Rıza Filizok - Ziya Gökalp'ın Edebi Eserlerinde Halk Edebiyatı Tesiri Üzerine Bir Araştırma

Page 1


ZİYA GÖKALP 'IN EDEBI ESERLERINDE HALK EDEBİYATI TESİRİ



�KÜLTÜR BAKANLIGI YAYINLARI/1298 � Gençlik ve Halk Kitaplan Dizisi/ 62

ZİYA GÖKALP'IN EDEBi ESERLERİNDE HALK EDEBİYATI TESİRİ

Rıza

FİLİZOK


©Kültür BakanhiJ./Ankara 1991 ISBN 9 75- 17-0844-3 Kapak Düzeni\Dr. Ahmet SINAV

Yayımlar Dairesi Başkanlı{Jı'nın

22.3. 199 1 tarih ve yapkur 928-990 sayılı makam onayı ile birinci defa 10.000 adet b a s t ırılm ış tır .

Mas MatbaasılANKARA Tel: 134 48 4 1


ÖNSÖZ Ziya Gökalp, halk edebiyatını yeni bir gözle gören aydınlanmızın başında gelir. O, fikri eserlerinde halk kültürü ve halk edebiyatıyla ilgili önemli düşünceler ileri sürmüştür. Daha önemli olarak, edebi eserlerinde halk edebiyalından faydalanmış tır. Biz bu çalışma­ mızda şu hususlan tespite çalıştık: 1- Gökalp'ın halk edebiyatma bakış tarzı, 2- Halk edebiyalından aldıgı ve edebi eserlerinde kullandıgı malzeme, 3- Bu malzemeyi edebi eserlerinde işleyi.Ş tarzı. Ziya Gökalp'ın halk edebiyatıy la ilgili fikirleri üzerine yazılmış birkaç önemli makale olmakla birlikte mütejekkirin bu konudaki düş üncelerini bir bütün ola­ rak ele alan bir çalışma yapılmamış tı. Ziya Gökalp'ın edebi eserlerinde halk edeb iyalından hangi ölçüde ya­ rarlandı(Jı ve halk edebiyalından aldıgı malzemeyi ilasıl işledi{Ji (tekz ib) konulannda ise hiç bir çalışma yoktur. Eser. bir "G iriş" ile üç "Bölüm"den meydana gelmek­ tedir. Giriş kıs mında İs lamiyeLin kabüZünden Tanzi­ mat'a. Tanz ima t' tan Ziya Gökalp'a kadar aydınların halk edebiyatı karşısında aldıklan tavır üzerinde durul­ muş, Tanzimat'tan sonra halk edebiyatma karşı uyanan ilg i gös terilmey e çalış ılmıştır. Birinci bölümde Ziya Gökalp'ın sosyolojisi sis temi içinde hal k edeb iyatının yeri ve halk edebiyalı hakkın­ daki fikirleri ele alınmıştır.

V


ikinci bölümde Ziya Gökalp'ın manzum ve mansur masallarının halk edebiyatındaki kaynakları araştırıl­ mış ve Gökalp'ın bu kaynaklardan aldığı malzemeyi nasıl işlediği üzerinde durulmuş tur. Üçüncü bölümde Ziya Gökalp'ın şiirlerindeki halk edebiyatı malzemesi tespit edilerek bu malzemeyi kul­ lamş tarzı ortaya konulmuştur. Ziya Gökalp'ın doğrudan halk edebiyatıy la ilgili makalelerinin say ıs ı çok azdır. Ancak sosyolojis ini "hars" kavramı üzerine kuran Gökalp'ın bütün eserlerin­ de halk kültürü ve edebiyatı önemli bir yer tutar. Bundan dolayı eser hazırlamrken Gökalp'ın bütün eserlerine gi­ dilmiş, yazarın halk edebiyatıyla ilgili fikirleri düşün­ cesinin bütünlüğ ü içinde verilmeye çalışılmıştır. Doktora tezi olarak haz ırlanan bu araş tırınay ı neşrederken çalış maını ilk safhasından son sajhasına kadar idare eden, karşılaştı{Jım bütün güçlüklerde bana yol gösteren mııhterem hocam Prof. Dr. Mehmet Kap­ lan'ın az iz hatırasım hürmetle anmayı borç biliyorum. Her zaman yardımıarına müracat ettiğim say ın Prof. Dr. İnci Enginün'e ve Prof. Dr. Mehmet Akalın'a yardım­ larından dolayı ayrıca teşekkür ederim. Rıza FİLİZOK

VI


İÇİNDEKİLER

GİRİŞ........................................................................... A. İslamiyetin Kabulünden Tanzimat Devrine Kadar Halk Edebiyatının Aydınlar Edebiyatı Üzerine Tesirleri............. . . .. .... .. . . .... .. . .. ... ... ... . ... . . . . . . . . . . . . . . .. .

ı

ı

B Tanzimat Devrinden Ziya Gökalp'a Kadar Halk Edebiyatının Aydınlar Edebiyatı Üzerine

Tesirleri. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

20

BİRİNCİ BÖLÜM

ZiYA GÖKALP'IN HALK EDEBIYATI İLE İLGİLİ FiKiRLERİ A. Ziya Gökalp'ın ilimleri Tasnif! ve Bu Tasnif İçinde Halk Edebiyatının Yeri.. .. ...... ......... . .... ............... 49 .

ı. ictiamaiyyat.................................................... 2. Beşeriyyat............................................ ... ...... .. . 3. Kavmiyyat....................................................... 4. Halkiyyat...... . .. . .. . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . .. . . . . . . ... .. .........

52 55 55 59

B Ziya Gökalp'ın Düşünce Sistemindekt Temel Kav­ ramlar ve Bu Kavramlarui I şı gı Altında Halk Edebiyatı............................................................... 62 C. Ziya Gökalp'a Göre Halk Edebiyatının Şumulü.. 72 ç. Şifahi Halk Edebiyatı.............. ........ ........ ....... ...... 75 ı. U st üreler.... ....................... ... ... ............ ............. 77 a. Güneş Hanım Ustüresi. . . . . . . . . . ... . . . . . . . . . . . . . . . ... . 78 b. Çulbu Hanım Ust üresi. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 80 c. Öksüz Kız Us türesi . .................................... 8ı ç. Altay Türklerinde Yaratılış U st üresi. . . . . . . . 8ı 2. Menkıbeler. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 82

VII


82 a. Dokuz Oğuz Menkıbesi....................... . . . . . . . . b. Oğuz Han Menkıbesi................................... 87 c. Diğer Menkıbeler........................................ 9 ı 3 . Tandırname.......................................... .. . . .... . . . 92 4. Masallar.......................................................... 93 5. Efsaneler.......................................................... 98 6. Atasözleri........................................................ 99 D. Yazılı Halk Edebiyat............................................. ıoo E. Halk Klasiklerinin Tehzibi................................ .. ı03

İKİNCİ BÖLÜM ZİYA GÖKALP'IN MASALLARI A. Dede Korkut Hikayelerine Dayanan Masallar.... ı. Arslan Basat.................................................... 2. Deli Dumrul......... .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . B. Temelinde Edli Bir Halk Masalı Bulunan Masallar................................................................ 1. Küçük Şehzade................................................. 2. Ülker ile Aydın................................................ 3. Kolsuz Hanım.................................................. 4. Yılan Bey ile Peltan Bey.................................. 5. Keloğlan........................................................... 6. Nar Tanesi yahut Düzme Keloğlan... ... . . . . . . . . . . . . 7. Keşiş Ne Gördün............................................... 8. Pekmezci Anne................................................ 9. Tenbel Ahmet.................................................. 10. Küçük Hemşire................................................. C. Çeşitli Motillerin Birleştirilmesiyle Maydana Getirilmiş Masall ar.............................................. Kızılelma......................................................... D. Yabancı Kaynaklı Masallar.. ............................ . .. Kugular. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

VIII

108 ı08 ı29 ı40 ı40 ı5ı ı67 ı 77 ı87 ı97 209 2 ı9 228 234 246 246 25 ı 25 ı


ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ZiYA GÖKALP'IN ŞİİRLERİNDE HALK EDEBiYATINA AİT UNSURLAR A. Konusunu Eski Türk Ustürelerinden Alan ·Şürler 259 R Şekil ve Muhteva Yönünden Tasavvufi Halk Şiiri ve Saz Şiirlerinden Unsurlar Taşıyan Şürler 262 C. Tekerleme, Mani,Masal gibi Kolektif Bir Karakter Taşıyan Halk Edebiyatı Ürünlerinden Yararlanarak Yazdıgı Şiirler 267 .... . . . . . . . . . .. . . . . . . ...............................................

. . . . . . . . . .. . . . ........ . . . . . ... . . . . . . . . . . . . . . .. . . .............

... . . .. . . . . . . . . . . . . . .. . . ......

NETİCE BİBLİYOORAFYA.....

. . ........... . .. . . . .... ... . ............. . . . . . ....... . .. . . . ..........

................................ . . . . .. .. . . . . .... . .

ı. Ziya Gökalp'a ait Bibliyografya

. . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . .

2. Faydalanılan Kaynaklar

. . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . .

İNDEKS

....... . . .............................. . . ..............................

276 283 283 288 295

IX



GİRİŞ A

İ SLAMiYETİN KA B ULÜNDEN TANZİMAT DEVRİNE KADAR HALK EDEBiYATININ AYDINLAR EDEBİYATI ÜZERİNE TESİRLERİ

Ziya Gökalp , halk edebiyatının kurulacak milli ede­ biyatın temeli olması gerektiğine inanıyordu. Fikri eser­ lerinde bu düşünceyi müdafaa ettiği gibi, edebi eserlerin­ de de bu fikirden hareket etti. Aslında sözlü edebiyat ve folklor bütün medeniyetlerde edebiyatın menşeidir. Bütün edebiyatlar gibi Türk edebiyatı da böyle bir kay­ naktan beslenmiş ve gelişmiştir. Gökalp'ın yapmak iste­ diği şey, yabancı iki medeniyetin, İslam medeniyeti ile Batı medeniyetinin tersiyle bu kaynaktan uzaklaşan e debiyatımızı milli bir karakter kazanması için tekrar bu kaynağa döndürmektir. Gökalp'a göre yeni, orij inal bir edebiyat . aydınların Türk Halk Edebiyatı ile Batı klasikle rinin terbiyesinden geçmesiyle mümkündür. Edebiyatımız, aydınlarımızın halka ve Batı'ya yönel­ mesiyle yükselecektir. Bu görüş edebi bir program olarak. Batı medeniyeti ile Doğu medeniyetinin sentezi gibi umumi düşüncelere . gerçek edebiyatımızın Halk Edebiyatı olduğu hakkında daha önce ileri sürelen fikirlere rağmen yenidir. Ziya Paşa gerçek şiirimizin halk şiiri olduğunu söylerken bile sadece milli olanı göstermekle yetinmiştir. Bize ait olan bu şiir karşısında alınacak tavrı tespit etmemiştir. Rıza Tevfik. halk şiirini aynı şekilde ke şfetmiş , fakat onu hemen aynen taklit etmiştir. Yahya Kemal'in Rıza Tev­ fik'in şiirini yeni bulmayışı bu bakımdan old u kç a ı


manalıdır. Ziya Gökalp ilk olarak ciddi bir şekilde halk edebiyatını kurulacak yeni ve milli edebiyatın kaynağı olarak görmüş ve bu görü şüne uygun edebi eserler vermiştir . Türk kültür hayatı üzerinde önce İslam medeniyeti­ nin sonra Batı medeniyetinin büyük tesirleri olmuştur. Kültür değişmeleriyle birlikte kaçınılmaz olarak "milli" olanla medeniyete ait olan unsurların hesaplaşması ge­ rekmiştir. Bu genel hüküm , edebiyat tarihimiz açısın­ dan da doğru dur. Gökalp'ın Milli Edebiyat döneminde üzerinde durduğu mesele, daha önce bu iki medeniyet değiştirme hadisesinde tab ii ki kendiliğinden ortaya çıkmış ve her iki tarihi dönemin b aşlangıcında aydın­ ları meşgul etmiştir. İslamlığın Türkler arasında yayıldığı ilk asırlarda aydınlar yine milli olanla medeniyete ait olanı uzlaştır­ mak zorunda kalmışlardır. XI. yy. 'dan başlayarak XV . yy' a kadar yazılan e debi eserlerimizde bu uzlaşmayı açıkça görmekteyiz. Tanzimat'la birlikte Batı medeniyeti ile uzlaşma çareleri aranırken "halk" kavramı keşfedilmiş , h alkın dili ve zevki gözönünde bulundurulması gereken bir unsur olarak aydınların üzerinde düşündükleri bir konu h aline gelmiştir. Anc ak İslamlığın Türkler arısında yayıldığı ilk asırkrda da Tanzimat döneminde de halk edebiyatını edebiyc. tın asıl kaynağı yapma gayreti yok­ tur. Halk edebiyatnan günümüze kadar uzanan canlı mevc u d uyet't;\n yarattığı tabii t e sirler bir yana bırakılacak o. 'rsa. aydınların Halk edebiyatındau sa­ dece didaktik '1maçlarla ve propaganda için fayda­ landıkları g -ül:'ir. Dini, tasavvu fi ve siyasi fikirlerini geniş halk k 'elerine yaymak isteyen aydınlar. devlet hitabetmek lüzumunu hissetınişler ve adamları h,, halka sevci i(, 'lladığı bir edebiyatın imkanlarıyla ses­ ,

lenmişleniı r,

2


Ziya Gökalp 'ın edebi eserlerinde Halk edebiyatma ait unsunların tetkikine ve Gökalp'ın Halk edebiyatı ile ilgili fikirlerine geçmeden önce, aydınlarımızın İslami­ yetin kabulünden II . Meşrutiyet dönemine kadar Halk edebiyatı karşısında aldıgı tavrı ana hatlarıyla gözden geçirmek faydalı olacaktır. İ slami Türk Edebiyatının ilk asırları, bir geçiş dönemi oldugundan İslamiyetten önceki edebiyatımızın "kavmi" özelliklerini kuvvetle yansıtır . Türkler, İslam medeniyetinin tesirinde yeni bir edebiyat yaratırken eski sözlü gelenegın birçok unsurunu muhafaza etmişler, İ slami unsurlada milli unsurların başarıyla birleştigi eserler vermişlerdir. İslami Türk Edebiyatı'nın ilk örneklerinden birisi olan Kutadgu Bilig, eski Halk Edebiyatı ile İslami ede­ biyatın hu susiyenerinin başarıyla birleştirilmesine güzel bir örnektir. Yusuf Has Hacib, Halk edebiyatından yararlanarak eserine orijinal ve milli bir karakter ver­ meyi başarmıştır. Fuad Köprülü, Kutadgu Bilig'deki Halk edebiyatı tesirlerini gösterirken şu fikirlere yer vermek­ tedir 1 :

Şekil ttibariyle "Kutadgu Bilig"de eski halk ede­ biyatı an'anestncıen ka[an başlıca hususiyet, eserin umu­ muyetle yazıldt!Jı mesnevi tarzı arasmda "ş iir" veya "mani" namı altu1da-yalmz üçüncüsü serbes t kafiyeli (olmak) üzere-dört mısralık kıt'alara- tam 1 73 yerde­ tesadüf edilmes idir; iŞte bu, yukarıda izah ettiğimiz vec­ hile (dördüncü mebhas 91 1) halk edebiyatımızm barız bir hususiyeti olan "kıt'a" tarzmm bir devammdan iba­ rettir ki Acem mesnevilerinde buna asla tesadüf oluna­ maz. 1 Fuad Köprülü, Türk fo:dcbiyatı Tarihi, Istanbul: Devlet baası, W28, s. 20 l.

mal­

3


Fuad Köprülü'ye göre halk edebiyatının en eski ve en umumi nazım şekli olan "mani", Kutadgu Bilig'den başlayarak klasik edebiyatımız üzerinde "şiddetle müessir" olmuştur. Kutadgu Bilig'de mani tarzında ka­ fiyelenmiş olan bu dörtlükler, araştırmacılar tarafın­ dan "tuyug" şeklinin ilk örnekleri olarak gösteril­ mektedir. Prof.Dr.Ahmet Caferoğlu, " ... mani kelimesi­ nin burada kullanılması dikkate şayandır. Zira Kutadgu Bilig'deki "mani" adı altında zikredilen dörtlükler, ka­ rakter itibariyle daha sonraki Türk edebiyatının "Tuyug" nevini hatırlatmaktadır. Hatta K.B. dörtlüğünü, Nevai Tuyuglarından fazla Burhaneddininkilere yak­ laştıranlar da vardır." demektedir 2 . Aynı yazar, K utadgu Bilig'deki Halk edebiyatı tesirleri konusunda şu fikirleri ileri sürmektedir 3 : O, (Yusuf Has Hacib) Karahanlılar devletini, ideal teşkilatlı ve sistemli dört başı marnur bir devlet olarak görmek gayretiyle, Türk halk edebiyatı ve falklorunu buna bir destek olarak göstermege çalışmıştır. Bu suretle Kutadgu Biligde, klasik edebiyat gelenekleri yanında, şifahi halk edebiyatı fikir geleneklyri de yer almış bu­ lunmaktadır. Bagdaşan bu iki unsuru, eserirı kahra­ ma nlarından Aytogdu ile Ay -Toldı antroponimlerinde görmemek imkansızdır. Eserde esas vazife almış olan bu iki timsali şahs iyet. gerçekte Türk epik edebiyatının birer yadigarı olarak Orta-Asy a sahasının halk mu­ hayy ilesinde kökleşmiş kalmış tır. Zira Türk ecdadı sayılan Oguz Hakanın evlatlarından birinin adı Ay, digerinirı ise Kün olmuştur. Ayrıca Oguz Kaganın annesi2 Ahmet Ca fe roğlu , T ü rk D ili Tarihi Il, Is tanbul: I s tanbu l .. Universitesi Edebiyat Fakül tesi Yayınlan No. 1 072 , 1 9 64, s. 55. Nihad Sami Banarlı da Kutadgu Bilig'deki m anilerin cinaslı kafiyelerle söylenen Tuyug şeklinin ilk m üjdecileri olduğu kanaatı ndadır. Bkz. Nihad Sami Banarlı , Resimli Türk Edebiyatı Tarihi , 1971, s. 233 . 3 Ahmet

4

Caferoğlu,

Türk Dili Tarihi

II.

s. 56


nin adı da Ay Kağan idi. Urta-Asya halk edebiyatında ay'la ilgili birçok antroponimlere raslamak mümkün­ dür. Bütün bwıl.ardan da anlaşılacağı üzere, Kutadgu Bi­ ligteki kahraman adlan hiç de uydurma olmayıp, Orta­ Asya Türk halklannın falklordaki estetik görüşünden doğmuştur. Bunun dışında ayrıca Kutadgu Biligde. birçok d@er T ürk falklor motiflerini de b ulmaktayız. Mesela küçüklere hitabederken "kuzu" adile çağırma geleneği, ilek adlanırken kendisine ananevi Türk boyları totemi sayılan "kurt"la taltif edilişi, at kültü, örje dayanan hukuk anlayışı ve katdeleri hep eserde bir sürü misaller­ le geçmektedir. Zaten eserin muhavere şeklindeki yazılışını, halk psikolojisini tatmin edici bir teşebbüs olarak telakki edersek, Kutad.gu Biltg'i göçebe Türk mu­ hitinin malından saymaya hak kazanmış oluruz. Görüldügü gibi, Yusuf Has Hacib , İslami Türk Ede­ biyatının ilk büyük eserini yazarken İslamlıktan önceki Türk edebiyatından faydalanmış ve başarılı bir terkibe ulaşmıştır. Yusuf Has Hacib'in bu teşebbüsü, Ziya Gökalp

ve arkadaşlarının Türk edebiyatının "tehzibi"i görüşü ve "orijinal" esere ulaşma hakkındaki formülleri ile mu­

kayese edilebilecek mahiyettedir. Başta Ziya Gökalp olmak üzere

Milli

Edebiyat mensuplan, '!ürk harsı ile

Batı medeniyetinin sentezinden dogacak bir edebiyat is­ tiyorlardı: edebiyatımızın hem h alka dogru hem garba dogru gitmesi gerektigine inamyorlardı. Orijinal eserle­ rin böyle bir terkipten dogabilecegi tezini savunuyor­ lardı. Yusuf Has Hacib ,

Milli

Edebiyat mensuplarının bu

düşüncelerine benzer bir tutumla "orijinal" b ir eser or­ taya koymuştur. Tabii Yusuf Has Hacib'in eserinde halk kültürüyle İslam medeniyetinin terkibi söz konusudur.

XI. yy. ' ın

ikinci

önemli

eseri

olan

Edib Ahmet

5


Yüknekl'nin Atabetü '1 Hakayık' ı , tamamının dörtlük­ lerle yazılmış olmasıyla d i kkat imizi ç e ke r . Fu ad Köprülü , Ata be t ü ' l H akayık' ın d ört lüklerle yazılmış olmasını önemli bir edebi hadise olarak görmekt edir4:

Bu baştaki manzumeler müstesna olmak üzere. bütün eser birbirinden kafiyece müs takil "dörtlükler" şeklinde yani eski "mani- tuyug" vadisinde yazılmıştır ki, bu cins dörtlüklere "Kutadgu B ilig" de de çok defa tesadüf ettigimizi ve bunun eski halk edebiyatımızdan gelen pek kuvvetli b ir edebi an'ane oldugunu an­ latmış tık. (Dokuzuncu mebhas s. 2 1) İşte yalnız bu hu­ sus tadır ki, "Hibetü'l Hakayık halk edebiyatı tes irini "Kutadgu Bilig"den daha sarahat ve kuvvetle gös ter­ mektedir; aşagıda, bu edebi an'anenin. hicri sekizinci asır başlangıcında bile klasik tasavvuf edebiyatımızda devam ettigini görecegiz ki, bunda şüphesiz "Hibetü'l Hakayık'ın da tesirini kabul etmek lazımdır. Aynı yüzyılda Divanü

Lügat-it Türk'ü yazan

Kaşgarlı Mah mu d' u halk edebiyatı mahsullerini der­ leyen ilk aydınımız olarak kabul etmek mümkündür. Divanü Lügat-it Türk'te bulunan destan parçaları. ata­ sözleri, şiirl er esere bir Halk edebiyatı antolojisi niteliği vermiştir. D eğişik bi r amaçla da olsa Halk e debiyatma ait malzemeyi bizzat derleyerek ese rine alan Kaş�arlı Mahm u d, folkl o r ve Halk e d e biyatı ü rü nleri üze rine eğile n ilk aydınımızdır 5 . İslami Türk Ede,biyatı kurulurken İslami kültürle Halk edebiyat ını birleştirme yolu nda-tesirlerini de he ­ saba katacak olu rsak ilk büyük teşebbüs Ahme t Yesevi-

4 Fuad Köpıülü, Türk

Edebiyatı Tarihi, s.209.

5 Oivanü Lügat-il Türk'deki halk edebiyatı ile i l gili malzcıııelcı üzerinde yapılan çalışmalar için bkz. Ahmet Cafcroğlu, Türk Dili Tari hi II, s.22.

6


den gelir. Asıl amacı İslamlıgın ve tasavvufun esaslarını halka ögretmek olan Ahmet Yesevi'nin "Hikmet"lerinde "İslami yani dini-sofiyane unsurlarla, milli yani Türklerin eski Halk edebiyatından alınan unsurların"6 başarıyla birleştigini görüyoruz. Ahmet Yesevi, şiirle­ rinde hece veznini, "destan" gibi Halk edebiyatı nazım şekillerini kullanmıştır. Şiirlerinin İslamiyetten önceki edebiyatımızia yakın bir alakası oldugu tahmin edilmektedir. Ahmet Yesevi'nin dini-tasavvufi fikirleri­ ni yaymak için yazdıgı şiirlerde halkın bildigi ve sevdtgi şekilleri kullanması ona büyük bir şöhret saglamıştır. Tasavvufi Halk Edebiyatının kurulmasında Yesevi ekolünün payı büyüktür. Yesevi didaktik amaçlarla Halk edebiyatından faydalanmanın ne kadar etkili oldu�nu göstermiş ve kendisini takip eden Anadolu'lu mutıısavvıf şairlere örnek olarak edebi bir an'anenin ku­ rulmasını saglamıştır. Yesevi'den sonra Anadolu'da yetişen pek çok şair, dini-tasavvufi unsurlada Halk ede­ biyatma ait unsurlan başarıyla birleştirerek Tasavvufi Halk Edebiyatını devam ettirmiştir. Yunus Emre'nin şiirlerinde Halk edebiyatından gelen unsurlada dini-tasavvufi edebiyata ait unsurlar klasik seviyede bir terkibe ulaşır. Yunus Emre'yi örnek alanlar da aynı yolda yürüyerek medeniyete ait unsur­ lada halka ait unsurlan başarılı bir şekilde birleş­ tirmişlerdir. İslamiyetın kabulünden XV.yy.'a kadar Türk aydınları, halk kültürü ile İslami kültürü dengeli bir biçimde temsil etmişlerdir. Bu yüzyıla kadar yazılan eserler, aydınların İslam medeniyetinden gelen unsurla­ ra oldugu kadar halk kültürüne de açık oldugunu göstermektedir. Aşık Paşa'nın Alımedi'nin eserleri bunu açıkça ortaya koymaktadır. 6 Fuad Köprülü, Türk Edebiyatı Tarihi, s.209.

7


Osmanlı şairleri, Fatih ve bilhassa Yıldırım Baya­ zit devrinden sonra halka ve halk edebiyatma karşı kayıtsız kalmışlar, halkı küçümsemişlerdir. Bunun so­ nucu olarak Yüksek Zümre Edebiyatı mensupları, kendi­ lerine örnek olarak aldıklan İran edebiyatının tesiriyle Halk edebiyatından oldukça uzaklaşmışlardır. Fuad Köprülü, Yüksek Zümre Edebiyatı mensuplarının X\-.yy.'dan başlayarak XVII.-XVIII.yy.'lara kadar Halk edebiyatı mahsulleri karşısında aldıklan menfi tavn birçok incelemesinde bütün teferruatıyla ortaya koş­ muştur7. Ancak hemen belirtmeliyiz ki halk tarafından sevilen, köy ve şehir muhitlerinde, yeniçeri ocaklannda gelişen saz şiiri, XVIII.yy.'dan itibaren başta saray olmak üzere aydınlar arasında tekrar ragbet kazanmaya başlamış, Nedim gibi klasik şairler bile bu tesirin dışında kalamamıştır. Yüksek Zümre Edebiyatı mensupları halk şair­ lerine karşı küçümseyici bir tavır almakla birlikte içinde yaşadıklan kültürün bir parçası olan Halk ede­ biyatının birçok unsurundan yararlanmışlardır. Bu un­ surlann başında atasözleri gelmektedir. Hemen bütün Divan şairleri şiirlerinde halk atasözleri ve deyimlerin­ den bol bol yararlanmışlardır 8 . Divan şairlerinden Safi (Bayezit II. devri vezirlerinden Cezri Kasım Paşa) şiir­ lerinde Türkçe atasözleri kulanınakla şöhret ka­ zanmıştır. Latifi'ye göre "şu'ara-i Rum'da meselgü'luk" Safi'yle başlamış ve Necati Bey'de kemaline ulaşmıştır 9 . Kınalızade Hasan Çelebi, Necati Bey'in "mesel7 Bu konuda bkz. Fuad Köprülü, " A şık Tarzının m enşe've . Tekamülü Hakkında Bir Tercrübe", Milli Tetebbular Mecmuası, C ilt ı, nu. 1 . , 1 33 1 / 1 9 1 5 ss.5-46. ,

8 E. Kemal Eyüboitlu, Şürcle ve Halk Dilinde Atasözleri ve Deyim­ ler, İstanbul, 1973 - 197 5. 9 Fuad Köprülü, Milli Edebiyat Cereyammn İlk Mübetı;irleri ve Divin-ı Türki-i Basit, Istanbul, 1 928, s. 19.

8


gfı."luktaki şöhretini dile getirirken babası Ali Çelebi'nin şu beyitiyle fikrini destekler ıo.

Haşre dek her şdir ü kamil dise şi'r ü gazel Gelmeye kimse Necati gib i mahiT fi'l-mesel Divan şairlerinden şiirlerinde atasözü kullanmak­ la dikkati çekenlerin başlıcalan şunlardır: Kemaloglu, Güvahi, Ahmet Paşa, Ahmed-i Da-i, Aşık Paşa, Taşlıcalı Yahya, Germiyarılı Şeyhi, Baki, Belig, Fuzüli, Hayali Bey, Hayreti, Nabi,Visali,Fazıl, Sünbülzade Vehbi, Yenişehirli Avni ı ı . Atasözleri Divan Edebiyatı'nda aynca Nasihatna­ melerde didaktik amaçlarla kullamlmıştır. Bu cins eser­ lerin en meşhurları Pend-name-i Güvahi, Hayriye-i Nabi, lutfiye-i Vehbi, Pend-name-i Zarifi'dir. Burada üzerinde durulması gereken nokta, Divan şairlerinin halktan aldıklan bu malzemeyi kendi sanat görüşleriyle bagdaştırarak k ullanmış olmalarıdır. Divan şairleri atasözlerini niteliklerini bozmadan k ul­ landıkları vezin ve nazım şekillerinin kalıplan içine başarıyla sokmuşlar, bu malzemeyi kendi sanat anla­ yışianna göre işlemişlerdir. Halk edebiyatından alınan malzemenin Divan edebiyatı sanat anlayışı ile işleni­ şinin en güzel örneklerini atasözlerinden faydalanı­ larak yapılan bu beyitlerde görmekteyiz. Divan şairle­ rinin bu uygulaması, Ziya Gökalp'ın "halk kültürünün tehzibi" düşüncesine çok yakın ol uş uyla dikkati çekmektedir. Divan edebiyatma giren Halk edebiyatı malzemesi 10 Mehmed Çavuşoğlu, Necati Bey Divanı, Tercüman 1001 Temel Eser, (y.y.), s. 22. 1 ı E. Kemal Eyüboğlu, ss. 47 ı -497. 9


atasözlerinden ibaret değ;ildir. Türk halk masallan ve bilmeeelerinden sözlü halk hikayeleri ve latifelerine kadar pek çok Halk edebiyatı ürünü Yüksek Zümre Ede­ biyatı mensuplannın divan ve mesnevilerine ginniştir. Mevlam1'mn Fih-mafih adlı eserinde Şems-i Teb­ rizi'den naklen anlattığ;ı bir hikaye, bir Türk masalımn epizotudur (TIV. no. 256, Aath, 9 10, A-C.) 12. Tekerierne tipinde bir halk hikayesinin en eski şeklini yine Mevlana'nın Mesnevi'sinde görmekteyiz. Mevlana bu hikayeyi anlatırken onu "çocuk masalı olarak nitelen­ dirmiştir. 13 Türkçeye büyük ehemmiyet veren ve Anadolu'da Türkçenin bir edebiyat dili olarak yerleşmesinde büyük hizmetleri görülen Aşık Paşa, Türk sözlü geleneğ;inde pek yaygın olan bir "latife"yi manzum olarak yazmıştır 14 . Yazan bilinmeyen Dastan-ı Ahmed Harami adlı eser. bir Türk masalının (TTV, no . l53) manzum bir anlatımıdır 15. Lamii Çelebi'nin oğ;lu ile birilkte yazdığ;ı "lataif' adlı kitapta sözlü gelenekten gelen Nasrettin Hoca Cıkralanna rastlanmaktadır. Nev'izade Atai, Soh­ bet ül Ebkar adlı mesnevisinin 28.sohbetini Nasrettin Hoca'ya ayırmıştır 16. Bütün bu ve buna benzer edebi olgular, Halk ede­ biyatıyla Divan edebiyatımn kesin çizgilerle birbirin­ den aynlmadığ;ını, iki edebi faaliyet arasındaki alış­ verişin devamlı olduğ;unu göstermektedir. 12 PerteY Nail! Boratav, Az Gittik Uz Gittik, Ankara, B ilgi Yayınlan, 1 969, s.399. 13 Pertev Naili Boratav, Az Gittik Uz Gittik, s.400, Metin için bkz. Mes nevi, A.Gölpınarlı ve V. lzbudak'ın 1ürkçe çevirisi, Istanbul, 1947, Clit lll, s. 247-249. 14 Boratav, Az Gittik Uz Gittik, s.400. 15 Boratav, Az Gittik Uz Gittik, s.401. 16 Abdülkadir Karahan, Nev'i,zade Atru, I.A., Cilt IX, ss.226-228.

10


Tatavialı şair Mahremi ve Edimeli Nazrni'nin tem­ silcisi olduklan Türk-i Basit hareketi, halkın diline ve hayal sistemine ulaşma yolunda iki ciddi girişimdir. Aşık Ç e l e b i , tezkire sind e Tatavialı M a h remi' nin şiirlerinden b ahsederken Basit-name ' deki " elfaz ve teşbihat ve temsilat'ın Türki oldugunu , içlerinde "lafz-ı Arabi ve Acemi" olmadıgını söyler. Bu ifadelerden Mah­ remi'nin "dil" , "teşbih" ve "miscil"de yerli malzemeyi kul­ landıgını anlıyoruz. Fuad Köprülü bu yüzden Türki-i Basit hareketini Milli Edebiyat cerayanının ilk b elirti­ leri olarak degerlendirir 1 7 . XVII .yy . ' da başlayan "Mahallileşme Cereyanı"yla birlikte H alk edebiyatı ile Divan edebiyatı arasındaki yakınlaşma hissedilir bir seviyeye ulaşmıştır 1 8. Ned im gibi klasik bir şrurin hece vezniyle bir türkü yazması iki e debiyat arasındaki zevk farklılıklannın azaldıgını göstermesi itibariyle oldukça ehemmiyetlidir. Enderun­ lu Vasıf, Fazıl Bey ve izzet Molla gibi şairlerin eserlerin­ de aynı cereyan kuvvetlenerek devam eder 19 . M ahalli­ l e şme c e reyanının a s ı l önm e l i tarafı , D ivan 17 Fuad Köprülü, Mi m Edebiyat Cereyanmm İlk Mübeşşirleri ve

Divin-ı Türki-i Basit, s. 18.

1 8 Fuad Köprülü, Milli Edebiyat Cereyanmm İlk Mübe"irleri ve

Divin-Türki-i Basit, s.29.

1 9 Hece vezni ile şiir yazan ilk D ivan şairi Nedim de�ildir; Nedim'den önce ve sonra hece vezni zaman zaman Divan şairleri tarafından kullanılmıştır: XVI. asır şairlerinden Vardar Yeniceli Usı1li , gazeller ve kasideler yazmış, Yenice ile ilgili bir "şehrengiz" vı1cuda getirmiş bir Divan şıi.iri oldu�u halde Şefızade M ustafa için yazılmış bir hece vezinli şiiri vardır (Bu konuda bkz. Sadettin Nüzhet, "Divan Edebiyatında H ece Vezni", Çınaraltı, sayı:5, 6 A�ustos 1 94 1 , s . l l ) . H ece vezni ile şiirler yazan D ivan şairlerinden birisi de Vahid Mahtumi'dir. XVIII.yy. 'ın ilk yarısında yaşayan Mahtumi, divanını topladı� zaman Seyid Vehbi, Raşid, !zzet Ali Paşa, Arapemi­ ni-zade Sami gibi devrin meşhur şai rleri , onu ö�en tak:rizler yazmışlardır. Gazeller, kasideler, mesneviler yazan bu şıi.ir, hece ile bir iki şiir yazmakla yetinmemiş, türküler, koşmalar, des tanlar yazmıştır (Bkz. Ali Canib, Hem Divan Hem Halk Şariri Vahid Mah­ dumi, Türk Dli ve Edebiyatı,C. lll. , ss. 267-274.).

ll


edebiyatının yüzyıllar boyunca yerleşmiş kurallarının bu cereyanla birlikte yıkılmasıdır. Mahallile şme ce­ reyanı , Tanzimatla birlikte yeni bir edebiyatın kurul­ masını kolaylaştırmış, Milli Edebiyat cereyanı mensup­ larına halka dogru gitmenin tarih i dayanaklarını hazırlamıştır. Tanzimat döneminde aydınların Halk e debiyatı karşısında aldıgı tavrı tespit etmeden önce Tanzimat'tan önceki nesrimizin bazı hususiyetlertne temas etmek ye­ rinde olacaktır. Konumuzia ilgili olarak burada üzerin­ de durmak istedigirniz hususlardan birincisi, İslamlık­ tan sonra dini bir karakter kazanarak devam eden epik tür, ikincisi Şark ve İslam kültüründen tercüme edilen masal ve hikayeler, üçüncüsü Tanzimat dönemi roma­ nına tesir eden meddalı hikayeleridir. Bu konular üze­ rinde duruşumuzun sebebi, halk kültürü ile aydınların ilişkisini gözden geçirmek ve halk kültürüyle İslam me­ deniyetine ait unsurların ilişkisine örnekler vermektir. İslamiyetın kabulünden önce teşekkül etmiş olan bazı Türk destanları, Anadolu'da İslami bir karakter ka­ zanarak devam etmiştir. Dede Korkut Hikayeleri bunun en güzel ömegidir. Anadolu 'da İslami bir ruhla fetihie­ rin yapıldıgı yüzyıllarda , İslam kahramanlarından Hamza'nın h ayatını anlatan Hamzaname , H orasanlı Ebu Müslim'in hayatını anlatan Ebu Mü slim Kitabı, İslamlarla Bizanslıların mücadelesini anlatan Seyyid Battal Gazi D e stanı (Battalname) gibi İslami kaynaklı destani hikayeler halk arasında kolayca yayılmış ve se­ vilerek oku nmuştur. XI. yy' da Selçuklu akınlarının hatırası etrafında teşekkül eden Danişmendname , Ru­ meli'de ve Anadolu 'da İslamlıgı yayan Sarı Saltuk'un hayatını anlatan Saltukname gibi eserler, Anadolu'da teşekkül eden destani edebiyatın en güzel ömekleridir. Bu eserleri dogrudan İslami gelenege baglamak mümkün degildir. Danişmendname ve Saltukname gibi eserler , 12


Türk destan gelenegi ile İslami hika.yelerin müşterek te­ sirt altında dogmuş eserlerdir. Destani tarihleri, Selçuk­ nameyi, gazavatnameleri, Tevarih-i Al-i Osmanların bir kisnunı yine bu destan geleneginin tesiri altında meyda­ na gelmiş eserler olarak görmek mümkündür. Türk nesri ve şiiri içinde destani nitelikteki eserlerin bollugu, aynı şekilde destan geleneginin tesiriyle izah edilebilir. Diger taraftan önemli olan bir husus, aydınların teşekkül eden bu destani eserler karşısında kayıtsız kal­ mamalandır. Aydınlar, halk arasında gelişen ve yaşa­ yan bu hikayeleri derlemişlerdir. Cem Sultan'ın emriyle Ebü'l Hayr-ı Rumi'nin Saltukname'yi derleyip tanzim et­ mesi, halk arasında yaşan İbn-i Sina hikayelerinin Derviş. Hasan Medhi tarafından toplanıp III. Murad'a takdijn edilmesi, aynı hikayelerin ikinci defa Seyyid Ziyaeddin Yahya tarafından Gencine-i Hikmet adıyla toplanması 20 Danişmendname'nin İbni Ala tarafından İzzettin Keykavus II adına derlenmesi 21 derleme faa­ liyetlerinin oldugunu açıkça ortaya koyan örneklerdir. Bu cins derleme faaliyetlerinde dikkati çeken husus çok zaman bu derlernelerin saraya mensup birisinin istegi üzerine yapılmış olmalandır. Bu ise derleme faaliyetle­ rinin siyasi bir yönünün oldugunu hatıra getirmektedir. Hangi sebeple olursa olsun, Tanzimat'tan ve Milli Ede­ biyat döneminden önce halk arasında sözlü gelenektc yaşayan eseriere ilgi duyulmuş ve rivayetler vb. top­ lanmıştır. İslami Türk Edebiyatı'nın kavmi Türk ede­ biyatındau en büyük farkı, şüphesiz Arap ve İran ede­ biyatlannın tesiriyle kavmi bir edebiyat olmaktan çıkıp 20 Ahmet Ateş 'Tü rk H alk Hikayelerinde lbn Sina:', Türkiyat Mecmuası, C ilt XI , s . 3 3 - 40 ; "Türk Halk H i kayelerinde lbn Simi.", Türkiyat Mecmuası, Cilt Xl!, ss. 265-275. 21 lrene Melikoff, La Geste De Melik Danişmend, Tome I, Paris,

1960,s.54.

13


İslam medeniyetine mensup bir edebiyat haline gelmesi­ dir. Böylece edebiyatıınızın kaynaklan arasına İran ve Arap edebi eserleriyle birlikte, Hind, İran,Arap folklo­ rundan, mitolojisinden, sözlü edebiyatından gelen un­ surlar da girer. Bu unsurların içinde en önemlisi şüphesiz Hind, İran ve Arap kaynaklı masallardır. SelÇuklu ve Osmanlı aydınları, İran ve Arap edebiyat­ lannda edebi bir dille yazılan meşhur masal kitap­ larını, folklorik kaynaklı h ikayeleri, bu dillerden tercüme etmişler, seçmeler yahut ilaveler yaparak edebi bir dille benzerlerini yazmışlardır. Kelile ve Dimne bu cins eserlerin başında yer alır. Aslı Hintçe olan bu masal külliyatı, İslamlıgın kabulünden sonra Türkçeye defalarca tercüme edil­ miştir. Kelile ve Dimne, 1 2 60 yılında Nasrullah'ın tercümesine dayanılarak Horasanlı Ahmed İbni Mu­ hammed Attusi tarafından şark Türkçesine çevril­ miştir. Kul Mes'ud, Nasrullah'ın tercümesini Aydın emiri Umur Bey (ölm. 748/ 1347) adına eski Anadolu Türkçesi'ne çevirdi 22 . Kul Mes'ud'un mensur eseri, meçhul bir müellif tarafından nazına sokularak Murad I.'e Uhaf edÜdL Daha sonra Ali Vasi yahut Ali Çelebi de­ nilen Ali b. Salih, Kelile ve Dimne'nin farsçaya tercü­ mesi olan Envar-ı Süheyli'yi seeili bir nesirle Türkçeye çevirerek Hümayunname adıyla Sultan Süleyman I'e Uhaf etti. Eser daha sonralan birçok defa basılmıştır. Müftü Yahya Efendi, Şrur Osmanzade Taib, Hümayun­ name'den seçmeler yaptılar. Osmanzade Taib'in Semarü'l Esrnar adını taşıyan bu eseri, İstanbul'da basıl­ mış olup ( 1 25 1 ) muhtelif yazmalan vardır 23 . Çok eski bir hikaye mecmuası olan Sinbad-name, bir çerçeve hikayenin içindeki 2 ı -34 hikayeden ibaret22 C. Brockelmann, Kelile ve Dimne, I.A., Cilt VI. 23 Abdülkadir Karahan , Osman- zade Tii.i.b, I.A . , Cilt IX.

14


tir . Acemceye ve Arapçaya çevrilen eser, Türkçeye de birkaç kere tercüme edilmiş ve Türkçe olarak yeniden yazılmıştır. En eski Sinbad-name tercümesi, Maltk Said İftiharü'd din Muhammed Kazvini'ye aittir 24. Daha sonra Mehmed Abdülkerim, Kanuni'nin oğ;lu Sultan Bayezit adına Sinbad-name'yi Tuhfet'ül Alıyar adıyla Türkçeye çevirmiştir. Ayrıca müellifi bilinmeyen bir S inbat-name tercümesi daha vardır. Sinbadname son devirlerde Batı kaynaklanndan da Türkçeye tercüme edilmiş, ''Yedi alimler hikayesi" adı ile ilk önce 1289'da sonra 1326/ 1910'da basılmıştır. Sinba d name hika­ yeleri örnek alınarak ona benzer hikayeler de yazıl­ mıştır. Bunlardan birisi Nahşabi'nin Tüti-name'sidir. BalıUyarname (On vezirler hikayesi) . Kırk Vezirler Hikayesi, Sinbad-name örnek alınarak meydana getirtl­ miş eserlerdir. Asıl adı "Sukasaptati" olan Tuti-name'nin aslı orta­ da yoktur. XIV.yy . 'da Nahşabi tarafından Farsçaya tercüme edilen eser, aynı adla Türkçeye de çevrilmiştir. Eserin birçok yazmalan vardı 2 5 . Bin Bir Gece Masallan (Aif layla ve Layla) , Şark'ın en önemli masal külliyatlanndan biridir. Şarkın kültür tabakalarını yansıtan külliyatın içinde Yedi Vezirler (taklitleri olan On Vezirler ve Kırk Vezirler) , Kal'ad ve Simas, Sinbad-i Bahri gib i hikaye daireleri vardır. Ma­ sallann birçoğ;unun eski tarihlerden beri yazma Türkçe tercümeleri mevcuttur. Abdi adlı bir mütercim t ara­ fından Camasb-name adıyla tercüme edilerek Sultan Murad II'ye takdim edilen hikaye , konusunu bu masal­ lardan almıştır. Lat ifi , eski bir Bin Bir G ec e tercümesinin Hevesi'ye ait oldugunu nakleder. M asal,

-

24 25

Ahmet Ateş, Sinbad-mime, LA. Cilt X. Mustafa Nihat, Türkçede Roman Hakkında Bir Deneme, Istanbul, 1936, s.89.

15


ların tamamı, Ahmet Nazif Efendi tarafından tercüme edilerek 1843 yılında 4 ve 6 cilt olmak üzere iki defa neşredilmiştir 26. Bütün bu örnekler gösteriyor ki Türk aydınları, İslamiye tin kabu lünden sonra . şark kültürünün müşterek malı olan bu ve buna benzer masal külliyat­ lanna ilgi duymuşlar. onları Türkçeye tercüme etmişler ve benzerlerini yazmışlardır . Selçuklu ve O smanlı aydınlarının Türk masallarına h u susi bir dikkat gösterdikleri söylenemez . Türk edebiyatı içinde halk hikayeciliğini temsil edenlerin başında Meddalılar gelir. Meddalılar saray muhitinde de sanatlarını icra etmekle birlikt e , onların söyledikleri hikayeterin en belirgin vasfı "halk için" olmasıdır. Meddalı hikayeleri, Köroğlu , Kerem ile Aslı, Aş ık Garip , Tahir ile Zühre gibi halk hikayelerinden bu vasfı ile ayrılır. H alk hikayeleri ise halk tarafından yaratılmış eserlerdir. Fuad Köprülü, Halk edebiyatımızda mevcut hikaye ve menkıbe mevzulannı menşe'lerini gözönünde bulun­ durarak üçe ayırmaktadır 2 7 . a. - Eski Türk an'anesinden geçen mevzular (Hal­ kiyyattan yani halk masallarından gelme mevzularla , esasen yerli hayattan alınmış iken sonralan uzun za­ manlar esnasında menkabevi bir mahiyet almış şeyler de-birbirinden mahiyetçe çok farklı olmakla beraber-bu daireye girebilir) . b . - İslam an'anesinden geçen dini mevzular. c . - İran an'anesinden geçen-ekseriyete dini olmayan ve bazan zahiri bir İslami renge boyanmış-mevzular (İran yolu ile geçen Hind mevzuları da bu daireye girebi26 D.B. Macdonald, "Bin Bir Gece",

27 Fuad Köprülü,

Tarih Kurumu Yayınlan, 1966 s.366.

16

İ.A. Cill Il.

Edebiyat Araştırmaları, Ankara: Türk


lir). Fuad Köprülü 'ye göre , meddahlar, konulannı ikinci ve üçüncü maddelerde gösterilen kaynaklardan almış­ lardır. Yani meddalı hikayelerinin menşei Türk falklor ve Halk e d eb iatma d ayanmamaktadır . Kıssahan­ Meddahlar, "ne eski göçebe an'anelerini, ne de halk ma­ sallannı veya menkabeleri hiçbir zaman gözönüne al­ mayarak, sadece, ya her günkü hayatın bazı tuhaf sahne­ lerini, yahut ikinci ve üçüncü mevzü'alan (yani İslam ve İran an'anesinden geçen konulan) " ele almışlardır 28. Fuad Köprülü , bu konuda şu açıklayıcı bilgiyi de vermek­ tedir 29:

. . . . Bu beyitte dikkati ş ayan olan di(Jer bir cihet, meddahlaruı bir varmış bir yokmuş diye, tıbkı halk ma­ sallarında oldugu gibi başlamalarma iŞaret edilmesidir; halbuki meddahların hiçbir zaman halk masalları söy lemediklerini ve meddah mevzularının bu folklor mevzularından daima ayrı oldugunu pek iyi biliyoruz (Em. Cosquin, Les Contes İndiens et L'Occident, 1922, p. 97). Pertev Naili Boratav ile Metin And ise , meddalı gele­ neğinde halk masallannın ve eski destan geleneğinin iz­ lerinin bulunduğu inancındadırlar. Pertev Naili Bora­ tav , Türk Halk Edebiyatı adlı eserinde "Meddah , konu­ lannı hikaye kitaplarından, sözlü halk masallanndan aldığı gibi, özellikle büyük şehirlerin gü nlük hayatiyle ilgili çeşitli olaylardan da e sinlenir; kişileri ideal kah­ ramanlar değil , toplumun içinde hergün rastlanan in­ sanlardır. Hikayeci meddah , anlatının mihverindeki ey-

28 Fuad KöprO.lü, Edebiyat Araştımıalan, s. 367 . 29 Fuad KöprO.lü, Edebiyat Araştınnalan, s.372 17


lemt eglendirici, oyalayıcı ve biteviyelikten kurtulmuş renklendtrict ögelerle , çogu kez temel eylemle ilgisiz ikinet dereceden kişiler. olaylar, fıkralar ve şakalarla genişletip ştştrtr.'' 30 demektedir. Boratav'ın bu fikirleri, meddah geleneginin son devirleri için geçerlidir. Metin And ' ın Meddah hikayelerinin kaynakları arasında "Dede Korkut. Köroglu gibi geleneksel Türk kaynak­ lan"m sayması ise tamamen yanlıştır 3 1 . Söylediklerimizi kısaca özetliyecek olursak, Med­ dahiarın halk için söyledikleri hikayelerin menşei, Türk folkloru ve Türk Halk edebiyatı degildir. Meddah­ lar, başlangıçta İslam kültüründen alınan dini mevzu­ larla İran edebiyatından alınan din dışı mevzulan halk diliyle anlatmışlardır. Ancak XVII.yy . ' dan itibaren med­ dah hikayeleri, yerli hayata ve hak gelenegine açılmış ve mahalli karakterli hikayeler ortaya çıkmıştır. Meddah geleneginin halk kültürüne açılmasıyla yeni h ikayeler ort aya ç ıkmıştır. "Me nsur Re alist İstanbul H alk Hikayeleri" olarak adlandırılan Sansar Mustafa , Hançerli H anım. Leta'ifname , Tayyarzade , Cevri Çelebi, Tıfli ile Kanlıbektaş gibi halk hikayeleri bunlardandır. Realist karakterdeki bu hikayelerin kime ait oldugu ve ne zaman yazıldıgı kesin olarak belli degildir. İsmail H abib , S ansar Mustafa ve H ançerli Hanım hikayelerinin IV. Murad'ın meddahı olan Trab­ zonlu Tıfli Ahmed Çelebi'ye ait oldugu kanaatındadır 3 2. Pertev Naili Boratav, bütün bu hikayelerin Tıfli'nin an­ lattıgı hikayeler olabilecegini ileri sürer 3 3 . İbnü 'lemin Mahmud Kemal, H ançerli Hanım Hikayesi'ni Ceride-i 30 Pertev Naili Boratav, Türk Halk edebiyatı, Istanbul, 1 973, s.73. 3 1 Metin And, Meddah, Türk Ansiklopedisi, Cilt 23 . 3 2 Şükrü Elçin, "Kitabi, Men sur, Realist Istanbul Halk H i· kayeleri", Hacettepe Sosyal ve Beşeri Bilimler Dergisi, sayı: 1 (3. 1 96 9) ss. 74 - 1 06. 33 Boratav, Türk Halk Edebiyatı, s. 7 8.

18


Havadis muharrirlerinden Ali Ali Efendi'nin kaleme aldıgını haber verir 3 4 . Tıfli ile İki Biraderler, Cevri Çelebi, Sansar Mustafa hikayelerinin yazıldıgı tarihler belli degildir. Süleymanşah(Hançerli Hanım) adlı yaz­ manın XVIII.yy. başlannda kaleme alındıttı tahmin edil­ mektedir 35. Letauname 1852, Tayyarzade 1873, Hançerli H anım 185 1, Tıfli ile Kanlıbektaş ( 1299)da basılmıştır. Yapılan araştırmalar ve hikayelerin muhteviyatı realist karakterli bu hikayeleri ilk yayanlarm meddalı­ lar oldugunu ortaya koymaktadır. Meddalılar tarafın­ dan saray muhitinden kahvehanelere kadar çeşitli din­ leyici zümrelerine anlatılan bu hikayeler, meraklı kim­ seler tarafından yazıya geçirilmiş ve zamanla basılarak geniş kitlelerin okuma ihtiyacına cevap vermiştir. Mensur, realist İstanbul halk hikayelerinin önemli özelliltlerinden birisi, bu hikayelerde halk masal­ lanndan gelen unsurlarm bulunması. masal hususiyet­ leri göstermesidir. Burada bizim için önemli olan husus, saraya mensup aydın meddahiann halk kültüründen raydalanmış olmalarıdır.

34 Şükrü Elçin, a.g.c. 3 5 Şükrü Elçin, a.g.c.

19


R

TANZiMAT DEVRiNDEN ZiYA GÖKALP'A KADAR HALK EDEBiYATININ AYDINLAR EDEBİYATI ÜZERİNE TESİRLERİ

Prof.Dr. Mehrnet Kaplan, Yeni Türk Edebiyatı Anto­ lojisi'nin I. cildinin önsözünde şu dikkate değer hükme yer verir 33: Bu arada hemen söyleyelim ki, y eni Türk ede­ biyatını sadece Batı edebiyatının tesiri altında vücuda gelmiş gib i görmek yanlıştır. Bu edebiyat klasik Türk edebiyatı. Tanzimattan sonra değeri bilinrneğe başlanan Halk edebiyatı ve belli bir açıdan okunan Batı ede­ biyatının ortak tesirleri altında teşekkül etmiş yeni bir terkip tir. Bu terkibin içinde, Tanzimat'tan öncesine nazaran Halk edebiyatının önemli bir payı vardır. Bilindiği gibi Tanzimat'tan sonra Batı'dan gelen tesirlerle Türk yazar­ lan. halka daha çok yaklaşmışlar ve giderek eserlerinde Halk edebiyatından gelen unsurlara daha çok yer ver­ mişlerdir. Aldf Paşa, eski kültürümüzün bir temsilcisi olmak­ la birlikte eserlerinde yeni edebiyatı rnüjdeleyen taraf­ ların bulunrnasıyla, Tanzimat devri yazarları ta­ rafından Tan'zimat'tan sonra gelişen yeni Türk ede­ biyatının ilk rnüjdecisi sayılmıştır. Akif Paşa'nın yeni sayılan eserlerinden birisi, torunu için hece vezniyle yazılmış oluşuyla gerek rnuhtevasıyla tesirleri devamlı olan ve üzerinde tartışılan bir eser olmuştur. Narnık Kemal, Ebuzziya Tevfik ve Ahmet Harndi Tanpınar. Akif Paşa'nın hece vezniyle yazdığı bu rnersiyeyi yeni şiirin "rnüj decisi" olarak görmüşlerdir. Süleyman Nazif ve 33 Mehmet Kaplan, inci . . Enginü n , Birol Emi ! , Yeni Türk Ede­ Istanbul : I.U. Edebiyat Fak. Yayınlan, 1 9 74, . Cilt, I,

biyatı Antolojisi, s.

XXI.

20


Fuad

Köprülü ise bu şiirin eski halk şiiri an'anesinin bir

devamı oldugu düşüncesindedirler. Fuad Köprülü, Akif Paşa'nın diger bazı eserleriyle birlikte bu şiirini, saz şiiri ile mahallileşme cereyanının bir neticesi olarak degerlendirmektedir 34:

Tabsıra'nın bdzı parçaları, Şeyh Müşfık Mektubu, torununa hece vezni ile yazdığı mersiyes i ile, Akif Paşa'yı, Tanzimat'dan sonra inkişaf eden Avrupai Türk Edebiyatı'nın ilk müjdecisi saymak, Nakım Kemal' den ve bilhassa Ebuzziya'nın Nümüne- i edebiyat-ı Osmani­ ye'sinden sonra, edebiyatunızda adeta bir an'ane haline gelmiştir; halbuki, yalnız Şark terbiYesi görmüş ve Av­ rupa medeniyetine yabancı kalmış olan Akif Paşa'yı, klasik edebiyatın son mümessilerinden saymak, şüphe­ siZ daha doğrudur. Onun bazı nesirlerinde gördüğümüz sadeliğe, eski as ırlann nesrinde daima tesadüf edil­ diğini. hece vezni ile şiir yazmasına gelince, bir taraftan saz şiirinin, diğer taraftan mahallileşme temayüZünün neticesi olarak, bunu. Nedim'den başlıyarak daha bir­ takun klasik şairZerimiZde de gördüğümüzü düşünürsek, bunu daha iyi anlarız. Buna karşılık, Ahmet Harndi Tanpınar, Akif Paşa'nın bu mersiyesini, "insanın ta kendisini arayan

yeni şiir" olarak vasıflandınr. Hece vezniyle ve koşma şekliyle

yazılan

bu

şiirde

"Türk

romantizmi"nin

başlangıcım bulur 35:

Hece vezninin Tanzimat'tan sonra birdenbire ka­ zandığı rağbette bu koşmanın, en yakın devirde ve gele34 Köprülü, Edebiyat Araştırmalan, s. 2 99. 35 Ah,ınet Harndi Tanpınar, XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi, Cilt I, Istanbul Universilesi Edebiyat Fakültesi Yayınlan, 1956, s.66.

21


nekten kopmuş örnek s ıfatıyla mühim bir hissesi vardır. Diğer taraftan Tanzimat'tan sonraki şiirde o kadar mühim bir yer tutan ferdi ölüm karşısındaki va­ ziyet ve mersiye şiiri de ona ba!Jlanabilir. Bunların içinde Hdmid'in "İbn- i Mfısa"daki Ümm'ül-A'sam'ın tfırküsünü ve bfıtün sahneyi, "Nejat Ekrem'deki hece vezni manzumelerin birço!)unu do!Jrudan do!J ruya devamı olarak sayabiliriZ. . . Aktif Paşa' nın geniş yankı uyandıran b u şiirini hece vezni ile ve halk şiiri geleneğ;inin bütün kurallarına uyarak

yazması,

aydınların

dikkatini

halk

ede ­

biyatının üzerine çekmiş, onlan benzerlerini yazmaya sevketmiştir . Yeni Türk edebiyatının ilk büyük temsilcisi olan Şinasi, Tanzimat'tan sonra halkın diline, düşüncesine ve edebiyatma şuurlu olarak yönelen aydınlanmızın başında yer alır. Şinasi'nin Tercüman - ı Ahval gazetesi­ nin mukaddimesinde "umum halkın kolaylıkla anlaya­ bileceğ;i" bir dil kulanılacagını haber vermesi, şiirlerin­ de Türki-i Basit hareketini hatırlatacak tarzda "safi Türkçe" kullanması onun halka ve halk diline yöneli­ şini açıkca ortaya koyar.

Şinasi'nin Şair Evlenmesi adlı eseri, ortaoyunu ve meddalı hikayelerine yakınlığ;ıyla dikkatimizi çeker: Tanz imat ' a

kadar

halkın

"temaşa"

ihtiyacın ı

Karagöz, Ortaoyunu ve Seyirlik Halk O yunlan karşılı­ yordu. Bunlar, Avrupai tiyatrodan çok farklıydı. Tanzi­ mat'tan sonra Tanzimat devri yazarlan, tiyatro türü ne büyük bir önem verdiler, bu türde Batı'daki örneklerine benzer eserler yazdılar. Tanzimat yazarlannın ortaya koyduğ;u Avrupai tiyatro eserlerinin tür olarak eski Temaşa geleneğ;imizle hiç bir ilgisi yoktur. Tanzimat ya­ zarlannın geleneğ;imizde olmadığ;ı halde Batı'dan aldığ;ı yegane tür tiyatrodur.

22


Bununla b irlikte. Tanzimat de v ri tiyatro yazarları gelenekteki yakın örnekleri görmezlikten gelemezlerdi. Yeni tiyatroyu kurarken halkın alışkanlıklarını, zevki­ ni, dil ve sanat temayüllerini göz önünde bulundurma­ ları gerekmişti. Tanzimat devrinde telif edilen t iyatro eserleri gözden geçirilince , yazarlarının konu, ü slüp ve teknik olarak halk hikayecili!% inden . meddalı gele­ neginden ve ortaoyu nlarımızdan faydalandıkları görül­ mekt edir. Şinasi'nin Ş air Evlenme si'ni yazdıgı yıllar. or­ taoyununun canlandıgı bir döneme rastlar. Şinasi belki de b unun etkisiyle Batı'dan aldıgı tiyatro teknigiyle halk temaşasının husu siyetlerini uzlaştırmaya çalışmıştır. Ş a ir Evl e nm e s i ' n d e g ö rü l e n u m u m i t i p l e r , mübalaga, kelime oyunlarından dogan mizah . vak'anır� gelişme sindeki çabukluk, isim semb olizasyonu Şina­ si'nin ortaoyunu ve meddalı hikayelerinden yararlan­ dıgını açık bir şekilde gösterir. Eserin konusu " Kara­ gözün G e linligi''n i ve " M ahalle B askını"nı kuvvetle h atırlatmaktadır. Şinasi'nin Tanzimat aydınları arasında h alk ede­ biyatıyla ilgilenenlerin başında yer almasını saglayan eseri, Durüb - ı Emsal-i Osmarıiyye '&idir. Şinasi'den önce Kaşgarlı Mahmud'dan itibaren atasözlerine ilgi göste­ renler, onları toplayanlar ve üzerinde çalışanlar olmuş­ tur 36 . Ancak Şinasi'nin yeni edebiyatımızda bir yol açıcı olarak böyle b ir e ser yazması . Tanzimat devri yazar­ larının bu sahaya ilgi duymalarını saglamıştır . Ebuz­ ziya Tevfik' in Şinasi'nin bu eserini ilaveler yaparak bastırması. b azı Tanzimat devri yazarlarının yeni ata­ sözleri kitapları yazmaları, Ahmed Midhat ve Abdülhak

�6

Fcrudun l"azı l Tü l b c n t ç i , I s tanbu l: I 963 , ss. 9- 1 3.

Türk At a s ö z leri

ve Deyimleri ,

2.3


Hamid gibi yazarıann edebi eserlerinde atasözlerinden faydalanmatan vb .

Şinasi'nin

bu

eserinin

tesirine

baglanabilir 37. Şinasi'den sonra Ziya paşa, Halk edebiyatıyla ilgili fikirleriyle önemli bir merhaledir. Ziya Paş� "şiir ve İnşa"

adlı makalesinde

38

klasik Osmanlı şiirinin

hakiki Osmanlı şiiri olmadıgım, hakiki şiirimizi, halk şairlerinin eserlerinde aramamız gerektigini kesin bir dille ifade etmiştir:

Vah bize . . . yazık bize . . . Bu hale göre bizim mülette tnbü hal üzere ne şiir ve ne de inşa yok mu demek olur. Hayır bizim tabü olan şiir ve inşamız taşra ahalüeri üe İstanbul ahalisinin avdmı beyninde hdla durmaktadır. Bizim şiirimiz hani şairlerin na- mevzun diye begen­ medikleri avam şarkılan ve taşralarda ve çögür şairleri arasında deyiş ve üçleme ve kayabaşı tabir olunan nazımlardır . . . Gençlik yıllannda halk şairlerini okuyan , onlar gibi şiirler yazan Ziya Paşa, "Şiir ve İnşa" makalesinde halk şairlerinin yolunda yürümek gerektigi hükmüne varmıştır. Sonraki düşünceleri ne olursa olsun Ziya paşa,

Halk edebiyatma yönelme z ar uretini açık bir

şekilde ileri süren ilk muharririmizdir . Fu�d Köprülü , bundan dolayı Şiir ve inşa makalesini

"milli edebiyat cereyanının adeta ilk beyannamesi" 39olarak görür.

Ahmet Harndi Tanpınar, Ziya paşa'nın bu makalesinde­

ki fikirleriyle Türk şiirinde tam bir yol açıcı oldugu fik­ rindedir 40:

37 Şinasi' ni n bu eserinin tesirlerine bir örnek olarak Ah med Midhat Efendi'nin "Durüb -ı Emsal -i Osmaniyye H i kemiyy atının Ahkamını Tasvir" adlı eserini gösterebiliriz. 38 Mehmet Kaplan, Inci Enginfin, Birol Emi!, Yeni Türk Ede­ biyatı Antoloj isi, C ilt I l . , Istanbul V niversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınlan, 1 9 78 , ss. 45-49. 39 Köp rülü, Edebiyat Araştırmalan, s . 355. 40 Tanpınar, XIX.A�ır Türk Edebiyatı Tarihi, s . 3 1 7.

24


Ziya Paşa, Türk dilinin gelişmesi tarihini yepye­ ni bir gözle gören bir adamdır. Filhakika as ıl Türk şiirinin "şairlerimiz arasında Kaya Başı ve Üçleme, Deyiş tabir olunan nazımlar" olduğunu idda etmek tarihi. görüşte en geniş ihtilöldir. Burada Ziya Paşa, Arap ve Acem tesiriyle dilimizde başlayan beş asırlık bir tekamülü bir kalemde silmiş oluyur ki. bu fikir sahibini tam bir yol açıcı yapar. . •.

Ziya Paşa'nın şiirin kaynağını

halkta

bulması,

devri için oldukça ileri bir fikirdi. Kendisinin dahi sonu­ na kadar aynı düşünceleri savunmaması bunu açıkça göstermektedir . Bununla birlikte halk şüri lehine bazı düşüncelerinin "Harabat M ukaddimesi"ade bile olduğu­ nu görüyoruz . Şiir ve İnşa makalesinde halk şiirini irti­ cale imkan verdiği için aruzla yazılanlara tercih eden Ziya paşa, aynı fikre Harahat M ukaddimesi'nde de - yer verir 4 1 :

Gelmiş şuara-yı Rılm pi.şin Kılmış o eddda vezni tayin Taklid ile çün lisan bozulmuş Evzan- ı aruzi. gaib olmuş Çıktıkça lisan tabıatından elbette düşer jesahatından Fa'lün fa'l olmadan nümayan Parmak ile idi bizde evzan İşte bu sebepledir ki el'an Tü.rki.'de yok irticale imkan 4 1 Kaplan, Yeni Türk Edebiyatı Antolojisi, Cilt

ll,

ss. 5 1 -52. 25


Ziya Paşa , halk şiiri ve hece vezni konularında fikir ileri sürmekle kalmamış, bazı eserlerinde hece vez­ nini ve Halk edebiyatı nazım şekillerini kullanmıştır. Maliere'in 'Tartuffe" adlı komedisini hece vezniyle ka­ fiyesiz olarak "Riyanın Enc amı" adıyla tercümı.! etmiş­ tir. Duraksız on heceli mısralarla yapılan bu tercümede dokuz ve on bir heceli mısralara da rastlanır. Sonraki yılarda h e c e vezninin tiyatro eserlerine uygulan­ masında bu tecrübenin örnek alındığı görülmektedir. 42 . Hece vezniyle yazdığı türkülerinde Ziya Paşa , yeni temalan h alk şiiri geleneğiyle birleştirmenin başarılı örneklerini vermiştir. 4 3 :

Akşam olur güneş batar buradan Garip garip kaval çalar çoban dereden Pek körpesin esirgesin seni yaradan Gir koyuna kurt kapmasm, gel kuzucağım! kıtasıyla başlayan türküsü , şiirtınizde ilk pastaral tecrübesidir. 4 " Ziya Paşa, h alk edebiyatıyla ilgili fikirlerinin tabii sonucu olarak, Tanzimat döneminde Ortaoyunu ile ilgili münakaşalarda bu oyunu müdafaa etmiştir. İ nkılap ga­ zetesinde Sultan Abdülaziz'in sarayda Zuhüri Kolu oy­ natmasını tenkid eden bir yazıya Hürriyet'te verdiği ce­ vapta Ziya Paşa Ortaoyunu hakkında şu düşünceleri ileri sürer 4 5 : 42 !smail I l i kmet'e göre Türkiye'de ilk manzum tiyatro eseri Ziya Paşa'nın heceyle tercüme ettiği bu eserdir: !smail Hikmet, Ziya Paşa, Kanaat Kütüphanesi, 1932, s. 28.

43 Türküler için bkz. rihi, Ankara, 1 964, s.633.

Vasfi Mahir Kocatürk,

Türk Edebiyatı Ta­

44 Tanpınar, XIX Asır Türk Edebiyatı Tarihi, s. 244 . 45 Cevdet Kudret, Ortaoyunu, Ci l t ll , Kü ltür Bakanlığı Yayı nlan. 1975, ss.B-9.

26


Zuhüri kolu oynatmak eser-i cinnet ise, tiyatroya gitmek de bu kabilden olacağından, bütün imparatorlar ve krallar ve Avrupa'nın ukalô., hukemô., vükelô.sı hep mecnunlardır demek çıkar. Zira bizim Türk tiyatrosu ortaoyunudur. Avrupa tiyatrolan dahi ezmine- i atikada ay nıy la b izim ortaoy unlan tarz ında iken anların mülüku ve şuarası terbiye- i ahlak-ı milliye maksadıyla anları tanzim eylediler. Bizde bu himmet olunmadığı için halet- i ulô.sında kaldı. Yalnız S ultan Aziz Han b idô.y e t - i c ülüs unda bu oy unları milletin ahlak- ı jıtriyyesine hizmet edecek yolda tanzim etmek arzusun­ da bulundu. . . B urada

ön emli

olan

hususlardan

birisi ,

Ziya

Paşa' nın Batı tiyatr osunun menşeinin halk tiyatrosu olduğuna işaret etmesidir . D iğer taraftan Ziya Paşa, Türk tiyatrosunun Batı tiyatrosunun taklidiyle değil , or­ taoyun un un ihya

edilmesiyle

doğac ağı inancındadır .

Ebuzziya Tevfik, Ziya Paşa'nın b u makaleyi yazmaktaki amacının "Abdü laziz 'i tezkiye ile berab e r Ali Paşa'yı muaheza etmek" olduğunu söyler

46 . Böyle de olsa Ziya

Paşa'nın ortaoyunun u kurulacak olan Türk tiyatrosu­ nun hareket noktası olarak değerlendirmesi,

Milli Ede­

biyat dönemi yazarlannın Halk edebiyatını edebiyatın asıl kaynağı yapma gayretlertyle mukayese edilebilecek mahiyette dir . Ethem

Pertev

paşa ,

edebiyatımızın

biyatının tesiriyle

değiştiği b i r dönemd e ,

nazım şekille riyle

eser vermesi ve

ş e kille r iyle

Avr upai

nazım

B atı

ede­

halk şiiri

halk şiiri nazım

ş e killerini

birleştirme

çabası ile dikkati çeke r . Ethem Pertev Paşa, Victor Hug o' nun "les Feuilles d 'automne" adlı eserinden ter c üme ettiği "Tıfl-ı Naim" 46 Cevdet Kud ret, Ortaoyımu, Cilt Il, s. 1 0 .

27


manzumesinde 47 · şekil ve kafiye yönünden

önemli bir

tecrübeye girişmiştir. Pertev Paşa, bu manzumesinde , Avr upai

bir

n azım

şekliyle ,

klasik

koşma

şeklini manzumesiyle , milli edebiyat akımı mensuplannın halk kültürüyle Batı medeniyeteni birleştirme n azar i y e l erinin ilk örnegini vermiş gibidir . Ahmet Harndi Tanpınar, bu tecrübe hakkında şu fikirleri ileri sürmüştür 48. : şaşırtıcı bir başanyla uzlaştınr. Şair bu

1 8 70 yılında Hakay ık'ül-Vekay i'de çıkan Tıjl- ı naim tercümesi şekil itibariyle eski ile hiç alakası ol­ mayan bir manzumedir. İlk dört mısraı çapraz kafiyeli oe ondan sonra gelen dört mısra tıpkı koşmalarda olduğu gibi birbirine kafiyeli üç mısradan sonra dördüncü mısraın kafiyesiyle ilk kıt'anın manzumenin üzerinde döndüğü kafiyesine bağlanan iki dörtlükten müteşekkil parçalarıyla bu şiir, türkçede yerli unsurlan da içine alan ilk "ade" tecrübesiydi. Daha do{Jrusunu söy lemek lazım gelirse, E them Pertev Paşa, bu tercümes inde klasik koşmanın ilk iki kıt'asın ı birleştirerek elde e tt@ i sekizlik strojları kullanmıştır...

Aynı şiirin 1 897 yılında M . Rifat tarafından yine hece vezni ile Türkçeye çevrilmiş olması, Ethem Pertev Paşa'nın etkisine baglanabilir. M .Rıfat'ın bu tercümesi, hem "yedi heceli Türk vezni üzerine" kaydıyla neşredilmesi, hem halk dilinden unsurlar taşıması ile dikkati çekmektedir. Ethem Pertev Paşa'nın ikinci önemli tecrübesi, Mahmud Nedim Paşa'nın sactarete tayininde yazdıgı des­ tandır. Şekil ve muhtevasıyla tamamen halk edebiyatı 47 Zeynep Kernıan, 1862- 1910 Yillan Arasmda Victor Bogo'dan Türkçeye yapılan Tercümeler fizerinde Bir Arattırma, İstanbul : I. Ü. Edebiyat Fakültesi Yayınlan, 1978, s. 38. 48 Tanpınar, XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi, s. 239.

28


gelenegine baglı kalınarak yazılan bu şiir 49

.

o yıllarda

moda olmaya başlayan hece veznine yeni bir hız ka­ zandırmıştır 50 Bu şiirle birlikte neşredilen ve Ethern Pertev Paşa' nın olması muhtemel görülen "rnüla ha­ za"nın 5 ı . Halk edebiyatma yönelme gayretleri içinde önemli bir yeri vardır . Bu rnülahaza hakkında Mustafa Nihat Özön "Pertev Paşa'nın Mahmud Nedim Paşa sadra­ zarn olunca yazıp bir gazetede çıkan bir şiiri vardır. Ga­ zete bu şiirin başına birkaç satırlık başlangıç yazmıştır ki, bazıları bunun Paşa'nın kaleminden çıktıgını söyler­ ler, böyle olmasa bile her halde Paşa'nın fikrine uygun oldugu için razı olmuştur. " demektedir 5 2 . Veled Bahai Çelebi de bu rnülahazanın "rnüşaru'l ileyhin eser-i kale­ mi" oldugu düşüncesindedir 53 . . Bu rnülahazada vezin ve kafiyenin unutınayı önle­ yen 'V"e sözün tesirini artıran bir araç oldugu belirtildik­ ten ve hangi kavirnde olursa olsun, o kavrnin bütün fert­ lerince kullanılan bir dille yazılan şiirlerin daha etkili olacagı üzerinde durolduktan sonra "millet-i fahirnerniz öz lisanının şive ve edası ve ind'el umürn rnaruf olan vezin ve kafiye-i dilarası üzre nazrn olunacak eş'ar ve ebyat"ı herkesin kolaylıkla anlayacagı ileri sürülrnek­ tedir 54· . "Mülahaza"nın dikkati çeken diger bir noktası, Cev­ det Paşa'nın Kısas-ı Enbiya'da Osman Gazi'ye

ait oldugu

söylenen bir rnanzurne dolayısıyla hece vezni konusunda ileri sürecegi fikirlere benzer fikirler ihtiva etmesi ve 49 Kaplan, Yeni Türk Edebiyatı Antolojist, ss . 470- 473. 50 Tanpınar, XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi, s . 239 . 5 1 Veled Bahai Çelebi, "Eş'ar", Hazine- i Fünün, m . 0, 1 3 Mart 4 1 3 10, s.3 17. 5 2 Mustafa Nihat Özön, Metinlerle Muasır Türk Edebiyatı Tarihi, 1 9 34 , Istanbul, s. 21 . 53 Veled Bahai Çelebi, "Eş'ii.r", s. 3 1 7. 54 Aynı mülii.hazada son zamanlarda "eski vadilerde bazı şiirler söylenmeğe" başlandığı ve büyük rağbet gördüğü de kaydedilmektedir.

29


İmparatorluğun kuruluş devrindeki dinarnizini ile o dev­ rin dil ve sanat anlayışı arasında münasebet kurmasıdır 55.

Hatta, nam- ı namisi semame- i menşür- ı milletimiz ve himem-i kahire- i kahramanisi bdni- i esas- ı devleti­ miz olan cennet-mekan Gazi Sultan Osman Han Hazret­ leri tevsi- i daire- i İsldmi.yete damen-der-meyan- ı gayret oldukları ve bir elinde şemşir-i gaza, d@er elinde kalem­ i şeri'at-pird olarak nesak-saz- ı menazım- ı millet- i beyzd bulundukları esnalarda nazmen ve nesren umür-ı tahririyyemiz adab- ı kavmiyemize tevfik olunarak ce­ reyan eder ve bu üslüb- ı mergüb üe Osmanlılı!)m uluvv- i şan ve unvanını ibka edecek nice nice işler görülürdü . . .

Ethem Pertev Paşa'nın Büyükada'da hasta bulunan küçük kızı Nefise'ye annesi agzından yazdığı manzum­ mektup 56 8'li hece vezniyle yazılmıştır. D ikkati çeken özelliği mesnevi tarzında kafiyetenmiş olmasıdır. Halk edebiyatma ve Halk edebiyatı nazım şekille­ rine ilgi gösteren ve bazı şiirlerini bu edebiyatın tesiri altında yazan Tanzimat devri şairlerinden birisi de Namık Kemal'dir. Namık. Kemal , hece vezninin nıanzum tiyatro eserlerinde kullanılmasına taraftardı . Tabii ve sade olması gereken manzum tiyatro diline , hece veznini daha uygun buluyordu . Abdülhak H amid'e 1 876 tarihin­ de yazdığı bir mektupta "Evzan-ı Acem'den ayrılmadıkça bizde tiyatro olacak kadar tabii şiir söylerneğe kabiliyet göremiyorum" demektedir 5 7 Aynı mektupta Abdülhak Hamid'e hece veznini denemesini tavsiye etmiştir. Abdülhak Hamid, Namık. Kemal'in tavsiyesine uya.

.

55 Veled Bahai Çelebi, "Eş' ar", s. 3 1 7 . 56 lb nü'leınin Mahmud Kemal !nal, Son Asır Türk Şairleri, İstanbul: 1 939, ss. 1 3 36 - 1 337 .

57 Fevz�ye Abdul iah Taıı :; el , Namık Kemal'in Husüsi Mektup ­ lan, I, Türk Tarih Ku rumu Ba ;ım. vı , Ankara, 1 967, s. 4 33 .

30


rak "Ne steren"i hece vezniyle yazar. Namık Kemal , bu eseri gördükten sonra Abdtilhak Hamid'e

1 7 Şubat 1 879

tarihinde bi.r mektup yazarak Nesteren ve hece vezni ko­ nusundaki görüşlerini bildirmiştir .

B u mektubunda

Namık Kemal, hecenin manzum tiyatroda iyi netice ver­ medigi kanaatına vanr. Manzum tiyatroda hece vezninin bu başarısızlıgına ragmen Namık Kemal , yine de hece vezninden tamamen ümidini kesmiş görünmez . He cenin lirik şiire uyg un düştü günü kendi tecr übelerinden , Recaizade Mahmud Ekrem'in vb. şiirlerinden örnekler vererek göstermege çalışır . Manzum tiyatroda tutulması gereken yol konu­ sunda mütereddit oldugunu belirtir . Namık

Kemal ,

"Talim- i

Edebiyatı

Üze rine

Bir

Risale"sinde ise Abdtilhak Hamid'in he c e vezni tecrübe­ lerinde başarılı oldugunu kabul etmiş görünür 58

Hele efa' il ve tejd'ile tabi olmayan parmak hesabıyla ş iir söy lemey i lisdmmızda ihyd etmiş tir, denilebilir. İleride nazımla nesrin farkını tarif edeceğim, çaresiz bir de aruz okuyacağız, o zaman Hamid Bey'in asıl Türkçe addolunacak şiire ne kadar hizmet ettiğini görürsün . . . . . Namık kemal , hece vezniyle bazı şiirler de yazmış­ tır . Osman Paşa hakkındaki marş 59. Mahmud Nedim Paşa aleyh indeki "Bekç i Destanı" 6o "Akif Bey"deki "Sakın sözüne inanma"6 L ve "Ağla aşık kanlar agla"6 2 .

s.325.

58 Kaplan, Yeni Türk Edebiyatı Antolojisi, Cilt I I , s.380. 59 Tansel, Namık Kemal'ın Mt:ktuplan, Cilt Il, s. 375. 60 Tansel, "Namık Kemal ve Hece Vezni" Ülkü, nr.94, 1 940,

6 1 Namık Kemal, Akif Bey, Tcrtibeden: Mustafa Nihad Özün, Remzi Kitabevi, Istanbul: 1 96 1 , s. 54 . 62 Namık Kemal, Akif Bcy, s.88.

31


mı.sralanyla başlayan iki türkü ile "Gü lnihal"deki me­ zarcının türküsü63 . "Celaleddin Harzemşah'ta Cellad'ın söyledigi türkü 64. ile "Gece" manzumesi 65· hece vezniy­ ledir.

Osman

Paşa hakkındaki marş,

hecenin

l l 'li

kalıbıyla . digerleri hecenin 8 ' li kalıbıyla yazılmışlar­ dır. Görüldügü gibi Namık Kemal, hecenin fazla kul­ lanılan

kalıplarını

tercih

etmiştir .

Ziya

Mollere'in Tartuffe tercümesinde l l yerine tiyar edişi"ni tenkid etmesi 66· lamlıdır6'i .

·

Paşa'nın

" 10 heceyi ih­

bu bakımdan an-

Ahmet Harndi Tanpınar . Namık Kemal'in "Gece" şiirini "hece vezniyle yazılmış ilk yeni şiir"68· o l arak kabul eder. Gece şiirinden önce yapılan tecrübeler. halk ştirinin şekil özelliklerini oldugu kadar. muhteva ve ke­ lime kadrosunu da tal!ılit eder . Namık Kemal, bu manzu­ mesinde muhteva. kelime kadrosu ve imaj larıyla yeni olan bir şiiri hece vezni ile kurmayı başarır. Bu. Avrupai bir şiir anlayışıyla halk edebiyatı nazım şekillerinin birleştirilmesi anlamına gelmektedir ki, daha sonra Ziya Gökalp ve arkadaşlannın aynı dogrultudaki teşeb­ büslerini hatırlatmaktadır. Namık Kemal'in tiyatro için olsa bile hece vez nini

·

tercih etmesi, �türkü ve koşmalar yazması, hece vezniyle · modern şiir denemelerine girişmesi, çevresindekilere bu vezni tavsiye etmesi, h e ce veznine karşı ilginin art63

Nı>.Jruk Kemal, Güloihal, Haz. Kenan Akyüz , Ankara: D ün Bugün Yayınevi, 1960, s. 84. 64 Tansel, "Nannk Kemal ve Hece Vezni", s.323. 65 Tanpı�. XIX. Asır 1ürk Edebiyatı Tarihi, s.355. · 66 Tansel, Namı k Kemal'in Mektupları, s. 355. 67 Mehmed Emin Yurdakul, Namık Kemal'in bu konudaki uygu ­ lama ve fikirlerine rağmen, şiidemide hece vezninin az kullanılan kalıplannı kullanmı ş, hatta gelenekte o lmayan vezinleri bile dene ­ miştir. Buna karşılık Ziya Gökalp ve arkadaşlan Namı k Kemal' in işaret ettiği yolda yürüyeceklerdir. 68 Tanpınar, XIX.Asır Türk Edebiyatı, s.356. ·

32


masını sagıamıştır . Dikkate deger noktalardan birisi Namık Kemal'in bilhassa "türkü" şekline deger vermiş olmasıdır . Daha sonra Halk edebiyatı gelenegine açılan şairler , daha çok aşık ve tekke şiirinin tesirinde kalmış­ lar, daha folklorik bir karaktere sahip olan türkülere önem vermemişlerdir . Batı'da Ossianizm hareketinden sonr a

aydınların

türkülere

yö nelmesi

hatırıanacak

olursa , Namık Kemal'in açtıgı yolun kapanmış olmasına üzülmernek elde degildir. Ahmed Midhat Efendi, modern hikaye ve roman anlayışıyla halk hikayeciliginden gelen unsurları eser­ lerinde başarılı bir şekilde birleştiren bir tanzimat devri yazarıdır. Alman şarkiyatçısı P. Horn, Ahmed Midhafı "modern bir meddah" olarak vasıflandırır ki bu hüküm oldukça yerindedir. Okuyucu zümresini bizzat kendisi yetiştiren Ahmet Midhat Efendi'nin okuyucunun alışık oldugu konulardan ve üslfıptan hareket etmesi oldukça tabü idi. Ahmed Midhat Efendi' nin hikaye ve roman­ larında halk hikayelerinin hemen her çeşidinin izlerine rastlamak mümkündür. 69 Bununla birlikte onun eserle­

rinde · bilhassa meddalı geleneginin derin izleri vardır. Ahmed Midhat, meddahiarın günlük hayattan alınmış intibaını veren konuşmalarındaki üslfıbu, kendisine ha­ reket noktası olarak almış, bu üslfıbu inceltmiş, ona "kendisine mahs us denecek bir biçim" vermiştir. 70 Ahmed Midhat'ın romanın ortasında okuyucuya hitap­ lan , onlara sorular yöneltmesi, muhtemel sorularına cevap verişleri, soru, tasdik ve nidalarla yazar ve okuyu­ cu arasındaki münasebeti devamlı olarak canlı tutuşu dogrudan meddalı geleneginden aldıgı usullerdir. Ahmed Midhat

Efendi' nin eserlerinde

yeri

geldikçe

sık sık

69 Pertev Naili Bora tav, Folklor ve Edebiyat I, Istanbul: 1 982·. ss.304-3 1 9. 70 Mustafa Nihat (ÖZön) , Türkçede Roman, ss. 3 1 2-32 1 .

33


ahlaki,

terbiyevi

hisse"

çıkarması, eserlerini

te lkinle rde

bulunması .

yaklaştıran diğer bir husustur 7 1 Ahme d

meddalı

" kıssadan g e le neğine

.

M idhat'ın konusunu doğrudan meddalı

hikayelerinden

aldığı eserleri de vardır.

" D olaptan

Temaşa" bunun bir ömeğidir . Obur hikayesindeki "Fil Tahsin" ,

" Şekerzade", "Anber M olla", "Devai Efendi"

meddalı hikayelerinin kalıplaşmış tipleriyle mukayese

edilebilecek tiplerdir 72 . Ahmed

Midhat 'ın karı

Koc a

M asalı

adlı eseri ,

yazarın halk masallarından faydalanışını çok güzel bir biçimde ortaya koymaktadır . Eser . anlatılacağı vadedi­ len bir koca karı masalının unsurları vasıtasıyla birbi­ rine bağlanmıştır. Böylece yazar eserinde bir masal at­ mosferi yaratır . M < ;al unsurlarıyla ördüğü eserin bir yerinde yazar . masal türünü yeni edebi eserlerle mu­ kayese eder ve masalı daha üstün bulur . Masal motifleri­ ni eser boyunca tekrarlar 73 . Halk

hikayelerinin belli başlı motiflerinden biri

olan "resimden aşık olma" motifi. Hasan Mellah roma­ nında kullanılmıştır. Ana ve çocuğun eellada teslimi ve c elladın

onları

ö ldü rmeye

kıyamayarak

canlarını

bağışlaması gibi bir masal motifi Yeniçeriler romanın­ da kullanılmıştır . Kıssadan Hisse adlı

hikAye serisinde

sözlü gelenekten gelen latife. fıkra ve kıssalara yer veril­ miştir . Ahmed

Midhat

Efendi,

hikayelerinde

atasözle­

rinden de faydalanmıştır Şinasi'nin Du rob-ı Emsal-i Osmaniyye'sinin baş tarafından

18 atasözünü alarak,

7 1 Pertev Naili Boıatav, Folklor ve Edebiyat ı, s. 3 1 0. 72 Pertev Naili Boratav, Folklor ve Edebiyat ı, s. 3 1 1 . 73 l<'ethi Karamahmudoğlu , Karı Koca Masalı, MezuniyeiTezi, Nu:837, Istanbul, 1968.

34


herb irine uygur bir hikaye yazmıştır . "D urüb-ı Emsal-i Osmaniyy e

H ikemiyatının

Ab kamını

Tasvir "

adını

taşıyan bu eser, halk edebiyatından alınan malzerneye dayanarak edebi eser yaratma faaliyetinin güzel bir örnegidir . ignacz Kunos, bu tür çalışmalanndan dolayı Ahmed Midhat Efendi'yi halk edebiyatından faydalana­ rak orij inal eserler veren bir yazar olarak vasıflandır­ mıştır . Abdulhak Hamid, Ahmed Vefik Paşanın tavsiyesine uyarak Sabrü Sehat, İçli Kız gibi tiyatro eserlerinde bol bol atasözlerinden ve deyimlerd en yararlanmıştır . Ab­ dulhak Hamid ' ı n

SardanapaL

Zeynep,

Finten,

ibni

Musa, İlhan ve Turhan gibi tiyatro eserlerinde , şark hikayelerinden ve masalanndan gelen pekçok unsur vardır . Hamid, hece veznini kullanma gayretiyle de Tan­ zimat

yazarlan

arasında

dikkati

çeker .

Abd ü lhak

Hamid, Namık Kemal'in tavsiyesine uyarak Nesteren'i hece vezniyle yazmıştır . Yazar Nesteren'in vezni hak­

kında şu bilgiyi verir. 74

Nesieren'in süret- t tahririyyesi nazm-ı Garbi yolun­ da ise de hadd-ı aslında bizim on bir hesabına tevfikan yapılan ve evzan- ı Garb ve Arab'a asla tevajuk ve taalluku olmayan srrj Tü rkç e ş iirdir; ancak muhtelif ka­ jiyelerde olan beytten beyte nakl-ı murad beytin birinci mısraındaki sözün mabadını bazı kere alt tarafından olan ve diger kafiyede bulunan bey tin mısra- ı evveline irdd etmek ve zevaid yazmaktan ise lüzümu takdirinde mesdiri taksim eylemek yani bir mısra ve yahud bir beyti eşhds-ı müteaddtdeye söyletmek cihetlerince Avru­ pa eş'annı takltd edilmiş oluyor. Abdulhak Hamid'in Nesteren'i yazarken nasıl bir

74 Abdülhak Haınid, Nesteren,MukafTa Bir Facia, 1 293, ss.4-5.

35


terkibin peşinde oldugu bu sözleriyle açıkça ortaya çıkmaktadır. Hamid , "suret-i tahririye"si Batı şiiri yo­ lunda olan eserini Türk vezni ile yazmış , ancak vezni Batı nazmında görülen tarzda muhtelif şahıslara paylaştırarak yani kırarak kullanmıştır. (Hece vezni­ nin bu tarzda kullanılışını Ahmed Vefik Paşa'da da görüyoruz.) Hamid'in bu teşebbüsü , Batı nazım teknikle­ rtyle hece vezninin bir arada kullanılışma güzel bir örnektir 7 5 . "Mukaffa bir facia" olarak okuyucuya sunulan Li­ berte duraksız l l 'li hece vezniyle yazılmıştır. Abdülhak Hamid, birçok tiyatro eserinde ve birçok şiirinde hece veznini kullanmıştır . Bu nlardan İbn-i M u s a ' daki Ümmü 'lasam'ın öldürülen çocugu için söyledigi koşma tarzındaki türkü , 6-5'li hece veznini 5-6 şeklinde kullan­ ma yeniligini göstermesiyle dikkati çeker 76 . Tanzimat Edebiyatı döneminde , tiyatro eserlerinde hece vezninin kullanılmasının bir moda halini aldıgını gösteren eserlerden birisi de, Ali Bey'in "Letafet"idir. Ali Bey, eserinin önsözünde bu hususu açıklıkla dile getir­ miştir. 7 7 ·

Bu operanın birinci ve ikinci fasılları bin iki y üz doksan bir tarihinde (= 1 8 74) yazılmış tır. O zaman bazı ashab-ı kalem beyninde bu misillü tiyatro oyunlarının manzum parçalan hece hesabıyle yazılmak fikri var idi. Binaenaleyh bu iki jaslın eş'arının kısm-ı küll iS i o yol­ dadır. Üç fasıllık bir opera-komik olan Letafet'in bizi ilgi75 Ziya Gökalp'ın "Alp Arslan- Malazgird Muharebesi" adlı iki perdelik manzum piyesinde Abdülhak Hamid gibi heceyi şahısiann konuşmalarına göre kırdığım burada hatırlatalım. 76 Abdülhak Harnid, lbn-i Musa, 1 335.s. 302. 77 Ali Bey, Letafet, Tertibeden: Baha Dürer, Istanbul: 1 96 1 , s. . 47

36


lendiren bir yönü de bu eserde mani ve kına havası tarzında yazılmış ı,nanzumelerin bulunmasıdır. Ali Bey gelenek ve görenekierimize yer verdiği bu eserinde , muh­ tevaya uygun düşen şiil-i de bulmuştur. Recaizade Mahmud Ekrem, bazı Tanzimat şairleri gibi aruz ve hece konusunda mütereddittir. Yazar, Hazi­ ne-i Evrak'a yazdığı bir yazıda bu konudaki düşünce­ lerini ortaya koymuştur 78 . Yaz ar, bu mukaddimede şiirin herşeyden önce ahenkli ve tabii olması gerektiğini söyledikten sonra aruz zaruretiyle yapılan imalelerin şiirin tabiiliğini nasıl b ozduğu nu ö rneklerle g österir Hele masal diline med ve imalenin hiç yakışmadığını, bütün bu sebeplerden "Ağustos Böceği ile Kannca" adını taşıyan tercümesini parmak hesabıyla yazdığım ancak muvaffak olamadığı için tekrar aruza döndüğünü dile ge­ tirir. Recaizade Mahmud Ekrem, hece vezninde başansız olduğunu kabul etmesine rağmen Mehmed Emin'in hece vezni ile şiirler yazmasından sonra "Nejat Ekrem"de hece veznini tekrar kullanmış ve başanlı olmuştur. Ahmet Harndi Tanpınar, .

Hasret beni cayır cayır yakarken Bedenimde buzdan bir el yürüyor diye başlayan hece manzumesiili "Mehmed Emin'den sorıra bu vezrıin yeni şiirde ilk muvaffakiyetli denemesi" olarak kabul eder 79 . Muallim Naci'nin halk şiirine ciddi bir gözle bak­ madığı "Demdeme"deki bazı düşüncelerinde açıkça or­ taya çıkmaktadır. Recaizade'nin Nağme-i Seher'deki "Hiç eser kalmazdı dilde yareden/Bir şevk ile sarabilsem 78

Agah Sım Levend, Türk Diliİıde Gelişme ve Sadeleşme Evrele­ Dil Kurumu Yayınları, 1 972 , ss. 1 70- 1 72. Ahmet Harndi Tanpınar, XIX.Asır Türk Edebiyatı,

ri, Ankara: Türk 79

s.

48 1.

37


sineme b ir şeb seni merhem gibi" b eytini "ancak Aşık Öme r ' e peyrevl ik e denlerin ağızlarına yakışabilecek söz" olarak d e ğ e rl e ndirir c a iza d e

M a hmu d

80

Ekrem ' i n

.

b ir

Yine aynı e serinde Re ­ h e c eyle yazdıgı

bir şiir

h akkında şu küçü mseyici ifa d eyi ku llanır: R�zaman geceleri nde de hle ze n

nin s okaklarda dolaş ıp m a ka m - ı

mahalle bekçileri­ mahsusasıyla söyle­

dikleri m e ş h u r : Hauralımın a l l ı boş l u r Üs tünden ge çme s i hoş lur Aman İsp ir y a vaş koş t.ur

Küçük hanım oruçludur koşmas ına naz ire ol arak söu lediğ i

zannolunan:

Sonbaharın zevki hoş l u r Tut elinden yarı koş lur Düş ünme alemi boş lur Tu l elinden uari koş lur ş a rkıs ı gibi asar- ı müntehabe- i bulunan b irinci zemzeme'de k i. . . . .

Ekrem iyue'y i h a v i

M u al l im N ac i ' nin küç ü m s eyerek söz ettigi b u şıırı Namık Kemal . çok b egenir ve Ab d ü lh a k H amid ' e h e c eyle yazılan şiirlerin güzel ve l irik bir ö rneği olarak gösterir. Görü ldüğü gib i M u allim Naci , h alk edebiyatı örnek­

lerine ve tanzimat şairlerinin halk ed ebiya t ı te sirinde meyd ana get ird iği e seriere k ü ç ü mseyic i bir gözle b a k­ mıştır. S e rv et - i F ü n ü n E d eb iya t ı . b i r g u r u p ayd ı n ı m ız ı n e d eb iy a t ımıza

m u h t eva ,

z i h n iy e t

80 Mual l i nı Na!"i, Denıcknıe, i s tanb u l :

38

ve

teknik

1 30 3 , s . 1 5 .

bakım-


lanndan Avrupai bir mahiyet kazandırma amacıyla kurdukları bir edebiyattır. Böyle bir amaçla yola çıkan bu edebiyata mensup yazarlarımız, amaçlarına uygun bir dil ve edebiyat anlayışı içinde eser vermişler, gerek eski edebiyat ım ıza gerek Halk edebiyatma değer verrne­ mişlerdir. Estetikle ilgili temel düşünceleri de onları Halk edebiyat ma götürmekten uzaktı. Seıvet-i Füniın edebiyatı mensuplarının halk edebiyatı ile ilişkisi hemen hemen h ec e vezni il e ilg ili münakaşalara katılmalarından ibarettir. Seıvet-i Füniın edebiyatma mensup yazarlar, hece­ aruz meselesinde tam bir fikir birliği içinde değildirler. Heceye cephe alanlar, sempati duyanlar, müsamahakar, yahut kayıtsız olanlar vardır. M e sela H . Nazım Bey (Ahmed Reşid), Seıvet-i Fünun mecmu asında neşredilen "Şiir Nedir" adlı makalesinde ihtiyatlı bir dille , mahzur­ ları görülen aruz vezni yerine "Vezn-i asli"nin kul­ lamlabileceğini ileri sürer. A.Nadır (Ali Ekrem) aynı mecmuaya yazdığı "M uhasebe-i Edebiye"de H. Nazım'a cevap olarak aruzu müdafaa eder, ancak heceye küçük de olsa bir yaşama şansı verir 8 1 :

Evzan-ı milliye ile hiç şiir söylememeli demiyorum. Kısm- ı azdmı kelimdt- ı Türkiyyeden müteşekkil olmak şartıyla hafif, ldtif bazı ihtisasatımızı bu vezinle tebl@ e tmek mümkündür. Bu müsamahalı tutumun bir neticesi olarak, Seıvet­ i Füniın mecmu asında on kadar hece vezni şiir yer almıştır 82 . 8 1 Mehmet Ali Aydın, Servet-i Fünün Devrinde Vezin , İ . Ü . Ede­ biyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Mezu nuyet tezi , Nu: 537, 1960, 82 Raife H akkı, Folklo ru n Mahiyeti, I . Ü . Edebiyat lo'akü ltesi, Türk Dili v e Edebiyatı Bölümü mezuniyet te'.li, 192 7 .

39


Servet-i Fünün devri sup

( l 896- ı 90 ı ) bu edebiyata men­

yazarların Halk edebiyatma

hususi bir

dikkat

göstermemelerine rağmen, çeşitli sebeplerle h alk ede­ biyatma karşı ilginin bü yü k bir yoğunluk kazandığı tarihi bir dönemin içinde yer alır. arası,

Milli Edebiyat dönemini

ı 880- ı 908 yıllan

hazırlayan t arihi ve

kültürel hareketlerin çok c anlı olduğu bir dö nemdir. Siyasi olayların zorlamaları, Tür k tarihi ve Türkoloj i sahalarında Batı'da yapılan araştırmalar , b u devrin aydınlannın dikkatini Türk tarihi ve Halk edebiyatma çeker. Batılı araştırmacıların Tü rk Halk edebiyatıyla il­ gili neşriyatlan bu dönemde yoğunluk kazanır. Macar folklor bilgini ignacz Kunos ' un İstanbul' a gelişi, Türk a ydı n l a r ının değişmesinde

halk bir

edeb i y at m a

dönüm

bakış

t a r zının

noktası olarak alınabilir.

ı 880- ı 908 yıllan arasında Türk basınında, Türk folklor ve Halk edebiyatını ilgilendiren bir yığın yazı yer alır. Aruz veznini kullanan şairlerin birçoğu hece veznini de kullanınağa başlar 83

Şemsettin Sami'nin, Veled Bahai

Çelebi'nin Ebuzziya Tevfik'in, Necip Asım'ın , Mehmet Tevfik'in vb. yazılannda folklor ve halk edebiyatını il­ gilendiren pek çok husus vardır. Bu yazarlar , dil ve vezin meseleleri etrafında dönmekle birlikte, Türkçülük hare­ ketinin öncüleri olarak Halk edebiyatma ait konulara kendilerinden öncekilerden farklı bir hassasiyet göste­ rirler . D ana Servet- i Fünün edebiyatı kurulmadan önce, hece vezni şiddetle müdafaa edilmiş ve bu konuda ilk ciddi çalışma yapılmıştır : İbnü rreşad Ali Ferruh, "Evzan-ı Milliyenin Terki ile Evzan'ı Aruziye'nin Kabulü " başlıklı yazısında 84 hece veznini hararetle müdafaa eder:

83 Bu konuda bkz. lbnülemin Mahmud Kemal l nal, Son Asır Türk Şairleri, 1 2 cüz, Türk Tarih Encümeni Külliyatı: 1 6 , I stanbul, 1 9 30. 84 Agah Sırn Levent, Türk Dilinde Gelişme ve Sadeleşme Evrelcıi, ss. 1 72- ı 73. 40


Evzan-ı mültye yahud hecatyye ki lisanunıza 600 senelik bir yad-gardır ecdadımız ın Maveraünnehir'i sey l- i hurı1şan g ib i geçtikleri zaman levha- i ci­ hangiranelerine ittihaz ettikleri bir mikyas-ı mukad­ destir. Evzan-ı hecaiyye yahud parmak hesabıki Osmanlı ejkannın, Türk hayalatının, aş iret tabayiinin ilk mah­ fazasıdır-asnmız içün ne rütbe ciddi. ne derece sade bir mizan- ı eelil- i terakkidir. Vezn-i milli genç bir mületin, zik bir lisanın büyük bir cem'iyete, vüs'atli bir lisana bıraktıÇJı bir rabıta- i müliyedir ki, edebiyat-ı Osmaniyyenin en muhterem en makbul asar-ı atikasından addolunsa bihakkı'n sezadır. Hece veznini "rabıta-i rnilliye" vt ''ınikyas-ı mukad­ des" olarak gören yazar, ediplerinıizden . şairlerilllizden milli vezninıizi bütün bütü n un utrnarnalannı, "arada, yahut hiç olmazsa bir kerecik olsun bu vezinceğizi" kul­ lanmalarını rica ederek yazısını bitirir.

1 893 tarihinde Hazine-i Fünün mecmuasında Veled Bahai Çelebi' nin hece vezniyle ilgili bir seri makalesi çıkmıştır. Bu makale serisinde, ilk Türkçe şürlere kısa­ c a temas edildikten sonra, Türk vezinleri ve halk ede­ biyatı nazım şekilleri hakkında bilgi ver ilmiştir 85 Veled Bahai Çelebi, birinci makalesinde " amma maru­ zatırndan "Türkçernizde elfaz-ı ec nebiyyeyi çıkaralım, şiirimizi de kendi veznimizde söyleyelim" demek iste­

di ğ im anlaşılmasın .

Bu

girmiştir . "

ihtiyatlı

tarzında

temenni bir

muhal dil

hükmü ne

kullanmasına

8 5 Veled Hahai Çelebi, "Musahabe" , Hazinc-i Fünün, Sayı 1 6, 1 4 ahır, 1 3 1 1 / 1 6 Teşrin-i Ewel 1 309, s. 1 23 . ; Sayı 22, 2 9 Ceınazi­ ycl-cwcl, 1 3 1 1 /25 Teşrin-i sıi.ni 1 309.ss . 1 7 1 - 1 74. ; Sayı 26, 7 Ce mazi yel ahi r 1 3 1 1 /23 Kanü n ı ewcl 1 309, ss.203-205. Rcbi'ül

-

-

41


rağmen "şiir ve İnşa" makalesinden geldiğine şüphe ol­ mayan şu düşünceleri ileri sürerek hece veznini terc ih ettiğini göstermiştir 86 :

Bizim esas lisdnımız da egerçi Arapça ile müvazene edilemezse de kendi mikdannca bir şive- i dhenge malik olmakla Türk vezninde şiir söylemege rag b e t edilip ileri­ letilse idi zann- ı dcizdnemce şimdiki şiirimizden aşagı kalmazdı. Hem de ş iirden matliı.b olan intlfa ta'mim edilmiş olurdu. Veled Bahai Çelebi . ilk makalesinin ilgiyle karşı­ lanması üzerine , b u konudaki ikinci "mu sahabe"sinde "Bu mesele şu zamanlarda b irinci defa olmak üzere mevzu - i b ahs edildiğinden noksanı zuhur eylemesi tabiidir. " diyerek Türk vezinleri konusunda geniş b ilgi verir. Bu yazı serisinin hece vezni konu sunda ilk incele­ me olduğu kanaatındayız 87 . Yine Servet-i Fünfın e d eb iyatı başlamadan önc e . Keçecizade Macit Paşa , - Ziya Paşa, Ahmed Vefik Paşa ve Ali Bey'in açtığı çığırı devam ettirerek- Von Kristof Şimid 'den tercüme ettiği " İberist an- ı Almani , Nam- ı Diğer, Almancadan M ütercem Yüz Doksan Hikaye" a dlı eserindeki hikayeterin sonuna yerleştirdiği yüz doksan manzumeyi hece vezni ile yazmıştır. Yüz doksan manzu­ menin her birinin üzerinde hece adedi " 1 4 hece üzerine manzumedir" , " 1 5 he ce üzerine manzumedir" tar�ında gösterilmiştir. Macid Paşa . eserin mukaddimesinde hece veznini asıl ve eski Türk vezni olarak vasıflandırır. Manzumeler 1 1 'li, 1 2 'li, 1 3 'lü , 1 4'lü , 1 6 'h hece vezinleri 86 s. l 24.

87

Veled Bahai Ç e l e b i , " ' M u sühabc " , I l azi n c - i Fü nü n , Say ı

16,

Bu yazı serisi, A . S . l..cvend tara fından Mch mcd Çclül'c ai t o la ­ rak gö stcrilmişse de makalele ri n Vcled Bahıii Çelebi'ye ai t old uğu me c ­ m u a n ı n fi h ri s t i n d e n k e s i n l i k l e a n laş ı l mak tadı r.

42


ile yazılmıştır, beyitler halindedir ve mesnevi tarzında kafiyelidir. (Macit Paşa, bu eserinde Mehmed Emin'den önce h ecenin geniş kalıplarını kullanmış olmakla dik­ kati çekmektedir. Hece vezninin mesnevi tarzında ka­ fiyelenmiş beyitlerde kullanılışı ise Ziya Gökalp 'ın uy­ gulamalarını hatırlatmaktadır . ) 8 8 G ö rü ldügü gibi, daha Servet-i Fümin edeb iyatı başlamadan önc e , 1 880'lerden başlayarak Halk ede­ biyatı nazun şekillerine duyulan ilgi artmış , Servet-i Fünün edebiyatı döneminde ve sonrasında bu ilgi arta­ rak devam etmiştir. Servet- Fünün edebiyatının en kuv­ vetli zamanında Mehmed Emin'in hece vezniyle şiirler yazması, bu gelişimin tabii bir sonucu olmuştur. Mehmed Emin Yurdakul, 1 895 'den itibaren çeşitli mecmularda çıkan şiirlerini 1 898'de Recaizade Mahmud Ekrem . Abdülhak Hamid, Şemseddin Sami, Rıza Tevfik ve Fazli Necib'in takrizlertyle birlikte "Türkçe Şiirler" adıyla yayınladı. Yunan muharebesi esnasında sade bir dille ve hece vezniyle yazılan bu manzumeler, geniş ilgi uyandırdı . Rec a izad e M ahmud Ekrem , "Türkç e Şiirler" kitabının başında yer alan takrizinde , Mehmed Emin'in giriştigi tecrübeyi samimi bir dille takdir etmiş, "Türkçe Şiirler" deki " u sul-i nazmla" güzel şiirler yazılabile­ ceginin ispatlandıgını ileri sürmüştür. Abdülhak Hamid, bu kitapta yer alan takrizinde vezinler arasında bir ayırım yapmanın dogru olmadıgını kaydettikten sonra "Türkçe Şiirler" tarzında yazmaga devam ettigi takdirde M ehmed Emin'in şiirlerinin ragbet görecegini belirt­ miştir. Mehmed Emin'in eserine en geniş takrizi yazan Rıza Tevfik, gerek bu takrizinde , gerek sonraki makale­ lerinde şairi büyük bir hararetle desteklemiştir. 1 89 5'ten beri vezin ve "sade lisan" meselelerinde sürüp giden 88

Kcçecizade Macit Paşa, lberis tan - ı A l man i , N am - ı Diğer, Al­ Müellifi: Von Kristof Şimid , Mahmud bey Malbaası, Dcr saade l, 1 306.

mancad a n M ü lerc e m Yüz D o k sa n . Hikaye,

43


münakaşalara Mehmed Emin'in eserının yeterli bir cevap oldugunu belirten Rıza Tevfik, bu takrizinde şu hükme vanr 8 9 : Şiirin her türlüsünü yazmak hünerdir. Bizim türlü türlü tahassüsatımız var. Hayat- ı milliyemizin türlü türlü sajahatı mevcut. . Türlü türlü lisan - ı halimiz olacagı tabii ve zaruridir. Yalnız asıl milli şiirimiz par­ mak hisabı üzre olmalL Hem de en ziyade şayan- ı ehem­ miyyet o şi'r- i milli bulunmalıdır . . .

Şemsettin Sami , takrizinde " p a rmak u sülüyle" yazılan şiirleri, "hiss-i milli''yi daha iyi ifade ettiginden divan şairlerinin şiirlerine tercih ettigini söyler. Meh­ med Emin'in ne Acem'i ne Firenk'i taklid etmeden milli yolu bulunduguna işaret eder. Şemseddin Sami, bu takri­ zinde edebiyatın temelinin " avam"da oldugunu açık bir şekilde dile getirir. Fazli Necib , Selanik'ten yazdıgı takrizde, Mehmed Emin ' in şi irle rini b izim h a kiki ş iirimiz olarak vasıflandınr ve şu dikkate deger düşüncelere yer verir 90: B izde üs tad Ekrem'in Zemzeme'leri b ir Aşık Gartb' in hikay es i, Körogl u des tanı kadar revaç görmemiŞtir ve hiçbir zaman da göremez. E.frdd kendi anlayacağı bir şiiri arar. Zemzeme'ler havasındır. Ş imdi Aşık Garibler, KöroÇJulları ile ugraşan ejrad- ı millete rühu tesr'ir edecek ulviyyet- i diniyyeyi, mahabbet- i vata­ niyyey i, mahabbe tin serairini, has ılı bütün me'aliyt herkes tarafından anlaş ılabilecek, herkesin kalbinin tellerine dakunabilecek bir ahenk ile ifhdm eder sürette böyle milli, ulvi bir şiir çıgırı açmak edebiyatımızın en büyük levazımından, en ciddi ihtiyacatındandır. 89 Fcv-.ôyc Abdullah Tanscl, Mehmed Emin Yurdakul'un Eserleri­ ı , Şiirler, Ankara: 1ürk Tarih Kuru mu Yayınlan, 1 969, s. 1 7. 9 0 Tanscl , Mchmcd Emin . , s . 2 0 . .

44


Burada Fazli Necib'in M ehmed Emin'in açtığı yeni çığın farketmesi oldukça dikkate değerdir. Fakat ondan daha mühimi bu sat ırlard a , çeşitli ayd ın muhit leri arasında Halk edebiyatı ü rünlerine karşı bakış t arzının ne kadar değişmiş olduğunu görmemizdir. Fazli Necib , H alk e d eb iyatı mahsullerini o kuyu cu zümre s i v e ' kalıc ılık" bakımından aydın edebiyatı mahsulleriyle mukayese etmekte ve halk edebiyatını ü stün görmek­ tedir. Sade bir dille ve hece vezniyle şiirler yazmak düşüncesi Tanzimatın başından beri vardı. Bütün Tanzi­ mat şairleri hece veznine sempati duymuşlar ve bu vezin­ le b azı denemeler yapmışlardı . Mehmed Emin , heceyi bütün şiirlerinde kullanmış olma sıyl a , milli konuları ele almasıyla ve bu konulan halkın anlayabileceği sade bir dille ifade etme siyle kendisinden önceki şairlerd en ayrıl ı r . D evrin şartlannın h e c e vezniyle şiir yazmak için uygun olduğunu farkeden ve bu vezinle şiirer yazan Meh­ med Emin, Halk edebiyatı nazım şekillerine rağbet etme­ miştir. Servet- i Füniin ve Fecr-i Ati şairleri gibi sonnet , t e rz a - rima . rime- c roise . mesnevi , serb e t müstezat şekilleriyle şiirler söylemiştir90 D iğer taraftan, Mehmed Emin hece veznini de h alk şairleri kadar ustalıkla kul­ lanamamıştır. H ec e vezninin çok kullanılan kalıpları yerine alışılmamış hece kalıplarını kullanmıştır. Hece veznini kullanmadaki acemiliklerine rağmen Milli Ede­ biyat devrinde hecenin aydınların kullandığı asıl vezin olmasında M ehmed Emin'in rolü büyüktür. Şiirleri, yurt içinde ve dışında büyü k alaka toplamış ve yeni yeti­ şenler tarafından taklid edilmiştir. Hece- aruz. Osmanlıca-Türkçe çerçeve sinde sürüp giden t artışmaların en şiiddetlisi . M ehme d Emin 'in şiirleri etrafında 1 90 5 yılmda Selanik'te çıkmakta olan

90 Tanscl,

Mch mcd Emin

. . .

, s.

LIV. 45


Çocuk Bahçesi dergisinde o rtaya ç ıkmıştır. M ehmed Emin'in birçok şiirlerinin yayınlandıgı b u derginin sayısında

ş airin

"Zavallılar"

şiiriyle

b irlikte

25.

Tevfik

Fikret'in "Zavallılar Şair-i Muhteremine" b aşlıklı mek­ tubu neşre dilmiştir. Fikret, bu mektubunda M ehmed Emin'i büyük bir heyec anla d e steklemekteydi; ayrıca Halid Ziya'nın fikrini de payiaşarak aruzla d a , heceyle de güzel şiirler yazılabilecegini söylüyordu . Aynı mec­ muanın "Ölü

32. sayısında (2 1 Eylül 1 905) Mehmed Emin'in

Kafa sı "

şiiriyle

b irl ikt e

hakkındaki mektubu neşredilir .

Rıza

Tevfik'in

onun

Ö . Naci, ertesi hafta

aynı dergide Rıza Tevfik'e verdigi cevapta aruz veznini

savunur. Böylece hece veznini savunan Rıza Tevfik ve

Raif Necdet ile Osmanlı ca'yı ve aruz veznini savunan Ömer Naci ve Hüseyin Cahid arasında sürüp giden bir münakaşa başlar. Mü nakaşanın şiddetleurnesi üzerine Çocuk Bahçesi dergisi saray tarafından kapatılır

91

Hece- aruz konusu ndaki m ünakaşalar

( 1 905)

Milli

Ede­

biyat döneminde de sürüp gider. Bu münakaşa Yahya Kemal'in Dergah Mecmu ası'nda çıkan Vezinler makale­ siyle son bulur 92 .

Servet- i Fünün devrinde hece vezni ile ve halk şiiri tarzında eser verenlerin başında Rıza Tevfik gelir. Rıza Tevfik'in çoc uklugu ve gençligi halk ve tekke şiiri geleneginin c anlı bir şekilde yaşadıgı Gelib olu 'da

geçmişti 9 3

.

Tekke şiirini bu muhitte tanımak fırsatını

bulan Rıza Tevfik,

daha sonra Avru pai Tü rk şiirini

tanıdıktan Ab dülhak Hamid 'in , Tevfik Fikret'in tesirin­ de şiirler yazdıktan sonra 1 89 2 ' den itibaren halk nazım

9 1 I Nec mi Dilmen, 'Türkçe Şiirler Cercyanına Bir Bakış ve 1 905 .

Edebi Hareketi", Türk Dili ve Edebiyatı Araştırmalan, D.T. C . F. , Türk

Dili ve Edebiyatı Enstitüsü Neşriyatı, !stanbul: 1 94 1 . 9 2 Yahya Kemal, "Vezinlcr-1 " , Dcrgah, 5 Şubat 1 338, N u : 20, ss. 1 1 3 - 1 1 5; 'Vczink,r-11", Dcrgah, 20 Mart 1 338, Nu: 23, ss. 1 6 1 - 162. 93 K e n a n Aky üz , Batı Tesirinde Türk Şiiri Antolojisi, 3 . B a s k ı ,

Ankam: 1 9 70, s . 466.

46


şekilleriyle ve hece vezniyle şiirler yazmaya b aşladı . Halk şiirini büyük b ir başanyla taklid ederek nefesler, divanlar, koşmalar yazdı. Halk şiir ile modem şiirin un­ surlannı başan ile uzlaştırdı. H alk şiirini kaynağından inc e leye n , Ana dolu 'dan ve Rumeli'den türküler, nefesler derleyen Rıza Tevfik'in bu şiirleri, hece veznine , koşma ve nefes gibi halk şiiri nazım şekillerine ilginin artmasını sağlamış , heceyle

şiir yazm a cereyamna yeni bir hız vermiştir. Erzurumlu

Emrah , Zihni, D ertli gib i halk şairle rinin ve Tekke şiirinin tesirinde

ş iirler yazan Rıza Tevfik, diğer hece

tecrübelerinin yanıba şında halk şairlerini örnek alan

yeni bir "h ec e kolu"nun doğmasını sağlamıştır 94 . Rıza Tevfik'in açtığı bu çığır daha sonra M illi edebiyat akımı­ mının temsilcilerine de tesir etmiştir 95 . "Halk şiiri tazınd a

kuvvetli

e s erler veren ,

halk

türküleri ve nefesler derleyen Rıza Tevfik, folklor ve h alk edebiyatı konulannda Peyarn'ın edebi ilavelerinde kıymetli tetkikler neşretmiş, hece veznini aruz vezni ta­ raftarlanna karşı şiddetle müdafaa e derek, Milli Ede­ b iyat cereyanına kuvvetli bir zemin hazırlamıştır. Rıza Tevfik, halk şiirinin tarz , ü sh1 p , şekil , kafiye­ leniş , hatta t e şbih ve imaj lar b a kımından tesirinde kalmıştır 96

Nefe slerinin halk şiirinin kaynağı olan

tekkelerde okunması , şiirlerinin h alk şairleri tarafın­ dan sazla söylenınesi 97 , onun şiirinin halk şiirini hangi

ölçülerde temsil ettiğini gösteren olaylardır . Yahya Kemal, bu yüzden Rıza Tevfik'in şiirini yeni bulmaz 98 :

94 Tanpınar, XIX.Asır. . , s. 69. 95 Hilmi Ziya Ü lken, "O Geceyi Gündüze Katan Bir Folklorcuydu", Türk Falklor Araştırmalan Dergisi, Cilt 5, Nu: 1 1 4, s . l 8 1 9. 96 Yusuf Ziya, "Halk Şrurleri ve Halk", Yeni Türk, 1 932, s.3 . 97 Akyüz, Batı Tesirinde . . , s.467. 98 Yahya Kemal , "Vczinlcr- I " , ss. ı 1 3 - I 1 5. 47


Hece vezninden nefret edenler yalnız bir is tisna gösterirler: Feylesof Rıza'nın koşmalani Acaba neden? Bu koşmalann şiiri bu zamanın yegane halis şiiridir de ondan mı? Hayır, Rıza Tevfik'in destanları. koşmaları. nefesleri ve türküleriyle eski, pek eski bir aşinalı!Jımız vardır, onların ilhamını, edasını, şivesini. mazmun­ larını, redtjlerini, kafiyelerini as ırlardan beri zai­ kamızla hatırlarız, yeni degildirler: yeni olsalardı. otuz sene evvel Tevfik Fikret'in şiirinden nasıl birden bire lezzet almadıksa onlardan da lezzet almazdık. Yahya Kemal , diğer bir makalesinde 99 Rıza Tev­ fik'in ve onun izinde gidenlerin şiirinin halk şiirini tek­ rarlamaktan pel� öteye gidemediğini ortaya koyar:

. . . Yirmi sene evvel, Edebiyat-ı Cedide şairleri, alaj­ ranga bile olsa, yeni tahassüs ü yeni şekillerle ifade ediyorlardı: onların aruzlu şiirde aş tıkları merhaleyi Rıza Tevfik ve onun gibi, serndi kahvesinin lehçesiy le koşmalar ve hıdırellez şivesiy le manller s öy leyen gençler, heceli şiirde aşamadılar. Pek dogru olarak deni­ lebilir ki otuz sene evvel Muallim Naci ve peyrevleri aruzlu şiirde ne vaziyettelerse bugün Rıza Tevfik ve pey­ revleri o vaziyettedirler. Bu şairler manzumelerini eski kalıplarda ve zincirleme kaftyelerle döküyorlar. Görüldüğü gibi, Tanzimat ve Servet-i Fünfın devirle­ rind e ,

H al k

e d e b iyatı

giderek

art a n

bir

oranda

aydınların edebiyatma tesir etmiş, bu tesir, Rıza Tevfik ve

onu

izleyenierin şahsında

en yüksek seviyesine

ulaşmıştır.

99 Yahya Kemal, Edebiyata Dair, Istanbul: 1 97 1 , ss. 1 2 7 - 1 36 .

48


BİRİNCİ BÖLÜM

ZİYA GÖKALP'IN HALK EDEBiYATI ne İLGiıi FİKİRLERİ A. ZİYA GÖKALP'IN İLİMLERİ TASNİFİ VE BU TAS­ NİF İÇİNDE HALK EDEBiYATININ YERİ

Ziya Gökalp , sosyal hadiseler hakkındaki temel bil­ gilerimizi (connaissance) ikiye ayınr:

1 . ilim (science) 2 . Martfet (discipline) G ökalp, bu ayınma göre mesela, Roma Hukuku 'nun, B eni İsrail vb . h u kuklarını "marife t " olarak kab u l eder; buna karşılık, bütün kavimlerin hukuklannın mu ­ kayeseli olarak tedkikinden dogan "mukayeseli hukuk'u

( droit compare) bir "ilim" olarak vasıflandınr ı . Aynı ş ekilde Türk, Alman, Fransız, İngiliz, Rus gramerlerini bir "marifet" şubesi olarak görür; buna karşılık mesela, H int-Avrupa, Sami , Bantu , Ural-Altay dillerinin mu ­ kayeseli gramerini (gramaire compareel bir "ilim" sayar. Gökalp , bu ayırımın tabii bir neticesi olarak, Türk tarihini ve "Kavmiyat"ını birer "marifet" şubesi olarak . gorur.2 .

..

Türk Tarihi bir marifettir, diger milletlerin tarihle­ ri birer marifettir. Fakat bütün kavimlerin mukayeseli tarihi- ki ictimaiyyat (sociologie)den ibarettir-Utın maı Ziya Gökalp, "lctirruii Ilimler ve Maıifetler", Turan, Nu: 1 456, 2 Teşrin-i sani ı 33 1 . 2 Ziya Gökalp, "lctimıü Ilimler ve Maıifetler".

49


hiyetindedir. Bu hal aynıyle "kavmiyyat" (ethnologie) hakkında da variddir. Ziya Gökalp 'e göre ilmin mevzuu umumi (generale) ve mücerred (abstrait) dir. ilim Tedkik ettiği konunun her üyesini göz önüne alarak onları "umumi e nmuzec­ ler"e (tipe) yani nev'ilere ve cinslere "icra" eder. Sonra da mukayese yoluyla bunların t ab i olduğu genel ve soyut kanunları arayarak meydana çıkarır. Buna karşılık, "marife t " (discipline) ise " h u s u s i" ( p artic u l i e r) ve "mü şahhas" (concret) dır. Marifet. "bir cins yahut nev'i değil , herh angi cins veya nev'e mensup yalnız bir tek" varlığı tedkik eder ve onun tabi olduğu "kaide" (regle)leri arar. G ökalp, martfet- ilim ayırımını dil, ahlak, iktisat, bediiyyat , fenniyyat (technologie) vb . sahalarına. da tat­ bik eder. 3

Evvela her maletin ahlakı ve vicdanını tedkik eden bir "milli iktisadiydt"ı, dini hayatını tedkik eden bir "milli diniyat"ı. bedü zevkini tedkik eden bir "milli be­ diiyat"ı. "alet" (outil)lerini ve bunlann imal ve istimali­ ni gösteren bir "milli jenniydt"ı tedvin edilebilir. İş te bütün bunlar marifet mahiyetindedirler. M illeti e rin b u milli marifetlerinin umumi ve mücerred kanunlar elde edilmek üzere mukayeseli ola­ rak te dkik e dilme sinden, M ukaye seli ahlakıyyat . Mu­ kayeseli iktisadiyyat, Mukayeseli diniyyat. Mukayeseli bediiyyat , Mukayeseli fenniyyat ilimleri doğar. Ziya G ökalp , sosyal kurumların değişme ve gelişme­ lerini sosyal yapı (structure sociale) nın değişmelerine bağlar. Buna dayanarak her milletin sosyal yapısındaki değişmeleri tedkik e d e n m arifet şubesine de "milli bünyeviyyat" (morphologie nationale) adını verir. Bütün milletierin bünyelerinin mukayesesinden doğan ilme de

3 Gökalp, "lctimai Ilimler ve Marifetler"

50


"mukayeseli bünyeviyyat adını bulur. Diger taraftan mu­ kayeseli gramer, mukayeseli hukuk. . . vb. adım verdigi bu ilimiere "lisani ictimaiyyat", (sociologie linguistique) , "hukuki ictimaiyyat" (sociologie j uridique) . . . vb . denil­ digini de hatırlatır. Mukayeseli bünyeviyyata dogrudan dogruya "İctimai bünyeviyyat" adını verir. Bütün bu icti­ mai ilimierin mukayesesınden dogacak daha soyut ve genel ilme de "Umumi ictimaiyyat" (sociologie generale) adını verir. Umumi ictimaiyyatın konusu bütün millet­ ler ait "hars" (culture)ların mukayesesidir. Gökalp , yalnız bir mm�te ait harsı inceleyecek ilme de "har­ siyyat" adını bulur: 'Yalnız bir millete ait harsın tedki­ kinden husüle gelecek mürekkeb marifete de Fransızcası olmadıgt halde lisammıza mahsus olmak üzere "har­ siyyat" (culturologie?) diyebiliriz" demektedir. 4 Har­ siyyat adlı marifet şubesinin muhtevasını da şöyle izah etmektedir: Bir milletin harsiyyatı, o millete ait milli sarf, milli ahldk, milli hukukiyydt ild dhire namlarını verdigirniz bütün ictimai marifetlerin karşılaştırılmış bir terkibi demektir.

Mukayeseli sosyoloj inin kurulabilmesi için milli harsiyyatların incelenmesi zaruridir. Milli harsiyyatı incelerken de sosyolojinin ulaştıgı genel kanunlardan istifade etmek gerekir. Yani her iki şube birbirlerinden istifade etmek zorundadır. Ziya Gökalp, milli bir karaktere sahip olan sosyal disiplinlerin aynı zamanda "şey'i" (obj ectif) bir nitelik taşıdıgıru kabul eder. zira bu disiplinler "nasıl olmalı" sorusuna degil, "nasıl oluyor" sorusuna cevap arar. Ob­ j ektif bir karakter taşıyan disiplinlerin buldugu kaide­ ler, birer "mükellefiyet" (obligation) mahiyetinde oldugundan, bu disiplinler "düsturi" (normatif) bir ma­ hiyet gösterir: 4 Gökalp, "lctimai l llmler ve Marifetler".

51


Milli sarjın, milli hukukun, müli ahUikın ila ahiri kaideleri milletin feretlerince malum olduktan sonra o kaidelere tabi olmak fertler için bir mükellefiyet {obli­ gatiorı) şeklini alır. . . Bu surette ictimai marifetler hem şey'i bir bilgi hem de şey'i bilgilere müstenid bir san'at (art) mahiyetleriıli nefislerinde cem' etmişlerdir. Gökalp 'a göre kitaplanmız h arsımızın obj ektif ted­ kikiyle yazılmadıgı iç in, t a h s il yap anl ar, ictimai

h ayatımızda müessir olarnamaktadır 5 : "Hayatımız ki­ t a p l a rımıza in' ika s etme dig i i ç in kitaplarımız da h ayatımıza m ü e ssir alamıyor . H a rsımız tahsiltınize huh11 etmedigi için tahsiltmiz de harsımıza nüffız ede­ miyor. Ş uurumuz ile vicdanımız arasında ittisal ve müfaheme olmadıgı için ç ifte t ahsilli h ast alar gibi yaşamaktayız . " Yukarıda izah edildigi gib i , G ökalp , milli sosyalo­ j iyi ve etnolojiyi, bir ilim olarak degil , bir "marifet" (dis­ cipline) bir san'at (art) olarak düşünmektedir. (Bu husu­ sun ziya G ökalp üzerinde çalışanlar tarafından gözden kaçınlmış olması, çok zaman Ziya Gökalp h akkında yanlış hükümlerin verilme sine yol açmıştır. ) Etnoloj i il e b aglılıgı içinde folkloru v e halk edebiyatını d a b ir ilim (science) olarak degil , b ir disiplin, bir san'at olarak ele alır; bu bilgi sahalannın normatıf karakteri üzerine dikkatı ç eker. ziya Gökalp, obj ektif bir tedkikin nasıl olması gerektiğini D u rkh e i m ' d e n yararlanarak "Bir Kavmin Tedkikinde Takib Olunacak Usul"6 adlı makale­ sinde teferruatlı bir şekilde ortaya koymuştur. ı.

İctimaiyyit

Ziya G ökalp , insanı konu alan bilimleri iki ana gruba ayırır: İnsana has hadiseleri "şuurlu" ve "şuursuz" oluşlanna göre ikiye ayırdıktan sonra , birinci guruba giren hadiseleri inceleyen b ilim e " H ayatiyyat" adını

5 Gökap, "İc timiii llimler ve Maıifetler". 6 Ziya Gökalp, "Bir Kavmin Tedkikinde Takib Olunacak Usül", Milli Tetebbular Mecmuası, Mayıs- Haziran 1 33 1 , sayı 2, ss. 1 93-205. 52


verir. İkinci guruba giren hadiseleri, yani şuurlu hadise­ leri kendi içinde menşelerine .göre ikiye ayınr: Birincisi, "ferde uzviyetinin telkin ettlgi du ygular ve hareketlerdir" ki bunlara "ferdiyen ruhi hadiseler'' adını verir. Bu hadi­ selerden b ahseden ilme de "Rühiyyat" adını verir. İkincisi "ferdlere mensub oldukları ictimai zümreler tarafından telkin olunan tarz-ı idrakler, tarz-ı arneller­ dir ki bunlara da "ictimaiyen ruhi hadiseler" denilir. Bu hadiselerden bahseden ilim de "ictimaiyyat" adını alır 7 . Gökalp , ictimaiyyat ile "an'ane" arasındaki ilişkiyi de şöylece dile getirir: . . . Ferdlere, mens ub oldukları ictimai zümrenin tel­ kin ettigi tarz - ı idrlik ve arnellere "an'ane" denilir. An'ane dini, ahlaki, lisani, bedii, iktisadi namlarıyla kısırnlara ay rılır. Dini it ikad ve ayinler dini an'anelerdir. Lisani, bedii, iktisadi kaide ler de bu s ınıjlrLra mensub an'anelerdir. Mazideki menşeleri iti­ barıy le b iri b irine mer b u t an'anelerin hey'et- i mecmu'asına "medeniuef' denilir.

İctimaiyyatı, mukayeseli ictimaiyyat ve milli icti­ maiyyat olmak üzere iki kısma ayıran Gökalp , bu disip­ linleri şöyle tarif eder 8 : . . . Türk medeniyeti. İslam medeniyeti. Avrupa mede­ niyeti umum medtneyetleri ve harsları mukayese ederek cemiyellerin ve müesseselerin tabi oldugu kanunları arayan mücerred ilme "mukayeseli ictimaiyyat" denilir. Yalnız bir millete aid harsın mensub oldugu medeniyet­ lerden ne suretle temayüz ederek nasıl hususi bir renk aldıgını ve kendi şahsiyeti dairesinde nasıl tekamül ettigini arayan marifete de "milli icttmatyytif' denilir.

7 Ziya G ö kal p , " M i l l i l c ti maiyyat · l , Milli lctimaiyyatın t i " , l c t i maiyy<lt Mcc:nuası, Sayı: 1 , (N isan, 1 9 17) , ss. 25-36.

Mahiye­

H G ö k a l p , " M i l l i l c ti maiyyü l - 1 " .

53


Gökalp Mukayeseli ictimaiyyat'ın şubelerint 1. 2. 3. 4. 5. 6.

Mukayeseli. Diniyydt Mukayeseli Ahlak Mukayaseli Hukuk Mukayeseli Lisaniyydt Mukayeseli İktisat Mukayeseli Bedüyydt

şekliilde ayırır. Gerek bu Uimleri, gerek bütün medeniyet ile harslan mukayeseli olarak tedkik eden "Umumi İctimaiyyat" ise, "ictimaiyyat ilimlerinin en mücerred ve en umumi" alanıdır. Ancak Umumi İctimaiyyatın Milli İctimaiyyat gibi: 1 . MiUi Diniyydt 2. Milli Ahlak 3. Müli Hukuk 4.

Milli Lisdntyydt

5. Milli İktisat 6. Milli Bedüyydt

şubeleri vardır ve bunlar da 'san'at" maniyetindedir. İctimaiyyat ilmini yukanda gördügümüz şekilde sınınandıran Ziya Gôkalp, ictimaiyyatçılann amacım da şu şekilde açıklar 9: O halde, tcttmatyyiltçıların vazifesi vaz ve iesis etmek de!)il, hayatta şuursuz bir surette bulunan milli vicdanın muhtelif andsırını keşfederek şuurlu bir hale getirmek yani kttap lara nakletmekttr. ilim. maddi ve hayati tabtatlar karşısında nasıl bir vaztyet alıyorsa tc­ ttmai tabtat müvacehestnde de aynı vaztyett almalıdır. Bugün hiç bir mühendis sthir ile stmya yahud nücüm ile bir saray, bir köp rü, bir mabed yapmayı hatırına gettre­ mez. Htç bir tabtb efsun ile hastalıkların tedavisini düşünemez. İcttmai mütefekktrlertn de artık, ftk­ riyyiltçıltktan vazgeçmeleri zamanı gelmiş tir. Artık 9 Gökalp, "Milli lcttmaiyyat-1'', ss.62-63.

54


milletin, kendi ejradına "mejkureler benim temayülle­ rimdir, lisan, ahlak, hukuk, bettyyat hulclsa her şey ben­ dedir, bunları icada u{]raşmayınız, keşfe çalışınız. yükselrnek bana do{]ru derinleşrnek demektir. Ben sizin vicdanınızun, siz de benim şuurlarını olunuz. Ey, jerdle­ rtm, siz beni arayınız ki ben de sizi arayun" diye bagır­ dı{]ını işitmeliy tz.

Görüldüğü gibi, Gökalp, İctimaiyyat ilminin şube­ leri arasında bilhassa Milli İctimaiyyata önem vermek­ tedir. Milli İctimaiyyatın görevi ise milli vicdanı yani örfü ve harsı keşfetmektir. Sosyoloj isinde örfe, harsa ve an'aneye yönelen Gökalp , bunun tabii bir neticesi ola­ rak, edebiyatta da an'anevi edebiyata, Halk Edebiyatı'na yönelir. Burada belirtmemiz gereken hususlardan birisi de Türk Halk Edebiyatı malzemelerinin Ziya Gökalp sos­ yolojisinin birinci derece önemli menbalan arasında olduğudur. Gökalp , sosyoloj ik araştımıalarmı yaparken halk edebiyatının konusunu teşkil eden malzemeden büyük ölçüde yararlanmıştır. 2. Beşerlyyit (Anthropologle) Gökalp'a göre, ırk (race) kelimesi biyoloj ik bir keli­ medir ve "teşrihi enmuzecleri" gösterir. Bu kelime sonra­ dan "insarılardaki teşrihi enmuzeclere de teşmil edile­ rek" bundan "Beşeriyyat ilmi" doğmuştur. Millet ve kavim kavramlarıyla ırk kavramının zaruri bir münasebeti olmadığına işaret eden Gökalp , Fransızların bu konuda yaptığı ayınmı kabul etmiş görünmektedir. Gökalp , İngilizlerin kavmiyyat ilmiyle beşeriyya.t ilmi­ ni biribirine kanştırdıklannı, doğru olanın Fransızlar gibi kavmi (ethnique) ile ırki (raciale) olanı biribirinden ayırmak olduğunu söyler.

Kavmlyyit (Ethnographle) Gökalp, kavmi, "lisanda ve teamüllertnde müşterek olan bir zümre" olarak tarif eder ve şu örnekleri verir. 1 0 3.

10 Ziya Gökalp, " Millet Nedir?", lctimaiyyıit Mecmuası, sayı: 3 , (Haziran 1 9 1 7) , ss. 1 48- 1 55.

55


. . . Arap kavmi, Türk kavmi, A lman kavmi, Sırp kavmi gibi. Usanca biribirine akraba olan kavimlerin mecınuuna galat olarak ırk denüeceğine, kavmi aile (fa­ müle etlınique) demek daha doğru olur. Mesela akvam- ı Sdmiyye, Indo-Evropen akvamı, Uralo-Altay kavimleri birer aile-i ka vmiyyeden ibarettir. Bu aç ıklamalardan anlaşılac agı üzere G ökalp , kavmi olan zümreleri inceleyen bilim dalına kavmiyyat adını verir. Gökalp yukandaki izah atından beş yıl sonra Küçük Mecmu a'da yayınladıgı "Tarih ve Kavmiyyat" adlı maka­ lesinde b u bilim dalı üzerinde geniş olarak durmuştur. Bu makale sinde Gökalp , Kavmiyyat ilmini şu şekilde

tarif eder l l : "Yazılı edebiyatlan olmayana ibtidai ce­ miyetl erin m e d e niyet t arih i kavmiyyattır . " Yazar, ayrıca tarih ile kavmiyyat arasınd aki müşterek nokta­ lan ve farklılıkları şu şekilde tespit eder: Tarih ilminin günümüzdeki anlayışa uygun olarak asıl vazifesi " ahlaki , b e dii , iktisadi, h u ku k i , lisani bütün vak' aları tedkik ederek h er millete mahsus mede­ niyetin nasıl t ekamü l ettigini aramak"tır. Bugünün tarih ilmi artık "medeniyet tarihi'dir. Tarih ilmi ''yazılı vesikalara" ve " abideler"e d ayanı r . Yazılı ve sikaların olmadıgı devirlerin medeniyet t arihini, ibtidai cemiyet­ lerin medeniyetini ise "Kavmiyyat" ilmi araştırır. Tarih ilmiyle Kavmiyyat ilminin b irleştigı nokta, ikisinin de "şehadet"lere dayanmasıdır. Yani ikisi de aynı metod u kullanır. Tarih ilmiyle Kavmiyyat ilminin ayrıldıgı nokta ise konularındadır. Tarih D uvoneley'in dedigi gibi "ölü vak' alardan" yani dogrudan dogruya gözlenemeyen ve tecrübeye tab i tutulamayan h a diselerden bahseder. Kavmiyyat ise, " diri vak'aları" t e d kik eder: "Tarihin

l l Ziya Gökalp , "Usullere Dair-Tarih ve Kavmiyyıit", Küçük Mec­ mua sayı: 1 7, (Eylül 1 922) , ss. l 5- 1 6 . ,

56


mevzuu geçmiş zaman oldugu halde Kavmiyyatın mevzuu

h alihazırdır. " ı 2 Kavmiyyat ilminin iki m e nb a ı vardır: Ş ifa hi an' aneler ve bugün halen kullanılmakta olan eşyalar. Gökalp , Kavmiyyat ilminin kaynagını te şkil eden " şifahi an' aneler"i şu şekilde tasnif etmiştir:

a. Şifahi Beddiiyyat: Şarkılar, destanlar. masallar, darb - ı meseller, b ilmeceler, efsaneler, rakslar. şifahi mu sıki. b. Ş ifahi Diniy y d t : İ tikat l a r . ayinl e r , d ini teşkilatlar, ilahiler, dualar, menkıb eler, ustureler, koz­ mogoniler . c. Ş ifahi A hlak: Atalar sözü , h al k sözü ( dicton) . ahlaki kaideler. ç. Şifahi Hukuk: Örfler, adetler. d. Şifahi İktisat: C ari bulunan iktisat katdeleri ve ame liye leri. e. Şifahi Hayat: Sihirle kanşık tab iat . ve sair fen­ ler. f. Şifahi Mantık: İbtidai tasnifler ve makuleler. g. Şifahi Lisan: lisanın halce müstamel bütün sesle­ ri, kelimeleri ve kaideleri . Ziya Gökalp 'ın bu tasnifinden de anlaşılacagı gibi Halk edebiyatma ait bütün sözlü malzeme Kavmiyyat il­ minin inc e leme sah ası içine girmekt e dir. B ir b aşka deyişle , Halk edebiyatının konusu olan malzeme , Kav­ miyyat ilminin te dkik ettigi malzemenin b ir parçasıdır. Ziya Gökalp , "Tasviri Etnoloj i=Etnografya" için Et­ nografi Müzelerini b ir bir merkez olarak düşünür v e bu müzelerle müzelerde toplanacak malzemeler hakkında şu düşünceleri ileri sürer ı 3 .

ı 2 Ziya Gökalp, "Usullere Dair: Tarih ve Kavmiyyat" , Küçük Mec­ sayı: ı 7, (Eylül ı 338/ l 922), s. 1 5 - ı 6. ı 3 Ziya Gökal p , Türkç ülü�ün Esasları, Haz: Mehmet Kaplan, Kültür Bakanlı�ı. Ziya Gökalp Yayınlan, lsbtanbul, 1 976 , s.90.

mua,

57


Etnografi Müzesinin vazifesi, Milli Müzeninkinden başkadır. Milli müze, milli tarihimizin müzesidir. Et­ nografi Müzes i ise, m illetimiz in hal- i hazırdaki hayatının müzesidir. "Hal"in "mazi"den farkı ne ise, Et­ nografi Müzes inin de, milli tarih müzesinden farkı odur. Etnografi müzesi, evvela, milletimizin bugün muh­ telif livalarda, kazalarda, şehirlerde, köylerde, obalarda kullanmakta olduğu bütün eşyayı toplayacaktır. Bu top­ lanan eşyadan her nevi, sırasıyle en iptidai şeklinden en mütekamil şekline kadar bir tekamül silsilesi halinde dizilecektir. Mesela (ayakkabı) nevini alalım: Bunun en iptidai şekli olan (çarık)dan başlayarak en mütekamil şekli olan zariffotinlere kadar bütün tekamül şekli olan zariffotinlere kadar bütün tekamül merhaleleri bir ted­ ric silsilesi halinde sıralanacaktır. . . . . . . . . . . . . Fakat, Etnog­ raji Müzesinin toplayacağı şeyler, yalnız bu gibi maddi eşyaya münhasır değildir. Halk içinde htıla yaşamakta bulunan peri masalları, koşma ve destanları, mtıni ve te­ kerlemeleri ş ehir şe hir, köy köy araş tırmalar yapiırarak toplamak vazifesi de Etnografi Müzesine ait­ tir. Aynı zamanda, her nahiyenin konuştuğu Türk lügaviyesine mensup hususi kelimeleri, husüsi savtiyatı, ve hususi sarf ve nahiv katdelerini de cem edecektir. Bunlardan başka, halk arasında (Tandırname ahktımı) veyahut (Keçe Kitap) adları verilen ve hala tahsilsiZ kadınlarla bilgisiZ halk arasında inanılmakta bulunan amiyane ttikatları ve bunlara merbut bulunan sih­ riyyen-dini ayinleri de cem edecektir. Ziya Gökalp 'ın Etnoloj i konusundaki temel anla­ yışı bu bilim dalı hakkındaki günümüzün anlayışına ta­ mamen uygundur; yani Gökalp, bu konudaki düşün­ celeriyle çagdaş zihniyeti temsil etmektedir. Bu konuda bir fikir verme k için S ayın Prof. Dr. Se dat Veyis Örnek'in Etnoloj i ve Etnografya hakkındaki tanımla­ malaoru aşagıya alıyoruz 1 4. 1 4 Sedat Veyis Örnek, Etnoloji Sözlüfü, Ankara Ü niversitesi Dil ve Tarih Cograf)ra Fakültesi Yayını, Ankara, 197 1 58


Etnoloji. . . . . . . . . . . İnsanı konu edilen bilimlerden biri olan etnoloji, özellikle ilkel diye nitelenen halkları ve onların k iiıtürlerini inceler. İlkel halkların başlıca özell ikleri: Yazıyı bilmemeleri, dogaya egemen olmak için kullanılan araçların yeters izligi ve ilkelliği, ihti­ saslaşmanın geli.şmemi.ş olması, görgü ve egitimde gele­ negin önemli rol oynaması vb. Etnoloji; Etnoloji ve Tas­ viri Etnoloji (Etnograjya) diye başlıca iki kısma ayrılır. Birincis i, e tnografik malzerneye dayanak maddi ve manevi kültür ögelerinin s is tematik açıklamas ına yönelmekte: çeşitli kültürler arısında karşılaştırmalar yapmakta: insanlıgın kültür tarihini aydınZatmaya çalışmakta: kültürel göçleri ve kültürün genel gelişme kanunlarını araştırmaktadır. İkinciyse, çeşitli halk­ ların maddi ve manevi kültür öge lerini s is temli b ir şekilde tasvir etmektedir. 4. Halldyyit (Folklor) Ziya Gökalp , "halk" (peuple) kelimesinin "bazen kavim , bazen bir devletin tebaası manasında, bazen de millet manasında" 1 5kullanıldığ;ına dikkati çektikten sonra milletin güzideleri haricindeki kısmına "halk" de­ menin doğ;ru olacağ;ını söyler ve bu tavsifine dayanarak Batı'daki "Folklor" kavramı yerine kullanılmak üzere "Halkiyat" kelimesini teklif eder. G ökalp , Kavmiyyat ile Halkiyyat arasındaki münasebeti ve farkı şu şekilde izah eder 1 6:

. . . . . . Medeni milletlerin içinde de "halk" namı veri­ len ş ifahi an'anelere malik b ir kıs ım vardır. B u zümrenin bütün an'aneleri satırlam geçmemi.ş, sadrlar­ da kalmıştır. İbtidai cemiyetler gibi bu halk zümreleri de kavmiyyatın mevz u unu teş kil ederler. Fakat, kav­ muyyatın bunlardan bahseden kısmına, Avrupalılar ayrı bir isim takarak "Folklor" derler. Biz de bu kelimeyi "Halkiyyat" kelimes iyle lisanımıza nakleyledik.

1 5 Gökal p ,

" Millet Nedir'?", s. l 49 . 1 6 Ziya Göka l p , "Halkiyyat - 1 , Masallar" , Küçük Mcemua, Say ı : 1 8 , (2. 1 0. 1 338) . s.9.

59


Ziya Gökalp, Halka Dogru mecmuasında neşredilen "Halk Medeniyeti-1 , Başlangıç" adlı makalesinde 17 Hal­ kiyyat konusunda geniş bilgi vermektedir. Gökalp , folk­ lor konusunda yazılmış ilk yazı olan bu makalesinde Haykiyyat ilmini şöyle tanıtır: Her kavmin ilki medentyeti var: Resmi medeniyet, halk medentyetL O halde kavimlerin medeniyetlerinden bahseden bir ilim olan "tçtimatyydt''ırı halk medeniyeti­ ni tedkik eden bir şubesi de olmak gerek. İşte katdelert yazılı olmayan ve ancak anızdan aoıza geçmek suretiyle bir soyda uzayıp giden bu an'anevi me­ deniyeti mütalaa eden ilme "Halkiyyat" adı verilir. Başka kavimlerde resmi medeniyetle halk mede­ niyeti o kadar açık bir surette ayırd edilemez. 1ürklerde ise bu ayrılık ilk bakışta göze çarpar. Türklerde resmi li­ sandan, resmi edebiyattan, resmi ahlaktan, resmi hu­ kuktan, resmi iktisadiyyattan, resmi teş kilattan büsbütün başka bir halk lisanı., halk edebiyatı, halk ahlakı, halk hukuku, halk ikttsadiyyatı., halk teşkillitı vardır. . . .

Gökalp b u makalesinde Halkiyyat ilmini sekiz bahse ayırır. Bunlar sırasıyle şöyledir: a.

Halk Teşkildtı b. Halk Felsefesi c. Halk Ahldkiyyatı ç. Halk Hukukiyyatı d. Halk Bedityyatı e. Halk Ltsdntyyatı j. Halk İktisadiyydtı g. Halk Kıyemtyyatı

Ziya Gökalp, "Tandırname" adlı makalesinde ı s , folkloru , kendi sistemi iç ind e önemli bir yeri olan 17 Ziya Gökalp, "Halk Medeniyeti-1, Başlangıç", Halka Do�. sayı: l4, (lO Temmuz 1 3 29), ss. 107- 108. 1 8 Ziya Gökalp , "Usullere Dair: Tandırruime, Kı1çı1k Mecmua, sayı:23, (20. 1 1 . 1 338) , s.8.

60


" şifa h i an' aneler"i inc e leyen bir bilim olarak degerlendirir. Gökalp , folkloru Avrupa'daki tearnüle uyarak, Et­ nografya'nın bir şubesi olarak görmüştür: Medeni mil­ letierin içinde şifahi an'anelere sahip bir halk zümresi vardır. Kavrniyy<itın medeni milletiere mensup halk zümresine ait an'aneleri tedk.ik eden şubesine falklor adı verilir . Burada şu soruya cevap aramamız ge rekiyor: Gökalp , Halk edebiyatını etnografya ve folklor ile nasıl bir ilişki içinde görmektedir? Halk edebiyatını bu iki di­ siplinden nasıl ayırrn aktadır? Zira bu üç ayrı disiplin arasındaki rnünasebet ve ayrılıklar Batı'da ve bizde degişik anlayışlarla ele alınmaktadır ve bu konularda kesin bir sonuca ulaşılarnarnıştır. Bundan dolayı Gökalp'ın tercihlerinin tespitinde fayda vardır. Gökalp , Halk edebiyatının rnevzuunu teşkil eden "şifahi an'aneler"i yani sözlü Halk edebiyatı malzemesi­ ni, Kavrniyyat'ın menbaları arasında mütalaa etmekte­ dir. Aynca Avrupa'daki anlayışı benirnseyerek, medeni milletierin "şifahı an'aneler"ini inceleyen etnografya şubesine "Halkiyyat" adını vermekte ve yine sözlük Halk edebiyatı malzemesini bu bilim dalının "rnenba"ları arasında saymaktadır . Söylediklerimizi özetleyecek olursak, Gökalp'ın sistemi içinde Halk edebiyatı folklo­ run, folklor etnografyanın bir şubesi olarak ortaya çıkmaktadır. Ziya Gökalp'ın Halk e debiyatı ile ilgili malzernelerin Etnografya müzesinin bünyesinde korun­ masına ilişkin görüşleri de vardıgırnız sonucu destekler mahiyettedir. Herşeye ragrnen vardıgırnız bu sonuç , sözlü Halk edebiyatı mahsulleri için dogrudur. Zira biliyoruz ki Gökalp , Halk edebiyatının şurnulü içine sözü halk ede­ biyatı ürünlerinden başka, yazılı halk edebiyatı ürünlerini de alır. Böylece Halk edebiyatı konu ve şurnulüyle Kavrniyyat ve folklorun sınırlarını aşar. Bu konu üzerinde "Halk Edebiyatı" başlıklı bölümde tekrar duracağız. 61


Türkiye'de falklor konusunda ilk neşriyatı yapan­

lar Ziya Gökalp , Fuad Köprülü ve Rıza Tevfik'tir. Bu ko­ nuda önceligin bunlardan hangisine ait oldugu birçok

makalede tartışılmış, degişik fikirler ile riye sürül­ m11şt11r: Sayın M. Şakir Ülkütaşır, yurdumuzda falklor konusunda neşredilen ilk yazının Fuad Köprülü 'ye ait o:i.dulu inancındad:r 1 9 . Sayın Fevziye Abdullah Tansel de "Memleketimizde Falklor ilim Kolu Hakkında Yazılan tık Makale" adlı yazısında aynı görüşü paylaş­ maktadır 20 Sayın Pertev Naili Boratav'a göre" . . . bu bili­ min adı ilk olarak 1 9 1 3'te Rıza Tevfik'in "Peyam gazete­ sinin "e deb i ilave"sinde (sayı 20, Şubat 1 9 1 3) yayınladıgı Folklor başlıklı yazıda" 2 1 anılmıştır. Sayın Hikmet Dizdarollu , "Ziya Gökalp 'ın Halka Yönelik Çalışmaları" adlı makalesinde bu meseleye açıklık getirmiş ve bu ko­ nuda ilk yazının Ziya Gökalp 'ın "Halk Medeniyeti- I , Başlangıç" adlı makalesi oldugunu göstermiştir 2 2 . B. ZiYA GÖKALP'IN D'ÖŞ'ÖNCE SİSTEMİNDEKİ TEMEL KAVRAMLAR VE BU KAVRAMLARlN IŞIGI AL­ TINDA HALK EDEBİYATI

Ziya G ökalp'ın felsefesi , sosyoloj isinin esasları ve düşünce sistemi üzerinde müstakil ve geniş araştırmalar yapıldıgı için, biz burada bu konular üzerinde durmaya­ c�ız . Ancak Gökalp 'ın düşünce sisteminde yer alan ve onun halk edebiyatma ve edebiyata bakış tarzını tayin eden temel bazı kavramlan burada gözden geçirmemiz, edebiyat ve halk edebiyatı hakkındaki fikirlerini daha iyi anlamamız için zorunludur.

ve

1 9 M . Şakir Ülkütaşır, Cumhuriyetle Birlikte Türkiye'de Folklor Etnoıırafya Çahtmaları, Başbakanlık K ü l tü r Müsteşarlıgı , Ankara:

1 973, s.2"3. 20 Fev-.t.iye Abdullah Tansel. "Yeni Bir Ilim: Halkiyat Folklo r", Kubbealtı Akademi Mecmuası, sayı: 3, (Temmuz, 1 972) , ss. 20-26.

2 1 I3o ratav, Türk Halk Edebiyatı, s.5. 22 H i k m e t Dizd aro glu , "Ziya G ö k al p ' ı n

H a l ka

Yönelik

Çalışmalan" , Ziya Gökalp Dergisi, sayı: 1 , (Kası m , 1 9 74) , s s . l 7 - 2 1 .

62


Ziya G ökalp'ın düşü. n�e sistemi içinde yer alan temel kavramlardan birisi " Ö rf'tür 2 3 . G ökalp bu keli­ meyi şöyle tarif eder 24 : " . . . . her milletin hüsn ü kubh hakkında hüküm veren yani kıyınet hü kümlerinde hakim olan ve tamamiyle kendine mahsus bulunan bir ictimai vicdanı vardır ki buna örf (opinion) namı verilir. "An'aneyi beynelmilel olarak v a s ı fl a n d ıran yazar, örfü tamamiyle "milli" olarak vasıflandınr . G ökalp 'e göre milli olan örf ile beynelmilel olan an'anenin birbiriyle uyuşmasından "mü essese" d oj!ar. Ö rf ile an' anenin uyuşmamasından ise "mü stehaseler " (fossil) dogar. Örfe uygunlugu kalmadıgı halde yan canlı bir halde bulunan müesseselere "peszinde" (survivance) denir. M üesseseler millidir ve "her milletteki umum müesseselerin mecmu­ na o milletin "hars"ı denilir. G örüldügü gibi Gökalp'ın sisteminde örf merkezi bir yer tutmaktadır . Zira , çok önem verdigi hars kavramının temelinde ö rf kavramı vardır ve müesseselerin milli karakteri örfe olan uygun­ lugundan dogiDaktadır:

. . . . Her millet, husıisi bir takun şerait-i ictimaiyye içinde yaşadı{Jı için onun kendine mahs us kıymet hükümleri yani örjleri olmak tabiidir. Ve milletin hakiki vicdanı an'anelerinde de{Jil örjlerinde tecelli eder. O halde bir milletin an'aneleriyle örjleri arasında tedruz husule gelebilir. Bir an' ane milletin örjüne ya muvajık tır yahut degildir. E{Jer m u vajık ise ona (müessese) denüir. ·

Ziya G ökalp 'ın fikri eserlerinde karşımıza çıkan te­ mel kavramlardan b irisi de " an'ane" dır. Gökalp , Türk Yurdu mecmuasında neşredilen "An' ane ve Kaide" baş­ lıklı makal e sinde bu kavram üzerinde durmuştur2 5 . 23 Nihat Nirun , Sistematik Sosyolojl Açısından Ziya Gökalp, Istanbul: Kültür Bakanlığı Yayı n lan , 1 98 1 , ss. 5- 1 6. 24 Gökalp , "Milli lctimaiyyat-1, Milli lctimaiyyatın Mahiyeti", s.26. 25 Ziya Gökalp, "An'ane ve Kaide" 1ürk Yurdu, sayı: 1 5 , (2 .5. 1 329) . ss. 480-484.

63


Gökalp , bu makalesinde radikallik ve muhafazakarlığın ikisinin de "kaideci" olduğunu belirtir ve bundan dolayı "yaratıcı" olmadığını izah eder. Ziya G ökalp ' a göre , kai­ deler, "tekamülün sü reksiz ve mütereddit bir vakfesi" olarak düşünülmelidir. Kaideciler, neticeyi sebep yerine koyarlar ve bunu tekamül ü n sebebi sanırlar. Dolayı­ sıyla gelişmenin tarihini , dinamiklerini araştırmazlar. Bu y a n ı l g ı l a rınd a n d o l ayı , " t e kamü l d e n d a ğ ın a müesseselerimizi tarihi ittisallerini temin ederek canlı an'aneler haline sokacağımıza , b unla n bir tarafa atarak her ü lkeden " tarih siz , an' ane siz" kaideler suretinde müesseler" alınmıştır.

Türkler kaideci, fakat an' anesiz bir millettir. "Kaide ister itiyadi , ister taklidi olsun ibda ve terakkiden mah­ rumdur. " Taklidle diğer milletlerden kaideler almak çıkar yol değildir; zira bu kaidelerin mazileri yoktur ve farklı kaynaklardan geldiklerinden birbirleriyle uyuşa­ mazlar. Buna karşılık, an'ane ise "ibda ve terakki" demek­ tir : "Çünkü an' ane muhtelif anlan biribirleriyle zeve­ ban etmiş bir maziye , arkadan muharrik bir kuvvet gibi ileriye doğru iten tarihi bir cereyana maliktir ki daima yeni inkişaflar, yeni in'itaflar tevlid edebilir. An' ane kendi b aşına velfıd ve mübdi olmakla beraber, ona aşılanan yabancı yenilikler de damarlarındaki h ayat nüsgundan feyz alarak canlanır ve adi taklidde olduğu gibi çürüyüp düşmez." "Bir milletin hatıralan an'aneleridir, itiyatlan ise kaideleridir" 26 diyen Gökalp , aydınlaniı peşinden gittiği "muhafazakarlık" ve "teceddüt" yollannın "ikisini de çıkmaz yollar olarak görür. Ö nce Türklüğe mahsus ku­ rumlann geleneklerini ve gelişim tarihlerini inceleme­ ınizi tavsiye eder. Bu arada milli edebiyatımızın, H alk edebiyatımızın , masallarımızın , destanlarımızın bu 2 6 Ziya Gökalp , Türkleşmek, İslimlaşmak, Muasırlaşmak, Haz: Ihrahim Kutluk, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınlan, 1 9 76 , s. 24.

64


gözle incelenmesini "kavmi ma-ba' det- tarih"in keşfe­ dilmesini tavsiye eder 27: Evvela Türkl ü{Je mahsus m ü e s s e s e lerim iZ in an'anelerini., tekamül tarihlerini tedkik etmeliyiZ. Türk edebiyatı, ne Aşık Paşa ile ne de Nevai ile başlar. Ede­ biyatunızın menbalarını bir taraftan taş mahkukelerde, ceylan derilerinde , di{J er taraftan da h a l k ın koşmalannda. masallannda, destanlannda aramalıyız. Milli veznimi.Z parmak usulüdür. Milli dilimiZ yalnız Türk sarjına tabi alandır. Milli edebiyatımız, mevzu­ larım. is tiare zeminlerini Türk hayatından, Türk icti­ mai teş k i l a t ın d a n , Türk e s a t irind e n , Tü rk menkıbelerinden almalı. Lisanamızdan yabancı terkip­ leri., şiirimizden yabancı vezinleri., edebiyatunızdan ya­ bancı telmihleri a tmalıyız. Lisan ve edebiyatımıza an'anesinin mebdeinden başlarsak, u{Jradıkları muvak­ kat is tilaların arızi ve marazi devreler oldu{Junu anlaya­ ca{Jız. Türk hukukunun tarihini, törelerin, yasaların, tüz ü klerin tedkikiy le diriltmeliyi.Z . Türk mimarisi, Türk ressamlı{J ı. ümmet devrinin b inalarında ve yazdannda aransa bile. Türk musikisi de milli şiir ve edebiyatımız gibi halkın şifahi an'anelerinde taharri edilmelidir. Türklü{J ün kelimelerde, mesellerde, masallarda, destanlarda izleri kalmış bir milli mejkuresi vardır ki bunu bu da{Jınık enkaz c..rasından bulup çıkarmak, ve b unda mündemic o lan kavmi "Ma- ba'd e t tari h" i keşfetmek en büyük vazifemizdir.

Görüldügü gibi, Ziya Gökalp'ın Halk edebiyatı ile il­ gili faaliyetlerinin bir programı olan bu fikirler, dogrudan dogruya "an'ane" ile ilgili fikirlerinin bir sonu­ cudur. Diger taraftan Ziya Gökalp'ın bu fikirleri, devrin muhafazakarlanna ve radikal görüşlü olanıanna karşı tezini temsil etmektedir. 27 Gökalp, Türkleşmek, l slamlaşmak, Muasırlaşmak, s . 2 5 .

65


Ziya Gökalp sosyoloj isinin birinci derecede önemli temel kavramı şüphesiz "hars"tır. G ökalp , "h ars" kav­ ramını medeniyet kavramıyla mukayese yoluyla izah etmiştir. Ziya Gökalp' a göre , medeniyet birçok milletie­ rin müşterek malıdır: dolayısıyla beynelmileldir . Buna karşılık, "bir medeniyetin her millette aldıgı hususi şekiller vardır ki, bunlara hars adı verilir. " 2 8 . Medeniyet beynelmilel oldugu halde hars millidir. Medeniyet, bir milletten başka bir millete geçebilir, fakat hars geçemez. Medeniyet, usul (metot) ve akıl vasıtasıyla yapılır, hars ilham ve sezgi yoluyla ve akıl vasıtasıyla yapılır, hars ilham ve sezgi yoluyla keşfedilir. Medeniyet iktisadi , dini, hukuki, ahlaki, ilh . fikirlerin toplamıdır: hars ise dini, ahlaki, bedii duygulann toplamıdır. 2 9 Bilgiler ve mefhumlar medeniyete , duygular harsa aittir. 30 Her kavim önce sadece harsa sahiptir . Bir kavim hars itibariyle yükseldikçe kuvvetli bir devlet vücud a ge­ tirir. Harsın yükselmesiyle "medeniyet" de dogmaya başlar. Medeniyet önce milli harstan dogdugu halde , za­ manla komşu milletierin medeniyetlerinden " unsurlar" alır 3 1 _ Yabancı medeniyetlerin tesiriyle "müesseselerin doguşunu Gökalp şöyle izah eder: Komşu milletlerden alınan an'ane , · tamamen milli ve harsa ait bir deger olan örfle uyuşuyorsa, ikisi birleşir ve milli karakterde bir "mü essese" (institution) dogar. Müessesenin beynelmi­ liyet içinde bir deger kazanmasından da an'aneler dogar. Diger taraftan, Gökalp bir kavim yabancı bir mede­ niyete girdikten sonra da kendisine has bir hars yarata­ bilir düşüncesini ileriye sürer 3 2 "Bir kavim, beynelmilel medeniyetin müesseselerine kendi lisan ve vicdanının 2 8 Ziya Gökalp, Türk Medeniyeti Tarihi , Birinci kısım, İslamiy etten Evvel Türk Med eniyeti, İ stanbul: Maarif Vekiileti Neşrtyatı, 1 926, s. 7. 29 Gökalp, Türk Medeniyeti Tarihi, s. 7-8. 30 Ziya Gö kal p , Makaleler IV, Haz: Ferit Ragıp Tuncor, Kültür Ba­ kanlı�ı yayınlan , Ankara: , 1 977, s . 37. 3 1 Gökalp, Türkçülü�n Esaslan, s.37. 32 Gökalp, "Bir Kavmin Tedkikinde Takib Olunacak Usul", s. 2 2 . 0 66


rengini vererek onlan kendi ruhuna uydurmaga başla­ dıgı dakikada müstakil ve milli bir medeniyete yani "hars"a malik olmaga başlar. Bir kavmin bütün mana­ sıyla tam bir millet olması ancak bu yolda müstakil bir harsa malik olmasıyla kaimdir. Milli hars başladıgı günden itibaren muhtelifü'lmenşe olan beynelmilel müesseseler ansında samimi bir ahenk teessüs ederek onları canlı bir uzviyetin mütesanid uzuvlan haline koymaga başlar. "Hars" biribirine merbut "manzume" (systeme)lerden, her manzume de biribirine merbut müesseselerden mürekkebdir. Harsı teşkil eden manzu­ meler şunlardır: M anztime - i diniyye , manztime- i ahlakiyye, manztime-i hukukiyye , manztime-i bediiyye , manztime- i lisaniyye , manztime-i iktisadiyye , man­ ztime-i fenniyye. " Ziya Gökalp'ın sisteminde , milli olan hars ile bey­ nelmilel olan medeniyetin uyumu yukarıdaki temel düşüncelerle izah edilmiştir. Gökalp , hars ile medeniyeti birbirleriyle uyuşahilen ve birbirlerini tamamlayan iki unsur olarak görür 3 3 . Hais zümresi ile medeniyet zümresi bazen çalışır. Aslında onların birbirini tamam­ laması gerekir. zira birincisi bize gayeleri, ikincisi vasıtaları gösterir 34 • Hatta medeniyet "ahenkdar bir vahdet" kazanabilmek için milli bir sistem olan harsa aşılanmalıdır 35 : "Bir medeniyet ancak milli bir harsa aşılınansa, ahenkdar bir vahdet halini alır. Mesela, İ ngiliz medeniyeti İ ngiliz harsına aşılanmıştır. Bu se­ beple İ ngiliz harsı gibi, İ ngiliz medeniyetinin unsurlan arasında da bir ahenk vardır. " Diger taraftan bir mede­ niyetın bir memlekete girebilmesinin tek yolu mede­ niyetın harsa aşılanmasıdır: ''Türkçülügün vazifesi, bir bir taraftan yalnız halk arasında kalmış olan Türk .harsını arayıp bulmak, diger cihetten garp medeniyetini tam ve canlı bir surette alarak milli harsa aşılamaktır." 33 Gökalp, 1ürkleşmek, l sJ.amlaşmak, Muasırlaşmak, s. 3 6. 34 Gökalp, 1ürkleşmek, l sJ.amlaşmak, Muasırlaşmak, s . 36. 35 Gökalp, 1ürkçül� Esaslan, s. 37.

67


Gökalp'te hars kavramı statik bir kavram degtl, di­ namik bir kavramdır: Bir milletin harsı, binlerce yıl önceki harsı degildir. Bir millet medeniyet degişitirince buna baglı olarak harsı da degişiklige ugrar. Fakat bu degişme "sun'i bir şekilde olmaz, tabii bir tekamülle kendi kendine" 36 olur: "Bir medeniyetin her millette aldıgı hususi şekiller vardır ki bunlara hars adı vert­ lir. "37. Ziya Gökalp. Türk harsını bu tanımına uygun ola­ rak şu tabakalara ayırır: "Bir milletin geçirmiş oldugu medeniyetler tedkik olunurken. bu beynelmüel hayatlar içinde her mülette, milli harsın nasıl inktşaj ettt{Ji ve nasıl tstikametler aldıl}ı sezilebüir, mesela, İslamiyetten evvelki Türk hars ı: 1 . Aksa-yı Şark medeniyetinde yaşayan bir Türk harsı idi. 2. İslamiyetle beraber devam eden Türk harsına "İslam medentyettndeki 1ürk harsı" dendi. 3. Tanzimatla başlayan 1ürk harsına da "Garb me­ deniyettndeki Türk harsı" denütyor.

Ziya Gökalp, "Hars ve Medeniyet" başlıklı makale­ sinde harsın yukanda işaret ettigirniz dinamik karakte­ 38 . rini şöyle izah eder O halde icttmai kaideler bir taraftan hayat suretin­ de vicdanlarda yaşanır. diger cthetten de Uim suretinde kitaplarda tadvin edUir. Bunlardan birinet takuna men­ sup olanların mecmuuna (hars). i1ctn.ci takuna att bulu­ nanların ögrenilmesine tse (tahsU) denUtr. Hars, her mülette şuursuz bir surette yaşanılan ltsani., stydsi., dini. 36 Gökalp, Türk Medeniyeti Tarihi, s.8. 37 Gökalp, Türk Medeniyeti Tarihi, s. 7. 38 Ziya Gökalp, "Hars ve Medeniyet", Turan Gazetesi, (26 Teşrin-i evvel 1 33 1 /30 Zilhicce 1 333/ 1 9 1 5)

68

sayı :

1 449 ,


ahldki., hukuki, iktisadi, bedii ila ahıre katdelerin mec­ muu demektir. Bir milletin harsı vaz' yahud tesis edil­ mez. O esasen mevcud oldu�u için yalnız keşf ve tedvin edilir; şuursuz halden kurtarılarak şuurlu bir hale getiri­ lir; yani hayattan kitaba geçirilir. O halde "milli. harsı yapmak" ifades i yerine "milli. hars ı aramak", "milli. harsı bulmak" ifadelerini kullanmalıy ız. Mamafih harsı bu suretle tarif ettikten sonra yanlış neticeler çıkarılmasına mani olmak için, bu tarifi iki kayd Ue takyi.d etmek lazımdır. Evvela "hars millette yaşanılan bir hayattır'' dedi�imiz zaman bunun ferdde tamamtyle yaşand@mı zannetmek gayet yanlıştır. Hars bir sürü me.fkiırevi. kaldelerin mecmuudur. Bu mejkı1revi. kaldelere ferdler daima yükselme�e çalışır, fakat hiç bir zaman yetiŞemezler. . . . . . . . . . . . . . Saniyen hayat, "huzurt" (actueV olan bir şeydir. Milli. hayat ne milletin kitap larda okudu�umuz mazideki sireti (conduite) ne de zihnimizde tasavvur etttgimiz istikbaldeki vaziyetidir. Çünkı1 birin­ cisi artık canlılıktan çıkmış, ikincis i henüz canlı hale ge lmemiş tir, milli. hayat halihaz ırda yaşanılan hayattır. (Bundan milli. mazimizi tetkike milli. istikbali­ mizi keşfe çalışmanın aleyhinde bulundu� um anlaşıl­ mamalıdır. Bence maziyt ancak bugünkü hayatunızı an­ lamak için tedkik etmeliyiz, yoksa ona rücu için de�il. İs tikbal ise bugünkü hayattan do�acak tabii. bir netice oldugu için ancak bugünkü hayatm do�ru bilinmesiyle az çok seztlebilir.) Görülüyor ki Ziya Gökalp'ın sisteminde "hars" şumulü oldukça geniş bir kavram olarak karşımıza ç ıkmaktadır: 1 . H ars bir milletin bütün deger hükümlerini ifade etmektedir. 2. Milletin töresini, örfünü ifade etmektedir: 'Töre , Türklerin milli harsırrdan başka bir şey degildi" 3 9 . 3. Hars, milletin şahsiyetini yapan unsurlardır. 4. Hars . usulle yapılamayan, kendi kendine meyda39

Gökalp, 1ürkçülügün

Esaslan, s . 39 .

69


na gelen milli müesseselerin ahenkli bir bütünüdür. 5. Hars medeniyete has olan an'anelerin teşkil etttgi teknik çerçeveyi dolduran bir muhtevadır. 6. H ars, millete dinamizm veren " duygu"ların menbaıdır. 7. Hars, ferdi aşan ve ancak dehalarda ifadesini bulun millet hayatıdır. 8 . H ars milletin aktüel h ayatında aranmalıdır: ancak onu kavrayabilmek için müesseselerin teka.mül tarihini çok iyi bilmek gerekir. Ziya Gökalp'ın sistemi içinde önemli bir yeri olan örf, an'ane ve müessese kavramları, hars kavramının içinde yer alır. Ziya Gökalp , kavmi edebiyatı ve Halk '!debiyatını harsın önemli bir p arçasını oluşturan "an'aneler"in içinde mütalaa eder: Gökalp , Küçük Mecmua'da neşrolunan bir dizi ma­ kalesinde ''Tarihte Usul'' problemini münakaşa ederken tarihi vesikalan (şehadet) üç guruba ayırır 4 0 . 1 . Arı'aneler 2. Abideler 3. Yazılı vesikalar Gökalp , ''Tarih Usulünde An'aneler" adlı makale­ sinde "an'ane" kavramını ele alır ve onu şöyle tanımlar 41

An'ane vakı.aların şifdhi surette halkın sdlif bir batından ldhık bir batına intikalidir. An'ane, bir nevi halk hükümleri oldugundan, an'aneyt anlamak için, halk hükümlertndekt husustyett tedkik etmek lazımdır. Tarthin hakikat olarak kabul edecegi rtvayetler, krymet hükümlerinden çıplak, salt şe'niyet hükümleri olma­ lıdır. Halbuki halk hükümleri daima kıymet hüküm­ lerint muhtevtdir. Cumhur, hiçbir vakit ftkirlerine, mejkıire ve kıymet aşılamaksızın düşünemez. Cemaat bir iŞin yap ıldı!Jını söylerken yapanın mukaddes yahut 40 Ziya Gökalp. "Usullere Dair: Tarih Usulünde Kuçuk Mecmua, sayı: 14 (4.9. 1 338), ss.8- 10. 41 Gökalp, 'Tarih Usulünde An'aneler'', s.B. _

70

_

An'aneler" ,


mel'un olduğunu da beraber söyler. Binaenaleyh, o ışı yapan kudrete keramet yahut sihir nazanyla bakar. Ziya G ökalp , "an'ane"leri kendi içinde şu şekilde sınıflandırır 42 . 1 . Us türeler 2 . Menkıbeler 3. Masallar 4. Efsaneler 5. Alelade an' aneler G ökalp ' a göre , ilahlada ilgili inançlardan ustiireler, yarım ilahlar ve kah ramanlarla ilgil i inançlardan menkıbeler doğar. Halk, ilah , yarım ilah ve kahraman gib i "mucizeli" yahut "kerametli" şahsiyetlere bir takım hareketler yakıştırırken bu şah ıslarla ilgili "takdirini" ve "tebcilini" de ortaya koyar. Yani onları kendi değer hükümlerine göre yükseltir. "Vakıa" bu değer hükümleri ve yakıştırmalarla genişler. Ustiireler ve menkıbeler, birer dini ayinden doğmu şlardır: "Her ayini teşkil eden garip hareketleri izah için halkın muh ayyilesi ya b ir ustiire yahu t bir menkıbe ibda etmiştir . " Ustiireler, an' anelerin en yüksek derecesidir. Ustfıre zayıflamaya başlayarak kutluluğu azalırsa menkıbe de­ recesine iner. Menkıbe , kutluluğunu biraz daha kaybe ­ derse 'Tandırname alıkarnı (Keçe kitap) " itikadı derecesi­ ne iner. Tandırname itid akları b ü t ü n ku tluluğunu kaybedince dini an'ane olmaktan çıkarak "bedii an'ane" sahasına geçer ve "masal'' , "efsane" adlarını alır 43 . G ö kal p ' ın a n ' aneleri ku t l u l u k d erecesin e göre sıralayışını şöyle bir tablo ile gösterebiliriz:

42

Gökal p , 'Tarth Usulünde An'ancler" , s. 8.

4 3 Gökal p , ' Tarih U su l ünde An'ancler", s . 8 - 9 .

71


Kutluluk Derecesi DINi

USTÜRE. . . .. .

ı . derece. . MENKIBE. . . . . 2 . derece. . TANDI RNAM E . . . 3. derece. .

Kahramanı Halı

Yar ı Halı

AN'ANELER EDEBi

MASAL EFSANE ATA SÖZLERI HALK SÖZLERI BILMECELER HALK TÜRKÜLERI HALK DESTANIARI

Yok Yok Yok Yok Yok Yok Yok

Hayvan

Bu tablo , Ziya Gökalp'ın sözlü h alk edebiyatı mah­ s u l l e riyl e ilgili t e m e l s ı n ıfl a n dı rm a s ı n ı y a n s ı t ­ makt adır. Ziya G ökalp'ın h alkiyyat (folklor) l a ilgili fikirleri­ ni izah ederken konumuzu b irinci derecede ilgilendiren bir problem üzerinde durmu ş ve " Gökalp 'ın sistemi iç inde Halk edebiyatı folklorun, folklor, etnografyanın bir şubesidir" demiştik. Gökalp'ın folklorun, dolayısıyla etnografyanın içinde telakki ettiği H alk edebiyatı malze ­ mesi, yukarıda sözünü ettiğimiz "dini an'aneler" ve "edebi an'aneler"i teşkil eden malzemedir. Fakat d a h a sonra söz konu su edeceğimiz gib i , Gökalp , H alk edebiyatının şumulü içine sözlü h alk ede­ biyatı ürünlerinden başka, yazılı olan ü rünleri de dahil etmektedir. Bu konuya ileride tekrar döneceğimiz için , burada sadece hatırlatınakla yetiniyoruz.

C. ZİYA GÖKALP'A GÖRE HALK EDEBİYATININ ŞUMULÜ Ziya G ökalp , aydınların yarattığı edebiyat ile Halk edebiyatını, h ars ve medeniyet kavramıanna dayanarak biribirinden ayırır: M edeniyete ait e debiyatımıza örnek 72


olarak Osmanlı edebiyatını , harsımıza ait edebiyata örnek olarak Halk edebiyatını gösterir. Burada belirtme­ miz gereken hususlardan birisi de Gökalp 'ın "Türk ede­ biyatı" tabirini hemen daima "halk edebiyatı" , "harsı­ mızdan dagan edebiyat" anlamına kullanmış oldugudur 44 :

Türk edebiyatı, halkın darbuneselleriyle bUmecele­ rinden, halk masallarıyla halk koşmalarmdan, destan­ larından, halk cengnameleriyle menkıbelerinden, tek­ kelerin llahileriyle nefeslerinden, halkın nekregıi.yane fıkralarından ve halk temaş as ından ibare ttir. Darbımeseller dogrudan dogruya halkın hikmetleridfT. Bilmeeeleri de vücuda getiren halktır. Halk masalları da fertler tarafından dıi.zülmemiştir. Bunlar Türkün esatir devrelerinden baş layarak an'anevi b ir s ure tte zamanunıza kadar gelen peri masallarıyla da azandan ozana şifah'i biT surette intikal ederek ancak biTkaç asır evpel yazılmış tır. Şah İsmaU, A şık Kerem, A şık Garib, Kbroglu kitapları da vaktiyle halk tarafından yazdmı-ş halk masallarıdır. Türk tarihinde ve etnografyasmdaki us türeıer, legende'lar, efsaneler de Türk edebiyatının un­ surlarıdır. Cengnameler ve dini menkıbelere gelince bunlar halk edebiyatının İslami devresine mahsus mah­ s ulleridir. Halk şairlerinin koşmalarıy la des tanları, manileriyle türküleri de, y ukarıda saydıgımız eserler gibi Türk halkının samimi eserleridir. Bunlar da usulle taklitle yapılmamışlardır. A şık Ö mer, Derdli, Kara­ caoglan'lar gibi şairler halkın sevgUi şafTleridfT. Tekke­ ler de birer halk mabedi oldugu için, buralarda dagan ilahilerle nefesler de Halk edebiyatma, binaenaleyh Türk edebiyatma dahildir. Yunus Emre ve Kaygusuz'la Bektaşi şairleri bu zümreye dahUdiT. Osmanlı edebiyatı ise, masal yerine ferdi hikayelerle romanlardan, koşma ve destan yerine taklitle yap ılmış gazellerle alajranga manzumelerden mürekkep tir. . . Görüldügü gibi, G ökalp , "usulle" , "taklitle" yapıl44 Gökalp, Türkçülüğün Esaslan , s . 29.

73


mayan ve harsımıza dayanan edebiyatı asıl ''Türk Ede­ biyatı" olarak görmekte, bu edebiyatın muhtevasının da Halk edebiyatından ibaret oldugunu örnekleriyle göstermektedir. Ziya Gökalp, Halk edebiyatın İslamlıktan önceki sözlü edebiyatın devamı olarak görür. İ slamiyetten önceki edebiyatımıza da "Şölen edebiyatı" adını verir. l siamiyetin kabulünden sonra aydınlar, D ivan ede­ biyatını kurmuştur. Şölen Edebiyatı böyle bir edebiyat kurulduktan sonra da "bir taraftan h alkın isimsiz neşideleri ile masal ve mesellerinde diger taraftan saz şairleri ile tekke şairlerinde mevcudiyetini idame etti­ riyor, Türk esatiri ile hece vezni ve terkipsiz lisan mill e ­ tin sinesinde gizliden gtzliye"45 yaşıyordu . Ziya Gökalp'a göre halk edebiyatının şumulü içine neler girmektedir? Gökalp , daha önce de belirttigirniz gibi, Halk edebiyatını: ı . Şifahi Halk Edebiyatı 2. Yazılı Halk Edebiyatı olmak üzere iki kısma ayırır 46:

İki edebiyat, Osmanlı edebiyatı ile Türk ede­ biyatıdır. Osmanlı edebiyatı malum. Halkın anlamadı(Jı eserler. Tü.rk edebiyatma gelince, bunun bir kısmı yazılmış, diger kısmı şifahidir. Yazılmış kısmı Dede Korkut Kitabı, Yunus Emre, Dertli Divanı, A ş ık Kerem, Şah İsmaU, Köro{Jlu Ue Nasreddin Hoca'dır. Şifahi. olan kısım, halk masallanyla koşmalar, des tanlar, manUer, darbımeseller, bilmeceler, tuhaf fıkralar, efs aneler, menkıbeler, Tandırname yahut Keçe Kitap hurafeleri, Karagöz, Ortaoyunu, İncUi Çavuş, Bekri Mustafa, Bektaşi fıkraları., Bektaşi nefesleri., tekke ilahileri, tekerlerneler meddahların hikayeleri ve taklitleri ilh . . 'dir. Ziya Gökalp'ın halk edebiyatı ile ilgili bu ayınmını 45 Ziya Gö

�lp,

Makaleler V, Haz. Rıza Kardaş, Kültür Bakanlıgı

Yayınlan, Ankara. 1 98 1 , s . 29 - 3 7 .

46 Ziya Gökalp , Makaleler IV, Haz: Ferit Ragıp Tunco r , .\ nkara: Kültür Bakanlıgı Yayınlan, 1 977, s . 46.

74


da gördükten sonra, şu umumi hükme varabiliriz: Halk edebiyatının folklor ve etnografya ile ilişkisi sözlü ürün­ lerinden dolayı, yazılı edebiyatla ilişkisi yazılı ürün­ lerinden dolayıdır.

Ç. ŞİFAHİ

HALK

EDEBİYATI

Ziya Gökalp , edebiyatın menşeini dinde bulur 47 . " İ ptidai kavimler, umumi fezayı kendi kargahının fezasına idhal ettigi gibi kainatta mevcud olan bütün eşyayı kendi ictimai kadrolarına ilhak ederek bir taraf­ tan ictimai, diger elbetten kevni olmak üzere esatiri bir . manzume- i mantıkıyye meydana getiriyor" G ökalp , " İ çtimai Teşkilat ile Mantıki Tasnifler Ara sında Tenazur" adlı makalesinde ilkel toplumlann dini sis­ temleriyle bu sistemlerin içinden dogmuş olan ustüre ve menkıbelerin münasebeti üzerinde durur. Gökalp'a göre Türlerin "Maderi Totemizm" devrin­ deki dini Şaınanizm'di. Toyonizm'den sonra bu din sihir mahiyetini aldı. (Gökal p , Türklerin tarih sahnesine çıkmasından sonraki dinine Toyonizm adını verir. ) Av­ rupalı alimierin eski Türk dinini Ş amanızın 'den ibaret saymalannı yanlış bulan Gökalp'a göre Şaınanizm, eski Türklerin sihri sistemidir. Ş aman, "kahin" , "sihirbaz" demektir. Eski Türkler, sihirbazlara "Kaın" derlerdi. "Ti­ betliler bu kelimeyi "Kaman" şekline soktular; Avru­ p alılar da buna "Şaman" kılıgını verdiler" Gökalp , Oguzlarda "Kam"a "Ozan" adımn verildigini belirtir. Gökalp'a göre e ski Türklerde dini sistemle sihir sistemi bir uyum içinde idi. Kıyınetçe din ve sihir birbirine eşitti. Din "ictimai ve siyasi teşkilatların mantıgına göre" tan­ zim edilmişti; toplum organizasyonunu temsil e derdi. Sihir ise , ifadesini şiirde musikide , raksta bulurdu. Şamanizm, "maşeri vicdamn henüz tebellur etmemiş

47 Ziya Gökalp, "Eski Türklerde lcttınai Teşkilıit ile Mantıki Tas ­ nifler Arasında Tep azur-Başlangıç", Milli Tetebbular Mecması, Cild I , sayı:3, (femmuz-AGustos 1 33 1), ss. 392-393.

75


hadsi ilhamlannı"48 dile �etirirdi. Eski Türlerde iki fel­ sefi sistem vard ı . Toyonizm ' d e n "akliye felsefesi , Ş amantzm 'den " şer'iyye felsefesi" dogmuşt u . İ slami­ yetten sonra , " " akliyyün"dan yani "dinin müteazzi teşkilatma istinad eden enmuzecinden "mütekellim ve fakih Türkler enmuzeci dogdu . Sihrin münteşir teşki­ latma ve kutlarına istinad eden enmuzecinden de , dervtşler, Horasan erleri, Haydariler, Hasan Abdallılar" ortaya çıktı. Görüldügü gibi Gökalp , zahid ve sofi tıpleri­ nin menşelerini eski Türk dini sisteminde bulmaktadır. Gökalp' a göre eski Türk dini, "zahirde bir naturizm yani (tabiatperestlik) idi. H akikatte ise , bir "semboli­ zim" yani "Umsalcilik"ti" . Türkler tabii mevcudlara ve hadiselere taparken, bunların, ictimai zümrelerin tım­ salleri olduklannı bilmezlerdi . Ancak bugün biliyoruz ki, "bütün eski milletler, cemiyete ve onun zümrelerine timsal ittihaz ettikleri eşyaya" tapmışlardır 49 :

. . . . . . . . "Totemizm"devrtnde bu timsdller hayvanlarla nebaUardır. "Naturtzm" devrinde, tabii mevcudlar ve ha­ diselerdir. "Politeizim" devrinde, teşahhus ettirtlmiŞ ildhlardır. Ziya Gökalp , dini an'aneler ntteliginde olan Türk usture ve menkıbelerinin ilah ve yan ilah karakterinde olan kahramanlarını "ongun"lann (totem) şahıslandı­

nlmış suretleri olarak görür 50 :

Yukarıda Tosun'un merkezi ongun yani Türk ilinin umumi ongunu oldu{Junu gördük. Buna öküz, at, suretle­ rinde de tesadüf ettik. Bu üç kelimeden murad" Tibet öküzü" demek olan "yak" oldugunu da anladık. Bununla berdber Bugu "koyun" ongununun, kurt ise "it" ongunu­ nun birer feri olduklan halde bunlar da bazı zamanlar­ da merkezi ongun maniyetini aldıgını, anlıyoruz . 48 Gökalp, Tü rk Medeniyeti Tarihi, s.99. 49 Gökalp, Tü rk Medeniyeti Tarihi, s.28. 50 Gökalp, "Eski Türklerde lctimai Teşkilat .. ", s. 442- 443 .

76


H iung- nu'ların, bütün Türklere hakim olduğu zaman merkezi ongun " Bugu" oluyor . Tu kyu ' l arın b ü t ü n Tü rklere hakimiyeti zamanında i s e merkezi ongun "öküz"idi. O halde (Oğuz Han) . (Bugu Tigin) " 5 1 (Bozku rt) namlarını haiz olan esatiri şahsiyetler muhtelif zaman­ larda Türk milletine umumi ongun olmuş olan mukad­ des hayvanların insanlaştırılmış su retleridir. 1.

USTÔRELER (Mythus)

Ziya Gökalp 'a göre dini nitelikte olan ve birinci de­ recede ku tluluk taşıyan, kahramanları ilahlar olan ma­ c eralara " usture" denir 5 2 . "Ustu reler. an' a n h erin en yuksek derecesidir; bir usture zayıflamaya başlayarak kutluluğundan bir mikdar kaybederse menkıbe derecesi­ ne sükut eder. " 5 3 . Bu tanımlardan anlaşılac ağı gibi G ökalp , " usture" kelimesini "mythus" karşılığı olarak kullanmakt adır. Gökalp'a göre ustureler, dini ayirılerden doğar: "Bun­ dan başka, usturelerle menkıbeler, birer dilli ayine mer­ buttur. Her ayirıi teşkil eden garip hareketleri izah için , halkın muhayyilesi ya bir usture , yahut bir menkıb e ibda etmiştir. Mesela , e ski Oğuz an'anesine göre , Kara­ han'ın oğlu Oğuz Han tarafından yaralanması kurban ayininin halkça izahını gösteren bir merkıbeden ibaret­ tir. Daha eski bir zamana çıkarsak, bu menkıbenin bir ustureden iştikak ettiğini de görl:ırl:ız. n 54 . Gökalp , uturelerin ve menkıb elerin sosyal ve dini olmak üzere iki rolü olduğu inancındadır 5 5 : Gerek ustilrelerin. gerek menk ıbelerin iki ic timai

5 1 13ahaeddin Ögc l , bu keli meyi " Bögü Tekin" o l arak gö s terme k­ tedir. BIG:: Türk Mitolojisi, Selçuklu Ta rih ve Mcdeniyeti E rı s li tüsü Yayınlan, Ankara: 1 9 7 1 , s . 6 1 5. 52 Ziya Gökal p, Türk Töresi,

53

54 55

Istan b u l :

1 923 , s 74

Gökal p , 'Tarih U su l ü nde An'anclcr", s.

.

.

1 0.

Gökal p , 'Tari h U su l ü nd e An'anclcr" , s . 9 . G ökal p , Tü rk Tö resi , ss. 74 - 7 5 .

77


rolü vardır. B irincis i ayini roldür. Yan i bu ustüreler ve menkıbeler bir ictima esnasında manzum yahut mensur olarak musiki ve raksla mütenifık ve gayr-ı müterajık olarak okunursa, hatta bazen dini bir trajedi halinde ovnanırsa sihriyyen dini bir tesir icra eder ya hut büyük bir sevap kazanılmış olur. İkinci rolü itikadidir. B u rolde kıymet menkıbenin mevzuunda v e manasındadır. Menkıbenin nakletttgi vak'a herhangi bir teş kilatın yahut müessesenin ne surette tekevvün ettibini izah etmek ister.

Ziya Gökalp'ın ustürelerle ilgili fikirleri günü­ müzün bu konudaki anlayışına tamamen uymaktadır. Sayın Prof. Dr. Bahaddin ögel, Türk mitolojisi adlı ese­ rinde "Mythe"in iki tanımını verir. Bu tanımlarna­ lardan birincisi Brockhaus'dan alınmıştır: ''Tarihde adı geçmeyen artık unutulmuş büyük kahramanlara ait ef­ saneler, mitoloj inin kadrosuna girer. " Tanımlardan ikincisi E.A. Gardner'in "Encyclopaedia of Religion and ethics, IX, s. 1 1 7"de yaptıgı sınırlamadır 5 6 . Gardner' e göre mitoloji, ''Tabiat varlıkları ile olaylarına, kişilik verme sureti ile aniatma şeklidir" . Ziya Gökalp'ın Ustfırelerdeki kişileştirme hakkındaki fikirleri ve ilkel toplumlardaki "manzfıme-i mantıkıyye'ler hakkındaki görü şleri burada h atırianacak olursa, yukardaki tanırnlara ulaşmış oldugu görülecektir. Ziya Gökalp, türk ustfırelerine üç örnek bulmuştur. Bunlardan birincisi "Güneş Hanım" , ikincisi "Çolbu Hanım", üçüncüsü "Öksüz Kız " ustfıresidir. a. Güneş Hanım Ustaresi Ziya Gökalp, Güneş Hanım ustfıresini aşk ustfıreleri arasında sayar 57 . Gökalp, Yakut Türklerinde ilahların aşklarını anlatan bu ustfıreyi W. L. Serochewskıy'nin 56 �1. 'Iürk Mitolojisi, s .V. 57 Gökalp, 'Iürk '!öresi, s. 76 .

78


"Jakutyopyt etnografitcheskogo izsledowania ; S . Pb . 1 896, T. I . 679 pp . " adlı eserinden almıştır 58 _ Bu ustüre Ziya Gökalp'ın üzerinde durduğu sayılı ustürelerden biri­ si olduğundan yazarın kaleminden aşağıya alıyoruz 59 : Yakutlam göre Ulu Toyon60 • Ay Tayon'un kızı Güneş Hanım'a aşık olmuş . Ulu Toyon, Altaylılarda (Ogan) , Oguzlarda (Gök Han)dır. Ay Toyon, A ltaylılarda (Bay Ülgen), Göktürklerde (Gök Tanrı), Hakaniye Türklerinde (Bayat)dır. Ulu Toyon, babas ı (Seçen) e der ki "Ay Toyon'un semas ına çık. Bana onun kızı Güneş Hanım'ı iste! Ne kadar çok ağırlık isterse hiç esirgeme, kabul et. " Seçen, hemen semaya çıktL Ay Toyon'un orta!}ma gitti. "O!Jlum kızmızı sevmiş. Onu o{Jluma verir misiniz?' dedi. Ay Toyon. "Peki veririm, fakat, iki nişan isterim. Biri dalga: Göl incisi, biri serap: Çöl incisL" Seçen bu haberi getirdi. Ulu Toyon is tenilen iki nişanın tedarikini kolay gördü. Yer üs tünde ve yer altmda ne kadar cinler, periler ve ruhlar varsa hepsini davet etti. Cümlesi geldiler. Ulu Toyon dedt "Ey kahra­ manlar içinizde benim istedilJim iki arma!)anı bana ge58 ziya Gökalp "Türk Esii.tiri, IV, Yakut Türklerinde liii.hlann M u aşakası" a d l ı maka l e s i nde faydalandıgı kaynagı bizzat göstermiştir. Ferit Ragıp Tuncor, bu yazann adını "Siyerozevski" ola· rak tespit etmiştir. (BkZ. Ziya Gökalp, Makaleler VIII, Ankara: Kültür Bakanlıgt yayınlan, 1 9 8 1 , s s . 1 74· 1 75.) W.L. Serochwskıy'nin "Yakut­ lar, Etnegrafik Araştırma Yazılan" adlı eserinin 1 4 . fas1ı Yakutlarm halk edefiiyatı ve e fsii.neleri�e aynlmıştır. (Bu ko nuda bkz. Raife Hakkı, Fo!Klorun Mahiyeti, l . U . Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Ede­ biyatı Bölümü Mezuniyet Tezi, 1 927.) 59 Gökalp , Türk Töresi, ss. 76-77. Gökalp, bu ustüreyi daha önce "Şair Mecmuası"nda neşretmiştir. (bkz. Ziya Gökalp , Makaleler VII I , s . 1 74- 1 75) Aynı menkıbe "Türk Medeniyeti Tarihi"nde de anla­ tılmıştır. (Bkz. Ziya Gökal p , 'Türk Medeniyeti Tarihi", ss.90-9 1 .) Ziya G ökalp, bazı isiınierin yazılışını degiştirdiginden yukanda bu son kaynaktan faydalandık 6 0 Bu kelime , "Şai r Mecmuasındaki "Yakut Türklerinde l !ii.hlann Muaşakası" ad lı makalede ''Toyon" , "Tü rk Töresi"nde "Koyun" olarak geçmektedir.

79


tirmeyi kim üzerine alacak? Bu iki armağanı bulmak, getirmek gayet kolaydır. Biri dalga: Göl incisi, biri. serap : Çöl incisL " Cemaattan bu teklifi kabul edecek hiÇ bir kahra­ man çıkmadL � u Toyon teklifini tekrar etti. Yine cevap veren olmadı. Uçüncü teklifinde bir kurt ile bit karga meydana geldiler. Bu iki armağanı getirmeği üzerlerine alıyorlardL Fakat, kurt dalgayı tutabiirnek için uzun ba­ caklar istiyordu. Karga ise serabı görebilmek için keskin gözler talep ediyordu. Ulu Toyon is tedikleri şeyleri onla­ ra verdi. Haydi kahramanlarımf Gidin, bana dalga ile serabı getirin dedL Bu iki kahraman yola düş tüler. Aradılar taradılar, çalış tılar, uğraş tılar. Ne kurt dalgay ı tutabildi, ne de karga serabı ele geçiTebildL Asırlar geçti bir türlü iki armağan gelmedL Ulu Toyon. istenilen niŞanları vere­ medi ve Güneş Hanım'ı alamadL Görüldüğ;ü gibi, Güneş Hanım Uturesi, bir masala çok benzemektedir. Onu masaldan ayıran en önemli hu­ susiyeti, kahramanlannın ilahlar olması ve sonucudur. Gökalp 'ın masallan dini niteliğ;ini kaybetmiş u stureler vb. olarak görmesi temeldeki bu benzerlikleri farketmiş olmasındandır. b. Çulbu Hanım Ustüresi Ziya Gökalp . Yakutlara ait olan bu ustureyi yine aynı kaynağ;a dayanarak şu şekilde özetlemiştir 6 1 . Yakutlarca Zühre'nin adı "Çulbu Hanım"dır. Bu genç kız Ül ker y ıldızını seviyor, Ül ker de Çulbu Hanım için yanıp tutuşuyor. Ne zaman ki Çulbu ile Ülker bir hiZada birleşirler, kalp leri atmağa. göğüsleri kabarmağa, nefes­ leri gürleşrneğe başlar. Bu nefesler birer dalga olur. Der­ hal kas ırga çıkar, ortalığ ı birbirine Jcatar Bundan dolayıdır ki Yakut Türkleri, Zühre ile Ulker bir hizaya geldiği zaman ürkerler. .

6 1 Gökalp, 1ürk Töresi, s. 77-78.

80


c. Öksüz Kız Ustüresi

Gökalp, bu ustfıreyi de şu şekilde özetiernektedir 62 : Bir kış günü, öks üz bir kız su almağa gidiyordu. Vücudu yarı çıplaktL Uryan ayakları kardan ş işmiş ti. Karnı açtı, kulakları s�uktan donmuştu. Gözleri yaşlı idi. El!nde demir bir bakraç vardı. Çeşmeye gidiyordu. Birdenbire bir kasırga koptu. Ay, yukarıdaki köşkünden bu zavallı kıza bakıyordu. Dedi ki "Mutlaka üvey anası bu kıza zulmediyor" Kıza acıdı. Kız o sırada bir çalının içinde yürüyordu. Ay çalıya emretti, kızı al gel! dedi. Der­ hal çalı bir at oldu bir yandan gök alçaldı, bir yandan çalı y ükseldi. Kız bakracıyla beraber gö{Je geldi. Şimdi, Ay'ın halden hale !Jeçmesi hep öksüz kızın geçirdiği serencamlara tabidir. Ilk gece Ay gümüş bir yay gibidir. Kız büy üdükçe Ay da büy ür. Fakat kız bazen otağa girer, halı dokumağa başlar. O zaman ay sevgilisi­ ni göremedig inden hasre tle yüzü hileıle döner. Bazan kızın keyfi coşarak bakracıyla beraber göle koşar. O zaman ayın yüzü bedlirlenir. Bundan başka gökte bir beyaz ay ı vardır ki öks üz kızı sevdigi için, Ay'ı tutup boğmak ister. Fakat ona gücü yetmez. Yirmi beş gün Ay galiptir. Yalnız üç gün ayı gale­ be çalar. İşte bu zamandadır ki Ay görünmez. ç . Altay Türklerinde Yaratılış Us türes i: Türk Koz­ moyonis i

Ziya Gökalp , Radloff a d ayanarak Altay Türk­ lerinin yaratılış ustfıresini çeşitli eserlerinde ele al­ mıştır 6 3 . Gökalp , Altay Türklerine ait olan bu ustfıreyi 62 Gökalp, Türk Töresi, s. 8 . Aynı ustü re i çi n bkz. Gökalp, Türk 7 Medeniyeti Tarihi, ss. 9 1 - 9 2 . 6 3 Gökalp, Türk Töresi, ss. 57 - 60 . ; G ök al p Makaleler VII I , ss. 1 6 3 1 66 ; Gökalp , Türk Medeniyeti Tarihi, ss. 6 8 - 70 . Ay nı metnin Radlofftan tercümesi için bkz. Bahaeddin Ö ge! , Türk Mi tolojisi, ss. 4 5 1 - 4 6 5 . ,

81


Türk Töresi adlı eserinde konusunu göz önünde bulundu­ rarak "Türk Kozmogonisi" başlıgı altında yayınlamıştır. G ökalp ' a göre kozmogonilerle u stürel erin iki rolü vardır: "Birisi bazı hadiselerin izahı, digeri tilavetinin ayini bir mahiyeti haiz olması" dır. Ziya G ökalp , Altay Türklerinin kozm ogonisini aynen Radloffun derlemesine dayanarak özetlediginden buıada tekrar etmeyi gereksiz buluyoruz. 2.

Menkıbeler

Ziya Gökalp menkıbeleri. kahramanları yarı ilah olan ikinci derec e d e kutlu dini an' aneler ol arak vasıfla ndırır. Göka p ' a göre menkıb e l erin kaynagı ustfırelerdir. Ustfıreler zayıflamaya başlayarak kutlu­ luğu azalınca menkıbe haline gelir 64 . M enkıbeleri, u stürelerin d evamı o larak gôren Gökalp , bunlara büyük bir ehemmiyet vermiş ve çeşitli yazılarında Tü rk menkıb eleri üzerinde durmuştur. Gökalp'ın üzerinde durdugu menkıbeler şunlardır: a. Dokuz Oğuz Menkıbesi Ziya G ökalp'a göre Türkler iki dini manzumeye sa­ hipti: Şamanizm ve Törecilik. Dokuz oguz menkıbesi Şamanizme ait izler taşır. Ziya Gökalp'ın Türk Töresi, Türk Medeniyet! Tarihi adlı eserlerinde ve Türk Mucizesi adlı makalesind e menkıbenin Çin ve İ ran rivayetlerine dayanarak bir özetini vermesi ve çeşitli vesilelerle bu menkıbeye atıflarda bulurunası, onun bu menkıbeye büyük bir deger verdigini gösterir 6 5 . Gökalp Türk harsının temel kıymet hükümlerini ve temel motiflerini bu menkıbede bulur. 64 Gökalp, 'Tarih Usülünde An'aneler'', ss.S-9. 6 5 Çin ve Iran rivayetleri için bkz. Fuad Köprülü, Türk Edebiyatı

Tarihi, ss.

82

7 1 - 72.


Gökalp Dokuz oguz menkıbesinin ehemmiyetini şu şekilde ifade etmiştir 66 :

Bu menkıbe biZe hem Çin menbaları, hem de İran menbaları tarafından nakledüiyor. Bu hal gösteriyor ki, bu menkıbe eski 1ürklerce gayet ehemmiyetli idL Çünkü, 1ürklerce büyük bir ehemmiyeti haiZ olmayan bir şey, Çin ve İran gibi büyük mületlerin nazar-ı dikkatini celb edemezdL Bundan başka bu menktbeyi, gerek çinlüerin ve gerek İranlıların dogrudan dogruya 1ürklerden aldıklan da aşikardır. Birbirinden bu kadar uzak bulu­ nan bu iki millet bu menkıbeyi birbirinden alamazdı. (Bu iki menbam rivayetleri Köprülüzade Fuad Bey'in 1ürk Edebiyatı Tarihi ismindeki eserinin birinci kitabının 7 1 ve 72. sahifelerinde muharrerdir.)

Dokuz Oguz Menkıbesinde , Tugla ve Selenga6 7 ırmaklarının arasındaki iki agacın üzerine gökten bir nur sütunu indigi anlaWır. Agaçlar, bu ışıktan gebe kalır ve beş çocuk dogar. Diger Türk menkıbelerinde de görülen bu "Gökten inen ışık" motifine Gökalp , "Altın Işık" adını verir ve onu Türk harsının temel motiflerin­ den birisi olarak kabul eder. Bu ışıgı, Türk toplumunun "mana"sı olarak degerlendi.Jir68 : İptidai cemiyetlerde "mana" denilen münteşir bir kuvvet vardır ki hangi cisme temas etse, ona kudsiyet verir. İnsanlar, kudsiyet iktisab eden bu şeyi- ister bir agaç yahut nebat olsun, isterse saiT tabii mevcutlardan yahut hadiselerden bulunsun-ilah addederek ona tapar­ lar. Eski 1ürklerde "mana" manasma delalet etmek üzere "kuf' kelimesi vardı. "Kutlu" demek mukaddes yahut "manalı demekti. Kutlu olan mevcutZara ibadet ediltrdi. Demek ki bunlar ilah mahiyetini haiZ idiler. 66 Gökalp, Türk Medeniyeti Tarihi,

s.8 1 .

6 7 Bu

ss.

70- 7 1 .

nehirlertn adı için bkz. Bahaeddin ögel, Türk Mitolojisi,

68 Gökalp, Türk Medeniyeti Tarihi, s.33. 83


Eski 1ürkler, "kut"un bir nur sütunu şeklinde semadan indiğini görürlermiş. Tarafıından "Altun Işık" tesmiye olunan bir nur sütunu her neye temas etse onu kutlu kılardı. Türklerin bir aşk- ı tabii geceleri de vardı. Bu gece esnasında, nur sütunu neye temas etse, onu gebe bırakırdL Ak Kemik ve Altun Kemik olan Ulerin hepsi bu suretle üremişlerdi.

Gökalp'a göre "altın ışık" 1ürklerin büyük mefkure­ sinin bir sembolüdür. Eski Türkler, mefküreyi gökten inen bir altın ışık şeklinde düşünürlerdi. Altın ışıkla ruhların birleşmesinden ilahi kudsiyete malik bir top­ lum dogardı 69 . Bazen bu nur buğu halinde Oğuz Han için vaki olduğu gibi, bir genç kız suretinde temessül ederdi. Bazen Alangu Hatun için vaki olduğu vechile, bir güzei deli­ kanlı şekline girerdi. Bazen de bir boğa, bir kurt, bir ars­ lan, bir kuş kılıf)ına girerek prensler yahut prenseslerle mudşaka ederdi. Bazen de bir ırmağın suyunda tecelli ederek temas ettiği kadınları gebe bırakırdı. Mamafth altun ışık, bu velüdiyeti her zaman haiz değüdi. Senenin muayyen bir anı vardı ki bunun içinde tabii aşk galeyan halinde bulunurdu. İş te bu aşk çağı esnasında idi ki Altun Işık zikrettiğimiz suretlerden birinde tecelli. ede­ rek lcihuti. bir mucişaka üe bir devletin, bir milletin tesi­ sine badi. olurdu. . . . .

Bu menkıbe, Ziya Gökalp'a göre, Türk M illetinin teşekkülünün "mucizevi" olarak izahıdır. Yine bu menkıbe , '!ürk milletinin istiklaline kavuşabilmesi için Altun Işık'la temasa gelmesinin gerektigini de göstermektedir. Bu menkıbe, oguzların milli menfkü­ relerini dile getirmekte, Türk devletinin kuruluşunu sembollerle anlatmaktadır 70 : 69 Ziya Gökalp, "Makaleler-IX" , Haz. Şevket Beysano�lu , I stan­ bul: Kültür Bakanlığı Yayınlan, 1 9 80 , ss. l 3 - 1 4 . 70 Gökalp, Makaleler-IX, ss. l 4- 15.

84


Uygur an'anesine nazaran es kiden Türk Cemiyeti hükümetsiz, töresiz, hdlcans ız bir aşiretler kümesinden ibaretti. Bu aşiretler, bir gece gökten bir nur sütununun yer üzerine indi{jini gördüler. Bu altun Işık'tan bir çam a{)acı gebe kalarak beş şehzade dogurdu. Bunlann en küçügü olan Bögü Han, hakanlı{Ja intihap olundu. Bu su­ retle İl 'in Türk Devleti mucizevi bir şekilde teessüs etti. Gökten inen nur sütunu yer yüzünde tahaccur ederek yeşim taşından bir kaya vücuda getirmişti. Bu kayaya "Kutlu Dag" adım verdiler ve milli harsın timstili gibi mukaddes tanıdılar. Beyazlara bürünmüş ak sakallı bir ihtiyar Bögü Han'ın rüyasına gelmiş, ,�)U kayaya hürmet gösterdikleri müddetçe Türklerin hakLmiyyette kalacak­ larını haber vermiş ti. Filhakika Türkler bu ttmscile hürme t ettikleri müddetçe b üy ük bir devlet halinde yaşadılar. Fakat, Yulun Tegin adlı bir hakan ogluna aldı!Jı Çin fatifurunun kızına mukabil, bu tarihi yadigtin Çinlüere hediye etti. Çtnliler bu kayayı parçalayarak, arabalarlu memleketlerine taşıdılar. Bu suretle kuvve- t kuds iyyeden mahrum kalan Türkler da{jlardan, taşlardan, vahşi hayvanlardan, memedeki çocuklardan "göç,göç,göç" diye hiç sus mayan bir ses tş itmeye baş ladılar. Bir anda bütün s ular kurumuş, bütün yeşUlikler sararmış, havanın rengi matemi bir kasvete bürünmüş t ü . Türkler artık Yer - s u tarafından ko{)ulmakta olduklannı anıayarak üç bölüge ayrıldılar. Her bölük bir tarafa dogru giderek dünyaya yayıldL İşte Uyg urlar, eski Türklerin mejküreye sadakatsizlik yüzünden ugradıkları göç felaketini bu suretle izah ediyorlardı.

Burada belirtilmesi gerekli olan hususlardan birisi de Gökalp'ın ustureler ve menkıbeler karşısında aldığ;ı tavırdır. Gökalp , bu menkıbede yukanda göruldüğ;ü gibi, tarihi gerçekleri aramak yerine orada Türk halkımn duyuş ve düşünüş biçimini, değ;er hükümlerini anyor, Türklerin geçmiş yüzyıllardaki mefkürelerini, "devlet" ve "vatan" kavramları hakkınd aki telakkilerini değ;erlendiriyor. Gökalp , metotla ilgili makalelerinde bu 85


hususu aynca belirtmiş , tarihç ilerin menkıbelerde tarihi olaylardan çok halkın duyuş ve düşünüş biçimini çıkarmala nnın geregine işaret etmiştir. Ziya Gökalp , Dokuz Oguz menkıbesinin Türklerin sekizli ve beşli tasniflerinde görülen bazı kavramların "muraat - ı nazir" yoluyla b irle ştirilme siyle ortaya çıktıgı inancındadır 7 1 :

Sektzli taksirnde "sema" bölümünde cada taşı, baba, ziya um.dest., atJaç yemişi oldu!Ju gibi beşli takstmde de ce­ nubda "kuş" oldugunu görmüştük. O halde bunlann "müraat- ı nazir tarikıyla birleşerek Uygur menkabesini do!Jurdu!Ju meydana çıkıyor. Gö!)ün ziyası iki a.{Jaç arasında bir taş üzerine iniyor. Bu a!)açlardan birisi "Kısuk-Frndık" olup taş ise yeşim.dendir. Sonra ak sa­ kallı ve ak de!Jnekli bir ihtiyar Bu!Ju Han'a, rüyasında fıstık yemişi şeklinde bir yeşim taşı veriyor. Masalın iÇine üç kuş Ue nurun tecessüdünden ibaret olan bir kız giriyor 72 .

Ziya Gökalp , Dokuz oguz menkıbesinin sonunda Gali Tigin ' in Çin fagfurunun kızıyla evienişini Aş ık Kerem'le Keşiş kızı Aslıhan arasındaki izdivaca b enze­ Ur: "İkisinde de kızın babası olan bir kafir tarafından yapılmış mel'anet var. Fakat ikincide yanan Aşık Kerem oldugu halde, birineide yanan "Kutlu Dag"dır. 73 .

Ziya Gökalp bu menkıbe ile Aşık Kerem arasında diger bir noktadan da benzerlik b ulur: "Fındık agacın­ dan mu siki sesleri geldtgi, karnların musiki ile sihir yaptıgı , Aşık Kerem'in bir de sazı oldugu nazara alınmal ıdır. "

Gökalp, diger taraftan Finova esatiri ile bu menkıbe arasındaki bazı benzeriikiere de işaret etmiştir: 7 1 Gökalp, "Eski Türklerde lctimai Teşkihit .. " s. 440-44 1 . 7 2 Sayın M . Orhan Durusoy, "Ziya Gökalp, Makaleler III'de"

nurun tecessüdünden" kelimelerini 'Türkün tecr::ssüdünden" olarak

okumuştur, do�su "nur''dur. 7 3 Gökalp, "Eski Türklerde lctimai Teşkilat . . . . ", s.44 1 .

86


Finova esatirinde bu menkıbenin aynı görülür: Büyük bir meşe sihirli bir palamut tanesinden dogarak gögü istila eder, suların perisi olan bir cüce tarafindan tahrip olunan bu meşe dünyayı sarsarak yıkılır. Bunun enkazını toplayanlar sihrin esrarına vakıf olurlar. Kalevala kahramanının silahı Oguz Kahraman­ larının "kopuz"u gibi sihirli bir "çeng" (harpe)dir. Ve bu des tamn baş l ıca fıkras ı s ihirli b ir maddenin ig tinamıdır.

b. Oguz Han Men.Jcıbesi Ziya Gökalp'a göre "törecilik" mantıki tasnifler üzerine kurulmuştu : ikili, altılı, sekizli ve yirmi dörtlü teşkilata baglı idi. Bu teşkilat, şamanizmin aksine pederşahi aileye dayanıyordu. Buradaki ongunlar, pederi totemler mahiyetindedir 74 . Gökalp, oguz menkıbesinde hikaye edilen "Oguz Han teceddüdü"nü bu devreye yani "törecilik" dönemine ait saymaktadır. Ziya Gökalp , Oguz Han'ı Türk ilinin umumi ongunu olan "Tosun"un yahut "Bugu" nun yani muhtelif zaman­ larda Türk milletine umumi ongun olmuş olan mukad­ des bir hayvanın "insanlaştırılmış sureti" olarak telakki etmiştir: O halde "Oguz Han", "Bugu Tigin", "Bozkurt" nam­ larını haiz olan esatiri şahsiyetler muhtelif zamanlarda Türk milletine umümi ongun olmuş olan mukaddes hay­ vanların insanlaştırdmış suretleridir.

Ziya Gökalp , Türk destanlarını, Türk menkı­ belerini daima bir bütün olarak düşünmüş, onlar arasında münasebet kurmuştur. Türk menkıbelerini bir bütünlük fikri içinde degerlendirmesi, onları birbirinin devamı olarak görmesi Gökalp'ın bu konulara bakış tarzının orij inal yönünü teşkil eder. Gökalp'a göre Oguz Han, Afrasiyab , Bogaç Han ve Şah İsmail menkıbe ve hikayeleri, aynı menkıbenin 74 Gökalp,

"Eski Türklerde lctimai Teşikiliit. . .. ", s.44 1 .

87


muhtelif şekilleri olarak düşünülebilir 7 5 : Oguz Han, Afrasiydb ve Şah İsmail menkıbeleri aynı menkıbenin muhtelif şekilleri gibi görünüyor. Oguz Han bir sene ad.sız kalıyor. Şah İsmail on beş yaşına kadar ad.sız kalıyor. Oguz Han birinci ve ikinci amcası kızlarını dinine sokamadıgı için sevemiyor: üçüncü amcası kızı dinini kabul ettigi için onu seviyor. Afra­ siydb iki defa İran'ı zabtediyorsa da üzerine "A ltın Yaruk" (gloire vroyale) (Milli Tetebbular Mecmuasının birinci nüs hasında 1 2 7'nci sahifeye bak) inmiyor. Üçüncüsünde bu mukaddes ateş iniyor. Şah İsmail ibtida Gülizar'ı sonra Gülpert'yi görüyor. Nihayet (Arap Zengi) ile kavga edip maglub ettikten sonra Arap Zengi nikabını açarak gayet güzel bir kız oldugu halde meyda­ na çıkıyor. oguz Han babasıyla uzun müddet muharebe ettikten sonra babası isabet eden bir kılıç darbesiyle ölüyor. Şah İsmail'e de babas ı düşman olarak onu öldürmege çalışıyor. Birçok mücadelelerden sonra babası Arap Zengi'nin kılıcıyla vefat ediyor. oguz Han'ın sevdtgi kız demek olan Arap Zengi ile "Kara yer" arasındaki renk müşabeheti de nazar- ı dikkate alınma l ı dır. Oguzname'deki (Bogaç) ve {Beyrek) efsanelerinde de aynı fıkralan bulabiliriz.

Ziya Gökalp, Dede Korkut Kitabı'ndaki Bogaç Han'la Oguz Han arasındaki benzerlik konusunda şu düşünce­ leri ileri sürer 76: Dede Korkut Kitabı'nın birinci Og uzndmes i'nin mevzuunu teşkil eden "Bogaç Han' da og uz Han olmak mel­ huzdur. Bogaç, "Boga" kelimesinden müştaktır. Bogaç 77

75 Gökalp, "Eski 'Iürklerde lctimai Teşkilat . . . . . . ", s.4 1 3 . 76 Gökalp, 'Iürk Medeniyet Tarihi, ss.83-84. 77 Gökalp'ın burada Bo�aç'ın adının üzerinde durması,

O� adı ile Bo�aç adı arasında münaseoet kurmak içindir. llk bakışta bu iki ad arasında bir benzerli�in olmaması okuyucuyu şaşırtabilir. Gökalp, O�' in merkezi o ngun olan Tosun'un timsali oldujhınu çeşitli vesileler­ le izah etmiştir. Jsinler zamanında merkezi ongun Oküz idi. Yani O� bir ongun olan Ok�'ün efsaneleşmiş timsalidir. lşte Gökalp bu nokta­ dan hareket ederek Oköz'le Boğaç arasında münasebet kurmaktadır.

88


on beş yaşına gelinceye kadar adsızdL Bu yaşta dögüş iÇin hazırlanmış bir bogayı mağlub ederek öldürdükten sonra, Bo{Jaç ismini aldL Babas ının kırk yigidi Bo{Jaç'ı kıskandıkları için, iZinsiZ ava çıkıyor diye aleyhinde if­ tirada bulundular. Babası onu öldürmek için bir sürgün avı tertib etti. Avda oglunu okla yaraladL Halk kitapları arasında "Şah İsmail" isminde bir kitap vardır ki bunun kahramanı Oguz Handan başka bir şey degildir. Şah İsmail de on beş yaşına kadar adsız kalıyor. Ona da babası düşman oluyor, o da Oguz Han gibi üç kızla evle­ niyor. Bu dört misalin mukayesses inden Oguz Han menkıbesinin müşterek bir şekli çıkarılabilir. Ziya Gökalp , Efrasiyab'ın öldürdü�a "Zingav"ile Şah

İsmail'in maglup edip evlendigi "Arap Zengi" arasındaki

benzerlik üzerinde de durmuştur 78 :

. . . . Yukarıda Efrasiyab'ın öldürdügü Zingav ile Şah İsmail'in maglüb edip aldı!Jı Arap Zengi menkıbelerini anlatmıştık. "Zingav" tahlil olununca Farisideki "zen" ve "gav" kelimelerinden mürekkeb oldu!Ju tezahür eder. O halde bu kelimenin manası "öküzün zevcesi" demektir. Buna bakılınca Acemlerin "Gave"si Türklerin O!Juz Han'ından başka bir şey olmasa gerek. Zaten Dahhcik- ı Mari ile Karahan arasındaki müşabehet zahir oldu!Ju gibi şimalin rengi kara ve ongunu yılandır. Bu surette Ej­ rasiyab da O!Juz Han'dan ibaret olmuş olur. Efrasiyab Fariside tahlil olununca efraz ab yani Maveraünnehir mana s ı çıkar. Efrasiy a b ' ın kard e ş i n i n ismi "Kerşiyüz"dür k i bu da Türkçe "karşı yüz" demektir. O halde Acemler Ceyhun'un ötesindeki halka "efraz ab" diyorlardL Türkler de karşıki sahile "Karşı yüz" namını veıiyorlardL Çin felsefesinde "yang"ın hem erkek hem de ziya demek oldu!)unu, "yen"in hem dişi hem de zulmet manasında bulundugunu görmüştük. O halde Bani Çiçek ile Arap Zengi'nin siyah nikablı ve "yer"in ya!) ız 7 8 Gökalp, "Eski Türklerde lctimai Teşkilat . . .

",

s . 445.

89


olmasının sebebi anlaş ılıyor demektir.

oguz, Şah İsmail, Efrasiyab, Bogaç Han arasındaki benzeriikiere dikkatı çeken Gökalp , oguz ile Mete'nin tarihi şahsiyeti arasında da sıkı ilişkiler bulmaktadır. Gökalp'a göre Teaman'ın oglu olan Mete, milletin hafızasında Oguz Han adıyla yaşamıştır 79 . Gökalp, Mete ile O uz Han arasındaki şu benzerliklere dikkati çeker: .Hiong-Nu 'ların yani Koyunlular'ın hükümdan olan Mete, Oguzların dini sistemini kuran kişidir. Mete, yirmi dört tümenden meydana gelen süvari ordusunu kurmuştur. Bu orduyu iki kola ayırarak herkolu bir bey­ ler beyinin kumandasına vermiş ve orduda altı büyük amirlik tesis etmiştir. Yani yirmi dört boyu, altı büyük kısma ayırmıştır. Oguz Han da ''yirmi dört boy" vücuda getirmiştir: Oguz Han'ın altı oglu vardır ve bunların da dörder oglu olmuştur. Oguz Han'ın yirmi dört torunundan yirmi dört boy meydana gelmiştir. Gökalp , Mete'nin yirmi dörtlü tasniftyle oguz Kagan menkıbesindeki yirmi dörtlü ku­ ruluşu karşılaştırarak, bu iki şahsın aynı şahıs oldugu neticesine varmıştır. 2. Mete ile Oguz'un aynı şahıs oldugunu gösteren diger bir unsur da oguz'un ismidir. Mete ordusunu kuv­ vetlendirrnek için, ıslık çalan müthiş bir ok icat etmiş ve ordusunda bu oklar kullanılmıştır; oguz'un ismi ise "ok" ve "öz" tabirlerinin birleşmesinden dogmuştur. Dolayısıyla bu ad, "ok eri" yahut "ok aşiretleri" anlamın­ dadır. Bu ad Oguz'la Mete'nin aynı kişi oldugunu göster­ mektedir. 3: Mete Çin tarihlerine göre babası ile harb f"tmiş ve babasını öldürmüştür. Aynı şekilde Oguz Han da babası ile harbetmiş ve babası bu harpte ölmüştür. 4. Mete ile oguz'un ikisinin de babasıyla arasını açan üvey annedir. 5. Mete ile Oğ;uz Han aynı milletlerle savaşmış­ lardır.

f.

79 Gökalp, Türk Medeniyeti Tarihi, s. 208.

90


6 . Mete ile Oğuz, ikisi de bir "Turan İ lhanlığı" kurmu şlardır. 7. Mete ve Oğuz, ikisi de yeni bir dinin ve yasanın müessisleri olarak karşımıza çıkmaktadır. M ete ile Oğuz H an ' ın aynı şahıs olduğu ileriye sürenlerden birisi de j . Guignes'tir so . Rus sinoloğu N.Y. Biç u rin bu iki hükümdann aynı şahıs olab ileceğini kesin bir kanaat .olarak ileriye sürmüştür. Ç ağımızın t arihç ilerinin çoğu G öakp ' ın bu konud aki fikrine katılmaktadır s ı . Sonuç olarak diyebiliriz ki G ökalp , Türk menkı­ belerini bir bütün olarak görmüş ve onlan bir bütün ola­ rak izaha çalışmıştır. Türk menkıbelerinin mukayaseli bir şekilde incelenmesinden bu menkıbelere esas olan büyük menkıbenin ortaya çıkabileceği düşüncesini sa­ vunmuştur. c. Di{Jer Menkıbeler Ziya Gökalp , diğer Türk menkıbelerine örnek ola­ rak Şane m e nkıb e s i n i , Ergenekon menkıb esini, Tukyu 'ların menkıbesini , Alan Koa menkıbesini, Kırk Kız ve Hia Prensi menkıbelerini göstermiş ve bunlan Fuad Köprülü 'nün 'Türk Edebiyatı Tarihi"ne dayanarak kısaca özetlemiştir. Bu menkıb eler h akkında Fuad Köprülü'nün adı geçen eserinde daha geniş bilgi verildiği için burada bu menkıbelerden bahsetmeyeceğiz 8 2 . Ancak Ziya Gökalp'ın Ergenekon destanı ile ilgili bir yorumunu ehemmiyetli olduğu için aşağıya alıyoruz. Ziya Gökalp'a göre Ergenekon menkıbesi yanlış ola­ rak Göktürklere ait sayılmıştır. Cam'üt Tevarih ve diğer kaynaklar , Ergenekon'u Oğuzlara isnat etmektedi r. Gökalp , Ergenekon menkıbesinin Oğuzlarda , Göktü rk­ lerde, Karluklarda müştereken mevcut olduğu inancınBO Ö ge!, Tü rk M itolojisi, s. 1 0 8 1 Ba narlı, Hesimli Türk EdebiyatıTarthi, Fas . 1, s . 2 1 82 Köpıü lü , Türk Edebiyalı TaıilU, 1928, ss.65 - 76. 91


dadır. Zira hepsinin gelenek ve menkıbelerinde "kurt halaskarlığı" vardır 83 .

3. Tandırname Ziya G ökal p , halkiyyat (folkl or) adı v erilen sözlü "an' aneler" arasında bulunan ve masallann , tü rkülerin, atasözleri ve bilmeeelerin d ışında kalan b ir takım sözlü " akideler" e "halk itikadları" a dını verir. Bu itikadlar arasınd a İ ra nlılardan , Arap lard a n , yerli H ıristiyan­ lardan alınmış olanlar bulundu ğ u gibi bir kısmı da son­ radan kendi kendine ortaya ç ıkmıştır. Eski Tü rkler, bil­ hassa kadınlar arasında yaşaya n bu h alk itikadl arını yazılı bir kitap gibi kabu l etmişler, gerçekte mevc u d ol­ mayan bu kitaba "Tandırname " , "Keçe Kita p " a d ını ve rmişlerdir. Şimal Tü rkleri ve Kırgız- Kazaklar b u n a "Kis Kitap" demişlerdir. (Kis kelimesi Şimal Tü rkçesinde "keçe" manasındadır. ) G ökalp ' a göre Tandırname alıkarnı " b i r t a kım işlerin uğurlu yah u t u ğ u rsuz addedilmesinden ib a­ ret"tir8 4 _ H alkın inanışına göre . "zümrelerin ve fertlerin göze görü nmeyen perileri vardır. Bu perilerin sevdikleri işler uğurlu , sevmedikleri işler uğursuz" sayılır. Tand ırname h ü kümlerinin kimisi toplum için ve fe rtl er için fay d a l ı . kimisi ise zararlıdır. B u nl ara örnekler veren Ziya G ökal p , b azı Tandırname h ü küm­ lerinin "ne faydalı ne de zararlı" olmadığını yine ömek­ leriyle anlatmıştır . "Tand ırname ahkamı" yalnız inançlardan ibaret değildir, bu inançların gerektirdiği ayinler de ona dahil­ dir. B u ayınıe rin de faydalı olanları ve zararlıları vardır. Gökalp, Tandırname alıkamma bağlı inanç ve ayinlerin d inlerin s ih irle karışık olduğu d evirlerd e n gelmesinden dolayı, içlerind e sihire ait inanç ve ayinleri de barındırdığı dü şüncesindedir: 8 3 Gökalp, Tü rk Tö res i , s . 72· 73.

84

Ziya G ö ka l p , ' ' U s u l le r e Dair: t a n d ı rrıüme'' , Küçük M e e m u a , C i l i t 1 , sayı 2 3 , (20. l l . 1 3 38) , s.8- 1 2 .

92


B ir

t a k ım s ilıri d ü s t u r/ a r

da

va rd ı r

k i bu nların

lelaJfuz u t a b ii had iseler ü zerin de r n ii es s ir o lcl uğıma i ti­

kad e d i l ir. Mesela Diy a rba k ır'da çoc u kları n k ıra g ide­ cekleri b ir g ü n , hava ! J ağ m u rl l l o l ursa. fJ ii n eş i n bulu t lar­ dan

ç ı k ma s ı ,

lw vwun

i u i leşmes i

için,

aşağıdaki s ih irli el iis i u nı t ercr ı n ii m ederler:

ç o c u kl a r

G ü neş! Güneş : Del. gel!

Sarı pabuç g i b i f}el,

Oğlun ça m u ra d ii ş rn ii ş ,

K ız ın ham u ru cl ii ş rn ii ş .

D i r kal ıp sa b un a l , g e l ! Çocu klar, b ir !J i l ikle r i o l d u ğ u d iis l ı ı ru terennün ederler:

za ma n

d a a ş ağ ıdaki

İb ra h im E l e m Kolları Ke ten Yi l iğ i m i b ula m Sana b ir kol atam

Ziya G ökalp , Tand ırname ile ilgili bütün inançlann sözlü a n ' aneler gib i topl anıp tasnif ed ilme sinin büyük yararlar sağlıyacağı inancındadir. Tü rk h alkiyatını in­ c eleyec ek olanların Ç in halkiyatını ve eski Türk esati­ rini çok iyi bilmesi gere ktiğini de bu vesile ik hatırlatır. Zira "Tü rklerin Tandırname ahkamı" ve "Keçe Kit ap" adlarını verdikleri kaideler, Çiniiierin "Taoizm" ahka­ mına benzer. İ kisi de aynı medeniyeLin kalıntilandır 85 .

4. Masallar Ziya G ökal p ' ın " u stfıreler" ve "menkıbeler" kadar eh emmiyet verdiği sözlü halk e debiyatı ü rünlerinden bi­ risi masallardır. Ziya G ökalp masalları "an'aneler" ka­ tegorisi iç ine sokar. An'anele r, daha önce b elirttiğimiz gibi, "dini" ve "edebi" karakterd e olmak üzere ikiye ay­ rılm a kta d ır . G öka l p , m a s a lları e d ebi ka rakt e rd eki an' anelerin içinde mü talaa eder. Gökalp 'a göre masallar, ��ki ':l stfı re!�rle menkıbelerin dini niteliklerinin kaybo8 5 Gökal p , Türk Mcdc niycti Tari hi, s . 54 .

93


l u p edebi b ir nitelik kazanması sonucunda o rtaya çıkmış ü rünlerdir. Bu bakımdan "masallar eski menkı­ belerle u stu relerin bakiyyeleri"dir. Gökalp masalı şöyle tarif eder: "Masal, perileri ve devleri muhtevi olsun olma sın , zamanı ve mekanı muayyen olmayan, esrarengiz b ir muhitte cereyan eden h ikayelerdir" 8 6 . G ökalp 'a göre masallar fertler tarafın­ dan düzü lmemiştir. Peri m a s allarıyl a dev masallan "Türk' ün esatir devrelerinden başlayarak an'anevi bir surette zamanımıza kadar" gelmişlerdir. G ökalp , ma salların d erl enmesi mesele siyle de yakından ilgilenmiş, aydınları masal derlemeleri yap­ maya teşvik etmiş ve derleme ç alışmalarında uyulması gereken ilmi usulleri göstermiştir. Halka Doğru mecmuasının 4 3 . sayısında "Okuyucu­ larımıza" başlığı altında neşredilen b ir yazıda okuyucu­ lar, masal , türkü ve destan d erlemeleri yapmaya teşvik edilmektedir8 7 . imzasız olan bu yazının Göklap tarafın­ dan dergiye koydurolduğu inancındayız. G ökalp , m asal­ lann derlenmesi konusunda Küçük M e cmu a'da neşre­ dilen bir makalesinde devrine göre b u konu da oldukça ileri bir görüşü temsil eden şu görüşlere yer verir 8 8 :

Halk masalı her masal söyleyenden alınmaz. Çünkü masalın kendine mahs us tabirleri, kendine mahs us lisanı vardır. Masalları hususi iab irleriy le, hususi şives iy le nakleden ancak ocak tan ye tişme ma­ salcılardır. Masalcılar eski ozanlı{)ın kadınlarda devam eden kısmıdır. Ozanlık babadan oğula kaldığı gibi, ma­ salcılık da anadan kıza intikal eder. Erkek masalcılar da varsa da, eksiriya masalc ılar kadın cins indendir. Masalcı kendi sahasında bir nevi sanatkdrdır. Ağzından çıkan her kelime yerinde kullanılmıştır. Bu gibi ma86 Gökalp, "Usu llere Dair: Tarih Usu lü nd e An'anele r'', s. 1 0. 87 Okuyucularımıza" "Türk Şark ı ları " ( lmzasız) , Halka Doğru, Yıl: 1 , sayı : 4 3, (30. Kiin u n, sarü. 1 3 29). s . 3 4 3. 88 Ziya Gökalp , "Halkiyyat, I - Masallar", Küçük Mecmua, sayı : 1 8, (2. 1 0. 1 338) , s. 10.

94


salcılarm bir kelimesini bUe d.e{Jtş ttnnemelidir. Masal a{Jızlarından nas ıl çıkarsa aynen zabtedilmelidir. Hakiki bir masalcının iki. üç masalı, başkalarından alınacak binlerce masala müreccahtır. Btnaenaleyh hal­ kiyatçılar bir hakiki masalcıya tesadüf ettiler mt. onun bütün masallarını zabted.erler. Başkalarındaki masalla­ ra kulak bUe asmazlar.

Gökalp, Küçük Mecmua'da kendisinin derledigi ma­ sallar hakionda da şunlan söyler 89 : Mecmuamızdaki masallar, maatteessüj bu usüle muvafık olarak taplanamamıştır. Çünkü, bir hakiki masalcı bulamadık. Mamafih, masallara renk veren an'anevi ibareleri, tabirat-ı mahsuseyi aynen zabtettik. Hakiki bir masalcı ile münasebeti ve karabeti olanlar­ dan millet narnma rica ederiz ki. hemen bütün masal­ larını ayanen zabtetstnler. Çünkü halk masalları bir mUZetin en zengin hazinelerinden biridir.

Ziya Gökalp , masallann kıymeti ve terbiyevi rolü üzerinde de durmuştur. Gökalp , masallann "şe"ntyet"e uygunluguyla degerlendtr1lmesinin yanlış oldugunu ileri sürer. M asallar, bir edebi eser gibi "bedii" kıyınet hükümlertyle degerlend1rilmelidtr 90 : Bir ktymetin ölçüsüne göre gayet ehemmiyetli olan bir şey, başka bir kıymettn ölçüsüne göre gayet ehem­ mtyetstz olabilir. Mesela bazıları hurafelerden ibaret olan dev ve pert masallarına verilen ehemmiyeti manasız bulur. E{Jer bu masallardaki hükümlere şe'niyet hükümleri itibarıyla ehemmt.yet verilmiŞ olsaydı, bu iti­ raz do{Jru olabilirdi. Fakat e{Jer bunlara bedü kıymet nokta- i nazarından ehemmtyet veriliyorsa artık bu tti89 Gökalp, "Halkiyyat-ı, Masallar" , s. ı o. 90 Ziya Gökalp, Makeieiere IV, Haz: Ferit Ragıp Tuncor,

''Tam ve Medeni Bir Millet Olmak lçin Nelerimiz Eksik" , Ankara: Kültür Sa­ kanlı@. yayınlan, 1 977, ss. 67-70.

95


razm hükmü kalır mı? Şiirler, romanlar, tiyatrolar da hayallerden mev­ humlardan ibaret degil midir? Ruhlara bunlar kadar, belki daha ziyade bedii bir vecid veren milli masallara ve efsanelere kıymet vermek niçin manasız olsun?

Gökalp masallann terbiyevi kıyme tin i şu şekilde · iza1i eder 9 1 : Edebiyatunızm bazı şekilleri faydalı o l dug u halde, bazısı muzırdır. Faydalı edeb iyata misal olarak ha lk edebiyatını gös terebiliriz. mecmuamıza dere etmekte oldugumuz halk masalları bilgi nokta- i nazarındarı hiçbir kıy meti haiz degildir. Fakat, bu masallarda hep mejküreli insanların büyük iradelerle ve namaglup azimlerle fevkal beşer işler yapt@ını görüyoruz. Bu ma­ sallardaki insan telakkis i gayet y ü ksektir. bundan dolayıdır ki Avrupa'da halk masalları terbiyevi amüle­ rtn en birincisi addolunuyor. zaten, okumaya başlayan çocuklara büyük bir zevkle akutturulacak şeyler bu pert ve dev masallandır. Es ki Yunan ve Latin edebiyatları halk edebiyatından dogduklan iÇin gayet terbiyevidirler. Bunların taklidiyle vücuda gelen Avrupa'nın klasik ede­ biyatı da terbiycvidir. Fakat, son zamanlarda zuhur eden sembolisi yahut dekadan edebiyatlar terbiye nokta- i nazanndan muzır amillerdendir. Bizdeki Servet-i Fünün edebiyatı da bunların taklidi oldugu için aynı kadroya dahildir. ·

n

Gökalp , Avrupalıllann masallarla ilgili çalışmala­ hakkında da şu bilgiyi verir 92 :

. . . . Halk masalları bir milletin en zengin hazinele­ rinden biridir. Milletin eski seciyesi, eski mejküreleri masallarında mahfuzdur. Avrupa'nın bütün milletleri 9 1 Ziya Gökalp, Makaleler, VII , Haz: Dr.M. Abdülhaluk Çay, An­ kara: Kültür Bakanligi Yayınlan, 1 982, ss. 69-70. 92 Gökalp, "Halkiyyat-1, Masallar", s. 1 0.

96


milli seciyelerini, eski mejkürelerini anlayabilmek için, memleketlerinde naklolunan umum halk masal­ larını zab tetmt.şlerdir. Bu masalların kahramanlarını herkes tanır, çünkü y üksek edebiyata da telmih tarikıyla girmiş tir.Bu masallarm çocuk terbiyes inde de büyük rolü vardır. Kıraat kitaplan hep bu masallarla do­ ludur. Küçük çocukların dikkatini, alakasını yaln ız bu masallar celbeder. Onlar ilk kahramanlık derslerini, mejküre için fedakarlıkları bu masallardan öğrenirler. Maurice Bouchor 9 3 Fransız masallanndan genç kızlar için küçük piyesler çıkarmıştır. Ziya Gökalp sosyoloj ik açıdan da masallara büyük ehemmiyet vermiştir. H alkiyyat sah asında yapılan araştırmalar, masalların , ustüre ve menkıbelerin , ata sözlerinin bir takım medeniyet daireleri vücuda getir­ digini göstermeştir. Masalların , u stürelerin, menkı­ belerin dikkatle incelenmesi "ırk zümresi" , ve "mede­ niyet zümresi" problemlerine yeni cevaplar getirebilir ve bu incelemeler neticesinde karanlık tarihi meselelerin halli için ipuçlan elde edilebilir 94 : A ksa- y ı Ş ark

medeniyetin in

izlerine

bilhassa

ş ifahi an'anelerden ayrılmayan cahil tabakada tesadüf

edebiliriz. Bu tabakanın hcilci inanmakta bulundugu "Tandımcime" a hkcimı, Aksa-yı Ş ark medeniyetinde esas olan ttikadlarla arneliyelerin devamından ibaret­ tir. Masallar eski menkıbelerle us türelenin bakıye-

9 3 Bu Fransız müellifinin adı, Enver Belınan Şapolvo'nun (Ziya Gökalp, lttihadı Terakki ve Meşrutiyet Tarihi, İstanbul: 1 943, s . 2 3 1 ) eserinde: "Moris bu meşhur Fransız . . . " ı;ı�klinde okunmuştur. Güner Sernikli'nin "Ziya Gökalp'ın Halk Bilimi Uzerine Üç Yazısı" (Halk Bili­ mi, sayı: 1 5, Nisan 1 976, s. 7) adlı makalesinde "Moris Koşor" olarak okunmuştur. M. Abd ülhalük Çay'ın "Ziya Gökalp , Makaleler Vli " (Kültür Bakanlıgı Yayınlan; Ankara: 1 982, s. 268) adlı eserinde "Moris Buşure" olarak okunmuştur. Dogrusu, Maurice Bouchor'dur. Gökalp'ın söz konusu ettigi eser, "Theatre Pour !es Jeunes Filles" 1 906'da basılınıştır. Bu konuda daha geniş bilgi için bkz. Ch.M.Des Granges, Ch. Charrier, La Litterature Expliquee, Li6rairie Hatier, s. 450. 94 Gökalp, Türkçülügün Esasları, s.50.

97


lerdtr. Btr taraftan eski Türk diltyle Aksa-yı Şark mil­ letlerine mahsus dinlerin mukayesest. diger taraftan b unların mecmuuy la el'an cahil halk aras ında yaşamakta bulunan Tandırname ahkamı ve mas aUar arasındaki mukay eseler, bu hakikati meydana çıkarma{Ja kafidir.

5.

Efsaneler

Ziya G ökalp 'ın tasnifi içinde efsaneler, "edebi an'aneler" bölümü içine gınnektedir. Gökalp, efsaneler!, kahramanlan "hayvan" oluşuyla diger edebi an'aneler­ den ayınr 95 . Ziya Gökalp, lej andlarda totemizmin izlerin1 araş­ tırdıgı bir makalesinde 96 Hunlann abCadından olan Huey-Hu'lann kurttan türeytşini anlatan bir efsaneyle Bozkurt ve Ergenekon efsanelerinde totem1zmin izlerini bulur ve bu destaniara hayvanlarla ilgili oluşundan dolayı "efsane" adını verir. Ziya Gökalp, totemizmin iz­ leri açısından bakınca, hemen bütün Türk menkıbe­ lerini "efsane" olarak nıtelendirir: Bozkurdun zevcestntn ismi olan Kilti Maral kelime­ st. bize (Alangova) ismini hatırlatır. Altın Geyik "La btche d'ore" manasma olan Alangova semadan nazil olan bir ilahdan tki erkek evlad dogurdu. Iş te bu efsdnede de btr geyik tatemt görüyoruz. Kırgızlardan "Dikokamennt" kabilesi kendilerini btr kızıl tazı "levier rouge" ile btr sultan harnın ve matye­ ttndeki kırk kızın tzdtvacından hasıl olmuş sanırlar. Bundan başka Oguz Han, Bugu han efsaneler'.y le Dede Korkut Kitabı'nın birinci hikayesini teşkil eden (Bogaç Han) efsanesi de zikre şayandır. (Bugu han efsanesinde fındık ve kayın "bouleau" a{Jaçlan da totem 95 Gökalp, 'Tarih Usülünde An'aneler'', s. l O. 96 Ziya Gökalp, 'Türk Ili: Eski Türklerde Dın", Darü'l fünün Ede­ biyat Fakültesi Mecmuası, sayı: 5, (Teşrtn-1 sani, 1 334) ss. 457-4 74.

98


sırasma geçer.)

6. Atasözleri Gökalp , atasözlerini "edebi an' aneler" içinde de­ gerlendirir. Gökalp'a göre atasözleri, ait oldugu milletin duyuş ve düşünüş biçimini, ruhunu , mantıgını en iyi yansıtan sözlü edebiyat mahsulleridir. Gökalp ' a göre atasözleri, "halk hikmetleri"dir. Burada dikkati çeken husus G ökalp'ın Ş inasi gibi atasözlerini "halk h ikmeti" olarak degerlendirmesidir. Gökalp , atasözlerinin ehemmiyet ine dikkati çek­ mekle kalmamış, atasözlerini, masallan oldugu gibi "tez­ hip" etmege çalışmıştır. Mesela iktisatla ilgili bir maka­ lesinde " i şten artmaz, dişten artar" atasözünü ç agdaş fi­ kirler dogrultusunda tashih ederek "dişten artmaz, işten artar" şekline sakmuş ve bugün artık böyle düşünmenin daha dogru olacagını belirtmiştir 9 8 : Asırlardan beri düstür- ı hareket olan bu atalar sözünü büsbütün çürütmek niyetinde denilim, En yanlış sözlerde bile biraz hakikat bulunabilir. Yalnız bu gibi eks ik hakikatleri tamamlamak iktiza eder. Bu sa.niha-i mazbuta, bize, tasarruf kaidesini tavsiye ediyor. Bu ö{Jüdü can kulağıyla dinlersek fena olmaz. Fakat iktisadm yalnız tasarruftan ibaret olmadığını da hatırlamak lazımdır . . . . Bu örnek Ziya G ökalp'te halk kültürünü tehzib etme , işleme , degiştirme , modern bir hale getirme temayülü­ nün ne kadar köklü ve eski bir temayül oldugunu da göstermektedir. Zira bu yazı Ziya Gökalp'ın gençlik dev­ rinde 1 906 tarihinde D iyarbakır'da yazılmıştır. D iger ta­ raftan bu ve buna benzer örnekler Gökalp 'ın atasözlerini de degiştirilip , işle necek kü lt ür malzemesi o larak

98 Ziya Gökalp, Makaleler I, Haz: Şevket Beysanoğlu , Istanbul: Kültür Bakanlığı Yayınları, 1 976 , ss. 2 3 - 26.

99


gördüğünü ortaya koymaktadır.

D. YAZH..I HALK EDEBİYATI Ziya Gökalp , H alk edebiyatını esasen sözlü bir ede­ biyat olarak görür. Yazılı H alk edebiyatı, sözlü H alk. ede­ b iyatı mahsullerinin d erleyiciler t arafın d a n yazıya geçirilmesiyle ortaya çıkar ve bunlar "halk kla sikleri"ni teşkil eder. Ziya Gökalp 'ın yazılı H alk edebiyatı hakkın­ daki düşüncelerini derli toplu bir şekilde "Halk Klasikle­ ri- I , Nasred din Hoca'nın latifeleri" adlı eserinin giriş bölümünde bulmaktayız 99 : Gökalp , bu eserinin girişinde önce klasik nedir soru­ suna cevap arar. Gökalp'a göre klasik eserler, "ferdi ruh­ tan ziyade maşeri ruhun mahsulleri olan" e serlerdir . Eski Yunanlılarda klasik medeniyetin "ilk klasik eserle­ ri esasen halk eserleri"dir. İlyada ve Odise'de anlatılan olaylar sözlü gelenekte asırlarca yaşamış , sonra H omer tarafından "lisanı ve uslübu " t e sbit edilmiştir. Eski Yunan traj edil e ri , dini ayinlerd e n ve l ej antlardan doğmuştur. Görüldüğü gibi Gökalp , klasik edebiyatın te­ melini sözlü H alk edebiyatında bulmaktadır. Ancak halk arasında yaşayan sözlü H alk edebiyatı malzemeleri, dahi bir sanatçının ona şekil vermesiyle klasik bir değer kazanır. Gökalp , halk klasiklerini diğer klasiklerden şöyle b ir ölçü ile ayırır: H alk klasiklerinin ortaya ç ıkışı iki "müessir"e b ağlıdır. B irincisi halk, ikincisi h alk sa­ natkarıdır. Klasikliğe namzet olan eser önc e h alk arasında şifahi olarak yaşar. Sonra bir h alk sanatkan . Homer'in yaptığı gib i halk arasında yaşayan b u şifahi klasiği yazılı klasik h aline getirir. İşte bu şekilde . halk t arafından yaratılıp dah iler t arafından işlenerek ortaya çıkan eserler, h alk klasikleridir. Viıj il'den (Publius Virgilius) önce Roma destanı , Fir­ devsi'den önce İran destanı ancak klasikliğe namzet idi99

Ziya Gökalp .

H az : Selahattin

100

Halk Klasikleri -I, Nasrettin Hoca'nin latifeleri ,

Yazıcıoğlu , Diyarbakır: 1 9 7 2 .


ler. Onlan klasik bir eser h al ine getiren b u sanatkar­ lardır. Ziya Gökalp, halk arasınd a yaşayan şifahi klasik­ Ierin edebi klasik haline gelebilmesi için, toplayıcıla­ nnın onlara kendi dehasını, şahsi ush1bunu vermesi ge­ rektigin i söyler. "Milli bed ii" , "ferdi bed ii" ile b irleş­ melidir. Firdevsi, Virgilius , Homer, derl�me yapmakla kalmamışlar, eserlerine ke ndi şahsiyetlerinin dam­ gasını vurmuşlardır. Lönnrot ise Kalevala yı sadece top ­ lamakla yetindigi için bu eser Virgilius'un, Firdevsi'nin, Homer'in eserleri derecesine yükselememiştir. Gökalp , bu konuda Türkiye 'de yapılan ç alışmalar hakkında da şunlan söyler 1 00 :

Veled Çelebi Efendi, Nasreddin Hoca'nın nek­ regılluklarını top lamakla edebiyatımızda, tamamiyle bir Lönnrot rolıl ifa etti. Karagözü, Bekri Mustaja'yı, İncili Çavuş'u, Bektaşi hikayelerini top layıp neşredenler, aynı rolü yap mak­ tadırlar. Fakat ihtimal ki bir gün birer milli sanatkar bu şifahi eserlere lisanca ve üslubca kat'i şekillerini yahut Virgtlius'lerini vücuda getireceklerdir. Gökalp , Dede Korkut Kitabı'nın da yazılı olmasına ragmen bir derleme durumunda oluşuna dikkati çeker ve b u n d a n dolayı ş ifah i h alk e de b iyatının bir örnegi oldugunu söyler 1 0 1 :

O{Juz ilinin on iki Oguznamesinden mürekkep olan Dede Korkut Kitabı da, bir şifahi Halk edebiyatından başka bir şey de{Jildir. Fakat: Bunun henüz, ne Homer'i ne Virjil'i, ne Firdevsi'si, ne de Lönnrot'u gelmemiŞ tir. Binaenaleyh yazılı oldu{Ju halde şifahi eserler arasmda s.2 1 .

1 00 Gökalp, Halk Klasikleri - I , Nasreddin Hoca'nın Uiti feleri,

1 0 1 Gökalp, Halk Klasikleri - I , Nasreddin Hoca, s. l 9 .

101


kaldı. Zira: Ltıyık oldugu klasik lisanla yazılmamıştır.

Ziya Gökalp , Türk halk klasiklerini şu şekilde tas­

nif etmiştir 1 02 : Bugünkü 1ürklerde halk klasikleri üç nevidir: 1 , Muayyen bir şahıs tarafından halk lisaniyle ve üslubiy le yazılmış ve sonradan başkaları tarafından bas ılmış tır: Süleyman Dede Mevlüdi, Yunus Emre ilcihileri, Evliya Çelebi Seyahatncimesi, Şem'i, Derdli Divanı gibi. 2. Gayri muayyen bir kimse tarafindan yazılmış ve sonradan basılmışdır: Köroglu Hikciyesi, Aşık Garib, Kerem, Şah İsmail, eski tab'ında Nasreddin Hoca gibi. 3. Ş ifahi halk klasikleridir. Bunlar: Son zamana kadar yazılmamış, yahut yazılmışsa da, nushası nadir oldug undan kimsenin eline geçmemiş, binaenaley h, şimdiye kadar basılmamış halk mecmua- i eş'arlarıyla henüz toplanıp basılmamış olan halk masalları gibi.

Ziya G ökalp , halk klasiklerini bizzat kendisi hazırlayıp batırınayı düşünmüş ve "Halk Klasikleri"nin ilk kitabı olarak "Nasreddin Hoca Latifelert"ni hazırla­ mıştır. Bu eser, Ziya Gökalp tarafından Nasreddin Hoca kitabının "incelenme" kısmı olarak basılmak üzere Vele d Ç elebi Efendi'ye gönderilmiş, fakat her nasılsa basılamamıştır. Veled Çelebi Efendi 38 sahifelik çizgili bir okul defterine yazılan bu incelerneyi Prof. Dr. Feri­ dun Nafiz Uzluk'a vermiş, sayın Uzluk da Dr. Selahattin Yazıcıoglu 'na armagan etmiştir. Sayın Yazıcıoglu bu ill­ eelerneyi 1 972 tarihinde bastırmıştır. Bu incelemenin kapagındaki bir kayıttan Gökalp'ın bu serinin ikinci kitabı olarak "Köroglu"nu manzum olarak hazırladıgını ögreniyoruz 1 0 3 . Ancak Gökalp 'ın bu eserinin ne oldugu belli degildir. Ziya Göklap , Halk 1 0 2 Gökalp, Halk Klasikleri-I, Nasreddin Hoca, s. l 4 · I 5. 1 0 3 · Gökaip, Halk Klasikleri-I, Nasreddin Hoca'nın lıitifeleri, s. 7.

102


Klasikleri dizisinin diğer kitapları olarak da Yu nus Emre , Derdli, Karacaoğlan , Cevheri gib i halk şairlerini düşünmüştür 1 04 .

E.

HALK KLAS iKLERİNİN

TEHZİBİ

Ziya Gökalp ' ın harsımız ve edeb iyatımızia ilgili temel görüşlerinden birisi. harsımızın ve edebiyatımızın tehzibidir. Gökalp Fransızca olan "culture" kelimesinin iki ayrı manaya geldiğini, b u nlardan birinin "hars " . d iğe rinin "tehzib" kelime leriyle dilimize çevrilebile­ ceğini söyledikten sonra , b u iki kelime arasındaki fark­ ları ele alır: Gökalp'a göre h ars halka ait olduğu için "de­ mokratik"tir. Tehzib ise " aristokratik"tir. Hars milli , tehzib b eynelmileldir. Ancak b eynelmilel ile kozmopoli­ t i b irbirine karıştırmamak lazımdır. B eynelmilel , men­ sub olduğumuz medeniyet zümresine işaret eder. Kozmo­ p olitler ise bütün dünyayı bir medeniyet zümresi gibi görür. Gökalp' a göre tehzibin esası "iyi b ir terbiye görmüş olmak, maku lat ı . güzel sanatları , e d eb iyatı, felsefeyi, ilmi ve hiç bir taasub karıştırmaksız ın dini; gösterişsiz samimi bir aşk ile sevmektir. Görülüyor ki tehzib , h ususi bir terbiye ile husüle gelmiş h u su si bir duyuş , düşünüş v e yaşayış taı"Zıdır." 1 05 . Milli h arsımız. milli hayatımızdır; fakat bir de mil­ letçe mensub olduğumuz bir medeniyet vardır. Bu mede­ niye tin yüksek ve orij inal taraflarından faydalan­ mamız tabiidir. İşte harsımızın ve edebiyatımızın tehzi­ bi, mensub olduğumuz medeniyetin orij inal yönleriyle zenginleşt irilme sidir. Türkler e debiyatını yü kseltebilmek için iki "sanat müzesinde" terbiye görmek zorundadır. B u muzelerden b irincisi "halk edebiyatı" ikincisi "Batı'nın klasik ve ro­ mantik edebiyatları"dır 1 06 : 1 04 Gökalp, Halk Klasikleri - ! , s . 7 . 1 05 Gökalp, Türkçülü!,tün Esaslan, s s . 96-97. 1 06 Gökalp, Tü rkçülüğün Esaslan, s. 1 36.

1 03


''Türkçü şairler ve edipler, b ir taraftan halkın be­ dialarını. di{Jer cihetten garbın şehkarlarını model itti­ haz etmelidirler. Türk edebiyatı bu iki çıraklık devresini geçirmeden ne milli, ne de mü tekamil bir mahiye t ala­ maz. Demek ki debiyatımız bir taraftan "halka do{J ru " di{Jer cihetten "garba do{Jru" gitmek ıztırarındadır.

Halk edebiyatından yararlanmak edebiyatımızın "tahris"ini, millileşmesini sağlayac aktır. Hamere 'le Vir­ gile ' d e n b aşlayarak Batı' nın b ü t ü n kl asiklerini ta­ nımamız ve onlardan yararlanmamız edebiyatımızın tehzibini sağlayacaktır. Batı'nın klasiklerinden fayda­ landığımız kadar. romantizm hareketini de göz önünde bulundurmalıyız . Çünkü romantizmin e sası halk ede­ biyatlandır 1 07 : Avrupa'daki bütün romantizm hareketleri, halka do{Jru gitmek, halk masallarını ve des tanlarını model it­ tihaz etmekle başlamış tır. Demek ki biz, edebiyatımız ın tahris , tehzibini yaparken, (klas is iszm) v e (romantizm) devirlerini beraber yaşamış olaca{Jız. O halde, Garp ede­ biyatını ruhumuzla massa çalış ırken Garp roman tikle­ rinin halk edebiyatlarından nasıl is tifade ettiklerini de anlama{Ja çalışmalıyız. Edebiyatımızın Garp muhallide­ leri müzes inde geç irdi{J i ç ıraklı{Ja da " m i l l i ede­ biyatımızın tehz ibi" diyebiliriz.

Ziya Gökalp Türk halk klasiklerinin daha önce be­ lirttiğimiz üç nev' inin de henüz yazılı klasik seviyesine gelmediği inancındadır. Halk klasikiert lisan ve üslupça kat' i şekillerini henüz almamıştır. S özlü halk edebiyatı malzemesini sadece toplamak kafi değildir. Bunların toplandıktan sonra "tehzib"i lazımdır. Bu nlar üsliip sa­ hibi sanatkarlar tarafından adeta yeniden yazılmalıdır. Klasikliğe namzet olan bu eserler ancak h al k sa­ natkarları , halk dahileri tarafından yazılı klasik eser107 G ökalp, Türkçülüğün Esaslan, s . l 37. Bu konuda aynca bkz: Ruşen Eşref, Diyorlar ki, Dersaadet, 1 334, ss. 205-2 1 7. 104


ler haline getirilebilir. Şah İ smail , Aşık Garip , Dede Kor­ kut Kitabı, Karagöz gibi halk eserleri edebi bir dille yeni­ den yazılmalıdır. Ziya Gökalp'ın halk edebiyatıyla ilgili asli görüşleri bunlardan ibarettir. Burada üzerinde durulması gereken bir husus Gökap 'ın halk edebiyatma niçin yöneldiğinin izahı dır. B u raya kadar yapmış oldu ğumuz ince leme gösteriyor ki Ziya Gökalp'ın Halk edebiyatı üzerinde dur­ masında başlıca amil, sosyolojiktir. Fakat bunun yanı sıra Ziya Gökalp 'ın Halk edebiyatma yönelmesinde dev­ rin p olitik şartlarının da önemli rolü vardır. I I . Meşrutiyet devrinde Osmanlı Devleti çökü ş devresine girmiş bulunyordu . Bu imparatorluğa dahil yabancı ka­ vimlerden her birisi, isyan ederek mü st::ıJjJ milli devlet­ ler kurmuşlardı. Bu durum karşısında Türklerin de mil­ liyetçilik fikrine sanlmaları kaçınılmaz hale gelmişti. İ şte bu durumda Ziya Gökalp , Türk milliyetçiliğinin te­ meli olarak gördüğü halk kültürüne gitmiştir. Üçüncü olarak, Gökalp estetik mülahazalarla halk edeb iyatma yönelmiştir. Gö kalp ' a göre orij inal ve yüksek değerde edebi eserler yazılabilmesi için halk ede­ biyatındau faydalanmak lazımdır. Ziya G ökalp , Divan edeb iyatını ve tanzimattan sonra ortaya çıkan edebiyatı taklide dayandığı için beğenmez . S anat eseri h erşeyden önce " orij inal" olmalıdır 1 0 8 "yalnız şu kadar diyelim ki orij inal olan her şey tabiidir, samimidir, modelsizdir, güzeldir. O halde orij inal mefhumu , sanatın bediiyatın temelini teşkil ediyor demektir. " Orij inal bir edebiyat ise ancak harsa dayanılarak Halk edebiyatındau faydalanılarak yaratılabilir 1 09 : Halk bizde tamamıy la havdsın zıddıdır. Havdsda nasıl orijinal b ir eser yoksa, halkta da orijinal olmayan

1 08 Ziya G ökalp, " Dehaya Doğru", Küçük Mccmua, sayı: , ( . 3 19 ss. ı -5. 1 09 Gökalp, " Dehaya Doğru", s . 2 - 3 .

zinı.n. ı 33 8) ,

Ha­

105


hiç bir şey yoktur: Halkın söz söyleyişi. giy inişi. tesli­ miyett, sekinett, gösteriŞsiz kahramanlıgı, hasılı bütün yaşayışı orytnaldiT. Bu orjjinalligi halkın sanat eserle­ rinde de görüyoruz. Avrupa bizden orfjinal yalnız iki stma tanıyor: Nasreddtn Hoca, Karagöz. Bunlardan başka Aşık Kerem, Şah İsmail, Köro{)lu gib i eserler de oryinal degil midir? Dede Korkut Kitabı. Yunus Emre ildhüert, Bektaşi nejesleri, Derdli Diuam da orjjinal degil midir? Daha derinlere tnersek, pert masal­ ları, maniler, des tanlar, atasözlert, bilmeceler de bu uasfı haiz de{) il midirler?. . . Demek ki halkımız bir orjji­ nal güzellikler müzesidiT. Görüldüg-ü gibi Gökalp'a göre sanat, milli ve orij inal oldugu ölçüde degerlldir.

106


İKİNCİ BÖLÜM ZİYA GÖKALP'IN MASALLARI

Ziya Gökalp , İnanzum ve mensur olarak masal yazmıştır. Bu masallan kaynaklarına göre dört kısma ayırabiliriz: A. Dede Korkut Hikayelerine dayanan masallar, B. Temelinde belli bir halk masılı bulunan masal­ lar, C. Çeşitli motiflerin birleştirilmesiyle meydana gelen masallar, D . Yabancı kaynaklı masal. Ziya Gökalp 'ın bu masalları, onun halk kül­ türünden ve Halk edebiyatından faydalanarak meydana getirdlgi eserlerin en güzel ömekleridir. Ziya Gökalp , bu masallannda halk edebiyatı ve edebiyatla ilgili fikirle­ rini uygulamak fırsatını bulmuş, onlar vasıtasıyla teh­ zible ilgili fikirlerinin örneklerini ortaya koşmuştur. Ziya Gökalp'ın bu eserleri, bir halk masalının şahsi bir üslupla anlatımından halk masal motiflerinden fayda­ lanılarak yaratılmış tamamen orij inal manzumelere kadar uzanan degişik tecrübelerin mahsulüdür. Gökalp , bu çalışmalarında bir taraftan Dede Korkut Hikaye­ leri'nden faydalanarak, milli, büyük bir destana ulaşmanın yollarını aramış, diger taraftan halk masal­ lanna giderek milli ve orijinal bir edebiyatın kurulması için yapılması gerekenin örneklerini vermeye çalış­ mıştır.

107


A

DEDE KORIWT HİKAYELERİNE DAYANAN MASALLAR

Ziya Gökalp , Dede Korkut H ikayelerine dayanarak dört manzume yazmıştır. Bunlar, "Tepegöz", "Boga ile Bogaç" , "Arslan Basat" ve "Deli D umrul"dur. Ziya Gökalp , bu manzumelerini "masallar" başlıgı altında neşrettigi iç!:ı.ı. Gökalp'ın bu eserlerini masallar arasında işlerneyi uygun bulduk. Gökalp , bu manzumelerinden ilk ikisini "Arslan Basat" adı altında birleştitip neşrettiginden biz burada sadece tekrardan kaçınmak için- "Arslan Basat" ve "Deli Dumru l" üzerinde duracagız.

ı. Arslan Hasat Ziya Gökalp b u manzume sini D e d e korku t Kitabı'ndaki 'Tepegöz" hikayesiyle "Dirse Han Oglu Bo­ ğaç Han" hikayesine dayanarak yazmıştır. Ziya G ökalp 'ın D ede Korkut hikayelerinden fayda­ lanarak yazdığı bu manzumeyi incelemeye geçmeden önce gerekli mukayeseleri yapabilmek amacıyla Dede Korkut kitabı'ndaki "Tepegöz" h ikayesiyle "Dirse Han Oğlu Bogaç Han" hikayesinin özetini aşagıya alıyoruz. Tepegöz Hiklyesbıin Özeti:

Bir gece Oğuzların ü stüne ani bir baskın olur. Oğuzlar bu baskından kaçarken Aruz Koca'nın küçük oglu yolda düşer. Çocugu bir arslan bulur, inine götüre­ rek besler. Zamanla Oğuzlar tekrar eski yurtlarına döner. Oğuz Han'ın çobam arınanda arslana b enzer bir yaratık gördügünü H an'a haber verir. Han'ın huzurunda bulunan Aruz Koc a , ç ob amn gördügü garip yaratığın kaybolan oğlu oldugunu anlar. Adamlanyla sazlıga gide­ rek çocuğunu bulur, alıp evine getirir. şenlikler yapılır, Dede Korkut çocuga Basat adını verir. oguzlar. yazın yaylaya göçerler. Aruz'un ç obanı olan Konur Koca Saru Ç oban herkesten önce Uzun Pınar'a vanr. Pınarda peri kızlannı görür ve birisini ya108


kalar, onunla sevişir. Peri kızı "Oguzun başım belaya soktun, bir yıl sonra gel, emanetini al" diyerek kaçar. Bir yıl sonra oguzlar }'ine yaylaya göçer, Çoban aym pınara varınca orada topa benzer yuvarlak bir cisim görür. Peri kızı gelir, çobana emanetini almasını söyler. Çoban topa benzeyen şeye sapan taşıyla vurur, "yıgınak" vurdukça büyür. Çoban korkar, kaçar. Bayındır Han b eyleriyle dolaşırken bu yıgınagı görür, Aruz Koca mahmuzuyla bu yıgınaga dokunur, yıgınak yarılıp içinden tek gözlü iri bir oglan çıkar. Aruz Koca, Bayındır Han'dan bu oglam kendi oglu Hasat'la büyütmek için izin alır; Tepegöz'ü eve getirir. Tepegöz, kendisi için tutulan sütannenin birinci çekişte sütünü , ikinci çekişte kanını, üçüncü çekişte camm alır; birkaç sütanneyi aym şekilde öldürür. Günde bir kazan süt Tepegöz'ü doyurmaz. Oyun arkadaşlarının kiminin kulagını kop anr, kiminin bumunu koparır. Çocukların annelerinin şikayet! üzerine Aruz , Tepegöz'ü önce döger, sonra evinden kovar. Peri olan annesi Tepegöz'e tılsınılı bir yüzük verir. Bu yüzügü taşıdtgı sürece ok ve kılıçtan korkmamasım söyler. Tepegöz daga çıkar, azılı bir harami olur, halkı kırmaya başlar. oguzlar bütün gayretlerine ragmen Tepegöz'ü yok edemezler. Kazan'ın kardeşi Kara Göne , Demir Donlu Mamak, Bıyıgı Kanlı Bügdüz, Kıyan Selçuk gibi oguz kahramanlan Tepegöz'ün elinde can verirler. Oguzlar Tepegöz'den kurtulmak için yedi defa kaçmaya kalkışırlarsa da Tepegöz kaçmalarına mani olur. Sonunda Oguzlar, Tepegöz ile anlaşmaya karar ve­ rirler; Dede Korkut'u elçi olarak Tepegöz'ün yaruna gönderirler. Tepegöz günde iki adam ile beş yüz koyun gönderilmesine razı olur. Kapak Han'ın birinci oglunu Tepegöz yemiş, sıra ikinci ogluna gelmiştir. Kapak Han'ın karısı o sırada ga­ zadan dönen Aruz Oglu Basat'a Oguzların başına gelen felaketi anlatır ve getirdlgi esirlerden birisini oglunun yerine vermek üzere Hasat'tan ister. Basat kardeşi Kıyan Selçuk'un Tepegöz tarafından öldürüldügünü bu vesile ile 109


ögrenir ve b abasının karşı koymasına ragme n Tepegöz'le çarpışmak için Salalıana Kayasına gider. Basat uyuyan Tepegöz'e ok atar. Tepegöz, oklan sinek sanıp , sineklerden şikayet eder. Bir başka ok önüne düşünce kalkar Basat'ı görür, onu yakalar ve çizmesinin konc una sokar. Ahçılara " ikindi vakti bunu b ana pişirin" diyerek tekrar uyur. Basat bıçagıyla Tepegöz'ün çizmesini yarar ve kurtulur. Ahçılara Tepegöz'ün nere­ sinden öldürülebilecegini sorar. Ahçılar gözünden başka bir yerinde et olmadıgını söylerler. Bunun üzerine Basat bir şişi kızdınr ve Tepegöz'ün gözüne saplar. Tepegöz fe­ ryad ile uyanınca Basat magaradaki koyun sürüsünün içine saklanır. Tepegöz koyunlan birer bire r ayak­ larının altından geçirir. Basat da bir koyun p ostuna bürünerek magaradan çıkmayı başarır. Tepegöz sihirli yüzügünü Basat'a verip "sana ok ve kılıç dokunamaz deyip bıçakla saldınr. Basat sıçrayarak kendisini kur­ tarır, yüzügün yine Tepegöz'ün ayagı altında oldugunu görür. Tepegöz Basat 'ı hazinelerinin bulundugu b ir kümbete sokar ve kümbeti yıkarak Basat'ı öldürmek ister. Basat Allah 'ın yardımıyla kümbetten kurtulur. Tepegöz birisi kınlı, birisi kınsız iki kılıcın bulundugu bir magarayı gösterir ve "Beni ancak magaradaki kınsız kılıçla öldürebilirsin . " der. Basat magarada kınsız kılıcın inip çıktıgını görür. Ö nce kılıcıyla, sonra bir agaçla kılıcı dener. Sonra kılıcın asılı durdugu zinciri kopanr. Kılıç düşüp yere saplarıır : Basat kılıcı alarak Tepegöz'ü öldürür. Dirse Han Oglu Bugaç Han Hikayesinin özeti (Boga ile Bogaç Manzumesinde kullanılan kadarıyla) : Hanlar ham Han Bayındır, her yıl Oguz beylerini davet ederek onlara ziyafet verir. Yine bir yıl, şölen zamanı gelince Bayındır Han, çadırını diktirir, yerlere halılar serdirir, koyunlar, sıgırlar, atlar, develerden kurbanlar kestirir. Davet e dilen beyleri oturtmak iç in ak, kızıl ve kara otaklar kurdurur ve şu emri verir: Oglu olanı ak otaga, kızı olanı kızıl otaga oturtun . Oglu , kızı olmayanı ise kara otaga oturtun , altına kara keçe 1 10


döşeyin. önüne kara koyun yalınisinden getirin . Yerse yesin, yemezse kalksın gitsin! Dirse Han kırk yiğidini yanına alıp Bayındır Han'ın şölenine gider. Dirse Han'ı buyruğa uyarak kara çadıra oturturlar. altına kara keçe döşerler. önüne kara koyun yalınisinden getirirler. D irse H an . kendisinden aşağı kişilerin ak ve kızıl çadırıara oturolduğu halde Bayındır Han'ın kendisini kara otağa oturtmasının sebebini sorar. Kendisine çocuğu olmayanların kara otağa otur­ tulduğu haber verilir. D irse Han kalkar ve evine gider. karısına başından geçenleri anlatır. Çocuğu olmayışın­ dan karısını mesul tutar ve ona çıkışır. Karısı . Dirse Han'a bir ziyafet vermesini, açları doyurmasını. çıplak­ lan donatmasını ve Tanrı'ya dua etmesini böylelikle bir çocuklarının olabileceğini söyler. D irse Han h anımının söylediği gibi bir ziyafe t hazırlatır. Açları doyurur, çıplakları donatır. borçluları borcundan kurtarır. Halk ve b eyler dua ederler ve Dirse Han'ın bir oğlu olur. Çocuk büyür. on beş yaşına gelir. Dirse Han'ın oğlu arkadaşlarıyla bir meydanda oy­ narken oraya. Bayındır H an'ın boğası ile buğrasını geti­ rirler, b oğayı salıverirler. Meydandaki bütün çocuklar kaçar, fakat Dirse Han'ın oğlu kaçmaz . Boğa oğlanın üzerine gelir. Oğlan yumruğunu boğanın alnına dayar. Ne boğa onu itebilir ne oğlan boğayı yenebilir. Bunun üzerine oğlan b ir kurnazlık düşünür, aniden boğanın önünden çekilir. Boğa yıkılır ve oğlan b oğanın başını keser. Beyler oğlanı alkışlar. D ede Korkut gelir, oğlana boğayı yendiği için "Boğaç" adını verir. Babası da Boğaç'a beylik verir. Ziya Gökalp , yukarıda özetini verdiğimiz "Tepegöz" hikayesini önce tek olarak ele almış ve Yeni Mecmua'da "Tepegöz" adıyla neşretmiştir ı . Yine aynı mecmuada "Dirse Han Oğlu Buğaç Han" hikayesinin manzum bir anlatımı olan "Boğa ile B oğaç" manzumesinin ilk bölümünü neşretmiş fakat her nedense "Boğa ile Kırk ı Ziya Gökalp, Tepegöz, Yeni Mecmua, sayı: 5, (Ağustos ı 9 1 7) . ss.93-97. lll


Yigit" adlı bölümle devam edecegi bildirilen bu manzu­ meyi yanın bırakmıştır 2 . Gökalp sonradan Altın Işık adlı eserinde bu yanın kalmış manzumeyle ''Tepegöz" manzumesini birleştirerek "Arslan Basat" manzumesini elde etmiştir. İki manzumenin birleştirilmesi şöyle bir şema ile gösterilebilir: Arslan Basat

Ait oldugu manzume

Nasıl Dünyaya Geldi 1-79

80-8 1 82- 106

I

(Boga ile Bogaç Hikayesinin II . bölümünün son­ dan 1 7 mısraı burada çıkarılmıştır . ) II

Yeni ilaveler

Nasıl ve Nerede Büyüdü

107- 1 33 III

134-322

Boga ile Bogaç'ın ilk iki bölümü

Tepegöz Hikayesinin ilk 25 beytti Boga ile Bogaç'ın üçüncü bölümü

Daha Küçük Bir Çocukken Kızgın Bir Bagayı Nasıl Yendi

323-328 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Tepegöz manzumesi­ nin 26. beyitinden sonuna kadar olan kısmı Yeni ilaveler

2 Ziya Gökalp, Boğa üe Boğaç, Yeni Mecmua, sayı:7, �stos 1 9 1 7) , ss. l 27- 128. 1 12


Ziya Gökalp , yukandaki şemada görüldügü şekilde

iki manzumesini Arslan Basat adı altında birleştitip tek

manzume haline getirirken Tepegöz hikayesinin kah­ ramını olan Basat'ı hikayenin ekseni olarak almış , Bogaç Han'ın dünyaya gelişini Arslan Hasat'ın dünyaya gelişi olarak, Bogaç Han'ın bogayı yenişini yine Arslan Hasat'ın bir kahramanlıgı olarak degiştirmiştir. Böyle bir terkibe giderken de sadece Boga ile Bogaç Han hikayesindeki adlan degiştirmekle yetinmiştir. Böylece Boga ile Bogaç hikayesindeki D irse Han, Uruz Han olmuş, Bogaç'ın adı da Basat'a ikinci bir ünvan olarak verilmiştir. Ziya Gökalp'ın Arslan Basat manzumesi, Dirse Han Oglu Bogaç Han hikayesinin bir bölümünü içine almakla beraber bütün olarak Ctüşünüldügünde Dede Korku t Kitabındaki Tepegöz hikayesinin manzum bir an­ latıınından ibarettir. Ziya Gökalp , Tepegöz h ikay e s inin konusunu hemen bütün teferruatıyla aynen almıştır. Bu­ nunla beraber Gökalp , Tepegöz hikayesine yeni bir anlam vermiştir. Gökalp'a göre Tepegöz hikayesi "ikinci bir Ergenekon" lej andıdır. Gökalp bu hülane Hasat'ın "büyük bir kahramanlık yaparak Oguz ilini Ergenekon'a benzer ikinci bir felaketten" kurtarmasına dayanarak vanr 3 . Ziya Gökalp bu görüşünü bazı ilaveler yaparak manzumeye sokmuştur: Basat Tepegöz'ü öldürmeye giderken annesini şöyle seslenir: Gidiyorum eger vurursam şunu, Bitiıirsem bu son Ergenekon'u O zaman çık yastan unut o{)lunu Kanlıd.a{j durdukça bize yok sevinç!

Böylece Gökalp'ın manzumesinde Tepegöz adlı cana­ var, Türk milletinin başına gelen sosyal bir felaketin sembolü , Basat da Türkleri bu büyük felaketten kurtaran bir kahraman olur. 3 Gökalp, Tepegöz, s.93.

1 13


Ziya G ökalp Dede Korkut Kitabı'ndaki Tepegöz h ikayesini " Kayı Boyu"na ait b ir lej and olarak degerlendinniştir:

Oguz menkıbeleri arasında d.ogrudan d.ogruya Kayı Boyuna taalluk eden iki lejand vardır. Birincisi {Ergene­ korı) lejandıdır ki {Kayan) ve {Tüküz) namlarına iki prensin iki prensesle beraber dağlar arasına frrar etme­ siyle başlar. {Kayan) kelimesi Dede Korkut Kitabı'nda sa­ rahate anlaşıldıgına göre {Kay r) demektir. Hatta Cengiz Han da ırsi bir asalet takınmak için, kendini {Kayat) ded@i bir soya yani {Kayr) boyuna mensup addettirmege çalışmıştL Cengiz'in kendisini Oguzlardan göstermeye çalışması ise açıktan açıga görülüyor. Halbuki {Kay, Kayı, Kayan. Kayat) kelimeleri aynı boyun isimleridir. Nasıl ki {bay, bayan. bayat) kelimeleri de aynı tabiTin muhtelif şekilleridir. {Tüküz) kelimesi de {Dokuz Oguz) un muha.ffefi olabilir. Kayı Boyuna taalluk eden tkinci lejanda gelince bu Dede Korkut Kitabında {Tepegöz) namıyla muharrerdir. Burada Kayan Selçuk'un biradert {Basat) büyük bir kahramanlık yaparak Oguz üini Ergenekon'a benzer ikinet bir felaketten kur­ tanyor. Fakat birinci lejandın kahramanı kurt oldugu halde ikinci menkıbeyi amiyane bir destan suretinde gösteriyoruz. Ümid ederiZ ki sanatkar bir şatrtmiz çıkar da devletimizin esası olan Kay ı Boyuna ait bu iki menkıbeden müli bir şehname, bir altın destan çıkarır. Ziya G ökalp , yukandaki görüşlerini manzumesille bazı ilaveler yaparak sakmuş ve hikayeye Kayı boyuna ait bir lej and görünümü kazandırmıştır: Gökalp 'ın manzumesinde , Uruz (Aruz) 4 Han, bir Kayı Beyi'dir. Uruz Han oglunu arslan ininde bulunca yayını çıkanp oglunun boynuna asar. Bu motif asıl me­ tinde yoktur. G ö kalp bu motif vasıtasıyla Tep egöz hikayesini Oguz Kagan rtestanıyla birleştirmiştir: (Oguz

4 Bu adın okunuşu için bkz. Muharrem Ergin, Dede Korkut Kitabı, Türk Dil Kurumu Yayınlan, Ankara: 1 958, s .206. 1 14


Kagan destanında Gün, Ay ve Yıldız, bir yay bulup baba­ lan olan Oguz Han'a getirirler. Oguz Han, bu yayı onlara iade eder, Gün,Ay ve Yıldız'a "Bozoklar" adını verir . ) Kayı Boyu , Bozaklardandır ve Uruz Bey'in Basat'a verdigi yay, Oguz Han'dan beri Kayı Boyunda muhafaza edilen yaydır:

Kayı Beyi aldı bagruı.a bastı, Çıkardı yayını boynuna astı Dedi, "Sen Kayı'sırı Qguz'sun, 1ürksün, Senden dostlar değil, düşmanlar ürksün! Uruz, oglunu bulunca ona önce Kayı Boyu 'ndan oldugunu , oguz'dan geldigini ve Türk oldugunu ögretir. Korkut Ata çocuga, babasının boynuna taktıgı yayın ne oldugunu, nerden geldigini anlatır:

Dedi, "Oğlum senin ataların Kayı Oğuz Han'dan almış bu altun yayL . . . . İlk hanlık çıkmıştı Kayı Boyu'ndan Son hanlık gelecek onun soyundan. . . Basat, Tepegöz'le savaşmaya giderken b u yayı annesine teslim eder ve şöyle der:

Basat dedi, ·�na bu Altun yayı Soyuna yadigar bırakmış Kayıt Belki ben ölürüm bunu sen sakla Belki ehli çıka eline ala! Görüldügü gibi, Gökalp manzumesine ilave ettigi "yay" motifiyle Tepegöz hikayesini Oguz Kagan destaruna baglamış , Uruz Bey'i, Basat'ı ve Kıyan selçuk'u Kayı Boyu'ndan olan kahramanlar olarak ele almıştır. Ziya G ökalp' ın manzume sinde Kınık, Bayat .Afşar, Çepni, ıgdır gibi Bozok ve Üçoklara ait b oyların a dlarını taşıyan kah ramanlara yer vermesi, yine h ikayeyi Dguzlara baglamak arzusunun bir sonucudur 5 .

5 Ziya Gökalp ,Türk Medeniyeti Taribi,

lstanbul, 1 9 26 , s. 1 68.

1 15


Yay motifiyle Arslan Basat menzumesini Kayı Boyu'na ve Oguzlara ait bir lejand haline getiren Gökalp, "yüzük" motifi vasıtasıyla da hikayeyi Dokuz oguz Menkıbesine baglamıştır: Dede korkut kitabındaki Tepegöz hikayesinde bir "yüzük motifi vardır. Gökalp , asıl metinde bulunan bu yüzük motifini aynen almış, fakat ona önemli bir ilavede bulunmuştur. Yüzük yat denilen bir kaştan yapılmıştır :

Bir yüzük verdi yat denilen kaştan Dedi "Korkma artık demirden taştan! Yat kelimesini Gökalp , şöyle izah etmektedir: ''Yat kelimesi , e ski Türklerce sihirli b ir taş addolunan "yeşim" manasınadır; bu taş kimin üzerinde bulunursa , her türlü tehlikeden masun addolunurdu . ''6 Şair, Türk Töresi adlı eserinde bu taş hakkında şu bilgiyi vermekte­ dir:

Kadim Türkçede, sihrin bir adı da yat'tır. Fakat. bu sihir bilhassa, yat taşı namı verilen yeşim taşının kutsiyetine istinad ediyor. Yada/cada taşı gibi tabirler, hep bu yat kelimesinden gelir (Fransızcası jade). Yat taşma, yat)mur taşı ve hacer'ül-matar derler. Güya bunu Hazret-i Nuh, O!)lu Yajes'e, o da oglu Türk'e vermiŞ. Bu taşın birçok hassalan var. Suya konulursa, yat)mur yagar; atın yelesine asılırsa, seyahat esnasında serin bir rüzgar eser; bir beze sarılıp da yangına atılırsa yangın derhal söner ve hatta içinde sarıldı.gı beze ateşten ufak bir zarar bile gelmez. Bu taş vasıtasıyla, kar ve dolu yagdırmak yahut kötü havayı iy i havaya çevirmek mümkündür. Yüzük taşı, kemer kaşı bundan yapılırdL zaten kaş, esasen bu taşın ismidir. Ziya Gökalp , bir başka eserinde yeşim taşının kut­ siyetini D okuz Oguz menkıbesine baglar 7 : 6 Ziya Gökalp, Türk Töresi,

7 Gökalp, Türk Medeniyeti Tarihi, s. 7 1 .

1 16


. . . Daha çocuklar d.ogmadan, bu a!Jaçlann etrafında o tuz kadem nısf-ı kutrunda gümüşten bir diiire vücuda g e l m iş ti. A[J açlardan m us iki ses leri iş i t i l irdi. (Mus ikinin dini ve s ihri bir kudrete malik olmas ı da bundan ileri geliyor) . Gökten inen nur sütunu orada (yeşim)den bir kaya vücüda getirmtştL (Yeşim'in dini ve sihıi kudreti de, buradan gelir.)

Gökalp ' a göre Türklerce mukaddes b ilinen ve Çiniiierin parçalayarak götürdüklert Kut Dagı, ışıktan dogan yeşim taşıdır B: . . . Bugu Tigin bir gece rüyasında beyazlar giyinmiş ve elinde beyaz bir asa tutan ak sakallı bir adam gördü. Bu ihtiyar fıstık şeklinde bir yeşim taşı gös tererek (semavi nurdan husule gelen kaya olmalı!)"Türkler bu Kut Da[Jını ellerinde tuttukça dört buca!Ja hakim olacak­ lardır·" dedL

Gökalp 'ın manzumesini Dokuz oguz menkıbesine baglayan diger nokta da Gökalp'ın manzumesinde yeşim taşının düşman eline geçmiş olarak gösterilmesidir. oguz'un Tepegöz'ün elinde perişan olmasının sebebi, yeşim taşından yapılmış bir yüzügün düşman eline geçmesidir. Ziya Gökalp 'ın Tepegöz hikayesine yaptıgı önemli ilavelerden birisi de manzumesine bir "rüya" motifi sok­ masıdır: Tepegöz hikayesinde Oguz Han'ın ılkıcısı, yan vahşi bir çocuga rastladıgını haber verince Uruz (Aruz) Han bunun kayb olan ç ocugu olduğunu t ahmin eder 9 . Gökalp 'ın manzumesinde ise Uruz Han bir rüya görür. Rüyasında çocugu bir arslanın buldugu ve bir çobanın çocugu haber verecegi kendisine bildirilir: 8 · Ziya Gökalp , yat taşıyla ilgili inançlar konusunda Ravzatu's ­ Safa'dan yararlanmış, Arap ve Acem tarihlerinde bu konuda geniş bilgi verildiğini kaydetmiştir. 9 Ergin, IY!de Korkut Kitabı, s.207.

1 17


Kalktı. dedi, "Ey Han sizce de malum, Göçte kaybolmuştu bir küçük oğlum . . . Düşümde dedüer bulmuş bir arslan, Bir gün getirecek sana bir çoban. . . Asıl metindeki realist b ir t alıminin yerine Gökalp'ın bir rüya motifi koymuş olması, manzumesiili yazarken sadece D e de Korkut hikayesine baglı kal­ madıgını, diger Dede Korkut hikayelerini, halk hikaye ve masallannı da göz önünde tuttugunu göstermektedir. Zira , halk hikayelerimizde ve masallarda , destanları­ mızda bu motif önemli bir yer tutar ı o . Olayın kahra­ manlarına rüyada gaipten haber verilir, tavsiyelerde bu­ lunulur. Gökalp , halk hikaye ve masallannda geçen bu motifi eski Türk menkıbelerinde gördügünden ona büyük bir önem vermiş, Tepegöz ve Arslan Basat manzu­ melerinde oldugu gibi, diger masal ve manzumelerinde de bu motiften istifade etmiştir. Burada belirtilmesi ge­ reken hususlardan birisi de rüya motifinin Dede Korkut hikayelerinde de kullanılmış oldugudur . " Salur Ka­ zan'un İyi Yagmalandugu Boyı Beyan ider" adlı hikayede, Ulaş Oglu Salur Kazan ve Karacuk Çoban, Ziya Gökalp'ın manzumesindeki Uruz Han gibi olanları ve olacaklan royalarında görürler. Gökalp'ın Dede Korkut hikaye­ lerinin daima bütününü göz önünde tuttugu düşünülecek olursa , diger oguz kahramanlannın sahib oldugu bu özelligi Uruz Han'a da verdi!1i düşünülebilir. Eski Türk tarihini ve fslamlıktan önceki Türklerin sosyal hayatını çok iyi b ilen G ökalp , Dede Korkut hikayelerini manzum bir dille yeniden yazarken tarih ve sosyoloj i bilgisinin verdigi imkanlada bu hikayeleri tamamlamış, olaylara , kişilere tarihi ve sosyoloj ik bir perspektiften b akmıştır. Ancak müdaheleleri hiç bir zaman �sıl hikayenin yapısını, konunun gelişimini ak­ satacak ölçüye varmamış , h ikayelerdeki unsurları zaman zaman kendi görüşüyle yorumlamış ve onlara 1 O Otto Spies, Türk Halk Kitapları , Çev. Behçet Gönül, İs­ tanbul: 1 94 1 , s.24. 1 18


yeni bir anlam vermiştir: Dede Korkut Kitabı'ndaki "Dirse Han Oglu Bugaç Han" hikayesinde , oguz Beylerinin sayısı ve onların "ic­ timai tasnifi" ile ilgili kesin ifadeler yoktur. Gökalp , eski Türklerin "ictimai tasnifi" ile ilgili görüşlerine manzumesinde yer vermiştir. Gökalp'ın manzumesinde "yirmi dört" boy beyi bir araya gelir. "Dirse Han oglu Bugaç Han" hikayesinde Bayındır Han'ın verdigi şölenin mahiyeti ile ilgili bir açıklama da yoktur. Gökalp, bu ko­ nudaki ilmi eserlerinde vardıgı sonuca uygun olarak manzumesinde bu şöleni bir kurultay olarak vasıf­ landırır: Kurulsun dört boydan Kurultay, Getirsin yanmda her Bey bir alay!

"Dirse Han Oglı Bugaç Han" hikayesindeki birinci şöleni "Kurultay" olarak degeriendiren Gökalp , Dirse Han'ın (Gökalp'ın Tepegöz manzumesinde Dirse Han olan bu ad , Arslan Basat manzumesinde Uruz Han ola­ rak degiştirilmiştir. ) verdigi şölene de bir "kingaş" ı ı ilave etmiştir: Saatlerce sürdü içki ile aş Şölenin sonunda başladı kingaş

Böylece Gökalp , ilmi yazılannda ısrarla üzerinde durdugu Türklerin demokratik kurumlarını manzumeye sokmak fırsatını bulur. Ziya Gökalp, Dede Korkut hikayesini Türk töresine uygunlugu açısından da incelemiş, töreye uymayan yönlerini manzumesinde belirtmiştir: Bayındır Han'ın oguz Beylerini kız, erkek çocugu oluşuna ve çocuksuz oluşuna göre sınıflandırması "töre"de yoktur. Oguz Bey­ lerini böyle bir tasnife sokan Bayındır Han töreyi l l Ziya Gökalp, bu kelimeyi "müşavere, meşveret" olarak açık­ lamıştır.bkz. Boğa ile Boğaç, Yeni Mecmua, s. l 28.

1 19


bozmuştur:

Ldkin Han ktm kısır, bileytm iyi! Diyerek b u sefer bozdu türeyi,

. .

Ziya Gökalp , manzumesinde "Tepegöz" ve "Dirse Han Oglu Bugaç Han" hikayelerinin şahıs kadrosunu ayn.en benimsemiş, ancak iki hikayeyi birleştirtken , "Dirse H an Oglı Bugaç H an" h ikayesinin kahraman­ larını Tep egöz hikc1yesinin kahramanlarının mazisi olarak degerlendirmiştir. Ziya Gökalp'ın hikaye kahra­ manlarında yaptıgı en önemli degişiklik onlara bir Türklük şuuru vermesi ve onları vatan için ç alışan mefkureli kahramanlar h aline getirmesidir. Gökalp 'ın manzumesinde Uruz Han ve Dede Korkut , Arslan Basat daha bir çocukken ona Türk oldugunun şuurunu verirler. Böyl e milli bir ş u u rl a y e t i ş e n B a s at , Tep egöz hikayesindeki Bugaç gibi sadece kardeşinin intikamını almak için savaşan bir kahraman degil , aynı zam anda milleti için savaşan bir insan olur. Gökalp'ın manzume­ sinde Basat , herhangi bir savaşçı degildir; h angi ideal için savaştıgını bilen bir "mücahit"tir. Basat'a göre ''bir ıman eri" zaferi degtl cihadı düşünmelidir. Üstelik 1mdat bekleyen millettir. Görev ne kadar agır olursa olsun Tanrı'nın kılavuzluguyla b aşarılabilir. Ziya G ökalp' ın manzumesinde yeni bir gözle ele alınan kahramanlardan birisi de Basat 'ın annesidir. Gökalp bu tip vasıtasıyla kadının Türk toplumundaki önemli yerini göstermek istemiştir. (Ziya Gökalp , "Bojta ile Bogaç" h ikc1yesinde D irse Han'ın hanımı olarak Burla Hatun'un adını zikretmiştir. B oga ile Bojtaç man­ zumesi, Te p egöz manzumesiyle b irleştirilince Burla Hatun Arslan Basat'ın annesi haline gelmiştir. ) Dirse Han hikayesinde , Dirse Han, Bayındır Han'ın şölenin­ den dönünce hammına şöyle seslenir:

Han kızı yirümden turayım-mı Yakan-ile bogazund.an tutayın-mı Kaba ökçem altına salayın-mı

120


Kara polat öz kılıcum elüme alaym-mı Öz gevd.enden başunı keseyin-mi Can tatlusm sana büdüreyin-mi Alça kanun yir yüzine dökeyin-mi Han kızı sebebi nedür digil mana Katı kazab ideren şimdi sana

Gökalp , ilmi yazılannda İslamlıktan önceki Türk­ lerin sosyal hayatında kadının erkekle eşit haklara sahip oluşu üzerinde ısrarla durmuştur. Türk toplumun­ da kadının aile içinde ve toplum hayatındaki mümtaz yerini her vesile ile göstermeye çalışan Gökalp'ın kadını küçük düşüren böyle bir konuşmayı manzumesine alma­ ması tablidrr 1 2 . Aynca Gökalp'ın manzumesinde Burla Hatun, kocasıyla meseleyi tartışan yürekli bir kadındır: Burla Hanun dedi: Sözün dalaşık Anlat ne geldiyse başına açık!

Uruz Han'ın ölümle tehdidi üzerine , Burla, aynı yüreklilikle şöyle der: Burla dedi, "Bırak, bu acı sözü, Yılmaz, Türk kızının ölümden gözü, Kimseye fdş de{) il, bu sırrın özü, onu benden degil, git sor Tanrı'dan!

�ya Gökalp'ın Tepegöz hikayesinde yaptıgı önemli degişikliklerden birisi, hikayenin "zaman"ıyla ilgilidir. Gökalp hikayedeki olayı Şehname'de anlatılan olaylar­ la zamandaş olarak ele almıştır. Tepegöz hikayesinde Basat . Kabak Han'ın kansıyla herhangi bir akından dönerken karşılaşır. Gökalp 'ın manzumesinde ise Basat İran seferinden dönmektedir. ve Zal Oglu Rüstem'i esir almıştır. Kabak Han'ın kansı, Basat'la karşılaşınca Oguz'da olan biteni anlatmadan 1 2 Bu konuda bkz. Ziya Gökalp, "Aile Ahlakı", Yeni Mecmua, sayı: 1 9 , ( 1 5.Teşrin-i sani. 1 9 1 7)s. 36 l . 121


önce Hasat'ın İran Seferini tenkid eder:

Sen gittin ordular bozdun İran'da Bizi bir tek mahluk ezdi Turan'da! . . Ne çıktı Husrev'den aldın tahtını? A!)artmadın Türk'ün kara bahtını! . . Ne çıktı Rüstem'in kırdın belini? Sen yokken ezdüer Oguz ilini... Dede Korkut hikayeleri üzerinde yapılan araştır­ malar Tepegöz hikayesinin arkaik bir karakter taşı­ dıgını ve teşekkül tarihi itib ariyle oldukç a e ski oldugunu ortaya koymuştur 1 3 . Bununla beraber hika­ yenin kesinlikle hangi döneme ait oldugunu bilmiyoruz. Gökalp , hikayenin arkaik karakterine ve transformas­ yana ugrayan unsurlarına dikkat etmiş ve bu hikayeyi Ergenekon lej andının ikinci halkası olarak degerlen­ dirmiştir. Burada hatırlatmamız gereken bir husus da W. Ruben'in Gökalp gibi, dişi kurdun yerini dişi arslanın alışını daha sonraki deviriere ait bir tarsformasyon ola­ rak degerlendirmiş olmasıdır 1 4 . Hikayenin eski destani unsurlada ilişkisini tespit e de n G ökalp , Tepegöz hikayesini Hüsrev devriyle birleştirmiş ve Şehnameyle paralel yürüyen bir destan halkası haline getirmiştir. Gökalp , Tepegöz hikayesindeki mekana da yeni bir mana vermiştir. Gerçi Gökalp'ın ele aldıgı hikayelerle kendi manzumesinde görülen dar ve geniş mekanlar aynıdır; bununla beraber Gökalp , hikayelerdeki mekanı "yurt" ve "vatan" olarak ele alışıyla asıl metinden ayrılır. Böylece Gökalp'ın manzumesille yurt ve vatan kavramları girer. Hikayedeki mücadele , sadece şahıs­ ların kurtarılması için degil , aynı zamanda vatanın ku rtarılması içindir . B ayındır Han yurdu n Kutlu olduguna inanır ve orada düşmanın barınamayacagı 1 3 Orhan Şaik Gökyay, Dedem Korkudun Kitabı, İstanbul. Başbakanlık Kültür Müsteşarlığı Yayınlan, 1 973 , s . L. 1 4 Gökyay, s.DXXXVI I .

122


inancında dır: Bayundur Han dedi. "Kutludur bu y urt, Barınamaz burda ne haydut, ne kurt!"

Basat ise " alplerin kemiği mezarsız" kaldığı "vatan"dan şan uzaklaştığı , "yurt" yarsız kaldığı için Tepegöz'le savaşır: Şan göçmüş vatandan, y urt yarsız, kalmış! Alplerin kemiği mezarsız kalmış!

Ziya Gökalp , Arslan Basat manzumesill e Tepegöz ve Boğa ile Boğaç hikayelerinde bulunmayan bir sonuç bölümü ilave etmiştir. Bu b ölümde D e de Korku t hikayelerinde görüldüğü gibi Dede Korkut ortaya çıkar; destanlar okuduktan sonra bir kehanette bulunur: Bir zaman gelecek Türk yurdu yine, Ergenekon'a benzer, Tepegöz ' e benzer b ir felakete uğrayac aktır. Ziya Gökalp'ın yaptığı bu ilave, onun zamarıla büyük bir Türk destanına ulaşma arzusunu açıkça göstermektedir. Bu ilavede önemli olan bir husus da Dede Korkut'un "bilici" karakterinden Gökalp'ın istifade etmiş olmasıdır. Dede Korkut Kitabı'nın giriş bölümünde Korkut Ata'nın bilici karakterini aydınlatan bir açıklama vardır: "Korkut Ata ayıttı: Ahır zamanda hanlık girü Kayı'ya değe . kimsene ellerinden almaya ahır zaman olup kıyamet kopunca. Bu didügi Osman neslidür, sürilüp gide yorır" 15• Gökalp Dede Korkut Kitabı'nın girişinde yer alan bu açıklamayı man­ zumesinin uygun bir yerinde Dede Korkut'a söyletmiş, Arslan Basat manzumesinin sonuna yaptığı ilavede de aynı motiften faydalanmıştır. Ziya Gökalp'ın ele aldığı Dede Korkut hikayelerinde genellikle tahkiye kısımlan mensur, konuşmalar man­ zumdur. Bu manzumelerde hece veznine uyan mısralar 15 Ergin, s.73. 1 23


bulunmakla birlikte hepsini rnuayyen bir kurala bağlamak mümkün değildir. Gökalp ' ın Arslan Basat manzumesi ise tamamen rnenzurndur. Mesnevi tarzında kafiyelenen (aa,bb ,cc) beyitlerden meydana gelen rnan­ zurne 6 , 5 duraklı ı ı 'li hece vezniyle yazılmıştır. Tepegöz ve Dirse Han hikayelerinde rnanzurn olan kısırnlar da bu vezne uydurulrnuştur. Bununla beraber Gökalp, asıl me­ tinde rnanzurn olan b azı konuşmalan kendi manzume­ sinde değişik bir nazım şekliyle yazarak asıl metindeki deg işrneyi farklı b ir yoldan sağlamış ve mesnevi tarzındaki kafiyetenişten doğan monotaniuğu kırmış­ tır: Kazan'ın Basat'la konuması koşrna tarzında kafiye­ lenmiş iki dörtlük h alinde ifade edilmiştir. Basat ' ın cevabı yine aynı şekilde koşrna tarzında kafiyelenrniş dörtlükler halindedir. Basat'la annesinin konuşması da aynı şekilde koşrna tarzındadır. Arslan Basat manzume­ sinin sonundaki sekiz beyit , mesnevi tarzında kafiye­ lenmiş olmakla birlikte 4 , 4 duraklı 8'li hece vezniyle yazılmıştır. Gökalp'ın şiirin duygu yükü değiştikçe vezni de değiştirdiğini görüyoruz. Koşma şekline yer vermesi ise hikaye geleneğimizin tesirine bağlanabilir. Dede Korkut Kitabı'ndaki hikayelerin dili eskidir ve lehçe özellikleri gösterir. Gökalp , bu hikayeleri yeniden yazarken İ stanbul Türkçesine ve devrin edebi diline uy­ mayan yönlerini değiştirmlş, bugün artık unutulan keli­ melerin yerine kullanılmakta olan karşılıklarını koy­ muştur. Yer adlarında da aynı tutumu sürdürüğünü görüyoruz. Gökalp asıl metinde "salahana Kayası" ola­ rak geçen yerin adını değiştirmiş oraya "Kanlı Kaya" adını vermiştir. Gökalp , manzumesini yazarken Dede Korkut hi­ kayesinin anlatırnından yararlanmıştır. Bazı cümleleri aynen Tepegöz hikayesinden almış ve manzumesine yerleştirmiştir. Ancak bunu yaparken asıl meti:ı;ıdeki eski ke limelerin yerine kullanılmakta olan kar­ şılıklarını koymayı ihmal etmemiştir. Bu konuda bir fikir vereb ilmek için asıl metinden aldığımız şu cümleyi ı 24


Gökalp ' ın metnindeki cümle ile birlikte aşagıya alıyoruz: Tepegöz Hikayesinden : " Oguz'un b aşına zeval getürdün." 16 Arslan Basat'tan: "OAuz'un başına bela getirdin. " Gökalp 'ın asıl metindeki söyleyiş hususiyetlerini korumasına bir b aşka örnek olarak da aşagıdaki cümleleri alıyoruz: Tepegöz Hikayesinden: "Bir sordu olança südin aldı, iki sordı, kanın aldı, üç sordu canın aldı." 1 7 Arslan Basat'tan:

Taye günnemeyi verdi çocu{Ja. Çocuk bir çektrtce dDndü sucu{Ja; İktnct çekişte kanını aldı Üçüncü çektşte canını aldı Görüldügü gibi, Gökalp 'ın bu cümlede yaptıgı deitşiklik, şahsi bir benzetmesi bir kıyıya bırakılırsa, "sordı" kelimesinin yerine çekti kelimesini koymaktan ibarettir. Gökalp manzumesinde asıl hikAyeden aldıgı ibarelere yer vererek, hikayenin orij inal üslübunu his­ settirmeye ç alışmıştır. Gökalp , masal , hikaye ve fıkralar edebi bir şekilde işlenirken, onlardaki karakte­ ristik lfadelerin koru nması gerektiAini çeşitli vesilelerle dile getirmiş ve kendi çalışmalarında bu görüşüne uygun hareket etmiştir. "Nasrettin Hoca'nın Latifeleri adlı ese­ rinde bu konuda şu düşünceleri ileri sürer 1 8 :

Bazı

şairlertmtz,

Nas reddtn

Hoca

Fıkralarını

16 Ergin, s.207. 17 Ergin, s.2 13. 1 8 Ziya Gökalp, Halk Khisikleri-1, Nasreddin Hoca'nın Latifelert, Diyarbakır: 1 972 . ss. 27-28.

125


nazma çektUer. Fakat, bunlar bu eserlerinde muvaffak olamadılar. Zira, Nasreddin Hoca fıkralarının başlıca güzelltgt, Hoca'nın söyled@i son sözdedtr. Bu söz hiç degtşmeksizin aynıy la muhafaza olunmak lazımdır. Pikraların manzum şeklinde ise! bu esas şarta riayet edilmemişti. Hatta hazılannda bu son söz, büsbütün or­ tadan kalkmıştL İşte bu sebebe btnaen: bu Nasreddin Hoca fıkralarının manzum şekilleri o kadar ragbet göremedi. İşte bu tecrübeden bu yeni tab'da istifade etme­ liyiz. Pikraları tsldh ederken onların son cümlelerine ka tiyen dokunmamalıy ız. Ş üphes iz Hocanın son keldmına dokunmak, kitabın bütün kıymetini izale eder. Gökalp , asıl hikayelerin orij inal üslubuyla ala­ kasını kesmemekle beraber asıl hikayelerin anlatım hususiyetlerini bütünüyle benimsememiştir. Dede Kor­ kut Kitabı'nda yaşanılan göçebe hayat oldukça realist çizgilerle hikayelere girer. Gökalp, manzumesinde yaşa­ nılan göçebe hayatı aksettiren ve hikayenin geri planını canlandıran teferruata yer vermemiştir. Dede Korkut'un Bogaç 'a isim vermeden önce Dirse Han'a hitabı şöyledir 1 9 :

Hey Dtrse Han biglik vtrgU bu oglana Taht vtrgtl erdemlüdür Boynı uzun bidevi at vtrgU bu oglana Btner olsun hünerlüdür Agayıldan tümen koyun vtrgU bu oglana Ştşlik olsun erdemlüdür Kaytabandan kızıl deve vtrgU bu oglana Yüklet olsun hünerlüdür Altun başlu ban tv vtrgU bu oglana Kölge olsun erd.emlüdür Ç@ni kuşlu cübbe ton vtrgU bu oglana Geyer olsun hünerlüdür 1 9 Ergin, ss.82-83.

126


Gökalp, manzumesinde konuşmayı bütün bu teferruattan sıyırarak şu tarzda ifade etmiştir:

Dede Korkut geldi, dedt "Uruz Han; Oğluna beylik ver, taht ver durmadan, Ver bir sürü koyun, at, sl{Jır, deve, Kondur onu altun başlı bir eve Görüldügü gibi Gökalp , konuyla ilgili her türlü tefer­ ruatı titizlikle korudugu h alde manzum konu şma­ lardaki zengin imaj lara ve ahenkli bir söyleyiş ka­ zandıran tekrarlara manzumesinde yer vermemiştir. Yine asıl metinde Tepegöz, Arslan Basat'a şöyle ses­ lenir:

Kalarda koparda yi{Jit yirün ne yirdür Karangu dün içinde yol azsan umun nedür Kaba 'alem götüren hanunuz kim Kırış güni öndin depen alpmuz kim Ağ sakallu baban adı nedür Alp eren erden adın yaşurmak ayıb olur Adun nedür yi{Jit digü mana Gökalp , bu manzum sözleri manzumesinde şu şekilde ifade etmiştir:

Hangi üden, söyle, hangi boy'dansın? Vatanın neresi, hangi soydansın? Er erden gizlemek olmaz adını Söyle kimsin, anan kimin kadını? Görüldügü gibi asıl metinde teferruat içinde kaybo­ lan sosyal kavramlar Gökalp ' ın manzumesinde "il" , "boy", "soy" "vatan" kelimelertyle açık bir şekilde ifade e dilmiştir. Hasat ' ın cevabında da Gökalp , Hasat ' ın kimligini ifade ederken ''Türk" , "Oguz" , "Kayı Boyu" gibi genel adlan kullanarak kahramanın milliyetini daha belirgin hale getirmiştir.

127


Ziya Gökalp umumi olarak yalın bir anlatımı seçmiş olmakla birlikte zaman zaman şairane tasvirle­ re , sanatlı ifadelere baş vurarak ifadesini zengin­ leştirmenin yollarını aramıştır. Gökalp , Dede Korkut hikayesindeki tasvirlerden faydalanmış ancak onlara şahsi tasvirlerini de ilave etmiştir. Aşagıya al d ığ;ım ız parça bunun güzel bir örnegidir: Tan rüzgan salkun, salkun eserken, Atlar sahibini görüp kişnerken, Okurken horozlar sabah ezanı, Göç eaerken boy boy kuşlar kervanı Gün vururken gö{Jsü güzel d.a.glara, Seçilirken artık gökte ak, kara, Bezenirken Türk'ün kızı, gelini, Her gün beyler arar biribirini... Bu gün de sarayı açarken dogu. Parlarken ufukta yaldızlt ttı!Ju Gün Han ordusuyla cenge inerken Yddızlar bir başka ujka sinerken,

Yukarıdaki ilk dört beyttteki tasvir unsurları dogrudan dogruya "Dtrse Han Oglı Bugaç Han" hika0 yesinden alınınıştır 2 : Salkum salkum tan yilleri esdüginde Sakallu bozaç turgay sayradukda Sakalı uzun tat eri banladukda Bidevi atlar issini görüp okradukda Aklu karalu seçilen ça!Jda Göksi güzel kaba taglara gün degende Big yi(Jitler cdasunlar birbirine koyulan ça!Jda

Kolaylıkla farkedilecegi üzere, Gökalp, "sakalı uzun tat eri" gibi yabancı bir unsur taşıyan mısraın dışındaki bütün tasvir unsurlarını aynen almış, ancak onlarla ye­ tinmeyerek, degişik imaj lara ve tasvir unsurlarına yer 20

1 28

Ergin,

s.

78.


vermiştir. Dogunun sarayının açılması, yıldızlı tugunun parlaması, Gün Han'ın ordusuyla cenge inmesi. yıldız­ ların sinmesi Dirse Han hikayesinde olmadıgı halde Gökalp tarafından manzumeye ilave edilmiş imajlardır. Ziya Gökalp 'ın bu imaj ların bir kısmını Kutadgu Bilig'den aldıgını sanıyoruz. Ziya Gökalp'ın manzume­ sinden yukarıya aldıgımız örnek parçada geçen: Bu gün de sarayı açarken doğu Parlarken ufukta yaldızlı tu{Ju

mısralan, Kutadgu Bilig'deki

21:

Yaşık örledi, yirdi koptu togı Yaka kelti aşnu tokuz al tugı

mısrasıyla ve benzerlertyle mukayese edilebilecek du­ rumdadır. 2. DeJt Damral Ziya Gökalp, Deli Dumrul manzumesinin konusu­ nu 22 Dede Korkut Kitabı'ndaki "Duha Koca Oglı Delü Dumrul" hikAyesinden2 3 almıştır. Duha Koca üglı Delü Dumrul hikayesinin özeti: Oguzda Duha Koca Oglu Deli Dumrul adında bir ytgit

kuru bir çayın üzerine bir köprü kurar. Köprüden üç akça, geçmeyenden döge döge kırk akça alır. Böyle davranmasının sebebi, yigitligini göstermek

geçenden otuz aızusudur.

Bir gün Deli Dumrul'un köprüsünün yanına konan

2 1 Reşit Rahmeti Arat, K.utaclgu BWg, I. Metin, Istanbul: 1ürk Dil Ku rumu Yayını, 1 947, 489 3. beyit. Tercümesi için bkz. Reşit Rahmeti Arat, Kutataıu Blllg , U, Tarcüme, Ankara: 1ürk Tarih Kurumu yayını, 1959, s 353 · 2 2 Fevziye Abdullah Tansel. Ziya Gökalp Külliyatı-1, Şiirler ve tJ.alk Masallan, Ankara: 1ürk Tarih Kurumu Yayınlan, 1952, s.222.

224.

tir.

.

Not: Metinl�rin mukayasesinde de bu yayından istifade edilecek23 Ergin, ss. l 77- 1 84. 1 29


bir obada bir delikanlı eceli gelerek ölür. Oba halkı fer­ yada başlar. Deli Dumrul bir gencin öldügünü duyunca, onu kimin öldürdügünü sorar. Bu gencin c anını Azrail'in aldıgını ögrenince Azrail'i öldürmege and içer. Tanrı, Deli Dururul'un bu küstahlıgına kızarak Az­ rail'i Deli Dururul'un yanına gönderir. Deli Dumrul, kırk yigidi ile yiyip içerken Azrail ansızın gelir; Deli Dumrul şaşınr; sonra kendisini toplayarak Azrail'i öldürmeye kalkışır. Azrail güvercin olup pencereden uçar gidir. Deli Dumrul atma biner. güvercin olup kaçan Azrail'i yaka­ lamaya gider. Azrail atının gözüne görünür, at ürker ve Deli Dumrul'u yere vurur. Azrail Deli Dumrul'un üstüne çöker. Deli Dumrul karşısındaki varlıgın olaganüstü bir güç oldugunu kavrar ve ona kendisini öldürmemesi için yalvarır. Azrail , kendisine degil, Allah 'a yalvarmasını söyler. Deli Dumrul Allah 'a yalvarır. Allah, Deli Durn­ rol'un canı yerine can bulması şartıyla canını bagışiar. Deli Dumrul, canı yerine can bulmak üzere önce babasınını yanına gider, ondan can ister; babası her şeyini vermeye hazır oldugunu ancak canını veremeye­ cegini söyler. Deli Dumrul, annesinin yanına giderek ondan canını ister: annesi de her şeyini vermege hazır olduğ;unu , ancak c anını veremeyeceğ;ini bildirir. 'Azrail, canı yerine can bulamayan Deli Dumrul'un canını almaya gelir. Deli Dumrul helallaşmak üzere eşinin yaruna gider, ona başına gelenleri anlatır, vasiye­ tini bildirir. Bunun üzerine eşi, kendi canını Deli Durn­ rol için vermeğe hazır olduğunu söyler. Azrail, Deli Dururul'un eşinin canını alınağa gelir. Deli Dumrul, Allah'a tekrar yalvararak, ya eşiyle birlik­ te canını almasını . ya da ikisinin de canını bağışlamasını ister. Allah, Deli Dururul'un sözlerinden hoşlanır ve Azrail'e onların canı yerine , anasının babasının canını almasını söyler; Deli Dumrul ile eşine yüz kırkar yıl ömür ihsan eder. Ziya Gökalp , Deli Dumrul hikayesinin konusunu aynen almış , bu hikayeyi çağdaş bir dille ve manzum 130


olarak yeniden yazmıştır. Ziya G ökalp ' ın manzumesi ile Dede Korkut Kitabı'ndaki Deli Dumrul hikayesi birbiriyle karşılaştı­ rıldı.gında dikkatimize ilk çarpan husus, Deli Dumrul hikayesinin sözlü halk hikayelerinin şekil ve üslup özelliklerini taşıması, Gökalp'ın metninin ise bir yazılı edebiyat ürünü olmasıdır. Gökalp , bu hikayeyi her şeyden önce "söylenmiş bir hikaye" olmaktan çıkarmış, "yazılmış bir hikaye" haline getirmiştir. Deli Dumrul hikayesi şöyle başlar 24 : Meger hanum, Oguzda Duha Koca oglı Delü Dumrul dirler idi bir er var-idL Bir kuru çayun . . . . . .

Hikayenin bitişi de şöyledir: Dedem Korkut gelüben boy boyladı soy soyladı. Bu boy Delü Dumrulun olsun, menden sonra alp ozanlar söylesün. alnı açuk cömerd erenler dinlesün didL Yöm vireyim hanum: Yirlü kara taglarun y ıkıl­ masun, kölgelüçe kaba a!)acun kesilmesün. karnın akan görklü suyun kunmasun, kadir Tanrı seni namerde muhtaç itmes ün, a!J alnunda btş keltme du'a kılduk olsun kabul, yıgışdursun dürtşdürsün günahınızu adı görklü Muhammed'e ba!Jışlasun hanum hey!

Ziya Gökalp, Deli Dumrul hikayesinin girişinde ve içinde bulunan "meger hanum" gibi sözlü anlatıma ait hitaplara ve hikayenin sonunda bulunan yukadırdaki "dua" bölümüne manzumesinde yer vermemiş , manzu­ mesini artık fonksiyonunu kaybettigine inandıgı bu un­ surlardan kurtarmıştır. Deli Dumrul hikayesini sözlü anlatımdan gelen un­ surlardan arındıran Gökalp hikayenin konusunu , kuru­ luşunu , telkin ettigi temel fikirleri, hikayenin tipik anlatım hususiyetlerini, şahıs kadrosunu , şahısların karakter özelliklerini korumuştur. Ancak Gökalp 'ın 24 Ergin, s. l 77.

13 1


hikayesine bir bütün olarak bak.ıldıgında, yazann Deli Dumrul hikayesini çagdaş b ir hikayeci tavrıyla ele aldıgını hemen farkederiz: Deli Dumrul hikayesinde kahraman hikayenin başında tanıtılır: soyu, kimligi açıklanır. Ziya Gökalp: Deli Dumrul, biT kurumuş derenin Üzerinde köprü kurmuş beklerdL . .

mısralarıyla hikayeye . girer v e hikaye kahramanının kişiligi, hikayenin gelişimi içinde aydınlanır. Ziya Gökalp , on altı bende böldügü manzumesinde, hikayenin unsurlannı planlı ve dengeli bir yapı anlayışı içinde ele almış , hikayenin birligini bozduguna inandıgı unsurla­ ra ve kendi planına girmeyen teferruata manzumesinde yer vermemiştir. Deli Dumrul hikayesinde, babanın ogluna hitabı şöyledir: ()gul ogul ay ogul Cwıum parası ogul Togd.uguıda tokuz bugra öldürdügüm aslan ogul Dünlügi altun ban ivümün kabzası ogul Kaza benzer kızumun gelinümün çtçegi ogul Karşu yatan kara t:agum gerek-tse Söyle gelsün Azratlün yaylası olsun Sovuk sovuk b uıarlarum gerek-tse Ana tçit olsun Tavla tavla şahbaz atlarum gerek-tse Ana binit olsun Katar katar develerum gerek-tse Ana yüklet olsun Agayılda agça koyunum gerek-tse Kara mudbak altında wıun şöleni olsun Altun gümüş pul gerek tse Ana harclık ols un Dünye şiTir can aziZ

Canımı kıya btlmen bellü btlgtl 132


Mfın(len aziz menden sevgül.ü anandur OguL anana var Ziya Gökalp , bu uzun hitabı, manzumesinde ona ayırdtgı bend içinde bütün teferruatından sıyırarak şu şekilde ifade etmiştir: Baba dedi, "Ey gözümün bebegt.

Her ne varsa malım sana vereyim; Can pek tatlı. ister miyim ölmegi? Brrak beni, muradıma ereyim, Sana benden daha yakın anan var Şejkat onun borcu, ona git yalvar!"

Ziya Gökalp'ın bu manzumede derli toplu, planlı bir anlatıma ulaşmak için asıl hikayedeki birçok teferruat­ tan vazgeçmesi, manzumesinin lehine olmamıştır. Ele aldıgı halk masallarını genişleten, onlan zenginleştiren Gökalp'ın bu hikayede özetleyici bir tavır alması, man­ zumesini aslına göre kuru btr hal� getinniştir. D eli Durn­ rol hikayesinin güzelligini saglayan aslında bu aynn­ tılardır. Bu olaganüstü güzel hikayenin İ slam ve Ö n­ Asya edebiyatlannda bir benzerinin ölmadıgı konusun­ da yerli ve yabancı birçok araştırmacı birleşmeldedir 2 5 . Deli Dumru l hikayesinde kOprünün yamacında bir ytgit ölünce "kimi ogul diyü , kimi kartaş diyü" aglar. Az­ rail'le karşılaşan Deli Dumrul'un korku ve şaşkınlıgını onun agzından dinler ve içinde bulundugu ruh halini anlanz: Gören gözleri görez olmuş, tutan elleri tutmaz olmuş, canı titremiş, kadehi elinden düşmüş, agzının içi buz gibi, kemikleri tuz gibi olmuştur. Gökalp , bu aynntılann ancak bir kısmına yer vermiştir. Deli Dumrul hikayesinde Azrail ile karşılaşan Deli Dumru l, şaşkınlıga ugramasına, korkusunu dile getir­ mesine ragmen Azrail'e meydan okur. Azrail de bu mey­ dan okumaya karşılık verir. Deli Dumrul çarpışmaya hazırlamr; kılıcım sıyınr, Azrail güvercin olup kaçar. 25 Orhan Şaik Gökyay, Dedem Korkudun Kitabı, s. DLXIV. 1 33


Dumrul mücadeleyi bırakınaz ve onu takib eder. Deli Dumrul ancak eşit şartlarda dögüşmediginı ve ola­ ganüstü bir güçle karşı karşıya oldugunu anladıgı an aman diler. Gökalp , manzumesinde bu olaya yer verme­ miştir. Gökalp'ın Deli pumrol'un gözünü daldan budak­ tan sakınınayan yigit karakterini en ü st düzeyde sergi­ leyen bu motifi hikaye den ç ıkarması manzumede önemli bir noksanlık yaratmıştır. Yine Deli Dumrul hikayesinde D eli Dumrul'un kuru bir çayın üzerine köprü kurmasının, gelenden geçenden para almasının sebebi Deli Dururul'un agzından açıkça izah edilmiştir: "Anun için ki menden delü , menden güçlü er var mıdır ki çıka menüm ile savaşa dir idi, menüm erlügüm bahadırlıgum, çılasunlıgum yıgıtligüm Ruma Ş ama gide çavlana dir idi. " 26 Ziya Gökalp , manzu­

mesinde bu motivasyona yer vermemiş Deli Dumrul'un yaptıklarını aniatmayı kafi görmüştür. Bundan dolayı manzumede Deli Dumrul'un "deli" unvanı, kuru bir çayuı üzerine köprü kurmak gibi bir tuhaflıgın tek izahı ola­ rak kalmıştır. Deli Dururul'un karakterini aydınlatan yukandaki motivasyonun manzumede yer almaması , Deli Dumrul'un karakterinin önemli bir çizgisinin yok olması sonucunu dogurmuştur 27 . Ziya Gökalp , manzumesinde birçok teferruata yer vermemiş olmakla birlikt e , h ikayeye b azı ilaveler yapmış, bazı yerlerini de degiştirmiştir. Ziya Gökalp'ın manzumesinde D eli dumrul'un eşi ve çocuklan, asıl hikayeye nazaran önemli bir yer tutar. D eli D umrul hikayesinde D eli D umrul'un ço­ cuklarının hikayenin gelişimi içinde bir rolü yoktur: Deli Dumrul'un eşi ise kocası için c anını vermesiyle dik­ katimizi çeker. G ökalp'ın m anzumesinde, Deli Dumru l için Allah'a yalvaran Dumrul'un eşidir. Olup bitenleri

26 Ergin s. 1 77. 27 Bu konuda Orhan Şaik Gökyay, 'Topu 1 6 kıtadan ibaret olan bu manzume, Deli Dumrul hikayesini aslındakl zengin üslıiptan sıyırarak, fakat ana çizgilerini kaybetmekslzin, oldui{ça kuru bir çerçeve halinde vermektedir. " demektedir. Bkz. Dedem Korkurl'un Kitabı, s. XXIII.

134


ögrenen Dumru l'un kansı, çocuklannın babasız kalma­ ması için Allah'tan kocasını bagışlamasım, onun yerine kendi canını almasını diler. Allah, kadının sözlerinden hoşlanarak Deli Dumrul'a şöyle seslenir: "BaR;ışladım seni bu mert kadına!" Asıl hikayede Allah , Deli Dumrul'u yaptıR;ından pişmanlık duydugu için affe der. Gökalp'ın manzumesin­ de Tanrı'nın kararını degiştirmesinin sebebi, kadının çocuklan adına dua etmesi olur. Böylece Gökalp'ın man­ zumesinde fedakarlıR;ın amacı deR;işir, asıl hikayede te­ ferruat içinde yer alan çocuklar, Gökalp'ın manzumesin­ de çözümü hazırlayan asıl unsur halini alır. Böylece , aile temi üzerinde dönen hikayeye çocuk temini ilave eder. Deli Dumrul hikayesinde . Deli Dumrul, dogru yolu ölüm korkusuyla kendisi bulur. Gökalp'ın manzumesin­ de ise dogru yolu gösteren Tann olur. Ziya Gökalp 'ın manzumesinde zaman, vak'a ile sınırlıdır. Deli Dumrul hikayesinde zaman, vak'amn çerçevesini aşar, kahramanlarm mazisi, eski olaylar, daha geniş bir zaman dilimini hikayeye sokar. D eli Dumrul hikayesinde zaman, hikayedeki mekan gibi son­ suzluk duygusu uyandınr. Deli Dumrul'un annesinin ve babasının oR;ullan için yaptıR;ı şeyler anlatılırken Deli Dumrul'un mazisi, çocuklugu hikayeye girer. Tann'nın Deli Dumrul'a ve eşine verdiR;i ömür, yüz kırk yıldır. Örnrün süresi, destandaki olaR;anüstü vak'a ile uyum içindedir. Gökap'ın b u mübalaR;alı ömür süresine manzu­ mesinde yer vermeyiŞi, hikayeyi daha tabii kılmışsa da , onu destani bir zaman boyutundan mahrum bırak­ mıştır. Deli Dumrul hikayesinde daglan, pınarlan, yayla­ lan, aR;ıllan, mutfaklan, düşman kaleleri ile yaşanılan iç ve dış mekan önemli bir yer tutar. Hikayenin kahra­ manlannda bir geniş mekan duygusu hissedilmektedir. Hepsinin konuşmalarında dış mekanla ilgili ayrıntılar göze çarpar. Deli Dumrul'un hamını camm vermek için "arş tamg olsun, kürsi tamg olsun/Yir tamg olsun gök tamR; olsun" diye yemin eder. Kahramaniann içinde 135


yaşad� geniş mekan bu yeminde bile kendisini hissetti­ rir. Gökalp , manzumesinde mekanla ilgili bu unsurlann ancak birkaçını kullanmıştır. Cam yerine can bulması gereken Deli Dumrul'un babasının yaruna gitmesi asıl metinde "Deli Du mru l sürdü b ab ası yanına geldi" cümlesiyle, Gökalp'ın manzumesinde "koştu önce baba­ sının yanına" cümlesiyle anlatılmıştır. Asıl metindeki "sürdi" kelimesinin yerini Gökalp ' ın manzumesinde "koştu" kelimesi almıştır. "Sürdi" kelimesinin yerine "koştu" kelimt:sinin kullanılmasıyla, bütün bir destani vizyon ve beraberinde getirdlgi geniş mekan duygusu kaybolmuştur. Deli Dumru l hikayesinin tahkiye kısımlan men­ sur, konuşmaları manzum dur. G ökalp , h ikayenin bütününü manzum bir dille anlatmıştır. Manzume on altı bendden meydana gelmektedir. Her bendde altışar mısra vardır ve kafiyelenişi ababcc tarzındadır. Hece vezninin 4,4, 3 duraklı l l 'll kalıbıyla yazılmıştır. Gökalp , hikayenin tamamını manzum hale getirir­ ken asıl hikayedeki manzum bölümleri hissettinnentn çaresini aradıgı görülmektedir. Asıl metinde D eli Durn­ rol'un anasına ve babasına hitabı, annenin ve babanın Deli D uınrul' a cevaplan kalıplaşmış , benzer ifadeler taşımaktadır. Gökalp , manzumesindeki diyalogları hemen aynen tekrarlayarak asıl metinle manzum olan bölümleri hissetttnn eye çalışmıştır. G ökalp'ın manzumesinde dikkate çarpan en önemli degişiklik dildir. Gökalp , asıl hikayedeki bugün artık kullanılmayan kelimeleri atmış , onlann yerine kul­ lanılan, bilinen kelimeleri koymuştur. "Esrük" , " şiven" gibi eski kelimelerin yerine "sarhoş" , "matem" gibi kul­ lanılmakta olan kelimeleri koymuştur. Ziya G öka lp 'ın manzumesi aslı olan hikaye ile karşılaştırılınca şairin asıl amacının eski bir hikayeyi çagdaş edebi bir dille ve şahsi bir üslupla kaleme almak oldugu kolayca görülmektedir. Bununla birlikte Gökalp , konuya tasar­ rufunda oldu�u gibi, hikayeyi yeniden yazarken Deli Dumrul hikAyesinin anlatım özelliklerini tamamen ter-

136


ketmemiştir. Hikayenin orij inal üslübunu hissettirebil­ mek için, asıl metindeki söyleyiş ta rzını yer yer aynen korumuştur. Bu konuda bir fikir verebilmek için asıl metinle tam bir benzerlik içinde olan kısımlan aslıyla birlikte aşagıya alıyoruz: Deli D umrul hikayesinde: "Hak Ta'alaya Du mru lun sözi hoş gelmedi" 28 Gökalp ' ın manzumesinde: "Yaradan'a hoş gelmedi

bu sözler."

Deli Dumrul hikayesinde:

Dökmesi büyük bizim ta{Jlarumuz o lur Ol ta{Jlarumuzd.a ba{Jlarumuz olur Ol bağlarun kara salkumlu üzümi olur Ol üzümi sıkarlar al şarabı olur Ol şarabd.an içen esrilk olur Şarablu-y-id.im tuy mad. u m Ne söyledüm bUmedüm B ig lige usanmadum y@itlige toymadum Canum alma Azra'U meded Gökalp' ın munzumesinde :

Dedt "Bizim Ude yeşil da{Jlar var, O da{Jlard.a üzüm veren baglar var; O üzümden kızıl ş arap yapılır, O şaraptan iÇen olur pek sarhoş; Lisanını tutmaz.

laja kapılır;

Ben de içtim, ne dedimse hepsi boş Serhoş lafı say da bakma sözüme,

. . .

Ajvet ben� dehşet verme gözümel D eli Dumrul hikayesinde : 2 9

Yücelerden yücesin 28 Ergin, s. 1 77. 29 Ergin, s. lBO.

137


Kimse bilmez niçesin Görklü Tanrı Nice cahiller seni gökte arar yerde ister Sen hod mürnill lerin könlindesin Dayim turan cebbar Tanrı Baki kalan settar Tanrı Menüm canum alur olsan sen algd Azraile alma!)a komagd. Gökalp'ın manzumesinde :

Dedt Tannm, yücelerden y ücesin, Cahil seni gökte arar daima! Alim ise bilmez nesin, nicesin? Gönlümdesin, karışmışsın kanıma; Na-mahremdir, vermem ona canımı, Azraü'i çek, sen akıt kanımı Yukanda görülecegi gibi, birinci örnekte asıl metin­ den farklı olan sadece kafiye zaruretiyle cümlenin un­ surlanmn sırasımn degişmiş olmasıdır. İ kinci örnekte ise bir üslüp farkından ç ok, iki metnin kaleme alındıgı yüzyıliann dil farkı söz konusudur. Üçüncü örnekte sa­ dece Tann'nın arapça vasıflanna yer verilmemiş , diger unsurlar hemen aynen alınmıştır. Ziya Gökalp , asıl hikayenin uslüp hususiyetlerin­ den faydalanmalda birlikte, umumi olarak manzumesi­ ni şahsi üslubuyla yazmıştır. Mesela, manzumesinde Deli Dumrul'un anne ve babasına , hit abı, anne ve babanın D eli Dumrul'a c evaplan asıl metinden farklı olarak tamamen şahsi bir üslupla yazılmıştır. Bunlara bir örnek olmak üzere D eli D umru l ' u n annesinin c evabını asıl metindeki ş e kliyle birlikte aşagıya alıyoruz : 30

Oğul oğul ay oğul Tokuz ay tar kamumda götürdüğüm oğul Tolma bişiklerde beledüğüm oğul 30 Ergin, s. l 82. 138


On ay diyende dünya yüzine getürdüğüm oğul Tolap tolap ağ südümi emzirdügüm oğul Ağça burçlu hisarıarda tutula-y-idün oğul Sası dinlü kafır elinde tutsak ola-y-idün oğul Altun akça güçine salubanı seni kurtara-y- idim oğul

Yaman y ire varmışs ın vara b ilmem Dünya ş irin can aziz Canumı kıy a b ilmen bellü b ilg il.

Gökalp 'ın manzumesinde: Ana dedi: Ey bahçemin çiçeği, Her ne varsa malım sana vereyim! Can pek tatlı. is ter miyim ölmeği? Bırak beni muradıma ereyim! Sana benden daha yakın baban var, Cür'et onun borcu, ona git yalvar! Asıl metinde anne , çocugunu dünyaya getirişini yaşadıklan hayata uygun bir tarzda , realist bir dille anlatır. Çocugunu dokuz ay karnında taşımış, onuncu ayda dünyaya getirmiş ve onu bol südüyle beslemiştir. Gökalp bu realist anlatımı, "Ey bahçemin çiçegi'' imaj ı içinde sanatlı ve kapalı bir anlatımla dile getirmiştir. Annenin uzun uzun ve örneklerini vererek söz ettigi maddi fedakarlıklanm da kısaca "Her ne varsa malım sana veriyim" cümlesiyle anlatmıştır. Gökalp 'ın asıl metne göre daha yogun ve sanatlı bir anlatıma ulaşmak istedigi görülmektedir.

139


B. TEMELİNDE BEJ.Lİ BİR HALK MASALI BULUNAN MASALLAR

ı. Küçük Şehzade Ziya

G ökalp ,

"Küçük Şehzade" 3 ı

adlı manzum

masalının konusunu "Para Kazanmaya Giden Üç Kardeş" adlı halk masalından almıştır.

Para Kazanmaya G iden Üç Kardeş masalının özeti: 1 . Bir padişahın üç oglu vardır . Padişah ihtiyar­ layınca yerine geçecek oglunu seçebilmek için her birine eşit miktarda sermaye ve rir ve en büyük kazançla dönecek olana tahtını bırakacağını söyler. 2.

Üç

şehzade

yola

çıkar,

üçe

ayrılan bir yol

kavşağında kard e şler birbirlerinden ayrılırlar. Büyük şehzade bir yoldan, ortanca şehzade b ir yoldan gider; " Giden gelmez" yolu küçük şehzadeye kalır .

3 . Küçük şehzade b ütün parasını verip bir hayvan

sürüsü satın alır; Dev'in sarayına gider; karşısına çıkan Dev'e "Ben senin yeğeninim, bu sürüyü annem sana he­ diye

olarak gönderd i " d e r.

D ev ,

küç ü k şehzadenin

söylediklerine inanır ve sürüyü memnuniyetle kabul eder .

4. Şehzade Dev'in sarayında beş on gün dinlendikten

sonra

sürünün

azaldığını görür;

annesinin yanına

dönmek üzere Dev' den izin ister .

5.

Dev hazinelerinin anahtarını şehzadeye vererek

kendisine bir hediye seçmesini söyler . Şehzade hazinde­ den sihirli bir "kuma" seçer.

6 . Şehzade diğer kardeşleriyle buluşmak üzere yola ç ıkar; yolda o ülkenin padişahının kızı sihirli kumayı şehzadenin elinden alır.

7. ran

İki büyük şehzade kazançlarını b abalarına

3 1 Ziya Gökalp, Küçük Şehzadc , Halka Doğru, sayı, 1 2, (27 1 3 29), ss. 89-95.

140

Hazi­


gösterirler. Padişah küçük şehzadeye kazaneını sorar. Küçük şehzade "Kazandım, ama sonradan kaybetum . " cevabını verir. Padişah , ogullannı ikinci defa, aynı şartlarda dene­ mek için gurbete yollar. 8 . İkinci yolculukta da aynı şeyler olur; küçük şehzade D ev'den " sihirli bir şemsiye" alır; dönerken bu şem:siyeyi yine o ülkenin padişahının kızına verir. Babası üçüncü bir defa denemek üzere ogullarını yine gurbete yollar. 9. Üçüncü yolculukta da aynı şeyler olur; küçük şehzade bu sefer devden "sihirli bir tabak" alır; dönerken sihirli tabagı yine p adişahın kızına verir. Padişah küçük şehzadenin yine eli boş dönüşüne öfkelenir ve onu cellııda teslim eder. 1 0. Cellad , padişahın sonradan pişman olabile­ cegini düşünerek şehzadeyi öldürmez, padişaha sahte bir kanlı gömlek götürür. l l . Şehzade , diger padişahın kızının yanına döner ve onunla evlenir. 1 2 . Kızın babası , şehzadenin b abasını ülkesine davet eder: şehzadenin babası gelir; sihirli kumadan akan mücehverleri , sihirli şemsiyeden çıkan askerleri, sihirli tabaktan çıkan yemekleri görür; hayran olur. Kızın babasına bunları nasıl elde ettigini sorar; kızın babası bütün gördüklerinin kendi oglunun kazancı oldugunu açıklar. 1 3 . O esnada küçük şehzade babasının yanına gelir. Padişah oglunun ölmedigini görerek sevinir. Küçük şehzade kızın ülkesine padişah olur. Para Kazanmaya Giden Üç Kard e ş adlı h alk masalının varyantları : a. Para Kazanmaya Giden Üç Kardeş, Anlatan: Meh­ met Mangır, Derleyen: Dr. Mehmet Tugrul 32, 3 2 Mehmet Tuğrul, Mahmutgazi Köyünde Halk Edebiyatı, Istanbul: Milli Eğitim Basımevi, 1 969 , s s . 278-282.

141


b . Para Kazanmaya Giden Üç Kardeş, Anlatan: Hüseyin Alataş, Derleyen: Dr. Mehmet Tugruı 33 . c. Üç Şehzade , Vasfi Mahir 34 . ç. Masal, Ahmet Caferogiu 35 .

Bu masalın dört varyantı TIV'de mukayeseli olarak ele alınmış ve varyant farklılıklan tespit edilmiştir3 6 . Sayın Dr. Mehmet Tugruı, masalın ikinci bir var­ yantından söz ederken göremedigimiz bu varyantla ilgili olarak şu bilgiyi vermektedif3 7 .

Bu masaluı Mahmutgazi'den derlenmiş iki varyantı var. Pek az jarklarla birbirine benzeyen bu varyantıar­ dan ikincisi daha tam ve uzundur. Bunun sebebi, birinci varyantuı bir çocuktan. ikincisinin usta bir masalcıdan derlenmiş olmasıdır. . . . İkinci varyantta, kahraman­ ların padiŞah ogullan oldugunu gösteren bir işaret yok­ tur. nısımlt şeylerden birinin neye yaradı!)ı belli degil. Küçük o!)lana "Yıldız" deniliyor. Cellat, bir askerdir. Burada bizim için önemli olan husu s , masalın göremedigimiz bu varyantında küçük şehzadenin Ziya Gökalp 'ın masalında oldugu gibi 'Yıldız" adını taşıma­ sıdır. Mehmet Tugrul'un tesp it ettigi bu varyant , Gökalp'ın masal kahramanının adını halk masalından almış olabilecegi ihtimalini kuvvetlendirmektedir. Ziya Gökalp 'ın masallarının asıl kahramaniarına hemen daima yeni ve Türkçe adlar vermesi. başlangıçta bizi bu adın G ö kalp tarafınd a n veril digi dü ş ü nc e s ine götürmüştü. Sonradan Gökalp'ın Kolsuz Hanım manzu­ mesinde "Ay" ve "Yıldız" adlannı bir arada kullandıgını

82.

33 'ftWul. ss. 334- 336 34 Vasft Mahir, Ert Güzel Türk Masalları, Istanbul: 1 9 3 4, ss. 8 1 -

35 Ahmet CaferoiDu, Güney Dogu menmiz Agızlanndan Topla­ malar, l stanbul: '!ürk D iT Kurumu, 1 9 45 , ss7 1 -72. 36 Wolfram Eberhard - Pertev Naili Boratav, Typen Türkıscher Volksmarchen, Wiesbaden: 1 9 53 , ss- 202 -203. 37 Thgrul, ss. 164.

142


görünce , bu adların masal geleneginden alınmış olacagını düşündük. Zira kahramanları Ay ve Yıldız olan halk masallarımız mevcuttur. Sayın Tugrul'un tes­ pitini de gördükten sonra bu konudaki kanaatimiz kuv­ vetlendi. Ziya G ökalp , yukarıda özetini verdigirniz ve va­ ryantlannı tespit ettigirniz halk masalının konusunu , kuruluşunu , temel fikirlerini, şahıs kadrosunu , masalın karakteristigini teşkil eden "ibare"lerini aynen koru­ muştur. Ziya Gökalp'ın masalı da halk masalı gibi bir imti­ han motifi üzerine kurulmuştur. Gökalp'ın masalında da imtihan motifinin çizdigi çerç eveyi dolduran asıl unsur, küç ü k şehzadenin "üçleme" teknigi içinde anlatılan macerasıdır. Gökalp 'ın masalı da halk masalı gibi yedi kişilik bir şahıs kadrosuna dayanır. G ökalp masaldaki sihirli eşya tabakasını da aynen korumuş , masalın zamanı v e mekanıyla ilgili unsurlarını aynen benimsemiştir. Gökalp bütün bu unsurlan halk masalından aynen almakla birlikte , masala bazı ilaveler yapmış, oradaki bazı unsurlan degiştirmiş, bazı unsurlan çıkarmış , en önemlisi onu şahsi üslubuyla yazmış ve manzum bir eser haline getirmiştir: Halk masalında aşk önemli bir yer tutmaz. Gökalp 'ın manzumesinde Yıldız Tigin ile Peri Sultan arasındaki aşk önemli bir tem olur: Pencerede gülümsüyor biT güzel s ultan. . . Dedi: "Buymuş şimdiye dek gönlümde yatan. " BiT kuş nasıl gider ise tuza{Ja doÇJru, Sofras ını aldı gitti kona{Ja doğru. Peri S ultan dedi: "Ajvet, g üzel arslanımi nlısımlı so.fracığı çok sevdi canım.

143


Bunu bana verir misin? "Genç dedt" Böyle Bir elegersiz sojn;ı degil, ey melek, söyle, Ben canum senin için edeyim kurban!" Ziya Gökalp 'ın manzumesinde Yıldız Tigin' in ardar­ da kazandıgı oıaganü stü b aş arılard a b ab asının hazırladıgı imkanlar kadar, Peri H anım'a aşık oluşunun da payı vardır. Masaıda padişah tarafından tertip edilen yarışma, masaldaki asıl anlamı düşünülecek olursa, masal kahramanının evlilikten önce başarmak zorunda oldugu bir "güç görev" 38 den ibarettir. Gökalp , üçlü dene­ menin bu niteligini isabetle kavramış ve üçlü denemeyi evlilikten önc eki güç görev olarak degerlendirerek masalında aşk temine önemli yer vermiştir. Ziya Gökalp'ın masala yaptıgi ilavelerden birisi de geniş diyaloglardır. Ziya Gökalp , halk masalında fonk­ siyonel b ir anlamı olan kısa diyalogları kaldırmış, onların yerine masalın muhtevasına uyan geniş diyalog­ lar yerleştirmiştir. Ziya Gökalp'ın bu teşebbüsü oldukça manalıdır ve m a s al t ü rü nü n emrine nazmın imkanlarıyla birlikte manzum tiyatronun imkıinlanm da ilave edişine güzel bir örnektir. Bu konuda bir fikir vermek için halk masalındaki bir diyalogla aym diya­ logun Gökalp 'ın manzumesinde aldıgı şekli aşagıya alıyoruz: Halk masalında , küçük şehzadenin Dev'i aldatışı kısaca şöyle anlatılmıştır3 9 : "-Seldmün-aleyküm Dev dayı, - Aleyküm-seldm - Sana bunları anam hediye gönderdi, diyor. " 3 8 Vladimir Propp , Morphologie du Conte, Editions du Seuil, 1 970, ss. 74-76. 39 Tu�l, s. 278

1 44


Olağ;anüstü bir masal olan "Para Kazanmaya Giden Üç Kardaş" masalında küçük şehzadenin Dev'le selam­

laşması, masal kahramanının "nesne verici" (donateur) tarafından imtihan e dilmesi ve imtihanı kazanması anlamındadır4 0. Gökalp , bu diyalogdan faydalanarak masala şehzadenin devi aldatmasından doğ;an komiğ;i sokmuştur: Dev'in korkunçluğ;u ile aptallığ;ı arasındaki tezattan doğ;an komik G ökalp 'ın masalına eğ;lenceli bir hava verir.

Biraz sonra d.agı aştı, indi dereye: Karşısuıa bir Dev çıktı. dedi: "Nereye? Kurtlar, kuşlar geçemezler iken buradan Nasıl oldu sen buraya düştün ey insan?" herledi Yıldız, dedi: "Sevgili dayun, Üç aydır ki seni bulmak üzre yoldayun. Annem çoktan beri her gün seni özlerdi, Gelmek. sana bir armagan vermek isterdi; Hastalandı. yü.rü.me!)e yoktu mecalt. Dedi: O!Jlum.! git dayına anlat bu hali. De ki bacuı ayrılı!Ja dayanam.adı. Bu besili koyunları sana yollad.L Diyor niçin hatırlamaz beni kardeşim? Saglı!)Uldan haber alsarn diner ateşim." Dev ah çekti, dedi: "O!Jlum annen çok haklı Dayıcı!Juı bak ne kadar azalmış aklı.

40 Prnpp,

ss.

5 1 -55.

145


Uzaktaki bir bacıy ı çok mu unutmak Az

kaldı ki is tiyordum Oğlunu yutma k!"

Ziya Gökalp'ın masala soktugu bu komik unsurlar, masaıda telkin edilmek istenen fikirle yakından ilgili­ dir. Küçük şehzade "Giden gelmez yolu"nu seçmiş ve ken­ disini tehlikeye atmıştır. Ancak karşısına çıkan tehlike onun için bir "eğlence"den başka birşey olmamıştır. G ökalp , tehlikeli yolculuğu masala ilave ettiği komik sahnelerle eğlenceli, zevkli bir yolculuk haline getir­ miştir. Gökalp , yukanda işaret ettiğimiz ilavelerden başka masala , Türk destanlanndan gelen bazı unsurlar ilave ederek masalı, destan geleneğine oldukça yaklaştır­ mıştır . H alk masalında küçük şehzadenin adının "Yıldız" olmasından yararlanarak diğer iki şehzadeye de Ay Bey ve Gün Bey adını vermiş, masal kahramalarmı Oguz Kağan destanının kahramanianna yaklaştır­ mıştır. Gökalp'ın masal kahramanlarına, destan kahra­ manlarının a dını vermesi, masalları. eski ustüre ve menkıbelerin kalıntıları olarak düşünmesinin bir neti­ cesidir. Gökalp, masalın kahramaniarına Oğuz Kağan des­ tanındaki kahramaların a dlarını vermekle yetinme­ miş, masala Türk mitoloj isinden ve destanlarından gelen başka unsurlar da sokmuştur: M asaldaki " ala­ geyik" motifi , Türk mitoloj isinden alınmıştır4 1 . Türk mitoloj isinde alageyik, bir yol gösterici olarak karşı­ mıza çıkar. Gökalp'ın manzumesinde de Yıldız Tigin'e yol gö�eren . onu babasının ve sevgilisinin bulunduğu otağa götüren bir alageyiktir. G ökalp , masalın hiçbir varyantında bulunmayan bu motifi masala sokmakla masalı mitoloj iye b ağlamıştır. Ziya G ökalp, masalını yazarken D ede Korkut hi4 1 Ö ge!, Türk Mitolojisi, ss.24-25.

146


kayelerinden de yararlanmıştır: Aldı iki evladını, gitti otaga , Yerde halı benzerdi bir çiçekli bağa. Mısralarında görüleceği gibi masaldaki "çadır" yeri­ ni "otağ"a bırakır. Otağın önünün halılarla bezenınesi de aynı hikayelerden alınmıştır. Bu örnekleri çağaltmak mümkündür. Gökalp , man­ zumesinin temeline bir halk masalı koymakla birlikte, onu yazarken halk edebiyatının diger mahsullerinden de yararlanmıştır. Ziya Gökal p ' ın bu masalda y aptığı en önemli değişiklik, sonuç bölümündedir. H alk masalında küçük şehza d e , ölüme mahkum e dildikt e n sonra diğer padişahın kızının yanına gider. Gökalp'ın manzumesin­ de ise Yıldız Tigin, ölüme mahkum edildikten sonra kay­ bolur. Peri Sultan , kendisini aramak üzere babasının ülkesine gider, padişaha Yıldız Tigin'i sorar. Padişah Yıldız Tigin'i öldürttüğünü söyler. Peri Sult an büyük bir üzüntü içinde iken bir geyigin peşinde olan Yıldız Tigin tesadüfen yanlarına gelir. Ziya G ö kalp , b öyle bir değişikliğe b aşvurm akla masalın gerilimini artır­ mıştır. Ziya Gökalp'ın şekil yönünden masalda yaptığı en önemli değişiklik, masalı manzum olarak yazmasıdır. Gökalp , şekil olarak da vezin hariç mesnevi tarzını seçmiştir. Şairin bu şekli seçerken mesnevi geleneğimizi göz önünde bulundurduğu aşikardır. Masallann man­ zum bir dille ve mesnevi tarzında yazılması, edebi gele­ neğimizde öteden beri mevcuttur. Ahmet Harami destanı bunun en güzel örneklerinden birisidir. Tanzimat dev­ rinde de Şinasi fabllerini manzum bir dille yazmıştır. Me snevi tarzıyla hecenin Ke ç ecizade M ac it Paşa tarafından birleştirildiğini ve böyle bir şekille manzum masallar yazıldığını daha önce söz konusu etmiştik. 1 47


Gökalp , halk edebiyatı nazım şekillerine düşkünlügüne ragmen Türk şiirindeki bu gelenegi benimsemiş, man­ zum masallannın hemen hepsini mesnevi tarzında ka­ fiyelenmiş beyitlerle yazmıştır. Ziya Gökalp'ın bu man­ zumelerinde mesnevi tarzını benimsernesinde Mevlid gibi h alka malolmuş eserlerin bu tarzda yazılmış olmasının payı oldugunu dü şünüyoruz. Zira G ökalp , Mevlid gibi h alka malolmuş eserleri "halk klasikleri" arasında degerlendirmiştir. 4 2 Masallann kendine h as bir giriş bölümü vardır ve masallar hemen daima aynı şekilde b aşlar. Ailenin fert­ leri ve masal kahramanı masalın ilk birkaç cümlesi içinde tanıtılır. Bir olaganüstü masal olan "Para Kazan­ maya Giden Üç Kardeş" masalında da böyle bir başlangıç hali (Situ ation initale) 4 3 vardır. Biz bu b aşlangıçta h emen ailenin fertlerini, dolayısıyla masalın kahra­ manlannı tanırız . Gökalp ' ın manzumesinde masalın başlangıç durumunda verilmesi gereken bilgi, sırası gel­ dikç e ve p arça parç a hikayenin gelişimi içinde veril­ m iştir. G ö kalp ' ın manzume sinde önce p adişa.hın oguııarını huzura davet e dişi , onlara bir görev verişi anlatılır : sonra şehzadeler yola çıkarken onların üç kardeş oldugunu ögreniriz. Burada, Gökalp'ın m asalın kalıp l a şmış anl atım te kniklerini ve fo nks iyonel anlatım düzenini terkettigin i , onun yerine manzum tiyatro eserlerinde ve çagdaş hikayelerde görülen b ir anlatım şeklini kullandıgını görüyoruz. Para Kazanmaya Giden Üç Kardeş masalında yalın bir anlatım vardır. M otivasyona hemen hiç yer verilme­ miştir. Masaıda kullanılan sıfatlar oldukça azdır. Tas­ vire , edebi san'atlere yer verilmemiştir. Kişilerin konuş42 Gökalp, Halk Klasikle ri · ! , s. l 5. 43 Propp, s.36. 1 48


malan ile onların sosyal durumu arasındaki uygunluga dikkat edilmemiştir. Masaıda vak'anın anlatımı birinci planda tutulmuştur. Ziya G ökalp , Küçük Şehzade manzumesini tama­ men şahsi üslubuyla yazmıştır. G ökalp , halk masalında bulunmayan tasvir unsurunu masala sokmuştur. Şair, masal boyunca kısa çizgilerle de olsa kapalı mekanı ve dış mekanı tasvir eder:

Bir sabah bir ıssız, viran ulaştı . . . Çay önünde otlanırdı bir sürü koyu n: Çoban kaval çalar, köpek oynardı oyu n . Ziya Gökalp , manzumesinde oldukça b o l sıfat kul­ lanmıştır. Gökalp'ın masalını aslına göre daha hacimli kılan u nsurların b aşında manzumesinde isirolerin önüne ilave etugı bu sıfatlar gelir. Gökalp ' ın sıfat­ larından hangi ölçüde yararlandıgını gösterebilmek için manzumesinde kullandıgı sıfatları ait olduklan isim­ lerle birlikte aşagıya alıyoruz. uzak ülke / üç büyük kol 1 ıssız çöl /ıssız, vii'a n köy' 1 sevgili dayı 1 yeşil ova 1 altın saray 1 çeşit çeşit mücevher 1 türlü türlü tatlı yemiş 1 güzel yurt 1 altın kaplı merdi­ ven 1 karanlık odacık 1 çimenli yer 1 yeşil çayır 1 altın gü mü ş kap 1 bin türlü yemek 1 sırl ı sofra 1 tılsımlı sofra 1 taçlı baba 1 ulu hakan 1 boş düzlük 1 çeşit çeşit renk 1 birç ok selam 1 yanık yanık kelam 1 mü cevherli oda 1 rafta asılı bir şemsiye 1 kara gün 1 bitmez kır 1 ıssız oayır 1 semiz deve 1 eski da garcık 1 kumaz oglan 1 tatlı , tuzlu , acı g öl 1 ıssız bayır 1 zümrütlü saray 1 tatlı söz 1 koca baş 1 kanlı gömlek 1 al kan 1 güzel baş 1 y ü c e bir divan 1 güçlü bir hakan 1 altın cepken 1 elmas yen 1 yahşi il 1 çiçekli bag 1 elmas taht 1 şanlı sofra 1 yüce şahin 1 yedi başlı dev 1 soguk bir kefen 1 koç bahadır. Bu sıfatıarın b azıl an masaldaki üçleme iç inde ayrıca üçer defa tekrarlanmakta ve bu sıfatıann sayısı 149


üç katına çıkmaktadır. Buna karşılık halk masalında kullanılan sıfatlar oldukça azdır ve masalda bir fonk­ siyonu olan eşyalarla ilgilidir: Çifte kumalı tabanca de­ miri, kütlü tabak, altın kaşık, altın ç atal gibi birkaç vasıflandırma sıfatı, beş kardeş, yüz lira gibi birkaç sayı sıfatı dışında sıfata rastlanmamaktadır. Gökalp 'ın kullandığı sıfatıara dikkat edecek olur­ sak, bunların b ir kısmının manzum olan masala ş iirsellik vermek için seç ilmiş sıfatlar olduğunu görürüz. Çiçekli dağ, yeşil çayır gibi sıfatlar masala şiirsel bir d ekor hazırlamak amacına dönüktür. Gökalp 'ın manzumesindeki bazı sıfatlar ise masalın okuyucusu olan çocuklara değer h ü kümleri kazan­ dırmak için ilave edilmiştir: Güzel yurt , yahşi il, ulu hakan, yüce şahin, yüce divan, gü çlü hakan, şanlı sofra tamlamaları bunun tipik örnekleridir. Masaldaki bazı sıfatlar ise mekanı ve yaşanılan zengin hayatı can­ landırma gaye siyl e manzumeye s okulmuştur: altın saray, çeşit çeşit mücevher, elmas taht , altın cepken elmas yen , altın kaplı merdiven vb . Bazı sıfatlar ise duygu ifade eden yahut duygu yaratacak cinstendir: yanık kelam, kara gün, soğuk kefen, vb . Ziya Gökalp 'ın manzumesinde halk masalının ak­ sine aşk teminin önemli bir yer tuttuğunu daha önce be­ lirtmiştik. G ökalp , aşık olan şehzadenin duygularını ifade ederken sanatlı bir dil kullanmıştır: Bir kuş nas d gider ise tuzağa doğru

Sofrasını aldı gitti konağa doğru

Meğer eksik görmüş de bu bensiz meclis i Gelmiş bana yol gös termiş sevgi perisi! Yıldız baktı sevg is in in karşılığı yok, Yüreğ ine saplandı b ir y ıldırımlı ok

1 50


Manzumede Peri Sultan'ın duygulan da aynı şekilde sanatlı bir dille anlatılmıştur.

Şemsiyeyi katıayarak çıktı huzura, Sultan dedi: 'Verir misin gölgeyt nura? Peri Sultan hıçkırarak kalktı sofradan Dedi "Eyvah/ Yüce şahin uçmuş yuvadanl Burada dikkat edilecek bir husus da Gökalp 'ın masal kahramanlarını sosyal mevkilerine uygun bir tarzda konuşturmuş olmasıdır. Halk masalında bu hu­ susa dikkat edilmemiştir.

Mukayese ettigirniz halk

masalında şehzade şu şekilde konuşur: "-Üle bizim oglanl buna "Giden gelmez yolu'' d erler 2.

.

Ülker ne Aydın

Ziya Gökalp , Ülker ile Aydın adlı manzumesinin konusunu "Bacı Bacı C an Bacı" adlı halk masalından almıştır44 . Bacı Bacı Can Bacı adlı masalın özeti: ı . Bir oglu ile bir kızı

olan bir adam, kansı ölünce

eve bir üvey anne getirir.

2 . Üvey anne çocuklan istemez: kocası çaresiz kala­ rak küçük oglunu ve kızını alıp odun kesrnek bahanesiy­ le ormana götürür. 3. Ç ocukları aldatarak ormanda bırakır, kendisi eve döner.

4.

Yalnız kalan ç ocuklar, geceyi ormanda geçirir:

sabah olunca yola çıkarlar: küçük çocuk susar, görd'llgü bir sudan içmek ister. Abiası "Bu sudan içme at olursun" . 44 Ziya Gökalp , Halk Masalı· Ülker lle Aydın, Halka DoAru, Sayı.35, (5, Kanun-ı evvel , 1 329) , ss. 269-276.

151


der. Biraz daha giderler, çocuk yine su içmek ister, abiası "Bu sudan içme keçi olursun. " der. Çocuk susuzluga daya­ namaz, önlerine çıkan üçüncü sudan içer ve geyik olur. 5. Akşam oluncu kız bir agacın üstüne çıkar, geceyi orada geçirir. Padişah'ın atları agacın altındaki sudan su içmeye gelir fakat kızın aksi suya vurdugundan ürkerek su içmezler. Padişah atıann neden su içmedigini anlamak için agacın yanına gelince agaçtaki kızı görür, kıza aşagıya inmesini söyler. Kız agaçtan ınıneyince padişah agacı kestirmege kalkar, ancak kızın geyik olan kardeşi yalayarak agacı eski haline getirdlgi için agacı kestinnege muvaffak olamaz, bir cadı kandan yardım ister. Cadı karı , kızın iyi kalpliliğinden yararlanarak bir hile ile agaçtan indirir. Cadı kan, kızı bir küpe bindi­ rerek padişahın yanına götürür. Padişah kıza evlenmek arzusunda oldugunu söyler. Kız geyik olan kardeşini yanına almak şartıyla padişahın teklifini kabul eder, padişahla evlenir. 6. Çirkin bir kadın kızı kandırarak elbiselerini alır, kendisini de suya atar, kızın elbiselerini giyer. 7 . Padişah gelince kızın yerini alan kadına "Neden böyle karardın?" diye sorar. Kadın "Yolunu bekleye bek­ leye böyle oldum . " der. 8 . Akşam olunca geyik olan küç ü k karde ş , padişahla kadının yattığı karyolanın ucuna gelir; "Bu eniştem ayagı, bu yad ayagı" der. Kadın geytgin olan bite­ ni ortaya çıkaracagından korkarak kocasından geyiği kesmesini ister. 9 . Geyik, kesilmeden önce padis� h tan uı:ı.ı aıarak abiasının atıldıgı suyu n ı,, ; ... . a gider, başına gelenleri ona anlatır 1 0. Geyigi takib eden padişah, iki kardeş arasındaki konuşmayı dinleyerek gerçegi ögrenir, suyun içindeki kızı sudan çıkartır. Kız kucağında bir bebekle sudan çıkar. Padişah suçlu kadını c ezalandırır.

152


Bacı Bacı Can Bacı masalının varyantlan: a. Bacı Bacı Can Bacı, Derleyen: Omay Günay45 . b . " H ani ya Bacımın Ayagı " , D e rleyen S aim Sakaoglu46 . c. Danagöz Kansı, Derleyen: Mehmet Tugrul47 . ç . Bacı Bacı C an Bacı, Derleyen: Pertev Naili Bora­ tav4 B. d. İki Kardeş, Sivas Folkloru49 . Bu masalın otuz iki varyantı, varyant farklılıklan da gösterilerek TIV'de incelenmiştir50 . Halk masalı b irbirine baglı iki diziden meydana gelmiştir. I. dizi, üvey annenin yaptıgı kötülük ve bu kötülügün telafisi, Il . dizi " Gurbet Kızı"nın yaptı.gı kötülük ve bu kötülügün telafisi esasına dayanmaktadır. Ziya Gökalp , masalın konusunu ve kuruluşunu aynen almıştır. Bununla b eraber masalı manzum olarak ya­ zarken ona bazı ilaveler yapmış , bazı unsurlannı da degiştirmiştir. Halk masalında ölen annenin hiçbir fonksiyonu yoktur. Anne ölür ve çocuklar öksüz kalır. Masal boyun­ ca anneyle ilgili sembolik de olsa hiçbir unsura rastlan­ maz. Buna karşılık Ziya Gökalp'ın manzumesinde anne­ nin önemli bir yeri vardır. Masal boyunca ölen annenin manevi varlıgı koruyucu bir melek gibi kendisini hisse­ tirir. Ç oc uklarına verdigi iki mercan bilezik onları kötülüklerden kurtarır. Anne Ü lker'in rüyasına girerek bu bileziklerin onlara yardım edecegini haber verir. Si45 Umay Günay, Elazıg MasaUan, Er�urum: Atatürk Üniversitesi yayınlan, 1 9 7 5, ss.335-33 7 . 46 Saim Sakao�lu, Gümüş hane Masalları, Ankara: Atatürk .. Vniversitesi yayınlan, 1 9 7 3, ss.4 7 3- 475. 47 Tu�. ss. 262 - 264. 48 Pertev Naili Boratav, Zaman Zaman Içinde. Istanbul: 1 9 58, ss. 79-82 . 49 Sivas Folkloru, s ayı : 39. 50 Eberhard-Boratav, ss. 1 8 7 - 19 0 .

1 53


hirli bilezikler, masalın sonunda Ülker ile Aydın'ın kur­ tulmasını saglar. Aydın ceylan olunca iki kardeş büyük bir üzüntü içinde iken gaipten bir ses duyulur: "Bir ses dedi: Felaketler süreksiz 1 Oldugunu bilen, olmaz yüreksiz. " Bu annenin sesidir. Bu sesi duyan Ülker yüreklenir ve felaketiere katlanacak gücü kendinde bulur. Türk halk masallarında üvey annenin karşısında çocuklarına yardmı eden bir ölmüş anne motifi mevcut­ tur. Bu motifin bulundugu masallara bir ömek olarak "Kara Yılan" masalını verebiliriz5 l . Bu halk masalında üvey annenin kötülük yapmaya çalıştıgı kıza, dogru yolu mezardaki annesi gösterir. Bu masal Billur Köşk masal­ lan arasında yer almaktadır. Ziya Gökalp'ın bu motifi, meşhur bir külliyat içinde yer alan bu masaldan aldıgı aşikardır. Zira daha sonra G ökalp , "Kara Yılan" masalını ele alacak ve mensur olarak işleyecektir. Ziya Gökalp , masala soktugu bu motif vasıtasıyla manzumesille Türk destanlarında buldugu ikinci bir mo­ tifi, " C a d a Taşı" motifini sokma fırsatını da elde etmiştir. Annenin ölmeden çocuklarına verdigi bilezik­ ler "mercan"dandır ve çocuklan her türlü kötülükten korur. Gökalp , halk masalında fonksiyonunu kaybetmiş ve klişeleşmiş bir ifade içinde geçen "mercan" motifini52 Türk kültüründe önemli bir yeri olan ve destanlarunızda görülen "cada taşı"nın masallara aksetmiş bir "pes­ zinde" (survivance)ı olarak degerlendirmiş ve ona masal­ da cada taşının fonksiyonuna uygun bir görev vermiştir:

Ülker d.edt "Geçen gece rüyamda

Annem geldi. d.edt Kızun aglama;

ve

5 1 Tahir Alangu, Billur Köşk, lstanbul. 1 96 1 , ss. l 85-200. 52 Mercan motifı için Bacı Bacı Can Bacı masalının 4 numaralı 1 numaralı varyantianna bakınız .

154


Kolundaki mercan peri kızıd.ır. Birgün sizi her kaygıdan kurtarır. " G ö kalp ,

halk masallarındaki

unsurların

Tü rk

kültüründe ifade edebilecegi anlamı daima göz önünde bulund urmu ş ve bu unsurları ifade ettikleri anlam dogrultusunda belirgin hale getirmiştir. Ziya Gökalp 'ın eski Türk mankıbelertnden alarak masala ilave ettigi motiflerden birisi de "hab erci kuş" motifidir. G ökalp 'ın manzumesinde sulann sihirli oldugunu bir kuş haber verir:

Aydın suyu görür görmez se{Jirtti; Bir kuş dile geldi: Ülker işitti: "Bu pınar soğuk pınar, İçinde balık donar. . . Kim içerse suyundan Olur vahşi bir kaplan! . . Ülker hemen koştu tuttu kolundan. Kardeşini geri çekti yolundan; Dedi "Aman, Aydın! içme bu suyu, Düşman yine bize kurmuş pusuyu; Kaplan olur, beni yersin içince. Bir kuş haber verdi kendi düince. Gökalp 'ın masalında kuş üç suyun da tehlikeli oldugunu yukandakine benzer şekiller içinde manzum olarak haber verir. Halk masalında bu motif yoktur. Gökalp , bu motifin esasını D okuz oguz Menkıbesinde

1 55


b u lmuştur. Ziya G ö kalp , D o kuz Oguz M e nkıb e s i hakkında bilgi verirken şu açıklamayı yapar53 :

Nihayet bir gün halk toplanarak Bugu Tigin'i han intihab ederler. Çünkü Bugu, her boyun dilini ve aba­ larının sayısını biliyordu. Bugu'nun üç kargası vardı ki her yerde olup biten şeyleri kendisine haber verirlerdL (Çocukların hala kargaZardan haber sorması bundan ileri gelir.) Halk masalında "geyik" sadece bir transformasyon unsuru olarak geçer. Ziya Gökalp , bu motiften faydala­ narak masala menkıbevi bir menşei olan yol gösterici geyik motifini ve eski Türklerin av töresini sokrnuştur. Yol gösterici geyik motifi, Anadolu' da çok yaygın olan Muhammediye'lerde54 vardır. Aynı motife Güney Sibirya ve Anadolu masallannda da oldukça sık rastlanır. Yol gösterici kurt motifi ise en eski menkıbelerimizde vardır. Gökalp'ın manzumesinde Ceylan avcılan genç ve güzel kızın bulundugu yere ulaştırır. Ayrıca bu vesile ile masala Dede Korkut hikayelerindekine benzer büyük bir av sahnesi girer:

İşittiler birden bire bir sabah Bir gürültü: Me{Jer o gün padişah Ava çıkmış, ilan etti borular Atlılarla kuşanmış tı korular: Avct. silah. boru, köpek, at sesi Uyandırdı ceylandaki hevesi,

53 Ziya Gökalp,

1ürk Töresi, 1 923, s.6 1 . 54 Öge!, Türk Mitolojisi, s.24.

1 56


Ziya G ökalp'ın manzumesinde Dede Korkut hikaye­ lerinden gelen bir motif de yaralı ceylanın tedavisiyle il­ gili olarak masala sokulmuştur. Ü lker, yaralanan kardeşini Dirse H an'ın hanımı gibi, otlardan yaptıgı ilaçlarla iyileştirir5 5 . Ziya Gökalp'ın halk masalındaki küçük ç ocugun transformasyona uğrayarak geyik olmasından faydala­ narak manzumesine alegorik bir mana vermiş ve masa­ la şahsi fikirlerini sokmak imkanını elde etmiştir. Halk masalında üvey annenin şahsi planda yaptıgı kötülük, Gökalp'ın manzumesinde ayrıca sosyal plana nakledilir. Üvey anne , dü şmanları , Üvey annenin kötülüğüne maruz kalan Aydın, Türkleri sembolize eder. Aydın, üvey annenin kötülüğüne maruz kaldıktan sonra Türk olmanın şuuruna varır:

Anam Alageyik, babam Bozkurt'ken Ben Tü.rkoglu kaçar mıyım ölümden Aç kapıyı atılayım meydana, Tü.rklüğümü göstereyim ka�ana

Ceylan dedi: ·�ç kapıyı gideyim. Avcıları darmada�ın edeyim; Her takımı bir cihete do�rulsun; Soydaşlarım felaketten kurtulsun. Başıanna felaket geldikten sonra Ü lker, kardeşine kim olduklarını ve bu felaketin niçin b aşlarına geldigini şöyle açıklar: 55 Ergin, s s . 77-9 5.

1 57


kardeş aglama Sabr etmeyi ben söz verdim anama. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Btltyorduk btr gün bu tş olacak, Kaderimiz ne tse olsun çabucak. Biz öz 1ürküz, bak sen Aydın, ben Ülker, 1ürk Tanrısı öz tltnt estrger. Zeynep gtbt annen degtl tat senin, Hiç soyuna karışmamış yad senin. Unutmadun, annem derdi: Bak kızun, Baban kay ı ilden, ben de Kırgız'un. " Ülker' in bu sözlerinden sonra masalı, sembolik manasım düşünerek okuruz. Halk masalının sonunda suya atılan

kız,

gölden

kucagında bir bebekle çıkar. Bebegin adı, masalın bir varyantında "Şehit Ahmet"

(3 . varyant) , bir varyantında

"Sultan Süleyman" ( 2 . varyant) , diger bir varyantında "Şah Muhammed" ( 1 . varyant) dır. Gökalp 'ın masalında ise bebegin adı "Turan"dır. Düşmanların büyüsüyle cey­ lan olan Aydın , abiasının kucagında Turan'ı görünce, üvey annenin yaptıgı büyüden kurtulur ve esas benligine kavu şur, yeniden insan olur. Böylece Ziya G ökalp 'ın manzumeye

soktugu

alegori

tamamlanır:

Turan' ın

dogmasıyla düşmanların kötülügü son bulmuştur. Ziya Gökalp , masalın şahıs kadrosunu aynen koru ­ makla blirlikte, masaldaki tipleri geliştırerek birer "ka­ rakter" haline getirmiş , ayrıca masal kahramanlarını Türk olmanın şuuruna sahip birer fert yapmıştır. Ülker, Türk oldugunu , Kayı boyundan ve Kırgızlardan geldigini b ilir

ve

b u nları

kard e şine

ögret ir.

Aydın .

Türk

oldugunun şuuruna vardıktan sonra , düşmanlarıyla

1 58


mücadele eder ve Türk töresine uygun davranır. Ziya Gökalp , şuurlu birer Türk olan masal kahramanlanna , h alk

masalından

farklı

olarak,

Türkç e

isimle r

vermiştir. Halk masalında mekan, orman, ormanda at , keçi ve geyik izlerinin bulundugu yerler, su kıyısındaki agaç , padişahın sarayı , sarayın b a h ç e s i , masal kahra­ manının içine atıldıgı sudur. Gökalp , halk masalındaki mekanla

ilgili bu

unsurları

aynen

b enimsemiştir.

Mekanla ilgili unsurlar açısından iki metin arasındaki fark, Gökalp 'ın mekanla ilgili bazı teferruatı masala sokması, belirgin çizgileriyle mekanı tasvir etmesidir . Gökalp , tasvire yer vererek

masalı hikayeleştirmiştir.

G ökalp ' ın masaıda bu konu d a yaptıgı en b üyük degişiklik masala il ve vatan kavramlannı sokmasıdır. Ayrıc a Gökalp , sembolik bir biçimde de olsa ''Turan" kavramını da manzumeye sokmuştur. Halk masalında zaman , belirsizdir. Vak'anın ne zaman ve ne kadar bir zamanda geçtigi müphemdir. Ma­ salda zaman ''varmış yokmuş" , "kırk gün kırk gece" gibi kalıplaşmış sözlerle ifade edilmiştir.

M asalda vak' a

"sabah" ve "akşam" gibi genel zaman dilimleri içinde anlatılır. Gökalp masalın kalıplaşmış zaman tavsilleri­ ni kullanmış, zamanın müphemltgini aynen benimse­ miştir.

B u nunla

birlikte

G ö kalp ,

zamanı

halk

masalında oldugundan daha aynntılı bir biçimde ele almıştır :

Aradılar gün inerken ma(Jribe önlerine çıktı bir boş kulübe Ülker mes'ut oldu böyle birkaç ay . . . Görüldügü gibi Gökalp 'ın masalında zaman "ay" ola­ rak tespit edilmiş , günün saatlerine varan bir zaman di-

1 59


limi masala girmiştir. Yazar . vak' anın geçtiği "an"lar üzerinde ısrar e dişi, "an"ı tasvir edişi ile de masalı çağdaş hikayelere yaklaştırmıştır. Ziya Gökalp , mensur olan halk masalını tamamen manzum bir hale getirmiştir. M anzume , 4 , 4 , 3 duraklı l l 'li hece vezniyle yazılmıştır, kafiyelenişi umumiyetle mesnevi tarzındadır. Halk masalında masalın sonunda

kız ile erkek kardeşin(geyik) "haber" niteliğinde 56 man­ zum

bir

konu şmaları

vardır.

Ziya

G ökalp ,

h alk

masalındaki bu manzum bölümü hemen aynen koru­ muştur. H alk masalının

1

numaralı varyantında bu

manzum konuşma şöyledtr5 7 :

Geyik:

"Bacı ba.ct can bacı Kollan merca.n bacı Yedi kazan kuruldu Yedi bıçak bUen.d.i Bo{Jazuna dUendL "

Kız:

"Kardeş kardeş, can kardeş, Göbegiftncan kardeş Yedi kazan kınlsrn Yedi bıçak kör olswı. "

4

numaralı varyantta şöyledir58 :

Geyik:

"Bacı bacı can bacı. KolWlda mercan bacL Kırk bir bıçak büendi, GırUa[Juna dayandL Arap kızı etiine aş eriyor. Çıkıver kardeş çıkıver. "

56 Propp, 8.86. 57 Günay, 8.337. 58 Boratav, Zaman Zaman Içinde,

160

55.8 1 -82.


Kız:

"Kardeş kardeş can kardeş, Alnı sakar ceyUin kardeş Altın naluı ayağımda Gümüş juta önümde Sultanım kucagunda Kendim balık karnında Çıkamam kardeş, çıkamam. "

Masalın varyantlannda bu manzum konuşma iki defa tekrarlanmaktadır. Varyantıann çogunda kızın ikinci konuşması birinc iden farklıdır ve kız ikinci konuşmasında kucagında bebek oldugunu , kendisinin de bir balıgın karnında oldugunu haber verir:

Kız:

"Kardeş kardeş can kardeş, Göbegi ftncan kardeş, Alabalık yutuptur Şah Muhammed kucCJbımda uyuptur ( 1 . varyant)

İki numaralı vaıyantta bu konuşma şöyledir:

Kız:

Üç

"Kel halayık yttti beni, Alabalık yuttu beni, Sultan Süleyman kucagunda, Altın tas elinde, Nasıl çıkayun kardeş, nasıl çıkayım. "

numaralı vaıyantta bu konuşma şöyledir:

Kız:

"Erbi kuşak beliinde Şehit Ahmet elimde VaramayacCJbım kardeş Çıkamayacanım kardeş

Ziya Gökalp , mukayese imkanı elde etmek için

161


çeşitli varyantlardaki şekliyle yu karıya aldıgımız bu k o n u ş m ay ı m a nz u m e s i n d e ş öyl e manzum düzenlemiştir.

Bacı bacı can bacıl Kolunda mercan bacıl Ben yaslıyun burada, Sen nasılsuı orada? Gölden geldi bir incecik ugultu, Derinlerden bir gizli ses duyuldu: "Kardeş, kardeş, can kardeş! Boynunda mercan kardeş! Ül ker'inin duragı Bir bal@uı kursa!JL " Ceylan- "Bacı. bacı can bacıl Kolunda mercan bacıl Gönlüme merak doldu: Gebeliğin ne oldu? Ülker-

"Kardeş, kardeş can kardeş! Boynunda mercan kardeş! Oglum Turan kucakta Emziririm bucak ta. "

Ceylan- "Bacı. bacı can bacıl Kolunda mercan bacıl Rünkar geldi aglad.ı. Felaketi anladL " Ülker-

1 62

"Kardeş, kardeş can kardeş! Boynunda mercan kardeş! !!ünkara söyle selam, Bizi alsuı bu akşam. "


Halk masalında daha ç ok hecenin yedili kalıbıyla ve dörtlüklerle söylenmiş intibaını veren manzum konuşmayı asıl manzumeden ayırabilmek ve masaldaki <;! egişikligi manzumesine aktarabilmek için Gökalp , Ulker ile Aydın'ın konuşmasını masaldaki gibi yedi he­ celi mısralarla ve dörtlük nazım birimiyle yazmıştır. Halk masalında, vezin ve mısra sayısı tutarlı degildir; bir üçleme teşkil etmesi gereken bu diyalog, bazı var­ yantıarda birli, bazılarında ikili, bazılannda üçlüdür. Yani "üçleme"de de bir tutarlılık yoktur. Gökalp h alk masalındaki bu tutarsızlıkları o rtadan kaldırmış , üçleme telmigine tamamen sadık kalarak diyalogu yedi­ li hece vezniyle söylenmiş mısralardan meydana gelen dörtlüklerle yazmıştır. H alk masalında dörtlükler , alışık oldugumuz şekillerin dışında "aabb" tarzında ka­ fiyelenmiştir. Gökalp , halk masalındaki bu kafiyeleniş hususiyetim farketmiş ve diyalogtaki bütün dörtlükleri halk masalında görüldügü şekilde "aabb" tarzında ka­ fiyelendirmiştir. Gökalp 'ın, h alk masalındaki b u man­ zum diyalog üzerindeki çalışması, G ökalp'ın halk ma­ sallanna tasarruf biçimini çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır. G ökalp ' ın bu d ö rtlükler üzerinde ki çalışmasını şöylece özetleyebiliriz: ı . Halk masalında kız ile geyıgın konuşması morfo­ loj ik açıdan bir "hab e r" nit eligindedir. G ö kalp , konuşmanın masaldaki bu rolünü aynen benimsemiş , onu degiştirmemiştir. 2 . Gökalp , masalın hususiyetim teşkil eden ve birçok varyantlannd a masala adını veren kalıplaşmış bir söyleyişi "Bacı bacı can bacı" sözünü aynen benimse­ miş, ondaki hiçbir unsura dokunmamıştır. 3 . Masaldaki diyalogun aslının hecenin yedili kalıbıyla ve dörtlüklerle söylendigi,

dörtlüklertn de

"aabb" tarzında kafiyelend�i anlaşılmaktadır. G ökalp , şekle has bu hususiyetlert aynen korumuştur.

4.

G ö kalp ,

iki kardeş

arasındaki konu şmanın

163


masal içindeki fonksiyonunu degiştirrnerniş , fakat izahı noksan kalan hususlan tamamlamıştır. 5. Masala has ve masalın karakteristik yönünü teşkil eden sözlerini degiştirrnemekle birlikte. onlarda gördügü aksaklıkları ortadan kaldırrnış . onları d üzeitmiştir: ''Bacı bacı can bacı! Kollan mercan bacı! " söyleyişini : ''Bacı bacı can bacı! Kolunda mercan bacı!" tarzında onarrnış , "Göbegi fincan kardeş" mısraını "Boynunda mercan kardeş" tarzında düzeltmiştir. 6. Masaldaki manzum konuşmaların şekil husu­ siyetim aynen almakla birlikte , masaldaki şekil ihmal­ lerini ortadan kaldırmış , şekil m ü kemm e lligine ulaşmıştır. 7 . Masaldaki beb egin adını "Turan" o l arak degiştirerek masala sembolik bir biçimde de olsa ideolo­ j isini sokrnuştur. Sonuç olarak diyebiliriz ki G ökalp'ın masala yaklaşımı . tarihi bir binayı restore etmek isteyen bir mimarın yaklaşırnma çok benzemektedir: Onun umumi karakterini bozmadan ona hakiki hüviyetini verecek ilaveler ve onarımlar yapmak. Gökalp'ın masalında haberci kuşun konuşması da halk masalındaki manzumeye benzetilerek " aabb " tarzında kafiyelenrniş dörtlükler halinde ve hecenin ye­ dili kalıbıyla yazılmış . yine yukandaki ömege benzeti­ lerek bir üçleme içinde tekrarlanmıştır . Ziya G ökalp tarafından masala ilave edilen Zeyneb' in türküsü de iki mani kıtasından meydana gelmiş olmasına ragiDen. ma­ saldaki manzum diyalogun bir benzeri olarak yazıl­ mıştır. H alk masalı ile Ziya G ö kalp 'ın manzu mesi

164


arasında ü sh1p yönünden en önemli fark Gökalp 'ın çağdaş bir hikayeci tavrıyla masala teferruatı sakmuş olmasıdır. Gökalp , teferruat üzerinde durarak masalın kahramanlannın hususiyetlerini daha belirgin hale ge­ tirmiş , kişiler arasındaki ilişkiyi ortaya koymuş , kişi çevre ilişkisini kurmuştur. Gökalp ' ın manzumesinde çevre teferruatlı bir biçimde ele alınmış ve tasvir e dil­ miştir. Vahşi orman ile ormanın çocuklar üzerindeki te­ siri dile getirilmiştir. Gökalp'ın manzumesinde genç kız ve çocuk, duygu ve düşüncelerine uygun bir tarzda konuşturulmuştur. Ziya Gökalp , h alk masalından daha yoğun bir masal atmosferi yaratmağa hususi bir gayret göstermiş, bu amaçla diğ e r mas allardan aldığı m o t iflerle anlatırnma b u yönden bir yoğunluk kazandırmıştır. Baba dedi: "Yavrulanm acıktık! " Yaydı yere bir küçücük dağarcık. Bu beyitteki "dağarcık" kelimesi böyle bir amaçla manzumeye sokulmuştur. Bu kelimenin geçtiği halk ma­ sallarında ise dağarcığın mutlaka bir işlevi vardır. Gökalp masallarda muayyen bir işlevi olan dağarcık ke­ limesini manzumesinde adeta dekoratif bir amaçla kul­ lanmıştır. Gökalp, yine aynı amaçla "Tun Kuzu" masalından aldığı "parola" motifini Ceylan'la Ülker'in diyaloğu içine yerleştirmiştir :

Abla:

-Kim o?

-Aç benim -Vay sen misin ormanlarda gezenim? Bilindiği gibi ''Tun Kuzu" masalında yavru kuzu , an­ nenin parolasını almadan kapıyı açmaz. Kurt parolayı öğrenir ve kapıyı açtırır. Gökalp, bu masaldan aldığı motifi manzumesine sokmuştur. Gökalp 'ın masalındaki

1 65


kuş motifi, sarayın önünde türkü söyleme motifleri, hep başka masallardan alınıp manzumenin masal atmosfe­ rini yogunlaştırmak arasındadır .

için

kulland ıgı

malzemeler

Halk masalında duygu yükü, vak'amn gelişiminden dogar. Gökalp ise

motivasyona baş vurur, olaylan izah

eder, kahramanlanm olay arnaçı arım tespit eder.

üzerinde düşündürü r ve

Gökalp , halk masalından farklı olarak manzumesi­

ne bir şiiriyet verebilmek için, zaman zaman manzume­ sinde sanatlı bir dil kullanmış mecaz ve te şbihlere yer vermiştir: Babalan dedi: "Haydi uyamn. Gidecegiz bu gün kuşlar iline!" Etegini sarmış idi beline ; Biz gelelim Aydın ile Ülker'e ! Şafak altın ışıgıru göklere Saçar iken, kuşlar ezan okurken Acı bir hal: Ü lker mey us bakıyor. Ceylancıgın göz yaşlan akıyor. Gök bu işe kederlenmiş agıardı Hazin yagmur damla damla yagardı Gökalp , sanatlı ifadelere kahramanlannın duygu ve düşüncelerini daha yogun bir biçimde yansıtabilmek için başvurdugu görülüyor. Babamn ormam "kuşlar ili" olarak vasıflandırması, çocuklan aldatma arzusuyla yakından ilgilidir. İ kinci örnekte kuşların seslerinin " ezan sesi"ne benzetilmesi, çocukların yalnızlıgıru daha çarpıcı b ir b içimde anlatmak için kullamlmıştır. Ü çüncü örnekte gökyüzü Ü lker'in gözüyle anlatılmış . kahramamn ruh hali ile çevre arasında sıkı, güzel bir

1 66


münasebet kurulmuştur. Tabii olay ile o olayın Ülker'in gözündeki anlamı mükemmel bir şe kilde anlatılmıştır. Ö nce "imaj " ın sonra "realite"nin verilmiş olması ise avutucu "hayal" den sert "gerçek"e geçişi çok güzel bir biçimde hissettirmektedir. Gökalp , halk masalına bu manzumesinde yer yer hakiki şiirin imkanlarını ilave etmiştir. 3.

Kolsuz Hanım "Billur Köşk Masalları" arasında yer alan ve sözlü gelenekte pekçok varyantma rastlanan "Helvacı Güzeli" masalı G ö kalp ' ın " Kolsuz H anım" adlı manzum masalının esasını teşkil eder. Tu t inam e d e Helvacı Güzeli masalına çok benzeyen bir hikaye vardır. Gökalp "Kolsuz Hanım" manzumesini yazarken Helvacı Güzeli masalına çok benzeyen bu h ikayeden yararlanmış , bu iki kaynaktan gelen malzemeyi birleştirmiş, ancak bu malzemeyi m a nzu mesine verdigi semb olik anl ama uygun gelecek bir biçimde degiştirmiş ve onlara bazı ila­ veler yapmıştır. Gökalp'ın metni ile mukayese ettigirniz masal ve hikayeler şunlardır: ı . Helvacı Güzeli, "Billur Köşk"59 2 . Merd-i Salih Hikayesi, "Tütiname" 60 3. Bir Kolu Gümüş Bir Kolu Altın Kadın, "Elazig Ma­ sallan" 6 1 4. Üç Kızlar Masalı62 Helvacı Güzeli masalınını 4 1 varyantı TIV'de ince­ lenmiş ve varyant farklılıkları göstertlmişti:r63 . Helvacı Güzeli masalının temel kuruluşu şöyledir. '

59

Alangu, ss. 25-39

60 Şemsettin Kutlu, 1ütinfune, 100 1 Temel Eser, ss.48-58. 61 Günay, ss. 290-29 1 . 62 Özel arşivimizden 63 Eberhard-Boratav, ss. 297-299.

167


ı . Bir bab a yetişkin kızını güvendiğ;i bir yakınına emanet ederek Hicaz'a gider. 2. Kızın başına bir felaket gelir ve evden kovulur. 3 . Evden kovulan kız, bir şehzade ile karşılanır, onunla evlenir, iki çocuğ;u olur. 4. Kızın başına yeni bir felaket gelir, kocasından uzak bir yerde yaşamak zorunda kalır. 5 . Kızın başına birinci ve ikinci felaketi getirenler­ le, kızın babası ve kocası bir vesile ile tesadüfen bir araya gelirler. Kız kendisine kötülük yapanları teşhir eder ve kocasına tekrar kavuşur. Görüldüğ;ü gibi helvacı güzeli masalı tek çözümlü iki diziden meydana gelmektedir: I. dizi kızın başına bir felaketin gelmesi ve evinden uzaklaşması esasına dayanmakta, II. dizi kızın başına ikinci bir felaketin gelmesi ve evinden kovulması esasına dayanmakta, her iki dizi, kötülüğ;ün telafisi ve kötülerin teşhiri ile çözüme bağ;lanmaktadır. Ziya Gökalp , masalın bu temel kuru­ luşunu aynen benimsemiştir. Bununla beraber, Ziya G ökalp 'ın masalında her iki kötülüğ;ün muhtevası değ;iştirilmiştir. Helvacı Güzeli adlı halk masalında entrika yaratan ilk kötülük şudur: Bir baba oğ;luyla Hicaz'a giderken evde yalnız olan kızını komşusu olan mahalle camiinin müezzinine ema­ net eder. Baba Hicaz'a gittikten sonra müezzin, bir vesile ile kızı görür ve aşık olur. Müezzin hiç dışarıya çıkma­ yan bu güzel kızı kandırması için bir kocakarıya bol para verir. Kocakarı önceden hazırlanan hileye uygun olarak kızı kandırır ve kadınlar hamamma götürür. Hamarnı kiralamış olan ve orada bekleyen müezzin, kızı elde etmek ister. Kız aklını kullanarak razı olmuş gibi görünür ve müezzine "önce yıkanalım" der. Mü ezzin sa­ bunlanınca kurnaları kapatır ve kaçınayı başarır. Bu şekilde aldatılmasına öfkelenen mü ezzin kızın baba­ sına iftira dolu bir me kt u p yazar . " Kızın kötü yo la d ü ştü . "

168


der. H icaz'da mektubu alan b aba bu iftiraya inanı r ve yanında bulunan oğlunu kız kardeşini öldürmek ü:, ,ere eve yollar. Oğlu eve gelir, kardeşini gözler. Yazılanların doğru olmadığını aniarsa da babasının emrini yerine ge­ tirmek için kardeşini dağa götürür, orada b ırakır, bir hayvan öldürerek kardeşinin gömleğini kana bulaştınr ve babasının yanına gider. Gökalp' ın manzumesinde ise "ilk kötülük" oldukç a farklı d ı r : Bir padişah olan baba, Hicaz'a giderken oğlu Yıldız ile kızı Ay'ı üvey anneye teslim eder. Baba Hicaz'a gittik­ ten sonra, üvey anne Yıldız Bey'le sevişmek ister . Yıldız , üvey annesinin bu teklifini şiddetle reddeder. Sevgisine karşılık b ulamayan üvey anne Yıldız ' ı zindana attınr. Ay H anım Ak Ağa 'nın yardımıyla kardeşinin hapsol­ duğu yere girer. Ay'la Yıldız kaçınayı planlarken üvey anne elinde balta , adamlarıyla birlikte gelir. Üvey anne Ay H anım'ın iki kolunu keser ve bu kolları yeğeni Kızıl Kral'a gönderir. Yıldız kardeşini bu halde görünce aklını kaybeder. Üvey anne aklını kaybeden Yıldız'ın artık b ir tehlike olmaktan çıktığını görür; onu sarayda serb est bırakır. Ay Hanım'ı bir sandığa koyarak denize atar. Ziya Gökalp masaldaki "ilk kötülük"ü manzumesi­ ne verdiği sembolik anlama uygun gelecek b içimde değiştirmiştir. Bu değişikliği yaparken de Tütiname 'deki Merd-i Salih hikayesinden yahut bu hikayenin sözlü ge­ lenekteki bir varyantından yararlandığ ı açıkç a görül­ mektedir. Helvacı G üzeli masalında emanete ihanet eden bir komşudur. Merd-i Salih h ikayesinde ihanet , Kolsuz Hanım manzumesinde olduğu gibi yakın akrabalar arasındadır. Helvac ı G üzeli masalında "ikinc i kötülük" kısaca şöyle özetlenebilir: Şehzadeyle evlendikten sonra üç çocuğu olan kız,

1 69


babasını özledigini söyleyerek memleketine gitmek için izin ister. Şehzade kıza babasının yanına gitmesi için izin verir. G e rekli yol hazırlıgı yap ıldıktan sonra Şeh:t.ade , kansını ve çocuklarını lalasına emanet eder. Lala yolda kıza kendisine teslim olmasını teklif eder. Kız Lal 'nın teklifini reddeder. Lala önce birinci, sonra ikinci ve üçüncü çocugunu öldürmesine ragmen kız Lala'nın istegini yerine getirmez. Sonuçta bir hileye başvurarak Lala'yı aldatır ve kaçıp kurtulur. Lala geriye dönüp Padişah ' a ç ocukl arının yolda öldügünü ve kansının kaçtıgını söyler. Gökalp'ın manzumesinde "ikinci kötülük"ün muh­ tevası oldukça degişiktir: Ay Hanım şehzade ile evlendikten sonra iki çocugu olur. Şehzade Ay Hanım'ın kollarını geri almak için Kızıl Kral'la savaşmaya gider. Üvey anne, şehzadenin sa­ raya gönderdigi mektuplan yolda hile ile degiştirir. Ş e h z a d enin agzın d a n s a r aya Ay H anım ' ın ve ç o c u kl arının ö l d ü rü l m e s in i emre d e n mekt u p l a r gönderir. S araydakiler bu emre uyar, Ay Hanım ' ı çocuklarıyla b irlikte eellada teslim ederler. Cellad , şehzadenin bir gün pişman olabilecegini düşünerek Ay Hanım'ı ve çocuklarını serbest bırakır, onları öldürmüş gibi görünmek için kanlı gömleklerini saraya getirir. Helvacı Güzeli masalında masalın kahramanı olan kızın başına gelen ilk kötülük başka, ikinci kötülük başka kişiler tarafından yapılmıştar. Gökalp' ın manzu ­ mes inde ise , konuda bütünlük saglamnası açısından Ay Hanımı'ın başına gelen birinci ve ikinci kötülükler aynı şahsa yani üvey anneye yaptırılmıştır. Böylece masalın birinci ve ikinci dizileri arasında daha kuvvetli bir bag kurulmuştur. "Mektup" motifi Helvacı G üzeli masalında birinci diz i d e d ir ve " ilk köt ü l ü k" l e ilgilidir . G ö kalp ' ın masalında "mektup" motifi ikinci diziye alınmıştır ve 1 70


" ikinci kötülük"le ilgilidir. Helvacı Güzeli masalında mektup b ir iftira aracı olarak kullanıldığı h alde Gökalp'ın manzumesinde bir hile aracı olarak kul­ lanılmıştır: Şehzadenin mektuplarını getiren ve saray­ dan şehzadeye mektup taşıyan postacı, geliş gidişlerinde yoldaki bir hana uğrar. Üvey annenin hana gönderdiği bir kız, postacıya kımız içirerek sarhoş edip mektuplan değiştirir. Yine Helvacı G üzeli masalında birinci dizide ve ilk kötülükle ilgili olarak geçen "cellat etme" ve "kanlı gömlek" motifleri, Gökalp'ın manzumesinde ikinci dizi­ de ve ikinci kötülükle ilgili olarak kullanılmıştır. Helvacı Güzeli masalında baba, yanında bulunan oğlunu kardeşini öldürmek üzere eve yollar. (Dikkat edilirse görülecektir ki burada erkek kardeşe verilen görev celladlıktır) Erkek kardeş, kız kardeşinin suçsuzluğunu anlar ve onu serbest bırakır, b abasına sahte bir kanlı gömlek getirir. Gökalp bu kanlı gömlek motifini "ikinci kötülük"le ilgili olarak kullanır. Helvacı Güzeli masalı, masalın bütün şahıslarının katıldığı bir helva sohbeti esnasında suçluların teşhir edilmesiyle nihayetlenir . G ökalp 'ın manzumesinde de masalın bütün şahıslarının katıldığı bir toplantıda suçlunun teşhir edilmesiyle masal nihayetlenir. H alk m a s a l ıyla G ö kalp ' ın masalında aynı fonksiyon "su çlunun teşhiri"(Ex) 6 4 kullanılmış olmakla birlikte ikisi arasında b azı farklar vardır: Gökalp'ın manzume­ sinde şahıslar bir helva sohbetinde değil bir "köşk"te bir araya gelirler. Gökalp bu köşk motifini Helvacı Güzeli masalına büyük bir benzerlik gösteren Merd- i S alih hikayesinden almıştır. Tfıtiname 'deki Merd - i S alih h ikayesinin kahra­ m a n ı M e rh u m e ' ni n b a ş ın d a n H e lvacı G ü ze l i 64 Propp, s.77.

171


masalındaki kızın başından geçen olaylara benzer olay­ lar geçer. Hikayenin sonunda Merhume hazine dolu bir gemi ele geçirir. Gemiyi şehrin beyine teslim eder ve bey­ den kendisi için gizli bir mabed yaptırmasını rica eder. Şehrin b eyi Merhume'nin istedigi mabedi yaptınr. M er­ hume mabede çekilir ve kendisini ibadete verir. Kısa za­ manda Merhume'nin kamil ve seçkin bir insan oldugu , duasının kabul oldugu etrafa yayılır. Hastalar. dertliler Merhume'nin mabedine dolup taşarlar. Gidenlerin hepsi şifa bulur. Şöhreti her tarafa yayılır. Bu arada Merhu­ me'nin hacda olan kocası Merd-i Salih , hacdan döner. Kardeşine emanet ettigi kansını bulamayınca onun ne oldugunu sorar. Merd- i Salih'in kardeşi Merhume'nin kötü yola düşüp öldügünü söyler. Allah onun bu ifti­ rasını cezasız bırakmaz ve iki gözünü kör eder. Merd-i Salih , bir kadının her derde deva buldugunu d uyar ve kör olan kardeşini bu kadının mab edine götürmeye karar verir. Merhume'ye kötülük eden diger iki zat da Merd-i Salih'in kardeşi gibi onmaz birer derde tutulurlar. Onlar da şifa bulmak için Merhume'nin ma­ bedine gitmeye karar verirler. Yolda M erd-i Salih ve kardeşiyle karşılaşırlar. Birlikte Merhume'nin mabedi­ ne vanrlar. Kendisine kötülük eden bütün şahısların bir arada geldigini gören Merhume . şehrin beyine bir divan kur­ masını rica eder. D ivanda derdine çare bulmak için ge­ lenlerin b u h astalıklara niçin tutuldukların ı , ne kötülük yaptıklarını anlatmalarını, yoksa onlar için dua etmeyecegini söyler. Merhume'ye kötülük yapanlar. çaresiz herkesin içinde yaptıkları kötülükleri tek tek anlatırlar. Merhume kendisini tanıtır. Böylece kocası Merhume'nin suçsuz ve hayatta oldugunu ögrenir. G ökalp'ın manzumesinde suçlunun teşhiri şöyledir: Celladın canını bagışlamasından sonra dagda yalnız başına kalan Ay Hanım. çocukları ile birlikte Tanrı'ya 172


dua eder. Tann'dan yiyecek, su ve bir köşk isterler. Tanrı ist eklerini kab u l e dince ç o c u klar anneleri için Tann'dan kol isterler. Tann onların bu istegini de kabul eder, anneleri eski haline gelir. Ay Hanım , Tanrı'nın verdigi köş kü n kapısına şu sözleri yazar: İtiği olanlar gelsin buraya, Deliler burada u!)rar şifaya; Çocu!)u olmayan varsa dünyada, Bu köşke gelirse, erer murada/ Hicaz'dan dönen padişah , üvey anneye çocuklarını sorar. Üvey anne Ay'ın öldügünü Yıl dız ın da delirdigini söyler. Padişah arınanda bir köşk oldugunu , bu köşkte her­ kesin derdine deva buldugunu ögrenir . Padişah oglu Yıldız'ı bu köşke götürmeye karar verir. üvey anne , "Ben de kısınm, bu derdime çare bulmak için ben de geleyim" der. Padişah, Yıldızı' ve üvey anneyi yanına alarak yola çıkar. Yolda d erviş kılıgında Ay H anım' ı arayan şehzadeye rastlarlar. Birlikte Ay Hanım'ın köşküne gi­ derler. Yıldız Ay Hanım'ı tanır ve ona sarılınca iyileşir. Padişah kızını, şehzade kansını buldugu için sevinir. Suçu ortaya ç ıkan üvey anne kaçmaya çalışır, ama başaramaz. Suçlan te şhir edilir. Kolsuz Hanım manzumesinde degiştirilen motifler­ den birisi de Helvacı Güzeli masalında şehzadenin kızı bulmasıyla ilgili olan "agaç" motıfidir. Gökalp , halk hikaye ve masallannda çok geçen bu motifi yukarıdaki motife tercih etmiştir. (Burada hatırıatılması gereken husus, Gökalp'ın bu motifi Ü lker ile Aydın masalında da çıkarmış olmasıdır. ) Gökalp , Kolsuz Hanım manzumesinin sonuna bir şerh ilave etmişt ir . Manzumenin so nu nda manzum '

1 73


masalın anlatımı bittikten sonra bir "arif' gelir,masalı okur, üzerinde düşünür ve manzumeyi "pek zarif' bulur.

Arif,

Bu masal eskidir, misali yeni,

Şerhedeyim size dinleyin beni:

diyerek manzumeyi ş e rhede r : daha dogrusu manzume­ nin alegorik manasını açıklar. "Arif'e göre manzumede­ ki Ay H anım , Tü rkiye 'dir, Yıldız Bey İslam'dır. Üvey anne ise hain İngiliz' ! t emsil etmekt edir. Ay H anım'la Yıldız Bey'in b ab ası, Siyaset Şahı' dır. Ölen anneleri ise "Hamiyyet"tir. Üvey anne yani İngilizler i slam'ı hükmü altına almak, onu gaflete d ü şü rm e k istem i ş , fakat İslamlar b u esareti yüklenmemiştir . ingilizle r i slam ' ı esir etmiş , Türkler ise İ s l am ' a yardımcı olmu ştu r . İngilizler, Türklerin İ s l am i a ra yardımcı olmasının inti­ kamını almak i ç i n kollarını, İzmir ve Edirn e 'yi ko­ parmış yegeni olan Yunan' a (yani Kızıl Kral' a) armagan etmiştir . Ay H a nım ' ın ç o c u kl arı G ü l ile Reyh an ise , "halk" ile "vatan"dır. Ziya Gökalp masalı yukandaki alegoriye uydurabil­ rnek için manzumesine şu ilaveleri yapmıştır: Ziya Gökalp , manzumesille esas olan Helvacı Güzeli masalında da Tütiname'deki Merd-i S alih h ikayesinde de üvey anne yoktur. Gökalp , Kolsuz Hanım manzumesi­ ne bir üvey anne ilave ederek ingilizleri temsil edecek bir şahıs yaratmıştır. Helvacı Güzeli masalında şehzade bir savaşa gitmez. G ökalp'ın manzumesinde Ş ehzade , Ay Hanım'ın kol­ lannı geri almak için Kızıl Kral'la savaşır. Böylece ma­ sala yeni bir şahıs , Kızıl Kral girer. Gökalp 'ın manzumesinde Üvey anne Ay Hanım'ın kollannı keser. Helvacı Güzeli masalında bu motif de yoktur. Gökalp bu motifi "Bir Kolu Gümüş, Bir Kolu Altın

1 74


Kadın" adlı halk masalından almış 65 ve manzumenin

alegorik anlamına uygun düştüğü için manzumesine

ilave etmiştir: Bir Kolu Gümü ş , Bir Kolu Altın Kadın masalında hacca giden bir adam, kansına kendisi gelin­ ceye

kadar namalırerne görünmemesini, yanına bir kız

alıp oturmasını tembihler. Adam hacca gittikten sonra, yağmurlu , karlı bir gecede aç kalan b ir yolcu kapıya gelir; Tann misafiri olarak kabulünü ister. Kadın hiz­ metçisine adamı misafir odasına alması ve ona yemek vermesi

için izin verir.

Yolc u

sabahleyin giderken

yemek tabağımn içine kıymetli iki elmas bırakır. Kadın hizmetçiye

namahrem

girdiği

için

misafir

o dasını

olduğu gibi bırakmasını söyler. Hacdan dönen adam mi­

safir odasındaki yemek kaplarını ve elmaslan görünce kansına bunlann ne olduğunu sorar. Kadın olayı olduğu gibi anlatır. Kocası kendisi evde yokken eve namahrem soktuğu için kansına öfkelenir ve kadının iki kolunu

keser, sonra da götürür dağ başına bırakır. Kadın dağda Allah ' a

yalvarır,

koll arının ye rine

gelmesini

diler.

Kadının duası kabul olur, Allah ona biri altın biri gümüş iki kol verir. Gökalp ' ın manzumesinde de h atırlanacağı

gibi Ay Hanım , çocuklarıyla birlikte Allah'a yalvarır ve iki kola kavuşur. Gökalp'ın bu motifi tercih edişinin se­ bebi, aynı motifin G öktürklerin menkıbesinde bulun­ masıdır66 . Gökalp 'ın manzumesindeki şahıs kadrosu , Helvacı Güzeli masalının ş ahıs kadrosuyla karşılaştırılınca bazı önemli değişikliklerin olduğu görülmektedir. Hel­ vacı Güzeli masalında kızın erkek kardeşinin ö nemli bir rolü yoktur. Erkek kardeş babasıyla birlikte Hicaz'a gider ve babasının emrini yerine getirir. Gökalp 'ın man­ zumesinde babaları Hicaz'a gidince Ay H anım'la Yıldız 65 Günay, ss. 290· 29 ı .

66 Gökalp, Türk Medeniyet Tarihi, ss. 86.

1 75


Bey birlikte sarayda kalır . Yıldız Bey, üvey annenin kötülüklerine şahit olduktan sonra çıldırır ve sarayda tam bir Hamlet gibi dolaşmaya başlar:

Yıldız'a vurunca çılgmlık oku: Dedi artık bundan kalmadı korku! Bırakın serbestçe gezsin sarayda, Alış ır bu hale halk iki ayda. . M anzume nin sembolik manası içinde ingilizl eri temsil eden üvey anne de, yakışıksız ihtiraslarıyla Ham­ let'in annesini , Kraliçe Gertru de 'yi hatırlatır. G ökalp ' ın m a nz u m e sinde

İ ngilizle rin

e n trika sını

b ir

i ngiliz

klasiginden alınmış entrikle ifade etmesi oldukça

ilgi

ç e kicidir. H e lvacı Güzeli masalındaki mü ezzin , koca karı , Lal a , helvacı gibi şahıslar G ökalp' ın manzumesinde ye­ rini

Ak Aga, Kızıl Kra l , cellad gibi degişik şahıslara

b ırakmıştır. Ayrıca G ökal p ' ın manzumesinde şahıslar, alegoriye uygun o larak soyut b ir anlam kazanmıştır. Adalet ve siyaset gibi soyut kavramlar kişileştirilmiştir. Ziya G ökalp'ın bunu yaparken Kudadgu Bilig'i gözönünde tuttugu a şikardır . Kudadgu B ilig'deki hükümdar gib i G ökalp 'ın manzumesindeki hükümdar d a "adalet"i tem­ sil eder. Ziya G ökalp , masalın temsili manasını açıkla­ dıktan sonra:

Ye{jeni Yunan'a etti arma{jan Kurtardı onu bir milli Kahraman . . Tanrı'mız y üceltsin o kahramanı, diyerek, manzumeye M u stafa Kemal' i sokar. B öylece G ö ka l p ,

masalla

akt ü e l

h ayatı

b irleştirir,

masal

vasıtasıyla okuyucularına d ı ş siyasetle v e yakın tarihle ilgili fi kirlerini ulaştırır.

1 76


Kolsuz Hanım manzumesi, mesnevi tarLında ka­ fiyelenmiş beyitlerle ve hecenin 6 . 5 duraklı, l l 'li vezniy­ le yazılmıştır. Ziya Gökalp , bu manzumeyi bütün olarak şahsi üslubuyla kaleme almıştır. 4.

Yılan Bey lle Peltan Bey

" Kara Yılan" adlı h a l k m a s a l ı , Ziya G ö kalp tarafından derlenip işlenerek "Yılan Bey ile Peltan Bey" adıyla neşredilmişti:r� 7 . "Kara Yılan" adlı halk masalının özeti: ı . Çocuğu olmayan bir p adişah , yılan da olsa bir çoc u k sahib i olmak için Allah 'a du a eder. Bir derviş , çocuğu olması için padişaha bir elma verir. 2 . Padişahın hanımı h amile kalır, ama çocuk bir yılan olduğu için bütün ebeler doğum esnasında ölür. Padişah telHUlarla ebe aratır. 3. Bir üvey anne , ölmesini istediği üvey kızını sa­ raya ebe olarak gönderir. 4. Kız saraya giderken annesinin mezarını ziyaret eder, annesi kızına doğumu nasıl yapiıracağını öğretir. 5. Öksüz kız, padişahın h anımına doğum yaptırır. Doğan yılanı bir çömleğe koydurur. Padişah öksüz kıza ilisanlarda bulunur ve evine gönderir. 6. Padişah'ın yılan oğlu büyür, okuyup yazma çağı gelir, fakat kendisine bulunan bütün hocalan öldürür. 7. Padişahın oğluna h oca b u l unamayınca , üvey anne öksüz kızı yılana hoca olmak üzere s a raya gönderir. 8. Öksüz kız saraya giderken yine annesinin mezarını ziyare t e d e r . Annesi kızına yılanı nasıl eğiteceğini öğretir. 9 . Öksüz kız, yılana okuma yazma öğretmeyi başarır. 67 Gökal p, Yılan Bey'le Peltan Bey, Küçük Mecmua, sayı:6-7, ( l O, 1 7, Temmuz , l 338) ss. l 3- 16, l l - 1 5.

177


ı o. Yılanın evlennıe ç agı gelir, evlendirildigi kızlan

teker teker öldürür.

ı ı . Üvey anne yine Yılan Bey'le evlenmek üzere üvey

kızını saraya gönderir. ı2.

Öksüz kız , saraya giderken yine annesinin

mezarını ziyaret eder. Annesi kızına kırk kat elbise giy­ mesini, yılan bir gömlek ç ıkarmadan sırtındaki bir kat elbiseyi çıkarmamasını tembihler. ı 3 . Öksüz kız saraya gider, Yılan Bey'le evlenir. ken­

disi bir kat elbise çıkanrken Yılan Bey'in de bir kat deri çıkarmasını söyler. Kırkıncı d eriyi çıkarınca Yılan Bey b ir delikanlı olur.

ı 4. Yılan Bey, bir müddet sonra ordu suyla savaşa gider.

Sultan hanımı kıskananlar, hileye baş vurarak

onu saraydan uzaklaştınrlar.

ı s . Saraydan uzaklaştınlan öksüz

zarlıkta

geçirir .

M ezarlıkta

kız

b aşka

geceyi bir me­

b ir

p a d iş a h ın

kaçırılmış ve hapsedilmiş ogluna rastlar, onunla evlen ir. ı 6 . Öksüz kız mezarda tanıştıgı şehzadeden gebe

kalır. Şehzade dogum yapmak üzere öksüz kızı kendi sarayına gönderir. ı 7 . Öksüz kız, şehzadenin sarayında dogum yapar.

Şehzade

ku ş

Şehzadenin

olup

öksüz

annesi v e

kızın

b ab a s ı ,

z iyaretine

öksüz

kızla

gelir. ku ş u n

konuşmasını dinlerler v e kuşun ogullan oldugunu an­ larlar.

ı 8 . Şehzadeye yapılan büyü bozulur, şehzade tekrar insan olur.

ı 9 . Bu arada Yılan Bey seferden döner, h anınunın

başına gelenleri ögrenir ve onu aramaya çıkar.

2 0 . Yılan Bey, öksüz kızın bulundugu memlekete

gelir, Şehzade ile tanışır, başından geçenleri anlatır. Şehzade onun kansının eski kocası oldugunu anlar, onu alıp saraya götürür.

ı 78


2 1 . Öksüz kızdan ilk kocası arasında bir tercih yapması istenir.

ile

ikinc i kocası

2 2 . Öksüz kız, Yılan Bey'i seçer.

Kara Yılan masalının varyantları: a. Kara Yılan. Tahir Alangu 6 8 b. Yılan Bey , Derleyen: Bilge S eyidoğ;lu , Anlatan:

Dürdane Bıçakçı69

c. Kara Yılan ve Karagülmez, Eflatun Cem Güney

Bu masalın on üç varyantı TIV'de incelenmiş ve

varyar .t farklılıkları tespit e dilmiştir.

Ziya Gökalp 'ın "Yılan Bey ile Peltan Bey" masalıyla mukayrse için bu vaıyantlardan (a) ile gösterileni seçtik. Bununla birlikt e , Ziya Gökalp ' ın masalında b u lunan b azı motifler bu varyantta bulunmadığ;ı için masalın diğ;er varyantıarını da göz önünde bulundurduk Ziya Gökalp ' ın masalınd aki b azı m otifleri, masalın diğ;er varyantıarında bulduk. Esas aldığ;ımız metinde bulun­ madığ;ı halde , masalın diger varyantıarında bulduğ;umuz motifler şunlardır: Billur Köşk'teki " Kara Yılan" masalında p adişah , çocuğ;u olması için dervişin verdiğ;i elmayı yer. Gökalp'ın masalında bu elma motifi yoktur. Gökalp 'ın masalında bu motifin yerini , padişahın "yılan bile olsa bir evlat vermesi için Allah 'a dua etmesi" motifi almıştır. Bu motif, masalın (b) varyantıda aynen vardır.

(a) varyantında öksüz kız . birinci kocası ile ikinci

kocası arasında seçim yapmak üzere bir odaya girecek ve orada oturan iki kocasından hangisinin dizi dibine otu­ rursa onu seçtiğ;i belli olacaktır. Gökalp'ın masalında ise öksüz

kız,

hangi kocasını tercih ederse onun ayağ;ına su

dökerek bu tercihini gösterecektir. Bu su dökme motifi 68 Alangu, 1 85- 200. 69 Bilge Seyido�lu . Erzurum Halk Masallan Üzerine A raştırmalar, Atatürk Ü niversitesi Yayını , Ankara: 1 9 7 5 , ss. 1 5 3 - 1 5 8

1 79


masalın (b) varyantında vardır. Gökalp' ın masalıyla mukayese için esas aldığımız (a) varyantında ve diğer varyantıann çoğunda Öksüz kız, Yılan Bey ile çocuklannın babası olan ikinci kocası arasında bir tercih yapmak zorunda kalınca Yılan Bey'i tercih eder. Bununla beraber masalın bazı varyant­ ıarında Gökalp'ın masalında olduğu gibi, kız, çocukların babası olan şehzadeyi seçer. Yılan Bey tekrar yılan hali­ ne gelir. 7 1 Kara Yılan masalı iki diziden meydana gelmiştir. Padişahın yılan kılığında bir oğlunun dünyaya gelme­ sinden yılanın delikanlı h aline dönerek evlenmesine kadar olan kısım masalın birinci dizisidir. İ kinci dizi şehzadenin harbe gitmesiyle başlar ve öksüz kızın iki kocasından birisini seçmesiyle son bulur. Ziya Gökalp masalın bu temel kuruluşunu aynen benimsemiştir. Masalın birinci dizisi, evlat sevgisinin derinliğini, evladın değerini ancak ana ve babanın bileceğilll ortaya koyan vak'alarla örülmü ştür. Baba ve annedeki evlat sevgisinin derinliği masal dünyasına has sembollerle ifade e dilmiştir. Ziya Gökalp'ın masalının birinci dizi­ sinde vak'a tamamen halk masalında olduğu gibidir. Gökalp asıl masaldaki vak'ayı bütün ayrıntılarıyla be­ nimsemiştir. Masalın ikinci dizisi, birinci dizideki kahraman­ ıann başından geçen yeni maceralan anlatır. İ kinci di­ zide saraydan kovulan öksüz kıza yardım yine mezardan gelir. Birinci dizide kızı müşkül durumdan kurtaran me­ zardaki annedir, ikinci dizide ona mezarlıkta kalmakta olan bir şehzade yardımcı olur. Ziya Gökalp masalın ikinci dizisindeki vak'ayı da hemen aynen benimse­ miştir. (Ancak burada şunu belirtelim ki, öksüz kızın sa-

7 1 Eberhard 1 80

·

Boratav, s.

1 28.


raydan uzaklaştınlma b içimi, masalın varyantl annda değişiklikler göstermektedir.

(a) varyantında şehza­

denin öksüz kıza yazdığı mektubu gizlice okuyan cartye­ ler,

kızı kıskanırlar ve mektubun içini d eğiştirerek

öksüz kızın saraydan uzaklaşmasına

sebep olurlar.

Masalın (b) varyantında bu işi yapan üvey a nnedir. Gökalp 'ın masalında ise öksüz kızı kıskanan üvey anne, onu fakir bir kızın düğününe davet eder. Düğüne gider­ ken b ir su kenannda öksüz kızı yıkamak b ah anesiyle soy ar ve elbiselerini alır kaç ar . Elbisesiz kalan öksüz kız ,

b ir

mezarlığa

sığının ak

zorunda

kalır .

Ziya

Gökalp 'ın masalındaki bu değişikliğin faydalandığı var­ yanUan mı geldiği, yoksa Gökalp tarafından diğer ma­ sallardan alinıp bu masa la ilave mi e d ildiğini kestir­ rnek oldukça güçtür.) Ziya G ökalp halk masalının şahıs kadrosunu da aynen b enimsemiştir. Bu konu da b ir fikir verebilmek için halk masalıyla G ökalp ' ın masalındaki şahıs kadro­ sunu karşılıklı olarak aşağıya alıyoruz : Yılan Bey ile Peltan Bey

Kara Yılan

ı . Padişah

ı . Padişah

2. Hanım Sultan

2. Hanım Sultan

3.

3. Vezirler

M ahallenin İmaını

4. Üvey anne

5 . Ayşe (Sultan) 6. Ayşe 'nin ölen annesi 7. Yılan Bey

4. Üvey anne 5. Öksüz Kız 6. Öksüz Kız'ın annesi 7. Kara Yılan

8. Peltan Bey

8 . Bahtiyar

9. Aydın

9. Hubiyar

1 0 . Valide Sultan

1 0 . BalıUyar'ın annesi

Ziya G ökalp , halk masalının kurulu şunu . konusu­

nu . şahıs kadrosunu aynen benimsemekle birlikte . ma-

18 1


salda b azı degişiklikler yapmış , masala bazı ilavelerde bulunnıuştur: Ziya

G ö kalp ' ın

masalda

yaptıgı

en

önemli

degişiklik, masalı hikayeleştirmek o lmuştur. Gökalp , masalı çagdaş bir hikayeci tavrıyla ele almış , çagdaş anlatım

t e knikl erinden

fay d a l anmı ş ,

t a h kiye d e ,

kişileştirmede h alk masalında oldugundan farklı bir yol tutmuştur. Yılan karısının

Bey üvey

ile

Pe ltan

kızını

B ey

saray a

m asalında

imarnın

g ö n d erme s i

şöyle

anlatılmıştır :

imarnın karısı üvey kızını çağırdı: "Ayşe'ciğim, iki saate kadar haz ır ol, seni padişahın sarayına götüreceğim, ömrümde görmedigin güzel şeyleri bu gün göreceksin" dedi. Ve igreti bir çarşaf isternek için, uzakta oturan bir ahbabın evine gitti. Ayşe, zeki bir kızdı. O sırada saraya gitmenin ne demek olduğunu anlamıştL Sarayın içinde olup bitenler, fısıltılarla yakın mahalle­ lere yayılmıştı. Ayşe, üvey annesinin kendisini ölmeye götürdüğünü sezdi. Benzi kül gibi oldu. Kalbi çarprnağa başladı. Bu korkunç ölümden kurtulmak için ne yap­ malıydı? Hemen hatırına ümid verici bir fikir geldi: An­ nesinin mezarına gitmek. O, ne zaman bir darlı(Ja düşse annesinin mezarına giderdi. Bütün derdini annesine söyler, ağlar, ağlar beklerdi. Annesi bir kadın evliya olduğu için, toprağın altından düe gelerek, kızına teselli verirdi. Çok kere onu, üvey annesinin hazırlamış olduğu tehlikelerden kurtarmıştı. Kara Yılan masalında üvey annenin kızı saraya göndermesi şöle anlatılmıştır: "Kızım kızım, aylak kızım, haylaz kızım, kırk yılda bir balıtın açıldı, yolun seçil di , saraya sultan hanımı dogurtmaya çagınyorlar, var git kendine de hayrın do-

1 82


kunsun bize de .

Diye keser, öksüz kız ne yapsın , agız dil kilitli,

saray adamlannın önüne düşer de yola çıkar. " 7 2

Halk masalında üvey anne kızını hangi maksatla

saraya yolladıgını açıkça söyler, kız hemen yola çıkmak zorunda

kalır,

anc ak yolda

izin

alarak

annesinin

mezanna ugrar. G ö�alp masaldaki bu motifleri Ayşe'nin ve üvey annenin karakterini ordaya koyabilecek şekilde düze nlemişt ir .

H alk

masalında

üvey

anne

sadece

acımasız bir davranış gösterir. Öksüz kız da, olaylara sa­ dece maruz kalan bir kişidir. Gökalp 'ın masalında üvey anne acımasız oldugu kadar hileye baş vuran b ir in­ sandır:

Kıza

h a ng i

maksat l a

s araya

gidilec eğ;ini

söylemez. Diğ;er t araftan Ayşe , zeki bir kız olduğ;undan, saraya niçin götürüldüğ;ünü kavrar Böylece Gökalp 'ın masalında vak' a ile b irlikte karakterler aydınlanır ve onlar yeni husu siyeHer kazanır. G ö ka l p

üvey

kızın

s araya

g ö n d e ri lm e s ini

anlatırken halk masalında olmayan yeni bir unsuru masala sokmuştur: Üvey anne kıza bir ç arşaf isternek için evden ayrılır. G ö kalp halk masalında olmayan bu unsuru masala, Ayşe 'nin mezara uğ;raması için gereken zam a n a

sahip

o l m a s ını

s a ğ; l a m a k

m a k s ad ıy l a

sokmuştur. Böylece Ayşe 'nin kimseye sezdirmeden an­ nesiyle temas kurması için gereken fırsat yaratılmıştır.

Gökalp'ın bu şekildeki tas arruflanyla masala daha ras­

yonel sebepler girer.

Yine Gökalp 'ten aldığ;ımız yukandaki p aragrafta görüleceğ;i üzere yazar, çağ;daş bir hikayeci tavrıyla "an" lar üzerinde durur ve bize masal kahramanının duygu­ lannı anlatır: "Ayşe . üvey annesinin kendisini ölmeye götürdüğ;ünü sezdi. Benzi kül gibi oldu . Kalbi çarpmaga başladı. Bu korkunç ölümden kurtulmak için ne yap72 Alangu,

s.

188.

183


malıydı? Hemen hatırına bir fikir geldi. . . " H alk masalında ise anlar üzerinde durulmamıştır. Ziya Gökalp , masalı bir taraftan hikayeleştirirken bir taraftan da ona yeni temler ilave etmiştir. Bu temler­ den birisi "aile" dir. Halk masalında öksüz kız ikinci ev­ liligini yapmak zorunda kalınc a , h iç b ir tereddüt göstermez. G ö kal p ın masalında Ayşe ikinci bir evlilik yapmak zorunda kalınca büyük bir tereddüt gösterir. Bi­ rinci kocasının artık ölmüş olabileceğine kanaat getir­ dikten sonra ikinci evliliği kabul eder. Yine masalın so­ nunda ilk kocası ile ikinci kocası arasında bir tercih yapmak zorunda kalınca , masal traj ik b ir gerilim kazanır. Bir tarafta "vefa" duygulanyla hala bağlı olduğu birinci kocası, diger tarafta çocuklan vardır. Ya sevdiği ilk kocasına vefasızlık edecek ya da çocuklannı annesiz bırakacaktır: '

"Ayşe Sultan'ın rengi kül gibi bembeyaz olmuştu. İki genç şehzadenin benizleri de atmıştL Kalbleri hızlı hızlı çarpıyordu. Ayşe Sultan, hasretli gözlerle Yılan Bey'e baktı. Sonra, döndü şefkatli bakış larla yavrularını temaşa etti. Görülüyor ki ruhunda iki şiddetli sevda çarpıyordu: Sevgilisi Yılan Bey 'e olan aşkı ile yavru­ larına olan şefkat ve mahabbeti, birbirini altetmege çalışıyordu. Ayşe Sultan, asırlar kadar uzun süren ebedi btr an içinde kararını verdL İki şehzadeye d.ogru tlerledL Agızdan bu sözler döküldü: Ak bahtun, altun tahtun Yılan Bey! Çar-naçar, çocuklarunın babası Peltan Bey! Ayşe Sultan, bu sözleri söyledikten sonra, tas içindeki suyu Peltan Bey'in ayağına döktü. Kahraman kadın aşkını. yavrularının saadeti için feda etmiŞ tL Kara Yılan masalının bazı varyantlannda , birinci koca seçilmekt e . b az ı varyantıarın d a ikinc i koca seçilmektedir. Gökalp 'ın faydal andığı varyantta hangi .

184


şeklin oldugunu kestirrnek güçtür. Anc ak G ökalp ' ın masalı bir husu sta halk masalının bütün varya nt­ ıanndan ayrılır. Halk masalında kız, tercihini birinci

kocası ile ikinci kocası arasında yapar. Ziya G ökalp ' ın

masalında ise Ayşe birinci kocası ile çocuklan arasında bir tercih yapar. Böylec e

Gökalp 'ın masalında aile ve

çocuk temi ön plana çıkar. Gökalp , halk masalını destani ç izgilerle zengin­ leştirmeye gayret etmiştir: "zaman"

Ziya Gökalp ,

a d e stani bir b oyut vermişt ir.

masalında Yılan Bey ,

"birkaç" hafta içinde büyür; "biraz sonra" d a evlenme çagına girer. Burada masal zamanının dışında tabir caizse bir "destani zaman" söz konu sudur. Yılan Bey büyümedeki hızıyla tamamen Oguz Kagan'a benzer. Halk masalında ise-her iki varyantta da- on beş yaşına gelin­

c e evlenir. D iger taraftan G ökalp , halk masalındaki

mezarı bir "gizli yurt" yani b ir " Ergenekon" olarak degerlendirmiştir. Buradan çıkan netice şudur: Gökalp , gerek zaman,

gerek mekan tavsillerinde masalları ,

onların asıl kaynagı olarak gördügü destaniara yaklaş­ tırma gayreti göstermiştir. Gökalp 'ın masalınd a , masalın görebildigimiz var­ yanUannda bulunmayan bir "sihirli çocuk gömlegi" mo­ tifi

bu lunmakt adır.

P e rile rin

yaptıgı

b üyü ,

çocuk

gömleginin ateşte yakılmasıyla b ozulur:

Birgün Peltan Bey dedi ki "sen y üryüzüne çıkarak bizim memleketin pay itahtına git! Orada babamın sarayına misa.[ır ol! Benim burada esir oldufjumu anlat! Sen, dogurunca, babam, halkı toplayarak büyük bir ateş y a k tırs ın. Ç o c ufj u muzun g ö m lefj ini, toru n u m u yakıyorum diyerek bu ateşe attırs ın. Bunu görünce düşmanun olan iki peri., kendi kendilerini de ateşe atıp yanacaklar. İşte, o zaman beni bafjlayan büyüler bozu­ lur . . ."

1 85


Halk masalında (a varyantı) kuş (peri) un yaptığı büyü Bahtiyar'ın gün ışıyıncaya kadar odada tutul­ m a s ıya b ozulur, kuş öfke sin d e n çatlar. G ökalp ' ın masalında ise büyüyü yapan iki peri, iki beyaz güvercin suretinde çocuğun yakıldığı ateşe atılırlar ve yanarlar. G ökalp'ın b u motifi faydalandığı varyanUan aldığını sanıyoruz. Burada bizim için önemli olan husus masala rasyonel unsurlar sokan G ökalp'ın halk masalındaki si­ h irle ilgili inançları büyü k bir h assasiyetle korumu ş olmasıdır. Sihri inançları Türklerin sihri dini olan Şamanizm'in kalıntıları olarak değerlendiren yazarın masalında bu u nsurlan koruması oldukça tabiidir. Halk masalının sonunda, Bahtiyar'la Öksüz Kız'ın konuşmalan manzumdur. 73 :

-Hu hu, nigdrım, Ne yapar Hubiyar'ım? -Lebbeyk a canım Uy uyor s ultanım. Gökalp , masaldaki bu manzum diyaloğu çıkarmış, onun yerine vezinli, kafiyel i , iki dörtlükten meydana gelen şu manzumeyi koymuştur:

Babam bilse bu Aydın Ruhumun yarıs ıdır Annem bilse bu kadın Oğlunun karısıdır. Size benim odamda Yerimi verirlerdi Git annerne babama Bu sım söyle şimdL 73

Masalın (a)varyantında bu manzu menin dışında bir çok manzu m parça b u l u nmak tad ır. Ancak b u n ların masalı baskıya hazırlayan tarafından yapılmış i laveler olduğu her halinden bellidir.

1 86


Masaldaki manzumenin fonksiyonu kayıp şeh­ zadenin varlıgının haber verilmesidir. Diger taraftan şehzadenin dogan çocugunun adını bu manzume vasıta­ sıyla ögreniriz. Gökalp, masal içindeki bu iki fonksiyo­ nunu muhafaza etmiştir. Gökalp 'ın manzumesi de ma­ salda bir "haber" niteliğindedir 7 4 ve çocuğun adını açık­ lar. Bununla beraber Gökalp , manzumeyi değiştirmiş ona edebi bir şekil vermiştir. Bu örnek Gökalp'ın halk masalındaki unsurları şekil mükemmelliğine ulaştıra­ rak ifade edişini en iyi şekilde ortaya koymaktadır. Ziya G ökal p , halk masalını b ü tü n olarak kendi şahsi üslubuyla yazmış, halk masalındaki şive ve ağız hususiyetlerine yer vermemiştir. H alk masalının klişe­ leşmiş anlatım unsurlarıyla modern , çağdaş hikayeye has anlatım hususiyetlerini birleştirerek masala yeni bir anlatım çeşnisi vermiştir. Ziya G ökalp , halk masalını kendi üsliibuyla yeni­ den yazarken masalın yalın anlatımını benimsemiştir. Halk masalında olduğu gibi kısa cümleler kullanmıştır. Bununla b irlikte Gökalp , masalı "söylenmiş söz" olmak­ tan çıkarmış , "yazılmış e debi b ir metin" haline getir­ miştir. D iyaloglarda masal kahramanlarını karakterle­ rine uygun b ir biçimde konuşturmuş , tasviri cümlelere , sıfatlarla zenginleştirilmiş ifadelere yer vermiştir.

5. Keloi'Jan Ziya G ökalp , "Keloğlan" adlı mensur masalının ko­ nusunu "D evi Öldüren Ç ocuk" adlı h alk masalından almıştır 75 . "Devi Öldüren Çocuk" masalının özeti: 1 . Cüdden adlı bir çocuk, annesinden

izi:ıı alarak ar-

74 Propp, s.86. 75 Ziya G ökalp, Halk Masalı: Kcloğlan, Küçük Mecmua,

( 14. A[,tı.ıstos. l 338) , ss. 6- 1 2 .

sayı: l l ,

187


kadaşlarıyla birlikte arınana odun kesmeye gider. 2. Ormanda Dev çocukları yakalar, evine götürür ve onları gece olunca yatınr. 3. Gece yarısı Dev, çocukların yattığ;ı yere gelir: "Kim uyur, kim uyumaz" diye sorar, çocukların uyuyu p uyu ­ madığ;ını kontrol eder. 4 . Akıllı ve tedbirli bir çocuk olan Cüdden, "Ben uyu­ muyorum" der. Dev niçin uyuyamadığ;ını sorunca Cüd­ den, annesinin kendisine uyumadan önce kuzu kızartıp yedirdiğ;ini, bundan dolayı uyuyamadığ;ını söyler. 5. Dev, Cüdden'in isteğ;ini yerine getirir, sonra tek­ rar gelerek çocukların uyuyup uyumadığ;ını anlamak için "kim uyur, kim uyumaz" diye sorar. Cüdden yine uyumadığ;ını söyler. Dev niçin uyumadığ;ını sorunc a , "Ann em denizden gözerle su getirirdi, o n u içerdim de öyle uyurdum. " der. 6. Dev, gözeri alıp suyu bulmaya gidince , Cüdden ar­ ka daşlarını uyandırır: odunları sard ırır ve arka­ daşlarını göndirir. 7. Dev boş gözerle döner ve çocukların kaçtığ;ını anlar. 8. Cüdden, Devin atını ürkütür, Dev, Cüdden'i yaka­ lar: " G e l b akalım seni b e nim gök dana gibi b ir bağ;ırtayım" der. Ç ocuğ;u bir tarhaya koyu p , dişlerini bile­ meye gider. 9 . C ü d d e n h a p sedildiğ;i torb adan ç ıkar , t orbaya Dev'in danasını koyar, tavana asar. ı o . D ev tarhanını içindeki sevgili danasını Cüdden sanarak öldürür. Tarh ayı açınca yaptığ;ı yanlışlığ;ı anlar. ı ı . Cü d den " sana bir arkadaş getireceğ;im" bahane­ siyle Dev' e kendi b oyuna göre b ir sandık yaptırır . Sandığ;ın b oyunu ölçmek bahane siyle D ev'i sandığ;a sokup hapseder. Köyden dört öküz alarak Dev'i köye götürür. Dev'i orada öldürürler.

ı 88


"Dev'i Öldüren Çocuk" masalının vaıyantlan: ı . Dev'i Öldüren Çocuk, D erleyen: M ehmet Tuğrul, anlatan: Ali Avcı7 6 _ 2 . Mitişik Kız, Derleyen: Veysel Arseven, anlatan: Halis Okçu 77_ 3 . Keloğlan ile D ev, Derleyen: Saim Sakaoğlu , anla­ tan: Nazif Türk 7 8 . 4. Bızdık, Derleyen: Umay G ü nay. anlatan: Emine Öksüz 79 . 5. Erler Kansına Koca Olmaya G iden Keloğlan, Der­ leyen: Pertev Naili Boratav, Anlatan: Sıdıka B oratav 80 6. Ayşe. Fatma. Mitilik; Suat Salih Asral 8 1 . Bu masalın 2 9 vaıyantı 1TV'de incelenmiş ve var­ yant farklılıklan gösterilmiştir 8 2 . Biz Gökalp"ın masalıyla mukayese etmek üzere masalın yukarıda ( ı ) numara ile gösterilen vaıyantını seçtik. Sayın Mehmet Tuğrul tarafından derlenen bu vaıyant . G ökalp 'ın masalına en çok benzeyen varyant olmakla beraber, bu masalda, Gökalp'ın metninde bulu­ nan bazı motifler yoktur. Mehmet Tuğrul'un derlediği metinde bulunmayan motifleri, masalın diğer varyant­ ıarında gördük. Ziya G ökalp 'ın masalım halk masalı ile mukayese ederken diğer vaıyantlardan da yararlandık. Ziya Gökalp'ın masalında bulunduğu halde Mehmet Tuğrul'un metninde bulunmayan, fakat masalın diğer vaıyantlannda bulunan motifler şunlardır: ı . Keloğlan ve arkadaşları. D ev karısı ile kar76 1\ıgru l . ss. 304-306. 77 Veyse!Arseven, M itişikKız, TürkFolklor Araştırmalan Dergisi, Cilt:8, sayı: ı 79 , s.3445. 78 Sakaoğlu, ss.465-466.

68.

79 Gün.-ıy, ss. 379-380. 80 Pertev Naili Boratav, Az Gittik Uz Gittik, Ankara: 1 969 ,

ss .

62-

8 ı SuatSalih As ral, Öz TürkMasalları, Mersin HalkeviYayınlan, ı935, ss. ı 4- ı 6 82 Eberhad -Boratav, ss. 1 77- ı 7 8. .

ı 89


şıla şınc a

onun

meme sin d e n

emerler.

D ev

karı s ı

çocuklan "evladım oldunuz" diyerek evine misafir eder. Bu motif, masalın 5 numaralı varyantında vardır.

2 . Çocuklar sabahleyin D ev karısının meşgul

oluşundan yararlanıp evin kulesine (damına) çıkarlar. Bu motif masalın 3 numaralı varyantında vardır.

3. Dev karısı çocuklan takip eder, ç ocuklar bir agaca çıkar: Dev karısı Keloglan'a ağaca nasıl çıktığım sorar. Keloglan da ona sabun ve bıçaklan üstüste koya­ rak bir merdiven yapmasım söyler. Dev karısı sabun ve bıçaklardan yaptıgı bir merdivene çıkarken düşer, yara­ lanır. Bu "takip" ve "sabun-bıçak" motiflerinin bulun­ duğu varyanUar TIV'de belirtilmiştir 8 3 . 4 . Dev karısı Keloğlan'a ırmağı nasıl geçebilecegini sorar.

Keloglan ırmağın ortasına b ir degirmen t aşı

atmasım ve onu atlama taşı olarak kullanmasını tav­ siye eder. Dev karısı degirmen taşını ırınağa atar ama ınnak derin oldugu için geçerken boğulur. Bu motif. ma­ salın TIV'de (b , u ,w,x) le gösterilen varyantıarından bu­ lunmaktadır. 5 . Keloğlan De\r kansının kulağını keser, gözlerint çıkarır ve memleketin padişahına götürür. Padişah da devin :tıazinesini çocuklara verir. Bu motif masalın( 5) numaralı varyantında bulunmaktadır. Ziya Gökalp'ın Keloğlan masalı, Dev'i öldüren çocuk masalı gibi tek dizilik bir masaldır. Entrikin gelişimi itibartyle de iki masal arasında hiç bir fark yoktur. Her

iki masal da 1 ) Kahramanın birşeyin yokluğunu hisset­

mesi (a5) , 2) Yoklugu hissedilen şeyin elde edilmesi için yola çıkma 3) Savaş-zafer (H-J) . 4) Takip-kurtuluş (Pr­

Rs) , 5) Mükafat (W3) şeklinde gösterebileceğimiz fonk­ styonlar üzerine kurulmuştur 84 . Dev'i Ö ldüren Çocuk masalı ç evresinde becertksiz tanınan ama aslında çok zeki olan bir çocuğun akılsız 83 Ebernhard-Boratav, ss. 1 78- 1 80.

84 Propp, ss.35-80.

190


D ev'i maglup

etmesi konusunu

işler.

Gökalp halk

masalının konusunu aynen almıştır. Bununla beraber G ökalp , konuyla ilgili bazı teferru atı anlamlı bir biçimde degiştirmiştir. Ziya Gökal p ' ın bu masalda yaptıgı en önemli degişiklik, masaldaki tiplerle ilgilidir. Ziya Gökalp halk masalındaki Keloglan tipini (Masalın bazı var­ yantıarında

kahramanın

adı

G ökalp ' ın

masalında

oldugu gibi Keloglan'dır.) halk masalında oldugundan çok daha zengin çizgilere sahip degişik bir karakter ola­ rak canlandırmıştır . Ziya Gökalp 'ın masalının kahra­ manı, Keloglan, Adsız ve müştereken temsil eder: H alk

masalında

Aşık

tiplerinin hususiyetlertni

Kelogıan ,

ç evre s i

tarafından

küçümsenen, b eceriksiz görünüşlü olan fakat lider yaradılışlı,

zeki ,

bir tiptir.

Gökalp ,

Keloglan' ın bu

özelliklerini aynen korumuştur. Ziya G ökalp , Keloglan'ın kişiligine "Adsız" tipinin özelliklerini

de

açıklayab ilme k

ilave için

etmiştir.

Fikrimizi

daha

iyi

G ökalp ' ın

"Adsız"la

ilgili

b ir

açıklamasını aşagıya alıyoruz: 85

"Tigin": BiT babanın en küçük o{Jlu. En büyük evldd.a "aga", ortaneaya "ad.sız" denir. BiT baba öldügü zaman, arazi, mülkler, saltanat gibi gayr- ı menkul şeyler "tigin"e yani en küçük evlada kalırdL Koyun ve at sürüleri, asker, ordu gibi menkul ve müteharrik şeyler "ağa"ya yani büyük kardeşe intikal ederdi ·�d.sız"a yani ortaneaya hiç biTşey kalmazdL Bu, miras mahrumuydu. Hatta bunun bir ismi bile olmazdı. Adsız'a yalnız biT kılıçla b ir at verilirdi. "Git kısmetini ara!" denilirdi. Adsızlar kendi talihlerinin halikleri olmaya mecbür idiler. B undan dolay ı ekser büy ük cihang irler 85 Ziya Gökalp, Makaleler,n, Haz: Süleyman Hayrt Bo lay, Kültür Bakanlığı Yayını, Ankara: 1 982, ss. 55- 56 .

191


adsrzlard.an yeti.şmi.ştir. AUede ogullann bu üç muhtelif vaziyeti ictimai hayattaki mUli vazifelerinin taksimini gösteriyor. Tigin, hayatını mensup oldugu "oymak"a yani aşirette vakjederdi. 'Tigin" (duran) manasmadır ki ocakta duran, baba oca{Jının muhafızı demektir. "A{Ja" mensup oldugu "ulus"a yani mUlete hizmet ederdi. "Ulus": Bir "ülke"ye yani memlekete. bir "il"e yani hükümete malik olan içtimai hey'etlere derlerdi. Her ulusta yüzlerce oymaklar vardL '�dsız", ne "oymak"a, ne "ulus"a ba{JlanırdL O hayatını ancak "budun"a vakjeder­ di. "B udun": "B ütün" kelimesin in as lıdır. Bü tün Türklerin mecmu'- ı hey'eti demektir. Bu kelime eski Türkçe'de "Pantürktzm"kelimes inin manas ını ifade ederdi. Bundan dolayıdır ki bütün pantürkisi hakanlan yani Uhanlan adsrzlard.andL Ziya Gökalp , Türk ailesi ve tür töresi içinde yerini bu şekilde tespit ettijti" Adsız" tipinin h emen bütün özelliklerini

masalın

kah ramanı

olan

Kelojtl a n ' a

vermiştir. Gökalp 'ın masalındaki Kelojtlan d a "Adsız"lar gibi ailenin ortanca çocujtudur. Kelojtlan'ın kardeşleri de "Adsız"lann kardeşleri gibi aileden miras almamıştır, ancak Kelojtlan yine "Adsız"lar gibi mirastan mahrum­ dur. Yine ona "Adsızlar" gibi bir ad bile verilmemiş ve b undan

d o l ayı

" ke l o jt l a n "

d e nilmiştir.

Ay nı

şekilde"Adsız"lar gibi aileden ayrılıp "kısmet"ini ara­ mak zorunda kalmıştır:

Fakir bir babanın üç o{Jlu vardı. Büyük oglunu di.ş inden, tıma{Jından artırarak tahsiZe göndermi.şti. Bunu bir ilim adamı yapacaktı. Küçük o{Jluna Ueride kendi dükkanını bırakacak tı. Ortanca o{Jluna gelince buna verecek hiç bir şey i kalmıyordu Hatta buna bir ad bile koymamış tı. Ehemmiyetsizli{Jini gös termek üzere ona daima "Keloglan" ça{JırırdL . . . . . . 192


Görüldügü gibi Gökalp , halk masalındaki Keloglan tipinde , Türk sosyal hayatında tespit ettigi "Adsız" tipi­ nin özelliklerini bulmu ş , ve masalı tekrar yazarken "Adsız" tipinin özelliklerini bütünüyle ona vermiştir. Ziya G ökalp "Keloglan" tipine . h alk hikayelerinin " şair kahraman"larının özelliklerini de vermiştir. Ziya Gökalp'ın masalında Kelogıan, halk hikaye kahraman­ lan · gibi koşmalar söyler. M asal boyunca duygularını dörtlüklerl e , türkülerle dile getirir; "gönlünün duygu­ Ianna bu koşmalada kanat" verir:

. . . . . Keloğlan. ara sıra şiir söylemege de yeltenir, yanık koşmalar düzerdi. Gönlünün duygularına bu koşmalarla kanad vermek isterdi. Birgün gönlünden böyle bir koşma fırladı: Burada sevinç yok, dert çok. keder çok, İsterim bir altun yurda varayun: Tdli'tm arayıp bulmadı beni, Bari ben gezeytm, onu arayan. . . . . . . . . . . . . . . . . . . Her akşam yalnız kalınca bu yoldaki koşmaları tekrar eder dururdu: Diyorlar, herkesin nasibi varmış, Ona rast gelmedim ben bu toprakta. . Burada d.egilse başka yerd.edir: Gideytm, arayan onu uzakta . . Böylece Gökalp ' ın masalında Keloglan , Adsız ve

Aş ık tiplerinin nitelikleriyle yeni bir tip halini alır. G ökalp 'ın Kelogıan tipinde yaptıgı degişiklik bundan ibaret degildir. Ziya Gökalp , Keloglan'ı "mefküreli" bir insan haline getirmiştir. Halk masalında Keloglan'ın belli bir amacı yoktur. Bu masald a her şey . tesadüfierin sonucudur. Buna karşılık Gökalp'ın masalında Keloglan'ın bir mefküresi 1 93


vardır : O Altın Yurda ulaşma özlemi taşır. Böylece Gökalp , masal kahramanın mefkuresiyle kendi mefku­ resi arasınd a bir bag kurar . Keloglan "Türk'ün ayak bastıgı" yerlere özlem duyan bir kahraman olur, o Türk b ayragının ulaştıgı yerleri görmek ister. Gökalp ' ın "Altun Yurt" şiirindeki Ulutaş gibi "gönlünde Türk duy­ gusu" uyanır. Böylece masala Türklük ve lan girer.

yurt kavram­

G ökalp'ın masalındaki Keloglan , talibini arayan bir insandır. O , "uzaklara gitmek, tali'ini aramak" düşüncesiyle yola çıkar. Gökalp 'ın masalında Kelog­ lan'ın arkadaşlan da aynı şekilde "tali' ini aramaya çıkmış" çocuklardır. G ökalp 'ın masalında Keloglan ve arkadaşlan halk masalında oldugu gibi nereye gidecek­ lerini , ne yapac aklarını bilmezl e r : fakat h e p si " ümitli"dir, nik.bindir ve "birgün muratlanna erecekleri ruhianna gizlice vadedilmiş" başarı inancıyla yükl ü , kaderini arayan kişilerdir. H epsi talihlerine güvenir ve "tehlikelere atılmaktan erkekçesine bir zevk" duyarlar. Böylece Gökalp 'ın masalına "talih" ve "teşebbüs" tema­ lan girer. Tesadüfün yarattıgı maceranın yerini, talibini arayan müteşebbis insaniann karşısina çıkan güçlükler alır. Gökalp'ın masalı böylece toptan mihver degiştirir ve D ev, müteşebbis gençlerin karşısına çıkan güçlükle­ rin sembolü olur. Dev'i yani hayatın güçlüklerini yenen gençler,

aradıklan

şeyi ,

yani serveti

elde

e d e rler.

Gökalp'ın masalında Dev'in servetine sahip olan gençler, masaldaki gibi bir mirasyedi hayatı yaşamazlar, ele geçirdikleri para ile birer dükkan açarlar, iş güç sahibi olurlar. " D ev'i Ö ldüren Çocuk" masalı ile Ziya Gökalp ' ın Keloglan masalının şahıs kadrosu aynıdır. Masalın asıl

kahramanlan

Kel oglan

ile

D ev Karısı'dır.

G ökal p ,

hemen bütün masallarında masalın asıl kahraman­ ıanna degişik adlar verdigi halde bu masalında asli kah­ ramanların adını degiştirmemiştir. 194

Keloglan masalın


bazı varyantlannda Bızdık, Mitişik Kız , Mitilik, Cüdden ı numa­

gibi degişik adlarla anılıyorsa da

5 numaralı ve

"Keloglan" adını taşımaktadır.

2 numaralı varyantta

ral ı varyantıarda

G ökalp ' ın m asalında

oldugu

gib i

D ev'in adı yine G ökalp'ın mesaiında oldugu gibi "Dev Karı s ı " dır .

G ökalp ,

masalı

asıl

kah ramanlarının

adlarını degiştirmemekle birlikt e , Keloglan'ın yol arka­ daşlarının hep sine Türkç e isimler vermiştir.

Kelog­

lan'ın arkadaşlarının adı, Orhan, Turhan, Tarhan'dır. Bu adlar masalın hiç bir varyantında yoktur. Hc:.lk masalı , D ev ve Çocuk tezadı üzerine kurul­ muştur. Dev güçlü çocuk güçsüzdür. Bununla birlikte zeki olan çocuk, güçlü fakat akılsız olan D ev'i yener. masalda ise zekanın kanşmasıyla tersine dönen denge , komigi doğ;urur ve D ev korkulacak b ir varlık olmaktan ç ıkarak gülünen bir varlık haline alır. H alk masalınd? Dev, kal­ b uda denize içme suyu almaya giderken , Kelogl an ' ı öldü rüyoruru diye

sevgili danasını öldürürken b izi

güldürür. Gökalp , masalın bu mizahi yönünden fayda­

lanmıştır: Mefk:O.reli gençler,önlerine çıkan korkunç en­ gelleri birer eglence vasıtası haline getirirler. Gökalp , b u amaçla masalın mizahi yönünü daha belirgin hale getir­ miş ve m asala ç o c u kların d uygu larını dile mizahi bir türkü ilave etmiştir 86 :

getiren

Ey yalancı süt annemiz! Sen istedin bizi yemek, Senden daha kumazız biz, Çektik senden türlü yemek. Dev Karısı., Dev Karısı., Gitti yağın tam yarısı!

86 Gökalp, Kelo�. KüÇük Mecmua, ss.9 · 10.

195


Pek tatlıydı d.ondunnanız , Kamaklıydı mahallebi. . Bizi köşke kondunnanız, Sizi Etti fakir gibi. . Dev Kansı, Dev Kansı 1 Gitti sütün tam yansıl Ne güzeldi su böregi? Titriyordu elmasiye! Harap ettik hep mideyi Baklavadan yiye yiye. Dev karısı, dev kansıl Gitti balın tam yarısı! Ziya Gökalp , halk masalını kendi üsliibuyla yazar­ ken onu adeta hikayeleştinni ştir. Gökalp masala çagdaş bir hikaye görünümü verebilmek için halk masalının başındaki giriş morfemini kaldırmış , onun yerine kla­ sik hikayelerde oldugu gibi kahramanın mazisini anla­ tan bir giriş bölümü koymuştur. Böylece Ziya Gökalp'ın masalında kahramanın yetişme şartlarını , imkanlarını ögre niriz . larını

tahlil

e dişi

de

muhit ve

M asal kahramanının duygu ­ yine

masalı

hikaye leştirme

egiliminin bir sonucudur. D ev'i Ö ldüren Çocuk Masalı'nda ve bu masalın diger varyantıarında çocukların yolculuk yapt ıkları çevre , D ev'in evi ve Dev tasvir e dilmemiştir. Gökalp modem­ hikaye ve romanlarda oldugu gib i , yolculuk yapılan çevreyi, D ev'ın sarayını , Dev'i aynntılı bir şekilde tasvir etmiştir. Bu tasvirlerde dikkati çeken husus , tasvirlerin yer yer şairane bir ifadeye ulaşmasıdır:

KeZoğlan'la arkadaşlan yüce yüce dağlardan aştılar, coşkun coşkun ırmaklardan geçtiler, nihayet, ıssız bir 1 96


çölün büy ük bir zrma!}a yanaşt@ı noktada, yeşil bir va­ diye girdiler. Burada tepesi bulutlara ulaşan somaki mermerden bir kule gördüler. Kulenin şark tarafında somaki mermerden bir saray, garp tarafında y ine ayni cins mermerden hazine odaları vardL . .

Bu tasvirlerde dikkatimizi çeken diger bir husus, çevrenin şair-kahramanın gözüyle anlatılmış oluşudur. Gökalp, bu başarılı kompozisyondan masal boyunca ya­ rarlanmış, bir şair olan Keloglan'ın düşüncelerini, şairane imajlarla anlatmıştır: "Gönlünün duygulanna bu koşmalada kanat ver­ mek isterdi. " "Keloglan'ın kalbinde bu uzaklara gitmek, tali'ini aramak fikri, ömrünün uzun ve karanlık gecesinde bir şimşek gibi parlamıştı. " 6. Nar Tanesi ,.ııut Düzille

KelcJI1an

Ziya Gökalp , "Nar Tanesi yahut Düzme Keloglan" adlı masalın konusunu "Ben Bir Yeşil Yaprak İdim" adlı halk masalında almıştır 87 . "Ben Bir Yeşil Yaprak İdim" adlı halk masalının özeti şudur: 1- Bir padişahın evlenme çagına gelmiş güzel bir kızı vardır. Birçok şehzade onunla evlenmek ister. 2- Padişahın kızı kendisiyle evlenmek isteyen gençleri bir yanşmaya sokar. Hangi genç bir nan tanele­ rini yere dökmeden yiyebilirse onunla evlenecektir. 3- Bu işi sadece çoban kılıgındaki bir şehzade başarabilir, ancak o da tek bir tane düşürür. 4- Padişahın, kızı, bu şehzadeye düşürdügü tane için kırk degnek yemeyi kabul ederse kendisiyle evlenecegini söyler. 87 Ziya Gökalp, Nar Tanesi yahut Düzme Keloglan, Küçük Mec­ mua, sayı: l2, (2 1 .8. 1338), ss.7- 1 2. 197


5- Şehzade, bu teklifi, bir şartla kabul eder: Kız . ken­

disiyl e

s a rayd an

ayrıl ırke n

yanında

h iç

bir

ş ey

götümıeyec ektir.

6- Kırk sapa yedikten sonra . şehzade kızı alarak yola ç ıkar. Yold a kırık b ir tarak,

e ski b ir p e ştemal

görürler. Ş ehzade bunları alıp kıza verir. şelızadenin memleketine vannc a şehzade . kızı bir kulübeye yerleş­ t irir . 7 - Şehzade evlenecegini ilan ederek sarayda dügün

h azırlıklarını b aşlatır, çoban kılıgıylı tekrar kulüb eye döner; padişahın kızını dügün hazırlıklarına yardım et­ mesi için saraya gönderip bazı şeyler çalmasını ister. 8- Padişahın kızı. şehzadenin istegini yerine getirir;

sarayd an p irinç vb : çalarken yakalanır ve barakete ugrar. 9- Ş ehzad e , şehrin bütün kızlarını gelin hamamma

ç agırtır.

P adişahın kızını d a yolda bulduklan kırık

tarak eski p eştemal ile hamama gönderir. 1 0- Şehzade bir tabagın içine bir nar tanesi, bir avuç

toprak ve bir yeşil yaprak koyarak bunun h amamdaki kızlara gösterilmesini ve bunların manasını kim b ilirse onunla evlenecegini söyler.

l l - Padişahın kızı kısa b ir manzumeyle tepsideki

şeylerin manasını açıklar. 1 2-

Padişahın kızını. ipekli p e ştemala sararlar;

altın tasla yıkarlar; elmas tarakla tararlar; şehzade ile evl e n diriri e r . 1 3 - D üğün gecesi p adişahın kızı. şehzadenin kendi

kocası oldugunu anlar. daha önc e yaptıklarından piş­ manlık d uyar.

Masalın Varyantları: Bu lılıkları

m asalın

19

g ö s t eril e r e k

varyantı TTV ' d e inc e l e nm i ş t ir

88 I<:berhard·I3oratav, s. 220·222.

198

varyant

fark­

Biz,

Ziya

88 .


Gökalp 'ın masalıyla mukayese etmek için "Ben Bir Yeşil Yaprak İdim" adlı varyantı seçtik 89 . M asalın ayrıca İzmir'den derlenmiş b ir varyantı elimizde bulunmak­ tadır. Bu varyant "Nar Tanesi" adını taşımaktadır. Mu­ kay e s e

iç in

s e ç t iğimiz

m a s a l ının

baş

t arafı

G qkalp 'ın

masalında

varyantl a , b irb irin d e n b u l u nmayan

Ziya

G ö ka lp ' ın

farkl ı d ı r .

Ziya

m ot ifl e r ,

özet

kısmında 1 , 2 , 3 , 4 , 5 . numara i l e gösterdiğimiz motiller­ dir. Buna karşılık, Ziya lerin yerini tutan

Gökalp'ın masalında b u motif­

Keloğlan motifi masalın TIV'de ( d , e ,t)

ile göst erilen varyantıarında b u lu nmaktadır.

M asalı

tahlil ederken bu hususu göz önünde bu lundurduk Pertev Naili Boratav. "Zaman Zaman İçinde" adlı eserinde Ziya G ökalp 'ın bu masalı ile ilgili olarak şu yo­

rumu yapmaktadır 90 .

"Ziya G ökalp ' ın metniyle b irlikte bu masalın başka anlatmaları TIV'de (No. 1 90) inc elenmiştir. G ökalp b u metni ilk defa l 92 2 'de Küç ü k M ecmu a ' da (Diyarb akır) yayınlamıştır . . . G ökalp , masallarından bir kısmını ta­ mamiyle s erbe st bir şekilde (b azıları manzum) . b ir kısmı da mensur b ir masal ü slfıbiyle işlemiştir. Masal derlemelerine aydırılan teşvik eden, ve b aşka çeşit falk­ lor malzemesi arasında bu türün önemi üzerinde duran yazılarından da anlaşılacağı gib i, G ökalp ' ın yayınladığı masalları D iyarbekir'de halk geleneğiyle münasebetleri içinde sıkı bir incelemeden geçirmek gerekir. Bugün için kesin olarak b ildiğimiz: G ökalp'ın , mensur olanlarında bile, masallarını yeniden, ve kendi üslfıbiyle yazdığıdır. Masalların h alk a nlatmalarında raslanan . b ir t ü rlü serb e st nazım diyeb ileceğimiz dah i ,

G ökalp ,

yeni

baştan,

h azır

söz kalıpl arını

m u nt azam

hece

vezni

kalıplarına dökmüştür. Yukarıda örnek olarak verdiğim 89 l'ertcv Na.ili Bo ratav, Zaman Zaman Içinde, s. 9 5 - 99. 90 Perlev Naili Bomtav, Zaman 7.-aman Içinde, s. 28 .

1 99


metin içindeki"manzum" p arçanın ilk iki mısraı masa­ lın halk anlatmasından alınmıştır, geri kalan mısralan ise Gökalp'ın düzmesidir. Ömekten, nesir anlatmasında da Gökalp'ın halk aniatma ü sh1bundan ne kadar uzak­ laştıgı kolayca görülür" "Ben Bir Yeşil Yaprak idim" adlı halk masalının teması sevgilisi tarafından küçük düşürülen aşıgın, sev­ gilisinden bunun intikamını almasıdır. temel olarak iki fikir telkin etmekt edir:

H alk masalı Başkalarını

küçük düşüren kendisinin de küçük düşürülebilecegini unutmamalıdır. Evlilikte gururu ancak sevgi ortadan kaldırab ili r . Gökalp . halk masalının telkin ettigi bu asli fikirleri masalında korumuştur.Bununla beraber G ökalp, halk­ masalının telkin ettigi fikirlere yeni anlamlar vermiş , masalın manasını derinleştirmiştir: G ökalp ' ın masalında Gülsün Sultan'ın şehzadeyi terkedişinin sebebi de halk masalında oldugu gibi bir nar tanesidir. Fakat Gülsün Sultan şehzadeyi çocuksu bir hevesin netice sinde degil , evlilikle ilgili fikirlerin­ den dolayı terkeder: G ülsün Sultan, yerden bir nar tane­ sini alıp agzına atan bir adamın'bir şehzade b ile olsa" kibar ve nazik bir insan olmıyacagtna hükmeder. " Ken­ disinin b öyle kaba ru hlu bir gençle beraber yaşaya­ macagıru" anladıgı için şehzade ile evlenmekten vaz geçer. Gülsün Sultan'ın bu davranışı, evlenecegi insanı seçmek isteyen bir kızın ira deli davranışıdır. Aynca Gülsün Sultan' ın e şini seçerken asalete , mevki degil , şahsi degeriere önem verdigini, dış görünüşü degil . ruh zenginligini degerli buldugunu "Keloglan"ı seçmesinden anlıyoruz. G ökalp'ın masalında şehzadeyle evlenmeyen Gülsün Sultan, güzel güller yetiştiren, güzel . duygulu şiirler söyleyen Keloğlan 'la evlenir. Böylece masala "eş seçiminde neyin önemli olduğ;u " meselesi girer. D iger taraftan Ziya G ökalp ' ın masalında önemli b ir

200


degişiklik buluruz. Halk masalında kızın evl enecegi genç, bir yanşma ile seçilir, yahut kız bir görüşte evlene­ cegi gence vurulur. Ziya G ökalp' ın masalında eş seçimi bir yarışma konusu olmaktan çıkar, "bir görüşe aşık olma " n ın yerini tarafları n b irb irin i ta nıyarak , anlaşarak evlenmesi alır. Aynı zamanda dış görünüşe bakarak karar verme , yerini eşin iç dünyasını . ruhunu kabiliyetlerini tanıyarak seçmeye bırakır . Aşk "bir görüşte" dogan b ir duygu olmaktan çıkar. yerini taraf­ ların zaman içinde birbirlerinin iç zenginliklerini tanımasından dogan ve bundan dolayı devamlı, saglam olan sevgiye bırakır: Gökalp 'ın masalındaki şehzade , Gülsün Sultan'ın kendisini bir hareketine bakarak ter­ ketmesinden sonra , kıza gerekli dersi vermeyi aklına koymakla beraber evliliklerindeki yaniışı kavramış bir insan gibi davranır. Zira evlilikleri "bab asının kızı iste­ mesi, kızın babasının da vermesi" üzerine kurulmuştur ve bu evlilik, daha baba evine varmadan yolda bir nar tanesi meselesinden yıkılmıştır. Evliliklerinin temelin­ deki bu yanlışlıgı kavrayan şehzade . sevdigi eşine sahip olmak için degişik b ir girişimde bulunur. Babasının evine dönen Gülsün Sultan'ın kalbini kazanmak için kafasına bir deri geçirerek Keloglan kılıgına girer ve kızın sarayına gider . Kendisine b ir bahçıvan arayan Gülsün Sultan'ın hizmetine girer. (G ururu kırılan şehzadenin sevdigi kızın h izmetine girerek onun gönlünü kazanması. halk masalının İ zmir varyantında görülmektedir. Anc ak, h alk masalında iki genç arasında aşkın nasıl geliştigi üzerinde durulmamıştır.) Keloglan kılıgındaki Şehzade , Gülsün Sultan'ın hizmeti­ ne girdikten sonra bahçesini bir gecede pembe güllerle donatır. Gülsün Sultan sabahleyin pembe gülleri görünce Keloglan' a koşar. Keloglanın ku lüb esinde söyledigi güzel , anlamlı t ü rküyü işitir, Keloglan'la sohbet eder. Keloglan'ın aşık oldugunu ögrenince "Keloglan . senin 20 1


sevdiğin çok zalim bir kız olmalı! Bir nefesiyle dünyayı gülistana çeviren senin gibi bir sihirbaza nasıl oluyor da gönül vermiyor?" der ve Allah ' a Keloğlan'ı sevdiğine kavuşturması için dua eder. Gülsün Sultan ikinci sabah uyanınca bütün bahçenin b eyaz güllerle donandığını görür ve hemen Kcloğlan'ın yanına koşar. Kcloğlan'ın aşkını yan kapalı ifade eden türkü sünü dinler: sonra onunla sohbet eder ve onu ikinci görü ş ü nde "daha yakışıklı" bulur. Üçüncü sabah Gülsün Sultan bahçesini san güllerle bezenmiş görür. Kcloğlan'ın aşkını dile geti­ ren türküsünü işitir. Kcloğlan'ın kendisini sevdiğini anlar. Sonra "kendi gönlünü yoklar" orada "Keloğlan'a karşı bir aşk ateşi alevlenmekte olduğunu" görür. Görüldüğü gibi halk masalında bir yarışınayla tayin edilen evlilik, b ir görüşte aşık olmanın ardından gelen evlilik G ökalp ' ın masalında birbirini uzu n bir zaman içinde tanıyıp sevmenin üzerine kurulan b ir müssese olur. Halk masalında kulübede yaşamak zorunda kalan p adişahın kızı yaşadığı h aytt an memnun değildir. Çünkü onu kendi seçmerniş, dü şüncesizliğinin sonu nda bu felakete uğramıştır. Bunu , tepsi içinde gelen şeylerin manasını anlayıp : "Ben bir yeşil yaprak idim, B ir nar tanes i için 9 Çürüdüm toprak oldum. " ı

diyerek ağlamasından anlarız . Masaldaki kız, b u ndan ' doı ayı şehzadenin evlenme teklifini re ddetmez. Ziya G ökalp'ın masalında Gülsün Sultan ku lübedeki hayatı isteyerek seçmiştir. Kendisine fakir bir hayat yaşa9 ı Bora tav, Zaman 7.aman Içinde, .

202

s.98.


l acağını bile bile onunla evlenmiştir. Gülsün Sultan, ev­ liliğinde hür bir seçim yapar ve onun sonuçlarına kat­ lanır. Ancak şehzadenin kendi kocası olan Keloğlan'la aynı kişi olduğunu anladıktan sonra bu teklifi memnu­ niyetle kabul eder ve şöyle der: Evet ş imdi is terim; çünkü sen b i.J: şehzade iken se­ ninle hiç görüşmey ere k, hiç tanış mayarak e vlenecek­ lim.

Keloğlan'ı

ise

gördüm,

kon u ş t u m .

Çe hres inin

çirkinliğ ine bakmayarak sevdim. Eğer Keloğ lan'ın,

bu

düzme çirkinl iğ i altında güzel b ir şehzade saklı ise, bun­ dan dolay ı tees iif edecek de değilim. G üzel ruh, g üzel çehreyle beraber olursa, nimet nimet üstüne demekt ir.

"Ben Bir Yeşil Yaprak İdim" masalında sihirli eşya ve sih ir motifi yokt u r . B u n a rağm e n G ö kalp ' ın masalında Keloğlan b ir sihirbazdır. Masalda Keloğlan bu sihri gücünü şöyle ifade eder: Aç gülüm aç desem güller açıyor; Saç gülüm desem renkler saçıyor; Ltıkin değil hiç biris i gözümde; Çünkü benim yarim benden kaçıyor.

Gülsün Sultan da Keloğlan'ın bir sihirbaz olduğunu şu sözlerle dile getirir: "-KelOğlan. senin sevdiğin çok zalim bir kız olmalı! Bir nefestyle dünyay ı g ülis iana Çeviren senin gibi b ir s i­ hirbaza nasıl oluyor da gönül vermiyor?"

Gökalp'ın masal kahramanına bir "sihirbaz" nite­ liği vermesini, yazarın masala has bir u nsu ru dekoratif o l a rak k u l l a n ı ş ı o l a r a k d eğerl e n d iremeyiz . Z iya Gökalp ' ın Keloğlan masalını incelerken yazarın Kel203


oğlan'ı halk h ikayelerinin kahramanıarına benzeterek "bir " ş a ir- kahraman" haline g e tirdiğini görmü ş l ü k G ökal p , b u masalında d a Keloğlan' ı aynı şekild e bir "şair-kahraman" haline getirmiştir. Keloğlan bu masal­ da da masal boyu nca duygularını manzum olarak dile ge­ tirir. Gökalp , bu eserinde masalın kahrama nına verdiği "şair" , "9zan" niteliğind en fayd alanara k , masaldaki kahramanına azanların ecdadı olan "şaman"l arın sihri gücünü de vermiş , "ozan" ile onun prototipi olan "şaman" arasında bir münasebet ku rmu ştur. Gökalp şamanizmi, Tü rklerin sihri dini olarak görüyordu . Masal kahra­ manına "ozan" karakteri verince , azanın tarihi karakte­ rine ait bir hususiyeti, "sih irbaz"lığı da ona bir husu siyet olarak vermiştir. Böylece masaldaki Keloğlan, "şaman" , " ozan" , "halk şairi" tiplerinin husu siyetleriyle zengin­ leştirilmiş bir kahraman haline gelmiştir. Halk masalı bütün olarak mensurdur. Masalın so­ nunda padişahın kızının bir bilmeceye verdiği manzum cevap bir kıyıya bırakılırsa manzum söz yoktur. D iğer h alk masalları gibi bu masal da bir b aşlangıç morfemiy­ le b aşlar ve b itiş morfemiyle son bulur. Ziya G ökalp , masalında başlangıç ve bitiş morfemlerine yer verme­ miş , aynı zamand a masala masal kahramanlarının ağzından manzumeler ilave e derek, eserini şekil olarak h alk hikayelerine benzetmiştir . G ökalp 'ın masala ilave ettiği m anzumeler, "Aç , gülüm aç desem güller açıyor" , "Yarim bana ya hep cefa göstersin" , "Ey gülleri seve n , sen de bir gülsün" mısra­ larıyla başlayan dötlüklerle G ülsün Sultan'ın masa lın sonunda söyle diği manzumedir. Bu manzumelerden ilk üçü tamamen Gökalp'a aillir 9 2 . Gülsün Sultan'ın söyle­ diği manzumenin ilk iki mısraı halk masalından aynen alınmıştır. Ancak Gökalp , halk masalından aldığı bu mısraları , d iğer masallarında olduğu gib i , kafiyeli, 9 2 I3oratav, 7..a man Zaman Içinde, s . 2 8 .

204


ölçülü iki dörtlükten meydana gelen tam bir manzume haline getirmiştir. Masalın bir varyantında: "Ben bir yeşil yaprak idim Bir nar tanesi için Çürüdüm toprak oldum 93

tarzında , diğer bir varyantında : Altun gibi azizdim, Şeker gib i lezizdim

tarzında olan manzum sözler Gökalp'ın masalında

şu

Şekilde tam bir manzume halini alır: Altun gibi azizdim Şeker gibi lezizdim Saltanat ağacında Yetişmiş tek filizdim Naz bağmda gül iken Oldum bir kaba diken Sebep bir nar tanesi Keloğlan'a vardım ben . .

H alk masalının h iç bir varyantında böyle tam bir manzume yoktur. G ö kalp , halk masalında bulduğu "altun gib i azizdim , ş eker gibi lezizdim" sözlerinin ölçüsüne en uygun düşecek şekli, yedili mani nazım şeklini b e n imseyerek bu s özleri masalın umumi havasına uygun düşecek biçimde tamamlamış adeta ma­ salda varlığı hissedilen ama sadece kalıntılan bu lunan bir manzumeyi tabir caizse" "restore" etmiştir. Diğer ta9 3 Boratav, 7aman Zaman Içinde, . .

s.

98. 205


raftan , halk masalındaki manzum sözler, masaldaki kızın kaz çobanıyla evliliginden duydugu pişmanlıgı ifade eder. Gökalp'ın masalında Gülsün Sultan'ın man­ zum sözleri, onun sadece talibine karşı isyanını dile ge­ t irir . G ö kalp ,

diger

masallarında

oldugu

gib i

bu

masalında da üçleme teknigine yer vermiştir. Gülsün Sultan

ile

şehzade

arasındaki

aşkın ge lişimini bir

üçleme teknigi içinde anlatmıştır. Ziya G ökalp 'ın şekil yönünden yaptıgı en önemli degişiklik, masalı bir tiyatro eseri , yahut ç agdaş bir hikaye imiş gibi ardarda gelen uzun diyaloglarla bitir­ mesidir. Özentili bir dille yazılan bu diyaloglar, yazann masalla

t iyatro

dilini b agdaşt ırma yolunda

gayre t

gösterdigini açıkça ortaya koymaktadır:

ŞEHZADE-Nasıl! dedi, şimdi artık beni is teyecek misin ? GÜLSÜN HANIM-Evet şimdi isterim, çünkü sen bir şehzade iken seninle hiç görüşmey erek. h iç tanışmayarak evlenecektim. Kelo!Jlan'ı tse gördüm, konuştum. Çehresinin çirkinliğine bakmayarak sevdim. E!Jer Kelo!Jlan'ın bu düzme çirkinli!Ji altında güzel bir şehzade saklı ise, bundan dolayı teessüj edecek de de!Jilim. Güzel ruh, güzel çehre ile beraber olursa. nimet nimet üstüne demektir. Şimdi şehzadem, senden bir şey soraca!Jun. Bir nar tanesinden dolayı beni ajvedecek misin ? ŞEHZADE-Hayır, ajv isteyecek benim; çünkü sana bu kadar eziyetleri çektirdim. Seni bu kadar hakaretZere u!)rattım. Bilmem sultanım, bu cinayetlerimi ajvedecek m is in ? S ULTAN- O halde birbirimizle ödeşmişiz sayalım. Geçmişi unutalım. Bizim için hayat, asıl bundan sonra· 206


başlayacak. Nasıl şehzadem, bundan sonra biribirimizi hep sevece{Jiz de{Jil mi? Hele ilk çocu{Jumuz dünyaya ge­ lirse, bahtiyarll{)ımız iki kat olacak; o vakit yeniden kırk gün kırk gece dü{Jün yapacağız, de{Jil mi?. . . Görüldüğü gibi, Ziya Gökalp , halk masalından sade­ ce "kırk gün kırk gece düğün" mortemini almış, onun dışında masalın bitişinde kendisini tamamen serb e st hissetmiştir. Ziya G ö kalp , ağız h u s u s iyeBeri taşıyan h a lk masalını, istanbul Türkçesiyle ve edebi bir dille kaleme almıştır; "söylenilmiş" olan masalı "yazılmış" bir masal haline getirmiştir. Gökalp , masalı şahsi uslübuyla yazarken masal anlatırnma has unsurlan titizlikle korumuş, bu unsur­ lar vasıtasıyla ü slübuna masal anlatımının kendine has çeşnisini vermeye özen göstermiştir. Zaman tavsiflerin­ de , isimlerde, eşya tabakasında masalda bulunan kelime ve deyimleri büyük ölçüde muhafaza ederek, anlatımını, masal anlatırnma has öğelerle süslemiştir. Masalın ka­ rakteristik tarafını teşkil eden diyalog ve sözleri ise hemen hiç değiştirmeden olduğu gibi masalına almıştır. Halk masalında padişahın kızının saraya götürü­ lüşü şu şekilde anlatılmıştır: "O zaman cariyeler koşuyorlar. Kızı alıyorlar. baş kurnalarda yıkıyorlar, ipekli peştemallara sanyorlar, ipekli havlularla siliyorlar. . . İzzet ikram , hamamdan çıkanp saraya götürüyorlar. " 9 4 Aynı sahne Gökalp'ın masalında şöyle anlatılır: "D erhal cariyeler Gülsün Hanım'ı, gelin sultana hazırlanan kurnaya götürdüler. Kadıncağız, kınk tarağı

9 4 Boratav, Zaman 7..aman

Içinde,

s. 99 . 207


ile tasından, yırtık peştemalından bir türlü vazgeçmek istemiyordu . C ariyeler bunları elinden alarak bir tarafa attılar; beline sultaniara mahsus bir peştemal sardılar. Saçlannı fil dişinden elmas taraklada taradılar. Başına altın taslada su döktüler. Güzelce yıkadıktan sonra

ipekli h avlulara sararak h amamdan ç ıkardılar . Gelin Sultan için yapılan elbiseleri ona giydirdiler. O iste­ miyor, "Ben Keloglan'ın kansıyım . Beni yanlış olarak başkasına benzettiniz . "

deyip

duruyordu .

C ariyeler

büyük bir nezaket ve hürmetle onu , altın arabaya bindir­ d iler;

saraya götürdüler.

D ogru şehzadenin odasına

çıkardılar. O aglıyor, "istemem , istemem , Keloglan'dan başka kimseyi istemem . " diyordu . " G örülec egi gibi Gökal p ' ın masalında aynı olayın anlatımı genişlemiş, yeni u nsurlada zenginleşmiştir . G ö ka l p ' ı n vak' anın

a n l a t ım ı n d aki daha

sü slü ,

g e n i ş l em e ,

daha

tasviri

m a s a l d aki bir

anlatımı

sanılabilir. Aslında G ökalp , daha süslü bir anlatırnın peşinde degildir. Gerçi Gökalp ' ın masalındaki h amam sahnesinin halk masalındaki h amam sahnesinden çok daha şaşaalı ve gösterişli oldugu dogrudur, ancak Gökalp bütün bu zenginlikleri, fakir kızın kocasına baglılıgını daha iyi anlayabilmemiz için uzun uzun anlatmıştır. Fakir kız, bütün bu zenginlikleri reddeder ve Keloglan'ı ister. Bu tezat, kızın sevgisindeki derinllgi çarpıcı b ir ş e kilde b ize hiss ettirir.

Yine

G ö kalp ' ın anlatımında

kızın Keloglan' dan memnun oldugunu gösteren bazı te­ ferru at

yer

almıştır :

"Kad ınc agız ,

kırık

taragı

ile

tasından, yırtık peştemalından bir türlü vazgeçmek iste­ miyordu . " cümlesi dah a b aştan bize Gülsün Sultan'ın Keloglan'dan vazgeçmek istemedigini kapalı bir biçimde anlatır. Gökap ' ın masalında teferruat, masala yeni an­ lamlar yükler. G ökalp ' ın masalında halk masalından farklı ola­ rak, G ülsün Sultan ' ın sarayının bahçesi önemli bir yer

208


tutar. Şair yaradılışlı şehzade bu bahçede sihirli güller yetiştirir. Şehza de ile Gülsün Sultan , birbirlerini bu dekor ve

m u h it

içinde

severler.

G ökalp ,

iki

genç

arasındaki sevgi ile bu şairane mekan arasında başarılı bir münasebet kurar. Genç kızın adı "Gülsün" Sultan'dır. Şehzade bu mekana uygun şiirler söyler, şiirlerinde yetiştirdiği güllerl e , Gülsün Sultan ' ın güze lliğini mu­ kayese eder. Böylece Gökalp , halk masalından farklı olarak, masal kahramanını "çevre" ile olan münasebeti içinde anlatır. B u , Ziya G ökalp 'ın masalı. çağdaş b ir hikayeci tavrıyla ve üsliibuyla ele aldığını gösteren tipik örneklerden b irisidir. 7.

Keşiş Ne Gördün?

Ziya G ö kalp ,

"Keşiş

Ne

G ördün?"

masalının konusunu "Çadırdaki

adlı me nsur

Kız" adlı halk masalın­

dan almıştır 9 5 . Bu halk masalının yaygın adı "İncili Çadır"dır. Bu masal, meşhur Billur Köşk masalının halk arasında yaşayan değişik bir şeklidir 96 . "Çadırdaki Kız" masalının özeti: 1 . Çok fakir üç kız kardeş, çorap dokuyup satarak

yiyecekleri ekmeğin parasını temin ederlermiş . 2. Küçük kız, çorap satmak üzere pazara gitme sırası

kendisine gelince . pazarda çoraplan satar ve parasıyla ekmek alacağı yerde bir tavuk alır. 3. Eve gelince tavuk kaçar. küçük kız akşama kadar

tavuğun arkasından koşar, sonuçta tavuğu kaybeder. Kendisi bir ağaç kovuğunda sabahlar. 9 5 Ziya G ö kalp, K e ş iş Ne G ö rd ü n , Küçük M ec mua, say ı : 1 3 , (28.8. 1 338) , ss.7- 1 4. 96 Bu ko n u d a gen iş bi l gi için b kz . Islam Ansiklopedisi Billur

Kö şk maddes i .

209


Sabah olup uyanınca orada üç çadır görür. Üç

4.

çadırdan birer şehzade çıkar, atıarına binip giderler. 5 . Şehzadeler gidince küçük kız , çadırıara girer.

Hepsinin masasında b irer keklik görür. Ç adırları siler süpürür, yatakları düzeltir, keklikleri pişirir, gider agaç kovuguna saklanır.

6. Şehzadeler, bu işleri kimin yaptıgını anlamak için sıra ile nöbet tutarlar. Büyük şehzade ve ortanc a şehzade nöbet tut?I"ken uyurlar. Küçük şehzade uyuma­ mak

için

p a rmagını

oldugunu görür.

Kız

keser,

işleri yap anın

bir

kız

ve şehzade biribirlerini severler.

7. Şehzadelerin babası ogullarını evlendirrnek üzere saraya çagınr. 8. Küçük şehzade kızı kucagında uyur, b aşucuna

altın ve çiçekler koyarak kardeşleriyle birlikte saraya gitmek üzere yola çıkar.

9 . Küçük kız uyanınca şehzadenin kendisini bırakıp

gitUgini anlar. Şehzadeyi bulmak üzere yola çıkar, yolda b ir keşişe rastlar . Altın vererek keşişin elbiselerini ve atını alır; keşiş kıyafetinde yoluna devam eder.

10. Küçük kız yolda şehzadeye yetişir. Şehzade kızı

tanımaz ve ona yolda ne gördügünü sorar. l l.

Kız:

Yan yatar gördüm Gülü serer gördüm Goncasından ayrılmış Gendiyi göçer gördüm. diyerek ü stü kapalı bi biçimde şehzadeye sevgilisin­ den haber verir. Küçük şehzade keşişin sözlerinden çok başlanır . keşişe

Onu

bir

beraberinde memleketine götü rür ve

d ü kkan

açar;

yanına

ugradıkça

ke şişe

yukandaki sözleri söyletir. 1 2 . Şehzade keşiş sandıgı kızı dügününe davet eder.

2 10


1 3 . Küçük kız , düğün günü kıyafet değiştirerek düğüne gider. Orada güzelliğiyle herkesin dikkatini çeker. Küçü k şehzadenin evleneceği kız çirkin oldu­ ğundan şehzadenin annesi küçük kıza gerdek gecesi geli­ nin yerini almasını teklif eder. Kız, bu teklifi kabul eder. 1 4 . Gerdek gecesi, küçük şehzade , meyva yerken elini ke sen gelinin p arm ağına me ndilini sarar, parmağına da bir yüzük takar. 1 5. Ertesi gün şehzade, keşişin yanına gidinc e , keşişin parmağında yüzüğü v e kendi mendilini görür; keşişe bunları nereden bu lduğunu sorar. Küçük kız başındaki şapkayı çıkannca şehzade onun çadırdaki kız olduğunu görür ve onunla evlenir. "Çadırdaki Kız" masalının varyantlan: ı. Çadırdaki Kız , derleyen: Ümran Anar 97. 2 . Hint Padişahının Kızı, (Birinci dizisi) . derleyen: Umay Günay 98 3. Beyoğlu . derleyen: Hülya Türker 99 4. tncili Çadır. Anlatan: Habibe Terzibaşoğlu 5. Billu r Köşk, Naki Tezel ı oo .

Bunlann dışında masalın 24 varyantı TIV'de . mu­ kayeseli olarak ele alınmış ve varyant farklılıkları gösterilmiştir. Ziya Gökalp , halk masalının konusunu aynen almıştır. Gökalp'ın masalı da akıllı, müteşebbis bir kızın kaderini değiştirmesi konusunu ele alır. G ökalp'ın masalın konusunda yaptığı en önemli değişiklik, masal97 Ü mran Anar, Erzincan Halk Edebiyatından Örnekler, .. A. U . E . F. Mezuniyet Tezi, ss. 64 -67 . 98 Günay, ss. 306-308. 99 üçüncü ve dördüncü varyanUar kendi derlememizdir.

1 00 Naki Teze!, I stanbul Masal lan, ss. 202- 204.

211


daki sadakatsizlik temini masaldan ç ıkarmasıdır. Ç adırdaki Kız masalında şehzade , babasının buyruğ;una uyarak kızı terkeder. Masalın önemli temalanndan biri erkeğ;in bu sadakatsizliğ;i ve kızın bu harekete rağ;men vefalı davranışıdır. G ökalp , masaldaki bu sadakatsizlik temini çıkarmış, onun yerine vatan uğ;runa sevgiliyi ter­ ketme temasını getirmiştir. G ökalp 'ın masalında küçük şehzade babasının harp olacağ;ını haber vermesi üzerine cepheye gitmek, ordunun başına geçmek için sevgilisini terkeder ve terkederken b ir mektup bırakarak durumu izah eder. Harp bitince yanına döneceğ;ini bildirir:

Bir gün padişah. büyük bir devletle harp etmeğe karar verdi. Oğullarının yanma atlılar gönderdi. Onları birer ordunun kumandanlığına çağrıyordu. O gece üç kardeş, g izlice konuştular, sabah gayet erkenden yola çıkmağa karar verdiler. Sabah erken öteki şehzadeler hazırlanmıştı_ Küçük şehzade çadırına girdi. Kız uyuyor­ du. Uyandırmadı. Bahçeden koparmış olduğ u güllerle yatağın iÇini dışını donattL Bir mektup yazdL Yas tıgın üstüne koydu. Çıktı gitti. B iraz sonra, kız uyandı. Şehzadey i çadırda göremedi. Çadırın aralığ ından dışarı baktı. Öteki çadırlar da meydanda y oktu. Yatağa döndü. O zaman yatağın güllerle donatılmış olduğunu gördü. Bu sırada, y as tık üzerindeki mektup da gözüne iliŞ ti. Mektubu okudu: Cepheye gitmek üzre olduğu için onu götüreme­ di{Jini, harp bitince yine yanına geleceğini yazıyordu. S evdiğ;i şehzadenin h arb e gittiğ;ini kendisine bırakılan mektuptan öğ;renen kız, Vatan yahut Silist­ re 'deki Zekiye gibi şöyle der: "Ben, artık burada kala­ mam. o nereye giderse ben de arkasından giderim. Gökalp ' ın esas konudan ayrılışı bu noktada sona erer. Tekrar masalın temasına dönmek, yaptığ;ı değ;işikll

212


likle masalın nonnal gelişimini b agdaştınnak için masalına asıl masalda olmayan şu açıklamayı ilave eder: "Korkulan harp siyasi tedbirler sayesinde bir sulh muhaedesi ile kapandı. Padişah harp meselesini orta­ dan kaldınnca, ogullannı evlendinneye karar verdi. " B u açıklamadan sonra Gökalp'ın masalı halkma ­ salıyla aynı planda devam eder. Gökalp , masalın şahıs kadrosunu ve şahısıann rol­ lerini aynen benimsemiştir. Her iki masaldaki şahıs kadrosu sahneye giriş sırasıyla şöyledir:

Keşlş Ne Gördün Masah ı. 2.

3. 4. 5. 6. 7. 8. 9.

10.

Büyük Kız Ortanca Kız Küçük Kız Büyük Şehzade Ortanca Şehzade Küçük Şehzade Keşiş N ine Şehzadenin annesi Pa diş ah

Çadudaki Kız Masalı ı. 2.

3. 4. 5. 6.

7. 8. 9.

10

Büyük Kız Ortanca Kız Küçük Kız Büyük Şehzade Ortanca Şehzade Küçük Şehzade Keşiş Kocakarı Kaynana Padişah

Ziya Gökalp 'ın masalında şahısların karakterleri ve şahıslar arası münasebet , ana hatlarıyla halk masa­ lındaki gibidir. Bunu nla beraber G ökalp , masalında şahıslan daha belirgin bir hale getirmiş ve onlarda bazı degişiklikler yapmıştır. Gökalp'ın masalında da ki_içük kız, atıgan, akıllı , aktif bir tiptir. Halk, masalında küçük kızın bu nitelik­ leri yaptıgı hareketlerin sonucu olarak ortaya çıkar; yani karakterini yaptıkları tayin eder: kızın hiç bir ni2 13


teligi tasviri olarak anlatılmaz . G ökalp 'ın masalındaki küçük kızın karakteri, olaylarla aydınlıga kavu ştuğu kad a r ,

h akkında

veri l e n

b ilgilerle

d e rin l e şt irilm i ş ,

daha b elirgin hale getilmiştir. Kısac a söylecek olursak, masaldaki kız sadece yapar, Gökalp 'ın masalındaki kız ise hem yapar, hem yaptıklan üzerinde düşünür ve yazar kahramanın bu dü şüncelerini ç ağdaş hikayelerde olduğu gibi üçüncü şahsın ağzından bize nakleder. Böylece hare­ ketlerden d eğil , tasvirden gelen b ir psikoloj i masala gire r .

G ö kalp ' ın

masalda

yap tığı

en

ö nemli

deği­

şikliklerden b irisi, hareketlerden doğan basit psikoloj i­ nin yerine tahlilden doğan ve t a sviri cümlelerle an­ latılan çağdaş hikayeye has psikoloj ik ayrıntıyı masala sokmasıdır. G ökalp'ın masalında küçük kızın olaylar karşısında ne dü şündüğünü , neler h issettiğini , birkaç cümle ile ifade edilmiş de olsa öğreniriz : H alk masalındaki kız ormanda kaybolunca bir ağaç kovuğunda

g izle nir

ve

sabah

o l u nc a

şehzadelerin

ç adırlannı görür. Ormanı adeta görmez ve onun içinde bulunduğu muhit h akkındaki fikirle rini öğrenemeyiz . G ökalp 'ın masalındaki kız , etrafını bütün teferru atıyla görür ve gördüklerinden çok h oşlanır. Biz onun gözüyle ç evreyi

tanırız.

G ökalp ' ın

masalınd a ,

kü ç ü k

kızın

şehzadeyle karşılaştığı zamanki endişeleri , terkedildiği zamanki üzü ntüleri , şehzadenin evienirken bile kendisi­ ni hatırlayışı , fakat harekete geçip hiç bir şey yapmayışı karşısında duydugu gizli hiddeti, tek tek ifade edilmiştir. Böylece halk masalındaki kız , Gökalp ' ın masalında psi­ koloj ik b ir derinlik kazanır; bunun bir netic esi olarak da masal , kendi içinde bir tür değişikliği yaşayarak h ikaye l e ş i r . Ziya G ökalp , aynı değişikliği masalın şehzadesi üzerinde de yapmıştır. Masaldaki şehzade gerdek gecesi, gelini

ç a dırdaki

kıza ,

yani

sevgilisine

b e nz e t ir

ve

"gözleri d e aynı ç a d ırdaki g ız ı n gözlerine benziy"der.

214


Gökalp'ın masalında. gelinin çadırdaki kıza benzediğini gören şehzadenin altüst olan duyguları ve iç ç atışması terferru atlı bir şekilde anlatılmıştır: Şehzade , gelin sev­ gilisine benzediği için hem büyük bir mutluluk, hem büyük bir ıstırap duyar. Kendisini teselli ettiği için b u benzerlikten memnundur, ama kendi vefasızlığını ha­ tırlattığı için de mustariptir. Ziya Gökalp, halk masalındaki b azı unsu rlardan faydalanarak, masala Türk destan ve h ikayelerinden gelen birkaç unsur ilave etmiştir: Halk masalının b u l ab i l d iğimiz varyant ıarında kızın yaşadığı dünya ile tavuğun kılavuzluğunda gittiği yer arasında bir fark yoktur. Buna karşılık Gökalp ' ın masalında tavuk, kızı sihirli b ir kapıdan girilen gizli ve yeni bir dünyaya götürür. Daha sonra kız , şehzadeyi takip ederken bu gizli dünyadan çıkar. G erçi masallarda bazen reel dünya ile birlikte böyle gizli bir diyar vardır. Ancak Gökalp , masalında, tavuğun rehberliğinde girilen gizli dünyayı Türk Töresi adlı eserinde anlattığı "Ergene­ kon" a benzer bir dille anlatmıştır. G ökalp' ın masaldaki tavuğun rehberliği ile kurdu n rehberl iği arasında b ir ilişki kurduğu aşikardır. Ziya G ökal p , u st ii re ve menkıbelerin dini özelliklerini kaybe ttikten sonra ma­ sallaştığına inanıyordu; bundan dolayı masallarda eski ustiire ve menkıbelerin izleri bulunduğunu kabul ediyor­ d u . Masaldaki gizli dünya ile Ergenekon menkı b e s i arasında münasebet kurması bundan dolayı tabiidir. Halk masalında şehzadeler, üç çadırda kalırlar. Masalın pekç ok varyantında küç ük şehzaden i n kaldığı ç a dır, " İ nc ili Ç a dır" adını t a şır ve m a s a l ı n bazı varyantıarının adı da bundan dolayı "İncıii Çadır"dır. G öreb ildiğimiz varyantıarda diğer şehzadelerin ça­ dırlarına özel bir ad verilmemiştir. Ziya Gökalp, h alk masal ındaki ç a d ırları D e d e Korku t h ikaye lerinde olduğu gib i ayrı ayrı t avs i f e t m i ·' t ı r . Ayrıc a Ziya 215


Gökalp' ın masalında "inci" şehzadenin annası ola rak (G ökalp ' ın m a salı nda şehzade n in

degerlendirilmiştir.

kıza verdigi mendil de incilidir. ) Gör üldügü gibi Gökalp ,

masaldaki eşyalan, kültürümüzü göz önünde bulund ura­ rak degerlendinniştir.

Gökalp ' ın masalı şekil yönünden de halk masalın­ dan farklıdır. Gökalp , masalın girişindeki başla ngıç for­ mellerini kaldınnış , masala çagdaş hikayelerde oldu gu

gibi dogru dan bir anlatırula girmiştir. Buna kar ş ılık masalın bitiş formelini aynen korumu ştur.

Türk masallannın husu siyetlerinden birisi, ma n­

zum ve mensur unsurlan bir arada bulundunnasıdır. Ç adırdaki Kız masalında da kızın keşiş kıyafetinde

söyledigi ve şehzadenin istegiyle birçok defa tekrarla dıgı manzume vardır. M a s al ın b irçok varyantın d a varlıgını koruyan bu kısa manzumeyi Gökalp , he m en bir

aynen mu hafaza

etmiştir.

Ç adırdaki Kız masalında

keşiş kıyafetinde olan küçük kızın söyle d igi dörtlük şöyledir:

Yan yatar gördüm Gülü serer gördüm Doneasından ayrılmış Gendiyi göçer gördüm ı o ı G ökalp 'ın manzumesinde bu dörtlügü çok ufak bir degişiklikle aynen bu luruz:

Yar yatar gördüm Gül kocar gördüm Nazlısından ayrılmış Kendini göçer gördüm ı 0 2 ı o ı Anar, s.66. ı o2 Masalın 2 numaralı varyantından, Gökalp'ın metni n de

görülen degtşikligtn gelenekte mevcut oldu�nu anlıyoruz: (Yar yatar gördüm/Gül kuca� gördüm/Yarini uykuefa koymuş/ Kendini göçer gördüm.)

216


Bu örnek, Ziya Gökalp'ın halk masallannın karak­ teristik hususuyetlerini titizlikle korudugunu açıkça göstermektedir . Halk masalında canlı, kısa ve klişele şmiş diyalog­ lar vardır. Gökalp , masaldaki klişe diyaloglan korumuş olmakla beraber karakterleri daha belirgin hale getir­ mek için karşılıklı konuşmaları uzatmıştır. Masalda klişe diyaloglardan birisi şöyledir: - Sen, dey iy, ins misen cins misen? deyiy, - Ne insem, ne cinsem. Hele bele oldu. Başından geçenleri annadıy . " 1 03 G ö ka l p ' ı n masalında aynı diyalog ş öy l e genişletilmiştir: "- İn misin, cinmisin? - Ne inim ne de cinim, sizin gibi bir insanım! Kız bütün başına gelenleri şehzadeye anlattı. Sonra , bu sözleri söyledi: "

"-Niçin beni gözetlediniz. Hem gizli kalmalı idim. Şimdi beni kardeşleriniz de görecek! S e n i b e n i m çadırıma g ö türey i m . O ray a kardeş lerim gelmezler. Biz hiç b iribirimizin çadırına g irmey iz . Onlar da seni görmezler. Ben de b irş ey görmedim derim. "

Halk masalında şahsi bir üsh1p söz konusu degildir. Ancak, anlatıcısının h emen her anlatışında az çok de�işen husfısi tercihleri ve şive hususiyetleri söz konu ­ su dur. G ökalp , h alk masalına kendi şahsi üslfıbunu vermiştir. Gökalp 'ın masalına, çagdaş h ikaye ve tiyatroyu tanıyan bir muharririn ifadesi hakimdir. Geniş tasvir­ lerle, geniş diyalo�larla, "an"lar üzerinde geniş olarak dum1akla . ru h tahlillerine girmekle G ökal p , masalı 217


adeta hikayeleştinniştir. Halk masalında masalın gelişiminde "fonksiyonel" bir manası olmayan hiç bir eşya. şahıs, mekan üzerinde durulmamış ve bunlar üzerinde ayrıntılı hilgi verilme­ miştir. Çadırdaki Kız masalında gerdek gecesi şöyle anlatılır :

"Ahşam olıy, gerdege girfyler. Elma soyarken pıçah gelinin elini lces iy . Güvey i getüriy , sarıy , G ızı gonuşturmah üçün elyans yüzük tahıy. Bele bir sıhıca ge­ linin yüzüne bahıy. Deyiy ki, "Gözleri de aynı çadırdaki gızın gözlerine benzfy. " Ziya Gökalp'ın masalında b u "işaretleme" (12) sahnesi şöyle anlatılmıştır:

1 03

Bu işi kararlaştırınca, gelinin elbiselerini keşişin kızkardeş ine giydirdiler. Elmas larını, incilerini ona taktılar. Kızı bu kıyafe tle gelin odasına koydular. Şehzade gelini görünce, içinden bir ah çekti; zira orman­ da bıraktı{)ı sevgilisinin tıpkıs ı idi. Sanki, bir elma ikiye bölünmüş, yarısından o kız, di{Jer yarısından da bu kız vücuda gelmiş ti. Hem seviniyor, hem de kederle­ niyordu. Ötekine vefasızlık etti{)i için vicdan azabı duyuyordu. Küçük vezirin kızı da ona benzedi{Ji için ken­ dini pek bahtfyar sayıyordu. Bu sırada, gelinle güve{)fye büyük bir tepsi içinde gece yemişleri getirildi. Elma, armut, şeftali, ayva, üzüm gibi yaş yemişlerin hepsinden vardL Cariyeler, tepsiyi bir altın masa üzerine koydular. S ultanla şehzade karşılıklı olarak yemiş masasının birer tarcifında oturdular. Sultan bir elma soy uyordu. Nasılsa azıcık parmagını kesti. Şehzade hemen ineili mendiliyle s u l tanın kesilen sol elini ba{) ladı. S a{) e l inin 1 03 Ziya Gökalp, Halk Masaiı: Pekmezci Anne, Küçük Mecmua, sayı: 1 5, ( l 1 .9. 1 338) , ss. 6- 1 5.

2 18


parmağına da dünyada daha bir eşi bulanmayan bir zümrüd yüzük tak tL " Bu iki anlatım arasındaki fark,hem işin içine yazarın ü slfıbunun girdigini , hem hikaye türünün imkanlanndan yararlanıldıgını açıkça göstermektedir. 8. Pek."'llezci Anne

Ziya Gökalp , "Pelanezci Anne" adlı mensur masalı­ nın konusunu "Ana Dostu Ayşe Teyze adlı halk masalın­ dan almıştır 1 03 . Ana Dostu Ayşe Teyze adlı halk masalının özeti: ı . Bir baba annesi ölmüş olan kızını evinde yalnız bırakarak hacca gider; giderken de kızına sokaga çılanamasını söyler. 2. Hacı Efendi'nin kızı Fatma, b ir gün kuyudan su çekerken kovası taşa takılır; kuyuya düşer. Kuyunun di­ binde bir bahçe , bahçede oturan bir şehzade ve sultan görür. 3. Sultan, ilaçlı b ir şerbet içirerek şehzadeyi bayıltır ve sevdigi adamla başbaşa kalır. 4. Fatma , bir ayva atıp uyuyan şehzadeyi uyandırır. Şehzade uyanınca sultan h anımın sevgilisi kaçar. 5. Şehzade , ayvayı atarak kendisini uyandıran ve gerçegi görmesini saglayan kişiyi bulmak için ayvayı alır, bu ayvanın kimin bahçesine ait oldugunu araştınr. Ayvanın Hacı Efendi'nin bahçesine ait oldugunu ögrenir. 6 . Şehzade kadın kılıgına girerek Fatma'nın evine gider, onunla dost olur; hergün Fatma'yı ziyaret etmege başlar. 7. Şehzade, Hacı Efendi hacdan dönünce Fatma'yı ondan istetir. 2 19


8 . Babası kızına şehzadenin evlemne teklifini duyu ­ mr; Fatma , Ayşe Teyze (yani kadın kılıgındaki şehzade) den ayrılmamak şartıyla şehzade ile evlemneyi kabul eder. 9. Fatma, şehzade ile evlendigi gece Ayşe Teyze'nin kılık degiştirmiş şehzade oldugunu anlar.

Ana Dostu Ayşe Teyze Masalının va�antları: 1 . Ana Dostu Ayşe Teyze, Naki Tezel ı 4 . Bu masalın yedi varyantı 11V'de varyant fa­ raklılıkları gösterilerek inc elenmiştir ı 0 5 . Biz, Ziya Gökalp'ın masalıyla mukayese etmek üzere Naki Tezel'e ait olan varyantı seçtik. Halk masalının konusu çok basittir, masal, bir genç kızın yalnız kalamayacagı, onun bir dosta, bir arkadaşa ihtiyacı olacagı fikrini telkin eden unsurlada örülmüş­ tür. Ziya Gökalp , halk masalının bu temel tezini oldugu gibi benimsemiştir. Ziya G ökalp , halk masalının konu sunu hemen aynen almıştır. Bununla beraber Gökalp'ın masalı b azı noktalarda halk masalından ayrılır: "Pekmezci Anne" masalında da bir baba, hacca giderken kızını evde yalnız b ırakır. Halk masalından farklı olarak hacca giden b abanın kızı Ak Ç içek evde yalnız kalabilmesi için alımnası gereken tedbirleri bizzat düşünür. Babasının me rak etmeme si için samimi teminat verir. Buna ragmen, yalnızlıktan bunalır ve kadın kılıgına girmiş olan şehzadeyle , yani Pekmezci Anne 'yle arkadaşlık kurar, sonunda onunla evlenir. Gökalp 'ın masalı da b ütün olarak yetişkin bir kızın yerinin eşinin yanı oldugu , yalnızlıga dayanamayacagı fikrini telkin eder.

1 04 Naki Teze!, I stanbul Masallan, ı 938, ss.4-6. 1 0 5 Eberhat- Boratav, ss. 277-278.

220


Gökalp , halk masalında da bulunan bu temel fikri daha b elirgin b ir biç imde o rtaya koyabilmek için masalın içine manzum bir masal sokmuştur. Bu man­ zum masal Ak Çiçek'le şehzadenin durumunu mecazi bir şekilde ifade eder 106: Mehveş'in Adaleti

Ahmet gördü bir koru Düştü gönlü hevese: Tuttu bir dişi kumru, Koydu onu kajese. . Küçücük k ız kardeşi Dedi. 'Ver onu bana!" Severdi o Mehveş'i, Dedi, ·�ı olsun sana!" Kumrunun eşi akşam Boş bulunca yuvayı. Ah çekti buram buram Aradı hep ovay L . Ahir buldu dostunu Mehveş'in duvarında. . Geldi serdi postunu Kajesin kenannd.a. . İki eş gündüz gece

Konuşur, sevi.şirdt. . Mehveş dedi, "Epeyce Bir zalimim ben şimdi. .

1 06 Tansel, Ziya Gökalp Külliyatı- 1 , ss. 1 83 - 1 84.

22 1


Eşini ettim esir, Yoldaşı gelmiş CJblar. Ya Rab, bu insan nedir? Niçin kuşları baglar?" Bu sözleri söylerken, Açtı küçük zindanL . İki kuş uçup birden Boyladılar ormanı . .

Gökalp'ın masalındaki şehzade , bu manzum masal­ la sembolik olarak Ak Çiçek'le kendi halini dile getirir. Manzumedeki kafese kapatılan dişi kumru , babası tarafından eve kapatılan Ak Çiçek'tir. Dışandaki erkek kumru şehzadenin kendisidir. Masalın küçük kahra­ manı Mehveş, kumruyu kafese koymakla yaptıgı hatayı anlar ve bunun bir zalimlik oldugunu farkeder. Mehveş, yaptıgı işle Ak Çiçek'in babasının yerini tutar; fakat ondan farklı olarak yaptıgı işin yanlışlıgını anlar ve şöyle der: "Ya Rab , bu insan nedir? /Niçin kuşları baglar?" Gökalp , masala ilave ettigi bu manzume ile masalın ana fikrini çarpıcı bir şekilde prtaya koyar. Ba­ balara yahut masalın okuyucusu olarak yannın baba­ lan, anneleri olan çocuklara kadını kafese kapatmanın yanlış bir hareket oldugunu anlatır. G ökalp , masala ilave ettigi bu manzumeyle çocuklara dolaylı olarak hayvan sevgisini ve hürriyet fikrini de telkin etmek istemiştir. Böylece halk masalı yeni temalarla zenginleşir. Manzum masalın mecazi anlamı yetişkinlere , hakiki manası ise çocuklarm an­ layaşına uygun gelecek tarzdadır. Küçük Mehveş kuro­ ruyu kafeste tutmakla ona yaptıgı kötülügü anlar, kendi­ ni bir "zalim" olarak görür; yaptıgından pişmanlık duyarak "esir" olan kumruyu serbest bırakır. Böylece masala çocukların anlayabilecegi dozda bir "hürriyet" 222


temi girer. Ziya Gökalp'ın halk masalında yaptığı önemli bir değişiklik de , masaldaki ihanet motifini çıkarmasıdır. Halk masalında şehzadenin hanımı, . şehzadeye şerbet içirerek ona ihanet eder. "Bahçenin ortasındaki havuzun başında, şehzade ile S u l tan Hanım b ir b irlerine darg ın g i b i hiç konuşmadan oturuyorlarmış . B iraz sonra da hizmetçi, elinde şerbet terpisisi oldug u halde yanlarına gelmiş, Şehzade, şerbetten b iri iki y udum içtikten sonra bayılıvermiş. Sultan Hanım hemen ellerini çıraparak htzmetç iy i çagırmış. Hitmetçi, yanında palabıy ıklı b ir bahçıvan oldugu halde Sultan Hanun'm yanına gelmiş. Sultan Hanun'ın yüzü gülmüş, kahkahalar atmaga 07 başlamış. " 1 .

Halk masalındaki bu ihanet motifi, Fatma ile şehzade arasındaki temiz dostluk duygulanyla tam bir tezat teşkil etmektedir ve temiz bir sevginin daha derin­ den kavranmasını sağlamaktadır. Masalda şehzadenin çevresinde iki kadın vardır: Bunlardan birincisi Sultan Hanım, tamamen serbest bırakılmış bir kadındır. Diğeri yani Fatma ise tam bir baskı altındadır. Tamamen ser­ best bırakılan Sultan Hanım, yolunu şaşırnııştır. Tama­ men baskı altına alınan Fatma ise "helal süt emmtş" bir şehzadeyle karşılaştığı için mutlu bir evliliğe kavuşur. Masal bu iki aşın davranışın ortasını telkin gayesini gütmektedir ve ihanet motifi, aşın davranışın karşı kut­ bunu temsil etmektedir. Gökalp, halk masalındaki bu ihanet motifine yer vermemiş, şehzadenin Ak Çiçek'le karşılaşmasından önceki duygu hayatını üstü kapalı bir şekilde şöylece ifade etmiştir: 10

7

Naki Teze! , I stanbul Masallan, s . 4 .

223


"Şehzade kendisine kalbi zengin, ruhu derin bir eş arıyordu. Bu eşi şimdiye kadar vezir kızlan içinde bula­ mamıştı. Belki bu gizli haremde b ulahilirim diye ümide düştü. . . . . "

Gökalp 'ın masalında ihanet motifine pedagoj ik amaçlarla yer vermedigini sanıyoruz. Bu motifın masal­ dan çıkanlmasından dogan boşluk Gökalp'ın masalında kolayca hissedilmektedir. Halk masalında ihanet moti­ fi, aslında kız ile şehzadenin tanışmasını saglar. Gökalp'ın masalında şehzadenin kızın varlıgından ha­ berdar olması "işitme" ye baglanmıştır. Ziya Gökalp , "Ana Dostu Ayşe Teyze" masalının şahıs kadrosunu aynen korumuştur. Her iki masalda da şahısların sahneye girişi aynı sırayı takib eder ve şahıslar, masalda aynı fonksiyonlan yüklenmiştir. G ö kalp , masal kahramanl arın dan s a d e c e Fatm a ' nın a d ını degiştirmiş , o n a D e d e Korkut Hikayelerinden Bamsı Beyrek hikayesinde adı geçen Banu Çiçek'in adına benzer bir ad, Ak Çiçek adını vermiştir. Gökalp , hemen bütün masallannda masalın asıl kahramanıarına Türkçe adlar vermiştir. Ancak Gökalp , masal kahramanianna Türkçe adlar vermekle yetinmemiş, bu adiann e ski Türk ustüre ve men­ kıbelerinde bulunmasına yahut onlara benzemesille özel bir gayret göstermiştir. G ökalp , "Ana Dostu Ayşe Teyze" masalının asli şahıs kadrosunu korumakla birlikte, bu şahıslara yeni, degişik nitelikler vermiştir. Masaldaki "tip"ler, özel ni­ telikler kazanarak birer karakter halini almıştır: Halk masalında Hacı Efendi sadece otoriter bir baba olarak karşımıza çıkar. Gökalp'ın masalında otoriter babanın yerini şefkatli, kızını düşünen, kızının fikirle-

224


rine hürmet eden bir baba alır. Haca giderken halk masalında olduğ;u gibi kızını yalnız bırakmaz , onu dadısıyla bırakır ve bütün ihtiyacını gitmeden temin eder. "Ana D ostu Ayşe Teyze" adlı halk masalında Fatma"ya bir "yasak" 1 08 bildirilir ve Ayşe (isteyerek yahut istemeyerek) bu yasağ;ı "ihlal" eder. Halk masal­ larında bir yasağ;ın bildirilmesi ve o yasağ;ın kahraman tarafından ihlali oldukça sık görülen bir fonksiyon çifti meydana getirir. Halk masalında Fatma'nın kuyuya düşmesi ve kuyunun dibindeki delikten şehzadenin bahçesine girmesi, Fatma'run babası tarafından koyu­ lan yasağ;ın istenıneden de olsa ihlali anlamındadır. Pekmezci Anne masalında bu fonksiyon çiftinin yerini Ak Çiçek'in bir kararı alır. Baba hacca giderken kız babasına şöyle der: "Babacı{Jun, sen benden dolayı hiç merak etme! Evi­ mize bir senelik yiyecegimizi, içeceg tmtz i koy. Kapıyı üzerimize taşla ördür/ Ben dadımla beraber içeride kalırım. Sen gelinceye kadar evden hiç dışarı çıkmam/"

Görüldüğ;ü gibi Gökalp'ın masalında "yasak" bizzat Çiçek tarafından ortaya konulur. Pekmezci Anne masalında "yasağ;ın ihlali" de oldukça değ;işiktir. Şehzade, Ak Çiçek adında bir kızın varlığ;ım öğ;renir ve Ak Çiçek'in evinin önünde kadın kılığ;ıyla pekmez satar, bu vesile ile kızla taruşır. Konuy­ la ilgili bu değ;işiklikler Ak Çiçek'i masaldaki kızdan farklı bir tip haline &,etirir: masaldaki "maruz kalan" kızın yerini, "düşünen, karar veren" bir kız alır. Halk masalında kızın çevresindekilere karşı olan duyguları üzerinde hiç duiulmamıştır. Gökalp ' ın masalınpa Ak Çiçe k'in duygulan teferruatlı bir şekilde

Ak

108 Propp. s. 37-38.

225


anlatılır. Ak Çiçek, b abası gittikten sonra , b abasına verdigi söze baglı kalınakla birlikte, içinde bir yalnızlık, kendinde bir malızunluk bulur. Kapılannın önünde Pek­ mezci Anne'nin şarkısını duyunca ona :

"Çok rica ederim pekmezci anne, Komşudan çık da şu damın üstüne; Hem Pekmez sat biZe, hem söyle masal; Masalın ilaçmış kalpteki hüzne. . diyerek sıkıldıgını, h üzünlendigini manzum b ir dille ifade eder. Ak Çiçek'in duygulannı manzum olarak ifade etmesi de üzerinde duru lması gereken b�r husustur. Böylece Ak Çiçek'in şair yaradılışlı şehzadeye manzum cevaplar verebilecek kadar şair ruhlu bir kız oldugunu anlarız . Halk masalında şehzade , Sultan Hanım'ın kendisi­ ni aldattıgını farkedince onu terkeder, kadın kılıgına gi­ rerek Fatma'yla dostlu k ku rar ve masalın sonunda onunla evlenir. Masalda şehzadenin başka hiç bir husu­ suyetinden söz edilmez . Sadece Fatma'nın attıgı ayvayı bir ip ucu olarak ele alıp , bu ipucu vasıtasıyla kızı buluşundan, kadın kılıgına girmeyi akıl edişinden zeki bir insan oldugunu sezebiliriz . Fatma 'ya karşı dav­ ranışlarında da ahlaklı bir insanın davranışlannı bula­ biliriz. Ziya Gökalp , masaldaki şehzadenin bu husu­ siyetlerini aynen benimsemekle birlikte ona ayrıca bir " ş a ir" h ü viye t i v e rm i ş t i r . G ö kalp ' ın m a s alınd aki şehzade , herşeyi bilen, her soruya cevap verebilen bilgili bir insandır; anlattıgı mas allar ah lakı yükseltecek hükümlerle dolu dur, "güzel maniler. koşmalar. destan­ lar, ilahiler terennüm eden bir şairdir. Ziya Gökalp , halk masalındaki şehzade t ip ini halk h ikaye l e rinin " şa ir- k a h raman" ti p iyle b i rl e ş t irerek ,

226


yeni bir tip yaratmıştır. Bilindiği gib i halk hikaye le­ rinin

e n belirgin

özellikle rin d e n

biri s i ,

k a h raman­

lannın umumiyetle ş air olması ve kahramanların duy­ gularını manzum G ökap ' ı n

h alk

olarak ifa d e

h ikayel erinin

etm e sidir bu

1 09

.

Ziya

özelliğ in i

masala

aşılama g ayreti içinde olduğunu görüyoruz .

G ö kalp ,

hemen bütün masallannda aynı şekilde masal kahra­ manıanna şairlik vasfı vermiştir. G ökalp bu tuiumuyla adeta iki türü , masal gele neği ile halk hikayeleri gele­ neğini b irb irine yaklaşt ırmaya çalışmıştır. Halk masalı, bütün olarak mensurdur; bir başlangıç morfemiyle başlar ve b i r bitiş m orfemiyle son b u l u r . Ziya G ö kalp masalı halk h ikay e l erinde o l d u ğ u gibi nesir- nazım değişmesi su retiyle yazmıştır. Mens u r olan masala

yer

yer

manzum

ilav e l e r

yapmıştır.

Ziy a

G ökalp 'ın masalı böylece Türk halk hikayelerine m a h ­ s u s olan bir "form" kazanmıştır. Ziya G ökalp , masalının içind e manzum

bir ba şka m a sala yer vermekle

de

örnekle rini Tü tiname v e Sinb adname gib i şark hikaye­ lerinde g ör d ü ğ üm üz "çerçeveli hikaye" tekniğini b enim­ sediğini göst ermiştir.

Şekille ilgili olarak G ökal p ' ın masalında dikkati çeken h u suslardan birisi, şehzadenin söylediği manzum masalın dörtlüklerle söylenmiş olmasına rağmen tama­ men çapraz kafiyeli oluşudur. Böylece masala Batı'ya has bir " Kafiye" gire r . Ş e kille ilgili olarak üzerinde durduğumuz bu üç unsur oldukça ehemmiyetlidir: Halk masal ı. Ziya Gökalp tarafından kendi kü ltürümüzden , şark medeniyetinden v e Batı medeniyetinden gelen un­ surlarla zenginleşt irilmiştiL İşte Ziya Göka l p 'ın t ehzip sözünden anladığı budur ve bu masal "tehzip" fi kriyle il­ gili uyf4u lamalarının t ipik bir örneğid ir.

1 09 Sp it's, ss.:� ? - 4 5 .

227


Ziya G ökalp halk masalını herşeyden önc e edebi bir dille , İ stanbul Tü rkçe siyle kaleme almıştır; masalı şive ve ağız hususiyetlerinden anndırmıştır. Gökalp , masalı kendi ü sh1buyla yazarken , masalın kendine has husu­ siyetlerini korumakla beraber, masala yaptığı ilavelerle değişen ve derinle şen muhtevasına uygun b ir dil kul­ lanmıştır. M a sal , modern h ikayeyi , tiyatroyu tanıyan yazann elinde h ikayeleşmiştir.

9. Tenbel Ahmet Ziya Gökalp ''Tenbel Ahmet" adlı mensur masalının ko nu s u nu almıştır

1 1 0.

"Te nb e l

Ah m e t "

adlı

h alk

m a s al ı n d a n

Tenb el Ahmet adlı halk masalının özeti :

ı . B ir padişahın evlenme zamanı gelmiş üç kızı ve sevgilisine kavuşamadı.gı için ç ıldırmış bir oğlu vardır.

2 . Padişah ın kızları , sarayın bostancı başısından ikisi geçmiş, birisi geçmek üzere üç karpuz isterler ve bu karpuzlan padişaha gönderirler. 3 . Padişah , kızlannın gönderdiği bu karpuzların ne

anlama geldiğini

Ş eyhü lislam ' a

sorar.

Şeyhü lislam,

kızlannın evlenme zamanının geldiğini, b u karpuzlada onu hatırlatmak istediklerini padişaha söyler.

4 . Padişah , büyük kızını sağ vezirin oğluna, ortanca kızını sol vezirin oğluna verir. Küçük kızı genç birisiyle evlenmek istediğini söyleyince p adişah kızar ve onu memleketin en pis, en tembel gencine vermeleri için ad amlarını görevlendirir .

5 . Padişahın a d amları, emre uyarak küç ü k kızı şehrin en pis , en tenbel genci olan Tenbel Ahmet'le evlen­ dirirl e r . 1 1 0 Ziya Gökal p , H alk Masalı: Tenbel Ahmet, Küçük Mecmua, sayı: 1 7, (25. 9 . I 338) , ss. 1 0 - 1 5.

228


6 . Padişahın küçük kızı. annesının tenbellige alıştırdıgı Ahmet'i adam etmek için harekete geçer; onu evden kovar; para kazanmadan da eve sokmaz. 7 . Ç alışmak mecburiyetinde kalan Tenbel Ahmet . bir tüccarın teklifini kabul ederek Bagdat 'a giden bir keıvana 500 kuruş maaşla "keıvanbaşı" olur; bu işe gir­ mekle elde ettigi parayı evine bırakarak keıvana katılır. 8. Yolda keıvan susuz kalır; Bezirganbaşı Tenbel Ahmet 'e kuyuya inip su çıkarmasını söyler. Tenbel Ahmet kuyuya iner; orada Musul padişahının periler tarafından kaçınlan kızını görü r. Kız Tembel Ahmet'e kendisini kurtarmasını söyler. Tenbel Ahmet kıza tek­ rar geri dönü p kurtaracagına dair söz verir. Kız p armagındaki yüzügü Tenbel Ahmet'e verir. Tenbel Ahmet , heybesini içi mücevher dolu olan narlarla doldu­ rarak kuyudan çıkar. 9. Tenbel Ahmet kopardıgı narlan, memleketine dönen bir keıvanla kansına gönderir.

1 0 . Karısı b u narlardan çıkan müc evh erlerle bab asının sarayından daha güzel bir saray yaptınr. Fa­ kirleri evine davet eder. ı 1 . Bu sarayın kime ait oldugunu merak eden padişah veziriyle fakir kıyafetine girerek saraya giderse de kızı kendisini göstermedlgi için bu muhteşem sarayın kime ait oldugunu ögrenemez. 1 2 . Bezirganbaşı, Tenbel Ahmet'e altın bir tepsi ve­ rerek bunu Musul padişahına hediye olarak götü rmesini söyler. Tenbel Ahmet tepsiyi padişaha götürür. Padişah , Tenbel Ahmet' in parmagında kızının yüzüğünü görünce bunu nereden aldığını sorar. Tenbel Ahmet başından geçenleri Musul padişahına anlatır. Musul padişah ı , Tenbel Ahmet' ten kızını kurtarmasını rica eder. 1 3 . Tenbel Ahmet . kızı kuyu dan çıkarır . Bu kız, aslında kayınbirade rinin kayb olan nişanlısıdır. 229


ı 4 . Tenbel Ahmet kızı da yanına alarak memleketi­ ne döner. ı 5 . Tenbel Ahmet , memlektine vannca kızı şehrin yakınında bir çadıra yerleştirir , evini arar, kansının yaptırdıgı sarayı bulur. Kansına başından geçenleri ve kardeşinin nişanlısını buldugunu anlatır. ı 6. Karısı cariyeleriyle şehrin dışına çıkıp , karde­ şinin nişanlısını çadırdan alıp eve getirir. ı 7 . Tenb e l Ahmet 'in karısı b ab a sını ve a ş k yüzünden çıldıran şehzadeyi ziyafete çagırır. Tenbel Ahmet padişaha kızının kendisini nasıl tembellikte n kurtardıgını anlatır; padişaha getirdigi hediyeyi, yani Musul padişahının kızını ortaya çıkarır. Deli şehzade , sevgilisini görünce akıllanır. Padışah çok memnun olı:.ır, şehzade ile Musul padişahının kızını evlendirirler.

Tenbel Ahmet adlı halk masalının varyantları: ı . Tenbel Ahmet , derleyen: Şevket Beysanoğlu

1 14

ııı

2 . Tenbel Ahmet , derleyen: Şevket Beysanoglu ı ı 2 3 . Tenbel Ahmet , derleyen: Şevket Beysanoğlu 1 1 3 4 . Keloğlan Hindistan Yolunda, derleyen: Naki Tezel

5. Allah Vergisi , derleyen: Naki Tezel 1 1 5 6. Tembel Ahmet , derleyen: Bilge Seyidoğlu

1 16

l l l Şevket Beysano ğlu , Diyarbakı r Fol k lo ru , 2 e i l t , D iyarbakır, 1 943 - 1 945, ss. 363 - 367. 1 ı 2 Bcysanoğlu, ss. 3 54 - 36 1 . ı 1 3 Beysıınoglu, ss. 368 -370.

85.

1 1 4 N aki Te7.cl , Kdoğl an, Kenan Matbaası , I s tanbu l : ı 954, s s . 6 8 -

1 ı 5 Tczcl, I stanb ul Masallan , s s . ı 99 - 202. ı ı6

230

Scyidoglu, s.s. 332 - 334.


7. Tuz Kadar Sevgi, derleyen: Saim Sakaoğlu 1 1 7 8. Dul Kadın'ın Oğlu , derleyen: Umay Günay 1 1 8 9 . Padişaha Damat Olan D ilenci; derleyen : Saim Sakaoğlu 1 1 9 1 0 . Akıllı Kızın Masalı, Sabir Sabih 1 20 ı ı . Yatalak Mehmet, Pertev Naili Boratav 1 2 1 . 1 2 . Lazy Ahmet and the Padıshah's Daughter 1 22

Bu masalın 22 varyantı TIV'de ince lenmiş ve var­ yant farklılıklan tespit edilmiştir . 1 2 3 Ziya Gökalp , Tenbel Ahmet adlı halk masalının ko­ nu sunu hemen aynen benimsemiştir. Sayın Şevket Bey­ sanoğlu ' nu n D iyarbakır ' d an d e rle diği l .varyantla G ökalp 'ın masalı karşılaştırılacak olursa , iki masalın konu , motif, motif sırası, şahıs kadrosu , mekan, diya­ loglar açısından tam bir benzerlik içinde olduğu kolayca görü l ebilir. Ziya G ö kalp ' ın bu masal üzerind e ki çalışması hemen hemen b ir ü sl ü p ç alışması nite­ liğindedir. Bunu nla beraber Ziya Gökalp 'ın masalında bazı ufak tefek değişiklikler göze çarpmaktadır. Te nb e l Ahmet a d l ı halk masalında p a d i ş a h , kızlannın üç karpuz göndermesinin anlamını çözemez . Ş eyh ü l islam , padişah a bu üç karpuzun ne anlama geldil%ini anlatır ve "baba-kızlarını düşünmelidir" diye­ rek padişahı uyanr. G ökalp 'ın masalında karpuzların 1 1 7 s akaoğlu, Gümü ş han e M as all a n ss 584 598 1 1 8 Günay, ss. 350· 356. 1 1 9 Saim Sakaoğlu , B i r Kclkit Masalı, Padişaha Damat O lan D i · len c i , Türk Fo lklor Araştı rmalan Dergi s i , c i l t : Xl l l · say ı: 2 6 9 , A ralık 1 97 1 , ss.6 1 79-6 1 80. 1 20 Sab i r Sab i h , Aze rbaycan Masallar ı , Yazıcı Yaymevi , Baku , ,

.

·

.

1 59 1 67. 1 2 1 Bo ratav, Zaman Zaman I ç i nde, ss. 1 09 - 1 1 5. 1 2 2 Warren S . Wal ker-Ahmet E . Uysal, Tales Alivc i n Tu rkey , l l arvard U n ive rsity Press , Cambridge , 1 966, ss. 1 72 - 1 78 . 1 2 3 Wo l fram r:berhart- l'e rtev N a i l i Bo ratav , s s . 308 - 3 1 0 .

1 982,

ss.

23 1


anlamını yorumlayan ve padişah a yardımcı olan bir Şeyh ü lislam , tipi yoktur. Padişah , karpuzların hangi gaye ile gönderildigini kendisi kavrar. H alk m a salında Tenbel Ahm e t ' i bir h amanın külhanında bulurlar: "Küçe küçe, ev ev, hamam hamam arilar, sonunda bir külharun dibinde pis Tenbel Ahmed adında birini bu­ lurlar. H erifi zornan yerinden kaldırıp padiş a h ın yanına götiriler . . " 1 24 Gökalp , masalda pislik ve tenbellik yuvası olarak ortaya çıkan külharıla ilgili bu bölümü masaldan tama­ men çıkarmış , yine halk masalındaki kahve ile ilgili kısma da yer vermemiştir. Tenbel Ahmet masalında Sultan H anım , Tenbel Ahmet 'i ç alışması için zorlarken eline ateşli bir odun alır ve kocasını döverek sokaga atar 1 2 5 . Gökalp masa­ lında Tenbel Ahmet'in karısından d ayak yemesi sahne­ sini çıkarmıştır. (Gökalp 'ın masalında Sultan Hanım, eline · ateşli bir odun alarak Tembel Ahmet' i sadece tehdit eder. ) Ziya Gökalp'ın halk masalında yaptıgı degişiklikler b u nlardan ibarettir . Bu degişikliklerin de pedagoj ik amaçlarla yapıldıgı kolayca anlaşılmaktadır. Bu masal Ziya Gökalp 'ın en az degişiklik yaptıgı masaldır. Ziya Gökalp masalı şahsi üslübuyla yazmamış olsa . onu bir "derleme" olarak degerlendirmek pekala mümkündür. Ziya G ökalp , diger halk masallarında yaptıgı gibi, bu masalın b aşındaki girişle ilgili formel u nsurları kaldırmış ve masala çagdaş bir hikaye gibi dogrudan bir anlatımla girmiştir. Ziya G ökalp, masalı agız öze llik­ lerinden arındırmış . onu şahsi bir ü slupla ye niden yazmıştır. Ziya G ökalp'ın masalında şahıslar . sosyal mevkile.

1 24 B cysanogl u , Diyarbakır Fo lklo ru , s . 36 3 . 1 2 5 I kysaııoğlu , Diyarb akır Fo l k lo ru , s . 36 4 .

232


rine uygun bir şekilde konu şturulmuştur. Padişah , padişahın kızları, "saraylara mahsu s" bir dil kullanır. Bununla beraber Ziya Gökalp , masalın karakteristigini teşkil eden ve masala mizahi bir hava veren anne-ogul diyalogunu aynen korumu ş , sadece onu daha belirgin hale getirmiştir. Halk masalında bu diyalog şöyledir:

(Tenbel A hmet) . . . tak tak kapiyi çalı. Anası: - Kimdir o? deyi Tembel Ahmet: - Benem ana! - Gel içeri! - Sultan harnın evde? - Evdediri - Odunu elindedir? - Elinde! - Öyleyse iÇeri gelmiyem. Ziya G ökalp'ın masalında bu diyalog şöyle tanzim e d ilmiştir:

Tenbel Ahmet - Tak, Tak! Annesi kim o? Tenbel Ahmet- Benim, Tenbel Ahmet! Annesi - Gir içeri! Tenbel Ahmet-Hanım evde mi? -

- Eıxle! - Odun elinde ml?

- E1irıde !

- Öyle ise içeri gelemem

(Ziya Gökalp'ın masalı, halk masalının birçok var­ y a n t ıarına n az a r a n b ü y ü k d e g i ş ikl ikl e r göster­ m e ktedir. G ö kalp 'ın ma salıyla büyük bir benzerlik g ö s t eren l . varyant ise , Ziya G ö kalp ' ı n masalının

233


neşredilmesinden sonra tespit edilmiş olduğundan üslup yönünden mukayeseler yapmaya elverişli d eğildir. Bu yüzden masalı ü slup yönünden geniş bir şekilde mukaye­ se etmeyeceğiz.)

10. Küçük Hemşire Ziya G ö kalp , Kü ç ü k H emş ire adlı manzum masalının konusunu "Altı Kız Babası" adlı halk masa­ lından almıştır 1 26 . Altı Kız Babası adlı halk masalının özeti: 1 . Bir adamın altı kızı vardır. Adam bir gün kahveye gider, orada komşulanndan bir adam, ona "Merhaba altı kancık babası" der. 2 . Adam kendisine bu şekilde hakaret edilmesine üzü l ü r . Eve gelinc e , b üyük kız ı babasına niçin üzüldüğünü sorar. Adam başına geleni anlatınca büyük kız "Ben de zannettim ki beni kocaya istediler de onun için düşünüyorsun" diyerek babasının derdiyle ilgilen­ mez. 3 . Sırayl a b ü t ü n kızları adama aynı şeyleri söylerler; adamın derdine ortak olmazlar. 4. Altıncı gece adam yine üzüntülü olarak kahveden döner. En küçük kızı babasına üzüntü sünün sebebini sorar. Babası kahvede altı gecedir kendisine nasıl haka­ ret edildiğini anlatır . Kü çük kızı , babasma şöyle der: "Sen yann akşam gene git kahveye . Eğer o adam gene sana : " Merh aba altı kancık babası" derse sen de ona: "Me :-h aba altı köpek babası" diye karşılık ver" 5 . Adama küçük kızının dediği gibi yapar. D iğer adam "Benimkiler köpek ama Beyoğlu 'nun cebinden altın elmayı alırlar" cevabını verir . 6 . Adam yine küçük kızına danışır. Kü çük kızı, 1 26

234

Ziya Gökal p , Kü çük

I l c ı ı ışirc , sayı: 2 , ( I 2 . 6 . I 33H),

ss . 7 - 1 6 .


babasına o adamla bu konuda bahse tutu şmasını söyler. Adam da bahse tutuşur. Altı kız b abasının küçük kızıyla diğer adamın bir oğlu altın elmayı bulmak üzere yola çıkar. Küçük kız. erkek kıyafetine girer ve Ali adını alır. 7. Yolda bir ırınağa varıyorlar; atlar ü rktüğü için köprü den geçemiyorlar. Oğlanla kız geriye d önmeye karar veriyorlar. Kız dönerken bir h ileye b aşvurup t ek­ rar yoluna döner ve atın gözlerini bağlayarak köprüden geçer. Bu � m farkeden oğlan kız gibi köprü den geçmeye çalışırsa da başaramaz; geriye döner. 8. Küçük kız bir köye varır; geceyi bir kocakarının yanında geçirir. Koc akarı ona altın elmayı bulab ilmesi için bir parça maya . bir de fina köpek verir. 9 . Küç ü k kız e rt esi gün yola çıkar . Bir deryanın önüne gelince kocakannın verdiği mayayı deryaya atar; derya ikiye bölünür ve kız karşıya geçer. Orada bir saray ve sarayın önünde bir şehzade görür. Şehzade (Beyoğlu ) , erkek sandığı küçük kız ile arkada ş olur; onu alıp saraya götürür; misafir eder. 1 0 . Beyoğlu . b u misafirin erkek olup olmadığı konu ­ sunda tereddüde düşer; işin aslını nasıl anlayabileceğini annesine sorar. Annesi bunu aniayabilmesi için kızın yatağına gü l yaprağı koymasını söyler. Küç ü k kızın köpeği bu planı gelip kıza anlattığından Beyoğlu bu dene­ mede başarılı olamaz . ı ı . Beyoğlu 'nun annesi bu sefer oğluna kızı mücev­ hercilere götürmesini, mücevherlere düşkü nlük gösterir­ se kız olduğu n u n anlaşılacağını söyler. Küçük köpek yine kıza haber verdiğinden kız Beyoğlu 'nu yine yanıl­ tır. 1 2 . Beyoğlu bu misafirin erkek olup olmadığını an­ lamak için küç ük kızı hamama götürü r . Küçük kız , Beyoğlu yıkanırke n onun elbiselerinin cebinden altın elmayı a l ır: onun yerine : Yaz �eldim p, ü z �idiyo ru m .

235


Kız geld im , kız gidiyorum yazan bir pusula bırakarak memleketine döner. 1 3 . Beyoğlu , bu p u s u layı b u lunca, aldatıldığını anlar: bir cadı karıya kızı bulmasını söyler. Cadı karı , b ir küpe binerek kızın memleketine gider, kızı bulur ve ona iki güvercin verir. Güvercinler kızı kapıp Beyoğlu'na getirirler. Küçük kız ile Beyoğlu evlenirler.

Altı Kız Babası adlı halk masalının varyantları: 1 . Allı Kız Babası, Pertev Naili Boratav 1 27 _

2 . Bey Oğlu Ali, derleyen: Hüsnü Yıldız 1 2 8 _ 3 . M uradına Eren Kızla Beyoğlu , derleyen: G ü ner De­ miray 1 29 _ 4. İki Kardeş , derleyen: Umay G ünay 1 3 0 _ Bu masalın 1 5 varyantı TIV'de incelenmiş ve var­ yant farklılıkları tespit e dilmiştir 1 3 1 _ Ziya G ökalp , halk masalının konusunu u mumi hat­ larıyla ayne n almakla b irl ikte konuyla ilgili bazı değişiklikler yapmış masalın ikinci d izisini ç ıkarmış , ona bazı ilaveler yapmıştır. Ziya G ökal p ' ın masalın konu s u ile ilgili olarak yaptığı değişiklikler şu nlard ır: Halk masalında Beyoğlu , küçü k kızın erkek olup olmadığını anlamak için onu dört denemeye sokar: Bun­ lar, gül yaprağı denemesi, mücevher denemesi, metanet d e ne m e s i v e h amam d e n e m e s i d i r . Ziya G ö kalp ' ın masalında da Aliye dört ayrı denemeden geçirilir. Fakat G ökalp ' ı n masalında d enemelerin mahiye ti o l d u kç a farklıdır v e b ir denemeden çok bir yarışma söz konusu1 2 7 Borntav, Az Gi tlik Uz Gittik, ss. 1 94 - 2 04 . 1 2 8 l l ü s n ü Yıldız, Bey Oğlu Ali, Tü rk Fo lklor Arşatrmalan, cilt:4, sayı : 88, (Ka.sım, 1 956) , ss. 1 407- 1 408. 1 29 M. G ü ne r Dc miray, Tü rk Fo lklor Araş tırmalan, C i l t : 8, s ay ı: 1 69, (Ağu stos 1 963 ) , ss. 3 1 5 7 -3 1 58. 1 30 G ünay, s . 295. 1 3 1 E bcrhart- Bo ralav, ss. 406-408.

236


dur. Halk masalında üzerine bahse girişilen delikanlı, daha yolu n başında köprüyü a şamaz ve ma�lubiyeU kabul ederek geriye döner. Biz, sadece küçük kızın mace­ rasını takip ederiz . Gökalp'ın manzumesinde sa� vezirin ogullan küçük kızla birlikte bu yarışmaya katıhrlar: Büy ük yarış için mert. Anadolu, Göndermiş Kıpçak'a üç vezir o{Jlu

G ökalp'ın manzume sinde birinci yarışma. at yarı­ şıdır. Kimsenin cesaret edip binemediğ;i Deliyagız'a Aliye biner ve yarışı kazanır. İ kinci yanşma çok sert bir yayı çekme ve kartalı vurma yanşıdır. Aliye . vezirin ogulları dahil kimsenin çekemediğ;i bu yayı çeker ve kartalı vurur. Ü ç ü nc ü yanşma azgın bir ayıyı yenme yarışıdır. Yine vezirin ogullan dahil kimsenin cesaret edemedigi bu işi Aliye başarır. D ördü ncü yanşmanın kon u s u "ilim"d ir. H oc a , Hakk'ın halifesinin kim oldugunu sorar. Vezirin oğ;ul­ ları bu soruya yanlış cevap verir. Aliye bu yarışınayı da kazanır. Dikkat edilirse görülec ektir ki h alk masalıyla G ö kalp ' ı n m a s a l ı a r a s ı n d a t a h kiye nin g e lişimi açısından bir fark yokt u r : G ö kalp ' ın mas alında aranılan nesneyi hile ile ele geçirme yerini dört zorlu yanşmadan geçerek hakkıyla elde etme almıştır. Burada masallar arasında "işlev"ler açısından hiç bir fark yok­ tur. Farklı olan sadece "işlev" lerin yerine getiriliş biçimidir. Aradaki fark entrikin gelişimiyle degn tefer­ ruatla ilgilidir. Görüldüğü gibi G ökalp'ın masalında kumazlığ;ın ve sihir gücünün yerini, zeka, bilgi ve kuvvet almış, masal destani bir nitelik kazınmıştır. Ziya G ökalp , halk masalındaki sihir ve sih irli yardımcı , cadı gib i olağ;anüstü nitelik taşıyan unsurlan

237


ç ıkarmış , onların yerine akl i l e ş t irilmiş u n s u rl a r yerleştirmiştir: H alk masalında, kü çük kızın kocakan ile karşı­ laşması , bir kahraman- "donat e u r" karşılaşmasıdır 1 3 2 . Bir selamiaşma kahramanın ondan istediği nesneleri alması i�in kafidir. Gökalp'ın masalında , bu karşılaşma akl ileştirilerek anlatılmıştır. İhtiyar ka dın Aliye 'yi mi­ safir etmek için ü stü kapalı olarak ondan para ister. parayı alınca da ona yardım vaadeder: Kadın dedi "Vardır yalnız bir odam, Alırdım olaydın sen tek bir adam . . Ahırım yok, kalır dışarda a tın . . . " Kız verince ona b ir avuç altın, Dedi: "Buy urunuz şimdi yerim var, İhsanınız bolsa çok hünerim var. "

Halk masalında ihtiyar ka dın, küçük kıza sihirli bir maya verir. Küçük kız Beyoğlu 'nun yanına gidişte ve dönü şte bu sihirli mayayı kullanır. Sihirli bir yardımcı olan fino köpek, Beyoğlu ile annesinin kurduğu planlan kü çük kıza h aber verir. Halk masalında ayrıca C adı Kan , sihirli bir küpe binerek kızın memleketine gider. Sihirli güverc inler kızı alıp Beyoğlu ' na götürürler. Ziya G ökalp , masalında bu sih irli nesne ve sih irli yar­ dımcıların hiç birine yer vermemiştir. Gökalp'ın manzu ­ mesinde sih irle ilgili sadece bir unsur vardır: Padişah . Kıpçak'tan sihirli bir çalgının getirilme sini ister: B u saz kendi kendis ine çalın ır, B in haz ine ile belki alınır

1 32 Propp, s.5 l .

238


Her makamda var say ıs ız nagmesi, B in çalg ıya sermay edir her ses i, Onu peri pad işa hı yaptınnış Sonra Kıpçak Hakanına kap t ınnış,

G ökalp 'ın manzumesinde yer alan sih irli nesne ma­ salda yer alan sihirl i nesnelerd e n o l d u kç a fa rkl ıdır. Ziya G ökalp 'ın manzumesinde sihirli nesne bir yanşma armağa nı olmaktan başka b ir şey d eğildir. Ziya G ö kalp halk masalını , Tü rkl er arasın d a ve Türk yu rdunda geç e n bir olay olarak ele almış , masala Türk yurd u , Tü rkl ü k ve Türk töresi ile ilgili u nsurl a r ilave etmiştir. Halk masalında iç ve dış mekanla ilgili şu unsurla­ ra rastlıyoru z : Bir memleket , kahve , ev , köprü , köy , derya , saray, kuyu mcular ç arşısı, b ı çakçılar çarşıs ı , hamam . M a salda mekan , belirsiz v e umumidir; vak'a herh angi bir ü lke de geçmekt e d i r . Buna karşılık Ziya G ökalp 'ın manzume sinde vak'anın geçtiği ü lke açıkç a belirt ilm iştir: P a d işah v e vezirin oğu l l a n Anadol u ' d a oturmaktad ırlar. Yanşma ise Kıpçak' t a yapılır. G örü l­ düğü gib i G ö kalp'ın manzumesinde vak'a Türk ü lkele ­ rinde geçer. G ö kalp ' ı n manzumesinde masalın k a h ramanları Türk töre sine u ygu n h areke t e derler ve Tü rk olmanın şu u ru na sahipti rler. Sol vezirin büyük kızı bab asını üzg ü n görü nce ona şöyle seslenir: "Kız dedi ki. "Ba na erkek libds ı Yap tır, senden kaçıra!J ım bu uas ı. . Nice Selca n Ha t u rı b iz im örnekten Gelmiş ,

kızın .farkı

var

erkekten ?

239


Sol vezirin ortanca kızı da babasına şöyle seslenir: Kız dedi ki. "Bana erkek giy imi Yap tır senden çıkarayım bu vehmi; Nice Burlu Hatun biz im örnekten GelmiŞ kızın farkı var mı erkekten?" Sol vezirin küçük kızı babas ına şöyle der: Kız dedi ki "Bana erkek g iy imi Yap tır sana bitireyim b u iŞ i. . Nice BanuÇiçek bizim örnekten Gelmiş kızın farkı nedir erkekten? .. "

Bu örneklerden anlaşılacagı gibi G ökalp 'ın masa­ lında sol vezirin kızları, Dede Korkut hikayelerinde adı geçen kadın kahramanlan kendilerine ö rnek olarak alırlar. Onlar gibi kahramanlık yaparlar. B u h u s u s masalın kahramanı olan Aliye tipinde çok açık bir şekilde ortaya çıkar. Aslında G ökalp'ın halk masalına asıl ilave ettiği şey, manzumenin gelişimiyle safiıa safha karakter özelliklerini tanıdığımız Aliye tipidir. Al iye . Banu Çiçek'i 1 3 3 kendisine örnek alarak yola ç ıkar ve onun gibi kahramanlıklar yapar. Banu Çiçek, D ede korkut kitabındaki "Kam Pürenün Oğlı Bamsı Beyrek" 1 3 4 hikayesinin kad ın kahramanıdır. Bu h ikayede Banu Ç içek, beşik kertme nişanlısı olan B eyre k ' l e karşıl a ş ınca kiml iğ ini gizler ve onunla yarışmaya girmesini teklif eder: " . . . . Bam Çiçegün dadısıyam . gel imdi, senün-ile ava çıkalum, eğer senün atun menüm atumı kiçer-ise onun atını dahı kiçersin , hem senün ile oh atal u m , meni 1 33 B u adı n okunuşu konusu nda bkz. Orhan Şaik Gökyay, Dcdcm Korku d u n Ki tabı, s. C LXXX I I I .

240


kiç e r- i- s e n anı d a h ı kiç ersin ve h e m s e n ü n ile güreşelüm, beni basar-isen anı dahı basarsın didi. " 1 3 5 Hikayenin devamında Beyrek, Bam Çiçek'in t eklifi­ ni kabul eder ve onunla ata bimne, ok atma ve güreşmede yarışır. G ökalp'ın manzumesinde ki Aliye de sağ vezirin oğu llarıyla aynı konularda yarışır. G ökalp'ın manzume­ sind e sadece yarışmanın gü reşle ilgili b ölümünde bir değişiklik yapılmış , Aliye azgın bir ayı ile gü reştiril­ miştir. Ayrıca G ökalp yarışmanın s onu c u n u h alk masalındaki sonuca uydurmuş , bu yarışmadan Aliye'yi galip çıkarmıştır. Ziya G ökalp 'ın h alk masalında yaptığı en önemli değişiklik, masala d ördüncü bir yarışma konu su olarak bir "bilgi" yarışması sokmasıdır. Ziya G ökalp , masala ilave ettiği b u "bilgi yarışması" vasıtasıyla manzumesin­ de şahsi fikirlerini sokmak fırsatını bulur: "Kuvvet"le ilgili yarışma bittikten sonra ortaya bir hoca çıkar ve yarışmacılan "ilim"den imtihan eder:

Hoca sordu: "Hakkın kim halifesi? Bu dünyada nedir baş vazifesi? Vezirin üç o{Jlu dedt "Sultandır, Sultanın ilk işi lu if u ihsandır . . " Hoca bu sözleri görmedi sevab, Ali'ye dedi ki "Sen de ver cevap!" Ali dedi "Halktır Hakkın vekili, Saltanatın odur aslı, asili. . Hükümet halkındır, sultanın de{Jil; Ferman milletindir, Divan'ın de{Jil. . Teşri', kaza, icra: Her hak onundur, Taht onun, tae onun, toprak onundur, Herjerde gayeyi o duyumıalı,

1 35 Ergin,

s.

1 23 . 24 1


O infaz etmeli; o buyurmalı! Halkın vazifesi nedir? Tekamül! Durdurmasın onu köhne teamül! Borcudur: Durmaktan tevakki etmek, Daima, dr :ma terakki etmek . . Mejkürelerini i'laya koşsun; Her zaman ednadan a'laya koşsuni İlimle, hikmetle bulsun yolunu, Adalete alet etsin kolunu! Yaratsın ruhlarda milli bir irfan, Yaysın memlekete rejahla umran. . Müsavi, hür jerdler mes'ud yaşasın; İnsanlık ne demek herkes anlasın . .

"

Görüldüğü gib i , Ziya Gökalp masala soktuğu bilgi yanşması vasıtasıyla Aliye 'ye toplum meseleleri hak­ kındaki belli b aşlı düşüncelerinin çoğunu söyletir. Böylece masaldan aktüel hayata geçer, masal ile yaşanılan hayat arasında bir münasebet kurar. Aliye'ye göre "hakkın vekili" halktır, saltanatın asıl sahibi de halktır. Teşri , kaza, icra hakkı halkındır. Emreden, tat­ bik eden, amaçları gösteren h alktır. Te amüle aldır­ madan tekamülü sağlamak halkın vazifesidir. Halk iliml e , hikmetle yolu bulmalı, mefkürelerine ulaşma­ lıdır. Halk ruhunda milli bir irfan yaratmalı ve memle­ kete "refahla umran" yayılmalıdır. Fertler, hür, eşit ve mes'ut yaşamalıdır, çünkü bu insanlığın gereğidir. Ziya Gökalp , bununla da yetinmemiş ve masalın so­ nuna saltanatın yerini bir cumhuriyet idare sinin alışını anlatan bir parça ilave etmiştir. Gökalp ' ın masalında kü çük kızın bilgi ve kabiliyetlerini gören h ü kümdar taht ını ona bırakır , vezirlerinin ve emirlerinin ona "bi 'at" etmesini söyle r. Vezirler ve emirle r . Aliye 'ye "bi'at" e d e rl e r . Al iye saltanat h a kkının millete a i t 242


oldugu nu söyleyerek, bir meclis ku ru lmasını, seçim yap ılma sını ister .

S eçim yapılır,

meclis

ku rulur ve

Aliye 'yi meclis reisi seçerler. Ziya Gökalp , Küçük Hem­ şire manzumesini 1 92 2 yılında yazmıştır. Masalda ele aldıgı mesele lerin d evrin meseleleri oldugu

kolayca

görülmektedir . Ziya G ökalp , masal vasıtasıyla, genç ve küçük okuyucularına halk, meclis , cumhu riyet gibi ko­ nularda telkinde b u lunmak fırsatını kaçırmamış, bu konu lard aki fikirlerini

ayrıntılı b ir ş ekilde

masala

sokmuştur. Ziy a G ökalp , h alk masalının asli temasından fay­ dalanarak manzumesin kadınların sosyal h ayattaki y e ri ile ilgili fikirlerini de sokmu ştur: G ökalp ' ın manzume­ sind e lJiye ' nin

b a ş a rılarını

gören

h ak a n ,

ka dınlar

hakkındaki fikirlerinin yanlış oldugunu anl ar, kadının toplumdaki yerini belirten bir konuşma yap ar:

Padişah. "Anladım, ded i hatamı! Getirin tahtımı, altun yasamı!" Kızı da çağ ırttı derhal katına Oturttu hürmetle altun tahtına . . Sağ vezire dedi "Erkek babas ı!" Sol vezire dedi "Melek babas ı! Değildir kahraman yalnız er kiş i, Bir arslan arslandır olsa da diş i. . Ne için kızlara diyelim ceylan? Cey lanlar içinde yok mudur oğlan? Benim gibi y üksek olmazsa kanm. Mille tin gövdes i kalmaz mı yanm? Kadına verirse erkek kıy me ti, Hem onun, hem bunun artar kuvveti. . D iğ e r l a raft a n Aliy e , t o p l u m h a y a t ı n d a ke ndisine düşen

rol ü

b a ş a r a b i l e c e k t a r z d a y e t i ş t i r i lm i ş t i r .

Al i

­

y e ' n i n b ab a s ı ayd ın fikirli b i r a d amd ır ve kızını h e r s a -

243


hada mükemmel bir şekilde egitmiştir. Aliye , bundan dolayı asıl tebrik edilecek kişinin babası oldugunu söyler:

Babası görünce sihirli sazı, Dedi: "Kızım senden Hak olsun razı! Kız dedi: "Sen bana hocalar tuttun İdmanlar yaptırdın, fenler okuttun. Ne verdirtse bana boşa gitmedi, İdmanlar gövdemi kıldı pehlivan, İrfanlar ruhumu etti kahraman . . Nem varsa onlan hep sensin veren Hem kızın, hem de bir mahsulünüm ben! Ne zaman hakkına ererse kadın Tarihe yazılsın ilk senin adın! Ziya Gökalp, halk masalının ikinci dizisine manzu­ mesinde yer vermemiştir. Halk masalı iki diziden mey­ dana gelmektedir. Küçü k kızın altın elmayı alıp eve dönmesiyle birinci dizi biter. İkinci dizide Beyoglu'nun küçük kızı elde e dişi anlatılır. M asalın hemen bütün varyantıarında görülen bu diziye Gökalp , manzumesinde yer vermemiş, sadece Beyoglu 'nun kızla evlenmesine tekabül eden Hakan'ın Aliye ile evienişini anlatmıştır. Gökalp 'ın masalın ikinci dizisine yer vermeyişi, bu dizi­ nin tamamen ra syonel olmayan unsurtarla örülmü ş olu şuyla izah edilebilir: Bu dizi , cadı karı, cadı karının küple uçması . sih irli güvercinterin kızı kaçırınası gibi unsurlara dayanmaktadır. Birinci diziye de stani bir ka­ raktere veren Gökalp , masalın bütünüyle uyu şmayacak olan b u diziyi masaldan çıkarmış, onun yerine masala sokmak iste diği fikirlerin tart ışıldığı diyaloglar yer­ l e ş t i rm iş t ir Asıl masal da I . ve I I . d iz i nin k a h ra m a n ı kü çük .

k ızdır. B i rinc i d izi d e B eyoğl u , erkek o l u p olmadığını a n -

244


layahilrnek için kızın dişini kırar. Küçük kız kırılan dişinin yerine bir inci koyar. Aslında küçük kızın dişini kırma motifi, bir imtihan olduğu kadar, bir "işaretleme" motifidir. Ç ü nkü ikinci dizide küç ü k kız bu inci dişinden tanınacaktır. G ökalp , ikinci diziyi masaldan çıkarınca , birinci diziyi ikinci diziye b ağlayan bu motifi de masaldan çıkarmıştır. Ziya Gökalp , halk masalını manzum bir dille ve şahsi üslübuyla yeniden yazarken masalın karakteris­ tiğini teşkil eden bazı ibarelerini korumuştur. H alk masalının hemen bütün varyantıarında Beyoğlu gelen misafirin kız olabileceğini düşünür ve annesine bu fikri­ ni söyler, "p armağında yüzük yeri, kolunda bilezik yeri" olduğunu ifade eder. Masalın bütün varyantıarında bu söyleyiş korunmuştur. Gökalp da manzumesinde bu söyleyişi aynen korumuştur:

Gönlüm diyor; "Kızdır bu kızan değil, Bu duygum ne vehim, ne de zan değil.: Ali'nin gözleri bir erkek gözü. Fakat, erkek değil, yüzü kız yüzil . Kollannda belli bilezik yeri, Pamıağmda sezdim ben yüzük yerL . Ziya Gökalp masalın bu tür karakteristik ibareleri­ ni korumakla birlikt e , manzume sini kendi şahsi u sh1buyla kaleme almıştır. Halk masalında yalın bir anlatım göze çarpar. M asalda konuyla ilgili olmayan hiç bir teferru at üzerinde durulmamıştır. Ziya Gökalp'ın manzumesinde ise zaman . mekan. şahıslar, olaylar t e ­ lerruata inen çizgilerle verilmiştir. Ziya Gökalp , masala t a sviri sokmu ş , bol sıfat ku llanarak daha zengin bir a nlatım yolu aramıştır. Ziya G ökalp 'ın sıfatları kul­ l a n ı ş ı oldukça ilgi ç e kicidir. G ö kalp . ku llandığı s ı fa t l arla masala şairane bir bakış tarzı, değer hüküm245


leri ve bir duygu yü kü ilave etmiştir. Gökalp , h alk masalından farklı olarak zaman zaman sanatlı bir ifade t arzı kullanmış , masala ş i irin imkanlarını i l ave etmiştir:

Uçuyor gibiydi dönerken jelek, Siyah ata binmiŞ bir beyaz melek . . Dediler "Bir ceylan meydanı aldı. Kükremi.Ş arslanlar geride kaldı

tarzındaki mısralar b unu açıkca göstermektedir.

c . ÇEŞİTLİ MOTİFLERİN BİRLEŞTİRİLMESİYLE GETİRİLMİŞ MASALLAR

MEYDANA

Kızıl Elma Ziya Gökalp' ın Kızılelma adlı manzume sinin teme­ linde bir halk masalı yoktur. B ununla beraber. bu man­ zume masallardan ve halk hikayelerimizden alınmış motiflerle örülmüştür. Bundan dolayı Ziya G ökalp' ın b u m anzumesini m a s a l v e h alk hikayelerimizle ilişki s i içinde ele alacagız . M a nzum bir h ikaye olan Kızılelma' nın konu su şöyle özetlenebilir: Babası han soyundan gelen, annesi Kırg ız ' ın Konrad b oyundan olan Ay H anım , Bakü 'lu genç ve güzel b ir kızdır. Paris'te tahsilde iken b abası ve annesi ölür. Ta h ­ silini t amamladıktan sonra Bakü ' y a döner. Anne ve b ab asından kalan mirasla " İ st ikbal Beşiği" a d ında bir okul inşasına başlar. İnşaat devam ederken S a d e t t i n M olla adında bir alimden şark bilimlerini öğrenir. Ay H anım b i r gün h o c a s ıyla kırda d o l a ş ı rken İ stanb u l ' dan gelmiş bir ressam olan Tu rgu t ' la karşılaşır.

246


Turgut'a aşık olur. Turgut da bir vecd anında gördüğü 'Ay Hanım'ı sever, ertesi gün Turgut, Molla 'nın huzuruna çıkarak Kızılelmanın manasını sorar. Sadettin M olla . ona Kızıl elma'nın bir yü kse lme ve birlik ü lküsü olduğunu anlatır. Sadettin Molla 'nın Turgut'a söylediği bu sözleri duyan Ay Hanım, kurduğu okulu bir başkasına devrederek bu ü lküyü gerçekleştirmek için Lozan' ın yanında bir Türk köyü kurmaya karar verir. Böyle bir muhitte yetişen Türk gençleri bütün Türk ülkelerine aynı ideali yayacak ve Kızılelma ülk.üsüne ulaşılacaktır. Ay Hanım , Lozan'daki köyün adını "Kızılelma" koyar. Turgut, Ay Hanım'ı bulmak hayaliyle Kızılel­ ma"ya gelir. Ay Hanım ' ın kurduğu okulda re sim öğretmeni olur. Okulun müdür muavini olan Tomris'in şahsında Ay Hanım'ın hayalini gören Turgut, Tomris'in bir resmini yapar. Tabii resim , Ay Hanım'a benzer. Ay Hanım bu resmi görü nce Turgut ' u n kendi re smini yapmış olduğunu ve Tomris'in şah sında kendisini sevdiğini anlar. Bu arada Tomris 'in Ertuğrul adlı bir g�nçle evleneceğini duyan Turgut intılıara kalkışır. Ay Hanım, evlenen Tomris'in sevdiği kadın olmadıgını Tur­ gut'a anlatır. Sonuçta Turgut'la Ay Hanım evlenir. Ziya Gökalp'ın manzumesindeki Ay Hanım, çağdaş hikayelerde rastlanan idealist bir genç kız tipini temsil eder. Buna karşılık, Turgut masallardaki kahramanlara benzer. Kızılelma'yı bir masal zanneden Turgut'un mace­ rası bir masal atmosferi içinde anlatılır. Kızılelma'yı gerçekleştiren Ay Hanım'ın macerası "gerçek" planında ele alınır. Böylece "masal dünyası" ile reel h ayat. müştereken manzumenin örgüsünü meydana getirir. Ziya G ökalp , ma nzumesinde önemli bir yer tutan "Masal"-"gerçek" tezatının özünü manzumenin konusu­ nu teşkil eden "Kızılelma" kavramında bulmuştur. Ziya Gökalp , manzumesinde Sadettin M olla 'nın ağzından Kızılelama 'yı izah ederken onun şimdilik bir hayal, bir 247


masal oldugunu , ama bir gün gerçek olacaguu söyler:

zemini me}küre seması hayal . . . Bir gün gerçek, fakat şimdilik masal. . . İşte Ziya Gökalp , Kızılelma'yı bir masal zanneden Turgut ' u n macerasını masal u nsurlarıyla anlatmış , Kızılelma'yı gerçekleştiren Ay H anım'ı ise gerçek planın­ da ele almıştır. Şimdi hikayeye karışan masal unsurlarını kısaca tespite çalışalım: Turgut . masal kahramanları gibi "kendisinde bir şeyin yoklugunu hisse derek" (fonksiyon "a") yola çıkar (fonksiyon I) . Önündeki yol ikiye ayrılır. ak sakallı bir çiftçi ona yol gösterir. Yolun devamında atlı bir peri görür. P e riye . "Sen kimsin, bu alem neresi?" diye sorar. Peri "Bu Kızılelma'dır, ben perisiyim" diyerek masallar­ daki periler gibi kaybolur. Yine masallardaki gibi, bir ihtiyardan gidecegi yeri sorar, o yer hakkında bilgi edi­ nir. Turgut aradıgını bulmak için yine yollara düşer. köy köy dolaşır, "az- uz" gider, "daglar-dereler" aşar. Ziya Gökalp , Turgut'un macerasını bir masal atmos­ feri içinde anlatmıştır. Diger taraftan Turgut, tip olarak h alk hikaye kahramanlarının husu siyenerini gösterir. Ay H amım ' a b ir rüya h ali içinde aşık olması halk h ikaye lerind e n alınmış bir m otift ir. Halk h ikaye­ lerinde aşk çok zaman bir rüya yahut bir resim görme ile b aşlar. Gökalp 'ın manzumesinde gerçek bir karşılaşma da söz konusudur. Bu yönüyle de h alk hikayelerinde oldugu gibi-Arzu ile Kanber, Asüman ile Zeycan . Ferhad ile Şirin- "ilk görüşte aşık olma" motifi söz konusudur. Ziya Gökalp , Tu rgut'u Ay Hanım'la bir rüya hali içinde karşılaştırmakla bu iki motifi b irlikte ku llanmıştır. Ayrıca Turgut, ressam olu şuyla da halk hikaye kahra­ manlarını hatırlatır. Ziya Gökalp ' ın manzumesini halk 248


hikayelerine yaklaştıran bir diğer motif de Ay H anım'la Turgut arasında bir "pir''in bulunuşudur. Ziya Gökalp 'ın manzumesinde Sadettin M olla halk hikayelerinden gelen "pir"in yerini tutmakla b eraber, Gökalp'ın kendi şahsına tekabül eder. Ziya Gökalp Kızıl elma ile ilgili fikirlerini ona söyletir: Tü rk fatihleri tarih b oy u nc a , Kızılelma'yı bir "mev"ud ülke" olarak düşünmüşler, onu kendileri için bir "İrem" bağı sayrnışlar. hep onu aramışlardır. Onu bulmak için H ind ' e , Ç in' e , M ısır ' a , Rum'a gitmişler, bütün payitahtlara, "çit"lere ulaşmışlardır. Fakat hiç bir zaman onu bulamamışlardır. Ç ünkü Kızılelma diye maddi bir ülke mevc ut değildir. Kızılelma, zemini mef­ küre . seması hayal olan bir masaldır, fakat b ir gün gerçek olacaktır . Tü rkler tarih boyunca birçok yerler fethetmişler, fakat feth ettikleri yerlerin medeniyetini , dinini, dilini benimsemişler. kendilerine has b ir Türk hukuku , Türk felsefesi ortaya koyamamışlardır. Bilgin­ lerirniz, şairlerimiz , yabancı dilde eserler vermişle rdir. Bugün Türkçe yazanlar bile Avrupa taklidi şeyler yaz­ maktadır. Türk'ün kılıcı ve kalemi yüzyıllar b oyunca Arab'ı, Ç in' i , Acem'i yükseltmiştir; kendi işini daima yarım bırakmış, daima işe tekra r başından başlamak zorunda kalmıştır. Tarihi bir vah dete , kavmi bir safvete ulaşamamıştır. Türk'ün İrem'i yahut Seba'sı. Kızılel­ madır. Kızılelma "birliğe" , "milli düşünceye " , doğru git­ mektir. Bir gün "milli irfan" a , "içtimai b ir yurt " a , "kavmi bir tarih"e ulaşılacaktır. İ.şte Kızılelma budur. Sadettin Molla, bu bilgiyi verdikten sonra cezbeye gelir, Kızılelma için b ir şiir söyler. Bu şür, tekke ede­ biyatında örneklerini gördüğümüz ve halk edebiyatında önemli bir yeri olan " devriye"ler tarzında yazılmıştır. Tasavvuftaki devir naziriyesinden bahseden şiiriere "d evriye" adı verilir: S u filere göre bütün varlıklar Tanrı'nın b ir sıfatına mazh ardır. İ nsan ise Tanrı'nın b ü t ü n s ıfat larına . yani za tına mazhardır. Şu halde 249


insan en olgun varlıktır. Ancak, mutlak varlık insan su­ retinde

t e c elli

geçmiş ,

kainattan

e d inc eye

ka d a r

bütün

süzülm ü ş t ü r

ve

varlıklardan

insan

kainatın

h ü l asasıdır. Sadettin M olla'nın söylediği devriyede de kainattan süzülüp geliş tasvir edilmiştir:

Karanlık bir tufan. seyyal bir deycur! Ne vücut, ne adem. ne gayb, ne huzur: Nar içinden henüz çıkmamıştı nür, Tutulmuştu her şey kara sevdaya . . . Umman coşkun akar, b iZ sal içinde Bir yıldız böceği hayal içinde Işıldar gibiydi; bu hal içinde Dalmışız ikimiZ aynı rüyaya. Sadettin molla'nın manevi yolculuğu yine devriye­ lerde olduğu gibi Adem, Musa ve isa peygamberlerin sure­ tine mazhar olarak devam eder:

DeniZden ırmaklar. ırmaktan çaylar Doğdukça, salımız daha çok haylar, Kaynaktan biZim'çin ayrılan pay lar Götürürdü biZi başka mevaya. Salımız balonmuş, havayı deldik, Sajralar atarak daim y ükseldik, Nihaye t Adem'in gözüne geldik Oradan hasre tle baktık Havva'ya Dunnadık b iZ ; k imi Sina'da kaldı, Kimi "Erdim!" dedi, semada kaldı: Kimi arşa çıktı alada kaldı . . . . . Döndüler bak tılar akan deryaya. .

250


Burada yine devriyelerde oldugu gibi Adem'le ayni­ l e şme dile getirilmiştir . " S ina" ile M u s a 'y a , "Arşa çıkmak" ile isa'ya telmihte bulunulmuştur. Nuh tufanı da tasviri olarak anlatılmıştır. Ancak bütün bu mertebe­ leri aşan Sadettin M olla, sonuçta mutasavvıflar gibi mutlak varlıga ulaşmayı düşünmüyor: O, bütün bu varlıklardan ve mertebelerden geçtikten sonra Kızıl­ t�lma'ya varmayı arzuluyor.

D. YABANCI KAYNAKLI MASALLAR

Ziya Gökalp , "Kugular" masalının konusunu Ander­ sen'in "Yabani Kugu ıar" adlı masalından almıştır 1 3 6 Yabani Kugular masalının bazı temel motifleri Türk halk masallarında bulunmakla birlikte , Türk masal ge­ leneginde "bütün olarak" yoktur. Bu masal. tercüme ve adapte çalışmalarıyla Türkçeye kazandırılmıştır 1 3 7 . G ökalp ' ın Kugu lar masalının Anders e n ' in "Yabani Kugu lar" masalının bir adaptasyonu oldugunda hiç 1 8 �üphe yoktur 3 . Andersen'in 'Yabani Kugular" masalının özeti: ı - Bir kralın on bir oglu ile bir kızı vardır. 2- Kral ikinci defa evlenerek saraya bir üvey anne �etirir. Üvey anne on bir şehzadeyi kugu haline sokup sa­ raydan uzaklaştınr; kız kardeşleri Eliz ab e t 'i de b ir köylü ailesinin yanına verir. 3- Elizabet on beş yaşına girip eve dönme zamanı ge­ l i nc e üvey anne onun güzelligini kıskanır. Kızın 1 36 Andersen'den Masallar, Yabani Kuğular, s 74- 1 00 . 1 37 Wolfram Ebcrhard - Pertev Naili Boratav, ss. 8 - 1 83. 1 2 1 38 Wolfram Eberhard - Pcrtev Naili Bo ratav, s s . 1 83.

25 1


yıkanacağı kaplıcaya üç sihirli kurbağa bırakarak kızı çirkinleştimıeye çalışıı·; kız büyü tutmayacak kadar saf olduğundan üvey ananın teşebbüsü başanya ulaşmaz . Bunun üzerine kızı ceviz kabuğuyla ovalayarak karartır. Kral kızını tan ımayarak kovar. 4- Elizabet. kardeşlerini bulmak ümidiyle omıana gider. 5- Geceyi omıanda geçirdikten sonra. sabahleyin bir göl görür; orada yıkanarak, eski güzelliğine kavuşur. 6- Elizabet . omıanda ihtiyar bir kadına rastlar. ona kardeşlerini görüp görmediğini sorar. İ htiyar kadın görmediğini ancak başlarında taç olan on bir kuğu gördüğünü söyler, ve Elizabet'i kuğulan gördüğü derenin yanına götürür. Elizabet orada bir deniz görür. 7- Elizabet deniz kıyısında otururken, akşam üzeri on bir kuğunun geldiğini görür. Kuğular silkinince kızın on bir kardeşi meydana çıkar . Koşarak kardeşlerinin yaruna gider, oğlan kardeşleri Elizabet'i tamrlar. 8- Kuğular Elizabet'i deniz aşan bir ülkeye götürür. 9- Elizabet rüyasında ormanda kendisine yol gös­ teren ihtiyar kadını bir peri şeklinde görür. Peri, Eliza­ bet'e kuğu olan kardeşlerinin tekrar insan haline gelmi­ sini istiyorsa . onlar için mezarlıktan toplanmış ısırgan otlarından birer gömlek örüp giydimıesini, ancak bu işi yaparken hiç konuşmaması gerektiğini söyler. 1 0- Elizabet . ısırgan otu toplayarak karde şlerine gömlek örmeye başlar. ku ğu olan kardeşleri, kız kardeş­ lerinin konuşmadığını görünce bunun üvey annenin yeni bir büyüsü olduğunu zannederler. ı ı - Elizabet ormandaki evinde gömlekleri örerken ava çıkan kral , kızı görür ve alıp sarayına götü rür. ı 2- Kral, Elizabet hiç konuşmadığı halde onunla ev­ lenir. Elizab et gömlek örmek için gereken otları bulmak için geceleri gizlice mezarlığa gi de r ı 3 - Kra l , Elizabet ' i n geceleri mezarlığa git t iğini .

252


görünce. onun bir büyücü olduğuna karar verir ve öldü­ rülmesini emreder. 1 4- Elizabet, tam öldürüleceği zaman on bir kuğu uçarak gelir. Kız ördüğü gömlekleri kuğu ların üstüne atar. Kuğular on bir delikanlı oluverir. Böylece Elizabet asılmaktan kurtulur. 'Yabani Kuğular" masalının konusu , bir üvey anne­ nin çocuklara yap tığı kötü lük ve bu köt ülüğün b ir kardeşin fedakarca yardımlarıyla telafi edilmesinden ibarettir. Üvey ann e , kralın erkek çocuklarını istemez ve onları büyü ile kuğu haline getirir; kız kardeşlerini de sarayd an koğar . G e nç kız , büyü k fed akarlıklarl a kardeşlerini üvey annenin büyüsünden kurtarır, onlan tekrar insan haline getirir. Gökalp ' ın Ande rsen'in masalları arasından bu masalı seçmesinin masaldaki üvey ana ve öksüz kız tip­ leriyle ilgili olduğunu sanıyoruz. Gökalp'ın işlediği ma­ sallann büyük bir kısmında "üvey ana" motifi vardır. Ziya Gökalp'ın üvey ana motifine değer vermesi bu moti­ fe verdiği anlamla ilgilidir. Ziya Gökalp , üvey ana moti­ fini sosyal planda milletin düşmanlarının sembolü ola­ rak değerlendirir. Nitekim Kolsuz H anım masalınd a Gökalp , masaldaki alegoriyi açıklarken masalındaki üvey annenin "hain ingiliz"i temsil ettiğini açıkça belir­ tir. Kurt ile Ayı adlı manzumesinde de öksüz kalan yavru kurtlarla onlann düşmanları arasındaki macerayı sos­ yal ve tarihi plana aktarır, öksüz çocuklar ile "millet" : öksüz çocukların dü şmanları ile milletin dü şmanları arasında bir paralellik kurar. Ziya G ökalp 'ın fikri eser­ lerinde üzerinde ısrarla durduğu Türk usturelerinden bi­ risi " Ö ksüz Kız" usturesidir. Bu ustureyi "Yaradılış-Türk Kozmogonisi l " adlı şiirinde ele almıştır. G ökalp ' ın " Ö ksüz Kız" ustoresinde üvey ana ve öksüz kız tiplerinin en eski şeklini bu lduğu muhakkaktır. G ökalp 'ın Ander­ sen ' in masallan arasından "Yaban Kuğuları" masalını 253


seçişinde , bu masalda Türk u sturesinde bulunan bir benzerinin bulunmasının payı oldugu düşünülebilir. Gökalp Andersen'in masalındaki kötü üvey ana ve kurtarıcı kız kardeş motiflerini aynen benimsemiştir. "Yabani Kugular" masalındaki vak'a asli unsurlarıyla aynen alınmıştır. Gökalp'ın bu masalda yaptıgı değ;işik­ lik bir "adaptasyon" olarak vasıflandınlabilir. Gökalp, Kugular masalında vak'anın gelişimiyle ilgili bazı degi­ şiklikler yapmıştır. ''Yabani Kugular" masalında Eliza­ bet, yardımcı ihtiyar kadına önce arnıanda rastlar, daha sonra ise onu rüyasında güzel bir peri olarak görür. Gökalp 'ın masalında Nilüfer'in yardımcı ihtiyar ka­ dınla ilk karşılaşması da ikinci karşılaşması da rüyada olur. Ziya Gökalp Türk destanlarında, halk hika­ yelerinde ve masallannda asli bir motif olarak karşı­ mıza çıkan rüya motifini iki defa kullanarak masala mahalli bir renk vermiştir. (Ziya Gökalp , diger masal­ larında da Türk halk edebiyatının bu asli motifini sık sık kullanmıştır. ) Andersen'in masalında Elizabet'in or­ manda karşılaştıgı ihtiyar kadın, rüyada transformas­ yana ugrar ve bir peri olarak karşısına çıkar. Gökalp masalında böyle bir transformasyon söz konusu degil­ dir.

Gökalp'ın masalında Nilüfer'in yargılanışı Elizabe­ tin yargılanışından farklıdır. Yabani Kugular masalın­ da Kral, Elizabet'i mezarlıkta görünc e onun ceza­ landırılmasını halka bırakır. Halk da Elizabet'in ateşte yakılınasına karar verir. Gökalp'ın masalında padişah , Nilüfer'i cezalandırmak için mahkemeye ve rir ve Nilüfer'i kadı yargılar. Gökalp cezanın şeklini de degiş­ tirmiştir. Ateşte yakılınanın yerini asılma alır. Gökalp'ın masalında keyfi karar yerini hukuka ve kanu­ na bırakır. Diger taraftan "c eza" mahalli bir karakter kazanır. And e rse n ' i n rastlanır.

254

masalında

H ri s t iyanlıgın

izl e r i n e


Gökalp'ın masalında ise şahıslar müslümandır: "Cellat, agzından bir kelime çıkarmak için ona, ab­ dest almasını, namaz kılmasını, tövbe etmesini nasihat edip duruyordu. " Gökalp, Andersen'in masalını Türkçeye adapte ederken oradaki bütün kurumların yerine ma­ halli kurumları koymayı ihmal etmemiştir. Yabani Kugular masalında Elizabet, ormanda gördügü bir gölde yıkanarak eski güzelligine kavuşur. Gökalp, göl motifi yerine Türk masal ve destanlannda sıkça rastladıgımız "süt gölü" motifini koymuştur. Gökalp'ın Andersen'in masalındaki motifleri aynen almayıp , kendi kültürümüzdeki karşılıklarını arayıp bularak masalı adeta yeniden inşa edişinin en güzel örneklerinden biri "göl'' motifinin yerine- "süt gölü" mo­ lifini koymasıdır. Ziya Gökalp , Andersen'in masalındaki , kurbaga motifini, Morgan Peri motifini, mezar cadılan motifini masaldan çıkannıştır. Gökalp'ın Andersen'in masalın­ dan çıkardıgı unsurlar, daha ziyade Kelt kültürüne ait olan ve kendi kültürüroüzde karşılıgı olmayana unsur­ lardır. Morgan Peri, yardımcı fareler, cadılar, sihirli kurbagalar, Türk masallannda oldugundan farklı fonk­ siyonlara sahip oldugu için masaldan çıkarılmıştır. Ziya Gökalp , Andersen'in masalında bir ceza motifi ilave etmiştir: Andersen'in masalında üvey annenin akıbetinden bahsedilmemiş, yani masalın haini cezasız kalmıştır. Gökalp , masal gelenegimizdeki kadar agır bir cezayla (kırk katır yahut kırk sa tır gibi) olmasa da hain üvey anneyi cezalandırarak, masala pedagoj ik amacına uygun bir son vermiştir. Gökalp 'ın masaıda yaptıgı en önemli degişiklik masalın şahıs kadrosu ile ilgilidir. Gökalp , Yabani Kugular masalındaki şahısların yerine Türk masal­ Iarında bulunan karşılıklarını koyarak masalı yerli h ayata adapte etmiştir. M a saldaki kra l ın yerini padi255


şah , prens'in yerini şehzade , prensesin yerini sultan hanım, başvekilin yerini vezir, sorgu makamının yerini kadı almıştır. Masalın kahramanı olan Elizabet'in yeri­ ni Gökap' ın masalında Nilüfer almıştır. Ziya G ökalp . masalındaki şah ısların yerine masalımızdaki karşılıkl arını koymakla kalmamış , şahıslara bazı değişik nitelikler de vermiştir. Andersen'in masalındaki Elizabet. h ayat müca­ delesini bırakmayan , karşısına çıkan güçlükleri yen­ ıneye çalışana bir kız olmakla beraber, kuğularla yaptığı tehlikeli yolculukta büyük bir korku geçirir. Masalın so­ nunda ise son gömleği bitirip kuğulann üzerine attık-tan sonra h eyec andan b ayılır. G ökalp ' ın masalındaki , Nilüfer, cesareti ve gözü p ekliği le Dede Korkut hika­ yelerinin kadın kahramanlarını h atırlatır. Kuğulann üstünde "Nilüfer, düşmekten korkmadığı için, bu seya­ hatten çok zevk" 1 3 9 alır. Masalın sonunda da Elizabet gibi heyecandan bayılmaz, büyük bir dirayetle eellada şu emri verir: " Şimdi, padişah ve kadı efendi gelsinler, her işi anlatacağım" 1 40 . Gökalp , Nilüfer tipini yaratırken, Elizabet tipinin husu siyetleriyle D ede Korkut hikayele­ rinin Selcen Hatun, Banu Çiçek gibi tiplerinin hususiyet­ lerini birleştirmiş, "alp tipi" bir kadın kahraman ya­ ratmıştır. Gökalp'ın masalındaki padişah da bazı hususiyeHe­ riyle Andersen'in masalındaki kraldan ayrılır. Ander­ sen'in masalında kral mahkum olan sevgilisini kurtar­ mak için herhangi bir teşebbüste bulunmaz. Buna karşı­ lık padişah , mahkum olan kızı kurtarmak için son çare olarak af yetkisini ku llanmaya t e şebb ü s eder: fakat Nilüfer bir kelime dahi söylemeyinc e padişah hükmün yerine getirilmesini ister. Bu hareketiyle padişah krala nazaran çok daha vefalı bir sevgili nite liğ;i kazanır. Diı 3 9 Tanscl, s. ı 65.

ı 40 Tanscl, s . ı 65.

256


ger taraftanda padişah olarak son görevini yapmış olur: "Padişah, bir defa daha denemek için Nilüfer' in yanına geldi . Bir tek kelime söylerse, cezadan afvede­ cegini , yine eskisi gibi nişanlısı �alacagını söyledi. Nilüfer elindeki gömlegi örmekten başka hiç bir hareket göstermedi. Padişah kızın bu muamelesinden hiddetlen­ di; "hüküm icra olunsun!" dedi." Yab ani Kugular masalı, Andersen'in kaleminden çıkmış bir masaldır ve yazarın ü slübunu taşır. Gökalp , bu masalın üslfıp özelliklerini aktarmaga çahşmamış­ tır.

257



ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ZİYA GÖKALP'IN ŞİİRLERİNDE HALK EDEBiYA­ TINA AİT UNSURLAR Bilindiği üzere Ziya G ökalp , manzum hikaye ve ma­ sallannın dışında başka şiirl er de yazmıştır. G ökal p , bu ş i i rl e rinde umumiyetle h ayat fe lsefesini ortaya koyar.

Fakat bu şiirlerini yazarken de halk kü_l t ü rü nden almış olduğu malzeme d e n istifa de e tmiştir. G öka l p ' ın şiirleri­

n i i h t iva e t t ikleri h a l k e d e b iy a t ı m alzemesinin n i t e ­ liğine göre ü ç guru p altında inceleyebiliriz:

ı . Konu sunu e ski Türk u st ü re ve menkıbelerinden

alan ş iirler,

2. Ş e kil ve mu hteva yönünden ta savvufi h alk şiiri ve saz şiirlerinde n u nsurlar taşıyan ş iirler,

3. Tekerleme , mani , ninni gibi kollektif karakter t a ş ıy a n

halk

e d e b iy a t ı

yaz d ığ ı şiirl e r .

ü rü n l e ri n d e n

y a r a rl a n a r a k

Ziya G ökalp ' ı n manzum m a s a l l arının

dışında kalan ş iirlerinin halk e d eb iyatı ile m ü n a s e b e ­ t ini bu üç gurup altında gözden geç ireceğiz. A. KONUSUNU ESKİ TÜRK UST'ÜRELERİNDEN ALAN ŞİİRLER

Ziya Gökal p , "Yaradılış-Tü rk Kozmog onisi, I " adlı

manzumesinin konu sunu , birçok eserin d e Tü rk mitolo­ j isine örnek olarak gösterdiği üç u stüreden almıştır:

M a nzumenin I . b ö l ü m ü , Türklerdeki kadın n a t ü ­

riz m i n d e ku tsal s a y ı l ; ı ı ı d ö rt hayv a n a , koy u n ( Ku t l u m a ral) .

kuş

(tuğru l) .

köpek

( i t - b a ra k ) .

ökü z

(yak)

259


hakkındaki esatiri malumata dayanılarak yazılmış bir Türk kozmogonisidir ı : Ancak bu yaradılış destanı, b ildigirniz Altay, Yakut, Kırgız vb . Tü rk Kozmogonilerinden h iç b irine b e nzeme­ mektedir. Gökalp , Türklerin eski içtimai tasnifind e yer alan dört h ayvanla ilgili e satiri malumata dayanarak kaleme ' ald"ıgı bu ınanzumeye oguzların altılı tasnifiyle ilgili unsurları , Gün, Ay Yıldız , Gök, Deniz, Dağ' ı ve bun­ ların sırasıyla ongunları olan Şahin, Kartal , Tavşancıl , Sungur, Çakır, Üç Kuş'u ilave ederek Oğuzlaştınlmış b ir Tü rk kozmogonisi yaratmıştır. G ökalp , yazılacak bir Tü rk des larıının Oguzlar ve Kayı Boyu çizgisinde gelişen b ir bütün olmasına özellikle değer vermiştir. Çok cazip konuları olan ve G ö kalp t a rafından bilinen Altay. Yaku t, Kırgız vb . kozmogonilerinin b ir kıyıya barıkılıp , yeni , fakat Oğuzlara has b ir kozmogoni yaratılmaya çalışılması ancak bununla izah edilebilir. Manzumenin ikinc i bölümü , Ziya G ökalp'ın Türk Töresi adlı e serinde bir özetini verdiği "Güneş H a nım" us ture sinin manzum bir dille anlatımından ib arettir2 Manzumenin üçüncü bölümü , Çolbu H anım usturesinin , dördüncü bölümü Öksüz Kız u sturesinin manzum birer anlatımından ibarettir 3 . Ziya G ökalp , Ergenekon4 adlı şürinin konu sunu Er­ genekon menkib e sinden almıştır. Ancak Gökalp , bu şiirinde Ergenekon'dan öncesini ve sonrasını da kısaca anlatarak, adeta Tü rklerin küçük destani bir tarihini yazmıştır. Ziya G ökalp 'ın Tü rk me nkıb e l e rinden yararlana.•

ı l3u d ö rt hayvan konusu nda G ökal p ' ı n b izzat kend i açıkl amalan için bkz: Türk Tö resi, ss. 4 2 - 4 3 . 2 Ziya G ö ka l p , Tü rk Tö re s i , I stanb u l , Matbaa - i Amire , ı 9 2 3 , s s .

74 -75.

3 Gökal p , Tü rk Töresi, ss. 77-78. 4 Fevzi ye Abd u l l a h Ta n sel, Ziya

Gö k a l p Kü lliyatı - ı , Şiirler I l alk Masal ları, Tü rk Tarih Kuru mu Yayı n ı , a n kara: ı 977, s s . 7 8 - 8 3 .

260

ve


rak yazdığı şiirlerinden birisi de "Altun Işık, ı- S avaş" 5 adlı şiiridir. G ökalp b u ş iirini yazarken "Alangova" menkıbesi ile "Altun Işık" motifinden yararlanmıştır. G ö kalp , Türk Töresi a d l ı e s e ri n d e Ş e c e r e - i Türkiye 'ye dayanarak "Alangova" menkıbesi hakkında şu malumatı veri�:

Alangova adlı bir melikenin çadırına. gökten yeşil gözlü bir ilCıh iner. Alangova bundan gebe kalır. Kay ı süldlesi bunun iki oğlundan ürer. G ökal p , "Alangova" hakkındaki b u kısa b ilgi ile "altın Işık"la ilgili şahsi düşüncelerini birle ştirerek bu manzumeyi yazmış tır. G ökalp'ın manzumesinde "Ala­ geyik" bir Türk totemi olarak ele alınmıştır. Gökalp , m anzumeye bir dipnot ilave ed erek Tü rk ongunlan hakkında şu bilgiyi verir: ''Türklerde her oymağın , bir hayvan isminde olmak üzere bir ongunu vardı: Cami'üt­ Tevarih ' in b eyanına göre , o oymağın ferdieri bu h ayvanı mukaddes telakki ederler, öldürmezler, etini yemezlerdi. O halde b u bir nevi totem demekti: Oğuz'un mü nkasim olduğu altı b oydan h erbirinin b ir avcı ku ştan ibaret olmak üzere bir ongunu vardı: Şahin, sungur, tavşancıl, karta! , çakır, üç-ku ş . "7. Bu ifadeden de anlaşılacağı gibi G ökalp, Alageyik'i b ir Türk totemi olarak ele alırken , Cami'üt-Tevarihten faydalanmıştır. Ziya G ökalp 'ın b u manzumeyi yazarken "Şecere - i Terakim e " 8 den de yararlandığı g ö rülmektedir. Ziya Gökalp'ın manzumesinde Türk' ü n oğlu Tütek'in9 geyiği öldürmesi ve pişirip yerken elinden tuzlu toprağa bir .

5 Tansel, Ziya Gökalp Külliyatı- 1 , 2 . b . , ss. 258-263. 6 Gökal p, Türk Tö resi, s. 75. 7 Tanscl, Ziya Gökalp Kü lliyatı, I, s . 26 1 . 8 Ebulgazi l3ahadır Il a n , Şeccre - i Te raki me, H az : Muharrem Ergin , Tercü man, 1 00 1 Temel Eser, s. 24. 9 Bu kelimenin okunuşu hakkında bkz. Tanscl, Ziya G ö kal p Kü lliyatı, I, s. 26 1 . 26 1


parça düşürerek tuz adetini b ulması Şecere-i Teraki­ me 'de bu konuda verilen şu malumata dayanmaktadır ı o : Türk'ün dört oglu var idi. Birinci Tütek, ikinci Çiğil (Çekel}, üçüncü Barsçak (Berseçar) , dördüncü amlak (emlak). Türk ölece{Ji sırada Tütek'i kendi yerine padişah kılıp uzak sejere gittL Tütek akıllı ve devletli iyi padişatı idi. Türk içinde çok adetleri o ., peydah kıldı. Acem padişahlannın ilki Keyümers ile muasır idL Günlerden bir g ün ava çıkıp, geyik öldürüp, kebap kılıp, yiyip otur­ muştu. elinden bir dogram et yere düştü. Onu alıp yiyince agzına çok hoş tad geldL Çünkü o yer tuzla idL Yemege tuz koyma{Jı o çıkardı bu tuz ddeti ondan kaldL . . Ziya G ökalp , altın Işık manzumesinde Türk mitolo­ j isinde n ve Türk tarihinden yararlanarak h ayal ettiği büyük Türk destanının bir p arçasını ortaya koymaya çalışmıştır. Ziya Gökalp 'ın şiirleri içinde bütünü Türk menkı­ belertyle ilgli olmamakla birlikte. Türk menkıbelerin­ den ve Tü rk destani motifle rinden b azı unsurl ar taşıyanları vardır. Meşhede doğru , ilah\. Kurt ile Ayı. Türkün Tufanı, Osman Gazi Kurultayda, Millet. Akim ­ rum , Ötüken Ülkesi, Altun Destan , Yeşil B oncuk, Ala G eyik şiirleri bunlardandır. "

B . ŞEKİL VE MUHTEVA YÖNÜNDEN TASAVVUFi ŞİİRİ ve SAZ ŞİİRLERİNDEN UNSURLAR TA ŞI­ YAN ŞİİRLER HALK

Ziya G ökalp , tasavvufi halk şiirleri yazan Tekke şairlerinin şiirlerine benzer şiirler yazmıştır. Gökalp , İslamiyetten önc eki Tü rk kü ltürü kadar İ slamiyetten sonraki Türk kültürüne de büyük ehemmiyet vermiştir. Bilhassa tasavvufi halk edebiyatıyla yakından ilgilen­ miştir. G ökalp'ın şiirlerinde bu edebiyatın etkisi açıkça görülür. 10

262

Ş ecere - i Tc raki me, Haz: M u harrem Ergin , s .

24 .


Ziya Gökalp'ın tasavvufi halk edebiyat m a önem verm e sinin sebeplerinden biri onu , e ski Tü rk şamanizminin bir devamı sayması ve onda kendi hayat felsefesine uyan taraflar bulmasıdır. Ziya Gökalp'ın or­ taya koymuş oldugu hayat felsefesi, bir nevi "sosyal mis­ Usizm"dir. Tasavvufta aşık nasıl Tanrı'ya ulaşınakla kemale ererse, basit bir vatandaş da kendi ruhuyla mill i ruhu birleştirmekle olgunlaşır. Şekil ve muhteva itibarıyla tasavvufi halk ede­ biyatımn tesirinde yazdıgı manzumeler şunlardır: Tevhid, Türk'ün Tekbirt, İ lah i çocuklar İçin- , Din, Ahlak, Çocuk Duaları , tı a h ile r 1 , 11 , Asker D u ası, Kızılelma şiirinde Sadettin M o ll a agzından söylenen devriye. Ziya Gökalp bu şiirleri yaza rke n , tasavvufi halk edebiyatı gelenegini göz önünde bulundurmuş, onun hu­ susiyetlerinden yararlanmıştır. Ancak bu şiirlerin hiç birisi tasavvufi halk şiirinin basit bir taklidi degildir. Gökalp bu şiirlerinde tasavvufi halk edebiyatı gele­ neginden hareket etmiş, onların şekil hususiyetlerinden ve kelime kadrosundan yola çıkarak muhtevaca yeni şiirler elde etmiştir. Bu şiirlerinden Tevhid , Türk' ün Tekbiri , İlahiler-1 , Il , Ç oc uk Dualan şekil ve tür olarak dogrudan dogruya Tekke ş i irinin en yaygın örnekleri olan "ilahilere benzetılerek yazılmı ş tır. Bu şiirlerin hepsi ilahilerde tercih edilen vezinl erle yazılmış olmak­ la dikkatimizi çeker. Türk'ün Tekbiri, çocuk Duaları- I , çocuk Duaları-II, hecenin beşli kalıbıyla: Tevhid , hece­ nin yedili; İlahiler-I ve İlahiler-11, he c e ni n 4 , 4 duraklı B 'li kalıbıyladır. Kafiyelenişleri de ilahiler gibi aaab , cccb , d d db , . . . . . tarzında dır. Yine bu şiirlerin hepsinde çok defa ilahilerde gördügümüz gib i dini b ir ibare dörtlüklerin dördüncü mısraı yahut dörtlükleri birbiri­ ne bağlayan redif olarak tekrar edilmiştir. M e s e la çocuk Du aları- l ' in h er dörtlüğünun son mısraı olarak Eroglu -

-

263


Nuri'nin bir ilahisinde olduğ;u gibi l l "elhamdülillah" ta­ biri ; Tevhid'in her dörtlüğ;ünün son mısraı olarak Pir Sultan abdal'ın bir ilahisinde olduğu gib i l 2 "la- ilahe illallah" tabiri kullanılmıştır. Bu şekil benzerliklerinin yanında Gökalp , tasavvufi h alk şiirinin muh tevasıyl a ke n d i d ü ş ü nc e l e rini birleştirmiş tevhid, ilahi ve devriye gibi türlerin muhte­ vasını h azır bir çereve olarak almış ama kendi görüşlerini bu muhtevaya ilave etmiştir. Mesela , yukarıda söz konusu ettiğ;imiz şiirlerden ''Tevhid"de G ökalp , tasavvufa ve bir tasavvuf terimi ola­ rak "tevhid"e yeni bir anlam vermiştir. Ziya Gökalp , kendi sosyal mistisizmine uygun "ictimai tasavvu f'a göre yeni bir "tevhid" dü şünmü ştür. Halk tarafından be­ nimsenmiş olan tasavvufi tevhid kavramından hareket ederek sosyal bir "b irlik" düşüncesine varmıştır. Tasav­ vufta Tanrının b irliğinde kayb olan fert. G ökalp ' ı n şiirinde toplumun birliği içinde kaybolur:

"Gönüllerde vahdet var Fert yok. cemiyet var!" Çocuk Du aları- I ve II'de şekil tamamen ilahilere benzemekle beraber, hatta konu da ilah ilerde olduğ;u gibi dini olmakla berab er bu şiirlerde ilah ilerd_e rastla­ madığımız yeni değ;er ve kavramlar, milli ve sosyal me­ seleler söz konusu e dilmektedir. S adettin M olla'nın ağzından söylenen devriyede de Tekke şairlerinin dev­ riyelerinin bütün özellikleri bulunmakla beraber, şiir kızılelma idealinin ifadesiyle sonuçlanır. Ziya G ökalp , Kızılelma kitabındaki Tevhid , Tü rk'ün Tekbiri , İlahi, Asker Duası, Kendine D oğ;ru , Ötüken

2 1 3.

264

l l Vasfi Mahir Kocatürk , Tckkc Şiiri an toloj i s i , Ankara, 1 96 8 , s . 1 2 Cahi t Öztclli, Pi r S u l lan Abdal, 1 9 7 1 ,

s.

247.


Ülkesi, H ayat Yolunda , Yeni Attila , Osman Gazi Kurul­ tayda, D u rrna Vur, Şehid H aremi , Yeşil Boncuk, Altun Yurd, Akkurum , Meşhede D oğru adlı manzumelerini "koşma" başlığı altında toplamıştır. Kızıl elma kitabın­ daki Altun Destan, Ergenekon , Esnaf Destanı , Balkanlar Destanı, Kızıl Destan adlı şiirlerini de "destanlar" b aşlığı altınd� t o p lamıştır. Ziya G ökalp ' ın ş iirl erinde saz şiirinin e tkilerini b azı mürıferid şiirle riyl e birlikte bu "koşma" ve "destan"larda görüyoruz. Ziya G ö kalp ' ın " koşma" adını verdiği şiirlerinin tamamını koşma türü nde saymak mümkün değildir. Tevh id , Türk'ün Tekbiri , İlahi, Asker Du ası adlı şiirleri " il a h i " l e r e b e nz e t il e r e k yazılm ış t ı r . G e riye k a l a n şiirlerden Kendine Doğru . Yeşil Bonc u k b eyitlerle; Yeni Attila, Altun Yurt ç apraz kafiyeli dörtlükl erle ve b eyit ­ lerle; Osman Gazi Kurultayda on b ir heceli ve beş heceli dörtlüklerle; Akku rum, üç mısralık kıtalarla; Meşhede D oğru , d ö rtlük, üçlük ve ikilik kıtal arla yazılmıştır. Ö t ü ke n Ülke s i v e Şeh id H aremi i s e , üçlü ve ikili mısral ard an m e y d a n a gelen b i r l ikle riyle ye d e kl i koşmaların beşli kıtalarını andırrn aktadır. B u şiirler iç inde koşma t ü rü n e en ç ok yaklaşanı , dörtlüklerle yazılmış olan ve aa ab , eecb , d d db . . . . t arzında kafiyele­ nen Hayat Yolunda adlı manzumedir. Bu manzume de h e ­ c enin 1 3 ' l ü kalıbıyla yazılmış olu şuyla ge lenekt en ayrılır. G ökalp 'ın "Koşmalar" başlığ ı altında topladığı şiirlerin koşma türü ile ilişkisi h emen h emen bu marızu ­ melerin koşmalar gibi hece vezniyle yazılmış olma ­ larınd an ibare ttir. Ziya G ökalp 'ın "koşmalar"ında saz şiirinin etkileri oldukça sınırlı olmakla beraber, "destanlar"ında bu etki daha belirlid ir. Kızılelma kit abında "Dest anlar" başlığı

265


altında toplanan şiirlerden Altun Destan . Ergenekon ve Kızıl Destan adlı manzumeler, destani yah u t aktüel ko­ nuların teferru atlı bir b iç imde anlatılmış olmasıyla , vezniyle v e kafiyeleniş biç imiyle saz şairlerinin destan­ Iarına benzer. G el e n ekteki örnekleri g ib i " D inleyin kardeşler . . . "Dinleyin müminler" hitaplanyla başalayan Kara Destan ve Ak D estan adlı manzumelerinden birin­ cisi, 6 , 5 duraklı ı ı 'li vezni, kafiyeleniş b iç im i ve gele­ nekten alınmış red ifiyle destan t ü rü nü başarıyla taklit ettiği şi irlerinden b irisidir. G ökalp'ın destan adını verdiği şiirlerinden geleneğe en bağlı olanl arı, E snaf D e st a nı ile B a l kanlar D e s­ tanı'd ır. Saz şairlerinin yazdığı pek çok esnaf de stanları vardır. Bu tür şiirle rde , şair h emen b ü tü n mesleklere girip çıkışın mizahi b ir tonla anlatarak d inleyicilerini güldürür. Bu şiiriere örnek olarak Kamili'nin Esnaf D es­ tanı ile Tahiri ' n in Esnaf D e stanı gösterilebilir 1 3 Ziya G ökalp'ın Esnaf Destanı bu tür esnaf destanlarının tak­ lidiyle yazılmış olmakla beraber, şair, mizahi karakter­ deki bu t ü rü didaktik bir amaç için kullanmı�tır. Ziya G ökal p ' ın şiirind e meslekler b ir m izah konusu olmak­ tan çıkar, millet h ayat ının v azgeçilmez kurumlan hali­ ne gelir. Yani G ökalp , konuyu aynen almakla birlikte konuya kendi bakış tarzını . ç ağdaş b ir b akış ı getirir. (Ziya G ö ka l p ' ı n m e s l e kl e re b a kı ş t a rz ı n d a k i b u değişiklik, Descarte s ' t a n s o nra Avru p a ' d a filozofların zanaatlara bakış tarzınd aki değişikliği hatırlatıyor. ) Diğer tara ft a n Esnaf D e st a nı vezin ve kafiy e l e ­ nişiyle tamamen saz şiirine b ağlıdır. Bu şiirde kıtaların son m ı s ra l a r ı n d a k u l l a n ı l a n k a fiye k e l i m e l e r i n i n bazılarını v e b ü t ü n ş i i r b oyunca tekrarlanan redif keli-

1 3 Vasfi Mahir Kocatü rk, Saz Şiiri Antoloj i si, A n kara, 1 96 3 , s. 243 , s. 248.

266


m e sını Aşık Ömer'in İstanbul D e stanı adlı eserinde görüyoruz 1 4 . Ziya G ökalp'ın B alkanlar D estanı, Şehid olmu ş bir Türk askerinin ağzından Balkan sava şının anlatılı­ şıdır. Saz şiirimizde bir savaşı tasvir eden pek çok des­ tan vardır. Gökalp , bu şiirini yazarken bu tür destanlan taklit e tmiştir. G ökalp 'ın Balkanlar D estanı'nı yazar­ ken , destan geleneğini göz önünde bulundurduğu kadar Köroğlu 'nun "meydan içinde" re d illi koçaklamasından da istifade ettiğini sanıyoruz 1 5 . Gökal p ' ın b u hamasi şiirinin b ü t ü n d ö rtlü klerinin sonu n d a Köroğlu ' nu n koçaklamasında olduğu gibi "an içinde" redif ve kafiyesi­ ni kullanması ve aynı kafiye kelimesine yer vermesi (meydan içinde) bizi b u şiirin örnek alındığı düşüncesine g ö t ü rmektedir. B u nu nla b erabe r G ö kal p ' ı n şiirinin hacmi ve savaşa katılmadan şehadete kadar bir kahra­ manın m a c e ra s ının kendi ağzından nakl e d il m e s i G ökal p ' ın şiirini koç aklamalardan çok savaş destan­ Ianna yaklaştırır. Ziya G ökalp bu şiirinde halk şairlerinin d e stan­ lannda ve Köroğlu 'nun koçaklamalannda görülen savaş tasvirlerinden yararlandığı açıkça göze çarpar.

c. TEKERIEME, MANİ, MASAL GİBİ KOU.EKTİF BİR KARAKTER TAŞlYAN HALK EDEBİYATI ÜRÜNLERİN­ DEN YARARLANARAK YAZDIÖI ŞÜRLER Ziya G ökalp , Alageyik, Türk'ün Tufanı, Ye şil Bori­ cuk manzumelerini yazarken halk tekerlemelerinden is­ tifade etmiştir. Tekerlemelerde düşünce ve hayaller vezin , kafiye , allite rasyon ve s e e i d e n faydalanılarak ve "tezat " a , "mübalağa"ya, "güldürme"ye , "tuhaflık"a , "şaşırtma"ya 1 4 Kocatürk, Saz Şiiri Antolojisi, s. 1 54 . 1 5 Kocatürk, Saz Şiiri An tolojisi , s. 45 . 267


dayanılarak ifade edilir 1 6 . Tekertemelerde konu , diğer halk edebiyatı tü rlernıde olduğundan daha karars ız , daha kaypaktır. Tekertemelerde birbirine aykırı durum­ lar, düşünceler ardarda gelerek şaşırtıcı bir etki bırakır­

lar 1 7 . Çok değişik şekilleri olmakla beraber a a , bb , cc tarzında kafiyelenirler ve umumiyetle

7 hecelidirler.

Çok zaman birinci şahsın ağzından söylenirler. Ziya Gökalp , Alageyik, Türk'ün Tufanı ve Yeşil Bon­ cuk adlı manzumelerini yazarken tekerlernelerin belirt­ tiğimiz

bu

özellikle rind en

u stalıkla yararlanmışt ır .

Ziya Gökalp 'ın tekerlerneleri taklitteki başarısı, Rıza ' Tevfik'in nefesleri taklitteki b aşarısıyla mukaye se ede­ bilecek kadar ustacadır. Fazla olarak G ökalp , tekerlerne­ nin muhtevasını değiştirebilmiştir. Bu yönden yaptığı iş taklidin ü stündedir. Alageyik manzumesinde şair, masallara has motif­ leri tezat , mubalağa ve şaşırtma elde edecek b içimde ustalıkla birleştirmiştir :

Yedim sırlı elmayı. Gördüm gizli dünyayı Gündüz oldu geceler; Ak sakallı cüceler, Korkunç devler lwrtladı Cinler cirit oynadı Kesik başlar yürürdü, Saçlarını sürürdü. Bir de baktun melekler Başlarında çiçekler, Yine bu şiirde mantıki düzen, tekerlemelerde olduğu gibi beklenmedik biçimde gelişir ve anlatım , tekerleme1 6 Ş ü k rü E l ç i n , Halk E d e b i y a t m a Yayınlan, Ankara: 1 9 8 1 , s . 650-66 1 .

G i ri ş ,

1 7 Bo rata.v, 1 00 So ru d a Tü rk l l alk r:dcbiyatı,

268

s.

Kültür

1 46.

B a k a n l ığı


lerin hızlı anlatım temposuna uygundur:

Dogan yolu şaşırdı, Kafdağı'ndan aşırdı., Attı beni bir göle, Gölden çıktım bir çöle. ÇC?lde buldum izini, Koştum tuttum dizini, Geyik beni görünce, Düştü büyük sevince. Ziya Gökalp'ın bu manzumesinin giriş bölümü ,

1 94 1

yılında Prof. Ahmet Caferoglu tarafından Kars b ölge ­ sinde "tekerleme" olarak derlenmiştir. Bu olay G ökalp'ın h alk tekertemelerini ne kadar b aşarılı olarak taklid ettigini göstermekte dir . G ö kalp 'ın metni ile derlenen metni aşagıya alıyoruz: Ziya G ökalp 'ın metni

Tekerierne Olarak Derlenen şekli

Çocuktum ufacıktım Top oynadım acıktım Buldum yerden bir erik Kaptı b ir alagey ik Gey ik kaçtı ormana Bindim bir ak doganı Dagan yolu şaş ırdı Kaf dagmdan aş ırdı. Attı beni bir göle Gölden çıktım b ir çöle Çölde buldum iz ini Koş tum tuttum dizini Gey ik beni görünce . . vb.

Çocuktum ufacıktım Top aynadım acıktım Yolda buldum bir erik Kaptı bir alageyik

Geyik yolun şaşırdı, Kaf dagını aşırdı, Attı b eni bir göle Gölde buldum izini Kaçtım tuttum dizini Geyik dedi "neynersen?"

Vu rd u m seni ölersen. Ziya G ökalp ' ın Tü rk' ü n Tufanı adlı şiiri de Alageyik 269


şiiri gibi tekerierne tar.tında kafiyelenmiştir ve hecenin yedili vezniyle yazılmıştır. Gökalp , bu ştirinde ele aldığı konuda bulunan "gerçek"- "yalan" tezadını tekerlernele ­ rin mantık dışı kompozisyonuyla ustalıkla birle ştir­ miştir. G ökalp , tarihçilerin masal ve efsanelerden b ir milletin "duyu ş ve düşünüş" biçiminin gerçegini çıkar­ malarının mümkün olduguna inanır. Gökalp 'e göre des­ tan ve masallarımız içinde tarihi benligimiz saklıdır. Bu düşüncesini bu şiirinde "Tarih masal içinde" , "Gerçek yalan içinde" gibi mısralarla anlatmıştır. Gökalp ' ın bu paradoksal düşüncesini ifade edebilmek için "tekerleme" şeklini seçmesi şiiri oldukça başarılı kılmıştır. Gökalp , tekerlernelerin zamandan zamana , mekandan mekana geçen kaypak mantıgı içinde yaradılışla ilgili inançlar­ dan oguz'a, oguz'un savaşlarından günümüze geçerek şiirine tam bir tckerierne havası vermiştir. Yeşil Bencuk şiiri de vezin, kafiyeleniş ve mantık düzeni ile bir tekerierne görünümündedir. Halk şiirlerinin ve halk türkülerinin bir kısmı ma­ nilerin yah u t mani t ıp ındeki dörtlüklerin ardarda sıralanmasıyla meydana gelmiştir. Anonim karakter taşıyan türkülerin önemli bir kısmı birkaç maninin ar­ darda sıralanmasıyla ortaya çıkmıştır. Ziya Gökalp bazı şiirlerini bu türkü lerde oldugu gibi mani tarzındaki dörtlü kleri ardarda sıralayarak meydana getirmiştir. Galiçya Yolunda , Ahlak ve lisan adlı marızumeleri mani tıpındeki dörtlüklerden meydana gelmiştir: Galiçya Yolunda şiirinde , Acıkmış ız ca nına, Susamış ız kanına, Yap t ıkların

eu Mos kof u anına . . .

Kalmauacak

270


dörtlüğü ile . Uygun düş iü, kelamlar. Halife'ye selamlar. Moskofu ezece{Jiz, Kurtulacak İs lamlar. . .

dörtlüğ;ü G ökalp ' ın b u şiirde mani tarz ına e n fazla yaklaştığı dörtlüklerdir . "Ahlak" şiirinde , "Ahlak yolu pek dardır; Tetik bas, önü yardır. Sakın hakkım var deme, Hak yok. vazife vardır!

dörtlüğünde redif ve kafiyeler de manHerden alınmıştır . B u şiirlerdeki dörtlüklerin herbiri manilerde olduğu gibi aaba tarzında kafiyelidir ve manilerde olduğu gibi hece­ nin yedili ölçü süyle yazılmışlardır. Ziya Gökalp'ın Osman G azi Kurultayda adlı manzu ­ mesi, on bir heceli ve beş heceli dörtlüklerin ardarda sıralanmasıyla meydana gelmiştir. Bu manzumede on bir heceli dörtlükler de , beş heceli dörtlükler de maniler­ de oldugu gib i aaba tar.t;ında kafiyelennıiştir. Şiirin 2 4 . , 6 . , 8 . . ı o . dörtlükl e ri h ecenin b eşli kal ıb ıyla yazılmışt ır . Yeni Hayat kitabındaki "Kavim" şiiri hecenin ı ı 'li kalıb ıyla yazılmıştır ve mani tarzında kafiyelenmiş dörtlü klerden meydana gelmiştir. Hecenin ı ı 'li kalıbıy­ la yazılmış maniler bulunduğ;u içi n bu şiiri de mani şeklinde söylenmiş dörtlü klerden meydana gelmiş bir şiir sayabiliriz . Alp Arslan-Malazglrd Muharebesi adlı manzumede atlıların söylediği dörtlü kl e r tamamen mani şeklin­ dedir: . .

·

Hiçbirimiz kaçmay ız, Beyaz bayrak açmayız . . Oktan baş_ka armağan Düşmaniara saçmayız.

27 1


Hep akları atarız. Kavgaya şevk katarız . . Arslan gibi dalkllıç, Düş ma nlara çatarız . . Hep büründük kefene Vatan ait sevene Esir !ıaşamaktansa Gömülelim çemene! A L ımızla ölmeğ i Anlatır bu pek iy i Ölmeden rühumuza Okuruz fatihayı Ülker ile Aydın manzumesinde Zeyneb'in su daldu ­ ru rken söylediği tü rkü iki mani d örtlüğünden meydana gelmişti r :

Güzelim dedim size, Gelmedi iş inize. İş te bakın parl ıyor Gölgem vurmuş denize. Ağzunızda yok sakız. Soyca hep böy le akız. S u des tisi taş ır mı Benim gibi güzel kız? P e kmezci Anne

masalının

b a şında

Şehzade

ile

Akç içek b irb irlerine ı ı heceli b irer mani atışırlar. Keşiş N e G ö rd ü n masalında Ke şiş , Ş e hzade'ye b ir mani ile

cevap verir. Nar Tanesi yah u t D ü zme

Keloğlaıi.

masalın­

da Şehzade' nin ü ç t ü rkü sü ı ı heceli üç maniden ibarett ir .

Aynı masalda Gülsün"ün tü rkü s ü mani tarzınd a kafiyeli ve hecenin 7'li ka lıb ıyla yazılmış i k i gelmekt e d i r .

272

maniden

meyd a n a


Ziya G ökalp 'ın dağınık şiirleri arasındaki l B Türk'üm adım Türkan'dır, Muallimim Kur'andır: Düşmanıarım çok değil, İngiliz 'le Yunan'dır. parçası da 7'li vezni ve kafiyelenişiyle tamamen mani tarzında dır. Ziy a G ökalp hece vezniyle toplam olarak 1 1 8 şiir yazmıştır. Bu 1 1 8 şiirin hece kalıplarına göre d ağılımı şöyledir: Beş heceliler: 2, Yedi heceliler: 1 3 , Sekiz h eceli­ ler: 1 2 , On heceliler: ı . On bir heceliler: 69, On üç h eceli­ ler: 3, on dört heceliler: 6, on beş heceliler: 1 2 . Gökal p ' ın hece kalıpları içinde en çok l l 'li olanı kullandığı görülmektedir. Bunu yedili, sekizli ve on beş heceli kalıp lar t a kip etmektedir. D iğer kalıpları kul­ lanışı ise bir deneme den fazla önem taşımamaktadır. Gökalp hece kalıpları içinde halk şairlerinin kullandığı kalıplara önem vermiş , onları ku llanmıştır. Tü rkç ü l ü ­ ğün Esasları adlı eserinde h e c e vezni ile ilgili olarak ş u düşünceleri ileri sürmüştür: Bununla beraber hece vezni, bazı şairlerimizi yanlış yollara götürdü. Bunlardan bir kısmı, Frans ızların hece vezinlerini taklide kalkış tılar: mesela Frans ızların "ale­ xandrin" dedikleri 6 + 6 vezn inde ş i irler yazdılar. B u şiirler, halkın hoş una gitmedi. Çünkü halkımız hece vez­ ninin ancak bazı şekillerinden zevk alıyordu. Milli ve­ z inlerim iz, halk tarafından kullanılan bu sınırlı ve be­ lirli vez inlere münhas ırdır. Halk vezinleri aras ında, 6+ 6 şekli yoktur: bunun y erine 6+5 vezni vardır. Tecrübe ile anlaş ı l d ı ki, Türk halkı, bu son vez inden çok hoş/anıyor. Bu tecrübe, ay n ı z a ma nda, başka m illet lerden vezin alınamayacağ ı kaides ini de meydana at t ı. Bu sure tle. biz­ deki lıece vezni tarajtarl ığ ı baş ka dillere ait. hece vez inle -

1 8 Tansel, Ziya Gökalp Küllıyab-1, 1 977, s. 323.

273


rini taklit demek olmadı{Jı ve Türk halkına mahsus hece vezinlerini canlandırmadan ibaret bulundu{J unu ortaya koydu. Hece veznini yanlış y ola götüren şairlerden bir kısmı da, y eni vezinler icadına kalkıştılar. B unların yoktan var etti{Ji vezinlerden birço{Junu da halk kabul et­ medi. Bu suretle anlaşıldıki, milli vezinler, halkın eski­ den beri kullanmakta oldu{Ju vezinlerle sonradan kabul edebildi{Ji vezinlere inhisar eder. Halkın hoşlanmadı{Jı vezinler, hece tarz ında olsa b ile, milli vez inlerden say ılamaz. Ziya Gökalp , başlangıçta. Mehmet Emin'in tesirinde l O'lu , 1 5'li kalıplarla şiirler yazar. Sonra yukanda belir­ tilen düşünc elerle halk şairlerinin kullandığı vezinlere yönelir. Ziya G ökalp'in halk edeb iyatı nazmından aldığı ikinc i önemli unsur "dörtlük" nazım b irimidir . Beyit şekliyle dörtlük Gökalp'ın en fazla kullandığı nazım bi­ rimleridir. G ökalp ' ın kullandığı nazım b irimlerinden dörtlü kler her zaman halk edebiyatında rastladığımız şekillerde kafiyelenmiş değildir. Bunların içinde Batı nazım şekillerine göre kafiyelenmiş olanlan ve hiç b ir ömeğe uymayanlan vardır. Bununla beraber Türk halk edebiyatının temel nazım b irimi olan dörtlük G ökalp' ın şiirlerinde de temel bir nazım birimi olarak karşımıza çıkar. G ökalp 'ın şiirlerini nazım şekilleri yönünden dört grup altında toplayabiliriz: ı . Ha_lk edebiyatı nazım şekileriyle yazılanlar, 2. D ivan şiiri nazım şekilleriyle yazılanlar. 3. Avru pai nazım şekilleriyle yazılanlar, 4. Yu kandaki üç guruba da girmediği halde her üçüne has şekillerin terkibiyle ortava çıkmış değişik yap ıdaki nazım şekilleriyle yazılanlar 1 9 . 1 9 Bu konuda daha geniş bilgi için bkz. Hikmet Dizdaroğlu , Ziya Gökalp'ın Şii r Dü nyası, Ziya Gökalp Mecmuası, sayı: 1 5, s. 20 .

274


G ökalp , fikri Eserlerinde yeni ve orij inal bir Türk e d e b iyatının h a lk edeb iyatı ile B a t ı edebiyat ının müştereken terb iyesind e n geçme kle d ogabilecegini müdafaa etmiştir. Yazdıgı şiirlerinde bu fikirlerine baglı kaldıgını, her iki edebiyattan gelen u nsurlada yeni, ori­ j inal bir terkibe ulaşmak istediğini görüyoruz. Bundan dolayı , yukarıdaki guruplandırma Gökalp ' ın şiirlerini yazarken hangi edebiyatların nazım şekillerinden mal­ zeme aldığını gösterir dersek d:::ı h a isabetli bir hükme varmış oluruz. Zira G ökalp , mesnevi tarzında kafiyele­ neo beyitlerde , sone tarzında kafiy elenen şiirlerinde Türk halk şairlerinin kullandığı hece veznini kul­ lamnıştır. Diger taraftan koşma adını verdiği manzume­ leri mesnevi tarzında kafiyeli beyitlerle yahut ç apraz kafiyeli dörtlüklerle yazmıştır. G ökalp'ın şiirlerine b ir bütün olarak b aktığımızda onun şiirlerini halk, divan ve Batı edebiyatlarının müşterek tesiri altında yazdığım söylemek en doğrusudur. Ziya G ökalp' ın Divan nazım şekilleriyle ve Avrupai nazım şekilleriyle yazdığı manzumel�r üzerinde Sayın Fevziye Abdullah Tansel20 ve Sayın Hikmet Dizdaroğlu yeterli bilgi verdikleri iç in bu husu slar üzerinde dur­ mayacağız . Ancak burada G ökalp'ın divan edebiyatı nazım birimlerinden b eyiti kullanışı üzerinde durmak faydalı olacaktır . Gökalp , manzumelerinin büyük bir kısmını mesnevi t a rzında kafiy e t e nmiş beyitlerle yazmıştır. Kızılelma, Ülker ile Aydın, Alageyik, Yeşil Boncuk, Küçük Şehzade , Küçük Hemşire, Altun ışık, Ars­ lan Basat, Yaradılış , Alp Arslan, Türk' ün Tufanı, Küçük Tomris, Kolsuz H an ım , M e slek Kadını , ingiliz ' e , ingiliz'den Sakın, Kendine D oğru , Türklük, Askeri Me­ zarlağın Kitabesi, izmir'de , Vazife , Ağa Kimdir, Limni'de Dicle Vadisi, 'Tü rkan öptü annesinin elini" şiirleri , bu 20 Tanscl, Ziya Gökalp Kü lliyatı , I, ss. XI-XXVI I I .

275


şekildedir. G ökalp ' ın beyit birimini ve "aa . bb , cc" tarzındaki kafiyelenişi bu kadar bol kullanması, onun bu şekli milli ve halka malolmu ş bir şekil saymasından ileri gelir. G ökalp , Süleyman Çelebi'nin Mevlid'i gib i e serleri "halk klasikleri" olarak degerlendirir. G ökalp : mesnevi tarzını halkın benimsedlgi bir şekil olduğu için benimsemiştir. NETiCE Türk kültür hayatı üzerinde önce İslam medeniyeti­ nin sonra Batı medeniyetinin büyük tesirleri olmuştur. Kültür değişmeleriyle b irlikte kaçınılmaz olarak "milli" olan unsurlarla " İn edeniyet"e ait olan unsurların hesap­ laşması ve uzlaşması gerekmiştir. Bu genel hüküm ede­ biyat tarihimiz açısından da dogrudur. Ziya Gökalp 'ın milli edebiyat döneminde üzerinde durdugu mesele , daha önce bu iki medeniyet değiştirme hadisesinde ke ndi­ l iğinden ortaya ç ıkmış ve her iki tarihi d önemin başlangıc ında aydınlan meşgul etmiştir. İslami Türk edebiyatının ilk temsilcileri olan Yu s u f H a s Hacib , Edib Ahme d Yükneki , Ahmed Yesevi H alk edebiyatının temeli olan "kavmi" edebiyatla İslami ede­ biyata ait unsurları eserlerinde b aşarılı bir ş e kilde birleştirmişlerdir. Anadolu ' da Yu nus Emre , h alk ede­ biyatıyla İslami edebiyata ait unsurları. kl asik bir se­ viyede u zlaştırmış, tesirleri günümüze k;ı. d a r uza nan zengin bir gelenegin kurucusu olmuştur. Tanzimattan sonra Batı�dan gelen tesirlerle Tü rk yazarl a r ı . h a lka d a h a ç o k yakl a ş m ı ş l a r . h a lkı aydınlatmak için onun dilini kullanmışlar ve giderek eserlerinde Halk edebiyalından gelen u nsu rlara geniş yer v e rmişlerdir . Anc a k İ s l amlıgın Tü r k l e r a ra s ı n d a yayıldıgı ilk asırlarda d a Tanzimat döneminde d e Halk edebiyatını edebiyatın asıl kaynağı yapma gayreti yok­ tur.

276


Ziya G ökalp . h alk edebiyatını ş u u rlu ve sistemli olarak edebiyatın asıl kaynağı olarak görmü ş ve bu görü şüne uygun eserler vermiştir. Ziya Gökalp' ın Halk edebiyatını edebiyatın kaynağı olarak görmesi, ku rd uğu sosyoloj i sisteminin t abii bir neticesidir. S osyoloj isini hars kavramı üzerine kuran G ökalp . harsın bir p arçası olan _ Halk e d ebiyatma büyü k önem vermiştir. Ziya G ökalp 'ı h alk edebiyatma yöneiten unsurlardan birisi de devrin şartlandır. I I . Meşrutiyet devrinde Osmanlı D ev­ leti çökü ş devresine girmiş bulunuyordu . Bu imparator­ luğa dahil yabancı kavimlerden her b irisi isyan edere k m ü stakil . milli dev l e t l e r kurm u şlardır. Bu d u ru m karşısında Tü rklerin de milliye tç ilik fikrine sarılma­ ları kaç ınılmaz h ale gelm işti. İ şte b u durumda Ziya G ökalp . Tü rk milliyetçiliğinin temeli olarak görd üğü Tü rk h alk kültürüne yönelmiş , Tü rk Halk edebiyatını kuru lacak yeni edebiyatın temeli olarak düşünmü ştür. D iğ e r t a raftan G ökalp ' ın H alk e d e b iyatma yö­ nelmesinde estetikle ilgili düşüncelerinin de payı vardır. G ökal p . s anatın. b e d i iyyatın teme lini " o rij inallik" t e bulur. Orij inal b i r edebiyat ise ancak harsa dayanılarak. Halk edebiyatınd au faydalanılarak yaratılab ilir. Ziya G ökalp . edebiyatın menşeini dinde bulur. İlk e d e b i faaliye t l e ri " an ' anel er" içind e m ü t a l a a e d e n G ökalp . "an'ane"leri de d in i v e edebi olmak üzere iki alt ş u b eye ayırır . D ini nitelik t a şıyaniara " u st ü r e " ve "menkıb e" adını verir: masalları . efsaneleri (h ayvan h ikaye leri) . atasözlerini. bilmeceleri, halk türkülerini. halk destanlannı edebi an'aneler içinde değerlend irir. G ökalp ' ın sistemi içind e H alk e d ebiyatı fol kl oru n. folklor etnografyanın bir şubesi olarak karşımıza ç ıka r. G ökalp ' ı n folklor. d o l ayısıyla h a lk edebiy a t ı içinde mü tala a e t tiği h a l k ed ebiyatı m a lzemesi. yu k anda sözü nü ettiğimiz dini an' aneler ve edebi an' aneleri teşkil eden malzemedir. B u nu nla beraber G ökalp . Halk ede -

277


b iyatının şumulü iç ine sözlü H alk edebiyatı ü rünle­ rinden başka, yazılı ü rünleri de dahil eder. Ziya Gökalp , dini ve edebi an' aneler kategorileri içine yerleştirdiğ;i H alk edebiyatını bir bütünlük fikri içinde ele alır. Mete , Oğ;uz, Afrasiyab , Şah İ smail , Boğ;aç Han gibi destan ve hikaye kahramanlannı müşterek bir menşee bağlar. Ustfıreleri, menkıbeleri , halk hikayele­ rini ve masallannı müşterek bir harsın b irbirine bağlı, birbirinden doğmu ş e debi faaliyetleri olarak değerlen­ dirir. Ziya G ökalp , Halk edebiyatını ilrr.. i bir şekilde ince­ lemekle kalmamış , malzemesini H alk edeb iyatından , milli kültürüroüzden alan edebi e serler yazmıştır. Gökalp 'ın Halk edebiyatı etkisinde meydana getirmiş oldugu eserlerini, kaynaklanna göre üçe ayırabiliriz: ı . Dede Korkut hikayelerini ele aldığı manzumeler, 2. Temelinde bir halk masalı bulunan masallan, 3. Temelinde muayyen bir masal bulunmadığı halde masallardan aldığı motiflerle ördüğü masallar. Bilindiği üzere Ziya Gökalp , manzum hikaye ve ma­ sallarının dışında b aşka şiirler de yazmıştır . G ökalp bunlarda umumiyetle h ayat felsefe sini ortaya koyar. Fakat b u nlan anlatırken de h alk kü ltüründen almış olduğu malzemeden istifade etmiştir. Gökalp'ın bu şiirle­ rini ihtiva ettikleri h alk edebiyatı malzemesine göre üçe ayırab iliriz : 1 . Eski Türk ustfıre ve menkıbelerinden alınan mo­ tiflerle örülmüş şiirler, 2. Şekil ve muhteva yönünden Tasavvufı Halk Şiiri ve Saz Şiiri'nden unsurlar taşıyan şiirler, 3. Tekerleme, mani, ninni gibi kollektif karakter taşıyan Halk e debiyatı ürünlerinden yararlanarak yaz­ dığı şiirler. Ziya gökalp , halk masallannı ve Dede Korkut Hika­ yele rini şahsi ü slfıbuyla tekrar yazarken masallann ve

278


hikayelerin konu larını hemen aynen korumakla birlik­ te onlara yeni temler ilave etmiştir. G ökalp ' ın masal­ lannda aile, çocuk, anne . Türklük, vatan, hü rriyet , ada­ let. millet vb . gibi yeni temler görü lür. G ökalp , masalla­ rın terbiyevi rol ünü göz önünde bulundurara k, masalara ilave e tti!'ıi bu

temler vasıtasıyla çe şitli konulardaki

dü şüncelerini masal okuyucusuna u laştırmıştır. G ökalp ' ın masalların konu sunda yaptıgı en önemli değişiklik, şahsi planda gelişen ve sonuçlanan masal­ lan çok zaman masalın sonuna yaptığı ilavelerle sosyal plana nakletmesidir. Böylece masaldaki bütün unsurlar mah iyet değiştirir ve masal .

tari h i yah u t sosyal b ir

gerç egin semb olik anlatımı olur. Ziya G ökalp böyl e bir tekniğe baş vu rmakla. masala aktü el millet hayatını, mefkü reyi ,

dış

fırsatını b u l u r :

siya seti ve

şahsi

fikirlerini

sokmak

masal ile yaşanılan h ayat arasında

münasebet ku rar. G ökalp . konusuna tamamen baglı kal­ dığı masallarda bile ahlaki, pedagoj ik amaçlarla çagdaş birçok fikre yer verir. Ziya G ökalp , h alk masallarının kahramanlarını , Tü rk menkıb elerinin , u stürelerinin ve halk h ikayele­ rinin kahramanıanna yaklaştırnuş , onların h u susiyet­ le rini masal kahramaniarına vermiştir. Ziya Gökalp ' ın masallarındaki kahramanlar. ele alıp işledigi asıl h alk m a s a l ının

kahramanların d a n

farklı

olarak,

adları ,

yaşayışları . telakkileri , duyuş v e düşünüş hu susiyetleri bakımından Tü rk de stanlarının ve h alk hika.yelerinin kahramanlarını h a t ırlatır.

G ökal p ' ın yarattıgı kah ra­

manların çoğu . t a rihi çizgide birbirinin devamı olarak gördüğü "şaman" , "ozan" , "aşık" tip lerinin hususiyetleri­ ni müştereken şahsında toplar. G ökalp 'ın

m a s a l l a rı n d a

k a h r a m a nl a r ,

Türk

olmanın şuu runa sahiptirler: Türk töresine uygun h are­ ket ederler ve şahsi meselelerinden çok vatanları ve mil­ letleri için mücadele ederler. G ökalp 'ın masallarındaki

279


kahramanlar, ayrıc a bir mefküreye sahip oluşlarıyla dikkatimizi çeker. H alk masallarında birer umumi "tip" niteliğinde olan kahram anlar Gökalp ' ın m a s a ll a rında derin­ leştirHip geliştirilerek birer karakter, birer şahsiyet ha­ line gelir. Ziya Gökalp , halk masallanın kalıpl aşmış giriş ve bitiş mo rfeml erini kaldırmış , m a s a l a modern bir hikaye görünüşü kazandırmıştır. Halk masalının içinde yer alan manzum sözleri , aslını b ozmamaya i t ina göst ererek o n armış , kırık dökü k mısraları şekil mükemmelliğine kavu şturmuştur. H alk masalındaki " ü çleme" tekniğinde gördüğü aksaklıkları yine şekil yönü nden mükemmel hale get irmiştir. Ele aldığı masal­ lann çoğu mensur olduğu halde, masala ilave ettiği man­ zumc lerle eserlerine halk hikayelerinin şekil hususiye­ tini kazandırmıştır. Halk masallanmızda "masal içinde masal" tekniğ i b u l u nmadığı halde , h alk h ikayelerinde görü len "çerçeveli hikaye" tekniğini masala sokmuştur. Halk mas allarında "kıssadan hisse çıkarma" gele­ neği yoktur. G öka lp , fabllerde ve şark hikayelerinde görü len bu tekniği masallarında kull anmıştır . Ancak onun masallarında "kıssadan hisse çıkarmak" yerini "kıssadan sosyal plana geçiş"e bırakmıştır. Ziya G ökalp'ın manzum masallarının şekil yönün­ den en fazla dikkati çeken husu siyeti, hece vezniyle yazılmış bu menzumelerde beyit nazım biriminin kul­ lanılmış olması ve manzumenin mesnevi tarzında ka­ fiyelennıesidir. D aima Halk edebiyatı nazım şekillerini tercih eden Gökalp'ın bu manzumelerini yazarken Mev­ lid gibi Ahmet Harami Destanı gib i halk kitaplannın bu şekilde yazılışını ve mesnevi geleneğini göz önünde bu­ lundurduğunu sanıyoruz. Ziya Gökalp , halk masallarını şive ve ağız husu­ siyetlerinden arınd ırmış , onları edebi İstanbul şivesiyle ve şahsi ü slubuyle yazmıştır. Gökalp , masallan kendi 280


ü s l u b uyla yazarke n halk masall arının anlatım }:ı u s u ­ siyetlerini tamamen ortadan kaldırmamı ş , h a l k m a sal­ l a rının karakte ristiğini te şkil eden cümle ve ibareleri aynen korumuştur. Gökalp , daha yoğu n b ir masal atmosferi elde edebil­ mek için işlediği masalı diğer masallardan aldığı u nsur­ larla zenginle ştirmiştir. Bununla b irlikte G ökalp ' ın ma­ salları , üzerimizde masaldan çok hikaye te siri b ırakır. Bunun sebebi yazarın konu , şah ıslar, zaman ve mekan üzerinde modern b ir h ikaye yazarı tavrıyla d u rmasıdır. G ökal p , yukarıdaki katagorilerle ilgili tefe rr u a t üze rin­ de d u ru şuyl a , t a svirlere yer verişiyl e , masala yabancı olan motiva syonu

masallarına i l ave

e d i ş iy l e m a s a l ­

l a rını h ikay e l e ş t irmiştir . G ökalp ' ı n masallarm d a h a l k m a s a l l arının aksine bol

sıfat k u l l a n ılmıştır.

G ö kalp k u l l a n d ığı

sıfa t l a rla

masala şairane b ir bakış tarzı, değer h ü kümleri v e bir duygu yükü ilave eder. Ziya G öka lp ilke olarak masallarm yalın a n l a t ı ­ m ı n ı b enimsemiş o lmakl a b irlikte , zaman z a m a n ya­ rattığı mefkfı rel i , ş a ir kahramanlarının d ü nya görüşü ne uygun, sanatl ı , mecazlı b ir anlatım kullanmıştır . H a l k masalların d a d iyal oglar önemli b i r y e r t u t ­ ınakla birlikte kı s a d ır v e mas alın içinde mu ayyen b ir işlevi vardır. Ziya G ökal p h alk masallarındaki d iyalog­ ları g·�nişletmiş , masallarında manzum bir tiyatro d ili­ nin t · ş iğine ko nu şm a l a r ı

gelmiş tir. o nl a rın

H al k m a s a l l a r ı n d a s o sy a l

m ev ki l e r i n e

ş a h ısların vb .

göre

değişmez . G ökal p , m o d e rn b i r tiyat ro yazarı g i b i kahra­ manlarını ka rekierle rine uyg u n bir t a r�.:d a k o n u ş t u r ­ muştur. Ziya Gökal p , bu tür edeb i faaliyetleri ile halk kültü­ rüne ve halk e d e b iyatma dayanılarak, modern e d e b i e serler verilebilec eğini göstermiş v e kend isinden sonra bu yolda çalışanlara ciddi bir örnek olmu ştur.

28 1



BIBLIYOGRAFYA ı. ZİYA GÖKALPA AİT BİBLİYOGRAFYA ı

A.

KİTAPLAR

ZIYA GÖKALP

Kızıl Elma. Istanbul : Hayriye Matbaası ( 1 9 1 4) Kızıl Elma. Haz. H ikme t Tanyu. Kültür Bakanlığı Yayınları, 1 9 76. Yeni Hayat. Istanbul: Yeni Mecmua Neşriyatı, 1 9 1 8. Yeni Hayat. Haz. Hürriyet Gökalp. Istanbul: 1 976 . Yeni Hayat, Dogru Yol. Haz. Müjgan Cunbur. Ankara:

Kültür Bakanlıiıı Yayınları, 1 9 76. Tilrkleşmek, lslô.mlaşmak, Muas ırlaşmak. Istanbu l :

Yeni Mecmua Neşıiyatı, 1 9 1 8. Tilrk Türesi. Istanbul: Matbaa-i Amire, 1 3 39. Altun Işık. Istanbul: Matbaa-i Amire, 1 339. Altın Işık. Haz. Şevket Kutkan . Ankara: Kültür Ba­

kanlıiıı Yayınları, 1 976. Türkçülügün Esaslan. Ankara: Matbuat ve Istihbarat Matbaası, 1 3 39 . Tilrkçülıigün Esaslan. Haz. Mehmet Kaplan. Istanbul :

l OOO Temel Eser, 1 970. Tilrk Medeniye ti Tarihi·Birinc i Kısım. lsliimiye t'ten Evvel Türk Medeniyeti. I s tanbul: Matbaa-i Amire,

1 34 1 / 1 926.

--,

� .;.!ırlJı i. Haz. !smail Aka-Kazım Yaşar Ko p raman, I stanbu l , Kültür Bakanlıiıı Yayınla n , Türk _M deni,_

1976. Mill i Terbiye ve Maarif Meselesi. Ankara: Diyar-

1 Ziya Gökalp'la ilgili müstakil bibliyografyalar bulunduiıundan biz burada konumuzia ifgili belli başlı yayınTan tespit etmekle yetine­ cciıiz.

283


bakır'ı Tanı tma ve Turizm De rneği Yayınları. 1 964.

I Ialk Klas ikleri-I, Nas reddin Hoca'nın I..atifeleri. Haz.

Dr. Selahatti n Yazıcıoğlu . Diyarbakır, 1 972.

Terbiyenin Sosyal ve Kült ürel Temelleri-I, Haz. Rıza

Kardaş. Istanbul: 1 000 Tcmcl Eser, 1 973. Şiiki lbrahim Des tanı ve Bir Kitap t a Toplanmamış şiirler. Haz. Şevkc l Beysanoğlu . I s tanb u l : Kültür Ba­

kanlığı , Ziya Gökalp Yayın ları , 1 9 76. Mal ta

Konferans ları. H az . Doç. D r. M . Fahrettin

Km:ıoğlu . Ankara: Kültür Bakanl ığı Yayınları , 1 9 77.

Türk Devletinin Tekümülü. H az . Doç . Dr. Kiizım Yaşar

Ko p �aman . Ankara:

K ü l t ü r Bakanlığı Yay ı n ları,

1 98 1 .

Makaleler I . H az . Şevket Beysanoğlu. I stanbul: Kültü r

Bakanlığı Yayı nları, 1 9 76. Makaleler Il. Haz. S üleyman H ay ri Bolay - Ankara,

Kültür Bakanlığı Yayınları, 1 982 .

Makaleler III. Haz. M. Orhan Durusoy. Ankara: Kültür

Bakanlığı Yayınları, 1 9 77.

Makaleler N. Haz. Ferit R.-ıgıb Tu ncor. Ankara: Kültür

Bakanlığı Yayınları , 1 9 77.

Makaleler V. Haz. Rıza Kardaş . Ankara: Kültür Ba­

kanlı{,'I Yayı nları , 1 98 ı .

Makaleler VII. H az . Dr. M . Abdülhalük Ç ay. Ankara:

Kü ltür Bakanlığı Yayın l a rı, 1 98 2 .

Makaleler VIII. H az . F e r i t Ragıp Tu ncor. Anka ra :

Kü ltür Bakanlığı Yayı nları , 1 98 1 .

Makaleler IX. H az . Şevke t Bcysanoğl u .

I s tanb u l :

Kültür Bakanlığı Yayınları, 1 980 .

Ziy a Gökalp Külliyatı-I. Şiirler ve Hal k Mas alları.

H az . Fcvziyc Abd u l lah TanseL Ankara: Tü rk Tarih

Kurumu Yayınları , 1 9 52.

Ziya Gökalp Külliyatı-11. Umni ve Mal ta Mektupları.

H az . Fevziye Abd ullah TanseL Ankara: Tü rk Tarih Kurumu Yayınları, 1 965.

284


B. MAKALr:LER "1\ hlô.k lctimai midir?" l c t i maiyyat Mecmuası. Sayı: 3

(Haziran 1 9 1 7) .

"/\ ile 1\hlô.kı" Ye n i Mccmua. Say ı :

1 9 . ( 1 5 Tc ş ri n · i

Sani 1 9 1 7) .

"1\n'arıe v e Kaide ". Tü rk Yu rd u. Sayı: 1 5 (5. 1 32 9 ) s s .

480·484. "Bir Kavmin Tedkik inde Takib Olunacak Us ül". M i lli

Tetcbbular Mecmuası. Sayı : 2 . (Mayıs · l l azi ran 1 33 1 ) ss. 1 9 3·205. ··,

"Büyük Ad amların C e miyc te Tes i rleri" . l c ti maiyyat Mecmuası. Sayı : 2 (Mayıs 1 9 1 7) "Büyük /\damlar Nas ıl Ye t iş ir ve Ne Iş Yaparlar?"

Turan Gazetesi. No: 1 4 2 1 (3 1 Zilkade 1 3 33) ; No: 1 4 28 (8 Zilhicce 1 333) ; No: 1 4 34 ( 1 6 Zilhicce 1 3 33) . "Dehaya Dogru" Kü çük Mecmua. S ayı: 3 ( H az i ran

1 338) "Es k i Türklerde lctimai Teşküat ile Mantıki Tas nif· !er /\ rasında Tenô.zur·Başlangıç " Müll Te te b b u lar

Mecmuası . Cilt: I , sayı: 3 (Temmuz -Ağustos 1 33 1 ) .

"llalkiy yô.t·l, Mas allar" Küçük Mecmua. sayı : 1 8 ( 1 0.

1 33 8) .

"/ lalk Medeniyeti-1. Baş langıç" Halka Do�ru Sayı : 1 4 .

rrcmmuz 1 32 9) . "I /alk Medeniyeti: Resmi Teş k ilat, Halk Teş k ü ô. tı"

Halka Doğru . Cilt:

I . Sayı: 1 9 (6. 1 329) .

"Hars ve Medeniyet". Turan G aze te si. sayı: 1 449 (30

Zilhicce 1 333) . "lc t imai Ilimler ve Marifetler". Turan G aze te s i . N o :

1 456 (2 Teşrin·i Sani 1 33 1 ) . "lc timai Ilimler v e Marifetler II. " Turan Gazete s i . N o :

1 457 ( 7 Muharre m 1 334) . "lct imaiyyô.t

sayı:

ve

Fikriyyô.t". l c l i maiyyiit

M ec m u a s ı .

I. (Nisan 1 9 1 7) . 285


"lc ttmaty yat: Farkı".

405.

Eski

Türklerde

Din,

Dinle

S ihrin

Yeni Mecmua. sayı: 4 7 . (Haziran ı 9 ı 8) ss. 402 .

"Millet Nedir?"

lctimatyyat Mecmuası. sayı: 3. (Hazi­

ran ı9 ı7) ss. ı48- ı 55. "Milli lc t imaiyydt-1,

MUli lc timaiyydtın Mahiyeti".

lctimatyyat Mecmuası. sayı: ı. (Nisan, ı 9 ı 7) ss. 25-36. --.

"Milli lcttmaiyydt: Us ul" l ctimaiyyat Mecmuası. sayı :

--.

"Mütefekkirler v e F'ikriyatçılar" Turan Gazetesi. sayı:

ı . (Nisan ı 9 ı 7). ı442. (23 Ztlhtcce ı 333) . "Şehir Medentyeti, Köy Medeniyeti". Küçük Mecmua.

sayı: 30 ( ı 1. ı 338).

"Türk nı: Eski Türklerde Din". Darü'l Fünı1n Edebiyat

Fakültesi Mecmuası. sayı: 5. ffeşrin-i Sani ı 334) s s .

457-474. "UsuUere Dair: Tarih ve Kavmiyydt" Küçük Mecmua.

sayı: ı 7 (Eylül ı 922) ss. ı 5- ı6. "Usullere Dair: Tandımdme". Küçü k Mecmua. sayı:

23

(1 ı. ı 338). --.

" Us ullere Dair: Tarih Us ulünde An'aneler". Küçük

Mecmua. sayı: ı4 (9. ı 338). ss. 8- 10. G. MASALLAR "Boga ile Bogaç"

Yeni Mecmua. sayı: 7. (Ağustos ı 9 ı 7)

ss. 1 27- ı 28. "Dede Korkut Masallanndan: Deli Dumrul" Yeni Mec ­

mua. sayı: 4 (8. ı9 ı 7) s. 73. "Dede Korkut Masallanndan: Tepegöz" Yeni Mecmua

sayı: 5. (Ağustos ı 9 ı 7) ss. 93-97. Kelaglan"

Küçük Mecmua. sayı: ı 1. (8. ı 338) ss. 6- ı 2.

"Keşiş Ne Gördün?

ss. 7- ı 4.

286

•.

Küçük Mecmua. sayı: ı 3 (8. ı338)


"Kolsuz Hanun" Küçük Mecmua. sayı: 5 (7. 1 338) ss. 1 1 -

1 9. "Kugular". Küçük Mecmua. sayı: 9 (7. 1 338) . ss. 1 0- 1 4. "Küçük Hemşire". Küçük Mecmua. sayı: 2. (6. 1 338) ss.

7- 1 6. "Küçük Şehzade" H al ka Doğru Mecmuası. sayı: 1 2 (27

Haziran 1 329) . "Nar Tanes i yahut Düzme Keloğlan" Küçük Mecmua.

sayı: 1 2. (8. 1 338). "Pekmezci Anne". Küçük Mecmua. sayı: 1 5. (9 . 1 338)

ss. 6- 1 5. "Tenbel Ahmet" Küçük Mecmua. sayı: 1 7 (9. 1 338) ss.

10- 1 5 "Üç kardeş" Küçük Mecmua. sayı: 1 9 ( 10. 1 338) ss. 1 5- 1 6 "Ülker ile Aydın" H alka Do ğru . sayı: 35. (Kanu n - ı

Ewel 1 329) s s . 269-276. "Yılan Beyle Peltan Bey". Küçük Mecmua. sayı: 6-7.

( 10, 1 7 Temmuz 1 338) ss. 1 3- 16, l l - 15.

287


2. FAYDALANILAN KAYNAKLAR

Abdülhak J-lamid . lbn- i Musa. 1 335. Abdulhak H amid . Nesl.eren, Muko:ffa Bir Facia. 1 293. Ahmet Tal'at. Jlalk Şiirlerinin Şekil vç Nev'i. I s tanbu l : 1 92 8 . Akç u ra Yu suf. Yeni Türk Devletinin Oncüleri. Ankara: Kü l tü r Bı;.kanlığı Yayınlan, 1 98 1 . Akder, Necati. "Ziya Gökalp 'te Tarih Anlayışmm Felsefi Temeli", Türk Kül türü. Cilt: 1 , sayı: 1 2 . ( l O. 1 963) s. 1 8. Akder, �ecati . " Ziy a Gökalp, alim ve Idealis t Şahs iy e t i" Dil ve Tarih, Akü n , ümer Faru k, "Şinasi", I slam Ansiklopedisi, C i l t X l . Akü n , O mer Faru k, " N a m ı k Kemal" , lsliim Ansiklopedisi, Cilt IX C oğr:> fya Fakültesi Dergisi. eilt: 3 . sayı: 2. 1 945. Akyüz, Kena n . Batı Tes irinde Türk Ş iiri Antolojisi. Ankara: 1970. Anar, Ü mran. Erzincan Halk Edebiy atmdan Örnekler. Atatürk .. Univc rsitcsi, Edebiyat Fakü l tesi, Türk Dili ve edebiyatı Bölü mü Mezu ­ niyet Tezi . Erzu ru m : 1 973 . Andersen'den Masal/ar. Çev. 7..cy nep Menemenci . I s tanbul. And, Metin. "Meddah" Türk Ansiklo pedisi . Cilt: 23. Alangu , Tah ir. Billur Köşk. I s tanbul: 1 96 1 . Ali Bey. Letafet. Haz. Baha Dürcr. istanbul : 1 96 1 . Ali Canib. "Ziya Gökalp ve Kızılelmas L " Turan G azetesi. No: 1 096 (3 Teşrin-i &ini 1 3 30) . Ali Canib . "Hem Divan llem Halk Şairi Vahid Mahdumi" Türk Dili ve Edebiyatı. Cilt: 3. ss. 267-274. Ateş, Ahmet. "Sinbadnô.me". I slam Ansiklopedisi . Cilt : X. Atı:;ş . Ahmet. "Türk Halk Hikô.yelerinde lbn Sinô." Tü rkiyat mec­ muası. Cilt.. Xl. ss. 33-40. Ateş , Ahmet. "Türk Halk l likô.yelerinde ibn Sinô.". Türkiyat Mec muası. C ilt: : 11 . s . 265- 275. . Arat, Reşit Hahmcti, Kutadgu Bilig I. Metin. I stanbul: Türk Dil Ku ­ rumu Yayını, 1 947. Ara t , Reşit Rahmeti. Kutadg u Bilig II. Te rcüme . Ankara: Türk Tarih Ku rumu Yayını, 1 9 59 . , Ansoy, S ü l ey man . "Ziya Gökalp ve Karagöz". Türk Fo lklor Araştinnaları Dergisi. sayı: 325. (8. 1 976) ss. 7724 -7726. Arseven , Veyscl . Mitiş ik Kız. Türk Fo lklor Araştırmalan Dergisi . eilt: 8, sayı : 1 79. s. 3445. .. Asral, Suat Salih . Oz Türk Mas allarL Mersin H al kevi Yay ı n ı , 1 935. Ayd ı n , Mehmet Ali. Serve t - i FünCın Devrinde Vezin. I s tanbul .. V niversi tesi Edebiyat Fakül tesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölü mü Mezu ­ niye t Tezi. No: 537. istanbul: 1 960. Baltacıoğl u , Isınail Hakkı. Ziya Gökalp. Istanbul: 1 966 . B ayrı , M e h m e t l l al i t . " C u mhuriyet Tü rk iyes inde Folklor Sahasında Çalışmalar". Iş Dergisi. cilt : 9, sayı : 1 07. ( 1 1 . 1 94 1 ) .

288


Bay n , Me hmet Halit. "Ziya Gökalp ve Türk Folkloru". Tü rk Yurdu seri) cil t: 26. sayı: 5·6 (I 1 . 1 942) ss. 1 76- 1 79 . Bck, Kc m<.l. Ziya Gökalp Hakkırıda Yazılmış Makaleler. I s tanbul .. Vniversitesi Ed ı • biyat Fakültesi, Türk Dili ve Edeb iyatı Bölümü Mezu ­ niyet Tezi . l s tan l : u l : 1 9 72 . Beysanoğ h , Şevke t . Diyarbakır Folkloru. C i l t : 1 - 1 1 . Diyarba k ı r . (4.

1 943- 1 945.

Bcysanoğl .! , Şevket. Dogumunun 80. Yıldönümü Münasebet iyle Ziya Gökalp'ın ll\ Yazı Hayatı. I s tanbu l : Diyarbakır'ı Tan ılma Derneği

Neş riyatı , 1 9 56 . Iky s a n o ğ l v. . Ş e v k e t . Z i y a G ö k a lp Iç in Yaz ı l a n l a r Söylenenler.Anlü • ra: Diyarbakır'ı Tan ıtma ve Turizm Derneği Yayı nı, 1 964.

neysanoğlu �>cvke t . Ziy a Gökalp'ta Diyarbakır, Diyarba k ır'da Ziya Gökalp. l s ta n . u ! : ! 9 76. Billur Köş k. ' s l dm ans ikloped is L c d t: 2. B i nark, I s ıne t - N ejat S e fc re ioğl u . Dog umunun 9 5 . Yıldön ü m ü Münase bet iyle Ziya Gökalp Hibliyografyası. Ankara : 1 9 7 1 . Bo ratav, Pertev Naili. Az G it t ik Uz Gittik. Ankara: Bilgi Yayı ncvi, 1 969.

Bo ratav, Pe rlev N aili . "B izim Edebiyatımızda Halk ede biyatının t.. <kderi" Köken. (4. 1 974) ss. 7 - 1 0 . Boratav, Perlev Naili. Folklor ve edebiyat, I . Is ta nbul : 1 9 8 2 . Boralav, Pertcv N a i l i . l lalk Hikayeleri v e Halk Hiküyec d igi. A n -

ka m : 1 946.

Boratav, Pe rtev Nail i. Türk Halk Edebiyatı. Istanbul: 1 9 7 3 . Bora tav, Pertcv Naili. 7..aman Zaman Içinde. Is ta n bul : 1 9 5 8 . B rockcl mann. "Ke lile ve Dimne". l s lüm Ansiklopedisi. Cilt VI . C a fe ro ğ l u , A h me t . Türk D il i Tarihi·II. I s ta n b u l : I s t a n b u l .. U nive r silesi Edebiyat Fakü lte s i Yayı n ı , 1 96 4 . Caferoğlu, A h me t . G ü ney Dog u lllerimiz Agızlanıdan Toplama/ar. Istanbul: Tü rk Dil Kuru m u Yayınlan, 1 9 45. C ı nk, M. Ali . Ziya G ö k a l p : K ı z ı l e l m a · ln d e k s . 1 s ta n b u 1 U n ive rsi tesi, Edebiyat Fakü ltes i , Mezu n iyet tezi. N o : 1 77 3 . I s tanbu l : _

1 976.

(y .y.) .

Ç avu şoğlu Mehmet. Necati Bey DivanL Tercüman 1 00 1 Temel Eser

Des G rangcs, C h . M . I..a l it tera t u re Exp liq uee, Librairie I Iat ieır. D i l men , 1 . Necnı i . "Türkçe Ş iirler Cerey amna Bir Bakış ve I 905 Edebi Hareketi" D i l Ta rih Coğrafya Fak ü lt e s i, Tü rk D i l i ve Edebiyatı E n sti tü sü Ncş riya tı , 1 94 1 . D iy a r b a k ı r ' ı Ta n ı t m a D e r n e ğ i N e ş r iy a l ı : Dog u munu n 80. Yıldönümü Dol a y ıs ı y l a Ziya G ökalp ve Açıl an Ziya Gökalp Müzes i. Istanbu l : ı 9 56 .

D i z d a ro ğ l u , l l i k m c t . "Folklorc u Z i y a G ök a lp . Tü rk Fo l k l o r Ara ştı rma l a n D e rgi si. ci l l : ı 5 , say ı : 2 9 7 ( 4 . 1 9 74) s s . 6953 -6955; sayı: 298. ( 5 . ı 9 741 s s . 6967 - 6969 ; sayı: 299. ( 6 . ı 974) . ss. 7003 · 7005; sayı: 300 ( 7 . 1 974) s s . 7030· 703 1 .

Dizdaroğlu , l l ikmct. "Ziya Gök a lp 'ın Halka Yönelik Çalışmaları• Ziya Gökal p Dcrı.,'i s i . sayı : ı (Kasım 1 974) ss. ı 7·2 1 . Dizdaroğl u , l l i k nıc t . "Ziya Gökalp'ın Şiir Dünyas ı. Ziya Gökalp Mecmuası. di l.: 4 , sayı: 1 5. (ekim 1 9 79) s s . 1 7 · 4 2 . Dizdaroğlu , l l i k mc l . Ziya Gökalp K ü l l iy a t L Tü rk Dili Dergi s i . c i l t :

289


3, sayı: 28. ( l ı . ı954) ss. 236-239. Du ru , Kazım Nami. Ziya Gökalp. I s tanbu l: ı 9 75. Ebcrhard , Wo l fram- Pertev N aili Bo ratav. Typen Türkıscher Volk· smarchen. Wicsbaden: ı 953. Ebu lgazi Bahadır I l an. Şecere - i Terakime. Haz. Muharrem Ergin. Tercü man ıoo ı Temel Eser Yayını . Elç in, Şükrü . I I alk Edebiyatına G iıiş. Kültür Bakanlığı Yayı nları. Ankara: ı 98 1 . Elçin, Doç . Dr. Şükrü . "Kitô.bi, Mensur, Realis t Is tanbul Halk Hikô.yeleri. " Hacettepe So syal ve Beşeri Bilimler Dergisi . sayı : ı (3 . ı969) ss. 74- 1 06. Ergi n, Mu harrem. Dede Korkut KitabL Ankara: Tü rk Dil Kurumu Yayını, 1 9 58. Eyüboğlu , E . Kemal . Şiirde ve Halk Dilinde A tasözleri ve Deyim­ ler, I stanbul: cilt: 1 - 1 1 , 1 973 - 1 9 75. Fe hamet H ü s n ü . Ziya Gökalp. I s tanbul Ü nive rsitesi Edebiya t Fakü ltesi, Tü rk Dili ve Edebiyatı Bölümü Mezu niyet Tezi. I s tanbu l : ı 928. Tez No: 26. Fındıkolu, Z. Fahri. Ziya Gökalp. I stanbul: 1 955. Göksel, Ali Nüzhl:t. Ziya Gökalp. I s tanbul: Varlık yayınları, ı 963. Fındıkoğlu , Z. Fı\hri . Ziya Gökalp'ın Neşredilmemiş Yedi Eseri ve A ile Mek t up lan. l s tar:lb u l : Diyarb akır'ı Tanı t ma D erneği Yay ı n ları , ı 956. \ G ökyay , Orhan $ıaik. Dedem Korkudun KitabL I stanb u l : Kültür M ü s teşarlı&>ı Yayınları , ı 973. Gü n��y . Mehmet. : Z i y a G ökalp 'd a Şarkl ı Tes ir v e Kaynakllan I s tanb u l U niversilesi Edebiyat Fa kü l te s i , Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü M ezuniyet Tezi. j stanbul: ı 965 . .. G ü nay , Umay . El � ıg Mas allan. Erzuru m : Atatürk Universilesi Edebiyat Fakültesi Yayı !)-] arı , 1 9 7 5 . H eyd , Uriel. Tıi.rk !.Jiusçul ugunun Temelleri. çev. Kadi r Günay, An­ kara: Kü ltür Bakanlığı )[ayınları, ı 9 79. Heyd , U rie l . Ziya pökalp 'ın hayatı ve Eserleri. Haz. Cemi) Meriç. ' Istanbul: 1 980. ! nal , lbnü'emin Jl./ıah mud Kemal . Son A s ır Türk Şairleri. I s tanbu l : ı 939. 1 • l nan, Abd ülkhdi�. "Gökalp ve Türk Folkloru". Tü rk Kü ltürü . C i l t : 3. sayı: 3 sayı : 36 ( 1 0. 1 965) . ss.952-954 . l na n , Abd ü lkadir. "Ziya Gökalp v e Yaku t-A ltay Folkloru ile Dirıiyô.tı". Tü rk Kü ltil ıiü Araştırmaları. Yıl: 2, sayı: 1 -2 . 1 965, s s , ı 7 3 ' ; ı76. ! s mail Habib . �vrupa Edebiyatı ve Bi2. 2 cilL I s tanbul : Remz i Ki : tabevi, ı 94 1 . ! s mail H abib . Edebiyat Bilgileri. I s tanbul: ı 942. ! s mail H ikmet. Ziya Paşa. Kanaat Kütüphanesi . ı 9 32. Kaplan, Mehmet. H i kaye Tahlilleri. I s tanbul : Dergah Yayın ları , ı 979. Kaplan , Mehmet. ()guz Kagan Des tanL I stanbul: Dergıi.h Yayınları, ı 979. Kap a n , Mehmet. Ziy a Gökalp ve Saadet Peris i. Türkiyat Mec ­ muası. cılt. ı4. ı964. ss. 37-64. Ka p l a n , M e h me t . "Ziy a G ö kalp ve Yeniden Dogma Te mi". Türkiyat Mecmuası. cilt: 1 6. ı 97 1 . ss. ı- 1 8.

290


Kaplan, Mehmet. " Ziya Gökalp ve Halk Kültürü Kavranu". Kültür ve Sanat. sayı: ı (6. ı 973) ss. 1 7-2 1 . Kaplan, Mehmet. Ziya Gökalp ve I-Ial k Külliırü. 1ürk Kü ltü rü . sayı: 108. (9. 197 1 ) ss. 905-9 1 2. Kaplan, Mehmet. I nci En_ginün, Birol Emil. Yeni Türk Edebiyatı AntolojisL I stanb ul: I s tanbul Vniversitesi Edebiyat Fakü ltesi Yayını, ı97 4. cilt: I. Kaplan, Mehmet. I nci Enginün, Birol Emil. Yeni Türk Edebiyatı AntolojisL Cilt: ll I stanbu l : ı 978. Kaplan, Mehmet. "Yeni 1ürk Edebiyatı Ü zeri nde Türk Halk Ede ­ biyatının Tesiri" Uluslararası fo'o lklor ve Halk Edebiyatı Semine ri Bil­ dirilen . Ankara: Konya Tu rizm Derneği Yayınlan, 1 976. ss. 296- 299. Karahan , Abdülkadır. "Nev'izade Atai" . : slam Ansiklopedisi. cilt: IX. Karamahmudoğlu, Fethi . Kan Koca Mas alL I stanbul Ü nive rsi tesi 'Edebiyat Fakü ltesi, 1ürk Dili ve Edebiyatı Bölümü Mezuniyet Tezi. No: 837. I stanbul: 1 968. Keçecizade Macit Paşa. lberistö.n-ı Almani Niim- ı Di!}er, A lman­ cadan Mütercem Yüz Doksan Hikaye. Müellifi: Von Kristof Şimid . Der­ saadet: Mahmud Bey Matbaası, ı 306. Kerman, Zeynep! I 862- 1 9 1 O Yılları Aras ırıda Victor I-lugo'dan Y,ap ılan Tercümeler Uzerirıde Bir Araş tırma. I stanb u l : İ s ta n b u l Vniversitesi Edebiyat Fa kültesi Yayınları, 1 9 78 . Koca türk, Vasfi Mahir. En Güzel TUrk MasallarL İ stanbul: 1 934. Kocatürk, Vasfi Mahir. Türk Edebiyatı TarihL Ankara: ı 964. Kocatürk, Vasfi Mahir. Tekke Şiiri AntolqjisL Ankara: 1 968. Kocatürk, Vasfi Mahir. Saz Şiiri Antolqjis L Ankara: ı 963. Köp rülü Fuad . Edebiyat AraştırmalarL Ankara: Türk Tarih Kuru mu Yayınları, ı 966. Köprülü Fuad. 1Urk edebiyatı TarihL I stanbul: 1 928. Kö prülü, Fuad . Milli Edebiyat Cereyanırıırı Ilk Mübeşş irleri ve Divö.n- ı Türki-i Bas it I stanbul: 1 928. Köprü l ü Fuad . "Aşık Tarzırıırı Menşe ve Tekiimülü Hakkında Bir Tecrübe". Milli Tetebbular Mecmuası. Cilt: l , sayı: ı ( 1 33 ı ) ss. 5-46. Kudret, Cevdet. Ortao y unu. Cilt: l l . Kültür Bakanlığı Yayınları, ·

ı975.

Kunos, l gnacz. TUrk Halk Ede biyatL H az . Dr. Tuncer G ü lensoy. I stanbul: 1 978. Kutlu, Şemsettin. Tii tinüme. ı oo ı Temel Eser. ss. 48-58. Levend , Agah Sırn. Tii rk Dilirıde Gelişme ve Sadeleşme EvrelerL Ankara: Türk OH Kuru mu Yayınları. 1 972. Mac Donald. D. B . "Bin Bir Gece" I slam Ansiklopedisi. Cilt: l l . Me­ likoff, l rene. La Geste De Melik Dö.nişmerıd Tome: I . Paris 1 960. Mevlana Celüleddin Rumi Mesnevi. A. Gölpınarlı-V. l zbudak. Cilt: III. I stanbu l: ı 947. Muallim Naci. Demdeme: I stanbul: 1 303. Namık Kemal. Akif Bey. Mustafa Nihat Özön . I stanbul: ı96 1 . Namık Kemal . Gülnihal. Haz. Kenan Akyüz. Ankara: Dün Bugün Yayınevi , 1 960. Niru n , Nihat. S is tematik Sosyoloj ik Açısından Ziya Gökalp. l stanb!J l : Kü ltü r Bakanlığı Yayı nları , 1 98 1 . Ogel, Bahacddin. Türk MitolojisL Ankara: Selçuklu Tarih ve Me­ deniyeti enstitüsü Yayınları, 1 97 1 .

29 1


1 934.

Ç>mek, Scda t Veyis. Etnoloji Sözlüğ ü. An kara: 1 9 7 1 . Ozön, M u s tafa Nihat. Metinler:e Türk Ede biyatı Tarihi. Is tanbul :

Özö n, M u s tafa Nihat. Türkçede Uoman Hakkında Bir Deneme. Istanbul : 1 936. Öztclli, Cahil. Pir Sultan Abdal. 1 f 7 1 . J>ropp Vladimir. Mo rphologie d u Conte. Eclitiqns d u Seu l l . 1 970. Hai fç, l l akkı. Folklorun Mahiyeti. I stan b u l U n iversilesi Edebiyat Fakü ltesi Oğrc nci Bilinne Tczi . 1 9 2 7 . Huşcn Eşref. Diyorlar ki. Dcrsaadet. 1 3 34. Sabih , Sabir. Azerbaycan Mas allart Yazıcı Yayıncvi. Baku : 1 9 82. Sadettin N ü zhet. "Divan Edebiy a t ında l lece Vezni". Ç ın ara ltı. sayı: 5. (Ağustos 1 94 1 ) . Sağnak, Gözde. Ziy a Gökalp'ın I-Iars, LLo.;an, edebiyat ve Gü7.el Sa­ natlar 1\nlayışt Mezu niye t Tezi, No: 5 1 2 . I s tanbu l : 1 957. Sakaoğlu , Sai m . "Bir Kelkit Masalı. f'adişaha Dama t Olan Dilen­ ci" Tü r k Fo lklor Araş tırmalan D e rgisi. \ i l t : X I I I . Say ı : 269 . (Aralık 1 97 1 ) ss. 6 1 79 -6 1 80. Sakao ğ l u , S a i m . G ü mü ş hane .� · : a l l arı. Ankara: Atatü rk .. U n iversitesi Yayınları, J 973. .. .. Serni kli, G ü ner. "Ziya Gökalp'ın 1 B i l i m i Uzerine Uç Yazı sı". ! ! alk Bilimi Dergisi . sayı: 1 5. (N isan ı !J t b ) . .. Scy:jdoğlu , B il ge . Erzurum i laik Masalları U7.erirıe Araş tırmalar. Atatürk U n iversilesi Yayı n ları , An kara: 1 9 7 5 . Spies, O tto . Tü rk l lalk Kitapları. çev. Behçet Gönü l . I s tanb u l : • ·.

1 94 1 .

Şapo lyo , E nver B e h n a n . Ziy a Gökalp . l t t ihadı Te rakki ve Meşrutiyet Tarihi. I stanbul: 1 94 3 . Tan p ı nar, Ah.ınet Hamdi. XIX. /\sır Türk Edebiyatı Tarihi. Cil t: 1.

I s tanbu l : I stanbu l Universi lesi Edebiyat Fak ü l tesi Yayınları , 1 9 56 . Tansel , Fevziye Abdullah. Ziya Gökalp Külliyatı-1, Şürler v e Halk Mas alları. Ankara: Tü rk Tarih Ku ru m u Yayınları , 1 9 5 2 . Tan se l , Fevziye Abd u l l a h . Ziy a Gökalp Külliyatı-11, Umni ve Malta Mekt up ları. Ankara: Tü rk Tarih Kurumu Basımcvi , 1 96 5 . Ta n sc l , Fevziye Abdu llah. Namık Kemal 'in l lususi Mektuplar� 1. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayı nları, 1 9 67. Ta nsel , Fcvziye Abd u l lah. Mehmed Emin Yurdakul'un Eserleri. Şiirler. Ankara: Tü rk Tarih Kuru m u Yayı nları , 1 96 9 . Tansc l , Fcvziye Ab d u llah. " Yeni B ir Ilim: l lalkiyat: Fo/klor" Kub­ bcaltı Akademi Mecmuası. sayı: 3. [remmuz 1 9 72) ss. 20-26. _ '!' m s c l , Fc vziyc Abdu l l a h . "�•;n • r-:ıebiyat Devri Ş iir Sahas ında A ş ık fru Tt · � ' . : i. U l kü Mecmuası. t i l t : XI I I . ( N isan 1 9 39) ss. 7 4 iH. sayılarda devam t:d iyor) . 1 55 . (75. , , .. Tan s e L l•"c vziye Abd u l lah . "Namık Kemal ve l lec e Vezni" 'U l k ü Mecmuası . sayı: 94. ( 1 940) . Tezcl, Naki. Istanbul Masallan. i s t.'l. nb u l : 1 9 38. Teze ! , Naki. Keloglan Istanbul: 1 9 54 . Tuğ ru l , Mehme t . Mahmudgazi Köyünde Halk edebiyatı. I stanbul : Milli E ği l i m Bası mevi , 1 969. Tü lbcntçi, Feridun Fazı ! . Türk A tasözleri ve Deyimleri. I s tanbu l : ··

1 963.

Tü tengi l , C avi t O rhan : Ziya Gökalp Bibliyografyas t "Öl ümünün 20. Yıldönümü Münasebe tiy le". I s tanbul : 1 945. 292


Iann 1 9 72.

Türkdog an, OrhaTL Ziya Gökalp Sosy o l 9j i s i nde Bazı Kavra m ­ Değerl e n d i ri l me s i . Anka ra: A la t ü rk Univers iles i Yay ınları,

U y gu n c r , M u zaffe r . " B ir Fa l k l o r O l a y ı" Tü r k Fo l k l o r Araş tıı:,malan . C i l t : 3 . sayı: I 1 23. U l ke n , I l ii mi Ziya. Ziya Gökalp, Hayatı, Fikirleri v e Eserlerinden Parçalar. I s tanbul: Kanaat Ki tabevi. Ü lkü taşır, M. Şakir. Cumhuriyelle Birl ikte Türkiye'de Folklor ve E t nografy a Çal tş rnaları. An kara: Başbakan l ı k K ü l t ü r M ü steşarlığı, 1 973. Ü l� ü ta ş ı r , M . Şakir. Türk iyede Folkloru Bir Bil im Dal t Ol arak Tamta.ı:ı Ilk Eser. Sivas Fo lkloru . sayı: 53. (I Iaz i ran 1 �77) . U l kü laş ır, M . Şak ir. Ziya Gökalp 'ın Falklor Uzerine Yazd ıkları. Tü rk Fo lklor Araştırmaları. Cilt: 1 6. sayı: 308. (3. 1 9 75) ss. 7247- 7249. Veled Bahai Çelebi. "Musühebe" I lazine · i FünüTL sayı: 22. (Cema­ ziyel Evıd 1 3 1 1 ) ss. 1 7 1 - 1 74 . Vcl(�d B a h ai Çelebi. "Musahabe" I laz ine · i FünüTL s ay ı: 1 6. (Rebi'ül d/ur, 1 3 1 1). Vcled Bahai Çelebi. "Musühabe" I lazine·l FünüTL say ı: 26. (Cema­ zi- yel-ülur 1 3 1 1) s s . 203 -205.

293



INDEKS -AAbdi: 1 5 Abdülhak Hamid: 23, 3 1 , 35,36,38,43,46

Acem: 3, 25,44,89,249,262

Acemce: 1 5

Adem: 250,25 1

Adsız (Kelo�- : 19 1 , 192, 193

At,a Kimdir (Gökalp) : 275 �stos Böcegt ıle Kannca (R M. Ekrem) : 37 A. Ekrem (A. Nadir) : 39

Mrasiyab: 88

Mşad 1 15.

Ahlak (Gökalp) : 263, 270

Ahmedi: 7

Abmed-I Dıii : 9 Ahmet Reşit (H. Nazım) : 39

Ahmet Vefik Paşa: 35,36,42 Ahmet Mithat Efendi: 23,33,34 Ahmet (Pekmezci Anne) ': 22 1 Ahmet Harami Destanı: 10 Ahmet Nazif Efendi: 1 6 Ahmet Paşa: 9 Ahmet Yesevi: 7,276

Ak �a (Kolsuz Hanım) : 169, 1 76

Ak Çiçek (Pekmezcl Anne) : 22 1 , 222 ,224,225, 226,272 Ak Destan (Gökalp) : 266

Akıllı Kızın Masalı: 23 1

Akif Bey {Namık Kemal)

:

31

Akif ı:ıa.a: 20 Ak Kemtk(IQ: 84

Akk urum (Gökalp) : 265

Aksa-yı Şark: 68,97

295


Akvam-ı Samiye: 56 Alabalı k:

161

Alageyik (Gökalp): 1 47, 1 57, 262,267,268,269,275 A1angu Hatun: 84 Alangu Tahir:

1 79

Alan Koa: 9 1 , 26 1

Al f Lay la Ali

ve

Lay la: 1 5

(Kolsuz Hanım) : 235,244

Ali ıili Efendi: 19

Ali Avcı: 1 89

Ali b. Salih: 1 4 Ali Bey: 36,42 Ali Çelebi (bkz. Ali b . Salih) Ali Paşa : 27

: 9

Ali Vas !: 1 4

Aliye (Küçük Hemşire) : 237,238,240, 24 1 , 242,243,244 Vergisi (masal) : 230

Allah

Alman: 3 3 , 49,56

Alp Arslan- Malazgirt Muharebesi (Gökalp) : 27 1 , 275

Altay: 260

Al taylılar: 9 2

Altay Tü rkleri: B l Altı Klz

Babası (masal) : 234 (Gökalp) : 262 , 2 65, 266

Altın Destan

iü tın Geyik: 98 Altın I şık

(Gökalp): ı ı 2 , 26 ı , 27 5

Altın ke mi k (ll) : 84

Altın Yurt (Gökalp) : 1 9 3 , i 94 , 265

Amlak: 262

Anadolu: 7, 1 0, 1 2,47, 1 56, 239

Ana

Dostu

Ayşe Teyze (masal): 2 ı 9 2 20 22 5 ,

Anar, Ü mran:

211

Anber Molla: 34 And, Metin: 1 7 Andersen:

296

25 1 ,254,255,256, 257

,


A. Nadir (A. Ekre m) : 39

Arab: 2 5 , 3 5 , 249- edebayaiı : l �L kavrni: 56

Arabça: 1 5

Arablar: 9 2

Ara p 7..engi : 8 8 , 89

Arsc,..-cn, Veyse!: 1 89

Arslaı ı Basa c

Anız Anız

(Gökalp) 1 0 8 , 1 1 2 , 1 1 3 , 1 1 5, 1 (bkz.- Uruz) : 1 1 4 Koc..a (Tepegöz) : 1 08, 1 09

1 8 , 1 23 , 1 2 5 , 1 27 , 273

Arzu ilc Kamber: 248

Asker Duası (G ö k alp ) : 263 , 264, 265

Aske ri

Mezarlı�>ın Kitabesi (Gökalp): Kızı) : 86

275

Aslıhan ( Ke ş i ş

<\sral , Suad Salih: 1 89

Asuman ilc Zcycan: 2 4 8

Aşık Çelebi: 1 ı

Aşık Garip:

1 6 , 1 02

Aşık Ke rem : 73 , 74 , 1 02 Aşık Öme r: 3 7 , 73 , 267

Aşık Paşa: 7 , 9 , 1 0, 6 5

A tabetü'l H akayık: 6 Avrupa: : - medeniyet1 48, 27, 35 , 6 1 , 7 5, 96, 1 04 , 1 06 , 249 , 266 Avru p ai Türk

Şiiri:

46

·

Avru palılar: 59 Ay

(Öksüz Kız): 8 1

Ay (Oi;'tız Kağan): 4 ,

1 1 4 , 1 ! 5 , 260

Ay Bey (Küçük Şehzade) : 1 46

Aydın (Ülker

ile Aydın) :

1 66 ,

I 7 ı , 1 54 , 1 5 5 , 1 63 , 1 66

Ay H anım (Kızılel ma) : 2 2 5 , 2 2 6 , 2 2 7 , 2 46 , 2 4 7 , 24 8 , 24 9 Ay (Kolsuz Hanım) : 1 42 , 1 69 , ı 70, 1 72 , 1 73 , 1 74 , 1 75 Ay Kağan: 5 Ayşe: 1 84 Ayşe (Pekmezci Anne) : 2 2 5 Ayşe

Fa t ma

Mitilik (masal ) : 1 89

Ayşe Sultan (Yılan Bey) : ı 82 , 1 83 , 1 84

297


Ayşe Teyze (masal) : 220 Ay Toldı (Kutadgu bilig) : 4 Ay Toyon : 79 Azrail (Deli Kumru!) : 1 27, 1 29, 1 30, 1 33, 1 37, 1 38 -B Bacı Bacı Can Bacı (Masal): 1 5 1 , 1 53 �t: 229 BAhtiyar (Kara Yılan) : 1 8 1 , 1 86 Bahtiyarmime: 1 5 Baki: 9 Baku: 246

Balkan: 265 Balkanlar Destam (Gökalp) : 265, 266, 267 Bamsı Beyrek: 224, 240 Banu Çiçek: 224, 240, 24 1 , 256 Bantu : 49

Barsçak (Berseçar) : 262 Basat rrepegöz ve Arslan Basat): 1"08, 1 1 0, 1 1 3, 1 14, 1 1 5, 1 2 1 , 1 23, 1 24,275 Basitname (Mahremi): l l Batı: 1 5, 20,22,33,40,59,6 1 , 1 04; -klasikleri 1 : , - medentyeti 1 , 2, 5, 28 Battalname: 1 2 Bayat (bkz. Gök Tanrı) : 79, 1 1 5 Bayazit l l : 8 Bayındır Han rrepegöz) 1 09, 1 1 1 , 1 1 9, 1 20, 1 2 2 Bay Ü lgen: 79 Bekçi Destanı (Namık Kemal) : 3 1 Bckri Mustafa: 74, 93, 1 0 1 Bektaşi: 9; -neiCsleri 1 06;

-

şairleri: 73

IJelil: ..

Ben Bir Yeşil Yaprak İ dim (Masal) : 1 97 , 200 Beni l srail: 49 lx:yaz Ayı (Ö ksüz Kız) : 8 1 Bey Oğlu Ali (Masal) : 2 36, 238, 244

298


Beyrek: 88,240, 24 1 Beysano�lu, Şevket: 230,23 1 Bıçakçı, Dürdane: ı 79 Bıyı� Kanlı MügdÜZ ffeyegöz) : 1 09 Bızdık (masal) :

173, 189, 195.

Bızdık (Kelo�lan) : 1 89

Biçurin N.Y. : 9 1 Billur Köşk: 1 54 , 167, 1 79,209,2 1 1

Binbir Gece M asal la n : 15 Bir Kavmin Tetkikinde Takib Olunacak Usül (Gökalp) : 5 1 Bir Kolu Gümüş, Bir Kolu altın Kadın (masal): 1 67, 1 74 Bizanslılar: 1 2 Brockhaus: 78 Bo� (Arslan BAsat) : 87,88,90,98, 1 1 1 , 1 1 3 Bo� ile Bo�aç (Gökalp) : 1 08, 1 1 0, 1 1 1 , 1 1 3 , 1 20, 1 23

Bo�a ile Kırk Yı�t (Gökalp) : l l l Boratav, Pertev Naili : 1 7, 1 8 , 1 53, 1 89,6 1 ,23 1 , 199, 2 1 5, 236 Boratav, Sıdıka: 1 89 Bouchor, Maurice: 97 Bozkurt 79, 90, 1 57 Bozok: 1 1 6 Bozoklar: 1 1 5

Bugu (Ongun): 77,fg Bugu Han: 85,86,98

Bugu Tigin: 77,87, 107, 1 1 7, 1 43, 1 56 Burhaneddin (Kadı) : 4 Burla Hatun (Bo�a ile Bo�a): 1 20, 1 2 1 Büyü kada: 530

-CCafero�lu, Ahmet 4,269 Camasb-name: 1 5 Cami'üt-Tevarih: 9 1 , 26 1

299


Celaleddin H arzemşah: 3 2

Cem Sultan : 1 3 Cengiz

Han: 1 1 4

Ceride -i 1-lavadis: 1 8 Cevdet Paşa: 29 Cevheıi: 102 Cevıi Çelebi: 1 8 Ceyhun: 89 Cosquin, E. : 1 7 Cüdden

( Devi öldüren ocuk) : 1 87, 1 95

-Ç Çadırdaki Kız (masal} : 209, 2 1 1 Çepni: 115.

Çi�! (Çekel): 262 Çin 89,90,93 82,83.�9 . 86 249 Çocuk Bahçesi: 1 1 7,45,46 Çocuk Dualan - 1 , Il (Gökalp}: 263, 264 Ç ulbu Hanım: 73, 77, 80, 237, 260 -[

� (Oğuz �: 260 Dahhak-1 Mari: 89

Danagöz Kansı ( ma s al ) : 1 53 Danlşmendnfune: 1 2 , 1 3

Dastan-ı Ahmet H a ra mi : 1 0

Dede Ko rku t Hikayeleri: 1 2 , 1 1 8, 1 1 9 , 1 23 1 24,H 27, 1 47, 1 56, 1 57, 2 1 6,'

224,240,256 Dede Korkut Kitabı: 74, 88,98, 1 0 1 , 1 04, 106, 1 1 4, 1 19,240 Dede Korkut: l l l , 1 20, 1 26

Deli Dumrul (Gökalp) : 1 29 , 1 3 1 1 33 , 1 34 , 1 32 , 1 35, 1 36, 1 37, 1 38, Deliyağız: 237 Demdeme (Muallim

300

Naci) : 37


Demir Donlu Mamak (Tepegöz) : ! 09

Deniz (Oğuz �an): 260 Dergah mecmuası: 46 Drertli: 47,74, 1 02. ı oo

Deıviş Hasan Mehdi: ı 3 Descartes: 266 Devai Efendi: 34

Devi Öldüren Çocuk (masal) : 1 87, 1 94, 1 96

Dlkkokamennl: 98 Din (Gökalp) : 263

Dlrse Han (Arslan Basat) : 1 ı 1 , 1 24, 1 26, 1 57 Dlrse Han Oglu Bo�aç Han (hikaye): 108, 1 10, 1 1 1 , ı 1 3, 1 19, 1 20, 1 28 Divan Edebiyatı: 1 05 Divanü Lügati't 1ürk: 6 Diyarbakır: 93,99, 199 Dizdaro�lu, Hikmet: 62, 275 Dokuz

Oğuz: 82. 83, 1 16, 1 1 7, 1 55, 156

Dolaptan Temaşa (Ahmet Midhat): 34

Duha Koca Oglu Delü Dumrul: 1 29 Dul Kadının Oglu (masal): 23 1 Durkheim: 52 Dumıa Vur (Gökalp): 265 Durüb-ı Emsıil-i Osmantyye (Şinasi) : 23 , 34 Durüb-ı Emsıil-i Osmaniyye Htkemtyatının Alıkarnını Tasvir (Ahmet Midhat) 34 Duvonoley: 56 -EEbu Müslim Kitabı: 12 Ebuzziya Tevfik: 20, 2 1 , 23 , 27,40 Ebu'l Hayr-ı Rii mi: 1 3

Edebiyat-ı Cedtde: 48

Edib Ahmet Yükneki: 6, 276 Edirne: 1 74

30 1


Edimell Nazmi: l l Efrasiyiib: 89,90 Elizabet (Ku�lar): 25 1 , 252, 253,254,255,256 Encyclopaedia of Religlon and Ethics: 78 Endenınlu Vasıf: l l Enviir-ı Süheyli: 1 4 Ergenekon: 9 1 , 1 13, 1 14, 1 22, 1 85,2 1 5,260,266

Erler Kansına Koca Olmaya Giden Kelo� (masal}: 1 89 �: 247

Erzurumlu emrah: 47

Esnaf Destanı (GOkalp): 265, 266 Ethem Pertev Paşa: 27, 28,29, 30 Etnografi Müzesi: 58

Evl1ya elebi Scyahatnimesi: 1 02 Evziıı - ı Milliyenin Terki tle Evziin -ı Aruziyenin Kabubü (A. Ferruh) : 40 - FFatıh: 8 Fatma (Ana Dostu Ayşe Teyze) : 2 19,220, 225,226 Fazıl Bey: 9, 1 1 Fazll Necib: 38, 39,43,44 Fecr-i Atı: 45

Ferhat ile Şirin: 248

Feyleaof Rıza (Rıza Tevfik BOlükbaşı) =47 Fıh-mafih: 10

F1l tahsin (Obur): 34

Ftnten (A. Hamid) : 35

Finova Esatırt: 86 Ftrdevsi:

ı 00,

10 ı

Fransız: 49,57,97,273 Fransızca: 5 ı . 1 03, 1 1 6 Fuzüli: 9

302


-G-

Galiçya Yolunda (Gökalp) : 270 Gali Tigin: 86 Gardner, E. A: 78 Garp edebiyatı: 1 04 Garp medeniyeti: 68 Garp romantikleri: 1 04

Gave: 89 Gelibolu: 46 Gencine- i Hikmet (S. Yahya) : 1 3 Germiyanlı Şeyhi: 9 Gertrude (Hamlet): 1 76

Geyik: 160 Gök (O� Kagan): 260 Gök Han: 79 Göktürkler: 84, 79, 9 1

Guignes, J . 9 1 Grbet Kızı (Ü lker ile Aydın) : 1 53 Gül (Kolsuz Hanım): 1 74 Gülizar (Şah ! smail) : 88 Gülnihai (Namık Kemal) : 3 1 Gülpert (Şah ! smail): 88 Gülsün Sultan: 200,20 1 , 202, 203,206,207,272 Gün (O� Kagan): 1 14, 1 1 5,260 Günay, Umay: 1 53, 1 89,2 1 1 ,23 1 ,236 Gün Bey (Küçük Şehzade_: 128; -Han, 146 Güneş.Hanım Ustüresi: 78,79,80,260 Güney, Ellatun Cem: 179 Güney Sibiıya: 156 Güvahi: 9 -HI lakaniye Tü rkleri : 79

303


Hakayı k'ü l - Vakayi : 2 8

H alid Ziya: 46

Halka Doğru : 60 Halk Klasikleri - I ,

N a sreddi n Hoca' nın Lii.tifeleri (Gökalp) : 1 00

Halk mt.'<icniycti - 1 , Başlangı (Gökalp) : 56,60,62 H amid (Abd ülhak) : 2 2

H amlct (Shakespeare) : ı 7 5 , 1 76 H amzanii.mc: ı 2

Han Bayı ndır (dirsc I lan Oğlu Boğaç Han) : ı 1 0

H an ç e rl i Hanım: 1 8 , 1 9

Hani y a Bacımı n Ayağı (masal): ı 53

).larabii.t Mukaddimesi: 25 Hasan Abdallılar: 76 Hasan Mellah (A. Mid hat) : 34 Hawa: 249 Hayiili Bey: 9 Hayat Yolunda (Gökalp): 265 Haydariler: 76 Hayreti: 9 Hayriye -i Nabi: 9 H azine -i Evrak: 37 Hazine-i Fünün: 4 1 Hazret-i Nuh: 1 1 6 H elvacı Güzeli

(masal) : ı 67, ı 68, ı 70, ı 7 ı , 1 73, ı 7 4, 1 75, 1 76

Hevesi: ı 5 Hicaz: ı 68, ı 69, ı 75 H ia Prensi Menkıbesi: 9 ı Hind : 227 249 ; - Avru p a: 49, - folkloru: ı 4, ı 6 Hindçe: 1 4 Hind

Pad işah ı nı n K ızı (masal) : 2 1 ı '

H ion g - N u : 77,90

H . Nazım Bey (Ahmet Reşid) : 39 Homer: 100, 1 0 ı l lorasan: 76 Ho rasanlı Ahmed lbni Muhammed Attüsi: 14

304


Horasanlı Ebu Müslim: ı 2 Hom, P: 33 Hubiyar: 1 66, ı 86 Huey-Hu (Hun): 98

Hun: 98 Husrev: 1 22 Hügo, Victor: 27 Hümayunmime (A. Salih) : ı 4 Hürriyet: 26 Hüseyin Cahid : 46 -1-

Iğdır: 116 -1-

l beristan-ı Almani, Nam-ı Diğer, Almancadan Mütercem Yüz Doksan Hikaye (K Macit Paşa) : 42 l bnt Ala: 1 3 lbni Musa (A. Hamid): 2 ı , 35,36 l bnt Sina: ı 3 l bnü'lemin Mahmud Kemal: ı 8 l bnü'rreşad Ali Ferruh: 40 lçli Kız (A. Hamid) : 35 I ki Kardeş (masal) : 2 36 I lahi (Gökalp): 262, 263, 264,265 Ilahiler-I, Il, (Gökalp) 263 l lhan (A. Hamid) : 35 ! !yada ve Odise: ı 00 l ncili Çadır: 209,2 1 ı , 2 ı 5 Ineili Çevuş: 74 , 1 0 ı l ngliz: 4 9 , 1 74 , ı 76, 253 I ngiliz'den Sakın (Gökalp) : 275 l ngiliz'e (Gökalp) : 275

305


Iran: 1 5,82,83, 1 00, 1 2 1 Iran Edebiyatı: 8 , 1 3, 1 8 Iran Folkloru: 1 4 l ranlılar: 9 2 lsa: 250 Islam: 1 74, 1 74 Islam Kültürü: 7, 1 2 Islam Medeniyeti: 1 , 2 , 5 Isınail Habib: 1 8 l spir: 38 Istanbul: 40, 245 Istanbul 1ürkçesi: 1 24 Istanbul Destanı: (Aşık Ömer) 267 !zmir: 1 74

lzmir'de (Gökalp): 275 !zze t Molla: l l l zzettin Keykavus ll: 1 3 - K-

Kaf D<W: 267 Kal'ad ve Simas: 1 5 Kalevala: lO 1 Kamili: 264 Kanı Püre: 240 Kanlı Kaya: 1 24 Kapak Han rrepegöz): 1 09 Kaplan Mehmet: 20 Karacaoğlan: 1 02 Karacuk Çoban (Tepegöz): 1 1 8 Kara Destan (Gökalp) 266 Kara Göne (Tcpegöz) : 109 Karagöz: 2 1 , 74, 1 0 1 , 1 04 , 1 06 Karagöz'ün Gelinliği: 2 3 Karahan: 77

306


Karahanlılar: 4 Karayılan ve Karagülmez (masal ) : 1 79 Karayılan, 1 54 , 1 77, 1 78, 1 79, 1 80, 1 8 1 , 1 82, 1 84 Kan Koca Masalı (A. Midhat) : 34 Kars: 'lt37

Kaşgarlı Mahmut: 6,23

Kavim (Gökalp) : 27 1 Kay: 1 14 Kayan: 1 1 4 Kayan Selçuk: 1 1 4 Kayat: 1 14 Kaygusuz: 73 Kayı: 1 1 4, 1 1 5, 1 23, 1 27, 1 58,260 Kazan (Arslan Basat) : 1 09, 1 24

Keçccizıide Macit Paşa: 42, 1 47 Keçe Kitap: 58, 7 1 ,92,93 Kelile ve Dimne: 1 4

Keloğlan: 1 90, 1 9 1 , 192, 1 93, 1 95, 204, 208 Keloğlan (Gökalp) : 1 87,200, 202 Keloğlan Hindistan Yolunda (masal) : 230 Keloğlan ile Dev (masal) : 1 89 Kelt: 254 Kemaloğlu: 9 Kendine Doğru (Gökalp) : 264, 265, 275 Kerem ile Aslı:

1 6 , 1 02

Kerşiyüz: 89 Keşiş Ne .Gördün (Gökalp) : 209,272

Keyümers:

262

Kınal17.adğe Hasan Çelebi: 9 Kınık: 1 1 5 Kıpçak: 238, 239

Kırk Kız MenKıbesi: 9 1

Kırgız: 1 58, 260

Kı rgız - Kazaklar: 92, 246 Kı rk Vezir Hikayesi: 1 5

307


Kısas -ı Enbiya (Cevdet Paşa) : 29 Kıssadan Hisse

(A.

Midhat) : 34

Kıyan Selçuk (Tepegöz) : 1 09, 1 25 Kızıl Destan

(Gökalp) : 265,266

Kızılelma: 273 , 246,257, 248, 249,263, 2'75

Kızıl Kral (Ko lsuz

Hanım) : 1 69 , 1 70, 1 74, 1 76

Kis Kitap: 92 Kolsuz

Hanım (Gökalp) : 167, 1 69, 1 73, 1 74, 1 76,253,275

Konrnd: 246 Konur Koca Saru

Çoban (Tepegöz) : 1 08

Korkut Ata: 1 1 5, 1 23 Koyunlular: 9 0 Köprülü, Fuad: 3 , 1 1 , 1 7,2 İ ,24,62,83

Köroglu: 1 6,44,73 , 74, 1 02, 106, 267 Kuğular (Gökalp) : 251 Kul Mes'ud : 1 4 Kunos, lgnacz: 35,40 Kur'an: 273

Ku rt ile Ayı (Gökalp) : 262 Kutadgu Bilig: 3,4, 1 29, 1 76 Ku t

Dağı: 1 1 7

Kuti Marnl: 97

Kutludag: 85, 86

Küçük Hemşire (Gökalp) : 234,243 , 275

Küçük Mccmua:

95, 1 99

Küçük Şehzade (Gökalp) : 1 40,275 Küçü k Tornıis (Gökalp) : 275

Kün (Oğuz Kagan): 5 -L-

Lamii Çelebi: 1 0 Lazy Ahmet and the Padıshah's Daughtcr: 23 1

Lataıf (Lamii) : 1 0

Latifi: 8 , 1 5

308


Latin: 96

Les Contes l nd ıens et L'Occident: 1 7 Les Feulles d'autonıne (V. Hugo): 27

Letafet

(Ali Bey) :

36

Letaifniime: 1 8 , 1 9

Liberte (A. Hamid ) : 36 Limni'de Dicle Vadisi (G ö ka l p ) : 275

Lozan: 247

Lönnrot: l O l

Lu t liye-i Vehbi: 9 -M-

Macar: 40

M ahalle Baskı n ı : 23 Mahmud Nedim Paşa: M ahmudgazi: 1 42

28, 3 1

M alik Said l ftiharü'ddin Muh ammed Kazvi ni: 1 5

M angır, Mehmet: 1 4 1

Maurice M ouchor: 9 7

Maveni.ünnehir: 89

Mehmet Abdü lkerim: 1 5

Mehmet tevfik: 40 Mehveş

(Pckmczci Anne) :

220, 223

Memleketi mizde Fo l klor I l i m Ko l u Üzerinde Yazılaı: ilk Makale (F. A. Tansel) :

62

Merd -i Salih: 1 72

Merd - i Salih (Tu ti name) : 1 67, 1 69 , 1 7 1 , 1 74

Mend -i Sa!ih hikayesi: 1 6 9

Merhume (Tu ti nfune) :

1 7 ı . 1 72

Meslek Kadını (Gökalp) :

275

Mesnevi (Mevlana): 1 0 Meşhede Dowu (Gökalp):

262, 265

Me te: 90

Mevlana: 1 0

309


Mevlid (S. Çelebi) : 102 , 1 48 Mısır: 249 Millet (Gökalp) : 262 Milli Tetebbular Mecmuası: 88 Mitilik (Keloglan) : 195

Mitişik Kız (masal) : 1 89 , 1 9 5 Moliere: 26,32

Morgan Peri: 255 Moskof: 268,269 Muallim Naci: 37, 38 M. Rifat: 28 Muhammediye: 1 56 Muhammed: 1 3 1 Murad 1 : 1 4 Murad I I : 1 5 Murad I I I : 1 3

Murad IV: 1 8

Muradına Eren Kızla Beyo�u (masal) : 236

Musa: 250, 25 1 Mustafa Kemal (Atatürk): I 76

Musul: 229,230 Müftü Yahya Efendi: 1 4 Mülahaza (E. Pertev) : 29 -N-

Nabi: 9 Nagme-1 Seher (R M. Ekrem) : 37 Nahşabi: 1 5 Namık Kemal: 20,30, 3 1 ,32,33,38 Nasreddin Hoca: 10, 74, 1 0 1 , 102, 1 06, 1 25 Nasrullah: 1 4 N ar Tanesi (masal): 1 97, 1 99, 272 Necati Bey: 8 Necip Asım: 40

3 10


Nedim: 8, 1 1 ,2 1 Ncfise (Ethem Pertev'in Kızı) : 30 Nejat Ekrem (R M. Ekrem) : 22,37 Ncsteren (A. Hamid): 3 1 , 35 Nt:vai: 4,65 Nt.'V'izade Atiii : lO

NUüfer: 254,256,257

Nuh tu fanı: 229

Nümune-i Edebiyat-ı Osmaniye (Ebuzziya) : 2 1 -0-

Obtır'(A.. Mldhat):. 34

Ô�: Bkz. Olu 'royon,. Gök Han: 79 0�"83,:.00 ,;H)9,ll6, 1 ı 7, 125, ı27,260,276 ..

o� (il): ıo ı , ıı 3, 122,26 ı o � Beyleri: ı 1 9

O � Han: 77,87, 88,89, 90,98

Oğuz Han Menkıbesi: 87, I 1 7, ı 1 5

Oğuz Kağan Destanı: 1 14, l 1 5, 146, 1 85 Oğuz Menkıbesi: ı 14

o � name : 88, ıo ı Okçu, Halis: 1 89

On Vezirler Hikayesi: 1 5 Osman Gazi: 29,30, 1 23 Osman Gazi Kurnitayda (Gökalp): 262,265,27 1 Osmanlı: 1 4, 1 6,24,40 Osmanlıca: 45, 46 Osmanlı Devleti: 1 05 Osman Paşa: 3 1 ,32 Osmanzade Tilib : 1 4 Ossianizm: 33 Orta oyunu: 22,74,26 Orta-Asya: 5 Öge!, Baheddin: 77

31 1


Öksüz, Emine: ! 89

Kız Usturesi: 78,253, 260

Öksüz Ömer

Naci: 46

Ön-Asya:

1 33

Örnek, Sedat Vcyis:

58

Ötüken Ülkesi (Gökalp) :

264 , 265

29

Özö n , Mus tafa N i had :

-1'Pad işaha Damat o l a n Dil e n c i :

23 1

Para Kazanmaya G iden üç Kardeş

(masal) : 1 40, 1 48

Paris: 2 25,246 Pekmezci An ne:

2 1 9 , 225,272

Pel tan Bey (Yılan l3cy) : Pcnd niimc - i Za ri fi : 9 Pcnd niime-i G ü vahi: Peri Kızı (Tepegöz ) :

1 77, 1 8 1 , 1 84

9

1 09

Peri Sultan (Küç ü k Şehzade) :

1 43, 1 4 7, 1 5 1

42, 62

Peyam:

Pir Sultan Abdal: 264

- RHadloff:

81

Hai f N c'Cdc t :

46

Recaizade Mahmud E kre m: 3 1 , 37 , 43 ,44 Hey han (Kolsuz H anım) : [�iyiinın Enciimı

1 74

(Ziya Paşa) : 26

Hıza Tevfik: 1 , 4 3 , 45 , 4 6 , 47,62 , 268

Roma: 49

Ro ma destanı : Ruben, Rum:

W: 1 22

25, 249

Rumeli : 1 2

3 12

1 00


Rus: 49

Rüstem (Zal Oğlu) : 1 22 -SSab i r Sabih: 2 3 1

Sabr-ü Sehat (a. H amid) : 35

Sadettin Molla: 246 , 2 4 7 , 249, 250, 2 5 1 , 263, 264 Safi: B

Sakaoğlu, Saim: 1 53 , 1 89 , 230, 23 1 Salahana

Kayası : 1 1 0 , 1 24

Saltu kmime: 1 2 , 1 3 Saltır Kazan'un lvi Yağmalanduğu Boyı Beyan Ider: 1 1 8 Sami: 49 Sansar Mustafa : 1 8 , 1 9 Sardanapal (a. H amid)

: 35

San Saltuk: 1 2 Savaş: 259

Seçen:

79

Selanik: 44 Selcan Hatun: 256 Selçuklu : 1 2 , 1 4, Selçukmlıne: 1 3 Selenga (ırmak) : 83 Semfuü'! Esmar: (O . Taib) : ı 4 Servet-i Fü nün: 3 8 , 39,40, 42,43,45, 46,48 , 96 Seyidoğlu , Bilge: ı 7 9 , 2 30

Seyyid Bal ta! Gazi Destanı: 1 2

Seyyid Ziyaeddin Yahya: 1 3 Sırp Kavmi : 56 Sina: 250, 25 ı Sinbad - i Bahri: ı 5

Si nbad - mimc: 1 4 , ı 5 , 22 7

S iyaset ş a h ı ( K o lsuz l lanım) : 1 74 Sehbct ü l cb k{ır: 1 0

313


� �� l5

��tır �1 ··· ��if:- ı:§ · ·;�·s'il�'i: ı4:ıs. 1 58. 16 1 �

··- �

.,._

.

Şı1teyrnan Çelebi: 102, 276 'Süleyman Nazif: 20 �-

Süleymanşah (Bk. Hançerli Hanım) : 1 9 Sünbü!?..cide Vehbi: 9 -ŞŞah Muhammed: 1 45, 1 58, 16 ı Şah !smail: 73,74, 87, 88,89, 90, 1 02, ı 04, 1 06 Şciir Evlenmesi (Şinasi}: 22,23

Şam: ı 34 ŞaıtıaP..: 75, 204 Şamanizm: 75, 1 86,204,263 Şane menkıbesi: 9 ı Şark: ı 5,35; - kültürü ı 6 Şeeere -i Terakime : 262 Şeeere -i Türkiyye : 26 1 Şehid H aremi (Gökalp) : 265 Şehit Ahmet: ı 58, 1 6 1 Şekerzade (O bu r) 34 Şehrıfune: 1 2 1 Şcm'i: 1 02 Şe ms ett i n Sami: 40, 4 3 , 44

Şems - i Tcbrizi : l O

Şeyh M ü ş fi k M e ktubu : (Akif Paşa) 2 1

Şeyhülislfun: 2 2 8 Şiir N edi r (Ah me t Rcşid) : 39 Şiir ve I nşa (Ziya Paş a) : 24 Şinasi : 2 2 , 2 3 , 2 4 , 3 4 , 99 , 1 47 Şi mal

Tü rkleri : 92 Kris <o f:

Şimid , Von

314

42


-TTabsıra (Akif Paşa) : Tahir ile Zühre:

21

16

Tahiri'nin Esnaf Destanı:

266

Talim-i Edebiyat Üzerine Bir Risale (Namık Kemal) :

31

20,2 1 . 24,28, 32 , 37 Tansel, r'evziye Abdullah: 62, 275 Tanzimat: 2,68, 1 05 Tandımfune : 60,92 Tandırname ahkamı: 7 1 .97 Tarih Usülünde An'aneler: 70 Tarih v e Kavmiyyat (Gökalp): 56 Tartuffe (Molie re) : 26,32 Tan pınar, Ahmet 1-Iamdi:

Tatavialı Mahremi: l l

9 1 8, 1 9 Tenbel Ahmet: 228, 229,230,23 1 , 232 Teoman: 90 Tepegöz: 1 08, 1 09, 1 1 0, 1 1 1 , 1 1 2, 1 1 3, 1 1 5, 1 1 7, 1 1 8, 1 20, 1 22, 1 23, 1 24, 1 25, 1 27 Tercüman - ı Ahval: 22 Terzibaşıoğlu, 1-Iabibe : 2 1 1 Tevarih-i Al - i Osman : 1 3 Tevfik Fikre t: 45,46 Tevhid (Gökalp) : 263, 264, 265 Teze) , Naki: 2 1 1 , 230 Tibet (öküzü) : 76 Taşlıcalı Yahya: Tayyarzade:

Tibctliler: 75

Trabzonlu Tı ni Ah med Ç elebi: Tıfli ile Kanlı Bektaş :

ı 8, ı 9

Tıfli ilc i ki i -' · �ade rler: ı 8 : 27,28 Tomris: 247 Tıfl - ı Naim ( E . Pcrtcv)

Tosu n: 76 Tosun (ongu n) : 87

18


Tu�la (ırmak) : 83 Tu�!. Mehmet: 1 4 1 , 1 4Z , l 53, 1 89 Tuhfet'ül Ahyıir: 1 5 Tukyu: 9 1

Tukyu menktbest: 9 1 Tun Kızı (masal): 1 5 1 , 1 52, 165 Turan: 1 22, 1 58, 1 59, 162, 164 Turan l lhanlıgı : 9 1 Turhan (kelo�lan) 195 Turgut: 246,247,248,249 1üti-ruime: 1 5,227 Tuz Kadar Sevgi (masal)� 23 1 Tüküz: 1 1 4

Türk (Yafes'tn o �u) : 1 16 Türk: 49, 56 , 59, 1 1 5, 1 27,204 , - ailesi: 1 9 2 -ce m iy eti: 84 -destanları: 1 2 , 1 23, 146, -dtllt 89; -edebiyatı: 65, 7 3 , 74; -epik edebiyatı: 4; -esatiri: 65; harsı: 65; -hayatı : .65; -hukuku: 65; -ic ttm ai teşkilatı: 65; - kavmi: 56; kozmogonisi: 237; - lügaviyesi : 58; -medeniyett : 65; -menkıbeleri : 65, 9 1 , 9 1 , 1 08, 1 1 8; - mtlleti: 84, 1 1 3 ; - mtmarisi 65; -mttolojisi: 1 46; musikisl: 65; -romantizmt: 1 9 ; -sarfı: 65; - şarnanizmi 239; -vezni: 38; -

Tanrısı: 1 58; - tarihi : 65, ; -tiyatrosu: 24; -totemt: 28; -töresi: 1 59

1ürkaıı : 273

Emin) : 43 Türkçülüğ'..in Esas l arı (Gö kal p) : 249 Türk Edebiyatı Tarihi (Köprülü) : 83,9 1 Türkcr, Hülya: 2 1 1 Türki-i Basit: 1 1 , 22 Türk MedeQjyett Tarihi (Gökalp) : 82 Türk Mucizesi (Gökalp) : 82 Türk, Nazif: ı H9

1ürkçe Şiirler (Mehmed

Türk'ün Tekbin (Gökalp) : 264, 265 Türk 'Töresı (Go b ;p) : 1 59 , 2 1 5

Tü rk' ü :ı Tufaru (Gökalp) : 262 , 267, 268, 269 ,275

Türk Yurdu: 63 Tü tek: 26 1 , 262


-UU laş Oglu Salur Kazan: 1 1 8 Ulu Toyon: 79 Ulutaş: 1 94 Umur Bey: 14 U ral -Al tay: 49 Uruz (Arslan

Basat) : 1 1 3, 1 1 4, 1 1 5, 1 1 7, 1 1 8, 1 19, 1 20, 1 2 1 , 1 26

Uygur: 84 Uygur Menkıbesi: 86 Uzluk, Feıidun Nafiz: 1 02 Uzu n Pınar: 1 08 -

ü

-

Üçoklar: 1 1 5 Ü lker ile Aydın (Gökalp): 1 5 1 , 1 54, 1 59, 162, 166 Ü lker (Ülker ile Aydın) : 1 57, 1 58, 163, 167, 1 73,272, 275 Ülkütaşır, M- Şakir: 62 Ü mmü' l -Asıim (ibni Musa) : 22,36 -V Vasfi Mahir: Vatan Yah u t

Vazife

1 42 Silistre: 2 1 2

(Gökalp): 275

Veled Bahai Çelebi: 29,40,4 1 ,42, 10 1 , 1 02 Virgilius: 1 00, 1 0 1 Visrui: 9 - YYabani Ku�lar: 25 1 , 253, 254, 255,257 Yafes: 1 1 6 Yahya Kemal: 1 ,46,47,48 Yakutlar: 78, 79, 80, 260 Yaratılış -Türk Kozmogonisi - 1 : 253, 259 Yatalak Mehme t: 23 1

317


Yazıcıoglu, Selahattin:

102

Yedi Alimler Hikayesi:

15

Yedi Vezirler:

15

Yeni Atilla (Gökalp):

265

Yeni Mecmua: l l l Yenişehirli Avni:

9

Yeni 1ürk Edebiyatı Antolojisi-1 (Kaplan-Enginün-Birol) :

20

Yersu: 85

Yesevi Ekolü:

7

Yeşil Boncuk (Gökalp) :

265,267,268, 275

Yılan Bey ile Peltan Bey (Gökalp):

1 77, 1 79, 1 80, 1 8 1 , 1 82 , 1 84

Yılan Bey (Yılan Bey ile Peltan Bey) : Yıldırım Bayazit:

Yıldız (Kolsuz Hanım) : Yıldız (Oguz �an)

1 69, 173, 1 75, 1 76

1 1 4, 1 1 5 , 260

Yıldız Tigin (Küçük Şehzade): Yulun Tigin: Yunan:

163, 1 65, 1 69

8

1 43 , 1 44 , 1 46

85

96, 100, 1 74, 1 76

Yunus Emre:

7,73,74, 102, 1 06,276

Yurdakul, Mehmed Emin: Yusuf Has Hacib:

37,43,44,45,274

3, 5,276

-ZZaloğlu Rüstem:

121

Zaman Zaman Içinde (Boratav) : Zekiye (Vatan yahut Silistre) :

Zemzeme (R M. Ekrem) : Zeyneb:

44

1 64 , 272

Zeyneb (A Hamid): Zihni:

1 99

2 12

35

47

Zingav: 89 Ziya Paşa:

1 , 24, 25, 26, 27,32,42

Ziya Gökalp'ın Halka Yönelik Çalışmalan (Dizdaroglu) : Zu hüri Kolu:

Zühre: 80

26

62


Ziya G ökalp 'ın üzerinde düşündüğü ko­ nuların b aşında edebiyatımızın çağdaşlaştı­ rılması yer alır. O kur ulacak yeni e debiya­ tıımz a yeni bir zemin arıyordu . Bunu Halk Edebiyatımız da buldu . Fikıi eserlerinde H alk Edebiyatından niçin ve nasıl yararlanmamız gerektiğini or- t aya koyan G ökalp , b u nunla yetinme di . Yazdığı edebi eserlerle H alk Edebiyatı zemi­ nine d ayalı b ir e<i�biy at anlayışının ilk b a şarılı ör.� e kle rini VP.rere k Cumhu riyet Dönemi Türk :L: debiyatı'nın dayandığı temel ej�i!inilerden birisini kurmuş oldu . Bu kitapta Ziya Gökal p ' ın H alk Ede­ b iyatı ile ilgili fikirleri ele alınmış , edebi P. serlertnde H alk Edebiyatından nasıl yarar­ landığı sorusuna cevap aranmıştır.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.