Rıza Müftüoğlu - Ekonomik Milliyetçilik (Ekonomik Turancılık)

Page 1



Milletlerarasi mücadelede bu günlerde ortaya ç1kan

11Yeni Emperyalizm" karş1s1nda.... ve Türk milliyetçiliğinin hedefleri aç1s1ndan

EKONOMiK MiLLiYETÇiLiK (EKONOMiK TURANCILIK )

R1za Müftüoğlu ANKARA 1997


ISBN 975-9640 1-04

Şti. Tel: 232 38 70

Kapak Tasanm

: Efor Ltd.

Baskı

: Basım A.Ş. Tel: 398 07 15 2

------


İ Ç İNDEKİ LER Önsöz Giriş

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Yeni Emperyalizm ve Milliyetçilik

5-8

9-ı2

. . . . . . . . . . . . . . . . . . .

ı3-24

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

25-32

Yeni Emperyalizm ve Ekonomik kölelik dönemi

Yeni Emperyalizm ve Türk ekonomisinin milli hedefleri

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Türk Milliyetçiliği ve ekonomik kalkınma

. . . . . . . .

33-48 49-82

Milliyetçilik ve kalkınmadaki etkileri Faiz

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

5 ı-6ı

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

6ı-64

Gelir Dağılımı Emek

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Enflasyon

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Özelleştirme

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

64-65 65-66 66-67 68-69

Büyüme hızı, sanayileşme ve ekonomik yönetim Eğitim

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

69-7ı

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

7ı-72

Dış ekonomik ilişkiler

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

72-78

Ülkü olarak kalkınma

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

78-82

Yeni Emperyalizm ve kültürel milliyetçilik Sonuç

. . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

3

83-94

95-ıoo



Ö N SÖ Z Yüksek kuleler kurup en tepeden etrafı gözetleyemeyenler, geniş ufuklu olamayanlar, Allah'ın insanlara en büyük lütfu olan aklı kul­ lanamayanlar ve neticeten her gün yeni bir hamle ile kendilerini yenilemeyenler hiç bir fikir hareke­ tinin öncüsü olamazlar. Toplumların başına geçe­ mezler, geçseler dahi toplumları ileri götüremezler. Atılımcı, hamleci ve yenilikçi liderler, yönettik­ leri toplumla birlikte her engeli aşıp yeni ufuk­ lara kanatlanabilecek gücü her zaman bulurlar. Toplumları tek ve doğru olan hedefe yöneltir, birlik ve beraberliği temin edecek olan büyük alanlı fikir miknatısları ile büyük kuvvet birikim­ leri meydana getirirler. Bu durum bir toplumda liderler için ne kadar geçerli ise, dünyadaki milletlerarası mücadelede de ülkeler için o kadar geçerlidir. Fikir hareketleri, aslında toplumları bir statik duru mdan, aktif hale dönüştürecek, mevcut halden kurtarma ve yeni hedeflere yöneltmek demektir. Her fikir hareketi bu özelliği bünyesinde taşır. Ancak, bazı hareketler mevcut durumdan geriye, sağa, sola bazı hareketler de ileri götürür. Türk Milliyetçiliği fikir hareketi Türk Milletini sürekli ileriye götürme, geliştirme, güçlendirme ve büyütme hareketidir. Onun içindir ki "Gelişmecilik" ilkesi Türk Milliteyçiliği fikir sis­ teminin en önemli ilkesidir. Millet esasına dayanmayan, belli sınıfları veya kesimleri hedef alan enternasyonalist fikir hareketleri mesela marksizim, bir toplumu mark­ sist bir sisteme oturttuğunda atılımcı ruhunu giderek kaybeder, halbuki milleyetçi hareketlerin kendi toplumları açısından durağanlık özelliği 5

-------


yoktur. Sürekli gelişme ve ilerleme öze lliğine sahiptir. Çünkü toplumların en büyük özelliği sürekli değişmesi, gelişmesi ve hareket halinde olmasıdır. İşte bu gü n Türk Milliyetçiler i, son otuz yılın hesabını iyi yapmak, Türk milletinin sorunlarına çözüm yolu bulmak, atılımlar yapmak ve yapılan­ mak meseleler ini, Türk milletini ve devletini öncelikle korumak, sonra geliştirmek ve büyüt­ mek ve nihayet dünyaya nizarn getirmek ideali paralelinde yeniden gözden ge çir mek ve bu hedefleri gerçekleşt ir medeki güç birikimler ine bakmak ve nihayet yeni bir harekatı başlatmak mecbur iyetindedir ler. Madde ve maneviyatı den­ geleyecek ve her ikisini birlikte yükseltecek hareketi hızlandır mak durumundadırlar. Türk milletinin temel sorunlarına detayı ile inemeyen, sürekli çözüm yolları üretmeyen ve dolayısıyla anlatmak, yön vermek yerine genelde susan bir hareket öncelikle yapısal değil fikri çizgide ele alınmak durumundadır. Fikri çizgideki tekammül, gelişme ve yayılma örgütsel değişiklikleri ve gelişmeleri de beraberinde getirecektir. Türk Milliyetçileri, bu gün Dünyada ve Türkiye' de yürüyen sistemleri, hakim unsurlan, sahip olunan silahlan ve güçleri iyi belirleyip, eksik kalan yönlerini süratle tamamlamalıdır­ lar. Aksi takdirde statikleşmeye giderek geçmişteki bir beraberliğin doğurduğu bir yakınlık duygusundan öteye geçemeyen bir hatıra olma durum una düşerler. Onun için yeni tartışmalara, yeni uyanışiara ve yeni yapılanmalara doğru gidilmeli, bunu yaparken de mevcut gerçekiere göre hareket edilmelidir. Türk milletinin kurtuluşu, yükselme­ si ve hakim olması ancak böyle gerçekleşebilir. 6


Dü nyada ve Türkiye ' de meydana gelen gelişmeler ve değişmeler, süper ülkelerin yeni emperyalizm araçları ile ülkemizin bu gün karşı karşıya bulunduğu temel sorunlar, Millilyetçiliğin bilhassa hedefleri ve ilkeleri açısından yeniden tartışılması ve yapılandırılmasını kaçınılmaz kıl­ maktadır. Türk Milliyetçiliğinin, dünyaya nizarn verme nihayi hedefine varmadaki uzun soluklu ara hedefleri ve bu nlara ulaşınada gerekli olan açılımları, boyutları ve hedefleri ve ilkeleri yeniden gözden geçirilmeli, eksiklikler kapatıl­ malı ve yeni bir atılım sağlanmalıdır. Geçmişin siyasi blokları , bloklar arasındaki dünyaya hakim olma mücadeleleri ve mücadele­ lerde daha çok tercih edilen ideolojik bazdaki düzenli ve düzensiz silahlı mücadeleler ve anarşik olaylar Türk Milliyetçiliğini ister istemez geçmişte bu noktalara çekmiş ve o dönemlerin gereği olan bir birikimi sağlamış ve bu günlere kadar taşımıştır. Bu gü n , ideolojileri yıkan teknolojik ve ekonomik gelişmeler, yeni emperyalizmin güçlü silahları haline geldiğinden , Türk Milliyetçiliği de süratle bu yeni döneme göre yeni silahlarını eline almak mecburiyeti ile karşı karşıyadır. Onun için geçmişin birikimlerini ivedilikle yeni bir yapılandırmaya tabi tutmalıdır. Geçmişin, o zaman yerinde olan "karma ekonomi" "Millet sektörü", "Tarım kentleri", "Sigortacılığın ve bankacı lığın devletleşmesi" gibi tezleri de bu günün şartlarında uygun, tesirli ve verimli teziere dönüştürmelidir. Ekonomik ve kültürel milliyetçiliğin bu günkü önemi, siyasi bloklar yerine ekonomik birliklerin öne çıkması, ekonomik ve kültürel saldırıların öncelikle tercih edilir hale gelmesidir. 7

------


Emperyalizme karşı olmak milliyetçiliğin var oluş nedenidir. Emperyalizme karşı mücadelede başarılı olmak onun silahlarını iyi belirlemek ve bu silahları yok edecek silahların sahibi ola­ bilmektir. Bu gün dünyayı idare eden süper ülkelerin emperyalist politikalaqndaki ..en güyük ve öne çıkan silahları EKONOMI VE KULTUR ise Türk Milliyetçilerinin de bu yeni dönemde geçmiş dönemlerdeki açıklarını da dikkate alarak bilhas­ sa ekonomide yeni tezler, projeler üretmeleri bunun için de çok hızlı ve çok ciddi bir çalışma ve yapılanma içerisine girmeleri kaçınılmazdır. Ankara, 1 Ekim 1997

8


G İ RİŞ . Millet sevgısı, Vatan ve Bayrak tutkusu, l stiklal marşı okunurken kabaran hisler, dil, din, kültür aşkı ve benzeri manevi urasurlan n hepsi milliyetçiliği n bir gereğidir. Bunlar olmadan milliyetçi oluramaz. Ancak bütün bunlar; bu duyggular, tutku ve bağlahklar artık günümüzde milliyetçilik i çi n yeterli değildir. Kafi değildir. Gelişmekte olan bir ülke özelliği taşayan Türkiye içi n hiç yeterli değildir. Bu durum, milliyetçilikle ülkücülük arasındaki fark gibidir. Nasıl ki " Her milliyetçi ülkücü ola­ maz ama her ülkücü milliyetçidir. Milliyetçi olmak gerekli ama kafi değildir, ülkücü olmak lazımdır" diyorsak artık günümüzde de sadece millet, vatan , bayrak sevgisi yeterli değildir. Milliyetçi ve ülkücü olmak lazımdır. Daha doğrusu sadece ülkücüyüm demek de yeterli değildir. Bunlarla birlikte bunların ötesine geçip Dünyanın ve Türkiye'nin değişen şartlarına göre yeni zırhlar, yeni metodlar ve stratejil�r özetle yeni mücadele yollarını bulmak gerekir. Ulkücü olmanın gereği­ ni yerine getirmek gerekir. Günümüzde dünyaya yön veren süper ülkelerin yeni emperyalizm silahları kcirşısında her mil­ liyetçi ekonomik ve kültürel milliyetçiliği öne çıkaran bir çalışma içerisinde olmak mecburiyetindedir. Ekonomik milliyetçiliğin plan ve projelerini tesbit etmeden, bunları uygula­ maya hazır hale getirmeden yapılan milliyetçilik artık eksik ve yetersiz bir milliyetçiliktir. Onun içindir ki ekonomik ve kültürel milliyetçiliği öne almayan hiç bir milli hareket başarılı olamaz, hedeflerini gerçekleştiremez. Sınır. hudut karakolu, silahlı kuvvetler tanı­ mayan ekonomik ve kültürel unsurlar her ülkeye 9

-------


rahatlıkla girebilmekte, istediği faaliyetleri yapıp. istediği kadar kalabilmekte, kendi sisteminin dışındaki hiç bir gücü dikkate almamakta ve hiç bir güçten etkilenmemektedir. Artı k gümrük idareleri bile kayıt tutma ve makbuz kesme merkezleri haline gelmekte, mal ve para dolaşımı istenildiği yere istenildiği sürede gerçekieşebilmektedir. Yine günümüzde İ nternet ve televizyontarla her eve ve büroya istenilen mesajlar verilebilmekte, kü ltürel silahları da aynı cins silahlardan başka tesirsiz hale getirecek bir araç gözükmemektedir. '' Tek pazar, tek para piyasası, tek para birimi" ve benzeri ekonomik planların konuşulup tatbik safhası na sokma gayretlerinin olduğu, Avrupa Birliği, Efta, Nafta ve Pasifik birlikleri gibi birlik­ lerin sü rekl i geliştiği kü çü len ve globalleşen dü nyada, gelişmekte olan bir ülkenin milliyetçi­ leri olarak; Türk milliyetçileri olarak milliyetçiliğin artık hangi unsurlarını öne çıkartacağınızın tesbi­ tini yapmak ve bunun mücadelesini sürdürmek çok önemli olmaktadır. Bu gün Türk Milliyetçilerinin önünde duran en önemli sorun bu dur. Ekonomik ve kültürel milliyetçiliğ i geliştirmek yerine militarist ve askeri kavrarnlara takılıp kalmak aslında milliyetçiyim derken Milliyetçiliğin temel unsurlarına ve ru huna ters düşmek gibi bir durumu meydana getirmektedir. Türk Milliyetçiliğinin temel dayanağı Türk toplumunu geliştirmek, yükseltmek , ileri götürmek ve her halükarda milli çıkarlannı korumak olduğuna göre değişen ve gelişen şartlara göre yeni çözüm yollan bulmak şarttır. Mi lliyetçilik dar kalıplar içerisinde yapıla­ maz. Onun içindir ki Türk mi lliyetçiliğinde diğer ilkeler kadar çok önemli olan bir ilke de "G elişmecilik"tir. "G eli şmecilik" ilkesini -------

10


daima ön safiara almayan bir mil l iyetçilik, hamasi olmaktan öteye geçemez. Duygu ve akıl, ilim ve çalışma birbirleriyle daima muta­ bakat içinde olmalıdırlar. Duygulara kulak vermeyen bir akıl yol alamazsa akla, itme ve çalışmaya önem vermeyen bir duygunun da Türk milliyetçiliği açısından bir önemi olma­ malıdır. Onun içindir ki bu gün ekonomik ve kültürel silahlarını en öne çıkararak, askeri gücünü bir ihtiyat ve son tedbir olarak kul­ lanan süper ülkelerin, bu yeni emperyalizm siyasetini dikkate alan tesirli bir stratejiyi uygulamak mecburiyetindeyiz. Türk Milliyetçiliği, bu gün oldukça geride bırak­ tığı Ekonomik milliyetçiliği ve kültürel milliyetçi ­ liği geliştirip öne almalıdır. Bu güne kadar Türk Milliyetçileri , ülkücüler ve milliyetçiliği n siyasi organizasyonu olan Milliyetçi Hareket Partisi, milli yetçiliği n ekonomik ve kültürel yönlerinden çok duygusal, militarist ve askeri unsurlarını fazlaca ku llanmayı terci h etmiştir. Mesela bölücü unsurların askeri ve siyasi yön­ lerini ortaya koymuş, bunları ortadan kaldıracak tedbirleri belirlemiş ancak askeri ve siyasi gücü büyütüp geliştiren ekonomik tarafları n ı tam anlamıyla açıklayıp, bunun mücadelesini vere­ memiştir. Bu gün Milli Güvenlik ku rulu nu n irticaya yönelik olduğunu belirttiği sermaye şir­ ketleri belirlemesine benzer bir tabioyu bölücü unsurlar açısından ortaya koyamamıştır. Güneydoğuya verilen teşviklerin nerelere gittiği­ ni tam olarak açıklığa kavuşturamamıştır. Avrupa Birl iğine karşı çıkmış, ancak bu büyük dalgalarl a nasıl mücadele edilebile­ ceğini bir bütü n ol arak kamu oyuna suna­ ll

-------


mamıştır. Ç ü nkü Türk Milliyetçiliği en az yirmi yıldır başta ekonomik milliyetçilik olmak üzere gelişmedlik ilkesine uygun çalışmaları yet erince yapamamış, yeni yapılanmaları doğuramamıştır. Bu kitap, Türk Milliyetçilerinin, bu yeni dönemde en çok hangi sahalarda ve hangi sorunlarla uğraşması gerektiğini anlatmak ve dikkatleri ekonomik ve kültürel mil­ liyetçiliğe çevirmek suretiyle çok ciddi bir tartışmayı ve neticede olması gereken yeni oluşumu sağlamak amacıyla hazırl anmıştır. Bu gün uluslararası ideoloji özelliği taşıyan marksizm, sol, liberalizm gibi enternasyonalist dünya görüşleri bile değişen ve gelişen şartlara göre yeni arayışlar içerisine girerken, kendi mil­ letine yönelik özellikleri ağır basan milliyetçiliğin Türkiye açısından; Türk Milliyetçiliği açısından hala daha yeni stratejiler v� çalışmalar başlata­ maması bir geri kalmışlıktır. Ileri giden ve gelişen fikirler ülkelerini ileri götürebilir. Aksi durumlar, geri kalmış bir ülkenin geri kalmış bir ideolojisi olmaktan öteye geçemez. O nun için öncelikle Türk Mil liyetçiliğinin, diğer unsurları nazarında geri kalmış olan ekonomi ve kültür meseleleri üzerinde " G elişmedlik " ilkesine uygun yeni çalış­ malara ve stratej ilere ağırlık vermesi şarttır.

12


.

.

YENI EMPERYALIZM (KÜRESELLEŞME) VE MİLLİYETÇİLİK



Dü nyaya hü kmeden haki m güçler, bu hakimiyetlerini dönem dönem değişen usul ve metodlarla devam ettirmeye çalışmaktadırlar. Geçmiş asırların fiili savaşları ve ordu istilaları artık günümüzde çoğunlukla kültürel, siyasi ve ekonomik istilatarla yeni bir emperyalizm yoluna dönüşmüştür. Yakın zamanda ekonomik silahlarını en ön safha geçiren süper güçler küreselleşme adı altın­ da çok kuvvetli bir gücü harekete geçirmişlerdir. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler açısından bu yeni emperyalizm arac ı ile mücadele ise oldukça dikkatli , gerçekçi ve akıllı bir strateji ile mümkün olabilecektir. Çünkü karşımızda ekono­ minin, vatan ve bayrak sınırlarında hiç zorlan­ madan geçen silahları vardır. Sermayenin kar peşinde koşarken elde ettiği enternasyonal gü ç, öylesine her hangi bir tedbirle ortadan kaldırıla­ bilecek bir güç değildir. Kaldı ki bu gücün arkası ndan gelen kültürel istilaların nasıl bir müsait zemin meydana getirebiidiğini de dikkate alırsak, özellikle televizyontarla ve diğer iletişim araçlarıyla küçültülen dünyada, Türk milliyetçi­ leri nin mücadeleteri ndeki zorluğu ve kutsallığı nı daha iyi anlamış oluruz. Küreselle��me akımının ekonomik taarruzlan­ na üç yolla karşı çıkmak mümkün olabilir. B unlardan birincisi kapalı ekonomik modeldir. Kapalı ekonomik model önerenler, yeni akım­ dan tamamen uzak durmanın yolunu yükselen gümrük duvarlarına, ekonomik i htiyaçların ve fi­ yatların belirlenmesinde devleti n planlama ve kontrolüne bağlamakta, marksist ekonomik mo­ deli , kollektivist bir sistemi terci h etmenin gerekli olduğuna işaret etmektedirler. Son zamanlarda sol kökenli bir kısım siyasi­ lS

------


)erin çeşitli vesilelerle küreselleşme akımına karşı "Ulus-Devlet" modelini koruma ve kollama gayretleri bu tür bir kapalı ekonomik modelin ip uçlarını veren tezleri i çermektedir. Bu tezleri ileri sürenler genelde eski mark­ sistlerdir. Marksizmin çöküşü ile birlikte daha önceleri kendi icatları olan ve marksizme geçiş olarak kullandıkları klasik Kemalist anlayışa bir dönüşü gerçekleştirme gayreti içerisi nde görülmektedirler. Bunların bu noktada en çok dikkat çekici tarafları ekonomideki devletçi zih­ niyeti erine milliyetçi söylemlerle destek ara­ malarıdır. Devletçiliği n dünyada iflas etmiş olması, devletçi liği savu nmacia milliyetçi liğe dayanma mecburiyetlerini getirmiştir. Kapalı ekonomik modeli, Küreselleşme akımı karşısında savunan sol aydın ve siyasetçiler " Ulusalcı Sol,", "Ulusalcı Devlet", "Milliyetçi sağ" Türk Solu" tabirlerini sık sık kullanmaktadırlar. Ö zetle, küreselleşme olayını yeni bir emperya­ lizm olarak gören sol kökenli siyasetçilerin bu tes­ bitleri doğru, ancak önerdikleri çözüm yolu yan­ lıştır. Gerçi eski marksistleri n, komünist bloku n çökmesini sağlayan gelişmelerin merkezini teşkil eden liberal harekete eskiden kalma hasımlıkları ve komünist bloka olan eski tutkularından dolayı bu yeni emperyalist akıma karşı çıktıklarını ileri sürenlere kısmen hak vermek mümkün olsa bile yani iki eski emperyalist güçten birine dün bağlı olanların , diğerine galip gelmesi nedeniyle karşı oldukları fikrine katılınsa bile bu siyasilerin ve aydınların küreselleşme olayındaki yeni emperyalist silahları tesbit etmiş olmaları ve bu yeni emperyalizme· karış bulu nmaları kayda değer bir olaydır. G erçekten bunlar, küreselleşmeyi büyük ------- 16

-------


sermayeterin dünyadaki Ulus-Devl et engel ini aşarak bütünleşmeyi gerçekl eştirip, kendi egemenliklerini pekiştirrnek ol arak alga la­ yarak doğru bir tesbiti ortaya koymaktadarlar. Ancak, u luslararası büyük sermayeterin bu hakimiyet gayretlerine milli devletin, ekonominin bütünüyle uğraşması suretiyle karşı çıkılabileceği­ ni söylemektedirler. Fakat pek tabidir ki marksist bir felsefeye dayanan devletçilik fikri bu yeni e mperyalist akımı ortadan kaldıramaz. Sürekli propaganda ve şartlandırmalarla yet­ miş yıldır hayat sürdüre n komünizmi yıkan ekonomik ve teknolojik silahların, bir kere yık­ tığını tekrar rahatlı kla yıkabileceğini hatta yenide n kurulmasına bile müsaade etmeyeceğini bilmernek ya da tesbit etmemek sanırım eski bir alışkanlığın ve sapiantı nın eseri olsa gerek. Kaldı ki, önceleri marksist bir siyasi görüşün eseri olmadan kurulan kapalı ekonomik bir modelin bile uzun bir süre milli f!evleti ayakta tutmasa mümkün değildir. Ustelik kapalı ekonomik model uygulamaları ya çözülmeye ya da bir müddet sonra mark­ sist felsefe ile buluşmaya mecburdur. Onun için yakd an bir ideolojiyi bu yeni emperya­ lizme karşı olmak gibi bir gerekçeyle tekrar canlandırma gayretleri boş çabalardar. Aslında kapalı e konomik modelle, bu gün T ürkiye'yi yönetmek ise çok zordur. Çünkü yöneteceğiniz toplumun bu gün ulaştığı istek ve arzuları marksist bir felsefe ile genelde taban taban zıttır. Bu durum ise kapalı ekonomik model uygulamalarının çok ciddi sosyal ve siyasi çalkan­ tıları beraberinde getirece ği bir realitedir. Bu realiteye rağmen mevcut kültürü yıkma gayretleri otomatikman de mokratik düze ni de ortadan kaldıracaktır. Totaliter dikta bir rejim altında 17


daha çok marksist felsefenin etkilenmesinde yürüyebilecek bir kapalı ekonomik model. küre­ selleşme akımından sadece bi r müddet uzak kalınmasını sağlayabi lir. Bu süre içerisinde ülkemizde yaşayan insanların ne kadar mutlu olabilecekleri de pek tabidir ki ele alınması gereken ayrı bir meseledir. Kapalı ekonomik modeli marksist bir felsefeye dayandırmadan askeri bir dikta rejimi ile uygula­ ma imkanı olduğunu söyleyebilenler de çıkabilir. Bilhassa 1980 öncesinde milliyetçi bir kadro ihti­ lalinden söz edenler genelde şimdi de serbest piyasa ekonomisi yerine devletçi ekonomik söylemiere ağırlık vermektedirler. Milliyetçi bir kadro ihtilalinden yana olanlar geri kalmış ülke­ lerde milliyetçi hareketlerin ancak bir ihtilalle ikti­ dar olabileceklerini savunuyorlardı. Halk ihtilali­ nin Türklerin tarihi boyunca kurdukları devletler ve Devlet - Halk ilişkileri özellikleri açısından gerçekleşmesinin zor olduğu ancak kadro· ihtilalin­ in mümkün olabileceğini, demokratik yollardan milliyetçiterin iktidarının çok uzak olduğunu ileri sürüyariardı . Gerçi 1980 öncesinde Türk Milliyetçilerinin askeri bir darbe yapmaları, bir kadro ihtilali gerçekleştirmeleri mümkün olabilirdi. Ancak bu eylemlerin artık günümüzde gerçekleşmesi hem zordur ve hem de Türk Milliyetçiliği açısından doğru değildir. Çünkü bu tür bir yönetim ve bu yönetimin dayandığı kapalı bir ekonomik model Irak tipi bir idare tarzını doğurur. Onun için en doğru strateji demekartik yoldan iktidar olmak, devlet - özel sektör ilişkilerine yeni bir boyut getirerek serbest piyasa ekonomisini tercih etmektir. "Sistem"e karşı olmak, ö ncelikle "sistem" olarak vasıflandırdığımız şeyin ne olarak algı18

-------


landığına bağlıdır. İkinc isi algılanan ve karşı olu­ nan ·'Sistem''in değişmesi yönünde tesbit ede­ ceğ imiz metod meselesidir. Sisteme karşı olmanız ille de " sistem" in uyguladığı metodun dışı nda bir metodu savunmanızı gerektir mez . Pek tabidir i5:i aynı metodu benimsemenizi de gerektir mez . Onemli olan neye niçin karşı olduğu nuzu tesbit edip bir kaç yoldan birini, en uygun olanı . en başarı lı alacağınızı baştan tesbit edip o stratejiyi uygulayabilmektedir. Her şeyden önce şu unutulmamalıdır ki ide­ olojik mücadelelerin en zoru, ancak en kutsal olanı ve neticeleri açısından da en güzeli, kaba kuwet ve faşizan usullere başvunn adan yapılan mücadeledir. Bu bakımlardan marksist bir felse­ feye dayanm adan dikta rejimleriyle de yürütüle­ cek kapalı ekonomik modellerin hiç bir açıdan başarılı olması mümkün değildir. Özet olarak, bu gün, yeni emperyalizme karşı Tü rkiye' nin kapalı bir ekonomik model uygula­ mak suretiyle karış dmması mümkün değildir. Küreselleşme akımının ekonomik saldırıları­ na karşı çıkabileceğimiz ikinci yol ise hür teşebbüsü esas alan ancak dirençli ve müca­ deleci bir ekonomik sistemin kurulabilme­ sidir. Yani benzer silahlarla mücadele etmek becerisini gösterebilmektir. Ancak. bu noktada, Ü lkemizde ivedilikle ele alınması ve geliştir ilmesi ve de önem ver ilmesi gereken h ususlar vardır. Liberalist bir felsefede yürü tülen serbest piyasa eko nomisi ve hür teşeb­ bü se önem veren iktisadi politikalar bu yeni emper yalist akı m karşısında başarısızlığa mahkumdur. Bu yeni emperyalist akımı n dal­ gaian na ke ndini bırakan bir zihniyet ve strate ­ jinin. süper ülkelerin hakim oldukları büyük ser­ mayelerin küçük pazarı olmaktan öteye bir netice 19

---


alması mümkün değildir. O nun için, küreselleşme akımmm bazı pırıltılarının etkisi altmda akıl gözlerini kapayan, zayıf muhakeme gücü olan bazı "sağ" aydınlarm teslimiyeiçi fikirlerine itibar etmeden yeni çıkış yollarını bulmak gereği vardır. Bunun ıçm öncelikle ele alınması ve geliştirilmesi gereken hususlar vardır. Bunl ar : 1- Sermaye sahiplerinin milli devletten yana bir anlayış içerisinde olması, Türkiye' de son on - onbeş yıl içerisinde el değiştiren ser­ mayenin yeni bir değişime tabi tutulması ve milliyetçi iş adamlarının çoğalıp büyümesi, bunun için de 1980 sonrasındaki iktidarlarm uyguladıkları metodu bu kere bu amaçla uygulamaya koymak, 2- Ö zel S ektör-devlet ilişkilerine yeni bir boyut get irerek uluslararası ekonomik mücadelelerde hür teşebbüsümü zün devlet desteği ile güçlenınesini sağlamak, kay­ nak temini, çeşitli destek ve teşviklerde yeni modeller geliştirmek, 3- Türk toplumculuk şuurun un yaygınlaş­ masını temin etmek, dış satım ve dışa yönelik ciddi ekonomik faaliyetleri meydana getirtmek, dış satım ve dış hizmetlere ağırlık veren ekonomik faaliyetleri "hakim olma" , "hük­ metme", "Bize sattıklarından daha çok onlara satma" şuurunun .iş adamlarımızda geliştirmek; EKONOMIK TURANCILAHIN çoğalmasını sağlamak, 4- Türk toplumunun kültürel yapılarını geliştirmek ve kültü rel zırhlar meydana getirmek, Türk kültürü nü n dışa açılmasını temin et mek, ------- 20

-------


5- E mperyalizme karşı, karşı emperyalizm şuurunu geliştirmek ve uygulamalar mey­ dana getirmek. Özetle, küresel leşme akımıyla hükmetme gayretlerini yeni bir modelle devam ettirmek isteyen süper güçlere karşı, özel sektör- devlet ilişkilerine yeni bir boyut getirerek akılcı metod ve uygulamalarla mücadele etmek gerekmektedir. ekonomik Kü reselleşme akımının saldırılarına karşı çıkabileceğimiz üçü ncü yol ise yeni ekonomik birlikler kurmakt ır. Bu noktada Türkiye çok büyük avantajiara sahiptir. Coğrafi konumu Ortadoğu ve Orta Asya ülkeleri ile çok yakı n ticari ilişkileri kurmaya müsait bulunmaktadır. Bu coğrafi avantaj soy ve kültür birliği içerisinde olduğu muz ülkelerin var­ lığı ile pekiştiğinde çok çabuk ve kuvvetli birlikte­ likler kurma imkanını bize getirmektedir. Orta Asya sadece bizlerin ata yurdu olması sebebiyle önem arze tme melidir. Ayrıca ata­ larımızın sürekli batıya doğru yürümesi de biz­ lerin Orta Asya'ya bakış açı mızı ters yönde et­ kilememelidir. Orta Asya'ya soy ve küttür bir­ liğinin vermiş olduğu yakınlaşma duygusunun yanısıra ekonomik açıdan da iyi bakmalı , bu böl­ geyi iyi irdelemeliyiz. Rusya'nın yıllardır elinde tuttuğu gücün hangi sömürülere dayandığının tesbiti bile ç"oğunlukla Türklerin yaşadığı bu büyük bölgenin önemini bize anlatmaya kafi gelir. Bakınız bundan yaklaşık yüzyıl önce bile, İ ngiliz c oğrafyac ı ve iyi bir e mpe ryalist olan Sir MacKinder Orta Asya'nın dünyadaki en önemli bölgesi oldu ğu nu ve hep öyle kalacağını söyle miştir. 1904 yılında Londra' da yaptığı bir 21


konuşmada MacKinder Orta Asya'ya "Tari hin coğrafya eksen i" diyordu . Orta Asya'yı denetim altına alanın Avrasya kıtasını elinde tutacağını, Avrasya'yı denetim altına alanın da dünyayı kontrol edeceğini öngörüyordu. Bu bakımdan da O rta Asya Türk Cu mhuriyetleriyle ekonomik birlik kurmak önem arzetmektedir. Kaldıki küreselleşme akımına karşı mücadelede de bu birlikler kaçınılmazdır. Öncelikle şu gerçeğ i kabu etmek durumudayız ki bu gün küreselleşme akımı hızla devam etmek­ tedir. Bu akı mı kesmek, ortadan kald ırmak imkanına sahip değiliz. Bu akımdan en çok fay­ dalanan ülkeler arasında olmayı kısa vadede vasat politikalarla gerçekleştirmek imkanına da sahip değiliz. O zaman hür teşebbüsü esas alan dirençli ve mücadeleci bir ekonomik sistem kurarken öte yanda mümkün olan sayıda ekonomik birlikleri kurmak ve içinde yer almak, birliklerin mücadelelerinde daha fazla pay sahibi olabilmek hesabını iyi yap­ mak durumundayız. Türkiye, Karadeniz Ekonomik İ şbirliği Teşkilatını daha da geliştirerek bu birliğin öncü devletleri arasında yeralabilir. Türkiye, Türk ortak pazarını kurmak suretiyle Türk Cu mhuriyetlerini içerisine alan bir birlik oluşturarak büyük bir güç haline gelebilir. Türkiye , İslam Kon feransı Teşkilatı ' nı daha da aktif hale getirerek bu birlik içerisinde de büyük bir güç olabilir. Türkiye, bunların yanısıra Rusya Federasyonu , Türk Cumhuriyetleri arasında sağlam bir iktisadi ve siyasi üçgen ku rmak suretiyle Dünya sahne­ sine ayrı bir güç olarak çıkabilir. Bütün bu birliklerin ivedilikle çok faal bir hale ------

22

-------


gelmesi Türkiye'nin yeni iç dinamikleriyle birlik­ te bu yeni e mperyalist akımları kar§ı çok ciddi bir güç olu§tu ru lmuş olur. Bu yakın alternatiflerin yanısıra T ürkiye, Türk ortak pazarını kurduktan sonra Avrupa Birliğine değil. ama Gümrük birliğine girebilir, ABD. ile Gümrükbirliği ile ilgili bazı anlaşmaları yapabilir, Pasifik Birliği ile Türk Cumhuriyetleri üze�!nden bazı an laşmaları gerçekleştirebilir, Ozetle T ürkiye, çok iyi bir planlama ve atılımlar gerçek­ leştirebilirse on yıl içerisinde Dünyanın güçlü ve saygın ülke le ri arasına rahatlıkla girebilir. Türkiye'nin genç nüfusu . atılı mcı güc ü mil­ liyetçi ruhu buna müsaittir. Yeter ki Türkiye özel teşebbüsü tamamen kendi haline .�ırakan bir li­ beral felsefe ile hareket etmesin. Ote yanda her ekonomik faal iyeti devlete bırakan eski.. bir zih­ niyet yörüngesine de girmesin. Devlet- üzel sek­ br ilişkilerine bu gerçekler ışığı nda ye ni bir boyut getirsin yeni bir yapılandırmayı · gerçekleştirmiş olsun. B u noktada Türk M illiyetçileri, eski mark­ sistlerin devletçi zihniyetierine girmeden Milliyetçi tavrı ve çözüm yollaram bulmah, bunu yaparken de batıcı liberallerin çizgi­ sine gelmemelidir. "Bıçak sırtı" siyasetine benzer görü len bu konum aslanda fikir yapısı ve ciddi tesbitierin neticesindeki akılcı yollarla çok güzel muhafaza edilebilir ve milletimiz bu yönde ciddi uyanaşiara muhatap kılınabilir. Bu yeni e mperyalizme karşı yine çözüm milli devlettir. Milli devletle özel sektör ilişkilerine yeni bir boyut getirmektir. Yoksa milli devlet, ekono­ mide devletçiliği savu nduğunda marksist bir yak­ laşı mla. ayrı bir emperyalizme sığınmayla mev­ cut yeni emperyalizme karış çıkmak gibi bir 23


çelişkiye girer. Aslında küreselleşmeye; bu yeni emperyalizme "milletlerarası mücadele" gerçeğini gündemden h iç düşürmernek suretiyle mücadele etmenin dışında yol yoktur. Önce milletlerarası mücadele gerçeği sonra nasıl bir mücadele sorusunun getireceği metodu iyi tesbit etmek Türk Milliyetçiliğinin gereğidir. Birincisini kabul edip, diğerini yapamamak gerçek ve tam milliyetçilikten sapma demektir. Ya da eksik ve yetersiz bir milliyetçilik demektir. Evet bu yeni emperyalizmin karşısında devletçi­ lik anlayışı ile değil, devletin şuurlu ve planlı desteğiyle büyük Türk girişimcilerini meydana getirmek suretiyle ve yeni bölgesel ekonomik bir­ likler kurmak, mevcut olanları daha da canlandır­ mak suretiyle mücadele edilebilir.

------

24

-------


YENI EMPERYALIZM VE EKONOMİK KÖLELİK DÖNEMİ



İ stiklal, klasik . tanımıyla bir devletin başka bir devlete tabi olmaması, her milletin kendi devleti tarafından idare edilmesi hakkı ve prensibidir. Fertler için hürriyet ne ise milletleri için de istiklal odur. Bu klasik tanı m içerisinde Türkiye ve Türk insanı hür ve bağımsızdır. Ancak, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren başlayan sermayenin tekelleşmesi ve uluslararası boyut kazanması süreci yeni bir tür sömürgeci­ e mperyalist metod meydana getirmesi'nden sonra Türkiye'nin ve Türk milletinin tam bağım­ sız olduğunu söylemek. hele ekonomik açıdan bağı msız olduğunu söyleyebilmek çok zordur. Bütün ekonomik verilerinizin kontrol edildiği, çoğu ihraç mallarınızın bile uluslararası fiyatının sizin dışınızdaki merkezlerce belirlendiği, merkez bankasının tesbit ettiği bütün değerlerin günü gününe alındığı , paranızın değerinin dolara marka endekslendiği, ekonominizin teftişe tabi tutulduğu, istenildiği zaman kredi verilip, iste­ nildiğinde verilmediği, iç işlerinize açıktan ve dalaylı sırasında müdahale edildiği bir ortamda Türkiye'nin tam bağı msız olduğunu söyleye­ bilmek sanırım oldukça güçtür. Zaten genel olarak meseleye, "Merkez"-"çevre" ülkeler ilişkileri açısından ve büyük sermayelerin kendi devletleriyle ilişkileri ve uluslararası hedefleri açısı ndan bakmaya başlandığı nda ekonomik bağımsızlığın durumu çok daha net bir biçimde ortaya çıkmaktadır. Dünün ayaklarından prangalanmış köleleri bu gün yerini ekonomik köleliğe; ekonomik gerilik nedeniyle aç, işsiz ve işe muhtaç kesime bırakmıştır. Büyük sermayeler doymak bilmeyen bir duyguy­ la alabildiğince servetleri kendine çekerken, Dünya 2,5 milyarı bu lan fakiri ile ve bu fakirleri büyük ------

27

-------


ölçüde kendinde barındıran devletleriyle çelişkiler. adeletsizlikler, sömüren, sömürülen ye ekonomik kölelerle dolu bir manzara içerisinde bulu nmak­ tadır. Dünün , belki geçici de olsa fak ir ama huzurlu olan insanları da artık , bu gün, dünyayı başka açılardan k üçülten televizyonlarla büyük ölçüde mutsuzdurlar. Uluslararası boyutları ve hedefleri olan müteşebbisler bayrak ve sınır tanımamakta "Nerede bir fabrika, nerede bir ik tisadi birim kur­ muşsam benim ik tisadi hududun orada başla­ maktadır" diyen müteşebbis sayısı başta ABD olmak üzere süper ülkelerde giderek yaygınlaş­ maktadır. Dünyanın 500 zenginin serveti dünya nüfusu­ nun % 45' ini oluşturan 2 milyar üçyüz milyon fakirin gelirine eşit hale gelmiştir. En zengin olanların serveti ise 36,4 milyar dolardır. Bu da Türk iye'nin bir yıllık bütçesine denk bir rakamdır. Birleşmiş Milletler raporlarına göre 1993 'de 23 trilyon dolar olan Dünya toplam gayrisafi hasılanın 18 trilyon doları gelişmiş sanayi ülk ele­ rine, geriye k alan 5 trilyon dolar ise dünyanın yüzde 80'nini oluşturan ülk elere düşmüştür. D ünyanın e n fakir k esimini oluşturan % 20'lik k esimin toplam gelirdeki payı 30 yılda% 2,3'ten % 1,4'e düşmüş, yok sulların payı bu şek ilde düşerken en zengin % 20 'lik kesimin payı ise 30 yılda % 70' den % 85' e çıkmıştır. Yine 1990 yılında yapılan bir tesbite göre de dünya ticaret hacminin % 60' ı ABD., Avrupa ve Japonya tarafından, dünya ticaret hacminin % 40'ı ise 50 firma tarafından gerçekleştirilmiştir. Küreselleşme akımı; yeni emperayalizm bu 28


gidişatta, bu oranları giderek fakirierin aleyhine çevireceği de bir gerçektir. 50 firma, 500 zengin, ekonomik açıdan dünyanın yarısına yakınına sahip. Sadece ABD, Avrupa ve Japonya dünya ticaretinin % 60'ına sahip. Böyle bir tablo korkunç bir tablodur. Bu tabioyu incelemeden, ve bu tablonun yanısıra Türkiye'de nüfusun en fakir yüzde yirmisi milli gelirden % 5 pay aldığı, en zen­ gin % 20'nin ise milli gelirden % 55 pay aldığı başka bir deyişle 13 milyon vatan­ daşımızın ortalama yıllık geliri 10.115 dolar olurken 50 milyon vatandaşımızın ortalama yıllık geliri 434 dolar olduğu gerçeğini bilmeden Türk Milliyetçiliği yap­ mak mümkün değildir.

Türkiye 1960 yılından itibaren kişi başına düşen milli gelir. açısından dünyada 27.-28. sıradan yukarıya çıkamamıştır. Ü stelik Türkiye'de fert başına düşen milli gelir ortalama 3.000 dolar civarında bulunurken ABD ve Avrupa ülkelerinde kişi başına düşen milli gelir biz­ den 6-7 kat daha fazladır. Basit bir hesapla bu günün değeriyle bir Türk insanına yılda ortalama 500 milyon Türk lirası düşerken bir Amerikalıya 3,5 milyar Türk lirası düşmektedir. Bazı mukayeseleri yapabilmek için sanayileşmiş 9.Ikelerle (ABD. Avrupa Birliği ülkeleri, lsveç­ lsviçre - Japo nya) Türkiye dahil diğer bütün ülkelerin nüfus , yüzölçümü , Gayri Safi Hasıla büyüklükleri, Gayri Safi Yurt içi Hasıla, Tüketici fiyatları artış oranları, faiz oranları, faiz artış oranları, ihracat, ithalat ve turizm gelirleri ve dış borç tutarlarına göz attığımızda da derin farklılık­ ları yakalamak mümkün olacaktır. ----

29

-------


�,

Sanayileşmiş ülkelerin 1995 yılı Toplam nüfusu:

815.200.000

Diğer ülkelerin toplam nüfusu : 4. 785.800.000dir. (Sanayileşmiş ülkeler diğer ülkelerin nüfus açısından yaklaşık 6 da biri) * Sanayileşmiş ülkelerin yüzölçümü toplamı : *

31.849.000 m2 *

Diğer ülkelerin yüzölçümü toplamı :

101 . 841.000 m2 dir.

(Sanayileşmiş ülkeler yüzölçümü açısın­ dan diğer ülkelerin yaklaşık üçte biri .) * Sanayileşmiş ülkelerin Gayri Safi Hasıla büyük­ lükleri: 19 trilyon 935 milyar 300 milyon dolar. * Diğer ülkelerin GSH büyüklükleri: 3 trilyon 643 milyar 900 milyon dolardır. (Sanayileşmiş ülkeler GSH büyüklüğü açısın­ dan diğer ülkelerden 5.5 kat daha fazla.) * Sanayileşmiş ülkelerin Gayri Safi Yurt içi Hasılanın -Tarım sektöründeki payı (1980 yılı) % 3 , Türkiye'nin % 25,8 - Sanayi sektöründeki payı % 36, Türkiye'nin

% 19

- imalat sektöründeki payı % 23, Türkiye'nin % 16,9 - Hizmet sektöründeki payı % 59, Türkiye'nin % 55, 2 dir. * Sanayileşmiş ülkelerin Tüketici fiyatları artış oranı (1995 yılı) % 2,5 , Diğer ülkelerde % 26,3, Türkiye'de ise % 93,6 dır. * Sanayileşmiş ülkelerde 1995 dönem sonu faiz oranı % 5,6 * Diğer ülkelerde ki faiz oranı % 50,5 30

--

--


-Türkiye'de ise% 92'dir. ı�e Sanayileşmiş ülkelerde faiz artış hızı % 3,4 ı�e Diğer ülkelerde% 56, ı -Türkiye'de ise% 97,7 dir. ı�e Sanayileşmiş ülkelerde ı995 yılı mal ihracatı (Fob) : 2 trilyon 885 milyar Dolar. ı�e Diğer ülkelerde mal ihracatı : ı trilyon 246 milyar 800 milyon dolardır. ı�e S anayileşmiş ülkelerde ı994 yılı mal ithalatı (Fob) : 2 trilyon 760 milyar 500 milyon dolar. * G e l i şm ekte olan ülkeler d e mal ith alatı : ı tr i lyon 266 milyar ıoo m i l y o n dolar dır. * S an ayileşmiş ülkeler in ihracatın ithalatı karşılama oranı ı994 yılında : % ıo3,4 * Diğer ülkelerin ihracatın ithalatı karşılama oranı% 98,5. Türkiye'de ı994 yılında% 8ı,4 ı995 yılında % 62,5 dir. * Sanayileşmiş ülkelerin ı994 yılındaki tur izm gelirleri : 233 milyar 700 milyon dolar. * Diğer ülkelerin 7ı milyar dolar, Türkiye'nin ise 4 milyar 300 milyon dolardır. * Gelişmekte olan ülkeler in toplam dış borcu ( ı994 yılında) : ı trilyon 92ı milyar 500 milyon dolardır. Türkiye' nin ise 65 milyar 600 milyon dolardır.Türkiye'nin dış borcu gayri safi yurt içi hasılanın yaklaşık 2ı' ini teşkil etmektedir. ,

Özet olarak dünyada, ekonomik açıdan, hem sosyal kesimler arası derin bir uçurum hem de milletler arası büyük farklılıklar mevcuttur. Bu farklılıkların nerelerden kay­ naklandığını, bu farklılıkları milletimiz açısıdan nasıl kapatmak gerektiğini iyi ince31


leyip bulmadan hareket etmek mümkün değildir. Dünyanın ekonomik ve kül.türel yaşam şartlarını dikkate almadan yürümek, doğa şartlarına, sıcağa, soğuğa, kışa, yaza bakmadan aynı giysilerle yaşamaya benzer ki sonu hastalanıp yok olmak demektir. Onun içindir ki Türk Milliyetçileri bu yeni dönemi çabuk kavrayıp yeni bir yapılanmaya süratle kavuşmalıdırlar. Dünyamızda bu dönem, . bir deyişle Ekonomik köleler dönemidir. Türkiye'nin 1993 yılı bütçe geliri kadar bir servete sahip bir Amerikalı, ekonomik değerler açısından dünyanın yansı yakınına sahip SOO zenginin olduğu bir dünyada, öte yanda nüfusunun yüzde 10' a yaklaşan işsiz sayısı olan,en gelişmiş ili ile en gelişmemiş ili arasında 10 katlık bir gelir farkı bulunan, 13 milyon insanının ortalama yıllık geliri 10.11S- dolar "olurken, SO milyon vatandaşının ortalama yıl­ lık geliri 434 dolar, yaklaşık 20 kat az olan bir Ti!J"kiye'4e Türk mill_iyetç!liği . açısından SOMURU VE EKONOMIK KOLELIK dışında başka bir kavramı öne çıkarmak sanınm ki mümkün değildir.

------

32


YENİ EMPERYALiZM VE TÜRK EKONOMİSİNİN MILLI HEDEFLERI



Ö ncelikle şunu belirtmek gerek ir k i Türk Milliyetçiliği açısından "Milli ekonomi" tabiri eksik ve tam oturmamış bir kavram olmaktadır. 1980 öncesi enternasyonel cereyanların Türk aydınını ve gençliğini fazlaca rahatsız etmesinden doğan ve her konuya "Milli" tabiriyle sahip çıkmak durumu artık bu gün için geçerli değildir. Çünkü dünün komünist ülkeleri dahil her ülkenin ekonomisi mil� lidir. "Gayri safi milli hasıla" tabiri her ülke tarafın­ dan kullanılmakta ve hasıla açısından her ülkenin bir ekonomik ölçeği olmaktadır. Yine arz talep kanununun millisi gayri millisi, islami olanı, hıris­ tiy�n olanı yoktur. Ancak bir ülke ekonomisinin milli hedef­ lerinden bahsedilebilir. Ekonomiyi büyük ölçüde elinde tutanların milliyetçi olması, güçlü olması, ahlaklı olması istenebilir.

O zaman Türk ekonomisinin milli hedefleri neler olmalıdır, bunları ortaya koymak gerekmektedir. İ lk olarak Türk ekonomisinin asıl ateşleyici unsurunun hür teşebbüs olması gerektiğini serbest piyasa ekonomisi kurallarını zedelemeyecek şe­ kilde devletin hür teşebbüsü her sahada destekle­ mek ve teşvik etmesinin şart olduğunu ortaya koy­ mak lazımdır. Merkeziyetçi kuvvetlerin baskısı yerine insan yapısına u ygu n ve uluslararası eko no mik mücadelelerde netice alabilecek proje ve plan­ ları teşvik ve yönlendirmeleri, ihtisas zümrelerini, değişim planlarını öne alan bir serbest piyasa ekonomisi tercih edilmelidir. Devlet-özel sektör ilişkilerine de kesinlikle bu yeni emperyalist akım dikkate alınarak yeni bir boyut getirilmelidir. Türkiye'de serbest piyasa ekono misi savun­ maları komünist ülkelerin çökmesi ve kollek35


tivizmin kaybolması ile birlikte ağırlıklı bir moda hüviyet inden kaynaklanma görünümündedir ve asıl ruhu ile gerektiği şekilde zaten ortaya kon­ maktan uzaktır. Serbest piyasa ekonomisi nedir? Nasıl uygulan­ malıdır? Serbest piyasa ekonomisi ile komünist ülke­ lerde geçmişte devlet tarafıdan ezilen halk, bu sefer demokratik bir ülkede bir avu ç zengin ve kapitalist tarafından sözde demokratik olan usulleriemi sömürülecektir? Devletin imkanları her dönem değişen 20-30 firmayaın ı seferber edilecektir? Serbest piyasa planlamayı tamamen ortadan mı kaldıracaktır? Yoksa serbest piyasa, herkese ekonomik fırsat eşitliği verecek. müteşebbisl iği belli bir disiplin içinde kamçılayarak, hür bir rejimin ekonomik sistemi mi olacaktır? Aslolan hür teşebbüsü, sermaye başta olmak üzere, her imkanda fırsat eşitliği vermek suretiyle faaliyet serbesttiğini tanımak, hatta faaliyetleri artırmayı, çok çalıştırınayı temin etmektir. Hür teşebbüsün her istediğine cevap vermek, onları bir bütün olarak ele almak ve hür teşebbüsün teminatı olmak gerekir. Toplumun bütün kesimlerinin sosyal güven­ liğinin uygun şartlarda olmasım engelle­ meyen, ekonomik imkanlarda fırsat eşitliği sağlayan, vergi tesbit ve toplanmasında adaletli ve tavizsiz olan, mülkiyetin yaygınlaş­ masına imkan tanıyan ve en önemlisiyle dışa açılmayı becerebilen bir sistem ve bu sisteme dayalı bir serbest piyasa ekonomisi, tercih edeceğimiz ekonomik sistemdir.

Bu sistemde dikkat çeken hususlar ve temel ------- 36

-------


ilkeler şunlar olmaktadır. 1- Uygun şartlarda sosyal güvenlik, 2- Ekonomik imkanlarda fırsat eşitliği, 3- Vergi tesbitinde adalet ve vergi toplanmasanda tavizsizlik, 4- Yaygın mülkiyet anlayışı , 5 - Dışa açılma v e dış satım. 1- Uygun şartlarda sosyal güvenlik: S osyal

güvenliğin uygun şartlarda ve toplumun bütün bireylerini içine alan bir şekilde gerçekleşmesi uygulanacak serbest piyasa ekonomisinin yapısıyla çok yakından ilgilidir. Türkive'nin toplum yapısı ve toplum değerleri ezileni, ezenin insafına bırakmayacak bir özellik taşı maktadır. Bu bakımdan sosyal güvenlik kap­ samının herkesi içine alması ve adaletli bir şe­ kilde hizmet ver mesi ve mevcut ekonomik sis­ temin buna engel teşkil edecek hususları taşıma­ ması ve bunlara göre kanuni düzeniemelerin yapılması lazımdır. Ü lkemizde sosyal güve nlik kuruluşlarının duru­ mu ise her yönden yen iden düzenlenmeye ve organizasyona muhtaçtır. Sosyal güvenlik kuruluşlarının tek çatı altında toplanması ö teden beri bilhassa Türk MiHiyetçiler inin savunduğu bir görüş olmuştur. Ancak bu gün böyle bir sistemin hemen kurul­ ması, yeiıi problemler ve karışı)dıklar meydana getirceği için bir geçiş dönemine muhtaç gözük­ mektedir. S S K, Emekli Sandığı ve Bağ-kur'un reorganizasyona tabi tutulup bir süre bir üst koor­ dinasyon kur uluna bağlanması, bundan sonra tek çatı altına girmesi en doğru yol olacaktır. Ü lkemizde sosyal güvenlik kuruluşlannın GSYİ H içindeki payı oldukça düşüktür. Avrupa Birliği 37


ülkelerinde% 20 ile% 30 arasında değişen bu pay Türkiye'de% 5.5 civarındadır. Sosyal güvenlik kuruluşlarına devletin katkı payı Avrupa Birliği ülkelerinde ortalama% 7 civarında olurken, Türkiye bu noktadan çok uzakta bulun­ maktadır. Yeniden organizasyona, modern · bir yönetime kavuşması ihtiyacının yanısıra Sosyal güvenlik kuruluşlarımızın maddi yönden zenginleştirilmesi ve vatandaşlarımıza yeterli bir katkıyı sağlaması kaçınılmazdır. Bunun için devletin % 1 oranında da olsa katkısıyla birlikte varlıklı kesimden bir defaya mahsus olmak üzere servetler inin 40' da birini sosyal güvenlik kuruluşlarına katkı payı olmak üzere vergi olarak almak lazımdır. Bu şeklide maddi ve yö netim açılarından iyileştirilen sosyal güvenlik kuruluşlarının işsizlik sigortası sistemini. de içine alarak bütün vatan­ daşlarımızın sosyal güvenlik kapsamı içine alın­ ması temin edilmelidir. Unutulmamalı dır ki devlet vatandaşının her türlü güvenliğini sağlamak zorundadır. 2- Ekonomik imkanlarda fırsat eşitliği : Bu gün Türkiye'de mevcut olan ekonomik sistem hür teşebbüsü bir bütün olarak desteklemek yerine genelde zengini daha zengin hale getirmeye daha müsait bir yapı arzetmektedir. Bu yapı kendi içinde de bazı çarpıklıklara sahiptir. Devletin ekonomik birimlerindeki uyum­ suzluk ve idari istikrannı olmayışı ekonomik istikrarsızlığı doğurmakta, bütün bunlarla birlikte siyaset sermaye ilişkilerinin parfizan­ lık noktasında bulunmasından dolayı da her hükümet döneminde birden parlayan iş adamları ve işlerinde durgunluk gören ------- 38

-------


müteşebbisler sözkonusu olmaktadır. Bu durum bilhassa büyük sermaye sahiplerinin şevkle ekonomik faaliyetlerini yapmalarında ciddi bir engel teşkil etmektedir. Halbuki hür teşebbüs belirgin, çok az değişen ve çok açık olan kanun ve kurallarla faaliyet göstermeli, devletin desteklediği, devleti destekleyen iş adamları olmalı, ancak siyasi partilerle iliş­ kileri sebebiyle hükümetlerin desteklediği, partileri destekleyen iş adamları olmamalıdır.

Sektöründe, işinde başarılı olan, çok çalışmaya, k azanmaya azimli olan her sermaye sahibi devletçe , h ükümetlerce tam anlamıyla teşvik görmeli, hatta bunları daha çok gayrete getirecek tedbirler üretilmelidir. Ç ok kazanan ancak bir kuruş bile vergi k açırmayan hür teşebbüs devletin bir güvenlik birimi gibi kıymetli addedilmelidir. Ç ünkü günümüzün milletlerarası mücadelesinde ilk savaşanlar, sermaye sahipleri, iş adamları, hür teşebbüstür. Bilgi, belge, finansman desteği her türlü imkan sermayedarları n h izmetinde olmalıdır. Çok basit bir benzetmeyle devlet iş adamlarına şunu belirtecektir. "Sen benim ortağımsın. Ne kadar çok k azanacaksan kazan . Bunun için ben­ den ne imkan istiyorsan vereceğim. Bunun karşılığı senden her vatandaş gibi kanunlara uymayı bekler, güvenlik, eğitim, alt yapı gibi h izmetlerimden dolayı da vergimi hiç bir taviz kabul etmeden atırı m . Ortaklık payım vergidir. Vergisini vermeyenle ortaklığı m biter ve üstelik cezai müeyyide uygulan m ." İ şte öncelikle büyük, küçük her türlü iş ve ser­ maye sahibi ile devlet bu çizgide buluşmalı, bu ilişk iyi kurmalıdır. İ kinci olarak her müteşebbise ek onomik imkanlarda fırsat eşitliği tanımak için bankaları 39


yeniden düzenlemeli ve bilhassa kredi sistemine yeni bir anlayış getirilmelidir. Bu gün banka kaynaklarının yaklaşık % 60' ı devlet tarafından kullanılmaktadır. Kalan kıs­ mının da % 80'ni büyük holdingler tarafından kullanılmaktadır. Bu durum da özel sektörün banka kaynakları açısından ikinci derecede kaldığı en önemlisiyle de özel sektörün bir bütün olarak dikkate alınmadığını göstermektedir. Yine bu gün mevduat toplama ve kredi verme ağırlığında yürüyen bankalarımızın iştirakler nok­ tasında daha da ağırlıklı olmaları gerekmektedir. Yatırım ve iş ortaklığı açılarını genişletmelidirler. Ekonomik imkanlarda fırsat eşitliği meydana getirecek en önemli uygulama, karlılığı esas alan projeye dayalı kredi sisteminin bankalarca tercih edilmesi ve ipotek sisteminin geriye bırakılmasıdır. Bu gün en karlı bir ticari projeyi en uzman kişi­ lerden oluşan bir şirket bir bankaya sunmuş olsa ve kredi talebinde bulunsa banka kredi vermek için kredi tutarının üç katına varan ipotek iste­ mektedir. Kredilerde uygulanan ipotek sistemi aslında zengini daha zengin eden bir anlayışa dayanmaktadır. Bu gün Türkiye'de büyük hol­ dinglerin çoğunun bir bankasının olmasının sebebi sadece bankacılık faaliyetlerinden kar elde etmek değildir. Kredi ve teminat vermede büyük avantaj sağlayan bu durum iş yapmak isteyenlerin bir kıs­ mını ticaretten caydırmakta, bir kısımını da sermaye sahiplerinin emrine sokmakta ve bu kesim memur tipi bir çalışmanın içerisine girmektedir. Sermaye temini, ticaret için en başta gerekl i olan bir unsurdur. Ticaretin temelidir. Temel, büyük ser­ mayeye yönelik atıldığında gerisi taşeronluktan öteye geçememektedir. "Eğri ağacın doğru gölgesi olmaz" atasözünde olduğu gibi ne yaparsanız yapın ekonomik sahadaki adaleti sağlayamaz yaygın -------

40 -------


mülkiyet anlayışını ise hiç gerçekleştiremezsiniz. Halbuki bir banka karlı gördüğü b ir projeye kontrollu bir şekilde (Daha önce turizmi teşvikte öngörülen turizm kredilerinde oldu ğu gibi) kredi verebiise veya bu projeye ortak olabilse hem ekonomik canlılık meydana gelecek, müteşebbis sayısı artacak, hem de ekonomik imkanlarda fır­ sat eşitliği temin edilmiş olacaktır. Proje esasına dayalı kredi sisteminde her zaman ipotek alınmaması uygulaması, batık kredi tutarını artıracağı ve bu sistemin istismar edileceği görüşü de doğru değildir. Kontrollu bir şekilde verilecek kredilerin iyi istihparat ve tahlillerle gerçekleşme­ si halinde istismar ihtimali büyük ölçüde ortadan kalkar. Bu gün her türlü istismar ihtimaline karşı tedbirler içeren ipoteklere dayalı kredi sistemi, Istanbul'un yarısının ipotek edilmesini önleye­ memiştir. Bankaların l?.u gün 5 trilyon cıvarında batık kredileri vardır. Ustelik bu batık kredilerin büyük bir bölümü banka içinde çalışanlada yapılan işb irliği ile oluştuğu görüşü oldukça yaygındır. Çünkü uzu n süre kullanılamayacak düşük değerdeki tarlalar arsa muamelesi görmüşse bunu gerçekleştiren zihniyeti kurallarla pasifize etmek zordur. Bu tür kadrolar ancak ayıklanarak halledilebilir. Onun içindir ki proje esasına dayalı kredi siste­ mi müteşebbisliği büyük ölçüde kamçılayacak ve iş adamları nı n çoğalmasını sağlayacaktır. Kaldı ki aynı sistem büyük sermaye sah ipleri için de geçerli olacaktır. O nlar da işlerini daha da büyüt­ mek, kapasitelerini artırmak için ve bilhassa dışa açılmaya yönelik projelerde bu sistemden istedik­ leri şekilde faydalanacaklardır. Yine devletin zaman zaman sıfır kredi ile belli sektörleri canlandırmak için uyguladığı teşvikler, hayvancılığı teşvik kredileri gibi krediler siyasi 41

--

--


ağırlıktan uzak tutularak gerçekten bu işi yapa­ bileceklere yöneltilmesi temin edilmiş olacaktır. Özet olarak devlet öncelikle ekonomik imkantarla fırsat eşitliğini temin edecek planlamaları baştan icra etmeli , belli sis­ temleri kurmalı, ondan sonra serbest piyasa ekonomisinin kuralları çerçevesinde herke­ si başbaşa bırakmalı gerekli olan kontrolü ve her türlü gözetlerneyi yapmalıdır. Kazanının kazanç sınır ını çizmeye gerek yoktur. Herkes vergisini verdikten sonra istediği kadar kazanmalı, ser vetine servet katabi lmelidir. Hatta çok kazanmak teşvik edilmeli dir. Ancak işin temelinde adaleti tesis etmeli, ekonomik imkan­ larda fırsat eşitliği temi n ederek rekabeti adalet çizgisine çekerek sadece çok çalışanın kazandığı bir sistem kurulmalıdır. Pek tabidir ki ekonomik faaliyetlerde, kendine yö nelik haksız bir ticari mekanizma kur an kar telleşme ve benzeri oluşumları ö nleyecek kanuni tedbirlerde alınmalıdır. 3- Vergi tesbitinde adalet, vergi toplan­ masında tavizsizlik: Türkiye'de yı llardır tartışıl­ ması bitmeyen konulardan biri de vergidir. Bu güne kadar vergi reformunun gündeme gelmediği bir platform olmamıştır. Gerçekten de vergi hemen hemen her ülkede sürekli tartışılan bir konudur. Batılı ülkelerde bile bu dur um böyledir. Hatta bu ülkelerde seçim pr opagandaları nda vergi oran ları daima ö n sıralarda yer almıştır. Çünkü vergi hem devlet için hem de vatan­ daşlar için çok önemli ve tesirli bir araçtır. Tarihin derinliklerinde bile zalim padişahlar anlatılırken kan ağiatan vergiler daima gündeme getirilmiştir. 42

---

--


Halktan alı nan değerlerin nerelerde harcanması gerektiği hususu da yine çoğu nlukla tartışma konusu olmuştur. Vergilerden oluşan devlet gelir­ lerinin lükse, gereksiz yerlere harcanması geri kalmış ülkelerde bilh assa aydı n lar arasında ö nemli tartışmaları getirmiştir. Devlet imkanlarının, devlet memurlarının özel işlerinde kullanılması, h alka hizmet noktasında olanların halkın paralarını halk yararına olma­ yacak yerlerde harcamaları daima ciddi rahat­ sızlıklar meydana getirmiştir. Onun içindir ki vergi toplamada adalet ve har­ camalarda toplum yararına verilen ağırlık gerçek­ ten önemlidir. Çok kazanandan çok, az kazanan­ dan az vergi alabilmek, bunları tesbit edecek sis­ temi kurabilmek devlet yönetimi açısı ndan en ö nde gelen meselelerden biridir. Vergide adalet; çok kazanandan çok almayı becerebilmenin yanında vergi kaçaklarına meydan vermeyecek bir mekaniimayı sağlamak da ö neml i bir konu olmaktadır. Herkes vergi verirke n kazandığı halde vergisini kaçıranlar devletle olan ortaklığı­ na ihanet etmiş iş adamı gibi olurlar. Hele ihanet edilen, bizleri koruyan , kollayan, h izmet eden devlet olunca, bu duru mda iş adamalarının der­ hal devletle olan ortaklığı bitmeli gereken cezai müeyyide uygulanmalıdır. Vergi toplamada taviz­ sizlik ilkesi hemen yerine getirilmelidir. Tavizsizliğin en tesirli göstergesi ciddi bir kontrol mekanizması ve cezayi müeyyide uygulamaktır. Bu gün batılı ülkeler ve ABD. de en büyük suçları n başında vergi kaçakçılığı gelmektedir. Vergi kaçıranların h ırsızlık gibi cezası olmalı ve hapsedilmelidir. Bir mahalle bakkalından ellibin lira çalan kişi hırsızlık suçundan cezaevini boy­ larken bir milletin ortak kasası olan Maliyeden vergi kaçıranlar asla affedilmemeli, cezasını 43

------


görmelidir. Vergide adalet, vergi toplamada tavizsizlik, toplanan vergilerin yer inde h arcanması bir devletin gücünü ve adaletini gösteren en önem­ li bir göstergedir. Büyük ve güçlü devlet hem adaletli hem de herşeyi kontrol altında tutan bir yapıda olmalıdır. 4 -Yaygı n mülki yet anlayı şı : Türk Milliyetçileri öteden beri Millet sektörünü savun­ makta, yaygın mülkiyeti gerçekleştirmede bu sek­ törü önemli bir araç olarak görmektedirler. Millet sektörü, ekonomik kalkınmada Tarım kentleri gibi bilhassa tarım sektöründe ve köy yerleşim birim­ lerinde modern ekonomik mekanizmaları kurarak ekonomik faaliyetlerde bir canlılık ve atı lım gerçekleştirmekte ancak bu özelliklerinden daha çok "Yaygın mülkiyet" kavramını geliştirmede önemli bir araç olmaktadır. Yaygın mülkiyetİn gerçekleştirilmesinde_ önceleri işçilerin fabrikalara ortak olması tezi ağırlıklı bir görüştü. Ancak bu gün işçinin fabrikaya ortak olmasını engelleyecek bir durum yoktur. Isteyen iş adamı hisse senedi yoluyla, şirketini kurarken isteyeni ortak alabilmektedir. Ancak bu güne ' kadar çok az sayıda işletme, çalışanı . firmasına ortak etmiştir. Ayrıca bu gün h isse senedi satın alma yoluyla istenilen yere ortak olmak mümkün olabilmektedir. Ancak bu ortaklıklardan zarar da kar da elde edilebilmekte, kar garantisi bulunma­ maktadır. Gerçi çalışanların çalıştıkları yerlere ortak olması iş ver imliliği açısından da önemli bir husustur. Fakat ülkemizde işçi-işveren ilişkileri bu boyut üzerinde pek durmadan bu günlere gelmiş ve işçiler kar, zarar noktasında çok fazla bir sorun­ luluk yüklenıneden iyi bir ücret ve iyi bir çalışma düzeni istemişler bunun dışındaki başka noktalara uzak kalmışlardır. -------

44

------


Mülkiyetin yaygınlaştırılması için özünde adaletin sağlanması bütün dinler açısından da her zaman önemli olmuştur. İslamiyefte gelirin kapalı devre akışını ve servetin belirli kişilerde toplanmasını uygun görmemektedir. Bir ayette: "Taki, o mal sizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir servet ol111asın... " (El-Haşr, 59/7) buyurulmuştur. Onun için ıslamiyet'te genel refahın yaygınlaştınlması esastır. Mülkiyetin yaygınlaşmasında zekat müessesesi önemli bir müessesedir. Ancak bunun yanısıra işin asıl özü servet temininde çalışmayı esas alan adaletli bir sistemin kurulmasıdır. Bu bakımlardan yaygın mülkiyet anlayışının gerçekleşmesi yine de ekonomik imkanl arda fırsat eşitliği temin etmek suretiyle mümkün o labilecektir. Çok ortaklı ve bilhassa yurtdışındak i işçilerin ortaklıkları ile kurulan ticari müesseselerin başarılı olamadıklar ı düşünülürse yaygın mülkiyeti ekonomik imkanlardan taydalanma açısından ele almak bu günkü Türk iye şartları açısından daha gerçek çi ve ak ılcı olacaktır. 5- Dışa açılma ve Dışs atım: Bu gün ülkelerin gelir getirici en önemli kaynağı dışsatımdır. Nasıl k i i ç piyasada e n çok mal satan e n çok kazananlar arasında yer alıyor, ülk eler için de bu böyledir. En çok dış satımı gerçekleştirenler en çok gelir elde eden ülkeler arasında yer almaktadırlar. Vatanını, toprağını satmayan ancak toprağında yetişen, vatanında üretilen hemen hemen her türlü malı, mamülü, mahsülü ve hizmeti satan ülkelerin kendi aralarındaki hakim olma ve hük­ metme mücadeleler inde dış satım en önemli bir güç kaynağı olmak tadır. Yeni emperyalizm karşısında ekonomik kalkın,

45


manın öncü kuvvetleri ihracatçılardır. Dış ülkeler­ den en çok gelir getiren, döviz getiren bu yeni emperyalizm karşısında en çok mücadele eden birimler olmaktadır. Bu bakımdan T ürkiye için dışa açılma, dışsatım çok önemlidir. Kalkınmamız için önemlidir. Mücadelemiz için önemlidir. Türkiye'nin dışa açılması, çok mal satmak için çok iyi dış pazar araştırması yapması şarttır. Mal ve hizmetler ve ülkeler açısından öncelikler itibariyle yeni bir sınıflandırma meydana geti­ rilmesi ve bu plana göre hareket edilmesi gerek­ mektedir. Yine bu öncelikler sırasına göre üretim bazında da yeni atılımlar gerçekleştirmesi lazımdır. Hizmet sektörü açısından, müteahhitlik işleri açısından dışa açılmanın ülkemiz açısından ayrı bir önemi vardır. Bu gün Avrupa'da ,Rusya'da ABD. de inşaat sektöründe iş yapan firmalarımız mevcuttur. Bunları daha da çoğaltmak ve genişletmek için gereken imkanları temin etmek gerekmektedir. Dışarıya çok mal satmak, çok hizmet vermek, müteahhitlik hizmetlerini gerçekleştirmek sadece ülkemize gelir getirmeyecek, kalkınmamızın iç dinamikleri açısından da büyük görevler yapacaktır. Bir Rus siyasetçinin bulaşık suyu diye vasıflandırdığı kola'lar bütün dünyaya yayılırken artık ülkemizde bazı gençlerin ayranın tadını bilmemeleri, şira ve bozayı tanımamalan bazı özel­ likli olabilecek mamullerimilin rekabet karşısındaki durumunu göstermektedir. MC Dodald's her ülkede şube açarken, Ankara ve Istanbul gibi şehirlerimizde birden çok semtte faaliyet gösterirken dönerlerimiz ve lahmacunlarımız iyi düşünülmeli ve değer­ lendirilmelidir. Bu örnekler çok kolay gündeme getirileôilecek, üretimi, satımı kolay olabilecek örneklerdir. Buradaki gerilik nereden doğuyorsa ·''

-------

46

------


diğer ürünlerdeki durum da aynıdır. Onun içindir ki dışsatım konusunda topyekün bir seferberlik için mesele önce bir bütün olarak ele alınıp, ondan sonra, hür teşebbüs bir plan dahilinde çok yönlü olarak teşvik edilmelidir. Artık sadece tekstil ve turizme yönelik dışa açılım yeterli değildir. Türkiye _bu gün ihracatı 25 milyar dolara ulaş­ mamıştır. Ihracatın ithalatı karşılama oranı % 60 civarındadır. Halbuki Türkiye 90'1ı yıllarda genelde 50 milyar dolardan aşağı ihracat yapmalahdır ki 91keler arası yarışta giderek açığını kapatabilsin. T ürkiye için Ortadoğu , Doğu Avrupa ülkeleri . Rusya ve Türk cumhuriyetleri ihracat açısından çok ciddi pazarlardır. Bu bölgelere yeni ve ciddi yönelişler gerçekleştirilmelidir. Ö zetle Türk ekonomisi Yatırım - Üretim Dışsatım üçgenine oturlularak mal ve hizmet ihracatında cid4j atılı mlar yapmak, bunun için de D evlet - O zel sektör ilişkilerinde yeni bir dönemi başlatmak gerekmektedir. Türkiye' nin dışa açı lı mında ve kalkınması n­ da yeni bir Turnacı lık dönemi başlatılmalı d.ır. B u dönemin yeni Turancılı ğa EKONOMIK TURANCILIKTIR. Dünya' nın her köşesine ulaşabilen, alış-veriş yapı p, hizmet götürüp Türkiye' ye gelir getiren, bu ekonomik faaliyetleri gerçekleştirirken de Türk kültürünü buralara taşı yan, Türk kültürünü dünyaya tamtan Milliyetçi iş adamları artık E konomik Turancılık idealini gerçek­ leştirmek için yola çıkmalı, faaliyetleri_ni azami ölçüde artı rmalıdı rlar. EKONOMIK TURANCILIK, ekonomik ve kültürel haki miyeti Türkiye' nin dünyaya nizarn vere­ cek güce erişene kadar yayabilmek, geliştire­ bilmektir. Ekonomik Turancılı k kültürde ve 47


ekonomi de dünyanın en güçlü ülkesi ne gelebi lmek i deali dir. Si yasi Turancılığın boyutlarını ve sınırlarını aşan bu ideal artık Türk Mi lli yetçi lerinin büyük i dealidi r. Bu ideal yeni yollar, yeni metodlar, yeni strate­ ji ler geliştirecektir. Artık bu büyük ve kutsal yükü taşımalı dünya hakimiyetine do ğru bu büyük ül�ü ile . yo� alıp _gi�eliyiz. Dön�m EKONOMIK MILLIYETÇILIK, EK ONOMIK nJRANCILIK dönemidir.

------

48

-------


TÜRK MİLLİYETÇİLİGİ VE EKONOMİK KALKlNMA



TÜRK MİUİYETÇiLiGi VE KALKlNMADAKi ElKiLERi Türk milliyetçiliğinin cumhuriyet tarihimizin son kırk yılının en önde gelen siyaset ve fikir adamı olan Alparslan Türkeş' e göre Türk Milliyetçiliği , Türk milletine karşı duyulan derin sevgi , bağlılık ve onu güç durumlardan kurtarıp, kuwetli, her çeşit korkudan, baskıdan uzak, şerefiyle yaşayan. müreffeh, mutlu ve modern uygarlıkta en ön safa geçmiş bir hale getirme isteği , bu isteğin yarattığı duygudur. 'Yine Alparslan Türkeş' e göre mil­ liyetçilik. her şey Türk Milleti için, Türk Milleti ile beraber ve Türk Mi lletine göre sözleriyle özetlenebilecek, Türk Milleti ile beraber ve sevgi v.e Türkiye devletine sadakat ve hizmettir. Ulkücülük, Türk Milletini en ileri , en medeni , en kuwetli bir varlık haline getirme ülküsüdür. Milliyetçilikle ilgili bütün tanımlarda, fikirlerde doğuş ve hedefler açısından üç özellik görülmektedir. 1- Milliyetçilik her şeyden önce bir bağım­ sızlık ve egemenlik hareketidir. 2- Büyük ve güçlü bir devlet ve millet mey­ dana getirme gayretidir. 3- i nsanlığa ve dünyaya bu güçle yön verme idealidir. Dünyanın bu gün süper ülkeler taraf ından yönetilmesinde önde gelen silahiara bakıldığında tam bağımsızlık açısından da, güçlü ve büyük bir Türkiye ve nihayet yön veren ülkeler arasına gir me açısından da ekonomik kalkınma önemli bir mesele olarak kabu l edilmelidir. Milliyetçiliğin temel dayanaklan sevgi, şuur ve çalışma olarak ortaya çıkmaktadır. Milliyetçilikte sevgi esas unsurdur. Bu duygu Türk Milliyetçiliğini ortaya çıkarmaktadır. Tanısanız tanı­ masanız da milletinize mensup her vatandaşı; her -------

51


Türk'ü sevmek. ''Gitsek de gitmesek de o köy bizim köyümüzdür" noktasında ortaya çıkan vatan sevgisi ve bu vatan topraklarında ya§ayan aynı bayrak ve aynı devlet etrafında yer alan insanları sevmek mil­ liyetçiliğin temel varlığıdır. Milletini sevmeyen. vatanını sevmeyen aslında hümanist de olamaz. İ nsanlar ı da sevemez . Çünkü milliyetçilikte var olan sevgi, insan sevgi­ sine dayanır. "Yaratılanı severim Yaratan'dan ötürü" felsefesine dayanan insan sevgisi, kişileri, kendi milletini, kendi insanını sevmeye yöneltir. Elbetteki insanlar ı seven, öncelikle kendi ailesini. yakınlarını ve nihayet milletini sevecektir. İ man­ dan olan vatan sevgisini taşımayan, bu sevgili vatanın bağrında yaşayanları sevmeyenin. kendi vatanı d ı§ındakileri , sadece insan olmalarından dolayı sevmesi mümkün olamaz. Evet, � milliyetçUiği doğuran ana unsmdm. Milliyetçili ğin sevgi temelindeki bu kutsal başlangıc ı, şuur ve akdla büyür ve gelişir. Ç ok çalaşma ile hedefi ne varır. Milliyetçilikte şuur çok önemlidir. Şuurlu olmak, akılcı olmak, milliyetçiliği ileri gidemeyen bir duygu Ue başbaşa bırakmayan aksiyonlardır. Büyük ve güçlü bir Türkiye arzulayan Türk Milliyetçilerinin şumlu ve akılcı olmalarıyla ancak bu hedefe gidecek yolu bulabUirler. Şuur ve akıl gidilecek yolu, takip edilecek stratejiyi belirler. Ç ok çalışmak ise Türk Mi lliyetçiliği açısın­ dan hedefe varmada ki en büyük güçtür. Ç ok çalışmak, sevgiyi, şuuru anlamlı hale getire­ cek olan kuvvettir. Şimdi, bu ekonomik milliyetçilik de ne demek oluyor? Ekonomi ile milliyetçilik. yani madde ile maneviyat nasıl P'?kişir? gibi tenkitleri ortaya atanlar çıkacaktır. Işte bu muhtemel tenkitler 52


açısından milliyetçiliğin duygu, akıl ve gayret yönlerini ortaya koymaya ve hatırlatmaya çalıştım ki bu günkü T ürkiye'de, bu günkü emperyalizm açısından ekonomik milliyetçiliğin önemi anlaşılmış olsun. Dolayiısıyla ekonomik kalkınmanın ve ekonomik sorunların ehemmiyeti ortaya çıkmış olsun. Milliyetçiliği sadece bir direnme, bir koruma ve kollama hareketi olarak görmek ve sadece duyguya dayalı bir özellikte algılamak doğru değildir. Elbetteki milliyetçilik her şeyden önce bir bağımsızlık mücadelesidir. Ancak bağımsız ve hür yaşama şuuru, millet olarak güçlü olma, kuvvetli olma ve emperyalist ülkeleri eylem­ lerinden caydıracak derecede büyük olma arzusunu da beraberinde getirmelidir. B u arzu doğru stratejileri ve planlan doğurmalı, çok çalışma ile de milli hedeflere vanlmalıdır. Kalkınmanın önemli şartlarından biri, birbirini seven, sosyolojik anlamda "BIZ" şuuru ile hareket eden vatandaşların varlığıdır. Kampiaşmayan ve bilahare de çatışmayan ancak sürekl i gelişmedliğin gereği yarışan, çözüm yolları bulan, solcusuyla sağcısıyla "Her şey Türk Milleti için" diyebilen bir toplum kalkınmanın en büyük gücünü teşkil eder. Çünkü iç barışı sağlamayan ülkeler kalkınamaz. Temel değerlerde kamplaşan, kavramlar üzerinde münakaşalarını bitiremeyen toplumlar kalkınamaz. Hızla kalkınmak için ileri gitmek için çözüm yolları üretip bunları tartışmayan toplumlar da kalkınamaz. İşte milliyetçiliğin toplum kalkınması üzerindeki en büyük etkisi buradadır. "Biz" şmmı ile ileriye gitme mücadelesini veren, bnnnn için de kendi arasında sadece çözüm yollarını tartışan,sürek.li gelişmeye açık bir toplum milliyetçi bir toplumdur. Milliyetçiliği yaşayan bir toplumdur. Kalkınmanı n yollarını tartışmayan, bulduğu ------

53


en doğru yol üzerinde çalışmayan toplumlar milliyetçilik duygusu ile dopdolu olsalar dahi bir müddet sonra "Biz" içinde "Biz" ler mey­ dana getirmeye başlarlar ve gerçek milliyetçi­ likten s�parlar. Dar kalıplar içerisinde hap­ solurlar. Ote yandan milliyetçi olunmadan en doğru ve kuvvetli yol olarak tesbit edilen kalkınma stratejileri de netice vermekten uzak bulunmaktadırlar. Duygu, şuur, akıl ve çok çalışma milliyetçilik açısından birbirine bağlı, hiçbirinden vazgeçilemeyen temel değerler olmaktadır.

Türk Milliyetçiliği ile ekonomik kalkınmanın birçok yönden irtibatları vardır. Bir ülkede sosyal yapı ile ekonomik yapı arasında ciddi b ir ilişki mevcuttur. Sosyal yapı eğer ekonomik yapıya uyu m sağlayamaısa kalkınmada mevcut ekonomik sistem tıkanmakta, mesafe alamamaktadır. Onun içindir ki sosyal yapı nı n ekonomik yapıyla b ir likte bir uyum sağlaması bu iki yapının sürekli b irbirine güç ver­ mesi ekonomik kalkınma için önem arzetmekte­ dir. Yine sosyal yapının belli büyük hedefleri olması ekonomik sistemi o çizgiye getirmekte, büyük hedefler, bu hedefleri doğuran toplum yapısı gerekli olan sistemini kurmaktadır. Bu bakımdan Türk Milliyetçiliğinin ekonomik kalkın­ ma ile çok ciddi b ir ilişkisi olmalıdır. Türk milliyetçiliği, Türk toplumunu büyük hedeflere yöneltecek en büyük güçtür. Bu büyük hedefler ise bu şuurla kendine uygun ekonomik sistemi ve kalkınmasını meydana getirecektir. Yoksa kalkın­ ma her toplum için arzulanun bir durumdur. Kalkınma, b ir halden daha üst bir hale gelme durumudur. Geçmişte de bu giin de her toplumda kalkınma tartışılmaktadır. Kalkınmak için gayretler sarfedilmektedir. Çünkü ekonomik 54


kalkınma, büyüme ve gelişme insanlarla, toplum­ larla direkt ilgili konulardır. Her türlü ekonomik faaliyetin özünde onun refahını artırma gayesi vardır. Yine insan, her türlü ekonomik faaliyette hem bir araç, hem de gayedir. Bu nedenledir ki, insanı ön plana almayan ya da aldı gözükmeyen hiç bir ekonomik sistem yoktur. Bunun için de her zaman ekonomik karar ve faaliyetler insanların sonsuz olan ihtiyaçları çizgisinde devamlı vücut bulurlar. Ekonomik faaliyetler, ihtiyaçlar pc.ı·a­ lelinde yoğunlaşırken, ekonomik ihtiyaçların tek tek insanlara, keza insanların oluşturdukları çeşitli sosyal kesimlere, mesleklere, iktisadi gurup ve teşekküllere, baskı ve menfaat gruplarına göre değişmesi, bu değişik ihtiyaç ve istekterin birbir­ leriyle çatışması , kesişmesi, engellenmesi veya bütünleşmesi çok yönlü ve karmaşık meseleleri doğurmaktadır. Sürekli değişen toplum istek ve ihtiyaçları ise daha değişik boyutlu problemleri meydana getirmektedir. Böyle olunca insanlar sürekli istemekte, istek ve arzuları artmaktadır. İ şte bu karmaşık ortamda meydana gelen sonsuz istek­ ler, bu istekleri sistematikleştiren görüşler, inançlar daima en iyi yol arayışını ayakta tutmaktadır. Işte milliyetçiliğin toplum kalkınmasında en önemli rolü burada doğmaktadır. Yoksa insanlık tarihinde kalkı nmak, yükselmek, mutlu olmak, hakim olmak, kuvvetli olmak gibi kavramlar hiç bir zaman değişmemiştir ve değişmeyecektir. Fakat bu değişmeyen kavramların en üst seviyede gerçek­ leşmesi ise milletler için milliyetçilik ruhu ile mil­ liyetçilik anlayışı ile mümkün olabilecektir. Çünkü milliyetçilik en üst sınırda kalkınma idealini doğu­ rur. Yarışı ve üstün gelme duygusunu öne çıkarır. Milliyetçilik bir toplumun kalkınmasında tek ve değişmeyen bir modeli kabul etmez. En uygun olanı seçer. Gerçekten de toplumların ekonomik kalkınmasında değişmez tek yol yoktur. Çünkü ------

55

-------


insanların ihtiyaçları ve bu paralelde istekleri son­ suzdur. Toplumları zaten tek bir yola hapsede­ mezsiniz. Bu gün insanlar inanç çizgisinde bile bir­ den çok dine tabidirler. Allah'ı bir olup, başka peygamber ve kitaplara sahip toplumlar olduğu gibi, tek bir din içinde bile ayrı ayrı arneli ve itika­ di görüşlere mensup kesimler mevcuttur. Yani mezhepler v�rdır. Aynı mezhep içerisinde tarikat­ lar vardır. Ozetle dindar insanlar arasında bile ibadet şekli, itikadi ve arneli prensipler, kaideler tartışılmakta ve bu sürüp gitmektedir. Milliyetçiliğin ekonomik kalkınmada toplum­ lan büyük hedeflere bir bütün olarak yöneltmesi, toplum içindeki değişik kesimlerin isteklerinin çatışmasını asgariye indirmesi ve topluma yön vermesi toplum yapısıyla ekonomik yapı arasm­ daki ahengi sağlaması noktasında çok büyük etkisi vardır.

Ekono mik milliyetçilikte, ekonomik kalkınma hedefler inin; milli hedeflerin seçiminde dünyaya yön verme ideali nihayi hedeftir. Bu nihayi hedefe ulaşmak için hızla ekonomik kalkınınayı gerçekleştir mek için öncelikle toplu mu n yön­ lendir ilmesi ve isteklendirilmesi şarttır. Bu ndan sonra eko nomik kalkınma yolunun seçiminde , tatbikinde meseleleri çok yönlü ve dikkatli bir şekilde incelemek gerekmektedir. Yani ülkemizin kaynaklar ı , ihtiyaçlar ı, istekler i, hedefler i, toplumumuzu n değer yargıları, kitlevi kabiliyet­ leri, inançlar ı çok objektif bir şekilde ortaya koy­ mak, ondan sonra iktisat biliminin günümüze kadar gelen bir ikimlerinden mevcut dünya ekono misinin durumu ve işleyişi de dikkate alı­ narak faydalanmak ve en uygun yolu süratle tat­ bike çalışmak lazımdır. Ekonomik kalkınma, mevcut duru m ve hale ve de üst hedeflere göre önce bunları gerçekleştirecek 56


bir organazisyonun tesbitiyle başlar. İktisadi mese­ lelerin hallinde, hangi malların üretileceği, bunları kimlerin hangi metodlarla istihsal edeceği , gelirin hangi esaslar dairesinde payiaşılacağını tesbit etmek , kısaca bütün iktisadi faaliyetler i belli yapılarda, belli rejimiere dayanarak bir d9zene koymak üzere bir sisteme ihtiyaç vardır. Iktisat çeşitli alter natifiere kullanılabilecek sınırlı imkan­ lar ile tatmin edilmek istenen ve bitiş noktası bulunmayan ihtiyaçlar arasındaki ilişkilere ait iı'san davranışlarını inceleyen ve yön veren bir bi­ lirrı iir. Bu meyanda iktisadın incelemelerine esas olan faaliyetleri, insanların ihtiyaçlarını karşıla­ mak , ıçinde bulundukları maddi şartları düzelt­ mek , refahlarını artırmak amacına yönelmektedir. Bu faaliyetlerin hedefi, ihtiyaçlarla bu ihtiyaçları tatmine yarayan vasılalar arasındaki gerginliği gidermektir. İhtiyaçların sonsuz ve bu ihtiyaçları tatmine yarayan kaynakların kıt oluşundan dolayı bir gerginlik söz konusudur. İ şte bu nu n içindir k i milletler arası ndak i mücadelelerde ekonomik sömürü; emperyalizm en çok kullanılan vasıta olmaktadır. Her ülke kendi insanının sonsuz olan ihtiyaçlarına diğer ülkelerden daha çok ekonomik değer k�zanmak suretiyle cevap vermeye çalışmaktadır. Işte Türk Milliyetçiliğinin ekonomik k alkı nmadak i en önemli etk isi ve uyandırıcı özelliği burada yat­ maktadır. Milliyetçilik ekonomik kalkınmada şu sistem veya bu sistem ön yargısını asla taşımamaktadır. Çünkü milliyetçilikte aslolan en iyi yolu bulmak­ tır. Bu bakımdan Türk milliyetçiliği kapitalizm, kollektivizm gibi sistemlere asla bir bütün olarak angaje olmak istemez. Bu sistemlerden fay­ dalanır. Bu sistemlerin kendine uygun metod­ larını seçer kullanır, ancak kesinlikle milli he57

------


güçlü olması, bürokrasinin daha etk in olmasını doğurmak ta bu da iktisadi faaliyetlerin büyümesi­ ni sağlamak tadır. Günümüzde ek onomik istikrarın büyük ölçüde idar i istikrara bağlı olduğu bir gerçektir. Kalk ınma, milletimiz için bir ideal olmalıdır. Kalk ınmanın manevi yönü de bu ideal mesele­ sidir. Manevi k alk ınma halk ın yetişme�i, zihni seviyesinin yük selmesinden ibarettir. Işte mil­ liyetçilik le ek onomik k alk ı nmanın müşterik liği de burada yatmaktadır. Ek onomik milliyetçilik bu açıdan da ek onomik k alk ı nınayı dah a d a netleştirecek , müşterek ihtiyaçların ve hedefler in sistematik tar tışmasını gerçek leştirerek büyük atılırnlara tabi k ılacak bir özellik taşımak tadır. Türk milliyetçiliği ile ekonomik kalk ınmanın ahlak ve adalet açısından da ciddi ilişkileri vardır. Bir ülk ede asgar i geçim seviyesi altında çok sayıda insan yer alırk en öte yanda büyük servetler çok az sayıda insanların elinde bulunur­ sa bu durum Türk Milliyetçiliği açısından k abul edilebilir bir dur um değildir. Cadde ve sokak lar ımızı süpüren çöpçümüzle, Cumhurbaşk an ı m evk i inde otur an en üst yöneticimizi sevgi açısından, ilgilenme açısından bir tutan Türk milliyetçiliğinin gelir dağılımındak i büyük çarpık lık lar a seyirci k alması mümk ün değildir. Ek onomik milliyetçiliğin bir önemli yönü yaygı n mülk iyet anlayışına sahip çık ması, ek onomik i mk anlar açısından herk ese f ır sat eşitliği tanımasıdır. Milletini sınıf, mevk i fark ı gözetmek sizin bir bütün ularak k abul eden ve her ferdine k arşı da der i n bir bağlılık ve sevgi duyan Türk 60

------


Milliyetçiliğinin ekonomik adaleti sağlamada ilgi­ siz kalması asla düşünülmemelidir. Türk Milliyetçiliği açısından köşe başında dile­ nen bir insan nasıl çamura batmış bir Türk bayrağı gibi addedilir. Nasıl ki bu bayrak yıkanır, temizlenir, ütülenir ve layık olduğu yere asılır, köşe başında dilenen insan da insanca yaşayacak düzeye muhakkak surette getirilir. FAİZ Türk Milliyetçiliği sömürüye karşıdır. Ekonomik köleliğe karşıdır. Ekonomik sömuruyu asrın köleliği olarak görmektedir. Onun içindir ki ekonomik faaliyetlere sokulmayan, tembellik ve rahatlığı ve rehaveti beraberinde getiren en önemli bir sömürü aracı olan faize karşıdır. Aslında faizin İ slamiyette yasaklanmasının da bize göre asıl nedeni bir tembellik ve sömürü aracı olmasıdır. · Ancak, Günümüzde faizin hemen kaldırılması mümkün değildir. Dünyada hakim olan finans merkezlerinin faizle para alıp vermesi, Türkiye'nin 100 milyar dolara yaklaşan dış bor­ cunun bulunması ve bunlara faiz ödemesi, iç borçlanınada faize yer vermesi, bankaların faizle mevduat toplayıp kredi vermeleri, büyük ölçüde kredi borcu olan ve çoğunun kredi aldı ğı sinai kuruluş ların ürettikleri malın maliyetinde faiz giderinin bulunması ve mal satış fiyatının buna göre tesbit edilmesi bir anda faizi kaldırmanın mümkün olmayacağını göstermektedir. Bu gün Türkiye 'de faaliyet gösteren ve islami ölçülere göre faaliyet gösterdiği iddiasıyla faiz yerine kar ortaklığı payı gibi isimlerle mevduat toplayan ve kredi veren bankaların mevduatiara verdiği ve krediden aldığı payın piyasadaki faiz oranının altında olamadığının nedeni budur. 61


Faizi kaldırmanın ilk şartı enflasyonu düşürmektir. Enflasyon düşmeden faiz kalkmayacağı gil;Ji banka ilişkilerinde, finansman meselelerinde de Islamiyet açısından faizin haram olup olmadığı, % kaç faizin Kur'an hükümlerincieki yasak kapsamında olduğu bu günkü ekonomik yapıda net bir şekilde ortaya koymak çok zordur. Tembellik ve sömürü aracı olan ve bunun için de islamiyette kesinlikle yasaklanan faizin bu günkü ekonomik yapıda pqranın değer kaybı karşısında nasıl yoruriılanacağı, Islam bilgin­ leri tarafından da tam anlatılamamaktadır. Türk parasının değer kaybının dolar veya mark karşılığı hesabının yapılarak borç alacak ilişkilerinin yürütülebilineceğini belirtenler, dolar ve markın içindeki % 3 -% 7 arasındaki enflasyon payının hesabını yapabilmektemidirler belli değildir. Kaldı ki Türk bankalarının tesbit ettiği faiz oranı, son yıllarda enflasyonun dolar veya mark artışının biraz üstünde bulunmaktadır, ama bunun tersi durumlar olduğun­ da dolar ve marka endeksli borç alacak işlemleri bankalarla olan ilişkilerden daha ağır olmaktadır. Çünkü faiz oranı, dolar ve markın Türk lirası karşısında ki değer artışından az olunca, bankaların verdiği faize dayalı borç alacak işlemlerinden dolara endeksli borç alacak işlemleri, faiz açısından daha ağır olmaktadır. Özetle fa.iz konusu bu günkü ekonomik yapı içerisinde Islamı açıdan kesin olarak çerçevesi çizilebilecek durumda değildir. Parayı bir sömürü aracı olarak kullanmayanların nasıl, ne ölçüde, nereye kadar hareket edeceklerini ortaya koy­ mak zor gözükmektedir. Ancak dünyada ayrı bir ekonomik ve finans merkezi kurulup, bu günkü ekonomik işleyiş karşısında her ülkenin duru­ munu belirlemiş olsa ve sömürü açısından sınır ölçüler belirlemiş bulunsa o zaman borç alacak işlemlerinde bir esas tesbit edilmiş olabilirdi. O zaman da borç alacak işlemlerinde neyin ölçü 62


olarak alınacağı belirlenebilirdi. Faiz meselesinde göze çarpan �na hat paranın bir mal gibi karla satılamamasıdır. Uretilen bir mal ve hizmet makul ölçülerdeki bir karla satılmakta, ancak para karla satılamamaktadır. Bu farklılık paranın tükenmemesi ve herşeyi satın alabilmesi özelliğine sahip olması, . üretilen mal ve hizmetin ise her şeyi takas yoluyla da olsa alamaması ve nihayet bir ikti­ sadi ömrünün bulunmasıdır. Bu bakımdan paranın karla yani faizle satılması giderek paranın maliyeti­ ni artırmakta ve tekellerde yoğunlaşmayı getirmek­ tedir. Bu da insanlar ve toplumlar arasındaki ilişki­ lerde büyük adaletsizlikler ve sömürüler doğurmak­ tadır. Bu bakımlardan karla mal ve hizmet satıla­ bilmekte, ancak paranın ek bir değerle alışverişi yapılamamaktadır. On un için önce enflasyonu durdurmalı, bun­ dan sonra borç alacak işlemlerinde enflasyon oranının üstünde, yani paranın değer kaybı ölçüsünün üstünde bir faiz uygulaması yapma­ malı ve bu d urumu bir müddet sürdürmeli, ondan sonra da yavaş yavaş enflasyon ve faiz oranı aşağıya çekilmelidir. Faizlerin kaldırıl­ masının geçiş dönegıi uygulaması ancak böyle bir yolla olabilir. Ozetle şu andaki karmaşık durumdan mevcut gerçekler dikkate alınarak kur­ tulmak mümkündür. Ancak bütün bunlarla birlikte bileceğimiz tek gerçek şudur ki sömürü aracı olarak kullanılan faize kesinlikle müsaade edilmemeli, bunun için gerekli yasal düzenlemelere gidilmeli . enflasyon oranının üstünde faiz uygulamalarına itibar gös­ terilmemelidir. Faizi meslek edinenlerle, kim olursa olsun faizcilerle mücadele edilmelidir. Aslında faiz meselesi; ekonomik bir sömürü aracı olan faiz meselesi , işsizlik. herkesin asgari geçim seviyesinde yaşaması. enflasyon gibi ------

63


toplu msal eko no mik adaleti büyük ölçüde zedeleyen aşırı kar ve sömürü araçları olabilecek ekonomik hususlar sadece ekonomik kural ve kanu nlarla halledilebilecek ko nu lar değildir. Burada insan vicdanı , belli bir dünya görüşü ve zihniyet çok önemlidir. Bu nun için de bu tür ekonomik sömürü araçları sadece ekonomik ted­ birlerle değil, bu nlarla birlikte bütün dinlerin temel�ni oluşturan ahlakçılıkla ortadan kaldırıla­ bilir, Ulkeleri yönetenlerin toplumcu bir zihniyete sahip olmaları . milliyetçi olmaları , iş adamlarının ve ticaret erbabı nın da ahlaklı ve vicdanlı olmaları gerekmektedir. Ç ünkü ka r ve servet elde etme azmi giderek tırmanma eğilimi gösterir. Aşırı kar ve servet edinme hırsının dağuracağı toplumsal menfilikleri serbest piyasa ekonomisi içinde sadece ekonomik tedbirlerle denetim altı­ na almak zordur. Burada aşırı ka r ve servet edin­ me hırsının sömürü haline dönüşebilecek uygula­ malarını engelleyecek en büyük güç topluma hakim olan �hlak sistemidir. Onun içindir ki Türk toplumu için Isla m ahlakı ekonomik düzen açısın­ dan d a büyük önem arzetmektedir. Ziya Gökalp'ın dediği gibi m illi ahlak olmadan milli kalkınma olmaz. Islam ahlakına, Türk töre ve geleneklerine dayanmayan hiçbir gayret ve çaba Türk toplumu için huzur, mutluluk ve fayda getirmez. GELİR DAG ILIMI Ekonomik kalkınmada dikkat edilmesi gereken bir önemli hususta gelir dağılımı ndaki büyük çarpıklıklar ve bölgeler arası gelir farklılığının derinleştiği duru mlardır. Bir ülkede gelir dağılı mında büyük farklılıklar var ise, çok az sayıda insan çok varlıklı ve çok sayıdaki insan da fakir durumdaysa, o ülkede hangi rejim olursa olsu n. hangi hukuk uygulanır64


sa uygutansın o ülke adaletsiz yönetilmektedir. O ülkede büyük sömürü vardır. o ülkede ekonomik köleler vardır. Ü lkemizde gelir dağılımı nda büyük bir adalet­ sizlik ve çarpıklık vardır. Nüfusumuzun en fakir% 20 'si milli gelirden % 5 pay alırken, en zengin % 20 'si ise milli gelirden% 55 pay almaktadır. Yine ülkemizin en zengin ili en fakir ilinden 10 �at daha fazla gelire sahiptir. Bunların yanısıra Istanbul, Antalya, !zmir gibi illerimiz devletin bu iliere yaptığı harcamadan kat kat fazla vergi verirken, geri kalmış bölgelerdeki iller sürekli devletten imkan almakta, ancak verdiği vergiler ise çok düşük seviyede kalmaktadır. Bu tablolar devletin harcamalarının ekonomik olmayan harcamalar olduğunu , mevcut ekonomik sistemin zengini daha zengin yapan bir sisteme dönüştüğünü göstermektedir. 'Göç ve iklim şartlarının menfilikleriyle birlikte belli böl­ gelerin ticari cazibe merkezi olması, yine varlık­ lıdan yana işleyen ekonomik yapı, Türk iye'nin kalkınma politikasında yeni yapılanmalar ve proğramları gerekli kılmaktadır. Bu yeni kalkınma proğramı ve planları için de herşeyden önce Türkiye' de bir zihniyet reformu­ na ihtiyaç vardır. EMEK Ekonomik kalkınmada sömürü aracı olarak kul­ lanılan en önemli faktörlerden biri de emek'tir. Gerçi bu gün emeğin sömürütmesi derecesi marksizmi yeniden canlandıracak boyutta değildir ancak yine de ülkemizde emek açısından iki ana problemle karşı karşıya bulunmaktayız. Bunlardan birincisi enflasyona ezdirilmeyen bir ücret politikasının hala daha ortaya konmamış olması ve bilhassa devlet kuruluşlarında çalışan­ ların ücretlerinin çalışma esaslarına göre belirlen------

65

-------


miş olmamasıdır. İ kinci ana problem sendikasız işçilerin çoğunun sö mür ülen emekleridir. Çalışanları n tümünün sendikalı olmalarının temin edilmesi ve bunun yanısıra bir işçi konfe­ derasyonu teşekkülünü sağlayacak yeni bir örgütlenmenin sağlanması ve bu gün kadar yürütülen işçi-işveren ilişkilerine yeni bir boyut getir ilmesi lazımdır. Her mal ve hizmet üreti­ minde yan yana ve birbir ini tamamlayan faktör­ ler olan emek ve ser mayenin, bu kere işçi-iş­ veren ilişkiler inde birbir ini tamamlamasını sağla­ mak uzlaşma ve sırasında yönetim ortaklığını ortaya koyacak bir yapı oluşturmak hem emek ve hem de sermaye açısından ö nemli olacak, h ızlı kalkınmada bu durum ayrı bir güç kaynağı oluş­ turacaktır. ENFLASYON Türk ekonomisinin bütün aksaklıklarını ve arızalarını ortaya koyan en ö nemli gösterge aslın­ da enflasyon oranının çok yüksek olmasında yat­ maktadır. Enflasyon oranının yüksekliğinin h ala daha Türkiye' de serbest piyasa ekonomisinin tam işlemediğin i,devletin h antal yapısının devam ettiğini ve ayrıca ele alınması. canlandırılması , daha da büyütülmesi gereken boş ekonomik sahaların çok olduğunu göstermektedir. Bir ülkede temel gıda maddeleri ve fiyatları anın­ da harekete geçirecek hammadde ve mamullerin tekeli devlet olursa ve direkt tahsil edilen vergiler kadar zam yapmak suretiyle halktan endirekt vergi tahsil edilirse, o ülkede hem enflasyon oranı yük­ sek olur, hem de gelir dağılımındaki çarpıklıklar büyük ölçüde devam eder. Türkiye' de yine enf lasyon açısı ndan dikkat edilmesi gereken bir husus da çalışanların % 64' nün kendi işinin sahibi olması . % 36'lık ke­ simin ise işçi, memur ve bunların emeklilerinden 66


oluşmasıdır. Türkiye'nin kalkınması açısından da bu tablo çok iyi tahlil edilip gerekli olan ana plan­ lamanın en kısa sürede yapılması gerekmektedir. Ülkemizde memur ve işçiler, enflasyon oranına paralel olarak maaş ve ücret zammını alamamak­ tadırlar. Ancak şu da bir gerçektirki enflasyonun artış hızında maaş ve ücretierin de ciddi bir payı vardır. Devletin yeniden organizasyonu, iş ve hizmete göre personel istihdamı bu bakımdan çok önemlidir. Artık ülkemizde işsiz sayısını azaltmak için memur ve işçi alımı alışkanlığına son verilmelidir. Hatta şu anda mevcut memur sayımızın yarısı ile yürüyecek olan devletimizin hizmeti dikkate alı­ narak, bir defaya mahsus karşılıksız iş kredisi vermek suretiyle memur sayımızı azaltmaya git­ mek lazımdır. Bir kısım memurlarımızın da sözleşmeli olarak Türk Cumh uriyetlerine gönde­ rilmesi, Türkiye-Türk C umhuriyetleri ekonomik ve kültürel ilişkilerinin hızlandırılmasında istih­ dam edilmesinde de büyük yararlar vardır. Üretim karşılığı olmayan harcamalardan kaçınıp, verimli çalışmaya itina gösterilmezse, işsizliğe çare olur diye üretimsiz ve verimsiz istih­ dama itibar edilirse ne kalkınma ol ur ne de enflasyon düşer. Enflasyonun düşürülmesinde en etkili yolar­ dan biri de boş ekonomik saha ve dal bırak­ mamaktır. Bu noktada müteşebbis sayısının artması ve bunun için de ticaretin, iş adamlığının cazip ve kolay hale getirilmesi, bireylerin yaratıcı gücünü harekete geçirecek metod ve yolların bulunması gerekmektedir. Özetle enflasyonun düşürülmesi bu günkü devlet yapımız ve eko"omik politikamızla mümkün olmayacaktır. Işin özünü çözecek yeni bir kalkınma stratejisine ihtiyaç vardır. ------- 67

-------


ÖZELLEŞTiRME Serbest piyasa ekonomisi açısından el<anomik kurallara ters düşen ve bu günkü işleyiş açısı ndan da halktaı� sürekli endirekt vergi toplanmasını getiren KlT' Ierin özell�ştir i lmesi kalkınmamız açısından önemlidir. Ozelleştirme, ülkemizde KlTler zarar etmeye başlayı .ı.ıca ağırlıklı bir şe­ kilde günd�me gelmiştir. Ozelleştir me savun­ malarında KlT'Ierin bu zararl.arı , bütçeye getirdiği yükler anlatılmıştır. Tabi KlT'ler in zarar etmesi bu açığın da bütçeden karşılanması dolayısıyla halktan endirekt vergi alınması anlamını taşır. Bu d'\Jru mu n or tadan kaldır ılması şar ttır. Ancak KlT' Ier kar elde etmiş olsalar bile devletin tica­ retle uğraşması serbest piyasa ekonomisinin ruhuna tersttir. Çünkü neticeden bir devletle bir özel şirketin mesela ayakkabı üretiminde rekabet etmesi aslında mümkün değildir. Piyasa ekonomisi esas itibariyle özel teşebbüse ve serbest rekabete dayanan, kaynak dağılımın­ da fiyat mekanizmasının hakim olduğu , devlet müdahale ve yatırımları nın asgari düzeye indir ildiği sistem demektir. Bakınız asırlar önce İ bni Haldun. Hükümdarların ve devletin ticaretle meşgul olmasının tebaası için zararlı olduğunu belirterek bu görüşüne dayanak olarak da ilk şu gerekçeyi iler i sürmüştür. "Alışverişte kar, sermaye nisbetinde olduğu ve devlet ricalinin elinde de büyük servetler bulu n­ duğu için. sermayeleri az olan tüccarları zor duru­ ma so karlar." Devletin ekonomi ile işletmeler bazında u ğraş­ maması gere�tiğinin bir önemli diğer nedeni de şudur. Bir KlT'in başındaki genel müdür ve üst yönetim . tam devlet memuru oldukları vakit zaten onlardan ticari başar ı bekleyemezsi niz. Devlet memurluğu kültürü almış olanların ticari 68


bir müessesede bir tacir gibi hareket etmeleri mümkün değildir. Kit'lerin ba�ına devlet memuru olmayan ticaret erbabını da mevcut yasalara göre atayamazsınız. O zaman Kit'lerin ba�ındaki ler hem devlet memuru , hem tacir ve hem de kendi­ lerini atayan siyasi güce ho� görünme gibi üç ayrı rolü yapmak durumuyla kar�ıkar�ıya bulun­ maktadır ki bu duru m zaten ba�arılı olamamak için yeterlidir. Her kuru m kendi kurulu� ve i�leyi� amacına uygun faaliyet göstermeli , bu amacına uygun ele­ manlar istihdam etmelidir. Böyle olunca artık ülkemizde devletimizin Kit' leri hiç beklemeden elden çıkartmaSJ �art olmaktadır. Mazotun ve benzinin fiyatını devlet belirlediği vakit malların çoğunun fiyatını sırf nakliye sebe­ biyle yine devlet belirlemi� olursa o zaman serbest piyasa eko nomisi nden bahsetmek mümkün olmaz. Ö zelle�tirme ası l serbest piyasa eko no misi açısından gereklidir. BÜYÜME HIZI , SANAYiLEŞME Türkiye'nin nüfus artı� hızının yüksek olması sebebiyle de ekonomik büyüme hızının da çok yüksek olması gerekmektedir. T ürkiye'nin önümüzdeki 5 yıl içinde 350 milyar dolarlık yatırım yapmayı planlaması lazımdır. Büyüme hızı ve çok yatırım ilk zamanlar enflasyonu hız­ landırmı� olsa dahi bu durum bir müddet sonra tam tersi bir durum doğuracak, enflasyonu da a�ağılara indirecektir. Yüksek büyüme hızına eri�ebilmek ve çok yatırım gerçekle�tirmek için sanayile�me yönünde yapısal deği�im de gereklidir. Bunun yolu da giderek yatırım malı üreten sektörlere geçmekte bulanabilir. -------

69

------


Sanayileşmede, üst t�knolojide sinai birikim artık kaçınılmazdır. En I leri teknoloji ile üretim yapmak dünya pazarlarında rekabet etmek için ön koşuldur. Yeni yönetim teknikleri ve metodları geliştirilmeli bunun içinde dış dünya ve üniversitelerle işletme­ lerarası koordinasyon ve akımı sağlayacak bir sis­ tem oluşturulmalı ar-ge faaliyetler ine büyük önem verilmelidir. Bütün bunlar sanayimizin gelişmesi, büyüme hızının artması, dış pazarlarda rekabet edilebilmesi ve nihayet h ızlı kalkınmamız için kaçınılmaz olmaktadır. Bilim, araştır ma, geliştirme ve teknoloji ülke­ mizin kalkınmasında hiç bir zaman gözardı ede­ meyeceğimiz hususlardır. Bilimde, teknolojide gelişme ve ilerleme sağlan­ maksızın kültürde ve ekonomide milliyetçilik yapılamaz. Unutulmamalıdır ki yetmiş yıllık bir ideolojinin yıkılınası ile Rusya'da yaşanan dram, aslında teknolojik ve ekonomik boyutlu bir dramdır. Teknoloj iler i avucunuzun içine almadığınız vakit o bütün ideolojileri aşma gücüne sahip olduğundan sizi daima geride bırakacak, kimin elindeyse onun emperyalist aracı olmaya devam edecektir. Sanayileşme ve büyüme h ızında artış sağlama­ da en ö nemli faktörler den biri de enerjidir. Yeterli enerjiyi temin etmeden, enerji sorunun ortadan kaldır madan kalkınmanın sağlanması mümkün değildir. Ar abalar ı n yakıtlar ı misali sanayileşme ve kalkınmada benzer özellik taşıyan enerj i, Türkiye ' de yeterli düzeyde değildir. Teknolojik gelişmişlik ve dolayısıyla kalkınma hızı bir bakıma toplumların enerji tüketimi ile doğru orantılıdır. ABD ve Kanada Dünyada üretilen enerjinin % 37'sini tüketmektedir. 70


Türkiye'nin enerji tüketimi ile bu rakamlar karşılaştırıldığında sür'atle toparlanıp topyekün hızlı bir kalk ınma hamlesi içerisine girmemizi kaçınılmaz k ılmaktadır. Ekonomik kalkınmada ele alınması gereken hususlardan biri de devletin ek onomiye yön verecek kurum ve kuruluşlarının tek elden yönetilmesidir. Hazine, Dış Ticaret, DPT, Bankalar, Sanayi , Ticaret ve Maliye bakanlığının ekonomiden sorumlu bir başbakan yardımcısına bağlı olmasında büyük yarar vardır. Ekonomide tek sorumlu ve tek merk ezin oluşturulması yeni bir ekonomik kalk ınma planı tesbit edilirken gerçekleştirilmelidir. EGiTiM Ekonomik kalkınmada insan unsuru ve eğitim en ö nemli h ususların başında gelmektedir. Eğitimde aslında temel unsur ülkenin özel sektör ve kamu h izmetlerinde görev alacak yetişmiş lider kadrolara sahip olmaktır. Bu da şüphesiz eğitim sistemimizin bu amaca uygun bir yapıya kavuşturulmasıyla mümkün olacaktır. Ü lkenin k aynaklarının yeterli olmadığı dikkate alındığında, çağa ayak uyduracak bir eğitim sis­ temini k ısa sürede toplumun tamamına sunma imkanı ne yazık ki mevcut değildir. Eğitimin yatırımlarının uzun vadeli bir sonuç veriyor olması, toplumun tümüne yönelik kapsamlı bir eğitim sistemi değişikliğini uygulamaya k oymayı engellemektedir. Eğitim sisteminde yapılacak reorganizasyonların rasyonel ve seçici bir bazda gerçekleştirilmesinde yarar vardır. Bunun için, eğitim sistemimizin kitle eğitimine dönük yapısını bazı küçük iyileştirmeler yaparak büyük ölçüde muhafaza edip, eğitimin her kademesinde dar bir kesim için dünyanın çağ­ daş, en ileri sisteminin uygulandığı yeni bir ------

71


yapılanmaya gitmek zarureti vardır. Böylece buradan gelecekte ulaş mayı hedeflediğimiz "Bilgi toplu mu " nun teknik ve idari kadrol arı nı yetiştirme imkanımız ortaya çıkacak hızla �alkın­ mamızın mimarları belirlenmiş olacaktır. Işte bu yeni kadrolar, toplumu n her alanında, "Bilgi toplu mu " na hızla geçişimizi sağlayacak, dönüş üm ve gelişim sürecinin mimarları olacak­ tır. Bu "mimarlar" içinde yaşadığı toplumun öz değerlerine yabancı o lmayan ama, kesinlikle "evrensel platformda" düşünme ve çalışma anlayışına sahip " tam entellektüel" kişiler olarak toplu ma yön vereceklerdir. Böylece Türk kültürü de kendi öz motifleriyle insanlı ğı n evrensel değerler ini ifade eden seçkin bir kültür olarak dünya uygarlığı içindeki yerini alacaktır. Eğitim alanında yapılacak olan bu yeni atılımın tamamlayıcı bir u nsuru olacak, fakat onun kadar önemli başka husus da, çağdaş bilgi ve teknoloji izleyen ve geliştiren ciddi araştırma merkezlerinin kurulması ve işler hale getirilmesidir. Söz konusu araştırma merkezlerinin yalnızca teknik ko nularla sınırlı kalmayıp, sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasi alanları da kapsayacak bir tarzda oluşturul­ ması gerekmektedir. Eğitim alanında seçkin , lider kadrolar yetiştire­ cek, araştırma merkezlerini kuracak düzen­ Iemelerin yanısıra, fakültelerin ve öğrencilerin sayısı da kalkınma hedefleri dikkate alınarak tes­ bit edilmeli, buna göre mühendislik, mimarlık, ziraat gibi meslek daliarına yönelik fakülte ve yüksek okullar öğrenci sayıları itibariyle de belir­ lenirken, kalan öğrenciler genel kültüre yönelik fakülte ve yüksek okullara yerleştirilmelidir. DIŞ EKONOMiK iLiŞKiLER Türkiye, kalkınmasında dış ekonomik ilişkilerini yeniden gözden geçirmek durumundadır. Komşu 72


ülkeler, bazı bölgeler ve ekonomik birlikler yeniden değerlendir ilmeli, kalkınma proğramında bu nlarla olabilecek azami dış ekonomik ilişkilerde dikkate alınarak düzenlemeler yapılmalı hatta iç ekonomik dinamikler ini bunlara göre ayarla­ malıdır. Ö nce Türkiye'nin dış ekonomik ilişkiler ine genel hatlarıyla bir göz atacak olursak şu ana kadar ki durumun ne olduğu nu daha iyi anlamış oluruz. Türkiye : nin Avrupa ülkelerine (Almanya, fransa, I ngiltere, !talya, Hollanda Belçika, Ispanya) ı995 yılında ı ı milyar dolar civarında ihracat gerçekleştir miş, ithalatı ise ı6 milyar dolar civarında olmuştur. Avrupa ülkeleri arasın­ da Almanya ihracat ve ithalat açısından e n yoğun olan ülke olmuştur. Avrupa ülkelerine yaptığımız ihracat, toplam il:ıracatımızın yaklaşık yarısını teşkil etmektedir. Ithalatta da durum buna benzerdir. Diğer Avrupa_ ülkelerine ( İ sviçre, Norveç, İ sveç, Finlandiye - Izlanda, Avusturya) Tür kiye'nin ihracatı ı 995 yılında 294 milyon dolar, ithalatı ise 892 milyon dolar olmuştur. Ancak, Avrupa ile olan ekonomik ilişkilerimize sadece ihracat ve ithalat açısından bakmak yal­ nış ve eksik olur. Başta Almanya olmak üzere Avrupa'da çalışan ve yaşayan vatandaşlarımızın kazanç ve katkılarının Türkiye'ye aktarılması, turizm gelirler imiz açısından da Avrupa'nın ilk sıraları alması Avrupa ülkeleriyle derin ilişkileri­ mizin olduğunu göster mektedir. 320 milyonluk nüfusu, 2, 7 tr ilyon dolar lı k Gayri safi yurt içi hasılası ,860 milyar dolarlık ihr acatı ve 708 milyar dolarlı k ithalatı ile dünyanın en büyük pazarı olan Avrupa ile tarih boyu olan ilişkilerimiz de dikkate alındığ;nda 73


egemenliğimizi zedelemeyecek şekilde ekonomik ilişkilerimizi genişletmek için münasebetlerimiz yeniden ele alınmalı ve değerlendirilmelidir. Bu meyanda Avrupa birliği ve gümrükbirliği meseleleri yeniden ele alınarak yeni gelişmeleri sağlamak lazımdır. Türkiye, kendisine avantaj sağlayan ve diğer ekonomik birliklerle ilişkilerini engellemeyen bir gümrük birliği uygulamasını Avrupa Birliği ile gerçekleştirmeli ancak Türk ortak Pazarını kurmadan kesi11�ikle Avrupa Birliğine girmeyi düşünmemelidir. Once Türk Ortak P�arı, sonra Türkiye - Rusya - Türk Cumhuriyetleri Işbir­ liği ve ba.rış üçgeni, daha sonra Karadeniz Ekonomik Işbirliği Projesinin . ciddi bir birlektelik haline dönüştürülmesi, Islam Konferansı Teşkilatının güçlendirilmesi sağlanmalı ondan sonra Avrupa Birliğine girmeyi düşünmeli, çok yönlü tartışmaları o dönemde yapmalı ve o zaman bir karara varmalıdır. Bunlar olmadan kesinlikle Avrupa Birliğine girilmemelidir. Türk Cumhuriyetleriyle ekonomik ilişkilerimizi genişletmek hem kalkı nmamız hem yeni emperyalizme karşı ciddi bir direnme gücüne erişmemiz, hemde kardeş bu cumhuriyetierin kalkı nm ası na katkıda bulunmamız açısından önemlidir. Yeni e mperyalizmin doğuşu ile birlikte ortaya çıkan bu büyük avantajı iyi değerlendirmek duru­ mundayız. Bu gün Türk cumhuriyetleri ve Toplulukları ile sürdürülen ilişkilerimiz hiç bir zaman istenilen düzeyde olmamakta fakat ülke­ mizin rolü ve sorumluluğu giderek artmaktadır. Ancak istenilen düzeyde olmamakla beraber Türkiye ile Türk cumh uriyetleri arasındaki ilişki­ ler giderek artmaktadır. Türkiye ve Türk Cumhuriyetleri arasında 1996 yılına kadar çeşitli alanlarda ilişkilerin ve işbir74


liğinin esaslar ını düzenleyen 300 adet anlaşma imzalanmıştır. Türk iye'nin Türk Cumhuriyetleri ile ı992 yılın­ da başlayan ticari ilişkileri arzu edilen ve gerçek­ leşmesi mümk ün olan düzeyin çok altında k almıştır. Türk iye'nin Türk Cumhur iyetlerine ihracatı ı995 yılında 545, ı milyon dolar, ithalatı ise 287,3 milyon dolar olmuştur. Türk Eximbank bu ülk elere ı996 yılına k adar toplam 576,8 milyon dolar kredi k ullandırmıştır. ı995 yılı itibar iyle Türk iye'de öğrenim göre n Azerbaycanlı öğrenci adedi ı766, Kazak istanlı :pıo, Kırgızistanlı 793, Türk menistanlı 25ı6 ve Ozbek istanlı 359 olmak üzere toplam 6744'dür. Türk iye ile Türk Cumhuriyetleri arasındak i haberleşme ağı ise Eylül ı995'ten itibaren k uru­ labilmiştir. Bilhassa gıda ve tük etim maddeleri ile k üçük sanayi mam.uller i açısı ndan çok avantajlı bir pazar olan Islam ülk eleri ile Türk iye ticarette gerek li düzeye erişememiştir. Türk iye'nin ı995 yılında İ slam ülk elerine olan ihracatı �,3 milyar dolar, ithalatı ise 4,3 milyar dolardır. Islam ülk eler inin toplam ihracat içindek i payı % ı5, ı dir. Türk iye ile İ slam ülkeJeri arasında çok yönlü ekonomik faaliyetler için Islam Konferansı Teşk ilatı kurulmuş, ı984 yılından itibaren faaliyet gösteren bu teşk ilat üst seviyede bir forum olma özelliğine bile tam k avuşamamıştır. Ancak bu teşk ilat temelinde yükselebilecek bir ekonomik birliğin kurulmasını ya da ekonomik ilişk ileri yoğunlaştır­ mayı temin etmek mümkündür. Ortadoğu'da Türk iye' nin coğrafi k on�mu, ulaşım, batı ile ilişk ilerde köprü olması ve Isla m ------

75

-------


ülkelerinin ihtiyaçları açısı ndan önemli bir rolü üstlenme durumu mevcuttur. Bu durumu dikkate alarak eko nomik ilişkileri yeniden düzenlemek ve geliştirmek lazımdır. Türkiye' nin, komünizmin çökmesinden so nra dikkatlerini dış ekono mik ilişkileri açısından da yoğunlaştıracağı bir bölge de Doğu Avrupa ülkeleri dir. Çekoslavakya, Macaristan , Polanya, Romanya, Bu lgaristan yeni yapılanmalar sebe­ biyle Türkiye açısından çok ciddi bir pazar ola­ bilir. Ancak bunun için bazı ciddi atılımları n yapı lması gerekmektedir. Türkiye bu açıdan Karadeniz Eko nomik Işbirliği P rojesi ile çok ciddi bir girişimi gerçekleştirmiştir. 1989 _yılında teşekkül eden Karadeniz Eko nomik I şbirliği oluşumu, işbirliği projelerinin üretilmesinde özel sektörün öncü rolü aynaması ve bölgede enerji üretimi ve dağıtımı alanında uzun vadeli bir pro ğram başlatılması, Karadeniz Ticaret ve Kalkınma bankasının kurulması gibi kararlar almış ancak bu güne kadar toplantı ve karar ötesinde bir aktivitinin içine girememiştir. Çekoslavakya, Macaristan, Polanya, Romanya ve Rusya' nın toplam mal ihracatı 1988 'de 189, 655 milyo n dolar, mal ithalatı ise 191,471 mil­ yon dolardır. Türkiye'nin bu ülkelerin ithalat ve ihracatı içerisindeki payı ise çok düşüktür. Toplam nüfusu 857 milyon ve GSYİH toplam­ ları 6 trilyon dolar civarında olan Nafta ülkeleri ABD, Kanada ve Meksika'dan Türkiye toplam iharcatını n % 6'sını, toplam ithalatının da % 12'sini gerçekleştirmiştir. Türkiye' nin dış eko nomik ilişkileri bu ülkeler arası nda daha ziyade ABD ile olmaktadır. Türkiye'nin ABD ile yaptığı ith alat Almanya'nı nkine yakı nd ır. Türkiye, Nafta ülkelerinden 1993 tarihi itibariyle 3 .913 .859 dolar ithalat yapmış, 1 . 098 . 859 dolar76


lık da ihracat gerçekleştirmiştir. Dünya ticaretinde Atiantik' den Pasifik'e doğru meydana gelen kayma ile birlikte Asya -Pasifik kuşağının dünya ticaret hacmi içerisindeki payı yıllar itibariyle sürekli artmıştır. 1960'1ı yıllarda Japonya ve Doğu Asya ülkelerinin dünya ekonomisi içindeki payı% 4 iken günümüzde bu oran % 25' e yükselmiştir. Bölge ülkelerinin göstermiş oldukları yüksek performans gerek ekonomik açıdan, gerek siyasi açıdan bölgenin önemini giderek artırmaktadır. Asya- Pasifik kuşağının ekonomik önderi Japonya olmakla bir­ likte Ç in, Güney Kore,Tayvan, Hong Kong ve Singapur ekonomik alanda h ızla ilerleme kaydet­ mektedir. Bölge ekonomilerinin ortak özelliği ihracata dayalı sanayileşme stratejilerini benimserneleri ve bilgi teknolojisini uygulayarak, dünyanın diğer ülkelerine oranla daha hızlı büyümeleridir. Asya, Pasifik kuşağında mevcut h ızlı gelişmenin en çarpı cı örneği son yıllar:da % 10 civarında büyüyen ve 1992'de GSYIH'da bir önceki yıla göre % l l oranında artış gösteren Ç in Halk Cumhu riyetidir. Bölge ülkelerinin göstermiş olduğu hızlı büyüme sonucu pölge içi ve dışı ticaret artmış ve batı ekonomilerine olan bağım­ lılıkları azalmıştır. Bölge dışı ticaretin yanısıra, bölge içi ticaret hacminin sürekli artmasının en önemli sebepleri olarak; Asya - Pasifik bölgesinde iç piyasanın büyük olması, kişi başına düşen milli gelirin sürekli yükselmesi ve bölge ülkelerinin serbest ticaret rejimini ve piyasa ekonomisine dayalı ekonomik politikaları gösterilebilir. Türkiye'nin Asya- Pasifik kuşağı ile olan ticari ilişkilerine bakıldığında, son yıllarda bu ülkelerle olan ticaret hacminin arttığı görülmektedir. 1990 yılı itibariyle bu ülkelere gerçekleştirilen ------- 77

-------


ihracat miktarı 810 milyon dolar ik en (Toplam iharcatın %6.2'si) , 1991'de 951 milyon dolara (toplam ihracatın% 8.8' i ) ulaşmıştır. Türk iye'nin bu k uşak tan yaptığı ithalat da yıllar itibar iyle ihracatta olduğu gibi artış göstermiştir. Asya - Pasifik bölgesine olan ihracatımız bölge bazında incelendiğinde ilk sırayı % 20 lik pay ile Tayvan' ın aldığı görülmektedir. Bu ülkeyi sırasıy­ la Kore ( % 16) , Japonya ( % 14), Çin Halk Cumhuriyeti (% 12), S ingapur (% 8) , Taytand (% 5) ve H ong- Kong (% 4) izlemek tedir. Uzak doğu - Pasifik ülk elerinden ihracat ve itha­ latı mizı n son beş yıllık trendi gözlendiğinde Türk iye'nin uzak doğudan gelecekte daha da iler leyen bir ek onomik yak laşım içer isinde olması muhtemel gözük mektedir. Bu bölge ile Türk iye'nin çok yönlü ek onomik ilişk iler i girmesi k alkı nmamız açısından önemli olacaktır k anaatindeyiz. Türk Ortak pazarının k urulması Kareqi�iz Ek onomik işbir liği projesi, Nafta ve PAS IFIK ülk eler i ile daha yoğun ek onomik ilişk iler, Türk iye' nin AB'ne gir me dışında bir yolu yok tur görüşünü saplananları da uyaracak, Türk iye'yi daha rahat ve esnek harek et etme imkanına k avuşturacak tır. Türk iye' nin, Avrupa, ABD, Rusya, Doğu Avr upa ülk eleri, P asifik ülk eler i, Or tadoğu ülk eleri ve diğer ülkelerle ek onomik ilişk ilerini yoğunlaştırması için uygulanacak, bu ek onomik politik alara yol verecek barışçı ve iyi bir dış siyaset belirlemesi ve tatbik etmesi, direk t ya da endirek t yürütmesi gerek mektedir. ÜLKÜ OLARAK KALKlNMA Ekonomik kall��nma Türk toplumu için bir ideal olmalıdır. Ulkü olmalıdır. Dünya ticaret hac78


minden en büyük payı alan ülkeler arasında yer almak, büyük ve uluslararası holdingiere sahip olmak, dünyanın her köşesine ulaşabilmek ve ne­ ticeten ülkeye çok döviz getirmek Türk milliyetçi­ lerinin en başta gelen hedefleri arasında yer almalıdır. Hızlı ve topyekün bir ekonomik kalkınma için reformlarını zihniyet büyük yapmak,büyük gelişmeler kaydetmek, bu şuuru yaymak ekonomik kalkınmanın ateş­ leyici unsurları olacaktır. Bunu gerçek­ leştirecek olan Türk Milliyetçileridir. Yeni emperyalizme karşı aynı silahlarla mukabele etmek hatta onları aşmak için yeni metodlar geliştirmek milliyetçiliğin bir gereğidir. Türkiye'nin hızlı bir ekonomik kalkınmayı gerçekleştirebilmesi için önce bu ülküyü toplumun bütün kesimlerine yaymak, bunu yaparken de Türkiye'nin mevcut ekonomik envanterini çıkanp ekonomik hedefleri buna göre ayartamak lazımdır. Tesbit edilen ekonomik hedefleri gerçekleştirmede bu hedeflere paralel olarak üniversiteler ·üzerinde de yeni düzenlemelere gidilmeli, üniversiteler ve sektörler arasındaki iliŞkiyi ta baştan belirleyen bir planlama gerçekleştirilmelidir. Kalkınmamız, kendisi için gerekli olan kadro oluşumunu, teknolojik atılımını önce bilimsel ve gerçekci bir yapıya oturtmalıdır. Türk ekonomisi en kısa sürede yatırım, üre­ tim ve dış satım üçgenine yerleştirilmelidir. Türkiye iç sorunlarını çok çabuk ve radikal yollarla bitirmeli, mesele 1 2 yılda terörle mücadele için harcadığı 42 milyar dolar gibi büyük harcamalarını ekonomiye aktar­ malıdır. Bunun içinde batı şunu söyler, şu kesim bunu der, şu ideoloji sahipleri şöyle ------

79


yapar gibi hesapları bir kenara itip hemen bir yıl içerisinde PKK gibi bölücü hertürlü akımın kökünü kazımalı ve kurutmalıdır. Türkiye çok çalışmayı her sahada, her hizmette, her üretimde teşvik etmeli bunun kalıcı yollarını bulmalıdır. Çok çalışmayı artık kültürümüzün bir parçası haline getirmek için her türlü teşviği, yönlendirmeyi denemeli, Türk Toplumu harekete geçirilmelidir. Unutmamalıyız ki zamanı durdurmadan ileri ülkelere yetişemeyiz. Zamanı durdurmanın ise tek yolu vardır o da çok çalışmaktır.

Ç O K ÇALlŞARAK, _ fii_ZLA İ LER�EYEREK ZAMANI DURDURABI LI RIZ. TlPKI DUNYANIN D Ö N Ü Ş Ü �E DQ G R_U UÇAN UÇAKLARlN KAZANDlGI VAKIT GIBI . _

Ülkemizde çok çalışan çok itibar gönneli, yapılan görev değil, hangi iş ve görev olursa olsun orada çok çalışan itibar konusu edilmeli, bu durum başta da belirtildiği gibi kültürümüzün bir parçası haline getirilmelidir.

Ö ğrencisi çok çalışan, işçisi, memuru çok çalışan, işvereni çok çalışan , bakanı , başbakanı çok çalışan, uzmanı, iktisatçısı çok çalışan, bütün mensupları çok çalışan bir ülke her türlü proble­ mini çözmeye muktedir olur. En kısa sürede en hızlı kalkınma yolunu bulur. Çünkü en hızlı kalkı nma en çok çalışma demektir. Milliyetçiliğin serbest piyasa ekonomisine dayalı ekonomik kalkınma modeli üzerinde çok ciddi etkileri vardır. Çünkü serbest piyasa ekonomisinde ka r elde etmek, bu nun için bir ekonomik mücadele içerisine girmek insanları bazı manevi ışıklardan mahrum bırakırsa aşırı derecede fer­ diyetçi ve faydacı yapar. Bu durum da iş adamlarını devlete bağlayan tek bağ vergi haline 80


gelir. Vergi de korkudan.. ve mecburiyetten verilen bir pay gibi görülür. Ulke, vatan, bayrak gibi hususlar, fakir fukaraya bakmak, zekat, yeterince yardım gibi meseleler hele bu iş adamının işleri uluslararası boyutlara gelince giderek arka plana düşer. Böyle bir durum ülke ve toplum için menfi bir durumdur ve bundan en çok şu anda dünyaya yön verenler faydalanır. Önemli olan zengin olmak, güçlü olmak isteyenin öncelikle ülkesinin güçlülüğünü ve zenginliğini istemisi,kendi varlığının ülke varhğı­ na bağla olduğıınu görmesidir. 81:1 �cak ��1liyetç�likle . n:ıümkün olabilir. MI�UYETÇILI�

FI;:RQIYETÇILIKLE TOP LUMCULUGU KENDI ÇIZGISINDE BUWŞTURARAK DENGEYE KAVUŞ­ TURMAKTADIR. Bu gün iş adamlanmızda bu uyanış; milliyetçi uyanış başlamıştır. Küçülen dünya, başta iş adamlanmız ve aydınlarımız nezdinde dünya hakimiyetinin asıl unsurannı ortaya koyduğu için önce "Biz" sonra da "ben" şuurunu kuwetlendirmekte ve milliyetçiliğe yönelen yeni sentezler doğurmaktadır. Dü n Avrupaya gidenler, batı hayranlığı ile ülkelerine dönerlerken, bu gün "Benim ülkem de kalkınmalı , benim milletim de zenginleşmeli, ben de gü çlü ve mutlu olmalıyım" şeklin,9e şiddetl i bir duyguyla yoğunlaşmaktadırlar. Ozetle dünün hayranlığı bu gün yarışmaya ve önde olmaya dönüşmüştür. Bu dönüşümü daha da hızlandır­ mak için milliyetçi duygu ve düşünceleri ortaya koymak lazımdır. Bu gün iş adamlarımızda bu açıdan umut veren çok güzel gelişmeler olmaktadır. Düne kadar sadece kend ini. kendi kazaneını düşünen, sıkıştığında da yurt dışına kaçabilecek, sürekli servetini dışarıya gönderen ferdiyetçi ve faydacı zihniyetin temsilcisi olarak görülen ve mütalaa 81


edilen iş adamlarımız çoğunlukla bu görünüm­ den çıkmakta ve milliyetçi mesajlar vermektedir. Çok hayırlı bağışlar ve yatırımlar yapmaktadırlar. "Türkiye varsa ben de var ım", " Ben kazanır. sam, ülkem de kazanacak", "Ben bir numara olursam ülkem de bir numara olacak. " "Ben vergimi h er şeyden önce devletimi ve milletimi sevdiğim için vereceğim" şeklindeki beyanlar dünün olumsuz iş adamı tipi yerine milliyetçi iş adamı tipini öne çıkarmaktadır. Bu gün, ihracatın daha da çoğalması, artan itha­ lat karşısında "milli sanayimizi geliştirmeliyiz" şek­ lindeki görüşler iş adamlan mız tarafından milliyetçi bakış açılarıyla ortaya konmaktadır. Artık bakan­ larımız ihracatın artması için "ihracatçılarımıza ayyıldızlı milli for mayı giydireceğiz" şeklinde demeçler vermektedirler. Bütün bu gelişmeler müsbet, ancak yeterli gelişmeler değildir. Milliyetçi düşüncenin siste­ matik bir şekilde toplumumuzun bütün kesimle­ rine hakim olması ve çok çalışma ile yeni bir ekonomik kalkınınayı hızla gerçekleştirmesi şarttır.

82


YENİ EMPERYALiZM VE KÜLTÜREL MİLLİYETÇİLİK



"Yeni Emperyalizm"e kar§ı ekonomik milliyetçi­ lik anlayışıyla mücadele edilirken kü!�ürel mil­ liyetçilik de çok önemli olmaktadır. Ustelik bu sefer emperyalizm, kültürünü ekonomi ile birlikte hakim kılmaya çalı§makta, ekonomik güçle birlik­ te hareket etmektedir. Dün, geçmi§te , ordular sava§ları kazanıp ülkeleri boyu ndurluğu altına aldıktan sonra kendi kültürünü o toplurnlara hakim kılmaya çalı§ırken, bu gün kültür asrımızın ordu ları sayılan ekonomik birimlerle bilikte gelmektedir. Yeni emperyalizm, kendi kültürünü ekonomi ile hakim kılmaya çalı§ırken, çoğunluk­ la ekonomik kazaneını da kütür yayılmacılığıyla artırabilmektedir. Kaldı ki "Yeni emperyalizm" kendi kültür ve ekonomi bütünle§mesi ve geçi§­ lerini hangi şekilde yaparsa yapsın muhatap toplu mlar h e m ekonomik hem de kültürel baskıları birlikte h issetmektedirler. Bu bakımdan günümüzde ekonomik kalkınma ile yeni e mperyalizme karşı çıkılırken, kültürel milliyetçilik de o kadar önemli olmaktadır.' Bir toplurnun kendi kültürüne sahip çıkması onu yaşatması milliyetçiliğin bir gereğidir. Ancak günümüzde milli kültürün diğer toplurn­ lara tanıtılması ve benimsetip, sevdirip kabul ettirerek yayılması, milli kültürün yaşatılması ve korunJ!lası açısından da çok önemli bir hal almıştır. Ozetle sahip çıkmak ve yaşatmak için, kabul ettirip yaymak şart olmuştur. Türk toplumu kurduğu bütün devletlerde milli kültürünü öne almı§, yıkılan devletlerin yıkılı§ dönemlerinde de kültüründe büyük bir yozlaşma yaşamıştır. B ir kısım tarih çiler Türklerin çok çabuk asimile olduklarını kaydederler. Ancak tarih boyunca 16 devlet ve üç imparatorluk kur­ mu§ olan biz Türklerin çok köklü bir kültüre sahip olduğu muz da bir gerçektir. 85


Bu gün T ürk kültürü, belli kesimlerdeki hızlı dejenerasyona rağmen toplumumuzun · büyük bir bölümünce yaşanmaktadır. Gerçi son zamanlarda "Mozaik" gibi tabirlerle bazı tartışmalar açılmış ve bir ayırıştırma süreci başiatılmak istenmiş ise de T ürk kültürünün ana hatları bellidir ve T ürk kültürü bu ana hatlarıyla bir bütündür. Ancak b urada asıl değinmek isteğiğimiz ve kültürel milliyetçilik açısından ortaya koymaya çalıştığınız husus daha değişiktir. Mevcudun korunması ve yaşatılması için dışa açılmayı ana strateji yapan bir kültür anlayışının yaygınlaşıp yaygınlaşmadığı, önemli görülüp, görülmediğidir. Bu gün iki soruya istenilen cevabı vermekten uzak durumdayız. 1- T ürkiye'de ekonomik kalkınma kültürü oluş­ muşmudur? Ve ekonomik emperyalizimle müşterek �lışmaya q�şlayary. kültürel emperyalizme karşı bir DIRENÇ KULTURU (şuuru) varmıdır? 2- T ürk kültürünü dünyaya yayma konusunda tanıtıcı ve ekonomik güçlerle ve vasıtalarla birlikte tesir edici çabaları içeren bir milli plan vannıdır? İşte ekonomik ve kültürel milliyetçilik açısından ele alınması gereken asıl konular bunlar olmaktadır. Milli kültürümüzün esasları dikkate alınarak mevcut g�lişll}el�re göre bir EKONOMİK KAL­ KINMA KULT URU, dışa açılmayı temel gaye edi­ nen ve bunun için de e.ko11omi.� v�sıtıları da sırasında kullanabilen MILLI KULT UR, bütün bl;lnların Y�!lınqa �mperyalizme karşı oluşan bir DIRENÇ KULTURU. Direnç kültürünü (şuurunu) mevcut kültür yapısının hiç değişmemesi gerektiği noktasında ele almak doğru değildir. Elbetteki sanayileşme, ekonomik sor unlar ve gelişmeler milli kültürünüzde bazı değişmeleri meydana getire------

86

-------


cektir Kültür değişmeleri her toplum için kaçınıl­ mazdır. Ancak esası değişmeyen ve neticede Türk damgası taşıyan kültür değeder imizi yitir memek d irenç kültür ü {şuuru) açısı n dan önemli olan hususlardır. Türk toplumu hangi değişime uğrar sa uğrası n neticede kendi damgasını vuracak, özellikler ini yansıtacak bir yeni yapı oluştur malıdır. Ve buna sahip çıkıp, bunu dışa açılı mda kullanmalıdır. Bunun yanı sıra dil, din gibi kendi kültür ünün asli unsarların­ da hiç bir taviz vermemek direnç kültürü {şuuru) açısı ndan en ö nemli güç kaynaklarını teşkil etmektedir. Bu ana unsurlar dışında sanat, müzik, mimar i gibi gelenek ve görenekler gibi hususlar toplumlar ı n özellikler i sebebiyle değişimlere tabi olacak nitelikleri taşımaktadırlar. Ancak bun larda bütün değişimlere r ağmen Türk' ün sanatı , mimarisi, müziği diyebileceğimiz bir yapı şar ttır. Türkün kullandığı batı müziği, Türkün sahip olduğu yunan mimar isi yerine hangi değişim ve gelişime tabi olursa olsun Türk mimar isi, Türk müziği, Türk gelenekler i dedirte­ bileceğimiz bir yapı oluşturulmalıdır. Bu durum hem kültürümüzün temel değerlerinin ne olursa olsun kaybolmamasına hem de Türk kültürünün qışa açılımında tesirli olmasına sebep olacaktır. Ozetle "gelişmecilik" ilkesi kültürel milliyetçilikte de önemli bir unsur olmaktadır. Kültürümüzde meydana gelen bazı dejenerasyon ve değişimler hemen ele alınmalı kısa sürede Türk damgasını vuracağımız oluşumlar sağlanmalıdır. Müzik günümüzde milliyet ve bö lge farkı gözetmeden toplumları tesir altına alabilen özel­ liğiyle dikkate alınması gereken kültürümüzün önemli bir parçasıdır. Batı müziğinin kuşaklarımızı büyük ölçüde tesir altına alması, yabancı şarkıcıların bütün yönleriyle 87


bilinmesi . ve tanınması kendi müziğimizi bilhassa genç kuşaklarda geriye bıraktırmaktadır. Batı mü­ ziğinin bilhassa genç ku�aklara hakim olması Türk'ün duygusuna, düşüncesine de zamanla tesir etmektedir. Bu bakımdan Türk pop müziği olarak adlandırılan müzik türünü daha da geliştirerek. başta sazımız olmak üzere Türk çalgılarını katmak suretiyle Türk'ün duygu ve hislerini ortaya koyan söz ve makamlarla yeni katkılar yaparak. yeni oluşumlar meydana getirilerek bu müzik türüne de "gelişmecilik'' ilkesi paralelinde ağırlıklı olarak Türk damgası vurabiliriz. Bu konudaki çalış­ maların ve gelişmelerin, teşvik edilmesi ve TV ve radyolarda Türk müziğine ağırlıklı bir �ekilde yer verilmesi özellikle temin edilmelidir. Bu gün ağırlıklı olarak TV' de ve sinema salon­ lannda göster ilen filmler toplum değerlerimizin süratle deği�imini sağlamada ve kültür deje­ nerasyonunu hızlandırmada ö nemli bir rol oyna­ maktadır. Kendi değer yar gılarımızı, dünya görü�lerimizi , kültür değeder imizi öne alan yerli f ilm sektörü desteklenip geliştir ilmeden güçlü ülkeler in f ilm sektörü ile baş etmemiz ve dolayısıyla da f ilmlerden bilhassa genç kuşakların etkilenmesini önlememiz zor olacaktır. Müziği ile, f ilmleri ile üstümüze gelen batı kütürüne karşı yasaklama yerine kendi değerle­ rimiz ve kültürümüzü öne almak milli sinema ve müziğimizi teşvik etmek ve desteklemek en doğru yol olacaktır. Eskilerde Anadolunun bir ilinde meşhur lokanta­ !ar açıldığında tercih edilen isimter in başında Istanbul, Ankara, bol kepçe gibi isimler geliyordu. Bu gün Paris, Washington gibi yabancı isimler moda haline gelmiştir. Mağazalarımız, dükkün­ larımız ve otellerimizde yabancı isim ağırlığı artık çoğumuzu rahatsız hale getirmiştir. Yabancılara ------- 88 -------


daha çok mal satma niyetini çoktan aşan ve yabancı hayranlığını çağrıştıran bu durum yine ciddi manada tahlil edilmeye muhtaçtır. Düğünlerimizdeki gelenek ve görenekler bile değişmiş, eski düğünler yakın geçmişte ekonomik sebeplerle terk edilirken, bu gün en varlıklı ke­ simden en fakirine kadar geçmişin izlerini taşıyan kendi kültürümüze dönük düğünler yerine başka kültürlerin ağırlığı ndaki düğünler tercih edilir hale gelmiştir. Hatta bu du rum öylesine kendi toplu m değerlerimizden uzaklaşmıştır ki beş dakikalı k nikahtan sonra balayına başka şeh irlere , yabancı ülkelere gitmek bir moda halinde yayılma istidadı göstermektedir. Güçlü aile yapı sıyla da ters olan bu değişimler kendimize özgü kültürlerimizi yaşamamıza da büyük ölçüde engel teşkil etmektedir. Düğün yerine balayını tercih eden çiftler, dini bayramlarda büyüklerini ziyaret yerine tatil yap­ mayı tercih eden aileler bazı toplumsal değerle­ rimizin gidere k kaybolmakta olduğunun en çarpıcı delilleri olmaktadır. S on zamanlarda cen aze namazı sonrası alkışlarla cenazelerin uğurlanması olaylarının yaygınlık k azanması , toplumumuzu n dış kültür baskıları k arşısı nda direncinin giderek azalmakta olduğunun ayrı bir göstergesidir. Du alarla uğurlanması gereken ölülerimizin el çırpınışları ile yolcu edilmesi, toplum değerleri ve inançlarımız açısından ne büyük bir kopuş ve özden uzaklaşmadır. Dünyanın en zengin mutfak kültürene sahip ülkeler arasında yer almamıza rağmen pizza, Mc Donalts, cola gibi yiyecek ve içeceklerin başta genç kuşaklar tarafından büyük ölçüde tercih edilmesi ekonomi ve kültürün birlikte nasıl toplumları tesir altına aldığının en belirgin delil89


lerinden biri olmaktadır. Kendi topraklarımızdan çıkan maden su larımızın satışında patlamalar meydana geldiği ve coca cola ve pepsi colanın şatışlarında düşüş olduğu sırada bütün maden sularında zararlı derecede nitrat var haberini ala­ bildiğince yayanlar, colaların oluşumundaki mad­ delerin tahlillerine hiç girmemişlerse ekonomık sömürünün yeni bir boyutu da ortaya çıkmış demektir. i çkinin h er türlüsü insanlar için zararlıdır. Ancak Türk rakısı içmeyi köylülük, viski içmeyi bir üstünlük sayan kesimin varlığı kültür silahını kul­ lanan dış ekonomik merkezler in nası l Tür k toplumu üzerinde etkili olduğu nu gösteren ayrı bir örnek olaydır. Giyim kuşamda yabancı markaların , h atta Türk malı üzerine vurularak satılan yabancı markaların toplumumuz üzerindeki etkileri de kültürel ve ekonomik milliyetçilik- açısı ndan yine dikkatlice irdelenmesi gereken ör nek olaylardan bir idir. Bunun yanısıra bazı markaların, kot pantolon, hatta aşınmış yıpranmış kot pantolonların genç­ lerimiz arasında niçin bu kadar yerleşmiş ve kök salmış olduğu ciddi manada incelenmelidir. Bu olayda ekonomi ve kültürün nasıl müşterek bir şekilde toplumları sömürdüğü ve etkilediği açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Tommiks, Teksas gibi yabancı bir ülkenin roman kahramanlarının büyük gazetelerimizin ekieri olarak bütün okuyuculara. traj artırmak için dağıtıldığı dikkate alınırsa Türk tarih inin o muazzam genişliği ve derinliğinde yer alan n ice kahramanlarımızın vücutlarının sızladığını söyle­ mek sanırım abar tı olmasa gerek. Bir çok sahada ekonomi ve kültür müştereken tophaniara uzanmakta ekonomik ve kültürel emperyalizmin nice örneklerini vennektedirler. go

------


Şehircilikte ve mimaride ülkemiz maalesef kar­ makarışık durumdadır. Batıdan gelen her esintiye itibar eden Türk toplumu kendine özgü mimar iyi gelişen ve değişen şartlara göre ortaya koya­ mamıştır. S on dönem ustalarıyla nesli tükenıneye yüz tut­ muş el sanatlarını n bazı yüksek okul ve meslek okulları mar ifetiyle yaşatılması için h i ç bir gayretin olmaması da üzücü bir durumdur. Güzel Türkçemiz en yaygı n kelimelerini "Yes" "Okey" "Baybay" a bırakmış, ilim açısından haklı olarak tercih edilip öğrenilen ingilizce kültürümüze etkisini giderek artırır hale gelmiştir. Milli folklor ve halk oyunlarımız küçümsenir hale gelmiş, mesela çifile telli, dansın yanında köylü kültürü olarak mütülaa edilip küçümsenir duruma düşmüştür. İ slamiyet hakkında batıda yerleşen haksız ve yanlış yargılar, değiştirilmesi noktasında gayretler sergilenmesini gerektir irken bir kısım aydın­ larımızı m üslümanım demeye çekinir hale getir­ miştir. Tesktil sektöründe oldukça gelişme gösteren ve en çok ihraç edilen mallar arasında tekstil mamullerine sah ip olan Türkiye' de moda sek­ törünün bu paralelde gelişmemiş olması bir ayrı ekonomik ve kültürel bağımlılığı ortaya koy mak­ tadır. Ü lkemizde dünyaya yön verecek, Türk çizgilerini ve desenlerini renklerini, zevklerini tanıtacak büyük moda merkezlerinin kurulması için de ne yapılması gerekiyorsa onu yapmak lazımdır. Kendilerini entel tanıtanlar, nice duygu ve güzellikleri şiirleştiren şairler imizi gör memezlikten gelip, yabancı şairterin mısralarını okumayı ma­ rifet olarak sergileyebilmektedirler. Türk'ün şair 91


le ri , ozanları bu ke sim için bir �e y i fade etmemektedir. Çünkü bunlarda batılaşma. duygu ve ruhta başlamıştır. Tü rk'ün örf ve adetleri ve bilhassa misafirper­ verliği ve arkadaş canlılığı . dostluğa verdiği önemi diğer toplu mlar görebilmelidir. "Alman usulü " yemek yemeyi marifet bilmek yerine Türk usulü dostluğu ve Türk insan sevgisini. cana yakı nlığı dünyaya yaymalı , bunun için gerekl i tanıtımlar gerçekleştirilmelidir. Bütün bu ve benzeri örnekler Türk kültürünün devletimizin milli bir politika ile gel işt irilmesi ve yaygı nlaştırılması gerçeğini ortaya koymaktadır. Kültür Bakanlığının bu açılardan çok ciddi bir plan ve proğramı tespit etmesi ve uygulaması lazımdır. Kültür bakanlığanan Türk kültürünü dünyaya tanıtma ve yayma konusunda ciddi çalışmalan yapma imkanma sahip olması gerekmektedir_ Türk kültürünün yayılması, dışa açılması nok­ tasında tanıtıcı belli proğramlan düzenlerken Avrupa'da ABD'de, hatta Avusturalya'da yaşayan ve çalışan Türk vatandaşlarmdan büyük ölçüde taydalanma ve işbirliği yapma avantajını da çok iyi kullanmalıdır. Kültür ateşlerimizin öncelikle yurt dışmda yaşayan Türk vatandaşlan üzerinde ciddi bir çalışma yapması ve belli organizasyonlan bu vatan­ daşlarımızla birlikte yürütmesi lazımdır. Türk kültürünün edebiyatta, sanatta, folklor­ da, ntüzikte, gelenek ve görenekierde değişim ve gelişim ihtiyacını Türk Devlet ve topluluk­ ları ile kültür işbirliği yaparak karşılaması ve bunun için de ayrı bir planı yürürlüğe koyması gerekmektedir. Bağımsızlıklarını kazanan Türk Cumhuruyetleri ve Türk toplulukları Türk kültürü açısandan çok önemli kaynaklara ------

92


sahiptir. Bu meselenin sosyolog ve kültür adamlanmız tarafından acele olarak ele alın­ ması lazımdır. Batı kültürü ile dejerasyona uğramak yerine Atayurdu Orta Asya kültürü ile haşır neşir olmak gelişim ve değişim ihtiyacı açısından da dikkate alınması gereken bir husustur.

Kültür Bakanlığı milli kültür politikasını Türkiye dışı na yaymacia ve ülkemizde. toplumumuzda geliştirmede ciddi planlar yaparken Milli Eğitim Bakanlığı ile de sıkı bir işbirliğine girmelidir. Çünkü milli kültür politikalarının yürütülmesinde eğitim kurumları önemli fonksiyonlar icra etme durumundadır. Bilhassa bu gün eğitim kurum­ larında: ilk. orta, liselerde milli kültürümüz yerine yabancı kültürler giderek ağılı klı bir şekilde mesafe almakta, gençlerimize ve çocuklarımıza büyük ölçüde tesir etmektedirler. Büyük baba ve büyük annelerin yer almadığı, sadece anne, baba ve çocuklarından oluşan aile ti­ pinin artık Türkiye'de yerleştiği ve bilhassa da çok ciddi sayıda anne ve babanın çalıştığı ve bu duru­ mun yanısıra televizyonların çocuklar üzerindeki büyük etkileri dikkate alındığında. çocuklarımız ve gençlerimizin okullardaki eğitimi. gördükleri. yaşadıkları, aynadıkları milli kültür politikamız açısından pevkalade önemli olmaktadır. Giyim. kuşam, özel zevkler ve yaşantılarını n okullara yansıdığı öğretmenlerimiz, okul kutlama geceleri nde içki m asalarında çocuklarıyla beraber olabilen velilerimiz, Türk toplumundaki kültür dejenerasyonlarının okullarımıza da baskı altına aldığını gösteren örnek olaylardandır. Okul\arımızın kültür dejenerasonlarına karşı dirençli bir yapısı olu§malı. bunun için gerekli tedbirler alınmalıdır. Oğretmeni , velisi. müziği. tiyatrosu, gösterisi ve genel havasıyla eğitim 93


kurumlarımız Türk kültürünün ciddi müesseseleri olmalıdır. Türk toplumunu uyandıracak, onu yönlendire­ cek proğramlara ihtiyaç vardır. Bu proğramlar hızlı kalkınmamızı gerçekleştirmede bir kalkınma kültürünü de oluşturması lazımdır. Kültür bakan­ lığının yeni yapılanmaya ve yeni politikalara ihtiyacı vardır. Toplum bilimcileri, sosyologlar ve ekonomistlerle de donatılacak yeni bir kültür bakanlığı meydana getirilmelidir.

Özetlersek, Türk kültürünü yaşamak, ona sahip çıkmak, Türk kültürünü esaslarını zedelemeden geliştirmek, diğer kültürlerle alışverişini bu esaslarla gerçekleştirmek, Türk kültürünü yaymak, evrensel kültür içerisinde saygı n bir yere oturtmak ve Türk kültürünün dışa a ç ı l ı m ı n ı genelde dış ekonomik faaliyetlerle birlikte gerçek­ leştirmek günümüzün gerekli olan mil­ liyetçilik anlayışının bir neticesidir.

------

94


SONUÇ Günümüzde ekonomik üstünlük, teknolojik ve kültürel üstünlük emperyalizmin en güçlü ve önde silahlan haline gelmişse, Milliyetçiliğin gereği ekonomiyi iyi bilmek, iyi tahlil etmek ve neticeten hızlı bir ekonomik kalkınma yolunu bulabilmektir. Her ülkücü, iyi bir siyaset adamı olduğu kadar iyi bir · ekonomist, iyi bir kültür adamı, iyi bir toplum bilimeisi ve iyi bir yöneti­ ci olmalıdır. Cadde, sokak, kongre salonları ve miting alanları hakimiyet altına alındığı kadar, kültür merkezleri, moda merkezleri, bürolar, finans merkezleri, ticaret ve sanayi merkez­ leri de giderek hakimiyet altına alınmalıdır. Ekonomik milliyetçilik uzun bir süredir az gündeme gelen, derinliklerine pek inilmemiş ciddi bir konudm. Bu konuyu yakalamayan ve kavrayıp işleyemeyen bir milliyetçi, eksik bir milliyetçiliği savunmakta, dar kalıplar içerisinde kendini avutmaktan öteye geçe­ mernekte demektir. Onlın içindir ki Türk MilliyetçUeri çözüm yolu üreten, çok düşünüp, çok araştınp, çok çalışan, dünyayı bilen akılcı ve objektif olmak mecbmiyetindedirler. 21. yüzyıla bu yeni e mperyalizm ile girilirken ülk ücüler çözüm yolları ile ilgili yeni arayışlara yönelmelidir. Çünk ü k lasik k alk ınma stratejileri ile yürütülecek çabalar, gelişmiş..ülkelerle araınıı­ dak i fark ı daha da artıracaktır. Ulk emizin süratle, hem dünyanın tek nolojik ve ek onomik gelişmesi­ ni yak ınan tak ip eden bir anlayışla ve hem de dünyanın h ak i m düzenini aşacak, bu yeni emperyalizmi tesirsiz h ale getirecek bir hesap ve idealle yeni ufuk lara yönelmesi k açınılmazdır. Bu da yeni siyasi, sosyal, k ültürel ve ek onomik orga95


nizasyanlara yönelmek demektir. Bu yönelişi, bu atılımı gerçekleştir mek ise Türk Milliyetçiler inin görevi olmalıdır. Bu görevi demokratik bir düzende ve serbest piyasa ekonomisi içerisinde yapmak gereğini, en azından piyasa ekonomisini tercih ede n ve dünya nüfusunun sadece yüzde onbeşini teşkil eden gelişmiş ülkelerin dünya hasılası içindeki payının yüzde seksene yakın olduğu gerçeğini dikkate alarak kabul etmeliyiz. Kaldı ki demokrasi ve ser best piyasa ekonomisi toplum kalkı nması açısından birbirini tamamlayan unsurlardır. Biri olmadı mı diğer inin olması çok zordur. Kültürel ve ekonomik milliyetçilik meselesi Türkiye gibi gelişmikte olan ülkeler açısından çok önemlidir. Ancak şu unutulmamalıdı ki gelişmek­ te olan ülkeler in kalkınmalarının engellenme mesi bu gün dünyayı idare eden güçler açısından da çok önemli olacaktır. Ç ünkü ülke ler arası gelişmişlik farkları , milli gelir farkları, ticaret hac­ mindeki büyük dengesizlikler zamanla ulus­ lararası terörü giderek organize bir hale sokabile­ cek tahrikler i taşımaktadır. Bu da d üzenli savaşların yerini terör olaylarının almasını getirir ki burada en çok zararı görecek olan dünyaya hükmeden ülkeler olacaktır. Bu bakı mdan ulus­ lararası törstlerin giderek büyümeler ini önlemek öncelikle dünyanın süper ülke ler inin görevi olmalıdır.

·

Bu kitapta ekonomik milliyetçiliğin ana hatlarana özet olarak değinilmiştir. Aslında ekonomik milliyetçiliğin ve kültürel mil­ liyetçiliğin tartışılması gereken bir çok konu­ ları ve detayları vardır. Bunlar da tartışıldıkça hem Türk milliyetçiliği hareketi ilerleyecek hem de Türkiye yol alacaktır. Dünyayı bilmeden, milletlerarası mücadelede------- 96

-------


ki yeni tesirli araçlan, metodlan tesbit etmeden ve buna göre Türk milliyetçiliği fikrini geliştirip yeni yapılandırmalara solunadan hedefe varmak mümkün değildir. Rahmetli Başbuğumuzun kalkınma, değişim, ekonomik milliyetçilik gibi konularla ilgili olarak son yaliarda iki eserimin ön sözünde işaret ettiği hususlan aynen aşağıya almak istiyorum. Bu sözlerde görülecektir ki yeni hedefler, yeni yapılanmalar, yeni zarhlar, yeni araçlar işaret edilmektedir.

"Son yıllarda Dünya' da ve Türkiye' de çok ciddi değişmeler yaşandı. Tarih adeta bir film şeridi gibi gözümüzün önünden geç�rek. yerleşik pek çok kurum ve anlayışı değiştirdi. Ulkelerin yönetim biçimi, ekonomik örgütlenme biçimi gibi pek çok konuda yeni kabuller ve anlayışlar ön plana çıktı.-. (Alparslan Türkeş, Siyasette yeni boyut Milliyetçilik - Onsöz - ı . paragraf) "Türk Milliyetçiliği, Türk mUietirlin milli çıkar ve menfaatlerine dayanır. Bu özellik Türk Milliyetçiliğinin değişmeyen ilkeleridir. Ancak Türk milliyetçiliğinin ekonomik kalkanma strate­ jileri ve yollan değişen ve gelişen şartlara göre değişebilir. Tartaşmalann Türk Milliyetçiliğinin değişmeyen ilkeleri özünde değişken olan yol metodlara göre yapalmasa tercihimdir. (Aiparslan Türkeş, 1 . 1 . 1995, Küreselleşme ve Türkiye, önsöz, son paragraf)" "Bu gün milletlerarası mücadele yeni bir boyut kazanmıştır. Birlikler bu yeni boyutun yeni eserleridir. Dünya hakimiyetinin yeni yollannı iyi bilmek, iyi incelemek ve mücadele yollannı iyi tesbit etmek mecburiyetindeyiz . Bunun bir yolu da tartışmaktır. Ancak tarbşmalann bilinçli olması, çözüm yollannı ortaya koyması da çok önemlidir. Teslimiyetçi olmayan bir anlayış içerisinde olmalıyız . (Alparslan Türkeş, 1 . ı . 1995. Küreselleşme ve Türkiye. ön söz 6 . paragraf.)" 97


"Bununla birlikte milliyetçi arkadaşlanmızın da, son dönemde yaşanan değişime uygun for­ müller geliştirmeleri, ve milliyetçiliğin geniş kitleler için hayat tarzına dönüşmesi sürecine katkıda bulunmalan lazımdır. Yani burada yıl­ lardan beri işaret ettiğimiz bir nokta yine gün­ deme geliyor. Çalışmak, çalışmak çalışmak ... (Aiparslan Türkeş, Siyasette yeni boyut Milliyetçilik, ön söz, 9. paragraf)"

Türk siyasetinde bugüne kadar Dünya ve Türkiye gerçekleri ortaya konarak, büyük atılımlar, büyük reformlar, büyük zihniyet değişimlerini ortaya koyan insan sayısı çok azdır. Türk milliyetçileri Türk siyasetindeki kargaşayı, bir türlü uzlaştın lmayan ve yıllardır kavramlar üzerinde çarpıştırılan dedikodu ve olaylarla ufukları hapsedilen Türk toplumunun içinde bulunduğu durumu ortadan kaldırmak göre­ vi ile karşıkarşıyadır. Bu gün Türk siyasetindeki en büyük tıkan­ mışlık, kötüleme, karalama, komitecilik ve Türk toplumunu bazı temel kavramlarda sürekli tartıştırmak suretiyle siyasi mesafe katetmek zihniyetinin varlığıdır. Siyasi parti­ ler ve liderler Türkiye'nin temel sorunlarını çözecek, Türkiye'yi hızla çağlar üzerinden sıçratarak Dünya devletleri arasındaki olması gereken yerine oturtacak kalkınma stratejileri ve yollarını tartışacak ve tartıştıracak yerde bu ortamı tıkayan bir siyaseti takip etme durumundan bir türlü kurtulamamışlardır. Bakınız yıllarca Türkiye ve Türk toplumu ne­ l.!!rle uğraşmış ve bu arada neler kaybetmiştir. Ulkemizde bir dönem sağ sol tartışılmış, büyük kavgalar olmuş, kanlar dökülmüştür. Bir dönem vatan cepheleri açdmış Türk toplumu iki kampa bölünmüştür. Türk - kürt, Sünni Alevi, laik - antilaik tartışmalan hala daha devam -

------- 98

-------


etmektedir. i nsan haklan, devlet otoritesi, demokrasi, Anayasa, kanlDl hakimiyeti meseleleri hala daha bir mutabakat noktasında bulWlma­ maktadır. Din - Siyaset, Din - Devlet ilişkileri olması gereken çizgiye getirilmemiştir. Bütün bu kavramlar şu veya bu şekilde yıllarca siyasetçiler tarafından istismar edilmektedir ve Türk toplumu gereken çıkışı bir türlü yapamamaktadır.

İ şte Türk Milliyetçileri fikir çizgisindeki tartış­ maları başlattıkları anda, halkımızı bu noktada uyandırdıkları takdirde, diğer siyasetçilerde bu çizgiye gelecekler ve Türk toplumu gereksiz tartış­ malar yerine olması gereken tartışmaları yapacak ve asıl siyasetteki tıkanmışlık bu surette ortadan kaldırılmış olacaktır. Pek tabidir ki bir fikir hareketi olan Türk Milliyetçiliği hareketi, fikirler tartışıp çözüm yolu paketlerini ortaya koyup asli görevine ağırlık verdiği takdirde bu zihniyet reformunu Türk toplumunda yapmış olacaktır. Kendi yapılanmasını, kendi oluşumunu ve kendi sistematiğini kurmadan yeni atılımlar yapmak mümkün değildir. Türk siyaseti çözüm yollarında yarışma alışkanl ığını kazanmak durumdadır. Türk milliyetçileri de fikir üretmede yarışmak ve çok çalışmak durumundadır.

Gelişen ve değişen şartlara göre, her durumda çözüm yolu üretmeyen giderek statikleşen fikir hareketleri de gerilerneye mahkumdur. Toplumlar da ülkeler de aynı şekilde sömürülmeye mahkumdur. Şu anda Dünya' da milletlerarası mücadelede, süper ülkelerin kontrol ve denetiminde olan ulus­ lararası büyük firmalar ve her türlü ekonomik araçlar en önde ve en tesirli şekilde kullanılıyor, kültürde, teknolojide ve ni hayet siyasette hakimiyet sağlıyorsa artık ekonomi, her Türk 99

-------


Milliyetçisi için önemli bir hadise ve ekonomik milliyetçilik de günümüzün en ehemniyetli mese­ lesi olmaktadır. Türk Milliyetini yeni bir uyanış dönemine, yeni bir atılım yörüngesine sokmada Milliyetçilik en önemli ve ateşleyici güçtür. Bu manevi güç şimdi ekonomi ağırlığında yürümek durumundadır.

----

100 -----


FAYDALANILAN ESER VE KAYNAKLAR "' 9 Işık

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

"' Siyasette Yeni Boyut Milliyetçilik

.........

Alparslan lÜRKEŞ Rıza MÜFrÜoGW

"' Hızlı ve Topyekün Kalkınma Yolu ....Semahat MÜFrÜoGW

"' Küreselleşme ve Türkiye

.....................

Rıza MÜFrÜOGW

"' Uluslararası Ekonomik Göstergeler . . . ................ DPT 1996 "' Dış Ekonomik ilişkiler

..... .

.

..

..

. . 3. İzmir iktisat kongresi 1992 .

"' Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Raporu "' Sosyal Güvenlik

........................

5 yıllık kalkınma planı

7.

özel ihtisas komisyonu raporu "' İbni Haldunun iktisadi Görüşleri

...

.

.....

Dr Nihat Falay 1978

"' Ekonomi ve Sosyal Sektördeki Gelişmeler

.........

7.

5 yıllık

kalkınma planı destek çalışmalan DPT. "' İslam Açısından Enflasyon ve Çözüm Yollan . . . . . . . . . . . . . . Enser vakfı ilmi tartışmalar dizisi 1983 "' Temel Ekonomik Göstergeler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . DPT, 1997 "' Ekonomik ve Sosyal Göstergeler . . . . . . . . . . . DPT, 1950 - 1997 "' Avrupa Topluluğu iç Pazar Uyum Çalışmalan . . . . DPT, 1996 "' Dünyada Küreselleşme, Bölgesel Entegrasyonlar Özel ihtisas Komisyonu Çalışma Belgesi . . . . . . . . . . . . . . . DPT, 1993 "' Dünyada Küreselleşme, Bölgesel Entegrasyonlar Özel ihtisas Komisyonu Değerlendirme Raporu . . . DPT, ı 994 "'

Birleşmiş Milletler Yayın ve Raporlan

------

101

.......

ı 99ı-1992-1995



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.