Rıdvan Akın - Dağılma Devri ve Türkçülük Hareketi 1908-1918

Page 1



DER YAYINEVÄ°: 347



..... . OSMANLI IMPARATORLUGU'NUN

DAGILMA DEVRi ve

TÜRKÇÜLÜK HAREKETİ -----<Cl o o a

-

1 o1

D�---

RlDVAN AKIN

YHYinLHRI

iSTANBUL-2002


DER YAYlNEVi Molla Fenari Sokak, Der Han 40-42,

344tO Cağaloğlu - iSTANBUL Tel: (02t2) S27 Ot 6S- (02t2) Stt St 90 Belgegeçer: (02t2) Stt 47 7 6

deıyayinevi@ixir.com •

YAYlN NO: 347 •

Basım: Önsöz Basım-Yayıncılık, Topkapı-iSTANBUL •

ISBN 97S-3S3-29t-t •

©DER YAYINIARI - 2002

Copyright © Bu kitabın, Türkiye'de yayın hakları

Der Yayı n evi

'

ne

aittir. Her hakkı saklıdır. Yayınevimizden yazılı izin alınmadan kısmen veya tamamen alıntı yapılamaz. fotokopi,

faksimile

yayınlanamaz.

veya

başka

Hiçbir şekilde kopya edilemez, bir

şekilde

çoğaltılamaz

ve


Çocukluğurnun karlt istanbul gecelerinde vardiyadan dönen Babam idris Bey'e hürmet ve minnet/e



••

ÜN SÖZ MHP'nin oy patlaması yaptığı

ı 999 milletvekili genel

seçimlerine kadar Türkçülük, resmi milliyetçilik anlayışı­ nın marjında küçük bir parti ile temsil edilen bir siyasal hareketti.

ı 944

Irkçılık-Turancılık

Baharındaki

yargılamalarından

Alparslan

Türkeş'in

davası

CKMP'yi

MHP'

lileştirdiği büyük kongreye kadar Türkçülük akımı siyasi hayatımızın anlamlı bir unsuru sayılmazdı. Ancak ken­ dilerini Türk milliyetçileri

olarak tanımlayan kadroların,

para-militer yan örgütlerin eylemleriyle kısmen gölgele­ rren siyasi eylemleri Süleyman Demirel'in başbakanlığın­ da ı975'ten sonra kurulan anti-komünist Milliyetçi Cep­ he hükümetleri zamanında taraftarlarının toplam sayısı­ nın çok üstünde bir ağırlığa sahip oldu. Bu kadrolar ideolojik vaziyet alışlarından ziyade ey­ lemleri

nedeniyle

12

Eylül

edildiler.

Bu nedenle MGK,

eşdeyişle

III.

Cumhuriyet

yönetimi

tarafından

afaroz

yeni demokratik dönemin,

dönemi

Anayasasının

yapım

sürecinde bir kavramın cumhuriyetin temel esasları ara­ sına yerleştirilmesine özel önem verdi: Atatürk milliyetçi­ liği.

Bu,

kurucu

iktidarın

milliyetçilik

anlayışının

MHP'den ayrıştığı vurgusundan başka bir Şey değildi. Bu vurgunun düşünsel arka planı bizi Türkiye'de milliyetçi­ lik kavramı etrafında geçen mücadelenin tarihi ile ilgi­ lenıneye sevk etmiştir. Milliyetçilik hiç kuşkusuz Kemalist devletin cumhu­ riyetçilik ve laiklik dışındaki üçüncü ana direğini oluştu­ rur.

Ancak,

Kemalizmde anlamını bulan resmi çizgide

stabil hale gelinceye

kadar Türk

milliyetçiliği

oldukça

inişli çıkışlı ve maceralı bir seyir izlemiştir. İşte bu çal-


VIII

kantılı arayış devresini İkinci Meşrutiyet ile başlatmak ve Milli Mücadele'nin başanya ulaşması ile noktalamak doğ­ ru olur kanısındayım. Bu çalışmanın ı 908- ı 9 ı8 zaman dilimi ile kısıtlı ol­ masının

temel nedeni, Türkçülük Hareketini anlamlı bir

kesiti ile okuyucunun gözleri önüne serme düşüncesidir. Kaynakçadan anlaşılacağı üzere genel literatür dışında İkinci Meşrutiyet devri Türkçülük hareketi önderlerinin düşüncelerini topluca bulma olanağı sağlayan Türk Yur­ du Dergisi ana süreli yayın olarak değerlendirilmiştir. ı 980'lerin sonunda ilgilendiğim Türkçülük Hareketi­ ne tekrar eğilmemin ana nedeni ise globalleşme rüzgarına rağmen milliyetçilik çağının henüz geçmemiş olduğuna dair kuvvetli belirtilerin varoluşudur.

Son olarak,

sair

dünyevi gaileler nedeniyle ancak kesintili mesailerle ta­ mamlanabilen bu kitabın

hızla yayınlanarak okuyucuya

ulaşmasına katkılarından dolayı Erol Şadi Erdinç üsta­ dımıza,

Der Yayınevi sahibi Sayın İbrahim Derbeder'e,

çalışmalarımda bana her zaman destek olan eşim Nur'a, kitabın gecikmesi için

elinden geleni esirgemeyen kızım

Ahenk'e teşekkürlerimi ifade etmek isterim.

Boğaziçi Üniversitesi ı 1 Temmuz - 2002


İÇİNDEI<İLER ÖNSÖZ . . . . . . . . .... . .. . . . . . ... . . . ... . . .... . .. . . .. . . . . . . . . .

.

.

.

.

.

. .

.

. . .

. . . . ... . . . . . . .. VII .

.

.

.

GİRİŞ ······················································································ ı

BİRİNCİ BÖLÜM TÜRI<ÇÜLÜGÜN KAYNAKLARI ı.

Milliyetçilik İdeolojisinin Ortaya Çık.ış Koşulları .......... . .... ı 5 .

2. Türklük Kavramının Gelişmesi ve Kültür Türkçülüğü . . . . . . ........ . .. . . . . . . . ... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . ı 9 .

.

.

.

.

3. Uygarlığın Kökeni ve Türkler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . 27 .

.

.

4. Rıza Tevfik (Bölükbaşı), Zeki Yelidi (Togan) ve Ziynetullah Nişurevan'ın Türk Tarihine Yaklaşımları ............ ..... ......... 30 5.

Uygarlık Tarihinde Türkler ve Yusuf Akçura'ya Göre Cengiz Han . . . . . . . . . . . ..... . . . . .... . . . . . . . . . . .

.

. .

.

. . .

. .

. . .

.

.

. .

.

.

. . .

. . . . . 33 .

6. Türk Milliyetçiliğinin İdeolojik Yapı Taşları . . . . . . . . . .... . . . .. . . . . . 37

İKİNCİ BÖLÜM TÜRKÇÜLÜGÜN YÜKSELİŞİ ı.

ı 908 Devriminden Sonra Türkçülük ve PaulRisal'in Makalesi . . . . . . . . . . . . . .... . ... . . . . . ....... . . . . . . .. ...... . ... . . . 4 ı

2. Türk Milleti Kavramının Evrimi . . . . . . . . . . . . ... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ... . . 44 3. Türk Milletinin inşası. ... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..... . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . ... 48 .

4.

Balkan Savaşlarının Milletleşmeyi Tahrik Etmesi . . . . . . . . .. . . 49

5.

Türkçü Örgütlenmenin Yükselişi ve Türk Ocaklarının Ülke Sathına Yayılması ... . . . . . . . ... . . . . . . . . . . ... . . . . . . . . . . . . . . . . . . 52

.

.

.

.

. . .

.

.

6. Yurtdışındaki Türkçü Öğrenci Örgütleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..... . 53 . .

.


X

7. Türk Ocakları'nın Konferansları ve Diğer Etkinlikleri........ 5 4

8. Türk Ocaklarının Son Kurultayı 9.

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

55

Basın Yayın Araçlarıyla Türkçülük: Türk Yurdu Dergisi ve Taşra Yayın Organlan , . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 56 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

1O. Macaristan'dan Osmanlı'ya Birleşik Turan Devleti Düşüncesi. . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

59

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM İKİNCİ MEŞRUTiYET DÖNEMİNİN SİYASAL GELiŞMELERİ 1.

Meşrutiyet Devrimi ve İttihat ve Terakki'nin İktidara Gelişi .. . . . . . . . .. . . .

. . . . . . . . . . . . . .

. . . . .. . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ....... . .

69

2. Partinin İç Dinamikleri: Önderlik ve İdeolojik Doğrultu Sorunu.............................................................. 72 3.

Meşrutiyet İdaresinin Kuruluş Gerilimleri ve 31 Mart Hadisesi

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ... . . . . . .. . . . . . . . . .

77

4. Meclis-i Umumi-i Milli ve Abdülhamid'in Halli .................. 83

5. OrdudaReform ve Genç Kadroların Öne Çıkışı . . .

6.

. . . . . . . . . . . . . .

İttihat ve Terakki'nin Siyasal Yetkeyi Tam Olarak Ele Alması.

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

86 89

7. 1912 Karşı Darbesi'nden (Halaskar Zabitan Hareketi) Balkan Savaşiarına .......................................................... 93

8.

Balkan Savaşları, Babıali Baskını ve Sonrası.

9.

Mahmut Şevket Paşa'ya Suikast'ten Talat Paşa'nın Sadaretine . . . . . . . . . . . . ..

. . . . .

. . .. . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . .

10. İttihatçılann Siyasi Öncelikleri ve Reformları

. . . . . . . . . .. . .....

95 99

100

ll. İttihat ve Terakki'nin Denetiminde Paramiliter Örgütler . 104 12. İttihat ve Terakki'nin Özel Harekat Örgütü: Teşkilat-ı Mahsusa . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . .. .. . . . . . . . . . . . . . . .

107

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM İKTİSADİ GELİŞMELER VE TÜRKÇÜLÜK 1. Batı Kapitalizminin Osmanlı Topraklarına Nüfuzu 2. 19. Yüzyılın İktisadi Değişkenleri

. . . . . . . . . . . . . . . .

.. . .

. . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . .

lll 113


Xl

3. Temel İktisadi Bir Parametre :Demografik Durum; Anadolu'nun Türkleşmesi ... .. . . .. . . . . . . . . . . .

... . .

. ...... . . . ......... . .

4. Osmanlı Borçlanma Süreci: Borçlanmadan Mali İflasa 5.

Osmanlı Bankası'nın Para Politikası Üzerinde Egemenliği

6.

Düyunu Umumiye

7.

Kapitalizmin Bir Başka Hegemonya Kurumu: TütünRejisi . .. . ... . .. .. .

...

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . ........................

. . . . .

.

.

. . . . . . .

. . . . . .

....

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..... . . . . . . . . . . . . . . . .

.

..

...

...

. . ....... . . . . ..... . .. . . . . . ....

ı ıs ı 20 ı 23 ı 26

. . ı 30

8. Kapitalist Para-Kredi Kurumlarının Osmanlı Ülkesine Nüfuzuna Milli Tepki: Ziraat Bankası . . . . . ı 32 ..

9.

. . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . .

İttihat ve Terakki İktidarlarının Milli İktisat Arayışı ve Parvus Efendi'nin İktisadi Düşüneeye Katkısı . . . . .

.

.

. . . . . . . . . .

ı4ı

ı o. Dünya Savaşı Yıllarında Müttefiklerle İktisadi ilişkilerin Artışı: Almanya'nın Osmanlı Topraklarına Nüfuzu . ı5ı . . . . . . . .

.

ı 1 . Berlin Bağdat Hattı veAnadolu'da Demiryolu Politikası . ı 54 ı 2 . Orta Doğu'nun Diğer BölgelerindeAlman Çıkarları . . . . . ı 55 .

.

.

ı 3 . BakirAnadolu Mitosu ve MacarlarınAnadolu'ya ilgisi.. . ı56 .

ı4. Savaş iktisadiyatı ve İaşe Meselesi

.... . . .

.

.......... . . .

.

...... . . ...

ı 58

BEŞİNCi BÖLÜM BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI KARŞlSlNDA OSMANLI-TÜRK TUTUMU 1 . Dünya Savaşı Karşısında Türkçü Duruş 2.

Osmanlı -Alman ittifakı

. . . . .

.

....

.

. . .....

. . ..

. .

. .. . .

. .... . .

. .

. . ..

. . . . . . . . . . . ..

... . . . . .

.

. . . . . . . . . .

ı 63 ı 68

3.

Savaşın Seyri: ı 9 ı 4 - ı 9 ı 8 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ı 70

4.

İngiliz veRus Orduları Karşısında Bazı Bölgesel Başarılar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ı 7 4

5.

Osmanlı Donanmasının Gücü . . . . . . . . . . . . .

6.

Çanakkale Savaşlarının Türkçü Çevrelerde Yarattığı Etki ı 78

.

.

.

. . . . .

.. . .. .

.

. . . . ..... . ...

ı 77

7. Topyekün Savaş Kavramı ve Sosyal Hayatın Değişmesi . ı83 .

8.

Savaşın Müttefiklerarası Kültürel İlişkileriArttırması

9.

Osmanlı Ordularının Çöküşü . . . . . . . . . .

.

.

..

.

... . . . . . . . . . . . . . . . . . .

..

.

. .

1 86

. . . ı9ı .

.


XII

ALTINCI BÖLÜM TOPLUMSAL GÜNDEMiN İKİ ÖNEMLİ MADDESİ: EGİTİM VE KADlN ı . Eğitimde Temel Yapı.. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 97 2.

Eğitim Alanında Bazı İstatistik Verileri

3.

Balkan Faciasına Gerekçe Olarak Cehaletin Gösterilmesi . . . .

4.

Eğitimde Millilik Tartışması ve Azınlık Okullarında Zorunlu Türkçe Dersleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 204

. . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

..

. . . . . .

. . . . . . . . . . . . . .

. . .. .

.

. . . .

..

. . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . .

.

. .

...

200 202

. .

5. YükseköğretimReformu

. . . . . . . . . . . . . . . .

.. . . . . . .. . . . .

. .

. .

.

.

. .

.

. . . . . . . . . . .

206

6.

Eğitimde Yeni Yaklaşımlar .............. .' . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 208

7.

Basında Çocuk ve Avam Eğitimi.. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 2 1 0

8 . Eğitimde Batılı Usullerden Yararlanmanın Sınırı 9 . Toplumsal Gündemin Yeni Maddesi: Kadın . 10. Öncü Kadın Dernekleri ve Savaşta Hemşirelik Faaliyetleri. . . . .. . . . . ..

. . . ..

..

..

. .

. . . . . . . .

. . . . . .

. . .

.. 2 1 2

. . . . . . . . . . . . . . . . . ..

.. . . . . .

ll. Üretimi Arttırma Çabaları ve Kadın Emeği .

.

.

. .

. .

. ... . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

215 217 219

YEDiNCİ BÖLÜM OSMANLI TÜRKİYE'SİNDEN RUSYA TÜRI<LERİNE BAIGŞ ı . ÇarlıkRusya'da Türkçülüğün Temelleri..

. . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

2.

Halim Sabit'in Altayiara Seyahati'nin Türkçülük Açısından Anlamı .. . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . .

. . . .

3 . Kazan Burjuvazisinin Öncü Rolü 4.

. . .

. . . .......

. . . . . . . . .. . .

Kırım'da Milliyetçi Uyanışın Öncüsü: Gaspıralı İsmail Bey

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

.

..

.

. . . . . .

. . . .

.

. ...

. .. .

. . .

. . . .. ..

. . . . .

.

.

.

.

. . ...

.

..

.

..

. . .

....

223 225

. 228

. . 232

5. İslam Luther'i Musa Carullah Bigeyefve Ayas İshaki . . . 238 .

6 . Azerbaycan'da Milli Uyanışın Önderleri

. . . . . . . . . . . . . . .

.

. . . ..

.

...

.

. 240

7. Rusya MüslümanlarıRuhani Örgütünün Siyasi Anlamı . 243 8. Rus Parlamentosu Duma'da Türk Tatar Halkların Temsili Sorunu 246 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ... . . . . . . . . . .

9. Rusya'nın Step Halklarını Silah Altına Alması ve Tepkiler . . . . . . . . . .. . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . .

.. . .

. . . .

249


XIII

1 00 Devrim Sonrası Merkezi Otoritenin Zayıflaması ve Bağımsızlık Hareketleri

250

1 1 . Azerbaycan'da Siyasal Gelişmeler ve Sonrası

259

o o o ooo oo o o oo o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o

SONUÇLAR

o o o o o o o o o o o o o o o o o

o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o oo o o o o o o

265

KAYNAKÇA o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 o o o o o o o o o o o o o o oo o o o o o o o o o o 0 0 0 0 0 o 277

DiZiN

o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o oo o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o o

299



GiRiş Osmanlı sosyo-politik örgütlenmesi temelini a­ daletin oluşturduğu Yakın-Doğu devlet anlayışına dayanıyordu . Bu anlayış yönetilenleri oldukları yer­ de tutma anlamına gelen nizam fikri etrafında, dev­ let-i ebed müddet idealine göre tasarlanmıştı. 1 Bu yüzden insan gruplarının ontolojik yaklaşımları üze­ rinde temellenmiş ikili bir bölünme söz konusu idi: Amorf bir kütle olarak müslümanlar ve herbirine millet adı verilen gayrimüslim topluluklar.2 Egemenlik anlayışı, devlet felsefesi ve hukuk a­ lanında Osmanlılar daha önceki İ slam uygarlığının mirasçısı idiler. Ancak bu mirası kendi evrimleriniı::ı­ özgül koşullarında yoğurmuşlardı. Devlet, hukuku ve sosyo-politik kurumları itibariyle ikili bir yapıya sahipti: Örfi ve şer'i kaideler yanyana bulunuyorlar­ dı . Osmanlı'nın klasik çağiarına ulaşıldığında örfe çok dar bir saha kalmış, kamu hukuku alanı temel itibariyle şer'ileşmişti. 3 Reform öncesi asırlarda klasik Osmanlı düzeni şöyle şematize edilebilirdi: Vergi ödemeyen silah ta1

2 3

Ahmet Yıld ız, Ne Mutlu Türküm Diyebilene: Türk Ulusal Kimliğinin Etno­ Seküler S1mrlan (1919-1938) (istanbul: iletişim Yayınları, 2001 ), s.49. lbid., s.48. Taner Timur, Osmanli Kimliği (istanbul: H il Yayınları, 1994), s.66.


2 şuna hakkın a sahip yönetici seçkinler sınıfı (askeri sınıf) şemanın çatısını oluşturuyordlJ.. Bu sınıf siyasi iktidarın ve büyük bir geleneğin sahibi ve taşıyıcısı dunımunda idi; yeniden üretilen resmi ideolojinin sosyo-ekonomik temellerini Darülharbe karşı koru­ mak ve adaleti sağlamak varlık nedenini oluşturu­ yordu . Diğer sınıf ise Reaya adıyla anılan yönetilenle­ ri oluşuyordu . Devlet ilerleme ve gelişmeden ziyade durağan bir istikrar durumunu tanımlamakta idi. O smanlı Devleti gayrimüslim teba ile doğrudan temas halinde değildi. Devlet, "milZet'1erle cemaat temsilcileri aracılığı ile ilişki kuruyor başat islam toplumu içinde ikinci sınıf tebaa olarak yaşama ve kısmi özerklik manasma gelen zımmi statüsüne sa­ hip olmalarına izin veriyor, ama eşitlik ilkesinin ol­ madığı bir düzene işaret ediliyordu .4 ı 768- ı 774 savaşlarının Rusya lehine çözülmesi, Çarlık Rusya'nın Dinyeper- Bug nehirleri arasında köprübaşı tutmasına, ı 779 da Kırım Hanlığını ilhak etmesine, ı 792'den sonra nüfuzunun daha da arta­ rak Osmanlı'nın Rum Ortodoks cemaati üzerinde vasilik ve hamiliğe soyunmasına yol açacaktı. Hatta bir süre sonra Rus konsolosları Rumiara berat sis­ temi adı altında Rus yurttaşlığı sunacaklardı. Bu

Osmanlı millet sisteminin üç evresinden söz edilebilir. Fatih dönemi ile başlayıp 1 839 ile biten birinci dönemi, 1865 Isiahat Fermanı'na kadar sü­ ren ikinci dönem, onu da Mütareke ile biten üçüncü dönem izlemiştir. Ay­ rıntılı bilgi için bkz. Kemal Karpat, "ONoman Ethnic and Confessional Legacy in the Middle East", Etnicity, Pluralism and State in the Middle East, der: Milton J. Esman ve Ilamar Rabinovich (ithica:Cornell University Press, 1988), ss.39-45.


3 ikili durum imparatorluğun gayrimüslim halklarının "sadakati" sorununu gündeme getirecekti.s Bunu takip eden yüzyıllarda Avrupa'nın Os­ manlı Devletine etkisi üç farklı alanda ortaya çık­ mıştır. Bunlar sırasıyla, Osmanlı ekonomisinin git­ tikçe daha fazla kapitalizmin nüfuzu altına girmesi, Osmanlı Devletini parçalamak veya varlığını muha­ faza ederek siyasi/iktisadi hegemonya altına alma planları ve nihayet milliyetçilik, liberalizm, ve laiklik gibi ideolojilerin etkisi altına girişi biçiminde tanım­ lanabilir.6 Avrupa'nın bu meydan okuyuşuna Os­ manlı Devleti merkezi devlet ve yönetimin rasyoncl­ leştirilmesi düzeyinden bir tepki ver [rken , İmpara­ torluğun Hıristiyan halklarının kendi kaderlerini "Devletlerinden" ayırmaları söz konusu olacaktı. Osmanlıların büyük bir imparatorluk olması, kendi tarih bilinçlerini de etkilemiştir. Osmanlı yö­ netici sınıfı Batı'da gelişen milliyetçi hareketleri ve Burjuva Devrimini anlamlandırmada geciktiler. Ör­ neğin Reisülküttap Ali Efendi'ye göre Fransız Dev­ rimi bir fitne ve fesat hareketinden başka bir şey değildi.? 1 793'de Londra, ı 796'da Paris, Viyana ve Ber­ lin'de sürekli Osmanlı elçiliklerinin açılması Batı ile temasın sürekliliğini sağladı. Batı bürokrasinin ku­ ruluş ve işleyi� şekli Jön Türkleri çok etkiledi. Aske-

7

Eric Jan Zürcher, Modernleşen Türkiye'nin Tarihi, {istanbul: iletişim Ya­ yınları, 1 998), s.37. lbid., s. 1 2 . Ahmet Rasim, Osmanlı imparatorluğu'nun Reform Çabaları içinde Batış Evreleri (istanbul, 1 987), s.81 .


4

ri ve idari liyakat sistemi, yönetmeliklere göre devlet memuriyeti gibi kavramlar liberal öğretiden çok da­ ha fazla önemsendi. Bir kuşak boyunca Rus yayılmacılığına karşı kalkan işlevi gören Büyük Britanya Hükümetinin temsilcisi Lord Stratford Cannning'in desteği ile 3 Kasım 1 839'da ilan edilen Gülhane Hattı dört nok­ tayı açıklığa kavuşturuyordu : tebanın can ve mal güvenliği, iltizamın kaldırılması, zorunlu askerlik, kanun önünde eşitlik. Olası Osmanlı reformunun temelini bu kavramlar oluşturacaklardı. İ mparatorluğun Fransız Devriminden 1 8301arın sonuna kadar süren döneminde Balkan toprakları­ nın Avrupa ile gittikçe daha artan bütünleşmesi ve Rum tüccarların ticari hayatta başat konuma yük­ selmeleri söz konusu olurken, Gülhane Hattının ilanından sonra Baltalimanı Serbest Ticaret Anlaş­ ması aktedildi . Böylece, İ ngiltere 'nin uluslararası alanda yarattığı hegemonyaya denk düşen bağımlılık dönemi başladı. ·

Ancak, 1 850'lere kadar reformun inançlı saVunu­ cularının sayıca azlığı, reform düşüncesinin halk ta­ banından yoksunluğu , kanuni idare ilkesine rağmen geleneksel kayırmacılığın devam etmekte oluşu, gele­ nekselle yeninin yan yana yaşamasının kurumlarda yarattığı ikilik ve reformun iktisadi ve mali temelinin olmaması temel zaaf noktalarını oluşturuyordu. Tanzimat'ın ilan ettiği eşitlik gayrimüslimlerin eski millet sisteminde sahip oldukları ayrıcalıklar­ dan vazgeçmeleri anlamına gelmiyorrlu . Victoıya devrinin ekseriya önyargılarla bezenmiş Osmanlının


5 Hıristiyan tebasını himaye siyaseti, müslümanlar­ dan oluşan askeri ve siyasi bürokratik sınıf ile Hı­ ristiyan burjuvazi arasında bir çelişki yaratacaktı. Kararlarını çoğunlukla alan ve padişahın onay­ lama sözü verdiği bir çeşit parlamenter usulle çalı­ şan Meclis-i Vala Osmanlı reformasyonunun nirengi noktasını oluşturacaktı . 1 865- 1 888 arası dönem Avrupai tarzda sistemli bir derlerneye (kodifikasyon) sahne oldu . 1 840 Ceza Yasası ve 1 8 50 Ticaret Yasa­ sını laik bir yargı hiyerarşisi kuran 1 869 Nizarniye Mahkemeleri Yasası takip etti . Sadece İ mparatorlu­ ğun değil Hıristiyan milletierin hukuk ve kurumları da laikleşti. ironik bir şekilde gayri müslim cemaat­ ler, imparatorluğun klasik çağlarında hiçbir zaman sahip olmadıkları bir kurumsallaşmayı Tanzimat'tan sonra sağladılar. 1 864 Vilayat Nizamnamesi idareyi bütün olarak yeni esaslara bağladı. Sınırlı bir kültür devrimine yol açan Osmanlı aydınlanması devlete egemen olan yeni bir bürokrat tipini yarattı. Bilgileri de yaşam tarzları da yeni olan bu kişiler hem tebadan zorla yeni şeyler talep eden merkezi devletin temsilcileri hem de bir yabancı kültürün açık taşıyıcıları olmaları nedeniyle gele­ neksel müslüman çevrelerde tepki duyulan kişiler haline geldiler. Reforma karşı iki muhalefet odağı ortaya çıka­ caktı. Öncelikle, müslüman çoğunluk açısından re­ form "atalannzn kılıç ile kabul ettirdiği üstünlükten feragat etmek" anlamına geliyordu . 1859 ve 1 870 darbe teşebbüsleri böyle muhafazakar bir damardan beslenmişti. Tanzimat paşalarını Hıristiyanların ve


6 Batılıların çıkarlarına hizmet eden hainler olarak görüyorlardı. Reforma bir de reformcu çevrenin i­ çinden muhalefet gelişecekti. İ ktidar merkezinden dışlanmış sivrilmek için alternatif yol ve yöntemler arayan gayrimemnun genç bürokrat ve yazarlar topluluğunu oluşturan bu kişiler liberal değerlerin islami kanıtlarla savunusunu yapıyorlardı. Halifenin cülusunu ve O 'na biat etmeyi bir çeşit sözleşme ku­ ramı ile açıklıyorlar, Rousseau 'nun kavramlarını islamileştiriyorlardı. Önerdikleri çözüm temsili, ana­ yasal ve parlamenter yönetimdi. Devlete sadakatin ancak bu usullerle sağlanacağına inanıyorlardı. Osmanlı Reformasyonu siyasal alanda yeni bir sözcük dağarcığı yarattı. Vatan (partie), millet (nation) . hürriyet (liberte) gibi h•vramlar Osmanlı seçkinlerinin anlam dünyasına katıldılar. Liberal ıslahadar yoluyla devleti kurtarmak isteyen ve Yeni Osmanlılar adı verilen bu topluluğun etkileri derin oldu. Avrupa liberalizmi ile islami geleneği birleşti­ ren akıl yürütmeleri yeni bir siyaset tarzı doğurdu . Jön Türk düşüncesini kronolojik olarak öneeleyen ilk modern ideolojik hareket Yeni Osmanlılar mu­ halefeti oldu.8 On dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında Ali Paşa, imparatorluğun değişik unsurlarının çatışma ve çe­ lişkilerinden hareketle, Türklerin devletin birleştirici unsuru olduğundan söz etmiş olmasına rağmen9 im­ paratorluğa vücut veren bütün milliyetler liberalizm, s 9

Zürcher, op.cit., s.1 Q5. David Kushner, The Rise of Turkish Nationalism: Frank Cass and Co. Ltd, 1 977), s.5.

1876-1908

(London:


7 adem-i merkeziyetçilik ve Fransız Devriminin yaydığı ideallerin tesiri altında girmiş bulunuyorlardı. Ali Paşa'nın bu yorumu öncesi bir dönemde, İmparatorluğun gerilemesi üzerine bir başka yakla­ şım, Osmanlı ordusunu ciddi bir reformdan geçir­ mek üzere getirtilen ve uzun yıllar devlete hizmet eden Alman Generali Moltke 'den gelmişti. Moltke, İmparatorluğun Avrupa topraklarındaki umutsuz mücadelesinden vazgeçerek, milyonlarca Türk asıl­ lının yaşamakta olduğu Asya'ya dikkatini yoğunlaş­ tirması gereğine işaret etmişti. Son bir kaç yüzyıldır Rus Çarlığı'nın egemenliği altında yaşayan bu geniş kitlenin katkısı ile Avrupadan çekilmiş , ama Kaf­ kaslar ve iç Asya'da yaşayan Türk soylu halkları kapsayan geniş ve güçlü bir Devlet kurulabileceğini ima etmişti. Von Moltke böyle bir siyasal projeyi da­ ha 1 9 . yüzyılın ilk yarısında önerirken; aslında, Osmanlı Devleti'nin milliyetler çağında Avrupa top­ raklarında şansının kalmadığını görmüştü . Böyle sonuçsuz bir mücadele yerine , maddi temelleri olan bir siyasal birliğe yatırım yapmayı daha gerçekçi bulmuştu . Gerçi söz konusu hayali Türk devletinin demog­ rafik altyapısı büyük ölçüde Rus egemenliği altında idi; ama, Avrupa'da beyhude çaba sarfetmek yerine, nüfus, etnik yapı ve kültür birliği açısından görece türdeş bir alanda ayakları daha sağlam basan bir devletin peşinde koşmak daha doğru gibi görünü­ yordu . ı o Hiç kuşku suz Von Moltke'nin önerisi bü10

Zarevand, United and Independent Turania: Aims and Oesigns of Turks (çeviren: V.N. Dadrian), (Leiden: E.J. Brill, 1 971 ) s.20. ,


8 yük ölçüde gelişmekte olan Prnsya'nın Yakın Doğu çıkarları ile örtüşüyordu ama Osmanlı'nın Avrupa toprakları birkaç yüzyıldır mülke siyasi ve iktisadi istikrarsızlık dışında bir şey sağlamamıştı. Moltke Avrupa topraklarıyla uğraşmayı imparatorluk açı­ sında mali ve askeri israf olarak yorumluyordu. Benzer bir önerinin, Anninius Vambery tarafın­ dan, ı 86 5'de yapıldığını gözlemliyoruz. Bir Sahte Dervişin Asya-yı Vüstada Seyahati başlığını taşıyan çalışması ile Osmanlı yönetici sınıflarında ilgi uyan­ dıran Vambery, Türkçülük akımının kurucu babala­ rından biri sayılacaktı . Vambery, Osmanlı aydın sınıfı ile temaslarını yoğunlaştırdıktan sonra, kita­ bını Türkçeye çevirtmiş ve ı 879'da yayınıatmayı başarmıştı. Vambery'nin kitabındaki temel tezi, . Osmanlı Devleti'nin Büyük' Petro ( ı 682- ı 725) önce­ sindeki güç ve üstünlüğüne Doğu'nun yeniden kurulması ile kavuşabileceğine dayanmaktaydı. 1 1 Bu Adriyatik'ten Çin'e kadar uzanan parlak geçmişin ı 9 . yüzyılda tekrarlanması temennisinden başka bir şey değildi. Bir başka söyleyişle , madem ki Türkler Batıda şanslarını kaybetmişlerdi; öyleyse, Doğu'ya dönmeli ve kendi kökenierine uygun düşen gerçekçi siyasi projelerin peşinden koşmalı idiler. Rederic H. Davison'ın çözümlemesinde de, ayrı­ lıkçılığa giden sürecin iç dinamikleri, gayrimüslim unsurlarla, imparatorluğun Türkten gayrı müslü­ man halkları arasında yaygınlaşmakta olan milliyet­ çi hislerin yükselişi ile açıklanmıştı. Bu yaklaşıma 11

lbid., 5.2 1 .


9

göre Türkler için milliyetçilik kaçınılmaz çıkış nok­ tasıydı. 12 Devlet kaçınılmaz sona yaklaştıkça, yüzyı­ lın egemen değerlerinin ağır baskısı hissedilmeye başlandı. Hürriyet, eşitlik, vatan gibi kavramlar devletin bir zamanlar bina edildiği temelleri sarsına­ ya başladı. ı 3 Türk milliyetçiliği açısından dönüm noktasını i­ se Balkan Savaşları teşkil etti. Bu savaşlardan son­ radır ki imparatorluğun Rumeli topraklarını trajik bir şekilde terk eden Türkler, devletin bakiye top­ raklarında demografik olarak en ağırlıklı öğesini o­ luşturmaya başladılar. Bu savaşlardan sonradır ki , eskinin heterojen ve kozmopolit nüfuslu geniş hü­ kümranlık devirleri yerine, dar, homojen, toprak bütünlüğü ve nüfusunun altyapısı görece güvenilir bir sosyal yapı ortaya çıkacaktır. 14 Bu bağlamda Yusuf Hikmet Bayur, İ ttihat ve Terakki'nin yönetim­ de sesini dalaylı olarak duyurduğu 1 9 1 3 öncesi dö­ nemle Babıali Baskını sonrasını birbirinden ayır­ makta, Türk milliyetçiliğinin ideolojik egemenliğini ikinci alt döneme inhisar ettirmektedir. 15 Fakat Türklerin Türkçülük ideolojisinden etki­ lenme tarihi ile ilgili olarak Zarevand'ın şu tahlilinin kaydedilmesinde yarar vardır: Rusya Türklüğü ön­ derlerinin kafasında ve ideallerinde Türkçü dava 12

13 14

15

Roderic H. Davison, Turkey: A Short History (N. J: The Eother Press, 1 98 1 ) , s.1 1 2. Kushner, op.cit., s. 3. Feroz Ahmad, The Young Turks, The Commitlee of Union and Progress in Turkish Politics: 1908-1914 (Oxford: Ciarendon Press,1 969), s. 1 54. Yusuf Hikmet Bayur, Türk ink1fabl Tarihi, Cilt.2, Kısım 4, (Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1 952), ss.398-41 O.


10 tam manasıyla teşekkül ettiği, Çarlık Rusya Parla­ mentosu Duma'da, Türk ve Tatarlar ayrı bir milli kimlik talebi ile ortaya çıktıkları dönemde, Osmanlı Türkiyesi'nde henüz Türkçülükten söz etmek müm­ kün değildi. 16 Rus Hükümeti'nin baskıcı politikalarının artma­ sı sonucu , Türkçü önderler, Rus siyasal sistemi i­ çinde meşruiyetçi bir platformda sonuç alınamayaca­ ğı gerçeği ile karşı karşıya kalınca, siyasal katılma koşullannın ve düşünce hürriyetinin genişlediği, İ kinci Meşrutiyet İ stanbul'unu kendilerine mekan edineceklerdir. Bir başka söyleyişle, Rus Duma'sının açılması ile Asya Türk Tatar topluluklarına açılan siyasal temsil olanakları uzun ömürlü olmamış kısa sürede tükenmiş, geleneksel emperyal-asimilasyonist politikalar yürürlüğe konulmuş , Rus yöneticiler, Türklerin temsilinin ayrılıkçı tohumların hızla ser­ pilmesi ile sonuçlanacağını kestirmişler; rejim eski otoriter niteliğine bürünmekte gecikmemiştir. Rus­ ya'da temsil olanaklannın kısıtlanması ve rejimin kapanması ile eşzamanlı olarak, Osmanlı Türkiyesi' nde bir siyasal rahatlama olanağı doğmuştur. Otuz üç yıldır Il. Abdülhamid'e muhalefet eden Jön Türk­ ler, 1 895 den beri İ ttihat ve Terakki adı altında yü­ rüttükleri yeraltı ve yurtdışı muhalefetini, biraz da uluslararası konj onktürün yardımı ile başanya ulaş­ tırıp, anayasalı temsili meşruti idareyi ilan ettirince , Osmanlı Payitahtı, Rusya Türkçü önderleri açısından sığınılacak bir mekan olabilmişti.

ıs

Zarevand, op.cit., s.20.


11

imparatorluk başkenti, çeşitli düzeyde Türkçü kadroların akınına uğramış, karşılıklı fikir etkileşimi bu yeni zeminden doğmuştur. Türkçülük ideoloj isi­ nin Osmanlı topraklarında büyük yükselişi böyle bir ortamda gerçekleşmiştir. Meşruti idarenin iadesinden sonra, adeta pat­ lama gösteren örgütlenme faaliyetleri cümlesinden olmak üzere , 5 Kanun-ı Evvel ı 324 ( ı 908) tarihi itibariyle kurulan Türk Derneği bunların başında gelir. 1 7 Bunu diğer Türkçü kuruluşların peşpeşe örgütlenmesi takip edecektir. Kısa süre sonra Türk Yurdu ve Türk Ocakları kurulacaklardır. ıs Türk Yurdu Derneğinin resmi kuruluş tarihi ı 9 ı ı yılının Ağustosuna tesadüf etmektedir. ı9 Türk aydınları arasında,siyasi fikir mecmuası olarak bir döneme damgasına vuracak olan Türk Yurdu Dergisi, 7 Ara­ lık ı 9 ı ı tarihinden itibaren Yusuf Akçura'nın so­ rumluluğunda yayınlanmaya başlamış, büyük bir ilgi uyandırmıştır. zo , İki siyasi ve askeri gelişme, İ mparatorluğun son çeyreğinin en önemli dönüm noktaları olacaktır. Bunlar içinde birinci derecede önemli olan Balkan Savaşı, veya o yılların literatüründeki adı ile Balkan faciasıdır. Bu savaşlar, hem milliyetçi bilinç patla­ masına hem de büyük bir şoka neden olmuştur. 17

18

19 20

Akçoraoğlu Yusuf, Türk YJ11 (istanbul: Yeni Matbaa, 1 928), ss.435-436; ayrıca bkz. Jacob M. Landau, Pan-Turkism in Turkey, A Study of lrredentism (London: C. Hurst and co. Ltd., 1 981 ), s.38 Tarık Zafer Tunaya, Türkiye'de Siyasal Partiler, Cilt. l, (istanbul: Hürriyet Vakfı Yayınları, 1 984), ss.4 1 4-41 5. Landau, op.cit., s.39. S. A. Zenkovsky, Pan Turkism and Islam in Russia, (Cambridge, 1 960), s.1 08.


12

Bunun öncesinde gerçekleşen Trablusgarb savaşla­ rı, imparatorluk imajının temellerini derinden sars­ mış, Devlet-i Aliye'nin can çekişmekte olduğunu haber vermiştir.2ı Şurası unutulmamalıdır ki, 1 2 Ekim 1 9 1 2 de İtalya ile Osmanlı Devleti arasında savaşa son veren Ouchi Anlaşması'nın imzalandığı gün, Balkan Sava­ şı patlak verecekti. Böylece imparatorluk bir gaile­ den başını kaldıramadan bir diğerine saplanma du­ rumunda kalacaktır. Ouchi ile Kuzey Mrika top­ raklarından çekilen devlet, bu kez eski tebası, yeni milliyetçi Balkan devletleri ile çetin bir çatışmaya girmek durumunda olacaktı .22 Buradan çıkan siyasal sonuç şu olacaktır: Bal­ kan savaşları, o zamana değin denetleme iktidarı düzeyinde kalmış olan İ ttihat ve Terakki yönetiminin doğrudan diktatörlüğüne yolaçarak, Türkçülük siya­ sası dışındaki anlayışları, yönetici seçkinler toplulu­ ğunun düşünce dağarcığından ayıklayacaktır.23 Türkçülük cereyanının, meşrutiyet fikir akımlan içindeki doğal hasımları, Osmanlıcılık ve İ slamcılık olmuş ; Osmanlıcılık siyasası, gayrimüslim tebanın ayrılıkçı akımların tesir sahasına girmesi, devlete sadakatlerini ciddi bir şekilde yitirmeleri nedeniyle 21 Ahmet Ferit Bey Türk Yurdu sayfalarında Trablusgarb Savaşının nedenlerini

tahlil ettiği makalesinde, italyanların, Türklerin nüfuz yeteneğinin son derece zayıf olduğu bir toprak parçasına müdahale ile, kaynamakla olan Balkanları iıalyan etki alanına çekmeye çalıştıkların ı belirtecektir. Ahmet Ferit, "Kuvvet ve Siyaset Muharebesi", Türk Yurdu, Cil! 2, no. 1 3 , 1 328, s.390. 22 Zarevand, op.cit. , s.65 23 Davison., op.cit., s.1 1 4


13 1

\ cılız bir akım haline gelmişti. İ slamcılık cereyanı ise, � devletin gayrimüslim anasırını tamamıyla dışarıda bırakarak, geri kalanını, kavmi mülahazayı bir ta­ rafa bırakarak, kapsayacak bir cereyan idi. İ slamcılar, Devlet-i Aliye'nin din birliği temelinde devamlılığının sağlanabileceğini savunuyorlardı. Arap başkaldınsı öncesinde, İ slamcılık, Türkçülük siyase­ tinin en büyük ideolojik rakibi olarak karşısına diki­ lecekti. Sonuç itibariyle Türkçülük, Balkan. savaşla­ rında yükselişe geçerek, Birinci Dünya Savaşı yılları­ nın yarattığı konjonktürde İ slamcılık akımını da tas­ fiye ederek ideolojik ve politik iktidarı alacaktır.



BİRİNCİ BÖLÜM

TÜRI<ÇÜLÜGÜN I<AYNAI<LARI

1. Milliyetçilik İdeolojisinin Ortaya Çıloş Koşulları _Milliyetçilik hem bir ideoloji hem bir akımdır. 1 Milliyetçilik ister gerçek ister hayali olsun kavim hammaddesini esas alır. Kavmiyet tarih boyunca varlığı izlenebilen bir olgudur. z Milliyetçi bir vaziyet alış, ayrılıkçı bir hareketin programı olabileceği gibi, bir halkın diğer halklar üzerinde tahaldcümü mana­ sma da gelebilir. Bu yüzden milliyetçiliği modern Janus olarak nitelendiren yazarlar vardır. Hem em­ peryalist hem de antiemperyalist söylemin bir par­ çası haline gelebilir. Cariton Hayes 'in belirttiği gibi, milliyetçilik jakoben, demokratik, aristokrat, eko­ nomik entegrasyonİst gibi tipiere ayrılabilir.3 Roderic Davison "milliyetçilik 1 8 . yüzyılın sonla­ rına doğru yapılmış bir Batılı keşiftir, tıpkı buhar makinesinin keşfi gibi. Milliyetçilik yaratıcı ve bir-

2 3

Yıldız, op.cit., s. 31 /bid., s. 1 7 /bid.,s. 32


16 leştirici bir güç olarak ortaya çıkmıştır" demişti.4 Gerçekten de milliyetçilik 1 9 . yüzyılda bağımsız milli devletlerin kuruluşunu hedefleyen bir siyasal akım olmuştu . Avrupa'nın büyük bölümünü etkisini altı­ na aldıktan sonra, milli- devlet inşa ve milli birlik sağlama süreçlerinde değişik görünümlere büründü . Bu değişik görünümler, milliyetçi tezalıürün ortaya çıktığı ülkenin sosyo-kültürel ve ekonomik koşulla­ rına bağlı olarak değişmiştir. Milliyetçilik, salt milli devlet kurmayı amaçlayan bir ideoloji değil aynı za­ manda kitleleri merkezi bir eğitim sistemi, kültürel türdeşlik gibi idealler etrafında toplayan bir süreç olarak da değerlendirilebilir.5 Örneğin Prusya Junkerlerinin milliyetçiliği ile İ ngiliz kapitalizminin milliyetçiliği birbirinden köken ve yöntem itibariyle nasıl ayrışıyorsa, Fransız burju­ vazisiı::ıin millet ve milliyetçilik anlayışı da diğerle­ rinden ayrılmalıdır. 1 930 1arda faşizmle özdeşleşen milliyetçilik formları olduğu gibi, sosyalizm veya komünizmle eklemlenen Üçüncü Dünya milliyetçili­ ği de burada anılmalıdır. 1 9 . yüzyılın başından İkinci Dünya Savaşı'nın sonuna kadar Avrupa'nın büyük kesimi milliyetçi hareketlere sahne oldu . Bu hareketler Orta ve Doğu Avrupa'da yoğunlaşarak klasik monarşileri tehdit etmeye başladı. Osmanlı İ mparatoduğu ve Habsburg monarşisi (Avusturya - Macaristan İ mparatorluğu) bunların başında geliyordu . Alman birliği Pan-

5

Roderic Davison, "Nationalism as an Ottoman Problem and the Ottoman Response", W. Haddad and W. Oshvenwald (eds.) Nationalism in a Non· National State (Columbus: Ohio State University Press, 1977), s.25. Günay G. Özdoğan, Turan'dan Bozkurt'a: Tek Parti Döneminde Türkçü/ük (1931-1946) {istanbul: iletişim Yayınları, 2001 ). s.25


17 Germanİst bir idealle Prnsya prensliğini öncülüğün­ de kurulmuştu . Rusya tarafından desteklenen Gü­ ney Slavları ı 848 ihtilallerinden sonra Habsburg ve Osmanlı monarşilerine yönelik daha kapsamlı bir başkaldm sürecine girdiler. Bu sürece itici siyasi/ ideolojik güç Fransız Dev­ rimi'nden sağlandı. Burjuva devrimi siyasi b ağlılığın nesnesini köktenci bir değişimle la patrie (vatan) biçimine dönüştürmüştü . Bu arada siyasallaşmış millet, kendi devletinin sınırları içinde yönetme hakkını haiz olan bir hükmi şahsiyet (tüzel kişilik) kimliğine bürünmüş oluyordu . Alman yazar Herder, insanlığın doğal durumu olarak tanımladığı vqlk kavramını özgün dil, tarih ve kültür özelliklerine sahip organik bir bütün olarak millet tasarımının ana malzemesi haline getirdi. Herder'in volk'ü devleti bulunmayan ama, ortak bir dili, tarihi ve kültürü bulunan etnik topluluklara bir çağrı niteliği taşıyordu . Volk daha sonra Napolyon Savaşları döneminde Fich te tarafından kullanıla­ caktı. İlkel kömünal evrelere kadar milletierin izi sürüldü. Tacitus'un M . S . 1 . yüzyılda yazdığı Cermen kavimlerini anlatan Germanica'sı ı 85 ı 'de tekrar basılarak soy ile erdem arasında ilişki kurulmaya çalışıldı. Filolojik ayrımlar ırk kategorilerinin şablonlarını yarattı. Aynı kök-dile bağlılığın kan bağına işaret ettiği savı kabul görür oldu . Bu kurguya göre Hint­ Avrupa dilleri Ari ırkın karinesiydi. Turani Diller bunun dışında kalan büyük bir dil topluluğunu o-


18 luşturmaktaydılar. Ural-Altay Havzasının bunların beslendiği ana damar olduğu öne sürüldü .6 Irk düşüncesi paradoksal olarak Aydınlanma çağının ürünü olarak doğmuştu . ı 830'larda İsviçreli Retzius antropoloji literatürüne Dolikosefal, Mezosefal ve Brakisefal kafa indeksi kavramlarını soktu.7 ı 839'da S . G . Morton'un "Crania Americana" sı ve ı865'de J . David ve J . Thurnam'ın "Crania Brittanica"sı dikkatleri üzerlerinde toplayacak, Blumenbach insan ırklarını tasnif meselesini ele alacaktı. ı 9 . yüzyıl Avrupası'nda ırk teorileri hususunda geniş bir literatür bulunuyordu . Bu yüzyılın hakim paradigmasının yaratığı ırk kuramı bir insan toplu­ luğunu diğerlerinden ayıran temel nitelikleri biyoloji ve fiziki antropoloji terimleri ile açıklıyordu . ı 9 . yüz­ yılın biyolojik-materyalist bilimi insanı ve insan topluluklarını kaba ampirik bulgulara göre katego­ rik aynınlara tabi tutuyordu .H ı 85 ı 'de Rawlinson ve Beningstone'-ım çivi yazı­ sını çözmelerinden sonra Sami kökenli olduğu sa­ nılan Mezopotamya medeniyetinin gerçekte Turani olduğus ı 879'da Fransız Martillet ise " İnsanlık tari­ hinin ilk büyük devrimi olan Neolitik Devrimin bra­ kisefal kafalı insanların eseri olduğunu" ileri sür­ müştü . 1 907'de Antrapolog Hamy heykel ve ka­ bartmalardaki insan kafataslarının indekslerini çı..

6 7

s 9

lbid., ss. 50-51 Birinci Türk Tarih Kongresi (Konferanslar-Münakaşalar) (istanbul: Matba­ acılık ve Neşriyat TAŞ, 1 932), ss. 1 05- 1 08 Özdoğan, op.cit., s.45 Birinci Türk Tarih Kongresi, s.1 1 7


19 kartmak suretiyle Sümerlerin brakisefal olduğuna hükmetmişti . ı o Charles Darwin'in ı 859'da yayınladığı TürZerin Kökeni çalışması fiziki antropolojinin hakim para­ digmasını oluşturmuştu . Craneology ve sefalik en­ deks çalışmaları, Neolitik devrimi (insanlığın yerle­ şik uygarlığa geçişini sağlayan tarım devrimi) braki­ sefal kafatasına sahip halkların yaptığı kuramı orta­ ya atıldı. Arthur de Gobineau'nun ı 853'te yayınladı­ ğı İnsan Irklannın Eşitsizliği Üzerine Denemesi uy­ garlık ile kafatası formu arasında ilişkiyi bir kurama dönüştüren eser olarak dikkat çekecekti. Gustave Le Bo n ise ı 894 'te ırk psikolojisi kavramını öne sürdü. Volkgeist kavramından yola çıkan Le Bon, millete ruhunu veren olgunun ırk olduğunu iddia edecekti. Türk biyolojik materyalizminin ünlü sima­ sı Dr. Abdullah Cevdet'in Le Bon'u Türkçeye çevir­ mesi bu bağlamda anlamlı olmalıdır.ıı

2 . Türklük Kavramının Gelişmesi ve Kültür Türl{çülüğü Türk ve Türkiye sözcüklerinin tarihi serüvenini izlemek, Türk milliyetçiliğinin inşası hakkında doğ­ ru bakış açısı sağlamaya yetecek iki anahtar kav­ ram oluştururlar. Türk sıfatının bir milleti tavsif e­ derek ilk kullanımına Mehmet Emin Bey'in ı 897 Osmanlı- Ru s savaşında yazdığı şiirlerde tesadüf ediyoruz. Iürkiye ise ı ı . yüzyılda Selçuklular tara10

11

lbid., 5.119 M.Şükrü Hanioğlu, Bir Siyasal Düşünür Olarak Doktor Abdullah Cevdet ve Dönemi (istanbul: Üçdal Neşriyat, 1981 ), ss. 1 65-167.


20 fından fethinden itibaren Türkçe konuşulan Ana­ dolu topraklarına atıfta bulunan bir ifade olarak kullanılmaktaydı. ı 2 1 9 . yüzyılın ikinci yarısına kadar, Türklük, Os­ manlı devletinde gerçek anlamda bir kimlik göster­ gesi değildi. "Türk" genel olarak, i mparatorluk sı­ nırları içinde Türkçe konuşan müslümanlar anla­ mına geliyordu . Osmanlı Devleti'nin kurulduğu top­ rakları genellikle "Türkiye" olarak tanımlayan ve karşılaştıkları asker, devlet adamı ve diplamatları Türk olarak adlandıran Avrupalılara karşın Osmanlı toplumunda Türk ortak bir kimliğin öznesi olma­ mıştı. 1 802'de Paris'e daimi elçi olarak atanan Halet Efendi kendisinin Türk Elçisi olarak takdim edilme­ sine kızınıştı. 13 Osmanlı yönetici sınıfı nezdinde Türk kavramı hakkında olumsuz çağrışımların dört tarihi nedeni olduğu ileri sürülmüştür: a. Yönetici sınıfın köken olarak devşirme olması, gerilerneyi bürokrasiye "Türk sızması" ile açıklıyor olması b. Timur yenilgi­ sine Anadolu Türklerinin "ihaneti" nin sebep olduğu düşüncesi c. Arap- İ slam bilimi d. Alevi-Türkmen ayaklanmaları. 14 Türkçülüğün doğuş koşullarını anlayabilmek i­ çin, onu Orientalizmin geniş bağlaını içinde değer­ lendirmek gerekir. Orientalist çalışmaların Türkçülü­ ğün doğuş ve yükseliş öyküsüne öncülük ettiğini, bu 12 Yıldız, op.cit., .s.69.

Bernad Lewis, The Emergence of Modern Turkey (London: Oxford Univ. Press, 1 967), s.333 14 Ester Cafe, "Rönesans Dönemi Avrupa Gezi Yaztfannda Türk Miti ve Bunun Çöküşü", Tarih incelemeleri Dergisi ll, (izmir, 1 984), s.203 13


21 çalışmalar içinde Deguigny, Silvestre de Sacy, Abel Remusat gibi isimleri öncelikle belirtmek gerekir.ı 5 Kültürel Türkçülüğün bıraktığı ideolojik miras meşrutiyet milliyetçiliğini büyük ölçüde biçimlen­ dirmiştir. Türk milliyetçiliğinin türlü ideolojik var­ yantları, başlangıçta kültürel nitelik taşıyan ve son­ radan siyasallaşan Türkçü hareketten almıştır. Si­ yasi bir hareket olarak Türkçülük, Osmanlı Devleti­ nin aynı zamanda dağılma süreci olan son on yılın­ da, ayrılıkçı etnik milliyetçiliğe ve alansal daralmaya karşı, bir tepki olarak doğmuştu . Türkçülüğün ide­ olojik zemini, Türkoloji araştırmaları ve kültürel Türkçülük tarafından hazırlanmıştı. ıs Hüseyin Cahit Yalçın'ın İkinci Meşrutiyet yılla­ rında çevirdiği Joseph de Guignes'in Hunlann, Tiirklerin ve Tatar Kabilelerinin Tarihi başlıklı beş ciltlik kitabının ilk versiyontarının 1 756- 1 758 yılları arasında yayınlandığı dikkate alınırsa, Oıientalist çalışmaları 1 8 . yüzyıla kadar geri götürebiliriz. Bu çalışmalar temelde akademik olmaktan ziyade ro­ mantik ve ekzotik bir niteliğe sahiptirler. ı7 Guignes dışında romantik orientalist örneği Klaproth'dur. Bu yazar hakkında bilinenler sınırlıdır. 1 83 5 'teki ölü­ müne kadar Kafkas ve Transkafkas hakları arasında seyahatler yaptığı ve onlar hakkında bilgiler topladı­ ğı bilinmektedir. Hı Dilin etnik önemi konusunda te15 H. Ziya Ülken, Millet ve Tarih Şuuru, (istanbul: Pulhan Matbaası, 1 948),

s. 143.

1s Özdoğan,op.cit., s. 40. 17 Hüseyin Nam ık Orkun, Türkçülüğün Tarihi, (istanbul: Serkalp Kitabevi, 18

1 944), s.29. Jbid.


22 mel olarak David s Klaproth gibi isimlerin araştır­ maları etkili olmuştur. ,

1 8 . yüzyılın sonuna doğru Türk dili ve edebiyatı genel çalışmaların, olarak konusundaki Orientalizmden ayrılmaya başladığını söyleyebiliriz. Bu bağlamda Türkoloji'nin Sinoloji'den bağımsız bir alan sayılmaya başlaması Strahlenberg'in geniş ça­ lışması ile söz konusu olmaya başlamıştır. 19 Türk dilleri ile ilgili olarak yayınlanmış sözlüklerin Tür­ koloji tarihi açısından taşıdığı önem burada anılma­ lıdır. Örneğin Pekarsky'nin ünlü Yakutça Sözlüğü; Verbitski'nin 1 889 'da Kazanda yayınladığı Altay ve Aladağ Dilleri Sözlüğü, yine Ashmariny'nin Çuvaş Dili Sözlüğü bu çerçevede zikredilmelidir.zo Radloff ve Wilhellm Thompsen'in 1 893'de M . S . VIII. yüzyıldan kalma Orhun Yazıtlarını çözmeleri bir dilbilim başarısı ise de Türk terimine siyasi bir anlam kazandırmıştır. Meşrutiyet Türkçülerinin , Türkoloj i'nin kurucu babaları olarak selamladığı bu iki araştırmacı Batının kötü , barbar, kan dökücü Hun imajını silmek için sarfettikleri çabalardan d o ­ layı sık sık övülmüştür. Batının yerleşik Hun ve Türk antipatİsinin Çin ve İran söylencelerine dayan­ dığı düşünülmüş, bu önyargıların kaldırılması yö­ nündeki çabaları nedeniyle Radlof ve Thompsen a­ deta el ü stünde tutulmuştur.21 Bu özel ilgi öylesine yüksek olmu ştur ki, bu iki yazarın doğum günleri Türkçü çevrelerin çok önem19

/bid., s.30.

20 lbid. ,s.32 . 21

'Türkolog Rad/of ve Wilhellm Thompsen Hazeratuım Jübi/e/ert" Türk Vurdu, Cilt. 1 , no.6, 1328, s.172.


23 sediği adeta bir milli güne dönüşmüştür. Kendilerine kutlama telgrafı gönderenler arasında Türk Yurdu, Türk Derneği, Osmanlı Tarih Encümeni gibi kurum­ lann yanı sıra, Rusya Türkleri de bulunmaktadır. Bu iki Türkologa saygı bağlamında Türk Derneği Necip Asım'ın (Yazıksız) bir yazısını yayınlayacaktır. Orhun Abidelerini çözen bu iki bilim adamından birincisi, ı 83 7 Berlin doğumlu Alman Radlof, Türk ve Ta,tarlar üzerinde araştırmalarda bulunmak üze­ re Rusya'ya gitmiş, onların dil, din, etnografık ve tarihi özellikleri üzerine çalışmalarda bulunmuştur. Moskova'da bulunan Doğu Dilleri Okulu'nun verdiği bir onur sertifikasında kendisinden Türkoloji'nin babası diye söz edilişi, nasıl bir konumda olduğunu göstermektedir. St. Petersburg'da bir süre çalışma­ larda bulunduktan sonra, Altındağ yakınlarında Barnavil'e gittiği anlaşılan Radlof, bölgede eğitim ve öğretim işlerine kendini vermiş , ı 866'dan başlaya­ rak, bu araştırma ve seyahatlerinin ürünlerini Avam Edebiyatı Numuneleri başlığı ile Almanca yayınlama­ ya başlamıştır. Bunun dışındaki diğer çalışması Versuch Eines Worther Bouches der Turkishen Dialecte başlığını taşımaktadır. Her yıl bir sayısını yayınladığı bu ese­ rinde Radlof Türk dillerinin yapısı ve niteliklerini karşılaştırmalı olarak incelemiştir. 22 Sibirya'da in­ celeme ve araştırmalarda bulunduktan sonra ı 87 ı ' de Rusya'ya dönen Radlof, Alman tebası olmasına rağmen İ slam Okulları Genel Müfettişliği ve Rusya Bilimler Akademisi üyeliği görevlerine getirilecek-

22 lbid., 5. 1 74.


24 tir.23 Orhun Abideleri'ni çözerek, Türkoloji alanında çok önemli bir ilke imza atan Radlof, Rus Hükümeti tarafından St. Petersburg Etnografya Müzesi Mü­ dürlüğü'ne getirilmiş, Osmanlı Hükümeti tarafından da Birinci Sınıf Mecidiye Nişanı ile taltif edilmiştir. 24 İ kinci önemli isim, Kopenhag doğumlu bir Da­ nimarkalı olan Wilhellm L. Thompsen'dir. Danca yayınladığı Alman Dilinin Fin- Lap Dil Gruplan Üzeri­ ne Etkisi başlıklı çalışması 1 870'de Almanca'ya çev­ rildikten sonra Fin ve Baltık dillerinin lingüistik iliş­ kilerini irdeleyen ikinci çalışması takip etmiş, ve Türkolajiye katkıda bulunan en büyük eserleri ise, Inscriptions de l'Orkhun de Chifres ile Memories de la Societe Finno- Ougrienne dir. Bu çalışmalar 1 894 ile 1 896 yılları arasında yayınlanacaklardır.25 Genç Osmanlılar arasında "Türkleri" hem Os­ manlı Devletinin kurucu öğesi hem de Orta Asya halklarını kapsayan bir ırk olarak ele alan Ali Suavi olmuştu . Namık Kemal'in Batı uygarlığına İ slamcı sorunsaldan gösterdiği tepkiye karşılık Ali Suavi, Ulum ( 1 87 1 ) ve Hive'de ( 1 873) Türkçü bir duruş göstermişti .26 Yusuf Akçura da, Türk milliyetçiliğine esas teşkil eden fikri hareketlenmenin 1 865 sonra­ sında başladığından söz etmektedir.27 Bu dönem Abdülaziz'in saltanat yıllarıdır. Bu yıllar aynı za­ manda Tanzimat paşalarının liyakate dayalı rasyo23 24 2s

26

27

lbid., s. 1 75 lbid. "Türk/ük ilminin Babalanndan Muallim Thompsen'in Bir Mektubu" Türk

Yurdu, Cilt.2, no. 1 4, 1 328, s.437. ismail Hami Danişmend, Ali Suavinin Türkçülüğü, (istanbul, CHP Genel Sekreterliği Neşriyatı, 1 942), s.27. Akçuraoğlu Yusuf, Türk Yılı, s.31 O.


25 uel-bürokratik devlet inşa çabalarına denk düş­ mektedir. Babıali bürokrasisini devleti kurtarma modelleri arasında çırpınırken gözlemlediğimiz 1 870'lerde2s Türkçülüğün başlangıç formlarının Osmanlı-Türk intelligentsiası içinde (devlet organik aydınları) mayalandığını söylemek mümkündür. Türkçülüğün yavaş yavaş yeşereceği kurumlar yük­ seköğretim kurumları olacaktır. Örneğin Il. Abdülhamid'in kendine sadık bir idare yaratmak için dikkatle izlediği Harbiye , Mülkiye ve Tıbbiye mektepleri Jön Türk muhalefetinin ve Türkçülüğün tohumlarının atıldığı mekanlar olacaktır. Mekteb-i Harbiye siyasi tarih hocası Süleyman Paşa'nın, o zamana kadar egemen olan hakim Os­ manlıcı çizgiyi bir yana bırakarak, derslerinde Türk­ lük kavramını ele alması ve bunu bir tema olarak sürdürmesi, yine bu dönemin bir başka aydını Buharalı Şeyh Süleyman Efendi'nin Türk dil ve folk­ lor teorisini yapmaya çalışması burada anılmalıdır. 29 1 869'da Mustafa Celaleddin Paşa'nın Fransızca kaleme aldığı Les Turcs Anciens et Modernes başlıklı çalışmasında takip ettiği söylem Süleyman Paşa'nın 1 876'da ders kitabı olarak yayınladığı Tarih-i Alem' inde devam etmiş; netice itibariyle , II. Abdülhamid devri, yasaklarnalara rağmen Türkçülüğün ilk nü­ velerinin şekillenmeye başladığı bir devir olmuştur. Sultan Abdülhamid'in yasakladığı bu kitabında Sü­ leyman Paşa Türklerin İ slam öncesi yaşantılarını övmüş tür.

2a 29

lbid., s.3 1 8. lbid., s.322.


26 Gerek Namık Kemal'in gerek Süleyman Paşa'nın fikirleri, Mustafa Celaleddin Paşa'nın yukarda anı­ lan kitabına dayanıyordu . O'nun da fikir bababı Irklann Eşitsizliğı'nin yazarı Gobineau'dan başkası değildi. 3° Türkçülüğün mehazlarından biri olan Leon Cahun'un 1 896'da yayınladığı Introduction a Historie de l'Asie Necip Asım tarafından ı 900 'de Türkçe'ye çevrildi. Cahun'un tezi "Türklerin yıldızının islami­ yeti benimsedikten sonra söndüğü " idi.31 Bu kapsamda, ı 893 yılında Ahmet Cevdet Bey tarafından çıkarılınaya başlayan İledam Gazetesi'nin altbaşlık olarak Türk Gazetesidir mattasunu benim­ sernesi oldukça dikkat çekicidir. Akçura İ kdam'ın ilk sayısından itibaren Türkçü bilinç . taşıdığını ifade etmektedir. 32 Türkçülük tarihinde bu evre Türklük fikrinin tohumlarının atıldığı bilimsel (ilmi) Türkçü­ lük dönemi olarak tanımlanmaktadır. Türklük fikri etrafındaki hummayı attıracak bir başka gelişme de ı 895 Türk-Yunan Savaşı olacaktır.33 Bu isimlerin dışında Tunalı Hilmi, Hüseyinzade Ali, ve Ahmet Cevdet ile birlikte İkdamı çıkaran Necip Asım Bey ve İkdam'a katkıda bulunan Köse Raif Pa­ şa'nın oğlu Raif Fuat Bey gibi simaları kültür Türkçü­ leri kategorisinde ele almak doğru olur.34 Bu bağlamda verilebilecek son örnek Sursalı Mehmet Tahir Bey'in ı 896'da yayınlandığı Türklerin Ulum ve Fünuna Hiz3°

31 32 33 34

Şerif Mardin, "19. yy'da Düşünce Akımlan ve Osmanlı Devleti", Tanzi­ mat'tan Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi, Cil! 2. (istanbul, 1 985), ss. 438-349. Özdoğan, op.cit., s. 62-63. lbid.,s.357. lbid.,s.393. Ülken, op.cit., s.1 58- 1 59; Akçuraoğlu, op.cit., s.434.


27 metleri kitabıdır. Bu kitap ile Osmanlı Türk aydınlan etnik aidiyetlerini keşfetmiş oluyorlardı.35 3.

Uygarlığın Kökeni ve Türkler

Türklerin uygarlık tarihinde onurlu bir yerleri­ nin bulunduğu tezine dayanan yeni tarih anlayışını iyi analiz etmek ve Türkçülere yön veren gerçek mo­ tivasyonları anlayabilmek için örneklere yer vermek gerekecektir. Örneğin, Dünya Tarihini Avrupa milletleri mer­ kezli ele alan egemen tarih okullarını reddeden Yu­ suf Akçura, bu modelin siyasi olarak illetli, bilimsel olarak ise hurafeden öte bir mana taşımadığını ileri sürecektir.36 Böyle bir noktadan hareket, tartışma­ cıyı ister istemez Türklerin kökeni sorusu ile karşı karşıya bırakacak, bu sorunun Türkler açısından yeterince anlamlı ve tatminkar ve bir biçimde ya­ nıtlanması kaçınılmaz olacaktır. Baykal Gölü, Altaylar ve Orta Asya, Hazar ve Karadeniz sahillerinin Türk ırkının en az iki bin yıl­ lık yeşerip boy attığı yerler olduğu, hatta uygarlığın buralardan başlayarak dünyaya yayıldığı tezi meş­ rutiyetten cumhuriyet dönemi Türkçülerine intikal ederek günümüze değin ulaŞmıştır.37 Bu yaklaşım 35 Özdoğan, op.cit., s.65-66 36 Akçuraoğlu Yusuf, "Akvam1 Müslime Tarihinin Devre/ere Taksimi" Türk

Vurdu, Cilt. 13, no.2, 1 333, s.3573.; bu konuda ayrıca bkz. Ahmed Agayef, "Türk Alemi" (1-VI) Türk Vurdu, Cil! 1 , 1 328, ss. 1 2- 1 7, 36-42, 70-74, 1 351 39, 1 95-201 , 292-297; Cil! 2, 1 329, ss.424-428, 545-551 ; Agayef, "Türk Medaniyeti Tarihi", Türk Vurdu, Cil! 1 , 1 328, s.530-540, 550-562, 622-634. 37 Türklere uygarlık tarihi içinde saygın bir yer arama çabası meşrutiyetten cumhuriyete süreklilik gösterir. Fiziki antropolojiye dayanan çalışmalar


28 doğal olarak, bu alanda düşünenleri büyük kültür daireleri kavramına sempati ile yaklaşınalarma ne­ den olacaktır.3B Bütün tarih öncesi antik uygarlıkla­ rın kökeninde Sümer ve Akad site devletlerini bu­ lan39 ve onları dil grubu itibariyle Turani çerçeveye yerleştirme Türkçülüğün köşe taşlarından birini oluşturmaktadır. 40 Yakın dönem Türk milliyetçileri içinde Etileri de Turani uygarlık dairesi içinde de­ ğerlendiren hatta Asur ve Babil dönemi heykellerin­ de eski Türk prototipini bulan yazarların varlığı da bu noktada hatırlanmalıdır.4ı Bununla birlikte , geçmişte altın devir arama gi­ rişimlerine Batılı destek bulmak Türkçü çevrelerde önemsenmiştir. Örneğin, birkaç Batılı bilim adamı­ nın Orta Asya'da yaptığı kazılar, İkinci Meşrutiyet dönemi milliyetçi gündeminin en önemli maddesini oluşturmuş ve bilim adamlarının Türk uygarlığının

cumhuriyet devrinde de ilgi uyandırmaya devam etti. 1 923'de yayınlanan The Racia/ History of Man başlıklı çalışmasıyla antrapolog Roland R. Dixon Türk tipini Brakisefal kategoriye koymuştu. isviçreli antrapolog Eugeene Pittard'ın Türklerin brakisefalliğini ilan eden çalışması Türkçü ç vreler için çok özel bir anlam taŞLyacaktı. Türk Tarih Tezi büyük ölçüde Pittard'ın kavramları çerçevesinde oluşturulacaktı. 1 929'da Budapeşte'de bir konferans veren Reşit Safvet Atabinen brakisefallik kuramından hareketle "eski uygarlık/ann temelini Türklerin attığını" iddia edecekti. Bkz. Birinci Türk Tarih Kongresi, ss. 1 1 0-1 1 2; Taner Timur, op.cit., ss. 1 20-132, 1 44-150; A. Avni Candar, Türklüğün Kökenieri ve Yayı/ışı, (istanbul: 1 934), s.8. 38 ismail Hami Danişmend, Türklük Meseleleri, (istanbul: 1 966), s.1 03. 39 A.Siefeldt, "Turan Harsı Tarihine Dair Taslak/ar'', Türk Vurdu, Cil! 1 2 , no.5, 1 333, 5.3413. 40 /bid., Cilt. 1 1 , no. 1 2, 1 332, s.3332. 41 Danişmend, op.cit., 5. 1 44.


29 kökenierini araştırdıkları biçimde kamuoyuna du­ yurulmuştur. 42 Moğolistan'dan Himalayalar'a kadar süren yirmi aylık bir araştırma gezisinden sonra, İ ngiliz bilim adamlarının 1 9 1 0 Nisanında Bombay'a varışları Reuter Haber Ajansı'na dayanılarak bildirilmiştir. 43 Bu arada Von Lecoq'un Turfan'da yaptığı iki ka­ zının sonuçları Türkçü camiada sevinçle karşılan­ mıştır. Türk Yurdu 'nda yayınlanan bir yazı Lecoq'un çalışmalarının Türklerin uygarlık tarihine katkılarını kanıtladığını öne sürmüştür.44 Lecoq'un çalışmala­ rını Osmanlı Türkçesine kazandıran Türk Yurdu , Uygurlarla çağdaş Türk toplulukları arasında dil, ırk ve etnografik bağlantıyı kanıtlayarak, Türk ırkının tarihte yarattığı uygarlıklarla Alman ve Fransız toplumlarına denkliğini ispatlamaya çalışacaktır.45 Bu arada Cumhuriyet döneminde ortaya atılan dil ve tarih tezlerinin düşünsel arka planını büyük öl­ çüde bu mehazlardan aldığı belirtilmelidir.46 42 Türk Vurdunda haber şöyle geçmektedir. "iki yıl kadar oluyor, Ingiliz ule­

43 44 45

46

ma ve seyyahlarından Mr. Douglas Carruther ve Mr. J.H. Miller ve Mr. P.M. Price adlı zatlar Türk ırkının beşiğini bulmak niyetiyle Asyanın ortala­ rına seyahat ve keşfe gitmişlerdi. 'Türk/ük Şuunu: Türk lrkmm Beşiği", Türk Vurdu, Cilt 1 , no.7, 1 328, s.214. lbid. "Çistani ili Beyinin Hikayesi " Türk Vurdu, Cilt. 1 , no.8, 1 328, ss.226-227. "Bu şayanı hayret medeniyet hakkında dediklerimin tabına mani hiçbir sebep yoktur" ... "Fransa ve Almanya'da bunlara benzer hiçbir şey yok i­ ken, güzel ve büyük bir medeniyelin sahibi olan bu ecdadın ızla bihakkın müftehir olabilirsiniz." lbid. 3 Temmuz 1 932'de Yusuf Akçura'nın Divan başkanlığında açılan Birinci Türk Tarih Kongresi'nde Türk Tarihini Tetkik Gerniyeti Genel Sekreteri Dr. Reşit Galib'in "Türk Irk ve Medeniyet Tarihine Umumi Bir BaklŞ" konulu


30

4. Rıza Tevfik (Bölül(başı), Zeld Vetidi (Togan) ve Ziynetullah Nişurevan'ın Türk Tarihine Yaldaşımları Yukarda bahsedilen araştırmalar dışında, İ Türkiyatla ilgilenen kinci Meşrutiyet dönemi Os­ manlı düşünce adamlarının varlığından söz edilme­ lidir. Bunlar içinde özellikle Türkçülerin Saha-yı Yetkikatı başlıklı çalışması ile dikkat çeken Rıza tebliğini istanbul Darülfünunu Tıp Fakültesi Antropoloji müderrisi Şevket Aziz Kansu'nun "Türk lrkmm Antropo/ojisi" başlıklı konuşması izledi. Kongreye sunduğu tebliğinde E. Pittard "Neo/itik devrimi yapan trkla Ana­ dolu halkt arasmda ilişki kuruyor ve Anadolu'yu tüm uygaritk/ann kökeni olan kutsal bir toprak" olarak ilan ediyordu. Anadolu Türklüğünü Sümerle­ re, Hititlere kadar giden bir sentezin ürünü olarak tan ımlıyordu. Anlaşıldığı üzere bu mehazların hepsi Neolitik Devrimi gerçekleştirerek, insanlığın yerleşik toplum düzenine geçişini ve böylece uygarlığa adım atmasını sağlayan ırkın brakisefal indekse sahip topluluklar olduğunu yinelemek­ teydiler. Doğal olarak Türkçülüğün ideolojik ihtiyaçları ile örtüşen bu söy­ lem h ızla sahiplenilecekti. Kemalist Türkiye'nin Dil ve Tarih tezlerinin inşa süreci birbirine koşul bir gelişme gösterir. 26 Eylül 1 932'de gerçekleştirilen 1 . Türk Dil Kurultayı Meclis Başkanı Kazım Özalp'in açılış konuşması ve 700 yerli ve yabancı delegenin katılımı ile Daimabahçe Sarayında başladı. Türk milliyetçiliği tarihi açısından son derece önemli olan Kurultay'ın so­ nuç bildirisinde şu ifadelere yer verildi: "ilk uygarltğt kuran Türkler olduğu gibi ilk uygar/tk dilinin de Türkçe olduğundan kuşku kalmadt" Kurultay Türkçenin Sümer, Eti, eski Türk dilleri, Hint-Avrupa dilleri ile karşılaştırmalı analizinin yapılmasına karar verdi. Bakanlar Kurulu Kararı ile Söz Derle­ me Heyetleri Talimatnamesi çıkarılarak devletin tüm taşra teşkilalına hal­ ka inerek arılığı bozulmam ış sözleri derleme görevi verildi. Üçüncü Ku­ rultay da (24-31 Ağustos 1 936) Türk dilinin köklülüğü ve tüm uygarilkiara kaynaklık ettiğini ispatlamak üzere Macar Dilci Kvergiç'in Mustafa Kemal'e gönderdiği teze dayanarak Güneş-Dil Teorisi kuruldu. Bkz. Birinci Türk Tarih Kongresi, s.99; ayrıca bkz. Murat Katoğlu, "Cumhuriyet Türki­ ye'sinde Eğitim, Kültür, Sanat", Türkiye Tarihi, Çağdaş Türkiye Cilt IV, (istanbul: Cem Yayınevi, 1 989), ss.420-423.


31 Tevfik (Bölükbaşı) gelmektedir.47 Rıza Tevfik, Türk dilinin de içinde bulunduğu Ural-Altay dil grubunun

yeterince tetkik edilmediğini, bu alanın oldukça ba­ kir bir alan olduğunu , çalışmaların ilerlemesi ile Türk uygarlığı hakkında yeni kanıtlar bulunacağına inandığını belirtecektir. R. Tevfik, ayrıca, Orhun A­ nıtları ile ilgili yeni çalışmaların, Draper, Momsen ve Gibbon'un antropolojik ve sosyolojik tezlerini des­

tekleyici malıiyette olduğunu düşünmektedir.48

Rıza Tevfik ırki ve etnografik mülahazalardan sonra, Türkoloji ile iştigal edenlerin özellikle iki ana alanda yoğunlaşmalarının doğru olacağını ifade ede­ cektir. Bunlardan birincisi beşeri coğrafyadır ki ırk ların tarih boyunca sürdürdükleri demografik ve fiziki hareketliliği izleme olanağı vermektedir. İkinci­ si ise, ilm-i içtimaiyat dediği sosyolojidir ki bu bilim alanı sayesin de Türkçüler kendi toplumlarının idari ve siyasi gelenekleri hakkında derinlemesine bilgi salıibi olabileceklerdir. 49 ­

Osmanlı başkentinde alternatif tarih yaratma ve yazma çalışmaları alabildiğine hummalı bir şekilde devarn ederken, Çarlık Rusya'nın egemenliği altın­ daki Türkler arasında da benzer bir heyecan dalga­ sının olduğu anlaşılmaktadır. Bir kaç yıl içinde ya­ pılan yayınlar bunu göstermektedir.

"7 Rıza Tevfik, ''Türkçülerin Saha-i Tetkikat!", Türk Vurdu, Cilt 8, no. 6, 1 331 ,

s.2609. 48 Ibid.' 5.26 1 2 49 lbid., s.26 1 3


32 Mujassal Tarih-i Kavm-i Türki , Muhtasar Tarih-i Kavm-i Türk� Türk Tatar Tarihi gibi başlıklar taşıyan çalışmalar bunlardan en dikkati çekenleridir. so Zeki Velidi'nin (Togan) bir makalesi bu konuda yeterli ipucu sağlamaktadır. s ı B u bağlamda Ziynetullah Nişurevan'ın Türk Ta­ rihinin Devrelere Taksimi adıyla yayınladığı makale oldukça çarpıcı bir dönüm noktası oluşturmaktadır. Nişurevan bu yazısında tarihi gelişim çizgisi içinde Türk uygarlığını 1 . İ slamdan önce (kablel İ slam) Türkler 2 . İ slamdan sonra (badelislam) Türkler 3 . Milliyet fikirlerinin intibahından sonra Türkler şek­ linde üçe ayırmakta, tarihte Türklerin temas ettikle­ ri Aryen ve Semitik kültürlere kuşku ile yaklaşıl­ maktadır.52 Bu kapsamda Gazneliler, Selçuklular, Bulgar ve Macar çöküşlerinin bu kültürlerle temasta aramak gerektiği ima edilmektedir.53 Türk tarihini oldukça geniş bir perspektifle yo­ nımlayan Nişurevan , yazının yayınlandığı dönem açısından oldukça cüretkar sayılacak bir yorumda bulunarak Türk tarihi açısından Timur döneminin Fatih Sultan Mehmet döneminden daha önemli ol5o 51

52

53

A.Y., 'Türk ve Tatar Tarihi", Türk Vurdu, Cil! 2, 1 329, s.558. Ahmet Zeki Velidi, Kazan Hanltğmm Son Günleri", Türk Vurdu, Cilt 2, no. 1 9, 1 328, s.576. Ziynetullah Nişurevan, "Türk Tarihinin Devre/ere Taksimi", Türk Vurdu, Cil! 8, no.4, 1 33 1 , s.2562; ünlü Türkçü Rıza Nur'un benzer bir yaklaşımı be­ nimsediği görülür. Üçe ayırdığı Türk tarihinin en önemli iki evresini başa koyan Rıza Nur. milli hayatın ilk dönemi saydığı Töre ve Yasa Devri ile Rönesans ve Milli Uyamş Devri olarak tanımladığı dönem arasına Müslü­ man/tk devri ad ını verdiği bir çeşit durgunluk dönemini koymaktadır. Bkz. Atsız, Türk Tarihinde Meseleler, (Ankara:1 966}, s. 1 9. Nişuveran, op.cit. , s.2564. "


33 duğunu söyleyecektir. Klasik tarih yazımcılığı ile çatışan bu yaklaşım, Osmanlı zaferlerini küçümse­ mekte, bir devşirme ordusu olan Yeniçeri Ocağının kuruluşu ile Batıya doğru ilerleme politikası, Türk­ lerin tarihi çöküşlerini hazırladığı gerekçesi ile eleş­ tirilmektedir. 54 Rusya ve Osmanlı İ mparatorluğu'nun aşağı yu­ karı eşzamanlı olarak girdikleri ve milliyet bilinci ile donanmış Rönesans'ın söz konusu olduğu bu siya­ sal toplumsal evreyi Nişurevan devre-i milliyet ola­ rak tanımlamakta, bu yeni dönemde toplumun eski tip yapı ve kurumlarının çökerek çağdaştaşacağını düşünmektedir. Nişurevan heyecanla karşıladığı bu açılımı "Türklerin devre-i inhitattan kurtulup . . . devre­ i milliyete olan duhulleri" olarak yorumlayacaktır. 55

5 . Uygarlık Tarihinde Türkler ve Yusuf Akçura'ya Göre Cengiz Han Tarih boyunca İ ran ve Batı kaynaklarında yara­ tılan Türk önyargısı, Osmanlı Türk aydınını etkile­ yen köklü bir düşünce tarzıydı. Bu durum Türkçü çevrelerde alternatif bir uygarlık kuramı geliştirme düşüncesine neden olmuştur. Yusuf Akçura'nın Müverrih Leon Cahun ve Mual­ lim Barthold'a göre Cengiz Han başlığı ile verdiği bir dizi seminer, temelleri atılmaya çalışılan Türkçü uygarlık tarihi kuramı hakkında yeterli ipuçlarını bize sağlamaktadır. Bu seminerler Yusuf Akçura

54 /bid., no.5, 5.2578. 55 lbid., 5.2579.


34 tarafından Türk Derneğinde verilmiş, ve temel itiba­ riyle şu teziere dayanmıştır: Cengiz Han'ın kurmuş olduğu imparatorluk Av­ rupa ve Pers kaynaklarında olduğu gibi, gelmiş geçmiş en barbar devlet değil , tersine mükemmel biçimde örgütlenmiş çağının en ileri devletlerinden biri idi. Örneğin Cengiz'in büyük bir medeniyet ku­ ran Mısır Firavunu Ramses'ten daha kan dökücü olduğu ileri sürülemez. Cengiz'in uyguladığı şiddet çağının devlet mantığı içinde aşırı sayılamaz. 56 Yusuf Akçura görüşlerini kanıtlamak için iki kaynağı referans olarak göstermiştir. Bunlar Leon Cahun'un Asya Tarihine Girişi ile V. Barthold'un Obrazovania İmperii Tchengiz Hana Z. V. Otd. İmp. Rous Arch (T.X. , 1 896, St. Peterbourg, Acad Nauck, 1 897) Akçura Batılı kaynakların yanı sıra Doğulu kaynakları da ihmal etmeyerek bilimsel tarafsızlığı sağlayacak bir konumda bulunmayı önemseyecek­ tir.57 Örneğin Cahun'un belgelerle ispatlanmamış önermelerine kuşku ile yaklaşacaktır. Akçura, Do­ ğulu kaynak olarak Raverdiyi kullanmaktadır. 58 Bu arada temel itibariyle Türk-Tatar ve Moğollara karşıt bir paradigması olan Rus tarihçiliğini yukarıdaki kaynaklara eklerneyi de ihmal etmemektedir. Akçura'nın Türk tarihi analizlerinde, Türk devlet geleneği, güçler ayrımı gibi kavramlar önemli yer 56 Akçuraoğlu Yusuf, "Müverrih Leon Cahun ve Muallim Bartho/d'a Göre 57

Cengiz Han", Türk Yurdu, Ci lt 1 , no. 1 , 1 328, s.1 8. Bununla beraber ben Türk oğlu Türk her türlü tarafkarlık isnadından ma­ sun kalmak için Mösyö Cahun'un vesaik ile müeyyed olmayan iddia ve tasdiklerini kabul etmedim."; lbid s.203. Raverdi'nin Tabakat-l Nasiri kitabına atıfta bulunulmuştur. ..

ss


35 tutmakta, bunun yanı sıra ezeli İ ran-Turan çatışması vurgulanmaktadır. Akçura'ya göre, bu kavga Pers uygarlığının Türk uygarlığı üzerinde fikri (düşünsel) hegemonya kurması ile sona ermiştir. Akçura, İranı yöneten hanedan Türk soylu olmasına rağmen, İran kültürü tarafından asimile edildiğini ifade etmiştir. Bundan daha kötü olmak üzere, Osmanlı Türk uy­ garlığı da büyük ölçüde Farisi etki altına ginniş, Farsça dil, edebiyat ve devlet yönetiminde büyük öl­ çüde etkili hatta belirleyici olmuştur.59 Konferanslarında Akçura, tarih boyunca Türkle­ rin ve Türk hanedanlarının nasıl İ ran kültürü tara­ fından asimile edildiğini, Medeniyet-i İ raniye dediği kültürün İslam dinini bile kendi çıkarın a kullandı­ ğını ispatlamaya çalışacaktır.so Türklerin hala bu etki altında bulunduğunu üzülerek belirten Akçura, tarihte, büyük bir Türk-Tatar-Moğol devleti kur­ maktan , bir Turan imparatorluğu kurmaktan başka bir amacı olmayan Cengiz Han'ın İ ran tesiri ile, Türkler tarafından da barbar olarak nitelendirildiği­ ne değinecektir. s ı Akçura, sadece Türk aile yapısının değil siyasi örgütlenme biçiminin de (heyet-i siyasiyel patriyarkal (pederşahi) nitelikler taşıdığını, Türklerin tarihi za­ manlardan beri daima hükümeti müstakile biçimin­ de örgütlendiklerini belirtecektir.62 Akçura'nın konsg 60

62

Bunu Akçura "ezeli i ran-Turan kavgası" olarak tanımlamaktadır. lbid, s.1 40. "Medeniyeti iraniye dini islamı da maksadı uğrunda kullandı. Biz Türkler hala bu tefsirin taht-ı tesirindeyiz." lbid., s. 1 4 1 , "Büyük Hakanın ili kadar müsterih ve kuvvetli bir halk başka ülkelerde yok idi." lbid., s. 240 Ibid.. s.242.


36 feranslarında bahsettiği hükümeti müstakile kav­ ramı, gerçekte bir çeşit monarşiye tekabül etmekte­ dir. Akçura Türk siyasi geleneklerinin ve devlet ya­ pısının Hanlık kavramı etrafında düğümlendiğini iddia etmekte, Han'ın başkumandan oluşunu da Türkün seeiye-yi asliyesi askerliktir sözleriyle açık­ lamakta63 ve Türk aydınından (ehli kalem) araştır­ malar yaparak Cengiz Han'ı tarihte hakettiği yere koymasını "Bari bundan sonra ümit edelim ki ruh-ı Cengiz'in ulviyet ve azametine layık bir Türk kalemi çıksın da mazi-i millimizin bu en . yüksek simasım bize tanıtsın" sözleriyle beklemektedir.64 Konferansların can alıcı noktalarından biri de Türk ırkının bir bütün olarak ele alınması zarureti­ dir. Bu ırkın temel unsurlarının Türkler, Moğollar ve Tatarlardan oluştuğunu düşünen Akçura, yeni ve büyük bir milletin doğuşunu müjdelemektedir. Bu milletin ırki ve demografik altyapısının hazır olduğu­ nu ve sayısal olarak gittikçe büyüdüğünü tarihe göndermede bulunarak "O Hakanlığı kuran, onu bir müddet devam ettiren Türk-Tatar-Moğol milleti elyevm mevcuttur, ve bu millet o zamandan beri asla eksil­ memiş, bilakis artmıştır" demektedir.65 Cengiz Han öncesinde, dağınık ve yabancı ege­ menliğine düşmüş ve bölünmüş bir Türk dünyası var iken, Cengiz Han önderliğinde birleşik bir Türk Devleti'nin ortaya çıktığını düşünen Akçura, Alman siyasi birliğine izafeten bir Turkreich'ın kurulması­ nın hayal olmayıp , Türk dünyasının tarihte olduğu 63 64

65

/bid., no.9, 5.270. /bid., no.1 O, 5.305. /bid., no. 1 1 , 5.330.


37 gibi yeniden eski gücüne kavuşmasının önce zihin­ lerde Turkreich 'ın kurulmasından geçtiğini öne sü­ recektir. 66 6.

TÜrk Milliyetçiliğinin İdeolojik Yapı Taşları

Türk milliyetçiliğin ideolojik yapı taşları husu­ sunda kesin bir fikir birliği olmamakla birlikte, Meş­ rutiyet dönemi ideologlarının 1 9 . Yüzyıl pozitivizmi­ nin değişik versiyontarının tesiri altında milliyetçilik anlayışlarını geliştirdiklerini söyleyebiliriz. Bu bağ­ lamda, Türk Vurdu'nda konuyla ilgili gördüğümüz ilk önemli kavram milli şuurdur. Türk Yurdu, milli şuurun kaçınılmaz tarihi gelişim seyri içinde mutla­ ka doğacağını (bir çeşit tarihi determinizm) , bir kez doğduktan sonra da med cezir dalgası gibi kolay kolay önlenemeyeceğini yazmıştır.67 İ smail Hakkı Baltacıoğlu ise kavramlarını şöyle sıralamaktadır: Bunlardan birincisi milliyettir ki, bir sosyal fenomen olup milliyet duygusu biçiminde toplumsal miras yoluyla bir sonraki kuşağa geçer. Bu yaklaşıma göre , milliyet ahlaki bir olgudur ve sosyolojinin inceleme alanına girer. Millet kavramı­ nın öteki ayağını oluşturan ırki veriler ise antropo­ lojiye konu teşkil eder . 68 66 67

68

A.Y., " Türk ve Tatar Tarihi", s.596. "Gerek bir şah ısta gerek bir heyette milli şuurun yakazası, beşeri teka­ mülün muayyen bir noktada, tabii ve lüzumlu olarak tezahür eden arzıdır. Artık bu şuur, denizin medd-ü ceziri, ne de güneşin h arareti tevkif ve men edilebilir". Bkz. "içtimaiyat: Milliyet" mütercimi: Tekrim Boyacı, Türk Yurdu, Cilt 8, no.a, 1 331 , s.2647. ismail Hakkı Baltacıoğlu, Türke Doğru, (istanbul: Kültür Basımevi, 1 942), s.39.


38 Ahmet Arvasi, milliyetçiliği daha fazla iktisadi ve siyasi güç elde etme mücadelesi veren milletierin meşru hakkı olarak yorumlamaktadır.69 Pozitivist biyolojinin ürünü olarak hayat mücadelesi ve güçlü olanın kazanması gibi kavramların Sosyal Darwinizm yoluyla Türk milliyetçilerini etkisi altına aldığını söyleyebiliriz. Arvasi'nin şu sözleri bu bağ­ lamda önemli olmalıdır: "Savaş kelebekler ve güvercinler dünyasında bile mevcuttur. H ayat mücadelesi insanoğlu tarafından uydurulmuş bir şey değildir. Tersine bütün canlıları kapsayan bir do ga yasasıdır. "70 Cenevre Türk Yurdu Derneği'nin yayınladığı bir bildiri (24 Nisan 1 9 1 3) bu bağlamda anlamlıdır; bildi­ ride milletler mücadelesinin, yüz binlerce yıl önce başlayan sürekli hayat mücadelesinin bir görünü­ münden başka bir şey olmadığı belirtilerek7 1 şöyle devam etmektedir: "saldınya uğramak her çeşit canlı

için kaçınılmazdır. Bunu önlemenin tek yolu ise, millet­ ler için de, diğerlerinden daha güçlü olmaktan geçer. '72 Yusuf Akçura'nın kullandığı materyalist yöntem de Türk milliyetçiliğin fikri altyapısının çözümlen­ mesine katkıda bulunur niteliktedir: Akçura insan toplumunun gerçek belirleyicisinin altyapı (kuvayı maddiyel olduğunu ifade etmiş;73 Fuye'nin Fikir ss 70 71 n 73

S. Ahmed Arvasi, ileri Türk Milliyetçiliğinin ilkeleri, (istanbul: 1 965), s.S. lbid., s.6. "içtimaiyat: Milliyet", s.2668. lbid., s.2669. Akçura'nın sözleri şöyle ayrıntılandırılabilir: "Ben beşeriyelin hayatında asıl müessiri ihtiyaç madde, ve ondan mütevellit kuvayı maddiye olduğuna inanan şakirtlerdenim. Gerniyeti beşeriyenin membaı, tekamülü olduğuna


39 Kuvvettir Nazariyesinden74 ve Rousseau'nun Top­ lumsal Sözleşme kuramından yararlanmaya çalış­ mıştır.75 Rousseau 'nun kuramında temel aldığı bire­ yi, Akçura geniş bir bağlama oturtarak tek tek in­ sanlar için var olan eşitlik ve hürriyetin insan top­ lu mu için de geçerli olduğuna işaret etmiştir.76 Akçura . yazılarında Avrupa tarihinin oluşumunda Cermenlerin oynadığı role benzer bir rolün Ö n Asya tarihi açısından Türkler tarafından küçük farklarla oynandığını söyleyecektir. 77 Ziya Gökalp ve Yusuf Akçura gibi Türkçü akım içinde birbirine çok yakın siyasal duruşlar bile vur­ guları itibariyle birbirinden aynldıklarına göre ideo­ loj ik aynmları netleştirmek pek kolay sayılamaz. Ö rneğin Akçura'nın kuramında Türkçü vaziyet alış, Osmanlı Devleti'nin 20. yüzyıl başındaki etnik yapı­ sından doğan siyasi-tarihi bir zorunluluk olarak ele alınırken, Gökalp 'te dayanışmacı toplumsal teorinin

. . . Zf!hibim. Bu zehabım Fuye'nin fikir kuvvettir nazariyesin i bir netice bir mal1sule olarak kabule mani değildir. Kuvvet olarak fikirerin en mühimleri, din fikri ile milliyet fikri zannediyorum" Akçuraoğlu Yusuf, " Milliyet Fikri ve Milliyet Muharebeleri"Türk Vurdu, Cilt 3, no.9, 1 329, s.260 lbid. "Madem ki insanlar terden hür ve birbirine müsavidirler. Efradın bir araya gelmesinden tekevvün eden cemiyetler de birbirine müsavi yekdiğerine karşı hürdürler" lbid., s.262. Avrupa milletleri tarihinde Cermenlerin, Germen akvam ının tuttuğu mevkii akvam-ı müslime tarihinde, tabii bazı farklarla Türkler, Türk kavimleri tutar. "Bkz. Akçuraoğlu Yusuf, "Akvam1 Müslime Tarihinin Devre/ere Taksimi", s. 3571 . lbid., s.3572. .

74 75

76

77


40 belkemiğini oluşturan organik millet kavramı öne çıkmaktaydı. 78 Doğmakta olan milli devlete geçişin idealleri ise Fransız Devrimi'nden aynen aktarılmaktaydı: hürri­ yet, eşitlik ve kardeşlik. 79 Bütün bu bilgilerden Türkçülüğün kurucu önderlerinin fikir alanında büyük ölçüde Avrupa'dan etkilençliği sonucunu çı­ karabiliriz. Sonuç itibariyle , akademik Orientalizmden do­ ğan kültür Türkçülüğü hareketi, 1 9 . yüzyıl bilim anlayışı çerçevesinde antropoloj i ve Creanoloj i ça­ lışmalarının Darwinist paradigmasından etkilenmiş, Türklerin uygarlık tarihine özgün katkılarının keşfi ile modern ;milliyetçi bir akıma dönüşmüştür.

7B 79

Özdoğan, op.cit., s.26 Baltacıoğlunun sözlerini buraya aktarmak yararlı olabilir. "Bir cemiyet fertlerinin kemmi ve riyazi mecmuuna müsavi değildir. işte cemiyeti fertle­ rinin yekunu gibi değil bir uzviy�tin hücreleri gibi nazari itibara almak doğ­ ru olur. O halde cemiyet içtimai bir uzviyettir." Bkz. ismail Hakkı, "Türk O­ caği Konferans/an: Milliyet ve Terbiye", Türk Vurdu, Cilt 1 4, no.3, 1 334, 5.4060.


İKİNCİ BÖLÜM

TÜRI<ÇÜLÜGÜN YÜI<SELİŞİ

ı . ı 908

Devriminden Sonra Türkçölük ve Paul Risal'in Makalesi

ı 908 Meşrutiyet Devrimi ertesinde Osmanlı ül­ kesi büyük bir siyasal toplumsal fikir patlamasına sahne olur. Meşrutiyet rejiminin sağladığı görece özgürlük ortamı bütün fikir hareketlerini tahrik et­ mekle birlikte bunlar içinde özellikle Türkçülük ce­ reyanı özel bir yer tutar. Meşrutiyetin ilanından sonra diğer fikir hareketleriyle çatışan bu cereyan , zamanla siyasal gelişmelerin katkısı ile , hükümet partisinin ideolojisi haline geçecektir. Osmanlı Türklerinin bir kimlik arayışı içinde bulunduklarını sezen Paul Risal, ı 9 ı 2 Ağustosunda Mercure de France mecmuasında bir makale yayın­ lar. Daha sonra büyük bir heyecanla Türk Yurdu sayfalarını süsleyecek bu makale " Türkler Bir Ruh-ı Milli Anyorlar" başlığı taşımaktadır. ·

Risal'in bu yazısındaki temel argümanı Türkle­ rin kendilerini imparatorluğun yöneticisi sayınakla birlikte aslında en ihmal edilmiş topluluğunu oluş-


42 turclukları gerçeğidir. ı Risal'e göre gayıimüslimler sosyal refah eğitim ve sair olanaklar bakımından en iyi durumdadırlar. Osmanlı'nın klasik asırlarından beri devam ettirdiği millet sistemi anasır-ı muhtelife içinde gayri müslimlere fiili bir avantaj sağlamıştır. Gayrimüslimlerin bu görece üstün durumları Osmanlı idare sisteminin asimilasyonist (temessül) olmaması ile açıklanabilir. Osmanlı'nın devlet politi­ kası özellikle gayri müslim cemaatlere yönelik asimilasyonist uygulamayı öngörmüyordu . Tersine İ slami öğretiye göre, Osmanlı'nın Hıristiyan unsur­ ları zımmi statüsünde bulunuyorlardı . Zımmi, Halife Sultanın emirülmü 'minin olduğu Dar'ül islam'da can , mal, namus güvenliği teminat altında olan gay­ rimüslim demekti. Bir bakıma zımminin hukuku İ slam devletine zimmetli idi. Bu bakımdan Osmanlı­ lık bir anlamda, bütün milletleri (dini cemaat) kendi bünyesinde mecz etme politikası demekti . Bu uygulama, dini cemaatleıin milliyete dönü­ şecek nüvelerini bozulmaksızın yüzyıllarca sakla­ masını sağlarken, imparatorluğun sözde sahibi sa­ yılan Türklerin sürekli kan vergisi ödeyerek iktisadi insiyatif sahibi olma, burjuvalaşma olanağını elle­ rinden almıştı. Sonuç itibariyle Türkler yüzlerce yıl devletlerini ayakta tutmak için savaştılar, bütün eneıjileıini buna hasrettiler. 2 Paul Risal, meşrutiyetin ilanından sonra müslim ve gayrimüslim bütün unsurların kardeşçe Osman­ lılığı yaşatacakları imaj ının sahte olduğunu , kuPaul Risal, "Türkler Bir Ruh-I Milli Anyorlar, " Türk Vurdu, Cil! 2, no.21 , 1 328, 5.657. lbid.,s.660.


43 caklaşma görüntüsünün gerçekçi olmadığını, yüz­ yıldır devam eden kaynaşmanın hürriyet ve eşitlik tılsımı ile sona ererek, Osmanlı yurttaşlığı potasında bir araya gelineceği beklentisinin yanlış olduğunu vurgulayacaktır.3 Gerçekten de çok geçmeden ayn­ lıkçılık rüzgarı Rum milletinden başlayıp , diğer un­ surlara sıçrayarak yaygınlaşacak, imparatorluk hızla küçülecektir. Böylece, asimilasyonist olmayan Osmanlıcılık sonunda Osmanlı'nın aleyhine çalışan bir mekanizma olacaktır.4 Risal sonunda şu yargıya varıyor: Türkler şunu idrak ettiler ki ellerinde Os­ manlı'nın sadece etiketi kalmıştır. Sosyo-ekonomik olarak geridirler ve burjuvazileri de yoktur. Osmanlı'da Irierkezi otoritenin gerileme asırla­ rında palazlanmış türedi bir toprak aristokrasisi, eşdeyişle feodalitenin Doğu toplumlarında görülebi­ lecek bir versiyonu dışında devlet etrafında küme­ lenmiş mülki ve askeri bürokrasi ve bunlardan nemalanan gruplar kabaca yönetici sınıfları oluş­ turmuşlardır. Bu kesimler dışındaki geniş yığınları, Risal, kırsal ve kentsel ayrımı yapmaksızın eshab­ ihtiyaç (kendi deyimi ile Proletariat) olarak nitelen­ dinnektedir. 5 Sonuç itibariyle dönemin seçkinleri bir ideolojik kriz ve arayış içindedirler. Bu çalkantılı dönemin

5

lbid., no.22, s.685. lbid., s.688 Risal Osmanlı Türkiyesini şöyle tanımlamakta: "Yalnız memurluk etmek, muttasıl kan vergisi vermek, kazançlı işlere rağbet göstermemek, Türkleri eksiitmiş ve fakirleştirmiştir. Türklerin arazi sahibi olan birkaç yüz bininden gayrısı hep memurluk . . . askerlik ile geçinenler (ile) eshab-ı ihtiyaçtır. Bunlar açlıktan ölmeyecek kadar bir maaşla iktifa ederler." Bkz. lbid., no.24, s.775.


44 ana tartışma unsurlarını Osmanlıcılık, İ slamcılık ve nihayet Türkçülük oluşturacaktır. i mparatorluk güç ve alansal olarak geriledikçe, Türkçülük dışındaki seçenekler hızla gözden düşmüşler, ve Türklerin birliği fikrini temel düstur kabul eden Türkçülük cereyanı güç kazanmıştır.6 Yusuf Akçura ve Ahmet Ağaoğlu 'nun hummalı çalışmaları neticesinde Türk­ çülük özellikle yüksek öğretim gençliği arasında hızla prestij ve güç kazanarak diğer ideolojik vaziyet alışlar karşısında durumunu pekiştirmiştir. Paul Risal, gelişmekte olan Türk milliyetçiliğinin şoven karakterden ziyade , Fransız milliyetçiliği ile benzer­ likler taşıdığını öne sürmüştür. 7

2 . Türk Milleti Kavramının Evrimi En geniş manada millet aynı soydan geldiklerine inanan insanların oluşturduğu topluluktur. s Latincede "nationem" sözcüğü soy ya da ırkı çağrış­ tırır.9 Millet, soya dayalı olarak farazi bir üst aile olarak görülür. Pasif etninin aktif bir etne-politik topluluğa dönüşecek tarihin öznesi olmasını hedef-

6 7

8 9

lbid., Cilt 3, no.4, 1 329, s.1 07. "Türkler nihayet milli bir ruh buldular. Akçura ve Agayef, bütün gazeteler tarafından büyük gürültülerle neşr edilen propaganda konferansları veri­ yorlar. Bununla beraber Türkçülük hareketinin müfrit milliyetçi (chauviniste) bir seyir ibraz etmediğini söylemek lazımdır." Bkz. lbid., ss.1 07-1 09. Walker Connor, Etno-Nationa/ism: The Quest for Understanding (Princeton: Princeton Univ Press, 1 994 ), s.202 Elie Kedourie, Nationalism (Oxford: Blackwell, 1 993), s. 1 3


45 ler.

Bir anlamda millet modern gemeinschajt" tasarımıdır. ı o

çağların

"sahte

Ahmet Ce_vdet Paşa ve Kanipaşazade Rıfat Bey "nation" sözcüğünü Osmanlı Türkçesine kavim ola­ rak çevirirlerken, Ali Suavi ümmet kavramını tercih etmişti. 1 1 Yusuf Akçura Üç Tarzı Siy ase t'te Osmanlı milleti anlayışının gerçekçi. olmadığını ileri sürüyor, bütün Türk Tatar halkları birleştirecek güçlü bir Osmanlı yapısını laik ırk temelinde öneriyordu . An­ cak Akçura'nın ırkı fizyolojik bir anlayışa dayanmı­ yordu . O 'na göre ırk ortak kültürel mirastan başka bir şey değildi . ı 2 M e şrutiyet Türkçülüğünde oldukça merkezi bir konumda bulunan Ziya Gökalp, "milleti ne ırki, ne

kavmi, ne coğrafi, ne de iradi bir zümre olarak gör­ memiştir"13 Gökalp çözümlemelerinde Herder'in or­ ganik kültür birimi olarak gördüğü volke yaklaşır. Türkçülüğün kuramcılarından sayılan Gökalp, Leon Cahun'un Türkler üzerine yazdıklarını okuduktan sonra eski Türk tarih ve medeniyetine ilgi duymaya başlamıştı. 14 İ stanbul Darülfünunu öğretim üyelerinden İ smail Hakkı Baltacıoğlu 'nun İ stanbul Türk Ocağı'nda ver­ miş olduğu konferansta değindiği temalar, Türk mil­ leti tartışmasına hakim olan çizgiyi büyük ölçüde ta10

Yıldız, op.cit., ss.30-31 .

1 1 Mümtaz'er Türköne, islamctltğm Doğuşu, (istanbul: iletişim Yayınları,

1 994), s.260.

12 Yusuf Akçura, Üç Tarz-t Siyaset,(Ankara: TTK Yayınları, 1 987), s.33 13

Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esas/an, (istanbul: MEB Yayınları, 1 990), s.20.

14 Taner Akçam, Türk Ulusal Kimliği ve Ermeni Sorunu, (istanbul: iletişim

Yayınları, 1 992), s.37


46 nımlamaya yetmektedir. Bu konferansta Baltacıoğlu, insan toplumunun milli bütünlüğe doğru evrimini ele almakta ve , toplumu bir sosyal organizmaya benzetmektedir. Comte pozitiviziminin e sintilerini taşıyan bu yaklaşıma göre cemiyetler içtimai ıızvi­ yetlerdir. Eşdeyişle toplum yan yana birbirinden bağımsız bireylerden oluşmaz. Tersine birbiri ile uzmanıaşma etkileşimi içinde ilişkili bireylerden oluşmaktadır. ı 5 Bir toplumun medeniyet seviyesini örgütlenme şekli ve karmaşıklığı ile ölçen Baltacıoğlu , toplumun ileriliğini işlevlerinin farklılaşması çerçevesinde ele almaktadır. 16 Baltacıoğlu , Milliyet Tarihin Eviadıdır başlığını verdiği konferansında, milliyetİn kurgusal bir şey olmadığını, insanları istismar etmek ve böl­ mek için suni biçimde ortaya atılmadığını düşün­ mektedir. 17 Milliyet duygusunun ortaya çıktığı her yerde karşılaştığı ilk şeyin din olduğunu belirten Baltacıoğlu , Avrupa tarihinde din ve milliyet hisleri­ nin karşı karşıya geldiğinden hareketle, bu konuda iki yaklaşımın söz konusu olabileceğini ortaya at­ mıştır. ıs Dine karşı ya ideolojik düzeyde hasmane bir tavır takınılır ya da uzlaşma yoluna gidilebilir. Türkçülüğün erken safhalarında bazı çevreler tara­ fından ortaya atılan "milliyet diniyete mugayirdir" görüşüne katılmayan Baltacıoğlu , kendini Türk his-

15 16

11 1B

lbid. ismail Hakkı, ''Türk Ocaği Konferans/an: Milliyet ve Terbiye", Türk Vurdu, Cilt 1 4, no.3, 1 334, s.4061 . "içtimaiyat: Milliyet" s. 2648. /bid., s.2649.


47 setmenin İ slamla çatışmadığını, milli hayatın doğu­ şu ile , dinin ortadan kalkmayacağını, ancak diğer müesseseler gibi dinin de millileşeceğini ileri süre­ cektir. 19 Ancak Baltacıoğlu 'ya göre , milliyet ile din fikirleri ayrı ayrı şeyler olup birbiri ile karıştırılma­ malıdır. 2o Baltacıoğlu , öne sürdüğü bu görüş ve kavramlar çerçevesinde bir Osmanlı milletinden değil ancak bir Osmanlı Devleti'nden söz edilebileceğini sonucuna varmaktadır. 2 1 Topartamak gerekirse, milletleşme, modernleş­ menin doğal bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda Türklerin olası milli birliğini gerçek­ leştirmenin altyapısı nasıl ortaya çıkacaktır soru su­ nu ise şöyle yanıtlamaktadır: Şu anda homojen ve birleşik bir Türk milletinden söz etmek için erken­ dir, gerek Osmanlı Türk varlığı ve gerekse dışarıdaki Türklerin bu düşünce etrafında birleşmelerinin ö­ nemine işaret etmekte ve toplumu milliyetçilik cere­ yanı karşısında aldığı pozisyonlar itibariyle, milli hayata dahil olmak istemeyenlerden başlayarak, göçebe aşiret döneminde yaşayanları da içerecek

19 Baltacıoğlu konuyu şöyle değerlendirmektedir. "milliyet dini müteali bir

20 21

cemiyettir: milliyeti diniyete mugayir zannediyorlar. Milliyet diniyete muga­ yir, Türklük müslümanlığa muarız değildir. Milli bir hayatın zuhuru ile din ölmüyor. Belki bütün müesseseler gibi o da millileşiyor." ismail Hakkı, op.cit., s.4063. lbid., s. 4064. "Bence ayni derecede mütecanis ve ayni derecede mütekamil bir Türk milleti yoktur." demektedir. lbid., s.4065.


48 şekilde dörde ayırmakta ve milletleşmenin gerekle­ rini tartışmaktadır. 22

3. Türk Milletinin İnşası Ü ç Tarz-ı Siyaset'i bünyesinde değişik dozlarda barındırınakla birlikte, İ ttihat ve Terakki Partisi'nin resmi söylem düzeyinde Osmanlıcılığa bağlılığını ı 9 ı ı Kongresine kadar sürdürdüğü ileri sürülebilir. Bu kongreden sonra seküler-milliyetçi-Türkçü ağır­ lık gittikçe parti politikasına ağırlığını koymuştur. İttihatçılar, bir süre daha resmi söylem düze­ yinde Osmanlıcılığa bağlı kalırken, gerçekte tedricen Türk milliyetçiliği davasına bağlandılar. Diyaneten

müslüman, heyet-i içtimaiyece Osmanlı, kavmiyetçe Türk olmak düsturu aslında Türkçü ğün gizlenme­ sinden başka bir şey değildi. 23 1 9 1 3 Kongresinde, Türkçe'nin bütün okullarda lingua jranca olarak öğretilmesi zorunluluğu bir dönüm noktası sayılma­ lıdır. İ ttihatçıların nazarında Osmanlı Devleti bu yöntemle Türklerin devleti olacak, Türkleşecekti. 24 Meşrutiyet dönemi, Hüseyin Cahit Bey'e (Yalçın) göre, Türklerin ekalliyetler selinde boğulmama çaba22

23 24

"Milliyetten irtidad edenler. Bunlar memleketin en zavallı tabakasıdır. ikinci tabaka hastalardır. (ki) milletin eski zihniyetinden kurtulmuş . . . fakat yeni hayat ve zihniyete aşılanmamış olan gençler, mekteplilerdir. . . . milliyet hissine, milliyet ruhuna birinci derecede namzet olan işte bu hasta genç­ lerdir. Üçüncü tabaka henüz milli hayata giremeyenler, dördüncü tabaka göçebe ve aşiretler (onların) massedilmesi gerekir. Bunlar islami hayata bile tamamıyla girmemiş olan cemaatlerdir." lbid., s.4066. Kushner, op.cit., s.25. Masami Arai, Jön Türk Dönemi Türk Mi/liyetçiliği, çev: Tansel Demirel, (istanbul: iletişim Yayınları, 1 994), s.?B.


49 larının tarihi olarak görülebilir. İ ttihatçılar'ın Türk­ çülüğe kayışının ana sebeplerinden biri bu olmuştur. Türkçülüğün alenileşmesi Türkleştinne2s siyasetinin yürürlüğe konulması manasma geliyordu . Türdeş bir Türk nüfus oluşturmada iki çizgi ayırdedilebilir. Türk olmayan

müslümanlara

yönelik

olarak,

zorunlu

Türkçe öğretimi, zorunlu iskan, kamu alanında Türkçe'den gayn dillerin tedrici tasfiyesi politikaları yürürlüğe konulurken, gayrimüslim azınlıklara karşı -onların devlete sadakatierine kuşku ile yaklaşıldı­ ğından- daha sert uygulamalar söz konusu olacaktı. Ermeni tehciri bu bağlamda ele alınmalıdır. Anado­ lu'nun bütünüyle saf bir Türk Yurdu haline getiril­ mesinin yolu buydu. Aşair ve Muhacinın Mildüriyet-i Umumiyesi bu amaçla kurulmuştur.26

4. Balkan Savaşlarının Milletleşmeyi Tahrik Etmesi Balkan Savaşlarının yarattığı hava, Türk varlığı üzerine düşünce üretimini hızlandıracaktır. Türkle­ rin yüzyıllar boyunca nasıl yaşadıkları, gayrimüslim halklarla ilişkileri masaya yatırılarak özellikle dil ve kültür durumları üzerinde bir tartışma başlatıla­ caktı. Köprülüzade Mehmet Fuat Bey'in kaleme al25

26

Türk irredentizminin siyasi ve sosyal bir zorunluluk olarak doğduğunu ileri süren Tekinalp, iıtihat ve Terakki'nin ideologlarından biri idi. Cumhuriyet döneminde Türkleştirmeyi yazacaktır. bkz Tekinalp, Türkleştirme, (istan­ bul: Resimli Ay Türk Limited Şirketi, 1 928), ayrıca bkz. J. Landau, Tekinalp: Bir Türk Yurtseveri (1883- 1961} (istanbul: iletişim Yayınları, 1 996}. Talat Paşa'nm Haftralan,. yayına haz: Alpay Kabacalı, (istanbul: iletişim Yayınları, 1 994), s.57.


50 dığı bir makale Türklerin yer yer neredeyse asilime olduklarına dikkat çekmekteydi.27 Özellikle Rume­ li'deki Osmanlı-Türk varlığının özgün nitelikleri, Köprülü 'ye göre devlet tarafından korunmamış, hiç­ bir tedbir alınmamıştı.2 8 Ethem Nejat'ın bir makalesinde de özellikle Manastır'da yaşayan Türklerin eğitim, kültür, servet ve iştigal alanları incelenmiş, Türklerin yaklaşık %25'inin devlet memuru olduğu, üretken kesimle­ rin, ticaret hayatının tamamıyla gayrimüslimlerin elinde bulunduğu , Devletin asli unsurunun içine düştüğü iktisadi ve içtimai zaafın Osmanlı'nın siyasi zaafını açıkladığı ileri sürülecektir. 29 Savaşın ikinci evresinin dramatik bir şekilde sona ermesi İ ttihat ve Terakki önderliğinin resmi devlet politikalarını sorgulamasına neden olmuş­ tur.3o Bu savaşlar Osmanlı-Türk münevverlerini toplum yapısı ile ilgili fikirler üretmeye sevketmiştir. Örneğin Nafi Atuf (Kansu) Bey, "içtimai zaiflik ve iktisadi teşkilatsızlık" dediği iki nedenden ötürü im-

27

"Rodop Dağları eteklerinde Bulgar örtünden Türklere karşı belg-ü temes­ sül (asimilasyon) kemal-i şiddetle vuku bulmuştur. "Yavuz: "Mektuplar: Köprülüden", Türk Yurdu, Cilt 1 , no. 1 1 , 1 328, s.342. 28 Köprülü şöyle yakınmakta: "Ey Türkler. . . bizi kaygusuzluk yüzünden yılan gibi sarmış olan bu kara cahilliği düşününüz. Türk diyarında bir Bulgar'ın bir Türke Türkçeden tercümanlığı . . . " lbid. 29 Manastırı ele alan makalede şöyle denmekte: "her yerde olduğu gibi Manastırda da memurluğa karşı büyük bir heves uyanmaktadır. Bir baba çocuğunu okutur. Amacı onu bir memur, bir hazır yiyici yapmaktır." Bkz. Ethem Nejat, "Hususi Muhabirimizden: Manasftrdan", Türk Yurdu, Cilt 1 , no.8, 1 328, s.241 . 30 . Harry Luke, The Making of Modern Turkey, (London: 1 936),s., 1 56.


51 paratorluğun kaçınılmaz çöküntüye sürüklendiğini belirtmiştir.3ı Savaşlar Türklük bilincini artıracak bir dizi kon­ feransın tertip edilmesini teşvik edecektir. Örneğin Halide Edip Hanım'ın (Adıvar) öncülüğünde Türk Ocaklannda verilen konferanslarda en fazla atıfta bulunulan kavramın vatan oluşu dikkat çekicidir. Halide Edip, Almanya'nın kudretini siyasi birliğini sağladıktan sonra gerçekleştirdiğini, büyük Alman yükselişinin ancak siyasi birlik sağlandıktan sonra mümkün olabildiğini anımsatarak, tarihi bir an·aloji ile Kartaca-Roma çelişkisinin Bulgaristan ile Osmanlı Devleti arasında tekrarlandığını ifade edecektir. 32 Bir başka örneği İ ttihat ve Terakki içinde önemli sayılabilecek bir konuma sahip olan Kazım Nami Bey'in (Duru) yazıları oluşturmaktadır. Bu yazılarda "içtimai mefkuresizlik", "Tanzimatçılık" , "taklitçilik" gibi kavramlar kullanılmış , çöküşün nedenleri bunlara bağlamıştır. O halde aydınların bağlanacağı yeni bir ideal olmalıdır. Tanzimat ve Batıcılık mantı­ ğı terk edilerek onun yerine alternatif bir "içtimai mejkureye" dayalı "Yeni Hayat'' kurulmalıdır. 33 31

32

33

Nafi Atuf, Türkiye Maarif Tarihi Hakkmda Bir Deneme, Cil! 2 (istanbul: 1 930), s.77. Halide Edib'in konferansları büyük ilgi uyandırmıştır. Konferans metinleri daha sonra çoğaltılarak dağıtılmıştır. Bkz. Halide Edib, "Felaketlerden Sonra Milletler'' Türk Vurdu, Cil! 4, no. 1 6, 1 329 ,s.520-529. Kazım Nami Bey " bize en büyük fenalık edenlerden bir takımı da Tanzi­ matçılardır. . H atalarımız arasında mü him bir mevki de taklitçiliğimize a­ yırmak gerekir" biçiminde teşhislerde bulunmuştur. Kazım Nami Bey şu seçeneği önermektedir. "bir içtimai mefkuremiz yok. iktisadi bir esarete düşmüşüz. Mülkün her tarafında garizi bir setalet hüküm sürüyor." Bkz. Kazım Nami, "Yeni Hayata Doğru", Türk Vurdu, Cil! 3, no. 2, 1 329, s.42. . .


52

5 . Türkçü Örgütlenmenin Yükselişi ve Türl{ Ocakları'nın Ülke Sathına Yayılması Türk milliyetçiliğinin öncü kuruluşu Türk Der­ neği olmuştur. Dernek nizamnamesini ı 2 Kanun-ı evvel ı 32 5 ( ı 908) tarihinde yayınlayarak tüzel kişi­ lik kazanmıştır.34 Derneğin yayın organı 1ürk Der­ neği Mecmuası yedi sayı yayınlanmıştır. ı 9 ı 2 sonla­ rına kadar varlığını sürdürmüş olan dernek son de­ rece saygın simaları bünyesinde barındırmış, sonra­ dan Türk Bilgi Derneği 'ne dönüşmüştür. ı 9 ı ı yı1illJ n Türkçülük tarihinde önemli bir yıl sayılmasının ardında yatan neden, bu yılın Temmu­ zunda Türk Ocaklan 'nın kurulmuş olmasıdır. 35 Mehmet Alt Tevfik Bey'in genel sekreterliğinde, Türk Ocaklarının faaliyetine başladığı sırada Araplar A­ hali-ül- Arabi. Kürtler Hivi adlı örgütlerde kendi milli davalarının peşine çoktan düşmüş bulunuyorlardı;36 Türkçülük akımının etkinlik kazanmasına pa­ ralel olarak Türk Ocakları taşrada da hızla örgüt­ lenmeye başlayacaklardır. ı 9 ı 6 yılı itibariyle Beya­ zıt'taki Genel Merkez dışında 25 Türk Ocağının bu­ lunduğu beyan edilmiştir. Bu Dünya Savaşının so­ nuna doğru daha artarak yoğunlaşacaktır.37 Anadolu 'da örgütlenmiş bulunan Ocaklar kendi mütevazı olanakları çerçevesinde yayın faaliyetine

34 35 36 37

Akçuraoğlu Yusuf, Türk Yılı, s.435. lbid., 5.91 . lbid., 5.92. "Türk/ük Şuunu: Türk Ocaklan Arasında Üsküdar'da Türk Ocağı", Türk Yurdu, Ci lt 1 O, no. 1 2, 1 332, s.31 41 .


53 girişmişlerdir. Sivrihisar ve Mihallıçcık ocaklarının3s yanı sıra, Giresun ve Ödemiş gibi aynı zamanda ya­ yın organı bulunan ocakların da mevcut olduğunu yapılan yayınlardan anlıyoruz. 39 6.

Yurtdışındaki Türi{ÇÜ Öğrenci Örgütleri

Türkçülük cereyanı Avrupa'da eğitim görmeye gitmiş öğrenciler arasında yayılmaya başlayacaktı. 40 Lozan Türkçüler Derneği 27 Kanun-ı Evvel ı 9 ı ı 'de Grand Mount Köyü'nde çalışmalarına başladı. İ kinci bir girişim İ sviçre'de Cenevre 'nin Petit Lanchi kö­ yünde Türk öğrenciler tarafından 28 Mart ı 9 ı 3 ta­ rihinde gerçekleşecektir. 4 1 Yine Remzioğlu Ferit Bey' in verdiği bilgiye göre Neuchatel Türk Yurdu ı 5 Ekim ı 9 ı 2 'de kurulacaktır. 42 Bunun yanı sıra yurtdışında yaşayan Türk öğ­ renciler Türk Talebesi Derneği adı altında "gayesi içtimai Türkçülük olan siyasetle iştigal etmeyen" bir dernek kurmuşlardır. Tunaya da Siyasal Parti­ ler inde Ülke Dışında Türk Milliyetçiliğini Savunma Amacıyla Kurulan Türk Yurtlan başlığı ile konuyu incelemiş ve Paris ve Berlin'de kurulan öğrenci ör­ gütlerinden söz ederek, "Türk Yurdu adi manasıyla '

3B

39

40 41 42

''Türk/ük Şuunu: Yeni Türk Ocak/an", Türk Vurdu, Cil! 1 2, no.3, 1 333, s.3390. ''Türk/ük Şuunu: Karacahisar Gazetesi", Türk Vurdu, Cil! 9, no. 1 , 1 331 , s.2758; Giresun Türk Ocağının on beş günlük dergisi için bkz. ''Türk/ük Şuunu", Türk Vurdu, Cil! 1 3, no.2, 1 333, s.3580. K.N., "Türklük Şuunu: Paristeki Türk Vurdu'nun iyi Bir Teşebbüsü", Türk Vurdu, Cil! 4, 1 329, s.8 1 4 Akçuraoğlu Yusuf, op.cit. , s.96 Tunaya, op.cit., s.1 94. .


54 bir cemiyet değildir. Yurtçuluk bir nevi mezhepçiliktir" yargısında bulunmuştur. 43

7. Türl{ Ocakları'nın Konferansları ve Diğer Etkinlikleri Türk Ocakları kamuya açık konferanslada tarih bilinci konusunda uyanık bir kitle yaratmaya çalış­ mıştır. Osmanlı Bahriye Tarihi, Edebiyat Tarihi, Uy­ garlık ve Dinler tarihi konusunda bir dizi serninerin düzenlendiği anlaşılmaktadır. Ziya Gökalp, Ahmet Ağaoğlu , Köprülüzade Mehmet Fuat Bey, Yahya Kemal konferansçılardan bazılarıdır. 44 Türk Ocaklarının ilk yürütme kurulu , 24 Tem­ muz ı 9 ı ı tarihinde toplandığında ı 200 civarında üye bulunduğu beyan edilmişti. Beş yıl sonra üye sayısının 2550'ye çıktığını, taşradaki merkez sayısı­ nın 3 5 olduğunu gözlemliyoruz. Bu süre içinde ı 250 ciltlik bir kütüphane ile gelen telgraf ve slaytların konulduğu bir arşiv kurulmuş, Ufa ve Orenburg gibi merkezlerden konuklar davet edilmiş , sıcak ilgi ile karşılanmışlardır. Bunların içinde İ smail Bey Gasprtnski, Seyyid Cafer Ahmet, Mecid-üs- Sultan, Mahmut Behbudi gibi isimler vardır.45

43 44

45

"Türk/ük Şuunu: Türk Talebe Derneği", Türk Vurdu, Cilt 1 , no.?, 1 328, s.2 14. Tunaya, op.cit., s.493-498 500 civarında konferansın verildiğine dair bilgi mevcuttur. "Türk/ük Şuunu: Türk Ocağmm Dersleri" Türk Vurdu, Cilt 9, no.?, 1 331 , s.2853. ayrıca bkz. "Türk/ük Şuunu: Türk Ocağmm Müsamereleri" Türk Vurdu, Cilt 1 2, no.4, 1 333, s.3405. "Türk Ocağ1 idare Raporu", Türk Vurdu, Cilt 1 4, no.9, 1 334, s.4254-59.


55 Türk Ocaklan kadroları Rusya Türkleri ile ilişkile­ çok önemsemiş, özellikle Çarlık Rusya'nın Bolşevik ri ihtilali ile devıilmesinden ve Brest- Litovsk Barışı ile savaştan ayrılmasından sonra bu temaslar yoğun­ laşmıştır.46 İ stanbul'da toplanan Türk Ocağı Kurulta­ yına Rusya Türkleri de bir delegasyonla katılmıştır.47 Diğer etkinliklere gelince, öğrencilere destek ol­ mak ve yurt sorunlannı çözmek için çaba harcamış, Beyrut ve Erzurum'da bile öğrencilere destek veril­ meye çalışılmıştır. Bunlara ek olarak Beşiktaş ve Boğazkesende Türk Ocağı Mühendis Birliği kurul­ muştur.48

8. Türk Ocakları'nın Son Kurultayı Türk Ocaklannın toplam üye sayısının son ku­ rultayda 2500 olduğu belirtilmiştir. Hamdullah Suphi Tanrıöver'in okuduğu İ dare Heyeti Raporun­ dan sonra Ocaklann amacı tartışılmış ve bir sonuç bildirisi yayınlanmıştır. Ocağın merkez yönetiminin Türkiye Türklerini öne çıkaran yaklaşımı tepki al­ mış, Turancı çizgi Kongreye ağırlığını koymuştur.49

46

47 48

49

iran Azerbaycanı'nda sakin Afşar Türkleri aşireti reisi Nizamüssultan, savaş sırasında Ruslara karşı gösterdiği direniş dolayısıyla istanbul'a da­ vet edilmiş, büyük bir övgü ve heyecanla karşılanmıştır. 'Türk/ük Şuunu" Türk Vurdu, Ci lt 1 4, no. 1 1 , 1 334, s.362. "Türk Ocağ1 Konferans!", Türk Vurdu, Cil! 1 4, no.9, 1 334, s.4269. lbid., s.4259. Birinci Dünya Savaşının finalinde toplanan kurultay Turan idealinin tartı­ şılması ekseninde cereyan etmiştir. Savaşın askeri çöküntü ortamında bi­ tişi sonuç bildirisinde "Ocağın maksadr Türklerin harsi birliğine ve medeni kemaline çalışmaktır" biçiminde dar ve sınırlı bir hedefe indirgenmiştir.


56 Bu Kunıltayda minimalist çizgi, Kazım Nami Bey'in (Duru) kültürel çizgisi ile pekiştirilmek is­ tenmiş, fakat genç maksimalistlerin duygusal tep­ kileri söz konu'su olmuştur. Kazım Nami Bey'in 'Türklerin harsi ve medeni merkezi İstanbul 'dur" ö­ nerisi olumlu bulunmamıştır. Kurultay yapılan se­ çimlerle sona ermiş, yeni yönetim görev bölümü yapmıştır. Kurultay, İdare Heyeti, Hars Heyeti, Mu­ rakabe Heyeti ve Divan-ı Haysiyeti yapılan seçim­ lerle görevlendirmiştir. 5o

9. Basın Yayın Araçlarıyla Türkçülük: Türk Yurdu Dergisi ve Taşra Yayın Organları Türkçülük cereyanının yükselişe geçişinde en önemli dönüm noktalarından biri Türk Yurdu mec­ muasının kuruluşu olmuştur. Mehmet Emin, Müftüoğlu Ahmet Hikmet, Hüseyinzade Ali Turan, Akil Muhtar, Yusuf Akçura gibi simalar bu girişimin arkasında bulunmaktadırlar. 5 1 Türk aydınları ara­ sında, bir siyasi fikir mecmuası olarak bir döneme damgasına vuracak olan Türk Yurdu 7 Aralık ı 9 ı ı tarihi itibariyle, Yusuf Akçura'nın yayın sorumlulu"Türk/ük Şuunu: Türk Ocağ1 Kongresi , Türk Vurdu, Cilt 1 4, no.1 O, 1 334, s.4299. Kongre 3-1 1 Temmuz 1 9 1 8 tarihleri arasında yapılmış ve idare Heyetine (Yönetim Kurulu), Hamdullah Suphi Bey: 1 32, Şair Mehmet Emin Bey: 1 23, Hasan Ferit Bey: 1 23, Nüzhet Sabit Bey: 68, Darülmuallimin Müdürü Servet Bey: 65, Halide Edip Hanım:23, ilyas Ragıp Bey: 21 oyla getirilir­ ken, Hars Heyetine, Ziya Gökalp: 1 41 , Hüseyinzade Ali Bey: 1 1 2, Hamdulah Suphi Bey: 1 1 1 , Ağaoğlu Ahmet Bey: 1 05, Halide Edip Hanım: 1 03, Köprülüzade Mehmet Fuat Bey: 1 02 oyla getirilmişlerdir. bkz., lbid., s.4299-4300. Orkun, op.cit., s.B7 "

51


57 ğunda, on beş günlük bir yayın organı olarak çık­ maya başlamıştır. 52 Dergi öylesine büyük bir ilgi uyandırmıştır ki ilk sayısı dört, ikinci sayısı üç, ü­ çüncü ve dördüncü sayıları iki baskı yapmıştır.53 Dönemin özgün siyasal ve toplumsal koşulları dikkate alındığında, Türk Yurdu'nun oynadığı ideo­ lojik ve politik rol anlaşılabilir. Türk Yurdu ilk yayın evresinde oldukça ılımlı sayılabilecek bir çizgi izle­ miş, çatışmacı bir görüntü çizmemiştir. Hatta Çarlık Rusya'nın egemenliği altında bulunan bölgelerde dağıtımı engellenmemiş, siyasi olmaktan ziyade bir kültür mecmuası biçiminde algılanmıştır. Örneğin ünlü Rus Orientalist dergi Mir İsiama (İslam Dünya­ sı), Türk Yurdu 'nun yayın hayatına başlayışını Türk kültürünün ulaştığı yeni bir aşama olarak olumlu bir havada karşılamıştır.54 Buradan başlayarak, Türk Yurdu mecmuasının sayfaları her çeşit dil, tarih, etnografya ve antropo­ loji çalışmasına açık bir hale geldi.55 Dergi bir süre sonra, nihai hedefini , bütün Turan kökenli halkla­ rın yabancı yönetiminden kurtuluşları, tarihi, ırki, sosyolojik ve politik etmeniere dayanan büyük bir siyasi birlik olarak telaffuz etmiştir. 56

52

53 54 55 56

Dergi imtiyazı başlangıçta Mehmet Emin Bey (Yurdakul) adına almış, ancak onun Erzurum valiliğine atanması üzerine Akçura görevi üzerine almıştır. S. A. Zenkovsky, op.cit., s.1 08. lbid., ss.1 1 1 -1 1 2. Zarevand, op.cit., s.63. lbid., s.41 .


58

Türk Yurdu Türk Ocaklarının resmi yayın orga­ nı değildir. Böyle olmakla birlikte kadro ve ideoloji paralelliği açıktır. Türk Yurdu dergisinin zaman za­ man Ocaktan57 ve İ ttihat ve Terakki'den maddi yar­ dım aldığı anlaşılmaktadır. 58 İ stanbul'da Türkçü fıkir hayatı hızla zenginleş­ miş, peşpeşe yeni ürünler vermiştir. İ ttihatçı yöneti­ ciler, M aarif Nezareti bu alana resmi destek vermek­ tedirler. Ömeğin, Ali Emiri Efendi ve Köprülüzade Mehmet Fuat Beylerin yönetimindeki Encümen-i Tetkik, Milli Tetebbular Mecmuası'nı çıkarmakta ve dergi Matbaa-ı Amire (Devlet Matbaası) tarafından yayınianmaktadır. 59 Taşrada Türkçülük yayın yoluyla yaygınlaştıni­ maya çalışılmıştır. Karesi Gazetesi Divan-ı Lügat-it­ Türk'ü ı 9 ı 7 Martından itibaren tefrika etmeye başlamış,6o Eskişehirde Karacahisar,6 I Kastamo-

57 Derginin düzenli yayınlanabilmesi için aylık 1 20 lira civarında paraya

58

59

60

61

ihtiyaç duyulduğu bunun için Ocaktan maddi destek sağlandığı anlaşılıyor. Örneğin son Türk Ocakları idare Raporuna göre Türk Vurdunun yayınına devamını sağlamak için 400 lira civarında yardım aldığı beyan edilmiştir. ''Türk Ocaklan idare Raporu", ss.4262-4263. "Ocak tesisi zamanından itibaren hükümetten hayırhahlık ve müzaheret görmüştür. Ayda muayyen küçük bir tatısisat ile beraber ayrıca birçok defalar yardımlar aldık" lbid., s.4265. "Yeni Neşriyat", Türk Vurdu, Cil! 13, no.7, 1 333, s.3657; ayrıca bkz. Safes, "Yeni Eserler:Milli Tetebbu/ar Mecmuast", Türk Vurdu, Cil! 8, no. 1 1 , 1 331 , s.2708-2709; "Türk/ük Şuunu ve Cihan Cengi: Encümen-i Tetkik", Türk Vurdu, Cil! 8, no.3, 1 331 , s.2558. ''Türk/ük Şuunu:Divan-t Lügat-it Türk'ün Türkçeye Tercümesi", Türk Vur­ du, Cil! 1 2, no.4, 1 333, s.3405. "Türk/ük Şuunu: Karacahisar Gazetesi", Türk Vurdu, Cil! 9, no. 7, 1 331 , 5.2902.


59

nu'da Köroğlu,62 Konya'da Babalık gazetesi63 çıkma­ ya başlamıştır. Bunlar dışında Konya'da çıkan Ocak ile Giresun'da çıkan Ana Türk Yurdu taşra Türkçü yayıncılığına ömek olarak gösterilebilir.

10. Macaristan'dan Osmanlı'ya Birleşik Turan Devleti Düşüncesi Turancılığı ideolojik olarak _analiz etmeden önce, Turan sözcüğünün kökenini araştırmak yerinde ola­ caktır. Önde gelen bir Türkçüye göre , Turan sözcü­ ğü Türklerin kendilerini tanımlamak için kullandığı bir sözcük olmayıp Farsçadan gelmektedir. İ ranlıla­ rın kendilerinden olmayan herkt:;si tanımlamak üze­ re kullandıkları kapsayıcı bir ifade olan Turan'ın anlamı yerleşik Romalılar�n göçebe Cermenleri tarif ederken kullandıkları barbar sözcüğüne yakındır. Bir başka ifade ile Farsça'da Turan vahşi, yabanıl, barbar düşman anlamına gelmektedir. 64 Turancılık özgün anlamıyla, Parı-Türkçülükten daha geniş bir coğrafi alanda yaşayan halkların si­ yasal birliğini kastediyordu . Macaristan'da ilk orta­ ya çıktığı biçimiyle Turani halkların siyasi ve kültü­ rel birliği anlamında kullanılıyordu . 1 9 . yüzyılda özellikle Macaristan'da yapılan Türkoloji araştırma­ ları sonucunda Turan bütün Türki lehçe ve dillerin

62

63

64

'Türk/ük Şuunu: Kastamonu'da Sanayii Mektebi", Türk Vurdu, Cilt 9, no.7, 1 331 , s. 2854. 'Türk/ük Şuunu: Niğde Hamm/annın Cemiyeti", Türk Vurdu, Ci lt 9, no.1 O, 1 331 , s. 2902. Orkun, op.cit., s.1 O.


60 yanı sıra Fince ve M acarca'yı kapsayan Ural-Altay Dil ailesini ifade eden bir kavrama dönüşmüştü .65 Macaristan'da Turancılık akımının tarihi kö­ kenlerine inildiğinde, Osmanlı Türkiyesi ve Çarlık Rusya'da yaşayan Türk topluluklarının geçirdiği siyasi ve fikri evrime benzer bir gelişme ile karşı karşıya kalınz. Macaristan'da milliyetçiliğin ön aşa­ masını Ural-Altay dil ve tarihi üzerine yapılan ça­ lışmalar oluşturmuştur. Bu çerçevede yapılan ça­ lışmalar 1 890'lara kadar geri götürülebilir. Nagy'nin Etnographiada yayınladığı bir dizi makalenin Macar akademik ve siyasi çevrelerinde bıraktığı etki ve yansımalar ilk elden ifade edilmelidir. 66 1 905'te Macar Turancılan Budapeşte-Tokyo ve Kazan İ stanbul eksenlerinde siyasi bir birlik kurma hayaline kapılmışlardı. 1 9 1 O Kasımında Budapeş­ te'de kurulan Macaristan Cemiyet-i Thraniyes� ben­ zer ideallerle Osmanlı başkentinde kurulan cemiyet­ lerle temasa geçmekte gecikmeyecekti. Cemiyet, bir süre sonra Turan adıyla iki aylık bir dergi yayınlama­ ya başladı. İ lk sayısından başlayarak Teleki ve yakın çalışma arkadaşı Paikert'in kaleme aldığı yazılar, Türkçü-Turancı çevrelerde ilgiyle karşılandı. 67 Bu kapsamda, 1 9 1 0'da yayınlanmaya başlayan A Cel (aylık dergi) ile Turancı forum zenginleşecekti_6s Yu-

ss 66

s? sa

Özdoğan,op.cit., s.27 Joseph A. Kessler, Turanism and Pan-Turanism in Hungary, (Michigan, 1 967), s.70. /bid., s.1 08. lbid., s.1 26.

1890-1945


61 suf Akçura'nın bir yazısı A Cel'de yayınlanarak ulus­ lar üstü Turancı dayanışma ömeği verilecekti. 69 1 9 1 1 'den başlayarak, Macaristan'da Turancı a­ kım daha geniş bir etki alanına kavuşacaktır. Öyle­ sine ki Macar parlamentosunda bu cemiyetlerin fa­ aliyetlerini kolaylaştırmak ve desteklemek için özel ofisler sağlanmıştır. Bunun dışında Macar Turan Cemiyeti ile doğrudan ilişkisi olmaksızın bağımsız gazete , dergi ve broşür çıkarma faaliyetleri de gittik­ çe yoğunlaşmıştı.7o Bu bağlamda, Osmanlı Türkleri ile milli hislere dayanan bağları güçlendirmek için, Osmanlı Hükü­ meti'nin Budapeşte nezdindeki Başşehbenderi Ah­ met Hikmet Bey (Müftüoğlu) onuruna Budapeşte'de verilen resepsiyon geniş ilgi uyandırdı. 7 1 Pan­ Turancı ideolojinin resmiyet kazanması ise Dünya Savaşı yıllarına tesadüf edecekti. Rusya karşısında Osmanlı Devleti ile müttefik olan Macarların, 1 9 1 5'ten itibaren, siyasi doğrultusunun İ ttihatçılara paralel olarak Rusya'nın muhtemel yıkılışından son­ ra içinde Osmanlı, ve Rusya Türklerinin de bulun­ duğu geniş bir siyasi birlik olduğu belirtilmelidir. Dünya Savaşı Macar Turan Cemiyeti'nin Hü­ kümetten daha fazla destek alması ve daha fazla kabul görmeye başlamasına vesile olmuş; Bulgarlar, Türkler ve Macarların köken birliği daha çok vur­ gulanmaya başlamıştır. Bilindiği gibi Bulgaristan da Alman cephesinden savaşa girmiş, Osmanlı Hükü69 7D 71

lbid., s. 1 08. lbid., s.1 26. "Türk/ük Şuunu: Turanillar Arasmda" Türk Vurdu, Cilt.B, no.2, 1 33 1 , s.2542


62 metinin müttefiki olmuştu . Böylece Balkan Savaşla­ rı sırasında Osmanlı Devletinin eski vasali ve hasını olan Bulgaristan, Dünya Savaşında ırk ve köken birliği keşfedilmiş müttefike dönüşecekti. Macaris­ tan'ın dahil olduğu Birleşik Turan Devleti , savaş sonunda gerçekleştirilmesi hayal olmayan siyasi bir hedef olarak telaffuz edilmeye başıanacaktır. Bu kapsamda, Dünya Savaşının patlamasından sonra, Rusya'dan kaçan Türkçü ideologlar ı 9 ı 5 Kasımında Budapeşte'ye ulaşır, büyük bir coşku ile karşılanırlar. Mülteci Türkçü ideologlar, Çarlığın egemenliği altında yaşayan Türk topluluklarına kar­ şı nasıl bir baskı ve asimilasyon siyaset izlediğini, ateşli konuşmalarta anlatırlar. Anti asimilasyonist Turancı söylem Budapeşte'de geniş yankı bulur. n Gerçekte , Turancı ideolojinin yükselişine en bü­ yük katkıyı Dünya Savaşının özel koşulları yapa­ caktır. Osmanlı Hükümeti ile Macaristan arasında Türklük kavramı etrafında gittikçe gelişen ilişkiler, ı 9 ı 7 yılında Türk-Macar Dostluk Derneği'nin kurul­ masına yol açacaktır. Buna koşut olarak ı 9 ı 6 yılın­ da İstanbul'da Macar Enstitüsü açılacaktır.73 Türk­ Macar Dostluk Derneği Başkanı Teleki Palgrof (Kont Paul Teleki) ı 9 ı4 yılında Türkiye 'ye gelmiş , ziyareti, Türk Ocakları ve Türk Yurdu çevrelerinde heyecanla karşılanmıştır. 74

72 73 74

Kessler, op.cit., s. 1 35. lbid. "Türk/ük Şuunu: Turan Gerniyeti Reisi Kont Te/eki" Türk Vurdu, Cil! 6, no.5, 1 330, s.2 1 74.; "Türk/ük Şuunu: Macaristan Cemiyet-i Turaniyesi", Türk Vurdu, 1 329, s.536; Dr. Marki, " Cemiyet-i Turaniye ve Asya içinde Turaniler", Türk Vurdu, Cil! 2, 1 329, ss.41 5-423.


63 Savaşın Alman cephesi aleyhine dönmesi, Os­ manlı ve Macar Turancı çevrelerde hayal kırıklığı yaratsa da7s Macaristan Turan Cemiyeti, Budapeş­ te'de ı 9 ı 7- ı 9 ıs aralığında 30'dan fazla konferans ile Turan Ütopyasını işlemeye devam etmiştir.76 Bazı Turancı Macarlar, savaşın son safhasında Japon­ ya'nın · kendi cephelerinden savaşa girmesi ile den­ gelerin değişeceğini ummuşlardır. Doğudan gerçek­ leşecek Japon harekatı ile Çarlık Rusya devrilecek, böylece Batı ucu Macaristan'a dayanan birleşik Tu­ ran Devleti, İ stanbul'dan geçerek Doğu Asya'ya ka­ dar uzanacaktı. 77 Osmanlı Türklerinde Turancılık kavramı, İkinci Meşrutiyette Pan-Türkçülükle özdeş anlamda daha ziyade simgesel olarak kullanılmaya başlanacaktı. Bu kavramı kullanarak tartışmaya açan ilk kişinin Hüseyinzade Ali Bey (Turan) olduğu üzerinde genel bir oydaşma vardır. Hüseyinzade Ali Bey, bu ifadeyi kendi koyduğu üç prensibi savunurken kullanmış­ tır. Bunlar sırasıyla Türkleşmek, İslamlaşmak, Avrn­ palılaşmak idiler.7B Turancılık konusundaki ilk tartışma, IL Abdülhamid rejimine karşı yeraltı ve yurtdışı mu­ halefeti yürütüldüğü yıllarda ortaya çıkmıştı. Akçuraoğlu Yusuf Bey'in, Mısırda çıkmakta olan Türk Gazetesinde yayınladığı Üç Tarz-ı Siyaset ma­ kalesine 79, Hüseyinzade Ali Turan, A. Turani imzası 1s 76 n 7B 79

Kessler, op.cit., s. 1 45 lbid,. s. 1 49 lbid., s. 1 55 Ülken op.cit., s. 1 62. Necmettin M. Deliorman, Balkan Türkleri Tarihi, (istanbul, 1 944), s.83. ,


64 ile Bakü 'den cevap vermiş, böylece kavramın içeriği tartışılmıştı. so Turan sözcüğünün somutlaştırılarak elle tutu­ lur bir kavram haline getirilmesini sağlayan ise bü­ yük ölçüde Ziya Gökalp olmuştur. Ziya Gökalp, Tu­ ran'ı bütün Türkler arasında mistik bir bağ oluştu­ ran efsanevi bir ülke olarak yaygınlaştırdı . Böylece Turan sadece tarihi bir kökene referans değil, ger­ çekleştirilecek bir ülkü anlamına gelmeye başladı .Hı Gökalp, Turanı Türkçülüğün nihai hedefi olarak yorumlamaktaydı. Ancak Gökalp'in Türk ırkından anladığı Akçura'nınkinden farklı olup, Tunguz ve Moğolları kapsamamaktadır. s2 Gökalp'in pek çok makalesinde adeta bir slogana dönüştürdüğü T uran idealimizdir: Türkçüyüz ifadesi burada hatırlanmalı­ dır.s3 Bir Batılı yazar, Pantürkizm veya Panturancılığın, Jön Türk ideolojisinin temellerini attığından söz ederek, 84 kavramın saldırgan ve emperyal çağrışımları olduğunu ileri sürecektir. s5 İmparatorluğun çözülüş döneminde içeriği ve sınırları zaman zaman muğlaklaşan Türkçülük cereyanı Milli Mücadele ve Lozan'dan sonra Ana­ doluculuk'a indirgenmiştir. En azından devletin koyduğu resmi çizgi itibariyle Türk milliyetçiliği BO Bı B2 BJ

B4 BS

fbid. Özdoğan,op.cit., s.29 Ziya Gökalp, The Princip/es of Turkism, (trans:Robert Devereux), (Leiden, 1 968), s.1 9. Ülken, op.cit. , s. 1 65. Lewis W. Thomas, "Nationalism in Turkey", Nationalism in the Middle East, (New York:Middle East Institute, 1 952), s.4. fbid.


65

Anadolu Türk milliyetçiliği sınırlarına gerilemiş, Turan hedefi dar maksimalist bir çevrenin ideali düzeyine indirgenmiştir. Cumhuriyet Türkiyesi'nde Turancılığın kısmi değişikliğe uğrayarak bir çeşit muhafazakar ideoloji­ ye dönüştüğünü söyleyebiliriz. Tuğcugil'in aşağıdaki sözleri bu bağlamda aydınlatıcı sayılmalıdır: "Eğer millet bütün siyasal oluşumların üstünde bir vakıa ise , belli milli nitelikleri olan herkesi Türk kabul etmek durumundayız. Bu faraziyeden hareket edin­ ce , Turancı olmaktan başka bir seçeneğimiz olamaz. Netice itibariyle Turancılık Türkçülüğün en temel parçasını oluşturmaktadır. "BB İ kinci Dünya Savaşı yıllarında Alman tesiri ile tekrar alevlenen ve kısmen yönetici seçkinleri de etkisi altına alan bu maksimalist Türkçülük anlayışı resmi ideoloj i tarafından etkisiz hale getirilecektir. Alman yükselişi döneminde sessiz bir şekilde izle­ nen bu eğilimler şartlar değişince 1 944 ırkçılık­ Turancılık davası ile pasifize edilecektir. İ smet Pa­ şa'nın milliyetçiliğin resmi çizgisini diğerlerinden ayırdeden vaziyet alışını şu konuşmada yakalamak mümkün görünüyor: "Devletimizin hüviyetini teşkil eden vasıflar uzun felaket asırlarının tecrübe m ah­ sulü ve gelecek asırların en feyizli gelişme prensibi olarak bulunmuştur. Milliyetçi Türkiye, Anayasanın tarif ettiği Türk vatanciaşma vatansever bir Türk milliyetçi si olmanın bütün imkanlarını vermiştir. Devletimiz milli bir devlettir. " B7 86

87

Ayhan Tuğcugil, Türk Milliyetçifiği Fikir Sistemi, (istanbul: 1 978), s.93. lrkçtllk-Turanctllk, (Ankara: Türk inkılap Tarihi Enstitüsü Yayınları no.4, 1 944), s.5.


66

İnönü , maksimalist milliyetçiliği, "biz de Türk milliyetçisiyiz ama bu memlekette ırkçı fıkirlerin serpilip boy atmasına rıza gösteremeyiz. Hayalperest önderler yüzünden milletimizin başına gelen fela­ ketler hatıralarımızdadır. Onların yanlış siyasal ka­ rar ve tutumları ülke ve milleti perişan etmiştir. " diyerek İttihatçı önderlerin Dünya Savaşı · yıllarında sergilediği tutumun sonuçlarını hatırlatmıştır.ss İs­ met Paşa'nın bu konudaki son işaret ettiği husus ise, son dönem Osmanlı yöneticilerinin umutsuzca verdikleri mücadele olacaktır.B9 İnönü 'nün bu sözlerinin yer aldığı derlernede Falih Rıfkı Atay'ın bir makalesi yer almaktadır. Atay bu yazısında Turancılığı şq sözlerle eleştirmektedir: "Bu Türkiye'yi içinden dağıtıp tahrip etmek için bir bela ısmarlansa, ırkçılıktan beteri inemez. Bu Tür­ kiye'yi dışardan can düşmanları ile çevirmek için ikinci bir bela ısmarlansa İslam İttihatçılığı ham hayali yerine Turancılık ütopyasını geçirmekten ala­ sı bulunamaz. "90 Tek parti döneminin bu resmi tutumu bir ölçüde yasakları da içermekte idi. Ancak 1 946 Demokrasisi kurulduktan ve l 950'de Demokrat Parti iktidara gel­ dikten sonra Turancılık ideolojisi daha serbest örgüt­ lenmeye ve sesini duyurmaya başlamıştır. Çoğulcu demokrasi ideolojik farklılaşmayı getirmiş ve Türk milliyetçiliğinin ne olduğu hususunda eski resmi tu­ tumla açıkça çatışan yaklaşımlar gündeme gelmiştir.9ı

88 89

9o 91

/bid., s.6. inönü şöyle demektedir: "Memleketimizde politika garezleri için uydurulan ırkçılık ön �erlerinin çok acıklı faciaları hatıralarımızda canlıdır.", lbid. lbid., s.36. Thomas, op.cit., s.2


67

Oldukça ciddi itharnları da içerecek biçimde Tek Parti dönemi milliyetçiliğini ve Kemalizmi eleştİren bir yazısında Tuğcugil şöyle demektedir: "Kemalizm gerçek Türk milliyetçiliğinden bir sapmadan başka bir şey değildir. Türk milliyetçiliği yerine Kemalist bir sistem önermek yanlıştır. Bir başka sapma ise Atatürkçülüktür. Atatürkçülük, Mustafa Kemal'in ölümünden sonra, onu istismar etmek isteyenlerin uydurduğu bir klişeden başka bir şey değildir."92 Görüldüğü gibi, Türkçülük meşrutiyet devirle­ rinde hız kazandıktan sonra, bu akıma Turancı bir renk vermek isteyen güçlü bir akıma dönüşmüş , Birinci Dünya Savaşı'nın son döneminde Çarlık Rusya'nın devrilişine koşut olarak tahakkuk etmesi muhtemel bir siyasi proje olarak algılanmaya baş­ lamıştır. Cumhuriyet devrimi Turancılığı yadsımış , Türkçülüğü Türkiyeciliğe indirgemiştir. Topartamak gerekirse, klasik Osmanlı asırları­ nın millet-i mahkume olarak tanımladığı gayrimüs ­ lim cemaatterin imparatorluk temellerini sarsmaya başladığı bir evrede Türkçülük Osmanlı Türklerinin can havliyle sarıldıkları ve kendilerini yeniden keş­ fettikleri bir ideoloji olmuştur. Bu ideoloj i İttihat ve Terakki Partisi'nin ana siyasal doğrultusu haline geldikten ve Türk Ocakları gibi sivil toplum odakla­ rından beslenmeye başlandıktan ve Dünya Savaşı Türkler açısından bir "Halas Muharebesi" haline geldikten sonra, Osmanlı Devleti'nin de facto Türk Devleti, O smanlı ülkesinin de ileride adı kanacak Türkiye olması kesinleşmiştir.

92

Tuğcugil, op.cit., s.23.



ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

İI<İNCİ MEŞRUTiYET DÖNEMİNİN SİYASAL GELiŞMELERİ

I.

Meşrutiyet Devrimi ve İttihat ve Terakki'nin İktidara Gelişi

1 908 Temmuzuncia Rus Çarı Nikola ile Britanya Kralı George Reval Mülakatı'nda Doğu sorununu kendilerince çözdüler. Bu çözüm İngiltere'nin 1 856 ' dan beri devam eden Osmanlı'nın toprak bütünlüğü ve egemenliğini garanti eden taahhütlerini sona er­ diriyordu . Bu anlaşma İngiltere ve Rusya'nın Doğu Akdeniz'de yüzyıl devam eden mücadelesine son veriyor, Osmanlı Devletini nüfuz alanlarına ayırıyor­ du. Manastır'da bu projeye tepki biçiminde patlak veren olaylar, Osmanlı Kanun-u Esasi'sinin ve Meş­ rutiyetin iadesi ile noktalanacaktı. Sultan ll. Abdülhamid Takvim-i Vekayi'de Anayasanın yürür­ lükte olduğunu ilan edecek, Meclis-i Mebusanı u­ sulü dairesinde toplantıya çağıracaktı. Abdülhamid tarafından toplantıya çağrılan Mebusan Meclisi Ankara'dan seçilen Alırarcı Mahir Sait dışında İttihatçı olmakla birlikte parti açısından bu zafer aldatıcı sayılmalıdır. Çünkü seçilen me­ buslar partizan (örgütten yetişme) İ ttihatçılar değil­ lerdi. İttihat ve Terakki Cemiyeti ile ilişkileri değişik


70

düzeylerde idi. Mebuslar açısından parti disiplini söz konusu değildi. Abdülhamid Kanun-u Esasi'de gösterilen nutk-u iftitahi (açış konuşması) hakkını ısrarlar üzerine kullandı ve açılış merasimine katıl­ dı. Ali Cevat'ın teklifi üzerine nutkunda "memleketi­ mizin Kanunu Esasiyle idaresi hakkında azmimiz kati ve la yetegayyerdir" ifadesini kullanarak, meş­ ruti rejimin teminat altında olduğu mesaj ını vermeyi ihmal etmedi. ı Gayri müslim cemaatler (milletler) açısından ı 908 seçimleri oldukça başarılı geçti, örneğin Rum cemaatinin kendi içlerinde seçim geleneği olduğun­ dan meşrutiyete intibakı son derece kolay oldu . Pat­ rikhane Osmanlı ülkesinde 6 milyon Rum olduğunu ilan etti. Rum Milleti bu sayede ikinci seçmenleri (müntehibi sani) belirleme seçimlerinde görece daha fazla temsil edilecekti. Rum Cemaati Kazınidi ve Konstantinidi efendileri; Ermeni cemaati ise Hallaçyan ve Zöhrap Efendileri İ ttihat ve Terakki listesinden Meclis'e sokacaktı. Birçok yerde aynı gayrimüslim isimler Ahrar Partisi'nin gösterdiği a­ daylar arasında yer alacaklardı. Hiç kuşku yok ki ı 908 Temmuzuncia girilen re­ jim temsili ve açık bir rejim idi. Fakat çok partililik ve hürriyet adına yaşanmış hiçbir tecrübesi olmayan Osmanlı ülkesinde Devlet-toplum ilişkilerinde de­ mokrasi arayışı şöyle dursun siyasal elit arasında bile yeni düzene intibak krizli olacaktı. Hatta intibak edilerneden kuramsal katılımcı çoğulcu siyasal yapı kapalı bir rejime dönüştü . Başbakan Kamil Paşa ceSina Akşin, 100 Soruda ittihat ve Terakki (istanbul: Gerçek Yayınevi, 1 980), 55. 1 07-1 08.


71

miyeti dikkate almayan tavırlan dolayısıyla, ı 3 Ocak ı 909'da ittifaka yakın bir oyla güvenoyu aldığı Me­ buslar Meclisi'nde bir ay sonra güvensizlik oyu veri­ lerek düşürüldü. Böylece Parlamento tarihimize gü­ vensizlik oyu ile düşürülen ilk başbakan olarak geçti. Kamil Paşa'nın düşürülmesi ile noktalanacak olaylar şöyle hızlı bir seyir izleyecekti. Tecrübeli devlet adamı Kamil Paşa açısından İ ttihatçılar, Sul­ tan Abdülhamid'e karşı pekala bir koz olarak kuBa­ nabilecek tecrübesiz siyasilerdi. Kamil Paşa sada­ rete atandıktan sonra . 28 Aralık'ta Hüseyin Cahit Yalçın'ın İstizah (soru) önergesi ile karşılaştı. Bu önergeyi Paşa savsakladı. 10 Şubattan itibaren ise İttihat ve Terakki ile Sadrazam Kamil Paşa arasında şiddetli bir atama krizi yaşanacaktı. Cemiyetin siya­ si nüfuzunu kırmak için Bahriye , Maarif, Defteri Hakani Nazıriarının çoğunluk partisine danışılmak­ sızın atamalarını yapacaktı. Kamil Paşa Mecliste kendisine verilen ı 3 Şubat randevusuna gelmeye­ cek, ancak ayın 1 7'sinde geleceğini bildirecekti. Ama Meclis Anayasada yapılan değişiklik uyarınca ı 98'e karşı 8 oyla (53 kişi de çekimser) kendisini azlede­ cek, hükümeti düşürecekti. Bu arada siyasi spekülasyonlar da eksik değildi. Urfa Mebusu Şeyh Saffet Efendi'nin istizah önerge­ sinde İttihatçıların Abdülhamid'i tahtan indirerek, (seniorat kuralı gereği) sırada bekleyen Veliaht Reşad Efendi'yi atlayarak Yusuf İ zzettin Efendi'yi tahta geçirecekleri ihsas ediliyordu . Meclisin siyasi ol­ gunluktan ve kurumsallaşmadan uzak olduğu his­ sedilince , bir darbeyle İ ttihatçıları pasifize etme planları yapılıyordu . Parlamenter görgü eksikliği olan tecrübesiz mebusları kolayca ekarte etme he-


72

sapları eksik değildi. Hafıyeliğe dayalı uzun otoriter yönetim yıllarından sonra kurarndan ziyade Os­ manlı yönetim geleneği ve siyasetteki zihinsel arka plan bu döneme damgasını vuracaktır.

2 . Partinin İç Dinamikleri: Önderlik ve İdeolojik Doğrultu Sorunu İttihat ve Terakki, bir siyasal cemiyet olarak, ik­ tidarı döneminde ciddi değişiklikler geçirmiştir. ikti­ darda bulunma, kamu kaynakları ile doğrudan te­ mas etme ve yönlendirme gücü , partinin kadroları arasında sürtüşme ve çatışma potansiyelini de do­ ğurmuştur. Parti siyasal kimlikleri itibariyle birbirinden ol­ dukça farklı karakterleri bir araya getirmiş bir ör­ güttü . Örneğin Rahmi Bey, Kara Kemal Bey, İsmail Hakkı Bey gibi isiınierin parti içindeki rol ve işlevleri ile Cavit Bey gibi liberallerin durumu oldukça fark­ lıydı . İlk gruptakiler, savaş yıllarının darlık ortamı­ nın spekülasyonları ile adları daha fazla telaffuz e­ dilen simalar iken, Cavit Bey maliye bilgisine güve­ nilen biri olarak dikkat çekmekteyciL Bunun dışında, bir de partinin askeri kanadı vardır. Enver ve Cemal Paşa bu kanadın zaman za­ man birbiri ile rekabet halinde olan hiziplerini tem­ sil etmekteydiler. Netice itibariyle, İttihat ve Terakki ' nin bütün kadrosu ile peşinden gittiği bir ideolojik doğrultudan söz edilemez. Önderlik yapısının kollektif olduğu


73

söylenebilir. Bir başka ifade ile ittihat ve Terakki'nin, hareketi sürükleyen tek bir lideri yoktur.z Yasal bir siyasi parti mahiyetine kavuştuktan sonra bile İttihat ve Terakki eski kornitacılık günle­ rinin eğilimlerini sürdürmüştür. Esas itibariyle, ce­ miyetin çekirdeğini Makedonya ve Selanik kolları oluşturmaktaydı. Meşrutiyet'ten sonra, parti genel merkez faaliyetlerini İstanbul'a getirmemekle suçla­ nacaktı. ı 9 ı 3 Kongresi partinin kabuk ve kimlik değişimi ile sona erecektir. Bu Kongre, ideolojik an­ lamda Türkçülüğün galip çıkması ve Talat Paşa'nın parti öndediğini üstlenmesi anlamında bir dönüm noktası olacaktır. 3 Dünya Savaşı yıllarında yapılan ı 9 ı 6 Kongresi ise iktidar partisi olarak İttihat ve Terakki'nin karşılaştığı sorunların tartışıldığı bir platform olacaktır. Sadrazam Sait Halim Paşa'nın başkanlığında açılan Kongre, Şerif Hüseyin ayak­ lanması ve Ermeni sorunu gibi konuları tartışmıştır.4 İttihat ve Terakki hareketi, ikinci kuşak Jön Türklerin genel adıdır. Ana doğrultusu meşrutiyet­ çilik, çıkış noktası Osmanlı vatanperverliği ve birlik­ çiliğidir. Abdülhamid'in saltanatı döneminde, ·temel özelliği , bürokrasinin kimi kesimlerinden destek bulan bir yeraltı muhalefet hareketi biçimindeydi. ı 902 Kongresine kadar, çeşitli savrulmalar ve bö­ lünmelerle yurtdışından yürütülen aydın muhalefeti Abdülhamid'in devrilmesi paydasında buluşuyordu . 2

Akdes Nimet Kurat, Birinci Dünya Savaş1 S"asmda Alman Generallerinin Raporlan (Ankara: Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, 1 966) , s.40. "Türk/ük Şuunu: ittihat ve Terakki Yillik Kongresi", Türk Yurdu, Cilt 5, no. 1 , 1 329, ss.876-880. ''Türk/ük Şuunu: ittihat ve Terakki Gerniyeti 1332 Senesi Kongresi", Türk Yurdu, Ci lt 1 1 , no.3, 1 332, s.31 89.


74

Bu kongreden sonra reform projeleri iki ana doğ­ rultuda ayrışacaktı: Sabahattin'in ademi merkezi­ yetçi, federatif devlet çağnşımlı çizgisine karşı bü­ rokratik devlet geleneğinin pozitivist-merkeziyetçi siyasi mirasçısı olan Ahmet Rıza Bey çizgisi. Ancak, model · ne olursa olsun hedef ortaklığı söz konusu idi: İmparatorluğun güç ve azametinin iadesi. 5 Türk milliyetçiliği ile özdeş bir siyasi parti kimli­ ğine kavuşmadan önce, İttihat ve Terakki Partisinin geçirmiş olduğu siyasal evrim, büyük ölçüde impa­ ratorluğun son çeyreğindeki fikri çalkantıları temsili mahiyet taşır. Hatta, Jön Türk hareketinin Türk milliyetçiliğine varmış olması şaşırtıcı bile sayılabi­ lir. Bu kadrolar, Osmanlıcılık ile yola çıkıp, sonunda Türkçülük fikrine ulaşacaklardır. 6 Meşrutiyetin iadesinden sonra, yasal bir siyasal parti haline gelen ve iktidara tırmanan İ ttihat ve Terakki, ülke geleceği hakkında yeni bir siyasi prog­ ram geliştirmek zorunda kalacaktı. Bu zorunluluk, partiyi maksimalist ve minimalist program çerçeve­ sinde ikiye bölecektir. Partideki maksimalistler Türkçülük ve Turancılığın kaçınılmaz olduğunu sa­ vunurlarken, diğer çizgi "Sırf Türklük esası üzerine kurulmuş bir firka-i siyasiye teşkilini menfaat-ı vatan ile kabil-i telif' görmüyordu . Osmanlı yurttaşlığı te­ melinde , anasır-ı muhtelifenin eşitliğine dayalı bir siyasal anlayışın imparatorluğun idamesi için yeterli olacağı kanısında idiler. 1 3 Ağustos 1 328 ( 1 9 1 2) tarihli Tanin bu ayrışmaya dikkat çekmektedir. 7 s s 7

Luke, op.cit., s.148. lbid., s.1 49. A.Y, "Türk Aleminde ", Türk Vurdu, Cil! 2, no.2 1 , 1 328, s.663-664.


75

Tereddütlü geçen deneme iktidarı döneminden sonra ( ı 908- ı 9 ı 2 ) , Babıali Baskını ile İttihat ve Te­ rakki Partisi iktidarı doğrudarı kullarıacak güce e­ rişti.8 ı 9 ı3 sonrasında, hem partinin ideoloj ik doğ­ rultusu hem de ülkenin yazgısı açısındarı oldukça önemli bir dönemece girilmiş olacaktı. İttihat ve Terakki kendi içinde bir ideolojik ay­ nşma dönemi yaşamıştır. Bu gelişme Osmarılıcılık siyasetinden tedricen uzaklaşma ile noktalarıacaktır. Marıastırlı İsmail Hakkı Efendi'nin "sadece uhuvvet-i İslamiye (İslam birliği) yetmez diyerek uhuvveti vataniyye de gerekir" söyleminde kendini gösteren Osmarılıcı yaklaşım dağılma sürecinin yoğunlaştığı bir ortamda en cılız ses olmaya mahkum olacaktı. Türkçülüğün diğer ideolojik rakibi İslamcılık cere­ yarıına göre İmparatorluğun parçalarıma sebeplerinin başında Batıyı taklit etmek gelmekteydi. Bunu temel nedeni cehalet ve atalet ile ekonomik gerilik ve kapi­ tülasyonlann yol açtığı iktisadi esaret takip ediyordu.9 Siyasal eyleminin başlarıgıcında Osmarılı yurt­ sevediğini temel alan meşrutiyetçi bir örgüt görü­ nümündeki İttihat ve Terakki'yi koşullar kısa sürede değiştirdi. Partinin hem kadrosunda hem de ideolo­ jisinde zamarı içinde değişiklikler gündeme geldi. ı 9 ı ı 'den sonra Arnavut ayaklarıması, Libya savaşı umutları kırdı. Balkarı hezimeti Türk gururunun tahrikine neden oldu. Yusuf Akçura, Ahmet Ağaoğlu , Hüseyinzade Ali Turan, Resulzade Mehmet

8 9

Mete Tunçay, Türkiye'de Sol Aktmlar, (Ankara, 1 967), s.45. Tarık Zafer Tunaya, islamcılık Cereyanı, 2. baskı, (istanbul: Simavi Ya­ yınları , 1 99 1 ), ss.21 -23.


76

Emin gibi entellektüeller ve Diyarbakırlı Ziya Gökalp Türkçülüğü işlemeye başladılar. Gökalp'in ideolojik katkıları İttihat ve Terakki Partisi'nin doğrultusu açısından son derece önemli olmuştur. Gökalp, Alman kökenli bilimselliğe ve Durheim sosyolojisine dayanarak Türkçü bir kurarn geliştirdi. Bu positivist-ilerlemeci, organik toplum kurgulu milliyetçilik Gökalp'i, Türk milletinin inşa sürecini üç aşamalı olarak ele almaya itmiştir: Türkleşmek, İ slamlaşmak, Muasırlaşmak. işaret edilmelidir ki Gökalp'in İslamiaşmak dediği süreç islamı kamusal alana çekip, ibadet dilini Türkçeleş­ tirerek Arap unsurun tasfiye edildiği bir coğrafyada milli bir din oluşturmaktı. Gökalp toplumsal dokuya din harcını milli niteliği ile oturtmak istiyordu . Solidarist çağrışımları kuvvetli olan "Gökalp Halkçılığı ", daha sonra Mustafa Kemal'in 1 920 Halk­ çılık Programına girecek olan siyasi düstur olup, ilk kez Yeni Mecmua'nın 1 4 Şubat 1 9 1 8 tarihli 32. sa­ yısında gündeme getirilmişti. 10 Gökap 'in etkilendiği III. Cumhuriyet Fransa'sının resmi ideolojisi olan solidarizm gerçekte , Radikal Parti'nin benimsediği bir öğretiydi. Dayanışmacı önderler 1 9 . yüzyıl eko­ nomist ve sosyalist öğretilerinin toplumsal sorunu saptarnalarına rağmen tutarlı bir çözüm getiremedi­ ğini ileri sürmüşlerdi. Bu öğreti Birinci Dünya Sava­ şı'nın kargaşa ortamında İttihat ve Terakki önderli­ ğini etkilemekte gecikmedi. İttihatçıların yarı resmi

10

Zafer Toprak, "Osmanlt'da Toplumbilimin Doğuşu", Modern Türkiye'de Siyasi Düşünce, Tanzimat ve Meşrutiyet'in Siyasi Birikimi, Cil! 1 , (istanbul: iletişim Yayınları, 2001) , s.322


77

yayın organı Yeni Mecmua tesanütçülük adı altında solidartzme meyletti. ı ı Gökalp'in halkçılık ile mületçüik kavramlan aynı fıkrin, "müsavat mefkuresinin" yansımalanydılar. Bu nedenle Türkçülüğün dayanak noktalanndan halkçı­ lık, sosyal sınıf farklılıklannı kaldırarak toplumu mesleki zümrelere indirgeme eğilimindedir. Bu yüzden Gökalp'in milli-devlet projesinin harcını bu zümreler oluşturur. Korporasyonlara dayanan milli devletin üstyapı kurumlarını ise cumhuriyetin ilan edileceği yıl yayınladığı Türkçülüğün Esas lannda ele alacaktır. ı z Gökalp'e göre, solidarizrn içtimai halkçılıktır. Si­ yasi demokrasinin siyaset düzeyinde gerçekleştirdiği eşitliği, iktisadi düzeyde gerçekleştirmeye çalışır. So­ lidaıizmi sosyal devlete yönelik ögeler olarak yorum­ layan Gökalp için liberal devlet yetersizdi. ı3 Gökalp'in devleti müdahaleci, tanzim edici bir devletti. '

3 Meşrutiyet İdaresinin Kuruluş Gerilimleri ve 3 1 Mart Hadisesiı4 .

.

Hürriyetin ilanı ve Mebusan Meclisi'nin toplan­ tıya çağnlması devlet iktidarının önemli taşlarını yerinden oyna mıştı. Yeni rejime ilişkin belirsizlik havası hakimdi. Siyasi belirsizlik kısmi bir tedirgin­ liği beraberinde getiriyordu . Meclisin açılmasına 1 5 gün kala Abdü�hamid'in eski hafiyelerinden İ smail 11 12

13 14

lbid., ss.31 4-3 1 5. lbid., ss.324-325. Zafer Toprak, "Uiuslaşmamn Toplumsal Boyutu:Solidarizm" Tanzimattan Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi, Cilt 2, (istanbul, 1 985), ss. 377-378 Sina Akşin, 31 Mart Olayı, (Ankara:1 970), passim.


78 Mahir Paşa'nın öldürülüşü devri sabıkın akıbeti ko­ nusunda oldukça önemli ipuçları vermişti. Bu istib­ dat devri sembollerinin komite tarafından cezalandı­ rılması idi. Bu cinayet sonradan İttihat ve Terakki'ye mal edilecek üç faili meçhul cinayetin birincisi ola­ rak tarihe geçecekti. Siyasi ihtirasları oldukça yüksek İttihatçı kad­ rolar henüz yarım yamalak iktidarda olmalarına rağmen büyük reform iddiaları ortaya attılar. Devlet yönetimindeki tecrübe sizlikleri pervasızlıkları ile atbaşı gidiyordu . Bir kalemde birçok şeyi halledebi­ leceklerine inanıyorlardı. Ancak toplumun değişik katmanlarındaki dengelere çarptıklarında kendi anti-tezlerinin doğumuna yardımcı olduklarının far­ kında bile değillerdi. El atılan her alan bir statükoyu temsil ediyordu . Orduda reform adına alaylı askerle­ rin tasfiye planı yürürlüğe konuldu ; 1 400 alaylı su­ bayın kadro dışı bırakılışı ilk büyük hoşnutsuzluk dalgasını yarattı. Jön Türk Devrimi'nin Prusya hay­ ranı küçük rütbeli subaylar tarafından yapılması ordu içi hiyerarşiyi bozarak, siyasetin bulaşmasına neden olmuştu . Orduda modernleşme Yeniçeri oca­ ğından beri var olan aşağıdan yukarıya doğru mobilizasyon geleneğinin önünü kesti. Bu operas­ yon alaylı askerin bir gün kendisinin de paşa olabi­ leceği umudunu sona erdirmiş oluyordu . İlk tepki bu kesimlerden gelecekti. İttihatçılar, bu kez de ay­ rıcalıklı sınıfların başında gelen ilmiyeyi, medrese talebelerini de askere alacaklarını (kanun önünde eşitlik ilkesinin bir gereği olarak) ilan ederek karşıla­ rına alacaklardı. Böylece statükonun ikinci ve olduk­ ça sağlam basan öbür ayağı ile karşı cepheye düş­ müş oluyorlardı. El attıkları her alan hassas bir çıkar dengesini yansıtıyordu . Netice itibariyle, yeni rejimin _


79 bid'at olduğu (dinde olmayan yenilik) noktasına gel­ mek bazı çevreler açısından hiç zor olmayacaktı. Bu arada Osmanlı Payitahtı başka gelişmelere

gebeydi . 6 Nisan 1 909'da mazul kaymakam Şakir

Bey'le Galata Köprüsünde saldırıya uğrayan Ser­ besti Başyazarı Hasan Fehmi Bey hayatını kaybetti. 8 Nisan 1 909 tarihli "Serbesti"nin başlığı şöyleydi: "Vatan bu hainlerin pençe-i istibdadından kurtanl­ malıdır. İstibdat bir merkezden kalktı, merkez-i müteaddideye geçti. " Hasan Fehmi Bey'in cenazesi 40 bin kişilik bir muhalif gösteriye dönüşecekti. Cinayetin işlendiği günün ertesinde olayı ele a­ lan Mebusan Meclisi'nde buz gibi bir hava esiyordu. Kazınidi Efendi, Rıza Nur Bey, Zöhrap Efendi konu­

ya ilişkin araştırma önergesi verdiler. Hüseyin Cahit (Yalçm) olayın siyasi bir cinayet olduğunu Meşruti­ yet Ha tı ra la nn da ve 1 930'larda çıkardığı Fikir Hare­ ketleri mecmuasında itiraf edecekti. Cinayetin sebe­ bi artan muhalefet dozuna tahammül edemeyen

İttihatçıların , Osmanlı tarihinde örneği çok görülen muhalifi fiziki olarak tasfiye etme geleneğinin gere­ ğini yerine getirmelerinden başka bir şey değildi. Bu anlamda suikastler İttihat ve Terakki'nin siyasi ha­ yatımıza getirdiği bir yenilik sayılamaz. Ne ilginçtir ki İttihatçılara ve muhalefete itidal tavsiye edecek siyasi odak Ermeni Taşnaksutyun Partisi olacaktı. Hatta Yeni Gazete iki aylık bir siyasi mütareke teklif edecek, İkdam bir karma hükümet, yani koalisyon önerecekti.

Kıbrıs kökenli bir hafız olan Derviş Vahdeti mu­ halif blokun siyasal parti düzeyinde örgütlenmesine öncülük etti. Vahdeti aslında istibdat mağduruydu . 1 902'de Dahiliye Nazırı Memduh Paşa'yı jurnallemiş


BO

ancak jurnal ters tepmiş ve Diyarbakır'a sürül­ müştü . ı ı Aralık ı 908 de ilk sayısı çıkan 8 . 000 ti­ rajlı Volkan gazetesinde İngiliz yanlısı bir yayın siya­ seti sürdüıiiyordu. Gazetesinin anti masonik ve İs­ lamcı söylemi Abdülhamid'in hoşuna gitmiş olmalı ki Enderunlu Lütfi kanalıyla Volkan'a üç kez mikta­ n tartışmalı para yardımında bulunmuştu . Vol­ kan'ın Saray'dan destek görmesinin diğer bir sebebi de İttihatçı muhalifi diğer yayın organları liberal bir hava içinde Abdülhamid'e karşı daha sert bir yayın politikası yürütürken, Volkan yayınlarında Sultanı doğrudan hedef alınıyordu . Vahdeti'nin öncülük ettiği İttihad-ı Muhammedi Fırkası 'nın kuruluşu münasebetiyle Ayasofya'da 3 Nisan ı 909'da okutu­ lan mevlide olağanüstü ilgi gösterilmesi muhalefetin din eksenli bir cephede toplanmakta olduğunun sinyalini veriyordu. Tarihimizde 3 ı Mart olayının ele alınış tarzı sembolik siyasal önemi ile açıklanabilir. Laik cephe açısından olay irticai bir eylem iken İ slami söylemi benimseyenler açısından ise mağdur Sultan Abdülhamid'in bir tertiple masonik örgüt İttihat ve Terakki tarafından tahtan indiriliş öyküsüdür. Hal­ buki olayın merkezinde doğrudan siyasi iktidar ça­ tışması vardır. Ayaklanmada dini motiflerin kulla­ nılması baskın niteliğini açıklamaya yetmez. Din gerileme tarihimiz boyunca her çeşit iktidar oyunu­ nun vazgeçilmez malzemesi olduğundan burada da etkin bir şekilde kullanılmıştır. Muhalifler, İttihat ve Terakki Cemiyeti ile organik ilişkisi henüz oturma­ mış Meclis grubunu hazırlıksız yakalayarak Mebusanı bir oldu bittiye boyun eğmeye zorlamak istiyorlardı. Kanımızca Abdülhamid bu olayda mer­ kezi bir rolde değildi.


81 3 1 Mart 1 325 tarihli ( 1 3 Nisan 1 909) ayaklan­ manın gelişim seyrini özetlemek gerekirse, ordudan tasfiye edilmiş, alaylı subayların Şehzadebaşı Fevziye Kıraathanesinden çıkarak bir koldan, Taşkışla'daki 4 . Avcı Taburunun Harndi Çavuş ön­ derliğinde diğer koldan ayaklanması, 3 1 Mart saba­ hı Ayasofya'daki Adiiye Nezareti'nden bozma Mebus­ an binasına ulaştı . 1 5 isyancıların hükümet kuvvetle­ rince tenkili yerine , nasihat ile vakit geçirilmiş o a­ rada isyan büyümüştür. l . Ordu Komutanı M ahmut Muhtar Paşa bütün gün isyanı bastırma emrini bo­ şuna beklemiştir. isyancı birlikler ilmiye talebesin­ den destek görmüş 1 6 Sactarete Kamil Paşa'yı, Harbi­ ye Nezareti'ne Nazım Paşa'yı, Meclis Başkanlığı'na İsmail Kemal Bey'i istemişlerdir.

Muhalefetin ayaklandırdığı asker saraya yönel­ miş, gerileme döneminin Yeniçeri ayaklanmalarını çağrıştırır şekilde peşpeşe istekler sıralamaya baş­ lamış, ihtilalci askerler kendilerini halkona çıkan Abdülhamid'e affettirerek diğer hedeflere yönelmiş­ lerdir. Hareketin bunda sonra teskin olması bekle­ nirken, genişleyerek ve kan dökerek büyümeye başladığı görülüyor. Birçok Harbiyeli subayın yanı sıra, Meclis bahçesinde Hüseyin Cahit (Yalçın) sa­ nılan Lazkiye Mebusu Aslan Bey ve Adiiye Nazırı Nazım Paşa öldürülmüş; Abdülhamid kendince bir orta yol bularak, bir partiler üstü hükümet kurmayı denemiş, Ahmet Tevfik Paşa'yı (son Osmanlı sadra15 1s

Adiiye Nezareti binasından Meclise çevrilen bu bina sonra yanmıştır. istanbul sakinleri gibi ilmiye talebesinin yüzyıldır devam eden askere alınmama ayrıcalığı kaldırılmıştı. Bu gerçekte kamu külfeti karşısında yurttaşların eşitliği ilkesinin uygulanmasından başka bir şey değildi, ama derin bir hoşnutsuzluk yaratacaktı .


82 zamı) sadarete, 1 896 Osmanlı-Yunan savaşının mu­ zaffer komutanı Gazi Müşir Ethem Paşa'yı Harbiye N ezaretine getirerek ortalığı teskin etmeye çalışmış­ tır. İstanbul'da kısa bir süre molla-ihtilalci asker egemenliği yaşanmış; İttihat ve Terakki silinmiştir. I 7 İstanbul'a hakim olan bu hava payitahtın yüz­ yıllar boyunca yabancısı olduğu bir durum değildi. Aşina bir koalisyon İstanbul'da darbe yapmış iktida­ rı ele geçirmişti. Ama devrik iktidarın , İttihatçıların asıl örgütlü gücü Rumeli'de idi. Rumeli'de çetecilik deneyimi bulunan Türk ve Bulgar asıllı askerlerle Selanik'teki 3 . ordudan ayrılan mürettep fırkadan toplama bir ordu oluşturdular. inisiyatifsiz İstanbul yönetimi yerine Meşrutiyeti Rumeli'den gelecek bu birlikler kurtaracaktı. Demiryolu ile sevk edilen Mahmut Şevket Paşa yönetimindeki birliklerin Kurmay Başkanlığını Kolağası Mustafa Kemal Bey (Atatürk) yürütüyordu . Fakat "vatanın kurtarılma­ sından" kendini sorumlu gören Berlin Ataşemiliteri Enver Bey hızla harekete katılarak kurmay başkan­ lığı sorumluluğunu ele alacaktı. Hareket Ordusu Çatalca sınırında tahkimata başlayınca isyan karşısında sessiz kalarak, pasifize edilen Mebusan Meclisi Ayastefanos 'ta (Yeşilköy) toplanmaya başladı. 24 Nisan 1 909'da ( 1 3 Nisandan l l gü n sonra) İstanbul küçük bir iç savaş görüntü­ süyle meşrutiyetçi güçler tarafından geri alındı. Be­ yoğlu , Taksim, Taşkışla kışialarında asilerin muka­ vemeti oldu . Derviş Vahdeti İttihadı Muhammedi 11

ismail Hami Danişmend, Sadnazam Tevfik Paşa'nm Dosyasmdaki Resmi ve Hususi Vesikalara Göre 31 Mart Vak 'asl, (istanbul: istanbul Kitabevi, 1 961 ), passim.


83 Fırkası üyesi Şehzade Vahidettin'e sığınmak tale­ binde bulundu ise de reddedildi. Hareket Ordusu Komutanı M ahmut Şevket Paşa şehirde sıkıyönetim ilan etti ve ihtilalcileri yargılamak üzere bir Divanı Harp kurdu. ı s Verilen idam cezaları Karaköy ve Sultanahmet meydanlarında hızla infaz edildi . Mahmut Şevket Paşa'nın ilan ettiği sıkıyönetim 1 9 1 2'ye kadar sürdü.

4. Meclis-i Umumi-i Milli ve Abdülhamid'in Halli Meclis'in Hareket Ordusu 'nun desteğini aldıktan sonraki tutumu ilginçtir. Orduyu karşılamaya gi­ denler geri dönmeyince, diğerleri onların yanını;ı gi­ derek rejimin korunması yönünde adımları peşpeşe atmaya başladılar. Osmanlı Meclisi , Mebusan Reisi Ahmet Rıza Bey ile Ayan (Senato) Reisi Sait Paşa'nın öncülüğünde Yeşilköy'de olağanüstü bir toplantı yaparak kendisine Meclis-i Umumi-i Milli sanını vere­ rek çalışmalarına başladı. Bu 1 920'de İ stanbul'un işgali ve parlamentonun dağıtılması üzerine Meclisin Ankara'da toplanmasının provası gibiydi . Sultanın rejime sadakati tartışıldı. Hal' kararı meşrutiyet re­ jimi için 33 yıl sonra alınacak rövanştan başka bir şey değildi. Doğrusu Abdülhamid'in Kanun-u Esasi­ ye 33 yıllık istibdattan sonra ruhen bağlı olabileceği kuşkuluydu , iktidarını hiçbir zaman ne avam ne de ıa

"Harekatı ihtilaliye ve irticaiyeyi ihzar zımnmda gizli cemiyet kurma" su­ çuyla Divan ı Harpte yargılanıp idam edilen beş kişinin . arasında Devlet Şurası üyesi (Dan ıştay) Tayyar Bey gibi eski hafıye düzeninde sivrilmiş · simalar vardı. Eski düzenin adamları Abdülhamid'e verdikleri jurnallerle hangi tırkan ı n kendisini hall tertibi içinde olduğunu bildiriyariard ı.


84

bürokrasi ile paylaşmak istememişti. Kendince doğ­ ru bildiği usullerle aynı Sultan Mahmut, Sultan Abdülmecid gibi ülkeyi yönetmeyi tercih etmişti. ihtilalcilerin tenkili gerçekleştikten sonra, kendini "hall ü akd"e yetkili bulan Meclis-i Umumi Sultanı tahttan feragate zorlamak veya halletmek formü­ lünden ikincisinde karar kıldı. Şeyhülislam Mehmet Ziyaeddin Efendi'den isteksizliğine rağmen alınan hal' fetvası ve Mebusan Meclisi kararı ile Abdülhamid oybirliği ile tahttan indirilerek, yine oybirliği ile Hanedan-ı Ali Osman'dan ekber ve erşet evlat (Anayasadaki seniarat kuralı uyannca) Mehmet Reşat tahta çıkarıldı. Hal' tebliğ heyetinde Emanuel Karaso ve Aram Efendi gibi gayrimüslimlerin bu­ lunması ilerde tepki alacaktı. Divan-ı Harbi Örfınin Abdülhamid'i yargılama talebi örfe pek uygun düş­ müyordu . Hakan-ı mahlu Selanik'teki Alatini Köş­ küne Meclis kararı ile nakledildL

3 1 Mart ile ilgili açıklama modellerinden üçü ü­ zerinde burada durmak gerekir. Birinci modelde, diktatörlük kurmak isteyen İttihat ve Terakki olayı kendi tertip etmiş, ancak ipin ucunu kaçırmıştır. Bu , gerçeğe çok uzak görünen abartılı bir komplo teorisi gibi görünmektedir. İkinci modelde ise, Abdülhamid isyanın müşevviki değildir; ama, İtti­ hatçıların gücünü zayıflatır diye isyana karşı aktif tutum almamış olabilir. Bu anlamda meşrutiyetin savunucusu bir padişah görünümü verememiştir. Üçüncüsü ise, muhalefet cephesini oluşturan Kamil Paşa, Sait Paşa, Prens Sabahattin Bey, Said-i Kürdi ve ilerde Arnavut bağımsızlık hareketinin lideri ola­ cak İsmail Kemal gibi simalar isyanı tertiplemişler­ dir. Fakat, hepsi muhalif olmakla birlikte. ortak bir platformları, programları olmadığından her odak


85

diğerlerini kullanarak kendi iktidarını sağlamaya çalışmıştır. Örneğin Mevlanzade Rıfat "İnkılabı Osmani'den Bir Yaprak Yahut 31 Mart 1 325 Kıyamı " kitabında ayaklanmanın Prens Sabahattin ve kendi­ sinin dahil olduğu muhaliflerin eseri olduğunu be­ yan etmiştir. 1 9 3 1 Mart günü Adana'da büyük bir Ermeni a­ yaklanmasının gerçekleşmesi olayda yabancı istih­ barat örgütlerinin yeri olabileceği kuşkusunu art­ tırmaktadır.2o Selanik Başkonsolosu Lamb'in Mah­ mut Şevket Paşa'yı İstanbul 'a yürürnemesi konu­ sunda ikaz etmesi ve ayaklanma günü İngiliz yüz­ başı Bettelheim'in Ayasofya civarında bulunması gibi karinelerden hareketle İngiltere'nin ayaklanma­ yı desteklediğine hükmedilebilir. Osmanlı Donanma komutanı İngiliz Amiral Gamble 'ın sükunet sağlan­ dıktan sonra sessiz sedasız aziedilmesi bu bağlamda dikkate değer gözüküyor.

Philippe Zara'nın Mustafa Kemal adlı eserinde İngiliz istihbaratının parayla kışkırtıcılık yaptığını yazması ve asi askerlerin üzerlerinden anormal miktarda para çıkması olayı karmaşık hale getiren bir başka boyuttur. Almanlara gelince, l 895'de Kay­ ser Wilhellm'in İstanbul'a gelmesinden beri, Alman­ ya'nın Osmanlı Devletindeki çıkarları artmıştı. 19

20

Hayatında beş kez hükümet darbesi teşebbüsüne katılmış olmakla birlikte Türkiye'de liberalizmin kurucu babalarından sayılan Prens Sabahattin de "Mes/eğimiz Hakkmda Üçüncü ve Son izah" risalesinde 31 Mart'la dalaylı ilgisini belli eder. Divan ı Harp tarafından tutuklanan Prensin üç gün Harbi­ ye Nezaretinde tutuklu kaldıktan sonra ingiltere'nin baskısı ile özür dilene­ rek salıverilmesi anlamlıdır. Doğan Avcıoğlu, 31 Mart'ta Yabancı Parmağı, (Ankara: Bilgi Yayınevi, 1 969), passim.


86

Abdülhamid'in Alman yanlısı siyaset izlemesi bir bakıma kaçınılmazdı. İngiltere'nin Rusya ile yakın­ Iaşması bunu zorunlu kılmıştı. Goltz Paşa Hareket Ordusu'nun oluşturulması ile yakından ilgilenmiş, ordunun masraflarını Almanya finanse etmişti. Her şey olup bittikten sonra, epey bir süre isyanın bastı­ niışının bir Alman zaferi ve İngiliz hezimeti olarak değerlendirilmiş olması kayda değer önemi haizdir. Sonuç itibariyle, her iki ülke de çatışmalarının iyice keskinleştiği Osmanlı toprakları üzerinde bazı se­ naryolar hazırlamışlar ve yeni dönemin siyasal kuv­ vetlerini, meşrutiyet tecrübe sizliğinden yararlanarak kendi yanlarına çekrneğe gayret etmişlerdir.

5 . Orduda Reform ve Genç Kadroların Öne Çıkışı 1 9 . yüzyıl boyunca Osmanlı Ordusu oldukça ö­ nemli bir evrim geçirmiş bulunmaktaydı. Kapıkulu ordusunun dağıtılması ve ordunun düzenli bir savaş makinesine dönüştürülmesi ıçın çok çaba sarfedilmişti. Mekteb-i Harbiye'nin kuruluşu savaşı bir bilim ve fen işi olarak algılamanın sonucuydu . Mektepten yetişme Harbiyeli subaylar ile ordu yeni­ den örgütlenmeye çalışıldı. 1 9 . yüzyılın sonuna ka­ dar ordunun toplumsal karakteri epeyce değişti. Aynı şey sivil bürokrasi (Babıali) için de geçerliydi. 1 870'lerde dünya ekonomik bunalımının etkileri ağır bir biçimde yaşanırken askeri ve sivil bürokrasi tabakalaşma sürecini yaşıyordu .21 Abdülhamid or­ duyu siyasallaştırarak kendi düşüşünü de hazırla2ı ·

Feroz Ahmad, Modernleşen Türkiye'nin Oluşumu. Türkçesi: Yavuz Alagon, (istanbul: Sarmal Yayınları, 1 995), s. 1 2


87

mıştır. Çünkü O ehliyete dayalı liyakat sistemi yeri­ ne sadakati ön plana çıkararak, alaylı paşaları yük­ sek mevkilere getirmiş, orduda bölünmeyi arttırmış ve Prnsya disiplinli mektepli profesyonelleıin tepki­ sini çekmiştir. Bu yüzyılın son çeyreğinde Orduyu ve mülki i­ dare amirlikleıini dolduran Jön Türkler köken itiba­ riyle çoğunlukla alt orta sınıflara mensuptular. Or­ du başlangıçta İttihatçılık anlamında yekpare bir görünüm arz etmiyordu . Jön Türk devri�inde ılımlı liberallerle radikal reformcuların aynı saflarda va­ rolduğu unutulmamalıdır. İttihatçılar iktidarları dö­ neminde orduda reform adı altında siyasi temizlik operasyonu yapacaklardır. 22 İttihat ve Terakki meşrutiyet devrimi ile iktidara geldiğinde Ordu'da yabancı eğitimci bulundurma geleneği devam etmekteydi. Liman Von Sanders ka­ ra ordusunda, İngiliz Amirali Limpus donanınada istihdam edilmeye devam edildiler. Amaç orduda reformu sağlamak üzere kendilerinden yararlan­ maktı. 3 1 Mart öncesinde alaylı subayları tasfiye ederek yerine mektepli su bayları hiyerarşide öne çıkarma teşebbüsü tepki almış, hatta karşı devrim girişiı:İıinin arnillerinden biri olmuştu . Babıali Baskını ile hükümeti son ve kesin olara1 • bir kez daha ele geçiren İttihatçılar toplum mühen. disliğini gerçekleştirmeden önce devletin en hayati bileşeni olan orduyu tamamen denetimleri altına aldılar, homojen bir ordu yarattılar. Enver Paşa Harbiye Nazırı olduktan sonra sıkı bir tasfiye politi­ kasını yürürlüğe soktu . Ordu zaman içinde Osmanlı 22

lbid 5. 1 3 ..


88

geleneğinden koparılarak cumhuriyete yaklaşacak şekilde eğitildi. Su baylar Sultanın huzurunda bile önce kendi alay s ancaklarını selamlamakla yü­ kümlü oldular. Böylece Halife Sultan ordunun esas sadakat sembolü olmaktan çıkarılmış oldu .23 6 O­ cak 1 9 1 4'te iradeyi Seniye ile l OOO'den fazla yaşlı subay ordudan tasfiye edilerek Prnsya disiplinli yeni bir ordu kurma planı bir kez daha yürürlüğe konul­ du . Ordu Milli Mücadeleye kadar artık bu yeni yapı üzelinde örgütlenecekti. 1 908 ihtilalini yapan genç subaylar Balkan Sa­ vaşları'nın katkısı ile aktif siyasete kolayca. girdiler. Enver, Hafız Hakkı , Fethi Bey örneklerinde olduğu gibi. Bunlar devlet yönetimindeki ilk tecrübelerini Paris, Berlin, Viyana ateşeliklerinde edindiler. İttihat ve Terakki'nin üç önemli simasından (Enver, Talat, Cemal) biri olan Enver Paşa'nın bir Osmanlı Prense­ si ile evlenmesi bile komitenin devleti ele geçirmek için uyguladığı yöntemlerden biri olarak değerlendi­ rilebilir. Alt orta sınıflardan gelen Jön Türkler hane­ danı saraya damat olma yöntemi ile içerden fethe­ derken,24 öte yandan siyasi mevkileri ihmal etmeye­ ceklerdi. 33 yaşında Harbiye Nazın ve Başkuman­ dan Vekili olacak olan Damat Enver Paşa'nın kari­ yeri böyle başlayacaktı. İttihatçı Triumviranın meş­ hur Cemal Paşa'sı da Bağdat ve Adana valilikleri ile mülki idarede tecrübe kazanacaktı. İttihatçıların ordu-siyasi otorite ikiliğini ortadan kaldırmaları yakın dönem siyasi tarihimizde önemli sonuçlara yol açmıştır. Denilebilir ki ordunun itti23

Jbid.,

24

lbid.

5. 1 5


89

hatçılaştırılması modern Türkiye tarihine yön vere­ cek düzeyde önemli büyük bir olaydır. Hükümet ve ordu arasında zaman zaman alevlenen çelişki orta­ dan kaldırılınca bu iki kurum da aynı sınıfın yani Türk orta sınıfının eline geçmiş oldu . Sonuç itiba­ riyle, hükümet ve ordu toplumu ellerinde tuttukları güç sayesinde diledikleri şekilde devrimci bir sürece tabi tutabilecek bir güce erişmiş de oluyorlardı .25

6.

İttihat ve Terakki'nin Siyasal Yetkeyi Tam Olarak Ele Alması

İttihatçıların ülkeyi otoriter yönetme provaları Mart sonrasında Mahmut Şevket Paşa'nın ı , 2 , 3 . ordular komutanı sıfatıyla İstanbul'u yönetme­ siyle başlatılabilir. Divan-ı Harpler ve sıkıyönetim bu pratiği sağlarnlaştırmıştır. Karnil Paşa'nın düşü­ rülmesinden sonra, kısa erimli Hüseyin Hilmi Paşa ve Ahmet Tevfik Paşa deneyimleri siyasi çalkantıları durdurmarnış, ı 9 ı O' da Roma Büyükelçiliği'nden getirilerek Başbakan (Sadrazam) yapılan hukuk müderrisi İbrahim Hakkı Paşa Hükümeti İttihat ve Terakki'nin siyasi gündeme tam hakimiyetini sağ­ lamıştır. ı 9 ı 3 ' e kadar Gazi Ahmet Muhtar Paşa ve Karnil Paşa dalgalanmaları dışında cemiyet mutlak otoriteye doğru yavaş yavaş yükselmiştir. Mahmut Şevket Paşa dışında Talat ve Cavit ilk İttihatçı ba­ kanlar olarak kabinelerde görev almışlardır. 3ı

ı9 ı ı sonbaharında İtalya'nın Libya'yı işgali sonrasında siyasete iyice bulaşmış subayların (En­ ver ve Mustafa Kemal dahil) Memalik-i Ali Osman'ın

2s

lbid., s. 1 6


90

çöküşünü durdurmak için yaptıkları gerilla savaşla­ rı başarıya ulaşamaz. Bu gözden düşmeye bir de İ stanbul ara seçimini Hürriyet ve İtilaf cephesinin gösterdiği ortak adayın kazanması, İttihatçı yöneti­ cilerin ı 9 ı 2 seçiminde baskıya başvurmasına neden olur. Bu seçimler tarihimizde "dayaklı seçim, sopalı seçim" olarak bilinir. Parlamenter çoğunluğu ele ge­ çiren iT Merkez Komitesi siyasal erki tamamen elde etmek uğruna yürütmenin yasarnayı fesih yetkisini Anayasa'nın 7 ve 35. maddelerini değiştirmeyi ihmal etmeyecektir. Oysa ki Parlamento'nun fesih edil­ mezliği 30 küsur yıl boyunca Abdülhamid'e karşı verilen mücadelenin temellerinden biri olagelmişti. İttihatçı merkez komitesi ı 908 Parlamentosu­ nun yeterince partizan bir Meclis olmadığını görün­ ce süratle Mebusan seçimlerini yenileyerek ı 9 ı 2'de 275 üyesind�n 269'u İttihatçı sayılan şaibeli bir Meclis kurdu . Bu hegemonyaya muhalefetin verdiği tepki Halaskar Zabitan hareketi olmuştur. Tered­ dütlü devreyi Babıali Baskını ile aşan İttihat ve Te­ rakki Sultan'ın (yürütmenin başı) yetkilerini arttıran Anayasa değişiklikleri ile parlamentoyu toplama, süresini uzatma, ve dağıtma yetkilerini tamamıyla ele geçirmiştir.26 Sembolik olarak Sultan'da topla­ nan yetkiler gerçekte partinin merkez komitesinde toplanmıştır. ı 909 Kanun-ı Esasİ değişiklikleri gerçek anlam­ da meşruti (anayasalı) sınırlandırılmış bir monarşi düzenini ifade eder. Padişah yasama · ve yürütme üzerindeki yetkilerini yitirmiş, yürütme organı ola26

Mümtaz Soysal, Anayasanm Anlamı (istanbui:Gerçek Yayınevi, 1 986), 55.35-37.


91

rak hükümet (kabine) devlet sistemi içinde yennı almış , ayrıca bu kuruluşun sadece parlamento ö­ nünde sorumluluğu benimsenerek demokratik bir denetim sistemi kurulmuştur. Ayrıca Meclisin feshi şartları da ağırlaştırılmak suretiyle pşrlamentonun konumu güçlendirilmiştir.27 Ancak, temsilciler mec­ lisinin (Meclis-i Mebusan) diğer devlet erkleri karşı­ sındaki bu üstünlük kurma denemesi uzun ömürlü olmamıştır. ı 876 Kanun-ı Esasisi ı 909, ı 9 ı 4 , ı 9 ı 5 , ı 9 ı 6 (üç kez) ve ı 9 ı 8 yıllarında olmak üzere yedi kez değiştirilmiştir. En önemli değişiklikler bi­ rinci yasama döneminde yapılmıştır. zs Bu suretle yürütmenin (hükümet) sistem içi konumu pekişti­ rilmiştir. İttihat ve Terakki yönetimi otoriter bir si­ yasal yapı kurmuştur. Modern bir devlet cihazı o­ luşturmak yolundaki olumlu adımlara karşılık Il. Meşrutiyet dönemi demokratikleşme alanında tersi­ ne bir çizgi izlemiştir denebilir.29 ı 9 ı8 seçim yılı ol­ masına rağmen savaş nedeniyle seçim yapılamamış ve ı 9 ı 9 'a kalmıştır. 30 "İttihatçılar kendilerini hiçbir zaman siyasi ikti­ darın dışında tasavvur edememişlerdir." Anayasa anlayışları, ikici parlamentarizme uygun düşme­ miştir. Yasama-yürütme diyalogunun dayandığı karşılıklı eşitlik mekanizması onları yormuştur. 27

28

2s

30

Bülent Tanör "Anayasa/ Gelişmelere Toplu Bir Bak1ş", Tanzimattan Cum­ huriyete Türkiye Ansiklopedisi, Cilt 1 , (Istanbul, 1 985), 5.24. Tarık Zafer Tunaya, "1876 Kanun-1 Esasisi ve Türkiye'de Anayasa Gele­ neği", Tanzimattan Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi, Cilt 1 , (istanbul, 1 985), 5.37. Tanör, op.cit., 5.25. Ahmet Naki Yücekök, Türk Devrim Tarihi (istanbul: Gerçek Yayınevi, 1 984), 5.38


92

ı 878 kabusundan gelme Meclis'in padişah karşı­ sında ağır basması fikrinden ı 9 ı ı 'de kolaylıkla vaz­ geçmişler, Mecliste muhalefet artınca, yürütmenin yetkilerini arttırmakta bir sakınca görmemişlerdir. Böylece İttihatçılar Meclis'e yürütme (padişah + ka­ bine) yoluyla egemen olma yolunu tercih eder ol­ muşlardır. 3 1 ı 9 ı 3 Babıali Baskını ile Parti siyasi yetkeyi tam manasıyla ele alıp, Mahmut Şevket Paşa'yı Sadrazam yapıncaya kadar , kısmen Abdülhamid'in kadrosu ile yönetim sorumluluğunu paylaşmıştır. Bu dönemde Mehmet Sait Paşa üç kez (22 .7-4.8. ı908, 30.9. ı 9 1 1 -4 . l . ı 9 ı 2 , 4 . ı - ı 6 . 7 . ı 9 ı 2) , Kamil Paşa iki kez (5.8 . ı 908- ı 3.2. ı 909, 30. ı o. ı 9 ı 2- 23. 1 . ı 9 ı 3) , Hü­ seyin Hilmi Paşa iki kez ( ı 4 .2- ı 4 . 4 . ı 909, 5. 5 . ı 909ı 2. 1 . ı 9 ı O) . Ahmet Tevfik Paşa bir kez ( ı 4 . 4 . 5 . 5 . ı 909) , İbrahim Hakkı Paşa bir kez (24 . l . ı 9 ı02 8 . 9 . ı 9 ı ı ) , Gazi Ahmet Muhtar Paşa bir kez (2.7.30. ı O . ı 9 ı 2) saclarete getirilmişlerdir. Mahmut Şevket Paşa'nın Babıali Baskını'ndan sonra başlayan sada­ reti ı 2.6. ı 9 ı 3'te bir suikaste kurban gitmesine ka­ dar sürmüş, Kavalalı soyundan Sait Halim Paşa'nın ı 3 .6. ı 9 ı 3 'te başlayan sadareti, 3 . 2 . ı 9 ı 7'e kadar zaman zaman kerhen de olsa devam etmiş, Sait Ha­ lim Paşa'nın savaşın sonuna doğru istifası üzerine Talat Paşa hükümeti kurmakla görevlendirilmiş (4 . 2 . ı 9 ı 7) , Mütarekeye kadar görevde kalmış, Mond­ ros Mütarekesi'ni Müşir Ahmet İzzet Paşa başkanlı­ ğında kurulan yeni kabine imzalamıştır. 32

31

32 -

Tarık Zafer Tunaya, Türkiye'de Siyasal Partiler, ittihat ve Terakki, Cil! lll, (istanbul: Hürriyet Vakfı Yayınları, 1 989), s. 35 ibid, s.38


93

7. 1 9 1 2 Karşı Darbesi'nden (Halaskar Zabitan Hareketi) Balkan Savaşiarına Halaskar Zabitan Grubu İttihatçı yönetime karşı Orduda ortaya çıkmış muhalif bir hareketin adıdır. 1 9 1 2 Sonbaharında Gazi Ahmet Muhtar Paşa Kabi­ nesi'nin kuruluşu yapılan karşı darbenin sonucu­ dur. Bu ayaklanma ve hükümet değişikliği Orduda ve sivil yönetirnde İ ttihatçıları temizlerneye yönelmiş iken Ekim ayında Balkan Savaşı patlamış ve İttihat­ çılar inisiyatifi ele almışlardır. Daha doğrusu inisi­ yatifi ele geçirecek bir konjonktür ortaya çıkmıştır. Bu karşı dalga İttihatçıları iktidardan tamamen u­ zaklaştırabilecekken , yeni gelişmeler sayesinde İtti­ hatçılar ordu saflarında güç kazanmışlar ve Babıali Baskını ile ( 1 9 1 3) iktidara son ve kesin olarak el koymuşlardır. Eğer gelişmeler İttihat ve Terakki çiz­ gisinin karşısında olanların ağırlığı ile devam etmiş olsaydı , modern Türkiye tarihi farklı yazılabilirdi. Gelişme modeli Japonya olan İttihatçıların tersine İtilafçılar Amerika'nın Filipinleri, İngiltere'nin Mısır'ı modernleştirme yöntemlerine milliyetçi bir çıkışla karşı koymuyorlardı. İttihatçıların tartışmasız ikti­ darı tarihin akış yönünü Kemalist cumhuriyete doğ­ ru çevirmiştir. 33 Siyasi tarih literatüründe Baba-Oğul Kabinesi olarak bilinen Gazi Ahmet Muhtar Paşa kabinesi ordu içinde İttihatçı anti-tezi Halaskar Zabitan ha­ reketinin ürünü olarak 1 9 1 2 Temmuzunda kuruldu . Yeni Hükümet ordu mensuplarını siyasetten uzak­ laştınlmak ıçın "hafi ve celi hiçbir cemiyeti siyasiyeye dahil olmayacağımı ve devletin umuru 33

Ahmad, op.cit., s. 1 4


94

hariciye ve dahiliyesine hiçbir suretle müdahale et­ meyeceğimi C�nabı Hakka kasem ve namusumZa temin ederim " şeklinde yernin metni bile hazırlar, ama önlemler hiçbir işe yaramaz. Ordu tamamıyla politikanın içindedir. Bir çeşit partileıiistü hükümet olan bu teşebbüs "büyük kabine" olarak da bilinir. İttihatçıların daha önce kendi güçlerini pekiştirrnek için yaptığı Anayasa değişikliğine dayanarak Meclis ı 9 ı 2 Ağustosunda fesih edilir, bu tarihten ı 9 ı 4 Mayısına kadar dış tehlike dolayısıyla Meclis topla­ namaz. Ülke Kanun-u Muvakkatlerle (Karıun Hük­ münde Kararnameler) yönetilir. Arap vilayetleri ve Arnavutluk'taki bağımsızlık hareketleri ile uğraşan Hükümet, karşısında birdenbire Bulgaristan , Sır­ bistan, Karadağ ve Yunanistan koalisyonunu bulur. Osmanlı'nın sonuçsuz gerilla savaşları ile onur so­ runu yaptığı Libya'nın Ouchy Antlaşrnasıyla İtalya'­ ya terkinden iki gün sonra Balkan Savaşı patlar. Rumeli'de milliyetçilik hurnrnasına tutulmuş yeni milletierin eski efendilerine karşı verdikleri bir. kim­ lik savaşıdır bu . ı 9 ı 2 Kasımına kadar hızla Kornanova, Manastır, Kosova, İşkodra, YanJ'Cl. Sela­ nik hatta Edirne kaybedilir, Bulgar ordusu Çatalca hattına kadar sarkar. Rumeli-i Şahane artık yoktur. Asker aç, sefil perişandır. İstanbul camileri kendile­ rini can havliyle Payitahta atmış Rumeli göçmenleri ile doludur. Rumeli şehirleri birer birer düşerken, ordu İttihatçı-İtilafçı bölünmesini yaşama\<tadır. Öylesine ki subaylar başlıklarını giyiş tarzindan hangi siyasi eğilime sahip olduklarını dışa vurui-lar.


95

8. Balkan Savaştan, Babıali Baskını ve Sonrası On dokuzuncu yüzyıl Dünyanın pek çok bölge­ sinde cemaat kimliğinden milli kimliğe geçiş süreci olarak yaşanmıştır. Balkanlarda da bu süreç böyle olmuştur.34 Bu yüzyıl Balkan halklarının Osmanlı Devleti'ne başkaldırı bilincini sürekli yükselttikleri bir yüzyıl olacaktır.35 Osmanlı devlet mekanizmasının buna karşı geliştireceği tek cevap ise, doğal olarak, isyanı bastırma mantığı çerçevesinde kalacaktır. 36

ı 77 4 Küçük Kaynarca Anlaşması Osmanlı İmparatorluğu'nun Rumeli topraklarında gerileme sürecinin tescil edildiği tarihtir. Bu tarihten sonra Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun Orta Av­ rupa ve Balkanlarda Rusya ile boy ölçüşen bir güç olarak dikkat çektiğini görüyoruz. Uzun Osmanlı gerileme asırları, aynı zamanda Rusya ile Avu!!>turya Macaristan İmparatorluğu'nun Balkanlarda nüfuz mücadelesine tanıklık edecektir. Rusya'nın Güney Slavlarının ve Ortodoks dünyanın hamiliğine so­ yunması birçok kereler Avusturya ile karşı karşıya gelmesin e neden olacaktır. Rusya ı 9 1 2 yılında Avusturya'nın Balkanlarda yükselen gücünü kırmak için bir Balkan Ligi kurulmasına öncülük edecektir. Balkan Ligi Balkan Savaşlarının habercisi olacaktır. Rusya ve Sırbistan'ın Bosna olayiarına tepkisi Bal­ kan savaşlarının temel nedenleri arasında gösterile-

34

35

36

L.S. Stavrianos, The Balkans 1815-1914, (USA: Berkshire Studies in European History, 1 963), s.5 Carol Rogel, 'The Wondering Monk and the Balkan Awakening" W. Haddad &W Oshwenwald, Nationalism in a non-National State (Columbus: Ohio State University Press, 1 977), s 77 Roderic Davison, "Nationalism as an Ottoman Problem and Ottoman Response", s.45


96

bilir. Asıl belirleyici neden ise , 1 9 l l 'den beri sür­ mekte olan Osmanlı-İtalyan savaşının Ouchi An­ laşması ile İtalyanlar lehine çözülmesi, Balkanlarda Osmanlı nefreti ve milletleşme bilinci iyice bilenmiş halkların yeni bir statüko kurmak üzere harekete geçmeleri olacaktır. 37 Balkan hezimeti iktidardan kısa bir süre uzak­ laştırılan İttihatçılara, Parlamento'nun olmadığı bir zaman diliminde Sadrazam Kamil Paşa'nın Doğu Trakya'yı Bulgaristan'a terk şartıyla barışa onay vermeye hazırlandığı bir zamanda -23 Ocak 1 9 1 3 'te­ Sadareti basıp silah zoruyla Başbakanı istifa ettir­ ıneleri imkanını sağlar. Direnen Harbiye Nazırı Na­ zım Paşa öldürülür. istifa hızla Saraya bizzat Enver Bey tarafından götürülür. Mahmut Şevket Paşa'ya partilerüstü hükümet kurdurma talebi Sultan Reşat tarafından kabul edilir. Ancak ne ilginçtir ki Hükü­ meti ihanetle suçlayıp silah zoruyla devirenler Kırklareli ve Edirne'yi Bulgaristan'a, Güney Make­ donya ve Girit'i Yunanistan'a, Kuzey Makedonya'yı Sırbistan' a vermek zorunda kalacaktır. Osmanlının boşalttığı haritada kurulacak yeni statükonun boyutları ile özellikle Bulgaristan'ın E­ ge'ye çıkıp çıkmayacağı konusunda çıkan çatışma ittifakın bozulmasına ve Sırhistan ile Yunanistan'ın müttefikleri Bulgaristan'a saldırınalarına yol aça­ caktır. İttifakın içine düştüğü bu zaafı değerlendiren Osmanlı yönetimi ani bir taarruz ile daha önce kay­ bedilen Edirne 'yi geri alacaktır. 38

37 3a

Stavrianos, /bid., s.1 1 7

op.cit.,

s.1 1 2


97

Teşkilat-ı Mahsusa sorumlusu Süleyman Aske­ ri'nin girişimi ile savaşın ikinci döneminde Gümülcine, İ skeçe, Dedeağaç'ı kapsayacak şekilde "Garbi Trakya Hükümeti Muvakkatesi" kurulur. Süleyman Askeri ve Enver Beylerin Batı Trakya'nın elden çıkarılmaması için kurdukları bu yönetim altı ay kadar sürmüş, sonra dağıtilmak zorunda kalın­ mıştır.39 Bu bölge daha sonra Bulgaristan'a verile­ cektir. Bulgaristan böylece tarihinde ilk ve son defa Ege'ye çıkmış olur. Yunanlılar bu gelişmeden hiç memnun olmazlar. Bu dönemde Türklerin Rumeli'­ den tamamen sökülüp atılmalarına dair Batıda yay­ gın propagandaya karşı Pierre Loti Paris'te toplantı­ lar düzenleyerek bu önyargıyı ortadan kaldırmaya çalışmıştır.4o Hatta Avrupa kamuoyunu ikna etmek üzere Abdülmecid'in bazı tabloları Paris galerilerinde sergilenmiştir. 41 29 Eylül 1 9 1 2 tarihinde imza edilen İstanbul Anlaşması, Edirne'nin yeniden Osmanlı toprağı oluşunu tescil edecektir. Osmanlı Hükümeti Balkan uyuşmazlığını Ağustos 1 9 1 3 - Mart 1 9 1 4 arasında bir takvime ya­ yarak çözer. Sırasıyla Bulgarlarla İstanbul, Yunan­ lılarla Atina, Sırplarla İstanbul antlaşmaları yapıl39

40

41

Balkan Savaşlarında alınan ağır yenilgilere rağmen, Edirne'nin geri alın ışı bütün Türk Dünyasında heyecanla izlenmiştir. Hatta Çin Türkistanında bile kutlamalar yapılmıştır. Azerbaycanlı şair Tokayef Enver Paşaya ithafen bir şiir yazmıştır. "Türk/ük Şuunu: Türkistan-i Çini'de Edirne'nin is­ tirdadt Bayram!'', Türk Vurdu, Cil! 5, no.2, 1 329, s.91 1 -912. 'Türk/ük Şuunu:Türk Dostu Piyer Loti" Türk Vurdu, Cil! 4, no.22, 1 329, s.783. Pierre Loti, Şehzade Abdülmecid'in Bulgarların Türklere uyguladığı katli­ arnı konu alan tablolarının Paris'te sergilenmesine gayret etmiştir. Bkz. "Türk/ük Şuunu:Türklüğün Yüzünü Ağarlan Şahane Bir Eser", Türk Vurdu, Cil! 6, no.3, 1 330, s.21 1 O.


98

mak suretiyle yeni statüko kurulur.42 Ancak Bal­ kanlarda kurulan yeni denge durumunun stabil olmadığı her an bozulmaya hazır kararsız bir den­ genin söz konusu olduğu anlaşılacaktır. Kısa süre sonra patlak verecek Dünya Savaşını ateşieyecek bölge gene Balkanlar olacaktır. 43 ·

Balkan savaşları, yarattığı siyasal sonuçlar iti­ bariyle Türk Devrimine giden yolda önemli köşe taşlarından birini oluşturur. Bu savaşlar, Osmanlı Devleti açısından askeri bir hezirnet ile bitmiş, ve yakın tarihimizde Balkan faciası olarak anılagelrniştir. İki dönerne yayılan savaşlar, Türkleri Rumeli'den söküp atma politikasının neredeyse tam manasıyla başarıya ulaşrnasıyla sonuçlanmıştır. Ganirnetin paylaşılması noktasında çıkan iç çelişki müttefik Balk� gücünün İstanbul'a yürüyüşünü engelleyecek, bu suretle Rumeli topraklarından tam tasfiye gerçekleşerneyecektir. 44 Bir genel değerlendirme yapılırsa, ı 908 Devri­ minden sonra. o zamana kadar p'amuk ipliği ile Pa­ yitahta bağlı olan pek çok toprak daha hızlı bir şe­ kilde elden ç{krnıştır. Tüm kayıpları birlikte değer­ lendirdiğirnizde , 1 9 1 4 yılına kadar imparatorluk, 3 milyon kilometre . karelik toprağının ı milyon kilo­ metre karelik kısmını, demografik olarak ise 24 mil42

43 44

Balkan Savaşında ordunun yenilgiden kurtulmasını sağlamak için bir duan ın 4444 kere okululması hakkında mekteplere tamim çıkarılmıştır. Murat Sarıca, Siyasal Tarih, (istanbul: Ar Basım Yayın, 1 983), ss.237242; Tunaya, islamct!lk, s.1 00. Stavrianos, op.cit., s.1 1 8. 30 Mayıs 1 9 1 3 tarihli istanbul Anlaşması, Osmanlı Devletinin tüm Ege Adalarından ve Midye-Enez hattının gerisindeki topraklardan geri çekil­ mesini gerektiriyordu. lbid., s.1 1 4


99

yonluk nüfusunun 5 milyonunu kaybederek Dünya Savaşını karşılayacaktır. Savaş patladığında artık Osmanlı Devleti, Rumeli'de kalan çok kü.çük bir top­ rak parçası dışında Anadolu ve Arap vilayetlerinden ibaret kalmış son şansını deneyen görece küçük bir devlettir. 45

9. Mahmut Şevket Paşa'ya Suikastten Talat Paşa'nın Sarlaretine Silah zoruyla Sadrazam Kamil Paşa'yı devirenle­ re muhaliflerin cevabı aynı yöntemle olacaktı. Sindi­ rilmiş Hürriyet ve İtilaf yanlıları, darbenin göreve getirdiği Sadrazam ve Harbiye Nazırı Mahmut Şev­ ket Paşa'ya Harbiye Nezaretinin çıkışında başarılı bir suikast düzenleyeceklerdir. Fakat bu başarı Di­ vanı Harpten Damat Salih Paşa'nın idam edilmesi kararının çıkmasına ve tüm muhaliflerin daha yo­ ğun bir baskı altına alınmasına neden olacaktır. Suikast ile ilişkilendirilen liberal Prens Sabahattin Bey yurtdışına kaçacak, muhalifler Bahricedid Va­ puru ile Sinop'a sürüleceklerdir. Mahmut Şevket Paşa suikasti İttihat ve Terakki açısından bütün muhalifleri tasfiye etmeyi sağlayacak bir gerilim konj onktürü yaratmayı kolaylaştıracak; Kavalalı soyundan Sait Halim Paşayı sadrazam yaparak tam otoriter yönetim devresini başlatacaklardır. Sait Ha­ lim Paşa'nın saclareti Birinci Dünya Savaşının orta­ larına kadar zamarı zaman kerhen sürecek, nihayet 1 2 Kanun-u sarıi 1 332 (25 Ocak 1 9 1 6) tarihli irade-i seniye ile müstafi Sait Halim Paşa, İttihat ve Terakki önderlerinden ve Dahiliye Nazırı Talat Paşa'ya yerini 4s Yücekök, op.cit., s. 34


1 00

bırakacaktır.46 Talat Paşa parti politikasından gele­ rek sadaret sorumluluğu almış tek siyasidir. İttihat ve Terakki'nin dalaylı veya doğrudan iktidarda oldu­ ğu ı 908- ı 9 ı 8 arasında göreve gelen sadrazamlar­ dan hiçbiri Talat Paşa hariç gerçek anlamda İttihatçı sayılamaz. Südur nazariyesi ile açıklanan bu görev­ lendinne, Talat Paşa'nın posta-telgraf memuru ola­ rak başlayan kariyerinin , sadaret ile zirveye ulaş­ ması anlamının dışında, Jön Türk hareketinin ger­ çekte. bir alt-orta sınıf hareketi olduğuna kanıt teşkil eder.47

10. İttihatçıların Siyasi Öncelikleri ve Reformları İttihat ve Terakki iktidarı boyunca çağdaşlaşma çabalarını eksik etmedi. ı 9 ı 3 de İdare-i Umumiye-i Vilayat Kanunu ve Belediyeler Kanunu modernleşti­ rildL Bu dönemde Şer'i malıkernelerin Adiiye Neza­ retine bağlanmaları yargı birliğine doğru atılmış ilk adımlardan sayılmalıdır. Şeyhülislamlık kurumu­ nun hükümet dışında bırakılması, kadınının sosyal hayata girişi, 1 9 1 7 Hukuk-u Aile Kararnamesi ile Medeni evlenme boşanma kuralının getirilmesi, tak­ vim değişikliği "cumhuriyet devrimleri" perspektifın­ den anlamlı bir devamlılık arzeder. '

İttihatçı iktidarın medrese reformu cumhuriye­ tin Tevhid-i Tedrisat yasasına giden yolda önemli bir adım olarak değerlendirilmesi gerekir. İttihatçılar 46 47

"Türk/ük Şuunu:Talat Bey'in Sadnazam/Jğl ve Heyet-i Vükelada Tadi/at", Türk Vurdu, Cilt 1 1 , no. 1 2 , 1 332, 5.3340. lbid., 5.3341 .


101

dini eğitim yapan mektepleri Maarif Nezaretine bağladılar. ı 9 ı O' da ıslahata başladıklarında varolan 2490 medresenin pek çoğu imparatorluk tarihi bo­ yunca vakıflarca kurulmuş ve çöküş döneminde eğitim kapasiteleri hayli tartışılır kurumlar olmakla birlikte bir statükoyu temsil etmekte idiler. 27 Eylül 1 330 taıihli nizamnameye göre bu kurumlar nitelik ve mezunlarının alabilecekleri unvanıara göre dört kısma ayrılarak modern usullerle tedrisata geçil­ miştir. Medreselerin yüksek kısmı sayabileceğimiz Dar-ül Hikmet-i İslamiye'de ı 9 1 8'de kurularak hiz­ mete başlamıştır. 48 Savaşların getirdiği toplumsal yıkıntı ortamı İt­ tihatçılar tarafından geliştirilen dalaylı laikleşme çabalarına tepkiyi getirecekti. En başta gelen İttihat ve Terakki hükümetinin Hukuku Aile Kararnamesi ile Medeni Hukuk alanında yaptığı değişikliğin , şeri­ at alıkamma aykırı olduğu , "Hukuk-u Aile ve Usul-ü Muhakemat-ı Şeri.ye " başlığı ile yayınlanan bir yazıda iddia edilmiştir.49 iddia ı 9 ı 9'da İttihatçılar hükü­ metten çekildikten sonra gündeme getiıilmiştir. Oysa ki gerçek bir topyekün seferberlik olan ilk Dünya Savaşında, kadının özellikle büyük şehirler­ de -erkekler cephede olduklarından- istihdamı eşit­ likçi ilişkilerin dağınasına ve kadınların prestijinin artmasına neden olmuştu . Bahsekonu kararname ilke olarak tek eşliliği getiriyordu . Fakat kaynağını dinde bulmayan toplumsal kuralların koyulması tepki çekmişti. Daha sonra Kemalist Devrime yöne4B 49

Tunaya, op.cit., s.93 Sadrettin imzası ile Sebil-üi-Reşad'da yayınlanmıştır., bkz. 23 Ekim 1 335, Ci lt 1 8, no.445; lbid. ,s.1 06.


1 02

lecek oklar çok mikro düzeyde İttihatçıları hedef almıştı. Göçebelerin yerleşik yaşama intibak ettirilmesi Jön Türk Hükümetinin ilgilendiği konulardan biri olmuştu . Anadolu'nun çeşitli yerlerinde göçebe­ aşiret düzeninde yaşayan toplulukları yerleşik ha­ yata geçirmek için Türkçü çevrelerde bir kampanya başlatılmış , Kazım Nami Bey (Duru) bu konuda bir dizi makale yayınlamıştır. 5o Gündelik hayatın Batılı standartıara yaklaştı­ rılması yönünde bir adımda takvim alanında atıla­ caktır. Meclisin 1 6 Kanun-u sani 1 332 (29 Ocak 1 9 1 6) tarihli görüşmelerinde Gregoryen takvimin kullanılmasına ve 1 Mart 1 9 1 7 tarihinin 1 6 Şubat 1 332 tarihi ile eşitlenmesine karar verilmiş, o gün­ den itibaren , eski ve yeni takvimler arasındaki 1 3 günlük fark kaldırılmıştır. 5 ı Diğer kayda değer öncelikiere gelince, Maarif, İttihatçıların en çok önemsediği konulardan biri ola­ rak dikkat çekmekteydi. Eğitim reformu , sosyo­ ekonomik değişikliğin, Batı tahakkümüne son ver­ menin ana duraklarından biri olarak değerlendiril­ mekte idi. Bu bağlamda, Yüksek öğretim konusuna (Darülfünun reformu) özel önem verilecektir. 52

5° 51

52

Kazım Nam i, izmir Mektup/an", Türk Vurdu, Cilt 5, no. 9 1 329 , s. 1 1 33. "Türk/ük Şuunu: Takvimi Garbinin· Parlamentoda Müzakeresi", Türk Vur­ du, Cilt 1 1 , no. 1 2, 1 332, s.3342. Şu ifade bir maarif seferberliği başlatıldığını göstermektedir. " 1 33 1 senesi Osmanlı Maarif Nezaretinin en ziyade faaliyet gösterdiğı bir yıl diye sayıl­ sa, belki hata edilmemiş olur." Sin Ayn, "Maarif Ytlt", Türk Vurdu, Cilt 1 0, no. 1 , 1 332, s.296 1 . ,


1 03 1 9 1 5 sonrası yıllarda Darülfünun özellikle Ziya Gökalp'ın girişimleri ile tek bir üniversite tüzel kişi­ liği altında birleştirilen, özerkliği olan bir kamu ku­ rumuna dönüştürülmeye çalışılacaktır. Mülkiye Mektebi ve Maliye Mektebinin de bu tüzel kişilik bünyesine alınması düşünülmüştür.53 ·

Önem verilen bir başka konu savaşın ortaya çı­ kardığı sosyal yaraları sarma düşüncesidir. Bir ta­ raftan yoksul ve düşkünlere sınırlı da olsa bazı ola­ naklar sunulmaya gayret sarfededilirken , diğer ta­ raftan öksüz ve yetimler için Darüleytamlar kurula­ cak ve bu çocuklar koruma altına alınacaktır. Mü­ dafaa-ı Milliye Cemiyeti ve Maarif Nezareti, İzmir, Beyrut, İstanbul ve Şam'da bu çeşit girişimlerde bulunmuş , Aşevleri ve Darüleytamlar açılmıştır. 54 Bakım altına alınan çocuk sayısı fazla olmamakla birlikte, cepheye giden babasını kaybetmiş çocukla­ ra öncelikle bakılınaya çalışılmıştır. Taşra Darüleytamlarında bakıma alınan 6 1 50 çocuğun dışında, İstanbul'da 2200 çocuğa bakılmakta, bu­ nun dışında doğrudan doğruya İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin hayır işi olarak örgüdediği çocuk ba­ kımevleri de bulunmaktadır.55 Örneğin Bursa'da İttihat ve Terakki Cemiyetinin koruma altına aldığı 40 çocuk bulunmaktadır. 56

53 54 55 56

lbid., 5.2962. "Türk/ük Şuunu: Fakirler için", Türk Vurdu, Cilt 1 1 , no. 1 1 , 1 332, 5.3325. Sin., Ayn., op.cit., 5.2962. "Türk/ük Şuunu: Bir Darüleytam Daha", Türk Vurdu, Cilt 9, no. 1 , 1 331 , 5.2758.


1 04 I 1.

İttihat ve Terakki'nin Denetiminde Paramiliter Örgütler

İttihat ve Terakki'nin, Türkçülük ideolojisine yakınlaşmasına paralel olarak, militarİst bir yöneli­ mi de söz olmuş, Dünya Savaşı yıllarında bu eğilim daha da pekişmiştir. Bunlardan ilki 3 1 Ocak 1 9 1 3 tarihi itibariyle kurulan Müdafaa-ı Milliye Cemiye­ ti'dir. Nizamnamesinin 1 . maddesine göre cemiyet, savaş karşısında bir yandan insanları savaşa hazır­ layacak (beden terbiyesi verecek eğitim) ve milletin refah ve saadetine elinden geldiğince yardım ede­ cekti. Trablusgarp savaşları sırasında kurulmuş olan Müzaheret-i Milliye Cemiyeti'ne amacı değişti­ rilerek bu ad verilmiştir. Cemiyet'e giderek milli bir nitelik kazandırılarak sosyal yardım kuruluşu hali­ ne getirilmiş, Şurayı Devlet tarafından menafı-i u­ mumiye hadim (kamu yararına çalışan) dernek sıfatı verilmiştir. "cemiyetin muamelat ve sarfiyatının or­ dunun ihtiyaçlarına göre düzenleneceği" bir irade-i seniye ile ilan edilmiştir. 57 Bunu izeilik teşkilatları takip etmiştir.58 1 9 1 0'da Ragıp Nurettin, Baden Powell'un etkisiyle , Say ve Tetebbu Mecmuas ında ilk kez izeilik kavramından söz etmiştir. Ertesi yıl, Ahmet ve Abdurrahman

57

sa

Tunaya, Türkiye'de Siyasal Partiler, Cilt lll, ss.293-295. "Türk/ük Şuunu: Türk izciliği ve Oymak Beylerinin Andiçmesi", Türk Vur­ du, Cilt 6, 1 330, s.220B. "Türklük Şuunu: Enver Paşa'nın izci Başbuğu Olması", Türk Vurdu, Cilt 6, 1 330, s.220B.


1 05

Robenson kardeşler ile Nafı Atuf Bey'in katkılarıyla izeilik faaliyetleri geliştirilecektir. 59 Mektebi Sultani ve Darüşşafaka'da başlayan iz­ cilik faaliyetleri, Türk Gücü Cemiyeti'nin kuruluşu ile hız kazanmış, Türkçülük cereyanı gençlik içinde para militer örgütlenmeye ilk adımını atmıştır. Bu arada Enver Paşa, Belçika'dan İzci Federasyonu Başkanı M . Parfitze'yi 1 9 1 4 yılında İstanbul'a davet etmiştir. Davetin amacı, birbirinden bağımsız faali­ yette bulunan izci öbeklerini, Osmanlı Güç Demekle­ ri adı altında bir araya getirme isteği olmuştur.6o Bu dernekler savaş patlayınca, Harbiye Nezare­ tinin himayesi altında genç milis kuvvetlerine dö­ nüştürülecektir.6ı Osmanlı Güç Dernekleri iki temel gruba bölüneceklerdir. 1 2 - 1 7 yaş arası Gürbüz Der­ nekleri, daha üst yaş grupları için Dinç Demekleri adı altında örgütleneceklerdir.62 Daha etkin katılımlı bir teşkilat kurmak amacıyla, Selim Sırrı Bey ve Von Hoff Güç Demeklerinin başına getirilmişlerdir.63 Bu dönemde Genç ve Güç demeklerinin faali­ yetlerini konu alan kitap ve risaleler yayınlanmıştır. Bazı örnekler vermek gerekirse, Osmanlı Genç Der­ neklerinin Ehemmiyeti ve Maksad-ı Tarz-ı Mesaisi, Osmanlı Genç Demekleri Hıfzıssıhha Kavaidi, Silah Altına Alınacak Dinçlerin İcra Edilecek İmtihanlanna ss

6o 61 62

63

Zafer Toprak ittihat ve Terakki'nin Para-militer Gençlik Örgütleri", Boğaziçi Üniversitesi Dergisi (istanbul, 1 979), s.95. lbid.,s.96. Jbid.,s.97. "Türk/ük Şuunu:Güç Demek/eri", Türk Yurdu, Ci lt 6, no.1 O, 1 330, s.2336. "Türk/ük Şuunu:Genç Dernekleri", Türk Yurdu, Cilt 1 0, no. 1 2, 1 332, s.31 41 .


1 06

' Mahsus Talimatname burada anılrnalıdır.64 izeilik ile başlayan Güç Demekleri bir taraftan paramiliter rnilis kuvvetlerine dönüşürken, ideolojik olarak Sos­ yal Darwinİst eğilimler göstermeye başlamıştır. 65 Eğitim ve öğretim, beden ve ruh sağlığı ve üs­ tünlüğü ternaları etrafında yeniden örgütlenrniştir. Vücudun sağlıklı ve güçlü olması sürekli vurgulan­ rnış, yer yer saldırganlık övülrnüştür.66 Türk Gücü 1 4 ayda 26 şube açmış, Okmeydanı idrnan sahası olarak kullanılmaya başlanmış, Türk Gücü Turan'ın akıncısı olarak yorumlanmaya başlanmıştır. 67 Para militer taşra faaliyetleri de oldukça ilgi çekicidir ve burada anılrnalıdır. Konya ve Eskişehir'in en etkili merkezler olduğu söylenebilir.6s Ömeğin Karacahisar Gazetesi Eskişehir'de kurulan Yiğit Türkler Oca­ ğı 'ndan söz etmekte, Eskişehir İdadisinde SO öğren­ cinin binicilik programına devam ettiğini haber ver­ mektedir. 69

64 65

66

67

68

69

"Yeni Eser/er", Türk Vurdu, Cilt 1 3, no.3,1 333,s.3597. Şu ifadeler oldukça anlamlıdır: "Zamantmız hayatta pek ve sağlam olma­ yanlara insafsızdır, kıyar. Yeryüzünde benim, bizim diyebileceğimiz topra­ ğımız, malımız olmasını istersek, pek çetin ve sağlam olmalıyız. " Türklük Şuunu:Yanşta Türk/ük", Türk Vurdu, Cil! 6, no.3, 1 330, s.21 1 2. ''Türk Gücü Her Şeye Yeter. " mottosu konuşmalarda sıklıkla kullanılan bir klişe haline gelecektir. "Türk Gücü", Türk Vurdu, Cil! 3, no. 1 1 , 1 329, ss.337-343. Türk Gücü, "Türk Gücü'nün Ne Olduğu", Türk Vurdu, Cil! 4, 1 329, ss.430432; "Türk Gücü", Türk Vurdu, Cilt.6, 1 330, ss.2 1 94-21 98. "Türk/ük Şuunu: Yiğit Türkler Ocağı", Türk Vurdu, Cilt.9, no. 1 1 , 1 331 , 8.291 7. Karacahisar Gazetesindeki haber için bkz. "Türk/ük Şuunu: Atlı izciler", Türk Vurdu, Cil! 1 0, no.3, 1 332, s.2997.


1 07

1 2 . İttihat ve Terakki'nin Özel Harekat Örgütü: Teşkilat-ı Mahsusa İttihat ve Terakki partisi devlet iktidarını kulla­ nırken olağan hukuk düzeni içinde tasavvur edilme­ yecek örgütler kurmuş, ve bu örgütleri siyasi ve as­ keri hedeflerini tahakkuk ettirmek için kullanmıştır. Teş�ilat-ı Mahsusa bunların başında gelir. Örgütün kuruluşu hakkında değişik tarthleme ve yorumla­ malar vardır. Bunlardan ilki İtalyan işgali altındaki Trablusgarb'da yerel milisiert örgütlernek üzere gayriresmi olarak görevlendirilen bazı askeri simalar etrafında odaklanmaktadır. Yine örgütün Balkan Savaşlarında Garbi Trakya Hükümeti MuvakkatesC nin kuruluş ve yönetiminde etkin rol aldığı, fiiliyatta Enver Paşa'ya Şube-i Mahsus adıyla şahsen bağlı olduğu ve ı 4 Ağustos ı 9 ı 4 ' de kurulduğu Bıyıklıoğlu tarafından iddia edilmektedir. Sonuç itibariyle, teş­ kilatın Harbiye Nezareti bünyesinde Enver Paşa'ya sadakatle bağlı giderleri büyük olasılıkla tahsisatı mes turede n karşılanan bir özel harekat birimi oldu­ ğu anlaşılıyor. Örgüt yeraltı faaliyetlerinin yanı sıra Dünya Sa­ vaşı yıllarında İran içlerinde ve Kafkasya'da faali­ yetlerde bulunmuştur.7° İttihatçı Hükümet bir ka­ nun-ı muvakkat çıkararak gönüllü mahkumları cepheye sevketmiş, bunların oluşturduğu biriikiere Teşkilat-ı Mahsusa taburları adı verilmiştir. Mebusan Meclisinde tereddütsüz onaylanan önert Ayan Meclisinde sadece Ahmet Rıza Beyin muhale­ feti ile karşılaşmıştır. 10

Cemal Kutay, Birinci Dünya Harbinde Hayber'de Türk Cengi, (istanbul: Ercan Matbaası, 1 962), ss.20-22


1 08

Bilindiği gibi Mütareke döneminde İttihat ve Te­ rakki bütün etkinlikleri ile sorgulanmış, yargılanmış ve yöneticilerinden bir kısmı cezalandınlmış, bir kıs­ mı müttefiklerce Malta'ya sürülmüştür. Parti Merkez Komitesi Nemrut (Kürt) Mustafa Paşa Divanında Teşkilatı Mahsusa eylemlerinden dolayı da sorgu­ lanmış, yargılanmıştır. İttihatçı triumvira yurtdışına kaçtıktan sonra özellikle Enver Paşa geride bıraktığı kadrolarla temasını kesmemiş, gelecekteki siyasi he­ defleri için elde tutmaya gayret etmiştir. Kendisi de bir istihbaratçı olan Büsarnettin Ertürk, hatıratında Enver Paşa'nın teşkilatı ı 9 ı 8 ' de fesih edilmesine rağmen, Umum Alem-i İslam ihtilal Teşkilatı adı altında ayakta tutmaya çalıştığından söz ettiği burada işaret edilmelidir. 7 1 Teşkilatı Mah­ susa'nın kadrolarının Milli Mücadele döneminde etkin olduğunu biliyoruz. Bunun altyapısı şöyle a­ çıklanabilir: İttihatçılar eğer savaş kaybedilirse, nihai sa­ vunma stratejilerini Anadolu 'dan bir yerden direnişi devam ettirmeye dayandırmışlardı. Talat Paşa'nın Berlin'den Karakol örgütüne "Mustafa Kemal'e katı­ lın" talimatını vermesinden sonra başlangıçta ker­ hen sağlanan destek esaslı bir kadro desteğine dö­ nüşmüştür. Bu anlamda Karakol'un Teşkilat-ı Mah­ susa kadrolarından Milli Mücadeleye katılan grubun aldığı ad olduğu söylenebilir. Teşkilatın başkanı o-: lan Kara Vasıf ( 1 872- ı93 ı ) Fethi Fey'in (Okyar) Harp Akademisinden sınıf arkadaşı olup miralay rütbesiyle Hareket Ordusuna katılmış, ı 9 ı 2 Balkan 71

Bilge Criss, isgal Altmda istanbul (istanbul: iletişim Yayınları, 1 993), s.148.


1 09

faciasından sonra mağlu biyetin sorumlularını yar­ gılayan Divan-ı Harpte İsmet İnönü ve Fahrettin Altay'la birlikte görev yapmışlardı. Karakol Harbiye Nezareti Personel Dairesindeki adamları sayesinde direnişçi subayların Anadolu'ya atanmalarını sağla­ yarak Menzil hatları oluşturmuştu . Sultantepe'deki Özbekler· Dergahı, Dudullu, Alemdağ, Şile, Kandıra yolu veya Geyve Bağazı üzerinden Ankara'ya Adıvar, İnönü , Çakmak, Mehmet Akif gibi çok sayıda kadro­ yu intikal ettirmeyi başardı.72 Yine bu örgüt birçok İttihatçının tutukevlerinden kurtanlmalannı sağladı. Yahya Kaptan, Halil Paşa, Talat Muşkara ve Nuri Paşa'yı (Killigil) Bekir Ağa Bölüğünden ve bazı önde gelen İttihatçı simaları Baturo'daki İngiliz denetimin­ deki hapishanelerden kurtarmıştır. Örgütün bu denli etkinliğini sağlayan gücü büyük oranda gümrük memurları, liman işçileri ve Harnallar Lancasının Mütareke öncesinde İttihatçıların sıkı denetimi altın­ da olmasından kaynaktanmaktaydı. 73 Bu arada Milli Mücadele başladıktan sonra Anadolu 'ya mühimmat sağlayan Mim Mim Grubunun da Teşkilatı Mahsu­ sa'nın artçı kadroları ile ilişkilendirilmesi gerekir. Özetle, 1 89 5 'de bir yeraltı muhalefet hareketi olarak siyasi mücadelesine başlayan İttihat ve Te­ rakki'nin öncülüğünde gerçekleştirilen Jön Türk devrimi, bir yandan imparatorluk tarihinde yeni bir siyasal evreye işaret ederken, paradoksal bir şekilde Devleti dağılma sürecinin eşiğine getirecek kapıyı açmış olmaktaydı.

72 /bid., ss. 1 55-1 56 73 Ibid.' s. 1 66


11o

Osmanlı vatansevediği temelinde meşrutiyetçi bir hareket olan İttihatçılık, iktidar pratiği içinde, karşılaştığı siyasal sorunlara karşı yeni vaziyet a­ lışlar benimserken, çeşitli savrulmalar da gösterdi . Osmanlı parlamentarizmini yaşatma konusunda kısa sürede enerji ve iştiyakını kaybeden İttihatçı önderler, siyasal iktidarı benimseme ve içselleştir­ mede rekabete kapalıydılar. Peş peşe patlayan savaşlar ve Devletin dağılma tehdidi altında bulunuşu , meşruti kurumların deje­ nere oluşunu hızlandırdı. Babıali Baskını sonrası uygulanan idare üslubu , İttihatçılığı bir çeşit devlet siyaseti haline getirdi. Teşkilat-ı Mahsusa gibi özel harekat örgütleri ve çeşitli para militer oluşumlarla iktidar konumunu pekiştiren İttihat ve Terakki, bü­ yük kurtuluşu gerçekleştirmek için taraf olduğu Dünya Savaşında halkı mobilize etmek maksadıyla çeşitli yöntemlere başvurdu ; ancak Galiçya'dan Ka­ nal'a kadar yayılan cephenin ve cephe gerisinin yö­ netilmesinde ciddi sıkıntılarla karşı karşıya geldi. Askeri çöküş ve kamu yönetimindeki başarısızlık kaçınılmaz sonu hazırlamakta gecikmedi. Mütareke öncesinde Talat Paşa'nın iktidar mev­ kiini terkederek yerini Ahmet İzzet Paşa'ya bırakma­ sı, İttihat ve Terakki serüveninin sonuna işaret edi­ yordu . Ancak bu son, yeni bir başlangıcın tohumla­ rını bağnndan taşımaktaydı. İttihat ve Terakki'nin küllerinden Müdafaa-ı Hukuk; ondan da milli kur­ tuluş savaşının önderliği doğacaktı.


DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

·İI<TİSADİ GELİŞMELER VE TÜRI<ÇÜLÜI<

1.

Batı Kap italizminin Osmanlı Topraklarına Nüfuzu

Klasik asırlarında Osmanlı Devleti askeri toprak devleti, Osmanlı toplumu ise kapitalizm öncesi üre­ tim ilişkilerinin hakim olduğu bir toplumsal formas­ yondu. 1 Osmanlı sosyo-ekonomik düzeninin kapita­ lizm öncesi üretim ilişkileri içinde hangi kategoriye d'ahil edileceği günümüze kadar sona ermemiş bir tartışma olup , bu bölümün ilgi alanı dışındadır. Goltz Paşa'nın ifade ettiği bir söz, kendi iç dina­ mikleri ile Osmanlı kapitalizminin neden başlayama­ dığı sorusuna iyi bir cevap niteliğindedir; hatırlana­ cağı gibi Paşa, "Türkiye'nin h akim sınıflc:ınnın me­ murlardan oluştuğunu" söylemişti. Ticaret, zanaat, p.::'.ra işleriyle iştigal bu sınıflar açısından aşağı dü­ zeyde faaliyetler sayılırlardı. Uzun gerileme asırları 1

Tartışma için bkz. Ömer Lütfi Barkan, "Türk Toprak Hukuku Tarihinde Tanzimat ve 1274 (1858) Tarihli Arazi Kanunnamesi", Türkiye'de Toprak Meselesi; Toplu Eserler 1, (istanbul: Gözlem Yayınları, 1 980), ss. 291 -294. Ayrıca bkz. Halil Cin, Osmanli Toprak Düzeni ve Bu Düzenin Bozulmasi (Ankara: Yenigün Matbaası, 1 978), ss. 1 1 -1 2.


1 12

bile bunu değiştirmeyecekti; çünkü, "Devletlu sınıf' açısından iktisadi kerte değil siyasi kerte önemliydi. ı 820 Napolyon Savaşlarından sonra İngiltere kapitalist dünya üzerindeki hakimiyetini aşağı yu­ karı tescil ettirmiş bulunmaktaydı. Sömürgeciliği borç verme emperyalizmi ve kolanyalist emperyalizm olarak ikiye ayırırsak,2 ı 840'lara kadar kapitalist dünya sistemi Latin Amerika ve Çin dahil olmak üzere bazen sert askeri eylemlerle bazen yerel güç­ lerle işbirliği yaparak serbest ticaret ilkelerini dün­ yanın bütün bölgelerine yaymış bulunmaktaydı. Osmanlı İmparatorluğu'nun Batı kapitalizmine entegrasyonu görece yumuşak koşullarla gerçek­ leşmişti. Babıali'nin Mehmet Ali Paşa ve Rusya teh­ ditleri altında bulunuşunu iyi kullanan İngiltere Baltalimanı Serbest Ticaret Anlaşması ile Osmanlı yöneticilerini bu zorunlu diyaloga razı edecekti. Os­ manlı Devleti ise, bu ticari ve iktisadi ödünler karşı­ lığında toprak bütünlüğünün Majestelerinin Hükü­ meti tarafından korunacağı teminatını alacaktı. Da­ ha açık bir söyleyişle, Büyük Britanya iktisadi ser­ besti ya da düşük gümrük rejimi şartıyla Osmanlıyı kollayacaktı; bu önemli adım sonucunda dış ticaret ı 9 . yüzyılda ı 5 kat, pamuklu tekstil ticareti ise ı 820- ı 9 ı 4 arası ı 00 kat artacaktı. Anadolu zanaatleri sadece el emeği ile üretilebilen sanayiin rekabet ederneyeceği alanlara kadar gerileyecek ama yok olmayacaktı. Osmanlı ülkesi pamuklu ve yünlü tekstil ürünlerinin yanı sıra şeker, çay, kahve ve önemli miktarda buğday, un, pirinç ithal eder du2

Muammer Sencer, Türkiye'nin Mali Tutsakliğ1: Parvus Efendi (istanbul: May Yayınları, 1 977). s. 1 7.


1 13

ruma gelecek; Anadolu buğdayı deniz yoluyla İ stan­ bul'a gelen buğday ile rekabet edemeyecekti. Osmanlı yöneticileri tüm iktisadi ve mali sıkın­ tıların nedenini 1 860'lardan itibaren kapitülasyon­ larda görmüşler ve Batılı ülkelerden yakınmışlardı. Oysa ·modern bir hukuk sisteminin kabulü ayrıca­ lıkların yarattığı sakıncaları ortadan kaldırabilirdi. Kapitülasyonların verilmiş olması yerli tüccarın da­ ha fazla desteklenmesini engellememekteydi. Böyle bir politika ile yerli buıjuvaziyi güçlendirecek ön­ lemlerin alınmamış olması sadece Batının nüfuzuna bağlanabilir mi? Bunun temel nedenini Osmanlı yönetim mantığında aramak lazımdır: Neden? Çün­ kü Osmanlı yöneticilerinde "iktisadi değil mali poli­ tika fıkrt egemendi. Ticaret ve sanayii destekleyerek bütçe gelirlerini arttırmak, ve onu da zorunlu har­ camalada yatırımlar arasında bölüştürme fikri Os­ manlı düşüncesine yabancıydı. Osmanlı yönetici sınıfı artan harcamalar karşısında yeni vergi koyma dışında bir modeli ciddi bir şekilde hiçbir zaman düşünememişlerdi. Unutulmamalıdır ki vergilernede kullanılan ilkel havale sistemi İmparatorluğun so­ nuna kadar sürdürülmüştü .3

2.

19.

Yüzyılın İl{tisadi Değiş]{enleri

1 9 . yüzyılda merkezi hükümetin siyasi ve mali o­ larak güçlenmesi ve taşraya nüfuzunu sağlamak a­ macıyla devlet, kendi adına vergi toplayan Ayanın (ye­ rel egemenler) yetkilerini elinden alarak kamu bürok­ rasisine devretti. Sultan II. Mahmut mütegallibenin 3

Timur, op.cit.,

55. 1 92-1 93


1 14 '

devlet karşısında bir güç olmasını engellemeye çalıştı. Vergi kaçağı odaklarından vakıflar da zapt u rapt altına alındı. Evkaf İ daresi kuruldu . Aşar Ver­ gisinin tahsil usullerinde değişiklik denenmiş, mer­ kezi idare kendi kamu aj anları eliyle vergi toplama­ ya çalışmıştır. Ancak iltizamı kaldırınada başarılı olunamamış, taşra mütegallibesine prim veren ilii­ zam usulüne geri dönülmek zorunda kalinmıştı. Öşür (aşar) Tanzimat'tan sonra gayrisafi gelir üze­ rinden % 1 0 nispetinde alınırken daha sonra % 1 5'e kadar yükselmiştir. 1 874'te iç gümrükler (oktruva resmi) kaldınldı. 1 838'de imzalanan Serbest Ticaret Anlaşması ve 1 8 54'te başlatılan dış borçlanma süreci 1 850'lerden itibaren başlayan demiryolu siyaseti ve yabancı kumpanyalara verilen imtiyazlar nedeniyle i mpara­ torluk kısa sürede büyük ekonomik ve mali değişi­ me uğradı; Baltalimanı Sarayında İ ngiliz Elçisi Lord Ponsonby ile Mustafa Reşit Paşa arasında yapılan anlaşma ile Dış Ticaret rejimi değiştirildi. Yed-i Va­ hit (Dış ticaret tekeli) uygulamasına son verilerek dış ticarete serbesti getirildi. Böylece Osmanlı ham­ maddesi' için dış ticaret imkanı doğdu . Bu gerçekte yükselen kapitalizmin isteklerini tatmine yönelik bir yeni açılun sağlıyordu . Yabancı tüccarlar 1 838 ·Ön­ cesi ithalat \Ve ihracat üzerii?-den %3'lük gümrük vergisi, ilaveten her bir bölgede %8'lik iç gümrük ödemek zorunda iken, bu tarihten sonra sadece yerli tüccar iç 'gümrük ödemek durumunda kala­ caktı. Genel olarak ihracat % 1 2 ithalat %5 oranında vergilendirildi. Bu ödünler İ ngiltere'nin Rusya ve Mısır Hidivliği'ne karşı Osmanlı'nın toprak bütünlü­ ğünü koruma garantisi üzerine verilmişti. 1 860 Lübnan olaylarından sonra mali bunalım artınca


1 15

ihracattan alınan vergi % ı 'e düşecek, ithalat vergisi ı 86 ı 'de %5 'ten %8'e çıkacaktır.4 İ ktisadi hayatın önemli parametrelerinden olan nüfus yüzyıllar içinde büyük dalgalanmalar yaşadı. Anadolu nüfusu savaşlar nedeniyle ı 6 . yüzyıldan daha aşağı düzeylere inmişti. ı 858 Arazi Kanunna­ mesi ile Osmanlı'da ilk defa toprakta özel mülkiyet rej imine geçilmişti. ı 9 . yüzyılda nüfus görece artmış olmasına rağmen emek kıtlığı çekiliyordu . Bu ne­ denlerle emeğin göreli kıtlığı ve üretime sakulabile­ cek toprakların bolluğu küçük üreticilerin büyük toprak sahipleri karşısında pazarlık ve direnme gü­ cünü arttırmıştı. Netice itibaıiyle, kapitalizmin itici gücü pazar i­ çin tarımsal meta üretimini arttırdı; Osmanlı ülkesi Avrupa pazarlarına ipek, tiftik, afyon, zeytinyağı, üzüm ve tütünü işlenınemiş ham madde girdisi ola­ rak sağlayacak, ve bu toplam ihracatın % 90'ını o­ luşturacaktı. 5 Anadolu 'nun Batı kapitalizmine entegre edilme­ sinin bir ayağını demiryolu yatınmları oluşturuyor­ du . Yüzyıl boyunca demiryolunun Anadolu'nun içle­ rine kadar girmesi pazar ilişkilerini teşvik etmesi ile entegrasyon süreci hızlandı. Dünya Savaşı'na kadar 75 milyon sterline baliğ olan yabancı sermaye yatı­ rımlannın 2 j 3 'si demiryolu şirketlerine yatırılmıştı. Osmanlı Devleti demiryolu hatlarının yaygınlaşma­ sını sağlamak için bu şirketlere bir çeşit kar temi­ natı olan "yıllık ek ödeme garantisi" taahhüt etŞevket Pamuk, Osmanlt-Türkiye iktisadi Tarihi (1500-1 914), 3. baskı, (istanbul: Gerçek Yayınevi, 1 993), s. 1 65 lbid., 5.1 67.


116

mekteydi. Böylece tarımsal üretim alarılarında önce entegre bir pazar yaratılıyor, sonra Osmarılı ülkesi parça parça Avnıpa merkezli büyük bir ekonomik ilişkiler ağının içine alınıyordu . Demiryolu ile ulaşı­ ları her yeni yerleşim birimi gerçekte İ starıbul'a değil kapitalizme bağlarımış oluyordu . 1 8 50-60 arası İ n­ giliz sermayesi İzmir-Aydın, İzmir-Kasaba hatları ile Ege'ye girdi ve genişledi. İzmir ve hinterlarıdını Av­ rupa'ya bağladı. 1 880'lerden itibaren Alınarı serma­ yesi de Berlin-Bağdat projesi ile Anadolu 'nun daha iç kısımlarını Alınarı ticari sermayesine bağlamak istedi. Almarıya'nın bu teşebbüsü Dünya Savaşı mağlubiyeti ile akim kalacaktır. 1 890'lardarı itibaren Konya- İ starıbul ve Eskişe­ hir-Ankara demiryollarının açılması pazar ilişkilerini daha da geliştirdi. 20. yüzyılın başlarında Bağdat demiryolu Orta Anadolu 'yu aşarak Mersin'e kadar ulaştı. Mersin-Tarsus bap_' 'Ultısının İngiliz demiryolu şirketinden satın alınması ile Çukurova'da Alınarı sermayesi güdümlü plarıtasyon tarımını carılandır­ dı. Yüksek nitelikli tohum kullarımarıın teşviki, ta­ rım makinesi alımlarının kredi ile desteklenmesi, pamuk tarımının nitelik ve niceliğinin değişerek ti­ carileşmesine yol açtı. Bütün yüzyıl boyunca İngiliz Lancasbire pamuklu dokuma sanayii ürünleri Ana­ dolu piyasasına hakim oldu . Avrupa sermayeli Oriental Carpet Manufacturers şirketi 1 5 . 000 çalışa­ nı ile iplik ve benzeri girdileri sağlayarak Batının halı taleplerini karşıladı. Batı tekstil sarıayiine hammadde sağlayarı pa­ muk dışındaki zirai ürünlerde ise durum pek parlak değildi. Bu yüzyılın iktisadi değişkenlerinin en ö­ nemlisi uluslararası piyasalarda tahıl fiyatlarının


1 17

düşüşüdür. Tahıl fiyatlarının düşmesinin ardındaki gerçek geniş ve verimli Kuzey Amerika topraklarında gelişmiş tarım tekniklerinin uygulanmaya başlan­ mış olmasıdır. Osmanlı'dan önce Avrupa pazarları Kuzey Amerika tahılı ile dolmuştur. Bu gelişme re­ kabete yol açmış ve Avrupa üreticileri gelir kaybına uğramıştır. Bahse konu tarihlerde Almanya ve İ ngiltere gibi topraklarının dörtte birini tarıma ayıran ülkelerle karşılaştırıldığında O smanlı ülkesi hane halkı başı­ na 3 . 6 dönümlük ekilen alanı ve geri üretim tekno­ loj isiyle kapitalizm öncesi üretim ilişkilerinin hakim olduğu bir manzara arzediyordu . Tarım ürünleri dışında ihracat malı bulunmayan Osmanlı Devleti savaşım verebileceği tek alanda bu · kez de tarımsal teknoloj i karşısında yeniliyor ve sanayi merkezlerine tahılını satamayan bir ülke olarak geri kalmışlık yazgısı ile karşı karşıya kalıyordu . B Kapitalist Dünya sistemi Batı Avrupa'da doğdu ve tüm Dünya'ya buradan yayıldı. Üretim patlaması ve sermaye birikimi kapitalizm öncesi toplumları sermaye merkezli yeni bir örgütlenmeye zorlayacak­ tL Toplumlar arasındaki eşitsiz gelişme yasası ikti­ sadi ve siyasi anlamda yeni egemenlik ilişkilerinin , eşdeyişle merkezinde emperyalist ülkelerin bulun­ duğu yeni bir Dünya düzeninin kurulması demekti . Emperyalizm temel olarak iki yolla nüfuz alanını genişletecekti. Bunlar demiryollarını yaygınlaştıra­ rak, ham ve mamul madde dalanımını hızlandırmak veya borçtandırma politikaları olacaktı.

s

Sencer, op.cit., ss.1 39-40


1 18 Osmanlı toprakları içinde Balkanlar Avrupa ik­ tisadi sistemine en hızlı entegre olmuş bölgelerdi. Bu bölgelerin kaynakları, kurulan demiryolu şebe­ kesi ile kapitalist inisiyatifte önde giden ülkelere pazar ilişkileri çerçevesinde hızla aktarılıyordu . 7 Dünya kapitalist sistemi ile bütünleşmenin diğer bir yolu ise kredi/ borç ilişkileri idi. Borçlanma devletten devlete olabileceği gibi, Avrupa sermaye piyasaların­ da işlem gören devlet tahvilleri biçiminde de olabil­ mekteydi. Düyun-u Umumiye ile noktalanacak Os­ manlı borçlanması böyle bir seyir izleyecekti. Balkan yarımadasının Osmanlı'dan bağımsızlığını koparmış yeni devletleri ı 878 Berlin Konferansı'ndan ı 9 ı 4 'e kadar geçen süre içinde mali çöküntü içine girecek­ lerdir. Dünya kapitalizmi Osmanlıyı n asıl zorla sis­ teminin bir parçası haline getirmişse , Osmanlıya başkaldıran Balkan halkları da aynı akibete uğraya­ caklardı. Demiryolu şebekesi ile gerekli altyapıyı oluşturan Batı kapitalizmi, fınans kapital aracılığı ile egemenliğini pekiştiriyordu . ıı

3 . Temel İktisadi Bir Parametre: Demogra� fik Durum; Anadolu'nun Türldeşmesi ı 9. yüzyılın ilk çeyreğinde Anadolu 'da 8-9 mil­ yon insan yaşarken Birinci Dünya Savaşı öncesinele bu rakam ı 6- ı 7 milyona yükselmiştir. Bu artışın önemli bir kısmı İmparatorluğun küçülmesi ile Kı­ rım, Kafkaslar, Sırbistan , Makedonya, Bulgaristan ve Ege adalarından Müslüman-Türk muhacir akını

7

8

Pamuk, op.cit. , s . 1 55 Stavrianos, op.cit., ss.75-76


119

ile gerçekleşmişti.9 Rus Çarlığı'nın hegemonyası al­ tındaki halklara yönelik olarak asimilasyon politika­ sına başvurması ı 780'lerden başlayarak önce Kı­ rım'dan Rumeli'ye, sonra da Kafkaslardan Anado­ lu 'ya doğru bir göç dalgasına yol açmıştır. ı 850ı 860 arası Kafkas halklarının özellikle Çerkeslerin göçü başlayacaktır. Nihayet ı 877- ı 878 Osmanlı Rus Savaşı ile başlayan ı 9 ı 2- ı 3 Balkan Savaşı'nın sonuna dek süren 3 . göç dalgası ile bu demografik kaynaşma süreci tamamlanacaktır. Bu siyaset Av­ rupa'dan Türklerin atılması senaryosu ile de örtüşecektir. Sonuç itibariyle, ı 9. yüzyıl Anadolu nüfusunun toplam 1 /3'nin dış göçlerden kaynak­ landığını söyleyebiliriz. Muhacirlere ilk kez ı 857 Kararnamesi ile boş Anadolu topraklarında yer gösterilmiş; Rumeli topraklarına yerleşenlere altı, Anadolu 'ya yerleşenlere on iki yıl vergi muafiyeti getirilmiştir. Anadolu'ya yerleşenler öncelikle hubu­ bat tarımı için elverişli görülen Eskişehir-Konya­ Ankara üçgenine sonra Isparta, Bursa, Balıkesir ve diğer Ege vilayetlerine yerleştirilmişlerdir. Balkan Savaşlarından sonra nüfus yapısını et­ kileyen en önemli olay Ermeni Tehciridir. İ ttihat ve Terakki Hükümeti 27 Mayıs ı 9 ı 5 tarihinde bir ka­ rarname yayınlayarak iç güvenlik açısından sakın­ calı gördüğü Ermeni asıllı Osmanlı yurttaşlarını stratejik bölgelerden iç kısırnlara (Kilikya Ermenile­ rini Suriye'ye , Vilayat-ı Sitte Ermenilerini Irak'a) tehcir etmiştir. ı o Tehcir Karamamesi Anadolu'da bir 9

ıo

Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Bilal N. Şimşir, Rumeli'den Türk Göç/eri: Be/ge/er (Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1 989). Seçil Akgün, General Harbord'un Anadolu Gezisi ve Raporu, (istanbul: Kervan Kitapçılık, 1 98 1 ) , ss. 26-29.


1 20

Ermeni Devleti kurma planının demografik temelini ortadan kaldırmıştır. 1 9 1 8 'de Mütareke dönemine girilirken mağlup Osmanlı topraklarında Pontus ve İyonya Rumları hariç milli devlete altyapı sağlaya­ cak görece türdeş bir bir nüfus yapısının oluştuğu söylenebilir.

4. Osmanlı Borçlanma Süreci: Borçlanmadan Mali İflasa Osmanlı Devleti'nin mali tutsaklığı ile noktala­ nacak dış borç serüveninin başlangıcı Kınm Savaşı için kaynak arama çabalarına tesadüf eder; sanıla­ nın tersine Osmanlı yöneticileri dış borç arama ko­ nusunda başta çok mütereddit davranmışlar ama çabuk alışmışlardır. 1 1 Osmanlı Devleti gelirlerini kiraya verme, teminat gösterme, Galatalı bankeriere borçlanma, madeni paraların ağırlığını azaltarak veya daha az değerli madenlerle karıştırma (veznini ayarlama) gibi tedbirleri deneyip başarısız olduktan sonra, bir iç borçlanma senedi olan kaimeyi çıkart­ mıştır. Bu yöntem de Avrupa'daki para-kredi meka­ nizmaları aynntılı ince1enmeksizin, ülkenin gerçek gereksinimleri dikkate alınmayarak biraz gelişi güzel uygulanmış sonunda başarısızlığ;:ı. mahkum olun­ muştur. ı 2 Kaimeler ile girişilen "iç borçlanma" aka­ mete u ğrayınca, kaynak yaratma derdine düşmüş bulunan devlet, uluslar arası finans kapitale borç­ lanma yoluna gidecektir.

11 12

Pamuk, op.cit., s.1 86. Sencer, op.cit., s. 29


121 Sonuç itibariyle Osmanlı, Avrupa para piyasası­ na dahil olmuş oldu . Osmanlı Devleti'nin Avrupa para piyasalarında devlet tahvili satarak borçlan­ maya başlaması finans merkezlerini ve aracı ku­ rumları hareketlendirdi. Bankerler Osmanlı Devlet tahvilleri için Avrupalı küçük tasarruf sahiplerinin paralarını çekecek formüller yaratmakta gecikmedi­ ler. Öte yandan Osmanlı yöneticileri ise elde ettikleri bu kaynakları (borçları) Avrupa finans kapitaline sanayi malı ve askeri araç gereç alımı biçiminde geri döndürmek dışında bir beceri gösteremediler. İ lk kez Kırım Savaşından sonra uzun vadeli tahviller Londra, Paris , Viyana ve Frankfurt borsalarında piyasaya verildi. Böylece dış borçlanma seıiiveni başlamış oldu . 1 854- 1 873 arası dönemde bu şekilde sağlanan kaynaklar kamu gelirlerini arttıracak ön­ lemlere tahsis edilmedi. Günlük işlerde savrulup gitti . Alınan borçlar bürokrasinin maaş giderlerini karşılamada kullanıldı. 1 87 5'te toplam borçlar 200 milyon sterlini bulmuştu . Bu borcun yıllık faiz öde­ mesi ise l l milyon sterlin civarında idi. Oysa ki tüm Osmanlı kamu gelirleri 1 8 milyon sterlin dolayların­ da tahakkuk ediyordu. Avrupa'da patlak veren 1 873 Borsa Krizi Osmanlı maliyesini önce borçlarını öde­ yemez duruma, sonra da mali iflas durumuna getir­ di . Osmanlı Devleti bunu resmen 1 876'da bir Kon­ kordata ile Avrupa piyasalarına duyurdu . 1 88 1 Mu­ harrem Kararnamesi ile mali iflasını (konkordato) ilan eden devletin gelirlerine el konulmuş oldu . Bu kararname neticesinde yürütülen bir dizi görüşme ile Düyun-u Umumiye-i Osmaniye İ daresi (Osmanlı Kamu Borçları Yönetimi) kuruldu . Bu kurum Os­ manlı borçlarını tasfiye edecekti. Bu idare alacaklı­ lar tarafından yönetilecek, içinde Osmanlı Devleti


1 22

temsilcisi de bulunacaktı. İdareye Doğu Rumeli Vi­ layetinin gelirleri ile tuz, tütün tekeli, alkollü içki­ lerden alınan vergiler, çeşitli resimler (damga resmi gibi) devredildi. Yani tahsilatı devlet adına bu ku­ rum yapacaktı. ı 88 ı Kararnamesinin verdiği güvence ile Avrupa sermayesi Osmanlıya yeni borçlar sağladı. Sistem yine aynı idi: Osmanlı devlet tahvillerinin Avrupa pi­ yasalarında dolanımı. Düyunu Umumiye İ daresi sa­ yesinde alacaklılar Osmanlı ekonomisini (daha iyi sömürebilmek için) disipline ettiler. ı 88 ı - ı 9 ı 4 ara­ sında Avrupa mali sermayesi, Osmanlı Devleti'ne, tahviller yoluyla verdiği yeni borçların iki katını ana para ve faiz ödemesi olarak Avrupa'ya aktardı. ı 9 ı 4'e gelindiğinde dış .borç ı 60 milyon s terline ulaşmıştı. Osmanlı Devleti'nin mali iflasa sürüklenme öy­ küsünün ana hatlarını ele almak gerekirse, A. Heidbom'un Türk Maliyesi adlı çalışması bizi şu ger­ çeklerle karşı karşıya getirir: ı 874-75 bütçesini irde­ lerken Devletin 25 milyon Osmanlı lirası kamu geliri gösterdiği, ödenmesi gereken dış borç miktarının ise ı 3 milyon olarak tahakkuk ettiği (yıllık faiz %20 ile beraber) , aynı dönemde devletin gerçekleşmiş toplam gelirinin ı 7 milyona baliğ olduğu dikkate alınırsa, Babıalinin elinde devlet çarkını döndürecek 4 milyon liradan fazla para kalmadığı anlaşılmaktadır. Koca Devlet-i Osmaniye bu kadar parayla döndürülecek, ordu beslenecek, devlet yönetilecektir. Tahmin edile­ ceği gibi o yıldan itibaren hükümet borcunu ödeye­ meyeceğini ilan eder. Böylece ı 854'de başlayan ve ı 874 kadar süren borçlanma süreci yıllık 75 milyon ile başlayıp ı milyar frankla noktalanmıştır. Evrak üzerinde borçlanılan 5.297 .676 . 500 frank iken (ko-


1 23

misyon vs. düşülerek) 3.0 ı 2 .884 . 7 ı 4 frank borç alınmış ve kullanılmıştır. ı 3

5 . Osmanlı Banl{ası'nın Para Politikası Üzerinde Egemenliği Osmanlının klasik devlet düzeninin bozulması mali çöküntüyü birlikte getirmişti; Osmanlı yöneti­ cileri gerileme dönemi boyunca bütçe açıklarını te­ davüldeki sikkeleri sık sık tağşiş ederek gidermeye çalıştılar. Umutsuz bir çırpınıştı bu . ı 789- ı 844 ara­ sı zaman dilimi Osmanlı ekonomisinin en hızlı enf­ lasyon dönemi olarak tarihe geçti. Bu dönemde fi­ yatlar ıo- ı s kat artmış, Osmanlı tarihinin sikke bastırma rekorunu 30 yıllık saltanatında Sultan Mahmut kırmıştır. Bunu yapmak zorunda kalan kişinin büyük reformcu padişah olarak bilinmesi epey ilginç bir çelişkiyi göstermektedir. Madeni pa­ raları standartıaştırma çabası Tashih-i Ayar Karar­ names i n i getirdi. Kararnameye göre, madeni para sistemi ı O'luk sisteme oturtuldu . ı oo gümüş kuruş ı Altın liraya; ı kuruş ı gram saf gümüşe , 20 kuruş ı gümüş mecidiyeye eşitlendi. Bu standarda göre bir Osmanlı Altın lirası 6 . 6 gram saf altın değerine eşitlendi. Bu denge Birinci Dünya Savaşına kadar aşağı yukarı devam etmiş, Osmanlı Altın Lirası İngi­ liz Sterlini değerine yakın bir değeri epeyce bir za­ man korumuştur. '

Osmanlı kağıt parasının (evrak-ı nakdiyesini n) serüveni ise kaimelerle başlayacaktır. İlk Osmanlı kağıt parası olan "kaime" gerçekte %8 yıllık faizli bir 13

lbid., ss. 33-34


1 24

devlet tahvili olarak 1 840'da piyasaya verilmişti. Bu yönteme sıklıkla başvurulup , karşılığı devlet tara­ fından hemen ödenemerneye başlayınca kaimeler madeni para karşısında hızla güvenilirliğini yitirdi­ ler. M adeni paralar karşısında yazılı değerin çok altında işlem görmeye başladılar. Madeni para ege­ menliğini korudu . 1 860'lara kadar devlet kaimeleri piyasadan çekme çabalarını sürdürdü, Osmanlı Bankasına kağıt para basma tekeli verilene kadar da bu iş sürüncemede kaldı. Osmanlı Bankası'na devlet para basma tekelini devrettikten sonra Banka çok sınırlı miktarda kağıt para piyasaya çıkarmıştır. Bu paraların karşılığı altın olarak mevcuttu; ve Payi­ tahttaki Osmanlı Bankası şubelerinde anında altın paraya çevrilebiliyordu . Osmanlı Bankası Osmanlı evrak-ı nakdiyesine güveni bu yöntemle sağlayacaktı. Kaimeler Devletin kendi tebasından talep ettiği iç borçlanınayı temsil etmekteydi, sırasıyla % 8 , % 6 , % 3 yıllık faizle çıkarılmışlardır. Osmanlı Rus sa­ vaşı ( 1 877 -78) sırasında da "Rus Savaşı Kaimeleri" olarak bilinen 6 milyon değerinde bir tertip kaime daha çıkarılmıştır. Ancak bunlar faizsiz olmakla birlikte teminatı Ereğli kömür madenierinin gelirleri olarak beyan edilecekti. Halk bu evraka kuşkuyla yaklaştığından, 1 879 vergisi toplanırken tahakkuk eden verginin %80'i madeni sikke, %20'si kaime ola­ rak istenmek durumunda kalınacaktı. Tedavül de­ ğeri olan bir evrak olduğu kanıtlanmak istenmiş ama başarılı olunamamış, madeni sikkeler egemen­ liklerini korumaya devam etmişlerdir. Nihayet 400 kuruşluk kaimenin altın para fiyatı 1 00 kuruş olarak saptanmıştır, zamanla 1 00 kuruşluk kaime 1 0 kuru­ şa düşmüştür. 1 3-8- 1 876'dan 3-9- 1 877'ye kadar toplam itibari değeri 1 6 milyon Osmanlı Lirası olan,


1 25

başka bir tertip kaime daha tedavüle çıkarılmış, bu iç borçlarımadarı hükümet 1 6 milyon lira itibari değer yerine yı;ı.klaşık 1 0 milyon liralık bir olarıak sağlaya­ bilmiştir. Kaimeler bir iç borçlarıma belgesi oldukla­ nndarı uluslararası ticarette kullarıılamamıştır; oysa ki kaime yerine itibar senedi çıkanlmış, para piyasa­ sının koşullan dikkate alınarak daha dikkatli davrarıılmış olsaydı, karşılaşıları fena sonuçlar alın­ mayabilirdi. Aynı dönemde İ talya da kaime çıkarmış, ama aynı başarısızlığa uğramamıştır. ı4 Babıali'nin para politikasında hayal kırıklığına uğraması devletin evrak-ı nakdiye piyasasını ulusla­ rarası finans kapitale havale etmesi ile noktalana­ caktı. 1 86 3'te İngiliz-Frarısız ortak sermayesi ile ku­ rulan Bank-ı Osmani-i Şahane, devlete kredi açabi­ lecek büyüklüğe ulaşmış Galata barıkerleri ile de­ vam eden geleneksel ilişkiyi daha büyük ölçekte ya­ pabilecek, kısa vadeli kredi ihtiyacını cevaplayabile­ cek bir kurum olarak ortaya çıkmıştı, kağıt para basma tekeli bir Hükümet Kararnamesi ile bu ban­ kaya devredildi. Zaman içinde Banka 1 878 Rus sa­ vaşında kaynak arayarı Devletin kağıt para basma talebini reddedecek kadar özerkleşmiş, büyük güç ve nüfuz sahibi olmuştu . Netice itibariyle, Osman­ lı'nın para politikası Osmarılı Barıkası'ndan sorulur olmuştur. Bunun üzerine devlet, tekel yetkisini bir kenara bırakarak kendisi karşılıksız para basmıştır. Osmarılı Devleti'nin son para basma girişimi ise Dünya savaşı yıllarına rastlar.

14

lbid., ss. 31 -32


1 26 6.

Düyunu Umumiye15

Osmanlı borçlanması konkordata (ma1i iflasın i­ lanı) ile sonuçlanınca, Osmanlı Hükümeti Berlin Kongresi kararlan muvacehesinde Muharrem Karar­ namesini yayınlamış , ı s Kararname hükümleri gere­ ğince, Harnilton Lang'in yönetiminde vergileri tahsil etmekte olan Rüsum-u Sitte İ daresi yerine İstanbul'­ da bir Düyun-u Umumiye-i Osmaniye İ daresi kurul­ muştur. ı 7 Osmanlı Düyunu Umumiye İ daresinin ku­ rulmasına neden olan Muharrem Kararnamesinin içeriği önemlidir. Alacaklı kuruluşlar ile Osmanlı ma1i çevrelerinin birlikte oluşturdukları konkordata ma­ sası, öncelikle 1 854, 55, 7 1 borçlanma1anndan olu­ şan toplam 342 . 500.000 franklık bölümü geri ödeme planından istisna etmiş, yapılan uzun ve karmaşık faiz hesaplarından sonra 1 06.437.234 Osmanlı a1tın lirasına eşit 2 . 660.930. 850 frank- bir Osmanlı a1tın lirası 22 . 5 Frank karşılığı olmak üzere - borç kesin­ leşmiştir. Anlaşma uyarınca ça1ışma1arına başlayan Düyun-u Umumiye-i Osmaniye İ daresi kısa sürece Osmanlı ekonomisini geri ödeme planına göre disip­ line etmiş , Osmanlı Ma1iye Nezareti'nden daha etkin bir şekilde Osmanlı ülkesinin kaynaklarına hakim olmuştur. 1 882-83'de işe koyulduğunda kayıtlı ge­ lirleri 2 . 522.498 lira iken, 1 9 1 1 - 1 2 yılında 8 . 2 58 .292 liraya ulaşmıştır. Gerçekte borçların tah1s 1s

17

Pamuk, op.cit., s. 1 89 Kararname gereğince Galata bankerlerinin alacaklarına karşı Tahvilalt Mümtaze adlı %5 faizli tahvil çıkarılmış, 1 2 istikraz 4 tertipte birleştirilmiş, Düyun-u Muvahhade-i Mübeddele adıyla yeni esham çıkarılmıştır. Nihat S. Sayar, Türkiye imparatorluk Dönemi Mali Olaylan (istanbul: Met-er Matbaacılık, 1 977), s.251 lbid., s.252.


1 27

silatını hızlandırmak için kurulmuş bir özel şirket­ ten baŞka bir şey olmayan idareye Batılı devletler sanki devlet çıkarlarını temsil eden bir devletlararası kurul işlevi atfetmişlerdi . ı s Yapılan sözleşme uyarınca Düyunu Umumiye' ye ilk elden geçen gelir kalemiert Muharrem Karar­ namesi uyarınca tuz ve tütün tekelinden başka; damga pulu resmi, alkollü içkiler resmi, İ stanbul ve bazı bölgelerin balık resmi, bazı vilayetlerin ipek öşrü , tönbeki resmi gibi vergiler oldu. Kurum bu rüsumu doğrudan toplamaya yetkili kılındı. Bunun dışında Bulgaristan Eyalet Vergisi, Doğu Rumeli Vergisi, Berlin Antlaşmasına göre Osmanlı'dan iç politika anlamında iyice kopan Sırbistan, Bulgaris­ tan, ve Karadağ'a düşen paylar ile Kıbrıs Adası'nın gelirlerinin fazlası, bu anlaşmanın hükümlerine gö­ re, Osmanlı borçlarının bir bölümüne mahsup edil­ mesi kararlaştırılmıştı, buna göre Bulgaristan 9 . 8 , Sırhistan 2 . 1 , Yunanistan 2 . 1 , Karadağ 1 milyon Osmanlı lirası sorumluluk ile borçların geri öden­ mesine katılacaklardı . Bu vergi ve gelirleri toplama­ da alacaklılar adına Düyunu Umumiye İ daresi Os­ manlı Devletinin yerini doğrudan alarak bu geliriere düzenli el koyma imkanına kavuşmuş oldu Y' Gümrük gelirlerinin Düyunu Umumiye borçla­ rına karşılık (teminat) gösterilmesi devlet gelirlerinin akış yönünü değiştirecekti. Bir örnekle bunu ay­ dınlatmak gerekirse , 1 326 ( 1 909) yılı gümrük gelir­ leri, İ stanbul , Selanik, İ zmir, Edirne, Beyrut, Bağ­ dat, İ skenderun, Preveze , Haydarpaşa, Trabzon 1s 19

Sencer, op.cit., s. 35 /bid. ss. 39-41 .


1 28

gümrüklerinde toplam 425.758 .484 kuruş olarak tahakkuk etti ve Düyunu Umumiye İ daresi tarafın­ dan mahsup edildi. Sadece Cidde ve Yemen güm­ ıiikleri bu sistemin haricinde idi bu suretle gümıiik gelirlerinin %95'i Düyunu Umumiye'ye kanalize e­ dilmiş oluyordu .2o Osmanlı maliyesine hızla nüfuz eden Düyunu Umumiye İdaresi etkin bir örgütlenme gösteriyordu . Karmaşık ve sonuç alıcı bir bürokrasi kurarak Os­ manlı iktisadiyatı üzerinde tam hakimiyet kurdu . ı 9 ı o yılında çalıştırdığı memur sayısı 5472'e ulaşan idarenin, kuruluşundan ı Mart ı 9 ı 2 'ye kadar 893 ı memur istihdam ettiği kayıtlıdır. Bu rakamlar çok ciddi bir bilgiyi içermektedir. Kurumun memur sayısı Maliye Nezareti memurlarının sayısından daha fazla­ dır. Merkez ve taşrada sürekli istihdam ettiği me­ murlar olduğu gibi birçok vilayetin aşar ve benzeri gelirlerini de topladığı için geçici memur da kullan­ maktaydı, kurum çalışanlarının çoğu Osmanlı yurt­ taşlarından oluşuyordu . Bu durum şöyle bir manza­ rayı gözler önüne seriyordu . Osmanlı ülkesinin in­ sanları bir yabancı kurum adına istihdam ediliyorlar, ama bir taraftan da devlet memurları gibi emekliliğe hak kazanıyorlardı. 1 9 ı O'lu yıllara ilişkin bir veri ku­ rumun örgütlenmesini çok güzel resmetmektedir. Buna göre, merkez teşkilatında 495, vilayetlerde 3968 kişi istihdam edilirken; 30 müfettişlik, ı ı SO kontrolörlük kadrosu da taşrada bulunmaktaydı.2ı Bu idarenin Osmanlı iktisadi hayatı ve mali ör­ gütü üzerinde yarattığı ağır baskı İkinci Meşrutiyet 20 2l

lbid., ss. 7 1 -72 /bid., s. 75


1 29

döneminde, İttihat ve Terakki yönetimleri tarafından hafifletilmeye çalışılmıştır. İttihatçılar Dünya Savaşı­ na girişi, kapitülasyonların ilgası ve Düyunu Urou­ miye İdaresinin tasfiyesi için bir fırsat olarak yorum­ ladırlar. Ancak müttefikleri Almanya bile bu tavra örtülü bir direniş gösterecekti. Osmanlı kamu borçla­ nnın akıbeti Lozan Barış görüşmelerinin de en ö­ nemli gündem maddelerinden birini oluşturacaktı. 22

22

Lozan'da Osmanlı kamu borçlarının imparatorluğun savaş öncesi toprak­ ları arasında oransal dağılımı ilke olarak benimsendi. Toplam borç 1 30 milyon altın lira olarak tespit edildi. Bu meblağın 85.6 milyonu Türkiye'nin payını oluşturdu. 1 928'de Gerniyeti Akvamda (Milletler Gemiyeti) varılan anlaşmaya göre, Osmanlı borçlarından - 1 9 1 2 öncesi için -%62'si sonrası için ise %79'u Türkiye'ye kald ı. Görüşmeler 1 933 yılına kadar sürdü. So­ nuçta Türkiye'nin 8 milyon altın lira= yılda 700.000 lira ödemesi kararlaştı­ rıldı. Türkiye bu borçları 1 954'e kadar ödedi. Korkut Boratav'a göre orta­ lama yıllık borç yükü 1 5 milyon lira ve toplam ihracat gelirlerinin %1 O' unu oluşturmaktaydı . Osmanlı'dan kopan ve borçların muhatabı olan ülkeler a­ rasında temel ayrım 1 7. 1 0. 1 91 2'den önceki borçlar 1 sonraki borçlar şek­ linde yapıldı; ve Osmanlı Devleti'nden ayrılmış ülkeler de cüzi miktarda borçların muhatabı oldular, Türkiye ve diğer ülkelerin durumu aşağıda gösterilmiştir. Buna göre, Osmanlıdan ayrılan bir ülke olarak M ısır 1 855, 1 891 , 1 894 borçlarını üstlenerek hesaptan düşülmüştür. Gerniyeti Akvam'da yapılan uzun müzakereler Prof. Eugene Boralin başkanlığındaki hakem heyeti nezdinde sürdürülmüş ve kesin ödeme planı 1 . 1 2. 1 928'de TBMM tarafından kabul edilmiştir. Bu plana göre, ülkeler arası dağılım yüzde itibariyle (ilk rakam 1 9 1 2 öncesine aittir) şöyleydi: Arnavutluk 1 .57/0.02, Asir 00.2/0.1 6, Bulgaristan 1 .62/0.16, Filistin 2.46/3.03, Hicaz 1 . 1 3/1 .39, Irak 5.09/6.25 italya 0.23/yok, Maan 0.1 0/0. 1 2, N ecd 0.1 0/0. 1 2, Suriye 8 . 1 7/1 0.05, Yunanistan 10.57/0.55, Türkiye 62.25/76.54. 1 929'da ilk taksit ödemesi yapılan bu borçlar cumhuriyet hükümetine Dünya Ekonomik Bunal ımının etkileri nedeniyle ağ ır bir yük olunca bir kez daha müzakere başlatılmış ve 1 932'den sonra yılda 700.00 altın liralık bir ödeme yapılması kabul edilmiştir. lbid., ss.203-206.


1 30

7. Kapitalizmin Bir Başl{a Hegemonya Kurumu: Tütün Rejisi Kapitalizm tütün ziraatini 1 9 . yüzyıl boyunca uluslararası ticaretin önemli metalarından biri hali­ ne getirdi. Osmanlı tütünü de Batılı müteşebbisin ilgi alanına girerek, Osmanlı borçlarının geri öden­ me sürecinin kurumsal bir parçası haline gelecekti. 1 883'de Düyun-u Umumiye İ daresi'yle birlikte hareket eden bir sermaye grubu "Müşterek-ül Menfaa Reji Şirketi"ni 30 yıllık bir sözleşme ile kur­ ma iznini Osmanlı Hükümeti'nden almıştır. 1 00 milyon frank sermaye ile kurulan şirket sözleşme hükümlerine göre her yıl Düyun-u Umumiye İ dare­ sine yıllık gelirinin 750.000 liralık kısmını vermeyi taahhüt etmişti.23 Reji sözleşmesinin taraflarını Osmanlı Hükümeti ile Viyana Kreditanstalt grubu, Bleichoader grubu ve Osmanlı Bankası - Düyunu Umumiye İ daresi ' nden müteşekkil Avrupa fınans kapitali oluşturu­ yordu . Reji sözleşme ile tütün ziraatinde dikimden tüketimine kadar 30 yıl süreyle monopal sahibi ol­ du . Reji yıllık geliri tahminlerden fazla tahakkuk ederse, Düyun-u Umumiye İ daresi için taahhüt etti­ ği 750. 000 liradan fazlasını Osmanlı Maliye Nezare­ tine teslim edecekti. 1 9 1 4 'te reji imtiyazı 1 5 yıl sü­ reyle u zatıldı . 24 Kurulan Reji İdaresine Osmanlı Hükümetince monopal yetkisi verildL 1 883'de Düyun-u Umumiye ve O smanlı Bankası'nın sermaye koyarak katıldığı 23

Sayar, op.cit., s.255.

24 Sencer, op.cit., s. 66


131

Reji, tütün üretim alanlarından sigaraya kadar her şeyi denetleme yetkisi ile donatılan bu şirket olarak örgütlendi. Gelirlerinin bir kısmını Osmanlı borçla­ rına mahsuben Düyun-u Umumiye idaresine vere­ cekti . Tütün üretimini ve piyasaları denetlernek üze­ re bir çeşit zaptiye olan Reji koliuğu kuruldu . Tütün köylüsü ile bu örgüt arasında epey dramatik olaylar yaşandı. Reji 1 885'den başlayarak 1 0 yıl süre ile kazan­ cının düşüklüğünü ileri sürerek sözleşme hükümle­ rinden daha az ödemede -Düyunu Umumiye'ye mahsup edilecek- bulunmuştur. 1 885- 1 900 arasın­ da Reji, tekel kurulmadan önce devletin bandrol ile elde ettiğinden çok daha az gelir sağladığını ilan et­ mişti. Oysa ki tekel ile tütün piyasası disipline edi­ lecek ve bu sektörden kazanılacak para borç öde­ mede kullanılacaktı. Devlet ancak 20. yüzyılın ba­ şında-tütünden sağladığı gelir itibariyle- 1 882 önce­ si gelir düzeyine ulaşabilecekti.25 Sonuç itibariyle, Reji'nin kurulmasıyla Osmanlı maliyesi Reji j Os­ manlı Bankası/ Düyunu Umumiye İ daresi üçgeninde Avrupa sermayesi tarafından yönetümeye başlandı .

25 Reji 1 885-90 kesitinde tütünün kilogramını 7.6 kuruştan alıp 26. 1 kuruştan

piyasaya veriyordu ; 1 9 1 3- 1 4 mali yılında bu fıyat 1 2.03 kuruş alış, 30.02 kuruş satış olarak tahakkuk edecekti. Bu alt dönemde Rejiden aldığı tü­ tünlerle Yunanistan ve Mısır sigara sanayii kurduğu halde, Reji sigara fab­ rikası kurmak yerine yarı-mamul vaziyette Anadolu tütünlerini dünya piya­ salarına saimayı tercih etmiştir. Unutulmamalıdır ki Mısır bu dönemde 50 milyon kuruşluk sigara satarken Türkiye 7 milyon kuruşluk ihracat yapabi­ liyordu. lbid., ss. 1 60-1 61 .


1 32

8. Kap italist Para-Kredi Kurumlarının Osmanlı Üll{esine Nüfuzuna Milli Tepki: Ziraat Banl{ası . Klasik Osmanlı'da servet birikimi olmakla bir­ likte para ekonomisi tam manasıyla teşekkül etme­ mişti. İ şte bunu sağlayan , kapitalizmin bütün mü­ esseseleriyle Osmanlı ülkesine nüfuzu olmuştur. Kapitalizm, tarımı da ticareti de parasallaştırdı, ve bir büyük dünya sisteminin parçası haline getirdi . Kapitalizm burjuvazinin önderliğinde kurulan, ege­ men değerleri de ona göre biçimlenmiş bir düzendi ve neticede can ve mal güvenliği, teşebbü s hürriyeti ve mülkiyetİn kutsallığına dayanan bir söylemi Dünya'nın her tarafına yayacaktı. Bu yayılma, özel­ likle 1 9 . yüzyılda, uluslarüstü-dayatmacı iktisadi bir sistem kuracaktır. Çin'de bu entegrasyon süreci zorlayıcı yöntemlerle gerçekleşirken Osmanlı Devle­ ti'nin kapitalizme sınırlarını açışı yönetici seçkinler sınıfının onayı ile gerçekleşecekti. 26 Sonuç itibariyle fütuhata dayalı ganimet eko­ nomisi devri kapanarak parasaliaşma devri başla­ mış, Osmanlı'nın son yüzyılı, kendi dışında gelişen , ama kurumlarını kendisine dayatan bir uygarlığa ayak uydurma çabaları ile geçmiştir. Açık sömürge olmaksızın periferileşmenin iki ö­ nemli örneğinden biri olan Osmanlı ülkesinde Avru­ pa ile ticaret hacminin artması, deniz ve demiryolu ulaşımının mal dalanımını hızlandırması, kısa za­ manda hammadde tarımını geliştirmiş Osmanlı top26

Çağlar Keyder, Türkiye'de Devlet ve S1ntflar (istanbul: iletişim Yayınları, 1 989), s. 35.


1 33

rakları rarıt getirir hale gelmiştir.27 Kapitalizmin nüfuzu o zamarıa kadar kapalı, para ve piyasa iliş­ kilerinin % 20'ler civarında seyrettiği ve ihtiyaç için üretim yapıları köy iktisadiyatının dinamiklerini de­ ğiştirecekti. 28 Üretim, tüketim, sosyo-ekonomik düzenin yeni­ den üretimi, Londra, Paris , Frarıkfurt borsalarındaki gelişmelere endekslenecek, kapitalizmin tarımı ken­ dine bağlaması, kredi kurumlarına ihtiyacı ortaya çıkaracaktır. Kredi veren kurumlarla çalışma 1 870' lerde ipotek Kanunu çıktıktarı sonra daha hızlarıa­ caktır.29 Bu kapsamda olmak üzere O smarılı Barı­ kası'nın memleketin iktisadi kalkınmasındarı çok sarıayi devrimi ülkeleri ile pazar bütünleşmesini sağlamada etkili olacağı tahmin edilmekteydi ve öyle de oldu.30 Bu gelişmelere koşut olarak köylülük hem piya­ sa ilişkileri hem de aşar ve ağnam ile vergilendirme süreci içinde ağır bir sömürü düzeninin çarkları arasında ezilir hale gelecekti. İ ltizam sisteminin pe­ kiştirdiği sömürü ilişkisinin son halkasını oluşturan 27

28

29 3o

Tarımda kapitalistleşme, işletme sermayeleri ölçek alınarak değerlendiril­ melidir. Örneğin Kurmuş'un araştırmasında, 1 50-500.000 pounda varan Asia Minor Co. ve Smyrna Fig Packers gibi büyük işletmelerin yan ı sıra Otlarnan Oil Co. Ltd ve Asia Minor Tobacco gibi görece küçük işletmeler­ den söz etmektedir. bkz. Orhan Kurmuş, Emperyalizmin Türkiye 'ye Girişi, (istanbul: Bilim Yayınları, 1 974), s. 1 2 1 . Doğan Avcıoğlu, Türkiye'nin Düzeni, C . 1 (Ankara: 1 968), s. 89; Tevfik Çavdar, Milli Mücadele'nin Ekonomik Kökenieri (istanbul: Köz Yayınları, 1 974), s. 1 22. Haydar Kazgan, Osmanli'dan Cumhuriyet'e Türk Bankaciiik Tarihi, Türki­ ye Bankalar Birliği, (istanbul: Creative Yayıncılık, 1 997), s.1 49. lbid., s . 1 43.


1 34

köylüler, Galata Bankerierinden iltizamın taşeron­ luğunu üstlenen taşra mütegallibesine kadar yayı­ lan nemalanma zincirinin mutlak mağduru olacak­ lardı. Öylesine ki, köylü onda bir yerine çoğu zaman beşte bire yakın oranda aşar vermesine rağmen, verginin devletin kasasına yirmide bir nispetinde bile girdiği söylenemezdi.31 1 86 3'te Tuna Valisi Mithat Paşa, Rusçuk'ta ilk Memleket Sandığını tesis ederek bu ağır koşulları özellikle Türk- İ slam ahali açısından değiştirmek is­ teyecektir. Bu teşebbüs ile zirai kredi alanında tefeci tasalludunu kaldırmaya yönelik ciddi bir irade orta­ ya konacaktı. Sandıklar, Tuna Vilayetinde yaygın­ laştınlmış, sonra diğer vilayetlerde uygulama alanı bulmuşlardır. Memleket Sandıkları ile kurulan sis­ temin temeli, kamu arazilerinin ortak kullanımı ile elde edilen gelirlerin kamu harcamalarında kulla­ nılması olacaktı. Mithat Paşa'nın Osmanlı'nın Rumeli vilayetlerin­ de Memleket Sandıkları kurma girişimi, Almanya'da bir çeşit kooperatifçilik olan, Raiffeisen (Tasarnıf ve Kredi sandıkları ile) aynı tarihlere tesadüf etmekte­ dir.32 Memleket Sandıkları Nizamnamesi, Prnsya Ko­ operatifler Kanunu ile aynı yılda yayınlanmıştır. Sandıklar, günümüzün Tarım Kredi kooperatiflerinin örgütlenme ilkelerini çağrıştırmaktaydı. 33 Memleket Sandıkları daha sonra M en afli Umu­ miye sandıklarına dönüştürülür. Menafii Umumiye 31 32

33

/bid. s. 1 48. Cumhuriyetimizin 50. Yilmda T. C. Ziraat Bankasr (1 923- 1 9 73) (Ankara: 1 973), s.48. Nurettin Hazar, T.C. Ziraat Bankasr, 1 863-1983 (Ankara: 1 986), s. 93. ,


1 35

Sandıkları 2 5 Temmuz 1 867 tarihli nizarnname ge­ reği aşarın onda biri nispetinde a1ınan aidat ile ser­ maye oluşturacaklardı.34 1 8 71 İdare-i Umu miye-i Vilayat Nizamnames� devletin merkezi yönetimine yardımcı kurullar oluşturmuştu . Nizarnname M aarif ve Nafıa Meclisleri dışında, !'4enafi-i Umumiye San­ dıklarını da bu kurullar kapsamına a1arak, sorunla­ rı yerel katılırola çözecek usuller öngörmüştü.35 İ mparatorluğun Anadolu vilayetlerinde Menafi-i Umumiye Sandıklarında biriken para1arın miktarı konusunda 24 Ekim 1 868 tarihli bir mektup olduk­ ça aydıntatıcı bilgiler içermektedir. Buna göre, san­ dıklarda toplanan para1ar, İ zmir ve civarında 8 mil­ yon kuruş, Aydın ve civarında 3 milyon kuruş iken, Saruhan sancağında bu miktar 225 bin kuruş ola­ rak tahakkuk etmekte, Menteşe ve Denizli liva1arı­ nın ilavesi ile tüm Ege'de 1 6 . 5 milyon kuruşa, yani 1 6 5 .000 Osmanlı altın lirasına ba1iğ olmaktaydı.36 1V1enafi sandıkları, sermaye hareketleri itibariyle kapita1izme entegre olmuş Rumeli vilayetlerinde ör­ gütlenme , kaynakların toplanması ve kullanılması açısından Anadolu vilayetlerine göre daha başarılı olmuşlardır. Anadolu'da ise, örneğin 1 883 yılında, Kayseri, Yozgat, KırŞehir'i kapsayan Ankara vilaye­ tinde, 23 menafi sandığı bulunmakta ve bu durum, İ mparatorluğun Avrupa topraklarına göre yaygınlık

ilber Ortaylı, Tanzimattan Sonra Mahalli idareler (1840-1878), (Ankara: Türkiye ve Ortadoğu Amme idaresi Enstitüsü Yayını no: 1 42, 1 974), s. 181. 35 ilber Ortaylı, Türkiye idare Tarihi (Ankara: TODAiE Yay. no. 1 80, 1 979), ss. 290-291 . 36 Kazgan , op.cit., s. 1 38. 34


1 36

ve etkinlik bakımından oldukça geri bir duruma işaret etmekte idi. 37 Menafı Sandıkları ı S Ağustos ı 888 tarihli bir Nizarnname ile Ziraat Bankasına dönüştürüldüler. Nizaınnaıneye göre Banka, Ticaret ve Nafıa Nezare­ tine bağlı olarak İ stanbul merkezli faaliyet göster­ mek üzere kurulmuş , Menafı Sandıklarından ı . 7 4 ı . ı 9 S lira sermaye devralınmıştır. Devralınan sandıkların çoğu Rumeli'de olup sermaye itibariyle daha iyi konumda idiler. Sandıkların toplam sayısı 2SO'ye ulaşmaktaydı.3H Şurası önemle vurgulanmalıdır ki, Osmanlı Bankası uluslararası finans kapitalin koyduğu ser­ maye ile Osmanlı ülkesinde gayri milli. unsurları temsil ederken, Ziraat Bankası milli kaynaklarta bankacılık girişimlerinin ilkidir. 39 Eğer dış istikraz­ lar O smanlıyı mali iflas noktasına getirmemiş olsay­ dı, Ziraat Bankası daha önce kurulabilirdi. Kuruluş için gerekli fikri altyapı hazırdı. Ancak, Mahmut Ne­ dim Paşa'nın ilan ettiği morataryum ile Rüsum-u Sitte ve Düyun-u Umumiye İ daresi'nin kuruluşları, Ziraat Bankasının kuruluşunu yaklaşık ı S yıl geri atmıştır. 40 Banka tarımsal üreticinin kredi talebini tümüyle karşılayamaınış , ama tefecinin yüksek faizine bir

37 38 39

4o

Ortaylı, Tanzimat'tan, s. 1 82. lbid. Arslan Yüzgün, Gumhuriyet Dönemi Türk Banka Sistemi (istanbul: Der Kitabevi, 1 982), s. 1 1 . Kazgan, op.cit., s. 1 52.


1 37

ölçüde alternatif oluşturmuş,4 1 yerli tasarrufları ik­ tisadi kalkınmaya yönlendirme çabalarında küçüm­ senmeyecek bir rol oynamıştır.42 Ziraat Bankası sa­ yesinde köylü , tarihte ilk kez devlet kapısından eli boş dönmemiştir.43 Halbuki uzun gerileme yüzyılla­ rında köylü açısından devlet, sürekli alan, vergi, askerlik veya zulümden başka bir şey ifade etmeyen ceberrut bir otoriteye dönüşmüş bulunmaktaydı. 1 888- 1 924 arasında Banka, resmi bir devlet ku­ ruluşu görünümündedir. 1 924 yılında Anonim şir­ ket oluncaya kadar bu durum devam etmiştir.44 Bankayı kuran Nizamname, 1 889- 1 90 1 yılları ara­ sında kredi işlemlerini, ipotekli veya müteselsil ke­ falete dayandırmayı tercih edecektir.45 Bankaya, örgüt yapısının gelişmesine paralel o­ larak asli işlevinin dışında başka ödevler de yükle41

Şevket Pamuk, Osmanli imparatorluğunda Para'nm Tarihi, (istanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1 999), s.241 . 42 Donald Quataert, "Dilemma of Development: The Agricultural Bank and Agricultural Reform in Ottoman Turkey, 1888- 1908", International Journal of Middle East Studies, no: 6 (1 975), ss. 21 0-227. 43 Kazgan, op.cit., s. 1 44. 44 Mülga Menafi Sandiklarmdan Müdewer ikrazati Atika Hakkmda irade ve 1888 tarihli Banka Nizamnamesi ile başlayarak ll. Meşrutiyete kadar, Ziraat Bankası mevzuatını oluşturacak belli başlı değişiklikler; Menafi ve Maarif Hisse-i ianelerinin Sureti istihsal ve Ahzma Dair 1889 tarihli Nizarnname ile 1890 tarihli Ziraat Bankasi Nizamnamesine Zeyl Nizarnname ve bu Nizam­ name Hakkmda izahatlerdir. bkz. Tanzimattan Cumhuriye/e YasalanmiZ Di­ zini (1839- 1923) Hazırlayan: Ahmet Ziya, (ilk basımı: Nafız Mustafa Matba­ ası, 1 340) (Ankara: Danıştay Matbaası, 1 990), ss. 262-263. 45 Arslan Yüzgün, "Ziraat Bankasi ", Tanzimat'tan Cumhuriyet'e Türkiye Ansiklopedisi, C.3 (istanbul, 1 985), ss. 771 - 774, Yusuf Saim Atasagun, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasi 1888-1939, (istanbul: Kenan Basıme­ vi, 1 939); Yüzy11/1k Teşkilatli Zirai Kredi, (Ankara: 1 963), passim.


1 38

necektir. Osmanlı Hükümeti, Ziraat Bankası'nı te­ mel faaliyet alanı dışında M aarif ve Nafıa idareleri­ nin mali işlerini yürütmekle görevli kılacaktır. Bu­ nun nedenine gelince, Osmanlı mali iflası ve Düyun­ u Umumiye İ daresinin kuruluşu , yeni vergi ihdasını güçleştirdiğinden, devlet, gizli bir vergilendirme tek­ niği olan iane sistemini kurmuş, vergiler iane ile i­ kame edilir hale gelmiştir. Bu ianelerin tahsil işi temel olarak Ziraat Bankası'na havale edilecektir. Örneğin Hicaz Demiryolunun inşası için konulan ianenin tahsili Ziraat Bankası tarafından icra edili­ yordu . Yine, aşarın kamu görevlileri vasıtasıyla top­ lanması yöntemi olan emanet usulü, Ziraat Bankası ile ilişkilendirilmiştir. Ayni olarak mal sandığı arn­ bariarına indirilen Aşarın yüzde 1 2. 5'ta 1 . 5'u Ziraat Bankasına verilir; Bankanın bu paydan müzayede ile elde ettiği gelir, sermaye artınmı, M aarif ve Nafıa hisseleli olarak bölünürdü .46 Yine Ziraat Bankası, Teçhizat-ı Askeriye Tertibi b aşlığı ile bazı vergilere yapılan zamların oluşturduğu hasılatı, Osmanlı Bankası'nın bulunmadığı yerlerde toplar; Devair-i Askeriye Aylıkları, M aaş-ı Umumi karşılıkları M aliye hazinesi hesabına tahsil etme işini üstlenirdi.47 1895 Türk-Yunan savaşının finansmanını sağ­ lamak üzere Askeri Yardım adı altında konulan fiili ek vergilerin tahsilatında Ziraat Bankası'nın göster­ diği b aşarı, Memurin Tekaüt Sandıklarında biriken fonları değerlendirme biçiminde devam edecek, bankanın milli kaynakları iyi kullandığına dair bir intiba hızla güçlenecektir.

46 Kazgan, op.cit., ss. 1 64-1 65. lbid., 5.1 66.

47


1 39

İ kinci Meşrutiyet yıllarında, iktidar partisinin "milli üctisat" siyasetinin pratikleri Ziraat Bankası ile ilişkilendirilmelidir.4B Bu yıllarda Ziraat Bankası'nın kredi koşulları ve olanakları sınırlıdır. Buna çare olarak Dersaadet Ticaret Odası Gazetesi müteselsil kefaletle kredi verecek köy sandıkları kurulmasını önerecektir.49 Bunun dışında, ı 9 ı 2 ve ı 9 ı 3 İ dare-i Hususiye-i Vilayat ve İdare-i Umumiye-i Vilayat ka­ nunları uyarınca vilayete ait gelirlerin tahsilat ve sarfı Ziraat Bankası yönetimine bırakılacaktır. 5o Banka, ı 9 ı O'da bir irade ile Orman, Maadin, Zi­ raat Nezaretine bağlanır. 5 1 Bunu İ ttihat ve Terakki' nin ı O Nisan ı 9 ı 4 tarihli Ziraat Bankası Kanun-u Muvakkati izler,52 Alman bankacılık uzmanı Revakast'un önerileri doğrultusunda ı 9 ı6 Kanunu çıkarılır. Banka yeniden örgütlenerek, meşrutiyetten mütarekeye kadar katma bütçe ile idare edilen, taş­ rada 62 şubesi bulunan milli bir banka niteliğini kazanır. 53 Bu kanun, İ ttihat ve Terakki Hüküme­ ti'nin Ziraat Bankasını Osmanlı Bankasına alterna­ tif bir Merkez Bankası olarak geliştirmek istediğinin ilk işaretlerini vermektedir. Yeni düzenleme ile Ban­ ka, tahvil ihraç yetkisi dışında, ziraatın ilerleme ve gelişmesi için kurulacak şirketlere, sermayesinin 48 Zafer Toprak, Türkiye'de "Milli iktisat" 1908-1918 (Ankara: Yurt Yayınları, 1 982), s. 1 49. 49 lbid., s. 1 50. so Kazgan, op.cit., ss. 1 68-1 69. 51 Ziraat Bankasının Ticaret ve Nafıa Nezaretinden Fekki ile Orman ve Maadin ve Ziraat Nezaretine ilhakı hakkında 1 Ocak 1 91 0 tarihli irade için bkz. Hazar, op.cit., ss. 71 3-714. 52 lbid., ss. 71 5-722. 53 Ziraat Bankası Kanunu, 1 2 Mart 1 332, Düstur ll. Tertip, C.8, s. 889.


1 40

yüzde 20'sine kadar iştirak etme olanağına kavu­ şur. 54 Bu düzenlemeyi, 2 ı Mayıs . ı 9 ı 7 tarihli Ziraat Bankası Nizamnamesi izler. Ziraat Bankası milli nitelikleriyle görece başarılı bir zirai kredi bankacılığı işlevini görmeye ve geliş­ tirmeye devam ederken, ülkenin karşılaştığı Düyun­ u Umumiye borçlarının geri ödenmesi ve yeni istik­ razların yarattığı çeşitli siyasi ve mali bunalımlar, Banka kaynaklarını hükümetler açısından kıymetli kılar. Kaynak sıkıntısına düşen Maliye, Ziraat Ban­ kasından borçlanır ve borcunu ödemez. Bu durum Abdülhamid döneminde başlar, İ ttihat ve Terakki iktidarlan ile devam eder. Banka açısından ilk mali sarsıntı, ı 3 ı o tarihinde Abdülhamid tarafından ya­ pılan 500 bin liralık istikraz ile yaşanır. Bankanın ı 3 ı O ile ı335 yılları arasında Maliye Nezareti'nin zirnınetine geçen 9 milyon lira alacağı birikir. Ziraat Bankası Kanunu uyarınca her vilayetin aşar gelirinin % 4'ü "Menafi Hissesi" adı altında Bankaya gelir olarak aktarılmakta, % 8'i de Vilayet Özel İ daresine ayrılmaktadır. 55 İttihat ve Terakki Hükümeti döneminde Maliye Nazırı Cavit Bey Ziraat Bankası'nın Menafi Hisselerini "Paris Periye Banka­ sı 'na" ı 9 ı 3 istikrazı karşılığı olarak teminat göste-

54

55

Bir örnek için bkz. Ayd ında Teşkil Edilecek Milli Banka Hisse Senedalına Ziraat Bankasının iştiraki Hakkında Kararname, Düstur ll. Tertip, Cilt 6, s. 2 1 9. Menafı Hissesi, Aşar Vergisinden her vilayet bütçesinde Ziraat Bankasına ayrılması zorunlu bir paydır. Böylece Banka özerk bir gelir kaynağına da­ yanmakla ve kendi imkanları ile kredi sağlamaktadır. TBMMZC, C.21 ; 3.7.1 338, ss. 234-235.


1 41

rince iş tamamen değişir;sG bankanın mali kaynak­ larından biri kurumaya yüz tutar. s7 Bankanın en önemli gelir kaynağı olan aşar payları istikraz karşı­ lığı gösterildİkten sonra, Maliye Nezareti tarafından toplanmaya başlanılacaktır. Oysa ki bahis konusu tarihe kadar Banka kanuni payını aşar mültezimle­ rinden tahsil etmekte, kendi veznelerinde doğrudan doğruya gelir kaydetmekte idi. Bu tasarruf ile Ziraat Bankası ciddi bir bo calama devrine girecektir.

9. İttihat ve Terakki İktidarlarının Milli İktisat Arayışı ve Parvus Efendi'nin İktisadi Düşüneeye Katkısı İkinci Meşrutiyet dönemi düşünce hareketleri i­ çinde iktisadi düşünce siyasi düşünce kadar önem­ lidir. Liberal burjuva iktisat anlayışının kökenierini 1 9 . yüzyılın son çeyreğine kadar geri götürebilmekle birlikte zayıf bir çevre olarak değerlendirilmelidir. Osmanlı'da "beynelmilelci burjuvalaşma " ekolü (libe­ ral iktisat) içinde değerlendirilen bazı simalar mev­ cuttu . Bunlardan ikisi, Sakızlı Ohannes Paşa (Mebadi-i İlın-i Servet-i Milel'in yazarı) ve meşhur Maliye Nazırı Cavit Bey (ilm-i iktisat kitabının yaza­ rı) önemlidir. Bunlar serbest ticaret yanlısı, koruPeriye ve Ortakları tarafından 1 .2 . 1 9 1 3 tarihli sözleşme uyarınca çıkarılan %5 faizli Hazine Tahvillerinin ödeme dönemi 1 9 1 8 olarak belirtilmişti. is­ mail Soysal, Türkiye'nin Siyasal And/aşma/an, Cilt. 1 (1920- 1945), (Anka­ ra: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1 989), s. 1 04. 57 Menarı Hissesini teminat gösterme yönteminin yanı sıra, Viiayal-ı Şarkiyye Aşarı Rusya'ya ödenen savaş lazminatı karşılığı toplanmaktad ır. Batı vila­ yetleri aşar gelirleri de genelde Düyun-u Umumiye'ye tahsis edilmişti. TBMMZC, C.21 , 2.7. 1 338, s. 224. 56


1 42 macı iktisadi anlayışa karşı düşünce adamlarıydılar. Ama, İkinci Meşrutiyet'in egemen iktisadi paradig­ ması korumacı "Milli İktisat" olacaktır. Korumacı fikirler, Alman tarihçi ekolünün etkisi altında Ziya Gökalp, Yusuf Akçura, Tekin Alp tarafından savu­ nuldular. Bu kapsamda yayın yapan organların ba­ şında i ktisadiyat Mecmuası ile Türk Yurdu gelmek­ tedir. Ancak şurası hemen belirtilmelidir ki milli iktisat, bir burjuvalaşma akımıdır. Milliyetçi hare­ ketin bir varyantı, milli burjuvazi yaratılmasına yö­ nelik bir düşünce hareketi olarak ortaya çıkmıştır. Yukarda sözü edilen simalar dışında İkinci Meş­ rutiyet iktisadi düşünce hayatına damgasına vur­ muş , önemli bir şahsiyet de 1 9 1 0 yılı sonlarından 1 9 1 5 başına kadar 4 yılı aşkın bir süre Türkiye'de bulunan Alman Sosyal Demokrat İ şçi Partisi (SPD) ' nin ideologlarından Alexander i srael Helphand (Parvu s Efendi) olmuştur. Parvus Efendi, Osmanlı imparatorluğunu 1 89 1 Erfurt Programı 'nın kapita­ lizmi yorumlayışı çerçevesinde irdelemiştir. sa Böyle bir ideolojik kimlikle Osmanlı ülkesine ge­ len Parvu s, Türk Yurdu , Bilgi Mecmuası, iktisadiyat Mecmuası, Tanin, Tasvir-i Efkar ve Jeunne Turc gibi gazete ve mecmualarda yazılar yayınlamış ve etkili olmuş, İttihat ve Terakki'nin erppeıyalist etkilerden arınmış bir milli iktisat kurma arayışı ile Parvus'un görüşleri örtüştüğünden yönlendinci olmuştur. Osmanlı Sosyalist Fırkası mensuplarının Paris 'e gittikleri ve Milli Muhalefet Fırkası girişimini des­ teklemeye başladıkları günlerde bir Rus Yahudisi olan Alexandre İ srael Helphand (Parvu s) Osmanlı se

Sencer, op.cit., ss. f1 - 1 3


1 43

ülkesinin içine düşmüş bulunduğu iktisadi bunalı­ mı irdeleyici yazıları Türk Yurdu sayfalarında ya­ yınlamaya başlayacaktır. 59 Parvus Efendi bu yazılarında genellikle öğütçü bir dil kullanmış, ülkenin ne türden sorunlarla kar­ şı karşıya olduğunu ve ülkeyi yöneten kadrolara, sorunların üstesinden gelebilmek için neler yapıl­ ması gerektiğini telkin etmiştir. Parvus'un Türk Yurdu'nda yayınlanan yazıları Türk İ ktisat Tarihi literatüründe özel bir yer tutar. 6° Avrupa medeniyetine iki yönlü bakılması gerek­ tiğini öğütleyen Parvu s, Asya'nın Avrupa'nın esareti altında bulunduğunu söylemektedir. "Bizim purada bahsedeceğimiz Avrupa, kendisiyle münasebette bulunan memleketleri kendi sermayesi sayesinde tcı.ht-ı esaretine alan sermayedar (kapitalist) Avru­ pa'dır."6I diyen yazar, İ ttihatçılara üç temel konuda uyarıda bulunacaktır. Bunlar sırasıyla emperyaliz­ min demiryolu siyaseti ile ekonomiyi tamamen ba­ ğımlı hale getirmesi, Düyun-u Umumiye İ daresi'nin ülkenin tüm mali kaynaklarına el koyarak Osmanlı ekonomi ve maliyesini Avnıpa finans kapitalinin menfaatleri doğrultusunda yönlendirmesi, sonuncu­ su ise siyasi iktidarın yanlış vergilendirme politikaları "9

60

61

Parvus, genç yaşta Almanya'ya göç ederek sosyal demokrat akımın sol kanadında ün kazanmıştır. 1 905 sonbaharında Rusya'da devrimin uç vermesi üzerine Rusya'ya gitmiş, birlikte sürekli devrim kuramını gelişlik­ leri Troçki ile St. Peterburg Sovyetine üye olmuştur. Tunçay, Türkiye'de Sol Akimlar, ss.46-47. Zafer Toprak, ''ll. Meşrutiyet Döneminde iktisadi Düşünce", Tanzimat'tan Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi , Cilt 3, (istanbul: 1 985), s.638. Parvus, "Türkiye Avrupa 'mn Maliye Boyunduruğu Altmdad1r'', Türk Vurdu, Cilt 2, 1 326, s.478.


1 44

nedeniyle özellikle köylü kitlelerde yaygın hoşnut­ suzluğun ortaya çıkması. 62 Parvus Avrupa'nın özellikle Rumeli demiryolu şebekesi ile Osmanlıyı soyduğundan, eğer yeterince akıllı bir politika yürütülebilirse , bu sömürü meka­ nizması tersine çevrilerek demiryollarının ülkenin iktisadi gelişmesine katkıda bulunacağından söz etmektedir.63 Tarihi ve siyasi gelişmelerin bir sonu­ cu olarak, klasik çağların ticaret yollarının ve ulus­ lararası ticaretin yoğunlaştığı bölgelerin değişmesi sonucunda İ stanbul'un bir çok etkinliğin ana ekseni olmaktan çıktığını belirtmektedir. 64· Buna sebep olan iktisadi gelişmelerden birincisi, Selanik'in düşmesinden sonra Osmanlı ülkesinin Makedonya ile olan fiziki bağlannın kesilmesi iken, ikincisi, Suriye ve Anadolu demiryollarının mal akım yönünü Güney'e kaydırmak suretiyle, İzmir, İ skende­ run ve Beyru t limanlannın 1 9 . yüzyılın ikinci yarı­ sından itibaren aşamalı yükselişidir: " İ stanbul'a en büyük darbe Suriye ve Anadolu demiryollan inşa edildiği zaman vurulmuştur. Bu yollar sayesinde Su­ riye Anadolu salıillerindeki ticaret limanlannın e62

63 64

Parvus, "1327 Senesinin Ahvali Maliyesine Bir Nazar", Türk Vurdu, Cilt 2, 1 329, 393-402; Parvus, "Devlet ve Millet", Türk Vurdu, Cilt 3, 1 329, s.8386. Parvus, "Türklerin Ödünç Almaya Hakft Olduklan Para", Türk Vurdu, Cilt 3, 1 329, s. 1 6-24. Parvus, "Mali Tehlike/er", Türk Vurdu, Cilt 3, 1 329, s. 1 52 vd. Parvus bir yazısında şöyle diyor: "Biz demiryolları meseleleriyle de iştigal eyleyeceğiz. Memleketinizde mümkün olduğu kadar demiryolları inşa e­ dilmesini ve bu yolların halk tabakalarının zararını mucib olmayıp, onların ancak iyiliklerine hizmet eylemeleri için ne yapmak lazım geleceğini tetkik ve tetebbu eyleyeceğiz." Bkz. Parvus, "Türk Gençlerine Mektup", Türk Vurdu, Cil! 4, 1 329, s.572.


1 45

hemmiyeti artmış, Avrupa ile Suriye ve Anadolu ara­ sında İ stanbul'un tavassutuna hacet kalmaksızın münasebet-i ticariye husule gelmiştir. Bugün İ zmir ve havalİsinin senevi ihracatı 695.000 milyon kuruşa vasıl olmuştur. Halbuki Dersaadet ve havalisinin ih­ racat-ı seneviyesi 474 milyon kuruştan ibarettir."65 Görüldüğü gibi kapitalizm ticari güzergahları kendisi için en fazla faydayı sağlayacak şekilde ye­ niden düzenlemektedir. Bu bağımlılık zinciri içinde, kapitalist dünya sisteminin yükselen yeni ticari merkezleri ortaya çıkacaktır. Parvu s , Düyun-u Umumiye İ daresi ile kurulan zorunlu ilişkinin Osmanlı iktisadiyatını fasit daireye soktuğunu belirterek "O zamandan beri Düyun-u Umumiye müessesesi Avrupa'nın elinde Devlet-i Osmaniyeyi yalnız esaret-i maliye altında bulun­ durmak · için değil esaret-i siyasiye altında tutmak için sağlam bir alettir. ( . . . ) Neticede Devlet-i O sma­ niye Düyun-u Umumiyenin borç ödemesi sayesinde kendini kurtaracağı yerde bilakis daha ziyade Avru­ pa maliyyununun nüfuz ve esareti altına düşecek­ tir." diyecektir. GG Parvus, reel politik durumu da şöyle tahlil et­ mektedir. "vaktiyle Türkiye kavi bir devlet idi. Fakat o eski kuvvet artık mevcut değildir. Bugün Türkler başkaları üzerinde icra-ı tahakküm için değil, mu­ hafaza-i mevcudiyet uğrunda boğuşmak mecburiye-

65

66

Parvus, "Türk Gençlerine Mektup ll: istanbul'un Mukadderatl", Türk Yur­ du, Cil! 4, 1 326, s. 723. Parvus, "Türkiye Avrupa'ntn", ss.480-483.


1 46

tinde bulunuyorlar. "67 Avrupalılar Amerikan kıtasını nasıl yağmaladılarsa, Asyayı da aynı yöntemlerle altüst edecekleıinden emin olan Parvus, Türkçülere, Orta-Batı'dan adım adım geriletilen Amerikan kızılderililerini hikaye ederek benzer bir senaryo ile karşı karşıya olduklarını ima etmeye çalışmıştır. Yazar, Balkan Savaşlarından sonra Avrupa'dan atılan Türklerin, tutundukları bu son vatan parça­ sında da durumlarının garanti altında olmadığını söyleyecektir: "sizi Aıneıika'da mahvedilen yerli Hintliler (kızılderililer) gibi ortadan kaldırmak isü:· yorlar. Siz bunu mukayese-i edebiyye gibi telakki etmeyiniz. Bu pek acı bir hakikattir. Ayni muamele vaktiyle Arnertkan yerli ahalisine de reva görül­ müştür. İşte milletdaşlarınız hicret ediyorlar. Zavallı muhacirler artık Bağazın öte yakasına sevk edilmiş Anadolu çöllerinde yürüyüp gidiyorlar. Eğer siz yer­ lelinizi de tutamayacak ve asr-ı hazıranın istediği gibi iktisadi bir kuwet vücuda getiremeyecek olur­ sanız helak olmanız muhakkaktır. "6B Bu şartların oluşum sürecinin temel belirleyici­ leıini analiz eden Parvus , "idare-i sabıka zamanında siz mesail-i içtimaiye ile iştigal etmekten memnu idiniz. Şimdi ise siz müçtemian tefekkür ve harekete alışmak için zamana muhtaçsınız. Bunların kaffesi tabii ve salih hakikatlerdendir. " diyecektir.69

67

68 69

Parvus. " Iş işten Geçmeden Gözünüzü Açtmz", Türk Vurdu, Cilt 3, 1 329, s.361 . /bid., ss.361 -362. "Parvus'un Mektubu", Türk Vurdu, Cilt 2, 1 328, ss. 565-566. Parvus Efen­ di'nin 5 Temmuz 1 91 2 tarihli mektubunu Büyükada'da yazdığı anlaşılıyor.


1 47

Emperyalizm karşısında tutunamamayı sebep­ sonuç ilişkileri çerçevesinde değerlendiren yazar, "menafiinizi müdafaa hususunda lüzumlu olan malumat ve tecıübeleriniz size kifayet etmiyor. . . Bi­ naenaleyh i craat lazımdır. Fakat bunun için de evvel emirde mesail-i iktisadiyeye kesb ve vukuf iktiza" ettiğine işaret edecektir.70 Olaylara vukuf edemeyen idarenin iktisadi çöküşü hızlandıracağını belirten Parvu s , örnegın İtalyan Harbini (Trablusgarb) takibeden günlerde Düyun-u Umumiye İdaresi ile olan ilişkilerinde Babıali tamamıyla bilgisizlik ve ehliyetsizliğinin kurbanı olmuş , hatta İ talyanlar sa­ vaşı büyük ölçüde Düyun-u Umumiye İdaresinden elde ettikleri gelirlerle finanse etmişlerdir. Savaş bir taraftan Osmanlı Hükümetine ek mali yükümlü­ lükler getirip yeni vergilendirmeleri zorunlu kılar­ ken, savaşın sulh ile sona ermesinden sonra İ talyan Hükümetinin Osmanlı Hükümetine savaş tazminatı olarak ödemesine karar verilen meblağın %75'ine Düyun-u Umumiye el koymuştur. Oysa ki Osmanlı Devleti'nin gelirleri üzerinde İdarenin böylesine ge­ niş bir tasarruf yetkisi olmadığı gibi, yapılan İdare­ nin kendi nizamnamesine de aykırıydı. Parvus, Os­ manlı Hükümet yetkililerinin meşru itiraz haklarını bile kullanamadıklarından söz edecektir.71 70 lbid. 71 Trablusgarb Savaşının Osmanlı ekonomisine getirdiği yükü "italya ile olan muharebe, Devlet-i Osmaniye'nin ahval-i maliyesini işgal eylemekle ve kendisini yeni menabi-i varidat taharrisine mecbur eylemektedir. ( .. ) Hü­ kümet-i Osmaniye, temettü, emlak, müsekkirat, ve tuz rüsumunun tezyidi için kanun layihası hazırlamaktad ır. Bundan maada memurin maişetinden de %3 tenkihat icrası mütesawerdir." Parvus, "Türkiye Avrupa'nm" s.526; ittihat ve Terakki Hükümeti'nin savaş lazminatını Düyun-u Umumiye ida­ resi ile paylaşmak zorunda kalışını idari bir ehliyetsizlik olarak gören ya.


1 48

Türklerin mahrum oldukları en önemli iki hu­ sustan biri olarak iktisadi ve mali konulardaki bü­ yük cehaletlerine ve siyasi gaflar karşısında hükü­ meti uyarabilecek uyanık kamuoyu eksikliğine dik­ kat çeken yazar, Osmanlı yöneticilerinin Avrupa'nın dayattığı koşulları kabul etmemek ve ülkenin ikti­ sadi mukadderatına sahiplenmek için anlamlı hiçbir şey yapmadığını; Yeni Türkiye'nin Avrupa'nın da­ yatmacılığı karşısında, Avrupai teknikler uygulama­ sını zorunlu gördüğünü ifade etmektedir.72 İ kinci konu ise, rejimin açıklığı ile bağlantılıdır. Parvus 1 905 sonrası Rusya'sında meşruti bir idarenin siya­ sal koşullarında mücadele etmiş, bu rejimin nimet­ lerinden faydalanmıştı. Osmanlı yönetici seçkinleri­ ni Anayasalı rejimin gereklerini yerine getirmemekle suçlayan Parvu s Efendi, açık yasal muhalefetin ek­ sikliğinin iktidar sahiplerine yarar değil zarar getir­ diğini ileri sürer. İ ktidar çevreleri ülkeyi meclissiz, muhalefetsiz yönetmektedirler. Parvus, parlamento hayatının önemini şu sözlerle vurgular: "Avrupa parlamentolarında Avrupa maliyyununun sızın memleketinizdeki menafıi hakkında İstizahlar vuku' bulmakta olduğu halde sizin parlamentonuz nere­ dedir? Evet sizde parlamento yok, Meclis-i

72

zar, "Hükümet-i Osmaniye'nin italya tazminatının bu yolda hesap ve tak­ simine nasıl razı olduğunu tasavvur edemediğim gibi, hükümet-i müşarü­ n ileyhin alideki cihetleri niçin nazar-ı dikkate almadığını anlamıyorum . . . . Düyun-u Umumiye idaresi i l e olan mukavelat mucibince idare-i mezkure ile Hükümet-i Osmaniye arasında ihtilaf zuhur ettiği zaman hakem usulü­ ne müracaat olunacak hükmü kullan ılmam ıştır" der. Parvus, "Türk ili Mali­ yeni Gözet", Türk Vurdu, Cilt 4, 1 329, s.487. "Avrupa ile mücadele edebilmek için yine Avrupa usulü istimal edilmelidir . . . . halbuki Türkiye asıl bu hususta lüzumlu olan malumat-ı iktisadiye ve maliyeden mahrumdur. Devlet-i Osmaniye Avrupalıların onu sevkettikleri yola gözü kapalı olarak gitmektedir.", Parvus, "Türkiye Avrupa'nm", s.530.


1 49

Mebusanınız açılmıyor. ( . . . . ) siz kendi milletinizin ses çıkarmasına meydan vermediğiniz için Avrupa ahenk-i devliyesinde de bir sesiniz yoktur. "73 Mesail-i içtimaiye ve iktisadiyeye vukufsuzluğun bir başka göstergesi de vergi politikalarındaki yan­ lışlardır. Toplumsal katmanlar arasında ne türden farklar gözeterek, hangi kategorilere ne oranda vergi uygulamak lazım geldiğini doğru takdir edemeyen bir siyasi otorite, etkin bir vergilendirme ve maliye politikası takip edemez. i ttihat ve Terakki Hükü­ metleri, ezilen katmanları koruyucu tedbirler ala­ mamışlar, kendilerine umut bağlamış birçok kesimi hayal kırıklığına uğrattıkları gibi, özellikle köylü kitleleri kendi aleyhlerine döndürecek bir kısım ic­ raat da ortaya koymuşlardır. Oysa ki "Memalik-i Osmaniye'de vergilerin yeni ve faideli bir usule rap­ tıyla köylüleri ezmekte olan vergilerin azalması (nı) memleketin iktisacten terakkisi için son derece e­ hemmiyetli bir mesele" olarak gören Parvus, mali boyunduruktan kurtulmanın köylülük ile iç içe geçmiş bir sorun olduğunu vurgular.74 Vurguladığı bu noktaların yanı sıra, İttihat ve Te­ rakki iktidannın önemli yanlışlanndan birini köylülük siyasetinde bulur.75 "ittihat ve Terakki fırkası nüfuzu­ nun eksilmesini mucip olan sebeplerden biri de Meş73 Siyasi hayatta Parlamento'nun açık kalmasına büyük önem veren Parvus, "evvelemirde Parlamentonuz açılmalıdır." tavsiyesinde bulunacaktır. "Parvus'un Mektubu", s.574. 74 Parvus, 'Türkiye Avrupa'mn", s.527. 75 Köylülük ve ziraat sorunlarını ele alan başka bir yazar için bkz. M. Zühtü, "Ziraatimizin Şeraiti iktisadiyesi", Türk Vurdu, Cil! 6, 1 330, s.2071 ; M. Zühtü, "Ziraat Memleketi miyiz?", Türk Vurdu, Cil! 6, 1 330, s.2090; M. Zühtü, "Bizde Köylünün Borcu", Türk Vurdu, Cil! 6, 1 330, ss.2 1 5 1 -2 1 83


1 50 rutiyet idaresiyle geçen şu dört sene zarfında köylüle­ rin refah hallerine hadim hemen hiçbir şey yapılma­

mıştır. Köylüler bugüne kadar fevkalade acıldı bir hal­ de kalmışlardır. ( . . . ) Osmanlı ordusunu teşkil edenler ise köylülerdir. Eğer köylüler İttihat ve Terakki Hü­ kümetinden gereği gibi memnun bulun sa idiler, bazı zabitler İttihat ve Terakki aleyhine kalkmazlardı. "76 Askeri hezimetler-iktisadi gerilik ve siyasi zaafın birbirini takip eden üç süreç olduğunu ve Osmanlı Devleti'nin bunu bir fasit daire halinde yaşamakta bulunduğu ve gün geçtikçe daha da yoğun bir bu­ nalıma düştü ğüne belirten yazar, bu süreci şöyle tanımlamaktadır: "Sizin zaaf-ı iktisadiyeniz, askeri hezimetlerinizi de intaç eylemiştir. Askeri hezimetler de memleketin iktisaden daha ziyade duçar-ı zaaf olmasına yol açarlar. ( . . . ) düşmana vasıta-ı askeriye ile icra-yı tazyik hususunda kahramanca sarf-ı gay­ ret ettiğiniz halde cihet-i iktisadiyede son derece kudretsizlik, acizlik ve bilgisizlik gösteriyorsunuz. " 77 Bütün bu teşhisler çerçevesinde , ileride sanayi yatırımiarına dönüşecek tedbirlerin öncelikle alın­ ması gereğine işaret eden Parvus, milli iktisal ve mali intibah fikirlerini kendilere düstur e dinen Türkçü çevrelerde önemli izler bırakmtştır. 7Hİktisadi düşün­ ce alanında zayıf yayın hayatına katkılan dönem 76

n 7B

Parvus, "Esaret-i Maliyeden Kurlulmantn Yolu", Türk Yurdu, Cilt 2, 1 326, s.587. Parvus, "iş işten Geçmeden", s. 362. "Türkiye'de sanayiin inkişafı gerek memleketin ve gerek ahalinin tekamül­ ü müstakbelesi için esastır. Bu itiraz ve iereddlit kabul etmez bir hakikat­ tir." sözleri ile sanayiin geliştirilmesi zorunluluğuna işaret eden Parvus, istanbul'a serbest şehir statüsü verilmesinin yararların ı tartışmaya aça­ caktır. Bkz. Parvus. "istanbuf'un Mukadderatı", s.727.


1 51

açısından oldukça kayda değer olan Parvus Efen­ di'nin Osmanlı Devleti'nin Dünya Savaşı'na henüz dahil olmadığı bir dönemde yayınladığı iki risale bu­ rada anılmalıdır. Bu risaleler.de İngiltere'nin veya Almanya'nın savaşı galip bitirmesi halinde Osman­ lı'nın siyasi akıbetinin ne olacağını tahlil etmiş, Al­ man kanadından savaşa girmenin ülke çıkarlarına daha uygun olacağını öğütlemiştir.79 10.

Dünya Savaşı Yıllarında Müttefiklerle İktisadi ilişkilerin Artışı Almanya'nın Osmanlı Top ralilarına Nüfuzu

Osmanlı topraklarında ı 880'lerde zirveye ulaşan İngiliz egemenliği, ı 9 . yüzyılın sonundan itibaren Alman rekabeti ile karşılaşacaktır. Almanya ulusal birliğini sağladıktan sonra (Bismark Devrimi) demir­ çelik ve kimya sanayiinde üstünlüğüne dayanan atak bir dış ticaret politikasına yönelecektir. Deutsche Bank bu yayılırnın motoru olacaktır. Banka, Anado­ lu-Bağdat Demiryolu projesinin fınansmanını sağla­ yarak Alman nüfuzunu destekleyecektiL so ı 902 yılı , itibariyle, İngiltere'nin yurtdışı yatı­ rımları 62 milyar frank düzeyinde iken; sonradan milli birliğini sağlamış ve sanayileşmiş Almanya ar­ tık diğerleri ile rekabet eden bir ülke haline gelmiş­ tir. sı ı 9 . yüzyıldan itibaren gelişmeye başlayan iyi 79 80

81

Mete Tunçay, op. c it., s.47, Edward Mead Earle, Bağdat Demiryolu Savaş1, Türkçesi: Kas1m Yarg1c1 ( istanbul: Milliyet Yayınları, 1 972) , ss. 1 01 -1 29. Almanya'n ın ekonomik ölçekleri hakkında bilgi vermek gerekirse, 1 895 yılı itibariyle müteşebbis sayısı 892, 1 1 5, işyeri sayısı, 1 .989,572 olarak tespit edilmiştir, Sencer, op.cit., s. 1 7


1 52

ilişkiler, Berlin- Bağdat hattı ihalesinin bir Alman firmasına verilmesi ile doruk noktasına ulaşacaktı. Bu hat, Osmanlı'nın Anadolu ve Arap topraklarında geniş bir ticari ve iktisadi çıkar şebekesine altyapı oluşturmak üzere inşa edilecektir. 3 1 Mart olayın­ dan sonra, Osmanlı İngiliz ilişkilerinin gerilemesine koşut olarak, Almanya ile ilişkiler daha hızlı bir şe­ kilde gelişmeye başlayacaktır. Bu nüfuz etme iştiyakına kanıt olarak Abdülhamid dönemi Mabeyn Başkatibi Tahsin Paşa'nın hatıralarında Kayzer'in Bağdat H attı imti­ yazını alınca nasıl sevindiğini, Dünya Savaşı yılla­ rında Osmanlı Genelkurmay Başkanlığına getirilen Bronzart Paşa'nın, İ smet Paşa'nın hatıralannda, Türkiye'nin kendileri için nasıl bir yağlı lokma oldu­ . ğunu ağzından kaçırınası gösterilebilir. Hedefleri büyüyen ve genişleyen Almanya için Türkiye'nin ne anlama geldiğini bu örnekler kanıtlamaktadır. s2 Bu Üniversitesi'nden arada 1 909 yılında Berlin Oıientalist Prof. Martin Hartmann'ın İ stanbul'a geli­ şi, Türk Alman ilişkilerinin yükselişe geçtiği bir dö­ neme tesadüf ettiıilir.B3 Hartmann'ın Türklerin Kü­ çük Asya'daki varlığının önemini vurgulayan görüş­ leri çok olumlu karşılanır. Anadoluculuk ve Memle­ ketçilik akımları bu dönemde uç verir.B4 Alman iktisadi ve siyasi nüfuzunun yükselişini kaleme alan Paul Rohrmach, Hatt-ı Saltanat başlığı 82 8

3

84

lbid., s. 1 6 Dr. Martin Hartmann, "Mektup/ar:Aimanya'dan Gelen Bir Mektup", Türk Vurdu, Cilt 7, no.5, 1 330, s.2484. Mehmet Emin Bey'e gönderilen mektupta "Anadolu kıtasına neşr-i mede­ niyet ve bahusus oranın ahvali sıhhiye ve ziraiyesinin ıslahı gerekiyor" lbid., s.2485.


1 53

ile Türkçe'ye çevrilen ve ı 9 ı 5 yılında yayınlanan kitabında, Konya, Mezopotamya, ve Adana ovaları­ nın büyük kanallarla sulanarak Alman sanayiine ham madde üretiminde nasıl katkıda bulunabilece­ ğini,B5 ucuz el emeği, orman ve madenierde işletme ayrıcalığı sağlanmasını talep etmekte, büyük tarım işletmelerinin kurulması, özellikle verimli Mezopo­ tamya ovasına Alman kolonilerinin yerleştirilmesi projelerini açıklamaktadır. ss Dünya savaşının olanca yoğunluğu ile yaşandığı dönemde, Anadolu üzelindeki orta ve uzun dönem Alman planları daha belirginleşir. Gelibolu zaferin­ den sonra, Almanya'nın Dünya hakimiyeti kurgula­ nnın bir parçası olarak Küçük Asya'ya canlılık ka­ zandırma önerileri ortaya atılır. Birçok popüler ve akademik yayın Anadolu 'nun ihyası için Batı'dan (Almanya'dan) göçmen kabulünü gündeme getirir. Bu düşüneeye göre, verimli Anadolu ovalarına yer­ leştirilecek Alman kolonileri yüzlerce yıldır devam eden iktisadi ve sosyal durgunluğu ortadan kaldıra­ rak, Anadolu'ya medeniyet getirecektir.

85 Konya Ovasının sulanmasıyla ilgili olarak Anadolu Demiryolu Şirketi'ne

86

imtiyaz verilmişti. 1 907'de varılan prensip anlaşması uyarınca Beyşehir Gölü'nün suyu 200 kilometre uzunluğunda bir kanalla sulamaya elverişli bölgelere ulaştıracaktı. Karaviran Gölü kurulularak sulama sisteminden yararlanabilir hale getirilecekti. Deutsche Bank bölgede özellikle pamuk ve buğday üretimini arttırmak istiyordu. H ızlı nüfus artışı Almanya'nın bes­ lenme sorununu ön plana çıkarmıştı. Şirket, Osmanlı Hükümeti ad ına su­ lama tesisleri inşa etmek için Philipp Holzmann fırmasıyla birlikte merkezi Frankfurt'ta olan Konya Ovast Sulama Şirketini kurdu. Murat Özyüksel, Osmanlt-Alman ilişkilerinin Gelişim Sürecinde Anadolu ve Bağdat Demir­ yollan (istanbul: Arba Yayınları, 1 988), ss.209-21 0. Sencer, op.cit., s. 1 5


1 54 ll.

Berlin Bağdat Hattı ve Anadolu'da Demiryolu Politikası

1 870-7 1 savaşından ve Alman birliğinin sağ­ lanmasından sonra, Almanya Avrupa'nın en önde gelen siyasi ve iktisadi güçlerinden biri haline gele­ cekti. Alman birliğinin gerçekleşmesinden Birinci Dünya Savaşı'nın başırra kadar devam eden süreç Almanya ile İngiltere arasında nüfuz alanları müca­ delesi olarak gerçekleşecekti. Almanya, bu dönemde dünya çapında hükümranlığı olan İ ngiltere ile siyasi ve iktisadi bir çatışmaya girdi. Bu çatışmanın silahlı biçime dönüşmesi Birinci Dünya Savaşın'ın başlan­ gıcı olacaktı. Yukarda gösterilen nedenlerle , Alman­ ya'nın nüfuz edecek, iktisadi bakımdan kendisine bağlamaya ihtiyaç duyduğu yeni alanlara ihtiyacı vardı. Anadolu üzerindeki Alman çıkarları, başka stratejik bölgelere atlamak için bir sıçrama tahtası olarak kullanılacaktı. Bağdat Demiryolu projesi, Sultan II. Abdülhamid'in Pan-islamİst politikası ile örtüşüyordu . Bir Alman konsorsiyumu Bağdat Projesini uygulamaya koydu . Bu hat neredeyse öngörüldüğü ölçüde tamamlan- · mıştır. Eksik kalan bölgeler ikinci derecede önem­ senen Mezopotamya'yı Anadolu 'ya bağlayacak hat­ lardı.B7 Almanya Berlin- Bağdat hattını tamamlayıp hizmete soktuktan sonra ham ve mamul madde dalanımını çağın ölçeklerine göre en yüksek seviyeye getirecek yeni bir projeyi gündeme getirecekti. Bu Balkan Sürat Katan idi. Tekinalp yazdığı bir makale ile , müttefik Türkiye ve Almanya'nın ilişkilerinin bu 87

ilber Ortayl ı, Osmanlt imparatorluğunda Alman Nüfuzu (istanbul: Kaynak Yayınları,1 983), s. 1 1 5


1 55

katar sayesinde çok daha verimli bir hale geleceğini öne sürecekti. ss 12.

Orta Doğu'nun Diğer Bölgelerinde Alman Çıkarları

Osmanlı toprakları üzerinde Alman çıkarları, Alman fikir adamlarının çeşitli örgütler kurmalarına yol açacaktır. Dr. Von Frarız Stuhlmand ve Karl Rathen'in Yakın Doğu ile ilgilenecek bir kulüp o­ luşturmaları salt bu nedene dayanmaktadır. Bu fi­ kir kulübü üyeleri Orta ve Yakın Doğu Alman çı­ karları ile ilgili bir dizi siyasi ve stratejik yayında bulunurlar. Türk Yurdu sayfaları bu yayınları dik­ katle izler ve R.M. Fuad Beyden bunlardan bazıları­ nı bölümler halinde yayınlamasını ister.H9 Bu yayınların dikkat çeken yönü Almanya'nın sadece İngiltere aleyhine büyüyebileceğidir. Bunun da yolu Britanya Hükümetinin kolonileri ile bağlan­ tısını kesrnekten geçmektedir. Bu suretle İ ngiltere kaynak sıkıntısı ile zaafa düşecek ve Almanya karşı­ sında şansı azalacaktır. Özellikle Süveyş Kanalı ara­ cılığı ile sağlanan Hindistan bağlantısını Arap yarı88

89

Tekinalp, "iktisadiyat: Berlin-istanbul Yolu", Türk Vurdu, Cilt 9, no. 1 0, 1 331 , ss.2895-98; Osmanlı, Avusturya-Macaristan, Alman imparatorlukla­ rı tebası arasında bu hat üzerinden yapılan ticaret ve münakale esnasın­ da hukuki sorunlar çıkacak olursa bunun için bir merci oluşturulmuştur. ''Türk/ük Şuunu", Türk Vurdu, Cilt 1 1 , no.1 1 , 1 332, s.3326. Der Kampf um Arabien Zwichen der Türekei und England- von Franz Stuhlaman- Verlag Von George Westerman-Hamburg, Braunschweig, Berlin başlıklı Almanca makaleler R.M. Fuat tarafından çevrilmiştir. "Müt­ tefiklerimizin Düşündükleri: Türkiye ve Arabistan" Türk Vurdu, Cilt 1 1 , no. 3-4, 1 332, ss.31 87-95; 32 1 5- 1 6.


1 56

madası üzerinden kısaltacak bir güzergah, mahalli Arap yöneticilerinin, İ ngiliz hükümeti lehine kaza­ mlmalarını gerektirdiğinden90 bölgede casusluk faa­ liyetleri yoğunlaşacak, Arap başkaidırısı Osmanlı'­ nın bölgeden çıkarılması ile sonuçlanacaktır. Arap önderiert içinde sadece Yemen Emiri İmam Yahya Osmanlı Hükümetine sadık kalacaktır. İ ngiltere'nin özellikle petrol kaynaklarının yoğun olduğu bilinen bölgelere şiddetle yüklenmesi Irak cephesinin çökmesine, Musul'a kadar ilerlemesine yol açmış; Almanlar, İran Körfezi'nin ağzındaki Balı­ reyrı takımadalarını, Hindistan yolunu tıkayacak bir geçit niteliği ile gördüklerinden, 1 893'ten itibaren İ ngiliz ü ssü olan bu adaları ele geçirmeye gayret sarfetmişlerdir. 9 ı 13.

Bakir Anadolu Mitoso ve Macarların Anadolu'ya ilgisi

Dünya Savaşı yıllarında Türk- Macar dostluğu­ nun iktisadi bir yönü olduğu unutulmamalıdır. A­ nadolu 'nun iktisadi geri kalmıştan kaynaklanan bakirliği, görece gelişmiş Macar endüstrisi ve kapi­ talinin dikkatini çekmiştir. Anadolu'nun bakir top­ raklarının özellikle tekstil sanayiine hammadde kaynağı olabileceği düşüncesi öncelikle Almanlar tarafından ortaya atılmıştır. Il. Abdülhamid'in, Kay­ ser Willhellm ile yakınlaşma döneminde Almanların 90 91

ibid., 5.31 94. Basra körfezindeki mutlak ingiliz hakimiyetinin hiç değilse kısmen kırılma­ sı ve savaş sonunda Körfezin serbest ticarete açık bir hale getirilmesi Al­ man hedefterinden biri olacaktı. lbid., s.32 1 5.


1 57

Anadolu 'ya (örneğin Iğdır ovasınal göçmen getirerek yerleştirme arzuları bilinmektedir. Bu kez ırk ve kö­ .ken birliği düşüncesindeki Macarlar, benzer bir ta­ sarımı kurgulayacaklardır. Türk Yurdu'nda 1 7 Nisan 1 330 ( 1 9 1 4) tarihinde yayınlanan Macaristan 'ın TuraniWcteki Rolü başlığını taşıyan makale, A Cel'de, daha önce yayınlanmış bulunmaktaydı. Bu makalede Baro Nyary, Türk, Macar, Bulgar dostluk ve birliğinden söz etmekte ve konuyu iktisadi işbirliğine getirmekte idi. M acaris­ tan'ın özellikle ziraat eğitiminde öncü rolü üstlen­ mesi, Anadolu'nun kalkınmasında rol alabileceği düşünülmüştü . Macar Ziraat Fakültesi mezunlan­ nın Anadolu'ya gelerek örnek müteşebbis olmaları teşvik edilmiştir. Anadolu Kamilen Hail ve Bakirdir mattasuna dayanan çağrı, genç Macar doktorları, mühendisleri Amerika'ya gitme planları yapmaktan vazgeçmeye, Anadolu'ya yönelmeye davet edecektir. Eğer bu gerçekleşirse, Macar Zsolna Teksil Fabrika­ larının 1 O kat daha fazla üretim yapacak kapasiteye ulaşabileceği öne sürülecektir. 92 Bu söylem Halka Doğru ve Anadoluculuk söylemi ve Türkçülükteki Anadolu'ya dönüş mitosu ile örtüşecektir. Şu sözler bu yönelimi kanıtlar nitelikte­ dir: "Anadolu anamızdır. O 'nun altın başaklı memele­ rinden hayatı emeriz. . . Anadolu velinimetimizdir. ''93 İ lginç bir şekilde Anadolu 'ya Macar bilgi, teknoloji ve sermayesinin girmesi önerisi, şiddetli bir İ ran ve Slav karşıtı söylemle koşut gelişecektir. Turan dünya92 Dr. Nyrary Albert, "Macaristan'm Turanilikteki Rolü", Türk Vurdu, Cilt 6, no.4, 1 330, ss. 2 1 1 7-2 1 27 93 "Anadolu'ya Dair", Türk Vurdu, Cilt 1 0, no.4, 1 332, s.2999.


1 58

sının iktisadi ve siyasi birliği kurgusu Pers ve Slav düşmanlığına dayandırılacaktır. Ural - Altay kavimle­ rinin iktisadi işbirliği siyasi birlikle taçlanacaktır.94 14.

Savaş iktisadiyatı ve İaşe Meselesi

İkinci Meşrutiyet büyük siyasi ve askeri çalkan­ tıların yaşandığı bir dönemdir. Balkan savaşların­ dan mütarekeye kadar devam eden dağılma süre­ cinde Osmanlı ülkesi hem alansal olarak hem de üretim kaynakları bazında küçülmüştür. Osmanlı bütçesi içinde dış borç yükü , dörtte bir iken Balkan savaşlarından sonra bu oran artarak üçte bire çıkmıştı. Kaynakları gittikçe daralan Hü­ kümet devlet örgütü ve vergi bürokrasisinde reform yapmaya zorlandı. İttihat ve Terakki yönetimi, 1 6 7 milyon liralık kağıt para çıkardı. Paranın tedavülde­ ki kıymeti % 55 oranında düştü . Ekonomik duru­ mun düzeltilmesi için 1 9 1 3 Aralık'ında Teşvik-i Sa­ nayi Kanun-u Muvakkati yayınlanarak makine itha­ latına gümrük bağışıklığı getirildi. Savaş öncesinde ticaret ve sanayiye katılma o­ ranı % 1 0 'dan fazla olmayan Türkler savaş yılların­ da "vagon tahsisi" ve iktidar partisi İ ttihat ve Terak­ ki'nin milli şirketleri kayırınası sayesinde sermayele­ rini geliştirdiler. 1 909- 1 9 1 3 arasında 1 1 3 anonim şirket kurulurken 1 9 1 4- 1 9 1 8 arasında kur.u lan 1 23 şirketin çoğunluğu ticarete yatırım yapmıştı. Bu da dönemin temel ekonomik niteliğinin üretime dönük olmadığını gösterir. Dünya Savaşına giriş spekülatif kazançları arttırmıştır. Spekülatif kazançları vergi94

Kessler, op.cit.,

s. 1 55


1 59 lendinnek üzere sına

rağmen

Harp Kazançlan Vergisi

Hükümet

himayesinde

konulma­

zenginleşme

bariz hale gelmiş, savaş yıllarında altın döviz fiyatla­ n

% 700 artmış, Geçinme endeksi ı 9 ı4 yılı ı oo ka­

bul edildiğinde ı 9 2 0 'de

ı406'a

çıkmıştır.

Kaynakların dolanımı ile ilgili olarak iaşe sorunu önemle ele alınmalıdır. Birinci Dünya Savaşı önce­ sinde Anadolu'nun buğdayını İstanbul' a nakletmek New York'tan buğday ithal etmekten % 75 daha pa­ halıya maloluyordu .

Dünya

abluka altında olduğundan

Savaşı yıllarında ülke özellikle

şehirlerin

ve

Payitaht'ın iaşesi büyük bir organizasyonu gerektir­ mişti. İttihat ve Terakki Hükümeti bu işleri yönetmek

üze re İaşe Nezareti adı altında yeni bir ba.lcanlık kurmu ştu .95 Livadan livaya izinsiz iaşe sevki yasak­ lanmış , gıda d ağıtımı merkeziyetçi bir mantıkla yü­ rütülür olmu ş , kamu eliyle büyük şehirlerin ihtiyaç­ larını gidermek üzere çeşitli şirketler kurulmu ştu . Zahire nakillerinde partizanlık v e suiistimaller yapıl­ mış, vagon tahsisinde kayırmalar ve levazım teşkila­ tının çeşitli istismarları söz konusu olmuştu .96 Resmen pompalanan

"Ey Türk Zengin Ol!"

sloganı

ile epey spekülatif kazan ç elde edilmesine göz yu­ rnulduğu simleri %

söylenebilir.

Savaşla birlikte gümrük re­

1 5'ten % 30'a çıktı . Daha sonra spesifik

gümrük tarife sine geçildi .

1 9 1 8'de geniş bir propa­

ganda ile savaş masraflarını karşılamak üzere

ı8

milyon liralık devlet tahvili çıkarıldı. Vedat Eldeın'in hesaplarına göre Dünya Savaşı'nın finansmanının %

gs Toprak, Türkiye'de Milli iktisat, s.2 1 , 308-312. 96

Türkiye Büyük Millet Meclisi Gizli Ce/se Zabttfan, Devre 1, Cilt ll, 7.2.1 338. s.705.


1 60

26'sı Alman ve Avusturya kaynaklan ile karşılandı. ı 9 ı4- ı 8 arası buğday üretimi % 47, tütün % s ı , ku­ ru üzüm üretirrii %54 oranında düştü . Bunun se­ beplerinin başında çalışan genç nüfusun silah altına alınması yatıyordu . Reel ücretler ı 9 ı4- ı 920 arasında %33 oranında geriledi. Memur maaşlannın reel alım gücü tüm dönem boyunca %80 dolayında azaldığı gibi, maaş miktan da savaşla birlikte %50 azaltıldı, kaynaklar savunmaya tahsis edildi. Anadolu Ye­ men'den Galiçya'ya kadar beşeri kaynaklarını sonu­ na kadar tüketirken, müslüman Türk mütegallibesi burj uvalaşma yolunda epey mesafe kaydetti. Savaş iktisadiyatı İttihat ve Terakki yönetimini en fazla zorlayan husus olacaktır. Uygulanan müt­ tefik ablukası, Osmanlı ekonomisini büsbütün içine kapatacaktır. Savaşa girmeden önce , bir uluslarara­ sı ticaret merkezi olan İ stanbul, tamamen Anado­ lu 'nun olanakları ile beslenen , devlet tarafından or­ ganize edilmeksizin iaşesi imkansız başkent haline gelecektir. İ stanbul'un savaş boyunca, Anadolu'nun zahiresi ile beslenme zorunluluğu ciddi sıkıntılar yaratmış , vagon ticareti spekülatörlerin türernesine neden olmuştu . Bir taraftan silah altına alınan erat sayının milyonları bulması tarım üretiminin daral­ masına yol açmış, enflasyon şiddetlenmiş; bunun yanı sıra organize, teknik bir devlet aygıtı yaratıla­ madığından, eldeki kaynaklar yeterince etkin kulla­ nılamamıştır. Bazı bölgelerde üretim düzeyi iyi olsa da dağıtım ve münakale sorunları yaşandığından l 9 ı 6'dan itibaren, ordu ve cephe gelisi zahire temi­ ni bakımından ciddi sorunlarla karşılaşmıştır. Birinci Dünya Savaşı, burjuva sınıfının Türkten gayrı unsurlardan arındırılması ve müslüman bir


1 61

sermaye sınıfı yaratılması koşullarını İ ttihatçılara sağlamıştı; Savaş iktisadiyatı genelde kaynakları tüketirken bazı İ ttihatçı şefierin ihtikar, ihtilas ve karaborsa işlerine bulaştıkları görüldü . İaşe Nazırı Kara Kemal ve Ordu Levazım Amiri İ smail Hakkı Paşa hakkında ciddi suistimal iddiaları mevcu ttu . Tarımsal üretime katkıda bulunan genç nüfusun silah altına alınması ziraatte çalışan nüfusun azal­ masına, toplam rekoltenin daralmasına, mal dola­ nım hızının düşmesine, yer yer kıtlığa yol açacaktı. Nakliye araçlarının sınırlılığı ülke olanaklarının da­ ğılımında dengesizlikler yarattı. Örneğin, Konya'da üretim fazlası varken, Karadeniz sahillerinde açlık ve kıtlık hüküm sürüyordu . Sonuç itibariyle, Ordunun ve büyük şehirlerin, özellikle İ stanbul'un iaşesi, savaş döneminin en ö­ nemli sorunlarından biri olmuştur. Anadolu tahılı­ nın İ stanbul'a indirilmesi hedefi gözetilmekle birlik­ te, Romanya ve Ukrayna'dan deniz yolu ile Karade­ niz'in kıyı şehir ve kasabalarına, zahire nakli öne­ mini korumuştur. Zaten geleneksel olarak, İ stan­ bul'un zahire ihtiyacı, Osmanlının klasik devirlerin­ den beri Rumeli'den sağlanırdı . Ancak, İttihatçı yö­ netimin savaş ekonomisini yönlendirmede becerik­ sizliği eldeki olanakların iyi kullanılmamasına yol açmış; sosyo-ekonomik koşulların alabildiğine sı­ kıntıya soktuğu Osmanlı İmparatorluğu , bir de kötü yönetim sorunu -ile karşı karşıya kalmıştı. Genel bir değerlendirme yapılmak gerekirse , 1 9 . yüzyıl boyunca Osmanlı Devleti kapitalizmin emper­ yalist yayılırnma direnememiş , siyasal bağımsızlığını tamamen kaybetmeden bir semi-periferi ülkesi hali­ ne gelmişti. Düyun-u Umumiye , Osmanlı Bankası,


1 62

Reji üçlüsü bu durumu tescil eden sembol kurum­ larını oluşturmuştur. Bu kurumların egemenliğin­ deki O smanlı ülkesinin kaynakları Avrupa finans kapitalinin yönlendirmeleri çerçevesinde piyasalam giriyor ve değer kazanabiliyordu . Temel itibariyle , Osmanlı hammadde ve yarı-mamul malları İngiliz ve Fransız endüstrisine girdi teşkil ediyordu . Jön Türk Devrimi İ ttihat ve Terakki'yi iktidara getirdiğinde veri iktisadi durum ana çizgileri itibariyle böyle idi. Bu koşullar İttihat ve Terakki öndediğini himayeci "milli iktisat'' politikasına sevk etmekte ge­ cikrneyecekti. Parti'nin içinde liberal iktisat anlayışı sessiz varlığını alttan alta sürdürmüşse de İmpara­ torluğun finaline damgasını vuran, milli burjuvalaş­ ma akımı oldu . İttihat ve Terakki yönetimi cumhuri­ yet devrinde serpilip gelişecek olan müslüman Türk burjuva sınıfının toplumsal siyasal hegemonyayı ele alması ile sonuçlanacak süreci ateşledi.


BEŞİNCi BÖLÜM

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI I<ARŞI SINDA OSMANLI-TÜRI< TUTUMU

1.

Dünya Savaşı Karşısında Türkçü Duruş

1 9 . yüzyılın ikinci yarısından itibaren kapitalist dünyanın temel çelişkileri, İngiltere ile Almanya ara­ sında sürüp giden iktisadi ve siyasi nüfuz alanları sürtüşmesi ile Çarlık Rusya ile Avusturya - Maca­ ristan İmparatorluğu arasında somutlaşan Cermen­ Slav çatışması olarak özetlenebilir.

Bu etmenlerin yanı sıra buhar devrimi aşılıp iç­ ten patlamalı motorlar devrine geçilmesiyle Batı pet­ role şiddetle ihtiyaç duymaya başlamıştı; bu da çok önemli bir parametre idi. İngiliz emperyalizmi Doğu Arap topraklarını (Maşrık) bu sebeple ele geçirmek istiyordu . Almanya'nın da benzer siyasal proj eleri vardı. O da Anadolu üzerinden Mezopotamya'ya u­ laşmak istiyordu . İkinci Meşrutiyet ile birlikte Abdülhamid'in Alman yanlısı politikasından ayrıl­ mak isteyen İttihatçılar İ ngilizlerden yüz bulamayın­ ca mecburen Alman cephesine çark ettiler. Savaşın patlak vermesine neden olacak siyasal gelişmeler şöyle bir evrim izleyecekti. Sırp milliyetçi-


1 64

si Karael örgütü Sırp Askeri İ stihbaratıyla işbirliği yaparak, Avusturya-Macaristan İ mparatorluğu'nun ilhak ettiği Bosna-Hersek topraklarının Sırbistan'a katılımını gerçekleştirmek üzere Avusturya Veliahtı Ferdinand'a Saraybosna'da suikast tertip etmiş, suikast başarılı olmuştu . Bir ay sonra Avusturya­ Macaristan İ mparatorluğu Sırbistan'a savaş ilan et­ ti. Almanya'nın Avusturya-Macaristan İ mparatorlu­ ğu'na arka çıkmasına, Rusya Sırbistan'a destek ve­ rerek karşılık verince, cephelerin çekirdeği kurul­ muş oldu . İngiltere, Fransa ve Belçika sisteme dahil olunca bloklaşma tamamlandı. Birinci Dünya Savaşı'nda Avrupa savaşlarının ilk raundu Marne'da 6- 1 0 Eylül tarihleri arasında gerçekleşmiş ve Almanlar Fransızlar karşısında ba­ şarılı olamamışlardı. Daha sonra Osmanlı Devletinin müttefiki olacak olan Avusturya da Ruslara Galiçya' da yenilecekti. Ne ilginçtir ki askeri inisiyatif İ tilaf devletlerine geçtikten sonra Osmanlı Devleti savaşa aktif olarak katılacaktır. Doğu sorunu ile Birinci Dünya Savaşı arasında doğrudan ilişki olduğu genellikle kabul edilir. İkinci Meşrutiyet dönemi Türkçü çevresi de Dünya Sava­ şının çıkışını belirleyen etmenlerle son derece ya­ kından ilgilenmiş, üzerine bir literatür gelişmiştir. Örneğin Yusuf Akçura Boğazlar sorunu ile savaş a­ rasında ilişki kurmuştur. "Geçen Yıl" başlığını taşı­ yan değerlendirme yazısında, iktisadi, siyasi ve coğ­ rafi koşullarla, Osmanlı Asyasının Avrupalı güçler


1 65

arasında paylaşılma arzusunun kaçınılmaz olarak savaşı getirdiğini belirtmiştir. ı Osmanlı Hükümetinin savaşın başlangıç evre­ sinde Devletler Hukukuna sadakati ilginçtir.2 Baş­ langıçta savaşa katılma fikri, Balkan Savaşları gibi derin hayal kırıklığı yaratmış bir deneyimden sonra sakınılması gereken bir durum olarak düşünülmüş olmakla birlikte , ufukta beliren gerçekler, olayların akış biçimi kaçınılmaz olarak Osmanlı Devletini sa­ vaşa sürüklemiştir. 3 Savaş Türkçüler arasında Çarlık Rusya'nın e­ gemenliği altında yaşayan Türki halkların esaretten kurtuluşu için iyi bir fırsat olarak düşünülmüştür. Türkçüler Dünya Savaşını "Meflrure Muharebesi" olarak tanımlamışlardır. Savaş aynı zamanda İ tilafı Müsellese (üçlü itilaf) karşı verilen bir iktisadi ba­ ğımsızlık savaşı, Avrupa'nın ekonomik hegemonya­ sının yırtılıp atılması için iyi bir fırsat olarak değer­ lendirilmiştir.4 Bu mülahazalarla, savaşa katılma kararının son tahlilde kaçınılmaz ve ı 9 ı 4 yılının Türk ve İ slam Dünyası açısından bir yeniden uya­ nış, bir intibah yılı olduğu düşünülecektir.s Bir Batılı yazarın gözünden Türkçülük fikriyatı­ nın siyasi hayata girmesinden sonra olup bitenler Akçuraoğlu Yusuf, "Geçen Ytl: 1330 Senesi" Türk Yurdu, Cilt 8, no. 1 , 1 331 , ss.251 6-25 1 7. "Şark meselesinin düğümü boğazlardad ır. . . . 1 329'da tasarlanan Asya-ı Osmaninin iktisadi nüfuz mıntıkalarına ayrılmasının si­ yasi bir taksim mahiyetini iktisab eylemesine artık mani kalmayacaktı." lbid., s.2517. lbid. , s.25 1 8. lbid., 5.251 9. Ibid.


1 66 şöyle değerlendirilecekti : Büyük Savaş , bir yandan Pan- İ slamizm veya Osmanlıcılık siyasetlerin nihai çöküşüne olanak sağlarken , öte yandan Türk milli­ yetçiliğinin muzaffer yükselişine yol açacaktır. 6 Bu bağlamda İ ttihat ve Terakki Hükümeti'nin Dünya Savaşına katılmasında hangi saiklerin etkili olduğunu gösteren aşağıdaki ifadelere göz atmak yararlı olacaktır: "Dünya savaşına katılmamız milli idealimizi gerçekleştirmek içindir. Devlet ve milleti­ mizin ülküsü Moskof düşmanımızın ortadan kaldı­ rılması ve bu suretle ırkımızın bütün kollarını kap­ sayacak doğal sınırlara ulaşmaktadır. "7 Bu ifade İt ­ tihat ve Terakki'nin en azından bir kanadı ile sa­ vaşta ulaşmak istediği amacı açıklayıcı mahiyette olsa gerektir. Keza yapılan yayınlardan Osmanlı Devleti'nin savaşa iştirakinin oldukça ayrıntılı bir şekilde tartı­ şıldığı anlaşılmaktadır. Örneğin, İtilaf-ı. Müselles Devletlerinin Neşriyatına Nazaran Harb-ı Umuminin Menşeleri başlığı ile Reşit Safvet Bey tarafından Os­ manlı Türkçesine kazandırılan risale gerçekte Al­ man Maliye Bakanı Profesör Helferih tarafından ka­ leme alınmış, Alman milli çıkarları öne çıkaran bir çalışma idi. İ çişleri Bakanı Talat Bey'in önsöz yazdı­ ğı bu küçük ama siyasi ehemmiyeti büyük risale Yusuf Akçura tarafından ele alınarak kritiği yayın­ lanmıştır. H

e

Luke, op.cit., s. 1 57 lbid., s. 1 61 Akçuraoğlu Yusuf, "Yeni Eser/er: itilaf-1 Müselles Devletlerinin Neşriyatma Nazaran Harbi Umuminin Menşe 'leri", Türk Yurdu, Cil! 8, no. 8, 1 331 ,s.2659.


1 67

Akçura'nın yazısında iki önemli nokta ele alın­ mayı gerektirmektir. Bunlardan birincisinde savaş, İ slam Dünyası üzerinde büyük nüfuzu olan Batılı &ü çlerin tam hegemonyasına direnecek bütün güç­ leri tasfiyeye yönelik bir harekatı olarak ele alın­ maktadır.9 İkinci önemli nokta ise , Rusya'nın Ja­ ponya karşısında aldığı mağlu biyetten sonra siyasi ve iktisadi hedeflerini değiştirdiği , Orta Avrupa ve Balkanlar üzerinde egemenlik davası peşine düştü­ ğü teşhisidir. ıo Bu perspektif yazarı, Osmanlı, Habsburglar ve İran açısından tek ortak düşmanın Rusya'dan baş­ kası olamayacağı sonucuna götürecektir. Uzun yüz­ yıllar Balkan hakimiyeti nedeniyle çatışılan Avus­ turya - Macaristan İmparatorluğu ile bu kez birlikte, aynı cephede savaşılmakta, geçmişe sünger çekile­ rek, Osmanlı orduları, Galiçya'da yarattığı kahra­ manlık öyküleriyle övülmektedir. 1 1 Benzer bir övgü Alman - Türk ittifakı için de yapılacaktır. Osmanlı Ordularının bir taraftan Galiçya'yı, öte yandan Kı­ rım ve Kafkasları kurtarmaya calıştığı propaganda­ , sına sık sık başvurulacaktır. ı 2

lbid., s.2661 lbid. 11 Sin. Ayn. , ''Türk Dünyasmda:· Nemçe ve iran 'da Osmanft Ordu/an" Türk Vurdu, Cilt 1 0, no. 1 2, 1332, s.31 39. "iran-Türkiye ve Avusturya­ Macaristan bir buçuk asırdan beri aynı . . . Moskof tehlikesine maruzdurlar. ... bu veçhile Galiçya'da Habsburglar memleketini müdafaa eden, Lehistan ve Ukrayna'yı Moskof boyunduruğundan kurtarmaya çalışan Osmanlı kahramanları, . . . aynı zamanda Kafkasya ve Kırım'ı da kurtarmaya çalışı­ yorlar demektir." 12 lbid. . s.3140. 10


1 68

Bu etmenler altında hem savaşa gırış hem de savaş sırasındaki siyasi ve askeri vaziyet alışları meşrulaştıncı girişimler söz konusu olacaktır. Dö­ nemin literatüründen İtalyan ve Balkan savaşların­ dan sonra Devlet-i Aliye'nin başka seçeneği kalma­ dığı, savaşın dengeleri değiştirecek bir fırsat olarak algılandığı anlaşılmaktadır . ı 3 Almanya ve Avusturya - Macaristan imparator­ luklarının müttefiki bir Osmanlının kendi iktisadi çıkarları açısından da doğru yaptığı ileri sürülecek ve özellikle Berlin - Viyana - İ stanbul demiryolu hattının savaş dönemindeki faaliyetleri ile iktisadi hayata canlılık kazandırdığı savunulacaktır. 14

2.

Osmanlı - Alman İttifalu

2 Ağustos ı 9 ı 4 tarihinde Almanya'nın İ stanbul Büyükelçisi Wangenheim ile İ ttihat ve Terakki Hü­ kümetinin önde gelen kadrosu Sacinazam Sait Ha­ lim Paşa'nın Yeniköy'deki yalısında Rus tehdidine karşı savunmaya yönelik (tedafüi) olduğu iddia edi­ len sekiz maddelik bir antlaşma imza ederler. U­ mulanın tersine bu anlaşma ile üç ay içinde harbe sürüklenilir; Oysa ki Bulgaristan bile Doğu Make­ donya ve Romanya'nın Dobrucasını topraklarına katmak üzere ittifaka bir yıl sonra katılacaktır. Ma­ liye Bakanı Cavit Bey ve Meclis Başkanı Halil Men­ teşe ittifak karşısında çekimser tavır alırlar. 9 Eylül ı 9 ı 4 te İ ttihatçılar kapitülasyonları kaldırma kararı '

13

14

"Siyaset ve Askerlik Yt/1'', Türk Yurdu, C il t 1 O, no. 1 , 1 332, s.2951 . Jbid., s.2952.


1 69

alırlar ama kendi müttefikleri bile bu karardan memnuniyetsizlikleıini belli ederler. Savaşa askeri çevrelerde ı 9 ı 5 ilkbalıarına ka­ dar girilmeyeceği planlanırken, Osmanlı İmparator­ luğu Alman Akdeniz filosu komutanı Amiral Souchon'u Osmanlı Donanınası komutanlığına ge­ tirdikten sonra savaşa giriş süreci hızıanacaktır. Souchon komutasındaki Osmanlı Donanınası İtti­ hatçı şefierin onayını alarak, 29 Ekim ı 9 ı 4'te Rus­ ya'nın Sivastapol, Kefe, Odesa, Novorosisk limanla­ rını bombaladı; savaş ilan etmeksizin yapılan bu ta­ arruza cevap olarak ı Kasım 1 9 ı 4 tarihinde Rusya Kafkas sınırından Osmanlı topraklarına girdi. Müt­ tefiki İngiltere ise Akabe ve Urla (İzmir) limanlarını bombaladı. Çanakkale'ye ilk taciz harekatları ger­ çekleştirildi. Gelişmeler karşısında Hükümette isti­ falar oldu, Sait Halim Paşa ve Cavit Bey'in istifaları zorla durduruldu; Bu kişiler savaşa hazır olunmadı­ ğını düşünüyorlardı. 2-5 Kasım arası İngiltere ve Fransa Osmanlı Devleti'ne resmen savaş ilan ettiler. Kıbrıs İngilizlerce hemen ilhak edildi. İngiliz himaye­ sindeki Mısır bağımsızlığını (güya) ilan ederek Os­ manlı Devleti'nden tamamen koptu . Buna karşılık İ ttihatçı şefler savaş başlayınca Düyunu Umumiye ödemelerini durdurma kararı alacaklardı. Bu mali anlamda kısmi bir rahatlama sağlayacak, ama, savaş giderleri arttıkça bunun bir manası kalmayacaktı. Alman karargahının planiarına göre, Osmanlı kuvvetlerinin Karadeniz'de Ruslara, Süveyş'te İngi­ lizlere saldırısı sayesinde Alman karşıtı cephe bölü­ necekti. Buna karşılık Almanya Osmanlı Devleti'ne Balkan savaşlarında kaybettiği Ege adaları ve Batı Trakya'yı taahhüt ediyordu .


1 70 3.

Savaşın Seyri:

1 9 1 4 - 19 1 815

Osmanlı Devleti'nin savaşta taraf olması ile bir­ likte İ ttihat ve Terakki Hükümeti savaş durumuna göre yeniden örgütlendi. Nazırlık görevlerini sürdür­ mek kaydıyla Enver Paşa Kafkas , Cemal Paşa Suriye Cephesi komutanlıkianna getirildiler; bahse konu paşalar bir yandan da Harbiye ve Bahriye Nazırlığı görevlerini sürdüreceklerdi. Bazı Alman generaliere önemli askeri görevler verildi. Şöyle ki: Genelkurmay Başkanlığına Von Seeckt, Birinci Ordu komutanlığı­ na önce Liman Von Sanders sonra Goltz Paşa; Filis­ tin Cephesi komutanlığına Von Falkenhayn, Sina Cephesine Von Kresstein atandılar. ı u Askeri olayların gelişim seyrine gelince , 1 9 1 4 yılı bitmeden İ ngilizler Basra Vilayetini ele geçirdiler. 1 877-78 Osmanlı Rus savaşları Elviye-i Selase'nin kaybı ile sonuçlanmıştı. Dünya savaşına giriş, İ tti­ hatçı yönetim açısından öncelikle kaybedilen Kars, Ardahan ve Batum livalarının geri alınması sonra da Kafkaslar üzerinden Turan 'a ulaşma fırsatı olarak değerlendirilmişti. Enver Paşa'nın 1 9 1 5 başında yü­ rürlüğe koyduğu Sarıkamış harekatında Ordu Rus­ ları gafıl avlayayım derken komutanlarının hasiret­ sizliği yüzünden ağır bir yenilgiye uğradı. Enver Pa­ şa'nın yönetimini bizzat üstlendiği III. Ordu, Sarı­ kamış üzerinden Çarlık Ordularına taarruzda bu­ lundu , çok ağır bir yenilgi aldı. Yaklaşık 1 00 . 000 asker Allahüekber dağlarında yitirildi. Enver Paşa gizlice İstanbul 'a döndü , III. Ordudan geriye sadece 15 Mete Tunçay, "Siyasi Tarih 1908-1923", Çağdaş Türkiye 1908-1980, Cil! 16

IV, (istanbul: Cem Yayınevi, 1 989), ss.4 1 -51 . Osmanlı ordusunda görev alan Alman komutanlar için bkz. Ortayl ı, Os­ manli imparatorluğunda Alman Nüfuzu, ss.71 -80.


171 % l O 'unun kaldığı haberi kamuoyundan gizlenmeye

çalışıldı.

1 9 1 5 yılının Ocak-Şubat aylarında 80.000 mev­ cutlu IV. Orduya bağlı VIII. Kolordu Cemal Paşa'nın emir ve kamutasında Sina Çölünü aşarak Süveyş Kanalını geçmeyi denedi. i nanılıyordu ki devrik Hidiv Abbas Hilmi Paşa, Osmanlı kuvvetlerinin Ka­ nala dayandığını görünce, İngilizlere karşı ayaklana­ rak onları arkadan vuracaktı. Bu hayal gerçekleş­ medi. Osmanlı kuvvetlerine Mısır'ı geri almak değil Kanalı geçmek bile nasip olmadı. . Irak cephesine ge­ lince , İngiliz General Townsand Kutelamare'yi ele geçirdi, Bağdat'a yöneldi. Osmanlı kuvvetlerince Selmani Pak'ta durduruldu. Sarıkamış harekatında alınan ağır hezimet böl­ gedeki Ermeni ayrılıkçılığını tahrik etti. Çarlık or­ dularının askeri başarıları Ermeni Devleti tasarımı­ nın hayata geçirilme fırsatı olarak değerlendirildi . Özellikle Van Gölü çevresinde örgütlenen Ermeni gerillaları doğrudan orduya saldırmak yerine, sivil halka yönelik yıldırma eylemleri yapmaya başladı­ lar. I 7 Aynı yıl Ruslar Oltu-Horasan-Tahirgeçidi hat­ tında ilerlemeyi başardılar, Osmanlı ordularının Do­ ğu Anadolu 'da tutunamaması Vilayat-ı Sitte'nin Erineni alıalasini ayaklanmaya tahrik etti. Ermeni­ ler M alazgirt ve Van'da ayaklandılar. Hükümet Teh­ cir Kararnamesini yayınlayarak ordu komu tanlarını ahaliyi sevkte yetkili kıldı. Doğu Anadolu'da yaşayan Ermeniler Kuzey Irak'a, Kilikya'da (Çukurova, Kah­ ramanmaraş) yaşayanlar Suriye'ye kaydırıldı.

17

'Türk/ük Şuunu: Van 'm istirdadi'', Türk Vurdu, Cil! 8, no. 1 2 , 1 331 ,s.2726.


1 72

1 9 1 6 yılının askeri harekatlarının seyrine gelin­ ce Ruslar Şubat-Mart aylarında Erzurum, Rize, is­ pir, Bitlis, Muş'u , Nisan'da Trabzon 'u aldılar. Yaz başında Tirebolu - Kelkit - Erzincan - Kığı - Muş Van Gölü hattını tuttular. Süveyş Kanalı 'nı geçip, İngilizleri Mısır'dan çıkarmak üzere bir harekat da­ ha denendi, başarılı olunamadı. istisnai bir başarı haberi Irak cephesinden geldi. Bu yılın Nisan ayında Kutelamara'da General Townsand komutasındaki İngiliz ordusu sanlarak teslim alındı. Doğu'da Rus­ lar İran üzerinden Bağdat'a yürüdüler. XIII . Doğu Kolordusu onları geri atıp Kirmanşah'a girmeyi ba­ şardı. Bu yıl içinde Osmanlı Orduları Avrupa cep­ helerinde de sembolik kuvvetlerle çatışmalara katı­ lacaklardır. 1 9 1 6 yazında müttefiklerinin yardım istemesi üzerine XV. Kolordu Galiçya'ya, VI . Kolordu Romanya'ya, XX. Kolordu Makedonya'ya gönderile­ rek buralarda bir yıl süreyle savaşacaklardır. ıs İngilizler 1 9 1 6 Şubatında Kut'u geri almışlar, Bağdat'a girmişlerdi. Tüm Irak Musul hariç İngilizle­ rin egemenliği altına girmiş oldu . İngilizler, aynı yıl Necd hükümdarı Abdülaziz İbn Suud'u pasifize et­ tiler. 1 9 1 7'de ise Hicaz Emiri Şerif Hüseyin 'i ayak­ landırdılar. 19 Bedevi gerillalar Osmanlı Ordusuna 1B

19

Joseph Pomiankowiski, Osman/1 impartorluğu 'nun Çöküşü: 1914-1918 1 . Dünya Savaşı (çeviren: Dr.Kemal Turan) (istanbul Kayıhan Yayınları, 1 990), s.205 Enver Paşa yaklaşmakta olan Arap isyanına karşı bir tedpir olarak sada­ katinden şüphe duyduğu Arap Şeyhlerinin çocuklarını Teşkilatı Mahsusa ajanları aracılığı ile istanbul'a getirterek, Mekteb-i Sultaniye kaydederek, bir çeşit rehin almıştı. Her ne kadar Cihadı Ekber ilanından olumlu sonuç alınamamışsa da Trablusgarb direnişinin dini önderi Şeyh Ahmet el Sunusi bir Alman denizaltı ile istanbul'a getirilmiş, Bursa'da kendisinin i­ kametine bir yer ayrılmıştır. Yenilgiden sonra Sunusi'nin Anadolu hareke-


1 73

vurkaç eylemleriyle ağır zayiat verdirdiler. isyancı Araplara göre Hilafet Arapların zaafa düştüğü bir dönemde Osmanlı'nın gaspettiği bir müesseseydi. Aynı yaklaşıma göre , Halife mutlaka Kureyş kabile­ sinden olmalıydı. Hilafeti gasp etmiş olan Türk'ün kanı helaldi. ı 9 ı 7 Sonbaharında Osmanlı Yıldırım Ordular Grubu geri çekilmek zorunda kaldı; Biıüssebi, Akim, Yafa, Kudüs kaybedildf.2D

ı 9 ı 7 yılı Rusları çok ağır koşullarla karşı karşı­ ya getirmiş, Çarlık iktisacten çöküntüye siyaseten krize girmişti. Rus Kafkas ordusunda kış şartları ı oo . OOO kişinin ölüme yol açmıştı. Bu tabloya rağ­ men Çarlık generalleri Musul ve Halepi düşürebile­ ceklerine inanıyorlardı. Martta Kerensky başkanlı­ ğında kurulan Geçici Devrim Hükümeti kendi içinde birçok çelişkiyi barındırıyordu . Gerçekleştirilen dev­ rim Rus aristokrasisine karşı bir Burjuva demokra­ tik devrimi olarak yorumlandı. Kurulan burjuva hü­ kümet değişik sol grupların da desteğini alan bir koalisyona dayanmaktaydı. Önceki dönemden dev­ ralınan devasa sorunlar daha da çetrefilleşerek hü­ kümeti zor durumda bıraktı. Orduda firarlar arttı ve çözülme başladı. Bolşevikler konjantürü iyi değer­ lendirip 2 5 . 000 kişiden fazla olmayan bir partizan grubu ile koca Rusya'da iktidarı ele geçirerek Yir­ minci Yüzyılın en büyük çatışmasının (kapitalizm/ sosyalizm) temellerini attılar.

20

linin önderliği ile ilişki kurduğunu, Kahire Ezher Üniversitesinden bir kısım ulemanın gizlice kaçırılarak Dalaman Çiftliklerinde konuk edildiklerini bili­ yoruz. Bkz.Doğan Avcıoğlu, Milli Kurtuluş Tarihi, Cilt 2, (istanbui:Tekin Yayınevi, 1 980), ss.51 7-555 Arap başkaidırısı için bkz. Stefanos Yerasimos, Milliyetler ve Stmrlar, Balkanlar, Kafkasya ve Ortadoğu, 2. baskı, (istanbul: iletişim Yayınları, 1 995) , s. 1 36


1 74

Ekim Devrimi'nden sonra Rus kuwetleri ile Er­ zincan'da mütareke yapıldı. Osmanlı-Rus mütare­ kesini Brest-Litovsk barışı takip etti. Rusya'da iç sa­ vaşın çıkması ile Kafkaslarda siyasi otorite boşluğu doğdu . Çarlığın yüzyıllardır boyunduruğu altında yaşayan milletler ı 9 ı 8 ' de Kafkasya Konfederasyo­ nunu kurdular. Maverayı Kafkas Birliği adı verilecek bu konfederasyonun kurucu devletleri Azerbeycan, Ermenistan, Gürcistan oldu . Bir süre sonra İngiliz­ lerin kışkırtması ile bu gevşek birlik dağıldı. Gür­ cistan'ta Menşevik, Ermenistan'da Taşnak, Azerbay­ can'da İngiliz yanlısı Müsavat Partisi'nin hakimiye­ tinde hükümetler kuruldu . İngilizler Bolşevik Dev­ rim sonrası ortaya çıkan iç savaş koşullarından ya­ rarlanarak ı 9 ı 8 yazında Bakü 'yü işgal ettiler ama Halil ve Nuri Paşaların (Enver Paşa'nın amcası ve kardeşi) İslam Ordusu Baküyü aldı, Batı Hazer'e kadar ilerlemeyi başardı. Ama bu başarıların Çarlık Hükümetinin devrilmesinin yarattığı çok özel kon­ jonktürün ürünü olduğu kısa sürede ortaya çıka­ caktır; çünkü , Osmanlı Devleti açısından mütareke talebini zorunlu kılacak Güney Cephesindeki büyük yenilgi hiç de uzak değildir. 4.

İngiliz ve Rus Orduları Karşısında Bazı Bölgesel Başarılar

Savaş Osmanlı Devleti'ni aynı anda birçok cephede uğraşı vermeye itmiştir. Bu cephelerden bazı­ ları salt müttefiklere destek olma amacıyla açılmış­ tır, örneğin Romanya ve Galiçya'da Osmanlı orduları bu sebeple bulunmuşlardır. Kutelamara'dan Tur-ı Sina'ya, oradan Süveyş Kanalı ve Kafkaslar'a hatta


1 75

Kirmanşah 'a kadar yayılan geniş bir coğrafi alanda harekatlar yürütülmüştür. Osmanlı kamuoyu Irak cephesinde Kut zaferini büyük bir coşkuyla karşılamıştır. Savaşın ilk yılla­ rındaki bu başarı nihai zafere ilişkin bir işaret sayı­ labilmiştir. 1 9 1 6 Nisanı'nda General Townsand ko­ mutasındaki İngiliz kuvvetleri abluka . edilerek esir edilmiştir. Aynı yıl Bağdat'ı ele geçirmek için hare­ kete geçen 1 3 . 000 kişilik bir İngiliz birliği de Os­ manlı kuvvetleri tarafından esir edilecektir. 2 1 Irak cephesinde ve Sina Çölünde sağlanan kısmi başarı­ lar kamuoyunda büyük heyecanla karşılanmış ve Osmanlı ordularının bir kaç yüzyıl önce kazandığı savaşlara benzetilmiştir. 22 Bu arada deniz savaşlarında elde edilen bazı ba­ şarılar Osmanlı kamuoyunu heyecanlandırmıştır. Bunlar içinde özellikle Lord Kithchener Destroyeıinin imhası büyük bir sevinç yaratmış , şu sözlerle kar­ şılanmıştır: "asırlardan beri ademin ve alelhusus Ümmed-i Muhammedin kanını emen pek büyük Bri­ tanya 'nın denizlere ve karalara sığmayan gururu . . . eski Nemrutlann azametleri gibi artık gayretullaha dokunmuş olsa gerektir. " Diğer bazı deniz muhare­ beleri ile birlikte İngiliz filosuna toplam 9 9 . 640 ton ( 1 9 savaş gemisi) kayıp verdirildiği Osmanlı askeri çevrelerince bildirilmiştir. 23 21

22 23

'Türk/ük Şuunu: Osmanltiann islam Alemine Müstevli ingilizlere ikinci Mühim Ga/ebe/eri"Türk ı: . 'du, Cilt 1 0, no. 4, 1 332, .s.3014. 'Türk/ük Şuunu: Sina Cephesinde Muvaffakiyetler" Türk Vurdu, Cil! 1 2, no.4, 1 333, s.3405. "Türk/ük Şuunu: Harbin Sene-i Oevriyesi" , Tü rk Vurdu, Cil! 9, no. 4, 1 331 , s.2806; ayrıca bkz. ''Türk/ük Şuunu: Kitchener'in Batmasi" Türk Vurdu, Cil! 1 O, no.8, 1 332, s.3078.


1 76

Avrupa savaşı Romanya etrafında yoğuntaşınca Osmanlı kuvvetleri, Avusturya - M acaristan ve Al­ man müttefiklerine yardıma koşmuş; Beserabya, Moldavya ve Galiçya'da çatışmalara katılmıştır. Müttefik Alman, Osmanlı, Macar ve Bulgar orduları Bükreş'i ele geçirmeyi başarmıştır.24 Buna koşut o­ larak, İran ve Azerbaycan'a yakın bölgelerde bazı başarılar elde edilmiş, Kasr-ı Şirin ve Kirmanşah'a giren Osmanlı ordularının başarıları büyük bir il­ giyle karşılanmıştı.25 Savaşın başında elde edilen kısmi başarılar, ge­ leneksel olarak Osmanlı yönetiminin parçası olmuş bölgelerde gerçekleşti. Rus Ordusunun ana kuvvet­ lerinin taarruz alanı dışında kalan bazı küçük bir­ likle-r esir edildiler. Örneğin savaşın başında 1 .000 kişilik bir Rus kuvveti ele geçirildi.26 Orta Avrupa'da devam eden savaşın ana cephe­ lerinden biri olan Galiçya'da, Rus ordularına olduk­ ça ağır kayıplar verdirildi . Osmanlı basınında Rus­ ya'nın yarım milyon asker kaybettiği ve bir o kadar askerin de ittifakın eline esir düştüğü haberleri geç­ ti.27 Bunlara ek olarak, Çarlık Donanınası ile Os­ manlı Donanmasının Karadeniz'de çatıştıkları ve

24 25

26 27

"Türk/ük Şuunu: Bükreş'in Zabtt ve ittifakm Sulh Teklifi", Türk Vurdu, Cilt 1 1 , no.8, 1 332, s.3278. "Türk/ük Şuunu: Cihan Harbinin Türk Oünyasmdaki Tesirleri", Türk Vurdu, Ci lt 8, no.4, 1 331 , s.2574. "Türk/ük Şuunu: Müttefik/erimizin Karpatlarda Muvaffakiyetleri", Türk Vur­ du, Cilt 8, no.5, 1 331 , s. 2590. "Türk/ük Şuunu", Türk Vurdu, Cilt 8, no.13, 1 331 , s.2742.


1 77

Alman Dananınasından müdevver Midilli'nin (Breslau) birkaç Rus muhribini batırdığı anlaşılmaktadır.2 B

5 . Osmanlı Donanmasının Gücü Sultan Il. Abdülhamid'in kendisini Sultan Aziz gibi devirir vehmi ile Donanınayı Haliç'e kapatıp , o­ rada çürümesine sebep olduğu sıklıkla bahsedilen bir olaydır. Abdülhamid belki de Osmanlı'yı bir kara devleti olarak algılıyordu . Bütün bu spekülasyonlar bir tarafa, somut durum şu idi: İttihatçılar yönetime geldiklerinde ciddi bir donanma yoktu. Bunun üze­ rine 1 909 Temmuzuncia Donanma-yı Osmani Mua­ veneti Milliye Cemiyeti'nin kurulmasına önayak o­ lundu . Cemiyet lehine başarılı sayılabilecek bir kampanya düzenlendi. Tanin, Tercüman-ı Hakikat gazeteleri yardım kampanyası düzenlediler ve Hü­ kümet de cemiyeti kamu yararına çalışan dernek sayıp fitre, zekat, kurban derileri toplama yetkisi ve bazı tekeller verilerek güçlenmesine katkıda bulun­ du . Düşük padişah Abdülhamid'in mücevherleri sa­ tılarak derneğe teslim edildi. Bu paralarla Yadigar-ı Millet, Gayret-i Vataniyye, Numune-i Hamiyet. Mua­ venet-i Milliye adlı muhripler ile Barbaros, Turgut Reis, Mithat Paşa, Giresun gemileri satin alındı.

1 895 savaşından beri iyice şiddetlenmiş bulu­ nan Helen düşmanlığı, Yunanlı Zengin Avero'un kendi adını taşıyan savaş gemisini Yunan donan­ masına hediye etmesi üzerine daha da artarak kampanyayı hızlandırdı. İngiliz Vickers-Armstrong şirketine Reşadiye ve Sultan Osman (daha önce Rio 2a

'Türk/ük Şuunu: Çanakkale Cenk/eri", Türk Vurdu, Cil! 8, no.?, 1 331 , s.2646.


1 78

de Janerio adıyla Brezilya hükümeti için yapılmıştı) gernileri sipariş edildi. Gemiler tam teslim alınacak iken İngiliz Arnirailik Birinci Lordu Winston Churchill, parası ödenmiş olmasına rağmen savaşta karşı tarafta olmamız ihtimaline binaen iki gerniye ambargo koydurdu . Bu tavır Osmanlı kamuoyunda büyük tepkiye sebep oldu . Ama diplomatik girişim­ ler sonuç verrneyecekti. ı o Ağustos ı 9 ı 4 sabahı Çanakkale'den giren Goeben (Yavuz) ve Breslau (Mi­ dilli) gernilerinin 80 milyon marka satın alındığı se­ naryosuyla, Donanma hem Alman komutanlara ka­ vuştu hem de bir nebze daha güçlendi.29 Bu koşul­ larla Osmanlı donanınası Birinci Dünya Savaşı'nı göğüsleyecekti. 6.

Çanakkale Savaşlarının Türl{ÇÜ Çevrelerde Yarattığı Etki

Çanakkale Savaşları , Balkan savaşlarında alı­ nan ağır yenilginin rövanşı ve Türk milliyetçiliğinin şahikası olarak takdim edilegelrniştir. Çanakkale Bağazı'na karşı girişilecek olası bir taarruza karşı ilk tedbirler seferberlik ilanından ve Boğazların resmen ı 4 Ekim ı 9 ı4'de kapatılmasından sonra İrnroz­ Lirnni hattında hafif bir filonun görevlendirilmesi ile alınmıştı. Müstahkern Mevki Komutanlığına Cevat 29

Çanakkale savaşlarından sonra müttefik donanmasının bir kısmı Limni ve imroz (Gökçeada) civarında konuçland ırılmaya devam ediyordu. Zayıf bir filo olan bu kuweti oradan söküp atmak için 20 Ocak 1 91 8'de Kefalo ve • Kuzu liman ında demirlemiş müttefik donanmasına Yavuz, Midilli, Muave­ net-i Milliye, Numune-i Hamiyyet, Basra ve Samsun gemilerinden oluşan Osmanlı fılosu taarruz etmiş, bu karşılaşmada Yavuz ağır bir yara almış, Midilli ise mayına çarparak batm ıştır.


1 79

Paşa (Çobanlı) Boğazlar Özedum Paşa getirilmişti. 3o

Komutanlığına

Alman

Boğazlara İngiliz- Fransız müttefik filosunun ilk bombardımanı, Bağazın giriş bölgesindeki tabyalara 3 Kasım 1 9 1 4 günü gerçekleşmiş ,3 ı 1 8 Mart 1 9 1 5 saldınsı öncesinde hastalanarak Malta'ya götüren müttefik Amirali Karden'in yerini Aıniral De Robek almıştır. Queen Elizabeth, Prince George, Lord Nelson, Inflexable, Agamemnon gibi zamanın en bü­ yü k zırhlı gemileri bu saldırılarda rol almışlardır. Tabyalarda kullanılan 38 Kalibrelik Alman Krupp toplarının yaratmış olduğu büyük ateş gücü saye­ sinde 1 5 Mart 1 9 1 5 muharebeleri büyük bir başarı ile sona ermiş, Gol1iat, Triumph ve Agamemnon a­ yarında bir gemi olan Magestic gemilerinin batırılışı bu sayede gerçekleşmiştir. 32 Müttefik komuta heyeti salt denizden yapılacak saldırılada Türk tabyalarının düşürülmesinin ola­ naksızlığına inanmaktaydı . Bu yüzden İngiliz Savaş Bakanı Lord Kıtchener Çanakkale civarındaki ada­ larda toparladığı kuvvetlerle gerçekleştirmeyi dü­ şündüğü çıkarma harekatının başkomutanlığına General lan Hamilton'u getirecektir. 33 3o Bu ön hazırlıklardan sonra 26 subay ve 432 erden oluşan bir Alman grubu

gelerek Çanakkale savunmasında tarihi yerlerini alacaklardır. Özellikle Korvet Yüzbaşı Vositlo topçuluk kurslarını, Torpido subayı Kell ise mayın döşeme çalışmalarını yönlendireceklerdir. 31 ilk taarruzu lndefaticable, lnflexable gibi ingiliz, Sufren ve Drite gibi Fran­ sız zırhlıları 1 4 kilometre mesafeden yaptıkları alışlarla başlatmışlardı. 32 'Türk/ük Şuunu: Çanakkale Cenk/eri", Türk Yurdu, Cilt 8, no.7, 1 331 , s.2646; "Türk/ük Şuunu", Türk Yurdu, Cil! 8, no.2, 1 331 , s.2628. 33 General Harnilton Başkomutanlığında toplanan bu birliklerde 60.000'i ingiliz, 1 7.000'i Fransızlardan oluşan erat dışında 1 1 0 top bulunuyordu.


1 80

Çıkarma harekatlarıyla başlayan kara savaşla­ rının en şiddetli dönemi 2 5 Nisan ı 9 ı 5'ten Ağustos sonuna kadar olan dönemdir.34 Gelibolu Yarımadası XX. yüzyılın ilk çeyreğinin en güçlü silahlarının kullanıldığı en kanlı boğu şmalara sahne olan bir bölge olarak tarihe geçmiştir. Çıkarmada Osmanlı Ordusunun karşısına çıkarılan askerlerin pek çoğu mazlum milletierin müttefik ordusunda savaşmak zorunda bırakılmış insanlarından oluşuyordu. Şunu da belirtmek gerekir ki Liman Von Sanders Paşa'nın komutası altında Gelibolu Cehen­ nemine sürülen Osmanlı kıtaları önemli ölçüde yıp­ ranmış birliklerdi. Tarafların kayıpları hakkında bir şey söylemek gerekirse, savaşlar boyunca İngilizle­ rin toplam insan kaybı 2 ı 4 . 000 iken Osmanlıların kaybı ı 20 . 000 kişi olmuş; Winston Churchill'in planları başarısız olunca görevinden azledilmiş,

34

Bu orduda General Birdwood kamutasında Avustralya ve Yeni Zelanda tümenlerinden oluşan 25.000 kişilik ANZAK kolordusu ve Yedi Alaydan oluşan Atlı Piyade Tugayı ile General Perry kamutasında Royal Naval Tümeni de bulunuyordu. Daha mütevazi kuvvetlerle koalisyona katılan Fransızlar da General Amad kamutasında Birinci tüme11 General Vaydenberg kamutasında Anavatan Tugayı, ağırlıklı olarak Senegal'li ta­ burlardan oluşturulan General Masnu kamutasında Sömürgeler Tugayını sevk etmişlerdi. Sir lan Hamilton, Gallipo/i Diary (London: 1 920) , Cilt1/2 passim. Liman Von Sanders Paşa komutasındaki Osmanlı V. Ordusu ile General Hamilion komutasındaki müttefik kuvvetleri arasındaki vuruşmalar Geli­ bolu yarımadası gibi 4.5/20 km'lik (en dar ve en geniş yerleri) doğal bir üçgen arazide gerçekleşecektir. Bkz. Narman Wilkinson, The Dardanel/es: Colour Sketches from Gallipoli (Longmans Co. , 1 9 1 5), passim; History of the Great War: based On Official Documents by Directian of the Histarical Seetion Commitee of lmperia/ Defence: Military Operations: Gallipoli Vo/.2, maps & apperdices (London: 1 932); John Mansfield, Gallipoli (London: 1 91 8)


181 müttefikler yarımadada tutundukları dar koridoru 1 9 1 6'nın Ocak'ında tahliye etmişlerdir. 1 9 1 5 yazını tamamen dolduran vuruşmalar sı­ rasında, Osmanlı kuvvetlerinin Gelibolu yarımada­ sında iaşe ve ikmali son derece zor şartlarda ger­ çekleşmişti. Trakya'da her türlü kaynak son derece kıttı. Bu nedenle askerin iaşesi için çoğunlukla Anadolu'dan gelen buğday ve benzeri hububat ile canlı hayvan Marmara salıillerindeki Biga, Bandır­ ma ve Mudanya iskeleleline getiıiliyor. bu malıaller­ den cephe gerisinde emniyete alınmış ikmal iskelele­ rine geçiriliyordu . İstanbul/ Edirne demiryolu hat­ tından ayrılarak Gelibolu yarımadasındaki orduyu besieyecek karayolu çok bozuk ve kısmen kıyıyı ta­ kip ettiğinden , Saros Körfezi tarafından müttefik donanmasının , Marmara Denizi tarafından da müt­ tefik denizaltıtarının tehdidi altındaydı. Nakil vası­ talarının zayıflığı ve ikmal tedbirlerinin daha ziyade denizyolu ile mümkün olması müttefiklerin denizaltı faaliyetlerini yoğunlaştırmalarına neden olmuştu .35 Anafartatar ve Arıburnu direnişleri devam eder­ ken, Osmanlı ordularının elde ettiği başarılar nihai büyük zafer için umutların yükselmesine neden olJs

Nurülbahir Gambotu Şarköy önlerinde, Pelenkiderya gemisi Samatya açıklarında, Nara Vapuru Gelibolu açıklarında, Bandırma Vapuru Silivri a­ çıklarında, Halep Vapuru Akbaş iskelesinde, Biga Vapuru Mudanya iske­ lesinde E-7, E-1 1 , E-12, E-14 tipi i ngiliz denizaltıları tarafından batırıldılar. Hatta istanbul Liman ına kadar sokularak Galata Sirkeci ve Tophane'de asker yüklemekle olan gemilere, Zeytinburnu'ndaki askeri fabrikalara d&­ nizaltı saldırıları gerçekleştirildi. ingiliz denizaltıları Gebze civarında sahile çok yakın geçen tren yoluna saldırıp, geçmekte olan bir konvoyu denizden bombaladılar. Bkz. Kadri Perk, Çanakkale Savaşlan Tarihi: Büyük Harpte Çanakkale (istanbul: Askeri Matbaa, 1 940), passim, Peter Shankland & Antony Hunter, Dardanelles Patrol (New York:1 964), passim.


1 82

muş , Osmanlı aydınlarından oluşan çeşitli komiteler savaşın yürütülüşünü yerinde izlemek üzere bölgeye hareket etmişlerdir. Çanakkale cephesine şairler, eleştirmenler ve gazetecilerden oluşan geniş bir grup, Haziran ve Temmuz aylarında ziyaretler ger­ çekleştirmişlerdir. 36 Muharebeler olanca şiddetiyle devam ederken ordunun moralini yükseltmek amacıyla, Türk Ocakları bazı oyunlar tertiplemiş, elde edilen geliri Gelibolu Gazilerine tahsis etmiştir. Bu oyunlardan elde edilen gelirin yarısı Gazilere, diğer yarısı da Müdafaa-ı Milliye Cemiyetine verilmiştir.37 Çanak­ kale 'de gerçekleştirilen direnişin Türk milliyetçileri­ nin gözünde ne kadar büyük bir anlam ifade ettiğini anlamak için Türklük Şuunu sayfalarında geçen şu olayı aktarmak oldukça yararlı olacaktır. Haydarpaşa Askeri Hastanesi'nde, yaralıları zi­ yaret etmekte olan Kadın Efendi ile (Osmanlı Sulta­ nının Hanımı) bir gazi arasında geçen konuşma, Balkan Savaşlarında alınan ağır yenilginin verdiği utancın , Gelibolu 'daki milli direniş sayesinde silin­ diğini gazete sayfalarına yansıtmıştır. 3�'� Netice itibariyle , Çanakkale Savaşlarının, Birinci Dünya Savaşı üzerinde çok yönlü tesirleri olmuştur. Çarlık Rusya'nın askeri çöküşüne paralel olaral<., Osmanlı ordularının kazandığı kısmi başarılan ne­ deniyle savaşm uzun sürmesi ve bütün kaynakların 36

37 38

'Türk/ük Şuunu: Çanakkale'ye Giden Heyet-i Edebiye'', Türk Vurdu, Cil! B, no. 1 0 1 331 , 5.2693. Türklük Şuunu", Türk Yurdu, Cil! B, no.2, 1 331 , 5.2629. "Türk/ük Şuunu: Kadm Efendi Hazretlerinin Asker Evlatlarıra iltifat ve Şefkati", Türk Yurdu . Cılt B, no.6, 1 331 , 5.26 1 7.


1 83

tükenmesine ybl açarken, savaşan tarafların beşeri unsurunun büyük darbe alması ile noktalanacaktı.39

7. Topyekün Savaş Kavramı ve Sosyal Hayatın Değişmesi Dünya tarihinde ilk defa olmak üzere Birinci Dünya Savaşı'nda kullanılan silahların niteliği ve etki sahası oldukça radikal bir değişikliğe uğramış­ tır. İlk kez bu büyük savaşta, cephe gerisi ve lojistik destek kavramları ortaya çıkmış, cephenin cephe gerisi tarafından desteklenmesi son derece önem kazanmış; savaş salt ordular arası bir çatışma ol­ maktan çıkarak, hem alansal hem de beşeri manada genişleyerek kitleselleşmiş , topyekün bir hal almış­ tır. Bu bir ülke halkının cepheyi topyekün destek­ lemek için seferber edildiği ve cephedeki gelişmele­ rin de sürekli cephe gerisini etkilediği yeni . bir dö­ nem olacaktır. Silah teknolojisinin önceki dönemlere göre son derece gelişmiş olması, vurucu gücün etki alanının yüzlerce mile varışı, sadece orduları değil halkları da karşı karşıya getirmiştir. Bu arada bilim adamları da düşmanın ateş gü­ cüne üstünlük sağlayacak araştırmalar yapmaya davet ve teşvik edileceklerdir. Bilimden nihai zaferi sağlayacak araştırmalar yapılması ve savaş makine­ sini daha üstün hale getirmesi beklenecektir.4o

39 4°

Kural, op.cit., s.60 Franz istolman, "Müttefiklerimizin Düşündükleri: Türkiye ve Arabistan" çeviren ve yorumlayan: R.M. Fuat, Türk Vurdu, Ci lt 1 1 , no.3, 1 332, s.31 85.


1 84

Savaşın bütün halkı ilgilendiren bir seferberlik haline gelişi Osmanlı ülkesini etkilemiş , ordunun silah ve teçhizat itibariyle zenginleştirilmesi, ola­ naklarının geliştirilmesi için halk çeşitli kampanya ve lotaryalarla teşvik edilmiştir. Örneğin Donanma­ nın yenilenmesi için Osmanlı Donanma Cemiyeti ve i tibarı Milli Bankası ortak çekilişler düzenlemişler, vurucu gücü yüksek, büyük bir donanma halkın desteğiyle kurulmaya çalışılmıştır. 4 ı Savaş sosyal hayatı da oldukça derinden etki­ lemiştir. Günlük hayat ve kültürel olaylar savaş ol­ gusu etrafında yeniden değerlendirilmiş, sahne sa­ natl arı bile bu yeni duruma ayak uydurmuşlardır. Darülbedayi'de, İ stanbul Belediye Başkanı Cemil Paşa'nın (Topuzlu) girişimleri ile H. Sait Bey'in Emil Fabric'den uyarladığı Çürük Temel oyunu ile Salalı Cimcoz'un Celal Esat Beyle birlikte kaleme alarak salıuelediği Büyük Yann oyunu bu kapsamda ele alınmalıdır. 42 Kadının sosyal hayattaki yeri ve rolü savaş ko­ şulları dolayısıyla değişmiş , kadın emeği pek çok a­ landa kullanılmaya başlanmıştır. Emek kıtlığı ve cephelerin desteklenmesi bu olguya katkıda bulun­ muştur. Kadın kamu hayatına girmeye , çeşitli a­ lanlarda istihdam edilmeye başlanmıştır. Sahneye

41

''Türk/ük Şuunu: Donanma Gerniyeti Piyangosu", Türk Vurdu, Cil! 1 2, no.?, 1 333, s.3453. 42 Cim Sin., "Darülbedayinin Temsili" Türk Vurdu Cil! 9, no. 1 0, 1 33 1 , s.2B93 ayrıca bkz. "Türk/ük Şuunu: Büyük Yarm" Türk Vurdu, Cil! 7, no.2 1 330, s.2446.


1 85

konulan oyunlar bu değişikliği destekleyen temalar içermiştir. 43 Savaşın patlamasıyla birlikte Osmanlı ve mütte­ fiklerinin basın yayın hayatında önemli içerik ve ü slup değişiklikleri görülür olmuştur. Savaş, kitap ve risalelere konu olmuş, hayatın her boyutu bu bağlamda değerlendirilir hale gelmiştir. O dönemde Harp Neşri.yatı adıyla anılmaya başlayan özel bir ya­ yın biçimi gelişmiştir. Fransa ve Almanya'da yayın­ ların yüzde daksanı savaşla ilgili hale gelmiş , siyasi, iktisadi, hatta felsefi yayınlar savaş kavramı etrafın­ da yoğunlaşmış, onunla ilişkilendirilmiştir.44 Benzer eğilimler Osmanlı ülkesinde de hemen göze çarpar . Günlük gazete ve mecmuaların savaş teması ile dolu olmasının yanı sıra doğrudan savaş yayıncılığı yapan mecmualar gündeme gelecektir. Editörlüğünü Ziya Gökalp ve Ahmet Ağaoğlu 'nun yaptığı Harp Mecmuası bunların ilk örneğidir. Dergi, Türklerin ve İslam Aleminin Kurtuluşu mottosu ile yayın hayatına başlamıştır. 45

Cihad-ı mukaddes bütün yayın organlarında sık sık vurgulanan bir kavram olmuştur. Hüseyin Feh­ mi Efendi'nin Cihat Hakkında, Ehl-i islama, Kürsi-i İslamdan Bir Hitap risalesi bunlara örnek olarak ve­ rilebilir. Savaş yayıncılığı bir ara öylesine yaygın bir hale gelecektir ki , cepheler de kendi yayıniarına

lbid. i5tolman. , op.cit., 5.31 85. 45 Sin, "Yeni Eserter:Osman/1 Müellifleri", Türk Vurdu, Ci lt 9, no.6, 1 331 , 5.2837.

43 44


1 88 müslüman esirler Türk- Alman cephesinden özel ilgi görmüşlerdir. 54 Meşhur Alman yayınevi Otto Harrasowits'in Türkiyat çalışmaları katoloğunu yayınlamasından başlayarak, Yakın Doğu ve Türkiyat üzerine birçok yayın gerçekleşmiş;55 Halide Edip Hanım'ın Yeni Tu­ ran romanı Almanca yayınlanmıştır. 56 Almanya ile kültürel ilişkilerin artışının bir sonucu olarak, Ber­ lin'de yıllar içinde birikmiş eserlerden oluşan Türki­ yat Kütüphanesi Osmanlı hanedanına hediye edil­ miştir. Berlin'deki Türk- Alman Derneğinin girişimi ile gerçekleşen bu düşünce , Müze-i Hümayun Kü­ tüphanesine oldukça zengin, özel nitelikli bir grup kitabın girişini sağlayacaktır.57 Türk Alman kültürel ilişkilerinin gelişmesi, Al­ manya'ya savaş öncesinde giden Türk- Tatar öğren­ cilerin özel ilgiye mazhar olmasına neden olmuştu . 54

55 56 57

Çarlık Rus Ordusu içinde çarpışmak zorunda kalan, Rusya Türkleri Al­ manlara esir düştüklerinde oldukça iyi koşullarda tutulmuşlardır; Hilal Or­ dugahları denilen bu tutsak kamplarında Türk-lslam kimliğinin gereklerinin yerine getirilmesine önem verilmiş, Türk esiriere Almanlar her türlü imkanı sağlamaya özen göstermişlerdir. Türk Yurdu Mecmuası, bunlara örnek o­ larak bir Türk kampında kullanan kurban bayramını sayfalarına almıştır. Osmanlı Türkiyesi'nden kendilerini ziyarete giden temsilcilerle birlikte kılı­ nan bayram namazı ve Abdülaziz Çavuş'un Arapça verdiği nutku Alemcan Efendi'nin Kuzey Türkçesine tercümanlığı ile coşkulu bir bayram sabahı yaşanmıştır. Ayn, Elif, "Aimanya'da Müslüman Esir Ordugahmda Kurban Bayram!'', Türk Yurdu, Ci lt 1 1 , no.1 O, 1 332, s.3507. Sin, "Yeni Eser/er: Yeni Bir Katalog", Türk Yurdu, Cilt 1 2, no.5, 1 333, s.3420. "Türk/ük Şuunu: Almanya'da Türk Edebiyat!" Türk Yurdu, Cilt 9, no. 1 2, 1 331 , s.2934. 'Türk/ük Şuunu: Sultan Mehmed-i Hamis Kütüphanesi", Türk Yurdu, Cilt 1 2, no.2, 1 333, s.3373,


1 89

Bu öğrencilerin öğrenimlerinin yanı sıra, mali ve maddi sorunları ile, hannma ihtiyaçları ile ilgilenile­ cektir. 23 Nisan 1 9 1 8 tarihi itibariyle açılan Berlin Türk Kulübü'nün temel hedefi bu idi . Açılış töreninin son derece etkili olmasına, kamuoyunda ilgi uyan­ dınnasıqa gayret sarfedilen Kulüp, Abdürreşit İbra­ him Efendi'yi davet etmeyi ihmal etmemiştir. Berlin Türk Kulübü Yönetim Kurulu , ilk toplantısında 1 0 Türk-Tatar üniversite öğrencisine yıllık 1 800 mark burs vermeyi kararlaştıracaktır. 58 Osmanlı-Macar ilişkilerinde daha derin ve sa­ mimi bir kültürel ilişkiler devri açılmıştır.59 Bunlann başında İ stanbul 'un önemli caddelerinden birine Macar Kardeşler Caddesi adının verilmesi gelir; mu­ kabilinde Macarlar da Budapeşte'nin önemli bir caddesine Sultan Mehmet Caddesi adını verecekler­ dir. Bunun yanı sıra İ stanbul Darülfünunu'nda Ma­ car Dili ve Edebiyatı ·şubesi açılmış, savaş yıllarında Macar Kızıİlıaçı İ stanbul'a gelmiş, Türk Kızılayı'na katkıda bulunmuştur. Çapa Darülmuallimatı bu komitenin kullanımına açılmıştır.so İ stanbul Darül­ fünunu Macar Dili ve Edebiyatı Profesörü Mesaroş' un bir makalesi, Macar Turan Derneği yayın organı iliran'da . Osmanlı Türkçülerinin yayın organı Türk

58 59

60

"Rusya/1 islam Şakirdlerine Yard1m Cemiyeti", Türk Vurdu, Cilt 1 4, no. 1 0, 1 334, s.4303. Macarların kendi "doğru tarihlerini keşfı" için bkz. Hasan Eren, "Geçmişine Bakan Ya/mı Bir Ulus", Tarih ve Toplum, Ci lt 36, Kasım 200 1 , s.332-341 ; Yılmaz Gülen, "Csok Jasa!", Tarih ve Toplum, Cilt 36, Kasım 2001 , s.260263; Geza David, "Araşt1rma/ann ilk Evreleriyle Macaristan'da Osmanli Tarihi", Tarih ve Toplum, Cilt 36, Kasım 200 1 , s.303-305. "Türk/ük Şuunu: Türk-Macar Kardeşler", Türk Vurdu, Cilt 1 0, no.2, 1 332, s.2982.


1 90

Yurdu ile aynı anda yayınlanmıştır.61 Bu arada Altın Ordu takımının Macarlarla futbol karşılaşması iliş­ kilerin artarı seyrine bir örnek olarak gösterilebilir.62 Bunların yanı sıra, Başkumandan Vekili Enver Paşa'ya Budapeşte Üniversitesi fahri doktora unvanı tevcih etmiş, Osmanlı Ordulannın Galiçya'da bu­ lunmalanna ve bu cephede Rusya'ya karşı savaş­ malanna bir jest olarak, sembolik Macar birliklerinin Irak cephesinde çatışmalara katıldıklarını anlıyoruz. Hatta İ stanbul'daki Macar Dostluk Kulübünün baş­ kanı Elles'e göre, Osmanlı ordulannın zaferlerinde Macar dayanışmasının rolü azımsanmamalıydı.63 İ stanbul Darülfünunu'na, karşılaştırmalı Ural­ Altay Dilleri okutmak üzere bir ziyaretçi profesör da­ vet edilmiştir. Gize Bey adıyla anılan bu bilim adamı derslerin yanı sıra Türk Ocaklarında konferanslar vermiş, hatta bunlardan birisi yoğun ilgi üzerine Türk Ocağı Başbuğu 'nun ricasıyla tekrarlanmıştır. Avar Yula Aver adlı bir Macar dilbilimcirıin, Dostluk Vurdunda açtığı Macarca kursları, savaş yılları Türk-Macar dostluk tezahürlerinden bir baş­ ka örnek olarak gösterilebilir.64 Buna ek olarak, zi­ raat, iktisat, inşaat ve mimarlık alanında yüksek öğrenim görmek üzere Macaristan 'a öğrenci gönde­ rildiği belirtilmelidir. 65

61 62 63 64

65

Dr. Me5aroş, "Matbuat ve Yeni Eser/er: Yeni Doğu'ya Doğru: Turan Mecmuası ,Türk Vurdu, Cilt 12, no.B, 1 333, 5.3464. 'Türk/ük Şuunu" Türk Vurdu, Ci lt 6, 1 330, 5.21 76. "Türk/ük Şuunu", Türk Vurdu , Cilt 1 3, no. 1 , 1 333, s.3566. lbid., 5.3565. Dr. Me5aroş, op.cit., 5.3465.


191 Son olarak, Dr. Mesaroş'un Türk Vurdu'nda ya­ yınlanan şu sözleri Türk- Macar ilişkilerinin hangi duygusal temele dayandığını çok güzel açıklamak­ tadır: "Tuna boylarından İ stanbul'a doğru bağır açı­ lıyor. Kollar uzatılıyor. Bin yıllık ayrılığın sonunda gönlümüzde birbirine kavuşmuş iki kan kardeşinin sevgisi uyanıyor. Gözümüzde sanki eski ocağımızın korları parlıyor. " Ö zetle , Meşrutiyet ile başlayan, Dünya savaşı­ nın patlaması ve Avusturya-Macaristan İ mparator­ luğu 'yla yapılan ittifak ve Çanakkale'de Macar ba­ taryalarının görev almasıyla66 zirveye ulaşan Os­ manlı - Macar dostluğu savaşın mağlubiyetle so­ nuçlanmasıyla kesintiye uğramış, Osmanlı İ mpara­ torluğu ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu da­ ğılmıştır. Macarlarla ilişkiler cumhuriyetten sonra tekrar diriltilmeye gayret edilmiştir. Özellikle Anka­ ra'nın imannda çalışan Macar teknisyenler buna kanıt olarak gösterilebilir.

9. Osmanlı Ordularının Çöküşü Alman Kurnıay heyetinden Von Bronsart Pa­ şa'nın ı 9 ı 7 yılı itibariyle gizli kaydıyla düzenlemiş olduğu rapor Osmanlı Devleti'nin askeri gücünün hangi seviyeye indiğini göstermektedir . Gerçekçi bir şekilde kaleme alınmış olduğu belli olan rapor, Os­ manlı Devleti'nin oldukça tecrübesiz yöneticilerin e­ linde bulunduğunu , moral bozukluğu içindeki ordu­ ların birbirleriyle iletişimsizlik içinde bulunduklannı, devlet aygıtının büyük bir keşmekeş içinde idare e66

Pomiankowiski, op.cit., s.1 1 1 .


1 92

dilmeye çalışıldığını, gittikçe dü şen idari performan­ sm umutsuzluk verici olduğundan söz etmekte idi.67 Aynı rapora göre , Osmanlı Devleti'nin en önemli zaafı, bütün milli kaynakları etkin bir şekilde savaşın emrine sokarak, halkı topyekün seferber etme eksik­ liği olarak tanımlanmakta idi. 68 Enver Paşa'nın yöne­ timindeki Harbiye Nezareti, ülke içi tüm ticari ve ikti­ sadi olanakları tüketmişti.69 90.000 kişinin ölümüyle sonuçlanacak olan Sarıkamış Harekatı Enver Pa­ şa'nın fikri idi. 70 Bu genel başarısızlık durumuna rağmen zaman zaman gelen kısmi başarı haberleri umut verici olabiliyordu . 1 9 1 6 yılının ikinci yarısında Osmanlı İkinci Ordusunun, Alman kurmay heyetinin yardımı ile Erzurum'un bazı bölgelerini geri almaları mümkün olmuştu . 7 ı Aynı rapor, büyük maddi ve beşeri sıkıntılarla inşası gerçekleştirilen Sivas Demiryolunun askeri bakımından oldukça değersiz olduğunu belirtmekte idi. Bütün bunların dışında kömür nakil ve satışın­ da görülen büyük suistimaller ülkenin nihai iktisadi ve toplumsal çöküşüne katkıda bulunmakta idi. 72 Bu arada İ ttihat ve Terakkinin içinden yenilgi­ nin yaklaşmakta olduğunu hisseden bir hizip , (Yakup Cemil ve Teşkilat-ı Mahsusa'dan arkadaşla­ rı) savaş yıllarının ortasına tesadüf eden bir zaman­ da Türkiye 'yi müttefiklerinden kopararak ayrı barış 67

Kural, op.cit. , s.26.

68 /bid., s.39. 69 /bid., s.43. 70 /bid., s.79. 71 72

lbid. Ibid. s.44 .


1 93

(münfeıit sulh) yapmak üzere hükümeti deviıip ül­ keyi daha fazla yıpratmadan savaştan çekilmeyi planlamışlar, ancak darbe teşebbüsü akim kalınca kurşuna dizilmişlerdi. Ö te yandan, Avrupa cephelerinde alınan daimi hezimet, Osmanlı Ordusunun Filistin , ve Bağdat'tan ricati, Ordunun Doğu Anadolu'da Çarlık karşısında başarısızlığı kaçınılmaz sonun emareleriydi. Ordu sadece erat olarak değil komuta kadernesi açı sından da tükenmiş bulunuyordu . Ordunun mektepli su­ baylar lehine reforme edilişi döneminde emekliye sevk edilerek tasfiye edilmiş subaylar dahi kıtalara çağrıldılar. 73 Maddi kaynaklar, ulaşım olanakları bitme sınırına dayan:rnış bulunuyordu . 1 500 kilo­ metrelik Bağdat-Haydarpaşa hattında sadece 50 lo­ komotif kalmıştı. Büyük Ekim Devrimi ile Bolşevik­ lerin iktidara gelmesi ve arkasından iç savaşın çık­ ması, Doğu cephesinde kısa süreli hayali bir zafer ve inisiyatif üstünlüğü sağladı. Ruslar 1 8 Aralık ı 9 ı 7' de Erzincan Mütarekesi ile Doğu Anadolu'yu boşalt­ tılar. 3 Mart ı 9 ı 8'de gerçekleştirilen Brest-Litovsk Barışı ile Elviye-i Selase ( ı 878 Osmanlı Rus sava­ şında kaybedilen Kars, Ardahan , Batum livalan) Osmanlı Devleti'ne plebisit koşulu ile terkedildL Ha­ lil Paşa sadece dağınık Gürcü ve Ermeni çeteleri ile çatışarak zafer sarhoşluğu ve Büyük Turan İ lhanlığı hayallertyle ı s Eylül'de Bakü'ye girdi. Fakat asıl sorun Güneydeydi. ·

Mütareke talebini kaçınılmaz kılacak son muha­ rebeler ve askeri çöküş Çöl Cephesi'nde gerçekleşe­ cekti. Büyük çöküşün final sahnesi şöyle olacaktı: 73

Alman Generallerinin raporlarına göre Çanakkale savunmasından sonra ordu adeta bir "cürufa" dönmüştü.


1 94

1 9 1 8 yılı sonbaharında Filistin 'in Kuzeyindeki hattı tutan O smanlı Ordusu , Liman Von Sanders Paşa kamutasında Yıldırım Ordular grubunu oluşturu­ yordu . Cevat Çobanlı'nın VIII. Ordusu, Mustafa Ke­ mal'in VII . Ordusu, Mersinli Cemal Paşa'nın IV. Or­ dusu Yıldınm Grubunun kollarını oluşturuyorlardı. Mustafa Kemal Paşa'nın iki kolordusunu İ smet ( İ ­ nönü) ve Ali Fuat (Cebesoy) beyler yönetiyorlardı. Çökmek üzere olan bu cepheye Kudüs'ü zapte­ dip Suriye'ye dayanmış bulunan İ ngilizler büyük ve nihai sonucu alacakları saldırıyı General Allenby kamutasında başlatacaklardı. Allenby'nin 500.000 kişilik ordusuna karşılık cepheyi tutan Osmanlı Or­ dusunda firarlarla iyice kan kaybetmiş 1 00 . 000 erat mevcudu vardı. General Allenby'nin harekatı ile Balkanlarda Fransız Generali Franche Desperey'in Selanik üzerinden Bulgar cephesine yüklenişi aynı anda başladı. Böylece Dünya savaşının finaline va­ rıldı. 1 9 Eylül-26 Ekim 1 9 1 8 arasında geçen 1 . 5 ay­ lık süre içinde Osmanlı Ordusu ricat halinde dağıl­ dı. Mağlubiyet kesinleşince Grup komutanlığına ge­ tirilen Mustafa Kemal Paşa'nın buradaki başarısı dağılmış ordu artıklarından muharcbe alanının ge­ risinde yeni bir ceph e oluşturabilmesiydi . Son boz­ gunun Yıldırım Ordular Grubuna maliyeti 7 5 . 000 esir, 360 top, 89 lokomotif, 468 vagondan oluşuyor­ du . Sonuç oldukça berraktı. Osmanlı Devleti bu son savaşta ağır bir yenilgiye uğramıştı. 74 Osmanlı Devletinin Birinci Büyük savaştaki ka­ yıplarını ifade edecek bir mizan oluşturmak gerekir­ se, Osmanlı Devleti dört yıl süren büyük mücadele74 Sabahattin Selek, Anadolu ihtilali, Beşinci baskı, (istanbul: Örgün Yayıne­ vi, 1 981 ), s.31 .


1 95

de 2.850.000 kişiyi silah altına alarak, o güne değin görülmemiş bir mali ve askeri sıkıntının içine girmiş bulunmaktaydı. Sadece Çanakkale'de 55.000'i savaş alanında olmak üzere75 verilen şehit miktarı toplam 250.000'dir. Savaşın sonuna ulaşıldığında toplam kayıp (şehit, hasta, yaralı ve esir olmak üzere 1 . 5 milyona yaklaşmıştı. Birinci Dünya Savaşı emperyalizmler arası çe­ lişkinin silahlı çatışmaya dönüşmesinden başka bir şey değildi. Savaşın sonunda arkaik bütün rejimler devrildi. Avrupa ve Asya'nın siyasi coğrafyası radikal değişikliklere uğradı. · Alman, Avusturya - M acaris­ tan ve Osmanlı imparatorluklarından bir düzinenin üstünde devlet çıktı. Bunlar çoğunlukla, iki Dünya savaşı arası dönemde istikrarsız siyasi yapılarıyla dikkat çeken genç cumhuriyetler olacaklardı . Birinci Dünya Savaşı birçok bakımlardan ilk olma özelliğini göstermekteydi. Öncelikle yokettiği beşeri ve maddi kaynaklar düşÜnüldüğünde devasa bir tablo ortaya çıkıyordu . İ tilaf ve İ ttifak cephele­ rinde milyonlarca insan öldü . Bir savaş ilk defa böylesine geniş bir kitle kıyıını ile sonuçlandı. Ekonomiler, sadece mağluplar kesiminde değil galipler kesiminde de ağır darbeler almıştı. Galipler mağluplara savaşın maliyetini fatura etmek istiyor­ lardı. idealist Demokrat Başkan Wilson 'un ilhaksız, tazminatsız ulusların eşitliği ve kendi kaderlerini tayin hakkına dayalı yeni dünya düzeni söylemi kısa sürede geçerliliğini yitiriyor. Meydan Avrupa'nın reel-politik kurtlarına kalıyordu .

1s

lbid . s. 1 7. .


1 96

Savaş galipler dünyasında da yeni ideolojik ara­ yışlara yol açtı. Ve. İngiltere 'de ilk defa İ şçi P�tisi, Fransa'da Sol Kartel seçimleri kazandı. Savaşın acı­ sını çeken yoksul kitleler muhafazakar politikalara tepki duymaya başladılar. Alternatif bir dünya görü­ şüne doğru yelken açtılar. Osmanlı Devleti'nin seçtiği taraf salt Enver Pa­ şa'nın Turan ütopyası ile açıklanamaz. Osmanlı'nın içinde bulunduğu mihver cephesi aslında kurulu Dünya düzenini değiştirrnek isteyenlerin oluşturduğu bir bloktu . Düzen, galibiyet halinde siyasi, coğrafi, iktisadi veçheleriyle · çok ciddi bir revizyona tabi tu­ tulacaktı. Osmanlı'nın Türkçü genç yöneticileri buna cüret ettiler. Eğer Almanya'nın öncülüğündeki bu blok kazanırsa, son yüzyılın statükosu alt üst ola­ caktı. Ancak bu revizyonist girişim akim kalacaktır.


ALTINCI BÖLÜM

TOPLUMSAL GÜNDEMiN İI<İ ÖNEMLİ MADDESİ: EGİTİM VE I<ADIN

l . Eğitimde Temel Yapı Eğitim sistemi her toplumda kültür, ideoloji, bilgi, hüner ve değer aktanmını sağlayarak toplum­ sal formasyonun yeniden üretiminin en temel me­ kanizmalarından birini oluşturur. 1 Bu bağlamda, Osmanlı İmparatorluğu'nda eğitimin bir kamu hiz­ meti olarak gündeme gelmesi, bir modemleşme gö­ rüngüsü olarak 1 9 . yüzyılda gündeme gelmişti. 1 869'da Saffet Paşa'nın Nazırlığı zamanında yayın­ lanan ilk Maarif-i Umumiye Nizamnamesi eğitimi, kamu otoritesi eliyle yürütülmesi zorunlu bir etkin­ lik olarak tanımlamıştı. 2 Eğitim, aynı zamanda, si­ yasal birliğin , toplumsal uyurnun ve devlete yönelik sadakatİn sağlanmasında bir ideolojik aygıt, bir endoktrinizasyon aracı olarak kullanıldığından Il. Abdülhamid dönemi, eğitimin kurumsallaşması açı­ sından çok önemli bir evre olarak dikkat çeker. 1

2

ilhan Tekeli, ''Tanzimat'tan Cumhuriyet'e Eğitim Sistemindeki Değişme­ ler•, Tanzimat'tan Cumhuriyet'e Türkiye Ansiklopedisi, Cil! 2, (istanbul, 1 985) , s.456 Jbid., s.469.


1 98

Abdülhamid döneminde eğitim sisteminin yaygınlaşmasını sağlayan nedenlerin başında bü­ rokrasiyi etkinleştirmeye çalışılması, devletin bürok­ rat yetiştirme sorunu olması, taşra yönetimini et­ kinleştirecek kadroların oluşturulması gereği gelir. İkinci olarak, kısmen de olsa, Türk ticari sermayesi­ nin eğitilmiş insan gücüne talebi gelmekteydi. Bu dönemde eğitim sisteminin yaygınlaştınlması çaba­ sında, gayrimüslim milletierin eğitim sistemlerinin yaygın bir hale gelmesi karşısında bir çeşit savunma güdüsünün de katkısı olduğu yabana atılmamalıdır.3 Il.

Yine , Abdülhamid dönemi 1 898'den başlayarak eğitim yıllıklarının (Salname-i Maartf-i Nezaret-i U­ mumiye) yayınlandığı bir dönemdir. Bu dönemde duyulan gereksinimiere göre , meslek okulları ve yüksek okullar açılmıştır. Mekteb-i Fünun-i Maliye ( 1 878) , Hukuk Mektebi ( 1 878) , Sanayi-i Nefise Mektebi ( 1 879) . Ticaret Mektebi ( 1 879) gibi.4 İ ttihat ve Terakki iktidara gelince , Tanzimat'tan beri uygulanamayan parasız zorunlu temel eğitim ve öğretim konusunda ciddi adımlar atılmış, mülki ida­ re amirleri yaygınlaşmayı sağlamak üzere yetkili kılınmışlar, tedrisatı iptidaiye (ilköğretim) yaşına gelmiş çocuklarını okula göndermeyen velilere hür­ riyeti bağlayıcı cezalar öngörülmüştür. 5

3 4 s

lbid., 5.471 . lbid. , s.472. Mehmet Ö Alkan, "Osmanlt imparatorluğunda Eğitim ve Eğitim istatistikle­ ri 1839- 1924", Osmanlı Devletinde Bilgi ve istatistik (Ankara: DiE yayını, 2000), ss. 1 27-1 33, 1 37: ayrıca bkz. Halil Aytekin, ittihat ve Terakki Dönemi Eğitim Yönetimi, (Ankara: Gazi Eğitim Fakültesi Yayını no:20, 1 99 1 ) , passim.


1 99

3 1 Teşrinisani 1 9 1 O tarihli Selanik Kongresi'nden sonra, İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin Merkez Komite­ sinin himayelerinde, İttihat ve Terakki mektepleri ku­ rulmasına karar verilmişti. İktidar partisi, bu suretle eğitim ve öğretim işiyle doğrudan ilgilenecekti. Eğitim alanında en ciddi reform girişimi ise Hakkı Paşa kabinesi zamanında 13 Ocak 1 9 1 0 tari­ hi itibariyle gündeme gelen Tedrisatz İptidaiye Ka­ nunu layihasıydı. 6 Bu layiha, Fransız sisteminden esinlenerek, 7- 1 3 yaş arası zorunlu temel eğitimi getlrecektL7 Osmanlı Meclisi Mebusanı'nda iki kez müzakere edilmiş olmasına rağmen, savaşlar ve si­ yasal karışıklıklarla dolu bir döneme girildiğinden layiha kanunlaşamamış, 1 9 1 3 Babıali baskınından sonra, bazı değişikliklerle Kanun-ı Muvakkat biçi­ minde çıkarılmıştır.8 1 9 1 3'te çıkarılan Tedrisat-ı İ ptidaiye Kanun-ı Muvakkatinin birçok maddesi cumhuriyetin ilk yıllarına kadar yürürlükte kaldı. Kanun o zamana kadar ayrı örgütlenen iptidai ve rüştiye mekteplerini Mekatib-i İptidaiye-i Umumiye adıyla bir araya getirmiştir. 9 Ö ğretmen okulları, İ ttihatçı yönetimin özel önem verdiği kurumlardandı. Ö ğretmen yetiştirme , ceha­ letle mücadelenin en önemli unsurunu oluşturdu­ ğundan , İ ttihatçılar öğretmen okulları reformu için kolları sıvamışlardı. İ stanbul Muallim Mektebi 1 3 Temmuz 1 326 ( 1 9 1 O) tarihinde S atı Bey'in müdür6 1 s

9

Kazım Nami, "içtimaiyat: Yeni Hayata Doğru", Türk Vurdu, Cil! 3, no 2, 1 329, s.24 /bid., s.40. lbid., s.54. Cüneyd Okay, Meşrutiyet Çocukları, (istanbul: Bordo Yayınları, 2000), s. 1 6.


200

lüğe atanması ile kadro ve müfredatında ciddi dö­ nüşümler yaşayacaktır. ı o Yeni müdür Satı Bey, en yeni eğitim öğretim metotları ile bir program belirle­ diklerinden söz ederken, Maarif Nazırı Emru111ah Efendi, temel eğitim eksikliğine dikkat çekmişti. Na­ zır, temel eğitim verecek 70.000 öğretmene ihtiyaç duyulduğunu , bu kadronun yetiştirilmesinin çok önemli olduğunu , i ttihat ve Terakki Hükümetinin bu temel ihtiyacı gidermek için elinden geleni yapa­ cağını belirtecektir. ı ı 2.

Eğitim Alanında Bazı İstatistik Verileri

İttihat ve Terakki yönetimi ülkedeki okullaşma oranı ile son derece yakından ilgilenmiş , özellikle gayrimüslim okullarının üstünlükleri ve yaygınlığı iktidarın dikkatinden kaçmamıştır. Örneğin İzmir'de azınlık okUlları ile müslüman çocuklarının devam ettiği okulların karşılaştırılması ilginç sonuçlar ver­ miştir. Bu şehirde l l devlet okuluna karşılık, 1 2 Ermeni, 1 9 Yahudi ve l l misyoner mektebi mevcut bulunmaktaydı. Rum okulları ise daha yaygın ve geniş bir örgütlenme göstermekteydiler. Rum cema­ atine ait dört öğretmen okulu (ikisi kız, ikisi erkek) , 5 hazırlık okulu , 7 1 temel eğitim okulu bulunmak­ taydı. ız Müslüman olmayan toplulukların eğitim öğretim alanındaki bu bariz hegemonyası, Türkçü çevrelerde tepkiyle karşılanmakta, acil çözüm öne­ rileri üretilmekteydi. 1o 11 12

lbid., 5.27. lbid., 5.38. "Gayrimüslim Mekteplerde Türkçe", Türk Vurdu, Cilt 1 3, no.2, 1 333, 5.3577.


201

Anadolu'da gözlemler yaparak Türk ahalinin her alanda durumunu tespit etmek için yola çıkan İ zzet Ulvi'nin Kayseri'de eğitim veren Fransız okuluna devam etmekte olan Hıristiyan çocuklannın yabancı diller öğrenerek Türk çocuklarına göre büyük bir avantaj elde ettiklerine dair izlenimleri burada anıl­ malıdır. 13 Bir başka yazar da Ermeni ve Rum cema­ atlerinin, temel eğitimden yüksek öğretime kadar son derece iyi örgütlendiğine değinecektir. 14 Bu dönemde eğitimde milli değerler, Türklük fikrinin Türk çocuklarına aşılanması önemsenmiş­ tir. l 5 Dr. Bahaeddin Şakir'in Türk Ocaklarında ver­ diği bir konferans, milliyetçi bilincin olgunlaşması açısından anlamlıdır. Bu konferansta konuşmacı ayrıca, okul çağındaki Türk çocuklarının yetersiz beslenme ve giysi sorunları ile karşı karşıya bulun­ duklarını, okul binalarının, eğitim öğretim koşulları açısından elverişsizliğine dikkat çekmiştir. 16 Milli amaçlara yönelmiş ve akılcı bir eğitim sis­ teminin ilk aşamasının, kaynakların tespitinden geçtiğini düşünen B. Şakir, zamanın eğitim sistemi­ ne ilişkin şu tespitleri yapar: 17 Eğitim modeli, ipti­ daiyeler, tali mektepler ve ali mektepler olarak üçe ayrılmalıdır. İ ptidai mektepleri , Alman Wolkschulen 13 izzet Ulvi "Hususi Muhabirlerimiz: Kayseri'ye Doğru", Türk Vurdu, Cilt 1 , no. 1 1 , 1 328, 5.336. 1 4 Abdülbaki Fevzi, "Hususi Muhabirlerimizden: izmitten ", Türk Vurdu, Cilt 3, no.3, 1 329, 5.90. 15 Ali Haydar, "Mekatib·i iptidaiye'de Yurd Terbiyesi", Türk Vurdu, Cil! 2, 1 329, 55.2 1 1 -219. 1 6 Nafi Atuf, "Ta/im ve Terbiye: Maarifimiz Hakkında", Türk Vurdu, Cil! 1 0, no.8, 1 332, 5.3069. 17 lbid.. 5.3070. ,


202

(Halk mektepleıine) benzeten B. Şakir, Darül­ muallimin ve Daıii lmuallimatları, Sanayi Mekteple­ ri, Sultani ve İ dadileri tali mektepler grubuna al­ maktadır. Ali mektepler ise Daıii lfünun dahil yük­ sek öğretim kurumları olmalıdır. I B Sonuç olarak, İkinci Meşrutiyet devrinde, reform çabalarına, özellikle Türk çocuklarına yönelik eğitim faaliyetlerinin yoğunlaşmasına rağmen, kesin sonuç alınamamış, Tedrisat. Terbiye alanında parçalı yapı devam etmiş, eğitim devrimi cumhuriyetin Tevhid-i Tedrisat Kanunu'na kadar gecikmiştir. ı 9 3.

Balkan Faciasına Gerel{çe Olarak Cehaletin Gösterilmesi

Balkan savaşlarının ağır bir yenilgi ile sona er­ mesi Osmanlı - Türk münevverlerinde ciddi bir öze­ leştiri dalgası estirmiştir. Osmanlı çöküşünün ne­ denleri üzerine düşünülmüş ve bazı yargılara varıl­ mıştır. Halkın cehaleti ve eğitimsizlik imparatorlu­ ğun çözülüş sürecinin ana nedeni olarak görül­ müştür. Bu çözümlerneye göre, halk cahil olduğu için ülke geridir, yoksa tersi değil. Örneğin Ahmet Edip, Balkan faciasını eğitim düzeyinin düşüklüğü­ ne bağlamıştır. Eğer eğitim düzeyi düşük olmasa idi; bir zamanlar Osmanlı Devleti'nin tebası durumun-

1B

19

" Bu itibarla iptidai mektepler halk mektepleridir. lptidai mekteplerin gaye­ sini çok iyi anlayan Germen mekteplerinde, ihtilali kebirin (Fransız ihtilali) zadesi olan iptidai mektebi tabiri yoktur. lbid., no. 1 1 , s. 31 1 6. Halide Edip, "1332 Senesi Vak1f K1zlar Mektebinin Senelik Raporu", Türk Vurdu, Cilt 1 1 , no 2, 1 332, s.31 62.


203

daki halklar karşısında ağır ve onur kırıcı bir mağ­ lubiyet söz konusu olmazdı.2o Taşraya yapılan ziyaretler ve halkın somut ya­ şam koşullarının gözlemlenmesi döneme has bir özelliktir. Bu dönemde Türkçü aydınlar, Anadolu'ya yoğun ziyaretler yaparlar, bu ziyaretierin vurgulan­ ması gereken bir yönü , yüzyıllar geçmiş olmasına rağmen halkın bozulmayan otantik taraflarının keşfedilmesi iken, diğeri halka medeniyet götürme­ nin yollarının araştırılmasıdır. Bu seyahatlerden biri, Türk Yurdu çevresi tarafından İzmir'e yapılmış, aydınlar Anadolu intibalarını daha sonra yayınla­ mışlardır. Fuat Köprülü ve Ahmet Ağaoğlu'nun ka­ tıldığı bu seyahat sıcak ilgi ile karşılanmıştır. Kazım Nami Bey Türkçülük heyecanının Anadolu insanına kadar yayıldığına dikkat ççkmiştir. Türkçü çevrenin İ zmir seyahati, eğitimde milliyetçiliğin etkilerini ye­ rinde izlemeye yönelik olarak tertip edilmiş bir se­ yahat olarak değerlendirilebilir. Bu Anadolu seya­ hatleri Memleketçilik ve Anadoluculuk fikirlerinin sınandığı bir platform olmuştur.2 1 Kazım Nami Bey (Duru). Yeni Hayata Doğru baş­ lığı taşıyan bir yazı dizisinde, halkın geri ve cehalet içinde bulunduğu bir ülkede, aydınlara büyük so­ rumluluk düştüğünü belirtmiş; bilim, teknoloj i ve sanat alanında tek bir Türk'e rastlanmamış olmasını büyük bir üzüntüyle karşılamıştır. Türk eğitim düze­ ninin ne kadar geri olduğunu, Rusya'dan İ stanbul'a mülteci olarak gelen aydınların düzeyini gördüğünde Ahmet Edip, "Ta/im ve Terbiye: KIZ/ma" Türk Vurdu, Cil! 3, no.5, 1 329, ss. 1 43-1 47 2 1 "Türk/ük Şuunu: /zmir Seyahati", Türk Vurdu, C.4, no.2 1 , 1 329, s.736. 20


204

daha da utanç duyduğunu belirten Kazım Nami Bey, Rus eğitim sisteminin, Türkleri asimile etmeye yöne­ lik olsa da niteliğinin yüksekliğine kanaat getirir. O'na göre, ülkenin yazgısı, aydınların uygulayacakla­ rı doğru politikalarla değişebilirdi.22 4.

Eğitimde Millilik Tartışması ve Azınlık Okullarında Zorunlu Türl{çe Dersleri

Türkçü çevreler yayın organlarında Osmanlı e­ ğitim kurumlarına hakim olan sistemi tartışmaya başlarlar. Örneğin Halide Edip Hanım eğitimde mil­ liliğin son derece önemsenmesi gereğine işaret eder. Bunun gerçekleştirilmesi için, eski tip ezber tarz-ı tedristen vazgeçerek, çağdaş eğitim-öğretim sistem­ lerine geçmek gereğini vurgular. 23 İ ttihatçıların iktidara iyice yerleştiideri ve "maa­ rifi" bir milli mesele olarak ele aldıkları dönemde, tarih eğitimi son derece önemsenmiştir. Tarih tedri­ satı ve içeriği milliyetçi amaçlarla gözden geçirilmiş­ tir. Okullarda okutulan ders kitapları değiştirilmiş­ tir. Ali İhsan Bey'in tarih kitapları tedrisattan kaldı­ rılmış, yeniden yazdırılmıştır. 24 Eğitim faaliyetlerine öncülük yapmak ve eğitimi milli bir hale getirmek için Türkçü aydınlar, Maarif Cemiyeü'ni kurmuşlar-

22 23

24

Kazım Nam i, "içtimaiyat: Yeni Hayata Doğru", s.40-41 . "Ben terbiyede milliyet hislerinin verilmesine taraftar olmakla kalmıyorum. Bir de bunu kendime pedagojik bir düstur telakki ediyorum." Halide Edip, "1332 Senesi Vak1f Kizlar Mektebinin Senelik Raporu·, s.31 65. lbid. ,s.31 83; ayrıca bkz Tevfik Nurettin, ''TürkJptidaiye Mektebi Kitap/an", Türk Vurdu, Cilt 2, 1 329, ss.678-683.


205

dır.25 Tarih ve felsefenin eğitimde kapladığı merkezi rol üzerinde duran Nafı Atuf, gerçek bir eğiticinin öğrencilerine öncelikle uygarlık tarihi öğretmesi ge­ reğini vurgulamıştır.26 Temel eğitim okullarında ta­ lim ve terbiye ile, Türk çocuklarına milli duygular aşılanması konularını ele alan Ali Haydar Bey, mil­ let ve vatan kavramlarının çocuklara çok erken yaşlarda aşılanmasının milli hislerin gelişmesinde etkili olacağından söz etmiştir. 27 . İ ttihat ve Terakki Hükümetleri, gayrimüslim a­ nasın Osmanlı kimliği etrafında birleştirecek bir formül olarak, ortak bir dil geliştirmeye çalışmışlar­ dır. Milli birliği sağlamak üzere resmi yazışmalarda kullanılan dilin, bütün cemaatlerin ortak hayatına esas teşkil etmesi önemsenmiştir. Türkçe'nin gayri­ müslim okullarında zorunlu ders olarak okutulması bu çerçevede anlamlıdır. Bu bir asimilasyon siyase­ tinden ziyade siyasal toplumsal sistemin bütün alt unsurlarını temel değerler etrafında bir araya getir­ me siyasetinin ürünüdür. Bu program Türk Yurdu çevresinde hararetle desteklenmiş olmakla birlikte, hiçbir zaman hayata geçirilememiştir. Gayrimüslim cemaatlerin yönetici­ leri bu politikayı boşa çıkaracak girişimlerde bu-

25

'Türk/ük Şuunu: Osmanlt Maarif Cemiyeti", Türk Vurdu, Cil! 5, no.3, 1 329, s.944. 26 Nafi Atuf, "Terbiyede Tarih ve Felsefe", Türk Vurdu, Cil! 9, no. 9, 1 331 , s.2872, 'Türk/ük Şuunu: Ergenekon Bayramt", Türk Vurdu, Cil! 1 4, no.4, 1 333, s.3406. 27 'Ali Haydar, "Ta/im ve Terbiye: Yurt Terbiyesi", Türk Vurdu, Cilt 3, no.7, 1 329, ss.21 1 - 2 1 8 .


206

lunmuşlardır. Neticede gayrimüslim Türkçe dersi başarılı olınamıştır.28

okullarında

5 . Yükseköğretim Reformu ll. Meşrutiyet döneminde, maarif nazıriarınaan Satı Bey'in "Tuba Ağacı Nazariyesi"nde belirttiği gibi yükseköğretime daha fazla önem verilmiştir.29 5 Ka­ nunuevvel 1 9 1 0 tarihli Sabah Gazetesinde dönemin Maarif Nazırı Nail Bey ile yapılan mülakat, Osmanlı eğitim sisteminin ciddi bir reformun eşiğinde oldu­ ğunu göstermektedir.3o Mülakattan, öncelikle, yük­ sek öğretim alanında bir reform yapılmak istendiği anlaşılmaktadır.

ı 908'e kadar, ülke sathında bulunan yüksek

öğretim kurumlarının dağılımı şöyleydi: 1 . Darülfü­ nun 2. İ stanbul Hukuk Mektebi 3 . Selanik Hukuk Mektebi 4 . Askeri Tıbbiyeler 5. Şam Tıphanesi 6 . Mekteb-i Harbiye 7. Mekteb-i Mülkiye 8 . Ticaret Mektebi 9 . Sanayi-i Nefıse Mektebi 1 0 . Halkalı Zira­ at Mektebi 1 1 . Orman Mektebi 1 2 . Darülmuallimini Aliye Mektebi 1 3 . Baytar Mektebi.31 Darülfünun'da ilk toparlanma emareleri Balkan Savaşı sonrasında görülmeye başlar. Yüksek öğre­ tim kurumlarının merkezi bir otorite altında birleşti­ rilmesi İ ttihat ve Terakki yönetiminin hedeflerinden biri haline gelir. Örneğin Mekteb-i Mülkiye, kurul2a 2s

3o 3ı

"Gayrimüslim Mekteplerde Türkçe•, Türk Vurdu, Cilt 13, no.2, 1 333, 5.3578. Alkan, op.cit. 5.1 37. Atuf, Türkiye Maarif Tarihi Hakkında Bir Deneme, 5.14. lbid., 5.8 ·


207

duğu 1 859 yılından itibaren, Osmanlı bürokrasisine yönetici yetiştiren bir kurum olmuş, diğer yüksek öğretim kurumlarından görece bağımsız bir kimlik geliştirmişti; 1 9 1 5'te Darülfünuna bağlanacaktır. Dahiliye Nezareti bir bildiri · yayınlayarak, Mektebi Sultani mezunlarının müracaatları halinde Mülkiye­ ye sınavsız girebileceklerini duyurmuştur.32 Dünya Savaşı içinde, 1 9 1 5'te bir reform teşeb­ büsünde bulunulmuş, aynı yıl kızlara yükseköğre­ tim vermek üzere İnas Darülfünunu kurulmuştur. Reform, fakültelerin yayın faaliyetlerini .teşvik etmiş; Hukuk, Tıp ve Fen Bilimleri alanında fakülte dergi­ leri yayınlanmaya başlamıştır.33 Davet edilen 1 9 Al­ man ve 1 Macar profesör üniversite hayatına renk katmış, Alman profesörler "Von Humbolt geleneğine" göre üniversiteyi araştırma merkezi olarak geliştir­ meye çalışmışlardır. 1 9 1 9'da Darülfünun yeniden örgütlenerek ilmi muhtaıiyet (bilimsel özerklik) ta­ nınmıştır.34 İ stanbul'a gelerek akademik hayatı zen­ ginleştiren Alman öğretim üyeleri pedagoji ve psiko­ loji, felsefe tarihi, semitik filoloji. Ur�-A1tay dilleri, gennanistik , botanik, zooloji, fizik, kimya, medeni hukuk, kamu hukuku ve tarih metodolojisi gibi a­ lanlarda uzmanlık sahibi kişilerdi.:35 Bu arada Mekteb-i Bahriye-i Şahane'de de re­ form yapılmış, müfredat ve bölümlerinde yenileştir32

33

34 35

"Türk/ük Şuunu: Mekteb-i Mülkiyenin Yeniden ihyasl", Türk Vurdu, Cil! 1 2 , no. 1 O, Istanbul, 1 333, s.3499. lbrahim Alaaddin, "Maarif ve Edebiyat Yılı", Türk Vurdu, Cil! 1 2, no. 1 , 1 333, 5.3352. Tekeli, op.cit., s.474. ilhan Tekeli, Selim ilkin, Osmanlı imparatorluğu'nda Eğitim ve Bilgi Üretim Sisteminin Oluşumu ve Dönüşümü (Ankara, 1 993), s.97


208

meler söz konusu olmuştu . Güverte Zabitleri bölü­ mü Heybeliada'da kurulurken, Çarkçı Zabitleri Bö­ lümü Haliç'te öğretime başlamıştır. 36 6.

Eğitimde Yeni Yaldaşımlar

ı 908 devriminin getirdiği canlı siyasal hayat i­ çinde eğitim sorunları önemli bir yer tutmuştur. Bu kısa dönemin düşlediği okul tipi, Gökalp, Emrullah Efendi, Satı Bey, Edhem Nejat ve öteki kurarncıların öngörüleri ile-Avrupa'da daha ı 7 . yüzyıl ortalarında revaç bulan schola pansophica'yı çağrıştırır. Bu yaklaşım, ilk devresinde dile , ikinci devresinde bilgi­ ye (felsefe, mantık) öncelik veren , insan doğasını mükemmelleştirmeyi, milli ekonomiyi geliştirmeyi, devletin ilerlemesine katkıyı amaç edinen bir pers­ pektifi benimsemektedir. 37 Eğitime ilişkin strateji ve uygulanacak eğitim felsefesi, siyasal gündemde ön planda tartışılan ko­ nulardan olmuştur. Satı Bey'le Ziya Gökalp arasın­ da çocuğun bir birey olarak mı yoksa toplumun bir ögesi olarak mı eğitilmesi gerektiği tartışması ilgi toplamıştır. 38 Balkan Savaşları devam ederken İ stanbul Da­ rülfünunu profesörlerinden eğitimbilimci İsmail Hakkı Baltacıoğlu , Talim ve Terbiye 'de İnkılap başlı36 37 38

"Türk/ük Şuunu: Mekteb-i Bahriye-i Şahanenin Islah!'', Türk Vurdu, Cilt 1 O, n o . 1 2, 1 332, 5.3141 . Necdet Sakaoğlu, Osmanlt Eğitim Tarihi (istanbul: iletişim Yayınları, 1 99 1 ), 5. 1 25 Tekeli, "Tanzimat'tan Cumhuriyet'e Eğitim Sistemindeki Değişmeler", 5.473.


209

ğını taşıyan bir kitap yayınlayarak tartışmaya katı­ lacaktır.39 Eski eğitim usullerinin eleştirildiği bu çalışmada, öğretmenierin duyarsız ve eski tarz eği­ tim adetlerinin esiri olduklarından söz edilmekteydi. Eğitimin geleneğin ayakta tutulması çabasından başka bir olmadığı, kadro, süreç ve sistem açısından hızlı bir reforma tabi tutulması gerektiği ileri sürü­ len bu çalışmada Baltacıoğlu , Milli Ahlak Terbiyesi­ nin dayanacağı esasları tartışmaya açmıştı. 40 Genel ve muğlak ilkelerin eğitimde yararlı olmadığını dü­ şünen Baltacıoğlu , İkinci Meşrutiyet dönemine giril­ dikten sonra uygulamaya konulan politikalan da eleştirecekti. 4 ı Baltacıoğlu'nun cumhuriyet döneminde .yazdığı Terbiye'de Türke Doğru başlıklı yayını, meşrutiyette temelleri atılan görüşlerinin olgunlaşarak, yeni rejim döneminde devam ettiğini kanıtlamaktadır. Bu ki­ tapçıkta eğitimin iki yönüne vurgu yapacak olan Baltacıoğlu , toplumsal değerlerin yanında, ikinci vurguyu medeniyet kavramına yapacaktır. 42 Eğitim sürecinin toplumsal ve ideolojik boyutlan önemli olmuştur. eğitimde milliyetçi duyguların iş­ lenmesi ile son derece yakından ilgili olan Mim Rahmi ve Kazım Nami beylerin bu alandaki çalışma ve yayınları burada anılmalıdır. M im Rahmi Bey'in Batıdaki bazı modelleri tetkik ile başlattığı yeni yaklaşım, pragmatist ekol kurucusu Amerikalı John 39 Atuf, Türkiye Maarif Tarihi Hakkında Bir Deneme, 55.1 1 2-1 1 3. 40

lbid.

41

ismail Hakkı Baltacıoğlu, Türk'e Doğru, Cilt 2, (istanbul: Kültür Basımevi, 1 943), 5. 1 41 . lbid 5. 1 7 1 .

42

. .


210

Dewey'den esinlenmiş, İş Mektepleri'nin kuruh.işu ile sonuçlanmıştır.43 Kurarndan ziyade hayatın pratiği içinde pişmeyi öne çıkaran bu eğitim mantığında, okuldan mezun olan gençlerin hayatın gerçekleri ile karşılaştıkların­ da bocalamamaları için hayatın içinde bir eğitim sü­ recinden geçmeleri gereği üzerinde durulmuştur.44 Batılı kaynakları tarayan, ve bu doğrultuda yaklaşımları benimseyen Mim Rahmi Bey, eğitimde eski moda değerlerden uzaklaşmanın zorunluluğu­ na işaret edecektir. 45

7. Basında Çocuk ve Avam Eğitimi Meşrutiyet'in ilanıyla birlikte ders kitaplarında değişiklik gündeme gelmiş, kıraat kitapları rejime uy­ gun hale getirilmiştir. Ali Nazima'nın kaleme aldığı bir kıraat kitabı On Temmuz Malumat-ı Medeniye ve Tat­ bikat-ı Ahlakiye ve Saireye Dair Kıraat Kitabı başlığını taşımaktadır. Kitabın ilk konusunu "hürriyet, müsa­ vat, adalet, uhuvvet" oluşturmakta, vatan, Meclis-i Umumi, Meclis-i Mebusan. belediye meclisi gibi yeni

rejimle özdeşleşen kavramlar� yer verilmekteydi.46

43 Mim Rahmi, "Ta/im ve Terbiye: iş Mektebi", Türk Vurdu, Cilt 13, no.7, 1 333, s.3647. 44 'Mektep cemiyetin küçük bir modeli haline getirilmeli, o vakit mektebi ikmal eden gençler, hayatı hakikiye sahnesinde şaşırıp kalmaz", lbid., s.3648. 45 Mim Rahmi, "Yeni Terbiye Usulleri", Türk Vurdu, Cilt 9, no. 1 3, 1 331 , s.2928-29. 46 Okay, op.cit., s. 1 7


21 1

Eğitimde millilik bağlaınında Halit Reşat Bey'in sorumluluğunda yayınlanan Muallim ve La Pensee Turquie (Türk Düşüncesi) dergileri zikre değer görü­ nüyor. Çocuk Edebiyatı Külliyatının, Talebe Defteri başlığı ile yayınladığı yazı dizisi IJlilli eğitim alanında dikkat çekici yazılardır.47 Donanma Mecmuası ve Konya'da yayınlanan Öksüz Yurtlan Mecmu asında çıkan yaZılar eğitim ve öğretim hayatına, öğretmen­ Iere yönelik olmuştur. Bu dönemde basının avaın eğitimine yaklaşımı dikkat çekici olmuştur. Milli Maarif Cemiyeti, halk eğitimine ilgi çekmek üzere biz yazı yarışması düzenlemiştir. Köylü Kütüphanesi ve Köy Hacası Kütüphanesi başlığı altında risaleler yayınlaınışlardır. Bu risalelerde ele alınan temel ko­ nular ise şunlardır:4B 1 . Dinini Bil 2. Vatanını Bil 3 . Tarihini Bil 4 . Güzelliğini Bil 5 . Dilini Bil 6 . Doğruluğu Bil 7 . Sılı­ hatini Bil 8. Çalışmayı Bil 9_. Dünyayı Bil 1 0 . Hakkı­ nı ve Vazifeni Bil 1 1 . Muaşeretini Bil . Bu risaleler daha sonra Milli Talim ve Terbiye Cemiyeti tarafından tekrar yayınlanacaktır.49 Eğitim alanının bir başka önemli hususu ise, ter­ biyedir. Mim Rahmi Bey, terbiyenin ad hac değil, yön­ lendirme ile gerçekleştiği görüşündedir. 50 Bunun yanı sıra, eğitimde ana temalardan biri seciyedir. Cumhu­ riyet dönemi eğitimbilimcilerinden Nafi Atuf Bey, seci47

"Matbuat ve Yeni Eser/er: Donanma Mecmuasi, Öksüz Yurtlan Mecmua­ Türk Vurdu, Cilt 1 2, no. 1 2 , 1 333, 5. 3548; ibrahim Alaaddin, op. cit., 5.3355; "Yeni Neşriyat", Türk Vurdu, Cilt 1 3, no.9, 1 333, 5.3870. 48 "Türk/ük Şuunu", Türk Vurdu, Cilt 1 3, no.9, 1 333, 5.3871 . 49 Mim Rahmi, op.cit., 5.3674. 50 lbid. " SI ,


21 2

ye ve terbiye arasında yalan bir ilişki kurmuştur. Yüksek ahlaki değerlerle donanmış bir kimsenin mutlaka iyi bir terbiye almış olduğuna değinmiştir.5I Nafı Atuf Bey yazılannda Osmanlı-Türk okulla­ nnda geçerli olan mekanik öğretim metotlanna tepki­ sini dile getirir. Çağdaş eğitim düzenine geçişi savu­ nur. Bu arada milliyetçi kadrolar, eğitim bilimi üzeri­ ne kafa yormaya başlayacaklardır. Buna göre, bir çocuk terbiye sürecine girdikten sonra, yüksek mora1 niteliklere ulaşmak en önemli hedef olma1ıdır. 52

8. Eğitimde Batılı Usullerden Yararlanmanın Sınırı Yirminci yüzyıl başı Avrupası, önemli ideolojik ve siyasi dönüşümler geçirirken, eğitime yaklaşım ciddi revizyona uğrayacaktı. Eğitimin amaç ve işlevi tartışılacak, güçlenmekte olan Batı kapita1izminin mantığına uygun eğitim modelleri savunulmaya başlayacaktır. Bu yaklaşım Pozitivist-Daıwinist, mücadeleci, seleksiyonist bir çizgiyi benimsemek­ teydi. Rekabet ve çatışma hayatta ka1manın ana düsturunu oluşturmaktaydı. Nasıl kapita1izm güçlü olanın hayatta ka1ışını gelişme ve ilerlemenin temeli sayıyorsa, insan hayatında da durumun aynı oldu � ğu düşünülüyordu . Bunun için bedeni ve ruhi üs­ tünlük kavramları pozitivist eğitimin temellerini o­ luşturuyordu . Bedeni sağlık, sağlıklı nesillerin ye­ tişmesi bunun için önemliydi. Osmanlı Türk eğitim 51

52

Nafi Atuf, "Ta/im ve Terbiye:Seciye", Türk Vurdu, Cil! 9, no. 1 2, 1 331 , s.2923. lbid., s.2925.


21 3

felsefesi bu düşüncelerin etkisi altında kaldı. Tabia­ tın Göbeğinde Sağlam Bir Hayat sloganı Türkçülük cereyanının eğitim alanında etkilendiği ve uygula­ maya çalıştığı bir düstur olmuştu . Edmund Desmoulin ( 1 889) ve Herman Liech ( 1 898) gibi eğitimbilimciler: Osmanlı düşüncesini etkilemiştir. Edmund Desmolin ve Herman Liech'in eğitim metodolojisinde açtıkları yeni çığırın etkisi altında, Mim Rahmi Bey Yeni Terbiye Usulleri başlığı ile bir dizi çeviri makale yayınlamıştır. Özellikle Liech'in çocukların analitik düşünme, öğrenme ve karar verme yeteneklerini arttıncı metodolojisi il­ giyle karşılanmıştır. 53 Her ne kadar bu usuller Muallim Mecmuası'nda eleştirilmişse de, iki yazı daha yayınlamıştır. Bu ya­ zılar milli harsı eğitimin temeli sayan Milli Terbiye makalesiyle , Sosyal-Darwinist eğilimler gösteren Asnmızzn Terbiye Gayeleri yazısıdır. Batılı yöntemle­ re karşı gösterilen kısmi kuşku ve ihtirazi kayıtlara rağmen, asnn sahipleri kavramıyla Batının üstünlü­ ğünün zımnen kabul edildiği belli olmaktadır. Asrın sahipleri bir durum belirlemesi, somut bir durum tespitidir. Uygarlığı madem ki Batı temsil etmekte­ dir; Doğu'dan üstünlüğü kabul edilmelidir. 54 Sin imzasıyla yayınlamış olduğu bir makalede Yusuf Akçura, Batılı toplumların hayatın her ala­ nında model alınması gereğini dile getirir. Üretici olmak bunların başında gelmektedir. Eğitim alanın53 M im Rahmi, "Yeni Terbiye Usulleri", Türk Vurdu, Cilt 9, no. 1 3, 1 331 , s.2937; Ci lt 1 O, no.2, 31 24. 54 Sin Ayn, "Matbuat: Muallim, Hanende", Türk Vurdu, Ci lt 1 O, no. 1 1 . 1 332, 5.31 24.


21 4

da ise en önemli mesele, ferdin azami inkişafı olarak görülmektedir. "Çocuklan müstahsil yetiştirmek. . . kazancı çıkancı eller ve kafalar yaratmak", Akçura' nın terminolojisinde altı çizilen hususlar olarak dik­ kat çekmektedir.ss Nafı Atuf Bey, öğretmenierin ilk vazifelerinin ço­ cuk eğitimine ilişkin derin bir vüzuh sahibi olmaları­ dır. Bu da "nüfuzola asıl kuvvet veren evsaf-ı seciyevi, ilmi ve fıkridir." düşüncesi ile başarılacaktır.56 Bütün bunlardan çıkan sonuç, Türk milliyetçilerinin, Prnsya tipi cemaatçi eğitim ile, onun zıttı bir noktada duran bireyi öne çıkaran Angio-Sakson Dünyası arasında bir seçme ile karşı karşıya kalmış olduklandır.s7 Türk aydınlannın Batılı eğitim teorilerinden bazı yöntemler adapte etmek zorunda olduklarını kabul eden Kazım Narni Bey, pedagoji, psikoloji ve eğitim arasında sıkı bir ilişki olduğunu düşünmektedir. ss Musa Carullah Bigeyefin Büyük Mevzularda Ufak Fikirler adını taşıyan ve aynı zamanda Ziya Efendi El Kemali tarafından da yorumlanan makale­ sinde, "imansız Balkan Harbi" ile Çanakkale direnişi arasındaki farkın milliyet ile açıklanabileceğini dü­ şünmektedir. Ancak milliyetçi fıkirlerle teçhiz edil­ dikten sonra, Türk milleti bir ideal etrafında savaş­ maya ve sonuç almaya başlarnıştır.s9 Batılı eğitim kurarnlarından yararlanma ile Batı etkisiyle milliyetçi 55 lbid. Nafi Atuf, "Terbiye'de Muhabbet ve Nüfuz", Türk Vurdu, Cil! 1 0, no.3, 1 332, 5.2993. 57 Sin Ayn, op.cit.,5.31 25. 58 Kazım Nami, "Musa Efendi Carullah'm Terbiyeye Dair Fikirleri", Türk Vurdu, Cilt 9, no. 8, 1 33 1 , 5.2864-65. ss /bid.,5.2867. 56


215

hislerden uzak kalma tehlikesi arasında kalan Kazım Nami Bey, yabancı faktörlerin Y.ararlı olabilecekleri gibi tehlikeler de taşıyabileceğini belirtecektir. 60 Cumhuriyet'in eğitini devrimi büyük oranda Meşrutiyet'in bu düşünce birikimini yansıtır. Cum­ huriyet elitinin en çok önemsediği kurumların ba­ şında eğitimin geldiği kuşkusuzdur. Tevhidi Tedrisat yasasının cumhuriyet devriminin, temellerinden biri sayılması bu nedenledir. Örneğin Meşrutiyet fikir hayatı içinde milli eğitim düşüncesinin başlıca ka­ rakterlerinden biri olan İ smail Hakkı Baltacıoğlu , çalışmalarını cumhuriyet döneminde de sürdür­ müştür.6 1 Yeni rejimin Babıali tarzı eski idare-i maslahatçı kuşaklar yerine aşk-ı vatan ve cemiyet-i milliye kavramlarını yeterince içine sindirmiş, milli değerler ile donanmış bir kuşak yaratma düşüncesi köklerini meşrutiyet milliyetçiliğinde bulduğunu söylemek yanlış olmaz. 62

9. Toplumsal Gündemin Yeni Maddesi: Kadın Osmanlı toplumunda kadının yeri tartışması, İ slam'da kadın ve toplumsal hayat bağlamında Dünya Savaşı öncesi yıllarda başlamış; 1 868 ile 1 923 arası dönemde yaklaşık 40 "hanımlara mah­ sus" yayın çıkmıştı.63 Osmanlının bu son döneme60 6ı 62 63

lbid., s.2869. Milliyetçi Türkiye'ye Doğru: 10- 1 1 Mayts 1969'da Yaptlan Milliyetçiler ilmi Seminerinde Vanlan Neticeler (istanbul, 1 969),s.B5. Şemsettin Günaltay, Maziden Atiye (istanbul, 1 334), s.299. Nicole Van Os, "Osmanlt Müslümanlarmda Feminizm", Modern Türkiye'de Siyasi Düşünce, Tanzimat ve Meşrutiyet'in Siyasi Birikimi, Cil! 1 , ( istanbul: iletişim Yayınları, 2001 ), s.345.


21 6

cinde sosyo-ekonomik koşullar kadını toplumsal sorumluluk isteyen roller üstlenmeye zorlamıştı. Balkarı yenilgisi Osmanlı aydınlarını , İ mparatorlu­ ğun salt askeri performansını değerlendirmeye değil, genel olarak tüm alt yapı sorunlarını ele almaya, bu arada kadın sorununa eğilmelerine yol açacaktı.64 Kadın sorunu ile ilgili ilk yazılar çeviri biçiminde olacaktır.65 Kadın hakları ile ilgili olarak İslamiyette Feminizm Yahut Alem-i Nisvan 'da Müsavat-ı Tamme 1 9 1 O yılında yayınlandı. 66 Türkçü cereyan çerçeve­ sinde kadın sorunu bu bağlamda ele alınmak du­ rumundadır. Türkçüler, Batı medeniyetinin yaka­ larıması için toplumsal yaşamın her alarıında refor­ ma ihtiyaç duyulduğunu , Osmanlı yaşam tarzının kadına biçtiği rolün kabul edilemez olduğunu vur­ gulamışlardır. 67 Özellikle savaşların yarattığı iktisadi ve sosyal çöküntü , silah altına alınarı erkek nüfusun nere­ deyse 2 . 5 milyona varması, üretim daralması gibi somut faktörler kadın emeğine başvurmayı zorunlu kılmıştır. Kadına toplumsal hayatta yeni roller ta­ nıma milliyetçi uyanış ile eşzamanlı olarak gündeme gelmiştir. Ziynetullah Nişurevan'ın, bu konuda yaz­ mış olduğu bir makale bu anlamda öncü sayılmalı-

64 Nafi Atuf, op.cit., s.77; "Türk Kadmlarmm Faaliyet ve Fedakarllğt", Türk Vurdu, Cilt 3, 1 329, s.287-288. 65 Thomas Felix'in Kadının tabi ve ikincil durumunun eleştirdiği kitabı Hüse­ yin Cahit Yalçın tarafından Osmanlı Türkçesine çevrilmiştir. lbid., s.75. 66 Van Os, op.cit., s.335 67 Mehmet Abdullah, "islam Kadmlan", Türk Vurdu, Cilt 2, no.24, 1 328, s.76 1 . "Biz adam olmak için içtimai ve fikri, daha çok pek büyük inkılaplara muhtacız. Bu inkılaplar olmadıkça adam olamayız." denilecektir.


217

dır.ss Özelikle nitelikli emek gücünün savaş koşulla­ n nedeniyle sınırlanışı Nişureva'nın temel kalkış noktası olduğu ifade edilebilir.s9

I O.

Öncü Kadın Dernekleri ve Savaşta Hemşirelik Faaliyetleri

1 909 'da çıkan Cemiyetler Kanunu'na göre ka­ dınların dernek kurup kuramayacağı açık değildi. Selanik'te Teali-i Vatan Osmanlı Hanımlar Cemiyeti kurulmak istendiğinde Dahiliye Nezareti konuyu Osmanlı Danıştayı Şurayı Devlet'e intikal ettirdi. Bu yüksek yargı kurumunun olumlu mütalaası üzerine cemiyet kurulabiimiştir. 1o Bu girişime rağmen, yine de anlamlı öncülük

Teali- i Nisvan Cemiye ti'ne verilmelidir. Savaş yılla­

rında bunu İ stanbul merkezli yedi kadın derneği daha takip edecektir. 7 ı 1 9 1 6 Temmuzunda, Ahmet Edip Bey'in gayretleri ile kadıniann eğitimi konusuna el atılmıştır. Bilgi Vurdunun kuruluşu bu kapsamda ele alınmalıdır. Kadınlara yabancı dil eğitimi verilme68 Ziynetullah Nişurevan, "Türk Aleminde: Kadınlar Hukuku", Türk Vurdu, Cilt 13, no.?, 1 333, s.3654. 69 "Bugün kadınlık meselesi iki nokta-i nazardan mütalaa edilmelidir: 1 . Harbin doğurduğu iktisadi, ticari, ve ailevi vaziyat ki her gün bir yenilik ve başkalık meydana getiriyor. 2. Bu yeni vaziyelle milli hususiyelimizi birleş­ tirebilmek için milli hususiyetin mahiyetini ve vücuda getiren amilleri tetkik etmek (lazımdır) ... Bu iki şıktan yalnız birini ihtiyar edersek ifrat ve tefrite gitmekten kendimizi kurtaramayız." Ziynetullah Nişurevan, "Türk Kadınll­ ğl'', Türk Vurdu, Cilt 1 3, no.6, 1 333, s.3643. 10 Van Os, op.cit., s.344 71 Lebib Selim, "Türk Kadınfiğının Harb-i Umumideki Faaliyeti", Türk Vurdu, Cilt 9, no.3, 1 331 , s.2783-84.


21 8

si dahil bir çok alanda çalışmalar bu Yurt tarafından gerçekleştirilecektir. Mütevazi bir yayın organı da bulunan Yurt, Bilgi Yurdu Işığı mecmuasını ı 9 ı 7 Nisanından itibaren yayınlayacaktır. Dergide ev ikti­ sadiyatina özel ilgi olduğu söylenilmelidir.72 Teali-i Nisvan Cemiyetinin başlıca çalışmaları muharip gazilere yardım toplanması, ve öksüz ve yetimler için vakıf mektepleri kurulması şeklinde olmuştur.73 ŞUrası unutulmamadır ki, benzer ko­ şullar bütün Avrupa ülkeleri için geçerli olmuştur; kadın toplumsal hayatın her alanına girmeye baş­ lamış, Dünya Savaşı, eşitlikçi görüşlerin ortaya a­ tılması için müsait bir zemin yaratmıştır. Dünya Savaşı, özellikle Çanakkale Savaşları ka­ dınların hasta ve yaralılara bakmak gibi, O smanlı toplumunun önceki devirlerinde olmayan, yeni bir ödev üstlenmelerini gerektirmişti. Bunun için örne­ ğin, Besim Ömer Paşa bir çok sağlık kuruluşunun yanı sıra, Kadırga Hastabakıcı Mektebini de kur­ muştur. Cağaloğlu Hilal-i Ahmer Hastanesi baştabi­ bi Yakup Bey de, kadınların bu güç görevi yerine getirmede ne denli şevkli çalıştıklarını ifade etmiş, sorumluluğu altında görev yapan kadınların ne ka­ dar süreyle hangi işleri yaptıklarına dair ayrıntılı raporlar yayınlamıştır. 74

12

Sin Ayn, "Bilgi Yurdu", Türk Vurdu, Ci lt 1 2 , no . 1 O, 1 333, s.3495-97.

73 Cenevre Muhabiri Mim Rahmi Bey, 1 2 Mayıs 1 91 8 tarihli mektubunda

şunları yazmaktadır. "6 Mayıs 1 91 8 de Cenevrede Kadınlara mahsus U­ lum-ı içtimaiye Mektebi açılmıştır. Harbi müteakip . . . (kadınlar) birçok ha­ yatı içtimaiye işlerini . . . görmeye mecbur olacaklardır." 74 Dr. Yakup, ''Türk Kadınlannın Hastabaklclllği", Türk Vurdu, Cilt 8, no.1 O, 1 331 ' 5.2689-93.


219

Lebib Selim'in vermiş olduğu bilgilere nazaran, Hilal-i Ahmer Kadınlar Şubesi'nin yapmış olduğu en önemli iki etkinlik ise şunlardır: Cephede savaşmakta olan ordunun gazlı bez ihtiyacını giderecek üretimin yapılması ve arkada bıraktıklan ailelerine yardım e­ dilmesi. İkincisini gerçekleştirmek için Muhtaç Asker Aüelerine Muavenet Cemiyeti kurulmuştur. 75

ı ı.

Üretimi Arttırma Çabaları ve Kadın Emeği

Savaş yıllarında erkek emeğinin, o arada nite­ likli emeğin silah altına alınması üretimin daralma­ sına yol açacaktı . İstihlak-ı Milli Kadınlar Cemiyeti ve Türk Kadınlan Biçki Yurdu, salt kadın emeği ile iş gören kurumlardı. İlk cemiyet karaborsa koşulları oluşmaksızın, etkin bir şekilde tüketim mahalline ulaşmasını sağlamaya çalışırken, ikincisi doğrudan doğruya kadın emeğiyle üretime dönük bir örgüt­ tü.76 Kadın dernekleri , gittikçe ağırlaşan ekonomik koşullara uyum sağlamayı gerçekleştirecek başka etkinliklerde de bulunacaklardır. 77

7s

76

77

Hilal-ı Ahmer Kad ınlar Şubesi'nde 200'den fazla kadın çal ışmakta idi. Kadınlar 1 35.000 iç giyim eşyası, 60.000 kurşun geçirmez yelek, 40.000 gaz maskesi üretmişlerdir. Bkz. Lebib Selim, op.cit., ss.2797-2798. Melek Hanım'ın öncülüğü ile Divanyolunda istih/ak-1 Milli Kadmlar Gerni­ yeti Hastanesi adı ile, çalışanları tamamıyla kadınlardan oluşan bir hasta­ ne kurulmuştur. bunun yanı sıra, Türk Kadınları Biçki Vurdu, 55.000 pa­ muklu iç giyim eşyası üreterek, muhtaç eratın ihtiyaçlarının giderilmesi için Harbiye Nezaretine bağışta bulunmuştur. lbid., s.2799, lbid., no.5, s.2814. Celal Sahir Bey'in annesi tarafından kurulan Kadmlar Komandit Şirketi'nin yanı sıra Kadmlan Çailşt�rma Cemiyet-i islamiyesi bunlar arasında sayıla­ bilir. bkz. "Türklük Şuunu: Hammlanm1zm iktisadi Teşebbüsleri", Türk


220

Bu cemiyetlerin sadece ihtiyacı olan kız ve ka­ dınlara gelir sağlamak değil, Osmanlı müslüman iktisadiyatma katkıda bulunmak gibi amaçlan var­ dı. Mamulat-ı Dahiliye İstihlak-ı Kadınlar Cemiyeti ile Osmanlı ve Türk Kadınları Esirgeme Cemiyeti bunlar arasında sayılmalıdır. Bu derneklerin açtığı atölyelerde çalışan genç kız ve kadınlar genellikle böyle bir işe muhtaç olanlardı. Toplumun alt sınıfla­ rından veya savaşla gelen darbelerden dolayı fakir­ leşen ve bir gelir sağlamak zorunda kalanlara istih­ dam olanağı sağlanmaya çalışılıyordu .7B Koşulların zorlaması ile kadınların toplumsal hayatta yeni roller almaları, kadın - erkek ilişkilerini ele alan bazı yayınların yapılmasına neden olacaktı. Bu konuda yayınlanan iki yazı ilginç olmalıdır.79 Hayriye Melek Hanım'ın kaleme aldığı "İslam Kadını" makalesi önemle anılmalıdır. so Türk Ocağı müsame­ relerinde kadın temasının ele alındığı görülmektedir. Bu müsamerelerde özellikle erkek hekim- hemşire ilişkileri işleniniştir. s ı Türk Yurdu sayfalarına yan­ sımış olduğu kadarıyla, bir tartışma ortamının da varolduğu anlaşılmaktadır.

Vurdu, Cilt 4, no.22, 1 329, s.784; T.V. "Türk Kadmltğmda Iktisadi Terakkiyat•, Türk Vurdu, Cilt 6, 1 330, s.2392; "Türk/ük Şuunu", Türk Vur· du, Cilt 1 3, no.9, 1 333, s.3672. 78 Van Os, op.cit., s.346 79 "Bugün için, kadın gibi kadınlık da kafes arkasından sıyrıldı . . . Kızlarımızla erkeklerimizin hissi ve fikri temaslarına hizmet edecek vesileler ihsar et· mek vazife(dir)" Nafi Atuf, "Aile Münasebetlerimiz", Türk Vurdu, Cilt 1 4, no.B, 1 334, s.4226. 8° Hayriye Melek, "is/am Kadtnt", Türk Vurdu, Cilt 1 4, no. 1 1 , 1 334, s.4305. 81 "Türk Ocağt Müsamereleri:Genç Doktorlanmtzm Aynlma Günü", Türk Vurdu, Cilt 1 4, no.B, 1 334, s.4238.


221

Osmanlı Devleti'nin son döneminde kadın ve kadına yönelik faaliyetlerin artması genelde olumlu l<:arşılanmış, destek görmüştür. Ancak bu etkinlikle­ re öncülük eden kadınların yüksek sınıflara mensup burjuva veya zadegan sınıfından (aristokrasiye) ka­ dınlar oluşu eleştirilere neden olacaktır. Etkinliklerin geniş toplumsal kesimleri kapsamadığı, toplumun kaymak tabakası ile sınırlı kaldığı iddia edilecektir. Eleştiriler Mütareke döneminde daha keskinle­ şip, radikalleşecektir. Bakü'de, Türkiye Komünist Partisi'nin 1 920'de yapılan Birinci Kongresine katı­ lan Naciye Hanım, Türk kadını için savaş koşulla­ rında ortaya çıkan görece eşitlikçi koşullarının suni olduğunu , gerçekte ise kadınların esaret koşulları al�ında yaşadıklarını ileri sürecektir.a2 . İkinci Meşrutiyet döneminin çalkantılı ortamı salt siyasal değil , toplumsal gündemi de derinleme­ sine etkilemiştir. Eğitim ve kadın sorunları günde­ min en önde gelen iki maddesini oluşturmuştur. Abdülhamid döneminden başlayarak Osmanlı refonnasyonu ve rasyonel bir kamu yönetimi kurma girişimlerinin ürünü olarak dikkat çeken "maarifte ıslahat" girişimleri Jön Türk hareketinin iktidara tırmanışı ile farklı bir içerik kazandı. Eğitim bir ku­ rum olarak milliyetçi vaziyet alışın tezahür alanla­ rından biri haline geldi. Eğitimin milli ve Türkçü olması vurgulanır oldu. Çeşitli eğitim ekolleri ara62

Naciye Hanım'ın eleştirisi şöyledir: ''Türk kadınlığının, ... vaziyeti tam mana­ sıyla esarettir... istanbul'da on beş kadar kadın cemiyeti vardır ki, ... şefkat işleriyle tevaggul ederler. Bu cemiyeilere burjuvazinin kadınları da iştirak e­ diyorlarsa da, umumiyetle bu sın ıfın kadınları sıcak aparlmanlarda ve ko­ naklarında hodgamane bir hayat sürmektedirler." bkz. Mete Tunçay, Eski Sol Üstüne Yeni Bilgiler, (istanbul: Belge Yayınları, 1 982), ss. 1 30-132.


222

sında kendine yol çizmeye çalışan Osmanlı - Türk milli eğitimi pozitivist - pragmatist akımlara doğru bir eğilim gösterdi. Eğitim Osmanlı bakiyesinden Türk milletini inşa sürecinin en önemli parçası ola­ rak değerlendirildi. Kadın sorununa gelince, bu sorunun gündeme gelişini tahrik eden iki etmenden söz edilebilir. Bunlardan birincisi yeni rejim, ikincisi yeni hayattır. Kadın, Osmanlı modernleşmesi içinde yeni bir an­ lam kazanarak, Yeni Hayat'ın önemli bir parçası olarak anlaşılınaya başlanmıştır. Birinci Dünya Sa­ vaşı'nın zaruri kıldığı topyekün seferberlik anlayışı kadına yeni roller sunmuş, bu rollerde öncülük el­ bette ayrıcalıklı sınıfıara mensup kadınlardan gel­ miştir. Kısmi tepkiye neden olsa da yeni toplumun kurucu unsuru olan kadın imajı bu tartışmanın bağrından çıkmıştır.


YEDiNCİ BÖLÜM

OSMANLI TÜRI<İYESİ'NDEN RUSYA TÜRI<LERİNE BAIOŞ

1.

Çarlıl{ Rusya'da Türkçülüğün Temelleri

Türkçülük, Osmanlı ülkesinde yaşayan Türk­ lerden önce Rusya'da bir fikir hareketi olarak ortaya çıkmıştır. İdil - Ural Havzası Türk - Tatar topluluk­ ları bu fikri hareketliliğin görüldüğü ilk yerlerden­ dir. ı Bu bölgede yaşayan halkların milli uyanış fik­ rinin altyapısının Batılı etki ve kaynaklarla oluştuğu söylenebilir. ı 9 . yüzyıl ortentalizmi , daha özgül söy­ lenirse Türkiyat çalışmaları, tarih ve dil alanında yapılan araştırmalar, bu toplulukları Çarlık Rus­ ya'nın Slav halkından ayrışmaya götürecekti. Öncelikle vurgulanmalıdır ki Rusya Türkleri a­ rasında milliyetçilik, burjuvalaşma sürecine koşut gelişmiştir. Bu , boyunduruk altında yaşayan her toplulukta görülen "farklı ve bağımlı olanın" tepki­ sinden farklı , ondan öte bir şeydir. İdil - Ural, Kırım ve Kazan Türklerinin Çarlık Rusya'nın iktisadi ve sınai gelişiminin büyük atak yaptığı ı 9 . yüzyılda Avrupai Rusya ile organik bağları ve Türk-Tatar

1

Akçuraoğlu Yusuf, Türk Yi/1, s.291 .


224

burjuva sınıfının gelişimi bu farklılığının temel ne­ denini oluşturacaktır. Kafkaslara gelince, Bakü petrollerinin bulunuşu ve işlenıneye başlanması, Azerbaycan'da Batılı hayat tarzının giderek yaygınlaşmasını sağlaını ştı. Bu pet­ rol zengini Azeri burjuvazisinin doğuşu ile eşanlamlı bir gelişme idi. Hızlı sosyo-ekonomik dönüşüm top­ lumsal statükoda sarsıntılara yol açtığından "yeni hayata" ayak uyduramayan çevreler muhafazakar bir vaziyet alış benimseyeceklerdi. Yükselen genç Azeri burjuvazisi günlük hayatta devrimci bazı tu­ tumlar geliştirecekti; 1 9 1 4'de kurulan Müslüman Cemiyet-i Hayriyesi'nin, kadın üye kabul etmesi ve İslami hayat tarzına oldukça ters sayılabilecek ka­ dınlı-erkekli toplantılar tertip edilmesi bu yeni hayat anlayışına örnek gösterilebilir.2 Bakü petrollerinin sağladığı zenginlik ve refah , Azerileri , salt iktisadi ve ticari mantığın ötesinde , milli meseleler üzerinde düşünce üretmeye sevkedecekti.3 Bu bağlamda varlıklı Azeri sınıfları, özelikle temel eğitimin yaygınlaşması, okuma yazma oranının arttırılması gibi hususlarda ciddi çabalar harcadılar. Bu çabalar olumlu meyvelerini vermekte gecikmedi; Çarlık rejiminin son dönemlerinde temel eğitim veren binlerce Türk okulu bulunmakta idi.4

2 3

Odlu Türk, "Hususi Muhabirferimizden: Bakü'den; Müslüman Cemiyet-i Hayriyesi", Türk Vurdu, Cilt 6, no.6, 1 330, s.2200 Odlu Türk, "Hususi Muhabirferimizden: Bakü'den", Türk Vurdu, Cilt 3, no. 1 , 1 329, s.26. "Türk/ük Şuunu: Mahmut Esat Bey'in Şimaf Türkleri arasmda Seyahatleri­ ne Dair", Türk Vurdu, Cilt 5, no.6, 1 329, s . 1 038.


225

2.

Halim Sabit'in Altayiara Seyahati'nin Türkçülük Açısından Anlamı

Türk Yurdu Mecmuası yayın hayatına atılırken, ilk sayılarından başlayarak Halim Sabit'in Orta As­ ya'y a yaptığı seyahati tefrika etmişti. Bu tefrika Os­ manlı Türkleri ile Çarlık Rusya'nın egemenliği altın­ da yaşayan Türk toplulukları arasında ortak bir platform yaratmanın fizibilte raporu sayılmalıdır.5 Altaylar ve Altındağı'nın eteklerine kadar süren bu seyahatin izlenimleri Türkçü çevrede büyük ilgi u­ yandırmıştı. Yolculuk İstanbul'dan bir Avusturya gemisi ile Odesa'ya ulaşarak başlamış, Ruslar'ın pasaport kontrolü sırasında bölücü propaganda malzemesi olabileceği kuşkusu ile kitaplarına el ko­ yulan Halim Sabit6 Odesa'dan demiryolu hattının ulaşabileceği en son noktaya kadar gitmeye gayret sarfetmiştir. Wagon Restaurant işletmelerini ço­ ğunlukla Quasm Türklerinin ellerinde tuttukları ilk gözlemi olmuştur. istasyonlardaki hizmet işletmele­ rinin çoğunun Türkler tarafından işletildiğini se­ vinçle gözlemlemiş, bir zamanlar St. Petersburg'da Cemaleddin Afgani ile böyle bir işletmede karşılaş­ tıklarını hatırlamıştır. Refah seviyesinin oldukça yüksek olduğu idil-Ural bölgesinde, Hankirınanlılar gibi aristokrat ailelerin okul, kütüphane ve cami gibi hayır işleri ile iştigal ettiklerini görmüştür. Harkov

s

s

Halim Sabit, ''Altay/ara Doğru", Türk Vurdu, Ci lt 1 , 1 328, ss. 365-369; Ci lt 2, 1 329, ss.402-407, 432-437,498-502; Cil! 3, 1 329, ss.21 9-222, 274-279, 343-349, 370-373; Cil! 4, 1 329, ss.543-544, 597-600,635-637, 728730,778-782, 809-81 2; Cil! 5, 1 330, 874, 936, 1 002, 1 1 00,1 1 63. Cil! 1 2, 1 333, 3358; C.13, 1 333, s.3594. lbid , C. 1 , no. 1 2, 1 328, s.403. .


226

ve Quasm bölgelerini de servet ve refah açısından oldukça ileri seviyede olduklarını gözlemlemiştir. 7 İdil Nehri üzerinden Doğu'ya, Halim Sabit'in gençliğinde yaşadığı Samara kentine yönelen trende , İktisat Mecmuası adını taşıyan bir yayını gören sey­ yah, dil ve tarz itibariyle halka çok yakın olan bu mecmuadan memnun kalmıştır. s Anlatılanlardan , buna ek olarak, Kazan Tatarları arasında Akçuraoğulları'nın, temel eğitim okulları açmak gibi hayır işlerinde en önde gelen aile oldukları anlaşıl­ maktadır. Halim Sabit, Uralların çok ötesinde kar­ şılaştığı 70 yaşlarında bir kadınla sohbet etmiş; Türklük bilinci konusunda ortak noktalar bulundu­ ğunu tespit ettikten sonra, geleceğin Pan-Türk Bir­ leşik Devletinin beşeri altyapısının hazı� olduğunu ifade etmiştir. 9 Rusya Türk Dünyasının farklı alanlarını gözden geçiren Halim Sabit, Avrupai Rusya'da yaşamakta olan Başkırdlar'ın servet yönünden hepsinden ilerde olduklarını tespit etmiştir. Diğer Türk toplulukları içinde ortalama toprak mülkiyetinin 20 dönümden fazla olmamasına rağmen , Başkırdiarda hane halkı başına yaklaşık 600 dönümlük mülkiyet olduğunu gözlemlemiştir. Bu durumun Rusya'nın iktisadi ha­ yatı ile entegre olmuş bir topluluk olmasından kay­ nakladığını belirtmiştir . ı o Osmanlı Türkçesi ile basılmış bazı gazete ve mecmualara, örneğin Tanin'e, eski Başkırd başkenti 7 a 9 ıo

lbid.,s.404. lbid.,s.407. lbid., Cil! 2, no. 1 4, s.435. /bid., Cil! 2, no. 1 6, s.499.


227

Ufa'da tesadüf eden H. Sabit, bunu İ stanbul ile İ ç Asya Türk-Tatar topluluklan arasında fikri alışveri:­ şe bir kanıt olarak gösterecektir. ı ı Halim Sabit Simir Türkleri, Nogaylar, ve Kazak­ lar gibi asimile olmuş, Avrupai Rusya ve Rus adetle­ riyle bütünleşmiş toplulukların yaşam ü slubu ve standartlarını inceleme olcinağı bulmuştur. ı 2 Bu kesimler içinde oldukça zenginleşmiş insanlara te­ sadüf etmiştir. Ruslarla ticaret hayatı , bu gruplan asimile etmiş, ama zenginleştirmiştir. Sibirya ve Mançurya'da, Türk-Tatar tüccarları ve ticari mües­ seseleri oldukça hızla gelişmiştir. 1 3 Ö te yandan bazı bölgelerde Rus asimilasyonu tam manasıyla ger­ çekleşmiştir. Ö rneğin bir Çuvaş köyüne giden Halim Sabit, insanların çoğunun Rusça konuştuğunu , ana dillerini ise, pek çok Rusça sözcüğü cümle içinde kullanarak Rus aksanıyla konuşabiirliklerine şahit olmuştur. ı4 Asimilasyonun yüksek derecede olduğu gelişmiş köylerden birinin elektrik eneıjisi ile ay­ dınlandığını görmüştür. ı s Türk ticari müesseselerinin Rus ekonomisi için­ deki yeri ile ilgili olarak ilginç bir örnek, idare mer­ kezi Moskova'da bulunan 5 milyon ruble sermayeli Emanet adlı Türk nakliye şirketidir. Odesa-Sivas­ topol- İ stanbul güzergahından Rus müslümanlarını Hacca götürmeye başlayan şirket, Rusya egemenliği altında yaşayan Türk toplulukları ile diğer Türk ve 11

lbid., 5.501 lbid., Cilt 1 2, no. 1 , 1 333, 5.3358. 13 lbid., no. 2, 5.3371 . 14 lbid., no. 1 1 , 5.3529. 1 5 lbid., 5.3530. 12


228

İslam toplumları arasında somut bağlar kurma ola­ nağı sağlayacaktır. Rusya Hükümeti'nin yüzyıllardır görülmeyen, bu milli ve dini uyanış karşısında ilk tepkisi, dene­ tim tedbirlerini arttırmak ve konuyu asayiş sorunu düzlemine getirmek olacaktır. Çarlık bir süre sonra, Rusya Türkiertnin Hac taleplertnin bir resmi kurum tarafından organize edileceğini bildirilecektir. Hacıhane adı verilen bir devlet kurumu bu işlevi üzerine alacak, bu suretle Haccı bir ticari iş olarak örgütleyen Kazan ve Kırım Türklerinin elinden bu olanak alınmaya çalışılacaktır. ı 6

3.

Kazan Burjuvazisinin Öncü Rolü

Tatarlar arasında milli kimliğin ortaya çıkışı nispeten yeni bir olgu idi. 1 9 1 7'e kadar salt etnisiteye dayalı milli kimlik İdil-Ural İslam toplu­ munun büyük kesimi için hiç tanıdık değildi. Bu anlamda Şehabeddin Mercani Tatar kimliğinin ku­ rucusu sayılır. Mercani etnik bir birimi (İdil-Volga­ Ural bölgesi Türkleri) siyasi bir birimle (Altın Ordu) bütünleştirerek tanımlamıştı. 1 7 Çarlık Rusya yönetimi altındaki Türki halklar a­ çısından siyasal birlik düşüncesi değişik düzeylerde bir çekim merkezi oluşturuyordu . Örneğin Kazan Tatarları farklı gruplara kültürel özerklik tanıyan 1 6 /bid., Cil! 1 3 no. 1 3, 1 333, s.3594. A.Gün Soysal, "Tatar/ar Arasmda Türkçülük", Modern Türkiye'de Siyasi Düşünce, Tanzimat ve Meşrutiyet'in Siyasi Birikimi, Cil! 1 , (istanbul: ileti­ şim Yayınları, 2001), s. 200. ,

17


229

merkezi bir siyasal örgütleurneyi destekliyor, kendi kültürel ve iktisadi gelişmişlik düzeyleri dolayısıyla önderlik iddiasında bulunuyorlardı. Oysa ki Rus İmparatorluğunun yaklaşık üç yüz yıldır hakimiyeti altında yaşayan Volga ve Kırım Tatarları dışındaki Kırgızlar, Özbekler, Kazaklar farklı sosyo-ekonomik gelişmişlik düzeyleriyle merkezkaç eğilimleri yüksek topluluklar oluşturuyorlardı. 1 905 Devrimi ile 1 9 1 7 Bolşevik Devrimi arasında dağınık Türk toplulukla­ nnın önderlikleri arası yakınlaşma ve uzaklaşmala­ rın tarihi ortak bir kimlik içinde bu toplulukların eritilmesinin ne denli güç, hatta imkansız olduğunu göstermekteydi. ıs Özellikle 1 774 Küçük Kaynarca Anlaşması'ndan sonra müslüman tebaya karşı Rus siyaseti değiş­ miş, 1 78 9 'da Ufa'da bir dini idare kurulmu ştur. Bu kurum, hükümet tarafından seçilen bir müftünün başında bulunduğu hiyerarşik bir yapı oluştur­ muştur. Dini yapının hükümete bağlanması ve ku­ rumsallaşması ile müslüman olmayan bir devlet İslam Hukukunun uygulanmasını dalaylı olarak üstlenmiş ve meşrulaştınlmış oluyordu . Aynı za­ manda bu idare İslam cemaatinin sınırlarını da çiz­ miş oluyordu . Bu gelişme ile bölge müslümanlarının yaşamlarının her alanı Rus kontrolüne girmiş, eko­ nomi de Rus ekonomisi ile ek.lemleniyordu. ı9 Öncülük iddiasında bulunan Kazan 19. yüzyıl­ dan itibaren Avrupai Rusya içinde gelişmişlik düzeyi ciddi biçiminde diğerlerinden ayrılan bir şehirdi. Özdoğan, op.cit., s.30. 1 9 Soysal, op.cit., s. 1 98. 1s


230

Toplam sayıları 2 .2 milyona ulaşan Kazan Tatarları­ nın, bu en gelişmiş şehrinde yüzyıl sonunda 1 4 teks­ til, 2 kağıt, 23 sabun fabrikasının kurucu ve işleticisi Tatar .buıjuvazisi idi.20 Tarihi süreç içinde mekansal ve antropolojik olarak Slavlarla en fazla temasta bu­ lunmuş olan bu topluluk, kültürel ve fiziki manada bu etkileşirnin tezahürlerini sergileyecekti.2ı Kazan'ın geçirmiş olduğu toplumsal ve siyasal dönüşümü , 1 9 1 2 yılında Türk Yurdu'nda yayınla­ nan bir mektup olanca açıklığı ile göstermektedir. Dinde reform tartışması platformunda cereyan eden çatışmalar Cedidçi akım karşısında saf tutan mu­ hafazakar eğilimleri yansıtmaktadır. Ufa'daki Med ­ rese-i Aliye-i Ruhaniye bu çatışmanın odaklarından birini oluşturmuştur. Ziya El Kemali Efendi'nin Ka­ zan ve Orenburg gazetelerinde Kuran-ı Kerim'i Ka­ zan Türkçesine çevirme niyetini , halkın ibadet dilini öğrenmesinin aklın gereği olarak açıklaması muha­ fazakar bir cephenin oluşması ile sonuçlanmıştır. Ulemanın Mahkeme-i Şer'iye-i Orenburg müftüsü Mehmetyar Mirza Su ltanov nezdinde girişimi pro­ testo etmesi ile başlayan hareket, Kemali Efendi'nin girişiminden vazgeçmesi ile noktalanmıştır.22 Bu reformcu geri adıma koşut olarak reformcu kanat, Kazan'da Şark Kulübünü kurmuştur. Kadın üyeli­ ğine dahi olumlu yaklaşan bu cemiyet, bir nizam-

2o 21 22

Hüseyin Namrk, Türk Dünyasi, (istanbul: Muallim .A.hmet Halil Kitaphanesi, 1 932), ss.1 39-140. lbid. , s.1 41 . F.Bey Han. "Hususi Muhabir/erimizden: Kazandan•, Türk Vurdu, Cil! 1 , no.?, 1 328, ss.206-209.


231

name ile hedeflerini açıklamı�tır.23 Bütün bu geliş­ meler, Kazan'ın sosyo-kültürel yapısında önemli değişiklikler olduğuna işaret etmektedir.24 Kazan burjuvazisinin iktisadi teşebbüslerinin nitelik ve niceliğini ispat edecek bir başka gösterge ise, bazı müteşebbislerin fabrikalarında elektrik e­ nerjisinin kullanılmasıdır.25 Kazan sermayedarla­ rından Seyyid Giray, 1 905 yılında Kazan Muhbiri adını taşıyan bir gazete kurmuş ve servetini milli doğrultuda kullanmıştı.2G F. Bey Han'ın da işaret ettiği bütün bu veriler, Kazan'ın Rusya Türk­ Tatarlarının merkezi olduğunu göstermektedir.27 Şehabettin Mercani ve Alıdülkayyım Nasıri Kazan'da milliyetçi hareketin öncüleri olarak anılabi­ lir. Rusya'da Türk varlığından bahsedilen ilk yayın organı Mercani'nin Müstejat"ül Ahbar'ı olmuştur.2s Alıdülkayyım Nasıri ise Ahmet Mithat Efendi'nin çiz­ gisini izleyerek, Halkiyat (folklor) ile iştigal etmiştir.29

23

lbid., s.208. "Türk/ük Şuunu: Kazanda Şark Klubü", Türk Vurdu, Cil! 6, no.8, 1 330, s.2272. 25 "Türk/ük Şuunu: Şimal Türklerinde Iktisadi Teşebbüsler", Türk Vurdu, Cil! 3, no. 1 0, 1 329, 5.318. 26 Hüseyin Namık, op.cit., s.1 44. 27 F.Bey Han, op.cit., 5S.206-209. 2e Ülken, Millet ve Tarih Şuuru, s.1 57. 29 Hüseyin Namık, op.cit., s.142. 24


232

4.

Kırım'da Milliyetçi Uyanışın Öncüsü: Gaspıralı İsmail Bey

Rusya Türklerinin en önemli simalarından biri, belki de en önemlisi, hiç kuşkusuz Gaspıralı İsmail Bey'dir.30 Türkçülük ideolojisinin yükselişine koşut olarak Türk Ocakları ve Türk Yurdu çevrelerinde Gaspıralı İsmail Bey'e atfedilen anlam ve önem . pek büyük boyutlardaydı.3ı Türkiye'de salt Gaspıralı'nın değil, Yusuf Akçura ve Ahmet Ağaoğlu 'nun da Ziya Gökalp'e göre ikinci dereceden- ilgi görmesinin arka3o

31

Rusya Türkleri üzerine araştırmalar yapan Zenkovsky, 1 9. Yüzyıl Rusya Türklüğünün en önemli siması olarak !smail Bey Gaspıralıyı göstermekte­ dir. Bkz. S.A. Zenkovsky, Panturkism and Islam in Russia, (Cambridge: Massachusettes, 1 960), s.30 vd; Rusya Türkleri ile ilgili çalışmalara özel önem veren Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü'nün yayınlarından birinde "işte bu usul-u cedid hareketinin öncüsü, bir kahramanı vardır ki o da Kı­ rımlı Türk fikir adamı Gaspıralı ismail Bey"dir" denilmektedir. A.Battal Taymas, "Türk Dünyasmda Usulü Cedid Hareketi", Türk Kültürü, yıl 2, sa­ yı: 1 8, Nisan 1 964, s.1 1 9. ikinci Meşrutiyet döneminin en etkili yayın organı Türk Vurdu'nun kurucu­ ları, yayın yönelmenleri ve yazı kadrosu esas itibariyle dış Türklerdir. Yu­ suf Akçura ve Ahmet Ağaoğlu, Gaspıralı'ya yazılarında özel önem ver­ mişler, O'na sık sık atıfta bulunmuşlardır. 20 Haziran 1 330 ( 1 9 1 2) Gaspıralının istanbul'a son geliş tarihidir. Bu ziyaret, Türkçü çevrelerde büyük heyecan uyandırmış, Türk Yurdu sayfalarında üstada geniş yer a­ yırmıştır. Bu yazılarda çoğunlukla, ismail Bey Gaspıralının doğrudan siya­ sal eylemle ilgili olmadığı, bir muallim, inkılapçı ve müceddid olduğu vur­ gulanmış, bütün hayatını ilim ve irfanın Türkler arasında intişarına vakfet­ tiği belirtilmiştir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Ağaoğlu Ahmet, "ismail Bey Gasprinkl', Türk Yurdu, Cil! 7, no. 1 , 1 330, s.241 7; Akçuraoğlu Yusuf, "Muallime Dair'' Türk Vurdu, Cil! 6, no. 1 2 , 1 330, s.2409; Petersburg'ta çı­ kan il Gazetesi' nin Başmuharriri Ayas ishaki'nin bir makalesinde de "Rus­ ya Türklerindeki milli, manevi, medeni . . . her şeyin başlatıcısı, ismail Bey'dir." denilmektedir. "ismail Bey'e Dair Şimal Türk Matbuatmm Efkan", Türk Vurdu, Ci lt 7, no. 1 , 1 330, s.2421 .


233

sında Türkçülük cereyanının meşrutiyetten cumhu­ riyete geçirdiği evrim yatmaktadır. Özgeçmişinden söz etmek gerekirse, Kınm'ın Bahçesaray şehrinde 1 85 1 yılında doğan Gaspıralı mahalli eşrafa mensup bir aileden gelınekteydi. Öğ­ renciliğinde Slav milliyetçisi Profesör Katkov'un Moskovski Vidomosti gazetesinde yayınladığı yazılar­ da yürüttüğü Türk aleyhtarlığına tepki olarak milli­ yetçi terminolojiye yakınlık duymaya başlamış, kül­ tür Türkçülüğünün öncülerinden biri olmuştur.32 Osmanlı Devleti'nin hizmetine girmek ve Girit Savaşına katılmak için bir grup arkadaşı ile Don'u geçerek Odesa limanından bir gemiyle kaçmaya te­ şebbüs etmişse de, Rus güvenlik görevlilerine yaka­ lanmıştır. 1 867'de cereyan eden bu olaydan sonra milliyetçilik eğilimleri daha da keskinleşmiştir. 33 Fransızca öğrenmek, ve Batı'nın entellektüel çevre­ leri ile temas edebilmek için Paris'e gitmiş, ünlü Rus romancısı Turgenyefin sekreterliğini yaparak haya­ tını idame ettirmiş, Paris'te siyasal ve sosyal çal­ kantiların en yoğun olarak yaşandığı bir dönemde bu çevrede bulunmuştur. 1 871 Paris Komünü'nü gözlemlerne olanağı bulmuştur. Avrupa'nın kaotik siyasal ortamı ve sınıf çelişkilerinin yarattığı sosyal gerginlik O 'nda Batı medeniyetine karşı kuşkucu bir tavrın gelişmesine neden olmuştur. 1 878 yılında Bahçesaray Belediye Başkanlığına seçilişi, Türkçülüğün yükseliş basamaklarından biri 32 Akçuraoğlu Yusuf, "Türklerin Büyük Mual/im ve Muharriri ismai/ Bey

Gasprinksi", Türk Vurdu, Cil! 2, 1 329, 5.690.

33 Mehmet Kaplan, "Gasp/fa/ı ismail'in Avrupa Medeniyeti, Sosyalizm ve

islamiyer Hakkında Eseri", Türk Kültürü, yıl: 1 5, 5ayı : 1 80, 1 977, 5.71 6.


234

olmuştur. 1 88 l 'de Genç Molla takma adıyla Çarlık Rusya'nın egemenliği altında yaşayan Türklerin ida­ re tarzlannı ve sosyal konumlarını ele alan Rusya Müslümanlan başlığıyla 45 sayfalık bir kitapçık ya­ yınlamıştır. Hacmiyle hiç de orantılı olmayan siyasal sonuçlar doğuracak bu kitapçık, Gaspıralı'nın uzun yazı hayatının en önemli aşamalanndan birini o­ luşturacaktır. 34 Birinci kuşak Jön Türk hareketinden ve Cemaleddin Afgani'nin İslam refonnizminden etkile­ nen Gaspıralı uzun uğraşlardan sonra Rus Hükü­ metinden gazete yayınlama izni alabilmiştir. Bu ga­ zete ilk sayısı 1 0 Nisan 1 883'te yayınlanacak olan Tercüman'dır. Gazetenin adının Şinasi'nin Tercü­ man-ı Ahval'ine öykünerek konulduğuna dair bazı işaretler mevcuttur.35 Yayınlannda dilde, düşünce­ de, işte birlik mottosunu işleyerek Türkçülüğün te­ mellerini atmıştır. 36 34

35

36

Gaspıralı şöyle demektedir. "Asya ve Avrupa'nm bir kısmmda sakin büyük bir millet Türk-Tatar milleti vardır. Bu millet parça parça dağmık, zaif, bu millet diğer milletiere nispetle ilim ve maarifçe, servet ve medeniyetçe pek geride kalmış, böyle devam ederse, tenazu-u beka kanun-u tabiisi muci­ bince mahv olacaktır.· Akçuraoğlu Yusuf, Türk Yılı , s.340, ayrıca bkz. Ayhan Göksan, "Gaspıralı /smail Bey ve Usul-ü Cedidçiliği", Türk Kültürü, yıl:2, sayı : 1 8, Nisan 1 964, ss. 1 26-1 27. Zenkovsky, op.cit., s.31 . Tercümanm yayın hayatına girişinde lsmail Bey'in karısının maddi katkılarından bahsetmek gerekir. Gaspıralının karı­ sı Zühre Hanım Kırım eşrafından Istendiyar Bay Akçurin'in kızıdır. 1 882'de evleneceklerdir. Daha fazla bilgi için bkz. "/stizaha Cevap", Türk Vurdu, Cil! 7, no.2, 1 330, s.2442. 1 1 Haziran 1 895 tarihli Tercüman'da lsmail Bey, Şark Meselesi başlığını taşıyan bir makale " indimde Şark Meselesi, maarif meselesi demektir. in­ tişar-ı maarif umum ahaliyi malumatlı, fehimli, efkarlı , edip, kesb-i rızk yollarında mahir etmektir." demektedir. Göksan, op.cit., s.1 27.


235

Gaspıralıya göre, Şark Meselesi öncelikle maartf meselesidir. Eğitim seferberliği ile bir çok sorunun halledileceğini düşünmektedir. "Hakim bir milletin

mahkum düşmesi, mahkum bir milletin yok olması mektepsizlikten üeri gelir. " diyen Gaspıralı,

Bahçesaray'da ahaliye okuma yazma öğretme mü­ cadelesi verir. Bu mücadele, yerel muhafazakar güçler ve Rus Hükümeti tarafından kuşkuyla kar­ şılanır ve engellenıneye çalışılır. Kazan ve Orenburg burjuvazisi tarafından desteklenir. 1 88 1 itibariyle, mahalle mekteplert ile 2 1 4 Medrese-i Arabiyyeden ibaret olan Türk eğitim kurumlarının sayısının 1 884- 1 906 arasında Bahçesaray'dan Kaşgar'a kadar yaygınlaşmasında çok önemli rol oynar. Okullaşma ve eğitimi bir milletin boyunduruktan kurtuluşunun yolu sayar.37 Bu ülkü Gaspıralı'yı Orta Asya steple­ rinden Hint müslümanlarının yaşadığı alanlara ka­ dar sürükleyecektir. İstanbul - Port Sait - Aden gü­ zergahı ile Bombay'a kadar ulaşır, kendi özel okuma yazma tekniği olan usul-u savtiyyey� gittiği her yer­ de büyük bir şevkle uygulayarak başarıya ulaşır. Bombay'da Encümen-i İslamiye ve İhbar-ül İslam gibi 37 llkokullaşma, okur yazar oranının yükseltilmesini Türk-Tatar burjuvazisi

kısa bir çekingenlik döneminden sonra desteklemiştir. Uzun dönem sınıf çıkarlarının okur yazar bir toplumla örtüştüğünü gören ticaret ve sanayi sermayesi ismail Bey'in faaliyetlerinin yanında olmuştur. Gaspıralı'nın Türk Vurdu'nun yayın hayatına henüz girdiği dönemde Terbiye başlığı al­ tında yayınladığı makalede " . . . yalnız Türklerin necat ve hayat arzuların­ dan neb'an edip akın akın gelen akçelerle beş bini mütecaviz Türk rnekte­ bi açıldı. . . . Bakülü Hacı Zeynelabidin Tokayet , Orenburglu Hüseyinoflar, Sibiryalı Hacı Nimetullah gibi yüzlerce mektebin masrafına para vermiş­ lerden sarf-u nazar Akçoraoğulları, Apanayoğulları, Abdülmenanoğulları gibi onar beşer mektep tesis eden Türkler az değildi." denilmektedir. is­ mail Gasprinski, Türk Yurtçulanna", Türk Yurdu, Ci lt 1 , 1 328, ss.238-239. ''


236

gazete ve kurumlar ile Gazi Mehmet Ali, Gazi İsmail gibi önderlerin desteğini alarak Hindistan'ın müslüman kesimlerinde eğitim seferberliği başlatır ve başarılı olur.38

·

Gaspıralı'nın açtığı Ceditçüik bayrağı karşısında, kendi açıklamalarına göre, üç tutucu güç vardı. Bunlar sırasıyla ulema kisvesinde cühela, ikincisi Türk-Tatar şivel�rinde tenevvü ve tehellüf, üçüncü .ve en belirleyici olan Rusya Türklerinin vaziyet-l siyasiyesi (müşkül-el iktiham ifadesiyle tanımlıyor) idi.39 Gaspıralı modernizmine karşı tutucular bir risale. (Usul-ı Cedide Karşı Demir Temrenler) yayınla­ yarak, yenilikçilik hareketinin Türk dünyasında yaygınlaşmasını engellemeye çalışmışlardır. Ahmet Ağaoğlu , Gaspıralı'nın güçlü karşı propagandaya rağmen, eğitim-öğretim ve yayıncılık yoluyla müca­ delesinde başarı kazandığını belirtecektir. 40

ismail Bey'in başarıları Mısır'dan Hindistan'dan duyulur. Aden'den Türk Vurdu'na gönderilmiş 1 2 ve 21 Mart 1 327 tarihli Seyyah imzasıyla yayın­ lanan mektuplarda Gaspıralı'nın Hindistan macerası konu edinilmiştir. Makalelerin yazarı yeni usul okuma yazma öğretme tekniği karşısında duyduğu heyecanı "vapurda bütün hamulesinden daha kıymetli, Hint müslümaniarına daha nafı bir şey var: 48 sahifelik, 20 paralık Usulü Savtiyye Elifbas1, bu elifba kitabı Urdu lisanında tabedilecek, . . . çocukları büyük zahmetten azade etmek demek olan usulü savtiyyeyi Hindistan'a götüren Türk oğlu Türk olduğundan dolayı Türkleri tebrik ederim." sözle­ riyle ifade etmektedir. Bkz. Seyyah, "Hususi Muhabirlerimizden :Hint Yo­ lundan", Türk Vurdu, Ci lt 1 , 1 328, s.31 O. 39 Akçuraoğlu Yusuf, op.cit., 5.693. 40 Ağaoğlu Ahmet Bey şöyle yazmaktadır. "en müessir amil olarak matbualla mektebe müracaat etti. Mektep ve matbuat işte Türklüğü kurtaracak iki silah!", Ağaoğlu Ahmet, "/smail Bey Gasprinski", Türk Vurdu, Cilt 6, no. 1 2 , 1 330, 5.2408. 38


237

Çarlık Rusya gibi monarşik ve otoriter bir siya­ sal sistemde , egemenliği altında yaşayan Türk ve Tatarların milli uyanışına olumlu gözle bakılması elbette beklenemezdi. Bu bakımdan Gaspıralı İsmail Bey'in Türkçülüğü kültür milliyetçiliği sınırları için­ de kalmaya mahkumdu . Gaspıralı Rus otoriterizıni ile çatışmaya girmeksizin Türkçülük ülküsünü ge­ liştirmeye çalışmış, Türklerin eğitim yoluyla uya­ nışlannı sağlamaya gayret sarfetmiştir. 1 896'da kaleme aldığı Rusya ile Doğululann Anlaşması broşüründe ve 1 905 liberal devrimini

izleyen dönemde yayınladığı yazılarda, yeni siyasal koşulların sağlamış olduğu görece serbest ortamdan yararlanarak Ruslara bir çeşit "banş içinde bir ara­ da yaşama" formülü önerme cesaretini bulacaktır. O 'nun şu sözleri bu öneriyi formüle etmektedir:

"Altay ve Pamir dağlanndan Baltık denizine kadar yayılan alanda Türkler ve Ruslar birlikte yemek, - iç­ mek, biçmek, birlikte hayvanlannz otlatmak, birlikte yaşamak zorundadırlar. Ortak coğrafya ortak kader demektir. "4 1 Bu samiini bir öne.ridir. Hiç kuşkusuz

bu önerinin arkasında anayasalı bir monarşinin sağladığı görece liberal siyasal bir düzen ve Rusya Türkleri açısından beklenti eşiğinin yükseldiği bir siyasal atmosfer vardır. Ölümünden bir kaç ay önce son kez İstanbul'a gelen Gaspıralı İsmail Bey, Türkçü çevrelerde büyük bir heyecan ve coşku ile karşılanmıştı. Ölümü , Rus­ ya ve Osmanlı Türkleri arasında derin bir üzüntüye

41

Zenkovsky, op.cit., s.33


238

neden oldu.42 Türkçülük fikrinin bu yılmaz dava adamını Yusuf Akçura Türk Yılında "bütün Türkçü­ lük hareketinin merkezi siması" ilan etmiştir.43

5 . İslam Luther'i Musa Carullah Bigeyef ve Ayas İshaki Rusya Türkleri arasında yenileşme, burjuvalaş­ ma ve zenginleşme ile dinde reform arayışı eşza­ manlı olarak ortaya çıkmıştır. Bu yönelişin en ö­ nemli simalarından biri Musa Carullah Efendi'dir. Don yakınlarında bir kasaba olan Rostowda 1 875' de doğan , Kazan ve Bahçesaray ve Buhara medre­ selerini bitiren aldığı eğitimden tatmin olmayan Carullah, Rus Real Okulu'na devam etmiş, buradan da diploma almıştır. Yaşamının çoğu, Rusya dışında geçmiş, Mekke ve Kahire'ye birkaç defa gitmiş , a­ raştırmalarda bulunmuştur. 1 904 yılında Rusya'ya dönen Bigeyefin dünya görüşü ve peşinde olduğu ideallerle yakından ilgile­ nen Türk Yurdu Hizb-i Cedid'in mahiyeti hakkında okurlarını aydınlatmaya çalışmıştır.44 Carullah'ın ilk kitabı, 1 906'da Arapça olarak yayınladığı Tarih-i Kuran'dır. Bundan başka 25 eseri varolan Carullah' ın en önemli çalışması Mecmua-ı Ehadis olarak bi42

Gaspıralı ismail Bey, 12 Eylül 1 9 1 4 tarihinde hayata veda etmiştir. Vefatı ardından kendisi hakkında çok yoğun bir yazı seferberliği olmuş, üstad hakkında milliyetçi yazarlarca pek çok yazı yayınlanmıştır. Bkz. "ismai/ Bey'e Dair Türk Matbuatmm Efkan", Türk Vurdu, Cilt 7, no.2, 1 330, s.242 1 . Akçuraoğlu Yusuf, op.cit., s.346. Alemcan El idrisi, "Terceme-i Hai:Musa Carullah Efendi Bigeyef", Türk Vurdu, Ci lt 8, no. 1 1 , 1 331 , s.2696. .

4J

44


239

linmektedir.45 Alemcan i drisi'nin ifadesi ile , Bigeyef, Türk- İ slam dünyasının Luther'i olmak istemiş ; in­ san aklını hüccet-i ilahiyenin bir tezahürü olarak yorumlamıştır. 46 Ayas İ shaki'ye gelınce, 1 878'de Kazan'da doğdu. Babası Çistay bölgesinde Yavşerme Köyünün ima­ mıydı. Rus polisinin şiddetli baskısı altında kesintili çıkmakta olan Tan Yıldızı ve Tan gazetelerinin yazı hayatına katıldı . 1 905 Rus Burjuva Devriminden sonra, basının görece serbest hale gelişi, fikirleri geçmişe göre bir nebze daha özgür biçimde yayma­ sına olanak sağladı, değişik gazetelerde milliyetçi fikirlerini işlemeye devam etti.47 Rusya'da görece özgürlükçü ortarn tekrar otoriterizme dönüşüp , siyasi baskılar artınca İ shaki önce Avrupa'ya geçti, 1 9 1 1 'de İ stanbul'a geldi . Siya­ si mülteci olarak daha önce İ stanbul'a gelen Mecit Sakmar, Nuruosmaniye'de kalitesiz bir otelde kar­ şılaştığı Ayas i shaki'nin siyasi mücadelesini ele alan bir makale yayınladı . Bu makaleden İ shaki 'nin Rus siyasi partileri içinde, SR (Sosyal Revolüsyonerler) partisine taktik sebeplerle yakın bir vaziyet aldığını, onlarla ittifak yaptığını öğreniyoruz.4B 1 9 1 4' de, savaşın patlak vermesinden kısa bir sü­ re önce, Rusya'ya dönen Ayas İ shaki, önce İl sonra ikbal dergisini çıkarmaya başlayacaktı . Her ikisi de Rus yönetimi tarafından ülke bütünlüğüne aykırı, bölücü yayınlar yaptığı gerekçesiyle kapatılacaktır. lbid., 5.2700. Ibid. 5.270 1 . ' 47 Milli Mücahit ve Milli Edip: Ayas ishaki (istanbul, 1 955), s.21 . 4e Ibid. , s.4. �5

46


240

Hakkında ceza kovuşturması yapılan İ shaki, hapis cezasına mahkum edilerek Sibirya'da bir yer olan Arkanj el'e süıiil dü.49 Smimofun naklettiğine göre , Ayas İ shaki, ı 9 ı 6'da Hacar Türkleri'nin isyanı nede­ niyle bir kez daha cezai müeyyide ile karşılaşacaktı. 5o Ekim Devrimi'nden sonra. Ayas İ shaki'yi Sadri Maksudi ile Paris'te göıiiyoruz. ı 920'ler Rusya'da iç savaşın henüz bitmediği bir tarihtir ve rej imin daha tam oturmadığı bir ortamda, Bu ikili i dil-Ural Türk­ lerinin siyasal hakları için mücadeleyi devarn ettir­ me kararı alırlar. 5 1 Bu süreç Kızıl Ordu 'nun Urallardan Kafkaslara inişi ile sona erecektir.

6.

Azerbaycan' da Milli Uyanışın Önderleri

Bu alanda ilk dikkat çeken örnek Sosyal Darwinizm'den oldukça derin etkilenmiş bir siyasi kimlik olarak Melekzade Hasan Bey'dir. Melekzade Hasan Bey Zerdahi ı 875'de , Bakü'de Ekinci dergisi­ ni çıkarmaya başlarnıştır. 52 Yusuf Akçura cumhuri­ yet döneminde yayınladığı Türk Yılı'nda Hasan Bey'in Ekinci'de ortaya koyduğu çizginin Sosyal­ Darwinİst olduğunu belirtmektedir. Hasan Bey mil­ letler arası ilişkileri, Darwin'in hayat mücadelesi kurarnının etkisi altında, milletler arası mücadele biçiminde anlamıştır. 53 •

49

"Türk/ük Şuunu: Cihan Harbinin Türk Dünyastna Tesirleri", Türk Vurdu, Cilt 8, no.4 1 331 , s.2574. ishaki, op.cit., s. 1 O Jbid. , s. 1 5 Akçuraoğlu Yusuf, op.cit., s.334 Ibid., s.335 ,

so

sı s2

sJ


241

Ziya-ı Kafkasya ve Keşkül dergilerini yayınlayan

Celal ve Sait Ünsi kardeşler Melekzade'yi takip e­ derler54 Osmanlı Türklerini oldukça etkilemiş biri, Hüseyinzade Ali Turan bu isimlerden sonra gelir. 1 864'de Bakü 'nün Salya kasabasında doğan Ali Bey, anne tarafından Kafkasya Şeyhülislamı Hüseyinzade Şeyh Ahmet Salyani'ye, baba tarafın­ dan Hüseyinzade Molla Hüseyin gibi dini önderiere dayanmaktadır. St. Peterburg Üniversitesini bitir­ dikten sonra 1 889'da İ stanbul'a gelerek, Mektebi Tıbbiye-i Askeriye'ye devam etmeye başladı. Dr. Ab­ dullah Cevdet'in ifadelerine göre, öğrenciler üzerinde adeta bir peygamber etkisi bırakıyordu .55 1 900'de Mektebi Tıbbiye'nin öğretim kadrosuna giren Hüseyinzade, siyasal görüşleri nedeniyle azie­ dilerek sürgüne gönderildi. Rus Meşrutiyetinin ilanı üzerine, Azerbaycan'a döndü. Ahmet Agayef ve Ali Merdan Topçubaşıyefle birlikte , 1 905'te Hayat Ga­ zetesini çıkarmaya başladı. 56 Cedidi Hareketi içinde yer alan Ali Turan, mu­ hafazakar kesimlerden tepki aldı; bu kesimlerle mü­ cadele etti. "Bize Hangi İlimler Lazımdır" başlığını taşıyan makalesinde, Azerbaycan'ın muhafazakar kesiminden Ebu Tural Ahund'u eleştirdi. Ünlü Türkçü düşünür Ziya Gökalp'in Hüseyinzade Ali Turandan etkilendiği söylenir. Hüseyinzade . Gökalp' in ünlü üçlemesini "Türkleşmek, İslamlaşmak, Av-

54 Ülken, op.cit., s.1 57. 55 Sa'fes, "Terceme-i Hal: Hüseyinzade Ali Bey", Cilt B, no.3, 1 331 , s. 2554. 56 lbid., no.6, s.21 1 6.


242

mpalılaşmak" biçiminde daha önce ifade etmiş bu­ lunmalda idi. 57 Hüseyinzade Füyuzat'ta 26 Eylül 1 907'den iti­ baren "Türklük, Müslümanlık, A vmpalılıktır. " teması­ nı bir siyasal slogan olarak kullanmaya başlamıştı. 58 Hüseyinzade, Mısırda yayınlanmakta olan Türk Ga­ zetesinde çeşitli yazıları yayınlanmıştır. Bu gazeteye mektubu mahsus başlığı ile gönderdiği bir makale­ de, Türk ve Tatarların ırki kökenini tartışmıştır. Türk Gazetesi, Tatarların ırken Türk olmadıklarını iddia etmişti. 59 Osmanlı Devleti'nde meşruti hareketler, anaya­ salı bir rej imle noktalandığında, Rusya'da epeydir bu tür bir rejim yürürlükte idi; bununla birlikte, müslüman unsurlar üzerinde yoğunlaşan baskılar söz konusuydu. Füyuzatın kapatılması bu politika­ nın sonucudur. Buna rağmen, Hüseyinzade, Topçu­ başıyev ve Agayefın katkılan ile, İrşad, Hakikat ve Te­ rakki gibi dergi ve gazeteler belli aralıklarla çıkarıla­ rak milliyetçi ruh ayakta tutulmaya çalışılmaktaydı. Jön Türk Devriminden sonra, Hüseyinzade Ali Bey, İ stanbul Darülfünunu Tıbbıye şubesine döne­ rek, sürgün öncesi konumuna iade edilmiş old u . İ ttihat ve Terakki Genel Yönetim Kurulu üyesi sıfatı ile siyasi faaliyetlerine devam etmeye başladı. Türk Yurdu Derneğinin kurucu üyelerinden biri oldu .6o 57 58

59 60

lbid. "Füyuzatın tuttuğu yol Türklük, müslümanlık ve Avrupalrlrktır. Türk hissi­ yalı ile mütehassis, islam dini ile mütedeyyin ve Avrupa medeniyet-i hazırası ile mütemeddin demektir." lbid., no.4, s.2567. lbid. lbid., no.5, s.2584; Türk Ocakların ın Ak saka/11 sıfatını almıştır.


243

Bu yıllarda Hüseyinzade Ali Bey, düşünce hayatının önemli bir bölümünü geçirdiği İ stanbul'u Türk mil­ liyetçiliğinin merkezi ilan edecekti.sı

7. Rusya Müslümanları Ruhani Örgütünün Siyasi Anlamı 1 9 . yüzyılın sonuna değin, Orenburg Müftülüğü , bütün Kazan Ulemasının katıldığı bir ortak plat­ formda seçilirdi. sz Zaman içinde bu makam Rus hükümetince atama yöntemi ile doldurulur oldu. Teşkilatı Ruhaniye meselesi, bütün 1 9 . yüzyıl tarihi boyunca Rus devleti ile Rusya müslümanlarının dini-mahalli önderleri arasında bir çekişme konusu olmaya devam etti. Rus yönetimi, kendi siyasal çı­ karları ile çatışma yaratmayacak müftülerin göreve getirilmesi hususundaki hassasiyetini sürekli koru­ du . Bu durum, egemen otorite tarafından atanan kişi ile islami cemaat arasında zaman zaman geri­ limler yaratmıştır. G3 Çarlık yönetimi, Türk-Tatar müslüman halkların dini idaresi için bürokratik bir şema kurmuştu . Bu şemaya göre , 1 . Orenburg Müftülüğü 2. Kırım Müf­ tülüğü 3 . Kafkas Müftülüğü gibi bölge ayrımları söz konusu olmuştu. Her bir müftülüğün yetkilerinin sınırlarının açıkça belirtilmiş olduğu düzenlemeye göre , örneğin, Volga Bölgesi ve Avrupa Rusyası Türk­ Tatar toplumunun ruhani başvuru mercii Orenburg 61 62

63

"Türk/ük Şuunu: Mühim Bir Ziya", Türk Vurdu, Ci lt 2, no.1 B, 1 328, s.545. Sa'fes, "Rusya'da Sakin Müslümanlarm Mahalli ve Müftülük Teşkilatı", Türk Vurdu, Cil! 9, no. 1 , 1 33 1 , s.2755 /bid., no.2, s.2765.


244

Müftülüğü olarak belirlenmiş bulunmaktaydı. 64 Resmi adı ile Mahkeme-i Şeriye-i Orenburgiye , Ufa'da, Bölge Valiliğinin tam karşısında bir yerde bulunmakta idi. 6 5 Müftülük makamı seçimli bir ku­ rum olmaktan çıkarılıp , Rus yönetimi tarafından atama ile doldurulan bir makam olduktan sonra, görevi kabul eden kişi, makbul biri olarak görülme­ ıneye başladı. Rusya'da, meşruti idare kabul edilip, anayasa ilan edilince, seçim mekanizmasının devre­ ye girmesi nedeniyle, temsil ve katılım mekanizma­ larının görece genişlemesiyle, Duma'da Türk ve Ta­ tarların temsil edilişleri hükümet politikalarının a­ çıkça eleştiritmesine olanak sağlamıştı . Yusuf Akçura Orenburg Müftülüğüne liyakati tartışılmayacak kişiler yerine, Rus askeri okulların­ da okumu � . Rus ordusunda subay olarak görev al­ mış bir Russofil olan Mehmetyar Sultanorun getiril­ diğini, böylece Çarlığın kendi otokrasisine dini meş­ ruiyet kazandırmak istendiğini belirtmiştir. 66 Bu arada Rus Parlamentosuna seçilmiş bulu­ nan Türk-Tatarların, bir ittifak oluşturmak için ha­ rekete geçtiği görülmüştür. Rusya Müslümanlan ittifakı adı verilen bu blokun, müftüleri Müslüman cemaatin kendilerinin belirleyeceği bir yöntemle se­ çilmelerini Duma'nın gündemine getirdikleri anla­ şılmaktadır. 67 Kısmi temsil olanağına kavuşan Rusya Türkleri değişik ad ve gündemlerle kongreler toplamışlardır. 64 65 66 67

/bid. no. 1 , s.2753. lbid., s.2754. lbid., s.2755. /bid. no.2. 2766. .

.


245

III . Kongrede, temel mesele gene Teşkilatı Ruhaniye olacaktı . Anlaşıldığı gibi dini gibi görünen bu konu aslına bakılırsa, tamamen siyasal ve Rusya Türk­ Tatarlarının, bağımsızlık mücadelesinin bir tezahü­ rü idi. Sünni kökenli Kutluğ Bey Mirza'nın, başkan­ lığı ve Şü kökenli Ali Merdan Topçubaşıyefin başkanvekilliğinde başlayan çalışmalar, seçim me­ kanizmasını bütün örgütlenmelerin temeline koyma gereği üzerinde aniaşılmasıyla neticelendi. 68 Kutluğ Mehmet Mirza'nın bu Kongrede yaptığı konuşmada, Rusya'nın bütün halklarına eşitlik, öz­ gürlük ve siyasete katılınada fırsat eşitliği söylemi hakim görünmektedir. Rus Seçim Kanunu'nun, Türk ve Tatarların yeterince adil bir şekilde temsilini ger­ çekleştirmediğini savunan Mirza, mevzuatta değişik­ lik talep ederken, din ve etnik fark gözetilmeksizin burjuva eşitlik anlayışını öne çıkarır görünmektedir. Dini önderlerin seçimle belirlenmesine ilişkin talepler Rusya'nın yeni siyasal sistemi tarafından olumlu karşılanacak ve müslüman cemaat. Alemcan Hazret Barudi'yi, 1 9 1 7'de Müftü seçecektir. Barudi' nin kızı Muhlise Hanım'ın da İ slam tarihindeki ilk kadın kadı olarak görev alacağı bu ortam ilginç ol­ malıdır. Muhlise Hanım, anayasalı rejimin ilanından sonra aynı zamanda İ slam Kız Koleji'nin müdürlü­ ğüne getirilmiştir. 69

68 69

"Ruhani meclisierin ve onun idari teşkilatının hepsinin cemaat tarafından seçimle gelmesi" kongrenin sonuç bildirisinde yer aldı. lbid., s.2767. "Türk/ük Şuunu: Rusya Müslümanlanmn Müftü ve Kadt intihabt ve ilk Kadm Kadt", Türk Vurdu, Cilt 1 2, no. 1 1 , 1 333, s.3534.


246

8.

Rus Parlamentosu Duma'da Türk Tatar Halkların Temsili Sorunu

ı 905 Ru s ihtilali ve Çar Nikola'nın 1 7 Ekim Ma­ nifestosu'nun bir ayrımı olan haklar bildirgesinin bir gereği olarak Duma toplantıya davet edilmiş, se­ çimler yapılmıştır. 7° Bu tarihten sonra kesintili ça­ lışsa da Duma bir yasama meclisi olarak işlev gör­ dü . Rusya Türk-Tatarlarının parlamentoda temsili, bu toplulukların kısmen seslerini duyurmalarını sağlayacaktı. Ancak temsilin temeli olan Rus Seçim Kanunu , seçim bölgelerini ve temsil ölçeğini Rusya müslümanlarının aleyhine bir düzenlemeye tabi tutmuş , nüfu slarının altında bir nispette temsil e­ dilmelerine yol açmıştı. Rusya'nın Müslüman Türk-Tatar toplulukları­ nın Duma'nın her yasama döneminde getirilen yeni kısıtlamalarla temsil oranı gittikçe daralmaktaydı . Ö rneğin Duma'nın yasama faaliyetine devam ettiği Dünya Savaşı yıllarında sadece altı parlamenter ilc temsil ediliyorlardı . Buna rağmen üyeler sayılarına göre oldukça geniş etki bırakan girişimlerde bulun­ muşlardı . Ö rneğin ı 9 ı 4 yılında, Duma üyesi üç parlamenter, Sadri Maksudi. Fahrettin Ziya eedin Musa Canılialı Efendi B igeyef St. Petersburg'da bir Türk Konferansı tertip ettiler. 7 1 ,

Duma içi ve dışı çeşitli muhalif grupların etkin­ liklerinin artışı nedeniyle , Anayasalı bir sisteme geçmiş olsa da, Çarlık rej imi geleneksel reflekslerini 70

71

Hüseyin Baykara, Azerbaycan istik/e/ Mücadelesi Tarihi (istanbul: Gençlik Basımevi, 1 975),s.1 1 3. "Türk/ük Şuunu: Petersburg'da Müslümanlar içtimat", Türk Vurdu Cil! 7, no.1 O, 1 330, s.2336.


247

göstermekte gecikmeyecekti. Hükümet, Türki halk­ ların yoğun olarak yaşadıklan bölgelerde çeşitli idari ve inzibati tedbirlerle merkezkaç eğilimleri bastırma yönünde girişimlerde bulunacaktı. n Duma'da Kazan'ı temsil eden Cafer Bey Rus se­ çim sisteminin Türk ve Tatariann yeterince adil tem­ silini gerçekleştirmediğini savunacaktır.73 Duma'da bu tartışmalar sürüp giderken , Dünya Savaşı'nın Rusya aleyhine dönmesi, cephelerin çökmeye başla­ ması üzerine Çar Nikolay Nikoleyaviç, Genelkurmay Başkanını azledecek, Duma'yı kapatacaktır.74 ·

Rus parlamentosunun yeniden açılmasını sağla­ yan gelişmeler tamamlanıp, ı 9 ı 7 Martında buıjuva devrimi süreci başladığında, Duma' da dört parti bu­ Iunuyordu. Birincisi K.D. Partisi (Konstitüsyonel De­ mokratlar) . ikincisi S . R. (Sosyal Revolüsyonerler) . ü­ · çüncüsü Leh Siyasal Partisi, sonuncu olarak da İ s­ lam-Türk Partisi parlamentoda temsil ediliyorlardı.75 Bu siyasal partiler içinde önde giden parti , K.D . idi. Miliukof tarafından yönetilen partide önderlik, devrimden sonra, Prens Levoff tarafından ü stlenil­ di.16 Türk ve Tatar temsilciler, Duma'da K.D . partisi

72 'Cebr-ü şiddet, gasp kadın, çocuk ve ihtiyarlara tecavüz ve gençlerin

katliamı buralarda açıktan açığa yapılmış ve failieri düçarı mücazat olma­ mıştır. "Türk Dünyasında: Türkiye Haricindeki Türk/erde", Türk Vurdu, Cil! 1 0, no.3, 1 332, s.2997. 73 Duma'nın 2 Ağustos günlü toplantısında Cafer Bey şiddet kullan ımının olağan hale geldiğini ifade edecektir. "Türk/ük Şuunu: Şimal Türk/erinde", Türk Vurdu, Cilt 9, no. 1 , 1 331 , s.2757. 74 "Türk/ük Şuunu:Rusya'da", Türk Vurdu, Cilt 9, no.2, 1 33 1 , s.2774. 1s Hüseyin Namık, op.cit., s. 1 45. 76 lbid., s.146.


248

ile ortak cephe oluşturdular. Bu büyük parti aracılı­ ğı ile sorunlarını daha iyi duyurabileceklerini dü­ şünmekteydiler. 27 Mart- ı o Nisan ı 9 ı 7 tarihleri arasında toplanan K.D . kongresine Kazan delegesi sıfatıyla katılan Sadrettin Maksudi, Rus Ortodoks düşüncesinin İ stanbul hakkındaki, kökü bin yıl ön­ cesine giden ve İ stanbul'u Ortodoks Dünyanın mer­ kezi sayan düşünceyi eleştirmiştir. 77 Bu arada Nisan Devriminden sonra ortaya çıkan siyasal boşluktan yararlanan bazı mahalli önderler, örneğin Hive Hanlığı, meşruti monarşi ilan edebil­ mişlerdir.78 Türk Yurdu , bu çok özel koşulları bütün Türklüğün kurtuluşu için iyi bir fırsat olarak de­ ğerlendirmeye başlayacaktır. 79

ı g ı 7 Nisan'ı ile Bolşevik devrim arası bu dö­ nemde siyasi otoritenin neredeyse tamamen ortadan kalkması, hem eski siyasi merkez, hem de uyrukları açısından yeni arayışlara neden olmuştur. Örneğin Sadri Maksudi (Arsal) Rusya'nın, bütün unsurları­ nın eşit katılımı ile , demokratik bir cumhuriyet ha­ line gelebileceğini, merkezi otorite olmakla birlikte , özerk devletler kurolabileceğini belirtecektir. Maksudi aslında bu konuşması ile , etnik unsurların Rus siyaset ve yönetimine yeni bir üslupla dahil ol­ malarını önermekte idi . Rusya'yı ortadan kaldırma77

78

79

"Türk/ük Şuunu:Rus ihtilalinde Türkler", Türk Vurdu, Cil! 1 2, no.7, 1 333, s.3453. lbid., no. 1 O, s.3501 ; Hive Hanlığı bolşevik idare tarafından dağıtılması için ayrıca bkz.Dr. Baymirza Hayit, Basmactlar:Türkistan Milli Mücadele Tarihi 1917- 1934 (Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 1 997), s.1 05. "Bu ytl Mart iptidalannda Rusya'da patlayan umumi ihtilal harekatma 2530 milyonluk Türk Dünyast da kanştt. Türklük kendine doğru, kendi muh­ tariyet, istik/al ve hürriyetine doğru yürüyor. " lbid., no. 1 1 , s.3534.


249

yan. ama müslüman Türk Tatar azınlık yönünden demokratize eden bir formülü hayata geçirmek isti­ yordu.80 Bilindiği gibi bu önerilerden hiçbiri gerçek­ leşmeyecek, Bolşevik Devrim Rusya'nın sosyalist devlet temelinde yeniden inşası ile sonuçlanacaktı .

9. Rusya'nın Step Halldarını Silah Altına Alması ve Tepkiler Çarlık Rusya'nın çeşitli cephelerde güç kaybı, Rusya'nın Slav soyundan olmayan halklarını silah altına alınmamalarını gerektiren İspitnoy Palajniye Yasası 'nın (Vahşi Halklar Yasası anlamına geliyor) kaldırılması ve ı O Eylül ı 9 ı 6 tarihli bir düzenle­ meyle 40. 000 Kırgız ve Tatar'ın silah altına alınması tepkilere yol açacaktı . Silah altına alınan Türk- İ slam kökenli askerlerin Osmanlı ve Alman cephelerine gönderilişi tepkilerin artmasına neden olmuştu .R ı i dil-Ural bölgesinde silah altına alınmaya karşı yü­ ıütülen ayaklanma General Kropotkin tarafından bastırılmıştır. 82 ı 9 ı 6 Ağustosunda Taşkent'te , bir ao

82

K.D. kongresinde Sadri Maksudorun verdiği nutukda "müslümanların ekseriyeti müstakbel Rusyanın usul-ı idaresi demokrat cumhuriyet olma­ sına taraftar olacaklar zann ındayım. Lakin o cumhuriyet şiddetli merkezi­ yet esasma müstenid olmamal1d1r. " denilecektir. 'Türk Aleminde: Sadrettin Efendi Maksudinin K.D. 'ler Kongresinde Söylediği Nutku", Türk Vurdu, Ci lt 1 2, no.1 1 , 1 333,s.353 1 . "Türklük Şuunu:Kırgız Türkleri Asker Edilecekmiş", Cil! 9, no.4, 1 331 ,s. 2806.; Rus Hükümeti'nin 200.000 kişiyi silah altına alarak Macaristan cephesine gönderdiği bunların 40.000'inin kaybedildiği iddia edilmiştir. Bkz.Akçuraoğlu Yusuf, "Türk Dünyasmda:Cihan Harbinde Türkler", Türk Vurdu, Cil! 7, no. 1 , 1 330, s.2427. ''Türk Dünyasmda: Türkistan ve Sibirya Türklerinin Askerliği", Türk Vurdu, Ci lt 1 O, no. 1 2, 1 332, s.31 42.


250

polis merkezinin hasılınası ile doruğa ulaşan isyan beş kişinin idam cezasına çarptırılmasına neden olacaktır. 83 Bakü'de yayınlanan Açıksöz Gazetesi, Rus Hü­ kümetini bu tür uygulamalara son vermeye , Ayagöz Kırgızlarını ve Simi Kazaklarını şiddetle cezalandır­ ma politikasından vazgeçmeye son vermeye davet etmiştir.84 Bu sert politikayı Rus basını da eleştirii­ meye başlanmış, Naçalu Gazetes� hükümetin bu toplulukları silah altına alarak, cepheye sevk kara­ rının yanlış olduğunu belirtmiştir.85

1 O.

Devrim Sonrası Merkezi Otoritenin Zayıflaması ve Bağımsızlıl{ Hareketleri

Bolşevik Devrimi, Rusya'da siyasi kaosa yol açtı. Otorite boşluğu Türkçülük akımının konjonktürel olarak güçlenmesine olanak sağladı. Ancak, uzun sayılmayacak bir zaman içinde siyasi konsolidasyon sağlanacak, bolşevizm bütün milliyetçilikler gibi, Türkçülük hareketini de gerici bir tavır alış olarak tanımlayacaktır. Çarlık Rusya'nın çöküşü ile Bolşevik rejimin bütün Rusya'da hakimiyeti tam ele geçirişi arasın­ da, Kuzey Türklerinin, Osmanlı Türkiyesi ile olduk83 Taşkentte yayınlanan Gulus Gazetesi binlerce kişinin polis merkezini

B4

85

bastığını ifade etmiştir. "Türk/ük Şuunu:Şimali Şarki Türklerinde", Türk Vurdu, Cilt 1 1 , no.2, 1 332, s.31 74. "Türk/ük Şuunu: Kafkasyaliiar Dayanamtyorlar. Ktrgtz ve Kafkas Türkleri ve Askerlik", Türk Vurdu, Cilt 1 1 , no.4, 1 332, s.3206 . . Z.N., "Türk Aleminde: Hakan/tk Haricindeki Türkler", Türk Vurdu, Cilt 1 1 , no.5, s.3222.


251

ça yoğun temasları olmuştur. Rus cephesinin çö­ zülmesi ve iç savaşın başlaması ile Turancılık hız kazanmış gerek basın ve gerek Türkçü düşünürler tarafından dış Türkler konusu gündemin ana mad­ desi haline getirilmiş, İ stanbul'u ziyaret eden resmi ya da gayrı resmi delegasyonların sayısında büyük artış olmuştur. 14 Nisan 1 9 1 8 'de Kırım Türkleri Dı­ şişleri Bakanı Cafer Seyid Ahmet (Kınmer) , 25 Ni­ san'da Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti'nden Abdülmecit Tapa, Başbakan Çermayef, Dışişleri Bakanı Haydar Bamatov, 20 Haziran'da Rus Müslüman Mücahitleri Başkanı Hidayetullah Tokubekov İ stanbul'a gelişleri bu yoğunlaşmayı göstermektedir.SG Kırım Türkleri­ nin ünlü siması Cafer Bey'in İ stanbul'a gelişi ve Kı­ rım Cemiyet-i Hayıiyesi'nin, Galatasaray Yurdu'nda tertip ettiği toplantı ilişkilerdeki yükselişe örnek gösterilebilir. 87 Bu toplantıda konuşan Hamdullah Suphi Bey, dil birliğini birbirinden farklı diyarlarda yaşayan Türk topluluklarının siyasal irade birliğini sağlaya­ cak en önemli unsur olarak değerlendirilecektir.88 Cafer Bey, İ stanbul'a Kınm Umur-z Hariciye ve Har­ biye Vekili sıfatıyla, yanında Kafkas İ lleri Türk tem­ silcilerinden oluşan bir heyetle birlikte gelmişti.89 Fakat, 1 8 . yüzyıldan itibaren Rus Çarlığının hege86 Füsun Üstel, imparatorluktan Ulus Dev/et'e Türk Milliyetçiliği: Türk Ocak­

lan ( 1 9 1 2- 1 93 1 ) (istanbul: iletişim Yayınları, 1 997), s.96

87 "Türk/ük Şuunu", Türk Vurdu, Cil! 1 4, no.7, 1 334, s.4205. 88 Hamdullah Suphi'nin şu sözleri buraya alınmalıdır. "Dil Birliği ile Vicdan

89

Birliği. Uzak Yakın bütün Türklerin kalpleri aynı duygu ile çarpsın.", bkz. 'Türk/ük Şuunu: Kurtuluş Günlerinde Kardeş Musahabeleri", Türk Vurdu, Cilt 1 4, no.7, 1 334, s.4207. lbid., s.4205.


252

manyasında yaşayan Türk topluluklarının bu öz­ gürleşme ortamı ve bunun yarattığı heyecan uzun sürmeyecektir. Osmanlı Devleti'nin savaşın mağ­ lupları arasında yer alarak mütareke talep etmek zorunda kalışı, bütün dengeleri değiştirecek, Os­ manlı Türkleri ile Dış Türkler arasın da başlayan bu yakınlaşma milli mücadele döneminde zayıflayacak ve Bolşevik Rusya'nın Çarlık topraklarında milliyet­ ler meselesini kendi usulleri çerçevesinde çözmesi ile sona erecektir. Bu zaman dilimi İ stanbul'a eğitim görmeye gelen Kırımlı gençlerin örgütlenmelerine olanak sağladığı gibi, bazı etnik köken sorunlarının tartışıldığı bir ortamın dağınasına neden olmuştur. İ stanbul'da kurulmuş olan Rusyalı İslam Talebe Cemiyetinde ortaya çıkan bir tartışma buna örnek gösterilebilir. Tartışma Tatarlada Türklerin aynı soydan gelip gelmedikleri noktasında cereyan ederken Gaspıralı İ smail Bey ve Yusuf Akçura'nın müdahalesi tartış­ mayı tatlıya bağlayabilmiştir.9o Netice itibariyle ger­ çekte tek bir Türk-Tatar milletinin varoldu ğu, uzun Rus boyunduruğu ve etnik karışmalar nedeniyle Tatarların farklı algılandığı, bunun yanlışlığı nokta­ sında uzlaşılacaktır. 9 ı

9o 91

Alemcan el idrisi, "ismail Bey Hakkında", Türk Vurdu, Cil! 7, no.2 1 330, ss.2439-40. Tatar sözcüğü aslında Volga bölgesindeki Müslüman Türk halkın kendi ismi değildi. Mogol istilasından önce genellikle onlara Bulgar deniliyordu. Mogol istilasından sonra Tatar kelimesi Avrasya'nın çeşitli yerlerinde bu­ lunan çeşitli Türk ve Mogol halkları tanımlamak için kullanılır oldu. Bkz. Masayuki Yamauchi, Sultan Galivey islam Dünyası ve Rusya (istan­ bui:Bağlam Yayınları, 1 998), s.68.


253

Rusya'daki bu siyasal değişikliklere paralel ola­ rak, Kazaklar, self detenninasyon taleplerini ifade etmekte pek gecikmeyeceklerdi.92 Türkistan ve Bu­ hara müslümanları taleplerini üç noktada yoğun­ laştıracaklardı: basın özgürlüğü, okullaşma özgür­ lüğü , Rusya'nın bütün halkları için eşit siyasal­ toplumsal haklar.93 Bu kargaşa ortaınında Moskova' c:Ia Rusya'nın Müslüman Halklan Kongresi toplanmış, değişik böl­ gelerden gelen 800 üyenin katıldığı Kongre bir sonuç bildirisi yayınlayarak dağılmıştır. ı 00 civarında kadın üyenin katıldığı kongrede 27 ı ' e karşı 466 oyla alınan karar uyarınca, bütün Rusya halklannın eşit haklara sahip olduğu vurgulanarak, Rusya'nın federal bir cumhuriyete dönüştürülmesi talep edilmiştir.94 Devrim sonrasındaki otorite boşluğundan ya­ rarlanan unsurlardan biri de Kazan Tatarları ol­ muştu . Kazan Tatarları Ufa'da ı 9 ı 7 Kasımında Milli Meclislerini (Bir çeşit kurucu meclis) toplayacaklar­ dır. Başkanlığını bir zamanlar Duma'da Tatarları temsil eden Sadri Maksudi'nin yürüttüğü ı 20 üyeli Ufa Milli Meclisinde üç siyasal eğilimin ortaya çıktığı söylenebilir: Bütün Türk ve Tatarların birliğini ve tek bir devlet yapısı altında birleşmelerini savunan yaklaşık yüz kişilik gevşek bir birlikten oluşan Türkçü Grup, federal cumhuriyetten yana tavır ta­ kınan Tatarist Federalist Sosyalist Parti ve üçüncü

92 93

94

"Türk/ük Şuunu", Türk Vurdu, Cil! 13, no.9, 1 333, 5.3661 . "Türk/ük Şuunu: Rusya'da Sakin Türkler ve Milliyet Prensibi", Türk Vurdu, Cil! 1 2, no.9, 1 333, 5.3486. "Türk/ük Şuunu: Rusya ihtilalinde Türkler'', Türk Vurdu, Cil! 1 2, no.1 O, 1 333, 5.3501 .


254

olarak İttihad-ı İslam Partisi. Bu Kurucu Meclis üç karar aldıktan sonra dağılacaktır. i dil-Ural ve Başkurtlar için ayrı ayrı devletler kurulması projesi söz konusu olduğu bu kararlara göre;95 1 . Iöil-Ural Havzası için Sadri Maksudi'nin baş­ �anlığında milli bir yönetim kurulacaktır. 2. Başkırd bölgesinde Zeki Velidi'nin başkanlı­ ğında özerkbir devlet kurulacaktır. 3 . Dünya savaşını bitiren barış konferansında, Rusya Türk Tatar topluluklarının siyasi menfaatle­ rini en çok gözeten bir çözümün üretilmesine katkı­ da bulunulacak, konferans her çeşit olanakla etki­ lenıneye çalışılacaktır. 96

Şubat ı 9 ı 7 Burjuva Devriminden Ekim bolşevik devrimine kadar geçen süre içinde, Rusya'da, siya­ sal güçlerin hesaplaşması yaşanmış, istikrarsız yö­ netimler kurulmuştur.s7 Şubat Devriminin hemen öncesinde ı s Ocak

ı 9 ı 7'de Petrograd'da toplanan ve ertesi gün toplan­

tıları süresiz ertelenerek dağılan bir Kurucu Meclis oluşturulmuştu . Bu Meclisteki siyasal güçlerin tem­ sil oranları şöyle idi: SR 4 ı O , bolşevikler ı 75, K.D

9s

9s 97

Nadir Devlet, 1917 Ekim ihtilali ve Türk-Tatar Millet Meclisi: Iç Rusya ve Sibirya Müslüman Türk Tatarlannın Millet Meclisi 1917-1919 (istan­ bui:Ötüken Yayınları , 1 998), s.203,21 4. Hüseyin Namık, op.cit., s. 1 48. "Rusya'da Büyük Ekim Devrimi", Devrimler ve Karşı Devrimler Tarihi Ansiklopedisi, Cil! 3, (istanbul: Gelişim Yayınları,1 975), ss.625-696.


255

1 7 , Menşevikler 1 6 , Rusya Müslümanları 86 millet­ vekili.98 X X. yüzyıl Rusya uzmanı Michael Rywkin'den

öğrendiğimize göre, Şubat i htilali'nin Türkistan'a ulaşmasından sonra, step halkları arasında yeni siyasal dönemde geliştirilecek tutumların ne olacağı hususunda bir tartışma süreci yaşanmıştır.ss Radi­ kal unsurların görülmediği bu aşamada, Semarkant ve Fergana'da Emekçi Müslümanlar Birliği dışında diğer unsurların tedirgin bir beklernede olduğu söy­ lenebilir. ı oo Siyasal bakımdan çalkantılı bu dönem, Rus çev­ relerinde yeni yaklaşırnlara neden olacaktır. Pan Slavist bir yayın organı olan Novye-Yeremya, Rus­ ya'nın müslüman halklarının ayrılıkçı eğilimlerine dikkat çekerek, Osmanlı hükümetinden alacakları siyasi, moral destekle, bu unsurların Çarlık döne­ minden farklı bir noktaya gelebileceklerine işaret etmişti. 1 0 1 Bu arada, Tatariann köken sorunu tartışılmaya devam edilmekte idi. Tatarların aslında Türk soyun­ dan olmadıkları iddiasına karşın Sadıi Maksudi. Tatar sözcüğünün, Rus hegemonyası devrinde ko98

gg

1 00 101

Hüseyin Baykara, Azerbaycan lstiklal Mücadelesi Tarihi (Istanbul: Genç­ lik Bas1mevi, 1 915), ss.239-240. Michael Rywkin , Russia in Central Assia (NewYork, Collier Books, 1 963), s.33. lbid. Rusların meşhur Pan-Siavist gazetesi: "yirminci asrın iptidalarında bütün dünyadaki ahali-i islamiye asırlardan beri uyumuş olduğu uykusundan kalktı. Rusya hususiyle Türkiye'deki inkılabı dikkatle takip etmelidir." di­ yordu. Mehmet Muhlis, "Türk Sözü ve Rusya Müslüman/an", Türk Vur­ du, Cilt 13, no.4, 1 333, s.3609.


256

nulmuş , bir tabir-i askeri olduğunu ve çoğunlukla Ruslar tarafından kullanıldığını öne sürecektir. ı o2 Bolşevik devrimini öneeleyen dönemde Rusya'da iç karışıklıklar, Kerensky Hükümete geldikten sonra da devarn etmiştir. Kerenski Hükümeti, Semenkant' ta ayaklanan Kazaklara karşı son derece sert ted­ birler almış, isyancılardan 2 .000'i öldürülmüştür. Türklük Şuunu , Kerenski Hükümete geldikten son­ ra, Türkistan'da toplam 50.000 kişinin katiedildiğini haber vermiştir. ı o3 Ekim Devrimi öncesinde kısa bir süre bu top­ luluklara yönelik resmi politikada kısmi bir yumu­ şamanın olduğu söylenebilir. Moskova Garnizonu komutanı, Ayas İ shaki ve Haşim Ahundofa Çarlık'a esir düşen Osmanlı askerlerinin toplandığı kampı ziyaret izni vermişti. 1 04 Karmaşık siyasal durum, Rusya Türk topluluk­ larının bazı inisiyatifler kazanmalarına vesile ol­ muştur. Şakir Mehmetyarof. Ahmet Bey S alihof. Dost Mehmetofun Rusya Demokratlan Şurasına katılmaları ve etkin bir şekilde temsilleri buna örnek

102

103 1 04

/bid., s.36 1 0; Türklük-Tatarlık tartışmasının kökeni Tercüman ile Nur gazeteleri arasında 1 905 Rus Devriminden sonrasında yapılan tartışma­ ya kadar götürülebilir. Tercüman'da Gaspıralı "Biz Tatarız'' diyenierin bu fikirlerini terk etmelerini isterken, Ataullah Bayezidof "kavmiyetçe Tatar, asıl şecerece Türk olunabileceğini savunur. Bunun üzerini Nur'da Tataroğlu imzasıyla yayınlanan makalede yazar, "Biz Türk değiliz Tata­ rız" ifadesinin "Biz Osman/1 değiliz ama, Türk ailesindeniz" demek olduğunu ·ileri sürecektir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Soysal, op.cit., s.201 "Türk/ük Şuunu: Rusya Müslümanlan ve Rusya Hükümetinin Mezalimi", Türk Vurdu, Cilt 1 3, no.2, 1 333, s.3582. lbid., s.3580.


257

gösteıilebilir. I o5 Bunun ötesinde 800 delegenin ka­ tıldığı Umum Rusya Müslümanlan Kongresi'nin Moskova'da yapılması da bir başkasıdır. ı oe Bu kong­ renin sonunda bir merkez komitesi seçilmiş ve bazı kararlar alınmıştır. Sürekli görev yapacak olacak komitede üye dağılımı, Rusya'da yaşayan Türk­ Tatar halkların ortak bir siyasal hareket geliştirmek istedikleriiıde, kendi içlerindeki dengeyi nasıl kura­ caklarını göstermektedir. Komitede i dil-Ural Havza­ sından 1 0 , Sibirya'dan 6, Türkistan'dan 7 , Kırım'­ dan 2 üye bulunmaktaydı. Bu sayılar i dil Ural böl­ gesi temsilcilerinin siyasal etkinlik bakımından a­ vantajı elde bulundurduklarını göstermektedir. ı o7 Bu yeni dönem ve siyasal arayışlar, mahalli bazı yayın organlarının çıkmasına olanak sağlamıştır. Örneğin Ufa askeri komitesi tarafından çıkarılan Asker Dileği, Ufa Köylüler Konseyi tarafından çıka­ rılan Köy Ahalis i, yine Tatar i htilalci Sosyalistleri tarafından Ufa'da çıkarılmakta olan Hürriyet Gaze­ teleri bu faaliyetler kapsamında ele alınmalıdır. ı oR Rusya'da burjuva hükümetin kurulması ile so­ nuçlanan Nisan devrimi, 1 9 1 7 Ekiminde Bolşevikie­ rin hamlesi ile sonuçlanmış, rejim bambaşka bir ze­ mine kaymıştır. Türklük Şuunu sayfalarında geçen "Ekstremist sosyalistler, Kerenski Hükümetini devire-

105

1 06

1 07 108

"Türk/ük Şuunu:Demokratlar Şurast", Türk Vurdu, Cil! 13, no.9, 1 333, 5.3661 . "Türk/ük Şuunu: Rusya Müslümanlan ve Rus Hükümetinin Mezalimi", s. 3581 . lbid., 5.3580 "Türk/ük Şuunu: Yeni Gazeteler", Türk Vurdu, Cil! 13, no.9, 1 333, s.3661


258

rek, Önderleri Lenin başkanlığında yeni bir hükümet kurdular. "1 09 başlığı devrimi haber veriyordu. ı ıo Bolşeviklerin 1 8 Kasım 1 9 1 7 'de Petrograd'da ik­ tidarı almalarından sonra, iç Asya'da paralel siyasal gelişmeler oldu . Örneğin Taşkent'te yedi Bolşevik ve bir S.R. eğilimli üyeden oluşan hükümet teşekkül etti. Bütün üyeleri Rus olan Taşkent Sovyeti'nin ya­ nı sıra Türkistan Cumhuriyeti kurulacaktır. Türk İ slam Dünyasının ilk cumhuriyeti olarak selamlana­ cak olan bu devlet, bağımsızlığını ilan ederek mer­ kezi Kokand'da hükümet kurmuş , hükümetin başı­ na Tini şbaşev, Millet Meclisi'nin başına Sadri Maksudi geçmiştir. Bu devletleşme girişimi anti bolşevik altematif bir iktidar odağı yaratmıştır. Fakat zaman içinde Kızıl Ordu karşısında bir şansı kalmayacaktır. Bu ana kadar, Kokand'da 26-27 Kasım günlerinde top­ lanan IV. Bütün Müslümanlar Kongresi Türkistan Hükümeti 'ni kurmaya karar vermiş olacaktı. Mus­ tafa Çokayef Bu Hükümette Dışişleri Bakanı ola­ caktı. 1 1 1 Zenkowski'nin açıklamalarına göre, anti komünist Kazak komutan Ataman Dutov'un yönet­ tiği birlikler ile, Türkistan yönetiminin ı 9 ı 9 sonba­ harında düşüşüne kadar 1 1 2 , siyasi çalkantı devam 1 09

110

111 1 12

"Türk/ük Şuunu", Türk Vurdu, Cilt 13, no.7. 1 333, 5.1 1 2. "Rus ihtilalinin ikinci safhast, . .. ifratçt sosyalistler (maksimalistler) Rus arnele ve asker cemiyetleri ... Kerenskiyi tskat edip, kendi ftrka reisieri olan Lenin'i hü­ kümetin başma geçirmişlerdir. " Türkçölerin bolşeviklik yorumu için bkz. Uygur Kocabaşoğlu, Metin Berge, Bolşevik ihtilali ve Osmanlt/ar (Ankara: Kebikeç Yayınları, 1 994), 5.242. Rywkin, op.cit., 5.36. Hayit, op. cit., 55. 1 1 -21 ; 47-56.


259

etti. Burada mahalli garnizonlar ve Rus kökenli Taşkent demiryolu işçilerinin desteği ile , Bolşevik yönetim işbaşma geçecekti. ı ı3 Bolşevik idarenin hızla artan otoritesi, mahalli milli yönetimlerin dağıtılmasıyla noktalanacaktı. ı 9 ı s Nisanında yönetimin tamamen el değiştirmesi ve Ufa'nın bolşevikler tarafından ele geçirilmesinden sonra, özerk yönetim önderleri Finlandiya'ya kaçmak zorunda kalacaklardı. 1 14 Nisandaki bu gelişmelerden önce, birçok yerde kanlı çatışmalar söz konusu ol­ muş, Bolşevik rejime direnen yaklaşık ı o . OOO Tür­ kistanlının ı 7,- 2 ı Mart arasında öldürüldüğü rapor edilmiştir. ı ı s Kazan'dan Astragan'a muhalefet unsu­ ru olabilecek, merkezkaç eğilimli bütün basın yayın organları kapatılarak Bolşevik rejim Kafkaslar ve İ ç Asya'ya egemen olma sürecini tamamlamıştır . ı ı 6

l l . Azerbaycan'da Siyasal Gelişmeler ve Sonrası Azerbaycan 'a gelince, otorite boşluğundan ya­ rarlanan Azeri önderleri bağımsız cumhuriyet ilan etmekte tereddüt etmediler. Osmanlı Hükümeti bu yeni devleti tanımakta gecikmedi. Çarlık rejimi dev­ rildiğinde, Kafkasya Genel Valisi Grand Duke Nikola gözaltına alındı. Kafkaslarda meydana gelen siyasi 1 13 1 14 1 15 116

/bid., s.38. Hüseyin Namık, op. cit., ss. 1 48-1 49. lbid., s. 1 92. "Rusya Türklerinin milli matbuatı tamamen kapatılmıştır." Bayrak, Kızıl Armiya gibi birkaç Bolşevik gazetesi basılmaya ve yaygın bir şekilde da­ ğıtılmaya başlatılmıştır. "Türk/ük Şuunu", Türk Vurdu, Cilt 1 4, no. 1 1 , 1 334, s.362.


260

ve askeri boşluktan yararlanan Osmanlı ordu su , Nuri Paşa'nın (Killigil) komutasında, Azerbaycan'a girdi ı ı 7 v e Baküye kadar ilerledi. 1 1 s Hükümet adını alan ve bağımsızlığını ilan eden bu otorite fiiliyatta bir komiteden fazla bir şey değil­ di. Bu komitede Mehmet Yusuf gibi Azeri kökenliie­ rin yanı sıra Oktobrist Karlamof, Ermeni Paçanov, Gürcü kökenli Abasice ve Keslıkeli gibi isimler de görev alıyorlardı. Köken ve çıkar farklılıkları komite­ nin güç ve karar alma süreçlerini etkileyecekti. l l9 Kerenski'nin zayıf koalisyon hükümeti devrilip, bolşeviklerce görevden uzaklaştırıldığında, Kafkaslar yeni siyasal oluşurnlara gebeydi. Azeri, Ermeni ve Gürcü siyasal güçler tarafından ortak bir Transkafkas Hükümeti (Zakavkom) kuruldu. Yeni Transkafkasya Hükümeti, bölgede Bolşevik olmayan solun organı durumunda idi . Üyeleri , en önemli milli gruplardan ve partilerden seçilmişti. Siyasal deneyimi yüksek Gürcüler stratejik noktaları tutu­ yorlardı. ı ı üyesi olan bu hükümette 3 Müslüman, 3 Gürcü, 3 Ermeni, iki Rus üye bulunmaktaydı . Hükümet başkanlığını ve Dışişleri Komiserliğini Gürcü Gegeckori yürütüyordu. 1 2o Parti yoldaşı Çenkeli ise İ çişlerini üstlenmişti. Bir Gürcü Sosyal Federalist olan Alekseyev Mendiyev Adalet komiseri Üç olmuştu . Ermeni'den Karikciyan M aliye , Ohanyan Kamu Hizmetleri Bakaniıkiarına getiril-

1 �7

1 1a 119

120

Yerasimos, op. cit., s.301 Hüseyin Namık, op.cit., s. 1 92. Mim, "Türk/ük Şuunu: Rus ihtilali Türkistan ve Kafkasya", Türk Yurdu,Cilt 1 4, no.6, 1 334, s.41 74. Gegeckori sosyalist olup, eski bir Duma üyesi idi.


261

mişlerdi ve Taşnak Partisi üyeleriyililer. Ter­ Gazanyan ise Ermeni Sosyal Demokratlannın temsil­ cisiydi. İki Rus sosyal demokrat tanm ve askerlikten sorumlu bakanlıklan almışlardı. Azeri Mehmedov Devlet Denetleme Komiserliği, Malik Aslanov Ulaş­ tırma, Caferov Ticaret ve Sanayi Komiserliklerine ge­ tirilmişlerdi. Bu üyeler Müsavat ile ilişkileri olan ba­ ğımsızlardı. Zakavkom'un kuruluşunun ikinci hafta­ sında 26-28 Kasım tarihleri arasında tüm Kafkas­ ya'da Kurucu Meclis seçimleri yapılacaktı. Buna göre Gürcü Menşevikler ı ı , Müsavat ı o , Taşnaksütyun 9 , Müslüman Sosyalist Blok 2 , Bolşevik SO, Himmet ve İttihat ı 'er sandalye kazanmışlardı. I 2 ı Bu yeni evrede, Azeriler arasında üç temel eği­ lim ortaya çıkacaktır. Bunlar sırasıyla, a. Müsavat b. Sosyal Demokratlar c. Neşri İ slam'dı. Bu siyasal eğilimler içinde en . etkili olan , bağım­ sızlıkçı güçlerin liberal partisi sayabileceğimiz Mü­ savat Partisi idi. Bu parti, Azeriler için milli devlet ve liberal demokratik bir yapı öngörüyordu. Hüseyinzade Ali Bey (Turan) Kafkaslarda ortaya çıkan otorite boşluğu döneminde Kafkasya Federas­ yonu kurma girişiminin ağırlık merkezini Turani Grubun oluştuğunu öne sürecekti . Demografik ola­ rak bu topluluğun çoğunluğu elde tuttuğu düşün­ cesindeydi . Şimal-i Şarki olarak tanımladığı Ari Grubun ise , ikinci büyük topluluk olduğu yargısına 1 21

Toplam 2.455.274 oy partilere göre şöyle dağrlmıştı. Menşevikler 661 .000, Müsavat 61 5.000, Taşnaksütyun 558.000, Müslüman Sosyalist Blok 1 59.000, SD'Ier 1 1 7.000, Bolşevikler 95.000, Himmet 84.000, ittihat 66.000; bkz. Tadeutsz Swietochowski, Müslüman Cematten Ulusal Kim­ liğe, çeviren: Nuray Mert (istanbul: Bağlam Yayınevi, 1 988),ss. 1 47-1 49.


262

varrnaktaydı. 1 22 Sonuç itibariyle, Gürcüler istisna olmak üzere, Bütün Kafkasya'nın Bir Türk ili Oldu­ ğuna hükmeden Hüseyinzade Ali Bey, buna delil olarak Rus Hükümetinin istatistiklerini göstennek­ teydi. 123 Bu verilere göre, Kafkaslarda 4 milyon müslüman, yarım milyon Gürcü , yarım milyon Er­ meni, 50-60.000 civarında Rum yaşadığı öne sü­ rülmektedir. I24 Çarlık Rusya'nın devrilmesi ve Bolşevik Devri­ mi'nin kendi hegemonyasını oluşturması arasında geçen dönemde, 125 Kafkaslarda, geçici bir denge dö­ nemi yaşanmış, çeşitli siyasal seçenekler gündeme gelmiştir. Bunlar sırasıyla, Kafkasya Federasyonu , bağımsız Gürcü Ermeni ve Azeri hükümetleri, veya Osmanlı Devletine bağlı bir çeşit Hidivlik rejimi. 126 Neticede, Çarlık Rusya'nın egemenliği altında yaşayan Türk-Tatar halkların milletleşme yolundaki adımları kronoloj ik olarak Osmanlı Türkiye'sinden önce gelir. 1 9 . yüzyılda Rus hükümetleri Slav olma­ yan halklar üzerinde güçlü bir asimilasyon politikası uygularnaya koymuştu . Bu politika kısmen başarılı da oldu. Avrupai Rusya"da, Slavlarla fiziki olarak yanyana yaşayan idil-Ural halkları, örneğin Kazan Tatarları, daha fazla etkileşim içinde bulunmanın sonuçlarıyla karşı karşıya geldiler. Bu, bir boyu­ tuyla Ruslarla kaynaşma anlamına gelirken, öbür 1 22 1 23 1 24 125 125

"Türk Ocağt Konferanslan.·Kafkasya Hakktnda", Türk Yurdu, Cilt 1 4, no.5, 1 334, sA1 40. lbid. Mim, op.cit., s.4 1 75. Yerasimos, op.cit., s.318. "Türk Ocağı Konferans/an: Kafkasya Hakktnda' , Türk Yurdu, Cilt 1 4, no.5, 1 334, s.41 40.


263

boyutuyla iktisadi entegrasyon anlamına geliyordu. Tatarlar Rusya'nın Slav olmayan halkları içinde en çok burjuvalaşmış kesimini oluşturuyordu . Refah seviyesinin artışı milli şuurun oluşum sürecine kat­ kıda bulundu . Kazan Tatarları dışındaki toplulukla­ ra gelince, örneğin Kınm Tatarları, ı 9. yüzyılın son çeyreğinde Rus Devleti'ne sadakat sorunu çıkar­ maksızın "maarif' yoluyla milli kültürlerini geliştir­ me yolunu denediler. Özellikle Gaspıralı İ smail Bey'in yeni teknİklerle temel eğitimi yaygınlaştırması ve bir misyoner edasıyla bütün Rusya Türklerine şamil olacak şekilde eğitim seferberliğine girişınesi meyvesini verdi. Rus otoritelerinin hışmını çekmek­ sizin itinalı bir şekilde yürütülen kültür Türkçülüğü milli şuur yönünde atılmış önemli merhalelerden bir başkasıydı. Kafkaslar, özellikle Bakü ve civarında servet birikiminin artışına koşut siyasal gelişmeler yaşandı. Ancak bütün bu süreç Rus yetkililerinin açık veya örtülü baskılarıyla birlikte gelişecekti. Çar Nikola'nın ı 7 Ekim Manifestosu ile günde­ me gelen Rus meşrutiyeti Slav olmayan halkların Duma'da demokratik temsilinin yolunu açtı. Göre­ celi olarak daraltılmış bir temsil olmasına rağmen siyasal katılım mekanizmaları Rusya'nın Türk Tatar halkları için oldukça önemli ve yeni bir açılım ına­ nasma geliyordu . Birinci Dünya Savaşı yıllarında yaşanan sancılı gelişmelerden sonra Bolşevik Ekim Devrimi'nin vazettiği ilkeler, ulusların eşitliği ve kendi kaderlerini tayin etme hakkı söylemi bu top­ lulukların bağımsızlıkçı eğilimlerini tahrik etti. Sov­ yet otoritenin iç savaş koşullarını henüz aşamadığı göreli özerk, siyasal belirsizlikleri olan bir ara dö­ nemden geçildi. Çarlık rejiminin devrilmesinden sonra hükümetler teşkil ederek bağımsızlıklarını


264

ilan eden halkların hepsi 1 920'ye kadar tekrar Rus­ ya merkezli bir siyasi otoritenin hükümranlığı altına gireceklerdi. Netice itibariyle Rusya Türklerinin Bol­ şevik Devrimi konjonktüründe milletleşme girişimi başarısızlıkla sonuçlandı. Milliyetler komiseri Stalin' in çözdüğü biçimiyle milliyetler sorunu 1 9901ardaki büyük yıkılışa kadar sosyalist yapı içinde dondu­ rulmuş oldu .


SONUÇLAR

Türk kavramı ı 9. yüzyıl ortalarına kadar, Ana­ dolu'nun konar-göçer yörük ahalisini tanımlamak­ taydı. Türkiye ve Türk kavramlan Avrupa literatü­ ründe, Osmanlı ülkesine ve Osmanlının hakim un­ suruna atıfta bulunan ifadelerdi. Milli şuur, milli devlet oluşumları ile ilgili sayılamazlardı. Osmanlı yönetimi açısından ise, Türk, Osmanlının Türkçe konuşan tebasından başka bir şey değildi. 1 Türkçülük, bu akımın temsilcilerinin kendi tu­ tumlarını tanımlamak için seçtikleri öznel bir kav­ ram olmanın yanı sıra nesnel bir geçerliliği de olan bir terimdir. Osmanlı döneminde Türkçülük, İmpa­ ratorluğun çok uluslu bileşimi içinde Türk ögesini öne çıkaran bir akım olarak doğmuştu . Bu akım, Türkleri kendine özgü bir kültürün tarihsel mirası­ na sahip ayrı bir etnik grup sayınakla yetinmiyor, ayrıca Türk kültürünün yükseltilmesini ve Türklerin tarihsel köklerine ilişkin bilincin geliştiritmesini a­ maçlıyordu . 2 Türklerin, milliyetçilik davasının peşine düşme­ leri, milliyetçi-irredentist bir ideoloji olarak Türk milliyetçiliğini yaratmaları büyük ölçüde ı 9 . yüzyılın

2

Kusher, op.cit., s.2. Özdoğan, op.cit., s.22.


266

sonuna tekabül eden bir oluşumdu . Böylece Türk kavramı , Anadolu'nun göçebe-çoban topluluklarını ifade eder olmaktan çıkarak, birbirlerinden farklı mekanlarda yaşayan Türki halkların siyasi birliğine işaret eder bir hale dönüşecekti. Bu topluluklar teo­ rik olarak sınırları Akdeniz'den Pasifik'e kadar ya­ yılan Turan Devletinin beşeri unsurunu oluştura­ caklardı. Bu çalışmanın bölümlerinde , bu dönüşü­ mün evreleri ele alınmış ve incelenmiştir. Bu noktada, Osmanlı Türkleri arasında milliyet fikrinin doğuşu öncesinde, Rusya'da kültür milliyet­ çiliği biçiminde başlamış olan Türkçülük hareketi­ nin dinamiklerine göz atmak yararlı olacaktır. Çarlık Rusya'nın egemenliği altında yaşayan Türk Tatar toplulukları arasında refah seviyesi ve burjuvalaşma eğilimleri açısından, Avrupai Rusya ile en fazla te­ ması bulunan Kazan ve Bakü şehirlerinin bu fikirle­ rin gelişip, serpilmesi açısından özel önemi vardır. Bu bağlamda 1 905 Rus Devrimi, Türk Tatar topluluklannın milli bilinçleri açısından son derece önemli bir hadise oldu. Servet birikimi ve Rus mut­ lak monarşisinin, Anayasalı rejime dönüşümünün yarattığı göreli özgürlük ortamı, temsile olanak sağ­ lanması gibi koşullar bu toplulukların Rus siyasal sistemi içinde etkinliğini arttıracaktı. Bunlar içinde , hem Rusya toplumuna entegrasyon açısından hem de milli meselelerine sahip çıkma açısından en önde gelen grup Tatarlardı.3 Bu çerçevede İ smail Bey Gaspıralı'nın Dilde , Fi­ kirde, İ şte Birlik Sloganı, Rusya Türkleri arasında, milli uyanış fikrinin erken dönemine tekabül eder. 3

Zarevand, op.cit. ,s. 1 5


267

Kültürel esasa dayalı erken dönem Türkçülük, ayrı­ lıkçı siyasi hedefleri olmadığını sürekli vurgularna­ sına rağmen Rus yönetiminin tepkisini almakta ge­ cikmeyecekti.4 Kitle eğitimine, akademik çalışmala­ ra, bir çeşit Orientalizrn imajı verrnesine, hatta Rus akadernisyenlerden destek görmesine rağmen bu faaliyetler resmi çevrelerde kuşkuyla karşılanmaya devarn etmişti. Gaspıralı İ smail Bey'in 1 880'lerde başlayan Rus­ ya müslüman Türk dünyasına yönelik etkinlikleri, gayri siyasi bir rnedenileştirrne çabası olarak takdim edildi. Kırım, Türkistan ve İç Asya halklarının eğitim ihtiyacının giderilmesi ve yaygın temel eğitimin ger­ çekleştirilmesi önde görünen faaliyet idi. 5 Rus Anayasası'nın ilanından bir süre önce , Ka­ hire'de yayınlanrnakta olan muhalif Jön Türk Ga­ zetesi Türk'de yayınlanan Yusuf Akçura'nın Üç Tarz-ı Siyaset makalesi Türk rnilliyetçiliği akımının önemli dönüm noktalarından birini teşkil edecekti. Bu ma­ kalede Akçura, Sultan II. Mahmut'tan 1 904 yılına kadar Türk Dünyasındaki yenileşrne hareketlerini ele aldı. Zoya Köyünde kalerne alınmış bu makale , zamanla Türkçülük cereyanının "amentüsü" haline gelecektir. Makalede işlenen temel tema, O smanlı Devleti'nin rnüslirn ve gayri müslim tebası arasında, ABD'nin kuruluş felsefesini tekrarlayan bir federatif 4

5

Ayas ishak!'nin St. Petersburg'da çıkarmakta olduğu il gazetesinde çıkan bir yorumda, "Rusya Türklerindeki herhangi bir milli, manevi, medeni, ... her şeyin başlatıcısı ismail Beydir". "ismail Beye Dair Şimal Türk Matbua­ tmm Efkan", Türk Vurdu, Cil! 7, no. 1 , 1 330, s.2421 . Seyyah, "Hususi Muhabirlerimizden:Hint Yolundan ", Cil! 1 , no. 1 0, 1 328, s.308-31 0.


268

yapı ile , Osmanlı bütünlüğünü devam ettirme ola­ nağının kalmadığı idi. Tanzimat'tan İ mparatorluğun dağılışının tescil edildiği Mondros Mütarekesi'ne kadar resmi devlet ideolojisi olan Osmanlıcılık, "ehli islam ile milel-i sai­ re arasında müsavat" ilkesi getirerek, gerçekte "mil­ let-i hakime" anlayışına son veriyordu . Müsavat (e­ şitlik) ilkesi millet-i mahkume ile millet-i hakimeyi aynı düzlemde, Osmanlı yurttaşlığı statüsünde bir­ leştiriyordu . 1 876 Anayasası 1 7 . maddesi ile kanun önünde eşitlik ilkesini, 1 9 . maddesi ile kamu hiz­ metine girişte fırsat eşitliğini getiriyordu .6 Buna rağmen etnik milliyetçiliğin cazibesi karşısında res­ mi Osmanlıcılık, devlete sadakat sağlamada başarılı olamadı . Osmanlı Devleti, yükselen milliyetçi dalga­ ya karşı etkin bir dalgakıran inşa etmeyi başarama­ dı.7 Osmanlıcılık, gerçekte, geleneksel Osmanlı siya­ setine karşı bir politika idi. Vazedilen yeni Osmanlı kimliği ortalama bir müslümanın kabul edebileceği bir durum değildi. Osmanlıcılık, ayrılıkçı akımlara karşı bir çare olarak düşünülmüş olmasına ragmen, bu akımlara karşı, imparatorluğu bir arada tutacak ciddi bir siyasal-ideolojik araç olamayacaktı. imparatorluk topraklarında yaşayan muhtelif unsurlar tam bağımsızlık veya bağımsızlığını ko­ parmış bölgelerle birleşme ideali peşinde oldukla­ rından , Osmanlıcılık, imparatorluğun son dönemin­ de lleıi sürülen devleti kurtarma formülleıi içinde en zayıf siyasal seçenek olacaktır. Osmanlıcılık siyase­ tinin ikinci önemli hasını ise, Devleti Aliye'nin kurus 7

Yıldız, op.cit., s.57. lbid., s.59


269

cu unsuru olan gerçek bir mürnin ile, bir gayri müslimi aynı düzlemde ele almaya karşı olan İ slam­ cılık politikasıydı. İ slamcılık politikasının, elinde tuttuğu en önemli ideolojik silah olan müslümanlık ise, Devletin Türkler dışındaki diğer müslüman top­ lulukların sadakatini sağlayan tek ve son ideolojik araç olarak değerlendirilecekti. Müslüman topluluk­ ların, sade.ce müslüman oldukları için, sadakatlerini korumalan uzun dönemde. mümkün olmayacaktır. Abdülhamid'in uzun istibdat yılları bitip İttihat ve Terakki'nin önderliğinde meşruti idare yeniden kurulduğunda, İmparatorluğa oldukça iyimser bir hava egemen olmuştu . Yüzyılı aşan etnik sorunların anayasalı manarşİ ile çözüleceği beklentisi çok yük­ sekti. Geleceğin Başkumandan Vekili Enver Bey'in, "Artık Müslüman, Ulah, Rum, Bulgar, Yahudi yok. Bu gökkubbenin altında hepimiz kardeşiz. Hepimiz Osmanlıyız" sözleri bu beklentiyi çok güzel semboli­ ze etmekteydi. 8 Ancak bu iyimser hava pek uzun sürmeyecek, meşrutiyet tılsımı, Osmanlılık ortak paydasında buluşma işe yaramayacaktır. Osmanlı­ lık anasın muhtelife açısından birleşik bir üst kim­ lik oluşturamayacaktır. Osmanlıcılığa dayanan resmi devlet politikası, tüm etnik unsurlar için kamu hizmetine giriş ve siyasal karar alma mekanizmalarında yer alma ba­ kımından fırsat eşitliğini öngörüyordu . Unsurlar arasında sağlanan kuramsal eşitlik sayesinde impa­ ratorluğun devlet-toplum ilişkilerinde taşıdığı geri8

H. Temperley, "British Policy Towards Par/iamentary Rule and Constutionalism in Turkey 1830- 1914", Cambridge Histarical Journal, Cil! 4, (Cambridge, 1 932), s.1 86.


270

limin düşeceği, kanun önünde eşitlik ilkesinin birçok sorunu çözeceği sanılıyordu . Anayasanın öngördüğü idare ilkeleri , yerel yönetimlere sağlanan olanaklar, özellikle vilayetler yönetiminin tevsi-i mezuniyet (yetki genişliği) ve adem-i merkeziyet (yerinden yö­ netim) ilkelerine göre yeniden yorumlanışı, mahalli idarelere yetki delegasyonu sayesinde ayrılıkçı eği­ lim ve akımların teskin olacağı sanılıyordu . Oysa ki tam tersi gerçekleşti. Anayasanın 1 08. maddesi bir­ leşmeyi değil, ayrılıkçılığı siyasal gündeme oturttu . Bu madde gayrimüslim unsurlar açısından Osmanlı kimliği ile özdeşleşmenin yolu olarak değil, bağım­ sızlıkçı, ayrılıkçı eğilimleri özendiren bir yoruma tabi tutuldu.9 Böylece, elde kalan tek pratik çözüm devlet po­ litikasının Türkçülük eksenine oturtutması idi . Çünkü Türkler Devletin asli unsuydu . Yüzyıllar bo­ yu ihmal edilmiş olsalar da Osmanlı Devletini ken­ dilerinin devleti olarak algılıyorlar, onun kaderini kendilerinin kaderi ile özdeşleştiriyorlardı. Akçura' nın bu tezi, özgün koşulların yarattığı siyasi atmas­ ferde kısa sürede hakim olacaktır. ıo Öte yandan Rusya Türk Tatar dünyasının, 1 9 . yüzyıl boyunda yürüttüğü, örtülü Türkçülük mücadelesinin yarattı­ ğı siyasi tecrübe ve birikim, Osmanlı Türkleri ve ay-

9

Ahmet Ferit Bey'in yazdığı bir makalede Osmanlı Anayasal düzeninin iki temel kavramı analiz edilmiştir. Bunlardan ilki hakimiyeti milliye (Osmanlı milletinin egemenliği kastediliyor), öteki ise devletin bölünmez bütünlüğü, bu iki ilke şu veciz sözlerle ifade edilecektir. "Vatan-ı Osmani yekvücud ve mümteniel taksimdir.", Ahmet Ferit, "Kanun-1 Esasi-i Vilayat", Türk Vurdu, Cil! 2, no. 1 5, 1 328, s.465. 1 0 Akçura, üç Tarz-1 Siyaset, ss. 1 7-1 8, 37-55 ; Georgeon, op.cit., ss.35-45.


271

dınlarının Türkçülük cereyanı etrafında buluşmala­ rını kolaylaştıracaktır. Müslüman Türk Tatar kimliğinin Rus Duması' nda gittikçe artan bir etkinliğe sahip olması, Çarlık idaresini, bu etkinliği azaltınanın yolu olarak, Du­ ma'daki temsil oranını düşürmeye sevk edecekti. Seçim Kanununda yapılacak bir değişiklik bunu sağlamanın yolu olacaktı. Steplerin ve Orta Asya halklarının temsilini kısıtlayan yasa neticesinde, Türk Tatar temsili, Üçüncü Duma'da dokuza. Dör­ düncüde yediye düşecektir. Bu rakamlann açıkladı­ ğı üzere, Rus Meclisi'nde Slav soyundan olmayan halkların zayıf gücü daha da kınlmıştır. 1 1 Siyasal temsilin zayıflaması, Rus siyasal rej imi içindeki etkinliği azalan Türk Tatar önderleri bağım­ sızlıkçı eylemlerin içinde yer almaya sevk edecekti. Bu arayışın ürünü olarak ı 905- ı 908 arası toplanan üç Umum Rusya Müslüman Halklar Kongresinin en önemli ideologunun Yusuf Akçura olduğu kabul e­ dilmelidir. ı2 Japon savaşı ile başlayan Rus siyasal sistemini içerden eleştiri dalgası, Japonya'nın Rusya üzerinde galebesi ile daha da etkin bir hale gelecek, bağımsız­ lıkçı etnik hareketler, ve Türkçülük cereyanının daha cok güç kazanmasına neden olacaktır. Rus Hükü­ meti bu tip cereyanlan önlemek ve Türki topluluklan stabilize etmek için çeşitli tedbirler almasına rağmen , ı 905- ı 908 arası düşünce hayatı ve özellikle Kazan Üniversitesi'ndeki fikri zenginlik Türkçü hareketlelin hızlanmasına katkıda bulunacaktır. 11

ı2

Zenkovsky, op.cit., s. 1 05. Landau, op.cit., s. 1 4.


272

Buna koşut olarak Osmanlı Devletinde , Balkan ve Trablusgarb savaşları, diğer ideolojilerin gerile­ mesine, buna karşılık Türkçüğün hızla yükselmesi­ ne yol açacaktır. Bu savaşlar, Türkçü çevrenin hızla yeni kurumlar etrafında örgütlenmesini tahrik ede­ cektir. Türk Yurdu ve Türk Ocakları bunların ba­ şında gelir. Bunların yanı sıra Rusya Müslümanları Öğrenci Derneği, Kırım Talebe Birliği, Buhara Cemi­ yeti Hayriyesi gibi oluşumlar söz konusu olmuştur. Osmanlı başkentindeki bu hareketlenme ile eşza­ manlı olarak, 1 9 l O' da Astragan'da kurulmuş bulu­ nan İttifak-ül Müslimin Türk Tatar topluluğu içinde dikkat çekici bir yere sahip olacak, Agayef, Topçubaşiyev gibi önderler bu hareketin içinde yer alacaklardır. Sonuç itibariyle denilebilir ki, Birinci Dünya sa­ vaşını öneeleyen bir kaç yıl boyunca, Osmanlı baş­ kenti , köken itibariyle Rusyalı Türkçü ideologlar tarafından beslenen bir ortama sahip olacaktır. 13 O arada, bu fikri önderler. dönemin yöneten partisi İ ttihat ve Terakki içinde etkili bir konuma yüksele­ ceklerdir. Yusuf Akçura'nın parti merkez yönetim kurulunda yer alıp almadığı tartışmalı olmakla bir­ likte, Ziya Gökalp ile birlikte. partinin özellikle 1 9 1 3 sonrası dönemindeki ideolojik çizgisine damgasını vurduğunu söylemek abartma olmaz. Akçura hiç bir zaman aktif partizan bir çizgi izlememekle birlikte ülkeyi yöneten elit üzerinde daima etkili olmuştur. Zenkovski ve Zarevand ise Akçura'nın merkez ko­ mitesine seçildiği görüşündedirler. 1 4

13

14

Zenkovsky, op.cit., s.1 08. lbid., s.1 07.


273

Türkçülük, bu gelişmeler neticesinde Rusya'nın toprak bütünlüğü açısından ciddi bir tehlike ve iç tehdit olmaya başlayacaktır. Turan fikri, artık ger­ çekleşmesi muhtemel bir siyasi ideal olarak görül­ meye başlanacaktır. Türk Yurdu ve Turan gibi mecmualar, Türk dünyasının sınırlarını tarif etme­ ye, Birleşik Turan Devleti'nin siyasal modelini tar­ tışmaya açacaklardır. Örneğin bir gazeteci olan Kazımzade'ye göre , muhtemel Turan Devletinin sı­ nırları Küçük Asya, Irak, İ ran, Azerbaycan, Kırım, Urallar ile Volga'dan başlayarak Kazak Stepleri, Amur Nehrinden Pasifik kıyılarına kadar uzanan toprakları kapsayacaktı. ı s Osmanlı Devleti'nin ittifak cephesinden savaşa girmesi, Türkçülük hareketinin evrimi açısından son derece önemli olmuştur. Bu cephe, Çarlık Rus­ ya'yı karşısına alan bir cepheydi. Rusya'nın hege­ monyası altında bulunan Türki toplulukları özgür­ leştirme söylemi savaştaki tarafı meşrulaştırma yöntemiertnden birt olarak dikkat çekiyordu . Bazı Jön Türklerin Fransa ve İngiltere'nin ya­ nında tavır alma girişimleri, bu ülkelerin uzun dö­ nem çıkarlarına denk düşmediğinden mümkün o­ lamayacaktı. Bazı yazarlar, savaşta Osmanlı Devle­ tinin takındığı tutumun temel itibariyle Enver Paşa tarafından belirlendiğini, Pan Türk idealin buna yön verdiğini belirteceklerdir. Bu hayali gerçekleştirmek için ı 9 ı 5 kışında Kafkaslar üzerinden yürütülecek harekat başarısızlığa uğrayacaktır. 1 6 Bazı O smanlı aydınlarının gözünde bu savaş Rus egemenliği al1 5 lbid., 5.1 1 1 .

16

Davison, op.cit., s 1 1 5. ..


274

tında yaşamakta olan halkları özgürleştirme savaşı olarak algılanacaktır. J 7 Jön Türkler, bu savaşın ge­ nel olarak dünyayı, özelde de Orta Doğu kuvvet dengelerini yeniden belirleyecek bir hesaplaşma ol­ duğunun bilincinde idiler. ı s Örneğin Halide Edib Hanım'ın ı ı Kasım ı 9 ı 5 tarihli yazısında bu savaş "Halas Muharebesi" olarak değerlendirilecekti. 19 Sonuçta, Türkçülük ideolojisinin dayandığı un­ surları incelemek gerekirse, bütün pan ideoloj ilerde görüldüğü gibi, değişik egemen devletlerin hakimi­ yeti altında yaşayan ortak kültürel değerlere sahip toplulukların birlik ve dayanışmasını sağlamaya yönelik bir siyasi hareket olduğu kuşkusuzdur. ı 9 . yüzyılın sonuna doğru ortaya çıkan Diasporal-Pan milliyetçi ideolojiler, tarihsel bakımdan anlamlı bir toprak parçası üzerinde, köken birliğine rağmen , tarihin belli bir anından beri, dağılmış bulunan toplulukları bir araya getirmeye çalışmışlardır. Türkçü akımın temel karakteristiği, ortaya çıkış ve gelişim çizgisi itibariyle diğer milliyetçi akımlara benzediği ileri sürülebilir. Türkçülük cereyanı, Çarlık Rusya'da, ı 9 . yüzyı­ lın ortalanna doğru, ılımlı kültür milliyetçiliği tonun­ da, Pan-Slavizmin mağduru bir ideoloji ve doğrultu olarak ortaya çıkmış; 20. yüzyılın başında, Türk ol­ mayan tebasının sadakatsizlik ve ayrılıkçılığı karşı­ sında ciddi bir hocalama ve arayış evresine giren 17 Akçuraoğlu Vusu( "Siyaset ve Askerlik Ytli", Türk Vurdu, Cilt 1 2, no. 1 ,

1 333, 5.3349. Akçuraoğlu Yusuf, "Türk Dünyasmda:Cihan Harbinde Türkler", Türk Vur­ du, Cilt 7, no. 1 , 1 330, s.2427. 19 lbid., 5.2426-2428. ıs


275

Osmanlı imparatorluğundan olumlu yanıt almış ve güçlenmiştir. Orta Asya Steplerinin kültürel mirası mitosu üzerine inşa edilmeye çalışılan Pan­ Türkçülük formunu benimseyerek, eski Türk kültü­ rünün ihyasına çalışılmıştır. Ancak bu iddiası sürek­ liliğini korumamış, Pan-Türkçülük siyasal koşullar nedeniyle hızla irtifa kaybetmiş, Osmanlı Devleti'nin Mondros bırakışması ile mağlubiyetinin kesinleşmesi Türkçülüğü yeni arayışlara sevk etmiştir. Bunların dışında dini ve iktisadi alanlar Türk­ çülük akımının esas rüknünü teşkil etmezler. İkti­ sadi ve dini temaların zayıflığı Türkçülüğün ayırdedici niteliklerindendir. Hatta erken dönem Türkçülerinden Ahmet Ağaoğlu , Hüseyinzade Ali Turan, Yusuf Akçura gibi isimlerin milletin inşa sü­ recinde dinin bir etmen olarak ele alınması husu­ sunda ciddi kuşkulan vardı. Slavizmin tersine, Türk­ çülük, en azından başlangıç evresindeki tutumlan itibariyle, dini büyük ölçüde milliyetçi formülasyanun dışında tutmuş bir akım olarak dik­ kat çekmiştir. Türkçülüğün Osmanlı meşrutiyeti dev­ rindeki irredentist karakteri, cumhuriyetin Kemalist milliyetçiliğinden aynlır. Mustafa Kemal'in hedefleri malıdut milliyetçiliği Türkiye Türkçülüğü biçiminde tezahür etmiş ve cumhuriyetin kuruluş ideolojisinin temellerinden biri olarak tarihe geçmiştir. 2o

20 Landau, op.cit., s.1 76-1 82.



KAYNAI<ÇA A.Siefeldt, "Turan Harsı Tarihine Dair Taslaklar", Türk Yurdu, Cilt ı2. no.5, ı 333. AY, "Türk Aleminde", Türk Yurdu, Cilt 2, no. 2 1 , ı 328. A.Y., ''Türk ve Tatar Tarihi", Türk Yurdu, Cilt 2 , ı 329, s . 558. Alıdülbaki Fevzi, "Husıısi Muhabirlerimizden: İzmitten", Türk Yurdu, Cilt 3, no.3, ı 329. Agayef, "Türk Medeniyeii Tarihi", Türk Yurdu , Cilt ı . ı 328. Ağaoğlu Ahmet, "İsmail Bey Gasprinki', Türk Yurdu, Cilt 7 , no. ı . ı 330. Ağaoğlu Ahmet, "İsmail Bey Gasprinski", Türk Yurdu, Cilt 6, no. ı 2 , ı 330. Ahmad, Feroz. , The Young Thrks. The Committee of Union ruıd Progress in Thr/cish Politics: 1 908- 1 91 4 (Oxford: Ciarendon Press, 1 969). Ahmad, Feroz. , Modemleşen Türkiye'nin Oluşumu, Türkçesi : Yavuz Alagon, (İstanbul: Sarmal Yayınları, 1 995). Ahmed Agayef, "Türk Alemi" (I-VI) Türk Yurdu, Cilt l , 1 328. Ahmet Edip, "Talim ve Terbiye: Kızı ma Türk Yurdu, Cilt 3, no.5, 1 329. "

Ahmet Ferit. "Kuvvet ve Siyaset Muharebesi", Türk Yurdu , Cilt 2, no. ı 3 . ı 328. Ahmet Ferit, "Kanun-ı Esasi-i Vilayat , Türk Yurd u, Cilt 2 , no. 1 5, ı 328. "

Ahmet Rasim, Osmanlı İmparatorluğu'nun Reform Çabalan İçin­ de Batış Evreleri (İstanbul, ı 987). Ahmet Zeki Velidi, "Kazan Hanlığının Son Günleri", Türk Yurdu, Cilt 2. no. 1 9 , ı 328.


278 Akçam, Taner . , Türk Ulusal Kimliği ve Ermeni Sorunu, (İstanbul: İletişim Yayınları, ı 992). Akçoraoğlu Yusuf, Türk Yılı ( İstanbul: Yeni Matbaa, ı 928) Akçuraoğlu Yusuf, "Akvc:imı Müslime Tarihinin Devrelere Taksi­ mi" Türk Vurdu, Cilt 1 3 , no. 2, ı 333. Akçuraoğlu Yusuf, "Yeni Eserler: İtilaf-ı Müselles Devletlerinin Neşriyatına Nazaran Harbi Umuminin Menşe'leri", Türk Vurdu, Cilt 8, no. 8, ı 33 1 . ·

Akçuraoğlu Yusuf, "Siyaset ve Askerlik Yılı", Türk Vurdu, Cilt 1 2 , no. ı . 1 333. Akçuraoğlu Yusuf, "Türk Dünyasında: Cihan Harbinde Türkler", Türk Vurdu, Cilt 7, no. 1 , ı 330. Akçuraoğlu Yusuf, "Müverrih Leon Calıun ve Muallim Barthold'a Göre Cengiz Han ", Türk Vurdu. Cilt ı . no. ı . ı 328. Akçuraoğlu Yusuf, "Geçen Yıl: 1 330 Senesi" Türk Vurdu. Cilt 8, no. ı . ı 3 3 ı Akçuraoğlu Yusuf, MMuallime Dair" Türk Vurdu. Cill 6 . no. 1 2 . ı 330. Akçuraoğlu Yusuf, "Türklerin Büyük Muallim ve Muharriri İsmail Bey Gasprinksi", Türk Vurdu, Cilt 2, ı 329. Akçuraoğlu Yusuf, "Milliyet Fikri ve Milliyet Muharebeleri" Türk Vurdu, Cilt 3, no. 9, 1 329. Akgün, Seçil. . General Harbord'un Anadolu Gezisi ve Rapo ru, (İstanbul: Kervan Kitapçılık, ı 98 1 ) . Akşin, Sina., 1 00 Soruda İttihat ve Terakki, (İstanbul: Gerçek Yayınevi, 1 980). Akşin, Sina., 31 Mart Olayı. !Ankara: 1 970). Albert, Dr. Nyrary. , "Macaristarı'ın Turanilikteki Rolü", Türk Vur­ du, Cilt 6, no. 4. 1 330. Alemcan el İdrisi, "İsmail Bey Hakkında", Türk Vurdu, Cilt 7 . no. 2 1 330. El İdrisi, 'Terceme-i Hal: Musa Bigeyef', Türk Vurd u . Cilt 8, no. l l . ı 33 1 .

Alemcan

Candlah

E;[endi


279 Ali Haydar, "Mekatib-i İptidaiye'de Yurd Terbiyesi , Türk Yurdu, Cilt 2, ı 329. "

Ali Haydar, "Talim ve Terbiye: Yurt Terbiyesi , Türk Yurdu, Cilt 3, no. 7, ı 329. "

Alkan , Mehmet Ö., "Osmanlı imparatorluğunda Eğitim ue Eğitim İstatistikleri 1 839-1 924", Osmanlı Devletinde Bilgi ve Istatistik (Ankara: DIE yayını, 2000) . "'Alman imparatoru II. Wilhellm Hazretlerinin İstanbul Ziyaretleri" Türk Yurdu, Cilt ı 3 . no. 6, ı 333. "Anadolu'ya Dair", Türk Yurdu, Cilt ı o. no. 4, ı 332.

Arai, Masami., Jön Türk Dönemi 1ürk Milliyetçiliği, çev: Tansel Demirel, (İstanbul: Iletişim Yayınları, ı 994). Arvasi, S. Ahmed . , İleri 1ürk Milliyetçiliğinin ilkeleri, (İstanbul: ı 965). Atasagun, Yusuf Saim. , 1ürkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası 1 888- 1 939, (İstanbul: Kenan Basımevi, ı 939). Atsız, Türk Tarihinde Meseleler, (Ankara: ı 966). s . ı 9. Avcmğlu, Doğan . , Türkiye'nin Düzeni, Ciltl (Ankara: ı 968). Avcıoğlu, Doğan . , 3 1 Mart'ta Yabancı Parmağı, (Ankara: Bilgi Yayınevi, ı 969) . Avcıoğlu, Doğan., Milli Kurtuluş Tarihi, Cilt 2, (İstanbul: Tekin Yayınevi, ı 980). Ayn, Elif. "Almanya'da Müslüman Esir Orduga1unda Kurban Bayramı". Türk Yurd u. Cilt ı 1 , no. ı o. ı 332. Aytekin, Halil. , İttihat ue Terakki Dönemi Eğitim Yönetimi, (Anka­ ra: Gazi Eğitim Fakültesi Yayını no. 20, ı 9 9 1 ) . Baltacıoğlu , İsmail Hakkı. , 1ürk'e Doğru, Cilt 2, (Istanbul; Kül­ tür Basımevi, ı 943). Baltacıoğlu, İsmail Hakkı. , 1ürke Doğru, (İstanbul: Kültür Bası­ mevi, ı 942ı: Barkan. Ömer Lütfi . , "Tür/c Toprale Hulcuku Tarihinde Tanzimat ve 1 274 (1 858) Tarihli Arazi Kanunnamesi", Türkiye'de Toprak Meselesi; Toplu Eserler I, (İstanbul: Gözlem Yayınları, ı 980).


280 Baykara, Hüseyin., Azerbaycan İstiklal Mücadelesi Tarihi (İstan­ bul: Gençlik Basımevi, 1 975). Bayur, Yusuf Hikmet., Türk İnkılabı Tarihi, Cilt. 2, Kısım 4, (Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1 952) . Birinci Türk Tarih Kongresi (Konferanslar - Münakaşalar) (İstan­ bul: Matbaacılık ve Neşriyat TAŞ, 1 932). Cafe, Ester. , "Rönesans Dönemi Avrupa Gezi Yazılannda Türk Miti ve Bunun Çöküşü", Tarih İncelemeleri Dergisi ll, (İzmir, ı 984). Candar, Avni. , Türklüğün Kökenieri ve Yayılışı (İstanbul: 1 934) . Cim Sin. , "Darülbedayinin Temsili" Türk Vurdu Cilt 9, no. 1 0, 1 33 1 , s.2893 ayrıca bkz. "Türklük Şuunu: Büyük Yann" Türk Vurdu, Cilt 7, no.2 1 330. Cin. Halil . , Osmanlı Toprak Düzeni ve Bu Düzenin Bozulması, (Ankara: Yenigün Matbaası, 1 978). Connor, Walker. , Etno-Nationalism: Th Quest jor Understanding (Princeton : Princeton Univ Press, 1 994). Constuüonalism in Turkey 1 830- 1 91 4 •. Cambridge Histarical Journal, Cilt 4, (Cambridge, ı 932). Criss, Bilge . , İşgal Altında İstanbul (İstanbul: İletişim Yayınları, ı 993) . Cumhuriyetimizin 50. Yılında T. C. Ziraat Bankası (1 923- 1 973) (Ankara: 1 973). Çavdar, Tevfik., Milli Mücadele'nin Ekonomik Kökenieri (İstanbul: Köz Yayınları, ı 974). "Çistani İli Beyinin Hikayesi" Türk Vurdu, Cilt 1 , no.8, 1 328. Danişmend, !smail Hami. , Ali Suavinin Türkçülüğü (İstanbul, CHP Genel Sekreterliği Neşriyatı, 1 942). Danişmend, İsmail Hami . , Sadnazam Tevfik Paşa'nın Dosyasın­ daki Resmi ve Husıısi Yesilcalara Göre 3 1 Mart Vak'ası, (İstan­ bul: Istanbul Kitabevi. 1 96 1 ) . Danişmend, İsmail Hami. , Türklük Meseleleri (İstanbul: 1 966). David, Geza . , "Araştırmalann ilk Evreleriyle Macaristan'da Os­ manlı Tarihi", Tarih ve Toplum, Cilt 36, Kasım 200 1 .


281 Davison, Roderic H . Turkey: A Short History, (N . J: The Eother Press, 1 98 1 ) . Davison , Rodeıic. , "Nationalism as an Ottoman Problem an d the Ottoman Response", W. Haddad and W. Oshvenwald (eds.) Nationalism in a Non-National State (Columbus: Ohio State University Press, 1 977) . Deliorman, 1 944).

Necmettin M.

Balkan

Türkleri Tarihi,

(İstanbul,

Devlet, Nadir. , 1 91 7 Ekim hıtilali ve Türk-Tatar Millet Meclisi: iç Rusya ve Sibirya Müslüman Tark Tatarlannın Millet Meclisi 1 9 1 7- 1 9 1 9 (İstanbul: Ötüken Yayınlan, l 998). Dr. Markı, "Cemiyet-i Turaniye ve Asya İçinde Thraniler", Türk Vurdu, Cilt 2, ı 329. Dr. Mesaroş, "Matbuat ve Yeni Eserler: Yeni Doğu 'ya Doğru: Tu­ ran Mecmuası, Türk Vurdu, Cilt 1 2 . no.8, 1 333. Dr. Yakup, "Tark Kadınlannın Hastabakıcılığı", Türk Vurdu, Cilt 8, no. l O, 1 33 1 . Earle, Edward Mead. , Bağdat Demiryolu Savaşı, Tarkçesi: Kasım Yargıcı (İstanbul: Milliyet Yayınları, 1 972). Eren , Hasan. , "Geçmişine Bakan Yalnız Bir Ulus", Tarih ve Top­ lum, Cilt 36, Kasım 200 1 . Ethem Nejat, "Hususi Muhabirimizden: Manastzrdan", Türk Vur­ du, Cilt ı , no.8, ı 328. F.Bey Han, "Hususi Muhabirlerimizden: Kazandan", Türk Vurdu, Cilt ı , no. 7, ı 328. "Gayrimüslim Mekteplerde Türkçe", Türk Vurdu, Cilt 13, no. 2 ,

1 333. Göksan, Ayhan. , "Gaspıralı ismaı1 Bey ve Usul-ü Cedidçiliği", Türk Kültürü , yıl: 2, sayı: ı 8, Nisan ı 964. Gı1len, Yılmaz. , "Csok Jas a/", Tarih ve Toplum, Cilt 36, Kasım 200 1 . Günaltay, M . Şemsettin. , Maziden Atiye (İstanbul, ı 334). Halide Edib, "Felaketlerden Sonra Milletler" Türk Vurdu, Cilt 4, no. 1 6. 1 329.


282 Halide Edip, "1 332 Senesi Vakıf Kızlar Mektebinin Senelik Rapo­ ru", Türk Vurdu, Cilt l l , no.2, 1 332. Halim Sabit, "Altaylara Doğru ", Türk Vurdu, Cilt 1 , 1 328, Cilt 2, 1 329, Cilt 3, 1 329, Cilt 4, 1 329, Cilt 5, 1 330, Cilt 12, 1 333, Cilt 1 3 , 1 333. Harnilton , Sir Ian. , Gallipoli Diary (London: 1 920). Hanioğlu, M . Şükrü . , Bir Siyasal Düşünür Olarak Doktor Abdul­ lah·Cevdet ve Dönemi (İstanbul: Üçdal Neşriyat, 1 9 8 1 ) . Hartmann, Dr. Martin. , "Mektuplar: Almanya'dan Gelen Bir Mektup", Türk Vurdu, Cilt 7, no.5, 1 330. Hayit, Dr. Baymirza. , Basmacılar: Türkistan Milli Mücadele Tari­ hi 1 9 1 7- 1934 (Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 1 997). Hayriye Melek, "İslam Kadını", Türk Vurdu, Cilt 14, no. 1 ı . 1 334. Hazar, 1 986).

Nurettin . ,

T. C. Ziraat Bankası,

1 863-1 983 (Ankara:

History of the Great War: Based On Official Documents by Direcüon of the Histarical Seetion Commitee of Imperial Defence: Military Operations: Gallipoli Vol.2, maps & apperdices (London: 1 932) . Hüseyin Namık, Türk Dünyası (İstanbul: Muallim Ahmet Halit Kitaphanesi, 1 932) . Irkçılık-1iırancılık, (Ankara: Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Ya­ yınları no.4, 1 944) . İbrahim Alaaddin, "Maarif ve Edebiyat Yılı", Türk Vurdu, Cilt. 1 2 , no. l , 1 333. "İçtimaiyat: Milliyet" mütercimi: Tekrim Boyacı, Türk Vurdu, Cilt 8, no.8 , 1 33 1 . İlhan Tekeli, 'Tanzimat'tan Cumhuriyet'e Eğitim Sistemindeki Değişmeler", Tanzimat'tan Cumhuriyet'e Türkiye Ansiklopedisi, Cilt 2, (İstanbul, 1 985). "İsmail Bey'e Dair Şimal Türk Matbuatının Efkan", Türk Vurdu, Cilt 7 , no. 1 -2 , 1 330. "İstizaha Cevap", Türk Vurdu, Cilt 7, no.2 , 1 330.


283 İsmail Gasprinski, ı 328.

"Türk Yurtçulanna", Türk Yurdu , Cilt ı .

İsmail Hakkı, "Türk Ocağı Konferanslan: Milliyet ve Terbiye", Türk Yurdu, Cilt ı 4 , no.3, ı 334. İsmail Hakkı, "Türk Ocağı Konferanslan: Milliyet ve Terbiye", Türk Yurdu, Cilt ı 4, no.3, ı 334. lstolman, Franz "Müttefiklerimizin Düşündükleri: Türkiye ve Arabistan" çeviren ve yorumlayan : R.M. Fuat. Türk Yurdu . Cilt ı ı . no.3, ı 332. lzzet Ulvi, "Hususi Muhabirlerimiz: Kayseri'ye Doğru. ", Türk Yur­ du, Cilt ı , no. ı ı . ı 328. K.N. , "1ürklük Şuunu: Paris'teki Türk Vurdu 'nun İyi Bir Teşebbü­ sü", Türk Yurdu, Cill 4, ı 329. Kaplan, Mehmet .. "Gaspıralı İsmail'in Avrupa Medeniyeti, Sos­ yalizm ve islamiyet Hakkında Eseri", Türk Kültürü, yıl: ı s, sayı: ı 80, ı 977. Karpat. Keinal. , "Ottoman Ethnic and Corıfessional Legacy in the Middle East", Etnicity, Pluralism and State in the Middle East, der: Milton J. Esrnan ve ltamar Rabinovich (İthica: Comeli University Press. ı 988). Katoğlu , Murat. , "Cumhuriyet Türkiye 'sinde Eğitim, Kültür, Sa­ nat", Türkiye Tarihi, Çağdaş Türkiye, Cilt IV, (İstanbul: Cem Yayınevi, ı 989). Kazgan, Haydar., Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Türk Bankacılık Tarihi, Türkiye Bankalar Birliği, (İstanbul: Creative Yayıncılık, ı 997) . Kazım Nami, "İçtimaiyat: Yeni Hayata Doğru", Türk Yurdu, Cilt 3, no.2, ı 329. Kazım Nami, "Musa Efendi Carullah'ın Terbiyeye Dair Fikirleri", Türk Yurdu , Cilt 9, no. 8, ı 33 l . Kazım Nami. İzmir Mektuplan", Türk Yurdu, Cilt 5, no.9. ı 329. Kedourie, Elle . , Nationalism (Oxford:Blackwell, ı 993) . Kessler. Joseph A. Thranism and Pan-Thranism in Hungary. 1 890-1 945 (Michi,gan , ı 967).


284 Keyder, Çağlar. , Türkiye 'de Devlet ve Sınıflar (İstanbul: İletişim Yayınları, ı 989) . Kocabaşoğlu , Uygur. , Berge, Metin. , Bolşevik ihtilali ve Osman­ lılar (Ankara: Kebikeç Yayınları, ı 994). Kurat, Akdes Nimet. , Birinci Dünya Savaşı Sırasında Alman Generallerinin Raporlan (Ankara: Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, ı 966). Kurmuş, Orhan . , Emperyalizmin Türkiye'ye Girişi (İstanbul: Bilim Yayınları, ı 974 ) . Kushner, David . , Th e Rise of Turkish Nationalism: 1 876-1 908 (London: Frank Cass and Co. Ltd, ı 977) Kutay, Cemal. , Birinci Dünya Harbinde Hayher'de Türk Cengi (İstanbul: Ercan Matbaası, ı 962). Landau, J., Tekinalp: Bir Türk Ytırtseveri (1 883- 1 961) (İstanbul: İletişim Yayınları, ı 996). Landau, Jacob M . , Pan-Ttırkism in Turkey, A Irredentism (London : C. Hurst and co. Ltd . , ı 98 ı ) .

Study

of

Lebib Selim, "Türk Kadınlığının Harb-i Unuımideki Faaliyeti", Türk Yurdu, Cilt 9, no.3, ı 33 1 . Lewis , Bernad . , The Emergence oj Modem Turkey (London: Oxford Univ Press, 1 967). Luke, Harry. , The Making of Modem Turkey (London: ı 936). M . Zühtü, "Ziraatimizin Şeraiti İktisadiyesi", Türk Yurdu . Cilt 6, ı 330. M. Zühtü, "Bizde Köylünün Borctı", Türk Yurdu , Cilt 6 , ı 330. M . Zühtü, "Ziraat Memleketi Miyiz?", Türk Yurd u, Cilt 6 , ı 330. Mansfıeld, John . , Gallipoli (London: 1 9 1 8) . Mardin, Şerif. , " 1 9. yy'da Düşünce Akımlan ve Osmanlı Devleti", Tanzimat'tan Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi, Cilt 2, (İstan­ bul, ı 985) . "Matbuat ve Yeni Eserler: Donanma Mecmuası, Öksüz Yurtlan Mecmuası", Türk Yurdu, Cilt ı 2 . no. ı 2, ı 333. Mehmet Abdullah, "İslam Kadınlan ", Türk Yurdu , Cilt 2 , no.24, ı 328.


285 Mehmet Muhlis, "7ürk Sözü ve Rusya Müslümanlan", Türk Yur­ du, Cilt 1 3, no.4, 1 333. Milli Mücahit ve Milli Edip: Ayas İshaki (İstanbul,

1 955).

Milliyetçi Türkiye'ye Doğru: 1 0- 1 1 Mayıs 1 969'da Yapılan Milli­ yetçiler İlmi Seminerinde Vanlan Neticeler (İstanbul, 1 969), s.85. Mim Rahmi, "Talim ve Terbiye: iş Mektebi", Türk Yurdu, Cilt 1 3 , no. 7, 1 333. Mim Rahmi, "Yeni Terbiye Usulleri", Türk Yurdu, Cilt 9 , no. l 3 , Cilt l O , no.2, 1 33 1 . Mim , "Türklük Şuunu: Rus İlıtilali 1ürkistan ve Kafkasya", Türk Yurdu, Cilt 1 4 , no.6, 1 334 "Müttefiklerimizin Düşündükleri: 1ürkiye ve Arabistan" Türk Yurdu, Cilt I ı . no. 3-4, ı 332. Nafı Atuf, "Aile Miinasebetlerimiz", Türk Yurdu, Cilt ı 4. no.S, ı 334. Nafi Atuf, 'Talim ve Terbiye: Seciye", Türk Yurdu , Cilt 9, no. ı 2 . 1 33 1 Nafi Atuf, "Talim ve Terbiye: Maarifimiz Hakkında", Türk Yurdu, Cilt l O , no.S, 1 332. Nafi Atuf, "Terbiye'de Muhabbet ve Nüfuz", Türk Yurdu, Cilt 1 0, no.3, ı 332. Nafi Atuf, "Terbiyede Tarih ve Felsefe", Türk Yurdu. Cilt 9, no. 9 , ı 33 ı . Nafi Atuf, 1ürkiye Maarif Tarihi Hakkında Bir Deneme, Cilt 2, (İstanbul, ı 930). Odlu Türk, "Hususi Muhabirlerimizden: Bakü'den", Türk Yurdu, Cilt 3, no. ı , ı 329. "Hususi Muhabirlerimizden:Bakü'den: Cemiyet-i Hayriyesi", Türk Yurdu, Cilt 6, no.6, 1 330.

Odlu Türk,

Müslüman

Okay, Cüneyd, Meşrutiyet Çocuklan (İstanbul: Bordo Yayınları, 2000) . Orkun, Hüseyin Namık . , Türkçülüğün Tarihi (İstanbul: Serkalp Kitabevi, ı 944) .


286 Ortaylı, İlber., Tanzimattan Sonra Mahalli İdareler (1 840-1 878}, Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü Yayını no: 1 4 2 , (Ankara, 1 974). Ortaylı, İlber., Osmanlı İmparatorluğunda Alman Nüfuzu (İstan­ bul: Kaynak Yayınları, 1 983) Ortaylı, İlber., Türkiye İdare Tarihi, TODAİE Yay. no. I SO (Anka­ ra, 1 979) . Os, Nicole Van. , "Osmanlı Müslümanlannda Feminizm", Modern Türkiye'de Siyasi Düşünce, Tanzimat ve Meşrutiyet'in Siyasi Birikimi, Cilt 1 , (İstanbul: İletişim Yayınları, 200 1 ) . Özdoğan, G ünay G . , Turan'dan Bozkurt'a: Tek Parti Döneminde Türkçülük (1 93 1 - 1 946}, (İstanbul: İletişim Yayınları, 200 1 ) . Özyüksel, Murat. , Osmanlı-Alman İlişkilerinin Gelişim Sürecinde Anadolu ve Bağdat Demiryollan (İstanbul: Arba Yayınları, 1 988) . Pamuk, Şevket. , Osmanlı İmparatorluğunda Para'nın Tarihi (İs­ tanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1 999). Pamuk, Şevket. , Osmanlı-Türkiye İktisadi Tarihi (1500- 1 91 4}, 3. baskı, (İstanbul: Gerçek Yayınevi, 1 993). Parvus, "Mali Tehlikeler", Türk Yurdu, Cilt 3, 1 329. Parvus, " 1 327 Senesinin Ahvali Maliyesine Bir Nazar", Türk Yurdu, Cilt 2 , 1 329. Parvus, "Devlet ve Millet". Türk Yurdu, Cilt 3, 1 329. Parvus, "Türklerin Ödünç Almaya Haklı Olduklan Para", Türk Yurdu, Cilt 3, 1 329. Parvus , "Esaret-i Maliyeden Kurtulmanın Yolu", Türk Yurdu, Cilt 2, 1 326. Parvus. "Türk Gençlerine Mektup II: İstanbul'un Mukadderatı", Türk Yurdu, Cilt 4, 1 326. Parvus, 'Türk Gençlerine Mektup", Türk Yurdu, Cilt 4, 1 329. Parvus, "Türk İli Maliyeni Gözet", Türk Yurdu, Cilt. 4. 1 329. Parvus, "Türkiye Avrupa'nın Maliye Boyunduruğu Altındadır", Türk Yurdu, Cilt 2, 1 326. Parvus, "İş işten Geçmeden Gözünüzü Açınız", Türk Yurdu, Cilt 3. 1 329.


287 "Parvus'wı Mektubu", Türk Yurdu, Cilt 2, 1 329 .

Paul Risal, "Türkler Bir Ruh-ı Milli Arıyorlar, , Türk Yurdu, Cilt 2, no.2 1 , 1 328. "

Perk, Kadri. , Çanakkale Savaşları Tarihi: Büyük Harpte Çanak­ kale (Istanbul: Askeri Matbaa, 1 940) . Pomiankowiski, Joseph . , 1 9 1 4 - 1 91 8,

Osmanlı

İmpartorluğu 'nun

Çöküşü:

I. Dünya Savaşı (çeviren: Dr. Kemal Turan) (İstanbul: Kayıhan

Yayınları, 1 990) . Quataert, Donald . , "Dilemma of Development: 11ıe Agricultural

Bank and Agricultural Reform in Otioman Turkey, 1 888- 1 908",

International Journal of Middle East Studies, no: 6 ( 1 975) . Rıza Tevfi k no.6, 1 33 1 .

''Türkçülerin Saha-i Tetkikatı", Türk Yurdu, Cilt 8 ,

,

Rogel, Carol. , 'The Wondering Monk and the Balkan A wakening " W. Haddad &W Oshwenwald, Nationalism in a non-National State (Columbus: Ohio State University Press, 1 977) . "kusya'da Büyük Ekim Devrimi", Devrimler ve Karşı Devrimler Tarihi Ansiklopedisi. Cilt 3, (İstanbul: Gelişim Yayınları, 1 975). "Rusyalı İslam Şakirdlerine Yardım Cemiyeti". Türk Yurdu, Cilt

1 4 . no. 1 0 , 1 334. Rywkin, Michael. , Rw>sia in Central Assia (New York. Collier Books, 1 963 ) . Sa'fes . "Rusya'da Sakin Müslümanların Mahalli ve Müftülük Teş­ kilatı'', Türk Yurd u , Cilt 9, n o . 1 . 1 33 1 . Sa 'fes, "Terceme-i Hal: Hüseyinzade Ali Bey", Cilt 8 , no.3, 1 33 1 . 1'-,afes.

Cilt 8,

"Yeni Eserler: Milli Tetebbular Mecmuası", Türk Yurdu, n

o. 1 1

.

ı 33 1 .

Sakaoğlu, Necdet., Osmanlı Eğitim Tarihi (İstanbul: İletişim Ya­ yınları, ı 99 ı ) . Sarıca, Murat. , Siyasal Tarih (İstanbul: Ar Basım Yayın, 1 983) .

Saya r, Nihal S. Türkiye imparatorluk Dörıemi Mali Olayları (İs­ tanbul: Met-er Matbaacılık, 1 977) .


288 Selek, Sabahattin,. Anadolu ihtilali, Beşinci Baskı, (İstanbul: Örgü n Yayınevi, ı 98 ı ). Sencer, Muammer. , Türkiye'nin Mali Tutsaklığı: Parous Efendi (İstanbul: May Yayınları, ı 977). Seyyah , "Hususi Muhabirlerimizden: Hint Yolundan", Cilt ı . no. 10, 1 328. Seyyah , "Hususi Muhabirlerimizden: Hint Yolundan", Türk Yur­ du, Cilt ı . ı 328. Shankland , Peter & Hunter, Antony . , Dardanelles Patrol (New York, 1 964) Sin Ayn , "Bilgi Vurdu", Türk Yurdu, Cilt 1 2 , no. l O, 1 333. Sin Ayn , "Maarif Yılı", Türk Yurdu, Cilt 10, no. ı . 1 332. Sin Ayn. "Matbuat: Muallim, Hanende", Türk Yurdu, Cilt 10, no. l l . 1 332. Sin , "Yeni Eserler: Cihad Hakkında Ehli islama, Askeri islama, Kürsi-i İslamdan Bir Hitap ", Türk Yurdu , Cilt l l . no.3, ı 332. Sin, "Yeni Eserler: Yeni Bir Katalog", Türk Yurdu, Cilt 12, no. 5, 1 333. Sin, "Yeni Eserler: Osmanlı Müellijleri", Türk Yurdu, Cilt 9, no.6,

1 33 1 . Sin. Ayn . , "Türk Dünyasında: Nemçe ve İran'da Osmanlı Ordula­

n " Türk Yurdu, Cill ı O, no. ı 2 . 1 332. Sin . , "Yeni Eserler: Le Pensee Turque ", Türk Yurdu, Cilt l l , no. ı ı . 1 332. Sin . , "Yeni Eserler: Musavver Çöl Mecmuası", Türk Yurdu, Cilt l l , no.8 , 1 332. "Siyaset ve Askerlik Yılı ", Türk Yurd u , Cilt 10, no. ı , 1 332.

Soysal, Mümtaz .. Anayasanın Anlamı (İstanbul: Gerçek Yayıne­

vi , 1 986) .

Soysal, A. G ün . , "Tatarlar Arasında Türkçülük", Modern Türkiye' de Siyasi Düşünce, Tanzimat ve Meşrutiyet'in Siyasi Birikimi, Cilt 1 , (İstanbul: İ letişim Yayınları, 200 1 ) . Soysal, İsmail., Türkiye'nin Siyasal Andlaşmalan, Cilt 1 (1 9201 945), (Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1 989) .


289 Stavrianos, L.S. The Balkans 1 81 5 - 1 9 1 4 Studies in European History ı 963).

(USA:

Berkshire

Swietochowski, Tadeutsz. , Müslüman Cematten Ulusal Kimliğe, çeviren: Nuray Mert (İstanbul: Bağlam Yayınevi, ı 988) . Şimşir, Bilal N . , Rumeli'den 1ürk Göçleri: Belgeler (Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, ı 989). T.Y. "Türk Kadınlığında İktisadi Terakkiyat", Türk Yurdu, Cilt 6, ı 330. Talat Paşa'nın Hatıralan, yayma haz: Alpay Kabacalı, (İstanbul: İletişim Yayınları, ı 994). Tanör, Bülent. , "Anayasa[ Gelişmelere Toplu Bir Bakış", Tanzimattan Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi, Cilt ı , (İstan­ bul, ı 985) . Tanzimattan Cumhuriyete Yasalanmız Dizini (1 839-1 923) Hazır­ layan: Ahmet Ziya, (ilk basımı: Nafiz Mustafa Matbaası, ı 340) (Ankara: Danıştay Matbaası, ı 990). Taymas, A.Battal. , "Türk Dünyasında Usulü Cedid Hareketi", Türk Kültürü , yıl 2, sayı: ı 8, Nisan ı 964. Tekeli, İlhan, ilkin, Selim. , Osmanlı İmparatorlu"riu'nda Eğitim ve Bilgi Oretim Sisteminin Oluşumu ve Dönüşümü (Ankara, ı 993) . Tekinalp, "İktisadiyat: Berlin-İstanbul Yolu", Türk Yurdu, Cilt 9, no. ı o . ı 33 1 . Tekinalp, Türkleştirme (İstanbul: Resimli Ay Türk Limited Şir­ keti, ı 928) . Temperley H . , "British Policy Towards Parliamentary Rule and Constutionalism in Turkey 1 830- 1 9 1 4 •. Cambridge Histoncal Journal, Cilt 4, (Cambridge, 1 932}, s. 1 86. Tevfik Nurettin, "Türk İptidaiye Mektebi Kitaplan", Türk Yurdu, Cilt 2, ı 329. Thomas. Lewis W. . "Nationalism in Turkey", Nationalism in the Middle East, (New York: Middle East Institute, 1 952) . Timur, Taner. , Osmanlı Kimliği (İstanbul: Hil Yayınları, 1 994) . Toprak, Zafer. . "II. Meşrutiyet Döneminde İktisadi Düşünce", Tanzimat'tan Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi , Cilt 3, (İs­ tanbul. 1 985)


290 Toprak, Zafer. , "Osmanlı 'da Toplumbilimin Doğuşu ", Modern Türkiye'de Siyasi Düşünce, Tanzimat ve Meşrutiyet'in Siyasi Birikimi, Cilt ı , (İstanbul: İletişim Yayınları, 200 ı ). Toprak, Zafer. , "Uluslaşmanın Toplumsal Boyutu: Solidarizm" Tanzimattan Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi, Cilt 2, (İstan­ bul, ı 985). Toprak, Zafer İttihat ve Terakki'nin Para-Militer Gençlik Örgütle­ ri", Boğaziçi Üniversitesi Dergisi (İstanbul, ı 979). ..

Toprak, Zafer. , Tiirkiye'de "Milli İktisat" 1 908- 1 9 1 8 (Ankara: Yurt Yayınları, ı 982). Tuğcugil, Ayhan. , ı 978).

Tiirk Milliyetçiliği Fikir Sistemi (İstanbul:

Tunaya, Tarık Zafer. , Tiirkiye'de Siyasal Partiler, İttihat ve Te­ rakki, Cilt III, (İstanbul: Hürriyet Vakfı Yayınları, ı 989). Tunaya, Tarık Zafer., " 1 8 76 Kanun-ı Esasisi ve Tii rkiye'de Ana­ yasa Geleneği", Tanzimattan Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedi­ si, Cilt 1 , (İstanbul, ı 985). Tunaya, Tarık Zafer. , İslamcılık Cereyanı, 2 . Baskı, (İstanbul: Simavi Yayınları, 1 99 ı ). Tunaya, Tarık Zafer. , Türkiye'de Siyasal Partiler, Cilt I, (İstan­ bul: Hürriyet Vakfı Yayınları, 1 984) Tunçay, Mete . , Tiirkiye'de Sol Akımlar (Ankara, ı 967) . Tunçay, Mete . "Siyasi Tarih 1 908- 1 923", Çağdaş Türkiye 1 9081 980, Cilt IV, (İstaıı.bu l: Cem Yayınevi, ı 989) . .

Tunçay, Mete . , Eski Sol Üstüne Yeni Bilgiler (İstanbul: Belge Yayınları, ı 982). Türk Gücü. "Türk Gücü 'nün Ne Olduğu", Türk Yurdu, Cilt 4, 1 329. Türkiye Büyük Millet Meclisi Gizli Celse Zabıtlan, Devre ı , C. Il, (Ankara: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, ı 985). Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, Devre I, Cilt 2 ı , 3. basılış, (Ankara: TBMM Matbaası, 1 959- 1 9 6 ı ) . "'Tiirk Kadınlannın :Faaliyet ve Fedakarlığı ", Türk Vurdu , Cilt 3 , 1 329.


291 Türklük Şuunu", Tiirk Yurdu, Cilt 8, no.2, 1 33 1 . "1ürklük Şuunu", Türk Yurdu , Cilt 1 3 , no. 1 , 1 333. "Türklük Şuunu: Mahmut Esat Bey'in Şimal Tiirkleri arasında Seyahatlerine Dair", Türk Yurdu, Cilt 5, no.6, 1 329. "1ürklük Şuunu: Yanşta Tilrklilk", Türk Yurdu, Cilt 6, no.3, 1 330. "Türk Dünyasında: Türkistan ve Sibirya Tiirklerinin Askerliği", Türk Yurdu, Cilt 1 0 , no. 1 2 , 1 332. "Türk Dünyasında: Tilrkiye Haricindeki Tiirklerde", Türk Yurdu, Cilt 1 0, no.3, 1 332. "Türk Gücü", Türk Yurdu, Cilt 3, no. 1 1 , 1 329. "1ürk Gücü", Türk Yurdu, Cilt 6, 1 330. "Tilrk Ocağı Konferanslan: Kafkasya Hakkmda", Türk Yurdu, Cilt 14, no.5, 1 334. "1ürklük Şuunu", Türk Yurdu, Cilt 1 4, no. l l , 1 334. "Türklük Şuunu", Türk Yurdu, Cilt 1 4 , no. 7. 1 334. "1Yi.rklük :;;u unu", Türk Yurdu, Cilt 1 3 , no. 7 . 1 333. ''Türklük Şuunu", Türk Yurdu, Cilt 1 3, no.9, 1 333. "1Yi.rklük Şuunu", Türk Yurdu, Cilt 1 3, no.9, 1 333. "1Yi.rklük Şuunu ", Türk Yurdu, Cilt. 1 3 , no.9, 1 333. "Türklük Şuunu: Bir Darüleytwn Daha", Türk Yurdu, Cilt 9 , n o . ı . 1 33 1 . "1Yi.rklük Şuunu: Cihan Harbinin Tilrk Dünyasına Tesirleri", Türk Yurdu, Cilt 8, no.4, 1 33 1 . "Türklük Şuunu: Ergenekon Bayramı ", Türk Yurdu, Cilt 1 4, no.4, 1 333. "Türklük Şuunu: Fakirler için", Türk Yurdu, Cilt l l , no. 1 1 , 1 332. "1Yi.rklük Şuunu: Hanımlanmızın İktisadi Teşebbüsleri", Türk Yurdu, Cilt 4, no.22, 1 329. "1ürklük Şuunu: İttihat ve Terakki Gerniyeti 1 332 Senesi Kongre­ si", Türk Yurdu, Cilt ı ı . no.3, 1 332.


292 "Türklük Şuunu: ittihat ve Terakki Yıllık Kongresi", Türk Yurdu, Cilt 5, no. ı , 1 329. ''Tiirklük Şuunu: Kafkasyalılar Dayanamıyorlar. Kırgız ve Kafkas Türkleri. ve AskerUk", Türk Yurdu , Cilt l l , no.4, 1 332. "Türkliık Şuunu: Kazanda Şark Klubü", Türk Yurdu, Cilt 6 , no.B, 1 330.

''Tiirklük Şuunu: Macaristan Cemiyet-i Turaniyesi", Cilt 2, Türk Yurdu, 1 329

''Tiirkliık Şuunu: Mekteb-i Bahriye-i Şahanenin Islahı", Türk Yur­ Cilt 1 0 , no. l 2 , 1 332 .

du,

"Türkliık Şuunu: Osmanlı Maarif Cemiyeti", Türk Yurdu, Cilt 5, no.3 , 1 329.

"Türklük Şuunu: Rusya İhtilalinde Türkler", Türk Yurdu, Cilt 1 2 , no. ı o . 1 333.

"Türkliık Şuunu: Rusya Müslümanlan ve Rusya Hükümetinin Mezalimi", Türk Yurdu, Cilt 1 3 , no.2, 1 333. "Türklük Şuunu: Rusya Müslümanlannın Müftıl ve Kadı lntihabı ve İlk Kadın Kadı", Türk Yurdu, Cilt 1 2 , no. ı ı . 1 333. ''Tiirklük Şuunu: Şimal 1Ylrklerinde İktisadi Teşebbüsler", Türk Cilt 3, no. l O, 1 329.

Yurdu,

"Türklük Şuunu: Şimal Türklerinde", Türk Yurdu, Cilt 9 , no. l , 1 33 1 .

"Türklük Şuunu: Takuimi Garbinin Parlamentoda Müzakeresi", Cilt l l , no. l 2 , 1 332 .

Türk Yurdu,

"Türklük Şuunu: Turan Gerniyeti Reisi Kont Teleki" Türk Yurdu, CIIt 6 , no. 5 , 1 330 'Türklük Şuunu: Turanlılar Arasında" Türk Yurdu, Cilt 8, no.2, 1 33 1

"Türklük Şuunu: Türk İzciliği ve Oymak Beylerinin Andiçmesi", CIIt 6, 1 330.

Türk Yurdu,

''Tiirklük Şuunu: Türk-Macar Kardeşler", Türk Yurd u , Cilt ı O, no. 2, 1 332

''Tiirklük Şuunu: Yeni Gazeteler", Türk Yurdu, Cilt 1 3 , no.9, 1 333. "Türklük Şuunu: Atlı İzciler", Türk Yurdu , Cilt 10, no.3, 1 332.


293 "Türklük Şuunu: Demokratlar Şurası", Türk Yurdu, Cilt ı 3. no.9,

ı 333. "Türklük Şuunu: Enver Paşa'nın İzci Başbuğu Olması", Türk Yur­ du, Cilt 6, ı 330. '1ürlc1Uk Şuunu: Genç Dernekleri", 1ürk Yurdu, Cilt 1 0, no. ı2. ı 332. "Türklük Şuunu: Güç Dernekleri", Türk Yurdu, Cilt 6, no. ı o. ı 330. "Türklük Şuunu: İzmir Seyahati", Türk Yurdu, Cilt 4, no.2 ı . ı 329. "Türklük Şuunu: Kırgız Türkleri Asker Edilecekmiş ", Türk Yurdu, Cilt 9 , no.4, ı 33 1 . ''Türklük Şuunu: Mekteb-i Mülkiye'nin Yeniden İhyası", Türk Yurdu, Cilt ı 2. no. ı o, Istanbul, 1 333. "Türklük Şuunu: Mühim Bir Ziya'', Türk Yurdu, Cilt 2 , no. ı 8,

1 328. ''Türklük Şuunu: Petersburg'da Müslümanlar İçtimaı ", Türk Yur­ du, Cilt 7, no. ı o. ı 330. "Türklük Şuunu: Rus İlıtilalinde Türkler", Türk Yurdu, Cilt ı 2 . no.7, ı 333. 'Türklük Şuunu: Rusya'da Sakin Türkler ve Milliyet Prensibi", Türk Yurdu, Cilt ı 2 . no.9, ı 333. "Türklük Şuunu: Rusya'da", Türk Yurdu, Cilt 9, no.2, ı 33 1 . "Türklük Şuunu: Şimali Şarki Türklerinde", Türk Yurdu, Cilt l l , no.2 , ı 332. "Türklük Şuunu: Talat Bey'in Sadnazamlığı ve Heyet-i Vükelada Tadilat", Türk Yurdu, Cilt ı I . no. ı 2 . ı 332. "Türklülc Şuunu: Yiğit Türkler Ocağı", Türk Yurdu, Cilt 9 , no. l ı ,

ı 33 ı . "Türlclük Şuunu: Osman/ılann İslam Alemine Müstevli İngilizlere İkinci Mühim Galebeleri" Türk Yurdu, Cilt 1 0, no. 4, ı 332 . "Türklük Şuunu: Sina Cephesinde Muvaffakiyetler" Türk Yurdu, Cilt ı2. no.4, ı 333. "Türklülc Şuunu: Türk Ocağının Dersleri" Türk Yurdu, Cilt 9, no.7. 1 33 1 .


294 "Türklük Şuunu: Türk Ocaklan Arasında Tiirk Yurd u , CIIt 1 0, no. l 2 , 1 332.

Osküdarda Türk Ocağı",

"Türklük Şuunu: Türk Talebe Derneği", Turk Yurd u , Cilt ı . no.7,

1 328. "Türklük Şuunu: Türk ve Alman Dostluk Yurdu", Turk Yurd u , CIIt 9 , no.3 , 1 33 1 . "Türklük Şuunu: Divan-ı Lılgat-it Türk'ün Türkçeye Tercümesi", Tiirk Yurd u ,

CIIt 1 2, no.4, 1 333.

"Türk Aleminde: Sadretün Efendi Maksudinin K.D.'Ier Kongresin­ de Söylediği Nutku", Tiirk Yurd u , Cilt 1 2 , no. I I . 1 333.

"Türk Ocağı Müsamereleri:Genç Doktorlanmızın Aynlma Günü", Cilt 1 4 , no.8, 1 334.

Tii rk Yurd u ,

"Türk Ocağı İdare Raporu", Türk Yurd u , Cilt 14, no.9. "Türk Ocağı Konferansı", Türk Yurdu, Cilt 14. no.9. 1 334. "Türlclük Şuunu", Türk Yurdu, Cilt 8, no.2, 1 33 1 . "Türklük Şuunu: Kastamonu'da Sanayii Mektebi". Türk Yurd u , Cilt 9 , no.7, 1 33 1 . "Türlclük Şuunu: Türk Ocağının Müsarnereleri" . Türk Yurd u . Cilt 1 2 , no.4, 1 333. "Türlclülc Şuunu ve Cihan Cengi: Encümen-i Tetkik", Türk Yurd u . Cilt 8 , no.3, 1 33 1 . "Türklük Şuunu. Türk-Alman Dostluk Yurdu". Türk Yurd u , Cilt 1 2 , no., 1 333. "Türklük Şuunu: Almanya'da Türk Edebiyatı" Türk Yurdu, Cilt 9 , n o . 1 2 , 1 33 1 . "Türlclük Şuunu: Çanakkale Cenkleri", Türk Yurdu. Cilt 8, no. 7 ,

1 33 1 . "Türlclülc Şuurıu: Harbin Sene-i Devriyesi", Türk Yurd u , Cilt 9, no. 4, 1 33 1 "Türklülc Şuunu: Karacahisar Gazetesi", Türk Yurd u , Cilt 9 , no. 1 , 1 33 1 . "Türklük Şuunu: Karacahisar Gazetesi", Türk Yurd u , Cilt 9 , no.

7, 1 33 1 .


295 -rürklük Şuunu: Kurtuluş Tiırk Yurdu.

Günlerinde Kardeş Musahabeleri", Cilt 14, no.7 , 1 334.

"Türklük Şuunu: Müttefiklerimizin Karpatlarda Muva.ffalciyetleri", Tiırk Yurdu,

Cilt 8. no.5, 1 33 1 .

-rürklük Şuunu: Sultan Mehmed-i Hamis Kütüphanesi", Türk Yurd u,

Cilt 1 2, no.2, 1 333.

-rürklük Şuunu: Türk Irkının Beşiği", Türk Yurdu, Cilt 1, no.7,

1 328. "Türklük Şuunu: Türk Ocağı Kongresi", Tiırk Yurdu, Cilt 1 4, no. ı o . 1 334. "Türklük Şuunu: 1ürkistan-ı Çini'de Edirne'nin İstirdadı Bayra­ mı", Türk Yurdu, Cilt 5, no.2 , 1 329. "Türklük Şuunu: Van'ın İstirdadı ", Türk Yurdu, Cilt 8 , no. l 2 ,

1 33 1 . -rürklük Şuunu: Yeni Türk Ocaklan", Türk Yurdu, Cilt 1 2 , no.3,

1 333. "Türklük Şuunu: Cihan Harbinin Türk Dünyasındaki Tesirleri", Türk Yurdu,

Cilt 8, no.4, 1 33 1 .

-rürklük Şuunu: Bükreş 'in Zabtı ve İttifakın Sulh Teklifi", Türk Yurdu, Cilt l l , no.B, (İstanbul, 1 332). -rürklük Şuunu: Çanakkale'ye Giden Heyet-i Edebiye", Türk Yurd u,

Cilt 8, no. l O , 1 33 1 .

"Türklii.k Şuunu: Donanma Cemiyeti Piyangosu", Türk Yurdu,

Cilt 12, no. 7 , 1 333. "Türklük Şuunu: Kadın Efendi Hazretlerinin Asker Eviatianna İltifat ve Şejkati", Tiırk Yurdu, Cilt 8, no.6 , 1 33 1 . "Türklük Şuunu: Kitchener'in Batması" Türk Yurdu, Cilt 1 0, no.

8 , 1 332. -rürklük Şuunu: Niğde Hanımlannın Cemiyeti", Türk Yurdu, Cilt 9, no. l O, 1 33 1 . "Türklük Şuunu:Türk Dostu Piyer Loti" Türk Yurdu, Cilt 4 , no.22.

1 329. "Türklük Şuunu: Türklüğün Yüzünü Ağartan Şahane Bir Eser" Türk Yurd u,

Cilt 6, no.3, 1 330.


296 "Türklük Şuunu" Türk Vurdu, Cilt 1 4, no. I 1 , 1 334. "1ürklük Şuunu " Türk Vurdu, Cilt 6 , 1 330. "Türklük Şuunu", Türk Vurdu, Cilt 8 , no. 13, 1 33 1 . "Türklük Şuunu", Türk Vurdu, Cilt I I , no. I I , 1 332. "Türklük Şuunu", Türk Vurdu, Cilt 1 3 , no.2, 1 333. "Türkolog Rad.lof v e Wilhellm Thompsen Hazeratının Jübilelen� Türk Vurdu, Cilt 1 , no.6, 1 328.

"Türklük ilminin Babalanndan Muallim Thompsen'in Bir Mektu­

bu" Türk Vurdu, Cilt 2 , no. l 4, 1 328.

Türköne, Mümtaz'er.. İslamcılığın Doğuşu, (İstanbul: İletişim Yayınları, 1 994). Ülken, H . Ziya. , Millet ve Tarih Şuuru, (Istanbul: Pulhan Matba­ ası, l 948). Üstel, Füsun. , İmparatorluktan Ulus Devlet'e Türk Milliyetçiliği: Türk Ocaklan ( 1 9 1 2 - 1 9 3 1 ) (Istanbul: Iletişim Yayınları, 1 997). Wilkinson , Norman . . The Dardanelles: Colour Sketches from Gallipoli (Longmans Co. , 1 9 1 5) Yamauchi, Masayuki . , Sultan Galivey İslam Dünyası ve Rusya (Istanbul: Bağlam Yayınları, 1 998) Yavuz, "Mektuplar: Köprülü'den", Türk Vurdu, Cilt ı . no. I I . 1 328. Yerasimos, Stefanos . , Milliyetler ve Sınırlar, Balkanlar, Kafkasya ve Ortadoğu, 2 . baskı, (İstanbul: İletişim Yayınları, 1 99 5) "Yeni Eserler", Türk Vurdu, Cilt 1 3 , no.3, 1 333. "Yeni Neşriyat", Türk Vurdu, Cilt 1 3, no.9, 1 333. "Yeni Neşriyat", Türk Vurdu, Cilt 13, no.7, 1 333. Yıldız, Ahmet. , Ne Mutlu Türküm Diyebilene: Türk Ulusal Kimliği­ nin Etno-Seküler Sınırlan (1 91 9- 1 938) (Istanbul: Iletişim Yayınla­ rı, 200 1 ) . Yusuf Akçura. Oç Tarz-ı Siyaset (Ankara: TT K Yayınları, 1 987) . Yücekök, Ahmet Naki . , Türk Devrim Tarihi (İstanbul: Gerçek Yayınevi, 1 984 ) .


297 Yüzgün , Arslan., "Ziraat Bankası", Tanzimat'tan Cumhurtyet'e Türkiye Ansiklopedisi, Cilt 3 (İstanbul, ı 985). Yüzgün , Arslan. , Cumhuriyet Dönemi Türk Banka Sistemi (İstan­ bul: Der Kitabevl, ı 982) . Yüzyıllık Teşkilatlı Zirai Kredi (Ankara: ı 963) Z.N., "nlrk Aleminde: Hakanlık Haricindeki Tarkler", Türk Yur­ du, Cilt l l , no.5, ı 332. Zarevand , United and Independent Thrania: Aims and Designs of Thrks çeviren: V.N. Dadrlan, (Leiden: E.J. Brill, 1 9 7 ı ) . Zenkovsky, S . A. Panturkism and Islam in Russia (Cambridge: Massachusettes, ı 960). .

Ziya Gökalp, 11ıe Principles of Thrkism. trans: Robert Devereux, (Letden, ı 968) . Ziya Gökalp, nlrkçü.lüğün Esaslan (İstanbul: MEB Yayınlan, ı 990). Ziynetullah Nişurevan, "nlrk Aleminde: Kadınlar Hukuku", Türk Yurdu, Cilt ı 3, no.7, 1 333. Ziynetullah Nişurevan, "Türk Kadınlığı ", Türk . Yurdu, Cilt ı 3, no.6, 1 333. Ziynetullah Nişurevan, "Türk Tarihinin DevreZere Taksimr, Türk Yurdu, Cilt 8, no.4, 1 33 1 . Zürcher, Eric Jan . , Modemleşen Türkiyenin Tarihi, (İstanbul: Iletişim Yayınlan, 1 998).



DiZiN

A

A Cel 60, 6 1 , 1 57 Abbas Hilmi Paşa 1 7 1 ABD 267 Abdülhamid 10, 63, 69, 70, 7 1 , 73, 77, 80, 86, 90, 92.

Ahmet Ağaoğlu 44, 54, 75, 1 85, 203, 236, 275 Ahmet Arvasi 38 Ahmet Cevdet Bey 26 Ahmet Cevdet Paşa 4 5

1 40, 1 54, 1 56 , 1 63, 1 77, 1 97. 1 98, 22 1 , 25. 269

Ahmet Hikmet Müftüoğlu 56, 6 1

Alıdülaziz 24. 1 77

Ahmet İzzet Paşa l l O

Alıdülaziz İbni Suud 1 72

Ahmet Mithat Efendi 2 3 1

Abdülmecid 84

Ahmet Rıza Bey (Mebusan Reisi) 83

Alıdürreşit İbrahim Efendi 1 89

Ahmet Rıza Bey 7 4

Açık Sömürge 1 32

Ahmet Tevfik Paşa 8 1 , 89

Açıksöz 250

Ahmet Tevfik paşa 92

Adana 85, 88

Ahrar Partisi 69, 70

Adem-i merkeziyet 74, 270

Akabe 1 69

Aden 235

Akad 28

Adiiye Nezareti 8 1

Akil Muhtar 56

Adriyatik 8

Alatini Köşkü 84

Ahali-ül Arabi 52

Alaylı Subay 78

Ahmed Edip 202

Alekseyev Mendiyev 260

Ahmet Edip Bey 21 7

Alemcan Hazret Barudi 245

Ahmet Rıza Bey 1 07

Alevi-Türkmen Ayaklanmaları 20


300 Ali Cevat 70

Anafartalar ı 8 ı

Ali Emiri Efendi 58

Anayasa 270

Ali Fuat Cebesoy ı 94

Angio-Sakson Dünyası 2 ı 4

Ali Haydar Bey 205

Ankara 83

Ali Merrlan Topçubaşıyer 24 ı . 245, 272

Ankara Vilayet! ı 35

Ali Nazima 2 ı O

Aram Efendi 84

Ali Paşa 6, 7

Arap başkaidırısı ı 3 , ı 56

Ali Suavi 24

Arap Vilayetleri 94, 99

Ali İhsan Bey 204

Arap Yarımadası ı 56

Allahüekber Dağları ı 70

Arıburnu ı 8 ı

Allenby (İngiliz Generali) ı 94 Alman Birliği ı 6 , ı 54 Alman Kolonileri ı 53 Alman Sermayesi ı ı 6 Alman Sosyal Demokrat İşçi Partisi ı 4 2 Almanya 5 ı Altaylar 225 Altın Ordu 228 Altın Ordu Takımı ı 90 Altındağı 23, 225 Amerika 93 Amiral Gamble 85 Amiral Limbus 87 Amiral Souchon ı 69

Antropoloji 57

Ari (ırk) ı 7, 32 Aristokrasİ 22 ı Arkanjel 240 Arminius Vambery 8 Arnavut ayaklanması 75, 84 Arslan Bey 8 ı Arthur De Gobinieau ı 9 Ashmariny 22 asimilasyon 42 , 227, 262 Asker Dileği 257 Askeri Sınıf 2 Askeri Toprak Devleti ı ı ı Astragan 259, 272 Asur 28

Amur Nehri 273

Aşair ve Muhacirun Müdüriyet-i Umumiyesi 49

Ana Türk Yurdu 59

Aşar (vergisi) ı ı 4, ı 4 1

Anadolu Bağdat Demiryolu ı5ı

Aşiret (Göçebe) Düzeni ı 02

Anadoluculuk 64, ı 57 , 203


301 Ataman Dutov (Antikomünist Kazak Komutan) 258 Atatürkçülük 67 Atina 97

Bakü 64, 22 ı . 260 Bakü Petrolleri 224 Balkan Sürat Katarı ı 54 Balkan Faciası 98, ı o9 , 202

Avusturya- Macaristan İmparatorluğu 95, 163, 1 64, 1 67, 1 9 1 , 1 95

Balkan Ligi 95

Avar Yula Aver 1 90

Balkan Savaşları ı ı , 49, 88, 93, ı 13, ı ı9, 1 46 , ı 65

Averof 1 77 Ayagöz Kırgızları 250 Ayan (Mütegallibe) ı ı 3 Ayan Meclisi 1 07

Balkanlar l l B

Baltalimanı Serbest Ticaret Antiaşması 1 ı 2 , ı ı 4 Bandro1 1 3 ı

Ayas lshaki 238, 239. 256

Bank-ı Osmani - i Şahane ı 25

Ayasofya 80, 85

Baro Nyary ı 5 7

Ayastefanos (Yeşilköy) 82

Barthold 33

Azerbaycan 260

Basra Vilayeti ı 70

Azeri Burjuvazisi 224

Başkırdlar 226, 254 Başkumandan 36

B Baba- Oğul Kabinesi 93 Babalık 59 Babıali 25,86, ı 1 2 , ı 25, 2ı5

Başkumandan Vekili 88, ı 90, 269 Batı Trakya ı 69 Batum ı o9 Baykal Gölü 27

Babıali Baskını 9 , 75, 87, 90, 1 1 0

Bedevi ı 72

Babil 28

Belediye Meclisi 2 ı O

Belçika ı o5

Baden Powell 1 04

Belediyeler Kanunu 1 00

Bağdat 88, ı 27 , ı 75

Berlin 53, ı os

Bağdat Demiryolu 1 1 6 Bağdat Hattı imtiyazı ı 52

Berlin-Bağdat Projesi (Hattı) 1 1 6 , 1 52, 1 54

Bahçesaray 233

Berlin Kongresi ı 26


302 Berlin Türk Kulübü 1 89 Berlin Üniversitesi 1 52 Berlin-Viyana-İstanbul Hattı 1 68

1 905 Devrimi 229, 237, 239, 266 1 9 1 1 Kongresi 48 1 9 1 3 Kongresi 73

Beserabya ı 76

1 9 1 6 Kongresi 73

Besim Ömer Paşa 2 1 8

1 920 Halkçılık Programı 76

Beşeri Coğrafya 3 1

1 944 I rkçılık-Turancılık Davası 65

Beşiktaş 55 Bettelheim 85 Beyazıt 52 Beyrut 1 03 , 1 27 Beyru t Limanı 1 44 Biat 6 Bilgi Mecmuası 1 42 Bilgi Yurdu Işığı Mecmuası 218 1 840 Ceza Yasası 5 1 850 Ticaret Yasası 5

1946 Demokrasisi 66 Birinci Sınıf Mecidiye Nişanı 24 Birleşik Turan Devleti 62 Bismark Devrimi 1 5 1 Biyolojik Materyalizm 1 8 . 19 Bleichoader Grubu 1 30 Boğazkesen 55 Boğazlar Sorunu 1 64

1 858 Arazi Kanunnamesi 1 15

Bolşevik (Devrim) 55, 259, 1 73, 1 74, 1 93, 229. 248, 249, 254, 263

1 864 Vilayat Nizamnamesi 5

Bombay 29, 235

1 869 Nizarniye Mahkemeleri Yasası 5 1 87 1 Paris Komünü 233 1 873 Borsa Krizi 1 2 1 1 878 Berlin Konferansı 1 1 8 1 89 1 Erfurt Programı 1 42 1 895 Türk-Yunan Savaşı 26 1 902 Kongresi 73

Borsa 1 33 Bosna 95 Bosna-Hersek 1 64 Brakisefal 1 8 Brest-litovsk Barışı 55, 1 74, 1 93 Brezilya 1 78 Britanya 4, 1 1 2 Bronzart Paşa 1 52 , 1 9 1 Budapeşte 60, 62, 63


303 Budapeşte Üniversitesi ı 90 Buhara 253

Cenevre Türk Vurdu Derneği 38

Buhara Cemiyeti Hayriyesi 272

Cengiz Han 33, 35, 36

Bulgar 32, 82, 94

Cermen-Slav Çatışması ı 63

Bulgaristan 5 ı , 6 1 , 94, 96 , 127

Cevat Paşa (Çobanlı) ı 79, 1 94

Bulgaristan EyaJet Vergisi 127

Charles Darwin 1 9, 240

Sursalı Mehmet Tahir 26

Comte 46

Burjuva 42

Crania Arnericana ı 8

Burjuva Demokratik Devrimi 1 73 , 254

Crania Britannica ı 8

Burjuvazi ı 32

Cermenler 39, 59

Cidde ı 28

Cumhuriyet 2 ı 5, 275

29, 62, 65,

Bursa 1 03 Büyük Petro 8 Büyük Yarın (oyun) ı 84 c

Cafer Seyid Ahmed (Kırımer) 54, 2 5 ı Cağaloğlu Hilal-i Ahmer Hastanesi 2 I 8

ç Çatalca 94 Çarkçı Zabitleri 208 Çerkesler 1 ı 9 Çin 8, ı ı 2 . 1 32 Çürük Temel ı 84

Cavit Bey 89, 72, 89, ı 4 ı .

D

1 68 , 1 69

Damat Salih Paşa 99

Cariton Hayes ı 5

Damga Resmi ı 22

Cedidçilik 230. 236

Dar-ül Hikmet-i I slamiye ıoı

Cemal Paşa 72, 88 Cemaleddin Afgani 225, 234 Cemi! Topuzlu (İstanbul Belediye Başkanı) ı 84 Cenevre 53

Darüleytaınlar ı 03 Darülfünun 1 89, 202, 207, 242 Darülfünun Reformu 1 02 Darülharb 2


304 Darülislam 42 Darüşşafaka ı 05 Daıwinist 2 ı 2 Daıwinist Paradigma 40

D'onanma-yı Osmani Muavenet-i Milliye Cemiyeti ı 77 Dost Mehmedof 256

Demokrat Parti 66

Dr. Abdullah Cevdet ı 9 , 24ı

Derviş Vahdeti 79, 82

Dr. Bahaeddin Şakir 20 ı

Deutsche Bank ı 5 ı

Duma ı o , 244, 246, 247, 27 ı

Devair-i Askeriye Aylıkları ı 38 Devlet Tahvili 1 2 1 Devlet-i Aliye ı 2 . ı 3 Devlet-i Ebed Müddet 3 Devletlu Sınıf ı ı 2 Dlasporal 274 Dinç Dernekleri ı 05 Dinyeper 2 Divan-ı Harbi Örfi 84 Divan-ı Harp 83, 89 Divan-ı Lügat-it Türk 58 Diyarbakır 80 Dobruca 1 68 Doğu Dilleri Okulu 23 Doğu Rumeli Vergisi ı 2 7

Durhelm 76 Düyun-ı Umumiye-i Osmaniye İdaresi ı 2 ı , ı 22, ı26, 127, 1 28 , ı 30, ı 3 ı , 1 36, 1 38 , ı 43 , ı 45, ı 47

E Ebu Tura] Ahund 24 ı Edhem Nejat 208 Edirne 94, 96 Edmund Desmoulin 2 ı 3 Ege Adaları 1 1 8, ı 69 Ege Vilayetleri ı ı 9 Ekim Devrimi ı 93 , 240 Ekinci 240

Doğu Rumeli Vilayeti ı 22

Ekonomik Entegrasyonist 15

Doğu Sorunu 69, ı 64

Elviye-i Selase ı 70, 193

Doğu Trakya 96

Emanuel Karaso 84

Dolikosefal 1 8

Emek Kıtlığı ı ı 5, 1 84

Don Nehri 233

Emekçi Müslümanlar Birliği 255

Donanma Mecmuası 2 ı ı

Emil Fabric ı 84 Emir-ül Mü'minin 42


305 Emperyalizm ı ı 7, ı 47

Federatif 268

Emrullah Efendi (Maarif Nazırı) 200, 208

Federatif Devlet 74

Encümen-i Islamiye 235

Feodalite 43

Enderunlu Lutfı 80

Ferdinand (Avusturya Veliahtı) ı 64

Enver Bey (Paşa) 72, 1 07, ı o8, 82 ,269, 87, 88, ı o5

Feminizm 2 ı 6

Fethi Bey 88, 1 08

ı 87 , 273

Fichte ı 7

Ereğli Madeni ı 24

Fikir Hareketleri Mecmuası 79

Ermeni Sosyal Demokratları 26 ı

Filipinler 93

Ermeni 79, 20ı

Finans Kapital ı 43

Ermeni Ayaklanması 73, 85

Fince 60

Ermeni Gerillalar ı 7 1

Finlandiya 259

Ermeni Tehciri ı ı 9

Franche Desperey ı 94

Erzincan Mütarekesi ı 74, ı 93

Frankfurt ı 2 ı

Erzurum ı 92 Eskişehir 58 Eşitsiz Gelişme Yasası ı ı 7 Ethem Nejat 50 Ethografya 57 Etnographia 60 Etno-Politik Topluluk 44

Fransız Devrimi 3 , 4 , ı 7 Franz Stuhlmand ı 55 Fuat Köprülü 203 Fuye 38 Füyuzat 242

G

Evrak-ı Nakdiye ı 23

Galata Bankerieri ı ı o. ı 20, ı 34, 1 60, 1 64, ı 67. 1 72 , 1 74, 1 76 , 1 90

F

Garbi Trakya Hükümet-i Muvakkatesi 97, 1 07

Evkaf İdaresi ı ı 4

Fahreddin Ziyaeddin 246 Fahrettin Altay 66, ı o9 Faşizm ı 6 Fatih Sultan Mehmet 32

Gaspıralı İsmail Bey 54, 232, 234, 252 , 263, 266. 267 Gazi Ahmet Muhtar Paşa 89, 92, 93


306 Gazi Müşir Ethem Paşa 82

H

Gazneliler 32

Habsburg Monarşisi 1 6 , 1 7

Gegeçkori 260

Habsburglar 1 67

Gelibolu 1 53

Hafız Hakkı 88

Genç Molla 234

Hakikat 242

General Kropotkin 249

Halas Muharebesi 67

George (Britanya Kralı) 69 Germanica 1 7

Halaskar Zabitan Hareketi 90,93

Geyve Bağazı 1 09

Halet Efendi 20

Gibbon 3 1

Haliç 208

Giresun 53

Halide Edip (Adıvar) 5 1 , 1 88, 204

Girit 96 Girit Savaşı 233 Gobinieau 26 Goeben (Yavuz) ı 78 Goltz Paşa 86, l l l Grand Duke Nikola (Kafkasya Genel Valisi) 259

Halife 6, 42 Halil Menteşe 1 68, 1 87 Halil Paşa 1 09 Halim Sabit 225, 226 Halit Reşat Bey 2 1 1 Halka Doğru 1 57

Grand Mount Köyü 53

Halkalı Ziraat Mektebi 206

Gregoryen Takvim 1 02

Hallaçyan Efendi 70

Gustave Le Bon 1 9

Harnallar Loncası 1 09

Gülhane Hattı 4

Hamdullah Suphi (Tanrıöver) 55, 2 5 1

Güney Slavları 1 7 , 95 Güney Makedonya 96 Gürbüz Dernekleri 1 05 Gürcü Menşevil<ler 26 1 Güvensizlik Oyu 7 1

Hanedan 84 Hankirmanlılar 225 Hanlık 36 Harbiye 25, 86 Hareket Ordusu 82, 83, 86 Harkov 225 Harp Kazançlan Vergisi 1 59 Harp Mecmuası 1 85


307 Hasan Fehmi Bey 79

Hüseyin Hilmi Paşa 92

Haşim Ah und of 256 Hattı Saltanat ı 52

Hüseyin Cahit (Yalçın) 2 ı , 48, 8 ı

Hayat 24 ı

H üseyin Fehmi Efendi ı 85

Haydarpaşa ı 2 7

Hüseyinzade Ali Turan 242

Haydarpaşa Askeri Hastanesi ı 82

275, 26 ı . 262, 24 ı , 56, 63, 75

Hayriye Melek Hanım 220 Heidborn ı 22 Helferth (Alman Maliye Bakanı) ı 66

ı-i lan Harnilton ı 79 Irak ı ı 9

Herder ı 7

İaşe Nezareti ı 59

Herman Liech 2 ı 3

İbrahim Hakkı Paşa (Sadrıazam)

Heybeliada 208 Hicaz Demiryolu ı 38 Hidivlik Rejimi 262

İdare-i Hususiye-i Vilayat Kanunu ı oo. ı 39

Hilal Ordugahları ı 87

İdare-i Umumiye-i Vilayat Nizamnamesi 135

Hilal-i Ahmer Kadınlar Şubesi 2 ı 9

İdil- Ural 223, 225, 228, 240, 249, 254, 257, 262

H imalayalar 29

İhbar-ül İslam 235

Himmet 26 1

İkbal 239

Hindistan ı 55, 1 56

İkdam 26, 79

Hint Avrupa Dilleri ı 7

İkinci Dünya Savaşı ı 6 , 65

Hive (Hanlığı) 24, 248

iktisadiyat Mecmuası ı 42

Hivi 52

tı 239

Hukuk-ı Aile Kararnamesi 1 00, ı o ı

İlkel Komünal Evre ı 7

Hukuk-ı Aile ve Usul-ü Muhakemat-ı Şeriye 1 0 1

titizarn ı ı 4 , ı 33, ı 34

Hürriyet Gazetesi 257 Hürriyet ve İtilaf 90 Hürriyetin İlanı 77

ilm-i İçtimaiyat 3 ı İmam Yahya (Yemen Emirtl ı 56 İmroz ı 78


308 Ipotek Kanunu 1 33

İ ş Mektepleri 2 1 O

İrade-i Seniye 88, 1 04

İşçi Partisi 1 96

İran 33, 59

İ şkodra 94

İran Körfezi 1 56

İ talya 1 25

Iran-Turan Çatışması 35

itibar-ı Milli Bankası 1 84

İrredentist 265 lrşat 242

·

İtilafçılar 9 3, 1 64 İttifak-ül Müslimin 272

İslam lttihatçılığı 66

İttihadı İslam Partisi 254

Islam Kız Koleji 245

ittihad-ı Muhammedi Fırkası 80, 82

İslam Okulları Genel Müfettişliği 2 3

İttihat 74, 26 1

Islam Ordusu 1 74

İttihatçı Triumvira 88

Islamcılık 1 2 , 1 3

İyonya 1 20

Islam-Türk Partisi 247

İzci Federasyonu 1 05

İsmail Hakkı Baltacıoğlu 37, 208

İzmir-Aydın Hattı 1 1 6 İzmir-Kasaba Hattı 1 1 6

İsmail Hakkı Bey 7 1 İsmail Hakkı Paşa (Ordu Levazım Amiri) 1 6 1 İsmail Kemal (Bey) 8 1 , 84 İsmail Mahir Paşa 78 İsmet Paşa (İnönü) 65, 66, 1 09, 1 94 İspitnoy Palajniye (Vahşi Halklar Yasası) 249 İstanbul Anlaşması 97

J Jakoben 1 5 Japon Savaşı 2 7 1 Japonya 6 3 , 93 . Jeunne Turc 1 42 John Dewey 2 1 0 Joseph de Guines 2 1

İstanbul Darülfününu 45

Jön Türk(ler) 3 , 6 , 1 0 , 25, 64, 73, 74, 1 00, 1 02 , 1 09

İstanbul Muallim Mektebi 1 99

1 62 , 234, 242 , 267, 273, 274

İstanbul Türk Ocağı 45

Jön Türk Devrimi 1 62 , 242, 78, 87

İstibiak-ı Milli Kadınlar CemiyeU 2 1 9


309

K

Karakol 1 08

K.D. Partisi 247

Karesi Gazetesi 58

Kadırga Hastabakıcı Mektebi 2 1 8

Karl Rathen 1 55 Kartaca-Roma Çelişkisi 5 1

Katkaslar 1 1 8 , 167, 1 07

Kastamonu 58

Kafkasya Federasyonu 262

Katkov 233

Kahire 238

Katma Bütçe 1 39

Kaime 1 20, 1 23 , 1 24

Kavalalı 92

Kamil Paşa 70, 7 1 ,8 1 , 84, 89, 92, 96

Kayser Wilhellm 85, 1 56 , 1 87

Kanal 1 1 0

Kayseri 1 35

Kandıra 1 09

Kazak Stepleri 273

Kanipaşazade Rıfat Bey 45

Kazaklar 227

Kanun Önünde Eşitlik 78, 268

Kazan 60, 223, 230, 238, 259

Kanun-ı Esasi 69, 70, 83, 90, 9 1

Kazan Burj uvazisi 23 1

Kanun-ı Muvakkat 94 Kapıkulu 86 Kapitalist Dünya Sistemi . 1 17 Kapitalizm l l l , 1 30, 1 32 , 1 73

Kazan Muhbiri 23 1 Kazan Tatarlan 226, 228, 253, 262 Kazan Uleması 243 Kazan Üniversitesi 2 7 1 Kazım Nami Bey (Duru) 5 1 , 56, 1 02, 203, 204

Kapitalizm Öncesi Toplumlar l l 7

209, 2 1 4 , 2 1 5

kapitülasyonlar 1 1 3 , 1 68

Kefe 1 69

Kara Kemal (İaşe Nazırı) 72, 161

Kemalist 93, 275 Kemalist Devrim 1 0 1

Kara Vasıf 1 08

Kemalizm 67

Karacahisar 58

Kerensky 1 73 , 256, 257

Karacahisar gazetesi 1 06

Keşkeli 260

Karadağ 94, 1 27

Keşkül 24 1

Karael Örgütü 1 64

Kıbrıs 1 27 , 1 69


310 Kırım 1 1 8, 223, 232

Kut Zaferi 1 75

Kırım Cemiyet-i Hayriyesi 251

Kutelamara 1 7 1

Kırım Hanlığı 2

Kuzey Afrika Toprakları 1 2

Kınm Savaşı 1 20, 1 2 1

Kuzey Amerika 1 I 7

Kırım Talebe Birliği 272

Kuzey Makedonya 96

Kırım Tatarları 229 Kırşehir 1 35

Küçük Kaynarca Anlaşması 95, 229

Kızıl Ordu 240

Kültürel Türkçülük 2 ı

Kızılderililer 1 46

Kürtler 52

Kutluğ Bey Mirza 245

Kilikya ı 7 ı Kilikya Ermenileri 1 1 9

L

Kirmanşah 1 7 5

La Patrie (Vatan) I 7

Kolağası Mustafa Kemal Bey 82

Le Pensee Turquie I 86, 2 1 1

Komünizm 1 6

Laiklik 3

Konar- Göçer 265

Lamb (Selanik Başkonsolosu) 85

Konya 59

Lancasbire ı 1 6

Korporasyon 77

Latin Amerika 1 1 2

Kosova 94

Lebib Selim 2 1 9

Kozmidi Efendi 70, 79

Leh Partisi 24 7

Köprülüzade Mehmet Fuat Bey 49, 50, 54 , 58

Lenin 258

Köroğlu 59 Köy Ahalist 257 Köy Hocası Kütüphanesi 211 Köy iktisadiyatı 1 33 Köylü Kütüphanesi 2 1 1 Kudüs 1 73, 1 94

Leon Cahun 26, 33, 45 Liberal 1 4 1 , 6 , 72 , 77, 87, 99 Liberalizm 3 Liberal İktisat Anlayışı 1 62 Libya 89 Liman Von Sanders 1 70, 1 80, 87

Kureyş Kabilesi 1 7 3

Limni 1 78

Kurucu Meclis 254

Liyakat Sistemi 87


31 1

Londra ı 2 ı Lord Kitchener ı 75, ı 79 Lord Ponsonby ı ı 4 Lord Stratford Canning 4 Lozan 64 Lozan Barış görüşmeleri ı29 Lübnan Olayları ı ı 4

Mahmut Şevket Paşa 82, 83, 85, 89, 92, 99 Makedonya 73, ı ı 8 Malazgirt ı 7 ı Maliye Nezareti ı 26 . ı28. ı 3o. ı 4 ı Malta ıo8 Mamulat-ı Dahiliye istihlak-ı Kadınlar Cemiyeti 220

M

Manastır 50, 69, 94

Maarif Cemiyeti 204

Manastırlı İsmail Hakkı Efendi 75

Maarif Nezareti 58, 10 ı . ı o3 Maarif-i Umumiye Nizamnamesi ı97 Macar 32, ı 56

Marne ı 64 Martin Hartınann ı 52, ı 86 Maşrık (Doğu Arap Toprakları) ı 63

Macar Enstitüsü 62

Matbaa-i Amire 58

Macar Kardeşler Caddesi ı 89

Mavera-yı Kafkas Birliği ı 74

Macar Kızılhaçı ı 89

Mecid-üs Sultan 54

Macar Parlamentosu 6 ı

Mecit Sakmar 239

Macarca 60

Meclis-i Mebusan 69, 70, 77, 79, 82

Macaristan 59 Macaristan Cemiyet-i Turaniyesi 60. 6 ı , 63

84, 90, 9 1 . 107, ı 99, 2 ı O

Madeni Sikke ı 24

Meclis-i Umumi-i Milli 83

Mahir Sait 69

Meclis-i Vala 5

Mahkeme-i Şeriye-i Orenburg 230, 244

Mecmua-ı Ehadis 238

Mahmut Behbudi 54 Mahmut Nedim Paşa ı 36

Meclis-i Umumi 84

Mehmet Akif ı 09 Mehmet Ali Paşa ı 1 2 Mehmet Ali Tevfik Bey 52 Mehmet Emin Bey ı 9 . 56


312 Mehmet Reşat 84

Mezosefal ı 8

Mehmetyar Mirza Sultanov 230, 244

Mısır ı 69

Mekke 238

Mi dilli (Breslau) ı 77, ı 78

Mekteb-i Bahriye-i Şahane 207

Mihaliçcık 53

Mısır Hidivliği ı ı 4

Milli intibah ı so

Mekteb-i Fünun-u Maliye ı 98

Millet-i Mahkume 67

Mekteb-i Sultani ı 05

Milli İktisat ı 39, ı 42 , ı so, ı 62

Mekteb-i Sultani 207 Mekteb-i Tıbbiye-i Askeriye 24 ı

Milli Maarif Cemiye U 2 ı 1 Milli Muhalefet Fırkası ı 42

Melekzade Hasan Bey 240

Milli Mücadele 64, 88, ı o9

Memduh Paşa (Dahiliye Nazırı) 79

Milli Tetebbular Mecmuası 58

Memleket Sandığı ı 34

Mim Mim Grubu ı 09

Memleket Sandıkları Nizamnamesi ı 34

Mim Rahmi Bey 209, 2 ı ı

Memleketçilik 203

Mithat Paşa (Tuna Valisi) ı 34

Mir islama 57

Memurin Tekaüt Sandığı ı 38

Modern Jan us ı 5

Menafi Hissesi ı 40

Moğolistan 29

Menafi-i Umumiye Sandıkları ı 34 , ı 35 Menşevik ı 74 , 255

Moğollar 34, 36, 64 Moldavya ı 76

Menzil Hattı ı 09

Mondros (Mütarekesi) 275, 268

Mercure De France 4 ı

Moskova 23

Mersin ı ı 6

Moskova Garnizonu 256

Mesaroş ı 89, ı 9 ı

Moskovski Vidomosti 233

Meşrutiyet Devrimi 4 1

Muallim 2 ı ı

Mevlanzade Rıfat 85

Muallim Mecmuası 2 1 3

Mezopotamya (Medeniyeti) ı 8 . ı 53

Mudanya Iskelesi ı 8 ı


31 3 Muharrem Karamamesi ı 2 ı . ı 26 , ı 2 7

Mütareke 1 08 , ı o9, ı 1 0, ı 20, ı 58, ı 93, 2 2 ı

Muhtaç Asker Ailelerine M uavenet Cemiyeti 2 ı 9

Müzaheret-i Milliye Cemiyeti ı 04

Musa Carullah Bigeyef 2 ı 4, 238, 239, 246

Müze-i Hümayun Kütüphanesi ı 88

Musavver Çöl Mecmuası ı 86

N

Mustafa Celaleddin Paşa 25, 26 Mustafa Çokayef 258 Mustafa Kemal 67, 76, 85, 89, 94, ı o8 , 275 Mustafa Reşit Paşa ı ı 4 Musul ı 56, l 72 Mutlak Monarşi 266 Mürlafaa-ı Hukuk ı 1 0

Naciye Hanım 22 ı Naçalu Gazetesi 250 Nafıa Meclisi ı 35 Nafi Atuf Bey (Kansu) 50, ı o5. 205, 2 1 1 , 2 ı 4 Nagy 60 Nail Bey (Maarif Nazırı) 206 Namık Kemal 24, 26 Napolyon Savaşlan ı 7, ı ı 2

Mürlafaa-ı Milliye Cemiyeti 1 03 , 1 04

Nationem 44

Mülkiye 25, ı o3 , 206

Nazım Paşa 8 ı

Mülteci Türkçü Ideologlar 62

Necip Asım 26

M ültezim ı 4 ı

Nemrut Mustafa Paşa Divanı ı o8

Müsavat ı 74, 26 1 . 268

Neolitik Devrim ı 8, ı 9

Müsavat Partisi ı 74

Neşri İslam 2 6 ı

Müslüman Cemiyet-i Hayriyesi 224

Neuchatel Türk Yurdu 53

Müslüman Sosyalist Blok 26 ı

Nikola (Rus Çan) 69, 246, 247, 263

Müstefatül Ahbar 23 ı

Nisan Devrimi 248

Müşir Ahmet !zzet Paşa 92

Nogaylar 227

Müşterek-ül Menfaa Reji Şirketi ı 30

Novorosisk ı 69

New York ı 59

Novye-Yeremya 255


31 4 Nuri Paşa (Killigil) 1 09 , 260 Nuruosmaniye 239 Nutk-u İftitahi 70

Osmanlı Sosyalist Fırkası ı 42 Osmanlıcılık ı 2 , 43, 268 Osmanlı-Rus Savaşı ı ı 9

0-Ö Odesa 227 Ohanyah 260 Okmeydanı 1 06 Oktobrist 260 Oktruva Resmi (İç Gümrük) 1 14 1 7 Ekim Manifestosu 246, 263 Ortodoks Dünyası 95, 248 Orientalist 57

Otto Harrasowits ı 88 3 ı Mart Olayı 80, 87, ı 52 Ouchy Antiaşması ı 2 , 94, 96 Ödemiş 53 Öksüz Yurtlan Mecmuası 211 Özbekler Dergahı ı 09 Özedum Paşa ı 79 p

Orientalizm 20, 2 1 . 40

Paçanov 260

Orenburg 54, 230

Pan-Siavizm 274

Orenburg Müftülüğü 243

Pan-Türkizm 64

Orhun Yazıtlan 22, 23, 24, 31

Parfitze ı o5

Oriental Carpet Manufacturers 1 1 6

Pan-İslamizm ı 54 Paris 53, 1 2 ı . ı 42 , 233

Orman, Maadin, Ziraat Nezareti 1 39

Parvus Efendi (Aiexandre lsrael Helphand) ı 42 , 1 43, 1 44, ı 45- ı 59

Orta Asya 2 7

Pasifik 266, 273

Osmanlı Bankası 1 23, 1 24, 1 33

Patrikhane 70

Osmanlı Borçlanması ı ı 8 Osmanlı Donanma Cemiyeti ı 84 Osmanlı Güç Dernekleri 1 05

Paul

Rohrmach 1 52

Pau1 Risal 4 1 , 42, 43 Payitaht 1 0 , 79 Pekarsky 22 Periferileşme 1 32 Periye Bankası 1 40


315 Pers 34, 1 58

Reşit Safvet Bey ı 66

Pers uygarlığı 35

Retzius ı 8

Petit Lachi Köyü 53

Reuter Haber Ajansı 29

Petrograd 254, 258

Reval Mülakatı 69

Philippe Zara 85

Revue Oriental ı 86

Pierre Loti 97

Rıza Tevfik (Bölükbaşı) 30

Pontus 1 20

Rio de Janerio ı 78

Port Sait 235

Robenson Kardeşler 1 05

Positivizm 37, 38, 46, 76, 212

Roderic Davison 1 5

Pragmatizm 209

Romanya 1 6 1

Prens Levoff 247

Rostow 238

Preveze 1 27

Rousseau 6 , 39

Prusya 8, 78, 87, 88

Rum 200

Prusya Junkerleri ı 6

Rum Milleti 43, 70

Prusya Kooperatifler Kanunu ı 34

Rum Ortodoks Cemaati 2

Prnsya Prensliği ı 7

Romalılar 59

Rumeli 9, 50, 82, 94, 97, 98, 1 1 9 , 1 34, 1 36, ı 44 Rus Real Okulu 238

R

Rus Savaşı 1 25

Radikal Parti 76

Rus Savaşı Kaimeleri 1 24

Radloff 22, 23 Rahmi Bey 72

Rus Seçim Kanunu 245, 246

Ramses 34

Rusçuk 1 34

Raverdi 34

Rusya Bilimler Akademisi 23

Reaya 2 Reisülküttab Ali Efendi 3 Reji imtiyazı 1 30

Rusya Demokratları Şurası 256

Remzioğlu Ferit Bey 53

Rusya Müslümanları Risalesi 234

Resulzade Mehmet Emin Bey 75

Rusya Müslümanları ittifakı 244


31 6 Rusyalı İslam Talebe Cemiyeti 252 Rusya'nın Müslüman Halkları Kongresi 253 Rüsum-ı Sitte Idaresi 1 26 , ı 36

Say ve Tetebbu Mecmuası ı o4 Schola Pansophica 208 Seküler-Milliyetçi-Türkçü 48 Selanik 73, 84 Selanik Kongresi ı 99

s

S . R (Sosyal Revolüsyonerler) 239, 247 Sahahaddin Bey 74, 99, 84, 85

Selçuklulular 32 Seleksiyon 2 ı 2 Selim Sırrı Bey (Tarcan) ı o5 Semerkant 256

Sadri Maksudi (Arsa!) 240, 246, 248, 254, 255

Semi-Periferi Ülkesi ı 6 ı

Saffet Paşa ı 9 7

Semitik 32

Sahte Gemeinschaft 45

Seniorat kuralı (Ekber ve Erşet Evlat) 84

Said-i Kürdi 84 Sait Halim Paşa 73, 92,99, ı 68 , ı 69

Serbest Ticaret Anlaşması 4 Serbesti 79

Sait Paşa (Ayan Reisi) 83

Seyyid Giray 2 3 ı

Sait Paşa 92

Sırhistan 9 4 , ı 27

Sakızlı Ohannes Paşa ı 4 ı

Sibirya 23, 240, 257

Salah Cimcoz ı 84

Simi Kazakları 250

Salname-i Nezaret-i Umumiye ı 98

Simir Türkleri 227 Sina ı 74, ı 75

Sami (Irkı) ı s

Sina Çölü ı 7 ı

Sanayi-i Nefise Mektebi ı 98 , 206 Sarıkamış Harekatı ı 70, ı 92 Saros Körfezi ı 8 ı Satı Bey ı 99, 208

Sirvihisar 53 Sivastapol ı 69 , 227 Slav ı 58, 223, 262 , 263 , 27ı Sol Kartel ı 96 Solidarizm 76.77


317 Sosyal Darwinizm 1 06 , 2 1 3, 240

Şehzade Abdülmecid 97

Sosyal Federalist 260

Şerif Hüseyin 73, 1 72

Sosyalist 264

Şeyh Saffet Efendi 7 1

Sosyalist Devlet 249 Sosyalizm 1 6 , 1 73

Şeyhülislam Mehmet Ziyaeddin Efendi 84

St. Petersburg 23, 225, 246

Şeyhülislamlık ı 00

St. Petersburg Etnografya Müzesi 24

Şile 1 09

St. Petersburg Üniversitesi 24 1

Şurayı Devlet 1 04, 2 1 7

Stalin (Milliyetler Komiseri) 264

Şehzadebaşı 8 ı

Şubat ihtilali 255 Şeyh Süleyman Efendi 25 Şube-i Mahsus ı o7

Strahlenberg 22 Sultan II. Mahmut 84, 1 1 3, 1 23, 267 Sultan Mehmet Caddesi ı 89 Sultan Reşat 96

T

Tacitus 1 7 Tağşiş 1 2 3 Tahir Geçidi 1 7 1

Sultanahmet Meydanı 83

Tahsin Paşa (Mabeyn Başkatibi) ı 52

Suriye ı ı 9

Tahsisat-ı Mesture ı o7

Süleyman Askeri 97

Takvim-i Vekayi 69

Süleyman Paşa 25, 26

Talat Bey (İçişleri Bakanı) 1 66

Sümer 28 Süveyş Kanalı 1 55, ı69, 1 7 1 , 1 72 , 1 74

ş

Talat Muşkara 1 09 Talat Paşa 73, 88, 92, 99, 1 08, 1 1 0 Talebe Defteri 2 1 1

Şehzade Vahidettin 83

Tan Yıldızı 239

Şark Meselesi (Doğu Sorunu) 235

Tanin 74, 1 42 , 1 77, 226

Şehabeddin Mercani 228, 23 1

Tarih-i Alem 25

Tanzimat 4, 5, 24, 1 1 4, 268 Tarsus 1 1 6


31 8 Tashih-i Ayar Karamamesi 1 23

Teşkilat-ı Mahsusa 97, 1 07 , ı o8, ı ı o. ı 92

Tasvir-i Etkar 1 42 Taşkent 249

Teşvik-i Sanayi Kanun-ı Muvakkati ı 58

Taşkent Sovyeti 258

Tevfik Bıyıklıoğlu ı 07

Taşkışla 8 1

Tevhid-i Tedrisat ı oo. 202, 215

Taşnaksütyun (Partisi) 79, 1 74, 2 6 1

Tevsi-i Mezuniyet 270

Tatar 1 0

Tıbbiye 25

Tatar ihtilalci Sosyalistleri 257

Ticaret ve Nafıa Nezareti 1 36

Tatarist Federalisl Sosyalist Parti 253

Timur 20, 32

Teali-i Nisvan Cemiyeti 2 1 7

Tokyo 60

Teali-i Vatan Osmanlı Hanımlar Cemiyeti 2 1 7

Toplumsal Sözleşme Kuramı 39

Teçhizatı Askeriye Tertibi 1 38

Toprak Aristokrasisi 43

Tedrisat-ı İptidaiye Kanunu 1 99 Tedrisat-ı İptidaiye Kanunu Muvakkati 1 99 Tehcir Karamamesi 1 1 9, ı 71 Tekinalp ı 42, ı 54 Teleki Palgrof (Kont Paul Teleki) 62

Tokatlıyan Oteli ı 87

Topyekün Savaş ı 83 Townsand ı 7 ı , ı 72, ı 75 Trablugarb Savaşları ı 2 , ı o7, 1 47 Tuba Ağacı Nazariyesi 206 Tuna ı 9 ı Tuna Vilayeti 1 34 Tunalı Hilmi 26

Ter Gazanyan 26 ı

Tunguzlar 64

Terakki 242

Turan 57, 59, 60, 63

Tercüman 234

Turancılık 66

Tercüman-ı Ahval 234

Turani 1 8, 28

Tercüman-ı Hakikat ı 77

Turani Diller ı 7

Tesanütçülük 77

Turfan 29 Turgenyef 233


31 9 Turkreich 36, 37

Ukrayna 1 6 1

Türk Bilgi Derneği 52

Ulah 269

Türk Derneği 23, 52

Ulum 24

Türk Derneği Mecmuası 52

Uluslararası Finans Kapital 1 20

Türk Devrimi 98 Türk Gazetesi 63, 242, 267 Türk Gücü 1 06

Umum Alem-i İslam İhtilal Teşkilatı 1 08

Türk Gücü Cemiyeti I 05

Umum Rusya Müslüman Halklar kongresi 257, 27 1

Türk Macar Dostluk Derneği 62

Ural- Altay (Havzası) 1 8 , 1 58 , 1 90,207

Türk Ocağı Başbuğu 1 90

Urallar 273

Türk Ocağı Mühendisler Birliği 55

Urla 1 69

Türk Ocakları ı ı Türk Prototipi 28 Türk Sızması 20 Türk- Yunan Savaşı 1 38 Türkçülüğün Esasları 77 Türkistan 253, 255 Türkistan Cumhuriyeti 258 Türkiye 1 9. 67

Usul-ü Savtiyye 235 Uygarlık Tarihi 33 Uygurlar 29

ü Üç Tarz-ı Siyaset 45,48,63, 267 Üçüncü Dünya Milliyetçiliği 16

Türkiye Komünist ParUsi 22 1

Ümınet 45

Türkleştirme 49

V-Y·Z

Tü rk-Tatar- Moğol Milleti 36 Türıerin Kökeni ı 9 u

Vagon Tahsisi ı 58 Van Gölü I 7 1 . 1 72 Vedat Eldem 1 59 Veliah t Reşat Efendi 7 1

Ufa 54, 227, 229. 244, 259

Verbitsky 22

Ufa Köylüler Konseyi 257

Vickers-Arınstrong 1 77

Ufa Milli Meclisi 253

Victory<ı Devri 4


320 Vilayat-ı Sitte 1 7 1

Yeni Mecmua 76

Vilayet Özel idaresi 1 40

Yeni Osmanlılar 6

Viyana 1 2 1

Yeniçeri Ayaklanması 8 1

Viyana Kreditanstalt Grubu 1 30

Yeniçeri Ocağı 3 3 , 78

Volga 243, 273

Yıldırım Ordular Grubu 1 73, 1 94

Volkgeist 1 9

Yiğit Türkler Ocağı 1 06

Volk 1 7

Yozgat 1 35

Volkan Gazetesi 80

Yörük 265

Von Falkenhayn 1 70

Yunanistan 94

Von Hoff 1 05

Yusuf Hikmet Bayur 9

Von Humbold Geleneği 207

Yusuf İzzettin Efendi 7 1

Von Kresstein 1 70

Zakavkom (Transkafkas Hükümeti) 260 , 26 1

Von Lecoq 29 Von Moltke 7, 8

Zarevand 272

Von Seeckt 1 70

Zeki Velidi (Togan) 30, 3 1 , 254

Wangenheim (Alman Büyükelçisi) 1 68 Wilhellm Thomspen 22

Zenkovski 272 Zımmi 2 , 42

Wilson (ABD Başkanı) 1 95

Ziraat Bankası 1 32

Winston Churchill 1 78 , 1 80

Ziraat Bankası Nizamnamesi 1 40

Wolkschulen 2 0 1 Yahudi 1 42 , 200 Yahya Kaptan 1 09

Ziraat Fakültesi 1 57 Ziya Efendi El Kemali 2 1 4

Yahya Kemal 54

Ziya Gökalp 39, 45,54, 64, 76, 1 03, 1 42 , 1 85, 232

Yakup Cemil 1 92

Ziya-ı Kafkasya 24 1

Yanya 94 Yed-i Vahit 1 1 4

Ziynelullah Nişurevan 30, 3 1 , 33, 2 1 6 , 2 1 7

Yemen 1 28 , 1 60

Zöhrap Efendi 790

Yeni Gazetesi 79

Zsolna Tekstil Fabrikaları 1 57

Yeni Hayat 5 1 , 203, 222



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.