BİR KALKINMA MODELİ OLARAK TARIM KENTLERİ
Dr. Tahsin ÜNAL
BİR KALKINMA MODELİ OLARAK TARIM KENTLERİ
Dr. Tahsin ÜNAL
Yayına Hazırlayanlar Dr. Ali Güler Dr. Tahsin Ünal
(!
;:::0====0=.· � ©
Berikan Yayınlan
l. Baskı, Ocak 2001
Il. Baskı, Nisan 2007
Tüm Haklan Saklıdır. ISBN: 975-83-08-44-0
<:.
';::6=====:::0 .D
Kapak Tasarım ArhSAjans Sayfa Düzeni Halil İbrahim Bülgi
M.L.E
Baskı Organizasyon:
0312 278 12 89
BERİKAN ELEKTRONİK BASIM YAYIM SAN. ve TİC. LTD. ŞTİ.
GMK Bulvan 80/1
•
Maltepe-ANKARA
� Tel: 0.312.232 62 18119
•
Fax: 0.312.232 14 99
İÇİNDEKİLER
İ ÇİNDEKİLER SUNUŞ ÖNSÖZ
·······························································
...........................................................................
........
. . ..
...... ........
.
..........
.
....................
1
VII
: ................ IX
BİRİNCİ BÖLÜM DÜNKÜ KÖY 1.
İ LK ÇAGLARDA KÖY A. Köylerin Teşekkülü B. Köylerin Birleşmesi C.
...... .......................
...
� ............
.
. . ........
..... . . . ........
... ........
..............
.
...
.
A. Türklerin Anadolu'ya Yerleşmesi B. Köyün Güç Kaynaklan
.
..
...
...............................
il. OSMANLILAR DEVRİNDE KÖ Y
...........
.
........
.
.
.... ...........
. . . . ..
...
...............................
1
. .. 1
............................ ................
Şehirlerin Teşekkülü
1 . Toprak Ana
.
.
... ....
:·...........
1 2 4 4 5
: ................................................... 5
....
2. Ziraat ve Hayvancılık 3 . Sanat ve Ticaret
.....
............
.
.
.................
.
.................
......................
.
..............
8 1O
4. Sosyo-Kültür . . 11 İ İ C. lk Padişahlar ve dareciler ..................................... 1 3 ....................
D. Köydeki Düzenin Bozulması 1 . Ümit Burnu'nun Keşfi
...
.............................
............
......... . . . . . .
2. Toprak Ana El Değiştirdi
.
.
..............
.
..................
............ . . .
.
.......
.
.....
17
. . 18 .
.......
..
. . 19 .
.
il
3. Celali İsyanları 4. Savaşlar
.. . .
...
...
.
......
..........
....................... .
...... .
.
.
. .
E. 1800�1920 Döneminde Köy 1. Tanzimat Devri . . .
..
.
. . ... ..
.........
...
.
...........
.. . .
...
. . . .....
.
.
.
.
...... .......
..
..........
..
.
...........
.
....
..
..
. ..
20
.. . 21 .
.. 22 ..
.....................
22
Vergi .................................................................. 23 3. Verginin Alınışı . .. . .. 25 4. Askerlik . .. . . . 26
2.
...
.......
5. Aşar
.
..........
.....
.
......
........
........ ...............
.
........·..........................
....................................................................
6. Boş Araziler
7. Kıtlıklar
....
.
....
..
.
.
.
.
.
� ......................................... 27
....
...
......
26
. . .
..
....
F. Köylerden Yana Olanlar
1. 1. Meşrutiyet Devrinde
...
..
......................
.
.
.....
...
........................................
29 30
....................................... 30
2. il. Meşrutiyet Devrinde ...................................... 3 2
iKİNCi BÖLÜM BUGÜNKÜ KÖY 1. CUMHURİYET DEVRİNDE KÖY
A. Kurtuluş Savaşı'nda Köy .. . .
..
..
.
...
. .... .
...........
.........
.. ..... ... ......
.
...............
.. .
.
.
. 37
.....
...
...
...
.
... ....
....................
.
.
.
..
....
.
....
..........
. .. ..
.
.
.
.....
.
.
...
.......
.
...
.............
...
.
.
...
..
.
.
. 40
..
........
. . . ..... . .. . . 3. Karma Ekonomi . . . .. .... . ... . .. 4. Atatürkçü Ekonomik Görüş . . .
2. Sosyalizın
.
:.............. 37
.
B. Kurtuluştan Sonra Ekonomik Görüşler 1. Kapitalizın
..
.
....
.. 40
. . ....
......
.
40
...
41 42
C. Atatürk'ün Gösterdiği Yol ..................................... 43
111
1. Atatürk'te Ana Fikirler
...................................
. 44 ..
2. Alt yapı İnkılapları ............................................ 46
D. Atatürk'ün Tarım Düzeni .. . . . . ...
1. İskan Problenıi . ..
......
.
.
.
3. Toprak Reformu .. ..
.. . .
.
...
..
4. Tannı Reformu ....... .. ..
E. İstatistiklerin Dili
....
.
.....
...
.
.
. .
...
..
.....
.
..
..
.
..
.. ..
.
...
..
.. ...
.....
.
.
.................... .....
....
.. . . . . .
......
..
.
56
......
.
.
........ ......
.......
.
.
...
.
.
.
.....
.........
................................
..
.
.....
65
...
.
.
4. İçme Suyu . .. ............ .... ...
63
..
..... .
...................................................................
.
54
..........
......
.
............................
53
..............
.
...............................
3. Sosyal Hizınetler . ..
5l
.. .
.
2. Sağlık ve Beslenme
50
. .. . ....... . . 51
..........
. . ..
F. Köylerde Genel Görünüş ... l. Evler
... .
.......................................
....
5. Köylü İçin Yapılanlar
.........
. ...........
.
..
.
...
....
2. Tarım Progranıı . .. ..
..
65 66
.
......
.. .
7l 71
.......................
G. Köylerin İskan Durum u ......................................... 72 H. Köylerde Tarım Arazisi ......................................... 73 1. Tarımda Alt Yapı . ..... . .
.
..
..
;�·
...............
.
...........
.
.....
.
....
78
1. Gübreleme .......................................................... 78 2. Sulama
....................................................
3. Tohum .. ... . . . . . .
.
4. Kredi
..
..
..
..
.
..
.
.
...............
.
...
.
......
5. İşleme ve Pazarlama 6. İstihdam
..........................
.
.....
..
...
.
....
...................
.
......
.
..
.
...
.
...
.
...
8. Bizim Halimiz
....
...
..
....
.. .
.. .
......
.. . .
.... ..........
..
.. .
....
.....
....
.........
.....
... .
.
.
.
....
.. .
... 78 .
... . 79
.......
�.
...
...
.
...................................................
7. Dünyanın Hali
.
.
.
...
......
.
..........
..............
..
.............
79 85 87 88 89
iV 9. Kıtlık Dönemleri ................................................ 91 1O. Allah Ne Diyor ................................................. 93 il. PLANLI DÖNEMDE KÖY ....................................... 98
A. Beş Yıllık Kalkınma Planı
...
.
.......................
.
.....
. . 99 .
.
8. il. Beş Yıllık Kalkınma Planı ................................. 101
C. Bu Yol Çıkar Yol mudur?....................................... 103 D. İlla Tarım
................................................................
E. Beliren Ümitler
............................
.
.........
.. .
..............
107 11O
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM YARINKİ KÖY 1. NE YAPMALIYIZ?...................................................... 113
A. Kanunlarımızdaki Köy ........................................... 114 B. Düşünce Yeni Değil
.
........................
C. Yeni Sistemin Karakteri D. Sistem Yürüyor . .
E. Kuruluşun Adı
.......
............
..
.
..............
.. .
......
F. Cazibe Merkezlerinin Kurulması 1. Aradaki Fark 2. Dün Nasıldı? 3. Fayda Var
..
...................
......
.
...
.
.. .
.
.
117
119
............
.................
.
...
.
....
120
. 122
.... ..............
..
. .......
.....................................
.................
115
........
...........................
. . ...
.
.
.................
..........................
.....................
G. Kuruluşta Esaslar
..............
.........
.
...........
.. .
.
......
125 128
.............
130
. . . ; ................................ ,................ 131 ..
.
.
v
4. Kooperatifler H. Mali Güç
.............
.
.....................................
. 1 33 ..
................................................................
1 . Devletin Yatırımlan
................................
2. Halk ve Özel Kuruluş Gelirleri
. .. .
..........................
il. CAZİBE MERKEZLERİNDEKİ FAYDALAR . A. Hükümetin Faydalan
1 . Ekonomi 2. Personel 3. Reform
.....
.
......
............
............
.
.
....................
B. Köylünün İstifadesi
.
.....
.
.
.........................
................... .............................
.........................
. . .. . .
.......
.
.
......
.
.
.....................
...................
..............
.
.
.
1 39 1 39 1 43 1 43 1 43
. 1 44 .
................
..................
1 38
..............
1 45 1 45
1 . Sosyo-Ekonomi ................................................. 1 45 ,
2. Ekonomik Faydalar 3. Sosyal Faydalar
...................
5. Hukuki Faydalar
......................
. . ........... . . ............ .............
...........
C. Özel Durumu Olan Köyler
2. Sahil Köyleri
.
.................................................
4 . Kültürel Faydalar
1 . Orman Köyleri
..
.
. 151
. . . 1 52 ...
.
........................... ..........
...............................
.
.....
...................................................
............. ............
KISA B İBLİ YOGRAFYA
................
.
.
................
.....
. . . .
.
....
.
.
...........
......
1 50
1 95 1 96 1 96 1 98
....... 1 99
Vll
SUNUŞ Merhum Dr. Tahsin Ünal, ülkemizin yetiştirdiği ender şahsiyetlerden birisi idi. Çok yönlü bir kişiliği vardı. Öncelikle askeri öğretmen olarak, başta Kara Harp Okulu olmak üzere Silahlı Kuvvetlerimize ait bir çok eğitim ve öğretim kurum unda
"Tarih Öğretim Üyesi" kimliği ile
binlerce subay adayını milli tarih bilinci ile yetiştirdi. İkinci olanik O, kısa ömrüne, hepsi alanında çok önemli
boşlukları
dolduran,
aşılamayan önemli ilmi ve Üçüncü olarak,
bir
çoğu
bugün
bile
hala
fikri çok sayıda eser sığdırdı. Albay
rütbesinde
Silahlı
Kuvvetlerden emekli olduktan sonra atıldığı siyaset alanında da ülkemize önemli hizmetlerde bulundu. Alışılmış siyasetçi "tipi" dışında hareket eden Dr. Tahsin Ünal, bu alanda da
fikri bir ağırlığın ve seviyenin temsilcisi oldu. Vefatından sonra başta, eşim Azize Hülya Güler'in
"halası" olan çok değerli merhum eşi Kevser Ünal ve oğlu
kıymetli ağabeyim Bahadır Ünal olmak üzere, ailenin diğer üyeleri eserlerini ve evraklarını bize intikal ettirdiler. Dr. Suat
Akgül
ile
birlikte
yaptığımız tasnif çalışmaları sonucunda gördük ki; Dr. Tahsin Ünal ' ın yayınlanmış ve
yayıma hazır olan eserleri ile birlikte makaleleri yaklaşık yirmi kitap olacak seviyededir. .
Vlll
Sayın Bahadır Ünal'ın da teşvikiyle bütün bu eserlerin yayınlanmasına, kamuoyumuza intikal ettirilmesine karar verilmiş bulunmaktadır. Berikan Yayıncılık tarafından "Dr. Tahsin Ü nal'ın Bütün Eserleri" adı ile yayınlanacak olan serinin sekizinci kitabı, elinizde tuttuğunuz "Bir Kalkınma Modeli Olarak Tarım Kentleri" isimli, daha önce sekiz baskı yapan güzel eserdir. Merhum Tahsin Ünal'ın daha 197·1 yılında, "Tahsin Yahyaoğlu" müstear adıyla yayınladığı bu eserinde ortaya koyduğu "kalkınma projesi"nin bugün Karadeniz, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizde "pilot köyler" düzeyinde uygulamaya geçirilmeye başlanmış olması sevindirici bir gelişmedir. Eser okunduğunda görülecektir ki, "Tarım Kentleri Projesi'', Türkiye'nin "Güneydoğu Sorunu"nu çözebilecek çok önemli bir kalkınma projesidir. Bu eseri serinin diğer kitapları takip edecektir. Seri , "Dr. Tahsin Ünal: Hayatı, Eserleri, Kişiliği ve Düşünceleri" isimli monografik bir eser ile tamamlanacaktır. Merhum Dr. Tahsin Ünal'ı ve Merhum eşi Kevser Ünal'ı rahmetle anıyor, başta Sayın Bahadır Ünal olmak üzere ailenin bütün fertlerine şükranlarımızı sunuyorum. Berikan Yayıncılık, Kale Ofset ve Artı Beş Ajans'ın değerli yöneticileri ile çalışanlarına ve Yücel Özdemir'e gösterdikleri titiz çalışmalardan dolayı teşekkür ederim.
Dr. Ali GÜLER
Ankara, Ocak 2001
ıx
ÖNSÖZ Tarihimiz ekonomik ve sosyal mücadeleler tarihidir. Eskiden beri tanıdığımız bir çok aydınlarımız şiirleriyle, nesirleriyle toplumumuzdaki ekonomik, sosyal ve kültürel dengesizliklerin
mücadelesini
yapmışlar,
bu
nedenle
başlarına olmadık musibetler gelmiştir. Fakat buna rağmen yılmamışlar, usanmamışlar, halktan yana olmuşlar, halkın yani köylünün hakkını, mutlu azınlığına ve onun lakaydisine
karşı savunmuşlardır. Sanırım ki, bu nedenle biz, onları
takdir ediyor, eserlerini tekrar tekrar okuyoruz. Rahmetle anıyor ve taç yapıp başımızda taşıyoruz. Dikkat edilirse Solcularımız, Yurdakul'u,
Şinasi'yi, hatta
fikirlerinden ötürü
Z.
N.
Kemal'i,
Gökalp
ve
M.
Mehmet
Emin
Kemal'i
sosyal
"Sosyalist" kabul ediyorlar. Kendilerine
mal etmeye çalışıyorlar. Halbuki bu muhterem aydınlar fikirleriyle onlardan önce bizimdir. Halktan
yana
olan
N.
Kemal,
mutlu
azınlığın
temsilcisi durum unda olan Sadrazam Mahmut Nedim paşayı:
"Kedimin her gece böbrekle dolardı sepeti, Çeşm-i şehla nigehiferik idi nik-ü bed-i, Sardı etrafını bin türlü adüvler türedi. Kedimi gaflet ile fare-i idbar yedi " diyerek, alay, tenkit
ve
zem
ederken,
memlekette
gevrek
ekmeğini
yumuşak ekmeğe katık yaparak yiyen, milyonlarca fakir
x
fukara varken, mutlu azınlık ve onun temsilcisi olan M. Nedim Paşa gibiler börekler, çörekler ve böbrekler yerdi. Rahattı, huzuru yerinde idi. Alın teri, göz nuru dökmeden, oturduğu yerde para kazanırdı. Hiçbir konuda ihtisas sahibi değildi. Ama makamı yüksek, nimeti boldu. Gözleri şehla olmakla beraber, paranın pulun, altının, gümüşün, yiyeceğin, giyeceğin, malın mülkün iyisini kötüsünü fark eder ve ayırırdı. Bu ehliyetsiz ve ehemmiyetsiz Sadrazam ve onun gibiler millet ve memleketi zerrece düşünmeden iş-u nüşa dalar ve eğlenirken, etrafını bir sürü dalkavuklar, menfaatperestler \ arardı. O işin nereye varacağım, bir gün makamından olabileceğini düşünmeden, mutlu yaşantısına devam ederlerdi. Büyük bir gaflet içindeydi. Kilerdeki böreği, peyniri ve çöreği yiyip keyfine bakan fareyi, kedinin kapıverdiği, hayatı ona zindan ediverdiği gibi iktidar kedisinin, kendisini takip edip durduğunu gaflet yüzünden fark edemedi. Bir gün iktidar kedisi, bizim fareyi yiyiverdi diyor.
Z. Gökalp, "İşçi Kız" isimli şiirinden başka, "Hak milletin, Şan onun. Gövde senin, baş onun, Sen öl ki, o yaşasın Dökülecek kan onun Salan, hakkım var deme, Hak yok vazife vardır. Ben sen yokuz, biz varız" derken toplumu ferdin çok üstünde tutuyor, hatta ferdi yok kabul ediyor. M. Akif de şiirlerinde bir çok sosyal olaylardan bahseder. Bütün bu
XI edipler "toplumcu" mudur? Evet ama bunların toplumculuğu, "/,eninist" veya "Maoist" bir anlamda değil, milleti ve onun ICrtlerini canından ileri seven "milliyetçi toplumculuk"tur. Bu itibarla, toplumun ekonomik, sosyal ve kültürel davasından, yoksulluğundan ve derdinden bahseden herkesi, "ihtilalci Sosyalist" sanmamalıdır. Milli sosyal reformları yapmamak, hem
mümkün
değil,
hem
de
doğru
değildir.
Bunların
yapılmasında ekonomik, sosyal ve kültürel zorunlar vardır. Milliyetçi sosyal reformlarla, Komünizmi bir görmek ve bir tutmak, Komünizmin biran önce iktidara gelmesine yardım etmek demektir. Milliyetçi toplumcu reformlar, Komünizmi önleyen önemli tedbirler, kavi baraj lardır. Biz
bu
·
küçük
kitabınızda,
hala
milletimizin/
%72.6' sını, dolayısıyla çoğunluğunu teşkil eden köylü sorunlarını
ele
aldık.
Toplumumuzun
asırlarca
kanayan
yarası mesabesinde olan köy ve köylü davasına eğilmek istedik. Kitabımızın Birinci Bölümüyle "köyün ve köylünün dününü", İkinci Bölümüyle "bugünü" olduğu gibi ortaya koyduk.
Üçüncü
göstermek
Bölümünde,
istedik.
Türk
bu
köylüsü
derde
bir
hal
çaresi
1 600'den beri, çeşitli
yanlarıyla bir perişanlık içindedir. İptidai bir yaşantı içinde bulunan ve çoğunluğu teşkil eden köylüyü kalkındırmadan, bir
kalkınmadan
bahsetmek
en
azından
bilgisizlik
ve
gaflettir. Bugün, milletçe bir yandan bir intikal devri yaşarken, bir yandan da davalarımıza bir hal çaresi Derdimiz, iki kelime ile Bunalımlarımızın tüketimimizin tüketimimize
köklerinde çokluğu
denk
aramaktayız.
"üretim ve tüketim" meselesidir.
gelirse
üretimimizin azlığı, Üretimimiz
yatmaktadır. ferahlamış,
tükettikten
sonra
xıı
üretimimiz artarsa refaha kavuşmuş ve güçlenmiş olacağız. 370 senedir köylü perişanlık içinde yaşamış gelmiştir. Önem vermemek ve lakayt kalmak nedeniyle köylü kalkınamamış ve kalkındınlmamıştır. Köylüyü
ve
köylünün
içinde
bulunduğu
kötü
yaşantıdan kurtarmak, hem de kısa zamanda, az masraf, az ekmek ve az personelle kalkındırmak için biz bir hal çaresi teklif ediyoruz. Çaremizi eksik, hatalı ve hatta yanlış bulanlar olabilir. Fakat, köylü davasına eğilen mütehassıs araştırıcılar, bu
veya buna benzer hal
Hastalık teşhis
edilmiştir.
çareleri
teklif etmektedirler.
Tedavi, muktedir, mütehassıs
iktidarı beklemektedir.
Dr. Tahsin ÜNAL 25 Eylül 1 972 Gazi Mahallesi, ANKARA
Tarım Kentleri
BİRİNCİ BÖLÜM DÜNKÜ KÖY
İLK ÇAGLARDA KÖY A. KÖYLERİN TEŞEKKÜLÜ M.Ö. 6-5000 yıllarında 1.
nehirlerin,
kaynakların,
göllerin kenarlarında, yol kavşaklarında, mümbit ovaların ·
ortasında bazıları
milyonlarca
köy
teşekkül
etmiştir.
Köylerden
1 5-20, bazıları 25-30 haneden ibaretti. O zaman
köyler, bugünkü muhtarların büyük ataları demek olan, köy
kralı, "Rahip Krallar'' tarafından idare diyordu. Her köyün belli
bir
sının,
bir
askeri
kuvveti,
kendisine
mahsus
ekonomik, sosyal, kültürel ve hukuki kanunları mukaddes
tanıdığı bir Allah'ı "ilahi, totemi" ve bir mabedi vardır.
İnsanlık tarihinde bu devir, köy devletleri devridir.
Her şey dini inançlar ve gelenekler üzerinde müessesti.
Bütün müesseslerin başı Rahip Kraldır. Köy evleri ovalarda kerpiçten, dağlarda taştandı. Üzeri kamış veya ağaç dallarıyla
örtülüydü. Köylerin etrafı çitlerle veya hendeklerle emniyet
altına alınmıştı. Giderek bu çitler, kale haline gelmiştir.
B. KÖYLERİN BİRLEŞMESİ Köyler zamanla birleştiler. Savaşlar, ekonomik ve
teknik, sosyal ve kültürel üstünlükler, izdivaçlar köylerin
birleşmesinde başlıca amil oldular. İki köyün, şu ya da bu
2
Dr. Tahsin Ona/
nedenle birleşmesi, askeri, ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasi
dengeyi,
birleşmelerin
lehine,
birleşmeyenlerin
aleyhine bozdu. Birleşmek suretiyle dengeyi kendi lehine
bozmuş olan köy devleti, süratle öteki köy devletlerini
egemenliği altına topladı. Galip köy kralı, kendi köyünü,
50(iO köyün, ekonomik, sosyal, kültürel, dini, askeri ve siyasi faaliyetlerin merkezi yaptı. Yeni merkez, bir müddet sonra,
aynı nedenlerle büyüdü ve gelişti. Artık Pazar yeri civarında
dükkanlar, imalathaneler inşa edildi. Pazar teşekkül etti.
Hanlar, kervansaraylar yapıldı. Galip kralın köyü dini merkez
olunca, mabetler büyüdü. Zikkuratlar, akropoller teşekkül etti.
İbadet
için herkes buraya geliyordu.
50-60 köyün
garnizonu yeni merkez oldu. Sanat, ticaret, dini, askeri ve kültürel
nedenlerle
kalabalıklaştı.
Aynı
yeni
merkez
pazarda,
sosyal
çarşıda
bakımından
alışveriş,
dükkan
mahalle komşuluğu eden, aynı dili konuşan, aynı ilaha ibadet
eden insanlar arasında zamanla bir yaklaşma, kaynaşma oldu. Dostluklar,
arkadaşlıklar, komşuluklar,
akrabalıklar teşekkül etti.
hatta izdivaçlarla
C. ŞEHİRLERİN TEŞEKKÜLÜ Köy, ekonomik, sosyal, kültürel, dini, askeri ve siyasi
faaliyetlerin çarşılar,
merkezi
haline
imalathaneler,
gelince,
garnizonlar,
pazar,
dükkanlar,
mabetlerle,
binalar
çoğaldı. Buraya gelip yerleşenlerle mahalleler arttı. Nüfus
çoğaldı. Köy büyüdü, şehir oldu. Köy devleti, şehir devletine inkılap etti. Köyün statik hayatı yerine dinamik bir hayat
başladı.
Şehirlerin ve şehir devletlerinin teşekkülü insanlığın
değişmesi tarihinde, önemli dönüm noktalarından biridir.
3
Tarım Kentleri
Köy ekonomisi, toplumu, dini ve kültürü yerine, şehir
ekonomisi, toplumu, dini ve kültürü geçti.
Böylece başfayan değişme ve gelişmeler, ilk, orta,
yeni ve yakın çağlar boyunca devam ederek zamanımızdaki medeniyet seviyesine ulaşmıştır.
O halde, köyün kalkınması için onu ekonomik, sosyal
ve kültürel olayların merkezi haline getirmek lazımdır.
Bu, tarihi oluşumlar içinde, bir tekamüldür. Şehir
devletleri veya devletler, hatta imparatorluklar zayıf veya kuvvetli köyler üzerine kurulmuş olmalarına göre, zayıf veya kuvvetli olmuşlardır.
Köyler kuvvetli ise, onun üzerine
kurulmuş olan devletler de kuvvetli devletler olmuşlardır. Osmanlı İmparatorluğunun
1 300- 1 600 döneminde olduğu
gibi. İlk ve Ortaçağlardaki imparatorlukların kısa veya uzun
ömürlü
oluşlarını,
dayandıkları
ve
üstünde
oturdukları
temelin, yani köylerin, hatta şehirlerin zayıf ve kuvvetli
oluşlarıyla izah etmek mümkündür. Bu sosyal bir kanundur.
Ağaç, topraktan aldığı besinlerle orantılı olarak güçlü olur ve
mahsul veriri.
Genel olarak Rusya dahil, Asya, Afrika köyleri eski
statülerini devam ettirirken, Avrupa ve Amerika köyleri süratle
dinamik
olmuşlardır.
(müdahaleler)
(müdahaleler)
devreler
Çünkü az,
çok
geçirme
birincilerde
fakat
ikincilerde
olmuştur.
iç
talihine
iç
Köyün,
ve
ve
dış
dış
mahzar
etkiler
etkiler
değişmesini
ve
gelişmesini sağlamak, onun statik hayatını harekete geçirmek için içerden ve dışardan tesirli müdahaleler yapmak lazımdır. Aksi
halde
köyler
olduğu
gibi
kalır,
hatta
geriler.
İç
müdahaleler, eğitim ve öğretimle ilgili olduğu gibi, dış
4
Dr. Tahsin Ünal
müdahaleler de
onun ekonomik çabalarını destekleyerek 1 üretimini artırmakla ilgilidir. Köye bu iki
türlü müdahaleden biri yapılmazsa,
asırlarca olduğu gibi kalır, hatta düşmanca müdahalelerle köyler dağılır, hatta ilk kurulduğu devirlere rücu eder.
OSMANLILAR DEVRİNDE KÖY A. TÜRKLERİN ANADOLU'YA YERLEŞMESİ il.
Anadolu'ya gelen Türkler, tabii, coğrafi ve siyasi nedenlerle
yolların,
nehirlerin,
göllerin
kenarlarına,
yol
kavşaklarına, mümbit ovalara, toplu ve kalabalık bir şekilde
"İpek veya Kral Yolu"nun olduğu gibi Kara ve Akdeniz ticaret yollarının
yerleştiler. Anadolu, eski Asya-Avrupa ticaret da
üzerinde
bulunmakta
ve
bu
yollara köprü
vazifesi
görmekteydi. Selçuklular
devrinden
başlayarak,
" 1 1 00-1 600 tarihine kadar," bazı duraklamalar istisna edilirse 500 senelik devir içinde devamlı bir gelişmeye sahip olan Türk köyleri, Anadolu da: a . Yol kavşaklarında v.eya ovanın hakim ve mümbit bir yerinde büyük, kalabalık kasabalar, b . Kasabayı, yakın bir temasla çeviren ve ona çeşitli konularda bağlı köyler, c . Köylerin güç kaynağı olan ve ova ile dağların 2 birleştiği eteklerde, tarımcı ve koyuncu obalar halinde yerleşmişlerdi. 1
Toplum kalkınmasıyla meşgul olanlar, "okut, o kendisini kalkındırır. tezini müdafaa ediyorlar. Bugün, ikinci tez ağır basmaktadır. Her halde eskiden de böyleydi. Kalkındır, o kendisini okutur",
5
Tarım Kentleri Köyler
ekonomik,
sosyal,
kültürel
ve
ahlak
bakımından sağlam, uygar ve güçlüydüler. Köken olarak
köylerden gelen bu güçler, imparatorluğun ekonomik, sosyal, askeri ve kültürel güçlerinin ana kaynağı oluyordu. Nitekim,
ticaret yıllarının kavşak noktalarında bulunan, iç ve dış
pazarlara açık olan Erzurum-Sivas-Kayseri-Ankara, Urfa
Adana-Konya, daha Selçuklular zamanında ticaret ve kültür
merkezleri olarak büyük gelişmelere sahip oldukları gibi Eskişehir-Bursa-Çanakkale-Gelibolu-Edime,
İstanbul
ve
Selanik
de
Osmanlılar
gelişmelere sahip olmuşlardı.3
İzmir-İzmit
zamanında
büyük
KÖYÜN GÜÇ KAYNAKLARI 1. TOPRAK ANA
8.
Türk
sistemlerimiz,
olarak,
bizim,
Avrupa'nınkine
medeniyetimizin
kaynakları
kültür
ve
uymaz.
milli
medeniyetimizle,
Bizim
kültür
harsımızdan,
soy
ve
ve
inançlarımızdan gelir. Avrupa medeniyetinin kaynaklan ise
Yunan ve Roma medeniyeti ile Hıristiyanlık inançlarından
gelir. Mesela İslfuniyet'ten önce Türklerde
"Mülk Hakanın'', "Mülk Allah 'ındır" ilkesi hakimdi. Selçuklular ve Osmanlılar "toprak düzenlerini bu ana ilke"
İslamiyet döneminde
esasına göre düzenlemişlerdi.
2 H. R. Tankut, Köylerimiz, Ankara, 1 939, s. 1 3 . Zikredilen kabalann miktarı bütün Türkiye' de 8- 1 0.000 kadardı. Aşağıda izah edeceğimiz köy düzeni de bundan farklı değildir. Cazibe merkezi ve burnunla alakalı köyler, köylerin obaları ve çiftlikleri... O halde bizim istediğimiz, eski düzenin modem şartlara uygun olarak yeniden inşa ve ihyasından başka bir şey değildir. 3 Halil İnalcık,: M. H. Dergisi, Sayı: 9 1 .
6
Dr. Tahsin Ünal
1 300- 1 600 döneminde Osmanlılar, "toprak, Allah padişahındır" ilkesiyle hareket etmişler ve toprakları, başlıca üç şekilde düzene sokmuşlardır. "Arazi-yi Öşriye, Arazi-yi Haraciye ve Arazi-yi Miriye". Öşriye ve
namına
Haraciye arazisi, zan ve tahminlerin hilafına geniş ve sınırsız
değildi. Bunlar
1 50-200 dönüm arasında değişen, fakat asıl
sahibi Allah olmakla beraber, Müslim ve Gayrimüslimlere
tapulanmış arazilerdi. Hür ve müstakil tarım işletmeleri idi ve
tüm tarım arazisinin
1 13 'i kadardı. 4 Bunlar tapulu toprak
sahibi çiftçiler, yani üretici köylülerdi.
Tarım arazisinin 2/3 sini teşkil eden miri arazi ise "tımar, zeamet ve has" diye üçe ayrılırdı. a. Yıllık geliri,
1 000-20.000 akçe arasında değişen
arazilere Tımar,
b. Yıllık geliri,
arazilere Zeamet, c.
Yıllık
20.000- 1 00.000 akçe arasında değişen
geliri,
1 00.000-200.000 akçe arasında
değişen arazilere Has denilirdi.
Tımar, zeamet ve haslar bir takım şahıslara verilirdi.
Bunlara
"Sahibe-/ arz ve Sahibe-/ Dirlik" denirdi. Dirlik
alanlar,
ferağ,
sahibi olanlar, arazi
intikal,
üzerinde satış
yetişen mahsulün aşarım
esnasında
tapu
verip
buna
mukabil bir miktar vergi alan kimselerdi. Mesela bir köyün
arazisi tapu senetleriyle araziyi
sürer,
eker,
50 çiftçi ailesine verilmiştir. Bunlar
biçer
ve
mahsulü
kaldırırlar.
Aynı
köydeki aşar hakkı, devlet namına Dirlik sahibinindir. Aşarı Dirlik sahibi toplar. Dirlik sahibi, dirliği dahilinde boş arazi 4
Z. Karamilrsel, Osmanlı İmparatorluğu Mali Tarihi, İstanbul, 1 969, s. 1 50, 1 70,20 1 .
7
Tanm Kentleri
bırakmaz, ihtiyacı olanlara tohum, çift hayvanı, alet verirdi. Üretimin azalmasına değil, çoğalmasına çalışırdı.
sahipleri,
imparatorluğun
Dirlik
"militarist" karakteri sebebiyle "asker-memur" durumunda idiler. "Tımar sahibi gelirin 300, zeamet ve has sahipleri 5000 akçesini kendi geçimine ayırdıktan sonra, geri kalan gelirin tımar sahipleri her 3000 akçe için, zeamet ve has sahipleri her 5000 akçe için bir asker-cebeli-beslemeye mecburd.urlar. "5 Kanunlardan gelen bu mecburiyet sebebiyledir ki, "padişah, hazinesinden bir kuruş sarf etmeden, tımar ve zeamet sahipleri tarafından beslenen, teçhiz edilen, eğitilen 1O.000-20. 000 kişilik bir süvari kuvvetine sahip oluyordu. Bununla memleketin iç ve dış güvenliğini sağlıyor, üç kıtada egemenliğini devam ettiriyordu. "6 Bu düzenle "vükela, rical, memurlar, valiler de maaştan vareste olup, kalabalık memur kitlesine de maaş verilmiyordu."1 Zeamet ve has sahipleri kendilerine verilen dirliklerde oturmamakta, buraları vekilleriyle idare etmekle beraber,
Tımar
sahipleri
kendilerine
verilen
dirliklerde
oturmaya mecbur idiler. Herkese dirlik verilmezdi. Dirlik sahiplerinde bazı hususiyetler aranırdı. Tımar sahibi azledilir
veya ölürse, ona talipli bulunur, fakat en ehil olana verilirdi.
Çoğu zaman erbaptan olmasına, ocak-zade olmasına, hem
ziraattan hem askerlikten anlar olmasına dikkat edilirdi. Halk
öylelerini büyük görmüş olduğundan, kendileri de ocak zadelikle iftihar ettiklerinden, köylerin muhafazasına kadir,
Celali tasallutu ihtimalinde derhal halkı toplayıp def ve tenkil
etmek kuvvetine malik idiler. Evlatların, babalarına halef 5
TOrk Ziraat Tarihine Bir Bakış, Ankara, 1 938, s. 39-62. Mustafa Paşa, NetayicO'l- Vukuat, İstanbul, 1 327, 1 1 1 , 4 1 - 1 42. 7 Aynı eser. 6
8
Dr. Tahsin Ünal
olabilmeleri için ata binmek, kılıç kullanmakta mahir ve silfilışor olmaları icap ederdi. Bunların menfaatleri, dirlikleri
dahilindeki ziraatın gelişmiş olmasına bağlı olduğundan
yardıma muhtaç olanların yardımına koşarlardı. Savaş için de cins atlar yetiştirirlerdi.
Hülasa
didikler,
"erbab-ı seyf,
namuslu dürüst ve işinin ehli" kimselere verilirdi. Yavuz Selim, "cülus ettiğim de gajilane bazı köyleri Ali Paşaya temlik etmiştim. Eshab-ı Seyfin olan bu hakkı başkasına vermediğime hala pişmanım" diyerek kanunlara son derece
itina etmiştir. 8
Dirlik sahibiyle köylü, bir nevi oto kontrol altında
bulunurdu. Şikayet edilen Dirlik sahibi suçlu görüldüğünde
azledileceğini bildiğinden, haksızlık edemez, köylü de Dirlik
sahibinin sözünden çıkmazdı. Bu durum karşılıklı, emniyeti,
huzuru ve güveni temin ediyordu. Tarımsal felaketlerde olduğu gibi, siyasi tehlikeler anında da köylü yalnız değildi.
Toprak sisteminde ve prdu kuruluşunda bu düzen devam
ettiği müddetçe, imparatorluğun ekonomik ve askeri gücü
ayakta kalmış, bu düzen bozulunca ne güçlerden, ne de zaferlerden eser kalmıştır. Kalabalık bir bürokratik kadro ile beraber
üretimi
1 20.000 kişilik eyalet ordusu tüketici değil, üretici ve artırıcı
bir unsurdu.
şahısların eline geçtikçe,
Buna
mukabil
toprak
ana
1 20.000 kişilik tüketici yeniçeri
ordusu ve maaşlı bürokrasi, ötekinin yerine kaim oldukça,
imparatorlukta duraklama ve gerileme başlamıştır.
2.
ZİRAAT VE HAYVANCILIK Prof.
M.
hayvancılığından 8
Aynı eser.
M.
Waht,
bahsederken,
Türk'lerin
"Anadolu 'da,
ziraat
ve
Batının
l'arım Kentleri
9
gözlerini kamaştıran serveti, çalışkan köylülerin üretimi meydana getirmektedir. Türkler, dünyanın da iyi ziraat ve hayvancı/arıdır. Onların elinde ziraat ve hayvancılık bir fendir. Bu konuda yazılmış bir çok eserleri vardır. Avrupa'ya buğday, arpa, susam, nohut, pirinç ve pamuk, tanesi 1.000 altına cins atlar, Ön Asya'ya da koyun satarlar" demektedir. ıo Bundan da anlaşılacağı gibi köylüler, yalnız
kendileri için değil,
kalabalık şehirler, ordu,
Arabistan,
Yunanistan ve Tunus gibi iç pazarlar, hatta İtalya, Fransa ve İspanya gibi dış pazarlar için tanın yaparlardı.
"En kii rlı ticaret/erden biri de tarım ticareti idi. Tarım tüccarları, limanlara yakın yerlerde depolar, ambarlar inşa ediyorlar, devlet rayicinden 5-10 kuruş kdr/a Frenk tüccarlarına satıyorlardı."11 Bunlar, o zaman Anadolu'nun tarım ürünleri ambarı olduğunu izah eder. Türklerin,
koyunculuk,
sığırcılık,
devecilik
ve
atçılıklan da herkesçe bilinen bir keyfiyettir. Koyunculuğun; besin, ticaret, endüstri ve el sanatlarında, sığırcılığın; besin, tanın ve nakliyatta, deveciliğin ticarette ve atçılığın da
nakliyat ve savaştaki yerini ve önemini izah etmeye lüzum yoktur.
Anadolu'nun
geniş
ovalarında
ve
yaylalarında
yüzlerce koyun, sığır ve at sürüleri otlardı. Evliya Çelebi,
yalnız Uzun Yayla ile Çukurova'da 50 şer birden 100.000
koyun gördüğünü anlatır. 1638'de Bağdat seferinde ordunun ihtiyacı
ıçın
80.000
koyun
yazmaktadır. Bu hali M. Akif:
sürüldüğünü
tarihlerimiz
"Dağlar orman, tepeler bağ, ovalar hep tarla; '0 11
Aynı eser. M. Akdağ, Celali isyanları, Ankara, 1 963, s. 48 ve 52. •
_
Dr. Tahsin Ünal
10
Koca mer 'a dolu baştan başa sağmal/arla. İğne atsan yere düşmez, o ekin bir tufan; Atlı girsen gömülür, buğdayın altında kafan. Köylünün kırları tutmuş, yayılırken davarı; Sökemezsin, sarar afakını yün dağları. Dalar etrafa köyün damgalı yüzlerce tayı; inletir at sesi, kısrak sesi, gömgök ovayı " diye
1 anlatmaktadır. 2
1
3. SANAT VE TİCARET
Daha Selçuklular· zamanından itibaren Anadolu'da
köylerimizde hala kullanılmakta olan
"çıkrığa ve ıstara
dayanan" gelişerek el tezgahları haline gelen doyurucu bir
halıcılık, kilimcilik, keçecilik, sanatı, pamuklu, yünlü ve ipekli tekstil sanayiinden başka, bakırcılık demircilik, silah
ve gemi sanayii vardır. Köylerden başlayarak. şehirlere kadar uzanan
sanayii,
sanat bir teşkilat ve disiplin içinde yapılıyordu. Türk iç
pazarlardan
başka
dış
pazarlara
da
ihraç
ediliyordu. Sanayide üstünlük XVII nci asra kadar muhafaza ıJ edilmiş, sonra gerilemeye ve çökmeye başlamıştır. Ümit burnu keşfedilinceye kadar, kara ve deniz ticaret
yollarını
elinde
bulunduran
imparatorluğun
iç
ve
dış
pazarlarında geniş mikyasta ticaret yapılıyordu. Anadolu'da
yerli
tüccarlardan
Avusturyalı, 12 13
İranlı,
başka
Asyalı,
Venedik, Hintli,
Cezayir,
Çinli
M. Akif, Safahat, İstanbul, 1 958, s. 383-384. T. Ünal, Türk Siyasi Tarihi, Ankara, 1 958, s. 60-80.
ve
Ceneviz,
Japonyalı
ıı
Tarım Kentleri tüccarlar şehirler ve limanlar arasında mekik dokuyorlar.
4-5
bin deveye varan ve gezici bir çarşıyı andıran kervanlarla ticaret
yapıyorlardı.
Bugün
Anadolu'da
gördüğümüz
kervansaraylar, bedestenler, kapalı çarşılar, o devirde yapılan
ticaretin
canlı şahitleridir.
Toptancılar gelip
topladıktan
başka, kervanlar da halı kilim, keçe, yular, çuval kolan, havlu
vb. gibi ihtiyaçlarını köylerden temin ederlerdi. Bu da köy sanatına ayn bir hareket ve canlılık verirdi. 14
Osmanlı Türklerinin ilk devirlerinde tarım ve sanat
gelişi güzel olmadığı gibi, başı boş da değildi. İmparatorluk
içinde
ekonomik
faaliyet
kanuni
esaslara
bağlanmıştır.
Tarım, Dirlik sahiplerinin himaye ve kontrolünde olduğu
gibi, sanat ve ticaret de, loncaların kontrol ve himayesinde
idi. XVII nci asırda yalnız İstanbul' da 1.11O lonca vardı ve
buraya 130.000 iş adamı ve sanatkar kayıtlı idi. Ekonomik
faaliyetlerin
böyle
teşkilatlara
bağlanmış
olması,
hem
üretimin artmasını sağlıyor, hem de devletin bu faaliyetleri
kontrol altında tutmasını kolaylaştırıyordu. 4.
SOSYO-KÜLTÜR
Aile pederşahi idi. Aileler kalabalıktı. Akraba, komşu
hak ve hukuku gözetilirdi. Büyükler küçükleri ve fakirleri
korur ve himaye ederlerdi. Ölüm ve askerlik gibi olaylar
aileleri
sarsmaz,
büyürler,
sonra
öksüzler
üretime
dayı
ve
katılırdı.
amcalarının
Köylerde
yanında
fakirler
ve
zenginler olmakla beraber, zenginler fakirleri sömürmeyi 14
H. Sahillioğlu, Belgelerle Tfirk Tarihi Dergisi, Sayı: 9/69. 1 5501 560'da bile İranlı, Hintli, Venedik, Fransız ve Türk tüccarlarının 1 . 1 00 develik bir kervanla Basra'dan Anadolu'ya, Ege ve Akdeniz limanlarına mal getirip sattıkları bilinmektedir.
12
Dr. Tahsin Ünal
düşünmediği gibi, fakirler de zenginlerin malına kin ve hasetle
bakmazdı.
Çünkü,
iki
zümrenin
yaşantılarıyla,
düşünceleri birbirinin aynıydı. Bunun sebebini Türk-İslam
ilkelerinde
aramak
lazımdır.
Türkler,
genel
karakterleri
itibariyle, kanaatkar, cömert, misafirperver ve paraya karşı
hırslı değildirler. Ferdiyetçi değil, toplumcu bir düşünceye sahiptirler.
"Sen, ben yok. Biz varız", bunun ifadesidir.
İslami ilkeler de "serveti değil, hırslı servet düşkünlüğünü kınamış" ve "Allah malı dileyene değil, dilediğine verir" denilerek kanaatkar olmak tavsiye edilmiştir. Fütüvvet-nameler sanatkarlara, "hırs kapısını kapa, kanaat kapısını aç" öğüdünü vermiştir. Genel kanaati bu olan bir toplwnda, insanların birbirlerini sömürmeyi
düşünmelerine ihtimal ve verilemez. Bu bir düşünüş ve ahlak felsefesidir. Batının ferdiyetçi ve maddiyatçı felsefesinden
ayrılır.
Türk toplumunda
bir sömürü
düzeni
varsa,
bu
herhalde 1600'den sonra teşekkül etmiş ve zamanımıza kadar
gelmiştir.
Köylerde, kaynağını, akl-ı selimden, geleneklerden ve
dinden alan sağlam, yapıcı ve bir kültür vardı. Köylünün
yaşantısına, çabasına ve dini görüşlerine taassup ve hurafeler değil,
müspet
hikayeler,
görüşler
çevresel
hakimdi.
masallar,
Nakledilen
koşmalar,
destanlar,
türküler,
dini
menkıbeler, çocukların oyunları, gençlerin ata binip kılıç, kalkan kullanmaları, köy toplwnunu hem kültür bakımından,
hem de ona bir ideal vererek savaş ruhunu besliyordu. En
büyük ideal savaşlara katılmak, Türklüğü ve İslamiyet'i
yaymak ve savaşırken şehit olmaktı. Hala Anadolu'da bazı köylerde
söylenen bir rivayete göre, "savaşa giden kocalarına kadınlar, savaş hatırası olarak bana bir "Gavur
13
Tarım Kentleri
kulağı " getir yeter," derlerdi.
Halkın sağlık ve eğitim
konulan da yine toprak düzeni üzerine oturtulan vakıflarla,
emniyet, güven ve garanti altına alınmıştı. 15
C. İLK PADİŞAHLAR VE İDARECİLER
İlk devirlerde "reaya" denilen köylüye büyük bir
hürmet ve itibar ediliyor,
"Hayat-ı insaniyeyi idame ettiren köylü efendimizdir" deniliyordu. Halk arasında "ehl-i reaya başta" sayılıyor ve "ziraat, ilim ve savaştan daha önemli bir iştir" deniliyordu. 16 İnsan,
sanayiirıin,
tekniğin
ve
ticaretin
darbesine
maruz kalıp bir anda her şeyini kaybedebilir. Aç kalıp
dilenebilir.
Fakat
toprak
ana
böyle
değildir.
Sağmasını
bilirseniz toprak, her zaman sağmal bir koyundur. Büyük İskender, bir ihtilal
bahçede
oturmaya
sonunda
tahtından indirilen ve bir
mecbur edilen
Sayda
Kralını
ziyaret
ederek, bir ihtiyacı, bir eksiği olup olmadığını sormuş, (Toprağı ve elini göstererek), "bu ve bunlar varken kimseye ihtiyacım ve hiçbir eksiğim olmadı", diye cevap vermiştir.
ıs Çoğu zaman köy ve kasabalarda, üstü başı pejmürde, rengi soluk zayıf ve hastalıklı insanlar, eşekleşmiş atlar, keçileşmiş eşekler, sütü çekilmiş inekler ve koyunlar görür, müteessir olur, düşilnilrllm . Atalarım bu zayıf, hastalıklı insanlarla, bu yürümeye takati kalmamış· atlarla mı Viyana önlerine kadar gittiler? Bunlarla mı Avrupa'yı titrettiler? Hayır!. .. Hayır!... Genç, dinç, gürbüz ve tuvana delikanlılarla, Macar kadanaları gibi iri kıyım, Arap atları gibi ince belli, kıvrak atlarla gittiler. Fakat hani o güçlü insanlar? Hani o iri kıyım atlar?... Sahipsizlik, bakımsızlık, besinsizlik yüzünden dejenere olmuşlar. Anadolu'da dejenerasyon, sıhhatimizden zekamıza, hayvanlarımızdan bitkilerimize kadar, her şeyimize sirayet etmiştir. Onu, her yönüyle yeni baştan ele almalı ve tedavi etmelidir. 16 Türk Ziraat Tarihine Bir Bakış, s. 30.
Dr. Tahsin Ünal
14
Toprağı işleyen ana unsur insandır. Bunu bilen ilk
Osmanlı :Padişahları ve idareciler de toprağı işleyen köylüyü
son derece korumuşlar ve üzerlerine titremişlerdir. Pazar
yerine getirilen tarım ürünlerinden baç alındığını gören Osman Gazi,
''pazarda ürün satanlardan alacağınız mı var ki, akçe alırsınız?" diye sorar. "Padişahlar tarafından bu vergi alınır Sultanım" denilince, "Mademki siz öyle söylersiniz, peki alınsın. Satamazsa alınmasın" demiş. 17 Köylüden "malı satarsa pazar vergisi alınsın satamazsa alınmasın esasını" vazetmiştir. l. Murat, Evrenos Beye, milletin idaresi hakkında direktif verirken, "iyi dinle, bil ki kaçan ki etraf-ı memlekete koyduğun vekillerin iyi insanlar olursa, köylünün de hali iyi olur. Beylerin vekilleri, köylerin yanan çırası gibidir. Kimin çırası sönerse, alem harap olur. Her birine emriyle, idareleri altındaki insanları kardeş bilip köylüyü hoş tutsunlar" demiştir. 18 Padişahtan böyle emir alanlar, köylüyü hoş tutmaya mecbur olurlar.
il. Murad'ın borç para aldığını gören Fazlullah Paşa,
"Sultanım, padişahlara hazine gerek, müsaade ederseniz hazine cem idelim" deyince, padişah "nasıl ve nereden hazine cem edebiliriz?" diye sordu. Paşa, "bu vilayet halkında mübalağa mal vardır. Padişahlara zaman zaman bir suretin bulup almak münasip olur". Bunun üzerine padişah "Hay Fazlullah! Bu söz ne sözdür. Bu rey ne reydir ki, söylersiniz. Bizim memleketimizde helal üç lokma vardır. Biri madenler, biri haraç ve aşar, biri de ganimdir. Bizim askerimiz, gaziler askeridir. Bunlara helal lokma gerekir. Şal padişah ki, 17 18
Aşık Paşa Tarihi, İstanbul, 1 332, s. 1 9-20. Türk Ziraat Tarihine Bir Bakış, s. 3 1 .
Tarım Kentleri
15
Qskerine haram lokma yedirir, o asker harami olur. fhıramide sebat olmaz. Çabuk firar eder. Bundan sonra netiC'flll in ne olacağı malumdur" diyerek halktan aynca bir vergi
almak 19
süratiyle
olmamıştır.
Keza
ezilmesini
istemeyen
toplayan
aynı
hazine
teşkil
padişah,
edilmesine
ihtiyaçtan
fazla
razı
para
defterdarı, "padişaha yaranmak için köylünün malını elinden alan ve ziya4e fara toplayan defte rdar bize gerekmez" diyerek azletmiştir.2 Böyle düşünen ve köylünün tesadüf edilir. Fatih
Konstantin
Sultan
tarafından
padişahlara Mehmet,
hapsedilen
sonraki
devirlerde
İstanbul'u
keşişleri
az
fethetmiş, huzuruna
getirmiştir. Birine: "Sizi neden hapsettiler" diye sordu. Keşiş, "Hünkarım muhasara başlayınca bizi çağırdı. Şehri Türkler alacaklar mı? Diye sordu. Biz de gördüklerimize, okuduklarımıza bakarak, evet alacaklar, dedik. Doğru söylediğimiz için hapsetti. Fakat işte siz bizi teyit ettiniz" dedi. Padişah "İstanbul bizim elimizden de çıkar mı?" Diye sordu. Keşiş, "Hünkarım, bu şehrin düşmanı çoktur. Fakat şu hale bakarak şehrin uzun zaman sizin elinizde kalacağını söyleyebilirim. Vakta ki sizin aranızda da fesat artar. Elinizdeki tarlayı, bahçeyi ve emvali şuna buna ve yabancılara satanlar çoğalır. Ve yabancılardan medet umanlar çoğalır. İşte o zaman İstanbul sizin elinizden de çıkar" dedi. Padişah ellerini kaldırıp "Dilerim ki bunlar
19 T. Ünal, Osmanlılarda Fazilet Mücadelesi, İstanbul, 1 969, (Yeni Baskısı: Berikan Yayıncılık, Ankara, 2000) s. 47-48 20 Aynı eser, s. 48.
Dr. Tahsin Ünal
16
Allah 'ın gazabına uğrasınlar" diye beddua etmi �2 1 Şuna buna ve yabancılara toprak satılmamasını istemiştir.2
temlik
Y.
Selim'in, yakınlarından bir paşaya bir araziyi
etmesine
yukarıda
da
temas
etmiştim.
Devlet
ricalinden Defterdar San Mehmet Paşa ile Sadrazam Lütfü Paşanın eserlerinden, köylünün nasıl himaye edildiği daha iyi
anlaşılmaktadır: "Köylünün himayesini önemli umurdandır. Köylünün perişan olmayıp ziyade/eşmesi, onların himayesinde mümkündür. Köylünün azalmasıyla hazineye noksan gelir girer ve devlet nizamı bozulur,"23 "köylünün defteri, Defterhane-i Divanda durmalı. 30 yılda bir kere kayıt yenilenmeli, eskisi ile yenisi karşılaştırılmalı, köylünün azalıp azalmadığı kontrol edilmeli, azalmışsa sebebi araştırılıp, çoğalmasına çalışmalı ki, memleket harap olmasın, köylü azalınca irad-ı padişahfye kıtlık gelir."24 İlk
dönemde,
arıza
yapmadan
işleyen
Osmanlı
ekonomik, sosyal ve kültürel, özellikle toprak, köylü ve ordu
düzeni,
1600'den
sonra
bozulmaya
başlamıştır.
Bunun
elbette ki çeşitli nedenleri vardır. Biz sadece birkaç tanesi
üzerinde kısaca duracak, düzeni bozulan köylünün, o günden bu güne
21
uzanan
ızdırabına temas edeceğiz.
T. Ünal, Osmanlılarda Fazilet MOcadelesi, s. 60-6 1 . Yazık ki, zaman keşişi halklı çıkarmıştır. 1 600'den sonra devletin ve tapulu olan topraklar çeşitli nedenlerle şahısların eline geçmiş, bir çok köylüler topraksız kalmıştır. A. Mecit zamanında da yabancılara toprak satılmaya başlanmıştır (Tanzimat, s. 392). 23 TOrk Ziraat Tarihine Bir Bakış, s. 32-33. 2 4 Ltltfll Paşa, Asaf-name, s. 1 4 l . 22
Tarım Kentleri
17
D. KÖYDEKİ DÜZENİN BOZULMASI
Kansız bir adamın benzinin sararması gibi köydeki
düzenin
bozulması,
süratle
kendisini
devlet
bütçesinde
göstermiş ve bütçenin dengesi bozulmuştur. Y. Selim, hatta
Kanuni'nin son zamanlarına kadar devlet bütçesinde açık olmadığını biliyoruz. Çünkü Y. Selim Mısır Seferinden 1.000
deve yüklü altın getirmiş, hazineyi ağzına kadar altınla
doldurduktan
sonra,
"ben hazineyi altınla doldurdum. Kapısına kendi mührümü vuruyorum. Benden sonraki padişahlar hazineyi bakırla doldururlarsa, kendi mühürlerini vursunlar. Do/duramazlarsa, hazine daima benim mührümle mühür/ensin" demişti.25 Bu para 43 senede bitti ve hazine 1563'ten
itibaren
açık
vermeye
başladı.
zamanımıza kadar da kapatılamadı. Şöyle :
Bütçe
açığı
Gelir
Gider
Açık (Akçe)
Kanuni (1563)
183.088.000
1 89.600.000
6.512.000
ill.Murat ( 1 590)
293.400.000
3 63.400.000
70.000.000
111. Mehmet (1597)
300.000.000
900.000.000
600.000.000
Tarhoncu (1645)
261.800.000
341.000.000
79.200.000
iV.Mehmet (1650)
581.270.000
593.604.000
12.334.000
Devir
ayarını
Açık böylece devam etmiş, bir müddet de, para düşürmek,
saraylardaki
altınları
eritmek,
müsaderelerle para toplamak suretiyle idare edilmiştir. A.
25
T. Ünal, Osmanlılarda Fazilet Mflcadelesi, s. 1 7.
Dr. Tahsin Ünal
18
Mecit zamanından itibaren de istikrazlara başlanmıştır. · İstikraz tablosu şu şekildedir: Devir
İstikraz Adedi
Borç
Elimize Geçen (Milyon Altm)
A. Mecit
4
16
8
A. Aziz
12
227
121
ll. A. Hamit
18
113
77
8
46
37
M. Reşat
M. Vahdettin zamanında ( 1 9 1 9) devlet giderleri 72 milyon Osmanlı atını idi ve bütçede altın açık vardı. Maliye nazın bu açığı istikrazla düşünüyordu. 26 Bu mali sıkıntıların başlıca şunlardır:
geliri 42, milyon kapatmayı nedenleri
30
Ümit Burnu'nun Keşfi 1 497 de Wasko dö Gama Ümit Bumunu keşfetti. Doğuya giden kara ticaret yolunun yanında bir de deniz ticaret yolu açıldı bu tarihten itibaren ticaret kervanları, Asya'dan Anadolu'ya, Doğu Akdeniz'e ulaşan kara yollarını terk etmeye başladılar. Daha yakın olan Hint, Güney İ ran, Basra Limanlarına inmeye başladılar. Avrupalı tüccarlar, Doğu Akdeniz limanlarını terk ettiler. Atlas okyanusu sahillerine, İspanya limanlarına indiler. Zamanla deniz ticaret yolları önem kazanırken, kara ticaret yollan tenhalaştı. 1.
26
T. Gökbilgin, Milli Mücadele Başlarken, Ankara, l 968 11/l 9-30.
l'urım Kenderi
19
Ticaret yalnız i ç pazarlara inhisar etti. Kervansaraylar yıkılmaya başladı. Alan azalınca, satan da azaldı. İspanyol ve Portekizleri Hint okyanusundan atmak, deniz yolunu kapayarak, karayolunu yeniden açmak için Yavuz Selim'in Süveyş Kanalı'nı açmak düşüncesi, Kanuni'nin Hint Seferl�ri. Sokullu'nun Don ve Volga Nehirlerini birleştirme teşebbüsü, müspet bir netice hağlanmadı. Kara yolu açılamadı. 2.
Toprak Ana El Değiştirdi
Kanuni devrinde, Sadrazam Rüstem Paşa, ilk defa ••Miri arazinin vakfa tahvili, emlak ve arazi ile muhtelif mukataların bil müzayede ihalesi suretiyle, devlet varidatının şahıslara verilmesi usulünü kabul etti. "27 Böylece, en büyük üretim vasıtası olan toprak ananın, yavaş yavaş devletin elinden çıkarak, şahısların eline geçerek el değiştirmesine, toplumculuktan ferdiyetçiliğe geçilmesine, bu da sömürücülüğe ve geri kalmamıza zemin hazırladı. Asker-memur durumunda olan, tarımsal üretimin artmasına çalışan Sipahiler tasfiye ediliyor, onlardan boşalan Dirlikler (topraklar) vergi karşılığında iltizama veriliyordu. Mültezimler, üretimin artmasını değil, Dirliği alırken verdiği parayı (rüşveti), devlete vereceği ver� i ve sonra da bu işten ne kadar kar edeceğini düşünüyordu. Bir yandan Sipahiler, yani üretici ordu tasfiye edilir, onun yine tüketici ordunun (Yeniçerilerin) miktarı çoğaltılırken, öte yandan köylüler himayesiz ve yalnız şahsi çıkarını düşünen mültezimlerin
�
27
M. Ziya Belin, Tfirkiye İktisadi Tarihi, İstanbul, 1 93 1 , s. 1 05. Koçi Bey, "aralarında öyleleri vqrdı ki, 30-40 hatta 50 tımarı na meşru yolla alıp hasılatım kendi kesesine koyardı" diyor (s. 1 2- 1 3).
28
Dr. Tahsin Ünal
20 eline
beyler,
bırakılıyordu.
Zenginleşen
mültezimler,
sarraflar,
paşalar ve ayanlar, hatta türeyen mütegal libeler,
halkın ve devletin topraklarını, ya satın almak suretiyle veya zorla
tasarruflarına
geçiriyorlardı.
"Sened-i İttifalf', ele "Tanzimat-ı
geçirilmiş olan toprakların, iktidarla pazarlığını,
Hayriye "de, ele geçirilen toprakların tapulanmasını temin etti. Köylünün büyük bir kısmı topraksız yahut az topraklı kaldı.
3. Celali İsyanları Köy düzeni bozulur, Sipahi ordusu tasfiye edilirken,
hem fetihler durdu, hem de, o sık, kalabalık, uygar ve refahlı
köyleri yıkan, insanları kati, mallan yağma, ormanları tahrip eden,
mümbit ovalan
bataklığa çeviren
Celali
isyanları
başladı. Celali isyanları ile emniyet ve huzur kalktı . Ekim
biçim yapılamaz, madenler işletilemez oldu. Sanat ve ticaret körleşti.
Her
defasında
zarara
uğrayan
köylüler
oldu.
Köylerde can, mal, ırz emniyeti kalmadı . Can, mal, ırz
kaygısına düşen köylüler, köylerini terk ederek, kuş uçmaz, kervan geçmez dağ başlarına kuytu ormanlara çekildiler. Yahut şehirlere göçtüler.
8-1 O bin köy dağıldı. Bugünkü 65 .277 köy meydana geldi. Halen köylerimizin % 43'ünün dağlarda ve ormanlarda bulunmasının sebebi budur. Köylü ile
Celaliler,
köylü
ile
Yeniçeriler,
Leventler,
devlet
memurları arasında başlayıp asırlarca devam eden29 bu kanlı olaylan anlatan tarihçilerimiz,3 0 köylülerin feryatlarından bahsederken,
"Padişahım, kimde para var zannederlerse
29 Celali İsyanları 1 595'te başlayıp 1 680'de bitmemiştir. Mısır Valisi M. Ali Paşanın isyanına, l 833'e kadar devam etmiştir. 1° Celali İsyanları hakkında fazla bilgi için; Naima Tarihi, Evliya Çelebi Seyahatnamesi, Cevdet Tarihi okunabilir.
limm Kentleri
21
tutup zincire bağlıyor/ar. Elimizden malımızı, karımızı, kızımızı, ve oğlumuzu alıyorlar. Kızımız, karımız bizim değildir, perişan oldu. Bunların hakkından gelinmezse, biz de terk-i diyar edeceğiz", diyorlar ve "buğdaylarını harmanda, koyunların sürüde bırakıp köyü terk ediyorlardı. Bu yüzden 31 /600 'den sonra köyler dağılmaya başladı." Anadolu'da bir
çok
yerleri
boşalmış,
gezmiş
hali
olan
Katip
kalmış,
harap
bahsederken; Koçi Bey de,
Çelebi,
olmuş,
ekseri
köyleri
gördüğünden
"1630 'da Sivas, Kayseri, Konya, Erzurum, Diyarbakır, Urfa ve Van ovaları boş ve virandı" der. Peçevi de, "Hey Gazi Sultan Süleyman!... Başını kaldır da bir bak. Senin mamur ettiğin, himaye ve siyanet ettiğin köylülerin acıklı halini anlatır. Şehit Ali Paşa "Nice köyler harqp olup mümbit araziler hali kalmıştır" diyerek32,
Celalilerin tahribatını izah eder. Ekonomik sosyal ve siyasi büyük çalkantılar sonunda
"köylüler, atı, silahı ve çuhayı 33 unuttular. Çula, çaputa ve çarığa alıştılar." Köyün
gucunu
kaybetmesine
paralel
olarak,
İmparatorluk da gücünü kaybediyordu. Anadolu'da her 1 0
-
15 köyün gücünü kaybetmesi, sınırda bir eyaletin elden
çıkmasına sebep oluyordu. Anadolu' da köyler bittiği gün, İmparatorluk da bitti.
4.
Savaşlar Savaşların
üslerden
uzak
mesafelerde
yapılması,
fethedilen toprakların karla değil, zararla elde tutulması ve nihayet
l O- l 5 senede bir kere savaşa girişilmiş olması,
M. Ak.dağ, aynı eser, s. 1 76, 1 80,228 ve 250. TOEM, Sayı: 3, Talimat-• Şehit Ali Paşa, Koçi Bey Risalesi, s. 49. 33 H. R. Tankut, Aynı eser, s. 25. 31
32
Dr. Tahsin Ünal
22 Anadolu
köylüsünü
amillerden korumaya
birisi da
maddeten
olmuştur.
mecbur
ve
manen
İmparatorluğu
edilen
köylü,
bitiren
büyük
kurduğu
çeşitli
gibi
cephelerde
harcanmış, geride kalan 1 O milyon kadar da, hasta, fakir ve 34 cahil bir halde, Cumhuriyet devrine intikal etmiştir. Analar, gidip de gelmeyen kocalan ve çocukları için:
"Burası Yemendir, çayırı, çimendir Giden gelmiyor, acep nedendir? " Diye türkü yakıyor ve söylüyorlardı. Köylülerin tarihi, türkülerimizde yazılıdır.
E. 1800.. 1920 DÖNEMİNDE KÖY 1. Tanzimat Devri Sair konular bakımından olduğu gibi toprak ve köylü konusu bakımından da bu dair , her şeyden önce bir intikal devridir. Bu devirde, yeniden tanzim edeceğiz diye toplumcu olan
"Örfi ve Şer-i" Kanunlar zorlanarak, ferdiyetçi olan
Avrupa kanunlarıyla yer değiştirilmiştir. 1 300 tarihinden beri devlet
mülkiyetinde
bulunan,
1 600
tarihinden
itibaren
şahısların eline geçmeye başlamış, gayr-ı meşru bir şekilde beylerin,
paşaların,
ayanların
zilliyetine
geçmiş
olan
topraklar, beylere nikahlanmış, meşru ve hukuki bir şekilde verilmiştir.
Bu
devirde
kültürel yaşantısı
ile
köylünün ekonomik,
meşgul
olunmamış
sosyal
belli
ve
menfaat
zümreleri güçlenirken, köylü ve ona dayanan imparatorluk biraz daha fakirleşmiş ve zayıflamıştır. Dolayısıyla eski
34
Mondros Miltarekesi'nin imzalanmasından sonra Anadolu'da 1 .560.000 Rum, 1 .248.000 Ermeni ve 1 0.500.000 kadar Tilrk vardı. T. Gökbilgin, aynı eser, 11/82-83 .
Tarım Kentleri
23
devrin, sömürüye çanak açan bozuk düzeni, bütün ağırlığı ile Tanzimat devrinde de devam etmiştir. 2.
Vergi Öyle bir vergi düzeni vardır ki, dikenli bir çalıya
benziyor, dokunduğu yerde yara açıyor, fakat mutlaka bir şey de alıyordu. Yarayı alan ölüyor, kanı içen yaşıyordu. Vergi toplayanlar,
bir
kısmını
mutlaka
ceplerine
indiriyorlar,
köylünün alın terinden, göz yaşından ve bitmeyen çilesinden
"Bir köyün yıllık aşarı 200 liraya Um.ama veriliyordu. Hakikatte köyün aşar geliri 1. 000 lira idi. Mültezim köyden 1. 400 lira topluyor, 200 lirasını hazineye veriyor, kendisine 1. 200 lira kôr kalıyordu. "35 "Mültezimlik, müzayede ile satılırdı. Mültezimlerin müzayedeye girebilmesi için, hazinece makbul bir sarrafı kefil göstermesi lazımdı. Hazine masrafları vücuda gelmişti. Bunlar kendilerine ihale olunan varidat-ı öşriye ve rusumiyenin takibinden ileri gide gide hükümet içinde hükümet olmuşlar, devlete, millete ve halka, idareten, siyaseten ve ahlôken pek çok fenalık yapmışlardı. Mültezimlik ihalelerinin çoğu, Galata da oturan Sani ve para muamelatı dışında, sırf hazineye verdikleri borçların faiziyle yaşayan bankerler korporasyonu kurulmuştu: Bunlar umumiyetle Rum ve Ermeni idiler. Hazine daralıp şu ya da bu öşür veya ağnam gelirini birkaç seneliğine iltizama vermek isteyince, hemen harekete geçen bu bankerler, bir veya birkaç paşa ile uyuşur/ardı. Müzayede paşaların tesiri altında bitirilir, lazım olan para bulunur ve hazineye yatırılırdı. Hazine istediği altınları bulmuştur. Borcun ağır servet topluyorlardı.
35
Ahmet Reşit, Gördüklerim-Yaptıklarım, İstanbul, 1 895, s. 98-1 1 0.
Dr. Tahsin Ünal
24
şartları veya haris bankerler ile paşaların, köylülere yapacakları baskı ve yapacakları zulüm" devletin umurunda olmuyor, hatta alamazlarsa jandannasıyla yardım ediyordu. 3 Bu,
"iktidar-gayr-i
Türk
banker
6
ortaklığı"
köylülerden payitahta kadar uzanan yol üzerindeki geçitleri
tutmuştu. Her geçenden baç alıyor, şikayetçilerin önün kesip geri çeviriyordu.
Bu mültezim, sarraf, banker, Duyuu-u
Umumiye, iktidar gibi menfaat zümre ve şebekeleri, bir
taraftan, düzeni değiştirecek herhangi bir yenilik ve ıslahatı
kabul etmiyorlardı. Öte yandan, bazen birbirleriyle rekabet
ederek,
bazen
anlaşarak
köylüyü
ediyorlardı. Celaliler, şehirlere inmişti. Tanzimat
devri
ricalinden
sömürmeye
devam
N. Kemal, iktidar ile
tefecinin köylüyü nasıl sömürdüğünü, onu ne hale soktuğunu şöyle anlatıyor:
"Ali, orta halli bir çiftçidir. Senede 1. 000 okka pamuk kaldırmış, öşrünü vermiş ve kendisine 900 okka pamuk kalmıştır. Muhtar Jandarma ile Ali 'nin başına dikilir ve 250 kuruş olan vergiyi de/aten ister Ali hükümete koşar. Kozasını ayıklaması, pamuğunu satması için bir mühlet ister. Mühlet verilmez. Çünkü, verginin bu sırada alınması için kaymakama emir verilmiştir. Ali hapis olunacağından korkar. Tüccar adındaki tefeciye koşar. Tefeci, hükümetin tazyikini, çiftçinin aczini bilir. Bin türlü nazdan sonra malın tamamını birden alarak, kozadan ne kadar tohum çıkarsa, okkasını 70 paradan alır. Tamamını 1. 687, 5 kuruş eder. 450 okka tohum çıkar. Bu da 40 paradan 450 kuruş tutar. 1. 687, 5 Türkiye Ziraat Tarihine Bir Bakış, s. 68-69. Sarraflarla iş birliği ettiğine ve onlardan para aldığına dair M. Reşit Paşa hakkında da dedikodular yapılmıştır. "İ. Emin M. Kemal, Son Sadrazamlar." 36
ı ımnı
Kentleri
25
1.23 7, 5 kalır. Bundan 23 7, 5 kuruş vergi, 100 kuruş imam, muhtar hakları verilir. Ali ye 900 kuruş alır. Hiç borcu yoksa bile, çoluk ve çocuğu ile Ali bu parayla bir sene xeçinemez. Geçinebilmesi için 1.200 kuruş daha borç lıulması lazımdır. Ali yine tefeciye gider. Gelecek sene ki mahsulüne mukabil % 30 faizle 1. 200 kuruş borç alır. llöylece iki senelik mahsulünü bir senede tüketen Ali, üç sene sonra çiftini çubuğunu ve tarlasını da elden çıkararak, amele olur.''31 "Tırnaklarıyla yer kazıp da verdikleri vergiler sayesinde, bin türlü nimete gark olduğumuz köylülerden utanalım. Rahat köşesinde binler kazanan bankerler neden az vergi verir. Dünyada ahlak ifşadatının kaynağı, imtiyaz ve eşitsizliktir. "38 450
=
3. Verginin Alınışı "Bab-ı ali" tahsilat için taşra memurlarını sıkıştırdıkça
vali ve mutasarrıf daireleri bayram ederler. Çünkü tahsilat maksadıyla vali ve mutasarrıf kethüdaları veya mühürdarları
kazalara gönderilir. Bunlar bir sürü atlı jandarmalarla baran-ı
bela gibi her gece bir köye inerler. Yem ve yiyecek köylü
tarafından verilir. Köylünün parası yoksa evinden bakır, kap, yatak gibi ne bulunursa haczedilir. Bunlar borcuna kafi gelmezse, tarlada çalıştığı sabanı, boyunduruğu, çapası, beli
alınır. Bazen 30-40 kuruşluk vergi için birkaç ay hapiste
yatılırdı.
Köylünün evlad ve iyali aç, tarlası ekinsiz bırakılır.
Malı telef, ırzı payimal olur. Bazen bir köy halkının tamamı
hapsedilir. Vergi nedeniyle sefaletten, kahırdan hastalanıp 37 38
N. Kemal, İbret Gazetesi , 26 Kasını 1 872. N. Kemal, Hadisat Gazetesi, 16 ve 1 8 Kasını 1 872.
Dr. Tahsin Ona/
26
ölenler olur. Bazı yerlerde borcunu vermeyenler ağaçlara bağlanarak, falakaya yatırılarak dövülür. Karısı ve kızının başında bulunan 5- 1 0 kuruşluk hilliyet koparılıp alınır.
"Hükümet bunlara kaçar ve tefeciye
Kadınların uçkurlarına kadar para aranır.
tevessül ettikçe sığınırdı. "39 4.
köylü,
hükümetten
Askerlik Türk köylüsünün bir de askerlik derdi vardı. Köylü,
her 1 0- 1 5 senede bir kere askere alınmakta ve askerde 8- 1 O sene
kalmaktaydı.
Askerlikte
açlıktan,
susuzluktan,
bakımsızlıktan başka bir de gidip gelmemek vardı. Onun için köylü imkan ve fırsat buldukça, daha köyünde iken veya askere
alındıktan
sonra
kaçmaktaydı.
Onun
için
asker
toplama işleri, köylere yapılan baskınlar şeklinde olmakta ve
"yaka/ananların elleri bağlanarak sevk edilmekteydi. Fakat bunlar ilk fırsatta kaçmakta" ve dağlar asker kaçağı ile, köyler
ihtiyarlarla
dolmaktaydı.
40
Askerlerden
kaçma
hastalığı l 920'ye kadar devam edip gelmişti.
5. Aşar Köylü, buğdayın aşarım hesap etmek için mültezimin gelmesini bekler. Harman yerinde açıkta duran buğdaya el sürmek yasaktı .
Mahsullerin
ambara
konulması,
ekimin
yapılması, bu bekleme yüzünden gecikir, derken sonbahar yağmurları
başlar,
açıkta
duran
buğdaylar
çimlenmeye
başlardı. Köylü mahsulü için en önemli bir zaman olan bu sırada hükümet, aşar iltizamını müzayedeye koymakta ve iltizam bedelini yükseltmek için ihale zamanını uzattıkça 39 40
Ziya Paşa, Arzuhal, s. 56-57. Moltke, Türkiye Mektupları,
s.
220-222
ve
298-300.
Tarım ifentlerl
27
uz.atır. Bunun ıçın mültezimler barınan yerine buğdaylar çimlenmeye
başlayınca
gelebilir.
Mahsulün
bir
kısmı
çürümüş, bir . kısmını da mültezim götürmüştür. Mültezim, adamlarıyla, j andarınalarla ve bir sürü hayvanla barınan yerine geldiğinden, bunları da köylü doyurduğundan aşar, 41 1 / t o'den 4/t o'a kadar çıkar • Bazen 4/6 olur. "Buğdayını
eller yer, bana kalır samanı" diyen köylü, yalnız sömürmeyi düşünen
iktidar-menfaatçi
bağlanmıştır.
Devletten
kıskacı
kaçtı,
başını
içinde
kıskıvrak
tefecilere
çarptı,
"Şamar oğlanı" oldu. "kimseye inanmamak, kalabalıktan kaçmak huyu yarattı. Zorla ihtiyar ettiği bir azlet içinde o, her gün başını vurduğu devlet, tefeci, kısır ve sert tabiatın herc-ü merc ettiği maddi imkansızlıklar arasında ezeli neşesini kaybetti. Gülmeyi unuttu. İmanı, azmi gevşedi. "42 tefecilerden kaçtı, devlete çarptı.
Asırlarca devam eden bu hal Anadolu köylüsünde,
6. Boş Araziler "Anadolu 'da öyle sular akıyor ki, binlerce fabrika işletilir. Öyle cesim ormanlar var ki, ağaçları çürüyüp gidiyor. Çünkü vasıta ve yol yok. Dağlarda ve ovalarda memleketi milyarlara gark edecek bol madenler var. İşletilmiyor. İşleten mutlaka %50-70 kazanır. Köylerin kenarına kadar araziler bomboş.'.43 Konya, Kayseri, Isparta, 41
TDrk Ziraat Tarihine Bir Bakış, s. 65-66. H. R. Tankut, Aynı eser, s. 3 1 . 4 3 Türk Ziraat Tarihine Bir Bakış, s . 66. Kavalalı Mehmet Ali Paşa, A. Mecit'e bir konuşmasında: "Sultanım Anadolu 'da boş ovalar, başı boş 42
akan pek çok sular vardır. Boş araziyi topraksız köylüye dağıtıp tarlaları başıboş sularla sularsanız, lcalkınırsınız. Avrupa ya el· açmaktan kurtulursunuz. Vezir/eriniz aksini söylerler inanmayınız," demiştir. Fakat
Dr. Tahsin Ünal
28 Bergama, ovalan,
Kızılırmak, Yeşilırmak, Mendereslerin
vadileri boş ve bataklık bütün Anadolu ve bu servetlerin 44 kaynağını yeniden canlandırmak Türklerin bileceği bir iştir. Demek ki,
1 600- 1 835 döneminde de hala Anadolu boş
araziler memleketidir. "Türkiye 'de ziraatın gelişmemesinin başlıca beş sebebi vardır: Baştakilerin lakaydisi, köylünün bilgisizliği, el emeğinin, sermayenin azlığı ve yol olmamasıdır. ,,..s Anadolu köylüsü fakirdir. Çünkü, parası yoktur. Buna mukabil Türk köylüsü zengindir. Çünkü, yaşamak için elzem olan kanata ve geçim emtialanna sahiptir. O çoğu zaman ekmeğe, katığa, yakacağa, yağa, yoğurda, sebzeye, berbere, hamama
para
vermez.
Üstü
kapatılmış,
dört
duvarla
çevrilmiş, kerpiçten bir göz oda yaptı mı, biraz ekin, birkaç şilte, yatak, yorgan, tencere, tava, tahta kaşık temin etti mi, dünyanın en mesut insanıdır.
Lakin bu felsefe yaşantı,
hayatın sadeliği ve ihtiyaçların az olması da milletlerin zenginleşmesine manidir. Güçlü ve müreffeh memleket; çok tüketip, az üreten değil, çok üretip, çok tüketen ve ihtiyaçları çok olan, insanı çalışmaya mecbur eden memlekettir.
"
sürükleyen
milli
Bir lokma, bir hırka " veya "b�y de ölür çingene de, Kefenden başka öbür dünyaya, kim ne götürmüştür", diyen, insanlığı meskenete ve mezellete bu
felsefenin
yerine
geleneklerin
ve
tutan ve yapan kim? Bu tablo 1 835' 1erde çizilmiş bir tablodur. 1 3 5 sene sonra aynı tabloyu bugün de çizmek mllmkündür. 44 Aynı eser, s. 78-79. 45 Aynı eser, s. 1 07- 1 08.
Tarım Kentleri
29
İslamiyet'in istediği hareketi, vazetmek, milli vazifedir.
gayreti
ve
dinamizmi
7. Kıthklar Teşkilatsız, himayesiz ve sahipsiz kalmış olan köylüyü fakr ü zarurete sürükleyen nedenlerden biri de kıtlıklardır. 1 874'de böyle bir kıtlıktan bahseden Basiret Gazetesi, "civar köylerden her gün Ankara ya 1500-2000 kişi geliyor. Açlıktan ölenlerden başka, çocuk ve kadınların feryatlarına tahammül edilmiyor. Cümle hayvanlar telef olmuş, halk hicret ettiği için köyler boşalmıştır. Açlıktan hayvan leşi, ağaç kabuğu, ayrık kökü, pamuk tohumu yiyenler var. Durum vilayete bildirilse de ehemmiyet verip yardım eden olmamıştır. Ankara ya gelen yeni vali Abdurrahman Paşa, kendisini karşılayan açız diye, feryat eden 4-5 yüz kişinin karşısına resmi elbisesi ile çıkmamıştır. Buğday, muhtekirlerin kazanmak hırsından ötürü 20 kuruştan 200 kuruşa çıktı" diye bahsetmekte ve köylerdeki telefatı gösteren bir de istatistiki bilgi vermektedir.46 Köyler
1873 1875 Telefat Nüfusu Nüfusu
Göç
1873'de 1875'de Koyun Koyun
42 Köyde
16.900
9.261
4 .800
2 .643
81.240
3 .312
Keskin'de
52.000
32.000
20.000
7.000
-
-
Temeldeki bu büyük hastalığa, derde deva arıyorlar, yazıyorlar, konuşuyorlar, hatta bu dertlere deva aradıkları için, düzenlerinin bozulmasını istemeyen iktidar, yerli ve 46
9. l 2. 1 5 Mayıs
ve
25 Haziran 1 874 tarihli Basiret Gazetesi.
Dr. Tahsin Ünal
30
yabancı menfaat zümreleri ve işbirlikçileri, söyleyenleri ve yazanları kötülüyorlar, itham ediyorlar. Takip ediyorlar ve mahkum ediyorlar. Avrupa'ya kaçanlar vardır. Fakat temele inemeyip
satıhta
kalıyorlar.
Meşrutiyeti
bütün
dertlerin
devası sanıyorlardı. Halbuki dava, bir rejim davası olmadan önce, tüm toplumun ekonomik, sosyal, kültürel ve nihayet çoğunluğu
teşkil
eden köylünün kalkınması
davası
idi.
Meşrutiyet ilan edildi. Fakat dert bütün acılarıyla devam etti. Rej im üretimin ilacı değildir, vasıtası olabilir.
F. KÖYLERDEN YANA OLANLAR 1 inci Meşrutiyet 1 876' da ilan edildi. Rej imin adını Meşrutiyet koymakla davanın halledemeyeceği, yalnız o zaman değil, çok sonraları da anlaşılmadı. Dolayısıyla temel düzende,
ekonomik
sosyal ve kültürel
hiçbir değişiklik
olmadığından köylü için bir şey yapılamadı. Fakat 1 inci Meşrutiyet'ten yükselmeye beraber,
itibaren köylü
başladı.
Müspet
için
bir takım tok sesler
bir
sonuca
ulaşamamakla
"köye doğru bir akım" başladı . Köylüden yana olan
aydınlar yetişti ve bunlar köylünün haklarını müdafaa etmeye başladılar. Bu konu da vereceğimiz örnekler, bir yandan iktidarların, onlarla işbirliği yapan menfaat zümrelerinin ve köylüden yana olanların fikir ve tutumlarını, öte yandan da
köylünün genel ekonomik, sosyal ve kültürel durumunu izah etmesi bakımından önemlidir.
1. 1 inci Meşrutiyet Devrinde Zaten kısa ömürlü olan bu dönemde Ahmet Bey isminde bir milliyetperver vardı. İzmir milletvekili olan Yenişehirli-zade
Ahmet
Bey,
bir
gün
meseleleri konuşulurken kürsüye çıkmış:
mecliste
köylü
"Nazır/arımız masa
Tarım Kentleri
31
başında memleket idare ediyorlar. Biz % 80 'i köylü olan bir milletiz. Köylüler, mali kudret bakımından ne haldedir bilir miyiz? Buğday başağını görmeyen nazırlarla memleket işte böyle idare edilir. Türk ticaret ve sanayiinin başında Artinler, Yasefler var. Para babası olan bu adamlar Ahmetleri, Mehmetleri köle gibi kullanıyorlar. Devlet ne yapalım onlar benim tebaam diyor. Türkler devletin tebaası değil mi? . " maliye nazın oturduğu yerden : . .
"Ayıp!. . . Ayıp!. . . Bunlar acı sözlerdir burada konuşulmaz." Ahmet Bey devamla, "Nazır paşa, bunlar acı sözlerdir, burada konuşulmaz, diyor. Peki bunlar burada konuşulmazsa nerede konuşulur? Bunlara deva Mecliste bulunmazsa nerede bulunur? Bu dertlerin lafı Nazır Paşayı üzerse, derdin bizzat kendisi köylüyü ne hale getirir? Biz bu dertlerin üzerine varıp, dertleri yenmezsek, bu dertler bir gün ifrit olup bizi ve devleti yiyecektir", demiştir. 47 Meşhur Ahmet Rıza Bey II. A. Hamit'e verdiği bir layihada sözü köye getiriyor ve "gençliğimde Anadolu 'nun bazı yerlerini gezmiş, köyleri harap, köylüyü perişan görmüştüm. Felaket ve musibetlerimizin kaynağı zirai ürünlerimizin azlığıdır. Ziraat ıslah edilirse, köylü fakirlikten ve zaruretten kurtulur kanaatine vardım. Bu maksatla Paris 'te ziraat tahsil ettim. Vatana dönünce ziraat nezaretini terakkiye ve milletin ihtiyaçlarına hizmet edecek iktidarda bulmadım. Köyü cahil olup yeni usullerle ziraat etmenin faidesini anlamıyor, fakir olup ziraat aletleri alamıyor. Terakkiye susamış olanların bana yardım edeceğini sanıyordum. Destek yerine kösteklendim ve hor görüldüm. 47
Tarih Konuşuyor Dergisi, Sayı, 2/1 63 .
32
Dr. Tahsin Ünal
Fakat, milleti kurtarmak için ziraatın lüzumunu halka, öğretim yolu ile anlatmalı" diyordu.4 8 2. il
inci Meşrutiyet Devrinde
Bu devirde halktan yana olanların çoğaldığı, fakat iktidarları harekete geçirip bir düzen değişikliği yapılmadığı yine görülmektedir. Bu devirde de köylü 1 600'den beri olduğu gibi kötü yaşantısı içinde kaderi ile baş başadır. l 909'da da köylü yine bizardır. Birisi: "Harmandan üç ay önce bizim zahiremiz biter. Dağlardan ot toplar, kaynatır içeriz. Geçen gün ot kaynattığımız bakır tenceremizi, jandarma alıp götürdü. Borcumuz için tenceremizi haczettiler. Nahiye Müdürüne gittim. Kaymakama git, dedi. Kaymakama gittim. Dava et dedi. Param yok ki dava açam. Param olsa bile dava açtığımda hakim, memuru bırakır da beni mi haklı çıkarır" diye dert yanmaktadır.49 Köylü, yine İstanbul için meçhuldür. İktidarlar, köylüye karşı yine kayıtsızdır. "Anadolu muhakeme, fikir ve teşebbüsleri beslenmemiş, himaye edilip desteklenmemiş, fakat her türlü zulüm ve tahakküme boyun eğmeye mecbur edilmiş, kendini mahkum zanneden, fakir ve cahil insanların yurdudur. Eskişehir ovası, başkasının elinde olsa cennet yapardı. Fakat bu güzelim ova, Sakarya 'nın getirdiği millerle yatağını doldurmuş, taşmış, sazlık ve bataklık olmuş, genel sağlığı durmadan tehdit ediyor. Etrafına ölüm saçıyor. Ayrıca bataklık, ovaya hakim olduğundan ekim biçim de yapılamamakta, insanlar aç bi48 49
Aynı eser, Sayı: 24/1989. Yakın Tarihimiz, Sayı: 1/22 1 .
Tarım Kentleri
33
ilaç dolaşmaktadır. Ya İslahiye Ovası, burası da mümbit ve mahsuldardır. Fakat burada da halk fakir ve cahildir. Öyle ki, 3-5 keçisi olan ağa sayılmaktadır. ,,so Bu tabloyu çizen Ahmet Şerif Bey, Mihalıççık, Sındırgı Ovalarından da bahsederek, "burada halk mısır koçanlarını taş dibekte dövüp fırında kavurarak yemektedir" derken; Yalvaç'tan bahsederken de bir ihtiyarın, "hürriyeti bize pek tatlı anlattılar. Fakat senelerdir asker olan evlatlarımıza tezkereleri verilmedi. Katiller terbiye edilmedi. Borçlarımızı yine Jandarma ile zorla alıyorlar. Birkaç senedir tohum bulup tarlalarımızı ekmedik. Hiçbir yerden yardım görmedik. ister istemez yine ağadan alıp, ağaya vermekteyiz. Meşrutiyet bizim karnımızı doyurmadı bilmem sizi doyurur mu? " dediğini nakleder. Aynı hal Karaman Ovasında da mevcuttu. 5 1 B u genel manzaranın mecliste münakaşaları cereyan etmektedir. Meclisin bir oturwnunda, "Milletvekillerine yolluk ücreti ödemesi" müzakere edilirken İpek Milletvekili Hafız İbrahim Bey oturduğu yerden Maliye Nazın Cavit Bey'e, "Nazır bey, bunu hükümet kabul ediyor mu?" diye sormuş, evet cevabını alınca kürsüye fırlamış ve : "Efendiler, bütçe açık, millet aç, yol yok, su yok, okul yok, ilaç yok, tohum yok, sizlerde de vicdan yok. Yolluk parasını hangi yüzle kimden alıp kime vereceksiniz? " demiştir.52 Başka bir oturwnda aynı şahıs, sarayların tamiri için bütçeden 280.000 altın lira ayrıldığını görüp, "umumi o s
Aynı eser: Sayı : 11/1 69-2 1 l . T. Ünal, Bizim Karaman Gazetesi, 1 -30 Ekim 1 969. sı Tarih Konuşuyor Dergisi , Sayı : 1 6/ 1283. sı
34
Dr. Tahsin Ünal
bütçeden" cevabını alınca, kürsüye çıkarak, "umumi bütçe, yani milletin, fakir köylünün parasından vereceğiz. O köylü ki efendiler, ayağında. çarığı, altında doğru dürüst yatağı yok. Hastasına ilacı, ölürse kefen parası bulamıyor. Köylü ot yiyor. Efendiler ot, siz onun kemiğini kemirip saray yapıyorsunuz. Efendiler, bu fakir köylülere yapacağımız bir iyilik var. Onun toptan canını alalım, o da kurtulsun, biz de" diye bağınnı� meclisten çıkıp gitmiş ve bir daha meclise dönmemiştir. 3 Şüphesiz böyle düşünen, Hafız İbrahim Bey'den başka, daha birçok millet perverler vardı. Bir araya gelip bir kadro, dolayısıyla bir iktidar olabilselerdi, yahut iktidarları köye doğru çevirmek imkanı olsaydı; memlekette çok şeyler yapılabilirdi. Fakat ne yazık ki, vatanın semasını, hizmet yerine şahsi menfaat, gayret yerine atalet, ilim yerine cehalet kaplamıştı. Aydın geçinenler, kayıtsız ve kaygısız. "Memleket baştan başa yosunlu, harap ve perişandı." Anadolu ve onun köylüsü, kentlisi "yaşamak azmiyle çırpınıyor. Samimi, muktedir, kalpleri millet sevgisiyle dolu, fedakar evlatlarını bekliyordu. Bütün kahırları, ızdırapları çeken köy ve onun çilekeş insanları, bütün onlara karşı en küçük bir şikayette bulunmu�ordu. İnliyor, fakat iniltisini duyulacağından korkuyordu." 4 "Köylünün bir şeyi yok; sıhhati ahlakı bitik, Bak o sırtındaki mintan bile tiftik tiftik, Bir kemik, bir deridir, ölmedi kaldıysa diri, Nerede evvelki re/ahin, acaba onda biri. s3 54
C. Kutay, Tarih Sohbetleri, V/1 0- 1 1 . Ş. Gllnaltay, Zulmetten Nura, İstanbul, 1926, s. 1 77, 1 80, 1 82, 1 88.
35
Tanm Ken'(eri
Dam çökük, arsa rehin, bahçeyi icra tutar, Bir kalem borca bedel, faizi defter defter"55 Anadolu köylüsünün, sosyo-kültürel ve psikoloj ik bilgisini belki en iyi izah eden Y.K. Karaosmanoğlu olmuştur. ".. . Anadolu, düşmana akıl öğreten müftülerin, yol gösteren ağların, komşunun malını talan eden eşrafın, asker kaçağını koynunda saklayan kadıların, frengiden burnu çökmüş sahte softaların yeridir. Burada bıyıklarını makasla kırptı, diye nice fakir ve ümit dolu gençlerin kafası ezildi. Yüzü düşmana dönük nice mücahitler arkadan vuruldu. Evet, bütün bunlar doğru. Fakat, yetiştirip büyüttüğü nan ü nimeti ile perverde ettiği, dişinden tırnağından artırıp okuttuğu, Türk aydını, bu cahil, fakir ve dostunu düşmanını bilmez insanlar için sen ne yaptın?... Yıllarca ve yüzyıllarca onun kanını emdikten ve onu bir posa halinde katı toprağın üstüne attıktan sonra, şimdi ondan bu şekilde bahsetmek, onu kınamak ve ondan tiksinmek hakkını kendinde nasıl bulabiliyorsun? Anadolu halkının bir ruhu vardı, nüfuz edemedin. Bir kafası vardı, aydınlatamadın. Bir vücudu vardı, besleyemedin. Üstünde oturduğun bir toprağı vardı, işletemedin. Onun bir ekonomisi, sosyolojisi, tarihi, tekniği ve ticareti vardı, tetkik etmedin. Tetkike de değmez kanaatini taşıdın. Onu, hayvani duyguların, cehaletin, yoksulluğun ve kıtlığın elinde bıraktın. Ona sahip çıkmadın. Ondan hep aldın, fakat vermedin. O, katı toprakla, kıtlığın arasında bir
55
Mehmet Akif, Safahat,
s.
3 84.
36
Dr. Tahsin Ona/
yabani ot gibi bitti. Şimdi elinde orak, hasada gelmişsin. Ne ektin ki, ne biçeceksin. Ne verdin ki, ne a/acaksm?"56
�6
Y. K. Karaosmanoğlu, Yaban, İstanbul,
1 968, s. 1 00- 1 33.
Tarım Kentleri
37
İKİNCİ BÖLÜM BUGÜNKÜ KÖY
1. CUMHURİYET DEVRİNDE KÖY A. KURTULUŞ SAVAŞINDA KÖYLÜ Milll Mücadele başlarken köylünün tutumunu şu anekdotta bulmak mümkündür: M. Kemal Amasya'dan kalkmış Sivas'a gelmektedir. Arabası bozulur. Tamir edilinceye kadar ileriye doğru yürür. Çift süren bir köylü ile konuşur. "Bel Hemşehrim, düşman Samsun 'a asker çıkarmak üzeredir. İki gün sonra burada olur. Sen de halô çift sürmekle meşgulsün. Samsun 'a çıkan düşman seni ilgilendirmez mi? Ne yapayım paşam, dedikten sonra durur. Biraz düşünür ve sonra, paşam biz üç kardeştik. Birimiz Çanakkale 'de, birimiz Kafkasya 'da · şehit oldu. Ben kaldım. Başımda 6 yetim ile iki dul var. !fepsi sabanımın ucuna bakar. Düşman gelecekmiş, tarlamın ucuna kadar gelsin. o zamana kadar ben çiftimi sürer, ekinimi ekerim. Tarlamın ucunda düşmanı görünce, her şeyi fe,da eder. Kalkar gelir ve seninle bir/eşirim." Bu konuşma, Anadolu köylüsünün savaştan bıktığını, yorulmuş olduğunu, fakirliğin, tevekkülün, düşman tarlasına
38
Dr. Tahsin Ona/
basıncaya kadar, onunla savaşmak istemediğini, düşman tarlasına basınca silaha sarı lacağını, işbu hale geldikten sonra da onun azmi ve kahramanlığı önünde durulmayacağını izah eder. Köylü asırlarca vergi diye malını, asker diye canını vermiş bitmiş ve tükenmiştir. Yeni bir savaş istememektedir. İnönü, "sabah asker alıyoruz. Silah/andırıyoruz. Akşam hepsi si/ahlarıyla beraber kaçıyordu" derken bu realiteyi anlatmak istemektedir. Büyük Taarruz hazırlığı zecri tedbirler alınmak 57 Köylü, hem malını ve hem canını alan
suretiyle yapılmıştır.
hükilınetin değil, malını alıp kendisini sağ bırakan ağanın, eşrafın yanında ve emrindedir. O aydına ve hükümete değil, 58 ağasına güveniyordu. Köylerde ve kentlerde milli şuur da uyanmamıştı.
"Biliyorum, sen de onlardansın emme. . . Onlar kim? İnsan Türk olur da, nasıl Kemal Paşa 'dan yana olmaz. Biz Türk değiliz beyim. Biz İslam 'ız elhamdülillah! "59 ...
Mücadeleden Ayşelerden,
sonra
Fatmalardan
Ahmetlerden, yeni
bir
Mehmetlerden,
millet
yaratmanın
zorluğunu Atatürk, daha o zaman anlamıştı. Ortada bir millet olmadığını, köylünün mahalli ağaların, eşrafın, hocaların, " S. Ağaoğlu, Kuva-yı Milliye Ruhu, İstanbul, l 944, "Kabul Edilen Seferberlik Kanunlan" kısmı. 58 Nutuk, s. 1 0-22. " Y.K. Karaosmanoğlu, Yaban, s. 1 00- 1 38. Kendisini MUslUman sayıp, TUrklUğU kabul etmeyen zihniyet bugün de vardır. 10. 10. l 969' da Eczacılık FakUltesi'nin son sınıfında bulunan bir öğrenci kendisini MUslUman kabul ediyor, TUrklUğU reddediyordu. Dinin ayn, milletin ayn iki müessese olduğunu, dinin ruhsa, milletin de beden olduğunu havsalası almıyordu.
Turım Aı:11t/t'ri
39
şeyhlerin arkasında olduğunu, mücadele için lazım olan asker ve paranın bunların aracı lığı ile temin edilebileceğini M. Kemal'de biliyordu. İşgal altındaki yerlerde zenginler, Milli şuura sahip olmadıkları için, hallerinden memnun oldukları gibi
daha
da
işgal
edilmeyen
yerlerde
de
Kuva-yı
Milliyecilerle, "Topla tüfekle gelen düşmana karşı elimizde kıçı kırık bir tüfeğiniz bile yok. Gidin bizim başımızı da belaya sokmayın. Hükümet var" diye alay ediyorlardı. 60 Bu nedenle M. Kemal Anadolu'da aşiret reislerine, şeyhlere, hoca ve ağlara mektuplar yazıyor veya yazdırıyordu. Fakat, tüm mil letin böyle düşündüğünü kabul etmek haksızlık olur.
Böyle düşünenlerin miktarı % l O ise, mücadele azmiyle
yananların miktarı herhalde % 90 idi. Çünkü. daha M. Kemal
Anadolu'ya geçmeden Ege'de, Adana'da, Antep, Urfa ve Maraş'ta,
Samsun
havalisi
ile
Doğu Anadolu'da
siyasi
gruplar, milis kuvvetleri teşekkül etmiş, yer yer mücadeleye başlamıştı . M. Kemal, dağınık teşekkül ve kuvvetleri bir merkez tarafında toplayarak, mücadeleye heyecan ve hız verdi. Bir yandan küçük bir azınlığın mücadeleden kaçtığını kabul ederken öbür yandan büyük bir çoğunluğun genciyle, ihtiyarıyla.
Çocuğu.
Kadın
ve
erkeğiyle
mücadeleye
katıldığını da kabul etmek lazımdı. Büyük Taarruz için
yapılan bir nakliye tatbikatında 1 00 haneli bir köyden 55
genç ve dinç köylü kadının kağnılarıyla beraber tatbikat mahal line
geldiklerini,
"buralara
etmişsiniz
bacılar"
diyen
kumandayı
ele
40
"Kumandanım, 60
alan
kadar
kumandana,
yaşlarında
biz zahmete değil,
bir
gelip
zahmet
kendiliğinden köylü
kadının,
hizmete geldik.
Biz
T. Gökbilgin, Milli Mücadele Başlarken, s. 1 / 1 30- 1 60. Damar Ankoğlu, Hatıralarım, İstanbul, 1 96 1 , s. 1 75- 1 80.
40
Dr. Tahsin Ünal
olmasak işler yarım kalır, dedik de geldik" diye haykırdığını da unutmamak, icap eder. Milli Mücadele, köylünün feragat ve fedakarlığıyla kazanılmıştır.
B. KURTULUŞTAN SONRA EKONOMİK GÖRÜŞLER 1 inci Cihan Savaşının başından beri kalkınmak için, çeşitli ekonomik görüşler ileri sürülüyordu. Bunların başlıcaları, liberalizm, sosyalizm, karma ekonomi ve milliyetçi devletçi ekonomi fikirleriydi. Milli Mücadele'nin başında ve sonunda da bu fikirleri savunanlar da vardı.
1. Kapitalizm Bir kısım aydınlar, Türkiye'nin bağımsızlığı ve bütünlüğünün korwunasını liberalizmde veya kapitalizmde görüyorlar, bunun için de Amerikan mandasını, yahut İngiliz himayesini istiyorlardı. Fakat, bunlar mücadelemizin liberalizm yahut kapitalizmin emperyalizmine karşı yapıldığını unutmuş görünüyorlardı. 2.
Sosyalizm
Bir kısım aydınlar da bağımsızlığımızın ve bütünlüğümüzün korwunasını sosyalizmde görüyorlar, bunun içinde sosyalizmi istiyorlardı . Bunlara, daha o zaman sosyalizmin "komünizmin" emperyalizme başlamamış, kendisine çeki düzen vermeye çalışmakta olması ve sosyalistlerin bize yardım etmesi, hak verdiriyordu. Bunlar bizim de ekonomik, sosyal ve kültürel bir milli yapıya sahip olduğumuzu, bize yabancı olan bir ekonomik düzeni atarken öteki yabancı düzenin kabul edilmesinde bir mana aramanın -loğru olmadığını unutuyorlardı.
41
Tarım Kentleri
3. Karma Ekonomi Bunların içinde bir de "mutedil devletçiliği, milliyetçi
devletçi ekonomik bir düzen" kurulmasını isteyenler vardı. Bunların başında gelen Z. Gökalp, mutedil ve milliyetçi devletçiliği "milliyetçi karma ekonomi düzenini müdafaa
ediyor ve sosyal adaletin tesis edilmesini istiyordu. Siyasi olmamak şartıyla yabancı sermayeden istifade edilebilir. Toplumdaki eşitsizliğin devamı katiyyen caiz görülemez. Köylere toprak tevzi edilip onları ağaların sömürmesinden 61 kurtarmak icap eder" diyordu. Şiirlerinde köylüden bahsederken:
"Ey Türk senin köyün bir yuvadır. Çiftlik değil, yoktur beyi, ağası. Her köylünün var bir çifti, tarlası. Öz evinde o, hem bey, hem ağadır Hiç kimsenin yarıcısı, rençperi, Olmaz, ancak olur vatan askeri. Lakin ey Türk! Bu mesut köy bitiyor. Mü/tezimin, faizcinin, tüccarın Pençesinde, diyor beni kurtarın, Bu üç işi senden çabuk istiyor, Kaldır aşar usulünü, aç banka Yap her semtte bir zirai Sendika.
"
diyor ve köylünün
o günkü halini anlatırken, onu kurtarmak için ne yapılması icap ettiğini de söylüyor. "Aşarın kaldırılmasını, bankanın
açılmasını ve sendikaların kurulmasını" tavsiye ediyor. Bu 61
Ziya Gökalp, Yeni TUrkiye'nin Hedefleri, Ankara, 1 956, s. 50.
-t2
Dr. Tahsin Ünal
suretle köylünün mültezimin, faizcinin, tüccarın pençesinden kurtulacağını ilave ediyor. "İşçi Kız" şiirinde milli sanayii müdafaa eden Gökalp, ''yabancıdan çürük mal almayalım_ Kıreb ve jarse giymeye/im_ Kumaşlarımızı kendimiz dokuyalım_ Yerli malından bu/uz, eteklik, gömlek yaptıralım" diyordu. 4.
Atatürkçü Ekonomik Görüş
Bunu Z. Gökalp yolundan yürüyerek "milliyetçi ve mutedil devletçi düzen ve çağdaş medeniyet" diye özetlemek mümkündür. Milliyetçi ekonomi sevilen, milletin içerde dışarıda ekonomik durumunu düzeltmek ve tam bir bağımsızlığa kavuşturmak demektir. Milleti güçlendirmek ve refaha kavuşturmak için, gidilmesi icap eden yolları arayıp bulmak ve tatbik etmektir. Bu temel kuruluş üzerine ve bu ortamda onu çağdaş, medeniyet seviyesine ulaştırmaktır. Görülüyor ki, "Atatürkçü ekonomik görüş ne kapitalizm ve ne de sosyalizmdir. Kendisine has bir düzendir. Milli ve mutedil devletçi ekonomik düzendir." Bu düzenin kurulması, gidilmesi icap eden yolu gene bizzat ATATÜRK göstermiştir. O, bu yola gidilmesi için önce Türk toplumunu, aydınlar ve halk diye ikiye ayırır ve teşhisini koyar: "Bizde millet iki sınıftan müteşekkildir. Azınlığı teşkil eden aydınlar_ Çoğunluğu teşkil eden halk. Bozuk zihniyetli toplumlarda, azınlığı teşkil eden aydın başka bir istikametle, çoğunluğu teşkil eden halk başka bir istikamettir. İkisi arasında tam bir zıddiyet vardır. Aydınlar, halkı kendi yönüne çekmek ve sevk etmek ister_ Asırların biriktirmiş olduğu itimatsızlıkla halk aydına tabi olmaz. O da başka bir yöndedir. Aydınlar, halkı kendi
Tarım Kentleri
43
yönüne çekmeyince ona tahakküme başlar. Aydınlar halkı kendi yönüne çekememiştir? Neden? Çünkü aydınların halka telkin ettiği fikirler halkın ruh ve vicdanından alınmış değildir. Aydınların halka telkin ettiği fikirler, halkın ruhundan ve kültüründen alınmış fikirler olmalıdır. Telkinlerimize zemin olarak, genellikle kendi milletimizi, tarihimizi ekonomi ve sanatlarımızı kendi ihtiyaçlarımızı almalıyız. Aydın/arımı cihanı tanırlar. Lakin 62 kendi milletimizi tanımazlar." "Aydınlar, milletimizi en mesut millet yapalım derler. Başka milletler nasıl kalkınmışsa, biz de öyle kalkınalım derler. Fakat bir millet için saadet kaynağı olan sistem ve düzenlerin, öteki millet için saadet kaynağı olacağı nazariyesi muvaffak olmamıştır. Aynı sebep ve şartlar birini mesut, ötekini bedbaht edebilir. Onun için bu millete gideceği yolu gösterirken, dünyanın her yerinden, her ilminden istifade edelim. Lakin asıl temeli kendi tarihimizden, kendi sistem ve ekonomimizden, kendi ruh ve kültürümüzden çıkaralım. "63, dedikten sonra köylünün, dolayısıyla top yekun milletin kalkınma planını çizer ve yolu gösterir.
C. ATATÜRK'ÜN GÖSTERDİGİ YOL Atatürk İnkılaplarını başlıca iki kısma ayırmak ve
öylece mütalaa etmek mümkündür. Bunlardan biri üst-yapı inkılapları öteki de alt-yapı inkılaplarıdır.
a. Üst yapı inkılapları, zamana ve beklemeye ihtiyacı
olmayan daha ziyade otoriteye ve kesin karara bağlı olan 62 63
T. Ünal, Mesleki ve Teknik Öğretim Dergisi, Sayı: 232/2-3. Atatnrk'iin Söylev ve Demeçleri, Ankara, 11/14.
44
Dr. Tahsin Ünal
inkılaplar olduğu
için,
hayli
kolay olmuştur.
Saltanatın
kaldıfılması, Hilafetin ilgası, medreselerin ve tarikatların kapatılması
şer' iye
kaldırılması, harflerinin edilmesi,
şapka,
vekaletinin
kaldırılarak, bunları
ve
mahkemelerin
kıyafet ve takvim inkılapları, Arap yerine
cümlesi
Latin
üst yapı
harflerinin
inkılapları
kabul
olup
bir
otoriteye, bir güce dayandığı için kısa zamanda halledilmiş ve genel olarak olumlu sonuçlar elde edilmiştir. b. Fakat alt yapı inkılapları dediğimiz, ekonomik, sosyal ve kültürel inkılaplar, hem zaman isteyen ve kısa zamanda sonucu alınamayan inkılaplar o lduğundan hem de bir otoriteye ve güçten ziyade, bilgiye, kültüre ve aynı hedefe yürütmeye
azimli
mütehassıslar kadrosuna
ihtiyacı
olan
inkılap olduğundan kısaca gelişmesi için müsait bir zemin isteyen
inkılaplar
olduğundan,
bunlar
kolayca
ve
kısa
zamanda halledilmemiş ve zamanımıza kadar devam edip gelmiştir. Fakat Atatürk,
bu alt yapı
inkılaplarını
da kısa
zamanda halledebilmek için, kendisine has ve her biri bizim için hayati öneme haiz inkılapların temelini atmış; fakat ondan sonra bunların sadece edebiyatı yapılmış; fakat, onun kurmak üzerinde
istediği
ekonomik
durulmamış,
sosyal
hatta
bu
ve
kültürel
düzenler
düzenler yolundan
saptırılmıştır.
1. Atatürk'te Ana Fikirler Yukarıda da temas edildiği gibi Atatürk, alt yapı ve inkılaplarını nasıl halletmeyi düşünüyordu? Şeklinde bir sual sorulabilir. O tasarladığı düzenin çatısını, şu ana fikirlerle
çatmak istiyordu. Onun 1 922- 1 93 8 döneminde yani 1 6 sene
45
Tarım Kentleri
içinde söylediği bütün söylev ve demeçleri tetkik edilir ve bu fikirler
harman
yapılırsa,
Atatürk' ün
sık
sık
ve
her
konuşmasında : a. Memleketi, köy bölgelerine, her köy bölgesini de köy merkezlerine ayırmalıdır.
!.şelerine,
b. Memleketi ziraat bö ziraat merkezlerine ayırmalıdır. c.
Memleketi
eğitim
ziraat bölgesini de
bölgelerine
ve
her
eğitim
bölgesini de eğitim merkezlerine ayırmalıdır.
d. Bir "Say Misak-ı Milisi'' kabul edilmesi ve millet
topluca belli hedeflerde çalışmalıdır. Çünkü toplu çalışmalar, daima ferdi çalışmalardan üstün ve daha faydalıdır.
e. Atatürk' ün sık sık bahsettiği fikirlerden biri de zaman
mefhumudur. "En kısa zamanda işlerimizi halletmeliyiz, davalarımızı en kısa zamanda başarıya 65 ulaştırmalıyız" diyordu. f. Keza, ondaki başarı faktörlerinden biri de; elbirliği ile ve mütehassıs kadrolarla davaları halletmek azim ve
kararıdır. "İdeallerimizi en /asa zamanda başarmak için şart olan esaslardan biri, fikir ve hareketi beraber yürütebilmek, öteki de önder ve mütehassıs kadrolar yetiştirmektir" diyordu.
66
64
Metinde, "memleketi iklim, toprak ve su durumlarına göre tarım bölgelerine ve her tarım bölgesini de ziraat merkezlerine ayırmalıdır"der.
Tilrkiye'nin yedi iklim bölgesini yedi büyük bölge olarak kabul etmek, bu bölgeleri ayrıca tanın merkezlerine ayırmak milmkilndilr. 65 Millet Meclisi Tutanak Dergisi, 1/28 ve 2/1 9. 66 Millet Meclisi Tutanak Dergisi, 5/20.
46
Dr. Tahsin Ünal Memleketi bölgelere ve merkezlere ayırmak milleti
belli hedefler üzerinde çalıştırmak ne demektir? Bunun açıklanması Mustafa Kemal inkılaplarının alt yapısı demek olan ekonomik, sosyal ve kültürel inkılapları başarmak için nasıl bir düzen kurmak istediğini ortaya koyacaktır. Aşağıda ayrıca izah edileceği gibi, Mustafa Kemal kurmak istediği bu yeni düzenle memleketin mülki ve idari haritasını değiştiriyor, kısa bir zamanda iskan davasını, tarım toprak ve üretim davalarıyla sanayi ve endüstri eğitim ve kültürel davalarını halletmeyi düşünüyordu. Bahsedilen alt yapı inkılapları da ancak böyle bir düzenle halledilebilirdi. 2.
Alt Yapı İnkılapları
a.
Tarım Sahasındaki İnkılaplar Bilindiği gibi "ekonomi" tabiri, genel bir mana ifade
eder ve tarımı, sanayii, ticareti ve bunların konularını kapsar. Biz
konuyu
inkılaplarını
dağıtmadan ele
alıyoruz.
Atatürk' ün Osmanlı
önce
tarımsal
İmparatorluğu'nun
bünyesinde özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da irsen inkılap ede gelen bir ''feodal toprak düzeni" olmakla beraber genel olarak bir "devletçi toprak düzeni" hakimdir. Fakat,
Batılılaşma
ve
Tanzimat' ın
iyi
anlaşılmaması
nedeniyle
Avrupa'nın "ferdiyetçi toprak ve mülkiyet düzeni'' bize getirildi.
Zamanla
Osmanlı
İmparatorluğu'nun
güç
kaynaklarından biri olan "devletçi toprak düzeni" bozuldu.
Topraklar yavaş yavaş devletin elinden çıktı. Şahısların eline geçti. Topraklar şahıslar elinde toplandı ve bunların miktarı çoğaldı.
Dolayısıyla
Türkiye' de
bir
toprak
teessüs etti ve bu hal tabii görülmeye başlandı.
(feodalizm)
47
Tarım Kentleri
1 9 1 3- 1 923 döneminde tarım yapılan tüm arazinin % 65 ' i çiftçi ailelerinin % 5 ' inin elinde bulunurken; tarım yapılan arazinin % 3 5 ' i çiftçi ailelerinin % 87' sinin elinde bulunuyordu. 1 00.000 çiftçi ailesi de topraksızdır. O zaman 1 3 milyon kadar olan nüfusumuzun % 80'i, yani 1 0 milyon kadarı
köylü
idi.
Köylüler
iptidai
vasıtalarla
ancak
kendilerine yetecek kadar tarım yapıyorlardı. 1 876'dan beri, büyük
şehirlerin
ihtiyacı
olan
ekmeklik
buğday
ithal
ediliyordu. Milli gelirden fert başına düşen senelik pay, 3 lira civarındaydı.
b. Atatürk Köylüyü Severdi Atatürk milletini çok seven ve bu nedenle onun her derdine deva bulmak isteyen bir kimseydi. Milliyetperverdi. Köylünün ekonomik, sosyal ve kültürel seviyesini mutlaka yükseltmek istiyordu. Milletin
o/o 80' ini teşkil eden köylü
kalkınırsa, top yekun milletin kalkınacağını söylüyor ve köylüyü
kalkındırmadan,
bir
kalkınmadan
bahsedilemez
diyordu. Daha 1 9 1 9'da yani Milli Mücadele'nin başında bir güreş yarışmasını seyrederken yanında bulunan Ruşen Eşref Beye:
"Bak Ruşen Eşref Bey, şu palas farelerinin içinde görülen insanlar yok mu bunlarda öyle yürekler, öyle cevherler vardır ki, hayran olmamak ve bu insanları sevmemek elde değildir. Çanakkale 'de, Galiçya 'da Kafkaslarda ve Suriye 'de kanlarını, vatan için akıtanlar, canlarını vatan için verenler bunlardır. Fakat buna mukabil fakir ve cahil bırakılanlar da bunlardır. Kara ve kışa, yaza
48
Dr. Tahsin Ünal
ve sıcağa, açlığa ve susuzluğa ve bin bir mahrumiyete göğüs gerenler bunlardır. "67 "Zaferden sonra bu adamların ekonomik, sosyal ve kültürel seviyelerini yükseltmek ilk işimiz olacaktır. Bunların seviyesini yükseltmeye çalışmak emin olunuz hükümet etmekten hem üstündür ve hem de ulvidir. Siyasi çekişmeler beyhudedir. Ama sosyal çalışmalar daha faydalı ve verimlidir. Aydınlar milletin hayat seviyesini yükseltmeye çalışmalıdır. Memleketi gezmeli köylüyü tanımalı. Milleti 68 sevmek ancak böyle olur" dediği gibi bir başka konuşmasında da; "artık bu millet vaatlerle idare edilmemelidir. Onlar çamurdan ve sazdan evlerden kurtarılmalıdır. Çıplak vücutlarıyla çamurların kar ve yağmurların amansız şamar/arını yiye yiye ekmeğe muhtaç edilmiş olan bu halk artık kurtarılmalı ve Türk 'ün şerefine 69 büyüğüne yaraşır bir seviyeye çıkarılmalıqır" demekteydi. Milli
Mücadele' den
sonra
gerek' Mecliste
gerek
seyahatlerinde halktan ve onun seviyesini yükseltmekten bahseden
Atatürk,
Adana' da
yaptığı
bir
konuşmada,
"Dünya 'da yapılan fütuhat/arın iki vasıtası vardır. Biri kılıç, öteki sabandır. Zaferlerinde yalnız kılıç kullanmış olan milletler bir gün girdiği yerden kovulur. Sefil ve perişan olur. Kendi memleketinde bile mahkum ve esir derecesine gelir ve hatta bekası tehlikeye düşer. Bu itibarla asıl olan yalnız kılıçlar değil fakat, aynı zamanda sabanla yapılan fütuhattır.
67 8 6 69
Yakın Tarihimiz, 1 / 1 28. Yakın Tarihimiz, 1 / 1 27.
16
Ocak
1 923
İzmit'te gazetecilerle konuşması.
Tarım Kentleri
49
Saban kullanan kol kuvvetlenir. Kılıç kullanan kol bir gün yorulur kılıcı kınına kor ve kılıç kınında paslanır. Saban ve kılıç, bu iki fetihten birincisi, daima ikincisini yenmiştir. . Türk milleti bin bir badireden ve kanlı boğuşmalardan sonra yine bu topraklar üzerinde kalmışsa, bunun sebebi yeganesi bu milletin çiftçi ve köylü oluşudur. Köylü ve çiftçi olan Türk milleti bir eliyle kılıcını kullanırken öteki eliyle sabana sarılmış ve bu topraklardan ayrılmamıştır. Osmanlılar sabanın önünde yenilmeye başladıktan sonra felaketler devri başlamıştır. "70 "Eğer milletin ekseriyet-i azimesi köylü ve çiftçi olmasaydı, biz bu gün dünya üzerinde bulunmayacaktık." İzmir'de İktisat Kongresi'nde, tarihi hakikatleri dile
getirerek daha ağır konuşmuştur: 7 1
"Efendiler. . . Yedi asırdan beri cihanın dört bucağına salıp kanlarını akıttığımız, ocağını söndürüp karısını dul bıraktığımız, emeklerini ellerinden alıp israf ettiğimiz, fakat buna mukabil kendisini daima tahkir, tezyif ve hakir gördüğümüz, bunca fedakarlıklarına ihsanlarına ve vefakarlık/arına karşı küstahlık, nankörlük ve cabbarlıkla uşak mertebesine indirdiğimiz köylünün önünde artık kemal-i 12 hicap ve ihtiramla hakiki vaziyetimizi almayız." "Fatihler, unsur-u asli olan Türk milletini peşine takıp diyar diyar dolaştırıp onu maddi ve manevi bakımlardan israf ederken zapt edilen memleketler halkı
70
Yakın Tarihimiz, 1 /27. 16 Mart 1 923 Adana çiftçileriyle konuşması. 72 E. Z. Karal, Atatiirk'ten Düşünceler, s. 1 0 1 - 1 02. 71
50
Dr. Tahsin Ünal
sabana, ticarete 13 geçiniyorlardı. "
ve
sanata
sarılarak
çalışıyorlar
ve
·'
"Bu millet, kendisine dost görünüp de ilkfırsatta başq geçen, başa geçtikten sonra kendisini unutan halkın ihtiyaçlarını düşüneceği yerde, kendi ihtiyaçlarını düşünen, ·· milleti kendi isteği ve düşündüğü yola götüren, kahraman ve dost yüzlü insanlardan çok çekmiştir. Çok zarar görmüştür. Bu güne kadar hakkından mahrum edilen varlığına önem dahi verilmeyen bu millet, saadete ve refaha müstahaktır 74 "Bu millet, gitmek istediği bunu herkes bilmelidir. " istikameti gören ve bu hususta kendisine yardım eden 75 evladını daima takdir etmiştir." "Köylü temiz kalpli, asil ruhlu ve üstün kabiliyetlidir. Bu halk karşısındakini sözüne ve samimiyetine inanırsa onun arkasından gelir ve her yenilgiyi kabul eder. Halka güven vermek için ülkümüzü ona açıkça söylemeliyiz. Çalışmalar halkla beraber yapılırsa bu güce dağlar dayanmaz, elbirliği başarının ilk şartıdır"76 diyerek bu kahraman halkın ekonomik, sosyal ve kültürel seviyesinin yükselmesini temin
etmek için tarımda da güçlenmesini temin etmek için tarımda alt
yapı
programını
şöyle
çiziyor
ve
bunun
mutlaka
yapılmasını istiyordu.
D. ATATÜRK'ÜN TARIM DÜZENİ Atatürk devralınan tarım düzeninin bozuk, ekonomik ve sosyal adalet ilkelerinden uzak olduğunu, ilkel vasıtalarla 73
Yakın Tarihimiz, IIl/64. Yakın Tarihimiz, 11127- 1 28. 7 5 Millet Meclisi Tutanak Dergisi, 111 9. 76 20 Mart 1923 Konya TUrk Ocağı'nda gençlerle konuşması. 74
Tarım Kentleri
51
tarım yapıldığını biliyor ve "Ben size milletçe pratik ve kolay
bir kalkınma çaresi söyleyeyim mi?. .. Memleketi köy bölgelerine, her bölgeyi köy merkezlerine ayırmalı ve önce iskan davasını halletmeliyiz. İskan davası halledilirse toprak reformu, tarım reformu, hatta sanayice kalkınma kolaylaşacaktır" diyordu. 1.
iskan Problemi
"Köylerimiz pek dağınıktır. 60. 000 'den fazla köy var. Her köye götürülmesi icap eden bütün hizmetleri götürmemize maddeten im/canlarımız yoktur. Bu itibarla Memleketi önce köy bölgelerine ve her köy bölgesini de köy merkezlerine ayırmalıyız. Birbirine yakın köylerimizi, belli "Köy merkezleri " etrafında toplamalıyız. Bu köy merkezlerinde mülkiyet esasına dayalı, köy kooperatiflerinin traktörlerini, harman makinelerini, biçer döver/erini, kamyonlarını, otobüslerini� . bulundurmalıyız. Bunlardan başka köye götürülmesi icap eden· yol, su, okul, elektrik, doktor, ebe v. b. gibi hizmetleri de buralarda toplamak lazımdır. Köy merkezlerini kurulmasında, devlet Üretme Çiftlikleri model ittihaz edilmelidir. Bu iş devlet bütçesine yük olmadan, mahalli gelir ve güçlerle yürütülmelidir." 77 diyor ve köy adedinin azaltılmasını istiyordu.
2. Tanın Programı İskan
davası
böylece
halledilirse,
sair
tarımsal
�alkınmanın daha kolay olacağına kani olan Atatürk, "milli
ekonomimizin temeli hiç şüphe etmeyiniz ki, tarımdır. Sanayi kalkınmasının yolu, tarımsal kalkınmadan geçer. Bu nedenle tarımsal kalkınmayı sağlamak için önce memleketi tarım ,'o:.r
77
l Kısam 1 937'de Meclis kürsüsünde yaptığı konuşma.
52
Dr. Tahsin Ünal
bölgelerine, her tarım bölgesini tarım merkezlerine ayırmalıdır. Sonra da bir tarım programı hazırlamalıdır. Bu program : a. Her hazırlanmalıdır.
türlü
toprak
ve
tarımsal
bilgiyle
b. Yabancı bilgiler, bu programın hazırlanmasında bize ışık tutmalı fakat, biz kendi tarım programımızı kendi topraklarımızı koklayarak hazırlamalıyız. c.
Tarım programımızı bu toprakların üzerinde çalışan çiftçilerin fikirlerini alarak, ihtiyaçlarını yerinde görerek hazırlamalıyız. Tarım programımızı böylece tespit etmeliyiz. d. Tarımsal kalkınmamız, yıllarca takip edilecek böyle bir programı yıllarca takip ve tatbik edecek ehliyetli bir idealistler kadrosu olmazsa tarım çalışmaları verimsiz kalır.
Bir programa ve böyle bir kadroya dayanmayan kalkınma çabaları şahsi ve keyfi olmaktan kurtulamaz. Bir müddet sonra da hızını kaybeder. 78 Kalkınma çabaları belli zümrelere inhisar eder. Onlar kalkınır. Fakat büyük çoğunluk, dolayısıyla millet kalkınmaz. Her sahada olduğu gibi UJ!ım sahasında da çalışmak lazımdır. Fakat ferdi çalışmaların sonucu, toplum çalışmaların sonucundan daima düşük olduğundan sanayi sahasında olduğu gibi tarım sahasında da bir "Say Misak-ı Millisi " kabul ederek bütün milletin çalışmasını temin
78
Yakın Tarihimiz, 11/384.
Tarım Kentleri
53
etmeliyiz, kuvvetimizi dağıtmadan gayelerimizin en önemli olanları üzerinde toplamalıyız" diyordu. 79 İlave edelim ki, Atatürk' ün işaret buyurduğu "kö.1 merkezleri'' ile "tarım merkezleri'' aynı merkezdir ve aynı
köydür, aynı yerdir.
3. Toprak Reformu Atatürk yalnız tanın programının esaslarını çizmekle kalmıyordu: "Tarım programının tespitinden sonra bir de köylünün kolayca anlayabileceği ve tatbik edebileceği, bir "tarım rejimi de " kurmalıyız. Tarım rejiminde iki yön bulunmalıdır. Biri toprak reformu. Öteki tarım reformu."
"Köy ve tarım teşkil edildikten sonra, toprak ve tarım reformu geniş mikyasta kolaylaşacaktır" diyen Atatürk Toprak reformunda:
a. Topraksız çiftçi bırakılmamak esas olmalıdır.
g
b. Her çiftçi ailesini ge indirecek bir toprağa sahip olmak esasları bulunmalıdır. 8 Vatanın sağlam temeli bu esastadır. c. Köylü ailesinin elindeki toprağın, hiçbir sebep ve bahane ile bölünmesine mani olacak esaslar bulunmalıdır. d. Toprağı tevhit edecek esaslar bulunmalıdır.
e. Büyük çiftçi ve Çiftlik sahiplerinin işleyeceği araziyi, bölgenin nüfus kesafetine ve toprağın verim esasına göre, sınırlandırmak esasları bulunmalıdır.
79 80
1 3 Ağustos 1 923'de T.B.M.M. 2 inci Dönem Açış Konuşması. Millet Meclisi Tutanak Dergisi, 4/2.
54
Dr. Tahsin Ünal
f. Tarım bölgelerine ve tarım merkezlerine göre köylüye verilecek toprak miktarı iyi ayarlanmalıdır. Köylüyü mağdur edecek esaslar bulunmamalıdır. Senelerce ihmal edilmiş olan toprak reformu, bu gün aynı esaslarla ele alınmak isteniyor. 4.
Tarım Reformu Toprak
reformu
tarımsal
ürünleri
artırmak
için,
lazımdır. Fakat kafi değildir. Toprağa sahip olan çiftçinin bu toprağı işleyebilecek ve üretimi artıracak güçlere de sahip olması lazımdır. Bu itibarla toprak reformuyla beraber tarım reformuna da ihtiyaç vardır. Tarım reformunun esaslarında:
a. Toprağın miktarıyla, topraksızların miktarını tespit etmek imkanları olmalıdır. b. Toprağın tahlilini yapmak esasları bulunmalıdır. c. Çeşitli topraklarda, çeşitli tarım yapacak esaslar olmalıdır. d. Köylülerin uğraşacakları tarım kolunda eğitilmesi esasları olmalıdır. e. Tarıma, teknolojiyi sokacak esaslar bulunmalıdır.
82
f. Köy Bankaları kurulmalı ve bunlar bir yandan
köylüye kredi verirken bir yandan ta Tarım Bakanlığı ile iş birliği ederek, tarım teknolojisini geliştirmelidir. 1 922 'de 1 1 O şubesi olan Ziraat Bankası şubeleri 300 'e sermayesi de 83 900 Milyon TL. na çıkarılmalıdır.
82
1 6 Ocak 1 923 'de lzmit'te İstanbul gazetecileriyle konuşma. Yakın Tarihimiz, 111/1 . 28 T.B.M.M. 4 Uncu Yıl Açılış Konuşması. I/1 8.
83
55
Tarım Kentleri
g. Köy ilkokulları programına tarım, hayvancılık, sanat, arıcılık gibi konular konulup çocuklar bu konularda bilgi ve becerili olarak yetiştirilmelidir. h. Çiftçiye "nadas/ama, tohumlama, gübreleme, sulama, hastalıklarla mücadele etmek " imkanları sağlanmalıdır. 84 i. Mülkiyet esasına dayalı, kooperatifler kurmak suretiyle çiftçinin mesaisi değerlendirilmelidir.
j. Köylünün mesaisini neticelerini kendi menfaati lehine, hatt-ı azamiyle çıkarmak, iktisadi siyasetimizin esas ruhu olmalıdır. k Ürünlerin
iktisadiye " temin kurulmalıdır.
değerlendirilmesi ıçın "tedabir-i edilmeli, yani tarımsal kooperatifler
1. Vasıtaların iptidailiği ve köy yollarının yapılmamış
olması, çiftçilerin defedilmelidir. 84a
aleyhine
olmuştur. .
Bunlar
m. Ziraat okullarının adedini artırarak, ilmi ve ameli ehliyete sahip salahiyetli mütehassıs ziraatçılarımızın adedini artırmaya bakmalıyız. 85
n. Sulama işlerine büyük mikyasta önem vererek, bu husustaki gayretlerimizi artırmalıyız. Türk tarımını 86 sulamayla geliştirmeliyiz.
84 Millet Meclisi Tutanak D., 11/1 9, V/20. 84a 1 Mart 1 923'de İzmit'te İstanbul gazetecileriyle konuşması. as
86
Millet Meclisi Tutanak Dergisi, 1/ 1 8. Millet Meclisi Tutanak Dergisi, 11/ 1 9, IIl/ 1 3 .
56
Dr. Tahs�n Onat
5. Köylü İçin Yapdanlar Bu plan üzerinde köylü için çok şeyler yapmak, köylüyü kalkındırmak düşünülmüş, fakat esef edilir ki, çok az
şey yapılabilmiştir. Köylüyü kalkındırabilmek için sosyo
ekonomik bir devrim yapılması, geri ekonomik ve sosyal yapının temelden değiştirilmesi icap ederdi . Bu yapılmamış veya yapılamamış olduğundan, Cumhuriyet devrinde de, mevcut ekonomik ve sosyal yapının müsaadesi nispetinde köye bir şeyler yapılabilmiş, derinlere inilememiş ve üst yapı devrimleriyle meşgul olunmuştur.
"Köylü davası Milli Mücadele 'den sonra köklü bir şekilde ele alınacaktır. Köylülere yardım edilecektir. Köylüler, tefecilerin, ağaların, eşrafın sömürüsünden kurtarılacaktır." Milli Mücadele' den sonra da "Anadolu 'nun ortasında bir köylü hükümeti kurulmuştur. Köy davsının beklemeye tahammülü yoktur" denilmesine, yukarıda tespit ettiğimiz
köy
kalkınma
planları
da
bir
çok
yerlerde
konuşulmuş olmasına rağmen, köy davası üzerine ciddi şekilde yürünmemiştir.
"Biz milli varlığın esasıyız, köylüyüz. Biz yurdun öz sahibi, efendisi köylüyüz ", gibi marşlar
söylenmiş,
his
ve
heyecanlar
işlenmiş,
fakat
ilmine
inilmemiş, devletçe köye gidilmemiştir. Bu marşlar köye gitmemiş, şehirlerde kalmıştır. Köy odalarında, kahvelerde söylenen, askerlerden dönenlerin getirdikleri yenilikler, ziraat teknisyenlerinin,
öğretmenlerinin
konuşmaları,
köylünün
ekiminde biçiminde bir değişme yapmıyor. Üretimde bir artış olmuyordu. Köylü yine fakirdi, yine açtı . Nereden ve ne zaman olarsa olsun, açlar için bir dilim, ekmek üniversite
57
Tarım Kentleri
tahsil inden, bir çuval nasihatten evladır. Asırların tecrübesi göstermiştir
ki, "köylüyü kalkındırmak için konuşmak. nasihat etmek, yol göstermek kafi değildir. Köylüyü kalkındırmak için ekonomi, tarım, sağlık, yol, su elektrik, okul yönleriyle desteklemek ve böylece kalkındırmak, 87 lazımdır. " Cumhuriyet devrinde köylü için yapılanları
şöyle
özetlemek mümkündür: a. Aşar vergisini kaldırılmıştır. Ziraat Bankası 'nın sermayesi
ve
köylüye
vereceği
krediler
artırılmıştır.
Kooperatifleşmeye önem veri lmiş ve teşvik edilmiştir. Tarım kredileri, 1 923'de 8, 1 928'de 26, 1 936'da 35 mi lyon liraya çıkarılmıştır.
1 929'da Zirai Kredili Kooperatifler Kanumt
çıkarı lmıştır. b.
1 923- 1 93 8
döneminde
göçmenlere
6
milyon,
topraksız köylülere 74 1 .000.000 dönüm arazi dağıtılmıştır. c. 1 927 de Tarım Bakanlığı ' nın bütçesi artırı lmış, Devlet numune çiftlikleri tesis edilmiş, teşvik için Atatürk, Tarım motoru sürerek
çiftçilik
etmiştir.
açılmış, tarım istasyonları tesis edilmiştir.
Tarım
okul ları
1 93 7'de yeni
ziraat alet ve makineleri getirildi. Makineli ziraat yapmak isteyenlere kolaylıklar sağlamak
için kanun çıkarıldı ve
gümrükler indiri ldi. Makine almak ve kullanmak isteyen köylülere, krediler
6. 5000.000. lira geniş
toprak
kredi
sahibi
verildi.
olanların
Fakat, işine
verilen yarıyor,
çoğunluğu teşkil eden ve hala öküzle, sabanla ziraat yapan köylünün yaşantısında bir değişiklik yapmıyordu. Nitekim, 87
H. R. Tankut, Aynı eser, s. 38-40.
Dr. Tahsin Ünal
58
Gümıiik Kanunu müzakere edilirken Kırşehir Milletvekili Yahya Galip Bey kürsüde:
"Efendiler, bizler şuranın veya buranın değil, tüm milletin milletvekiliyiz. Benim ne bir karış toprağım, ne de onu sürecek öküzüm ve makinem var. Oturup arazisi ve makinesi olanlar için makine, yağ, kayış, yedek parça ve Gümrük Kanunu çıkarıyoruz. Anadolu 'da kaç kişinin arazisi ve makinesi var. Anadolu )ıu şöyle bir dolaşınız. Göreceksiniz ki, adamın öküzünün biri ölmüş veya elinden alınmış, adam merkebini boyunduruğun öbür tarafına koşm uş çift sürüyor. Tokat ve Sivas köylerine giderseniz, odunculuk eden zavallı köylüler kazandıklarının bir kısmını vergi olarak verdikten sonra, yemek olarak da ormandan topladıkları otları yerler. Siz bunları düşünüp, bunlara el uzatıp bir hal çaresi düşüneceğiniz yerde, 5. 000 lira verebilen zenginin makine alması için kanun çıkarıyor. Gümrük vergilerini affettirmeyi düşünüyorsunuz. Bunu umumi vicdan kabul eder " ?"88 mı. Şu olay, ekonomik ve sosyal devrimler yapılamadığı ıçın
Meşrutiyet
döneminde
olduğu
gibi
Cumhuriyet
dönem inde de, mutlu azınlığın ön planda düşünüldüğünü, 1 900'de köylünün yaşantısı nasılsa, 1 93 7 'de de bir değişme olmayıp, aynı kaldığını izah etmesi bakımından önemlidir. Halbuki 1 inci B.M. Meclisinin 1 8 Kasım 1 920 tarihindeki oturumunda, Burdur Milletvekili İsmail Suphi (Sosyallıoğlu),
". . . Tanzimat da, bugün daha iyi görüyoruz ki, inhitat derdine deva olmamıştır. Tanzimat devri de, devr-i Hamidi 88
Yakın Tarihimiz, IV/72.
Tarım Kentleri
59
de, bize Avrupa yı getirmiştir. Fakat hangi Avrupa yı getirmiştir?.. Eşkal-ı Zahiresini taklit ile memurları değiştirmiş. Taklit olarak jandarmayı, taklit olarak naftayı, taklit olarak memuru getirmiştir. Fakat, millet ve memleketin bünye-i esasiyesini tetkik ile hastalığa hakiki ilacı vermemiştir. Tanzimat 'ın eseri, asırlardan beri mevcut olan askeri ulema, ve memur sınıflarını yeni şekle kalb etmekten ibaret olmuştur. Memurin sınıfı, yeni esaslar dairesinde teşekkül etmiştir. Bu memurlar halk ile katiyen temas etmiyor. Hatta halkın balay-ı ser 'inde, amir olarak, halkı kendi diledikleri gibi idare ediyorlar. Bu usul-u sakimin, senelerden beri devamı göstermiştir ki, bu memlekette hakiki idare, halkın ihtiyaçlarına muvafık idare, vazedilmemiştir. il. Meşrutiyet de hastalığa çare olamamıştır. Köylü
Meşrutiyet 'ten evvel ne ise Meşrutiyet 'ten sonra da o olarak kalmıştır. 89 Yine köylünün başında jandarma, yine köylünün başında bitmez tükenmez vergiler devam etmiştir. Jandarmanın kırbacı, memurun tazyiki altında öküzünü, teknesini ve tarlasını sağmış ve köylü ezilmiş, harap olmuştur. Sorunuz köylüye, 1 2 senelik Meşrutiyet 'ten ne almıştır. 90 Meşrutiyet 'te, bir takım "Halka doğru " sözleri işitildi. Halkın ihtiyacını düşünmek, yukarıdan aşağıya inerek halkı anlamak, birlikte kalkınmak emelleri baş gösterdi. Fakat bunlar /. Dünya Savaşı 'nın gürültüleri arasında kaybolup gitti. 89
Köylü 1 920'de ne ise, Cumhuriyet devrinde "kalkmıyoruz" teranelerine rağmen, 1 970 Sonbaharında da yine o, olarak kalmıştır. 90 Sorunuz köy!Oye, 47 senelik Cumhuriyetten ne anlamış ve ne kazancı olmuştur?
60
Dr. Tahsin Ünal
Efendiler, bugün dünyanın pek az yeri vardır ki, bizim zulüm-dide topraklarımız kadar harabiye duçar olsun. Bu memleket kadar küllük, harabe, baykuş yuvası, başka yerde yoktur. Nüfusumuz azalmış, yolumuz yok, ormanlarımız perişan, ovalarımız bataklık, servetimiz tükenmiş, sağ kalabilmiş olanlar hasta. . Bundan kimi, kimleri mes 'ul tutacağız? Bundan iktidarlar, memurlar ve aydınlar mes 'uldur. İktidarlar, iktidarsız ve lakayt. Memurlar halkı tanımaz, bulundukları mevkilere, mintarafillah geldiklerine kanidirler. Köylünün üzerinde amir olduklarını, kendileri olmazsa memleketin idare edilemeyeceğini söylerler. 91 Aydınlar, Tanzimat aydınlarıdır. Memleketin ve milletin asıl düşüncesiyle, sanatıyla mutabık bir surette yetişmemiştir. Köylüye gelince, işittiğine inanmadan, "dur bakalım ne olacak " diyerek boynunu bükmüş, mütevekkil beklemiştir ve bugün de beklemektedir. Memleket ve milleti zaafa uğratan yalnız tesirat-ı hariciye değildir. Bunda dahili su-i İdarenin de büyük bir hissesi vardır. Gözümüzün önünde akan kanlara, yıkılmış yuvalara, yuvasız kalmış insanlara, köylünün ah-ı enine bakarak, kendiliğimizden ıslah ve inkılap zaruretini almaktayız. Bu millet ve memleketin yaşaması için ne yapılması icap ediyorsa ve bu nasıl olacaksa, onu
9
1
Bu gün de aynı kanaat değişmemiştir. l 970 Haziran ında her sınıf memur ayağa kalktı . Personel kanunuyla de kendilerine verilecek paranın azlığından bahisle, artırılmasını istedi. Fakat, "maaşlarımıza % 40 değil, % 20 zam yapılsın. Bu değirmenin suyu nereden gelir. Köylü ne
alemdedir. Köylüyü kalkındıralım. O refaha kavuşursa biz de refaha kavuşabiliriz, " diyen olmadı. Tüketici bürokrasi, bir ejderha gibi ayağa kalktı. Az daha h!lkUmet hazinesine saldıracaktı.
Tarım Kentleri
61
yapmaya karar vermeliyiz" demiştir. üzerinde
kalan
temenniler
92
Fakat bunlar hep kağıt
olmaktan
ileri
gidememiştir.
Cumhuriyet döneminde köylü için çok az şeyler yapıldığının en· büyük delili bugünkü köy realitesidir. M. Kemal, yaptığı
1 Kasım 1 93 8 'de Meclis kürsüsünden
konuşmasında,
ayırmalı
ve
her
ziraat
"memleketi bölgesinde
ziraat
bölgelerine
ziraat
merkezleri
kurulmalıdır. Traktör, biçerdöver ve harman makinesi gibi aletler köylülerin ortak malı olmalıdır. Bu yıl planlı, sistemli ziraat ve köy kalkınmasının başlangıcı olmalıdır. Bunlara ait etütler ikmal edilmiştir" demiştir. M. Kemal ' in
Merkezleri" dediğine Merkezleri" dedik.
biz,
"Tanın Kentleri"
veya
"Ziraat "Cazibe
Bir müddet Taksimat-ı Mülkiye Hey'eti Başkanlığı ile Kırşehir Valiliği etmiş olan Mithat (Say lam) Bey 1 936 ve 1 93 7' de yazdığı kitaplarında aynı davayı müdafaa etmiş;
"Köylü çokluğumuzdur. Onun ihmali, kendi felaketimizdir. Köylü bizi insafa ve yardıma çağırıyor. Fakat, biz ona doğru bir adım atamıyoruz. En büyük düşmanımız, dağınık durmamızdır. Köylerimizi toplamalıyız. Toplamak zor değildir. Çünkü yıkılacak bir evi servet değildir. Zaten % 90 'nı yıkılmak üzeredir. Köy evinin köylü gözündeki kıymeti, bir miktar kereste ile 8-1 O kilo çividen ibarettir. Gerisi kerpiçtir. Kendisi yapar. Yapılacak iş birbirine komşu olan 4-5 köyü münasip birinin etrafında toplamaktır. Köylüyü
92
S. İ\ğaoğlu, Kuva-yı Milliye Ruhu, İstanbul, 1 944, 2. Baskı, s. 78-8 1 .
Dr. Tahsin Ona/
62
buna ikna etmek ve idarede birleştirmektir. Burada sayısız faydalar vardır. "93 "Atatürk, işte buna şapka derler, böyle giyilir dedi. Giydi ve giydirdi. Biz de böyle yapmalıyız. Ben köylü işinin zamanla halline taraftar değilim. Zaman öldürücüdür. Her geçen gün ve saat zarardır. Çok aceleye ihtiyacımız vardır. Köyleri ve müesseseleri süratle birleştirmeli. Büyük köyler yapmalıyız. Bunda eğitim, sanat, hukuk, adalet, ahlak, ekonomik, idari bir çok faydalar vardır. 94 Giderken dağ başında yemeğimizi yemiştik. Aynı yoldan geri dönüyorduk, şoför, bizden sonra buradan kimse geçmemiş, dedi. Nasıl bildiniz diye sordum. Bıraktığımız portakal kabukları aynen duruyor. Geçen olsaydı, alırdı. Niçin diye sordum. Evine gidip karı ve çocuklarına koklatmak için, dedi. Milleti seviyorsanız artık vicdanınız sızlamadan gözleriniz 95 sızlamadan bir dilim portakal yiyiniz." Köy
kalkınmasını
yakından
alakadar
eden
bir
tasarıdan bahsederken İnönü : "Köyü kalkındırmak için radikal tedbirlere baş vurmak, özellikle dağınık köyleri birleştirmek lazımdı. Köy sayısı azaltılacak, kurulacak köy birliklerine devletçe yardım edilecektir. Köy için lazım olan hizmetler, köye götürülecektir. Köy birliklerinin teknik iskeletini, kurulacak olan kombinalar sağlayacaktır. Makine ve üretim aç/arına sahip olan kombinaların mihveri etrafında, köy birlikleri teşkilatlandırılacaktır. Nasıl, kredi ve 93
Mithat Saylaın, Köy Ve Köylü Önünde Düşüncem, Kırşehir, 1 936, s. 8-9, 1 5, ı 8-20. 94 Mithat Sayliım, Köy Ve Köylü Önünde Düşüncem, Kırşehir, l 936, s. 3, 2 1 , 25-26, 28, 38, 40, 58. 9s Aynı eser, s. 27.
Tarım Kentleri
63
tüketim kooperatifleri kurulmuşsa, üretimin tanzimi için de planlı bir çalışma devresine girişilecektir. Harman makineleriyle, sürme, sulama tesisleriyle tanzim edilmiş olan, zirai kombinalar vücuda getirmek istiyoruz. Önce 1. 000 kombina tesis olunacak müteakif dört sene içinde kombina miktarı çoğaltılacaktır" diyordu9 •
Atatürk'ün planı tatbik edilecek sanılıyordu. Fakat, bu da diğerleri gibi fikirde ve kağıt üzerinde kaldı. Fiiliyata geçilmedi. Geçilse idi, köylü, dolayısıyla memleket için en hayırlı iş halledilmiş ve şimdiye kadar memleketin şekli değişmiş olacaktı. Belki Enstitüleri
bu
açıldı.
düşüncenin Toprak
kooperatifler kuruldu.
fiiliyatı
Ofisi
tesis
olmak edildi.
üzere
Köy
Bazı
zıraı
Sulama tesisleri geliştirildi.
Fakat
önemli hizmetler ifa edilmedi. Cumhuriyet devrinde köy için neler yapılıp neler yapılmadığını en vazıh şekilde istatistiki rakamlar şerh ve izah etmektedir.
E. İSTATİSTİKLERİN DİLİ Tam olmamakla beraber 1 9 1 3 'te, bir tarım memleketi olan Türkiye'de ekilen topraklar, çiftçi aileler arasında şöyle dağılmış bulunuyordu:
96
R. Aktan, "Zirai İstihsalde Makine Kullanılması," SBF. Dergisi, ( 1 954), s. 42.
64
Dr. Tahsin Ünal
Çiftçi İşlenen lşledijti ailesinin toprak alam arazinin % si 0/o Sİ (Hektar) 1
Çok topraklı
2
Orta
50.000
%5
5.000.000
% 65
870.000
% 87
2.700.000
%35
80.000
%8
-
-
topraklı
3
Topraksız
Çiftçi ailelerinin % 5 ' i, tarım topraklarının % 65' ini ellerine geçirmişlerdir. Çiftçi ailelerinin % 95'i de tarım topraklarının
%
3 5 ' ine
sahiptir.
Fransız
İhtilali'nin
sebeplerinden biri de nüfusun % 1 O'unu teşkil eden asil ve rahiplerin, tarım topraklanın % 80' ine sahip olması idi. 1 9 1 3 deki nüfusumuz 1 6 milyon kadardı. Konunun, insanı üzen tarafı, aradan 50 sene geçmiş olmasına
rağmen,
bu
toplumun
önemli
bir
şekilde
değişmemiş olmasıdır. 1 963 'te ise :
1
Az gelirli aileler
2
3
%0,52
2 . 1 00.000
% 1 2,4
Orta gelirli aileler
% 88
1 7,000.000
%7 1 ,8
Çok gelirli aileler
% 8,8
-
-
% 0,62 oranında bir çiftçi ailesi, ekilen toprakların % 1 2,4 '·ne,
%
96,8
oranında
toprakların % 7 1 ,8' ine şehirde
fabrikalar,
bir
çiftçi
kitlesi
de,
ekilen
sahip bulunmaktadır. Birkaç büyük
gökdelenler,
modem binalar, villalar,
boğaz köprüleri, asfaltlar göze çarpıyor da, asıl unsur olan ve büyilk kitleyi te�kil eden köylüye bir şey yapılmamıştır. O
65
Tarım Kentleri
yine kötü kaderiyle baş başadır. Tannı gelirlerinden aldıktan hisse de:
Aileler
0/o
Tanın Gelirlerinden Alman Pay
si
1
Az gelirli ai leler
% 40
% 1 5,2
2
Orta gelirli aileler
% 40
%3 5 ,2
3
Çok gelirli aileler
% 20
% 49,6 dır." '
O halde % 20 bir aile topluluğu tanın gelirlerinin % 50' sini alırken, % 80 oranında bir aile topluluğu da geri kalan % 50'yi aralarında bölüşmektedirler.
F. KÖYLERİN GENEL GÖRÜNÜŞÜ 1. Evler 1 965
sayımlarına
göre
Türkiye'de
3 .430.000
ev
vardır. Bunun 1 6.000 ' i çadır ve mağaradır. Evlerin % 59'u sağlam,
%
24'ü
onarılabilir,
%
1 7 ' si
de
çürüktür.
Birincisinde 1 .925 .740, ikincisinde 957.727, üçüncüsü olan çürük evlerde 585.347 aile oturmaktadır. Evlerin % 5 1 ,5'i kamış ve ağaç dallarıyla, % 48,5 'çi çatı
ile örtülüdür.
Çatıların 1 /3 ' ü de çamurdur. % 49'u 2 odalı. % 5 1 ' i de 3-4-5 odalıdır. % 48,5 'u pencereli, % 5 1 ,5 ' u ışık delikli 200.000 tanesine ise ışık deliği dahi yoktur.
97
Cumhuriyet Gazetesi, 24 Ağustos 1 969.
66
Dr. Tahsin Ünal
2. Sağlık ve Beslenme 1 .455.936 evde yıkanacak yer, 938.434 evde hela yoktur. 1 .8 1 0.9 1 9 evde gusülhane, 747.628 evin içinde hela vardır.
3 . 068.045
ev
gaz
lambasıyla,
1 26.723
ev
yağ
kandiliyle, 1 55 .796 ev çıra ile, 40.709 ev lüksle, 84. 7 1 0 ev elektrikle aydınlatılmaktadır. Memleketimizde binlerce, var.
hatta milyonlarca hasta
Hasta ihtiyacını karşılayacak, hastane, yatak sayısı,
doktor, sağlık memuru, hastabakıcı ve hemşire pek azdır. Hastane
kapılarında
hastaların
yığılması,
tedaviyi
zorlaştırmakta, derdine deva bulamayan halk, "Allah hekime, hakime düşürmesin. Allah insanı hekime düşürmesin ama yokluğunu da göstermesin" demekte ve kaderine büyük bir tevekküle
nza
göstermektedir.
Hele
ilaç
fiyatları
ateş
pahasında olduğundan, günlük ekmeğini zar zor temin eden ve yevmiye 25-30 Türk Lirasını bulursa çalışan halk, bir günlük yevmiyesi ile ancak bir tüp ilaç alabilmektedir. Ekonomik darlıklar, toplumumuzu beşikten mezara kadar tehdit etmektedir. Tüm az gelişmiş ülkelerde olduğu gibi Türkiye' nin insanı, hayvanı ve nebatı da açtır.
"Sıra sıra açlar dizilmiş açlar. Kadın, erkek, oğlan ve kız Hepsi de sıska ve cılız. " Belki
açlıktan
ölen
ve
aç
mezarı
yoktur
ama
Türkiye'de karın tokluğuna çalışan, kuru ekmekle karın doyuran, kalorisi düşük, kaba ve tek besinle beslenen, bu nedenle zayıf düşen, çeşitli hastalıklara yakalanmış pek çok insan vardır. Gerçi halkın beslenme bozukluğunu izah eden
67
Tarım Kentleri
genel istatistiklere sahip değiliz. Fakat mahalli ve özel araştırmalar dahi bu hususta bizlere önemli ve acı bilgiler vermektedir.
Örneğin
beş
bölgede
1 956'da
ilkokul
öğrencileri arasında yapılan bir araştırma sonunda: 1 .Çocukların % 70.5 ' inin A.B.C.D. vitaminleri ihtiva eden besinleri alamadıklarından hasta oldukları. 2. Çocukların % 67.6' sının Demir ve Riboflin ihtiva eden besinleri alamadıklarından hasta oldukları. 3 .Çocuklann
%
1 4.4'ünün
proteinli
besin
alamadıklarından hasta oldukları, 4.
Çocukların bazı bölgelerde %
1 0. 5 ' inin, bazı
bölgelerde ve mesela Isparta, Burdur, Kastamonu, Giresun ve Rize'de % 30-40' ımn Guatr olduktan� 1 6- 1 7 yaş arasında ve kız çocuklarında Guatr hastalığının % 54' e kadar çıktığı tespit edilmiştir.
KALORİ
Çevre
Genel Ortalama
Az Yeterli
Yetersiz
Şehir
% 57
% 23
% 20
Gecekondu
% 46
% 39
% 25
Köy
% 54
% 25
% 21
NEBATİ PROTEİN
Çevre
Genel Ortalama
Az Yeterli
Yetersiz
Şehir
% 54
% 28
% 18
Gecekondu
% 56
% 28
% 26
Köy
% 35
% 32
% 18
68
Dr. Tahsin Ünal
HAYVANİ PROTEİN
Çevre
Genel Ortalama
Az Yeterli
Yetersiz
Şehir
% 52
% 37
% 11
Gecekondu
% 25
% 20
% 10
Köy
% 32
% 20
% 17
Normal olarak fert başına düşen kalori miktarı 25003000 ve daha fazla olması icap ederken, bu miktarın ancak, yukarıda yazılan orandan, pek az bir kısmını alan, nebati ve hayvani protein den çık noksan besinlerle beslenen insanlar, elbette ki çeşitli hastalıklara müptela olacaktır. Çeşitli memleketlerde fert başına düşen milli gelir ile bu
memleketlerde
birbiriyle
fert
orijinal
başına
düşen
şeklide
kalori
miktarı
orantılıdır.
da
Gelişmiş
memleketlerdeki insanların iyi beslendikleri, geri kalmış ülkelerdeki
insanların
adeta
açlığa
mahkum
oldukları
görülmektedir. Örneğin 1 969'da :
Memleket
Kişi başına milli gelir
Kişi başına et
Kişi başına et
A.8 .D.
3520 Dolar
96
3 1 00
İngiltere
1 620 Dolar
77
3280
Türkiye
300 Dolar
14
2500
Hindistan
90 Dolar
2
1 940
Tarım Kentleri
69
Tüketim dahi bunu ispatlamaktadır:
Et Mamiilleri Tüketimi
Süt Mamülleri Tüketimi
Peynir
Balık
Yumurta
A. B. D.
92, l
1 72,4
5,7
4,8
2 1 ,2
Fransa
68,7
90,7
7, 1
1 0,9
1 0,3
lngiltere
67
1 53
4,2
9,8
1 2,6
lsrail
20,7
89,2
8,9
1 1 ,8
1 5,3
Yunanistan
1 7,8
46,3
9,9
1 0,2
4,6
Türkiye
20,8
1 3,7
7,3
2,2
2,4
Fakir milletler kötü beslenmekte, nesiller cılız, sıska, hasta olmakta, bu nedenler iş gücüne, üretime dolayısıyla milli gece etki yapmaktadır. Zengin milletlerde de bunun aksi görülmektedir. Aileler arasındaki gelir farkları, kendisini besinde de açıkça göstermektedir. Zengin olanlar, en ileri seviyedeki ülkelerdeki gibi beslenirken, büyük çoğunluk kof ve boş besinlerle karın doyurmaktadırlar. Örneğin A.B.D. 'de nüfus başına günde 9 1 gram hayvansal, 65 gram nebati protein, toplam 1 66 gram protein alınırken, Fransa'a 52 hayvansal, 98 nebati
olmak
Yunanistan'da
üzeri
1 50,
34+92= 1 26,
İngiltere'de İsrail'de
52+90= 1 42,
43+84= 1 27
gram
protein alınırken, Türkiye'de 1 6 gram hayvani, 8 1 gram nebati olmak üzere 97 gram protein alınabilmektedir. Çünkü A.B.D . ' de fert başına düşen milli gelir 3250 dolarken, İsrail'de 1 1 60, Yunanistan 660, Türkiye'de ise 300 kadardır.
70
Dr. Tahsin Ünal İstanbul'da hastanede yatan
1 3 00 çocuk arasında
yapılan araştırma sonunda çocukların : 1 . % 26'sının kronik beslenme bozukluğundan, 2. % 44,7'sinin uzun süren ishalden, 3. % 7 1 ' inin kemik yaşı geriliğinden hasta olduğu tespit edilmiş ve besin olarak da; a. % 3 5 ' inin sulu sütle. b. %
1 6'sının
da
sütle
beslendiği
anlaşılmıştır.
98
Şüphesiz besinsizlik nedeniyle çeşitli hastalıklara müptela olan çocuklar arasında ölüm de fazladır, örneğin : b. l . Amerika, İngiltere, Fransa, İtalya, İspanya ve Polonya'6a doğan 1 000 çocuktan 30-50'si ölürken, b.2. Rusya, Bulgaristan, İtalya ve İspanya'da I OOO'de 50-60 ölmektedir. b.3. Türkiye'de ortalama olarak her 1 000 çocuktan 1 65-200'ü hatta mahalli bazı yerlerde 1 50-450'si ölmektedir. b.4. Hastanelere gelen 20 ve daha yukarı yaşlardaki hastaların
%
30'unun
taş
hastalıklarından
(besin
kifayetsizliği nedeniyle) hasta oldukları tesbit edilmiştir. Doktor miktarımız da kafi değildir.
Memleket
Nüfus
Bir Hekime Dllşen Hasta
Bir Yatağa Dllşen İnsan
Yatak
Hasta
A.B.D
1 80 Mil. 306.000
250
1 .67 1 . 1 25
1 20
Türkiye
36 Mil.
2760
58.400
605
98
1 2 .000
Cumhuriyet Gazetesi, 6- 1 0 Ocak 1 97 1 .
71
Tarım Kentleri
Memleket
Diş hekimi
Eczane
Hemşire
A.B.D.
98.670
1 22.420
9 1 3 .694
Türkiye
2.246
2.303
8.0 I O
· 600 Hastaya 1 doktor, 1 20 hastaya bir yatak hesabıyla 60.000 doktora ve 300.000 yatağa ihtiyaç vardır. 1 969- 1 970 28.903.025 verem,
kişi
döneminde muayene
1 58.742'sinin
yapılan
edilmiş,
Trahom,
sıhhi
bunun
1 2.600
taramalarda 457.485 ' sinin
Frengi,
400.000
kadarının sakat (kör, çolak, topal, sağır) 780' inin cüzzamlı, 200.000 kadarının felçli olduğu tespit edilmiştir. 1 956- 1 960 döneminde 200.000
hastanelere civarında
istatistiklerine
göre
63.000,
1 969- 1 970
hasta
müracaat
1 0.24 1
mütehassıs
döneminde
etmiştir. 5 .6 1 5
1 970
pratisyen
doktor, 3245 dişçimiz vardır.
3. Sosyal Hizmetler 36.663 muhtarlıkta idare edilen köyde 25.342 okul, 35 .657 cami, 1 277 hamam, 1 6.209 hela, 1 727 dispanser, 4424
okuma odası,
1 9.288
köy odası, 4580 köyde ve
nahiyede telefon, (Jandarma telefonu dahil) 1 96 köyde PTT. telefonu, 27 köyde PTT Merkezi, 1 40 Köyde, PTT şubesi, 99 1 3 6 Köyde PTT acentesi, 1 982 köyde PTT dağıtıcı vardır. 4.
İçme Suyu 1 5 . 1 84 köyde adi çeşmeden, 1 0.364 köyde boru ile
getirilen
çeşmeden,
dereden,
667
köyde
5440
köyde
sarnıçtan,
içilmektedir. 99
1 2679 Sayılı Resmi Gazete, s. 7 1 .
kuyudan, 29 1
köyde
3632
köyde
gölden
su
Dr. Tahsin Ünal
72
Köyün ve köylünün genel manzarası bu olunca, onun çocukları olan aydınların ve onu idare ettiğini iddia eden iktidarın milli vicdanları titremesi icap eder. Türkiye 66 şehirden değil 65.277 köyden ve millet % 25 oranındaki şehirden değil, % 75 oranındaki köylüden ibarettir.
G. KÖYLERİN İSKAN DURUMU Köy Sayısı
Nüfusu
% si
Her Köyde Ortalama Nüfus
Ovada
6623
3 .927.676
% 1 8.7
593
Etekte
8289
4.585 .299
% 23 .4
535
Vadide
3789
1 .9 1 0.080
% 1 0.7
504
Sırtta
5603
2.622 .683
% 1 5.8
468
Yamaçta
1 0284
5 .282.229
% 29. 1
514
Yeri
Görülüyor ki, köylerimiz ortalama % 42 'si ovada, %
58,6'sı dağlardadır ve ortalama nüfus da nazarı dikkati 1 00
çekecek kadar orij inal olup 450-600 arasındadır.
1 00
Nüfus
Köy Adedi
Oturan Nüfus
Ortalama Nüfus
1 -300
1 0.90 1
2.2 1 4.765
208
30 1 - 1 500
2 1 . 1 82
1 5 .338.776
725
1 50 1 -2750
1 .260
2 .598.746
2.063
275 1 +
296
1 .299.280
2. 500
DPT., Köy ve Köylü Sorunu, s. 8- 1 0.
Tarım Kentleri
73
Görülüyor ki, 22.083 köylerimizde ortalama olarak 450.500 kişi oturmakta olduğu ve aşağıda da izah edileceği gibi kanunlanmızm tarif ettiği köy kavramı içine görmediği ve köy nisabını iktisap edemediği anlaşılmaktadır. Buna göre, Türkiye'de nüfusun 1 000 ve 2000 ' in üstünde, köy nisabını iktisap etmiş 8300 köy var demektir. Diğerleri, muhtarlıkla idare edilseler ve öyle anılsalar dahi dağınık ve az nüfuslu iskan bölgeleri, olup, çiftlikler ve komlardır. Zaten köylerimizin % 1 2 ' si dağınık, % 1 6' sı çok dağınık, % 6 8 ' i az topla ve % 4 ' ü de çok topludur. Bu, ortalama olarak köylerimiz %
1 O toplu, % 90 dağınıktır
manasını da ifade eder.
H . KÖYLERDE TARIM ARAZİSİ 36 milyona yaklaşan nüfusumuzun 1 7 milyon kadarı faal olup, bunun da 1 8 milyon kadarı köylerde ve tanın sektöründe
çalışmaktadır.
Üretimimiz
tüketimimize
yetmiyor. Bunun nedenlerini anlayabilmek için tarım arazisi ile tarımda alt yapı çalışmalarının kıyafet derecelerini bilmek lazımdır. Bunun bilinmesi, hem tarım gücümüzün zayıf taraflarını görmeyen, hem de buna bir hal çaresi bulmaya yardım etmektir. Teşhis tedavinin yarıdır.
Türkiye' de Arazinin Bölünmesi Yıllar
Toplam Yüzölçümü Hektar
Ekilen Arazi
Nadas H ektar
1 965
78.059.000
1 5 .294.000
8.547.000
1 966
78.058.000
1 5 .454.000
8.528.000
1 967
70.058 .000
1 5 .5 1 3 .000
8 . 3 23 .000
Dr. Tahsin Ünal
74
Çayır-Mera Hektar
Orman
Bağ-Bahçe
Kıraç
2 8 .232.000
1 0. 5 84.000
2.305 .000
1 3 . 1 00.000
28.0 1 3 .000
1 0.5 84.000
2.3 84.000
1 3 . 1 00.000
1 6. 1 3 5 .000
1 0.584.000
2.4 1 4.000
1 3 .095 .000
Bu rakamlar toplanırsa, topraklarımızın % 30'unun orman ve boş (kıraç), % 3 1 ' inin ekilebilen, % 36'sının çayır ve mer'a, %3' ünün bağ-bahçe olduğu görülür. Bağ ve bahçe arazisi
de
dahil
olmak
üzere
ekilen
hektardır. Bu, tüın yüz ölçünün 1 /3 ' dür.
arazi
26.250.000
101 Bu arazinin 6
milyon hektarı orta, 4 milyon hektarı şiddetli, 8 milyon hektarı da çok şiddetli erozyona maruzdur. Her yıl erozyon nedeniyle 1 .2 milyon m3 bir toprak parçası yani Kıbrıs adası kadar topraklarımız denizlere akıp gitmektedir. Toprağın üretken olan 20-30 cm.lik üst kısmı gidince geriye sert kaya kalmakt� akıp gidenler de baraj ları, limanları doldurup, bu tesislerden
istifadeyi
önlemektedir.
Toplamı
18
milyon
hektar olan bu arazi, erozyondan kurtarılmalıdır. ı oı Geride kalan arazide de ancak 1 ,5 milyon hektarı sulanabilmekte, geri kalanı kuru ziraata terk edilmiş bulunmaktadır. 1 9601 967 döneminde ekilen arazide önemli bir değişme olmadığı gibi alınan mahsulde de önemli bir değişme olmamıştır. ıoı DİE., Tü rkiye İstatistik Yıllığı ( 1 968), s. 164. Ekilebilen arazi TOrkiye'de o/o 3 1 , Bulgaristan ve Fransa'da o/o 39, İtalya'da o/o 48, Romanya'da o/o 49, Macaristan'da, o/o 60 Danimarka'da o/o 77'dir. 102 DPT., Köy Ve KöylO, Sorunu, s. 44. 26 milyondan 1 8 milyon çıkarılırsa doğru dürüst ekilebilen arazi miktarı 8 milyon hektar kalır. Cumhuriyet Gazetesi, 7 Ağustos 1 97 1 .
75
Tarım Kentleri
Üretim artışı nüfus artışı ve milli gelir artışı birbirlerine 1 03 paralel değildir. Üretim, ötekileri geriden takip etmektedir. Bu buğday ithaline sebep olmaktadır.
Tasarruf Şekli
İşletme Sayısı
0/o
si
1 .686. 1 43
72,6
498.838
2 1 ,5
Ortakçı
57. 1 6 1
2,5
Kiracı
1 4.8 1 5
0,6
Diğer şekiller
65 .434
2,8
Mal sahibi Yarı Mal Sahibi
Görülüyor ki, 2.324.39 1 . çiftçi ailesinin, ortalama olarak % 80'i mal sahibi, % 20'si de ortakçı, kiracı, yahut topraksızdır. Mal sahibi çiftçilerin ellerindeki topraklar da 104 birçok parçalara bölünmüştür.
Tasarruf Şekli Parça Adedi Ekilen Arazi Parça Sayısı
103
1 25 .000
1 er parça
1 25 .000
5 1 5 .000
2-3 er parça
1 .307.000
524.000
4-5 er parça
2.350.000
596.000
6-9 er parça
4.270.000
Bar1Ş Dünyası Dergisi, Sayı : 92/37. Şefik İnan : 2 Ağustos l 970 Tarihli Milliyet Gazetesinde "İşletme sayısı 3 milyondur ve % 98'i sahibidir" diyor. Tabii bu da bir görOş ve hesaptır. Muhtemel ki doğrudur. (Bak : 3 'üncü tablo) 104
Dr. Tahsin Ünal
76 5 1 4.000
l O+parça
7.667.000
550.000
+
50.000
640.000 ailenin topraklan 1 -3 parçaya, geride kalan 1 .684.000 ailenin topraklarını n da 4- 1 0 parçaya bölünmüş olduğu görülüyor, parçalar o kadar küçüktür ki, 399.000 topraklan
1 -5, 375 .000 ailenin topraklan 6- 1 0, 495.000
ailenin topraklan da
1 1 -2 0
dönümden,
1 1 4.000 ailenin
elindeki topraklarda 20-50 d ö nüm arasındadır.
si
Toprak Genişliği
% si
69
5.2 1 9.248
26
252. 825
2 7, 5
8. 775 . 1 46
41 ,7
1 1 0. 8 1 4
3 ,6
4.932.427
23,3
4.323
O, 1 4
2. 1 45.757
10
işletme Büyüklüğü
işletme Sayısı
1 -50 hektar
2 . 1 32.288
5 1 -200 hektar 20 1 - 1 000
0/o
hektar 1 00 vd + O toprakların
halde çiftçi miktarı
ailelerinin
1 -50
% 69' unun ellerindeki
hektardır.
ihtiyaçları için ziraat yapabi lirler.
Bunlar ancak kendi
% 3 1 oranındaki çiftçi
urun de ailelerinin yetiştirdiği karşılamamaktadır. Çünkü hakikatte
zıraı
bu
tüketimi
rakamın
1 -5
dönümlük arazide ziraat yapılamayacağı, 70- 1 00 dönümün de (ki yansı nadasa bırakılır) çiftçi için bir mana ifade etmediği hesaba katılırsa, 3 1 rakamının da
% 69 değil, % 80'e yükseldiği, % % 20'ye kadar düştüğü görülür. Tarımda alt
77
Tarım Kentleri
yapı ihtiyaçlarını da karışılamadan, pazar için ziraat yapan o/o 20
oranındaki
çiftçinin
ihtiyaçlarımızı
karşılamayacağı,
bunun da bizi ithale mecbur edeceği aşikardır. Türkiye tarımda, cüce işletmeler memleketidir. 1 963 genel tarım sayımlarına göre 3 milyon tarım işletmesinin ortalama olarak ; o/o4 1 ' i
9 hektar (dönüm)
%28 ' zi
33,6 hektar (dönüm)
% 1 8'i
71 hektar (dönüm)
%9,4 ' ü
1 36 hektar (dönüm)
%3,2' si
284 hektar (dönüm)
%0,3 5 ' i
684 hektar (dönüm)
%0,09'u
1 262,5 hektar (dönüm)
%0,3'ü
3 1 98 hektar (dönüm)
%0,0 1 ' i
8260 hektar (dönüm) dır.
ı uJ
Bu rakamlarla da açıkça görülüyor ki, Türkiye'de işlenen arazinin % 68,3 oranında büyük çoğunluğu cüce işletme, o/o 30,2 oranında bir kısmı orta işletme ve o/o 1 ,5 oranında küçük bir kısmı da büyük işletme şeklindedir. Yine bu rakamlardan, bir yandan, elinde fazla toprağı olan ve toprak ağası denilen insanların az olduğu, öte yandan az toprağın parçalanmalara göre dağılımındaki dengesizliğin, mülkiyete göre dağılımında da mevcut olduğu görülmektedir. ıos
Şefik İnan, Milliyet Gazetesi, 2 Ağustos 1 970.
Dr. Tahsin Ünal
78 Bunlar
üretimi
kıyafetsizliği,
olumsuz
yönden
teknoloj inin
etkilerken,
ziraata
girmesi
alt de
yapının toprağın
kısırlaşmasına, azalmasına, küçük işletmelerin tasfiyesine, köylünün şehre akmasına sebep olmaktadır.
1. TARIMDA ALT YAPI Tarımda alt yapı sorunları, ilkel tarım düzeyinden kurtarılıp ileri tarım düzeyine geçişi sağlayacak şekilde ve yönde bir çözüm beklemektedir. Bu çözüm işini hükümetler ele
alıp
çözmedikçe,
bu
konuda
radikal
reformlar
yapılmadıkça, kimse kalkınacağız diye ümide kapılmasın. Daha
uzun
seneler
ilkel
tarım
düzeyinde
kalınacaktır.
Kalkınmamızın ana mali finansmanlarından (kaynaklardan) 1 06 biri olan tarımdan faydalanılamayacaktır.
1. Gübreleme Türkiye'de her sene ekilebilen 1 5,5 milyon hektar araziden pek az bir kısmı gübrelenebilmektedir. 1 968'de 3 . 1 00.000 hektar arazi gübrelenmiş ve bunun için 2.540 bin ton gübre sarf edilmiş, 1 969'da ise 3 .200.000 hektar arazi gübrelenmi �
etilmiştir. ' 0
ve bunun için 3,4 milyon ton gübre
sarf
2. Sulama Halen sulanabilen 8,5 milyon arazimiz olduğu ve bunu ıslahlarla arttırmak mümkün olduğu halde, akarsuları tanzim
edilmemiş,
yer
altı
suları
çıkarılmamış,
sulama
kanalları yapılmamış köylü bu konuda bilinçlenmemiş ve 106 B. G. Tunalıgil, Ulus Gazetesi, 29. 07. 1 970. DPT. il. Beş Yıllık Kalkınma Plim ( 1 960), s. 1 3 8 ve DİE., İstatistik Yıllığı, s. 1 68. 107
Tarım Kentleri
79
teşkilatlanmamış olduğu için, henüz 1 ,5 milyon hektar arazi 1 08 sulanabilmektedir. Sular akmakta, biz bakmaktayız.
3. Tohum Bire 5 - 1 O, bire 1 5 veren yerlerde yerli tohumlarımızın üretim
kapasiteleri
düşüktür.
Kızıl
hastalıklara mukavim
olduktan
Meksika
tohumluk
veya
Rus
ve
başka
sürme bire
gibi
25-30
buğdaylarından
bazı veren
istifade
edilmeye başlanmıştır. Fakat, bu işin de henüz başlangıcında bulunuyoruz. Nitekim 1 967'de 260 bin ton, 1 969'da da 400 bin ton tohumluk buğday dağıtılabilmiştir. 4.
Kredi Zirai küçük işletmeler, çok defa, yeni üretim yılına
borçlu,
tohumdan,
hastalıklarla
gübrelemeden,
mücadele
girmektedirler.
etme
ilaçlama
gücünden
ve
yoksun
tarımsal olarak
Çoğunluğu teşkil eden bu tip üreticilere
hükümetçe yardım etmek esası kabul edilmiştir. Fakat ad, küçük çiftçilerindir. Krediden istifade edenler, eskiden beri olduğu gibi büyük çiftçilerdir. 2.323 .39 1 çiftçi ailesinden 1 .083 . 728 krediden istifade etmekte 1 .239.633 aile istifade edememektedir.
1 967'de Ziraat Bankasının kredi miktarı
5,90 milyardır. Bunun 4 milyar küsuru Zirai donatım vesaire kredilere,
1 ,663 milyar lirası da 1 .083 . 728 çiftçiye kredi
olarak verilmiştir. civarında
kredi
Bölünürse, çiftçi başına 300-600 lira verildiği
görülür.
Bu
miktar
çiftçiyi
kalkındıracak bir miktar değildir. Belki bir harçlıktır.
ıos
Kuru Ziraat konusunda köylü de bilgisiz olup, kuru ziraat yapan Devlet Üretme Çiftl iklerinde, bire 20-25 alındığından habersiz bulunmaktadır.
Dr. Tahsin Ünal
80
İstatistikler, kredi alanlardan ancak % 25'inin istifade ettiğini % 7 5 ' i nin de daha köy döftmeden şehirde harcayıp bitirdiğini tespit etmiştir. Kredi alanların ortalama olarak % 50'si 300, % 25'i 700 ve % 25'de 700 mukabil
sadece
37
çiftçi
ailesi
+
almaktadır. Buna
630'ar
bin
lira
kredi
almaktadır. ' 09 Yukarda saydığımız faktörlerle beraber, kredi yetersizliği ve verilen kredilerdeki dengesizlik, elbette ki üretimi olumsuz yönde etkilemekle kalmamakta, kredilerin bir mal ipoteği karşılığında verilmesi, topraksız veya az topraklı
köylüyü
tefeciye
itmektedir.
Kredilerin,
tarım
üretimini artırabilmesi için, miras nedeniyle 1 6- 1 8 milyon parçaya aynlmış olan cüce işletmelerin, birleştirilmesinde ı zaruret vardır. ı o Milli gelirlerimizin % 70-75 ' ini tarımdan aldığımız, nüfusun % 72 ' si tarımla uğraştığı halde tarımsal üretimimiz yine de yetersizdir. 1 963 'te yıllık üretimimiz 1 O milyon ton iken beş sene sonra, artması icap ederken l 968 'de 9,5 milyon tona düşmüş, hızla artan nüfusu beslemek için 1 968 de 1 4, l 969'da 54 ve l 970'de 850 bin ton buğday ithal etmek zorunda kalmışızdır. Topraklarımızın verimsizliği, üretimimizin azlığını sadece bir, hatta birkaç faktöre bağlamak mümkün değildir. Topraklar İngiltere'de hektar başına 3585 kg., Hollanda'da 3000
kg.
vermesi
verirken; ne
sadece
Türkiye'de
hektar başına
susuzluk,
ne
de
1 2 1 0 kg.
gübresizliktir.
Verimsizliğin nedeni çok ve çeşitlidir. Ekilebilen 26 milyon hektar arazinin 109 ııo
yarıdan çoğu erozyona maruzsa,
Z. Bankası Genel MüdOrlOk Raporları. Z.Bankası Genel MOdOrlOk Raporları.
Ziraat
Tarım Kentleri
81
Bankası her sene 1 50 milyon lira tohumluk kredi verdiği halde, tüm ihtiyaç olan 400 bin ton tohumluğun ancak 1 00 bin tonu temin ediyorsa, yahut, Ziraat Bankası gübre kredisi verdiği halde; 1 965'de
1 20,
1 966'da
220
1 967'de
300,
1 968'de
470
1 969'da
730,
1 970'de
1 . 1 00 milyon TL
111
yine de gübrenin ismini ve önemini bilmeyen çiftçiler varsa, bilenler de,
Fransa'da hektar başına
Yunanistan'da 40 kg.
sunni
hektar
1 -3
başına
ancak
1 00,
İtalya'da 50,
gübre atılırken; Türkiye'de
kg.
gübre
atılıyorsa,
bunun
nedenlerini başka sahalarda aramak lazımdır. Keza Ziraat Bankası, Teçhiz kredileri (alet ve makine) olarak; 1 966'de
430,
1 967'da
500
1 968'de
6 1 5,
1 969'da
750
1 970'de
800,
Milyon TL. Kredi verdiği 1 ı .ı:
halde 1 970'de dahi ekilebilen 26 milyon hektar arazinin 20 milyon hektarı hayvanla ve karasabanla, 6 milyar hektar kadarı da traktörle ekiliyorsa, bunda başka nedenler aramak 1 1 1 Z.Bankası Genel Md.IUk Raporları 1 12 Z. Bankası Genel Mildilrlftk Raporları, Bankanın bir de kısa vadeli ve özel hayvancılık kredisi vardır. Bu da l 967'de 220, 1 968'de 300, 1 969'da 340 ve l 970'de 380 milyon TL.na çıkanlmıştır.
Dr. Tahsin Ünal
82
icap eder. Bu nedenler şunlar olabilir: Çeşitli isimler altında alınan bu krediler eşit olarak dağıtılmamaktadır. Krediler yerine değil, başka maksatlarda kullanılmaktadır. Krediler pratik ve imrendirici olmamaktadır. Köylü, babadan kalma bilgilerle,
usullerle
tarım
yapmakta,
ayağına
gelmeyen,
faydasını gözüyle görmediği _ çalışma şekillerine ve kredilere itibar etmemektedir. Örneğin; köylü elindeki en iyi buğdayı 70
kuruşa
satıp,
köyünden
kilometrelerce
uzakta
olan
"Tohum Islah Merkezleri"nden ilçeden veya Devlet Üretme Çiftliklerinden, Nakliyesiyle
1 1 0- 1 1 5
beraber
kuruşa
kendisine
tohum
1 30
almamaktadır.
kuruşa mal
olacak
tohumu almaktadır. Bu ona, pratik ve kolay gelmediği gibi kendi buğdayının bire 20-25 verdiğinde, çoğunlukla farkında değildir. Gübre problemi de bunun gibidir.
Bu itibarla
tarımda alt yapı konularını pratikleştirmek, köylünün ayağına kadar götürecek tedbirleri almak, yahut tarımsal alt yapı merkezlerini köye yaklaştırmak lazımdır. Ziraat Bankası 1 968- 1 970 döneminde Zirai Mücadele için her yıl 1 00' er milyondan 300 milyon, mücadele alet ve ekipmanları için de 50' şer milyondan 1 50 milyon TL. kredi verdiği halde tarımsal hastalıkların önü alınamamaktadır. Hayvancılığımız
da
yürekler
acısıdır.
1 958'de
besinsizlik, bakımsızlık ve ilaçsızlık yüzünden 11 milyon hayvan ölmüştür. Meralarımız ihtiyacı karşılayacak durumda değildir. Her sene biraz daha azaldığı gibi kendi başına terk edilmiş
olması
nedeniyle
meralarımız
ya
tamamen
kıraçlanmış veya besin değeri olmayan otlar kaplamıştır. 7075
milyona yaklaşan hayvanlarımızı
besleyebilmek için,
günde bir hayvana 1 ,5-2 kg. besin hesabıyla senede 1 60 mi lyon ton hayvan besinine ihtiyaç vardır. Halbuki halen
83
Tanm Kentleri
Türkiye'de çayır, yonca, fıg ve tabii ot gibi besin üretimi 1 41 5 milyon tondur. Kaldı ki, bu kaba yem (besin), hayvanın beslenmesi
için yeterli değildir. Nasıl insan için sadece
ekmek yeter besin değilse, hayvan için de kaba yem yeter besin değildir. Bu itibarla her hayvana en
az
500 gram arpa,
mısır, yulaf vb. gibi kesif yem hesabıyla, senede 35 milyon ton kesif yeme ihtiyaç vardır. Halbuki 1 962'de sadece �a üretimi 3 . 5 . 1 967'de de 3,3 milyon ton olmuştur. 1 3 yem fabrikasında da senede 3 1 O bin ton yem üretebilmektedir. Öteki kesif yem miktarları da bu kadar kabul edilirse 1 0- 1 5 milyon ton kesif yem eder ki, hayvanlarımızı kesif yemle beslemek için daha 1 5-20 milyon ton yeme ihtiyaç vardır. 1 97 1 'de 80.000 kümes hayvanı 1 2.000 koyun ve keçi, 4000 sığır, 4 1 O at hastalıklardan ölmüştür. Zarar 5, 7 milyon TL.dir. Ziraat Bankası hayvancılık için;
l 966'de
1 30,
1 967'de
1 70
1 968'de
1 95,
1 969'da
200
1 970'de
3 1 0,
Kredi
dağıttığı
halde
1 13
Milyon TL. ,
hayvancılığımız da olumlu bir
düzeye gelmemiştir. Başka memleketlerle karşılaştırıldığında acı gerçek bizi hayretler içinde bırakmaktadır. Hayvanlarımız
1 1 3 9- 1 0 Ocak 1 97 1 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi.
84
Dr. Tahsin Ünal
iyi beslenmeme nedeniyle et, süt, yün, vb. bakımlardan çok gerilerde ürün vermektedir. Örneğin: 1
Fransa'da
2
Danimarka'da
3
Almanya'da
4
Japonya'da
"
22 "
5
Türkiye'de
"
16 "
Bir Koyun Ortalama
64 Kg.
"
45 "
''
46 "
Gelmektedir. Sığırlarımız da bundan farksızdır: Bir Sığır Ortalama
275 Kg.
A.B.D.' nde
"
260 "
3
Almanya'da
"
245 "
4
Danimarka' da
"
242 "
5
Japonya'6a
"
242 "
6
Yunanistan' da
"
1 12 "
7
Tilrkiye'de
"
84 "
1
Fransa'da
2
gelmektedir1 14• Süt üretimi de ötekiler gibidir. Bir senede bir inekten; 1
Hollanda'da
4 1 50 Kg.
Süt
2
Danimarka' da
3740 Kg.
Süt
3
Belçika'da
37 1 0 Kg.
Süt
4
Polonya'da
2 1 4 1 Kg.
Süt
5
Çekoslovakya' da
1 820 Kg.
Süt
114
DPT., Köy Ve KöylO Sorunu ( 1 967),
s.
45-54.
85
Tarım Kentleri 6
Tunus'ta
7
Türkiye' de
..
1 1 30 Kg.
Süt
590 Kg .
Süt
alınmaktadır. ..
"Can boğazdan, süı besinden gelir." Son olarak şunu ilave edelim ki, Z. Bankası Genel Müdürlüğü'nün
raporlarından
anlaşılacağına
göre
Ziraat
Bankası doğrudan üreticiye, Tarım Satış ve Tanın Kredi Kooperatifleri eliyle 1 968'de 5, 1 969'da 7 ve 1 970 'te 1 0 milyon TL. civarında bir para dağıtmış görünmektedir. Bu kadar parayla memleketin tarımsal sahada kalkınmaması, akıllarına durgunluk vermekte, ister istemez bu paraların hedefine varamadığını, belli
zümrelerin elinde kaldığını,
yerine değil, başka sahalarda ve konularda kullanıldığını, hiç değilse bankanın kasalarında kaldığını izah eder. Değilse ortalama olarak her köye 1 00- J 50.000 TL. kredi düşmesi, bunun da köyü kalkındırması icap ederdi.
5. İşleme ve Pazarlam�
Ekilebilen 26 milyon hektar kadar olan arazinin,
büyük bir kısmı hala karısabanla ve hayvanla, bir kısmı da traktörle işlenmektedir. Gerçi zamanla traktör ve traktörlerin işlenen arazi miktarı artmakta ise de, hayvanla işlenen arazi miktarında önemli bir eksilme görülmemektedir.
1 940'da
traktör sayısı 1 066 iken, 1 960'ta 2 1 . 1 36 ve 1 967' de 75 bine yükselmiş, traktörle işlenen arazi miktarı 1 965 'te 4, 1 milyon hektar iken 1 967'de 5 .624 milyon hektara çıkmıştır. Buna mukabil hayvanla işlenen topraklar 1 965 'te de 1 8 ,2 1 2 milyon
Dr. Tahsin Ünal
86
hektara düşmüştür. 1 15 Fakat traktör sayısı artarken, çift sayısı 1 16 da 69.000 kadar artmıştır • Memleketimizde 433.2 1 6 işletmede insan, 2.554.4 1 6 işletmede
hayvan,
3 1 7.584
işletmede
traktör
gucu
kullanılmaktadır. Bu hal, işletmelerin % 80'ni hayvan, % 1 17 20'si traktör gücüyle i şleniyor demektir. Tarımda süratle %
80 makineleşmeye geçerken, köylüye, modem tarım
bilgisi vermekte zorluk vardır. Tabiatın kulu değil, hakimi olmalıyız. Devlet üretme çiftliklerindeki imkan ve bilgiyi Türkiye sathında yaymaya bakmalıyız. Halen üretici ile tüketici arasında bulunup emeğiyle değil,
sermayesiyle üreteni
ve
tüketeni
sömürerek para
kazanan bir aracı sınıf vardır. Üretici ile tüketici arasındaki fiyat farkı, üreticinin eline geçmemekte, sermaye birikimi yapmayan köylü, üretimini getirip, büyük pazarlarda satma imkan ve hürriyetinden mahrum bulunmaktadır. Köylerde satış
kooperatifleri
teşkil
edilmediğinden,
köylüler
üretimlerini tasnif etme, paketleme depolama nakletme ve pazarlama imkanlarından mahrwn bulunmaktadırlar. Borçlu olan köylü, üretimini ya daha tarlada, bahçede yeşilken veya çürümeden elden çıkarma kaygısına düşmektedir. Fiyatların ı ıs 116
14 Eyiili 1 969 Tarihli Milliyet Gazetesi. DİE., Tfirkiye İstatistik Yıllığı ( 1 968), s. 1 65 . 117 DİE. Tarım İstatistikleri Özeti, No: 506. önceden tedbir alınmazsa, tarımın makineleşmesi, bazı ekonomik ve sosyal olaylara sebep olabilir. Traktörü olanlar, çevrelerindeki meraları , boş arazileri benimseyebilir, arazi satın alabilirler. Araziler belli ellerde toplanır. Traktörün çoğalması, tembellerin adedini artırabilir. Üretici yerine tüketici hasıl eder. Kiracıları ve yarıcılan tasfiye ve bunları şehre itebilir. Köylerde ve şehirlerde çoğalan işçiler, politikacıların ve ideolojik akımların aleti olabilir. B. G. Tunalıgil, Ulus Gazetesi, 29. 07. 1 970.
Tarım Kentleri
87
istikrarsız olup dalgalanması, köylünün itimadını sarsmakta ve biran evvel malını ucuz dahi olsa elden çıkarmaya mecbur etmektedir.
6. İstihdam Top yekun kalkınmada olduğu gibi köy kalkınması konusunda da
istihdam
pek
önemli
konulardan
biridir.
Herkesi çalıştırıp, üretimi artırmak lazımdır. Köylerde milli enerji ve güç atıldır. 1 965 sayımlarına nüfus 9.75 1 milyondur.
�öre
11
tarım sektöründe çalışan faal
Köylerde 1 0-65 yaş arasındaki
çocuk ve yaşlıların da çalıştığı düşünülürse, bu miktarın 1 O milyonun üstünde olduğu kabul edilebilir. İnsan, toprak ve sermaye arasında bir mukayese edilirse, biz de tarımsal insan gücünün (iş gücünün) fazla olduğu görülür. Bu bir kişinin çalışıp beş kişinin hazır yemesi demektir. Tarımda az çalışma kendisini
"işsizlik''
şeklinde gösterir. Mevsimlik işsizlik, gizli işsizlik vardır. Köylerde
tek
ziraat
geleneği
devam
ettiğinden,
köylü
çalışmak istese de, iş bulamamaktadır. İnsan (iş) gücünün fazla, toprak ve sermaye gücünün az olması, köylerdeki gizli işsizliğin başlıca amilidir. Toprak ve sermaye olmadığından, insan
gücü,
beklemektedir.
1 18
atıl 1 19
durmakta
ve
hareket
edeceği
günü
DİE., TOrkiye İstatistik Yıllığı, s. 1 68. Tarımdaki nüfus 1 955'te %77,4 iken, 1 965'te % 72'ye düşerken sanayi de o/o 8,5'ten o/o 1 2'ye diğer sektörlerde ve aynı senelerde % 14,7 den % 1 5,80 yükselmiştir. Bu, bir gün Tilrkiye'de tanının yerine sanayi geçecek demektir. (DİE., TOrkiye İstatistik Yıllığı, s. 1 68) fakat 1
19
88
Dr. Tahsin Ünal Tarımdaki
ışsız
insanları
buradan
alıp
mesela
sanayide çalıştırmak, tüm tarım üretiminde bir azalmaya sebep
olmayacağı
gibi,
bunları
başka
bir
sahalarında
çalıştırarak milli üretimi artırmak mümkündür. Fakat o iş sahası nerede? ... 1 95 5 ' de köylerdeki gizli işsizliğin Haziran ve Temmuz'da 400 bin, Aralık ve Ocak'ta 7,4 milyon, 1 960'ta aynı aylarda 800 bin ve 8,3 milyon, 1 962'de ise 1 milyon, edilmiştir.
kış
1 20
aylarında
1O
milyona
yaklaştığı
tespit
Bu, muazzam bir insan gücünün israfı olduktan
başka üretime küçük bir katkıda bulunmadığı gibi tüketici duruma düşmesi, dolayısıyla kalkınma çabalarını ters yönde etkilemesi demektir.
7. Dünyanın Hali Mişigan Üniversitesi profesörlerinden Prof. John E. Neller,
"Dünyada en azından 350-400 milyon insan, kronik. kalori azlığından, 1, 5 milyar insan da yeter derecede protein "Et " besini alamadığı için beslenme dengesizliği sebebiyle ecel ile karşı karşıyadırlar. Bu/ara ilave olarak ekmek, yağ ve vitamin yetersiz/iği de insanları Azrail 'in kucağına itmektedir. beklemek lazımdır. "Bekleyen derviş murada ermiş, bekleyen derviş beklerken ölmüş de," derler. 120 Bu kadar insanı bir anda, mesela sanayi sahasına aktarmak ve rantabıl bir şekilde çalıştırmak da zordur. Çünkü sanayi veya başka sektörlerimiz, bu kadar insan gücünü emmek kapasitesinde mahrumdur. Sonra bu eğitim meselesidir. Bu itibarla hiç olmazsa şimdilik, bu insanları tarımda bırakmak, fakat verimi artırmak için ancılık tavukçuluk, sebzecilik gibi çeşitli ziraata gitmek, halıcılık, kilimcilik, turistik eşya imali gibi mahalli sanatları geliştirmek yollarına girmek ihmal edilmeyen çalışma mahalleridir.
Tarım Kentleri
89
Dünyada her sene 60 milyon metre küp protein tüketilmektedir. Nüfus artışı sebebiyle bu miktar 1975 ortalarında 70 milyon 1 987 'de 85 milyon metre küpe çıkacaktır. o halde dünyadaki insanlar el, ekmek, yağ ve vitamin azlığı sebebiyle, atom tehlikesinden önce, açlıktan ölmek tehlikesiyle, burun burunadır. Önümüzdeki yıllarda pek çok miktarda çocuk ölümü olacaktır. Büyükler için sari hastalıklar çıkacak ve insan ömrü kısalacaktır" diyor. 1 2 1 Bu sebeple ey insanlar durmayınız. Çalışınız, ekmek, et, yağ ve vitamin üretimini artırınız. Hastalıklarla ve ölümle mücadele ederek ömrünüzü artırmaya bakınız. 8.
Bizim Halimiz Dünya
milletleri
içinde
bize
de
"Geri Kalmış
Türkiye" denilmesi sebepsiz değildir. Şu ihtiyar dünya üzerinde bizim, Türk Milleti 'nin gerek üretim ve tüketim, beslenme ve beslenmeme ve gerekse sağlık ve hasatlık bakımlarından halimiz, hiç de iç açıcı değildir. Bu dertlere, deva arayanlar var mıdır? .. Yoksa yine dertler teessürle dinlenildikten, sefaletler sessiz sedasız seyredildikten sonra hiçbir şey yokmuş, vatan mamur, millet müreffehmiş gibi, yine
parti
münakaşalarına, yine
dönülmektedir?. . .
Bunların
sen ben
cevaplarını
kavgasına mı okuyucularımız
versinler. Biz yalnız şunu ilave etmekle yetineceğiz: 27 Eylül 1 974 'te iki seneden beri kıtlıktan perişan bir halde
olan
köyüme
gittim.
Ağabeylerim
köyde
çiftçi
geçinirler. Traktörleri, harman makineleri, genişçe arazileri ve 400 koyunları var. Bu çiftçi aile 1 974 sonbaharında 2000 kilo buğday kaldırmış, bunu da kış yiyecekleri için un 121
27 Mayıs 1 974 Tarihli Dünya Gazetesi.
90
Dr. Tahsin Ünal
öğütmüşler.
Ekecek tohumluk buğdayları, tohum alacak
paralan yok. Tarlalar boş duruyor. 400 koyundan 200'ünü yaz yiyecekleri, giyecekleri ve sair zaruri ihtiyaçları için, 200-225 TL. ' dan satarak elden çıkarmışlar. 30 tanesi ölmüş. Geri kalan 1 70 koyunu da ilk fırsatta satıp, hem tarlaları için tohumluk buğday temin etmek hem de ot, saman ve arpa gibi hayvan
yemi
masrafından
kurtulmak
emelindedirler.
Bankaya, tefeciye olan borçlarının miktarı 45.000 TL.dir. öylece duruyor. Köyde, kışlık unu olmayan bir çok ailenin bulunduğunu söylediler. Tarlalar bomboş. Gerek mera arazilerin gerek mera arazilerin üzerinde diş kurcalayacak bir çöp yok. Rüzgar erozyonuna
uğramış
topraklar.
Kıraçlaşmış,
bozarmış,
kupkuru topraklar, kırlaşmış topraklar üzerinde, bir deri bir kemik kalmış, cılız, sıska ve hastalıklı koyunlar, sığırlar ve insanlar... Üstleri başlan pejmürde, güneşten yüzleri kararmış ve kavrulmuş kız ve erkek yeğenlerim ve sair köylüler ve onların benzetmek için olmasın, tavşan yavrusu gibi yeni doğmuş çocuklar
..
1 22
Bu yavrular, anaları besinsiz, anaları
sütsüz olduğundan ve şehirlerde olduğu gibi çocuk mamaları alacak maddi imkanlardan mahrum oldukları, dolayısıyla 122
Ankara 'ya döndüğüm gün televizyonda, tahtından indirilen Haile Selase'nin Habeşistan' ına ati bir film gösterildi. Filmde, bakar iki gözü, 35 cm boyunda, bir deri bir kemik cılız, sıska. Habeş analarının yavrularını gösteriyordu. Görenlerin kalbi sızlamış yüreği parçalanmış, buna sebep olanlara lanet etmiş olmalıdır. Ey TRT, neye uzağa Habeşistan'a gidiyorsun? Bunların Anadolu'da daha orij inal örnekleri var. Onları al gel. Onları görmeyenlere göster. Türk Milleti'ni idareye talip � tar, milletin ne halde olduğunu görsünler de, buna bir hal çaresi bulsunlar. 2 1 Ekim 1 974'te TRT. Bu sefaleti "pamuk işçi/erı"' diye gösterdi.
Tarım Kentleri
91
doymadıklanndan, Ankara'da
durmadan
sızlanıyorlar.
Aynı
gün
"Dünya Çocukları Günü" kutlanıyor ve parti
liderleri sen ben kavgası sebebiyle hükümeti kuramıyorlardı. Yukarıda
izahına
çalıştığımız
tablo
yalnız
kendi
ailemizin ekonomik, besin ve çocuklarının tablosu değildir. Bu tablo, son iki seneden beri Orta Anadolu ile Doğu Anadolu'da sık sık görülen binlerce sefalet tablosundan bir tanesidir. Türk Milleti % 2,5-3 oranı ile çok türeyen bir " millettir. Fakat çocuk ölümü de, şehirlerde % 1 6- 1 7, köylerde ise % 26-30 oranı ile çok olan bir millettir.
1 23
Köylerde ekim mevsimi gelmiş geçiyor. Kış süratle yaklaşıyor. geçireceğini,
Bendeniz
köyde
ne yiyeceği
ne
iken,
köylünün
ekeceği konusu
kışı ile
nasıl kimse
alakadar olmuyordu. Köylüler, "belki öğütür, " yeriz diyorlardı.
tohumluk buğday verirlerse un
9. Kıtlık Dönemleri Bugün bilimsel
·
araştırmalarla tespit edilmiştir ki,
ihtiyar dünyamız periyodik olarak her 40-50 senede bir kere, 3-5 sene için bir kıtlık dönemine girmektedir. Yine tespit edilmiştir ki, bu periyodik kıtlık dönemine Amerika 50-60 senede, Avrupa 40-50 senede, Anadolu (Asya) 30-35 senede bir kere girmektedir. Kıtlık dönemi Amerika'da 1 -2 sene, Avrupa'da 2-3 sene, Asya'da ve Türkiye' de 3-4 sene devam etmektedir. Tabii bunun sebepleri göklerde olduğu kadar, aynı zamanda yerlerde ve . tohumlardadır. Göklerde olan sebepleri, dünyanın dönüşü, mevsimlerin oluşu, rüzgarlar, 123
1 8 Ekim 1 974'te Televizyonda TUrkiye'de çocuk ölUmilnün 6 da l yani % 1 6 olduğundan bahsediliyordu.
Dr. Tahsin Ünal
92
yağışlar ise, yerlerde olan sebepler de yormanlar, kıraç ve bozkır ovalar, çöller, toprağın kültüve edilip edilmemesidir. Toplumda olan
sebepler
ise
insanların toprak ilminden
anlayıp anlamaması, toprağa bakılıp bakılmaması, toprağın beslenip beslenmemesi, büyük savaşlar ve nihayet yarını düşünmeye
insanların
ihtiyatsızlıklarıdır.
Bu
itibarla
periyodik olarak gelen kıtlıkların kısa veya uzun sürmesi sadece tabiatın değil, biraz da insanların elindedir. Bunun
en
canlı
örneğini,
bilimsel
araştırmalarla
beraber kutsal kitabımız olan Kur'an'da da görmekteyiz:
"Firavun, rüyasında yedi semiz öküzü, yedi zayıf öküzün yediğini, buğdaylı yedi yeşil başağı, buğdaysız yedi kuru başağın yok ettiğini gördü. Firavun rüyasından korktu. Müneccim/erinden, bu rüyanın tabir edilmesini istedi. Kimse rüyayı tabir edemedi. Zindanda bulunan Yusuf'u getirdiler. Hazreti Yusuf rüyayı tabir etti. Bu rüyada korkulacak bir taraf yoktur. Yedi sene (belki otuz yedi sene) bolluk ve bereket, yedi sene kıtlık olacaktır. Bolluk senelerinde ambarlarınızı (silolarınızı) başkalarından ayırmadan buğdayla doldurunuz. Kıtlık senelerinde hem kendi milletinize verir, doyurursunuz, kıtlık çekmezsiniz, hem de sizden buğday alamaya gelen komşu milletlere satar, hazinenizi para ile doldurursunuz. Darlık çekmezsiniz" dedi.
1 24
Görülüyor ki, kıtlık senelerinin periyodik olarak gelip gittiği
bilinirse,
bolluk
senelerinde
alınacak
bilimsel
(Buğdayı başağından ayırmadan ambara koyunuz diyor. Bu 124
S. Tevfik, Türkçe Kur'an-ı Kerim, İstanbul, 1 926 , Yunus Suresi, Ayet: 42-49.
Tarım Kentleri
93
bilimsel bir tedbir olmalı) tedbirlerle hem kıtlığın önleneceği, hem d� başka milletlere buğday satarak para kazanılacağı açıkça izah ediliyor. 1 O.
Allah Ne Diyor Dinimiz
bize,
tarımımızı,
tarımsal
üretimimizi
arttırmak için bilimsel araştırmalar kadar önemli, bilgiler ve fikirler vermektedir.
Eğer bilimsel
dini görüşlere
sahip
Müslüman aydınlar isek, önce ulvi dinimizi, sufli siyasi emellerimize alet etmenin, Allah katında günah, halka karşı çirkin
ve
ayıp
olduğunu
bilmeliyiz.
Kur'an' ın
sadece
camilerde ve ibadetlerde okunan bir dua kitabı olmadığını, bir ilim ve kültür kaynağı olduğunun bilinci içinde olmalıyız. Kur'an'daki bilgi ve kültürden istifade ederek kendimize çeki düzen
vermek,
ondaki
ilahi
ve
ilmi
bilgilerle
halkı
aydınlatmak, herkesten önce aydınların görevi olmalıdır. Aydın, halkı camide namaz kılarak, Kur'an' dan bir sure okuyarak, siyasi emelleri için aldatmamalıdır. Bakınız Allah tarımcılık hakkında neler diyor:
"Siz, biz bir türlü yemek ile olmayız. Bize sebze, kabak, buğday, fasulye, mercimek, soğan, patates gibi toprakta bitenlerden 5 verin, dediniz. 1 2 Siz istediniz de biz vermedik mi? 126 Kalbleri iman, (kafa/an bitşp ile dolu olanların mahsulleri iki misli ve iri taneli olur. 1 7 Kalb mahsulünüz bol, rızkınız bereketli 1 25 S. Tevfik, TDrkçe Kur'an-ı Kerim, İstanbul, l 926, Bakara Suresi, Ayet: 6-6 1 . 1 26 S. Tevfik, TDrkçe Kur'an-ı Kerim, İstanbul, 1 926, Raht Suresi, Avet: 20-30. . 12, S. Tevfiile, Türkçe Kur'an-ı Kerim, Istanbul, 1 926, Bakara Suresı, Ayet: 26 1 . .
Dr. Tahsin Ünal
94
8 olsun. 1 2 Allah dilediPıine bol, dilediğine (bilgisizliği sebebiyle) az rızk verir. 29 Biz su ile her şeye hayat verdik. Her şeyi suda ha/kettik. 1 30 Sizi yeryüzünde iskan ettik. Orada size bol ve çeşitli maişet verdik. Maişetlerinizi ne yaf'lması gerekirse öğrenerek artırınız ve bize şükrediniz1 3 . Sizin yeryüzündeki maişetinizin sebeplerini de hazırladık. " 132 Kur'an'da bunlara benzer daha yüzlerce ayet var. Biz bu ayetleri tefsir etme salahiyetine sahip değiliz. Bunu ehline bırakırız. Fakat ayetlerden açıkça anlaşılıyor ki, insanlar yalnız ve bir türlü yemek yemeye razı olmamışlar. Toprakta biten bütün buğday, sebze ve meyve çeşitlerini istemişler. Allah da siz istediniz de biz vermedik mi? diyerek, her şeyi vermiştir. Buradaki istemek, el açıp Allah'a dua etmekten ziyade,
adı
geçen buğday, sebze
ve meyveleri,
onların
yetişmesi için toprağın kültüve edilmesini, tarım bilgisini elde etmeyi istemek ve bunu yapmak demektir. Çünkü Cenab-ı Hak,
"Ben dilediğime bol, dilediğime az rızk veririm. Fakat dileyene, isteyene bilgi veririm . " diyor. O halde .
mahsulü de, parayı da ve ilmi de Allah veriyor. Lakin parayı, zenginliği Al lah dilediğine, fakat bilgiyi,
"Allah 'ım bana bilgi ver. Akıl, feraset ve tefekkür ver" diye, isteyene veriyor. 128
S. Tevfik, Tü rkçe Kur'an-ı Kerim, İstanbul, 1 926, Bakara Suresi, A�et: 266. 12 S. Tevfik, Tü rkçe Kur'an-ı Kerim, lstanbul, 1 926, Bakara Suresi, Art: 26-29. 13 S. Tevfik, Türkçe Kur'an-ı Kerim, lstanbul, 1 926, Enbiya Suresi, Ayet: 25-32. 1 3 1 S. Tevfik, Tü rkçe Kur'an-ı Kerim, lstanbul, 1 926, Araf Suresi. Art: I 0- 1 8. . 1 3 S. Tevfik, Türkçe Kur'an-ı Kerim, lstanbul, 1 926, lstanbul, 1 926, H icr Suresi, Ayet: 1 9-25.
Tarım Kentleri
95
Bu, dolayısıyla Allah'ın istediğine, yani bilgisi, çalışması ve
ahlakı ile Allah'ın hoşuna giden insan ve toplumlara bol rızk, bereketli mahsuller vermesi demektir. İstemediğine de, yani
cehaleti tembelliği, kötü davranışlarıyla Allah'a kendisini, sevdiremeyen,
Allah'ın
hoşuna
gitmeyen
insana
yahut
toplumlara az rızk ve mahsul vermesi demektir. Allah,
insanın rızkını tepsiye koyup insanın önüne getirmez. Rızk
isteyen, Allah'ın yanına gider. Allah'ın,
"çalışınız, bilgi iyi insan, yahut toplum olunuz" şeklindeki
öğreniniz,
emirlerini yerine getiren, Allah 'tan
Nitekim,
rızkını
kendisi
alır.
"Kalplerinizi temiz, kafalarınızı bilgili tutunuz. Bilgilerinizi (tarıma, sanayiye vb. ait bilgilerinizi) artırınız ki, mahsulünüz bol, rızkınız bereketli olsun," buyuruyor. Allah, bilgiyi isteyene verdiğine göre, bilgi sahibi olan insan haşa Allah'tan zorla rızkını alıyor, mahsulünün bereketli
yapıyor, demektir. Tarım hakkında bilgisi olan, toprağı tahlil edebilen, tohumlamayı, ilaçlamayı, gübrelemeyi, sulamayı,
pazarlamayı, bilen Allah 'tan zorla rızkını almış, mahsulünü bereketli yapmış olur. Allah isteği ve bilgiyi esas kabul eder. İsteyeni ve bunda azimli, sebatlı olanı eli boş çevirmez.
Bilgili olarak çalışan çok, bilgisiz ve tembele az rızk verir.
"Size yer yüzünde maişet verdik. Maişetinizi, ne yapılması gerekiyorsa, yaparak artırınız ve şükrediniz. Biz mahsul ve maişetiniz bol olsun diye sebeplerini de hazırladık" buyuruyor.
Bilimle
bu
sebepleri
bulmak,
mahsulü
bol,
maişeti bereketli bir hale getirmek, biz insanlara kalmıştır.
Dikkat edilirse görülür ki, bilimsel araştırmalarla, maişet ve
mahsul yetiştirmenin sebeplerini bulan, zemini hazırlayan, isterse
Allah'a şirk
düşmanı
olanlar
koşanlar,
bile
olsa,
sevgili Peygamberine can
mahsullerini
bol,
rızklarını
96
Dr. Tahsin Ünal
bereketli
kılmaktadır.
Hıristiyan
alemi
ve
İ srail
bunun
örneğidir. Şu ayetlere bakınız: "Biz denizleri de, nehirleri de (ve yeraltı sularını da) emrinize tabi kıldık. 1 33 Onlardan içiniz. Hayvanlarınızı, ektiklerinizi sulayınız. Su ile size buğday, sebze ve meyve verdik. JJ4 Kurumuş toprak sulanınca, toprak harekete gelir. Kabarır ve görenleri sevindirecek mahsul bitirir. JJ5 Biz, gökten su indirdik. Yeraltından menbaalar çıkardık. Yer üstünde ve yeraltında nehirler akıttık ve bunları sizin emrinize tabi kıldık" 136 Bu
ayetler
açıkça
sulu
tanına
önem
vermemizi
söylüyor. Allah bize,
"yeraltında ve yer üstünde nehirler akıttık. Bunları boşa akıtmayınız. Yer üstündeki suların önüne barajlar yapınız. Sulama tesisleri kurunuz. Kendiniz içtikten başka, hayvanlarınızı ve mahsulünüzü sulayınız. Kuyu kazınız. Yeraltı sularınızı pompalarla çıkarınız. İstifade ediniz. Sulu tarım yapınız. Gökten yağmur yağacak diye bekleyiniz," diyor. "kan
Toprak o kadar güçlü, o kadar değerlidir ki, halk bunu eksen can biter" diye ifade etmiştir. İnsan bile topraktan
yaratı lmıştır. 1 33
Toprak,
insan
dahil
her canlının anası ve
Aynı Eser, İbrahim Suresi, Ayet: 30-34. Aynı Eser, Nahl Suresi, Ayet: 8- 1 3. 135 Aynı Eser, Haç Suresi, Ayet: 75. 1 6 3 Aynı Eser, Zümre Suresi, Ayet: 2 1 , Cin Suresi, Ayet: 1 -20. 134
Tarım Kentleri
97
cevher-i aslisidir. Allah, ölmüş toprağı her zaman diriltir. Fakat insanlar, bilgisizlikleri, tembellikleri sebebiyle dirilen toprağı
her
zaman
öldürmeye
çalışırlar
da
toprağı
öldürdüklerinin farkında bile olmazlar. Mesela, başka bir yerde de izah ettiğimiz gibi Türkiye'nin topraklan uzun yıllardan
beri
erozyon
hastalığına
yakalanmış,
felç
vaziyettedir. Geçmişin cehaleti, bilgisizliği, tembelliği ve takdirsizliği bugün de devam etmektedir. İ srail çölleşmiş Filistin'de gülistan ve bereket yaratırken, biz bilgisizliğimiz ve tembelliğimiz sebebiyle bereketli ve gülistan memleketi, çölleştirmekteyiz. Türkiye'mizde erozyon sebebiyle her yıl 450 milyon ton toprak akıp gitmekte ve kaybolmaktadır. Türkiye 'nin yüz ölçümüne göre, bu yılda 1 ,5 milimetre, 6-7 yılda 1 O, 70 yılda 80 cm. toprak kaybı demektir.
137 Bu,
1 890'dan bu yana ekilen topraklarımızın üzerinde 80 cm. toprak
kaybolmuş,
Türkiye
bozkırlaşıyor,
çölleşiyor,
demektir. Topraklarımızın yüzünde verimli toprak kalmıyor. Erozyon sebebiyle kayboluyor. Fakat biz bunun farkında değiliz. Yarının Türkiye'sini kuracak olan nesiller, bu ve buna benzer
yüzlerce
hastalığın
ilacını
bulup
tedavi
etmek
zorundadırlar. Yarının Türkiye'sini kuracak olan nesiller, Türk nüfusunun % 70'inin köylü olduğunu, bunun 3 8-40 milyon nüfusta, 27-28 milyonunun köylü olduğunu, 27- 1 8 milyon köylüyü kalkındırmadan, Türkiye'de bir kalkınmadan bahsedilemeyeceğini bilmeleri gerekir. Yarının Türkiye' sini
1 3 7 Anadolu'nun toprakları 1 600'den sonra yavaş, 1 700'den sonra hızla Erozyona tutulmuştur. 1 600'den yana topraklarımız 3 metre 30 cm. aşınmıştır.
98
Dr. Tahsin Ünal
kuracak olan nesillerin köylerde yaşayan ve tarımla uğraşan 27 milyon köylünün: 1 . 1 milyonunun yıllık gelirinin 5 1 .000 TL. olduğunu, 2. 6 milyonunun yıllık gelirinin 7.420 TL. olduğunu, 3 . 1 2 milyonunun yıllık gelirinin 1 . 1 20 TL olduğunu, 4. 8 milyonunun yıllık gelirinin 5.000 TL. olduğunu bilmelidir. Özet olarak 27 milyon köylünün 26 milyonunun aylık gerinin 600 ve daha aşağı olduğunu bilmeleri gerekir. Biz köylü milletiz. Köylü hükümeti kuracağız. Millet olarak, hükümet olarak yüzümüz ve kalbimiz köye dönük olacaktır. Bu davanın halli, bizden Mevlana fazileti, Yunus Emre feragati, Hazreti Muhammet
ımanı,
Dede Korkut
bilgisi istemektedir. 11.
PLANLI DÖNEMDE KÖY Şimdiye kadar köyün kalkınması için yapılan çabalar
planlı değildi. Planlı bir kalkınma devrine girilince, köy kalkınması hakkındaki düşünceler daha çok yüze çıktı. İ lmi tetkikler yapıldı. Köylerin ekonomik,
sosyal ve kültürel
seviyesi ve geriliğimizin, güçsüzlüğümüzün kökenlerinin köylerde olduğu anlaşıldı.
"Sosyal adalet, fırsat eşitliği, toplum kalkınması, toprak ve tarım reformu, tarımda alt yapı, köy birimleri, çekici köy merkezlerinin kurulması, imkan davası, köyler ve şehirler arasındaki dengesizlikler v. b. " gibi sloganlar ortaya atıldı. Ortaya atı lan fikirlerin bir çoğu halledilmek üzere, 1 ve il inci Beş Y ılhk Kalkınma Planlarına girmiş, fakat bazı küçük hesaplar ve politik mülahazalarla
fiiliyata
geçirilememiştir.
yavaşlatılmış, aksatılmış veya yolundan saptırılmıştır.
Plaruar
Tarım Kentleri
99
A. BEŞ YILLIK KALKINMA PLANI139 Ana hatlarına temas edeceğimiz 1 inci Beş Yıllık Kalkınma Planında:
"Demokratik düzen içinde, kalkınma sağlayacak ve sosyal adalet gerçekleştirilecektir. Kalkınma çalışmalarına, halkın da iştiraki sağlanacak, böylece hem devletin yükü hafifletilecek, hem de atıl duran milli enerji harekete geçirilmiş olacaktır. Çalışmalar dağınıktır. Bakanlıklar arasında olduğu gibi aynı bakanlığın müdürlükleri arasında bile bir koordine yoktur. Bu para, emek, insan gucu, malzeme ve · araç israfına sebep olmaktadır. Programların, bütün illeri içine alması için gerekli tedbirlere baş vurulacak ve 1 967-1 977 döneminde, programlar bütün köyleri ıçıne alacak şekilde uygulanacaktır" denildiği ve özellikle, "Normal kalkınma yolu ve hızı ile davanın halledilemeyeceği, özel yöntemlerin ele alınması zarureti vardır. Köyler dağınık olduğundan rasyonel bir hizmet götürülmemektedir. Köylerin sosyal yapıları göz önünde tutularak bir yerleştirme politikası takip edilerek, bu konuda araştırmalar yapmak" esasları kabul edilmiştir. 140 "Özel yöntem olarak işgücünün değerlendirilmesi, iş sahalarının yaratılması, eğitim ve kooperatifleşme, Bakanlıklar arası kalkınma kurulları" tavsiye ediliyor bu çıkar yol olarak kabul e4iliyordu. 141 1. Beş
Y 1llık Kalkınma Planında en önemli fikir, "normal kalkınma yolu ve hızı ile dava halledilemez. Özel yöntemlerin ele 1 39 DPT., 1. Beş Yıllık Kalkınma Plinı ( 1 963-1 967), s. 1 0- 1 05 . 140 Aynı eser, s. 1 0 1 - 1 05 . 141 S . Çağlar, Toplum Kalkınmasında Başarı Yolları, Ankara, 1 969. Köy kalkınmasına karar veren bir hUkilmet için bu eser ciddi bir rehber olabilir.
100
Dr. Tahsin Ünal
alınmasında zaruret vardır. Köyler dağınıktır. Bir yerleştirme politikası takip edilmelidir" fikridir. Planda buna önem ve ağırlık verilmeli idi.
Yalnız bu değil, planda
yapılacağından bahsedilen işlerin pek çoğundan dönülmüş ve plan
hedefinden
saptırılmıştır.
Planı
hazırlayan
veya
hazırlatanlar, aradan 7 sene geçtiği halde, planda bahsi geçen teşkilatın
kurulması
ıçın,
özel
bir
kanun
bile
çıkaramamışlardır. Halbuki o günlerde "köyün hizmetleriyle yakından ilgili 70 bin memur ve 9, 5 milyar lira para vardı". ı42 Yapılacak iş, özel bir kanun ve teşkilatla bu memur ve parayı koordine ederek, yüzünü köye çevirmekten ibaretti. Planın uygulanması da bunların teyit etmektir. Mesela planda hiç yeri
kabul edilmif. . ı çıkarılmıştır. ı
4
,'3okken, 3
1 964'te' altı y�rde pilot bölge esası
1 965 'te
de
pilot bölge miktarı
l 7'ye
"Köye götürülmesi icap eden hizmet ve yatırımlar, ora halkının gönüllü iştirakine bağlanmış, böyle yapan köylerin çalışmalarım radyo ile ilan etmek yoluna gidilmiştir. ,,ı45 1 966'da da, "köy topluluklarını tümünü içine alacak şekilde yeniden düzenlenmesinden yol, su ve elektrik birimlerinin kurulacağından ve buna ağırlık verileceğinden bahsedilmiş" ise de, ı46 bundan da olumlu bir sonuç çıkarmıştır. Görülüyor ki, tespit edilen plana rağmen, plan hedefinden saptırılmış, pilot bölge kalkınmasına gidilmiştir. 42
F . Yavuz, Memleketim izde Toplum-Köy Kalkınması, Ankara, 1 969, s. 23. 1 4 3 Bunlar, Antalya, Çukurova, Mannara, Muş, Doğu Karadeniz ve Orta Anadolu bölgeleri idi. 144 1 965 Uygulaması, s. 393-395. 4 1 5 1 964 Uygulaması, s. 256-257. 4 1 6 1 966 Uygulaması, s. 683-685. 1
Tarım Kentleri Pilot
bölge
kalkınmasına
101 kalkınması hem
da
başlamak
hedefine icap
varamamış,
ederken,
köy
bölgecilikle
yaptırımlar malzeme, araç, personel ve emek parçalanmış,
bakanlıklar arası koordine edilmemif ve köy kalkınması, ikinci, hatta üçüncü plana itilmiştir. 14
Hele toprak ve tarım
reformuna hiç başlanılmamıştır. 8. il.
BEŞ YILLIK KALKANMI PLANI148 Plan hazırlanmadan önce köy kalkınması konuları
" Özel bir ihtisas komisyonuna" hazırlatılmıştır. Komisyon, "kitleye mal edilen kalkınma hareketleri, memleket sathına yayılmalı, 1 9 7 7 ye kadar bütün köyler bir program dahilinde yönetimin içine alınmalıdır. Koordinasyondaki pürüzler giderilmeli ve köy kalkınması özel fonlarla desteklenmelidir. Bir kalkınma enstitüsü kurulmalı, çabalar tesadüfe bırakılmamalıdır. Köy, ilçe, ve il merkez kalkınma kurulları kurulmalı. Destek fonları yukarıdan gelip aşağıya 149 sarfedilmelidir" gibi esaslar tespit edilmiş, fakat planı hazırlayan veya hazırlatanlar, bunlara itibar etmemişlerdir. Planda daha çok
"insan-toprak ve insan-hayvan ilişkileri, eğitim, kredi, tarımda alt yapı ve köylerin su, yol problemleri üzerinde durulmuş ve köylerimizin genel bir tablosu da 1 50 çizilmiştir." il. Beş Yıllık Kalkınma Planında yuvarlak kelimelerle yapılan vaatlerin da çoğu yapılamamıştır. Hala oyalanmakta, 147 F. Yavuz, Amme İdaresi Dergisi, Cilt 2, Sayı: 1 1 1 0- 1 7. 14 8 DPT. 11. Beş Y ıllık Kalkınma Plinı, 1 968- 1 972, s. 365-369. 149 F. Yavuz, Memleketimizde Toplum Köy Kalkmması, s. 86.
ı so Bu genel tablo, özetlenerek plana geçmeden önce 2 1 Ağustos 1 967
tarih ve 1 2679 sayılı Resmi Gazete'de ayn�n neşredilmiştir.
Dr. Tahsin Ona/
1 02
memleketi kapsayan bir kalkınma dönemine girilmemektedir.
I. Beş Yıllık Kalkınma Planında, köy kalkınmasını çözecek açık ve belli fikirler, il. Beş Yıllık Kalkınma Planında, dağıtılmış, müphem, mütereddit ve sisler içine itilmiştir. Aradan geçen 7 yıl içinde köy için çok şeyler yapılması mümkün iken, pek az şey yapılabilmiştir. Bunun nedenlerini bulmak zordur.
Belki
de köy
kalkınmasından, bizim anladığımız mana ile hükümetlerin anladığı mana arasında fark vardır. Onlar, bir kaç şehir ve köyün
kalkınması
için
yapılan
yatının
ve
çalışmalara
kalkınma diyorlar. Biz ise, "top yekun köyleri kalkındıracak bir döneme girmeli ve bunu yapmalıyız. Kalkınma budur. Öteki, oyalanma ve israftır, " diyoruz. 1. Beş Yıllık Kalkınma Planını
hazırlayanlar,
klasik
düşünmüşlerdir. 151 Planda bahsedilen
hükilmetler
gibi
"merkezi, il, ilçe ve köy kalkınma kurulları da henüz bir kanunla kurulmadığı gibi"' mevcut
yatırımlar dışında, yatırımlarda şimdiye kadar yapılmamıştır. 1 52 Gönüllü eğitimler ve kurullar kurulması ıçın
çalışmaktadır.
Bu
da
mahalli
olmaktan
ileri
gidememektedir. Atatürk'ün kalkınma için çizdiği plan ve gösterdiği yol,
"milletçe çalışarak, millf kuvvet, enerji ve malf imkanları belli noktalar da toplayarak çalışma/(' esaslan çoktan terk edildiği gibi az çok bunun paralelinde hazırlanmış olan 1. Beş Yıllık
Kalkınma
bulunmaktadır. m
Plfuıı
da
hedeflerinden
saptırılmış
F. Yavuz, aynı eser, s. 96-97. Şimdiye kadar derken, l Temmuz l 970 tarihinden önceki tarihi kastediyoruz. m
Tarım Kentleri
1 03
C BU YOL ÇIKAR YOL MUDUR? Tarım sektöründe % 80 oranındaki .
büyük bir çiftçi
kitlesi, cüce işletmelerde sadece kendisi için ekim biçim yapar, tarım gelirlerinden hissesine mukabil
% 20 düşerse, buna
% 20 oranında bir çiftçi ailesi Pazar için ekim biçim
yapar ve sefahat hayatı yaşarsa, bu yol çıkmaz yoldur. İ nsanın, insanı sömürmesi devam eder, gider. 1 963 'de tarım gelirleri 6 milyar 1 72 milyon lira, vergileri de 1 milyar 1 44 milyon lira olarak hesap edilmişti. Hasat sonunda 1 25 milyon lira gelir gösterilmiş ve
bundan da 24,2 milyon lira vergi ödenmiştir. 153 Keza ilmi tetkiklerden,
batın
gelirlerinden, ancak
sayılır
büyük
çiftçilerin
%
1 00
% 3 'ünü tarım yatırımlarına ayırdıktan
sonra geriye kalan yüzde 97' sini lükse ve sefahate sarf ettiği
anlaşılmaktadır. 1 54
Karlar,
yeni
yatırımlara değil,
büyük
şehirlerde köşkler ve yalılar inşasında, araba sefalarında israf edilmektedir. Kredilerden de aslan payı alanlar bunlardır. Çiftçi ailelerin büyük bir kısmı 1 936' da 3 00 lira kredi alırken sadece 37 çiftçi ailesinin bir senede 630.000'er lira aldığına
yukarda işaret edilmiştir. 155 Bu yol elbette ki çıkar yol değildir. Bu kırık kağnı ile yol alınmaz. Karma ekonomiye önem veren devlet,
1 963 - 1 968
döneminde tarım için 1 O milyar, 1 968- 1 972 döneminde 1 7 milyar yatının yapmış ve yapmayı taahhüt etmiş, özel sektör ise birincisine 3 , ikincisine 5 milyar lira ile iştirak etmiştir. Özel sektörün daha fazla iştirak etmesi lazımdı. Çünkü, 153
DPT., 1 966 Gelir Dağılım Araştırmaları,
Aynı eser, s . 52-53. ı s s Aynı eser, s. 52-53. 1 54
s.
12.
1 04
Dr. Tahsin Ünal
kredilerin en çoğunu alan ve karlarının % 97' sini sefahat hayatında israf edenler bunlardır. Devlet özel sektörün bu tutumundan
memnun
olmamış,
özel
sektörün
tarımda
yapması icap eden işleri de üzerine almış;
" Yem Sanayiini , Et-Balık Kurumunu, süt, bira ve şarap fabrikalarını, tarım ilaçları sanayiini" kendisi kurmuştur. Bu yol üzerinde yürümeye devam edebilir mi? Bu karma ekonomi değil, oy karşılığında
devlet
kesesinden
şahısları
zengin
etmedir.
Devlet, sanayide ve tarımda kendisinin ve özel sektörün yapacağı
işleri
kesin
hatlarla
ayırmalıdır.
Hem
karma
ekonomiyi kabul et, hem de % 95 oranında devletçilik tatbik et, bu elbette çıkar yol değildir.
Atadan kalma, iptidai tarımcılığın da çıkar bir yol olmadığını söylemek icap eder. Tarım reformu yapılmadan, tarımda alt yapı
inşası tamamlanmadan yapılacak tarım
çalışmaları iflasa mahkumdur. Tarımımız, XVII inci asırda başlayan gerilemenin · içindedir. Çünkü cüce işletmelerde ziraat yapılıyor. Ziraata ait bilgiler yoktur. Köyler 65277 parçaya
bölünmüştür.
%
7,8' inin
nüfusu
l 50 kişinin altındadır. Bir çok köylerin birbiriyle ve şehirlerle irtibatları hemen yok gibidir. Verasef sebebiyle topraklar durmadan ufalanmaktadır. 1 56
etmektedir.
1.
Köylerde
Beş
Yıllık
işsizlik
alabildiğine
Kalkınma
Planında
devam 700.000
istihdam hesap edilmişken, ancak 2 1 3 . 000 gerçekleştirilmiştir. İşsizlerin miktarı, nüfus artışı sebebiyle, her sene biraz daha çoğalmaktadır. Mevcut olarak halen ayaktadır. Zaten fakir olan köylüyü sömürmesine devam etmektedir. Devletten kredi, köylüden ucuz emtia olarak ıs6
DPT., Köy ve Köylü Sorunu,
s.
27.
Tarım Kentleri
1 05
ihracat yapanların nasıl tatlı karlar sağladıklarını çocuklar da biliyor. Tütüncüden 680 kuruşa tütün alan tefecinin 1 300 kuruşa satarak, büyük karlar temin ettiği malumdur. Fındık, çay,
fıstık,
üzüm
ve
bazı
meyveler
de
hep
böyledir.
Tefeciliğin önüne ancak kooperatifleşme ile geçilebilir. Fakat kooperatifin manası ve önemi henüz anlaşılmamış, köylüler tarafından benimsenmemiş, durumdadır. Çünkü, ümit edilen yardımı görmemektedirler. Her şeye rağmen köylü yine de kendisini sömüren ağanın
veya
yaptığını
tefecinin
yanındadır.
Çünkü
ağa,
devletin
daha kolay, daha pratik yapmaktadır.
Mahalli
olaylar köyde, geleneklere dayanılarak kolayca halledilir. Fakat bir aşı kağıdı, bir nüfus cüzdanı almak için şehre gitmek icap eder. Köylü işinden gücünden aynlır, yola düşer şehre gelir. Doktor veya nüfus memuru yarın gel
derse,
köylünün işi yamandır. Hırsızlık vakası için köylüler birbirini mahkemeye verirler. Hırsız, mal sahibi, şahitler şehre taşınır. Mahkeme senelerce sürer. Bakarsınız ki, hırsız beraat eder. Bu hal, halkı ağaya bağlayan nedenlerden biridir.
157 Aynca
köylü ile devlet arasındaki işlerin bir çoğunu, şehirdeki tefeci, şehre yerleşmiş ağalar ayarlar. hakimle,
doktorla,
avukatla,
Çünkü
jandarma
şehirdeki,
kumandanıyla
ahbaptır. Köylü işlerini bunların aracılığı ile görür. Köylü köyündeki ağadan başka, şehirdeki tefeciden, tüccardan da memnundur. Köylü bankaya değil, tüccara gider. Çünkü banka, tanımadığı köylüye para vermez, verse bile kefil ister, ipotek ister. Bunlar varsa bile banka köylüye hürmet ve itibar 157 S. Ağaoğlu, l 9 Ekim l 967 Tarihli Son Havadis Gazetesi. Köylerde nice haklı ların haksız çıkanldığını, nice kasıtlı katillerin beraat ettirildiğini biz de biliyoruz.
Dr. Tahsin Ünal
1 06
etmez. Hal hatır sorup kahve ikram etmez. Zamanı gelince
parasını ister, vermezse; malını haczeder. 1 5 00 lira banka�a
borcunu veremeyen Halil Ağanın, iki öküzünü elinden alır.
58
Ağa, tüccar, tefeci bunları yapmaz. Onu dükkanına alır. Hal hatır
sorar,
kahve
ikram eder.
Hastasını tedavi ettirir. Jandarma ile işi varsa aracı oluverir. İstiyorsa mal ve para da verir. Erzincan'ın Tercan (Mamahatun) ilÇesine bağlı Gökçe Köyünden Halit Hasret 9342
lira, Çakırkaya Köyünden
Ahmet Boyacı 8387 lira, Kazım Uzun 8083, Salih Keten 8 1 1 5, Ahmet Şişmandağ 9342, Ahmet Dumandereli 945 7 lira, Fatma Süzer 7444, Hasana Kara 7458, Nazik Sürücü 7432 lira banka borçlarını veremediklerinden icra yoluyla alınmıştır: 159 İ ster tefeci olsun, ister % 7- 1 0 faizle borç veren bankalar olsun köylünün sqmürülmesine, tanın sermayesinin birikmesine mani olmaktadır. Çıkmaz bir yola, fasit bir daireye girmiş olan tanını, bundan kurtarmak için dışarıda bir müdahaleye mutlaka ihtiyaç vardır. Normal kalkınma yolu ve bu yolda yürümekle, bu önemli ve hayati dava halledilemez. Yeni sistemlere ihtiyaç vardır. "Tarımın değişmesi ve gelişmesi sanayie, sanayiinin değişmesi ve gelişmesi ise tarım sahasında yaratılan ekonomik fazlanın, sanayie yatırılmasıyla mümkündür." O halde tanın, hemen arkasından sanayi. Bu bir aşamadır. "Ekonomik fazla, yani karlar, lükse değil, yatırımlara yönetilmeli, atıl iş gücü harekete geçirilmelidir. Cüce işletmeler birleştirilmeli, 158
8 Şubat 1 970 Tarihli Günaydın Gazetesi. 4 Şubat 1 970 Tarihli Tercüman Gazetesi. Köylüyü tefeciden kurtaracağız derken yüzde 8- 1 O faizle bankanın eline teslim etmek doğru . değildir. Köylü borçlanmaya, hazırcılığa ve tüketiciliğe değil, çalışmaya üreticiliğe borçlanmamaya alıştırılmalıdır. 159
1 07
Tarım Kentleri
tarımsal reformlar yapılmalı, kooperatifler kurup aracılığa son verilmelidir. " Bunlar tarımda hızlı kalkınmanın ön
şartlan olarak bilinmelidir. İnsanları doyurmalı , karnı doyan insan, sahada güçlü insandır.
D. İLLA TARIM Ben hiç bir zaman münakaşaya,
ne
girmek
"Tarım mı? Sanayi mi?" gibi isterim,
ne
de
bundan
fayda
mülahaza ederim. Bu itibarla sadece bazı aksaklıklara temas edip ilmi realiteyi ortaya koymakla iktifa edeceğim. Tarım ve sanayi,
sosyo-ekonomik
konuda
bir
aş�adır.
tarımın üstünden yol bulur; aşar gelir.
Sanayi,
Sosyo-ekonomik
tekamülde tarım. evvel, sanayi sonradır. Amerikalı ilim adamı
W. W. Rostow, milletlerin ekonomik gelişmesini sıra ile;
"gelenekse/ sajh.a, kalkınmak için ilk ve ön şartların hazırlanması sajh.ası, kalkınma, olgunlaşma ve kit/evi üretim sajh.ası" olmak üzere baş safhadan mütalaa ediyor. "Türkiye üçüncü yani kalkınma sajh.asındadır" diyor. Fakat iktisatçılarımız buna itiraz ederek, "Rostow, nezaket göstermiş, biz üçüncü kalkınma sajh.asında değil, ikinci yani ilk ve ön şartların hazırlanması sajh.asındayız. Çünkü memleketimizde henüz bir kalkınma zemini hazır değildir. Kalkınmanın ilk ve ön şartların hazırlanması için önce tarım sektörünün sanayi sektörünün geniş mikyasta desteklemesi lazımdır. Tarım sektörü, sanayi sektörünü destekler durumda değildir. Sonra bir kalkınma zemininin hazır/anabilmesi için tarım lazımdır. Bu da hazır değildir. Binaenaleyh memlekette, önce tarım sektörüyle ilgili ön şartların hazırlanması icap eder. Bu şartların hazırlanması da ancak
1 08
ve
Dr. Tahsin Ünal
ancak toplu yani köy kalkınmasıyla
diyorlar.
1 60
mümkündür"
O halde, yukarıda da işaret edildiği gibi ekonomik gelişmede, önce tanın, sonra sanayi bir aşamadır. Kalkınmış milletlerin çoğu sanayi ile, pek azı tarımla uğraşmaktadır. Bir motora tonlarca buğday verilmektedir, deniliyor ve Amerika misal veriliyor. Fakat ekonomik aşamada, tarımdan sanayie geçildiği Amerika'ya göçenlerin önce fabrika değil, çiftlik kurdukları,
1 ,5 asırlık bir tekamül den sonra, bugünkü
seviyeye yükseldikleri unutuluyor. Bu aşamada biz, henüz ikinci safhayı bile geçmemişizdir.
Sektör
1955
1960
1965
Tarımda
% 82
% 79
% 75
Sair
%9
% 11
% 13
%9
% 10
% 12
Hizmetlerde Sanayide
Görüldüğü gibi on senelik bir döneme tarım da % 7 oranında bir iniş olurken, sanayide de % 3, sair hizmetlerde de % 4 oranında bir yükselme olmuştur. Buna bakan bazı aydınlar, özellikle sanayiciler,
"biz sanayi ile kalkınırız. Biz sanayi memleketiyiz, demedik mi? İşte bak sanayide süratle ilerliyoruz." diyorlar. Bu bir realitedir, aksi iddia edilemez. 1 60 Necati Durdağı, Köylerin Birleştirilmesinde Ne Gibi Ekonomik Faydalar Vardır?, İstanbul, 1 962- 1 963, s. 2 9 . Necati bey toplum kalkınması derken, köylerin birleştirilmesini söylUyor ve "bir/eşıiri/miş köyler, sanayii için bir iç pazar olur ve sanayii desıekler" diyor.
Tarım Kentleri
1 09
Lakin on senede % 3
oranında bir yükselme kaydeden
sanayiinin kaç sene sonra % 60-70'e yükseleceği, aksine on senede % 7
oranında bir iniş kaydeden tarımın, kaç sene
sonra % 30'a düşeceği gözden daima uzak tutulduğu gibi, bu on sene içinde tarım ve sanayi dallarına yapılan yatırımların miktarı da unutulmaktadır. Tarımda ve sanayide aynı miktarda yatırım yapılsa, acaba hangisinde daha çabuk ve kolay kalkınırız? Sualine verilecek cevap her halde tarımın lehine olacaktır. Esasen hükümetlerin,
"kalkınma
yatırımlar
daima
da,
yatırımları"
sanayiinin
lehine,
adıyla
yaptığı
tarım
aleyhine
olagelmiştir. Samimi ve ciddi bir kalkınma politikası takip eden küçük Lübnan, yatının giderlerinin % 29 yol, % 1 7 içme suyu, % 1 6 elektrik, % 1 5 'ni sulama, % 23 ' de bunları destekleyecek diğer işlere ayırırken, 1 969' da bizde yatının giderleri, % 22,4 imalat (sanayii), % 1 7,9 konut, % 1 6, 1 ulaştırma, % 1 5,2 tanına ayrılmış ve tarım dördüncü sıraya atılmıştır.
161
Sanayide
bir
şey
denilemez
ama,
acaba
memleketimizde yapılan lüks daireler, lojmanlar, evler ve apartmanlar, tarım kalkınmasından daha mı önemlidir? Bu kamı aç, kesesinde parası olmayan fakir bir adamın Hilton'da düşüp kalkması kadar gülünç ve acı değil midir.
1 62
Bu, milli
geliri lüks binalarla, toprağa gömmek değil midir? İ lkel tanın düzeyinden, birdenbire sanayi düzeyine geçebilmiş bir toplum yoktur. Milletimiz, geri kalmışlığının temelinde yatan ilkel tarım düzeyini değiştirmedikçe, 161
"geri
DPT., il. Beş Yıl Plan, s. 1 09. 1 967 Yatırımlarında ise % 20,4 ile konut başta geliyor, % 1 8,4 ile sanayi, % 1 6,9 ile tarım onu takip ediyordu. 162
1 10
Dr. Tahsin Ünal
kalmışlıktan
İ lkel
kurtulamaz."
tarım
düzeyinden
kurtulamayan milletler, mutlaka bağımlı olurlar.
"Şimdiye kadar sanayi safhasına geçemeyişimizin nedeni, tarımda başarılı adımlar atamayıp, ilkel safhada kalmış olmamızdır." "İlkel tarım düzeyinden sıyrılmadan, sanayi düzeyine geçilemeyecektir. Zahirde görülenler sun 'idir. İleri bir tarım düzeyine geçmeyi de, millet ve onu idare edenler sağlar." 163 Bunun manası; ilkel tarım safhasından, ileri tanın safhasına geçmek için milletçe el ele vererek, yani düzene koyup kanalize
etmek
icap
eder.
Bizim
sıkıntımız
üretim
ve
tüketimdedir. Ne zaman üretim, tüketimden fazla olursa sıkıntılarımız büyük mikyasta halledilecek, gelir fazlaları sanayie yatırılırken, nüfus fazlalığını da sanayie kaydırmak imkan dahiline girecektir.
E. BELİREN ÜMİTLER Ne kadar geri ve iptidai olursa olsun,
bugünkü
köylerimiz, dünkü köylerimiz değildir. Kifayetsiz olmakla beraber toprak tevzii yapılmakta, kullanmasını bilene krediler verilmekte,
tarımda
bulunmakta,
makineleşmeye
alt
yapı
hizmetlerine
başlanılmış
ve kooperatifleşmeye
doğru
gidilmektedir. Köylerde,
eski
devirlerin
sert
ve
haşin
muhafazakarlığı yumuşamış, yeniliklere ilgi artmıştır. Bir çok köylerde, köye girecek yeniliğin, önce kendisi tarafından girmesini isteyen ve bu işe girişen genç müteşebbisler, köy önderleri türemiştir. Köylüler, hükümetten, çeşitli sahalarda kendilerine yardım yapılmasını istemekte, çalışmalara maddi ve manevi sahalarda katılacaklarını söylemekte, katıldıkları 163
B. Galip Tunagil, 4 Haziran l 970 Tarihli Ulus Gazetesi.
111
Tarım Kentleri da görülmektedir.
1 64
Çocuklarına, şimdiye kadar olduğu gibi
değil, ders programlarında değişiklik yapılarak, okuldan sonra da köyde geçerli olan tarım ve hayvancılığa ait daha geniş bilgi verilmesini istemektedir. Köylüler 1 95 5 ' de % 34 okul isterken
1 969' da % 50 okul istemeye başlamıştır.
Köylüler arasında erkek veya kız çocuklarını orta ve yüksek okullarda okutanlar vardır. Köylerine, su yol ve elektrik isteyenler çoğalmıştır. Bu isteklerin sonucu olarak 1 9631 968 döneminde 1 00 köye elektrik, 4000 km. köy yolu, 3000 köye içme suyu yapılmıştır. Böylece elektrikli
köy adedi
1 97 1 'e, içme suyuna kavuşan köy adedi 30 bine yükselmiş, 1 67 Bir çok köyler
koy yılları da 3 7 .000 km.ye ulaşmıştır.
sağlık ocağı, ebe, kütüphane istemektedir. Traktör köye girmiştir. Memleketimizde 1 955 'de 1 50 gazete ve dergi çıkar ve 1 00 bin radyo satılırken 1 966'da 750 gazete ve dergi çıkmaya
2.600.000
radyo
satılmaya
başlanmıştır.
Bu,
köylerde gazete ve dergi okumaya, radyo dinlemeye ve bunun bir ihtiyaç olduğunu anlamaya başlanmış demektir. Bütün bunlar, köyler için ümit verici önemli değişmelerdir. Birçok yerlerde
"örnek köy" çalışmalarına başlanmış, "Ben sattım elliye, al sattı yüz elliye, vaktinde gübre, dairelerde kolaylık'' diye köylü sesleri duyulmaya başlanmıştır.
1 64 Buna, Karaman'ın Akşehir Köyünü örnek olarak göstermek mUmktlndUr. Köylüler, okul inşaatının taş, hafriyat ve kum ihtiyaçlarına aynen, para ihtiyacına da önce 25 bin, 1 968- 1 969'da da 45 bin lira ile katılmışlardır. 167 il. Beş Yıllık Kalkınma Planı, s. 365.
Tarım Kentleri
1 13
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM YARINKİ KÖ Y
1. NE YAPMALIYIZ? Köylerimiz bugünkü ekonomik ve sosyal duruma, ne kendi
arzularıyla ve ne de tabiat şartlarının zorlamasıyla
gelmişlerdir.
"Onlar bu hale, tamamen idari, ekonomik,
siyasi
askeri
ve
sebeplerle
ve
iktidarların
lakayt
davranmasıyla gelmişlerdir. Bu sebepleri ortadan kaldırır, toprak altı ve üstü zenginlikler işletilir, değerlendirilir ve bu değerler
köylüye 1 66
gösteri lirse,
müreffeh
bir
devreye
girilebilir."
Bu nasıl mümkün olabilir?.. 1 949'da hükümete "Türkiye nasıl kalkınır?" adlı bir rapor veren Max Thomburg, bunu "köylülerin, kendi başlarına ve kendi zayıf imkanlarıyla bütün ekonomik, sosyal ve kültürel maniaları aşmalarını ve kalkınmalarını beklemek, makul bir düşünce değildir. Memleketi idare edenler ya bu müşkülleri anlayamamışlar veya bunları anlamak düşüncesi dışında. köylülerle meşgul olan olmamıştır. Şayet köylüler, Türk milletinin bir uzvu ve bir parçası kabul ediliyorsa, onlara daha iyi bir hayat tarzı ve imkanı sağlanmalıdır" derken ; 166 Necati Durdağ, Köylerin Birleştirilmesi Ekonomiye Nasıl Tesir Eder?, 1 962- 1 963, s. 16.
1 14
Dr. Tahsin Ona/
1 95 1 'de aynı konuda hükümete rapor veren James M. Baker de,
"Türk köylerinin çoğu Hititler devri hayatı yaşamaktadır. Bunun sebebi, arazi ve arazide yapılan ıslahatlarla beraber, makineleri ve hayvanları da dahil, zirai sermayenin, ziraatta çalışan nüfusa olan oranındaki düşüklüktür. Türk köylüsünün üretimi, iklim, toprak şartları, bilgisizlik en basit zirai vasıtalarının eksikliğinden ileri gelen tehdit ve tehlikelerle 1 67 daima karşı karşıyadır" demektedir. Görülüyor
ki,
yabancılar
köylerimizin
durumunu
bizden daha iyi biliyorlar ve düzeltme yolları gösteriyorlar. Bu milletin aydınlan olarak bizim fikrimiz nedir? Köylüyü, milletin bir parçası olarak kabul ediyor ve onun kalkınmasını istiyor
muyuz,
bilginlerinin
istemiyor
milletlerin
muyuz?
inkıraz
Sosyo-Biyoloj i
sebeplerini
sayarken,
"köylerin boşalmasını, köylü nüfusunun azalmasını, toprakların kısır/aşmasını ve çoraklaşmasını, şehirlerin ideal yerler haline gelmesini'' başta saydıklarını biliyor muyuz, bilmiyor muyuz? Atatürk' ün, "şayet milletimizin çoğu köylü olamasaydı, biz bugün dünya üzerinde bulunmayacaktı/C' dediğini biliyor muyuz, bilmiyor muyuz? İşte asıl mesele burada
düğümlenmektedir.
Bu,
temel
davanın
hallini
istememek, Türkiye'nin kalkınmasını istememektir.
A. KANUNLARIMIZDAKİ KÖY 1 924 tarihli Köy Kanunu, 2000
nüfuslu yerleri köy ve
daha fazla nüfuslu yerleri de kasaba ve şehir olarak kabul
6 1 7
M. Turgut, Dostluğa Dair, s. 1 1 - 1 2.
Tarım Kentleri ederken;
115
1 68 İ mar ve İ skarı Bakarılığı,
"nüfusu 5000 olan yerleri köy kabul etmekte ve nüfusu bu miktardan az olanlara, oba, çiftlik ve kom" demekte, nüfusu arıcak 5000 oları yerleri köy kabul etmektedir. 1 930 tarihli Belediyeler Karıunu da,
"nüfusu 2000 'den fazla olan yerlerde belediye
kurulabilir" dediğine ve Türkiye'de şehirler dışında belediye kuruluşları da mahdut olduğuna göre nüfusu 2000 oları köy miktarı az demektir. DİE. Daha ileri iderek, "nüfusu 569 1 O. 000 olan yerler köy" demektedir. Bir kısım ilim
ft
adamları da,
"nüfusu 2000 olan ve tarımla uğraşan yerleri
köy" kabul etmektedirler. Karıunlarla tespit edelin şu esaslara göre ve biraz da tolerarıs kabul etmek suretiyle, memleketimizde 1 00 nüfuslu 7200, 2000 nüfuslu 1 1 O olmak üzere, 8300 köy var demektir. Bunun dışında kaları ve köy nisabını iktisap edememiş olan 27 1 1 1 muhtarlık ve 29227 oba, çiftlik ve kom, köy deği l, birer dağınık iskarı bölgeleridir. Oba, çiftlik ve komdur. Köy nisabını
iktisap
edebilmiş
oları
8300
köy
miktarı,
Osmarılıların ilk devirlerinde, Anadolu'da mevcut oları 81 0.000 köy miktarına uygun gelmektedir. Öyle ise köyleri, karıunların tarif ettiği ve ilk devirlerdeki miktara indirmelidir.
B. DÜŞÜNCE YENİ DEGİL Başta, Fransa, Almanya olduğu halde İ spanya, İ srail ve Hindistan, Afrika'da yeni doğan genç devletler yeni metotlarla kalkınmışlar ve kalkınmaktadırlar. Frarısa, nüfusu 168
Yukarıda gördUk ki bizim 2000 nUfuslu köylerimizin miktarı 1 1 00 kadardır. O halde bunun altında bir nUfusa sahip olan yerler köy değil, oba veya çiftliktir. 169 DPT., Köy ve Köylll Soru n u, s. 1 0-20.
1 16
Dr. Tahsi11 Ünal
1 00 kişi olan 3000 köyü, nüfusu 200 olan 5000 köyü, nüfusu 3 00 olan 1 6. 000 köyü birleştirme yoluna girm iş, 22 Ocak 1 959 kararnamesiyle vali lerin, "köyleri birleştirebileceğini" 1 70 Hindistan 'da "40. 000 köyün 80 cazibe merkezi etrafında birleştirilmesi esası" kabul edilmiş 1 7 1 ve kahul etm iştir.
i
köylerde oturan 65 mi lyon kö lü ai lesi bu konuda devletle 17 i şbirliği yapmaya başlamıştır. D ışarıda olduğu gibi içeride de köyleri birleştim1ek likri bir hay l i zamandır, üzerinde dunılan öneml i bir konu
olmuştur. Osman lı lar devrinin 8- 1O bin köyü parçalanmış 65277
köy
adamlarımızın
olmuştur. da
Köylerin
gözünden
birliklerinin kurulması"
dağınıklığı
kaçmamış,
1 937'de
devlet
"Köy
düşünülmüştür. İ l i m adamlarımız da
köyün ve köyleri birleştirilmesi konusu üzerine eği lmi şler, i l m i etütler yapm ışlar, kalkınma konusunda bazı gazetelerde yarışmalar açı lmış, köylerin birleştiri lmesini savunan yazılar 1 73 birinci l iği kazanmıştır. Bazı mebuslar da bu fi ki rleri savundular. Bunların etkisi altında kalan hükümet de 1 9651 967 Özalp Kazasına bağlı Dönerdere ve Emek köylerini merkez köy kabul ederek, bir kısım köyleri bunların etrafında toplamış, ayrıca, Urfa, Diyarbakır, Muş, Malatya, Uşak ve Manisa ' da da köy envanterleri yapılmıştır.
Fakat pol itik
mülahazalarla başlamış olan bu i şten vazgeçi ld i . Görülüyor 170 A. Tolun, Fransa'da Bölge Tanzimi Ve Yeni Komü n Kuruluşları, AİE. Yayını, 1 962, s. 1 9-28. 171 Orhan Türkdoğan, Devlet Dergisi, Sayı: 3717- 1 1 . 172 F. Yavuz, Mem leketimizde Toplum - Köy Kalkınması, s. 1 1 . 1 73 Haziran 1 962 tarihli Cumhu riyet Gazetesi: Yarışmayı kazanan Mustafa Ok idi. l 965'te Milliyet'in açtığı yarışmayı da "Toplum Kalkınması" konulu makale kazandı.
1 17
Tarım Ke11tleri
ki, köyleri birleştirme düşüncesi yeni değildir. Fikir vard ır,
fakat
fiiliyat
ibarettir.
yoktur.
Mesele
fikri
fiil iyata
geçirmekten
C.YENİ SİSTEMİN KARAKTERİ Köyleri
birleştirme
sisteminin
karakteri,
gerek
DPT'nin hazırladığı planlarda, gerek ilim adamlarımızın 1 74 yaptığı etütlerde tespit edilmiştir. Köy kalkınması için çeşitli
fonnü1ler,
(formülün)
iyi
"kornbinazonlar" bulunabil ir. Sistemin
veya
kötü
tarafları
olabilir.
Üzerinde
tartışı labilir. Bir milleti, kısa bir zamanda kalkındıran, güçlü
bir mil let haline getiren sihirli bir anahtar şimdiye kadar
bulunamamıştır. Fakat biz, milletçe bu sihirli anahtarı arayıp bulmaya ve tatbik etmeye mecburuz. Türkiye'nin kalkınması
demek olan köylerin kalkınması için öyle bir kalkınma manivelası bulmalıyız ki, bu manivela yahut sistem; hem
arıza yapmadan çalışan bir makine gibi işlemeli, hem de köyü çeşitli yönleriyle kalkındıracak bir karakter taşımalı. Bu sistem,
demokratik
nizam
içinde
kimseyi
zorlamadan,
malından ve mülkünden etmeden, sosyal adaleti ve fırsat
eşitliğini temin edecek karakterde olmalı. Dava, kendi mali,
teknik ve personel imkanlarımızla ha1 1edilebilecek bir esnek 1 75 program karakterinde olmalıdır. Anayasanın 4 1 , 5 3 , 1 26
ve 1 29' uncu maddeleri, "kalkınma pldna bağlanır. DPT bu planı hazırlar ve özle kanunlarla çalışmaları düzenler. .
174 1 ve il. Beş Yıllık Planları. F . Yavuz : Memleketimizde Toplum, Köy- Kalkınması, C. Orhan Tütengil, Tü rkiye'de Köy Sorunu, Satılmış Çağlar, Toplum Kalkınmasında Başarı Yolları, Yıldızhan Yayla, Köy Hizmet Teşkilatı, SBF. Dergileri vb. 175 Personel ile mali imkanın bir kısmı hazırdır. Bunu planlayıp, yüzünü köye çevirmek kalıyor geride.
Dr. Tahsin Ünal
1 18
Ekonomik ve sosyal hayat, adalete, tam çalışma esasına ve insanlık haysiyetine yaraşır bir yaşantı seviyesine göre düzenlenir. Tasarrufları artırmak! Yatırımları toplum-köy yararının gerektirdiği önceliklere göre yöneltmek devletin görevidir. Devlet, milli kaynakların yeterliği ölçüsünde kalkınma yapar" demektir. Kurulacak sistem, ucuz, kolay ve kabil-i tatbik bir karakter taşımalı, dağıtıcı değil, çeşitli yönleriyle toplayıcı ve birleştirici
olmalıdır.
cezbedici,
ikna edici
Hükümetin ve
gönüllü
önderliğinde, iştirakini
halkı
temin
edici
olmalıdır. Sistem, komünizm ve kapitalizm sistemlerinden
ilham alınarak değil; 1 76 atalarımızın, tam bir sosyal adalet
demek olan ve Atatürk'ün de işaret ettiği gibi, "dayanışma, yardımlaşma ve say-i Misak-ı Milli' 'esası üzerine kurulmalı ve sistem kendimizin olmalıdır. Bu aynı zamanda Halk Hükümet dayanışması, yardımlaşması ve çalışma yeminidir. Geri
kalmış
inanmakta,
tüm
milletler,
merhamet
ve
"Halk-Hükümet
hayırseverliği
değil,
işbirliğine karşılıklı
yardımlaşma esasını benimsemektedir. Zorla deği l, rızaya, hürriyete,
insan
haklarına
benimsemektedir. " 1 1 7
dayanan
Kalkınma
bir
çalışmaları,
teşkilatlanmayı köye
hizmet
götürmekle mükellef olan bakanlık ve kuruluşlar arasında koordineli bir takım çalışma esasına dayanmalı,
"bir arada beraberce çalışmak, kalkınmanın vazgeçilmez bir ana unsuru kabuI" edilmelidir. Mesela Bayındırlık Bakanlığı okul ı76 F. Yavuz, Memleketimizde Toplum-Köy Kalkınması, s. 1 2, "Biz kalkmmamlZI batı demokrasi modeline göre ve onlarla işbirliği ederek gerçekleştirmek yolundayız" diyor. B iz bu fikre katılmıyor, sistem
kendimizin olsun istiyoruz. ı ı 1 F . y avuz, aynı eser, s. 1 l .
Tarım Kentleri yaparken,
1 19
Milli
Eğitim
Bakanlığı
ders
programlarını,
aletlerini,
öğretmenlerini hazırlamalı, Karayolları köy yollarını yaparken, Su İ şleri Genel Müdürlüğü içme sularını.
Tarım Bakanlığı ziraat mühendislerini seferber edip, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü ile toprak reformunu, tevziini tarımda alt yapı malzemesini hazırlamalıdır. Grup çalışması olmazsa,
"koordineli takım çalışması" zayıflamış olur. Grup
ve takım çalışmaları, zaman, emek, insan gücü, personel, malzeme ve
araç tasarrufunu _sağlar, köylünün iştiraki, 1 78 Atatürk, "toplu çalışmanın sonucu, tek
verimliliği artınr.
çalışmadan daima üstündür" diyor.
D. SİSTEM YÜRÜYOR Kurulmasını istediğimiz sistemi çeşitli bakanlık ve kuruluşlar,
birbirlerinden
habersiz
ve
koordinesiz
yürütüyorlar. Tabii zaman, para, malzeme ve araç israfına sebep oluyor. Ü stelik köy de kalkınmıyor. a. Milli Eğitim Bakanlığı, bir taraftan "her köye okul, her okula öğretmen" sloganıyla çalışırken, öte yandan " Yatılı Bölge Okulları" yapmakta ve 1 968-1 969 ders yılından itibaren de, başta Bursa, Balıkesir ve Manisa köylerinde
"Yatısız-Gündüzlü Bölge Okulları" sistemini kabul ederek çalışmaya başlamış bulunmaktadır. b.
Köy
İşleri
Bakanlığı,
1 965- 1 967
döneminde
"Merkez Köy Sisteminl" kabul etmiş ve bir müddet bu işi yapmış, bazı köyleri birleştirmiştir. c. Sağlık Bakanlığı, bir nevi merkez köy sistemi demek olan 178
F
.
"Sosyalizasyon Sistemini'' kabul etmiş, bir kaç
Yavuz, Memleketimizde Toplum-Köy Kalkınması,
s.
11.
Dr. Tahsin Ünal
1 20 köyün isti fade edebileceği
"Sağlık Ocakları" inşa emekte ve
buralara da ebe, doktor, hastabakıcı, sağlık memuru, eczacı tayin etme işine devam etmektedir.
d. Tarım Bakanlığı, "Birleşik Köy Sistemini kabul etmiş ve bir kaç köyün ist(fcıde edebileceği" Hayvan ıslah nüveleri ,
tohum
i laçlama
hususları,
merkezleri (Ofis) tesis ve inşa etmektedir.
ürün
satın
alma
e. Toprak-Su,
"Tarla Yolları" yaparken, Köy Yol ları Müdürlüğü de bundan birkaç Km. ötede "Köy yolları"
yapmaktadır.
Bunlar koordinesizl ik yüzünden hem pahalı olmakta,
hem de dağınık düşmektedir. Eğitim
Sağlık
Bakanlığı Okulu A. Ocağını
B.
Köyler birleştiri lirse Milli
Köyünde,
Köyünde,
Tarım
Sağlık Bakanlığı, Bakanlığı,
Islah
nüvelerini C Köyünde değil, hepsi hi zmetlerini A Köyünde
toplamış olacaklardır.
E. KURULUŞUN ADI Şimdiye
kadar
olduğu
gibi
kalkınma
çabasına
şehirlerden ve şehirli lerden deği l, köylerden ve köylülerden
başlanılmalıdır. güçlenir.
İrili
Kök
ufaklı
güçlenirse,
65277
dalları
kendiliğinden
köyümüz var. ı19
Yerine ve
çevrenin özel liğine göre 6- 1 O köyün belli ve münasip bir yerinde
"Cazibe Merkezleri" tesis etmekle işe hemen
başlanılmalıdır. Önemli olan isim değil, birleştirme fikrinin
kabulü veya
ve tatbiki idi. "Köy Üniteleri'', " Tarım Kentleri'' "Merkez Köy" yahut "Köy Birlikleri'' denebilir. Köyleri
1 79 A. Tolun, Fransa'da Bölge Tanzimi Ve Yeni Komün Kuruluşları, s. 1 9. Fransa'da 28.000, Hollanda'da 78 1 0, Belçika'da 2670, 5 1 milyonluk Federal Almanya'da 26.544 köy vardır.
121
Tarım Kentleri
zorla kaldırıp bir yerde toplamayı, köylüyü burada oturmaya mecbur etmeyi istemiyor ve tasvip etmiyoruz. Köylüyü şehre cezbeden tesisler kurup aynı mahalde iş bulma imkanları
sağlamak
suretiyle,
köylünün
buralara
kendiliğinden
gelmesini düşündüğümüz ve buranın köylüyü cezbedeceğini tahmin
diyoruz.
ettiğimiz
için
bu merkezlere
"Cazibe Merkezi"
65 bin köyde, 65 bin okul, 65 bin öğretmen, 65 bin
sağlık ocağı, ebe, sağlık memuru, tarım teknisyeni, doktor,
veteriner, 65 bin köye 65 bin su, 65 bin elektrik vb. Temin
etmemiz kolay olmasa gerekir. 65 bin köyü çeşitli yönleriyle
ayrı ayrı kalkındırmak
hem maddi ve mali gücümüzün
dışında ve üstünde hem de uzun bir zaman ve emek isteyen bir davadır.
65
bin köy hizmetlerine sarf edi lecek para
miktarı ile, birleştirildiği takdirde 5 - 1 O bine inecek (cazibe
merkezine) götürülecek hizmetler için sarf edi lecek para miktarı
arasında
büyük
rakam
farkları
olacağı
kabul
edilmelidir. İk incisi, birincisinden on defa daha ucuzdur.
"Cazibe Merkezleri Sistemi" kabul edil irse, büyük
mali tasarruflar yapmak, yahut aynı mali imkanlarla daha
önemli tesisler kurmak imkanı
hasıl
olacağı
gibi , iskan
davası, fırsat eşitliği, tarım davası ve bununla paralel olarak hafif ve ağır sanayi problemleri, üretim ve sanayi mamulleri için
lazım
konuları,
olan
toprak
"Pazar" meselesi, ve
tarım
çabaları, köylere gönderi lmesi 180
1 80
refomıları,
tarımda
alt
yapı
kooperatifleşme
icap eden öğretmen, ebe
Hafif ve ağ ı r sanayi için memleket dah i l inde yaln ı z şehirlerden ibaret
olan
66 1 iç pazar vard ı r. 1 0 bin cazibe merkezi kurulunca I O bin pazar daha açılmış ve iç pazar miktarımız 1 0.66 1 'e yükselmiş olacakt ı r. Bu da
sanayiinin gelişmesinde önemli bir faktördür.
1 22
Dr. Tahsin Ünal
sağlık memuru,
tarım teknisyeni,
doktor,
veteriner gibi
personel konulan vb. en azından % 20 oranında daha kolay halledilme imkanlarına kavuşmuş olacaktır.
F. CAZİBE MERKEZLERİNİN KURULMASI Köy kalkınmasında kurulması icap eden teşkilatlar, yapılması
icap eden araştırmalar,
varıncaya
kadar
incelendiğinden, 1
fırogramlar 1
detaylarına
bunların
üzerinde
durmuyoruz. Cazibe merkezlerinin kurulmasına hükümetçe karar verilip, bu maksatla özel kanunlar kabul edildikten sonra, köye hizmet götüren çeşitli bakanlık ve kuruluşlar, hizmetleri,
çeşitli
köylere
dağıtmayacak
veya
dağıtılmayacaktır. Hizmetler belli merkezlerde toplanacaktır. İlmi bir tetkikten geçirildikten sonra 6- 1 O köyün, "bazı
yerlerde 15 köyün" münasip bir yeri cazibe merkezi kabul edilerek, ilk ve orta okulu içine alan, 20-30 dershaneli okullar yapılacak
ve
çevre
çocuklarına
öğretim
fırsat
eşitliği
sağlanacak ve kıymetlerin yetişmesine, seçilmesine zemin hazırlanacaktır. Sağlık ocağı burada inşa edilecek, sağlık personeli
burada
oturarak,
çevre
insanlarının
sağlıkları
burada kontrol edilecektir. Teşhis, tedavi, doğum burada ve buradan
gidilerek
ilk
müdahaleler
yapılacaktır.
Tohum
ilaçlama ve ıslah istasyonları, hayvan bakım nüveleri burada tesis
edilecektir.
Tanın
teknisyeni,
ziraat
mühendisi,
veteriner burada oturacaktır. Çevrenin tarım ve hayvancılığı buradan murakabe ve hastalıklarıyla mücadelesi yapılacaktır. Kontrollü
181
tanın
ve
hayvancılık,
bu
suretle
mümkün
S. Çağlar, Toplumun Kalkınmasında Başarı Yolları, Ankara, 1 969.
Tarım Kentleri olabilir. 1
82
1 23
Jandarma Karakolu burada bulunacak, 8- 1 O köyün
asayişini temin etmek kolay olacaktır. Hadiselere zamanında el koymak imkan dahiline girecek, mülkün temeli olan adalet
takviye
edilecektir.
Belediye
teşkilatı
burada
kurulacak
belediye başkanları, 2500 değil, 6-7 bin kişiyi temsil ve
onların işlerini takip edecek, köylerin sahibi olacak, halk
başıboşluktan kurtulacaktır.
Zirai donatım kredi kooperatifi buruda birer şube
açacak, yedek parçalar satılıp, krediler burada verilecektir.
Böylece, ekim biçim mevsiminde, köylü, uzak vilayetlerde
parça aramadan, köyünde aldığı krediyi çarçur etmeden
yerine sarf etmek imkanına kavuşmuş olacaktır. Mahalli un fabrikası, meyve suyu, salça imalathanesi, mandıra, halı, kilim, tezgahları, camii, kütüphane ve sinema burada tesis
edilecektir. Bu suretle çevre halkı için iş sahaları açma imkanı hasıl olacaktır. Postane burada açılacak, tapu kadastro
ve gezici mahkemeler burada icra-i vazife edecek, nahiye müdürleri burada bulunacaktır. Ana yol,
santralı
su ve elektrik
buraya yapılacak, bakım memurları burada 83 1 oturacaktır. Burası, şehre giden ilk ve son otobüs durağı, isı
Halen Sosyalizasyon bölgelerinde 300 doktor, 500 sağlık memuru, 850 ebe, 1 50 hemşire çalışmaktadır. 1 O bin cazibe merkezi için 1 O bin personele ihtiyaç varsa, 65 bin köye l 00 bin personele ihtiyaç vardır. Tarım personeli için de durum aynıdır. Bunlar köyleri birleştinnedeki fı:irsonel taraflannı izah etmesi bakımından önemlidir 83 65 bin köye, hangi hilkilrnet, yol, su, elektrik, okul, öğretmen, ebe, sağlık memuru, teknisyen vb. personel getinniştir. B iz getirebilir miyiz? Tilın köylerin, biltiln tesisleri kaça mal olur, hesabı yapılmalıdır? Yol, su elektrik dernek, memleket sathını örümcek ağı ile önnek dernektir. Buna kimin gilcil yetmiş de bizim yetecek? Mesela: l 962- l 966 döneminde köy yolları için 1 000 milyon sarf edilmiş, yolları ancak yüzde I O'u
1 24
Dr. Tahsin Ünal
çevrenin pazar yeri olacaktır. Burada tüın memurlar için lojmanlar yapı lacak ve burada oturacaktır. Cazibe
merkezlerinde,
bunların
tesis
ve
ınşası
başlarken, bunlara paralel olarak kendiliğinden bazı sosyo
ekonomik olayların cereyan etmeye başladığı görülecektir.
Mesela, Bahsi geçen tesisler ve inşaatlar başlayınca, burada
çalışan işçi, memur ve mühendislerin ihtiyacı için yavaş
yavaş
gazinolar,
lokantalar,
ayakkabı,
elbise
tamir
dükkanları, manav ve bakkal dükkanları açılacaktır. Zamanla ayakkabı, manifatura, terzi dükkanlarının, araba, pulluk,
motor ve tamirhanelerinin, berber, tuhafiyeci dükkanlarının
açıldığı görülecektir. Memurlar için loj man yapıldığını, gelip
oturduklarını gören bu insanlar kendileri için de ev yapıp oturmaya, derken dükkanlar bir sıraya gelip çarşı teşekkül
etmeye
başlayacaktır.
Durağı,
camiyi,
pazarı
ve
diğer
tesisleri gören, hali vakti yerinde olan köylüler burada ev yapıp otaracaklardır. Giderek memurlardan, sanatkarlardan,
işçilerden, köylülerden öğretmen, doktor ve mühendislerle
öğrencilerden müteşekki l yeni, fakat dinamik bir toplum, çeşitli
ekonomik
faaliyetleri
içinde
toplayan,
medeni
imkanlar bulunan, ekonomik bir merkez teşekkül etmiş
olacaktır. İsmiyle müsemma olan cazibe merkezleri, civar köyler
halkını
kendisine
cezbedip
bağladığı
oranda
büyüyecek ve kalabalıklaşacaktır. Şehirden farkı olmayan, medeni bir iskan yeri, dinamik bir üretim merkezi olacaktır.
yapılmıştır. Yüzde 90 için sarf edilecek parayı hesap ediniz. 20 milyon lira ile ancak iki köyün elektriği yapılabilmiştir. 65 bin köy elektriği için lazım olan parayı bulunuz.
125
Tarım Kentleri
Öyle bir zaman gelecektir ki, cazibe merkezinin,
cazibesine kapılan köylüler, kendiliklerinden köylerini ya,
tamamen terk ederek gelip cazibe merkezlerine yerleşecektir,
civardaki küçük köyler boşalacaktır; yahut küçük köyler birer çiftlik veya oba durumuna düşecektir. Sabahleyin kalkan köylü, traktörüne binecek ve zaten çok uzak olmayan eski
köyündeki tarlasına giderek ekecek, yahut biçecek, akşama 1 84 yine cazibe merkezindeki evine dönecektir. Böyle bir
düzenin tesisiyle,
köylerden
şehirlere olan
akın,
büyük
mikyasta önlenmiş, köylü tarlasının çok yakınında bir yere bağlanmış olacaktır.
G. KURULUŞTA ESASLAR Köyler, zorla yerinde koparılmak ve birbiri üzerine
yığılmak
suretiyle
birleştirilmeyecektir.
Bu
demokratik
olmadığı gibi hem toprağına bağlı köylüyü memnun etmez.
Hem de hükümete, altından kalkamayacağı mali külfetler tahmil
eder.
Köylülere,
cazibe
merkezine
geliniz
denilmemeli, fakat istikbal onlara anlatılmalı ve onları bu merkezlere cezbedecek, bazı imkanlar sağlanmalıdır. İmkan,
i ş hızlandırmak için önemlidir. Cazibe merkezlerine gelip
yerleşmek isteyenlere ucuz arsa, uzun vadede ödeyebileceği
az faizli kredi, tarımsal kredi tevziinde öncelik, parasız ve planlı, borcunu inşaatlarda çalışarak veya kum, tuğla vb.
taşımak suretiyle ödemek gibi avantajlar tanınmalıdır. Yahut Fransa'da olduğu gibi bir kanunla nüfusu 500 den aşağı olan 184
Bu sosyo-ekonomik olaylar memleketimizde halen yavaş yavaş olup durmaktadır. Köyler boşalmakta, şehirler dolmaktadır. Çok değil 20 sene evvelki şehirlerle bugünkülere bakınız. Ankara'nın Kırıkkale'si, Konya'nın Çumra'sı, Yerköy ve daha başkaları 30 sene önce birer köy idiler. Bugün 70-80.000 nüfuslu şehir haline geldiler.
1 26
Dr. Tahsin Ünal
köylere
hizmetler götürillmeyecektir, 85 ve bu tatbik edilmelidir.
esası
edilmelidir 1
kabul
Köyler birleştirilirken, köylerin ekonomik, sosyal ve 1 86 8 - 1 O köyden kültürel durumlarına dikkat edilmelidir.
hangisini cazibe merkezi olabileceği tespit edilirken, köyün
nüfusuna, arazinin
anayollara
genişliğine,
ve
şehre
su
kaynaklarına,
yakınlığına
yakınlığına,
bilhassa
dikkat
edilmelidir. Zaten şimdiye kadar tarih, coğrafya, ekonomi ve nüfus, hatta mülki taksimat el ele vererek, cazibe merkezi
olacak köyü tespit etmiştir. Mesela, nahiyedir, 1 000 nüfuslu
köydür, tarihi ve gelişmeye müsait bir köydür. Su kenarında olup mümbit bir ovadır. Bir kısmı köylerde belediye vardır.
Bir kısmında yatılı bölge okulları inşa edilmiştir. Yapılacak iş bunların dışında kalan ve 2-3 ayda bitirilmesi mümkün
olan cazibe merkezlerini tespit etmekten ibarettir. Cazibe
merkezlerini tespitinden sonra mülki teşkilatta küçük bir değişiklik
olabilir.
7
Nah eleri artırmak il, ilçe, cazibe 8 merkezleri tesis etmek. 1 Cazibe merkezlerinin tespiti işi bittikten sonra memleket, ya Beş Yıllık Kalkınma Planı
esaslarına göre, beş veya coğrafi mıntıka esaslarına göre yedi
kısma ayrılmalı, sosyo-ekonomik ve ideoloj ik nedenlerle
kalkınma işine, önce doğudan başlanmalıdır.
Atatürk'ün
"Dağınık çalışılırsa az, toplu çalışırsa çok netice alınır. Bir Say-ı Misak-ı Milli çalışma yemini yaparak, millet birleştirilmeli ve hep birlikte aynı amaca tevcih edilmelidir. Birlikte çalışılırsa başarı muhakkaktır" ilkesine sarılarak, ı as
A.
Tolun, Fransa'da Bölge Tanzimi Ve Yeni Komiinlerin Kuruluşu, s. 20-29.
1 86 1 87
Bu konu, köy envanterleriyle büyük mikyasta hazırlanmıştır. Ü lkUmen, Zirai Politikamız, s. 1 6.
L.
1 27
Tarım Kentleri
çeşitli bakanlıklar, kuruluşlar ve halk işbirliği, ile planı, koordineli bir çalışma devri açılmalıdır. Milletçe, kemerleri
sıkarak, 8- 1 O sene çalışırsak memleketi kalkındırmış ve kurtarmış oluruz.
Türkiye" sloganı işlenebilir. Davanın
"Kalkınan
önemi gazete dergi, radyo ve televizyonla, devlet adamlarının
konuşmasıyla halka anlatılır. Halk ikna edilerek, dava için kazanılır ve o da çabaya gönüllü olarak katılır. Prof. Bernard Lewis,
"köye hizmet götürerek onu kalkındırmayı düşünen ve bunu samimi olarak isteyen devlet kuruluşları, önce kendi aralarında koordine tesis etmeli, bunlar beraberce köye gitmelidir. Onların köye geldiğini, kendilerin için bir şeyler yapıldığını gören köylüler, gönüllü olarak onlara katılacaklar ve en büyük yardımcı olacaklardır" demektedir. Köye hizmet götüren kuruluşlar, halkın arasına karışmalı,
onlarla
hemhal
olmalı,
hatta
planı,
onlarla
yapmalıdır. Halkın iştirakinden doğacak mali
enerj iyi en faydalı yönlere kanalize etmelidir. imanla
tasavvur
işe
konuşarak
�ücü ve milli 1 8 Bu ruh ve
başlanırsa Türkiye' de halledilemeyecek dava
edilemez.
Mahrumiyet
ve
meşakkatlere
katlarunadan, göz nuru ve alın teri dökmeden, kalkıruna mümkün değildir. Üzerinde oturanlar, toprağa alın terlerini
katlamazlarsa toprak yeşermez.
Mali güç, diğer bir ifade ile finansman meselesi,
" Tarım Kentlert"nin kuruluşunda hem de kısa zamanda olumlu sonuçlara varılmasında pek önemli bir yer işgal eder. Tarım 188
kentlerinin
kurulması
için
lazım
olan
parayı,
iç
Turgut Tan, Aİ. Dergisi, Cilt: 1 ., Sayı: 2/266-70. 1 O Ağustos 1 963 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi.
1 28
Dr. Tahsin Ünal
finansman kaynaklarından temin etmek mümkündür. Bu
finansman Kurt Karaca' nın dediği gibi, "Köylü tasarruf sandıklarında 1,8 milyar TL. birikmiş olacaktır." 1 89 Buna aşağıda zikredilen kaynaklardan gelecek olan para da ilave
edilire, tarım kentlerinin kurulması için lazım olan para kolayca temi n edilmiş olur.
1 . Aradaki Fark Köy İşleri Bakanlığı 'nca yapılan araştırmalardan da
anlaşıldığı gibi aklı, bu işlere yatkın olan bir çok köylüler, tarım
kentleri
i stemektedirler.
(cazibe O
merkezleri)
halde
bu
kurulmasını
davanın halli,
bu
hararetle
istekleri
ekonomik, sosyal kültürel, idari ve hukuki imkanları harekete 190 geçirerek, tahakkuk ettirmekle mümkün olcaktır. Köy İşleri Bakanlığı, tanın kentlerinin (kendi tabiriyle merkez
köy
tesislerinin)
kurulması
için
bir
çok
ön
yapmıştır. Plan ve projeler hazırlanmıştır. Mesela :
çalışmalar
l . İç iskanı düzenlemek, etmek,
2. Cazibe
merkezlerini
(merkez
köylerini)
tespit
3 . Küçük ve dağınık köyleri merkezlere nakletmek,
gibi bir kısım ödevleri, üzerine almış ve bunların bir kısmını
189
Kurt Karaca, Milliyetçi Tü rkiye, 2. Baskı, İ stanbul, 1 97 1 , s. 58 ve 9 1 . Konu burada işlendiği için ben üzerinde dunnuyorum. 190 Başka bir münasebetle de söylemiştim. Köylilmilz menfaaıine olan bir şeyi görmeden kabul etmiyor. 5-8 sene önce parçalanmış arazisinin birleştinneyi kabul etmeyen köylü, bundaki faydayı gönnilş ve bugün arazisini birleştirmeyi hararetle istemektedir. Cazibe merkezlerindeki faydayı görünce bunun kedisi isteyecektir ve istemektedir.
Tarım Kentleri
1 29
da yapmıştır. Ötekileri de hızla hazırlanmaktadır. 1 9 1 Fakat mevcut hükümetlerin, bizim ifademizle
onların deyimi i le arasında
farklar
" Tarım Kentleri"nin, "Merkez Köy" veya "Köy-Kenf' kurmaları
olduğu
görülmektedir.
Onlar
küçük
ve
dağınık köyleri bel l i merkezlere nakletmeyi düşünüyorlar.
Biz
nakletmeyi
merkezlerine mevcut
değil,
bunların
geleceklerini
hükümetler,
köye
kendiliklerinden
düşünüyoruz.
götürülmesi
İkinci
gerekli
cazibe
olarak olan
hizmetlerin plan ve projelerini yapmakta, "alın şu plan ve proje ile köyünüzü kalkındırınız" demekte ve hükümetler yine kalkınma çalışmalarını dışında kalmaktadırlar. 1 92 Bize bunlar lazımdır. Fakat kafi değildir. Biz,
"alın şu pliin ve projeyi, alın şu parayı köyünüzü kalkındırınız" demeyeceğiz. "Hükümet olarak, bakan, milletvekili, memur, uzman ve mühendis olarak, tarım kentleri tesisine halk ile, köylü ile beraber katılacağız. Halk-Hükümet işbirliği yapacağız. Hükümetin güç ve imkanlarını belli hedefl,er üzerinde toplayarak, geriliğin, fakirliğin ve cehaletin üzerine milletle beraber taarruz edeceğiz. Bakanı, milletvekilini, mühendisi ve uzmanı yanında beraber çalışır gören köylünün, bu davaya gönüllü katılacağına inanıyoruz. Tarım kentlerinin okulu, yolu, suyu, elektriği, evleri, lojmanları yapılırken, biz de beraber olacağız. Çeşitli kooperatifler kurulur ve çalışırken, biz de kooperatiflerin içinde ve onlarla beraber olacağız, diyoruz. "
Şimdiye
kadar
köylerde
birçok
kooperatifler
kurulmuştur. Fakat bunlardan yine bir çoğu, ya hükümet 19 1
Köy i şleri Bakan lığı, Cumhu riyetin 50. Y ılında Köylerimiz, Ankara, 1 973, s. 1 1 3 - 1 1 5 . 192 Aynı eser, s. 1 1 6- 1 1 7.
1 30
Dr. Tahsin Ünal
kooperatifin içinde ve onunla beraber olmadığından, ya gerekli mali yardım yapılmadığından, yahut kooperatifleri kuranlar cahil, beceriksiz olduklarından hükümet ve önderlik edip yol göstermediğinden çalışamamış, halkın itimadını ve itibarını
kaybetmiştir.
Başta
Almanya'da
olduğu halde, halktan tasarruf sahibi parasını
bir
yere
yatırarak
hem
çalışan
işçiler
bir çok kimseler,
kalkınmaya
katkıda
bulunmak, hem de parasını nemalandırmak istedikleri halde, hükümetin
kooperatif ve
şirketlere
ortak
ve
yardımcı
olmadığını görerek, böyle yerlere girmedikleri her zaman görülen
hallerdendir.
Biz
bu türlü
düşüncelerin,
halkın
yapmak istediği konserve, salça, peynir, yağ, meyve suyu gibi tesislerin, süt, yem, bulgur sanayii gibi çalışmaların daima yanında ve beraberinde olacağız. Karma ekonominin, halk ve hükümet ekonomik işbirliğinin, büyük tesisler ve fabrikalarda olduğu kadar, mahalli ve küçük tesislerin de yanında ve beraberinde olacağız. beraber
olup
kalıplaşmış,
yaşantıyı
katılaşmış
yaşantısının kazanarak,
aynı
ve
çerçevesını onun
çalışkanlığını
ve
Biz
statik
bir
kırmaya,
asırlarca
Türk köylüsü ile
paylaşacağız.
gizli
civanmertliğini
hale
Toplumun gelmiş
fakat
kalmış yeniden
olan
itimatlarını
olan
faziletini,
ihya
ve
inşa
edeceğiz. Onun statik sosyo-ekonomik yaşantısını üstündeki külleri temizleyerek, ona yeni bir ruh, iman ve dinamizm vermeye
çalışacağız.
Milliyetçi
görüşümüz,
kutsal
dinimizden gelen sarsılmaz imanımız, bu hususta en büyük ve yegane motorist gücümüz olacaktır.
2. Dün Nasıldı? Türklerin Asya'da iken ve Anadolu'ya geldikten
sonra ta XVII inci asrın başına kadar, her biri ayn bir sosyal
Tarım Kentleri
131
dilimin lideri demek olan birçok beyleri, şeyhleri ve Dede Korkudan,
vardır.
kahramanlıkları,
Bunlar
imanları
faziletleri,
ve
çalışkanlıkları,
bilgileriyle
topluma
yön
veriyorlardı. Topluma yön veren bu liderler, arkalarındaki sosyal
dilimleri
bir
noktada,
Türklük
ve
Müslümanlık
noktasında birleştiriyorlardı. Bu ittihattan Türk fazileti, Türk çalışkanlığı, gücü, kuvveti, Türk savaşçılığı, Türk sanayi ve tarımı, dolayısıyla Müslüman Türk'ün, cihanı titreten gücü doğuyordu. Milliyetçi, mukaddesatçı ve toplumcu bir nesil olarak biz de aynı şeyleri yapmak zorundayız. Aramızda güçlü l iderler, Dede Korkutlar, yetişecektir. Bunlar bir araya gelecekler,
gönül
birliği,
fikir birliği
�le
yarınki
güçlü
Türkiye'yi kuracaklardır.
3. Fayda Var Başka
yerde
izah
edilmişti.
Tarım
kentlerinin
kurulmasında ayrıca şu faydalar da vardır. Tarım kentleri merkezi bir yerde olacağından; l . Bölgenin emniyeti kolay sağlanacaktır. 2. İnsanların araziye gidiş gelişi kolay olacaktır.
3 . Dağınık araziyi birleştirmek kolay olacaktır. Bunun sonucu olarak derhal çiftlikler kurulacaktır. 4. Makinelerin araziye gidiş gelişleri kolay olacaktır. Yollar yapılacağından, makine aşınmaları, benzin ve motorin sarfiyatı azalacaktır. İnsanın gidiş ve gelişin de olduğu gibi makine gidiş gelişinde de zaman tasarrufu olacaktır. Bu zamanı, başka işlerde kullanma imkanı olacaktır.
1 32
Dr. Tahsi11 Ü11al 5 . Tohumun, gübrenin ve i lacın araziye taşınması ve
kullanılması kolaylaşacaktır. 6.
Ürünün
(özellikle,
sebze
meyve
cinsinden
olanların) buruşmadan, bayatlamadan tarım kentine taşınması kolay
olacaktır.
Mahsulün
depolanması,
paketlenmesi,
pazarl anması kolaylaşacak ve bunları yapacak insan gücü
kolay bulunacaktır. 7.
İnsanın.
yalnız
sanayi i
ile
değil,
tarımla
kalkınabileceği, refaha kavuşabileceği ispatlanmış olacaktır. Dolayısıyla
halk
köylerden
şehirlere
vazgeçerek toprağına bağlanacaktır.
göç
etmekten
8. Suyun temin edilmesi, suyun araziye taşınması ve
mahsulün sulanması büyük mikyasta kolaylaşacaktır.
9. Tarım kentinin civarında, birleştirilen arazilerde
zamanla ve 1 5 -20 senede çiftlikler, bağ ve bahçeler, tavuk kümesleri,
besi
meyve suyu,
ahırları,
salça,
cins
ahır hayvanları
peynir imalathaneleri
türeyecek,
tesis edi lecek,
değirmenler, tohum ve hayvan ıslahhaneleri kurulacaktır.
Yine zamanla tarıma ve hayvancılığa ait hafif sanayi tesisleri
kurulacaktır. Yaşayanlar 1 5 -20 sene sonra, beyaza boyanmış, kırmızı
kiremitlerle örtülmüş tarım kentlerinin, etrafında
yüzlerce çiftlik, tarımcılık, hayvancılık ve hafif yan sanayi
tesisleri göreceklerdir. Ekilmemiş, boş ve sahipsiz araziler göremeyeceklerdir. Tarım
kentlerinin
faydalardan başka:
kurulması,
bu
ekonomik
1 . İnsanlar iyi ve bilgili komşu bulma imkanına sahip
olacaktır.
Tarım Kentleri
1 33
2. Ekonomik kalkınmaya katkıda bulunmaya dönük
okullar yapma imkanına sahip olacaklardır.
3 . Çevredeki bilgili tecrübeli insanlardan faydalanma
imkanına sahip olacaklardır.
4. Köylünün hayat tarzı, yaşama şekli değişecektir.
Statik toplumdan, dinamik topluma geçme imkanı yolacaktır. 5.
Köy, şehirlinin özellikle aydının ve memurun
gitmekten ve orada yaşamaktan korktuğu bir cefalar ve sefaletler beldesi olmaktan çıkacaktır. Köy, sahipsizler ve kimsesizler yurdu olmaktan kurtulacaktır. 6.
Bugün Ankara'da İstanbul
ve
İzmir'e gitmek
imkanları nasıl sağlanmışsa, tarım kentinden şehre, şehirden
tarım kentine de her an gidip gelme imkanı sağlanacaktır.
7. Kısa zamanda şehirlerdeki tesisler tarım kentinde
de kurulacak, köyle şehir arasındaki sosyo-ekonomik ve sosyo-kültür
farklar
ortadan
kaldırılacak,
köyle
arasındaki uçurum doldurulacaktır.
şehir
3. Kooperatifler a. Çalışması Buna bir kooperatifin kısaca çalışma şekl inin izah
ederek, örnek vermekle yetineceğiz. Öteki kooperatiflerde hemen hemen bunun gibi çalışacaklardır.
Bilindiği
gibi
kooperatifler, tek yanlı, çift yanlı ve çok yanlı kooperatifler
gibi i simler alırlar. Tek yanlı bir kooperatif nasıl çalı şıyorsa
ve
nasıl
çalışması
gerekiyorsa,
ötekiler de
çalışırlar. Bir sulama kooperatifini ele alıyorum.
bunun
gibi
1 34
Dr. Tahsin Ona/
b. Kurulması Tarım kentinde 1 5 kişinin katılması ile bir sulama kooperatifi kurulur. Kuruculardan: 1 . Biri Başkan'dır. (Önceleri maaşsız çalışır, sonra
maaş bağlanabilir). 2 . Biri
Başkan
(Önceleri
Yardımcısı' dır.
maaşsız
çalışır sonra maaş bağlanabilir). 3. Biri muhasip olur. (Önceleri maaşsız çalışır sonra maaş bağlanabilir). 4. Biri veznedardır. (Üyelerden aidat, toplar, parayı bankada saklar). 5. İki
üye propagandacı
olur.
(Halka kooperatifin
önemini, faydalarını anlatırlar. Halkın üye olmasını temin ederler). 6. Dört kişi faal üye olur. 7. Beş kişi yedek üye olarak kalır.
c. Gayesi Sulama kooperatifinin gayesi, tarım kenti çevresinde, yer altı suyu arakamk, araştırmak, yer üsütüne çıkarmak, tarım kentindeki insanların hayvanalrın, sebzeliklerin ekin tarlalarının,
bahçelerin
istifadesine
sunmaktır.
Sulamayı
temin etmek için su şebekesi ve sulama kanalları yapmaktır. d.
Finansmanı 1 . Üyelerin verdikleri aidatlar. 2 . Hayır sahiplerini verecekleri teberrular. Halkımızın
köprü
ve çeşme yaptırarak
malumdur.
hayır ve
hasenat yaptıkları
135
Tarım Kentleri
3 . Hükümetin nakit, olarak verebileceği yardım veya destek fonu. 4. Sulamadan elde edilecek gelirler ki, bu aşağıda görüleceği gibi en önemli finansman olacaktır.
e. Çalışma Şekli Tarım
kentinde
kurulan
kurucuları, hükümete baş
sulama
vururlar.
kooperatifinin
Gayelerini
anlatırlar,
hükümetten bilgisel (yani gösterdikleri mıntıkada yer altı suyu var mı, yok mu tetkik edilmesini isterler) yardım isterler.
Yer altı suyu varsa hükümetten bu suyun kuyu
açmak, pompa koymak
suretiyle yer üstüne çıkarılması
isterler. (Hükümet tarafından da daha önce sulama genel müdürlüğü, DS İ . veya kooperatifler genel müdürlüğü kurulmuş,
bu
konuda
plan
ve
projeleri
hazırlanmış
olmalıdır). Hükümet bu isteği, daha önce makineleri ile uzmanlarını hazırlamış havale
hazırlamış, bulunan
eder.
kurulmuş ve kendisini hizmete sulama (DS İ) Genel Müdürlüğü'ne
Sulama
Genel
Müdürlüğü
müracaatı,
aksatmadan, uzatmadan, gelgitlere meydan vermeden ele alır. İşe dört elle sarılır. Uzmanlarını, montaj makinelerini, kendisine müracaatta bulunan sulama kooperatifinin tarım
kentine gönderir. 193 Sulama Genel Müdürlüğü, adı geçen
193 Burada bir anda yüzlerce müracaat olabileceği Sulama Genel Müdürlüğünün, bwılara aynı zamanda cevap veremeyeceği, işlerin yine sürüncemede kalacağı hatıra gelebilir. Bu işlere, bütün Türkiye sathında aynı zamanda başlanmayacaktır. Türkiye planlı bir şekilde 5 veya AtatUrk'Un ifadesi ile 7 coğrafi bölgeye ayrılacaktır. önce işe, pilot bölge kabul edilen Doğu Anadolu diliminden başlanacaktır. Bir çalışma, bir kalkınma ve dinamizm dönemine giren hükumet, bütün imkanlarını hesap ederek seferber edecektir. Mesela Doğu Anadolu diliminin nerelerinde
Dr. Tahsin Ünal
1 36
tarım kentine gereği kadar kuyuyu açar. Pompalarını koyar.
Sulama kanalları, su depolan yapar. Bunun mali portresini
hesabını yapar. Borç miktarını, sulama kooperatifine bildirir ve onu borçlandırır.
Kabul edelim ki, her biri 1 50'şer milyon TL. dan, 20
kuyu açmış, sulama kooperatifi 20 kuyu için 3 milyar TL.
borçlanmıştır. Kooperatif bu parayı nereden bulup borcunu ödeyecektir? Kooperatif suyu, dönümü 25 TL.dan satacaktır.
Tarım kentinin 1 00.000 dönüm arazisi ve arsa 2,5 milyar TL. sını,
yalnız
bir
senede
alacak
ve
borucunu
kolayca
ödeyecektir. 194 Sulama kooperatifi, aynen büyük şehirlerdeki
su şebekesi gibi bir su şebekesi kuracaktır. Bu su şebeke ile tarım
kentindeki
evlere,
civardaki
tesislere,
hatta
ekin
tarlalarının başına kadar borularla su götürür. Saatini ve musluğunu
takar,
ekinini,
sebzesini,
bağ
ve
bahçesini,
hayvanını sulamak, tesisinde su kullanmak isteyen, musluğu açarak suyu kullanır. Saate bakarak ne kadar su borcu olduğu hesap eder ve su parası toplamaya gelen memura borcunu
öder. Bu şebekeden de sulama kooperatifi ayrı bir gelir
sağlar. Görülüyor ki, devletin kuyu açmak, pompa takmaktan başka bir fonksiyonu yok gibidir. Sulama kooperatifi, hem kendi
kendisini
finanse
etmekte,
hem
de
borcunu
ödemektedir. Ama tarım kenti suya kavuşmuştur. Su olunca topraklar
mümbitleşir,
toplum refaha kavuşur.
mahsuller
bol
ve bereketli olur.
yerllstü sularından, nerelerinde yeraltı sularından istifade edilecektir? Bunun için gerekli uzmanı ve montaj makinelerini hazırlayacaktır. Yoksa temin edin hazır bulunduracaktır. 194 Biz rakamları büyük aldık. Rakamlar küçük alınırsa, o zaman kooperatif borcunu bir senede deği l, 3-4 senede ödemiş olur. Ama öder.
Tarım Kentleri
1 37
5. Dahası Var Sulama
kooperatifi,
komşu
tarım
kentlerinde
ki
sulama kooperatifleriyle i lişki kurar. Ondan bilgi alır, ona
bilgi verir. Gerekirse ondan maddi yardım alır, ona maddi
yardım yapar. Hatta, tarım kentleri sulama kooperatifleri ile birleşirler. Vilayet sulama kooperatifleri müdürlüğü, Türkiye
Sulama Kooperatifleri Genel Müdürlüğü kurulabi lir. Devlet
Sulama Genel Müdürlüğü ile aynı paralele gelir. İş bu hale
gelince
Devlet
Sulama
Genel
müdürlüğü
lağvedilebilir.
Devlet işte böyle "özelleşir ", böyle "küçülür ", mirasyedi gibi parsel-parsel satılarak değil. Vilayetlerden başlayarak, Türkiye çapında bir genel
müdürlük teessüs edince, bu Sulama Genel Müdürlüğü, bir
yandan bölünmüş olan coğrafi dilimlerde kuyu açar. Sulama tesisleri yaparken bir yandan da :
1. Çeşitli su borusu imalatı. 2 . Çeşitli pompa imalatı.
3. Çeşitli montaj makineleri imalatı gibi sulama ile
ilgili yarı sanayi kurar. 4.
Sulama
sahasında,
uzman
yetiştirmeye başlar, tetkik laboratuarları kurar,
ve
mühendis
5 . Sulama konusunda üniversitesi ile i lişki kurar. 6.
Yabanca
ve
komşu
memleketlerdeki
sulama
kooperatifleri i le ilişki kurar. Sulama, sulama borusu, pompa
ve montaj makinelerindeki yenilikleri, icatları memlekete alır ve tatbik eder,
7. Vilayetler dahilinde ve Türkiye sathında baraj,
gölcük inşaatlarına giriş. Akarsu tanzimleri yapar.
1 38
Dr. Tahsin Ünal 8. Su ile ilgili tarla balıkçılığını geliştirir. 9.
Baraj ,
gölcük
ve
akarsu
kenarlarında
yüzme
havuzlan, plajlar turistik tesisleri çoğaltır. Bir tanın kentinin suyunu temin etmek için kurulan bir sulama kooperatifi, böylece gittikçe devleşir ve devletin bu konuda yapacağı
görevi
üzerine
alır.
Devletin işini
hafifletir. Devlet bu konu için sarf edeceği parayı, başka bir işe sarf eder. Bu aynı zamanda sağlam temeller üzerine oturmuş,
karma
ekonomidir.
Bir
kooperatif
ne
kadar
devleşirse devleşsin, daima hüküınet kontrol ve murakebesi altındadır.
Hükümetin
yürümeye mecburdur.
kalkınma
politikası
paralelinde
Sair kooperatiflerle daima beraber
çalışır. Onlarla yardımlaşır, anlan yutmaya değil, yaşatmaya çalışır.
H. MALI GÜÇ Para,
kalkınm'anın
hareketli
kuvveti,
uyanacak
toprağın gıdasıdır. Madem ki, kalkınma için halk ve hükümet işbirliği esastır. O halde lazım olan para da başlıca iki kaynaktan temin edilebilir. Bunlardan biri hükümet, öteki hak ve özel kuruluşlardır. Halk ve özel kuruluşlardan para alma şekli hakkında çeşitli fikirler söylenir ve formüller bulunabilir. Bunlar üzerinde durmayacağız. Sadece bir örnek vermekle yetineceğiz. Rakamlar 1 969 yılı içindir.
1 39
Tarım Kentleri 1.
Devletin Yatanmlan
1
Köye hizmet götürmekle mükellef
olan çeşitli Bakanlıklardan 195
5 Milyar TL.
Devlet gelirlerinden, özel sektör kanndan, tekel maddelerinden, gümrük vergisinden, nakliye ücretlerinden, arazi intikal
2
vergilerinden, bankalarda.ki özel
2 Milyar TL.
cari hesapların faizlerinden, yüzde 2 oranında bir para alınabilir. Ortalama tutan :
2. Halk Ve Özel Kuruluş Gelirleri "Bu gelirler için özel bir kanun çıkarılabilir ve kanuna aşağıda.ki esaslar veya benzeri maddeler konulabilir" Mesela: 1
1 5 bankadan 1 00 er bin teberru1 "°
2
1 00 özel kuruluş ve fabrikadan I O'ar binden
3
1 ,5 Milyar TL. 1 Milyar TL.
-
tş
50 kuruluş ve Bakanlık bü e artığından 20' şer binden
19
1 Milyar TL.
195 1 0 Bakanlık ve kuruluştan 500 er milyondan 5 milyar temin edilebilir. Bu ortalama bir rakamdır. Mesela M. Eğitim Bakanlığı ilk ve ortaokul için 760 Sağlık Bakanlığı sağlık ocakları için 600 milyon yatının yapmaktadır. 196 Bankalar ilan ve ikramiye olarak her sene binler dağıtıyorlar. İ ş Bankası 3,5 milyon TL. ikramiye dağıtacağını ilan edip duruyor.
1 40
Dr. Tahsin Ünal
4
Memlekette bulunan 200 bin zengin
vatandaştan 1 5 'er bin teberru 1 98
5
3 milyon vatandaştan 50'şer lira teberru 1 99
6
80 bin Hacca ve dış geziye
gidenlerden 200'er l ira teberru
200
3 M ilyar TL. 1 50 M ilyon
TL.
1 6 M ilyon
TL
7
800 bin memurdan l O' ar liradan
8 Milyon
TL.
8
Gümrükteki sahipsiz kalan malların
2 Milyon
TL.
9
çıkarılacak kalkınma pullarından
1 Milyon
TL.
10
Unesco'dan
5 Milyon
TL.
11
Ümit edilmedik yerlerden
5 Milyon
TL.
satışından
Toplam
8.192.500.000 TL.
Görülüyor ki basit hesapla, hükümet yatırımları ve bu
i şe halkın yapacağı yardımla beraber lazım olan para mi ktarı
bir 1 97
hamlede
7-8
milyonu
bul maktadır.
Kalkınma
H er mal i y ı l sonunda kuruluş ve müdürlüklerin kasalarında bir m iktar
paranın kaldığı ve bunun maaş, sandalye, boya vb. şeyler alıp çarçur edi ldiğini herkes bil ir. Uu paralar a l ın ı p kalkııımaya sarf edilebil ir.
ıqa i statistiklerle sabittir k i. m i l li gel irin y üzde 60' 1 111 a lan 200 bin büy ük
sanayi ve tarım erbabı vardır. 199
Çanakkale abidesi, körlere yard ım kampanyası aç ı l makta. birkaç ayda
m ilyonların toplandığı görülmektedir.
Kalkınma için daha çok para
toplanacağı ümit edi l ir.
200
1 970'te 52 bin ki ş i Hacca gitm işt i r Hava Kuvvetleri Kumandanı da .
aynı usulle yardım yap ı l ması n ı ist iyordu. 1 Haziran 1 970 tarih l i gazeteler.
141
Tarım Kentleri
çalışmalarına halkın da iştiraki sağlanırsa, lazım olan para miktarının aşağılara düşeceği kabul edilebilir. Zira inşaat için
lazım olan hafriyat, kum, taş halk tarafından temin edileceği
gibi inşaatta iki gün parasız çalışmak, yahut 2 günlük işçi
ücreti vermemek gibi yollar tutulabilir. Özellikle, ordunun çeşitli
yönlerden
çeşitli
konularda
yardımı
sağlanırsa,
kalkınma için lazım olan paranın çok aşağılara düşeceğine
muhakkak nazariyle bakılabilir. İnşaatlar,
kontrolünde
kaçılmadan, 20 1
edilmelidir.
müteahhitlere
taşeronlara fakat
verilmeli
ihtiyaçları
değil, ve
mühendislerin
inşaatta,
karşılamasına
lükse
dikkat
Bu yol inşaat masraflarım büyük nispette
0 azaltacaktır. 2 2 Bu konuda bakanlık ve kuruluşlar arasında yapılacak iyi bir koordine, işbirliği ve takım çalışması da kalkınma masraflarının düşmesine, büyük ölçüde yardım
edeceği malumdur. hatta
Nerede ve ne zaman köy kalkınmasından bahsedilse,
iktidarlar
bile,
buna
hararetle
istekli
ve
taraftar
olduklarını söylerler. Bu konuda herkesin efkarı ve maksadı bir olduğu
halde,
davaya kimse
dokunmak istemiyor. 201
i l.
Cihan
el atmak, her nedense
Sebepleri malumdur. Oy kaygısına
Harb i 'nden
sonra
yeniden
inşa
ed i len
Berl in
mahallelerindeki evlerin dış sıvaları yap ı lmamış, sorulduğu zaman,
"biz şimdi fabrika yapıyoruz. Tasarrufa ve paraya ihtiyacınuz vardır. Fabrikalar işledikten sonra onlarm geliriyle evlerin dış kısmını istediğimiz gibi sıvarız" cevabı alınmıştır. Kalkınmak için bu ruha sahip
olmak icap eder.
202
1 953-1 956 döneminde, devlete 1 m i lyon TL. na mal olması icap eden 53 ders l i k bir okul , taşeron usulilyle, derneğimiz tarafından 247.000
TL.na mal edi l m iştir.
1 42
Dr. Tahsin Ünal
düşen iktidarlar. Bu meseleye el atarsak, belki önümüzdeki seçimi
kaybederiz. Neme lazım demekte, mevcut acıklı
manzaranın ve düzenin devamını ister, görünmektedir. Eski
düzenin devamında büyük menfaatleri bulunan zümreler, düzenim
bozulacak
diye
düşünmekte,
yeni
bir
düzene
geçilmemesi için gizli mukavemet göstermekte ve çeşitli
düşünce ve istekleri mütemadiyen uyutmaya, savsaklamaya
çalışarak baltalamaktadır. Köyler için olduğu gibi köyler
arası kooperatifler kurulmamış,
dolayısıyla asırlarca
içe
dönük olarak yaşamış olan köyler, dışa açılmamıştır. Bunu sonucu olarak, lidersiz kalan köylüler, hala kalabalıktan kaçmakta,
söylenenlere
şüphe
ve
inzivaya çekilmekten hoşlanmaktadır.
tereddütle
203
bakmakta,
Esasında köylerin birleşmesi ve kalkınması isteğinin
alttan (köyden) gelmesi ve yukarıyı (iktidarı) tazyik etmesi lazımdır. Fakat köylerimizde böyle bir uyanış hasıl olmamış
ve
böyle
bir
şuur
uyanmamıştır.
Beklemek,
zaman
kaybettirecektir. Bu nedenle asırlar boyunca olduğu gibi
şimdi de bu işi yukarıdan aşağıya doğru yapmakta, milli bir zorunluluk vardır. Bu hareketin, evvelkilerden farkı da,
yukarı ile aşağının birbirine karışarak, birlikte yapılmasını
istemek ve yapmaktadır. Nüfusunun % 72 ' si köylerde kırsal hayat yaşayan bir millette, ekonomik, sosyal ve kültürel
düzenini, köylerden başlamak suretiyle kurup işletmezse değişmek, gelişmek ve kalkınmak için seneleri beklemeye
mahkumdur.
203
DPT., Toplum Kalkınması Yönünden Köy Maliyesi, s. 1 26.
1 43
Tarım Kentleri Köyleri
kalkındıracak teşkilatın 204 olduğundan ben bu
yazılmış
üzerinde konu
eserler üzerinde
durmayacağım. Bizim istediğimiz bu işe karar verilmesi ve harekete geçilmiş olmasıdır. Nasreddin Hoca'nın hikayesi malumdur. Helva için her şeyimiz var ve imkanların büyük bir kısım mevcuttur. Fakat helva yapıp yiyemiyoruz. Bu millet artık iyi aşçıyı bulmalıdır. il.
CAZİBE MERKEZLERİNDEKİ FAYDALAR Cazibe merkezleri tesis ederek, köyleri birleştirmenin
sayılamayacak
kadar
faydalan
vardır
ve
olacaktır.
Olacakların cümlesini saymak ve izah etmek de zordur. Zira sosyo-ekonomik formüllü
de
olayların kalıbı
yoktur.
Şu
olmadığı
kalıba
gibi
dökersem
belli
bir
H20
bu
formülünden su olur denilemez. Bununla beraber faydalardan bazılarını
zikredebiliriz.
Bunlardan
bir
kısmına,
çeşitli
vesilelerle yukarıda temas edilmiş olmakla beraber faydalan ; hükümetin faydaları, köylünün dolayısıyla milletin faydaları olmak üzere iki kısma ayırarak, kısaca izah edebiliriz.
A. HÜKÜMETİN FAYDALARI Para ve personel bakımlarından büyük tasarruflar yapacak olan hükümet, daha az para ve personel ile daha büyük işler yapmak imkanına sahip olacaktır.
1. Ekonomi Fikrin izahı için bir iki örnek vermekte fayda vardır.
Mesela 65 bin köye, 65 bin okul yapacak olan hükümet
ortalama olarak beş derslik bir okulu 1 50 bin liraya yaparsa 65 .000 204
x
1 50.000
=
1 4 milyar 750 milyon lira verecek
Satılmış Çağlar : Toplum kalkınmasında başarı yolları: S. 77-85.
1 44
Dr. Tahsin Ünal
demektir. Halbuki köyler birleştirilir, 1 O bin cazibe merkezi x
meydana getirilirse 1 0.000
1 50.000
=
1 milyar 500 milyon
verilecek demektir. Okul, beş derslik değil 1 5 derslik dahi olsa 4.5 miyar okul yatının yapacak demektir ki, hükümet 1 O milyar yine karlıdır. Bu düşünüş şekli yalnız bir tesis içindir.
Köye kurulması mutasavver olan diğer tesisler için de hal böyledir.
O
halde
bu
işte
hükümetin
yatırım
fonları
bakımından büyük tasarruflar olacaktır. Bunlarla, köylere yapılması
icap
eden
diğer tesisleri
daha
kolay yapma
imkanına kavuşacaktı.
2. Personel 65 bin köye, en azından 65 bin öğretmen, ebe, sağlık memuru, tanın teknisyeni, hatta doktor, veteriner, tarım elektrik, yol, su, mühendisleri lazımdır. Cazibe merkezleri kurulursa, her meslekten personel miktarı derhal 65 binden 1 O bine düşecektir. Yetişme şekilleri planladığı takdirde lazım olan personeli kısa zamanda yetiştirecek, yetişenlere de iş bulmak imkanına kavuşulacaktı. Mesela daha şimdiden sağlık personeli hazır gibidir. 1 967 sayımlarına göre; 7270 mütehassıs, 46 1 0 pratisyen doktor, 6 1 6 1 hemşire, 5897 205 sağlık memuru ve 5625 ebe mevcuttu. Bunların miktarını derhal çoğaltarak ihtiyacı karşılayacak seviyeye çıkarmak mümkündür.
1O
binlerin
yetiştirilmesi
daha
kolay
ve
mümkündür. Fakat 65 binleri yetiştirilmesi daha kolay ve mümkündür. Fakat 65 binleri yetiştirmek daha zor, külfetli, 206 masraflı bir iştir. 20�
Dİ E., Tfirkiye İstatistik Yılhğı, 1 968, s. 84. Daha pek çok ziraatçıya ve ziraat teknisyenine ihtiyaç olduğu halde plful ve koordinesizlik yüzünden yetişenler kullanılmamakta ve ziraat 206
1 45
l'arım Kentleri 3.
Reform Cazibe merkezlerinin kurulması, toprak, tarım ve
tarım bölgelerinde reformları, prodüktiviteyi (verimlilik) ve
tarımda alt yapı çalışmaları kolaylaştıracaktır. İlkel tarım
düzeyinden, süratle ileri tarım düzeyine geçilmesini, üretimin
artmasını, tarımsal sanayiinin (Hafif Sanayiinin) gelişmesini sağlayacak,
bu da ağır sanayie büyük mikyasta zemin
hazırlanmış olacaktır. Halen mevcut olan 66 1 iç pazara 10
bin pazar daha ilave edilmiş olacaktı. Hammadde için de hal böyledir. Bunda büyük tasarruflar vardır.
B. KÖYLÜNÜN İSTİFADESİ Temeldeki
bu
faydalardan
köylünün
istifadesi,
Hükümetinkinden daha çok olacaktır. Dolayısıyla Hükümetin
köylü nezdindeki itibarı artacaktır.
1. Sosyo-Ekonomik İnsanlar düşünürler, konuşurlar ve öğrenirler. Bilgi
alır ve verirler. Bildiklerini eve aldıklarını tatbik ederek istifade etmek isterler. Köylü de bir insandır. Belki bilgisi
azdır. Fakat o da düşünür, konuşur ve öğrenir. Bunların
üstünde o bir de akl-ı selime sahiptir. Köylünün, dünü ve bugünün tetkik edebilmesi, yarınlara hazırlanabilmesi, görüp
duyduklarını
akl-ı
selim
süzgecinden
geçirerek
tatbik
edebilmesi için, yanında veya yakınında, kendisinden bilgi
ve örnek alabileceği hatta kendisiyle beraber iş yapabileceği,
komşulara sahip olması lazımdır. Küçük, dağınık ve dağ başlarında,
orman
içlerinde
yaşayan
köylüler,
böyle
imkanlardan daima mahrumdur. Muhafazakar bir tutumla,
okuilan fazla mütalaa edilip kapatılmış dUşOnOlmektedir (2 Mayıs l 970 de Tarım Bakanlığı Okullar Şubesi MUdilrlUğU).
1 46
Dr. Tahsin Ünal
dededen,
babadan
gorup
öğrendiklerini,
aynen yapmaya
devam ederler. Kırk yılda bir defa şehre gelen köylü, afall ar ve aptallaşır. Kırk yılda bir defa köye giden şehirli, köyde bunal ır ve hafakanlar basar. vardır.
Köy hayatının, şehir hayatından çok farklı tarafları Bu
farklar,
köyle
şehir
arasındaki
uçuiurnları
meydana getirir. Köylünün kendisine has bir görüşü ve fikir
seviyesi vardır. Köydeki bu görüş ve fikir seviyesini, o köyün ekonomik, sosyal ve kültürel seviyesi hazırlar. O
seviye, dağ başlarındaki, ormanlardaki, küçük, dağınık ve
fakir köylerde aşağıda; toplu, büyük ve zengin köylerde daha
yukarıdadır.
Küçük, dağınık ve fakir köylerde ihtiyaçlar,
çalışmalar az; toplu, kalabalık ve zengin köylerde ihtiyaçlar, dolayısıyla çalışmalar çoktur. Bu ihtiyaçlar daima bir ve aynı
değil, mutlaka çok ve çeşitlidir. Kalabalık yerlerde yaşayan
insanlar, çeşitli ihtiyaçlarını karşılayabilmek için daha çok
çal ışmaya, daha çok para kazanmaya mecburdurlar. O halde
insanların bilgilerini artırmaya ve çalışmaya mecbur etmek için, onların ihtiyaçlarını artırma ve bir araya toplamak
lazımdır.
Cazibe merkezleri teşekkül edince, dağınık köyler
birleştirilmiş,
dolayısıyla
ekonomik,
sosyal
ve
kültürel
merkezler meydana gelmiş olacaktır. İnsanların karşılıklı
etkileri
ve
ihtiyaçları
artmış
olacaktır.
Köylünün
statik
hayatına, dinamizm gelecektir. Süratli değişmeler olacaktır.
Süratle çeşitli
şeylere hizmet eden tarımı, hayvancılığı,
tarımsal mücadelesi kontrol altına alınmış, sosyal adaleti, fırsat eşitliğini temin etmek imkan dahiline girmiş olacaktır.
İş sahaları açılacağından işsizliği bertaraf ve işgücünden istifade etme imkanları olacaktır. Köylü-hükümet işbirliği
1 47
Tarım Kentleri
sağlamak, ürünlerin değerlendirmek, fert başına düşen tarım
gelirini çoğaltmak ve sermaye birikimi temin etmek mümkün
olacaktır.
Biriken
sermaye
yapılacak, yaygın tarımda yoğun
tarımda
ile
yeni
tarım
yatırımları
"çok yerden az üretim almadan", "az yerden çok üretim almaya" ilkeler
tarımdan, ileri tarıma gelişmiş olacak ve bunların yapılması imkanlar dahilinde girecektir. Her toplumda,
ekonomik
faal iyetlerle,
sosyoloj ik,
hususiyetler birbirine etkendir. Çobanlık eden köylü, koyun gibi munis, çiftçilik eden meşakkat-perver, şoför soğukkanlı,
sanatkar dikkatli memur düşüncelidir. Köyler birleşince, bir
yandan
eski
devirlerin
alışkanlığı
muhafazakarlık, tevekkül, öbür yandan,
aza
olan
taassup,
kanaat, kapalı ev
ekonomisi yavaş yavaş yıkılırken, onun yerine tolerans, ihtiyaçları karşı lama düşüncesi, daha fazla çalışma zarureti,
pazar
ekonomisi
başlayan
bu
kaim
olacaktır.
sosyo-ekonomik
Cazibe
dinamizm,
merkezlerinde
kısa
zamanda
tarımda, hayvancılıkta, mahalli sanatlarda ve çeşitli tarımda
müspet sonuçlarını gösterecek, bütün bir memleket sathında görülen bu hareket, top yekun kalkınmamızı temin etmiş
olacaktır. Kendi tarımsal ihtiyacımız temin etmiş, başkasına el açmaktan, buğday ithalinden kurtulmuş olacağız. Nüfus artışı,
besin
maddelerine
olan
talebi,
(hızlı
şehirleşme
nedeniyle de) artırmaktadır. Bu talepler bizi, hem ithale
zorlamaktan, hem de dışa bağlamaya, sömürülmeye mecbur etmektedir. Bunlardan kurtulmak, bir kilo daha fazla tarım ürünü yetiştirmeye bağlıdır.
Cüce işletmeleri süratle birleştirmek, güçlendirmek,
toprak birleşimine gitmek suretiyle, kuru ziraat usullerini öğretmek,
sulamayı
geliştirmek,
krediyi
düzenlemek
148
Dr. Tahsin Ünal
mümkün olacaktır. Şehirleşme sonunda ekonomik, sosyal ve kültürel erozyonlar olmakta, köyler şehirlere doğru boşalıp, batıya toplanmakta ve yığılmaktadır. Yarınlarımızı tehdit eden bu tehlikeler, cazibe merkezleri kurup, halkı buralarda toplamak ve kalkındırmakla önlenebilir. Bu suretle hem köylünün üretimi değerlendirilmiş, eline para geçmiş, refahı artmış olur. Hem de devletten kredi alarak
sözde
tüccarlık
eden,
üreticiden
daha çok
para
kazanan, aracılar, tefeciler zümresi ortadan kalkmış olur. Giderek
fazla
kooperatifleri,
karları çiftçi
bünyesinde
ailelerinin
toplanan
tarıma,
bu
üretimi
krediye,
giyime,
yiyime, nakliyeye ait ihtiyaçlarını temin eden köyün bankası (sandığı), ekonomik güç kaynağı, kalkınmanın muharri ki, 207
okul, su, yol, elektrik inşalarının teminatı olur. Realite
bu
olmakla
beraber Atatürk'ün
1 929'da,
"çalışan köylüye işleyebileceği kadar toplum temin etmek üretimi artırmak, halkın refahını temin etmek hükümetin ödevidir" , 1 936'da da, "her çiftçi ailesinin geçinebileceği ve çalışabileceği toprağa sahip olması behemehal lazımdır" ilkelerine ve 1 96 1 Anayasasının, "Devlet, topraksız olan veya yeteri kadar toprağı olmayan çiftçiye toprak sağlamak" amacına
dayanarak
toprak
dağıtımı
yapılabilir
ve
yapılmalıdır. Mesela Doğu ve Güney Doğu Anadolu'da hala hüküm sürmekte olan
''feodal tarım" işletmeciliğine son
i
verilebilir. Modem tarım işletmecili i yapan ve ellerinde 2 fazla toprak bulunan kimselerin ellerinde bulunan 207
Köy Sendikaları, Uretim kooperatifleri hak.kında geniş bilgi için bakınız: Kurt Karaca, M illiyetçi Tp rkiye, Ankara, 1 970, s. 88, 1 1 1 . 208 Kurt Karaca, M illiyetçi Türkiye, Ankara, 1 970, s. 1 9-20.
Tarım Kentleri
149
topraklara, özel bir kanunla miktarlar
tespit
edildikten
et konularak, taban ve tavan sonra.
fazla topraklar
bedel
mukabilinde alınıp, bedel mukabilinde topraksız köylülere dağıtılabilir. Bu arada, bir de miri arazi (Hazine Arazisi) vardır. Bu da üzerinde durulması ve köylünün lehine halledilmesi icap eden önemli konulardan biridir. Tümünü bilmemekle beraber, 1 965- 1 968 döneminde kadastro yapılmış olan yerlerde, 1 3 milyon 877 bin dönüm
hazine arazisi olduğu ve tespit edilen bu miktarın % 1 ?'sinin ortalama olarak dönümün 4 liradan kiraya verildiği, geri
kalan % 83 ' den kira alındığını, kapanın elinde kaldığı tespit 209 Memleket sathında kadastro tamamlandığı g\in
edilmiştir. Hazine
arazisinin
13
milyonun
birkaç
katına
çıkacağı,
kapanın elinde kalan milyonlarca dönüm arazinin bulunduğu anlaşılacaktır. Bu arazi de, bir taban ve tavan esası kabul ederek köylüye dağıtmak suretiyle yüz binlerce fakir köylü ailesinin yüzünü güldürmek mümkündür. Hazine arazisinin
%
8 3 ' ünü kapan,
kira vermeden işleyen açık gözlerin
elindeki bu miri arazisine, fakir köylüler el uzatınca, kira mukabilinde biz ekeceğiz, yahut tapu ile bize verin, vergisini verelim deyince, devletin bir kolu olan jandarma harekete geçerek, hayır olmaz demekte, haksız gaspı ve açıkgözü müdafaa etmekte, haklı fakat fakir köylüyü sürüm sürüm süründürmektedir. Toplum zararına kullanılan ve anayasanın 3 7 inci maddesiyle kendisine verilen hakları elde etmek isteyen köylü, aynı silahlarla fakirliğin dehlizine itilmektedir.
209
Hilmi Özgen, 6 Eylül 1 970 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi.
Dr. Tahsin Ünal
1 50 Çıkarı lacak
özel
bir
kanunla,
"tevhid-i
arazi
düzenine" geçilebilir. Bununla ekilebilen araziler biraz daha çoğalırken, üretimin artması, zamandan tasarruf edilmesi,
müstakil
ve
sağlanabi lir.
üretici
çiftliklerin
Unutulmamalı
ki,
kurulması
imkanları
"toprak reformu, yalnız topraksız köylüye toprak dağıtmak, böylece adil olmayan toprak dağılışlarını düzeltmek değildir. Toprak reformunun bu yönü kadar, önemli ve zaruri olan bir yönü de, tarım, " teknik ve kredi yönü de vardır. 2 1 0 B u itibarla, Türkiye'de rasyonel ve radikal tarım
yapabilmek için ister istemez, tarım reformuna yönelmek,
önem vermek, yaygın tarımdan, yoğun tarıma gitmek icap eder. Bunda, cazibe merkezleri kurulmasının büyük rolü ve 11 hissesi olacaktır. 2
2. Ekonomik Faydalar Yukarıda bahsedilen
"tasarruf sandıkları" gibi, "köy yatırım sandıkları" da kurulacaktır. Siz buna, " Tarım Kenti Kooperatifleri" diyebilirsiniz. Yatının sandıklarında yahut yatırım
kooperatiflerinde
çevresinde tesis edilecek
toplanan
paralar,
tarım
kredi
"gübre sanayiine, tarım aletleri yapan makine sanayiine, tohum, tarım ilaçları sanayiine, mandıra ve süt sanayiine, yahut uçakta akan bir suyun, köye getirilmesine, kanal açılmasına, yem sanayiine" yöneltilecektir. Tarım kentleri, aynı zamanda "Sanayi Kentleri"ne dönüşecektir. Buralarda kurulacak küçük el sanatları da hem
gelişme, hem alıcı bulma, pazarlama
imkanların kavuşacaktır. 21° 211
Kurt Karaca, aynı eser, s. l l 5- l l 6. DİE., Tllrkiye istatistik Yıllığı, s. l 64.
151
Tarım Kentleri Tarım
kooperatifleriyle,
kentlerinde tarımda
alt
kurulacak ve
üst
olan
yapı
üretim
imkanları
kolaylaşacak, gelişmeye, dolayısıyla üretimin artmasına sevk
etme, paketleme pazarlama imkanlarına kavuşacaktır. Fiyat
dalgalanmaları, aracıların istismarı önlenecek, köylü para, dolayısıyla
kapital
sahibi
olacak,
parasını
çömlekte
saklamayıp yeni yeni yatırımlara gidecektir. Bu da köylünün refahını, köyün, dolayısıyla memleketin imarını ve milli gücün artmasını temin edecektir. Tarım
kentlerinin
kurulması,
toprak
reformunu,
teknik ve kredi reformlarını kolaylaştıracaktır. Ufalanmış tarım topraklarının tevhidini, suluda l 00- 1 50, susuzda 300350
dönüm
çiftçiliği
toprak
meslek
dağıtımını
edinmiş
kolaylaştıracak,
vatandaşlara,
tevzi
hem
de
edilmesini
mümkün kılacaktır. Kırsal arazilerin ıslahını batak arazinin
kurutulmasını, mera hayvancılığından ahır hayvancılığına geçilmesini kolaylaştıracaktır.
3. Sosyal Faydalar Köylüler, hala kabile yaşantı ve zihniyetini devam
ettirmekte, dini (Sunni-Alevi) ayrıntılarıyla, etnik (Türkmen, Yörük,
Laz,
Arap,
Kürt)
parçalanmaları
devam
edip
gitmektedir. Birçok köylerin, şiveleri, giyinişleri, adet ve
ananeleri birbirine benzemektedir. Parçalar birleşmemiş, bir
bütün olmamıştır.
Köyler,
bir cazibe merkezi
etrafında
birleştirilince, şimdiye kadar ayn ve uzak yaşamış birbirine
yabancı kalmış insanlar bir araya gelmiş karışıp kaynaşmış
olacaklardır. geleneklere
Yeni
görüşlere,
sahip yeni
yeni
bir toplum
düşüncelere,
doğacaktır.
tehlikeler kolayca bertaraf edilmiş olacaktır.
yeni
İdeoloj ik
1 52
Dr. Tahsin Ünal
Yeni toplum çiftçilerden, sanatkarlardan, esnaftan tüccarlardan, memurlardan ve aydınlardan müteşekkil olacak, çeşitli meslek sahibi insanların bir araya gelmesiyle üretimde, mahalli el sanatlarının gelişmesinde, çeşitli tarıma geçmeden, önemli adımlar atılacaktır. Parçalanmaların yerine, işbirliği, emniyetsizlik yerine güven gelecek, eski devirlerden kalan, kan davası, derebeylik ve mütegallibe tutumları yıkılacaktır. Tefecinin sömürüsü (kooperatifler işleyince) politikacının avcılığı azalacaktır. 4.
Kültürel Faydalar
Köyler, tek dershaneli, tek öğretmenli ve formasyon sahibi olmayan öğretmenlerin eğitiminden kurtulmuş olacaklardır. 8 seneye çıkarılmış olan (ilk ve ortaokul) okullarda köy çocukları da okuma imkanlarına kavuşmuş olacaklar, üstün kabiliyetleri bulup, üst sınıflarda yetiştirmek imkanı olacaktır. Aynı bir çevreye, ihtiyaçlara cevap veren kütüphaneye kavuşan köyler, birer fikir ve kültür merkezi haline gelirken, çocuklar okuduklarını unutmaktan kurtulacaklar, öğrendiklerini tatbik etme imkanına kavuşacaklardır. Halk eğitim kolaylaşacak ve bir gün dava kendiliğinden halledilmiş olacaktır. Yetişkinlerin iş ve meslek sahalarında yetiştirilmesi mümkün olacaktır. Birleştirilmiş olan köylerde çeşitli görüş kanaat ve gelenekler birleştirilmiş olacaktır. Bunun sonucunda eskileri yıkılmış, yerlerine daha sağlam yenileri konulmuş olacaktır. Köyler, ekonomik bakımdan olduğu kadar, kültür, gelenek ve inanç bakımlarından da, şehir seviyesine yükselmiş olacaktır. a.
Eğitimin Gayesi
Tarım Kentleri
1 53
Her millet ilk, orta ve yüksek öğretim ders planlannı hazırlarken bir yandan gayesini, genç kuşaklara aktarmayı ve kabul ettirmeyi düşünürken, öte yandan genç kuşaklan hem üretici olarak, hem de koordineli bir planla yetiştirmeyi düşünür. Her eğitim ve öğretimin bir gayesi vardır. Gayesiz eğitim ve öğretim olmaz, mesela: 1 . Eğitim ve öğretimin bir ilim gayesi vardır. Genç kuşaklan bilgili, kültürlü yetiştirmek ister. 2. Eğitim ve öğretimin bir fikir ve ahlak gayesi vardır. Genç kuşaklan terbiyeli, edepli, saygılı yetiştirmek ister. Vatanını, milletini bilen, seven nesiller yetiştirmeyi ister ve bunlar hakkında genç kuşaklara kültürel fikir ve ruh verir. 3 . Eğitim ve öğretimle genç kuşaklan becerikli, ameli
ve üretici olarak yetiştirmek gayesini güder. Üst sınıflara devam edemeyecek olan gençleri, toplum kalkınmasına katkıda bulunacak şekilde becerikli yetiştirir. 4. Eğitim ve öğretimle mahalli ekonomik, sosyal ve kültürel olduğu kadar, siyasi ve politik önderleri yetiştirme gayesi de takip edilir. Buna "önderler havuzu yahut devlet adamı fidanlığı da" denebilir. Kendi kendini yetiştirmiş bazı siyasi ve politik önderlerimiz istisna edilirse, bizim geri kalmışımızın nedenlerinden biri de devlet adamı fideliğimizin olmamasıdır. İngiltere, daha lisede iken lider veya önder olabilecek kabiliyette gördüğü çocuktan Oxfort veya Cambridge üniversitelerinde eğittikten sonra onu hayata atmakta, bir müddet hayatta da bu tip çocuklan takip ettikten sonra, ona önemli vazifeler vermektedir. Olgunluk çağına kadar da önemli vazifelerde bulunan bu insanlar, buradan
1 54
Dr. Tahsin Ünal
mebus olarak meclise gelmekte, bakan veya başbakan olmaktadır.212 Böylece yetişen bu tip aydınlardan 1 95 1 'de % 82 7' si kabineye, 1 96 1 'de de % 7 6' sı parlamentoya ve kabineye girmiştir. Bildiğimiz kadarıyla West Point de Amerika'nın liderler okulu ve devlet adamı fidanlığıdır. 5. Eğitim ve öğretimin gayesinden biri de mevcut
düzene sadık müdafiler yetiştirmektir. Marksist ve Maoist eğitimle yetişen genç kuşaklar bu düzen ve rej imin düşmanı, milliyetçi eğitim ve öğretimle yetişen genç kuşaklar böyle bir düzen ve rejimin sadık müdafileri olarak yetiştirilmektedirler. Rejimler, kendilerini müdafaa edecek olan nesilleri kendi okullarında yetiştirirler. 6. Eğitim ve öğretim, aynı zamanda bir yükselme
merdiveni vazifesi de görür. Bugün küçük bir memur olarak görünen üniversite mezunu, 1 5 sene sonra bir genel müdür veya bakanlıkta müsteşardır. Ama bu seviyeye yükselmiş lise mezunlarının, hele ortaokul mezunların oranı % 6-8 kadardır. O halde eğitim ve öğretimin bir gayesi de, toplwnda yükselme merdiveni inşa etmektir.
212
Böyle bir eğitim ve öğretim, tetkik edilirse bizim tarihimiz de vardır. Ehl iyet ve kabiliyeti görülenler Acemi Oğlanlar Ocağından seçilir, Enderun Okuluna getirilirdi. Enderun Okullarını bitirenler Sancak Beyliklerine tayin edilirdi. Sancak Beyleri, Beylerbeyi, Beylerbeyleri arasından iki tanesi Anadolu'ya Rumeli Beylerbeyi tayin edilirlerdi. Anadolu veya Rumeli Beylerbeyinden biri Kubbe Altı Vezirliğine getirir ve Baş Vezir (sadrazam) olmak için sıraya girerdi. Sadrazam ölür veya azledilirse Kubbe Altı Vezirlerinden ikincisi, Birinci Vezir yani sadrazam olurdu. Sadrazam diğer Kubbe Altı Vezirlerinden en kıdemlisi ve tecrübelisi, en kabiliyet ve l iyakatlisi idi.
Tarım Kentleri
1 55
7. Eğitim ve öğretimin en önemli gayesi de dışarıdan
ithal edilen fikir ve programlarla değil, tamamen mil li olan fikir ve programlarla, üretici, ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınma çabalarına katkıda bulunucu, idareci, aydın ve idealist genç nesiller yetiştirmektir. Çünkü sahipsiz millet ve memleketler her devirde askeri istilalardan daha tehlikeli olan kültürel istilalara maruz kalmışlardır. Ve kalmaktadırlar. Bu pek acı gerçektir. Hindistan İngiliz sömürgesi iken, Hindistan Genel Valisi Lord William Bentincak, öğretim teşkilatına yayınladığı bir tamimde, "size şunları bildirmek benim, bunları yapmakta sizin vazifenizdir. İngiltere politikası, kendi dilini bütün ülkeye yaymak ve halkın resmi dili haline getirmektir" dediği gibi; Lord Locudley de, "şimdilik idare ettiğim milyonlar arasında tercümanlık yapabilecek bir sınıf meydana getirmeliyiz. Fakat sonra kan ve renkleri Hintli olmakla beraber zevkleri, düşünce ve zihniyetleri, yavaş ve ahlakları tamamen İngiliz olan bir elit sınıfyetiştirmek gayemiz olmalıdır" diyordu. Bizim uzak ve yakın tarihimizde de, kanları ve renkleri Türk olmadığı halde, zevkleri, düşünür ve zihniyetleri, hatta yaşayışları ve ahlakları Türk olmayan bir elit zümre yetiştirilmiştir. Millet ekonomik, sosyal ve kültürel dertlerine deva bulamayan, üstelik geri kalmamızda büyük hissesi bulunan, bu tip aydınlardan Ziya Gökalp de2 1 3 yakınır. Bunları teyit eden Prof. H. Topçuoğlu 1 969'da bile bakınız ne diyor: "Geri kalmış milletlerin aydınlarının ve devlet adamlarının çocuğu, hiç değilse bir kısmı, yabancı m
M. Emin Erişirgil, Bir Fikir Adamının Romanı, s. 1 49.
1 56
Dr. Tahsin Ünal
memleketlerde okuduklarından ve memleketlerde okuyanlara ayrı bir değer verildiğinden, onlar, okudukları yabancı memleketlerin okullarındaki. konuların ders programlarının en iyi konular, en iyi ders programları olduğunu sanırlar. Okudukları yabancı memleketlerdeki ekonomik düzenleri en iyi ekonomik düzen kabul ederler. Okudukları yabancı memleketlerin yaşayışını, zihniyetini ve ahlôkını benimserler. Kendi memleketlerinde de aynı düzenlerin kurulmasını isterler ve tesis ederler. Halbuki bu eğitim sistemleri, bu ekonomik düzenler, bu zihniyet ve yaşayışlar o memleket içindir, o toplum içindir. Bunlar yarı sömürge olan, geri kalmış milletlerin eğitim hatalarıdır ve bu hataların en büyüğü de aynen taklit "2 1 4 hatasıdır. Oxford Üniversitesi Profesörlerinden Thomas Balogh, "gerin kalmış milletlerin öğretimde yaptıkları en büyük hata, Avrupa okul sistemlerini körü körüne taklit etmiŞ olmalarıdır" derken, taklitçiliğin başlangıcını anlatan Alber Tevodire de, "milletler sömürge rejimini yendikten sonra dahi, sömürgecileri, kalkınma konusunda örnek saymışlardır. A vrupa 'yı taklit etmişlerdir. Onun gibi düşünmek, onun zihniyeti taşımak, onun gibi yemek ve giyinmek, onun gibi yaşamak istemiş/eridir. Geri kalmış bir memlekette ideal olan şey, Avrupalı bir memur olmaktır. Herkes tarımdan, maden işletmek ve işlemekten, hayvancılıktan kaçarak, bir büroda memur olmaya bakmıştır" der. Taklit eğitim üretim değil, tüketim esasına dayalı bir eğitimdir. Körü körüne
214
H . Topçuoğlu, Eğitim Sosyoloj isi, Ankara, 1 97 1 , s. 125.
Tarım Kentleri
1 57
Avrupa'yı taklit etmek bizi de bu kalıbın içine sokmuş,
okullarımız memur yetiştiren fabrikalar haline gelmiştir.
b. Eğitimin Yeni Şekli Yukarıda kısa izahına çalıştığımız eğitim ve öğretim hatalarını, vakit geçirmeden tashih etmek zorunluluğu vardır. Bir yarı somurge durumunda olan Osmanlı İmparatorluğu'nun hem de batıcılığa en çok önem verildiği bir dönemde 1 83 5'de ilk öğretim mecburiyeti kabul edilmişti. 1 35 senelik ilk öğretim mecburiyeti Türk toplumuna çok az şey getirmiştir. Sadece hayali ve nazari esaslara dayanan bir ilk öğretim ne üretimi artırabilir, ne yetiştirdiği insanın, kalkınma çabasına katkıda bulunmasını temin edebilir. Ne sanatkarlar yetiştirebilir, ve ne de hayat seviyesini yükseltebilirdi. Böyle bir eğitim ve öğretim sistemi ve okul, bizatihi kendisi ve yetiştirdikleri, tüketici olabilirdi ve olmuştur. Bu itibarla öğrenime mutlaka yeni bir şekil verilmelidir ve bu şekliyle eğitim ve öğretim; üretici, beceri kazandırıcı, kalkındırıcı, öğretici, özellikle mahalli ekonomik, sosyal ve kültürel sahalarda yetiştirici olmalıdır. Sully, ''yegane servet insanların kendisidir" derse de, biz milletlerin hakiki serveti çocuklarıdır, kanaatindeyiz. Bu serveti beslemek, bu serveti değerlendirmek lazımdır. Bu servet aile ocağında, ilk ve daha yüksek okullarda beslenmeli ve bir değer kazanmalıdır. Kalkınabilmek için yeni eğitim ve öğretimle çocuklara beceriler kazandırmalı, onu bir.mesleğin sahibi yapmalıdır. Onun kendi hayat çabası içinde, mutlaka üretici bir faaliyet için hazırlamalıdır. Yeni eğitimde çocuklara tarih, coğrafya, matematik, fizik ve kimya ve önder
1 58
Dr. Tahsin Ünal
olma vasfı, sebep-sonuç ilişkileri düşüncesi, çalışma ve bulma
tecessüsleri
verilmeli
ve
şahsi
meziyetleri
geliştirmelidir. Tabiata hakim olacak teknik bilgiler metot, mantık
ve
muhakeme
gücü
verilmelidir.
çocuklara, tanına, hayvancılığa, arıcılığa, sanatlarına
ait
öğretecek ehil
beceriler
verilmelidir.
Yeni
eğitimle
sebzeciliğe,
Bunları
öğretmenler yetiştirmelidir.
el
çocuklara
Bütün bunlar
tanın kentlerinde inşa edilecek ve sekiz sene devam edecek olan
"bölge okulları"nda hem kolay, hem de ucuz verilebilir. Bugün
memleketimizde
doğwn
hızı
(%
2 . 8)
okullaşma hızından (% 2) ilerdedir. Bu itibarla okullaşma, doğumla
meydana
gelen
ihtiyacı
karşılamayacaktır.
Karşılayabilmesi için genel bütçenin % 50' sini okullaşmaya
ayırmak lazımdır ki, bu da mümkün değildir. Öyle ise
okullaşma hızını, doğum hızına yetiştirmek ve okul çağına gelen her çocuğu okutabilmek için tarım kentlerinde 8 sınıflı
bölge okulları
açmaktan başka çare yok gibidir. Tarım
kentlerinde bölge okulları açılırsa:
1 . Hem bu davanın halli kolay olacaktır. Hem de ucuz
olacaktır.
2. Fırsat eşitliği sağlanmış olacaktır. Eğitimde fırsat "kabiliyet havuzu" teşkiline öte yandan
eşitliği bir yandan bir bu
havuzdan
üstün
kabiliyetleri
yetiştirmeye zemin hazırlayacaktır.
tanımaya,
bulmaya
ve
3 . İlk sınıflardan üniversite sını flarına kadar çocukları
kabiliyetlerine göre tasnif etmek, bunları kendi sahalarında istihdam ederek, prodüktiviteyi artırmak mümkün olacaktır.
4. İlk sınıflardan üniversitesi sınıfların kadar tüm
çocukları ciddi elemelerden geçirerek üstün zekalı çocukları
Tarım Kentleri
1 59
tespit etmek, bunları ihtiyaca göre ve bir plan dahilinde yetiştirmek, devlet mekanizmasında yer vermek imkan dahiline girecektir. 5 . Sekiz senelik ilkokulu bitirdikten sonra üst sınıflara gidemeyenleri ki, bunlar büyük çoğunluğu teşkil eder. Elde ettikleri becerilerle, babalarından daha iyi üreticiler haline getirmek mümkün olacaktır. 6. Yeni eğitim, 8 sene esasına olduğu gibi seçme ve seçilme esasına da dayalı olacaktır. Seçmeyi çocuğun kendisi, seçilmeyi öğretmen yapacaktır. Mesela 1 00 öğrenciden 5-6 tanesi tarımcılığı, 5-6 tanesi hayvancılığı, 5-6 tanesi sebzeciliği, 5-6 tanesi tavukçuluğu, arıcılığı vb. isteyecektir. Böylece günümüzde de olduğu gibi çocukların % 75-SO'i köyde kalacak, babalarından daha iyi üretici olacaklar, 20'de lise ve yüksekokula devam edecektir. 7. Tüm geri kalmış milletlerde olduğu gibi bizim kalkınabilmemiz, için de üst kademelerden alt kademelere kadar, çeşitli sahalarda kadrolar yetiştirmemiz icap eder. Bu kadrolar mesela, iktidar kadrosu, merkez veya bakanlıklar kadrosu taşra veya vilayetler kadrosu, tarımcılar, sanayiciler, sanatkarlar, imalatçılar, kadrosu vb. gibi kadrolara ihtiyaç vardır. Bu kadrolarla geriliğe, fakirliğe, cahilliğe, tembelliğe ve ahlaksızlığa taarruz edebiliriz. Milletlerarası Kalkınma Merkezi Genel Sekreteri Mauris Guemier güçlü devletlerden yardım alan geri kalmış milletlerin hatalarını sayarken, "yardımı israf ettiler, yardıma hazır olmadıklarından kullanmasını bilemediler, yardımı alan devletlerin hükümetleri de, kendilerinin neler yapmaya muktedir olduklarını, neler yapmaları icap ettiğini
Dr. Tahsin Ünal
1 60
bilmediler. Bu konuda ne bir rehber, ne bir danışman kabul ettiler. Bunun ıçın de toplumlarını kalkınmasını hızlandıracak ne esaslı bir eğitim düzeni, ne esaslı bir iskan düzeni, ne bir tarım ve ne bir üretim düzeni kurabildiler. Onların tek endişeleri günlerini gün etmek sonra da işin içinden sıyrılmaktır" diyor. 2 1 5 Genel sekreter sanki bizim halimizi anlatıyor ve bizim ilköğretim konusundaki, tarım kentleri konusundaki fikirlerimizi teyit ederek, "kalkınmak isteyen milletler iskan davalarını hallederek tarım kentleri kurmak, tarım ve endüstrilerini kalkındırmak, ithalat ve ihracat dengelerini temin etmek çabasına girmeli ve bu çabaların eksenleri etrafında toplanmalıdır/ar, diyor. "
c. Eğitim Niteliği Yıllarca statik kalmış bir memlekette, il inci Cihan Harbi'nden sonra, milletin tüm çocuklarını okutmak zarureti anlaşıldı. Bunun sonucu olarak eğitime karşı talep hızla arttı . Talep kimsenin karşı duramayacağı bir güç kazandı. Ailelerin çoğu okur, yazar olmadığından daha iyi eğitim değil, daha çok eğitim talep ediyordu. Daha çok okul açmak, daha çok okwna yazına öğretmek adeta gaye oldu. Daha çok ilkokul talebi, daha çok ortaokul talebini, bu da daha çok lise talebini körükledi. Fakat daha çok okul yerine, daha iyi eğitim üzerinde kimse durmadı. Öğretmenlerden % 80-90 oranında başarı istenmesi ve bunun da ayrı bir gaye telakki edilmesi, az bilenlerle çok bilenlerin, iyi bilenlerle fena bilenlerin, tembellerle çalışkanların üst sınıflarda toplanmasına sebep oldu. Ekonomik amaçlara yönelmemiş, üretime faydası ve katkısı olmayan bir eğitimin olumsuz m
H. Topçuoğlu, Eğitim Sosyolojisi, Ankara, 1 97 1 ,
s.
1 9.
Tarım Kentleri
161
sonuçlar tevlit edeceği, velilerin aklına gelmediği gibi öğretmenlerin ve M.E. Bakanlığının da aklına gelmedi. Daha çok eğitim, daha çok okul, tabii olarak daha çok öğretime olan ihtiyacı ortaya koydu. Çok okula, çok öğretmen bulmak düşüncesi, öğretmenin kalite ve kapasitesinin düşmesine sebep oldu. Bunlar eğitimi olumsuz yönde etkiledi ve eğitimi sathileştirdi. Eğitim sathileştiren nedenler sadece bunlar değildir. Çok eğitim ve çok okul, bir yandan kütüphanesiz, laboratuarsız okulların adedini çoğaltırken, öte yandan kitapsız, deftersiz, kalemsiz, hatta öğretmensiz okulların da adedinin çoğalmasına sebep olmuştur. Prof. F. Bowley, "Ortadoğu 'da Profesörsüz üniversiteler, malzemesiz kütüphaneler, kitapsız laboratuarlar, diplomalı işsizler, tüketici insanlar gördüm. Bu nedenle onların idarecileri beyin gücünden, güç gücünden devlet bütçesini israftan, ehliyetsiz oldukları halde iktidara talip olufı, orada ısrarla kaldıklarından 16 sorumludurlar" diyor. Okullaştırma denilen bu tür çabalar yalnız bizde değil, bizim gibi geri kalmış başka ülkelerde de olumlu bir sonuç vermemiştir.2 1 7 Çünkü okula başlayan çocukların bile, beş sene sonra okuldan % 50 bilgi oranın da mezun oldukları çok görülmüştür. Cılız ve kifayetsiz elemanlar yetiştirecek, çalışmayı zahmetli, külfetli ve süfli bir iş, memur olmayı kolay ve haysiyetli bir meslek kabul eden bir memlekette okullar memur yetiştiren bir fabrika olmaktan kurtarılmayacaktır. 216 217
H. Topçuoğlu, Eğitim Sosyoloj isi, Ankara, 1 97 1 , s. 128. Aynı Eser, s. 164, 1 66.
Dr. Tahsin Ünal
1 62
LİSE ÖNCESi Yıllar
Okul Çağı Nüfus
Okula Giren
Okullaşma %
1 96 1 - 1 962
1 ,783,000
320,000
18
1 962- 1 963
1 ,882,000
336,770
18
1 963- 1 964
1 ,98 1 ,000
347,740
1 7,6
1 964- 1 965
2,000,000
354,800
17
Yıllar
Okul Çağı NDfus
Okula Giren
Okullaşma %
1 96 1 - 1 962
1 ,500,000
1 44,700
9,6
1 962- 1 963
1 ,580,000
1 75,200
11
1 963- 1 964
1 ,674,000
1 8 1 ,250
1 0,8
1 964- 1 965
1 ,770,000
1 83,250
1 0,4 dür.
LiSELERDE
Okullaşma oranı batı, mesela İzmir'de % 98 olduğu halde, Doğu Anadolu'da mesela Hakkari 'de % 27 olması doğu ile batı Anadolu arasında da önemli farklar bulunduğunu izah eder. Köy okulları ile şehir okulları arasında da önemli farklar vardır. 1 96 1 - 1 965 döneminde köylerde öğretmen sayısı % 30 artarken şehirlerde % 40 oranında artmıştır. Halbuki, aynı dönemde köylerde 20.550.000 nüfus varken, şehirlerde 1 0.800.000 nüfus yaşamakta idi ve öğretmen artışı köylerde fazla, şehirlerde az olması icap ederdi. Öyle bir Eğitim düzeni tesis etmeliyiz ki, ilk sınıflardan üniversitenin son sınıfına kadar ciddi elemeler yapılmalıdır. Eleğin üstünde kalanlara üst sınıflara devam etme imkanı sağlanırken eleğin altına geçmiş olanları da halk
Tarım Kentleri
1 63
yahut mesleki eğitimlerden geçirerek becerikli iş sahibi üretici ve kalkınmaya katkıda bulunucu vatandaşlar yetiştirmelidir. Üst sınıflarda eleğin altına kalmış olanları bir yandan keza becerikli bir iş sahibi olarak yetiştirirken, bir yandan da planlanmış olan ihtiyaçlara göre ziraat, sanayi, makine, inşaat, elektrik, motor, tıp vb. teknikerleri, bir yandan da iş adamı, sanatkar vb. yetiştirmelidir. Eleğin daima üstünde kalanlardan da yine bir plan dahilinde ehliyetli ve kabiliyetli uzman kadrolar yetiştirmelidir. Yetişen uzmanları da kendi sahalannda hem halkla temas ederek onu tanıması, dert ve ihtiyaçları yerinde tespit edebilmesi, hem de vazifesi başına gelince halktan kopmaması, isabetli kararlar alabilmesi için mecburi hizmetler tahmil ederek tarım kentlerine göndermelidir. Burada haşan gösterenlere diplomaları verilmeli oradan vilayete, vilayetten de merkez kadrosuna alınmalıdır. Merkez kadrosu aynı zamanda devlet fideliği ve uzman havuzu olmalıdır. 2 1 8 Tanın Kentleri tesis edilirse bütün bunlar imkan dahiline girecektir. Bilindiği gibi i lköğretim çalışmaları, 0- 1 2 yaş arasındaki bütün çocukların eğitilmesini-öğretilmesini kapsar. Bu çalışmalar: Kreşler, anaokulları, ilkokullar, sakatların eğitimi (körler okulu vb.), halk eğitimi ve kurslar şeklinde yapılmaktadır. Bunlan sıra ile değil, öncelik derecesine göre: 218
B iz bu suretle öğretimin maddi yanının çatısını çatmaya çalıştık. Konunun manevi yanı için bakınız: N. Hacıeminoğlu, Dokuz lşık'ta Eğitim Sistemi, Ankara.
1 64
Dr. Tahsin Ünal
I . İlkokul öğretimi çalışmaları, il.
Yan öğretim çalışmaları şeklinde iki kısma ayırarak mütalaa etmekte, konunun izahı ve anlaşılması bakımından fayda vardır. Burada asıl ve önemli olan konu, "İlköğretim" konusudur. Bu konu halledilirse "yan öğretim çalışma/arz" da kendiliğinden halledilecek veya çok kolaylaşmış olacaktır.
1. Öğrenci Durumu : N üfusumuz 1 964 sayımlarına göre 3 1 .390.000 olduğu halde 1 970 sayımında 36 milyon küsur olduğu anlaşıldı. % 2.8 bir oranla, her sene 890 bin kadar artıyoruz. Buna paralel olarak çocuk miktarı da artıyor. Çocuk artışı, bizi her sene 7- 1 2 yaş arasında ve adedi oldukça kabarık bir çocuk ve bu çocukların eğitimi problemi ile karşı karşıya getirmektedir. Mesela:
Yıllar
7- 12 Yaşa Arasındaki Çocuklar
1 950
2.326.059
1 955
2.697.052
1 960
3 .534.883
1 965
4. 1 62. 1 94
1 966
5.098.000
1 967
5.520.000
1 968
5 .520.000
Tarım Kentleri
1 65
Çocukla karşı karşıya gelinmiştir. Bu kadar çocuğun tamamının eğitilmesi, öğretilmesi icap ettiği halde, mali imkanlarımızın zayıflığı, okul ve öğretmen yolluğu sebebiyle bunların ancak bir kısmı okutulabilmekte, bir kısmı, öğretim nimetlerinden mahrum kalmaktadır. Mesela:
Yıllar 1 968 1 950 1 955 1 960 1 965 1 966 1 967
7-12 Yaş Arası 5,520,000 2,326,058 2,697,052 3,534,883 4, 1 62, 1 94 5,098,000 5,390,000
Ok. Kaydolan 4,950,000 1 ,95 1 ,039 1 ,866,666 2,5 1 4,000 3,8 1 3,709 4,260,000 4,736,000
Olmayan 570,000 735,0 1 9 830,386 1 ,020,29 1 348,485 838,00 654,000
Çocuk ogrenim çağında olduğu halde okula kaydolamamıştır. Okula kaydolamayan miktar ile, kaydolduğu halde sonradan okulu terk eden miktar "ki bunların miktarı % 50 kadardır" birleşerek yarınlarımızı tehdit eden tehlikeler olmaktadır. Yarının cahil ana ve babalarıyla memleketi kalkındırmak zorlaşmaktadır. Çünkü; 1 967'de 1 0.5 1 9.000 olan okuma-yazma bilmeyenlerin miktarı l 972'de 1 3 .480.000, aynı sene okuma çağına gelen çocuklarla beraber 1 9 milyona çıkmıştır. Milli Eğitim Bakanlığı önümüzdeki senelerde artacak çocuk miktarını ve bunun için lazım olacak derslik adedini şöylece hesap ederek planlamıştı.
Dr. Tahsin Ünal
1 66
Yıllar 1 969- 1 970
Çocuk Miktarı 5 ,650,000
1 970- 1 97 1
5,780,000
İlave Derslik Adedi 7,000 6,500
1 97 1 - 1 972
5,840,000
8,000
Ve 1 972'de ilköğretim davasını halledeceğini, kabul etmiş ve etmektedir. Halbuki, şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da çocuk miktarına lazım olan dershane (okul) bulmak mümkün olmayacaktır. Çünkü, daha şimdiden şehirlerde 1 960, köylerde 2680 ilkokulda ikili ve üçlü öğretime gidilmeye başlanmıştır. 219 Bu toplum olarak 4600 ilkokula daha ihtiyaç var demektir. Okula kaydolduğu halde bir müddet sonra okulu terk edenler yine olacaktır. Bunlar halk eğitimi konusunda toplanıp oranını, yükünü ağırlaştıracaklardır. Bugünkü sistem ve anlayışla çocukların okulu terk etmesinin dolayısıyla halk eğitim çalışmalarının yükünü hafifletmesinin önüne geçmek mümkün görülmemektedir.
2. Okul Durumu: Milli Eğitim Bakanlığı hızla artan çocuklara derslik bulma çabası içindedir. 1 966- 1 967 dönemine kadar mevcut bulunan 78.400 dersliğe, ikinci be� yıllık plan döneminde 30.500 derslik daha ilave ederek, 22 miktar 1 1 4.000'e çıkarılacak, ve okul davası halledilmiş 2 19 220
-1967-1 968 İlköğretim, s. 9. Derslik miktarı hakkında 1 967-1 968 ilköğretim istatistiği, s. l 7'de
8.669 derslik gösterirken il. Beş Yıllık Plan hedeflerine uygun eğitim çalışmaları istatistiğinde bu miktar 78.400 olarak gösteriliyor.
Tarım Kentleri
1 67
olacaktır demektedir. Halbuki; bu hesabı yapan M. Eğitim Bakanlığı her dershaneye 40-4 1 öğrenci düşeceğini de hesaba katmıştır. Fakat mesela, 1 967- 1 968 döneminde faal olan 78.400 dershanede 4.492.232 öğrenci okumakta olduğuna göre,221 her sınıfa 56-57 öğrenci düşmektedir. Realiteler bunun da aksine göstermektedir. Çünkü, bir sınıfta 5657 öğrenci olmuş olsaydı yukarıda da temas edildiği gibi bir çok yerlerde ikili ve üçlü öğretime gidilmezdi. Sınıflardaki öğrenci miktarının fazla olması hem psikolojik ve pedagojik hataların doğmasına, bu da çocuklarımızdaki bilgi ve kültür seviyesinin, istenilen seviyeden çok aşağılara düşmesine sebep olmaktadır. Kalabalık sınıflarda okuyan çocuklarla, okumayanlar arasında az çok farklar vardır. Bunun misallerini, özellikle köylerde görmek mümkündür. Okuldan çok zayıf mezun olan halk eğitiminin işini ağılaştırmaktadırlar. 1 96 1 - 1 965 döneminde ve beş senede 1 0.000 okul yapılması,222 kararlaştırılmış olduğu halde ancak 3900 okulun yapılmış olması,223 ister istemez yarınlara matuf düşünce ve planlar hakkında insanı tereddüde düşürmektedir. Beş sene içinde yatırımlara ayrılan para miktarından (2 milyar 200 milyon) yeniden yapılması düşünülen 30 yatılı okul parası çıkarılırsa (ki 2 1 .000.000 TL. ediyor) geriye kalan 2 milyar liranın 3 5.000 dersliği tamamlayamayacağı hakikati de üzerinde durulmaya değer bir konudur. Çünkü bugünkü fiyatla bir dershane 60.000 lira civarında 221 222 223
1 967-1 968 İlköğretim, s. 47-48. ilköğretim Komitesi Raporu, I O Yıllık Plan, s. 1 5. Devlet ist. Ens. Milli Eğitim Hareketleri, s. 1 3 .
1 68
Dr. Tahsin Ünal
tamamlanmak.tadır. Artan fiyatlar karşısında bir dershane 5 sene sonra bu fiyata çıkmayacaktır.
3. Öğretmen Durumu: Milli Eğitim Bakanlığı öğretmen bulsa, her yerde eğitim yapacaktır. Fakat bulamamaktadır. Bakanlık: a. Artan çocukları okutmak, b. Öğretmensizlikten kapalı duran 84 okula öğretmen bulmak, c. 3. sınıf okulları 5. sınıfa çıkarırken lazım olan öğretmeni temin etmek, d. Yeni yeni açılan okullara öğretmen tedarik etmek çabası içindedir. İhtiyaçlarını da il. Beş Yıllık Plan dönemi içinde, daha fazla öğretmen yetiştirerek tamamlayacağına ve bu meseleyi de 1 973 'de halledeceğine kani bulunmaktadır. Mesela, 1 9671 968 döneminde 1 05.21 1 öğretmenin mevcut olduğu kabul edilerek, müteakip senelerde yeniden yetiştirecek öğretmenlerle miktarın 1 972- 1 973 döneminde 1 46. 1 50.000'e çıkarılacağını ve bu davanın da halledilmiş olacağını kabul etmektedir. Halbuki; M. Eğitim Bakanlığı'nın öğretmen yetiştiren yegane kaynağı, ilk öğretmen okullarıdır. Hazırlanmış planlara rağmen bu okullarda her sene aynı miktarda öğretmen yetiştirmek mümkün olmamaktadır. Bakanlık bunu yakinen bildiği için öğretmen ihtiyacını, "stajyer, lise mezunu ve kurstan geçirilmiş, yedek subay ve vekil öğretmenlerle" karşılamaya çalışmaktadır. Çoğu zaman ya da bu sebeplerle öğretmenliğe girenlerle, ayrılanlar arasında önemli bir fark olmadığından öğretmen farkı kapatılamamaktadır. Mesela l 966- 1 970 döneminde 8500 kişi öğretmenlikten ayrılırken, l 2.200 kişi öğretmenliğe girmiştir.
Tarım Kentleri
1 69
Diğer bir hesaba göre de, her sene 4229 öğretmen idarecilik sebebiyle ders vermekte 8500 öğretmen de meslekten ayrılmakta, dolayısıyla 1 2. 729 öğretmen meslek dışı kaldığından öğretmene olan ihtiyaç azalacağına artmaktadır. Bu hususta hiçbir mütalaa beyan etmeden rakamları vermekle iktifa edeceğim. Köylerdeki bütün bu başarısızlıkların yanı başında, onun paralelinde, fakat bunlardan daha önemli olan, köylerde tatbik edilen eğitim politikasının muhteva bakımdan hataları, eksiği ve manasızlığıdır.
1
Öğretmen Asıl öğretmen
2
Stajyer öğretmen
3
Er öğretmen
607
5.525
4
Yd. Sb. öğretmen
223
764
5
Geçici öğretmen
825
1 0.688
6
Vekil öğretmen
1 .277
6.040
7
Eğitmen öğretmen
43
2.482
Öğretmen Adedi Öğretmenli okul Öğretmenli okul Öğretmenli okul Öğretmenli okul
Şehirlerde 1 25 1 39 1 09
Köylerde 1 3 .3 1 3 1 0.340 3 . 1 78
101
1 .389
292
840
1 75
347
1 2 3 4 5 6
Öğretmenli okul Öğretmenli okul
Şehirlerde 1 4.455
Köylerde 33. 1 55
1 .9 1 7
1 0.2 1 o
Dr. Tahdn Ünal
1 70
25 1
1 43
8
Öğretmenli okul Öğretmenli okul
227
87
9
Ö ğretmenli okul
263
64
1 0 Öğretmenli okul
276
43
Şehirlerde 10
Köylerde 1 .344
7
1
Sınıf miktarı Sınıflı okul
2
Sınıflı okul
18
913
3
Sınıflı okul
22
834
4
Sınıflı okul
49
5
Sınıflı okul
3.730
1 .409 25.340.l.l'l
Bütün Türkiye'de okuma-yazma bilenlerin oranı % 48. 7, bilmeyenlerinki % 5 1 .3 'tür. Köylere doğru gidildikçe bu oran, bilenlerde % 38.6 düşerken, bilmeyenlerin oranının % 61 .4'e yükseldiği görülür. İ smini yazacak, sokağın adını okuyacak kadar okuma-yazma bilmek de bugün bir mana ifade etmemektedir. Köylerde, adetleri az, mesleki formasyonu iktisap etmemiş öğretmenlerin istihdam edilmesi, köylerdeki okuma yazmayı, okuduktan sonra unutmayı, köy kalkınmasını olumsuz yönde etkilemektedir. 1 963- 1 964 döneminde ilkokulu bitiren tüm öğrencilerin ancak % 65'i üst sınıflara devam etmiştir. Bunun ancak % 1 5 kadarı köy çocuklandır. 222 sayılı kanunun bir gereği olan, "köylerde 1 4 yaşında 224
1 967-1 968 ilköğretim istatistikleri, s. 1 O- 1 2.
Tarım Kentleri
171
olup ilkokulu bitirenler için mecburi, bitirmeyenler ıçın ihtiyari olan yetiştirici ve tamamlayıcı kurslarda" henüz açılamadığından, köylerde ilkokul öğretimi şu duruma göre, lüzumsuz hale gelmektedir. Köy ilkokullarında program uygulamaları da kayıpları telafi etmekten uzak kalmaktadır. Bu itibarla, "köylerde tüketici ve yok olucu eğilime değil, üretici ve yaratıcı eğitime ağırlık verilmelidir. " Fırsat eşitliği sağlanarak, yetişenlerin üstün kabiliyetli olanları üst sınıfa gönderilmelidir.
Bu davanın bir de ruh yanı vardır. Şimdiye kadar davanın ruh yanı üzerinde duran, hemen hemen hiç olmamıştır. Duranlar da "gericilikle" itham edilmiştir. Bu hali, ta! .. o zamandan beri olmalı ki M. Akif şöyle anlatıyor: "Köylü cahilse, hayvan mı demektir? Ne demek? Kim tepe nimeti, insan meğer olsun eşek. Koca bir köy ıitreştik, odunsuz yattık. O büyük mektebi gördün ya biz yaptık. Kimse evladını cahil komak ister mi a yol? Bize lazım iki şey var: Bir mektep biri yol. Sonra baktık ki, hükümetten umup durdukça Ne mühendis verecekler bize ne hoca Para bizden hoca sizden deyiverdik. . . o zaman Çıkagelmez mi bir soysuz, aman Al/ahım aman. Görmeliydin o muallim denilen maskarayı. Geberir camiye girmez, ne oruç var, ne namaz.
Dr. Tahsin Ünal
1 72
Gusül abdestini, Allah bilir amma tanımaz. Huyu dersen, bir adamcık ki, sokulmaz adama! Bari bir parça alışsaydı ya... adama. Bir selam ver be herif, ağzın aşınmaz ya. . . hayır. Ne bilir selam vermeyi, ne de sen versen alır. Yağlı yer, çeşmeye gitmez, su döker el yıkamaz, Kafa orman gibi lakin o bıyık hep budanır, Ne ayıptır desen anlar, ne tükürsen utanır. Tertemiz yerlere kirlifotinlerle dalar. Kaldırımdan daha berbat olur odalar. Hiç ayık gezdiği olmaz bizim farmasonun. İçki yüzler suyu, ahlôkını bir bilsen onun. "
İ şte bu tip öğretmenle Türk köylüsü asla bağdaşamamış, dolayısıyla öğretmen köye ve köylüye faydalı olamamıştır. 4. Para durumu: Milli Eğitim Bakanlığı, genel bütçeden 1 968- 1 969'a 2.500.000.000 lira almak suretiyle Milli Savunma, Maliye Bakanlıklarından sonra 3., Bayındırlık Bakanlığından sonra yatırım yapan 2. bakanlıktır.
Genel bütçeden aldığı paradan başka (bazı teberru ve halk yardımı istisna edilirse), hiçbir geliri yoktur.
1 73
Tarım Kentleri
İLKOKUL YATIRIMLARI iÇiN AYRILAN PARA Yıllar Yatırım Miktarları TL. 630.552,000 1 964 1 965
583.01 9,000
1 966
662.349,000
1 967
262.444,000
1 968
537.600,000
1 969
472.500,000
1 970
361 .000,000
1 97 1 -72
602.000,000 liradır.
Bu miktarların günümüze kadar olan kısmı sarf edilmiştir. Bundan sonra da, senede ayrılan miktarları sarf ederek, yukarıda da temas edildiği gibi 35,500 dershane daha inşa edip, okul ihtiyacını karşılayacaktır ve M. E. Bakanlığı buna inanmış vaziyettedir. Halbuki; rakamlardan da anlaşılacağı gibi yatırım için ayrılan paralar (Plan esasına göre olmakla beraber) artacağı yerde zaman zaman azalmaktadır. Yatırımları azaltmak, inşaatı anormalleştirecektir. Plilnlarda, eskiyenin, yıkılıp yeniden yapılması icap eden binaların adedi, 1 967- 1 968 döneminde. 1 - Yıkılıp yeniden yapılması icap eden: 479 1 derslik, 2- Büyük küçük onarım yapılması icap eden: 2467 derslik,
1 74
Dr. Tahsin Ünal
3- İ lave edilmesi icap eden: 8 1 7 derslik olarak tespit edilmektedir. Toplam olarak 1 5 .975 dersliğin hangi gelirle (fonla) tamir edileceği açıkça tasrih edilmemiştir. Ortalama olarak bir dershanenin en az 40.000 liraya tamir edilebileceği (çünkü, yeniden ilave edilecek olanlar da vardır) kabul edilirse 1 5.975x40.000= 649 milyon liraya ihtiyaç gösterir. Bu para hem yatarım için alrılan paradan, hem de onarım 22 için ayrılan paradan çoktur. Bunlar ve okulların mefruşat, ders araçları, laboratuar malzemeleri gibi ihtiyaçları, bugünkünden daha çok paraya ihtiyaç göstermektedir. Ya bu parayı bulup M. E. Bakanlığı emrine vermeli veya ihtiyaçlarımızı, daha kolay temin edecek sistemler bulmalıdır. Bir an için ilköğretim davasının halledildiği kabul edilse bile yarın bunu orta ve lise davaları takip edecektir. Keza memleketin ilk ve orta öğretim davaları halledilmiş olsa bile memleket yine kalkınmış olmayacaktır. Öyle ise, bizi hem sosyal ve kültürel hem de ekonomik, sanayi ve teknoloji bakımlardan kalkındıracak, dünya milletleri içinde ilklerden biri edecek bir düzen bulup tatbik etmeye mecburuz. Bu düzen "Tarım Kentleri"dir. ç.
Eğitimde Kendimize Döneceğiz
Bizde ilköğretim mecburiyeti, II. Mahmut zamanında kabul edilmiştir. Aradan geçen ( 1 835- 1 969) 1 34 senede okuma-yazma oranı % l 'den % 48.7'ye çıkarılabilmiştir. 226
Çeşitli onarımlar için M.E. Bakanlığı'nın ayrıldığı para 390 milyon liradır. Yani ayrılması icap eden paranın yarısı kadardır. 1 967-1 968 İlköğretim, s. 96.
Tarım Kentleri
1 75
Sadece okwna-yazına bilmekte önemli bir mana ifade etmemekle beraber, hala okwna-yazına bilmeyen vatandaş miktarı, % 5 1 .3 oranıyla çoğunluğu teşkil etmektedir. Halbuki, bizimle, hemen hemen aynı senelerde ilköğretim mecburiyeti kabul etmiş olan batılı milletler bu davalarını % 97 oranla, hem de elli sene kadar önce halletmişlerdir. 227 Onlar neden muvaffak olmuşlar, biz neden muvaffak olamamışız. Bunun elbette ki, birçok nedenleri vardır. Bu nedenlerin başlıcaları ekonomik ve kültürel noksanlıklardır.
1. Ekonomik Sebep: Milletin dolayısıyla devletin fakir olmasıdır. Millet ve devlet fakir olduğu için uzun seneler Eğitim ve öğretim müesseseleri kuramamış, bunun için yeter derecede ne mali ve eleman imkanına sahip olabilmiştir. Yabancı memleketlerde (mesela Yunanistan'da) olduğu gibi Türk zenginleri de okul yapmayı düşünmemişlerdir. Netice olarak devlet tarafından yetiştirilen eleman ve yapılan okulların miktarı da mahdut kalmış, ihtiyacı karşılayamamıştır. Dava çok yavaş yürümüştür. 2. Kültür Noksanhğı: Kanaatimizce sebebin büyüğü kültür noksanlığıdır. Çünkü, kendi realitelerimizi İ görememişizdir. mparatorluk devrindeki hatalı dini görüş ve ümmetçi zihniyet, Cwnhuriyet devrinden evvel başlayarak, Cumhuriyet devrine intikal eden "taklitçilik" bizi başarıya ulaştırmayan kendi realitelerimizi görmekten alıkoyan en büyük amillerden biri olmuştur. Eğer böyle olmasaydı, Cumhuriyet .devrinde köyde açılmış olan ilk okulların, oralar için birer ışık kaynağı olması, açılmış olan okulların 227
Mesela, Amerika'da okur-yaz.ar oranı % 96.5, lngiltere'de % 97, Fransa'da % 96.5 tir.
1 76
Dr. Tahsin Ünal
bulundukları yerleri aydınlatarak, zamanla değiştirmesi ve geliştirmesi icap ederdi. Okullar açılmış, fakat ümit edilen, değişme ve gelişme olmamıştır. Küçük gibi görünen bu nokta, önemli bir dönüm noktasıdır. Aristo, "vatandaşlar eğitimle, mensup oldukları toplumu destekleyecek şekilde yetiştirilmelidirler . " der. Asırlarca vatandaşlarımız acaba, "mensup oldukları toplumu destekleyecek şekilde" eğitilmiş ve yetiştirilmiş midir? Buna evet demek kolay değildir. Böyle eğitilmiş ve böyle yetişmiş olsalardı, toplumu destekleyecek ve toplumda bir gelişme ve değişme olacaktı. Bu gelişme ve değişme olmadığına veya çok yavaş olduğuna göre, vatandaş toplumu destekleyecek şekilde yetiştirilmemişler, yetiştirilmiyorlar demektir. Aydınlar adeta kendi toplumumuz için değil, başka toplumlar için yetiştirilmişlerdir. .
.
Durkheim, "insan tabiatın değil, toplumun istediği şekilde eğitim. görmeye mecburdur" diyor. Acaba biz, toplumumuzun ihtiyaçlarına ve istediğine göre mi eğitim görüyor ve gösteriyoruz? Yoksa toplumumuzun ihtiyaç istediği düşünmeden, batıdan alınan taklit ve o milletlere has isteklere ve ihtiyaçlara göre hazırlanmış programlarla mı eğitim görüyor ve gösteriyoruz? Yani kafalarımızdaki bilgiler kendi milli, tarihi, edebi, ekonomik, hukuki vb. konularımızdan alınmış bilgiler midir? Yoksa batı milletlerine ait bilgiler midir? Buna da müspet cevap vermek mümkün değildir. Madem ki, insan tabiatın değil, toplumun istediğini şekilde eğitim görmeye mecburdur, bizim de bu mecburiyete uyarak, eğitim esaslarımızı kendi toplumumuzun ihtiyaç ve isteklerinden almamız icap ederdi. Halbuki, biz batı eğitim görmüş olan, dolayısıyla kendi
Tarım Kentleri
1 77
toplwnwnuzu derinliğine ve genişliğine bilmeyen ve tanımayan aydınlarımızın istediği şekilde eğitilmişizdir. Başka bir ifade ile biz, kendi milletimizin değil, başka milletlerin eğitimin görmeye adeta mecbur edilmişizdir. Bunun sonucu olarak aydınlar ile halk birbirinden ayrılmış, aynı iki zümre meydana gelmiştir. Aydınlar halkı, halk da aydınları anlayamamış, birbirine yabancı kalmış ve aydınlar halka önder olamamışlardır. Batı toplwnlarına has bilgi ve fikirle, Türk aydını, kendi toplwnuna düzen vermek istemiş, "İngiltere ekonomik düzeni, Fransız eğitim sistemi, Alman sanatı bizim için de doğrudur. Alır tatbik edersek bu düzenler onlar gibi bizim de kalkınmamızı temin eder" zannedilmiş, alıp tatbik edilmiş. Fakat onları kalkındıran düzenler, bizi dejenere edip yıkmıştır. Deniz, balık için hayat, fakat insan (çin ölümdür. Aydınlarımız halktan geldiği halde, halktan kopmuş ve ayrılmıştır. Aydınlarımızın nazarında halk cahildir. Aklı bir şeye ermez. Onun bir fikri yoktur ve olamaz... Halbuki, dert ve ihtiyaçlarla daima karşı karşıya kalan odur. Bu itibarla yok gibi görünürse de, halkın mutlaka müşterek ve maşeri bir fikri vardır. Bunun için kendimize, kendi milli sosyal yapımıza ve kültürümüze dönmeli, daima halka dönük olmalıyız. Kalkınmak için en büyük hazine, en büyük enerji kaynağı halktır. Bir çok aydınlar da bu kanaattedirler.
O halde, kültürel noksanlığı bertaraf etmek için önce kültürde kendimize dönmeli, Durkheim'in dediği gibi kendi toplwnwnuzun istediği şekilde eğitim görmeli ve onu tanımalıdır. Sonra da onu kalkındıracak sistemi arayıp
1 78
Dr. Tahsin Ünal
bulmalıdır. Bu sistem, Tannı Kentleri kurmak ve buralarda ilköğretim seferberliği ilan etmektir. d.
Öğretim Seferberliği
Çocuklar, milletlerin temeli ve teminatıdır. Bu temel eğitim ve öğretim harcıyla sağlamlaştınlmaz ve güçlendirilmezse, milletin bekası teminat altına alınamaz. Osmanlı İ mparatorluğu bu temeli güçlendirmemiş, bekasını teminat altına alamamış olduğu için çökmüş ve yıkılmıştır. İ lköğretim her şeyden önce vatandaşlara insan olmanın zevkini, düşünce ve şuurunu aşılar. Milletin ve vatanın ne olduğunu, Türk milleti ile sair milletlerin ekonomik, sosyal, kültürel ve medeni seviyelerini öğretir. Mensup olduğu toplumda diğer toplumlardaki yeniliklere, değişikliklere kolayca uyabilme, hayatına tatbik edilebilme mahareti verir. Kendisinin, ailesinin ve çevresinin maddi ve manevi gücü artıracak duruma getirir. İ lköğretim vatandaşı okuduğunu anlar, muhakeme edebilir ve seviyeye çıkarır. Hülasa ilköğretim, insan olmanın, medenileşmenin ve kalkınmanın tek yoludur. Bu itibarla ilköğretim davasını behemehal halletmek, bunun için de ilköğretim seferberliği devri açmak icap eder. Seferberlik, adı üstünde 7'den 70'e kadar bütün bir mil1eti seferber ederek asırlardır ayağımızı köstekleyen cehalet düşmanına taarzru etmek, tıpkı bir savaş anında birçok fedakarlıklara katlanıldığı gibi bu savaş anında da bazı fedakarlıklara katlanabilmektir. Cehalete yapacağımız taarruz esnasında ilköğretim merkezi sıkleti, halk eğitimi ve kurslar da cenahları teşkil etmelidir.
Tarım Kentleri
1 79
İ llCöğretim davası mücerret bir dava değildir. Çocuklarımızı cehaletten kurtarıp istenilen seviyeye ulaştırabilmek için şimdiye kadar olduğu gibi ilköğretim davasını yalnız başına ve mücerret bir dava olarak ele almamak, icap eder. Çünkü şimdiye kadar toprak evlerde oturan köylülere, yalnız başına kırmızı kiremitli ilkokullar, fazla bir şey getirmemiştir. Köylüler, Hititler devrinde olduğu gibi ekonomik, sosyal, kültürel ve teknolojik, sahalarda geri ve iptidai bir hayat yaşarken, tek başına ilköğretim davasını ele almak ve bundan fayda beklemek, çöl ortasında gül yetiştirmek kadar zor ve gülünçtür. Tarih boyunca, ıslahat ve kalkınma davalarımızı, sanki birbirleriyle hiç alakası yokmuş gibi (mesela sosyal, hukuki, öğretim ıslahatları, idari, ekonomik ve sanayi ıslahatları gibi) ayn ayn bir münferiden ele almış ve aralarında bir koordine kuramadığımızdan muvaffak olamamışızdır. Bu itibarla ilköğretim davasını, şimdiye kadar olduğu gibi tek başına ve mücerret bir dava zannetmemelidir. İ lköğretim davası aynı zamanda, "bir iskan davası, bir küçük sanayi davası, bir üretim, tarım, hayvancı/ık, kısaca top yekun köy kalkınması davasıdır." İlköğretim davası, bu davalarla beraber mütalaa edilir ve beraberce ele alınırsa, hem sağlam temellere oturmuş olur, hem de yan kalkınmalarla güç kazanı r. Bütün kalkınmaların ana temeli ve hareket noktası · ilköğretimdir. Ekonomik, sosyal, kültürel, teknolojik ve askeri kalkınma ve güçlenmenin, ruhunda ve hamurunda, ilköğretim vardır. Sömürücü milletler, müstemlekelerde
1 80
Dr. Tahsin Ünal
fabrika kurarlar da, okul açmazlar, açarlarsa, ders programlarını kendi menfaatlerine göre tanzim ederler, yahut ettirirler. XIX uncu asnn başında Alman devlet adamları ve aydınları toplanıp "nasıl kalkınalım" konusunu müzakere ederler. "Bir kısmı sanayiden veya tarımdan bir kısmı ticaretten veya askerlikten işe başlayalım" der. Arka sıralarda oturan ve bütün teklifleri dinleyen ihtiyar bir profesör, "bütün kalkınmaların temeli ilköğretimdir. İşe ilköğretim davasını halletmekle başlayalım. Bu dava hal/edilince, bu zemin üzerine kurulacak müesseseler ve tekamülleri kolay olacaktır" der ve işe, ilköğretim davasını halletmekle başlamışlardır.228 İ lköğretim davasının halline, 62 1 şehirde oturan 1 0.800.000 kişinin oturduğu ve 3 milyon okuma-yazma bilm·eyen bulunduğu yerde değil, 70.000 köyde oturan 20.500.000 insan yaşadığı 1 O milyon okuma-yazma bilmeyen köylerden başlamalıdır.
Çoğunluk kök ise, azınlık kökün dal ve yapraklarıdır. Aşı yapılsa bile, kök kuvvetlendirilmedikçe mahsul almamız mümkün olamaz ve 1 600 den beri alınarnamlştır. Yılanın başı (cehalet), çoğunluğun arasında ve köydedir. Onun başını çoğunluğun arasında ve köyde ezmekle işe başlamalıdır. 228
Bu konuda Konfllçyüs de "hapishanelerdeki mahkumların çoğu ya cahil veya fakir insanların çocuk/arıdırlar. Bundan anladım ki, insanları suç işlemeye sevk eden şey cahillik ve fakirliktir. İnsanları egiıirsek cahilligi, kazanca getirecek işleri öğretirsek fakirligi ortadan kaldırmış oluruz" diyor. B iz de ilköğretim davasını halledelim derken cehli, ilköğretimi yan kalkınmalarla takviye edelim derken, fakirliği ortadan kaldıralım demek istiyoruz.
Tarım Kentleri
181
Bunlar ancak ve ancak �'Tarım Kentlerf' kurmakla mümkün olur ve bu davalar böylece halledilebilir. e. Okul İnşaatında Ucuzluk
1 . Her bölgede birçok orta veya bölge okulları yapılmış ve hazırdır. Bu ihtiyaç olan parayı azaltacaktır. 2. Şimdiye kadar ihtiyacımızı karşılayacak okullar değil, lüks okullar inşa etme yoluna gidilmiş ve mesela 1 5 dershaneli bir yatılı bölge okulu 7 milyon liraya mal edilmiştir. Lüks okul inşaatı terk edilir, ihtiyacımızı karşılayacak daha sade okullar inşa etme yoluna gidilirse; 20 dershanelik bir ilk ve ortaokul binasını 1 milyon liraya çıkarma imkanı hasıl olacaktır. 229 3 . Okullar mahalli inşaat malzemesiyle ve müteahhitler eliyle değil, taşeronlar eliyle yaptırılırsa, masrafların daha da azalacağına muhakkak nazarıyla bakılabilir230 • 4. Okul inşaatına, halkın maddi yardımı (ayni, kum, taş, hafriyat konularıyla beraber 2 gün inşaatta ücretsiz çalışmak veya 2 günlük işçi ücretini vermek gibi) sağlanırsa lazım olan paranın daha da aşağılara düşeceği muhakkaktır.
229
Kalkınan Afrika milletlerinin, çocuklarını topraktan yapılmış masalarda yemek yedirdiklerini bir mecmuada okumuş ve resimlerini
�örmüştüm.
30 Devletin 1 milyon liraya mal olacak 53 dershaneli ilk ve ortaokul binasını 250.000 liraya yaptırdığını biliyorum. İnşaatlar taşeronlara verildiği takdirde, paralar dernekler veya mahalli mal müdürlükleri eliyle sarf edilebilir. Zaten okul yaptırma dernekleri vardır. Bunlar çoğaltılabilir.
1 82
Dr. Tahsin Ünal 5.
Ordunun,
çeşitli
yönlerden,
çeşitli
konularla
yardımı sağlamalıdır. Bu yardım sağlanırsa dava, daha kolay halledilir.
"Ordu üretime katılmalıdır" denirken kastedilen
mana budur.
6. Bakanlık arasında yapılacak ciddi bir koordine de,
maliyetin düşmesinde ayrıca önemli bir rol oynar.2
31
Bütün
bunlar elbette önceden planlara bağlanarak koordine edilmiş, ondan sonra harekete geçilmiş olacaktır. Prof. Bamard Lewis,
"köye hizmet götürmeyi, köylüyü kalkındırmayı düşünen devlet kuruluşları, önce kendi aralarında birleşmeli ve koordine tesis etmelidir. Bunlar beraberce ve topluca köye gitmelidir. Onların köylerine geldiğini bir şeyler yaptığını gören köylüler, kendi istek ve arzularıyla onlara katılacaklardır. Köye hizmet götüren kuruluşlar, halkı kalkındırmak için halkın arasına karışmalı, onlarla hemhal olmalı, onlarla beraber yaşamalıdır. Bu arada gereken planı yaparak, halkın iştirakinden doğan mali gücü enerjiyi, faydalı yönlere kana/ize etmelidir" diyor. Bu ruh ve imanla işe başlanıldığı takdirde, biz Türkiye' de halledilemeyecek dava göremiyoruz.
Mahrumiyet ve meşakkatlere katlanmadan, alın teri
ve göz nuru dökmeden kalkınma mümkün değildir.
231 Okullarımızın lüks ve pahalı yapıldığı UNESCO delegemizin de gözUnden kaçmamış, okullanmızın daha ucuza mal edilmesi için TUrkiye'de "Milletlerarası Okul İnşaatı Enstitüsü" kurulması için teklifte bulunmuştur. Bakınız: Eğitim Dergisi (Mart l 963), s. 20. Şunu da ilave edelim: Böyle lüks okullarda öğretim yapanları, konfora alışmış olanları, bunların olmadığı yerde tutmak ve görev yaparmak da zorlaşmaktadır. Bugün köy enstitüsünden mezun olanlardan % 85 inin köylerden şehirlere kaçmış olmasının sebeplerinden biri de budur.
1 83
Tanm Kentleri
f. ôtretmen ihtiyacında Kolaylık Öğretmen
karşılayacaktır
diye
kaybettirmektedir. M .
ihtiyacım,
bekleyip
öğretmen
durmak,
bize
okulları
zaman
E. Bakanlığı, zaten öğretmen ihtiyacını
öğretmen okullarından karşılayamadığı için senelerden beri
"vekil, yd. sb. öğretmen, eğitmen vb." gibi aslında öğretmen olmayan,
fakat öğretmenlik yapabileceğine
kani
olduğu
kimselerle karşılamak, hatta lise mezunlarını dört aylık kurslara tabi tutarak öğretmen kabul etmektedir. Fakat yine
de ihtiyacını karşılayamamaktadır.232
Milletçe bir kalkınma devrine girildiği zaman bu
kalkınmanın
liderliğini
yapacak · olan
ehil
ve
enerjik
öğretmenlere daha çok ihtiyacımız olacaktır. Artık ihtiyacı karşılamak için:
1 . Öğretmen okullarının ve öğreten okul mezunu
öğretmenlerin adedini artırmamız icap edecektir. .
2. Her sene fakültelere müracaat edip de giremeyen 1 5-20.000 lise mezunu açıkta kalmakta ve iş diye devlet
kapılarını aşındırmaktadır. Bu gençlerden istekli olanları
almalı, daha önce başlamış olan işe, daha geniş çapta devam
edilmelidir. Şimdiye kadar lise mezunlarını kurstan geçirmek suretiyle
2000 öğretmen yetiştirilmiştir. Mesele bu miktarı, 5-7000 çıkarmaktan ibarettir.
232
Böyle bir yol açılırsa, bunların arasından gönüllüler çakacaktır. Okulu bitirdikten sonra bulunduğu şehirde öğretmenlik yapmak isteyecekler çakacaktır. Öğretmenler arasında bunları istemeyenler olacaktır. Asıl öğretmenleri, kalkınma sahalarında toplamak, oralara tayin etmek gibi meseleler ortaya çıkacaktır. Bütün bunlar alınacak kararlarla ve çıkarılacak kanunlarla düzenlenebilir. Yeter ki, bu yola gidilmeye karar verilmiş olsun.
1 84
Dr. Tahsin Ünal
3. Medeni memleketlerde 60-70 yaşındaki insanlara iş bulunur ve çalıştırılırken, bizim genç, dinç, bilgili ve tecrübeli binlerce insanı emekli edip, iş ve çalışma hayatından ayırarak, bir köye itmemiz, bu insanların şahısları, aileleri namına olduğu kadar, millet ve memleket namına da büyük bir zarardır. Emekli aydınlar, göllenmiş ve atıl bir hale sokulmuş, bilgi, tecrübe ve enerji yığınlarıdır. Bunları harekete geçirmemiz bunlardan istifade etmemiz icap eder. Sivil ve asker emekliler arasında yüzlerce bilgili, tecrübeli ve yüksek tahsil mezunu insanlar vardır. Bunlardan da, 45 aylık bir kurstan geçirdikten sonra öğretmen olarak istifade etmek daima mümkündür. 233 Bu yol tutulursa bunların genç ve tecrübesiz eğitmen, yd. sb. öğretmen ve lise mezunu öğretmenden daha üstün, daha faydalı öğretmen olacaklarına muhakkak nazarıyla bakılabilir. Emekliler öğretmenliği kabul ederler mi? Gibi bir sual hatıra gelebilir. Evet eder. Her külfet bir nimet mukabilidir. Bulundukları yerde kendilerine tahmil edilecek külfete mukabil ve mütenasip bir nimet verilirse ve mesela aldıkları emekli maaşına ek olarak 4.500 lira daha verilirse, bu hizmeti kabul etmeyecekler pek az çıkar sanırım. Sonra biz çoğu zaman her şeyin para ile olacağını sanırız. Öyle milli meseleler, öyle davalar parasız talipler de bulunur. Milli Mücadele'nin başında silahını çekip düşmana 233
Senelerdir köylerde öğrebnenler vardır. Fakat Atatürk ilkeleri köye g�tllrillUp köylüye mal edilememiştir. Köylerdeki imam, öğrebneni "dinsizlikle"; öğrebnen, hocayı "softa/ı'/Ç' ve "gericilikle" itham ederler. İki unsur birbiriyle anlaşamamış, birleşememiştir.
Tarım Kentleri karşı
1 85
koşanlar maaş
ve
mükafat beklemiyorlardı .
Mücadele'de şaha kalkmış olan "Milli yeniden harekete geçirmek lazımdır234•
Milli
Mücadele Ruhunu"
4. Öğretmen ihtiyacını kolayca temin edebilmek için
alınması icap eden tedbirlerden biri de, nicelik ve nitelik bakımından öğretmenlik mesleğini cazip bir hale getirmektir.
Öğretmenler, milletlerin yarınını kanalize eden insanlardır. Bu
meslek
kendisine
önem
verildiği
nispette, üstünlük
kazanır. Öğretmene değer veren milletler geri milletler değil, medeni milletlerdir.
Öğretmenliğin maddeten ve manen değerlendirilmesi,
hem mesleği kıymetlendirecek, hem ehil öğretmen sayısını artıracak, hem de öğretmenlikten ayrılmaları önleyecektir.
İlköğretim seferberliğine katılan öğretmenin bilgili,
kültürlü, tecrübeli, vasıflarından başka toplumcu, milliyetçi,
ahlaklı, terbiyeli, Atatürkçü, müspet dini ve ilmi bilgilerle
mücehhez olması, ayrı bir önem taşır. Ancak böyle bir
öğretmen ilkokul seferberliğinde, halk önderliği edebilir.235 Bugün bunun aksini yapıyoruz ve
6234 sayılı kanunla okulu
bitiren, bilgisi, tecrübesi noksan gençler köye gönderiliyor,
gençlere de kadirlik ediliyor.
g. Yeni Ders Programları Bir
Ders programı konusunu hafife almamak lazımdır.
memleketin
aydınları
okullarında yetişir.
o
memlekette öğretim yapan
Aydınların düşünce zihniyet yapıları
okudukları derslerin konularına göre şekil alır. Ders konuları da okullardaki ders programlarıyla tayin ve tespit edilir. Ders 234 235
Resmi Gazete, 2 1 Ağustos 1 967, Sayı: 1 2679, s. 47. E. Z. Karat, AtatOrk'ten DOşOnceler, s. 79.
1 86
Dr. Tahsin Ünal
programlarında dini ilimler yer alır. Bunlar okutulur ve müspet ilimler ihmal edilirse, bu dersleri okuyarak yetişen bir kimsenin düşünce ve zihniyet yapısı, dini ve teokratik bir şekil alır. Aksine yalnız müspet ilimlere yer verilir, dini ilimler ihmal edilirse, bunları okuyarak yetişen bir kimsenin düşünce yapısı da tamamen, natüralist ve materyalist bir şekil alır. Bunun örneklerini milli tarihimizde görmek mümkündür. Dünkü ve bugünkü ders programlarımızın ve öğretim sistemlerimizin esasını batıdan aldığımız için taklitçilik yoluna gidilmiş, taklit programlarındaki ders konuların okuyan (okuduğu konularda pek az milli unsur bulunan) aydınlarımız halktan ayrılmış ve kopmuştur. Çeşitli seviyelerdeki okullarımızdan mezun olanlarımızın gayesi, halka karışarak ona hizmet etmekten ziyade, süslü bir dairede memur olmaktır. Okullarda çocuklarımıza terbiye olarak, itaatkar, başı yerde, her şeye itiraz etmeden, pekiyi demesini istiyor ve öğretiyoruz. Onlar bu hava içinde şahsi teşebbüsten medeni cesaretten mahrum, çekingen ve mütereddit olarak yetişiyorlar. Bilgi olarak biz onlara, bizim olmayan hayali ve nazari bilgiler veriyoruz. Çocuklarımızın okul hayatlarıyla hakiki hayatları arasında uç�lar vardır. "Okul hayatı başka, hakiki hayat başka" sözü, darb-ı mesel haline geldi. Okullarımızı memur yetiştiren bir fabrika olmaktan çıkarıp ekonomik, sosyal ve milli hayatımızın kıymetlerini yetiştiren kurumlar haline getirmeliyiz. 2.
Köy ilkokul programlarında tarımsal konulara fazla bir yer verilmekle beraber sair konular, şehirlerdeki programların aynıdır. Buna mukabil şehirlerde 200 gün yani
Tarım Kentleri
1 87
7 ay; köylerde 1 70 gün, yani 6 ay öğretim yapılmaktadır. Geri kalan 5-6 ay, şehirlerdeki çocuklar, zamanlarını değerlendirmekten mahrum ve avare dolaşarak, köylerdeki çocuklar da çiftin çubuğun arsından koşturularak öğrendiklerini tamamen unuturlar. Ertesi sene her şeyden bi haber yeniden derse başlarlar. Bu durumda köy okullarını her sene, bir senelik öğretim süresinde bir sene noksan öğretim yapması demektir. Bu hal, köylü çocuğun ortaokullarda başarısına tesir etmekte, fırsat eşitliği ilkesine aykın düşmektedir. "Şehirde ve köyde program ve zaman farklılıklarını, köylerde üst sınıflara devam etmeyecekleri için, belirli kabiliyetleri geliştirici tedbirler mutlaka alınmalı ve köy okullarının ders "236 programları revizyondan geçirilmelidir. Öğrencileri, bilhassa köylü öğrencileri unutmak hastalığından, eskiye rücu etmekten kurtarmak için okuduğu konuları okuldan sonra meşgul olacağı konulardan seçmelidir. Bu hiçbir zaman köye uyalım demek değildir. Aksine okutacağımız konuları köylerin, çevremızın realitelerinden, kendi uğraştığımız_ konulardan seçelim demektir. Ders programlarımızı taklitten kurtaralım, kendi konularımızı öğretelim, demektir. Çünkü çocuğa, küçük yaşlardan itibaren kendi meşgul olduğu konular ve realiteler öğretilirse, gerek okuldaki, gerek hayattaki başarılarının temeli atılmış olur. Yeni ders programları konusunda Atatürk bakınız ne diyor ve bizim, çocuklarımıza neleri öğretmemizi istiyor: 236
Senelerdir köylerde öğretmenler vardır. Fakat Atatürk ilkeleri köye götürülllp köylllye mal edilememiştir.
1 88
Dr. Tahsin Ünal
"Hükümetin en önemli ve en gerekli vazife:!ıi millf eğitim işleridir. Bunda muvaffak olabilmek için öyle bir program takip ve tatbik etmeye mecburuz ki, o program, 1-
Milletimizin bugünkü haliyle,
2-
Milletimizin toplumsal ve hayati ihtiyaçlarıyla,
3-
Milletimizin çevresel (muhiti) şartlarıyla ve,
Asrın icaplarıyla tamamen mütenasip ve mütevafik olsun. Bunun için de anlaşılması zor, muğlak hayali mütalaalardan uzak kalalım. " 4-
Bu fikirlerin üzerine biraz eğilirsek o bize nasıl bir ders programı takip ve tatbik etmek lazım geldiğini açıkça söylüyor. Hayati olan, anlaşılması zor olan fikirlerden, konulardan uzaklaşalım. Milletimizin halini, toplumsal ve hayati olan ihtiyaçlarını, çevresel şartlarını ve asrın icaplarını düşünerek bir ders programı hazırlayalım, diyor. Peki ama ilkokul ders programlarına hangi konulan "yahut dersleri'' koyup okutalım. Bunu da açıklıyor ve "köylü bugüne kadar eğitimin nurundan mahrum bırakılmıştır. Bu itibarla bizim takip edeceğimiz eğitim siyasetinin temeli evvela mevcut cehli ortadan kaldırmak olmalıdır" dedikten sonra, halk çocuklarına:"1-
Okuma-yazma öğretmeliyiz.
2- Vatanını, milletini, dinini, dünyasının tanıyacak kadar tarih ve �oğrafya öğretmeliyiz. 3- Dini ve ahl<ikf malumat vermeliyiz. 231 diyor. 4- Amel-i erbaa okutmalıyız"
237
Resmi Gazete, 2 1 Ağustos, 1 967, s. 1 2679, Sayfa: 47.
1arım Kentleri
1 89
Biz, milletin halini, hayati olan ihtiyaçlarını ve asrımızın icaplarını düşünerek, bahsettiği konulara bir şekil vermek, hayati ihtiyaçlarımıza, asrımızın icaplarına uygun yeni konular ilave etmek zorundayız. Bütün bunları düşünerek ilkokul ders programlarını taslak olarak şöyle tespit edebiliriz:
1 - Okuma-yazma dersleri, 2- Türkçe dersleri,
3- Matematik ve aritmetik (Aınel-i erbaa), 4- Vatanını, milletini, dünyasını tanıyacak kadar tarih,
coğrafya, yurttaşlık bilgisi (sosyal bilgiler) dersleri.
5- Dini ve ahla.ki dersler, 6- Tarımsal dersler, 7- Hayvansal dersler, 8- Sanat dersleri, 9- Köye, köyün idaresine ve kalkınmasına ait
dersler.238
1 0- Tatbiki dersler239 konulmalı ve okutulmalıdır.
Çocuğun okulda öğrendikleri ile hayatta uğraştığı konular arasında mutlaka bilimsel bir bağlantı kurulmalıdır. Tarımsal, hayvansal ve sanat dersleri nazari değil, tatbik ve ameli (uygulamalı) olmalı ve bu dersleri tarım kentlerinde bulunan 238
E. Z. Karal, AtatOrk'ten DOşOnceler, s. 79. "Din ve ahlak konula�ı" a:?i1en Atatürk'iln ifadesidir. 2 9 Bu ders konuları tartışılabilir. Fakat biz bu konuların böylece okutulmasına taraftarız. KöyilnU, çalıştığı işin mahiyetini tanımayan çocuklarımıza, Babil Kulesini, Mısır Ehramlarını ve Roma Katedralini öğretmekte bir fayda görmüyoruz.
1 90
ziraatçı veteriner verdirmelidir.
Dr. Tahsin Ona/
ve
sanat
kursu
öğretmenlerine
Ders programlarının tespitinde en salim olan yol şu olabilir: Bir kere Milli Eğitim Bakanlığı program hazırlanmasında halka dönük olma ilkesini kabul etmiş olmalıdır. Bundan sonra Bakanlıkça bir heyet teşkil edilmeyi, bu heyet köylere kadar giderek, köylülerle konuşarak, röportajlar yaparak mahalli anketler yaparak,240 başöğretmenler vasıtasıyla fikirler tespit etmelidir. "Halkın ne fikri, ne düşüncesi olabilir. Bilginler, aydınlar dururken halktanfikir mi alınır" diye düşünmemelidir. Unutmamalıdır ki, kafasındaki yabancı bilgilerle halktan ayrılmış, halkını tanımayan aydınlar, bizi hayati ve taklit ders programlarıyla bu hale getinnişlerdir. Milleti kalkındırmak, millete dönmeli ve onun yok sanılan saf düşüncelerini, fikirlerini, akl-ı selimini görmelidir. 241 Bütün bunlar toplandıktan, ilmin ve metodolojinin süzgecinden geçirildikten sonra programlar hazırlanmalıdır. h. Milli Güvenliğin Güçlenmesi 240 Tatbiki derslerin tatbik şekli şöyle olabilir. Mesela 1 ve 2 nci sınıflar okul bahçesindeki veya okul civarındaki tatbikat tarlasındaki otları toplar. 3 ncü sınıflar okul bahçesini beller, yahut çapalar. 4 ncü sınıflar ekerler. Hep beraber sularlar. 5 nci sınıflar köyün ekinlerini, hayvan sürülerin apılan sanat işlerini tetkik ederler. Zaman zaman bunları bizzat yaparlar. 4 1 20 sene köylerde öğretmenlik etmiş, halen de öğretmenlik eden l brahim Cengiz adındaki dostuma, 35 37 senelik tecrübeli
�
"
-
öğretmensiniz. Köy çocuklarına ne öğretmelidir? Onlara hangi bilgiler daha çok lazım oluyor?" diye sordum. Önce afallayıp kaldı, sonra "Evet bunca senedir öğretmenim. Fakat şimdiye kadar böyle bir sual ile karşılaşmadım. Dolayısıyla böyle bir şey de düşünmedim" dedi. Fakat, "çok faydalı bir sonuç elde edilebilir" diye ilave etti.
Tarım Kentleri
191
Gerek milletler için ve gerekse milletler arasında, zaten önemli bir konu olan eğitim ve öğretim konusu, özellikle 1 . Dünya Savaşı'ndan sonra, ekonomik, sosyal ve kültürel konularda olduğu kadar, teknolojik, askeri ve milli güvenlik konularında da yeniden önem kazandı. Savaş sonrasında ortaya çıkan yenilikler, birçok memleketlerde yeni birtakım organizasyon ve koordinasyon zorunlulukları hissettirdi. Organizasyon ve koordinasyon zorunluluklarını ekonomik ve teknolojik, kalkınma hamleleriyle paralel olarak başarılı bir şekilde yürütebilenler kalkındılar. Yürütemeyenler kalkınamadılar, geri kaldılar. il. Dünya Savaşından sonra memleketimizin de dahil
bulunduğu "geri kalmış milletler", içinde bulundukları ekonomik, sosyal, kültürel, teknolojik ve askeri müşkülleri yenmek, milli güvenliklerini teminat altına almak için ilköğretim (öğretim) davalarını halletmek zaruretını hissettiler. Biz de bu zarureti hissediyoruz. Çünkü, ilköğretim davası halledilirse, sair davaların ve bu arada milli güvenlik davasının halledilmesi kolaylaşacaktır. Çünkü, eğitilmiş millet, çeşitli sahalarda iş görmek için yetişmiş millet demektir. Bugün geri kalmış millet, tabii kaynaklarından, insan gücünden mahrum kalmış millet demek değildir. Geri kalmış millet tabii kaynaklarından, insan gücünden ilmi olarak istifade edemeyen, kendi milli güç ve milli kaynaklarından başkalarını istifade ettiren millet demektir. Bir milletin kalkınabilmesi, milli güvenliğini emniyet altına alabilmesi için, onun her şeyden önce kendi insanlarını, memleketin ekonomik, askeri ve milli güvenlik potansiyeline katkıda bulunacak şekilde eğitmesi, bilgi ve teknikle teçhiz etmesi
1 92
Dr. Tahsin Ünal
lazımdır. Çeşitli nitelik ve nicelikte insan yetiştirmek ve insan gücü hazırlamak hem kalkınmamızın hem de milli güvenljğimizin en büyük dayanağıdır. Eğitim
ve
güvenliğimizin
öğretim,
teminatı
kalkınmamızın
olduğu
kadar,
ve
milli
demokratik
düzenimizin de garantisidir. İlköğretimlerini halledememiş olan
milletler,
demokratik
kuramamışlardır.
düzen
Düzenlerinin adı demokrasi olmuştur. Fakat ruh ve icraatı olamamıştır. İç
ve
dış
güvenliğimizin
tehlikelerin
teminat
altına
bertaraf
edilmesi,
alınarak
güçlendirilmesi,
milli
ilh�ını milli tarihinden alan, yarına ait fikirlere sahip, kalkınmak ve kuvvetli olmak için ekonomik, sosyal, kültürel, teknik ve askeri bilgilerin yetiştirilmesiyle
zaruretine
mümkündür.
inanmış vatandaşların
Vatandaşlara
bu
fikirler
öğretimle verilir ve bu fikirler öğretimle onda şuur haline gelirler. Eğitilmiş bir millet, her zaman eğitilmiş bir ordudur. Eğitilmiş bir millet, her zaman savaşa hazır veya kısa zamanda savaşa hazırlanabilir bir kuvvettir.
Bir toplum
içinde, çeşitli sahalarda yetişmiş elemanların bulunması, savaş anında orduda büyük mana ve kıymet ifade eder. Özellikle günümüzde seferberlik ilan edilir edilmez, ordunun kadrosu birden bire genişler ve çoğalır. Subaya, doktora, ihtiyaç
teknikere, hasıl
olur.
sanatkara, Hangi
şoföre,
millet
en
okumuş kısa
elemana
zamanda bu
ihtiyaçlarını tamamlar, cepheye sürebilirse, savaşı o taraf kazanır. Şöyle ki;
1 93
Tarım Kentleri
a. Askeri tamirhanelere, ağır bakım merkezlerine binlerce arızalı vasıta, top, tüfek gelir. Bunların kısa zamanda tamir edilerek, hizmet yerlerine iade edilmeleri, hizmetin
aksamaması, önem kazanır. Bunların yapım ve onarımı, en kısa zamanda hizmete iade edilmesi yüzlerce mühendise, teknikere, ustaya ihtiyaç gösterir. b. Savaş başından sonuna kadar hastaların, yaralıların en
kısa
zamanda
cephedeki hizmetin
tedavi
gediğine
hemen
aksamadan ifası,
edilerek,
boş
bırakıp
gönderilmesi icap yüzlerce
doktora,
geldiği
eder.
Bu
hemşireye,
hastabakıcıya, hatta alet, ilaç ve hastaneye ihtiyaç gösterir. c. Ordunun hemen tamamının elinde bulunan modem silahların, füzelerin, radarların, elektronik uçaksavarların, mayın aracının, silahların bakımı, işletilmesi, tamiri, ikmali ve bütün bunların öğretilmesi ve savaş anında kullanılması hayati önemi haizdir. Savaş zamanında bunları kullanacak askerin daha barış zamanında bu teknik konularda eğitilmiş olması icap eder. Savaş zamanında öğretmeye kalkmak, çok geç kalmak demektir. Bugünkü
savaşlar tekniğe dayanmaktadır.
Teknik
silahlarla ve teknik bilgiyle mücehhez bir ordu, hareket kabiliyeti ve vurucu gücü üstün bir ordudur. Böyle bir ordunun
milli
güvenliğimizi
teminat
altında
tutacağı
malumdur. Bu
çeşitli
hizmetlerin
müşkülata
uğramadan
ifa
edilebilmesi, daha barış zamanında millet çocuklarının çeşitli teknik ve kültür sahalarında yetiştirilmesiyle mümkündür. İhtiyaçları ve noksanları zamanında ikmal edilmiş bir ordu vazifesini daha iyi yapma imkanına sahip bir ordudur.
1 94
Dr. Tahsin Ünal
Savaş zamanında toplum içinde ve çeşitli sahalarda yetişmiş olan elamanlar, ordunun ihtiyacını karşılayacak, onun hizmetlerini daha iyi ifa etmesine yardım ettiği gibi barış zamanında da ordunun pilot, şoför, muharebeci, fotoğrafçı, komando, okwna-yazına, doktor, öğretmen, mühendis, hukukçu vb. gibi çeşitli sahalarda yetiştirdiği elemanlar da sivil sektörde çeşitli hizmetler ifa ederek toplwnun kalkınmasında rol oynamakta, bu da milli güvenliğimiz artırması bakımından önem kazanmaktadır. Milli güvenlik, aynı zamanda, milletin kuvvetli olmasıyla temin edilir. Kuvvetli olan, her zaman kendisini emniyette hisseder. Bir milletin kuvvetlenmesi, o milletin ekonomik, kültürel, sınai, zirai vb. bakımlardan kalkınmış olmasıyla mümkündür. Her çeşit kalkınmayı temelden etkileyen faktör ise eğitimdir. İşin ıyı, zamanında yapılmasını, o işleri kolayca kavrayan, bilen elemanların mevcudiyetiyle kaimdir. Bu bakımdan ordunun yetiştirdiği elemanların diyetiyle kaimdir. Bu bakından ordunun yetiştirdiği elemanların toplwna, toplwnun yetiştirdiği elemanların, icap edince orduya destek olması milli güvenliğimizin en büyük desteklerindendir. Nitekim, Hava Kuvvetleri 'nden ayn lan pilotlar Türk Hava Yolları 'nın, doktorlar sivil hastahanelerin, öğretmenler M. Eğitim Bakanlığı'nın, muhabereciler PTT.nin. komandolar emniyet kuvvetlerinin, şoförler özel ve resmi sektörün hizmetlerini ifa ederek, kalkınmaya katkıda bulunmaktadırlar. Yarın bir savaş anında toplwn içinde yetişmiş olan elemanların da seferi ordunun birçok ihtiyaçlarını karşılayacakları muhakkaktır.
1 95
Tarım Kentleri
Milli güvenlik konusunda eğitimin önemini izah eden en önemli, biraz da herkesin bildiği delillerden biri de düne kadar lise mezunlarının, bugün de üniversite mezunlarının 6 aylık bir kurstan sonra muvazzaf subaylar gibi başarıyla orduda hizmet görmeleridir. Güçlü tarım kentleri bir savaş esnasında ve bir anda, günün güvenlik icaplarından olan bir "Milis", yahut "Gerilla" merkezi haline geliverir. Bir mukavemet yuvası olurlar. 5. Hukuki
Faydalan
Yargı haklarının ve adaletin eşitlik içerisinde cereyan etmesini isteyenler, her yerde ve hadise mahallinde, mahkeme kurup hazır bulundurmadıkça, halkın arasında ve adli hadisenin içinde bulunmadıkça, hakkı tanıyıp adaleti tahakkuk ettiremeyeceklerdir. Hakime ve hakim kapısına kadar uzanan uzun yol üzerinde nice haksızlıklar, nice adaletsizlikler olmaktadır. Her biri, bir sistemi yıkmaya kafidir. Hakime ve hakim kapısına kadar halkın yorulmasına, masraf etmesine, şahit dinletmeye, z.aman kaybetmeye değmez, öyle küçük tecavüzler vardık ki, önü alınmadığı için birikmiş büyük tecavüz haline gelmiştir. Küçük tecavüzler, basit gibi görünen adaletsizlikler yerinde müdahale ile men edilirse, 242 65.000 köye, 65.000 ahlaki müessese kuvvet kazanı r. mahkeme açamayız. Fakat 8- 1 0.000 cazibe merkezine bu kadar mahkeme açmak adalet yolu ile halkın arasında bulunmak mümkündür. Bugün "adalet mülkün temeli" 242
M. Saylam, KftylOler Arasmda, Kırşehir, 1 937,
s.
53.
1 96
Dr. Tahsin Ünal
olamıyorsa, onun köylerdeki temelinin çoktan sökülüp atılmasından, yeniden inşa edilmemesindendir. Köylerde öyle adil vakalar olur ki, mali imkana sahip olan, şehirde tanıdığı bulunan, arabasını dağdan aşırır, haksızken, haklı olur. Mali imkandan mahrum olun, düz ovada yolunu şaşırır. Haklı iken hakkı yenir, haksız olur.
C. ÖZEL DURUMU OLAN KÖYLER 1. Orman Köyleri Memleketimizdeki ormanlarda bugün 1 3 .270 köy vardır ve füm köy miktarının % 37'sini teşkil etmektedir. Bunların, a. 5.020'si ormanın içindedir ve 2,5 milyon insan yaşamaktadır. b. 8.250'si ormanın kenarındadır ve araziler ormanın içindedir. Buralarda 4.5 milyon insan yaşamaktadır. Toplam 7 milyon orman köyleri nüfusu, tüm nüfusun % 30'udur. Yapılan araştırmalar, orman köylerinin % 62'sinin bulundukları yerde kalkındırılmalarının zaruri ve daha ekonomik, % 38'inin de bu imkandan mahrum olup, başka yerlere kaldırılmalarında zaruret olduğunu göstermiştir. Bulundukları yerden kaldırmak zorunluluğu olan köylerin orman içinde ve kenarında (ki ormanı tahrip ederek bu araziyi elde etmişlerdir) arazilerinin miktarı 5-800 m2'yi geçmektedir. Orman içinde bırakılması icap eben 5 .020 köyde belli merkezler etrafında toplanabilir ve bu merkezlerde, devletin ve halkın birlikte yapacağı merkezi tesislerden başka: 1 . Az arazi isteyen bağ-bahçe ve sebzecilik.
1 97
Tarım Kentleri 2. Ancılık ve tavukçuluk yapılabilir.
3 . Kereste, mobilya, marangozluk, fabrika ve tesisleri yapılabilir. Orman Kanunu da böyle tesislerin kurulması için kredi
vermeye
elverişlidir.
Nitekim
1 957- 1 95 8 ' de
1 2.5
milyonluk bir kredi ayrılmıştır. 4. Orman için köylerin halkı; a. Orman işletmelerinde, b. Orman ürünlerinin naklinde, c. Orman ıslahında, d. Orman yollan yapımında, e. Orman korunması ve bakımında kullanılabilir. Orman kenarındaki köylerde, ormandan uzak köylerle birleştirilir ve bunların ormanla ilişkileri kesilir. Hatta küçük olanlar
yerlerinden
kaldırılarak
başka
köylerle
birleştirilebilir. Orman köyleri demek, aynı zamanda dağ köyleri demektir. Şimdiye kadar bu köylerde. 1.
Yollan
olmadığından,
bu
ise
köye
gitmeyi
zorlaştırdığından, 2. Dağınık köy tipi manzarası
arz
ettiklerinden,
3 . Küçük ( 1 0-20) hane olduklarından, hiçbir şey yapılamamış ve kendi kaderlerine terk edilmişlerdir. Zaten buralarda: 1 . Tabiat sert ve haşin olduğundan, 2. oluşundan,
Yaşamının
zor
ve
ekmeğini
aslanın
ağzında
1 98
Dr. Tahsin Ona/
3. Medeni a.Iemle alakası kesik, eğitimin nadiren işitilir bir kelime oluşwndan ötürü birçok kimseler kendi arzularıyla kaçmaktadırlar. Bu itibarla buralara bazı küçük imkanlar sağlanırsa hemen kabul edeceklerdir.
2. Sahil Köyleri Bunlar da birleştirilebilir. Büyük bir kısmı balıkçılık ve tarımla iştigal eden sahil köylerinde:
1 . Balıkçılık tesisleri, 2 . Balık konserveciliği, 3 . Deniz nakliyatı şirketleri, 4 . Turizm, plaj tesisleri kurulmak suretiyle kalkındınlabilir. Bu tesislere; 5. Buzhaneler, 6. Depolamalar, 7. Pazarlama ve paketlemeler, 8. Kiralamalar da ilave edilebilir ve bunlar kooperatiflerle donatılır ve krediler verilebilir.
Tarım Kentleri
1 99
KISA BİBLİYOGRAFYA
1 . Hasan Reşit Tankut, Köylerimiz, Ankara, 1 938. 2. Mustafa Ak.dağ, Celali İsyanlan, Ankara, 1 963. 3 . Mustafa Naima, Tarih-i Naima, İstanbul, 1 2 1 9. 4. Mustafa Koçu Bey, Koçi Bey Risalesi, İstanbul, 1 303. 5. Ahmet Aşık Paşa, Aşlk Paşa Tarihi, İstanbul, 1 332. 6. Mustafa Nuri Paşa, Netayicü'l- Vukuat, İstanbul, 1 327. 7. Türkiye Ziraat Tarihine Bir Bakış, Ankara, 1 938. 8. Tarih Konuşuyor D., Sayı: 2-1 6-24/1 63, 1 898. 9. Cemal Kutay, Tarih Sohbetleri, V/1 0- 1 1 . 1 0. Yakın Tarihimiz, 1 122 1 , W 1 69-2 1 1 , IV/72. 1 1 . S. Ağaoğlu, Kuva-yı Milliye Ruhu, İstanbul, 1 924. 1 2. Ş. Günaltay, Zulmetten Nura, İstanbul, 1 924. 1 3 . Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Yaban, İstanbul, 1 968. 14. M. Akif, Safahat, İstanbul, 1 948. 1 5. Atatürk, Söylev Ve Demeçler.
T
1 6. R. Aktan, "Zirai İstihsalde Makine .Kullanılması", SBF. Dergisi, 1 954. 1 7. 24 Ağustos 1 969 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi. 1 8. 4 Haziran 1 970 Tarihli Ulus Gazetesi.
200
Dr. Tahsin Ünal
1 9. M. Turgut, Dostluğa Dair. 20. DPT., Köy Ve Köylü Sorunu, 1 967. 2 1 . C. O. Tütengil, Türkiye'de Köy Sorunu, İstanbul, 1 967. 22. F. Yavuz, Memleketimizde Toplum-Köy-Kalkınması, Ankara, 1 969. 23. S. Çağlar, Toplum Kalkınmasında Haşan Yollan, Ankara, 1 969. 24. Yıldızhan Yayla, Köye Hizmet Teşkilatı, İstanbul, 1 966.