Remzi Oğuz Arık - Türk Milliyetçiliği

Page 1

••

TURK •

\J

MILLIYETÇILIGI Remzi Oğuz Arık


1ÜRK MILLIYETÇILiGt Remzi Oğuz Ank


Dergah Yayınlan

Çağdaş Türle düşüncesi

• •

:

3) 15

\

\

Tiirlc lflilliy�tçilili'niıı yayın hak.lan Dergah Yayınlan'na aittir.

I


'

Remzi Oğuz Ank 1

TÜRK MİLLİYETÇİLİÖİ Coğrafyadan vatana - İdeal ve ideoloji Türk inkılabı ve milliyetçiliğimiz

A

DERGAH YAYINLARI Peykhane cad. Cami sok. No: 57/l Çemberlitaş/İSTANB UL Tel: 516 12 62/516 00 47

W


: EKİM 1974 : ARALIK 1992

BİRİNCİ BASKI İKlNd BASKI

ISBN 975-7462-58-6 Türl: milliy�tçilili, Emek Gazete

ve

Matbaacılık tesislerinde hazırlanmıştır.


,

SUNUŞ

Hareket Yayınları·nın 1969 da Türk yayın dünya­

sına toplu olarak ilk defa sunduğu, Remzi Oğuz Arık·ın eserlerini, bu defa daıha geniş bir hazırlıkla yayım­ lamaktayız. Bütün yazılar yeni baştan orijinal kay­ nakları ile mukayese edilerek dil, imla ve üslup birli­ ğine azami dikkat gösterilmiş,

Remzi

Oğuz

Arık'ın

sanat ve arkeoloji üzerine yazdıkları yazılar da der­ lenerek, bu seri üç kitap halinde CMilliyetçilik, Türk sanatı, MeseleleI·) Türk okuyucusuna sunulmaktadır. Milliyetçilik konusu, bizim fikir dünyamıza Tanzi­ mattan sonra girer. Fransız İhtilali'yle gün ışığına çı­ kan ve burjuvazinin sınıf hakimiyeti esasına dayanan Batı milliyetçilik anlayışı, son yüz yıllı.k tarihimizde bütün münevverlerimizin aklını ve kalbini çelmiştir. Millet oluşumuzu, Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılı­ şıyla başlatanlar. vatan ve din unsurlarını milletimi­ zin unsurları arasında kabul etmeyenler, yıkım gün­ lerinin fikri ve psikolojik perişanlığını yakından gör­ müş nesillerdir. Remzi Oğuz Arık milliyetçiliğe kaynak olan ·un­ surları ikiye ayırır: Statik ve dinamik unsurlar. Top­ rak (vatan). din, dil, tarih, soy gibi unsurlar milliyet5


SUNUŞ çiliğin - değişen dünya şartları ve fikirler karşısında·­ değişmeyen statik

unsurlarını teşkil

eder.

Dinamik

unsurlar ise, milliyetçiliğin tahakkuk etmesini istedi­ ği dilek, ülkü ve iktisat birliğinden doğmaktadır. Bu unsurlar inkılapçılık, devletçilik, ilimcilik, hürriyetçi demokrasiye dayanan parlemantarizm,

köycülük ve

ahlakçılıktır. Remzi Oğuz Arık batı medeniyeti için­ de, laik bir milliyetçilik anlayışını savunur. Dinin yir­ minci yüzyılda toplumumuzda yapıcı tesirlerinin azal­ dığına, İslam'ın çerçevelediği efkar-ı umumiyeler ye­ rine, yeni efkar-ı umumiyelerin lüzumuna inanır. Bu, halkımızın içinden yetişen

seçkin

aydın

insanların

şahsiyetlerinden doğup kanunlarla desteklenecektir. Ona göre, Osmanlıcılık, Turancılık merhalelerin­ den geçtikten sonra Türk milliyetçiliğinin son merha· lesi Anadolu Savaşıyla başlamıştır. Milli bünyeye ka­ vuşma da bu mücadeleden sonra olmuştur. Milliyet­ çilik bu merhalede bütün açıklığıyla Anadolu'ya yö­ nelmiş.tir. Osmanlı İmparatorluğu'nu

kurarken ana­

vatan olan Anadolu, bugünkü Türkiye'nin ta kendisi­ dir. •Anadolu• kelimesi kullanıldığında •rejiyonalist• diyenleri •gafil, · yahut değilseler mutlaka suikastçı elemanlar• olarak vasıflandırır. gelmiş, Anadolu'da doğmuşuz.

·Biz Türk soyundan Soyumuzun geçirdiği

ilk yerleşme macerası bittikten sonra, vatan kurul­ duktan sonra, soyumuz ve vatanımız adını, damgası,

nı aldıktan sonra doğuşumuz, yaşamamız, adımız, sanımız artık muayyen bir kader çerçevesine girmiştir. Remzi Oğuz Arık'ın

milliyetçiliğinde en belirgin

özellik; anavatana ve köylüye verdiği önemdir. Kur­ duğu partinin adı da bunu gösterir. Sermaye terakü.. müne ve sermayenin imtiyazlı ellerde· toplanmasına 6


TÜRK M1LLİYETÇ1Llö1 karşıdır. Türk halkının topyekün kalkınması için sos­ yal adaletçi görüşlere sahiptir. Milliyetçi düşünceyi toprağa bağlayan o'dur. Ömrü boyunca bu vatanı bü-· tün sevgisi ile kucakladı, içinde bir mabetteymiş gibi yaşadı. Hergün bir sevgilinin yüzünü okşar gibi, va­ tanın dağınık ve muzdarip yüzünde, kah kazı yapa­ rak, kah siyasi ve fikri mücadelesinde adım adım ge­ zerek, kah gençleri

kucaklayıp yol

göstererek, kah

kalemi ile fikrini, duygularını, bilgilerini toprağa ve insana nakşederek yeni uyanışlar bekledi. Remzi Oğuz Arık 1899 yılında Kozan'ın Kabaktepe

köyünde doğmuştur. Babası Feke Sandıkemini Meh­

met Ferit Bey, annesi Zekiye Hanım'dır. Aile itibariy­ le Oğuz boylarından Farsak aşiretine mensuptur. Çocukluk yılları Kozan'da geçer, burada mahalle mektebine devam eder, on yaşında annesiyle birlikte Selanik'e ablasının yanına gider. İlk mektebe Selanik'te başlar.

Ablasının

ölümü

üzerine baba yurduna döner. Bir müddet sonra onu subay olan ağabeyinin yanında İşkodra'da görüyoruz. Balkan Harbi'nden sonra sırası ile İstanbul'da Mercan İdadisi'ne, İzmit Lisesi'ne, bilahare İstanbul Muallim Mektebi'ne devam eder ve bitirir. Bu devrede Remzi Oğuz Türk Ocağı çatısı içinde faaliyet gösterir. . Birinci Cihan Savaşı'nda

gönüllü

olarak

askere

gider. Savaştan sonra İsta1'bul'da Darüleytam Mek­ tebi'nde, Adana'da Zafer-i Milli Nümune Mektebi'nde ve yine İstanbul'da Galatasaray Lisesi'nin ilk kısmın­ da görev alır. İstanbul'da öğretmenlik yaparken bir yandan da Edebiyat Fakültesi'ne devam etmek sure­ tiyle felsefe tahsil eder. 1926 yılında açılan bir imti­

hanı kazanarak devlet hesabına ihtisas yapmak üze.

1


SUNUŞ re Fransa'ya gider. Paris'te Sorbonne Üniversitesi'nde sanat tarihi derslerini takip eder.

Louvre

Arkeoloji

Mektebi'nde ihtisas tahsili yapar. 1931 de yurda dö­ ner. Önce İstanbul

Müzesi'nde arkeoloji mütehassıs

muavinliğine tayin edilir. Bir ara Maarif Vekaleti'nde arkeolog olarak çalışır. 1943 yılında Ankara Arkeoloji ve Etnografya Müzesi

idaresine

memur

edilir.

Bir

müddet sonra Etnografya Müzesi müdürü olur. Remzi Oğuz'un Türk müzeciliğine hizmeti büyük olmuştur. Arkeolog Remzi Oğuz Arık ihtisasının kud­ retini daha ziyade kazılarda gösterir. Amerikalılarla Alişar, kendi başına Karalar, Yalova, Göllübağ, Ala­ cahöyük, Çankırıkapı, Karaoğlan, Hacılar, Alaittinte­ pe,

Bitik

kazılarını

yapar.

1936 da

Oslo

Arkeoloji

Kongresi'nde, 1938 de Kahire'de Milletlerarası Kazılar

ve Sanat Tarihi Konferansı'nda aynı yıl içinde Kopen­

hag Arkeoloji Kongresi'nde

Türkiye'yi

temsil

eder.

Remzi Oğuz Arık Etnografya Müzesi'nde çalıştığı sı­ rada Gazi Terbiye Enstitüsü'nde tarih hocalığı, 1939

da Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesi'nde arkeoloji pro­ fesör vekilliği ve sonra profesörlüğü görevini ifa eder. Bir müddet sonra Enstitü'nün müdürlüğüne tayin ol­ muş, sanat tarihi ve dinler tarihi derslerini okutmuş­ tur. 1942 de kendisini çevreleyen zihniyetle uyuşama­ dığından buradan ayrılır.

1949 da

İlahiyat

Fakülte­

si'nde İslam sanatları tarihi okutur. 1950 de siyasete atıldı. D.P. listesinde Seyhan'dan

milletvekili seçildi. 1952 de bu partiden ayrılarak Köy­

lü Partisini kurdu. 3 Nisan 1954 de sebebi meçhul ka­

lan bir uçak kazası sonunda ebedi hayata intikal etti.

Bu seriyi hazırlarken yardım ve kolaylık gösteren Arık ailesine teşekkür ederiz. 8

'


İçindekiler •

Coğraf} a da n "

\ra ta11a

Coğr:ıfy:ıdJ.n \·at.ıııa / 13 Vat.ınlJ.ra d:iir / 21 Tarihimizin ö�retti!,leri / 31 Rejiyonalist kimdir / 43 1\lilliyetçiliğimiz / 50 �lilliyetçiliğin1izin merh;tleteri / 59 Türkiye'nin yükseltilmesi / 71

İdeal \"e İdeoloji Ahlakın çerçevesi / 81 Etkar-ı umumiye / 38 İdeal ve ideoloji / 102 tlimci!ik / 101 Demokrasi / 113 �lllliyet ideolojisi / 127 Milliyet�iliğlmize dair I 133 Tarih görüşü / 146 Çağuruz / 150

Türk inkıla hı ve miJli)·etçiliğimiz

Birinci konuşma

/ l 55 İkinci konuşma / 162 9


..

U\üncii koı1uşma /

170

Durdüncil konuşma / ı 73 Beşinci konuşma / 187 Altıncı konuşma / 193 Yedinci konuşma / Sekizinci konuşma

1

201 / 209


COCRAFY,\DA.N VAT.-\NA

'

,


•


'

COORAFYADAN VATANA

Bir memleketin coğrafyası, ilk bakışta, ne kadar aşa­

ğı, ne kadar zavallıdır! Bu coğrafya, ister esrarlı dağlar, ister yalçın kayalar, ister cennet gibi ovalar, ister kuş u­

çup kervan geçmez bozkırlar olsun: İnsanın, hayvanın çiğ•

nediği bir ölü alemidir. Kahramanın çizmesi, atının nalı,

çobanın kayıtsız ayağı onun yüzüne, gözüne basar. Kaati­ lin h�ksız yere döktüğü kan bu vücutta yayılır; her şey­

den habersiz çoluk çocuğun tekmeleri onun bağrını tekme­ ler; dost çiğner, düşman çiğner . . . Aslanla sırtlan, bülbülle karga, kurtla kuzu, atla eşek, tıpkı hainle sadık ve tıpkı adille zalim gibi bu gövde üs­ tündedir. B u birbirini inkar eden,

birbirinden tiksinen

varlıkların altında coğraf,.·a hep bir \·e değişmez boyun . eğmesiyle görünür. Fakat bir gün gelir, insan ve hayvanın aynı kayıtsız­

lıkla çiğnediği bu coğrafya canlanır. Eyinin ve kötünün, dostun ve düşmanın. insan ve hayvanın ayağı altında bo­ yun eğen bu gövde, silkinir; uçurum uçurum derinleşir, zirve zirve heybetle dikelir. Sıtma renkli bozkınn bitkin.

teslim olmuş yüzünde bütün damarlar gerilir ve toprak, yarık yank, obruk obruk bir ejderha ağzı gibi açılır. Her elin uzanıp devşirdiği meyvalariyle, ekinleriyle herkesin

13


. COGR.:\FY ..\D...\N •

olan

bir

güzelin

zavallılığını

V.-\T \.'l:\ ..

hatırlatan

\

gümr�h bir kasırga sahnesine döner. Her dal bir kargı, her tane bir kurşun, her ince su kanlı bir bataklıktır. Hülasa bu cansız varlığıyle şahla�ır, geçilmez uçurum, a�ılmaz sınır ol ur. İnsan. o 'v"aki t, güzel olarak, böyle oJarak kimi ,.·arsa \te insan topluluğu eyi olarak, sevgili olarak neyi )tetiştirmişse bu uçurumların b�şına, aşılmaz sı­

coğrafya

bütün

nırlara }·ollar. «Boştur, ,_·erimsizdir, sarptır, çöldür,, diye horladığı, kayıtsız çiğnediği bu toprakların her adımına,

·anaların ve illerin özene özene hazırladığı zekalarını, yi­ ğitlerini hesap aramadan kurban verir.

(;iğnenen şey, .baş tacı olmuştur; cansız ve tarafsız coğrafya yatan olmuştur. Ortada bir mucize vardır: Bunu kim yapmıştır, nasıl yapmıştır? Vatanların ilk

doğuşu ne kadar bulutludur! Hangi

kütle vatanları seçmekle serbest olmuştur? Yer yer akan

sel sulanna, kaynak sularına benzeyen insanlann, yer yer

toplanıp coğrafyanın yatağına, kabına göre biçim alma- sına tesadüfün oyunlan ne kadar böyüktür! Türkmenler Hazer'in şimalinden geçselerdi şimdi kim bilir hangi din­ de, hangi yerde idik? Birleşik Amerika'yı kuranların çık­

tığı yerlerin değişikliğini, çıkışlarında hakim olan sebep­

leri düşününüz: Hangisi bugünün vatanını, devletini kur­ mak emelini taşıyordu?

· Tesadüfün .rehberliği .ile çiğnenen otluklarda, dağlar­

da dökül�n bu ilk emekler ne olursa olsun; vatanların başlangıcı irade dışı tesirlere dayanıyor. B u devirlerin ka.

.

ranlık, çok kere adsız, vatan maksadından uzak oluşu de-

ğil midir ki adını bildiğiniz insan kütlelerinin yanında bilmediklerimizin sayısını derecesiz artırıyor. İrade dışı sebeplerle dünyanın bir köşesine akan veya sığınan insanI

14

l


.COGRAFYADAN VAT•..\NA

lann ne itliğini kim bilecek? Onların sığındığı yer, kararsız

bir toprak parçasıdır. Bu kararsız parça ile ki� uğraşacak? Ana ve babasını seçmekte, doğacağı yeri istemekte

serbest olmayan çocuğun, iradesini kazanınc.:ıj·a kadar ge­

çirdiği müphem, karanlık, hatta adsız de,.·re pek benziy�n bu coğrafya ,_. e cemaat adsızlığı yavaş ya"·aş silinir. Ne· siller orada yaşama ve mesut olma şartlarını parça parça yaratır ve sonra kütle ad .alır, ayrı bir karakter kazanır. Coğrafya da ad alır.

,

İnsan kütlesinin bu adsız coğrafya üstünde yaşama ve

mesut olma şartlarını yaratırken kütlelerin zaman içinde müşterek

birleşmeleri, birleşik hareketleri, · milletin,

ilk höyük şartını meydana getirir. Bu şart, müşterek tarih­ tir. Bu andan başlayarak kütle de coğrafyaya damgasını

·

vurmuştur. Artık bu kütle, doğu=iun karanlığını yırtmış;

insan, toprağın ve toptak, insanın adını a!mıştır. Hücum

ederken, hücum edilirken artık ortada «muayyen» bir ce­ miyet ve onun yurdu vardır. Vatan doğmuştur.

Bir vatanı kurarken her kütleye ilk rehberliği yapan

sebep ayn ayrı olabilir. «Birleşik Amerika»yı kurduran sebep, sürgün, ekmek ve altın arayıcılıktı. Türkmenlerin

Anadolu'yu fethetmesine sebep din oldu. Bu ihtiyaçlann, bu iytikadın yurt kurmakta höyük ehemmiyeti vardır. Fa­ kat; kör ihtiyaçların, iyti�adın rehberliği ile doğan vata-

- na tamamlanması için, en aşağı - Rönesans devletlerinin

tabii sınırlar dediği - bütünlüğe ermesi gerektir. Yalnız

bu bütünlük içinde bile insan kütlelerinin din, aile, ahlak. irfan, dil ve edebiyat, sanat, hukuk, devlet, iktisat gibi . . · .

müesseseler meydana getirmesi; gaye birliğine ve bir ör­ nek adete, an'aneye, örfe sahip olması lazım gelmiştir. Bu müesseselerden herbirinin ne kadar ağır fedakarlıklara mal

olduğunu anlamak için, dağınık hurafelerin mazbut bir

ı.s


CoGR.VY.\D.\.'i V.\f.\Y.\ millet dinine dönebilmesiı1deiti �l.i �,.-�tl�ri; kör

\ ih tiy:ıçlat

�·ığınının millet ikti5adı 11jline erişebilmesindeki 3onsuz kahırları;. herbiri bir

parça

toprakta; ba:şk:ı bir

lğ!zda der­

dini anlatan aşiretlerin tek dille anlaşabilmesindeki önr lenmez ayrılık!arı . . örnek olarak dü�ünelim! ).lüşterek ta­ rihi yarattıran işlerin, felaketlerin \'e saadetlerin potasın­

da eriyip coğrafyaya dökülerek onu vatanlaştıran topluluk; akıcı olmaktan. mtıayyeniyetsizliğe her an namzet kütleler olmaktan çıkar. �IİLLET olur. Ve artık nesiller. tarihi bo­ j"Unca şu vatandan ve şu mi llettendir. Fertlerin hayatı için

de muayyeniyetsizlik burada hi tmiş, muayyeniyet başla­ mıştır. B u bakımdan milliyet fikrinin esası da vatanla,

\·atanın doğuşu ile başlar.

Vafanlann varlığı, vatan felsefesi .. başlangıçla değil;

bu muayyeniyetle ve bu anda kazandıkları şahsiyetle baş­

lar. Tarihi imkan, tarihi zaruret denen ve ferdin olduğu. kadar kütlenin de yaşamasında hökmünü yörüten mües­ sirler de işte bu anda son ehemmiyetlerine yükselmiş olur.

Biz, İrlanda'ya erişen kabilelerin soyundan doğabilirdik.

Reis Ruzvelt Doğu Türkistan'da

yerleşen bir oymaktan

çıkabilirdi. Ama bunlar hep ihtimallerdir, faraziyelerdir. Hakikat şu ki, biz Türk soyundan gelmiş ve Anadolu'da

doğmuşuz. Soyumuzun geçirdiği iik yerleşme macerası bit­ tikten, vatan kurulduktan, soyumuz ve vatanımız adını, damgasını aldıktan sonra doğuşum uz, yaşamamız, adımız,

sanımız artık muayyen bir kader çerçevesine girmiştir.

Milletimiz için tarihi imkanın çizdiği mahreki değiştirme­

miz imkansızdır. Çünkü saadet ve felaket, iyilik ve kötü­ lük, güzellik ve çirkinlik, doğruluk ve eğrili anlayışımız hep bu mahreke göre ayarlanmıştır. Bundan şikayet eden­

lere sadece Şaşarız; çünkü bütün insanlık bu türlü imkan­

lara, zarüretlere göre kurulmuştur. Kendi vatanımızın, mil-

16


,

COGRAFYADAN VATANA

!etimizin tarihi zaruretlerinden kurtulmak istesek, vazi)•et n e olur ki? «Kader birliği», «tarih birliği» ,.e öteki mües­ seselerin birliği ile şu alem içinde imkan aJtına sokabildi­ ği�iz anlaşma, başarma, se\·me, se\•ilme, du)·ma, bilme .. gibi her şeyden uzak kalmış; bizimle hiç münasebeti ol­ ma)'an diğer tarihi imkanlar \Ye zaruretler iÇinde ka)•bol­ muş oluruz. Gurbet gibi bir motifi. )·aratan Türkler, bu kaybolmanın ne idiğini bütün insanlardan e)'i anlarlar! B u bakımda11 bizim için. \•atansızlığtn sebep olacağı felaket­ lerle karşılaştırılacak bir felaket akla getirilemez, Atina ,.e Isparta beldelerinde en bö�·ük cez,1 sürgündü! Bir müs1ebidin bir insana ölümcien beter d i�·ere� )·üklettiği işken­ ce sürgündür! Vatansızlığın i115an benliğinde me)'da:ıa ge­ tirdiği korkunç eksiklikleri bilmek içi�, )·abancı bir mem­ lekete giden Ve)·a bir memlekete )·eni mal oJanların CÜret ettiği ha�·asızlıkları ölçü olarak almak )·anlış olmaz. �ser­ güzeşt ara:yan» di)'e ta11idığıınız küstahların, bütün zeka­ ları)·le, · cesurlukları�·le birlikte insanlığa getirdiği mel'un lukJarın sebebini en sonunda \'atansızlıkta buln1u)'Or mu­ ,·uz? Bunlann bütün teca,·üz ,.e hareket kaabili,·etleri sanıldıgı gibi �-alnız zekalarından değil. köksüz olmalarındandır. Bir ,·atanın doguşunda çekilen m ihnetler, hazan asıl , -atan fikrinin doğuşundaki zorluğun )�anında ufalır gibi­ dir. Bizim. asıl ,·atanımızın ,·arlığını, manasını anlamamız için geçirdiğimiz asırları, ka�·bettiğimiz baba)·iğitleri bir düşününüz! İJkin \•atanı. <,İslam be�·nelmileli�·eti>) n i n zar­ fı gibi gördük: <-.Haki ki müslim için ,·atan. bütün İslam di•

�·arı idi. Onun dışındak; topraklar darülcihaddı.» Sonra, ' Osmanlı İmparatorluğu nizamında \·atan fikrimiz müstem­ leke \'e .ana,·atan ka�·dı gözetmeksizin hökümümüzün geç­ tiği her �·eri alı)'Ordu. ,

1i


COGRAFYADA� VAT.��A

\ '

Bununla beraber anava tanımız, hiç bir zaman, Türk­ lerin elindeki yekpareliği bulmamıştı. Bizans, Roma, Yu­ nanistan, İran, Asur.. hat ta Hititler.. Anadolu�:r·u sadece işlerine gelecek biçimde işletmiş (exploiter), müstemle­

keJeştirmiştir. Bizzat Anadolu'lu olan Lidyalılar, Karyalı­

lar, Likyalılar.. gibi kavimler de, bu kıt'ayı benim5emek şöyle dursun, dağınık kalmakt.an başka şey yapamamışlar­ dır.

Anadolu'yu adım adım ve höyük bir takip iradesi ile

benimseyerek onun tarihi kaderini . sırasına

göre yaratan, sırasına göre değiştiren insan kütlesi, Türkmenler olmuş­

tur. Oğuz boyları, yab�ncı ne varsa- asırlarca bir sel hü­

cumu ile yıkmış, süpürmüş; sonra bu örenler üstünde ya­ vaş yavaş, kendilerinin beldelerini; idaresini, sanatını ya­ ratarak anavatanını kurmuştur. Bunun şuuruna ancak bu­ gün varmakla beraber, imparatorluğumuzun böyle kurul­ duğunu biliyoruz.

«İslam beynelmileliyeti� v e «Osmanlı İmparatorluğu»

gibi iki çeşit vatan fikrinin içinde kendimizi nasıl yitir­ diğimizi düşünelim. Eğer bu kendimizden geçmemize rağ­

men imparatorluğumuz yüzlerce yıl �ürmüşse bunda ana­ vatanın - bizlere damgasını vuran - vaziyeti baş sebep­ tir. Coğrafyamız, her yandan o kadar çok düşmanla, ra­

kiple sarılmıştır ki, felaketler arasında durmadan bil�ndik.

Bir milJe.tin böyle endişelerle keskinleşmesi; onun bir mi­ rasyedi kaygısızlığiyle emin bulunmasından bin kerr� faz­ la yükselme amilidir. Yalnız, o m illetin, coğrafyasındaki bu höyük telkini işitmesi, bu telkine

uygun yaşaması

şarttır. Alelade bir şirketin, bir firmanın kurucularına, insan­ _

lığın tanıdığı haklan düşününüz!. O zaman; b i r vatanı kuranların, millete kendi şah-

' 18


COÔRAFYADAN VATANA I

siyetini "·ermesine hak \;erecek; m ! !.tete ga1·e ç1zmesın1 doğru bulacak; bu vatana yeniden gel�cekler \�e bu inille... .

.

te katılacaklar için gerekli gördüğii �artları koşmasına min­ netle boyun eğeceksiniz. . Coğrafyadan vatana yükseli.�in kaç milyon faciaya, kaç milyar hadiseye, kaç milyar acı)·a mal oldtığuna ,anlamak için doğuran bir ananın yanında bulunmak; onun çektiğini uyanık yürekle görmek lazımdır. Karn ı n a düşn1ed�n bir zerre, çok bayağı bir kimya zerresi oJan; hatta k::ırnı n a düştükten sonra, dokuz aylık mih11et, çile devri içinde bile her şeyi bilinmez bir adsız· «)·ük» olan çocuk .. doğarken anasını kaç kere öldürtir, diriitir! Dogmadan bir yabancı olan, ve çok kere ölümüne ağlanmayan bu adsız et par­ çası için ana, ilkin canından da ileri gelen tazeliğini, in sanlığın övünme me\·zuu olan güzelliğini vermiştir. Yıp­ ranmış, bazen sakat kalmış; mahrumiyetler yüzünden ma­ nası yitiri!miş bir bedenden sonra. bütün arzuları n gömül­ mesi gelmiş, bunlara katılmıştır. Adsız, şekilsiz bir zerre- , den adlı, sanlı bir şahsi}·et haline getirdiği yavruyu «ya il alır gider, ya sel alır gider», y3.hut cansız coğrafyayı ebedi yatan yapmak için sınıra gömmek iycabeder. Şu ii:;tünde bulunduğumuz toprakta dokuzyüz yıldanberi doğanların ölüp bu toprağa gömülenlerin sayısını k i m bilebili!"? Bir arşınlık yerini sulayan yiğit kanının, göz yaşının, alın te... rinin, göz nurunun, zeka n urunun hesabını kim yapabilir? Yüzlerce yıldanberi to9rak olan Türklerin ayıkladığı pü­ rüzün, doldurduğu uçurumun akıl almaa böyüklüğünü ve bu böyüklüğün· niymetlerini anla·mak için, tamamlıklannı kazanmak yolunda bugün döğüşen milletlerden 'birinin katJandığı korkunç fedakarlığı ölçü gibi kullanmak yeter. O zaman, bir vatana bağlanmanın hikmeti ne güzel an­ laşılır! Vatana bu bağlanmanın, yal teknesine sadık kalan ..·

19


CoGRAFYADAN VATANA

köpeğin bağlılığına benzemediğini anlamak için şu bayili · göz önüne getiriniz: Almanya•nın, İngiltere'nin Anadolu'� dan ileride, mamur ve ıengin olduğunu kim bilmez? F�kat memleketin çocuklarını toptan bu ileri, zengin \'e mamur i1lere göçürmeyi akla getiren bulunur mu? · · 'Yerfn, göğün, hülasa: kaza '\·e kaderin �'azısi)·le başlıyan \'atan meselesinin bugünkü haline bakınız: Millet a­ dına la)·ık hiç bir cemiyet, yurdunu gönül rızasi)'le bı.ra�­ mamıştır, bırakamaz! Vatan bu derecede mi1letle bera­ berdir.

<İlk

Yayım:

Millet. aylık dergi. sa­

yı: 2 / Haziran 1942 ikinci yayım; Türkell. aylık dergi, sayı: ı 19-17)

• -

-

20


• .

.

VATANLARA DAtR Namık Kemalimizin vatan için yazdıklarından buka­ dar yıl sonra bu konuya dönmekliğimize sebepler çoktur. Yurdun ve dün)·anın yüzüne dikkatle bakanlar bu sebep­ Jeri anlamakta güçlük çekmezler. Bir milletin vatanıı1da kalacağından emin olması için · · · · · ne gerekiyor? · .

. .

İnsanlığın ilk. devirlerinde, antik de\.·irlerqe, ·hatta Or� taçağ'da bir topluluk eğer komşularından daha zorlu ise bu emniyet gerçekleşebiliyordu. Sanat, kültür, siyaset ve.. herşey, topluluğun daha zorlu olmasını sağlarsa o insanJar kendi 1opraklarında kalabilmişlerdir. Yoksa köle oJmuş­ Jar, kütle kütle sürülmüşler ve sürüldükleri )'erde yok e­ dilmişlerdir. Topluluklar, dinamizmlerinin kör iştahı önün­ de tek engel görmüşlerdir: Zor! Tekamül nazariyesini hayva�da, bitkide kola)·ca takip edebiliyoruz. Yeni buluntulara dayanan şimdiki tarih, in­ sanlık için sürüp giden tekamülü artık kabul etmiyor. Bunda haklıdır da. Zordan başka engel bilmeyen iştahla­ rın önünde herşe)' boştur, süreksizdir. İnsanlık boyuna kuracak, boyt;ına )'ıkacak ve bo)�una işe yeniden başla)'a­ caktır. Bu bakımdaı1 m illetlerin zordan başka bir hakka dayanması ancak Yenizamanların · orta)·a attığı bir 1emel-

21


V.\'rANLARA DAİR

d ir. Boyuna öaha gi.içl�i, daha zorlu olmak. Bu çaresizlik insanlığı ilerleten, insaı.lığı )·eni keşiflere götiiren höyük faktör olmuştur, bunu inkar etmek imkansızdır. Aınma boyuna öldürme, yıkma "·e bunlardan korunma çarelerini arayan insanl ı ğ ı n kaj·bettiği şeyler o kadar höyüktür ki ya­ rınından emin olma.;·an, içtimai emııiyet tanı ma)·an tek!e­ rin ömriinü bir gözönüne getiriniz. Bu didişmeye mahküm insan yaratabilir mi · ? Şaheser, �eha e3eri verebilir mi? Çe\·­ resinde hep zora clayanan iştahlcırın cenderesini duyan millet de bu zor _sistemini artırmaktan başka ne "·erebi!ir? Böyle bir sistem içind� insanlığın devamlı tekamülü d ü .. şünülebilir mi? Bl:Jnu n içindir ki insanlık modern devirlerde, v:ıtanla­ rın çerçevesini emniyet altıııa aln1ak istemiş, bu emniyeti zordan başka haklar üzerine yerleştirmeye çabalamıştır. Bu başlayış i nsanlığın t:n höyük öğünme '-·esilesi :'llmalı­ dır. Bu _hakların başında bir vatan içinde, millet olarak ya­ şamak gelir. Bir milletin vatanını hangi andan başlatmalıdır? Bir yer, bir insan kütlesin� ne zaman yurt, vatan olurl Bili­ yoruz ki «neolitik» çağdaki ye rJeimeler jeoloj i n i n müsaa­ desi ölçüsündedir. İnsan nerede yaşayabileceği yer ve ora­ ya doğru bir yarık, bir yol bulabilmişse oraya dökülmüş, oraya yerleşmiştir. Yani, yurtların ilk manzarası baştan a­ şağıya tesadüfledir. Höyüklerin i l k kurulduğu yerlere ba­ kıyoruz: Su kuyuları, pınar yanları ve tümel tilerdir. İnsan buralara topluca gelmiş, belli k i dili, kanı nisbeten insicam­ lı olarak tabiatın bu müsaadeli köşe-Sini seçmiş. Amma başka bir köşeyi de seçebilirdi. Bakır devri insanlığının bile - hatta yalnız Önasyada - nekadar geniş yerlere ya­ yıldığını, nekadar dağıı1ık yerlerde yurt tuttuğunu düşü­ nünüz! Buralar, jeolojinin şartlanndan başka sebep, fak.

22


COGi?.\FY.\O.\� V.\T.\:'l.\

tör bi lmiven. tesjdüfle rden ba�ka ne ile ·tutulmtıştur. Bu i Ik i n.:;aı1lı k� ann \·azı .:l � n e ı1 ni ':metten uzak k:ı lması tesadüfle r?e ktırul:ın bu j: tı rdt ı ıi :.ırkeoloji \·e5i kalarından baş­ ,

-

-

dt'\·am e tm e m e s int! şebep olmuştur. Bu )'Urtlarda gelenek. h�itıra de\·am etmeıniştir. Höy·üklerde görü}"Ortız ki )·angında b i tert bir kü l t ü r kattnda11 sonra gelen k3tın ınedeni�ietinde çehre, e-saslı olarak (leğişmiştir. Daha önceki k �lt ı n b3zı tekn!k �e,ylerinden 11.ltıral.:ır, izler ,,-ar. Fakat işte ok..1dar! Ev� e rin i:stikJ _ meti, şekli, katı, böyük­ lügü, kapkacak rengi \,'(; biçimi kökünden değişmektedir. Baz an i ı1sanları n bi le kökü kazı11makta, - antropoloj inin vesikalarına göre - tamamiyle )· eni bir soy ti.iremiş bulunmaktadır. ka şe�·l2rl�

Bö,J·lece, tesadüfle kurulan şehi rler, yeni . tesadüfle - ya zelzele, ya yangın� ya istila ile, hazan da tufan ile yokolmaktadır. Prehistor)·anın, protohistory·anın yerleşmiş insanı; toprağı n a tesadüfün e liy!e geldi, ye rleşti. Buna şüphe yok. Q­ nu toprağına bağlayan ilkin miğdesi idi. Buna da şüphe )'Ok. B u insanların - miğdeleriyle bağlandıkları - bu top­ rak için döğüş ettikleri!1i de bili�·oruz. Fakat bunlar vata­ nın doğuşunu göstermez. Ne zaman ki bu insanlar, bu top­ rak üstünde sağl adıkları menfaate eş, hatta üstün menfaatleri kendilerine vaadeden, ten1in ederı yurtlara, kendi top·raklarınl tercih edecek bir anlay·ı�a kavuşurlar, işte v atan o zaman doğu)·or deme!<tir. Kendimi3e madde olarak men­ faat temin etmediği zaman bile �.-oluna can verilebilecek toprak; işte vatan budur! Peki}·i: İnsanlara ra,yda temin (•tmediği zaman bile, yoluna ölebilmeleri için bu toprakta ne gibi unsurlar yara­ tılmıştır? Yani, menfaatlerin üstünde insanlara kendi yo­ lunda canverdiren bu u nsur nelerdir?

·

23


\7ATASLARA DAİR

Benim anladığıma göre: hatıralardır. İnsana yaşama­ nın değerini, tadını, manasını, ga:yesini çizen hatıralar. B u hatıralar olmadıkça insanın, toprağı vatan, edinmesi imkansızdır. Onun )•oluna - kendi gönlü ile - canvermesi •

·

imkansızdır. Bu hatıraların doğması, insanın o toprakta yaşama­ sı iledir. Amma sönmemesi, ka)·bolmaması, i nsan nesille­ rine taze bir güç olarak geçebilmesi; tarih ile mümkündür. Hatıraların yumağı: Buna tarih diyoruz. Yaşayan ne­ siller bu yumağı çözerler, çözerler, şuurlarının gergefinde işlerler: vatan denen höyük gerçek bö)·le doğar. «Toplulukların hafızasıJ> dediğimiz tarih, �·azı olmasaydı b u kerteye yükselebilir miydi? 1'iasalın, efsanenin eksikliği tarihin önünde silini)·or ve tarih bu iki kaynağın içinden - deniz köpüğüı1den doğaı1 Afrodit 'in gerçekliği ve ayrılığı ile - fışkırıyor. Bunun bö�·ük faktörü )•azı dır. •

Vatanların kuruluşunu yazının bulunmasına bağlamak tamamiyle yerindedir. Yazı, toprakla insanın münasebet­ lerini, başka bir vesika)·a nasip olmc;�·an ku\·\·etle sürüp götürdüğü, �·aşattığı için herhangi bir felaketlc :yıkılan bel­ deleriı1, iı1saı1 be)·ı1iı1deı1, iı1saı1 göı1lüı1deı1 hemen uçup gitmesiı1i öı1lemiş!iı . Bö�·lece o b�ldeler, o toplultığuı1 ge­ ride kalaı1ları içiı1 ölmemiş. �·aşama�·a de,·am etn1iştir. O­ raları ele geçireı1ler bile, �·azı sebebi�· le, �-ık tıkları )'erle­ rin kendileriı1deı1 başkaiarıı1a )·u rtluk )·aptığını hatırlama­ )·a mecbur kalmışla rdır. Elleriı1e diişE>ı1 iı1saı1lara - hatta meı1fi m uamelele ri�·le - bu hatırlad ıklarııu bel1i etme�·e, pu )'Üzden de oı1larıı1 gönlüı1de l'ski �-uı-tlarını �·aşat,mağa sebep olmuşlardır. Yazıdaı1 öı1cc de iı1saı1lar 1oplt1 �·a�adılar. Toprağı ek­ t iler, biçtiler \'e çiftçilik deı1eı1 zal1n1et li. mukaddes mes­ leğiı1 temelleriı1e da�·aı1arak köklii biı· fılem kurdt1lar. Ya24


CoGRAFYADAN VATANA

\

zıdan önce insanların n1adenlerden fa��dalanma)·ı ne .}'Ük­ sek derecede bildiğini şimdi mükemmel öğrenmiş bulunµ­ \'Oruz . El zanaatlannı birer güzel sanat kolu derecesine yük..

seltmişlerqir. Yazıdan ör;ce muharebeler \.·ardı. İnsanlar şe­ hirleri .alma)'ı, yıkma.}'l mükemmel bili)'Orlarrlı .. Elimize geçen şehirler gösteriyor ki o de\�irlerde surlar. ltaleler vardı. Harb vasıu1ları vardı. Aileler vardı. E\�lerinin bö· yüklüğünü, küçüklüğünü görerek bu ailelerin ne türlü sos­ yal hayatları olduğunu da bili.}'Oruz. B u devirdeki idoller, möhürler, ocaklar, mezarlar gösteri)'Of k i din de vardı, mül­ ki.}•et de vardı, din merasimi de vardı. Fakat bütün bunlar, )'Ok olu.}'Or, )·enilen veya ezilen nesillerin ardından gelenler, bunlarda11 habersiz . kalı.}'Or­ du. Böylece yurt herhangi bir zorlunun elinde, onun d iledi­ ği biçimi, rengi, cinsi alan akıcı, k8rarsız bir tabiat parçasın­ dan farksız oluyordu. B i r memleket, hatta hiç .}'ıkılmasa. başkalarının eline geçmese de; .}'a§a.}•an , .e boyuna yenile­ nen nesiller için gene tabiat parçasından farksızdı. Yaşadı­ ğı evin ne zahmetle .}'apılıp devam ettiğini, onun bö)·le a)·akta kalabilmesi için daha öncekilerin canlarını, canla­ nndan da se\1gili birçok şe�·leriı1i ,·erdiğiı1i nereden bile­ cekler? Bu �·aşadıkJarı i� tC'pi11 1a biat elinden alını J) insan �·atağı, insan barınagı olabilmesi için ı1e zekalar erimi§­ tir, 11e gençlikler erimiştir, nasıl b-ili11ir? Şu su içtiği pıı1a­ rın başında neler olmu�tur. şu nöb('t bekledıği surların �·olunda ne canlar toprak olup gitn1iştir! insan 11atır•ı)·2bi­ lir mi? Fakat. tarih ara�·a giriı1ce işiı1 rengi değişmi�tir. Olup bitenler, �-a�'ılanlar adım. adım. köşe. köşe, parça .. parça hatırlanma imkanı bulundukça nesillerin hafızası, )'aşanı­ laı1 toprağı, şö�!le bö�·le bir tabiat parçası halinden çıkar•

25

..


mış, yaşamanın bütün manasını bize "·eren tek imkan ker.. tesine yükseltmiştir. B u hatıraları çekecek, alıkoyacak nelerdir? İlkin yaşa­ dığımız yerin kendisi, a�ıl coğrafyadır. Onun dağları, ova­ ları, sulan, gökleri, hay\·anı ve bitkisi ile asıl çehresidir. ·

İnsanoğluna gurbette, hasta döşeğinde, yahut son nefesin­ de gelip beliren bu çehre, her yerde bir olması gereken ta­ biata, ayrı bir çeşni \·erir ve yurdu. eşsiz zannettirir. Sonra; bu coğrafyayı gören. yer yer değiştiren fakat her zaman onun canını meydana getiren insandır, nüfusu­ dur. Çocuklukta, gençlikte, ihtiyarlıkta, bekarlıkta, evlilik­ te ayrı ayrı yaşayan insan! Bu yaşayışı ile bu coğrafyayı dolduran insan! Ah bu insan! Keder, sevinç. kin, �efkat, zor, bitkinlik anlarında. aşık iken, sevilirken. aldatılırken. beğenilirken, alay edilirken .. ayrı ayrı bu coğrafyaya dök­ tüğü kanlar, yaşlar, emekler, zekalarla vatanı nasıl mey­ dana getirmiştir!. Sonra; b u hat1ralarl çeken, topl.ıyan başka röper nok­ talan var. Bütün anıtlar: Şu mabetler, saraylar, evler, yollar, köprüler, ker\·ansaraylar, suyolları, hamamlar, çeşme 1 er, teker, teker milyonlarca \·oltluk bir kudretle in­ san hatırasını çeken \·e mıhlay�n varlıklar değil midir? Sonra yazı, tarihin dayandığı höyük dayanak, dil dediği­ miz muhteşem anlaşmJ vasıtalarını güzel sanatların en tatlı�ı olan edebiyat haiinde, nesilden nesile alıp getir­ miştir. Edebiyat .. Hatıralan bir eleğimsema, bir ebemku:­ şağı tazeliğiyle insanların gönlünde tutan hatıra1an teker teker, biz yaşamışız , biz yapmışız gibi dile · getiren ve silinmekten koruyan canlı tutan edebiyat! Yazı ile, güzel sanat1arın yüreğe en derin işleyeni olan müsiki göklerden }'ere inmiş, insan hatırasının baş­ ka bir bekçisi kesilmiştir. 26


COGR.\FY.\D.\� V.\T.\N.\ Hatıraları rengiı1 biiyi.isü ile giizelleştirip ne.;illere devreden resim nasıl unutulur? Serbest, gafil. israfçı ta­ biatı şöyle bir yana çekip insanın her tiirlü i mka:1lar1nı . �-e imkansızlıklarını herşeyden mükemmel olarak akse_t•

tiren mezarlar akıldan çıkar· mı? Bütün bunlar tarihi yaratırlar. Tarihe ölmez çehresi­ ni verirler. \"e \"ataı1ların doğuşuı1u miijdelerler. B\.it\.in bu11lar, hem kuru tabiatı �·er yer bizim zaptett iğimizi gös­ terir; hem her b i ri. insan hafızasıı1a geçen nesilleri 4tde­ ta çivilet". Bunlarla insan - tesadüfün, kör iştahlar dina­ mizminin süriikleyip getirdiği - toprağın üstünd� )"er­ leşmiş, hak gibi, a dalet gibi, tad alma gibi, _yalnız insanın gerçekleş tirebileceği niymetlerle, yani medeniyetlerle, kül­ türle, tarafsız coğrafj-a)·ı. '.tatan yapmıştır. Tarih, tekleri hatıralar yoluyla . toprağa bağladığı gi­ bi, kütlelerin öteki kütleler önünde vatanla riyle nisbetini de aydınlatmaktadır. B u kütlenin toprak üstünde yarattığı . şeyler onun, bütün dünya karşısında vatanı üstii11deki hakkını - ateşten oklar gıbi -. göze sokan gerçeklerd ir. Kütlenin )·arattığı bu şeyler onun medeniyetidir, kültürü­ dür. Bunların her zerresini yaratmak için; toprağı yalnız başka kütlelerden almak değil, tabiatın elinden de zaptet­ mek için topluluğun katlandığı sayısız mih netleri - ve onun dayanakları olan yazı, güzel sanatlar, anıtl�r, tek· nik - bütün incelikleriyle aksettirir. B u aksin sayfaların­ d a biz, bir topluluğun vatanı üstündeki haklarını okuruz. Tarihin aksettirdiği emek, zeka, sanat, zevk, ve mihnetler; bir vatanı yaratan kütlenin oradan atılmaması için yeter bir sebeptir. Bir evi kuran ailenin başına geleıı heıhangi bir felaket,· daha genç, daha d inç olan yabancılara o e\·i gasbetmek hakkınl nasıl vermı)·orsa, m illetlerin !latası, 27


-

...

VATANLARA DAİR

uğradıkları felaketler, ha)·atları nın bir anında gösterdikle­ ri herhangi d üşkünlük de onlarıı1 vatanını ba§kalarının zaptetmesine hak veremez. Zorun karşısına insanlık, yaşa­ makta devam . eden tarih· in hakkını ko)·mak sureti)·le barbarlık devrini kapatabilir. . . İ)·tiraf etmeli ki, hazan bir \·atan üzerinde türlü ta­ rihler katışmış olur. Bunların birbiri�·le çarpışt,gı da olur. O bir çok medeniyetler, mil letler gelmiş, i z bırakmış, git-

_

miştir. Bunlar, tarihin ,«\ratanlara tanıklık eden temel» olma imti)1azını karışıklığa uğratmamalıdır. Dikkat edilir­ se görülür ki, bu tarihlerden bir kısmının da)·andıkları belgeler şimdi arkeolojik değerden başka şe)' değildirler. Bunlar ancak arkeoloj inin konusu olabilirler, milletin, mil­ letlerin değil! Sonra; çatışan \'e:ya çarpışan tarihlerden en üstünü, en canlısı bu toprak üstüı1deki milletin \'atan da­ ,·ası n a temel olabilir. Geri)·e kalanlar olsa olsa bu fe)1izli tarih için tanıklık eden belgelerdir. Nihayet; )'aşa)·an bir tarihi �·aratanların; )·erine geçtikleri ta' r ihin sahiplerinden daha üstün, daha olgun, daha uzun , .e sürekli medeni)·et, kültür ha)·atı me�·dana getirip getirmedikJ.eri gözönünde bulundurulmalıdır. Bu türlü ölçüler kullanılmadan, aklına esen ka,�im artıklarının. şurada buradaki arkeoloji hatıra­ larını ele alarak milletlerin barışıı1ı, emni)·etini bozması; tarihe sa)·gı değil, tarihi )·alan şahit gibi zulmün, gasbın aleti )�apmaktır. B ura�·a ge1ince; bir \·at.aı11-11 l1aklarıı1ı korumakta, va­ tan olarak · kalmasında, milletlerarası hukukuı1 'Terini ve öde,·]erirıi belirtmek şarttır. Hakları uı1utan. hakları yanlı� esaslara da�·aı1aı1. bir kainatıı1 k::ırşısında en zorlu, en mul1teşem \�atanlar da da�·aı1aınaz. i\1 iJletlerarası hukukun. �·aşamakta · de\·an1 edeıı tarih üzerinde kuracağı \·atan hak�arı; karşılıklı emni�·et için eı1 esaslı temel olacaktır. ..

28


CoGRAFYADAN VATANA

Çünkü bu temel, . milletler gelişiminin gerçeklerini içine almaktadır. Bu temel, bir milleti insanlığın a ilesi içinde �-er aldığına inandır:an l•a,·a:yı, iç alemini )·aratır. B u hava ,-e iç alemi, kütleleri mu\·azene içinde ileri)·e doğru alıp götüren, insanlığa karşı emni)·etJerle hareket ettiren imkandır. ·

Yazı, hatıralar, tarih, milletlerarası hukuk . . . Evet, hep bunlara inanı)'orum. B unlara inanılmazsa insan, ca�avar­ lar gibi biribirini )'emekte de,·am edecek. Bütün bunlar doğru. Amma şu dün)·ada' doğan ve )'Ok olan, \•akti:yle �-aratılan. şimdi ise ancak dün:ya tarihinin bir hatıra:;ı k�­ lan ne kadar ,-atan ,·ar� İlk çağlardan. hatta bugü;1e ka­ dar, \'atanlar )'Ok edilebili)·or. Bizden önceki alem, sa�-ı­ sız örnek!erle dolu. Kah kJtlığın, depremlerin, kura!<lığın; k a h dinin; k a h kinlerin, iştahlarını sürüklediği kütleler; bir vatanı yok etmeğe �·etmiştir. B u faktörlerin akıtıp ge­ tirdiği kütlelerin, �·a kalabalığı, �·a teknik üstünlüğü, �·a­ hut . . . :vah ut . . . bir \'atan çocuklarının )'Urtlarını koruma­ ması, :yoluna ölememesi; bir \·atanın )'Ok olmasını hazırla­ mıştır. Arkada hatırla)·acak kimse kalmadığı zaman - tıp­ kı hatırlanacak şe)· o�madığı zamanki gibi - artık ,·atan }�oktur! Bütün dün)·anın hatırlaması, bir toprağı. bir coğ­ rafy·a)·ı belli bir ,·atan halinde ih)·a etmeğe )'etmemiştir, \'etmez! •

Hitit medeni�·etini. saı1atını, tarihini artık bütün in­ sanlık bili)·or. ve hatırlı)·or. Amma bir H i t i t vatanı artık )'oktur! Asur İmparatorluğu. Ass)·rioloji gibi bir bilim �-a­ ratarak bütün insanlığın hafızasııı dadır. Amma bir Asur vatanı artık yoktur. olama\·acaktır! B u i)·tibarladır ki, bir milletin \·atanında kalacağından emin olması için, her şe)·in üstünde: O ,·atanı tanı)·an; se•

29


V.\TA�LAR.\ D_\İR "·en kütlelerin kaJmış olması şarttır. \"e galiba Mithat Ce­ mal� )·erden göğe kadar haklıdır: o(Toprak, eğer uğrunda ölen varsa �·atandır!» <İleri yurt. aylık dergi, sayı: 2 / 1945)

30


TARİHİ�'1İZİN öCRETTtKLERİ •

Türklerin tarihi bir denizdir. Orada kaybolmak iste­ miyenlerin mevzuunu sınırla11dırma�1 şarttır. «Tarihimiz» kelimesi ile benim kasdettiğim, Oğuz Boylarının Önasya'­ da yarattığı zamandır, işlerdir. . Bizimle uğraşanlar, hakkımızda türlü türlü höküm \·erirler: Bir Abdullah Cevdet için Türkler eQnebi damızlığa muhtaç olacak kadar pörsümüştür. tslan1 alemindeki a­ şağılığın tek sebebi Gazneli ).!ahmut'tur. l\ılüslüman oluşumuzu, Hazer'in cenubundan geçip bu )·erleri vatan yapmamızı felaketlerin kaynağı sayan okur yazarlarımız bugün de boldur. Türkçe konuşmamızı bir eksik bilen, başka bir ecnebi d i li ,anadilin yerine yerleştir­ meyi teklif edenlerimiz de vardır. B i zim birçok işleri yapamıyacağımıza yabancı kudreti nin bir Allah vergisi ol­ duğuna iytikad, henuz silinmemiştir. Ecnebi gözüyle Türklerin muhakemesi de boy boydur: Bizi bir zaman «Allahı:ı belası» dej'� mektep kitaplarına geçirenler, bütün A\'rupalılar, Amerikalılardır. Biz; Ön­ asya cennetini altüst edip külünü savuranlar deye göste­ rildik. Bir Arap tarihçisi, Ahmet Zeki (Paşa) için İslam alemindeki düşüklükten Türkler mesuldür. 1914 - 1918 31


TARİHİMİZİN ÖGRETT İ KLERİ

Umumi Harbinden sonra, kendi milletlerinden umut kesip şarka )'Önelen A"·rupalı mütefekkirler bizim üstümüzde d urmazlar. Onlara göre Türkler, \"ereceğini vermiş olan, eskimiş bir kütledir; dün)·a)·a yeniliği, kurtuluşu lslavlar getirecektir. İçli dışlı, hakkımızda i leri sürülen bu görüşlerin biz­ de ki menfi tesirlerini görmemek için kör olm�k gerektir. 1928 de !\iünih'te gördüğüm bir ınımar namzedi, bizim dün:ya)·a çapuldan başka şe)' getirmed iğimizi sö:yle)·erek hepimize dehşetten, tiksintiden dilimizi )'Utturmuştu. Çok e)·i bir e nstitü müdürü tanırım k i kötü! aşağılık şe)·leri ifade içiı1 (i.Osmanlı» kelimesini kullanma)·ı adet edinrr.iş­ tir. D ün�·a kuru1alıdanberi gelip geçenleri Türk sa)'mak modadır. B u n u ispata çalışmak i limdir; amma tarihimi­ zin kurucularını hakaretlere boğmak )'eniliktir, hatta va­ tanse\rer liktir. G al ib a bunun içindir ki Antak�·a gibi bir beldemizin kenarında kurduğumuz )'Üzlerce )'ıllık (\Demir Köprü>) )"Ü, Arapçanın «Cisri Hadit» )'apmasına kızınca o ı1 u «Hitit Köprüsü>) �·apar� fakat buralarda nekadar sanat abidemiz ,·arsa hepsini söker atarız. Yahut ahır �·aparız. Demek, bizim asıl tarihimizi · hor görmek; bizim iktisatça sefaletimiz. teknikçe geriliğimiz karşısında kendimizi «de­ jeneresansa» uğramış bulmak . . . dal1a söl�üJüı) atılama­ mıştır. Tarihimizin öğrettiği ilk hakikat. bu ,·atanı kurmanın kola)· olmamış bulunduğudur. Üstünde bugün seleserpe gezdiğimiz bu topraklar, <,\:"atanımı z>· olabilmek için Türk­ me.n. �·etiş t i rdiği en seçme �·iğitleri. en ge,·diği. üstüı1e tit­ rediği zekaları. dol:uz)·üz �-ıld1r buralarda eritrrliş. burala­ ra akıtnııs bulunu\·or. Türk· illeri dört ,·andar1 . ille! Bizans. Adalar. Enneni5=tan, Gürci�tan �·anından d üşmaıı illerin jçine girmişti. Buralarda l:ılıca kılıçla. basl�ıı1a baskınla. J

32


COGR.-\FY.\D.\�

V.\T.\�.\

akına akınla kar�ıkoymak gerekij·ordu; her a n tetik d .ı\·. ranmak. tedbirli olmak, yiğit kalmak �.ı rt oltı.yordu. Ha· yat, bund � n öti!ri.i çetin. ateşli, iakat kahram.:ınc�l kuru· l up gidiy·ordu. Şüphe j·ok : karşıları nd3ki di.işmin da bö:·Ie i d i , böy·le }·eti.şiynrdu. O da _>·eni Hır�sti�·an olmuş. o da d i � nin emrini her buy·ru k tan yukarı görm�kte idi. Birbirleri­ ne k a rşı bile g:ıddar. z;)lim olmak \tası fları da üste kJlı­

yordu. Bu i)·tib;,ırla Türkmenlerin durumu çok zordu; her an geldikleri }·ere atı!abilirlerdi

.

<\mma işte öyle olmadı;

e n çeti n şartları bile :y Qnebildik \·e b u toprakları. )·:kp..ire bir \·atan haline soktuk. Demek; Oguz Bo}·larının, }·fiı1i b u vatanı kurup onu

Beylikler, İmparatorluklar h3linde ya�atanların, Ön as�ia'­ da, hele Anadolu'da uğradığı türlü suykastlara rağmen a­ yakta kaldığı, erimediği; tarihimizin öğrettiği ikinci haki­ kattir. Bu suykast şebekeleri yalnız insanlar, hökumetler tarafından \'e silahla olmanııştır;

tabiat, kaza "' e keder, insan ve hökumetler, kültürler ve medeııiyetler . . . Hepsi

de Türkmen'i n bu ,;ata111 kurmamasına .}'ah ut eriyip git­ mesine elbi rliği}·le çabalamıştır. B ir y a n da eski Yunan kültü rüne dayanan, n üfuzlu eri­ tici Bizans İmparatorluğu; bir yanda dörtyüz milyonluk kütlesiyle Türkler için bir ahtapot olan Çin; bir yanda ke­ sildikçe üreyen mahşer: Islavlar; bir yanda

İsa'dan ön�e

3000 yıldanberi Önasya'yı haraca kesen Samilerin yepyeni

bir fışkırması; b i r yanda barbarlıklannı pek silkip atama­

mış Latinlerin, Cermenlerin, Anglo-Saksonlann elinde ya­ man b i r taassup, zulüm, istila yatağanı kesilen Hıristiyan­ lık; b i r yanda bu HıristiyanJığa karşı canını

kurtarmaya

çabalıyan Müslümanlık . . . ; nihayet, G ü rcüler, Erm-.?niler, G:Cinevizler1), �ırplar, Arnavutlar, Bulgarlar, Rumanyalılar ' gibi düzünelerce külahlı, pusatlı, yarı barbar, yan mutaas33


TARİHİ1'iİZİN

ÖÔRETTİKLER1

sıp, kah d indar, kah çapulcu; ticareti, ilmi, hatta sanatı haraca kesen kömeler . . . Türkmen, işte b u ihtiraslar, bu birbirini tamamlıyan suykastlar, türlü sebeplerle bilenmiş bu silahlar arasında Önasya'daki tarihini, vatanını :yarattı. Yarattı ve yaşattı. B� hakikat; Türkmen denen, Oğuz Bo)·ları denen, Garp Türkleri denen, kah Selçuklular, kah Osmanlılar heyetin­ de görülen eşsiz realitenin canlılığını gösteren ateşten ok­ tur: Zamanla, bütün o düşman, o müttefik \·arlıklar ya başka kanallara akıtılmış, )'a Türkmen'in iş ortağı haline sokulmuş, ya kötülük )'apamaz hale getirılmiştir. Tarihimizin öğrettiği üçüncii bö)·ük hakikat: Oğuz Bo)·ları nın Ö11asya'yı ele alması; şc.rkı! hele İslam ::Jün)·a­ sını kurtaran· eşsiz bir müdahale olduğudur. ı�a·dan sonra tek istila gösterilemez ki rıeticesi bakın1ıı1dan Türkmen­ lerinki kadar bö)·ük, ha�·ırlı olsun. Prof. Şeınseddin Günal­ ta)·'ın da dediği gibi, «tabiatla mücadele ede �de pişmiş, tabiat kanunlarını ka\1ramış; realite�·e. müsbet düşünüp görme)'e alışmış; manen de mezhep mücadeleleri)·le yıp­ ranmamış» bu yeni faktörün Önas)•a'da işe başlaması in­ sanlık içi� tam bir niymet olmuştur. Bu müdahale ilkin düşünce hürriyetinin, vicda11 hürri)•etinin Önas)·a'da, Ak­ deniz'de kurulması için bir n i�·met olmuştur. Eski Yunan medeni)�eti - ki bizzat kendisi şarka )'Ö­ nelen ilk Rönesansdır - 1'1akedon)·alı İskender'in ululuk hastalığına, macera düşkünlüğü11e kurban gidip )·ıkılınca iki:ye a)·rılmıştı. B irisi G arpta Roma'nın, sonra kilisenin mirası oldu. Klasik A \'rupa Rönesansını X\:"" I . asırda doğu­ .ran amiller içinde bu mirasın da )'eri \•ar, amma o vakta kadar Garbın iskolastik tarz elinde sürünmesini önleyeme­ miştir. Bu Rönesansa kadar cihandaki d üşünüşün, bilginin asıl nazımı Şarktadır. 34


. COÖRAFYADAN VATANA •

I

Eski Yunan Medeniyetinin şarktaki varisleri: İskenderiye, Antakya, Silifke, Bergama . . . hep Helenistik Çağ'ın imparatorluklarına merkez olmuştu. Bunlar, Bizans'ın mi­ rası olduktan sonra tamamiyle Müslümanların eline g�, miştir. Emevilere, hatta sadece Abbasilere kalsa, Helenizm mirasından istifadeye imkan kalmazdı. Gerçekten de, He­ lenizmin, ille neo-platonisme'in nimetleri, İbraniteye çev­ rildiği o sıralarda gerek İslam, gerek Bizans aleminde, kili­ selerde korkunç din kavgaları olmakta; Yunan felsefesine sadık kalan1arla Bizantinizm arasında kanlı çarpışmalar sürüp gitmekte; medeniyet eserleri yıkılıp, mahvolmakta idi. Bizans'ın medeniyete vurduğu darbeyi, bu bakımdan, dünya durdukça lanetle anmak lazım. İş böyle gitseydi, Bizanslıların ve Arap Ortodokslarının elinde kadim medeniyetin zerresi kalmayabilirdi. .

Türkmenlerin, Önasya'da, ı�ıam dünyasında yerlerini alması, işte bu devreye rastlar. İster Abbasiler adına, ister müstakil devletler halinde iş görsünler; kadim metinlerin Arapçaya çevrilmesi, aklın nakle üstiin görülmesi, vicdan serbestliğinin riayet görmesi onların karakteristiğini teş­ kil etmiştir. . Şarkın ilk Rönesansı da bu sayede doğmuştu. :Yakın Şarkı gerçek bir inhitattan kur�aran bu Türk­ men müdahalesi, bu ilk şark Röı1esansı; daha sonraki A­ rap halifelerle onlardan ku�yvet alan Ha. Eş�ri ve Gazali . elinde boğulmak üzere idi ki Anadolu'da, Yakın Şark'ta )'erleşen SeJçuklu Türkmenleri \•atanlarını bu Rönesansın mirasına bir bahçe gibi açtılar. Başka illerde barınamı­ yan bir Şemsi-Tebrizi, bir Me�ylana, bir Sultan Veled, bir Muhittin-i.-Arabi . . . ancak bizim illerimizde vicdanına, dü­ şüncesine hürriyet buldu, yerleşti. Tesamuh (= toleren­ ce) o devirde de Anadolu'yu bütün seçkin insanlığın bu­ luşma yeri yapmıştı. 35

·

·


TA.RiHİ�IİZİ.."l ÖGRETIİKLERİ Sonra; güzel sanatların, plastiğin - heykelin, kabart­ manın - minyatürün; güzelliğine doyum olmayan çinilc?­ rimize işlenen insan şekillerinin. . . bugün bilebildiğimiz kadarı d a - Eşari ve Gazali dünyasında heykeliı1, resmin mal1kum edildiği o and•ı - Selçuklu Türkmenlerinin güzel sanatta, vicdan ,düşüne� serbestliğinde nerelere kadar i lerlediğini gösteren başka bir misaldir. Önasya'da Oğuz boyları nın yerleşmesinden doğan ikinci niyme� şu çok üniü «Roma sulhu.-)n darı beri bu ale­ me tattırdığımız sükur&dur, emniyettir. Herşeyi soyumu­ zun aleyhine yoran «Ehli salip» döküntülerinin iftiralarına rağmen, insanlık bu niymeti d e gi.ın geçtikçe «diliyle ikrar, kalbiyle tasdik» etmektedir. Kil iseniı1, Bizansın din ka,;g3lariyle birer çöl manzarası alan geniı bir kıt'ada Selçuklu­ ların yaptığı yolları, o kuş uçmaz. kervan geçmez beya­ banJarda Sultan Hanları şeklinde akıttı kları zekayı, mede­ n i anlayışı bir gözönüne getiriniz. Buralardan insanlar, zenginlikler aktı. Bunların akması için sulh \'e emniyet denen. büğünün varlığı şarttır. Böyük ticaret yollan Ana­ dolu'dan geçiyor. Anadolu'ya dökülüyor. Anadolu'dan baş­ lıyo�du. Refah seviyesi, yaşama seviyesi durmadan artıyor; Anadolu Türk kütleleri ile doluyord11. Bizanslıların, Erme­ nilerin, Gürcülerin zaafı, taassubu yüzünden Yakın Ş1rkı parçalayan anarşi devri, böylece bitmiş; herkesi malındaQ, canından e m i n bırakan höyük bir devlet sistemi ile «Türk­ men sulhu• girmişti. ·

Bunda� başka Türkmenler; birbirini boğmak üzere olan ırk, n:ıezhep kütleleri arasında devlet nüfus]arı, ruh­ larındaki tesamuhJa öyle bir te'sir yaptılar ki insanlığa ye­ niden umUıni bir disiplin, sükun ile birlikte adalet, doğru­ luk getirdiler. Adalet, doğruluk prensipleri ancak insanın ereceği niymetlerdir. Ve insan, ancak hayvanlığını, barbar.

36


ooGRAFYADAN VATANA

lığını yendikten sonra bu niymete erebilir. Bu pren5ipler, Romalının •Hak, zoruı1dur!» formülüne, vahşiliğine neka­ dar aykındır! Bütün dünya hukuku bugün bile bu Romalı formülünün ağır, barbar damgasını taşımaktadır. Bu dam­ ga ile yüzü, özü kapkara bir aleme Türkler, adaleti doğru­ luğu, anlaşma zihniyetini yalnız tavs;ye etmemiş; o:ıu ta­ hakkuk da ettirmişlerdir. Azlıklara verdiğimiz hakları� a­ sırlarca işgal ettiğimiz yerlerdeki muamelelerimizi, hatta kapitülas)·onları bu zihniyetimizin delili alırsam şaşmayı­ nız. «Yaşamak için kavga» formülünün medeni Avrupa'ya, Amerika'ya İncil olduğunu görüp bizim imparatorl ukları­ mızın adalet, doğruluk, anlaşma zihniyetine �siyaset ap­ tallığı» deyenlerle bir düşünmüyorum. Azlıkl&ra \'erilen haklar, imtiyazlar, kapitülasyonlar bizim en zorlu, en şuur­ lu de\·rimizde verildiği için dünyaya hangi gözle baktığı­ mızı bu Şarlken, bu Birinci Fransuva, bu Borj\pJalar dün­ }·asına ne getirdiğimizi mükemmel gösterir sanıyorum. Bütün bunlar doğrudur. Fakat -o kadar höyük başlı­ �·an- Selçuk İmparatorluğunun daha XIII. asır sonunda çöktüğü de bir korkunç realitedir. Bu, yalnız bir si�1asi idarenin çökmesi olmamış; bütün dün)·a görüşüı1ün değiş· mesi; Türklerin garptaki bütün hareketlere uzak kalması neticesini de vermiştir . Dün)·a ölçüsünde, c1ün)·a için acı olan bu çöküntünün üç sebebi ''ardır: , l Taze Selçuk İmparatorluğunuı1 "haçlılar» su} ka�tı· . .

na uğraması. �·eı1i beldelerimiz, )·eni yollar1mız üstiinden, bu mil�·oı1larca b a r ba r mutaassıp; taze bir bahçe)·i ezen korkuı1ç bir siliı1dir gibi geçti. Haçlılar hücumu )·alnız �·ıkmakla, örene çe,·irmekle, bütün bir medeı1i�·eti - insaı1lığa \1adettiği - bütüı1 me)·· ,-eleri \•ermekte gcciktirmeklC'; bu medeni)·etin hamlesi37


TARlHThlİZİN ÖÔREl*Iİl<I.ER t ni geri durdurmakla kalmamış; şarkın garbe karşı önüne ' geçiJmez bir şüphe, endişe, tiksinme beslemesini, böylece hümanist düşüncelerin, cereyanların bir daha doğmama­ sına sebep olmuştur. Bu hücum, Selçuklulann ün�versel görüşünü yıkmış, dünyayı iki düşman mezhep ki.i tlesine ayırmıştır. , 2. Haçlılardan daha meşum neticeler veren Moğol is­ tilası, i\Ioğol akınları. Haçlılardan kurtulabilen her şe}·i MoğolJar yoketmiş; ille Selçuk alemini içinden vurmakla şarkın e n höyük medeniyet amilin.i ortadan kalkmağa zor­ lamıştır. Anadolu'nun Moğol istilasiyle perişan olması; bir yandan siyasette ahlak bozukluğuna, şahsiyetin erimesine; . öte yandan ayyarların, dervişlerin, mutaassıpların ortalığı basmasına imkan vermek suretiyle de pek şeametli olmuş­ tur. . ·

3. Bu iki amilin tesirleri altında, tertemiz bir Türk­ men kütlesinin, disiplini, sıra ve saygıyı yitirmesi, sıra ve saygı, mezhep aynlıklariyle sarsılmamış olmak. . . Sel­ çukluları dünya tarihinin, orta çağda, kahramanı yapmış­ tır. Bunlardan mahrumluk onlan tarümar etti. Şurasını hemen kaydetmeliyim ki dün)"ada hiçbir ce­ miyet; herbiri teker teker bir soyu yoketmeye yeten bu üç korkunç suykastın müşterek hücumuna dayanmazdı. Türkmenlerin buna dayanması, hatta daha höyük, daha zorlu, daha mükemmel teşkilatlı, daha medeni bir yeni imparator.luk: Osmanlı İmparatorluğunu kurarak kadere meydan okuması .. bu höyük soyun ne an bir kan taşıdığı· ni, bu kanın nasıl tükenmez bir enerji kaynağı olduğunu ispat eder. Böyük Türkmen kütlesi, soylarının hediyesi olan kanlarına; kaynaklarından getirdikleri idare kabiliye­ tine; dinlerinin yekpare tutan te'sirine dayanarak bütün _bu suykastlardan daima daha taze çıkabilmiştir.

38


COOR.-\FY.\D.\N V.;\T .\.N.;\ •

Selçuklu faciasının hemen ardından Osmanlı lm para­ tor!uğunu kuranlar dü�ya tarihinin cl.lima hayretle, hör­ metle göreceği, höyük sin1alardır. Bu im paratorluğun d� bugün göçtüğü bir ,.·akıadır. Şu dünyada canlı olan her şeye göçmek m u kadder olduğuna göre, Osmanlı İm parator­ luğu gibi b i r. dinamik kudretin· de çökmes i n i tabii bulmak lazımdır. �Iesele onun çökmesinde değil, bu çöküntürlün şartlarındadır. İnsanlığın tanıdığı en uzun ömürlü imparatorluk olan Osmanlı idaresinin de inhitat sebeplerini - Selçuklulann­ k i gibi -, soyumuza, kültürümüze {dinimize,

d i limize,

musikimize ) . d ü nyaya gelirken seçtikleri coğrafya yoluna verenler aldanıyorlar. Soyumuzun, b u inhitat

işlerinde

ilişiği olmadığını )·etesi kadar anlattım sanıyorum. Kül­ türümüzün

de bu inhitatlarla i l işiği

olmadığını tekrar _ etmek şarttır. Şimdi e n çok münakaşa konusu olabilecek birisin i : d i n i seçiyorum. Diğer bütün

tarihi meseleler

gibi d in meselesini de artık di kkatle, . cesaretle bilgimizin objektifi önüne koyaca!< seviyedeyiz. Önasya'ya, hele Anadolu'ya yerleşmeden, birçok d i n ­ lere girip çıkan Türkler, iytiraf edelim k i

boyuna eri­

mişlerdir. Çin'de eri)·enlerden başka Bizans

hizmetine

geçen asılzadeleri bu devlette höyük yerlere erişen Türk soyunun bölükleri baştan başa kaybolduğu gibi ; dine giren Bulgarlar da -bizzat Türk

başka

düşmanlığının

Islavlık heykeli gibi, 'fürk soyundan ç ı k ı p gitmişlerdir. Türklerin d in işind� ancak l'vlüslümanlıkla bir

karar

görebiliyoruz. Bu istikrarla birlikte Türkmen kütlesi d e duruluyor. Kendilerini:ı b u dine yaptığı milyonlarla hiz­ mete karşı 'b u din de "onların erimesini önlemiştir. Sonra bu din, onların vaktiyle tn höyük medeniyeti kurmasına; hele rasyon<;lizmi, aklı her şeyin üstünde t u -


TARiHİMİZİN

ÖGRETTİKLERİ

tan d üşünme tarzını baş tacı �·apmalarına da engel olmamıştır. Bundan başka; öteki dinler, mesela Hıristiyanlık vak. ti)·le başka milletlerin bize )·enilmesini önle�·emediği gibi bizim en parlak beldelerde, refahla, çok medeni bir se\�i­ ��ede yaşarken, o milletlerin kulübelerde, bataklarda, bin türlü hastalıklarla, pislikten, bakımsızlıktan kırılınala­ rına da çare bulamamı�tı. Bizim �1üslümaı1 iken -)·cıptığı­ mız tıbbi)·eler, bimarhaneler, bö�·ük medreseler kar�ısında başka d inde olan milJ�tlerin hasret. imrenıne içiı1-:Je ��a­ şadı klarıııı artık bili)·oı·uz. Htılis n1üslüma11 ola11 impa­ ratorlarımız, bir taraftaı1 TiirkÇ('. Fars;a �iirler :;ö)·ler­ ken öte taraftaı1 portreleriı1i 1talycaı1 ressan1larıı1a :yap· tırı�·or, fakat bir �·a11d_aı1 da Bizaı1s'ı )·ıkan topların pla­ nını çizebili)'Ordu. İdarede. askerlikte deha değil dehalar . \·erm iş olan bu milletin son çe)·rek asra kadar ideali bile 1\1üslüınaı1lıktaı1 ba�ka ne idi? !\1aksadını XX. asırda !\1üslün1aı1lığıı1 apolojisiı1i )·ap­ nıak değil; inhilfıtlarımızıı1 sebebiııi so�·unıuzda olduğu kadar kül türünıüze de �-ükletıneni11 dogru olmadı ğıı11 gös· termektir. Bizinı aı1ladığımıza görf' Osmanlı İmparator­ luğuı1uı1 iııhitatını -biı1bir amil arc.sı ı1da- dört :,ö�·ük �ebept� topla�·abiliriz. •

Bir iııci seher : Dün�·a tica1 et )·0Jlar1ı11 11 değişmesi. . Türk ,-at a n ı n ı ı1 iktisat bakım ıı1daı1 esaslı darbeler , i ,·e· rek sarsılmasıdır. Bu sarsıln1alara kar�ı t C'd b i r almak için dış Jl1üııas(·b(' t l e r i n1 i z i . Türkı11enlerin ü ı1i\·ersel görü­ �ü içinde gl· li�t i rcnıf'dik i5e sebeı) �·ine Hcı�· lılardır. İ k iııci S(· bc·ı) : Haçlıların Tµrkı11l'n ,·atanıııa eksilme· :'·e11 bir kiııle, �idde tlf·. bo�·un'1 su�·:�a�tta bulu nrrıası; bu � ü z dl n Şarka çök(· tı ı1 c 1 rt- t öç J1 i�]C'ı-i do)a�·ısi�·)e G arı) Şark müı1ascbc tini11 dar çc· r�·l'\· c:dt: k�lnıasıd ı r. Bu sebe�1le•

-

·

.

4(;

-


CoGRAFYADAN VATANA dir ki b i z garpta olup biteni takiberlemedik, tedbir ala­ madık. Üçüncü sebep: Biz. bu halde iken A'1rupa'nın siiratle kendine gelmesi; höyük de·vlet haliııde çevremizi k uşat­ ması;

Ruslar, Avusturyalılar gibi

i k i zorlu

. düşmanın

-Avrupa siyaset müvazenesini ele alan- korkunç amil- _ ler haline yükselmesi. bö�1lece bizim

yapayalnız! 1ecrid

edilmiş kalmamız ve üst üste niağlüp oluşumuzdur. Dördüncü ve en tehlik'eli sebep: Osmanlı İmparator­ luğunu ilk kuranlann U)'anık karakterleri i l e yekpareli­ ğini kazanan \·e metropol pa�·esini )'itirmi)'en An3do1u'nun; sonraki nesiller eline müstemlekenin i h maJe. ka)•ıt­ sızlığa, hatta daha beter zulme

uğraması.

b-ö�·lece İmparatorluğun istinatgahını .

Şema

harcanması;

ka)•betmesidir.

halinde verdiğimiz bu sebeplerle

uğradığımız

bütün bu mağlüpluk, i n h i t a t silsil,esinden herkes cenaze­ mizin çıkacağını bekle)·ip m i ra� payına çıktıkları bir an­ da Türkmenler gene �1ekpare bir m illet halinde

-�;ani

aslına bakarsanız, daha zorlu bir halde . . . - a\.·akta dı rlar. w

Bu \1akıa; taril1imizin :.ıksettirdiği enerji, canlılık le\'hasının yanlış olmadırını bir kere daha gösterdi. Fas, Su­ ri)·e. Mısır. Irak. Hint. Çin. AlnıRn)'a da.

a)·ni zamanda

bizim teşebbüsümüzü �·apmıştılar. Alman)·a

\1e kısn1en

Çin bir yana bırakılırsa. ötekiler. Türklerin ,·ard ıgı tice�·e

ulaşamadılar. B:ı

ne-.

da. mil�·onluk kütlelerle Türk­

men arasıı1daki farkı g(isterir. Dün�·ada mahşerlerin mizin

ka)·naştığı

b i r anda.

üstüne eğilmek J?Österi�·or ki bu ':atanı

tarihi-

lafla al­

madık. Buradaki bö�·ük. ebedi Türk şal1si�·etini lafla kur· madık. Buraları. birbirinden ağır taril1 hadisE-leri �·ara­ tarak

�bizim>'

�·aptık.

\'endigimiz

düşman

kütJelerin

me)'dana getirdik1eri eserleri. Bizan?>'a �·akışır, Haçlılara 41


·r .\RİHİ�IİZİN

ÖÔRETTİKLERİ

.

yakışır surette yıkmadığımıza, korudtığumuza,

bugüniin

nesilleri üzülü}·or. kızı)·or. Biz o düşman milletlerin )·apıp bırak tığını o kadar geçtik k i ; bu memlekete damga ra ı z ı öyle eşsiz iki 11a}·at ö z i.i ile: zeka ile. kanla bastık k i bu­

raların artık başkalarına ait olması i h tima l i kalmamış- ·

tır. .Karşımızdakilerin haya ti)·eti yanında #

bizimkin 1n ne

kadar üstün olduğunu bu gösterir. Sonra: buraları yalnız

a l madık,

mu hafaza

ettik.

Hem de biitün diinyay·a karşı. Bu da bizim kanımızın tru­ ruyup kurtıma.dığını -ilkin kendimize, sonra büt·�n ci· hana- gösterir sanırını. Bu bu

\·ata11 ;

vazi feye

ancak biz

layık

tari h i va�ifemizi anlamaktan,

olmaktan

çıkarsak düşmanların ola­

b i lir. ,

(1\lillet, aylık dergi sayı: 8 / İlk kil· nun 1942)

42


'

REJ İYONALİST Kİ�I D İ R İki

türlü rej iyonalist

( = mahalli lıemşerilik

güden

insan) �tardır. Birisi si}·aset yapar. Bu birinci imparatorluklar zamanında,

miistemlekeleri

lerde, aile ·ve hanedan evlenmeleri

ö:-neğe;

olan

vesilesile

idare­

bir dev­

letten öbürüne katılan mıntıkalarda rastlıj·oruz. Avrupa·­ nın siyasi, mi.ilki tarihiode

XVI.

asırdanberi bilhassa gör­

düğümüz bu türlü rejiyonalist'in menşe'ini derebeylikle­ re, Ortaçağ'a dayamak lazımdır. Avrupa'daki derebeylikle­ doğuşunu -Fustel de Coulanges'in aksine . . . - C�rmen istilasının, Cermen ail�lerinin,

}·ani dışarıdan gelen bir

kütlenin te'sirine derebe}· i n i dürtüklemiş, on u bu ilhak· lar karşısında gerilemeye, kandırıl maya, Ortaçağ yerleş­ meleri, o devrin vatan kurma sistemiı1e bağlanması11ı ka· bul edij·orum. · Kendi şatosu, kendi surları içinde soyunun, dininin iycaplarına riayetle beraber -hatta başıboş, hat­ ta fizyoloj i k « im�:anlar

::-=

contingences»a tabi- b i r istik­

lal ile }·aşa}·an bu küçük «belde .. devlet

=

c i te - etat•

ler; höyük merkeziyetçi devletler kurulmağa başlayıp bu beylikler onların çerç�vesi içine sokuldukça ayakl�ndı· !ar. insan tabiatından tutunuz da

cemiyetin, coğrafya­

nın zaruretlerine kadar bütün amiller, derebeyini dürtük­ lemiş, onu bu ilhaklar karşısında gerilemeğe, kanınlma43


REJİYONALİST KİMDİR? önünde .Ortaçağ'ın son safhalariyle klasik Avrupa Rönesans'ın ilk safhala­

ya

teşvik ·etmiş gibidir.

Gözüm1izün

rındaki Fransa, İngiltere geliyor. . Bir Franche - Comte'­ nin,

bir

İskoçya,

bir lrlanda'nın

kin,

sürüp götürdüğü

mücadele, ihtilal, isyan , . zamanımıza kadar uzayıp

gel­

miş rejiyonalist hareketleri değil midir? Hollanda . - Kor ... sika mücadeleleri n i mE:'rkezi)'etçi bö'.\�ük de\·letlere

karşı

güdülmüş rej iyonalist lıareketler gibi alacağız. Bugünün Fransa'sına karşı Bretonların, Alzas ve Loren'lilerin güt­ tüğü

a)·rılık politikasını,

lspan�·a')·a

karşı

Catalon'lann

�·aktığı istiklal ateşini de siyasi reji�·onalizmin örneği di­ �'e ,,ereceğiz.

Rusya, A vustur)'a, Osmanlı İmparatorluk-

)arına _ karşı yer)'er, zaman zaman fışkıran is)'anlar, a)'­

·

1

rılma arzulan siyaset yapan reji)'Onalistlerin en u:1utul­ n1az örneklerini vermiştir. Hepsinirı de asl ı n ı ; Ortaçağ'da kurulan veya kurulma)-'a başla)•an si�·asi teşekküllerin il· hakı �eydana getirmektedir. GörülÜ)'Or ki si)'as{·t yapan reji�'onalist �rihin seyri içinde kurulan vatanları, kendi beldesi. kendi dar mın-

'

tıka�ı hesabına parçalı ·�'an bir amildir . İnsanlık bu amil­ lerin karşısında a�·nı hökmü \'ermemiştir. l\1erkezi�·et.çi. bö�·ü k ,. e yekpare \.'at�nları n parçalanmasına �ebep olan <,a�·rılıkçı

=

separatiste>�

galanmış. kaanunsuz dan

dağılma

hareket] e ri

<.:İS�'an>:

diye dam ...

bulmuş: fakat i mparatoriukları yı­

cere�·anlarını

«ınilli�·etper,·erlik>�

di)'l>

an­

Loren ·1inin Fran-

4

şa"daı1 a�·rılma hareketleri is�·an di�·c. kötü gözle görül-

mış. h oşgörmüş. teş,·ik etmiş�ir. Alzas

...

m ü ş . Fas'ın kı�·amı ise meşru hak gibi kar�ı lanmı�tır. İkiı1ci reji�·onalist

örnegi

çok

fark lıdır. Bu örnc-�in

aı;lını hislerimiz. bu hislerin en iptidaisi, fakat en köklü­ sü olan dogd ugumuz, bö�·üdügümüz �1erlere

karşı dLıy­

dugumuz tabii se\•gi�·€- baglamak gereki�·or. Bu sc- :�inin 44

( ı


COÖRAFYADAN VATANA u nsurlarını fikir, siyaset ve hele edebiyat adamla!"ı çok didiklemiştir. İçtimai insanın karakterini yoğuran coğraf­ ya; onun bütün beşeri temayüllerint: oluk ve ha\1uz işi gören cemiyet muhitleri; insanı hayvandan en çok a)·ıran ruh hadisesi: hatıralar, bu hatıralara maya vazife5i gö­ ren sevgiler, kinler, korkular . . . doğup bö)·üdüğümüz yere karşı bağlılığımızın

••

örgüleridir. Omrümüzde, hiçbir za-

man hür olamadığımız bu cemi)·et ha)�atı n ı n çenberinden kurtulamayıp çe\1remizE- -ancak içtimai

insanın duya­

cağı- derin bir melal ile bakındığımızda;

muha�·)·ele·

mizin bizi alıp götürdüğü tek teselli iklimi olan çocuk­ luk hatıraları . . . bu bağlılığın örgü!erindeki s ı rrı. metafi­ ziği anlatmağa yeter. Bu türlü rejiyonalist, belki ilk �ite ile beraber doğ­ muştur. Amma asıl babası \'.· unan tarihçisi Pausanias'dır deyebiliriz. Romalıların elinde erimeğe başlayan Yunan­ lılığa karşı duyduğu hasret, ona en güzel rehber kitap­ taplarını )'azdırmıştır. Fakat;

bu örneğin i!im, si)·aset:

olması ancak muasır A\'rupa'da sızların �'1istral'ini. hatta

edebiyat

me\1zuu

ortaya çıkmıştır. Fran­

Alphonse Daudet'sini düşünü­

nüz. Mistral'in edebi r�ji�'onalizmi, hakiki Fransız -vatan­ perv·erleri tarafından d:ı hörmetle anıldığına göre bu ör­ neğin; siyaset yapan ,·atan

parçalayan

rej i)·onalistten

farklı olduğunu açıkça görebiliriz. Bu edebi reji)·oı ıaliz­ min Avrupa'da. Amerika'da başka iki menşe'i daha \·ardır. Birisi: Bugün ün aşırı )'enileşmeciliğinden, buna des­ tek olan tekniğinden. modasındaı1. bunların neticesi olan yeknesak!ıktan bıkan. edebi)·at adamlarının

mahalli hu·

susiyetlere sığınmak iste)·en rüh haletleridir. Her . türlü konfora alışkın Anglo-Saksonların bile İrlanda göllerine, .Fransız Bretanya'sındaki son derece pis.

45

fakat Ortaçağ


1

REJİYONALİST Kİl\.IDİR? h üviyetini y i t i rmemiş köşelere koşuşması;

roman

yaz­

mak için bütün dünyanın A"·rupalı ayağı az değmiş )·er­ lerine

uzanan. yeni görülmedik. i ş i t i lmedik me,,,·zu ara­

�; an son zaman ediplerini ancak bu ruh h.iletiyle iyzah ede biliriz. şeh i rlerinde boğulan . . ma­ ki nalaşan fikir adamlarının d inlenme, düşünme için; ta­ İkincisi: Bugünün böyük

r i h i n bir ne,,,· i istatistikleştiği köşelere b i r çeşit "·urgunluk duymalarıdır. Bu

vu r.�uııluk, o mıııtakanın

folklorun­

dan, etnoğrafyasından tutunuz da coğraf�·asının her zerresine kadar hayranlık.

kıskançlık,

muhafakarl ı k

ğuruyor. B i r m i lletin tarihi, şahsiyeti bakımında.-ı

dobu

h islerin ehemmiyeti meydandadır. Dikkat edilirse; örneği, iç ve

e�lebi diyeceğimiz

b u rejiyonalist

dış turizmin doğmasıııda başlıbaşın� a m i l

o l a n en müsbet, e n m�dern hadiselerden biri olmuştur. Türkiye'n i n b u iki türlü rejiyonalizmi tanımamasına imkan var mıdır? İmparatorluk olarak, yeryer ayrılış ha­ reketlerinin bütün kanlı safha !arına aşina olan Türkiye siyaset yapan rejiyonalistin hertürlü fesadına, suykastına uğramıştır. Romanya, Macaristan, S ı rbistan,

Bulgaris­

tan, Yunanistan'dan tutunuz da; l\Iısır'ın, Arnavutluk'un, l rak'ın, Suriye'nin, Arabistan'ın

İmparatorluktan ayrıl­

mak için giriştiği hertürlü düşmeınlık; metropol çocukla­ rına neye mal o l muştur, biliyoruz! Anavatanın miistem­ lekeler yoluna eritilip mahvedilmesine vanp dayanan b u korkunç .d evirlerin rejiyonalisti, hen1en daima soyumu­ zun, devletimizin aman bilmez düşmanı olmuştur. 1908 den

az

önce Bükreş'te toplanan il. Başkım

\;erilmek üzere b i r Arnavutluk tarihi yazan Türkler için

-<> . vakta

Kongresine ve orada

kadar kimsenin ağıza alamad1ğı­

ağır hakaretleri savuran Şemsettin Sami Fraşeri; Türk 46


COGR.\FY.\D.\}f V.\T.-\:-4A

1

soyuna karşı dü�manlığıı1da herhangi bir müsteşriki 11asıl fersah fersah geçmiş ise; bir 1\ rap Liri lıçisi Zeki Pa�a, aynı düşmanlıkta bütü�ı seleflerini, lıerhangi bir .\\·rupa­ •

lıyı Çoktan geçn1işt i !

Bunların lıep:>i de si)·aset

y·apan

rej İ":l Onalis tlerdi ! Bugünkü Türkij·e h�1li nde,

�·ekpareliğine

ka·,;uşan

ana\·atanın1ızda da reji�·onalistler görünmemiş - de�ildir. Ermenilerin, Kürtlerin h a reketleriyle; Pontoscu'ların ha­ reketini, ve daha bun:ı benzer bir iki teşebbüsü, 'Siyaset )·apan rejiyonalistlerin körükled igini bil i.)·ortız. Bunların kökü daima dışarıda. ecnebi men1leketlerded i r \·e hepsi de; t {ırihin azan1etli nehirler halinde akıp gelerek dökül­ düğü bu yekpare \!ata�ıı parçalaı11ay ı ; bütün Tür ki üğü11

bütün Türklük tarihinin tek mümess ili kalan Türkiye'yi

crtadan kaldırma�·ı hedef bilen ecn�bi devletlerin emeli­ ne, planına göre yörürr, ü�tür. Bununla beraber Türki)·e'dP, edebi rejij·onalizm ha­ reketlerine bağlanabilecek hadiselerin ön safına «mahal­ li

hemşerilikler»

lık»

dedigi miz ,,.e benim,

yazısıyla orta)·a koyduğum,

« Yokolası- Ayrı­

hadiseyi almak

lazım­

dır. Edebi rejiyonaiist örneğini de Türkij·e'de belki eyi temsil eden haddi

en

zatında b u «mahalli hemşerilik»

gayretidir. Aslına bakarsanız; bu tabii bir neticesidir.

gayr.et, bizim Ortaçağ'ımızın

B i z i m Ortaçağ'ımız. başlıca höyük

Selçuk İmparatorluğu'n u n kuruluşu, höyük Türkmen bey­ lerinin, hanedanlarının Anado1u'da kurduğu beylikl\?r, bu beyliklerin kısmen yıkılması ve· Anadolu Selçuklul3nnın hakimiyeti, bu Selçuk Devletinin de yıkılması i le Oğuz beylerin i n Anadoluda �·e:n iden beylikler kurması, n i hayet •

Osmanlı Imparatorluğunun bütün bu dağınık alem yerine yekpare, uzun ömürlü, teşkilatı daha zorlu bir devlet ha­ linde yükselmesi . . . ile karakterlenir.

4i


REJİYONALİST Kİ�IDİR? •

B i l hassa bu be)•likler; Anadoluda bugün

basit

şe­

hirler. ka�abalar halinde }·ükselen )'erleri, b i r devlet öl­ çüsünde ele almış

b i r devlet kadrosuyla doldurmuş, b i r

de\·lete )·akışır şekilde i��mar etmiş; yine b i r de\1letin ya­ }·apa bileceği hars ve i l im müessesel�riyle ön safa geçir­ meğe çalışmıştı. Her be}·liğin merkezi, kalesi, suru i l e çev­ resine kafa tutan taştan bir ŞÖ\'al)·elik abidesi. kendi hal­ kını. aşiret i n i n lel1çesi. göreı1eği

ile besle)·en bir

hars

merkezi; kendi .hanedan ''e de,·ietinin. iıısanlığa k3'.mak istediği ilim eserleriı1i bo)·una yar:ıtan müstakil, muaz­ zam, bir be:yin; kendi ha)·atını, iııaninı sonuna kadar ruyan işlek bir kılıç. bir hatıra. bir tarih meşl1eri idi.

l_co­

İmparatorluğumuz, bütün bu be�·likleri }· ıkıp yerine )·ekpa;·e bir siyaset mal�i11asını kurd uğu zaman

bile bt1

b(>yliklerin merkeziı1de �·er )·er dc\·le t di.i şkünü a i leleri!l, sül�lelerin hıncı de\·am etti. B i l hassa i m paratorluk de\'­ let müesscsesi11de oldugu kadar 11ars müesseselerinde. ille dil m ü essesesinde; Oğuz

bo)·lar111ın sürüp getirdigin".ieiı

farklı ,.e)·a tama mi�· le a�·rı bir an'ane. b i r m üessese ku­ runca; tamamiyle Oğuz töresiı1e. Türkmen harsına bağ�ı kalan be)�lik1erin halkı. kendini her i)·tibarla imparat\l!"­ l u k taı1 a)·rı görmcğ(> başladı. Folklorumuzlü. halk ş ! iri­

mizde bu görüşün )·ankılar1111 bol bol göre b i l i riz. DcııilE·bi­ J i r ki l1er beyliğe karşı bugüıı Anadolu'da a)·n bir ağız. a)·rı b i r folklor, a�·n b i r etı1oğraf �-a ,�ardır. !\lahalli hemşehrilikleri11. asıl sebebini bizim bu bünye­ m izde ara111alı �-ız. Bu i �-ti harlanır k i d i l ÖP birliğe �·ara­

bilvıek i ç iıı. Anadolu'daki ağızları. folklor, halk musiki­ �;

,.e halk

ş i i ri ndeki fark�a:-ı tesbite şiddetle mul1t<ıCiZ.

I'� a�:ı� Aııadolu b(>�-liklerini11 o adcı11i merke1 i�·etçi

leri

üzeri11(>

ctsı r lar

impara•erlu�:ları�ızıı1 agır c i l1a;·•

bo�·uı1cu sür üı) g i de bilmişst:; •

c c?l1i t­

•turmuş. �·ekpar� rnillct :.,la-


coGRAFYADAN VATANA ı eık bugün dilimizin, kültürümüzün höyük yekpareliği.ne �

.

kavuşmak 1, e' n i n

için de, e�ki mP.tropolün ve bugünk.i1 Türki·

bütün

edebi harsi l1 ususiyetlerini . . .

almak,

�l•:

k!)·metlendirmek mecburiyetindeyiz. Amma, yalnız kültür �ahasında bu ı11<.!cbuı-i�et, 'ihtiyaç var.

Her mıntıkamızın

ağzını,

fol klorunu

rrıetJendirmemiz ancak harsımızın yekpa&t']igiııi

·

bu

kıy­

sur·atle

\"e şaheserler verecek şekilde kurmak; bu kültür yekpareliğini, devletimizin siyasi yekpareliğine muvazi bir hale getirmek içindir k i ; mahalli hemşehrilikJeri bir )·okolası a.}·rılık,

bir piçleşmiş reji)·onalizm saymaktayız. Her kö­

ş r m iz i n a)·rı bir husi"ıs•:: c!t:, ayrı bir güzelliği

V3rdır

'\'\!

orada doğup böyÜ)"enin bu hususiyeti, bu güzelliği anma­ sını, se\ymesini, hele Türkiye ö1çüsünde değerlendirme­ sini harsımız için

kazanç,

- hususi

idareleri

şiddetle

alıkoyan - devletimiz için kazanç biliriz. Amma bu gay­ reti, bir m ıntaka vatanperverliği şekline sokanlarla barış· mamıza imkan yoktur. Bu · vatanı bu gözle gören,. bu vatanı bu )·ekpareliği ile rul1una yerleştiren bizler; l\iillet'in çalışmalarını dai· ma Türki)·e'nin koyduk. Osmanlı

ha)·ati i hti)·açları

bakımından

düzene

imparator]uğuııu kurarken metropolü­

müz, ana\"atanımız ola'l Anadolu;

bugünkü Türkiye'nin

ta kendisidir. l\1criç'ten Ağrı c!ağına kadar, bu yekpare \"atana kah Türkiye, kah Anadolu di:yoruz. Bunu dC'rken, bö)·le hareket ederken, Türki)·e Cumhuriyeti ·yle, taın mutabakat halindeyiz. Bunun içindir k i «Anadolu:.> kelimesini ağzımıza aldı­ ğımız için bize reji�·onalist adını verenler gafil, .}·ahıAt ca­ hil değilseler, mutlaka su)·kastçı elemanlardan ibarettir.

C1'iillet, aylık dergi sayı: 8 / İlk ka­ nun 1942>

49


MİLLİ'r'ETÇ i L lG İl'.ti Z

Asıl Türk milJ iyetçiliğinin doğu�u11u «Kuvayı �lilli­

ye ).!ücadeleleri» i l e başlatanlar aldanmı}·urlar. Blı kor­ kunç zelzele ile sarsılan anavatan; kendini bulmak� ken­ di özüne inmek için kullanacağı

asıl yolu, a�ıl mede11i­

yeti, asıl tekniği ancak «İstikJal !vlücadelesi» nden sonra seçmiştir. Karamanoğlu muhterem l\tlehmet Bey ' i n mil­ liyetçiliği gibi, Tanzimattan beri arasıra ış ıldayan yetçilik de

(1),

�Iesrutiyetten sonra «compromis»

milli­ ler

halinde fışkıran m i l l iyetçilik de; İslam beynelmilelciliği­ nin etkisi ile olagelen ,,.ata11severlikte11

ileri gitmem iş­

t i r. İlle Tanzimattan beri; denilebilir ki, T iirkler hep öteki kavimlerin m i l l iyetçiliğini uyandırmak için

kahrolmuş,

sabretmiş, fedakarlık yapmışlardır. B ütün bu son devirlerin ibretle.

hayretle görülecek

vasfı: idealin de, ideoloj inin de ağırlık merkezi n i «anava­ tan

=

metropol» den başka yerlerin

meydana

getirmiş

olmasıdır. İmparatorlujumuzda l\tlüs!ümanlık b i r

ideal

olduğu zamanlar ağırlı!� merkezi �!\Iakamat-ı mübjreke� < ı > Abdülhak Hamid'in şu nusraı gibi:

+Sen Türk nanunı anıyorken biraz eğil• <Türkün sebep sukutuna Türk olması değil! .. •

50


COGRAFYADAN VATANA

idi; aslında müstemlek� olan yerler, idealin bizzat vata­ nı haline girmişti. Osmanlılık bir ideoloji yapılmak isten­ diği sıralarda ga}·enin ağırlık merkezi anavatandan r;a;·riyerler olmuştu. �'rurancılık» la ifad� edecegimiz il� mil­

liyetçi şuur devrinde ·:te ideoloj inin ağırlık merkezi ana­ vatan dışında kurulmu· ş; emellerimiz başka yerlere çev1 .. rilmişti. Anavatan'ı mü!)temlekeleri yoluna, inanılmaz b i r gafletle yahut, -başında

bizzat müstemleke çocukları,

dönmeler höki.im sürdüğü zaman, -şuur parçalayıcı b i r hiyanetle harcamak; b � z i m i mparatorluğu başka impa­ ratorlu.c{lardan · ayıran en mel'un vasıf olmuştur. İmpara­ toFluğumuzun biitiin felaketlerini

bu esasa bağlamakta

tereddüt etmiyoruz. 1914 deki Cihan H"rbi

İslamcılığın

(dikkat ediniz :

m üslüman�ığıı1 demiyoru m ) , Osmanlıcılığın bel i n i büken_ höyük Lir · ameliyattır. Anadolu'daki «İstiklal l\Iücadele­ leri», Turancılık şeklinde ve «compromis» lerle bağianmış ilk

milliyetçiliğin hak ve m ukadde:- yolu bulması

için

geçmemiz gerekli, bir sırat köprüsü oldu. Dünyada de­ vamlı, höyük, müstakil biricik Türk devle t i n i kurmuş olan Oğuz Boylan'nın kendi gerçeklerine ermesi için, «İstiklal Harpleri» gibi b i r ceh�nnemden

geçmesi lazımdı.

harplerin yangınında, 1'ürk realitesine aykın

Bu

ne varsa

kül olmuştur. öteyandan; bütün dünya Türklerinin kur­ tulması, yaşaması için Anadolu denen mücahitler yuva­ sının müstakil, kuvvetli, höyük kalnıası şartolduğu mey­ dana çıkmıştır. Bugün, dünya Türkleri içinde milliyetçi ve samimi tek i nsan yoktur ki_ herşe y i n üstünde «İstiklal

ilkin,

Harpleri». nin kazandırdığı höyük neticeyi ko­

rumak hed�fine saygı göstermemiş olsun! Denebilir k i Anadolu, yalnız bütün tarihi içinde de­ ğil; Türkmenlerin fethii. ıden beri de ilk defa sınkrlan için-

51

'


MhJ.tYE'l'ç1LtöİMİZ de tbütün» haline girmiş bir yurdun şuuriyle çerçevelen-· miştir. Türkiye dediğimiz btı çevre bugün bütijn imkan­ ların karşısına işte bu bütünlüğüyle_ diki�miş bulunuyor. Moğol akınları, «Ehli-salip» tahribi gibi suykastlar YÜ:­ zünden geri kalmış höyük «mision� unu başarması, bugünün milliyetçilik ideolojisine bir zemin olmuştur. «Mü­ teferrika İbrahim» denberi hiç olmazsa on nesil, bu işi-C: başarılmasına çabalıyo:·, bu yolda c-an veriyor. �en nesillerin varmağa çabaladığı bütünlük, birlik imkanlarına bizim neslin kavuşmuş olması höyük mazhariyetimiz; olan ve olacak olan şeylerin şuuruna \"armak, bunları korumak höyük mesuliyetimizdir. Bu mazhariyetle bu mesuliyet, şimdiki ideolojimizin dayanağıdır. l\1:alazgirt'te; KılıçasJan'la Eskişehir ve Konya ovalarında; Sırpsındi­ ğı 'nda; Niğbolu"da; Belgrat'ta; Otlukbeli'nde; Çaldıran'­ d�; Mercidabık•da; Mohaç'ta; Viyana önlerinde; Rodos'­ ta; Prut kıyılarında; Bağdat'ta; Kanije 'de şehit olanlar; yahut dönme Kuyucu Murat·ın zulmü ile gömüienler; Simav'lı Bedrettin ile birlikte ölenler; �iha)·et, Çanak­ Kale'de, Sarıkamış'ta, Süveyş'te, Gazze'de, Toroslar"da, Ermenistan cephesinde, İnönü'nde, Sakarya 'da, Dumlupı­ nar'da. . . <1:bu toprak için toprağa düşenler» şimdi sağ ol­ saydı, bugünün milliyetçiliğini <•kendine · gelme, kendine doğru toplanma, bulduğu yeri doldurma. bu yerleri ebe­ diyetlere kadar Türk olarak koruma!» dan başka ne ile karakterlendirirdi? . . ,

.

.

.

. B u i)·tibarladır k i bugünün ileri cemi)·etleri arasın_da yer almaya çağn�an bö)·ük, köklü Türkiye'nin dünya· '51· çüsündeki ideoloj isi; bt1 kadar ağır imtihanlardan soııra erişilen «milliyetçilik» 1en başka şe�· olamazdı. Gene bu­ •

nun içindir ki bu milli)·etçiliğin ilk faslı: topluluğumuzun toprağımızın� tarihimizin gerçeklerine u�;an bir �:-ealist-

52


COÔRAFYADAN VATANA liktir. Bu realizm yüzündendir k i bizim milliyetçiliğimiz ne yalnız başına his, n ·�· yalnız ba,ıııa kan, n e yalnız ba­ �Jna toprak birliğine dayanmaz. Yokarıda

söylediğimiz

gibi, bu ideoloji, bir sıra realitelere dayanır. Bu sayede de Hint'deki bir kast';n insanları -ölümlere kad�r ko•

valayan, ayıran-. zinciri olmaktan çıkar.

Bu realitelerin başında: Türkiye�ye adını veren, Tür­

kiye'nin d ünyada hiçbiı· değerle ölçemeyeceği Türk küt- · )esi vardır: Bütün m i l letlerin kurulına devrinde ' yaiadığı tesadüfler safhasını . yenip,

iki n1ilyara yakın insanlığın

kaderi arasında kendine mahsus bir kader,

bir yaşama

düşünme, zevk alma şekli yaratan Türkmen kütlc-"'ii! Bu esas kütle, bu asıl nüfus manzarası bu memleketin

dil,

nüfus, toprak, sınır, siyaset, maarif, iktisat, sağlık

gibi

bütün de\-·let çalışmalarının belkemiğini meydana

geti­

r i r. Bu çalışmaların k i m için, kimin adına, kimin m üsaa. desiyle vapılması gerektiğini ve mümkün olduğunu göste•

rır. Vatanımız için dü��e yarının, yerle göğün, bilinenle bilinmeyenin arasında köprü \1e çin1ento vazifesi Türkmen kütlesi yanında, Türkiye'nin miras olarak aldığı bir nüfus alacalığı

gören

imparatorluktan bulunmaktadır.

De\1let.in esas kütle ile olan mün:ısebctinden hiçbir şey de· ğiştirmek şö)·le dursun. bu nüfus alacalığı; de\1let çalış­ malarının keskin, aksamaz bir şiddeile,

bir temerküzle

işlemesini en1reder. Bu alacalık, bugün insanlığın özlediği birliğin. saadetin da)·anağı olan tecanü�ü )'Oketmektedir. . Bu birliği. · bu tecanüsü. soy aslına da�·anan kültü"r birliği kurabilir. Bu · kültür e3as kütle.nin beslediğinden, bö)·üt1üğünden başka olabilir m i ? De,·letimizin bu çalışmaları, b u nüfus

alacalığının

yerine milletimizin tecanüsünü getirme;yi ; ana

. 53

kütlenin


MİLLİYETÇ1LtôtMiz \

benliğini yıkmadan, onun hiç bir hakkını yoketmeden milletimizin kaderine. yürekten katılmış olanlara bu mem­ leketi cennet bir vatan yapmayı hedef bilir. cı­ İmparatorluğumuz dünyanın en eyi temsileden hazı olmuştu. Ve şüph�siz bu yurt, öz kütlesine katılan kütlele.ri en çok bahtiyor eden vataıı olarak tanındı. An­

cak, bu insanca, bu demokrat adını almadan demokrat­ ça eyilikler; hemen daima öz kütlenin, yani bu vatanı milyonlarca seçkinini feda ederek kuran, ayakta tutan Türk topluluğunun zararına olmuştur. «Kuvayı Milliye• çarpışmalan·, bütün bir geçmişi, -eyiliği ve· kötülüğüy­ le- tasfiye ederken, cihanda pek az rastlanan bu cano­ mali'yi=uygunsuzluğu• da silip yoketmeyi gaye olarak belirtmişti. Biz devletçiliği de daima bu ana düşüncelerle millet hayatımızda benimsenecek bir merhale sayıyoruz. Yekpare milletin çabucak doğması, ancak «Kuvayı Milliye• ruhunun çarpı�malarındaki ideale sadık kalmakla mümkün olur. Herşey, her çalışma; tarihi ve vatanı ya­ ratan, yaşatan kütlenin bodurlaşması yolunda yapılma­ dıkça, İmparatorluğumuzun çökme devirlerinde gö:düğü­ müz manzara -yani höyük çoğunluğun müphem siyaset muvazeneleri, birlikler�, yoluna harcanması- meydana gelir. Bu da, değil milliyetçilikle devrimizin hiç bir, am­ ma hiç bir ideolojisi ile uzlaşamaz. · .

.

Cumhuriyet, demokrasi', laiklik gibi prensiplerin bu­ günkü .realist milliyetçi yanındaki değeri, bu nüfus alaca· lığına ve esas kütlenin -:-bir takı � zaruretler, hiyanetler­ le- perişan kalmasına baktıkça kuvvetlenmekte; ideolo­ jimizi çatlaksız bir organizmanın ahengine kavuşturmak­ tadır. Her bakımdan tecanüsüne kavuşması bir ideoloji zemini olan vatanımızda, bütün bu prensipler; bizi, inan­ dan, siyasetten, milletlerarası müna3ebetlerden doğan bin

54


. CoGR.-\FY.\D.\� VAT.\N.\ türlü zorltığu �;enmeğe götüren imkanlardır. Bununla beraber dcvletçıli k. laik1 ik. in kılapçıl ı:c gibi

pren3iplere birer icleal lı:utsiliği \·ermekten uza ğız. :\{ese­ la demokrasi�·i kaj·ı tsız şartsız başköşeye geçirdiğimiz �a­ nılmasın. \takti.y le Çığır' da yazıldığı gibi

(2),

tecani.isünü

tam lJulmamı.:ı. çokluğu her bakımdan ön�afta yör1.imekten kalmış cemi,y etlerd� demokrasi, ancak millet bütün­ lüğün Ü parçalar. bu parçalamaya önayak

olan azlıklan

körükler. Bunu anlamak içiıi Osmanlı İmparatorluğunun,

ve

bugünkü İmparatorluk!:ırın, hatta bugünkü bazı mi lletle­ rin macerasını gözönüne? getirmelc yeter. Bu iytibal·la d a b i z halkçı olma tabirini demukrat olnıa tabirine terc i h edi­ yoruz. Sonra laikliği, bugün dünden ziyade cemiyeti:nizd,e b i r mu�·azene faktörü olarak alıyoruz. Onun sebep olduğu muvazene, cemi)·ette bütün i htilallere, muharebelere rağ­ men istikrarın yitmemesini, sonra, cemiyetin dünya şart­ lan, hayatın binbir ihtimalleri

karşısında

kıvraklığını

(souplesse) korunmasını mümkün kılıyor. B u istikrar ve elastikiyet sayesindedir k i cemiyetler, vakit vakit �refor­ me»lar yapabiliyor, yani içtimai kuvvet grupları arasın; da zamanla doğması çaresizleşen münasebetlerde şikliği idare edebiliyor; b u değişikliğe

deği-

-yıkılmadan­

uyabiliyor. Bundan başka; biz, bu höyük müvazene fak­ törünü d e m i lletimizin bütün tarihi boyunca tesamuh (tolerance)

ü n veren

göreneğine dayayabiliyoruz. Demek

bu prensip, bizim milletimiz için b i r ideal değil, tarih i boyunca tahakkuk ettirdiği tesamuhun noktasıdır.

bir

bütün vanş

<2> Çığır. 83 - 85 sayılar Samet Ağaoğlu'nun yazıları

55


MiLLt�·ETÇİLİG İı!İZ Milliyetçi olma}'ı bu aı1lattığıın gibi ka,·ra�'a.n aydınıı1 devletçi de, inkılapçı d:ı, Cumhuri)·etçi de! laik de, halkçı da olması normaldir. Toprak Kaanununu çıkarmak

içiı1

elimizdeki memleketin istiklali kadar halkının da efendi kalmasını, birbirine düşman olma)'an hemşehrilerde:1 mey­ dana gelmiş kalmasını -isteyecek kadar m i ll i�;etçi olmak :yeter, a rdından (':reforme» korkusu

silinip

gidecektir.

Topraklarımız üstünde, geçmişten miras kalan hatırlamak \'e bu i nsanlık de,�rinde,

azlıkları

a)·rı a)�rı

dinden

olan . bu kütlelerl e yaşan1aya mecbur 0lan çoğunluğun )'al­ n ı z kendi dinini de,·lt-tin resı11i d i n i �·apan1a�·acagıı11, ya­ parsa m i lletine höyük zararlar gelec�ğini düşünecek ka.. dar m illiyetçi

olmak :r eter: ard111daı1 laiklik gele�ektir.

Bugünün insanlığı arasıı1dC1 a�·akta kalabilmek i çi;1, bir avuç a}·dın ı n ardından )'Örünı11ek )'etı11i�·eceğini,

bütün

kütlenin, teker teker bu toprağıı1, bu ı11 i ) Jetin kaderini be­ nimseyip onun faktörü olabilmesi gerektiğini anla)·acak kadar milletini seven bir milli)1etçi olmak �'eter: halkçılık da, cuİnh�ri)1etçi l i k de ardından gelecektir. Otur�lacak belde olmaktan çıkmış ka5aba ,.e şel1irlerimizi )·ekindir­ mek; yurdumuza Ort.açağ'ı11 be)·lik](\ri kadar a�·rı, dağı­ nık bir görünüş \1eren. ik tisadın11zı. f e lc·e uğra ta 11 )·olsuz .. lugu giderınek; fabrikalarıı11 ızı, den1 i r�·olların11zı �·apmak için; bu m illetin ih1i�·aç1 arıı1ı

düşürlecek kadar m ill i�; et-

, �i olmak �·eter: de,·let�ilik ardıııdaı1 gel�eekti ı . Biz halkçı, · bu

bu

de,·letçi ola11 milJi)·etçiliğin adına -Necmet­

tin Sadak 'ın �'azdığı gibi - <,sos�·etlizm�> denmesine ,-e�·a qenmemesine üzü1ecekl� rdC't1 degi�iz. '\:"eter ki bu

t ü rlü

b i r n1i11i�·ctçilik. bütüı1 temizligi i i e içir11izi kaplan1ış olsun.

Bizin1 gibi. t<i !· i l ı i \}dc· n geleıı çi!res i z l i kleı le a�acaklı kalmış c·emi�·etlerde. t�·ırilıi ,.e ,·at3ııı kurınu� ola:1 asıl kütleı1iı1, çoguıı!uğun si�·�·ı�C'tÇC', ikti�atça. k ü l t ü rce ön


.

COGRAFYADAN

VATANA

safta bulunması. o topl tı l u g u �;ı kat:.:ık ot.ıı1 şe}·di r.

Bir

milleti k u r a n l ar. o millete k a t ılani;ır · arası ncla geri. örı1ek arayan hale düşerse.

c� iişürüli.irsc;

u

m i lletten geL�n ��e

onu idare edenlerin ilk işi. bu uj·gunsuzluğtı gi d � rır.ek, o çoğunluğu ön safa çıkarmak olmagı ç�iresizdir. İ�te bu ça­

resizlik. ın i l l i�1etçilerin ı!eri \'e y·eni lı i r }·aşamanın. !>ö.vtik hamlelerin. başa n ların, tarafını tutrnasını iyz.ah eder. T ü r k millij·etçiliğinin müjdecileri ,.,.e biitün fecl<i ileri aynı zamanda d ü şünme )·ollr:rı � aş aj·ı şla rı, hasretlerı ba!<ımın­ :

dan cemi y·eti m i zin dair.ıa en ileri gidenleri, cemiyeti

en

i leri götürmek isteyenleri oldu. Bugün de gerçek m i l l i}·et­ çiler insanlığın eriştiği, erişmeyi hedef bild�ği en

ileri

tekniği, en ileri yaşamayı memlekett� yerleştirmeyi, mEm­ Je keti iktisatça, teknikç� tek parça haline getirmeyi temsil etmiyor mu? B u bakımdan mil li}·etçiliğimizin müsbe tvasfı: ileri­ liğin, )"eniliğin aşıkı olmasıdır. Bizim ideoloj imizi c:a.�:adığımız realitelerin

ba·ilıcası

toprağımızdır. B u kitab1n başıııda c-traflıca a n lattığımız üzere,_ tarihi akışımızın gelip

dökiildüğii bu

Anavatan

bizim m i l l iyetçiliğimizin baş realitelerinden ve asıl l1edef­ lerinden biridir. Başka�ının vatanında gözümüz yoktur; fakat b u topraktan da bir zerresini feda edemeyiz, Kuma­ ra basar gibi sergüzeştlerde harcayamayız.

Emeğimizin,

ordumuzun, maliyemiziil, iktisadımızı11, siyasetimizin m ih­ veri; basit b i r coğrafya iken vatan haline getirdiğimiz bu topraklardır. K i msenin vatanında gözümü.:ün olmaması, bizim de <(irredentisme» m i z bulunmadığını göstermez. Fakat b i r Hata)',

b i r Boğazlar (�·[ ontrö) anlaşması, b i z i m , bizden koparı lmış vatan parçalarını hangi zih niyetler, iıangi


1'1İLLİYETÇİLİG İMİZ yollarla istediğimiz hakkında yetesi kanaat verir: Bizim milli:yetçiliğimiz, milletlere bela olan cisten d�ğildir. Bugünün öteki milliyetçiliklerinden, hatta beynelmi­ lelci tanınmış rejimlerinden titriyoruz. Bunlar kinin, yer­ siz kibirlerin kokuttuğu bir şiddet alemi )'aşıyorlar. B u şiddet, milletleri k ı)·ası)·a rakip bezirganlar gibi birbiri­ nin karşısına dikmiş bulunuyor. Bu rakip, bezirganların insanlığı nere)·e getirdigini hepimiz görmekte)·iz. Türk milli:yetçiliği k imse)·e )·urdundan bir karış ver .. meme)·e ahteden, kimC)e-nin \·atanına gözdikme)·en özel­ liği ile, biitün bu düşman alemlerin c.•rtasında tarihin dik­ tiği bir mu\·azene anıtıdır. Bu husüsi)·etin da)·andığı te­ me):

Türk milli)"etçisinin herşeyden önce, herşe}·in

üs­

tünde yurdunu, milletini se\·mesidir. Biz, kimseden, kim· senin milletinden, )'Urdundan nefret etmi)·oruz.

5adece

kendi yurdumuzu. kenL�i m illetimizı se\•mekle işe başlı­ yoruz. Bir madal)·anıı1 ters )'Üzü gibi. nefretimiz ancak, herşe)·den üstün tuttuğumuzu se\·me)·erii, tehlikeye düşü­ reni \·uracaktır: \'e bu, bizim milli:yetçiliğimizin belki en keskin \·asfıdır. ,·

<İlk yayın1 : Millet. a y Iık dergi. sayı: ı:\ J Mayıs 19�3 İkiııci �;a�·ım : Çığır. aylık dergi, s.ı r ı : 1 26 ! M a y ı s 1 9 4 3 ) -


..

MİLLİYETÇiLtGiMİZİN MERHALELERİ

Türklüğün 2600 yıldır, bir Türk camiasının 900 }"Ildır varolduğu kabul edilebi�ir. Buna rağmen, bugünkü anla­ mıyla b i r Türk milliyetçiliğinin \'arlığı nisbeten kısa bir zaman işidir. Bu 2600 yıllık de\•rede Türklük için çalışan­ lar, onun yükselmesine emek ve ömür verenler olmuş, fa­ kat bunlar milliyetlerini

d u)•mamış, milli)yetçi olmamış,

Türk milliyetçiliğini U.)'andırmamışl�rdır. Japon denizi�·­ le Endülüs yaylaları ara!:ındaki sonsuz gibi uzanan alemi dolduran Türklük tarihinden elimizde kalan; şu Türki)·e'­ dir dersek mübalağa olmaz. Bugünkü Türkiye'de de Türk milJ iyetçiliğinin şimdiki anlamda belirmesi bir ideal

ol­

ması bir ideal k u\·,�eti)·le Türklüğe da)·anak olması

çok

yenidir. Fakat dediğimiz gibi, Türklük en az 900 �'ıldır . topluluğu belli, adı belli bir kütledir. O halde, şimdi bir kola)· iş. b i r \·akıa olan milli)·etçiliğimizin da)·anağı o�aıı bu Türklük,

bu kadar

zaman

ay·akta kalmak için harıgi ideale sal1ipti? \�ani n1illi)·etçi­ liğe dayanmadan önce i� dün)·amız ne)'C da�·anı)'Ordu? Ne türlü düşünsem görÜ)'Orum k i bir idealin başı ız­ tıraba da)�anıyor. B i r l\:ütlenin kaderi önünde durup dü­ . şünme)•en acı du)·ma)·an i nsanın ideali anlamasına da, ona kavuşmasına da imkan görmü�·orum.

Amma ıztırapt3n


�tiLLi�·E1·çiLiG i:\ı i z i� \IEn H.�I.ELERi ideal i n doğması. onun � u u runa \·armakl�1

mümkündür.

Iztırabını ferd i n i ı1 desc�anı haline ko}'an insan bel k i sa·· natkardır. amına mutlaka ego i s t t ir. Çektiğinden. habersiz bir kütle de idealsizdir. B i z i m kütlemizin şu 900 geçmişinde

şuurtı na ,,·3rdıgı

yı l ! ık

mukaddes b i r ı ztırabı \·a r

mıdı r? Tarihimizin şahitligiı1e bakarak anlıyoruz ki ıo;o denberi Ö nasya'nın kaderini elleriı1de tutan Türklerin, o zamanki mukaddes end;şesi. ı ztırabi d i n olmuştur.

Bi r

Tuğrul Bey. hapishaneden ç ı k a r d ı ğ ı halifenin atını,

bu

d i n adına yedm işti. Anadolu'yu çiğnemek iste)·en Haçlı­ lara göğüs geren Türkler. bu müthi� fedakarlığı, müslü­ man oldukları için, müslüman kalmak için yapmışlard ı . Bugünkü vatanımı .?. ın üstünde kurulan Türk devleti­ nin ikin c i bir ideali daha olmuştur: Osmanlılık. Bu devleti b i r inparatorluk l1aline yükselten son ce­ h i tler, Osmanoğullarından gelmiş ve Osmanlılık şu yılın ayrılmaz damgası olmuştur. Amma

600

Osmanlılığın

şuıırla bir siyasi hare!tctin başı olması, bir ideal haline )·ükselmesi Tar.zimatfa başlat ılab i l i nir. Bu idealin şuuruna \·arı tmasının sebepleri

vardır.

Dünya iktisadının mih\·erini değiştirınesi yüzünden bizde refah kaynakları

tıkanır, eski

ticaret yollarının

,

üstün­

deki mamurelerimiz ö ren haline girerken, Batı d ünyasın­ da başka b i r insanlık ) ükseliyordu. Rönesansın

yıktığı

değerlerle perişan olan katolik alemi, . parça parça olmak­ tan çıkm i ş ; vatandaş terbiyesi alan, vatandaş şahsiyeti '\:e bilgisi olan insanların m üstakil vatanları haline doğru gelişmeye başlamıştı. Türlü sebeplerle

Avrupa

dışına

akan bu Batı insanlığı, kendi üstünlüğüne inanmak için birkaç zafer bekliyordu, denebilir. Bizim son 200 yılımız Avrupa'ya. bu bekledigi zaferleri \·eren

60

b i r düşkünlük

·


CoCR.\FY.\D.�� V�\T.\YA devridir

.\vrupa, -100 �·,ldır her alanda �avaş halindeydi.

.

Oradaki kütleler kah hirbirleriyle çarpışı}·or, )·ahut b i r­ birleriyle birleşerek bLlimle savaşı}" or, A5ya'ya. Afrika' ya, Amerika'ya saldı rıyordu. Bu çarpışmalar on!an bilemiş, uyandırmış, herşeyi başarma emniyetini. hırsını ver­ mişti. Dünyayı alsalar doymayacak bir hırsla koşan

bu

Avrupa aleminin dört�rol ağzında ilk karşılaştığı biz ol­ muştuk.

·

Avrupa dl.inyası ketldisi"n i hazı r!arken. bilerken yık­ tığı teokrasileri bizde bulmalan onların sam i m i idealist­ lerini bize d ü şman eta,1şti. Bu samimi idealistler, ·

ayııt

zamanda eski Yunan - Roma kü!tliriinü de benimseyen Romanistlerdi. Ve bµ sıfat. bütün Roman - Yunan dünya­ sının topraklarını elinde bulunduran Osmanlı

devletiıte

düşman olmalarına başka b i r sebep oluyordu. Halbuki, yine bu Avrupa'da herkes idealist ve Roma­ nist değildi. Amerika'yı zaptedenler, Avrupa'nın idealist­ leri olmadığı

gibi, Osmanlı

İmparatorluğuna düşmanlık

da yalnız f i k i r \·e din i ş i ol muştur. Bizi, refah ve !1ırsla­ rının önünde b i r set gibi bulan bu obur insanlık bizi de yemek istemiştir. Osmanlı devletinin içindeki azlıl:lar davasını böylece fikri, dini sebepler kadar siyasi ve iktisadi bir obu1·luğun iştahına bağlamak da hata olmasa gerektir. Bizi içimizden vuran azlıklar. meselesini çözebilmek için, Osmanlı

devletin�n

inanarak

ele

aldığı

Tanzimat,

bize, yani i m pa ratorluğu kuran, aya�ta tutan kütleye ye­ ni b i r, dünya görüşü sa}·esinde müsli�man olmayan azlık­ lar, siyasi v.ak'alar hal:nde aramızd:l böyümüşler, bir İs­ lam . devleti olan imparatorluğumuza Avrupa'daki karışık imparatorlukların çehresini, daha

81 .

doğrusu mes'uliyetini.


1'�İLLİYETÇİLİ G İA1İZİN MERH.\LELERİ derdini :yüklemişti. Tanzimat, bizim bu mes'uli�·eti resmen bahsettiğimizin ilanıdır. . İ slam be.)·nelmilliyetlerinin \·ar olduğu b i r zamanda Önas.)·a'ya in�n Türkler� nasıl müslümanlığa hizmet etmiş, •

kendilerini o )'olda feda etmişlerse; Osmanlılık idealinin kurucusu olarak ona höyük b i r ,·efa ile sarılmışlardır. �füslüman olmıyan azlıkların, Osmanlı de\' le ti dışındaki bütün düşman elemanlara dayanarak, imparatorluğu par­ çalama, ondan ayrılma 1'areketlerine karşı gelmek zorunda olan Türkler; Osmanlılık ideali için bö)1Ük f edakari?klar �·apmışlardır. Doğduğum Çukuro,·a'da. küçüklüğümde Er­ n1enicenin d0\·lct mektep1erinde okutulduğunu. adli)·e me­ kanizmasında belli başlı .)'erlerin Ermenilere ''erildiğini, Ermeni kilisesinin b i r de\·let merkezi gibi olduğunu hatır­ lı,·orum . .,

Bize bugün garip gelen

bu

fedakar1 ı k iarı o d�vrin

Türkleri inanarak �·aptılar. i, oluna. bütün bir Türk tari­ hini .)'arattığımız İ mparatorluğu eli.)·le )'ıkacak b i r Türkü o zaman aramak, Kanuni de\1rinde Türklük iç irı B:-ılkan­ lardan ,·azgeçme.)·i istemekten de beter birşe)· oltırdu.

Asl111da bir müstemleke halkı olanları. kurulmuş bir de,·letin sal1ipleri arasır1da g?stermC'k XIX . �·üz :yıl ı n ro­ n1 a ı1t ik başıboş faktörleriı1e karşı bir çok zorlukla:· per­ dE:>ledigi i çi ı1 de,·let ad.1n1larına cl;! a)·rıca cazip gelmiştir. .

<·Ü!:=t11aıılılık:-.' idea ) i ı , i n . Birinci C i l1an_ Harbine - hatta < i e n i Osı11anlılar�� di�·c>, zaman zan;an tazelenerek süri.ip 1

.

geJdigini görü�·oruz . •

l �Of. �1c>�ruti�·eti ilan E'dildiği s11·«da bö�·ük bir Türk

a\·dıı1lar kütlt�sinin bu Osı11aı1lılık iclealine ı1asıl sımsıkı •

�arıldıg·ını gürdül�. B u ideale bizzat kcııdi n;ille1inden o!arlların caııı na kıyacak bir şiddc-tle bC'ni msediklerini gör62


COÔRAFYADAN VATANA düğümüz bu Türk a�·dı ulan, Osmanlılık ideali uğrunda fe­ dakarlılık yapanlann Fakat

1912

sembolüdürler.

Balkan

Harbi, Osn1anlılık

idealini?

ilk

kesin darbe)'i vuran kork uı1ç bir im1 ihan oldu. Son !ki:y üz )'ılda, Türklük ·ale)•hine gelişen )'erli fakat Türk olmıyan­ ların, ecnebi ku\•\·etlerle - se)'rek görülür bir ı1am�rtlik· 1e

-

elele vermeleri demek olan Balkan Harbi denebilir

k i bizim gözümüzü açmak için b i r zelzele vazifesi gördü. . Gökalp'ın o sıralarda çı kaı1 bir manzume s inde: '

Durma düşmaı1 durıııa, gücüı1 ü artır Türklüğün başı11a hakaret �·ağdır. U)'U)·an b i r ka,·n1e bu felaket azdır, Vur eski kölesi, otaı1dır 011u, B ı rakma U)'usun, u�·andır onu! '

di)'e sızlanması, bu zelzeleı1iı1 b i r :y ankısıdır. Bu zelzele İ mparatorluğun ideali olan Osınaı1lılığı11 da iflasıı11 göstermiştir. O zamaı1, şu dün�·ada

m 'istakil

devlet \'e cemi)'et olarak tutt uğumuz son da)·a11ağı -la yi­ tirmiş, ha�·ret \re dehşet içinde kaim ıştık. İşte bu dehşet içinde kaldığımız anlardadır ki t ü rk­ çüliik ideali s i �·asi b i r ku,�,·ct haliı1cie belirı11 i ş bulun:ı�·or. Onun bir ku\·,·et olarak belird i g i bu anda başka bir idealin

de �·en i leştiri lerek biz.e suı1uldu gtıı1u görı11ek tE>�·iz. J\1üsli.1manlık. Gerçcıkteı1 de, b i r haçlılar seferiı1e pek be:1zi�·en B<ılk:ln Harbi. düı1�·a n1Üslün1anlığınıı1 �özüı1den kaçma­

mıştır. 1'�\..i slümanlığı )'eni b i r ideal cazibesine ka,·u�tur­ mak iste\·enler. Türk so,·undaı1 olan kütlelerin arasında •

bö�·ük alaka�·la karşılanı�·ordu. Bu kütleler, bilhassa Rus,·a'd41\·dı. •

Rus)·a'nın bütüı1 inıparatorluk politikası !\1üslüman Türk k ü tlelerini ,·atanlarıı11 )·oketme�·e �·öı1eldigi için bu63


'-IİLLİYETÇİLİG İ�IİZİN l·tERHALELERİ ralarda, müslümanlık hemen bir siyasi hareke.t hali�e ge... lebiliyordu. Afrika'da, Asya'da müstemleke haline düşü· •

rülmüş müslüman kütlelerin de başır. da. hıristiyan devlet bulunmaktaydı. Bizans i m paratorlarından gaddar olan, ç3r­ lar kadar olmasa da. bütün bu müsluman dünyasın!n ba· şında .bulunan de,,-letlerin hıristiyan oJ uşu; müslumanlığı bir siyasi

h:.ı reket

olarak benimsi)·enlere, benimsetmek

istiyenlere hak \•eriyordu. Büti.in bu hareketi birleşıirmek isti)·en

idealistler halifenin bulu,ıduğu )·ere dönüyorlar;

arada tek müstakil Ti.irk devleti olan

biziınle ruhlarını

birleştirmek istiy·orlardı. Ha�buki; �alkan Harbindeki yaman yenilgi, b iziın a­ ramızdaki müslüman fai-cat Türk olmıyan kütlelerin de ay­ rı olmak · m i.i3ta kil olmak he't�sini, hırsını

körükleınişti.

Bütün b u azlıkların, korkunç bir Türk düşmanlığiyle ha· rekete geçtikleri görüldü. Bizler, bu düşmanlığı İmpara· . torluğun dört köşesinde, zeh ir gibi içenlerdenir. B irinci Cihan Harbinde bu Türk düşmanlığının e a son noktasına vardığını, kardeş!erimiz dediğimiz bti k ü tl"lerin bizi b u yaman di.inya imtihanıııda arkadan vurduklarını goruyoruz. Bütün bu hadisele�, müslümanlık ideali n i sunanlan takviye etmekten uzaktı. Çünkü realiteler, müslümanlığın bütün müslüman dünyasını tutacak bağ , olmasını is!eyen­ lerin hallerine uymuyordu. B u müs�üman dünyasında bu­ lunanlar siyaset \'e iktisat bakımından esirdiler. Bir kı�mı da bizim rmparator! uğumuzdan ayrılmayı ideal edinmiş•

lerdi.

Bu iytibarla müslüınanlığı siyasi ideal payesine yük­ seltmek isteyenler muvaffak olamadılar. l\Iilliyetçiliğimizin siyasi bir şuurla doğması işte bu devreye raslar. lVIüslüman ve h ı ri�tiyan olsun, Türk olma•

64


. • COGRAFYADAN VATANA )·an bütün vatandaşlar, bütün kütle�er tarafıı1dan hi:y a­ net gören, arkadan · \'Urulan, bırakıJan Türkler; ya11i bu \·atanı kuranlar.. İ şte bu de\'rededir ki yapayalnız ksldık­ larını farkettiler. Tutunacak bir manevi destek aradıkları, bizzat kendilerinin \.·arlığından başka bir kuvvetin h.�lma­ dığını anladılar. Ruhumuzdaki gurbet bütün Türk illeri­ nin başıı1a gelen felaketin bizim de başımıza gelmek üze­ re olduğunu anlatı:y or, kendimizin, tarihimizin, bütü,_1 so)·­ daşla'rımızın, ıztıraplarını yüreğimizde çöreklendiriyordu. Türkçülük, işte b u ıztıraplar!a şuuruna \'armış, si)·a­ si bir hareket haline )·ükselmiştir.

Siyaset . . . si)·ase t ! . . .

Onu ötekinin berikinin a)�ağına karpuz kabuğu ko)·mak zannedenler ne kadar aldanıyorlar! Siyaset, b i r topluluğun kaderi üstünde durmak, ona müsbet yönler \'ermek, hiz· met etmek, o topluluğun kaderini mes'ut b i r n eticeye u­ Jaştırmak endişesidir. Türkçülük işte bu devredeki endişe­ nin şuuru ile siyasi bir hareket se\.·i)•esine yükselmiştir. Türkçülüğün i lk safhasını Tanzimatla başlatmak müm­ kündür. Bütün azlıkların soy \·e millet şuuruna �rerek ale)·himize yürüdükleri bu

anlarda; o zamanlara kadar

Fena-fil-islam olan bizim d e kendimize yönelmemiz, tabii görülmelidir. B u anlard:ı ilkin kendi yalnızlığımızın, sonra ke�1di \·arlığımızın farkına varmış gibiyiz. B u XIX . asır ,. e cı1un ortası, ı omantizmin galebe ettiği bir çağdır. 1773 ,.e {. İ nsan Hakları Be)·annamesi», Napolyon harpleri, bütün diin)·a�·ı sarn1ıştı. Bütün A\·rupa, hatıa Amerika b i r egzo­ tizn1 hareketleri)·le çoş:nakta, başka ülkelere, �·eni ufukla­ r� açılmaktadır. B u yüzden Türklerle ecnebiler çok s ı k temastadır. Gazeteler, kitaplar Batını n b ü t ü n hareketle­ rini

bize

aksettirmektedirler. Demokrasi,

miJl i)·etçilik,

fen, ilim . . . )"eni cere)·anlar halinde bize d e akıp gelmek1edirler. Bu cere�·anlardan Türk

65

a)·d ı nlarının mütee5sir


�IİLLİYETÇİLİG İ�lİZİN �tERHALELER t olmaması imkansızdı. Bu devirde Avrt:pa· ;·a }·olladıi!ımız insanların herbiri; her ,yönde örnek iı1sanlar halinde dön­ m iişlerse, sebebi, içlerinde baş kaldıfan ıztıraptır. Btı ız­

t ırap yeni bir şuuru miijdelemektedir. « Yeı1i Osma:1� ılar'> dediğimiz kütlenin böyttk kısmı, Türic kelimesin i ben imse­ mekten korkmayan vatanper\·erlerdir. Bir i l . l\.Iahmut or1usunu düzeltmek isteyince, l\Iısır-

daki :\Iehmet Ali'den ilkin «halis Türk uşağı» hocalar sor­

maktadlr. Avrupa'ya gidenler arasında bir Ali Sü.i\·i'yi ha;·ret ve hörmetle aı1mamız lazım. XIX. asır ortasında

kendine gelen bu yaman, Çankırılı Türk, Türkli.iğünü ilk

defa en mükemmel şekilde duyan, müdafaa eden, yayan insan oldu. Arşivlerimizden yeni gelen aydınlıkla görebil­ diğimiz bu yeni adların yanında şüphesiz başkaları da var. O zaman anlıyoruz k i bütün bu hasretler, aramalar kendi­ mizedir ve Türklüğümüzü bulmak için dir. Devrin icabı, Osmanlılık ve İ slamlık arasında bir türlü bu benliğimizi açıkça tutamamakta, söyleyememekteyiz. Erzurumlu Rabia Hatun gibi, bütün Türk aydınlarının o devirde, Türklük için şöyle söylemeleri kabul olunabilir: «Ben ta senin ya­ nında da hasretim sana!» Türk milliyetçiliğinın bu ilk merhalesinde, bazı karek­ terleri vardır. Bir kere, milliyetçilik şuuru, bizim azlıkları ayağa kaldıran, Batı romantizminden i lham

almaktadır.

Fransızların 1793 ihtilali, N apolyon harpleri ve yenileşme teşebbüsleri, Avrupa'ya talebe yollamamız;

Batıdaki de­

mokrasi cereyanından müteessir o!mamızı tabii hale getir­ miştir. Bu iytibarladır ki milliyetçilik tam bir siya5i ha­ reket değil, hatta Türk c.. d ına dayanan bir ş_uur bile değil! B u devrenin Ali Süavi cir yana kalırsa - bütün aydınlan, herıüz istedikleri şeyi tam bi lmezler. Bir Abdülhak Hamit Tarık'ı, Nesteren ' i; Libeı te'yi ve saireyi yazar. Ancak Ta-

66


COÔRAFYADAN VATANA •

Soı1ra henüz uyan11 olan bu milli,y etçilik merhalesinde bu dava)·ı güden insa�1larımız, hürri}·etin, adaletin yani demokrasinin aşıkıdı rlar. •

Bundan başka, bu insanlar i�.eri tekniğin, ileri ilm i n propagandacısı ve dost•..l olarak karşıınıza ·çıkmaktadırlar. Hülasa, bu devirde mill iyetçiiik henüz adını aJ aınıyan bir his halindedir. B u yüzden de Türklük realitesi �ir ya­ na bırakılmış; artık (utopie

=:

hülya) denebilecek olan

unsurların birliği azlık!2rın birliği vahimesine ömiir ve­ · rilmiştir. Bu yüzden de bütün imparatorluğu ayakta tutan, ona adını, hakikatını veren bir anavatan, halki}·le b ?rlikte (müstemleke

=

sömürge) kertesine düşürülmüştür. Türk

varlığı bir yana bırakılmış, yapma bir topluluğun varlığı peşine düşülmüştür. Milliyetçiliğin ikincı merhalesini, 1908 �Ieşrut-iyeti'yie •

başlatmak, Anadolu Kurtuluş Savaşı'yle bitirmek gerekir. Gerçi Mehmet Emin: « B e n bir Türküm! Dinim, cinsim uludur!• Di)�e haykırdığı zaman y ı l 1897 dir, amma bu haykırı­ �ın bir topluluğu ilgile�ıdiren prensip olabilmesi, Me.1ruti­ yetle başlayan devreye raslar. Bu merhalede, Türk milli­ yetçiliğinin ilk karakteri, Japon Deniziyle Endülüs yayla­ ları arasında, geniş bir Türklük alemini kucaklamak istemesidir.

·

·

İ kinci · karekteri: İçeriye ve dışarıya karşı kendimizi bir savunma, bir müdafeıa cihazı olarak ele alınmasıdır. Sa­ nkamış'ta doğranan 90.000 şehit bile b i r tecavüzün değil, bir müdafaanın kurbanlarıdır. . yıflar Geçidi'ndedir ki şöyle haykırabi lir: «Sen Türk namını anıyorken biraz eğil!lı)

67


MİLLİYETÇİLİGİl\iİZİN MERH..\LELERİ Ü çüncü karakteri: K i tap milliyetçiliği olması, yani bu yolun yolcularının, yerli \1e ecnebi kitaplar sayesinde bu hislerini besleyebilmeleridir. Bi r Leon Cahun ' tİ n bir De­ guines'nin bu merhaledeki fikir adamlarımıza yaptığı tesi: r i bir · düşününüz! Dördüncü karakteri : · Bu milliyetçi Jiğin de hen�iz te­ redütlerden kurtulamamış, müvazaalar, tenakuzlarla dolu formüllere dayanmış olmasıdır. Gökalp gibi e n höyük idealisti dahi, bu idealin adını düpedü� koyamamıştır. Bu yüz­ den de milliyetçiliğimiz b u merhaJede de mü\•azaada!l sıy­ rılamamıştır. «İttihat ve Terakk i Cemi)·eti» gibi, idealist denebilecek insanlarla dolu bir partide bile,

bu ��üzden,

Türklük ilk gaye değildir. Hala Osmaı1lılık \'e l\1üsl�man­ Jık idealleri yolu kapamakta, ö1-1de gelmektedir. Beşinci karekteri: B u merhalede milli�·etçilik ideali­ nin ağırlık merkezinin, Anavatan dışıı1da oluşudur. Tıpkı İ slamlık, Osmanlılık ideallerinde olduğu, bu ikinci de\1ir­ de ki Türkçiilüğün de düşünce, du)·gu, ga)·e merkezi dışa­ rıdadır. Bu «ademi merkezi:yet» · sistemine bile tahammül •

edilememekte; Anavatan bütün halkı)'·la birlikte müstemleke muamelesi görmekte, gerekirse bütün İ mpara!orluk,­ bütün m üstemlekeler. )·ahut uzak ,.e muha)·.}·el tarih ha­ tı raları için «kumara basılmakta»dır. . Türk milliyetçiliğinin üçüı1cü \'e son merhalesini Ana­ dolu Kurtuluş Sa\•aşı'yle başlatmak doğrudur. Anadolu Kurtuluş Sa\•aşı'ı1dan önce geı1iş bir Tü1·klük alemini k u caklamak iste:yen miJli�·et.ç iliğimizin, ağır imti.. hanlar, acı gerçeklerden mürekkep kurtuluş sa\•aşlarımız­ la şimdiki merhalesiı1c \·armış bul unu�·or. · Bu merhalede, milli)·etçiliğimizin başlıca karakterleri ·

şunlardır:

68


COGRAFYADAN VATANA Bir kere vatan Türk \1ataı11, devlet Türk de\·leti, mil­ let Türk mill e tidir. Bu basit gibi görünen gerçekJer! içi­ mizde du:ymak, dilimizle SÖ)1lemek için

900

)111 beklediği­

mizi düşünü11üz: O zaman bu basit gerçeklerin

n e kadar

bö)1Ük n i)1metler olduğunu anlarsınız . Sonra; şimdi)1e kadar

kütlelerin, başka - z\iınrelerin,

şahsi heves ve hırslarının bir harç, bir malzeme gibi kul­ landığı Türk halkı, bugiinkü m illi)1etçiliğimizin bir gaye­ si haline gelmiştir. Sonra bu milli)1etçiliğin, 'rürk S0)1unun gerçeğine ve bu gerçeğiı1 tarih içinde )1arattığı kültürün

çevresinde

düşündüğümüz birliğine da)1anan bir i deoloji gibi insanlı­ ğa sunulabilmesidir. Bu i)1tibarla da şimdiki mi lliye:çiliği­ miz, kendim.ize mal ettiğimiz, bizim kalan insanları, bizim •

saymakta tereddüt etmiyen bir karekterle de ayrılmaktadır. Daha soı1ra; bu merhalede m ill)1etçiliğimiz bütün açıklıği)1 l e Anavatana )'ÖneJmiştir. İ nsanlığın temiz ve bö,

�·ük bir gerçeği olan Türk kütleleriniı1 tarihini, kültürünü benimsi)·oruz. Oı1ları ı1 kahroluşuna ağlamayan gözlerin kör. •

olmasıı11 l1a)1kırı)·oruz. Fakat, si)1asi hareketlerimiziı1 çerçe,�esi olarak Türki)1e')1i kabul edi)10r�z. Bütüı1 eme!·�1eriı1 döküleceği )·er burasıdır. · Buı1daı1 taşka ; bugünkü milli)7f tçiliğimiz se\· gi ile baş]aı11aktadır. \7ataı1ıı1ı, tarihini, m il�.etini •

· � i . askeri \"e tüccarı ile)

(işçisi! çiftçi-

bütüı1 halkıı1ı se\·ınek ; milli)·et-

çiliğimizjn l1areket noktası budur. Aı1cak - bu gerçeklere teca\·üz, bu \'arlıklara düşman­ lıktır ki bizi mukabil hareketlere zorlar. Btı

i�·tibarla şimdil:i milli)·etçiliğimiz de baştanbaşa

bir sa,·unına cihazı d ı r. \"e bizim mil] i)·etçiliğimiz; insaı1ları birbiriı1c düşmaı1 bczirgaı1larıı1 11ırsı, rekabeti, nefreti

69

_


MİLLİYETÇİLİGİMİZİN �IERH. \t.ELERl .

ile karşı karşıya getiren kine. intikama, tecavüze dayan­ maz. Zaten Iriille.tlerarası işlerde ne türlü hareket ettiği­ mize bakılırsa, bunu anlamak kolaydır. Fakat. Türk milliyetçiliğinin bugünkü merhalesine ait bu karakterler; bizim vatanı savunmak için tek damar ha­ linde cephelere boşaJmıyacağımız demek değil dır. Bugün­ kü vatan, millet gerçeğine ermek için 900 yıl bekleyen · bu nesiller çevrelerine iyi bakmaktadırlar. Onlar, Türkiye'yi çepçevre kuşatan ve dünyayı ye'se doymayacak oburlukta olan düşman alemleri farkediyorlar. Bize saldırmak için saniyeyi kaçırmıyacak olan bu obur alemlerin karştsında Türk milliyetperverleri birbirine daha sıkı, daha candan sarılmayı ömürlerinin � I k şartı biliyorlar. Türklüğü11 son ümidini ve son kurtulma manivelasını ellerinde tutan bu milliyetçiler; bütün insanlığın karşısına işte bu höyük mil­ li · mes'uliyetin şuuriyle çıkmaktad'ırlar. Bu yurda, bu mil­ lete tecavüz nereden gelirse gelsin, onlar kainata bu birlik­ leriyle, bu ahitleriyle çıkacaklardır! •

(İlk yayım; Bizim Türkiye, haftalık d ergi sayı: 9 10 1 1 / 28 Nisan. 5 Ma­ ,

-

-

yıs. 12 Mayıs 1948

-

zan Gençler Derneği 1948 / Adana)

70 ·

lklncl yayım: Ko­

neşriyatı

no:

l


TÜRKİYE'NiN Y ÜKSELTİ LMESİ Bir korunma, bir mlidafaa ideoloj isi olan bugünkü mil· liyetçiliğimiz herşeyden önce Ti.irkiye'yi yükseltmeye yö· nelmekte; çok ileri olan milletler a i lesi içine şerefle gire· bilmeyi, eşit haklarla )'aşamayı hedef bilmektedir. Türkiye'nin yükseltilmesini herşeyden önce: Hakka, insanlığa \·e cemiyetlerin şahsiyet haline gelmesi d�mek olan millet v:ırlığına saygı gösterir b i r dünyanın sına bağlı buluyorum. Böyle bir dünyayı yaratmak sında bulunanlar, bu endişeler ve bu

doğma­ iddia·

çalışmalarla dolup

boşalmadıkça, Türkiye'n i n de - başka birçok insa.n k ü t­ lesinin başına gelecekten - kurtulması zordur. Bununla beraber; insanın, hiç ölr.1eyecek gibi çalışma­ s ı nasıl esas karekteri iycabı ise; milletlerin,

dış alemde

hi ç_ birşey yokmuş gibi kendi hususi şartlarını düşü;.ımesi, ona göre programını çi.�mesi tabii birşey. İ şte bu tabii şe­ ye dayanarak deyebilirim k i , ·bizim yükselme meselemiz; elimizde en höyük sermaye ve kuvvet olan

«insanımız»ı

çoğaltmaya, keyfiyetçe !>irinci sınıf ;nsan haline getirme· ye; bu insanları örnek bir insicamla

birleştirmeye, bir

kalmalarını temine bağlı. Hemen i�. ave edeyim: insanımızı çoğaltmak meselesinin (dökme su ile değirmen döndür­ mek) sayılacak, damla damla ve)·a kütle kütle insan geti· 71


TÜRKİYENİN

YÜKSELTİL1'iESİ

rip katmakla, mümküı1 olacağıı1ı bir türlü aklım almı,·or. •

Çokluk meselesini de ka)•ıtsız şartsız bir rakam meselesi gibi a�n1adığım kola:yca görülmektedir. Yükselme işine nereden bakarsanız bakıı11z, 111esele­ n i n hareket noktası ,.e başarı lması \'örıp örı1ek insana da­ �'anıyor. Bu insanın me)! dana gelmesi mutlak olarak ör­ nek insaı1ların k ütleleşmesine. bağlı. Dikkat ediı1iz: yalı1ız \'arlıgına değil," küt leleşmesine diyoru m ! . 1\1aı1i\·ela:yı o)·ı1atacak olaı1 bu örı1ek iı1saı1ların nasıl me)·daı1a geleceğiı1i, cemi�'etin m i .bu iı1saı1ları. bu ! 11saı1lan n mı cemi:reti )·aratacağıı1ı m iinakaşa etmi�'or. bugü­ kü topluluğumuz arasıı1da 011ları ,·ar bill��orum. Herhaı1gi demagoji)·e )'er ,·ermedeı1 de�·ebi J i rim ki bu türlü i!1saı1. bizim cemi)·etimizde de her zan1öı1 buluı1a gelmiştir. Ör11ek insaı1 meselesiı1de asıl mühim bulduğum 11ok t a : değer­ l!?r hakkında hi)·erarşik bir hökümler maı1zümesin i ı1 ilk şart olarak tes bi tidir. Yaı1i, örı1E-k iı1saı11 taı1ı:y abilmemiz� 011un heder olmasıı11 öı11ememiz içiı1 011a ait değerleri sı­ ra ,. a ko,·mamız, bö,·lece ör•1ek iı1saı1ları n1ızıı1 derecesiı1i •

de bi1ti111 cemi�·ete aşıl�.mamız laz.ımdır. Ö rı1ek olma şartlarınıı1 biriı1ci�i. ört1ck dc-digi111iz iı1�anıı1,

Türki�·emiziı1 Türk Çocuğu olma�ı teşk i l C'decek t i r.

Fakat. hiçbir zaman, sadece Ti1rki�·c l i oTmcık. Tt1rki�·e ka­ deriı1e hakim olmak içiı1. örnek iı1�a111111ız . sa�·ıln1ak ıçu1 ,·etmez: T ü rki,·e',·e Jiı,·ık olmak da lfızıı11dır. •

Bu <-Türki�·e·�·e la;:ık olı11ak >' şartıı11 ate�tcı1 damga-· }arla kaf 'ımıza kazdıgıı1 u z za111 a n ; biri11ci sıı1 ı f <· bilgi adanıı >' olmak. biriı1ci Fn1 ı f <(sanat adamı ., olmak. 11 ü lü!'a kc>ı1di •

i n �a11 lı ğıı11 ıza b i riı1ci dc·rt?cc·de 11i1.n1et t•de lJi le 11 in� cı n l;;r l 1i!­

li 11e �·ükselmek gercktiğiı1i şart koşmu� bulunu�·oru�. B i r

nı illet iı1

�·ükselmesi11(l tc-m� 1 olaı1 ör11c>k i11!'cın l<ir içiı1 bö�·72


COGRAFYADAN VATANA

le bir şartı öne almakla, en ileri, en ��üksek se\�i�·e)·i de b.a­ şa geçirmiş bulunu)'Oruz. ö n:ıek insanlara ait şartlar sırasında, «bir _mesleğin adamı olmak», b u meslekte sa)·ılır· bir insan olmak baş.: ka bir gerekli şarttır. 11esleksiz insan, cemi)1et mekaniz­ masında parazit olup kalabilir. İ ş ahlakı edinmesi zordur. Bö)·le

insanlarda ise,

umum i)·etle şeref,

izzetiı1efs gibi

- fertleri a)1akta t u t an - da)·anaklar güç bulunabilir. 11eslek edi nebilme, bir meslekte tanınmış olma; kafamızın metotla, disiplinle anlaşması demektir. l\1etotsuz, disiplin­ siz zekalardan neler çektiğimizi •üşüı1ürsek, mEslek ��oltı:y­ la insanımızın edineceği bu n i)·metlerin değeriı1 i kola)·ca öı1 safa alırız. Bununla beraber, bir milletin birinci sıı1ıf ınilJet ha­ liı1e yükselmesine 1eme1 olacakların, )·alı11z bu şartlarla )'etinmesine imkan yoktur. Örnelc insaı1111 «bir da\·a ada­ mı olması» d a şarttır. Dava adamı t.al)iri ile, dışarıdan hiç­ bir te'sir olmadan, kendi kendine, bu milletin kaderi üs­ t üı1e sorgu l ar soran, buı1ların karşılığıı1ı ara�'an iı1saı1ı kas­ tedi)·orum. Bu iı1sanıı1 gerek meslek� gerek insaı1lık me­ zi�·etleriı1i bu nı i iletin 11 izınet ine· ,-ermiş olmnsı�

bö�· le

bir· d ii ,·a adamı oln1ası n ı n şiıJ1ididir.

Ancak Türki,·e � ,-e la,·ık o l a 11. n1eslck siıJ1ibi ola11 \'e btt •

ı11e-slege h i zmet c t n1 i ş buluı1a11. da,·iası ola11 örrıek ada111 �artlarıı1ıı1 üsti.iı1e şunu da ko�·nıamız lazırı1: Bu iı1sa11ıı1, da\·asıı1ı orta�·a !.;:o�·muş. onuı1 }ıdk�kat 11aliı1e gelme�iııe çalışma�·a başlamış. bu 11ususta eserler \·ermiş olması şart­ tır. İ nsaı11mızıı1

ke,·fi,·et bakımıı1daı1 •

,·ükselmesiııde des-

tek olacağ111a iı1aı1clığıı11 <- Örnek iı1saı1» bt1 SÖ)· leııeıı şartlaı · ı degerle11dirmek. işletebilmek içiı1 hazırlıklı olmalıdır. Bu hazırlık: nefsiı1i �·eı1ebilır1 C' k . feragat gö!'.'terebilı11(·k. gere73


TlİR KİYENİ� YlTKSELTİL:\lESİ kirse fedakarlıkta bulunmak. içinde

yaşadığı topluluğu

tiksindirme;·en bir münasebetler sistemi kurmak demek•

tir. Ş u dünyada aldanmanın,

inişle yokuşun kaderimiz

olduğunu bilen�er: bir cemiyete örnek olacak insanda bu hazırlığın olmasını normal bulacaklc.. rdır. Sonra, kendini feda etmesiı1i bilmeyenin, fedakarlık beklemesi d e yer­ sizdir. Da,.-alar şu dünyada sonstızdur. Ö rnek insanın höyük vasfı da\·a sahibi olmasıd1r, dediğim zaman. höyük bir «da­ va dampingi» ile karşılaşmak tehlikesini görenler olabilir. Bu iytibarla şu noktayı açıkça

söy!i;·eyim: bahsettiğim

dava bize ait olandır. Bu davayı gökte a ramayınız. O, yerdedir ve karşımız­ dadır. Yamalı bohçaya beı1ze;·en, verimsizleşen höyük bir yurdun sahibi olan bizler; ona gözdiken bir çok komşu milletlerden geri \·e azlık bir duruma

düşmüşüz. Ya, ş u

doymayan toprak ve mal h ı rsı dün;·asında mahvolacağız; · yahut bize gözdikenleri geçeceğiz. İşte dava, buraya kadar, b u eserde, doğuşunu, gelişmesini ,içtimai zaruretini an­ _ latmaya çalıştığımız: lVlilliyetçilik'tir. B u davanı n mahiyeti üzerinde de duraJım. Bu yurdu se\·mek gibi, temelini sevgi;·e dayadığımız bu milliyetçi­ lik anlayışında b i rliğiz sanıyorum: B u milletin dili, birin­ ei

sınıf modern bir d i l (\lmak için, nasıl tasarrufları:-ıa sa­

rılmaya borçlu ise; bugünün bö;·ük

milleti

de,

öz küt­

lesinin biltün temsillerine, tasarruflarına bağlı kalmaya borçludur. Dilimize giren, bizim olan, bizim dil kaidele­ rimize uyan tek keli meyi - anlaşmamızı tehlikeye koy­ madan - atmayı nasıl di.işünmüyorsak; millet örgümüze ma�olan

tek insanı ka;·betmeyi öyle istemiyoruz. Bizim

kalan \·e ,·atana layık olan insan. Türklüğün ta kalbindedir.

7-1:


COGR AFYADAN VAT.��A

l\.Iilliyetçilik cla\·as ına gönül \·erenlerin, kayıtsız şart­ sız bir «Garp çömezliği»ne ala;·la baktık: Tenkitsiz her taklit gibi yüzelli yıldır çömez bır3ktığı için! ..ı\mma <tGarp medeniyeti ;·ok oluyor!» de;·en 1ere de katılmı;·oruz. Bu medeniyet korkunç bir i mtihan geçiriyor. Sevki t-a biilerin önlenmez bir şiddetle kükrediği bu buhran devri; A \.·ru­ pa 'yı yeryer yıkabilir. Fakat, A\·rupa'yı A\·rupa eden fikir \.·e mana, geri}·e kalan milyarlık bir insan kütlesiyle sü­ rüp gidecek, 11atta .. daha mükemmel olacaktır. Bu siiriip gidecek ve bizim keşiflerimiz, bizim katacağımız kıymet­ lerle bizim de olacak olan Garp medeniyeti karşısında Türkiye ne yapacaktır? B u hususta milliyetçilik davasın ı n prensipleri kurulmuş, yol açılmış bulunuyor. B u pr�nsip­ lerin rtihunda şunları buluyoruz:, l\ılilliyetçilik, şu dünyamızdaki insanın, bu dünya üs­ tünde, bu dünya için düşünülmesidir. İ nsanı hayvandan ayıran «adalet», hürriyetsiz gerçekleşemez; işte bu yurtta «hürriyet», ancak bir m i llet kalmamızla mümkündür. Bu topluluğun saadetine kefil olan manevi fikri bütün kuv­ vetlerimizin denk kalması, millet kalarak

mümkündür;

milliyetçi insanımız b u muvazeneyi bozmayandır. Serma­ yeyi tanrılaştıran memleketleri, buhrandan buhrana gö­ türmüş bir sermaye tahakkümüne izin vermemek, mill.iyet­ çiliğimizin ruhundadır ( 1 ) . Sermaye tahakkümüne, yani: sermayenin milletteki haşka k udretler, başka müesseseler zararına zalim ve şuursuz b i r üstünlük olmasına; milletin bütün manasını, bütün zekasını, bütün sanat m i raslarını, sanat imkanlarını ezmesine izin vermeyen mil li:yetçilik! < ı > · .Dikkat edilsi n : Sermayeye değil, sermaye tahak­

kümüne

izin

vermemekten

bahsediyorum.

Bilhassa

zanılışları söz götüren sermayelerin tahakkümüne! .. .

75

ka­


..

'I'ÜRKİYENİN

YÜKSELTİL�!ES!

B i r ,·atanda )·aşamanın tatlı. hatta

mukaddes birşe)'

o1.duğunu sağla)'an «içtimai emni�·et»i Türki��e'de hakim bıra kmak milliyetçiliğimizin işidir. Niha�·et, iı1sa ı1ı bi.1 tün bunlara ka\•uşturacak tek şart olan <-müstakil bir Türki)'e» realitesini herşe)'in temeli bilmek bu milli)'etçiliğin hik­ metidir. �1illi)1etçiliğimizin

1 uhunda

bulduğumuz bu mana; bi­

zim Garp medeni)1eti içinde :yaratıcı olabilmemizin teme­ lidir. Afrika'nın, As)1a'nın kop)·acı kütle�eri �·t>rine. Garp n1edeni)'etini kendinin öz malı �-apan Türk milleti. ancak bö,·le kemalini bulur saı11'.';oruz. •

Bunları sÖ)'lerken, n e tekniği, ne para�·ı. ne maa rifi. ne ziraati unutu)'Oruz. Amma ziraat d a . maarif cle . para da, teknik de bunlara benze,�en öteki imkanlar da . . . i11san un· •

suruna bağlıdır \1e tabidir. Bu i)·tibarla, onlan insanın çe\1resinde toı)lU)'Oruz. Yakıı1 zamanlarda; �·tıkarıdaki imkan­ lardan mahrum b ı rakılan ! hatta ma}ı,·olmuş te�akki edilen

kütleler, işte bu bö�·ük «insan meseles i >) n i haletmek süre1 i�·le )�eniden, birinci sınıf milletler haline �-ükselmişl�r­ dir. O kütleler. aralarındaki örnek in�anları taı1ıtan k ı \·n1etler sı rasıı1ı bilecek , .e o örnek i ıı�anların heder olma­ .

.

n1as1111 sağla��acak kadar u�·aı1ık idiler. Uğradı kları fela­ ket! o kütleleri bu u�·anıklığa tizce

ka\·uşma�;a zorladı.

Zaten, dört)·üz )· ıldır A\1rupa'nın h e r alanda �·aptığı sa\1aş bu kütleleri bilemiş durmuştu. A)·nı kıt'a üzerin deki küt­ lelerin, kah birleşerek, kah a)1rılarak sonsuz çarpışm:ılarda i> irbirine geçmesi; bu toplulukların çarpışma ,.e ba�arma ilıt irftsıı1ı kaınçı lan1ı� d tırmuştur. Bunun içindir ki. uütiin dü n�·a�·ı �·utsalar do�·ma)·acak hırsta olan topluluklar, fe. lak(\tlerin en bö)·üğü içinde bile füttır get i rmemiş; örnek .

iıl�anlarını tanımış. heder etmemiş. çarçabuk �·ekinn1 iştir.

7fi


COGRAFYADAN VATANA Türkiye'mizin - Ortaçağ'da Haçlılar akımu1 d::ı11 be­ ri - bu t ü rl ü inan, düşünce çarpı�malarıı1a yeı1i katıldığı111 unutmamak lazım. Son « i stiklal Sava�ları,;. bir )'a11a durursa, T ü rkiye, uzun a!>ırlar bir dava içiı1 lıa r be g i rınc­

miştir deı1ebil.ir. Yahut b u dava - Lchistaı1, IVIacuristaıı

meseleleriııde olduğu gibi - şövalyece bir kalıramaı1 l ı k .davasını p e k geçmemiştir. Ö teki harplar, boyuı1a bize açı­ lan, ustaca, şeytanca bize yükletilen harplar olmuştur. O harpların hiçbirinden zaferle çıkmadığımızııı scbcbiı1i , 011ların b u «menfi» vasfında aramak yersiz olrnıya�aktır. «İ stiklal Savaşları• Türkiye'yi dava için çarpı�mış modern toplulukJarın arasına katan höyük, mukaddes döuüm nok­ tasıdır. Milliyetçiliği da\'a olarak ele alaı1 bu 11csillcr, prog­

ramlarını11 aı1a çizgilerini de çizmiş bulutl U)'Orlar. ilerşe­

ye, hertürlü ayrılığa, farka rağmen bu 11esillerimiziı1 yörut­ meğe çabaladığı; Geı1ç Osmaı1'daı1, «�1ütcfcrrika İ bralıiın» deı1beri gerçekleşmesi yo'.uı1a çok şeyler verdiği bu llrog·

ram içi11 dü�üı1düğümüz şudur: İ nsaı1ımızı çogaltma işini (dökme su i le değirmen döı1dürmek) deı1ecck bir iş saı1madığımı tekrar söylemcliyiııı. Örnek insaı1lar olaı1 da·, a adamlarımız; iı1sa ı11mızuı ç o gal ­ ma meselesiı1de, . yurdu111uzdaki kütleleri, toı)r'-tk, s;,.ı glık, tecaı1üs, kültür birligi bakımıı1daı1 ve �el ı i r, kasLtb 1 , köy ..

bilimi yolu ile ilk lıamlede c�e alıp i � le m c y i ı>rogr'-'ııı bil­ meliçlir. B u iytibarladır ki çocuk mc!:>elesiıı i ; b i r

v ec i zc l � r .

bir tezahürler, bir öğüı1meler, iyrat ve akar si.ı lıibi ulnıa­ lar halindeı1 çıkarıp de�letimiziı1 davası haliı1e geti rıı1ck, dava adamıı1ın programındaki aı1a ı:reı1siıl olacaktır. Bu memleketin herşeyini insaı1

sermayemiziı1 koruı1masıı1a,

ilerlemesine yarayacak şekiJde ayarlamak, her vazifeı1iı1 başında gelmelidir. Bunun içiı1, Türki)·e'ı1iı1 örnek dava

77


TÜRKİYENİN YÖKSELTİLI\IESİ adamı; insan emeğini mutlaka her "yerde . değerlendirmek. her emeği saygıya kavuşturmak işini programının, ahlakının belkemiği yapacaktır.

,

Nihayet; bugün, yüzler ve yüzlerce neslin zeka, sevgi, hasret ve can vererek bize hazır bıraktığı bu VATAN'ı; bizim insanımızın yetişmesi, birinci sınıf millet haline gelmesi için işlemek ve korumak dava adamının progra­ mında bir kilit taşı olmalıdır. Bu iytibarladır ki, bize ka· ğıt, mürekkep, bez satan sözde devletçilik yerine; şehirle· ri, kasabaları kalkındıran, Türkiyen1izde sosyal emniyeti mutlaka yerleştiren yeni, , öz bir de,,,·letçiliğin dostuyuz. Bütün dedikodular3 rağmen görüyoruz ki durulmamış çağlarda yalnız kendi maksatlarına yönelip kalmış özel menfaat ne vatan tanıyor, ne vefa! Hukuk gibi, adalet gibi müesseseleriyle cemiyette sözünü geçiren bir tarafsız­ lığın yaratıcısı devletin� iş alanında da araya girmesini aykırı bulamıyoruz. Ancak, bu devJetçiliği, bugünkü an· lamından ve işleyişinden kurtarmak şarttır. Görüyor, seziyor ve duyuyoruz ki; Türkiye'nin ço· cukları; yurtlarını yükseltmek için, gerçekten eşsiz zorluk­ larla dolu bir zaman ve bir mekan mirasına konmuşlardır. Bu çetin devir, bu son..suz zorluklar, hele geçiş devirlerin· de sık rastlanan nan�örlük�er, anlaşılamamalar .. :rısanı

yıldıra bilir. Fakat şunu unutmayınız: dünyada esaslı, orijinal şey vermemeye mahkum olan nesil: herşeyi hazır bulan. hazıra konan nesildir. Türkiye'mizin asıl dava adamları, fe.. şekkür etmelidir ki böyle çetin bir zamanda, böyle eşsiz zorlukların mirasına konmuşlardır. .

.

( İlk yayım: İleri Yurt, aylık dergi, sayı 9-1 1 / 1945 - lklncl yayım: Bayrak, aylık dergi, say! 9! ı 94 7) 78


İDEAL VE İDEOLOJİ

'

,


ı.


..

.-\ f-{l.,\ K I N: C E RC EV E S İ .

HotlJit1 k i n1cf i r :> Dü�i.ince.5 i n ! n . endişes i n i n mih•.:erit1i �endisi t e �k i l eclen, cleğil m i ·! ..\slıada. bir l1a)·\-..1 n ı t a nı ma­ )"3 ) a r a)· a n bu t a r i f i ı 1 pert,1\· .sızı d.e b tı gi.i n ü n i ş l e r i n e i 11"

:>anların3 baktığınız z a m a n ; b i r davi adamını ıztır.:ıp \·e

� i ddetle k o n u şt u r,ın ma nza r a)· ı n e m ü k eınmel anla··sınız. Öni.imi.ize geleı1lerden )· üzde dok:>anının koı1uşmasıı1a . •

tenkit değil dedikodu çeşnisi \·eren hareket noktalarının J1ep kendileri qlu�u cleğil ınidir?

.

Zaten. cemi)·etit1 içinde olup bitenlerdeı1, gazet� say­ fal:lrına a ksedebilenleri gözden geçir!nce; )·alnız keı?disini c!i.işün m e n iı1. yani hay,·anlaşmanın korkunç bir blançosu11u yakalamış olursunuz. Bu sayfalarda gün geçmi)'·or k i iı1san sapkınlıklarının h e r t ü rlüsüne rastlanmamış olsun: Bir baba kızını alkole aiıştırı)·or ve g�be bırakıyor. Bir kız Yorgi adlı bir erkeğin ırzına geçiyor. Bir tahsildar topla­ dığı paralarla birlikte kaçıyor. · Birkaç emniyet memuru, kendi masalarına Ait devlet işinin aleyhine, bir yığın pa�-.ı ile ortadan ka)·bol uy·or, yaka!.anıyor, muhakeme olunurken kaçıyorlar. Böyük bir maarif cemi)·etini idare edenler ağır suçlarla itlıam olunu)·or,

mahkemeye veriliyorlar. Kızı...

lay gibi m ukaddes b i r kurumun içinde en ağır «sui-istimaLt

81


AHL.\KJN ÇERÇEVESİ oluyor ve mahkeme işe e lko:yu)�or. De\· le tin ve miiletin, elele verip hazırladığı uçak bedellerini,

b u i ş i yörütmesi

istenenler mahvediyor ve mahkeme)·e verili:yorlar. Odacı ve ufak memurlardan, kendilerine emanet edilen işi, pa.

.

rayı alıp adliyeye verilenler bir silsile yapıyor. ,.

Adi c ü rümler yekununun sayısından ve m a hi)·etinden tamamiyle farklı olan b u _ gün1ük vak'alara, başka sınıf te­ zahürleri katmak lazım: hastahane cinsinden müessesele­ . rimizde; nakil vasıtaları gibi amme hizmetlerinde gerülen gevşeme, kayıtsızlık; umumi yerlerde ' rastladığımız birbi­ rinin sırasına ve hakkına riayetsizlik; küçüklerin höyükle­ re sa:ygısının ancak menfaat karşılığı olarak yapılır haJe gelmesi; höyüklerden küçüklere şefkatin azalması; en son­

ra, bu olağanüstü zamanlarda korkuı1ç bir ölçüde kayna­

şan ihtikar hadiseleri)·le halkı.11, cemi)·etin varlığına adeta �uy kast olarak kötü mal. y : aı1lış ınal

satma hadiseleri . . .

bun�ar arasındadır.

·

Bir terbi)�ecinin �·azdığı «Niçiı1 sınıfta ve ikmale ka­

lı)·orlar?» k i ta hının bir öğreı1ı11e buhranır1ı açığa vurduğu meydandadır. Bu buhreının gazete sütunlarına geçen arı­ zalarını bugünkü ıztıraplarımız arasıı:da saymamız şarttır. Ayrıca, bir öğretenler buhraı1ını da gösteren alametleri göstern1ek çok mümkürıdür. Fakat buı1lardan hiçbiri; ce� mi)·etlerimizin bünj·esiı1i �-i��erı hareketsizlik. işsizlik, on­

lara gösterilen rağbetsizlik, ha�·ır cen1i�·etlerimizin fakirli-

ği, aczi kadar bizi sarsmasa )·eri \·ardır.

.

Bütüı1 bunlar, cemi�·etirI:lizin ağır bir. .rle�;re geç.irdiğini bize· gösterm ektedir. Ağır bir de\;re, ahlakın eşsiz bir sar­ sıntı ile kökünden sarsıldıgı bir de\·re! • Bu mesele)·i, aı1cak du�·an

\'e

du)·duğu için mesul olan

insaı1larla halletmek mümkündiır. Bu insanların karşısın­ da, tıpkı muharebedeki düşn1anın kurduğu gibi, cephe ku-

82

,


İDEAL VE İDEOLOJİ

rulmuş demektir. Bu . cepheyi cahlaksızlık• diye adlandırabiliriz. B u memlekette ahlaksızlığı gören, ondan tiksinen� hatta onunla çarpışmak istiyenler çoktur. Fakat, dünyada bu türlü insanların bulunması, ahlaksızlığı önlememiştir. · Ahlaksızlığı, ahlaklı olanların ve ahlaklı kalabileqlerin sa­ yısını çoğaltmakJa yenebiliriz.

_

Ahlaklılan çoğaltmak ve - bilhassa ahlaklı bırakmak! İşte höyük dava budur. Çünkü ben ahlaklılığın n e demek olduğunu münakaşa etmiyorum. Ahlaklılık nedir, ahlaklı kime derler, bunu çemiyetin içinde hem tahakkuk etmiş, hem yerleşmiş diye peşinen kabul eyliyor, şimdi �'alntz bu ahlaklılığı korumanın prensiplerini arıyorum. Bu korumanın ilk prensibi irade \'e hürriyettir. Çünkü ahlaklılık ahlaksızlık; ancak J:ıareket halinde ·

meydana çıkan sıfatlarciır. . Hareket etmek için insanın iradesi ve hürriyeti bulun­ malıdır. Ben bir şeyi isterim, istemem diyebilmek; bir şe­ yi yapıp yapmamak . . . ve böylece hareketin olup olmama­ sı . . . ancak irade ve hürriyetle mümkün olur. Delide, has­ tada, esir ve kölede, hayvanda ve hele hayvanlaşanda ah­ lak aranmaz. Çünkü bunlarda irade ve hürriyet aramak imkansızdır. Gene bunun için hareketinin sahibi olmıyan kütlede ahlak yoktur. . İşte bu sebepten ahlak, ayni cinsten ve ayni hakka sahip insanlar arasında, hürriyet temeli üstüne kurulacak­ . tır. Hürriyet olmadıkça ahlakın varolup olmadığını anla­ tan ölçü de yoktur. Ferdin ahlaklı kalmasını kontrol eden, temine çalışan ilk amil ve ilk müeyyide: Kaanundur. Yapacağım şeyler­ le yapmıyacağım şeyleri, bunların hududunu, bilançosunu bize ilkin kaanun verir. 83


AHLAK IN ÇERÇEVESİ Kaanun, insanın hususiyetlerini (so}·untı. cinsını, ce­ miyetini, yaşını, niyetini . .. ) iyti bara alır: emrini. !1eh�·i11i bel l i meseleler, belli yerler, beli i zamanlar. belli insaı1lar için �·apar. B u bakımdan, ahlakın bu mi.ie}·}·ide3i ka­ dar ahlakın içtimai oldtığunu hiç bir şey göstermez. Kr(anun, insanı hareket halinde ele alaı1. in3anıı1 içtimai mestıliyetleri tanıyabildiği çağda "·e halde ona karı­ �an hareket haline göre insaıu n ir:tdesindeki mağ�.übi}·eti

UllU tmayaı1

het hangi

amildir. Enırini. neh�·i11i l)u gö­

rüşle ferdin üzerinde bir ihtar, bir emn i)·et zili gibi dolaş­ tırır. İradeyi - her an u}·anık tu tn1..ık dilediği - şuurun projektörü altında bırakma}·a ç.:ıJışır. Böylece, insat1ı iki esaslı )·erinden yakalamış olur: Korku \"e mer1faat!. Elin'

deki iki silahı hemen kullanır: Ceza, mükafat ! . Kaanun insanı hareket ederken e l e alır, me\·zu yapar demek, kaanun i nsanın ancak mahtlut bir z amanına ha­ kim olabilir demektir. İnsanın ahlak! ı, ahlaksız sa}·ılması yalnız kaanun ölçüsü ile, belli zamanlarda, mahd�t sa­ halara münhasır kalır. Halbuki insanın sonsuz ruh halet­ leri, hareket halleri \·ardır \'e buralz. rın, hepsi nde şuu ruyanık olma}·abilir,

bu zamanların

bir ne\·i,

ba�ıb<1:jlu:t

içinde bulunabilir. Dinlerin bile güç sokulabildiği bu kö­

şeler - hele d i nler zayıflayıp }·erini tutan kudret de ol­ mayınca - çoğalır, genişler, i rade işleyemez. Ve ruh ha­ letleri n i n önünde bükülür. B u zaman kaanuna karşı sayısıl aksaklığın, ihmalin görüldüğü b i r devirdir; ceza da, mükafat da - gemi \Azty3 alan - i nsan arzusu ve insiyaklan önynde hiç kalır. Böyle zamanlarda devletler, durmaksızın kaanun çıka­ rır. Şiddetli e m irler, nehiyler birbiri n i kovalar \t·e dehşet­ lenir. Kaan u n ferdi her yandcln sarmak derdine düşer. Hal­ buki kaanun dehşetlenip şiddetlendikçe arzular, insiyaklar

84


İDEAL VE İDEOLOJİ kamçılaı1mış, uyandırılmış olur ve korkuı1ç bir yılaı1 mah­ şeri gibi kaanunun ağlannı geçer durur.

O derecede k i ;

emirler, nehiyler bizzat onları ko)1anlar, çıkaranlar t�ra­ fıı1daı1 taı1ınmamaya, parçalaı1ma)'a başlar. Kaanun yapanların bile onu bozma)'a koşmas.ı da gös­ teri)·or k i kaanunlarımızda asıl eksik olan değer, imkan, doğruluk değildir. Eksik olan: O ka<ıı1uı1u yerine getire­ ceklerdeki <•ahlaki maksat» ı n yokluğt�dur. Kaanuna )'alnız ceza korkusu ile b.aş eğenler, şu veya bu vasıta ile . ceza işiı1i hallediı1ce, kaanunn itaat meselesi de kalmıyor. Bu iytibarladır ki, kaanunun

bu)·urduklarıı1a aykırı

işlerin )'aı1i suçların çoğaldığı devirde ahlaklılığıı1, ahlaki maksadın zebunlaştığını, kuruduğunu kabul etmek çare­ sizdir. Kaanunun bütün cemi)1etin re)· i n i kazaı1ıp kazaı1madığı, bu )'Üzden de o cemi)·etin )·apısına, göreı1eğine, '

geleı1eğiı1e U)'UP U)'madığı meselesini bir )'ana bıraktığım, buı1ları halledilmiş gibi kabul ettiğim eınlaşılıyor, umu­ duı1tla)'ım. Kaanunuı1 bu çaresizliğini \•aktiyle, din öı1le)·ebili}'Or­ du. Ahlaklılığı koru�·an üçüncü ami�. diı1dir. Din, aklımı­ zı, arzun1uzu hesaba katn1az '·c emriı1i, n eh)1iı1i insanın cen1i)·etiı1e göre, husü5iyeti n e göre düşünüp \·ermez. O­ n un en1irleri. ncl1i)·leri herkes içindir� l1er )·er ,.e her za­ n1an içind ir. 1'1üe)·yidesi de; esraı Jı ·;e esrara da)·aı1aı1 i)'­

manımız ıı1 kendisindedir. E�rar �·ırtıln1adıkça esrar nüfu­ zu!lU nluhafaza e t l ıkçe . . . di11darın a}ılaklı kaln1as1 nlÜm­ künd ür. Dindar, diı1iı1 koı1troluı1u benliğiı1in el değmez, göz görmez )·erleriı1de buldukça al115kı a)·aktadır. Fakat. X X . asır, bu nişter. bu teşrih ,.e teleskop asrı,

d i n çe,·resinde, dindnrıı1 i)·n1an şartları arasıı1da ö)·le ge­ dikler açn1ıştır ki bugtiı1 diı1, alılakımızıı1 mÜC'�·�·idesi ol­ n1aktaı1 ç ı kn1ış bulurıu�·or. Buı1uı1 kaı şısıı1da deriı1 şaşkıı1-

85


.

AHL:\KI� ÇERÇEVESİ

lığa teessüfe, ye'se düşınek neye yarar? Hangi . peyg.lmber bir Ebucehil'i ( Ebu-Cehil). Ebuleheb·i (Ebü-Leheb) dine sokabi ldi? ·xx. asır adamı ise baştan başa bir Ebucehil de­

ğil midir? tymanın, İslam'ın şartlarını herkesin yıktığı bir vakıa , iken dini � Ömer zamanındaki gibi - yaratan, ;·aşatan ve içimizi ayakta tutan müeyyide ol�rak ele almak ı11üın-· . kün mü? Bugünün cemiyetlerini, seni, beni . . . yarın veya şimdi silah başına �oplıyacak buyruk; cihat yapan dinin emri mi, yoksa vatanın, milletin mümessili o!anların sesi · midir? Bu hökmü verirken; daima münevver kütleyi gözö· nünde tuttuğumu bilhassa kaydetm�ğe ihtiyaç duymakta­ yım. Halkın, yani münevverlerimizle arasında zaten uçu­ rumlar bulunan ö z kütlenin işini nasıl hallettiğini henüz tam bilmiyoruz, bu hususta esaslı istatistik ve anket yok· tur. Bu iytibarladır ·ki bu günün insanlığında, kaanunun ve artık dinin göremediği (içimizin · mürakıbı, ahlakımı· zın müeyyidesi o!mak) işini, yeni bir şartlar sistemine vermek zorundayız. ·

Bizim insanımızı çevresinde. toplıyacak, onun b\?nli�i­ ni bugün devamlı kontrol altında bulundurup irad�yi kul· landırarak, hareketleri tekrar ettirerek iytiyatlar mey· dana getirecek mihver ne olabilir? Ancak böyle bir mih­ ver sayesinde ferdi istenen, muayyen tarzda hareketler· le işleterek, çalıştırarak ahlakın müeyyidesini de yarat­ mak mümkün olacaktır. Kaanunun hökmedemediği yerde cahtik efkar-ı u­ mümiyeleri» imdadımıza koşacaktır. Bu «efkar-ı .umümi­ ye»ler; hürriyetleri eşit, çünkü duymaları birbirine eşit ve netice olarak mesuliyet duyguları eşit, .güçleri yani 86


İDEAL VE İDEOLOJİ •

kötülüğe kar)ı da}·anm:ı

i mkan�an eşit,

ve

bu kuvvet

yüzünden h ü r olan in3anlardan meydana gelecektir. An· cak böyle bir efk3r-ı umumiye)), remed!ği,

el erişti remediği,

dil

kanunların

söz geçi­

uzatamadığı mevzuları:

şerirleri, inlerinden dı�arı uğrat3cak; bu cemiyet içinde oı1lara nefes a l ma hak!<ını h ı ramedecektir. B u ,cefkar-ı ttmumi;·e"

m üeyyidesi; yukanda,. dinin _

kudretini gözden geçirciğiniz sırada beliren şu gerçeğe daj·an1�1or: İnanılan, bağl.1nılan b : r fikrin yahut bir fikir­

ler manzumesinin çevresinde ahlakl ı ! ı k tutmuyor. B u iy­

tibarladır ki, her efkar-ı umumi)·enin bir ana fikre da­ yanması onun insicamı, te'siri için şarttır. Biz, şimdi efkar-ı umumiyen!n hangi prensipler çev­ resinde toplanıp devanı ettiğini görelim. (İlk yayım:

cAhl:ika

dAlr> ismi lle Mil­

let, aylık dergi. sayı: 4 l

Ağustos 19-12 lklnct yayım, cMllll ahlAk meselesi> ıs­ ını tle Çığır, aylık dergi. Ağustos 1942)

81

-


EFKAR-ı UMlTMiYE İ nsanların tarih bo}·unca, halinde (imparatorlukla,

küçük ve bö)·ük kütleler

krallıklar,

beylikler veya sa­

dece cemiyetler, şirke t ler h a � i n d e . . ) bir arada tutmaya .

yarayan mihverleri üçe ayırabiliriz:

1

-

Korku,

2

-

Menfaat, 3 - Fikir ve his birliği.

Bunları tahlil edelim. 1

-

Korku: Bir zorlamadır, tabiata karşı gelen bir

zorlama. Sadece bu «tabiata karşı gelme:o vasfı bile onun uzun sürüp gitmemesi gerektiğini baskının, insan hürlüğüne,

gösterir . Korku,

bir

insan şahsi)1etine \'urulmuş

bir zencirin neticesidir. Ahlaklı insanın esası, temeli olan ir ade , i hti)'ar )·ani )·apı�acak ve )�apılma)·acağı seçme hür­ lügünü ortadan k al d ı ra n

,

bö)·lece kaanunların da ) eri ı1 e '

getirilmesinin kefili olan şa l1 si)· et i '.\·ıkan korkudur. Kor­

ku fa ktör ü irade\·i ,,e ı ı -a dcnin hcrtürlü belirtisini lüzum,

suz, fa�·dasız hale sol,�lr . Kökleşen, fa)·dasızlığına inanılan irfıdcr.in )'erini )·al3n ve ri�·a tutar. İradesiı1i )·itircn \opl u l u klard a , )·alan \�e r i�·a o k � dar· kökleşir k i , bu iki

zel1irden onu sız kaldığını

a�·ırın�a top 1ulıığun - adeta -

gör ü rsünüz.. Korku

n1üdafaa­

faktö r ü n ü n , ahlak ala­

n ı n da �·ap1ığı n1c-s'u1n tC' 'sir bill1assa

bu t ü r l ü

zchi rlcri

topluluğa n1al C' t me�iı1deı1d i r. İnsanlar üzerinde korkunun

88


İDEAL VB İDEOLOJİ •

tesirini k i m inkar eder? F3kat, bu te'sir devam ederse; ins3nı şahsiyet mertebesine yükselten hürriyet derecele­ rin i n hepsini. bizzat hürrij·et ihtiyacını öldürerek inanıl­ maz bir ahlaksızlık ve şer kaynağı olur. Bütün

tarih boyunca alınacak misaller!e görüyoruz

k i korku, her zaman hiyanete ağan,

kum

yığınına pek

benzeyen tekleri, köksüz kütl�leri toplayabilmiş, bu tür­ l ü kütleler meydana getirmiştir. Bu kütlelerin sürüp gi­ debilmesi bir tesadü f işidir. Bunun sebebi şudur: İ r�de. şöyle toptan hareketle rimizin bir ifadesidir. Demek, inan­ dığımız, benimsediğimiz fikirlere bağlıdır; ölçü5ü de iş­ te bu fikirlerdir. Bu fikir!er . yok mudur;

irade,

netice

olarak da ahlaklılık yoktur. . O zaman, cemiyetle rin sürüp gitmesi de tesadüf işi­ dir. Sonra, asıl ahlak�ı insan, şahsiyeti olandır. Şahsiye­ ti zorlu insanın ise iradesine güvenebilirsiniz. B u hare­

ket noktası d a bizi gene inanılan, benimsenen f i k irlere ve iradeye götürür. O fikirl�r ve irace yok mu; cemiyet­ ler için devam, tesadüf i ş i olup kalır. Zulmeden ve kor­ kutan kıral�arın, beylerin insanların hemen hepsi,

bir

arada tutmaya çalıştıklarının eliyle yok etmişler; çevre­ lerinde toplananların dağıldığını,

başka amillerin cazi­

besine kapılıp gittiğini görmüşlerdir.

Asya'nın, Afrika'­

nın, Avrupa'nın. tarıhi bu hususta bitmez tükenmez ör­ neklerle doludur.

Korku amilinin, �.-alnız başına ne bir

topl u�uğu yaşattığı, ne medeniyet kurduğu ne de insan­ lar ara�ında temiz bir a nlaşmaya zem!n hazırladığı gö­ rülmüştür. Kötü müstebit aşağılık ve zalim diktatör: İ ş­

,

t e korku'nun - daima düşmeye

2 leyip

mahkum - meyvası!

- . l\Ienfaat: İ l k bakışta, e n devamlı, en düzenli işgiden cemiyet,

menfaata dayanır. Ticaret şirket­

leri, işkıya kütleleri, hırsız çeteleri, tarih i n Kartaca, Ve-

89


EFKAR-ı UMÜMİYE nedik gibj bazı devlet tipleri, hatta bütün insan toplu­ luk.lan . . . birbirine menfaat!e kerıetlenmiş teklerin toplu­ luğunu verir. Bütün bu topluluklarda ne disipliiı, ne ka­ anun, n e sıra, ne saygı eksiktir. Fakat şu da, bir ı·ealitedir: Dünya dünya olalı menfaat faktörünü en son mertebesinde temsil eden işkıya kütlesi de, hırsız çetesi �e de\.·amlı bir hayata, bütün tarihe malolmuş, bir tarih yaratmış prensiplere sahip olamamıştır. 1şkıya ister dağda, ister şehirde tü­ re$in; netice birdir: �ef, eJebaşı yoko� du mu, kütle de yoktur. Bundan başka; bütün b!r milleti ardından sürükle­ yen, bütün bir cemiyetin benliğine )·erle;en canlı, mak­ hemen bul unsurların bu kütlelerde hiç görülmemesi; daima türedikleri insanlığın zararına yaşamak, onların başlıca vasfı oluşu yüzünden; yalnız başına bezirganla­ rın, hele işkı)'anın, hırsız�arın med�niyet kurduğunu da bilmiyoruz. •

Ticaret şirketleri, �u türlü şirketlere da)·anan top· luluklar gerçi işkıya ve hırsızlar gibi değildir; bulunduk­ ları cEmi)·etin işlerine karışmadan, c işlere )'enisini kat­ madan; tufej·li olarak ve mutlaka bu cemiyetin zararına ol �r ak )'a�amazlar. Ccıni)·etlcrin makbu� gördüğü bir kazanç yolunda, kanuna, ka idc)'e da�·arıan bir mcnfaat agı kurarak k crıdi mensuplarını onun çe\·resinde toplar­ lar. Rl'kabet, do!andırma, if Jas vesflire gibi . . . belalar bir )�ana bır:ll:ılırsa bu toplulu!� 13r oJdu��\a de\•amlı bi r ha­ ��at �ürerler. Fakat bu toplulukların çürük )·eri me>·dandad1r. Insa11!arın n1cnfaatı hiç bir zaman tek sahada tecelli etn1emi$1İr. Denebilir k i ne l:adar insan \•ar�a o kadar n1enf aat �ekli \ a rdı r Sonra; n1cnf aat an1 i l i n e temel mertebesini \'erdiniz mi, içinizde pusu kurmuş olan meş· •

.

1

.

90


İDEAL VE İDEOLOJİ hur

ve

korkunç . düşmana:

arzu'}·a,

sonsuz bir müsaa­

de vermişsiniz demektir . Böyle bir müsaade, böyle bir düşmanın elinde i nsanı, insanları belki kayıtsız

şartsız

bir terakkiye götürür. Fakat bö:yle bir terakkinin, toplu­ luklar için birleştirici olmaktan ziyade dağıtıcı, y::ışatıcı küçük bir ·müşahede

olmaktan çok öldürücü olduğunu

fırsatı bulanlar bile hemen anlayacaktır. Kendisini birlik m ih\·eri )'apmak istediğimiz esas bizi ebedi olarak ayrı tutacak bir gayrılık, bir çeşitlilik göste­ r i rse onu insanlar, hele topluluklar için devamlı bir )'a­ şama faktörü olaı-al;:

alman1ıza

imkan

çekten de; menfaat yalnız başına,

kalır

mı?

n e insanlığı

Ger­ uzun

müddet birarada tutabilmiş, ne medeniyet kurulmasına temel olabilmiştir. Kartaca'nın,

Fenike'nin

akıbetleri

Venedik'teki bezirgan de\•letinin sonu; menfaatın -hat­ ta korku ile birleştiği

zaman bile -insan

k ü tlelerine

uzun gelecekler sağlıyamadığını gösteren çok belJ.i bir i k i misaldır. Yalnız ticaret v e menfaat faktörünün

Hindis­ tan'a sürüklediği Fransa'dan orada ne kalmıştır? 1ngil­ tere'yi yalnız (Hint Ti�aret Şirketleri) v e benzerleri Jda­ re etseydi; insanlığın tanıdığı İ ngiltere meydana gelebi­ lir

miydŞ?

Alman�·a'yı �·al11ız

bÖ)'Ük

sanayi

şirketleri­

n i n bugünkü bö�·ük Alman�·a yaptığını idd ia)'a kimin dilj ,·arabilir? Hatta c-emi�·et ölçilsiinde bile olsa, tek faktör ,�e tek ga)·e haline düşen menfaat · ın me)"\•asını 1939 . dan beri 1opla)·an A\·rupa insanlığına bakınız! Bö)·ük bilim ,.e çalı�n1a del1asın ı kimbilir nekadar uğraştırıp dura­ cak haraplığa gömülüp gitmiştir. Bu görünüş.

menfaat

faktörüne \·erilecek �·eri, }jökmü belirtmeye )'eter

sanı­

rım. �ienfaat an1il i n i top1ul uklara esas \'ermek, cemi�·et­ lere ka�rıtsız, şartsız re!al11 ,-e saadeti ga)'e gösterm�k ne-

91


EFK.;\R-I. C'·lU:\IİYE ticesını doğuracaktır. Bu neticenin 11e kadar meş'um i m­ k3:ı 1ara �t olaçtığını görmek için müstemlekeleri dti�ünü-

nüz. Bir müstemlekede noksan olan refah, kazanç. teknik midir?

Bununla berabt-r.

insanın v e insanların

benliği

için en ağı r zindan ge,1e müstemlekedir. Bundan başka: · ne pahasına olur�a olstın refah "·c saadet� formü!ti, ıztırabı. hatta en tıfak zahmeti mahkümeden, . vaman bir �

l1ctbinliğin «licencc.s c:aktır. Bö:,:le bir

==

müsaadeler"} ine varıp

müsaadeler alemi

d<tyana-

Konra\ \Va·;·t'ın temsil ettiği. rt.ihtınu ibiiseı sata11 «Prag Ü:3iver­

� ite lisi»

bana hep

ni hatır la tır.

Iztırap sözümüz yanlış anlaşılmasın. lztırap

elbette

bir gaye değil. Iztırabı tavsiye etmek bile aklımızdan geç­ mez. Iztırabın ön1rümüze mih\·er olmasını tavsiye etmek, yaşamanı n manasıyla tezada dü�111ek olur. Ancak . . .

kendimizi, hazan,

kendimizden de

Jstün

tuttuğumuz aileyi, milleti, mesleği, ıdeolojiyi veya ideali .. mükemmel, yüksek, b3şarılı görmek için çekilen tıer ız­ tırabı mııkaddes bilmek: insanlığı yükselişlP.re, ilerlemt:­ ye, birliğe götürenlerin \.·azgeçemiytceği, küçük göt �me­ yeceği höyük amildir. En

geri

bir ceıniyet arasında, bir toprak

ü.stü11de

bu mükemmel örnek haline gelmek, kahrolmak Cl.en1ek­ tir. Fakat bu örnek meydana gelmedikçe teklerimiz için de, topluluğumuz için d e asıl ilerleme, gelişme

haram

oluyor. Bu akıbete uğramamak için: ornekJ�rin yetişme­ ' si, onları çoğaltmak ve yaymak \:azıfesi, ıztırabsız olmu­ yor. işte bu · manada ıztırap mukaddestir diyorum. �Ienfaat

faktörün de

yanlış

anlaşılmayı

önl�yelim.

Derler ki insan, daha yaradılışta, kendi fa)·dasını d üşü­ nen, eziyetten çok zevk�, neşeyi ara)·an temayüll�rle dop-

92


İDEAL VE İDEOLOJİ doludur. Yani insanın ömründe menfaat, dalıa yiır;.ıdılı:j­ ta başköşededir. Doğru.. doğru !. İ nsanın ömründe kendinin !�yd<ası!lı arama başta gelmiştir. Amma, ademoğuJunun ömrü ba�­ langıcında neler vardır, n e temayüller, ne insiyak�er.

ne

ihtiraslar ''ardır k i insan, -toplu )'aşamak içiri, cemiyet hayatı uğruna- binler , . e binlerle �ene uğraşarak �öl�iip atmıştır.

Menfaat

düşüncesi, ömrüınüzün korunmasına, devamına; neslimizin a�:akta kalmasına )'arayan tedbir. ler halinde

kaldıkça,

nele,

topluluğun

öteki

tekleriıı�

be!a olma)·an� başka ha�·atlara el uzatma)·an, diş geçirme:­ )·en mahi)·eti �·itirmedikçe..

insanoğlunun bir )·ardııncı­

sıdır. Fakat, bütün dün,-a,·ı tek •

adamın:

kendimi7.in,

menfaatı içinde gören bir hale düştük mü: menfaat fikri, topluluğu yıkan afet olmuştur.

Artık, ,·ergi yol:t ur,

askerlik )'Oktur, kaanu:·, �-oktur, disiplin yoktur, l�izn�ct­ . ler ve emekler hi)·erarşisi �·oktur, sıra , e sa�·gı �·oktur. Ancak ,.e ancak -\.·ah;ıilik çağlarının prensibi olan : zorlunun hakkı ,-ardır. \"ani d u raksız. bitip tükenme;: ihti­ lal \:ardır. Binlerce )"11. insanoğlunun çarpışarak �·eı1di­ ğ i kontrolsuz

tema)·ü� ter; f i ki r 11a�·utımızıı1

gel ��mcsi,

�da­

elko)·ması ile önlediği fiz�·olojik arzular; �-alnız tek

mın: kendimizin fa,·da ,.e menfaat iıkri l1ökrrıünü ,-(;rü.

tünce, ömrümüz anarşiden

-

' kurtulablir mi?

Hatta.

şu

dün)·ada herşe)·i �·alnız bizim �-aptıgimız ,bizin·j �-arattı�ı­ m ı z \'e}1ı11i gibi. �·aln!z bizim �·ap ı p �·aratmaınız ger('ktigi ihtirası gibi -bir bakır.1a. iç alemimize ait görünet'- iı1-

h isarlar bile. tek ir.sanın fa�·da ,.e menfaat fı!iri �c>rçc-

. \•esin i aşama)·an afetler gibi alınabi.lir. �fıl�·or.lar içincJe bir tek'in -Narsi� gibi- �-a�ı11z kei�dini görmesi rr•c3elc değildir. Asıl dert. mil�·onları me�·dana getiren teklercle, a)•rı ayrı, bu menfaat i ikrinin herş()·den üstüı1 ,. e <ı�ırı 93


EFKAR-1 mıü�tİYB b i r hökme varmasıdır: l\Iemleketimizde heni.iz

ron1an,

uml'ın1iyetle san'at, bu menfaat fikı i'ni n koşturdugt.ı iıı­ ::anı yaşatmamıştır. Fakat,

zavallı l\·Iakya\·el'in -id:lre

edileni değil, yalnız idare edeni d üşünerek -bize ö\·c�ü e :i t i p; Zolanın �<L'argent Hugo'nun «Za\·allılar

==

=

Para» adi! romanındaki �ipi.er;

l\[userables->ındaki Töriardiyeler;

::\Iarcel Pagnol'un «Topaz»ındaki belediye reis ve azası; topltıluğu zebuneden bu menfaat fikri"ni, hareket hali.n­ de \·e neticeleriyle gösteren vesikal.lrdır. Sözün kısası; kork�ı ·ya ve meni«at fikri'ne dayarla11 al1lak, hayvan ı n yani zordan, hiyleden başka hayat

\'e

topluluk mihveri b ilmeyen n1ahluk11n hayatından, şuttıl1.ı yani adaJeti ancak kendisi bilip tah.ıkkuk ettiren insanıtl hayatına doğru gelişmenin b i r durağı sa)·dığım çocuk­ luğuı1 k a rakteridir. Bu bakımdan, geri veya -istibdatlar, baskılar, şiddetler altında bırakılıp -gerileşen cemiyet­ lerde, ister istemez bu çocuklaşmaya, çocuklaşmanın ı1e­ ticesi korkunun \·e

ıner.faat f ikri'nin ön safa geçıııe�ine

ra�tlanır. Bir toplulukta, yaşama mil1verinin yalnız bu: ko.rkuya ve menfaat fikri'ne dayanması, orada riy:ıl' ı 11 �-a!anın, hiylenin bir ayıp olm:iktan çıkmış: -Fikr.et'iı1 dediği gibi- «miğdelerin zehr-i tak�azası, önünd�», �<iki büklüm bir i n kıyad-ı sabür» ile sürülen teklerin, kütlele­ \ rin bir }·aşama imkanı olmuştur. Yukarıda söyledik: menf aatın bir sırrı vardır ki

onu

haritamızdan silemeyiz. Fakat meniaatın, yalnız bJş111<\ topluluğa hayat m ihveri gibi verilişi affedilmez _bi r dar..

lık, gerilik olur. Ai leye� züm reye, cemiyete, millete yönelen

menfaat fikrinin, derece derece, insanları yükseltt'­

bilmesi; derece derece bu

toplulukların kaderine ümtr

\·eren. umut bağlayan bir fikir ,.e his birliğine yol açıl­ masıyla iyzah ediJmelidir. 94


İDEAL 'lE İDEOLOJt 3 - Fikir \·e l1is b ı rl i ğ i : İ11.:;a nl3ra l1ökrneden. insan­ ları birbirine ,;·aklaştır.111 ku·v\·etler i;ep n1Jddeden, }"<ılnız menfaatıı1. korkunttn. i·e"·kin

pınarlarından

,;·or. Hatta, tam aksin� olarak,

akıp gelm!­

insan topluluğunu yara­

tan, de-v·am ettiren� bu topluluğun tc-i r i h

\·e medı�ni,;·et

a11e,;·dana geti rmesine se-bep olan asıl faktörler gö11iildedir, gön üle hökmeden fikirler \·e his!erin bi rle:jn1esi ı tde� d i r.

İ)�man mertebesine \'armış fik i r ve his birliğinin in­ san topluluklarına teınel oluşunun en eski, en canlı, e n dikkate değer misallerini d i nler

tarihinde

buluyoruz.

«Er-tarih» i n , «Ön tarih» in sitelerinden, böyiik i m para tor­ luklara kadar l1emen bütün si�ır aset \'e cemiyet teşekkül­ lerinin sebe�i dine bağlrlnmaktadır. tatlı tatlı

Bugün kaide!erin,�

giildiiğiinıüz putperestlikten tutunuz

da

tek

tanrıya tapan dinlere kadar .. , hepsinde en kuvvetli, en güzel taraf; orta)·a ko�rdukları hakikatın ebediliği, pren­ siplerinin şaşmazlığı

cleği l d i . Onlar1n

üstiin

tarafJ a n :

insanları - faniliklerinin üstünde, dı�ında, ebedi göriinen gerçekler çerçe\·esinde- b i r ara.ya toplamaları. b u . toplu­

luğu devam ettirmeleri, bu yüzden insanlığın med·!niyet

kurmasına, kültürlerin beslenmesine yan i içtimai adamın doğmasına imkan vermeleriydi. Gene dinl�r tarihi gös­ teri,;·or ki her din; insanları b i r araj1a top�amak, b ilhassa €'yi-kötü, doğru-eğri hökiimlerini \·ermek suretiyle insa­ nın yaptığı işler üzerinde fe\·kalade· bö}·ük \'e devamlı b i r murakaba kurmakta; bö,;·lece ahlakın düzenini kendi ni­ zamına göre sağlay·acak bir disiplin, bir n1uhit, bir «ef- kar-ı umumiye» yaratmaktadır. Eskiden hep d i n esasına dayanan Türk cemi.yetin �·aşayışı;

iradenin

beslenişi,

nefsin t erbiyesi \'e ahlak <•efkar-ı tı mumiyesi» n i n ,.

d i­

siplin doğuşu hususunda b i rçok misaller almaya müsa95


EFKAR-I UMÜMİYE ittir: Vaktiyle mahallelerimizde içki, zina vak'a1arı

ol­

maz değildi. Fakat yolunu şaşırmışların alabildiğine ço­ ğalıp cemiyetin nizamını parçala)·acak tehlikeyi hazırla­ mamaları için mahallenin «_efkar-ı umumiyeı>sini uyanık tutmak yetiyordu.

Bö)·lesi \•ak'alarda, bu «efkar-ı umu­

miye>>' şiddetle harekete geçi)·or, -kaanunun üstünde

yolunu

şaşırmışlara

verdiği derslerle nefsi

�"enmek,

i radeyi beslemek disiplini yerle�tiri)·ordu. Gençlerin \'e)•a çocukların içki: cıgara gibi

şeyleri

k ullanmaması da gene bö}·le bir «efkar-ı umumiye» n i n işe karışması ile

geniş ölçüde emni)·et altına alınmıştı.

:11ahallenin, hatta kasabaı1ı n, şehrin bö)·ükleri,

hemen

hemen ka)•ıtsız şartsız, bu türlü hadi5elere karışır, önler, gerekirse zor biJe kullanılırdı. Bu türlü karışmaları cemı­ �·etin \·icdanı, peşiı1e Leı1imsenmiş

olduğundan,

genç

·11e�lin üzerindeki terbi)•eci te'sir de çok bü)·üktü. Türk . cemiyetinin )·<:pısı, keı1di gücüı1ü '\"e da)•a11ağını koruduğu müddetçe, dalıa bunlara benzer birçok örnek­ ler, «efkar-ı umUıniye» )erin e)·i-kötü, doğru - eğri mesele­ lerinde nasıl )·etiştirici bir n1urakabe kurduğunu bize gös1eri\·or. •

Din tarihiJ1i11. f ü r� � ha�·atı içi11 Yerdiği m isall�!·i ele '

alışımız; fikir \"e his oirliğinin tekler. topluluklar ara­

sındaki anlaşma�·ı. disipliı1 i ııasıl �·aratt ığını, eri eski '-"e bize eı1 ,·ak ı ı1 örnekler<: da\·anarak can�aı1dırmak iste\'i•

şimizdendir. Bu 1 11i5aller i nsa:1ları11 ortak 0!1Juğu fi k i r \"e h i s \·oluııa. asıl benliklerini \'itirmedeı1 •

.sa11atkirları g i b i . ııasıl

bir orkestranın

bazı fedak2.rlıkları )'apabildiği n i

bu $a�·ede k u rulan disipl inin a111�k «efkar-ı umumi)"e»si �-aratnıak içiıı ııekadaı

esaslı bir hi1met gördüğü:1ü an­

l a t acal�

a,·d te'si. ı n l ı k tadır. Btı «efkar-ı umumi,·e>;J.erin . ri Ylr· . b ! ı ahlfık disiplini alaı1 teklerin. cemi�·et içinlle ne .

'

96

r


İDEAL \7E İDEOLOJİ

türlü göründüğünü öğreı1mek içiıı de eski de\1irlerde me�ela Yunanistan'daki esrar dinlerine girenlerin- sada­ katı n ı ; eski Türk ha�·at ında tekke1c· r. tarikatlar mensu­ bunun «ser ,· erip sır \1erme�·en» selabetlerini hatır:amak fay·dasız olma)'acaktır: Bö)·lece; «efkar-ı umumiy-eler» tekleri �·etiştirirken bu �-etişmiş teklerin de, topluluk «efkar-ı umumi�'€» }erinin doğup �-aşamasına nasıl te'sir ettiğini görcbili}·oruz . .

Bugün; husüsi cemi�·etler!n. fikir \'e his cemiyetleri­ nin -bizim memle-ket� göre- fe\-kalade çok �·aşadığl A\·rupa. Amerika memleketlerindeki misaller dah:ı az değerli değildir. Anarşist telkiı1lerle bozulmamış demok­ rasi memleketleriı1de bile her türii.1 topluluk ve «kllıp>) lıa)·atı; teklerin işlerinde ne m ükemmel bir düzen de,·am etti rmel�tedir! Kaaııunun. hatt{ı diniı1 giremediği, iz )·a­ pamadığı bu topluluklarda sözünü tu tmal�. şerefe. hakka. ça!ı�ma�-a, düşünnıe�·e 1 ia�·et etmek. mensup oldu�u ce­ mi�·etin e�-i ,-e�·a kötü. doğru ,-e�·a eğri di)'e bellediği degerleı·i sa�·mak . . <, K J lı p>i "·e�·a cemi�·etler «efkar·ı u­ mümi�·esi>� nin kurdugıı disiplinle te•min edilmiştir_ Öte­ <\kllıp>) �·andan; bu disipli n�€rle �·etişen tekler. o türlü lerin. topluluklar1 11 �-iıııi <,efkar-ı uınümi�'e>� Jerin )·aşa­ ınasıı11 eı11ni yet altıııa ala b i 1 i\·orlar. .

Bunun ·içindir k i -l1Gr}J ci e\ ·iıler ini bir �·ana bırakır­ �a�:- bu me1n1eket1eral' iı1san ha�·atı. her alaı1da, l1er �-erde emni�·f:t. huzür. ' uzül& içindedir. Bizde. ancal� de,-­ letin zoru�-ı� l� t!rtıLtl:.ı il.:-ı� r)�-t :' ı ! ! � k ::ı; �.�tı�. e�-i \'e)·a kötü ı11alı beiJi edere}: satış . ba�kasıı:uı1 sıras!na. hakkına sa)·­ g!. teklerin �·aı)abileceqi \'e�·a �-apaına�·acağını açıkça ör1e:ed€n bildirrnesi gibi -bir toı)l uluk içinde )'aşama�"ı ni�-­ ınet haline ,·ükselten --alıliık tezahürleri. ahlak «efkar-ı .•

9i


EFK:\R-I ' umumiye»

lT�IÜ:\Iİ\.E

lerin te'sirıni .}! i t i rınedi�·-

o

memleketlerde

mümkündür, tabiidir. Dikkat edilirse. bu memleketlercle de (,efkar-ı uml'ı•

miyeler » d i n esaslarıı1ın değerlerinden zi)·ade, mi! letlerin )· en i yapılarından doğan değerlerin çevresinıie

kurul-

muş bulunuyor. Şahsiyetler artık k i l iseden deki l .:< laik·> kütlen i n içinden, bu kü1leı1iı1 }·ec. i bir fikir \·e h i s çevre­

sinde temerküz ett ird�Z!i cereyandan, sisteınden na gelmiş rrlekteplerde! ı doğtı)·or.

mc)·cta­

(1)

Sonra; bugünün b i �- kısım ınılletleri -ilk Cihan binin neticesi- uğradıkları

fe�- a:<etti:!n kurtulmak

ıçın

yepyeni nazariyelere d'.t)·andılar. Bunların kil iseyle kası yoktu

ve

Har­ ala­

b i rçok bakımdaı1 tenkide uğramışlardı. Fa­

kat yarattıkları �,e:fkar-� umuıni}·e» ve disiplin bütün dağı­ nık, harap, u mutsuz alemlerini Avrtıpa'nın höyük rr.illet­ leri haline yükseltmeye )�etti. Bizzat Anadolu·nun, istik­ l a l bayrağını taşıdığı yeni bir fikir ve his bir.1 iğine: Tiir­ kiye milli ye tçiliğine dayanmamış mı�·dı? Dtıyan, duyduğu için kendini geçmişe, gelec.:eğ� karşı mes'ul bilen seçme insanlarımızdaıı meydana gelen «ef­ kar-ı umtimiye»ler )'aratmak zorı�nda)·ız. Bunlar, bütün milleti, tek tek, ele

belki

alıp hedef edinemeyecekler.

Onların i l k ve asıl ödevi: her yerde, her zaman göi·düğü": müz seçme ve a)'dın zümreyi, n1ü�yyi<leJerin baskısı altı­ na almak ol3caktır. Böy·ük k ütle)'e, ancak bu yold.ı giri­ lebilir. Yokarılarda gördük ki bu seçm� ve aydın zümr�nin İÇ alemin�

--0

alemi yıkmadan, korku ve menfaat

< ı > Din

u!lSUf-

ve kaanun işinde ki mütalaalarımız bugün

olanın. vakıanın müşahedesidir. tespitidir. Bu mütahla­ lar ne bir arzuyu, ne bir reddi kat'iyyen aksettlrmeı. 98


İDE.-\ L Jarı

VE

İDEOLOJİ

ile cleği-l t i r i p bozn1adan -ele 3lma:ya, )·örütmcye ;

kaar1tı n l a r

\. �

o kaaı1unlara d3ı·aı1an, o kanuı1lara daya­

ı1ak olar1 resıni kudretler �;etmi��or. Bu husust�• en canlı

misali

.:<Tür�

Ocakları»

\·erir. Hemen tek

)·okken. hat ti ilk d0ğu�u11da,

resmi

re�ıni makamların

sıfatı kötü

gördi.iği.i seç'.-c i n . a)·d ı ı1 züınren iı1 sığınağı iken·i n1en1ieke­ tin yaşaması 111 kökü11deı1 değiştir�ci bir faktör, bir

«ef­

k3r-ı uınlımi,ye"> gücünü kazanmı�tı. Sonra resmileşti, res­ mi kudretlerin di.işiinc·�leriı1i )·erine getirme aJaı11 oldu. O "·ak i t , nıe,ııleke t i n içir1deki eşsiz etkisi artacağı yerde

eridi, sonunda kapaı1dı gitti. Demek bu .:<efkar-ı umumiye»ler halkımızın içinden yetiştiği seçkir1, aydın

in�anlarımız111 şahsiyetlerine da­

yanacaktır. Kaanunuı1 bu

«efkar-ı um(ımiye» nin gerek

doğmasını. gerek işlemEsini taın bir serbest likle koruyacak; onların başarısına itlet olmamak�a beraber, duıupdu­

_

rurke11 yok olmalarına da vesiyleler aramıyacaktır. Hö­ kumetle;r,

bu

türlü «efkar-ı

umiımiye»lerin, kendi işini

kolaylaştıracağın! tınutmayacak sc\·iyeye yükselebilmeli­ dir. Anlan:ıalıdırlar ki, milletleri çürüten hürriyet değil hürriyetsizli!<tir. Nered•! her türlü hökümet baskısı, vic­ danlara serbestçe engel oluyorsa, o topluluğun idciresin­ de, yaş�. masında bir aykırılık var demektir. Ve btı aykı­ rılık, e r veya geç, hem o topluluğu şahsiyet yani

müs­

takil millet nalinden çıkarıp müstem�eke yapacak; hem o hökumeti bizzat kendi milletinin . yokolmasına alet ede­ cektir. Bu iytibarladır ki, kaanunuıı ve onun dayanağı

lan kudretler; halkın içinden doğan seçkin aydın «efkar-ı umumiye»lerini, her türlü vicdan an�rşisini önleye&ı fak­ tör gibi

alacak; onlara, kendinin dediğini, yapmak iste­

diği hayırlı şeyleri, k ü tlelerin en eyi anlayıp yapmasına imkan hazırlayan durultucu kuvvetler gözüyle bakac�kgg


EFKAR-1 UMUMİYE tır. Amerika'da, A\.•rupa'da: kaderler!nin en tehlikeli de\"· resinde bile yılmayan, kaderi yenen m i lletler; işte b u «ef­ kar-ı umumiye»leri yok etmek �·eriı1e besledikleri, başta­ cı :yaptıkları için mu,·affak oldular. · Kaanun, bu efkar-ı umumi)'e»lerin ecı1ebi

te'si rine

\'e ecnebi hakimiyetine alet veya alan olmamasına; n iha· :.·et, bir topluluk için Goethe 'nin zulümden daha korkunç buiduğu, anarşi vasıtasi olmamasıı1� d i kkat edecektir. Bu «efkar-ı umumı)·e»lerin

işlemesine geliı1ce: her

§e)·deı1 önce, buralar, ş� düı1 )·ada arzu edilecek şe)1lerin sınırıııı çizecek: asıl i�tcriecek şe:y le isteı1n1e�·ecek §e)· in 11e o�.duguı1u öğretecektir. Bu

rrıuhitlerde. herkesin ken­

di kendini mürakabe, muhakeme edec-ek se,·i)·eye ei·işme­ 11akl�ında

si içiı1 e�·i-kötü, doğru-eğri

-ba meml�ketiı1 ,.e kül türüne so)·uı1a. tarilıine, örf'ü.ıe, m üesscse!erine U )'gun -değer hökümltri

)·er bulacaktır. Bu muhitler,

ilkin kendilerini k urarllar. soı1ra büti.in �·urt içinde; her­ kesiı1 sahideıı

bir iş1--r.lmasıı1a cii kkat edecek; bu işten

hesap soracak, iş sahibiııe netice aldıracak. daima re�·ini kullanmasını temin ed::rek kendi keı1diı1e �·eter şal1si)·et­ lerin . üremesine; bu iş kontrol si5temi�·le. mensuplarının iradesiııi bo�·uı1a bile�·crek. işlett:rek normal çatı!arıı1111

ç�kmen1esine eı1 bö�·ü"tç önemi ,-erecek t ı r . Bu

mul1itler: memleketin: i zi ı ı

örı1ek

di)·e

:ıld ı g ı .

memleketiı11ize örnek t1i,·e ,,erileı1 i r1saı1la rın; iradele r i ı1 i --

en

-- --

.

e\· i kulla'l1aı1. 11efisl·�l iı1i ,· e nn·ı e s u i bılcı1. hareket rıok•

.

taları ıse ke n d i ke\·ifl.?r-i. ral1atları f'ln1a\·a11 erlerden ol· •

nıasını iı1aı1 mer t ebe s i ne �·ük�eitecektir. B u erler; millet

reddettigi i�i. �:işi�·i bu n1illeti11 . ba ş ı ı1 a )·ük­ letme,·eı1. «efkar-ı umumi,·e,· ııiıı hökmü11E- hörmet eden ,·icdanı11111 •

ürı1ekler olacak: bu muhit!!>� · buna bir d ı n \·erecektir. J OfJ

el1en1ıni,·eti •


I

İDEAL VE İDEOLOJİ

Bu muhitler; milletimizin, memleketimizin uğrunda canını veren, zekasını kullanan, her işi ve her sözü ile :y aratıcı oldugunu gösteren insanımıza «sabotajcı» muamelesi gösterilmesinden ti ksinecek; bu insanlarımıza en höyük saygıyı gös.terecek; fakat, şahıslara tapma)·ı, teklere kul, uşak o�.ma:�'ı bütün işlerinden ebedi e1larak silip atacaktır. Bu muhitlerin. «el!tar-ı umumi)'e»lerin çalışmasında �·erine göre ışıl\., �·erine göre kamçı, yerine göre kenet öde,�ini görecek bir ana kaanun bt�lunması çaresizdir. Bütün millet ,.e n1emleketi iç ine aln1ası şart.oları, b u mu· hitlere da��anak gibi \·ereceğimiz bu ana kaanun, hangi duygu� hangi düşünce. hangi prensiplerdir? Bu . ana kaa­ nun hangi prensiplere göre hökum \1erecek? Yani, bu «efkar-ı umumi�7e»lerin )"aşatacağı "inanlar ne olacak· tır? Söz buraya gelince, �'ani prensipleri aramaya baş­ }2)·ınca, ideo!ajileri incelemek zorunda kalacağız. <İlk yayım : Millet. aylık der�ı. sayı: 5 Eylül 1942 - ikinci yayım. Çığır. aylık dergi, say ı : 1 1 8 / Eylül 1 9 4 2 )

101


İ DEAL VE İDEOLOJ i İ lim nasıl ilk şüpheden doğdu ise, bir topluluğun ka­ deri önünde fışkıran ilk ıztıraptan da

ideal _doğmuştur.

O kaderin önünde kenc.lısini unutan; ke11di kaderini., top­

luluğun kaderine kata11, karıştıran insanın,

«idealizm»i,

gözlerini açmış demektir. Toplulukların kaderi ayrı a:yrı köşelerden, ayr! ayrı

ruh haletleriyle mütal1a olunabilir. Bir paganist hakim Allah'ın birliğine inanmış bir mü'min, bir komünist, bir materyalist, bir milliyetçi toplulukların

kaderi öniinde

aynı görüş zaviyesinden, aynı r\ı1ı haleti ile , bakr11az . Cemi)·etlerin kaderi önünde, şuuru11a varılan ı z t t rap­ ları, bu ıztırapların dogurduğu surgu�arı, karşılıkları ifa­ de için kullanılan ideal kelimesi, şö.}·le onbeş· yirmi yıl var ki, i deoloji kelimesini kendisine rakip çıkmış buluyor. Gerçekten de; dikkat edili rse, topluluğun önünde ız­ tırap çeke�, soran, karşılık bulan, ç a re arayan bir kısım insan için «compromis» denen şey }·oktur �·e ideal «Com­ promis» gibi bir

denen fedakarlığı tanımaz. Bir paganist hakim mü'min

için de, şartlara bağ1-ı

B i r Sokrat'ın, b i r Epiktetos'un

felsefesi

i)·man }·�k tur. (compromis)

tanınmamıştır. Bir St. Pierre, bir Hz. �1tıhammed için iyman pazarl ı k götürmQZ. İdeJli5t bütün hareketleri ni,.

102


İDE ..\L V E

İDEOLOJİ

inandığt şeye tıı·durur. Onun işiı·le içi arasında aynlık, aı·kırı lık bulunmaz. İdeale bu bütünlüğü \·eren şey: onda- ' ki metafizik taraftır. İcit,oloj ide met�lti zik yoktur.

·.

Zamanımızda. hiçbir ı·erde ideal türemiyor. Cemiye­ tin çimeıı tosu işini görmüş olan idealler ortadan kalk­ mış buluııtıı·or. Epiktetos gibi bir esiri, bir Roma İmpa­ ratorundan böı·ük kılatı; ı·ahut i\Iarkus Aurelyus gibi bir Roma Iı11pa ratoruı1u. kendi gön�.i.iı·le bir esirin haline iııecek k3d3r ttl\·ileştiren felsefe ideallerine artık yol ka­ .

\

palıdır. İnsanı; her şeye kaadir ve ebedi bir Allah'a, onun Peı·gamberiııe, onların dünya yüzünde gölgesi. vekili olan hökümdara bağlayan ·--lin idea l i ; �[usa ile, Sokrat i le, Platin ile duı·ulup i � k çerçevesin e girmiş; İsa ile, Hz. l\'İu­ hammed ile soıı şeklini bulmuş \·e !iimd i yokolmuştur. Hökümdarlarda başla)·ıp tanrıya giden din bağı, bü­ tün insanlara ı·öııeliyordu. bi.i tü:l insanlara aitti. Bu bağ. bütün insanlar için mÜ.:j terek olan şu müthiş suallere ce­ vap bulmaktay· d ı : Nereden geliyorum? Nereye gidiyo­ rum? Neden halkoldum? Ne oJacağım? Hayat ııedir? Olüm nedir? Din iıı bunlara verdiği cevap. b i liyorsunuz ki insanları asırlar ve asırlarca te3elliye. tatmine kavuş­ turdu. Bu yüzden de höyük beynelmileliyetlerin doğması­ na sebep oldu: Hıristiy .ın beyııeimileliyeti. İslam beynel­ mi�eliyeti, bir bakımdan Budizm böyledir. Bu beynelmi­ leliı·etlerin, ;·okarıdaki insan sorgularına verdiği cevaplar; onların metafiziğiııi. mistiğini meydana getiri;·or, b u mistik \·e metafizik de d i nlerin keskin kuvveti oluvordu. Bu mistiğin insana. m(i!mine vadett !ği şey: bu dünyada çekilenlerin l1epsini ÖLieı·en, hepsini unutturan b i r ebe­ diyetti. ..ı\llah'la bir olacağı o gün için insanın katlanamı­ yacağı şey }·oktu. Zater! bu şey, mutlaka geçici idi. ••

103


İDEAL VE İDEOLOJİ XIX. \'e XX. �sır. iı1sanl1 ğı11 bütün sorguları n a dün�·ada ce\�ap \·ermek öbür dü ı1� an1 n ·

iddia s ı � le ".>rta}·a atılınca,

hep

·

ebed!j·�tine ce\�ap

arayan1ar

bv

sarsıldı.

Müsbct i l i m i l e rle)1ip k:iinatın sırlarırı ı birer birer çözme­ �-e başla�'ınca bu

sar3ıjma marıevi bozgun h a li n i

Bü tiin içtimai \'e ahlak: meseleler: ierdin cemi�·etl e

aldı. .

ce­

mi\·e t i n hökümdarla. cemi,·etiı1 rem:vetle. hökümd�rların . hökümdarlar]a nıünaseiJetJeri. az \·c�·a çok, hep öbür ..

-

dün� anı n \'aadedilen eiı�di)·eti üzerıı1e kurulmuştu. l\1üs­ l:et i � m i n getirdiği bozgt: n ü z eri n e bi=: t üı1 bu 1nü:1asebetler ·

a�tüst oldu. Artık n e memek dinin

<:cite>�

ı1 i ı1 kan uı1uı1a

a�·kırı

düş­

için kaçma�·ı reddederek zehiri içen Sokrat; n e içiı1

manasına hörml.t e t t i ğ i

�·� n i ]en

l\1u a\·i�·e'�·e

Ali. ne H a l i fe n i n atını � · eden bir bö�·ük 1'ugrul �'·.) ktur.

l\1ater�·a!ist tarihçı için, bugün ; ce:rr. i �·etleri � eri nd � n o�··

. natan o höyük manalı iın1 i ] Jerir1

anlaşılma5ı

bile i rnkan­

sızlaşmıştır. Zamanımızda. büt u r • i n s � n l ı g 1 11 malı olan. bütün in­ sanl ığa h i t ap eden, se:ini de du�· u r aı 1 idealleri. b·ı i� ti ·

barla. artık bul ın u yor u�

rüneı1

gü n ü m ü z ü ı1 en

.

­

B ü t ü n i nsai1lığa hitap eder gö

­

�·eı1 i

buradaki

<,be�·neln1 ileJ c i gL : .

geçiınlerimiz zo rlukla rı n ı bill' :--· e11C'n1i�·en bir i k t i � :.ı t gö­ rüşü \'e b i r (sırııflar d üşı11a 1 1 lı g ı l idealist

De\·rin1iz

sıı1ırıı1ı a�a n1 1 � or . 1

�·eti�t i rnıi�·or.

ideal

�·aşatmı�·or.

Bu de,·irde aı1 c.: ak i deoJ o i i l e ı den ba! ı�etınt:'k n1 ü n1 k ü n d ür

.

H � r �·e n i }ıarp. i n s a n lığı dal1a kiıçü:� bölümlere a�·ırı�·or: tekler dahc-ı )ıot b i n o l uy o ı .

\'C bütür d ü n�·a �erçe -.. · esi rı e

girt>11 ıztıraplar s i l i ı1i�·v1 . Bazen. «<.· 0111proı11i s>' t a ı11 madan

b i r <:eın i �·eti11 sa.:ıctl'ti : · o l u 1 1 a ke:l d i n i ,-c·ren t e k l e r görli­ \·o ru z

.

Onları

�·aıılış o ! u r.

bu

D ü ıı�·�ı

bı�:�ın1d�ı11 d � ı ! clu k\�i.

id e � l i � t .

(,]ar�k

c:c:<u11pro111 is»

a n ınamak t a n ı ma�·an

bö�·Ic i d('al ist lt-r ,·aroLt f<>let· eklerdir d�. Bt.· n i m 104

sö�·1edi-


İDEAL \.E İDEOLOJİ ğiın; bütün bir küt1e�·i. bütün dün)�a ölçüsijndE: <!�·ağa kal­ dıran b i r idealiı1 ı z t ı ra')ı,

bunuı1 �'o�:luğudur.

İde=:-.Jcjilerirı k u \· ,· � ti neı eden gel i �·o r. Bu k u\·\.·ct: on­

larııı reali telErden dogup real!tf;'lere da�·anınasıı1da11; her yerin, her

topluluguı1 ı ealitesine uyn1asıı1da�1 bö�· l ecP. ha,

k ikat haline sokacaklar1 fikirlerin r11 u\�affak oii11as111ı düı1)·ada görmek

imk.lnından. kısac:a:

bu

ceı1ne-tlcrinin, ce­

bu d ü n ):flda görü.�-c:bilir oln1as111dan cioğu­

hennemlerinin )·Gr.

Bu imkan. ideol o i i � i bul u11an topluluguı1 aras111daki cemi�·et iı1 lagı. çimen to)· u me.'·daı1a get irnıek!tdir. Bir insanlıga \'erebileceği �c)·ler hakk111ca. ideolojiı1in ö!çü olmasının sebeb i de işte onuı1 bir «ressort = �·a)'» hiz­ meti görmesiı1deı1dir. Ge rçekteı1 de; bir i,:le0Jojiı1in değlri. ehe-mmi)·eti! keı1-

ba rı ı�dırdıgı 1· i k i rJer maı1zumesinden ileri gelmi)'Or. Bu fikirler nıaı1zümesi reddedilmez. fe11a bulB ir ideoloji· maz. �·anılmaz hakikat�ar sak1aına>·öbilir. disinin bizzat .

niıı

değeri kütleleri

5i1riikleıne

kudretiı1de.

imkanında.

coşturmasında! kütleı1in gele�egini. talihini adeta ta,· i n etmesindedir. Zaten: ideoloiiııin bu kudreti. bu imkan l a rı c.-ln1 asa .o kütle . geçici n1enfaatJarın esiri olan m u ,·a kk a t b i r i k i n t i i e rci e ıı ba�ka �c�· oln1a z . kütlenin

\1icdanıı1ı •

İ ster demokrasi\·i. •

rn a n 1 .

.

\'e

.

i\·m aııı. ilme j\·•

ister geniş mr:zhepl i J ig i . i � 1 P r -:, i 1 1 ij11 iı1s::inlar1 !1 k'\r­

daş oldttğuna

ği .

ister terakki\·�

da.'·cı11an

iı1�a1 1 i �·etçi liği. ister ın ill.i�·t>tç.ili­

ele alınız. B ü t ü n buı1Jar: ic>rt t>goızn1iııiı1. i k t i sadın

maddeci liğin:

cemi >· e t

içiııde siirekli aııar�i. art�!Z a ­

�·arat ı1�::.. s ıı11 ünlf·t11ekt e d i r. Ç ü n k ü bizzat bu dağıtıcı faktörle r i . o ideoloji!<·r. l : er ke s e ait bir mf:ın3 ile kaJJla.'"<lrak b i r le� t � ı i c i tcıTıt:·ller haliı1<: �c-tir!nf:ktc.

rasız hınç.

k i ıı

1 05


İDEAL VE İDEOLOJt

tekleri birbirine bağlayıcı faktör oltnaktadı rlar. An'anelerin yıkıldığı, politik ve sosyal temayüllerin birbirini tutmadığı. menfaatların ok.:ıdar amansız. okadar şiddetle çarpıştığı bu içtimai depren1ler de\·rinde, ideolo­ jilerin göçmesi höyük �chlikeler yar�tabilir. Bu t�hlike­ lerden sıyrılmak için değil midir ki milletler bazen mil­ yonlarca ins ını. mil}·on.ıarca ser\·eti vermek zorunda ka­ lıyor Gerçi şimdi - hiç olmazsa dört "1yrı de,,-irde, dört ay. rı idare altıt1da yaşamı� ve bahti}·ar olmuş - öyle hinoğ­ luhin insan�ar bulursunuz ki i deoloj i ile alay eder, «ide­ oluk» di}·e dudak kıvırlr. Bu alay e tme, bu dudak kıvır­ ma, o dört ay rı devril} tadını çıkaran bu kanşık adamla­ rın idealist olduğuı1u göstermediği 1�ibi; bugün, idealler yer ine ideoloj ilerin höküm sürdüği.inü de reddetmeye }·etmez. İdeoloj il�rin şimdi ıdeallerin )·erini tuttuğuna kızmak neye yarar? Bttnu tarafsız bir labor:ıtuvar adamı gibi görüp ona göre içimizi dışımıza ay�rlamak daha uygun olmaz mı? Hele. zama�1ımıza lıökmeden ideoloj ileri, hiç oi mazsa 011lardan bi r!\: 'lçını, müı11 ki.in olduğu kad·.tr eyi bir tahlilden geçirmek. mcnsttp bulurıduğumuz cem�yetin mana alemini durultmaya yarayan başlıca hizmetlerden �ayılmaz m ı ? Bu i�·tibar!adır ki. bu ideolojilerden iiimci­ liği, demokrasiyi. milliyetçiliği ele a�mak isti)�oruı. (Millet, 1943)

a y l ık

1(}6

dergi,

say1 :

12

/ Nisan


İLİl\tlCİLİK Geçenlerde, galiba Dr. Sadi Irm�k: «Bugün sınır�ar­ da ilimler çarpışıyor!» diyordlı. Gerçekten de bil im, ya­ şayışımızda şimdiki kadar hiçbir zaınan hakim olmamış­ tır. Her }·erde, her ağızda onu dinliyoruz. «Ülkü» de Bed­ ri Tahir Şaman üstüst·.? iki yazısını i]me ayırdı. Sadi Ir:­ mak, gün geçmez ki a!<:ıcı üslübu ile, ondan bahset:nesin. Fethi Çelikbaş «i\1illet» de bunu ele aldı. Türkiye'nin her · yanında muarız arı}·an marksist bir mecmua; bir Fran­ sızca öğreteni ve bir psikoloji mensubu ile «İlim! .. ilim! humanizma! humanizma humani:rna! .. » diye haykır­ maktaL. Henri Poincare'nin «İlmin. Değeri» adlı kitabı, bir önceki neslin; «İlimlerin Bölünmesi» adlı Spencer'in eserciği, daha önceki neslin bu türlü bir zaruretle kıvran­ dığını gösteriyor. A. Comte, daha önce aynı ihtiyaçla pozitivizmi, devrin son felsefe sözü gibi ortaya koymuş­ tu. Erasmus'un devrin\le de duru:n daha farklı olmaya­ cak k i «Deliliğe l\IIedhiye»yi yazarak bilginle bilgin ge­ çinmek istiyen arasına - haklı olarak - bir sınır çekme­ ğe çabalamıştı. Amma 0hiçbir devire.le b i �i mi şimdiki kadar zorlu, hök­ munü geçirir bulmuyo_r uz. İdealleri11 ortadan kalktığı ideoloj ilerin Clrtalığı bastığı şu }·üzy! J larda bilim, mutlak 107


İLİMCİLİK kudretine i nanılan b i r ideoloji mertebesindedir. · De\•ri­ mizin «e!kar-ı umümi)'t»> s i n i idaı c �den k u \.·\ıetlerin ba­

ş111a bugün ilmi ko�·anlar ne azdır. ne de değersizdir. <(Efkar'ı u m ü m i ,· e >� \ i i dare eden bu bö,·ük ku,·vet, . �

.

·

gerçekten de i nsanı bijj· ü l e)1en parlaklıkta, hat.ta berrak­ l ı k tadır, İhtirasJar, hisl-?r i l m e karışamaz

gibi

geli�'or.

Çünkü k a rışn:alarıı1ııı. asıl kendisi zorlu i h tiras iste�·eı1

ilme b i r te'siri olamadıg? sanılıyor. Bunun için i nsan küt1elerini ka\•ramak, k a \� r� �·a r a k \�C birbirine )'aklaştııarak id5re etmek �-olunda i l i r.ı . en bö�·iik t.mµdu beslemeğe el­ ,.Eri�li görüı1inel:tE:-d i r . Sonra. ilnı i n , ınetod ,-e netice ba­ kın1ındaı1 b ü t ü n in�.anlıga a i t olLı�u o ıı a e�ki bö�·ük ideal1t riıı geı1işl.iğiı1i \'eı:ı11ekte ,.c galiba oıııı bir ne\·i <,mıs­ tik;,c eı d i rmektedir. Bugünün n1edeni�·etiı1e en bö�·i.i k ü�t ü nJ �1 gi.i · ! lm i ı1 teır1in ettigi şüpht:'�izdi r. Onuı1 iı1�anlığımıza getirdiği l:;ı ç0k �· en i l ikleri uı1utn1a�·a i ınkfın ,·ar n·ııdır? Tckı1ik nd1 a ltı n d a topla�·a bilece�in1iz. ilı�1iı1 ta t �) i k >·erleri o ka­ dar çeşi t l i . i nsan ömrü :ıe. insaı� �ag 1ıgıncı k a t tıgı kol3>· lık, t�d. çabukluk o k adar İ2lolc�ur k i bunlardaıı uzak c ü şe ı 1 n1t•dt:ni n i ı1 ,-a�· lıal i n e '. İ n�an de11l•n �u m i n i e i k n1 3hJük (·Ü<-·:-esile ölçülıııe�i i 111 k� n � ı z bö�· ü k i � ll·r gfıı L.i�·or. �·erl'. .

ız<}ge hökn1edi>·orsa ilnıin � �-ı�·e�iııded ı r.

. İlıniı1 (·e nı i ;· t. t �{'\· i ve� i ııi · d t> g i � t i r nı c k tt> k i te::: i r i

akla

·

r1 urcı111l u ı�

1 sl<l\· ları nı. ı ı ı c r i k a ·�-ı

L i l ir.

,.e rec:c-k

kad,ırdıı-. J a po11ları

bu g ü n ü n R u��·a-

Çek}eı i. · F i n lt:ri. i s,·t-ç l ! l � r i .helt: B ır J e şik A­

d ü � ü nn1t>k bu l ı ü k n1 ii kabul etnıek i ç i n �·ete­

B i r kısnıı

t'°'ri h i n . b i 1

�:ısn11 coi;ra f�·anıı1 ort.:ısınd<l kt : ıt .- t l t· n f' ı : hu :·1 j: 1 ! ·i b�r i : � 1 ü rı cit· tJu�iinl�i1 i l ı11 i ı1 1e!siri. mi1•

<.: i :t.L· g i b i bi.ı�·�ile�·ic.·i 0ln1u � t u :·.

İ l ı n i ıı n·; u t l <! k cdar<tt lı ı r n1t·tc)d.1

r<..• � � t.·rnıl

ZC\1

U J (· t ı 11 : ı ı ı.�;-. ı , � ı c i J"Clcı J (J,\

da: a nn1H.

riiı�·eı

d ttr\:luk \'(· nizam

kur- · .


İDEc\L \:-E İDEOLOJİ ması, fertlerdeki --<leı1 � � s i caizse- �eka d i s i p l i n i ı1iı1 aı1a­ sıdır. Bö)·le d i s i p l i 11 l i

k a fa l a rıı1 buluı1dugu cemi�,-e,lerdE.

meden i)'·et ,. e ahlak se,-!�·es i n i n �·üksek ol ma sı daha çok m üm k ü ı1d ür. Bug ü n ü n � l m i . �-a111ız tabiatı değil ce.:ni)·eti de. hatt.a tekler dal1a ,,cogarken ,·arolan

iı1ne» k ü lt ü r

=

değerleri n i . k ü l t ü r mi.ie�·s(lseleri n i d� en e.r i t a n ı t a ı1 \·ası­

tadır. Bu i�· t ! b a r l a da � 2 l1f: i :y et i m i z : rı ,· a z g eç i l m c z bir k u ­ rulu�. b i r ba�arı fa!�töı �·; ol111 uşt ur.

btınlar

B üti.in

'

g ö zö ı1 ii nde 1 ut ulunca, i l i m �- ol u11 da

ne

l1arcansa. ı1e �-apılsa nzuı�·. B u n u n i \ i n d i r k i XIX. \·'e XX.

�·üz�- 1 1 . b ü � ü i1 gclcne!��:. ri ç i g n e d i k t l'ı1. eski idc>alleri boğ­ clu k t a n sonra i } m j . iden�0ji l�l\1t:"t L i r ti iı1 JJiı�·esin� )'tikseltı11iş b u l u n m a k t a d ı r.

,

· \·alı1ız: ö�·le göriinü�·or k i i l i n1den� \·e remi�·eceği şc�·­

ler ele ��te11!11 i � t i r. İ�tcı�ı11esi c!e s ü r ü p ge l i)· o r! İ n saı1 sıl1-

l1atı. i ns a n refal11. insan k u dre t i . }1 ::ı t t iı iı1saı1 şahsi)·cti i ç i n

c i d d e n b ö.Y ü k i m k a n lal' \'ereı1. . 11azı rl::J .,·an ilin1. ceın İ\'et le.. 1·ü1

bağı i ş i n i görecek lJir d i n . l1at�a b i r ideolo j i

olmak­

taı1 -maalesef- çal� u z a k t ı r. B u ı ı u , her şe�·d e 11 ö11ce il-

111in -bi r i111 1 i�·�7. olan- ara�t ı ıı c ı l ı k m a l1i �: et i önlemc>k­

İstC'r

tedir.

�abor3tu\·a ı"d.J. ist'_' r e n � t i 1 ül e r d e. ister hafri­

,·at s51ıalaıı nda . i�ter fal· ü l telerde ol�un, i l i ı11 bo\· u n a bizi • • �endi b i lg i ;.übelt'riı1ı izl· ÇC'\-ril n1Pgl·. ken d i b i l g i JllIZda d f: r iı�}e�nıege z o _ ·l u � · o r. Du ZC�!·!���-·�

k Ü tle�-i. i ş böl i.i n1 ü ndC> ı� i ge 1 ı�n1c· ö lçü�ii n de· .

kolları· . i}t? 111 Ü l1l.'\ \'\.' ;

]) i rb i rı nden

a:,·ır!�·,Jr. u z a k l <ı � � ı r ı �·oı-.. i i i 111dP �ı.; d ı l' t. i nı j ?. :-ı r t t ı k ç a b i i g i n

1<tbakas!na nıe11stıp c'Inı,. 1 1 1 1 1 k i b ı i . h ı r,:o;ı �·akaı11 ı z a �«1J) i :: ! ­ �·or;

bizi

c:e1ni�·e1 i m i z i :1

i ç i nd'-'n ('('k i p s onu gC'h1�t'Z i lı t i ­

rasla rı n lıot b i 11 l i k l c> r i ı lC' r.t> 111 ii �· o r . k(ilr· ed i �-o r. .

Sonra: b i l i m . Oll�! r e rçe k 1 c ı ı l1ökın e t 111ek

den. bö\· ü k i ! 1 tira� bPkİl'nıt•k t<·d i r_ İ l i 111

l1a\·a tıı1111.

tam

� i d d e t � ı i h t i rll� i� tc,ıne� i . t�ıtirüs5ız

ilir.·;

b cı � arı

i ç i ı1 . çok

isti�'l"'nler-

109


İLİMCİLİK

hayatının gelişmemesi; örnek olmak kaabiliyetindeki tek leri kendi dünyalarına f!apsedip . r,erkesi, bütün topluluğu

hemen mevzu almalarını önlüyor. Bilgin ararken çok ke­ re, kendinden başkasını düşünemiyor ve insanlık, aranan

bulunduktan sonra, netice olarak bilgin için bir «sömürme» konusu olarak araj·a girebiliyor. İlimde derinleşirke.1 insan, alim . tabakasının inhi­ sarından başka meslek hırslarının, meslek sınıflarının doğmasıı1ı, ve cemi)·etteki bağların biraz daha kopması­ n ı da görme�tedir. Teknoloji ve �.aboratuvar bilimleri ala11ında -bilim kollarının çokltığu yüzünden- bu kopına­ yı daha çok görüyoruz. Bundan başka her derinleşme «eruditon» - tıpkı konfor düşkünlüğünün yarattığı gi­ bi-, menfaatlarımıza köle olma tehlikesini de peşimize takıyor. Az çalışıp çok kazanma zihniyeti, bilimin i lerle­ yişi nisbetinde kuvvet bulup genişleyen bir zihniyet de­ ğil midir? Bu kadar ileri bir medeniyet kurulmasına rağ. men işçH.ik sevij·esinin, hatta en disiplinli, ileri m illetler­ de, şöyle ortalama eski elişleri derecesine erişmekten bu­ kadar uzak kaldığı ; ilmin -kendi başına- terbiyevi bir mahiyeti bile olmadığır1ı göstermez mi? Bir · insan, eyi bir alim olur da ınµkemmel bir hayvan kalır; mükem­ mel bir vicdansız olur. Her milletin içinde dolaşınız, çev­ renize bakınız; bilgin diye Ünalan hangi insan -yalnız bu bi! .i m sayesinde- en küçük bir insiyakı önliyebilmiş­ tir? İlmin araştırmaları, cins, soy, cemiyet ayrılığı tanı­ madığında·n, hazan bu tiirlü ayırmalara dayanan insan ve cemiyet disiplinin çökmesini bile hazırlar. L. Blum gibi höyük bir millet adamıııın, kızkardeş1e evlenmede bir za-­ rar görmemesi, onun ilrne, kızkardeşle zevceyi ayırmayan fizyolojiye dayanmasından ileri geldiği şüphesizdir. Am­ ma, fizyoloji bakımından zararsız olan bu görüş cemiyet ·

110


İD�. \L \"E

İDEOLOJİ .

ve tek ba�ımından ne derece cana\· arcadır, çökerticidir! İnsan! .ığın bahtsızlığını. zaafını en yakınclan bilen, ince­ le�;en mesleklerin bugün, en ma,'deci, ençok rahata, is­ rafa düşkün, cemi}·et bağlarından ençok tiksi11en, �nçok mevki budalası «Oppor!.uniste = fırsat düşküni.ı)> }·etiştirdiğini kim inkar edebi lir? . .

okarıda dediğimiz gibi; olanlara bakmak, bize ilmin kendisinde terbiyeci, birleştirici bir kudret görmenin yan­ lış olduğunu telkin edi�·or. Cemi}·et içindeki tecanüsü, )·ar­ dımı, da}·anışma)·ı, ahlak örneklerini. . bilgin tabakasıııııı yaratmadığını. en böyü� karakteri biJgin olanların verme­ diğini hatırlatmak mec9uriyetinde}·iz. Çok kere; şu veya bu ecnebi ordusunun zc.&fer�eriyle bayram yapan, fakat bunu yaparken öz milleti nin kaderini bir damla bile dü­ şünmeyen gazino ve sokak münakaşacısı; elinde kocaman diplomalar taşıyan,_ şu vf:ya bu bilim şubesinde da�1i ge· . çinen çıkmıyor mu? \'.

..

Bundan başka; ilmin imtiyazı olan ara�tırma, i1emen daima teklerin işidir. Böylece bilim. insanı tekliğe, tek ka1.ma p�ikoloj isine en çok alıştır"ıyor. Araştırma -neti­ cesi çok kere belli olmadığından ve daima tenkide mev­ zu, hedef olduğundan- oynak, kararsız bir zemin mey­ dana getirir ki milletlerin birliğini bu zemine dayamak, o birlik için bir tehlik�c!ir. Yakarıda söylediğimiz insan zekasını d isipline sok­ ması da bilimin ba�lıbaşına kendi kendine bir terbiye fak­ törü, birleştirici faktör olmaktan çok, zemin imkan ha· zırlayan bir yardımcı olduğunu açıklar. Nihayet; şu dünyfıda, herk�s bilgin olmayacağına göre, bitimd.en nasibi olmayanların, l•ilimin yarata-:=ağını sandığımız bağlardan, birleştirici etkiden (te'sirden) uzak kalması çaresiz olmaz mı? O zaman, topluluğu, tekleri, 111


İLİ?\1CİLİK •

bii t ü11 şu �·aşama dedikoduları 111 n a�·ırıcı. çökertici, bozu· cu tl>pkileriı1deı1 korun1ak için başka çareler, b�şk3 �·ol· lar. başka i m ka n l a r aramak gere k i r. Bu .sebeple değil n� idir k i . c�ıni�·rtler bugun topla)·ı­ c-ı 1eşkilata. topla)·ıcı fil\.ir orga n larına bö�·ük } er\·ermek-· te, buna

bö)·i.ik ihti)·a;

d u)· m a k tad ır.

ınedeni�· e t i n da)·aı1ağı vlaı1

l\1edeı1i)· e t i .

bu

b i İ i ır. i ileri olan ccmi�·etler­

d e ; bu topla�·ıcı teşekki.iJlerin çoklug�ıı1u. bilhassa b�ı i h1i­ �·açla i�·zah etmek doğru olmaz m ı ? Boj·uı1a ç ı k ı p oata11. bo�·uı1a çıkan

mecmuaı[.·rıı1ııı bol l u ğ u ; b i r cerrıi)·ette. bt1

t�pla�·ıcı orgaı1lara du�·u]a11 i J1t i)·�cıı1 ş i d d e t i ı1 i . b u orgaı1ları ar2\·aı1 la rı 11 \·e b ul�ını\·anl: l ı-111 fi:ıciası ııı . .

C1ı1la tm ı\·or .

n1u? İ lı11 i ı1 . n1 i l let ha,·at ı c d a k i })övük. doldurul111az \·eriı1i ..

.

..

eı1 sa)·gılı b i r şuurla tekrar edel i m . T�kleriı1 şa h s i �· e t

(1).

topluluğuı1 n ı i l l e t oluşuı1da b i l i n 1 i ı1 l"'ugi.iı1 eş�iz b i r ,·azife gördügüııü

11epim i z i ç i ı11ize k a za l ı n1. Fakat şu

hedefleri bel i ! d ü n �'a

içiı1de

b i l i ı11i.

kütleJeri

teşi-i.ilatlı. biroir�ne

lJağla)·a ı1. k i.i t leleri a�·:i k l a t ut a ıı . ki1t leleriıı n1t1\·affak ol­ masıııa �-ara�·aıı d isj pli11 deıı

-

al,nak taıı

gibi

çekiı1e lim. Ilim- ·

ke-ndi başıııa - cemi>·etleri sii.r ü k l i �·Cln b i r i deoloji

cl masıııı ist�nıek. 011a b i r d i n pa�·es i ı ! i \·ermek. �·ani i l i m­ c i � ik �·apııı a k . gal i ba burün Jıer z uı�� n d a n çok. bir .

gaf·

J et 1 i r.

(!\iillet.

3ylık . der�i.

s::lyı : 1 1

�1art

l �43)

r: ü ı :

< J ı Bu ıı u�:usta D r . l\'1ümtaz Turl1::ın·ın ya�ısını g ö r ü < 1'1ıllt·t.

l >i?.-.· iı ?�rt · lt·r:

.

1.

sayı

1'tayı� 112

1 9-1 2 >

c$al1siyc>t

\;zerine

,.


'

D E �I O K R A S (

İdeoloj i ler gözden ��çi ri l i rke n clemokrasi}·i un!.ltnıa­

�·a imkan yoktur. Gerçekte de; bugi.ini.in insaniığını a_}·a­ lYa k:ıldı raı1 a ıı l a m l a r�i ı11 be l k i e n kudretlisi de m 0 kra si dir. Çe\·remizde yıllarca ka}·naşan mahşerler a rasına atılc!ığını gördi.iği.im i.iz mi lyoı1larıı1 bö)·i.�k kısmı. demokrasi bayrağı nı taşı}·ordu. Bu bakı mdan demokrasi. böyt.ik b i r ideoloji manzarası gösteri}·or. Demokrasi bu mar.zara}·ı gösteriyor, yoksa kendi kendine bir ideoloji ol!'llaktan uzaktır. Her ideolojid� onu idrak eden ferdin bir kainat göri.işü var. Amma bir de, tu kainatın. onun içind�ki ha�kın bu ideoloji i�e teklerini birbirine yaklaşmış �··� bağlanmış gö_rmek zarureti var. Yani ideoloji� ideoloji oiabilme!i: için tekleri birbiri ne bağ­ layan toplayıcı amil olacaktır. B u tcplayıcı cazibesi bu­ lunmayan görüş \·e fikirler topluma ideoloji olamaz. Demokra�iye ideoloj i manzarası veren şey: demok­ ' rasiyi bayrak gibi kullc.nan küt�elerin, kendilerine mah­ sus m i lliyetçilik ideolojisine demokrasinin kattığı çeşni­ dir. B u bakımdan biz; demokrasi�·i doğuran unsurla­ ra, faktörlere dokunup hemen ideoloj i olmaması se­ beplerini kaydetmek; ::ıynı zamanda milliyetçilik ideolo­ j isiyle karışı p anlaştığı noktalan belirtmek istiyoruz. Çün­ kü görüyoruz ki demokrasi şimdi sonsuz b i r hü rriy�t ma-

o

1 13


DEMOKRASİ nasına alınmakta ve ası� garibi: m il liyetçilikle taban ta­ bana zıt sayılmaktadır.

1'�odern veya muasır demokrasilerin doğuşu dikkate değer. Gücünü )1ahut hökmetme hakkını dinden, alan idare sistemi;

X\

..

, ve

XVl.

yüzyıl

nesepten

Rönesans1'ndan

sonra; zekayı, parayı, zevki, güzelliği, bilgiyi. emeği elin­ de tutanların üstünlüğüı1e boyuı1 eğiyor. Böylece; toplu­ lukların idaresinde, devlet ve hökumet kurmalarında, din­ den, hanedandan başka faktörierirı üstünlüğü yer�eşi)'Or. Bu faktörler hemeı1 hemen elbirliği)' le, iı1sanlar ara� i n­ daki doğum \�e d i n farkını kaldırm<1k, )·�rini dii�üı1meye, çalı�ma)·a Öa)·aı1aı1

«eşitlik»

teşeobüse

hakkıı1a

mek i stemişiir. Böylece \"e zama:ıla; eskideı1

\'er­

J1ökumet,

devlet işinde sözü geçı11eyen )'erıi l)ir kU\'\'et: halk. ;nsan. l ığın talihini ele almıştır. Gene o zaman bu h.1lkıı1 -pek _ kolay o�.ma)·aı1- keı1di şuurunuı1a {�rmesi, çektiği -;onsuz ı z tıraplar, yaptığı i h t i lallerle, eski \- unan dünyasından beri

a d ı ka)·bolan demokrasi, muasır d ü ı1)·ac�a doğmuş;

gücünü o yeni faktörlere (zeka)�a, par-a:y a, ze,·ke, güzelli­ ğe, bilgi)·e, emeğe) da)·amıştır. Kimin tarafındaı1

\'e

· J1aı1gi türlü tarif edilirse edil·

sin, demokrasi neticede: <{bir milletin keı1diı1i keı1disi ile

ve keı1disi için idaresi->, <-daha doğarkeı1 biızı i ı1sa:1larda \·ar sanılan \"e a lıı1aı1 imti ,·az�.arı reddedeı1. h erkes'� kaa•

bili)·etin-e, la)·ık olduğuı1a göre �- ük�eJme imkaı1 ı n ı \·ereı1

rej im� olma)·a \·arı)·or. Burada daima kullaı1ılan halk )·e­ rine (\millet>:· tabiriı1i ko)·uşumuz bir tesad ü f d�ğildir. De•

mokra�iı1iı1 ancak mill0t haliııe )"Ükst·lmiş halklara ı1asib o�.duğiı aşağıda görülecek t i r. . , Demokrasiı1in ü stiiı1 taraf ı : herşe�·deı1 öı1ce i ı1saı11n, ferd i n benligi11e �-öı1el ıı1esi. o beı1liğin her §t>:ydeı1 üstün 114


İDEAL VE İDEOLOJİ olduğuna inanışıdır. B u inan ferdi, kainatın merkezi, kai­ natın varlığına sebep kendisi olduğuna kandırır. B u . kan­ ma yüzünden fert kendini her türlü mecburiyetten kur­ tulmuş bilmeğe çalışır. ve tek başına, kendi arzuları, ken­ di insiyakları içinde; o arzuları ve insiyakları karşılamayı kaldırmayan

( = hazmedemeyen)

bir gelişmeye kışkırtıl­

mış olur. Halbuki benJ.iğimizin, a �zularımızın, (az çabala­ ma ve rahat yaşama) gibi insiyaklarımızın ve bunların ardından gelen (sevgi, nefret, gurur gibi) ihtiyaçlarımızın her türlü

hislerimizle

külfetten k u rtarılması

esası;

demokrasiyi �yalnız i�aşına kalınca- cemi)·etleri tena­ küza sürükleyen faktöı haline sokar: devrimizde mukad­ des bir mana alan, kor ı:unç \'e höyük bir sembol s�viye­ sine yükselen devletin n üfusu i le tena�uz; Bizim gibi tari­ hi eski ve höyük olan milletlerde, çoğunluk vfıkıası fikri ile tenakuz! Demokrasinin asıl höyük

ve

yardımcısı

olan tenkitçi rasyonalizm ile tenakuz! Bu tenakuzdan kurtulmak için c"emokrasi,

dayanak

aramak zorundadır. Hemen hemen yüzelli yıldanberi de­ mokrasi bu dayanağı k;Jh insaniyetçi�ikte, kah devletçilik•

te, kah milJjyetçilikte C4ramış, bunların ardında boc:ilamış ise sebep tenakuzdan l'urtulmak is1eğidir. İ ster milli�'et-. çiliğe ister dP.\'letç i liğe da�·ans111; demokrasi: bu yanı ile, asıl ideolojinin içinde bir unsur olu�) kalacaktır. O teyandan; demokrasinin -tarifine U)'gun ••

.

·

kalmak

.

için- alabildiğine serbest �ırakmak diler göründüğü fert insiyakları, anuları öyle faktörlerdir ki on�.arı organize e tmek imkansızdır. Onlar anc:ak kanalize edilir. Onları kanalize etme·k i se ilki1-. bir ideala ,�eya ideoloji)'e baglan­ ma, sonra cemiyette bir terbiye \1e ınaarif işidir. Demok­ rasinin, aydınlar (l>lite�) ,.e onların eliyle gerçekleştire·

115


DE�COKRASİ

ceği terbiye meselesine verdiği höyük. hayati önemin sır­ n buradadır. Ha� bu ki terbiye kendi prensiplerini. o terbiyeyi idare eden. telkin eden aydınlar kendi nü fuslarını ferdin -ala­ bildiğine serbest bırakan- insiyaklarından, hisle!"inden aldıkça demokrasinin, bir kütleyi birbirine bağlayan ide­ oloji kudrttiııi hazırlaması imkansızdır. Prensıpleri · hal� · kın t�\ rihi oluşundan gelen ana t�rnayüllerle, sonra o halkı11 höyük nizam müessesesi olan de\·letin selametile anlaşılmalıdır ki terbij·eye, a�·dın kütleye dayanan de­ mokrasi. cemiyete bağ ve destek olabilsin. Bu iytibarla­ dır ki, demokrasi mahv·�lmamak için -halkın tarihi olu­ şunu, kend i devletinin selametini hesaba katan- mil­ liyetçiliğe dayanmak zurundadır. Ve bu onun milliyetçi­ likle anlaştığı ilk ana :ıoktadır. Demokrasinin ana prensibi: eşitliktir. Teklerin hür­ riyetlerinden, tekll�rin kardeşliğiı1den önce eşitlik! İdare başına gelmekte eşitlik, kuqrette eşitlik. zahmette eşit­ lik, de\·!et işinde, kaanun önünde eşitlik!. Ancak; mutlak adalete okadar imkan "·erir görünen bu eşitlik prensibini demokrasinin gerçek!.eştirdiğini ka­ bul ettiğimiz vakit cemiyette bütün kaabiliyetleri en alt· takinin kertesine indiren bir ta\·siyenin meydana gelmesi çaresizdir. H �r alanda, topluluğun en aşağı örneğin� göre gerçekleşecek olan böyle bir tesviye, insanoğlunu bir bo­ durlaşmaya götürecektir. İlk b:ıkışta bütün geçimsizlikle­ rin kaynağı olan i mre&ımeyi, kıskanmayı rekabeti önlew; ve toplu�.uğu sükuna ka"·uşturur görünen bu bodurlaşma; de�okrasilerin hem hürriyet prensibi, hem terakki ide- . . ali ile taban tabana zıttır. Eşitlik prensibi katlar zorlu olan ve ferdin yaşama­ sında es�� sayılan hürriyet prensibiyle bu geçimşizlik;

116


İDEAL VE İDEOLOJİ •

ferdi, i htirasları ,.e arzuları ile keı1di başına bırakıp ge­ liştire n

demokrasi

için bir tenakuz doğurmuş olacaktır.

Amma şurasını na�ıl iı1kar edc·biliriz k i m i lletlerin kara gün�.er:ı1de,

f mtihan

demokrat

de\:ir leriı1de, cemi­

)·etteki bütüı1 kudretleri )·aı1)·ana getirebilmtleı:iı1i layan

sağ­

işte b u tenakuziu e ş i t l i k prensibidir. Zama11ımız­

daki harpleriı1 milletler harbi haliı1e gelmesiı1de, demok­ rasiı1in bu eşitlik preı1::: i biı1iı1 bö)·ük rolü \1ardır: hizmetiı1de herke�i b i r tutaı1 milli)·etçilikJe

'7 ataı1

demokrasi­

ı1iı1 aı1laştığı noktalard;l11 birisi de buradadır. Başka bir gedik

daha ,·ar�

hemeı1 bütüı1 demokra­

siler bir cemiyetin, hatta bütüı1 bil' iı1saı1lığıı1 fertleriı1i birbiriı1e

yaklaştırmak

bağlamak

kaygısını

gütmüşler,

b u emelle ortaya atılmışlardır. Amma geı1e hepsi, doğuş­ larında bir isyanla bir ihtilalle \'e şüphesiz bir kütleyi ötekine karşı

kışkırtarak hareket etmişlerdir. Bu

i)·ti­

barla d a ; demokrasiler bütüı1 bir cemi)·eti, bir de"·l�ti bir arada

tutaı1 bağları koparmak ihtirasını

kışkırtmışlar;

çe\·rl' leriı1i �·akıp y : ıkmı�l aı dır. Bö�·lece i l k karakteı istik­ leri �·apmaktaı1 çok �·ıkmak olınuştı;r. Şimdi demokrasi· niı1 bütüı1 bir cemi�·e1i .bütüı1 bir in�aı1lığı tutaı1 bağ gibi ort.a�·a atıJma5-ı başka bir teı1akuz me�·daı1a getirmel; tedir. Görülü�·or k i ; demokra � i ı1 i ı1

mist igiı1i )·aratırı ış

�·aratabilecek olaı1 eşi tlik prensibiı1iıı. ideoloji

,.e

bakımıı1-

daı1, pc'k de ı1üfüzu kalmı�·or. Halk J..: üt1e1eri ı ı i ! �·alı1ız b u prcı1sibe da�·aı1aı1 den10krasiı1in a�·ı1ı iı1aı1la, a�·ı11

h e)·e­

caı1la coşturması da, mümküı1 olamaz. Dcmokrasi�·e bir id<:oloj i . 11<1ttiı tazılnrı içiı1 diı1 maı1zarası ,·ereı1 başka bir aı1a prcı1�ip: l1ürr i)·etti l'. G5rdük ki demokrasi halkı. k ü t ) ("�·i amaç bildiği halde keı1di keı1dine ferde ,·arıp da�·aı1ı�·or: �a�·c

117

olarak

ferdiı1

c.liı1iı1i,


DEMOKRASİ vatanını, devletini, siyaset yolunu ve mezhebini, yaşa· ma biçimini, kendini temsil edecek olanları · seçmekte serbest oluşunu sağlameık davasındadır. Ferdin hürriyeti, · demokrasinin şimdiki insanlığa vadettiği böy_ük nimettir.. Açık \"e sert bir monarşiye, yahut ecnebi bir istilaya karşı gelmek, ihtilal yapmak ile doğan demokrasil�r hep bu mistiğe dayandı, dayanıyor. İhtilal yapan kütleler, fer� . din hürlüğü mistiğine dayanarak )'Ürüdüler, har�ketle­ rini yaşattılar, siyaset kudret�erini ayakta tuttular. Halbuki bu prensip, daha ilk anda eşitlik prensibine çarpıyor. Bir yanda ferdin, bir kütlenin içind� kudrette, vazifede, niymette, zal1mette eşitliği; öte yanda: f�rdin, kudrette, vazifede, niymette, zahmette istediğini dileme serbestliği: görülüyor ki en zorlu iki prensibi, hele hürri, · yet mistiği demokrasiyi tenakuza düşürmektedir. Bu tena­ kuz ya demokrasileri göçürür; ya demokrasiler bu mistiği asıl ölçüsüne, asıl dozuna ve sırrına indireceklerdir. Ger­ çekten de; demokrasi, bizzat kendisini inkar eden, kendi­ ni yıkmak istiyenlere de· tolerans gösteren, göstermeğe mecbur o�an bir yoldur. Halbuki dünyamız da, demokrasi ile. onun ana prensipleriyle alay eden, onun tenakıızlarla dolu bir efs311e olduğuna inanıp· ortadan kalkmasına ça­ lışan yollar da vardır. (Geçirdigimiz İkinci Cihan Harbi, bu iki yolun çarpışması olmamış mıdır? ) . Demokrasi, mua­ rızlarına yaşama hakkı vermeğe borçludur ve o :?aman, . ' mezarını · ellyle kazmaktadır.' Yahut muarızlarına yaşama hakkı vermez, yokolur.

o

zaman da kendi kendisiyle tenakuza Jüşer,

Yalnız b� manzara bile demokrasiyi ideoloji olm:ıktan alıkoyacak bir zaaftır. Bundan başka ferdin tam hilrlüğe . dayanan bir siyaset aleminde o ferdin devlet denen kaide­ ler, disiplinler, emirler ve nehiyleri� bağlanmasını kabul 118


İDEAL VE İDEOLOJİ

'

etmek \"e bunu insanın en tabii hakkı olan yaşama, seçme hürriyetiyle uzlaştırmağa çabalamak ol uyor. Bu iytibarla d a demokrasi, günümüzi.!n e11 zorlu realitesi olan devletle adım başında bir çatı.ş�!n hale giriycr. Bu çatışma, o n u n ideoloj i olmasına y e n i bir engel doğurmaktadır. Başka bir gedik dç�ha \·ar: Demokrasi,

bir taraftan

eşitlik hakkına riayet · etmeğe: öte)·a:ıdan h ü rriJ�ete riayet · etmeğe l:orçluç{ur. Hi.i rri�·ete riayet yüzünden de sayısız azlıkların )·ani

eşitsizliklerin

mecburdur. Böylece

p�·e:nsip

doğmasını

kolaylaştırmağa

olarak çoğunluklar, hemen

daima azlıkların karşısıı1da )·erinde saymağa, inandıkların:. dan fedakarlık yapmağa zorlanmaktadır. au zorlanışla de­ mokrasinin baş tacı olnı1 terakki idealini yan�rana getir.. mek, birincisile ikinci.� ini gerçekleştirmek ·

imkan3ızlaşı­

yor. Gerçekten de; ideoloji gibi alınan demokraside, insaıı­ lığın s ü rekli, duraksız ilerleyişine, gelişmesine

(=

teka­

mülüne) körükörüne bir inanış vardır. Bu inan şöyle der: insanlığın işlerini zorlamayın, ona e 1 koymayı n . Bu işler tarihten gelen bir zar:iretle g�l�şmeğe gidiyor. Bu geliş· meğe elkoymak insanlığı manasız sarsıntılara uğratır ve . ona zarar verır . Halbuki demokrasiler isyanla, ihtilalle - yani insanla­ . rın kaderine el koyma�,ırla - doğduklarına göre, ınsan kaderine el koymayı !stememek onları doğuşlariyle tena­ kuza düşüri.iyor. Zaten arkeoloj inin, etnoğrafya nın

ör.ü­

müze serdiği realiteler bütün aleme birden )'ayılan bir sürekli terakkiye,

tekaınüle i naı1mayı çok zorlaştırıyor.

Yaşamasına el koymamak şartı; «içtimai emı1iyet� gibi, modern toplulukların ��refi olan devlet tedbirleri ile de çarpışmak zorundadır. Nasıl ki aynı şart cemiyeti de, fer• di de «temizleme, seçilme - ıstıİ.ı

-

:t

denen kör lcııvve­

tin elinde bırakacaktır. Bunların sebep olacağı eziyetlere,

119


DE�10KR ASİ

·

�·ok olmalar \'e )·oke t n·ı c l e r ; 1aril1 i . nı illetlt:ri her zamaı1 düşündürmü�tür.

İnsanlığı11 bu tekanıülüııe �nanı� derı1okrasi ı1 i ı1 l�a§ka bir mistiğini me�·dana gE-tiri�1ordu. Ha)'a tıı1 ,. e si)1iıset i n

duraksız el ko)1malari�·le bu inaı11ş )'ı k ılınca, .rrıistik de! �·ani ideoloji)'e ideallerin kudretini \·eren uı1sur d a )'Okol­

maktadır. İ l k Cihan Harbi'nden soı1ra, demokrasilerin baş­

ka ideolojiler karşısıı1daki çekilişle:.·i buı1daı1 iieri gelnıe­ miş m i d ir? Bereket \' ersin k i deı11okratlarıı1 eı1 zorht sığı­ ı1agı olan �·2rlercic, denıok rasiniı� - h a>·il tı ı1 1a k�ı1disi olaı1 - bu 1enakuzlu

,-i.ıkıalardan ba�ka şe�· o l n1 a d ı g ı

�ö­

rülmüş \.'e terakki - n1esela b i r Anıerika'da - gerçekle­ şebilmiştir.

En sonra; dikkat edersek görürüz ki demokrasi a·ı1cak müsbet ilmin, aklın en )'ÜksE-k se\'İ)"C)·e )'etlerde öne sürülü)1or! te'sirini de

\·a·1·dığı cemi­

asıl bu türlü i leri top­

luluklarda gösteri)1or. İlim \'e akıl ),er şe)·deı1 öı1ce ras­

�·oı1alizmle aı1laşır. Ra�)·onel tenkit! nıüsbet i1miı1, akl111 silalııdır. Halbuki 11er

icPolojide bulunnıası gerekeı1 nıis­ tik tarafıı1 barışı11adığı, ka�·naşır,adıgı şe�·: ras�·oı1el teı1k i 1 t i r. Haı1gi fiz�·oloj i ilı11i. crk<-k arzu�u karşısı11da henı­ �ire ile ze\·ccı1 i11 a �·rı oldugunu \·e lıaı1gi ı11 istik. nıii�bet . ilı11i11 öı1ünde bu iki kadı nıı1 a�·ı1ı c i r1�teı1 olı11adıgı111 isbat c:d�bilir? llaı1gi ı11ii��b{'1 iliın :.:ıç krıln1ış adu111a h : rsızl;gı nıeııet tire bilir ,. e 11angi :t'C\"t•eye - d i � i olarak - göııl ün iiı1 çekt iği ile �·atına�·ı kötü göstC'rcb i l i r? liallJuki ideoloji :çin bu iki kadın tipi11i �iddetle a�·ıran bir a11l�kl1lık ,-e blı a 1 1 liıkl ılı ğıı1 cia�·aı1dıgı b i r mistiı:, bir ı:eleıı t l� \·ardır. l\a�!l ki bütüı1 topluluğun olaı1 ı11alı, caı11 korun1Li}�, �·erli:·eriı�c· l1arcaı11ak içiıı df' 1ıc·r idt.�oloj i , l1en1 al1l[1k. l1c· ın kaaı�uı1 . ,-cı�ıta�ı ilt' ,·ic:d�ııl�irı l�,.,iliık 1utar. •

120


İDE.-\L \'E İDEOLQj İ Bu i )·tibarladır ki deınokrasi, aklın ,müsbet ilmın üs­ tünlüğüne inJ.nan ideoloji s ı fatı ile, mutlak olarak, :nistik­ ten çekinecektir.

O

zaman da, ideoloj i lerin gücünü: y!ni

mistiği )·itirmişt ir. B u arada, �u müş�l1�1cle)·i de belirtmek fa�·dasız olma­ �:acaktır. Demokrasij·i !le liberalizmin, ı1e sosy·alizmin te­ naktızdan kurtararak gerçekleştirmesi mümküı1dür. Bugün hiçbir ,>·erde tam ola ra�< höki_im �·örütme)·en liberalizm, den1okrasinin eşitlik prensibi iJe aı1la�an1az . .:\ mn1a �1ürlük prensibi ile çok dosttur. Sosyalizm ise demokrasiı1in eşitl i k prensibiı1i besler, amma hürriyet prensibine aykırı neleri barındırmağa mec­ burdur! �lesela iktisat bakımından (·şi tlik

ancak ::;o�ya­

lizmle ·gerçekleşeb i l ir; liberalizmiıı bö.}·le bir geı-çekleşroe­ ğe nekadar muarız oldtığttnu bi!iy·oruz. Bu y· üzdendir k i demokrasi. bir ideoloji olarak değil� b3§ka \"e es.ıslı bir ideoloj i n i n idare \�e si)·aset prensibi olarak .ayakt.ı dura b i l i r.

Onu11

bütün tenaktızları, b i r ide­

oloji olmak bakımından \•akıadır. ...\m ma. onun dört elle sarıldığı eşitlik \·e hürlük prensipleri; y·üzelli .}·ıl önceki medeni insanlığı nasıl coşturmuş ise, bugün de. )·oJ larına ölünebilecek n iymetler olarak ayaktadır. \te bir medeni­ yet kaldıkça onlar, y o t larıı1a ölünecek niymet \·e değer olmak i m t iyazını yitirmiyeceklerd i r. Evet, doğrudur: ferdin kendi· ba�ına kain a t ı n m·� rkezi, ka!natın varlığı sebebi gibi tanınmasına, ferdin kendi insi­ yakları içinde gelişmesine müsaade E:tmesi, bir ideoloji o­ larak o n u n zayıf noktaları d ı r. Amma; ferde b u saygı, in­ san

asi1liğinin tanıı1masına esas ol2n ahlakı

topluluğun

ilerisi

bakımından

bu

ahlfıku1

)·ara tır n2sıl

ki

iJöyük

�·e tesiri geniş, umut �·erici b i r faktör olduğu meyJanda­ d ı r. B u saygı)·a da.}·anan ahlak say·esindedir k i fe rdin -ge-

121


DEMOKRASİ ne içtimai bir ünite \1e realite olan öteki fertlerinkiyle sı­ nırlanan- hürlüğü ve cemiyetin ıslahı mümkün olacak­ tır.

E\1et doğrudur: denıokrasi ferde o kadar geniş hak ve hürriyet tanıyor ki d�mokrasi muarızları çok kere bu

ferdi «mevhum hayali» diye alay�a karşılamışlardır. Fa- . kat m illetler için, mesela bizim gibi tarihi bir millet için

bu «hayali» denecek kadar önem verilen fert, sonsuz bir değer ve ehemmi)·et kazanmıştır. Dinin, imparatorluğun her türlü «içe büzülmeler

=

ihtibaslar» le boğulmu�, dü­

şünme \1e )'aratma serbestliğini unutmuş bütün şahsi te­ şebbüs iştahını yitirmi . ı ; sürüden \'e kö�esinden ayrılma­

yan ferdi yerine, de\1rimizin «şahsi)1et» olan ferdini ko}·-

·

mak bizim için ölüm ka1ım meselesidir. B u bakımdan fer­

de ne \'ersek şimdi bize az geliyor. Yüksek millet aşağı millet tabirleri artık, fertleri şahsi)·e t olmuş \'eya olma­ mış topl ulukları11 a l ın)· c) zısıdır. Bütün m illetlerin )'Üksek

. millet derecesini bulmasını ga)·e bilen milliyetç ilik, «fert�

dostluğuna sonsuz )'akınlık gösterir. Bö,y lece demokrasi ile )'eni bir anlaşma zem i ı:ı i bulmuş o�ur. «h1illetler olmadık­

ça be)·nelınileli)·et olınaz:,: sözi.iı1ü biz. he p bö�· Ie anladık.

E\·et doğrudur: demokra�i. 1uplu1ukları hedE:'f bildiği halde ferde ''arıp da �: a ı1 1 �·or ,.e b��·l ece - nazari�·e o!a. rak - coğraf)·an ı n . tf\rihiı1. kültürüı1.

so�·un )·oğ u rdugu

topluluğun· �·an i millC't i n doğmasını önler görüı1ü�·or. Fa·. kat, şimdi herkes aı1 l ı�·or ki f crdiıı l1ürri� e t içi r. d e :

ri;·et eş i tliğ i

ile �·pt i�mesi onu:ı

,,�

hür­

coğraf�·ası ı1a tarihine,

kültürüne. so�·una ait şuuru kazann1ası için eı1 t e s i rli

� ol­ �

dur. Sözgelimi; kendiı1i Türk bilı11ek L i r n&ill iyet ölçüsü­

dür an1n1a :yetn1ez. Hen1 Türk ol ın�k. hetı1 Tttrk olma)· ı

,

hem Türk kalm a �·ı istemtk de gi>rekdi r. Bu i�temek an­

cak iste�·ecE:'k i ı·adesi. i � te�'e c e k şu uru olaı1ın )·apabi leceği 122

'


İDE� VE İDEOLOJİ şeydir. Bu şuur, bu i rade: teklerin serbestliğine, şahsiyet olmasına bağlı. Gö�dük ki bu serbestlik, bu şahsiyet olma, demokrasinin gayesi halindedir. O zaman milliyetçilikle demokrasinin en

eyi anlaştığı noktalardan birini daha

görmüş oluruz.

. . Biz her zaman şu neticeye vardık: milliyetç iJ.ik halkçı­

dır. O kadar ki, mi lliyetçilik prensibi varken ayrıca bir . halk çılık prensibi lüzumsuzdur. Halkçı olan milliyetçilik, bu psikoloji gereğince hem eşitliğe, hem hürriyete temel gibi riayet eder. Riayet etmeyince, ortada

mill iyetçilik

)·oktur, onun adına oynanan milliyetçilik komed)·ası, bir zümre istibdadını kapatmaya yarayan bir düzenbazlıit var­ dır. Demokrasinin

ise h ürriyet ve eşitliği

benimsediği

- hiç olmazsa millet olarak yaşayan höyük demokrasi· lerde - bir vakıadır. Bunun içindir ki, gerçek bir milli­

yetçilikle gerçek bir dcmokrasi�1i birbirinden ayıramıyo­

ruz. Bu iytibarla da hürriyete, eşitliğe demokrasinin ver­

diği höyük yeri, milli)�etçilik ideoloJ;si bakımından yolu- . na ölünecek prensipler gibi görü)�or,

bir milli)1etı;iliğin

şerefli \'e sürekli olarak ancak demokrasi ile ')· aşa)�abile. -. cegıne ınanı)'Oruz. �1utlak alındığı zaır,an demokrasileri tenakuzd.::ın te­

nakuza s ürükle)·en. onlar için biı zaaf olan hürri�'C. t v e . eşitlik; mi lliyetçilik ideolojisi i çiı1de bir ku\·\·et \'e saadet ka)·nağı olmaktadır. Bir HolJanda'�·ı, bir Belçika')·ı. İngiltere')·i

demokrat imparatorluk olarak

onların metropolü ile metr9pol olma)·an

bir

ele ala'n lar

topraklarıı1daki

hürriyet ve eşitlik farklarından dehşete düşerler, demok­ rasinin tenaku�larını \1e iflasını ha)·kırır!ar. Halbuki bu

farklar sadece, · demokra�inin ideoloji olamı)·acagını göste­ rir. O milletlerin metropolünde, milli)·etçilik ideolojisi hö­

küm sürmekte ve ideoloj i�·e da�·aııak olarak d:ı esa.=-lı bir 123


DE:\lOK.R.\Sİ

te�anüs bulunmaktadır. Demokrasi �ı sten1i11i dogurmuş o­

l ·ı n ...\tina· da bile siya�et. i kt is at

aı!an larındaki korkunç

eşit�izliğin z u lme. istibdiada kadar \·a rdığını gözön üne geti­ rir�eniz, gerçek demokrasiyi aı1cak --)·a soyca, )·a ki.il�iirce, �;a i n a n bakın1111daı1 - teca11ü3e k.1vt'şmuş k ü tlelerin. m i l· li)·etçilik unsuru gibi tatbik edebilecegi11i kabul e�·Iersirıiz. Zan1anıını zd.ı bu tecan ii.;ii en e v i gerçekleşti reni er. mi 1let lerd ir. Bıı tecfınü:-\c d.ı�·.ınarak h iirr i)·€t, eşitlik prensip­ lt?rini �-a�atac.ık. l'(' m i ye t ahl:lkı nıı1 belkemiği11i -�·ar�t taca!' olan iınkjn da - uj·durn1.1.

tlüıeı1baz c i 11�indeı1

olma­

yan - mil li�·etç iliktir. Yokarıda sö}·lcdiğirı1 gibi, Türki­ )·e'de ):iiz)·ı lların hapsettiği teşebbüs rühunu. düşiinıne \·e �.:aratma imkanı11ı ateşleınek; insanı

herkesin pe�:inden

her )·ola siiriiklenen sürü olmakt ..ın çıkarmak. �ahsi)·etler kaynağı yapabilmek için demokrasi unsurunu sa)·gı larıı1 en içten geleı1i ile benim�e)·eceğiz. Eski zaman ka\·imleriı1e m i llet

denerı1ed iğinin sebe­

b i : Kendikendi nden haber�iz. kendi \-·a rl.tğını anlama�·aı1.

a l u1 ı p satılan. istendiği ,·akit p::ırçalanan. \;e ı-ileı1 alınan. kendi kaclerine h;ikim olma\·aı1 kiitlelere m i llet denemive..

ceğidi r. Şimdi a n l aşılıj·or ki n1i ilet kendi kad�rini kendi çizmek h ü rriye tini C'lde bulunduran ceıni.�;ettir. Demokra­ ·5inin ferde verdiği böyük önem. ister istemez cen1iyetin. � kendi kaderini kendisi çizmek)> hiirrij·etini ön safa geçir­ . mekted i r. . Böylece milliyetçP.iğin kaderi bir kere dal1a de­ mokrasi temeline dc:?yar.mak zorunda kalıyor. Teciınii s ü n ü bulaman11ş, çogunlugu n1uasır milletlerce h�nüz ön pliıncl.a göri.ilc· memiş k ü tlelerde demokrasi, el­ bette azlıkların menfaat. k i bir. a)·rıln1a! hı}· an et temayül­ !erini \·e emellerini a·tdırır. Osmanlı

İmparatorl uğunun

· �onları , Tü rklere bu çeşit b i n b i r acı:·ı. inkisarı tattırmış· 12-1


tır. Bu bakımdan bir milletin kurucusu olan, o millete adını çehresini veren kütlenin si)·asetçe kültürce en mede­ ni seviye�·e varmak zarureti me)·dandadır. Milli)•etçilerin terakki idealine, yeniliğe olan ,·urgunluklarının sebebi budur. Terakki ise müsbet ilim anlamından ayrılmaz. Yo­ karıda demokrasinin terakki "'e müsbet ilim için neler düşündüğünü sö)!ledik. O halde milli�·etçilikle demokrasi - bu iki unsur ile de birbirine )!aklaşmış bulunmaktadır. Os­ manlı İmparatorluğunun sonlarında \'atanı kuran kütle­ nin ale��hinde olan de•nokrasi. e� .bet1e ideoloji gibi alın­ mazdı. Amma kurtuluş sa,�aşlarımızdan sonra gerçek te­ canüsüne �·akla�aıı ınilletimiz için hürri:ret ,. e eşi tlik pren­ s i pleri. demokrasi�·i millet si�·asetimizin. si)·asi terbi)·emi­ zin, hem m ih\·eri, hem kefili derecesine \·ük:;eltmektedir. •

Bö)·lece; haııgi )·önden baksak demokrasi bir ideoloj i olamı)�or. Amma onun benim5ediği iki ana prensip: hür­ ri)·etle eşitlik, de\·rimizin en zorlu ideo!ojisini bo)�una besli �·or ,. e demokrasi)·le mil li�·etçiliği a�·rılmaz hale sok­ tuğu gibi. millet haline gelıne)•en. gelmelerine . eııg�l olu11an cen1i�·etlere demokrasi nin boş 1.a ftan ibaret kald:ğıııı aıılatı�·or. Bu bakımdan ise mill i�·etçilik - tıpkı demokrasi gibi - ceıni�·etler için esirliği degii hürlüğü. istiklali be­ nımser. Bu bahiste bütün zorluklar si�· asette eşitlikle hürlüğün ne ile korıınacağıdır. !\lilli�·e tçilik gerçekte höküm sür­ mek şarti�·le. bu husust? şu e�as111 degi�ı11ez kaanuı1 l1ali­ ne konması farz gözükü�·or: ecnebi de\·let ,.e ku\·,·etlerle anlaşma�·aı1. onlara hizn1et etmek lekesi olma�·an. içerde kimsenin canı11a k ı \·mak ma�:sadı bulunma\·an. ,·a1andas denmeğe la�·ık olan \"(' ,·atanda� kalan her m illet mensu­ bunun mutlak o)arak cen1i �·c-'t ku rması .i çtimai \"E' · si�·asi .

.

125


DE:\IOKR.\Sİ

te�ebbü.:;lerde bulunması iycabında - kaanunun isp=tt kay­ dı ile baglı olmak iizere - her tiirlü neşriyat )·apması .. �erbest olacaktır. Çiinkü bu serbestlik. bir \·atanı onun öz çocukları içiı1 vatan olmaktan çık armayan asg�ri imkan­ dır. < Özlem.

:ıylık dergi.

sayı:

2

-

3

Kasım. Aralık 1946, Ocak 19-17)

126 -

..

4

/


'

.

�Iİ LLİYET İ DEOLOJ İ S İ �Iedeni)·et dün)·:lsıı1daki ideoloj ilerin bugün e n kud­ retlisi milli):etçiliktir. :.\Iilli;·etçil iğin en keskin «fikir man­ zumesi» olduğunu göstermek içiı1 bö)·ük levhalar çizmeğe lüzum yoktur. Bugün birbiriniı1 boğazına .atılmış milyorıla­ rı ko�turan, ayakta tutan bütüıı faktörleri gözönüne ge­ . tirince onları milli;·etçilikte topiamak mümkündür. B_u hu14sa. milli;·etçiliğin cihan ölçüsündeki ;·erini de göster­ miş oluyor. r.ı i lli;·etçiliğin bu eisiz kudreti nereden geliyor? Zamanımızda bir cemi;·etin dünya ölçüsünde ehemmi­ yet alıp değer kazanması; o cemi;·etin kütlesinden \.·e kaa­ �iliyetinden önce, kütleyi hareket ettiren, o kaabiliyetleri şu \·eya bu yana çevi ren ideolojiye bağlıdır. Bazı m illetler için •keyfiyet)) ile ifade olunan üstün1üğün kaynağı da bu değil midir? Bugünkü bilimin, tekniğin ve tenkidin gevşetip yık­ tığı idealler, disiplinler ortasında · ayakta duran tek i deo­ loj i : milliyetçiliktir. l\ılilli)·etçilik ideoloj isinde asıl vasıf: demokrasinin, bilimin tanımak isten1ediği hatta yıktığı gelenek 1erin, inaııların, hislerin, mukaddes i htirasların (passions) · dökülüp sığındığı bir iç yapıya dayanmaktır. Bugünkü tenkitçiliğin içlerimize hapsettiği bu iç yapı; mil127


ll

MİLLİYET

İDEOLOJİSİ

....

li:yetçiliğe «m)·stique,, \'ermektedir. Bu .iytibarla milliyet­ çilik, maddeciliğin teselli edemediği kütleler arasında, kaybolan dinlerin )·erini tutmaktadır. Onun ayakta ka­ lan tek ah�ak olması bakımından kazandığı n üfuzun art­ masını, milli)·etçiliğin bugün bir zarüret haline gelmiş bulunmasını, her şe)•den önce bu \·asıfda aramalıdır. Bir ideoloji gibi alınan demokrasinin. bilimciliğin ter­ sine milli�·etçilik. topla�·ıcı m üsbet bir ahlakla, üstelik fethetmek \"e kök!€şmek ihtirasi�·le ikinci \'asfını alır. Bu bakımdaı1 da dini bir kudreti \·ardır. Gerçekten de; mil­ li)·etçiliğin görüı1 d üğü >·erde ilerlemenin� bö>· ük l1areket­ lerin, geniş \·e metotltt çalışmaların da göründüğünü tes­ bit edi,·oruz: .

.

I sa'dan önce '"I. �·üz.y ıldaki ı·un�n aleminde gördüğü müz pan -hellenik (bütün \"unanlılıkia ilgili ) rönesans; o de\·rin bö)·iik bir te rakl� i�·i taı1ıması ile birl.ikte görünmek­ tedir. Klasik A,·rupa Röııesansı · nn1 bugüı1kü de\· !etleri ku­ ran bö�·i.ik «muhit 111 i l i e u ) i l1azırladıgını bili�·oruz. Dar­ madağ1ı1ık İta l>·an pr€t1s l iklerindeı1 bö>·ük İtal)·a'>·ı me��­ dana getirmek ga>·es iniı1 o zan1anda başladıf!ını \•e bizzat Rönesans'111 dogu�una tl si r e t t i g i n i ı�ay·de�·ıe��el i n1 . 1-""ran­ sa'ı1111 asıl klasik bö�· ü k d('\·ı- i ! ı i - bL>n l i g i n i eı1 e->·i şekilde du�·duğu X\. I I . >·üz�· ı ida t.1ul nıa�ı ı 'ıstge le bir iş midir? \·e teb·a Balkan m i l l e t l e ri n d t. lli i l l i�·etçi l i g i n . o barbar kütle Jerıne ııe şa� iıcıcak 1::aı-11l{· J e r �·a p!ı rd :� l•�l ka .v<l�"!ı!lf· ­ ın iz lf, z ı n1 d ı r. B-uııdaıı ba;.k:1 n1 i l l i �·etç i l i k : birçok n1emle­ •

=

'

-

ketJerde g t-rt-ı: C()t·raf>·a: rerf.k i k t isat bo.kıtr.111cia11 OÖ�·ük

bt.•­ i l le' .\ ,· ruıJa ·d�! milli­ �·ük s<.ı:a�·j n1eJ11lt:�-. � t lt.· r i�1111 y � etçilii-� cere�·iınınır! l 1 ü k i n1 bulundugu d e \·re�·e ra�tlaması b i r 1esi: d ü 1 i s. i ci e i:' il d ! r .

geni�leı11c· i b t i ra�1 c.. rı �"<!1 ·�1:n1 � t ı r. Bö�·ük 11ıüstct1&leke. -

.

.

-

'

\

12S


İDE:\L VE İDEOLOJİ Bütün bunlar; milli}·etçiliğin cemiyetleri toplayıcı, ku­

rucu. müsbet bir ahlakla cihaz!adığını göstermektedir.

Şahsiyetin bir cemiyet içinde ne demek olduğunu bilenler için, cihan ·ölçüs�inde bir şahsiyet, bir bütün demek

·

olan millet, bugünün höyük hedefi olacaktır. Böyük · m il· let nasıl şahsiyeti bol ulan cemiyetse; «şahsiyetler nasıl millet kıvamına geJmiş, :yükselmiş cemiyetlerde türeyebi!i­

yorsa» ; asıl insanlık. asıl beynelmilellik de millet !1aline

yükselmiş topluluklarla mümkün olacaktır. Böyük Fransız ıvraurras'ın dediği gibi: _«mil!etler olmadan beynelmilellik

olmaz !» O halde, milliyetçilik, bir topluluğu bir cihan öl­

çüsünde şahsiyet olmaya eriŞtiren yoldur; ve bu bakımdan milliyetçilik, dünya ölçüsünde ideoloji olmanın başka bir mystique'ini, insanlığı asıl birliğinin �mystique�ini de bir-. likte taşıyor demektir.

Çene dikkate değer ki, milliyet�iliğin demokra3i ile

kaynaştığı sahalardan biri; teklerin �ahsiyete erişmesidir.

Milliyetçiliğin ihtiras h1linde benimsediği gaye: siiru ce·

miyet değil, herbiri şahsiyet haline yükselmiş şuurlu tek·

lerden doğan m illettir. Teklerin ne olduklarını, hangi mis· yon'u yerine getirmek için şu dünyada bulunduk!annı

bilmedikleri yerlerde milliyetçilikten bahsol�nması sadece

taklittir, politika oynudur. Eşitlik prensibine çok üstün yer veren demokrasi de, ancak mütecanis ve haysiyet kazan­ mış teklerle mümkün olabilir. Ancak şahsiyet olmuş, mü­

tecarus t�klerdir ki cemaata borçlarinın

ve

ondan alacak-,

lannın sınırını arayabilir. Milliyetçinin ferde şahsiyet ve.

rilmesi bahsiııde demokrasi ile anlaştığı meydandadır. Yal� ruz; milliyetçi demokratın değer vermeği aklına getirme­

diği: «homogene• hale getirmek için mütecanis olmakla işe l>aşlamak gerektiği ,tarihin ,soyun emrini ön safa . 129 . ..

.


AiİLLİYET

İDEOLOJİSİ

alacak bir kıskançlık gösterir k i rrıillet olmak için b u me­ tot daha üstündür.

. İnstlnları -yalnız biraraya getiren değil- bir arada tutan gaye meselesinde, bilim ve demokrasi kadar korku­ nun da, menfaatın da, maddenin de devamlı bir imkan ol­ madığını gördük. Menfaat için

''e

korku sayesinde bir­

leşen toplulukların örneğini -daha önce de be-lirttiğimiz üzere -ticaret mensupları ve şirketleriyle işkıya kütle-·

sinde görmek m ümkündür. Amma insanlık var olduğun­ danberi, n e işkıyadaı1, ne de para bezirganlarıı1dan ibaret bir de\•let, b i r millet görülmemiştir. Buna karşı milli)·etçilik; hem içine aldığı h i sler � e fi­ kirler m a nzümesi, �!ani bu hislerin, fikirlerin mevz:ıu o­ lan millet realitesi bakımından; hem bu mevzuun böyük­ lüğü, saadeti için yarattığı dinanizm bakımıı1dan; kü tlele­

(=

re eşsiz bir hareket ,ihtiras, bilhassa )'ardımlaşma

so­

l i darite) kaynağı- olmaktadır. Mil liyetçiliğin yarattığı «yar:­ dımlaşma h i sleri» hazan aklın alamıyacağı kadar höyük fedakarlıkları yaptıran birliğin, disiplinin anası bulunu­ yor. 1'iilli�1etçilik; kısa ömürlü, cı,�ık tekin ha)·iitını, men­ faatını değil, bütün b i r ce111i)·et in ha�·atıı11 . menfaa tıı1ı, hedef alır. Ve bö)·lece, dün)rada eri;ilebilecek, erişilmesi bizlere \'erilmiş olan ebediliği ga�·e edinmiş demektir. Küt­ le·�eri, bugün, birarada

1 u1aı1 i111kan:

\" aııi bir ı1e\·i �,m�·s:.

tique» de ancak bö,y leli!\le doğınuş olmaz m ı ? �1illiyetçili­ ğin demokrasi ile aı1laş1ığı, 011a kcı1di genişligi içi11de )·er•

\1erdiği başka b i r taraf işte buradadır:

<·Demos

=

halk»

demokrasinin olduğu kadar, hatta ondan önce m illi)·etçi­ nin hedef aldığı baş realitedir. Di�·cbiliriz ki nlilJ İ�'t'tçili­

ğiı1 ası} <�myst ique» ini, mukadde5 unsurunu halk me�·dana •

1 30

'


İDEAL VE İDEOLOJİ getirmektedir. Gene bu bakımdandır ki bizim «halkçılığı­ mız�ı başka alemlerin «demokrasi�sine

realist, daha bizim buluyoruz.

üstün ve . daha

Her milliyetçilikte istatik ve dinamik unsurlar var­

dır. Toprak, dil, din, tarih, soy gibi unsurlar mili iyetçili­ ğin bu istatik tarafını teşkil eder. Boyuna değişen fikirler aleminde millete ve milliyetçiye istikrarı, devamı kazandı­

ran bu unsurlardır. D!namik unsurlar milliyetçinin ta­ hakkuk ettirmek istediği birliklerden doğar: Mıııtıka ağız­ larının üstünde bir Türk di1 i ; yamalı bohçaya benzeyen

..

bir demoğrafyanın üstünde bir Türklük; birbirinden ayrı mıntıkaların esiri olan iktisadın üstünde bir iktisat birliği; · hala son göçettiği, kopup geldiği yerin hasretini çe­

ken, oranın berbat yabancı dilini veya lehçesini ko:;:ıuşan,

yahut Orta Çağ yerleşmesinin neticesi mahalli hemşeri­ liklerle didiklenen «yokolası ayrılık» ların üstünde bir -

gönül birliği; tarih kaderinin eliyle çizilen sınırların ko- .

runması bahsindeki görüş birliği . . . v� bütün bu birliklerin yaratacağı böyü_k, mütecanis millet manzarası : bu dinamik

unsurlara birer misal verir. Millete ve milliyetçiye birinci kısım nasıl istikrar veriyorsa; bu ikinci kısım unsurlar

da onun ilerleme imkanlarını öylece temin ediyor. Milliyet­

çinin aynı zamanda terakkici, ilimci, güzel sanatlar aşıkı olarak karşımıza çıkn1ası bundandır. Milliyetçinin her memieketteki zihniyete, ihtiyaçlara,

,

o

memleketin tarih

misyonuna uymuş bulunmasının sebebi de bu. istatik ve dinamik unsurlardır. Gene bu unsurlar, her milliyetçili-

ğe, '? milletin politikada ve sosyal meselelerde bir istika­

met, bir kadro, bir disiplin, realist bir görüş tarzına sahip olmasını emreder. Bugünün cemiyetleri arasında da bun­ larsız yaşamağa imkan kalmamıştır. 131


MİLLİYET İDEOLOJİSİ Bütün bu sebeplerledir ki, m illiyetçilik ideolojisi üze­

rine kurulu · duran devletlerden hangisi milliyetçiliği red ve inkar etmişse, eder3e; karşısındaki milliyetçiliği coş· turmuş; kendi intiharı11ı hazırlamıştir. ,

<Millet. aylık dergi, sayı: 12 / Nisan 1943)

\

132


·�

NIİLLETÇİLiCtMiZE DAİR •

..

Hayatı, düşünce alemini ellerinde tutan milletlerin birbirini yoketmeğe çalıştığı bir andayız. Zafer hangi taraf-

. ta kalırsa kalsın, insanlık -tıpkı geçen lJ mumi Harpte olduğu gibi- birçok hökümlerin, telakkilerin değiştiğini görecek. Böyle bir değişiklik arefesinde, fikir mam11mele­ ri üstünde durmanın tarihi bir manası var. Bugünkü

korkunç çarpışmanın başlıca kahramanı olan höyük !nillet­

lerin ,medeni dünyada en milliyetperver cemiyetler olma­

sı, milliyet bahsinde söylenecek sözlere, henüz başlangıç­ larında imiş gibi müstesna bir cazibe vermektedir. · Lucien Romier'in bir sözü var ( 1 ) . .

«Tebaayı hökümdara bağlıyan sadakat adlı tabii dev­

let perçini ortadan kalkınca, millet kendi şuurunu işletip vecde getirmek, kaderini aydınlatmak için .. ideolojiye sanldı.»

·

"

Fransız mütefekkiri haklıdır: ·Tek adama, tek haneda·

na bağlanıp kul olmakla meydana gelen topluluklar

ve

onlan tutan nizam yıkılalı, her milletin niçin yaşadığını, niçin ölebileceğini iyzaheden bir fikirler manzumesi edin­

mesi şart olmuş gibidir. İster açık ve heyecanla, ister ka( 1 ) Expllcatton

de Nqtre Temps ·(1925). 133

P. 153.


MİLLİY.ETÇİLİÔİt.iİZE DAİR

palı ve )·avaş tezahür eylesin ,ideoloji dediğimiz bu fikir­ ler manzumesi olmadıkça cemiyet, menfaatlerin kölesi olan geçici bir toplantıdan, bir }-ığından başka şey değil­ dir: Bir işkı:ya cemi)·eti gibi ! . Tek adamın, tek hanedanın emsalsiz nüfus v e tahakkü­ münü besleyen höyük amil: bir zamanlar dindi. Bilhassa tek Tanrı ·ya inandıran dinlerin, cemiyetlerin muayyen bir merkez, bir düşünce, bir cihet üstünde toplayabilme­ leri . . . höyük hamlelerin ve onlarla mu\1azi olarak höyük -medeni)·etlerin kurulmasını imkan altına almıştı. Bu im­ kaı1, insan zekasının fışkırıp taşan hürriyeti ''e eski kı�·­ metler karşısında şüpheye - düşerek eski kıymet höküm­ lerini bire� birer eleyip taramasiyle; ya\'aş ya\1aş silindi . . Tabiata hakim olmanın zaruretiyJe kıvranırken zekasiyle o hakimiyete ermenin gururunu, refahını tadan insan . . . akla, herşeyin üstünde yerverdi. Ondanberi teokrasi gibi otokrasi de insan cemi)·etlerini yalnız başına topla)?ıp a­ )'akta tutan amil olmaktan çıktı. Tek Tanrı')·a inandıran dinlerin -insana, cemiyete nis­ bet edildiklerinde.- en ku\1\1etli \1asfı: bütün insanlığa hi­ t a p edişleridir. Bugün bütün aleme birden hitap eden­ lerin dinlenmesi için bazı suallere ce\•ap ,·ermeleri. ·O sual­ lerin içinde titre�·en korku�·u. )·ahut hançerleşen şüpl1e�·i dindirmeleri lazımdır. !,1esela: Ka)·ıtsız ,.e per,·asız zekaı1ıı1 ,il1tirasın elinde daha çoğa, daha iJeri�·e, dal1d başka)·a koŞmak m ı . )0ahut; sert bir iradeıı in. sabrın, k:ntrolun elinde en aza. en ltola�·a, e.1 gürültüsüze doğru inmek mi tercih olunmalıdır. endişcsi henüz susturulmamıştır. <,Ha�·at nedir? OJüm nedir?>' di�·e soranları da kandırmak bugün mümkün olmamakta­ dır. Bu �·üzden de! şimdilik: bütüıı insanlığa ait hitapların . de\•an1 lı iiınmet buln1a-;ı zordur. ••

13-l


İDEAL VE İDEOLOJİ Her dinde mistik bir unsur \"ardır. ?\1etafizie- e a i t mis­ tik unsur ise isbata dudak büker, \1e:ya isbata düşmandır. ?\1istiğin müme)·yiz vasfı elle tutulur isbatlara arka çevir­ medir. Bu sebeple olacaktır ki mistik unsur her · yerde ilim ve terakki unsurlariyle çarpışıyor. Ve bu iytibarla da, bö)·Je m istik herşey, bu devrin insanını gocunduru:yor. Denebilir ki bugünün insanı, daima şüphe unsuruna ben­ ze :yen mistik �·erine, aklının cevap bulduğu müsbeti kO)'­ ma)'ı tercih etmektedir. Bütün insaı1lığa l1itap eden mez­ heplerin ,ideoloj ilerin �utunamaması, buhran geçirmesi. galiba 011ların dinlere benze)·en taraflarından ileri geli­ . ,·or ..

Büt üı1 bu zorluklarla, bu imkansız1arla, bütün alemi içine alan hakikatların varlığından bu şüphelerle insan �SO)•lemek caizse- hakikatı parça parça elde etme)•e çabalıyor. I\iesela bu memleket musikisinin, edebiyatının şal1eserini vermesi içiil bugün nas1l dört bucağım ! zdaki folklar ve haJk müziği üstüne eğilmek, onları söyl�tmek gereki)·orsa; bütün dün)·a�·a ait hakikatların zafer bulma­ sı için cemi�·etler de, �·erli gerçeklerin çe"1resinde top­ laı1ma�·ı. düşünüp uğraşma)'! tercih etmiş örünü ) orlar. Bugliı1ün milli�·etçiliğindeki felsefi mekaı1izmaı galiba. buradadır. Aklıı1. ş üpl1enin, makiı>an111 '.\ a kı p attığı bütün metafizik i ı1aı1larıı1 �·eriı1i toı)rak. iı1saı1, taril1, de v let ik1 is at . kültür gibi reaJi te leriı1 birleşmesiı1den doğan seı1tez­ . le. doldura hilmek; zan1anımız iı1saı1ınıı1 ,·uruld uğu bir ih­ ti�·açtır. Ge rçekten de; btı reali telerdeı1 l1erbiri aklı l1er a n kandıracak b ü n�·ed c olduktaı1 başka. onların senteziı1deı1 ibaret olaı1 «millc>t>:. de. bii n,·esiı1de bir ne,·i metafizik mistigi barı ndıra bil i�·or.

g

·

Cemi�·etleri �·er�=er. znn1an zamaı1 bi rle ş tirip hamlc:ler ,.a ı)tıraı1 ideol oji !C'ri 1 1 �·aı1ıı1da mi lli�·etçili k bugüı1 iist ün 135


l\IİLLİYETÇİLİGİl\IİZE D:\iR

gelmiş bulunmaktadır. Rus yanın son yaptığı tecrübe de bu zaferi teyi� eyliyor. �tına biz şaşmıyoruz. Zamanımızın yaman bir akıl ve mantık atleti olan Ch. )J{aurras'ın: «Beynelmilellik olmak için ilkin milletler olmalıdır!:> de­ mesinde ,eşsiz bir hakikatın parladığını kabul. eyli)·oruz. Böylece bugünün cemiyetlerini nizamlandıran ideolo­ jinin milliyetçilik olduğunu teyit edebiliriz. l\Iüstakil bir şahsiyetle beliren bugünün her cemiyeti, milliyet esasıy­ le çerçevelenmiş bulunuyor. Bir dünyalık dine benz�tmek. yanlJş olmıyan bu ideoloji, kolay kolay ortadan kalkaca­ ğa da benzemiyor. İnsan kütlelerine temin · ettiği maddi, manevi istikrar bütün mezheplerin vadinden, imkanından kıymetli gözüküyor. · Milliyetçilik i deolojisinde başlıca i k i unsur \•ardır. !statik deyebileceğimiz birinci unsur, insanı; yui·du, cemiyeti ile muvazene halinde tut3n bütün ba·ğlardır. Top­ raktan, tarihten uzanan bu bağlar, insanın alem içinde is­ tikrarını temin eder. İleriye bakmak ve hele ileriyi eyi görmek için ayakta sağlamca durmanın şart olduğunu bi­ lenler insanı, alem arasında yerliliğe kavuşturan şartların değerini eyi anlarlar! Fert bu bağları, bu şartlan olduğu · gibi bulur \�e benimser. Doğarken, çevremizde bir vatan, bir millet, bir aile, bir tarih, bir iktisat sistemi, bir dil, bir ahlak, bir terbiye tarzı buluruz ki, r.emen % 99, bu buL­ duğumuz şeyleri, bütün ömrümüzce benimser, korur, te'­ sirini duyarız. Göçetmek bile bizden bu şartlan silemez. Bunlar milliyetçiliğin, denmesi taizse, vakıa kısmıdır. Tek­ lerin şahsiyetini ören asıl değerler bu istatistik unsurdan alınır. Teklerin manevi çatısını bu değerler kurar. Dinamik deyeceğimiz ikinci unsur m illiyetçinin mil� Jeti adın� gerçekleştirmek istediği §artlardır� 136


\ �

İDEAL VE İDEOLOJİ

Daha doğarken buld11ğumuz yurdu, siyasi bütünJük ba­

kımından en ileri hale götürmek; gözümüzü içinde açtığı­

mız coğrafyayı örnek bir vatan haline sokmak; bulduğu­ muz dili en ileri bir vasıta dereces;ne yükseltmek; bizi

saran iktisat sistemini kendi toplult1ğumuz

·

ve insanlık

için en faydalı, en hayırlı bir işleyi�e kavuşturmak; ter­

biye yolumuzu bizi şu dünyada yük ve parazit değil ya­ ratıcı ve verici olgunluğuna eriştirmek; ailemizi en uygun

millet, medeniyet şartlariyle cihazlamak; tarihimizi hem örnek . surette yazmak, hem onun gidişinden millet haya-

' tımız, siyasetimiz için en el\.·e�işli dersleri, sonuçlan çı­

karmak .. gibi bütün istekler, emeller, hamleler; milliyetçi­ lik ideolojisindeki dinamik dediğimiz unsurun örgüşüdür.

Bundan başka; hazan bir mille� kaderinin ağır bir toka­

dını yemiş; ya siyasi tamlığını, ya toprağının öz parçala­

nnı, ya dilinin tam üstünlüğünü, ya . iktisadının hürriye­ tini elden çıkarmıştır. o-zaman yokarıda söylediğim ham­

lelerin yerini; bu yitirilen niymetJerın hasreti, onların ye­

niden elegeçirilmesini sağla)1acak çalışmalar, davranışlar tutar. O hamleler olsun, bu çalışmalar, bu davranışlar ol­ sun.. milliyetçiliğin dinamik unsurunu · meydana getirir. _

Milliyetçi için hayat, bu hasretlerin, bu isteklerin, bu gö­ rüşlerin gerçekleşmesinden ibaret kalır. Kütlenin bütün

kaynakları, bütün enerjisi bu i htiyaçlara, bu hasretlere

göre seferber edilir, biriktirilir ve harcanır._ O zaman mil­ letin - hiç olmazsa - çoğunluğunu tek hedef, tek yol üzerinde; . eşit duygular, birbirine benzer düşünceler, kay­ gılar ve sevinçler içinde yörütmek mümkün olur. · Galiba, bu türlü bir yaşama, çalışma; insanlar için ist�necek en

eyi hayatı yaratır. Şüphe yoktur ki, milliyetçiliğin ilerle­ me, gelişme, en güzele, en eyiye, en mü.kemmele ulaşma unsurlarını da gene bu dinamizme dayamak gerekir. Bu "

137


MİLLİYETÇİLİGİ:\IİZE DAİR

bakımdan miHiyetçilik insan1.ığın en hayırlı, en müsbet, bilhassa en höyük cehitlerin anasıdır. kayı1ağıdır. �lilli­ yetçinin aynı zamanda ileriliği sever, bilimci, güzel sanat­ lar aşıkı olarak vasıflanması bundandır. Dinamik unsur, milliyetçinin bütün insanlıkla temasını. onun milletlerara­

s� aleme katışmasını temin eden değerleri meydana geti­ rir, ve böylece; milletlerin tam olarak doğmasından sonra, milletlerarası alemi hazırlar. Gene bu dinamik unsurlardır ki, milliyetçinin ideolo­

jisi, bir nevi hülya (utopie) olmaktan çıkarak bu dünyada gerçekleşen işlerin realizmini aksettirir.

Hiç bir milletin doğuşu öbürünkine

, mi1let kendine mahsus şartlar içinde,

benzemez. Her

ayn bir zan1anda

kuruldu; kuruluyor. Yakarıda söylediğimiz dinamik un­ surlar yüzünden, birçok milletlerin bulunduğu şu dünya­ da, tek «millet» tarifi olabilirse de «tek milliyetçilik» yok­ tur. Ne kadar millet varsa o kadar milliyetçilik vardır, de­ yebiliriz.

Bu iytibarladır ki her mil� et milliyetçiliğinin, içtimai

müesseselere karşı aldığı vaziyet, onlar hakkında besledi­

ği hisler değişiktir. Bizi:n milliyetçiliğimizin durum�ı baş­

kalarınınkine benzemeyebilir ve bu bizim, millet ş�uruna

erme şartlarımızın ayrılığından, bu �artların zaman içinde geçir<;liği imtihanlardan ileri gelir. .

Bu hususta Türk milliyetçiliğinin din müessesesine,

demokrasiye, azlıklar anlamına karşı vaziyetini misal larak ala biliriz.

o-

·

Dincile·r için (dindarlar içi_n demiyorum.. )

·

hernevi

tekamül, dinin yardımı ile, dinde -dinin aslına doğru- ıs­

lahat yaparak mümküııdür. Cemiyeti, ne idiği, ne olduğu - bakımından, oldtığu gibi muhafaza etmek isteyen dinci

138


İDE..\L

....

VE

İDEOLOJİ

için asıl kurtarıcı amil kaidelerden \·e amel lerden ibaret olan dinin merasim kısmına riayettir. Onlar menstıp oldukları milletin başlangıcını, rrıeyda­ na gelmesini. yükselmesini hep din çerçevesinde bilen \·�­ ya görenlerd ir. B u kısım, doğru ve tarihi bir hakikat. Fa· kat onlann kabul edemediği, anlamakta zorluk çektiği şudur: Bugünün cemiyetlerini artık dinden başka faktör­ ler, dinden gayn emeller, dinle hiç ilgisi olmayan kuv\�et­ lerle korumak. birliklerini ayakta tutmak, )'Ükseltmek mümkündür. Seni, beni yarın ve;·a bu dakika silah altına toplayacak emir, cihat yapan dinin emri midir, yoksa biz· zat o dinin de bir cüz'ü haline girdiği · höyük bir realitenin· milletin emri midir? Cemiyetlerin hayatını, birliğini, yükselmesini hep din unsurunda bulan, din unsurunu tarihi yerinde bırakmıya­ rak bütün düşüncelerinin, hareketlerinin vesilesi, sebebi, gayesi haline getiren dincilere milliyetçinin şu noktada yaklaşması mümkündür: Düşünce ve hareketlerinin sebe­ bi ne olursa olsun dincilerin maksadı, cemiyetin hemen bütün müesseseleriyle korunmasıdır. Milliyetçinin tesa· muhundaki, laisizmindeki böyiik «esbab-ı mucibe»yi işte burada, dincilerin cemiyete ait bu toptan fakat otomatik hüsnüniyetlerinde aramalıdır. Fakat milliyetçi, emri ve nehyi maveradan, metafizik· ten değil, günün ihtiyaçlarına, milletin imkanlarına uy­ gun olması kabul edilen dünyevi kaanundan alır. Cemiyetin korunmasını, müesseselerinin selametini ilerleme anla· mına bağlar. Böylece gelişme, yenileme onun şiarıdır. Mil· let müesseseJerini hatta ölü halde de korumak isteyen dinciye bu esaslar üzerinde müsamahada bulunması im· ka ris ızdır. ((Hanedan ve hökümdan milletle bir bilen fikirde .

·

139

.


�ıir-.ı.iYE:I"ÇİLİGİl\.!İZE DAİR

doğru olan cihet, miletlerin temayüllerini, arzu ve işti;·ak­ larını bir şahısta veya timsalde toplanmaya istidatlarıdır.»

( 1 ) diyerek - ancak - bir sa�hayı tesbit edenlerin bize

düşündürdükleri vardır: , Tarihin seyri içinde insan kendi:ıi temsil hakkını, ken­ di iradesi dışında işe başlayan h�nt:dan ve hökümdara değil? kendi seçtiğine yani bizzat kendine vermeyi emel •

edinince demokrasi doğmuş demektir. Böyle bir emelin ise

aklın, zekanın metafizik naslara (doğına'lara) galebe et­ mesinden önce doğabilmesi im�ansızdı.

Hökümdar ve hanedana körü körüne inanma. itaat et-

- me duygularının çürüyüşü neticesi yayılıp gücü artan mil­ liyetçilik ile demokrasi, bu bakımdan ikiz kardaşlara ben­ zer. Bu ikiz kardaşın anlaşmasını hazırlayari asıl nokta mi11iyetçiliğin demokrasiyi hedeflerinden biri bilmesidjr. . Demokrasinin essasını teşkil eden

�halk

=

demos•,

milliyetçinin her zaman dayanağı olmasa da daima hedef bildiği baş realitedir. Ve denebilir ki milliyetçiliğin mistik unsurunu, mukaddes unsurunu tarihten önce, halk mey­ dana getirir. Bu ikiz kardaşın birleştiği öteki ana nokta:

ikisinin

de teklere şahsiyet vermesi veya tekin şahsiyete ermesiyle

hakikat olabilmesidir. Gerçekten de; ferdin, ne olduğunu, ,.

J:ıangi misyonu yerine getirmek için şu dünyada bulunduğunu bilmediği yerde milliyetçilikten bahsolunması sade­ cehlr taklit? bir politika oyun�dur. Bunun gibi, fertl_eri şahsiyet kazanmamış olan cemiyetlerde de demokrasi tam

olarak gerçekleşemez.. Ancak şahsiyet olmuş fertlerdir ki cemaata olan borçl2nni ve ondan alacaklarının sınırını ayı•

'

(lj Mehmet yat.

İzzet, Milliyet Nazariyeleri

1920, 28 - 2'1-s.

ve

Mll1I Ba­ •

140


İDEAL VE İDEOLOJİ rabilir. Bunun içindir ki tekleri şahsiyet haline sokan de· mokrasi milliyetç inin ilieolojisinde lJ.aşlıca yeri tutar.

Her tek, cemiyetiyle münasebetini, şuurunun bil!urun­ ..dan geçirince şu üç halden birini görecektir: 1 Mensup olduğu cemiyet ve netice olarak bizzat -

kendisi, tek insanın elinde bir «şey-.>dir, bir «nesneıtdir. 2 Yahut. bu cemiyet v·e netice olarak fert, yabancı -

bir hakimiyetin altında bir «şey»dir, bir «nesne» dir.

Veyahut bu e:emiyet; düşünmek, inanmak, be­ 5 yenip seçmekte, çalışmakta serbest bir hemşeriler kütlesi, bir şahsiyetler kütlesidir. , -

XVIII. asrın sontına doğru cemiyetlerin en çoğu birin­ ci ve. ikinci safhayı biiir�erdi. Yamalı bohçaya benzeyen

imparatorlukları v·e onların rrietropollerle hiç de uzlaşma­ mış müstemlekeleri gözönüne getirilsin: Milliyetçiliğin hemen her yerde bir hiirriyet aşkı, saltanatlara isyan, ya-· hancı kuvvetlere karşı ihtilal . . . ile başlaması kolayca an­ laşılır. Siyasi evlenmelerin, paranın, silahın, keyfin, mi·

rasın.. hediyesi olan haritalar, işkenceden ve netice olarak ihtilalden başka ne verebilirdi ki?

Milliyetçiliğin demokrasiye aşık olarak belirmesi bu·

nunla da iyzah edilebildiği gibi onun, çok kere, sönmeı

bir kin, bir düşmanlık gibi fışkırması, devam etmiş ol­ ması, diktatörlükler gibi geçici esirlikler meydana g�tirme

tenakuzu. ,bu yüzdendir. Çünkü demokrasi de ayni s(ıret­ te doğmuş ,ayni tenakuzlara başvuril'. uştur. Milliyetçilikle vatanperverliği bir tutan görüşün haki­

kate yakın yerleri ne kudar çoktur.

Dağınık tesbihlere benzeyen beşeriyet yer yer topla­

nıp coğ�afyanı n kalıbına göre biçim, renk alırken, onun

birliğinde baş iş, tesadüfündü: Hiçbir millet vatanını seç­ mekte serbest olmamıştır. Ana ve babasını seçmekte ser• 141


MtıJ.fYETÇİLİGİMİZE DAİR best olmayan çocuk gibi, vatanların ilk safhası ne kadar .

.

.

.

bulutludur! Tesadüfün rehberliğiyle çiğnenen bir otluk, bu tesadüfün yarattığı sığınak, ilkin kararsız bir toprak­ tır. Fakat nesiller orada, kat�i yerleşme, hayat ve saa- · det şartlarını kısım kısım yarattılar.

Vatanın müşterek

tarihi demek; işte bu yerleşme, hayat, saadet şartlarının yaratılmasında; kütleleriri zaman v e mekan içindeki ha­ reketleri demektir. Kütlelere (gaye birliği) n i de veren bu müşterek tarih ilk nesillere, _yani tarihi kur=ınlara, bir mermer insicamı verir. Coğrafyanın gayri muayyeni­

yeti

=

belirsizliği)

böyle

(muayyeniyete

=

belirliliğe)

döner; kararsız toprak vatan olur; akıcı ve gayrı muayyen olmaya her an namzet kütleler, ·millet olur . •

Sadece bir şirketin ,bir fırkanın müessislerine i nsC:in­ lığın tanıdığı hakları d üşününüz! .. Bir vatanı kuranların, zaman içinde, millete adlarını verme�, millete gayesini çiz­ mek, millete şahsiyetini vermek ve �ıeniden bu \'atana ge­ lip bu millete katılacaklar için iradesine riayeti şart koş­ mak hakkına, minnetle boyun eğersiniz: Bir yaylanın «Va­

tan» haline girmesi için ne kadar amiller lazım geldi! .. Bir tek evi, bir tek yuvayı kurmak için, b i r tek çocuğun hem­

şeri haline gelmesi i ç i n katlaııılan zorlukları, fedakarlıkla­ rı düşiinünüz!

O zaman «\:ata!l>> lll kurulması için insanlı­

ğın \•erdiği kurbanlardan, nesillerden çektiği azap, verdiği c n1ek )·ekünundan don�rsınız. Bundan

bin sene, beş)'ÜZ

sene, iki�·üz sene önce Anadol u'da yaşa:yan!ardan kim kal­ mıştır? Bütün o ölen m il)·onlarca insanı tanımı�·an bizler, onlarıı1 adına, ,s anına, rnesuli)·etine, şerefine, )·urduna .. va­ r15 ,-e bağlı bulunu�1oruz! Bu bağlanma y : al teknesine sa­ dık kalan köpeğin, arrJa 1eknesinden

a)·rılma�·aıı atın

bağlılığına benzer m i ? Alman�·a'nın, Fransa'nın. İngilte­ re'nin şu Türki)1e'den refahlı olduğunu kim bilmez? .Fa142


İDEAL VE İDEOLOJİ kat bu memleketin çocuklarını toptan Almanya ve Fran­ sa'ya nakletmeyi, yahu; Almanya, Fransa, hakimıyetini bu topraklara getirme}·ı bir teklif ediniz bakayım?

Yerin, göğün, hülasa kaza ve kaderin yazısiyle başla­ yan meselenin bugünkü haline bakınız: Hiçbir m i llet yur­ dunu gönül nzasiyl� bırakmamıştır, bırakamaz!. B u noktaya gelince, m i lliyetçi vatanperverle aynı in­

san hal.in� girmiştir.

Kimse anasını babasını seçmek'e serbest olmamış, do­ ğacağı yeri seçememiştir, dedik. Bu i)1tibarlaciır k i mil­ liyetçi, bir kimseyi kendi soyundan, kendi m i lletinden gay­

rı olarak doğduğu için suçlandıramaz. �1illi�·etçi kendinin

yarattığı vatan içindeki azlığı, bu iytibarla, muhakeme e­ der: Onu Türk doğmadığı için değil, henüz Türk olmadığı için itham eder. •

Babanızdan kalmış ve sizin eli.,izde konforlu, emin bir hale girmiş evinize, dostunuz olarak gelen, sizin kur­ duğunuz hayat imkanından sonuna kadar istifade ederek ' gelişen, , ş işmanlayan ve para artıran b irini tasavvur edi­ niz. Evinizin uğradığı şu veya bu tecavuzda

ya ·habersiz

kaçmış, ya sizin malınıza konmak için sizi arkadan vur­ muş, yahut Şu veya bu hesapla düşmanlarınızla birleşmiş­ tir, bu «sözde dost»a insanlık, kaanun ne isim verir?

Bir şirket kurdunuz. �1uayyen para yatırdınız. · Bö)1ük

işler yapacaksınız. Ortağınızın size haber vermeden, hatta

�·alnız kendi hissesini alıp çekildiğini düşününüz. Bu fira­ ri ortağa \1ereceğiniz eıı basit isim nedir?

Peke)·i .. Kurduğunuz ve asırlar boyu \1erdiğiniz mil­

�'on .v e m ilyonlarca kurbanla toprağını suJadıgınız \1ata­ nınızın içinde «sizdenim>� de)·en \·e bö)·lece sizin hakkını­ za ka\1uşup sizin gibi, }:�tta . . . hatta . . . sizden rahat )'aşa­ ): an insan kütleciğine, tarihinit1n bir dönüm yerinde sizi 143 r


l\tİLLİYETÇİLİGİ:\lİZE DAİR yan yolda bırakıp gidine� ne isim \.·erirsiniz? Yokandaki «sözde dost»a \.·eya «firari ortak1>a v�receğiniz addan daha hafifini mi? ·

Sonra, bir türlü size benzemek istemeyen bu kütlecikIer karşısında, Lenin'in sö�·lediği şu sözü nasıl hatırlamazsınız? «Kim ki bizimle birlik değildir, biliniz ki bize kar­ şıdır.» ,

Azlıklara, bu azlık ;uurunu taşımakta ısrar eden azlık­ lara bakınız. Dünyanın hiçbir }·erinde bunlardan deha çıkmaz, ancak komitacı çıkar? Halbt:ki bir fert gibi, bir cemiyetteki. ahenk de :dehalar için ilk imkandır. Bir va­ tanı yaratmış olan ek.5eriyetin benliğine uymadıkça, onu benimsemedikçe azlıkların ne dil, ne din, n e. sanat, n e siyaset aleminde deha yaratmasına v e böylece, beşeriye­ tin çalışmalarına, yaratışlanna katılmasına imkan yoktur. Asıl vatanı kuran çokluğu bu azlıklara benzetmek arzusunu güdelim. Bundan daha acayip bir adaletsizlik, bundan imkansız bir teşebbüs, umumi ahenk için bundan bayağı · bir tecavuz olabilir mi? Azlıklann, azlık şuurunu beslemekte ısrar ettiği hiçbir yerde cemiyetler . ilerleme­ miştir. Milliyetçiliğin baş hedeflerinden biri , olan demokra­ sideki �ekseriyetin .reyine uymak� zarureti, bu sebepledir ki milliyetçi için umumi saadete kefalet eden bir şart pa­ yesine · yükselir. .

.

Netice olarak şunu kaydetmekte tarihi biı· zevk buluyoruz: «millet= nat!on», ins�n topluluklarının bulduğu en son (içtimai tekamül) tabiridir. Çünkü millet deyince mütecanis bir insanlJğın _;_ bu kaydın _üstünde ehemmi­ yetle duruyoruz - en :;on, ileri «toplu yaşama• şekli akla gelir! 1#


İDEAL VE İDEOLOJİ

Türk m illiyetçiliği ise: faniliğini unutmayan ve iki milyara yakın beşeriyet içinde; kendine �n yakın olan 20 veya, 30-50 milyonu, tahakkuk ettir�bileceği şeyler için en verimli bilerek onun yoluna zekasını, sıhhatını, para­ sını, sevgisini işleten vatan çocuğunun iytikadıdır. Böy­ lece; insanlığın böyük bir parçasını, şimdiki bulunduğu seviyeden daha yükseklere götürme gibi reel bir iş, müs­ bet bir çalışma çe\•resinde tekleri seferber etmek; tekle­ rin hayvanca bir çarpışma hayatı yerine neşeli, hatta ebedilik vadeden yaratma. hayatını koymak mümkün olur. Bu suretle bi�ler; kin ve tecavüz ye�ine . milliyetçiliğin esası olarak sonsuz bir aşkı temel yapan tek milletiz! <İlk yayım; cMilliyetperverltğe dair> ismiyle Lise dergisi, sayı: 8 / Mayıs ı 933 -ikinci yayım, Çığır, aylık der­ gi, sayı: 85 / Sonteşrin 1939) .

.

l

,

145


\

TARİH GÖRÜSÜ İ ngiliz Kültür Heyetinin HaJke\·inde açtığı b i r mimarlık sergisindeyiz. . Asistan dostlarımla birlikte her parçayı dikkatle in­ celiyoruz. Türk sanatiy�.e yakından iigili mimar-arkeolog dostum, XIII üncü yüzyıldanberi ya:;>!lan bu anıtları uzun uzun süzdji de: «Şu kadere ne demeli bilmiyorum?» dedi. «Bunlar da işe bizimle bir�ikte başlamışlar. Şu anı tlar­ dan herbirini11 eşini, daha güzelini bizde de buluyoruz. Neticede onlar bugüı1kü İ ngiltere olmuş, biz de şimdiki yerimize düşmüşüz. Sebep ne?» Ona sordum: «Peki, sebep ne?» Dostum biraz kıvr311dı ve sonra kızararak: «Galiba İslamiyet!» dedi. İ tiraf edeyim ki �aşırdın1� Bu mimar-ar­ keleog dostum olgun hır insandı. Kültürsüz değildi. Bu iytibarla konuşmayı C :? \,.ap verıneyi gerekli buldum: İ ngiltere ' de bu anıtları yaptıran Hıristiyaı1lıktı. « Bize de bizdeki benzerlerini yaptıran Müslümanlıktı. O anıt�arı yapan Hıristi)1an İngiltere o anda ürbanizm ba­ kımından, sağlık bakımından, · kötü durumdaydı. Böyük Elizabeth'in Londra'sıyla Kanuni'nin İ stanbul't:nu karşı­ laştırmak yeter. Bugünkü dev Londra o vakit_ huğlar, ka­ mış ve çan1ur sıvalı evlerle, cüzzamla kaplı bir ufak şe· '

-

146


İDEAL VE İDEOLOJİ

birdi. Daha beş yüzyıl önce Bizanslılardan 80 bin nüfuslu bir belde gibi aldığımız İ stanbul yarım milyona varan balkıyle, tertemiz ve bol sularıyle, hamamlanyle, hekiqı ­ leri ve isporianyle medeni dünyanın yansına merkez ol­ muştu. Kıraliçe Elizabeth'in elçileri ticaretimizi sağlamak için en seçilmiş hediyeler ve en güzel. sözlerle padişahın yanında ricalarda- bulunmakta idiler. Biz o muhteşem devirde, dünyada müsiümanlığı temsil etmekteydik. O müslümanlık, bizim, nıedeni dünyanın en ileri ceıniyeti olmamıza engel olmuyordu. Nasıl ki Hıristiyanlık o devir­ İngilteresinin geri ve beşinci derecede bir devlet kalması· n ı önJüyemiyordu. Bunlara bakınca, düşünüyorum ki din yalnız başına bir milletin ne kurucu3udur, ne batırıcısı! Bizim bugünkü yerimize düşmemizin sebebi, hele tek sebebi ola �ak Müs� lümanlığımızı görinek ne insafa, ne ilme yakışır. Zaten tarihi dikkatle gözden geçirenler için böyle �ir hökmü ver­ mek yüzkarası olur. Buna benzer herhangi bir tartışmada, her b�hran devrinde kültürümüzün bir parçasına yükletilmek istenen su çları, tarihin aynasına bakıp reddettikçe bize kızanlar var. Tarih sözünü her ağıza aldıkça nerede is� mürteci diyecekJere rastlıyoruz. Milletleri birbirine düşman ede­ nin �arih olduğunu söyleyenler yok mu? Bunlar koca bir memleket müessesesi içinde açıkdan açığa tarih düşmanlığı yapmıyorlar mıydı? Halbuki bizim geçmişe sık sık bakışımız, geçmiş üzerinde dikkatla, sevgiyle duruşumuz; istatik bir hayatı, hele gerileyen veya geride kalan bir haya� ah-u vahla geri çevirmek tekrar yaşamak için değildir. : B u hareketimizde; bir metod hakimdir. Bu metod bugünkü düşkün halimizde, sürükleı1memiz çok mümkün ,

.

.

·

147


TARta oöaoett olan kötümserliğin, bu · kötümserliğin piçleri olan kendi aslım, kendi varlığını küçük ve aşağı görmenin. önüne geçmek isteyen tarih görüşüdür. . Tarih görüşü; bizim gibi insanlığa seyrek doğan mil­ letlerin bütün yaptığını inkar · etmeye izin vermeyen yoldur. Bir tek insan bile, ·adının kötü anılması, adının sanının unutulmaması için neler yapıyor! Bir iyi aile ço­ cuğu; babasının, anasının ardından söğdürmemek için ne­ lere katlanıyor! Acaba, bir milletin \'arisleri, tekJerin b u. kaygısından kendilerini azad edilmiş görebilir mi? Azad edilmiş göremeyen bu nesiller, bu \'arisler elbette geçmi­ şin üstüne sık sık eğilecektir. .

.

Bundan başka; geçmişin üstüne bu eğiliş, çok az incelenmiş bir · tarihin aydınlanması, pek horlanmış �·anlış anlaşılmış bir höyük milletin asıl varlığını göstermeyi saglıyacaktır. B u eğiliş halkımızın, milletimizin geçmişte, yolunun \'e toprağının üzerinde neler bulduğunu, bulduk· larına karşı hangi tavrı takındığını ; bu mirasa neler kattığını, neler terkip ettiğini öğretecektir. , Bizim bu görüşümüz, bir mazi . hayranlığı da değildir. ,

Bilindiği üzere hayranlık, bütijn tenkit imkanlannı kilit· ler. Biz geçmişimizi, tıpkı bugünümüz gibi, bir bütün bi­ J iyoruz. Bu bütünü, keyfi olarak parçalamak; onu inkar ' kadar bize ağır geliyor işte o kadar! Yoksa; m illiyetçinin, ideolojisini, bu dünya üzerine v e bu dün�· a ·ile kurduğunu, bu yüzden de de\· gibi çalışmayı en ileri hayatı hedef bildiğini, en az, tarihten nefret eden­ i� kadar bilmekteyiz. Sonra; tarihi, insanlığımızın varlığını iy·zahta şahit gibi kullanan milliyetçi; ne çevresine, ne kainata, ne öte· ki 'topluluklara t:düşman olmak» prensibinden yörümez. O, se,·en \'e çevresine se\•erek bakan insandır. Geçmişte �

148


İDEAL

VB

İDEOLOJİ

olup bitenler ne kadar acı, yırtıcı olursa olsun, o devri

tekrar etmeyi, o de\·i.1.·de olup bi teııleri tekrar yaşayıp )·aşatmayı hazırlamaz. Tarihin aynasında bütün bir in·

sanlığın gelişmesini takibedenler, bu gelişmenin ne !taqar

zor, ne kadar çileli olduğunu görürler.

B u iytibarla da

mi1letlerinin kazancı bütün alemin zararına olsun mezler..

iste­

Çağımızın felaketlerin i iki sebepte toplamak isterdik. Birincisi; seviyeleri ve hürriyetleri birbirine denk olma·

L

yan milletlerin bulunuşu. İkincisi: bu milletler arasında insanlık tarihini ciddiyetle bilenlerin çok az oluşu ve bu

az oJanlann da seslerini dinletemeyişi! Tarih görüşü olan·

lar insanlık kaderini ellerinde tutsaydı; çevrelerine ibret·

le bakabilenler, dünün düşman görünenlerinin bugün dost

dünün dost göıiinenlerinin bugün düşman olduğunu gö.­ recekler işe hakim olacaktı. Hiçbir mevkiin, orada bul�· .

nana temelli kalmadıği, hiçbir «mahkemenin kadıya mülk

olmadığını�; hiçbir cinayetin cezasız kalmadığını anlayan­

lar, insan kaderini elinde tutacak ve bunlar, Çevrelerine

hayatın sırrını öğrene!ı hakimin olgunluğu ile bakarak

insanlığı felakete götürmekten çekineceklerdi. Şu dün· yada aydın insanı kendi benzeriyle geçindiren höyük mu· cize: tesamiıh (tolerance ), ancak tarih görüşü, tarih kül·

türü edinmiş fanide bulunabiliyor.

Bu iytibarla da insanlığın saadeti tarihi bilen ve se­ vene bağlanıyor, reddedene tiksinene değil.

<Hareket. aylık dergi, sayı: 3 / Ma­ vıs

19-i7)

149


ÇACIMIZ Çağımız sür•at çağıdır. Çağımız uçak çağıdır. Çağı· mız atom çağıdır. Çağımız makiı1a çağıdır. E\1et, öyle: çağımız, \1arlığıı1, \1arolı11aı1ıı1 esrarıı1ı in­ saı1ıı1 parça parça etmek, tabiata dizgiı1 vurmak istemesi Çağı dır. Bu istek bugüıı sıı1ır taı1ım�makta, iı1saı1la madd� ve tabiat arasıı1daki , çarpışma soı1suz bir şiddet kazaı1mış buluı1maktadır. İı1saı1, bu çarpışmada duraksız olarak üstüı1 geliyor. Zamaı1, mesafe oı1uı1 eliı1de \"e em­ riı1dedir. Koca, SOllSUZ kainat, şimdi ademoğlu'ı1uı1 avucu içiı1e girm iştir. Bu iistüı1 gelmeı1in iı1saı1a ,·erdiği gurur soı1suzdur. Ne ��azık ki h ukuk, al1lak, ekoı1omi, psikoloji, sosyoloji.. , çağımıza damgasını \'tıran tekniğin rıızıı1da gidememekte­ dir. En soı1 mode 1 1aksi)·i� eı1 soı1 hızla işleteı1, bozaı1, )"a­ paı1 iı1saı1da; ı1e hak, ne ekoı1omi, ı1e psi1"o!oj i. ne- sOS)'O­ loj i bakımından a�·ni )'apıcılığı, ayni kudreti beklemek . bi1e boştur. Bizzat bu çağıı1 - al1lakı. hukuku, ekoi 1omisi, .

·

,,,

s� s�·olojisi, psikoloj isi bu taksinin, bu uçağıı1, bu atomur1 hızıı1ı ko\·ala)·amı)·or . Şu uçan kalelere, şu f ÜLeler�, şu tanklara. şu tele\·iz:rona, şu rad)'O)"a \'e radara l1akim olan cemi)·etlere bakıı1ız: Tek olarak, dC'\·let olarak l1angisi tek­ ı1ikteki bu zaferi )'UkJrda sa:rdığım öteki mi1essese1erde

150


İDEAL

VE

İDEOLOJİ

gösterebilmiştir? Tek dün)'a devletinin kurulamaması. de\·]etlerin ve kütlelerin henüz, teknik· alanlardaki zaferi; hukuk, sosyoloji, ekonomi alanlarında gerçekleştirememiş olmasından ileri geJmi)·or mu '! Çağımız teknik ile l1ukukun, ahlt.k ile ekonominjn an­ laşamadığı, ahenk ve müvazene meydana getiremediği . sosyoloji \•e psiko�oj ini� ise bu ilerlemelere yetişemediği, bu ahenksizlikleri, sebeplerini bir türlü meydana çıkara­ c-ak, onlara çare bulaca 1< hale gelmediği çağdır. Şimdi iyi görü]Ü)'Or: İ nsanlığımızıı1 hastalığı buradadır. Georges Duhamel'in bu son Cihan Harbiı1den önce. «Keşifleri dur­ durunuz!» başlıklı yazısının içinde gizlenen ıztırap ta bu­ dur. Göçen milletlere bakıı1ız teknik geriliğinden ciola)·ı )·ok edilenlerin sayısı; teknikte ileri olarak çökenlerin sa­ yısından çok değildir. Hele bu iki tipten. birinci cemi)'et­ teki mes'utların ahlakıı1ıı1; hak bilirin sa)·ısı ikinci tip cemi)1ettekinden daha az değildir. Eşsiz bir imtihan olan İ kinci Dünya Harbinin sonun­ da anlaşılan hazin \1akıa şudur: Yukarıdaki derde çare bulacak ·ve teknik ile hukuk. ahlak, ekonomi arasındaki bu ahenksizliği kaldıracak olanlar, . mutlak surette, tek­ nikte, sermayede en ileri olanlar değildir. Harp gibi arıza1 � rı. hastalıkl�rı ölçü olarak alıp insanlıi!ın derdine ca'rYi, eliı1de eı1 ileri l1arp \·ası tası büluı1andan bekleınek yanlıştır . �ize ö)·le ge li�·or k ı . ceı11i�·e1lerıı1 bu türl ü t ürlü ı11ii­ es��sesi arasırıda sürüp giren mü\1azenesizlıği; işe :y eni ko­ ,. uıan� taze mi ]Jetler hal )edecek. Çe\·ren1izdeki bütün irili. uf aklı milletlere bakı)'Oruz: Trlr oloj ileri �·üzündeı1. ç e�· re k )'ÜZ)·ılc.i ır )'Üklendikleri tec­ rübeleriı1 günahı )· üziinde11 oı1ları, bö)·le bir iı1saı1i <rmission>�a e),·erişsiz buluvo:·t1z. .,

151


TARİH GÖRÜŞÜ Gözümüzü bu yurdun "·atanse"·crlerine

çe"·iriyoruz

Ancak Türkiye'de, inst-lnlığın hayrına olacak \lu tecrübeyi yapacak bakir «eldokuı1ulmamış�

böyük

bir cemiyet

"·ar. Bu cemiyetin öyle bir tarihi var ki onu hala şövalye

ruhlu bırakabiliyor. Bu tarih, bu cemiyetin, vaktiyle bir

Fransa için, bir Polonya için, bir 1\-Iacaristan için harbe girdiğini gösteriyor. «Abnegatif» olmak, başkalannın hay­ rını, saadetini istemek milletimizin geleneğinde

vardır.

B ugünkü nesiller için: bütün insaı1lığın iyiliğini, saadeti­ ni istemek bilinmez, yapılmaz birşey değildir. Sonra, b u cemiyetin öyle bir coğrafyası var ki onu,

bir yandan, müdafaaların en çetin "·e en incesine süriik­ lüyor; öte yandan ise bütün insanlık arasında hakka, şe­

refe, adalete dayanan gerçek bir anlaşmanın bulunmasi­ nı özleyiş haline yükseltiyor. Bunun içindir k i ; b u cemiyeti, onun hakkını yaşama­

sını - fakat. şerefle, hür olarak yaşamasını - istemek olan m illiyetçilik, işte bu tarihin, «başkalarını sevme�

b u coğrafyanın

yarattığı

de Türk vatanını koruma imanına

dayanıyor. Tecavüz ruhundan uzak olan Türk milliyetçi­ liği; bir yandan höyük ilerleme hamlelerine; öteyandan

şu insanlık için gerçek hakkın, saadetin doğmasına dost­

tur. Türk mil liyetçisi isterse ve onun ayağına zencir vur­

mazlarsa, bu çağın gerçek şövalyesi olabilir. Hem yalnız o olabilir. Türk m i lliyetçilerinin asıl ideali, Türkiye'miz­ de, yeni hedefleriyle gülümsemektedir.

<Hareket, aylık dergi, sayı: .

19-17 )

152

ı / Mart


TÜRK İNKILABI V E �tİLLİYETÇi LiGİJ\tİZ


Bu kitaptaki }·azılar.

1 9 5 1 yılında Ankara Radyosunda konfe­

rans olarak ,·erilmiştir. Bu önce

yazdıgı

y ; azılarda

maka lelt�rindcn

l:it•1P halin� getirilerek

Remzi Oğuz Arık

faydalanmıştır.

llk yayımı

1954

daha

Konferansların

yılında

yapılmıştır.


Muhterem dinleyicilerim; (*) İnkılap diye, b irtakım yeni, alışılmamış kıymetleri" millet hayatına maletmek teşebbüslerine diyoruz. Bu an­ layışla ele aldığımız �Türk İnkılabıı>nı incelemek ister­ sek, onu millet hayatımızdan a)rırmamak zorundayız. Bir miJletin kaderini, tarihin seyri içinde, ş u ve)ra bu yöne çevirmek kudretinde olan insanların böyle yeni, alışıl­ mamış kıymetleri maletmek istedikleri hayat bir mille­ tin hayatıdır. Bu yeni ve alışılmamış kıymetlerin, bu mil. letin dünya görünüşündeki yerini, o milletin hayat ideolojisine yaptığı tesiri clçebilmek için, mil letin bizzat bu · yeni kı)rmetlerden önceki dünya görüşünün, hayatı pa­ hasına benimsediği ideolojinin bilinmesine, mümkünse merlıalelerinin incelenmesine şiddetle ihti)·aç ,·ardır. Bu iytibarladır ki Türk milletinin geçınişteki ciün)ra görüşlerine, ideal \.·eya ideolojilerine göz gezdirmek gere­ kiyor. O halde, ilkin bu ideoloj ilerin ne olduğunu. n .� gibi merhalelerden geçtiğini belirteceğim. Sonra bizzat inkı­ lap dediğimiz kıymetlere geçeceğim. .

< • > 28 Nisa n 1951 tarihli birinci radyo konuşması.

155


TÜRK İNKILABI VE Mhr.fYErçiLtOnttz Ha}·atın insanlara yüklettiği imtihanların sonu gel­

miyor. Hele yaşadığınız devirde, milletler de sonu gelmez

imtihanlar geçiriyorlar. Bu imtihanların - ki bunlara savaşlar da diyoruz konusu geçen devir!erde başkaydı. Devrimizde bu konu­

yu ideoloj iler meydana getiriyor. Bizzat · iktisat ve· men... faat, bu ideoloj il�rin emrinde akan kaynaklar vazJfesini görmekte . . . İkinci Cihan Harbi denen cehennemi ateşli­ yen, ideolojilerdi. Ve o savaş, tam bir . ideolojiler sava­ şı oldu.

Bundan tiksinmek neye yarar? Realite budur işta! Yal­ nız, gördük ki, bu çarpışmalarda, milletlerin tekniği kadar

ideolojileri de böyük bir zafer veya yenilme faktörüdür. Türkiye dediğimiz içtimai varlığın ne için yaşadığını, I

.

1

gerekirse ne için ölüme atılabileceğini soranlar, en sonunda, görüyor ve biliyor ki; bu ısorgunun cevabı: «Milliyet�

tir. Hürriyet, adalet ve bunlara dayanan demokrasi, hep millet ve milliyet davasına bağlanan değerlerdir.. ı" dı' ?.

Fakat dün? . . . Geçmişteki

Türkiye'nin

ideolojisi

ne

Devletler kurarak yaşıyan

Türklüğüıı 2600 yıldır, müslüman devletlerinin de 900 yıldır varolduğu kabul edilmektedir. Bu 2600 yıllık devrede Türklük için çalışan­

lar, onun yükselmesine emek ve ömür verenler olmuş, fa­ kat bunlar milliyetlerini duymamış, milliyetçi olmamış;

Türk milliyetçiliğini uyandırmamışlardır. Japon deniziyle Endülüs tarihlerinden elimizde kalan; şu Türkiye'dir, dersek mübalağa olmaz. Bugünkü Türkiye'de de Türk mil­

liyetçiliğinin şimdiki aalamda belirmesi bir ideal olma· sı, bir ideal kuvvetiyle Türklüğe dayanak olması çok ye­

nidir. Fakat, dediğim gibi, Türklük anaz 900 yıldır toplu-

. luğu belli, adı belli bir kütledir.

156


.TÜRK İNKILABI VE M1JJ.tYETÇtLtötM1z o halde, şimdi bir kolay iş, bir vakıa olan milliyetçi­

liğimizin dayanağı olan bu Türk kütlesi bukadar zaman ayakta · kalmak için hangi ideal� sahiptir? Yani, milliyet­ çiliğe da)'anmadan önce iç dünyamız neye dayanıyor? Ne türlü düşünsem görüyorum ki, bir idealin başı ıs-. tıraba dayanıyor. Bir kütlenin kaderi önünde durup düşün­ miyen, acı duymıyan insanın i deali anlamasına da, 011a kavuşmasına da imkan görmüyorum. Amma ıstıraptan ide­ alin doğması, ıstırabın şuuruna varmakla mümkUndür. Istırabını ferdinin destanı haline koyan insan belki sanat­ kardır, ama idealist değildir. Çektiğinden habersiz bir küt­ le de idealsizdir. Bizim kütlemizin şu 900 )'ıllık geçmişinde şuuruna ,·ardığı bir mukaddes ıstırabı var mıdır? Tarihimizin şahitliğine bakarak nlıyoruz ki, bilhas­ sa 1070 denberi Önasya'nın kaderini ellerinde tutan Türk­ lerin, o zamanki mukaddes endişesi, ıstırabı din olmuş­ tur. Bir Tuğrul Beğ, hapishaneden çıkardığı halifenin atı­ nı din adına yedmişti. Anadolu'yu çiğnemek isteyen «Haç- · lılana, Moğollara göğüs geren Türkler, bu müthiş feda­ karlığı, müslüman oldukları için, müslüman kalmak için �·a pmışlardı. Bugünkü \'atanimızın üstünde kurulan Türk de\rleti­ nin ikinci bir ideali daha olmuştur: Osmanlılık. Bu de\·leti - bir imparatorluk lıaline �"Ükselten son ce­ hitler, Osmanoğullarından gelmiş ve Osmanlılık şu 600 yılın a�·rılmaz damgası olmuştur. Ama, Osmanlığın bir siyasi hareketin şuurlu başı olması, bir ideoloji haline )·ükselmesi .Tanzimat»la başlatılabilir. Osmanlılık idealini:ı şuuruııa varılmasının ve Tanzi­ mat denen hareketin sebepleri \•ardır: Dün)'a iktisadının mihverini değiştirmesi )'Üzündeıi bizde refah ka)·nakları 157


TÜRK İNKILABI VE MİLLİYETÇİLİGİMİZ

·

tıkanır, esk i . ticaret yoll'.arının üstündeki mamurelerimiz ören haline girerken; batı dünyasında başka bir insanlık yükseliyordu. Rönesans' ın yıktığı değerler ile perişan olan katolik alemi, parça parça olmaktan çıkmış; vatandaş terbiyesi alan, vatandaş şahsiyeti ve benliği olan insan­ ların müstakil vatat1ları haline doğr-u gelişmeye başlamış· tı. Türlü sebeplerle Avrupa dışına akan bu batı insanlığı, kendi üstünlüğüne inanmak için birkaç zafer bekliyordu, denebilir. Bizim son 200 yılımız Avrupa'ya, bu beklediği zaferi veren bir düşkünlük devridir. Avrupa, dörtyüz yıl­ dır her alanda savaş halindeydi. Oradaki kütleler kah bir­ biriyle çarpışıyor, yal1ut birbiriyle birleşerek bizimle sa­ vaşıyor, Asya'ya, Afrika'ya, Amerika'ya saldırıyordu. Bu çarpışmalar onları bilemiş, uyandırmış, her şeyi başarma emniyetini, hırsını vermişti. Dünyayı .aJ salar doymayacak bir hırsla koşan bu Avrupa aleminin dörtyol ağzında ilk karşılaştığı biz olmuştuk. Bizi yendikçe hakl�ımızdaki i mrenmesi istila hırsına çevrilen bu Avrupa dünyası, birtakım s.a mimi idealistlere sahipti. Bu samimi ideali stler, aynı zamanda eski Yunan Rcma kültürüne aşık hümanistlerdi. \re bu sıfat, bütün Yunan - Roma dünyasının topraklarını elinde bulunduran Osmanlı Devletine düşman olmalarına, hasetle bakmalarına başka bir sebep oluyordu. ·

Bu Avrupa'da herkes idealist ve hümanist değildir. Amerika'y ı zaptedenler, Avrupa'nın idealistler' olmadığı gibi; Osmanlı İmparatorluğuna da düşmanlık yalnız fikir, din işi olmamıştır. İmparatorluğumuzu refah ve hırsları­ nın önünde bir set gibi bulaD. bu obur insanlık bizi de ye­ mek istemiştir. Tarih gösteriyor ki, doğuya akanlar, bu yolda binbir konbinezona, tecavüze baş vurmaktan üzüntü duymamışlardır. 158


TÜRK İNKILABI VE ::\IİII.İYETÇİLİGİ:\IİZ Osmanlı devletinin içindeki azlıklar davasını, böylece, fikri, dini sebepler kadar siyasi \'e iktisadi bir oburluğun iştihasına bağlamak tamamiı·le doğrudur. Bu dış· alem tarafından, bizi içiminzden vurmak iÇin kullanılan azlıklar meselesini çözebilmek için, Osmanlı Devletinin inanarak ele aldığı Tanzimat; bize, yani impa­ ratorluğu kuran, ayakta tutan kütleye yeni b i r dünya gö­

rüşü aşılamak istemiştir. Ama, bu dünya görüşü sa yesin­ de, sadece müslüman olmıyan azlıklar, siyasi vakıalar halin­ de aramızda büyümüşlerdir. Büyüdükçe de bir İslanı dev­ leti olan İmparatorluğumuza, Avrupa'daki karışık �mpa­ ratorlukların çehresini,

daha doğrusu mesuliyetini, der­

men · benimsediğimizin

i-ylanıdır.

dini yükletmişlerdir. Tanzimat, bizim bu mesuliyeti res­ İslam

beynelmilelciliğin

varolduğu

bir

zamanda

Önasya ' ya inen Türkler nasıl müsl ümanlığa hiyanet et­ memiş, kendilerini o yolda feda etmişlerse; Osmanlılı� ide­ oloj isinin kurucusu olarak d a ona höyük bir vefa ile sarıl­ mışlardır. !vlüslüman olmıyan azlıkların, Osmanlı Devleti­ nin düşmanı olan aleme dayanarak, İmparatorluğu parça­

lama, ondan ayrılma hareketlerine karşı gelmek zorunda elan Türkler; O�manlılık ideali için büyük fedakarlıklar yapmışlardır .

Bugün bize garip gelen b u

fedakarlıkları o

devrin

Türkleri inanarak yaptılar. Yoluna, bütün bir Türk tari­ hini yarattığımız impara\orluğu eliyle yıkacak bir Türkü o zaman aramak, Kanuni devrinde Türklük için Balkanlar­ dan vazgeçmeyi istemekten de beter bir şey olurdu. İmparatorluklarda· adet olduğu üzere, bir sömürge hal­ kı gibi gör\.ilmesi gereken azlıkları, kurulmuş bir devletin sahipleri arasında göstermek, XIX uncu yüzyılın romantik, başıboş faktörlerine karşı, bi rçok zorluklar perdelediği için.

159


TÜRK İNKILABI .VE Mh.tbETÇİLİGİMİZ devlet adamlarına ayrica cazip gelmiştir, denebilir. ·«Osmanlılık» ideolojisinin, Birinci Cihan Hatbi·ne ka­ dar - hatta «Yeni Osmanlılar» diye, zaman zaman taze­ lenerek - sürüp geldiğini görüyoruz. Akçuraoğlu'nun bro­ şür halinde basılan «Üç tarz-ı siyaset» adlı yazılarında esaslı noktalarına işaret ve iytiraz edilen Osmarilı1Jk ideo­ lojisine; 1 908 Meşrutiyeti ilan edildiği sırada, höyük bir aydınlar kütlemizin nasıl sımsıkı sarıldığını hatırlıyoruz. Bu ideoloj i)"i bizzat kendi milletind�n olanların canına kıyacak bir şiddetle benimsediklerini gördüğümüz bu Türk a}·dınları, Osmanlılık uğrunda fedakarlık yapanların sem­ bolüdürler. .

Fakat . . . 1912 deki Balkan Harbi, Osmanlılık idealine ilk :Kesin darbeyi \·uran korkunç bir imtihan oldu. Son iki yüz )'ılda, Türklük aleyhine gelişen; yerli, fakat Türk olmıyanların, ecnebi ku\"\1etlerle açıktan açığa elele ver­ me1eri demek olan Balkan Harbi, denebilir ki, bizim gözü­ müzü açmak için deprem vazifesini gördü. Gökalp'in o sı­ rada çıkan bir manzumesinde: Durma düşma11 durma, gücünü artır, Türklüğün başına hareket )'ağdır. U\·u,·an bir ka\·me bu zillet azdır. \'ur eski kölesi, utandır onu. Bırakma U)"Usun, u)·andır onu! ..

.

di�·e sızlanması; bu depremin bir )"ankısıdır. Bu depren1, imparatorluğun ideali olan Osmanlılığın . da. çürüklüğünü göstermiştir. O zaman; şu dünyad3 müs­ takil de\•let ,.e cemi)·et olarak tutunduğumuz son da�·a­ nağı da )"itirmiş, ha�·ret \1e dehşet içinde kalmıştık. İşte bu ha)·ret \:Oe dehşet içinde kaldığımız andadır ki� 1ürkçülük ideali si�·asi bir kU\'\1et haline )"Ükselmeye baş-

160


TÜRK İNKILABI

VE MİLLİYETÇİLİGİMİZ

lıyor. Onun bir ku\·vet olarak belirdiği bu anda İslamcılık idealinin de yenileştirilerek bize sunulduğunu görmekte­ yiz. Balkan savaşının bir haçlılar seferine pek beıızi)·en karakteri, dünya müslümanlığının gözünden kaçmamış­ tır. �1üslümanlığı, )·eni bir ideal cazibesine kavuşturmak istiyenler, Türk soyundan olan kütlelerin . arasında· bö)·ük alakayla karşılanı)·ordu. Bütün bu müslüman dün)·asının başında bulunan dev­ letlerin Hıristi)·an oluşu; müslümanlığı bir siyasi ha-reket olarak benimse)·enlere, benimsememek istiyenlere hak \·erdiriyordu. Bizde ve dün)·ada bu hareketi birleştirmek istiyen bütün idealistle:c, halifenin bulunduğu yere dönü­ )·orlar; tek müstakil Türk - İslam de\'leti olan bizimle ruh­ larını birleştirınek isti)·or lardı. Halbuki; Balkan Harbi'ndeki yaman yenilgi; bizim aramızdaki müslüman, fakat Türk olmıyan kütlelerde de a)·rı seçi olmak, müstakil olmak he\·esini, hırsını körük­ lemişti. Birinci Cihan Harbinde bu Türk düşmanlığının en son noktasına \'ardığın2, kardeş dediğimiz kütlelerin de bizi bu �·aman dünya imtihanında arl�adan vurduklarını görü­ ,·oruz . Bütün bu hadiseler, müslümanlık idealini sunanları t ak"'·i :ve etmekten uzaktı. Sonra İslamcılık realitelere, müslümanlığın bütün Türk - İslam dün)·asını birleştirerek bağ olmaş111ı . isti)·enlerin hallerine de uj·muyordu. Gerçekten de, bu 1\1üslüman dünJ·asında �ulunanlar, si)·asi \'e iktisat bakımindan esirdirler. Zaten bir kısmı da bizim im �ara­ torluğumuzdan a�·rılma�·ı ideal edinmişti!er. Bu iytibarla, müslümanlığı si)·asi ideal payesint? )"Ük­ seltmek isti)·enler mu\·affak olamadılar. Ve realitelerin zo­ ru ile yer�erini fTürkçüJer>.'e bırakfılar. •

161


Muhterem dinleyicilerim; (�) Milliyetçiliğimizin siyasi bir şuurla doğması =şte bu devreye, - yani Balkan Harbi sırc:larına rastlar, müs­ lüman ve hıristiyan olsun, Türk olm:.yan bütün vatandaş- _ lar, bütün kütleler tarafından arkadan vurulan ve bırakılan Türkler; yani bu vatanı kuranlar v e ayakta tutanlar, iş­ te bu devrededir ki, yapayalnız kaldıklarını farkettiler. Tutunacak bir manevi destek aradıkları vakit, bizzat ken­ dilerinin varlığından başka bir kuvvetin kalmadığını an­ ladılar. Bir Ali Canib'in «Kaval� manzumesi bu devirde, Türk ruhlarını hangi gurbetin doldurduğunu göstermeye yeter. Ruhumuzdaki bu gurbet, bütün Türk illetinin başı­ na gelen felaketin bizim de başımıza gelmek üzere olduğu­ nu anlatıyor, kendimizin, tarihimizin, Türk soydaş11nmı­ zın ıstıraplarını yüreğimize çöreklendiriyordu. Türkçülük, işte bu ıstıraplarla şuuruna varmış, siyasi bir hareket haline yükselmiştir. Siyaset . . . Siyaset! Onu· ötekinin berikinin karpuz kabuğu koymak zannedenler ne kadar aldanıyorlar! Siycaset, bir topluluğun kaderi üstiin­ de durmak. ona müsbet yönler vermek, hizmet etmek, o topluluğun kaderini m�s'ut bir neticeye ulaştırmak endi­ şesi ile harekette bu!unmaktır. Türkçülük de işte bu dev�

(•) 1951 tarlhll ikinci radyo konuşması.

162

'


TÜRK L'iKILAfJI VE

MİLLİYEITÇİLİCİMİZ

redeki endişenin şuuru ile siyasi bir hareket yükselmiştir . . .

seviyesine

* Bugünkü bilgilerimizin ışığı altında görüyoruz ki, Balkan Savaşlan sıra:iında, türkçülük halinde fışkıran belirmenin sebepleri üstünde durmak, çizdiğimiz merhale­ milliyetçilik ideolojijsi, ta Tanzimat'ta belirmiştir. Bu ler tablosu bakımından çok faydalıdır. Bu XIX.' yüzyıl ve onun ortası, romantizmin galabe ettiği bir çağdır. Daha önce, 1793 Fransız İ htilali ve « İn­ san Haklan Beyannamesi», N apolyon Harbleri ile sarsılaq Avrupa, hatta Amerika sanatta da, edebiyatta da bir egzo­ tizm hareketi ile coşmakta, başka ülkelere, yeni ufuklara açılmaktadır. Bu yüzden Türklerle ecnebiler stk sık temastadır. Ga4' zeteler, kitaplar, batının bütün h·areketini bize aksettir­ mektedir. Demokrasi, milliyetçilik, · ilim, fen . . . yeni cere­ yanlar halinde bize de akıp gelmektedir. Bu cereyanlardan Türk aydınlarının müteessir oima­ ması imkansızdı. Bütün azlıkların, bizim imparatorluğu­ muzda soy ve millet şu�runa ererek aleyhimize �ürüdük­ leri bu anlard�. o zamana kadar «fena fil islam� olan Türk­ lerin de kendi kendilerine yönelmesi �abii görülmelidir. B u anlarda, bütün bu dış ve iç alemlerin uyanıklığı arasında, kendi yalnızlığımızın far�ına varmış gibiyiz. B u yalnızlık içinde, benliğimizi bir mukaddes ıstırabın kavra.. . mış olmasını tabii buluyoruz. Bu ·devirde Avrupa'ya yolladığımız insanlann her bi­ ri, her yönden örnek insanlar halinde clönmüşle�e. se• 6ebi · içlerinde baş kaldıran ıstıraptı r.. Mensup oldukları devletin Avrttpalılardan daha geri, kuvvetsiz bir hale �üştüğünü görmekten doğan bir ı!itırap _

·

_

• t63

·


,

TÜRK İNKILABI VE

MİLLİYETÇİLİGİMİZ

yeni bir şuuru müjdelemekte�ir. Bu şuur, «Yeni Osmanlı­ lar» dediğimiz kütlenin bir kısmında Türk kelimesini be­ ' nimse mekten korkmayan vatanperver belirmesi ile oynca karakterlenir. Biraz daha önce olmakla beraber, mesela bir il. Mahmut, ordusunu düzeltmek isteyince, Mısır'daki Mehmet AJi"den, ilkin «halis Türk uşağı» hocalar sormaktadır. Av­ rupa'ya gidenler arasında bir Ali Suavi'yi hayret ve hür­ metle anmamız lazım. XIX. asrın ortasında kendine gelen bu yaman, Çankınlı Türk, Türklüğünü ilk defa ve en mü, kemmel şekilde duyan, müdafaa eden, yayan insan oldu. Arşivlerimizden yeni gelen aydınlıkla görebildiğimiz bu yeni adların yanında şüphesiz başkaları da \.·ar. O zaman anlıyoruz ki, bütün bu hasretler, aramalar kendimizedir ve Türklüğümüzü bulmak içindir. De\•rin icabı, Osmanlılık \1e İslamlık arasında bir türlü benliğimizi açıkça yakala­ j•amamaktaı söyliyememekteyiz� B i r modern şairirnizın es­ k i eda ile dediği gibi, bütün Türk aydinlarının o devirde, . . Türklük için söylemeleri kabul olunabilir: «1'1en ta senin )'anında dahi hasretem sana!A'. Tanzimatta beliren Türk milliyetçiliğinin bu merha­ Jesindeki karakterlerine gelince: Bir kere, milliyetçilik şuuru. bizim azlıkları da aya­ ğa kaldıran - daha önce sö)·lediğim - batı romantizmin­ den ilham almaktadır. Hürriyet, terakki hatta Cumhuri­ yet gibi- kelimelerin cazibesi aydıµlanmızı. _sarmıştır. Ama onlar, . - bütün terakkiyi, bütün refahı, saadeti getirdiğine inandıkları -bu mefhumları münakaşası ve.}·a sa­ i·unması dışında, batı anlamında milli)•etçiliğe henüz ya­ naşmamışlardır, batının - hemen tamamiyle yekpare mil­ letler halindeki devletleri içinde yerleşme)·e başlıyan demokrasi prensibini, bizim birçok azlıklarla kaplı impa·-

.

.

164

..

.

.

.

-


TÜRK· İNKILABI VE MİLLİYETÇİLİGİMİZ

ratorluğumuzda a}·nen benimsemiş, sa\1unmuş görünü}·o.r­ lar; halbuki, batıda bu prensibin ilkin milliyetler mesele� sini çözmekle işe başladığıı1dan habersiz kalmışlardır. Bu iytibarladır ki, milliyetçilik tam b i r siyasi hareket değil, hatta Türk adına dayanan bir şuur bile değildir. Bu devrenin - Al i Suavi bir yana .kalırsa - bütüri aydınla­ , rı he�üz istedikleri şeyi tam bilmezlE:r. B i r Abdülhak Ha­ mit, Tarık'ı Nesneteren'i, Liberteyi vesa freyi yazar, ama aricak «Ta:v ıflar Geçidin» dedir ki, şöyle haykırabilir : Sen Türk adını aı1ı�·orken biraz eğil, Türk ' üı1 sebeb sl1kutuna Tiirk olması değil! . . . \·ani, henüz bir u)·aı11 ş olan bu milli)1etçilik merhale­ sinde bu da\.'a)'ı güdeı1 insaı1larımız, bütün A\!rupa'da son n1e)1dan muharebesini ,·ereı1 demokrasinin aşıkıdırlar. Buı1dan başka; bu iı1saı1lar ileri tekı1iğin, ileri · ilmin ı)ropagaı1dacısı \�e dostu olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Belki Fatih 'teı1 beri zan1aı1 zamaı1 beliren bu noktaya aı·rı­ ra döneceğiz. Hulasa bu de,�irde milli)1etçilik heı1üz adını alamıyan bir 11is haliı1dedir. Bu )'Üzden de Türklük realitesi bir ya11a bırakılmış; «unsurlarıı1 birliği». «azlıkların birliğ�» \'e­ l1imcsiı1e ömür \·erilmiştir. Bu )' Üzden de, bütüı1 impara­ torluğu a�·akta tutaı1, oı1a adıı11, lıakika tiı1i \1eren bir aı1a­ ,·ataı1. halkı�:lc birlikte «sömürge» kertesiı1e düşürülmüş­ t iir. Bu bakımdaı1 Taı1zimat, Türklerdeı1 başka herkesiı1 i şiı1e )·aramıştır, di�·ebi!iriz. Türkler bu fermanla, rı>sınen iı1kar edilmiş; ,�arlıklar111ı ,·arlığımızJaı1 koparma)·a koşan kütll'ler için asil uı1!'ur! keı1diı1i uı1utma)·a n1ahkum edil­ n1iştir. l mparatorluğuı1 a�·akta durniası i�in katlandığımız bu 1«15


TÜRK- L1'iKILABI VE MİLLİYETÇİLİGL'\ılİZ

inkardan, elimize ne geı;ıniştir? Gelişen ve kendilerini ida­ re eder durumda gördükleri Türkleri düşman bilen azlık­ lar! İ mparatorluğun düşmanları ile işbirliği yapan b•ı azınlıkların asıl tehlikesi: soylarının, soy tarihlerinin şutıruna ,

-

varmaları; Türkler için ise bu şuurun bir vatan hainliği sayılmasaydı. Bütün insanlığın, adeta elele vererek, az­ lıklar için tanıdığı bu haktan Türkler menedilmi:?lerdir Türklerin kendi soylan, adları, tarihleri üstüne eğilmesi bir dağıtıcı, günah tefrikacılı� sayılıyordu. Bu hususta Rus Sefiri İğnatiyef ile Sadrazam Mahnıut Nedim, Şeyhülis­ Jam·ıa .Fener ve Ermeni Patriği, Sarayın Hadımağası ile Hassa Alayı kumandanı aynı düşünmekte idi! Türk soyu­ nun realitesi ecnebi bilginlerin inceleme hatta derinleşme konusu olurken bizim kendi kendimizi tanımaktan adeta menedilmemiz, tarihin yaman bir cilvesidir! Milliyetçiliğimizin ikinci merhalesini, 1908 Meşruti­ yet'i ile başlatmak, Anadolu Kurtuluş Savaşları ile bitir­ mek gereki:-. Gerçi Mehmet Emin : «Ben bir Türküm! dinim, cinsim uludur!:-> diye haykırdığı zameırı yıl 1897 dir, ama bu hal'kırışın bir topluluğu ilgilendiren prensip olabilmesi, 1908 M�şruti­ yet'i ile başlar. Osmanlı İmparatorluğunda bütün unsurlara eşit mu­ amele yapmayı vazife bilen Sultanlann idaresi altında Ali Suavi ile Mehmet Emin'in veya Müftüoğlu Ahmet H!k­ met'in arası boş kalmaktadır� İnsan, Ali Suavi'den sonra, milliyet hislerinin, bir «l'Üsumat müdürü� nde, bir kon­ solosta · neden böyle birdenbire fışkırdığını anlıyamıror. 166


TÜRK İ�IL.:\BI \.E

�..

IİLLİYETÇİLİÔThlİZ

Bizim incelemelerimize göre, aradaki boşluğu t!oldu­ ran ve Türki}·e'deki aydınların milli}·et şuurlarını bes­ l i}·en faktör: Ru�ya'daki �lüslüman Türkler olmuştur. Bü­ tün zulüm!erine rağme�1 şimdi anlıyoruz ki, Çarların dev­ ri, Rusya halkı için bir hürriyet ve saadet devri imiş! Bu devirde müslüman Türkler - kısmen bizdeki azlıklar gi­ bi. . . - memleketin idaresine, siı·asetine, fikir hayatırıa katılmamak şartiyle, iktisat (Ticaret "·e endüstri) ı�aı·a­ tında - nisbeten - çok rahat bir gelişmeye kavuşınuş­ lardır. Gene bizdeki azlıklar gibi, burjuva tabak:ısının içinde onlar başka yeri tutuyordu. Avrupa'yı geziyor, gö­ rüyor, yabancı dil biliı·or, 1793 Fransız İnkılabının Avru­ pa milletleri içine ektiği hürriyet, istiklal, tarih görüşü, milliyet ve vatan mefhumları hakkında bilgi ediniyor, bu ihtilal havasına alışıyorlardı. Bu sıralarda bütün Rusya'­ da azlıkların nasıl bir i htilal, tarih ve milliyet şuuru ile tutuştuk�arı gözön üne getirilirse; burjuva mi.i slüman Türk­ lerin de bu atmosferi koklaması, netice olarak hürriyet, istiklal, tarih, milliyet şuuruna ermelerini tabii bulmak lazım! Ancak; bu şuurun tabii neticesi olan ihtilal ve bu­ nun netice�i ol:1n istiklal meselesi, Türkler için Rusya· da gerçekleştirilebiJece�t olan şeylerden değildi. Bu iytibarla da, Rusya'daki idealist Türk aydınlan için, yegane müstakil Türk devleti olan Osmanlı İmpa­ ratorluğuna yüz ve göz çevirmek tabii idi. Bu s�retle, (Halife sıfatını taşıma;ı yüzünden bütün müslümanların tabii birlik mihrakı saydıkları Osmanlı İmparatoriuğun­ daki) - Türklerde uyanacak olan hürriyet, tarih, miJliyet şuurunun; bir gün bütür. Türkleri "·e müslümanları t&yan­ dırıp kurtaracak bir ihtilal haline gelmesi pek mümk:in­ dü.

167

..


TtJRK İNKIL..\BI \7E l\1İLLİYETÇİLİGil\·t İZ

Şimdi adlarıı11 11en1eı1 bi.iti.iı1 Tüı k a:yd ııılar111ın bildi­ ği Dr. Hüse:yinzade Ali Beğ. Gaspıralı İ smail Beğ, Akçuroğlu Yusuf Beğ, Ağaoğlu Al1met Beğ . . . Rus)1a ! daki 11areket ,.e şuuru Türki)·e'�·e nakletıııe)·e koşaı1 milli)·etçi Türk�erdeı1 birkaç seçme simadır ,. e buı1lar, bizim müca­ •

l1itlerimiz olarak .)'aşalnış, ,.e caı1 ,·ermişlerdir:

İ şte Rus.)1a · daı1 gelen bu müslüman Türk a)1dınları; Ali Sua\1i'deı1 sonraki Türk nesilleri arasıı1da m i lliyetçi­ . liğiı 1 şuuruı1u beslemiş, geliştirıniştir. Bu zatlarıı1, daha soı1ra, «Türk Ocağı» denen milli kulüpte, 1\lehı11et Emiı1'­ ler, Ziya GökaJp'larla olan dostluklarıı11 b i r tesadüf, bir iırıza gibi almamak lazımdır. Bu merl1alede ! Türk m i lli�·etçiliğiı1iı1 ilk karakteri Japoı1 deı1izi ile Endülüs )"a)·laları arasıı1da, geı1iş bir Türklük alemiı1i kuca�lamak isteı11esidir . '

Buradaki geı1işlik! 11em ,·ataı1a ,·erileı1 manadaı1, hem de milli)·etçiJiğiı1 taraftarl'1rıı1da bu 11issiı1 geı1iş bir SO.)' aı1lamı haliı1de görüı11nE:siı1deı1 doğu�·or. Ve dal1a önceki safl1aı1111 11edi�·esidir. Ali Sua,·i, Türk SO.)'Unuı1 üzeriı1de durmakta idi. Oı1a bu ı�ususta ı şık \·ereı1 kitaplar, tetkik­ . a,·ılan ı11aceraler i�e. bu s0Yuı1 11eı11eı1 bütüı1 di 1 11,-a,·a , . . . flll ı aı1lat ı�·ordu. Naıııık Kemal de ,·ataı1ı! 111üslümaı1 �·aptığın1ız b ü t üı1 di�·ar }ar olarak dü�üııü)·ord u. ...

.

..

j k i n c i karakter i : içeri�·e ,.e d ı�arı>· a karşı keı1dimiziı1 bir sa,·unnıa. bir n1iidaf a�ı eil1az1 ol�.rak ele a hıı ı11asıdır. İ l k C i l1aı1 l1arbi içinde, Sarı kaırıış ' ta dograı1aı1 90.000 �e­

l1it bile b i r teca\·üzüı1 değil. bir müdaf aaı1ıı1 kurLnı1la­ ı ıdır. i.7f) ün c ü kc.1raktcı i: K i taJJ n1 i 1 1i�· e t �·i l i g i olı11a5ı! �·aı1i b u �·u} u n �-\>lctı l ı1 rı 1 1 ! Jl >·('rli ,.C' e c ne b i kitaıllar s[ı�·'::' s inde bu 11i�lc·riı�i bc-� l i �·eb i J n1c>ll•rid i r. B i r L<.•on Cal1 u11·u11, bir

ıçs


.

TÜR!� İNK!L.�BI \-r-:

!\1İLLİ\.ETÇİLİGİf\IİZ

Deguiı1es'i ı1 bu merl1aledeki fikir �damlaı:ımıza �'aptığı tesiri b i r d üşüı1üı1üz. Dördüı1cü karakteri: Bu Ttirkçülüğüı1 11E-ı1üz tered­ dütlerden k urtulan1amış, seı1tezi tamami�·le �·apılnııyaı1 formüllere dayaı1mış olmasıdır. Gökalp gibi eı1 lJö)·ük idealist dal1i, bu idealiı1 adıı11 düpedüz koyaman1ıştır. Bu �·üzdeı1 mil liyetçiliğimiz, bu merl1alede de i tl1aindaı1, mu­ \·azaadaı1 sı)1rılmamıştır; « İ ttil1at \'e Terakki Cemiyeti» gibi, idealist deı1ecek iı1saı1larla dolu bir partide bile, bu )·üzdeı1 Türklük ilk ga�1e değildir. Hala Osmaı1lılık , .e müslümaı1lık idealleri )! o}u kapan1akta, öı1de gelmektedir. Beşiı1ci karakteri: bu merl1alede 1?1illi�1etçilik ideali­ ı1iı1 ağırlık merkeziı1iı1, Aı1a\'ataı1 dışıı1da oluşudur. Tıp­ kı İ slamlık, Osmaı1lılık idealleriı1de olduğu gibi, bu de,·irdeki Türkçülüğü ilk düşüı1eı1Jer imparatorluğuri dış111dadır \1e tereı1ı1üm edileı1 «Kızılelma�>. 11aval alemiı1de ,�e şimdiki yurduı1 ötesiı1dedir. Bu sebeple,. düşüı1ce, .du:ygu, ga�·e merkezi dişarı:y a kaymaktadır. Ote yaı1dan; siyasi acemiliğimiz ö)·le b i r mertebededir ki, «ademi merkezi,·et» sistemiı1e bile tal1ammül edi lememektedir. Ama aı1a,·ataı1. bütüı1 l1alki,·le birlikte mÜ$ten1leke n1uamelesi görm ekte! l1atta gerekirse bütüı1 imparatorluk müsten1lekeler. �·al1ut tızak , . e n1ul1a�·­ �·el taril1 11atıraları içiı1 «kurl1ara basılı11akta�� dır. •

• •

,

,

169


• •

l\Iuhterem dinleyicilerim; (*) Alışılmamış, yeni birtakım kıymetlerir. millet haya­ tımıza maledilmesi manasına aldığımız Türk İ nkılabını izah edebilmek için, .milletimizin geçmişte benimsedigi ide­ a l veya ideoloj iler iistünde durma}·ı zaruri bulmuştum. Her ideal \'e ideoloji, J)ir cemiyetin toptan benimse­ diği ana kı}·metler demek olduğu için, geçmişte milleti­ mize malolan bu ana kıymetleri tanımak; yeni mal�dilen kıymetlerin yerini, önemini anlamak için çaresizdi. İki konuşmamda, cemiyetimizin da}·anak olarak ilkin · l\riüslümanlık idealini; taozimattan i}·tibaren de Osmanlı· J ı k i deoloj isini nasıl benimsediğini gösterdim. Aynı za­ manda, Balkan Harbinden ve Birinci Cihan Harbinden scnra, bu iki ideoloj inin de nasıl iflas ettiğini, ikisinin yerini türkçülük şeklindeki m il l iy�tçiliğin nasıl aldığını belirttim. Belirtilerini Tanzimat devrinde bulabildiğimiz bu milliyetçiliğin i k i merhalesine a i t karakterler üstünde de durdum. Türklerin, bu yeni ideoloj iyi henüz ithamdan, tereddütten kurtulman1ış şekliyle, adeta korkarak. !1atta .

.

( • > 10 ;\t ı y ıs 1951 tarihli üçüncü radyo konuşması.

1 70


TÜRK İNKILABI VE �IİLLİYETÇİLİGtı.ıtz

devlete malolmuş şekliyle nasıl benimsediklerini bu ara­ da orta}·a koydum. Bugün, Tiirk milliyetçiliğinin üçüncü merhalesini açıklıyacağım� muhterem dinleyicilerim. *

İmparatorluğun yıkıldığı sı rada, ;·ani Anadolu Kur� tuluş Savaşlarının eşiğinde, Türk aydınlarının devraldığı ideoloj i mirasıı1ın manzarası şudur: Yakıcı, kahredici bir tezad! Bir yanda, cemaat teşkilatının çok ötesinde gizli ce­ m iyetler kurup tedariklerde bulunan vatandaşlar kütlesi; öte yanda. bunlardan habersiz kalmaya, bu tedarik��rden bah�etmemeye, bu vat ..ındaş zi.imrelerinin yo!una ölme}·e mecbur olan Türkler vard ı r. Bir yanda Rus Çarı i le Al­ man İmparatorun un Rcnalda verdikleri ( toprağımı?.ı bö­ l üşmek) kararını kolaylaştıran, hatta gerçekleştire.1, im� paratorluğu arkadan vuran kütleler; beri yanda, bütün bunları görmesi, adlandırması, bunlara karşı şuu!"unun gerektirdiği tedbirleri alması suç sayılan. n i fak S;!yı 'an Türk unsuru görülmektedir. Bir yanda imparatorlllğun çoğal tıp geliştirdiği birtakım kütlelerin kurduğu gi·l li "·e­ ya açık, ayrıca, ırkçı, cemiyetler çalışırken; öte }·andan Türklerin cTürk Ocağı• adı ile milli bir kulüp açmalarını devlete hıyanet sayan bir garip zihniyet hüküm sürmek­ :edir. O derecede ki; Birinci Ci ha11 Harbinin sonundJ. im­ raratorluk yıkı)dığı sırada, devleti ele geçiren Tiiı k ve :\Iüslümanlar bile, Türklük şuurunu açığa vuran kardeş­ lerini yani Türk l\Jiilliyetçilerini kovuşturmuş, lıat�i ipe çekmekten çekinmemiştir. Halbuki aynı zamaı1da. ro üt�­ reke devri diye Türk Tarihinde, Türk Erlebiyatında, unu­ tulmaz bir cehennem olan devri, vatanı yıkan, vata!lı iş­ gal edenlerle birlikte yaratanlar işte bu cellatlardı. 171


TÜRK İNKIL.�BI VE MİLLİYETÇİLİGİMİZ

HuJasa, milli şahsi,)·etimizi )'oluna gömdi.iğümüı in1paratorluk yokolmuştur. Ve Tiirkler, biı1bir derdi, eksiği olan, param parça bir \1ataı1la; kaiı1atıı1ıı1 düşmaı1 kesil­ diği bir n1 illetle haşhaşa bırakıimaktadır. ·

\"aı1i , Türk1eriı1, )'ÜZ yıldır, in1paratorluk� )'aı1i oı1u me)1dana getireı1 öteki · kütlelerle aı1laşı11a�'a çabalaması boşa gitn1iştir. B u kütleler, biz ne türlü hareket edersek edelim, bizi vurmakta, bizim zararımıza hareket et:nekte tereddüt etmemişlerdir. Bu de\1irde \!arolan imparator­ l uklardaı1 hiç birisiı1iı1 kapılmadığı bu gaflet. bizim �n1paratorlugun1uzu )·ıke:tn, i�kat bir �·andan da bize. te;t kurtuluş çaresiniı1 kendi ı:eı1dimizde olduğunu telkiı1 edeı1 faktördür. •

·

Bu felaketli in1paratorluk realitesiı1iı1 zemiı1i üzeriı1de {!elişn1e:y e çalışan Türk !\1illi:y etçiliği: bütüı1 bir Tiirklük n]en1 iı1i kucaklaı11akta; ölçi1 olarak da ı rk esasıı11 kabul eder görünmektedir. Bu aı1la�·ı ş içiıı büı1�·esiı1de ki «dala)·­ lan1a» n1illetimizde11dir; İ rkutsk ,-adi siı1deki sü\·ari mille­ t in1izdeı1dir; Tac-?\1ahal'de koı1uşaı1lar ı1ıi lletin1izdeı1dir; liralJar'da çarpışanlar, Kafkaslar'da �·aşı�·aı1lar m illeti­ n1 izdeı1d i r. Tra b 1 us'ta "iöğü�cı1 lC'r 111 illeti 111 izdendir; Su­ dan·a g idc>ı1. �·ol uı11u7d.1 e:zn ÇP K( 11 ler 111illet i111 izdendir ! ..

Şimdi; bir bu kadar geı1iş )·erlerdeki etı1oloj i k gC'rçek­ Jeri göz öı1üne getiriı1iz; < - n1illetin1izdendir>} dedigiı11iz bu ka\1imleriı1, bu k ü lleleriı1 Balkaı1 Haı biı1de, Biriıı" : Cihaı1 H�rbinde bize kar�ı gösterdiği muar.·. elelcri dLi�i.iı1i.ini.iz; �"' ir de in1parator�uğuı1 çarkıı1a kıstırıln1ı� Türk \·arlığ 111ıı1 d uru ı11 tı ı1 u göz öı1ilnc> gc-tiriı1 iz. Görülecek ki: ÜFmaı1lı İ ı11ı)ar<ıtorluguı1u a�·akta t u­ tan ç i n1f'nto \·azifesini görı11ek için� sını rlaı a kaı1 �:el leri b;;] i ndt· 1)0� �· 1�111 bu T ü rk '·rır] ığı ; Türklügiiı1deı1 öı1ce Os1 12 il


TÜRK İNKILABI VE MİLLİYETÇİLİGİMİZ

manlılığını ve İ slamlığını düşünme)·e mecbur tutulmak­ tadır! Böyük \'e idealist Gökalp'n Türkçülüğünde bize sun­ duğu nazari)·enin müphemliğini, tereddüdüı1ü işte bu du­ rumumuzda aramak lazım! Türklüğün şuuruna ermiş nesillerin daima örnt'.?k i n. san sayacakları bö)·ük Gökalp'in «İ�lam ümmetindenim! Garp medeniyetindenim! Türk milletindenim!» şeklinde topladığı üçüzlü formülde bu tereddüdü, bu comprornis'��i açıkça görebiliriz. Bu formülde her prensip müstakil b i r çehf"e ile )·er almakta, her biriı1e a)'rı imti)·az \·erilmek­ tedir. Bu compromis, bu tereddüt, daha sonra, )·ani milli)·et­ çiliğimizin üçüncü safhasında, inkılap1arın )·apıldığı an­ larda, kı)1metlerin )·erlerini takdir etmek meselesinde, Türk aydıı1ların!n hemen hemen )·üz )·ıldır t·.Jttukları )·an­ lış ölçülerin hüküm sürmesine )·ol açacaktır! Anadolu Kurtuluş Sa\·aşları gibi ateşten gömleği gi­ )·en ,Ku,·a-i Milli)·e» ci�er; ağır imtihanlardan, korkunç realitelerden sonra; imparatorluktan devraldıkları b:..ı ide­ oloj i miras111ın manzarasını kökünden değiştirmişle·c dir. Bu üçüncü merhalede, m illi�·etçiliğimizin başlıca ka­ rakterleri şunlardır : Bir kere şu acı hakikat mc)·daııa gelmiştir: l\1 i 1Jet şahsi)·et_imizi )·o!una )·üz�·ıllardır gömdüğün1üz impara­ torluk, )·okolınuştur ,. e Türkler. binbir derdi, eksiği olan. paramparça bir \'atanla, kainat�n düşman kesildiği bir milletle haşhaşa bırakılmışlardır. Artık; \'atan, Türk \�atanı; miilet, Türk m illeti; de,·­ let, Türk de\1letidir. Bu çok basit görünen gerçekleri içimizde açıkça du)·­ mak, herhangi bir korkul�a, compromis 'ye yer bırakmadan 1 73


TÜRK

İNKILABI

�IİI.I.İYETÇİLİÔİMİZ

VE

dilimizle söyliyebilmek İçin 900 yıl beklemiş bulunduğu­ muzu düşününüz: O zaman bu çok basit gerçeklerin ne höyük niymetler olduğu anlaşılır. Sonra, şimdiye kadar başka kütlelerin, başka zümre� lerin, şahsi heveslerin \.·e hırsların bir harç, bir malzeme gibi kullandığı (Türk halkı), bugünkü milliyetçiliğin bir gayesi değerine )·ükselmiştir. Sonra; Türk soyunun gerçeğine "·e bu gerçeğin tarih boyunca yarattığı kültürün benimsenmesine dayanan bir ideoloji gibi insanlığa sunulabilmesi; bu milliyetçiliğin başka bir karakteridir. Bugünkü millete «Türk Milleti» deyişimiz, bir soy aslını hepimizin kabul ettiğini göster­ mektedir. Fakat, bu milliyetçilik, tarih içinde bu soyun, kendisine katılanlarla birlikte yarattığı kültürü, şimdiki varlığının höyük dayanağı biliyor. Bu iytibarla da şımdiki milliyetçiliğimiz, kendimize malettiğimiz ve bizim �alan insanları, bizim saymakta tereddüt etmi)·en bir karakter taşımaktadır. İnsanları�1 bir tebea değil, Arap milletlerin­ de olduğu gibi vatandaş varlığı kazandığı bu Türki)•e'de, bu ideoloj iye artık türkçülük değil, milliyetçilik denebi1 ir. Daha sonra; bu g�lişme merhalesinde m illiyet.çiliği­ miz, bütün açıklığı ile ana vatana, Türkiye ·ye )·önelmiş­ tir. Böyük Gökalp'in dediği gibi: «Damarlarımızda vuran duyguların» tarihi sesine sadıkız. Yani, insanlığın temiz ve höyük · bir gerçeği olan bütün Türk kütlelerinin tarihi­ ni, kültürünü yabancı telakki etmiyoruz. Onların ıstıra­ bına gülen gözlerin kör olmasını elbette istiyoruz. .

Fakat siyasi hareketlerimizin çerçevesi olarak Tür­ kiye'yi kabul ediyoruz. Bugünkü cemiyetimizi yükselt­ m € k için milliyetçiliğimiz bir manivela ise, onu dayıya-

.

1 74 ·'


TL�K İ:'lKIL,\BI

\tE

:\tİLLİYETÇİLİÔ t:\tİZ

bi�eceğimiz tek m uka ddes gerçek. Türki,y e'c.lir! Bu i,y tibarla da bütün emeklerin döki.ileceği �-er bur:ısıdır! Bundan başka; bugünkü nl iliiyetç i l i ğ i ı-:ı i z se\·gi ile ,i�e başlamaktadır. Vatanını, tarihiııi, nl illetini, ( i�çisi, ç!ft­ çisi, a::5keri, a).-dını, tüccarı ile) bütüı1 · halkıı1ı sevn1ek; milliyetçiliğimizin hareket noktası budur. Ancak, sevdi­ ği bu gerçekiere tecavüz, bu "·ar!ıklara dü�manl ıktır ki, ' bizi mukabil hareketlere zorlar. Bu iytibarla şimdikı mi llij·etçi liğimiz baştanbaşa bir savunma c il1azıdır. Ve insanları birbirine düşman bezir· ganlann hırsı, rekabeti, nefreti ile karşı karşı)·a getir�n, intikama, tecavüze dayanamaz. Bugünkü Türk m illetinin ideoloj isi üstünde hangi türlü durursak duralım, onun başka mi lletlerin haklanna riayet eden b i r milliyet;ilik olduğunu derhal görürüz. Yal­ n:z Anayasasına geçen milli)1etçilik prensibine değil; yal· nız Böyük Millet l\ıleclisi'ndeki «Egemenlik l\tlilletindir!» prensibinde değil; hayatın b ütün kollarında, idaresinde, �iyasetinde, hukukunda da beJiren ideoloj i : milliyetçilik­ tir. Milliyetçiliğimizin bugünkü gelişmesinin dış miinase­ betlerimiz bakımından yarattığı imkanlar böyüktiir. ·B u 2�ıklıkta, bu anlamda bir milliyetçilik bize, bütün insan· !ıkla açık görüşmek, anlaşmak . kudretini vermektedir. Nefretle, kinle değil, sevgiyle hareket ettiğimiz içindir ki aynı suretle kendi yurduna, tarih ine, hayat şartlarına bağ�anan milletlerle sevişmek, aı1laşmak nlümkün görü­ nüyor. Bu gelişme ile görmekteyiz ki: insanlık bir gün ge­ nış b i r aile halinde toplanacaksa, yani ınilletlerar33ı bir 175


TÜRK

İNKILABI VE �1İLLİYETÇİLİGİ?ı.1:İZ

hakiki birlik gerçekleşecekse, buı1a ilkin ıni lli)·etçi liklerin kurulmasi)·le gidilecektir. Birbiriı1i \�al1şi ha)1\'anlar gibi · yi)'en bu müthiş iı1san zekaları, milli)·etçiliğiı1 anl�mına riayet etmedikçe m illetler, yani hür şahsi}·etler doğmıya­ caktır. l\1illetler doğup yaşamadıkça, Mil!etlerarası bir ha)'atta.n, bir aı1la)'ıştaı1 bahsetmeı1in ·boşluğuı1u görüyo­ ruz. Nasıl ki, bir toplulukta şahsiyetler olmadıkça, orada sadece tek adamın, müstebidin emrine bO)'Uı1 eğmiş sürü­ ler vardır; ınillet deği! ! . . . Bugüı1kü milli)'e �çiliğimizin üstüı1de durulacak eıı öı1emli karakteri belki Ortaçağ'daı1 beri ilk defa, ba,tı me­ deı1iyeti ile mti\•azaasız bir aı1laşma )'apmasıdır. Belki · Fatih'ten beı·i Türk a)·dıı1ları�ıı1 11asretini çektiği ilerle­ ıne \·e )·eı1 ileşme 11amleleri; aı1cak bu de,·rede her türlü ccmproınis'deı1, korkudaı1 kurtuJmuş olarak batı)·a )·öı1el­ miştir. Bu suretle, gelecek hafta üstüı1de duracağım, Türk İ ı1kılabı dediğin1iz kesiıı safha medeni)·et taril1imizde gerçekleşmiştir. Fakat Türk milli�'etçiliğiı1iı1 bugüı1kü gelişmesine a it bu belirttiğimiz karakterlere� bu karakterlerdeı1 )·apılan i ı1saı1ca se,·gi)·e bakıp . bizim \'ata11ı sa\·uı1mak için tek damar 11alinde cepl1elere boşaln11�·acağımızı zan11etmek bö�·ük l1atadır. Ne Taı1zimat111. ı1e de Kurtuluş Sa\·aşla­ rına kadar süren de,·riı1 hudut bilr.1i�·eı1 \�ataı1 anla)·ışı ile ilgili olmı�·aı1 bugüı1�ü ,·ataı1, millet gerçeğine ermek için 900 yıl bekli)·eı1 bu ı1esi ller; çe,·re ı eriı1e· ·i)·i bakmak­ . · tadırlar. Oı1lar, Türkİ)'e )·i çepeçe,·r� k u�·atan , . e d Ün)·a�·ı )'e�eler do)·mı)·acak oburlukta olaı1 düşman alemleri fark edi�·orlar. Bize saldı rn1ak iç iı1 sani�·e)·i kaçırmı)·acak 0Jaı1 bu obur alen1leriı1 karşısıı1da Türk milli)·etper,·erleri, bir­ biriı1e daha sıkı. deıl1a caı1dan sarılı11a\·1 ömürlerinin ilk şartı bili�·orlar. Türklüğün soı1 umudunu \'e soı1 kurtul·

176


TÜRK İNKILABI VE MİLLİYETÇİLİGİl\.lİZ

ma mani\1elasını ellerinde 1utan bu milliyetçiler; bütün insanlığın karşısına işte . bu bö)1Ük milli me suli)·etin şuuri)·le çıkmaktadırlar. Bu )'Urtda, bu millete tecavüz nere­ den gelirse gelsin: onlar kainata bu birlikleriyle, bu uh­ deleri)·le çıkacaklardır!

1 \

'

'

1 i7


I

.

l'VIuhterem dinleyiciierim; ( *) Umumiyetle inkılap mf:selesini \.·e bilhassa Türk inkı­ labını medeniyet tarihimizdeki )terine yer1eştirebilmek için, «milliyetçilik» dediğimiz ideolojiyi ele almak iazım­ dır. Yani Türk milliyetçiliğinin merhaleleri, karakterleri üzerinde durduktan; bu milliyetçiliğin tarihi kaderimizle gelişmemizin bir sonucu olduğunu gördükten sonra; şim­ di bizzat bu mi lliyetçilik denen prensibin veya prensip­ ler topluluğunun üstünde durmak gerekmektedir. Şurası meydandadır ki, bugün milletlerin gördüğü saygı, saygılarına verileG değer. devletler ve mille�ler ara­ sında birbirinin değeri için kullanılan ölçü: her milletin dayanma kudreti'dir. Bir millet içeride ve dışarıda, kendi varlığına yöneltilen darbelere, taarruzlara, entrikalara. rekabetlere, propagandalara . . . ne derece dayanırsa; mil­ letler ve . devletlerarası göreceği iytibar o nisbette höyük olur. Yine şurasını iyi biliyoruz ki, en eski devirlerden be­ ri, bir millet ortadan kalktığı zaman onda eksik olan zen­ ginlik, zeka, incelik, sanat, bilgi değil; yokarıda söyledi( • ) 19 �fayıs 1951 tarihli dördüncü radyo konuşması...

178


TÜRK

İNKILABI

VE MİLLİYETÇİLİGİMİZ

ğim dayanma kudreti olmuştur. Eski Yunan'da öyle olmuş­ tu, Bizan.sta öyle olmtıştu; türlü İ slam hükumetler-inin yı­ kılışlan böyle olmuştur. Bu iytibarladır ki, bir milleti -yani: ilkin tesadüfler, sonra iytimatlar, belli bağlar, menfaatler ile bir araya ge­ len kütl�Jeri . . . - her türlü hücumlara, rekabetlere karşı koruyacak bu dayanma imkanlarına höyük ehemmiyet ve­ rilmektedir. Bu dayanma varolunca o millette ilmin de, sanatın da, zenginliğin de, gelişmesi mümkün, hem kcr­ laydır. Osmanlı !mparcıtorluğu için böyle idi, İngiliz İm­ paratorluğu için böyle idi; Amerika için mesele aynı ol­ mu§tur. yani istiklalini kurtardıktan, yani birinci sınıf bir dayanma örneği verdikten sonradır k i bugünün ileri Amerika'sı doğabilmiştir. - Türklerin geçmişte iç dünyalarını, bütün kainata kar­ ş ı hangi idealin, hangi ideoloj inin· cihazlandığını gördük. Bugün, Türk milletinin dayanma ve yaşama Kudre­ tini Türk milliyetçiliğinde bulduğunu görüyoruz. Şurasını hemen işaret edeyim ki, Türk varlığına bir dayanma ve yaşama mekanizması gibi verilmiş bulunan milliyetçilik, zaman zaman ve yer yer bir çekişme, bir ay­ rılma faktörü halirıe getirilmektedir. Bunun türlü sebepleri vardır. •

Bir kere; memleket aydınlanndan bir kısmı, milliyet­ çiliğin artık üstünde durulacak bir konu bile oln:ıadığı ka­ naatindedir. Hatta onlara göre milliyetçilik, bugünkü in­ sanJığın ayrıca bir belasıdır! Halbuki, bilhassa son Cihan Harbinden beri önümüz­ de geçit resmi yapan, olup b itenlere bakınca, bu görüşün gerçeğe uymadığını çabucak anlıyoruz. Şu meydana çık­ mış bulunmaktadır ki, tugün, hangi millet kendi milliyet­ çiliğinden vazgeçıyorsa. karşısındakinin milliyetçiliğini 179 •

·


TÜRK İNKILABI VE ).tİLLİYETÇİLİGİMİZ

azdırı}·or. İnsanlığımızı şimdi, milliyetçi olma deği� mil­ l iyetsizlikler öldürüyor! Şu '\·eya bu soyun, şu veya bu milletin üstünlüğüne dayanan, üstünlüğünü hedef bilen bir megalomanidir k i milliyetçiliği insanlığın başına bela eder! Halbuki Türk m illiy�tçiliği - bilhassa bu son merha­ lesinde - hareket noktası olarak, gördük ·ki, se,·giyi \?e milletl.erarası eşitliği seçmiş bulunmaktadır. B u iytibarla memleket çocuklarının bu hususta müste­ rih olmaları lazımdır. !\1illi:yetçiliği bir gelişme faktörü haline sokan başka \'e höyük bir sebep de: Millet tarifindeki görüş a��rılığı­ dır. Bu ayrılık, milleti tarif ederken, )·alnız so)·u yahut kültürü esas . almaktan doğuyor. . Yalnız so)·u esas alanlar; m i lleti tamami�·le muayeni­ yete ( = belliliğe) bağladıklarına inaı1maktadırlar. Halbuk i dikkat edilirse bu belliliğin menşei tesadüften başka bir şey değildir. Çüı1kü hiç kimse içinden yetişeceği soyu; do­ ğacağı anayı, babayı seçmekte serbest olmamıştır. O hal­ de, bu türlü tekJerden me)·dana gelen ırkların başı tesa­ düfe da�·anır. Fakat bir soy me�·dana geldikten sonra, artık bellidir, belli bir içtimai hadisedir. ''e bir mua)'�Ye­ ni�·et me�·dana getirir. Bu i)•tibarla; milleti yalnız soy esasının üstüne !:urdu· ğumuz \•akit, menşei 'tesadüf olan bir belliliğe �·er \'ennek­ teyiz, demektir. , Bö)·le bir belliliğin cazip tarafı: !\1illeti. so·�· gibi, te�ekkül etmiş ,tamami)·le biliı1eı1, iç , . e dış şartları mey­ danda olan bir köke. bir asıla da�·amış görünı11esidir. Halbuki so�·lar, dünyanın binler \•e binlerce �·ıllık ge. li�11K>�i sırasında bö�·ük katışıklık, bö��ük değişiklik gös· •

180


TÜRK İNKILABI VE M!LLİYETÇİLİÔİMİZ termişlerdir. Bu iytibarla, bir imtiyaz olan bellilikleri su ve söz götürür haldedir. ,

MiJlet meselesi bakımından soy vakıasının asıl tehlikesi şudur: Milleti yalnız soya dayamak, o soydan ol. mıyanlara, o milletten c,lmayı yasak ve haram etmek de­ mektir. Devlet olarak eski Ispartalıların, dini cemi)1et ola­ rak eski Hintlilerin millet anlayışından farksız · olan böy­ le bir anlayışın, bugünkü insanlığın içinde bir kütleyi, bir · cemiyeti ne hale getireceğini düşünmek zor olmaz sanırım. �{illeti yalniz kültür vakıasına dayıyanlar, ancak ferdin iradesine ve menşei belli bir soyun emeği, iradesi mahsulü olan müesseselere bağlıyorlar. Kültür hakkındaki düşünce ve tarifimiz şudur: · Kül­ tür, bir milletin duygularını ,inanlarını, hökümlerini tem­ sil eden müesseselerle, geçmişteki . duygu ve inanlarını koruyan, nakleden, aksettiren müesselerden ibarettir. Me­ sela: Dil, sanat, din, hukuk, ahlak; milletin duygularını, inanlarını, hökümlerini aksettirir. Tarih ve vatan ise geç­ mişteki duyguların, inanların korunup nesiJler bo)·unca · insanlığımıza geçmesinı, aksetmesini sağlar.

·

Bu türlü anladığımız kültürü meydana getiren mü­ e�se�elerin hepsi başlangıçta, belli bir soyun emeği ,,e ira­ desiyle )'aratılmıştır .Bu i)1tibarla, �kül türün başı belliliğe; tesadüfe değil, iradeye, şuurlu en1eğe da)'anır!» derim. Ama; kültür dediğimiz bu belli, manevi vakıayı ku­ ran SO)'a mensup olmamakla beraber ona katılacak, onu .

·

benimsiyecek insanların; aslında ayrı kültür, ayrı a��rı soylardan geldiğini unutmamak lazım.

Bu i)'tibarladır ki kültürü benimseyecek· olanlar ba­ kımından, yani a)'rı a)·rı SO)'lara mensup olan �·eni tekler ı .ç;ı


T'ORK İNKILABI VE MİLLİYETÇİLİGİMİZ

veya zümreler bakımından ortada bir belirsizliğin buluı1duğunu kabul etmek zorundayız. Bir kültüre yeni katılacaklar bakımından. bu belli­ sizliğin cazip olan tarafı şudur: l\'lillet realitesini ırkın dar çerçevesinden çıkarıp, insanlığın türlü türlü imkanlariy­ le. cihazlanmış unsurlarını �çmakta. böylece milleti. ye· ni ve daiina yeniJ.eşen imkanlara. kaynaklara kavuşiar· maktayız. Tehlikeli tarafı ise meydandadır: Ayrı ayrı soylar· dan, ayrı kültürlerin içinden gelen teklerin veya zümrele· rin, yeni kültürü ne dereceye kadar benimsiyeceği belli olmaz! Onların yeni kültüre, yeni kültürün hayatına uy­ maları höyük ve meçhul bir meseledir. Hele bir millet en gelişmiş, en ileride çağını yaşamıyorsa; yeni k;itılan· ların onun kültürünü benimsemesi, o kültür hayatına uymasi derecesiz çetin, mücadeleli olur. Böyle bir çetinlik ve mücadele ise; hem o kültürün gelişmesin i güç�eştiriı:, hatta durdurur; hem de o milletin varlığı için bir tehli­ ke yaratır. O halde, milleti yalnızca kültür birliğine dayamak, ve katılmak istediğimiz esası hesaba katmamak r,1il�et re:ılitesini tesadüfler üstüne kurmak demek olur. Mil�etin bu iki mühim varlık unsurundan her birini yalnız başina milletin ta r ifi n e esas alanlar; şu anda kıya.. sıya çarpışmaktadır. Müşterek millet hayatını bize har�rn kılma tehlikesine doğrtt yürütmektedirler. •

Bizim · görüşümüz ise, bu inhisarcı görüşlerden uzak bir uzlaşmaya dayanır. Bugünün millet realitesini ince­ leyince görmekteyiz ki, mil�etler bir soy aslına dayanma­ makla . beraber; . onların kültürlerini benimsemiş, onların yaşamalarını benimsemiş, onların kaderine katılmış olanlardan da me)'dana geliyor. Kendi milletimizi incelediği•

182

.

J


TÜRK İNKILlBI VE :\IİLLİYETÇİLİGİ�IİZ

miz vakit de bunu. açıkça görüyoruz. Bir Sokullu �I�lımet Paşa'yı bugün milletimizin \·arlığınclan ayırtmıyan, bu açıkça gördügi.imi.iz \·akıa değil midir? O halde biz diyoruz ki, millet: soy aslına da)·anan, · kültür birliğini benimsemiş insan kütlesidir. Tür;� so­ ,,. yundan geleı1lerle birlikte, bu soyun }·arattığı kültürü benimsemiş. bu ki.iltür hayatını ber,imsemiş, bu kadere katılmayı benimsemiş ola11lardan meydana gelir. Soyu Türk o�makl,-ı beraber Türk ki.iltürünü benim­ siyen. Ti.irk kaderine kapılan, bu husustaki iradesini kara günJerde belirtip işleten, yani Türk kalan insanları biz bugün milletimizin öz çocuğu bilmekteyiz. t

l\'I illiyetçilik gibi bir disiplini aydınlarımız arasında bir kargaşalık konusu haline sokar görünen başka bir se­ bep daha var. Bu sebep: milliyetçilik tarifinin bugüne ka- . dar� pek de esaslı \·e gerçek!ere uyar şekilde yapıla'llama­ sıdır. l\'Iilliyetçiliği biz kısaca şöyle anlıyor�z: �Iilleti111 se\·­ mek ve onun örnek millet haline yükselmes ini istemek bu �:olda elinden gelen bütün hizmetleri esirgememeı'! Bu basit tarif in içinde iki bölümün bulunduğu görülmektedir: 1 l\'Iilletini sevmek. 2 l\'Iilletini yüks2ltmek. İlk bakışta herkesirı milletini sevmesi kolay, tabii gi­ bi gelir. Ama iş öyle değildir. Bir· kere tek kelime ola­ rak söylediğimiz millet; hepimizin bildiği, içinde yaşa­ dığı bir topluluktur. Fakat yakından bakılınca bu top!u­ luk ne kadar karmakarışık, anonim bfr şeydir! Bu ano­ nim topluluğu · sevmek dediğimiz zaman belirsiz, sürek­ siz bir sevgiden bahsedilmiş olur. Bu anonim milyonla­ rın içinde sizin zalim, vicdansız dediğjniz; benim şuur-

-

.

183


TÜRK İNKILABI VE 1'tİLLİYETÇİLİGD.1İZ

suz, ha)·asız dediğim; ötekinin h:ıin, hırsız, kaatil, şahsi· )'etsiz, cahil dediği insanlar \·ardır. Bütün bunları sevmek \'e)'a bütün bunları ayıklı)'arak geriye kalanı 'Se\1mek bir­ biriı1deı1 zor, yapılması hemen hemen imkansız şe)·1erdir. O zaman, milletini se\rmek de)·ince gözüken kolaylığın, tabiiliğin ne kadar geçici olduğu me�·dana çıkar. Ama iş bu kadarla bitmez ki . . . Bugünün adamını türlü türlü işler, türlü türlü tesirler birbirinden ayırmak­ tadır. Şu bilim adamına bakınız: Mesleğinin içinde bir ipekböceği gibi sarılmış, kaybolmuştur. Bir mikro.bun, bir molekülün peşiı1den koşan, jaboratu\�arda mikrosko­ bik, tüplerin başında bu ipekböceği tabiatli insan� günle­ ı in değil ,ayların, yılların geçtiğini · f arketmez. Nasıl is­ tersiniz ki, bu insan çe\1resindekileri, ş u aı1onim mil:yon­ ları kendiliğinden düşüı1süı1 ! Şu hekime bakınız: hastalarınıı1 getirdiği meseleler­ le didişen, çarpışan \1e:,1a hastalarıı11!1 getirctiği, ge �irece­ ği imkanlara aklını kaptıran bu insaı1 kolay kolay baş­ kalariyle uğraşabilir, mutlak bir se\·gi,y i aklına getirebilir mi? Şu saı1 ' a tçı)'a bakıı11z: Saı1 'atıı1111 içiı1de, oııun getir­ di'ği meseleler, oı1uı1 getireceği �cref1cr ,. e şöhretlerle sar­ l1cş olan bu san 'atkar. çe,·resiı1 i kola�·ca düşüı1ebilir, seve­ bilir mi? Sokaktaki şu insaı1a bakıı11z: Sokak süpüreı1, kuru ekmeği bulmak içiı1 s.e kiz saat çapa, kazn1a. kürek sal­ lı�·aı1, üstü başı pırtıklar içiı1de buluı1aı1 bu işçi. bJı1daı1 farksız olan çiftçi . . . Kendiı1de11 farklı y : aş1�·aı1ların tlemi­ ni kola�·cn se\·er, beniı11ser mi'? Kazaı1c111"ıı1 hırs \·e�·a l;orkusu içiı1de kendini �t:ı)·be­ deı1 tüccar, çe\'resiııdel�inin derdiııi kola)·ca kendiligin­ deı1 düşüı1ebilir mi? Çe,·resiı1i kola�·ca �e\·ebilir mi? 184

'


TÜRK İNKILAB! '1E 1'tiLtİYETÇİLİGİ!\1İZ •

Bunlardan başka; bugünün i nsanı başka ınillctlerin . üstünlüğüne de çabucak kapılabilir. Parası, kazancı, rahatı, mamurluğu ilerde olan m illetlerin haline imrenme, onun gibi olma)·a özenme de, iı1sanları kendi ı11 il letlerin­ den, ,·atanlarından soğutabilir. Hele o üstün rahat millet­ ler; bu geri kalmış, de\�let düşkünü milletlerin insanını �·urtlarından� m illetlerinden soğutmak, kendilerine malet­ mek için ince tertiplerle propaganda )"aparlarsa, bu in­ �anların milletlerini se\'n1esi çok ·zorlaşır. Kah rad)'O, kah· roman, kah gazete, kah konuşma, k�l1 pi�1�slerle )'apılan bu propagan�alar, göri.i��oruz ki, m i llet teklerini başka c ephelere ka��dıra bili)'Or �\7 atanlarınıı1 zararıı1a olaiı işle­ ri y : apmalarına sebep olabili�1or! Sözün kısası; zamanıı11ızda insanıı1 kendi milletini �e,-ı11esi kendi kendine güç olabili)'Or . Kendi kendi;ıe ol­ masa bile, kendi kendine de\·am edenıi)·or! B u iytibarla da milletini sevme işinin nesiller içinde sistemle yapılması ve yayılması gereki�'or. Bu işi bir ha­ ,�ariler, bir terbi)1eciler işi gibi bilmek; bu �-olda hususi olarak kurulmuş derı1eklerle çalışmak şart gözükü)·or . . Şu nokta pek mühimdir: Bu türlü derı1ekler ,-c ha\'arjler, memleketin çocukl arına ne)·i se\•direceklerdir? Fani tekleri mi se\1direceklcrdir? Ölüı11leri11den 5onra b:.izan e n �-akıı1larırıın b. ile . l1atıralar1 nı didik didiklediği bu fani iı1sanlar, çok ltere \'e bütü11 i�·iliklerine rcığı11en milletleri arasında çatışmalara, dedikodulara, hatta se\·­ gisizliklerE>, çarpışmalara sebep olmu)·orlar mı'? \yoksa bu . türlü dernekler \'e ha\•ariler, bir ceıni�·etin günlük i1aj·a­ tını, \Tarlığini sağlamak, korumak için, �-ahut, millet1erara­ sı münasebetleri sağla1nak için kurulaı1 geçici sistemleri ı11i se\·direceklerdir? 185

·


TÜRK İ�KILABC VE :\lİLLİYETÇİLİGİ�lİZ B i z e Ö)·le geli)·or ki. nı i llet çocukla rı na sevdirilmesi

gereken şey başkadl r . Bu şey, y·u· karda söy·led iğim anonim k ü tleıı i ·ı1. içi nde l1er t ü rl ü iıısanır1 bulunduğu a n o n i m mil­

)· onları n ; ist ij·erek \·eya i:;temij·erek. bilerek \.·eya b i lmi­ �·erek hep bi rder1 emeklerini iistünde topladıgı gerçekler ,.e kı)·n1etlerd i r? Gerçekteı1 de; m i l l E t dediğin1iz b!..l ano­ n i m kiitlelerirı, j"3ratıl rtıasında b i rleştikleri, tari h boyun­ ca

devam e t t i rd i kl e r i miiesseseler. . gerçekler,

kıy·metler

\'.lrd ı r. ••

U stle ri ııde daha sonra d u r3ı.=ağın1 bu miiesseseleri, bu k ı vnıetleri sevnıek s u reti vleclir ki m i lletler. ebedi ciene-

w

cek bağlar ile bağlanır, şalısi)·etlerini, birliklerini koruyab i l i r l er.

,

.

1Sfi


'

...

:\Iillij·etçiliğil1, m i l l e t i n i yi.ik$eltıne formi.ili.i i le ifade

olunabilen i kinci böliimi.i, baska . sı mey·dana getirir. Dikkat

edilece·k

o l u rsa, bir milleti )·i.ikseltmek elemek,

çok kere (o m i l le t i n tabiatı a t a hakim

olması; insanları

idare etmesi, o n l �1ıl

b i rtakım kı -vmetler sal1a-

zabt \·e

iclare

etmesi;

talJi­

cemi�;et olarak, tek

i>iarak

l1tıztira, saadete eriştirmesi)

imk311-

lari1·le hulasa oluııabi l i r . •

Geı1e clikkat o l u n ursa. bu f ormi.il. .b i.i t i.i n

limlerle tek noloj iııin sahas ı 11ı . kontı l a r ı n ı .

rır.

Gerçekten de;

bir m i l l e t i n

inti5b�t b i ­

me�·claııi:l

get i -

tabiattaki kör k u v · e t t e n �

doğacak olan belalardan k e n d ı n i koruması, o n ü z ::ı h t \·e idare etmesi mi.isbet i l i msiz, tekniksiz olamaz. B u n u 1 gi­ bi, tek o lsu n , zi.imre olsun, böyi.ik_ ki.itleJer halinde olsun, bugi.in i.i n i nsanlarını idare etmek, onları htıztı ra . . � aacle­ te eriştirmek de; mi.isbet i l imden. mi.isbet i l i m metodun­ dan \te zihn iyetiı1den habersiz olanların başaracaJı şe�· değildir. İ nsanı, Kur9an "da tekrim edilen "'e bugünki.i me· ı

( • > 26 i\tayıs 1!>51

tarihli beşinrl radyo konuşması.

187


TÜRK İNKILABI VE 1'1İLLİYETÇİLİGİ1'1İZ

deı1i m illetler tarafıı1dan bir bö)·ük ga)·e olarak ele alı­ ı1ıp (hür, efeı1di ,�ataı1daş) şahsi)1etinde belirtilen insaı1 olarak idare etmek; onu bizzat insana ,. e tabiata karşı l:crumak, sonra da saadete eriştirmek; bilgisiz, tekniksiz olabilir m i ? ?\1üsbet ilim zihni)�eti, bu zihı1i)1etin verdiği mübarek tesamüh ()·aı1i toleraı1s, hoşgörürlük) olmadık­ ça )"Ukarıdaki ga)1e gerçekleşemez. · Ziraati, ticareti, ulaştırma, €ı1düstrisi ,hatta maliye­ si)'le iktisat; bu ilmin �ış belirtileri gibi )·ükseJe11 tekno­ loj i ; şehircilik, siyaset, idare ve SOS)10loj i ; bütüı1 bunlar arasında bir bağlantı gibi işli:yeı1 hukuk; buı1ların l1epsi­ ı1 !ı1 ga)1esi olaı1 insan sağlığıı1ı, cemi)·et demoğraf·ıasıı11 a�·akta tutaı1 tıp . . . olmadıkç.a, medeni iı1sanıı1 idaresi, ko­ runması ve huzura ka\1uşturulması bugüı1 mümkün mü. d u r'). :vf üsbet i1im, oı1un metodu, zihı1i)�eti ,. e · tekı1oloj i ol­ .

n1adıkça, fizik ve maddi sahada cemi)1etler \'e Ei)·a �et dün­ yasinda kalkinmanın imkansizlığını anlamak için ş u mi­ salleJ'e bakma11ızı rica edeceğim: Bir millette, ,·ergisi, geliri, gideri. bütçesi�·le maliye­ ,-i . kurtarmak mı is1i\•orsuı1uz? !\lüsb�t i lmiı1 zihı1i\.·eti. nlctodu)·la i şe sarılma)·a n)ecbursu11ı�z. ..

.

deı1izde, ha,·ada . . . bir rniJeti �a,· u11m:"!l: ını isti�·orsuı1uz? ?\1üsbet ilme, on uı1 muht��en1 beJirtile:-i olaı1 1ekı1oloji�:e koşma�·a mecbursuı1t1z. Karada.

Bir ı11illeti şu düı1�·ada, içerde ,.e dışnrda 11pf�s &�lı11-:1!\: imkanına ka\·uşturan iktisadı mı �·oluı1a ko�·mak ist i)·or. !uı1uz? Ha�'"\·aı1cılığı, oıı11aı1cılığı. bitk isi�· le ziraatin, ti­ caretiı1� tılaştırmanın, endüstrinin, tekı1olojiı1iı1 sırl:ırını h.� 1 d i rcı1 müsbPt i 1 imlere baş \rurn)a�·ı: 0111 a r ı ı1 �a\·s!:-·e:: :�1! imaı1ln, dikkatle �:erine gcti rınC)'e n)ecbursuı1tız�


TÜRK İNKILABI VE

MİLLİYETÇİI..İGİMİZ

Bir milletin dış \•e iç münasebetlerini, yani siyaseti­ n i , bugünün ibtil1açlanna uygun, şerefli bir se\�i)·ede :�·ü­ rütmek m i istiyorsunuz? Milletlerin iktisadını, tarihiııi, coğraf:yasını, savunma kaynakların ı ,.e kabili)1etlerini bil­

·

meye dayanan bir müsbet ilim metodu ve zihniy�ti)·le hareket etmeye mecbursunuz! . Bir millet nüfusunun sağlam ve şu dünya ni)1metlerin­ den fa:ydalanacak, şu dünyadaki \'azifelerine la)11k bir ömür sürecek kalitede olmasını mı isti)·orsunuz? Tıp denen müs­ bet ilmin bütün emirlerine sa)·gı gösterme)'e mecbursu­ nuz! Bütün şu kainatın ga)·esi, temeli olan insanı, i1u in­ sanın en masum \'e vaadli hulasası olan çocuğu, genci; iı1san şeref ine la)1ık bir halde �'etiştirmek için \1arolan ma­ arifi yükseltmek m i isti)·or�unuz? 1-iüsbet ilmin metoduna, zihniyetine U)1arak (bu müsbet ilmi \1e millet kültürünü · koruyan, öğreten, ilerleten \'e )·a)·an- bir maarif anla)·ışı ü�tünde durma)·a mecbursunuz! Umumi�·etle fani )·ani geçici olan, bu i)1tibarla da ,·ak­ ti az olan ömrü . . . ke11diniz, aileniz, milletiniz. in:;anlık için en \•erimli hale getirmek mi isti)·orsunuz? �füsbet ilimlerin metodu, sistemi, zihni�·eti�·le harekete mecbur­ sunuz! Şurası me)'dandadır ki,.. bu müsbet ilim, bu ilmiı1 me­ todu, bu ilmin zihni)·eti , bu teknoloj i . . . bugüıı <(A \·rupa \'e)·a Batı medeniyeti,- dediğin1iz üstün gerçeğin ka::�1�gıdır. Bugünkü medeni�·et dün�·asıı1da, nerede nlüsbet ilim­ - den \1e teknolojiden bahsedilir�e. orada A ,·rupa ,-e�·a Ba­ tı medeni)·etinin al:la gelmemesi imkansızdır. Bir '.\'andan tabiatı zabt \!e idare etmemize, ö1e .,·andan insanı t e k olarak, cemi)·et t>larak koru�·up idare 'et·

..

189


Tt�K İNKIL.�BI VE :\IİLLİYETÇİLİGThlİZ

memize yanyan bu müs1'et ilim müesseseleri, bu tekno!o­ j i ; bir millet dinamizmini veren kıymetlerdir. Bt1nlar bir milletin hayatında (dinamik kıymetler) diye de }·er al� maktadır. �!illetleri ilerlemeye, yenileşmeye koşturaı1; millet­ ler arasında yaşama ve hizaya gelme l)irl iğini teşvik eden; bir milleti ileri ve med�ni �eviyelere ulaştıran şey; �Ii.is­ bet ilim \·e teknoloji dediğimiz bir sıra araştırmanın. ke�if ve iycadetmenin konularıdır. •

Daha önceki konuşmalarımda tablosunu çizmeye ça­ lıştığım milli)·etçiliğimizin merhalelerini yaratan oütün �ahsiyetler, bütün vatan çoct1kları; müsbet i!imlerin_ ha­ r�ka mahluku olan «Avrupa medeniyetil>, nin üstünde dur­ muşlar, ona yönelmişlerdir. Şurasını yanılma korkusu 01madan söyliyebiliriz ki: l\tiedeniyet tarihimizin bi ihasc:;� son i k i yüz yılında, bu milleti yükseltmek, düştüğü gerilik uçurumundan kurtarmak için ne zaman bir harek�t be­ lirmişse, yani ne zaman yenileşme ve ilerleme h:ımlesi görülmüşse; orada Tür!{ milliyetçiliği belirmiştir. Ve ne­ rede Türk mill iyetçiliği belirmi�se; ınüsbet ilme, Avrupa medeniyetine yönelme belirmiştir. Türk milliyetçiliğinin bütün merhalelerinde müşterek bir karakter o�a�a!{ orta­ ya çıkan yenileşıne hamleleri, milletlerarası harek�tlere katılma şevki, aslına bakarsanız. Avrupa medeniyetjnde­ ki değer· hükümlerini benimsemekten başka nedir? Misal olarak siyaset müessesesi üstünde duralım: Bu sahada şimdi ne kadar ileri, hatta mukaddes kavramlar varsa, hepsi Avrupa medeniyetinindir ve· bunları biz, m il­ liyetçiliğimizin bu son merhalesinde tamamiyle benimse­ miş bulunuyoruz. Mese�a siyasi hürriyet, siyasi haklarda eşitlik. millet i§lerini murakabe kudreti, kuvvetler muvazenesi... batı

190


1ÖRK

lNKILABI

\.E

M İLLİ\"ETÇİLİGİ�IİZ

medeniyetinde si;·asi aı1la:yı.şın bel i rtileridir. Biz bu an la­ }·ışı şimdi gerçekleştirme)·e çalışnııyor ınu.y uz? Bu ::ıı1la­ )·ı:ı millet ha;·atımızın en muk;.ıcldes \·.1zi fesi bilm i�·or muyuz? Scnra �imdiki si)·asi hayatımızın sembolü olan derr::kr:ısi�·i alalıra. Demokrasi. l1ürri.y etin, eiitliğin ü.;; t ün� c!.:ı:·.:ıı11 r. Bunlar ise .:\ \· r up a mecleı1i):etine temel 0Lıi1 s i ­ ,y asi kı}·metlerdir. Hürriyet bugünkü insanlık için ilmin <le, ahlakın da, sanatın d a en höyük şartıdır. Hürriyet ol­ ınadıkça bugünkü medeni .v ette 11,ı)·ranı olduğtımu:?; il;ın de, ahlak da. sanat da ya )·oktur. ya neticesizdir, "·erim­ s izdir. yapmadır ve_ kopyad ır. Bunları düşiinür \'e l.izirn demokrasi:ye, millet hayatı tı11z hakır111ndan n�c;ıl s_l.:ıldı­ ğımızı göz önüne getirirseni�; bu siyasi kuv"·etJer :v·.1luyla Avrupa medeniyeti :ıi ne türlü benimsed:ğimizi kola)·ca anlarsınız. :\Iuhterem dinle:yicileriı11; Bu dinamik kıymetlerin eı1 kuvv·�tli karakteti: z:t­ P." ;ı n a ihtiyaca uyabilmeleri, · bu hususta aklın, ze!canın r�tün imkanlarını per\'asızca ku!laı1abi ln1elerid1r. Bu se­ cepledir ki yenileşme, ilerleme yeı1i yeni keşifler, iycatlar !':'!ümkün olmakta: bütün bunları milletlerin çeki nrneden c !masına, kullanmasına, öğrenmesine, oniarı ilerletmesi­ ne. )·ani bu kıymetlerin milletlerarası değer�er \.· asftnı ta­ �ımasına iytiraz olunmaktadır. •

,

İn�anlığın bugün hakim medeniyetiyle münas;�betle­ cimizi düzenliyen, bu m illetlerle a)·nı hizaya gelmemize yanyan, yani yükselmemizi sağlıyan 'işte bu dinami!( kıy­ n1etlerin konusu olan ilimdir. İlim zihniyetidir, yani Av­ rupa medeniyetidir. Zihniyet, metod, müessese ba!tım!a­ rından örnek aldığımız kıymetler de bunlardır. . Bugün bizler; batı medeni)·etinin, eski Yunan·dan 191


TÜRK İNKILABI VE MfIJ.İYE'fÇ!LtÖİMİZ

Thales'den beri tecrübeden geçmi§. yakın şarktaki ve Ak­ deniz çe\·relerindeki bütün medeni)'etlerin gelip . 'lökül­ d üğü pota olduğunu bilmekte�·iz. Şarkta ve hatta Jünyada (bizzat Thales de\·rinden sonra . . . ) ilk rönesans sa\111ması gereken 9. 10. asrın l\1üslüman - Türk medeniyetindeki )·erimizi, emeğimizi düşünür \•e bu medeniyetin şim­ di batı medeni�·eti denilen kı)·metlerin doğmasındaki ro­ l ünü göz önüne getirirseniz bu medeni)·etin bize yabancı olamı)·acağını da kabul e)·!erseı1iz! Bu i�·tibarla da, dinamik kı�·metlerin yekunu olan bu ortak medeı1i)·ette kim ileride)·se geri kalanların 011dan f a)·dalanması, onun görüşiinden, tecrübesinden, me�.odun­ dan, müesseselerinden örnek alması pek tabiidir. G ine bu i)'tibarladır ki, milli)'etçiliği ağzına alanları geriliğin, dargörüşlerin, bugünkü medeniyet hay:ıtının zıddı gibi düşünüp göreı1lere ha�·ret ,,e şüphe)1le bakmak gerekir. İşte buı1un içindir ki Türk milli)1etçiliğirii güdenler, ilerleme ,. e )'enileşme hamlelerini, A \1rupa medeniyeti, A\'·rupa'nıı1 ,. e)·a batıı1ın m üsbet i�im zihni)•eti formülü­ .. nü başa alma)·ı . . . iı1anlarıı1ıı1 ilk şartı bili)·orlar. Bugü11kü Türk 11esilleriı1in bu diı1amik kı:ymetlerin ka�·nagı o�aı1 batı medeı1i�·et i ,-e�·a m üs bet ilimler karşı­ sındaki düşüı1celeri şö)·le ifade edilebilir: l\1�deı�i bir m i llet içiı1, batı medeı1i�·etiı1iı1 temeli olan mü.,bet ilİmlerdeı1 fa,·dalaı1mak bir ,·azifedir: Hem de ölüm kalım meşelesidir. Bu hususta a)·ıp olaı1. bu �nedeı1i�'c·t i n esaslarıı11 aı1lama1nak ,. e oı1a bir şe�· katam;ımaktır ! ..

-

,

1 J.:., 1 • '"\


,

Muhterem dinle�ricilerim; (*) Bir mil!etin )'Ükseltilmesii1de b� �·urulan :yollardan belki en ehemmi)•etlisi, inkılaplardır. Bir m illetin :yaşa­ tiığı olağanüstü şartların� o millet ha)•atını çevreli)•eo tehlikelerin mahiyetJ, şiddeti . . . çok kere, onun kaderi üs­ tüne eğilmiş bulunan çocuklarına acele etmek, kurtarma ,-e)·a �·ükseltme tedbirlerinde sür'at göstermek \1azifesini ,·ük�etir . Şu dün�·ada sorumlu dediğimiz insanlar ·O sorumluluğu du�·anlardır. Cemiyetin ,,e vicdanın önünde ut:ınma, azap çekme denen niymetlerden mahrum kalmış yaratık­ l:lra, hangi kanun veya mahkeme, sorumluluk denen bü­ )·ük imtihanıı1 manasını anlatabilmiştir ki? İşte, tarihlerinin, kültürlerinin önünde bu türlü utan­ n1a ,-e ıstırap du)�ma se\1iyesini J·itirmemiş \•atan e\•ladı; ınilletlerinin geri kalmış bulunmasını kola);ca hazmede. nlezl*?r . Kendi değerlerine, yetişmelerine, meslek terine göre harekete geçerler. Milletlerin hayatına )�eni, alışıl­ mamış birtakım kı)·metler )·erleştirnıek,. bö�·lece m i�letle­ riııde )'eni bir dınamizm, bir ha)·at ve i]erleme hamlesi ,·aratmak isterler . •

..

c • > 2 Haziran 1 951 tarihli- altıncı radyo konuşması.

193


TÜRK İNKILABI VE �tİLLİYETÇİLİÔİMİZ

Bu yeni kıymetler. �azan milletlerin kijltürlerine ait istikrarlı kıymetler dışından olur ve çok kere, o milletin başına bela olmuş, üstün milletlerin kültürlerinden alın- · mıştır. O zaman bu yeni değerlerin millet hayatına �:erleşmesi, zahmetli, üzüntülü, zor olur: Çok kere, bu yerleş· me işi için teklif, ikna, iyzah ve alıştırma yolu değil, cebir ve tehdi t yolu bile tutulmak gerekir. Bu yolu· tutan .. memleket aydınlarının, milletleri tarafından sevilme, ina­ nılma derecesine göre neticeler belli olur. Yani, ya mem­ lekette sonsuz bir huzursuzluk, küskünlük ve reaksiyon sürer gider; yahut yeni kı)·metler, reoksiyonsuz yerle�ir. O zaman, memlekette morfoloj isi (yani dış görünü· şü) bakımından birlik doğmakla beraber iç dünyasında iki­ lik kalmamasına dikkat etmek gerekir. Bunun için ise, ya müstemlekeci devletler metodunu, yahut ikna ve iyzah me­ todunu seçmek lazımdır. Birinci metod Deli Petro'nun milletine ve onun . akıbetlerine, yaht:t Amerika'da, Afri. ka'da, Asya ·da görülen mahvolmuş, yokolmuş kavimlerin akıbetine varır dayanır. Teklif, iyzah, ikna ve alıştırma metodu ise - inkılapların ilk zaruretleri, ilk şiddetleri peşinden ele alınmak suretiyle - vatan bütünlüğünü, milletin tabii gelişmesini sağlayan höyük faktör olur . . Cumhuriyet de"·rinden önceki yenileşme teşeb büsle- . ri bir tenakuzlar silc;ilesidir. Çünkü, yeni�eşme teş!'?bbü- "' süyle bu dünyada, bu dünyanın �artlarına uygun t>ir ce­ miyet bünyesi kazanmak amacı güdülmektedir. Halbuki, cumhuriyetten önce nerede ve ne zaman yenileşme te- · şebbüsü olmuşsa, bu teşebbüse esas olan hareketlerin, müesseselerin, yani yeni kıymetlerin gerekçesi hep Kur'· an'da, dinde aranmıştır. Matbaa açmak hareketi, elbette bir yenileşme teşebbüsünün ta kendisidir. Ama ounun için Müteferrika İ brahim E!endi'nin « Vesile't-üt Tab'a� -

194


TÜRK

VE

İNKILABI

�lİLLİYETÇİLlCnıız .

ad!ı gerekçe ile, bu hareketin diııe. Kur'an'a U}'gun oldu­ ğu�u isbat etmesi şiddetle lazlm olmuştur. Askerliğimizde değişiklik yapmak istediğimiz va�it de aynı yolu tutmuşuzdur. Şeyhülislamdan fetva alarak bu değişikliğin dine, Kur'an'a aykın olmadığını açıklamayı ilk şart bilmişi zdir. •

.

.

.

Göri.ilüyor ki cumhuriyete kadar devletimiz dini bir devlettir. Bütün teşebbüslerini, işlerini, hareketlerini hep dinin karşısında, onunla yanyana muhakeme eder. Böy­ lece, dünya işleri, din ile içiçedir, denebilir. Din adamı-· nın - mesela bir Şeyhülislamın . . . - olmaz dediği şey, haramdır. Yapılırsa bile kaçak l"apılır. Bu yüzden de teşebbüsün bütün neticelerine varılamaz. Yan yolda bıra­ kılır. Bırakılmazsa din büyüğü, din adamları, yeniçeriyle, askerle birle�erek o teşebbüsü kökünden yoketmenin yo­ lunu bulurlar. Mesela Genç Osman için böyle olmuştu: ili. Ahmet devrinde böyle olmuştu; ili. Selim ve Alem­ dar böyle yokedilmiştir; II. Sultan Mahmud·u ilk agızda kımıldatmıyan onlar olmuştur. .

.

Halbuki, din adamlarının, dünyadaki gelişmeleri bü­ tün inceliğiyle takip edip anlamalar1 ne kadar imklnsız­ sa; dini, her gün gelişen müsbet bilgilerin gereğine göre, kaide, çehre, höküm değiştiren bir kıymet gibi _almak, o kadar yersizdir. Bütün bir astronomi ilmini mutlaka Kur'­ an'dan çıkaracağım diye uğraşanların, esasen neyi hallet·.: tiklerini anlamak güç olduğu gibi; bugünün bütün bir tı� maliye, iktisad ilmini Hazreti 1'Iuhammed'in . sözlerinde . iyzah edilmiş bulmak isteyen dostların da dinimize hizmet · ... ettiklerine inanmak güçtür. Yenileşme ve ilerleme hareketierimizin başında, ilk zamanlar padişahlar, devle! adamları gelir. Halbuki padi195

·


TÜRK İNKILABI

VE MİLLİYETÇiLtötMtz

şah, dinin en büyük mümessilidir de. O, halifedir. Pey­ gamberin vekilidir. Bu iytibarla yenileşme hareket ve ham­ lelerinin, dinin çerçevesi, buyruğu içinde olmasını tabii görmek gerekir. Ama sonraları, halkı ga:ye bilen id�oloji­ lerle teşebbüs halka veya halkın mümessillerine geçmi§· tir. .

Belki Fatih devrinde bile izlerini bulacağımız yenileşme hareketlerinin XVlll. asırdan i)1tibaren bir ne\'i mec­ buriyet haline girdiği görüJmektedir. Zaten milletlerara­ sı münasebetler netice�inde edinilecer. birçok )"eni kı)·­ metlerin bö)1le zaruretler neticesi� bir millet ha)·atında )'erleştirilmesidir ki: külti1r değişmeleri da\'asında )"e!" alır. Bizim 18 inci asırdan bu )"ana kendilerinden )·ıldığımız, çekindiğimiz ve)'a kendjlerine imrendiğimiz A \·rupa mil­ letlerinden alma)·a çalıştığımız kıymetlerin hika)·esi, in. kı_laplarımızın başını en az iki asır önceye kadar götürür. Cumhuri)'etten önceki inkılaplar, Lale de\·rind�, 111. üncü Selim zamanında, il nci l\iahmut · zamanında, .1 inci Abdülmecit zamanında ve nihayet 1908 l\feşruti)'eti ile

il nci Abdülhamid zamanında kendilerini gösterirler. Enteresan ol�n taraf şudur ki, Cumhuri)'etten önceki )'enileşme hamlelerinde de müsbet ilimler menı!eketimize girebilmiştir. Fakat zihni)·eti girmemiştir. Bu müsbet ilim zihni)'etinin girmemesi yüzünden de, bir kül olan müsbe-t- ilimler; itibarlı, itibarsız gibi sınıflara bölü�müş­ tür. Yam bir kısım ilim, A\·rupa usulüne, metoduna U)"U­ larak öğrenildiği halde; bir kısmı )"a hiç öğrenilememiş, �.- a hut çok iptidai bir halde bırakıl�ıştır. (*) l\iesela 111. ( • ) Turhan, Mümtaz ; Kültür Değişmeler1. S. 183 e bakınız.

196


TÜRK İNKILABI · VE MİLLİYEI'ÇİLİGİMİZ

Selim zamanında, mekanik ve\ riyazi�·enin Avrupai anla­ mına mukabil tıp teşhissiz, tatbikatsız, hastanesiz okutul­ muştur. İnkılaplar yapılırken şuna dikkat olunmak gerekir : Bir milletin dinamik kıymetleri arasında tasfi)1eler yap­ mak, onların yerine başkalarını koymak kolay olmasa bi­ le tehlikesizdir. Mesela, iktisat alanında devletÇiyken bu­ gün liberal olunabilir. Siyaset alanında, dün mutlaki�;etle, sultanla idare edilirken bugün meşrutiyetle, cumhuriyetle idare edilebilir. Maliye sisteminde, 2şar )' erine ,-ergi ko­ nulabilir. I\1aarif sal1asında n1edreselerin �-eriı1i mektep­ ler alabilir. Bu sahada müşkülat, müesseselerin kurulmasıı1dan zi­ )'ade zihniyetin yerleştirilmesindedir. Fakat. milletleriı1 kültür müesseseleri)1le, mane\1i kı)�metler üzerinde �'apıJacak tas�iye teşebbüsleri cidden bö)·ük dikkat ister. · . Arkasını bö)1Ük, şerefli tarihe, tarihe malolacak aza­ metli başarılara da)·amı)•anlar, milletleri arasında inan, se\•gi, sa)�gı )·aratmamı� olaı1lar; Kültür müesseseleriyle manevi 'değerler üstüne tasfi.)·e hareketine kalkışmamalı­ dırlar. Kalkışırlarsa, müstemlekeci metoda, �'ani cebre, tehdide, 1asfi)1e)'e baş\"Urma)'a mecburdurlar. Bu türlü tasfi)·eler ise . ekseri�' a. )'erleştirmek istediğimiz yeni kı�·metlerin ale�·hinde olmaktadır� Çiinkü zorlanan şuurlar, \•icdanlar - kökünden )'Ok edilmedikçe - bu �·eni kı)'­ metler düşman kesilmekte; bu �·eni kı�·metleri �·erleş1 ir­ mek istiyenleri düşman bilme�te<lir. Bö)·Je bir ruh duru­ mundan ise asıl inkılap \1e inkılapçılar zarar gönne!,tedi r. Bu hususta, �-akıı1 t2rihimizden alınmış bil n1i�al ,·e­ relim: Yeniçeriliğin bu memlekete XVII. asır son undan beri ne bö�'Ük kötülük, zarar getirdiği bilinmektedir. Fa­ kat bu zararı önleme)·e \�e bu fJCağı düzeltn1e�·e hangi pa-

197

·


.

TURK İNKILABI VE l\ılİLLİYETÇİLİGİMİZ dişah, hangi devlet adam1 çalışmışsa ya başaramamış, ;·a mahvedi! miştir. Bu ocakda ş u ve;·a bu din ulusunun ne­ fesi, hatırası var zannedenler daima ıslah teşebbü.� lerini kanla önlemişlerdir. Ama ha;·ret veren bir hadisedi r ki, il. l\Iahmut zamanında ;·eniçeriler kaldırılmıştır. O vakte kadar ulemayı, halkı kendi taraflarında bulunduran bu mel'unlaşmış kuvvet: bu devrede, bilhassa Yunan . isyanını bastıramamıştı. Sayıca daha cız olan :\!ısır askerlerinin bu bastırma işini başarması üz�rine halk ve ulema )·eni­ çeri }erin zararı, faydasızlığı üzerinde. ·)·enile�me ta�:aftar­ lariyle, padişahla bi rlejmiştir. İşte o \·akit olmaz, )·apıla­ maz denen şey gerçekleşmiş, ;·erıiçeriler yok edilmiştir. İ nsan; bu hadisede. inandırmak yoluyla bir ınüe5.sese)·i halkın eliyle tasfiye ve yerine başka bir müesseseyi yer­ leştirmenin ne kadar mümkün olduğunun açık misalini görebiliyor . ..

Cumhuriyetten sonraki inkılaplarda da Atatürk'ün ilkin milleti ikna yoluna baş vurduğunu biliyoruz; uzun seyahatler, hazırlıklar, izahlar, konuşmalar, l1itaplar ya­ par ve . mutlaka teklif etmek istediği ye11i değerlerin an­ laşılmasını sağlama)·a· çabalardı. Bu iytibarladır ki Türkiye'de inkılaplar kansız, şid­ detsiz olmuştur, denebilir. İnkılaplar bahsinde dikk�t edi­ lecek asıl taraf: yerleştirilmek istenen müesseseleri veya değerleri, bir şahsın, bir zümrenin arzusu, cebri, sembolü haline sokmamaktadır. •

Cumhuriyet devri ink ılaplarıyla daha öncekileri?t açık farkı şudur: Daha önce yapılanlar, garbın höyük ve teh-· . likeli devletlerine karşı yapılmış b i r fedakarlık, bir conces­ sion'dur� Devlet bunları yapmakla, ya tahtını, ;·a bahtını kurtarmak sevdasında veya oyunundadır. 198

__


TtJRK hlKIL.·\BI

\'E

l\IİLLİYETÇİLİGİ:\IİZ

Halbuki Cumhu riyet devrinde, inkılap denen teşeb­ büs1er. ancak ve sadec'? millet i yükseltmek emeliy ie )·a­ pılmışt ır. Yerleştirilme!t istenen kı�; metlere (kı�·met h\ik­ ınü h:lli11de •:e)·a �eni.}·e t hükmü hali nde olsun ) . bizatihi inanılmaktadır. İnkılap dediğimiz )·eni teşebbüslerin daha öı1c�kiler­ den asıl farkı; istiklal zemini üzerine kurulmalarıdır. Os­ manlı İmparatorltığundan Türki}·e de\1leti halinde :)e�iren devletimiz dış dünyaya, yani batı. )''ini A\·rupa diin.}·3sı­ na karşı müthiş bir zafer kazanarak tam hürri�·eti:ı i ka­ zanmıştır. Kapitülas}·onlar, «Düyunu Umunıi)·e» gibi bü­ tün köstekleri koparmıştır. Ondan sonradır ki, o al�mler­ den vatanına alınmasını lüzumlu gördüğü şeyleri toptan almaktan çekinmemiştir. Cumhuriyet devrindeki i nkılapların başka bir fari­ kası: bir sıraya konmuş oJmasıd!r. İlkin, inkılap denen. yeniJeşme zihniyetiyle tezat teşkil eden müessese�� r or­ tadan kaldırılmıştır. rviesela laikliği kurmak için, onunla zıt düşen halifelik miiessesesinin k2ldırılması ön plana alınmıştır. Müsbet i lmin, metodunun eie alınması da ancak bu laiklik prensibinin yerleşmesiyle mümkün olabilirdi. Üni­ . versitelerin kurulması da ancak müsbet ilmin ve mc:?todu­ nun kayıtsız şartsız hürmet görebildiği bir laik cemiyet) te mümkündür. Bugünkü nesillerin. inkılap me!;·elesinde düşüncele­ rini şöyle i fade etmek mümkündür: Türk milliyetçiliği­ nin ideali, geri dönmek ve yeniden uçuruma sürük!�:1mek değildir. Ama Türk milliyetçileri, hayatı sonu gelmez ın­ kılaplardan da ibaret bilmemektedirler. Onlara göre, el­ deki inkılapların durultuJmast, sindirilmesi, alınacak en 199


�ÜRK İNKILABI VE MİLLİYETÇİLİGİMİZ iyi neticenin alınması şimdiki neslin galiba baş \·azife­ sidir. Bununla beraber, kültür m üesseselerimiıi başkalan­ na muhtaç olmayacak hale getirmek, bu nesillerin idealin­ de ilk hamleyi meydana getirmektedir.

-

..

-

'

'

200


l\Iuhterem dinle)·icilerim; (=�) Daha önceki konuşmalarımda, milletlerin i.!er!ere� ve yenileşme ideallerini gerçekleştirmeye yany� bir :nil­ letin milletlerarası münasebetlerini düzenle:::e ye, o mil­ leti, ileri milJetlerin hizasına yükselmeye j:"'"':kan kazan­ dıran dinamik değerlerden bahsetmiştim. Buc�ar, ay·r.ı za­ manda, batı medeniyetini }"aratan müsbet ili�:erin de �o­ nusu bir sıra çalışma sahaları idi. Gördük ki, bu değerleri millet ihtiyacır..a göre değiş­ tirmek böylece . milletin refahını, i lerlemes:;i sağla::!ak hem mümkündür, hem lazımdır. Gine belirtrr..· stim kL °Jir mi1let, bu dinamik değerler bahsinde hangi �illet i:erde •

#

ise ona baş vurmak; o!luİı metodundan, müe�sesele�den faydalanmakla ödev lidir. Bu ödev, milliyetçiliğin� yani milletini sevmek ve O!lU yükseltmek ideolojj�jnjn de ilk şartıdır. Türk milliyetçiliği de oe zaman belirmişse ora­ da ,_-e o zaman, garba }"Ö11elmek yani müsbet iljmleri bu memlekete yerleştirmek, böylece yurdumuzt: örnek 'Jir vatan haline yükseltmek heyecanı da birlikte doğmlli:-.ı.r. Oyle ki; milliyetçiliğimizin tarihi ile yenileşn:e "\·e ilerle••

( * ) 9 Haziran l!:'t;l tarihli yedinci rad:;� konuş:ısı.

201


TÜRK İNKILABI VE MİLLİYETÇİLİGİMİZ

me tarihimizi birlikte mütalaa etmek. onları anlamamız için, bir zarurettir. Bundan başka gördük ki bir milletin ilerlemesinde son derece m ühim rolü olan inkılaplann, müsbet ilmin, ya­ ni dinamik değerlerin yardımından faydalanması kesin bir şarttır. Hele inkılapların bu dinamik değerler alanına giren kısımlarda )'apılması, çok kolay olmasa bile, millet hayatında, nisbeten tepkisiz ve zararsızdır. Fakat; bir mille.tin yalnız refah ve ilerleme ideali ile )"Ürüyerek kendini bo)·una değiştirmesi, onu başka mil­ letlerin manevi sömürgesi haline sokmaktadır. Şahsiyet­ siz t�klerin aile '\"e cemi)·et �·anındaki durumları, aileye ve cemiyete zararları ne ise; şahsi�·etsiz yani sömürge kütlelerin insanlığa zararı odur. Şimdi anlaşılmaktadır ki, insanlık. bir şahsiyet olarak kendine katılan ve milletler­ arası nizamda, sevgide ı·olleri olan kütlelerden fayda göre­ bilmektedir, gübre veya sömürge kütlelerden değil! Bundan başka; bu dinamik değerlere milli)·ctçilik ide­ oloj isinde ön safta �·er verirken unutulmaması gerekli noktalar \'ardır. �1illetler bu dinamik kı\·metJerin konusu olan m ünasebetleri ,.ıırken o sahalarda kendile· rinden Üstün görünen mi lletlere ha)·ranlık dU)1arak kendilerini �·itirebili�·orlar. Bugünkü Batı mPdeni�·etinde bütü.1 me­ deni insanlığın perde ı:-erde emegi olduğunu unutup. ör­ nek aldıkları milletin \'e�'a milletleriı1 tabii, kop)·acı�ı ha­ li ne dü�eb iJi)'Orlar. İşte o zan1an; o millet için çöl�me," dağılma. m i lletlere �·em olma. maııe\•i. hatta maddi :iÖmürge . olma felaketi bel iri�·or. Bu i�·tibarladır l;i. bir n1ilJ�ttl' iiPrlcmc:>'.\·i. gelişme�·i, dinan1izmi sağla�·aı1 bu türlü değ�rle:ı i n miiesses�lerin kar�ısı11a; o m i l lete istikrarını ,.t:rPn d t> g er Jer i müessese­ leri de:> ko,·mak lazımd11· •

,

.


T'ORK İNKILABI VE MhJ.tyEIÇİLİÖİM�Z

Bu türlü kı)·metlerin m üşterek vasıfları: Bütün bir m illetin çocukl�rı tarafından, tarih bo)·unca )·aratılmış olmalarıdır. Milletin en silik, en hu)·suz ferdinden en yi­ ğit, en idealist ferdine kadar, bütün çocukla�ının yarat­ makta el birliği ettiği bu değerler; ağır ağır kur�lur, yer­ leşir, gelişirler. Yerleşmeleri ve gelişmeleri için bir tarih uzunluğu gereken bu değerler; artık rastgele fertlerin ar­ zu�una, ke)·fine bırakılamaz, ra�tgeie he\·eslerle )•ıkılıp değiştirilemezler. Bö)·lece bir milJetin istikrarını sağla· ınakta bö)•ük bir faktör oJurlar. Bunlara milletlerin «eh�di değerler»i adını \' ermek )·anlış olmaz. •

Bir milleti se,·mek, se\·dirmek isti)·en idealistlerin; o milletin çocuklanna işte b u ebedi değerleri tanıtması lazımdır. O zaman; geçici değerler üstünde dağılaca�ı )'erde, sevgi, tarih bo)·unca )'aratılan ebedi değerler ü�tünde toplanır. Millet dediğimiz bö)·ük, anonim kütlenin )'arattığı ve üstünde birleştiği bu değerler, bu gerçekler, bu müesseseler . . . milletlerE'. öz damgasını vurur. Bunların hepsini ve)·a hepsine yakın çokluğunu benimsemedikçe, mi lli)·et denen imti)'az, edinilemez. •

'

Bu müşterek, bu ebedi değerlerin başında vatan gelir. Bu m illetin çocuklarına göstermek gerektir ki, millet denen canlı \rarlık, havada ve hulyada değil. ,.a�an de­ nen coğraf)·a üstünde )·aşar. Bir memleketirı coğraf)·ası, ilk bakışta, ne kadar aşa­ ğı, ne kadar za,·allıdır! Bu coğraf)'a, ister esrarlı dağlar, ister )·alçın ka)·alar, ister cennet gibi o\·a!ar, ister kuş uçup ker\·an geçmez bozkırlar olsun: İnsanın, ha�·vanın çiğneaigi bir ö1ü alemdir .. . Kabramantn çiz!nesi, atının nalı, çobanın ka�·ıtsız a)·ağı onun )'Üzüne, gözüne a�"nı

203 •


TÜRK DJKILABI VE �IİLLİYErÇİLİGİ�fIZ

kaj·ıtsızlıkla basar. Katilin haksız yere döktüğü kan bu "·ücutta yayılır; her şeyden habersiz çoluk çocuğu.'l tek· meleri onun bağrıı1ı tepeler; dost çiğner, düşman çiğner... Aslanla sırtlan, bülbülle karga, kurtla kuzu. atla eşek, tıpkı hainle sadık "·e tıpkı adille zalim gibi bu gövde üstündedir. Bu birbirini inkar eden, birbirinden tii<sinen \0arlıkların altında coğrafj·a hep bir \�e değişmez royun eğmesiyle görüı1ür . Fakat bir güı1 gelir, insan· \·e hayvanın a)-·nı kaj·ıt· sızlıkla çiğnediği bu coğraf)·a canlanır. Eyinin, kötünün, dostun, düşmanın, insanın, hay"·anın aj·ağı altında boyun eğen bu gövde, silkinir; uçurum uçurum derinJeşir, zirve zirve heybetle dikelir. Sıtma renkli bozkırın, bitkin, tes­ lim olmuş yüzünde bütün damarlar gerilir; toprak, yarık yarık, obruk obruk bir ejderha ağzı gibi açılır. Her elin uzanıp devşirdiği meyvalariyle herkesin olan bir giizelin zavallılığını hatırlatan &ümrah ovalar, bir kasırga sahne· sine döner. Her daJ bir kargı, her tane bir kurşun, her ince s u kanlı bir batak olur. Hulasa, bu cansız coğrafya bütün varlığiyle şahlanır, geçilmez uçurum, aşılmaz sınır durumuı1a girer. İnsan. o vakit güzel olarak, höyük oJarak kimi varsa ve insan topluluğµ eyi olarak sevgili olarak nej·i yetiştirmişse bu uçurumların başına, aşılmaz sınıt· lara yollar. «Boştur. verimsizdir, sarptır, çöldür», diye horladığı kayıtsızca çiğnediği bu toprakların her adımina, anaların illerin özene özene hazırladığı zekalarını, yiğit­ lerini he�ap aramadan kurban verir. Çiğnenen şey, baş tacı olmuştur; cansiz ve tarafsız coğrafya "·atan olmuştur. Ortada bir mucize vardır: Bu· n u kim yapmıştır, nasıl yapmıştır? •

Vatanların ilk doğuşu ne kadar bulutludu.r! Hangi · kütle "·atanının seçmekte serbest olmuştur? Yer yer akan 204


TtmK İNKILABI VE

MİLLİYE'I'ÇİLİGİMİZ

sel sularına, kaynak sularına benzi)·en insanların yer yer toplanıp coğraf,y·anın }·atağına, kabına göre biçim alma­ sında tesadüfün oyunları ı:ıe kadar höyüktür! Türkmen­ ler Hazer'in şimalinden geçselerdi, şimdi kimbilir hangi. sinde, hangi yerde idik? . . . Birleşik Amerika'yı kuranla­ rın çıktığı yerlerin değişikliğini, çıkışlarında hakim olan sebepleri düşününüz: Hangisi bugünün Amerikasınt, dev­ letini kurmak emelini taşıyordu? Tesadüfün rehberliği ile çiğnenen otluklara, dağlara, dökülen bu ilk emekle1· ne olursa olsun; vatanların baş­ langıcı irade dışı tesiri.ere da)·anır. Ana '\ e babasını seçmekte, doğc.cağı yeri istemekte serbest olmıyan çocuğun, iradesini kazanınca)·a kadar ge­ ,ç irdiği müphem karanlık, hatta adsız devre pek benzi)·en bu coğraf)·a ve cemaat adsızlığı, yavaş yavaş silinir. Ne­ siller orada �·aşama ,.e ınes·ut Olma şartlarını parça parça y : aratır ,..e sonra kütle adı alır, ayrı bir karakter kazanır. Artık bu kütle doğuşun, karanlığını yırtmış; insan toprağın ve toprak insanın adını almıştır. ..

·

İnsan kütlelerinin bu adsız coğraf)•a üstünde )'aşama \'e mes'ut olma şartlarını )'aratırken birleşmeleri, b irle­ şik kütlelerin zaman içinde müşterek hareketleri ctmillet» olmanın iki bö�.rük şartını yaratır. Bu şart, müşterek ta­ rih'tir. Bu andan başlıyarak kütle de coğraf)·a damga­ sını vurmuştur. Hücum ederken, hücum edilirken artık ortada <tmUa)·)·en» bir cemiyet ve onun )rurdu vardır. \Ta­ tan doğmuştur. Bu doğan �·atanın tamamlanması için in­ san kütlelerinin din, lile, ahlak, irfan, d il ve edebi)·at, sanat, hukuk, de\•let, iktisat gibi . . . müesseseler me .\·dana getirmesi; gaye birliğine, a)'nı adete, an'ane)•e, örfe sahip olması lazım gelmiştir. Bu müesseselerden her birinin ne kadar ağır fedakarlıklara marolduğunu anlamak için: •

205


TÜRK

l�KILABI VE

!\lİLLİiTrÇİLİÔİ:\IİZ

Dağınık hurafelerin mazbut bir millet dinine dö �et>ilme­ sindeki eziyetleri; kör intiyaçlar yığlnı11ın millet i!,tisadı haline erişebilmesindeki sonsuz kahırlan; her biri bir parça toprakta, başka bir ağızla derdini anlatan aşiretlerin tek dille anlaşabilmesine gerekli cehi tleri . . . örnek "larak düşünelim! , Vatanlardan · sonra vatandaşların da doğuşunda, <ıta­ rihi imkan», «tarihi zaruret� d i)·ebileceğimiz· faktörleri

hesaba katmamız lazımdır. Bi� İ rlanda'da doğabi lirdik; Truman Türkistan'da dünyaya gelebilirdi. Ama, işte böy­ le olmamıştır. Realite şudur ki biz bu topraklarda doğmu­ şuz, Truman da Amerika' da! . .. Soylanmızın geçirdiği ilk yerleşme maceraları bittikten, "·atan· kurulduktan, soyu­ muz ve vatanımız adını, damga3111ı aldıktan sonra coğu­ şumuz, yaşamamız, adımız, sanımız, artık muayyen bir kader çerçevesine girmiştir. Milletimizi değiştir�edikçe, yahut vatansız kalmadıkça bu kader çerçevesini, kolayca, istiyerek değiştirmemiz imkansızdır. Çünkü saadet, fela­ ket, eyilik, kötülük, güzellik, çirkinlik, doğruluk, eğrilik anlayışımız hep bu çerçeveye göre ayarlanmıştır. Bun­ dan şikayet edenlere sadece şaşarız! Çünkü her millet böyle bir çerçeve , içinde, bu türlü imkanlara, zaruretlere göre kurulmuştur. Kendi vatanımızııı çerçevesinden, ta­ rihi zaruretlerinden kurtulmak istesek, vaziyet ne olur ki? «Kader birliği�, «Tarih birliği� ve daha başka mües-­ seselerin birliği ile, şu topraklar üzerinde gerçekleştirebildiğimiz �nlaşma, ,başarma, sevme, sevilme, duyma, bilme. . . gibi her şeyden uzak kalmış; bizimle hiç münase­ betli olmıyan diğer tarihi imkanlar ve zaruretlerin çer­ çevesi içinde kaybolmuş oluruz.. «Gurbeb denen motifi bu kadar eyi anlıyan Türkler, bu kaybolmanın ne idiğini bütün insanlardan eyi bilirler! · Bu bakımdan bizim için. •

206


TÜRK L"JKILABI VE !\.IİLLİYETÇİLİGİ�IİZ

vatansızlık felci.ketiyle karşılaştırılacak bir fel.:iket akla getirilemez! Atina veya Isparta beldelerinde de en böyük ceza, sürgün değil miydi? Vatansızlığın insan benliğinde meydana getirdiği korkunç eksikleri bilmQk için. yabaı1•

cı bir memlekete giden '\·ey·a bir memlekete )·eni mal olanların nelere cür'et ettiklerini ölçü gibi almak yanlış olmaz. «Sergüzeşt arıyan� diye tanıdığımız bedbar1tların, bütün zekalariyle, cesurluklan ile birlikte i nsanlığa ge­ tirdiği· zorlukların sebebini, en sonunda, vatansızlıkta bul. muyor muyuz? Coğrafyadan vatana yükselişin kaç milyon faciaya, kaç milyar hadiseye, �aç milyar acıya malolduğunu an­ lamak için doğuran bir ananın yanında bulunmak, onun çektiğini uyanık bir yürekle görmek lazımdır. K:ırnına

düşmeden bir zerre, çok bayağı bir kimya zerresi olan; hatta karnına düştükten sonra, dokuz aylık bir mihnet. çile devri içinde bile her şeyi bilinmez bir adsız «yük; olan çocuk . . . doğarken anasını kaç kere öldü·rür, -diril­ tir! Doğmadan bir yabancı olan ve çok kere ölümüne ağ­ lanmıyan bu adsız et parçası için ana, ilkin canında da ileri tazeliğini, insanlığın övünme mevzuu oları güzelli­ ğini vermiştir. Yıpranmış, hazan sakat kalmış, mahrumi� yetler yüzünden manası yitirilmiş bir bedenden sonra. bütün arzuların gömülmesi gelmiş, bunJara katılmıştır. Adsız� şekilsiz bir zerr�den adlı, sanlı bir şahsiyet },aline getirdiği yavruyu ya <•il almış gitmiş, ya sel almış git­ miş•, yahut da cansız coğrafyayı �bedi vatan yapmak için sınıra gömmek icabetmiştir. Şu üstünde bulunduğumuz toprakta dokuz yüz yıldan beri doğanların, ölüp bu top­ rağa gömülenlerin sayısını kim bilir? Bir. arşınlık yerini st:ı1ayan yiğit kanının, göz yaşının, alın terinin, göz nuru­ nun, zeka nurunun hesabını kim yapabilir? Yüzlerce yıl.

-

207

.


TÜRK İNKILABI \'E �IİLLİ\�TÇİLİG1�1tz

dan beri toprak olan Türklerin a�·ıkladığı pürüzün, dol- · durduğu uçurumun akıl almaz bö:rüklüğünü, bunların şimdiki nesillere sağladığı niymetleri anlamak i çin ta­ mamlıklarını kazanmak yolunda - bugün milletlerin kat­ landığı korkunç fedakarlığı, ölçü gibi kullanmak yeter. İşte böylece; Türk a!lnesinin özünden gözünden kıs­ kandığı sevgilisini, sevgılisinden se\Fgili evlatların milyon­ lar ve milyonlarcasını l:urban \'ermek; milyonlar \'e mil­ yo1ılarca çiftçinin, işçinin el emeğini, alın terini bu coğ­ r af:raya dökmek; mil�·onlar \··e milyonlarca bilgin, sanat­ kar \:-e fikir adamının zekasıı1ı, ze,·kini, düşüncesııli bu . coğraf)·a)·a akıtmak sureti)·le bu \'atan kurulmuştur. O zaman, bu \'ata11a bağlanınanın hikmeti ne güzel anlaşılır! Vatana bu bağlanmanın, )·al teknesine sadık ka­ lan bir köpeğin bağlılığına benz�mediğini anlamak için ş u ha)rali göz önüne getiriniz: Amerika'nın, İngiltere'nin ! Türkiye'den ileride, mamur \Ye zengin olduğunu kim bilmez? Fakat memleketin çocuklarını toptan bu ileri, zen­ gin ve mamur illere göçürme�'i akla getiren bulunur mu? Yerin, göğün, hulasa: Kaza \'e kaderin yazısiyle baş· lıyan \.'atan meselesinin bugünkü haline bakınız: Millet adına la)'ık hiç bir cemi�·et, �-urdunu gönül rızasi�·le bı­ rakmamıştır, bırakamaz! -

/

208


Muhterem dinleyicilerim; (ıC:) Tarafsız coğrafyanın vatan haline gelmesi için har­ caııan emeklerirı bir aynası, bir haznesi: bir l1afızası \•ar­ dır: Tarihimiz! Tarafsız coğrafyanın vatan haline gelmesi için har­ nın kolay olmadığıdır. Üstünde bcgün sereserpe gezdi­ ğimiz bu topraklar, vatanımız olabilmek için Türkmen, . yetiştirdiği en seçme yiğit!eri, en sevdiği, üstün de titre­ diği zekaları, dokuz yüz yıldır buralarda eritmiş, bura­ lara akıtmış bulunuyor. Türk illeri dört yandan, ille Bizans. Adalar, Ermenistan, Gürcistan )·anından düşman illeri ile çevrilmişti. Buralarda kılıca kılıçla, baskına bas­ kınla. akına akınla karşı, ko}·mak gerekiyord u; her a n tetik da\·ranmak, tedbirli olmak, )·iğit kalmak şart olu­ )·ordu. Bundan ötürü ha)·at · çetin, ateşli, fakat kahraman­ -ca ltur.1ılup girli)·o:rdu. Şüphe �·ok: karşılarındaki düşma n d a bö)·le idi, bö)·le )·e·LiŞi)·ordu. O d a )·eni hıristi)·an ol­ muş. o da dininin emriı1i lıer bu)·ruktan üstün görmek­ te�·di. Bu i�·tibarla Türkmenlerin durumu çok zordu; her ,.

( * ) 16 Haziran 1951 tarihli sekizinci rads'o konuşma­

sı.

209


TLZ?K İ�KIL .\BI VE �IİLLİYETÇİLİGİ:\IİZ .

an geldikleri yere atılabilirlerdi. Ama l1iç de öyle olma­ dı; en çetin şartları bile yenebi idik \·e bu toprakları yekpare bir \'atan haline getirdi�. Demek; Oğuz boylarının. yani bu vatanı kurup. onu birleştirip, beylikler, imparat�rluklar 11alinde :yaşatanla­ rın� Önasya'da, helP .An�dol u'da u�rad 1 ğı türlü su�·kast­ lere rağmen ayakta kaldığ1. erimediği; tarihimizin öğ­ rettiği ikinci hakikattir. Bu SUjikast şebekeleri yalnız in­ �anlar� hükumetler tarafından \:e silahla olınamıştır; ta­ biat, kaza ,.,·e kader, kültürJer \'e medeniyetler. . . Hepsi de Türkmen'in bu vatanı kurmasına yahut eriyip gitme­ sine e !birliğiyle çabal�mıştı r. Bir ;·anda eski \- unan kültürüne dayanan, nüfuz­ lu, eritici, Bizans İmparatorluğu; bir yanda dört yüz mil­ yonluk kitlesiyle bir ahtapot olan Çin; bir yanda kesil­ dikçe üreyen mahşer: Islavlar, bir yanda İsa 'dan önce 3000 yıldan beri Önasy·a'yı haraca kesen Samileri!1 yep­ }·eni bir fışkırması; bir }·anda barbarlıklarını pek si!kip a tamamış Latinlerin, Cermenlerin, Anglo - Saksonların elinde yaman b i r taassup ve istila yatağına kesilen Hıris­ tiyanlık; bir yanda bu Hıristi�·anlığa karşı canını kt: rtar­ maya çabalı)·an �1i.i5lüman tık ... ; nihayet, Gürcüler, Erme­ ni!er, "Cine\;izler•·, Sırplar. Arna\·utlar. BulgarJa:-, Ru­ menler, Yunanlılar gibi düzinelerle külahlı, pusatlı, yan 1:-arbar, yarı mutaassıp, kah dindar, kah çapulcu; ticare­ ti, ilmi, hatta sanatı haraca kesen k�imeler . . . Türkmen, işte b u ihtiraslar, bu birbirini tamamlıyan suykastler ve türlü sebeplerle bilenmiş bu silahlar ara­ sında, Önasya'daki tarihini, vatanını yarattı. Yarattı ve yaşattı. Bu hakikat; Türkmen denen. Oğuz boyları de­ nen, Garp Türkleri denen, kah Selçuklular, kah Osman­ lılar heyetinde görülen realitenin canlılığını gö3teren 210


TÜRK İNKILABI VE MİI.t.lYETÇİLİGlllİZ

,

ateşten oktur: Zamanla, bütün o düşman, o bize karşı birleşik varlıklar, ya başka kanallara akıtılmış, ya Türk­ men'in iş ortağı haline sokulmuş, y a kötülü k yapamaz hale getirilmişlerdir. Tarihimizin öğrettigi üçüncü höyük hakikat: Oğuz . Boylcırının Önasya·yı ele alması; şarkı. hele İslam dün· yasını kurtaran eşsiz bir müdahale olduğudur. İsa'dan sonra tek istila gösterilemez ki neticesi bakımından Türk­ menlerinki kadar bö)·ük, hayırlı ol3un. 0Tabiatla müca­ dele ede ede pişmiş. tabiat kanunlarını kavramış; reali­ teye, müsbet düşünüp görme�'e alışmış. manen de mez­ hep mücadelesiyle ·yıpranmamış" bu yeni faktörün Önas­ ya'da işe başlaması insanlık için tam bir niymet olmuştur. B u müdahale ilkin düşünce hürriyetinin, vicdan hürriye­ tinin Önasya'da, _Akdeniz'de kurt3rılması için bir niymet olmuştur. ' Şarka yönelen ilk rönesans olan eski Yunan mede- niyeti, tskender'in ululuk hastalığına, macera düş�<ünlü­ ğüne kurban gidip yıkılınca ikiye ayrılmıştı. Birisi Garp· ta Roma"nın, sonra kiliselerin mirası oldu. Klasik Avrupa Rönesansı "nı XVI. asırda doğuran amiller içinde bu mira- . rasın ·d a yeri var, ama o vakte kadar Garbın iskolastik tarz elinde sürünmesini önliyememiştir. Bu rönesansa kadar cihandaki düşünüşün, �ilginin asıl nazımı Şarktadır. Eski Yunan medeniyetinin Doğudaki varisleri: İsken­ deriye, Antakya, Silifke, Bergama.. . . Hep Helenistik Ça­ ğın imparatorluklarına merkez olmuştur. Bunlar, Bizans · mirası olduktan sonra tamamiyle müslümanlann eline geçmiştir. Emevilere, hatta sadece Abbasilere kals:ı, He­ lenizm mirasından istifadeye imkan kalmazdı. Gerçekten de, : Helenizmi� ille neo - platonisme'in metinleri, İbra­ niceye çevrildiği o sıralarda gerek İslam, gerek Bizans

211·


TôRK İNKllABI

VE Mh.t.1YEI'ÇİLİGİMİZ .

aleminde, korkunç din kavgaları olmakta idi. Yunan fel!:efesine sadık kalanlarla Bizantiniz.m arasında ltan�ı çarpışmalar sürüp gitmekteydi. Bu yüzden medeniyet eser­ leri )�akılıyor, yıkılıyor, mahvoluyordu. İş böyle gitseydi, Bizanslıların ve Arap Ortodokslarının elinde o eski me­ •

deniyetin zeııesi kalmiyabilirdi . . . Türkmenlerin Önasya'da, İslam dünyasında yerleri­ n i · alması, işte bu devreye rastlar. İster Abbasiler adına, ister müstakil devletler halinde iş görsünler; eski klasik , metinlerin Arapçaya çevrilmesi, aklın nakle üstün görül­ mesi, vicdan serbestliğinin riayet görmesi onların karak­ teristliğini teşkil etmiştir. Şarkın ilk rönesansı da bıJ sa­ yede, Doğu'da İslam Türk dünyasında doğmuştur. Yakın Şarkı gerçek bir inhitattan kurtaran bu Türk­ men müdahalesi, bu ilk Şark rönesansı; daha sonraki Arap halifelerle onlardan ku\1\Yet alanların elinde bo­ ğulmal� · -.izere)·di ki Arıadolu·�a Yakın Şark'ta yerleşen Selçuklu Türkmenleri vatanlarını bu rönesansın mirası­ na bir bahçe gibi açtılar. Başka illerde barınamıyan bir Şems-i Tebrizi, bir Me\1lana, bir Sulıan \Telet, bir Mu­ hiddin-i Arabi. . . ancak bizim illerimizde vicdanına, dü­ şüncesine hürriyet buldu, yerleşti. Tesamüh (= toleren­ ce) o de\Yirde Anadolu')·u bütün seçkin insanlığın buluş- . ma )·eri yapmıştı. Sonra; güzel sanatların. plastiğin - he)·kelin, kabart­ manın, - ınin)·atüI'ün; güzelliğine do.,·um olmı�·an · Çini­ lerimize işlenen in�an şekillerinln .... bugün bilebildiğimiz !

k.adarı; he�·kelin, resmin mal1kiin1 edildiği o anda, Sel­ çuklu Türkmenlerinin güzel sanatta, \1icdan, düşünce, serbestliğinde nerelere kadar ilerlediğini gösteren başka bir misaldir. •

212


önasya'ya Oğuz boylannın yerleşmesinden doğan ikin· • c i niymet, şu çok ünlü Roma csulh» ünden beri bu Aleme tattırdığımız sükiindur, emniyettir. Her şeyi soyumuzun aleyhine yoranların iftiraJarına rağmen, insanlık bu niy· · meti de gün geçtikçe "diliyle ikrar, kalbi)•le tasdik'' et- . mektedir. Bizans·ın din kavgalanyle birer çöl manzarası alan geniş bir kıt'ada Selçuk1uların yaptığı yolları, c, kuş uçmaz, kervan geçmez !steplerde sultan hanları şeklinde akıttıkları zekayı, zevki, medeni ve sosyal anlayışı bir göz öı1üne getiriniz! Buralardan insanlar, zenginlikler aktı. Bunların akması için �ulh ve emniyet denen bugünün varlığı şarttı. Böyük ticaret yolları Yakın Doğu'daki dev­ letlerimizden geçiyor -veya oraya dökü1üyor, yahut ora­ lardan başlıyordu. Refal1 seviyesi durmadan artıyor; Ana­ dolu -Türk kütleleriyle doluyordu. Bizanslıların ne onla­ •

rın peyki olanların zaafı, taassubu yüzünden Yakınşarkı parçalıyan anarşi devri, böylece bitmiş; herkesi malından, canından emin bırakan böyük bir devlet sistemiyle "Türk , sulbü. doğmuştu. Bundan başka Türkmenler; birbirini boğmak üzere olan, ırk, mezhep kütJeleri arasında devlet nüfuzları, ruh­ larındaki tesamühle öyle bir tesir yaptılar ki insanlığa )•cniden umumi bir disiplin� sükun ile birlikte adalet, B u prensipler, doğruluk getirdiler. Adalet, doğruluk. . . ancak ins�nın ereceği ni}�metler_dir_. V� insan, anc�Jt- hayvanlığını, barbarlığını )·endikten sonra bu niymete erebi· lir. Bu prensipler, Romalının "Hak, zorundur!'' formülü­ ne' ne kadar a)•kındır! Bütün dünya hukuku bugü;ı bile + .

.

bu formülün damgasını taşımaktadır. Bu damga)·la yüzü, özü kapkara bir aleme Türkler, adaleti, doğruluğu, an­ laşma zihniyetini )1alnız 1a\.·siye etmemiş; onu tahakkuk _da ettirmişlerdir. Azlıklara \'erdiğimiz hakları, asırlarca ..

213


TÜRK İNKILABI

VE

MİLLİYETÇİLİÖİMİZ

işgal ettiğimiz yerlerdeki muamelelerimizi, hatta k.ıpitü­ lasyonları bu zihniyetimizin delili alırsam şaşmayınız. "Yaşamak için kavga'• formülünün medeni fakat Türk ol­ mıyan yerlerde İncil olduğunu görüp bizim imparat�ı·luk­ lanmızın adal�t, doğruluk, anlaşma zihniyetiı1e "sıyaset aptallığı'' diyenlerle bir �üşünmüyorum. Azlıklara veri­ len haklar, imtiyazlar, ı,apitülasyonlar bizim en zorlu, en teşkilatlı devrimizde "·erildiği için dünyaya hangi gözle baktığımızı, bu Şarlke:1, bu Birinci Fransuva, bu Bor.ji­ ya'lar dünyasına ne getirdiğimizi mükemmel gösterir sa­ nıyorum. Bütün bunlar doğrudur. Fakat - o kadar böyült baş­ lıyan - Selçuk İmparatorluğıınun daha X,III. asır sonunda ·

çöktüğü de bir korkunç realitedir. Bu, yalı1ız bir siyasi idarenin çökmesi olmamış; bütün dünya görüşüı1ü11 de­ ğiŞmesi; Türklerin garptaki bütün hareketlere uzak kal· ması neticesini de yermiştir. Dünya ölçüsünde, dünya için acı olan bu çöküntünün üç sebebi vardır : Birincisi; taze Selçuk İmparatorluğunun ''haçlılar" suykastına uğramasıdır: Yeni beldelerimiz, yeni yollarımız üstünden, bu miJyonlarca barbar mutaassıp taze �bir bah­ çeyi ezen korkunç bir silindir gibi geçti. Haçlılar hücumu yalnız yıkmakla, örene çevirmekle, bütün bir medeniyeti, - insanlığa vadettiği - meyveleri geciktirmekle kalmamış; şarkın garba karşı önüne geçilmez bir şüphe, endişe beslemesine de sebep olmuş­ tur. Bu hücum, Selçukluların üniversel görüşünü yıkmış, dünyayı iki düşman mezhep kütlesine ayırmıştır. \

.

.

İkincisi: Haçlılardan daha kötü neticeler vereı1 Mo­ ğol istilası, Moğol akınlarıdır. Haçlılardan kurtulabile:n heı· şeyi Moğollar yoketmişlerdir. Selçuk alemini içinden vur1

214


TÜRK İNKILABI VE MİLLİYEI'ÇİLİÖİMİZ

makla şarkın en bö)·ük medeniyet amilini ortadan kalk­ maya zorlamıştır. Anadolu'nun Moğol istilasiyle perişan olması; bir yandan si)·asette ahlak bozukluğuna, şahsiye­ tin erimesin,e; öte yandan a)'}·aşların, mutaassıplann or­ ta�ığı basmasına imkan '\•ermek sureti)·le de pek şeametli olmuştur. . Üçüncüsü; bu iki amilin tesirleri altında, tertemiz bir Türkmen kütlesinin, d isiplini, sıra ve sa)·gıyı yitirmesidir. Sıra ve sa)·gı. mezhep a�,.rılıkları ile sarsılmamış olmak ... SelçukJulan dün)'a tarihinin� Orta Çağ'da, kahramanı yap­ mıştı. Bunlardan mahrumluk onları tarümar etti. Şurasını hemerı ka�1detmeli)·im ki dünyada hiç bir ce­ mi)·et l1er biri teker teker b i r so�'U yoketmeye yeten bu üç korkunç su)·kastin müşterek hücumuna dayanamazdı. Türkmenlerin huna da�·anması, hatta daha höyük, daha mükemmel teşkilat1ı bir )'eni imparatorluk kurarak ka­ dere me)·dan okuması . . . Türklüğün nasıl tükenmez bir enerji kaynağı olduğunu ispat eder. Bö)·ük Türkmen küt­ lesi, so)·ların1n hedi)·esi olan bu enerjiye; ka�"nakla:ı, nd�"' getirdikleri idare kabil:yetine; dinlerinin )'ekpare tutan tesirine, - realist görüş \'e hamlelere da)·anarak bütün b u su�·kastlerden d3ima daha taze çıkabilmiştir. Selçuklu faciasıı1ıı1 hemen ardından Osmanlı İ mpa­ ratorluğunu kuranlar, dün�·a taril1inin daima ha)·retle, l1örmetle göreceği, bö:"·ük simalardır. Bu i mparatorluğun da bugün ç-öktüğii bir ,·akıadıt·. Osmanlı imparatorluğu gibi bir dinamik kudretin de \Ökmesini tabii bulmak la­ zımdır. 1'1eselc onun çökmesinde değil. bu çöküntünün ' şartlarındadır. İnsanlığın taııı dıgı en uzun ömürlü imparatorluk olan Osmanlı idaresinin de inl1itat sebeplerini - Selçul;.lula­ rın ki gibi, - so�·umuza, külfürümüze, (�:ani din imize. •

213


TOOK İNKILABI VE MİLLİYE'l'Çİ�İGİMİZ

dilimize, musikimize) , dünyaya gelirken seçtiğimiz coğ­ rafya yoluna verenler aldanıyorlar. Bizim anlayışımıza gö­ re Osmanlı İmparatorluğunun inhitatını - binbir amil arasında - dört höyük sebebe bağlıyabiliriz : .

Birinci sebep: Dünya ticaret yollarının değiş!nesi, Türk vatanının iktisat bakımından esaslı darbeler yiyerek sarsılmasıdır. İkinci sebep: Haçlıların Türkmen vatanına eksilmi­ yen bir kinle, şiddetle, boyuna sukastte bulunması; bu yüzden şarka çöken nefret, öç hisleri dolayısiyle Garp · Şark münasebetinin dar çerçevede kalmasıdır. Üçüncü .sebep: Biz bu haldeyken Avrupa·nın sür'at­ -

le kendine gelmesi; höyük devletler halinde çevremizi kuşatması; Ruslar, Avusturyalılar gibi iki zorlu düşmanı - Avrupa siyaset muvazenesini ele alan -. korkunç amiller haline yükselmesi; böylece bizim yapayalnız, tec­ rid edilmiş kalmamız ve üstüste mağlup oluşumuzdur. Dördüncü ve en tehlikeli sebep: Osmanlı İmparator­ luğunu ilk kuranların uyanık hareketleriyle yekpareliğini kazanan ve metropol payesini yitirmeyen anavatan'ın; sonraki nesiller elinde müstemlekenin Qğrıyacağı ihma!e, kayıtsızlığa, hatta daha beter zulme uğraması, har­ canması; böylece imparatorluğıın dayanağını kaybetme­ sidir.

Şema halinde verdiğim bu sebeplerle uğradığımız bü­ tün bu mağlupluk, inhitat silsilesinden herkes cenazemi­ zin çıkacağını bekleyip miras payına çıktıkları bir anda Türkler gene yekpare bir millet halinde - yani aslına bakarsanız, daha zorlu bir · halde . . . - ayaktadırlar. Bu vaka; t.arihimizin aksettirdiği enerji, canlılık levhasının · yanlış olmadığını bir kere daha gösterir. 216


TÜRK İNKIL .\BI VE ..

�IİLLİYETÇİLİGİ:\IİZ

Dün); ada mahşerlerin kayna�tığı bir anda, tarihimi­ zin üstiine eğilmek gösteriyor ki, bu vatanı l:tfla almadık. Buradaki höyük, ebedi Türk şahsiyetini lafla ktırma.dık. Buraları. birbirinden ağır tarih hadiseleri yaratara� ··bi­ zim'' yaptık. Yendiğimiz düşman kütlelerin me)·dana ge­ tirdikleri eserleri, yıkmadığımıza, koruduğumuza üzülen­ ler, kızanlar vardır. Biz o düşmaı1 · milletlerin · )·apıp bı­ raktıkları eserleri o kadar geçtik ki; bu memlekete dam­ gamızı öyle eşsiz iki hayat özüyle; zekayla. kanla bas­ tık ki buraların artık başkalarına ait olması ihtimali kal­ mamıştır. ·Karşımızdakilerin hayatiyeti yanında bizimki­ nin ne kadar üstün olduğu n u bu da gösterir. Sonra; buraları yalnız almadık, muhafaza ettik. Hem de bütün dünyaya karşı! Bu da bizim kanımızın kuruyup . kurumadığını - ilkin kendimize, sonra bütün cih ana gösterir sanırım. Bu vatan; ancak biz tarihi vazifemizi anlamaktan, bcı �·azi feye layık olmaktan çıkarsak düşmanların olabilir.

'

217 '


Remzi Oğuz Arık'ın milliyetçiliği ne çevresine, ne kainata ne öteki topluluklara "düşman olmak" prensibinden yürümez. O seven ve çevresine severek bakan insandır. Milliyetçilerin önüne koyduğu hedef yurdunu ve milletini sevmek, halkın refahı ve ilerlemesi için çalışmaktır.

ISBN 975-7462-58-6


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.