Tahsin Ünal - Siyasi Yazılar ve Konuşmalar

Page 1


SİYASİ YAZILAR KONUŞMALAR

BERiKAN ELEKTRONİK BASJM YAYIM SAN. ve

TİC. LTD.

ŞTİ.

GMK Bulvan 80/1 Maltepe-ANKARA Cf' 0.312.232 62 18 / 19 Fu: 0.312.232 14 99 •

ve


BERİKAN Dr. Tahsin ÜNAL'ın Bütün Eserleri Serisi No: 20

SİYASİ YAZILAR ve KONUŞMALAR Yazar Dr. Tahsin ÜNAL

Yayına Hazırlayanlar AtahanOÖUZ Mehmet Ali ÇIRAKOÖLU

Genel Koordinatör CumaAÖCA

Tashih Mehmet Ai l ÇIRAKOÖLU

Dizgi/Düzenleme Ayşegül ATASOY

Kapak Düzenleme Artı 5 Ajans: 03 12.34 1 0 1 9 1

Baskı: MLE Or ganizasyon: 0312.278 12 89

Baskı Tarihi 1. Baskı: Ankara, Şubat 200 1 2. Bas kı: Ankara, Mart 2007 ISBN:975-8308-56-4


SİYASİ YAZILAR ve KONUŞMALAR

Dr. Tahsin ÜNAL

Yayına Hazırlayanlar

OÖUZ Melunet Ali ÇIRAKOÖLU Atahan



İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

- 6. FİLO OLAYI ve TİP

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

-TARİHİN AYNASINDA SİYASİ SAVUNMAM . - POL-DER -T ÖB-DER .;..İGD

.

.

..

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

. · .

.

.

.

.

.

.

.

.

. .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

-KlMDlR VATANPERVER ..

.

. .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

. .

.

.· .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.IX

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

1

.

,9

37

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

43

55 61

- DEVLET DAİRELERİ ................................63 -KONYA OLAYLARI HAKKINDA RAPOR - SOSYAL DEMOKRASİ

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

-ECEVİT'E GÖRE DEVLET ADAMI

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.. .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

-TÜRKİYE'DE ÖÔRETİM ve EG111M1N MANZARASI -KÜLTÜR DÜŞMANLARI - KAZILAN KUYU

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.. .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.. .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

- BOYKOTLAR VE SONUÇLARI .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

-Mn..LlYETÇtt..lGlN SAHTESİ OLMAZ

.

.

.

71

.

.

-HALK İDARESİ İDEAL DEMOKRASİ . - MllP ve SOL

.

.

83 87

93

97

.101 107

.

.117

. 123 .

.

.

129

.


- SİYASET ve ÜLKE Y ÖNET1M1

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

1. Propaganda Konuşmalarında Kullanılacak Hususlar 2. Sosyal Huzur ve İstikrar . . .

3. Siyasi İstikrar ve Demokrasi 4. Huzur-İstikrar-Demokrasi

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

5. Tehlikeli Bir lnsan Tipi Yetişiyor 6. Enflasyonla Mücadele 7. Ekonomik İstikrar

.

.

.

.

.

.

.

.

..

.

....

.

.

.

.

.

.

. .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

145

.

.

.

.

.

.

145

.

.

.

.

.

.

.

.

.

. .

.

.

.

.

.

146

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

. .

.

.

.

.

.

148

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

149

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

. .153_

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.15 1

.

.

.

.155

8. Özal .................. .........................156 '.

9. Alkolizm Uyuşturucu Alışkanlığı ve Gençlik 1 o. Ahlaki Çöküş

.

.

.

.

.

1 1. Özal ve Holdingler 12. thracaat

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

. .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

..

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

13. Dinsizliğe Ahlaksızlığa ve Komünizme Karşı MÇP 14. Anavatan Partisi ve Komünizm 15. Lüks Mallar

.

16. Erken Seçim 17. Dış Borçlar

.

18. Vergi Adaleti

.

.

.

.

. .

..

.

.

160

. 162 .

.

.

164

.165 .

167

.

.

.

. . .

169

. .

.

.

.

.

.

17 1

.

.

.

.

.

.. .

.

.

.

.

.

.

.

. .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

. .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

. .

.

.

.

.

..

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

; .................... .182

.

.

.

.

.

. ..

19. MÇP Neler Yapmalıdır?

20. ANAP ve Türk Milliyetçiliği 2 1. MÇP ve Seçim 22. Vergi Sistemi

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

...

.

.

.

.

..

. .

.

.

. ... .

.

..

.

. .

.

. . .

.....

.

.

.

. .

24. Eğitim ve Kültürün Önemi

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

. .

.

.

.

. .

. 173 .

.

.

175

.

.

.

.172

.. . .176

.

23. MÇP Köylü ve Çiftçi İçin Neler Yapmalıdır?

.

.

. .183 .

.

. .

186

.

.

.

.

192

.

.

.

.

194


ÖNSÖZ Bilim adamlannın son yaptı/dan araştırmalara. göre bilinen tarihi M. ö. 5000 yıllanna kadar giden, yazılı tarihi ise yaklaşık üç bin yıl olan Türk Milleti; tarihin en eski milletlerinden birisidir. Or­ ta Asya' da "konar-göçer", dünyanın çeşitli coğrafyalannda da

''yerleşik" medeniyetin en gelişmiş örr.ıeklerini veren Türkler, kur­ dukları çok sayıdaki devletde iyi teşkilatlanmış ve çok iyi yönetilen ordulara sahip olmuştur. Tarihe; "Asker - Millet", "Ordu - Mü­

let'' olarak yön veren Türkler, M.kim oldukları coğrafyalarda; çe­ şitli dinden, soydan ve kültürden insanları banş içeriSinde idare et­ mişlerdir. Orta Asya Türk Devletlerinde paralı askerlik yoktu. Türk bey­ leri "komutan", Türk Milleti de onların "askerleri" idi. Banş za­ manında milleti oluşturan "boylar", savaş zamanında "ordu tü­ menleri"ni meydana getiriyordu. Her boy kendi büyüklüğüne göre

"onluk, yüz:.lük, binlik" veya "on binlik" bir askerf birim idi. Sos­ yal hayatta ve devlet teşkilatında a�kerf bir disiplin vardı. Bu bü­ tünleşme "Ordu Millet Geleneği"ni meydana getirmiştir. Bu gele­ neğin sonucu, çocuklar daha küçük yaşlardan itibaren askerliğe


vnı

alıştınlırlardı. Kadınlar da erkekler gibi ata binerler, silah kulla­ nırlardı. Çevgen, cirit, okçuluk, güreş vb. geleneksel spor faaliyet­ leri ile adeta askerlik toplum kesimlerine yayılmıştı. Meseld, sürek avlan bir nevi askeri manevra gibi geçerdi. Türk destanlannda gö­ rülen destan kahramanlannın bir kahramanlık yapmadan isim ala­ mama/an da bu geleneğin bir sonucu idi. Ordu - Millet Geleneği sonradan kurulan Türk - lsMm Devletleri döneminde de aynen de­ vam etmiştir. Türk dünyasında kültürel devamlılığın tabii bir sonucu olarak bu tarihi gelenek bugün de çok kuvvetli bir şekilde yaşatılmaktadır. Gençlerimiz askere giderken anneleri tarafından ellerine ''kına" yakılmaktadır. Bunun sembolik anlamı, ''genç otlunun vatana kur­

ban olması"dır. Bir kurbanlık "lwç"a, evlenen bir "genç kıza" kı­ na yakan Türk anası; bir de vatan hizmetine gönderdiği "Mehmet­

çik"e kına yakmaktadır. Askere giden gençlerimiz, davullu, zurnalı eğlencelerle, törenlerle asker ocağına uğurlanmaktadır. Başka hiç­ bir milletin hayatında görülmedik biçimde, Türk gençleri askerlik hizmetine ve "savaş"a adeta "dütün"e gider gibi gitmektedir. işte bu Ordu - Millet bütünleşmesinin, milli birlik ve bütünlük bilincinin bir sonucudur. Ordu - Millet anlayışını aksettiren en önemli unsurlardan bir . tanesi de "şehitlik" ve "gazilik" anlayı§ıdır. Hiçbir şahsi menfaat gözetmeden milli ve manevi değerleri yüceltmek; vatan topraklan­ nı müdafaa etmek uğruna; milletin şeref ve namusunu korumak için


IX

düşmanla savaşan ve savaş sırasında hayatını kaybeden Mehmet­ çiklere "ıehid"; düşmanla çarpışırken ölmeden geri dönen Meh­ metçiklere de "gazi" denir. Türk milleti böylece kutsal askerlik mes­ leğini ve askerlik hizmetini en yüce mertebeye yerleştirmiştir. Meh­ metçik askere giderken ve savaşırken böyle bir kutsal mertebeye ulaşmak duygu ve düşüncesi içinde hareket etmektedir. Ordu - Millet bütünleşmesinin en güzel örneklerini tarih bo­ yunca ve bugün veren Türk Milleti, askerlik kültürüyle de dünya or­ dulanna çok çeşitli etldler yapmıştır. Başta Çin olmak üzere bu et­ kiyi görmek mümkündür. Çin; süvari birliklerini, atı, pantalon ve ceketi Türklerden al­ mıştır. "Onlu sistem" Avrupa'ya Türk ordusundan geçmiştir. Yine, Romalılar ve Bizanslılar pantalon ve ceketi Türklerden almışlardır.

"Üzengi" ve "Türk yaylan"nda Avrupa'da lcullanılmışhr. Aynca, Ruslar ve çeşitli Slav kavimleri, elitim, sildh, giyim konularında Türk ordusundan büyük oranda etkilenmişlerdir. Cumhuriyetimizin kurucusu büyük asker ve devlet adamı Ata­ türk'ün deyişiyle; "Ztlferleri ve mdzisi insanlık tarihi ile başlayan,

her

1.11man

zaferle beraber medeniyet nurlan taşıyan kahraman

Türk Ordusu" tarihte olduğu gibi günümüzde de dünya askerlik kültüründe en ön saftadır.



6. FİLO OLAYI ve TİP "Gerek Pekin ve gerekse Moskova paralelinde olan yur­ dumuzdaki aşın sol cephenin, öteden beri halk üzerinde işle­ diği tema; -Amerikan düşmanlığı - emperyalizmle savaş'tır. Bu he­ defe varılmak için strateji ve taktik tesbit edilmiş bulunmak­ tadır.

Tesbit edilmiş stratejinin bir uygulaması olmak üzere 15 Temmuz 1968'de başlayan ve yurdun çeşitli bölgelerine sıç­ rayan anarşist hareketlere girişilmiştir. a) lstanbul'cla başlayan hareket görünürde İstanbul Tek­ nik Üniversite Öğrenci Birliği ile Teknik Okul Öğrenci Birli­ ği'nin müşterek hareketi Harun Karadeniz'in liderliğinde ya­ pılmıştır. Hareketi başlatan Harun Karadeniz, Çetin Uygur ve Veysi Sarısözen TlP'in bir yan faaliyeti olan FKF'nin faal üyeleridirler. Onun için FKF hemen harekete geçmiş, topla­ nıp şu kararlan almıştır: 1- Amerikalılar' a karşı halkı uyandırmak ve uyannak amacıyla bilgi yayımlamak.


Dr. Tahsin tJnal

2 2- Afişler asmak, 3- Gazetelere ilan vermek,

4- Aydınların yardımını sağlamak için 20 Temmuz 1968 'de miting düzenlemek. 5- Miting için işçi teşekkülleri, özellikle DİSK, partiler, öğrenci teşekkülleriyle temasa geçmek.

6- Kamu oyunu kazanmak ve mitinge ilgi çekmek için Amerikalılar'la hadise çıkarmak. 7- Amerikalılar' a karşı yapılacak hareketler için FKF İstanbul sekreterliğinde; a) Basın ve yayım işleri komitesi, b) Çeşitli teşekküllerle irtibat kurmak, c) Miting komitesi teşkil etmek. FKF bu kararlarla yetinmeyerek kararların uygulama saf­ hasına i.lıtikal ettirilmesi için TİP' in tasvibini almak için duru­ mu partiye intikal ettirmiştir. Bu maksatla

T1P 19 Temmuz 1968'de M. Ali Aybar'ın

başkanlığında Behice Boran, Çetin Altan ve Şinasi Kaya'nın iştiraki ile 6 saat süren bir toplantı yapmış ve mitinge karar vermiştir.

T1P yine bu toplantıda Çetin Altan, İdris Küçükö­

mür, Çetin Uygur, Harun Karadeniz, Osman Saffet Arolat ve Murat Kovacı'yı konuşmacı seçmiştir.


Siya.ti Yazılar H Kon"lmal4T

3

Yalnız nP bu toplanttda bir eylem yerine, partinin kabul ettiği devrim stratejisini uygulamayı yerinde görmüş, yürüyü­ şün yapılmasını değil, sadece mitingle halkın aydınlaulması­ nı, taşlan hareketlerden kaçınılmasını istemiştir. Nitekim Çetin Altan ve takdimci Hasan Yalçın dinleyici­ lere; - Bugünkü şartlar altında devrim stratejisi açısından, her­ hangi bir taşkınlığın yapılmamasını bildirmişlerdir. 22

Temmuz 1968'de Konya, Zonguldak, Adana, Malatya

ve İzmir TlP n Teşkilatlarından ve özellikle "Konya Devrim­ ci Güçleri" imzalı telde "Devrimin Anadolu'ya yayılması için tüm 2., 3. ve 4. devrimci kuruluşları aynı sloganla mitinge ça­ ğırırız" denilmekte idi. Görülüyor ki nP ve kuruluşları "Devrim adı altında" bü­ tün yurt sathında bir Amerikan düşmanlığı yaratmak istemiş­ tir. nP'in disipline edilmiş bu tutumu karşısında, geniş cep­ �e fikrine yatkın "Anti-emperyalist mücadele ve bağımsız Türkiye" fikrine inanmış daha vurucu bir grup bulunmaktadır. Bunlar Mao'cu ve Che Guavera sempatizanlarıdır. Bu cepheyi; 1-TMGT


Dr. Tahsin Onal

4

2- Demokratik Devrim Derneği 3- İşsizlik ve Pahalılıkla Savaş Derneği temsil etmekte­ dir. Bu derneklerin temsilcileri, olaylar esnasında olayın daha tesirli ve yıkıcı olması için sarfettikleri gayretlerle dikkati çekmektedirler. TİP mitingin bu kanat tarafından sabote edileceğinden en­ dişelenmiştir. Çünkü Mihri Belli ve Deniz Gezmiş, mitinge iştirak edenleri Sultanahmet Cezaevi önüne, oradan da Dol­ mabahçe istikametine sürüklemek istemiş, fakat Harun Kara­ deniz bu teşebbüsü önlemiştir. Vedat Demircioğlu'nun ölü­ münde Mihri Belli grubu fiilen rol oynamıştır. Türk solu etrafında toplanan ve Türk solu olarak adlandı­ rılan Mihri Belli grubuna göre "Solcu öğrenci hareketleri, va­ tanseverlerin savaşıdır". Bu korkunç zihniyetle Mihri Belli grubu, aşırı solcuları "teşkilatlanmaya ve mücadeleye" davet etmektedir. 23 Temmuz

1968 tarihli Türk Solu dergisinde

neşredilen "Amerikalı Defol" başlıklı yazıda bu hal görül­ mektedir: "Sokak aralarında üzerine dökülen mürekkebi yakın bir gelecekte yerini daha başka şeylere bırakacak ve sen defolup gidinceye kadar bu mücadele devam edecektir" denilmekte­ dir.


Siyasi Yazılar ve Konuşmalar

5

"İşbirlikçilere sözümüz kısadır. Mücadele bütün şiddetiy­ le devam edecektir. Telaşınız boşunadır! Gayretleriniz boşu­ nadır." "Olaylar, anti-emperyalist doğrultuda geliştikçe, yurtse­ ver halkımızın bilinçlenmesi hızlanacaktır. Burada tehlike güç birliğinin sağlanamamasıdır." "Sözüm ona Sosyalist geçinenlere burada çok sözümüz vardır. Meydanlarda üç-beş nutuk atarak anti-emperyalist mücadele yaptığını sananlar, eylemden kesin olarak kaçmak­ tadırlar. En büyük hata, anti-emperyalist cepheyi bölmek, ey­ lemi d01'durucu hareketlere girişmektir." diyor. Görülüyor ki Türk Solu grubu (ki bunlar mahkfim komü­ nistlerdir) öğrenciyi birlikte mücadeleye itmekte ve bu müca­ deleyi eylem olarak vasıflandırmaktadırlar. Buna bilhassa, "çok sayıda öğrencinin polisle mücadelesi gerektir" kararını alan Karadeniz Teknik Üniversite öğrenci­ lerinin katıldığı anlaşılıyor. Mihri Belli grubunun bu tutumu karşısında, olayların, TİP ve onun paralelinde olan gruplarca görünüşü, sadece sosyalist Türkiye olmayıp bunun yanı sıra, yine devrim stratejisinin bir sonucu olarak sağ kanadın da olaylar içine itilmesidir. Çünkü tesbit edilen devrim stratejisine göre, sağ cephe kendi kendi­ ni ifna edecektir. Bunun için de sağ cephe kendi içerisinde


Dr. Tahsin Ünal

6

parçalanıp, parçalar karşı karşıya getirilecektir. Sağ cephenin karşı karşıya gelmesinden doğacak hadiseler, siyasi iktidarı etkileyecek uygun cepheyi işlemez hale getirecektir. Bunun yanı sıra "Memlekette irtica hortladı" sloganı sistemli olarak işlenecektir. İşte bunun içindir ki aşın sol, Konya ve Trabzon gibi mütedeyyin muhitleri miting sahası olarak seçmiş, bilin­ diği gibi Konya ve Trabzon'da da bazı hadiseler vuku bul­ muştur. Bu aşın solun baş vurduğu tedbirlerden biridir. Aşın solun bundan önceki taktikleri şöyledir: 1- Polisi en ağır şekilde tahrik etmek, kendi üstüne çek­

mek ve bilahare onu zalim göstermek. Trabzonlu öğrencileri "eylemin kazanılması için çok sa­ yıda öğrenci polisten dayak yemeli" karar altına almıştır. İs­ tanbul'daki öğrencilere Vedat Demircioğlu'nun ölümünden sonra vilayet önüne konulacak çelenge "Katiller" ibaresini yazmışur. 2-

Türk halkının şeref ve haysiyet konusundaki hassasi­

yetinden istifade ederek Amerikan düşmanlığını halka mal et­ mek (Buna ait misalleri İlhan Selçuk'un yazılarında görmek mümkündür.) 3-

Toplu hareketlerde ölü ve yaralı vermek. Ölülerin et­

rafında yaygara koparmak, beynelmilel komünizmin başta ge­ len taktiklerinden biridir. Nitekim kendisi düşerek ölen Vedat


Siyasi Yavlar 11e Konuşmalar

7

Demircioğlu olayı, trafik kazasında ölen Ankara'daki öğrenci olayı bunun örneğidir. 4- Aşın solun taktiklerinden biri de hükümeti sert tedbir­ ler almaya sevk etmektir. Bütün bunlar sön olaylarla alenen anlaşılmış bulunmakta­ dır. Maksat, devrim adı altında sol edebiyatın istediği fikri halka indirmek ve 27 Mayıs öncesi gibi bir ortam yaratarak memleketi ihtilale sürüklemektir.


8

Dr. Tahsin Ãœnal


TARİHİN AYNASINDA SİYASİ SAVUNMAM MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası, iddianame s. 888'de; "ATATÜRK;

1- Halifeliğin yerine Cumhuriyeti, 2- İslamlığa karşı laikliği, 3- Turancılığa karşı bağımsızlığı, getirdi diyor. Bunlar Atatürk'ü bilmemektir. Halbuki Atatürk,

1- Saltanatın yerine (monarşinin yerine) Cumhuriyeti, 2- Halifeliğin (Şeriatın) yerine laikliği, 3- Politik, ekonomik bağlılık ve sömürü yerine, bağımsız­ lığı,

4- Panosmanizm ve panislamizm yerine, milliyetçiliği ge­ tirdi ve milli birliği, din üzerine değil, milliyet üzerine

vazetti.

iddianame s. 889'da; "... Kendi ulusunun hatalarını göstermeden, sadece iyi yanlarını abartarak, diğer ulusların kötü yanlarıyla değerlen­ dirilmesi, toplumu sakat bir ulusçuluğa götürür" diyor.


Dr. Tahsin Ünal

10

Böyle bir tarih metodu varmıdır, bendeniz bilmiyorum. Orta ve yeni çağlarda bile mesela Osmanlı vakanüvisleri, pa­ dişahların, devlet adamlarının iyi ve kötü taraflarını yazmış­ lardır. Zamanımızda ise ilmi tarih metodu kabul edildiğinden her tarihçi toplumun iyi ve kötü taraflarını yazmak zorunda­ dır. Ancak, iddianamenin dediği metotla tarih değil, kahra­ manlık anekdotları yazılır. Yahut bir sihirli asa gibi "sosyalist düzen kurulur kurul­ maz, ülkelerin cennet olduğunu, bundan sonra da olmaya de­ vam edeceğini söyleyen, fakat insanları mallarından, canla­ rından, hürriyetlerinden mahrum ederek esir derekesine dü­ şürdüğünden hiç bahsetmeyen" tarihi maddecilik metodu ile, tarih yazmak, dolayısıyle toplumu sakat bir ulusculuğa götür­ mektir... Bildiğimiz kadarı ile 4 çeşit tarih metodu vardır:

1- ilk çağlarda tarih yazma metodu: (Yahut ilahi tarih yazma metodu) Olaylan Allah'ın sevk ve idare ettiğine ina­ nıldığından Allah emrettiği için devlet kurulur, Allah emretti­ ği için savaş ve barış yapılırdı. Allah emrettiği için diğer dev­ letle ittifak yapılır, dost veya.düşman olunurdu. Allah vardır. Toplum yoktur. 2-

Ortaçağlarda tarih yazına metodu: (Yahut kral ve pa­

dişahların tarihini yazma metodu) Allah, yer yüzündeki insan­ ları sevk ve idareye kralları, padişahları memur etmiştir, sanıl-


·Siyasi Yazılar ve Konuşmalar

11

dığından, kral istediği zaman devlet kurar, istediği zaman di­ ğer devletlerle dost veya düşman olur. Yahut istediği zaman barış veya savaş yapar, kral

ve padişahlar vardır. Toplum

yoktur gibi düşünülür ve padişahların tarihi yazılırdı.

3- Tarihi maddecilik zihniyeti ile tarih yazına metodu (Yalnız işçi devletinin ve işçi sınıfının tarihini yazma metodu) Başka bir ifade ile sosyalist ülkelerde geçerli olan tarih yazma metodu. Toplumun içinde bulunan diğer sosyal dilimleri yok, fakat yalnız işçi sınıfının varlığını kabul ederek tarih yazma metodudur. Bu metod, hem toplumsal olayların sebebini yal­ nız maddeye dayadığından, hem yalnız proleteryadan bahset­ tiğinden, hem de kendilerinin büyük hatalarından hiç bahset­ meden, iyi yanlarını abartarak bahsettikleri ve dolayısıyle top­ lumu ve aydınlarını sakat bir milliyetçiliğe kanalize ettiklerin­ den yanlış ve hatası, insanlığı aldatıcı bir metoddur. Bu metotla yazılmış kitapları okuyan gençler; a) Ruslar bize yardım etmeselerdi, biz milli mücadeleyi kazanamazdık derler. Ruslar'ın 2.5-3 senede 10 milyon Rub­ le para ile 2.5-3 senede ancak bir tümeni techiz edecek silah verdiklerini, büyük taarruza 23-24 Tümenle katıldığımızı bil­ mezler. b) Aynı metotlarla yazılmış olan kitapları okuyan aydın­ larımız ise;


Dr. Tahsin Ünal

12

- Canım, Türkler' in kuvvetli bileğinden, keskin kılıçla­ rından başka nesi var?.. Balkanlar'a geçmişler, vurmuşlar he­ riflerin dirseğine, ekmeklerini ellerinden almışlar! 400 sene Balkanlar'ı hem sömürmüşler hem de buralardaki medeniye­ ti harap etmişler, diyerek aynen Fransız Başvekili K.lemenso

gibi düşünürler. 500 senelik Osmanlı Türk kültürünü, mede­ niyetini, çağlar açan Türk tekniği, bir saat gibi arıza yapma­ dan işleyen Türk idaresini vb. hatırlarına bile getirmezler. İşte bunlar, toplumu sakat bir ulusçuluğa götüren örnek­ lerdir. Kendisini inkar etmek, bilmemek, fakat başkasını bil­ mektir. 4'üncü tarih metodu; bütün bir milletin tarihi (ekonomik, sosyal, kültürel, politik ve askeri vb.) yanlarıyla yazmaktır ve ilim alemince kabul edilen - llmi Tarih Metodudur-. Bu, top­ yekün milletin tarihini iyi ve kötü yanlarıyla yazma metodu­ dur. Biz, bir yanda ilim aleminin kabul ettiği (llmi tarih meto­ dunu), bir yandan da aşığı ve takdirkarı (acizane) olduğumuz Atatürk'ün "Tarih yazan, yapana sadık kalmazsa, değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtan bir mahiyet arzeder" sözüne sadık kalarak, 25-28 kadar acizane eserle, yüzlerce makale yazdık, çoğu da ilmidir. Kaynaklara dayanılarak yazılmıştır. Bir kaç tanesinin fotokopisini arzediyorum.


Siyasi Yazdar ve Konupnalar

13

Biz mesleğimizle, yazdığımız kitap· ve makalelerimizle, Türk toplumunu, özellikle okuttuğumuz subay ve öğretmen­ leri, millete zarar verecek, sakat bir kültür ve bilgiye değil, Türk milletinin bekasını müdafaa edecek, Türk kültür ve fık­ riyatına ve Cumhuriyeti'ne sahip çıkmaları için 42, evet 42 sene kürsüden inmeden alınteri ve göz nuru döktük. Öyleki, sonunda da vatan haini olduk!..

iddianamenin s. 888 ve 889'da; s.

888'de "Atatürkçülük diyor, önemini eksiltmeden, hat­

ta gittikçe güçlenerek günümüze kadar sürdürmüştür" derken; s.

889'da ise "Gerçek Atatürkçülerin etken ve egemen ol­

mamalarından istifade ederek" diyor. 1 - Ordunun dışında, Atatürkçülüğü yani milliyetçiliği,

MHP'den başka kim güçlendirerek sürdürmüştür? Bunun ak­ sine; 2- Atatürk'ten sonra hangi Atatürkçü vardı ki, etken ve egemen olamamıştır?.. Yoktu . Ne Atatürkçü ve ne de etken ve egemen olabilecek Ata­ türk milliyetçisi vardı. Olsaydı, bizimle beraber olurdu veya biz onlarla beraber olurduk. 3- Sonra bu iki cümle birbirine ters düşmektedir.

Birinci cümlede Atatürkçülüğün, önemini eksiltmeden günümüze kadar sürdürüldüğünden bahsederken, ikinci cüm-


Dr. Tahsin Ünal

14

lede etken ve egemen Atatürkçülerin olmadığından bahsedi­ liyor. "Gerçi vezin nedarist

Lakin bi mananist"

(Gerçi vezni yok, lakin manasız) 4- Bizim milliyetçiliğimiz de Atatürk devrinde altın dev­

rini yaşayan milliyetçiliğin, ekonomik, sosyal, kültürel ve po­ litik bir devamından, ama itiraf edeyim ki öksüz kalmış bir devamından başka bir şey değildir. Böyle söylüyorum; çünkü güçlü babalarını, güçlü hamile­ rini kaybeden çocuklar, öksüz kalır, perişan olurlar. Atatürk'le beraber güçlü babasını, güçlü hamisini kaybe­ den milliyetçilik de öksüz kaldı. Perişan oldu. Milliyetçiliğe devlet sahip çıkmadı. Devlet kapısından, Milli Eğitim Bakan­ lığının kapısından, Türk olması lazım gelen kültürün kapısın­ dan, fikir hayatından kovuldu. Hatta öz annesi demek olan CHP tarafından suçlu görülerek mahkemeye verildi. İddiana­ menin 887'nci sayfasında bahsedilen Anayasa Mahkeme­ si 'nde kendisini savunmak zorunda kaldı. Milliyetçilik, Ha­ türk' den sonra devlet himayesinden mahrum kaldı. Zaafa uğ­ radı. Fakat saptınlınadı. Dolayısıyle, milliyetçilik, kendisine sahip çıkan şahıslara, derneklere ve nihayet MHP'ne sığındı. Elbetteki istenilen şe-


Siyasi YaZJlar ve Konuımalar

15

kilde beslenemedi, kültür yapılamadı. Zaman içinde zayıfladı. İhtimamla güçlenen ve kuvvet güçlenen sosyalizm tarafından faşist denildi. Suçlandı. Horlandı. Bir çoğu öldürül�ü. Ölme­ yenler de işte mahkeme önüne getirildi. Ey!.. Muhterem ve merhum Atatürk, kalk! Senin başına taç yaptığın ve bu tacın altında ne mutlu Türküm diye cihana haykırdığın milliyetçilik, faşist diye diye nasıl mahkeme ediliyor, bak!..

iddianame s. 120-130 arasında biti faşizmle suçluyor: 1- Türkiye'de senelerden beri, havaya yumruk sallayan­ lar, mevhum bir faşizmden, faşizmin ayak seslerinden bahse�

denler, beynelmilel sosyalistler ile onların Türkiye içindeki uzantıları olan Marksistler - Leninistler'dir, Maoistler'dir. Sosyalist literatürde faşist, kendilerinden olmayan, milli düşüncelere sahip olan insanlar ve kuruluşlardır. Onlar için MHP, AP, Türk ordusu, Anayasa, bir kısım öğretmenler, öğ­ retim üyeleri, işçi teşekkülleri vb. faşisttir. Halbuki Türki­ ye'mizde faşist yoktur. Sosyalist (Marksist - Leninist) vardır. Genç nesiller, körpe beyinler milli kültürle beslenip yetiştiril­ diği müddetçe de Türkiye' de milliyetçi olacak, fakat faşist ve komünist olmayacaktır. 2- Çünkü her meyve kendi tohumunu kendi karnında ta­

şır. Bu tohum müsait zemin bulunca yeşerir, büyüi ve mahsü­ lünü verir. Bunun gibi;


Dr.

16

Tahsin Ünal

a) Batı kültür ve medeniyeti denilen kültür ve medeniye­ tin kökeninde (alt yapısında); - Latin ve Grek kültürü, medeniyeti ve felsefesi, - Hıristiyanlık inancı, kültüİ'ü ve felsefesi vardır. Bu ikisi asırlar boyunca süren çalkantılarla, birbirine karışmış ve yoğ­ rulmuş, batı kültür ve medeniyeti doğmuştur. Bu kültür ve medeniyetin karnında dikta tohumlan da vardı. Eski Yunan Tiranları,

eski

Roma'daki Sezar'lar, Augüstüs'ler, Fransa'da

Şarlman'lar, kanun benim diyen Lui'ler, Napolyon'lar, Al­ manya'da Frederik'ler, nihayet Musolini, Hitler, Franko, gü­ nümüzde Lenin'ler, Stalin'ler ve Brejnev'ler hep aynı tohu­ mun mahsulleridir. Doğuya, özellikle Türk milletine gelince; Türk milletinin­ kültür ve medeniyetine gelince Türk kültür ve medeniyetinin kökeninde (alt yapısında); - Milli kültürümüz, medeniyetimiz, geleneklerimiz ve felsefemiz ile, - İslami inançlarımız, İslami kültür ve felsefemiz vardır. Bunlarda asırlarca süren çalkantılarla yoğrulmuş ve bugüne ulaşan Türk kültür ve medeniyeti doğmuştur. Bu kültür ve medeniyetin içinde dikta tohumları yoktur. Her büyük insan, yaratılışı ile beraber, kendi kültür ve medeniyetinin mahsulü· dür.


Siyasi Yavlar ve Konuşmalar

17

"Dejenere olmuş devirler hariç" batıdaki gibi Tiranlar, Diktatörler, Kanun benim diyen monarşistler yetişmemiştir. Timur'lar, Yıldıiım'lar, Yavuz'lar ve Murat'lar diyeceksiniz. Hayır ... Tarih şahittir ki, Türk hanları ve sultanları milleti; monar­ şiye uzak, fakat meşruti idareye çok yakın bir rejimle idare et­ mişlerdir. Lise tarih kitaplarında bile "Beyaz keçeli beyler­ den, divanlardan ve kubbe altı vezirleri" denilen müşavere meclislerinden bahsedilir. Hatta; - Hanların, beyaz keçe üzerine oturup seçilmeleri, -Timur'un Han olması mümkün iken, meşruiyet kazanmak için Çağataylar'dan birisini han ilan etmesi, - Karamanoğlu Mehmet Beyin Han (Sultan) olması mümkün iken meşruiyet kazanmak için Selçuklular' dan biri­ ni sultan ilan etmesi, - Osman beyin, beyler tarafından seçilmesi, bunun diğer bir örneğidir.

3- Türk kültür ve medeniyetinin diktatör yetiştirmediği­ nin en yakın bir örneği de Atatürk'tür. Atatürk, Musolini ve Hitler gibi faşist bir dikta rejimi kur­ ması mümkün iken, hem de seçim yaptırmak suretiyle 23 Ni­ san 1920' de Meclisi açması, milli devleti, bu meclisin içinden seçilenlerle teşkil etmesi, milli geleneğimiz bakımından pek


Dr. Tahsin Ünal

18

önemli bir oluşumdur. Çünkü milli kültürümüzün içinde dik­ ta tohumu yoktur. Bizim, demokrasi konusunda milli bir geleneğimiz vardı. Sair konulan olduğu gibi demokrasimizin de ilmini yapama­ .

dık. Besleyip tekamül ettiremedik, sairleri gibi onu da dejene­ re ettik. a) Bakınız Atatürk ilk seçim bildirisinde "... Çevrenizde milliyetperverliği, vatanperverliği ile tanınmış halkın hürmet, itimat ve sevgisini kazanmış, dürüst ve ehl-i namus zevatı se­ çip" göndermeniz temenni edilir, diyor. - Kendisinden sonra acaba hangi parti buna riayet etmiş­ tir?.. -Acaba seçim kanununda böyle bir madde var mıdır?. - Milletvekili seçilen değil, seçkin olmalı değil midir? .. -Atatürk'e, Sakarya savaşından biraz evvel, diktatör olmak gibi bir fır8at daha zuhur etmişti. Meclis, bütün salahiyet­ lerini ona vererek, onu Başkomutan tayin etmek istiyordu. Bazı milletvekilleri, onun padişah veya diktatör olacağının endişesine kapıldılar. Endişelerini de kürsüden ifade ettiler. Fakat o meclis kürsüsünden; - ''Müddet-i ömrümde, hakimiyeti milliyenin ve meşru­ iyetin hizmetkarı olquğumu, nazar-ı milletle bir kere daha te­ yit etmek için başkomutanlık salahiyetini yalnız üç ay için sı-


Siyasi Yazılar ve Konuşmalar

19

nırlandınlmasını aynca ve önemle rica ederim" dedi. (TBMM Gizli Celse T. 111164).

O, aldığı milli kültürün, milli bir geleneği olarak diktatör­ lüğü reel ediyor, rneşruiyetten ve cumhuriyetten ayrılmıyordu. Hatta, Cumhuriyet, Türk kültürünün bir neticesi ve eseridir

(S. ve D. il/) diyor. Bizi de doğruluyordu. Bunları yalnız bendeniz söylemiyorum. 24 Eylül 1981 'de Tarih Kongresi'ne katılan Alman Prof. Hors "Başarılı bir as­ ker de olmasına rağmen dikta kurmayıp, memleketi meclisle idare etmiştir. Bu yalnız kendisinin değil, Türk kültürünün de bir özelliğidir."

(TV, saat: 18) diyordu.

Bu itibarla Türkiye'de milli kültür tamamen dejenere edilmeden kimse dikta, istese de kuramaz. Taraftar bulamaz ve tutunamaz. c) MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş bir konuşma­ sında: - "En kötü demokrasi, en iyi diktadan, daima iyi ve üstün­ dür" derken MHP milletvekilleri mecliste daima demokrasi­ den bahsederler, "Öınıiinü Türk devletine ve çoğulcu demok­ rasiye vakfeden bizler" diye konuşurlarken, onları faşistlikle itham etmek ve ..Faşist dikta kuracaklardı" diyebilmek insaf­ lara azab vermektedir. Bu ithamlar bizi hiç, ama hiç tanınıa­ rnak demektir, bilmemek dernektir. Ne deyim baht utansın?!


Dr. Tahsin Ünal

20

Faşist Değiliz "Biz kökü dışarda, hiçbir ideolojinin mensubu değiliz. Biz faşizme de karşıyız. Nereden ve kimden gelirse gelsin, hangi fikir adına yapıldığı iddia edilirse edilsin, biz silahlı eylemlere, bombalı eylemlere karşı olduk, karşıyız, karşı olacağız." diyor.

( 16.2. 1979, Meclis Konuşma/an) A. Oktay Güner "Türkiye'de faşizm yoktur. Eğer bir gün faşizmi savu­ nanlar çıkarsa, biz, MHP'Hler olarak onlarla da mücadele et­ meyi, milli varlığımızın ve dünya görüşümüzün bir gerçeği sayacağız" Sadi Somuncuoğlu (18.2. 1979, TBMM, 56. Birle­

şim, 1. oturum) Böyle diyen ve konuşan küçük bir kadronun faşist olama­ yacağı açık değil midir? "Biz, bir imparatorluğun enkazı üzerinde oturuyoruz. Ta­ bir caizse insanlarımız, henüz bir milli kültür kazanı içinde kanştınlamamış ve kaynaştınlamamıştır. Bu bilinç ve inanç­ la biz, bu topraklar üzerinde oturan insanlar arasında bölücü­ lüğün, bölgeciliğin, ırkçılığın, mezhebçiliğin yapılamayacağı­ na, yapılırsa kolayca yıkılabileceğine muhakkak nazarı ile ba­ kıyor ve münevverim diyen herkesin de bu hakikatı anlaması lazım geldiğine inanıyoruz."

Hüseyin Nail KUBAU ne diyor? İlim adamı, Anayasa Prof. Hüseyin Nail Kubalı parla-


Siyasi Yazılar ve Konuşmalar

21

mentoda yaptığı konuşmasındaki bir kitaba da, Tutanak der­ gisinden alınarak aynen nakledilmiştir. - Bir tarihi yanılgıdan bahsedeceğim. Bu tarihi yanılgı, Ti)rkiye'de faşizm bulunduğu yanılgısıdır. Yoktur Türkiye'de faşizm. Bunu vicdanımın sesine kulak vererek söyleyebiliyo­ rum, yoktur... Ne vardır? Faşizan yöntemler vardır. Bu faşi­ zan yöntemler, maalesef komünizmin eseridir ve bir milli re­ aksiyonun mahsulüdür. Yani Türk milletinin yapısının, ko­ münizme, geleneksel bir allerjiyle dolu olduğunu ifade eden milli reaksiyonun ifadesidir. Bundan bir bakıma memnun ol­ manız gerekir. Şunu da bu vesile ile belirteyim. "Milliyetçilik, millilik", neden yadırganan bir terim haline gelmiştir? Türkiye'mizde ... Buna üzüntü ile şaşıyorum. . . Neden milliyetçiliği yadırgıyo­ ruz bu kadar? Açık söyliyeyim, bugün milliyetçiliğin savunu­ cusu, Mao ile Stalin, asrımızın en büyük milliyetçileri olmuş­ lardır. Bu yanları ile onlara faşist - komünist denebildiği gibi özellikle Stalin'e, milyonlarca Türk'ü Ruslaştırmaya çalıştığı ve Polonya'yı işgal edince "Irkdaşlarımızı kurtardık" demesi, ırkçı olduğunun delilidir. Evet, Atatürk'ün faşist diye nitelendiği, Ecevit' e (bunu kendi kulakları ile duymuşlardır), sosyal faşist diye bağırıldı­ ğı bir memlekette faşizm olabilir mi? Yok (faşizmi kastede­

rek) böyle bir şey memlekette (Türkiye'de) ...


Dr. Tahsin Ünal

22

O halde nedir? Bu heyyula gibi dolaştırılan bir efsanedir. Bu efsane, klasik bir komünist taktiğidir. Bölmek, parçalamak ve hedef saptırmak taktiğidir. Buna rağmen neden, komünist siperlerinden yükseltilen, faşist mankenine ateş yağdırıyoruz, bir mankendir uzanan oradan (Yalancı bir hedeftir T.Ü.) Onu hedef almak üzere uzanıyorlar (uzatıyorlar, T. Ü.) ve biz ona devamlı kurşun sıkıyoruz, boşuna. Bu yanıltıcı bir şey, bir tak­ tik. Ama sonuç alan bir taktik. Bölen, parçalayan bir taktik. Komünistler bu faşizm efsanesini ortaya atmakla kalmı­ yorlar. Komünistlere göre Atatürk de faşisttir. Anayasamızda faşist bir anayasadır. Çünkü özel mülkiyeti kabul etmektedir. Çünkü milliyetçiliği oqa umdelerden birisi saymaktadır. Böy­ le bir anayasa ancak faşist bir anayasadır. Bunu açık, apaçık her zaman söylüyorlar ve yazıyorlar. O halde faşizm iddiasına yer verenler, bunu ciddiye alan­ lar, komünizmin ekmeğine istemeyerek (bilmeyerek) yağ sür­ mektedirler. Atatürk de faşist olursa, faşist efsanesi sadece yanlış değil, aynı zamanda gülünç olur.

Prof. H. Nail Kubalı; Senato konuşması. Meclis tutanak­ lanndan aynen al ınarak neşredilen "Anarşi için ne dediler" adlı kitap, Ankara 1979, s. 158-162. "Ruslar'ın milliyetçi olduklarını yalnız bendeniz, yalnız Kubalı değil, Alman Prof. Herber Melzıg de söylüyor: "Rus


Siyasi Ya:r.ılar ve Konuşmalar

23

komünistlerinin, her şeyden önce milliyetçi olduklarını hepi­ miz biliyoruz. Ama komünistler, yoldaşlarından diğer ülke­ lerdeki milliyetleri inkar etmelerini isterler" diyor.

Prof. Kubalı'nın, ll.ll.1980'de A. Kabaklı'ya mektubu, 30 Ocak 1981, Tercüman Gazetesi.

iddianame, s. 884'de: " ... Dinsel inançları ve ulusal bağlan kuvvetli olan genç­ leri, kendisine ve doğru bilgiye yabancılaştırmışlardır, şart­ landınruşlardır." diyor Gençler için doğru olan bilgi nedir ve hangi bilgidir? Tarih ve sosyoloji ilminin ifadesine göre doğru olan bil­ gi, her milletin çocuğu, kendi milli ve dini kültürünün içine doğar. Annesinden süt emerek bedenen, çevresinden ve okul­ lardan kendi milletinin milli kültürünü alarak fıkren ve zihnen gelişir ve büyür. Zamanı gelince de kendi milli ve dini kültü­ rünü, dolayısıyle vatan ve milletini müdafaa eder. İster kapi­ talist olsun, ister sosyalist olsun, her millet için doğru olan bu­ dur. O halde, doğru olan bilgi: 1- Her milletin kendi eviadlannı, kendi milli ve dini kül­ türle yetiştirmesidir. Doğru olan bilgiye yabancılaştırmaması, bununla şartlandırması mıdır?


Dr. Tahsin Ünal

24

2- Yoksa, kendisinin milli kültürü dururken, milli ve dini kültürü, eğitim ve öğretim yoluyla unutturarak, milli olanı in­ kar ettirerek, başka bir milletin kültürünü aşılamak ve yaban­ cı kültürün müdafaasını yaptırmak: ve bu konuda genç nesille­ ri şartlandırmak: mıdır? Bunun hangisi doğru bilgiye yabancılaştırmaktır?

3- Bizler, bunlardan birincisinin doğru olduğuna kaniyiz. Dolayısıyle bizler, bu doğru olan bilgiye gençleri yabancılaş­ tırmadık, bu konuda gençleri şartlandırmadık. Aksine bu doğ­ ru bilginin devletçe, Milli Eğitim B ak:anlığı ' nca, okullarda takviye edilmesini istedik. Köstek değil, destek olduk. Türk gençlerini doğru bilgiye yabancılaştıran ve yabancı bilgi ve kültürle şartlandıranlar, Marksistler, Leninistler, Ma­ oistler olmuştur. Kendi milli kültürü dururken, bunu beğenmeyip inkar edenler, başka bir milletin kültürünü kendi çocuklarına aşıla­ yan milletler, bir müddet sonra o yabancı milletin esiri olma­ ya mahkômdurlar.

iddia.name,

s.

889'da;

İddianame " ... Türk milliyetçileri Atatürkçü değil, Ata­ türk'ü, Türk milliyetçisi olarak gören, böylece Atatürk' ün dı­ şında bir milliyetçilik görüşüne sahip" olmakla bizi kınıyor ve suçluyorlar.


Siyasi Yazılar ve Konuşmalar

25

İnsan bilmediğine düşmandır. İddianame, her halde milli­ yetçiliği, yakın tarihimizi ve Atatürk' ü bilmiyor. Çünkü;

1- Türk milliyetçiliğinin uzun bir tarihi ve bu tarih zenci­ ri içinde Atatürk devri ve ondan sonra da 43 senelik bir dö­ nem vardır. Her nesil, kendisinden önceki kültür ve fikirle beslenir ve yetişir. Atatürk' den evvel de, Tanzimat' tan beri gelip yığılan bir milli kültür birikimi vardı. Atatürk, bu milli kültür birikiminden istifade ederek yetişti. Amerikalı Prof. Rober F. Spenser'in "Atatürk idealinin ve rejiminin gerisinde bir kültür birikimi vardı. Modem Türkiye' nin kurulmasında, bu kültür birikiminin büyük hissesi vardır" demesi bunu teyit eder.

(Prof Ercüment Kuran)

2- Büyük adamlar gökten zenbille inmezler, evveliyatla­ rı

vardır (Peygamberler hariç). Büyük adamlar kendi yaratılış­

ları, çalışmaları, ehliyet ve kabiliyetleri ile kendilerini yetişti­ rirler. Atatürk de, milliyet fikrini ve kültürünü icat etmemiş, ama devrinde mevcut olan milliyet kültür ve fikrini, ekono­ mik, sosyal, kültürel ve politik yönleriyle geliştirmiş ve ona geniş cepheli bir muhteva kazandırmıştır. Daha önemlisi, mil­ liyetçiliği siyasi aksiyon haline getirmiş ve milliyetçiliği "milli devlet, milli hükümet, milli savunma, milli eğitim, mil­ li ekonomi ve sanayi" diye diye kurumlaştırmıştır. Fiil, fikirden önemlidir. Atatürk milliyetçilik fikrine fiilen fikren ve şuurlu olarak sahip çıkmıştır. Atatürk;


Dr. Tahsin Ünal

26

- Benim ortaya koyduğum fikir ve prensipler Atatürkçü­ lüktür, dememiştir. - Kurduğu partinin

6 okundan biri "Atatürk milliyetçili­

. ği" değildir. Sadece "milliyetçilik"tir. - Muhterem Devlet Başkanı Evren Paşamız "Atatürk bir milliyetçidir'' diyor.

(Neşredilen kita b, s. 105) Bizzat kendisi; _ "Biz Türk Milliyetçisiyiz" (M. Cum.bur, Atatürk ve Milli Kül­ tür,

s.

79)

- "Biz milliyetçiyiz"

(S. ve D. ll/98) demişlerdir.

O halde, iddianamede denildiği gibi ayn bir MHP' si mil­ liyetçiliği olmadığı gibi, ayn bir Atatürk milliyetçiliği de yok­ tur. Bölünmez ve parçalanmaz bir milliyetçilik vardır. O da Türk milliyetçiliğidir. Nasıl bölünmez ve parçalanmaz bir Türk milleti varsa, onun da bir milliyetçiliği ve bir fikriyatı, bir kültürü vardır. Bunun için, bu bilinçde olan Atatürk, "Biz Türk milliyetçisiyiz, biz milliyetçiyiz" demiştir. Bu itibarla "Türk milliyetçiliğinin, yahut milliyetçiliğin" kısa adı Atatürkçülük' dür. Diğer bir ifade ile Türk milliyetçi­ liği ile Atatürçülük eş manadır.

3- Yalnız tekrar edelim ki, tarihi devirler içinde milliyet düşüncesi ve kültürü, Atatürk devrinde, siyasi aksiyon haline gelmiş ve altın devrini yaşamıştır ve de ilmi araştırmalar ile güç, kuvvet, dolayısıyle yeni bir muhteva kazanmıştır. Türk


Siyasi Yavlar l'e Konuşmalar

27

milliyetçiliği Rönesans devrini yaşamıştır. Nedir bu muhteva? Nedir bu Rönesans?.. Kendisi; - Biz milliyetin önemini anlamakta çok geç kalmış bir milletiz... - Yetişecek çocuklarımıza görecekleri tahsilin sınırlan ne olursa olsun, herşeyden evvel ve en evvel Türkiye'nin bağım­ sızlığına, kendi benliğine, milli ananelerine düşman olan bü­ tün unsurlarla mücadele etme lüzumu öğretilmelidir. - Eğitim ordusunun zabitleri öğretmenlerdir. Bolşevik (Komünist) fikri alınmasın. - Milletlerin beka sebebi olan milliyetçiliği dünyadan ve insan kafasından silmek için çok çalışılmış, fakat muvaffak olunamamıştır .. Dünya milletlerinin bize hürmet ve itibar et­ mesini istiyorsak, biz önce kendi milliyetimize hürmet ve iti­ bar edelim.. Milli penliğini bulamayan milletler başkasının şi­ kar olmaya mahkumdur vb. gibi ilkelerdir. Rejimlerin adı, kapitalist veya sosyalist olabilir. Fakat milliyet düşüncesi, insan düşüncesinden silinemez. Brejnev, Moskova'da ırkçı, milliyetçi ve assiminalist, fakat Budapeşte ve Buhara'da sosyalisttir. Buralardaki fikirlere gerici, şove­ nizm ve faşizm der ve düşman kesilir. Osmanlı aydın ve dev­ let adamları, milliyet fikrinin önemini idrak edemedikleri için imparatorluğun tasfiyesine sebep olmuşlardır.


Dr. Tahsin Ünal

28

iddianame,

s.

891 'de:

" . . . solun sempatizanlarının genelde, fikir yapısı ve eğitim düzeyi yönünden daha ileri gözükmeleri sebebiyle, aksi dü­ şüncede olanları (solcuları demek istiyor), fikren yanlarına ala­ mayınca, ortadan kaldırma yolunu yeğlemişlerdir" deniliyor.

1- İddianame 890'da "solu, sosyal adalet açısından, çağın vazgeçilmez, gereği olarak görürse ve sosyal adaletin yalnız solda olduğunu sanırsa, s. 891 'de de elbette, "Solcu g�çleri fikir yapısı ve eğitim düzeyi yönünden daha ileri görecektir"

2- Hem üstün insan, üstün ırk düşüncesi olmayanları böyle düşünceleri var diyerek, kınayacak ve suçlayacaksınız, hem de solcu gençlerin, sağcılardan daha üstün olduğunu, adeta iftiharla söyleyeceksiniz. Böyle bir düşünce paradoksal (zıt) değil midir?

3- Solcu gençlere acaba, bu daha ileri fikir yapısına sahip olmak, nereden gelmiştir? Babadan, aileden mi? Solcu olma­ larından mı? Rahle-i tedrisinde okudukları ile mi öğretmen­ lerden ve okullarından mı? 3-4 senelik eğitim ve öğretimi, hızlı öğretimle 3-4 ayda öğrenip bitirmelerinden mi? Hayır, solcu gençlerin fikir yapısı ve daha ilerici olmaları özel kurs­ lardan, özel kitaplardan ve özel yabancı kültür almış olmala­ rından ileri gelmiştir. Aksi halde aynı milletin, aynı okullarda, aynı öğretmenlerden ders gören çocuklarının (sağında solun-


29

Siyasi Yazılar ve Konuşmalar

da) birbirinden ileri veya geri, üstün veya aşağı olmaması ge­ rekir. Acaba böyle midir? Evet doğru olanı bu.olması gerekir.

4- Sosyalizmin bir taktiği olan "Gençler arasında ilk he­ def; zengin çocuklarını, sosyetik aile çocuklarını -özellikle kız ve kadınlarını- üst kademe memur ve subay çocuklarını, fakir fakat çalışkan ve bilgili öğrencileri avlamak ve kalaba­ lık, zengin (Şişli, Beyoğlu, Çankaya gibi) semtlere yerleş­ mektir. Çünkü bizim ağzı laf yapan sosyalist aydınlara, para­ ya, vasıtaya, kadına ve kalabalıklara ihtiyacımız vardır" de­ dikleri, taktiklerinden mi ileri gelmektedir". Evet ve propa­ gandaları öyle sanıyorum ki solcu gençlerin sağdakilerden da­ ha ileri ve ilerici olmaları planlı, proğramlı ve bilinçli bir şe­ kilde yukarıda arz ettiğim taktiğin, özel bir tatbikatından ileri gelmekte ve küçüğü büyük sineği deve gösteren propaganda­ lardan kaynaklanmaktadır. Bu biraz da, bir vakitler yazdığından bahsedilen iki küçük kitabının redaksiyonunu bile yapmaktan aciz olan Mahmut Makal'ın büyük yazar,

1978-1979

döneminde 4 formalık kü­

çük bir çocuk şiirleri yazan ilkokul öğretmeni genç bir hanı­ mın büyük şair (ozan) ilan edilmesine benzer.

iddianame,

s.

885'de:

"MHP' nin, toplumcu milliyetçilik maskesi altında şöve­ nist bir ruhla ırkçılık esasına dayanan faşist bir düzen kurma-


Dr. Tahsin Ünal

30

ya yönelik girişimlerde olduğu ve sonuçda bu düzeni arzula­ dığı, Genel Başkan A. Türkeş başta olmak üzere, tüm partili­ lerin ve bu görüş yanlılarının yazdıkları kitap, makale, bildiri ve mektuplarından kesinlikle anlaşılmaktadır" diyor. İddianamenin bir çok yerlerinde (s. 141, 275, 568, 613,

885 vb) böyle kesinlikle anlaşılmışur... hiç şüpheye mahal bı­ rakmayacak şekilde kesinlikle ortaya konulmuştur" gibi açık ve kesin denilen konular, tetkik edildiği zaman hakikaun, söylenenin tam tersi ortaya çıkmakta olduğu görülmektedir. Bunlardan biri de işte burada "tüm MHP'si partililerin yazdık.lan kitap, makale ve mektuplarından faşist bir düzen istedikleri kesinlikle anlaşılmaktadır" demesidir. Mesela ben­ denizin 25-28 kitabım, yüzlerce makalem vardır. İddianame acaba benim kaç kitap ve makalemi okumuştur da, faşist bir düzen istediğime dair böyle bir sonuca, böyle bir kanaate var­ mıştır?. Bendeniz, Turizm ve Ticaret Yüksek Öğretmen Okulun­ da on sene inkılab tarihi dersi verdim. Dersin kitabından baş­ ka Atatürk hakkında makaleler yazdım. Eminim ki iddia ma­ kamı, kitap ve makalelerimden hiçbiri okumamıştır. Okumuş olsalardı faşist değil, Atatürkçü olduğumu anlayacaklardı. Okumaları ve bir fıkir elde etmeleri için kitap ve makalele­ rimden birkaç örneği ek olarak takdim ediyorum.


Siyasi Yazılar ve Konuşmalar

31

Makaleler: Mesela

A)

1972'de daha emekli olmadan evvel, Milli

Eğitim Bakanlığı'nın neşrettiği

"Mesleki ve Teknik ögretim

Derg is i 'nin 227'nci sayısında" "Atatürk İlkeleri nelerdir" başlıklı yazımda; 1- Atatürk ilkelerini bazı aydınların yalnız CHP'deki

6

okdan ibaret sandığını,

2- Bazı aydınların Atat rk ilkelerini ayrıntılı olarak bil­ mediğini, binaen de Atatürkçülüğün zaafa uğradığı fikrinden hareketle, Atatürk ilkelerinin mutlaka ilminin yapılması

ge­

rektiğini ileri sürerek, 3- Atatürk ilkelerinin tesbiti ve ilmin yapılabilmesi için, - -Genelkurmay Harp Tarihi Dairesi'ndeki belgeleri, - Başbakanlık arşivindeki belgeleri, - Çankaya arşivindeki belgeleri, - Meclis açış konuşmalarındaki fikirlerini, - Meclis tutanaklarındaki fikirlerini, - Nutuk'daki fikirlerini, - Söylev ve Demeç'teki fikirlerini, - Tamlın ve Telgraf' daki fikirlerini, - Devrin mahalli ve genel gazetelerdeki fikirlerini,


Dr. Tahsin Ünal

32

- Hatıralardaki fikirlerini, vb. Aynen alıp fişlemek, fikirlerinin önce harmanını yapmak, sonra fişleri konularına göre tasnif etmek ve bir uzmanlar

kadrösuna yazdırmak lazımdır. Görülecektir ki fikirlerin birbirini nakşetmediği, aksine tamamladığı anlaşılacaktır. Çünkü Atatürk ilkeleri birbirini tamamlayan bir kültür" diye yazmışım (Bakınız kırmızı ile çi­ zilmiş, s. 40) "O zaman Atatürk ilkelerinin laiklikten, eğitim­

den, köy kalkınmasına kadar, toplumun bütün konularını içi­ ne alan, yeni bir düzen manzumesi" olduğu anlaşılacaktır, de­ mişim. 8) Yine aynı tarih ve aynı derginin 232. sayısında çıkan

"Atatürkçülük

ve

Atatürk inkılapları " başlığı altında bir ma­

kalemiz daha çıkmıştır. Bu makalede Atatürk'ün; a) Sosyal görüşü (milleti 7 sosyal dilime ayınnası), b) Ekonomi görüşü (karma ekonomiyi kabul etmesi),

c) Sosyalistlerin alt yapı inkılapları dedikleri konular üzerinde kısaca durulmuştur. Atatürk'ün bu inkılaplardan; 1- Tanm inkılabı (reformu),

2- İskan (yerleşim) inkılabı (reformu), 3- Toprak inkılabı (reformu),


Siyasi Yazılar "e Konuşmalar

33

4- Eğitim-öğretim inkılabı gibi önemli inkılapları, kay­ naklan ile anlatılmıştır. Atatürk'ün toplumdaki ve eğitimdeki, kültürel ve toplumsal hastalıklara bir sosyolog ve bir eğitim ve öğretim uzmanı gibi pamıak basmış olduğu görülecektir.

C)

Doktor, hastalığı teşhis ettikten sonra ilacını verir ve

tavsiyelerde bulunur. Gerisi hastanın ilaçları zamanında alma­ sına ve tavsiyelere uymasına kalmıştır. Atatürk de, toplumun hastalığına teşhisi koymuş, ilaçlan vermiş ve tavsiyelerde bulunmuş, fakat hastasının tedavisini takibe kendisinin ömrü vefa etmemiştir. Kendisinden sonra gelenler topluma aynı ilaçlan verme­ dikleri, aynı tavsiyelerde bulunmadıkları için toplum istenilen şekilde tedavi edilememiş ve toplum tam bir sıhhata kavuştu­ rulamamıştır. Mesela Samsun Atatürk Müzesi 'nde onun bir ilacı var: "Maarif ordusunun subayları öğretmenlerdir. Bolşevik fikirli öğretmenlere maarifde görev verilmemelidir. Çünkü onların fikirleri başka bizim fikirlerimiz başkadır. B ir gün bu memle­ kette milli fikirlerle meşbu öğretmenlerin, milliyetçi nesiller yetiştirdiğini görmek, seyrine doyulamaz bir tablo olur." demektedir.

inkılap Tarihi Dersi İnsan, nasıl solcuyum veya milliyetçiyim demekle solcu


Dr. Tahsin Ünal

34

veya milliyetçi olmazsa, olamazsa, Atatürkçü'yüm demekle de insan hemen Atatürkçü olmaz ve olamaz... Solcu, milliyet­ çi ve Atatürkçü olmak için herşeyden evvel bunları bilmek ve bunların kültürü ile yoğrulmuş olmak lazımdır. Bendeniz gerek Ticaret ve Turizm Yüksek Öğretmen Okulu'nda 10 sene ve gerekse AMMA.' nde 2 sene lnkılab Tarihi dersi verirken bu düşünceden hareket ettim. Bunun için kitabıma;

1- Milli mücadele döneminde Anadolu'nun ekonomik, sosyal, kültürel, siyasi ve askeri gücünü, genç öğretmen nam­ zetlerine bilgi ve kültür yaparak, 2-:- Atatürk ilkelerinin pek çoğunu bilgi ve kültür yaparak, 3- Atatürk inkılaplarının ekonomik, sosyal ve kültür yan­ larım bilgi ve kültür yaparak anlatmaya çalıştım. Kitabımdan Sivas Kongresi'nden bazı esaslan, İstanbul ile Anadolu hükümetleri arasındaki manevi farka dair bazı esaslan, Ruslar'ın yaptığı para yardımı meselesini (s. 145-

146), Atatürk' ün sosyal görüşünü, toplumu 7 sosyal dilime ayırmasını, bu görüşün sosyalist görüşe benzemediğini (s.

155). Atatürk'ün sosyalistlerin altyapı inkılablan dediği, inkı­ laplar hakkındaki düşüncelerinden; a) Toplumdaki mistik zihniyet hakkındaki görüşlerini (s.

166),


Siyasi Yazılar ve Konuşmalar

35

b) Aydınların bunu nasıl tedavi edeceğini (s; 167-168). c) Atatürk'ün öğretim ve eğitim; - Programı (s. 169) - Ders konulan (s. 1 70) vb. örnek olarak fotokopisini ekte sunuyorum.

Türk Siyasi Tarihimiz' den de yer yer sayfaların fotokopisi bir fikir vermek için ekde sunulmuştur. Aynca - Kitaplarımızın isimleri liste halinde - Makalelerimizden bazıları liste halinde

arz

edilmiştir.


36

Dr. Tahsin Ãœnal


POL-DER Bu polis derneğinin, fikir yapılarının, maksat ve gayeleri­ nin ne olduğu, çıkardıkları, "Pol-Der dergisindeki" yazılar­ dan açıkça anlaşılmaktadır. a) "Öz�l mülkiyetin olduğu bir ekonomik düzene daya­ nan devlet sömürücüdür. Bizim ülkemizde böyle . . . o halde devrimci polisler olarak bu devleti yıkıp yerine, mülkiyetin olmadığı bir düzene dayanan bir devletin kurulması için mü­ cadele etmek görevimizdir. Bunu yapabilmemiz için diğer devrimci kuruluşlarla eylem birliği, cephe birliği yapmak la­ zımdır" diye yazıyorlardı (S. S. : 666 Akgün, Ankara 1 980, s.

42-43), (Pol-Der Dergisi, Sayı 19). b) "Bizi, tarafsız polis kandırnıacaları ile egemen sınıfla­ rın koruyucusu yapmak istiyorlar. 1 4 1 ve 1 42' nin bulunduğu bir memlekette, polis tarafsız olamaz." c) "Burjuvazi, kendi iç bunalımlarını da, Emekçi sınıfa ödettirmek ve çektirmek amacındadır. Kendisi ödemez. Kitle­ nin soygun, sömürü, baskı ve zulüm düzenine karşı eylemsel faaliyetlerini de burjuvazi, yine, yoksul halkın içinden gelen


Dr. Tahsin Ünal

38

polisle geriletmek ister. Uyanan ve baş kaldıran halk kitleleri­ ne karşı da, egemen sınıflar yine polisi kullanır" diyor

(Pol-Der Dergisi, Sayı: 20115). e) "Hakim sınıflar bize, sürekli olarak tarafsız kalmamı­ zın gerektiğini anlatmaya çalışıyorlar. Biz bu konuda tarafı­ mızı seçtik, yerimizi tuttuk. Tarafsızlık masalına aldanmayız"

(Pol-Der Dergisi, Haziran 1979 sayısı). f) "Asıl önemli olan, Halk Sınıfları arasında, ajitasyon ajanlık- kışkırtıcılık ve propagandadır." (Ekim - Kasım 1978

sayısı, 6. sayfa) g) Aynı sayıda " 1965'den beri ordu mensuplarının ücret­ leri, öteki emekçi sınıfların üstünde tutulurken, diğer silahlı güç olan polisi, egemen sınıflar unutmuştur. Çünkü polis, he­ nüz daha uyanmamıştır. Darbe yapabilecek güce ve bilince daha ulaşmamıştır" diyor. Yine aynı sayıda iki şiir daha var. 1 - Yalnız değilsin boykot, yalnız değilsin işgal, Kavga, içten içe dağ gibi büyüyor. Ve gece vardiyasını ensesinden yakalar. Eller yukarı bütün patronlar, teslim olun fabrikalar.

2- Sosyal, ekonomik savaşım için ölümü düşünme gel kardeşim, Bizim için niceleri savaştı. Silahı araktı, çekici taştı.


Siyasi Yazılar ve Konuşmalar

39

Şuraya aldığımız yalnız 4-5 Pol-Der dergisindeki yazı­ lardan bir kaç paragraf yazı ve ifadeler Pol-Derli polislerin devletin yanında mı, yoksa diğer sol fraksiyonlar gibi devlet edüşman mı olup olmadığını gösteriyor ve izah ediyor. Bizim bazı müsahade ve belgelerden edindiğimiz kadarı ile, bilebildiğimiz kadarı ile Pol-Derli polisler sol fraksiyon­ larla beraber olmuşlar, beraber çalışmışlardır. Devlete, özel­ likle milliyetçi gençlere, sağdaki vatandaşlara düşman kesil­ mişlerdir. 1978-1979'da 22 ayda devrin iktidarı bu polislerle beraber çalışmış ve muhaliflerini bu polislerle susturmaya, sındırmaya uğraşmıştır. Mesela: 1- Emniyet Genel Müdürü de, Cenel Müdür yardımcıla­ rı,

Şube Müdürleri, tayin şubesinde tayin müdürleri Pol­

Der'lilere verilmiştir. 2- İllerde emniyet müdürleri, yardımcıları, ilçelerde em­

niyet komiserleri ve yardımcıları Pol-Der' lilere verilmiştir.

3- Pol-Der'lilerden özellikle H. Fehmi Güneş zamanında gezici baskın ve özel işkence timleri meydana getirilmiştir. 4- Emniyette emir - komuta ve sicil işlemleri Pol-Der' li­

lere verilmiştir.

5- Pol-Der'liler, Ankara'da cadde üzerinde resmi elbise­ leri ile afişler astılar, sloganlar yazdılar, hükümetçe takibata uğramadılar.


Dr. Tahsin Ünal

40

6- 17 Pol-Der'li polis MHP kurşunladı, iki partili genç öldürüldü. Haklarında takibat yapılmadı.

7- Adana Sıkıyönetim Komutanlığı 49 polisi tutukladı, yarısının Pol-Der'li polis olduğu anlaşıldı. Cevat Yurdakul' un cenaze merasiminde Başbakan ' ın, Bakanların, Sıkıyönetim Komutanı Nihat Özer paşanın gözü önünde sol yumruklarını kaldırıp, sol sloganlar söylediler. Takibata uğramadılar. Emniyet teşkilatı içinde Pol-Der' lilerin ne kadar olduğu­ nu bilmiyoruz. Yalnız 2 1 .2. 1 978 tarih, 1 1 2. birleşim ve 2. otu­ rumda; - Sadi Somuncuoğlu; "Polis teşkilatı içinde, marksist fel­ sefeye göre şartlanmış küçük bir azınlık, Pol-Der' li polis­ ler. . ." diye konuşurken - Hüseyin Kaleli (CHP, Konya) "Onlar küçük bir azınlık değil, 1 2 bin üyesi var" demiştir (Meclis Tutanak Der., s.

374). 1 2 bin Pol-Der' li polis, emir ve komutada ellerinde olunca çok kötülükler yapabilir ve de yapmışlardır. Mecliste bu konunun CHP ile öteki partilerin milletvekil­ leri arasında, sert tartışmaları olmuştur. Devletin yanında olanlarla, devletin yanında olmayıp düzenin sola doğru değiş­ mesinin yanında olanlar burada da açıkça görülmektedir. - Sadi Somuncuoğlu: Pol-Der' lilere göre, bu devlet, bur­ juva devletidir. Sömürücüdür. Pol-Der' liler böyle bir devlet-


Siyasi Yazılar ve Konuşmalar

41

le mücadeleye hazırlanıyor. Devrimci kuruluşlarla eylem bir­ liği yaparak, devletle mücadele etmeyi kendisine görev sayı­ yor. Devlete düşman olan Pol-Der'le, devletin güvenliği sağ­ lanamaz. Bunları müdafaa etmek, devlet düşmanlarını müda­ faa etmektir. Devletin güvenliğini Marksist polisi teslim ede­ ceksiniz, sonra da gündüz mumla Marksist-Leninist araya­ caksınız. Bulamaz ve yakalayamazsınız ! Marksist polis, vatandaşla, marksist anarşist ve suçlu ara­ sında tarafsız kalabilir mi? 10 Ocak 1 97 8 ' de AMMA'de gençler kavga ederler. Şikayet için 7-8 genç Çankaya karakoluna giderler. Sağcı oldukları anlaşılınca, işkenceye tabi tutu­ lurlar ve 8-10 gün de hücrede hapis yatırılırlar. Yine Meclisin 20.2. 1979 tarihli oturumunda; - Sadi Somuncuoğlu: Pol-Der kongresine TSİP, Töb-Der, Sosyalist Devrim Partisi, TİP gibi partilerden başka CHP' den de 10 milletvekili katılmış ve altı CHP'li bakan da başarı telg­ rafı çekmiştir. Biz, 14 aydır Başbakana Pol-Der' lilerin tarafsız olmadık­ larını anlatamadık. Kongresine Marksist partilerin katıldığı Pol-Der'li polis tarafsız olabilir mi? Dergilerinde kendileri de tarafsız olmadıklarını söylüyorlar.

Olmuş bir hadise 3 1 .7 . 1 978 tarihinde Bakan Şerafeddin Elçi Beytuşşebab' a

·


Dr. Tahsin Ünal

42

gelir. Bir gün önce DHKD (Devrimci Halle Kurtuluş Derneği) şehrin duvarlarına "Kürdara azadi. Biji koleti. . . . . . " sloganları­ nı yazarlarken Kaymakam Hayri Kurt, "Yazın, biz de sizde­ niz. Beni· bakana mahcup etmeyin !" diyerek DHKD' lileri teş­ vik eder. Bakanın güvenliğini sağlamaya memur edilen polis Mahmut Ballıcan, halkı yaklaştırmak, bakana yol açmak is­ terken Bakan, polisin elinden otomatik tüfeğini alır ve sert bir eda ile, halkın önünde; - Çekil buradan. Namluyu hallca doğriıltma, diyerek azar­ lar ve halka dörierek, söylenen sloganları da tekrar ederek: - Evet hallclara özgürlük. Ben de doğuluyum. Bende siz­ lerdenim. Sizleri unutmadım , diye konuşur. Beytüşşebab'daki polislerin bir kısmı Pol-Der' li olup DHKD mensupları ile illegal çalışırlar. Zaman zaman içerler ve "Yıkılsın bu devlet", "Yaşasın proleterya, yaşasın Devrim­ ciler, B�z H�k polisiyiz" diye konuşurlar ve slogan atarlar. Pol-Der'li polisler, 9.8. 1 978'de sinemanın önünde yasaklan­ mış "Roje Welat" dergisini dağıtmışlardır. Bu rapor karakol amirinin şifahi emirleriyle yazılmış ve 8 polis tarafından im­ za edilmiştir. (Teşk. Rap. Kls. Gnl. B şk. Kls. 4/B, Mahk. Kls.

1 25).


TÖB-DER 1- Bu derneğin nasıl bir ideolojiler kannası ve maksatla­ rının ne olduğunu anlamak ve anlatmak için çıkardıkları der­ giyi okumak kafidir. Ama dergiyi okumak, birer birer izah et­ mek, hem uzundur. Hem de hayret ve dehşet içinde kalır in­ san. Öğretmenlik gibi kutsal bir mesleğin sahibi olan, bir mil­ letin yarınlarının teminatı olan bir mesleğin sahiplerinin, islah edeceğiz, sömürüden kurtaracağız, tam bağımsız Türkiye ku­ racağız derlerken,· milletin maddi ve manevi dayandığı temel­ lere nasıl dinamitler koyduklarını, Marksist - Leninist kültür­ le milleti nasıl böldüklerini, manevi değerleri nasıl tahrib et­ tiklerini görmek, insanın tüylerini ürpertir. Atatürk'ün; - Yeni nesil sizin eseriniz olacaktır, Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür bekçiler bekler, dediği öğretmenler, her halde TÖB..,.DER'li öğretmenler değildir.

2- Bir veya iki örnek TÖB-DER'in marifetlerini ve mak­ satlarını izah etmeye kati gelecektir, sanırım: a) TÖB-DER'in Çorum Şb. nin kongreleri oldu. Kongre­ lere devrimci öğretmenler, TİP'li öğretmenler, TSlP'li öğret-


Dr. Tahsin Ünal

44

menler, Yurtsever Devrimci öğretmenler, Birlik Dayanışmacı öğretmenler, CHP'li öğretmenler katıldı . Türkiye Öğretmenler Birliği adı altında toplanmış öğret­ menlerin 6 gruptan oluştuğu görülüyor. Bunlardan: 1 976: Kongresinde CHP'liler, TSlP'li öğretmenlerin ken­ dilerine oy vermesiyle başkanlığı ve idare kurulunu kazandı­ lar. 1 977: Kongresini TİP'li ve TSİP'li öğretmenler kannası kazandı. 197 8

:

Kongresini 88 oyla Yurtsever Devrimciler grubu

kazandı. - CHP'li ve Birlik Dayanışmalılar 87 oy aldılar. - TİP ve TSİP' liler 85 oy aldılar. - Devrimci Öğretmenler 44 oy aldılar. - 305 öğretmenin katıldığı öğretmenler kongresindeki ideolojik farklılıklar ve gruplar, seçimi bir oy fark ile kimin kazandığı calib-i dikkattir. TÖB-DER, Türkiye öğretmenler birliği değil, öğretmenlerin parçalanması, bölünmesidir. Çe­ şitli ideolojik fraksiyonlardır. Fraksiyonlar karmasıdır. İdeolojik bakımdan öğretmenlerin bölünüp parçalanması, öğrencilerin bölünüp parçalanmasına sebep olmuş, bu d atop­ lama 30-35 sol fraksiyon olarak aksetmiştir. Öğretmenler gi-


Siyasi Yazılar ve Konuşmalar

45

bi öğrenciler de birbiriyle silahlı mücadelelere girişmişlerdir. B u mücadele, okulda başlamış, sokakta ve şehirlerde devam emiş, hapishanede bitmemiştir. Bir milletin bekasını temin etmek için, istiklal ve hürriye­ tini korumak için öğretmenleri arasında birlik ve beraberlik olmazsa, böyle öğretmenleri yetiştiği nesiller arasında da bir­ lik ve beraberlik olmaz. Böyle bir millet, 2-3 nesil sonra da­ ğılır. Başka bir milletin şikari ve kölesi olur. Böyle bir karga­ şa döneminde milliyetçiliğin ve milliyetçi nesillerin önemi, herhalde kendiliğinden anlaşılır, sanının. Çünkü bunlar, bazı hataları olsa bile daima milli bekanın, devletin yanında, bun­ ları yıkmak isteyenlerin karşısındadırlar (Halkın Kurtuluşu

Dergisi, Sayı: 10815). b) Bir de, TÖB-DER'in 4. 1 l . 1 97 8 ' de "Demokratik Eği­ tim Kurultayı" toplantı . Buna bakalım. Kurultay ' a çeşitli ide­ olojilere mensup üye öğretmenlerden başka;

1- Milli Eğitim Bakanlığı' nın Genel Müdürleri ve genel müdür yardımcıları katıldılar.

2- Şube müdürleri, şube şefleri katıldılar. 3- CHP'li milletvekilleri, 4- DİSK temsiİcileri,

5- Pise Genel Sekreteri katıldılar. Kurultay'da pek sert ve heyecanlı konuşmalar oldu ve


Dr. Tahsin Ünal

46

başlıca üç önemli konu üzerinde duruldu. a) Üretici öğretime önem vermek, kişinin üretici gücünü artırmak, b) Halkların dil ve kültürleri üzerindeki faşist baskıları kaldırmak ve asimilasyona son vermek, c) Sayılan az olan halkların (Kürtlerin ve Ermenilerin de­ mek istiyor) dil ve kültürlerinin özgürce gelişmesine ortam hazırlamak:, ırkçı ve şöven baskıya son vermek (Roja Welat

dergisi, sayı 516) (Aynı tarihli Tercüman ve Milliyet vb.) Kongrede Türk milletinden bahsedilmedi. Harmancının habe­

ri yoktu. Serçeler kavga ettiler. Bu ve buna benzer istek ve icraatler Ruslar tarafından As­ ya'da aynen istenmiş ve yapılmış, Rus assimilasyonu tatbik ve tahakkuk ettirilmiştir (Bkz. Stebde Ezan Sesleri, A. Bennig­

sen ve C. Lemercier, Quelquejay: Ter: Nezih Uzel, lstanbul 1981, s. 166-184 ve 195-245). Kongrede münakaşası ve müdafaası yapılan Marksist Leninist ve bölücülüğe� 1- Hükümet komiseri,

2- Milletvekilleri, 3- Milli Eğitim Bakanlığı'nın yetkilileri acaba neden iti­

raz etmediler? Neden soruşturma açtırmadılar? Neden seyirci kaldılar? Hikmetinden sual olunmaz!


47

Siyasi Yazılar ve Konuşmalar

Bu en azından TÖB-DER + CHP'nin organik bağlar ha­ linde işbirliğine verilen bir ödün (muvafakat - tasvib) değilse nedir? Anlaşılıyor ki CHP hükümeti faşizme (ve MHP) düş­ man, ama bölücülüğe ve Marksizme dosttur. "Anlaşılıyor ki, CHP, sosyalist ve demokratik derneklerle işbirliği ve organik bağ halindedir". lyi ama kimileri, k:uyrukçuluğun bii vecibesi olarak CHP'ni sıkıştırmayacak, kimileri de iktidara gidenlere bağlı gençlik kuruluşlarının, sesi sedası çıkmamaktadır"

(Genç Sosyalistler Dergisi, Sayı: 2513). O halde CHP +TÖB­ DER + POL-DER ve 1Gri işbirliği ve organik bağlar bulun­ duğunu, biz değil, solcu bir fraksiyon dergisi söylüyor. "Assimilasyona son" diyen G. Gazioğlu idi (Roje Welat, sayı 5/ son sayfa) Şimdi nerededir? Tutuklanmı şken kim azad etti? -

TÖB-DER'li

fakat

ilkokul

öğretmenleri

de,

7.8. 1980'de Ankara'da bir kongre akdettiler. Burada da aynı ideolojik münakaşalar, konuşmalar oldu. Bakanlığın yetkilile­ ri, CHP milletvekilleri bulundular.

- Kongrede şehitlere saygı duruşu yapılmadı. - Siyasi bildiriler yazıp salonda ve sokakta dağıtıldı. - Milliyetçi öğretmenler döğüldü. MHP bunu; 1) Adliye bakanlığına, 2) Milli Eğitim Ba­ kanlığı'na bildirdiği halde "Kongre kararlan tasdik edilme-


Dr. Tahsin Ünal

48

melidir" dediği halde hem kongre kararlan tasdik edildi hem de suçlu olmadığı kabul edilerek takibat yapılmadı (Teşkilat

Rap. Kls. IV/c, D/40-41, Mahk. Kls. 126, Avk. Kls. 91). Meclisde de bu derneğin önemine binaen uzun ve sert münakaşalar oldu. (8.2. 1 979 tarih, 46. birleşim ve 2. oturum,

s. 21 7 vd.) - "İlk hamlede M. Eğitim Bakanlığı merkez teşkilatında: 1- Müsteşar, 2-

İki müsteşar yardımcısı, 3- Yirmi genel

müdür ve daire başkanı, 4- On Talim Terbiye üyesi, 5- Otuz Genel Müdür yardımcısı, 6- Elli şube müdürü, 7- Yüzelli me­ mur, müstahdem görevden alındı ve yerlerine TÖB-DER'li­ ler tayin edildi. İl teşkilatlarında: 1- 66 Milli Eğitim Müdürü, 2- 69 Eği­ tim Enstitüsü Müdürü, 3- 250 Halk Eğitim Müdürü, 4- 500 Milli Eğitim Müdür Yardımcısı tayin edildi. Bunların yerine de TÖB-DER'liler getirildi (s. 21 7) Lise müdür yardımcıları ve öğretmenleri hariç. Tayin edilen TÖB-DER'li öğretmenler arasında, din ve Türklük aleyhinde olanlar, T. Cumhuriyetine bağlı olmayan­ lar, komünizmden mahkfim olanlar, orduya hakaret ederek mahkfim olanlar, polisce arananlara yataklık yapıp saklamak­ tan sanık olanlar. Banka soyan, katil olanlar, yedek subay okulundan çavuş çıkarılanlar, öğrencisine tasallut edip mes­ lekten atılanlar, vb. vardır.


Siyasi Yazılar ve Konuşmalar

49

Aynca TÖB-DER' lilerin Marksist - Leninist bir kuruluş olduğunu, kendi yayınlan, programlan, kongrelerindeki ko­ nuşmaları ve nihayet 9 Ağustos 1 978'de Ankara'da yaptıkla­ rı 9. kongreleri açıklamış ve göstermiştir. Şubat 1 979' daki Ankara' daki "Devrimci Eğitim Kurultayı"nda; 1- Halkların kendi dilleriyle öğretim yapmaları, asimilas­ yona son verilmesi, tekrarlamışlar ve savunmuşlardır. 2- Atatürk' ün ilkelerini ırkçı ve şövenist bularak çocuk­ lara öğretmemişlerdir. Okullardaki tarihi tabloları kaldırmış­ lardır. Milli Eğitim Bakanı bunların hiç birisini görmemezlikten, bilmemezlikten gelmiştir. Hiç birisi hakkında kanuni işlem yapmamıştır. TÖB-DER'li öğretmenler, öğrencileri alet ede­ rek, aşağıda ilk okula kadar inmişler, yukarıda TBMM'nin kapısına kadar getirmişlerdir. "Okullardaki tarihi mefahir tablolarını neden kaldırıyor­ sunuz?" diye sorulduğunda "Okuyanları tahrik ediyor!" ceva­ bı verilmiştir.

TÖB-DER 'iN YAPTIKLARI 1 - DGM tarafından ve komünizm suçundan 1 2 seneye mahkum olan İhsan Demirci Sarıkamış Lisesi' ne Müdür, am­ casının oğlu Necati Demirci de aynı liseye Müdür Yardımcı­ sı tayin etmiştir.


Dr. Tahsin Ünal

50

2- lddaname s. 206 "Ben hapisten çıkardığım adamları, 6 aydan fazla ceza alanları, 4.5 sene ceza alanları, 1 5 yıl ceza alanları öğretmen yaptırdım. Şimdi yanımıza gelmiyorlar" (Niyazi Ünsal - CHP Erzincan Senatörü) demesi, nice komü­ nist mahkOmların öğretmen tayin ettikleri ve bu kutsal mesle­ ği nasıl ifşat ettiklerini gösterir. 3- Anıttepe Akşam Lisesi'nde Timur Köse isminde bir öğretmen, sınıfta tabancasını çekerek öğrencisine beş el kur­ şun atmış, şans eseri olarak çocuk yaralanmışsa da ölmemiş­ tir. Sebep; öğretmen sınıfta devamlı olarak, dersi bir yana bı­ rakır, revizyonizm propagandası yapardı, anlatırdı. Kendisine kurşun sıkılan öğrenci; "Hocam, ya herkese söz hakkı veriniz, konuşalım, ya da revizyonizm konularını bırakarak, dersimi­ ze başlayalım !" demesidir... Öğretmene herhangi bir kanuni işlem yapılmamıştır. Görevine devam etmektedir.(26. 11. 1978

Tarih, 12. Birleşim, 1. oturum,

s.

509).

ötrenci Sürgünü 1 1 .5 . 1 978 tarih, 144. birleşim ve 1 . oturum. (Sadi Somuncoğlu) Öğretmen ve öğrenci sürgünleri cum­ huriyet tarihinde görülmemiş boyutlara ulaşmıştır. - Adana Eğitim Enstitüsü 33, Aydın Ortaklar Eğt. Enst. , 80, Gümüşhane Eğt. Ens. , 450, Kütahya Eğt. Ens. ,

7, Denizli

Eğt. Ens., 25, Çorum Eğt. Ens., 55, Samsun Eğt. Ens., 9, İçel


Siyasi Yazılar ve Konuşmalar

51

Eğt. Ens., 1 8 , Hatay Eğt. Ens., 8, Erzincan Eğt. Ens., 1 0, Es­ kişehir Eğt. Ens., 84, Çankın Eğt. Ens., 40, Demirci Eğt. Ens., 20, Zonguldak Eğt. Ens., 45 , Tokat Eğt. Ens., 6, Sivas Eğt.

Ens., 28, Çanakkale Eğt. Ens., 35, Adana Eğt. Ens., 74 ve Edime Eğt. Ens., 20 olmak üzere toplam 1 047 . Bir kaç gün içinde tahkikatsız, jandarma zoru ile istekleri hilafına, nakil istiyorlarmış gibi belge imza ettirilerek, okulla­ nndan alınmışlar, atılmışlardır, sürülmüşlerdir (Meclis Tuta­

nak Der., s. 585). Belgelerle tesbit edilmiş olan hakikat bu iken Milli Eği­ tim Bakanı Uğur; "67 Enstitüde 1 1 0 bin öğrenci var. Onlann zamanında yüksek puan almış, fakat okullara alınmamış 40 . bin genç okullara alınmamıştır. Biz bunlann haklannı iade ederek okullara aldık. Ayının gözetmeden çocuklan okutaca­ ğız. Ben kendi partimin bakanıyım!". Peki ama okuldan atılan çocukların hakkı mükteseb sahi­ bi olan gençlerin hakkı ne olacak? Neden bunlan atıyorsu­ nuz? Bunlann cevabı yok! Sürgün konusuna değinmiyor. - AP sıralanndan "Partinin değil, milletin bakanı ol" ses­

leri... (s. 589). 15.6. 1 978 tarih, 159. birleşim ve 1 . oturumda;

- Yukanda bahsedilenlerin dışında, sadece ve yalnız 8-10 kadar enstitünün dışında açık bulunan 50 eğitim enstitüsünde


Dr. Tahsin Ünal

52

milliyetçi öğrenciler derslere girememektedir. Buna mukabil solcu öğrenciler her okula ve her derse girebilmektedir. - Ahmet Karahan (CHP Gaziantep) "köpekler giremi­ yor!" .. - Memleketin milliyetçi gençlerine köpek diyenlere, söz­ lerini aynen iade ediyorum. . . ODTÜ - Sosyal Bilimler Fakül­ tesi, İTÜ, Ege Üniversitesi' nin bazı fakültelerinin, .Hacettepe kampüsüne, Siyasal Bilirrıler'e ve Hukuk Fakültesi'ne de mil­ liyetçi gençler giremiyorlar ve okuyamıyorlar (s. 356). Yalnız Necati Bey Enstitüsünde 1 senede (bir öğretim yı­ lında) sadece disiplin cezası ile 600 öğrenci sınıfta bırakılmış­ lar, birer senelerini kaybetmişlerdir. Disiplin cezası ile sınıfta bırakılan öğrenci sayısı 50 bin civarındadır ve garip bir tesü­ düftür ki bunların hepsi de milliyetçi öğrencilerdir. Soldan ise hiçbir öğrenci ne disiplin cezası almış v ene de sınıfta kalmış ve ne de sürgün edilmiştir. - İsmet Atalay (CHP, Kars) "Oh ! . . Oh ne güzel." Gerek Gaziantep milletvekili Ahmet Karahan'ın "Köpek­ ler giremiyor" sözüne ve gerekse Kars milletvekili İsmet Ata­ lay'ın "Oh ! Oh" demesine gülmek değil, derin derin düşüne­ rek, zari zari ağlamak lazımdır. Zira solcular olay çıkarır, sağ­ cıların üzerine atılırsa, gece herhangi bir mahallede bomba (dinamit) patlar, mahalleye gelen kolluk kuvvetleri ellerinde-.


53

Siyasi Yaz.ı/ar 11e Konuşmalar

ki listeye bakarak 1 5-20 sağcı genç toplar götürürse, Meclis­ te milletvekilleri hiçbir sorup araştırmaya lüzum görmeden, milletin yarınlarını düşünmeden, köpeklere oh oh çekerse, bu­ na ağlanmaz da ne yapılır? - Savaştepe Enstitüsü' nde solcular olay çıkarıyorlar, mah­ kemede 1 5 solcu öğrenci tutuklanıyor. Sağdan kimse tutuklan­ mıyor. Okuldaki TÖB-DER'li idarecilerle, okulun önünde nö­ bet bekleyen POL-DER'liler harekete geçiyorlar. Mahkemenin tutuklamadığı 1 5 öğrenciyi birer sene okuldan uzaklaştırıyorlar

(15.6. 1978 tarih, 159. birleşim, 1. oturum,

s.

357).

Devletin kara treni 7- 10 gün Kars' a gidemez ve buna önem verilmek, üzerinde durulmazsa, Kars Kalesi' ne Rus bayrağı çekilir ve 1 saat bayrak kulede dalgalandığı halde, kimse önem vermez ve üzerinde durulmazsa, ODTÜ ' de öğ­ renci seçimlerini kazanan Dev-Genç' liler, üniversite binasına kızıl yıldızlı bayraklar çekerler, altından gelip geçen hocalar, kolluk kuvvetleri kızıl yıldızlı bayrakları görürler, önem ver­ mez, ses çıkarmazlarsa, bütün bu felaket habercilerine ve da­ vetçilerine, milletvekilleri "Oh! Oh ! . ." derlerse, buna "Sahib­ siz vatana düşman yaraşır" diyerek, ağlanmaz da ne yapılır? !


54

Dr. Tahsin Ãœnal


İGD İGD "İlerici Gençlik Derneği", CHP'nin bir yan kuruluşu olduğu şuradan anlaşılıyor. Sol fraksiyonlara mensup olanlar bizzat Ecevit'e "Sosyal faşist" diye bağırıyor. Ecevit bunları duyuyordu (Kubalı: Senato Konuşması). Bunun gibi yine sol fraksiyonlar neşriyatlarında, "İGD'li sosyal faşistlerden hesap soracağız ... Besleme 1GD'li, sosyal faşistler, Sadık Canalan yoldaşımızı katlettiler." (Halkın Kurtuluşu, Sayı: 10518). CHP yan kuruluşlarından biri olan Demokratik Sol Dernekler Fe­ derasyonu (DSDF), yine DİSK kanalıyle CHP yan kuruluşla­ rından biri olan 1GD'yi "Dünya Demokratik Gençlik Federas­ yonu" tarafından davet edilmesini çekemiyor ve İGD tek ba­ şına gençliğin sorunlarını ortaya koyacak ne yetkiye ve ne de bir dünya görüşüne sahiptir. lGD'liler ne kadar CHP ve Rus­ ya ile ilişkilerini inkar ederlerse etsinler, bazı gerçekler vardır ki, bunları inkar edemezler. Biz onların toplantılarında "Yaşa­ sın Sovyetler Birliği" diye bağırdıklapnı, DİSK'in kuruluş yıldönümünde (yani 13 Şubat gecesi), geceye gelenlerin bile dikkatini çekecek şekilde, yan tribünlerde oturduklarını, gece­ ye gelmek isteyen pek çok kimse davetiye bulamazken, dave-


Dr. Tahsin Ünal

56

tiyelerin İGD' lilere dağıtıldığını, yan tribünlere oturtulup slo­ gan attıklarını, "Yaşasın Rusya" diye bağırdıklarını biliyoruz.

(Halkın Sesi Gazetesi, Sayı: 14915 - 15112). Keza "İGD Denizli Şubesi Kongresi, yazılı fotoğraftaki yazıya dikkatle bakınız: İşçi sınıfı partisine özgürlük diye ya­ zılıyor ve imza yerinde İGD var. İGD afişinin manası anlaşı­ lıyor. lGD, DİSK'e parti diyor ve bu partinin kurulması için ona özgürlük verilmesini istiyor" (ilerici Yurtsever Gençlik

Gazetesi, Sayı: 5512). Görülüyor ki DİSK kanalı ile CHP destekliyor. Keza, Ecevit'in "Sola da sağa da karşıyız" demesini kına­ yan Halkın Kurtuluşu gazetesi "Faşizme koltuk değneği olan Ecevit hükümeti ve CHP gerçek yüzünü bir kere daha göster­ di. Bunlar Ümraniye olaylarının gerçek faillerini biliyorlar.

Çünkü artık bunlar gizli saklı şeyler değildir.

Olay, halkın gö­

zü önünde olmuştur. Tutukluların açıklaması da olayı izah edi­ yor, ortaya koyuyor, "idam mangasını" ve "halk komitesi" gi­ bi illegal kuruluşlar, CHP hükümeti de, CHP milletvekilleri de biliyorlar" (Halkın Kurtuluşu Gazetesi, Sayı 103, son sayfa). Bunları ben söylemiyorum. Bunları sol fraksiyonlar gaze­ telerinde söylüyorlar. Yukarıda adı geçen DSDF, CHP' si, sol­ cu gençlerin TİP' e kaydığını görünce DSDF kurmuş ve bizzat Ecevit;


57

Siyasi Yazılar 11e Konuşmalar - "Onların -gençlerin- çektiği acıyı biz de çekiyoruz", - "Halkın istediği kadar sola açılacağız" - "Yasaların üstünde doğa yasası var",

- "Genç olsaydım bende aynı şeyleri yapardım" vb. dedi. Solcu gençleri etrafında topladı. Devrimci Sosyalist Dernekler Federasyonu (DSDF) ve arkasından da : - Devrimci Gençlik Derneği (DGD), - İleri Gençlik Derneği (İGD), -

Kemalist

Devrimci

(KDSDD) vb. kuruldu.

Kemaliz.in ve Ecevit,

s.

Sosyal

Demokrat

Derneği

(Dr. Celal E. Boz.kurt; Marksizm -

406-411 ).

Keza sol fraksiyon neşriyatından yine "İlerici Yurtsever Gençlik Gazetesi: "İGD 'liler, DİSK ile birlikte CHP parale­ linde çalıştıklarını kendileri bildikleri gibi, CHP milletvekil­ leri, POL-DER'liler de biliyorlar. Bunu biz de biliyoruz" di­ yor

(aynı gazete, Sayı: 5511 1) Terör, yalnız sağ-sol arasında değil, sol fraksiyonlar ara­

sında da olmuştur. Mesela bakınız :

1- Yalnız 1 Mayıs'ta Taksim' de birbirlerinden 38 kişi öl­ dürmüşlerdir . Aynca;

2- Aydınlık Dergisi Sayı: 35/39


Dr. Tahsin Ünal

58 3- Dev-Yol Özel Sayı: 1 0 4- Halkın Kurtuluşu, Sayı: 1 06/6, 104/1 . 5- Halkın Birliği, Sayı: 3 1/4

6- İYGD (ilerici Yurtsever Gençlik Gazetesi, Sayı:

52111) 7- Dev-Yol bildirisi, Sayı: 42 ve diğerleri...

Bunlar okunursa, sol fraksiyonlar arasında ve "Türkiye Devrimci iç savaş aşamasındadır" diyerek, acımasız nasıl in­ san öldürdüklerini anlamak mümkün olur. 30-35 (35-40) olduklarından bahsedilen, bazen 47 adet

sol fraksiyon vardır, denilen bu fraksiyonların, kendi araların­ da "rekabet ve hakimiyet" meselesi sebebiyle birbirleri ile düşman oldukları, birbirlerini öldürdükleri halde ülkücülere karşı müttehiden saldırdıkları, ülkücüierden 3 bin 600 kişi öl­ müş olmasından da bellidir. lGD ile CHP hükümetinin ilişkileri ve organik bağları meclisde de dile getirilmiştir. 1- 25.2 . 1 979 tarih ve 5. Birleşim;1 . oturumda,

- (Sad� Somuncuoğlu) Sıkıyönetim_ bahsedilince Ece­ vit'in rahatsız olduğunu ve bu rahatsızlığın sebebini biliyoruz. Sıkıyönetim ilan edilince onun yandaşları olan ıı'ÖB-DER, POL-DER, DİSK, P�Y._-Genç, lGD gibi Marksist ve bölücü-


Siyasi Yazılar ve Konuşmalar

59

lere zarar gdecekti. Bunlara zarar geleceğinden rahatsız olu­ yor. Keza, 20.2� 1 978 tarih ve 58. birleşim, 4. oturumda İçişle­ ri Bakanlığı bütçesi konuşulurken: - S . S . Bu hükümetin veballerinden biri; a) Bölücü, yıkıcı, rejim düşmanı komünist derneklerin mensuplarını devlet kadrolarına yerleştirmesidir. Bu militan­ larla devlet kadrolarına ipotek konulmuştur (Kendi tabiriyle kapının tokmağını çevirmek kolaylaşmıştır. T.Ü.). 20 Mart 1 979 günü Ankara'nın işgali provasını hatırlayınız. Semtler­ deki. dernek ve mahalle komiteleri semt ve mahalleleri, DİSK, TÖB-DER, POL-DER, Tüm-Der, lGD ve Dev-Genç men­ supları da caddeleri, devlet kuruluşlarının, Bakanlıkların ka­ pılarını tuttular. Belediyenin, sular idaresinin, karayollarının vb. araçları ile caddelere barajlar kuruldu. Yollar kesildi. Kimse vasıta bulup işine, vazifesine gidemedi. İki milyonluk şehirde hayat felç oldu. b) Hükümetin diğer bir vebali de, anarşiye hala bir teşhis koyamamış olmasıdır. Memur, öğretmen ve öğrenci sürgünle­ ri ile yandaşlarına hem yer hem de Dev-Genç, 1GD, Dis­ Lis' e kurbanlar hazırlamasıdır (s. 480, 481). demektedir.


60

Dr. Tahsin Ãœnal


KİMDİR VATANPERVER? İbrahim Arvasi "Tarihi Hakikatler" adlı kitabının 1O-1 1 . sayfalarında; ••Hareket ordusunun İstanbul üzerine yüıiidüğü o günlerde Bulgar Kralı bizzat, Sultan Abdülhamid'e bir tel çekti. Kral, Eclirne'yi bana verirseniz, Selanik'den gelmekte olan ha­

reket ordusunu çil yavrusu gibi dağıtırım. Siz de tehlikeden kur­ tulur, saltanatınızı sürdüıiirsünüz" diyordu. Sultan Abdülhamit; - "Şahsıma gösterdiğiniz dostluğunuza eiı samimi teşek­ kürlerimi sunarım. Lfildn ben, saltanatımın ve hanedanımın devamını sağlamak için Türk ordusunun üzerine bir yabancı ordunun, özellikle dün tebaanuz olan bir Bulgar ordusunun, taarruz etmesine, Türk çocuklarının Bulgarlar tarafından im­ ha edilmesine hiçbir zaman razı olamam. Buna vicdanım mü­ saade etmez. İstemem. Yere batsın yardınunız! Bir Osmanlı padişahının kendi iç meselesini halletmek için dışardan ordu celbettiği, yardım istediği nerede ve ne za­ man görülmüştür?" diye cevap vermiştir. Sultan Abdülhamit'i beğenmeyen, ölü eti çiğner gibi Ab­ dülhamid' i ağızlarında sakız yapanlar, onun bu tutum ve dü­ şüncesinden ders almalıdırlar.


Dr. Tahsin Ünal

62

Vur, fakat dinle. Senin ecdadın tahtından, tacından olmak üzere olduğu çok tehlikeli bir anda bile, Türk çocukları öle­ cek, bir vilayet elden gidecek diye düşmandan yardım isteme­ yi şeref ve haysiyetine yediremiyor. İstemem, yere batsın yar­ dımınız diyor. Ya sen; Lenin gelsin, Mao gelsin diyorsun. Ol­ maz, diyenlere memleket sathında kurşun sıkıyorsun. ne kötü evlatrnışsın meğer!


DEVLET DAİRELERİ "Milü beka, milü kültürle temin edilir. Milü kültürünü red eden milletler ve onlann çocuklan, başka bir milletin şi­ kan olmaya mahkumdur. " (T. Ü.) Ecevit, 1 968' de yaptığı bir konuşmasında ''Tarihin hiç bir devrinde gençlik, bugünkü kadar güçlü ve etken olamamıştır. Gençliğe bu gücü ve etkenliği veren öğretmenlerdir. Türk öğ­ retmeninin bu ödevi, ne kadar başarıyla yapmış olduğu, Tür­ kiye'deki son gençlik hareketleriyle görülmüştür" demişti 1 • Ecevit'in "Türk öğretmeni" dediği v e başarılarını öğdüğü öğretmenler, milli ve dini kültürden kopmuş, onu inkar yolu­ na sapmış, TÖB-DER' li öğretmenlerdir ve onun da küçük bir azınlığıdır. Her milletin ve devletin öğretmeni, kendi milleti­ nin dinini, diyanetini, tarihini ve kültürünü genç nesillere öğ­ retir, dolayısıyle vatan ve milletinin bekasını temin edecek nesiller yetiştirirken, "Türk öğretmeni" demek için bin şahit isteyen TÖB-DER'li öğretmenler, ellerine ve vicdanlarına havale edilen genç nesillere, Türk milletinin asırlık düşmanı olan Moskof u ve onun dünyaya hakim olmak için vasıta ola­ rak kullandığı komünizmi, Türk evladına öğreten ve şartlan-


Dr. Tahsin Ünal

64

dıran ve bu yolla asırlarca hür ve müstakil yaşamış olan Türk milletini, Moskof un kölesi yapmak isteyen öğretmen, Türk öğretmeni olamaz. Ancak Rus öğretmeni olur. Ecevit bu Sov­ yet öğretmenini öğüyor. TÖB-DER'li bir azınlık, Sovyet öğretmeni olduklarını kendileri yazıları ile belgelemişlerdir. TÖB-DER'li bir öğret­ men bir yazısında, Türk ordusunu kasdederek, tam bir komü­ nist ağzıyla "Sırmalı askerleriyle, tasmalı köpekleriyle varsın gelsinler. Birgün mutlaka halkım tarafından ezileceklerdir" diyor. Türk ordusuna, subay ve paşasına hakaret eden bu öğ­ retmen Türk öğretmeni değil, Türk ordusunu beğenmeyen, Türk halk kurtuluş ordusu diye kızıl ordu kurmak isteyenlerin öğretmenidir. Okulun kara tahtasına "Türkiye Halk Kurtuluş Ordusuna üye ol" diye öğrencileri komünizme davet eden ar­ kadaşı ile beraberdir. Bu da Türk halkını, kendi halkı kabul ederek "Halkım" dediği Türk milletini, kendi gözbebeği ordu­ suna karşı isyana teşvik ediyor. Bir TÖB-DER'li şair:

"Celaliyim haksızlara, Faşistlere şu itlere Yüksek alçak tepelere Kızıl bayrak çekeceğiz " diyor. Kendisini Osmanlı lmparatorluğu' ndaki isyankar ve asi · Celfili kahramanlarına benzetiyor. Başka bir ifade ile komü-


Siyasi Yazılar ve Konuşmalar

65

nist bir anarşist olduğunu saklamıyor. Kendi fikrinde olmayan millete faşist, yanlış yolda olduğunu söyleyenlere it diyor. Türk bayrağını beğ�nmeyen TÖB-DER'li öğretmen elinde taşıdığı kızıl bayrağı zabtettiği tepelere, zafer bayrağı olarak çekeceklerini söylemekten çekinmiyor. Bir başka TÖB­ DER'li şair de;

"Örnek istersen Ailende örnek. Bilimsel sosyalizme yürü. .. ha .. yürü!. . Kalem kıran hakimleri, Elbet bir gün yargılanz " diyor. Şair demeye cür'et gerek. Dil gerek, yürek gerek. Cahil olmak gerek. Ey ! . . M. Emin'ler, Y. Kemal' ler ve M. Akifler. Mezarınızdan kalkın. Bir bakın. Sizin şahıslarınızda yığılmış ve dile gelmiş milli kültür, milli ruh ve heyecan nasıl yok olup gitmiş görün . . . Ahfad-ı izamınız, fikren ve ruhen nasıl iflas etmiş .. Ne diyor, kime ve neye hizmet ediyor? . . dinleyiniz . . . Şair torunlarınız bize örnek alın diye komünist Allende'yi gösteriyorlar. Bütün komünistlerin ağzı ile insanın aklını, fik­ rini, inançlarını ve ruhunu inkar eden, insanı, makinenin bir dişlisi kabul eden komünizmi, nesl-i necibe "bilimsel sosya­ lizm" diye kabul ettirmeye çalışıyor. Suçluları mahkum eden hakimleri, yargılamaya kalkıyor. Bunları da, devrin Başba­ kan'ı "Türk öğretmeni başarılı gençler yetiştiriyor" diye öğü­ yor. Kimden, kime şekva edelim?


Dr. Tahsin Ünal

66

"Arkadaşlar, şu an üzerimize düşen görev, halk cephesi­ nin kurulmasıdır. Öncümüz işçi sınıfıdır. Adım adım mevzi­ leri ele geçire geçire, halk cephesinin şartlarını oluşturmalı­ yız. Demokrasiden sosyalizme böyle geçilebilir."3 TÖB-DER'li öğretmen tam bir moda düşüncesiyle, kur­ tarılmış mahalleler, kurtarılmış bölgeler ve şehirler tavsiye ediyor. Kurtarılmış bölgelerde halk cephesi şartlarını oluştu­ ralım. Halk Cephesi kuralım. lşçi sınıfının öncülüğünde ihti­ lfil yapalım. Demokrasiden sosyalizme ancak böyle geçilebi­ lir diye maksadı izah ediyor. Milli Eğitim Bakanının iltifatlarına mazhar olmuş, başka bir TÖB-DER'li öğretmen pek çok meziyetlere sahiptir. Bu öğretmen Tunceli' de iken "Kürtçülük ve komünistiIk" propa­ gandası yapmıştır. 26. l l . 197 1 'de kara tahtaya "Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu'na üye olun" diye yazmıştır. 3 1 . 10. 1 97 1 'de okulun duvarına 2 1 . 1 2. 197 1 'de Malazgirt'e giderek ortaoku­ lun duvarlarına Dev-Genç imzalı komünist sloganları yazmış ve afişler asmıştır. 3. 1 2. 1971 'de öğrencilerini boykota teşvik etmiştir. Aynı sene Jandarma Teğmeni Fehmi Altınbilek'in evine dinamit atmıştır. 1 973'de ikinci defa sıkıyönetim tara­ fından tutuklanmıştır. 1 977-1978 ders yılında kendisi resim öğretmeni olduğu halde, müzik dersi boş geçtiğinden, ikinci dönem müzik dersine de girmiştir. Müzik dersinde çocuklara:


Siyasi Yaz.ılar ve Konuşmalar

67

"Ege denizi karannca Dağlar uykuya dalar. Yine siyah oralarda (ovalarda olmalı) isyan ateşi yanar Kızıl yıldız parlayınca Emekçinin kalbinde Kazma kürek patlayacak Faşistlerin beyninde " Şiirini öğretmiştir. Bunun doğru olduğu anlaşılınca bu öğretmeni mahkemeye vermek gerekirken Sinop' dan Zongul­ dak.' a tayin edilmiştir. Fakat o, Danıştay' a dava açmış, öğret­ menin daha evvelki eylemlerini bilmeyen Danıştay, tayini durdurma kararı vermiştir. Kanunlar, derneklerin siyaset yapmasını yasaklar. Fakat Ecevit bir konuşmasında "Böyle bir zihniyet kendi kendini al­ datmadır. Siyaset, toplumdaki her insanın yaşamını öyle etki­ ler ki, bu kadar önemli bir faaliyeti yani siyaseti, toplum sade­ ce partilere ve siyaset adamlarına buakamaz. Toplumda hak, kurumlar, okullar ve dernekler, siyasetin sessiz seyircileri ola­ rak kalmaya katlanamazlar" diyerek Dernekler Kanununu çiğ-

. İıedi. Siyaset yapan dernekleri kanadının altına aldı ve himaye etti. 1974'de Başbakan olan Ecevit himayesi altında bulunan TÖB-DER'li öğretmenlerin ve DİSK'li işçilerin çoğunu, ya


Dr. Tahsin Ünal

68

komünizmden tutukle\nmış, ya mahkemede hesap verir veya mahkum olmuş vaziyette buldu. Bir yandan Af Kanunu çıkar­ tırken, bir yandan da vazifeleririe iade emri verdi. Özellikle, komünizm kaynağının okullar ve buralardaki TÖB-DER'li öğ­ retmenler olduğunu çok iyi bilen Milli Eğitim Bakanı, 7.2. 1 974 tarih ve 000.01/1 14 numaralı bır tamimle valilere mahkumiyet­ leri sebebiyle okullardan TÖB- DER' lilerin vazifelerine iade edilmesini istedi. Hatta 14.2. 197 4 tarih ve 61 5/3638 numaralı özel yazıdan da anlaşılacağı gibi bazı arkadaşlarına özel mu­ amele yapılmasını istedi. Bu suretle TÖB-DER' liler ve DİSK' liler resmen CHP ta­ rafından desteklendi. Parti ve dernekler daireler halinde birbi­ rinin içine girdi . Ortanın solundan, yeni CHP'ye buradan Sos­ yal demokrasiye ve Sosyalist Enternasyonalizme kadar seyre­ den parti , aynı çizginin paralelinde yürüyen TÖB-DER' le ve DlSK' le iç içe girdi. Bunun sonucu olarak TÖB-DER' li 28 öğretmen CHP'den milletvekili oldu. Bunlardan 23 tanesi l Mayıs ' da Taksim ' de yapılan DİSK nümayişine katıldı . DlSK' lilerle beraber "Yaşasın Sovyet Rusya! .. Yaşasın TKP' diye bağrıştılar. Milletvekili N. Ölçen "1 Mayıs 'ın bayram ol­ masını öğünçle kabul ediyorum"4 derken, S. Genç "1 Mayıs'a bile bile ve inanarak katıldım"5 dedi .

5 1 ilde yapılan TÖB-DER toplantılarına katılan CHP'li milletvekilleri "TÖB-DER'li aydınların faşizmi boğacağın-


Siyasi

Ycwlar ve Konuşmalar

69

dan, faşizm uygulamaları göğüslediklerinden, Genel Kurmay Başkanının 35 bin lira maaş aldığından, egemen sınıfların toplumun tabanı ile ilişki kuran öğretmenlere zorluk çıkardık­ larından bahseden konuşmalar yaptılar"6• Şu birkaç örnekten, hergün cereyan eden olaylardan açık­ ça anlaşılıyor ki, daireler halinde CHP'si, TÖB-DER' le, TÖB-DER CHP' si ile iç içedirler. 24 ve 25 Aralık'ta büyük şehirlerde sokaklara dökülen 1 6- 1 8 yaşlarındaki lise öğrenci­ lerini sokaklara döken, okullardaki sıralan masa ve sandalye­ leri, labaratuvarlan tahrib ederek bütçeyi milyonlarca lira za­ rara sokan öğrencilerin arkasında TÖB-DER'liler vardır. On­ ları mahkOm edecek olan kanunlara karşı çıkanların arkasın­ da CHP vardır.

1 - 5.7.1 968 tarihli Ulus Gazetesi. 2...:. 28. 1 2 . 1 974, Malatya Kapalı Spor Toplantısında okundu. 3- 2.3.1 975 tarihli Ortad�u Gazetesi. 4- 24.4. 1 978 tarihli Milliyet ve Tercüman Gazeteleri. 5- 1 Ekim 1 979 tarihli Milliyet ve Tercüman Gazeteleri. 6- 1 8 . 1 . 1 975 tarihli Adalet Gazetesi.


70

Dr. Tahsin Ãœnal


KONYA OLAYLARI HAKKINDA RAPOR İhsan Kabadayı ve gençlik kollarından Mustafa ile bera­ ber saat bir raddelerinde Konya'ya vardık. Olayların cereyan tarzını şöylece tesbit ettik:

A) Eğitim Enstitüsü Ola.ylan: AP'li diye Nahit Menteşe tarafında Eğitim Enstitüsü' ne getirilen Rahmi Demirbaş okula geldiği Haziran-1 6 Ocak 1 978 gününe kadar� 1- Okula öğrenci alımı esnasında, "Komünist öğrenci al­ mıyorum !" diye işe başlayarak, lOO'den fazlası Güneydoğu Anadolu' dan olmak üzere yaşlan ileri öğrencileri okula alma­ ya başlıyor. Ülkücüler, bu öğrencilerle birkaç gün temas edin­ ce, alınanların bir kısmının samimi (Yeniden Milli Mücadele­ ci) olduğunu, bir kısmının renk değiştirmiş komünist olduğu­ nu anlıyorlar. Durumu bir yandan AP İl B aşkanına bir yandan okuldaki müdür yardımcılarına haber veriyorlarsa da müdür� "Okula ülkücüleri almadığım için bu karalamaları yapıyorsunuz, de-


Dr. Tahsin Ünal

72

ğil mi? Sizden başka kimse okumayacak mı? Milletin evladı, yalnız siz misiniz?" gibi laflar ederek karışık öğrenci alımına devam ediyor. Bu sene enstitüye her zamankinden 1 00 öğren­ ci fazla alınıyor. 2- Dersler başladıktan sonra gruplaşmalar başlıyor. Bir­ kaç kere ülkücü öğrenci temsilcileri Müdür Rahmi Demir­ baş' a "Efendim bu (Yeniden Milli Mücadelecilerin) elinde biz zaman zaman bıçak görüyoruz. Bunları polislere yakalat­ tıralım" diye ikazda bulunuyorlar. Fakat Müdür; "Onlarda varsa sizde de var!" diye cevap veriyor. Fakat bununla kalmı­ yor Müdür okulda aratma yaptmyor. Ülkücülerde 2-3 bıçak yakalandığı halde (Yeniden Milli Mücadelecilerde) bıçak ya­ kalanmıyor! Fakat bundan sonra Müdür Rahmi Bey, ülkücü­ lere baskı yapmaya başlıyor. 3- Bu sırada Müdür yardımcılarından birinin evine dina­ mit atılıyor. Müdür bunu ülkücülerden biliyor. Emniyete ül­ kücü sınıf temsilcilerinden ve lider durumunda olanlardan 1 2 kişinin ismini veriyor. Verdiği işimler arasında bir sene evvel okuldan ayrılmış bir öğrencinin ismi de bulunduğu anlaşılın­ ca, ihbar ciddiye alınmıyor ve çocuklar serbest bırakılıyor. 4- Şahsen bendeniz ocak ayı başında maaşımı almak için Karaman' a gitmiştim. Dönüşümde Konya'da bir kaç gençle görüşmüştüm. Gençler bana;


Siyasi Yazılar ve Konuşmalar

73

- Hocam, Enstitü karışık. Huzur yok ! Bu Müdür başımı­ za bir iş açacak. Okulda bıçakla dolaşan Yeniden Milli Müca­ delecileri koruyor! Bize de durmadan baskı yapıyor. Polise ihbar ettiğimiz zaman gelip arama yapıyorlar. Birşey bulamı­ yorlar, demişlerdi. O zaman bendeniz de, "Öyle ise Müdür, yeniden milli mücadeleciler ve polis beraber çalışıyor kana­ atı" oluşmuştu.

5- Müdür Rahmi beyin 1 0. 1 . 1 978 tarihli (Türkiye' de Ya­ rın) gazetesinde bir beyanatını okudum. Müdür Rahmi Bey bu beyanatında vatanperverliğinden, vazifeperverliğinden ve bu yola başkoyduğundan bahsediyor ve "Beyler sınıfta, koridor­ larda okul bahçesinde marşlar söyleyecekler ses çıkarmayaca­ ğız. Öğretmenlere karşı gelecekler, ses çıkarmayacağız. İda­ reye karışacaklar ses çıkarmayacağız. Müdür yardımcılarının evini dinamitleyecekler ses çıkarmayacağız" diyor ve durumu polise bildirmenin vazifesi olduğunu söylüyo�du.

Nitekim

1 2. l . 1 978'de bir bildirisinde marş söylemeyi, slo gan atmayı _ yasaklıyor ve öğretmenlere saygılı olunmasını istiyordu.

B) Hadise Günü: 1- Hadise 1 3 . 1 . 1 978 Cuma günü çıkıyor. O gün son ·sınıf­ lar okulda değillerdir. Ülkücü öğretmenlerin de bir kısmının dersi yoktur. Matematik 1/C' de sınıf temsilcisi (mümessili) seçimi yapılıyor. Seçim esnasında münakaşa çıkıyor. Müna-


Dr. Tahsin Ünal

74

kaşa esnasında (Yeniden Milli Mücadeleci) bir öğrenci dışarı fırlıyor, önce koridorda sonra bahçede birkaç kere polis düdü­ ğü öttürüyor (çocuklar o gün yeniden milli mücadelecide po­ lis düdüğü olduğunu öğreniyorlar). Düdüğü duyan yeniden · milli mücadeleci grubu bahçeye fırlıyorlar. Sair sınıflardaki ülkücüler de "Ne oluyor? Neye koşuyorlar? Polis mi bastı? Polis mi kovalıyor?" diye merak saikasıyle ve olanlardan ha­ bersiz bahçeye çıkıyorlar. Ülkücüler bahçeye çıkarken önden ve arkadan yeniden milli mücadelecilerin bıçaklı saldırılarına uğruyorlar. Üç ülkücü sırtından ciğerine kadar işleyen bıçakla ağır, 1 1 ülkücünün kalça ve karnından ağır, 4 ülkücünün başından

hafif olmak üzere 14 kişi ağır, 4 kişi hafif olmak üzere yara­ lanıyorlar. Polis yetişiyor. Daha kötü olacak olayları önlüyor. Hafif yara olanların miktarı gazetelere geçmiyor. Çocuklar hemen hastaneye kaldırılıyorlar ve kurtarılıyor­ lar. 2- Müdür Rahmi Bey hadiseden sonra;

- Ben hadisenin olacağını akşamdan biliyordum, diyor. - Müdür Bey biliyordun da neden polise başvurup tedbir almadın, diyorlar. - Bu kadar olacağını sanmıyordum, diyor. Çocuklar; "Birkaç gün önce burada arama yapıldı. B unların bıçağı ve


Siyasi Yazılar ve Konuşmalar

75

sopası o zaman neye yakalanmadı? Öyle ise bunlar bıçakları­ nı ve sopalarını okulun içinde saklıyorlar! Buna da siz göz yu­ muyorsunuz?" diye bağrışıyorlar. Müdür; - "Siz taşırsanız, onlar da taşımaya hak kazanırlar" diye cevap veriyor. Çocuklar; "Kimin bıçak taşıdığı, kimin taşıma­ dığı belli oluyor" diyorlar. Çocukların hatta bazı öğretmen ar­ kadaşların kanaati; Müdür Rahmi Bey bıçakları, sopaları, zencirleri hatta polis düdüklerini kendi odasında sakladığı. Hadise esnasında yeniden milli mücadelecileri dağıtan mü­ dürdür şeklindedir.

C) Selçuk Üniversitesi 'ndeki oltıylar: 1- Aynı gü? yani 1 3 . 1 . 1 97 8 Cuma günü öğleden önce Selçuk Üniversitesi'ne açılan sokakların başında önce 2' şer, 3 ' er, zaman geçtikçe 8 ' er - lO ' ar kişilik gruplar toplanıyorlar. Saat 1 2.00 raddelerinde üniversiteden, hiçbir şeyden haberle­ ri olmayan ülkücüler çıkıyorlar. Çeşitli sokaklara doğru yürü­ yorlar. Köşebaşlarında duranlar hep bir ağızdan; - Kahrolsun faşistler! . . Bugün ihtilal günüdür ! . . Faşistle­ re ölüm ! . . diye bağrışarak silahlarını çocukların üzerine bo­ şaltıyorlar. Çeşitli yerlerde, ikisi ağır olmak üzere 10 kişi ya­ ralanıyor. Derken polis geliyor. Polisi görenler kaçıyorlar. Po­ lis kaçanları kovalamıyor. Yakalamıyor. Polis, silah sesini duyarak gelen, yahut üniversite binasının karşısında Devrim


Dr. Tahsin Ünal

76

1Ikokulundan çocuğunu almaya gelen velilere; Kimlerdi bun­ lar? Tanıyormusunuz? Nereye durup nereye doğru ateş ettiler gibi tesbit işleri ile zaman geçirmiş ve solcuların kaçmaları için zaman kazandırmıştır. Devrim İlkokulu duvarında 8 kur­ şun yeri tesbit edilmiş, bir mermi de camı kırarak içeri girmiş ve müdürün odasından karşı duvara sap�mıştır. Polis geldiği zaman hareket ede1 yaralıları hastaneye kal­ dırmış. İki tanesini de 'Bunlar öl rtuiş' diye üstlerini örtmüşler. Sonra bunların da ölmediği anlaşıldığından onlar da hastane­ ye kaldırılmıştır. 2- Görgü şahitleri:

a) Fadime Erdoğdu: Ben çocuğumu okuldan almak için gelmiştim. Devrim 1Ikokulu önünde duruyor ve dersin bitme­ sini bekliyordum. Derken saat 1 2 falandı. Ukden çocuklar çık­ maya başladı. Önce iki öğrenci, sonra beş öğrenci yere seril­ di. Öğrenciler geri içeri kaçarken 5 kişi daha yere serildi. Ben 12 öğrenci vuruldu sanıyordum, 1 0 öğrenci vurulmuş, dedi. 3- CHP'liler Devrim 1Ikokul Müdürü ve buradaki öğret­

menler komandodur. Küçücük öğrencilerimize faşistlik öğre­ tiyorlardı. Onlar da din iman yok. Belki bizim çocuklar ko­ mandoları korkutmak için birkaç el silah atmışlardır. Yarala­ nan üniversite öğrencisi falan yok. Yalan söylüyorlar, diye propaganda yapıyorlar imiş.


Siyasi Yazılar ve Konuşmalar

77

D) Öğretmen Yusuf Dedal'ın şehit edilmesi: 1- 14. 1 . 1 978 Cumartesi günü okul olmadığından, Kon­ ya' ya ailesini ziyarete gelen genç öğretmen, 1 976-1 977 ders yılı sonunda Konya Eğitim Enstitüsü' nden mezun olmuştur. Karaman Ortaokulu' na Fransızca öğretmeni tayin edilmiştir. Olay günü Enstitüden tanıdığı yaralı arkadaşlarını hastaneye ziyarete gitmiştir. Hastane dönüşü Aladdin Tepesi kenarında­ ki caddede dört arkadaşı ile beraber gezerken, 4 kişilik bir grubda bulunan bir kişi tarafından tabanca ile vurularak şehit edilmiştir. Konya Başsavcısı Celal Beyin ifadesine göre katil tabancasını çekmiş, sol bileğini destek yaparak Yusuf'u vur­ muştur. Bu sırada Yusuf'un ve yanındakilerin, kendilerine ateş edileceğinden ha�rleri yoktur. Katil yakalanmamıştır. Aranmaktadır.

2- CHP ' liler, Yusuf; Enstitü ' ye girebilmek için Ülkü Ocağına kaydolmuştur. Mezun olunca onların bir sürü katiller olduğunu anlayınca onlardan ayrılmıştır. Türkeş ' in "geri dö­ neni vurun" emri gereğince Ülkücüler öldürdü, esasında Yu­ suf devrimci idi, diye propaganda yapmaktadırlar.

3- Ertesi gün yani 1 5 . 1 . 1 978 Pazar günü Yusuf'un cena­ zesine polis �üdahale ediyor. Cenazeyi vermek istemiyor. Polis; "İtin biri daha ölmüş, gömüverin! İtler birbirini yiyor! Dokunmayın yesinler, memleket de kurtulsun !" diyor.


Dr. Tahsin Ünal

78

Fakat oraya toplanan ailesi, öğretmenler, Enstitü öğrenci­ leri tahrike kapılmıyorlar. Fakat şehidin k�ndilerine teslim edilmesini bir Müslüman olarak cenaze namazının kılınması­ nın gerektiğini söylüyorlar. Cenaze namazının kılınmasına müsaade ediliyor. Defin­ den sonra üç bin kadar kalabalık, aynı yoldan dönerken, po­ lisler caddeyi kapatıyorlar. İhsaniye tarafına gidip oradan da­ ğılacaksınız diyor, öğretmenler sebebini soruyorlar. Bizden bu memlekete fenalık gelmez, diyorlarsa da polisler hayır ol­ maz, diyorlar. Bu sırada kalabalık arasından polisleri yuhala­ yanlar oluyor. Bunun üzerine ilk sırada bulunanlar coplarla, sonradan katılan polisler sopalarla (ki cem' an 500-550 polis) 3 bin ki­ şiye saldırıyorlar. Sis bombaları atıyorlar, öğretmenler de da­ hil olmak üzere öğrencileri copluyorlar. Sokaklara kaçanları yakalayıp yer yer sokak sokak copluyorlar. Pencerelerden olayı görenler, polislere "Etmeyin evladım! Bir insan böyle döğülmez. Günahtır, onlar da ana kuzus� !" diyorlarsa da po­ lisler "Siz ne diyorsunuz? Biz bunlardaıi · .ne çekiyoruz ! Biz bugünü bekliyorduk !" diye cevap veriyorlar.

E) 19.1.1978 olaylan: 1- Bugün Konya'ya vardık. Varır varmaz Ticaret Lise­ sinden gruplar halinde dağılan ülkücü öğrencilere, bir köşe


Siyasi Yazılar ve Konuşmalar

79

başında duran 4-5 kişilik bir grubun otomatik silahlarla ateş açtıklarını (Cemal Bostancıoğlu, Mehmet Dikici, Kubilay Ulusoy, Uğur Selvi, Nureddin Özerdem, Mustafa Tulukçu, Bilal Yüksel, Yavuz Aydemir hafif, Ahmet Aşık ile Şahin B uyrukbilen'in ağız ve başlarından ağır yaralandıklarını, Şa­ hin'in hastaneye götürülürken vefat ettiğini, Ahmet'in de can çekiştiğini öğrendik. Halkdan bazı kimselerle ve mesela tüc­ cardan Hüseyin Baral ile Emlak Kredi Bankası Müdürü ile te­ mas ettik. Çok üzgün olduklarını söylediler. 2- Saat 1 6.00 raddelerinde

ll Başkanımız Nihat Bircan,

Metin bey ve İhsan Kabadayı ile beraber valiyi ziyaret ettik. Valinin de asabı gergin ve üzüntülü idi. Bazı serzenişlerimize verdiği cevabda: "Albayım size açık söyliyeyim. Biz sağcı olarak birleş­ mezsek, sol bizi ezecektir. Emrimde 700 polis var. 600' ü Pol-Der'e kayıtlı solcudur. Yanyana bulunan Pol-Der ile Töb-Der ve Konya' daki solcular cephe birliği halinde çalışı­ yorlar. Polisi Ülkü-Bir'i aratmaya gönderiyorum. Kapıdan giremezse camı kırarak içeri giriyor. Arama yapıyor. Eğitim Enstitüsü' ndeki, Selçuk Üniversitesi 'ndeki suçluları yakala­ maya gönderiyorum. Solcuları değil, ülkücüleri yakalayıp ge­ tiriyorlar. TÖB-DER'i aratmaya gönderiyorum, içeri girmi­ yor! Niçin girmediniz, neye aramadınız? diye soruyorum. "Girerseniz dinamit atarız, sizi kurşunlarız diye bizi tehdit


Dr. Tahsin Onaı

80

ediyorlar" diyorlar. Polisler, gizli tutulması gereken arama ve baskınları birkaç saat önce solculara haber veriyor, dedi. Bu sırada Ankara' dan Emniyet Genel Müdürü aradı. Em­ niyet Genel Müdürü ile Müdür Bey karşıt fikirli değil. Kon­ ya' da solcular kitle halinde ülkücülere saldırıyorlar. Şahin ile beraber 10 Ticaret Lisesi öğrencisini köşebaşında durup sol­ cular otomatik silahlarla taramışlardır. Şahin ismindeki çocuk ölmüştür şeklinde konuştu (Sonra Ülkü-Bir' deki arkadaşlar da POL-DER ile TÖB-DER'in beraber çalıştığını, Ülkü­ Bir'in camını kırarak içeri giren polisin, TÖB-DER' e girme­ diğini teyit ettiler). Aynı gün Konya Başsavcısı ile de görüştük. Savci ve ha­ kimler eğer doğru ise biz karşımıza gelene ideoloji sormayız. Şahitlerden dinlediğimize göre karar veririz, dediler. 3- 1 9. 1 . 1 97 8 :Perşembe akşalİll saat 1 6.30-22.00 arasında

Ülkü-Bir Başkanı Suat Telatar, Ülkücü İşçiler Başkanı Hasan Uysal, Ülkü Ocağı Başkanı Murat Yılmaz, Ülküm Başkanı Ahmet Petekçi, Ünay temsilcisi Ali Şimşek, Türk-Metal Baş­ kanı E. Aslıyüce, MİSK Bölge Temsilcisi Ahmet Polat ile bir toplantı yapıldı.. Kısa bir siyasi tablo çizildikten sonra kendi­ lerine ve teşekküllerine ağırbaşlı, itidalli ve akıllı olunması, olaylar karşısında paniğe ve ümitsizliğe kapılınmaması tavsi­ ye edildi. Tahrik ve teşviklere kapılmadan, sık sık toplanıla­ rak meseleleri kendi aralarında müzakere ve karar alınması,


Siyasi Yazılar ve Konuşmalar

81

kararların tatbik edilmesi tavsiye edildi. Aralarına katılarak bağırıp çağıranların provakatör olabilceği, susturulması hatır­ latıldı. 4- Cuma günü Cuma namazından sonra Selimiye'den Nalçacı Caddesine kadar Şahin' in cenazesini eller üzerinde getirip defnettik. 3 bine yakın kitle, gayet sessiz ve vakur bir şekilde ülkücü genci defnettikten sonra yine sessiz dağıldı. Tabutun önünde gençlerin yazdığı bir slogana Konyalılar' ın ağladıklarını gördüm:

Senin başucunda taş Bizim gönlümüzde yaş Sen borcunu ödedin Sıra bizde Ülküdaş deniliyordu. Şahin'in şehit edilmesi üzerine 1 2 kişi tutuklanıp tevkif edilmiş, bunlardan Hamza Yenal ile Hilmi Özdoğan suçlarını itiraf etmişlerdir. Birisi de ismen tesbit edilmiş, aranıyordu.

Sonuç: 1 - CHP iktidar olunca her yerde olduğu gibi Konya' da da, solcular müttehit ve cephe birliği halinde ülkücüleri sin­ dirmek dağıtmak için harekete geçmiş vaziyettedirler.

2- 7-1 0 gün içinde iki ülkücü şehit, 1 7 Eğitim Enstitü­ sünde, 10 tanesi Selçuk Üniversitesi' nde 9 tanesi de Ticaret lisesinde olmak üzere 36 kişi yaralanmıştır.


Dr. Tahsin Ünal

82

3- Ülkücüler silahsız ve müdafaa halindedir. Solcular si­ lahlıdır. Taarruz halindedir. Saldıranlar· ülkücüler değil, sol­ culardır. Halle bunu bilmiyor. CHP propagandası ile doğru bi­ linenler de yanıltılıyor, onun için sık sık basın toplantısı yapa­ rak hakikatleri hallca anlatmakta fayda vardır. 4- Nerede böyle olaylar olursa, oraya hemen bir. milletve­ kili arkadaşla Genel Merkezden bir arkadaşın gitmesinde mo­ ral takviyesi ve teşkilatınuzı yalnız bırakmamak_ bakımından sayılamayacak kadar büyük fayda vardır.


SOSYAL DEMOKRASİ 15 Temmuz 1 973 tarihinde idi. Bir çok gazeteler "Türki­ ye' deki solcular, bazen insani bir veche vererek, bazen fakir­ lik edebiyatı yaparak, bazen sosyal demokrasiden bahsederek, bazen Anayasadan ve işi hukuki cepheden ele alarak, kam­ panyalarına başladılar. Bazı gafil aydınları da emellerine ve ideolojilerine alet etmeye muvaffak oldular" diye yazıyorlar­ dı. 9 Nisan 1 977' de Ecevit Uşak'da konuşur: "Faşistlere memlekette hayat hakkı tanımayacağız" diye konuşurken Uşak da toplanan devrimci gençler "Diğer devrim şehitleri gi­ bi Mahir'lerin, Ulaş'ların ve Deniz'lerin izinden giderek inti­ kamlarını alacağız. Sosyal demokrasi düzenini kuracağız" di­ ye bildiri dağıtıyorlardı. Sol'un ve sosyal demokrasiyi kurmak isteyenlerin, dört senede büyük mesafeler katettiği açıkça görülüyor. Solun ve sosyal demokratların sözleri maksatlı, kelimeleri imfilı, cüm­ leleri dolambaçlıdır. Asıl maksatları ince bir tül perdenin ar­ kasında ve saklıdır. Lenin "Kim sosyalizme yani komünizme, sosyal demokrasi dışında, başka bir yoldan varmak .isterse, is­ ter istemez hem ekonomik bakımdan hem de siyasi bakımdan


Dr. Tahsin Ünal

84

gerici bir sonuca verir" diyor. Açıkça anlaşılıyor ki Lenin, sosyalizme demokrasi yolunu takib ederek yaklaşılacağını ve komünizme bu yolu takib ederek varılacağını söylüyor. Baş­ ka türlü bir yolla, mesela devrim yolu ile varılamayacağını sözde ifade ediyor.

İlk nazarda doğru gibi görünen bu sözün arkasında, anla­ yanlar için birçok manalar ve yollar vardır. 1- Bir kere, sosyalizm yani komünizm ile bizim anladığı­ mız manada demokrasi birbirine ters düşen iki ifadedif: Çün­ kü bildiğimiz kadarı ile sosyalizmin olduğu yerde demokrasi, demokrasinin olduğu yerde sosyalizm (komünizm) olamaz. Bizim sosyalistlerin durmadan sosyal demokrasiden bahset­ meleri, milleti şüphelendirmemek ve kendi saflarına çekmek içindir.

2- Hakikat bu olduğuna göre, öyle ise Lenin neden sos­ yalizme, demokrasi yolundan başka bir yoldan gidilemez, di­ yor? Çünkü demokrasi, sosyalizmin önüne çekilmiş, insanla­ rın samimi bir aşkla bağlı bulundukları, insanların gözlerini kamaştıran ve cezbeden bir Leyladır. Kelebekler ışığa, Mec­ nun Leyla' ya, insanlar hürriyet ve demokrasiye aşıktır. De­ mokrasi, komünizmin önüne çekilmiş, insanları cezbeden, in­ ce bir tül perdedir. Hürriyet ve demokrasi perdesinin cezbesi­ ne kapılan insanlar, bu perdenin hemen bir milimetre arkası-


Siyasi Yazılar ve Konuşmalar

85

na saklanmış olan komünizmi göremezler. Çünkü perdenin arkası sisli, perdenin arkası sislidir ve karanlık.Ur. Hürriyet ve demokrasi cezbesine kapılan insanlar, perdenin dibine kadar yaklaştıktan sonra, arada bir milimetre mesafe olduğundan geri dönemezler. Bu noktada kendilerini bekleyen ve sosya­ lizm tuzağına düşerler veya sosyalizm çukuruna yuvarlanır­ lar. Bunlar için artık geri dönüş yoktur. Hani, hayat ile ölüm arasındaki mesafe kıldan ince, kılıçdan keskin bir mesafedir, derler ya, bunun gibi birşey. Kuşu ökse ile yakalarlar. Komü­ nizmde demokrasi, insan avlayan öksedir. Bu nedenle komü­ nistler, durmadan demokrasiden bahsederler.

3- Memleketimizdeki solcuların bahsettikleri sosyal de­ mokrasiden maksat, bütün insanlığın bir samimi aşk ile bağlı bulunduğu, yolunda kan akıtılıp can verdiği hürriyet ve ideal demokrasi değildir. Monarşilerde, meşruti idarelerde, cumhu­ riyet ve çok partili demokrasilerde, hürriyet ve demokrasi, hu­ kukun ve yasaların teminatı altındadır. Bu rejimler ister iyi, ister kötü olsunlar ve olabilir. Fakat hürriyet ve demokrasi, toplumu teşkil eden bütün sosyal dilimler içindir. Bütün bir millet içindir. Sosyalizmin ise kendisine göre bir hürriyet ve demokrasi anlayışı vardır. 1 9 1 7 ' den beri Rusya' da ve komünizmin ya­ yıldığı her yerde, onunla demokrasi anlayışı ve tatbikatı, yal­ nız proletarya sınıfının hürriyeti ve demokrasisi anlayışıdır.


Dr. Tahsin Ünal

86

Hürriyet ve demokrasi yalnız işçi sınıfının hakkıdır. Köylü­ nün, esnafın, tüccarın, serbest meslek erbabının hürriyetde - hakkı yoktur. Demokrasi nimetlerinden istifade edemezler. Bu itibarla bizim solcular, demokrasi derken, işçi sınıfının de­ mokrasisini kastetmektedirler. 4- Dahası var; işçi hakkı, işçi hakimiyeti ve işçi demok­

rasisi (sosyal demokrasi) için mücadele ettiğini ve edeceğini söyleyen sosyalistler, gayesine ulaştıktan, idareyi ele geçir­ dikten sonra, işçiyi sıkılmış bir limon kabuğu gibi bir kenara atmaktadır. Hatta yalnız bir keqara da atmakla kalmayıp elin­ den sendika kurma hakkını, grev hakkını alarak işçiyi eski Roma şerfleri gibi serfleştirmektedir. Zafer kazanılıncaya ka.

dar kılıç kullanılır. Sonra kı"nına konur ve duvara asılır. Fakat sosyalizm kılıcı zaferden sonra da, işçinin üzerinde demokle­ sin kılıcı olarak kullanmaktadır. O halde solun, sosyal demokrasiden bahsetmesine inanıl­

mamalıdır. Sosyal demokrasi perdesine yaklaşılmamalıdır. Son pişmanlık fayda vermez. Doğu Avrupa milletleri pişman­ dırlar. Fakat bu pişmanlığın kurtuluş için hiçbir faydası yok­ tur.


ECEVİT'E GÖRE DEVLET ADAMI ... "Devlet adamlarında şu vasıflar aranır: - Devlet adamında istikrar. Bu istikrar fikir istikrarı, dav­ ranış istikrarıdır. Kişilik istikrarıdır. - Şartlara göre zaaf değil, şartlara rağmen metanet aranır.

(13. 7. 1955, Ulus) - Siyasete atılanlar için en büyük tehlike, günü gününe düşünür duruma gelip davranışlarını ve söz ve fikirlerini ge­ niş bir zaman perspektifi içinde değerlendirmekten yoksun ol­ maktır

(8. 7. 1957, Ulus)

- Devlet adamı bir gün efendi, bir gün küfürbaz olmama­ lıdır. Bir gün rakibine efendice sözlerle hitab e�en bir devlet adamı, ertesi gün aynı rakibine halk huzurunda, meclis kürsü­ sünde küfür ederse, millet nazarında itibarını kaybeder ve kiınsenin yüzüne bakamaz.

( 13.8.1955, Ulus)

- Tarih, yalnız kendi bildiklerinin doğru olduğunu ve bunların milletin yararına doğru olduğuna inanan ve bu inan­ cından şüphe etmeyen kimselerin eline fırsat geçince düşün-


Dr. Tahsin Ünal

88

celeri istikametinde toplanmaları nasıl felakete götürdükleri­ nin misalleriyle doludur.

(1 7.4. 1965, Milliyet)

- Bir kimse, herşeyi bildiğine inanıyor, başka düşüncele­ re, kafasında yer vermiyorsa aydın değildir. Eline fırsat geçer, hükümeti eline alırsa topluma mutsuzluğa ve yıkıntıya sürük­ ler.

(21.5. 1965, Milliyet) - İki türlü şahsiyetsizlik vardır. Biri kendisini başkasına

benzetmek şahsiyetsizliği, öteki de herkesi kötüleyerek, ken­ disini

üstün

bir

kimse

gibi

gösterme

şahsiyetsizliği.

( 19.9. 1965, Ulus) - Devlet adamı hırçın değil, olgun olmalıdır. - İnsan haklan beyannamesi ve kanunlarımız, "Bir suçu işlemekten sanık herkesi, kanunen suçu tesbit edilmedikçe suçsuz kabul eder" kanunlarla suçu tesbit edilmeyen kimseyi suçlu ilan etmek, devlet adamlığı ile bağdaşmaz.

( 10. 12. 1959,.

Ulus) - Biz sokak savaşları yerine, topluma dostluk ve barış ge­ tireceğiz. Kardeşlik düzenini getireceğiz.

(4.5. 1973, Barış)

- Batıda bir bekçi, bir vatandaş anarşiden ölürse o hükü­ met düşer. CHP iktidarı vatandaşa huzurlu bir gelecek sağla­ yacakur.

(24. 9. 1973, Banş)


Siyasi Yazılar ve Konuşmalar

89

Ecevit'e Cevaplar Şimdi bunları birer birer izah edelim: Görülecektir ki, Ecevit kendisini ve kendi ruh halini izah etmiştir. 1- "Devlet adamında kişilik, fikri ve davranış istikrarı ol­ malıdır. Çelişkisiz olmalıdır" diyen Ecevit' in bizzat kendisin­ de böyle bir istikrar yoktur ve konuşmaları, fikirleri çelişkiler­ le doludur. Fantomlara. lüzum yoktur dediği halde Başbakan olduktan sonra "Fantomlara lüzum vardır !" diyerek fikir deği­ şikliği yapan bizzat kendisidir. "Amerika gölge etmesin baş­ ka ihsan istemez !" dedikten sonra bizzat gidip Aınerika' dan yardım isteyen kendisidir. 2- Devlet adamı günü gününe değil, geniş bir zaman per­ sektifi içinde düşünmelidir diyen Ecevit'in, bizzat kendisi gü­ nü gününe düşünmekte ve olaylar karşısında küçülmektedir. Kendisi "Kahramanmaraş olaylarında soykırımı olmuş, bunu faşistler yapmışur'' derken İçişleri Bakanı "Hayır, olaylan solcular çıkarınışur" diyor. 3- "Devlet adamı bir gün efendi, ertesi gün küfürbaz ol­ mamalı" der. Daha ertesi gün de "Karanlıkta kurşun sıkan kahpelere, canilere, katillere göstereceğiz ! " der

(s. 22, 23)

kendisi Ecevit'i anlatıyor. 4- Tarih, kendi bildiklerinin doğru olduğuna inanan ve bundan dönmeyen, başka fikirlerin doğru olabileceğini kabul


Dr. Tahsin Ünal

90

etmeyen devlet adamlarının millete felaket getirdiğinden bah­ seder. Fakat kendisi sosyaliz�n dışında doğru bir fikrin ola­ bileceğini katiyyen kabul etmez. Milliyetçiliği durmadan kı­ nar ve mahkemeye verir. O halde kendisi, anlattığının

ta ken­

disidir.

5- "Devlet adamı yalnız kendi bildiklerine inanıyor, ka­ fasında başka düşüncelere yer vermiyorsa, aydın değildir. Millete mutsuzluk ve yıkıntı getirir" diyen Ecevit, kendisini anlatmıştır. Millete çok değil, iki senede mutsuzluk ve yıkın­ tı getirmiştir.

6-- "İki türlü şahsiyetsizlik vardır. Biri kendisini başkanı benzetmek, öteki boş olduğu halde kendisinde varlık ve baş­ kalarından üstünlük vehmetmektir" diyen Ecevit, seçim mey­ danlarında Kastro gibi köylü şapkası giymekle, omuzunda be­ yaz güvercinler taşımakla kendisini Kastro' ya benzetmesidir. Ötekisi de, şimdiye kadar aldığı ekonomik, .kültürel, anar­ şi ve siyasi önlemlerde cehlini ve beceriksizliğini sergilemiş olmasına rağmen hala kendisinde bir varlık, bir üstünlük veh­ metmesidir.

7- Devlet adamı hırçın değil, olgun olmalıdır diyen Ece­ vit, daha B aşbakan olduğu gün Meclis kürsüsünü yumruklaya yumruklaya konuşmuş, Süleyman Demirel ' e çıkışmıştır. Merzifon'da konuşurken, kendisini konuşturmamak için ül-


Siyasi Yazılar ve Konuşmalar

91

kücü gençlere (Buraya gelin) demiş, onlar gelmeyince (Ben geliyorum !) diyerek kürsüden atlayarak bizzat gençlerin üze­ rine yürümüştür.

(15.4. 1975, Barış)

Ben susamam, halkla beraber saldırganların üzerine yürü­ rüm

(26.6. 1975, Banş), polislere "Siz dağıtmazsanız biz da­

ğıtırız" diyerek aleyhte slogan yapanların üzerine kansı ile beraber yürümüştür

(18.8. 1975, Banş).

Buna mukabil Ecevit, Tandoğan Meydanında Uşak' ta ve çeşitli yerlerde "Azadı Kürdan . . . Tek yol devrim . . . Kahrolsun faşistler'!-·vb. diye bağıranlar için hiç ses çıkarmamıştır. Ereğ­ li' de temel atma töreninde kendisine yuh çekenleri, faşist Ecevit diyenleri yakalatmamış ve döğdürtmemiştir. 8- Ecevit, kanunlarla suçu tesbit edilmeyen bir kimseyi suçlu ilan etmenin devlet adamlığı ile bağdaşmadığını söyler­ ken de kendisini anlatıyordu. Ecevit, bir vakit rtP'e sahip çıkmış, Türkiye İşçi Parti­ si ' ne (mahkemece kapatılmadan komünist denilemeyeceğini) söylemişti. Fakat üçlü MC koalisyonu döneminde Demirel, faşistlerle işbirliği halindedir. Faşizm hükümet eliyle gelmiş­ tir diyerek ( 19.4. 1 976,

Barış) MHP'ni faşist ilan etmiştir. Ma­

latya Belediye Başkanı H. Fendoğlu' nu "Atom Enerjisi Araş­ tırma Merkezi' ndeki faşistler öldürmüşlerdir" dediği halde, doğru çıkmamıştır. Ecevit, mahkemece tesbit edilmediği hal-


92

Dr. Tahsin Ünal

de bazı kimseleri suçlu ilan ederek yazdıkları ile yaptıkları­ nın, fikri ile fiilinin birbirini tutmadığını sergilemiştir. Kişili­ ğinin devlet adamlığı ile ters düştüğünü göstermiştir. 9- "Batıda bir bekçi ölse hükümet düşer. Biz barış ve kar­ deşlik getireceğiz" diyenler iki senede 2 bin 1 00 vatandaş, 62 polis, 3 1 bekçi, subay şehit edildiği halde hergün 8-1 O vatan­ daş öldürüldüğü ve milyarı aşan banka soygunları yangın, tren sabotajları olduğu halde işbaşında kalabiliyorlar. Bu ne kadar pişkinlik, bu ne kadar vurdumduymazlık? ..


TÜRKİYE'DE ÖGRETİM VE EGİTİMİN MANZARASI Türkiye' de 1 968'de yüksek. okullarda ve üniversitelerde­ ki

öğrenciler arasında kanlı

olaylar cereyan ederken,

5.7. 1 968 'de Ecevit, Ulus Gazetesi ' ne yazdığı bir yazısında; - "Tarihin hiçbir döneminde gençlik bugünkü kadar güç­ lü ve etkili olamamıştır. Gençliğe bu gücü ve etkinliği veren öğretmenlerdir. Öğretmenlerin görevlerini ne kadar başarı ile yaptıklarını son gençlik hareketleri göstermiştir" diyor, öğret­ menleri ve ey leınlere kaUlan öğrencileri methediyordu. Ecevit' in öğdüğü öğretmenler TÖS-DER ' e (sonraki adıyla TÖB-DER'e) bağlı öğretmenlerdi. Öğrenciler de solcu öğrencilerdi. O tarihlerde TÖS-DER' li bir öğretmen Türk ordusunu kasdederek; - "Sırmalı askerleriyle, tasmalı köpekleriyle gelsinler. Halle tarafından ezileceklerdir" diye yazarken, TÖB-DER'li şairler de;

Celô.liyim haksızlara Faşistlere, şu itlere Yüksek yüksek tepelere


Dr. Tahsin Ünal

94

Kızıl bayrak çekeceğiz, diye yazıyor ve İstanbul' da B aye­ zıt Kulesine kızıl bayrak çekiliyordu. Yine 1 968 ve 1969 senelerinde nümayişlerde, mitingler­ de ve toplantılarda "Faşist katillerden hesap sorulmalıdır. . . Devrimlere evet. . . İşçi-köylü elele . . 1 4 1 ve 142 kaldırılmalı­ .

dır. . . Yaşasın bağımsız Türkiye... Şahinlerin kanı faşistleri boğacaktır. . . Top, cob ve panzer bizi yıldırmaz . . . Devrimciler bir ölür bin dirilir. . . Kahrolsun Amerikan emperyalizmi . . . Kavgamız durmayacak . . . Tek yol devrim. . . B i z dil farkı din farkı bilmeyiz . . . " vb. gibi pankartlar taşıyorlar, maksatlarını açıkça ilan ediyorlardı . Kendi komünist ideallerine kanla hiz­ met edecek öğrenciler yetiştiriyorlardı. Türk milliyetini ve Türk tarihini inkar edip okumadıkları için, Asya'da komünist Rusya tarafından sömürülen ve Rus emperyalizmi altında ezilen 70 milyon Türk ve Müslümandan hiç bahsetmeden "Kore'de, Vietnam'da, Kamboçya'da zulüm gören ve egemen olmak isteyenlerin yanında olduklarını, em­ peryalizme karşı savaşan güçlerle beraber olduklarını" söylü­ yorlar. Tabii çok gülünç durumlara düşüyorlardı. Sonra dönü­ yorlar Kıbrıs harekatını kınayarak, "Kendisi faşizmin pençe­ sinde olan bir ülke, başka bir ülkeye nasıl özgürlük götürebi­ lir?" diyerek Kıbrıs çıkarmasını tenkit ediyorlardı

(27.2. 1975).

Keza TÖB-DER yayınlarında "Egemen sınıflar sesimize kulak vermez ve direnirlerse halk mahkemelerinde onlardan


95

Siyasi Yanlar ve Konuşmalar

hesap soracağız . . . Şu anda vazifemiz, işçi sınıfının önderliğin­ de halle cephesi kurmaktır. Adım adım, mevzileri birer birer ele geçirerek, kurtarılmış bölgeler kurmak ve demokrasiden sosyaHzme geçmektir" diye yazılmakta idi

(2.3. 1975).

Fakat bunlarla kimse uğraşmıyor, üzerinde durmaya değ­ mez kabul ediliyordu. Fakat yılan CHP'nin göğsünde (şemsi­ yesi altında) büyüyor, ejderha oluyordu. 1 977 genel seçimle­ rini köy ve kasabalardaki TÖB-DER'li öğretmenler sayesin­ de CHP kazanmış ve milletvekili sayısını 2 1 4' e yükseltmiştir. TÖB-DER'li 28 üye, halen parlamentoda CHP' nin milletve­ kilidir. Seçimlerden evvel ve seçimler esnasında TÖB-DER'li öğretmenler hep CHP' nin kazanması için çalışmışlar ve tabii Memurin ve Türk Ceza Kanunumuza göre siyasi ve ideolojik suç işlemişlerdir.

1 974 ' de bir aralık B aşbakan olunca

TÖB-DER'li öğretmenlerin pek çoğunu mahkeme önünde hesap verir bulmuştur. Şimdi Anayasadan, kanundan bahse­ den M. Üstündağ, Milli Eğitim B akanı olunca kanun falan ta­ nımamıştır. Valilere 7.2. 1974 tarih ve 000.0111 14 sayı ile bir genelge göndererek 1 4 1 , 142 ve 1 63 . maddelerden tutuklu ve­ ya takibli öğretmenlerin derhal göreve başlatılmalarını iste­ miştir. Suçlu öğretmenlerin çoğu görevlerine dönmüşlerdir. CHP, iki sene kadar önce yeniden iktidara geldi. Bir kaç gün sonra Ecevit "Biz çocukların ne okuduklarına değil, ne


Dr. Tahsin Ünal

96

yaptıklarına bakarız!" diye bir beyanat verdi. Yapmak, oku­ manın bir sonucu olduğu halde Ecevit'in bu birbirine ters dü­ şen beyanıtı üzerinde duran olmadı. Aslolan okuduğuna bak­ maktır. İnsan, okuduğunun adamıdır. İnsan okuduğun�an öğ­ rendiklerini yapar ve onu müdafaa eder. Ecevit "Biz çocukların ne o�uduğuna bakmayız" dediği yahut bunu demek istediği halde, okullardaki Türk gurur tab­

i

lolarını, Yavuz'un, Fatih'in, Kanuni' nin, Mehmet Eınin' n, M. Akif'in resimlerini kaldırttı.


KÜLTÜR DÜŞMANLARI Zaman zaman gazetelerde kitap ve kültür düşmanlarından bahseden yazılar neşrediliyor. Zaman zaman Türkiye Büyük Millet Meclisi 'nden kitap ve kültür düşmanlarından bahseden sesler yükseliyor. Kimler bu kitap ve kültür düşmanları?. 1 25 8 ' de Kara Hülagu Meraga Rasathanesi kütüphanesin­ de bulunan 400 bin ciltlik kitabı yakmıştı. Aynı sene Bağdat' ı zapteden Kara Hülagu Bağdat' taki 36 kütüphanenin her birin­ de bulunan 300 bin cilt kitaptan 10 bin 800 cilt

k!tabı Fırat

nehrine aurmış ve nehir, aylarca mürekkep renginde akmıştı. Kurtuba ve Gırnata'yı zapteden Kastilya Kralı ve kendisi­ ne bağlı mutaassıp Kardinal Simene Kurtuba da 400 bin, Gır­ nata da 50 bin cilt kitabı kendi eliyle meydanlarda yakınışu. Bolşevikler 1 9 1 7-1 922 döneminde Çarlık Rusya' sının, başta Moskova, Petersburg olmak üzere, büyük şehirlerinde bulunan kütüphanelerdeki kitapları, bu kitaplar dinden, tarih­ ten, sanayiden, san' attan, ahlaktan, üst yapılardan bahseden gerici, tutucu Çar devri kitapları ve kültürel eserleridir. Bun­ lara lüzum yoktur. Yeni nesiller yalnız bir şey bilmelidir. Ma-


Dr. Tahsin Ünal

98

teryalizm diyalektiği ve sosyalizmi bilmelidir, diye binlerce kitabı ve kültürel eserleri imha etmişlerdi. Acaba kitap ve kültür düşmanları derken bunlar mı kaste­ diliyor? Yoksa, biraz geç kalmış olmakla beraber kültür dev­ rimini sonra tamamlamış ve bu arada mazisi binlerce seneye varan, binlerce senenin mahsulü olarak yığılmış bulunan eski Çin kitaplarını ve kültürünü imha eden, Çinli komünistlerden mi bahsediliyor?

Şüphesiz bizim sosyalistler bunlardan bahsetmiyorlar. Bunlar, bizim sosyalistleri ilgilendirmez ! Bizimkilerin huyu­ dur. 200 bin öğretmen içinden 300-400 öğretmen tayin edildi mi onlar için bu tayin değil öğretmen kıyımıdır. 800-900 bin

memurdan 400-500 memur tayin edildi mi onlar için bu tayin değil, memur kıyımıdır. Neden? Çünkü bu tayin edilenler ara­ sında kendilerini tutan öğretmen ve memurlar da vardır. Tıp­ kı bunun gibi okullarda bulunan ve Türk talebelerinin istifa­ desine arzedilmiş olan kitapların arasından kasıtlı olarak alı­ nıp konulan ve komünizmi Türk çocuklarına aşılayan, 30-40 komünizan kitap kütüphaneden çıkarılmışsa, onlar için bu ki­ tap ve kültür düşmanlığıdır! E . . kardeşim ! . . Sen, hem de bi­ .

lerek, şuurlu olarak Türk çocuklarına dünya bilgisini, kültürü­ nü öğreten, özellikle çocuklara milli şuur veren Namık Ke­ rnal ' ın, Şinasi'nin, Ömer Seyfettin' in, Ziya Gökalp'in, R.Oğuz Ank'ın, Köprülü'nün, Peyami Sefa'nın kitaplarını


Siyasi Yazılar ve Konuşmalar

99

kütüphaneden çıkarır, onların yerine Hegel'in, Marx'ın, ·Le­ nin'in, Mao'nun kitaplarını koyarsın. Bu kitap ve kültür düş­ manlığı olmasın da, aksi yapılırsa bu kitap ve kültür düşman­ lığı olsun ... Elinizi, eğer varsa vicdanınıza koyup söyleyiniz. Bu kasıtsız, tarafsız bir düşünce ve bir hüküm müdür? Bir vakitler, 1 950'de Kuleli Lisesi'nde bulundum. Lise kütüphanesinde senelerce birikmiş nadide kitaplar vardı. Kü­ tüphane, insanı doyuran ve dolduran kitaplarla dolu idi.Kader beni 1 966'da tekrar Kuleli'ye gönderdi. Kütüphanedeki o na­ dide, o insanı doyuran, çocuklara milli şuur veren kitaplar yok olmuş. Yerine sosyalistlerin romanları, tarihleri, materyaliz­ me ve sosyalizme ait eserleri doldurulmuştu. Şimdi lisenin kütüphanesi ne haldedir bilmiyorum. Neticesi ne oldu? Ne olacak, 1 2 Mart muhtırasından sonra 700 kadar genç subay, hayat ve istikbalinden oldu. Kitap ve kültür dostluğu ve düş­ manlığı bu mudur? Beyler, eğitim ve öğretimin gayelerinden biri de, mensup olduğu milletin tarihine ve milli kültürüne sadık ve gerekti­ ğinde onu müdafaa edecek genç müdafıiler yetiştirmektir. Marxist, Leninist ve Maoist eğitimle yetişen gençler bu kültür düzeni, demokratik eğitim ve öğretimle yetişen gençler bunun kültür ve düzenini, milli kültürle yetişen genç kuşaklan, milli tarih ve kültürü, hatta böyle bir rejimi müdafaa ederler.


Dr. Tahsin Ünal

1 00

Biz Marxist- Leninist veya Maoist bir kültürle mi yetiş­ tik ki, yahut Marxist veya Maoist rejimle mi idare ediliyoruz ki, gençlerimizi bu kültürün ve bu rejimin müdafii olarak ye­ tiştirelim? Biz Türk değilmiyiz ki, çocuklarımızı Türk kültü­ rü ile yetiştirmeyelim? Neden bilmem ki başkasının kültürü­ ne imrenir ve neden bilmemki başkasının boyunduruğuna kendi arzumuzla boynumuzu uzatırız. Lütfen bir sağcı bir de solcu gazeteye bakınız. Hangisi ki­ tap ve kültür düşmanı, bir anda görürsünüz. Hangisi neye im­ reniyor, neyi istiyor anlarsınız. Kimin, bu milletin kitabına, kültürüne, geleneklerine, dolayısıyla bu milletin bekasına düşman olduğunu anlarsınız ...


KAZILAN KUYU Bir yazımızda, CHP'nin bir kanadı kapitalist, öbür kana­ dı emekçi proleteryadır. Birbirinin amansız düşmanı olan bu iki düşmanı bağrında barındırmaya çalışan CHP, ortanın solu, demokratik sosyalizm gibi sloganlarla bunları bir arada tut­ maya çalışmaktadır. Bu iki sosyal dilimden birini aldatmakta­

dır. Yalanlar söyleyerek, iki tarafa da güler yüz göstermeye çalışmaktadır. Ama bakalım bu yalancının mumu ne zamana kadar, hangi günün yatsısına kadar yanacaktır? Bakalım bu balon ne zaman patlayacaktır? diye yaznuştım. Biz böyle bir yazı yazarken, Avrupa' da neşredilen bir bil­ diriden, inanınız haberimiz yokt�arihi eski olmakla bera­ ber, biz bu bildiriyi itiraf ederiz ki, yeni gördük. Bilindiği gibi geçen sene Mart ayı içinde Alınanya'ya gi­ den Bülent Ecevit, Batı Almanya' da bazı şehirlerde, bu arada 1 6 Mart 1 975 tarihinde saat 1 0.30'da Könics Platz'daki mi­ tingde de bir konuşma yapmıştı . Aynı gün neşredilen bir işçi bildirisinde b ��ız ne deniyor:


Dr. Tahsin Ü'ltll

102

- Ecevit, batan gemisini kurtarmak için, silah yardımı ve kredi alabilmek için efendisi olan Batı Alman emperyalistle­ rine çan3.k tutmaya geldi. Kendilerine "devrimci adını layık gören bazı grup ve kişiler, utanmadan Ecevit sahtekannın çı­ ğırtkanlığını yapmaktadırlar. İşbirlikçi ile onların uşaklarını 'ilerici' olarak göstermeye çalışanlar asla devrimci olamaz­ lar" denildikten sonra, - " 1 973 seçimlerinden önce Ecevit;

- Ak günler diyerek, ak günlere hasret kalanların reylerini alarak, - Kendisini faşizme karşıymış gibi göstererek, faşizme düşman olan ilerici güçlerin reylerini alarak, - Toprak reformu yaparak topraksız köylüye toprak dağı­ tacağını söyleyerek, topraksız köylülerin reylerini alarak, - İşçilere daha geniş haklar vereceğini söyleyerek, işçile­ rin reylerini alarak, - Siyasi özgürlükten yana olduğunu söyleyerek, siyasi özgürlükten yana olanların reyini alarak, - Bütün öğrencilerin üniversiteye alınacağını söyleyerek, öğrencilerin ve öğrenci ailelerinin reylerini alarak, - Ucuzluk getireceğini söyleyerek, pahalılıktan bunalan fakir ve fukaranın reyini alarak,


Siyasi Yazılar ve Konuşmalar

103

1 973 seçimlerinden en kuvvetli parti olarak çıktı. Fakat koalisyon olarak iktidara geldikten sonra; - 14.4 . 1 974 tarihinde Maraş ' ın Türkoğlu ilçesine bağlı Kayalıgöz köyünde, Gaziantep'in Oğuzeli ilçesine bağlı Gü­ neyse, Aydınkaya, Türlü ve Güzor köylerinde ağaların topra­ ğını işgal eden köylülerin üzerine, jandarma gönderdi ve köy­ lüleri zindana attırdı. - İşçi taraftan olduğunu söyleyen Ecevit, İskenderun' da Demir-Çelik fabrikasında hak isteyen 90 işçiyi, Ereğli De­ mir-Çelik fabrikasında 20 kişiyi, Altınova Devlet Üretme Çiftliği' nde 300 işçiyi, İstanbul' da Ülker Büsküvi fabrikasın­ da 1 6 işçiyi, polis ve jandarma ile yakalatıp zindana attırdı. - İ şçi haklarına karşı patronu koruyan Lokavt Kanunu, Ecevit zamanında kabul edildi . - Siyasi ve fikri özgürlükten yana olduğunu söyleyerek, iktidara gelen Ecevit, Kıvılcım gazetesi sahibi Demir Küçü­ kaydın ile Yazı İşleri Müdürü Dündar Erenler'i 44'er yıl ağır hapse mahktlm etti, - Bağımsızlıktan yana olduğunu söyleyen Ecevit, "Ba­ ğımsız Türkiye" diye bağıran ilericileri tutuklattı, - Ucuzluk vaad ettiği halde gaz, şeker, yağ vb. zamlar yaptı .


Dr. Tahsin Ünal

104

- Ecevit Kıbrıs halkının bağımsızlığına, faşist ordu ile be­ raber hayasızca saldırdı. Şimdi yeniden iktidara gelmek ve bütün meselelere çö­ züm getireceğini söylüyor. Türkiye halklarının artık böyle pa­ lavralara, yutturmacalara karnı doymuştur. "Bunlar CHP'nin emperyalizmle işbirliği halinde olan, devrim düşmanı bir parti olduğunu anlatmaktadır", deniliyor ve; "Arkadaşlar, halkımızın tek kurtuluş yolu, silahlı halk savaşıdır, halkın üç büyük silahı vardır; 1- Marksist - Leninist bir parti, 2- Bu partinin emrinde bir Halk Kurtuluş Ord�su, 3- Tüm devrimcilerden oluşan bir birleşik cephe.

İşte Türkiye devriminin yolu budur. Yaşasın Halk savaşı, Yaşasın Marksist - Leninist ve Maoist düşünce. İktidar nam­ lunun ucundadır. Faşizm'e ölüm" deniliyor. İşte, Türkiye'de pek sesleri çıkmayan ve CHP tarafından sırf rey kaygusu ile himaye edilen ve korunan, fakat Alman­ ya' da bar bar bağıran solcuların (komünistlerin) bildirisi ... Bildiriden açıkça anlaşıldığı gibi bunlar CHP ve Ecevit'i de beğenmiyorlar. Ecevit' i revizyonist ve emperyalizmin işbir­ likçisi olarak kabul ediyorlar.


Siyasi Yazılar ve Konuşmalar

1 05

Mecliste ve fakültelerde, meclisi ve öteki partilerin mil­ letvekillerini

1 O sene geride kalmakla suçlayan Ecevit, koy­

nunda beslediği yılanlar tarafından, kendilerinden geride kal­ mış olmakla suçlanmaktadır. Bu bir hakikat iken, CHP lideri Ecevit, kimleri neden hi­ maye eder? Kendisine rey veren samimi vatandaşları neden aldatır? Arkasına düşürdüğü bu insanları nereye sürüklemek ister? Düşürülmek için kuyular kazılıyor, fakat kim, kimin kuyusunu kazıyor? Bunlar, Ecevit namına kolay anlaşılır bir politikanın görüntüsü değildir. Ecevit samimi bir parti lideri ise, memleketi istenmeyen bir badireye sürüklemek istemi­ yorsa, fikirlerine ve politikasına kati bir sınır çizmelidir. Bun­ lar iyiye alamet değildir. . .


106

Dr. Tahsin Ãœnal


HALK İDARESİ, İDEAL DEMOKRASİ 1- HALK: Önce halle ve halk idaresi nedir? Bunu kavram karışıklığından kurtarıp doğru olanı tespit edelim. a) Bazılarına göre halk, millet demektir. Toplumun içinde bulunan işçisi, köylüsü, kentlisi, esnafı, memuru, serbest mes­ lek sahibi, fakiri ve zengini ve sair sosyal dilimleri ile birli)c• te ve beraberce halk, millet demektir. Gökalp ve Atatürk ile beraber bir çok sosyologların, batta akl-ı selim sahibi olan kimselerin görüşü, bu görüş ve bu anlayışdır. Bu görüş, sos­ yal dilimler arasında mücadeleyi ve düşmanlığı sınıf mücade­ lesini ve düşmanlığım kabul etmeyen, toplumsal bir görüştür. b) Bazılarına, özellikle bürokrasiye ve aydınlara göre halk kendilerinin dışında kalan bütün sosyal dilimlerdir. Bun­ lar kendilerini halkın üstünde ve halkın hakimi görürler. Bun­ lara göre halk eski tabiriyle eshab-ı mesalih, yani, dairelerde işi olan bürokrasinin ve aydının ayağına kadar gelerek, işini yaptıran insanlardır. c) İktidarda bulunanlara göre halk, idare edilen ip.sanlar kitlesi yanj millettir.


Dr. Tahsin Ünal

108

d) Zengin burjuvaziye göre halk, kendi sosyal dilimleri­ nindışında kalan fakir fukaradır. e) Sosyalistlere göre halk, yalnız işçi sınıfıdır. Sosyalist­ ler halk derken, işçi sınıfının dışında kalan bütün sosyal di­ limlerin mevcudiyetini kabul etmezler. Onlar için halk, yanlız emekçi sınıf olan proletaryadır. Sosyalistler için halkçılık, iş­ çiler eliyle, işçiler yararına yeni bir düzendir. Özgürlükçü (yalnız işçi sınıfının özgürlüğü) demokrasidir. Onların bilim­ sel sosyalizmi damos-krası bilimini kabul etmez. 2- DEMOKRASİ: M. Kemal Paşa'nın ağzında gerek

milli mücadele senelerinde, gerek inkilaplar döneminde halk demek, bütün sosyal dilimleriyle millet demektir. Halkçılık da, millet yararına, bütün sosyal dilimleriyle beraber millet yararına yeni bir düzen demekti. Batı emperyalizmin ve kapi­ talizminin, özgürlükçü sosyalizmin karşısında, fakat sosyal adaletin fırsat eşitliğinin karma ekonominin yanında olmak, halkçılıku. Bu sebeple o durmadan milli ekonomi, milli eği­ tim, milli sanayi, diyor milli hükÜmete halk hükümeti, halk rejimi adını veriyordu. Söz halk hükümetinden açılınca sosyalistler, birbiri arka­ sından, bu halk hükümeti nasıl kurulacaktı? .. Bu halle hükü­ meti nasıl olacaktı? gibi sorular sorarlar. Canım Atatürk, top­ lumun içinde sınıf kabul etmiyordu ki, sosyal dilimlerden bi-


109

Siyasi Yazılar ve Konuşmalar

risi bu hükümeti kursun. İktidarda belli bir sınıf bulunsun. Sosyal dilimlerin hepsinin temsilcisi demek olan milletvekil­ leri mecliste bulunacaktı ve bunların halk temsilcilerinin kur­ dukları hükümet, halk hükümeti olacaktı, cevabı onları tatmin etmez. İyi ama hükümeti kapitalist burjuvalar kurmuş, hükü­ met de kapitalist hükümet olmuş, halk hükümeti olmamıştır, derler. a) Burada birazcık duralım. Bir defa milli hükümet kurul­ duğu

(23 Nisan 1920) zaman memlekette sizin anladığınız

manada bir kapitalist sınıf yoktur. 1 9 1 9 ' da Ankara'ya geldiği zaman, annesinin kendisine verdiği birkaç altını bozdurarak yemek temin eden M. Kemal Paşa mı kapitalistti? Çamaşır valizi ile Ankara'ya gelen İ smet Paşa

kapitalistti? Bozkır

isyanını basurmaya giderken yanında otuz lira bulunan Rafet Paşa

kapitalistti ? Yoksa seçildikten sonra Ankara'ya gelir­

ken heybelerine yağ�bulgur koyup gelen, han köşelerinde ya­ tıp kalkan milletvekilleri mi kapitalistti ? At sırtında elinde mavzeri ile bazen Ankara'ya gelen, bazen cepheye koşan Esat hoca mı, Sivas kongresinde 300 TL. çıkarıp veremeyen 30 de­ lege mi kapitalistti? d) O zaman ne Rusya' da olduğu gibi Bolşevik (komünist)

bir hükümet, ne de batıda olduğu gibi bir kapitalist hükümet kurulmak isteniyordu. Bugünde mevzubahsedildiği gibi üçüncü bir yol olan kendimize has, milli bir hükümet kurul-


Dr. Tahsin Ünal

1 10

ması düşünülüyordu. Ne sosyalizm, ne kapitalizm; milli hü­ kümet, milli rejim deniliyordu. 3- MİLLİ İDEAL DEMOKRASİ: Sosyalistlere göre, ideal demokrasi, işçi ve burjuvacı savaşı sonunda, burjuvacı tamamen yok edilip silindikten sonra kurulacak olan demok­ rasi illegal demokrasidir. Bu demokraside sınıf mücadelesi, sendika kavgası, rekabet ve zengin olma hırsı, fakir olma kay•

�ısı, insanın insanı sömürmesi, suç ve ceza yoktur. En geniş manasıyla, vicdan, söz, seyahat, seks, yaşama hürriyeti vardır. Bu ideal demokrasinin öteki adı cennettir( !) Tabi bu ütopya­ dır. b) En ideal demokrasi, yine bizde düşünülmüş ve tatbik edilmiştir. O zaman meclisteki milletvekillerinin sosyal terki­ bini, hangi sosyal dilimleri tesbit ettiklerini bilenlerden sor­ mak kafidir. 23 Nisan 1920'de Meclis'e gelmiş olan 380 mil­ letvekilinin, 60 tanesi hoca, 88 tanesi çiftçi, tüccar eşraf, 8 ta­ nesi şeyh, 5 tanesi aşiret reisi, 2 1 8 tanesi asker ve memur idi. Bu itibarla çiftçi, tüccar, din adamı, aşiret reisi, şeyh, asker ve memurdan müteşekkil böyle bir meclise ve onun.kurduğu hü­ kümete kapitalistlerin hükümeti demek bir hayli zordur. İdeal demokrasinin uzun zaman kurulup işlediği söylene­ mezse de, böyle bir meclis ve hükümet kurulmuş ve işlemiş­ tir. Bunun, o zaman Mecliste münakaşaları bile yapılmıştır. · İdeal demokrasi münakaşaları esnasında;


Siyasi Yazılar ve Konıqmalar

111

Hilmi Bey; Biraz da bolşevik sisteminin etkisi altında ka­ larak "Arkadaşlar; Rusya' da olduğu gibi Şura sistemi kura­ lım" demiştir. Meclisten buna şiddetle muhalefet edenler ol­ muş ve: - Hilmi beye hatırlatalım ki Rusya'da işçi diktası vardır. Rusya'da kapitalist burjuvanın rey hakkı yoktur. Bizde ise hem seçme ve hem de seçilme hakkı vardır ve eşittir. Şura sis­ temine bizim rejimimizde müsaade edilemez. Biz bolşevik değiliz ve olamayız. Hilmi beyin ve kapitalizmi müdafaa eden arkadaşların fikirlerini kabul edersek, memlekette ya işçi sını­ fının veya kapitalizmin diktasını kabul edeceğiz demektir. Ar­ kadaşlar biz her ikisini de kabul edemeyiz. Biz halkçı bir hü­ kümetin kurulmasına taraftarız, diye konuşmuşlardır. Bunlar­ dan sonra kürsüye gelen Mahmut Esat Bozkurt, Milli, halkçı ve ideal hükümetin ve demokrasinin ne olduğunu ve nasıl ku­ rulması gerektiğini şöyle izah etmiştir: M. Esat Bozkurt: Arkadaşlar hem işçilerin ve hem de bur­ juvanın diktasına mani olmak için, halkçı, milli hükümeti ku­ rabilmek için mesleki temsil sistemini kabul edelim. Bir mil­ letvekili

(oturdugu yerden) M. Esat Bey mesleki temsil siste­

mi nedir? . . M. Esat Bozkurt: İzah edeyim efendim. Mesleki temsil sistemi, toplum içinde bulunan sosyal dilimlerin, köylülerin,


Dr. Tahsin Ünal

1 12

işçilerin, esnafın, tüccarın, sanayicinin ve memurun belli bir nisbette meclis içinde milletvekilinin bulunması ve mensup olduğu sosyal dilimi mecliste temsil etmesi demektir. Bu tem­ sil sistemi kabul edilirse, hem işçi veya burjuvazinin diktası önlenmiş olur, hem de ideal demokrasi kurulmuş olur. Arkadaşlar Anayasamıza mesleki temsil seçim sistemini koymazsak, ya emperyalist ve kapitalist sistemlerde olduğu gibi demokratperver ve milletperver geçinen, fakat milleti al­ datarak kendilerini seçtirenler, gelip meclise otururlar. Za­ manla sistemi kapitalizme kaydırırlar. Yahut halkçıyız derken yalnız proletaryayı kasdedenler, sosyal adaletten, fırsat eşitli­ ğinden bahsederek milleti aldatırlar. Seçilirler ve gelip mecli­ se otururlar. Zamanla sistemi sosyalizme kaydırırlar. İhtilalde haşan elde etmek isteyen Lenin önce her millet kendi kaderi­ ni kendisi tayin edecektir diyerek milletleri aldatmadı

mı ,

sonra bu milletleri diktası altında toplamadı mı? Arkadaşlar her mesleğin kendi temsilcisi Meclise gelirse, kendi haklarını, kendileri müdafaa ederler. Sistemi sağa ve sola kaydırmazlar. Mesleklerin kendi temsilcileri meclise ge­ lip kendi haklarını müdafaa etmedikçe, halk haklçına kavuşa­ maz. İdeal demokrasiyi kuramayız ve biz, halk ile alay eden palyaçolar durumuna düşeriz. Arkadaşlar, bendeniz çiftçilerin çarıklarıyla, demircilerin çekiçleriyle, dabbaklann önlükleriyle, işçilerin l'Ürekleriyle,


l l3

Siyasi Yazılar ve Konuşmalar

memurların kalemleriyle, mühendislerin cetvelleriyle, sanayi­ cilerin tekerlekleriyle meclise geldikleri gün ideal demokrasi­ nin kurulacağına, dolayısıyla memleketin imar edileceğine, milletin refaha kavuşacağına inanıyorum. Bendeniz her sosyal dilimin kubbealtından, meclisten ve hükümetten atıldığı günden beri, üçyüz seneden beri bu mil­ letin inlediği kanaatındayım. Memleketin hakiki sahipleri ve efendileri memleket idaresinden uzaklaştırıldıkları içindir ki, yabancılar ve milletten kopmuş olan aydınlar memleketin ka­ derine hakim olmuşlardır. Bu sebeple bu memleket yarı sö­ mürge olmuş dertlerden kurtulamamış ve felaketten felakete sürüklenmiştir. Milletle beraber bu felaketlere uğrayanlar, meslek grupları ve bu meslek grupları için yaşamış olan ay­ dınlar olmuştur.

(D. Avcıoğlu: T. Düzeni,

s.

1 73, 1 74).

Yuka­

rıda da temas edildiği gibi bu ideal düzen kısa bir zaman için de olsa bir müddet kurulmuş ve yürümüştür.

4- BUGÜN: Bugün memlekette ideal demokrasi tatbikat­ ta yoktur. M.E. Bozkurt'un da temas ettiği gibi vatanperver, milletperver görünenler, milleti aldatarak kendilerini seçtir­ ıµişler, gelip meclise oturmuşlar, sistemi kapitalizme dönüş­ türmüşlerdir. Bunu beğenmediklerini söyleyenler kapitalist sistemi yıkıp yerine sosyalist (komünist) sistemi kurmak iste­ mektedir. Memleketteki kavgaların temelinde bu yatmaktadır.


Dr. Tahsin Ünal

1 14

a) Bugün bu hükümet ve bu sistem kapitalistlerin, toprak ağalarının, işbirlikçilerin, faşistlerin, emperyalist ve burjuva­ zi hükümetidir diye tenkit edenler CHP ve onun gazeteleridir. Kazan kazana demişki hikayelerinde olduğu gibi acaba CHP'ye rey verenler, CHP'yi idare edenler, CHP'yi destekle­ yen basın ve gazetelerin sahipleri kimlerdir? . . Sizin aranızda kapitalist, toprak ağası, burjuva yok mu­ dur? 1 923-1 976 döneminde yetişen bankerlerin, fabrikatörle­ rin, holdinglerin, toprak ağalarının, zenginlerin yüzde 50' si, AP' de ise, yüzde SO'si de CHP' dedir. O halde siz, kapitalist sistemi nasıl yıkacak, sosyalizmi nasıl kuracaksınız? O halde siz, bu fikrinizde samimi iseniz, kapitalizmi yıkıp sosyalizmi kuracaksanız, aranızda bulunan ve sizi samimiyetle daha doğ­ rusu gafletle tutan ve destekleyen kapitalist kanadınızı, zen­ ginleri, bankerleri, holdingleri, toprak ağalarını, sendika ve · basın ağalarını aldatıyorsunuz! Yok fıkrinizde samimi değil­ seniz, kapitalist düzeni devam ettirecekseniz, bu takdirde işçi, · emekçi ve fakir insanlar kitlesini aldatıyorsunuz! Yani her iki halde de aldatılan, yanıltan bir taraf var, ama hangi tarafın al­ datıldığım tabii zaman gösterecektir. Yalancının mumu yat­ sıya kadar yanar. Yalancı çobanın koyunlarını kurtlar parçalar da kimse yardıma koşmaz !


Siyasi Yazılar ve Konuşmalar

1 15

AP iktidarı ne kadar kapitalist bir iktidarsa, ne kadar çir­ kin bir . sistemse ne kadar kapitalist bir dikta ise ve ideal bir demokrasi olmaktan ne kadar uzaksa, onu beğenmeyen, cici demokrasi diye alay eden CHP iktidarı da, o kadar sosyalist bir iktidardır. O kadar proleterya diktasıdır. Çirkin bir sistem­ dir. CHP'ni destekleyen kapitalistler sosyalist diktası kurul­ duğu zaman "eyvah" diyecekler, dizlerine vuracaklar ama son pişmanlık fayda vermeyecek. Atı alan Üsküdar'ı geçmiş ola­ caktır ! b) Lütfen partilerin tüzüklerine, sloganlarına, fikriyat ve felsefelerine, yayınladıkları kitaplara bakınız. Partiler yelpa­ zesinde, ideal demokrasiyi kim istiyor? Partilerin fikriyatını takip eden bir kimse olarak, ideal demokrasiyi, M. Esat Boz­ kurt'un vaktiyle müdafaasını yaptığı sistemi, MHP' den başka müdafaa eden bir parti yoktur diyebilirim. MHP' nin yayımla­ n

arasında bulunan Doç. Dr. Kurt Karaca'nın bir eseri, milli­

yetçi Türkiye, adlı bir kitabı vardır, okuyunuz. Yazar M. E. Bozkurt'un fikirlerini okumuş mudur, bilmiyorum. Ama K. Karaca kitabının bir yerinde Türk toplumunu "köylü, işçi, es­ naf, memur, işveren ve serbest meslek erbabı olarak altı sos­ yal dilimde mütalaa etmelidir. Bunlar sosyal adalet ve fırsat .eşitliği ilkeleri ile dengeli bir şekilde kalkınmalıdır" dedikten sonra "Bu sosyal dilimlerin meclis içinde temsilcileri bulun-


Dr. Tahsin Ünal

1 16

malıdır. Anayasaya ve seçim kanunlarına bu sistem sokulma­ lıdır. Buna göre meclis teşekkül ederse, bu meclis ideal mec­ lis, bu meclisin kuracağı hükümet ideal hükümet ve bu ideal demokrasi olur". "Aksi takdirde kapitalistler iktidarı ele geçi­ rirse kapitalist diktası, proleterya iktidarı ele geçirirse prole­ terya diktası kurulur. Fakat ideal demokrasi kurulamaz" de­ mektedir. Böyle bir düşünce öteki partilerde yoktur. MHP, bütün ithamlara rağmen, ideal demokrasi fikrini aynen kabul etmiş olacak ki, 1 973' de yayımladığı "Milliyetçi Hareketin El Kitabı" adlı kitabına bu fikirleri aynen almış ve propaganda konuşmalarında bundan bahsetmiştir. Fakat birer menfaatle kendi partilerine bağlı olanlar, bu hakikatleri gör­ memişler yahut görmek istememişlerdir. Hak, hakikatin, ha­ kikatta hak' kın yanındadır. Hakka ve hakikata sarılmak parti değil, mim borcumuzdur. Hakkı ve hakikatı arayanlar, mille­ tin büyük menfaatını bir an düşünebilenler, milli menfaatla­ nn, kapitalizmin veya sosyalizmin yanında değil, bunların dı­ şında ve üçüncü bir yol olan milli halkçı ve ideal demokrasi­ nin yanında olduğunu, tefekkür etmelidir.


BOYKOTLAR VE SONUÇLARI _ Orta Doğu Teknik Qniversitesi' nde öğrenci olaylan, 1 97 1 senesi 12 Mart' ından sonra "Balyoz Harekatı" tabir edilen ope­ rasyonla sona erdirilmiş ve üniversite son öğrenci affına kadar rahat olarclk eğitimi sürdürmüştür. Militan talebelerin affına CHP' nin yeni kurulmuş bulunan MC hükümetini yıpratmak is­ teğiyle bu örgüte bağlı ve üniversitemizde büyük bir çoğunluk olan talebeler, üniversite içinde olaylara başlamışlardır. Önce protesto şeklinde başlatılan olaylar daha sonralan genişletilmiş ve 1 5 Nisan 1 975 tarihinde yurtlardaki çay ocak­ larının yetersizliği bahane edilerek toplu hareketler yapılmış ve bu hareketler yurt ücretlerini ödememek tehditleri ile de­ vam etmiştir. Yurtlarda kalan öğrencilerin büyük bir kısmının can gü­ venliklerinin kalmadığını belirtmeleri ve öğrenciler arasında her an çıkabilecek olan bir çatışmayı önleyebilmek amacıyla üniversite 1 6 Nisan 1 975 günü 1 2 gün süre ile kapatılmıştır. Mimarlık Fakültesi' ndeki olaylar ise bu fakültede görevli sol eğilimli hocaların tahriki ile başlamış ve devam etmiştir.


Dr. Tahsin Ünal

1 18

Bu olayların dekanla hiçbir ilgisi yoktur. Geçmiş zamanda öğretim üyelerinin siyasi eğilimlerini belli etmeye ve özeleş­ tiri yapmaya çağırdığı bu fakültedeki olaylar, geçmişe bir öz­

lemden başka birşey değildir. Üniversite yönetimi öğrencilerle diyalog kurmaya çalış­ mış ve bütün iyi niyetlere, çabalara rağmen üniversitede eği­ timi sağlamak mümkün olmamıştır. Talebe temsilcileri, üni­ versite yönetimi ile Y,apuklan görüşmeleri kitleye yanlış ve yalan olarak aktarmışlar ve tahminen 300 kadar öğrencinin tehdit ve çeşitli yollarla yapUklan baskının da eklenmesi ile boykot devam etmiştir. Boykotun uzun süre devam etmesinin nedenini dört ana maddede toplamak mümkündür. a) CHP, Orta Doğu Teknik Üniversitesi'ndeki olayları MC hükümetini yıpratmak üzere bir siyasi araç olarak kullan­ mışUr. Yapılan yürüyüşlerde MC hükümetinin istifası devam­ lı olarak bağırılmıştır. Aynca CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit'in imtihanlardan hemen önce verdiği beyanat ve öğ­ rencileri derslere girmemeye davet etmesi bunun en güzel de­ lilidir. Hatta eski Milli Eğitim Bakanı Mustafa Üstündağ'ın öğrenciler arasında dolaşarak boykotun devam etmesini sağ­ lamaya çalıştığı da bir gerçektir. b) Gerekli güvenlik tedbirleri zamanında alınmamıştır. Boykotun ilk başladığı gün ilk iki ders normal olarak yapıl­ mış, üniversite yönetiminin devamlı isteklerine rağmen yeter-


Siyasi Yavlar ve Konuşmalar

1 19

li olmayan güvenlik tedbirleri nedeni ile öğrenciler solcu mi­ litanlar tarafından dersten çıkarılmış ve forum yapmaya zor­ lanmıştır. c) Bir kısım öğrenci boykotlara yalnızca talebe psikoloji­ si içinde katılmıştır. Güvenlik kuvvetleri tarafından gözaltına alınan öğrencilerin hemen serbest bırakılmaları, bir kısım öğ­ rencilerin güvenini azaltmış diğer gruba ise güven vermiştir. Orta Doğu Teknik Üniversitesi' ndeki olaylan masum ta­

lebe olaylan olarak kabul etmek, meseleye hiçbir zaman çö­ züm getirmeyecektir. Bu hareketler uygun vasat bulan Türki­ ye' deki aşın solcuların meydana getirdiği yıpratma ve yıldır­ ma hareketlerinin birer denemesidir. Sabahlara kadar Mao için, Türkiye halkları içiiı bağırılan ve entemasyonel marşın söylendiği bir üniversitede bu hareketler masum talebe hare­ ketleri olamaz. Üniversite yönetimi boykotun sona ermesi için her türlü çabayı göstermiş ve alınış olduğu bütün kararlarda önce üni­ versitenin en yetkili danışma organı olan Üniversite Konse­ yi 'nin görüşü alınmıştır. Bütün bu çabalara rağmen boykotun sona erdirilem�yişi, arkasındaki nedenin siyasal olmasıdır.

Boykotun Sonuçlan Boykot nedeni ile üniversitede bir sömestir ders yapıla­ mamıştır. Yönetmelik gereğince bu durumda sayısı henüz


Dr. Tahsin Ünal

120

belli olmayan bir kısım öğrencinin üniversiteden uzaklaştırıl­ ması kaçınılmaz bir neticedir. Zaten normal sömestirlerde bi­ le bir miktar talebe başarısızlık nedeni ile üniversiteden uzak­ laştırılmaktadır.

Alınması gerekli önlemler Üniversitede gelecek dönemin olaysız olarak başlamasını temin etmek üzere aşağıdaki önlemlerin alınmasının büyük faydası olacaktır: a) Son boykot nedeni ile bir dönem kaybetmiş durumda olan öğrencilerin büyük bir kısmı derslere devam etmek kara­ rındadır. Aşın sol militanların tesbit edilerek öğrenci arasına . girmeleri önlenmelidir. b) Orta Doğu Teknik Üniversitesinde yöneticilerin her zaman şirin görünmek arzusu ve tavizkar politikaları nedeni ile talebe her yaptığının affedileceği ve sonunda hiçbir zartıan zarara uğramayacakları inancı hakim olmuştur. Bugün OD­

TÜ Rektörü kararlı tutumu ve aldığı tedbirlerle bunun aksinin olabileceğini ve boykota giden talebenin sonunda karlı değil zararh çıkacağını göstermiştir. Rektör bu kararlı tutumunda desteklenmelidir. Aksi takdirde bundan sonra gelecek rektör­ ler alacakları kararlarda pasif olmak zorunda kalacaklar, bu da ileride üniversitede daha büyük olayların meydana gelme­ sine neden olacaktır.


Siyasi Yazılar ve Konuşmalar

121

c) Üniversitede .büyük bir potansiyeli bulunan CHP'nin bilhassa eski Milli Eğitim Bakanı Mustafa Üstündağ'ın öğ­ rencileri tahrik etmesine mani olunmalıdır. Gerekirse bunu te­ min etmek için Sayın Cumhurbaşkanı nezdinde hükümetçe girişimlerde bulunulmalıdır. d) Orta Doğu Teknik Üniversitesi' ndeki sınavlar yapılmış sayılır ve bir kısım talebe üniversiteden uzaklaştırılırsa bu ta­ lebelerin derhal askere alınmaları temin edilmelidir. Böylece bu talebelerin sokaklara dökülmeleri ve eylemle­ re girişmeleri önlenmiş olacaktır. Bu durum okumakta olan ve üniversiteye yeni girenlere bir örnek olacak ve sahip oldukla­ rı

fırsatı iyi değerlendirmeleri gerektiğini hatırlatacaktır. Bütün bunların dışında üniversite kısa vadede iki çözüm

yolu getirebilir: a) Yayımladıkları son bildiri ile birçok yeni istekte bulu­ nan talebelerin bu isteklerinden yalnız geçen dönemin yeni­ den kısa bir sürede tekrarlanması ve sonunda yeni bir imtihan hakkı tanınması bir başka çözüm yolu olabilir. Bu hem halk oyunu tatmin edecektir, aynca derse girmek isteyen talebeler kazanılmış olacaktır. Bu hak talebeler tara­ fından üniversitenin bir iyi niyeti olarak kabul edilirse dersler başlar ve problem sona erer, aksi olur talebeler bunu bir taviz olarak kabul ederlerse boykot devam eder ve yeni isteklerde


Dr. Tahsin Ünal

122 bulunurlar ve başlanılan noktaya dönülür.

b) Dönem sona ermiş sayılır. Üniversiteyle ilişkisi kesi­ lenler için yukarıda (d) maddesinde izah edilen tedbirler alı­ nır.

Üniversitede kalan talebeye 3 dönem tatbiki veya kaybe­

dilen dönemin dersleri gece verilmek suretiyle eğitim sürdü­ ıiilür.

Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde en kısa zamanda üeriye dönük yeni tedbirlerin alınması, aşın sol eğüimli öğ­ retim üyelerinin üniversiteden uzaklaştınlmalan gereklidir. Bu en azından üniversiteye yeni gelen tertemiz Anadolu ço­ cuklannın, ilimlerini siyasi fikirleri uğru.na kullanmaktan çeldnmeyen sol eğilimü öğretim üyeleri tarafından zehirlen­ mesini önleyecektir.


MHP ve SOL CHP ve onun fikirlerini muhafaza eden bazı gazeteler, mesela Cumhuriyet Gazetesi, milletini ve milliyetini inkar eden, tarihi ve kültürü ile alay eden ve bunu marifet sayan ba­ zı yazarlar, mesela Bozkurt' la ve onun şahsında Türk kültürü ile alay eden E. Öymen gibiler, MHP'ni, eğer varsa ve kal­ mışsa Almanya' daki Nasyonal Sosyalistler'le işbirliği yap­ makla suçluyorlar. Bunu yaparken yüzleri kızarmayan bu sö­ züm ona kalemşörler, kendi gözlerindeki merteği görmemez­ likten geliyorlar. Bir anne ve babanın evladı tarafından inkar ve red edil­ mesi, ahlaki bakımdan ne kadar hazin ve üzücü ise, bir mille­ tin kendi aydınları tarafından red ve inkar edilmesi; dünya milletleri arasında o kadar acı ve hazindir. Bu beyler kime ve neye hizmet ettiklerinin farkında mıdırlar? Kimden alkış ve aferin bekliyorlar acaba? İnsan Türk olur da, nasıl Türklük'le, Türk kültütü ile alay edebilir? İnsan hem Türk olur da, nasıl Türk' lükle ve ben Türk'üm diyenle alay edebilir ve ona düş­ man gözü ile bakabilir? Hafızaların kabul edeceği bir şey de­ ğil doğrusu. İnsanın aklı duruyor, vicdanı titriyor, kanlarımız


124 .

Dr. Tahsin Ünal

damarlarımızda, şuurumuz beynimizde, vicdanımız vücudu­ muzda donmuş, buz kesilmiştir. . Bununla beraber biz, bunları artık normal ve tabii görüyo­ ruz. Çünkü asırlardan beri ben Türk' üm, Milliyetçiyim diyen­ ler, Türklüğü bir türlü kabul etmeyenler tarafından daima düş­ man görülmüş ve horlanını şhr. İster siyasete katılsınlar, ister kablmasınlar, kültür emperyalizminin esiri olanlar tarafından, yabancı kültür emperyalizminin kölesi olanlar tarafından, va­ tan haini telakki edilmişlerdir. Türk' e, Türk varlığına, düşman olan bir İngiliz, bir Amerikalı, bir Rus veya Yunan gibi onlar da Türk varlığına ve Türk kültürüne düşman olmuşlardır. Mil­

li mücadelenin başında itilaf devletleri lstanbul'u işgal etmiş­ lerdi. Askeri ve kültür empreyalizmlerinin bütün ağırlık ve baskıları ile sarayı, İstanbul hükümetini, İstanbul basınını avuçlarının içine almışlardı. Anadolu'daki M. Kemal Paşa'yı, etrafına toplanan bir avuç milliyetçi aydına ve milli mücade­ leyi, harami, eşkiya ve asi ilan ederek bir kaşık suda boğmak istemi§ler, fakat buna güçleri yetmemişti. Çünkü Türküİn di­ yen her aklı selim sahibi M. Keınal'in yanında toplanmış ve onun gücüne güç katrnışb. 26 Ağustos' da başlayan 9 Eylül' de biten büyük taarruzda da yabancı ordular siyasi ve kültürel empreyalizm denize dökülmüştü. Sömürgenin ve sömürgeci­ nin vücudu memleketin harim-i ismetinden tart edilmişti, ama, demek ki onun manevi ve kültürel emperyalizmi temiz-


Siyasi Yazılar vt Konuşmalar

1 25

lenip tart edilememiş ki, onun artıkları, bulaşıkları hala Türk'e ve Türk milliyetçiliğine hücum edip duruyorlar. Bir memleketi istila eden düşmanın kendisini haklı gös­ termek için birtakım sebepler ve bahaneler uydurması gibi, yavuz hırsız ev sahibini bastırırmış sözündeki manada olduğu gibi, şimdi bu yabancı kültür emperyalizminin beslemeleri, Türk' e, Türk kültürüne ve Türküm diyen herkese saldırıyor­ lar. İtham ederek, çamur atarak milliyetçileri karalamaya, suçlamaya çalışıyorlar, Neymiş, MHP Almanya' daki Nasyo­ nal sosyalistlerle işbirliği yapıyormuş. Ben Türküm diyen hiç kimse bunu yapamaz. Yapmaya tahammül etmez, ama, Türk'le alay eden, onu hor gören milliyetçi olmakla değil, sosyalist olmakla iftihar edenler bunu kolaylıkla yapabilirler ve yapıyorlar. İşte vesikası : Avrupa' da kurulan bir Kürtçü komünist derneği, Avrupa Barış ve Özgürlük Derneği, Avrupa' daki şubelerine Türki­ ye' deki taraftarlarına gönderdiği Batı Bedin Mayıs 1 975 ta­ rihli bildirisinde bakınız ne diyor? "Türkiye' de ezilen Türkiyeli sosyalist kardeşlerimiz THKO, TKP gizli örgütlerimizin taraftarları, Kürtçü, Alevi, Ermeni kardeşlerimiz elele vererek doğuda bağımsız bir Kürt devleti kurmalıyız. Bu gaye için Seyidler ve Dedeler çok bü­ yük gayretler göstererek Alevi yoldaşlarımı zı eğitip emrimize hazırladılar.


Dr. Tahsin Ünal

1 26

Yabancı ülkelerden, kiliselerden ve dost ülkelerden aldı­ ğımız yardımlarla halkların savaşını sürdüreceğiz. Kürt, Ale­ vi, Ermeni ve Barzani kardeşlerimizin ümidi olan Kürt devle­ tini kuracağız. Şimdi bu savaşımızda bizi destekleyen Turan Güneş ve Kıbrıs kahramanı Sayın Ecevit bizlere yardımcı olabilecek si­ yasilerin başında gelenlerdendir. Yalnız bizleri bilinçli olarak eylemlerimize başlamadan önce bütün dikkatleri, Türkiye'de faşist tehlikenin var olduğuna, faşizm üzerine çekmemiz ge­ rektir. Yurt çapında bir kurtuluş savaşına giriştiğimiz gün bir çok dost devletlerin kuvvetleri bizim yanımızda yer alacaklar­ dır." deniliyor. Avrupa Barış ve Özgürlük Demeği'nin bu bildirisine yi­ ne Avrupa' daki TTO, TDİD, BTİYD, TÖB, BTASD, TGB gibi dernekler ve birlikler de katılıyor. "Bütün sosyalistlerin sosyalist liderleri Kainboçya' daki kurtuluş kuvvetlerinin THKO ve TKP' nin yaşamasının, Türk hükümetinin ve faşist ordusunun kahrolmasını isteyen bildiri­ de ''Türkiye' deki ananıza, babanıza, kardeşinize, yediden yet­ mişe kadar bizden olan herkese yazınız, hiç yılmasınlar, ba­ ğırsınlar, çağırsınlar, her tarafı yaksınlar, yıksınlar. Artık açık bir savaşa girmeliyiz" deniliyor.


Siyasi Yazılar ve Konuşmalar

1 27

Şimdi buyurun, buna ne dersiniz? Vatanın bütünlüğüne, milletin egemenliğine kastedenlerle kim işbirliği halindedir? Mağlup olan Barzani 'yi 75 bin kişisiyle Türkiye'ye kabul edilmesini isteyen Ecevit'in bu tutumu nedir? Bu tutum nasıl izah edilir? Malatya' da kır gerillasına başlamak isteyenleri yok polis içeri girdi, intikam almak için öldürdü diye insancıl ve hümanist bir kisveye girenlerin kimi müdafaaya çalıştıkla­ rından nasıl şüphe etmezsiniz? Verilen belge muvacehesinde kimin, kimlerle işbirliği halinde olduğu görülmüyor mu? !


128

Dr. Tahsin Ãœnal


MİLLİYETÇİLİGİN SAHTESİ OLAMAZ Milliyetçilik, kaynaklarını milletin tarihl, edebi, hukuki, dini, kültürel, sosyo-ekonomik kaynaklarından ahın, bu lçay­ naklardan fışkırıp gelen ve milletin sosyo-ekonomik ve kül­ türel menfaatleri paralelinde (ekseni etrafında dönen) yürü­ yüp giden bir fikir akımıdır. Bir fikirler ve görüşler manzume­ .sidir. Kaynağı dışta değil, içtedir. Çağlar boyunca ismi değiş­ miş olabilir. Çağlar boyunca milliyetçiliğin boyutları değiş­ miş olabilir ve değişir. Fakat milliyetçilik fikri değişmez, y�­ ni bir millet kültürünü ve menfaatlerinin yolunu değiştirme­ dikçe mi}4yetçilik fikri değişmez. O belli veya belirsiz olabi­

lir. Bazen pasifleşir veya dinamikleşebilir ama daima o, var­ dır, O, yere ve zamana göre değişmez. İlhan Selçuk bey, 7 Temmuz 1,977'de Cumhuriyet'te çı­ kan yazısında "Geçen yüzyılda batının milliyetçiliği emper­ yalizmle eş değerdeydi. Avrupa, Asya ve Afrika'yı yağma ederken milliyetçi idi" diyor. Evet milliyetçi idi. Siz olaylara dışardan v.e yalnız kendi açınızdan bakıyorsunuz.


Dr. Tahsin Ünal

130

Milliyetçilik, bir noktada kendi milletinin menfaatını dü­ şünmek demektir. O zaman zat-ı aliniz İngiliz Başbakanı ol­ saydınız, milletinizin menfaati için bunu yapmayacak mıydı­ nız? Yoksul halklara acıyacak mı idiniz? Bugün Rusya Doğu Avrupa'nın ve Batı Asya'nın halklarına acıdığından, emper­ yalist milliyetçilikten, menfaatlerinden vazgeçmekte midir? Rusya, adı geçen yerlerdeki yoksul halka acıdığı için mi git­ miştir? Yoksa kendi milletine menfaat temin etmek için mi gitmiştir? Kendi milletine menfaat temin etmek için gitmiştir, milliyetçi olduğu için gitmiştir. Sizin "anti emperyalist milliyetçilik" de aynı milliyetçi­ liktir. Aynı paralelde bir fikir akımıdır. Her millet kendi men­ faatını düşündüğüne ve buna milliyetçilik denildiğine g�re, Almanya, İngiltere, kendi menfaatını düşünür, Afrika ve As­ ya hatta Osmanlı · lmparatorluğu'nu paylaşır ve yağmalarken, buraların insanları da buraların iktidarları da milliyet fikirleri ile_ şaha kalkıp, kendi milletlerinin menfaatlerini düşünüp, kendilerini dışardan gelen güçlere sömürtmemeleri gerekirdi ve bu milliyetçilikti. O halde milliyet fikirlerinin önemini ön­ ce anlayan milletler, milliyet fikirlerinin önemini anlamayan milletlerin yeraltı ve yerüstü kaynaklarını, emeklerini yağma­ lamışlar ve bu milletlerin egemenliklerini ellerinden almışlar­ dır. Binaenaleyh milliyetçilik yere ve zamana göre değişme­ mektedir. Değişen milletlerin ve o millet aydınlarının milli-


Siyas_i Yazı/ar ve Konuşmalar

131

yetçiliğin önemini v e bu fikirdeki sihirli dinamizmin değerini erken veya geç anlamlarıdır. Bilirsiniz Atatürk bu konuda "Biz milliyetçiliğin önemini anlamakta çok geç kalmış bir mi­ lletiz. Biz, aramızda bulunan azınlıkların bizi, tekme tokat kendi aralarından dışarı atıncaya kadar milliyetçiliğin önemi­ ni anlayamadık" demiştir. Atatürk bu sözü söyleyeli 67 s�ne olmuştur. 67 sene sonra zat-ı filiniz bile milliyetçiliği sahte­ likle itham ediyorsunuz. Osmanlı lmparatorluğu'ndaki milliyetçilik tezahürleri de ötekilerden farklı değildir. İmparatorluk bünyesindeki azın­ lıklar milliyetçiliğe ve kendi milletlerine sarılarak ve kendi milletlerinin menfaatını düşünerek, sömürücü kabul ettikleri Osmanlı iktidarından ayrılmak için milliyetçiliğe sarıldılar ve ayrıldılar. Kendilerine Osmanlı diyen ve Osmanlı adı altında sunni bir millet yaratmak isteyen Türk aydınlan ve iktidarları da, kendilerinin mensup oldukları Türk milletine ve Türk milli­ yetçiliğine sarılsalardı, ya Osmanlı lmparatorluğu kolay kolay dağılmazdı, yahut ortada güçlü bir Türkiye kalırdı . "Yunanlılar, Bulgarlar, Ermeniler ve Türkler, batının çe­ şitli emperyalistleri arasındaki çelişkilere dayanarak, milliyet­ çiliklerine ittifaklar aradılar" diyorsunuz. Ne batılı emperya­ listlerinin kendi aralarında milli açıdan bir çelişki vardır ne de Balkan milletlerinin milliyetçilikleri konusunda bir çelişki


Dr. Tahsin Ünal

1 32

vardır. Kendi menfaatını düşünen batılı milliyetçi ile kendi menfaatim düşünen . Balkanlı milliyetçi birleşmiş, arada ne kendi menfaatim düşünmesini bilebilen ve ne de hala milli­ yetçilik bilincine yükselemeyen Türk milleti ezilmiştir. Milli­ yetçilik bilincine erenler haklı, ermeyenler haksızdır. Milli­ yetçilik bilincine erenl�r kalkınmış ve yaşamıştir. Ermeyenler yoksul kalmış, yıkılmıştır. · " 1 9 17' de Rus devrimiyle kapitalist dünya parçalandı. Ka­ pitalizmin karşısında bir güç kuruldu. O tarihten sonra Türk­ ler anti emperyalist milliyetçiliğin bayrağını yükselttiler. M.Kemal milliyetçiliğinin özü budıır" diyorsunuz. Bugün As­ ya ve Afrika milliyetçiliği, bati kapitalizminin uyduluğundan ve sömürüsünden kurtulmak için çalışıyor, buyuruyorsunuz. Yani sizce emperyalizm ve sömürü yalnız kapitalist alemde var öyle mi? Böyle ise Sosyalist Rusya Doğu Avrupa' da, Ba­ tı Türkistan'da ne arıyor?· Bu emperyalizm değil mi? Komü­ nist Rusya (Sosyalist Rusya) Doğu Avrupa ve Batı Asya mil­ letlerini sömürmüyor mu? Hadi. canım sende ! Sosyalizmi müdafaa edeceğim �iye il­ mi tahrif ediyorsunuz. Asya ve Afrika milletleri kapitalizm­ den memnun değiller. Seslerini yükseltip, ellerine silahlarını alıp kapitalistlerle mücadele ediyorlar. Berlin' den Kamçat­ ka'ya, Kuzey Buz Denizinden Ön Asya'ya uzanan yerlerde otııran milletler yaşantılarından memnundurlar. Onun için hiç


Siyasi Yazılar ve Konuşmalar

1 33

seslerini çıkarmıyorlar öyle mi? Hadi canım sende ! . . Güney Vietnam cehennem ateşinden kurtuldu. Kuzey Vietnam cen­ netine kavuştu öyle mi?! Azizim bunlar, milliyetçilikten önce dünya devletleri ara­ sında güçlünün zayıfı ezmesi, büyük balığın küçük balığı yut­ masıdır. Bu itibarla bütün mesele güçlenmek ve büyük balık olmak meselesidir. Bunun motorist gücü de zat-ı filinizin sah­ te dediğiniz milliyetçiliktir. Çünkü milliyetçilik, yalnız sos­ yo-ekonomik konuları değil, askeri ve politik konuları da kapsayan bir bilimdir. Kapitalist baskısından ve yağmasından kurtuluş oluşum­ larına, yani sosyalistlerin desteklediği, kapitalizmden kurtul­ ma çabalarına hakiki miliyetçilik diyorsunuz. Çünkü sosya­ lizm milletlere yardım ediyor, kapitalizmin pençesinden kur­ tarıyor. Sonra ne oluyor? Sonra yedi başlı dev sosyalizm ge­ lip, kurtardığı miletleri kıskacına alıyor. Zayıf, küçük zavallı milletler yağmurdan kaçarken doluya yakalanıyorlar. Cehen­ nemden kurtulup yıldırı1!11a çarpılıyorlar. Sizce hakiki . milli­ yetçilik budur. Bir de sahte milliyetçilik var sizce. Sahte milliyetçilik ise "sahte ve çağ dışıdır". Amerikancı, gerici, yalancıdır". "pör­ sümüş değer yargıları üzerine kurulmuştur. Türkiye' de işte bu sahte milliyetçilik tatbik edilmek isteniyor. Sahte milliyetçilik


Dr. Tahsin Ünal

134

ClA'dan kaynaklanır. Bu sahte milliyetçilik ClA'nın mazlum ülkeler halkını birbirine kırdırmak için kullandığı 'milliyetçi­ ler-komünistler' formülü vardır'-' diyorsunuz. Demek sizce milliyetçilik çağdışı, gerici, Amerikancı ve yalancı olduktan başka pörsümüştür. Çağ içi olan milliyetçilik ise sosyalizmci, Marksçı, Leninci, Maocu, KGB'ci olanıdır. Dünya milletlerini ve bu arada Türk milliyetçilerini zalim CIA destekliyor. Anarşi çıkartıyor, ama KGB mazlumdur. Dünya sosyalistlerini desteklemez. Marksist - Leninist ve Maoistler'i teşvik ve tahrik etmez öyle mi? Hadi canım sende! Ah şu hain, zalim ve dünya milletlerini birbirine kırdıran, aynı milletin çocuklarını birbirine öldürten CIA denilen bela bir ortadan kalksa, dünya milletleri KGB 'nin zimmeti, sosya­ lizmin yardımı ile huzur ve rahata kavuşacak! Bu ne milliyet­ çilik anlayışı, bu ne tefekkür beyefendi? Cidden bilgili, kül­ türlü ve akıllı bir gazetecisiniz. Biz ne sosyalist, ne kapitalis­ tiz! Ne komünist ve ne de kapitalist olabiliriz. Biz olsak olsak Atatürk' ün dediği gibi Türk milliyetçisi olabiliriz. Beyefendi, zat-ı filin.iz, Türk tarihi, Türk edebiyatı ve Türk kültürüne ait, hiç değilse milliyetçiliğin sosyo-ekono­ mik, kültürel kaynaklarına, ilmi ve siyasi oluşumlarına ait ki­ tap okudunuz mu? Okudunuz ise çağları aşıp gelen bu bilgi­ ler ve özellikle milliyetçilik konusu üzerinizde en küçük bir


Siyasi Yazılar ve Konuşmalar

1 35

etki yapmamıştır. Tefekkürünüzün soldan kaynaklandığı, sos­ yalizmden nemalandığı açık ve aşikardır. Doktor, nasıl yalnız biyoloji ve anatomi okumakla aydın olamazsa, mühendis yalnız aritmetik ve matematik öğren­ mekle aydın olamaz, ancak uzman olursa, gazeteci de yalnız sol neşriyat okumakla gazeteci ol.amaz. Hayat-ı tefekkürde eksik kalır. Olaylan tek taraflı görür ve okuyucuyu yanıltır. zat-ı aliniz de yalnız sol neşriyat okuyup sağ neşriyatı oku­ madığınız için sosyalizmle, milliyetçiliği izaha çalışıyorsu­ nuz. Tabii bu da yanlış ve hatalı oluyor. Çünkü milliyetçilik sosyalizm değildir. Tarihte, belki bazı düşünceler, bazı akım­ lar, hatta bazı rejimler ve düzenler çağ dışı olmuştur. Demo­ de olmuş ve pörsümüştür. Fakat milliyetçilik, tarihin hiçbir devrinde çağ dışı olmamıştır ve olamaz da. Çünkü, milliyetçi­ lik ve milli menfaat insanın yaratılışında vardır. Çocuk doğar, annesinin memesine sarılır. Çocuk büyür annesini babasını sever. Çocuk delikanlı olur, evlenir kansını, tarlasını, malını, mülkünü sever, onları korur. İnsan, dilini, dinini, vatan ve milletini, dolayısıyle milliyetini sever, bu nedenle milliyetçi olur. Bu aynı zamanda nortnal olanıdır. Bunun istisnaları ola­ bilir. İstisna kaideyi bozmaz ve kaideyi bozmayan bu istisna­ lar, normal değil, anormaldir! "Son yıllarda milliyetçilik iki büyük sınavdan geçti. Biri­ si Kıbrıs konusunda Süleyman Demirel milliyetçiliği, birisi -

.


Dr. Tahsin Ünal

136

de haşhaş konusunda Türkeş milliyetçiliği. Kıbrıs konusunda Demirel, hükümetin karşısına geçmiş, Atina - Washington temsilcisi gibi konuşmuştur. Türkeş de Ecevit hükümetinin karşısına çıkmış, Amerikan görüşünü savunmuştur. Haşhaş ekimi Amerika'ya meydan oku,ına şekline çevrilmiş ve Türk - Amerika ilişkilerinin bozulması için hükümet ve basın akıl­ sızlık son haddine kadar götürülmüştür. Yeniden müzakereler girişip yeniden ilişkilerimiz düzeltilmelidir, demiştir. Bu iki sınav, solcu CHP'nin milliyetçi, sağcı AP ile MHP' nin milli­ yetçi olmadıklarının gösterir" diyorsunuz. Beyefendi, konuyu o kadar dar çerçeveden ve tarihi olu­ şumlara inmeden ve satıhdan ele alıyorsunuz ki, böyle bir iza­ ha tarihi oluşumları bilmeyenler, hemen inanırlar. Yukarıda . da bir nebzecik temas ettim. Kabahat ne Amerika'nın ve ne de Sosyalist Rusya'nındır. Kabahat bizimdir. Türk devletinin güçsüz ve zayıf oluşundadır. Kabahat bu milleti ve onun dev­ letini zayıf ve güçsüz bırakmış olan iktidarların ve aydınların­ dır. Biz 1 700' den bu yana, dünyadaki politik dengeden istifa­ de ederek ve ehven-i şer olanı tercih ederek yaşamış, gelmiş ve bekamızı temin edebilmiş bir milletiz. Daima yağmurdan kaçarken doluya tutulmuşuzdur. Çoğu zaman da Rusya'nın kahredici darbeleriyle ülkeler kaybederek küçülmüşüzdür. Başka bir ifade ile B an bizi yan sömürge yapmış, sömürmüş, kanımızı emmiş, hasta yatağına yatırmıştır. Ekonomik ve as-


Siyasi Yazılar ve Konuşmalar

137

keri emperyalizmle ülkelerimizi (şimdi Afrika'yı) elimizden almı ştır. Rusya'da aynı şeyi yapmış, Kafkaslar'ı, Kınm'ı eli­ mizden aldığı gibi Balkanlar' ın da elimizden çıkmasına yar­ dım etmiştir. Sonra buraları da ilhak etmiştir. Ehven-i şer diyorum. Simali Afrika ve sizin de bildiğiniz gibi Asya ve Afrika'nın birçok yerinde, sömürgecileri atarak egemen devletler kurulmuştur. Fakat sömürgeciliğin sona er­ mek üzere olduğu XX. asırda, Rusya sömürgeciliği devam et­ mektedir. Hatta fırsat ve bahaneler bulup sömürge sınırlarını genişletmektedir. Rusya'nın politikasına sömürge bile demek hatadır.Milletleri ve devletleri himayesi altına almaktadır. Romanya, Bulgaristan, Lehistan, Macaristan, Türkistan, Azerbaycan, vb. Rus sömürgesi midir? Yoksa egemenlikleri­ ni kaybetmişler midir? Bunlardan biri Rusya tarafından (blo­ kundan) ayrılmak istese, acaba ayrılabilir mi? Hayır, ' ayrıla­ maz. Macaristan bunun örneğidir. Ama Amerika bloğundan qir devlet, istediği zaman, hatta Amerika' ya kafa tutarak ayrı­ labilmektedir. Mesela, Kıbrıs meselesinden ötürü Amerika bi­ ze silah ambargosu koydu. Biz de Amerika' nın memleketi­ mizdeki füze, füze rampalarına ve üslerine el koyduk. Ne yap­ tı? Ne yapabildi? Gelip Türkiye'yi istilaya kalkışabildi mi? Ama aynı şey Rusya ile bizim aramızda olsa idi. Acaba Rus­ ya Türkiye' deki füze ve füze rampalarına el koydurur mu idi? Belki sizce hayır! Ama bizce evet, el koydurmaz ve Allah


Dr. Tahsin Ünal

138

göstermesin Macaristan' da olduğu gibi Türkiye'yi altından kalkılmaz müşkül durumlara sokabilirdi. İşte bu ehven-i şer bir politikadır. Lütfen yağmurdan kaçalım derken, doluya ya­ kalanmayalım. Sel� kapılmayalım. 1

Bununla bera�r kapitalist Amerika'ya da sosyalist Rusya'ya da lanet olsup ! Biz kendi ülkemizi ve milletimizi şuna ya da buna dayanarak değil, birbirimize sokularak ve dayana­ rak kalkındıralım. Komşularımızla iyi münasebetler, dostane ilişkiler kuralım. İç fınansmanlanmız kafi gelmiyorsa dış fi­ nansman temin edip kalkınmaya bakalım. Kıbrıs konusunda Demirel'in, haşhaş konusunda Tür­ keş' in Amerika yanlısı görünmesine gelince; zat-ı filiniz böy­ le şeylerde hemen daima CIA parmağı arar ve bulursunuz da! KGB parmağını görmez, yahut görmemezlikten gelir, hiç bahsetmezsiniz ! . Demirel' in milliyetçiliğini bilmem ama Türkeş'in milli­ yetçiliği hakkında bazı şeyler söyleyebilirim. Beyefendi, CHP - İnönü devrinde bir Katak (Kıbrıs Mücahitleri) meselesi var­ dır. Bilirmisiniz 1 945' lerde kendisine müracaat eden Katak temsilcilerine İnönü "Bizim, Kıbrıs diye bir davamız yoktur" demişti. 1 950 -1960 döneminde DP "Bizim Kıbrıs diye bir davamız yoktur" diye seneleri geçirdi. Aynı dönemde ve 1 973 ' den önce CHP lideri Ecevit bey Yunan'a kardeşlik şiir­ leri · yazdı. Fantom uçaklarının alınmasına muhalefet etti. .


Siyasi Yazılar ve Konuşmalar

1 39

Bunları milliyetçi olduğu ıçın mi yapıyordu? Bülent Bey 1 976-1 977 döneminde sismik arama gemisini "balıkçı 'tekne­

si" olarak niteledi. Bunları milliyetçi olduğu için mi söylüyor­ du? Bir insan 1 950-1 974 döneminde ve bundan sonra sosya­ list çizgide yürürken Kıbns'a asker çıkarırken, haşhaş mese­ lesi halledilirken, birden bire nasıl milliyetçi olur? Milliyetçi­ lik, bir anda insana ne gelir ve ne de gider! Milliyetçilik, yo­ lu ve hedefi belli bir fikirler ve görüşler manzumesidir. Sos­ yalizm de öyle değil mi? Bu itibarla sosyalist bir insan, bir konu üzerinde millet ve memleket yararına bir iş yaptı diye milliyetçi olmadığı gibi, bunu yapan milliyetçi bir kimse ise, o da sosyalist olmaz. Çünkü sosyalizmde olduğu gibi milliyetçilik de bir görüşler ve düşünceler manzumesidir. Hakiki milliyetçilik, sosyalizm­ de değil, milliyetçi görüştedir. Bülent Bey, güvenoyu alama­ yan geçici hükümet programında dinden, lmam-Hatip okulla­ rından, ilahiyat fakültesinden bahsediyordu. Öyle ise Ecevit sizin müdafaasını yaptığınız gibi CHP'nin değil, MSP'nin li­ deridir! Binaenaleyh Bülent Bey, bazen sağa, hazan sola sal­ lanan bir rakkase değilci#'! O solda yolunu tutmuş, sosyalizme doğru hızla yol alan bir liderdir ! Yedi ayda yaptığı bir iki olumlu iş onun hakiki milliyetçi olduğunu göstermez ! Sayın Türkeş'e gelince, aynen yukarıda bahsedildiği gibi­ dir. Yolu, yordamı ve hedefi onun da bellidir. Hatırımda kal-


Dr. Tahsin Ünal

140

dığı kadarı ile 1 965 ' 1erde Türkeş "Kıbns'ı özel olarak eğitil­ miş 25 bin kişilik bir birlikle ele geçirebiliriz. Bunu yapalım" demişti. Buna İnönü "Maceracı, Turancı" demiş ve red etmiş­ ti. B ugün Türkeş, adanın tamamını alalım, Ege' deki yakın bü­ yük adalan işgal edelim dese, emin olunuz, sizler başta oldu­ ğunuz halde CHP' liler ve bütün sol basın aynı şeyi söyleye­ cekler "Maceracı, Turancı" diyecekle�dir! Turancılık, milli­ yetçiliğin küçük bir parçası, yahut merdivenin bir basamağı­ dır. Peki soranın zat-ı alinize, Kıbns'ın yansını alalım diyen milliyetçi olur da, tamamını alalım diyen milliyetçi olmaz mı? Sanının olmaz değil mi? Çünkü Kıbns'ın yansını alalım di­ yen Bülent Bey' dir. Tamamını alalım diyen Türkeş' dir. Böy­ le mantık olmaz beyefendi ! Haşhaş meselesine gelince, beyefendi, 1 800' den bu yana, Yunanlılar ile Türk arasında ne zaman siyasi ve askeri bir sür­ tüşme olmuşsa, Avrupa ve bu günde ( 1 900' den beri) Ameri­ ka daima Yunanistan' ın arkasında yer almıştır. Bu, değişmez bir politikadır. Başta ister Ecevit isterse Demirel bulunsun, bunun insanlarla değil, menfaatlerle ilişkisi vardır. Ordunun kazandığı zafer siyasette kaybedilmiştir. Bunun en son misali Büyük Taarruz ve Lozan' dır. Günümüzdeki misali de Kıbns meselesi ve ambargodur. Amerika ambargo ile bize silah sat­ madığı gibi, bize silah satmak isteyen devletlere de mani ol-


Siyasi Yazılar ve Konuşmalar

141

maktadır. Amerika dışarıda mallarımızın satılmasına da mani olmakta, ithalat ve ihracat dengemizi olumsuz yönde etkile­ mektedir. Buna mukabil Atina'ya silah satmakta ve Yunan or­ dusunun silahlanmasını sağlamaktadır. Bu duruma, biraz da biz, bizim sosyalistlerimiz sebep olmuştur! Evvelki senelerde Amerikalılar'a "Go home !" çektik ! As­ kerlerini, subaylarını tahrik ettik. Amerika'yı benimsediğim için yazmıyorum bunları, kat'a ve haşa Amerika' yı müdafaa etmiyorum. İçimizde sosyalizm g.ittikçe kuvvetlendi. Dolayı­ sıyle bize şüphe ile baktılar. Bizi terkettiler. Yunanistan' a ya­ naştılar. Politika da böyledir. Bir devlet, bir devletten yavaş yavaş uzaklaşırsa, yavaş yavaş üçüncü bir devlete yaklaşır. Türkiye Amerika' dan uzaklaşırsa kime yaklaşacaktır? Sosya­ list Rusya'ya yaklaşacaktır. Çünkü Türkiye'de yeterince sos­ yalist yetişmiştir. Yeterince komünist partiler kurulmuştur. Sosyal, ideolojik ve siyasi zemin oluşmuş ve hazırdır. Bina­ enaleyh sosyalist Türkiye'nin, sosyalist Rusya' ya yaklaşması tabiidir. Türkiye' den uzaklaşan ve Türkiye'yi gözden çıkaran Amerika da Yunanistan' a yaklaşmıştır ! Şimdi bir de Türk - Rus yaklaşmasına bakalım. Bunun sonu neye ve nereye varır?


Dr. Tahsin Ünal

142

Rusya bize milli mücadele döneminde yakınlık gösterdi. Bizi sosyalist yapacağını sanarak 1920-1 923 döneminde yani üç senede bize

10 milyon altın ruble ile üç tümeni techiz ede­

cek kadar askeri yardım yaptı. Her sene 3 milyon ruble ve bir tümeni techiz edecek askeri malzeme verdi.

·

Fakat sonra bizim sosyalist olmayacağımızı anlayınca Boğazlar ile Kars mıntıkasını istedi. Batı ile anlaşarak bu is­ teğe hayır dedik. 1 945 'de. yani İkinci Dünya Savaşının sonla­ rına doğru, Rus orduları Doğu Avrupa' yı işgale derken, bizim batı blokuna geçmemizi istemedi. Çünkü emeli, Türkiye'yi de işgal etmekti. Batı blokuna girerek yahut demokrasi alemi ile birleşerek, Birleşmiş Milletler cemiyetine ve NATO'ya dahil olarak bu tehlikeyi de atladık. Fakat komünizm tehlikesi atla­ mış değildir. Brejnev "Detantı kabul edebiliriz. Silahsızlan­ maya evet diyebiliriz -eğer doğrtı ise- Fakat ideolojik savaş­ tan vazgeçemeyiz !" diyor. Halen Türkiye' de partiler arası de­

ğil, ideolojiler arası savaş yapılıyor. Her sene Rusya' dan, Tür­ kiye' deki gizli veya açık komünistlerce 80-100 milyon yar­ dım yapıldığını İçişleri Bakanlarımız söylüyor. Adamlar ban­ ka soyup silahlanıyorlar. Bütün bunlar niyedir? Rusya' nın Türkiye'ye gelmesini kolaylaştırmak için değil de nedir? O halde, Türk varlığı ve bekası için Amerika bela ise, sosyalist Rusya püsküllü beli-


Siyasi Yavlar 11e Konuşmalar

143

dır. Amerika hastalık ise, Rusya ölümdür. Hastalık tedavi edi­ lebilir ama ölümden dönülümez. Binaenaleyh Türkeş'in "Amerika ile eski dostane ve yalan ilişkilerimizi yeniden ku­ ralım" sözünü, vatanın bütünlüğünden, milletin egemenliğin­ den endişe eden milliyetperver bir insanın sözü olarak, değer­ lendirmek gerektir. B� sözü, bu ifadeyi, Amerika taraftarı, Amerika dostu olarak değerlendirmemek gerekir. Böyle de­ ğerlendirmek yanlıştır ve hatalıdır. Siz makalenizde bize Baskın Oran'ın "Az Gelişmiş Ülke Milliyetçiliği" adlı kitabı tavsiye ediyorsunuz. Biz de size H. Topçuoğlu' nun, "Eğitim Sosyolojisi" kitabını tavsiye ederiz! Az gelişmiş ülkelerdeki milliyetçilik, bizim ve sizin anla­ dığınız manada milliyetçilik değildir. Eğer bizim anladığımız manada ve Atatürk'ün anladığı manada milliyetçilik ise bunu kınamak değil, alkışlamak gerekir. Atatürk milliyetçiliği, si­ zin de anladığınız, fakat yarım bırakbğınız gibi (anti-emper­ yalist milliyetçilik) yalnız ekonomide değil, ekonomide, kül­ türde, ideolojide ve askeri de anti-emperyalist milliyetçiliktir. Atatürk, yalnız ekonomik emperyalizme hayır dememiştir: Atatürk, kültür emperyalizmine de, ideolojik emperyalizme ve askeri emperyalizme de hayır demiştir. Atatürk'un Nutku'na, mandacılara cevabını söylev ve de­ meçlerini lütfen iyi okuyunuz. "Biz ne sosyalist ve ne de ka-


144

·

Dr. Tahsin Ünal

pitalistiz. Biz Türk milliyetçisiyiz" demiştir. Bizim yolumuz bu yoldur. Az gelişmiş ülkelerdeki milliyetçilik bu türlü bir milliyetçilik ise bunu kınamamak gerekir. Yok Amerika'yı kovarken, Rusya' yı davet ediyorsa, bunun milliyetçilik ile alakası yoktur. . .


SİYASET ve ÜLKE YÖNETİMİ 1. PROPAGANDA KONUŞMALARINDA

KULLANILACAK HUSUSLAR Bu yazılar genellikle iktidar partisinin icraatlarındaki yanlışlıkları ortaya koyarak, ülkenin içine düştüğü ekonomik ve sosyal buhranlara işaret eden, olumsuz görüntüleri politik bir üslupla gözler önüne sererek olması gereken olumlu icra­ atlar konusunda sizlere ışık tutan ve bu vesile ile partimizin görüşlerinin haklılığını ortaya koyan yazılardır. Bu yazılar içerisinde bazı bölümlerin bulunduğunuz böl­ gede kullanılması sizce mahsurlu olacaksa kullanmayabilirsi­ niz. Ayrıca mahalli ihtiyaçlardan ve özelliklerden kaynakla­ nan bazı konuların mevcudiyeti halinde -ki olacaku- bu ko­ nuları partinin seçim bildirgesindeki ana hedefleri ve temel politikaları doğrultusunda cevaplandıracağınız tabiidir. Bu yazıların hatip sayınız veya ihtiyaç ölçüsünde çoğaltı­ larak ilgili kişilere dağıtılması işi, genel merkezin mali külfet­ lerinin çokluğu açısından sizlere bırakılmıştır. Konuşmacı ar­ kadaşlarımızın metinleri birkaç defa okumaları halinde -ki çoğu tarafınızca da malOm olan konulardır- belirli bir konuş-


Dr. Tahsin Ünal

146

ma mevzuuna adapte olacaklardır. Slogan listelerindeki slo­ ganları da konuşmalarınız içerisinde değerlendirebilirsiniz. Bu sloganların haricinde slogan kullanılmayacaktır. MÇP'nin seçim bildirgesindeki görüşlerinin de iyice tet­ kik edilerek konuşmalarınızı bu görüşler üzerinde bina etme­ nizin önemini idrak edersiniz. Çalışmalarınızda başarılar dileriz.

2. SOSYAL HUZUR VE İSTİKRAR Özal iktidarı ülkeye ekonomi gözlüğü ile bakmaktadır. Ekonomi düzgün olduğu takdirde ahlfilcın ve sosyal nizamın da tesis edileceğine inanmaktadır. Bu büyük bir yanlıştır. Kal­ dı ki Sayın Özal ekonomiyi de bu neticeleri sağlayıcı bir tarz­ da yönetememektedir. Üstelik liberalizmle de bunu sağlama­ sı mümkün değildir. Bu ülkede sosyal hayatın ahengi, sağ­ lamlığı, ahlfilclı bir toplumun mevcudiyeti, sağlam aile yapısı­ nın muhafazası, milli ve manevi değerlerin korunması için tu­ tarlı, dengeli, sosyal adaletçi bir mil.lj iktisadi politika elbette gereklidir. Ancak yeterli değildir. Bu neticeleri elde etmek için uzun vadeli kültür, eğitim politikaları tesbit etmek, ahlak ve terbiye metodlarını ortaya koymak gerekir. Kısa vadede ise insanların kula kulluk etmeyeceği, hased­ lik ve kıskançlık duygularını beslemeyeceği, ihtiraslarını kö-


Siyasi Yazılar ve Konuşmalar

147

rüklemeyeceği, servet düşmanlığının doğmayacağı, kanaatkar­ lık ve şükür duygularının ölmeyeceği, hakkına razı olacağı sos­ yal adaletçi iktisad politikaları ve maliye politikalarının uygu­ lanması gerekir. Bundan daha da önemlisi hüküınetler sokağa ve neşriyata iyice dikkat etmelidirler. TV ' nin takip ettiği ve edeceği kültür politikaları, yabancı filmlerin ideolojik veya di­

ni propaganda yönleri, ahlaksız filmler, kadın pazarlayıcısı ma­ gazin gazete ve dergilerle çocuk yayınlan milli eğitim ve kül­ tür kuruluşlarınca takip edilmeli, muzır neşriyat ve zararlı film­ ler toplumumuzun huzuruna çıkarılmadan önlenmelidir. Anavatan Partisi Muzır Neşriyat Kanunu çıkararak güya milletimize ne kadar muhafazakar milliyetçi ve Müslüman düşünceye sahip olduğunu göstermiştir. Bu, millete riyakarlık yapmaktan, onu ahmak yerine koymaktan, onunla alay et­ mekten başka birşey değildir. Çünkü Anavatan iktidarı "tav­ şana kaç, tazıya tut" anlayışı içerisinde çalışmaktadır. Türk Milliyetçileri olarak bu partinin ve iktidarının, bu ülkede, sa­ mimiyetle muzır neşriyatın kalkmasının faydasına inandıkla­ rını zannetmiyoruz. Sokakların iğrenç gazete ve dergilerle do­ lu olması bunun en güzel örneğidir. Türk insanı dini bayram­ larda bile bir dostuna çıplak kadın kartpostalı gönderecek ka­ dar milli ve dini hissiyat düşüncesinden uzaklaşmış, hafifmeş­ rep olmuştur. Tele-kızlar, müteahhit kızlar çoğaldı.


Dr. Tahsin Ünal

148 3.

SİYASİ İSTİKRAR VE DEMOKRASİ

Huzur ve istikrarın sağlanması için seçim sisteminin ada­ letli olması, her partinin aldığı oy nisbetinde Mecliste temsili gerekir. Çünkü demokrasi azınlığın çoğunluğa tahakkümü de­ ğil, tüm siyasi görüş farklılıklarının Mecliste temsil edilebil. diği ve uzlaşabildiği bir rejim olarak anlam. kazanır.

·

Ülkeyi tek parti diktatöryasına getirecek bir seçim sistemi getirerek, başlı başına dünya görüşüne sahip siyasi partileri mecliste temsil ettirmemeye çalışmak, bu partilerin ve ideolo­ jik yapıya sahip, taraftarlarının muhalefetini parlamento dışı­ na atmak dernektir. Huzur ve istikrar Mecliste az sayıda partinin mevcudiye­ tiyle değil, siyasi partilerin savundukları ekonomik, sosyal ve kültürel görüşleriyle alakalıdır. Bu manada Anavatan Partisi iktidarı getirdiği seçim sistemi ve ideolojik karakterli partile­ re tahammülsüzlüğü ile huzur ve istikrar içerisinde demokra­ tik yapılaşmaya giden yolların tek engeli durumundadır.

Koalisyon Korkusu Sayın Özal milletten tek başına iktidar istemekte ve istik­ rarın temini için koalisyonsuz bir hükürnetin şart olduğunu ifade etmektedir. Her şeyden önce Anavatan Partisi bir koalisyondur. Prog­ ramı da çıkarcılıktır. Partiler koalisyonu demokrasinin icabı-


Siyasi Yavlar ve Konuşmalar

149

dır · ve koalisyon demokrasiyi içine sindirebilenlerin işidir. Kaldı ki bu ülke koalisyon hükümetleri ile idare edilmeye de alışmalıdır. Siyasi partilerimiz bu tarz hükümetler kurmayı hazmedebilınelidirler. Yoksa bu ülke, koalisyon hükümetleri kuramadıkları için, siyasi partilerin tek başına iktidar saplan­ tısından dolayı içine düşülen hükümet bunalımları sebebiyle, her 10 senede bir ihtilale sahne mi olacaktır? Koalisyon hükümetleri demokrasi ve ekonomiyi mutlaka istikrarsızlığa götürür diye bir kural yoktur. Vakıa İtalya, Al­ manya, İsrail gibi ülkeler yıllardan beri koalisyonlarla idare edilmektedir. Ne iktisaden geri kalmışlardır, ne de demokra­ sileri bir kesintiye uğramıştır. Milleti koalisyon olacağı endi­ şesi ile tehdit eden Özal'ın, seçim kanunlarında yaptığı emri­ vakiler siyasi istikrarsızlığın başlıca sebebi olacak ve bu sis­ tem kendi siyasi geleceinin de sonunu getirecektir.

4. HUZUR - İSTİKRAR - DEMOKRASİ Bütün siyasi partilerin konuşmacılarını dinlediğimizde bugüne kadar gördüğümüz şudur ki, bu milletin kalkınabilme­ si için huzur ve istikrar içerisinde bir demokratik rejimin ku­ rulması ve devamı icab etmektedir. Bu görüşe saygı duyarız. Anc'ak bu görüşün eksile ve yetersiz olduğunu da ifade etmek isteriz. Şöyle ki:


Dr. Tahsin Ünal

1 50 Türk

Milliyetçilerine göre huzursuzluğun, istikrarsızlığın ,;

ve demokrasinin zaman zaman kesintiye uğramasının sebebi; yıllardan beri uygulanan ve bu milletin bünyesine uymayan gayrimilli eğitim-kültür politikaları ile sosyo--ekonomik ya­ pılaşmalardır. Bu gayrimilli dünya görüşlerinin uygulanması açısından ANAP, DYP, SHP, DSP arasında bir fark yoktur. Dün de AP - ve CHP arasında bu manada bir fark yoktu. Batıcı olma, eği­ tim ve kültür hayatında batı zihniyetini taklid etme ve hakim kılma açısından sağ ve sol partiler arasında hiçbir fark yoktur. Sadece ekonomik görüşlerinde farklılıklar vardır. ANAP ve DYP liberal kapitalizme dayalı, biri biraz sert, diğeri ise su­ landırılmış bir kapitalizmden yanadır. SHP ve DSP ise sol gö­ rüşlü Batıcı partidirler. Sosyal, kültürel hayatımızı şekillendi­ ren, eğitim ve terbiye metodlarımızı belirleyen, ahlak örgü­ müzü ortaya koyan görüşler açısından bütün bu partiler, oyu­ nu aldıkları Türk insanının kültürüne, ahlak anlayışına, inanç­ larına, töresine ve içtimai yapısına ters düşen dünya görüşle­ rinin ve tatbikatlarının sahibi partilerdir. Bu partilerin ülkeyi büyük bir politik huzursuzluğa sokacakları, 1 2 Eylül önesinin

kısır siyasi parti çekişmelerini geri getirecekleri, referandum çalışmaları sırasında ortaya koydukları politik -üsluptan belli olmuştur. Bu dört partinin kavgası, siyasi görüş farklılığından

değil, Özalcılık - Demirelcilik ve İnönücülük - Ecevetçilik

·


Siyasi Yazılar 11e Konuımalar

151

davasından ileri gelmektedir. Bir ülkenin yönetimine b u mü­ lahazalarla soyunmanın ciddiyetini vatandaşlarımızın takdiri­ ne bırakıyoruz. Milliyetçi ciddiyetini, vatandaşlarımızın takdirlerine bıra­ kıyoruz. Milliyetçi Çalışma Partisi bu noktada, Türk tarihinden ve İslam imanından kaynağını alan Türk-İslam ülküsüne sahip bir parti olarak huzur ve istikrarın teminatıdır.

5. TEHLİKELİ BİR İNSAN TİPİ YETİŞİYOR Yıllardan beri milli eğitimimizin yetiştirdiği insan tipi, Türk milletini çağlar üzerinden sıçratacak, ilimde, teknikte, ileri ülkeler seviyesine çıkaracak bir azim ideal ve hırs içeri­ sinde, bunu milli bir görev kabul edecek şuurda değildir. Milliyetçi ruha ve görev şuuruna müdrik nesiller, bizim okullarımızda yetiştirilmemiştir. İçinde yaşadığı cemiyete karşı, millete karşı asgari mesuliyetlerinin olduğunu bilen, in­ sanlarımızın sayısı maalesef çok azalmıştır. Vicdanında Allah (c.c.) korkusu olmayan insanların yaşa­ dığı toplumda hakka rızayı, birbirinin hakkına ve hukukuna saygıyı aramak boşunadır. Cemiyetimizde devlet malına, başkalarının malına el atan ve atmak için uygun zemin arayan bir sürü insan türemiştir.


Dr.

1 52

Tahsin Onal

Bu tip insanların varlığı ve üstelik cemiyeti içerisinde maddi ve onun üzerine bina edilmiş manevi nüfuz sahibi ol­ maları, iktidar partisi içerisinde bizatihi kendilerinin veya iş­ bitirici uzantılarının mevcudiyeti başka insanlarımızı da kısa zamanda zahmetsizce köşeyi dönme ihtirası içerisine sürükle­ mektedir. Çünkü bugünkü enflasyonla, namuslu esnafın, tüccarın, sanayicinin, sanatkann, işçinin, memurun, emeklinin başet­ mesi imkansıdır. Meşru zeminde ticaretin, ahlak kuralları içe­ risinde, memuriyetin hukuki

-

ahlfilô

içerisinde, yerine getirilmesi adeta

-

insani mesuliyetler

ahmaklık, bunun tersi ise

uyanıklık olarak telakki edilmekte ve bu telakki gün geçtikçe namuslu düşünen insanları da sarmaktadır. Buna sebebiyet veren, Türk insanının iktisad anlayışını, içtimai sorumluluk anlayışını ahlak anlayışını değiştiren, dün sağ iktidarların zamanında tatbik edilen, bugün de Özal hükü­ metinin katı bir şekilde uygulamakta ısrar etitği tam liberal kapitalist sistemdir. Bu sistemin ruhu, meşhur "Bırakınız yap­ sınlar, bırakınız geçsinler" cümlesinde ifadesini bulmaktadır. Hakikaten ekonominin de; ahlaki gidişinde ucu bırakılmış, kendi halinde seyir ediyorlar. Altta kalanın canı çıkıyor. Ça­ lanın çırpanın yanına kar kalıyor. Mahkemelerden gülünç ce­ zalar çıkıyor: Devleti ve milleti 6 milyar lira çarpan B anker Bako'nun en fazla 5-6 sene yatacağını gazeteler yazıyor. Va-


Siyasi Yazılar ve Konuşmalar

1 53

tandaş da buna· "helal olsun adama köşeyi döndü" diye tepki gösteriyor. Allah (c.c.) bu gidişatı hayıra dönüştürsün. (Lesse passe, lesse fair) de denilen bu sistem, adına merkantizm de­ nilen ve insanı dahi ticaret malı kabul eden bu sistem 1 6 ve 1 7 . asırlarda başta Fransa olmak üzere bazı Avrupa memle­ ketlerinde kabul ve tatbik edilmiş, fakat çok sünneden, sistem ile memleket yıkılmıştır.

6. ENFLASYONLA MÜCADELE İktidarının başlangıcında birinci ve en önemli mesele ola­ rak enflasyonla mücadele edeceğini ifade eden ve onu bir ca­ navar olarak nitelendiren Özal, bugün karar değiştirmiş ve enflasyonu, iktisadi büyümemiz ve kalkınmamız için bir araç olarak görme yolunu seçmiştir. Bunun neticesi zenginin daha zengin, fakirin daha fakir olmasıdır. Enflasyon ona ayak uydurma şansı ve imkanı ol­ mayanları eritip bitirmektedir. Köylünün ürettiği tarım ürün­ lerinin yıldan yıla artan fiyatlarındaki artış hızlan arasındaki fark korkunçtur. Toprakla uğraşanar geri kalmaktadırlar. Keza küçük sanatkarların, el emeği ile geçinenlerin ve üc­ retlilerin gelirleri de enflasyona ayak uyduramamaktadırlar. Esnafın yıl başında işletmesindeki mal miktarı 1 00 ise yıl sonunda bu miktar, elde edilen gelirin reel satınalına gücü açı-


Dr. Tahsin Ünal

154

sından l OO'ün altına düşmektedir. Özal hiçbir konuda sözün­ de durmamıştır. Ekonomide istikrarı sağlayacağı konusunda­

ki sözlerinde de samimiyet yoktur. Sosyal adalet ve dengeli kalkınma, önce iktisadi büyüme ve holdingler eliyle büyüme anlayışının karşısında terk edil­ miştir. İktisatçılar, fiyatları ve buna yapılan zamları, bir köpeğin kuyruğuna bağlanmış bir tenekeye benzetirler. Köpek yavaş yürürse, teneke az tıngırdar. Köpek, hızla kaçarsa, teneke de çok tıngırdar. Burada köpek fiyatlar, teneke zamlardır. Eko­ nomi sahasında erlik ve yiğitlik fiyatları sabit tutup, zam yap­ mamaktır. llave edeyim ki, emtianın fiyatlarını sabit tutmak da iyi değildir. Emtianın fiyatı artınca, ona belli miktarda zam ilave edilir. Avrupa emtia fiyatları ile paralel olarak bir senede bel­ li miktarda, mesela yüzde 5-6 zam etmektedir. Biz de ise Ö­ zal bey ise her ay

zam

yapmakta ve bir yılda

zam

yüzde

6(}...7 . 0 olmaktadır. Bu ise yılan hikayesi gibi uzadıkça uza­ maktadır.

7. EKONOMİK İSTİKRAR 1 974 yılından itibaren giderek

artan

elconomik sıkıntılar

ve enflasyon, 1 978' e doğru zirveye tırmanmış, bugüne kadar


Siyasi Yaıılar ve Konfllmalar

155

da alınan bütün tedbirlere rağmen düzeltilememiştir. İstikrar tedbirleri diye alınan tedbirlerde, uygulama açısında görülen istikrarsızlık ekonominin düzlüğe çıkmasını önlemiştir. Ekonomideki bu bozukluğun sebebi tıpkı, sosyal hayatı­ mızdaki çalkantıların olduğu gibi liberal-kapitalist sistemde kaynaklanmaktadır. 24 Ocak kararlan diye alınan istikrar tedbirlerinin getirdi­ ği bütün sıkıntıları ücretliler ve dar gelirli vatandaşlar çek­ mektedirler. İşçi, memur, esnaf, çiftçi, emekli ve ticaret erba­ bı büyük sıkıntılar içerisindedirler. Vatandaş kemerleri sıka sıka orta direk vaziyetinden gla­ pa'ya dönmüştür. Yüksek faiz politikası, ticaretin cazibesini azaltmıştır. Enflasyon tasarrufları, esnafın ticari emtia stoklarım erit­ miştir. Ekonomide geliŞme açısından, fırsat eşitliği diye birşey kalmamıştır. Buna mukabil bu ekonomik uygulamadan istifade edenler de vardır. Önceden haberli zamlarla köşeyi dönenler vardır. Hayali ihracat ve vergi iadesinden köşeyi dönenler vardır. Devlet ihalelerinde büyük şaibeler vardır. İhalelerde partizan tercihler yapılmaktadır. Bu tercihler karşısında bazı ara-


Dr: Tahsin Ünal

1 56

cıların büyük menfaatler temin ettiği söylenti olmaktan çık­ mış, adliyeye intikal edecek seviyede açığa çıkmışlardır. Ay­ nı yolsuzluklar kredilerde de sözkonusu edilmektedir. Bu tür yolsuzluklar, dürüst olmanın karın doyurmaya yet­ mediği, devlet kapısından kıymık koparmanın marifet olduğu görüşü bazı insanlarımıza hakim olmaya başlamıştır. Bürokraside iş takibi ve kredilere aracılık yapmak partici­ ler ve bazı bürokratlar için bir yan meslek ve gelir kaynağı ha­ line gelmiştir.

Özal iktidarı bütün bu olumsuz gelişmeler karşısında ka­ yıtsızdır. Ortalığı da güllük gülistanlık gösterme alışkanlığından vazgeçmiştir.

8. ÖZAL Bir

tarafta

Karun' lar gibi zengin ve müreffeh yaşayan

devletin kucak açmasına ihtiyacı bulunmayan mutlu bir azın­

lık. Gözümüz yok, müreffeh ve mutlu yaşasınlar . . . Ama diğer

tarafta

çocuğunun ameliyatı için doktor kapılarında, hastaha­

ne kapılarında gezinen, milletvekilinden tutun kapıcılara ka­ dar torpil arayan, böbreğini satışa çıkaran analar, babalar. Bu insanların devlete ihtiyacı var. Paraya ihtiyacı var. Nerede sosyal devlet, nerede

devlet baba?

..

Nerede komşusu açken


1 57

Siyasi Yavlar ve Kanili�

tok yatmaya gönlü razı olmayacak insanların yaşadığı o cemi­ yet? O ilerici geçinen modem yobazların her vesile ile kötüle­ meye çalıştıkları 1 6. asır Türkiye' sindeki kuşların kışlık yem­ leri için bile vakıf kuran fazilet ve güzellik timsali insanların yaşadığı cemiyet yapısı, insan tipleri nerede? Bir tarafta oğlunun sünnet düğününde 1 00 milyon harca­ yıp, dansözün göğsüne 20 milyoncuk sokuşturan ve devlete hiç vergi vermeyen, hele hele "Yüce Allah ' ın bana verdiği bu servetten dolayı sorumlu olduğum insanlar var mı?" diye ce­ miyette olup biteni araştırmayan

kompradorltır

-ki ona bu

güzellikler, faziletler aşılanmamış- diğer tarafta aybaşını bu­ lamayan ücretliler, hastasını hala şehire götüremeyen köylü­ ler, geçim sağlamak gibi endişelerle namusunu satanlar, ilaç­ sızlıktan ölenler, torpilsizlikten hastahane kapılarında can verenler. . . Bu dengesiz toplumun, aralarında korkunç anlayış farklı­ lıkları, maddi ve manevi farklılıklar bulunan toplumun huzur ve istikrar içinde yaşaması, siyasi faaliyetlerinin istikrarlı ol­ ması, anarşinin ve komünizmin doğmaması, içinde yaşayan fertlerin ve sosyal tabakaların birbirlerini sevmesi mümkün müdür? Bu inanç boşluğuna düşmüş, nereden gelip, nereye ve ni­ çin gittiğini bilmeyecek hale gelmiş, ahiret inancım kaybet­ miş, "mümin, müminin kardeşidir" ve "komşusu açken tok


Dr. Tahsin Ünal

1 58

yatan bizden değildir" ifadelerindeki ilahi, vicdani ve içtimai bazda bir insanın yüklenmesi gereken mesuliyetlerden haber­ siz insanların gün geçtikçe çoğaldığı bir toplumda huzur ve is­ tikrarı bulmak mümkün müdür? Kesinlikle değildir. lsbatı, bizzatihi yaşanılan iktisadi, iç­ timai ve kültürel hayat toplumumuzun bünyesinde bu saydı­ ğımız tahribatları yapmıştır, yapmaya da devam etmektedir. batı medeniyeti ve onun değer hükümleri, liberalizm cemiye­ ti bu hale getirmiştir. Bu noktada bilhassa 24 Ocak istikrar tedbirleri denilen kararların alınmasından bu yana yani 1 980'li yıllardan 1 986 sonuna kadar olan yıllar itibari ile; zina, fuhuş, intihar, boşan­ ma, alkolizm, birahane sayısı, diskotek sayısı, uyuşturucu müptelalığı, hırsızlık, dolandırıcılık, gasp, eşcinsel ilişki tes­ biti, yakın akrabasının ırzına geçenlerin sayısı, para yüzünden büyüklerini öldürenlerin sayısı, tele-kız sayısı, fişlenen fahi­ şe sayısı, ırza geçme sayısı gibi ahlfilô dejenerasyonun ölçüsü sayılabilecek olaylarda yıllar itibari i)e ne kadar artmış ne ka­ darı da ülkede uygulanan sosyo-ekonomik politikalar ve hiç uygulanmayan milli ve manevi değerlere bağlı eğitim ve kül­ tür politikaları sonucu ortaya çıkmıştır? Sayın Özal bunu millete açıklamalıdır... Ne tedbir almış­ tır şimdiye kadar, aldığı tedbirler bu duruma göre netice ver­ mediğinden, şimdiden sonra ne tedbir alacaktır?


159

Siyasi Yazılar ve Konuşmalar Bunu millet olarak Sayın Özal'dan sormalısınız.

Altın fiyatlarını, iplik fiyatlarını, zamları, devalüasyonla­ rı, doları, markı yani maddiyatla ilgili her hükümet kararını takip ediyorsunuz! Bunu da sorun. Neden bu gidişatları takip etmiyoruz?. Etmezsek ve tedbir almazsak veya siyasi tercih­ lerimizle almak zorunda bırakmazsak, Allah (c.c.), tarih, mil­ let ve yarınki çocuklarımız nezdinde mes'ul oluruz... Kendimizin veya çocuklarımızın vücudundaki bir uzvu­ nun arızası veya eksikilği karşısında insan olarak hepimiz ser­ vetimizi bile feda edebileceğimizi söyleyerek tedavi imkanla­ rını araştırıyoruz.

Ahlak, fazilet gibi uzuvlar insanımızın için­

de yaşadığımız toplumun manevi uzuvlarıdır. Neden bu uzuv­ ların eksikliği veya arızası karşısında maddiyatımızı feda ede­ miyoruz? Neden endişeye kapılmıyoruz? Neden bunu düzelt­ menin, iyileştirecek doktorları bulmanın çarelerini araştırmı­ yoruz? Sağa sola niçin doktor veya hastahane adı sormuyo­ ruz? Aksi takdirde millet olarak sorumluyuz.

Fert olarak so­

rumluyuz! Bu tür hastalıkların tedavisini yapacak ve bir daha bu hastalıkları yaratacak virüslerin yaşamayacağı sağlıklı or­ tamları bize gösterecek olan doktorlar siyasi kadrolar ve ilim adamlarıdır. İşte bunları arayacak ve bulacaksınız. Bu kadro MÇP'de toplanmı ş

ülkücü kadrolardır.


Dr. Tahsin Ünal

160

9. ALKOLİZM

-

UYUŞTURUCU

ALIŞKANLIG VE GENÇLİK Gençlik birahanelerden uyuşturucu madde yuvalarına ka­ dar uzanan bir yolda, genç yaşlardan itibaren alkolizmin ve beyaz zehirin kucağına düşmektedir. Son 20 yılda dünyada en çok alkol üreten ve tüketen bir ülke haline geldik. Bu toplu­ mumuzun içine düştüğü bunalımın ve stresin bir sonucudur. Beyaz zehir kullananlara baktığımızda, çoğunluğun zengin çocukları, sosyete mensupları olduğunu müşahade ediyoruz. Bunun sebebi fakirlik değildir. İnsanımızda ki tatminsizlik ve manevi boşluktur. 1 2 Eylül sonrasında gençliği politikadan uzaklaşunnak ve ülke meselelerinden uzak tutarak, layüsel bir yaşamaya sevketmek için üniversitelerin ve yüksek okulların olduğu bü­ yük şehirlerde, binlerce diskotek, birahane ve benzeri işaret ve sefahat yuvalarının açıldığın biliyoruz. Nereye götürülmek isteniyor bu toplum ve genç nesiller? "Günümüzde toplumun yüzkarası sayılan; sefiller, fahişe­ ler, tele-kızlar, şerliler, komünist ve bölücüler, ayyaşlar, mor­ fınman ve esrarkeşler, dün terbiyeleri ihmal edilen çocuklar­ dır. Bugünkü ihmaller yüzünden yarın sokakl�zda ne tür­ lü ahlaksızlıkları yaşayacak nesillerin dolaşacağını hiç düşün­ dük mü? Bu nesillerin sorumluları son 30 senenin iktidarları-


Siyasi Yazılar ve Konuşmalar

161

dır. Her otuz - kırk senede bir milletin en aktif ve en verimli kesimini teşkil eden nesiller, bugünkü çocuklardır. Dünkü otuz senelik kuşağın çocuklarının, küçümsenmeyecek bir kıs­ mı ya komünizmin ya alkolizmin, ya uyuşturucunun ya da seksin kucağına düşmüştür. Yazıktır bu kaybedilen nesillere . . . Bugünün nesillerinde görülen fenalık ve milletçe b u yüzden çekilen sıkıntıların sorumluları son otuz senedeki hakim un­ surlardır dedik. Önümüzdeki çeyrek asır içinde doğacak her türlü ahlfilci ve içtimai facianın veya fazilet ve mükemmelli­ ğin sahipliğini de, bugünkü nesillerin eğitim ve terbiyesini üstlenen veya sorumlusu olanlar yapacaklardır. Bir milletin yükselip alçalması, o millet içindeki genç ku­ şakların alacakları ruh ve şuura, görecekleri talim ve terbiye­ ye bağlıdır. Gençlerin iyi yetiştirmiş milletler, her zaman ge­ lişmeye hazırdırlar. Biz Türk Milliyetçileri olarak, bugünkü iktidarın böyle endişelere veya gayelere sahip olduğunu sanmıyoruz. Böyle bir icraat görmüyoruz. İşte toplum, işte gençlik, işte eğitim. . . İşte yaşanılan sefahat, işte yayınlar, işte

TV, işte parti

sözcü­

leri ve onların konuşmaları. . . Böyle bir endişeyi taşıyan ko­ nuşmalarını duyuyor musunuz? . . Bir sene devam eden (gençlik yılında) televizyon ekran­ larında seyrettirilen ahlfilcımızı, geleneklerimizi dejenere et-


Dr. Tahsin Ünal

162

meyen bir şey gördünüz mü? Kahvehanelerde kız-erkek, bir­ birine kumar öğreten ve açık-saçık, müstehcen şakalar yapan gençleri, hayret ve ibretle seyretmişsinizdir !

10. AHLAKİ ÇÖKÜŞ Özal iktidarının ekonomik politikaları ülkeyi hem ekono­ mik hem de sosyal huzursuzluğa götürmüş, ahlaki çökertmiştir. Peygamber Efendimizin (s.a.v.) "Fakir olanın imanı ince olur" buyurduğu malfimunuzdur. Fakirliğe sebebiyet veren, ekonomik sistem ve kendi ha­ line bırakılan ahlaki ve manevi değerlerin eksikliği, bakınız insanlarımızı ne hale getirdi? Büyük şehirlerin en mutena mazbut bilinen semtleri, ana caddeleri, kendini pazarlayan kadınlarla dolu. Eskiden bu iş­ leri Beyoğlu'nun

arka sokaklarında ecnebi kadınlan tarafın­

dan yapılır diye duyardık. Şimdi Devlet dairelerinde çalışan, üniversitelerimizde okuyan, ev hanunlığı yapan kadın ve kızlarımızın tele-kız adı altında çalıştıklarını ve kendilerini sattıklarını gazetelerden okuyoruz. Şehirlerarası yollarda, kendini pazarlayan kadınla­ rın sayısı gün geçtikçe artıyor, müteahhit kızlar türedi. Eskiden zina yapan kadınlarını öldüren kocalar, babalar,


Siyasi Yazılar ve Konuşmalar

163

kardeşler vardı. Şimdi bunların yanısıra kansını, kızını, kar­ deşini pazarlayan adamlar türedi. Gazeteler zina, fuhuş, ırza geçme, eşcinsel ilişkiler; kızı­ nın, gelininin, kardeşinin ırzına geçen baba ve kardeşlerin ha­ berleri ile dolu. TV' de, magazin basınında, memleketin milli gelirinin kaymağını yiyenlerle, manken ve artist geçinenlerin nasıl ka­ zandıkları belli olan paralarla yaşadıkları hayat, o sefih, Türk töresine, İslam inancına aykırı hayat, hergün, herkesçe izleni­ yor. Bir çok insanı çileden çıkaran, bazılarının hasetlik ve kıs­ kançlık duygularım, ihtiraslarım kabartan bu hayat tarzı, zayıf - karakterli insanlarımızı kötülüklere sevk ettiği ve lüks yaşama özlemi içerisinde ahlaksızlığa düştükleri bir gerçektir. Bu ha­ yatı yaşamak isteyenler; ya köşeyi dönmek için dalavere çe­ virmeye, ya da iffetini satmaya başlamaktadır. Bu ahlaki çöküşün sebepleri arasında, hiç şüphesiz, nesil­ lerin milli ve manevi değerlerden yoksun olarak yetiştirilme­ si birinci sırada - yer almakta, ondan sonra ise, bugünkü ve dünkü uygulanan sosyo-ekonomik politikalar gelmektedir. __

MÇP iktidarı buna dur diyecek, bir programın sahibidir.

1 1. ÖZAL VE HOLDİNGLER Anavatan Partisi'nin uyguladığı ekonomik model Türki­ ye' de sayısı bini aşmayan büyük çapta sanayici, ticaret erba-


Dr. Tahsin Ünal

164

bı ve dış ticaretle iştigal eden holdinglere ve onların sahibi olan ailelere hizmet etmektedir. Enflasyon canavarının işçi, memur, emekli, küçük esnaf ve sanatkar gibi orta halli veya dar gelirli vatandaşlarımızdan kopardığı ekonomik değerleri bu holdingler ve aileler paylaşmaktadırlar. Bunlar kazandık­ larını yurt dışında veya yurt içinde değerlendirerek servetleri­ ni her yıl katlamaktadırlar. Bakınız gazetelere . . . Bu holdingleri sözcülerinin mevcut ekonomik düzenden kredi ve faiz uygulamalarından 'pek şika­ yetleri yoktur. Türkiye'nin büyüdüğünden bahsetmektedirler. Büyüyen kendileridir. Ücretlilerin satın alma gücü, esnafın işletmesindeki mal mevcudu küçülmektedir. En iyimser yaklaşımla aynı kalmak­ tadır. Cirolarımızın yılda yıla artması sizleri aldatmasın. Enf­ lasyonun büyüttüğü rakamları gördükçe para kazandığınızı zannetmeyiniz. Sattığınız malı, km da dahil elinize geçen pa­ ra ile alıp, yerine koyabiliyor musunuz?

12. İHRACAAT Özal hükümeti ihracaatı artırdım diye övünüyor! Dış ülke malları ile rekabet edebilir seviyeye geldiğimizden bahsedi­ yor. Rakamlar vererek konuştuğu için kendini vatandaşa ka­ bul ettirdiğini sanıyor.

.


Siyasi Yazılar ve KonJllmalar

165

Kim bu rakamlar acaba doğru mu diye araştırma imkanı­ na sahip? Eskilerin bir sözü vardır. "Arapça değil mi? Uydur uydur söyle" diye ! Özal'ınki de öyle ! Eğer onun verdiği ra­ kamlar ve geleceğe ait tahminleri hep enflasyonla ilgili verdi­ ği rakamlar gibi ise, bu adamın neresine güveneceğiz? B asında hemen hergün milyonlarca liralık hayali ihracaat iddilaarı ile karşılaşıyoruz. Bunu da yalanlayamıyorlar ve ted­ bir alacağız diyorlar. Ne tedbiri? "Tavşana kaç, tazıy tut" sö­ zünde olduğu gibi mi tedbir alacaksınız? Paramızın değer kaybı bile bu hayali ihracatla yakinen alakalıdır. İç piyasada 2�250.000 TL. arasında satılan buzdolapla­ n

dışarıya 60-70 bin liradan ihraç ediliyor ! Bu mu ihracat pat­

laması ve sanayide Avrupa ile rekabet seviyesine gelmek? Sanayici 60-70 bin liradan mal sattığı zaman kar ediyor­ sa neden iç piyasaya da bu fiyattan satamıyor? Kar etmiyorsa bu ihracattan Türk ekonomisine fayda nedir? Faydası döviz girmesidir vatandaşlarım ama bunun faturası Türk milletine çıkarılıyor (Dövizleri de lüks tüketim mallan ithaline veriyo­ ruz) Bakın nasıl oluyor bu iş: Hükümet bir kere iç piyasaya satış fiyatlarına itiraz etme­ diği için sanayici zararın bir kısmım böylece çıkarıyor. İkin-


Dr. Tahsin Ünal

166

ciye ihracattan dolayı hayali veya gerçek bir de vergi iadesi alıyor. Bunda sanayici ve ihracaatçının bir zararı yok. Zarar kimin? Devletin ... Para kimden çıkıyor? Bizim esnafımızın ödediği vergilerden. O vergi sistemi ki Hayat Standardı emri­ vakisi ile kazanmadığımız paraların bile vergisini bize ödetti­ riyor. Bu bir angaryadır. Bizim Anayasamıza göre hiç kimse­ ye angarya yüklenemez. Anayasamıza göre hiç kimseye angarya yüklenemez. Başka kimler ödüyor bu parayı? Köylümüz ... Ürünlerine enflasyonu körüklemesin diye fazla taban fiyatı verilmemesi için türlü yalanlarla kandırılmaya çalışan köylümüzden. İşçinin, memurun, emeklinin ücretini, çiftçinin ürününe enflasyonu azdırır diye zam verme, sanayiciyi, ithalatçıyı ve aracıları ekonomik görüşümüz liberalizm diye serbest bırak ! İşte Özal'ın orta direkten yana sosyal adaletçi ekonomik düzen anlayışı. ..

13. DİNSİZLİGE - AHLAKSIZLIGA -

KOMÜNİZME KARŞI MÇP Liberal kapitalist sistemin Türk ıiıiletiQi içine düşürdüğü ağır ekonomik ve sosyal sıkıntılardan, ahlak çöküntüsünden, imansız nesillerin yetişmesinden, komünist ve bölücü akımla-


Siyasi Yazılar ve Konuşmalar

1 67

nn rağbet görmesinden kurtaracak olan yegane hareket Ülkü­ cü Milliyetçi Harekettir. Bu hareketin siyasi temsilcisi ise MÇP'dir. · Çünkü MÇ bir idealistler partisidir. Fikir Partisidir; Türk milletinin bütün meselelerine, onun inançları, yaşama stan­ dartları, ahlak yapısı doğrultusunda çözüm getiren program sahibi yegane parti MÇP'dir. MÇP'nin, sosyalist ve kapitalist görüş sahibi, batı yanlısı ve onun kültürü içerisinde, erimeye galip sağ ve sol partiler karşısındaki alternatif programı, sistemi; İslam imanından ve Türk tarihinin engin tecrübelerinden kaynaklanan Türk-İslam ülküsü veya sentezi dediğimiz dünya görüşünü esas alan Türk milliyetçiliği fikir sistemi ve onun milli doktrini dokuz ışıktır. Bu partinin bütün fikirleri 20-25 seneden beri ilim ortam­ larında tartışılarak, zaman içerisinde yaşanılan olaylar karşı­ sında denenerek tesbit edilmiştir. MÇP Batı kültürü içerisinde, Türk kültürü ve inanç siste­ minin eritilme maksatlarından haberdardır ve buna müsaade etmeyecektir. MÇP Türk milletinin inanç sistemine karşı yürütülen sal­ dırılan dolduracak yegane kadrodur. MÇP geçmişte komünizme karşı fedakarca göğüs geren kadroların partisidir.


Dr. Tahsin Ünal

1 68

MÇP komünizme karşı ancak ondan daha güçlü bir fikir­ le

karşı çıkılması gerektiğine inanan ve bu fikrin Türk milli­

yetçiliği olduğunu haykıran tek partidir. MÇP kuracağı milliyetçi düzende, fırsat ve imkan eşitli­ ğine yer verecektir. MÇP sosyal adaletçi bir nizam kuracaktır. MÇP Türklük g1irur ve şuuru, İslam ahlak ve faziletine sahip nesiller yetiştirecektir. MÇP "komşusu

açken tok yatanların olmayacağı" bir

sosyal nizamı oluşturacaktır. MÇP hukukun üstünlüğüne dayalı, herkesin ibadet, inanç hürriyetine sahip olacağı bir politika güdecektir. Türk milliyetçliği, milliyetperverdir. Türk milliyetçiliği, vatanperverdir. Türk milliyetçiliği, demokrasiye aşıktır. Türk milliyetçiliği, sosyal adaletçidir. Türk milliyetçiliği, sosyalizme, komünizme, batı kültürü­ ne karşıdır. Türk milliyetçiliği, faşizme, diktaya karşıdır.


Siyasi Yazılar ve Konfllmalar

169

14. ANAVATAN PARTİSİ VE KOMÜNİZM

Daha ilk gününde, sağ eli ile sol elini havada birleştirerek sağı ve solu barıştıracağını, birleştireceğini anlatmak istemiş­ ti. Birleştiler mi? TKP'nin Sesi ve Bizim Radyo'yu clinleyenleriniz iyi bi­ lirler. Bu komünist radyolar devamlı olarak seçimlerde Özal'ın desteklenmesini istemişler ve basında da bu husus birkaç kez yer alınışı. Bunun sebebi Özal hükümetinin uyguladığı ekonomik ve sosyal politikalardır. Bu ortam içerisinde çoğalan gayrimem­ nunlar, yetişen insan tipimizdeki davranış bozuklukları komü­ nistlerin arayıp da bulamadığı istismar malzemesidir. Nasıl ki sıtma hastalığının sebebi olan sivrisineğin geliş­ tiği muhitler bataklıklarsa, dinsizlik ve komünizm gibi afetle­ rin gelişmesine, bu görüşlerin sahibi olan insanların uygun propaganda ve istismar zeminlerine, in�an potansiyellerine sahip olmasına sebep; sosyal adaletin sağlanamadığı, sınıf kavgalarının başladığı, servet düşmanlığının zinanın, fuhu­ şun, içki ve uyuşturucu müptelalığının arttığı, aile ve evlilik müessesesinin zaafa uğramaya başladığı ortamlardır. Komünistler militanlarını daim� bu vaziyete düşmüş top­ luluklar içerisinden çıkarmışlardır.


Dr. Tahsin Ünal

1 70

Sayın Özal, Cem Karaca, Zülfi Livaneli, Aşık Mahzuni, Aziz Nesin gibi koyu Maksistlere şirin görünmekle, toplum­ da bu kesimin tepkilerini asgariye indirebileceğini zannet­ mektedir. Büyük bir yanllgı hatta g3.flet içerisindedir. Komü­ nistlerin, yurtdışı kaçakların özel aflarla tekrar Türkiye'ye döndüren, Sayın Özal'ın bu yumuşak tutumunu, Mamak iş­ kencehanelerinde zulüm gören Ülkücülerden de esirgememe­ si gerekirdi. Özal, beynelminel komünizmin taktiklerini ve komünistleri hiç tanımadığını ortaya koymuştur. Türk milliyetçileri bu tehlikeleri 1 2 Mart ve 1 2 Eylül ön­ cesinde.de Allah'ın verdiği bir basiret sayesinde görmüş ve si­ yasileri uyarmıştı. Ne kadar haklı olduğumuz 1 2 Eylül sonra­ sında komünist odaklara ait silahlar ve planlar ortaya çıktıkça anlaşılmıştı. Şimdi de uyarıyoruz. Bu gidiş, bu gaflet ülkeyi sıkıntılara sokar. Şu anda opurtunizme kaymış görünen bu es­ ki tüfek solcular uygun zaman ve zeminde eski melanetlerini yeniden işlemeye, gençleri piyasaya sürmeye başlarlar. PKK başta olmak üzere birkaç yıl içerisinde bütün komü­ nist örgütlerin büyük şehirlere ineceği aşikardır. Bu defa on­ lar sokakta tek başlarına kalacaklardır!

15. LÜKS MALLAR Türkiye sanayiini geliştirmek, dış borçlarını ödemek için


Siyasi Yavlar ve Konfllmalar

171

dövize ihtiyacı olan bir ülkedir. Bu dövizi elde etmek için iç tüketimin ihtiyacı olan mallar bile dışarı satılmakta hem de çok ucuza satılmaktadır. Bu ucuza satılan malları fiyat farkı­ nı millet, iç piyasada aynı malı çok pahalı olarak almak sure­ tiyle ödüyor. Aynca bu dövizi elde etmek için ihracaatı artır­ mak düşüncesi ile yine milletin kesesinden ihracaatçıya mil­ yarları bulan vergi iadeleri yapılıyor. Böylesine fedakarlıklar­ la elde edilen dövizleri bu iktidar lüks ithalata harcıyor. Çiki­ ta muzdan tutun köpek mamasına kadar ithalat yapıyor. Sos­ yetenin birbirine gösteriş yarışına çıkması için !azını olan bir sürü lüzumsuz mala döviz ödüyor. Bu tür mallan kaç vatan­ daş alabiliyor. İçinizde evinde 5 milyon liralık buzdolabı olan var nu? İçinizde Avrupa' dan ithal edilen mama ile köpek bes­ leyen var mı? Buna son verilsin ! ANAP iktidarı

mağazaların vitrinlerini süsleyen ve sade

vatandaşın seyrederek geçtiği bu lüks tüketim mallarının satın alındığına bakarak ülke kabuk değiştiriyor, modernleşiyor, re­ fah var diyor! Değişen çok şey var doğru ! Ancak değişen, zenginin daha zengin, fakirin daha fakir olması. Ahl3kın gide­ rek ifsad olması, sosyal yapının bozulmasıdır. Biz herkesin fırsat eşitliği ve ahlfilci bir toplum hayatı içerisinde zenginleş­ mesini, refaha ulaşmasını istiyoruz. Bunu nasıl yapacağınuzı da biliyoruz. Sırası gelince MÇP olarak bu konuda neler yapacağımızı da söyleyeceğiz.


Dr. Ttİlısin Ünal

172

16. ERKEN SEÇİM

Özal'ın erken seçimlere gitmesinin ilci sebebi vardır. Bu sebeplerin birincisi ekonomik sebeplerdir ve IMF tav­ siyelerinde kaynaklanmaktadır. İkincisi ise siyasi sebeplerdir ki, referandum sonucundaki siyasi gelişmelerden kaynaklan­ maktadır. Erken seçimin ekonomik sebepleri şunlardır: Özal, IMF tavsiyeleri doğrultusunda, bütçe açıklarını ka­ patmak için KİT mamullerine ve petrol ürünlerine zam yap­ mak, muhtemelen yüzde 25'lere varan oranlarda da devalü- asyona gitmek düşüncesindedir. Seçime gidecek olan bu ik­ tidarın ise bunları seçim öncesinde yapması siyasi intihardır. Özal'ın iç ve dış mahfillerdeki akıl hocaları bu işleri yapmak için bir sene beklemenin kendisini sıkıntıya sokacağını söy­ lemişler ve derhal bir erken seçime giderek bu zamları yap­ masını salık vermişlerdir. Vatandaş nasıl olsa 5 sene sonra gelecek yeni bit seçime kadar bu zamları unutur diye düşün­ müşlerdir! Yani sayın vatandaşlarım, seçimlerden sonra kor· kunç bit zam furyasına kendinizi hazır tutunuz. Tabii öze 1 sektör de bu zamlardan geri durmayacaktır. Bunun için diyo ruz ki; Anavatan Partisi tek başına iktidara gelmemelidiı Onun bu tutarsız ve keyfi ekonomik kararları almasına mar olunmalıdır. KİT'ler de başıboş bırakılmıştır, özel sektör cl1


173 hükümet de. Buna dur demek lazımdır. Zam ... Zam . Zam . . . .

.

Bıktık artık ! İkinci sebep ise diğer siyasi partileri zaman ve maddiyat faktörleri ile zor durumda bırakmaktır. MÇP'nin kendi bün­ yesindeki oylarını ve kadroların çekme korkusudur. Ancak korktuğu yinede başına gelmiş, milliyetçiler yuva­ ya dönmüştür.

17. DIŞ BORÇLAR Özal iktidara geldiğinde Türkiye' nin dış borçları 1 8 mil­ yar dolar idi. Bugün dış borç miktarı 34 milyar dolara çık­ mıştır. Aynca, dış .borçların vade yapısı da giderek kısa vadeli borca dönüşmektedir. Bu tehlike işaretidir. 1 983 yılı sonunda yüzde 1 O olan kısa vadeli borç miktarı payı, 1 987 yılında top­ lam dış borçlar içerisinde yüzde 35'e çıkmıştır. Orantının bu şekilde değişmesi bir gerçeği ortaya koyar. Hükümetin bu günden sonra aldığı dış borçlar yatırımlara değil, vadesi gelen borçların ödenmesine kullanılmaktadır ve bu yeni alınan borçlara da faiz ödenmektedir. Buna halk arasında "Ahınet' in külahını, Mehrnet'in başına giydirmek" derler. Bu iktidar ve büyük şehir belediyeleri , Türkiye'yi büyük bir iç ve dış borç yükü altına sokmuştur. Sayın Özal, dış ülke-


Dr. Tahsin Ünal

174

lerin kredi verme yarışına girişini bir itibar meselesi olarak değerlendiriyor. Bu yanlıştır. Gerçeği Türk milletinden mak­ satlı olarak gizlemektir. Taşınmaz malı ve mülkü olan insana, tefeciler devamlı olarak borç vermek ve borcu uzatmak için yarışa girerler. Türkiye Cumhuriyeti'nin hali de budur. Bu hükümetin dış borçlarının sadece yıllık faiz ödemesi 4.5 milyar dolardır. İç borçlanmalar trilyonlarca lirayı bul­ muştur. İç ve dış borçlarımızı, yeni borçlar almak sureti ile ancak ödeyebiliyoruz. Hükümet bütçe açıklarını kapatmak için, çıkardığı tahvilleri ve bonoları, iç piyasada alacak güçte vatandaş bulamadığı için, dışarıda satma çareleri arıyor. 200 milyon marklık döviz garantili Devlet Tahvili yurt dışında sa­ tışa çıkarıldı. Yapılan borçlanmalar, ülkeyi gelecekte büyük sıkıntılara sokacaktır. Ülkeyi siyasi yönden bauya tam anlamı ile bağım­ lı kılacaktır ki, Türkiye Batı'ya karşı başka dengeler kurama­ sın. Bu israfla, bu üretim ve yatırım mallarına yönelik sahala­ ra harcanmayan· dış krediler yarın kimbilir hangi milli gelir kaynağımızın feda edilmesi pahasına ödenecektir? Osmanlı İmparatorluğu

zamanında,

Düyun-u U�umiye borçlarım ödemek için, milli gelirlerinden tutun, tuz gelirleri­ ni borçlu devletlere verdiği gibi mesela, Boğaz Köprülerinden


Siyasi Yavlar ve Konuşmalar

175

birinin gelirini borçlu olduğumuz bir devlete vermek zorunda kalacaktır.

18. VERGİ ADALETİ Bu iktidarın vergi politikasında da bir sürü yanlışlıklar vardır. . Herşeyden önce "tktisat ilminde enflasyon, halkın haksız vergilendirilmesidir" diye tarif edilmiştir. Bilhassa mahdut gelir- seviyesindeki ticaret ve , meslek erbabı gerçek manada kazanmadığı sadece malının yerine konmasını sağladığı enf­ lasyon kazancından gerçek gelirmiş gibi vergi ödemektedir. Hiç vergi vermiyor denilen vatandaşların bile dolaylı yol­ lardan devlete birçok vergi verdiği hepinizin malOmudur. Ge­ lir seviyeleri açısından, ödenen vergilerin ve dolayısı ile dev­ let harcamalarına yapılan katılımın mukayesesi gözönüne alındığından, büyük vergi adaletsizliği olduğu, asgari gelir se­ viyesindeki insanlarımızın, yüksek gelir grubundaki vatan­ daşlara nazaran daha fazla vergi verdiği ortaya çıkacaktır. Mesela çiftçiden yüzde 7 zirai stopaj gelir vergisi kesilmekte­ dir. Bu vergi zirai ürünün brüt tutarından kesilmektedir. Bu nisbet, zirai gelirden kanunlarımıza göre yüzde 70 gider indi­ rimi yapıldığında, yüzde 23.5 oranında gelir vergisi kesildiği­ ni gösterir. Oysa çiftçi aldığı vergi iadesiyle bu vergiyi bile


Dr. Tahsin Ünal

176

karşılayamamaktadır. Vergi Kaçağı: Türkiye'de büyük bir kara servet, kaçak çalışan para vardır. Bu para senin benim gibi vatandaşta de­ ğil, belirli ellerdedir. Bu para ticarette ve kaçakçılıkta kulla­ nılmaktadır. Dünya Bankası' nın açıkladığı ve yerli kaynaklar­ ca da doğrulanan bu işlerden doğan ve girdilendirilemeyen gelir 14 trilyon liradır. Hükümetlerin bu tür kazançları yakalaması ve vergilen­ dirmesi icab eder.

19. MÇP NELER YAPMALIDIR Bizim iktidarımızda; Devlet, dürüst, namuslu, milliyetçi düşünceye sahip in­ sanların yönetiminde olacaktır. Kimse devlet malına el uzatamayacak, birbirinin hakkını yemeyecektir. Bürokrasi milletin hizmetinde olacak, bürokraside, torpil yapmayı gerektiren, adam bulmayı gerektiren, rüşvet verme­ yi gerektiren tıkanıklıklar giderilecek, insanlarımız ufacık iş­ ler için milletvekillerinin peşinde koşmayacaktır. Vatandaşın kanunlara göre yapılması gereken işleri zora koşanlar şiddet­ le cezalandırılacaklardır.


Siyasi Yazılar ve Konuşmalar

177

Bizim iktidarımızda; Devlet ihaleleri dürüstlük içerisinde ve devletin menfaatleri gözönüne alınarak yapılacaktır. Bizim iktidarımızda; TV, magazin, basın, sinema ve ti­ yatrolarda Türk kültürünü yıpratıcı, Türk toplum ve aile yapı­ sını zayıflatıcı, Türk ahlakını ifsad edici, genç nesilleri kötü yollara sevkedici hiçbir neşriyata müsaade edilmeyecek, bu tür neşriyatlar konusunda basın özgürlüğü 1arkasına sığınan gafillerin oyunları bozulacaktır. Bizim iktidarımızda; Türk dili, kuş diline çevirttirilmeye­ cektir. Türk tarihine küfür ettirilemeyecektir. Televizyon ailemizi�. misafırlerimizle otururken utanma­ dan seyredebileceğimiz bir milli kültür vasıtası haline getiri­ lecektir. Bizim iktidarımızda; Rüşvet ve yolsuzluklar kimsenin ya­ nına k§.r kalmayacak, failleri kim olursa olsun devlet hizme­ tinden mahrum edilecektir. Bunu geçmişte rahmetli Gün Sa­ zak Bey zamanında Gümrük ve Tekel Bakanlığı' nda nasıl ba­ şarıya ulaştırdığımız, milletimizce bilinmektedir. Bizim iktidarımızda; Herkesin sosyal güvenlik kapsamı­ na alınacağı bir Milli Sosyal Güvenlik Kurumu kurulacak, kimse sokakta kalmayacaktır. İşsizlik sigortası kurulacaktır. Kimse hastahane kapılarında hastahane yöneticilerinin veya doktorlarının insafına bırakılmayacak, kesinlikle sağlık hizmetlerinden yararlandırılacaktır.


Dr. Tahsin Ünal

178

Sağlıklı, dengeli, milli ve manevi değerlerle dolu çözül­ mez bir toplum için� orta sınıfı temsil eden ticaret erbabı, es­ naf, küçük sanaatkar ve serbest meslek erbabıı:ıın güçlenmesi, sıhhatli işleyen bir düzene kavuşmasını zaruri görmekteyiz. - Enflasyon esnafımızın belini bükmektedir. İşletme ser­ mayeleri gün geçtikçe erimektedir. \

- Partimiz esnafııhızın kendi arasında teşkilatlanarak ihtiyacı olan ticari emtiayı aracısız alması için gerekli hukuki im­ kanları, mali imkanları hazırlayacaktır. - MÇP toplumdaki ticari ahlaka büyük önem vermekte­ dir. Ticari ahlakın bozulmaması için, ticaret erbabının mağdu­ riyetlerinin önüne geçilmesi gerekir. Bono ve çek gibi ödeme araçlarının protestolarında büyük artışlar gözükmektedir.

1986 yılında 98.238.000.000.- TL. olan protesto senet tutarı­ nın 1 987'de 152.203.000.000.- TL.'ye çıkmış olması (Tem­ muz ayında) piyasanın bu yönde ne kadar olumsuz bir gidişa­ ta sahip olduğunu gösterir. Partimiz, bono ve çek tahsilatların­ da alacaklı olanların alacaklarını en kısa yoldan tahsil edebil­ meleri için icra kanununda gereken düzenlemelerin yapılma­ sı için gereken gayreti sarfedecektir. MÇP piyasayı başıboş bırakarak fiyatların artmasına, ka­ litenin bozulmasına, tüketicinin istismar edilmesine fırsat ver­ meyecektir.


Siyasi Yazılar ve Konuşmalar

179

Tüketiciyi Koruma Kanunu mutlaka çıkarılacaktır. MÇP önce iç talebin karşılanmasını hedef alac3k, ucuza ihraç edilen malların iç piyasada fahiş fiyatlarla satılmasına engel olacaktır1• MÇP enflasyonla mücadelede talep enflasyonu ile birlik­ te maliyet enflasyonuna sebebiyet veren faktörleri gözönüne alacak, üretimi artırcak başta kredi faizleri olmak üzere mali­ yeti yükseltici unsurları ortadan kaldıracaktır. MÇP, devlet harcamalarında ve ithalatta tam bir tasarrufa gidecek, israfa ve lükse son vererek devlet bütçesinin açık vermesini engelleyecektir. Böylece emisyon hacmi suni ola­ rak genişlemeyeceği, bütçe açıklarını kapatmak için KİT ma­ mOllerine zam yapılmayacağı için, fiyat artışlarının önüne ge­ çilmiş olacaktır. MÇP, dış ticareti kesin olarak kontrol altına alacak bir sistem kuracak, hayali ihracaata kesin imkan tanımayacak, fa­ illeri de şiddetli bir şekilde cezalandırılacaklardır. MÇP, Kamu İktisadi Devlet Teşekküllerini kara geçirici tedbirleri aldıktan sonra, halka satacaktır. MÇP, üretim mallan sanayiine ağırlık vererek iç piyasa­ daki arz yetersizliğine ve ihracaatı artırmaya yönelik bir sana­ yi yapısı oluşturacaktır. MÇP, sanayileşmede çevreden merkeze doğru bir yayıl­ mayı hedef alacaktır. Böylece yatırımın türüne göre hemen


Dr. Tahsin Onal

1 80

her ilçeye veya merkezi köylere sanayi tesisleri kurdurularak vatandaşın işsizlik sebebi ile göç etmesi belirli ölçülerde en­ gellenecektir. Bunun sıhhatli bir toplum yapısına ulaşılması, aile ve akrabalık bağlarının zayıflamaması, örf, adet ve gele­ neklerden uzaklaşılmamasına da katkısı olacağı ve böylece milli kültürün muhafaza edileceği aşikardır.

MÇP,

merkezi köyler projesinden vazgeçemez. Bu proje

bilhassa sanayi tesisleri ve orta öğretim hizmetlerinin yaygın­ laştınlması açısından mutlaka uygulanacaktır. Emniyet, ada­ let, üretim, müdafaa sağlanacaktır. Küçük sanatkarların teşvik edilmesi; Bugüne kadar Hü­ kümetler hep holdingleri ve büyük sermaye sahiplerini büyüt­ me gayreti içerisine girmiştir.. DPT' nin TUD'si şirketleşen kuruluşlarla, büyük sermaye sahlplerinin 150 milyondan fazla yatırımlan teşvik ederek belge vermektedir. Oysa devletin çoğalmasına çalıştığı teknik okullardan mezun genç insanlarımızla, çıraklık döneminde yetişen sanatkarlarımızın işyeri sahibi olabilmeleri veya bu iş­ letmecilerin işyerlerini büyütebilmeleri, atölye çapına ulaştı­ rabilmeleri için sermayeye, desteğe muhtaçtırlar. Bugün normal çapta bir . marangoz, torna-tesviye, demir doğrama, rot-balans, emaye fırınlama, döküm atölyeleri gibi işletmelerin sabit yatırım finansmanı

20-100

milyon arasında


Siyasi Yav/ar ve Konuşmalar

181

bir sermayeyi gerektirmektedir. Bu tür işletmelerin çoğalması yan sanayiin, küçük sanayiin gelişmesi, taşra işsizliğinin azal­ tılması, mahalli bazdaki ihtiyaçların giderilmesindeki maliye­ tin düşürülmesi ve bu atölye araç gereçleri ile ilgili makina sa­ nayiinin gelişmesi açısından fevkalade önem arzetmekteclir. Bu meselenin çözümü MÇP'nin sanayileşme, işsizliğin giderilmesi, esnaf ve sanatkann geliştirilmesi, sıhhatli bir or­ ta sınıfın teşekkülü gibi önem verdiği hedeflere ulaşılması açısından değerlendirdiği bir husustur. MÇP, bu işi nasıl yapacaktır? DPT bünyesinde bir Esnaf ve Sanatkarları Teşvik Dairesi kurulacaktır. Bu daire tıpkı TUD'si gibi, belirli şartların yeri­ ne getirilmesi halinde bu konularda teşvik belgesi verilecek ve bu belgenin sahibi olanlar, gümrük muafiyeti, yatırım indi­ rimi, kredi kullanılabilirliği, kaynak kullanımı destekleme primi, teşvik primi · gibi iınkinlardan yararlandırılacaklar ve Halle

Bankası kredi sistemi buna göre ıslah edilecektir.

20. ANAP VE TÜRK MİLLİYETÇİLİGİ Anavatan Partisi milliyetçiyim ve muhafazakanm de­ mektedir. Türk milletinin sosyal ve ekonomik yapısını liberal kapi­ talist zihniyetle şekillendirmeyi, Türk kültürünü ve ahlakını


Dr. Tahsin Ünal

1 82

Batı ölçülerine göre şekillendirmeyi gaye edinen bir partinin, milliyetçilikten ve muhafazakarlıktan bahsetmesi oy avcılı­ ğından ve düzenbazlıktan başka birşey değildir. Türk milliyetçilerinin de orada yapabileceği, birşey yok­ tur. Herşey kapalı kapılar arkasında, üç-beş kişinin oluşturdu­ ğu mahfillerde hazırlanıyor, diğerleri de halk tabiri ile "Kah­ ve dövücüsünün hınk deyicisi oluyor". Dün Türk milliyetçile­

ri, Anavatan için belli bir oy potansiyelini temin açısından lü­ zumlu idi. Aynca

12 Eylül sonrasında, Türk milliyetçilerinin

birlik ve beraberliğini bozmak için hazırlanan, senaryonun bir bölümü olarak ortaya konulan bir görüntü idi. Bugün Anava­ tan Partisi içerisinde Türk milliyetçilerinin cismen bile hiçbir etkinliği kalmamıştır. Fikren, zaten herhangi bir politika ağır­ lıkları olmadı. Çünkü Anavatan zihniyeti. Türk milliyetçiliği fikrini bir düzenin muhtevası olarak benimsemesi mümkün değildir. ANAP, Türk milliyetçilerini, yağmurlu günde üzerinde koruyuculuk vazife�i yapan bir şemsiye olarak kullandı. Şimı

di devletin imkanları elinde. Menfaat dağıttığı insanlardan

h kadroya sahip oldu. Ne yapsın Ülkücü

oluşan yeni bir P? tilc

Türk milliyetçilerini? .. Şimdi Ülkücülere, Türk milliyetçileri­ ne yine tıpkı bi şemsiye gibi, güneşli günlerde dürülüp bir ke­ nara bırakılan eşya muamelesi yapmaya kalktı. Ama Türk milliyetçileri onun bu tavrına karşı yapacaklarını ta başından


Siyasi Yazılar ve Konuşmalar

1 83

biliyorlardı. Şimdi akın akın kendi çatıları altında toplanıyor­ lar. Bütün Ülkücüler, Türk milliyetçileri MÇP çatısı altında toparlanmaktadırlar. Özal'a hayatının bu en büyük siyasi hatasını yaptıran, bü­ tün plancılardan daha üstün olarak yapan Yüce Allah' tır.

21. MÇP VE SEÇİM MÇP bu seçimlerde barajı mutlaka aşacaktır. Rakip parti­ ler seçim sistemindeki barajı gözeterek MÇP'nin barajı aşa­ mayacağından bahisle oyların boşa gideceğini propaganda ederek, hallc!mızın bize oy vermemesini sağlamaya çalışmak­ tadırlar. Bu propaganda etkili olmayacaktır. Oy verirken boşa gidip gi�ediğine bakılmaz. O partinin fikirlerinin bu milleti içinde bulunduğu iktisadi sıkıntılardan, sosyal ve ahlaki bunalımlardan çıkarıp çıkaramayacağına ba­ kılır. MÇP hem o programa sahip bir parti olarak halkımızın çıkaramayacağına bakılır. MÇP hem o programa sahip bir parti olarak halkımızın güvenine mazhar olacaktır, hem de onun kadrosuna yani Ülkücülere olan · güveni dolayısı ile ona oylarını verecektir. Türk milliyetçiliği fikrine inananlar 1 977 seçimlerinde MHP'ye bir milyon oy vermişti. Bu yüzde olarak % 7'yi bu­ luyordu. O gün yaşları 14 ila 20 arasında olup da oy kullana-


Dr. Tahsin Ünal

1 84

mayan ve sayılan 1 980'li yıllarda iki milyonu bulan Ülkücü­ ler bugün yirmi yaşın üzerindedirler. Evlenmişlerdir. Sosyal mevkileri olmuştur. Yeni dostlar, arkadaşlar çevreler edin­ mişlerdir. 1 2 Eylül'den sonra ülkücülerin bu oy potansiyeli başka partilere akmıştır ancak bugün liderleri Türkeş'in ba­ şında bulunduğu bir partileri vardır. 4 bin 600'ü aşkın ülkücü gencin uğrunda şehit olduğu fikrin sahibi olan bir partidir bu. Artık ülkücülerin başka partilere oy vermesi düşünülemez.

Vermeleri için de bir sebep kalmamıştır. Çünkü dün oy ver­ dikleri partilerin miletvekili adayları arasında eski MHP'li ve­ ya Ülkücü olarak adlandırılan insanların sayısı lO'u geçmi­ yor. Onlarda artık davayı unutmuş ANAP kozmopolitizminin içerisinde erimiş insanlardır. ANAP dün bizim için eşinilecek bir çöplüktü, asla tüne­ necek bir dam olmadı ! Bütün ülkücüler bilhassa ANAP'ın milletvekili kesin aday listeleri açıklandıktan sonra akın akın MÇP'ye gelmiş­ lerdir. Aynca vatandaşlarımız bizim dünkü mücadelemizin haklılığını ve Ülkücülerih bu millet için neler yapabileceğini bilmektedir. S ağda milliyetçi geçinen partiler, oyların bölünmemesi­ ni, milliyetçilerin bölünmeyip birleşmesini istemektedirler. Geçmiş seçimlerde olduğu gibi"bu seçimlerde de, seçim sis-


Siyasi Yazılar ve Kon111malar

1 85

temindeki adaletsizlikten dolayı bu konuyu ısrarla işlemekte­ dirler. Bizim milliyetçiliğimiz bayramlarda ve kurtuluş günle­ rinde hatırlanan ve nutuklarımızı süsleyen hamasi, bir milleti sevme duygusu değildir. MÇP'nin sistemleştirdiği Türk Milliyetçiliği ideolojisi, Türk milletinin bütün: ekonomik, sosyal, siyasal, hukuki ve kültür hayatını kapsayan bir milliyetçilik hareketidir ve Tür­ kiye'nin kalkınması için liberal kapitalist doktrini değil, yüz­ de yüz milli ve Türk milletinin bünyesine uygun Dokuz Işık Doktrinini tercih etmektedir. Türk - İslam ülküsünden kaynağını alan Türk milliyetçi­ liği, fikir sisteminin doktrini olan Dokuz Işık Doktrini, Türk milletini içinde bulunduğu bu sosyal ve ekonomik buhranlar­ dan kurtaracaktır. Oy verme hadisesi basit bir hadise değildir. Oy kutsaldır. Oy dediğimiz şey, içilmek için yakılıp da kül tablasında unutulan sigara değildir ki boşa gitsin! inanan insanlar, ver­ dikleri oydan sorumludurlar. Tercih ettikleri siyasi partinin programını çerçeveleyen, dünya görüşleri doğrultusunda yap­ tıkları icraatlarından sorumludurlar. Tercih ettikleri siyasi partinin, kendileri ve çocukları için hazırladıkları sosyal yapı­ dan, eğitim politikasından, ahlak yapısından sorumludurlar.


Dr. Tahsin Ünal

1 86

Onun için inançları doğrultusunda, icraat yapacak, kendisi gi­ bi düşünen, kendisine teı><:den bakmayan, kendisine yol gös­ terilmesi gereken, cahil halle yığınları olarak görmeyen ve bu konudaki samimiyetlerini icraatları ile ortaya koyan siyasi kadrolara güvenmeli ve oy vermelidirler. Eğer dürüst insanla­ rın politika yapmalarını istiyorlarsa, politikayı bir çıkar aracı olarak görenlerin, politika yapmalarına fırsat vermek istemi­ yorlarsa bu tür insaları buluncaya, seçinceye kadar, azınlıkta bile olsalar onlara oy vermelidirler. Oy verdiğiniz insanlar, ik­ tidara gelmezse veya seçilemezse bile iyiliği, güzeli, hak'kı isteyenler üzerlerine düşen görevleri yapmaktadırlar.

22. VERGİ SİSTEMİ Hayat standardı esası kalkmalıdır! Partimiz, Türk vergi sisteminde bu hükümetin vergi poli­ tikası ve zayıf esnaftan kolay vergi almak için ortaya koydu­ ğu tasarruflar sebebi ile meydana gelen adaletsizlikler için mecliste mücadele verecektir. Bu adaletsizliklerin bir kaçın­ dan bahsetmek istiyorum. - Herşeyden önce Gelir Vergisi Kanunumuzdaki Hayat Standardı Esası kaldırılacaktır. İnsanca yaşama ücreti ve geli­ ri dediğimiz bir gelir seviyesinin mutlaka tesbitine ve bu üc­ ret veya gelirden vergi alınmamasının zaruretine inanıyoruz.


Siyasi >;azılar ve Konıqmalar

1 87

Böyle bir gelir seviyesine ulaşamayan veya tespit edilmeyen bir ülkede, mükellefin kazansın veya kazanmasın belli bir pa­ ra üzerinden vergi ödemek zorunda bırakılması vergi adalet­ sizliğidir. Hele bir kişinin, bir işyeri de olsa, on işyeri de olsa aynı miktar hayat standardına sahipken, bir kamyonun veya dükkanın üç veya dört ortağı olduğu zaman her bir ortağın, tek işletmeden ayn ayn hayat standardına tabi olarak vergi­ vermesi, dünyanın hiçbir ülkesinde rastlanılmayan bir açık­ gözlük ve pişkinliktir! Meclise girdiğimizde bu hususta kesin­ likle gerekenin yapılmasına çalışılacaktır. - Hükümet her ay ödenen KDV üzerinden yüzde elli Da­ hili Tevkifat adı altında peşin vergi kesmektedir. Bu haksızlık da kaldırılacaktır. -:- En .

büyük şehirden en küçüğüne, en büyük vergi mükel-

•.

lefinden yine en küçüğüne kadar herkes, ayda bir KDV . beyannamesi vermek zorundadır. Bu durum esnaf ve sanatkan­ mızı işinden ve gücünden alıkoymaktadır. Çünkü küçük yer­ lerde muhasebeciler, büyük miktarlarda defter tutmak zorun­ dadırlar. İşleri fazladır. Bu yüzden mükellef ayda en az 3-5 defa muhasebeci ve vergi dairesine gitmek suretiyle zaman kaybetmektedirler. Bunu önlemek için, mükellefin KDV be­ yannamelerini ciro büyüklüklerine göre senede, altı ayda, üç ayda ve bir ayda verilmesine imkan tanınmasını istiyoruz. Bu­ nun da mücadelesini MÇP olarak vereceğiz.


Dr. Tahsin Ünal

1 88

- İnsanca Yaşama Ücreti: Türkiye' de ücretler ve maaşlar bölge özelliklerine göre özel indirime tabi olarak vergilendi­ rilmektedir. Gerçek usulde vergi mükellefleri ise bu indirim­ den istifade edememektedirler. Partimiz, gelirin türü ne olur­ sa olsun ve nereden elde edilirse edilsin, İnsanca Yaşama Üc­ reti ve geliri adı altında bir gelir seviyesinin tesbiti ve bu mik­

tar gelirin vergi dışı bırakılmasından yanadır. Bu gelir seviye­ si, her yıl, enflasyonla orantılı olarak artırılmalıdır. Bu gelir seviyesinin üstündeki kazançlar ise vergiye tabi olmalıdır. Özal hilkümeti, Türkiye'nin ucuz olduğunu, Avrupa ile fiyatlarımızın aynı seviyeye gelmesi gerektiğini ifade ederek önleyemediği enflasyona kılıf hazırlamaktadır. O halde ücret­ leri ve hayat seviyelerini de Avrupa seviyesine getirsin göre­ lim! Ama getiremezler. Çünkü onlar sadece holdinglerden ya­ nadırlar. Şirketleşme ve Kurumlar Vergisi: Ülkemizde şirketleş­ menin teşvik edilerek, gerek ticari hayatın verimli işletme bü­ yüklüğü bazında düzenlenmesi, gelişmesi ve gerekse sermaye birikimlerinin değerlendirilerek yatırımların teşviki açısından Kurumlar Vergisi oranlarının da gelir vergisinde olduğu gibi, daha düşük nisbetlerden başlayarak: ve müterakkiyet esasına göre alınmasından yanayız. MÇP olarak bu manada kanun de­ ğişikliğine gidilmesi için gerekeni yapacağız. Uygulamada bir çok insanın, küçük sermayelerini bir araya getirerek şirket


Siyasi Yazılar ve Konuşmalar

1 89

kunna düşüncelerinden, vergi nisbetinin büyüklüğü sebebi ile vazgeçtiğini müşahade ediyoruz . .Ticaret erbabının vergi iadesi işlemleri : Gerçek usuldeki vergi mükelleflerinin vergi iadesi uygulaması vatandaşa ve vergi dairelerine büyük külfet getinnekteidr. Bu iadeye esas olan fiş ve faturalar yıllık olarak bir defada vergi dairesinde verilebilmeli ve iade edilecek verginin yıllık gelir vergisi be­ yannamesinin altından düşülmesine imkan tanınmalıdır. Mec­ liste bunun için de mücadele vereceğiz. Vergi hatalarında ceza ve gecikme zammı uygulaması: Vergi daireleri veya kontrolleri tarafından yapılan kontrollar sırasında, bir matrah farkı çıktığı zaman, mükelleflere, hem vergi farkı üzerinden bir matrah farkı çıktığı zaman, mükel­ leflere, hem vergi farkı üzerinden kusur, ağır kusur veya ka­ çakçılık gibi cezalar kesilmekte, hem de vergi farkının öden­ mesi gereken tarihten itibaren gecikme zammı uygulanmakta­ dır. Bu, vatandaşı iki defa cezalandırmak oluyor. Bu tür mad­ di hatalar uygulamada görüldüğü veçhile genellikle cahil ve masum esnaf tarafından bir kastı mahsusa dayalı olmayarak yapılan hatalar olmaktadır. Bu sebeple, ceza kesilen vergi far. kından, aynca gecikme zammının alınmaması için gerekli ka­ nuni düzenlemelerin yapılması gerektiğine inanıyoruz. Nakil vasıtası alını-satım KDV'si:


Dr. Tahsin Onaı

190

- Ticari maksatla değil, nakliyecilik faaliyetinde kullanıl­ mak üzere satın alınan nakil vasıtalarının alım satımında KDV alınmamalıdır. Çünkü nakl�yecilik faaliyeti için alınan bir vas� servet hükmündedir. Vasıta Satış Farkı: Ticari maksatla değil, nakliyecilik yapmak üzere alınan nakil vasıtalarının alım ve satım bedel­ leri arasında yıllar itibarı ile enflasyon sebebi ile büyük fark- · lar meydana gelmektedir. Bu farkın bilanço esasına göre def­ ter tutanlarda vergilendirilmeyip, işletme hesabı esasına göre defter tutanarda vergilendirilmesi büyük bir haksızlıktır. Bu uygulamanın düzeltilmesi gerekir. Yurtdışı Taşıma: Yurt dışı taşımacılığında küçük tonajlı arabalar ile nakliye yapan ferdi işletmelerin, yurt dışında ol­ dukları sürece faaliyetleri ile ilgili olarak yaptıkları masrafla­ rın belgelendirilmesi konusunda gerekli kanuni düzenlemele­ rin yapılması gerekir. Mali Müşavirlik Kanunu: Mali Müşavirlik ve Muhasebe­ cilik Kanunu çıkartılarak, vergi hatalarından mükelleflerle birlikte, bu muhasebeyi yürüten kişilerin de sorumlu olması sağlanmalıdır. Çünkü muhasebe hatası yüzünden mükellefler ceza ödemektedir. Denetim: Vergi denetimleri vergi veren mükelleflerin ya­ nısıra, hiç vergi kaydı olmayan veya vergi vermeyen mükel-


191

Siyasi Yazılar ve Konuşmalar

lefler üzerinde yoğunlaştırılmalı, vergi veren vatandaşın dev­ lete olan güveni sağlanmalıdır. Vergi kaybının karşılanması: Milletlerarası kuruluşların yayımladığı ve Türk makamlarınca da doğrulanan bir hesaba göre; ülkemizde kara para ile kaçak olarak kazanılan veya defter üzerinde kaçınlan kazanç

14 trilyon lirayı bulmaktadır.

Bu kazancın vergilendirilmesi için alınacak tedbirlerle elde edilen vergi geliri; bizim vergi sisteminde, az kazanan ve dü­ rüst vergi veren mükellefler lehine yapılmasını istediğimiz düzenlemeler sonucu ortaya çıkan veri kaybını kat kat fazlası ile karşılamaktadır. MÇP mecliste grup kurduğu takdirde bütün bu düzenle­ melerin kanunlaşmasına çalışacaktır.


Dr. Tahsin Ünal

1 92

23. KÖYLÜ VE ÇİFTÇİ İÇİN

NELER YAPILMALIDIR? MÇP bu dönemde Mecliste ve iktidara geldiği zaman; Çiftçinin tanın ürünlerinin fiyatını, sanayi mamullerindeki fi­ yat artışlarını gözönüne alarak tesbit edecektir. Çiftçinin, devlet eliyle alınan ürün bedellerinin en az üç­ te biri, bir önceki senenin üretim miktarı gözönüne alınarak. ekimden önce çiftçiye ödenecek ve bu insanlar ekim öncesi tefecinin kucağına düşmekten kurtarılacaktır. İlçe Tarım Müdürlüklerinin yaptığı planlamaya göre, eki­ mi yapılmak zorunda bırakılan ürünlerin satın alınması, dev­ letin alım garantisi altında olacaktır. Köylünün zirai kredi limitleri günün şartlarına göre yeter­ li seviyede ayarlanacak. ve bu rakam her sene artırılacaktır. Kredi teminatları Türk köylüsünün ekonomik kapasitesi ölçü­ sünde istenecektir. Köylü - Çiftçi Bankası kurulacak, kesinlikle faizsiz bir kredi mekanizması tesis edilecektir. Tarım ve orman işçisi kesin olarak, Genel Sağlık Sigorta­ sı kapsamına alınacak, ilaç ve hastahane ücretleri talep edil­ meyecektir. Tarım ve orman işçisi için Tarım ve Orman lş kanunu çı­ karılacaktır.


Siyasi Yazılar ve Konıqmalar

1 93

Köyde ikamet eden, birden fazla traktörü olmayan, başka da bir ticari gelir elde etmeyen, ziraatin yanında traktörünü nakliyecilik faaliyetinde kullanan köylü vatandaşlarımızın gerçek usulde defter tutmaları, gelirin miktan ne olursa olsun istenmeyecektir. Tanın ve Toprak Reformu, verimli işletme büyüklükleri­ ni nazara alınarak mutlaka gerçekleştirilecek, toprağı yeterli olmayan orman ve diğer köy muhitlerinde, tarım başta olmak üzere, endüstriyel gelişmeye önem verilecektir. Köylünün insanca yaşama şartlarına haiz modem mes­ kenlerde oturmasını ve iştigal ettiği faaliyetin rahat icrasını hedef alan bir iskan ve konut politikası takip edilecek, Merkez köyleri vey� diğer ifadeyle Tanın-Sanayi Köyleri projesi bu yönde ele alınacaktır. Köyde yaşayan çocuklarımızın, orta öğretim imkanları yine bu Merkez Köyleri projesi içerisinde ele alınacak ve el sanatlarının gelişmesine, teknik öğretime· ağırlık verilecektir. Köy üretiminin değerlendirilmesi açısından kooperatif­ leşme ve yol şebekesinin iyileştirilmesine çalışılacaktır. Orman ürünlerinin satışından bir fona aktarılan kaynak­ lar, orman köylerinin iskan, sanayileşme ve el sanatlarının ih­ yası işlerinde kullanılacaktır.


Dr. Tahsin Ünal

194

24. EGİTİM VE KÜL TÜRÜN ÖNEMİ Eğitimin Hedefi: Milli eğitim faaliyetlerini, topyekfin milli kalkınma gayret ve hamlelerimizin başlıca mesnedi sa­ yarız. Bütün milletlerin eğitim sisteminde hedef, insanını işle­ mektedir. Günümüzde ekonomik, sosyal, kültürel ve politik savaş­ ları, çok iyi yetişmiş "aydın kadrolar" vermektedir. Böyle bir kadrodan yoksun olan ülkelerin bu savaşlardan yenile çıkma­ sı mukadderdir. Bir ülkeyi geri bırakmanın ve sömürmenin en kestirme yolu, o ülkenin eğitimini baltalamak, o ülkeyi mi­ li ve çağdaş ihtiyaçlara cevap verecek bir eğitimden mahrum kılmak, yetişmiş elemanlarını israf etmek ve çalışıp götür­ mektir. O halde, milli eğitimin en önemli görevi, bir milleti top­ yekOn kavramak, tek tek sahip oldukları potansiyeli, milli ve çağdaş ihtiyaçlara göre tek tek sahip oldukları potansiyeli, milli ve çağdaş ihtiyaçlara göre, kalitesini

artırmak

üzere

planlamak, sosyal kültürel, ekonomik ve politik bir güç hali­ ne getirerek, Jerdi ve içtimai planda mutlu kılmak olmalıdır.

Nasıl bir eğitim ve kültür? İki tip eğitim vardır: Birincisi, milleti hür, şahsiyetli, şe­ refli ve müstakil kılan "milli eğitim", ikincisi ise, yabancı


Siyasi Yazılar l'e Konuşmalar

1 95

emel ve niyetlere göre gafilce planlanmış, milleti esir, zelil, şerefsiz kılan "sömürge eğitimi". Yetişmekte olan çocuklarımızı ve gençlerimizi, her türlü yıkıcı ve bölücü, kendi milletine yabancılaştırıcı, fikir ve fiil­ lerden korumak için milli kültür ve ilme müstenid milli bir müfredat programı ile yetiştirmeliyiz. Milli kültürümüzün, bütün imkan ve değerlerinin araştırı­ lıp ortaya konulmasını, orjinal bir bütün olarak çağın şartlan içinde beka ve inkişafının sağlanmasını, milli devletimizin yaşaması için ifası zaruri bir vazife saymaktayız. Hiçbir milletin eğitimi, tarihine, tarihi tecrübesine, ülkü­ süne ters olamaz. Okul, Türk - İslam ülküsünün verildiği, Türk milletinin bir bütün olarak işlendiği, Türk devlet ve milletinin güçlendi­ ği ve milletlerarası ekonomik, sosyal kültürel, teknolojik sa­ vaşta başarılı olacak nesillerin yetiştiği müesseseler olarak, milletin vicdanında ve gönlünde destek bulmalıdır. Kaliteli ve yükselmeyi kolaylaştıran, çağın ilmi ve tekno­ lojisi ile yetişmeyi sağlayan eğitim, bir zümrenin tekelinden ve imtiyazından çıkarılmalı, bütün millet çocuklarına fırsat ve imkan eşitliği tanınarak, zekalarını ve kaabiliyetlerini ortaya koymalarına imkan tanınmalıdır. Yüksek mevki ve yetkilere, bu şartlar içerisinde yetişen


1 96

Dr. Tahsin Ünal

liyakatlı her vatan çocuğu, kendisinin ve ailesinin iktisadi ve içtimai statü ne olursa olsun, sahip olabilmelidirler. Türk mil­ leti iltimaslı, torpilli, kayınlmış, ne idüğü belirsiz, kaabiliyet­ siz ve milli kültürden, şuurdan yoksun, ahlaken tefessühe uğ­ ramış muhitlerde yetişen, milletin inanç ve yaşayış öçülerin­ den uzak, mazisine düşman, atisi olmayan, nesillerin eline bı­ rakılmamalıdır.



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.