo Sotelo, büktimetin katilleri yakalamak iste· mediğini söyledi. Doğruydu bu . . . Doğruydu çünkü katil KastBoy elini kolunu saHaya saHaya ortalık­ ta dolaşıyordu. Hatta tantanalı bir törenle nişan­ lanmıştı bile. Ama nişanlısına "Yakında ceset ola· cak bir adamla niye evıeniyorsum, (7) yolunda bir mektup gelince Kastilyo korkmaya başladı. Fa­ lanjlar 24 arkadaşlarının intikamını alacaklardı . (7J Demokratik Düzen Anaeşik usullerle nasıl tahrip edi Ur. F. Tanman. S: 36.


165 bnce Kastilyo temizlenecekti, sonra da ôtekiler. Kastilyo 13 Temmuz 1936'da Asaıtoların mer­ kezinden çıkarken yanındaki arkada§larıyl a bir­ likte aynı §ekilde öldürüldü. Fakat anarşi devam ed�cekti. Çünkü Komünist Partisi Kastilyo'ya za­ ten balığın altası olarak bakıyordu. O öldürüldük­ ten sonra yeni bir katil adayı bulunacak, sonra o da öldürülecekti. Tabii bu arada komünistler de mesafe almış olacaklardı. Hıristiyan Demokratların lideri ile tek başına bütün bir İspanyol sağını temsil eden Kalvo So­ ttlo ortadan kaldırıldığı takdirde komünistler için engel kalmıyordu. O halde öldürülmeliydi bunlar . . . Ve işe muhalefet lideri Kalvo Sotelo'yu te­ mlzlemekle başlamalıydı. Komünist Parti yetkili­ leriyle ,hepsi birer Rus ajanı olan İtalyan Palmi­ ro Togliatti, Macar Erno Göro, Fransız Andre Marty, Yugoslav Tito (8) Macar Yahudisi Bela Kun (9) oturup seri cinayetierin planını hazırladılar. Sotelo ile Robles aynı gün, aynı saat ve aynı •ekilde ödürülecekti. Muhalefet liderinin peşine Kondes ve Kuenko adında iki komünist takıldı. Robles'i de gene Asaltolardan Morena ile Modesto k ıırşunlayacaktı. ((Cinayet gecesi 14 Temmuz ola·

ı

1 ı

IDI Bu Tito Yugoslav diktatörü Yahudi asıllı

Tito değil­

dir. 1111 Bir Macar Masonu-Komünisti

l

da, Göro tilr.

1942'de

Stalin

olan Bela tarafından

·

Kun, 1939' öldürülmüş-


166 rak tesbit edildi. Saat 12'de İspanyol polisinin res­ mi üniformasım giymiş olan Asaltoculra, Kalvo Sotelo'nun evine gittiler. Muhalefet lideri olduğu edecek için evinin altında kendisini muhafaza bir polis ekibi vardı. Onlara, Cumhurbaşkanı Azan­ ya'nın mektubunu göstererek, Sotelo'nun davet edildiğini söylediler. Yukarı çıktılar. Sotelo işi ev­ vela şüpheyle karşıladı. Fakat sonra Cumhurbaş­ kanının davetini önemli addederek gitmeye karar verdi. Hatta ailesine " inşallah sağ dönerjm, dedi. Otomobile binince son sür'atle hareket ettiler. O sırada Kuenko tabancasını çekerek Sotelo'yu en­ sesinden vurdu. Cesedini Madrit mezarlığının ölü bekletme yerine götürdüler. Bekçiye teslim ettiler. Yolda bulduklarını ve yarın tahkikat için gelecek­ lerini söylediler. Modesta ile Moreno ise Gil Robles'i bulama­ dılar. Çünkü !{endisi durumu ihbar almış ve Fran­ sa'ya geçmişti. (10) Hadise bütün İspanya'da bomba tesiri yaptı. Birkaç milliyetçi subay komünist hükümeti devir­ mek için harekete geçtiyse de Azanya'nın adamı olarak tanınan Genel Kurmay Başkanı General Miaja'nın hışrnına uğradılar. Hepsi kurşuna dizil­ dı General Franko siirgiin edildiği Kanarya ada­ bınndan dönüp, vaziyete müdahale edinceye ka­ dar bu cinayetierin önü alınamadı. Franko dönün­ ce de İspanya iç harbi resmen başladı. General, sosyalist ve Sosyal Demokrat kamuflajıyla, mernI I OJ Demokratik Düzenler Anarşik Usullerle Nasıl tahrip edilir. Fahri Tanman. S: 37


167 lekete komünizmi getirmeey çalışan hükümetin numarasını yutmayacak kadar bilgili , karşı çıka· cak kadar da cesur ve vatanseverdi. Franko'nun ccYeter, deyişinden sonra yazının başında kaydettiğimiz telefon konuşmalan başla· mış, hükümet generali ezmek için ordunun silahla· rını komünist milisiere dağıtmıştı. Kancıklıkları yanlarına kalmadı tabii. Hepsi teker teker ezildiler. Bir bir öldürüldü· ler. İç savaşın tafsilatına girmek istemiyoruz. Yalnız şunu belirtmekte fayda vardır ki, savaşa ber iki taraftan da iki milyon asker katılmış bun· ların % 75'i ölmüştür. Büyüklü küçüklü 50 şehir ve kasaba tamamen yakılmış, 9 rektör, 136 öğre· tim üyesi, 12 bin rahip, 1 7 kardinal ve İspanyol ordusunun belkemiğini teşkil eden yüzlerce kur· may subay kurşunlanmıştır. Bu arada Cumhur­ başkanı Azanya, Fransa'ya kapağı atmış, Komü· nist Partisi Başkanı Diaz Ruslar tarafından Mos· kova'ya kaçınlarak hayatı kurtarılmıştır. (ll) İs· panya'ya gönderHen Rus kuvvetlerine kwnanda _ eden Berzin , Koltzof, Staşevki, Kiviski Grigoorviç ve diğederi başansız olduklan sebebiyle Stalin tarafından kurşuna dizilmişlerdir. İ SPANYOL KÖMÜN İZMİNE KAPiTALİST MASON YARDlMI. İ spanyol iç harbi devam ederken Fransız Ma-

lll)

Diaz daha sonra Tirlis'te pence rden atlayarak intihar etmiştir.


168 son Locaları 1936'da 64, 1937'de 96, 1938'de 56, 1939'da ise 27 konferans vererek, dünya kamu oyu­ nu Franko'nun aleyhine çevinneye çalışmışlardır. Harbin devanı ettiği üç yıl boyunca yalnız Paris'­ te tertiplenen ve İspanyol kızıllannın desteklen­ mesi gerektiğini ileri süren konferansiann �ayısı tam 243'tür. Fakat beynelmilel-masonluk, İspan­ yol komünizmini sadece konferans vermekle des­ tEklememiştir. İskandinavya ülkelerinden Kana­ da'ya Amerika'dan İngiltere, Fransa , Belçika, Hol­ landa ve Balkan devletlerine kadar bir çok komü­ nist ve kapitalist ülke İspanyol komünistlerinin imdadına koşmuş, para silah ve beyin yardımın­ da bulunmuşlardır.

İspanya iç savaşları devam ederken, Büyük Şark Konveti'nde bir konuşma yapan; büyük İs­ pf-nyol Maşnki azamlığının büyük üstad muavini Sefıerlne Gonzales, İspanya komünizmini destek­ lemelerinin gerekçesini şöyle anlatmıştır: ccUmumi toplantı devam ederken İspanyol Bi­ D derJvinin takviye�i için neler yapıldığını öğren­ miş bulunuyorum. Ispanya'da hak, hürriyet ve adalet için savaşanlar nanuna sizlere burada bü­ tün kalbinıle teşekkürü bir borç bilirim. Bize dost olan Fransız Maşnk-ı Azamı tarafından ki biz da­ ima onun parlak misallerini bütün varlığımızla takip etmişizdir, bize gösterecekleri kadirşinas jestler bizim için bir sürpıiz olmayacaktır. Sözlerime son vıe.rmeden evvel , İspanyol olma­ dıklan halde, tahakkümü ve faşizmi müdafaa eden bütün generaller karşısında İspanyol milis­ leri, ve cephesinde hayatlannı kaybedenler için en


169 biraderce v·� en farmasonca düşüncelere ithaf et­ menizi rica etmekteyim.n

Seferina Gonzales İspanyol istiklaJini tehlike­ ye düşüren ve İspanya'nın üç yıl boyunca birbiri ile boğuşmasına sebep olan komünistleri hak , hür­ riyet ve adalet uğruna mücadele eden kahraman­ lar olarak tanıtırken, onun büyük üstadı Augus­ to Barcia, Fransız Maşrıkı Azamlığına başvura­ rak Fransa'nın İspanya kızıliarına para, silah ve asker yardımı yapmasını istemiş, bundan sonra da Fransa'da esrarengiz olaylar birbirini takip et­ meye başlamıştır. Polanya Dışişleri Bakanlığı müsteşarıarından Kont Jean Szembek, Paris'te yayınladığı «19331939 jurnalı>> isimli eserinde İspanya Kralı 13. Al­ fons'la yaptığı konuşmayı şöyle anlatıyor: <<Dünya şartlarıyla ilgili olarak İspanya Kra­ l• son derece kötümser görünüyordu. Krala göre dünya yahudiliği ve masonluk harbi teşvik etmek­ tc idi.>> öte yandan New Age, Türkçe ismiyle Yeni Çağ mason mecmuası Şubat 1 936 sayısında İspan­ ya'daki mücadele ile ilgili olarak şunları yazmış­ tır: ((İspanya'daki harbi Gen�ral Franko ve onun milliyetçi ordusu kazandığı takdirde mason bira­ derlerin başlarına geleceği bilmek için kehanete lüzum yoktur. İnsaniyet, demokrasi, insan hakla­ rı ve hürriyetleri namına, Amerika Birleşik Dev­ lctlıerinden, İspanya Cumhuriyeti naınına konu­ lan silah ambargosunun kaldırılmasını istiyoruz. ,


170 Meşru İspanyanın mağlubiyeti gerek birleşik ge­ rekse Latin Amerika için ağır bir tepki meydana getirecektir.••

Mason locaları iç harbin bitmesinden

sonra

da İspanya'nın yakasım bırakmamışlardır. Harbin

bitmesiyle beraber 15 Mart 1 939'da Les Amines de la Repuplique locasında toplanan masonlar Fran­ ko rejimi ve İspanyol masonları hakkında şu ka­ rarı almışlardır: cıPertenay'daki Les Amines de la Repuplik lo­ casının azalan 15 Mart 1939'da toplanarak ve far­ mason hükümet azalarıyla, farmason parlamento azalannın General Franko'nun meşruh hükümeti­ nin fiZisi kabul edilmesi için rey vermek mecburi­ yetinde kalmalanna teessüf ederek derin bir yeise g-ömüldüğümüzü beyan ederiz. Bu rey hadisesi far­ masonluğa karşı bir ihanettir. Zira bu devlet rei­ si kendi meml·zketinde mer'iyyette bulunan kanun­ lara başkaldırmış ve bilhassa bizim İspanyol birn­ dederini tazyik etmiştir. Les Amines de la Hepup­ lik azalan bu sebepten ötürü parlamentoda ve hü­ kümette bulunan biraderlerimize, istikbalde w bundan böyle hayatlannda farmason prensipleri­ ni tatbik etmelerini hatırlatır. Böyle yapmadıkla­ rı takdirde farmasonluğun hikmeti vücudu kal· maz. Farmason atölyelerinin şefleri bundan böy1(' daha sıkı bir kontrole tabi tutulacaklardır. Fransız fannasonluğu İspanya'dan kaçmak zarurıdinde kalan komünist İspanya mültecileri­ nin geri verilmemesini ve General Franko'ya iade edilmemesini bütün v•ekillerine, mebustarına ve senatörlerine tebliğ etmiştir.••


171

KOMÜNiST HİZMETiNDE MASON BÜYÜKELÇi

İspanyol i ç savaşı devam ettiği sırada bir sa­ bah Fransa'nın Madrit Büyükelçiliğine giren uzun boylu, sarışın , orta yaşlı bir adam, ipek eldiverrle­ rin altındaki parmaklarını nazikçe aynarken bü­ yükelçi ile görüşmek istediğini söylüyordu. Önüne düşüp götürdüler. Sefaretin günlük işleri ile meşgul olan büyük­ elçi, karşısına dikilen adamın kim olduğunu anla­ mıştı. Adı Fernaiıdo de los Rios tu. Fransız mason localarının en faal ajanlarından biriydi. Birara ba­ kanlık yapmıştı. Bir hükumet üyesi olduğu günler­ de hemen hemen her skandala adı karışmış, yol­ suzlukları köylerde bile konuşulur olmuştu. Ka­ rakterizin biriydi yani. '

Büyükelçi nezaketi bir kenara bırakıp : - Burası mason Joeası d•eğil, çıkın dışan di­ yecekti ki, Fernando de los Rios en yakınındaki koltuğa kurulup, konuşmağa başladı. - Fransız hariciyesi, nefret ederek baktınız adamı size başmuavin tayin etmiştir efendim. Muavininizi tebrik etmeyecekmisiniz. Elçi apışıp kalmıştı. ''Yalan söylüyorsunu di­ ye bağırdı. Fakat Fernando evraklarını çıkarıp gösterince Pariste neler döndüğünü anlar gibi ol­ du. - Evet, dedi. Siz bana muavin tayin edilebi­ lirsiniz fakat hiç bir kuvvet beni sizinle çalışınağa mecbur edemez. istifa ediyorum. Buyurun, büyük­ elçi olaralt çalışın.


172 Elçi öfkeli adımlarla adayı terkettikten son­ ra boşalan makam ve masaya oturan Fernando, solcu İspanyol hükümetinin başkanına şu bilgiyi verdi. ''Fransız Kabinesi İspanyol hükümetine yar­ dım yapılması kararına vardı. Ancak istenilen mal­ zemenin hükümet taı·afından değil hususi sanayi tarafından gönderilmesine müsaade edecektir. Bu sevkiyatın yapılması için vekiller komitesi müsaa­ de edecektir ki, bunlar arasında en sadık birader­ lerimiz bulunacaklardır. Yann Meclis'te mühim bir toplantı yapılarak uçakları n verilec·eğini daha şimdiden bana vadettiler. Ben, Gruz Martin ve di­ ğer bir İspanyol birader ve Fransız biraderlerle müştereken bombalann sevkine başlayacağız. Ben bu işlerde ihtisas sahibi olmadığım için bu vazife bana zor · gelecektir. Fakat kendimi vazifey i başarmak mecburiye­ trnde görüyorum. (12)

Bu hadiseden bir yıl sonra ise masonların elindeki İnsan Hakları Cemiyeti kıpkızıl bir bildiri neşretti. Bildiri aynen şöyledir. ((Fransız insan haklan oemiyeti, cumhuriyeti kahramanca müdafaa eden İspanya'daki arkadaş­ lfı rımızla birlik ve tesanüd halinde bulunduğumu­ zu beyan ederiz. Biz buna kıymet veriyoruz. Bizi yalnız İspanyollann değil, fakat bütün hür millet­ Ierin davası olan bu harekete karşı en metin ve sağlam merbutumuzu beyan ıeder ve kahramanla1 1 2 1 Farmasonlar

İshi.miyeti ve Türklüğü

nasıl çalıştılar. Cevat Rifat

yıkmak

Atlihan. S: 253. 254.

i çi n


173 n saygı ile selamlanz. Fransız halkı büyük bir ar­ zu ve ihtirasla sevmektedir, fakat harp tehdidi gi­ bi şantajlara boyun eğmeyecektir. Zira faşizmin her zaferinin Avrupayı harbe daha çok ya.klaştır­ dığlnı çok iyi biliyoruz. İnsanlan kurşuna dizdi­ r<'n gencrailere karşı itimadımız yoktur. Fransız halkına sulhu koruyabilm�k için milletin itimat beslernesi lazımdır. Halk cephesinde birleşen top­ luluğun hakiki hisleri böylece kendini göstermek­ tedir. Bundan başka türlüsü hiyanettir. Hürriyete hiyanet, sulha hiyanet, Fransaya hiyanet. Zira Fransa'nın •e.trafındaki komşulannın kendi kendi­ lerini idare etmeleri Fransa'nın menfaatı icabıdır. Bu sebeble insan Haklan cemiyeti cümlemizin re­ fahı için çarpışan, ızdırap çeken ve ölen İspanya'­ daki arkadaşianınıza bütün teşkilatımızın muva­ fakat ve iştiraki ile teş-ekkür etmeliyiz. Yaşasın kızıl cephe, bizim halk cephesinin kahraman kar­ deşi sayılan İspanyol Halk Cephesi.,, (13)

1 131 A.g.e. S:

254 - 255.


174

Besinci Bölü m •

KOMÜNiST ViETNAM ORDUSUNU MASON H. S. TRUMAN KURMUŞTU

İkinci Dünya Savaşı'nın en şiddetli günlerin­ de Ho Chi Minh, Vietnam'da Vietminh adında kı­ zıl bir yeraltı teşkilatı kurmuştu. Teşkilatın hede­ fi Vietnam'ı kızıl enternasyonalin bir ünitesi hali­ ne getirmekti ama bunun açıktan söylenınesi ko­ münizmi kamu oyunda mahkum edeceği için her yerde olduğu gibi, gayenin maskelerrmesi yoluna gidildi. Sovyet Rusya'daki Sun Yat Sen Üniversitesin­ de azgın bir ihtiliHci olarak yetiştirilen Ho Chi Minh, teşkilatının genişlemesini ve halka malai­ masını sağlamak için Maa'nun Çan Kay Şek'e kar­ şı uyguladığı metodu tatbik etmeyi düşünüyordu. Yani, tamamen art niyetlerle kurulan ve tama­ men yurt dışından desteklenen Vietminh düşma­ na karşı Vietnam mililyetçileri ile cephe kurmağa çalışacaktı. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi Ho ile aynı merkeze bağlı olan Maa, bu metodu Çan Kay Şek' e karşı uygulamış ve başan da kazanmıştı. Ancak şundan endişe ediyordu o:

- Çan Kay Şek misaline rağmen teklifimi olumlu karşılayacak bir milliyetçi lider çıkabilir mi?


175

Çıktı.. Hem sade çıktı da değil , komünizmin bir cephe kuvveti olduğunu zanneden bir çok mil­ liyetçi lider Ho'ya teşekkür bile ettiler. Tabii Ho, bu kolay tava gelen insanları iyice kafese koymak için komünist partisini kapattığını söylüyerek şük­ ran borcunu ödemeye çalıştı. Ama aslında ne ko­ münist partisi kapatılmıştı, ne de Ho'nun öyle bir niyeti vardı. Ho Şi Minh, 1945'de komünist hükümeti kur­ duğu günlerde Amerika Birleşik Devletlerinin en büyük adamı Başkan Salamon Trumandı. Viet­ nam'ın komünist lideri hükümetle ilgili çalışma­ larını bitirdikten sonra , Washington'a başvurmuş, kurulacak komünist Vietnam ordusuna Amerika Birleşik Devletlerinin yardım etmesini istemişti. Çin bölümünde künyesini okuduğumuz o kapita­ list Truman, bu komünist Ho'nun teklifini mem­ nuniyetle kabul etmişti. İşte bu kabulden sonra­ dır ki, Amerikan parası, Amerikan silahı ve hatta harp görmüş tecrübeli Amerikan askerleri Viet­ nam'a akın etmeye başlamıştı. Ho Şi Minh bu yar­ dımlar sayesinde 60 bin kişilik bir ordu kurmuş, Lunun 40 binini de Amerikan silahlarıyla donat­ mıştı. Tecrübeli Amerikan subaylan bu orduyu cğitmekle görevlendirilmişti. Bazı yazarlar Vietnam'ın Japon aleyhtarı tu­ tumu ile Amerikan yardımını telif etmeye uğraş­ ırıaktadırlar. Fakat 1945'ten önce yapılan yardı­ mın Vietnam-Japonya mücadelesiyle ilgili olduğu kabul edilse bile, 1 945'te Vietnam için artık bir .Japon tehlikesi bahis konusu değildir. Kaldı ki, hir komünist devletin ordu kurmasına yardımcı


1 76 olmak, o orduyu donatmak ve hele bizzat eğitmek de Amerika'dan çok, Sovyet Rusya'ya düşerdi. Ama Beyaz Saray'da oturan adam bir yahudi ve hele bir mason olunca, bu işi Sovyetıere bırakmak istemedi. Ve yahudi sömürüsünden hiç bir zaman kurtulamayan Amerika , mason localarının arzu­ su üzerine önce Kominist Vietnam ordusunu, son­ ra da milliyetçi Vietnam ordusunu destekleyerek dünya politika dengesinin sarsılmasında en büyük rolü oynadı. Tabi bu sarsıntıdan çıkan da, ne biz­ zat Amerikan halkı ne de Rus vatandaşlarıydı. Vi­ etnamda Amerikan ve Rus ordularının çatışmas'l netice itibariyle Siyonizm idealinin işine yarıyor­ du. Milliyetçi - Komünist ittifakının gerçekleş­ tirilmesinden sonra kurulan modern Vietnam or­ dusunu kontrol eden mekanizma Amerika'ya sır­ tını dayayan Ho Şi Minh'in gayretleri ile tama­ men komünistlerin eline geçmişti. Böylece ordu­ nun tam bir komünist ordusu olması temin edili­ yordu. O kadar ki bütün ülkelerdekinin tersine ola­ rak son kararı siyasi yetkililer değil, askeri korni­ serler veriyordu. Oysa ordu, politikanın emrinde olmalıydı. Vietminh'in yayınladığı kitı:ı.p, broşür ve bildirilerde, askerlerle politikacılar arasında vu­ ku bulacak ihtilaflarda son sözün .askeri komiser­ lere ait olacağı kesin olarak açıklanıyordu. Kaldı k1, köşe başlarına getirilen yetiştirilmiş komünist­ ler istişareye de pek lüzum görmüyorlard.ı. «Bazı kademelerde siyasi t�kilatla müşterek çalışan bir gizli parti teşkilatı mevcuttu. Her bölük ve tabu­ bölüklerden küçük run kendi komünist hücresi, birliklerde de bir tali hücre vardı. Bir sekreter bu


177 hücrelerin çalışma disiplininden sorumlu tutul­ maktaydı. Dokuz kişiden fazla üyesi olan hücre­ lerde ise, icra komitesi olarak sekreterle beraber çalışmak üzere Delegoeler Kurulu denen küçük bir grup mevcuttu. Alay ve tümen kademelerinde, parti teşkilatı siyasi komiserin liderliğinde ve parti tali komitesi içinde siyasi bir teşkilat olarak çalışıyordu. Parti teşkilatında çalışanların umumiyetle Kominist; partisi üyeleri olmaları gerektiğinden, bunlar teşkilatın hakiki temsilcileri sayılırdı. Si­ lahlı Kuvvetlerin üyeleri olan subaylar üniforma giyerierdi ve imtiyazlı bir duruma sahiptiler. ( 14) Yüksek komutanlık ise 5 şubeye ayrılıyordu : istihbarat Servisi Siyasi Servis 3 Halk Birlikleri Bürosu. 4 - Genel Müfettişlik 5- Genel Karargah. ı

2

-

-

-

Yüksek Komutanlığın beynini, Vietnam ordu­ sunun bel kemiğini teşkil eden bu beş şubenin ba­ �ına da komünizmi iyi öğrenmiş adamlar getiril­ mişti ki bunların ekseriyeti marksizmi, Çin ve Sov­ yet Rusya'da ezberleyen kimselerdi. 1141

Vietminh ve Bindiçini'nde komünist ihtilill

harbi.

Goerge K. Tanhman, Çev: Özer Altan. Genel Kurmay Basımevi. S: 26.

F: 12


178 Fakat Ho Şi Minh bununla da yetinmedi. Amerikan subaylarının bedenen eğittiği ordu­ ya Çinli müşavirleri sokarak askerlere komünizmi aşılamağa başladı. Bu Çin müşavirlerinin tesiriy­ le ordu içinde on şube daha açılıp, bu on şubenin de en önemli masalarına birer komünist militan oturtulunca Vietnam ordusu resmen dışardan yö­ netilmeye başlandı. Yüksek komutanlık Şubesi ve kumanda zinciri Çin casusu diyebileceğimiz kim­ selerin eline geçtikten sonra milliyetçi asker ve ko­ mutanlara sadece emir tekrarlamak kalıyordu. Oysa Milliyetçi-Komünist ittifakı eşit şartlar al­ tında imzalanmıştı. Ama milliyetçi subayların Ho Şi Minh gibi sahtekarlığını bütün dünyaya tasdik ettirmiş bir ipsizin sözüne güvenerek çevrilen ent­ rikalardan haberdar olmak isterneyişlen Vietnam'­ ın ikiye bölünmesinde en önemli etken olmuştur. 1953'te Yüksek Komutanlık, Yüksek Askeri Planlama görevini de üzerine almış, bu planlama dairesine de azılı bir komünist tayin edilmişti. Bu­ na rağmen milliyetçiler Ho'dan gene şüphe etmek istemediler. Onlar, aralarında fikir aynlığı da bu­ lunsa Ho Şi Minh'in bir vatansever olabileceğine inanıyorlardı. Oysa Marksist feslefenin şuu runa eren bir komünist için vatan kızıl bayrağın dal­ galandığı topraktı. Çeşitli sebepler ileri sürerek komünistlerle bir­ leşmeyi reddeden milliyetçilerin durumu ise bir başka yürekler acısıydı. Vietnamlı milliyetçiler Sovyet Rusya ve Kızıl Çin'le flört eden şaibeli bir


1 79 liderin emrine girmek istememişler, ayn bir cep� hede teşkilatıanmışlardı. Ancak dış baskılar ve milletlerarası mason oyunları bu cephenin iflah olmasına fırsat vermiyordu. Amerika, Ho Şi Minh'e yaptığı yardımın zır� nığını milliyetçilere göstermediği gibi, Fransa da Ho'nun iddialarını doğrularcasına onları komü­ nistlere doğru iteliyordu. Milliyetçi liderlerle te­ mas eden Fransız yetkilileri Fransız kuvvetlerinin Vietnam'dan çekileceği anlamında kesin teminat­ lar veriyorlardı. Fakat tesbit edilen çekilme günü gelince Fran sa'mn bir salyangaz gibi kaypaklaştığı görülüyor­ du. Gülen çehrelerin yerini çatık kaşlar alıyor, ar­ tık Vietnam'ın hürriyetinden değil de, Fransa'nın menfaatlarından bahsediliyordu. Ve tabii bundan faydalanan da Ho Şi Minh oluyordu. Keçi sakallı lider, ya bir beyanname ile, yada halkla bizzat karşı karşıya gelerek başlıyordu bir ccBen dememiş miydim, nutkuna . . . Fakat Fransa'nın da beynini kemiren bir kurt vardı. Şöyle ki : Fransız ordusu Vietnam komünistlerine kar� 1$1 küçümsenmeyecek başanlar kazandığı halde, Pa­ ris bu başarılan siyasi alanda devam ettiremiyor­ du. Ordu, politikanın Fransız menfaatıanna en uygun biçimde uygulanmasını temin etmek için vuruştuğu, bu vuruşma emrini bizzat · politikacı­ lur verdiği ve zafer de kazanıldığı halde, diplomat-


180 lar bir türlü siyasi neticeye gidemiyorlardı. Mese­ la. 1950'de Fransız ordusu varını yoğunu ortaya koyarak bir Koşinşin zaferini kazanmıştı ama Pa­ ris bu zaferin şerefine sadece bir kokteyl parti dü­ zenlemek ve tebrik mesajiarına mukabele etmekle yetinmişti. Matematik rakamlar üzerinde durmak istiyo­ ruz : Fransızların 1951'de 158 avcı, 42 hafif bom­ bardıman 75 nakliye, 28 keşif , ve 105 hafif avcı uçakları vardı. 2 yıl sonra Kasım 1953'te Fransızlar 120 avcı, 42 bombardıman, 84 nakliye, 16 keşif ve diğer ha­ fif uçaklar dahil olmak üzere takri ben 237 uçağa sahiptiler. Mart 1954'te Dien Bien Phu muharebesinin başlangıcında 1 23 avcı, bundan ayrı olarak uçak gemisinde üslenen 40 avcı, 41 hafif bombardıman, 124 nakliye, 28 keşif ve 105 hafif avcı uçağı vardı. Fakat Fransa'nın bu uçakların birinden bile faydalandığı iddia edilemez. Harp gücü ve teknik­ ten yoksun, üstelik dövüşme sanatını bilmeyen bir mini ordunun bu muazzam havagücü karşı­ sında kök tutturacağını savunmak, «Bu konuda birşey bilmiyorumıı demektir. Georges K. Tanhman'a göre Fransa kuvvetle­ rini kullanamamıştır. Burası muhakkak . . . Fakat aynı George K. Tanhman'ın, Vietnam gibi tropikal bir ülkede uçak kullanmanın müm­ kün olmadığı yolundaki iddialan pek akla uymu­ yor.


181

Çünkü : ı Tabiat şartları ve bitki örtüsü madem kı, Vietnam'da uçakları harp dışı bırakıyordu, o halde devamlı olarak desteklenen bu hava filosu­ nun Vienam'da ne işi vardı? -

2 - Vietnam'daki Fransız birlikleri komuta­ nı durumu takdir edememiş olsa bile bir çok tro­ pikal bölgede savaşa iştirak eden koca bir Fransız Genel Kurmayı uykuya mı dalmıştı? 3 Sonra, madem ki Vietnam'da uçak kul­ lanmak mümkün değildi , o halde Fransa 1 954 mü­ tarekesinde niçin Vietnam'ın uçak satın almasını yasakl;:ımıştı? -

4 - Ve birgün aynı Vietnam'da Amerika Birleşik Devletlerinin uçak kullanması ne ile izah edilebilir? Şu basit sorulara cevap vermek için Coğraf­ ya bilgini olmaya lüzum yoktur. Keza iyi bir ko­ mutan olmak da gerekmez. Ortada yüzümüze sı­ rıtan bir gerçek varsa, o da Fransız hükümetleri­ ne hakim olan masonların Fransız ordusunu çel­ melemesidir. Mason locaları nazik bir plftnı meha.:. ret ve israrla uygulayarak bugünkü Vietnam bulı­ ranının tek sorumluları olmuşlardır. 1 905'de Fransız ordusuna kat'i bir darbe in­ diren masonlar, Vietnam savaşının ilk yıllarında o orduyu mümkün olduğu kadar kendi emelleri Için kullanmışlardır.


182

BU SAVAŞ KİME YARIYOR? Daha önce nasıl bir Yahudi kontrolü altında bulunduğunu belgelerle ortaya koyduğumuz Rus­ ya, Vietnam'daki savaş dolayısıyla ekonomik gelir elde eden ülkelerin başında gelmektedir. Savaş Amerikan ekonomisine % 176 oranında bir katkı­ da bulunmaktadır ki, harp sona erdiği takdirde en az 12 ülkenin 1 930 krizine sürüideneceği de ileri sürülmüştür. Amerikan kamu oyunda Vietnam savaşı tartı­ şılırken New - York Times Gazetesi ilgi çekici bir haber neşretmişti. Haber, Vietnam savaşının de­ vam etmesini isteyen 45 tröstün isimlerini bildiri­ yordu. Bunlardan üçü bankacı, 42'si fabrikatör ve gazeteciydi ki , istisnasız hepsi üç büyük Yahudi grupunu teşkil ediyordu. ı

-

D. Rockfener grupu.

Arthur H. Dean 4 Hukuk Danışma Şirketi or­ taklarından Sullian ve Gomwel, Chase Manhattan Bank, . Rokfeller, Williamsburg kumpanyası şefi Lewis F. Powel. 2 - Morgan grupu : Başkan Thomas S. Gates, Müdür Marphy ve diğerleri:

Robert D.

3 - Lazard grupu : Andre Mayer, Savunma Bakanlığı eski Bakan Yardımcısı Rooswelt Gılpatric, Dalaware Üniver­ sitesi Rektörü Jhon A. Perkins elektronik cephane


183

yardımcısı Davit Packart ve diğerleri. Peki, ya harbe hayır diyen Amerikan halkının seçtiği milletvekilleri? Onlar muhalefette iken halka vekillik etmek­

tc kusur etmiyorlardı ama, iktidara geçince deği­

şiyordu kural . . . Bu defa yahudiye vekil oluyorlardı.


184

Alt1nc1 Böl üm HER AGACA BİR CESET

Küba'da ilk komünist partisi Jumio Antonio Mella ve bir tütün işçisi olan arkadaşı Carlos Bu­ lino tarafından 1925 Ağustosunda kurulmuştu. Teoride zayıf, pratikte acemi bir komünist olan Mella, parti kurtulduktan az sonra halkı is­ yana teşvik etmiş ve komünistlerin Tropikal Mus­ solini adını verdikleri Devlet Başkanı Machado'­ nun tazyikleri üzerine tevkif edilmişti. Müthiş bir komünist düşmanı olan Machado, 1925 sonlarında Küba'yı saran tehlikeyi farketmiş ve Ciego de Avila Bulvanndaki her ağaca bir ko­ münist sallandırmıştı. Mella, hemen hemen birçok komünist gibi ha­ pishaneye girer girmez açlık grevine başladı. Gre­ vin 18. gününde serbest bırakılınca ilk vasıta ile Panama'ya kaçtı. Kapı dışarı edildi. Guatemala'ya gitti. Kapı dışan edildi. Honduras'a giti. Kapı dışan edildi.


185 Nihayet Meksika Komünist Partisi'ne şartlı olarak kaydolup, sürülmekten kurtuldu. Meksiko'­ da Meksika Komünist Partisi'nin finanse ettiği llür Küba gazetesini çıkararak Havana'ya ateş püskörrneğe başladı. Fakat Allah ona Küba bayra­ p;ına, yani kendi bayrağına hakaret edeceği güne kadar ömür vermişti. Gizli Komünist Partisi lideri Mella'nın Kü­ ba'lı bir milliyetçi tarafından öldürülüşünden dört yıl sonra , ülkenin bütün solculan arkalarma gayri memnunlar zümresini de alıp, ayaklanma mahiyetinde bir genel grev tertipleyerek Macha­ do'yu devirdiler. Başlannda sonradan Fide! Castro'nun dışişle­ ri bakanı olan Raul Roa bulunuyordu. Fakat Mac­ hado'yu deviren Raul'un şeytanlığı veya komü­ nistlerin kudreti değildir. Roa'nın düzenlediği genel grevden önce Bir­ leşik Amerika'da Başkan Colidge düşmüş, yerine Roosvelt gelmişti. O da bir masondu. O da halefi Truman gibi Hollanda yahudisiyrli.

Ve Truman nasıl iktidar olduktan sonra Mars­ hal'ı Çin'e gönderip, Mao'ya yardım ettiyse, Roos­ velt de aynı şekilde Sumner Welles'i Küba'ya gön­ dererek Küba komünizmini desteklemişti. Welles hariciye teşkilatının bütün şubelerinde yıllarca çalışmış kurt bir ajandı. Küba'ya gönde­ rilişinin gerçek sebebinin Machado'yu devirmek olup olmadığı konusunda inandıncı bir belgeye


186

henüz rastlanmamıştır. Ancak böyle bir vesika aramaya lüzum da yoktur. Çünkü Sumner Welles Havana'ya damlamazdan önce başıbozuk ve ne is­ tediğini bilmez bir hareket olan komünizm, onun gelişiyle birlikte, daima aynı Machado hedefine o..aarruz eden disiplinli bir saldın halini almıştır. Machado'nun antikomünist düşmanlanyla komü­ nistlerin arasını bulan da, komünizme ve Macha­ do'ya karşı subaylan Kızıl Raul'dan direktif alır hale getiren de gene Summer Welles'tir. 12 Ağustos'ta çekilmeye mecbur edilen Mac­ hado'nun yerine Cespedes getirilince bu defa da Machado taraftan subaylar ayaklanmışlardı. Ko­ münistler için değişen birşey yoktu. Onlara göre gericinin , inkilap düşmanının biri gitmiş, öteki gelmişti. Fakat işin garibi odur ki, daha önce ko­ münistlere karşı Machadoyu savunan subaylar, Cespedes'i hertaraf etmek için o nefret ettikleri komünistıerle işbirliği yapmaktan çekinmemişler­ di. İdeolojik amaçla yapılan grev, soygun ve sa­ botajlar 4 Eylül 1 933'te Kışlaların işgal edilmesi­ ne ve Cespedes'in devrilmesine sebep oldu. Cespe­ des'e karşı geliştirilen harekete katılan Başçavuş Batista albaylığını ilan edreken, Prof. San Martin kendini Küba'nın yeni diktatörü ilan ediverdi. Bir anda çavuşluktan albaylığa terfi eden Batista da orduyu kontrole başladı. Bu olaydan sonra Küba sık sık başkan değiş­ tirecekti. San Martin gidecek, yerine Albay Men­ dieta gelecek, sonra o da gidecekti. Batista ilk de-


187 fa 1 938'de başkanlığa gelecek, fakat 1 944'te istifa ederek yerini San Martin'e bırakacaktı. San Martin'in ardından da Prio Socarras ge­ lccekti başkanlığa... Socarras'a ilk takılan Eduarda Chibas adında garip bir senatör oldu. Chibas, hergün 30 dakika için Küba Radyosunu kiralayıp, veryansın ediyor­ du başkana. Senatör, başkanın hain olduğunu söy­ lüyor ve Havana radyosunun 5 Ağustos 1951 gün­ kü yayınında bu iddiasını isbat edeceğini belirte­ rek bütün Kübalılan radyolarını dinlerneğe davet ediyordu. 5 Ağustos'ta yüzbinlerce insan radyolarının başında sabırsızlıkla profesörün konuşmasını bek­ liyorlardı. Evlerinde radyo olmayanlar umumi yer­ leri doldurmuştu. Herkes merak i çindeydi. Kimbi­ lir Cnibas neler anlatacaktı? Çok şey bilmese böy­ le bir riske girmezdi elbette. Konuştukça konuşa­ cak, heyecanıandıkça heyecanlanacak, yerden yere vuracaktı Socaras'ı. Her bir kelime kurşun gibi çı­ kacaktı ağzından. Böyle düşünüyordu Kübalılar . . . Profesör, ön­ ce profesör olduğu için yalan söylemezdi. Sonra büyük bir riskti bu. ispat edemezse ne şerefi kala­ caktı, ne haysiyeti ve ne de sözüne inanan bir o.dam bulacaktı karşısında.. Kendi eliyle kendini rezil etmezdi ya . . . Hani o gün Küba çapında bir anket yapıla­ cak olsa , herhalde başkanın lehine konuşacak bi­ rini bulmak, arınanda balık avlamak gibi bir şey olacaktı.


188 Fakat gerçekte hain olan Socarras değil, pro­ fesörün kendisiydi. Nitekim iddialarını isbat ede­ memiş ve tabancasını beynine dayayıp basmıştı te­ tiğe. Raçlyo evinde intihar etmişti. Chibas ! .. « Canı cehenneme, diyeceğiniz muhakkak. Fakat demeyen iki kişi vardı. Bütün bir Küba bu bunak profesöre lanetierne okurken iki kişi cese­ din başında sabaha kadar nöbet tutmuştu. -

Bu iki kişiden biri sekreteri Conchita Fernan­ dez, öteki Fidel Kastro idi. Kastro, 13 Ağustos 1926'da Oriente'ye bağlı Biren'de doğmuştu. Zengin, büyük topraklan olan bir adamın düşünmeden hareket etmekle tanın" mış, maceraperest karakterli oğlu idi. Çocuklu­ ğunda Cizvit papazlarının tesirinde kalmış, genç­ liğinde ortodoksluğa meyletmişti. Hatta şu garip Eduarda Chibas ortodoks mezhebinin esaslarını savunan teogratik bir parti kurduğunda onun ya­ nında yer almış, 1947'de haline bakmadan Hasan dağına oduna gitmişti. Santa Domingo diktatörü Trujillo'uy devirmek istiyordu sizinki . . . Zaman geçecek, Batista, Prio Socarras'ın baş­ kanlık koltuğuna yerleşecek, radyo mikrofonlan­ nın önünde intihar eden o bunak profesörün me­ zarı başında bir toplantı yapılacak ve bu toplantı­ da şöyle diyecekti Kastro: - Batista şiddet yoluyla iktidan almıştır, Öyleyse şiddet yoluyla iktidar alınmalıdır.» diyor­ du.


189 Diyordu ama Havana'da o vurguncu Batista'­ nın yerinde bir başkası bulunmuş olsaydı, Mambi Fidel şimdi değil Küba diktatörü, Havana gece ku­ lüplerinde artist simsarı bile olamazdı. Ama kader Batista gibi yedi sülalesi aç bir gergedanı Küba'­ nın başına musaHat ettikten sonra paralı, asi ruh­ lu ve maceraperest bir insanın kitleleri peşine tak­ maması için sebep yoktu. İkinci Nikola'nın nasırlaşan beyni nasıl o çul­ suz Lenin'i Kremlin'in kabadayısı yapmışsa baş­ çavuş Batistanın doymak bilmez oburluğu ve dev­ let işlerinde gösterdiği fevkalade tayluk da, tam manasıyla bir mambi olan Fidel Kastro'yu Küba'­ ya diktatör yapacaktı. Burada Batista'nın dosyasını açmak niyetin­ de değiliz. Fakat Kastro'nun hangi ortamda kah­ ramanlaştığının anlaşılması i çin bu başçavuşun evrakı metrukesine şöyle bir göz atacağız. Oriente'nin Banes kasabasında doğmuştu. Fi­ delin hemşehrisi sayılırdı yani. Dedesi saf kan bir Çinliydi ama, kendisinin damarlannda tam dört ırkın kanı dolaşıyordu. Fizik itibariyle Küba marn­ bilerinden ziyade Afrika Maumaulanna benzerdi. Amerikalılarla konuşurken yalnız Çin'li olan dede­ sinden sözeder, zencilikle olan ilgisini açığa vur­ mazdı. Oysa Washington'a gittiği zaman bütün diktatörlüğüne rağmen bu zenciliğinden dolayı güçlükle otel bulabilmişti. Batista'nın çocukluğu sefalet içinde geçmişti.

14 yaşında öksüz kalmış, rahipl�r tarafından bü-


190 yütülmüş, şeker işçisi, bakkal çırağı, demiryolu iş­ çisi ve nihayet 1 921'de orduya girerek ayda 50 pe­ so kazançlı bir asker lomuştu. Orduda talim yap­ maktansa bir büroda çalışmanın daha yararlı ol­ duğuna inanmış ve önce başçavuş Regelio Lopez'e yanaşarak onunla dost olmuş, stenografi çalışmış, San Mario kolejindeki gece derslerine devam ede­ rek biraz hukuk öğrenmiş, gramer bilgisini düzelt­ me yoluna gitmişti. Bundan sonra başçavuş Lo­ pez'in verdiği rapor sayesinde başkan Zayas'ın çiftliğine muhafız olmuştu.ıı ( 1 ) Sonra? Sonrası malum! . . . Cespedes'i devirmek için kışlayı işgal . . . Ve Küba diktatörü . . . Meşhur Havana barlarının, kumarhanelerin, randevü evlerinin ortağı. . . Batista devleti ele geçirdiğinde maaşı kaç pa­ raydı bilmiyoruz. Fakat Küba'dan kaçtığı zaman 400 milyon dolarlık bir milyarderdi. Bizim paramızla 6 milyar lira . . . Bunun dışında birçok yabancı bankalarda öa parası vardı ki; yukandaki rakama 500 bin do­ larlık mücevherle. Dominik diktatörüne ödediği ı milyar 465 milyon peso haraç dahil değildi. Seyrini daha sonra anlatacağımız Batista Kastro mücadelesi 1 959 Ocak'ında, yeni yılın ilk saatlarında sakallı şefin zaferi ile sona ermişti. İh· ·

(1) Küba ihtilii.li. Ahmet Angın. S: 36


191 tilalin oturması için derhal bir Toprak Reformu Enstitüsü kurulmuş (INRA) başkanlığına da Car­ los Rafael Rodrigues getirilmişti. Havana'nın merkezindeki 20 katlı INRA bina­ sına kimse alınmıyordu. INRA'ya giren tek anti komünist adam; koyu katalik olan Doktor Manuel F. Artime idi. Artime Batista'ya karşı sürdürülen mücadeleye katılmış ve 0-22 bölgesinin INRA Baş­ kan Yardımcısı tayin edilmişti. Artime, 0-22 Bölge Başkanı Rena Vallecio ile Plaza Civica'ya bakan muhteşem INRA binasına girişlerini şöyle anlatıyor: <<Rena Vallecio aylık gizli toplantılanndan bi­ rine beni götürdü. Merkez binasında nöbetçilere kartlanmızı gösterdik ve yukan katıann birinde konferans odasına alındık. Che Guevera, Pino San­ tos ve Nunez Jimenez oradaydılar. Kastro henüz gelmemişti. Diğerleri 26 INRA bölgesinin, benim gibi yardımcılannın refakat ettiği başkanları idi. - <<Direktör Nurrez Jimenez toplantıyı bir ih­ tarla açtı. Burada konuşulan hiç bir şey bu oda duvarlanndan dışan çıkmamalıdır. Sonra bir za­ mandır şüphetenmiş olduğum bir şeyi söyledi. Açıkça söylenen söz beni şoke etti : - Siz INRA delegeleri Küba'nın hakiki hükü­ metini temsil etmektesirriz .INRA hakiki küba Devletidir. Diğer hükümet müesseseleri yapmacık­ lır. «Bu adamlar yeni idarenin gizli vekilieri idi. ve

«Fide! Kastro içeri girdi. Biz ayağa kalktık selamladık. O başkanlık sandalyasına oturdu.


192 INRA'nın çok para sarfettiğini ve acemice hare­ ket ettiğini söylemekle söze başladı. Bununla be­ raber cePara için üzülmeyelim, dedi. Ve güldü. "Hazine bomboşken bankadaki paralan daima mü­ sadere edebilirsiniz. Halk açken kim bize karşı ko­ yabilir? Bu Karl Marks'ın hayal etmediği bir şey. Açlık Küba'da sosyalist bir delvetin doğuşunu bek­ leyen ebe olacaktır. Pina Santos, hiç bir arazinin vaad edildiği gi­ bı halka verilmediği gerçeğini ortaya getirdi. Bu sefer Jimenez tamamen müstehzi bir cevap verdi : - Bu mesele hakkında bir şey yapmayaca­ ğız. Bazı hallerde çiftçiler çok ısrar ederlerse kü­ çük bir toprak parçasını böleceğiz. Bu onlan sus­ turur. Arazileri müsadere edilen mülk sahiplerine ne zaman ve nasıl tazminat verileceği ortaya atıl­ dı. Fidel, purasunu salladı ve çalımlı bir şekilde cevap verdi. - Onlarınki ile değil, bizim verdiğimiz fiyat­ la ve bonolarla ödenecek. Che Guevera güldü. Ve "Fidel, onlara istedik­ Ieri her fiyatı ödeyebiliriz, realitede bu bonoların hiç kıymeti olmayacak, dedi. Bu herkesi güldür­ dü. Fidel düşüneeli bir şekilde purasunu üfürdü. Şimdilik aldığımız davar mukabilinde onlara para vermeye mecbur kalabiliriz. Fakat Pina Santas pa­ ra verilmesine itiraz etti. "Yan para, yan bono güldü. nrsek olmaz mı?, Kastro kahkahalarla


193

Korkunç Pino dedi. "Yakında Küba pesoso aynen Che'nin bonolan gibi hiç bir kıymeti haiz olmaya­ cak.,, Guevera toplantıyı, evvelce Nunez Jimenez•.. den işittiğimiz ihtarı açıkça söyleyerek kapattı. - Unutmayın. Burada konuşulan hiç bir şe­ yi dışarda tekrarlamamalısınız. Bu toplantılarda şu gerçeğe alışın: Burada yapacağımız şeyleri konuşuruz, halka vadettiklerimizi değil. Bu ikisi nadiren aynı olur . • (2) .

Kastro'nun Batista'yı devirişi Küba komü­ nizminin kitlelerin ruhunu sarmasıyla izah edile­ mez. Kaldı ki, Batista'nın yıkılışında en önemli rolü oynayanların çoğu komünist değildir. Ancak daha önce de kısaca belirttiğimiz gibi, Batista'nm Küba'nın bütün servetlerini şahsı ve metresi Mar­ ta Fernandez Miranda adına sömürmesi ve Fidel Kastro'nun tam zamanında harekete geçerek dik­ tatöre isyan etmesi komünizmden nefret eden bin­ krce insanı bu mambinin peşine takmıştır. Batista o kadar müsrif bir adamdı ki , zengin Küba kaynaklannın üzerine oturur oturmaz eski eşi Elisa'ya kendinden boşanınası için tam 14 mil­ yon dolar vermiş, daha sonra da metresi Marta ile evlenmişti. (3 ) 121 Küba Nasıl Komünist oldu. Monahan more. S: 11. 12. (31 Kuba

ve

Kennet O GU­

ihtiliW. Ahmet Angın. S: 38.

F: 13


194 Ve ülkede herşey bu ölçüye göre değişmişti. Küba'nın, Amerika'nın genelevi haline gelişi, Yankeleıin haysiyet kıncı davranışıanna hükli­ metin seyirci kalışı, hatta Havana polisinin Ame­ rikan zamparalarma resmi arabalarta kadın taşı­ yışı, gittikçe artan açlık, iktisadi bulıran ve daima Washington'un aynak rotasına göre değişen Ha­ vana politikasının memleketin dış itibarını sarsı­ §l gayet tabii olarak Kübalı'yı Batista'dan soğut­ muş, ona karşı mücadele eden Fidel'e doğru itmiş­ ti.

Küba'nın kötü kaderi odur ki , halk adeta Ba­ tista veya Kastro'nun etrafında halkalanmak mecbuıiyetindeydi. Ortada bir vurguncu Batista vardı, bir de isyan ederek kahramanlaşan Fidel ! .. Kastro da hangi avantajların adamı olduğunu an­ ladığı için sivri çıkışlardan sakınıyor, doğrudan doğruya komünizmi Küba'ya yerleştirmek için mücadele eden bir uşak olduğu halde, demokrasi­ den, insan haklanndan ve hukuk devletinden bah­ sediyordu. Bence Kastro'nun büyüklüğü, nerede , ne za­ ne söyleceğini bilen adam oluşunda aranma­ lıdır. Bu vasfının dışında, o ne bir devlet adamı, ne iyi bir marksist ve ne de mükemmel bir ihtilalci­ dir. Sadece halkın Batista'ya karşı olan nefretini sömüren ve hep birlikte kuracaklan demokratik Küba'nın hepsi için bir cennet olacağım vadeden b:lıinci sınıf bir strateji uygulayıcısıdır. O kadar! ... man


11:}5

SANTİAGO BASKINI 1953 başlarında Fidel Kastro adamlarıyla bir� l l kte Küba'nın dört yanına yayılmış, basılacak bir kışla aramaya başlamıştı. Bir ara La Habana'da­ kl Columbia Kışiası'na saidırınayı aklından geçir­ ıli Fakat General Chaviano'nun çatık kaşlannı lıu.tırlayınca ağzının üstünden şiddetli bir dipçik darbesi yemiş gibi oldu. Vazgeçti. Sonra merkezden 900 kilometre uzakta bulu� ııan Oriente şehrindeki Moncado kışiasım basma­ �a karar verdi. Oriente onun şehriydi. Ve aynı zamanda Ba­ Llsta'nın da. . . Yani Küba'nın başına ne geldiyse Orienteliler yüzünden gelmişti. Baskın, Oriente karnavalının birinci günü, 26 Temmm:'da yapılacaktı. Fidel ve arkadaşları üç­ dört ay süren hazırlıklardan sonra 150 kadar aske­ ri üniforma çalarak adamlarına dağıttılar. Komünistler baskından bir hafta önce şehre �;elmiş ve dikkati çekmernek için semt semt dağıl­ mışlardı. Mancado'nun işgalini Oriente'ninki ta­ k i p edecekti. Plana göre radyo, hastane, adiiye bi­ nası ve postane de aynı zamanda işgal edilecekti. Saatler 05.15'i gösterdiği sırada kışla , hasta­

hane ve adiiye binalannın önünde gizlenen komü­

ıı lstler parmaklarını makinalı tüfeklerin tetikleri­ rıe dokundurdular. Nizamiye kapısındaki Iki nô­ hetçi boğazlanmış, kızıllar içeriye dalmışlardı.


196 Moncado Kıı�lasındaki bin kadar Küba'lı asker, sa­ bah yatağının sıcaklığına gön'lülmüşlerdi. Henüz uyanan yoktu. Ve bunların bir kısmı bir daha hiç uyanmayacaklardı. Çünkü birkaç dakika sonra ya­ ta khanelere dalacak olan komünistler, namlulan ranzalara çevirecek ve beyaz pikenin üzerine bir ü,tila ordusu gibi yayılan kandan zevk alacaklar­ dı. Komünistler Moncado baskınında gerçi mu­ vaffak olamamışlardı ama, o baskını tertipleyenle­ rin bugün Küba'nın kayıtsız şartsız hakimi olduk­ ları düşünülürse , netice itibariyle başarı kazan­ dıklan tespit edilmelidir. Ancak bu başarıda aslan payı, komünistlerden ziyade komünistleri yargıla­ yan Sıkıyönetim Mahkemesine aittir. Baskın, La Habana'da duyulur duyulmaz Baş­ kan Batista ülkede sıkı yönetim ilan etmiş, yaka­ lanan sanıklar çok geçmeden hakim huzuruna çı­ karılmıştı. Burada şunu belirtmek mecburiyetin­ deyiz ki La Habana'da kurulan sıkıyönetim mah­ kemesi tıpkı 1 970 Haziranında Selimiye'de kurulan sıkı yöentim mahkemesine benziyordu. Gerçi ora­ da usıll hakkında söz isteyip, çişinin geldiğini söy­ leyen sanıkiara pek rastlanmıyordu ama, suçlu sandalyesinde oturanların şirretliği aynı şirretlik­ ti. Hakimler, cinayet, sabotaj, hırsızlık ve devlet kuvvetlerine karşı çıkma suçlanndan mahkemeye getirilen ihtilalciler karşısında konuşamaz olmuş­ lardı. Hele iddia makamı ağzını bile açam.ıyordu. Sanki kışlayı hakimler basmıştı. Sanki Ori­ ente'li hastalann kannlannı deşen san eldlvenlt


197 ıldamlar hakimlerdi. Ve sanki Moncado kışiasında uyurken öldürülen subay ve askerlerin katilleri kendileri değil de, mahkeme üyeleriydi. Komü­ nistler konuşmaya başlayınca mahkemeyi saatler­ ce işgal ediyor, hakim söz alınca bir parazittir baş­ lıyordu. Savcı kaç defa ayağa kalktıysa iki laf ede­ rneden oturmak zorunda bırakılmıştı. Mahkeme ımfalıatı sonunda, Evet, ben Moncado baskınında bulundum. Amerikan uşağı askerlerinizi öldüren­ lerden biri d•e beninın diyen bir-iki ateşli komünist tıııriç , katillerin hepsi heraat etti. Fide! Castro ise IJir başka mahkemede yargılanmış, 15 yıla mah­ kum edilmişti. Fakat iki yıl sonra Amerika Birle­ �lk Devletlerinin mason başkanı Eisenhower'in lıaskısı ile affedilmiş, 1 959'da ise Küba'nın tek ha­ kimi olmuştu. La Habana duruşmaları Nürenberg davasın­ dan sonra adalet tarihinin ikinci büyük skandalı­ d ı r.

Kastro hapisten çıkınca bütün Kübalı ihtilal ı-i ler gibi Meksika'ya kaçıp, ihtilali orada hazırla­ ınaya başladı. Çeşitli sebeplerden dolayı Meksika'­ ya kaçan yüz kadar kanunsuzu da yanına alarak lılr çiftlik kiraladı. Burada bizzat kendisi ve adam­ Inn gerilla dersleri alıyordu. Hükumet darbesi ve Ihtilal tekniği dersleri , İspanya iç savaşlarından l•'ranko'ya karşı gelen ve ccGeneral İhtihiln adı ile tilılıret bulan bir Marksist tarafından veriliyordu. Adamın bu i�ten pek anladığı da yoktu ama �·. cçiniyordu işte . . (4) ­

.

1 4 1 Kastro gerilla hocasını ihtiliilden sonra Küba'ya davet

edip bir villa hediye etmiştir.


1 98 Küba deniz kuvvetlerinde komünistlerin ha­ tırı sayılır bir üstünlüğe sahip olması Fidelin işini kolaylaştırıyordu. Bir yandan Meksika'da, topla­ sağlarken, öte dığı adamların yetiştirilmelerini yandan Küba denizcileri vasıtasıyla Havana ile ir­ tibat kuruyor yeni bir ayaklanmayı organize edi­ yordu. Kastro 2 Aralık 1956'da 82 komünist gerilla ile birlikte Granma kıyılanna çıktı. Bu 82 kişinin içinde Kastro'nun kardeşi Raul, Che Guevera ve Sienfuegos da vardı. Kastro ve arkadaşları karaya çıkar çıkmaz jandarma ateşi ile karşılaştılar. Gecenin karanlı­ ğındaki bu müsademede birçok komünist öldürül­ düyse de Che Guevera, Fidel Kastro ve Raul gibi Küba komünizminin beyin takımı Sierra Maestra dağİarına çıkmayı başarmıştı. Dağın öteki yama­ cının denize bakması, ihtilalciler için bir başka avantajdı .. Deniz kuvvetlerindeki yoldaşları onla­ rı sık sık ziyaret ediyor, silah, cephane, malzeme ve gıda yardımında bulunuyordu. Burada bir radyo istasyonu kurarak derhal propagandaya başladılar. Radyo yayını bilhassa Sierra Maestra civarındaki köylerde tesirini gös­ termişti. Toprak reformu masalına akılları gidi­ yordu zavallı köylülerin. SONUCA DOGRU 13 Mart 1957'de tertiplenen saray baskını ne­ tice vermemişti ama gittikçe güçlenen Kastro, Oriente'yi işgal edebilmişti. Böylece Küba ikiye


bölünmüş oluyordu. Burada acı olan nokta Küba ordusunun bü­ tün bu ha.diseleri bir tiyatro seyircisinin umursa­ rrıazlığı içinde takip edişidir. Komünistler Es­ cambrey'e çıkarma yaptıklarında da, Oriente'yi işgal ettiklerinde de Küba silahlı Kuvvetlerinden çıt çıkmamıştı. Evet; ordu Batista yönetimini sev­ miyordu, Batista da sevilecek bir adam değildi ama, memleketi dört hayduda teslim etmek de bir ordunun varoluş felsefesine aykınydı. Kastro, ordunun bu uyuşukluğundan faydala­ narak 12 Mart 1 958'de bir beyanname yayınıayıp iç harbi başlattı. 9 ay kadar süren kanlı boğuşma­ lardan sonra da Küba'nın tek hakimi oldu. Batista Havana'ya doğru ilerleyen kızgın kit­ leleri durduramayacağını anlayınca Amerikan el­ çisiyle görüşüp sefarete sığınmak istediğini bildir­ di. Daha sonra New York'a gidip bir apartman sa­ tın alacak, diktatör Batista iken sığıntı Batista oiarak yaşayacaktı. Fakat Washington onun gibi düşünmüyordu. Mavana'daki Amerikan elçisi olumsuz cevap verin­ ce Batista valizlerini basıp, 73 arkadaşı ile birlikte hava alanının yolunu tuttu. Dominik'i hedef.. Bu 74 kişi, 35 kişilik uçağa güç bela yerleşip pilotu uçmağa zorladılar. Domi­ nik'e gelip canlarını kurtardılar da .. Fakat Batis­ te 20 valizinin yarısı�ı meydanda bırakmak zo­ runda kalmıştı. Uçak havalanamıyordu çiinkü . . .


200 8 Ocakta Havana'ya giren Fide! Kastro ile, ıJ Ocaktan önce Sierra Maestra dağlarında, döğüşeıı Fide! Kastro arasında büyük farklar vardı. Gerçi her iki Kastro da aynı sakallı mambi idi ama, ba· Z1 silah arkadaşlarına karşı sebepsiz yere tavır de­ ğiştirmişti. Komünistlerin yüzüne gülüyordu da­ ha çok. Ötekilere düşman gibiydi.

ihtilal yapılmış bitmişti ya, artık adam har­ cama makinalan çalıştırılmalıydı. Lenin yoldaş nasıl yaptıysa, Stalin yoldaş onu nasıl takip ettiy· st: ve Maa'nun satırı nasıl elektrolaştıysa, Mambi Fidel'inki de öyle olmalıydı. Evet, ihtilal başarılınıştı ama Başçavuş Ba' Usta'yı devirenlerin, hatta Sierra Maestra dağlanndaki öfkeli adamların hepsi komünist değildi. Mesela bir binbaşı Hübert Matos vardı ki, uykula­ nnı kaçırıyordu. Fidel'in . . . Hübert Matos, Batis­ ta'ya karşı açılan mücadeleye hiç bir zorlama ve ideoloji söz konusu olmaksızın, sadece vatanla il­ gili endişelerinden dolayı katılmış, Batista devrii ­ dikten sonra da bir bölgenin İNRA Başkanı olmuş­ tu. İNRA, Kastro'nun ifadesine göre gerçek komü­ nist Küba hükumetini teşkil ediyordu. Fakat ko­ ..ilünist değildi Hübert. Komünist onnadığı için de gözünün yaşına bakılınadan uzaklaştırılmalıydı. .

Kastro, o günlerde kızıllığını heD.üz açığa vur­ mamıştı. İhtilalin arzu edilen tabana oturtulması için bir müddet daha milliyetçi bir Kübalı pozun­ da ı;ı:örünmevi tercih etmişti. Şüphelerden uzı:ı 1>: kalıyordu böylece.. Daha kolay çalışıyordu. . . Bir


201

Batista belasını defeden kahramanların lideri olu­ �uyla kazandığı itibarı alabildiğine istismar edi­ yor, Havana'da komünist Küba devletinin temel­ lerini atarken, kendisini mutaassıp bir milliyetçi olarak tanıtmasını biliyordu. Fakat Hübert Matos, Kastro'nun hangi kafanın adamı olduğunu anla­ makta gecikmemiş, sevgili karısının da israrı üze­ rine INRA Bölge Başkanlığından istifa ederek Ca­ maguey'deki Agremento barakaları.na yerleşip, en­ dişeli bir bekleyişe başlamıştı. 21 Ekim 1959 sabahında telaşla Agremento barakalarma gelen bir adam, vargücüyl e Matos'­ un kapısına yüklenip yumruklamaya başladı. Ca­ milio Cienfuegos'tu gelen. Kastro'nun yakın adam­ la rındandı. Kapıyı açan Bayan Matos'a, Hübert'in arkadaşı olduğunu, onunla mutlaka konuşması gerektiğini söyledi. Az sonra Bayan Matos, elinde bir kahve tepsisi, üzerinde iki fincan olduğu halde Hübert'in çalışma odasına girerken kocasının, ccEt­ rafına bak ve kendine gel Camilio-.n diye haykır­ dığını duydu. Hübert devam edtyorau : ccCamaguey'de ne isyan eden vardır n e de ka­ rışıklık. Çık ve dolaş bölgeyi. Herk•e.sın Işinde gü­ cünde olduğunu göreceksin. Bu dedikodular beni defetmek için uydurulan planın bir parçasıdır. Evet, Batista'yı devirdik, ama komünizmin keyfi için yapmadık bunu. Kaldı ki Mavana'daki değişik­ likler de beni ilgilendinniyor, Kastro . ne yaparsa yapsın, ben kanm v•e çocuklanmla kendi hayatımı yaşamak istiyorumn


202 Camilio, Kastro'nun adamı olmasına rağmen Hübert'in samirniyetine inanmıştı. ccKorkına, de­ di. ccBen işi Fidel'le hallederim, Etti mi dersiniz? Edemedi. Camilio kapıdan çıkarken Hübert Matos ecDikkat et, senin kastro'nun gelecek kur­ banı olacağ·ımdan korkuyorum, demişti. O, Agre­ mente barakalarından uzaklaştıktan sonra Cama ­ guey'deki bir kısım subaylar Hübert'e başvurarak nOlanla rdan haberdar mısınız binbaşım, sorusu­ nu yöneltmişlerdi. Şuydu olanlar: Havana Radyosu'nun simsar sesli spikeri sa­ bahtan beri Binbaşı Hübert Matos ve birliklerinin yeni rejime isyan ettiklerini bildiriyordu. Radyoya göre hain Hübert Matos'a bağlı 9. kol, ihtilal aleyhtarı ordunun özünü teşkil ediyor­ du. «Vakit varken darbe indirilmeli, farelerio de­ liklerinden ('ıkmalarına izin verilmemeliydi.n

O simsar sesli spikerin kafasında planlanan tuzak değildi bu. Doğrudan doğruya Kastro'nun başının altından çıkıyordu. Radyo Hüberti' vatan haini olmakla itharn edip, «Farelerin deliklerinden çıkmasına izin verilmemelidirıı dedikden sonra, herhalde bir işgüzar çıkıp Matos'u nuhlayacak, böylece mambinin sakallısı bir antikomünistten kurtulmuş olacaktı. Onun ceviz beyni ancak bu kadar düşünebi­ lirdi tabii. Aksine radyoyu dinleyen subaylar Hü-


203

bert'e nazik bir ziyarette bulunarak komutana bağlılıklarını bildirmişlerdi. Hübert 8 Ağustos'ta silah arkadaşlarıyla yap­ tığı toplantıda orduya komünistıerin sızdığını söy­ lemiş, bu durumu şiddetle protesto etmişti. O za­ man iki kişi surat ekşitmişti bu konuşmaya. Biri Yüzbaşı Jorge E. Mendoza idi, öteki de Teğmen Orestes Varela . . . Havana radyosundaki çatlak ses böğürmeye devam ederken Camilio aniden karargah binası­ nın önünde göründü. Sinirli kalabalığa dönerek cıKapatın şunun dedi ve devam etti : u- Derhal istasyona telefon edip yayını dur­ dursunlar. Emre itaat etmezlerse h•epsini tevkif edin.n Camilio Kastro'ya haber vermek için Havana­ y� gideceğini söyleyerek konuşmasını bitirdi. Fa­ kat karargah binasını döner dönmez Fidel'i karşı­ s:nda buldu . . Tersti suratı. Belli ki Camilio'ya bile itimat edememiş, onu gönderdikten sonra uçağına atla­ yıp Gamaguey'in yolunu tutmuştu. İkisi birden yanyana yürümeye başladılar. Gılmore'lerin anlattığına göre Camilio yalvarırca­ sına içten ve sakin konuşuyordu. Fakat Fide! yay­ garayı basıyor, el kol hareketleri yapıyordu. Ona göre bir isyan halinin olup olmaması önemli değil­ di. Radyo olayı bütün bir dünyaya duyurmuştu, geri dönülemezdi artık. Monahat ve Kennet Gılmore, Agremento kapı­ larına toplanan 900 subay ve erin Kastro kuvvet­ lerince çembere alındığını bildirdikten sonra de­ vam ediyorlar:


204 "Kastro Küba'da yayınlanan bir konuşma ile Binbaşı Hübert Matos'un komutanlıktan alındığı­ nı ve tevkif olunduğunu ih1n etti. Matos'u ihanet, isyana teşvik ve Urria, Diaz Lanz Batista ve hat­ ta Dominik Diktatörü Trujilo ile işbirliği ·yapmak­ la itharn •e.diyordm> (5)

Burada Stalin ve Mao temizliğini hatırlamak gerekiyor. Daha önceki balıisierde belirttiğimiz gi­ bi Stalin binlerce subayı Alman casusu diye ipe g·öndermiş, Mao da kanına susadığı her subayı Ja­ pon ajanı olmakla suçlamıştı. Geçelim. Kastro bu çirkin ithamla yetinmemiş olacak ki, Camilio Cienfugeos'u da Hübert'in hain oldu­ ğ·unu söylemeye zorlamıştı. O da korku belası, va­ tanseverliğinden emin olduğu Hübert'e bir güzel yüklenmi�ti tabii. . . Hübert Matos'u yakından tanıyan Doktor Felix Barrera "Alevlendidci yayınlar Camaguey şehrini velveleye vermişti . Kastro tarafından gön ­ derilım birlikler şehrin kilit noktalannı emniyet altına alırken büyük bir gösteri yapıyorlardı. Ha­ vaalanından itibaren Kastro tekrar ve tekrar ara­ basını durdurarak bir isyan bastırmaya geldiğini söyledh> diyor ve devam ediyor: ccEmininı ki , kapıların dışında duran kalaba­ lığın içinde bulunanların çoğu Matos'u kendi bir-

151 Kaba Nasıl Komünist oldu. Mohanat ve Kennet Gılmo­ re. S: 17.


205 lilderi gibi onu kurtarmak için savaşırlardı. Kast­ ro'nun saçma ithamlanna inanmadılar. Fakat bu Kastro'nun istemediği bir şeydi. Halkın Fidel'den başka kimsıeyi putıaştırmasını sevmiyordu.n

Fidel, belki de halkın, karargahta göz hapsi­ alınan Hübert'i linç etmesi için uydurmaianna yenilerini ekler ve bunu heyecanla ifade ederken, Binbaşİ olup bitenleri ses alma makinas,ına tesbit etmekle meşguldü. Bayan Matos, Hübert'in avu­ katı Francisko Lorie Bertot gibi emin ellerden geçtikten sonra Küba milliyetçileri tarafından Ba­ tı dünyasına ulaştırılan ses alma makinasında şöyle diyordu Hübert : ne

ccKomünizm meselesi hakkındaki açık sözle­ rim şereni olduğuna inanmış olduğumuz Fidel'­ den beklenıniyen bir cevap aldı. Beni, ihanet ve ih­ iilal aleyhtarlığı ile damgahyor. Allah korusun. Biz; bir terör, baskı, mezalim ve utanç rejimi­ ne karşı savaştık. Şimdi ihtWH adına ve sadık kim­ seleııe yapılan aynı şeyleri kabul mü etmeliyiz.? Bir çok fedakarlık, cesur ölüler, kadınların gözyaş­ lan ve mücadeleden sonra böyle korkunç yollara nasıl geldik. Bu nevi şeylerin, ihtihlJin adına hal­ kın inandığı insanlar tarafından -Zira halk ha­ la Fidel'e inanıyor- yapıl ması, esef edilecek bir şe-ydir. Karanın bekliyorum Fidel, beni, ateş manga­ nın karşısına vekarla çıkmak veya hayatımı hapis­ hanelerde geçirmek --eğer karann bunlarsa- ce­ saretine sahip olduğumu bilecek kadar tanırsm. Sen bugün, benim teşvik ıettiğimi iddia ettiğin bir


206 isyam, tahrik etmek için hava alanı, radyo istas­ yonlan ve polis merkezlerini ele geçirmeleri için bi rliklerine emir verirken, ben, evd·� kanm ve ço­ cuklanmla, senin cinayetini tamamlamanı bekli­ yorum. Ben Sierra yoldaşları olan askerlerime hiç bir Kübalıya ateş etmemeleri için emir v•e.rdim. Zira onlar, benim askerlerim değil, ihtilalin anavatanı Küba'nın askerleri idi. Bu fesadı yaratmaları için buraya gönderdiğin adinin adisi (komünistler) olanlara dahi ateş ettirmezdim. Tarih bir gün, se­ nin hakkında karar vereeıeği gibi, onlar da vere­ ct>ktir.n

Bir hafta sonra hükümet, Camilio Cienfuegos' un ve pilotunun çift motorlü Cessua uçağıyla Ca­ ınaguay'den Havana'ya uçarken anlaşılmaz suret­ te yok olduklannı ilan ediyordu. Fidel Castro, şehsen deniz, hava, kara aramasına tahsis edilen silahlı kuvvetlerin başkanlığını deruhte etti. Uça­ ğm izi hiç bir zaman bulunamadı. Bu sırrın bütün teferruatiyle çözülmesi için Kübanın hürriyete kavuşmasını beklemek lazım­ dır. Bununla beraber Fidel Castro'nun Cienfue­ gos'u öldürdüğüne dair delil vardır. Dr. Lorie Bertot Matos'un avukatı

aCamilio (;ieııfuegos, uçakta yoktu, uçak da hiç kaybolma­ mıştı. Castro biliyordu veya Raul Castro tarafın­ nan ikaz edilmişti ki, Camilio, Hübert Matos'u mazlüm mevkiine koyabilir. Bu şüphesiz Camilio, Matos için şehadette bulunsaydı, doğru olurdu, zira her ikisi de sevilen şahsiyetlerdi. Böylece, Ma-


207

tas'un mazlum mevkiine kanmasına engel olmak için Cienfuegos'dan kurtulunmuş ve bir kahra­ man yapılmıştı. (6) Camilio ne şekilde öldürülürse öldürülsün, 21 Ekim 1959'un şafak vaktinde Bayan Matos'un ge­ tirdiği kahveyi Hubert'le karşı karşıya içerken ar­ kadaşının şu sözleri muhakkak ki son nefesinde kulaklarında çınlamıştır: olacağından ((Senin, onun gelecek kurbanı korkuyorum.,, Kastro'nun şahsiyetini belgeleyecek ve adam harcama makinasının komünist ülkelerde nasıl birbirine benzer şekilde çalıştırıldığını gösterecek bir ikinci örnek vermek istiyoruz. ihtilalci Hava Kuvvetleri Komutanı Binbaşı Pedro Diaz Lanz, Batista devrildikten bir müddet sonra tifoya yakalanarak hastaneye kaldırılmıştı. 29 Haziran 1 959 günü Pedro'yu ziyarete gelen bir adam, Kastro'nun onu görevinden alacağını söyle­ dı.

Pedro, gerçi ihtilale iştirak etmişti ama, anti­ komünist bir adamdı. Kastro'ya defalarca komü­ nistlere yüz vermemesini söylemiş, fakat her sefe­ rinde de uyutulmuştu. Batista kapı dışarı edilmeden önce uyutut­ muştu tabii. Kastro'nun işleri yolunda gidiyordu artık. Değil, ((Komünistl ere yüz verme» demek, komünistlere şaşı bakmak bile çılgına çeviriyordu adamı. (8) Küba nasıl Komiinlst oldu? Mohanat ve Kennet Gılmore.

S: 19


208 Küba'da onun gibi kaşarlanmış bir komünist daha var mıydı ki? . . . Si erra Maestra dağlarında iki yüzlülüğün daniskasım oynamış , komünistlere antikomünistleri, antikomünistlere de komünistle­ r; fişlediğini söylemişti. Fakat ipin ucu tam mana­ sıyla eline geçince kimlerin fişlendiği ortaya çık­ mıştı. Binbaşı Pedro hasta yatağından kalkıp Kast­ ro ile görüştü. Vazifesinden alındığını öğrenince basma şöyle .bir açıklama yaptı: ııŞunu açıklamak istiyorum ki, biz ihtilalciler sade(;e Batista diktatörlüğiinde mahpus idik. De­ mokratik rejimde böyle bir şey olamaz. En gayri insani sistem olan komünizm de dahil olmak üze· re her nevi diktatörlüğün aleyhindeyiz.

Bu beyanaıt Kastro'nun çileden çıkmasına yetmişti. Pedro'yu derhal yanına çağırarak, cesa­ retinin nereden ileri geldiğini sordu. ((Şöyle)) di­ yordu. ((Trifillo'ya ını güveniyorsun, yoksa Arneri­ kaya mı? Söyle, bana kül yutturamazsın. Pişman edeozğim seni Pedro . . . ,, Binbaşı komünizmi tasvip etmediğini söyle­ yince Kastro daha bir çileden çıktı. Ve rrSana em­ rediyorum Pedro, evine git. Hakkındaki kararı son· ra bildireceğim, diye haykırdı. Pedro mücadele edecek yapıda bir insan ol­ madığını daha ilk gühlerde belli etmişti. Cumhur­ başkanı Manuel Urrutia Lileo'ya ordudan istifa ettiğini bildiren bir mektup yazıp, komünist teh­ likesine dikkati çektikten sonra karısı ile birlikte Amerika'ya gitti.


209 Pedro'nun Cumhurbaşkanına yazdığı tarihi n�ektup şudur: ((Bana karşı yapılan hareketler benim tama­ men komünistlerin ordu ve hükumette yüksek mevkiler elde etmesine aleyhtar oluşum yüzünden ­ dir. Hepimiz onlann kiml•e.r olduğunu, � erede ol­ duklannı ve ne gayeler peşinde koştuklannı bili­ yoruz.>> Pedro Diaz Lanzu Küba ihtihilinin gerisi kitabın konusu ile p ek ilgili olmasa bile komünizmin, kültür, ahlak ve ce­ miyetin büny�i üzerinde nasıl bir tahribat yaptı­ ğının izahı bakımdan yaşannuş olaylara kısaca te­ mas edeeıeğiz. Aşağıya özetteyerek alacağımız ha­ diseler bu olayları yaşayanlar tarafından anlatıl­ mıştır: BU ÇOCUK BU MARŞI NERDEN ÖGRENDİ ?

Ernasto Santamaria'nın evli kızı Sengra Car­ Iata Trayieso komünizmin çocukları üzerindeki te­ sirlerini anlatıyor: ,,pepito ( 4 yaşında) milli marşımız zannetti­ ği Entemasyonali söyliyerek yürüyor. Bunu nere­ den öğrendi? En iyi arkadaşlannuzın çocuklan olan oyun arkadaşianndan. Manola (7 yaşında) , bütün sınıf arkadaşlannın üye olduğu genÇ öncü­ lere katılmasına izin vermediğim için kızgın. Lün .Tosefine (ll yaşında) bana dalıişe nedir?» diye sordu. Manola ona, rahibelerin fahişe olduğunu

F: 14


210 söylemiş. Şaşınna baba Manola bunlardan daha feci şeyler söylüyor, öyle şeyler ki çocuklarımıza kasten öğrıe,tiliyor, kafalar zehirleniyor.n

Camaguey Lisesi öğretmenlerinden Otero konuşuyor:

Mariana

((Çocuklara, öğretmen ve ebeveynleri aleyhine casusluk yapmalan öğr�tiliyordu, sonradan bun­ lar her mahallede kurulan uyanık komünisU.erin aktif ajanlan oluyordu. Sonra sınıflan kontrol et­ rneğe başladılar. Disiplin imkansızdı. Öğretmen hakkında yetkili makamlara rapor verme tehdidiy­ le tesirli şekilde şantaj yapıyorlardı.>>

Bu şantajlar, dört yaşındaki çocukların milli marş yerine enternasyonal marşını söylemeleri hflla devam etmektedir. Kastro, 2 Aralık 1 96l'de yaptığı beş saat de­ eden meşhur konuşmasında bir Marksist-Le­ ninist olduğunu açıklamadan önce, yalnız antiko­ münistleri takip etmekle görevli G-2 polis teşki­ latını kurmuştu fakat her ülkede müşahade edilen Mason-Komünist ittifakı Küba'da da kendini gös­ terdi.

l'am

Komünist Fidel Kastro'nun en güvendiği teş­ kilat olan ve istisnasız bütün mensuplan komü­ nist gençlerden s.eçilen G-2 polis örgütünü tama­ men masonlar yönetiyorlardı. G-2 polis teşkilatı­ nın 460 yüksek makamı vardı ve 460'mda da ka­ pitalist masonlar oturuyordu. Ve tabii bunlann hepsi Kastro'nun emri uyannca tayin edilmişler­ di.


211 Buradan şu neticeyi çıkarmak gerekiyor : Demek ki, Kastro'yu 1 5 yıl hapiste yatmak­ tan kurtaran Amerikan Cumhurbaşkanı Eisenho­ ver'le Fidel Kastro ve G-2 polis teşkilatının idare­ sine getirilen 460 mason, bir noktada aynı mer­ kezlerden idare ediliyorlardı. General Cevat Rifat Atilhan Medeniyoetin Batışı isimli eserinde Fidel'­ in yahudi olduğunu yazıyor. Ben bu konuda inan­ dırıcı bir belgeye rastlamadım fakat, bir ülkeyi ko­ münizmin kucağına iten bir adam, mason ve ya­ hudilerden destek görmek için Yahudi olmak mec­ buriyetinde de değildir. Nitekim Mambi Fidel, New York'un en büyük firmalanndan biri olan, Yahudi Bn Brit'in büyük çapta desteğini görür­ ken, Amerikan masonları ve gene masonik bir teş­ kilat olan Roteryenlerin de önemli yardımlarını kabul etmiştir. Kaldı ki, Amerika'ya kaçan Küba milliyetçilerinin 1961 Nisan'ında düzenledikleri Domuzlar Körfezi çıkarmasını başarısızlığa uğra­ tanlar da gene yahudi olmayan masonlardır. Ame­ rikan devlet adamlarıyla içli dışlı olan, hatta çoğu bizzat Amerika'yı idare eden Roteryenler, Ken­ nedy'nin bütün ağırlığı ile desteklediği çıkarmayı gününden önce Havana'ya bildirmişlerdir. 1962'­ lErdeki Küba krizi düşünülürse, Amerika'nın bu işe ne kadar önem verdiği ·anlaşılacaktır. Şunu teslim etmek zorundayız ki, Amerika, burnunun ucundaki bir adanın komünist olmasını elbette ar­ zu etmeyecekti. Küba, dev Amerika'nın yanında bir sivrisinek görüntüsünde _olsa bile, bu sivrisine­ ğİn o devi rahatsız ettiği muhakkaktı. Eh, orta­ da bir de Kastro'yu devirmeye çalışan Küba mil­ liyetçileri varken, üstelik Hür Küba Liderleri Beyaz


212 Saray'ın merdivenlerini aşındırıp dururken Ken­ nedy gibi dinamik bir lider, elbette onları eğite­ ceı< , ve elbette silahla donatacaktı. Emperyalist veya değil, hürriyetsever veya değil, ama Ameri­ ka'nın menfaatları gereği idi bu. O roteryen de damarlannda karışık Amerikan kanını taşıyor ve Amerikan vatandaşı olarak şeref kazanıyordu. Amerikanın menfaatıarı aynı zamanda onun da menfaatıarı demekti .Ama bildirildi işte. Locada­ kı yahudi şefin emri gereğince devletini düşmana ihbar etti. Fiyasko ile bitmişti çıkarma.


Yed i nci Bölü m SUKARNO DİYE BİR MANYAK

Komünist teşkilat Endonezya'nın 1945'te Hol­ landa işgalinden kurtanlışında Maa'nun Çin'de uyguladığı iki yüzlü stratejiyi tatbik edememişti ama ülke bağımsızlığına kavuştuktan sonra vata­ nı meydana getiren üç bin adanın üçbininde de legal ve illegal metodla çalışan birer hücre kur­ muştu. Komünist partisinin kanun himayesinde bu­ luşu kızılların önemli devlet dairelerine sızmaları­ na sebep olmuş, devlet çarkı işlemez hale gelmiş­ ti. Ülkenin her tarafına dağıtılan komünist gaze­ teler, bir taraftan din düşmanlığını genç nesillere benimsetmeye çalışırken, bir taraftan da ahlak bozucu neşriyatlarına devam ediyorlardı. inancını yitirmiş, mukaddes değerlerine saygısız , dejenere bir toplum komünistlerin işini kolaylaştıracaktı. Bu bakımdan Marksist propagandanın hareket ibresi ısrarla din ve ahlak kavramı üzerinde duru­ yordu. Ama asıl şuydu komünistlerin avantajı : Başkent Cakarta'da Devlet Başkanı olarak öyle bir zat oturuyordu ki, ne olduğunu, kime hizmet ettiğini, hangi fikre inandığını anlamak, bir hin-


214 dinin düşüncelerini öğrenmekten daha zordu. Adı, Şükranizade Doktor Ahmet Bey'di. Sukarno ismiyle anılırdı çoğu zaman. Hollandalılara karşı gelişen isyanlara katılmış, işgal kuvvetlerince zindana tıkılınış ve niha­ yet vatanın kurtuluşunda önemli roller oynamış­ tı. Müslümandı. Müslümandı ama ne biçim müs­ lüman olduğunu anlamaya imkan yoktu. Yalnız iki kitaba inandığını söylüyordu. Bunun biri Kur'­ an-ı Kerim, öteki Karl Marks'ın Das Kapital'i idi. Fakat komünist partisinin teşkilatıanmasına izin verdiği halde, nüfusun büyük çoğunluğunu mey­ dana getiren müslümaniann bir parti kurmaları yasaklanmıştı. Ve buna rağmen önemli bir kısmı­ nı müslüman ülkelerin teşkil ettiği tarafsız blokun liderliğine oynuyor, Tito ile çekişiyordu. Zaman, zaman Moskova paraleline düşmesi Çin'in, Mao ile mercimeği fınna vermesi Rusya'nın yüreğine otu­ ruyordu. Bu yüzden Endonezya'nın dostluğuna ne herhangi bir batılı devlet, ne de komünizmin pa­ pazları güvenebiliyordu. Fakat bu kaypak politi­ ka, kuşu kafese koymak isteyen komünist devlet­ leri, kesenin ağzını açınağa mecbur ediyor, onlar parmaklannı oynattıkça da yerli kızıliann forsun­ dan geçilmiyordu. Rusya 1962'ye kadar Endonezya'ya geniş ölçü­ de para ve teknik malzeme yardımında bulunmuş­ tu. Aynı yıl içinde Kruşçef'in, Hindistan'a vermek­ te olduğu mig uçaklannın sevkiyatını durdurma-


215 sını PKI'nin (Endonezya Komünist Partisi) şid­ detle protesto etmesi Cakarta ile Moskova arasın­ da ilk önerrili ağız tatsızlığına yol açtı. Ancak coğ­ rafi bakımdan zaten Çin'in koltuk altında bulu­ nan Endonezya'yı Pekin'in kucağına itmek iste­ meyen Rusya, Cakarta, Asya - Afrika gazeteciler konferansına katılan Sovyet basın mensuplanna itiraz ettiği halde, 1963'te Sukarno'ya 2 milyar do­ larlık askeri yardımda bulundu. Moskova aynca, Endonezya-Malezya anlaşmazlığında Cakarta'nın görüşlerini desteklemeye devam edeceğini de bil­ dirmek lüzumunu duymuştu. Komünist ülkelerin 1963 yılına kadar Endo­ nezya'ya yaptığı yardımla böbürlenen Endonezya Komünist

Partisi lideri Aidit, Rusya'nın

askeri

yardımda bulunmasına hayli içeriemiş derhal Mos­ kova'ya giderek Kruşçef'ten hesap sormaya karar vermişti.

Aidit, 1 963 Ağustosunda

Kremlin'de

Kruşçef'i, dünya komünist hareketini baltalamak­ b suçlamıştı.

PKI lideri, kendi ülkesi olan Endonezya'ya ya­ pılan yardımdan ordunun, Tito'ya gönderilen ruh­ lelerden de bur.i uvalann faydalandığını iddia ·edi­ yor, Sovyetlerin doğrudan doğruya Endonezya Ko­ münist Partisini desteklemelerini istiyordu. .

Onun için önemli olan Endonezya ordusunun kuvvetlenınesi veya Endonezya ekonomisinin ge­ li�imesi değil, Pekin ve Moskova tarafından des­ teklenen yerli uşaklann palazlanmasıydı.


216 PKI kayıtlarına göre Kruşçef, hem Aidit'in bu isteğini reddetmiş, hem de bu eski uşağım bir güzel terslemişti. Görüşmelerden sonra cereyan eden hadiseler, Aidit'in bunun acısını çıkarınağa yemin ettiğini gösteriyor. Şöyle ki : Moskova dönüşü Sukarno ile temas eden Ai­ dit, yeni kurulacak kabineye komünistlerin alın­ mamasını istemişti. Gaye, Sovyetler Birliğinin ekonomik, askeri ve teknik yardımda bulunması­ nı önleyerek ülkeyi daha da sefalete sürüklemek ve Endonezya komünizmi üzerinde Maa'nun ve­ sayetini gerçekleştirmekti. - Peki milletlerarası politikanın en popüler adamlarından biri olan Sukarno yuttu mu bunu? Yuttu ya .. Ama Rusya'nın da oynayacak kozları vardı. Kruşçef - Aidit görüşmesinden önce Sukarno Moskova'ya , başvurarak o sene başlaması gereken borç taksitlerinin tehir edilmesini talep etmişti. Fakat Sovyetler daha bu teklifi cevaplandırma­ dan Sukarno komünistlere kabinede yer vermeyin­ ce Kruşçef'in tepesi atmış, uİ lle ed paracıklanm n demeye başlamıştı. Sovyet lideri bununla da kal­ mamıştı. Sukarno'nun büyük ümitler bağladığı Asya - Afrika toplantılanndan çok, Tarafsızlar Konferansıanna yardım yağdırmaya başlayınca Sukarno neye uğradığını anlamıştı ama iş işten geçmişti bir kere . . . Aidit'in tesiriyle Endonezya'nın dış politika­ da Çin paraleline girmesi geniş tepkilere yol aç..


217 mıştı. Müslümanlar ve ordu mensuplarıyla bera­ ber bir Troçkist olan Murba hizbi, devlet başka­ nından bütün siyasi partilerin kapatılmasını iste­ mişti. Sukarno bu teklife "hayını cevabını verir­ ken Aidit görüşünü şöyle bildiriyordu : - Bu teklif gerici Moskova'dan Maksatlan PKI'yı kapatmak . . .

gelmiştir.

Evet, maksat gerçekten komünist partisinin k�patılmasını sağlamaktı ama teklifin Moskova­ dan geldiği falan da yoktu. Aidit bunları ileri sürerken Sovyetlerin Ca­ karta ııezdindeki büyükelçisi Adam Malik'in eski bir Troçkist oluşuna dayanıyordu. İç mücadelenin bütün şiddeti ile devam ettiği 1964 Ağustosunda Mikoyan, Sovyet Hükfunetini temsilen Cakarta'­ ya geldi. Ve tuttu Sukarno'nun kolundan; Çekti bir köşeye. Aklını başına toplamasını, Rusya'nın, kimsenin göz yaşına acımak niyetinde olmadığını, SSCB'nin Endonezya ordusuna şu ka­ dar yardım yaptığını anlattı. Endonezya dış poli­ tikada Rus paraleline uygun bir komünizmi be­ nimserse bu yardımiann devam •edeceğini, aynca Malezya karşısında Moskova'dan destek göreceği­ ni söyledi. Subayların büyük çoğunluğu Rus yardımın­ dan faydalanarak orduyu kalkındırmak istedikleri için Mikoyan'ın tarafını tutmalarına rağmen Su­ karno gene Aidit'in tesiriyle buna karşı çıktı. Endonezya komünizminin ratası yavaş yavaş Kızıl Çin istikametine çevrilirken, Kruşçefin ikti-


218 · dardan oluşu komünistlerarası mücadeleden Mao'­ culan galip çıkarmıştı. Bu tarihlerde Pekin'in nükleer denemeyi gerçekleştirmesi ve Başkan Su­ karno'nun Çin başkentinde Çu En Lay ile yanya­ na fotoğraf . çektirmesi Pekin hattında çalışanlar için büyük avantajlardı. Cakarta, nükleer sihlh denemelerini yasakla­ yan milletlerarası anlaşmaya imza koyduğu halde , komünistler Çin başarısını öve öve bitiremiyorlar­ dı. Bunun arkasından bir de Çin Dışişleri Bakanı Endonezya'yı ziyaret edince ve hele bu ziyareti müteakip yayınlanan ortak bildiri resmen Rusya'­ ya cephe alınca Komünist Partisi Başkanı Aidit, bir Aidit daha oldu . . Artık bir Kızıl Çinli Endonez­ ya'ya geldiğinde Eğitim Bakanlığı tebliğ yayınla­ yarak okullan tatil ediyor, resmi arabalafla hava­ alanlarına taşınan zavallı öğrencilere alkışçılık yaptınlıyordu. Endonezya ihtilale doğru adım adım yaklaşır­ ken ekonomi de günden güne bozuluyordu. 1964 sonlannda resmi kurda 45 Rupi olan bir Dolar ka­ raborsada 10 bin Rupiye yükselmişti. Bir memur maaşı bir çift kundura fiyatının çok altındaydı. Bir binbaşının bir radyoya sahip olabilmesi için altı aylık maaşını meteliğine bile dokunmadan bi­ riktirmesi gerekiyordu. Fakat Sukarno'ya sorarsanız vaziyet hiç de yazdığımız gibi değildi. Normaldi herşey .. işler tı­ kırındaydı. Endoyezya'nın iktisacten çökmekte ol­ duğuna dikkati çeken yazarlar azarlanıyor, Ma­ navlann armut sandıklan ile dolu oluşu iktisadi bünyenin sıhhatına şahit gösteriliyordu. Devlet mekanizmasının en önemli noktaları·


219 na sızan komünistler, saçma bir Melazya tehlikesi uydurarak, ordunun güçlü olması gerektiğini ile­ ri sürüyor, bütçenin üçte birini silahlı kuvvetiere barcıyorlardı. Hatta o ahmak Sukamo'yu tahrik ederek 1962'de Batı Prian'ı istilaya bile kalkışmış­ lardı. Komünistler Müslüman Endonezya ile Müs­ lüman Malezya'yı elbette birbirine düşman etmek için uğraşacaklardı. Fakat her bakımdan birbiri­ ne benzeyen, birbirini tamamlayan bu iki ülkenin dost olabileceği Sukamo'nun aklına bile gelmiyor­ du. Devletlerin kuvvetli ordulara ihtiyacı oldu­ ğundan söz etmek Endonezya Komünistlerini te­ mize çıkarmayacaktır. Çünkü daha önce de belirt­ tiğimiz gibi Rusya'nın askeri yardımına karşı çı­ kan ve bu yardımın doğrudan doğruya PKI'ya ya­ pılmasını isteyenler de gene aynı komünistlerdi. Fakat o komünist netice itibariyle vazifesini yapı­ yordu. Endonezya milliyetçisinin yakasından tu­ tup hesap sorması gereken tek adam varsa, o da gösteriş düşkünü Şükranizade Doktor Ahmet Bey, yani Sukarno'dur. Yalınayaklar ülkesinin hazine­ sini şöyle çarçur etmiştir bu adam : 1963 Asya Oyunlarına yetiştirmek için 100 bin kişilik bir stadyum yaptırmış, buraya sarf et­ miştir bir milyar lira. Hotel Endonesio adında turistik bir otel inşa ettirmiş, buraya sarfetmiştir 12 milyar lira . . . Camiye tecavüz edenlere alkış tuttuğu hal­ de dünyanın en büyük camisini yaptırmış, buraya sarfetmiştir üç milyar lira . . .


220 Merdaka Meydanı'na, tepesinde 22 kıratlık altın meşaleler bulunan 1 1 0 metre yüksekliğinde bir anıt diktirmiş, buraya sarfetmiştir milyarlarca lira. ( 1 ) Dışardan desteklenmesi yetmiyormuş gibi Komünist Partisinin Salemle Caddesinde inşa et­ tirdiği gösterişli genel merkez binasına yardım etmiş , buraya sarfetmiştir milyonlarca lira . . . . . . Komünist ihtilalleri de, bu ihtilallerin hazır­ lanması da bütün ülkelerde hep aynı seyri takip e tmiştir. Ancak, Endonezya ihtilali, Rus ve Çin ih­ tilalinden ziyade Brezilya harekatını andırmakta­ cır. Orada komünizm kanun dışı sayıldığı halde Yahudi basının uzun yıllar çalışması sonunda ye­ tiştirilen kızıl kadrolar, çeşitli partilerin listele­ rinden Meclise sızmış, önemli bakanlıkları ve hat­ ta devlet başkanlığını bile ele geçirmişlerdi. Endo­ nezya'da komünizm kanun himayesindeydi. üste­ lik Kur'an-ı Kerim'le Das Kapital'i aynı değerde gören bir Başkan Sukarno, tıpkı başkan Goulart gibi her adım atışıyla komünizmi teşvik etmiş ve devlet kapılarını kendi eliyle onlara açmıştı. Ba­ sın crada da komünistti, burada da .. Eğitim orada eta kızıliann eline geçmişti burada da .. Brezilyalı ihtilalci Brizola'nın G-II'lerine kar­ şı Endonezya'da Komünist Partisi Başkanı Aidit, aynı katil ruhla yetiştirilen bir gerilla çetesi kur­ muş ve Malezya'ya karşı mücadele edeceği iddia­ sıyla bu geriliayı devlet bütçesinden silahlandır­ rnıştı. Ancak bir Gutulio Vargas tecrübesi geçiren

ll 1

Endonezya ihtilili. Sı 28.


221 Brezilyalılar mason ve komünistlere karşı daha uyanıktılar. Endonezya ise gözünü açmış Sukar­ no'yu görmüştü. Brezilya, şayet 1965 harekatın­ dan on kurbanla kurtulmuşsa, bu başanyı milli­ yetçi teşkilatıann çalışmalarıyla birlikte, Cum­ hurbaşkanı Gutulio Vargas'ın intihar etmezden bir müddet önce kaleme aldığı vasiyetnameye borçludur (2) ..

SIZMA PLANI Endonezya ihtilali başlamadan önce komü­ nist kadrolann dağılışı şöyleydi : Komünist Partisi Genel Başkanı Dipa Nasan­ lara Aidit, Halk Danışma Başkanlığı gibi çok iinemli bir su başını tutmuştu. Çalışma, Adalet, Maden , Elektrik Bakanlıklan komünist kontrolü­ ne geçmişti. Bu bakaniıkiara bağlı bütün genel ınüdürlükl•e.re de gene komünistler tayin edilmiş­ ti.

Io

Komünist Partisi İkinci Sekreteri Parlamen­ Başkan Vekili, üçüncü sekreteri Devlet Bakanı

Idi. Başkanlık Birinci nlstti.

121

Yardımcısı da bir komü­

Vargas'ıs meşhur vasiyetnamesini 8. bölümde bulacak­ sınız.


222 En önemli güvenlik teşkilatlarından biri olan Gizli Casusluk Teşkilatı ise tamamen komünistle· rin eline geçmişti. Mel"kez Bankası Müdürlüğüne getirilen, Endonezya komünizminin en büyük isim­ Ierinden Yusuf Muda ise, komünist teşkilatlara para dağıtıyordu. Bütün bunların dışında ordu kademelerinde

de önemli mevkilere tayin olunan veya bizzat ge­

tirilen komünist subayların sayısı hiç de küçüm­ serrecek gibi değildi. ihtilalden bir müddet önce Cakarta'yı resmen ziyaret eden Çu En Lay, Malezya tehlikesine kar­ ş; işçi ve köylülerin silahlandınlmasını istemiş, Sukarno da Pekin'den gelecek üç kuruşluk yardım uğruna bu teklifi kabul etmişti. Fakat Çu En Lay'­ ın ne yapmak istediğini anlamakta gecikmeyen generaller «Olmaz böyle şey, deyince vazgeçmek zorunda kalmıştı. Ama Milli Birliği Kalkındırma Enstitüsünün oyununa gelenler de gene aynı ge­ nerallerdi. Hani pek yutulmayacak bir numara da de­ ğildi bu . . . PKI, ordu mensuplarını tamamen ko­ münistleştirmek veya hiç olmazsa yapılacak ih­ tilalde tarafsız kalmalarını sağlamak için böyle bir örgüt kurmuştu. Enstitü devamlı olarak ordu mensupianna konferanslar verecek, sözüm ona onları sosyal konularda eğitecekti. Hatta okuma yazma bilmeyenlere okur - yazarlık öğretmek de gene bu enstitünün vazifeleri arasındaydı. Fakat konferanslar israrla komünizm konu­ sunda olduğu, üstelik bazı birliklerde hadiseler


223 çıktığı halde, Sukarno "bana mısınn demiyordu. Endonezya Komünist Partisi, orduya sızmak VP subayları ihtilale teşvik etmek için şöyle bir plan uyguluyordu. 1 - Komünist elemanların seçtikleri subay­ ların yetiştirilmeleri. 2 - Kilit noktalarına getirilecek subayların seçilmesi. 3 - Subay tayinlerinin arzularına göre ya­ pılması.

4 - Aşılanmış subayların yeni tayin yerleri­ nin diğer komünist veya aşılanmış subaylara bil­ dirilmesi. 5 - Temaslarda subaylarla münakaşa edile­ cek konuların tesbiti. 6 - Komünist subayların ordu üst kademe­ ve generaller aleyhine tahrik edilmesi. 7 - Subaylarla temas edilecek yerlerin tes­ biti. s;

8 - Başkan Sukarna'ya karşı sahte sevginin muhafazası.

9 - Subayların komünist fikirlerle yeteri kadar yetiştirilmedikçe yanyana getirilmemesi. 10 - Angaje edilen subaylan kanlı bir i hti­ lal yapma fikrine yavaş yavaş yaklaştırmak. l l - ihtilal gününün bizzat dilijan bir ko­ münist tarafından tesbit edilmesi. 12 - ihtilal bir askeri hareket haline gelse de idarenin komünist şefierin elinde kalması. 13 - Subayların kanlı tasfiyesi ve ayıklan­ ması.


224 Darbe teşebbüsünden sonra açıklanan belge­ lere göre subaylara çeşitli vesilelerle, devamlı ola­ rak Marksizm-Leninizm üzerine kurslar verilmiş­ tir. Sukarno ile arasındaki dostluktan faydalanan Aidit, silahlı kuvvetlerin kilit noktalanna kendi adamlannı tayin ettirmiştir. isyanı idare eden General Untung'un da itiraf ettiği gibi tayin edi­ len komünist subayların yerleri PKI aracılığı ile birbirlerine bildirilmiş, partide ihdas edilen özel bir şube, komünist subayların irtibatlannı temin etmekle görevlendirilmiştir. Enodnezya'da, Komünistler orduya o kadar tesir etmişlerdir ki, PKI , Başkomutanlık Personel Dairesine yapilan tayinleri bile durdurabilmiştir. Evlerde yapılan gizli toplantıların dışında, her türlü masrafı komünis� partisi tarafından karşılanan subay klüpleri açılarak, komünist subayların hem birbirleri ile, hem de PKI merkezi ile olan il­ gililerinin devamı sağlanmıştır. Partinin bir diğer şubesinde ise genç komünistler bedenen eğitilmiş, bu iş bizzat subaylara verilmiştir. iHTiLAL BAŞLIYOR ihtilalin ne zaman yapılacağı konusunda ko­ münist partisinin tesbit ettiği bir tarih yoktu. Daha doğrusu E�donezya komünistleri harekete geçmek için yatağa düşen Başkan Sukarno'nun ölmesini bekliyorlardı. Ancak adamın ne zaman öleceğinin belli olmayışı komünistleri rahatsız edi-


225

yordu. Başkanın hastalığı ağırdı ama, vebaya da yakalanmamıştı.· İyileşebilirdi yani . . . O halde?

o halde öldürmek lazımdı ! . . .

Evet. Öldüreceklerdi. Başkan'ı tedavi etmek için Pekin'den gelecek olan doktorlar Mao'nun ta­ limatı gereğince uzun bir uykuya gönderecekferdi Sukarno'yu . . . Endonezya Komünist Partisi daha önceleri 1970'de ihtilal yapınağa karar vermiş ve bu kara­ rı Mao onaylamıştı. Fakat 1965'te Sukarno birden­ bire yatağa düşünce Aidit derhal harekete geç­ menin önemine dikkati çekmiş, Mao da ihtilal işa­ retini vermişti. Hareket 30 Eylül'de yapılacaktı. ihtilalden birkaç saat önce Çini ziyaret eden antikomünist bir Endonezya temsilcisine Çu En Lay ccBu gece memleketinizdıe. birşeyler olacak,, ( 3 ) demişti ama, o temsilci, o birşeylerin ne olabileceğini tahmin edemediği için Cakartayı aramak lüzumunu bile duymamıştı. Nisbeten iyileşen Sukarno ihtilalin yapılaca­ ğı gün olan 30 Eylül'de bir stadyumda konuşma yaparken aniden bayılıp düştü. o sırada başkanın yakınlarında bulunan Aidit, Sukarno'nun öldüğü­ nü zannetmiş, derhal Untung'u bularak hareka­ tın başiatılmasını emretmişti. Untung bu emri aldıktan sonra, sekiz milli131

Endonezya ihtilıUI. Sı 4 1

F: 1 5


226

yetçi generali kaçınp öldürecek olan Pasaputi kıt' alannı teftiş ederek talimatlannı tekrarladı.

Saatler tam gece yarısını gösterirken Üsteğ men Doel Ariet, 454. ve 530. taburların saray civa· nna yaklaşmakta olduğunu bildiriyordu. Gerç. bu işi hava binbaşısı Soejona üzerine almıştı ama harekat birdenbire başladığı için gecenin o saatin de bulmak mümkün olmamıştı onu . . . Pasaputi kıtalan tam saat 01 .30'da hareket• geçti. Ellerinde ilk planda öldürülecek olan seki� ge�ralin ev adresleri ile birlikte isimleri mevcut tu. Şunlardı bu generaller: Ahmet Yani, S. Perman, Pancaitan, Suprap to, Harjona, Sutojo, Nasution ve Suharto . . . Önce komünistlerin en çok çekindiği müslü man general Ahmet Yani'nin evi basıldı. General kansıbın ve çocuklanmn hıçkınklan arasında canavarca katledildi. Bunu S. Perman'ın esir alın· ması takip •etti. Daha sonra Pancaitan'la Harjom öldürüldü. Bu sırada Sutojo ile Suprapto da esiı edildi.

Pasaputi kıt'alannca esir edilen generaller ihtilalin yönetildiği Halim Hava üssüne getirilmiı burada komünist militaniann insananna terkedil· mişti. Hepsi de öldürülmüştü tabii . . . Ama kurşu na dizerek, ipe çekerek yapılmaınıştı bu öldürmE işlemi . . . Tame Vittachi'ye göre; komünist gençler, ji· Ietle generallerin tenasül uzuvlanm kesip ağızia çınlçıplalı nna sokınuşlardı. Sonra da kaldınp, kuyuya atmışiardı onlan . . .


227 Saatlar 02'00'ye yaklaşıyordu. Sukarno'nun iilmediği anlaşılınca ihtilal karargahında acele bir toplantı yapılmış, bir heyetin Başkan'la görüşme­ sine karar verilmişti. Görüşmeyi hızlı ihtilalcilerden Soenordo, polis komiseri Anwas, general Pard­ jo ve Albay Latif yapacaklardı. Ancak Soenordo ile Anwas'ı bulmak mümkün olmayınca bunların ye­ rine 454. Tabur Komutanı Binbaşı Soekirno ilfi 534. Tabur Komutanı Binbaşı Bambany geçti. Pasaputi kıtalarının bulamadığı generaller­ den biri Nasution, öteki bugün Endonezya Cum� hurbaşkanı olan Suharto idi. Fakat Pasaputi bu Iki generali harıl harıl aramakla meşgul olduğu Için durumdan karargahı haberdar etmemiş, daha doğrusu böyle bir şeye lüzum duymamıştı. Karar­ g·ah, bu sekiz generalin çoktan öldürülmüş oldu­ �una inanıyordu. Sukarno ile görüşmek üzere yola çıkan dele­ gasyon sarayda kimseyi bulamayıp geri dönünce, Ihtilal üssünde ilk soğuk rüzgar esti. Bu sırada Halim Karargahına açılan telefonlar, Pasaputi kı­ talannın vazifelerini başaramadılkannı bildiriyor­ du. Heyet mensuplan da Nasution'un saat 03'00'­ lc henüz evinde olduğunu söyleyince soğukluk da­ ha da hakim oldu. Çünkü aranan general Endo­ nezya Ordularının Başkomutanı idi. Bu sırada ih­ lllal liderlerine gönderilen özel bir rapor, Nasuti­ on'un sarayda Sukarno ile görüşmekte olduğunu bildirince Soejona'ya generali ölü veya diri, ama mutlaka yakalaması emredildi. Yüzbaşı, Soirodi lle yüzbaşı Kuntjro'yu da alarak gözden kayboldu.


22a

r

Dakikalar ilerledikçe artıyordu.

ihtilalcilerin heyecanı

Gün ağarmağa başladığında ne komünistler için iki tehlikeli adam olan Nasution'la, Suharto'­ dan, ne de onları öldürmeye gidenlerden haber vardı. Bu iki milliyetçi generalin yakalanmayışı, en çok harekatın destekçilerinden General Pardjo ile Hava yarbayı Herru'yu çileden çıkarmıştı. Pardjo ile Herru derhal bir arabaya atlayarak, öte­ den beri ihtilalin içinde olan Hava Kuvvetleri Ko· mutanı Ömer Dani'ye gitmiş ve onu Başkanla gö­ rüşmeye ikna etmişlerdi.

i

Sukarno-Dani görüşmesi öğleye doğru saat 1 l .OO'de yapıldı. Dani, yukanda sözünü ettiğimiz sekiz, g·eneralin bir darbe teşebbüsünde bulunduklarını söylüyor, darbenin hastırıldığını belirttikten sonra Endonezya Orduları Başkomutanı Nasuti· on'la Suharto'nun henüz yakalanmalfığını ekliyor· du. � u. ııNasution'u görevinden azlet;;<_.q�ll!ekt � ümer Dani ve onun genel başkanı Aidit'in tavsiyeleri üzerine hareket etmeye alışkın olan : Sukarno için zor şey değildi bu. Üstelik elinde haklı bir gerekçe de bulunuyordu. Madem ki başka- i mutan oluşu onu saraya komplo düzenieyecek kadar cesaret sahibi yapmıştı, o halde aziedip kurtul- ! malıydı bu dertten. - Ya sorgu, sual, hiç olmazsa bir telefon gö­ rüşmesi?

iI !

l

ihbarı Ömer Dani gibi bir komünist yaptık­ tan sonra lafı mı olurdu sorgunun? ıı- Azi ettim ı> O kadar! . . .

• • •

dedi.


229 Ve yerine de derhal bir komünisti tayin etti­ �ini açıkladı : Pradone- . . . Saat 14.00'te acele ile Halim üssüne gelen üs­ teğmen Nikadino general Suharto'nun harekete geçmek üzere olduğunu bildirdi. Sekizlerden biri olan Suharto, geceyi hasta­ hanedeki kızının yanında geçirdiği için tesadüfen canını kurtarmış, sabahleyin hastaneden çıkınca durumu öğrenmiş ve hemen harekete geçmişti. Suharto, kumanda ettiği birliklerle beraber Sa­ ray'a doğru ilerlerken karşılaştığı i lk manzara şu oldu. Saray, binbaşı Banbang'ın kumandasındaki !>30. paraşüt taburunca çembere alınmıştı. Suharto tam bir asker gibi davranarak Ban bang'ın çekilmesini istedi. Aksi halde birlikleri top ateşine tutacaktı. Sarayın etrafını çeviren 530. Paraşüt Taburu .

u.ç olmasaydı Banbang çekilecek miydi, bilmiyo­

ruz. Fakat, şunu iddia edebiliriz ki, kelleyi koıtu­ iı'a alıp ihtilale katılan bir binbaşı, eğer askerine ı.:üvenebilseydi muhakkak ki karşı koymaya çalı­ �ırdı. Ama asker h�m kendi vatandaşlarına silah ı.;ekmek istemiyordu, hem de açtı. Komünist şef­ ler tarafından 530. taburun iaşesini temin etmek­ l e görevlendirilen hava binbaşısının ihtilal başlar h::ışlamaz ortadan kayboluşu bütün taburu aç bı­ mkmıştı. Suharto'nun baskısı karşısında ihtilalciler ha­ rl'ket üssünü değiştirmek istemişler, fakat her ta� nıfta Suharto'nun birliklerinin bulunuşu, onlann ı ı alim'de mıhlanıp kalmalarına sebe p olmuştu.


230 Halim üssü Suharto'ya ateşli silahlarla mukabele edip etmemek konusunda hararetli münakaşalara sahne olurken, kapının önünde duran bir jipin fren sesi bütün bakışları pencerelere doğru çevirdi. Ge­ neral Pardjo ile Yarbay Herru idi gelenler. . . Baş­ kan Sukarno'nun bir helikoptere atlayarak Bu­ ğur'a doğru gittiğini söylüyorlardı. Saat 22.00'de radyoyu kontralle görevlendiri­ len Seeradi karargaha telefon açıp 530. ve 454. ta­ burların kendisine haber vermeden çekildiklerini bildirince ümitler büsbütün kırıldı. General Pardjo ve Yarbay Herru, Suharto ile savaşmak için mevzilere çekilmeyi teklif etmişler­ dı. Ama Untung'un «Bombalanmak üzereyizn de­ mesi üzerine bir soğuk duş alarak fikirlerinden vazgeçmek zorunda kalmışlardı. ipin ucunu kaçırmışlardı artık. itiraf etmese­ ler de onlar da inanıyorlardı buna . . . Ne direnme kurtaracaktı onları, ne teslim olma. Tek Çareleri var

d::�:��: ·

�� �

olu­ Batı Cava'ya çekilmeyi uyg u­ yordu. Adamları ile birlikte gidecekti tab .. nun için Albay Latif'i o sırada karargahta bulun­ mayan Sjam ve Soelpono'yu bulmakla görevlendir­ di. Latif ancak sabaha karşı dönmüştü. Uykusuz­ luktan şişmiş, kızarmış gözlerini Untung'a çevirip, ölüm saatı yaklaşan idam mahkumlarımn peri­ şanlığı içinde konuşmaya başladı. Önce ccMahvol· duk ! n dedi. Ve hiddetl e devam etti : . . .


231

- Böyle Iiderin canı cehenneme sattı bizi Yıktı ! . . . Untung soğukkanlılığını muhafaza ediyordu. - Sakin ol, dedi. Heyecanlanmaya Iüzum yok. Birşey kazandırmayacak çünkü . . . Albay Latif kendine hakim olmaya çalışarak sözlerinin sonunu getirdi : - Aidit ve partide sık sık gördüğüm iki kişi Cava'ya kaçtı. • . .

Liderin bu kahpeliği Untung'u çılgına çevir­ mişti. - Ne zaman? diye gürledi. - Saat 02 sularında. Hava Kuvvetlerinin bir uçağı ile. - Kim söyledi? - Ben gördüm. - Neden ama? - Bu iş bitti komutanıın, bu iş de bitti de ondan ! Halim üssünde çıt çıkmıyordu artık. Herkes yatağına çekilmişti. Sırt üstü uzanıp parmakları­ nın arasına yerleştirdikleri sigarayı derin derin nefesleyerek başlarına gelecekleri düşünmeye baş­ lamışlardı. Belki herkesten fazla uykuya ihtiyaç­ ları vardı. Ama uyuyamıyorlardı. Ertesi gün akşama doğru Halim'de ihtilal üs­ sünde ancak dört kişi kalmıştı. Bunlar, ihtilalin tıskeri lideri Untung, Albay Latif, Binbaşı Soekir­ no ve Binbaşı Banbag'tı. Onları selamete ulaştıra­ cak tek gizli geçidi bilen Binbaşı Soejona saatler ı leriediği halde gelmeyince, herkes başının çaresi­ ne bakmaya karar verdi. Şehir, komando birlikle-


232 rince sarılmıştı. Albay Uı.tif ile Untung güçbela Lubang Buaj'a kaçabildiler. Partjo, Sjam ve Soe­ pona da oradaydı. Karanlık bastırınca Albay La­ tif'le Untung Tjipanjung'a çekilip Cakarta'ya 5-6 kilometre uzaklıktaki gecekondulara kapandılar. İki ihtilalci 12 Ekim'de birbirinden aynldı. Un­ tung, belki de Aidit'in yüzüne tükürmek için Orta Cava'ya kaçtı. 13 Ekim günü çıkan gazeteler Un­ tung'un Tegal'de askeri polis tarafından yakalan­ dığını bildiriyorlardı. Gazetelerin yazdığına göre şöyle bağırmıştı Untung : - Bu yoldaş Sukamo aldattı bizi ! . . .

30 Eylül 1 965 harekatının bir gün sonra has­ tınldığı ilan edilmesine rağmen, komünist gençlik teşekkülleriyle, bazı komünist subayların komuta­ sındaki birliklerin mukavemeti aylarca sürdü. Ca­ karta'dan ayrılamayan komünist şefler, ihtilalin hüsranla bittiğini anlamışlardı. Neticeye /gideme­ yeceklerini bile bile içlerindeki kin ve nelret duy­ gusunu tatmin etmek için sabotajlara ba adılar.

Yıllardan beri sinsi sinsi i şlenen zen in ve servet düşmanlığı, bilhassa özel eğitimle yet'ştiri­ len pasaputi kıtalarını ruhsuz birer canavar hali­ ne getirmişti. Önlerine gelen özel müesseseyi tah­ rip ediyor, tanınmış işadamlarının ev ve iş yerle­ rini ateşe veriyorlardı. Daha önce açlar ve çıplak­ lar için mücadele ettiklerini söylemelerine rağ­ men cc Ot yemeye razıyız, komünizme asla ! , diye haykıran fakir mahalle sakinlerinin gecekondula­ rını tahrip etmekten çekinmemişlerdi. Bu arada en modern silahlarla donatılmış altı tabur, cepha..


233 nelikleıi ile birlikte havaya uçurulmuş, komünist kıtalann hakim olduğu kışlalarda ordu malları işe yaramaz hale getirilmişti.

Milliyetçi teşkilatlar bir işgal ordusunun bile kolay kolay cesaret ederneyeceği bu alçaklıklar karşısında sükunetlerini muhafaza edemezlerdi. Yüzbinlerce üyesi bulunan KAMI ve KAPPI genç­ lik teşkilatları, komünist sabotajları başlar başla­ maz harekete geçerek halkın hislerine tercüman oldular. Tabii halk da kayıtsız kalamazdı.. "Kapi­ talist mal� , artık değer hırsızlığı iddialarıyla tah­ rip edilen müesseseler gerçekte 105 milyon Endo­ nezyalının milli serveti idi. Pasaputi kıtalarınca vahşice öldürülen gene­ rallerin resimleri gazetelerde neşredilmeye başla­ yınca, galeyana gelen halk, tarihe ((Komünist avm ismiyle geçen büyük bir temizliğe başladı. Komü­ nist mukavemet kesin olarak ezilinceye kadar de­ vam eden halk hareketi sonunda yalnız Orta Ca­ va'da 100 bin komünist öldürülmüştü. Bu rakam bütün Endonezya için 500 bin idi. Fakat Başkan Sukarno Sukarno idi.

gene aynı Manyak

Komünist basın 13 Eylül'den i tibaren, halkı, orduyu ve başkanı şaşırtmak için, bir generaller konseyinin Sukarno'yu devireceğini yazmış, fakat ihtilal günü radyodan hitap eden Untung'un ko­ nuşması bunun tipik bir komünist yalanı olduğu­ nu ortaya koymuştu. Untug, ı Ekim'de krallar gi­ bi Cakarta radyosuna gelmiş ve saat 7.15'deki ko-


234 nuşmasında ihtilal yapıldığını bildirmişti. Bir dar­ be teşebbüsünden bahsetmiyordu yani . . . Kaldıki 45 kişilik ihtilal konseyinin 45'i de komünistti . Un­ tung; bu konuşmasında ne Sukarno'ya karşı bir darbe hareketinin yapılacağından, ne de Sukarno­ ya bağlılıklanndan bahsetmişti. ihtilal konseyin­ de ise Dışişleri Bakanı Subandrio, Hava Kuvvetle­ ri Komutanı Ömer Dani, Deniz Kuvvetleri Komu­ tanı Amiral Martadinoto ve general Supardjo gibi tanınmış Sukarno düşmanları bulunuyordu. Fakat o başkan Sukarno, hem kendine karşı düzenlenen ihtilal konseyinde bulunan, hem de kaçmasını temin etmek ihtilalci arkadaşlarının için devletin uçaklarını üç buçuk soysuzun emri­ ne tahsis etmekten çekinmeyen Hava Kuvvetleri Komutanı Ömer Dani'nin hayatını korumak gay­ retine düşünce halkın tansiyonu birdenbire yük­ seldi. Ömer Dani'nin yurt dışında bir göreve tayin edildiğini bildiren gazeteler, aynı zamanda Milli Savunma Bakanı Milliyetçi General Nas tion'un aziedildiğini yazıyordu ki, aynı sayfalard aca­ ip Sukarno'nun şu garip «Laf» lan da ye alıyor­ du :

y �

- Komünizmin kanun dışı edilmesine lü m yoktur. Komünizm başka, ihtilal başka şeydir. Değildi halbuki. Değildi. Komünizm nereye girınişs·� ihtiliU için çalışmış ve gerekli ortam ha· zırl anınca da ayaklanma başlamıştı. Buna inan­ mak için komünist teoriyi incelemeye veya komü­ nist ülkelerin geçmişine göz atmaya da lüzum


235 yoktu. Bizzat Endonezya 39 yıl içinde tam üç bü­ yük komünist ihtilaline şahit olmuştu. 1 920'de Hallandalı komünistler tarafından ku­ rulan komünist partisi, altı yıl sonra darbe teşeb­ büsünde bulunmuş fakat neticeye gidememişti. 1948 de, yani ülke bağımsızlığına kavuştuktan üç yıl sonra ikinci bir ayaklanma olmuş bu da Gene­ ral Abdülharis Nasution'un insanüstü gayretleri sonunda bastırılmıştı. Son canavarlık ise ortada idi işte .. Fakat 1927'de . Milliyetçi Parti'yi kurup, 1 955 tf' Komünist Partisi'nin fahri genel başkanı olan, hem Kur'an-ı Kerim'e, hem de Marksizme iman eden bir beyinsiz için bir mana ifade etmiyordu bütün bunlar . . . Endonezya'nın alev alev yanma­ sına sebep olan Komünist Partisinin kapatılma­ sını isteyen kızgın ve öfkeli kitlelerin karşısına geçip, kıkırdıyordu Sukamo .. "Dünyanın en b üyük aşığı olduğundan ve kadınlan çok sevdiğindem, bahsediyordu. Ordunun işi bitmemişti yani. . . Sukarno alaylarına devam ederken General Nasution'un yüz kadar komünist genç kız tarafın­ dan parçalanarak öldürüldüğü duyuldu. Genera­ lin 5 yaşındaki kızı da anasının kucağında ve ana­ sıyla beraber doğranmıştı. Gençliği zabtetmek im­ kansızdı artık. KAMİ ve KAPPİ teşkilatlarına bağ­ lı binlerce genç sarayın etrafını çevirerek Sukar­ it.tifaya davet ettiler. Ogün sarayda Bakanlar Ku­ rulu toplantısı yapılacaktı. Polis Sukarno'nun emirleri hilafına gençlere dokunmayınca, linç ol­ maktan korkan bakanlar saraya helikopterlerle gelmişlerdi. Gençlik liderleri Sukarno'daki anla-


236

yışsızlığın eski anlayışsızlık olduğunu anlayınca derhal harekete geçerek komünizmle uzaktan ya­ kından ilgisi bulunan bütün bakan, müdür, idare­ ci ve memurlan tevkif ettiler. 24 Şubat'taki bu ha­ reketi komutanlar muhtırası takip etti. Ülkeni n güvenliğini tehlikede gören komu­ tanlar, devlet hizmetinde çalışan bütün komünist­ lt-rin görevlerinden uzaklaştırılınasını ve komüniz­ min kanun dışı ilan edilmesini istiyorlardı. Fakat Sukarno'nun aldırış ettiği yoktu. Yanına kızıl Su­ bandrio'yu da alarak doğru Bogor köşküne git­ mişti. Suharto onu bu alemler sa rayında yakalaya­ rak Cumhurbaşkanlığı görevinden istifade etme­ sini istedi. Sukarno için yapacak bir şey kalma­ _mıştı zaten. 1945'ten beri Endonezya'nın değişmez lideri olduğu halde arkasında bir kişi bile yoktu. Kendini harcamakla geçirmişti hayatını .. Vatan­ sever, fakat şanssız bir insan olduğunu söylüye­ rek yetkilerini Suharto'ya devretti. ihtilal kesin olarak bastınldıktan sonra Kızıl Subandrio'nun bakanlığında (Dışişl�ri) ele geçiri­ len belgelerden anlaşıldığma göre Endone a bir eyalct olarak Çin'e bağlanacaktı. Gene nı ba­ kanlıkta Subandrio'nun çalışma odası da yapı­ Ian aramada yağma edilecek mal ve m .. esseselerin listesini gösterir bir belge elegeçirihn" ti. Bu bel­ geden anlaşıldığına göre yağmadan Pekin de his­ S( alıyordu. Halk tarafından yıkılan komünist partisi bi­ nasında ve gene halk tarafından yerle bir edilen Aidit'in evinde ise değeri milyarlarca Endonezya lirasını bulan para ele geçirilmişti.


Sekizinci Bölü m AMAZON KlZlL AKMIYORSA Herşey dünyanın en ekzantrik Cumhurbaşka­ nı olan Janio Quardros'un, ortalığı arap saçına döndürdükten sonra 1961 Ağustosunda istifayı basıp, devlet başkanlığı görevinden ayrılmasıyla başladı. Brezilya, Şili ve Ekvator hariç, bütün La.tin Amerika ülkeleri ile hudut çizgilerinde sevişen, sonsuz yer altı ve yer üstü zeng·inliklerine sahip yemyeşil bir ülkeydi. Hemen hemen Orta Ameri­ Brezilya top­ ka'nın bittiği noktadan başlayan rakları, Güney Amerika kıtasının merkezine doğ­ ru sarkıyor, 8 milyon 514 bin kilometrekareyi bu­ lan bu hammadde deposunda 77 milyon insan ya­ şıyordu. Böyle bir ülke elbette Rusya için lokmanın yağlısı olarak telakki edilecek ve cüce komünist Fidel Castro'nun, Brezilya üzerinde, enternasyonal komünizm adına yaptığı yatınmlar elbette Mos­ kova tarafından desteklenecekti. Brezilya, Rus ihtilali 18 yaşındayken de bir darbe tehlikesi atıatmış, fakat kızıl ayaklanma bastınldıktan sonra ülke yabancı propagandaya açık bırakıldığı ve ayaklanmayı hazırlayan unsur­ lara kat'i bir darbe indlrilmediği için komünizan fikirler Y,eniden inkişaf etmişti.


238 1935 ihtilalinin elebaşısı sözde c arıos Perestes idi. Fakat olayın perde gerisini inceleyenler, Louis Carlos Perestes'in satın alınmış bir vatan hainin­ den başka bir şey olmadığını göreceklerdir. Louis Marschalko'nun da belirttiği gibi, İ lıti­ lii li Brezilya maliyesine hakim olan Doğru Yahudi Birliği tezgahlannuş, finanse etmiş, Perest•e.s'i de göstermelik bir lider olarak kullannuştı. Milyonlarca Brezilyalı birkaç yahudinin hü­ kumeti devirmesine bigane kalamazdı elbette .. Ka­ lamayacağı için de liderin bizzat Brezilyalı olma­ st gerekirdi. Önemli olan yahudi planının tahak­ kuk etmesiydi, liderin milliyeti değil... 1935 harekatında Perestes ((Evertn takma adı­ nı kullanan Harry Bergner yahudisinden emir alı­ yor, o da ((Rusya'nın Montevideo konsolosluğunda yahudi bir deri tüccan olan Minikin tarafından ( 1 ) idare ediliyordu. Beyin takımında is� hepsi de Organizacao Revolutionaria israelite Brozar Ce­ miyeti'nin üyeleri olan şu yahudiler bulunuyor­ du : ((Baruch Zell, Zatis Jonovisai, Rubens Gold­ berg, Moyses Kava, Waldemar Rotenburg, Abra­ hao Rosenberg, Nicolao Martinoff, Yayme Gan­ d·elsman, Moisi Lipes, Carlos Garfunkel , WaJdeliUl r Gu.tinik, Henrique, Joseph Friedman ve )ifÇok di­ ğerleri,, (2)

lll

Yahudi, Louis S: 62 121 A.g.e. S: 62

Marshalko.

Çev. Cüneyd

Emiroğlu.


239 1 935'te manzara buydu. Brezilya'da. Fakat so­ kaktaki ihtilalciyi toplayan hükümet o ihtilalciyi sokağa iten ve kendi devletinin düşmanı haline getiren sinsi kuvveti keşfedememişti. 1 935'ten 1965'e kadar görev alan iktidarlar, Brezilya mali­ yesini yahudi sömürüsünden kurtarmak ve sosyal adaleti gerçekleştirmek kudretini gösteremeyince, yahudi, bizzat kendisinin sömürdüğü kitleleri film, basın, tiyatro, afiş, reklam panosu ve diğer pro­ paganda imkanlarını kullanarak «Sömürüye cıHa­ yır» sloganlarıyla sokağa dökmeyi başarmıştı. VARGAS NEDEN KENDİNİ ÖLDÜRDÜ Gutulio Vargas, belki de Brezilya'da yahudi tehlikesini anlayan ilk adamdı. Cumhurbaşkanı olduğu sürece, bütün memleketçi atılımlan gizli bir el tarafından baltalanmış, getirilen reformlan uygulamak mümkün olmamıştı. Brezilya'da ticaret birkaç yahudi tröstünün elinde bulunuyordu. Gereksiz ithalatlarla yerli ekonomi krize sürüklenirken, iç piyasadaki istik­ rarsızlık devamlı iflasıara sebep oluyordu. Kara­ borsa alıp yürümüştü. Halkın zaruri ihtiyacı olan maddeler ateş pahasına satılıyor, vergiler öden­ miyar, üstelik çıkarılan kanunlar da işlemez hale getiriliyordu. Vargas reform planlannın neden uygulana­ madığını anlamıştı. Fakat yapı itibariyle mücade­ leci bir ruha sahip olamayışı yüzünden karşılaştı­ ğı iğrenç manzara karşısında kendini ümitsizliğe düşürmüş, son bir-iki hamlesi de fiyasko ile neti-


240 eelenince kalkıp intihar etmişti. İsa dağalı 1954 yıl olmuştu o zaman. Vargas'ın niçin intihar ettiğini bizzat kendisin­ den dinleyelim. Her vatanseverin mutlaka okuma­ sı gereken vasiyetnamesinde şöyle diyor : ccBen bir ihtilalin reisi oldum. Bununla da müftehirim. Hürriyetin gerçekleşmesine çalıştım ve içtimai hürriyet müessesini tesis ettim. Bilaha­ re istifa etmeye mecbur kaldım. Fakat halkın ıs­ ran ile tekrar başa geçtim. Beynelmilel bozguncu grupların, yani yahudilerin yeraltı faaliyetleri mil­ liyetçi grupların çalışmasına bir teminat olan ve ımkan veren idareye karşı isyan ettirdi. Fevkala­ de kazançlar hakkındaki kanun kongre tarafın­ dan yok edildi. Doğrudur. Brezilya bugün, imti­ yazlı bir memlekettir. Aynı zamanda kolaylıkla büyük ve fevkalade servetler kazanabilir, onun için kısa zamanda muazzam zenginlikler meyda­ na gelmiştir. Kazanca, gelire göre vergi ve takas­ lar Avrupa'nın ve Amerikanın serveti yükselten varidattan çok aşağıdadır. Brezilya, bütçesinde milli menfaat için ağır bir yük vardır. Böylece pülütokratıarın, mihracelerin, milyarderterin bir · cenneti haline gelmiştir. Bunlar lüks ve muhte­ şem Cadillak arabalanyla, ahırlarda yarış atıany­ la, bol para ile yaşıyorlar. Ben başa geçtiğim devirde, hükumeti enflıl.s.. yoncu bir çalışma mahvediyordu. Harici teşebbüs­ lerin kan senede yüzde beşyüze yükselmişti. Hal­ buki diğer taraftan ithal edilen mailann gümrük resmi ise gayri meşru yollarla hükfunetin eline


241

geçmiyordu. Bunların yekftnu ise senede yüz milyonları aşıyordu. (3) ·

Ortada büyük bir hakikat vardır: Senede yüz­ de beş yüz kar . . . Brezilya öyle ender bir memlekettir ki; kapi­ talistlerin muhasarası altında bulunur. Burada borsacılar altın akan nehri bulmuşlardır. Nihayet kahve krizi başgösteriyor ve sonunda bizim başlıca istihsalimiz kuvvetleniyor. Biz kah­ ve fiatlannı sabit tutmak istedik. Buna cevap ola­ rak iktisadiyatımız dehşetli sür'atle sarsıldı. Ve bizi bu teşebbüsten vazgeçrneğe mecbur etti. Bu son üç ayın bilançosudur. Aylarca ve günlerce daimi ve devamlı tazyi­ ke karşı mücadele ettim. Kemali metanet ve sük:tl­ netıe ve her şeyi unutarak milletimi korumak için çalıştım. Onlar işçinin serbest olmasını istemiyorlar. Onlar milletin hakikaten isti.klaline sahip olması­ na hiç razı olmuyorlardı.ıı (Yahudileri demek is­ tiyor) (4) .

1 960 DAN SONRA NE OLDU 1 96 1 'e kadar herşey Moskova'nın istediği bi­ çimde gelişti .Ama bu yılın sekizinci ayında, kaçır­ dığı ipin ucunu bir daha bulamayan Başkan Janio (31 Türkiye'de olduğu gibi. (41 Siyonizm ve ProtkoUar. Cevat Rifat Atilhan S: 378

-

378

F: 16


242

Qardros'un istifasından sonra hadiseler daha cid­ di ve daha tehlikeli bir istikamet kazandı.

Ülkede komünist partisinin açılması kanun­ larca yasaklanmı§ olmasına rağmen Cumhurba§­ kanı'nın he!llen yanı ba§ında bir komünist oturu­ yor ve bu komünist, Cumhurba§kanından sonra ikinci adam olma imtiyazını ta§ıyordu. Adı Goulart'tı. Ve bizim . ancak ekzantrik olarak niteleyebile­ ceğimiz ba§kanın kaybettiği ipin ucu i§te bu ada­ mıli elinde bulunuyordu. Goulart, Janio Qardros'un istifasından sonra federal devletin ba§kanı oldu. Yani komünizmi kanun dı§ı ilan eden, hemen hemen Avrupa kıtası büyüklüğündeki bir ülkede kıpkızıl bir komünist Cumhurba§kanlığına getiriliyordu. Fakat bu terslik hiç bir zaman garipsenme­ melidir. Komünizm, diğer bütün ülkelerde olduğu gibi Brezilya'ya da maske ile girmi§ ve Rus deste­ �inden yeterince istifade eden kızıl hücreler bu maskeli adamları devletin en önemli organıanna getirip oturtmasını bilmişlerdi. Üniversite ellerine geçmi§tl. Önemli devlet daireleri, bakanlıklar, mü!teşarlıklar, genel müdürlükler, partilerde, vananın başına oturanlar, kızıl stratejinin zaferine oynuyorlardı. Hatta na­ zik manevralarla askeri okullara bile sızarak, bazı


243 yüksek rütbeli subaylan çengele almışlardı. Astsu­ bay sınıfına ise tamamen hakimdiler. Goulart'ın en yakın adamı Dare Riberio Eği tim Bakanı idi. Riberio elifi mertek zanneden milyonlarca Brezilyalı'ya cehaletle mücadele ka­ muflajıyla Marks, Lenin ve diğer komünist teoris­ yenierin eserlerini dağıtıyordu. Milli Talebe Birliği (U: H. E.) ise komünist propagandasının beyni haline gelmişti. Milli Tale­ be Birliğine her sene Milli Eğitim Bakanlığı büt­ ÇEsinden aynlan 100 bin dolarlık ödenek son ku­ ruşuna kadar kızıl propagandaya harcanıyordu. Çeşitli antikomünist, fakat liberal partilerin li!:ltesinden seçilen 1 7 kamünist milletvekilinin, koskoca Brezilya Milli Meclisi'ni talim ettirdiği ve önemli işçi sendikalannın , komünist sendika başkanlannın kontrolünde olduğu yetmiyormuş gibi, dağına büyüme komünist olan bir avukat başsavcılığa getirilmişti. Adalet Bakanı Abelardo Jurnema komünistti. Cumhurbaşkanlığı baş sözcüsü Leonal Briza­ IP. komünistti. (5 ) Aynca büyük bir eyaletin vali­ liği de uhdesinde bulunuyordu. Cumhurbaşkanlığı Basın Sekreteri Raul Ryft

30 yıldaiı beri komünist partisinin kayıtlı üyesiy­ di.

1111 Goulart'ın kayın biraderid.lr.


244 Güney Amerika İşçi Federasyonlan Birliği'nin idaresi iki Rus casusuna verilmişti. Castro'cu bir komünist ise Başbakanlık koltu­ ğunda oturuyordu. Ve bu kızıl manzaradan ilham alan Brezilya Gizli Komünist Partisi Başkanı Luiz Carlos Pres­ tes «Hakikatta iktidara gelmiş vaziyetteyiz, şimdi sadece hükümeti devralmamız kalıyor» diyordu. Ülkede komünist tehlikesine dikkati çeken aydın ve yazarıara verilen cevap ise dünyanın her tarafından hala geçerli bir sil!h olarak kullanılan tipik bir komünist sloganıydı: - Brezilya'da Komünizm kanun dışıdır. Bu komünist kadronun, devlet işlerini bir ke­ nara itip, bütün vaktini komünist ihtilalinin ha­ zırlığına ayırması, Quardros zamanında başlayan memnuniyetsizliği daha da arttırdı. Eski başkanın hastırdığı paralarla başlayan enflasyon yeniden alevlendi. Paranın değeri kalmamıştı. Milli gelirin büyük bir kısmı yurt dışına kaçırılıyor, hükümet buna seyirci kalıyordu. İşin garibi Goulart, halkın bu tansiyonunu muhafaza etmek ve piyasa dalgalanmalannı de­ vam ettirmek mecburiyetini duyuyordu. Çünkü sosyal hayatın günden güne sarsılması, komünist propagandaya canlı dökümanlar temin ediyor, pa­ rasıyla rezil olan Brezilya'lının eline tutuşturolan kızıl beyannameler halkın öfkesini istismar ederek


245 kurtuluşun ancak komünist modelin uygulanma­ sı ile gerçekleşebileceğini fısıldıyordu. Komünist devlet adamlarının yolsuzlukları, eş-dost kayırmaları ise bütün bunların üzerine tüy dikmişti. Goulart'ın ardı arkası gelmeyen ak­ rabalarına salla başını al maaşını kabilinden işler temin edilmişti. Yatırımlar i çin aynlan milyonluk ödenekler üç-beş kızılın elinde kayboluyordu. Mesela Goulart'ın 1963'teki geliri 40 milyon Crozeiro olarak ilan edilmişti. Fakat memleketi terkedip kaçtıktan sonra antiemperyalist ( 1 ) ve sosyal adaletçi ( ! ) başkanın yalnız bir çiftliğe harcadığı millet parasının 236 milyon Croziero ol­ duğu anlaşıldı. ııSosyal adaletçi görünerek, büyük arazi sa­ hiplerine ait çift!iklerini, köylülere dağıtmak üze­ r� müsadere edilmesinde ısrar eden Goulart, ken­ di arazisine durmadan ilaveler yapıyordu. Brezil­ ya'lılar Goulart'ın toprak dağıtma işinde ne ka­ dar samirniyetsiz olduğunu ancak bu adam kaç­ tıktan sonra anlayabildiler. Politik hayatı başladı­ ğı zaman sadece 13 bin dönüm arazisi bulunan Goulart apartopar kaçtığı zaman yalnız kendi adı­ na tapulu 7,5 milyon dönümle Brezilya'nın en bü­ yük arazi sahibi olmuştu, (6) Öte yandan komünist basın yayın müdürü yalnız kahveden 25 milyon Dolar vurmuştu. Bre-

161 Komünist Darbeleri ve karşı tedbirler. Cevdet San.


246

zilya'nın Romanya Büyükelçiliğinde BaŞkan Gou­ lart'ın özel sekreteri için bir masa ihdas edilmiş, fakat sekreter bu makamda bir saniye bile otur­ madığı halde senede 15 bin Dolar komünist olma parası almıştı. Goulart, ücretlerinin bir kısmını kendine vermeleri şartı ile 1295 komüniste iş ver­ mişti. Başkanın bir valisi karayollarına asfalt için tahsis edilen 6 milyon 400 bin Doları son kuruşuna kadar cebine atarken, öteki, polisin hima­ yesinde yürütülen bir kaçakçılık şirketi kunnuştu. Bu şartlar altında Brezilya halkı elbette dü­ zenin değişmesini isteyecekti. Fakat Brezilya'lılar hiç bir zaman komünistlerin mali baskılarla ittik­ leri yolu tercih etmediler. Onların istediği düzen, hür ve insan hakianna saygılı bir düzendi. Kızıl Çin ve Küba Radyoları devamlı olarak halkı ihtilale teşvik ediyordu. 1963 Eylül'ünde ko­ münistlere, silah, cephane , haberleşme araçları, makinalı tüfekler, kitap ve propaganda broşürle­ ri getiren bir gemi Brezilya jandarması tarafın­ dan Brezilya kara sulannda yakalandı. Gemi bir Doğu Avrupa limanından kalkmıştı. Ve bu kimbi­ lir kaçıncı seferiydi. Fakat ordu sadece komünist materyalini al­ makla yetindi. Generaller, hükumetten ve hele Başkan Goulart'tan şüphe etmek bile ıstemiyor­ lardı. Bu kör döğüşü surup giderken bir matbaacı, Fidel Castro'nun halkı nasıl kırbaçladığını gösteren 50 bin duvar afişini basıp bir gece içinde Rio De Jeneiro sakaklanna yapıştırdı. Bunun üzerine


247

milliyetçi teşkilatlar; harekete geçmek zamanının geldiğini anlamı§lardı. Derhal radyo ve televizyon idaresine müracaat ederek konu§mak istediklerini bildirdiler. Fakat komünistlerin, milliyetçilerin eline propaganda fırsatı vermeyecekleri muhak­ kaktı. Reddedildiler. Aynı günlerde Demokrasi için Sava§an Kadınlar Birliği'nin neşriyatı da Posta Telgraf Genel Müdürlüğü tarafından durdu­ rulmuştu. Diğer taraftan Goulart'ın toprak reformu ta­ sarısını ve üst kademedeki yolsuzlukları açıklayan Ogoloba ve Rio Grande do Sul gazeteleri de hükft­ metin hışmına uğramı§tı. Milliyetçi basını sustur­ mak görevini üzerine alan Cumhurba§kanlığı Baş Sözcüsü Leonal Brizola, gazetelerin hükumet kont­ rolündeki bankalara ödemeleri gereken tediye mik­ tarını arttırdı. Bu kararın akabinde harekete ge­ çen Brezilya Bankası hükumete kafa tutan gazete idarelerini haczetti. Gazeteler tam kapanacaklan sırada akla gelmeyen bir §ey oldu. Brezilyalı iş adamları Ogoloba ve Rio Grande do Sul'e verecek­ leri bir yıllık ilan ücretini pe§in ödeyerek haczi kaldırmaya muvaffak oldular. Brezilya'nın en ciddi gazetesi Jornal de Bra­ sil de aynı akibete uğradı. Goulart'ın ne yapmak istediğini tam zamanında kavrayan gazetenin sa­ hibi M. C. Nascimento 1963 Rusya gezisi intlbala• rını anlatmaya ba§layınca kızıica kıyamet kop­ muştu. Gazete önce komünist gençlerin taarruz­ lanna maruz kaldı. Bunu ekonomik baskılar takip etti. Fakat milliyetçilerin .zamanında müdahale-


248 siyle bu gazete de antikomünist mücadeleyi sür­ dürmeye devam etti . Brezilya özel sektörü diğer ülkelerin ve hele Türkiye'nin özel sektörüne benzemiyordu. Vatan­ sever iş adamları Rio de Janeiro ve Sao Paulo'da toplantılar yaparak mücadeleye atılmaya karar verdiler. Komünist hareketlerini takip etmek ve tehlikesini önlemek için çok geçmeden Ekonomik ve Sosyal Araştırma Enstitüsü kuruldu. Bunu, üretici Sınıflar Yüksek Konseyi, Politik Hareket­ ler Grubu, Ticaret Odaları Birliği gibi daha önce oluşturulan kuruluşLann organizesi takip etti. Ekonomik ve Sosyal Araştırma Enstitüsü (EASE) özel ajanlan vasıtasıyla gelişmeleri takip etmeye başladı. Özel sektörün bu çabalayışı devam ederken, Dona Ameliye adında bir kadın, hemcinslerini teş­ kilatlandırarak Demokrasi için Savaşan Kadınlar Birliği'ni kurdu. Brezilya Hükumeti 1964'te dört milyon lira harcayarak isyana benzer bir miting düzenledi. Goulart bununla, halktan, basından ve milliyetçi teşkilatlardan gelecek tepkinin derecesini ölçmek ' ı�tiyordu. Yani bir bakıma tüm Brezilya'lılann na­ hızlan yoklanmış olacaktı. Rio civanndaki köy ve şehirlere resmi araba­ lar gönderilerek halkın miting meydanında top­ lanmasına çalışıldı. Miting yapılacağı, miting gü­ nü herhangi bir randevu verilmemesi haftalarca tenbih edilmişti. Fakat bütün bunlara rağmen


249

Rio de Janerio'da ancak ıoo bin kişi toplanabildi ki, bunların büyük ekseriyeti bedava arabalada eehri gezmeye gelen köylülerdi. Mitingte söz alan hatipler düzenin değiştiril­ mesini ve komünist partisinin kurulmasına izin verilmesini istiyorlardı. Kanunlar, bu hatipler hakkında takibata geçilmesine amir olduğu hal­ de, konuşmacıların istekleıi emir telakki olundu. Mitingten birkaç gün sonra çıkanlan bir karar­ name, Komünist partisinin kurulmasına izin ve­ rildiğini ilan ediyordu. Lenin'in ı 9ı 7'de tatbik et­ tiği işçi-çiftçi-asker sovyetine benzer bir yönetim medelinin benimsenmesi, Millet Meclisinin, feshe­ dilerek, işçi, köylü ve astsubaylardan oluşacak ye­ ni bir meclisin kurulması isteniyordu. Bu ise bıça­ �ın kemiğe dayanması demekti. Ülkenin komünistıeştirilmesine karşı çıkan ilk teşkilat, Demokrasi için Savaşan Kadınlar Bir­ liği oldu. Bu Birliği Dona Amelia adında erkek gibi bir kadın kurmuştu. Dona, ı 7 Mart'ta harekete geçe­ rek ((Allah'ın yardımı ile hürriyete doğru yürüyenler» mitingini tertpiledi. Mitinge katılan 600 bin kadın; Sao Poala sokaklannda hürriyet içinde yaşamak istediklerini bir kere daha haykırdı. O gün şehrin her tarafında şu tarihi bildili dağıtıl­ dı. ((Allah'ın birçok meziyetler i hsan ettiği büyük milletimiz, muazzam bir tehlike içindedir. İlıtiras­ la n hudutsuz, dinsiz ve vicdansız adamıann eko­ nomimizi yıkmasına, halkımızı sefalete sürükle-


250 nıesine, dirlik ve düzenliğimizi bozmasına, mille­ tin arasına kin ve nefret tohumları saçmasına utanç verici bir şekilde göz yumduk. Bu adamlar bize yabancı olan sol diktatörlük uşakları ile bir­ lik oldular. Sonra da milletin safları arasına, hü­ kılmete, idareye, silahlı kuvvetiere ve hatta iba­ aethanelere sızdılar. Allah'ım, bugün Küba'da, Polonya'da, Maca­ ristan'da ve esir edilen diğer memleketlerde inie­ yen kadınların akibetine sürüklemekten bizleri koru.» Fakat ne 600 bin kadının yalvarışı ne de özel sektörün kurduğu Ekonomik ve Sosyal Araştırma Enstitüsü'nün çalışmaları komünizmi bertaraf edecek güçte değildi. Komünistler, Brezilya ordu­ su harekete geçene kadar bildiklerini okudular . . . 1899'da krallık devrilip Cumhuriyet kuruldu­ ğu günden beri Brezilya ordusu siyasete bulaşma­ rnıştı. Bir-iki buhranlı dönemde idareyi devralmış­ sa bile ülkede hayat normale döndükten sorıra yö­ netimi tekrar sivillere terketmişti. Ve 1899'dan bu yana memleketi idare eden 25 Cumhurbaşka­ nından ancak 5'i askerdi. Bunlar da demokratik seçimlerle işbaşma gelmişlerdi ki, Brezilya komü­ nistlerinin güvendikleri de zaten buydu. Komü­ nistler, silahlı kuvvetlerin yalnız memleketi dış düşmana karşı savunmakla görevli olduğunu sa­ nıyor ve kızıl rejimi gerçekleştireceklerine inanı­ yorlardı. Fakat kızıl hücrelerdeki hesap, Brezilya so­ kaklarına uymadı. Ve zamanında harekete geçme-


251 sini bilen Brezilya ordusu 77 milyon insanı, komü­ nizmin dayanılmaz baskısından kurtardı. ASTSUBAYLARIN YÜRÜYÜ ŞÜ

Brezilya kanunları subaylara memurluk yap­ ma hakkını vermişti ama, bu hak astsubaylar için bahis konusu değildi. Komünistler tarafından çen­ gele alınan astsubaylar arkadaşlarına bu eşitsiz­ liğin, yüksek rütbeli subayların sömürüsünü sür­ dürmek için burjuvalar tarafından bilhassa dik­ kate alındığını söylüyorlardı. Bu arada UHE'nin halka dağıttığı broşürlerde, subayların kapitalist­ leştir;i, kapitalistleşen bir ordunun ise ancak ka­ pitalist ülkelerin uşağı olacağı ileri sürülüyordu. Broşürde bahsedilen kapitalist ülke Amerika idi. Ve komünistler, Brezilya ordusunun Amerikan uşağı olduğunu söylemek istiyorlardı. Bu ise, bir orduya yapılan en büyük hakaretti. Fakat bütün bunlara rağmen Brezilya ordusu ne harekete geçebildi , ne de Goulart'tan bu çirkin propagandanın durdurulmasını talep edebildi. Çünkü Goulart; kendine başkaldırabilecek bütün kuvvet komutanlarını ve yüksek rütbeli subayları merl�czden ve birbirinden uzak bölgelere tayin et­ mişti. Bu generallerden biri olan eastella Branco ise halkın ((Tek mahsulü komünistli.ktirn dediği Kuzey-Doğu eyaletlerinden birindeki orduya ku­ manda ediyordu. Komünistlerin astsubaylar üzerindeki çalış­ malan kısa zamanda netice vermişti. Astsubayla­ rı tahrik etmek için silah olarak kullanılan ka­ nun, gerçekten sakat olduğu halde, hükumet ve


252 meclise hakim olan komünistler bu kanunu de­ ğiştirmek yoluna gitmiyorlardı. Hükümetteki ko­ münistlerle meclisteki komünistlerin bu gizli Qyu­ nu ve günün her yirmidört saatında devam eden tahrikler astsubaylan planlanan istikamete doğ­ ru itti. Günün birinde Deniz Astsubayları Birliği'­ nin kurulduğu açıklandı. Tahriklere devam eden komünistler Deniz Astsubayları Birliğini birkaç ay içinde sokağa dök­ meyi başardılar. Böylece ordunun disiplini bozul­ muş, birliği parçalanmış oluyordu. Astsubayların yürüyüşü komünist militanlar tarafından bir isyan hiUine dönüştürüldü. Deniz Astsubayları Birliği'ne mensup 14 bin kişi resmen orduya isyan etti. İsyanın elebaşılan komünist bir teşkilat olan Maden İş Sendikası binasından hare­ kfüı idare ediyordu. isyana komünist işçi teşki­ latları ve olup bitenin farkında olmayan halk da katılmıştı. Maden İş Sendikası'nın penceresinden hoparlörlerle halka hitap eden komünist şefler yolsuzluk ve vurgunların önlenmesini isteyen her­ kesi isyana katılmaya davet ediyor, harekatın ide­ olojik yönünün bulunmadığını bildiriyorlardı. isyan haberi Rio Ordu Merkezinde bomba te­ siri yapmıştı. Derhal şehre inen askeri birlikler, bir tek kişinin bumunu bile kanatmadan ayaklan­ mayı bastırıp Maden-İş Sendikasındaki elebaşıları tevkif etmişti. Goulart bunların hepsini serbest bıraktırdı. isyancıların mahkemeye bile sevkedil­ meden serbest bırakılmasının, yeni bir ayaklan­ manın yapılmasına yeşil · ışık yakılması demek ol­ duğunu ileri süren Deniz Kuvvetleri Komutanı Silvo Mota, hükümetin solak tutumunu protesto


253

etmek amacıyla istifasını verdi. Hükumet bu isti­ fayı memnuniyetle kabul etti ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığına kıpkızıl bir komünist olan Mario Rodriges'i oturttu. Artık komünistterin işi işti. Komünistler; saldırmadıklan bir müessese bırakmadıkları ve hatta halkın kiliseye gitmesine bile mani olmaya kalktıkları halde, haklarında basit bir polis tahkikatı bile açılmıyordu. Bir müddet sonra şirretliklerini biraz daha arttırarak, komünist partisine üye olmayan veya komünizme sempati beslemeyen arazi sahiplerini öldürmeye başladılar. Böylece, zaten öteden beri devam eden huzursuzluk , piyasa dalgalanmaları, ekonomik kriz ve iflaslar günlük olaylar haline geliyordu. Hergün bir kaç fabrika şartelleri indir­ mek zorunda kalıyor, hergün milyonluk sermaye­ lerle çalışan dev firmaların iflas ettiği duyuluyor­ du. Bütün bu olaylardan fevkalade müteessir olan General Castello Branco, bir itharnname hazırla­ yarak, İktidar, Millet Meclisini hiçe sayar ve ana­ yasayı çiğnerse demokrasinin muhafazasının or­ duya düşeceğini bildirdi. 1500'ün üzerinde deniz subayı da aynı anlamda bir bildiri yayınlayarak Braneo'nur. yanında yer aldıklarını açıkladılar. �ra ordusu ise bütünüyle generalleri destekledi­ ğini ifade etti. Ordu komünizme rest çekmeye ha­ zırlanırken, eyaletin komünist valisi, Branco'nun


254 siyasete karıştığını ileri sürüp, generallerden şika­ yet edince, zaten canı burnuna gelen Branco, koz­ larını bir bir oynamaya başladı. Goulart, Branco tehlikesini daha önce görmüş ve onu ordudan atmfl,nın pahalıya malolacağını düşünerek, Genel Kurmay Başkanı yapmıştı. Cumhurbaşkanı böylece Branco'yu kumanda zincirinden almış oluyordu ama, memleketin nere­ ye götürüldüğünün farkında olan Brezilya ordu­ su Branco'nun etrafında halkalanınca Goulart, planının ilk olarak a:ksadığını gördü. Vaziyeti lehi­ p.e çevirmek için derhal Denız Kuvvetleri Kornu­ tr-m Silvio Mota ile anlaşarak, asısubayların ikin­ ci defa isyan etmeleri ricasında bulundu. Mota dünden razıydı. Razıydı ama bu defa arkalarında 14 bin astsubay da yoktu. Bunun için miting yapıp rezil olmaktansa , bildiri yayınlama­ yı tercih ettiler. Bildiride, milliyetçi subaylar için ((ihtilal ve iktidar hırsına kapılmış gorillerıı deni­ yordu. Brezilya, bu curcuna içinde çalkalanırken; ,Minas Valisi Magalhaes Pinto. halkı Goulart'ı de­ v!rmeğe çağırdı. Komünist Başkan henüz neye uğrad!ğını anlayamamıştı ki, . bir tümenin Rio de Janeira'ya doğru ilerlemekte olduğu duyuldu. Bu haberden az sonra da telsizler Sao Pauladaki İkinc, Ordu'nun harekete geçtiğini ve merkeze doğrq___ il.:!rlemekte olduğunu bildirdiler. Bu sırada Per-� nambuca'daki Dördüncü Ordu komünistlere baş kaldırdı. Goulart askeri birliklerin başşehre girmekte olduklannı duyunca, Uruguay sınınndaki Rio


255 Grande de Sul eyaletine uçtu. Buradaki Üçüncü Ordu henüz kutsal ihtilale katılmaınıştı ama va­ lı, antikomünist ayaklanmayı destekliyordu. Rio de Janerio Valisi, Goulart'ı· tasvip etme­ yenlerdendi. Fakat yerine bir komünistin getirile­ ceğini adı gibi bildiği ıçin açık cephe olmaktan da çekiniyordu. Lacerdo'nun bu tutumu ordu hare­ kete geçtikten sonra da devam etti. Ordu , nasıl ol­ sa komünizmi ezmeye kararlıydı ve bu işi nasıl ol­ sa başaracaktı. Fakat Rio'daki , yani valisi olduğu §ehirdeki Birinci Ordu, tutumunu henüz belli et­ memişti. Dolayısıyla Lacerdo'nun en küçük bir falsosu hayatına sebep olabileceği gibi bir iç har­ bin başlangıcı da olabilirdi. Lacerdo bu düşünceleri kafasında atıp tuta­ rak makam odasını adımlarken; Komünist Posta Telgraf Genel Müdürünün haberleşme işçi!erini greve sevkettiğini duydu. Ülkedi bütün haberleşmeler durmuştu. İhti­ lale katılan ordu birliklerinin birbirlerinden haber­ leri olmadığı gibi, katılmayan birliklerle de temas kurulamıyordu. Devamlı parazit ve sabotajlar ise­ telsizleri işe yaramaz hale sokmuştu. Fakat gerek lelgraf ve gerekse telefon hatları komünistler için nçık bırakılmıştı. Onlar istedikleri gibi emir ve di­ rektif veriyor ve aldıkları haberlere göre planla­ nnda gerekli değişiklikleri yapıyorlardı. Bu arada meçhul bir telsizci, Birinci Orduya lhtilale karşı çıkması için emir verdi. Bu emirin ven1mesiyle birlikte Rio kışiasından ayrılan tank­ lar Vali Lacerdo'nun sarayını çembere almaya baş-


256 ladılar. Lacerdo herşeyin bittiğini görür gibiydi. Tanklar uzun namlularını Lacerdo'nun bulundu­ ğu odanın pencerelerine doğru çevirdiği sırada, merdivenlerden asker potinierinin gürültüsü geli­ yordu. Lacerdo, derhal ahizeyi kaldırarak açık bu­ lunan bir tek telefon hattından bir ihilal radyosu­ na milli harekata katıldığını bildirdi. Lacerdo ahizeyi henüz yerine bırakınıştı az önce merdivenden ayak seslerini duyduğu kerler içeriye dalıverdiler. Başlannda iriyarı, mer bir teğmen vardı. Bakışlan sertti. Yüzü, metmiş insanlara mahsus bütün keskin hatlan tiva ed·iyordu.

ki, as­ es­ az­ ih­

Vali, sonunun geldiğini anlar gibiydi. Teğme­ ne komünistlerle beraber olduğunu söylese belki -canını kurtarabiiirdi ama, buna tenezzül etmeye­ cek 1mdar da haysiyet sahibiydi. Mütevekkil bir ta vırla teğmene döndü : ıtBuyurun sizi dinliyomm.,, Genç teğmen valinin cesaretine hayran oldu­ ğunu ifade eden birkaç askerce cümleden sonra :sözlerine şöyle devam etti: öldürme emri verilmişti. - Birliğimize sizi Fakat vatansever komutanlanmız bizi, zatıalini­ zi korumak için buraya gönderdi. Tankların sa­ rayı kuşatması bu yüzdendir. Emrinizdeyiz. gsmer teğmen; valiyi askerce selamladıktan 15 dakika sonra tekrar Lacerdo ile görüştüğünde, Birinci Ordunun da bütün birlikleriyle milli ihti­ lale katıldığını bildiriyordu.

31 Mart 1965'te Minas'ta başlayan hürriyet ihtilali birgün sonra ı Nisan Çarşamba günü ikin-


257

di üzeri sona ermiş ve ancak 10 kişinin öldüğü bu büyük uyanış harekatı, Brezilya halkına, Brezilya- ­ lı gibi yaşama hakkını iade etmişt,ir. Harekatın zaferle bitmesinde elbette 77 milyon Brezilyalı hisse sahibidir, ancak, şunu da teslim etmek mec­ buriyetindeyiz ki, eğer Brezilya ordusunun şerefli subayları komünizme karşı uyanık ve vazifelerini müdrik olmasalardı Brezilya bir ikinci Rusya ola­ bilirdi. Başta cesur Branco ve İkinci Ordu Komutanı Amary olmak üzere Brezilya ordusunun bütün su­ bayları tam zamanında verdikleri karar ve başan il e uyguladıkları strateji ile vatanlarını komüniz­ rrJn pençesinden kurtarmışlardır. Bugün, eğer Amazan kızıl akmıyorsa, bu şe­ ref Brezilyalı subaylara aittir. NEREYE KAÇTlLAR

Goulart'ın bir zamanlar susturmak için hile­ lere baş vurduğu milliyetçi gazeteler, 23 Nisan ta­ rihli nüshalarında Başkan'ın Uruguay'a kaçtığını yazıyorlardı. Goulart'ın kayınbiraderi olan Küba elçisi , komünist elebaşılardan büyük bir kısmını Küba'ya kaçırmış, ötekilerini de demirperde ülke­ leri ile dost geçinen devletlerin elçiliklerine sok­ muştu. Gazeteler Brezilya komünistlerini kurtar­ mak için Çekoslovakya'dan gönderilen bir gemi do­ lusu silahın Küba'ya götürüldüğünü bildiriyorlar­ dı. Kadınlar 2 Nisan'da bir ikinci yürüyüş tertiple­ yerek orduya olan bağlılıklarını ve şükranlannı bilF: 17


dirdiler. Demokrasi için Savaşan Kadınlar Birliği­ nin Lideri Dona Amelia, bu yürüyüşün adının ((Al­ lah'a hamdü sena yürüyüşüıı olduğunu i lan etti. ihtilalden sonra yapılan araiiiada Brezilya polisi, propaganda malzemesi olarak kullanılan kitap, broşür, el lianı ve gerilla savaşları hakkın­ da bilgi veren el kitapları buldu. Cumhurbaşkanı Goulart'ın sarayında yapılan aramada ise, üzerin­ de çeşitli değiştirmeler yapılmış birkaç ihtilal pla­ nı, komünist teşkilatıara hibe edilen milyonlarca lirayı gösterir çekierin dipkoçanlan, Küba ve Mos­ kova'daki komünist . şeflerle yapılan gizli yazışma­ Iann metinleri ele geçirilmişti. Brezilya ihtilali ile ilgili olarak Readers Di­ gest'te önemli bir makale yayınıayan Clarence W. Hall; resmi raporlara dayanarak şunlan kaleme almıştır: Goulart'ın kayın biraderi .Brizola'nın evinde Milli Kurtuluş Cephesi adı altındaki komünist te­ şekkülüne ait çalışmalar, bizzat Brizola'nın ku­ manda ettiği G-II diye bilinen onbirli gruplar adın­ daki yeraltı hücre teşkilatma ait vesikalar bulun­ muştu. Sözde bu teşkilat Brezilya'yı milletlerarası kapitalizm ve onun iç ortaklarından kurtarmak için kurulmuştu. Ele geçirilen vesikalar arasında onbirli grup mahalli kumandanlan için çıkanlmış bulu­ nan gizli el kitabı son derece dikkate değer. Yol­ daş adı verilen ve ölünceye kadar savaşacağına yemin ettirilen, onbirli gruplar; üyelerine, bu ki­ tapta grevlerinin nasıl tertipleneceği, umumi bilann ·


259 nalarla, özel teşebbüs tesislerinin yağma, tahrip vt. yıkılına usulleri , telefon, radyo ve televizyon is­ tasyonlan ile silah depolannın nasıl ele geçirilece­ ğı, devlet adamı çocuklarının rehine olarak nasıl dağa kaldırılacağı ve isteğin yerine getirilmediği tr.kdirde bu rehinelerin derhal nasıl öldürüleceği bahislerinde açık ve kesin usuller gösterilmekte ve emirler verilmekte idi. Diğer bir el kitabı, bu grupların faaliyetine er.gel olan herkesin her türlü merhamet ve şefkat hislerinin bir tarafa bırakılarak nasıl öldürülmesi lazım geldiği hakkında gerekli talimatı vermekte­ dir. BİR SUBAY NASIL ÖLDÜRÜLÜR?. Yüksek rütbeli subayların nasıl öldürüleceği bahsi özel bir dikkatle hazırlanmıştı. Bu bahiste : ((Kendisinden şüphe edilen bir subayın arka­ sına, onu tam zamanında öldürmekle görevli bir adam konacaktır. Bu adamlar arasında görevini başaramayanlar derhal öldürülecektir>ı deniliyor­ du. Konuşmalarında ''Ben fakir bir adamımn ve ((Baskı altında yaşıyaniann savunucusuyunm sözlerini dilinden düşürmeyen Brizola'nın evinde nakit olarak . milyonlarca para bulundu. Kendi adına kayıtlı mallardan başka, talep edildiği za­ man Brizola'ya geri verileceği şartıyla, üçüncü şa­ hısların adına kaydettiği maliann değeri de yine milyonlan buluyordu.

Pern mbuco

şehrindeki komünist

hazırlık


260 merkezinde 100.000 üniforma ve bir o kadar çift ayakkabı ile 50 bin üniforma ve ayakkabı için va­ li tarafından verilıe.n sipaıiş emri bulunmuştu. Gerçekte vali bu üniforma ve ayakkabıları <(Köylü Ordusun adı altında köylüler arasından toplayıp yetiştirdiği komünist milis kuvvetlerine giydiri­ yordu. Kızıl ihtila.lde görevli olan liderler için ay­ rı üniformalar yaptırılmış ve hususi olarak hazır­ lanmış bulunan bir üniforma üzerine valinin ismi­ nin baş harflerini gösteren bir arına işlenmişti. Sao Paulo şehrinde sahte para ve pul basan gizli bir yer bulunmuştu. Bu paraların üzerine Lenin ve Stalin'in resimleri, pulların üzerine de orak çe­ kiç resmi basılmıştı. Bunlar daha ziyade propa­ ganda için kullanılıyordu. Fakat ayrıca yığınlarla sahte para bulunmuştu. Aslında fark edilerniye­ cek kadar güzel olan bu paraların sarf yerlerini gösteren vesikalar da ele geçirilmişti. Bu vesikala­ nn tetkikinden milyarların kızıl teşkilata gönderil­ diği anlaşılıyordu. Bu şekilde hem kızıl ihtilalin hazırlanması için lüzumlu para temin edilmiş hem de para kıymetinin düşmesine büyük hız verilmiş oluyordu. Yani kargaşalık çıkarma uzmanları bir taşla iki kuş vurmuş oluyorlardı. İşçi Teşekkülleri ve Milli Talebe Federasyonu merkezlerinde Rusya'dan, Kızıl Çin'den, Küba'dan genderiimiş yığınlarla propaganda yayını, Kast­ ro, Kruşçef, Mao'nun duvarlara asılmak üzere ha­ zırlanmış fotoğraflan, muazzam stoklar halinde molotof bombası ve bu bombayı yapmaya yarayan malzeme bulunmuştu. Ajanıara gelince . . . Suçüstü yakalanan 9 Kızıl Çin ajanından ye-


261 disi Ticaret Heyeti üyesi, ikisi de Yeni Çin Haber­ ler Ajansı muhabiri olarak maskelenmi§ti. Bunlar­ da yakalanan vesikalar arasında, belli ba§lı komü­ nist aleyhtarı kimselerin öldürülmesi için hazır­ lanmış tafsilatlı planlar, komünist kuklası mebus­ lara ve Goulart'ın adamlarına verdikleri rüşvetin lisk�si bulunmakta idi. Dokuzunun üzerinde bulu­ nan paraların toplamı 10 milyon Türk lirası kıy­ metinde Brezilya parası idi. Aynca 53 bin Sterlin n çeşitli diğer paralar vardı. Belli ki bu muazzam parayı planlarını yürütmek için sarfedeceklerdi.


Dokuzu ncu Böl ü m DİGER ÜLKELERDE DURUM

Komünizm, diğer ülkelere de, gene Yahudi ve masonlar tarafından sokulmuştur. Bir - iki kısa örnek göstermek istiyoruz: Birleşik Amerika Devletleri'nde ilk Komünist Partisi 1918 Eylül'ünde kurulmuş, parti birinci sekreterliğine Yahudi William Foster getirilmiş­ tir. Özellikle Rusya ve Polanya'dan göç eden Ya­ hudilerce desteklenen Amerikan Komünist Parti­ si, hepsi de birer kızıl teşkilat olan Yahudi İşçiler Birliği, Yahudi İşçiler Kulübü, ve Yahudi Yazar­ lar Kulübü'ne yaslanmıştır. Amerikan komüniz­ minin çok şeyler borçlu olduğu Milletlerarası işçi­ lere Yardım Teşkilatı ile Milli Mensucat İşçileri Birliğinin liderleri de birer Yahudidir. Charles Steinmetz, Upton Sinclair ve Helen Keller'dir adları... Keza bugün Amerika'nın en bü­ yük işçi örgütü olan C. I. O. da Yahudi ve mason­ ların kontrolü altındadır. 1

Çağdaş Yahudiliğin en güçlü teşkilatı da Bir­ leşik Amerika'da kurulmuştu. Dünya Yahudi hare­ ketini organize eden ve halen siyonizmin beyni olan iki büyük örgüt Amerika'da bulunmaktadır. Bunlardan biri Kehillah New-York da denen Ka-


263

hal New-York, öteki Amerikan Yahudi Komitesi­ dir. Özetle şöyle bir evrak-ı metrukesi vardır bu teşkilatlann : New-York Emniyet Müdürü General Bingham, New-York'ta işlenen suçların yüzde ellisinin altından Yahudi parmağının çıktığını, failierin yüzde ellisinin de Yahudi olduğunu açıklamış ve bu tu­ feyliler hakkında geniş çaplı bir soruşturma açıl­ masını emretmişti. - Vaaayyy, General Bingham mıydı bu em­ ri v eren? General iki gün içinde New-York Emniyet Müdürlüğü'nden uzaklaştınldı ve bir daha da onu gören olmadı. Yahudi aleyhtarı seri makaleler ya­ yayınlayacağını anons eden yüksek trajlı bir ga­ zete de ilk makalesini yayınladıktan sonra sustu­ ruldu. Birleşik Amerika'da Yahudi Faaliyetleri isimli eser, Kahal yönetiminin, devlet idaresinde, adalet çevrelerinde, ve teşrii hayatta ve mahalli mahfillerde şöhret yapmış kimselerin elinde oldu­ ğunu belirttikten sonra Kahal hakkında şu bilgi­ yi vermektedir : «New-York şehri Kahal'ı, kendi mahkemeleri­ ni açabilmiş, kanunlar çıkarmıştır. Buralarda oturduklan memleketin kanunlarını değil de Ya­ hudi kanunlarını tercih eden çiftler hakkında bo­ şanma kararları da verilmiştir. ( . . . ) Buna rağmen Kahal içinde Yahudi ve bolşevik, haham ve sosya­ list lider, greveHer ve grev kışkırtıcılan, hepsi Ya­ hudinin sancağı altında toplanmışlardır. Bunlar-

·


264

dan herhangi birinin, bu sancaktan daha az hoş­ landığı doğru olabilir. Ama hepsi de Yahudi olma­ yan her insan ve herşeye karşı kinde birleşmişler­ dir.ıı Birleşik Ameri'kada Yahudi Faaliyetleri isim­ Devletlerinin genel idaresini şu yada bu şekilde etkileyen tanın­ mış Kahal üyelerini de şöyle sıralamaktadır: ll meşhur eser, Amerikan Birleşik

«Şimdi bu teşekkülün şeflerinin isimlerini ve­ rebiliriz: Jacop Schiff, bankacı, Louis Marshall, hukukçu, Amerikan Yahudi Komitesi Başkanı, Ot­ to Rozalsky Yüksek Mahkeme üyesi , Yahudilerin ilgilendikleri birçok ticari teşebbüslerin de hisse sahibi, Adolphe S. Osch, New-York Times Gazete­ si nin sahibi, Otto-Kahn, Kuhn Bankası hisseda­ rı, Moskova'da Lenin'le ilk gizli görüşmeyi yapmış olan Benjamin Slesinger, Josephe Schlosberg, 77.000 üyesi olan Amerika Dikim İşçileri Sendika­ Si. Sekreteri, yine bolşevik şeflerle uzun görüşme­ lerde bulunan Max Payna, İşçi liderleri olan Da­ vid Pinsmy, Joseph Bardenes. «Teşekkül içinde büyüklerle küçükler birleş­ mektedirler: Birleşik Amerika Savaş Zararları Bü­ rosu Başkanı Hakim Mack ile Doğu kıyısının en kı­ zıl küçük gurubunun lideri, hepsi, Yahudi olarak Kahal'ın içinde birleşirler.ıı (I) Yukarıda sözü geçen eserin yazarı, Yahudi Komiteleri'nin çalışmalarıyla ilgili - konumuz dı­ şı - açıklamalar yaptıktan sonra Kahal'ın AmeriUJ General Neteheolodon. Rus İhtiliUi ve 22

Yahudiler. S.


265 kan Hükumetinden neler talep ettiğini sıralamak­ tadır: Şunlardır bu talepler:

1) 2) 3)

4) 5)

6)

7)

8) 9)

10)

Geldikleri yer neresi olursa olsun, Yahudile­ re sınırsız göç hakkı. Federal Hükumet, eyaletler v e şehirler tara­ fından Yahudi dininin resmen tanınması. Resmi toplantılarda, amme işleri ile i lgili resmi evrakta Federal Hükumet ve şehir ma­ kamlan tarafından hıristiyan adının geçme­ sinin yasaklanması. Yahudi tatil gününün resmen tanınması. Bütün şehirlerde, :Yahudilere pazar günleri fabrika, mağaza ve tiyatrolarda çalışma hak­ kının tanınması. Halka mahsus yerlerde ve halk okullarında, polis komiserliklerinde Noel'in kutlanması­ nın yasaklanması. Aynı şekilde halka mah­ sus mahallerde N oel ağacı konmasının, ilahi­ ler ve şiirler okunmasının yasaklanması. Yahudi ırkı aleyhinde söz söyliyen resmi ma­ kam sahipleri hakkkında tatbikata geçilme­ si. Bütün resmi mahkemeler yanında bir de Ya­ h}.ldi Mahkemesi kurulması. Yahudiler hakkında saygıya aykırı ibareler ve cümleler taşıyan kolej ve enstitü edebi eserlerinin toplatılması. İsa adının bütün (mesela gazetelerde) ya­ yınlarda kullanılmasının yasaklanması.)) (2)

1 2 1 Age: S . 26


266 Bu kural Doğu Avrupa ülkelerinde de değiş­ memiştir. Romanya Anna Pauker yahudisi zama­ nında komünist idareyi kabule zorlanmış, Yugos­ lavya'yı yahudi Tito kızıllaştırmıştır. (3) Bulga­ nstan mason Diınitrov diktası sırasında komünist idareyi kabul etmiştir. Steva Nedelja'ya suikast yapan Jack ve Prima Friedman adında iki yahudi­ nin Diınit rov'un plfmlarını uyguladıkları bilinmek­ tedir. Macaristan'a giren Rus ordusuna yahudi Bela Kun, mason Beneş iktidarı hulus çakmış, kı­ zıl bayrak burada da yahudilerin gayretleri sonun­ da dalgalanmıştır. Mareşal Pilsudki'ye cephane naklini önleyen doğu masonluğu, Polanya'yı kızıl tuzağa düşürmüş, Warşova yahudileri de Rus ko­ miserlere memleketi teslim etmişlerdir. 1932 ayaklanmasını çıkaran İsviçre'li komü­ nistlerin akıl hocaları da gene iki yahudi i di :

Leo Nicole ve yardımcısı Dicker.-.; Belçika'da Charles Balthasar adındaki yahu­ di, komünist partisini kurmuş, yahudi ((Gezerdn teşkilatı ona destek olmuştur. Bolşevizmi Fransa'ya götürenler de yahudi­ lerdir. Fransız komünizmi, Zyromsky. Zay, Leon

! 3 1 Tito'nun asıl ismi' Josef Broz'dur. Tito ismi, bir mensu­ bu olduğu beynelmilel terör teşkilatının baş harflerin­ den meydana gelmiştir. Bu cemiyetin orijinal ismi şu­ dur: siya.

Tradizione

İnternazionale

Terroristka

Organiza­


267 Blum (4) gibi yahudilere çok şey borçludur.

Fransız Komünist Partisi'ni teşkiUı.tlandıran­ lar arasında Henri Barbusse, Andre Gide, Romain Roland ve Andre Malraux (5) vardır» (6) Dani­ marka'da komünist hareketıerini idare eden Pro­ ftsör George Brandes ve Davidsohn'dur. İkisi de yahudidir ve ikisi de Yahudi Kültür Birliği ile marksist teşkilatların üyesidir. Aynı manzarayı İngiltere'de görmek mümkündür. Harald Laski, İvor Montagu, Lord Marky, Gerald Barry, Nathan Birch, Morli.s İ sak ve diğer bir yığın yahudi kızıl yıldızın Britanya adasındaki temsilcileri olmuşlar­ dır. İsveç'in en büyük kapitalisti İ var Kueger Ko­ münist Partisini desteldediğini gizlememiştir. İvar Ku eger bir yahudi olduğu gibi, İsveç Komü­ nist Partisine de daha birçok nüfuzlu yahudi ve mason kayıtlı bulunmaktadır. Avusturya Komün�st Partisi, eski Başbakanı Stürgh'ün kaatili olan Frederich Adler yahudisi­ nin omuzlarında yücelmiştir. Adler aynı zamanda

141 Leo Blum 1936'da Fransız Başbakanı olmuştur. İspan­ yol iç harbi sırasında komünistlere geniş çapta yardım yapan adam bu adamdır. Leon Blum'un MiJli

Eğitim

Bakanı , kendi gazetesinde Fransız bayrağına hakaret etmiş , bu bayrağın ancak tüvaletlerde kullanılacağını yazmıştır.

:1

151 Dördüncü bölümd ( O l Yahud; , Lou;,

)

elefon konuşmalarının yazarı.

alko s, 86


268 ikinci komünist enternasyonalinin birinci sekre­ terliğini yapmıştır. Meksika ihtilalinin elebaşısı da gene damar­ larında yahudi kanı taşımaktadır: Plutarco Elias Calles! .. Hep birbirine benzediği için iç karışıklıklarını kitabımıza almadığımız diğer Avrupa, Asya ve Amerika ülkelerinde de değişen bir şey olmamış­ tır. Türkiye'ye ise komünizm gene yahudiler tara­ fından sokulmuş, ve kızıl bayrak gene yahudile­ rin elinde dalgalanmıştır. İkinci Dünya Savaşı'nı takip eden yıllarda Rusların Doğu Avrupa'yı yutmasına, Amerika'nın bön bön bakışını garipseyenlere Postdam ve Yalta konferansları ile 1 942'deki Rus-Amerikan gizli an­ laşmasının ötesinde ilgi çekici bir liste sunmak istiyoruz. ·

Romanya 1 945 Mart'ında işgal edilmişti. O za­ man 16.408.999 idi nüfusu ve ülkede 800.000 komü­ nist bulunuyordu. Yugoslavya 1 945 ortalarında işgal edildiğinde 14.500.000 idi nüfusun ancak 141 .000 i komünistti. B u ı g a r i s t a n 1 945 eylülünde işgal edildiğinde 7,020,000 idi nüfusu ve ülkede 20.000 komünist vardı. 1 947'de işgal edilen fl.383.000'lik Macaristan nüfusunun ancak 750 bi­ ni komünistti. Keza 1 948 Mayıs'ında Kızılordu'yu kucaklayan 1 2.338.000 nüfuslu Çekoslovakya'da 1 329.000, 1 949 Ocak'ında tecavüze uğrayan 25.225. 0000 nüfuslu Polanya'da nüfusun ancak yirmi beş­ te bir oranında komünist vardı. Ve Amerika'da bu işgal olaylarından yıllarca önce komünist tehdidine maruz kalan ülkelere


269 yardım edeceğini ilan ederek komünizme gözdağı çekmişti. Fakat gerçek bir gözdağı değildi bu . . . Nitekim kızıl yılan Doğu Avrupa ülkelerini bırbir yutarken, Amerika bir Merih devleti gibi sessizli­ ğini muhafaza ediyordu. Demek ki ; Am;. ri kr.'nın bütün kini Hitler Almanyasına karşı idi. Ve de­ mek ki, Amerika Avrupa'yı kurtarmak için değil de, yahudileri kurtarmak için harbe girmişti. 1945 baharında Avrupa'daki Amerikan ordu su müttefik birlikleri ile beraber mütalea edilir­ se; tarihin kaydettiği en büyük vurucu güce sa­ hipti. istese, gene 1945 baharında işgal edilen Ro­ manya ve Yugoslavya'ya Kızılordu'dan önce girer, dolayısiyle komünizmin Avrupa'ya sarkmasına mani olabilirdi. Fakat istemedi. Üstelik Yugoslav­ ya'da halk çoğunluğunun tasvip e ttiği Mihailoviç'e karşı, Alman-Rus saldırmazlık anlaşması sırasın­ da naziler ve komünistlere Belgrat aleyhine ca­ susluk yapan Tito'nun tarafını tuttu. Moskova'nın adayı idi Tito. Ve Tito'nun Yugoslvaya diktatörlüğüne tayin edilmesi, komünizmin Balkanıara yerleşmesi de­ mekti. Bunu göremedi mi Amerika? Gördü, gördü ama, ama'sını anlatmıştık yu­ karıda. . . Amerikan Hükümetinin, Almanıann mağlılbiyetine şahit olduktan sonra gerine gerine rine yatmasının sebebine de birazdan değineceğiz. Washington'u Avrupa'da komünist nüfuzu­ nun artmasına çalışınakla itharn eden «Rus Ame­ rikan Dünya Mücadelesiunin yazan James Bum-


270 bam ccRuslar, Doğu Avrupa ülkelerini anlaşmalar gereğince işgal ettiklerini bildiriyorlardm diyor. Doğru söylüyor muhakkak ki. Faka hiç bir sebep yokken Rooswelt'in, dünya yahudiliği ile tek ba­ şına döğüşen Hitler Almanyası'na harp ilan edi­ şindeki garabete dokunmuyor.

Louis Marschalko, Amiral Robert A. Thec­ bald'ın cıPearl Harbour'un Sırnn isimli kitabına dayanarak, Yahudi-Mason menfaatını korumak için Amerika'nın, Japonları kendine tecavüze zor­ la.dığını ve meşhur Pearl Harbour baskınını baha­ ne ederek İkinci Dünya Savaşı'na girdiğini be­ lirttikten sonra Amiral'in şu satıriarına dikkati çekiyor : cc26 Kasım notu ile Başkan Rooswelt, Ameri­ ka Birleşik Devletleri için harbi kaçınılmaz hale getirmişti. Japonya'nın kendisine yapılan tahtik­ Ierin t·�siri altında kalmamak gayreti bile başa­ nh olamadı. Artık ya teslim olmak veya döğüş­ mekten başka çareleri kalmamıştı v·� tercih ede­ cekleri şık ortadaydı.n

Gene Louis Marschalko'nun bildirdiğine göre; A merikan gizli servisi Japon filosunun gizli şifre­ lerini elegeçirmiş ve Amerikan yüksek kumanda heyetinin, bu tilonun her hareketini takip etmiş olmasına rağmen, Pearl Harbour kumandanına bir j apon baskınının peklenebileceği bildirilmemiş­ tL Dört hafta evvelden ordunun üst kademeleri ja,ponlann Pearl Harbour'a karşı bir tecavüze ge­ çeceklerini bildiriyordu. Hatta japon harp gemile­ ri ile uçaklannın Japonya'yı hangi saatte terket­ tikleri bile öğrenilmişti. Japonya'nın harp ilanını


271 bildiren gizli telgrafı da ellerine geçmiş ve bu bel­ ge ancak Pearl Harbaur'a bombalar düşrneğe baş­ ladığı sırada Beyaz Saray'a iletilmişti. Hoş, vaktinde Beyaz Saray'a iletiise bile deği­ :ıt:n bir şey olmayacaktı. Çünkü şöyle bir ekip hük­ mediyordu o anda Beyaz Saray'a: <<Bernard M. Baruch. Amerika'nın gayri res­ mi başkanı. Samuel Roseman. Hakim. Rooswel'in gayri resmi müşaviri. Prof. Raymond Moley. Şahsi müşavir. Prof. Felix Frankfurter: Baş hukuk müşaviri. Henry Morgentau : Gayri resmi müşavir. Henry Morgentau : Gayri resmi müşavir. Benj N. Cardizo: Gayri resmi müşavir. Gerald Showope: Gayri resmi müşavir. E. A. Filene. Gayri resmi müşavir. Charles W. Tansing : Gayri resmi müşavir. Nathan Morgald : İçişleri Bakanlığı hukuk müşaviri. Charles E. Wyzanski. Çalışma Bakanlığı hu­ kuk müşaviri. Prof. Leon Wolman. Çalışma Bakanlığı hu­ kuk müşaviri. Rose Schneiderman : Çalışma Bakanlığı hu­ kuk müşaviri. İsadar Lubin : Çalışma bürosu istatistik müte­ hassısı. A. Rosenbiattı. Eğlence müdür. E. A. Golden Weiser : Federal Araştırma Mü­ dürü.


272 Jerome Frank : Genel Avukat. Mordehay Ezekile : Ziraat Bakanlığı iktisadi müşaviri (7) Herbert Feis: Devlet Bakanlığı görevlisi. Henry Morgenthan : Hazine sekreteri. David E. Lillienthal. TVA direktörü. Sidney Hilman : Çalışma Bakanlığı müşaviri. L. N. Landan : PWA . Genel avukatı. L. A. Steinhard. İsveç vekili. Prof. Albert E. Tansing: NRA müşaviri. Alexander Sachs: NRA kod müdürü. Maurice Karp: NRA Personel Müdürü. Robert Fresher: CCC Orman Ordusu Başkanı. Robert Strauss: NRA müdür muavini. H. I. Stranss: Fransa Elçisi. Donald Rıshbery: NRA müşaviri. Ferdinand Pecora : Özel araştırmacı Samuel Untermayer: Borsa müşaviri. Prof. James M. Landis: Federal Ticaret Ko­ rrıisyonu azası.ıı Bu yahudilere bir de dünya mason locaların­ dan Rooswelt'e gönderilen binlerce "Hitloer'e karşı bizi koru, telgraflarını ekler ve önceki böl ürolerde belgelerini sunduğumuz Mason Komünist - Yahu­ d� ittifakını hatırlarsak Doğu Avrupa'nın Rusya'-

171 Karl Marks'ın adaşı. Marksın asıl ismi Kesile Morda­ hay'dır.

(Bl Gizli Mücadele: S: 12


273 '

ya resmen peşkeş çekildiğini söylemek, Beyaz Saray'ın onuruna dokunmayacaktır sanırım. İkinci Dünya Savaşı'nın hikayesini de tartı­ şahiliriz burada . . . Ve şu sorunun da cevabını ara­ yabiliriz: - Şunca milletin Almanya'ya karşı silaha sa­ rı lmasının sebebi bir tek Hitler miydi, yoksa bu devletleri Almanya'nın karşısına çıkaran işlek bir teşkilat mı vardı? Savaşa Polanya'nın Alman Orduları tarafın­ dan istila edilmesinin sebep olduğunu yazanlar, Hitler'in Polanya'ya neden taarruz ettiğini hep ıs­ ka geçmişlerdir. Milliyetçi bir Alınanya'nın kurul­ masını ve bu Almanya'nın milliyetçi kadrolar ta­ rafından kısa zamanda kuvvetli bir devlet haline gelmesini önleyemeyen dünya yahudiliği ve ma­ sonluk, Polanya'da 58 bin Alman'ı öldürterek Hit­ ler'in Polanya'ya yürümesini temin et:rr. i ş, sonra aa Nazi belasına karşı bütün dünyayı Varşova'nın imdadına çağırmıştır. Ve yalnız bir Alman müda­ halesini sağlamak için 58 bin Alman'ı öldürmekle de kalmamış. Alman, Rus, Amerikan, İngiliz gizli servislerine de yerleşerek düşmanı Polanya'ya da­ vet etmişlerdir. Polanya Milli istihbarat Teşkilatı'nın I. Şube 16 Ocak 1943 tarih ve 54 - 167 numaralı dosyasın­ daki ccÇok Gizliıı raporun bir bölümünde şu satır­ lar okunmaktadır: ccSiyasi hayatta; askeri tarihi objektif olarak gözden geçirecek olursanız, o zaman hayretle göreF: 1 8


274 ceksiniz ki, en meşhur casusların hepsi Yahudi as­ Iından olan farmasonlardır. Farmasonlara ve Ya­ hudilere dü�man olanlar ne bir sadist ne de bir patalajik düşüneeye saplanmış fikrisabit ve ne de hadiseleri daima subjektif bir şekilde tahlil eden bedbahtlar değildir. Farmasonlara ve Yahudilere dü�ınan olanlar, hakiki vatanseverler, mukadde­ satçılar ve mefkurecilerdir. Realitenin tamamen böyle olduğunu biz Polonyalılar, diğer milletlerden çok daha iyi bilmekteyiz. ccBiz Polonyalılar milli maziden, milli tarihten mahrum, avantoriye bir millet değiliz. Diğer mil­ letler gibi bizim de mitolojimiz, milli folklorümüz ve parlak mazimiz vardır. Fakat bütün bunlar, milli benliğimize geçmiş ve çöreklenmiş olan far­ mason ve Yahudi edebiyatçıları tarafından kasten nazara alınmamıştır. Böylece, Polanya'nın tarihi, mazisi inkar edilerek sergüzeştçi milletler seviye­ sine indirilmiştir. Biz, ne Cermen ne de Slavız. Biz asır�arca Orta Avrupa steplerinde yaşamış olan beyaz ırktanız. Birkaç mason tarihçi şöyle yahut böyle diyebilir. Fakat tarihi realiteyi asla değiş­ tiremez. ( . . . ) Birçok milletler milli bayraklarının altında refah ve saadet içinde yaşarken; biz Po­ lonyalılar şu veyahut bu devletin hakimiyeti altın­ da yaşaya yaşaya kahroluyar ve milli benliğimizi ttrke icbar ediliyoruz. Ve hala da edilmekteyiz. Neden, neden biz de diğer milletler gibi en tabii hakkımız olan milli istiklalimizi elde edemiyo­ ruz?. Çünkü içimizdeki bir avuç Yahudi ve Yahu­ di dönmesi farmasonlar Polanya milliyetçilerinin ör:üne çıkarak her türlü milli arzuyu baltalıyor­ lar. Vatanımıza ihanet ediyor, gizli sırlarımızı


275 düşman devletlere satıyorlar. İşte biz; milli istik­ lalimizi bunun için elde edemiyoruz. ( . . . ) Farma­ sonlar bize ihanet etmiştir. Yahudiler bize en hai­ nane darbeyi vurmuştur. Keza devlet arşivindeki sırlan satarak vatanımızı ve milletimizi şunlara · bunlara peşkeş çekmiştir. Kim ne derse desin ha­ kiki bir farmason bulunduğu ve yaşadığı devlet aleyhine tereddütsüz casusluk yapan, yaptıran ve icabında sabotajlan teşkilatıandıran tehlikeli bir unsurdur. ( . . . ) Polonya Nazi ve Sovyet baskının­ da gafil avianmış değildir. Her Po1onyalı , farma­ son ve Yahudiler müstesna milli vazifesini ifa et­ miştir. 1939'da Polanya'daki 10.500 farmasondan, �.500 mason, Nazi milli emniyeti olan Ge. S. P. ser­ visine intisap ederek maruf mason amiral Kana­ ris'e hizmet e tmişler ve en mühim stratejik sırla­ r . dosyalar halinde Berlin'e göndennişlerdir. Bu meyanda 2650 kadar da mason Sovyet Casusluk Teşkilatı'na, 3250 fannason da İngiliz Entellijans Servisi'ne, 850 farmason da Amerika Birleşik Dev­ Ittieri İstihbaratma intisap ederek Polonya aley­ hine fiilen casusluk yaparak müstevlileri vatanı­ mıza davet etmişlerdir. İşte bugün bu adamlar ko­ münisttir. İşte bu insanlar insaniyetşumül fikirle­ rin hayranıdırlar. İşte bu adamlar cihanşumül kardeşliğin tahakkuku i çin çalışmaktadırlar. İşte bu adamlar bir devletin ve milletin tarihten silin­ mesi zaruret haline geldiğinde her biri o milletin ir.faz savcısı olup, idam fennanını infazda asla ge­ cikmezler.» (9) 191 Cevat Rifat Atilhan: Dünya 163

İstilacılan S: 161

-

162

-


276 Hitler Almanya'sı da böyle bir infaza kurban edilmişti. Almanya, emek-sermaye sentezine daya­ nan iktisadi düzenini kurunca, Yahudi sermayesi demek olan milletlerarası sermaye Almanya'yı sö­ müremez olmuş, Yahudi şirket ve fabrikaları Al­ man halkının eline geçmişti. Amerika'da bile iş­ siz sayısının 12 milyonu bulduğu bir dönemde bir tek Alman işsiz değildi. Alman iktisatçıları, Birin­ cl Dünya Savaşından beri borç içinde yüzen Al­ man iktisadiyatını altına ve istikraza dayanma­ dan kurtarmış, bu şekilde Versay'da Alman Mille­ ti'nin ayaklarına vurulmuş olan prangaları da ko­ parmıştı. İktisadi ve sınai gelişmenin yanısıra, bu gelişmelerin dinamosunu oluşturan, Alman mil­ liyetçiliği yeniden doğuyor, hudutların dışında ka­ lan Almanlar boyunduruk altından kurtarılıyordu. İkinci Dünya Savaşı'nın asıl sebebi buydu iş­ te . . .

Savaşın sebebi, Hitler'in bütün dünyayı istila edeceği yolundaki havsala dışı yalan değil, bir mil­ letin Yahudileşmekten ve kozmopolitleşmekten kurtulmak için azimle haykırmasıydı. Yahudi Sa­ muel Untermayer'in teşkilatıandırdığı Alman manarına dünyaca boykotaj hareketinin, Alman­ Iann iktisadi başarısını kalbinden vurmak gaye­ Rifat sıne dayandığını belirten General Cevat Atilhan, Medeniyetin Batışı isimli eserinde konu­ ya şu açıklığı getiriyor: ııFarmason ve Yahudi Roosvelt hükümetinin güç tahakkuk eden New - Deael tedbirleri kısa bir müddet için hesaplanmıştı ve kendi bünyeleri içinde plan menfi idi. Bununla beraber Yahudi -


277 Mason idaresi zaman kazanmak istiyordu. Elbette­ ki bu yarım yamalak tedbirler ve faaliyetlerle ba­ Zi delikler kapatılıyor idi ise de ancak yangına kar­ şı bir bardak su mesabesinde idi. Amerika bu buh­ ranlı vaziyete açık bir ihtilal patlak vermeden da­ ha ne kadar dayanabilirdi? Ve ölüm tehlikesi ge­ çiren, Yahudiliğe dayanan milletlerarası sermaye­ yi (Haute Finance) bu feci vaziyetten kim ve na­ sıl kurtarabilirdi? Yüksek Yahudi Maliyesinin nef­ ret ettiği Alman milliyetçilerinin lideri Adolf Hit­ ler, nasıl oluyor da mümtaz milletin asırlardan be­ ri hakimiyeti altında bulundurduğu imtiyazları yıkıp, yerine yeni iktisadi sistemler kurmaya cür'­ et edebiliyordu? Bunun içindir ki, Yahudi maliye­ sine başkaldıran, Raunt Finance'a isyan eden bu lideri engizisyon mahkemesine sevketmek ve im­ hası için neler yapılmak lazım olduğuna dair mel'­ tm Yahudi kafaları düşünmeğe, çalışınağa başladı. Dünya Yahudiliğinin tekmil gayret ve faaliyeti bu noktada toplanmıştı. Yahudiler Hitler'in şahsında en tehlikeli düşmanlarını görüyorlardı. Onlann en kuvvetli merkezleri olan New - York, Londra ve Paris'te inhisar (Tekelci) kapitalizminin hayatına kasteden bu Alman asilerinin imha edilmesi zaru­ reti hususunda bütün söz sahibi kodamanlar itti­ fak etmişlerdi. Bunlar, Yahudi Maliyesi, Yahudi tahakkümü, Yahudi diktatörlüğünün kurulabil­ mesi ve mücadeleden muzafferane çıkabilmesi için bu başkaldıranları merhametsiz bir şekilde yok etmeğe karar verdiler.n ( lO)

llOI

Cevat Rifat Atilhan. Medeniiyetİn Batışı S: 41-42


278 Ya İngiltere? İkinci Dünya Savaşı'nın yaklaşmakta olduğu yıllarda tıpkı Amerika ve Polanya gibi İngiltere'­ de de Yahudi - Mason entrikası döndürülüyordu. Milli Savunma Bakanlığına getirilen Hore Belisha ((Orduyu gençleştiriyorumıı bahanesiyle bir İngi­ liz-Alman savaşının gereksizliğine inanan bütün yüksek rütbeli subaylan emekliye sevketmiş, yer­ lerine de fanatik Alman düşmanlarıyla Yahudi dostlarını tayin etmişti. Londra'daki, İngiliz - Al­ man Dostluk Cemiyeti'nin tertipiediği bir ziyafe­ te davet edilen Yahudi düşmanı İngiliz Genel Kur­ may Başkanı Sir Oyril Deverell, ziyafetin verilece­ ği gün azledilmişti. Churchil'in dostluğuna güve­ nen Yahudi Belisha , Ordu Levazım Dairesi'nin ba­ şına izidar Salamon Yahudisini, Hava Kuvvetleri­ ni_n idaresine de Yahudi Ph. Sasson'u getirmişti. Bir başka Yahudi olan Pierpont Morgan'la, Yahu­ di Thomas Lamont'a da münasip birer görev ve­ rilmişti. İngiliz Silahlı Kuvvetleri'nin uyumakta olduğunu zanneden Yahudi Milli Savunma Baka­ m Avam Kamarası'nın 9 Mart 1933 günkü birieşi­ minde <CHarp olduğu takdirde ilk hamlede Fran­ sa'ya en büyük ateş kuvvetine sahip 1 9 tümen gön­ dereceğiz. Diğer tümenleri de hemen hazırlayaca­ ğızn diyordu. Ne demekti bu? İngiltere'nin Yahudinin keyfi için Almanya'­ ya harp ilan etmesi demekti. Avrupa üstünlüğü için tarih boyunca Almanya ile çekişen Fransaya da Berlin'e sataşması için İngiltere'nin teminat vermesi demekti.


279 İngiliz Silahlı Kuvvetleri, Yahudi Milli Sa­ vunma Bakanı'na bu konuşmayı yapıncaya kadar sabretmiş, sonra süngünün ucu ile şöyle bir doku­ nuvermişlerdi. Ama yerine getirilen Sir Oliver Stanley'in mason Joealarında yahudileşmiş oldu­ ğunu sökememişlerdi. Dünya Yahudiliği 1930'lardan beri Almanya'­ yı yere serrnek için çalışmalar yapmaktaydı. A vus­ turyalı Bakanlardan Dr. Gzermak'ın eserine ce­ vap veren Yahudi Paul Roubert 1 933'te şunları yazıyordu : ııDünya Yahudiliğinin sabn tükenmektedir. Almanya meselesinde yanılmayın. Bu hayasız bu­ dala, hayvan halkın hakkından geleceğiz. Yakın bir gelecekte Yahudi düşmanlığı aleyhine bir dün­ ya mahkemesi kurulacaktır. Binlerce seneden bu zamana kadar bu hareketi devam ettirenleri ve bütün Yahudi düşmanlarını en ağır surette ceza­ landıracağız. Bunlar milyonlarca insan olsa da.,. hi . . . Benim, İsrail'in bu davada taviz. vermesine katiyyen aklım ermez. Yahudiliğin yok edilmesine çalışanlar yok edilecektir. )) ( l l ) Bir Yahudinin, daha 1 933'te bunları yazabil­ mesi, Yahudi aleyhtarıarını öldürmek için savaş tan sonra kurulan Nürnberg Mahkemelerini yıllar­ ca önceden bildirebilmesi için çok şeyler bilmesi gerekirdi. Demek ki dünya yahudiliği, Alman Mil­ liyetçi Hareketini doğuştan itibaren dikkatle takip etmiş, Almanya'nın karşısına Fransa, İngiltere ve

1 ! 1 1 Dünya İstilacılarJ. Cevat Ritat Atilhan. S: 164


280 Amerika'yı dikebUrnek için kilit mevkilere kilit adamları yerleştirmişti. Henry Caston'un Pari�'te yayınladığı La Libres Paroles isimli gazetenin 1 934 tarih ve I numaralı sayısında şu satırlar okunmaktadır: «Devrimci siyonist lider ve tedhişçi Wladimir Jabotinsky, Naşa Rjetş Gazetesinde aynen şöyle yazmaktadır: Aylardan beri yeryüzündeki tekmil Yahudi cemaatleri, ticaret birlikleri ve hatta her Yahudi ferdi bütün konferanslarda kongrelerde Almanya aleyhine mücadele açmış bulunmakta­ dır. Şuna inanıyoruz ki, bu mücadelemiz tekmil insanlığı Almanya aleyhine tahrik edecek ve biz bu harekete ön ayak olacağız. Biz Yahudiler gerek ideoloji ve gerekse idare bakımından Almanya aleyhine vukubulacak umumi harbin seyrini eli­ mizde tutacağız. Almanya büyük bir memleket ol­ mak azminde ve iddiasındadır, ayrıca elinden çı­ kan müstemlekelerini de geri almak istemektedir. Bizim Yahuid menfaatlarımız ise Almanya'nın topyekun mahvedilmesindedir. Bütün Almanya Milleti, biz Yahudiler için büyük bir tehlikedir. Yahudi tesir ve nüfuzu altında kaldığı müddet ha­ riç, Almanya daima Yahudi düşmanı liderler ta­ rafından idare edilmektedir. Almanya'nın bugün­ kü milliyetçi hükümetin i daresi sayesinde kuvvet­ li bir hale gelmesine müsaade edemez, buna imkan vuemeyiz.» ( 12) Alman milliyetçilerinin iktidara gelmesinden bir yıl sonra, İkinci Dünya Savaşı'ndan beş yıl ön1121 Dünya İstilacıları.

Cevat Rifat Atll�an.

S: 173 - 174


281 ce yazılmıştır bu satırlar. . . Ve yalnız bu açık ifa­ deler dahi, harbi kimin niçin çıkardığını izaha ye­ tecektir. Buna rağmen Londra'da basıldıktan son­ ra, Yahudiler tarafından toplanan Hitler Aleyhin­ deki Adamlar isimli esere de bir göz atmak gereki­ yor. Eserin Yahudi yazarı Frico Maks Kohen, şöy­ le özetliyor kendi macerasını : «Alman - Çekoslovak hududuna bir kilomet­ re mesafede Rozendorf köyüne yerleştim. Maksa­ dım, burasının siyaset adamlarını kaçırınağa uy­ gun bir mahal olmasındandır. 1931 - 1932 senele­ rinde Almanya büyük bir bulıran içinde idi. Hü­ kümetin gözünden uzakta bir yeraltı merkezi kur­ rr.:ak lazımdı. Milliyetçiler henüz iktidara gelme­ den evvel, ben Dresden yakınlarında Hellerau ka­ sabasında Zinke kahvesinde Rayştag Sosyalist Partisi Reisi oldum. Arthur Arzt ile yeraltı faali­ yetinin ilk ana hatlarını hazırladık. Arthur Arzt aynı zamanda Alman İlkokullarındaki sosyalist öğretmenierin de reisi idi ve Birinci Dünya Har­ binden sonra Sosyalist Parti'nin müfrit kanadına iltihak etti. Saksonya'da hükümet reisi Zeigner'in himayesi altında mühim rol oynuyordu. Bu hüku­ met o kadar koyu komünist olmuştu ki, Alman Ordusu işe müdahaleye mecbur kalmıştı. Çekoslo­ vakya'dan Almanya'ya döndüğüm zaman orduda ve devlet dairelerinde nasyonalist (Milliyetçi) par­ tiye muhalefet edecek teşkilatın nüvesini kurdum. uYapmak istediğimiz şey, halk efkan önünde fn aliyete geçecek siyasi bir parti kurmak değildi. Biz işimizi sessiz olarak göreceğiz. Bugünden iti­ barea bir sene inde milliyetçilerin iktidarı ele alacaklannı sa ve kat'i bir şekilde görmekte-

):;,


282 yim. Biz, uzun müddet devam edecek bir yeraltı mücadelesine hazırlanmalıyız. Devletin bütün ida­ ft-' makinesinde orduda, iktisadi hayatın milırak noktalarında, işçiler arasında eski partilere bağlı olmayarak çalışmalıyız.ıı ( 13) Aynı yıllarda kesif bir Yahudi kontrolü altın­ daki Pariser Tageblatte Gazetesi'nde Yahudi Alf­ rectkerr ııAlmanya'yı yıkmak için her çeşit mütte­ fiklerle anlaşacağız. Bu dünyada Yahudi hakimi­ yetinin elden çıkmasına asla göz yummayız. Biz haklarımızı ve imtiyazlanmızı behemehal koruya­ cağız ıı ( 14) derken , Yahudi organı The American Hebrew 30 Nisan 1 937'de şöyle yazıyordu : ııHalk, bir türlü tehlikesini kavrayamadığı milliyetçi Almanya'yı, milletler camiasından bir gün silecektir.ıı ( 1 5) BİR DE ŞU E İ SENHOVER'İ SORGUYA

ÇEKMEK GEREKiYOR

Sonradan Amerika Birleşik Devletleri Cum­ hurbaşkanı ola n Dwight Eisenhower, İkinci Dün­ )'a Savaşı yıllarında mason locasına kaydolmuş muydu bilmiyoruz. Fakat savaş yıllannd a gene yahudi hakimiyeti altında bulunan Rusya'ya, Av­ rupa'da genişleme imkanı tanıması ve Almanya'­ nın mağlubiyetinden sonra Alman alimlerinin hür

1 131 Age. S: ı37 - 138 U41 Age. li: 175 IJ51 Age. S: 175


283 dünyaya teslim etmek istedikleri 54 araba dolusu ilmi belge ve araçların Sovyetlerin eline geçmesine sebep olduğu düşünülürse, Eisenhower'den şüphe­ lenınemek elde değildir. (16) Kaldı ki ; harp önce­ sinde Hitler-Çemberlayn anlaşması nasıl birader Rooswelt tarafından baltalandıysa, harpten sonra nazilerin de yardımıyla bolşevizmin hayatına son vermek imkanı belirmiş, buna da Eisenhower ma­ ni olmuştur. Eisenhower'in nihayet Hükümetten emir almak zorunda bulunan bir asker olduğu id­ dia olunabilir. Fakat şu da unutulmamalıdır ki, Rus Mareşali Zhukov İngiltere'nin bolşevizmi yık­ ınakla ilgili tasarısını ((Hain bir plann diye nite­ lerken, ccDostu Eisenhower'inn sayesinde Rusya'­ nın kurtulduğunu yazmaktadır. 1 956 Macar ihtilalini de ölü gözüyle takip et­ miştir bu Eisenhower! Çünkü mason Eisenhower Cumhurbaşkanı olunca tıpkı Roosvelt gibi i dareyi yahudi müsteşarlarla doldurmuştur. Böyle bir baş­ kan tamamiyle yahudi despotluğunun hüküm sür­ düğü Macaristan'da milli ayaklanmaya elbette katılmayacaktı. 1 956 ihtilalinde Macaristan'da öyle bir kadro oturuyordu ki, milliyetçi Macar gençliğinin lider olmasını istediği İ mre Nagy bile yarım kan yahudi idi. Devlet idaresinde ise, Dışiş­ leri Bakanı Erik Molnar, İ ktisat Bakanı Zoltan Vass, Eğitim Bakanı Moses Kahana, perde gerisi oı ganizatör Sandor Ronal, Macar gizli polis müdü­ rü Gabor Peter, Savunma Bakanı Mihaly, Furkas

1161 Rslar bu belge ve araçlar sayesinde Cezaya mektedir.

1 )

gidebil-


284 ve diğerleri başta olmak üzeıı� yüzlerce yahudi vardı. Şu şartlar altında mason Eisenhower yap­ sa yapsa kukla Macar hükumetini desteklerdi, mil­ liyetçileri değil.. MAC ARTHUR'UN GÜNA HI Kitabın giriş bölümünde Kore'deki müttefik orduları başkomutanı General Mac Arthur'un bir gizli el tarafından zor durumda bırakıldığını be­ lirtmiş ve generalin ''Komünistlere karşı yapaca ­ ğım!z harekatın planlan en geç 48 saat içinde F. Dultes tarafından Çiniilere bildiriliyon, dediğini kayc_!etmiştik. John Foster Dulles o zaman Amerikan Dışiş­

l eri Bakanı idi. Ve masondu. Kardeşi Alen Dulles

de gene masondu ve Merkezi istihbarat teşkilatı­ nın (CIA) başında bulunuyordu. Foster, Mac Art­ hur'un plfı.nlarını, kardeşi Allen'e bildiriyor, o da Amerika ile bir petrol mücadelesi içinde bulunan İngiltere'yi durumdan haberdar ediyordu. Tabii İngiliz entelejansı, petrol savaşından galip çık­ mak için belgeleri Çin' e gönderip, Kore harbinin ağırlığını yüklenen Amerika'yı yıprattıkça yıpra­ tıyordu. Harbin uzaması da Yahudi Amerikan Sa­ nayicilerine para akıtıyordu tabii. . . Kore harbi sı­ rasında Amerikan idare kademeleri her zaman ol­ duğu gibi gene yahudilerin elindeydi. Amerika ile çarpışan Rusya'yı ise şöyle bir ekip yönetiyordu. Sovyetler Birliği Dünya İktisadi ve Siyasi Araştırmalar Enstitüsü Başkanlığında Eugene Va rga oturuyordu. Yahudi idi. Üniversiteler Baka-


285 n' S. Kraftanof, Yüksek idare üyelerinden A. Dan­ yalof, sinema sanayii müdürü Basokov, Dışişleri Bakanlığı uzmanlanndan Masenko ve Pravda baş­ yazan hep İsak'ın zürriyetindendiler. Ticaret Ba­ kanlığı v e politbüro üyesi Mikoyan, Birleşmiş Mil­ letler'deki Sovyet delegelerinden Borsi Stein, Sov­ yetlerin Romanya nezdindeki başkonsolosu Leonid Menikov, birer yahudi idiler. Endüstri ve Ulaştırma Bakanı Nisenko Ada­ let Bakanı Gorshenin, Ukrayna Başkanı Manilsky, Atom Enerjisi Komitesinden Kahan, Hidrojen bombası imalat müdürü Prof. Pantecorva, Nafıa Bakanı Romin, Frombank yönetim kurulu başkanı Hezberg yahudi idi. Sovyet Dışişleri Bakanı yar­ dımcısı da damarlarında aynı yahudi kanını taşı­ yordu : Gusev . . . Devletin en önemli organlarından biri olan istihbarat ve haber alma dairesi başkanı Losowsky adında bir başka yahudi çocuğu idi. Bütün bunların dışında İngiltere askeri ateşe­ si Boris Rasiıı, Estonya diktatörü Jacobson, Lond­ nı. konsolosu Jacop Malik, Rus Halk Tahsil Müdü­ rü Jakovliev, Ukrayna Cumhuriyeti Başkanı Gor­ m.jchuk, Basın şefi Barodin , Atom enerjisi komi­ tesi müdür yardımcısı ve atom alimlerini kontrol eden MVD'nin özel kısmının şefi Abrahamovich Reback, Rus karşı casusluk teşkilatı şeflerinden Yakovlen, Sovyet yüksek idare heyetinden Gor­ kin, Başsavcı Rudenko hep yahudi idiler. ( 1 7) ·

Beyaz Saray ve Kremlin'deki en büyük adam­ lar şunu itiraf etmek mecburiyetindedirler ki, Ko-


286 rt 'de ordular boğuşup durmuş, ama çalışan fabri­ kalar yahudi fabrikaları olmuştur Amerika ve Rusya gibi iki gizli yahudi devleti döğüşmeye mec­ bur olursa, Hitler'in <{Sonradan olma yahudin de­ diği masonlardan John Foster Dulles ve kardeşi Alen Dulles elbette harbin bitmesini istemeyecek vt: elbette General Mac Arthur'u n planlarını düş­ man karargahıarına göndereceklerdir. PEKİ Ö YLEYSE YAHUDi NEDİR?

Ne olacak, adamdır elbette. Onun da iki gözü iki kulağı, iki eli, iki ayağı vardır. Bedeni ; iki bacağın, başı bir boynun üze­ rinde durur. Kafası ne plastik ne tahtadır, kemik­ tir bayağı. . . Hatta kıkırdakları bile mevcuttur. Allah ona da beş duyu vermiştir. Görür, du­ yar, koklar, tadar, dokunur. Onun da keli, körü, şaşısı topalı, çürüğü, sağlamı, sıskası şişmanı var­ dır. Moskova, Washington, Londra ve Pariste ol­ duğu gibi Tel - Aviv'de de fahişeler bulunur. An­ cak yahudinin en mümeyyiz vasfı odur ki, bütün dünya milletleri için geçerli olan genel bir ahlak anlayışı yoktur onun kitabında. Bu da dininden ileri gelir garibin. Bemavi olsun, olmasın bütün dinler insan oğ­ luna iyiliği, dürüstıüğü, hoşgörüyü sevgiyi öğret­ mişlerdir. Yahudinin tahrif edip, kendi cibilliyeti­ ne uydurduğu Tevrat, ona yahudi olmanın, dün­ yayı soymak demek olduğunu ezberletmiştir. Ya­ hudi dini, yahudinin, yahudi olmayanın malını çal-


287 masına, namusuna göz dikmesine, hatta vurup öldü rmesine müsaade etmiştir. Yahudi inancına göre Allah dünyayı yahudiler için yaratmış, bütün milletleri de ona uşak ilfm etmiştir. Yahudi elim­ de tuttuğum kalemin, yazdığım kağıdın kendi ma­ lı olduğuna inanır. Ona göre yahudiye ait olan bu kağıt ve kalemi çaldığım ·için cezalandınlmam la­ zımdır. Şunu emretmiştir yahudiye dini : cc Onlarla anlaşma yapmayacak, merhamet etmeyeceksiniz. Onlarla evlenmeyeceksiniz de. Kı­ zmı onun oğluna v•znneyecek, onun kızını da ken­ di oğluna almayacaksınız. n ( 18) • • •

.

11 . . Onları öldürecek ve külliyen yok edecek­ siniz. Onlarla hiç bir anlaşmada bulunmayacak, onlara merhamet göstermeyeceksiniz.ıı ( 19)

Vf:

.

cc . . Çepçevre bütün milletierin serveti, altın gümüş v� esvap bol bol devşirilecekn (20 )

c1 Rap Yehova şöyle diyor: İşte milletiere elimi kaldıracağım ve kavimlere bayrağıını yüksel­ teceğim. Ve senin oğullannı kucaklannda getire­ cekler ve senin kızlannı sırtlannda taşıyacaklar ve krallar sana !ala, ve kraliçeler sana dadı ola­ caklar, yere kapanıp ayaklarının tozunu yalaya­ caklar» (21) • • •

ı ı Bl Tevrat. Beşinci Cüz. 2

1 191 Tevrat: 5. cüz. 2

-

3

1201 Tevrat: Bab 14 , cümle 14. 1211 Tev.at, Bab

(

Cümle Z2.


288 '' · · · Ve yabancılar durup süriilerinizi güdecek­ ler ve ecnebiler çiftçileriniz ve bağcılannız ola­ caklar. Fakat size rabbın kahinl•eri diyecekler, Si­ ze Allahımızın hizmetçileri diyecekler. Milletierin servetlerini yiyeceksiniz ve onlann izz�ti size ge­ çecek)) (22)

(( . . . Ve Allah'ın Rabbin sana teslim edeceği bütün kavimleri bitireceksin. Gözün onlara acı­ mayacak, onların ilahiarına kulluk etmeyeceksin, sünkü o sana tuzak Olacaktını (23) " · · · Mülkleıini alacağınız milletierin yüksek dağ·Ia r üzerinde ve tepeler üzerinde ve he.r yeşil ağaç altında ibadet ettikleri bütün yerleıi mutla­ ka harap edeceksiniz ve onlann mezbahalannı ya­ kacaksınız onlann aşarel•e.rini ateşte yalmcaksınız ve iHihlar:ını cyına puilannı baltalayacaksınız ve o yerden adlarını yokedecekisniz, (24)

(( . . . Ve vaki olacak ki; kavalanan ceylan gibi, toplayanı olmayan koyunlar gibi herkes kavrnine yönelecek ve herkes memleketine kaçacak. Ele ge­ çen her adamın gövdesi delik deşik edilecek ve tu­ tulan her adam kılıçla düşecek. Yavrulan da göz­ leri önünde yere çalınacak, evleri çapul edilecek, karılan kirletilecek.» (25) "· .. Ey milletler, işitmek için yaklaşın ve ey kavimler iyi dinleyin, dünya ve onun içindekiler,

1221 Tevrat: Bab 6 1 , cümle 5

-

6.

1231 Tevrat: Bab 7, cümle 16. 1241 Tevrat: Bab 12, cümle 24. !251 Tevrat: Bab 13, cümle 14

-

16.


289 yer ve ondan çıkanların hepsi işitin. Çünkü Rab· bın bütün milletiere öf�esi var, onlan bütün yok etti, onlaı"l boğazlanmaya verdi. Ve öldürülmüş olanlar dışan atılacaklar ve leşlerinin bütün ko­ kusu çıkacak ve kanlan ile dağlar eriyecek ve gök­ ler tomar gibi düşürülecek ve bütün onlann ordu­ su semadan yaprak dökülür gibi ve incir ağacm­ dan döküJ.m yaprak gibi dökülecekler, çünkü Rab­ bın öç alma günü, Sion davasından ötürü karşılık yılı varn (26) «Ey sion kızı kalk da harmanı döv, çünkü se­ nin boynuzunu demir kılacağım ve senin tırnak­ lannı tunç kılacağım ve çok kavimleri ezeceksin ve onlann kazaneını Rabbe ve onların mallannı bütün dünyanın Rabbine tahsis edeceğim.)) (27) <<Gürültü yerin ucuna varacak. Çünkü Rabbin milletlerde davası var, bütün beşoerle muhakeme olacak, kötülere gelince onlan da kılıca verecek, Rab diyor. Ordıılann rabbi şöyle diyor: İşte mil· Jetten millete bela çıkacak ve dünyanın uçlann­ da büyük kasırga çıkacak. Ve o gün yerin bir ucun­ dan y�rin öteki ucuna kadar Rabbin öldürdüğü adamlar olacak, onlar için döğünmeyecekler, ve onlar toplanıp gömülmeyecek, toprağın yüzünde gübre olacaklar, uluyun ey çobanlar, ve feryad edin, ve sürüye baş olanlar külde yuvarlanın çün­ kü boğazlanmak için günleriniz doldu ve sizi da­ ğıtacağım ve değ.�r1i bir kap gibi düşeceksiniz ve 126) Tevrat: Bab 34 cümle

ı

-

5.

127) Tevrat: Bab 4 cümle 13

F: 1 9


290

çobaniara kaçacak yol ve sürüye baş olanıara kur­ tuluş yolu kalmayacak, (28)

((Ve seni büyük millet edeceğim ve seni mü­ barek kılacağım ve senin adını büyük edeceğim v·� seni mübarek kılanları mübarek edeceğim ve sana lanet edene lanet edeceğim ve yeryüzünün kabileleri sende mübarek olacaklarıı (29 ) Acıdır belki, ama gerçek budur. Yahudi, kor­ kunç bir aşağılık duygusu ile kaleme alıp , adına «Mukaddes Tevratn dediği kitaptan, nefret soy­ dolandırıcılık ve vur­ gunculuk, ırz düşmanlığı kaçta nbaşka birşey öğrenememektedir. Garip olan odur ki; yahudi bu kitabı okudukça kendini dünyanın sahibi, milletierin efendisi zannetmiş, siyasi, ticari ve kültürel politikasını Tevrat'ın esas­ ları üzerine oturtmuştur. Masonluk ve masonluğa paralel olan diğer teş­ kilatlar da Tevrat'ın prensiplerine dayanır. Bir Al­ man yahudisi olan Karl Marks'ın ortaya attığı ko­ münist teori ile masonluk ve yahudilik arasında 'fark bulmak imkansız gibidir. Marks, bütün insan­ lığın eşit şartlar ve hürriyet içinde yaşayacağı bir dünya devleti d�ünmüş ve bu devletin adına Kızıl Enternasyonal demiştir. Bütün insanıann bir bay­ rak altında yaşaması düşünöldüğü için , milletleri birbirinden ayıran kavramlar reddedilmiştir. Ko­ münizm; din, milliyet, vatan, bayrak ve milli kül­ türe karşıdır. Marks'ın kızıl dünyasında müşterek din; dinsizlik, müşterek vatan, dünya, müşterek (28) Tevrat: Bab 25, cümle 31

(29) Tevrat: Bab 12, cümle 2

-

35.


291 bayrak; kızıl bayrak ve müşterek kültür komü­ nizmdir. Durum masonlar için de böyledir. Onlar da din, milliyet , vatan, bayrak ve milli kültürü, yahudi ideolojisi hesabına reddetmişlerdir. Kimbilir, belki de Marks, bütün insanların yahudinin hatırı için mukaddes değerlerini red­ detmeyeceklerini, ama komünizmin bu işi başara­ bileceğini düşünerek teorilerini vazetmiştir. Ko­ münizm de enternasyonalisttir. Masonluk da. Komünizm de dünya devleti hedefine yönelmiştir. Masonluk da . . . Komünizm için de milli vasıf önemli değildir. Masonluk için de. Şu şartlar altında, belgeleri bulunmamış ol­ sc.. bile Mason-Komünist ittifakının söz konusu ol­ mamasına imkan yoktur. Yahudi, gerek komünist ve gerekse kapitalist olsun herşeyden önce Tev­ rat'a bağlı kalmak mecburiyetinde bulunduğunu vnutmamıştır. Komünizm, kapitalizm veya ma­ sonluk bir yahudi için gaye değil, vasıtadır. Bu­ nun için yahudinin, komünist kardeşini destekle­ mesi ve masonların onlara yardımcı olması ga­ rıpsenmemelidir. Çünkü teoride her üçü de aynı siyonizm prensiplerine dayanmakta ve aynı dünya hakimiyeti hedefine oynamaktadırlar. Yahudi, böyle bir idealin orduların gücü ile gerçekleşeme­ yeceğini ve fetih yoluyla elde edilen topraklar üze­ rinde hakimiyetin devamlı olamayacağını kavra­ dığı için, bulunduğu her ülkede basından sinema­ ya, ondan reklam panalarma kadar bütün propa-

(


292

ganda bataryalarını elegeçirmiş, endirekt metod­ la kitleleri yahudileştirmek yoluna gitmiştir. Bu arada devletlerarası teşkilatlara sızmış, bazılarını da bizzat masonlara kurdurarak; Yahudi çıkarları için devletlere politik ve iktisadi baskı yapmıştır. Şimdiki Birleşmiş Milletler Teşkilatının çekirdeği­ ni teşkil eden cemiyeti Akvam , İnsan Hakları Derneği ve maalesef Birleşmiş Milletler bunlardan biridir. Türkiye'yi yakından ilgilendiren Birleş­ miş Milletler Teşkilatının nasıl bir Yahudi sultası altınd;:t bulunduğunu bizzat Birle§mݧ Milletler bültenlerine dayanarak a�ıklamak istiyoruz: Şöyle bir ırki yapısı vardır Birle§miş Milletler Teııkilatının : SEKRETERLİK BÜROSU : Dr. H. S. Bloc şefi. Yahudi.

-

Silahianma ve takviye kısmı

Antoni Goldet İktisadi i§ler kısmı şefi. Ya­ hudi. işler kısmı Ansga r Rosenb erg Ekonomik özel müııaviri. Yahudi. David Waintraub Ekonomik denge ve in­ kişaf şefi. Yahudi. -

-

-

Karl Lachman §efi. Yahudi. Henry Langier muavini. Yahudi. Dr. E. Schwell avini. Yahudi.

-

-

-

Hazine ve varidat

da:iresi

Sosyal işler genel sekreteı

İnsan Hakları kısmı şef mu·


293 H. A. Wiechaff - Kendi kendilerini yönetme­ yen bölgelerin tahlil ve tetkikler dairesi şefi. Ya­ hudi. Benjamin Kohen - Umumi haber alma ser­ visi genel sekreter yardımcısı Yahudi.

J. Benoit Levi - Filmler ve gözle malumat kısmı şefi. Yahudi.

görünür

Dr. ivan Kemo Kanunlar kısmı genel sek­ reter yardımcısı. Yahudi. -

Abraham H. Feller - Kanunlar Yahudi.

kısmı şefi.

Mark S c hrelber - Statolar kısmı şefi. Yahu-

dı. G. Sandberg - Beynelmilel kanunların inki­ Şafı dairesi konsülü. Yahudi.

di

David Zablodovski - Basın kısmı şefi. Yahu-

Geor�e Rabinoviç Birleşmiş Milletler Ter­ cümanlar kısmı şefi. Yahudi. -

'

Maks Abramoviç - Planlama kısmı direktörü. Yahudi. P. C. J. Kien Yahudi.

-

Umumi muhasebe

müdürü,

Mercedes Bergman - Zat işleri müdürü Yahudi. Paul Radzianko Müracaatlar kısmı şefi. Yahudi. Dr. A. Singer - Birleşmiş Milletler sağlık iş­ lt:.ri baştabibi. Yahudi. -


294 HABER ALMA MERKEZLERİ: Jerzy Shapiro nevre şefi. Yahudi.

-

UNA istihbarat merkezi C e

B. L eitgeber Hindistan şefi. Yahudi. Dr. Julius Stawski Varsava Şefi Yahudi. -

-

İŞÇiLER OFİSİ : David A. Mores - Beynelmilel (İLO) şefi. Yahudi. V. Gabriel ri. Yahudi.

-

İşçiler Ofisi

Garces - İLO Ekvator muhabi­

.Jan ıtosner - İLO Polanya muhabiri. Yahu-

di. GIDA VE ZİRAİ MADDELER KISMI (F.A.O.) Andre Mayer Birleşmiş Milletler gıda ve ziraat kısmı şefi. Yahudi. A. P. Jacobsen F. A. O. Danimarka temsil­ cisi. Yahudi. E. Vries Hollanda temsilcisi. Yahudi. -

-

-

M. M. Libman

d.i.

-

Tahkikat kısmı şefi. Yahu-

Gerda Kardos - Müteferrik eşya kısmı şefi. Yahudi. M. Ezekliel

-

İktisadi tahlil kolu şefi. Yahu-

di. J. P. Kagan - Odun kesimi ve malzeme tek­ nik müşaviri. Yahudi.


-

295

M. A. Hube.rmann Ormancılık ekspert Ya­ hudi. Gıda kısmı gıda memuru. YahuJ. Mayer dt F. Weisel İdari kısım müdürü. Yahudi.

-

EGİTİM VE KÜLTÜR TEŞKiLAT!

-

(UNESCO)

Aif Sommerfeıt Harici temaslar komitesi başkanı Yahudi. J. Eisenhardt Beynelmilel Eğitimi teşkilAt­ ıandırma komisyonu şefi. Yahudi. M. Luffman Beynelmilel eğitim başkanı. Yahudi. Çalışma kısmı şefi. YahuDr. O. Klinberg di. H. Kaplan Umumi istihbarat şefi. Yahudi. C. H. W.eitz Bütçe ve idare başkanı. Yahudi. S. Samuel S elsky Personel şefi. Yahudi. B. Abramsky Barındırma ve seyahat şefi. Yahudi. B. Wennier Tayin bürosu şefi. Yahudi. Dr. A. Welsky Asya Sahra korporasyon şe­ fi. Yahudi.

-

-

---

İMAR VE İNKİŞAF BANKASI Leonard B. Rist

di.

-

Ekonomik direktör. Yahu-

Leoneld Chmela idareciler şurası Çekoslo­ Yahudi. vekya mürnes E. Polak idareciler şurası üyesi. Yahudi.

i)


296 A. M. Jong - İdarecileri şurası Hollanda mü­ messili Yahu di. . P. Mendes - idareciler şurası Fransa mümes­ sili. Yahudi. G. M. Bernales - idareciler şurası Peru mü­ messili. Yahudi. M. M. Mendels - Sekreter. Yahudi. D. Abramoviç - idareciler şurası Yugoslavya mümessili. Yahudi.

BEYNELMİLEL NAKDİ SERMAYE TEŞKiı..ATl Josef Goldman - idareciler kurulu Çekoslovakya delegesi. Yahudi. P. Mendes - Fransız delegesi. Yahudi. Canıille Gutt - Genel Müdür, Yahudi. Louis Rasminsky - Kanada kısmı i dare mü­ dürü. Yahudi. W. Kaster - Hollanda kısmı müdürü, Yahudi. Louis Altman - Şef muavini. Yahudi. E. M. Bernestein - Araştırma Dairesi Müdü­ rü. Yahudi. Josef Gol - Üst konsoL Yahudi. Leo Levanthal - Üst konsoL Yahudi.

BEYNELMİLEL MÜLTECi

TEŞKiLAT! (İRO)

Mayer Kohen - Sağlık kısmı umum müdüriL Yahudi. Pierre Jacobsen - Vatanıarına iade ve yer­ leştirme umum müdürü. Yahudi.


297 R. J. Joudin - Vataniarına iade Yahudi.

kısmı şefi.

DÜNYA SAGLIK TEŞKiLATI

di.

Z. Deutschman - Teknoloji kısmı şefi. Yahu-

G. Mayer - Tıbbi kısım şefi. Yahudi. Dr. M. Goodmann- Operasyonlar umum müdürü. Yahudi. A. Zarb - Direktör, Yahudi.

BEYNELMİLEL

TİCARET TEŞKiLATI.

kısmı

(İTO)

Max Loutens - Dahili komisyon başkanı. Yahudi. F. C. Wolff Milletlerarası haberleşme teşki­ latı şefi. Yahudi. -


O nu ncu Bölü m VE TÜRKiYEM Türkiye'de sınıf esasına dayanan ilk teşkilat Ameleperver Cemiyetidir. 1871'de kurulan bu ör­ güt Ocak 1 872'de Tersane grevini idare etmişse de sosyalist ya da komünist olduğuna dair herhangi bir ciddi kayıt yoktur. Bunu, Osmanlı Arnale Ce­ miyeti'nin kuruluşu takip etmiştir. Bu teşkilatın marksist bir yapıya sahip olduğu yolunda bazı id­ dialar varsa da bu konuda otoriteler kesin bir so­ nuca varahilmiş değillerdir. Osmanlı Arnele Cemi­ yeti'nin kuruluşundan bir yıl sonra, 1 896'da kapa­ tılması ve kurucularının 8-10 yıl arasında hapis cezasına çarptırılması ve gayri müslim işçiler ara­ s:ında bozgunculuk yaptığının belirtilmesi de ör­ gütün hüviyeti hakkında kesin delil sayılamaz. Çünkü o devir Türkiyesinde işçiyi de, aydını da, müslimi de, gayri müslimi de Abdülhamit Han'a ka rşı kullanan bir yığın devlet vardır . . . Ve bu dev­ letlerin başında da Osmanlı İmparatorluğu'nun paylaşılmasında anlaşmı§ olan İngiltere, Fransa, Rusya gelmektedir. Sadrazamlık yapmış meşhur Serasker Hüse­ yin Avni Paşa ile sadrazamlık yapmış meşhur ana­ yı:ı sacı Mithat Paşa'yı bile önce Abdülaziz'e, sonra


299

da Abdülhamit'e karşı kullanabilen bir Avrupa'nın, ca hil işçiyi greve sevketmesi elbette mesele değil­ dir. Nitekim kurulup kapatılan ilk arnele cemiye­ tini diğer bazı örgütlerin oluşturulması takip et­ ITıiş , fakat bunların hiç biri klasik anlamda bile sosyalist olmamışlardır. Komünizm, diğer bütün ülkelerde olduğu gi­ bi, Türkiye'de de Türk olmayanlar tarafından pro­ paganda yürütülürken Türk işçi ve aydının zihin ve bilek gücü başka milletierin lehine, Türk Mil­ leti'nin aleyhine kullanılmak istenmiştir. Sömür­ geci devletlerin Osmanlı İmparatorluğu'nu yağ­ malamak için gözlerini dört açıp fırsat kolladıkla­ rı bir devirde, Türk'ü iÇten yıkmayı düşünmedik­ lerini söylemek safdilliğin de ötesinde aptallık olur artık . . . Çünkü açıklanan ve yalnız açıklanan da değil, i şportaya düşen İngiliz, Fransız, Rus ve Türk belgeleri Petrograd, Paris ve Londra'nın, Tanzimat devrinden beri Osmanlı azınlıklarını Osmanlı Devleti'ne karşı kullanmak istediklerin� isbat etmiştir. Rusya birçok muahedelerde, Os­ manlı ortodokslarının hamisi olduğunun kabul edilmesi için israr etmiş, bunu da dalaylı dolaysız kabul ettirmiştir. <<- Türk Devleti'ni yıkınca sana da bir Erme­ nistan vereceğizn vaadi ise zaten böyle bir hayal içinde yüzen Ermeninin aklını başından almıştı. Aynı beleş vaad, İngiltere ve Fransa tarafından dı:ı. yapılmıştı.

Ermeninin, Rum'un, Yahudi'nin , Arap'ın, Bulgarın ve Osmanlı İmparatorluğu'nda ne ka-


300

dar Türk olmayan kavim varsa bunların hepsinin de kulağına defalarca fısıldanmıştı bu.. Bir tek Rus'un, bir tek Fransız'ın, bir tek İngiliz'in bile bu­ ltmmadığı Osmanlı kentlerinde açılan okul ve konsolosluklar, Türk Devleti'ni içten çökertmek için faaliyete geçirilirken, Yahudi bütün bu mil­ liyetçilik hareketlerini Türke karşı organize et­ mek işini üstüne alıyor, milletlerarası para kay­ naklarını elinde tuttuğu için de bu işi başarabili­ yordu. Özellikle Avrupa Türkiyesinde peşpeşe açı­ lan mason locaları her din ve ırktan insanı kay­ naştırarak Türk'e karşı milletierin birliğini tem­ sil ediyor, Türk aydınını kullanmak için de işin içine meşrutiyetçiliği sokuyordu. \

Dünyanın en güçlü ülkeleri, en zengin maliyeleri ve bu ülkelerin tüm gizli servislerince des­ teklenen bu hareket, milletlerarası bozgunculuğun o gün için sürpriz adı olan sosyalizmden fayda­ lanınayı akıl edemez miydi? Abdülhamit denen o politika dehası, sefaletle lüksün yanyana yaşadığı Rusya'daki komünist ge­ lişmeyi dikkat ve biraz da memnuniyetle takip ederken, Londra, Paris ve Petrograd çakalları aynı silahla saldırmazlar mıydı Abdülhamit'e? Gerçek şudur ki, Türkiye'de komünist propa­ gandası bu siyasi manivela ile başlamış, doktrini de, parası da, vasıtası da hep yabancıdan gelmiş­ tir. Yabancıdan . . . Ecnebiden . . Türk olmayandan yani. . . Ve Türk'ü vurmak için. .


301

Mesela, tamamen marksist ve tamamen milli­ yetçi olan şu Hınçak Komitas�. Kafkas Ermenilerinden Avedis Nazarbeg ile, sonradan bu Nazarbeg'in karı diye koluna taktığı fahişe Mara, teşkilatı, önce bir yabancı şehir olan Cenevre'de kuracak, bilahare sömürgeci İngiltere-' den daha çok avanta koparıp, Türk'ün devletini yıkmak için teşkilat merkezini gene bir yabancı şe­ hir olan Londra'ya nakledeceklerdir. Bir taraftan işçi haklarını savunarak Türk emekçisini kendile­ rine bende yapmak isterken öte taraftan Anado­ lu'dan koparılacak topraklar üzerinde Milli Erme­ ni Devleti'nin haritasını çizecek, ama Türk milli­ yetçiliğine de «Sosyalizmde milliyetçilik yokturn gt-ğirtisiyle karşı çıkacaklardır. Birlik anlamına gelen Taşnaksutyun adında­

ki o cinayet kornitası d,a böyledir. Tiflis'te kurul­

muş, Türkçe'de Bayrak demek olan Troşak Gaze­ tesini çıkarmış, o da Türkiye haritası üzerinde bir Ermenistan kurmuş, sonra Türk işç i ve öğrencisi üzerinde meşrutiyetçilik tahrikatma girişmiştir. Hepsi . de Ermeni milliyetçiliğinin hareketini ifade eden Van isyanını , Osmanlı Bankasına yapılan sabotajı, Yıldız suikastını, Sason isyanını ve öteki ayaklanmalan planlamıştır. Neden? Çünkü, Avusturya-Macaristan, Rusya ve İn­ giltere ile imzalanan 1 839 anlaşması herhangi bir karışıklıkta bu devletlerin Türk başkentine müda­ hale etmesini sağlıyordu da ondan. Marksist Taşnaksutyun Kornitası Osmanlı Bankasını havaya uçuracak, Galata Köprüsünü


302

kundaklayacak, Sultan'a suikast düzenleyecek, Avrupa da «Osmanlı başkentinde karışıklık çık­ tııı diye 1 839 anlaşmasının ilgili madesini yürür­ lüğe kayacaktı. İstanbul'u işgal edecekti yani . . . Ama emperyalizme karşı işçi haklannı ve hürri­ yeti savunmak olacaktı bu işgalin adı. . . Geri zeka.lısıyla haini ve gafili hariç , yutula­ cak numara mıydı bu? Değildi ama, değil, delikanlılığından, heyeca­ nından dolayı öğrenci, saflığından, politika dışı oluşundan dolayı işçi, gözü sulu şairimiz Tevfik Fikret dahil nice aydınımız yutacaktı bu palavra­ yı. . . İslamcı şair, istiklal marşı şairi Mehmet Akif Frsoy mu? Maalesef o da yutacak İngiliz'in aleyhine, Rum'un, Ermeni'nin, Yahudi'nin aleyhine yazma­ dığı şiiri Türk Devlet Başkanı, üstelik İslam Hali­ fEsi Abdülhamit Han'a yazacaktı. Örnek Türk genci olsun diye yetiştirdiği oğlu Halılk'u eninde scmunda papaz eden Fikret, Abdülhamit'i öldür­ mek isteyen marksist maskeli Ermeni milliyetçisi için : Ey şanlı avcı, damını bihude kurmadın. Atdın, fakat yazık ki, yazıklar ki vurmadınıı mısralarını yazarken Akif, o meşhur şiirinde Ab­ dülhamit'e ((herif, zaliln, korkak, hanım)) sıfatla­ nnı layık görebilmiştir. Geçelim. Ve biraz da sosyalist kamuflajlı Bulgar, Rum, Yahudi teşkilatlarını sıralayalım yüksek dikkatıe­ rinize . . .


303 Notlarıının ilk sırasında, Osmanlı vatandaşı Bulgar milliyetçileri tarafından kurulan şu teşki­ lat yer alıyor: S�yalist Makedonya - Edirne İnkılap Ko­ mitesi : İkinci sırada İskeçe'de devreye sokulan Rum İşçi Komitesi, Bulgar İşçi Komitesi ve Türk İşçi Komitesi var. Üçü de 1904'te kurulmuş. 1904'ün erı. dikkate değer sosyalist örgütü Selanik'te açı­ lan İşçi Klübüdür. Bulgar, Yunan, Yahudi, Yahu­ di dönmesi ve biraz da Türk üyeye sahip olan bu teşkilat tam dört dilde yayın yapan bir de gazete çıkarıyor: Arnele adıyla Türkçe yayın yapıyor. Gazete­ nin Rumca ismi Efimerustu Ergatu . . . Bulgarcası Rabonitçeski Vestnik . . . Yahudi İspanyolcası da şu: Jurnald�l Labrador. Bugün bile dört dilde ya­ yın yapma gücüne sahip bir gazetemizin olmadığı düşünülürse Selanik işçi Kulübüne hangi gizli elin uzandığını anlamak kolaylaşacaktır. Bir de şuradan aniaşılacaktır ki, bu teşkilat Abraam Be­ naroya'nın Selanik'te kurduğu «Yahudi Entellek­ tüel Araştırma Grubuıınun Bulgar sosyalistleri ile birleşmesi sonucunda oluşmuştur. Dikkat : işçilikle, emekçilikle, ırgatlık, köylülük, eli ·nasırlılıkla hiç mi hiç ilgisi . bulunmayan ve Filis­ tin'de kurulacak Yahudi Devleti'nin kavgasını veren Yahudi Entellektüel Araştırma Grubu, Bal­ kanlarda Türk soyuna kan kusturan Bulgar sos­ yalistleri ile birleşecek, adı da birdenbire entellek­ tüelden, işçi kulübüne dönüşecektir.


304 Neden? Çünkü adı Bulgar yada Yahudi ile başlayan teşkilatlara müslüman Türk eviadını çekmek im­ kansızdır da ondan . . . Gene Abraam Benaraya'nın yönettiği bu teş­ kilatın ,az sayıda da olsa. Türk işçisini Türk Dev­ letine karşı nasıl kullandığım bir yabancının ese­ rinden iletmek istiyorum size. George S. Harris Türkiye'de Komünizmin Kaynaklan isimli e serin­ de Selanik Sosyalist İşçi Kulübü i çin şunları yaz­ maktadır: (( . . . Yahudi arkadaşlarının yanında Bulgarla­ rın içi asla rahat değildi. Rumlar ve Türkler katıl­ ma işini ağır tutmaktaydılar. Yalnız Yahudiler bu akıma heyecanla katılmakta idiler. Ve sayılarının çokluğu sayesinde Sosyalist Kulübü Selanik'te bir dereceye kadar sivrilip, ün salan bir teşkilat hali­ ni aldı. Bununla birlikt e Benaro'ya, öteki cemaat­ ların kayıtsızlık ve umursamazlıklanna rağmen 1909 yılı Mart ayının ortalarında Sel�nik Sosya­ list İşçiler Federasyonu'nun kurulduğunu resmen ilan edip, daha geniş bir sahada faaliyette bulun­ ma gayretlerini sürdürdü. Bu suretle, Selanik sos­ yalistleri, ilk adım olarak mütevazi bir siyasi ve sosyal reformlar programı isteyen «Bütün Türki­ ye İşçilerine 1 Mayıs Çağrısın adlı beyannameyi yayınladı. Bunu 6 Haziran 1 909 da, Selanik bölge­ sinden çeşitli milletten sözde 5.000 işçinin katıldı­ ğ� bir miting takip etti. Toplantıda Ermeni ve Bulgar temsilcileri hükümetin iş kanunu tasarısı­ m protesto ettiler. Bu davranışlan sendika kurma, grev hakkına konmuş bulunan kısıtlamaların sür-


305

dürülmesine sebep oldu. Federasyonun, 1908 inkı­ labının yıldönümünde Selanik'te kutlama törenle­ rl esnasında açık hava gösterileri düzenlemek su­ retiyle bir kere daha sabit olan başarısını Benara­ ya'nın girişmiş bulunduğu çok cemaatlı propagan­ da kampanyasın ı arttırmaya cesaret verdi.» ( 1 ) Çok cemaatıı propaganda kampanyası! .. Burada George Harris'in anlattıklanna şu� nu eklemek istiyorum ki, Benaraya çok cemaatlı propaganda kampanyası yaparken, nasıl, Yahudi davasına Yahudi olmayanları da alet ediyorsa, İş Kanunu'na Bulgar ve Ermeni temsilcilerinin kar­ şı çıkması da Türk işçi ve aydınını Türk Devleti'­ ne karşı kullanmak düşüncesinden ileri geliyordu. İşin içinde gene Yahudi, Ermeni ve Bulgar milli­ yetçiliği vardı yani. . . Nitekim , Abraam Benaraya daha sonra Türk; Rum ve Bulgartarla ihtilafa düş­ tüğünden olacak, dört dilde yayın yapan gazete­ den vazgeçip, La Solidarıdad Onvradera Gazetesi'­ ni Yahudi İspanyolcası ile çıkarınağa başlamıştır. Bu arada Vasil Glavinov'un lideri bulunduğu Bul­ gar Sosyal Demokrat İşçi Partisi, Milletlerarası Sosyalist Bürosu'nun 1910 Ağustos'unda Kopen­ bag'da düzenlediği kongreye gidecek, ve ikinci en­ ternasyonale katılacaktı. Marksist ve milliyetçi Er­ meni Taşnaksutyun ise ikinci enternasyonale 1907'de girmişti. Hatta Enternasyonal Sosyalist Bürosu Ermeni kesiminin kurulduğu toplantıya da

lll

Türkiye'de Komünizmin

Kaynaktan.

George. S. Haris

C: 23

F : 20


306

Lenin bile katılmı§tı. Rum sosyalisti G. Konstan­ tinidis, ݧçiler Gazetesi'ni Türkçe yayınlıyor, Hın­ çak Ermeni Tedhiş Komitesi liderlerinden Kozik­ yan, Norhosang Gazetesi'ni çıkarıyordu. Bir ba§ka Rum sosyalisti olan N. Giannios Irgat Gazetesi'yle kı§kırtma yapıyordu. Ve daha nice nice gazeteler, nice nice cemiyet­ ler, nice nice localar yapıyordu bu kı§kırtmayı. Bir de İkinci Me§rutiyet Meclisi'nin sosyalist milletvekilierine göz atmak gerekiyor. Bunlardan biri Bulgar Vlahof Efendi'ydi. Me­ busan Meclisi'ne Selanik'ten seçilmiş gelmi§ti bu Vlahof . . . Erzurum'dan seçilen Varteks Efendi, Ko­ zan'dan seçilen Muradyan Hamparsum Efendi , Si­ vas Milletvekili Nazret Dagavaryan, İstanbul Mil­ lEtvekili Zöhrab da birer Ermeni · milliyetçisiydiler. Komitacısıydılar hatta . . . Ama sosyalizme oynu­ yorlardı. ݧçinin, köylünün, dar gelirlinin davası­ nı savunarak Ermeni davasına Türkleri de alet et­ mek istiyorlardı. Fethi Tevetoğlu, Türk Kültü­ rü'ndeki yazısında bu sosyalist mebuslar konu­ sunda §U tesbitleri yapıyor: «Erzurum mebusu Varteks, Sivas Mebusu Dr. Nazret Dagavaryan, İstanbul Mebusu Zöhrab ve Kazan Mebusu Muradyan Hamparsum Efendiler gibi parlamentodaki Ermeni mebusların hemen hepsi azgın Hınçak veya Ta§naksutyun ihtilalci parti ve komitelerin aktif mensuplanydı. Vlahof Efendi de a§ırı Bulgar milliyetçisi ve komitecisiy­ dı. Bunlann tek ve mü§terek hedefi Osmanlı im­ paratorluğunu parçalamak, kendi siyasi parti ve


307

milli ihtilal programlarının met etmekti. )) (2)

gerçekleşmesine hiz­

Bu kitap, okuyucunun Ermeni Hınçak ve Taş­ naksutyun Ermeni ihtilal komitelerinin içyüzünü bildiği varsayımı ile yazılmıştır. Konuyu ilgilendir­ mediği için bu örgütler hakkında açıklamalar yap­ mayacağız. Ancak şu kadarını belirtmek isteriz ki, gerek Taşnaksutyun ve gerekse Hınçak teşkilatıa­ rı Anadolu coğrafyası üzerinde bir Ermenistan Devleti kurmak için oluşturulmuştur. Ve bu teşki­ latların içyüzleri, nereden beslendikleri, Anadolu'­ da nasıl bir Türk katliamına giriştikleri defalarca ve resmi belgelerle açıklanmıştır. Konuya dönüyoruz. Ve Erzurum milletvekili sosyalist Varteks Efendi'nin nasıl bir sosyalist olduğunu ağzından aktarmak istiyoruz size. Varteks Efendi, bugün anayasa dediğimiz Kanun-i Esasi'nin 35. maddesi üzerinde konuşurken bir Taşnaksutyun Kornitacı­ sı olduğunu açıklamıştır. Sözlerini Meclis tutanaklarından alıyorum: ((Varteks Efendi (Devamla) - Avrupa fikriyle anlaşılan fırkalar (partiler) bizde yok. Avrupa'da bir adam mebus intihap olduğu zaman (seçildiği zaman) kendi müntehiplerinin (seçmelerinin) huzurunda, nasıl bir program takip edeceğini, ne gibi fikir sahibi olduğunu ve mecliste milletin ne gibi bir hukukunu ne tarikle (ne şekilde ne yolla) ve nasıl müdafaa edeceğini söylüyor ve ·mmet de onu intihap ediyor. (Seçiyor) 12) Türk Kültürü. Sayı: 51, S: 181. Fethi Tevetoğlu


308 ((Ben Erzurum'dan intihap olunduğum vakit İttihat ve Terakki'nin oraya programı geldi. Bu­ nu kabul ediyor musunuz, dediler. Bende Taşnak­ sutyun Fırkası'nın (Partisinin) programını göster­ dim ve bu programla beni intihap ederseniz ediniz, dedim. n Bir de şu Dimiter Vlahof Efendi'nin dosyasını karıştırmalıyız. Federal Halk Partisi listesinden Panitsa ve Sandanski Dimau ile birlikte Osmanlı Parlamentosuna giren bir Bulgar milletvekilidir. Türkiye'de Parvüs adını kullanan Yahudi Alek­ sandr İsrael Helpland'ın yetiştirmesidir. Rus De­ niz İşçileri Sendikasıyla yakın ilgi kurmuş , millet­ lerarası komünist teşkilatlarda aktif görev almış­ trr. 1 935'te Moskovaya yerleşmiş, İkinci Dünya Savaşı yıllarında Tito ile çalışmıştır. Yugoslav Prezidyum'una Makedonya temsilcisi olarak seçilmiş, 1954'te ölmüştür. - Pekiiyyy, komünist midir bu adam, yoksa tahrikatını sürdürmek ve Türk düşmanlığını tat­ min etmek için mi Osmanlı Meclisinde komünist­ lık yapmıştır? Aclan Sayılgan şöyle yazıyor onun ıçın: ((Vlahof Efendi'nin sosyalistliğinin ikinci plan­ da kaldığı, asıl idealinin müstakil bir Makedonya Balkan Federasyonu olduğu anlaşılıyor. Esasen Tito'yu desteklemesi, uluslararası komünist hare­ ketlerinden kopması onun, kuvvetli bir kominist olmaktan çok, esaslı bir Makedon milliyetçisi ol­ duğunun delili olsa gerektir.» (3) 13) Aclan Sayılgan. Solun 94 yılı. S: 27


309

Geçelim. Mecliste bitip tükenıneden devam eden bu Bulgarlık, Ermenilik, kısaca sosyalist maskeli azınlık milliyetçiliğinin Türk Milletine tek fayda­ sı olmuştur. Şudur o da: Bir zamanlar Osmanlı İmparatorluğu hudutları içindeki bütiin milletleri birleştirmek için ve bütün milletierin desteği ile 1 908 hareketini gerçekle�tiren ittihat Terakki, dünya mücadelesinin temelinde ırk ve millet kav­ gasının yatmakta olduğunu anlamış ve hızla Türk­ çülüğe dönmüştür. Bunu da geçelim. Komünizm ve Sosyalizm meselesi tümen tü­ men yabancıyı ilgilendirmiştir Türkiye'de. . . Ve hep yabancıların bir silahı olarak kullanılmıştır. Şerefim Maksimos, Roland Gönenzberg, Niko­

la Asmakopulo, Serefim Vasilkopulo, İstavrit, ivan,

Bedros, İlya Zaharya, Karabet Agop Kondaktör Karabet, Vahan Vasfi, Aleksandr İsrael Helpland, hiç kimse inkar edemez ki, Türkiye'yi komünist­ leştirrnek için uğraşıp durmuşlardır. Bunlardan Aleksandr İsrael Helpland Rus Yahudilerinden­ dir. Rusya'da Yahudi Troçki ile bozuştuktan sonra Almanya'ya kaçmış, Spartakist ayaklanmasından sonra Türkiye'ye sızmıştır. Türkiye'de Parvüs Efendi adını kullanmıştır. Yahudi Hayim Eidus, Parvüs Efendi'nin Romanya Komünist Partisi li­ deri Hristo Ratovski ile birlikte İstanbul'daki 1 Mayıs gösterilerine katıldığını yazmaktadır. Türk­ çüleri komünizme alet etmek isteyenlerden biri bu Yahudi komünistidior. Bunu Çerkes Ethem Nejat, mason Nüzhet Sabit ve diğerleri takip etmiştir.


310 Komünistler daha sonra marksizmle islamiyeti uyuşturmağa çalışmışlar, fakat buna da Şeyhü­ lislam karşı çıkmıştır. Fakat buna rağmen bu fa­ aliyetler günümüze kadar gelmiştir. Ve hep ya­ bancılar yapmıştır bu işi . . . Yabancılaqn, Türkiye'deki komünist hare­ ketıerindeki yerini, komünist partileri inceleyerek tesbit etmek istiyoruz: OSMANLI SOSYALİST FIRKASI : Meşrutiyetin ilanından sonra ll::ylül 1 91 0'da kurulmu�tur. Partinin lideri ve tek kahramanı İş­ tirakçi Hilmi olarak bilinen Hüseyin Hilmi'dir . . Münir Süleyman Çapanoğlu'na göre, Hüseyin Hil­ mi, Sosyalizmin S'sini bile bilmemektedir. Herke­ sin hürriyet kahramanı, demokrasi kahramanı, vatan kahramanı olduğu o günlerde, Hüseyin Hil­ mi de birŞeyler olmak istemiş, o da sosyalist olma­ yı aklına koymuştur. Bunun için Paris'e gidip Fransız Sosyalist Partisi lideri Jean Jaures'e sos­ yalist olmak istediğini söylemiş, Jean Jaures de eski çömezine Fransız Sosyalist Partisi'nin prog­ ramını vermiştir. Sonra bu program Türkçeye ter­ cüme edilerek Osmanlı Sosyalist Fırkası'nı n prog­ ramı olmuştur. Artık Hüseyin Hilmi için varsa da yoksa da Jean Jaures'tir. Gazetesinde bu Fransız sosyalistine övgüler düzmekte, onun kendisine yolladığı mektupları Türkçeye çevirip gazetesinde yayınlamaktadır. iştirak Gazetesi'nde yayınlanart bu mektup­ lardan birinde Fransız sosyalist partisi Lideri Os-


311

manlı Sosyalist Partisi liderine şu tavsiyelerde bu­ lt' nmaktadır: ((Serbest İzmir ve iştirak Gazetesi Sahibi Hü­ seyin Hilmi Bey'e. Sizi en samimülkalp tebrik ederek devamı muvaffakiyetinizi temenni eylerim. Her nevi mua­ venet ve müzaharete hazır ve arnade olduğuma emin olunuz. İstediğiniz malılmatın itası (veril­ mesi) ve lazım gelen kütüp ve risailin (kitap ve risalelerin) irsalı için cevabımza muntazınm. Ar­ zunuz veçhile ırkamızın programını gönderdik, bunu posta ile alacaksınız. Metin, gayyur (gayret­ li ) ve sabit kadem olunuz, bu meslek daima meta­ net daima ciddiyet kabul tavsiye eder. Türkiye'li biraderlerimize arzını rica edeceğim.» Görüldüğü gibi Osmanl ı Sosyalist Partisi li­ deri, Paris'ten emir ve talimat alıyor, üstelik al­ dığı talimatıarı da tipik bir uşak psikolojisi için­ de gazetesinde yayınlayıp, bütün dünyaya ilan ediyordu. Hükümet, partinin yayın organı olan iştirak Gazetesi'ni kapatınca Hüseyin Hilmi yeni bir ga­ zete çıkardı. Partisi nasıl Fransız Sosyalist Parti­ smin taklidi ise, gazetesi de öyle oldu. Pariste ya­ yınlanan Hümanite gazetesinin adını Türkçeye ç evirip İnsaniyet Gazetesi'ni çıkardı. Hüseyin Hil­ mi , Meclis'teki gayri müslim sosyalist milletvekil­ Ierini partisine bağlamak, böylece partisine parla­ mentoda bir grup sağlamak istiyordu. Fakat . ba­ şaramadı. . Bu başarısızlığın sebebini George S. Harris şöyle anlatıyor:


312

((Osmanlı Sosyalist Fırkası bir tek parlamen­ to üyesini dahi kendi tarafına çekip bağlayama­ dı. Zira Ermeni v e Bulgar sosyalist mebusları Türk sosyalist liderinin bütün israrlanna rağmen öz milliyetçi renk ve kaidelerinden ayrılmak isteme­ diler.ıı ( 4) Osmanlı Sosyalist Fırkası'nın kurulduğu gün­ lerdeki, sosyalist hareketlerin hedefini Aclan Sa­ yılgan da şöyle açıklamaktadır: ((Burada Bulgar ve Ermeni kornitacıları ile Yahudilerin teşkil ettikleri Sosyalist program ve mahiyetteki teşkilatlarını hürriyetsiziikten sonra kavuşulan politika havasına bağlamak doğru de­ ğildir. Osmanlı İmparatorluğu'nun ilk işçi sendi­ kaları Selanik'te kurulmuştur. Üyelerinin çoğun­ luğu, Ermeni, Yahudi, Bulgar ve Rum'du. Sosya­ list olarak Meclis-i Mebusun'a girmiş mebuslar da bu sosyalist teşekküller tarafından desteklenmiş • Bulgar ve Ermeniler idi. Daha doğrusu sosyalizm, Bulgar ve Ermeni milliyetçilerinin elinde kurtu­ luş bayrağı idi. Yahudiler (Siyonizm) için ise ga­ ye, Filistin'd e bir vatan elde etmek idi. Bundan dolayı Osmanlı İmparatorluğu'nun parçalanması, Bulgar ve Ermeni kornitacıları için nasıl bir gaye ise, siyonizm için de bir gaye idi. Osmanlı İmpa­ ratorluğu'nun TÜrk halkı için durum çok başka idi. Sosyalizm gibi mezhepler, materyalizm ve ate­ izm Osmanlı aydınına sıcak görünmüyordu. İsla­ miyetin tesiri ile XIII. yüzyıldan beri batıni olan (41 George S. Harris. Türkiye'de S: 32

komünizmin kaynakları.


313 her fikri Osmanlı toplumu kabul etmiyordu.ıı (5) Biraz evvel kimliğini açıkladığımız Yahudi Abraam Benaroya, Osmanlı Sosyalist Fırkası (0. S. F.) ile yakından ilgileniyordu. 1910'da Sultan Reşat'a suikast düzenlemek suçundan tevkif edil­ dJ. Bu arada Sosyalist Merkezi Lideri N. Gianni­ os da ülkeden firar etmek zorunda kaldı. Dr. Refik Nevzat, O. S. F.'nın Paris bürosu şefiydi. Onu da Jean Jaures yetiştirmişti. Emil W andervelde ile yakın temas kurmuştu. Enternas­ yonal Sosyalist Bürosu'nun toplantılarında O. S. F.'nı temsil ediyordu. İttihat Terakki 1912'de ge­ çici olarak iktidardan uzaklaştırılınca Hüseyin Hilmi yurda dönmüş, iştirak Gazetesi'ni yeniden ç ıkarınağa başlamıştı. Rumlar da bu gazetenin ya­ zı kadrosunda geniş ölçüde yeralmışlardı. Abraam Benaroya ve Pervüs Efendi bu dönemde yeniden ortaya çıkmış, Birinci Balkan Savaşı'nda, Üsküp, Selanik, Batı Trakya ve civarını kaybeden Türki­ ye'yi emperyalist olarak suçlamışlardı. Basel'deki olağanüstü sosyalist kongresince de kabul edilen bildiriye göre, toprak kaybeden Türkiye; şöven, dini yobaz ve emperyalist olmakla, itharn edilmiş­ ti. (6) Birinci Balkan Savaşında Türkiye Edirne'ye kadar olan bütün topraklarını kaybetmişti. O. S. F. Paris bürosu şefi Refik Nevzat içer­ Iedi buna. Edirne'nin niye kaybedilmediğine üzü151 İSB. Bulletin periodipue 1912 Nu: 8 S. 69 Nu: 9. S. 7-5 161 Avram Galanti. Türkler ve Yahudiler S: 97


314 lüyor, bu tarihi Türk şehrinin de düşmana veril­ mesini istiyordu. Kalkıp, Albert Fua ile müştere­ ken ccAhaliye Daveb> isimli bir broşür yayınlaya­ rak Edirne'nin Bulgaristan'a verilmesini istedi. Bu çabalar, Birinci Dünya Savaşı'nın son yılların­ da, Ermenilerin işgal ettiği topraklarla, Irak ve Arabistan'ın bir daha Türkiye'ye verilmemesinin yabancı ülkelerden talep edilmesine kadar sürdü­ rüldü. (7) Komünist faaliyetler, Birinci Dünya Savaşın­ dan sonra da Türk olmayanlar tarafından yü­ rütülmüştür. Selanikli bir Yahudi dönmesi olan Dr. Şefik Hüsnü Değmer 20 Eylül 1919'da Türki­ ye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkasını kuracak, Se­ rafim Maksimos, Roland Genenzberg, İlya Zahar­ ya , Nikola Asmakopola en yakın yardımcıları ola­ caktı. Birinci Dünya Savaşı sonrası hareketini <<Türkiye'de hakkıyla komünist gruplaşması» ola­ rak niteleyen George S. Harris'e göre örgüt, e<İs­ tanbul'da Türk olmayan halk arasından devşiri­ lip teşkilatlandırılmıştı. Ve e<Elebaşıları Zıraat Mektebi öğretmenlerinden Genenzberg'tbı Tutuklama sırasında elegeçen ve bizzat Şefik Hüsnü Değmer tarafından yazılan bir belgede ise şu satırlar okunuyordu : ccTürkiye Komünist Partisi; arnelenin en şu­ urlu fertı�rinden mürekkep inkılapçı ve şuurlu bir teşekküldür. Aydınlık grubunun etrafındaki ınkılapçı arnele sendikalannın en şuurlu efradı

171 Aclan Sayılgan. Solun 94 Yılı. S: 83


315 Rwnlardan mürekkepti. Amele gurubu v e Hınçak Cemiyeti'nin sol grubu birleşerek Türkiye Komü­ nist Partisi'ni teşkil •etmişlerdir.» (8)

Rumlarla Ermenilerin kurduğu ve bir Yahu­ di dönmesinin de lideri olduğu bu parti, Parti So­ cialiste ile ilişki kurmuş, Hüseyin Hilmi'nin fikir babası olan Jean Jaures uzun müddet de Şefik Hüsnü Değmer'le meşgul olmuştur. Belçikalılarla Fransızların sahip oldukları Tramvay Şirketi'nde ve öteki yabancı sermayeli işyerlerinin Türk olma­ yan işçileri arasında taraftar bulabilen örgüt, Ro­ land Genenzberg, İlya Zaharya, Serafim Maksi­ mos, Nikola Asmakopula gibi liderlerin çalışmala­ rı sonunda Beynelmilel İşçiler Federasyonu, Bey­ nelmilel Deniz İşçileri Federasyonu, Beynelmilel Marangoz Cemiyeti ve Gençlik Cemiyeti'ni kur­ muştur. Resmi kayıtlardan tesbit edilen şu olmuş­ tur ki, bütün bu cemiyetıerin üyeleri hıristiyan­ dır. Şöyle teşekkül etmiştir bu teşkilatın beyni : Roland Genenzberg, Halkalı Zıraat Mektebi'­ ne yerleştirilmiştir. Bir de Bolşevik i van vardır bu okulda. Çarlık Rusyasından kaçıp istanbul'a gel­ miş, Halkalı Zıraat Mektebi'ne demirci ustası sıfa­ tıyla sakulmuştur. Serafim Maksimos, Union İn­ tPrnationale du Traville'de yetiştirilmiştir. O da çeteye dahildir ve İkinci Dünya Savaşından sonra İ • ya Zaharyadis'le birlikte Yunan Komünist Parti­ si'nin liderliğini yapacaktır. istavrit Yunan teba­ alıdır. Rusya'dan gönderilen 3.000 kadar beyanna181 Age. S: 82


316 meyi Marangozlar Cemiyeti'ne götürürken ense­ lrnmiştir. Rus vatandaşı Ermeni Bedros da, duva­ ra cıYaşasın Komünizmıı yazılı afişi yapıştınrken yakalanmıştır. Türkler komünizme yüz verme­ dikleri için afiş Rumcadır. Polis araştırmalarına devam edince Serafim Vasilkopulo, Karabet, Kon­ daktör Karabet, Agop ve ötekiler de ortaya çıka­ rılmıştır. Bunlar, sonradan Kızılordu'da mareşal olan Rus gizli servisi subaylarından Binbaşı Bu­ dennyi ile irtibat kurmuşlardır. Budennyi de teş­ kilatı, yüksek rütbeli bir Rus subayı olan Shalvo Eliava'ya bağlamıştır. Emir oradan verilmektedir. Biraz da, hatıralarına hala anma toplantıları düzenlenen Şefik Hüsnü Değmer'le Ethem Nejat'­ ın üzerinde durmak gerekiyor. Bunlardan, Türkiyeli komünistlerin büyük saygı duydukları Şefik Hüsnü Değmer biraz önce ce de belirttiğimiz gibi bir Yahudi dönmesi, Ethem Nejat da Çerkes'ti. Şefik Hüsnü Değmer, 1887'de Selanik'te doğ­ muştu. Her Yahudi dönmesi gibi o da zengin , var­ lıklı bir ailenin oğluydu. Türkiye'de eğitimini ta­ mamladıktan sonra tıp öğrenimi için Paris'e git­ miş ve her osmanlı azınlığı gibi meşrutiyetçiliği savunmağa başlamıştı. Fransız Sosyalist Partisi lideri Jean Jaures onun da fikir babası oldu. Mah ­ kemede verdiği ifadeye göre ı 907'de Baran de L'Horme'nin konağındaki toplantıda öğrenci tem­ silcisiydi. Bu toplantı, Abdülhamit'i devirmek için çalışan teşkilatların işbirliğini sağlamak amacıyla tertiplenmişti. Toplantıda, bir Gürcü kölenin oğ­ lu olduğu halde prenslik tasıayan Düzmece Saba-


317 hattin de vardı. Değmer, Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası'nı Almanya'da kurmuş, sonra Türkiye'ye nakletmişti. Moskova ile direkt temas halindeydi . Kurtuluş Dergi'sinde yayınladığı Sos­ yalizm ve Ferdiyetçilik başlıklı makalede demok­ ratik rejimi şöyle tanımlamıştı : <<Demokrasi, proletaryayı daha bir müddet iğ­ fal için uydurulmuş bir yalan, koca bir yalan, kuyruklu ve hain bir yalan.» (9) Gene Kurtuluş Dergisi'nde yayınlanan Sosya­ lizm ve Militarizm başlıklı makalesinde de şunları yazabilmiştir : «Biz bugün mahvolan, dün ne olduğu kat'i su­ rette hiç kimse tarafından bilinmeyen ve yalnız bir hayalden başka birşey olmayan tarihi vatan yerine atisi muammer ve müreffeh bir iş ve işçi va­ tanı vücuda getirmeliyiz. Bu ordular iki kütleden teşekkül ediyor: Hayatı para ile satın alınmış ve küçükten beri vatanseverlik, fetih ve iğtinam ve hırs-ı şöhret telkinatı ile büyütülmüş bir heyet­ izabitan, cebren ölüme sevkedilen zavallı ve biha­ ber bir efrad . . . Dünyaya hakim olmak i steyen, in­ tikam, intikam, intikam diye haykıran, albayrak yangınlar üzerinde yükselsin terane-ı vahşiyesi i le yürüyen bir kurun-i vusta kütlesi istemiyoruz.» ( 10) Anadolu'da kurtuluş savaşının hazırlıklan yapılırken yazılmıştır bu yazılar. . . Vatanı istila l9l Age. S: 82

-

83

l lOl Türkiye'de Komünist Hareketleri. İlhan. Egemen Da­

rendelioğlu. S: 26


318 eden emperyalistlerden intikam alınmasını isti­ yen sesler de vahşi terane olarak nitelendirilmiş­ tir. Düşmanı vatandan kovmak isteyen fedakar subaylar şöhret budalası ilan edilmiş, uğruna dö­ ğüşülecek vatan da ayrıca ve özellikle belirtilmiş­ tir: İşçi vatanı . . . İşçilerin olmayan bu vatan için döğüşmeye değmez demektir bu. Askere de seni zorla savaşa götürüyorlar, gitme demektir. İşgal altında inie­ yen Türkiye'den sana ne demektir. - Neden? Çünkü Türk milliyetçileri Anadolu'yu emper­ yalizmin çizmesi altında ezilmekten kurtarırsa Türkiye'nin Sovyetlerin eline geçmesi ihtimali yoktur da ondan . . . Çünkü birazdan macerasını an­ latacağımız Arnavut dölü Mustafa Suphi, Mosko­ va hesabına Türkiye'yi teslim alınağa gelecektir de: onun için Silahlı Kuvvetlerle uğraşmağa heves­ lenınektedir bu Yahudi çocuğu . . . Türkiye Komünist Partisi (T. K. P.) faali­ yet programının bazı maddeleri de bu Yahudi dön­ mesinin yukarıdaki yazısından ilham alınarak ha­ zırlanmıştır. Şunlardır maddeler: Madde: 1 0 TKP işçi ve köylülerin silah­ Iandırılmasını ve burjuva muhafızlığını meslek edinmiş orduların lağvını ve onların yerine işçi ve �öylü milisierinin kurulmasını ve eriere kendi saf­ larında subaylarını seçmek hakkının verilmesini talep eder. -


319 Madde : 14 - TKP emperyalizmin, emperya­ lizmin yerli uşaklarının, büyük arazi ve emlak sa­ hiplerinin, tüccar ve esnaf burjuvalarının , bütün dinlerin ve bunların ruhhan ve ulemasının, çalış­ makta olan veya emekliye ayrılmış bulunan bü­ tün komünist olarak yetişmemiş subay, memur v e polisin banşmaz düşmanıdır. Madde : 19 - TKP dünya proletaryasının kı­ zılordularla omuz omuza ve burjuva düzeninin or­ dularına karşı savaşmasının zamretini Türk mil­ letine anlatır, ve bu zarureti anlamayanların ca­ niyane bir hiyanet teşkil eden temayüllerine kar­ şı bütün kuvvetiyle çarpışır. Madde : 41 - TKP ordu ve donanınada sis­ temli bir komünist propagandası yapar. Genç Ko­ m ünistler Birliği'nin askerler ve gençler arasın­ daki faaliyetini idare eder. Bugün, asıl milliyetçi biziz cayırtısıyla ortalı­ ğa düşenlere, komünizmin bir yüzkarasını daha hatırlatmak istiyorum. 23 Ocak 1918'de kurulan Sosyal Demokart Partisi, rahmetli Refi Cevat Ulunay'ın çıkardığı Akındar Gazetesi'ne yolladığı bir tekzip yazısın­ da milliyetçi olmadığını şöyle ifade ediyordu: ((Sosyal Demokrat Fırkası, sosyalist bir fırka olmasına ve demokrasi esasatının tatbiki ile mu­ vazzaf olmasına nazaran milliyetçi prensipleri ta­ kip eden bir fırka ile temastan fayda ummamakta­ dır. Lütfen bu yalanın tashihini rica ederiz.ıı ( l l )


320 Mustafa Suphi'ye gelince : Türkiyeli komünistlerin tartışmasız en önem­ lisidir, Arnavuttur. Masondur. Sinop'a sürgün edilmiş, oradan bir taka ile Rusya'ya kaçmış, Türk harp esirleri arasında komünistlik propagandası yapmıştır. Pariste de çalışmış 1 9 1 5 yılında Rus Sosyal Demokrat (Bolşevik) Partisi'ne kaydolmuş­ tur. Türkistan Türklerini komünistleştirmek için çalışmış, komünist şefierin emriyle Rusya Müslü­ manları Kongresi'ni tertiplemiştir. Azerbaycan bölümünde söz konusu ettiğimiz Yeni Dünya Ga­ ze-tesi'ni uzun zaman bu Arnavut komünisti yayın­ lamıştır. Gene Moskova'nın isteği gereğince Türk harp esirlerini Rusya'ya doğru ilerleyen Beyaz Çek ordularına karşı çıkarmış, Türk Komünist Partisi'ni Baku'da kurmuştur. Parti, Moskova'dan gördüğü destekle , İstanbul, Trabzon, Zonguldak Vf: diğer bazı şehirlerde şubeler açmış, Anadolu'da İkbal, İşçi, Albayrak Gazetelerini finanse etmiştir. Aclan Sayılgan'ın bildirdiğine göre Yeni Dünya Gazetesi'nin her sayısından 2.000 nüsha Anadolu'­ ya sokulmuştur. Aynca Rusya'da yazılan çeşitli kitap, broşür ve tablolar da Anadolu'daki teşkilat­ lara gönderilmiştir. Moskova, Yahudi Şefik Hüsnü ve Çerkes Et­ hem Nejat'tan daha'çok tuttuğu bu Arnavut'u gü­ nün birinde Ankara hükümetini Ruslar hesabına teslim almak üzere Anadolu'ya yollamıştır. Mus­ tafa Suphi, Erzurum'da linç olmaktan kurtulmuş, "Trabzon'dan kaçarken de takanın içinde 14 komü­ nistle birlikte linç edilerek denize atılmıştır.


321 Mustafa Suphi ve kızıl yoldaşlarının 28 Ocak 1921'de öldürülmesi üzerine TKP Haric i Büro Sek­ rEteri Giritli Ahmet Cevat Emre, Rus makamları­ na bir mektup yollayarak Ankara'dan hesap sorul­ masını istemiştir. Komünizmin dışa bağımlılığını gösteren tipik belgelerden biri olan bu mektupta şöyle demekte­ dir Ahmet Cevat Emre : ((Aziz Yoldaşım Pavloviç11 ((28 Kanunisani'de Trabzon civarında vahşice öldürülerek denize atılmış olan Suphi ile Komünist Partisi'nin merkezi komite azalarından 4 ve diğer 12 komünist yoldaşlar hakkında sizinl e ciddi görü­ şeceğim. Kaybolan yoldaşlarımız hakkında epey zaman mahlmat alamadık. Fakat sonra onların Trabzon burjuvasının elde ettiği cellatlar tarafın­ dan öldürüldüğü anlaşıldı. Ta Erzurum'dan itiba­ ren bizim yoldaşlanmız aleyhinde nümayişler baş­ la.mıştı. Halka diyorlardı ki : Bunlar Rusya'dan gelmiş komünist bolşeviktirler, İlahe .. Bunlar bi­ zim yoldaşlara hücum ederek taşlamışlar ve parça parça etmeğe kalkışmışlardı. Yolda kimse bizim yoldaşlara ekmek ve atıarı için yem satmıyordu. Hükümet ise bolşevikleri himaye rolü takınınağa çalıştığını göstermek istiyordu. Komünistleri mü­ dafaa için hükümetin tedbir aldığı yalandır. ( . . . ) Sovyet Rusya mümessili yoldaşlarımızı istikbal et­ mek istemiş, fakat vali buna mani olarak evinden çı kmamasını emretmiş, aksi halde halk tarafın- . dan parçalanacağını bildirmiştir. Rus mümessili­ nin bu vak'ayı radyo ile Moskova ve Ankara·ya F: 21


322 vermesi ve bizim yoldaşların cellatlar elinden alın­ masına çalışması lazımdı. Fakat yazık ki o sırada Trabzon'daki Rus mümessili cesur bir adam değil­ di. Trabzon'da bunu bilmeyen yoktur. Bu hadise­ nin Belediye Reisi ile Milli Müdafaa Cemiyeti ri­ yaset divanı tarafından yapıldığı söyleniyor. Bu­ rada (Rusya'da) bu meseleye dair henüz bir karar alınmamıştır. Fakat artık susmak imkan haricin­ dedir. En iyi ve cesur arkadaşlanmızdan 16 - 1 7'­ sini kaybettik. Bizimle hem fikir olup o cellatların tecziyelerini istemelisiniz. Trabzon'a gelecek her komünistin öldürülmesine karar verilmiştir. Ana­ dolu burjuvası barbarca yaptığı cinayetlerden me­ sul olmadığını gördüğünden komünistleri şiddetle takipte devam ediyor. Cellatlar tarafından öldü­ rülmüş olan bizim en değerli yoldaşlanmızı mü­ dafaa etmeği üzerinize alacağınızı ve bu meseleyi kurcalayacağınızı ümit ederim. Komünist selam­ lar ve hürmetler - Ahmet Cevatıı ( 12) Çerkes komünisti Ethem Nejat, Arnavut soy­ tarısı Mustafa Suphi ile birlikte öldürülenlerdi. Ölümünden sonra Moskova'da Kızıl Şark Matha­ asında basılan bir kitapta Ethem Nejat şöyle ta­ nıtılmaktadır: ıc Ethem Nejat arkadaş; bu gurup dahilinde Suphi'den sonra en münevver, en değerli ve umu­ muna nisbeten de daha eski inkılapçı bir arkadaş idi. Evet. Ethem Nejat gerç i çok eski bir sosyalist değildi. Onun sosyalistliği ancak 1918 senesinden başlıyordu. Ve sosyalizmdeki vukufu da alelumum • • •

! J 21 Aclan Sayılgan, Solun 94 yılı. S: 124


323 o günkü Türk sosyalist ve komünistlerinin ekse­ risi gibi çok derin ve alimane değildi. Tam bir marksist noktai nazanna malik usul sahibi bir ko­ münist sayılamazdı. Fakat kendisinin mütenevvi ve geniş malumatı mücadele ve teşkilat işlerinde kazanmış olduğu görgüsü, muhtelif memleketle­ re olan tetkikat seyahatinden ettiği müşahadet ve ihtisasatı onu Türkiye genç münevverleri ara­ sında müstenid bir sosyalist yapmıştuı ( 1 3 ) Yahudi Abraham benaroya, Yahudi Aleksandr İsrael Helpland'ın, Ermeni ve Bulgar komitacıla­ rının ve Rumların başlattığı komünist propagan­ dası, Yahudi dönmesi Şefik Hüsnü Değmer, Çerkes Ethem Nejat, Giritli Rum kırması olduğu iddia edilen Ahmet Cevat Emre, Arnavut Mustafa Sup­ hı, Roland Genenzberg, İlya Zaharya, Nikola As­ makopulo, Serafim Vasilkopulo, Seratim Maksi­ mos, Bedros, Karabet ve İvan'larla devam et�ş­ tir demek ki . . . Rum, Ermeni, Bulgar, Rus, Yahudi milliyetçi­ liğine dayalı . olarak başlayan komünist akımını daha sonra da hep Türk olmayanlar temsi l etmiş­ lerdir. Türkiye'de önemli komünist gelişmelere se­ bep olan Sabiha Sertel, Selanik'li bir Yahudi dön­ mesidir. Zekeriya Sertel Selanik'li bir Yahudi dön­ mesidir. Sabahattin Ali safkan Rum'dur. Nazım Hikmet Slav ırkındandır. Polonya Yahudilerinden olduğu da yaygın bir iddia halindedir. Bir zaman­ lnr Komünist TİP'i yurt çapında teşkilatıandırari Mehmet Ali Aybar, Nazım'ın yakın akrabasıdır. 1 1 21 Köy Enstitüleri ve Koç Federasyonu - İçyüzleri S: 90


324 O da Nazım'ın soyundandır. Yahudi Dönmesi Ah­ met Emin Yalınan ise komünizme çok hizmet edenlerdendir. Bugün d e komünist hareketi, Sela­ nik Yahudi dönmeleri, İtalyan Yahudi dönmeleri, Girit'li Rumlar, ve gene Ermeni kornitacıları yö­ netmektedir. Sabotaj eylemlerini düzenleyen yer­ altı teşkilatı, Türk Halk Kurtuluş Ordusu lideri­ nin ise Carlos olduğu açıklanmıştır. Bir Rus aja­ nının elegeçirilen mektubundan, Türkiye'deki Rus temsilciliklerinin komünist hareketleri yönettiği ve hatta işi sanıkiara avukat tutmağa kadar gö­ türdüğü anlaşılmıştır. ( 14 ) Suriyedeki diplomatik pasaportlu Rus ajanı Vadim Şatrov ile Nikolay Çernenkovun, Türkiye'deki komünist hareketleri­ nin planlayıcıları olduğu da açıklanmıştır. Elli yılı aşkın bir zamandan beri devam etti­ rilen bu çalışmalar mutlu bir Türkiye'de yaşamak isteyen Türk gençlerinin aklını çelmiştir ve Türk Devleti gene Türklerin eliyle yıkılmak istenmekte­ dir. Mason localarından da her türlü destek gören komünist harekete, 12 Mart milli muhtırasına ka­ dar ülkücü Turk gençliği karşı durmuş, 12 Mart 1971 'den sonra ise Türk Silahlı Kuvvetleri duru­ ma müdahale etmek zorunda kalmışlardır. TÜRKİYE'DE MASON KOMÜNiST İTTİFAKI Dünyanın her ülkesinde gerçekleştirilen Ma­ son - Komünist ittifakı Türkiye'de de kendini bel1 131 Bu mektup için bakınız. Necdet Sevinç. Yazannı Kur­

şuolatan Yazılar.


325 etmiştir. 12 Mart. öncesinde komünist tedhiş teş­ kilatları, seri sabotajlarına devam ederken , Türki­ ye Mason Derneği'nin yayın organı, komünist mi­ litanlara yardım edilmesi gereğini yazmıştır. Hüs­ nü Aydıner imzasıyla yayınlanan uzun makalenin bir bölümünde şöyle denilmektedir. 11

<<Mason olarak elimizi şakağımıza koyup, hük­ mümüzü vermenin, bu izahlardan sonra pek ko­ lay olacağını zannettiğimiz için zamanınızı daha fazla israf etmeyecek ve sizleri yormayacağız. «Rusya logosu (akım ve ilim metodunu) be­ nimseyerek, özgürlük, eşitlik, haysiyetli ve mutlu insanlık isteyen ve memnuniyetle çoğunlukta ol­ duğunu gördüğümüz gençlerle beraberiz. Onlar bizim önlüksüz masonlarımızdır. Adeta bizim genç­ lik kollarımızdır. Her zaman, her yerde kendileri­ ne yardımcı olmalıyız. ıı ( 15) Yalnız bugün değil, Osmanlı İmparatorluğu'­ nun son zamanlarından beri vardır böyle bir itti­ fak. Cumhuriyet tarihinde ise büyük iç mücadele­ lere sebep olmuş, çeşitli iç çatışmaları tezgahla­ rr.ıştır. Bu çatışmaların içyüzünü muhtelf yazı ve eıerlerimizde açıklamış olmamıza rağmen tekrar­ Iamakta fayda görüyoruz. 5 Eylül 1 947'de Yunan Komünist Partisi'nin Gramos'ta düzenlediği üç.üncü konferansa, yük­ ıiek dereceli masonlardan Nikolaos Zaharyadis , Ya1 ı 1 1 Dr. Hüsnü Aydıner. Türkiye Mason Derneği Mecmua­

sı. S: 79/2


326 ni Yuvanidis, Markos Vafyadis,' Vasili Borcatos, S. Aryanos, Aristotales Hoturas, Ekrem Cula ve Bal­ kan ülkelerinden birçok mason - komünist katıl­ mıştır. Bu komünist Partisi konferansına Türki­ yeli masonlardan Profesör Mustafa Hakkı Nalça­ c. ile birlikte iki mason - komünist daha i ştirak etmiş ve verilen emirleri Türkiye'de uygulamışlar­ dır. Tıpkı İspanya'da olduğu gibi. Yunanistan'da da milletlerarası masonluğun desteği ile Sovyet Rusya adına bir iç harp çıkaran Yunan Komünist Partisi lideri mason Apostolos Grozos'un, Gramos konuşmasının Türkiye ile ilgili bölümlerini kısaı­ tarak aşağıya alıyorum: ccYoldaşlar, herhalde hepiniz, hedef edindiği­ miz noktanın nelerden ibaret olduğuna vakıfsınız. Mefkuı:ı�nıizin esas umdeleri, bütün milletleri bir idare ve bir fikir altında birleştinnektir. Şanlı mef­ kuremizin muarnzlannı robotlaştınp her türlü in­ sani isteklerden mahrum edeceğiz. (Sürekli alkış­ lar.) Milletleri, ilim ve sanatta muattal, mefluç bir şek!e sokmak için şu hususlar ,h·�.r yerde büyük bir hassasiyetle müdafaa edilerek tatbik olunacak­ tır:

eel

İşçileri, sihihsız ordu birliklerine inki­ lap ettitmek için çeşitli işçi kollannı teşkil ederek sendikalizmi meydana getirip, devl·�tler üzerine sendikalarla tesir ederek, icabında istenilen dev­ ll:tteki endüstriyel kuvveti ve içtimai bünyeyi oto­ matik olarak yıkabilmektir. -

cc2 Kızıl devl·�.t ler müstesna, her devlette t·�limil müessese ve mensupianna grev hakkı tanın­ malıdır. İstikbaldeki cihan ihtilaline müsbet zemin -


327 hazıdayacak olan fedai unsurlan, onlann, grev haklannın devletlerce kabul edilmesi yetiştirecek­ tir. ccDevletlerdeki milli birliği kökünden yıkabil­ mek için, demokrasi demagojisini her türlü im­ kanlarla destekleyerek, 20 milyonluk bir devletin vatandaşlannı otuz kısma bölerek, milli birliği za­ afa düşürmeli ve parti görüşlerini dini görüş şek­ line çevirerek, milletleri olgunluk hislerinden tec­ rit ed·�rek kavmiyete cila.Iaştırmalıdır. ecDemokrasi camiasma dahil olan devletlerde, sarsılmayan azınimize masonlar enerji vermekte­ dirler. Beşinci kolumuzun fedailerini, her nerede görsek �·e.vinçle sinemize basmalıyız. Son seneler­ de komşu devlet Türkiye'de masonlann sistemli çalışmalan komünizmin yayılmasını ve münevver­ ler tarafından benimsenmesini temin etmiştir. Ma­ son yoldaşlar, Nazım Hikmet'in mahkômiyetinin affını gerçekleştirmek için, tahminimin ·fevkinde çalışıyorlar. Bunlann gayreti herhalde zayi olma­ yacaktır. Bilhassa Vatan Gazetesi'nin başyazan Ahmet Emin Yairnan Bey, her türlü tehlikelere gö­ ğüs gerer•* Nazım Hikmet'in hakkı nı müdafaa et­ mekten çekinmiyor. cc Masonlann nasıl bir komünist proletaryası­ nın fedaisi olduklannı öğrenmek isteyenlere Tür­ kiye'den nümuneler vererek, başta Ahmet Emin Gerçi Türk Yalman'ı göst•2rebilirim. (Alkışlar.) hükümeti halen mason cemiyetinin teşekkülüne mü�aade etmemiş ise de, pek yakında edecekleri haberi alınmıştır. Teşekkül etmeyen bir cemiyetin mensuplan, Türk Devleti üzerinde nüfuzlannı his-


328 settiriyorlar. Eğer bu cemiyetin teşekkülü temin edilirse, Türkiye'deki masonlar her türlü i st·�kle­ rimizi gcrçekleştireceklerdir. Esasen basın bu ma­ son biraderlerimizin elindedir. ((Müskova'ya ulaşmasının hemen akabind�e büyük ve şahane bir y•erde toplantı yapıldı. Ben, Lavrenti Berya ile yan odada ses alma cihazı ile içeride cereyan eden muhavere ve müzakereyi ta­ kip ediyordum. Nalçacı, Türkiye'nin siyasi ve as­ k·e.ri icraatına ve kuvvetine dair etraflı mahimat taşıyan bir dosyayı tevdi etti. Birkaç gün sonra anladım ki, Nalçacı'nın tevdi ettiği bu dosyadan K remlin çok memnun kalmıştı.,, _

Ya Menemen ve öteki olaylar mı diyorsunuz? Onu da Abraham Benaroya yahudisinden din­ leyelim. Benaroya, Yunan Komünist Partisi'nin organı olan Laiki Foni Gazetesi'nin 1 Ağustos 1948 tarih ve. 685 sayılı nüshasında şu itiraflarda bu­ lunmuştur:

((Türkiye'deki yoldaşlar, senelerce Tevfik Fik­ ret'ten feyz aldılar. Fakat, Tevfik Fikret'in fikirle­ ri Türk gençlerinin fikir boşluğunu dolduramadı. Bu boşluğu, Nazım Hikmet doldurmağa muvaffak oldu. ııYarımay mecmuasını, senelerce biz Kremlin masonları himaye ettik. Mecmuanın ilk intişarı zamanında, İstanbullu bir birader Marsilyada ba­ r.a müracaat ederek, Kremlin'in kendilerine mad­ di yardımda bulunmasını rica etti. Vaziyete şöyle bir baktık ki, yardım etmek elzemdir. Fakat; bu yardınu kat'i ve seri olarak yapmak için, Krem-


329 lin'e müracaat etsem zaman kaybı olur. Fazla dü­ �ünmedm, derhal otele gidip New York'lu birade­ rimiz Jakob Şif'in bana göndermiş olduğu çekler­ den otuz bin dolarlığını bu işgüzar yoldaşımıza verdim. ((Yardımın akabinde takibatla anladım ki, Yarımay mecmuası neşriyatına muvaffakiyetle devam ediyor ve Nazım Hikmet yoldaş inandığı da­ vasını bu mecmuada fedakarca müdafaa ediyordu. Zaman geçtiği halde Türkiyede bizi memnun edi­ c , ilerlemeler inkişaf etmiyordu. Muhafazakar Anadolu köylüsünü kızıl felsefeye ahştırmanın ne kadar güç olduğunu takdir edenlerdenim. «Fakat ne yapıp, yapıp , bir netice alınmalı idi. Zaza kürdlerinin liderlerinden bazılan, sistem­ li telkinlerimiz sayesinde mason cemiyetine inti­ sap etmişlerdi. Bu dağlı !iderler, zamanla taklib-i hükumet hadiselerine ısındınlarak inandınldık­ ta.n sonra isyana teşvik edildi. İsyanın başlıca se­ bebi güya; devletin dini tedrisat ve neşriyatı ön­ lemesi ve dinsizliği umumileştirmek sistemini ba­ hane ederek bu cihetin silahla halledelimesi idi. Tabiidir ki; hedefe varmak için, çeşitli şeytani hi­ lelere baş vurmak ana prensiplerimizdendir. Dine dayanılarak isyan çıkarmakta, iki maksat güdül­ müştür. : ı Türk Devleti idarecilerini dinsizlikle it­ ham ederek, İslam alemi nezdindeki Türklerin yi lksek mevKiini sarsıp, müslüman dünyasının düşmanlığını Türkiye ve Türk milleti üzerin e cel­ hl·lmek. Çünkü asırlardır İslamiyetin yegane mü­ dııl'll Türklerdir. Pan-İslamizm, ancak Türk dev- -


330 !etinin müzahereti ile gerçekleşebUir. Bu ciheti külliyyen öldürmek için de, isyanda dini maksat­ Iann güdülmesi elzemdir. ıı2 isyanda muvaffak olunamadığı takdir­ de -ki zaten muvaffak olunmayacaktı- Türk milli emniyet mensuplannın bütün tahkikat istikame­ tini mukaddesatçılarla muhafazakarların üzerine toplayarak, bunların kitle halinde tasfiyelerini te­ min ettirmek ve sonra da, masonlarla Yarımaycı­ lann, bu isyan hadisesinde hiç bir suretle alaka­ dar olmadıklarını milli emniyete inandırmak ve böylece biz komünistlerin, dindarlara karşı tasfiye edici icraatımızı Ankara idarecilerine bilmecburi­ ye yaptırmak . . . -

«1 9 Şubat 1925 pazar günü Piran'da infilak eden isyan kuvvetinin kısa bir zamanda birçok do­ ğu Anadolu vilayetlerine sirayeti muhtemel iken; masonların ve yanmaycılar gurubunun bu isyan hadisesinde pasif kalmaları , isyanın istikametini başka cihetlere çevirmiştir. İsyanın tenkil ve tedi­ bı, Türk ordusunun müdahalesiyle mümkün ol­ muştur. İsyanın müsebbiblerinden olan birçok in­ san tevkif edilerek sıra ile İstiklal MahKemesinde muhakeme edilmişlerdir. Gerç i Ahmet Emin ile Hüseyin Cahid de tevkif edilenler arasında yer almışlarsa da, mason cemiyetinin faaliyetleri se­ meresini vermekte gecikmedi ve Ahmet Emi n ile Hüseyin Cahid, zamanla serbest bırakıldılar. uKürt Teali Cemiyeti, muamelelerini mason­ lar gibi mistik esaslara dayanarak yaparken, bu bir nevi Ortaşarkda, Orta çağlarda teşekkül eden ııİhvan-ı Sagaıı cemiyetine benzer. uAnkara ile Moskova arasındaki samimi rabı-


331 tayı ihlal ve ibtal etmemek için Kremlin, daima Londra masoruanna işini gördürmüştür. 1918 mü­ tarekesinde, Britanya Hariciye Vekili (Komünist ve Mason bir Yahudi) Arttur Tames Belfur vasıta­ siyle, Anadolu'da yer yer isyanlar tertip ettirmiş­ tir. ııBolo'lu Sadi ismiyle tanınan bir kürt maso­ nu, İngiliz ajanı diye kasden Niazmeddin adında bir Türk polisiyle temasa geçerek, Kürt Teali Ce­ miyeti adına isyandan evvel beş maddelik şart ileri sürülmüştür ki; bunlar, hep Ankara'nın nab­ zını yoklamak için yapılan taktiklerdir. ı<Anadoludaki isyanların geçit resmi Krem­ lin'e pek fazla bir şey kazandırmamış i se de, mu­ hafazakarla mukaddesatçılann cephesini çökertti. Bizim, Türkiye'de tek dayanağımız farmason loca­ landır. Mahremiyet arzeden planlarımızı , daima rr,asonlar vasıtasıyla tatbik ediyoruz.>> SONUÇ

Sonuç olarak şunu söyleyebilir.i z ki, Yahudisi de , Rumu da, Rusu, Bulgar'ı, Ermenisi de kendi milliyetçiliğinin peşindedir. Komünizm, mason­ luk, kapitalizm, insanseverlik veya dünya vatan­ daşlığı milliyetçilik hareketlerinin maskesidir sa­ dece . . . Devletler, bu maskelerle çalışmakta, ko­ munızme, masonluğa, veya dünya vatandaşlığı düzmecesine inanan zavallıları da bal gibi kullan­ nıaktadırlar. Türkiye için bir tek çıkış yolu vardır. Şudur o da: Doktriner Türkçülüğe dönmek. Türkçü ol-


332 mak; Düşüncede, Sanatta, edebiyatta Türkçü ol­ ınka. Hareket ve davranışta Türkçü olmak. İkti­ satta Türkçü olmak. Ekonomide Türkçü olmak. Sanayide Türkçü olmak sermayede Türkçü olmak. Politikada Türkçü olmak. Türkçü olmak Türkçü olmak, Türkçü olmak. - S O N

B I B L I Y O G R A F Y A

1;

Türkiye'de Komünist Hareketleri

21

Türkiye'de Komünizmin kaynakları

llhan Egemen Darendelioğlu

George. S.

Harris.

Çeviren : Enis Yedek.

3)

Solun 94. Yılı.

4)

Günü Gününe Rus ihtilali.

Aclan Sayılgan

Claude Anet.

Çevire n : Nusret Kuruoğlu.

51

Komünizm ve Türk Dünyası

6)

Komünist

Darbeleri

ve

Karşı

Tedbirler.

Cevdet San.

7)

Azerbaycan Politikacılarının Yanlışları.

8)

Dağıstan ve Dağıstanlılar.

Şerafettin Erel

Şerafettin Erel.

9)

Büyük Tedhiş Robert Congues.

Çeviren :

10)

The Rulers of Rusian

ll)

Gizli Mücadele

Nüzhet Baba

U. T. Hsu.

12)

Ordu ve Politika Nizarnettin N. Tepedelenlioğlu.


333 1 3)

Rusların Asya Siyaseti George Creel. Çevren :

14}

S. Behlül Toygar.

Endonezya'daki Mücadele'nin lçyüzü. Prof. Luri Raanon.

15) 16)

Endonezya'da

Hükumet Darbesi Teşebbüsü

Endonezya lhtilali Çevire n : Adil Özkan.

17)

Franko

Kimdir,

Falanjizm

Nedir,

Hazırlayan : T. Kakış.

18)

Küba

Nasıl Komünist oldu.

Mohonat ve Kennet Gilmore

19)

Küba ihtilali . Ahmet Angın.

20)

Gerçek Emperyalizm. Necmettin Erişen

21)

Farmasonlar lslamiyeti ve Türklüğü

Yıkmak için Na­

sıl çalıştı. C. Rifat Atilhan

22)

Medeniyetin Batışı Cevat Rifat Atilhan

23)

Siyonizm ve Protokollar. Cevat Rifat Atlhan.

24;

Dünya lhtilalcileri. Cevat Rifat Atilhan.

25)

Dünya lstilacıları Cevat Rifat Atilhan

26)

Menemen Hadisesinin

lçyüzü

Cevat Rifat Atilhan.

271

Türkoğlu Düşmanını Tanı. Cevat Rifat Atilhan.

28)

Komünistler ve Beynelmilel Yahudi. Adolf Hitler.

29,

Kavgam Adolf Hitler.


334 30)

Siyasi Vasiyetim.

31J

Amerika - Rusya

32)

lkinc

33)

Amerikan Tarihinin Yaşayan Belgeleri

34)

Demokratik Düzen Anarşik Usullerle Nasıl

Adolf Hitler.

Andre Maurois - Arogon Dünya Savaşı'nın Meşhurları

Ferda Kocaçimen

Yıkılır.

Fahri Tanman

35)

Yahudi

36)

Rus

Louis

Marschalko.

Çeviren Cüneyd Emiroğlu

lhtilali ve Yahudileri.

General Netcheolodon.

Çeviren :

37)

Das Rotbach UJ:>ber Spanıen.

3�)

Amerika

Vecdi

Bürün

- Rusya Dünya Mücadelesi

James Burnham.

39)

lhanet Planları.

40)

Kendini Kurtaran

Hazırlayan : Kemal Yaman Memleket.

Clarance W. Hall.

41)

Petrol Fırtınası. Raif Karadağ.

42ı

Köy Enstitüsü ve Koç Federasyonu lçyüzleri

43)

İncil, Tevrat, Zebur

44,

Beynelrnilel Yahudi.

45)

Beynelmile Sermaye ve lhtilaller

46,

Çeşitli dergi, gazete ve broşürler.

Henry Ford.

Henry Coston


İÇİNDEKİLER

BIRINCI BOLVM Başkentin

Sokaklarında

Petrograd Notları . . .

Kızgın

İnsanlar

...

... ...

ll 17

...

Ya Duma N e yapıyordu

41

Sevgili Düşman

44

Yahudi Devlet mi

57

Moskova'da Yüksek

1030 - 1936

İcra

Yıllarında

Komitesi

59

Sovyet Büyükelçileri

62

... ... ... ...

71

Üç Gizli Rapor

IKINCI BOLVM Bir donsuzun Lider oluşu . . . . . . . . . . . .

78

... ...

104

...

Ele geçirilen Belge Japontarla Kim

.

.. ...

Savaştı

Suçlunun üzerine

1 10

İşenmesine Oybirliğiyle

1 14

O Mekke Mason Iceasının Yahudi çocuğu

120

Mason Nezle Olursa Yahudi Gribe Tutulur

123

VÇVNCV BOLVM Vatan Hediye Edilir mi

128

DORDVNCV BOLVM Bir iç Harpten önce telefonda nasıl konuşulur

142

Madrid'de Rus Parmağı

155

Geciken Mücadele

158

Dimitrofum Nutku

161

İspanyol Komünizmine Kapitalist Mason Yardımı

167

Komünist

171

Hizmetinde

Mason

Büyükleri

...

...


336 BEŞINCI BÖLÜM Komünist Hizmetinde Mason Büyükelçi

171

Kurmuştur

174

ALTINCI BÖLÜM Her Al:aca Bir ceset

184

Santıago Baskını

195

Bu çocuk bu marşı nereden öğrendi

209

YEDINCI BÖLÜM Sukarno diye bir manyak

213

Sızma Başlıyor

2�1

lhtilal Başlıyor

224

SEKIZINCI BÖLÜM Amazon Kızıl

Akmıyorsa

237

Vargas Neden Kendini Öldürdü . . . Assubayların

Yürüyüşü

239 251

Nereye Kaçtılar

257

Bir Subay Nasıl Öldürülür

250

DOKUZUNCU BÖLÜM Diğer Ülkelerde Durum

262

Birde Şu Eisenhover'i Sorguya Çekmek Gerekiyor

283

Mac Arthur'un Günahı

284

Peki Yahudi Nedir

286

ONUNCU BÖLÜM Ve Türkiyem

::!98

Osmanlı Sosyalist Fırkası . . .

...

Türkiye'de Mason Komünist

İttifakı

... ...

a1o 3t!4

SONUÇ

331

Bibliyografya

332

İçindekiler

335


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.