Türk Kültürü - Sayı 305

Page 1



İÇİNDEKİLER

TÜRK KÜLTÜRÜ

Yayın Ta.: KasUJV1962 Yayınlayan :

TÜRK K'OLTORONU ARAŞTIRMA ENSTlTttSU

KurulU§ Ta.: Ekim 1961

*

lmtiyaz Sablbl Prot. Dr. Ş1lkril ELÇİN

* yazı lşleri lı1Qdtlr1l

Prof. Dr. Alıımef; B.

r.BCtlASUN *

Fiyatı : 600.- TL. Yıllık Abonesi \ 1988

yıh lc;iıı)

- İndirimsiz 7200.- TL - İndL"imli

MOO.- TL.

Abıımıe MıııWI, 171.379 numaralı posta çeki

yatınlabUlr. lMemeil g&lderil.ıne% * Dergiye gönder"Jm yaz:ı b-a ....

1ar

t.•b:m.

tw•'nı•an

Dergideki yazılar ka,ıtak g&st.ed-

IA.de eclbrıez

lerek aJınalw"Jir. VahJe.. lerdeki tl1drler bm& -­ hiplerine Aittir.

*

İdare ve yazışma adresi : BAHÇELİEVLER SONDURAK, 17. SOKAK NU. 88 06490 ANKARA

Tel : 213 4:1 35 Tel : 213 31 00

Çard aklı'd an Yüks ek Sovy et P rezid­ y umun a Doç. Dr. Enver Konukçu Az er bayc an (Şilr) Samed Vnrğun Kuzey Aze rbayc an'd a Tü rk Ese rl eri

Oktay Aslanapa

Reaksiyonu Yasia Aslan _

Üz erin e lğdırlıoğlu

552

559 566

Tür k Alimleri Azer baycan"d a

B.

547

Erm eni Münasebetl eri

Azerbaycan Oğluyaın tŞiir J BahtiYM" yaJıabzade Abmet

523 525

Az erbayc an' da N eler Oluyor? Doç. Dr. llehmet Saray . Azer baycan A ydınl ar ını n Dağlık Ka­ rabağ Üzerindeki Erme ni Talepl eri ne Tarihte Az eri

517

568

E.rcilasmı

Dr . Osman F. &��ya."nın Ded e Korkut Kollokywm.m'..l Aç:..ş Konuşması Birinci Sovy-c: T":Z� �ollokyumu Programı Kollokyuınun Sonuç E:ldiriEi Ded em G<>rgud Gezen Ye:-ler (Şiir ı

576

_

Memmed

Aslaa

.

.

578 581

582

İsha.k' a İthaf OlUIL-::� li: Gazelin

Lengüistik Çözüm!l

\-&kıf ı. _..\.slaacn. Bazı 0---G.nı.ga •e r..,���:1.:-rtn Eti moloji k İzahı

ç. İ. Cefenn"

Ka._rabs.� �-=:-:

Ie.9ıhrllotm

Ka ;kayla.rda Gelene::C, Gö rene k K illtür Cn.::,-url.an � Jien:ml Yeşllbursa .

583

588 596

ve 598

Bib&yucralya :

_.\.zertaycan Va sanan, Ak taran Sabi r Salih. Den etl eyen Ramiz A sker, Ya­ zıcı Y a ymevi, Bakü 1982, 194 s. Arş. Gör. Rıdvan Öztürk . . Ali Kafkasyalı , Koc a Kar tal Az aplı , Ankara 1988. 158 s. An. Gör. Bilgehan A. Gökdağ .

605

608

Kayıplar :

M eml eketimizin Acı Kay bı F evziy e Abd ull ah Tansel ismet

Binark

610

*

Dizilip Basıldığı yer Ayyıldız :Matbaası A.Ş. Ankara

Tel : 213 19 62 222 69 40 - 222 69 41

Sayuı Olmyuculanmlmı Enstitümüze gön­ derdikleri istek y&Zllaruıda adresleri De birlikte posta kod numara.larmı da bUdlr­ melerl rica olunur.


TtJRK KtlLTURtJN(J ARAŞTIRMA ENSTITt)'Stl

TÜRK SAYI 305

KÜLTÜRÜ YlL

EYLOL 1988

XXVI

ÇARDAKLI'DAN YfJKSEK SOVYET PREZIDYUMUNA Doç, Dr, Enver KONUKÇU

Kafkasya ve güneyinde kalan, daha doğrusu Kur ve Aras arasında ve

Çarlık ve Sovyet tarihçilerinin görüşlerine g öre değerlendirilmiştir. Kaynakların zaman zaman bu tarihi pota içinde istenilen şekilde yönlendirilmesi Ortadoğu ve Balkanlardaki gibi, aynı temele dayanan farklı isimlerdeki devletleri, dolayısı ile sınırla­ bu civara yakın bölgelerdeki etnik yapı,

rını da belirlemiştir. Bunun tipik örneğini Türkiye'nin

kuzey doğusunda

ve Eski Türk illeri olan Kafkasya'da görmek mümkündür. Şeyh Şamil'in artık efsaneleşen mücadelesi sırasında Rusya'nın hedefi, Müslüman unsu­ ru ortadan kaldırmaktı. Nitekim XIX. yüzyılın ilk çeyreğinde, Ermenilerin toplu bulunduğu Revan çevresi, Kutsal

Kilise'nin yer

aldığı Eçmiyazin,

Rus çizmesinde acı ve ilk karanlık günlere düştü. Hıristiyan olduğu hal­ de, onların kiliselerini yağmalayan Ruslar, daha sonra bu bölgeyi üs ya­ p ar ak Anadolu'yu da istilaya kalkıştılar. 1878 ve 1916'da Osmanlı tebaası olrak göriilen Ermeniler de Hınçak ve

Taşnaksutyun

eliyle sonu gelmez bir uçuruma sürüklendiler.

gibi maceracılar

Sonunda merkezi Eıivan

olan Cumhuriyet teşkil edildi ve Sovyetin Moskova'sına bağlandı. Ancak, lngiltere ' nin Pakistan modeline benzeyen

üç değişik unsur, yani Gürcis­

tan, Ermenistan ve Azerbaycan Cumhuriyetleri Sovyet'in Kafkasya güne ­ yinde, Karadeniz ile Hazar Denizi arasındaki siyasi teşekküllerini mey· dana getirdi. Her üç devletin hür dünyadaki sınırını da Türkiye Cumhuri­ yeti ile eski tran Şahlığı teşkil etti. Türkiye'ye en yakın Türk Cumhuriyeti olan Azerbaycan, bu cumhuri. yetler içerisinde stratejik bir konuma sahiptir. Ancak, Birinci Dünya Sa· vaş ı'n ın meydana getirdiği kargaşalıkta Azerbaycan kendi hissesini ala­ bilmiştir. Çünkü 1917'de St. Petersburg ve Moskova'da meydana gelen Çarlığı devirmeyi hedefleyen Bolşevik ihtilali, Erzincan Dağlarına kadarki böylece Azerbaycaıi'm Rus askeri varlığının çökmesine sebep olmuş,

{l)

517


SAYI 305

T Ü R K

K Ü LTÜ R Ü

YIL XXVI

müst�kil devlet olma mücadeles(de başlamıştır. 1920 yılına kadar devam 8den' karışıklıklar yukarıda dokunduğumuz üç ayrı unsuru ort;;1.ya çıkar­ mış, 1920'de Kızılordu'nun işgaliyle, uydu devletler teşekkül ettirilmiştir. 1922 sonlarında Trans-Kafkasya SFSC ayrı cumhuriyetlere bölünmüş, sı­ nırlan ise, yerli Bolşevik idarelerin teklifi ile Moskova'ca tesbit ediim.lştir. işte 1923'te, resmen Azerbaycan SSCR (Azerbaycanskaya Sovyetskaya Sot�ialistçeskaya Respublika) ortaya çıkmıştır. Azerbaycan'ın başkenti, Hazar Denizi kıyısind8.ki petrol yatakları ve rafinerileri ile meşhur Bakü'dür. Bu Cumhuriyetin iki müstakil bölgesi mevcuttur. Biri, Gökçe­ göl ile Batı Azerbaycan arasında kalan Nagorno-Karabağ; diğeri de Nahçıvan'dır. _: Geçen sene bir öğretim üyesi dostumuzla ilmi toplantı dolayısı ile bfraraya geldiğimizde, heyecanlı bir şekilde Türkiye-Azerbaycan dostluğu­ nu dile getirmiş, Azeri dostum bana ''Sizin Yavru Vatan Kıbns'ınİz gibi, bizim de Nahçıvan'ımız var" demişti. Daha sonraları, bu konu ve konuşma aklıma gelmiş, büyük ölçekli bir haritadan Nahçıvan'ın yerini aramıştım. Ş&yet, Aras Nehri'nin akış istikametinde güney-doğuya doğru göz _gezdi­ rirsek, Aralık ilçesinin Sovyet hududu içinde kalan Nahçıvan'a rastlarız. On - Onbir km. kadar ortak sınıra sahip olduğumuz Nahçıvan, özellikle eski Türk Kültürünü bağrında taşımaktadır. Üç tarafı Ermenistan Cum­ huriyeti ile çevrili bu müstakil bölgenin iran'la da sınırı mevcuttur. Erivan nıdyosunun türkçe yayınlarında, özellikle hem Nahçıvan'ın hem de Gök­ çegöl'ün doğusunda yer alan Karabağ'ın, Ermeni yurdu olduğu iddia edili­ yordu. Hemen burada ifade etmeliyiz ki tarihi gerçekler tamamen aksi şeyleri.söylemektedir. Hem Nahçıvan ve hem de Karabağ, Türk kültürü­ nün çok eskiye dayanan yer altı ve yer üstü örneklerine sahiptir. Yanıl­ mıyorsam, günümüzde hem Ermenistanda hem de batı ülkelerinde_ �rıne­ nilerin ön ayak oldukları yanıltıcı kampanyalar devam etmektedir. Onlar Erivan çevresindeki hemen her yeri Ermenistan olarak gösterm� gayreti içindedirler. Geçen yılın sonlarından itibaren, bu propagandalar, Nahçıvan ve Karabağ üzerinde yoğunlaştırılmıştır. 1967'de Karabağ meselesini ·ilk defa gündeme getiren, Adnan Menderes'in yakın mesai arkadaşı; değerli devlet adamı, unutulmaz edebi eserleriyle tanıdığımız merhum: Samet AGAOCLU olmuştur. O siyasi sahneden çekildikten az sonra; baba yurdu Azerbaycan'ı ziyaret fırsatı bulmuş, Ankara'da Keçiören'e benzettiği Ka­ rabağ'ı da görme şansını elde edebilmişti. Orada, hemşehrileriyle samimi sohbetlerde bulunmuş ve oraların ortak endişelerini öğrenmişti. O, "Sov­ , yet Rus İmparatorluğu . isimli eserinde Karabağ'ın istikbaline ait şunları yazmaktadır : ''Karabağ'da bir şey daha öğrendim. Bu gün muhtar bir

51Ş_

(2)


SAYI 305

YIL xxvı

E. KONU KÇU

r- -

vilayet olan Azerbaycan'ın bu şehrini, Ermenistan'a bağlamak istiyorlar­ mış. Bu Karabağ Türklerini toptan başka yerlere göçmeğe zorlayabilir. Hatta zorlayacak. Nereye olacağını bir Allah, bir de Komünist Partisibi­ lir elbet." O günden bu güne Samet AGAOGLU'nun tahminlerinde yanıl­ madığı göriilüyor. Şimdi Ermeniler her fırsatta Karabağ ve Nahçıvan'm kendi Cumhuriyetlerine ilhaklarını istemektedirler. özellikle Stalin, Kruçev, Brejnev ve kısa süreli başkanlar, Ermenilere, diğer Cumhuriyet� lerde olduğu gibi pek göz açtırmadılar. Ancak Sovyet Presidyumu'ndaki son değişiklikle Gorbaçov'un iş başına geçmesiyle, Türkiye'nin kuzey do­ ğusundaki cumhuriyetlerde, hatta eski Türk ülkelerindeki cumhuriyetlerde de milli istekler ön plana çıktı. Şüphesiz ki bunlar, doğu - batı siyasi de­ ğişmelerinde daha da elverişli ortam bulmuşlardır. "Glasnost" ve "Perestroyka" gibi akımlar da bizzat Gorbaçov tarafından yürürlüğe J:co­ nulmuş, Lenin dışında, kendi zamanına kadar bütün idareciler zaman za­ man suçlanmı§tır. öyle ki tarih bile yeniden yazılmaya başlanmış, b�ı gözden düşmüş eski liderlere de hakları iade edilmiştir.

.•

Mihail Gorbaçov'un Komünist Partisi Sekreterliği'ne getirilmesinden­ sonra, Moskova Bilimler Akademisi Başkanı Abel Aganbenyan, az sonra Perestroyka'nın mimarı olarak batı dünyasında ve yayın organlarında kendisinden en çok söz ettiren kişi oldu. Aslen 1918 hadiselerinde Van'ı kana bulayan, sonra da misillemeden korkup Ermenistan'a göç eden fakir bir ailenin çocuğudur. Bu sovyet yetkilisi, olaylara bakarken siyasi· 've askeri açılardan daha ziyade, ekonomik ihtiyaçları ön planda tutmakta­ dır. Eğer sınırlarda gerçek değişiklik veya ilhaklar yapılacaksa, bu eko­ nomik sebeplere dayanmalıydı! Nitekim geçen yıl Karabağ hadiselerinin tırmanışında böyle bir görüşün rolü büyük olmuştur. Ermenilerin yayın organı olan "Asbarez" dergisinde Abel A,ganbenyan'ın bu dergiye verdiği demeçte Karabağ'ı da kastederek "Ben konuya ekonomik açıdan bakıyo­ rum. Benim analizime göre Karabağ ekonomik açıdan Azerbaycan'dan çok Ermenistan'a yakındır. Bu konu zannederim halledilecektir." Gorbaçov

idaresinin kısmi hürriyetleri Ermenileri yeniden milli duygulara ve toprak ilhakına sevketti. Karabağ ve Nahçıvan hakkında

"Ermeni yurdudur"

teraneleri yükselmeye başladı. Planlı ve ileriye dönük bir programı kendi cumhuriyetlerinde uygulamaya çalışan Ermeniler yazdıkları veya yazılan senaryonun ilk bölümünü, Ekim 1987'de Çardaklı köyünde sahneye

koy­

dular. Basit bir yürüyüşmüş gibi başlayan mitingler kısa zaman sonra, Azerbaycan fazlalaştı.

(3)

Cumhuriyetinin milli

menfaatlerine zarar

verecek kadar


SAYI 305

T Ü R K

K Ü L T ÜRÜ

YlL XXVI

Şimdi bu yürüyüşü ve meydana gelen tedip hareketini Çardaklı'da bırakalım ve Hazar Denizi sahillerine dönelim. Bakü'den sonra sahilde büyük bir sanayi şehri olarak gördüğümüz 160.000 nüfuslu Sumgayıt'ta 28 Şubat 1988'de meydana gelen ve 32 kişinin hayatını kaybettiği hadi­ seler Moskova'da sürpriz olarak karşılandı. Sovyet Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Gennadi Gerasimov Azerbaycan'daki sanayi şehrinde meydana gelen kalabalık yürüyüşleri ve çatışmayı "1923'te yapılmış bir hataya" bağlayan açıklama yaptı. Sumgayıt'taki krizi Ak Dam'daki hadiseler takip etti. Sovyetler Birliği Başsavcı yardımcısı Aleksandr Katusev, Bakü ·Radyosundan da yayınlanan konuşmasında hadiselerde Uli ve Ali Gazi isimli Azerbaycanlı gençlerin hayatlarını kaybettiklerini belirterek, suç­ luların en kısa zamanda cezalandırılacağını ifade etti. Batı dünyası, Azerbaycan ve Karabağ'da meydana .gelen olayları bazen kısıtlı imkan­ larla, ama çoğunlukla ermeni gözlüğü takarak takip ettL ABD.'leri Tem­ silciler Meclisi Califomia üyesi Tony Coelho, Gorbaçov'a bir mesaj gönde­ rerek, Karabağ'ın Ermenistan'a dahil edilmesi gibi, Azerbaycanlılar ne�­ dinde gülünç olan teklifte bulundu. Bu sırada, Azerbaycan Komünist Partisi Başkanı Kamran Bagırov'un gösterilere son verilmesi çağrısı da Ermenilerce tasvip görmedi. Milli duyguların zirveleştiği Bakü Mitingi de Erivan'dakine verilen cevap niteliğini taşıyordu. Binlerce Azeri tek bir ağızdan Bakü Meydanında ''Karabağ ve Nahçivan Azerbaycan'ındır" diye haykırmıştır. Mart 1988'den sonra Karabağ ve Nahçivan meselesi, özellik­ �e Ermeniler trafından hem Erivan'da ve hem de Moskova'da gündemde tutuldu. Karabağ'ın başkenti Hankendi (Stephanakerd) 'nde ve Müstakil Cumhuriyet'te topluluklar arasında sürtüşmeler meydana geldiği gibi, meclis de kendi kendine karar almağa başladı. Moskova, Sovyetin Kaf­ kasya güneyinde ortaya çıkan tabii ki ayaklanma provası da sayılan gös­ terilerin, "geçmişteki yönetimlerin sert ve insafsız uyguladığı politikadan kaynaklandığını" ve bir ay süre ile her türlü eylemin askıya alındığını Pravda ve TV yolu ile ilan etti. Türkiye'de ise, Karabağ hadiseleri, basın ve TV'de geniş akisler yarattı. Başta, Azerbaycan Kültür Derneği olmak üzere Atatürkçü görüşü benimsemiş üniversitelerimiz de harekete geçti. Karabağ'da bir zamanlar Ermeni Prensliği'nin hakimiyet sağladığını, bu zamanın oldukça kısa bulunduğunu ama bununla birlikte % 99 Türk ta-

.

rihinin parçası olduğunu belirttiler. Erzurum Valisi Recep Birsin ÖZEN, 11 Mart 1988,'de Ermeni barbarlığının katlettiği 278 masum Türk'ün aziz hatırasına. dikilmiş Alaca Anıtı önünde ''Ermeni vahşeti, insanlık tarihi­ nin yüz karasıdır." derken Fransa'nın büyük trajlı dergisi Paıis-Match 0Moskova'nın çabalarına rağmen" Ermenilerin

620

Sovyetleşmediğini yazı-


SAYI 305 .

E. KONU KÇU

YIL XXVI

yordu. önde gelen Azeri yazarlarından Velayet Kulu'nun "The New York Times" de yayınlanan demecinde; ''Ermeniler sadece Azerbaycan'ı değil, Gürcistan'ın, iran'ın ve Türkiye'nin bazı bölümlerini de ilhak etmek isti­ ·yorlat. Ermeniler güçlü bağlantıları sayesinde dünyayı etkilemektedirler. Azerilere yönelttikleri soykırım suçlaması asılsızdır. Hadiseleri ilk başla­ tanlar Ermenilerdir." ifadesini kullanmıştır. Moskova'da ise 13 Mart 1988'de Vagankovskoye Mezarlığı'ndaki toplantıda Ermeniler, ilk defa pankartlarla "Türk Birliği tehlikesinden" söz ettiler. Aynı sıralarda Ka­ rabağ'm Ermeni güdü�lü ''Sovyetski Karabağ" gazetesinin ise G�nnadi Gerasimov'un ''1923 tarihi hatası" cümlesini tekrarlayarak, ''Karabağ'ın statüsündeki değişiklik konusunda son kararı Moskova'nın vereceğini" hatırlatması da oldukça manidardır. Batılı gözlemciler de Sovyet liderli­ ğinin her ne kadar Ermenilere sempati duysa bile, Karabağ'ın E.rmenis­ tan'a bağlanmasına izin vererek müslüman Azerileri tehlikeye atmayı ve diğer cumhuriyetlerde meydana gelebilecek ayaklanmaları göze alama­ yacağını kaydediyorlardı. 23 Mart 1988'de ise basında yeralan haberler­ den anlaşıldığına göre, Sumgayıt'ta eski bir gazeteci lisanı ile "Temizlik yapıldı", Cihangir Müslimzade ve polis şefi V. Caferoğlu partiden ihraç edildi. Halkın temsilcisi olan T.Y. Mehmetoğlu da belediye başkanlığından azledildi veya uzaklaştırıldı. Sovyet Yüksek Prezidyumu da 23 Mart 1988'deki özel oturumda, Azerbaycan'daki Karabağ Bölgesinin Ermenis­ tan'a bağlanması yönündeki Ermeni isteklerini kesin olarak reddetti. Bu arada, Pravda'nın da itiraf ettiği gibi, Azeriler üstünlüğü Karabağ'da ele geçirmişlerdir. Ermenilerin Erivan'daki genel grev hareketleri, bu mer­ kezlerden direktif alan Karabağ Ermenilerine de sıçradı. Üç günlük ka­ nuni olmayan grev dalgası Karabağ'daki önemli demiryolu ulaşımı ile sa­ nayiye ağır bir darbe indirdi. ipek, ayakkabı ve elektronik araçlar üreten fabrikalar ise belki de son Sovyet tarihinde ilk defa faaliyetini durdurdu. Ancak Karabağ başkentindeki grev dolayısıyla oranın parti sekreteri Valeri Ataçanyanom ''Stroitelnaya Gazeta" ya yaptığı açıklamada, ka­ nunsuz hareketlerin Ermenilerce icra edildiğini söylüyordu. Bütün dün­ yanın insan hakları savunucusu olarak gördüğü ve

hayranlık

duyduğu

Sovyet fizikçisi Andrey Sa�arov'un "Moskova Haberleri"ndeki mektubu da subjektif duyguların bir tezahürü olan, Türk aleyhindeki tutumu ser­ giliyordu.' ·Geçtiğimiz ayın başlarında ise Karabağ olayları belki de mevsim şartlarının değişmesine paralel olarak, siyasi tansiyonu arttırmıştır. Bakü'de adeta yumruklaşan Türk görüşü, bu defa

''Ermenilere

ölüm"

sloganı olarak ortaya çıktı. _BBC, bu haklı infiali, eski tecrübelerine da­ yanmak suretiyle, "Milliyetçi Patlama"ya benzetti. Azerbaycan Komünist

(5)

521


SAYI 305

TÜRK KÜL TÜRÜ

Partisi Başkanı Abdülveziroğlu ise atalarından tevarüs eden bir çıkışla "Karabağ Bölgesi'ni Ermenistan'a bırakmayacağız" diyordu. Yerli ve ya­ bancı basın ve yayın organlarını takip ettiğimizde Ermeni harekatının be­ lirli bir rotada gittiği görülüyor ama Sovyet'in baskısı altındaki Komünist Parti Başkanı Buren Arutunyan'ın Moskova yanlısı teskin edici konuş­ maları da etkisiz kalıyor. Temmuz 1988'de ise Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki söz düelloları bazen de Moskova'nın talimatı ile devam etmek­ tedir. Her Cumhuriyet bu konuda oldukça hassas görünüyor. Tarafsız gözlemciler ise, Karabağ'ın veya Nahçivan'ın Ermenistan'a kesinlikle ilhak edilemeyeceği inancını taşımaktadırlar. Son haberlere göre, Kara­ bağ Yönetim Konseyi kendi kendine bir karar aldı ve Karabağ ismini kendi resmi literatüründen çıkararak "Ermenistan Artsa özerk Bölgesi'' tabirini kabul etti. Şimdi ise, Yüksek Sovyet Prezidyum'u bütün ermeni isteklerini geri çevirdi. Son haberler ise "Ermenistan ile Moskova arasın­ da gerginliğin daha da arttığı" şeklindedir.

VEFA T Değerli Edebiyat araştıncısı muhabir üyemiz Fevziye Ab­ dullah Tansel 4 Ağustos 1988 günü vefat etmiştir. Ailesi efri.dının ve meslekdaşlarımızın merhumeye Tanndan rahmet dileriz.

acılarını paylaşır,

T-0RK K()LT-0RtJN0 ARAŞTIRMA

ENSTiTCS-0

522

(6)


AZERBAYCAN

Semed

VURGUN

Çoh keçmişem. bu dağlardan, Durna gözlü bulağlardan; Eşitmişem uzaglardan Sakit ahan Arazları; Sınamışam dostu, yarı. ..

Düşdün uğursuz dillere, Nes aylara, nes illere. Nesillerden nesillere Keçen bir şöhretin vardır; Oğlun, gızın bahtiyardır ...

El bilir ki sen menimsen,

Yurdum, yuvam, meskenimsen, Anam, doğma vetenimsen! Ayrıla r mı könül candan? Azerbaycan, Azerbaycan!

Hey bahıram bu düzlere, Ala gözlü gündüzlere; Gara hallı ağ üzlere Könül ister şe'r yaza, Gencleşirem yaza yaza ...

Men bir uşag, sen bir ana, Odur ki,_ bağlıyam sana: Hanki semte, hanki yana Hey uçsam da yuvam sensen, Elim, günüm, obam sensen!

Bir terefim Behri Hezer, Yaşılbaş sonalar gezer; Heyalım dolanar gezer Gah Muğanı, gah Eldarı, Menzil uzag, ömür yarı!

Feget senden gen düşende, Ayrılıg menden düşende, Saçlarıma den düşende Boğar aylar, iller meni, Gmamasın eller meni.

Sıra dağlar, gen dereler, ürek açan menzereler... Ceyran gaçar, cüyür meler, Ne çohdur oylağın senin! Aranın, yaylağın senin.

Dağlarınm başı· gardır, Ağ örpeyin· buludlardır. Böyük bir keçmişin vardır; Bilinmeyir yaşın senin, Neler çekmiş başın senin.

Keç bu dağdan, bu arandan, Astaradan, Lenkerandan. Afrikadan, Hindis�andan Gonag gelir bize guşlar, Zülm elinden gurtulmuşlar...

,

(7)

523


SAYI 305

T Ü R K

K Ü L T Ü R Ü

YIL XXVI

Bu yerlerde limon sarı, Eyir, salır budagları; Dağlarının dümağ gan Yaranmışdır garlı gışdan, Bir sengerdir yaranışdan.

Gözel veten! Me'nan derin, Beşiyisen gözellerin! Aşıg deyer serin serin, Sen güneşin gucağısan. Şe'r, sen'et ocağısan.

Lenkeran'ın. gülü reng reng, Yurdumuzüıi gızları tek. Demle çayı, tök ver, görek Anamın dilber gelini! Yadlara açma elini.

ölmez könül, ölmez eser, Nizamiler, Füzuliler ! Elin galem, sinen defter, De gelsin her neyin vardır, Deyilen söz yadigardır.

Sarı sünbül bizim çörek, Pambığımız çiçek çiçek, Her üzümden bir şire çek Seher seher ac garına Guvvet olsun gollarına.

Bir dön bizim Bakıya bah. Sahilleri çırag çırag, Burugları haygırarag Ne're salır boz çöllere, lşıglanır her dağ, dere.

Min Gazahda köklan ata, Yalmanına yata yata, At gan tere bata bata Göy yaylaglar beline galh, Kepez dağdan Göygöle bah! ..

Nazlandıgca serin külek Sahillere sine gerek, Bizim Bakı, bizim ürek! lşıgdadır guvvet sözü, Seherlerin ülker gözü.

Ey azad gün, azad insan, Doyunca iç bu bahardan! Bizim hallı halçalardan Ser çinarlar kölgesine, Algış güneş ölkesine !

Gözel veten ! O gün ki sen Al bayraglı bir seherden ilham aldın... Yarandım men. Gülür torpag, gülür insan Goca Şargın gapısısan!

Könlüm keçir Garabağdan, Gah bu dağdan, gah o dağdan ; Ahşam üstü goy uzagdan Havalansın Hanın sesi,

Gen: Uz ak; geniş,

Garabağın şikestesi.

Oylag : Av yeti.

Den : (Saç için) ak. Nes: Uğursuz . Örpek: Ba� örtüsü. Cüyür: Ahu.

Aran

: Yayl adan alç ak düzlük yer. Dümağ : Apak, bembeyaz, Senger: İstlhk!m. Ya.iman : Yele. Burug : Petrol kuyusu . Külek : RüzgA.r.

524

(8)


KUZEY AZERBAYCAN'DA TÜRK ESERLERİ

Oktay ASLANAPA

Azerbaycan'ın geniş ölçüde imarı ve canlandırılması XI. y.y.'da Sel­

çuklular tarafından fethedildikten sonra başlamıştır. XII . y.y. boyunca

ve XIII .

y.y. başlarında parlak bir sanat ve kültür gelişmesi olmuş, min­

yatür sanatının en tanınmış yazmaları:"idan Hamse, Genceli Nizami (1141-

1209) tarafından bu devirde kaleme alınmıştır. 1146'da Azerbaycan va­ liliğine getirilen Şemseddin lldeniz He burada Atabekler Devri başlar. Daha 1076'da Türkleşmiş olan Azerbaycan'da ilk abideler de yükselme ­ ye başlamıştır. Malazgirt zaferinden yedi yıl sonra,

(1078-1079) de yapılan Mescid-i

Baku'da

Muhammed

Kale

içinde,

470

tamamı ile kesme taştan

minaresi ile bu devirden kalan en eski eserdir. Kitabede usta adı olarak "Üstad Reis Mehmed bin Ebubekir" yazılır. Kalın, silindirik gövde şe.. refenin altından bir kitabe kuşağı ile çevrilidir. İki sıra mukamas üze­ rine geometrik yıldız geçmelerden kabartma süslemeli şerefe ile sade fakat etkili bir görünümü olan minare selçuklu minareleri üslfıbuna gi­ rer. Gövdeye nisbet ile bodur kalan petek kısmı dilimli basık bir kubbe biçiminde külah ile sonuçlanmaktadır. Minare, caminin batı duvarının or­ tasında, biraz aralıklı olarak

yükseliyor.

Minare Selçuklu özelliği taşı­

makla beraber tek tonoz örtülü camiin çok sade planı Anadolu camile­ rinde görülmeyen değişik bir tiptedir. Aynca giriş bölümünün durumu

ve

cami ile bağlantısı da başarılı bir çözüm sayılamaz. Minaresi adeta

Baku'nun bir sembolü haline gelen bu cami, özelliği olmayan sade bir tonoz yapısı olarak kalmıştır. Aynı mimarın diğer bir eseri dt;, harap durumda, planı karışmış olan Cuma Caınii'dir. Tepesi yuvarlak bir kc�mi biçiminde örtülü mihrap bunun önünde ve yanlarında kemerler ile birbirine bağlan­

bölümü ile

mış düzeıislZ eklerden meydana gel.niştir. Minaresi Bakiı'daki minare

tiplerine uygundur. İlk yapısı XIV. y.y. dan kalan cami, :XX. y.y.'a ka-

(9)

525


SAYI �c,5

TÜRK KÜLTÜR.Ü

YIL XXVI

dar çeşitli tamir ve eklemeler ile ilk §eklini kaybetmiş ve bozıulmuş ola­ rak zamanımıza gelmiştir. Bakfi.'da XII. y.y. da yapıldığı tahmin edilen 30 m. yükseklikte, se­ kiz katlı, dıştan sade silindrik Kız Ku1esi ve buna bitişik uzun bölümden ibaret sağlam taş yapının durumu kesinlikle anlaşılamamıştır. Mimarı "Mes'ud bin Davud" olarak kitabede belirtilmiştir. Baku Kalesi'nde önemli bir mimari topluluk olan Şirvanşahlar Sa­ ray Külliyesi XIIT. - XIV. y.y. 'dan kakn ilk yapıya, XV. y.y. sonlarına kadar eklenen-çeşitli bölümlerden meydana gelmiştir. Bunun güney ta­ rafında şimdi çok harap durumda olan Keykubad Camii veya Eski Cami XV. y.y. 'dan kalma küçük ölçüde bir yapıdır. Dört kare paye üzerine bir orta kubbe, belki dört tarafından tonozlar ile çevrili idi. Giriş yan­ ·

dadır. Fakat bu merkezi planda köşelerin örtüsü ve tonozların şekli

'.:� •

:ti"

ız

•Ah..r

Mefe"d

·--· -

i

'

...

R

('77enr) ,

�H•y.ov

c,.� A

N

•M�r;ıg.ı

.

.

••--

.......

r:deral sınırl•r

.....-Otonom tıage sınırl.orı •

�•h;rl•r

•Sult.onlye

RESİM: 1 Azerbaycan Cumhuriyeti haritası.

526

(10)


O.

SAYI 305

ASLANAPA

YIL XXVI

RESİ M : 2

BakO.ı

Mescid-i Muiuunıned ınina.ı·e, 4'70 (10T8).

belli değildir. Güney duvarında mihı aba yakın ve gırışı camie açılan, sağlam kesme taştan se1dzgen biçiminde Seyyid Yahya Bakuvi Kfun­

bedi, iyi bir tamir ile ayakta kalmışt1r. Anadolu Selçuklu kümbetlerini andıran yapıda, · kubbenin içi palmet ağı biçiminde süslemeler ile kaplı olup, dıştan sekizgen piramit külah ile örtülüdür. Batı tarafa, saray kapısının karşısına düşen 1441 tarihli Saray Ca­ mü sağlam olarak korunmuştur. Burada da orta kubbe. -dört taraftan tonozlar ile çevrilerek merkezi bir pian şeması uygulanmıştır. Yalnız kö­ şelerde simetri yoktur. Giriş bölümii çapraz tonozlu eyvan biçiminde öne doğru uzatılmış, yarım silindirik yan nişler ·ne genişletilmiştir. Batı köşesi, dışarıya taşkın, genişletilmiş iki katlı bir bölüm halinde olup alt katın tonoz örtüsü üzerine Ust kat. dıştan sivri bir kubbe şeklinde belirtilmiştir.· Minare doğu köşesinde yükselmektedir. Bunun bitişiğin-

(11)

527


SAYI

305

TÜRK

YIL XXV:İ

KÜLTÜRÜ

de, doğu duvarında yıldız tonozlu bir l�yvan yan kapıya açılmaktadır. Mi­ nare 1078 tarihli Mescid-i Muhammed;ıin minaresi ile aynı özellikleri ta.. şıyor. Yalnız bunun şerefesinde aralıklı demir korkuluklar bulunmak­ tadır. Sarayda kuzeye çıkıntı yapan re,raklı bir avlunun ortasında sekiz­ gen biçiminde bir yapı yükselir. Ahlat'da 830

(1492) tarihli Bayındır

kümbedine benzer fakat planı sekizgen biçiminde bir yapı yükselir. üs.. tü sekiz kenarlı bir küçük kubbe ile örtülüdür, bunun etrafı kemerlere ka­ dar düz ·çatılıdır. Dirvanhane adı ile tanınan bu bölüm :XV. y.y.'da ya­ pılmış olup, üslubu gibi zamanı bakımından da Ahlat ile yakın bağlantı halindedir. Şirvanşahlar'ın Akkoyunlular ile çok iyi münasebetleri var­ dı. Bayındır Ki.imbedi'nin mimarı Baba Can da Bakfı'dan Ahlat'a gel­ miş olmalıdır. Anadolu'da XIII. XIV y.y. eserlerinden çoğunda .Azer­ -

baycan'lı ustaların çalıştığı kitabelerle belirtilmiştir.

Şirvanşah'lar sa­

rayında Osmanlılar devri eseri olan orta avlunun doğu portali, duvardan bir misli daha yüksek derin bir niş halinde dilimli kavsarası altında mukarn as sıralan ile çok muntazam kesme taştan abidevi bir cephe mey­ dana getirir. Burada III. Sultan Murad'ın uzun dikdörtgen biçiminde iki satırlık sülüs-Celi kitabesi, yanlarda iri kabartma rozetlerle süslenmiştir. Sık istifli, girift, okunması

güç

kitabe şöyledir : Emere bi bina-i

hazel imaret-i şerife fi eyyam-ı e� Sultan el adl el-eazam Sultan Murad Ciıim 11: •l&VAS,AHLAa IA&AY IU)LLl\'HI: 1 • S.ray lXlll. • XI\'.); 2 • Di. \·anhanıı ıxv.ı: 3 • S.yyioJ Yahya Bakıi•·i Küml><!di ıxv.ı: 4 • K�ykubad <E,kiı Cehlil ıxv.ıı .; • Sara.v Camıl UHll: 1 • MHar Türbt ll�:U>: 7 • Saray hamamı CXV.): 1. Saray O\dan ıxv.ı: ı . tin .C-il CXIV.>; 10, il • Kın•fü... yon: 12 • l•lu R•· "' Baba ,.� S.kıhi

:�c..!·�!:�·.., �.

RESİl\1

:

3

Bakft., Şirvanşahlar Saray Külliyesi vaziyet pJAnı, Xm - XV.

528

Y.Y.

(12)


�AYI

305

O. ASLANAPA

RESİM

:

YIL XXVJ

4

Bakfi, Şirvanşahlar Saray Kiilliyesi

genel görünüş.

Han Ulu Receb Baba Bakfıyi bi senet-i erbaa ve tis'in ve tis'a miet 994

(1586-87). Osmanlı Devleti, Bakfı'yu sınırları

içine aldığı gibi Osmanlı

donanması da Hazar denizinde demirlemiş bulunuyordu.

Evliya Çelebi,

Baku Kalesi'ni kısaca anlatmıştır : "Bakfı Kalesi Ha�

zer Denizi kıyısında yüksek

bir tepe

kalesinin batıya bakan bir kapısı

üzerinde, dört köşe bir kaledir. İç

Nahcivan demirindendir. Yetmiş kule,

a.ltıyüz bedendir. Kale içinde toprak damlı yetmiş kadar ev vardır. Hay­ dar Şah Camii namı ile bir de cami

vt rsa da minaresi

yoktur. Han, ha­

mam ve sairden nişan yok. Lakin derya kenarındaki büyük ribatı bin

kadar evli, bağ ve bahçeli, cami, han, h amamlı , çarşı ve pazarlı bir şehr-i mamurdur ki, ü ç tarafı sur ile muhafazalı olu p üç kapısı vardır. Bu ri­ battan yedi adet büyük minare görülmekte idi. Üç hamamı varsa da J.fir­ za Han Hamamı gayet hoştur. Çarşı ve pazarı

o kadar

müzeyyen de­

ğildir."

Körfezi'nde

70 m. uzunluk ve 10 m.

genişlikte dar bir şerit halinde uzanan kalenin surları yarım silindrik onbir kule, üçü Baku

ortalama

büyük biri küçük dört beden ile desleklenmiştir. Surların üst kenarın-

(13)

529


SAYI W5

YIL XXVI

TÜR K KÜL TÜRÜ

da boydan boya uzanan, taş üzerine yüksek kabartma kitabe kuşağında 632 (1234/1235) tarihi verilmiş, yapanın adı "Üstad Zeyneddin lbn-i Ebu Reşid" olarak yazılmış ve Şirvanlı oiduğu belirtilmiştir. Bu, mimaride az kullanılmış sayılı örneklerden figürlü bir kitabedir. İri kabartma sü lüs kitabede harfler arasında kabartma olarak insan, hayvan ve kuş başları ile. efsanevi hayvanlar işlenmiştir. Bunlardan bazıları adeta plastik bir etki yapacak kuvvette, diğerleri daha b ası k rölyef olarak çe­ çitli taşçı ustaları tarafından yapılmış gibi görünüyor. Üsl up bakımın­ dan ·Kubaça- kabartmalarına yakındır, ve bu yoldan Selçuklu geleneği­ ne b ağlanır. Dağıstın'da, Kubaça'da ele geçirilen kırk kadar taş kabart­ ma Dünya müzelerine dağılmıştır. Sağlam kompozisyonlar halindeki bu figürl�. plastik eserler en eski Selçuklu örnekleridir. Türkler'jn bu böl­ ..

geye hakim olmaları ile yapılmaya başlanan bu eserler XIII. y.y.'a ka­ dar devam etmiştir. Yakında bulunan Bakf:ı'da XIII. y.y.'ın ilk yansın­ da bunların etkisinin devamı görülmüştür.

RESİM: 5

Baktı, Şirvanşahla.r 530

Saray

Caınll

1441.

(14·)


SA:YI 305

O. ASLANAPA

YIL XXVI

RESİM : 6 Şirvanşahlar Saray Kiilliyesinden Divanhane XV. Y.Y.

Bakfı'daki figürlü kitabelerden bir çok parçalar, kaplamaların za­ manla yerinden kopması ile denize dökülmüş ve yüzyıllarca sular altın­ da kalmıştır. Son yıllard,a bunlar toplanarak müzede, Şirvanşahlar Sa­ rayı'nın Divanhane revaklarında korunmaya alınmıştır. Bakfı-Şemaha yolu üzerinde, Ali Bayramlı mevkiinde, Pirsagat neh­ ri kenarında, kayalıklar üzerinde bulunan Hanekah çok harap haldedir. Kitabesine göre 645 (1256) tarihinde "Mimar Şeyhzade Habibullah bin Şeyh Mehmed Gacu" tarafından, kesme taştan yapılmıştır. Baku mina­ releri Üslfi.bunda minaresi daha kalın ve yüksek gövdeli olup şerefeden yukarısı yıkılmıştır. "Üstad Mahmud İbn-i Mes'ud"un eseri olan mina­ re aynı yılda 654 (1256) da yapılmış olup gözetleme kulesi olarak kulla­ nılıyordu. Azerbaycan eserleri arasında sayılan pek az olan bu çeşit yapılardan bilinen tek örnek harabe halindeki bu Hanekah'tır. Apşeron Yarımadası'ndaki eserlerden Mardakyan'da, 1232 tarihli tamamı kesme taştan yüksek silindrik mazgallı kule ve etrafını çeviren, yarım silindrik kuleler ile takviyeli, kare biçiminde çok alçak kale du­ varları mimar "Abdülmecid bin Mes'ud" tarafından yapılmıştır. Baku Körfezi'ndeki uzun kaleden iki yıl kadar sonra aynı devir yapısıdır. üst tarafı, mazgallar tamir ile yenilenmiştir. (.15)

-�ı


SAYI 305

T Ü RK

K Ü LT Ü R Ü

YIL XXVI

Nardaran'da buna benzer diğer b·r Kale, ortasında yüksek silindrik kulesi ve kare biçiminde etrafını çeviren alçak surları ile 1301 tarihli bir yapı olup Bakfı'da camileri olan ''Mahmud bin Saad" ın eseridir. Bu­ rada surların dört köşesinde birer beden vardır. Takviye kuleleri y ok­ tur. Bedenler arasında sur duvarları düz bırakılmıştır. Apşeron Şihovo'da "Amele Mahmud bir Saad" kitabesi ile bir de Cami vardır. Bakfı üslubunda karakteristik minaresi ile bu cami, orta­ dan kemer ile takviyeli uzun dikdörtgen biçiminde bir yapı olup mina­ re kuzeybatı kenarındadır. XIII. y.y.'da yapıldığı kabul edilen bu camiin doğusuna sonradan dört kubbeli bir revak, kuzeyine de iki küçük mer­ kezi kubbeli bölüm eklenmiştir. Birinci kubbe dört taraftan tonozlar ile, ikinci kubbe çapraz tonozlar ile çevrilmiş, köşelerdeki kare boşluklar her ikisinde de küçük çapraz tonozlar ile örtülmüştür.

BakQ,

RESİM: '1 Sultan Murad'ın TAk ka.p181.

Şlrvan,ahlar Sarayında m.

(10)


SAYI 305

O.

YIL XXVI

ASLANAPA

RESiM: 8

BakO., Şirvanşahlar Sarayında 111. Sultan �lurad

Tak

kapısının kitabesi, 994:

(1586).

Apşeron Mardakyan'da 1482 tarihli Tuba Şah Mescidi sağır bir kubbe ile merkezi pla n sistemindedir. Dört taraftan tonoz ile ç evrili or­

ta kubbe, mihrap ta rafından köş eler, doğuda mukarnas dolgulu, batıda

sade bir ku bbe ile, kuzeyde ise birer beşik tonoz ile örtülmüştür. Kuzey­

doğu kenarında ileri doğru fırlay an tak kapı yıldız tonozlu bir eyvan bi çiminde, sivri kemer ile dışarı açılmaktadır. Bu cephe, altta üstte ikişer küçük dikdörtgen pencereyle açılmış, bunun dışında kesme taş yapı ka­

le duvarı gi bi yükselmekte ve cami yeter derecede ışık alamamaktadır.

Bununla beraber yine Anadolu'da daha erken devir camileri ile olan bağ­ lantısı gözden kaçmaz. Cepheden Kırşehir'de ,�ık

tırlatıyor. E'rte nalılar' d an kalan 733 (1322)

Sivas 'ta Ertena'nın oğlu Şeyh Hasan Bey'in

Paşa Türbesi'ni ha­

tarihli bu türbeden başka Güdük Minare adı ile ta­

nınan, 1347 tarihli kümbetli ile Nahcivan bölgesinde Berde Kümbetli ara­

sındaki benzerli kler , Ertenalılar ile Azerbaycan arasında karşılıklı et­ kilere işaret etmektedir.

Evliya Çelebi Apşeron Yarımadası'ndaki eserler hakkında bilgi ver­ miyor. Bu bölgeyi dolaşmadan ayrılmış, Baku'dan sonra Nahcivan tara­ fına dönmüş olmalıdır.

Baku ve Apşeron çevresinden sonra mimari eserlerin en zengin ol­ duğu yer Nahcivan bölgesidi r. Baku'c1a hakim olan kesme taş mimari­ sine karşı burada tuğla yapılar geliştirilmiştir. Özellikle mezar amtları,

kümbetler bakımından çok zengin bir merkez olarak dikkati çeker. Nahcivan'da aynı mimar tarafından meydana getirilmiş üç önemli eser bu §.ehrin karakteriRtik tablosunu yaratmıştır. Kitabelerde "El Ben-

(17)


SAYI 305

YIL XXVI

TÜRK KÜL TÜRÜ

na Acemi bin Ebubekir el Nahcivani'' olarak adını yazan bu Nahcivanlı mimarın ilk eseri Yusuf bin Kuseyr (veya Kasir) Kümbedi 557 (1162) tarihlidir. 1146'da kurulmuş olan Azerbaycan Atabekleri ndenizoğulla­ n'nın ilk hükümdarı Şemseddin lldeniz zamanında yapılan bu eser tuğ­ ladan sekizgen gövde üzerine sekizgen piramid külahlı bir yapıdır. Kü.. lahın altında geniş bir kufi kitabe kuşağı dolanmaktadır. Asıl yapı ta­ rihi kitabesi ise kapı ile bunun arasında dört satır halinde sadeleştiril­ miş bir kfıfi ile yazılmıştır. Bunun üst tarafından geometrik tuğla süs­ lemeler, alt tarafında ise birbirini kesen altıgenlerden gelişen süsleme­ ler yüzeyleri kaplar. Küçük bir kapıd&.n kümbede girilmektedir. Bunun sivri kemerli alınlığı da aynı şekilde fakat belli bir örnek vermeyen ge­ ometrik süslemelidir. Bunun dışında diğer yüzeyleri kapsıyan tuğla süs­ lemeler sekizgenlerin keşişmesi veya altıgenler ile birbirine bağlanma­ sından doğan geometrik örnekler göstermektedir. Kümbet içten hafif sivri bir kubbe ile örtülüdür. Mumyalık (kripta) , tonoz ile örtülü olup dar bir geçiş ile zemine bağlanmaktadır. Yapısı, süslemeleri ve plan özellikleri ile Selçuklu geleneğine bağlanan kümbet, Azerbaycan'ın di­ ğer erken tarihli yapılan gibi Anadolu XII. ve XIII. y.y. Türk eserleri üzerinde ve tuğla kümbetlerde etkisini götsermiştir. Nahcivan'da asıl şahane mezar anıtı Mümine Hatun Kümbedi'clir. ndeniz'in hanımı Mümine Hatun için oğlu Kızıl Arslan tarafından 582 (1186) da yaptırılan 25 m. boyundaki bu kümbette,· Acemi bin Ebubekir hem mimari, hem dekorların zenginliği bakımından Yusuf bin Kuseyr Kümbedi'nden daha gelişmiş bir eser yaratmıştır. Aradan geçen çeyrek

RESİM Ba.kft Kalesinin pliinı

.534

:

9

ve figürlü kitabelerin yerleri

882

(1284)

(18)


SAYI 305

YIL XXVI

O. ASLANAPA

RESİM

:

10

Ba.kfi Kalesi figürlü kitabeden dört par�.a 632

(1234).

yüzyıl içinde büyük ilerleme sağlanmıl§tır. İçten silindrik, dıştan on kö­ şeli olarak yapılan bu tuğla kümbedin konik veya ongen piram.id killlhı yıkılmış, altından çıplak kubbe meydaııa çıkmıştır. Kenarlan dar ve uzun birer niş şeklinde olup dikdörtgen silmeler ile kavranmıştır. Daha yuka­ rıda kiifi kitabe kuşağı ve külahı taşıyan mukarnas frizi göze çarpar. Yusuf bin Kuseyr Kümbedi'nde yalnız tuğladan yapılan süslemeler, da­ ha sade detaylı örnekler halinde geniş yiizeytere yayılmıştır. Çini hiç kullanılmamıştır. Burada ise açık mavi veya firuze çiniler örgülü kftft kitabeleri ve geometrik süslemeleri renklendirir. Tuğladan yalnız örgülü geçmelerden meydana gelen süslemeler burada hiç boşluk bırak.mıya­ cak şekilde bütün yüzeyleri kaplamaktadır.. Çiniler, örnekler içinde kul­ lanıldığı gibi, ayrıca çiniden yapılmış motifler ve süslemeler de vardır. Burada ilk def�,.-az olmakla beraber bütün yüzeylere yayılan çini süs­ leme görülmektedir. Kitabelerin de �oğu çiniden kesmedir. Yalnız bü­ tün çinilerde tek bir renk kullanılmış, bu erken devirde henüz iki veya

(19)


SAYI

305

TÜRK KÜL TÜRÜ

daha çok renk düşünülmemiştir. Çini ve

terrakota

YIL XXVI

süslemeler arasında

kalan alçı zemin de bitki süslemeleri ve geometrik motifler ile işlene­ rek doldurulmuştur. Mümine Hatun Kümbedi'nde mumyalık

(kripta) . tonoZ'l.l çok deği­

şik bir sistem gösteriyor. Ortada ongen payeden gelişen kaburgalar yıl­ dız biçiminde bütün tonozu kavrıyarah adeta gotik bir sistem ile tuğla örgüleri ve iki metreden daha kalın duvarları desteklemektedir. Küınbedin bulunduğu çevreye, iki tarafından silindrik minareler ile sivri kemerli ve çok gösterişli bir tak kapıdan giriliyordu. XIX y.y. so­ .

nunda alınan fotoğraflarda Acemi bin Ebubekir'in bu çifte minareli por­ talinin henüz ayakta olduğu görülür. Sonradan bu abidevi giriş yıkıl­ dığından, kümbet açıkta kalmıştır. Büyle çifte minareli portallerin Ana­ dolu Selçuklu Mimarisi'nde ne kadar önem kazandığı düşünülürse, Nah­ civan Mümine Hatun Kümbedi'nin getirdiği büyük yenilikler daha iyi anlaşılır. Karahanlılar'dan kalan Talas'ta

Ayşe Bibi

Türbesi'nde, cep­

henin iki tarafındaki altı ve üstü geni::;. ortası dar ve bütün gövdesi süs­ lemeli çifte minrelerden sonra,

Azerbaycan yolu

ile, bu gelenek yu­

karı doğru incelen endamlı, sade, silindrik Selçuklu minareleri ile Ana­ dolu'ya gelmiş ve en büyük eserlerini orada vermiştir. Acemi bin Ebubekir'in üçüncü estri, Mümine Hatun Kümbedi yakı­ nında, XIX

.

y.y. sonunda çekilen fotoğraflardan daha o zaman yıkıl-

RESİM: 11

Ap�eron

536

_ Mardakyan Tuba Şah Mescidi 1482.


SAYI 305

O. ASLANAPA

RESİlU

:

YIL

XXVI

12

Nahcivan, Yusufbin Kuseyr kümbecli arkadan görünüş ve kapı 55'7 (1162).

maya yüz tutmuş olduğu anlaşılan, Ulu Cami'dir. Göriilebildiği kadar büyük tek kubbeli, önünde eyvanlı girişi olan bir cami idi. Kalın duvar­ lar, yanlara doğru sivri kemerli ikişer geniş pencere ile açılıyordu. Ta­ mamı ile yok olan bu camiin ne yazık ki bir planı da yapılmamıştır. Bu önemli eserin yalnız eski fotoğraflarından yetersiz bir bilgi edinebili­ yoruz. Nahcivan'daki diğer eserler hakkında yayınlarda yeter bilgi buluna­ mamıştır. Evliya Çelebi'ye göre; "Nahcivan, IV. Sultan Murad'dan son­ ra daha mamur ve abadan olmuştur. Yetmiş adet camiler ve ibadetha­ neler ile kırk mescidi, yirmi mihmansarayı, yedi güzel hamamı, bin kadar dükkanı var. Cenabi Ahmed Paşa Camii, Ferhat Paşa Camii, Gü­ zel Ali Paşa Camii, Cağaloğlu Camii, Hadım Cafer Paşa Camii, müzey­ yen, münakkaş, k§,şi-i fağfur ve çin mina camilerdir. Nicesinin kubbe­

leri de çini ile mesturdur. İstanbul tarzı otuzüç minareleri vardır. Ah· med Paşa Camii lstanbul'daki Rüstem Paşa Camii gibidir. Cenabi Ha­ mamı gayet latif, rf:ışenadır ama der-ı duvarı kaş-i çinidir. Mihmanha­ nemize yakın Zal Paşa Hamamı var, cümle der-i duvarı kaş-i çinidir. Ferşi serapa birkani, balgami, somakı mermerdir. Cümle camlan billur ve necef morandır. Kubbesinin ortasında büyük bir havuz var." Evliya Çelebi'nin saydığı bu kadar zengin eserlerden günümüze ne (21)

537


SAYI 305

TÜRK KÜL TÜRÜ

YIL XXVI

kaldığını bilmiyoruz. Adını verdiği camilerin çok süslü, çini dekorlu ol­ duğunu hatta bir çoğunun kubbelerinin bile çini ile kaplı olduğunu be­

lirtiyor. Cenabi Ahmed Paşa Caınii'ni Mimar Sinan'ın İstanbul Rüstem Paşa Camii gibi çinileri en zengin es�rlerden birine benzetmesi ve özel­ likle üzerinde durması bunun değerini gösterir. Evliya Çelebi bu karşı­ laştırmayı her halde mimaıi bakımından değil çinileri ve süslemeleri ba­ kımından ele almış olmalıdır. Gena·bi Ahmed Paşa'nın hamamındaki du­ varlan süsleyen çinileri de ayrıca belirtiyor. İstanbul tarzı otuzüç mina­ reden söz etmesi de burada iki veya üç şerefeli , yüksek, ince endamlı minarelerin bulunduğuna işaret edebilir. Nahcivan'ın güneyinde, Aras nehri boyunda, Cuga'da Gülistan Küm.. bedi tamamı ile kesme taştan yapılmış olup, Nahcivan kümbetlerinden farklı görünüştedir. Xll. - xm. y.y.'d&n kaldığı belirtilen kümbet, köşe­ leri düzlenmiş kare biçiminde yüksek bir (kaide) alt yapı üzerinde oniki

RESİM: 18 Hatun kümbedi 582 (1186)

Nahcivan, l\lümine 538

(22)


SAYI 305

O.

ASLANAPA

YIL XXVI

RESiM: 14 Nahcivan, Mümine Hatun Kümledi, Çift.e minareli portal yıkılmadan önce,

yüzeyden her biri geometrik yıldız ve geçmelerden değişik oyma süsle­ meler ile işlenmiştir. Birbirinden kaval silmeler ile ayrılan yüzyler üç dilimli bir kemer ile sonuçlandırılmıştır. Süslemeler Nahcivan'da tuğla kümbetlerde kullanılan geometrik· şekillerin taşa uygulanmasından mey­ dana gelmiştir. Onikigen piramit ve konik küiahı yıkılmış, altından çıplak kubbe meydana çıkmıştır. İçten silindrik mekan kubbe ile örtülü olup tepesinde küçük bir açıklık bırakılmıştır. Bir metre kalınlığında sağlam duvarlı gövde kısmı ayakta kalmış d�ha az dayanıklı yapısı ile külah kısmı yıkılmıştır. Alttaki sade kapıdan girilen mumyalık tonozu yer yer yıkılmış ve tamir görmüştür. Üst taraftaki asıl kapıya ancak yüksek bir merdiven ile çıkılabilir. Sade kesme taş alt yapıdan onikigen gövdeye geçiş bir sıra meandr frizinden sonra mukarnaslar ile sağlanmıştır. Mukarnaslar arasında ve üst kenarında sathi nişler içerisinde kandil mo­ tifler işlenmiştir. Anadolu'da Kayseri'de

1275

tarihli Döner Kümbet ile

bazı benzerlikler gösterir ise de, on:.m süsleme kompozisyonları daha gelişmiş ve daha zengin çeşitlidir. Gcıometrik yıldız geçmeler yanında figürlü plastik süslemelerin bolluğu, insan başlı, kanatlı iki pars figürü

(ZJ)

539


SAYI ;j05

,: YIL · xxvı

T ÜR K KÜL T ÜRÜ

ortasında çift başlı kartal arması (haien tahrip edilmiş halde) , hurma ağacı ve arslan kabartmalarından başka niş kemerleri üstünde rfimi, pal­ met ve lotuslardan bir friz dolanmaktadır. Ayrıca Döner Kümbed'in konik kül8.hı da sağlam durumdadır. Fakat her ikisinin kesme taştan, benzer bir alt yapı (kaide ) üzerine oniki köşeli yapısı, içten kubbe ör­ tülü silindrik mekan, yüzeylerin kaval -silmeler ile çevrilmesi, mukar­ naslar ile geçişler Gülistan Kümbetli ile aralarındaki gözden kaçmayan benzerliklerdir. Evliya Çelebi Seyahatnamesi'nde Cuga'dan söz etmiyor. Ancak cilt II. s. 240'da, "Evvela kıble yönüne sekiz saat giderek Kesik Kümbet men­ ziline geldik. Burada bin haneli, bağlı, bahçeli, üç camili ve hamamlı ma­ mur bir kenttir." diye bir yer anlatılmaktadır. Anadolu'da kül ahı yı· kılmış, yalnız gövdesi kalmış olan kümbetlere "kesik kümbet" adı ve­ rilir. Cuga'da Gülistan Kümbedi'nin de böyle tepesi yıkılmış olması ile yerin adı Kesik Kümbet diye tanınabiiir. Böylece daha XVIl. y.y.'da Ev­ liya Çelebi gördüğü zaman Gülistan .E ümbedi'nin tepesinin yıkılmış ol­ duğu anlaşılabilir.

540

RESİM : US Cuga, Gulistan Kümbedi XIl - Xlll.

Y. Y .

(24)


SAYI 305

O. ASLANAPA

YIL XXVI

Nahcivan'ın kuzeybatısında, Karabağlar'da bulunan Kümbet, zengin sırlı tuğla ve çini dekoru ile gösterişli bir mezar anıtıdır. Muntazam kes­ me taşlardan oniki köşeli bir altlık (kaide) üzerinde yükselen yuvarlak gövdenin etrafı oniki yarım silindir ile çevrelenmiş olup, bunların ara­ sından dört adet kapı dışarı açılmaktadır. Bütün gövdeyi kaplayan sırlı tuğla süslemelerde, iri kfıfi harfler ile "Allah" adı ile birlikte "Hz. Mu­ hammed'' ve "Hz. Ali" nin adlan tekrarlanmıştır. Dört sıra mukarnas nişli rilıni ve palmet motiflerinden bir bordür ile çevrili yivli konik kü­ lahı yıkılmıştır. Kuzey kapısı zengin çini kitabe ve mozayikler ile göze çarpar. Yivlerin durumu iç mekanda da kaval silmeler ile belirlenmiştir. Mumyalık ise sade bir beşik tonoz ile örtülüdür. Kümbet, dış görünüşü ile Horasan'daki 1205 tarihli Radkan Kümbeti'nin XIV. y.y.'da geç bir devamı etkisini bırakır. Üst kenarda yivli gövdeyi dolanan kabartma sülüs çini kitabe kuşağından bazı izler kalmış olup, dökülen yerleri boş­ luk halindedir. Kitabe kuşağı alt ve üst kenarında zincir süslemeler ile sınırlandırılmıştır. Kümbet alanına çifte minareli abidevi bir tak kapı ( partal) dan gi­ riliyordu. Nahcivan Mümine Hatun Kümbedi'ndeki, iki tarafında sade silindrik minareler ile abidevi giriş burada daha küçük ölçüde tekrarlanmıştır. Minareler de yüksek kare alt yapı ( kaide) üzerinde sekiz­ gen pabuç ve silindrik gövde halind� yükselmektedir. Şerefe ile birlik­ te üst kısımları yıkılmıştır. Mozayik çini süslemeli şere�enin pek azı ye­ rinde kalan başlangıcından minarelerin kısa olduğu anlaşılıyor. Kare alt yapının dış yüzü kaval silmeler i:e üç dilimli bir pano halinde sırlı tuğla mozayik süslemelidir. Evliya Çelebi, Nahcivan'a giderken yol üzerinde geçtiği bu yerden, "Evsaf-ı Şehr-i Azim-i Karabağ" olarak kısaca bahs ediyor : Huddam­ larımız içinde kırk kadar minare saydılar. Yetmiş mihrabı var ki kırk minareli camidir. Han ve hamam, çarşılar çoktur. Kıbleye doğru gidip Nahcivan Kalesi'ne vardık. Bu kadar gösterişli bir eser olan kümbet Ev­ liya Çelebi'nin gözünden kaçmış olamaz. Her halde kendisi şehri gez­ memiştir. Daha ileride, Nahcivan'dan f:-:Onra küçük Azerbaycan şehirlerin­ dendir dediği diğer bir Karabağ hakkında daha çok bilgi veriyor : "Üç­ bin haneli, yedi camili, yedi hamamlı, üç hanlı, altıyüz dükkanlı bir şirin şehirdir. Kar kadim mescit ve camilerinin kubbeleri sivri sivri bina olun­ muş, günağan kaşiler ile kaplıdır. Şehirde onbir minare görülüyordu. Ama yerlileri yetmiş mihraptır derl�r." Sonra bir açıklama yapıyor : "Azerbaycan'da üç adet Karabağ vardır ki her biri cennet bahçelerine benzer. " Burada Evliya Çelebi'nin sivri sivri kubbe dediği, Üzerleri çini

(25)

541


SAYI 305

T Ü R K K Ü L T Ü R Ü

YIL XXVI

kaplamalı ve konik külah ile örtülü eBki mescit ve camiler olmalıdır. Fa­ kat bunların yeri ve bugünkü durumları tam açıklığa kavuşmamıştır. Güneyde Nahcivan bölgesi mezar anıtları mimarisi, çevrede olduğu gi_bi uzak bölgelerde de uzun zaman kuvvetli etkisini göstermiştir. Berde şehrinde 1332 tarihli Kümbet'in "El benna Ahmed ibn-i Eyyup el Hafız el Nahcivani" olarak kitabede adı geçen mimarı Nahcivan'dan gelmedir. Karabağlar'da olduğu gibi burada da dört sıra kesme taştan alçak bir taban üzerinde tuğladan 14 m. boyun da silindrik gövde kuvvetle yük­ selmektedir. Bütün gövde üzerinde

iri kfıfi harfler

ile "Allah" adı de­

ğişik yönlere göre yazılıp tekrarlanrra �tır. Üst kenarı çevreleyen çini üzerine kabartma sülüs harfler ile geniş kitabe kuşağından bazı kalın­ tılar yerindedir. Çini süslemeli mukhrnas sıral an üzerinde iç kubbeyi örten konik külah yıkılmıştı. Bundan onbeş-yirmi yıl kadar önceki bir ta­ mir ile yeniden, hiç süslemesiz, sade bir konik külah yapılmıştır. Çini süS­ lemeli üç sıra mukar.nas dolgulu nişi ile tak kapı, bordürlerin çini süs­ lemeleri ve yazısı dökülmüş olan · çini kitabesi ile göze çarpıyor. Dıştan

RESİ l\I

:

16

Karabağlar Kümbedi XIV. Y.Y.

542

(26)


SAYI 305

O. ASLANAPA

YIL XXVI ·

silindirik yapı, içten sivri kemerli nişler ile teşkilatlandırılmış, bunlardan sonra üç sıra mukarnas ile kubbe örtülmüştür. Mumyalık dört kollu haç­ vari tonoz ile örtülüdür. Biri mimar adını veren, diğeri 722 H. yılı gös­ teren her iki çini kitabe bozuk bir istif ile ve sülüs ile yazılmıştır. Bu küın­ bedin portalinde de Karabağla!''daki kadar zengin olmamakla beraber, riımiler ve lotus-palmetlerden ibaret bitki süslemeleri, geometrik yıldız ve geçmeler ile birlikte kullanılmıştır.

1322 tarihli Berde Kümbedi'nin mimarı Nahcivanlı Ahmed ibn-i Ey­ yub'un kesin tarihi bilinmeyen diğer eseri, aynı şehirdeki Aksadan Baba Türbesi'dir. Aynı devirde, aynı mimar tarafından yapıldığı halde, yapı­ sı ve dekorları çok değişiktir. Kümbedin nasıl olduğu anlaşılamayan üst kısmı yıkılmış, sağlam tuğla yapısı ile çıplak iç kubbe meydana çıkmış­ tır. Bunun içinde, mimari yapısı ve mozayik çini süslemeleri ile göste­ rişli ve şaşırtıcı bir mekan, mezar yeri (mumyalık) olarak, yer altında bulunuyordu. Türk üçgenleri üzerine oturan kubbeli mekan, 4 m. ka-

RESİM : 17 Berde Kümbetli 1322

(27)

543


T Ü R K K Ü L T Ü R Ü

SAYI' 305

YIL

XXVI .

m -m

11-11

1•

7

7

7

� � 7

7

7 5

s .

7

.J

ı .J

H H ! f'f 11 RESİM

Derbend,

:

18

Cuma Camil

1368

lınlığındaki duvarda, 2 m. derinlikte Bursa kemerli altı niş ile genişletil­ miş, bunlardan kuzeydoğudaki niş, giriş yeri olarak dışarı açılmıştı. Niş kemerlerinden kubbeye geçişi sağlayR n üçgenler ve kubbenin içi, ta­ mamı ile geometrik yıldız örnekleri, kubbede baklavalar ile çevrilmiş yıldızlar olarak, çok renkli mozayik çiniler ile kaplanmıştır. . Fakat bun­ ların çoğu dökülmüş olduğundan, altır.dan sıvalar meydana çıkmış boş­ luklar görülmektedir. Bu kadar zengirı, gösterişli bir mimarinin yer al­ tında yapılmış olması, üst yapının tamamlanmadan bırakılmış veya da­ ha ihtişamlı olması ihtimallerini akla getiriyor. Doğu tarafında, Aras nehri kıyısında, Babi' de içten ve dıştan sekizgen biçiminde kubbe ile örtülü türbe, tamamı ile kesme taştan yapılmış olup Azerbaycan'daki diğer mezar anıtlarından farklı bir üslup gösteriyor. 670

544

(28)


SAYI 305

YIL XXVI

O. ASLANAPA ------- ------- - - ------ - - - - -

- -- -------

-----

( 1271/1272) tarihli türbe harap durumdadır. Bursa kemeri ile açılan kapı üstünde üç satırlık kitabe okunamıyor. Kapı ile birlikte kitabe dikdört­ gen biçiminde kalın silmeler ile çevrilmiş, ayrıca yüzeylerden her birinde kaval silmeler ile, kırık sivri kemerli nişler düzenlenmiştir. Mumyalık, sivri kemerli kaburgalar üzerine takke biçiminde bir tonoz ile örtülmüştür. _Alt sırada rozet biçiminde süslemeli kesme taşlar dışında, yüzeyler çok sade ve süslemesiz bırakılmıştır. Bu türbede, Anadolu'da daha sonraları Os ­

manlılar zamanına kadar uzanan bazı özelliklerin ilk denemesi ile karşı­ laşıyoru_z, denebilir. Nahcivan ve çevresinde, Selçuklu atabekleri İldenizoğulları ile başla­ yan mezar anıtları mimarisi XII. y. y. ikinci yarısından XIV. y.y. sonuna kadar, Kuzey ve Güney Azerbaycan'da kuvvetle etkili olmuş, Anadolu Mimarisi'nde de, mimari ve süsleme bakımından bunların devamı görül­ müştür. Bu karşılaştırmalar geni§ ölçüde ele alınır ve Türk Mimarisi bir bütün olarak düşünülürse, mezar anıtlarının inanılmaz zenginliği, birbiri­ ne bağlanmakla beraber, daima yeni anıt formlarının çıkmasında görülen yaratma gücü gerçekten heyecan vericidir. Başka hiç bir mimaride ve mi­ marlık dalında benzeri olmayan, bu kadar uzun tarih akışı içinde, birbi­ rinden çok uzak bölgelerde fakat hepsi büyük, küçük Türk devletleri tara­ fından ortaya konulmuş, birbirinden farklı yüzlerce mezar anıtı, çeşitli abideler halinde günümüze gelmiş, bir o kadarı da yok olup gitmiştir. Azerbaycan Mimarisi'nin etkileri doğu, batı ve güneyde, uzak ülke­ lerde alabildiğine kendini belli ederken, bir taraftan kuzeyde Dağıstan'a da uzandığı görülür. Dağıstan'ın Hazar Denizi kıyısında Derbend şehrin­ de, 1388 tarihli Cuma Camii kitabesinde, '' Üstad benna Taceddin ibn-i Musa Bakfıi " olarak BakCı'dan gelen mimarın adı geçmektedir. 70 x 20 m. boyutlu yatık dikdörtgen biçiminde cami, mihrap duvarına paralel üç nefli olup, mihrap önü kubbesi, yarısı kıble duvarından taşacak şekilde planlanmıştır. Kubbe üç taraftan üçer kemer ile camie birleşir. Ortada iki sıra halinde, sık dizilmiş kare payeler, dört yanda duvar payeleri üze­ rine Bursa kemerli küçük tonozlar ile örtülü cami, kuzeyden dört kapı ile dışarı açılmaktadır. Ortadaki cümle kapısının doğu yanında iki, batı ya­ nında bir kapı vardır. Daha geniş ve yüksekçe olan cümle kapısı, mihraba götüren dikey nef ve ortasındaki küçük kubbe ile orta eksen iyice belirti­ lerek, bir transept meydana getirmektedir. Mihrap bölümü, büyük - kub­ besi ile dış görünüşe hakimdir. Sekiz dayanaklı sağır kubbe mukarnas sıraları ile kemerlere oturmuş olup, 10 m. çapındadır. Cami, duvarlarının üst kenarına, çok yükseğe sıralanmış sivri kemerli küçük pencerelerden ışık aldığından, yeter derece aydınlık değildir. Cami önünde, çok geniş

{29f


SAYI

T Ü R K

305

K Ü L T Ü R Ü

YIL

XXVI

� . -- -----------

bir alanın kuz-ey tarafında sivri kemerli eyvanlar ile dışarı açılan ondört hücre, belki medrese odaları, biri de dershane idi. Bunlardan başka iki eyvan da giriş yeri olarak kullanılıyordu. Alanın iki yanında sonradan bina­ lar yapılmış, cami tarafında, doğuda sivri kemerle bir giriş, batıda belki revak kalıntısı olarak beş sütun görülmektedir. Baku'lu mimar Taceddin'in Derbend Camii, Türk Cami Mimarisi ile bağlantılı bir eser olarak meydana gelmiştir. Bunun tarihi gelişmesinin başında Afganistan'da Gazneli Sultan Mahmud tarafından yaptırılan ve Schlumberger'in kazıları ile tanınan Leşker-i Bazar ınu Camii gelir. Burada 86 x 10.50 m. boyutlu, kıbleye paralel iki nefli, yatık dikdörtgen biçimindeki cami, mihrap önünde dört payeye oturan yüksek bir kubbe ile örtülü idi. XL y.y. ilk yarısındaki bu camiden sonra tran'da Büyük Sel­ çuklular, mihrap önü kubbesi problemini çeşitli camilerde geliştirdikten sonra, Artuklular ile Anadolu'ya ve Türk Memlukleri ile Kahire'ye kadar uzanan geniş ve devamlı bir etki sağlanmıştır. Mısır Memlfık Sultanı Baybars'ın 1266 - 1269 tarihleri arasında Kahire'de yaptırdığı, kareye ya­ kın p18.nlı, içten 100 m. kenarlı büyük camide, kıble tarafında altı paralel nef, üç nef boyunca 15.40 m. çapında bir mihrap önü kubbesi ile kesilmiş­ tir. Üç taraftan üçer kemer ile camiye açılan bu çeşit kubbe planı ilk defa tsfahan'da Sultan Melikşah'ın 108ı0 tarihli Mescid-i Cuma'sında ortaya çıkmaktadır. Sonra Artuklu Sultanı Necmeddin Alpi'nin Meyyafarkin ( Silvan) de 1157 tarihli Ulu .Camii'nde görüldüğü gibi Artuklular ile Ana­ dolu'ya getirilmiş, 1176-1186'da Mardin ınu Camii ve 1204'de Dunaysır ( Kızıltepe ) Ulu Cami'nde değerlendirilmiştir. Böylece gelişme yolu üze­ rinde bu plan fikri bir taraftan Anadolu yolu ile güneye Kahire'ye , diğer taraftan kuzeyde Baku üzerinden Dağıstan'da Derbend'e kadar etkisini __

sürdürmüştür. K A Y N A K L A R

- BAKLANOV, İskusstvo Azerbaycana, Baku, 1956. - BALA Mirza, Bakü, İslam Ansiklopedisi , cilt 1, İstanbul 1943 . BRETANİSKİ L., Zodçestvo Azerbaycana XII. - XV. Moskva, 1966. - GUBAYDULIN K . S. ( çeviren : Y. Kalantay ) Azerbaycan Vakıfları, Vakıflar Der­ gisi, 1, Ankara 1938 s . 139-145 ( Aze rbaycan ı Tetkik ve Tetebbu Cemiyeti Ha­ berleri, cilt 5, Baku 1928, s. 215-226'dan çeviri) . - 'MİNOSKY V., Nahçıvan, İslam Aruıiklopedisi, cilt 9 İstanbul 1964. - TOGAN A. Zeki Velidi , Azerbaycan, İslam Ansiklopedisi cilt 2, İstanbul 1943. - USEYNOF M. - BRETANİSKİ L. - SALAMZADE A., Istoria Arkhitekturi Azerhaycana, Moskva, 1963. - Oktay Aslanapa, Kırım ve Kuzey Azerbaycanda Türk Eserleri, İstanbul 1979.

'

546

(30)


AZERBAYCAN'DA NELER OLUYOR?

Doc. Dr. Mehmet SABA.Y

Birkaç aydır Türk kamuoyunun olduğu kadar dünya kamuoyunun da dikkatlerini çeken hadiselerden biri Ermenilerin Azerbaycan'dan açıkça toprak talebinde bulunmaları olmuştur. Bu Ügi çekici gelişmenin ardında kimler bulunmaktadır ? Bu, sadece Ermenilerin cür'etkar bir ha­ reketi midir ? Yoksa, Amerika ile Avrupalıların bir kışkırtması mıdır ? Veya Rusların da bir parmağı var mıdır ? Aynca, Türkiye'nin, Azerbay­ can'ın toprak bütünlüğünü korumada bir sorumluluğu var mıdır? v.b. gibi sor unların cevaplarım bulmaya çalışan pek çok kritik ve makale yazılmış ve hfila da yazılmaya devam edilmektedir. Fakat, yapılan açık­ lamalar, yukarıdaki soruların tam karşılığını vermekten uzak kalmıştır. Bu sebepten, Türkiye haricinde yaşayan Türklerin kültür ve tarihleri üzerinde çalışan bir araştırmacı olarak meseleyi bilinmeyen yönleriyle Türk kamuoyuna açıklamayı uygun gördük. Azerbaycan Türkleri ile Anadolu Türkleri, "Batı Türkleri" nin iki kolunu teşkil etmektedir ki bunlar, Türk tarihinin ve kültürünün bölün­ mez parçalarıdırlar. Ne var ki takip edilen yanlış kültür siyaseti dola� yısıyla bugünkü nesiller, Azeri Türkleri hakkında çok az bilgiye sahip bulunmaktadırlar. Bu eksikliği gidermek için Azeri Türkleri ve Azerbay­ can hakkında şu kısa bilgiyi- vermek lüzumunu hissetmekteyiz : Bugün, "Azeri Türkçesi ile konuşan Türklerin ülkesi" manasına ge­ len Azerbaycan, 200.000 km2'lik bir sahayı içine alan ve 21 (yirmi bir) milyon Türk'ü barındıran bir İslam ülkesidir. Azerbaycan, :xıx. asnn ilk çeyreğinde ikiye ayrılmış ve Aras Nehri'nin kuzeyindeki (87.000 km.2 ve 7 milyon nüfus) parçası Rus, Aras'm güneyindeki (113.000 km.2 ve 1 4 milyon nüfus ) kısmı da İran idaresinde kalmıştır. Merkezi Baku şeh­ ri olan Kuzey Azerbaycan'ın önemli kısmını ovalar meydana getirir ve yumuşak bir iklimi vardır. Ekonomisi iki unsura dayanır : a) Ziraat mahsülleri, özellikle sulama ile yapılan pamukçuluk ; b ) Petrol ürünleri ve bunlarla ilgili sanayii dalları. En büyük şehri Tebriz olan güney Azerbaycan, daha ziyade yaylalardan ve tepelerden meydana gelmiş , ik­ limi sert bir bölgedir. Ekonomisi tamamiyle . ziraate dayanır. Meyve, arpa� · buğday, pamuk, b3.zı bölgelerde haşhaş ve tütün yetiştirilir. Ay­ nca, hayvancılık da önemli bir yer işgal eder. ( 31)

547


SAYI Zü5

T Ü R K

K Ü L T Ü R Ü

---

----- - --- --- --

YIL XXVI ------ı

Azerbaycan her ne kadar Hunlar, Gök-Türkler ve Hazarlar zamanın­ da Türklerin kontrolünde kalnuş ise de ülkenin Türkleşmesi Sultan Alp Arslan (1063-1072) 'ın 1071' de Bizanslılara karşı kazandığı büyük zafer­ den sonra mümkün olmuştur. Azerbaycan'ın tam olarak bir Türk ül­ kesi- haline gelmesi ise bilahare Moğol istilasından kaçan kalabalık Türk boylarının gelip ülkeye yerleşmeleri ile tamamlanmıştır. Azeri Türkleri, Selçuklulardan sonra sırasiyle Moğollar ve Timurlular idaresinde yaşa:.. mış bilahere de Kara ve Ak Koyunlu Türkmen Devletleri'nin kuruluşu­ na iştirak ederek XVI. asra girmişlerdir. XVI. asnn başlannda Ak Ko­ yunlu Devletinin inkırazı ile Azerbaycan yine bir Türk hanedanımn, "Safevi'' Hanedanının idaresine geçmiş olan lran'ın hakimiyetine gir­ miştir. Fakat Safeviler'in, Şiiliği bir siyasi vasıta olarak kullanmale.n yü­ zünden Azeri Türkleri arasında büyük huzursuzluklar ortaya çıkmış, bli gelişmelere Osmanlı Türkiye'sinin müdahale etmesi üzerine de Azerbay .. can, İran ve Osmanlı Devleti arasında uzun yıllar devam eden bir mü­ cadele sahası haline gelmiştir. Osmanlı Devleti ile İran'ın Azerbaycan için bu amansız mücadeleye - devam etmesinden istifade eden Rusya, İdil (Volga) vadisine yerleşerek önce Astrahan'ı işgal etmiş ve bilahere de Kafkasların iki hristiyan top­ luluğu Gürcüler ve Ermeniler ile temasa geçmiştir. XVII . ve XVIlI. yüz­ yıllarda bir duraklama ve gerileme devrine giren İran ile Osmanlı Tür­ kiye'sinin bir türlü düzelememelerinden de faydalanan Rusya, yavaş ya­ vaş Azerbaycan'a doğru yaklaşmaya başlanııştır. Rusya, Çar 1. Petro (1689-1725) zamanında, 1723-24 yıllarında Kaf­ kasya'ya ve özellikle Azerbaycan'a girmiş ise de önce Osmanlı Devleti tarafından durdurulmuş ve sonra da İran'ın başına geçen Türkmen Beği Nadir Şah tarafından Azerbaycan'clan çıkarılmıştır. Nadir Şah'ın vefa­ tından sonra Azeri Türkleri ilk def a müstakil bir hayat yaşamaya baş­ lamışlardır. 1750'li yıllardan 1810'lu yıllara kadar devam eden bu müs­ takil hayat, ülkede pek çok hanlığın kurulması yüzünden meydana çı� kan zaaflar sebebiy:le daha fazla devam edememiştir. Hristiyan Gürcü ve Ermeni topluluklanmn müttefiki sıfatıyla Ruslar , Devletlerarası hu­ kuku hiçe sayarak Azerbaycan'da varlıklannı sürdüren Gence, Karabağ, Şeki, Şirvan, Ku'ba ve Baku gibi Türk hanlıklannı birer birer. işgal et­ mişlerdir. Bununla da yetinmeyen Rusya, XIX. asnn ilk çeyreği sonla­ rında Osmanlı Devleti ile 1ran'ın içinde bulundukları buhrandan istifade _ ile, kendi yarattığı harp bahaneleri ile bu iki müslüman ülkeyi yenerek Kafkaslara temelli yerleşmiş ve Aras Nehri'ne kadar Kuzey Azerbay-

548

(32)


SAYI 305

M . SARAY

YIL XXVI

can'ı da kontrol altına almıştır. Fakat Osmanlı Türkleri ile Güney .Azer­ baycan Türklerinin Kuzey Azerbaycan Türkleri ile olan münasebetleri ·Rusya'yı tedirgin etmeye başlamıştır. Bunun üzerine Rusya, sancıları bugünlere kadar devam _eden bir tedbire başvurmuştur. O bölgede ve Doğu Anadolu sınırlarında dağılmış halde yaşayan ve bulundukları . böl­ gelerde hiçbir zaman çoğunluğu elde edememiş olan Ermenileri, zoria ve binbir vaadlerle göçe tabi tutarak merkezi Revan olmak üzere onlara bir yerleşme bölgesi oluşturmuştur. Azeri toprakları üzerinde zorla yaratılan bu küçük Ermeni iskan bölgesi, Gürcistan'ın Güney-Batı uzantısından başlayıp Güney Azerbay­ can içlerine kadar uzanmaktadır. Yoktan var edilen bu küçük Ermenis­ tan ile Azerbaycan ikiye bölünmüş oluyordu. O zaman Rusya'nın bunu yapmaktan maksadı, Kafkas hududunda müslüman Türkiye ile 1ran1a karşı hrıstiyan bir topluluğun yaşadığı bir tampon bölge yaratmak ve Ermenileri bu iki müslüman ülkeye karşı bir maşa olarak kullanmaktı. Fakat, çok geçmeden Rusların bu siyasetlerini sadece Türkiye'ye karşı uyguladıklarını ve Ermenileri Türkleri yıkmak için kullandıklarım gör­ mekteyiz. Rusların bu hareketinden endişelenen İngilizlerin devreye gir­ mesi ise, Ermenileri Tiirkiye'ye karşı açıkça mücadeleye sevketmiştir ki bu da yeni gelişmelere sebep olmuştur. Rusların ve İngilizlerin deste­ ğindeki Ermeniler özellikle 1918 ile 1921 arasında baskı ve öldürme me­ todlan kullanarak hem Azeri Türklerinden ve hem de Anadolu Türkle­ rinden toprak koparmaya çalışmışlardır. Ermenilerin bu kanlı ihtiras­ ları ancak Kazım Karabekir Paşa'nın. 1920 sonlarında kazandığı zafer­ lerle - durdurulabilmiştir. Yapılan Gümrü Antlaşması (3 Aralık 1920) ile bugünkü Türk- Ermeni sınırları, imzalanan Kars Antlaşması (13 Ekim 1921) ile de bugünkü Ermeni-Azeri sınırları tesbit edilmiştir. Bu arada şu önemli gelişmeyi belirtmekte de fayda görmekteyiz : Şii'liğin ortaya çıkardığı rekabet yüzünden Osmanlı ve İran ordulan­ mn yıllar yılı devam eden talihsiz mücadelelerine sahne olduğu için � ten yıpranmış olan Azerbaycan, Rus işgali ile büyük yaralar almakla kalmamış, Rusya ile İran arasında taksim edilmek bartsızlığına uğra.:. mıştır. İki ülke arasında vatanları parçalanan Azeri Türkleri kurtuluşu ilimde ve öğrenmede bulmuşlardır. Özellikle Rus idaresinde kalan Azeri Türkleri, giriştikleri maarif inkılabında büyük başarılar elde etmişler� dir. Onların bu başarılan çok geçmeden güneyde lran idaresinde kalan kardeşlerini de harekete geçirmiştir. Azerbaycan'da Türklerin başlattığı bu uyanış hareketi kısa zaman­ da diğer Türk ellerine de sıçramış, buralarda başlayan yenilik hareket-

(33)

549


SAYI

305

T Ü R K K Ü L T Ü R Ü

'---- - --·---·------- -- � ----- --

YIL XXVI

- ·- - --------- - ------··-----

leri ile birleşerek Türk Dünyasının kurtuluşunu müjdeleyen gelişmele­ rin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. XIX. asrın son çeyreği ile X:X. as­ rın ilk çeyreğinde Azerbaycan'da yetişen fikir adamlanmn bu başanlı çalışmaları yalnız esarette yaşayan . diğer Türk topluluklarına değil ay­ nı zamanda Osmanlı Türklerine de tesir etmiştir. Türk dünyasında meydana gelen bu uyanış neticesinde, Türk ay­ dınlan şu iki fikrin gerçekleşmesi için mücadele etmişlerdir : a) Türkler arasında kültür birliği, b ) . Türkler arasında hem kültür ve hem de si­ yasi birlik. ·

I. Dünya Harbi ve onu takip eden yıllarda bu iki fikir de en heye­ canlı devrini yaşamıştır. (Bu hususta geniş bilgi için bk., M. Saray, Ata­

türk ve Türk Dünyası, ist. 1988) . Mustafa Kemal Paşa önderliğinde Mil­ li Mücadeleyi yöneten T.B.M.M. Hükumeti, bu birlik fikri ile çok ilgilen­ miş, uzakta kalan Türk ülkeleri ile kültür birliğinin, yakında olan Türk ülkeleri ile de hem kültür ve hem de siyasi birliğin kurulması için büyük gayretler sarfetmiştir. Mustafa Kemal Paşa başkanlığındaki T.B.M.M. Hükumeti, Azarbaycan Türk alemi ile Türkiye arasındaki birlik ve be­ raberliğin devamı için büyük mücadele vermiş, Ermenilerle ve Sovyet­ lerle yapılan andlaşmalarda Azeri Türklerinin haklarını korumak için ellerinden geleni yapmıştır (Tafsilat için bk., M. Saray, Atatörk'ün Sov­ yet Politikası, İst. 1987) . Bu hususta o yıllarda T.B.M.M. nin gizli cel­ selerinde yapılan şu tartışma, Mustafa Kemal Paşa Hükfımetinin tutu­ munu açıklaması bakımından önemli bir belge olduğu için, aşağıda arz edilm.iştir :

_13 Şubat 1921 Cumartesi . T.B.M.M. de Hariciye Vek8.leti bütçesi görüşülmektedir. Müzakereler esnasında Trabzon mebusu Hamdi Bey, Hariciye Bakam Vekili Ahmed Muhtar Bey'e şu soruyu yöneltir : "Şark siyasetinde bize dinen ve ırken merbut olan akvam da nazar-ı itibara alınmakta mıdır ?" Ahmed Muhtar Bey bu soruya şu cevabı verir : "Elbette. Şark denince ; Şark yalnız Rusya'dan ibaret değildir. Rus­ ya gayet büyük bir alemdir. tster Bolşevizm olsun, ister Çarizm olsun siyasette mühim ve müessir bir amil olmaktan hiçbir sebep ve bahane ile hali kalmaz. Fakat arzettiğim veçhile Şark, Rusya'dan ibaret değil­ dir. o havalide bizi, bir çok revabıt-ı muhtelife tahtında dinen , ırken, harsen · alakadar eden birçok milliyetler vardır ki, bu ihtimfil diyemi­ yeceğim bir hakikattir. Rusya'ya karşı gösterdiğimiz temayülün belki de mühim bir sebebi o milletlere ait olan alaka-i kaviyyedir. Onlann saadetini, onlann istiklalini temin etmektir. Bu maksadı, ihtilafa mey(34)


SAYI 305

M . SARAY

YIL

X.XVI

dan vermeksizin halledebilirsek büyük bir muvaffakiyet olur. Biz Erme­ nilerle bir zaman harbettik, sonra sulh yaptık. Fakat sulh ahk3.mı ne­ den icra edilmedi denince cevap olarak denir ki, bu sulh ahkamının ic­ rasına m8.n.i olan Rus Sovyet Hükumeti oldu. Biz Ermenilerle onların mezfiliminden ve fecayünden memleketi ve ahali-i islamiyyeyi kurtar­ mak ve onlar bizim gibi medeni bir hükumet tesis edemedikleri için ora­ da münasip bir kuvvet bırakarak Şark hududumuzda asayişimizi muha­ faza emeliyle muharebe yaptık ve sulh yaptık. Fakat bu gayenin istih­ s8.li esnasında karşımıza bir mani kuvvet çıktı . O da Rusya Sovyet Hü­ ktimeti. . . Rus Sovyet Hükumetiyle dostuz. Acaba neden sulha m8.ni olu­ yorlar ?. Çünkü Ermeniler sulhün icrasına mani olmak için kendilerinin bolşevik olduklannı ilan ettiler ve bu nasıl haldir ki, Ermenistan'da Bol­ şevikler hRkim iken Taşnaklar dehşetli bir rol oynamaktadır ? Rus Bol• şevik Hükumeti akide-i içtimaiyelerini bütün insanlara, milletlere ka­ bfil ettirmek için tecavüzü tatbik ettiğini bu defa da ispat etmiştir. Bu cümleden olmak üzere geçenlerde burada telgrafı okunduğu üzere, ora­ da Türkiye Komünist Fırkası namı altında birtakım insanlan topla­ mış ve bunlardan Mustafa Suphi isminde birisi hududumuzu geçti, ta Er­ zurum istasyonuna kadar, bu fırka-i içtimaiyyenin teşkilatını yapmak üzere geldi. Biz biliyoruz ki, Rusların bir gayesi var : O da, ittifak ve ittihad edecekleri milletlere mutlaka kendi akidelerini bu sıfat ve nikap­ ta görmek istemiştir. Endişemiz şu ki, İngilizlerle Bolşevikler Azerbay­ can Türk filemi ile bizim aramıza bir Ermenistan dikmek istiyorle.r... Tekrar arzediyorum : Bütün dünyanın ittihaz ettiği bir karar var : O da . bizimle Azerbaycan arasında, Azerbaycan'la Türk alemi arasında bir Er­ menistan meydana getirmek istiyorlar. Bakalım kim galebe edecektir : Karahan'ın sürüklediği Sovyetler mi, yoksa biz mi ? (bakınız : T.B.M.M. Gizli Celse 7a.bıtları, 1, s. 439-440) . ·

..

Ne var ki, T.B.M.M.'nin bütün çabalarına rağmen yukarıda işaret edilen mücadeleyi Sovyetler kazanmıştır. Fakat Atatürk, Azeıilerin hak­ larının aza.mi derecede korunabilmesi için gerekli her türlü gayretin gös­ terilmesi hususunda o zamanlar Baku'da vazife gören Türk temsilci.. si Memduh Şevket Bey'e direktifler vermiş ve onun bu direktifleri de yerine getirilmiştir (Bk., M. Saray, Atatürk ve Türk Dünyası, s. 37-41) . Son aylarda Azerbaycan'da meydana gelen olaylara gelince : Bu,

ta'." .

mamiyle Ermenilerin, hakları olmadığı halde, Azerbaycan'dan yeni top­

rak koparma hareketidir. Sovyet idarecileri göz yumduğu gibi , Amerika' .. daki Ermenilerden de destek görmüştür. Azerbaycan'da cereyan eden bu hadiselere Türkiye ilgisiz kalamaz, kalmamalıdır.

(35)

551


AZERBAYCAN AYDINLARININ DAGLIK KARABAG 'OZERİNDEKİ ERMENİ TALEPLERİNE REAKSİYONU

Yasin ASLAN

Ermenilerin Dağlık Karabağ Muhtar Vilayetinin Azerbaycan'dan alınıp Ermenistan'a verilmesi talebini desteklemek amacıyla Erivan'da ve Dağlık Karabağ 'ın idari merkezi Stepanakert, tarihi adı ile Hanken­ di' de gösteri yürüyüşü yapmaları ; Azeriler ile Ermeniler arasınd8: ger­ ginliğin artmasına, hatta Azerbaycan'ın Sumgayıt şehrinde milli mahi­ yet taşıyan çatışmalara ve resmi Sovyet haberlerine göre 32 kişinin öl­ mesine sebep olmuştur. Gayri resmi haberlere göre ölenlerin sayısı ol­ dukça yüksektir. Sumgayıt'taki hadiseler esasen Sovyet başsavcısının muavini Katusev'in 27 Şubat'ta Baku radyosunun Rus servisi ile yap­ tığı röpörtajda 16 yaşındaki Bahtiyar Aliyev ile 23 yaşındaki Ali Ha­ cıyev adlı iki Azerinin öldürüldüğünü bildirmesinden sonra çıkmıştır. .

Ermeniler ilk defa olarak Azerbaycan'dan toprak talep etmiyorlar.

1979 yılında meşhur Ermeni yazarı Sero Hanzanyan, Brejnev'e açık mektup yazmış ve Dağlık Karabağ Muhtar Vilayeti'nin Erm.enistan'a ve­ rilmesini talep etmişti. Geçen yılın sonlarında da Moskova'daki rejim aleyhtarları 10 Ekim 1987 tarihinde Ermenistan'ın başşehri Erivan'da gösteri yürüyüşleri ya­ pıldığını bildirmiştiler. Göstericiler burada da Dağlık Karabağ'ın Azer­ baycan' dan alınıp Ermenistan'a verilmesini talep etmişlerdir. Gösterici­ ler aynı zamanda Dağlık Karabağ'ın Çardaklı köyünde Azeriler ile Er­ meniler arasında cereyan eden çatışmaları da tel'in etmişlerdi. Dağlık Karabağ' a dfilr Ermeni taleplerine ilk sert tepki Türkiye' de de çok sevilen meşhur Azeri şairi, Azerbaycan İlimler Akademisinin üyesi, Bah­ tiyar Vahapzade ile tarih profesörü Süleyman Aliyarov'dan gelmiştir. Onların ' 'Azerbaycan"

adlı aylık edebi

derginin bu yılki

2. sayısında

çıkan ciddi, tarihi faktlara ve Sovyet kaynaklarına dayanan yazısı, esa­ sen Sovyet Parti lideri Gorbaçov'un iktisadi müşaviri Aganbegyan ve 552

(36)


SAYI 305

Y. ;ASLAN

YIL XXVI

Ermeni tarihçisi S . Mikoyan ve diğerlerinin iddialarına cevap teşkil et­ mektedir. Gorbaçov'un iktisat danışmanı Aganbegyan, Paris'te Ermeni-Fran­ sız Enstitüsü ve Ermeni Veteranları Cemiyetinin düzenlediği bir top­ lantıda "Ben, (CUmhu riyetin kuzey batısındaki) Dağlık Karabağ Muh­ tar Vi layetinin Ermenistan'ın olmasını istiyorum. Ben bir iktisatçı ola­ rak Dağlık Karabağ'ın Azerbaycan'dan ziyade E'rmenistan'a daha ya­ kın olduğuna inanıyorum. Ben bu konuda bir teklifte bulundum, "Yeni­ denkurma ve Demokrasi" şartları altında bu problemin hal edileceğini ümid ediyorum " demiştir. ( Humanite, 18 Kasım 1987) . Vahapzade ve Aliyarov, Aganbegyan'ın bu sözlerinin tahrikçi ma­ hiyet taşıdığını ve Sovyet An ayasasını bozmak gayesi güttüğünü b il dir­ mektedirler. Sovyet anayasasının 78. maddesine göre, bir cumhuriyetin arazisi o cumhuriyetin rızası olmadan diğer bir cumhuriyete devredi­ lemez. Yani, eğer Azerbaycan arazisinde her hangi bir değişiklik yapıla­ caksa, bu, başkalarının taleplerine göre değil, Azerbaycan Cumhuriyeti'­ nin vereceği karara göre yapılır. Sebebi şimdilik belli olmasa da Dağlık Karabağ Muhtar Vilayeti Halk Temsilcileri Me cli si , bu vilayetin Erme­ nistan'la birleştirilm esine dair aldığı ilk kararı doğrudan Moskov a'ya göndermiştir. Halbuki Dağlı k Karabağ, Azerbaycan'ın bir parçasıdır ve idari yönden ona bağlı dır , bu sebepten kararın Moskova'ya değil, Bakfı' ya gönderilmesi gerekirdi. Dağlık Karabağ Vilayeti Parti Komitesi, Mar­ tın 17'sinde bu vilayetin Ermenistan 'la birleştirilmesi konusunda ikinci bir karar kabul etmiştir, amm a bu sefer karar Moskova'ya iletilmek üzere Bakfı'ya gönderilmiştir. Takip edilecek yol da budur. Tarihçi S . Mikoyan "Literaturnaya Gazeta " nın 2 Eylül 1987 tarihli sayısında çıkan y azısınd a "Top rak olarak tarihi bir araziye s ahip "yerli olmayan" bir milletin büyük bir grubunun idari açıdan niçin aynı mil­ letin kendine ait olan cumhuriyete değil de başka bir cumhuriyete bağlı olmasının sebeplerini cesaretle ve art düşüncesiz müzakere etmeğe ih­ tiyaç vardır. Komünist hakimiyetinin ilk yıllarında arazi bölünmesi es­ nasında meydana gelmiş noksanlıklar bu gün problem teşkil edebilir, Iakin kaynaklara müracaat etmeden bunları halletmek mümkün değil­ dir" demektedir. Ermeniler, D ağlık K arabağ ' ın iktisaden geri k aldı ğını , Ermenilere karşı ayrıcılık yapıldığını, güya Neriman Nerimanov'un D a ğ­ lık Karabağ'ı Ermeni kardeşlerine hediye ettiğini ve bu sebeplerden bu 1 37 )

553


SAYI 305

T Ü R IC

K c· L 'I Ü R Ü

YIL XXVI

vilayetin Ermenistan'la birleştirilmesinin zaruri olduğunu iddia etmek­ tedirler. Vahapzade ve Aliyarov Ermeni iddialarına cevap verebilmek için ta­ rihi gerçeklere müracaat edip, Neriman Nerimanov'un 1921 yılında "Zar­ ya Vostoka'' gazetesinde çıkan bir makalesinden, "Transkafkasya {Azer­ baycan, Gürcüstan, Ermenistan ) Cumhuriyetleri arasındaki ihtilaflar bir kaç yıl devam etmiştir, bu arazi yüzünden defalarca sil8.hlı çarpışma ol­ muştur. Transkafkasya'nın bir çok genci kurban verilmiştir, bir çok aile dağılıp yurtsuz yuvasız kalmış, ana yurd'UnU terk eden bir çok in­ san aç kalmış ve ızdırap çekmiştir. Bunların hepsi Zengezur, Karabağ, :zagatala Lori v.s. yüzünden olmuştur. Azerbaycan ve Ermenistan azad , olduktan sonra Azerbaycan Zengezuru Ermenistan'ın ayrılmaz bir par­ çası ilan etmiştir. Ermenistan ise Dağlık Karabağ'ın Azerbaycan'ın ay­ nlmaz bir parçası olduğunu kabul etmiştir. Men ş evikler kovulduktan son­ ra Gürcj.iler Zagatala konuS'Unu tartışmaktan imtina ettiklerini ve bu ara­ zinin Azerbaycan toprağı olduğunu bildirmişlerdir. Gürcüler, bundan başka Poylu köprüsünün kuzey batısındaki, asırlard8Jl beri Azerilerin yaşadığı büyük bir arazi üzerinde hak iddia etmekten vaz geçmişlerdir. Azerbaycan kendi tabii servetlerinin Sovyet Cumhuriyetlerinin ortak malı olduğunu ilan etmiştir" cümlelerini iktibas etmişlerdir. {İ. Dubinski­ Muhadze, Nerimanov, Bakfı, 1979 , sh. 2'3 5 ) . Nerimanov'un makalesin­ de , onun Dağlık Karabağ'ı Ermenilere hediye ettiği kaydedilmiyor. Aksi­ ne bu vilayetin Azerbaycan'ın ayrılmaz bir parçası olduğunun Ermeni­ lerce tastik edildiği açıkca görülmektedir. Vahapzade ve Aliyarov daha sonra A.i. Mi ko yan'ın 22 Mayıs 1920'de_ Lenin'e ve Rusya Komünist (Bol§evik ) Partisi Merkezi Komitesine Maruzatından "Ermeni hükumetinin ajanları olan Taşnaklar, Karabağ'ın Erınenistan'la birleştirilmesine çalışıyorlar, lakin bu, Karabağ ahalisi için kendi hayat kaynağından, Bakfı'dan mahrum olmak ve hiç bir za­ man hiç bir vasıta ile bağlı olmadıkları Erivan'a bağl8Jlmak demek olur­ du. Ermeni köylüleri 5. Parti Kurultayında Azerbaycan'ı tanımak ve onunla birleşmek konusunda karar kabul etmişlerdir" cümlelerini ikti­

bas ediyorlar. {Guliyev, Lenin Milli Siyaseti Bayrağı Altında {Rusça) , Baku 1972, sh. 302) . Bundan başka Orconik.idze ve N azaretyan'ın teklifi üzerine Rusya Komünist (Bolşevik) Partisi Merkez Komitesinin Kafkas Bürosu, 5 Haziran 1920'de, Karabağ meselesini müzakere ederek "Müslümanlar ile Ermeniler arasında milli barışın, Aşağı ve Yukarı Karabağ'ın iktisadi

554

(38)


SAYI 305

\'. . ASLAN

YIL XXVI

ilişkilerinin, buraların Azerbaycan'la muntazam ilişkisinin zaruriliğinin dikkate alınması ile Dağlık Karabağ'ın Azerbaycan'm hudutları içinde kalması ve ona muhtariyet verilmesine dair karar kabul etmiştir" (Aynı kitap, sh. 303) . Zengezur'un Ermenistan'a verilmesi her iki cumhuriyetin karşılıklı anlaşması, daha doğrusu Neriman Nerimanov'un isteği sonucunda müm­ kün olmuştur. Böylece "Azerbaycan arazisi 9000 km2 azalarak 86.700 km2 ye düşmüştür". Buna rağmen Ermeniler geçmişte Karabağ' a dair alınan kararları görmemezlikten geliyorlar.

Vahapzade ve Aliyarov'un yazdıklanna göre, "1832 yılındaki i�� resmi Rus sayımına göre Karabağ'ın nüfusunun %64.8'ini Azeriler, !% 34.8 ini Ermeniler teşkil ediyordu" (Transkafkasya'daki Rus topraklannın icmali (Rusça) , 3. Bölüm, SPI, 1834, "B" Cetveli) "Burada 1828 Rus­ lran sav aşının ilk 3 yılında Karabağ'a ve Azerbaycan'ın diğer eyaletleri­ ne kütlevi surette Ermeni göçürüldüğünü de dikkate almak lazımdır." Özellikle 1. Dünya Savaşı esnasında Ermeni göçmenlerin çok olması ve onlann ekseriyetinin Karabağ' a yerleştirilmesi yüzünden orada Erme­ nilerin oranı artmağa başlamıştır. "Azerbaycan kendi toprağında Enne­ nilere yer vermesine rağmen, Stalin'in emri ile 100.000 den fazla Azeri Ermenistan'dan zorla çıkartılmıştır. Böylece asırlardan beri bir çok n� sillerin yaşadığı evler ve ocaklar dağıtılmıştır. Günahsız insanlar ora­ lardan niçin sürüldüklerinin sebebini hala anlamış değildirler. Ama Er­ menistan'ı tek milletli milli bir cumhuriyete çevirmek siyasetinin resmi hüviyet kazanmağa başladığı artık belli idi. Bundan sonra Azerbaycan'dan toprak talep etmek adeta sistemleşti." Şunu da hatırlatalım ki Er­ meniler bu son gösterilerde "Tek millet, tek cumhuriyet" diye slogan atmışlardır. Bilindiği gibi Hitler de aynı sloganla yola çıkmıştı. Azerbaycan' dan toprak talep etmek işi adeta sistemleştikten sonra, "Bu konudaki bütün taleplerin Azerbaycan'ın aleyhine neticelendiğini söylemek mümkündür. Buna benzer sonuncu tahkiramiz hadise iki yıl evvel vukfı bulmuş ve Gazak Rayonunda 5.000 hektardan fazla müm­ bit bir arazi Azerbaycan'dan koparılmıştır. Bütün bunlar muayyen bir zincirvari reaksiyon yaratıyor ki bu da Azerbaycan'ın dağılması ile so� nuçlanabilir." ·

Vahapzade ve A liyar ov daha sonra son zamanlarda Gürcü tarih­ çilerin de Azerbaycan'ın Şeki Eyaleti üzerinde hak iddia ettiklerini bu iddiaların özellikle Gürcistan'ın sınırlan dahilinde 300.000 Azerinin ya­ şadığı bir dönemde ileri sürüldüğünü bildirmektedirler. Gürcistan'da ( 39)

555


SAYI 305

T Ü R K K Ü L T Ü R Ü

YIL

-XXV:ı-

yaşayan Azeriler, Ermenistan'da yaşayan 161.000 Azeri gibi hiç bir milli muhtariyete sahip değildir. Ermenistan'da yaşayan Azerilerin bü­ yük bir kısmı 1950'lerde zorla Azerbaycan'dan çıkartılıp oraya gönde­ rilmiştir. Gürcistan'daki Azeriler adı "Marneuli' ' olarak değiştirilen "Borçalı"da yaşamaktadırlar. Azeri Cengiz Alioğlu'nun Borç alı' da Dediğim Şiir" adlı manzumesf buradaki durumu gözler önüne sermektedir. Birlikte okuyalım : "

Bu Bu Bu Bu

toprağın kendi vardır, adı yok toprağın közü vardır, odu yok toprağı sihirlemiş kim, görün sihiri bozmak için cadı yok

Gah açılan, gah tutulan gökleri Deli gönlü keder üste kökledi -

Ha dedim ki, silim atım bu gemi Gördüm ki, yok, derindedir kökleri. Kökten gelen gubarından bar aldım Gah sarsıldım, gah sıkıldım, daraldım Gardaş gaibi, galb değilmiş, kalp imiş Dost sözünü sahte görüp garaldım. Yenede mi Gala alım, burç alım Ömür çatmaz, vakti kimden borç alım Men gelmişdim, gonag idim gedirem Yaşa seni öz adınla, BOR.ÇALIM. Baku Azerbaycan Dilcilik Enstitüsünün direktör yardımcısı Vila­ yet Guluyev, son zamanlarda Ermenilerin ''Büyük Ermenistan" kur­ maktan bahsettiklerini, bu sebepten onların yalnız Azerbaycan'dan de­ ğil, aynı zamanda Türkiye, İran ve Gürcistan'dan da toprak talep et­ tiklerini bildirmiştir. Hatta bazı Ermeni alimleri 20. yüzyılın başların­ da Gürcistan'ın aslında eski Ermenistan olduğunu iddia ediyorlardı. O zamanlar Gürcü yazan llya Çavçavadze "Meğer Ermenilerin dağıtılma­ sı bizim yüzümüzdenmiş ? Allah onlara güç ve kabiliyet versin ki, onlar terk edip gittikleri yerlerde birleşsinler. Ama bırak başkalarının varın� göz dikmesinler, bizi kendi varımızdan mahrum etmeye can atmasın­ lar. Bizim toprağımız çok da olsa az da olsa, her halde size (Ermenilere) 556

(40)


SAYI 305

Y. ASLAN

YIL xxvı�

barınacak yer verdik, kanatlarımızın altına aldık, sizinle kardeş olduk . Kendi evimizde bize düşman gibi davranmayın" diye yazmıştır. (Uya Çavçavadze, Ermeni Alimleri ve Feryat Kopa�an Taşlar (Rusça, Tif1is 1902, sh 80-123) . Ermenilerin Dağlık Karabağ'ın iktisaden geri kaldığına dair iddiala.. rına gelince ; Ermeniler Dağlık Karabağ'ın idari merkezi Stepanakert, tarihi adı ile Hankendi'nde gösteri yapmaya başlamalarından sonra Mos­ kova' dan oraya gönderilen Siyasi Büro üyeliğine namzet Razumovski, bu vilayette halledilmesi gereken önemli iktisadi ve kültürel bir problem olmadığını söyledi. Ancak, bu Dağlık Karabağ'da bütün işle­ rin yolunda olduğu manasına gelmez. Sovyet sistemine has bazı prob­ lemler burada da mevcuttur. Azerbaycan basınında Dağlık Karabağ'ın iktisadi vaziyeti hakkında oldukça tafsilatlı yazılar çıktı. "Kommıunist" gazetesinin 24.3.1988 ta.. rihli sayısında çıkan "Dağlık Diyarının İktisadiyatı" başlışlı yazıyı, "Azer­ baycan Gençleri" gazetesinin 25.3.1988 tarihli sayısında çıkan aynı baş­ lıklı yazıyı ve ' 'Kommunist" gazetesinin 11.3.1988 tarihli sayısında çı­ kan "Problemler ve Perspektivler" başlıklı uzun makaleyi bunlara mi· sal göstermek mümkündür. Azerbaycan'ın Başbakan Yardımcısı Mütel.. libov'un dediklerine dayanarak yazılan ' 'Dağlık Diyarının i!ktisadiyatı" başlıklı yazıda "Son 15 yılda bu vilayetin .sanayi mallan üretimi 3 kat artmıştır. Gıda maddeleri sanayii, hafif sanayi ve makina sanayii bü­ yük bir süratle gelişmiştir. Sanayi üretiminin %80'i bu sanayi grupla­ rının payına düşüyor. Son 15 yıl içinde daha önceki 15 yıla nisbeten ser· maye yatırımlarının hacmi 3 mislinden daha çok artmıştır. - Bu vilayette sanayi kuruluşlarının geliştirilmesi, işsiz sayısının azalmasına yardım etmiştir." denilmektedir. Burada şunu hatırlatalım ki Azerbaycan'ın To­ vuz ve Saylan Rayonlarında işsizlik oranı :% 83 dür. Bu oran Azerbay­ can genelinde % 25'tir. Dağlık Karabağ'da işsizlik oranı Azerbaycan'a nisbeten 2 kat azdır. Son zamanlarda işsizlik zaten bütün Sovyetler Bir­ liğinde ciddi bir problem olmağa başlamıştır. ''Dağlık Diyarının iktisa­ diyatı" başlıklı yazıda daha sonra "Sosyal hizmetler Azerbaycan'ın di­ ğer yerlerine nisbeten Dağlık Karabağ'da daha iyidir. Bundan başka, bu vilayetin günlük ihtiyaçlarının karşılanamadığına dair iddialar ise tamamen asılsızdır. Çünkü Dağlık Karabağ'da gıda üretimi strüktürü tamamen normaldir. Mesela Stepanakert'de (Hankendi'de ) adam başı­ na yılda ortalama 12 kilo yağ düşüyor. Bu, Ali Bayramlı'da 10 kilo, Min­ keçevire'de 11.5 kilo, Sumgayıt'da 10.6 kilo, Gence' de 10.5 kilo ve Ba­ kfi.'da 13 kilodur. Adam başına süt ve et tüketiminde ise Stepanakert (41 )

557


SAYI

T Ü R K

305

K Ü L T Ü R Ü

YIL XXVI

(H.ankendi) yalnız Bakfı'dan geridedir, diğ·er bölgelerden ise ileride­ dir" denilmektedir. Bu misallerden de açıkça görülüyor ki Dağlık Ka­ rabağ'ın ekonomisine dair Ermeni iddiaları pek inandırıcı değildir. Bu vilayetde Ermeniler ekseriyeti teşkil ediyor, ama geçen yıl bu vilayette patates ve üzüm üretim planları yerine getirilememiştir. Bunda az ya­ hut verimsiz çalışan Ermenilerin hiç mi payı yoktur ? Elbette Dağlık Ka­ rabağ' daki sancılı durumun asıl sebebi iktisadi problemler değildir. Bu.. nun asıl sebebini Sovyetler Birliğinde milli meselenin halledilmemesinde aramak lazımdır. 1970 ve 1980'lerde sosyal ve iktisadi hayatta görülen durgunluk ve sosyal adaletsizlik, milli münasebetler sahasında menfi te­ mayüllerin ortaya çıkma.Sına sebep olmuştur. Son zamanlarda Sovyet­ ler Birliği'nin her yerinde güçlenmeğe başlayan milliyetçilik fikri Dağ­ lık Karabağ'da da kendi tesirini g0stermiştir. Sumgayıt savcısı Gayibov'un dediklerine bakılırsa, buradaki hadi­ selere karışanların yaş ortalaması 20' den aşağıdır. Bu bile Sovyetler Bir­ liğinde milliyetler meselesinin halledilmediğini fakat halledilmiş gibi gös­ terilmeye çalışıldığını ve çiçeği burnunda gençlerin 30-31 Mart ve 1 Ni­ sanda Ernienilerin Dağlık Karabağ ve Azerbaycan'ın diğer bölgelerinde başlattığı katliamı unutmadığını göstermiştir. Ama ne var ki So\Tyet basını yine de temcid pilavı gibi adı var sanı yok "Halklar Dostluğun­ dan" dem vurmaya devam ediyor. Bu yazımı Şah İsmail Hatai'nin ev­ latlarına vasiyeti ile bitirmek istiyorum. "Vatanın bir avuç toprağını bir avuç altından, dilimizin bir kelimesini bir ölçü lal-i cevahirden üstün bildim. Her ikisinin, vatanımızın ve dilimizin ebediyyeti için elimden geleni yaptım. Beni lanetle yad etmeyin ! İyi ne yaptıysam onları devam etti­ rin ! Hatalarımı tekrar etmeyin, size vasiyetim budur. Bir de eş'arım var. Eğer zevkinizi okşarsa, mezarımda bir miktar rahat olabilirim. Size 3 emanet bırakmış eren atalar : Dilimiz, gayretmiz, vatanımız. "

KAYNAKLAR. t

1)

Azerbaycan 1988/2.

(2)

Azerbaycan 198 1 1 6-7.

(3)

Kommunist 2 . 3 . 1988.

( 4 ) Kommuni st

24 . 2 . 1988.

( 5 ) Azerbaycan Gen çleri 25 . 2 . 1988 . ( 6 ) Kommunist 11.3. 1988.

558

(42)


TARİHTE AZERİ - ERMENİ MVNASEBETLERi "ÜZERiNE IGDIBLIOGLU

Mevcut tarihi kaynaklar bu iki millet arasındaki münasebetleri VII. yüzyıla kadar götürmektedir. XI. asra kadar Ermeniler'in sadece doğuda komşu.su olan Türkler, bu asırdan itibaren batıdan da komşusu olurlar. Hatta zaman zaman Ermenistan bir ada gibi Türk illerinin arasında kalır. Türk düşünce sistemiyle İslamiyet, Ermenileri pek rahatsız etmez. Bu durum münasebetlerin gelişmesini ve kökleşmesini sağlar. Anadolu . Sel­ çukluları ve Oamanlılar batıya yönelmelerine rağmen, Azerbaycan Türk­ leri sabit kalmış ve dolayısıyla Ermenilerle daha sıkı ve uzun vadeli mü­ nasebet kurabilmiştir. özellikle XI. yüzyıldan XIX. yüzyıla kadar hakim unsur Türk olmuş ve Ermeniler hunların garantisi altında bulunmuşlar. Asırların birikimi olan Türk tesirini ; Ermeni hayatının her şeyinde gör­ mek mümkün. Ancak hiç bir şey zorla kabul ettirilmemiştir. Ermeniler bu tesirleri isteyerek kabullenmiş ve bu tesirler içerisinde kendilerini bul­ muşlardır. Türk'ü tanımakla kendilerini tanımış ve millet olmanın incelik­ lerini öğrenmişlerdir. Türklerin başta devlet kurma olmak üzere birçok tecrübelerinden istifade etmişlerdir. xı:x. yüzyılda bazı sebeplerden ' dolayı durum farklılaşır. Bu fark, kısa sürede Ermeni düşünce sisteminde de kendisini gösterir. Birçok Ermeniyi düşmanlık gütme hissi kaplar. Ancak buna rağmen Azeriler yine de dostluklarını devam ettirmeğe çalışırlar. Münasebetleri canlı tutmağa gayret gösterirler. Anadolu tarihine baktığımızda, bulundukları coğrafi bölgenin ismini taşıyan, aynen bugün İstanbul'lu, Ankaıra'lı dediğimiz gibi, milletle ilgisi bulunmayan topluluklar görürüz. Bu topluluklardan birisi de, batıdan ge­ lerek, Ermenistan denilen bölgeye yerleşen Ermeni topluluğudur. Ermeni­ ler tarih boyunca bölgeye hakim olan milletlere bağlı, feodal beylikler halinde yaşamışlardır. Selçuklular ve Osmanlılar döneminde ise diğer milletlerden görme­ dikleri ölçüde dini serbestliklere, iyi bir idareye kaşuvara.k, mutlu ve mü­ reffeh bir hayat sürmüşlerdir. Ancak Batılı Emperyalist devletlerin kış-

(43)

559


SAYI 305

YIL XXVI

T Ü RK K Ü L T Ü R Ü

kırtmalarıyla, 19. yy. 'ın Ik yarısından itibaren,

1877- 1878

Osmanlı-Rus

harbini fırsat bilip, Doğu vilayetlerimizde masum Türk halkına karşı kat­ liamlara girişmişlerdir. Kızılordu birliklerinin Ermeniler'in çıkarttıkları isyanı 1920'de kanlı bir şekilde bastırarak Erivan'a girmesiyle, Ermenistan SSCB'ye bağlı bir Cumhuriyet olarak ortaya çıkmıştır. Azeri-Ermeni münfrsebetlerine gelince ; insan meseleye nereden baş­ layacağı hususunda zorluk çekiyor. Çünkü bu iki millet arasındaki tarih, coğrafya, dil, kültür, ekcnomi ve siyasi münasebetler hem girift hem de kadimdir. Gerek Azeri ve gerekse Ermeni tarihçilerinin bildirdiklerine göre bu iki millet arasındaki yakınlaşma M.S. VII. yüzyıla kadar inmektedir. Coğ­ rafi sahanın sınır teşkil etmesi, münasebetlerin gelişmesine zemin hazır­ layan ilk amil olur. Bunu dil takip eder. Bilindiği gibi Ermeniler'in kul­ landığı ilk dil ''grabarca" idi. Bu, kilisenin kontrolünde ve kilise terimle­ riyle dolu bir dildi. Ermeni edebiyatının bu dille gelişmesi çok zordu. Evvela bu zorluğu ortadan kaldırmak lazımdı. Bunun için kilise ile nüfiızlu derderlere (keşişlere) karşı çıkmak gerekirdi. Aklı selim sahibi ve ileri gö­ rüşlü Ermeni aydınları her türlü tehlikeyi göze alıp, bunun mücadelesini vermeğe başladılar. Ancak sonuca hemen varılamadı. Bu mücadele asır­ larca sürdü ve nihayet XI. yüzyılın sonlarında -Bazı Ermeni dilcilerine

göre XIII. yüzyılda- grabarcanın yerini halk dili olan almış oldu. Bu dil, başta cümle kuruluşu olmak üzere,

' ' aşharabarca"

birçok yönleriyle

Türkçe'ye daha yakındı. Aşharabarcanın kabulüyle birlikte Ermeni-Azeri münasebetleri apayrı bir boyut kazanır. Ermeniler, önce köklü ve çok. zen­ gin olan sözlü Azeri kültüründen istifade etmeğe başlarlar. Azerbaycan Türkçesi ve Azeri kültürü Ermeni dil ve kültürüne nüffi.z etmeğe başlayın­ ca, bu iki millet arasındaki münasebetler daha da sıklaşır. Bunun en gü­ zel misalini Kerem ile Aslı Hikayesi'nde görmek

mümkündür. Aslı'nın

milliyeti akla hemen şu soruyu getiriyor : Neden Ermeni ? Bu bazılarının iddialarına göre sonradan tasnif edilmiş bir hikaye de olsa, Azeri-Ermeni münasebetleri açısından ehemmiyetlidir. . Dil, düşiince sistemine de tesir ediyor. St. N azaryan bunu şöyle dile getiriyor. " . . . Muasır Ermeni sadece bol miktarda türkçe kelimeler kullan­ makla kalmıyor. Fikrini Türk gramer

şekilleriyle

türkçe düşünüyor." tki millet arasındaki düşünce

ifade

ediyor, hatta

farklılığının

kalkması oldukça önemli bir hadisedir. Gazaros Ağayan'ın

ortadan

Arutyun ve

Manvel adlı romanında şöyle bir cümle vardır : ''Çok okuyan Türkleşir."

560

(Ü)


SAYI 305

IGDIRLIOGLU

YIL xxvı

Bu cümle aynı zamanda Azerilerin Ermeniler'e okuma şevkini aşılaması anlamını da taşımaktadır. Dört yüz kadar Ermeni aşığının türkçe şiirler yazıp, meclislerde Türk usulü okumaları elbette tesadüfi değildir. Bu, asırların birikimi olan edebi münasebetlerin doğurduğu sonuçlardan yal­ nızca birisidir ve kimse de bunu inkar edememektedir. Buglin bile en esaslı Azerbaycan sazlarını yapan mahir ustalardan bir çoğunun Ermeni­ ler arasından çıktığı bilinen bir gerçektir. Tovuzlu Haykaz ile Karayazılı Abram'ı buna misal olarak gösterebiliriz. Oysa bildiğimiz sazın ilk atası Türklerdir. Azerbaycan Türkçesi, Ermenilerin kopmaz bir parçası vaziyetindedir. Türkçe kdnuşan bir Ermeni'nin, Ermeni olduğunu fark etmek hayli çetin­ dir. Çünkü bu dili konuşmağa küçük yaşlarda başladıkları için, hançere bile uyum sağlamıştır. Ne hikmetse sadece "fındık" kelimesinin telaffu­ zundan anlaşılıyor ki, karşıdaki Ermeni'dir. Başta Ermeni aydınları ol­ ma� ü,zere, heme� hemen bütün Ermeniler kendi dil ve kültürlerine açılan pencereye bakarken, gözlerinden birisi Azeri dil ve kültürü olmuştur. Mesela modern Ermeni edebiyatının önemli simalarından biri o_lan Bere Broşyan, eserlerinde aşağı-yukarı 600 kadar Türk atasözünden istifade etmiştir. Söz, dil ve kültürden açılmışken Ermeniler arasında bugün bile kullanılmakta olan Türk atasözleriyle deyimlerden sadece birkaçını . bu ·ve­ sile ile vermek istiyoruz ( örnek olmak üzere ilk beşinin Ermenicesi de verilmiştir.) :

Azerbaycan Türk�si ile

1. El ağzı, çuval ağzı. 2. Deveye dediler boynun eyridir ;

6.

dedi haram düzdür, }?oynum düz Akan su yolu tapar. Yahşılık et, at deryaya ; balık bilmese halık biler. Herkesin alnına ne yazıldı, onu görer. Kanı kaiıla ytimazlar.

7.

Az danış, çoh eşit.

3.

4. 5.

8. Bal satan barınak yalayar. 9.

Allah dağa bahar, kar verer.

10. 1t yiyesini tanımır.

"(45)

Ermenice

1. Aşharki beran, cvali beran. inçiya �dinkt

2. Uğdin harsrin,

dzurrı, acetc ; inç değsa duz, vor şlinks dzurrı çıli. 3. Curın bir campen gntni. 4. Lavutyun ara, te guz curin, zugneri ho gı vayelen. 5. Mer cagadin ine gırvadz vara en gığa mer gılhin.


SAYI

305

T Ü R K

YIL XXVI

K Ü L T Ü R Ü

11. Başını orada yu, burada kurut. 12. Mene bahıp, özünüze ağlayın. 13. Ayını gücle mergize koşmak olmaz. 1'4. Harda aş, orda baş. 15. Ocakdan kül eksik olmaz.

Azerilerin, Ermeni halkının istifadesine sunduğu edebi mahsuller, kemiyet ve keyfiyet bakımından öylesine fazladır ki bunlar ciltler tuta­ rındadır. Biz, konuya açıklık kazandırması bakımından sadece birkaç ata­ sözü ve -deyimi örnek verdik. Mesela sadece kırk yıl içinde neşredilen ve yalnızca Azeri-Ermeni edebi alakalarına hasredilen kitaplar, bir kütüp ­ hane oluşturacak kapasitededir. Bunlardan birkaçının adını zikretmek is­ tiyorum : 1.

Zaryan, R. Ahundov ve Abovyan, No : 7, 1938.

2.

Antonyan, G. Ermeni-Azerbaycan Halklarının Edebi Elagesi, Baku

3.

Edebiyatda Ermeni-Azerbaycan Dostluğu, Yerevan 1'962.

4. 5.

Tarverdiyev, K. Abovyan ve Ahmıdov, Yerevan 1958.

6.

7.

1955.

Seyidov, Mireli. Sayat-Nova, Baku, 1954-1963. Yerevanlı, Ekber. Ermeni ve Azerbaycan Halkları Dostluğunun Ede­ biyatda in'ikisı, Yerevan 1955.

"

8. 9.

Revolyusiya ve Kultura Jumalı,

"

Ermeni-Azerbaycan Şifahi Halk Edebiyyatı Alikaları, Yerevan 1958. Azerbaycan-Ermeni Edebi Alakaları, Yerevan 1968.

Abbasov, İsrafil. Azerbaycan rinde, Bakii 1977.

Folkloru XIX. Esr Ermeni Menbele­

10.

Ehmedov, T. Dostluk Duyguları (Azerbaycan-Ermeni Edebi Alakala­ rı) , Baku 1979.

11.

Ramazanov, Yusuf. Azerbaycan Dilinde Yazıp-Yaradan Ermeni Aşık­ ları, Baku 1977.

12.

"

" XIX. Esr Ermeni Nesrinde Azerbaycan Folkloru Motivleri ,Baku 1985.

13.

Helilov, Penah. SSSR Halkları Edebiyyatı, Baku 1968.

14.

Nebiyev, Bekir. Ed.ebiyyet Mahnısı (A. isahakyan izler Sorağında, Baku 1979.

hakkında) , Teze

(48)


IGDIRLIOGLU

SAYI 305

YIL

XXVJ

Bunlar yalnızca edebi alakalar üzerine yazılmış eserlerden sadece birkaçı. Bunlara diğer sahalardaki neşriyat da ilave edilirse, Azeri-Er­ meni münasebetlerini ele alan yazıların sadece bibliyoğrafyası yine cilt­ lere sığmaz. Dede Korkut Hikayeleri'nde geçen yer adlarından bazıları bugünkü Ernıenistan sınırları dahilinde hala bulunmaktadır. Bilindiği gibi bu hika­ yeler Oğuzlar'ın destanlaşmış hikayeleridir ve teşekkülü IX. yüzyıla kadar inmektedir. Üstelik hikayelerde geçen bu yer adları -ki şimdi Ermenistan sınırları içerisindedir- ' 'Oğuz tıi" sınırları dahilinde gösterilmektedir. Ni­ tekim halihazırda Ermenistan'da olan Vedi (Derelez ) , Karakoyunlu, Gilan, Cığın, Kolanlı, Çimen, Almalık (Hınzorat) , Bayburt köylerinde bulunan ve boyu üç metreye varan Oğuz Mezarları, bunu doğrulamaktadır. Yine hikayelerde geçen Kökce Deniz ( Gökçe Göl/Gök Göl) -:-ki yeni adı değiş­ tirilip Sevan olmuştur-, Aygır Gözlü ( Aygır Gölü/Aygır Bulağı) yeni adı Aygerliç ; Kirovakan şehri ile Vartana köyü yakınlarında Maymak Dağı'nın eteğinde Senem sürülenin aşağı tarafında bulunmaktadır. Bunlara ila­ \·eten yine Dede Korkut Hikayeleri'nde adına rastladığımız Ağlağan ile Karakaş Dağları da Ermenistan'da bulunmaktadır. Vaktiyle bu yörede yaşayan Azeriler, bu dağlar hakkında maniler bile meydana getirmişlerdir : Ezizim, ağlağandı, Garagaş, Ağlağandı. Gedek dertli yanına Görek kim ağlağandı ?

Ezizinem Ağlağan, Garagaş'la Ağlağan, İlde bir tufan eyler Görünmemiş Ağlağan.

Bu dağlar goşa dağlar, Verip başbaşa dağlar, Gözüm ağlağan oldu, Can, Garağaş'a garğar. Azeri-Ermeni dostluğuna tarihin seyir defterinden bakıldığında or­ taya şu hakikat çıkmaktadır : Azeriler, her devirde Ermeniler'in hamisi olmuştur. Mesela I. Şah Abbas zamanında Ermenistan'ı istila eden Safevi kuvvetlerinin önünden kaçan Ermeniler'in çoğunun Azerbaycan'a sığındı.. ğı tarihi bir hakikattir. O zamandan kaçıp, Azerbaycan'a sığınan Ermeni­ ler'in izine Azerbaycan'ın Şamahı şehrinde bugün bile rastlamak mfim .. kündür. Ermenistan'da Sovyet hakimiyeti kurulduğu sıralarda Azerbaycan. parti birinci sekreteri Neriman Nerimanov, 2 Aralık 1920' deki konuşma( 47)


SAYI 305

T Ü R K

K 0 L 'l' Ü R Ü

YIL XXVI

t------- -----

sında kürsüden şöyle sesleniyor : ' 'Sovyet Azerbaycanı öz hedsiz ( sınırsız) servetlerinden neft (petrol) ve Sovyet Azerbaycanındaki başka mahsfıl­ lerden istifade etmek üçün öz kapılarını Sovyet Ermenistanı'nın özüne geniş açır. Bu servetler .. .indi ( şimdi ) Rusya, Sovyet Azerbaycanı ve Sov­ yet Ermenistanı zehmetkeşlerinin malıdır. " Nerimanov'un bu konuşması­ nın akabinde Ermenistan'a aynı yıl hatta aynı ay içerisinde başta yakacak ve tahıl olmak üzere 200 teknik eleman bile gönderiliyor. 1921'de ise Azer­ baycan'ın Ermenistan'a yaptığı maddi yardımlar daha fazladır. Diğer yar­ dımlar bir yana, sadece 1921 kışında yapılan yakacak yardımı 1.6 milyon tondur. Şimdi bile Ermenistan'ın birçok ihtiyaçları Azerbay­ can'dan karşılanmaktadır. Mesela Ermenistan'ın harcadığı elektrik ener­ jisinin büyük bir kısmı Azerbaycan'daki Mingeçevir santralinden sağlan­ maktadır. Şaumyan'm Bakfı'da heykelinin dikilmesi, yine Baku'da Ermeni tiyat­ rosunun faaliyet göstermesi, Azerbaycan' da başta Baku olmak üzere er­ menice tedrisat yapan okulların günden güne artması, 1926'da kurulan Azerbaycan radyosuyla 1956'da yayın hayatına başlayan Azerbaycan te­ levizyonunda Azerbaycan Türkçesi ve Rusçanın yanısıra üçüncü dil olarak ermenice yayın yapılması Azeri dostluğunun en belirgin örnekleridir. An ­ cak aynı hassasiyeti Ermenilerin gösterdiğ'ini maalesef söyleyemiyoruz. Çünkü özellikle 1948'den itibaren Ermenistan'daki Türk nüfusunun azal­ tılması yoluna gidilmiş, Türk nüfusun azalmasına paralel olarak, Enne­ nistan'daki Türk okullarının sayısı azaldığı gibi, Ermeni radyo ve televiz­ yonundaki Türkçe yayın saatleri de o nisbette azalmıştır. Bu gibi misalleri artırmak mümkün. Bunlar sadece . ilk etapta akla gelenler. Ekonomi uzmanlarının verdikleri rakamlara göre Azerbaycan'ın beş yıllık geliri, Azerbaycan'ı bir asır besleyecek kapasitede. Denilebilir ki bu servetten en az istifade eden ise yine Azeriler. Buna rağmen Azerbaycan üvey evlat. Azerbaycanlı başta Ermeniler olmak üzere, Sovyetler Birliği'n­ deki bazı milletlere öcü olarak tanıtılmış. Şunu da belirtelim ki, Sovyetler Birliğinde hemen hemen her alanda en çok ilim adamı yetiştiren yine Azer­ baycan. Azerbaycan insanı hiç bir zaman Rusya'da problem yaratmamış. Daima barış ve dostluktan yana miilayim bir mizaca sahipler. Onlar kendi­ lerine dostluk elini uzatanlara canlarını vermeği adet edinmişler. Hiç yoktan mesele çıkarmak, yaygara yapmak, ortalığı bulandırmak nedir, bilmezler.

özleri ve sözleri doğru insanlar. Şair ruhlu, sanat aşığı insanlar. İnsan sev­ gileri ve insanlık anlayışları hiç bir zaman değişmemiştir. Fakat özellikle X:X. asır Ermenisi için aynı şeyleri söyleyemiyoruz. Ermeniler nedense Kaf­ kas kavimlerinin hiç birisiyle insani ölçüler çerçevesinde geçinemiyor. Sade-

(48)


SAYI 305

IGDIRLIOGLU

YIL

XXVI

ce Kafkas kavimleri olsa neyse. Kendilerinden başka bütün milletleri kendi­ lerine düşman addetmiş bir halleri vardır. Gerçi bu düşüncelerini zaman zaman açığa vurmağa çalışmışlardır ama onları kaale alan pek çıkmamış­ tır. Fakat son olarak Karabağ'ı bahane edip, Erivan'da çıkardıkları olay­ lar, birçok bardakta aynı anda suyun taşm·a-sma sebep olmuştur. Hattıza­ tında Karabağ olayları, Ermeniler'in ideallerini süsleyen müstakil Erme­ nistan için kelin:ıenin tam anlamıyla bir zemin hazırlamadır. Onların asıl inü�adeİesi Azerilere karşı değil ; Ruslara karşıdır. Karabağ hadisesi bir nabız yoklamasıdır. Sumgayıt ayaklanması da yine onların marifetidir. Böyle bir olay yaratmakla Sovyetler Birliği dışındaki Ermeni kuruluşla­ rını hemen harekete geçirdiler. Dünya basınında kendilerine taraftar bul­ mağa çalıştılar. Gerçi bu ideallerine kavuşmak için dışarıdan da destek almaktadırlar. Ancak Sovyet hükumeti Azerbaycan toprağı olan Kara­ bağ Muhtar Vilayeti'ni Azerilere bırakmakla en mantıki kararı vermiş oldu. Zira bu karann tersi zuhur etmiş olsaydı, Ruslar çok ciddi problem­ lerle karşı karşıya kalmış olacaklardı.

KA

YNAKLAR

( 1 ) Leo, Ermeni Tarllrl , Y e revan 1946. ( 2 ) Acaryan, H. Ermeni Dilinin Tarihi, Y erevan 1951 . ( 3 ) Ağayan, E. "Mestop M aşto s ve Ermeni Yazısının Yaranması", Azerbaycan, No : 6, BakO. 1962 . ( 4 ) Arakelyan, B. N. <>çerki po İstori Iskusstva Drevney Arnıenl, Yereva.D 1976. (5) Abovyan, Haçatur, Ese rl eri Külliyatı, sekiz cilt, Yerevan 1947-1959. (6) Abovyan, Haçatur, Ermenistan'ın Ya.raları, Yerevan 1959. (7) Ağayan, Gazaros, Eserleri, dört cilt, Yerevan 1962-1964 . ( 8 ) A nıstamyan, Y . "Azerbaycan ve E'rmeni Atalarsözü ve Mesellerinde UmOml Cihetler", Azerbaycmi l\lektebi Jurnalı, No : 3, 1962. ( 9 ) Broşyan, Bere. Hatıralar, "A'' Dövr, Tiflis 1894. ( 10) tsalıakyan, A . Eserleri Külliyatı, dört cilt,' Yerevan 1951; (11) G analanyan, O. Oçerki Armeniskoy XIX-XX vv, Yerevan 1957. (12) Gandzaketsi, Kira.kos, tstoriya Arm�nl, Moskova 1976. ( 13) Petruşevskiy, 1.P. �rki po tstori Feodalnıh otnoşen\y v Azerbafdjuıe i Armenl v XVI naraJe XIX vv, Leningrad 1949. ( 14 ) Ter-Gevondyan, A.N. Annenlya i ,\.rabsldy Hallfat, Yerevan 1977. ( 15 ) Yent Ermeni Edebl)ryatı Tarihi, üç cilt, Yerevan 1964. ( 1 6 ) N albandyan , M. Eserleriıiin Tam Kfilllyitı, Yerevan 1940. ( 17 ) Tumanyan, H. Eserleri Kttllly&tı Yerevan 1951. ( 18 ) Azerbaycan Sovet Aniilklopediyaıı ( ASE ) C. 4, Be.kil. 1980.

( 49 )

565


AZERBAYCAN OÖLUYAM

Bahttyar VAllABZAD�

Od kimi yandıranam, Su kimi söndürenem. Meni yandırsalar da, Suda batırsalar da, Yene ınenem, men menem ! Köküm üste bitmişem, Şöhretim var, Şanım var. Menim gelecekle de öz ehdi peymanım var. Azerbaycan oğluyam, At belinde doğuldum ; Zamanın gazanmda Neçe defe dağ oldum.

Hüner göstermeyince Adsız yaşamışam men. Dedem Gorgud ad verdi Mene öz hünerimden. Yoluma nur çileyen, Goluma guvvet veren Eşgim, ustadım oldu ; Adım doğdu hünerden, Hünerim, adım oldu. Azerbaycan oğluyam, Yaşını adımdan gadim. Heçkesin toyuğuna · ömrümde "kiş" demedim.

Menim damarlarımda Gür seller çağlamışdır. Anam, cengiler üste Meni gundağlamışdır.

Kimsenin torpağında Gözüm yoh ; bilsin 8.lem, Torpağımdan bir çerek Kimseye de vermerem.

Azerbaycan oğluyam, Min ildir, öz adımın Keşiyinde durmuşam. Silihım olmayanda Nifretimi bant tek Galbime doldurmuşam...

Men bir gadim mahnıyam Hallarıın elvan elvan. Môsigim Garaba.ğdır, Sözlerimse Nahçıvan. Bu torpagda yaranmış Kôroğlunun cengisi, Gıratın üzengisi !

566

( 50 )


SAYI

B.

305

özüme vurulmadım, Sevine de görmüşem men, Sitem de Derd de, Gam da... Sabir'in göz yaşıyla özüme gülmüşem de. ÇenlJbel' den düşeli ; Cığırları dağıdıb, ,

VAHABZADE

YIL xxvı

Geniş yollar salmışam, Çenlibel'den de uca Dağlara ucalmışam. N� : Kaç. Cengi : Kahramanlık havası. Keşlyinde durmak : Korumak, ıavunmak. Bant tek : Barut gibi. Çerek : Çeyrek.

tA

(51)

567


TÜRK .ALİMLERİ AZERBAYCAN'DA

Ahmet B. ERCİLASUN

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türkiyat Araştırma Merkezi ile Sovyet Bilimler Akademisi Dil ve Edebiyat Enstitüsü Sovyet Türkolog­ lar Komitesi arasında yapılan bir anlaşmaya göre bir yıl Türkiye'de, er­ tesi yıl Sovyetlerdeki bir Türk başkentinde olmak üzere her yıl belli bir konu üzerinde Türk ve Sovyet . alimleri toplanıp tartışacaklar. Birinci toplantı "Türk Kültür Anı.tı Olarak Dede Korkut Kitabı ko­ nulu 1. Sovyet-Türk Kollokyumu" adıyla 4-5 Temmuz tarihlerinde Baku'da yapıldı. Sovyet Türkologlar komitesi başkanı Prof. Dr. E.R. Tenişev ta­ rafından davet edilen Türk ilim adamları şunlardı : Prof. Dr. Muharrem Ergin, Orhan Şaik Gökyay, Prof. Dr. Bahaeddin ögel, Prof. - Dr. Fikret Türkmen, Prof. Dr. Ahmet B. Ercilasun, Doç. Dr. Saim Sakaoğlu, Doç. Dr. Tuncer Gülensoy, Yard. Doç. Dr. Osman F. Sertkaya. Prof. Dr. Muharrem Ergin meşguliyeti dolayısıyla toplantıya katılına­ dı. Yedi Türk alimi 1 Temmuz 1988 Cuma günü istanbul'dan hareketle Moskova'ya vardılar. Moskova'da kendilerini Sovyet türkoloğu Dim�tri Vasilyev ile genç türkolog namzedi Yelena hanım karşıladılar. Heyet bi·r gün Moskova'da kaldıktan sonra 2 Temmuz'da uçakla Bakfı'ya hareket et­ ti. Moskova hava alanında Türk heyetine Prof. Dr. Haluk Köroğlu da ka­ tıldı. Baku hava alanında karşılayıcılar uçağa kadar ·gelmişlerdi. Azerbay­ can tlimler Akademisi başkanı, Sovyet Türkologlar Komitesi başkan mua­ vini Prof. Tevfik _Melikov, Sovyetskaya Türkolgiya dergisinin redaktör başyardımcısı Dr. Aydın Memmedov ve Türkiye'deki birçok alim ve san'atkarın yakından tanıdığı Prof. Abbas Zamanov. Elinde, Baku bahçe­ lerinden derlenmiş bir demet çiçek tutan Abbas Zamanov, uçağın pence­ resinden bakan Türkiye'li meslektaşlarına gülümsüyordu. Karşılaşma ve kucaklaşma, yüzlerce yıldan beri tanışan kardeşler ve dostlar arasında oldu. Türk heyeti şeref salonuna alındı

ve

işlemler bittikten sonra, Hazar

Denizi kenarındaki Azerbaycan Oteli'ne yerleştirildi.

568

(ts2)


SAYI 305 .

A.B. ERCİLASUN

YIL XXVI

Azerbaycan'da kalınacak müddet içinde takip edilecek programı Sovyet Türkologlar Komitesi hazırlamıştı ; programı komitenin başkan muavini Prof. Tevfik Melikov yürütüyordu. Dr. Aydın Memmedov da ona yardıµı ediyordu. Bu program ger�ğince ilk akşam, El Yazmaları Ensti­ t.üsü Müdürü Cihangir Gahramanov'un evinde yemek yenildi. 3 Temmuz Pazar günü, Bakfı'nun 180 km. batısındaki İsmayıllı kasabasına gidildi. YqL üzerinde bulunan Şamahı şehrinde Türk heyeti ve Azerbaycanlı mes� lektaşları, Azerbaycan'ın büyük şairi Mirza Elekber Sabir'in müze evini ve mezarını ziyaret ettiler. Mezarlıktaki ay yıldızlı kabir taşları ile Ahlat mezar taşlarına benzeyen büyük, kabartmalı taşlar dikkat çekiyordu. tsinayıllı kasabasında Türk heyetini, kasabanın en büyük mülki amiri, parti sekreteri İmran Bey ile kasabanın ileri gelenleri ve talebeler karşı­ ladılar. U-12 yaşlarındaki küçük talebelerin ellerinde birer demet çiçek vardı ; bunları heyet üyelerine ayrı ayrı takdim ettiler. Hükumet binası önündeki karşılamada az sonra 13-15 yaşlarında 4-5 genç kız, bembeyaz elbiseler içinde, elleri üstünde büyük bir somun ekmekle geldiler. Silindir şeklindeki _ekmeğin üstünde bulunan çukurlukta tuz vardı. Başta Orhan Şaik Gökyay olmak üzere bütün heyet üyeleri ekmekten kopararak tuza batırdılar ve yediler. Bu, bütün Anadolu'da deyim olarak yaşayan ''tuz-ek­ mek hakkı"nın c�nlı bir örneği idi ve iki tarafın ebedi olarak dost kala­ cağını ifade ediyordu. Küçük ismayıllı kasabasında Aze·rbaycanlılar bü­ yük bir yüzme havuzu yaptırmışlardı. İsmayıllılar Türk heyetini Kafkas dağlarının güney eteklerine ç1kardılar ve bir dağ köyü olan Lahıç'ı gez­ dirdiler. Akşam yemeği orman içindeki bir alanda yenildi. Azerbaycan'daki . akşam · yemekleri basit bir ihtiyacın giderilmesi değildir. Her akşam ye­ meği bir san'·at toplantısı halinde cereyan ediyordu. İsmayıllı ormanındaki akşam ise unutulması müm.kün olmayan bir masal akşamıydı. Aşık elin­ deki sazla Garabağ şikestesini çalıyor, güzel hanende gittikçe · tizleşen sesiyle dinleyicilerin "ürehlerine od kimi" düşen Garabağ hasretini "yart­ dırıyordu." Arkadan Köroğlu'nun gür sesi sazın tellerini koparırcasına alanı dolduruyor, daha sonra herkes hanendenin daveti ile canlı. Azerbay­ can oyunlarına ayak uydurmağa çalışıyordu. İsmayıllı'nın t�biat şairi Musa Yagubov yemyeşil ormanları dile getiren şiirlerini okudu. Yagubov Bakfı'da yerleşecek olmuş, fakat ilhamı kesilmiş. Bunun üzerine tekrar bu yeşil kasabaya dönmüş. Onun şiirlerinde kasaba Cennetten bir köşe

halini alıyordu. Bu şiirli, musikili hava Orhan Şaik Gökyay'ı büyülemişti. En güzel okuyuşuyla · en güzel aşk şiirlerini okudu. Heyette Kazakistan' dan, Türkmenistan'dan, Kırgısiztan'dan gelen genç alimler de vardı. On­ lar da hislerini en duygulu şekilde dile getiriyorlardı. (53)

569


SAYI 305

T Ü R K

K Ü L T Ü R Ü

YIL XXVI-

"Nağıl gecesinden gayıdış" firaklı oldu. İsmayıllı, Türk heyetinin kalbinde kaldı. Dönüşte, otobüste Türkiye, Azerbaycan, Türkmenistan, Kazakistan, Özbekistan ve Kırgısiztan'dan şarkılar, türküler okundu. Genç kazak alimi Şakir ibrayev, uzun Kazak havalarını yanık sesiyle çok güzel okuyordu. Kırgızistan'ın genç alimi Süleyman Kayıpov bir Manasçı oldu ve ''Manas ayttı" . Otobüstekilerin gözleri dalmıştı, yüzyıllar ötesindeki bozkır savaşlarını seyrediyorlardı. Gecenin yansında, "Hazar küleyi esende" Baku'ya vardılar. Kollokyum, 5 Temmuz Pazartesi günü saat lO'da başladı. El Yazma­ ları Enstitüsü'nün 40-50 kişilik salonunda. Salon, rengarenk tablolarıyla taı'İhi günümüze taşıyordu. Yalnız toplantıya tebliğ sunacak olanlar ile dil ve edebiyat alimleri değil, Azerbaycan'ın şair ve san'atkar ziyalıları da gelmişlerdi. Gözleriyle Türk heyetini kucakladılar. Şair dostum Memmed Aslan "hardasan b eyim" dedi, "iki giindür seni ahtarıram ( arıyorum) , her saat başı Azerbaycan Oteli'ne zeng elemişem (telefon ettim ) , yohsan". Kendisine "program bizi gezdirir" dedim. Şair Memmed Aslan'dan başka

Toplantıdan bir görünüş

Prof, Dr, Süleyman Alyarov (alkışlayan ) , Prof. Dr, Tevfik Hacıyev, Prof. Dr. Şamil Cemşidov, arka ortada şair Cabir Rttstemhanlı.

570

(54)


SAYI 305

A.B . ERCİLASUN

YIL XXVI

genç şair Sabir Rüstemhanlı, hikayeci Anar, dilci Yunis Memmedov, folklorşinas Mirali Seyidov da oradaydı. Prof. Abbas Zamanov, karşını­ da dalgın gözleriyle bana bakıyordu. Heyet yerlerini aldı. Salona sığma­ yanlar dışarıda kaldılar. Sovyet heyetini Tevfik Melikov, Türk heyetini Osman Sertkaya temsil ediyordu. Açılışı Azerbaycan tlimler Akademisi başkan muavini yaptı. Sovyet ve Türk heyetleri adına Melikov ile Sert­ kaya da birer konuşma yaptılar. Pazartesi sabahı 10-13 arası "genel teori problemleri"ne ayrılmıştı. Orhan Şaik ve Şamil Cemşidov Dede Korkut Kitabı'ndaki bazı kelimelerin okunuşu üzerinde konuştular. Okunmasında hala problem olan kelimeler vardı, bunlar üzerinde tartışıldı. Türk tarihçisi Bahaeddin ögel ''Topkapı Sarayındaki Oğuz Destanı Parçaları" konusunda tebliğ verdi. 3-4 sayfalık bu yazmada Dede Korkut kahramanlarını tasvir eden parçaların elimiz­ deki Dede Korkut yazmalarından daha eski olduğunu ortaya koydu. Azerbaycanlı tarihçi Süleyman Aliyarov'u, "Azerbaycan" dergisinin 1988 yılı 2. sayısında çıkan ve Ermenilerin mesnetsiz Karabağ iddialarına ce­ vap veren yazısından tanıyorduk. "Dede Korkut Kitabında Tarihi Filolo­ jik incelemeler" adlı tebliğini okudu. Türk tarihindeki düal sistemin :� Oğuz - Dış Oğuz şeklinde Dede Korkut'da da izleri bulunduğunu söyfu:.. yordu. 4 Temmuz Pazartesi günü 15-18 arasındaki İkinci oturum iki konuya aynlmıştı : l) Dede Korkut Kitabının Dil ve Üslubu, 2) Dede Korkut Destanının Türk Halkları Destanları Arasındaki Yeri. ·

Prof. Haluk Köroğlu ' 'Dede Korkut Kitabının Üslfi.bu" üzerinde ko­ nuştu. Türk boyları arasında yayılmış destanlar üzerinde ve bilhassa Türkmen varyantları hakkında derin bilgi sahibi olan Köroğlu'nun mu­ kayeseleri ilgi çekici idi. Dilci Profesör Tevfik Hacıyev ''Dede Korkut Kitabının Dil )3akımından iki özelliği" üzerinde durdu. Ben "Dede Korkut ile Oğuz Kağan Destanı Arasındaki Münasebetler"i anlattım. Kırgız alimi Süleyman Kayıpov ''Manas Destanı ve Dede Korkut Kitabı / Soy Bağla·n Tarihi Üzerine" ko�uştu. Manasta da Tepegöz gibi tek gözlü canavar var­ dı. Oturum, Saim Sakaoğlu'nun ''Bey Böyrek Hikayesinde Kıyafet Değiş­ tirme Motifi ile Diğer Bazı Motiflerin Anadolu · Masallarında Görlilmesi,, adlı tebliği ile sona erdi. 5 Temmuz Salı günü 10-13 arasındaki 3. oturum, "Dede Korkut Ki� tabının Şiirlerinin Yapısı ve Poetikası" üzerine idi. tık tebliği O. Sertkaya verdi : "Dede Korkut Kitabındaki Bazı Manz1ım Parçaların Hece Vezni ve Manzume Türü Açısından Değerlendirilerek Yeniden Okunması'�. Sert · (Sf))

571


SAYI 305

T Ü R K

K Ü L T Ü R Ü

YIL XXVl

kaya, bugüne kadar serbest nazım örneği kabul edilen Dede Korkut'taki pek çok şiirin, dörtlükler halinde ve 4 + 3 7 veya 8'li hece vezni ile yazıl­ dığını ileri sürüyordu. Aynı oturumun 3. tebliği olarak Tevfik Melikov tarafından okunan "Dede Korkut Kita hının Manzum Kısmının Yapısı ve Hece Vezninin Yaranması" adlı tebliğde ise Dede Korkut'taki şiirlerin serbest olduğu ve Uygur dönemi serbest şiiri ile isl8.m dönemi hece şiiri arasında bir geçişi temsil ettiği iddia ediliyordu. Dede Korkut'taki şiir ko­ nusu epeyi tartışıldı. Orhan Şaik Gökyay, bunların serbest nazım olduğu görüşünde ısrar ediyordu. Azerbaycanlı aiimlerden Şamil Cemşidov ile Tevfik Hacıyev ise Dede Korlru.t'un ilk şeklinin tamamen manzum olduğu görüşünde idiler. Dolayısıyle Sertkaya'nın görüşünü benimsiyorlar ve bu dörtlüklerin tamamen manzum olan ilk şeklin izleri olduğunu söylüyor­ lardı. Prof. Kamil Veliyev ile Prof. Kemal Abdullayev, Dede Korkut'ta şiirden değil ' 'şi'riyet"ten bahsediyorlardı. Veliyev'in tebliği "Dede Kor­ kut Kitabının Poetikası : Problem ve Görevler" ; Abdullayev'in tebliği ise ' 'Dede Korkut Kitabının Yapısındaki İki Plan" adını taşıyordu. =

Aynı gün öğleden sonra '4. ve son oturum yapıldı. Bu oturumun ko­ nusu ' 'Dede Korkut Kitabının Varyant ve Motifleri" idi. llk tebliğ Prof.

Anar Besulz..'lde tebliğini okurken

Sağda Orhan Şaik Gökyay, solda Prof. Dr. Bahaeddin Ögel .

572

.

(56)


SAYI

305

A.B. ERCİLASUN

YIL XXVI

Dr. Fikret Türkmen'indi : ''Dede Korkut Hikayelerinin Anadolu ve Rume- . li'de Yaşayan Kolları : Kellegöz ve Bay Böyrek." Kazak filimi Şakir ibrayev ' 'Oğuz ve Kazak Destanlarında Epik Motifler Tipolojisi"ni işledi.

ibrayev, Türk destanlarının motif ve tiplerini

bilgisayara

Tuncer Gülensoy "Dede Korkut Hikayelerinin

geçirmişti.

Anadolu ve Rumeli'deki

İzleri" üzerinde konuştu. Son konuşmayı yapan Türkmen filimi A. Bek­

mıradov Türkmenistan'daki Dede Korkut ve Oğuzname çalışmaları üze­ rinde durdu. 1'940'larda Türkmenistan'da derlenmiş Salur Kazan rivayet­ lerinden bahsetti. Bilindiği gibi

Anadolu ve

Azerbaycan' da

Dede Kor­

kut'tan sadece Bey Böyrek, Tepegöz ve Deli Dumrul varyantları derlen­

miştir. Bugüne kadar bunlar dışında yaşayan Dede Korkut hikayesi bulu­

namamıştı. Türkmenistan'da muhafaza edilen bu sözlü rivayetler, Salur Kazan'la ilgili olduğu için son derece enteresandır. Ayrıca, Ebulgazi Ba­

hadır Han'ın Şecere-i Terakime'sinden

105 yıl önce 1555-1556 yıllannda

Salır Baba Gulalıoğlu adlı bir Türkmen

tarihçisinin,

Ürgenç

ham Ali

Sultan'ın emriyle "Tarih-i Sahr Baba" adıyla bir kitap y�dığını ve bu

yazmanın Aşgabat'taki ' 'Golyazmalar Fondu"nda 526 numarada bulun­ duğunu öğrendik. Sonradan bize ifade edildiğine göre, geçen yıla kadar Dede Korkut ve Oğuzname

üzerinde

Türkmenistan'da çalışmak yasak

imiş. Ancak geçen yıl çalışmalara başlanmış ve ilk olarak A. Bekmıradov'un

"Andalıp Hem Oğuznamaçılık Debi" adlı eseri 1987'de neşredilmiş. Bu

eserde yukarıda sözü edilen yazmadan bahsedilmektedir. Toplantıda program dışı olarak, Azerbaycan'ın

meşhur.

hikayecisi

Anar Resuloğlu da bir tebliğ sundu. Meşhur hikayeci Dede Korkut'u este­ tik yönden ve bir sinemacı gözüyle değerlendiriyordu. Nitekim Azerbay­

can' da çevrilen Dede Korkut filminin senaryosunu da Anar yazmıştı ve bu

filim bize özel olarak gösterildi.

Azerbaycan Flarmoniyası da Türk heyetin� Azeri musiki ve raksların­ dan meydana gelen özel bir gösteri sundu. Meşhur icracı Bülbül'ün oğlu olan Flarmoniya 'nın direktörü, odasında bize ayrıca

özel bir musiki ziya­

feti çekti. Azerbaycan'ın en meşhur hanende ve sazendelerinden Karabağ Şikeste'sini dinledik. Aynı akşam Türkiyeli sanatseverlerin çok yakından

tanıdığı Bahtiyar Vahabzade'yi ziyaret ettim. Büyük şair Moskova'daki 19. konferansa Azerbaycan'ı temsilen katılacak iken tazyiği (tansiyonu)

çıktığı için katılamamış, hastaneye yatmıştı. Kendisini hastanedeki oda­ �ında ziyaret ettim. "Sen geldin, tazyiğim düştü0 dedi. Bir saat kadar hasret giderdik. Hastane ; ilim, kültür ve san' at adamları için özel olarak

yaptırılmıştı. Bakfı sırtlarında, yeşillikler içindeydi. Hazar denizine akse­ den ışıklarıyla Bakfı, İzmir gibi göz kırpıyordu.

(57)

Hastanenin başhekimi,

573


SAYI _ 2 0 ::;

YI L :XXVI

Vahabzade'nin misafiri için, akşamın saat sekizinde evinden kalkıp özel olarak gelmişti. Kendisiyle yarım saat sohbet ettik. Bütün Azeri ziyalıları ( aydınları) gibi, Nesimi'den günümüze kadar pek çok şairin şiirlerini ez­

berden okuyordu. Vahabzade'nin şiirleri arasında da bir gezinti yapmıştı. Azerbaycan'da şair olup hastalanmak da bir

zevk imiş diye düşündüm.

Otele döndüğümde aziz dostlar Memmed Aslan ve Yunis Memmedov bek­

liyorlardı. Akşam yemeği için kongre heyetinin daha önceden götürüldüğü güzel bir bahçeye beraber gittik. Bizi bir daha görmek için, dört saatlik yoldan ismayıllı'lı dostlarımız da gelmişlerdi. Vefalı dostlarımızın bu ha­ reketi bizi hadsiz derecede heyec anlandırdı,

sevimli yüzleri ömür boyu

Biiyük Azerbaycan şalri Sablr'in mezan

574

(58)


SAYI 305

A . B. ERCİLASUN

YIL XXVI

yaddaşımızda kalacak. Fakat Bakfı gecelerinin heyecanlan hiç bitmiyor­ du. Birden, ''mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü", "ışık ışık, dalga dalga bay­ rağım" sanki Bakfı semalarında dalgalandı. Şair, Arif Nihat'ın Bayrak şiirini okuyordu. Huşu içinde dinledik : "Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim ; Yer yüZünde yer beğen . . . Nereye dikilmek istersen Söyle, seni oraya dikeyim." mısraları Azerbaycanlı şairin gür ve titrek sesinde Bakfı semalarına ya­ yılıyordu. Bu yazıyı, Türk heyetinin Azerbaycan seyahatini ve Dede Korkut Kollokyumunu objektif bir haber üslUbu ile ve üçüncü şahıs ağzından yaz_ mak üzere kaleme almağa başladım. Fakat seyahatin heyecanını, intiba­ ların sıcaklığını üzerimden atabilmiş değilim. Kalemim, adeta iradem dı­ şında birinci şahsa döndü. Hatıralar, zihnimi ve ruhumu hep kendilerine çekiyor. Tevfik Hacıyev, Süleyman Aliyarov. . . Bakfı caddelerini, mağa­ zalarını beraber adımladığımız dostlar. .. Sevgili Aliyarov ! O küçük ma­ ğazadan aldığımız eğri gümüş hançer bağrımı deldi. Ayrılığın onulmaz yarasını kalbimde bıraktı. Aziz Abbas Emi ! Gözlerin hala buğulu mu ? Bütün Azerbaycanlılar ahdü peymanında berd�vam mı ? O halde daha çok kavuşacak günlerimiz var.

(ö9)

575


DR. OSMAN F. SERTKAYA'NIN DEDE KORKUT

I\OLWKYUMUNU AÇIŞ KONUŞMASI

Aziz meslekdaşlarım, Değerli kardeşlerim. Bugün, ilk defa olarak, . tarihi bir toplantıyı yapmaktayız. Bu toplantı Sovyetler Birliği ile Türkiye Cumhuriyeti'nin karşılıklı imzaladığı Kültürel ve Bilimsel Değişim Programı çerçevesinde yapılan ilk karşılıklı kollok­ yumdur ve ·biz · bu topraklarda, Azerbaycan'da bulunmaktan dolayı çok se­ vinçliyiz. Çünkü merhum hocamız Genceli Profesör Doktor Ahmet Cafer­ oğlu'nun ülkesinde, onun evindeyiz. Hepinizi sevgi ve hürmetle selamlı­ yoruz� Bu kollokyumdan ve bundan sonra yapılacak kollokyumlardan ne.ler bekliyoruz ? Onu da çok kısa olarak arzetmek istiyorum. Sovyetler Birliği ile Türkiye Cumhuriyeti arasında iyi ko�şuluk mü­ nasebetleri ve karşılıklı ilmi iş birliğinin gelişmesini en · samimi dilekler_i. niizle arzu ediyoruz. .

.

Bu gibi kollokyumlarda belirli konuların derinliğine işlenmesi ve bir çok noktalara dikkat çekilmesi en önemli gayedir. Ben, arkadaşlarım adına bu kollokyumu gerçekleştiren değerli mes­ lekdaşlarıma, başta Sovyet Türkologlar . Komitesi Başkanı muhterem Profesör Ethem Rahim Teni şev' e ve onun birinci yardımcır,ı, değerli dos­ tum Tevfik Melikov'a, Azerbaycan ilimler Akademisi Başkan Yardımcısı sayın Cemil Guliyev'e, Sovyetskaya Türkologiya dergisi baş yazar yar­ dınıcısı değerli dostumuz Dr. Aydın Memmedov'a, siz sevgili kardeşleri­ mize Türkiye'den selamlar getirdim. (Alkışlar) . tık selam, benim asistanlığını yaptığım ve öğrencisi olmakla daima

iftihar ettiğim Profesör Doktor Muharrem Ergin'dendir. Kendisi de bu gün burada olac:1.ktı. Fakat maalesef gelemedi. En iyi dileklerini sizlere sunmaya beni memur etti. İkinci olarak, Milli ve Milletler Arası Türkoloji Kongreleri Genel Sek­ reteri olarak, sizlere Türkiye Türkologlarının selamlarını getirdim.

576

(60)


SAYI 305

YIL xxvı

O.F. SERTKAYA

ı----- -----

ilmi kuruluşlardan Türk Tarih Kurumu'ndan, Türk Dil Kurumu'ndan

Türk Radyo Televizyon Kurumu'ndan sizlere sel8.mlar getirdim ve aynca bir de armağan getirdim.

(Tevfik Melikov : Ne o ) Dede Korkut bizim en önde gelen destanımız, kitabımızdır. Bunun için

biz Türk Televizyonunda Dede Korkut'u çocuklar için elli dakikalık çizgi filim haline getirdik. Ben bu .projenin danışmanıyım . . TRT, size bu ilk hi­ kayenin, Boğaç Han'ın hikayesinin bir kopyesini gönderdi. (Alkışlar) .

E:ğer buradan arzu edilirse, kendi Televizyonunuzda oynatmak üzere

bunu sizlere vereceğiz. Buna karşılık,

sizin de bu

şekilde çalışmalarınız

varsa, onları da kendi Televizyonumuzda oynatacağız. Ben bu kaseti hu­

zurunuzda Tevfik Melikov'a takdim ediyorum.

(Tevfik Melikov : Çok teşekkür ederim ) (Alkışlar) . Kollokyumun başarılı geçeceğine yürekten inanıyorum. Hepinizi tek­

rar kendim ve Türk Delegasyonu adına, hürmetle, _ saygı ile selamlıyorum. (Alkışlar) .


BİRtNct SOVYET

-

TÜRK KOLLOKYUMU

1 - 8 Temmuz 1988, Baku, _Azerbaycan (SSSR ) KtJLTtfR- ANITI OLARAK DEDE KORKUT KtTABI

P R O G R A M

4 Temmuz 1988, 1.

10.00 - 10.45

_:

Pazartesi

AÇILIŞ KONUŞMALARI

1.

Bekir NEBİYEV ( Azerbaycan SSR/Baku ) , Azerbaycan ilimler Akademisi Filoloji Bölümü Başkanı.

2.

Tofik MELtKOV ( SSSR/Moskova) , Sekreteri

3.

Osman Fikri SERTKAYA (T.C./İstanbul) , T.C. Adına Kollok­ yum Sekreteri.

·4,

Sovyet Türkologlar Komitesi Başkanı NtŞ&V (SSSR/Moskova) 'in mesajı.

5.

Sovyetskaya Türkologiya Dergisi birinci yazan Aydın Mirsa­ lehoğlı MEHMEDOV ( Az. SSR/Baku) 'un konuşması.

6.

Tofik MELlKOV'un ' 'Kollokyum Programı" hakkında açıkla­

SSCB Adına

Kollokyum

Ethem Rahimoviç TE­

ması.

TEBLlGLER Il.

10.45 1.

-

13.00

:

tık Oturum. Başkan : Tofik MELtKOV Konu : Genel Sorunlar, Teoritik problemler.

Orhan Şaik GöKYAY (TC/lstanbul) ,

"Dede

Korkut

Kitabı

üzerine".

2.

578

Şamil CEMŞİDOV ( Az. SSR/Baku) , ''Dede kritik metni üzerine bazı düşünceler".

Korkut Kitabı'nın

(02)


SAYI

i'05

T Ü R K K Ü L T Ü R Ü

YIL XXVI

.,_ __ _ ___

Il l .

3.

Bahaeddin öGEL ( TC/Ankara) , "Dede Korkut Kitabı'nm eski ve yazılı kaynakları hakkında ( Topkapı Sarayı'ndaki Oğuz Destanı parçaları ile) ".

4.

Süleyman AL1YAROV ( Az. SSR/Baku ) , "Dede Korkut Kita­ bı'nda tarihi - filoloji araştırma ve inceleme problemleri."

15.00

-

18.00 : ikinci Oturum. Başkan : Osman F. SERTKAYA Konular : Dede Korkut Kitabı'nuı dil ve üslubu ; DK destanlarının Türk ha.Ildan destanlan arasın­ daki yeri.

1.

Halık G. KöROGLI (SSSR/Moskova) , "Dede Korkut Kitabı'nda üslfıb ve te:;ir problemleri".

2.

Tofik HACIYEV ( Az. SSR/Baku ) , "Dede Korkut Kitabı'nın di­ linin sentaks açısından iki özelliği".

3.

Ahmet Bican ERCiLASUN ( TC 'Ankara ) , "Dede Korkut Kitabı ile Oğuz Destanı arasındaki münasebetler".

4.

Süleyman KAYtPOV (Kırgızskaya SSR/Frunze) , "Maııas Des­ t anı ve Dede Korkut Kitabı ( Soy bağları tarihi üzerine) ".

5 Temmuz 1988 ,

iV.

( 63 )

10.00 - 13.00

Salı

: Üçüncü Oturum. Başkan : Tofik MELtKOV Konu : DKK'nın şiir yapısı ve poetikası.

1.

Osman Fikri SERTKAY A (TC /istanbul ) , ''Dede Korkut Kita­ bı'ndaki bazı manzum parçaların hece vezni ve manzume türii açısından değerlendirilerek yeniden okunması".

2.

Tofik MELİKOV ( SSSR/Moskova ) , "Dede Korkut Kitabı'ndaki manzum kısımların yapısı ve hece vezninin yaranması.

'3.

ANAR ( Az. SSR/Baku) , ' 'Dede Korkut parçalar hakkında bazı gözlemler".

4.

Kamil VELiYEV ( Az. SSR/Baku) , "Dede poetikası : problemler ve görevler".

5.

Kemal ABDULLAYEV ( Az. SSR/Baku) , ''Dede Korkut Kita­ bının yapısının iki pianda öğrenilmesi".

Kitabı'ndaki manzum Korkut Kitabının

579


SAYI

v.

VI.

T Ü R K

305

15.00 - 17.00

K Ü L T Ü R Ü

YIL XXVI

Son oturum. Başkan : Osman F. SERTKAYA Konu : DKK'nın varyantları, derlemeleri ve mo­ tifleri

1.

Fikret TüRKMEN ( TC/İzmir) , "Dede Korkut Anadolu ve Rumeli'nde yaşayan kolları".

2.

Şakir iBRAYEV ( Kazahskaya SSR/Alma-Ata) , ''Dede Korkut destanları ile Kazak destanlarında epik motiflerin tipolojisi".

3.

Annamurat AŞiROV ( Türkmenskaya SSR/Aşgabad) , ' 'Dede Korkut Kitabı'nın Türkmenistan varyantları".

4.

Saim SAKAOGLU ( TC/Erzurum) , ''Bey Böyrek hikayesindeki kıyafet değiştirme motifi ile diğer bazı motiflerin Anadolu masallarında görülmesi' ' .

5.

Tuncer GÜLENSOY (TC/Elazığ ) , ''Dede Korkut hikayelerinin Anadolu ve Rumeli'ndeki izleri : 1 ) Kam Püre Oğ'lı Bamsı Beyrek Destanı'nın Bünyan ; 2) Deli Dumrul Destanı'nın Ru­ meli varyantı".

17.00 - 17.20 :

hikayelerinin

KAPANIŞ KONUŞMALARI

Birinci Sovyet - Türk Kollokyumu'nun değerlendirilmesi.

VII.

1.

SSSR adına Kollokyum Sekreteri Tofik MELiKOV

2.

TC adına Kollokyum Sekreteri Osman Fikri SERTKAYA

3.

Sekreterler tarafından "Kollokyum Sonuç Bildirisi"nin okunma­ sı. Rusça ve Türkçe.

17.20 - 18.00 : BASIN TOPLANTISI 1.

Sovyetskaya Türkologiya Dergisi'nin Birinci yazarı Aydın Mirsaleh ağlı MEMEDOV'un ST dergisi hakkındaki açıklama­ ları

2.

Osman F. Sertkaya'nın ST dergisini değerlendirmesi

3.

·

Dilekler ve temenniler.

, (64)


KOLLOKYUMUN

SO N U Ç

BİLJ}llUSi

1 8 Temmuz 1988 tarihleri arasında Azerbaycan

Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nin Baş şehri Baku'da ' 'Kültür Anıtı Olarak Dede Korkut Kitabı" adlı ilk Sovyet-Türk Kollokyumu düzenlenmiştir. -

Bu kollokyumda Türk halklarının büyük kültür anıtlarından olan Dede Korkut Kitabı'nın önemli meseleleri üzerinde fikir alış verişinde bu­ lunulmuş , Dede Korkut destanlarından faydalanma, Dede Korkut Destan­ larının Türk destan geleneklerine etkisi, Dede Korkut Destanlarının Oğuz destanlan arasındaki yeri ve önemi, Dede Korkut Destanlarının manzum bölümlerinin üslup, yapı, dil ve kuruluş konuları göı:i.işülmüştür. Kollokyuma katılanların kanısınca "Dede Korkut Destanlan"na ayrı­ lan bu ilk Sovyet-Türk kollokyumu çok yüksek bir ilmi seviyede cereyan etmiş ve her iki ülkede Dede Korkut destanlarının ilmi açıdan incelenmesi için çok önemli noktalar tespit edilmiştir. Kollokyuma katılanlar bu nok­ taları da göz önünde bulundurarak şu dileklerde bulunmuşlardır :

1. Dede Korkut destanlarının Türk milletinin tarihindeki ve kültür hayatındaki önemini ve değ·erini göz önünde bulundurarak Sovyet ve Türk araştırıcıların iş birliği ile destanın ilmi açıdan değerlendirilmesi ve Sov­ yetler Birliği ile Türkiye Cumhuriyeti'nde yeniden yayımlanması ; Dede Korkut Kitabı'nın süje ve motif dizini ile müstakil bir Dede Korkut söz­ lüğünün, hatta Dede Korkut Ansiklopedisi'nin hazırlanması ; her iki ülke: de ve diğer ülkelerde yayımlanan yayınların taranarak Dede Korkut Bibliyografyasının hazırlanması ve her iki ülkede yayımlanması. 2.

İkinci Türk-Sovyet Kollokyumu şu konuda Türkiye'de toplanmalı :

Edebi dil olarak Türk� (Türkçenin teşekkülü ve gelişmesi).

3. Sovyet-Türk / Türk- Sovyet kollokyumlannın teşkilat ve ilmi ça­ lışmalarının başarı ile sürdürülmesi için her iki ülkede Kollokyum Sekre­ terliği'nin tesisi ile kollokyum nizamnamesinin yapılması. Tofik MEI,tKOV (SSSR)

(66)

Osman Fikri SERTKAYA (TC)


DEDEM GORGUD GEZEN YERLER,

Hemmed

Burda itmez haray, havar Bu dağlarda obalar var, Obalarda babalar var Iier biri Gorgud evezi. !

·

'.f:i�rda ötkem

ağıllar var, Burda gerçek nağıllar var, Deliganlı oğullar var Her biri bir gurd evezi.

Gızları var : yanar üzdü , Üz mü nardı, ya nar üzdü ? ! Her ·biri bir yanar közdü, Her biri yagut evezi.

ASLAN

Min dost gelse, yol açıgdı, Her deye bir galacıgdı, Papag papag alaçıgdı Her biri bir yurd evezi. Zirvelerin gül yahası, Bu dağlardı dağlar hası, Her biri bir el arhası, Her biri bir merd evezi.

Baray : Feryad ü figan, Evezi : Gibi, benzeri, yerine:

ötkem : Dik başlı, mağrur. Nağıl : Masal ( Nakil'den) . 'Üz mii nardı, ya nar

ÜZdü : Yüz mü nardır,

yoksa nar mı yüzdür ? Deye : Çardak. Papag : Kalpak. Alaçıg : Çadır.

582

(66}


iSHAK'A iTllAF OLUNMUŞ İKİ GAZELİN LENGtltSTtK ÇöZfilrtl

V&kıf İ. AslanO\'

Birkaç yıl önce büyük hürufi şair Nesimi'nin, şiirlerini rus ve Avru­ pa dillerine çevirirken Tiflis'te Bilimler Akademisinin Elyazması Enstitü­ sünde Nesimi'nin farsca divanının elyazmasının sonunda iki gazele ras­ ladık. Her iki gazel divanın sonuna ayrı bir hattat tarafından göçürülmüş ve gazel yazarı bu gazelleri yaradıcılığına ve kişiliğine perestiş ettiği İshak adlı birisine ithaf etmiştir. Gazellerin makta beytinde yazann la­ kabı Seblei gibi veriliyor. Maalesef biz tezkirelerde ve öteki mevcut anıt­ larda Seblei la.kaplı şaire şimdiye kadar rastlamadık. Gazellerin çözümü şöyle ihtimal etmeye imkan veriyor ki, Fazlullah N eimi, Nesimi için kim olmuşsa, İshak da Seblei için öyle bir kimseymiş. Şairin büyük muhabbet ve ihtirasla müracaat ettiği ishak kimdir ? öyle zan.nediyoruz ki, şu gazeller ya XIII. yüzyılda Türkiye'de büyük şöhret kazanmış ve 1241 senesinde köylüler isyanına yönetmenlik yapmış, bu yolla da Baba ishak adı altında meşhurlaşmış bir kişinin şerefine, ya da hicretin 771 nci yılında doğmuş ; Neimi ve Nesimi'nin çağdaşı, Tiirki­ ye'de hürufulik terikatının ideologu Seyit ishak'a yazılmıştır. Gazellerin biri yedi, başkası sekiz beyitten mürekkepdir. Sade ve an­ laşılacak bir Azerbaycan dilinde yazılmış gazeller şöyledir Meran ez der mera, sultanım İshak ! Qedimt bendenem, hakanım tshak ! Eşiğin taşına yüz sürsem ,elbet, Segi-kuyin tutar damanım, tshak ! cüzarın şem'ine pervane könlüm Düşelden yandı ya, büryanim, İshak ! Felekler, melekler guş ediserler Benim feryadile efganım, tshak !


SAYI 305

T Ü R K

K Ü L T Ü R Ü

YIL XXVI

Dehanınla dodagın şerbetidir Bu heste könlüme dermanım, İshak ! Yeter devlet ki, üşşaqe şahem, Humayi-sayeyi-sultanım İshak ! Nece bir zar eder bu endelibin -Sövqinde, ey güli-hendanım, İshak ! Lebnden Seblei bir buse ister, Feqirindir ne var ver, canını İshak !

,. ıf

Melahet bürcinin mehri-cehanarasisen, İshak ! Hil8.l ebruvanın ile mehi-gerrasisen, İshak ! Bu hüsnü bu letafetle, bu nazil bu nezafetle, Bu ebru, çeşmi-afetle nisan fettanisen, İshak ! Eceb mi çakerin olsa qemu pirü cevan, ziri Cemal ba kemal'ile gözeller şahisen, İshak ! Gözelsen, tazesen, nazik bedensen, canıma cansan, Tiflsen, şuhü şengülsen, dilim aramisen, . İshak ! · Güli-novrestesen, buyi-vefaden bir hebersen sen, Ne harin zerrine vaqif, ne bülbül yarisen, tsha.� ! Bir İsmail degül bin can f edadur rahi-eşqinde, Var ise eydi-ezha anın Helilüllahisen, İshak ! Tapında Seblei sail, lebinden buse cerr eyler Ne var hazir vergil, hoşmürüvvet kanisen, İshak !

Bu iki gazelde 169 kelime-forma kullanılmıştır ( 74 + 95) , bunlardan 49 kelime-forma ezeli türk asıllı, 120 kelime-forma ise arab = fars asıllı­ dır. Burada bir taraftan dodak kelimesinde olduğu gibi kelime başında d sessizi, diger taraftan taş kelimesinde gördüğümüz gibi t sessizi kulla­

nılıyor. hamı, üz, min kelimeleri çağdaş edebi dilimizde olduğundan farklı olarak qemu, yüz biii, gibi kullanılıyor. XIV-XVm. yüzyıllar · imlası tale(U)


SAYI 305

.

bine dayanarak

�-·

YIL XXVI

V.İ. ASLANOV

(.,�

.e_.ı...ıi.Q :.J:. ' ../

'

/

.....,,.; ... �

.. .

JJ.i�

• •

'

.

0� Q :

c.

������İarı

/ '

<:o�

yazılsa gerek

idi. düş

==

fiili ortaçağlarda = maq/ = mek ekli esas fiille ve ya heman fiilin rabit sıygasıyla kullanılmış ve hareketin başlangıcını bildirmiştir. Bu gazellerin birinde rasladığımız düşelden yandıya terkibi pek enteresan bir formadır. Esas fiil yan = geçmiş zaman eki ile, modal fiil ise eli son ekiyle beraber den hal eki de kabul etmiştir. Meraklıdır ki, düş fiili = e hal ekli sözü idare etmek kabiliyetini saklamakla yandı fiil formasının yandıya gibi kullanılmasını talep ediyor. Bu türlü formaya biz hiç bir yazılı anıtta raslamadık. XIII-XIV. yüzyıllar anıtlarında biz yanmağa dü­ şel(i) den ve ya yana/ /yanu düşel (i) den formalarına raslayırık, yanduya düşelden terkib ise XIV. yüzyıl için ya lehçe olutu gibi değerlendirilmeli, ya da bu formanın XIL-XIII . yüzyıllara kadar milli konuşma dilinde kul­ lanıldığını · kabul etmeliyiz. =

=

=

·

Gazellerde mensubiyet eklerinin tekili her üç şahısda temsil olunmuştur : sultan+ıın, eşig+in, bürc + i ; şahıs eklerinin tekili de temsil olun­ muştur : bende+nem//büryan+ım, gözel + sen, feqirin + dir. _

. İzafet birleşmelerinin de her üç tipi gazellerde mevcuttur : gedimi �nde, hilal ebnıvan, melahet bürci, gözeller şahi, dilim arami, bülbül yari, _

mürüvvet kani, barin zerri. Gazellerde isim ballarının altısı da vardır felekler, bürcünün, yi� (sür = ) , könlüme, rahi-eşqinde, lebinden.

:

Dördünçü beyitte efgan kelimesi = e hali yerine gayri muayyen halde kullanılmıştır : Felekler, melekler guş ediserler. Benim feryadile efğanım, İshak ! İkinci gazelin sondan ikinci beytinde ezha kelimesi ile anın sandhi belirtisine maruz kalıyor ve bu sebep üzere ezhanın gibi okunmalıdır. Gazellerde şu fiiller kullanılmıştır : sür = , tut = , düş = , yan=, et=, yet= , iste = ol = , ver=, eyle = ; bununla beraber eşik, taş, yüz, könül, dodaq, nazik gözel, bir, tapı, haqan, �-aker gibi asil azerbaycanca adlar, aynı zamanda ben, bu, nece, ne, var, qamu, sen, degül, bin, an (ı) kelimeleri de vardır. Fars ve arab kelimeleri arasında sultan, qedimi, bende, elbet, şem, pervane, felek, melek, feryad gibi kelimelerin ekseri Azerbaycan di­ linde tam benimsenilmiştir. Bu kelimeler hem edebi dilde, hem de milli konuşma dilinde mevcuttur. (69)


SAYI 805

T Ü R K

K Ü L T Ü R Ü

YIL XXVI

Şimdi yazının başlangıcına avdet ederek iki suala cevap vermeğe ça­ lışalım : Bu gazeller ne zaman yazılmış ve hangi tshak'a ithaf olunmuş­ tur ? Düşelden· yandıya formasının mevcut olması, n harfinin yazıda kul­ lanılması kanuna uygunluğu (bir halda n, başka bir halda ii yazılması, aynı zamanda bir kaç imla ve fonomorfoloji olutlar, hem de gazellerin şiir bakımından kusurları (böyle kusurlara biz Sultan Velet'te, Kul Ali'de de raslıyoruz) şöyle sonuç çıkarmaga imkan veriyor ki, gazellerin XIlI. yüzyıldan önce yazılmadığı fikrini ileri sürek. Malum olduğu üzere Nesimi kendi mürşidi, hürufilik cereyanının yö­ netmeni Fazlullah N eimiye ithaf olunmuş şiirlerinde aynı zamanda hüru­ filiği propaganda ediyordu. Nesiminin Fazlullah Neimiye ithaf ettiği her bir gazel aynı zamanda hürufiliğe ithaf edilmiştir. Bu görüş üzerinden ilerlesek zann etmeliyiz ki, şair Seblei bu gazelleri hürufi şair Seyit tshak'a ithaf etmiş olsaydı, bu gazellerde hürufiliğe bir ima olurdu. Hünıfilige ima olmadığı içindir ki, biz bu gazellerin Seyit İshaka ithaf olunması fik­ rinden vazgeçiyoruz. Binaenaleyh, gazeller 1239-1241 ncı yıllarda Selçuk hükiımetine karşı isyan kaldırmış ve Sivas'da ; Tokat'ta, Amasya'da, Malatya'da Selçuk or­ dusunu yenerek kendisini halife ilan etmiş Baba tshak'a yazılmıştır. Baba tshak, halk arasında büyük otorite sahibi olmuş ve mümkün olabilir ki, iki gazelde şair, Baba lshak'a olan sevgisini kendine has bir tarzda ifade et­ miştir. Şair bir beytinde Baba tshak'ı tifl ve şengül adlandınyor. Demek şair, bu gazelleri yazarken ihtiyar olmuş, Baba tshak'ınsa yaşı 30-35'den fazla olmamıştır. Deyilenlere dayanarak böyle bir �etice çıkarmak olar ki, XIII. yüzyı­ lın birinci yansında Azerbaycanda Seblei adlı bir şair yaşamıştır.

586

(70)


SAYI 305

V.İ.

ASLANOV

.. . .

(71)

YIL XXVI

--: 91!' t •

58 7


BAZI DAMGA VE İŞARETLERİN ETİMOWJİK tzAHI("')

Ç.

1. CEFEBOV

Dünyada sırrı öğrenilemeyen yerlerden biri de, Gobustan Dağları ve özellikle buradaki kayaların üzerine çizilmiş zengin işal'etler ve damga­ lar silsilesidir. Gobustan gibi hala esrarı çözülemeyen Pashi adası işaretleri UY.erin­ de çalışan A. Metro, bu işaretlerin manfilannın hiçbir zaman çözüleme­ yeceğini söylemektedir (1) . P. Russel ve S. Englert ise, hiç olmama bir işaretin bile manasının çözülmesini büyük bir haşan olarak nitelendir­ mektedirler (2 ) . Neverman da bu sahada herhangi bir teşebbüsün mutlak surette başarılı olamayacağını kati olarak ifade etmektedir (3) . On yılı aşkın bir zamandan beri yaptığımız çalışmalar Gobustan, Kemi kaya, Kelbecer kayaları, ayr.ca Azerbaycan'ın halı ve kilim sanatı, medeni eşyaları ve mimari eserlerindeki binlerce yıllık yazı, damga ve işaretlerin söz, mefhum ve ideogram olarak okunması doğrultusunda inancımızı arttırmış ve bu meselelerin gözardı edilemeyeceğini bir kez daha isbat etmiştir. Kanaatimize göre işaret ve damgaların okunuşu, tarih tarafından çoktan unutulmuş kavimler, topluluklar, içtimai ve si­ yasi görüşler hakkında çok önemli bilgileri açığa çıkaracaktır. Unutul..: muş etnonimlerden biri olarak, Azerbaycan halkının ilk çekirdeğini oluş­ turduğu zannedilen Aslar veya Azların ismini zikredebiliriz. Bu halk hak­ kında verilen bilgiler çok çeşitli ve kanşıktır. ( * ) Bu makale "Türk Di lle ıine Dair E timoloji ve Tarihi-Morfoloji Tedkikler" (B&­ kQ 1987 ) adlı kitaptan alınmış ve Türkiye Türkçesine Bilgehan A. Gökdağ ta­ rafından aktarılmıştır. ( 1 ) T. Bartbol, Osnovi deşifroski pismennostl ostrova Pashl, Taynı drevn!h puı­ m an, M. 1976, s. 546.

( 2 ) a.g.e. ( 3 ) a.g.e.

588

(72)


Ç.1. CEFEROV

SAYI 305

YIL XXVI

V. Tomsen, Aslan, "menşei belli olmayan halk" , W. Barthold "gayrı

Türk" (4) L.N. Gumilyev ise "esrarengiz halk" olarak tarif etmişlerdir. Fakat As (Az) etnonimi asırlarca sadece Kafkasya'da değil, dünyanın bazı ülkelerinde iyi tanınmı ş, hatta Altaylardan Urallara kadar olan arazide de çok meşhur olmuştur(5-6) .

Orhun-Yenisey .Abidelerinde (V-IX. asırlar) ak er as, /Şek. 4 no : 3/ as bara tarkan, /Şek. 4 no : 2/ Onk. Abidesi, az budun /Şek. 4 no : 1/ v.s . "as" etnoniminin düz bir çizgi /Şek . 1 no : 1/ " az" ın ise "az dam­ gası " /Şek. 1 no : 2/ ile ifade edildiğine şahit olmaktayız (7) •

Sosyal

(Kur'an'da ,,-.J

LJ � \

ilimlerce

ve

bilinmediğinden, orta asır Arap

Havk al ' da ,

lbn-i

y\

X. asır)

kaynaklarında

�__) 1

er-rass

ve

ehl- i erras ifadelerinin "rass'' olarak okunması AlJ

halkını bir kez daha unutturmuş tu r ( S ) . Yenisey .Abidelerinde "ak er as " (ak yerlerin ası) olduğu gibi "kara aslar" da olmuştur. T.t. Sultanov

meselenin mahiyetini bilmediğinden "Töhfet et-tevarih-i hani'' adlı eser-

u--'

deki

� !..r9

ifadesini "kuralas" diye okumuş ve sun'i ola.

rak yeni bir topluluk ismi gibi kabul etmiştir (9) . Halbuki bunun "kara el-as" (kara as ) diye okunması gerekirdi.

Asların menşe'leri hakkında kuvvetli tarihi bilgilere de rastlamakta­ : "Az budun yagı boltı, az budunıg altım, a.Z budun yok boltı, az budunıg yokattımız (Az halkını mahvettik) " gibi cümlelere rastlamaktayız ( 10 ) . Aynı fikir Kur'an'da da gürülmektedir : "Biz Ad, samud, as topluluğunu ve birçok b aşk a kavimleri de mahvet­ tik" (11 ) . yız. Kültigin Abidesinde

(4) W. (5)

Barthold, Soç., T5, M. 1968,

R.G. Kuzeev,

s.

42.

Proishojdenie Başkirskogo Naroda.

M. 1974, S.

229.

( 6 ) .R.G. Kuzeev, Proishojdenie Başki r ıs.kogo Naroda. M. 1974. S. 229'. (7)

Bu işaretlerin grubunu S.Y. Malov "as" etnonimini bilmediğinden "ters'' ve "türges'' gibi okuyor. Eniseyskaya Pl'smennost Tyürkov M, LI 1952, s. 67.

( 8 ) N.M. Vclihanlı, 9-12 Esr Ereb Coğrafiyaşünas Seyyahları Azerbaycan Hag­ gmcla. Bakı 1974:

S.

111.

(9) T. t. Sultanov, Koçevıe Plemena Priaralya v 15-18 vv M. 1982.

S.

38.

(10) G. Aydar ov. Yazık Orhanskih Pamyatnikov Drevne Türkskoy Pısmennostl ıx Veka Alma-Ata 1972 s. 106. ( 11 ) N.M. Velihanlı a g.e. s. 111,

( 73)

589


SAYI 305

T Ü R K

K Ü L T Ü R Ü

YIL XXVI

lbn-i Havkal Serat sehri ahalisini (Erdebil yakınlarınd a) "ehl-i er as" diye adlandırır ve o�ların tamamen mahvedildiklerinin canlı şahidi olduğunu tasdik etmektedir (12) . Ebu Reyhan el-Biruni (973-1048 ) Harezm ve Cürcan'da yaşayan Alanlar ile Asların karışık Harezm-Peçenek lehçesinde · konuştuklarını belirtmiştir ( 13) . Büyük ve Küçük Ağrı Dağlarının kenarında -Aras Neh­ ri etrafında- yaşayan .ft,.. sların güzel konuştukları ve sevildiklerine dair yazılı bilgiler de vardır ( 14) •

"As Vatanı'', "Asların Yurdu'' gibi anlayışlar "as eb" , "as taıiı", "as kap' ' birleşmelerinde de ifade olunmuştur. Abhazlarda şimdiye kadar 'As Torpag" manasında "Aaa HıJru" yer adı kullanılmaktadır (15 ) . Muhtelif ülkelerde " as" toponomisi gibi, " as " e.i;no� de belirli yer tutmaktadır. Asm Dağı, Asın köyü ( 16) , Asnı tayfası ( 17) , (iliÇ şehrinde Sederek Köyü) Asnı çayı (İliç şehri Karabağlar köyü) , Tobas (Tovuz) , Dağ Tu­ maslı, Çay Tumaslı (Cebrayıl şehrinde köy adlan) , Tumaslı Köyü (niç

şehri) Ashanakeran (Astara) , Taug as (Tau Dağ, ag-as ak, Ak asların

Dağı) , Tobasların ( dib as ) başka adı. Tağaser (As yerlerin Dağı ) (Har­ dud şehrinde köy adı) .

As ve Astarkan // Astarkan / Tarkan-devlet unvanı / ; - (Asrahan) Heşterhan Ejdekan (İliç şehri Saderek köyünde Dağ) ; Astarak (Tarak, D�rag-arazi, yer) ; Asatara şehri (Azb. ) , Aştarak (Kafkasyada es·ki bir

şebir adı ) As : As şehri (Perm vilayeti) , Balık As (Balkaş gölü) , As...

kan, Kanaz/Azkan/iya/-Nova/Krım/, Kanaz (Kafkasya'da tarihi bir yer adı) . Askanaz// Azkanaz// Erkanaz (18) : Aşkenaz, M.ô. binli yıllardaki kayhaklarda kavim adı, Eskinaz (para birimi, parça şekli ve ad ) Erki( 12) N.M. · Velihanlı a.g.e. s. 116. ( 13 ) S.G. KKlyaştornıy. Drcvnetyürskie runiceskie pamyatniki. M. 1964, a.g.e., ·s. 130. ( 14: ) "N.M. Velihanlı. a.g.e., s. 130. ( 15) Zemledelie t Skotovodetvo u abhaz ov Tbiliısi 1986, s. 139. ( 16) Bu köy Ermenistan i l e Sederek köyü arasında Arezdeyandan ka rıda kurulmuş ve bu köyün ahalisi ovayı terk etmiştir. ( 17) Bu yazıyı yazan da Sederek köyüncieki Aşnı aşiretindendir.

( Yeraf)

Yu­

(18) "Askan Az" kavim ve ülke adına 9-10. asırlarda yaşayan Ermeni tarihçtsl t Drashanakertsin "İstorya Arınenii" (Erevan 1986 s. 4 7) eserinde de rast­ lıyo ruz .

590

( 74)


Ç.İ. CEFEROV

SAYI 305

YIL XXVI

naz ( ad) As Tubas : Astavasus M.Ö. 1500 ile 700'lü yıllara kadar mer­ kezi Anadolu hat y azılarında kullanılmış ad (19) Böylece "As" veya "Az" terimlerinin Gobustan'da yazı ve işaretlerle ifadesine de (Şek . 1 no : 1-2) rastlamaktayz. Buradaki insan figürlerin­ den başka, "as kan" ve "as er" manalarını ifade eden yazılar da vardır. ( Şek. 1 no : 3-4, 5-7-8) . As Tub manası ( Şek. 1 no : 6) ise, ilk Asla­ rın vaktiyle Gobustan'ın ilk sakinleri olduğunun isbatıdır. Burada "As Tublar"dan sonra (tahminen M.Ö. 10.000-8000'li yıl­ lar) ise Azerilerin çok eski yaşayış yerlerine, hatta hiyeroglif yazılar va•

4

'

3

/ .?&'

<,

ti --H

5

'

,...,,

el

ŞEKİL :

1 �

ı

I

yl

ı

ŞEKİL : 2

ŞEKiL :

3

'

1

J)>JLTI J'JI ITrl ŞEKİL :

(19 ) l.E. (75 )

Gelb. Opıt. !zuçeniya Pı§ma. M.

4

1982, s. 116. 591


SAYI

� 05

T Ü R K

K Ü L T Ü R Ü

ŞEKİL

:

YIL XXV1

ts

sıtasıyla onların kayal ar arasındaki . daimi unvanlarına da rastlamak mümkündür. Gobustan'daki "Ana Zaga" nın girişindeki bir sıra figür­ ler ve işaretlerle birlikte, as er ( Şek. 5 no : 1 ) ve az er ( Şek. 5 no : 2) etnonimlerinin yazılışı bunun canlı bir isbatıdır. Muhtelif kayalarda as­ �an ve azkanın hiyeroglif ve hayvan (teke, boğa ) figürleri vasıtasıyla aksettirildiği de görülmektedir. Bu figürlerin çoğunun, manası olan ya­ zı örnekleri olduğu anlaşılmaktadır. Yazılı derede ( kaya 24, figür 15) "az" damgası ile beraber teke suretinin birliğini (Şek. 5. no : 3 ) "az­ kan" ( "Azların ham" ) olarak okumak mümkündür. Böyle ifade tarzına, aynı derede bulunan 15 no'lu kayada "az" damgasının yukarda ve te­ kenin ondan aşağıda yerilmiş tasvirinde de (Şek. 5 no : 4 ) r�tlanmak­ · tadır. Kayalarda artlarda dizilmiş boğa, inek, cönke figürlerinin bazı grupları (büyük taş, yukarı yer k� ya 45) er as kan, kanaser, aserkan ( Şek. 5 no . : 5, 8 ) manalarını ifade etmektedir. Bu fikrin doğruluğunu zengin yazılan ile seçilen yazılı derenin 47 no'lu kayası üzerinde iken "az" damgası, ideogram ve insan figürünün anlattığı "az kan er" (Az­ ların yiğit ham ) ( Şek. 5 no : 6) kompl eks işaretler grubu da tasdik et­ mektedir. Bu unvanda (kaya no : 143 ) insanı hayrete düşüren ve "a.Z kan az" (Şek. 5 no : 1) okunuşunu doğrulay� biri yine artlarda üç işa­ ret ile ifade edilmiştir. Buradaki işaretleri çeşitli kaynaklara göre " as", "kan" ve "az" şeklinde okumak mümkündür. Lakin geniş bir açıklama­ ya ihtiyacı olan bu meseleyi küçük bir makaleye. sığdırmak zordur. .

592

(76)


SAYI 305

YIL XXVI

Ç.İ. CEFEROV

1----- ��� �����

Gobustan'ın esas vazife adlarından olan "as kan" ı (Aslann ham) insan şekli ve as hattı vasıtasıyla belirginleştirmek mümkündür. (Şek. 2 no : 1 ) M.Ö. 8.000-70.000'li yıllara ait olduğu söylenen (20) bu figürün benzerine başka hiçbir yerde rastlanmaz. Kayaları defter gibi kullanan eski müellifler çeşitli kavimlerin "aser­ kan" mı veya "azerkan" mı ifade etmek için çeşitli işaretlerden, figür­ lerden, hiyerogliflerden v.s. yararlanmışlardır. Gobustan'da aynı hiyerog­ lifin iştiraki ile üç unsurun ; "aserkan" (Şek. 5 no : 8 ) ve "Azerkan" anlayışını (Şek. 5 no : 9} ifade etmesi söylediklerimizi bir daha tasdik etmektedir. Küçük Dağ'da (Gobustan) "firuz-2" deki 19 no'lu kayada (21) "er. as kan" anlayışı insan figürü ve hiyerogliflerle ( Şek. 5 no : 10) ifa­ de edilmiştir. İlk Türkler kendi ecdatlarının Bozkurtla (Askurt ) ilgili olduğunu düşünmüşler, M . Kaşgari (XI. asır) onu "as börü" (22) diye adlandırtnış­ tır. Oğuzlar arasında "as kurt" olarak tanınmış olan bu muhteşem mi­ tolojik kült çok büyük bir siyasi anlam kazanmıştır. Şimdi Kurdaspur adıyla Hindistan'daki şehir ve vaktiyle Kür sahilinde "Askurt" ve "Az­ gur" adıyla tanınan şehir şüphesiz ki askurtla ilgilidir. Azerbaycan'da da "Gurdlar Köyü" ( Berde, Agdam) , "Gurt Tepesi, (Ağçabedi) büyük bir ihtimalle askurdun şerefine bu şekilde adlandırılmıştır. ·

Tarasaban (Dağıstan ) halılarında iki taraftan yüzyüze dayanmış askurt şeklinin ortasında "kan'' damgası (Şek. 3 no : 11) "as kan as" manasını bildirmektedir. Bu da Gobustan an'anesinin deva.mı ola.rak dikkati çeker. Sağ tarafında iki as hattı olan ve kalabalık insan figürlerinin orta­ sında oturak biçiminde tasvir edilmiş ( Şek. 2 no : 2 ) şekil, "aas kan" manasını doğrular. B. Kaşgari iki doğru çizgiyi iki 'a' ile

�ff

·

(aas) okumanın daha iyi olacağını belirtir (�) . İ.M. Ceferzide bu şekli M.ö. 3.000'li yıllara kadar dayandırır (24) . (20 � İ.M. Djafarzade. Gobustan. Naskalnie izobrajeniya. Bakü 1973.

( � 1.)

158.

(}obustan' a ve Şengardağı'na ait kaya resimlerini bize veren arkeolog temov'a müellif minnettardır.

( 22 ) M.

Kaşgariy. Devanü

lugat-i't-Türk

( 23 ) a.g.e. ( 24 ) 1.M. Djaverzade� a.g.e., s. 171.

( 71 )

11.

I.C. Taşkent. 1960,

s.

72.

C. Rül!l-


SAYI 305

T Ü R K

YIL XXVI

K Ü L T Ü R Ü

Eski Assam ve Oriya (Hindistan) kavimlerinin de dilinde uzun a

c_$ \ \ \ L .S \ \ '

(aa)

işaretleri ile gösterilmiştir (25) .

As yazısı binlerce yıl, ilk önceleri insan, sonr.aları ise hayvanların, daha sonraları büyük evlerin, sarayların, dini tapınakların, bazen bir� bazen de her iki tarafına getirilmiş ve çeşitli m analar bildirmiştir.

Gobustan'daki " as kandan" ( Şek. 2 no : 1 ) başka M.Ö. 3.000 - 2.000'li yıllara ait olduğu sanılan (yazılıdere, 24 no'lu kaya figür no : 4) ve "� er" (Şek. 2 no : 3) olarak ok'llnan siluetin paralellerine Uhtas ar' da. (Er­ menistan) rastlamaktayız. (Şek. 2 no : 4, 5, 6, 7) . Şunu da. belirtelim ki, As yazısı bir kaide olarak figürlerin sağ tarafında olur. Bazen bu yazı sol tarafta da olsa ( Şek. 2 no : 3, 6, 8, 9 ) hiçbir mana değişikliğine sebep olmaz. Bir as yazısı bir ideogram ilavesiyle (Şek. 1 no : 3 , 4 , 5 , 6, 7, 8) (26) ,, "as kan" "as er "as tub" v.s. manalarını aksettirir. ' Şekillerdeki bu yazı ile birlikte duran ideogramlar çeşitli devir ve kavimlere ait olmakla birlikte " kan", "er" , "tub' ' gibi ifadeleri bildirir. Bu işaretler çoğunlukla eski dünya alfabe sistemlerinde de " k" (kan) , ''t" (tub) sesini ve damgalar sırasında "er" sözünü bildirir.

1.Y. Kraçkovski "İbn Fadlan'nı Volga'ya Seyahati' ' adlı esere yaz­ dığı açıklamalarda bu işareti ( Şek. 1 no : 6) iki dünya sahibi peygamber­ lerin ve resullerin mühürü diye adlandınr (2'7) . Bununla birlikte bu işa­ retin tav (tub) - yer, güneş (ant) , dünya manasında kullanıldığına dair kayıtlar başka kaynaklarda da vardır. As yazısının yaratıcı kö klerden olduğu aynı zamanda taş üzerinde yazı örneği olarak M.ö. 10.000 - 8.000 yıllarına ait olduğu Gobustan'daki yazılardan anlaşılmaktadır. Çünkü bôyle ikinci bir eski ideograma başka bir yerde hala rastlanmamıştır. Ancak yazıların taşa geçirilnıesini M.Ö. fil. yüzyıla götüren ô.Iimler de vardır (28) . As yazısı bu görüşün tutarlı olmadığını göstermektedir. ldeograınların, büyük binaların sağ veya sol taraflarında kullanıla­ rak ( Şek . 3 no : 1, 2, 3, 4, 5, 6 ) "as eb" / j"eb as " ; " aas eb" /f" eb a as"{Zl)// (25) Ç� Loukotka. Razvitle Pisma M. 1950 s . 2 08 Tşb. 34:. ( 26 ) Hintli alim P. Merici as yaz ısı ile insan figürünü belirtiyor. Pısmen ) M. 1976, ise ( ş. 2. No. 9 )

s.

"as

493. Lakin birinci fügürü ( ş. 2. No. 8 ) kan" okumak daha doğrudur.

( Taynı

"as

er''

Drevnih

tldnclstııl

( 27 ) 1.Y. Kraçkovskiy. Puteşestvie ibn fadlana Po Volge M.L. 1989. ( 28 )

9.

Loukotka. a . g. e .

s.

240.

( 29 ) A-.'3l arın ülkesinde eski zamanlarda efes adlı yer de varmış,

�9�

(78)


Ç. İ . CEFEROV

SAYI 305 L-- - ---. --·-

·-

YIL xxvı

-----·

"ab aas" (30) aynı şekilde " as tam as" ( Şek. 3 no : 6) " as kan as'' (Şek. 3 no : 7, 8) ve "as tub as " ( Şek. 3 no : 9) gibi m.8.nfilan bildiren bu yazı M.Ö. binli yıllarda Midiya işaretleri ( Şek. 3 no : 7) (31) tunç devrine ait at figürü (minkeçevir) üzerindeki kapalı kapta (Şek. 3 no : 10 ) (32) Orta Asya (Özbekistan) mimari abidelerinin · üzerinde ( Şek. 3 no : 8) (�3 ) aynı manaları aksettir�şlerdir. Son tunç devrine ait balta (Abhaziya) üze­ rindeki bu işaretlerin (Şek. 3 no : 12) D.S. Bjaniya M.Ö. VIII-VI. asır­ lara ait olduğunu iddia eder (34) . Burada "as" sözünde s>z değişmesi ne­ ticesinde "as kan as" , "az akan az" olarak okunmuştur. ( Şek. 3 no : 11.) � Midiya devri alfabelerinde "as" ile "az"ın benzerliğini ve yakınlığım bu örneklerden de görmek mümkündür (Şek. 3 no : �3-14) . M. Kaşgaıi de "az'' sözünün " as " olarak söylenmesini normal saymaktadır (35) . Böyle­ likle Aslar Kafkasya'da ve özellikle Nahçivan'da, Kazah'da, Kelbeçer'de, . }obustan'da v.s. yerlerd e kendilerinin ilk yazı medeniyetlerini de · M.Ör tahminen 10.000 - 8.000'li yıllarda yaratmışlardır. As yazısı ve damgası eski dünya yazı medeniyeti tarihinde de ilk örnek olarak dikkati �ekı­ '! mektedir. Damga, işaret, piktograf hiyerogliflerin kompleks transkribleri ve okunuşları onların (Asların) kayıtsız şartsız bir Türk kavmi olduğunu doğrulamaktadır. Biz ayrıca şunu da belirtmek istiyoruz ki bu yazıda sadece asların ( azlar ) adım koruyup saklayan birçok işaret ve damgalar­ dan ikisi ve onların iştiraki ile meydana gelen bazı figürler hakkında bil­ gi verdik. Bunfarın çok ve çeşitli oldu!1lınu bir kez daha hatırlatmakta fayda vardır. "Azerbaycan' ' "Özbek" ' "Ogu '"' z" ' .{'Çuvas" , , "Hakas" ' "Karagas" ' "Tu' va" v.s. gibi kavimlerin menşeinde esas unsur olarak duran Asların, Gobustan kayaları üzerindeki eski medeniyet örnekeri, bu halkın tarihini öğrenmek için en güvenilir kaynaktır.

( 3 0 ) Abas kalası Efioniyada Aseb, Hindistan'da Assam ştatı kiç şüphesiz aseb ve abasla ilgilidir. ( 3 1 ) İ . Aliev, İstoriya Midii T. 1 . .Bakü. 1960 Tabi. 2 . ( 32 )

Azerbaycan Tarihi Müzesi, Bakü 1973.

S emergend. Şahı-Zinde Turkan Aka Mavzoleyi, ( 1371/72 ) . ( 3 4 ) D . S . Bjaniye . İnkarustirovanniy Topor iz sela Djirhua. Arheolog1çesk1e otkrt­ tiya v Abhazii v 1981-1982. 99 Tbilisi 1985 s. 18 Tabl. 5111. ( 35 ) M. Kaş gari y, a ,g,e . , s. 109 .

( 33 )

( 79)

595


KARABAG MANlLERİ

IODIBLIOOLU

Garabağ'ın üzümü Kime deyim sözümü ? ! Düşmanlarım birleşip Çıhardırlar gözümü

Her gonçanı dermerem, Derip yere sermerem, Garabağ özümündü Heç kimseye verınerem.

Garabağ'ı gar alıp, Gül irengim saralıp ; Menim doğma diyarım Niye yadlara kalıp ? !

Ezizim diken güle, Sarılıp diken güle. Gör kimler gözün dikmiş Men gözüm diken güle ;

. Garabağ'da süzerem, Yabama gül düzerem, Garabağ elden getse Gara geyip gezerem.

Garabağ'ın yazında, Ceylan otlar düzünde. Garabağ'ı tanıram Türk yaşayır özünde.

Araz kimi alıma.ram, Dört yanımı yıhmaram ; Garabağ elden getse El içine çıhmaram.

Arabam yana döndü, Devrildi, yana döndü. Garabağ'da kan düşdü, Yüreğim kana döndtt.

Garabağ'dan nar aldım, Ayva kimi saraldım.. ncc'ni ağlar gördüm Bulut gibi karaldım.

Garabağ'ın arhları, Çevirir çok çarhları. Garabağ'da kan düşüp, Hanı "insan haklan" ? !

Ezizim dağ ardıdı, Meskenim dağ aırdıdı. Neçe min ilden beri

Saraylar hana döndü, Çevrildi, yana döndü. Zalım düşman göz dikeli, Garabağ gana döndü.

Gar�bağ 'rürk yurdudu. Zemi

596·

:

Tarla, ara.ıl.

(80)


IGDIRLIOGLU

SAYI 305

Kıratımı eyleyim.,

Ezizinem göz goyur,

' 'Garabağ'ı" söyleyim ; Garabağ'ıın olmasa Bu dünyayı neyleyim ? !

Garğalar da göz oyur.

Ezizim güle dünya,

Garabağ' dan at aldım,

DönüpdU güle dünya. Garabağ kan ağlayır

Gaırdaşı yola saldım, Garabağ kimi elden

Yıhılsın bele dünya.

Niye aralı kaldım ? ! .

Baharın var, kışın var, Saya gelmez yaşın var, Gam yeme Garabağ'ım

Her bahçaya girilmez, Her yerden gül derilmez. Her şeyden pay veriler,

Bir azad gard.aşın var.

Yetenden pay verilmez.

_

(&l)

Hürüşünü bilmeyen Garabağ'a göz goyur.

YIL xxvı


KAŞKAYLAR'DA GELENEK, GÖRENEK VE KÜLTtJR.

UNSURLARI

Behçet Kemal VEŞİLBURSA Kaşkaylar ataları eski Türkler gibi, Konar-Göçer .bir. topluluktur. Bu hayat tarzlarını yüzyıllardır hiç bozmadan günümü:ze .kadar sürdürmüş­ lerdir. Atalarının mirası olan bu hayat tarzı, onlaT -i çin çok önemlidir. Çünkü yaşadıkları bölgedeki kalabalık Fars nüfusun içinde, Kaşkay Türk boyu olarak kalabilmelerinin tek garantisi, bu hayat tarzı ve onun ,,,. doğurduğu töre' dir. iran'ın senelerdir uyguladığı asimilasyon politikasını başarısızlığa uğratan da bu hayat tarzları ve töreleridir. Kaşkaylar, kışı Basra Körfezi kıyılarındaki sıcak topraklarda yazı ise kuzeydeki dağların bol otlaklı serin yaylalarında geçirirler. Nisan ayı yaylalara göçme zamanıdır. Fakat bu göç alelade bir göç değildir. Her şey en· irice teferruatına kadar hazırlanır. Yapılan bu göç, adeta bir askeri harekatı andırır. Çünkü iki ay sürecek olan yolculuk sırasında at, koyun ve deve gibi hayvanlarla birlikte, yüzbinlerce insanın göçü ve organizas­ yoııu söz konusudur. Göçten önce oldukça hareketli ve yorucu günler ya­ ş�ı:iır. Kadınlar yayla yiyeceklerini hazırlar, eşyalar denk yapılır, çadırlar ta-�ir edilir ve sürüler kontrol edilip, yolculuğa dayanamayacak kadar za­ yıf olanlar, yemek üzere kesilir. Aksakallı yaşlı kişiler çadırdan çadıra dolaşarak hazırlıkların yolunda gidip gitmediğini kontrol ederler. Bütün bu hazırlıkların sonunda, göç gecesi ilhan obasında büyük bir şölen yapı­ lır. Ortada yanan büyük bir ateşin çevresinde toplanılarak davul-zurna eşliğinde gelenekteki oyunlar oynanır, gençler güreş tutar, at yarışları yapılır ve cirit oynanır. Şölen, gece yarısına kadar, büyük bir coşku ile de­ vam eder. Ertesi gün, şafakla birlikte verilen bir işaretle, hemen çadırlar sökülüp eşya denkleriyle beraber develere yüklenir. Bir saat sonra, başta ilhan obası olmak üzre, bütün oymaklar yola koyulur. Aralarında bir gütili.ik mesafe olacak şekilde, bütün oymaklar aynı gün hareket ederler. Bundan maksat sürülerin üst üste yığılmasıyla çıkabilecek herhangi bir karışıklığı önlemektir. Erkekler atlar üzerinde yük taşıyan hayvanları (82)


SAYI 305

B .K. YEŞİLBURSA

YIL XXVI

kontrol ederler. Kadınlar develere, çocuklar ise, eşeklere binerler. Gençler ve erkek çocuklar ise, sürülere bakarla r. Bu şekilde 100 km'yi aşan bir konvoy oluşur. Koyun sürülerini fazla yormamak için günde 10-12 mil yol katedilir. Üç gün yol alınıp, bir gün dağılan sürüleri toplamak ve meydana gelen aksaklıkları gidermek için mola verilir. Yolculuğa dayana­ mayan koyunlar ve kuzular hemen kesilerek mola yerlerinde yenir. Böy­ lece 30 mil yol katedilerek yaylalara ulaşılır.

Yaylalardan kışlağa dönüş ise, Ağustos ayında başlar. Dönüş de tıpkı yaylaya çıkıştaki gibi olur. Yine her şey en ince teferruatına kadar ha­ zırlanır. Kaşkaylar'da ev çadırın kurulduğu yerdir. Kaşkaylı "Halım nere­ deyse evim orasıdır." der. Zaten göçebenin en iyi şeyi de nerede olursa olsun daima evinde olmasıdır. Bir saat gibi, kısa bir sürede kurulabilen veya sökülebilen çadırlar, özel olarak yapılmış söğüt dallarıyla kurul­ makta ve üzerleri de siyah keçi kılından yapılmış keçelerle örtülmektedir.: Yemek ve yatak odası olarak iki kısma ayrılan çadırın içini, değerli · ha.; lılarla süslerler. Bir bakarsınız boş bir alan, kısa sürede büyük bir yerle­ şim yeri oluvermiş, bir de bakarsınız, sanki o kadar çadır sihirliymiş gibi kaybolmuştur. Kaşkaylar eski Türk Devlet Teşkilatını halen yaşatmaktadırlar. Başta, belli bir aileden gelen "tlhan" vardır. 1Ihan aşiretin en akıllıs�, : e_1:1 iyi binicisi ve en iyi nişancısıdır. Kaşkaylar İlhanlarında bu vasıfların bu'­ lunmasına çok dikkat ederler. Başkanlık irsi olarak babadan en yaşlı oğu­ la geçmektedir. Fakat bil.yük oğulda, yukarıda belirtilen vasıflar yok ise, o zaman . yerine küçük kardeşi geçebilmektedir. tlhan mutlak hakimdir. · Göç tarihlerini ve yollarını tayin etmek ve otlakları oymaklara paylaŞtlr� : mak onun · görevlerindendir. O en yüksek yasa ve yargı merciidir. tsteı"Se emrindeki oymak beylerini azledebilir. İran hükumeti tlhanl arın aşiret için de meşru kanun düzenleyiciler olduğunu kabul etmiştir. Fakat seçilen tlhan'ı hükumetin onaylaması da gereklidir. i .l.

Yönetimde llhan'dan başka ilbeyi, Kalantarlar, Kethüdalar ve Aksa­ kallılar (riş sefidler) vardır. tlbeyi aşiretin büyüklerinden olabileceği gibi, genellikle nhan'ın kardeşidir. Görevi halkın vermekle yükümlü olduğu vergileri toplamaktır. tlhan'a bağlı olan Kalantarlar (oymak beyleri) bir kaç bin haneden oluşan oymakların başkanıdırlar. lllıan'ın kendilerine paylaştırdığı otlakları onlar da, 100 veya 300 hanenin başkanı olan Kethü­ dalara ( oba beylerine) taksim ederler. Kethüdalann emrinde de 15-20 hanenin başkanı olan Aksakallılar vardır. Bunlar Kethüdaların kendile-

('1)


SAYI 305

T Ü R K

ı----- ---- · - - - · - - ·- · - - -- - ---

K Ü L T Ü R Ü

YIL xxvı

- - - ---- - ------------

rine ayırdığı otlakları yönetimleri altındaki ailelere paylaştırırlar. Bu su­ retle aşiret töresi muazzam bir şekilde işler. Babadan oğiıla geçen K�ılan­ tarlıkta, hazan oğullar arasında başa geçmek için tlhan ve oymağı merkezden gönderdiği

mücadele olduğunda,

kişi aracılığı

ile de yönetebilir.

Her Kaşkaylı, Kethüda veya Kalantann kararını İlhan'a şikayet etme serbestisine sahiptir. ilhan aşireti kalantarlar vasıtası

ile, Kalantarlar

başkanı oldukları oymakları Kethüdalar aracılığı ile, Kethüdalar da emir­

leri altındaki toplulukları Aksakallılar v asıtası ile yönetirler. Böylece yöne­ tim kademesi yukarıdan aşağıya doğru İlhan, Kalantarlar, Kethüdalar ve Aksakallılar şeklinde sıralanmış olur. Ayrıca yönetimde tlhan'ın başkan­

lığında ve onun çadırında toplanan bir kurul ( divan) vardır. Kalantar­

lardan oluşan bu kurul aşiret işlerinin

yürütülmesinde tlhan'a yardımcı

olur. Bazan tlhan'ın vereceği kararlar bu kurulda müzakere edilebilir. Fakat müzakere sonunda karar verecek olan yine tlhan'dır. Kurul vera­ set, halef vb. meseleleri de görüşüp karara bağlayabilir. Mesela bu kurul,

bir ailede büyük oğulun babasının yerini alabilecek durumda olmadığına kanaat getirdiği zaman, aile reisliğini küçük kardeşe verebilir.

·

Kaşkaylarda içtimai yardım anlayışı çok kuvvetlidir. Herhangi bir felaket sebebiyle sürüsünü kaybetmiş olan bir aileye, bağlı olduğu oymak fertleri tarafından yapılan yardım

sonunda, aile eski

sürüsünden . daha

fazla bir sürüye sahip olabilmektedir. Bu anlayış sayesinde hiç _ bir Kaş ­ kaylı fakir kalmamaktadır. Herkes birbirinin iyi ve kötü kaderini paylaş­

maktadır. Bu onların hayat tarzıdır. Oymaklar ve obalar arası k arşılıklı

münasebetler son derece kuvvetlidir. Kaşkayları

lrandaki aşiretler ara­

sında güçlü ve nüfuzlu yapan da bu birlik ve beraberlikleridir. . Kaşkayları güçlü yapan bir diğer içtimai yapı d a ailedir. Kuvvetli aile bağlarına sahip olan Kaşkaylar, gelenekteki Türk aile hayatını da halen sürdürmektedirler. Ailede kadın, erkekle eşit haklara sahip olmakla bera­

ber, iş yükü onun üzerindedir. Şafakla birlikte kalkan

kadınlar koyun­

ları sağar, çeşitli süt mamullerini hazırlar, dikişleri dikerler, yemeği pişi­

rirler ve çocukları büyütürler. Böylece geç saatlere kadar çalışırlar. Bü­ �ün b� günlük işlerin dışında, meşhur Kaşkay halı ve kilimlerinin doku­

yucusu da kadınlardır. Ayrıca Kaşkaylarda kadın aile bankeridir. Parayı korur, faturaları öder ve aile tasarrufunu saklar. Bazan kocalarına sorma­

dan, ya:çdıma muhtaç bir aileye yardımda da bulunabilirler. . Siyasi mese­

�elerde bazan kadınların görüşüne de müracaat edildiği olur. Bütün blin­ h_:ır�n yanında_ kadında aranılan başlıca vasıf, onun konuksever olmasıdır. Kadınların aile içindeki bu fonksiyonlarına karşılık, erkekler onlara nazaran daha az faaldir. Fakat göç ve av zamanlan en çok çalışan da erkek-

600

(84>


S�YI 305

B .K. YEŞİLBURSA

YIL XXVI

!erdir. Ailenin reisi erkektir. işleri planlayan ve yöneten onlardır. Boş zamanlarında genellikle at yetiştirmekle ve avlanmakla meşgul olurlar. Erkek çocuklar genellikle koyun sürülerini ve at yılkılarını otlatırlar. Boş zamanlarında da babaları gibi avlanırlar. Kız çocukları ise, annelerine yardım ederler, kardeşlerine bakarlar ve kilim dokurlar. Kaşkaylar iri yapılı, beyaz tenli ve ekseriyetle de sarışındırlar. Tö­ relerine çok bağlıdırlar. Nevruz, ramazan ve kurban bayramlarına büyük bir önem verirler. Nevruz t ayramından bir gün önce, ana-babalaının me­ zarlarını ziyaret ederler. Kadınlar ve çocuklar ellerine ve başlarına kına yakarlar. Bayram günü yıl boyunca mutlu olunsun diye, herkes mutlaka tatlı yer. Dini bayramlarını da tıpkı ülkemizde ki gibi büyük bir coşku ve sevinç içinde kutlarlar. Kısaca Kaşkay ailesi klasik bir Türk ailesidir. Lisanlarına tabiatıyla Farsça karışmakla beraber, Kaşkaylar arala­ rında 600 sene evvelki saf Türkçeyi konuşurlar. Konuştukları bu Türkçe te­ miz bir Oğuz şivesi olup, Güney Türkçesi grubuna girmektedir. Fakat kendi şivelerini Azeri Türkçesinden sayanlar da çoğunluktadır. Bazı araş ­ tırmacılar Kaşkayların konuştuğu lehçeyi Türkistandaki Kaşgarlannkine benzetmektedirler. Bir kısım araştırm&."ılar da Kaşkaylann Kum şehrinin batısındaki Save ciYarında bulunan köylerdeki Halaç ve Bayat ağızlarının karmaşığı olan bir Türkçe konuştuklarını ileri sürmüşlerdir. İran kaynak­ lan ise Ka.şkaylann Türkleşmiş Fars olduklarını iddia edecek kadar ileri gitmişlerdir. Yüzyıllardır kalabalık Fars nüfusun içinde yaşadıkla­ rından lisanlarına nisbeten az da olsa Farsça karışmıştır. Fakat bu du ­ rum hiçbir zaman Kaşkayların Türkleşmiş Fars olduklarını gerektirmez. ırandaki Türklerin Türkçe okuyup-yazmaları yasak olduğundan �aş­ kaylar aras:ı,nda yazılı edebiyat gelişmemiştir. Bu durum Kaşkaylar ara­ sında zengin bir halk edebiyatının doğmasına sebep olmuştur. Bu edebi­ yatları Azeri ve Türkmenler ile olduğu kadar, Anadolu ile de büyük ben­ zerlik göstermektedir. Bilhassa Aşık Kerem Divanı, Karacaoğlan ve Köroğlu Destanı Kaşkaylar arasında çok yaygındır. Bunların Anadolu'd �n bu bölgelere yayılmış olduğu da kesindir. Oğuz Ellerinin ozanlarına kar­ şılık Kaşkayların tıpkı Anadoludaki gibi aşıkları vardır. Kopuz eşliğinde aşk ve kahramanlık türküleri söylerler. Davul-zurna eşliğinde de gelenekli halk oyunlarım oynarlar. Kaşkayların dünyaca bilinen özelliklerinden biri de at yetiştiriciliği ve biniciliğidir. Atalan gibi yüzyıllardır Konar-Göçer yaşadıklarından, · ; at onlar için vazgeçilmez bir unsurdur. Bu hayat tarzı sebebiyle de at kültü­ rü son derece gelişmiştir. Bu kültürlerini yüzyıllardır koruyarak günümü-

(85 )

601


SAYI 205

T Ü R K

K Ü L T Ü R Ü

YIL XXVI

;ze. binici bir Türk boyu olarak gelmişlerdir. Bu konuda Franc ve Jean -Sher şöyle demektedir. "Kaşkailer mükemmel birer binicidir ve atlarına derin bir sevgiyle bağlıdırlar. Atın üstündeyken onların parlak boyunla­ rını okşarlar. Elleriyle dizginleri çok nazik kullanırlar." (We Dwelt in Kashgai Tents, The National Geographic Magazine, June 1952. ) Cemal Hüsnü Taray ise, hatıralarında "Dört yaşındaki çocukları en sert başlı atlara eyersiz binerler" demektedir. Bir Kaşkaylı için at onun herşeyidir. İyi bir at Kaşkay ailesinin bir parçası olarak kabul edilir. Kaşkaylarda halen "at utacıları-ot doktorları" bulunduğu gibi, hiç bir Kaşkaylı rastge­ le bir ata binmez. Atın kıymeti bir bakıma Kaşkaylının gururu, haysiyeti yerindedir. Bilhassa Kaşkay tlhanlarının bindiği atlar Asya'nın en soylu atlarıdır.

Kaşkay atları dünyanın en cins atlarıdır. Bunların bir kısmı, İran'a göçleri sırasında Türkistandan getirdikleri Altay-Türk atları soyundandır. Diğer kısmı ise, soyları yine Altay atlarına dayanmakla birlikte, günü­ müzde Arap atları diye anılan atlardır. Alnında beyaz lekeleri olan bu at­ lar için Franc ve Jean Sher şöyle söylemektedir : ' '300 yıl önce Kaşkailer Arap çöllerinden ilk atlarını getirdiler. Onların soyunu bu süre içinde ko­ rudular. Safkan atların şecere defterleri dünyadaki en eskilerinden biridir. İnce boyunlu Arap atları insan gibi davranıyorlardı. Binici dört nala gi­ derken ateş etmeye başladığı zaman, onun hayatı atın zekiliğine bağlıdır. Ani dönüş veya duruş bir kazaya sebep olabilir. Bu atlar tam olarak yetiş­ tiriliyorlar. Asla koşuşlarını değiştirmiyorlar veya ani duruş yapmıyorlar. önlerindeki engellere bakıyorlar ve yönlerini değiştirirken bu işi yavaşça yapıyorlar." ( Aynı yer) - Kaşkaylarda at kültürüne paralel olarak av kültürü de çok gelişmiş-

- tir� Avcılık, ataları olan eski Türklerde olduğu gibi, Kaşkaylarda da bir spor ve savaş manevrasıdır. Bir Kaşkaylı için avcılık vazgeçilmez bir uğraştır. ilk zamanlar çocuklar için, ata binmek ve avlanmak eğlenceli birer oyun iken, ileriki yaşlarda artık başlıbaşına bir uğraş, bir hobi olur. Bir Kaşkaylı için, at ve silah herşeyden önemlidir. iyi bir nişancı olma, bir Kaşkayhnın gurur duyduğu, övündüğü bir özelliktir. Bu sebeple Kaş­ kaylar ilhanlarında bu özelliğin bulunmasına çok dikkat ederler. Bir Kaşkaylı yapacak hiç bir iş bulamadığı zaman nişancılık alıştırmaları yapar.

:Şu ustalıklarını

Franc ve Jean Sher şöyle ifade

inanılmaz derecede iyiydi. Nasır Han bir

etmektedir : "Ustalıkları

dönüşte beş

tenekeyi uçurdu.

Ayakta rastgele ateş ediyordu. Bir sonraki avda Malek'in beş atışta

beş

antilop vurduğunu gördüm.'-' (Aynı yf'.r)

602

(86)


S:A.YI 305 ·

B.K. YEŞİLBURSA

YIL XXVI

Törelerine göre avlanan Kaşkaylar dört nala koşan atın üzerinden isabetli atışlar da yapabilmektedirler. Bazan silahsız olarak keklik avl&:­ yan Kaşkayların bu avlanma usullerini yine· Franc ve ·Jean Sher şöyle anlatmaktadır. ' 'Atlılar açık alanda çizgi şeklinde koşmaya başladılar. Kuşlar. havalandılar ve atlar onları takip etmeye başladı, tekrar toprağa kondular ve tekrar havalandılar. Gittikçe kısalan üç uçuştan sonra, kuş"'. ların kiiçük kanatları ağır gövdelerini daha fazla taşıyamadı. · Kaşkailer atlardan inip kuşların arasına koştular ve adam başı dörder tane kuş ya­ kaladılar." (Aynı yer) Kaşkaylarda dokumacılık sanatı da oldukça gelişmiştir. özellikle Kq­ kay ıialı ve kilimleri dünyaca ün . kazanmıştır. tran halılarından fa.ırklı olarak Türk motiflerlyle ince ve zarif bir şekilde dokunmuş halılar kolay­ ca pazar bulabilmektedir. Bu halılar tabii boyalarla boyanmış saf yünden dokunmaktadır. Bu halılara göz nuru döken ve İran halılarından farklı bir özellik kazandıran Kaşkaylı kadınlardır. Bunlar günlük ev . işlerini bitirir-bitirmez tezgahlarının başına otururlar. Halıdan başka meşhur Kaşkay kilimlerinin dokuyucusu da kadınlardır. Kadınlar arasındaki yar­ dıml�şma . suretiyle tezgahlar hiç boş kalmaz. Ayrıca kad�l�r giyecekleri yünlü kumaşları da kendileri dokumaktadırlar. Çadırların Üzerlerini ört­ tükleri siyah keçi kılından yapılmış keçeleri de kendileri dokuıriaktadir­ lar. Kaşkay ailesinin zenginliğini gösteren sahip olduğu halı sayısının fazlalığıdır. Kaşkaylarda hukuk göçebe Türk Devlet Teşkilatına dayanan Töre'dir. Aşirette herşey atalarından kalma bu töreye göre düzenlenir. Bu sebeple yazılı bir hukuk sistemi söz konusu değildir. Töreye göre mutlak hakim ilhandır. En yüksek ve son başvurule. cak makamdır. tran hüknmetl n­ hanların aşiret içinde kanun düzenleyicileri olduğunu kabul etmiştir. Her Kaşkaylı Kalantar veya Kethüda'yı verdiği karardan dolayı tıhan'a şika­ yet etme hakkına sahiptir. Böyle durumlarda tlhan'ın aşiret üyesini haklı bulduğu da olur. Şikayetler genellikle l?'iinlük olaylarla ilgilidir. Bunların çözümüne Kalantarlar ve Kethüdalar bakar. Ancak çözülemeyen bazı AA­ laşmazlıklara ve aşireti ilgilendiren olaylara tıhan bakar. Mahkemeye su­ nulan deliller senet gibi, yazılı bir belge olabileceği gibi, şahitler de olabi­ lir. Fakat nhan'ın imzaladığı bir belge veya saygı değer bir yaşlının şahit­ liği bunlardan daha önemlidir. Aşiret üyeleri arasında anlaşmalar genel­ likle yazılı olmakla beraber, sözlü ve yemine dayanan anlaşmalar da ya� ;� pılmaktadır. Kaşkayların en büyük ekonomik geçim kaynağı hayvancılıktır. En çok besledikleri hayvan ise koyundur. Bunun yanında deve ve at sürüleri

(87)

603


SAYI 305

T Ü R K

K Ü L T Ü R Ü

YIL XXVI

de önemli bir yer tutar. Bir buçuk milyon Kaşkaylının ve yine milyonlarca hayvanın beslenmesi önemli bir problemdir·. Toprakları da bir yıl boyunca kendilerini ve sürülerini besleyecek kadar verimli olmadığından bu prob­ lem kendini daha çok hissettirir. Bu durum, Kaşkayları göçe zorlayan önemli faktörlerden biridir. Bu sebeple kışı güneydeki sıcak topraklarda geçirdikten sonra, baharla birlikte kuzeydeki yaylalara çıkarlar. Yay­ lada kalınan süre içinde, sürüler yeşil ve gür otlaklarda doyasıya otlatılır. Böylece hayvanların et ve süt verimleri artmış olur. Elde edilen bol ınik­ tarki süt lıemen yağ ve peynir yapılır. Bunlar Kaşkaylar için hem önemli birer besin kaynağı, hem de önemli birer ihraç malıdırlar. Ayrıca elde edilen yün dokumacılıkta önemli bir hammaddedir. Deve süriileri de Kaş­ kaylar için önemli gelir kaynaklarındandır. Çünkü develerle yapılan taşı­ macılık ekonomilerinde önemli bir yer tutar. Hayvancılığın yanında güneydeki sıcak topraklarda az miktarda ziraat de yapılmaktadır. Fakat yapılan bu ziraat hayvancılık kadar geliş­ miş değildir. Bu topraklarda yetiştirilen en önemli ürün pirinç. ve buğ­ daydır. İhraç malları arasında canlı hayvan, süt halı ve kilim önemli bir yer tutmaktadır.

604

mamülleri, hayvan derisi,

(88)


BİBLİYOGRAFYA

Azerbaycan Masallan, Aktaran Sa­

"Evden uzaklaştırmak" ,

bir Sabih, Denetleyen Ramiz Asker,

danış_ "Sözle ifade

Yazıcı Yaymevl,

Bakü 1982, 194:

1!1. ,

90, 122, 124 ; bildirmek,

söylemek" s. 52 , 87 ; sağalt- "İlaç vasıta­ sıyla sağlığına kavuşturmak, ayağa kal­

Değerlendirmeye

tabi tuttuğumuz

bu kitabın aslı , Azeri

Türkçesi ile 1976

yılında Bakü'de Azemeşr tarafından ba­ sılan "Azerbaycan Nağ'ılları" isimli eser­ dir. Azeri Türkçesi'nden Türkiye Türkçe­ si'ne yapılmış olan bu aktarmada 19 ma­ sal yer almaktadır. Azerbaycan masalları bugüne kadar bazı

s.

etmek,

derleyiciler tarafın­

dan derlenerek "Azerbaycan adı altında neşredilmişlerdir.

Nağıllan"

(ı)

186, 188 ;

san- "Bir şeyin üzerine dolamak" s. 69, 177 ; yaran- "Meydana gelmek, tesis e­ dilmek, teşkil olunmak" Okuyucuların

s.

101, 150.

zihninde

doğrudan

doğruya asıl manasını uyandırmayan bu fiillerin yanı sıra, Azeri

Türkçesi'nde

görülmeyen ( 3 ) ve bugün Türkiye Türk_ çesi'nde tartışmalı olan ve büyük ölçüde

halk tarafından kabul görmeyen bazı ye-

Aktarmaların mükemmelliği açısından aktarmayı yapanların söz konusu her ·

çekmektedir. (·4 )

ni kelimeler de dikkati

aktarma bir dilin

aynca "Yol ayrımı" s . 58, 126, 129, 1 30 ; anımsa- "hatırlamak" s. 145 ; bellek- "ha­ fıza" s. 102 ; gereksinim ''ihtiyaç" s . 168 ;

arasında yapılı­

erek "hedef" s. 6 ; yontu "heykel" s. 52 ;

iki dilin de nüanslarını rekmektedir. Hele bu

dırmak" s. 48, 49, 56, 81, 82,

iyi bilmesi ge-

kendi lehçe ve şiveleri

yorsa, nüansların çok iyi bilinmesi elzem

yanıtla- "cevap vermek, cevaplamak"

hale gelmektedir. Azerbaycan Masalları' -

18, 25, 52, 56, 64, 68, 102, 121, 163 vb.

nın önsözünde aktarmayı ne kadar, " . . . biçimsel

yapanlar her

olarak Türkçeye

uymayan bazı sözcük ve ifadeleri yanlış­ lık gibi nitelendirmelerini deyil, sırf A­ zerbaycan masallarının özellik ve ekzo­

tikliği gibi kabul etmelerini istirham e­ deriz." diye özür beyan etmişlerse de ; yine onların "Gelecekte Azerbaycan ma­ sallarını Türkçe daha geniş ölçüde basa­ bilmemlz için istek ve

önerilerini

bize

gönderecek okurlarımıza önceden teşek­ kür ederiz."

şeklindeki

arzularını göz

önüne alarak eserdeki Türkiye Türkçesi' ne uymayan hususları,

inmeden belirtmeğe

fazla teferruata

çalıştık.

nılmayan veya farklı

mA.nA.lan

ile kulla­

nılan Azeri Türkçesi'ne has bazı kelime­ lerin kullanıldığını görmekteyiz: ('2) azıt-

(89)

Eserde, geniş zaman çekimi ile şim­ diki zaman çekimi arasında yer yer ka­ rışıklıklar görülmektedir. Bilindiği üzere Azeri Türkçesi'nde

müspet geniş zaman

çekimi .ar /-er ile, şimdiki zaman çekimi

( 1 ) Bu hususta fazla bilgi için bk. Dr. A. Berat

ALPTEKİN,

"Azerbay­

canda Yapılan Masal Çalışmaları",

Halk

Kttltüıii 1984-2

( Ayrıbasım ) ,

İstanbul 1984.

( 2) Azerbaycan Dlllnin

İzahlı Lüğeti;

c. 1, Bakü 1966 ; c. Il, Bak ü1980; c . m, Bakü 1983; c. IV, Bakü 1987. ( 3 ) a.g.e, c . I, c. 11,

Eserde, Türkiye Türkçesl'nde kulla­

s.

( 4 ) Prof. Dr.

c.

III.

Faruk K. TİMURTAŞ,

Uydurma Olan ve Olmayan Yeni Ke­

limeler Sözlüğü, a.

İstanbul 1979, 155.


SAYI 305

T Ü R K

ise -r, -ır/-ir,

-ur/-ür ile

K Ü L T Ü R Ü

yapılmakta­

fiilin sonuna getiren şekilleri ortaya çı­

dır. ( 5 ) Yapılan aktarmada, bu hususiye­

karak yaygınlık kazanmıştır. Azeri sa­

tin etkili olduğu bazı

örneklere

rastla­

hasında ise, şahıs eklerini yardımcı fiilin

maktayız : geçindirermiş s. 96, indirermiş

önüne getirmek ,

s.

de geçmiştir: kızar sanmış,

162, verermiş s. 185, vurarım s. 53, ö­

lerken s . 127, durar

s.

159, çift sürürken

s: 13, 16 vb. .

-yor ekinin

birine karıştırıldığı,

kullanıldığı

şu örneklerde

daha bariz bir şekilde göze çarpmaktadır : "Bilindiği üzre insan yıla büyür, boy

aydan aya, yıldan

alıyor, ama bu çocuk

saatbesaat büyüyüp boy alıyormuş." s. 87, "Kız ormanda gündüzün çeşitli yaba­ ni meyva ve yemiş toplayarak yer, ka­ rak orada geceliyormuş."

s.

144 vb.

Gereklilik çekimi, Azeri Türkçesi'nin yazı dilinde sınırlı ölçüde .. malV-meli eki ile yapılır. Azeri

ağızlarında, konuşma

dilinde gereklilik çekimi için "gerek'' ke­ limesinden veya o manadaki diğer keli­

mele_rden faydalanılır : gedem gerek, ge­ gelmeğim lazımdı, gerek ki gMek'

gibi. (6) Türkiye Türkçesi'nde ise gerek­

lilik çekimi umumiyetle ile . -.yapılmaktadır.

-malı/-meli eki

İncelediğimiz eserde

geçen şu örneklerde Azeri

Türkçesi'nin

.gereklilik çekiminin etkisi açıkça görül­ mektedir :

"Padişah

yok, . gerek oğlunun s.

bakmış

ki, çare

istediğini

yapsm."

148, "Ahmet, sen gerek uzak bir yere

yolculuk yapasın, insanlar göresin, ya­ şam · tecrübesi edinesin." s. 162, "Amma demiş kız, kalacak yerim yok, bana dük­ kanda gecelemeğe yer veresin gerek . " s. 145, "Hayır, ölsün gerek . O benlın ölme­

mi i stiyer ki tahta otursun."

Eski Anadolu

s.

50.

Türkçesi'nde görülen

geçmiş zamanın hikayesi ile görülen geç­ miş zamanın şartı, şahıs ekleri asıl fiil­ den sonr� gelecek

şekilde çekilirlerdi :

kıldum ise, dökdün ise, işitdük idi, ağlaş­ tılar idi vb. Daha sonra Osmanlı saha­ sında çekimlerin, şahıs eklerini yardımcı

@06

gideceksen­

miş, görmüşemse, yaparamsa vb. ( S ) E­ ifade eden unsurların şart ekinden önce getirildiği örnekler görülmektedir : "Şim­ di sen bu buğday hakkında ne biliyorsan­ sa , lütfen bana anlat." s. 11, "Bana inan­ mıyorsanızsa

arayınız . . . " s. 124, "Deli­

kanlı sen onun hakkında bana ne anlata­ bilirsinse anlat." s . 35, " . . . nereye gidiyor_ sanızsa beni de yanınıza alıp götürün . "

s.

145.

ranlık çöker çökmez bir ağaca tırmana­

�em,

diğer fiil çekimlerine

serde de, birleşik çekimin şartında şahıs

Şimdiki zaman çekimi ile geniş za-

man çekiminin bir

·

YIL XXVI

Azeri Türkçesi'nin Türkiye Türkçe­ si'nden farklı bir diğer hususiyeti, birleşik şart çekimine fazla itibar etmemesi, o­ nun yerine basit şart çekimini tercih et­ mesidir. Türkiye

Türkçesi'nin "gelirse,

olursa" şekli, Azeri Türkçesi'nde "gelse, olsa" §eklindedir. (-9 )

Azeri Türkçesi'ntn

bu hususiyeti incelediğimiz metinde sık­ ça geçmektedir :

" . . . eğer bende bulsanız

boynum kıldan ince, emredin kessinler." s.

124, "Eğer bu süre içinde kedi mumu

düşürse ben kızımı

vereyim sana, eğer

düşürmese senin tüm olsun . " s. 132 vb . Eserde, nesne bazı fiil isimlerinin

kazancın benim

durumunda bulunan tamlanan unsuruy­

muş glb1 1yellk eld (teklik 3. gahıs) aldığı görülür. Türkiye Türkçesi'ndeki tamla­ nan durumundaki

unsur

kendisinden

önce blr tamlayan unsuruna delalet eder. Şayet böyle bir durum yoksa, fiil isim­ lerine yükleme hali eki doğrudan doğruya ( 5 ) Prof. Dr. Muharrem ERGİN, Azeri

Türkçesi, İstanbul 1981, s. 144-146. ( 6) a.g.e . s . 198. ( 7 ) Prof. Dr. Muharrem ERGİN, Azeri

Türkçesi, İstanbul 1981, s. 310, 813. ( 8) a.g.e. s. 315. (9) a . g.e. s. 210.

(90)


SAYI 305

BİBLİYOGRAFYA

getirilir : gitme.y-i, öğrenme-y-i gibi . "Ceyhun yakın arkadaşlarıyla birlikte gitmesini kararlaştırmış." s. 129, "Bu buğdayın sırnnı öğrenmesini sana hava­ le ediyorum." s . 9, "Yanılıyorsun karde­ şim, biz sizi öldürmesini aklımızın ucun­ dan bile geçirmiyoruz." s. 164/165. Bu hususiyetten başka, Türkiye Türkçesi'nde tamlayan ile tamlanan ara­ sında tam bir iyelik ilişkisi bulunmakta­ dır. Bu bakımdan eserde geçen şu örnek. lerde iyelik ilişkisinin kurulması uygun olacaktır : "Biz (im) bildiğimiz ve duydu­ ğumuz kadarı . .. " s . 177, "Sinek ( sine­ ğin) , pekmezciyi tanıdığı gibi . . . " s. 28, "Benim ülke (m) de dertli insan bulunma­ sın gerek." s. 169, "Daha sen öz ül­ ke (n) de babanın ·saray bahçesinde gezer­ ken . .. " s. 155, " . . . kara yol ise yer altı dünyaya (dünyasına) götürüyor." s. 59, " . . . beline kadar külün içinde, belinden yukarı ( sı ) dışarda pos bıyık bir kişi . . . " s. . 126,/127. Bugün Türkiye Türkçesi'nde kulla­ nılmayan veya farklı fonksiyonu ile kuL lanılan bazı eklerin kullanıldığı görül­ mektedir. Bunlardan -an./-en isim-fiil eki, Türkiye Türkçe:;i'nde sadece vasıf ifadesi için kullanılmaktadır. Halbuld bu ekin, eskiden vasıf ifadesinin yanında bir de "duk, -dük . . . " şeklinde hareket ifadesi vardı . Azeri Türkçesi'nde isim-fiil ekinin bu hareket ifadesi bugün de yaşa­ maktadır : adam yiyen ekmek "adamın yediği ekmek" örneğinde görüldüğü gi­ bt. (1·0 ) Eserdeki şu örnekte de aynı hu­ susiyet göze çarpmaktadır : "Kadın (ın) kuran (kurduğu) ev bin yıl yıkılmayıp sapa sağlam durarınış ; kadın ( ın ) yıkan (yıktığı) evi kimse kuramaz. " s . 159. 1sim-filllerin Eski Türkçe devresinde gö­ rülen aktif fiil tabanlarına pasif mAna verebilme hususiyetleri Doğu Türkçesi'n. de devam ettiği halde, bu hususiyet Batı Türkçesi'nde kaybolmuştur. (11) TUrkiye Tilrkçesi'nde pasiflik ifadesi ekseriyetle

(91)

YIL xxvı

pasif fiil tabanlarından elde edilir. Şu ör. nekte "-ecek" gelecek zaman çekim eki­ nin fiil köküne pasiflik manası kazandır­ dığı görülür : "Şehzade balıkçılara demiş ki, kim o balığı avlasa ona epey armağan verecek (verilecek) . s. 49. Bunlardan başka "-dukta, -dükte ... " ve ".mazdan önce. . . " kullanılıaları, Türkiye Türkçesi'n. de nadiren kullanılmaktadır. "-dukta, -dükte . . . " eki yerine, bunlann iyelik ek­ leriyle genişletilmiş şekilleri, "-mazdan önce . . . " şekli yerine "-madan önce" �kli tercih edilmektedir. ( ı2 ) Bu bakımdan eserde geçen şu örnekler de Türkiye Türkçesi'ne uygun değildir : "Bu kez ant. reman başlamazdan önce vezir bu giysi­ lerin gizlettlmesini istemiş .. s. 179, "Bunu bozdukda parayı kocakarı tek başına gö­ türemeyecek." s . 25, "Ahmet kuyunun dibine vardıkta bakmış ki . . . " s. 163. Yapılan aktarmada kullanılan bazı zarf-fiil şekillerine de Türkiye Türkçe­ si'nde tesadüf edilmemektedir: görcek s. 25, 34, düşcek s. 132� Aynca, Anadolu ağızlarında görülen -araktan, .erekten şekli de ( ı a ) kullanılmıştır : bilerekten s. 25 , 32, 49, 62. Eserde bazı isim çekim ekleri, Tür­ kiye Türkçesi'nde kullanılmayan fonksi­ yonları ile kullanılmıştır. Orhun abidele­ rinde " . .. atıg bin-" ( 14 ) şeklinde kulla­ nılışına rastladığımız "bin-" fiili, bugün Türkiye Türkçesi'nde yönelme hail eki almış bir tamlayıcı ile birlikte kullanıl­ maktadır. Eserde geçen şu örneklerdeki yükleme hali eki almış tamlayıcıların ( 10) a.g.e, s . 93. (11) (Doç. Dr. Kemal ERASLAN, E•ki Ttlrkçe'de İ8lm - fiiller, İstanbul 1980 .s. 23 . ( 12 ) a.g.e. s. 69, s. 101 . ( 13 ) Tahsin BANGUOQLU, Tttrkçenin Grameri, İstanbul 1974, s. 431. ( 14:) Prof. Dr. Muharrem ERGİN, Orhun Abideleri, İstanbul 1980, s . 72.

607


&An �05

T Ü R K

� xxvı

K Ü L T Ü R Ü

yönelme hali eki almalan gerekmektedir :

çıkmaktadır. Eserde kullanılan "-a dur­

"Yarın sabahleyin

�uş" şekli, Türkiye Türkçesi'nde umumi­

erkenden kalkın ve

"-a

atlan binip yolun sağ tarafıyla gidiniz."

yetle

s.

nılır: "Kedi kuyunun ağzından ayrılma­

22, "Seni ( sana) kim vurdu. " s. 186.

devam et-"

şekli ile karşıla­

Vasıta hali eki de bazı örneklerde ayrıl­

mış sabaha kadar miyavlayadurmu�.''

ma hali eki yerine kullanılmıştır : "Gül­

164, "ÇoçUk,

sine'yi bir derenin içiyle

mayarak düzdüğü durmuş. ' ' s. 1 86 .

(içinden )

or­

mana götürmüş." s. 91, " ... yolun sağ ta­ rafıyla ( tarafından) gidiniz." s. 22. Bazı tekrar

gruplarında, Türkiye

Türkçesi'nde ilk sırayı

alan kelimenin

ikinci sırada kullanıldığı görülmektedir : yer" s. 24 .

"sorup arayıp" s. 12, "gök Ayrıca

Türkiye Türkçesi'nde

zeri" şeklindeki tekrar

' 'eşi ben­

grubunun "eşi

beraberi" s . 5 şeklinde kullanıldığını gö­ rüyoru�.

karının

sözlerine

s-.

aldır.

koşuğu tekrarlayi.

Eserde Türkiye Türkçesi'ne uyma­ yan belli başlı hususiyetlerden anlaşıldı­ ğı kadarıyla

diyebiliriz ki ;

aktarmayı

yapanlar bazı hususlarda Azeri Türkçe­ si'nin etkisinden tam olarak kurtulama­ mış, bazı hususlarda ise Türkiye Türk­ çesi içerisinde ifrata düşmüşlerdir. Bun­ lara rağmen esas itibariyle aktarma ba­ şarılı olmuı�tur.

Eser,

Türkiye dışında

Türkiye Türkçesi'ne yapılmış bir aktar­

Türkiye

Türkçesi'nde

devamlılık

ifadesi için kullanılan "dur-" tasvir fiili umumiyetle emir çekimi

ma olması açısından da ehemmiyete sa­ hiptir.

Arş. Gör. Rıdvan ÖZTVRK

ile karşımıza

Ali Kafkasyalı, Koca Kartal Azaplı, An­ kara ( 1988) , 158 s.

bir

§UUr içinde

yapıldığı

söyleneme�.

Son yıllarda yapılan çalışmalar ümit ve­ rici bir tarzda ilerlemektedir .

Rahmetli Prof . Dr. Mehmet Kaplan

Türkiye'de diğer Türk boylarının e­

bir yazısında,

"Azeriler bizim öz kar­

debiyatlarına nazaran en fazla ilgi A­

deşlerimizdir.

Aynı

geliyoruz

zeri Edebiyatına olmuştur. Bu ilginin te­

ve aynı dili konuşuyoruz . Anadolu Ede­ biyatı ile Azeri Edebiyatı asırlar boyu

melinde coğrafya, dil ve kültüre ait un ­

kaynaşmıştır.

soydan

Büyük şair Fuzuli hem

4,

surl nn yakınlığı esas rolü oynamıştır. Bu yazıda tanıtacağımız kitap "Ko­

onların, hem bizim edebiyatımızda ışığı

ca Kartal Azaplı''

sönmeyen bir güneş gibi yerinde duru­

Kitap, Ali Kafkasyalı tarafından hazır­

yor. Zengin bir geleneğe ve kültüre sa­

lanmıştır.

hip

adını

taşımaktadır.

Kitabın ilk sayfalarında Ali

olan Azerbaycan'da bugün de bü­

Kafkasyalı'nın Mikail Azaplı ile yaptı­

yük şairler yetişiyor. Biz boynumuz çar­

ğ·ı bir sohbet yer almakta ve devamın­

p�lınış gibi hep Batıya bakıyoruz. Fran­

da şiirler gelmektedir. Kitapta 62 koş­

sız, İngiliz, Alman, Amerikan, Rus v.s.

ma, 41 geraylı, 7 divanı 6 tecnis, 2 de­

edebiyatları. . . evet onlara bakalım ama

yi�me olmak üzere toplam 118 şiir bu­

biraz da gözlerimizi kendi kardeşlerimi­

h.nmaktadır. Şairin bu kitabının dışın­

zin edebiyatlarına çevirelim" ( 1 ) demek­

da başka şiiri olup olmadığı hakkında

tedir.

herhangi bir bilgi yoktur.

Kardeş

Türk boylarının kültür,

Fakat kırk

edebiyat, tarih gibi bizi yakından ilgi­ lendirmesi

gereken

sahalarına yurdu­

( * ) Koca Kartal Azaplı, Haz. Ali Kaf­

muzda yeni yeni eğilmeye başlanılmış­

kasyalı,

tır. Yalnız bu eğilmenin bile hala tam

( 1988 )

608

Sistem Ofset, Ankara,

158 sf.

(92)


YIL xxvı

BİBLİYOGRAFYA

SAYI 305

---- ---- ---- ---

seneden beri şiirle uğraşan ve geleneğin başka şiirleri­

içinde yetişen bir şairin Azaplı,

sohbet

bÖlümünde

hayatını

anlatmaktadır.

geçenleri

başından

1924 yılında Azerbaycan'ın Gence şeh­ kasabasında

rinin Azaplı dokuz

şair,

doğan

yaşlarında şiir yazmaya b�la­ Aşık

E•sat ve

Aşık

mıştır.

le kurulur.

Yusuf•tan

saz ve söz dersi alan Azaplı, 40 yıldan

hürbend"

tarafı

şairin hafızasında birçok

da

denir.

"tabşırma"

bir

yük şair Samet Vurgun için yazdığı

geraylıda Azaplı hislerini şu şeldlde ifa­ de etmiştir : Zalim ecel aldı gitti

Daha gehnez dile vurgun. Yarananda.n yaranmıştı

ve

El, O'na ; O, ele vurgun

destan

Ck­

şekilleri de vardır (2) . Azerbaycanlı bü­

olan

halk hikayesi yer almaktadır.

"mö­

raylı'nın cıgalı, sallama, negeratlı gibi

teri aşıklık sanatını devam ettirmiş ve Bestecilik

veya

son

şairin mahlası

dörtlükte ·söylenir. Bu dörtlüğe

bu süre zarfında birçok talebe de ye­ tiştirmiştir.

Kafiye düzeni abcb, dddb,

şeklindedir.

eeeb

nin olması da ihtimal dahilindedir. ve

sade v e oynak şeklidir. 8'li hece vezniy­

Kitapta 6 tane de tecnis yer almak­

Sohbet bölümünden sonra koşma tü­ ründe birbirinden güzel 62 şiir gelınek­

tadır. Bütün kafiyeleri cinaslı olan şiir­ lere tecnis adı verilir. Bu §tir türün.de

mektedir. Bu koşınalarda aşk, _ sevgi, ta­

az sözle çok şey ifade edilir. Onun için

biat gibi konuların yanında vatan, in­

tecnis, zor bir şiir türüdür. Tecnislerin

sanlık ve memleket 'Sevgisi de dile ge­

cıgalı, ayaglı, dodagdeymez

tirilmiştir.

şekilleri vardır. Azaplı bu tecnislerinden

Sen aziz ananın balasıyam men, Çelone gel gözümden gözünü, vatan ! llakkettim

sineme

özünü, vatan !

sonra 7 tane divani tarzında yazılmış şiir yer almaktadır. Ko�malardan

Saz şairlerince özel bir ezgiyle okunan divani

üç veya daha fazla dörtlükten

ile yazılır. Genellikle aaxa, bbba, ccca şek­ oluşur .

Hece

15'1i

vezninin

kalıbı

linde kafiyelenir. Azaplı, bir divanisın­ de kendisinden şöyle bahsetmektedir : Men

Azaplı Mika.ilem, öz elimin

sırdaşı, Sinem üstte derya olmuş geçmişlerin

gözyaşı Nizamiler,

Fuzftliler,

Zerdüşt,

birinde canavar kelimesini çok sanat­

öz yerinde dayak olur

can

Dede Korkut,

Azer­

baycan oğluyam.

Kitapta sayı itibarıyla koşmalardan

cana,

Yüz sürüye divan tutar

avar var

c:snavar

Talan sabı.r gördüğü.nü atalar

Kitabın sonunda Azaplı'nın iki deyişbulunmaktadır. Kitapta

me.si (atışma ) yer

alan

ler al.tta

baskı

şiirlerde

bilinmeyen kelime­

açıklanmıştır. Aynca ldtabın

tarih yoktur. Ama 1988 baslası

olduğunu söyleyebiliriz.

Mikail

Azaph' -

nın buram buram Türklük kokan şiirle­ rini Tiirk okuyucularına

sunan

Ali

çalışmalarının

Kafkasyalı•yı kutluyor, devamını diliyoruz. Ar. Gör. Bilgehan

Nesimiler kardaşı

Koca

gibi

karane bir şekilde kullanmıştır :

Kahır deryasında çeker

Güneş ziybıyla, bahar eliyle

tecnis

( 1 ) Kaplan, Bir

Mehmet,

Şiir"

A. GÖKDAG Gibi Dergisi

"Pırlanta

Türk Edebiyatı

Ocak 1984 , Sayı 123. sıif. 65.

(2) Efendiyev, Paşa,

_ Azerbaycan Şifa­

sonra geraylı denilen şiir türü gelmek­

hi Halg Edebiyatı, BakQ, 1983. shf.

tedir. Geraylı, a.şık şiirinin lirik, alo.cı,

179,

(93 )

609


K:AYIPLAB. :

Memleketimizin Acı Kaybı Fevziye Abdullah TANSEL (10 Şubat 182'7 /28 Şubat 1912 Ağustos 1988)

F. Tansel' in

baba

dedesi,

soyundan

ci­ Köstekçiler

Tımovalı Ahmed Efendi'dir ; Varna -

4:

varında

sekiz - on

köyü'ne

bağlı

evlik,

-

Kovancılar

Çiftliği

sa­

li, Türk Edebiyatı ve Türk Kültürüne

evlen:. ver­ dikleri oğulları dünyaya gelmiş ti r. FA­ tih Cami 'i müderrislerinden ve HuzO.r

hasr etmiş olan Fevziye Abdullah TAN­

hocalarından

hibinin kızı

Verdiği

sayısız eserlerle ve yarım asn aşkın hoc a lığıyla, hayatını Türk Di­

Hanım'la

Meryem

mi ş , 1864'de, Abdullah Hulusi adını

Tımovalı

Mahmud Hilmi

1988 Perşembe alqa­ mı Cenab-ı Hakk'ın vasi rahmetine ka­ vuşmuştur. Cenazesi 6 Ağustos 1988 Cumartesi günü öğle namazını mütea­

Efendi, Abdullah Hulfısi'nin ablası Zey­ neb Hanım'la evlen miş , 1stanbul'a gi­

kip Hacıbayram

dullah'ı d a

SEL,. 4

Cebeci

Ağustos

Asri

Camii'nden

Mezarlığı'na

alınarak

defnedilmiş­

tir. Büyük edebiyat tarihçisi, aziz hoca­ _ Fevziye Abdullah Hanımefendinin

mız

hayat

çizgisi

Fevziye

şöyledir : anne tarafından Şerbetçiler diye a­ Pazarcığı Müftüsü Yü­

Tansel'in,

bilinen soyu,

ailesi

nılan Hacı-oğlu

rük-oğlu Mustafa

Efendi'ye

dayanır.

Mustafa Efendi, Ayşe Hanım•ıa evlen­ me sinden doğan Su'ad§.'yı, hima.yesinde huısO.si

kAtibi hattat Sü­ leyman Rüşdi Efendi ile evlendirmiştir ; F. Tansel'in annesi SAra. Hanım, bu ev­ lenmenin mahsO.lü olarak, 1876'da Hacı­ yetiştirdiği

oğlu Pazarcığı'nda doğmuş, Ailesi, 'l'Urk­ Ftus

Savaşı

dolayısıyle

aynı

yılda ls­

tanbul'a hicret etmiştir. Bu ailenin tek evlD.dı Sara., tstanbul'da yerleşmelerin­ den sonra, H. 1298 (1S81 - 82} 'de hat­ tatlık ic§.zeti alan, gehzMeler için Ellf­ bA. cüz'leri, Abdü 'l Hamid e beş kadar J{Ur'Aa yazan babası Süleyman Rüşdi -

'

ile ann esi su•adA'nm ölümleri dolayısıy­

h:, . dayısının himayesinde büyütülmüş­ tür.

.611)

derken onbir yaşlarında,

ilk öğrenimi­

ni Paz a rcık'ta tamamlamış dullah

bulunan Ab­ birlikte götürmüşlerdir. Ab­ HulO.si, Tımovelı Mahmud Efen­

di'nin

himayesinde

yetiştirilmiş,

öğre­

nimine Fatih Kurşunlu Medreseleri'nden sonra Medresetü'l - Kuzat'ta

devam et

­

miş, buradan, 1899'da me'zO.n olmuştur. İ 1k vazifesi Molova HAkimliği'dir; da­

Niğde,

Metroviçe,

ha sonra sırasıyle

Muş, Kayseri El'aziz kadılıklarında bu­

lunmuştur.

Abdullah

HulQsi,

Medresesi'ni bitireceği yil, henüz

Kuz&t lmU­

hanlarını vermediği sırada SAra. Hanım

ilr evl enmi ş , bu evlenmelerinden

beg­

gelmiştir. Bunlar­ dan llmiye, küçük yaşta Niğde'de öl­ müştür; Paşa Cami'i haziresinde gö­ mülüdür. öt eki çocukları ŞAzlye Erinç <Doğumu ; 1903 } , Aliye Gören (1905 1P71 ) , Lise tarih öğretmeni Zekiye E­ rinç (1910 - 1970} 'd1r; Fevziye Tan­ �el, 10 Şubat 1327 (23 Şubat 1912) 'de çocuklan

dünyaya

-

Muş'ta doğmuştur.

F. Tansel, El'aziz'de bulundukları sı­ rada,

evlerinde, husQst hocalardan Kur'an okuma, Türkçe, Tarih ve Oot­ rafya dersleri

de

almış, annesini 23.X.1918' 1919 EylQl'ünde, Ka­

kaybetmiştir.

dılık

vazifesine

ek

olarak,

All

Ga-

(�


&JAYI 305

lib'den boşalan El'aziz Valillği'ni vekaleten idlre eden babasının ölü­ mü (22.ill. 1921 ) üzerine, ablalarıyle birlikte 6 Mayıs•ta, ana ve babalannı Şe-hidlik Mezarlığı topraklarına bırak­ tıkları El'aziz'den ayrılıp, İstanbul'a gelmiş, halalarınınkine bitişik, Fatih • te­ ki kendi evlerine yerle§mi§lerdir. F. A. Tansel, ilk öğrenimini Fatih Çarşamba'sındaki XV. llk Okul'da, or­ ta ve liseyi 193l'de İstanbul Kız Lise­ �inde bitirdikten sonra, Edebiyat Fa­ kültesinin Edebiyat ıubesine dev�m et­ mi§, Türk Edebiyatı Tarihi, Lisani.yyat, Metin Şerhi, Fars Dili ve EdebiyAtı -bu öğrenim devresinin sonlarında iki yıl �adar, · yatılı olarak Yüksek Muallim Mektebi'nde okuduğundan- İngilizce , Pedagoji ve Tedris Usulü derslerinden imtihan vermi§, 1934-35 ders yılında buradan me'zun olmuştur. 31 Ocak 1935 - 6 Ekim 1936 tarihleri arasında Kon­ ya'da Kız Muallim Mektebi'nde ve Er­ kek Lisesi'nde Türk Dili ve Edebiya­ tı okutmuş, 25 Ekim 1936'da Ankara Erkek ( sonraki adı ile Ankara Ata ­ fürk) Li.sesi'ne getirilmiş, bu müessese­ de yirmiyedi yıl çalışmıştır. Bu arada

Prot. Fuad Köprülü•nün "Ülldl mecmu­ ası müdürlüğü sırasında, bu derginin imtiyaz sahibi ve yazı işleri müdürü bulunuyordu ( Nu. 45 - 100, Kasım 1936 Haziran 1941 ) . 30 Haziran 1956' da, Ta'lim ve Terbiye Dairesi A'zaJ.ığı'­ na ta'yin edilmişse de bu vazifede fay­ dalı olabilmesi için teklif ettiği şart­ lar Milli Eğitim Ba.kanlığı'nca pek ağır görüldüğünden, a'zA.lığı kabfil etmediğini, hocalıkta kalmağı tercih ettiğini bil­ dirılıişHr. 1960 - 61 ders yılında, New York'ta Columbia Üniversitesi. Profe­ .şörler_ Kurulu•nun karanyle, Near and Middle East Institute•da, Vlslting As­ sistant Professor olarak Türk Dili ve Kültürü Kürsüsü'nde haftada dört saat Modem Türk Edebiyatı, eski ve yeni harflerle yazılmış eserlerin ele alındığı ·

( 95 )

YIL XXVI

KAYIPLAR

Metin Şerhi dersi okutmuştur. 2 3 Şu­ bat 1963'de Gazi Terbiye Enstitüsü Türk Eö.ebiyatı Bölümü hocalığına getirilen F. Tansel, 1964 EylO.l•üne kadar bu va­ zifede bulundu. 1964. ders yılı haşin.dan itibaren Ankara Üniversitesi. nahiy&t Fakültesi Profesörler Kurulu'nun tekli­ fiyle, bu müessesenin Türk - tslAm E­ c ebiyatı Profesörlüğü'nde ( görevli ola­ rak) 1978 tarihine kadar çalışmıştır. 25 Temmuz 1960'da, "Prof. . Zeki Velldt TOGAN'ın ayrılması ile Türk Ocakla­ rı Merkez İdare Hey'eti'ne ve Hars Hey·eu a'zahğına getirilen · F. Tansel, Türk Kültürünü Araştırma · Enstitüsü ile Kubbealtı Akademisi'nin de a'zAla­ rındandı. Fevziye Abdullah TANSEL'in ilk yazısı, Balıkesir'de çıkan Türk Dili Gaze­ tesi'nin 16 Ekim 1929 tarihli nüshasında neşredilen "Baharda Kar" adlı şiiridir. Bunu, aynı gazetenin 28 Ekim 1929 ve 20 Kasım 1929 tarihli nüshalarında neşre­ dilen "Sokak Kızı" ve "GA.zt'ye'' adlı şiirleri takip etmi§tir. Fani ömrünün son günlerine kadar çalışmalarını aksatmadan sürdüren Fev­ ziye Abdullah TANSEL'in eserleri hak­ kında "Fevziye Abdullah TANSEL Bib­ liyografyası"na bakılmalıdır. ( * ) Fevziye Abdullah TANSEL'in çok değerli eserlerinin bazılarını şu şekilde sıralayabiliriz : - Mehmet Akif, Hayatı ve Eserleri. ts­ taiıbul, 1945, Kanaat Kitabevi. VI + 248

s.

"Ankara Kütüphanesi Edebiyat Serisi : 2" Düzeltme ve eklemelerle ikinci bıskısı 1973'de yapılmıştır. ( * ) İsmet BİNARK - Nejat

SEFERCİ­ OGLU : Fevziye Abdullah TANSEL Bibliyografyası. Ankara, 1975, X + 32 s.

611


SAYI 305

T Ü R K

K Ü L T Ü R Ü

- Hususi Mektuplarına Göre Namık Kemal ve Abdülhak Hamid. Ankara, 1949, Güneş Matba�ı. VIII + 238 s. ·

İyi ve Doğru Yazma Uı;O.lleri ( örnek_ .Ierle Beraber) Ankara . 1949, Milli E­ ğitim Basımevi. XII + 238 s. ·

"Eserin, 1962'de ı. cild, 1963'de 2 . cild ve 1975'de tek cild olarak ikinci ve üçüncü baskıları yapılmıştır.

YIL XXVI

Ankara, 1969, Türk Tarih Kurumu Basımevi. XXX + 532 s. "Türk Tarih Kurumu Yayınları'ndan II. Seri - Nu. 22" • - Mehmed Emin Yurdakul'un Eserleri I . Şiirler ( Türkçe Şiirler - Türk Sazı Ey Türk Uyan - Tan Ssesleri Or­ du'nun Destanı Dicle Önünde - Has_ ta Bakıcı Hanımlar - TOran'a Doğru Zafer Yolunda İsyan ve Dua - Aydın Kızları - Ankara - Dağınık Şiirler) . Ankara, 1969, Türk Tarih Kurumu Basımevi. LXXX + 474 s. "Türk Tarih Kurumu Yayınları'ndan Seri II Sayı 24" _

_

_

- Ziya Gökalp Külliyıltı - I. Şiirler ve Halk Masalları (Kızılelma -Yeni Ha­ yat- Altun ışık - Eserleri Dışında Ka­ lan Dağınık Şiirleri ) . Ankara, 1952, Türk Basımevi. Tarih Kurumu XX:XII + 400 s. "Türk Tarih Kurumu Yayınları'ndan II. Seli - Nu. 18" Ziya Gökalp Külliyatı - II. Limni ve Malta Mektupları . Ankara, 1965, Türk Tarih Kurumu Basımevi. XX + 626 s. "Türk Tarih Kurumu Yayınları'ndan II. Seri - Nu . 18" - Namık Kemal'in Hususi Mektupları I. İstanbul, Avrupa ve Magosa Mek­ tupları. Ankara, 1967, Türk Tarih Ku­ rumu Basımevi, XLVIlI + 520 s. "Türk Tarih Kurumu Yayınları'ndan II. Seri - Nu . 22" Türk .- İslam Edebiyatı - Kl�ik Türk­ çe Dini Metinler. 1 . C., Ankara, 1967 , Ankara Üniversitesi Basımevi. VIII + 42 s. .

"Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakül­ tesi Yayınları : LXXXII" - Namık Kemal'in Hususi Mektupları Il. İstanbul ve Midilli :Mektupları 1 -

.

l.

Ömer Seyfeddin'in Şiirleri. Ankara, 1972, Ankara Üniversitesi Basımevi. XII + 86 s. "Türk Kültürünü Araştırma Estitüsü Yayınları - 40 , Seri-IV, Sayı-A 11" Namık Kemal'in Hususi Mektupları III, VI. Midilli Mektupları - II. Anka­ ra, 1973, Türk Tarih Kurumu Ba.sım­ evi . LXXI + 526 s. "Türk Tarih Kurumu Yayınlan'ndan II. Seri - Nu. 22" Şiir, makale, inceleme, bibliyografya ve kitap türünde eser veren Fevziye TAN SEL, İslam ve Türk Ansiklopedileri­ ne çok sayıda madde hazırlamış, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Mecmua­ sı, Atsız Mecmua, Belleten, Kubbealtı Akademi Mecmuası, Türk Kültürü, Türk Yurdu , Türkiyat Mecmuası ve Ülkü Mec. -muasında yazı yazmıştır. Fevzi.ye Abdullah TANSEL'e Allah' tan rahmet niyA.z ediyoruz. Durağı Cen­ net olsun !

t.smet Blnark

612

(96)


.KİTAPLAR

ARASINDA

1 - Prof. Dr. Muharrem Ergin, Türkiye'nin Bugünkü 1988, TKA Enstitüsü yayını.

Meseleleri.

İlaveli 4. b�kı,

2 - Türker Acaroğlu , Bulgaristan'da Türk9e Yer Adları Kılavuzu, 1988,

Kültür

Bakanlığı yayını . 3 - Prof. Dr. Şükıii Elçin,

Akdeniz'de ve Cezi.yir'de Türk Halk ŞA.irleri., 1988,

TKAE. yayını. 4 - Mehmet Kaplan İçin. 1988, TKAE . yayını .

5 - Ord. Prof. Dr. Reşid Rahmeti Arat. Makaleler, 1987,

TKAE . yayını.

6

-

Prof. Dr. Mehmet Akalın, Tarihi Türk Şiveleri. 1988. TKAE. yayını.

7

-

Erol Güngör İçin, 1988, TKAE .

8

-

Belgelerle BuJcar Zulmü.. 1988. Balkan Türkleri Dayanışma

yaYuıı . ve

Kültür Derneği

yayını . 9 - Türk Kültürü A.ra.:;-U!"lllaları

( Prof. Dr.

Şerif

B�tav'a Annağan) XX/2, 1988

TKAE . yaymı.

10

-

Türk Kültürü Araştırmaları ( Prof. Dr. İbralılm Yarkuı'a

Annapn )

:XX/1,

1988, TKAE. yayını,

Prof. Dr. Şükrü Elçin

11

-

Dr. Muhtar

Tevfikoğlu,

Yeni Türk NelJr.i

Antolojı.t.

1987, KT Bakanlığı yayını. 12 - C. Kazakbalası, ı 7-18 Aralık 1986 Kazakistan Olaylan, Büyük

Türkeli Ya­

yınlan , İstanbul, 1988. 13

-

1.H. Okday, Turkish Newspapers and Jouro.al.s kara, 1 988, TKAE Yayını.

TOBK

Published in Bulpıia, An­

KULTVBO

ill Araştınna EnsUınatı Türk K.tlltüriü İmtiyaz Sahibi : Prof. Dr. Şükrü Elçin Yazı İşleri Müdürü : Prof. Dr. Ahmet B. Ercilasun

Yayınlayan

:

İdare yeri : 17. Sok. No. 38 / 06490 Bahçelievler / Ankara : 213 41 35 Dizilip basıldığl yer : .A.yyıldız Matbaam A.Ş., Tandoğua / Ankara , Tel : 213 19 62



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.