ATATÜRK KÜLTÜR, DiL VE TARiH YÜKSEK KURUMU
ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ ATATÜRK
VE
ATATÜRKÇÜLÜK otztst:
1
ATATÜRK VE TÇİLİK TURHAN FEYZİOciLU
İkinci Baskı
İ Ç İ N D E K İ L ER Sayfa ÔNSÖZ GiRiŞ
............................................. ......................................................................
· · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · ···
5 7
.
9
.
13
...
19
ATATÜRK VE MlLLİ ŞAHLANIŞ......................................................
29
TüRK'ÜN GERÇEK NiTELİKLERi; İFTiRALARA CEVAP..................
35
ATATÜRK'ÜN MiLLET VE MiLLiYETÇiLiK ANLAYIŞI....................
44
MiLLET SADECE SAYI VE YICIN DEGILDIR...................................
49
MiLLİ DEVLETLERiN DoCuşu ..... .. ... . .. .... ...................... .. ..... .
.
.
.
.
.
.
OSMANLI DEVLETl'NDE MtLLIYETÇILICIN ETKiLERİ VE TCRK MILLIYETÇILICININ UYANIŞINDA GEClK:VfE ... . . . . .
.
..
.
... ..
. .
.
.
...
. .
TÜRK MILLIYETÇILICINI!'\ UYANIŞI. ................ ....................... . .
ATATÜRKÇÜ MiLLiYETÇiLiK ANLAYIŞI ÜLKE VE MiLLET BüTÜNLÜGÜNE ÔNn1 VERiR................ ...... ........ ... .......... .. .
.
.
.
.
51
ATATÜRKÇÜ TÜRK MILLIYETÇILIGI ANLAYIŞI IRKÇILIÔI REDDEDER . .... ...... . .. .... .
.
.
.
. .
.. ....................... ....
. · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · ·
55
ATATÜRKÇÜ TÜRK MILLIYETÇILICI ÇACDAŞLAŞMAYI AMAÇLAR, MEDENIYETÇIDIR .. ..... . ... .
. .................................... .
... .............
.
.
58
ATATÜRKÇÜ MiLLiYETÇiLiK ANLAYIŞI LAiKLiK İLKESiYLE BACLANTILIDIR, HER TÜRLÜ MEZHEP AYRIMCILIÔINI REDDEDER ...................... . . .. .
........................... ....................... ..
62
ATATÜRKÇÜ MiLLiYETÇiLiK ANLAYIŞI SINIF KAVGASINI REDDEDER; MiLLİ DAYANIŞMA VE SOSYAL ADALETTEN YANADIR..................................................................................
69
ATATÜRKÇÜ TÜRK MILLIYETÇILICI VATAN KAVRAMI iLE BACLANTILIDIR VE GERÇEKÇiDiR.... .................................... . .
.
79
4
•
İÇİNDEKİLER
ATATÜRKÇÜ TÜRK MİLLIYETÇİLIÔİ 0D10KRASIYE YÖNELiKTİR; MiLLET EGEMENLlôl İLKESİYLE BAôLANTILIDIR········································································ ATATÜRKÇÜ MiLLiYETÇiLiK SALDIRGAN DEÔİL, BARIŞÇI VE
87
İNSAI.Cll.DIR ············································································
92
SONUÇ····························································································
97
BiBLiYOGRAF YA
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
KAVRA�1 VE AD DiZiNi
. . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
101
1 07
ÖNSÖZ Bu kitabın birinci baskısı ilgi uyandırdı. İkinci baskıda, daha çok biçimle ilgili bazı düzenlemeler ve küçük ilaveler yapıldı. Büyük bir milliyetçi olan Atatürk, Türk milliyetçiliğini kitap sayfalarından uygulama alanına geçirmiş ve bütün milletine Türk olmanın kıvancını duyurmuştur. Atatürk'ün milliyetçilik anlayışı toplayıcı, birleştirici ve bütünleştiricidir. Ülkenin ve milletin bölünmez bütünlüğüne önem verir. Her türlü ırk ayrımcılığını reddeder. Ağrı'dan, Van'dan, Diyarbakır'dan Ege'ye ve Trakya'ya, Karadeniz' den Akdeniz'e kadar yurdumuzun her köşesindeki bütün memleket evlatları için "hep aynı cevherin damarlandır'' deyimini kullanmış olan Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün vatandaşlarını aynı sevgiyle kucaklayan medeni ve çağdaş bir milliyetçilik anlayışına sahiptir. Aynı vatanda yaşamak, aynı devletin yurttaşlığına sahip bulunmak, bu vatana ve bu devlete sadakat ile hizmet etmek; yüzyıllar boyunca aynı bayrak altında ortak dedetimizi ve ortak yurdumuzu dış düşmanlara karşı omuz omuza savunmuş olmak; zaferler, sevinçler, acılar paylaşıldığı gibi geleceğe ilişkin umutları da paylaşmak; bütün bunların sonucu olarak çok zengin bir ortak kültür ve tarih mirasının, ortak duyguların, ortak değerlerin ve ortak milli amaçların etrafında kaynaşıp birleşmek . . . İşte önemli olan budur. Atatürk'e göre, aynı vatanda " birlikteyaşamak hususunda ortak arz:.u ve muvafakat", "z:.engin bir hatıra mirasına sahip olma" ve "sahip olunan mirasın korunmasına birlikte devam hususunda ortak bir iradenin bulunması" gibi faktörler milleti oluşturan en önemli faktörlerdir. Milletimizi parçalayıp bölme çabalarını kesinlikle reddeden, birleştirici ve bütünleştirici Türk milliyetçiliği anlayışı, Atatürk'ün düşünce sisteminin temel ilkelerinden biridir. Bu ilke, öteki Atatürk ilkelerinden ayrılamaz ve onların ışığında yorumlanmalıdır. Ki tapta, çağdaş anlamda milliyetçiliğin doğuşu, Türk milliyetçiliğinin uyanışı, Atatürk'ün önderliğinde gerçekleşen şahlanış anlatılmıştır. Milletin sadece sayı ve yığından ibaret olmadığı belirtilmiştir. Tarihin en hoşgörülü milleti olduğu halde pek çok iftiraya uğrayan Türk milletinin
6
•
Ö:\'SÖZ
gerçek nitelikleri üzerinde durulmuştur. Nihayet Atatürkçü milliyetçilik anlayışının özellikleri işlenmiştir. Atatürkçü milliyetçilik anlayışında ırk ayrımcılığına ve ırkçı bölücülüğe yer olmadığı gibi, mezhep ayrımcılığına ve mezhep kavgası kışkırtmalarına da yer olamayacağı açıktır; çünkü milliyetçilik ilkesi laiklik ilkesinden ayrı düşünülemez. Kitapta, A tatürkçü milliyetçilik anlayışının geleceğe dönük, çağdaşlaşmaya yönelmiş, medeniyetçi ve yüceltici karakteri üzerinde de durulmuştur. Kendi milli benliğine ve kişiliğine sahip çıkmakla "çağdaşlaşma"nın birbiriyle çelişmediği; tam aksine, millet haline gelmekle uygar ve çağdaş bir toplum halinde yaşamak arasında sıkı ilişkiler bulunduğu gösterilmeğe çalışılmıştır. Ne tarihi köklerimizden kopup milli kişiliğimizi yitirerek; ne de geçmişe saplanıp kalarak, yenileşmeyi ve çağdaşlamayı reddederek, güçlü, ileri millet olmak mümkün değildir. Atatürkçü milliyetçilik anlayışı milletimizin tarihini ve kültürünü iyi bilmeği; milli köklerimizden ve Atatürk ilkelerinden güç alarak yeniye, ileriye doğru atılım yapmağı; çağımızın kültür, bilim ve teknolojisine ulaşmağı, çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne yükselmeği emreder. Kitapta Atatürkçü milliyetçilik görüşünün sosyal adalete, sosyal güvenliğe, milli dayanışmaya verdiği önem belirtilmiştir; Atatürk'ün benimsediği Türk milliyetçiliğinin sağ ve soldaki çeşitli totaliter ideolojilerden nasıl ayrıldığı gösterilmiştir. Komünizmi de, faşizmi de, teokratik dikta yönetimini de reddeden Atatürkçü milliyetçilik anlayışının millet egemenliği ve demokratik rejim inancı ile sımsıkı bağlantılı olduğu belgelerle ortaya konmuştur. Milliyetçilik ile vatan kavramı arasındaki bağlar üzerinde de durulmuş; Atatürk'ün Türk milliyetçiliği görüşünün gerçekçilikten uzak, maceracı ve saldırgan olmadığı anlatılmıştır. Atatürkçü düşünce sisteminin unsurlarından biri olan milliyetçiliğin anlamını, önemini, özelliklerini bir ölçüde açıklayabilmiş; bunun ne büyük bir güç kaynağı olduğunu gösterebilmiş isem, kendimi mutlu sayacağım. Turhan FEYZİOGLU Ankara, 23 Nisan 1 98 7
GİRİŞ Milliyetçilik, Atatürkçü düşünce sisteminin başlıca ilkelerinden biridir. Öteki Atatürk ilkelerinden ayrılamaz. Milli Mücadele, Türk milliyetçiliğine ve Türk milletinin bağımsız yaşama azmine dayanılarak kazanılmıştır. Atatürk'ü n kurduğu ve genç kuşaklara emanet ettiği Türkiye Cumhuriyeti'nin Anayasaları, milliyetçiliğe önemli bir yer vermiştir. 1924 Anayasasına 1937 yılında yapılan ilaveler sırasında, milliyetçilik, diğer ilkelerle birlikte, devletin temel ilkelerinden biri olarak kabul edilmiştir. ı Cumhuriyet döneminin öteki Anayasalarında da milliyetçilik, temel ilke olarak yer almıştır. 2 Tam anlamıyla inançlı bir milliyetçi olan Atatürk, fikir ve devlet adamı olarak, acı günler yaşayan Türk milletini yeniden güven duygusuna kavuşturmuş; Osmanlı Devleti'nin çöküş dönemlerinde bir kısım yan aydınların yüreğini kaplayan aşağılık duygusunu yok edip bütün millete Türk olmanın mutluluğunu ve gururunu duyurmuş; Türk milliyetçiliğini şahlandırmış ve doğru bir çizgiye yerleştirmiş olan önderdir. 1 İsmet İnönü ve arkadaşlannın verdiği bir teklifin kabulü suretiyle Şubat 1 937'de yapılan bu Anayasa değişikliğini TBMM'de savunan Şükrü Kaya'dır. Atatürk'ün milliyetçilik anlayışının özelliklerini incelerken, Şükrü Kaya'nın bu konuşmasına döneceğiz. Şimdilik milliyetçilik ilkesinin neden Anayasada yer alması gerektiğini Şükrü Kaya'nın şu sözlerle savunduğunu belirtmek istiyoruz: "Bu milletin, son asırlarda,gtTek ekonomik, gtTek sosyal hayatta fektili elemltTİ burada tekrarlamak istemem. O son sojhaJann hazin salıneltTini Atatiirk'iin nuluklanruia açık olarak görmek miimkiindür. EğtT tekrar bu
acı
h4tıralara dönülmemek, bu elem
hayat yaşanmama! ... isteniyorsa, Türk milleti, belıemehal Türkfü ldzımdır''.
ve
verici
mi/lfci olma!
(T.B.M.M. Tutanak Dergisi, 5.2.1937 ) .
2 ıg811 Anayasası, Başlangıç: "Atatürk'ün belirlediği milliyetçilik anlayışı... doğrultusunda... " Aynı Anayasa, Madde 11: "Türkiye Cumhuriyeti... Atatürk milliyetçiliğine bağlı ... bir hukuk devletidir..." ıg6ı Anayasası, Başlangıç: "Türk Milleti, bütün fertlerini, kaderde, kıvançta ve tasada ortak, bölünmez bir bütün halinde, milli şuur ve ülküler etrafında toplayan ve milletimizi, dünya milletleri ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi olarak, millJ birlik ruhu içinde daima yüceltmeği amaç bilen Türk Milliyetçiliğinden hız ve ilham alarak. . " ıg6ı Anayasasmın 11. maddesi de, Cumhuriyetin niteliklerini sayarken, "milli devlet" niteliğinin yanında, Başlangıç'ta belirtilen Türk milliyetçiliği ilkesine de açıkça aufyapmqur. .
8
•
ATATÜRK VE MiLLİYETÇiLiK
Atatürk'ün birleştirici, toplayıcı, yüceltici, çağdaş ve medeni milliyetçilik anlayışı, bugün de, bağımsızlığımızı, milli beraberlik ve bütünlüğümüzü her türlü saldırıya karşı korumak, Atatürkçülüğe aykırı çeşitli totaliter ideolojiler karşısında ve başka milletlerle ilişkilerimizde doğru yolu bulmak için sağlam bir rehberdir. Hemen belirtelim ki, bazı yabancı dillerden farklı olarak, Türkçemizde "milliyetçilik" sözcüğü daima olumlu bir anlam taşır. Milletini canından aziz bilmek yüce bir duygu, asil bir davranıştır. Milliyetçi olmak, değerler hiyerarşisinde, millet gerçeğine ve milleti oluşturan unsurlara gereken yüksek yeri vermektir. Çağımızın en büyük gerçeklerinden biri olan "millet" gerçeğini reddetmeğe kalkışan, milli bilinci ve beraberliği yok edip onun yerine sadece sınıf bilincini ve sınıfkavgasını geçirmek isteyen, milliyetçiliğin asil anlamını çarpıtıp, bu kelimeye aşın ve ters anlamlar yüklemeğe uğraşanlar vardır. İlerde ayrıntılı şekilde belirteceğimiz gibi, Atatürk'ün temel ilkelerinden biri olan "milliyetçilik", Türk dilinde taşıdığı olumlu ve güzel anlamıyla, "bütü n başka milletleri hor görmek, millet bağı dışında bütün manevi, ahlaki ve insani değerleri hiçe saymak, aşırı şovenliğe kapılmak, saldırgan olmak" gibi çarpık yorumlara elverişli değildir. Milletini sevmek, ailesini sevmek kadar tabii ve asil bir duygudur. Mensup olduğu milletin her alanda yücelmesine, ilerlemesine, güçlenmesine hizmet etmek, hem yurttaşlık hem insanlık görevidir. Yakın aile mensuplarına karşı sevgi duygusu beslemeyi bilmeyen bir kişinin başkalarına karşı böyle bir duygu besleyebilmesi, kendi milletini sevmeyenin insanlığı sevmesi kolay değildir. François Coppee, milliyetçilik konusundaki bir ankete verdiği cevapta şöyle der: "Sokakta rastladığınız ilk çocuğa sorunuz: anasını mı, yoksa komşu kadınları mı daha çok seviyor?'' 3
3 La Revue adlı derginin düzenlediği bu geniş ankete, yirminci yüzyıl başlannda Avrupa'da ün yapmış yazarlar, düşünürler, bilim adamlan, devlet başkanlan katılmışlar ve cevaplan Patrie et Humanite (Vatan ve İ nsanlık) başlıklı ilginç bir kitapta toplanmıştır (Edition de la Revue, Paris, 1 9 1 3) . Bu cevaplann pek çoğu, millet sevgisi ve vatana bağlılık ile insanlığa hizmetin çelişmediği, çağdaş dünyanın büyük bir gerçeği olan "millet" gerçeğini görmezlikten gelmenin gaflet teşkil edeceği noktasında birleşmiştir. Max H. Boehm, Eacyclopaedia of the Social Sciences'ın milliyetçilik (nationalism) maddesinde, doğru anlaşılan milliyetçilik ile vatanseverlik (patriotism) arasındaki yakınlığa değinir.
MİLLi DEVLETLERİN DOGUŞU Batı'da dine dayanan geniş imparatorlukların çözülmesi sonucunda önce ortaya krallıklar çıkmış; zamanla, bu krallıkların tebaası aynı vatanda aynı devlete bağlı olarak yaşamanın, aynı siyasi kurumlara sahip olmanın, aynı acıları, sevinçleri ve ülküleri paylaşmanın ve ortak kültürlerini devamlı surette geliştirmenin sonucu olarak millet haline gelmeği başarmışlardır. Batı Avrupa'da "millet" olma çabasında ilk başarılar İ ngiltere ile Fransa'da görülmüştür. Bu ülkelerde, millet olma yolunda aşılan mesaf� ile medeniyet, ilim ve teknoloji alanındaki gelişmenin paralel gittiğini �örüyoruz. Bu gözleme dayanarak, Prof. Dr. Mümtaz Turhan: "medeni bir cemiyet olmakla, millet olmak arasında hiçbir fark yoktur" diyor. 4 Tarih, millet olma bilinci ile demokrasiye doğru ilerleyiş arasında fa esaslı bir bağlantı bulunduğunu gösteriyor. Milli bilinç geliştikçe, ilahi uir kaynaktan geldiği iddia edilen mutlak hükümdarlık yetkilerine, kifü· .nin veya aristokrasinin tahakkümüne karşı, milletin haklan öne sürülnıeğe başlanmıştır. Mutlak hükümdarlıkta, milliyet değil, hanedan önem taşıyordu. Hanover hanedanından bir prens İngiltere tahtına, Fransız Bourbon hanedanından biri İspanya tahtına, bir İ spanyol prensi Almanya'daki bir tahta, Alman Prensi Otto Yunan tahtına oturabiliyordu. Demokratik ihtilaller, milliyetçilik akımını da beraberinde getirdi. A.B.D. Anayasası "Biz, ABD halkı . . " diye başlıyordu. Burada artık bir mutlak hükümdar değil; yurttaşlar, hem de belli bir ülkenin yurttaşları konuşuyordu. Abraham Lincoln, Anayasayı hazırlayanların yeni bir milletin oluşmasını da sağladıklarını söylerken haklı idi. .
4 Mümtaz Turhan, Atatürk bkeleri ve Kalkınma, Bütün Eserleri: ı, s. 40 1 -404. Hilmi Ziya Ülken de aynı gerçeği şu sözlerle ifade etmiştir: "ilk çağda bir siteler medmiyeti olduğu gibi, zamanımızda bir milletler medeniyeti vardır. Bundan dolayı medmC olmak, ancak kuvvetli bir millet olmakla mümkündür" (Millet ve Tarih Şuuru, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayını, İstanbul 1 948, s. 1 69) . A.W. Orridge, ''Varieties ofNationalism" başlıklı İncelemesinde şu görüşü savunuyor: Sanayileşme, bilim ve teknolojide gelişme, ulaşım ve haberleşmede hızlanma, kütlelerin siyasi hayata kaulması, kısaca çağdaşlama adı verilen olgu ile milliyetçiliğin birlikte görülmesi bir rastlantı değildir (Leonard Tiney'nin editörlüğünü yaptığı The Nation-State, The Formation of Modern Politicıı adlı eser, Oxford 198 1 , s. 54).
Ahmet Mumcu da aynı gerçeğe parmak basıyor:"Bir toplum, ancak uluslaşmış ise belli gelişme aşamalanrıı geçebilir." (Atatürkçülükte Temel bkeler, İstanbul 1983, s. 9 1 ) .
ıo
•
\T.\TCRK \"E :\Iİl.LİYETÇtI.tK
.
Fransız İhtilali, yurttaşlann, en başta ve her şeyden önce, krala değil millet'e ve millt devlet'e karşı sadakat borcu ile yükümlü olduklan anlayışını yaygınlaştırmıştır. Bu ihtilalle birlikte, ateşli bir milliyetçilik ruhu kütleleri sarmağa başlamıştır. Vatan ve millet uğruna hayatlannı feda edenlerin dini törenleri andıran törenlerle anıldıklan bir dönem açılmış; milli bayrak, milli marş, milli tatil günleri gibi "milliyetçilik sembolleri" ortaya çıkmıştır. Yine bu ihtilalden sonra, milletin bütün evlatlannı aynı milli duygularla, aynı vatan sevgisi ile yetiştirmeği amaçlayan, kız-erkek bütün çocuklann zorunlu olarak devam edecekleri, milletin denetiminde çalışacak ilköğretim kurumlan yaygınlaşmağa başlamıştır. Fransa, İngiltere, İspanya gibi ülkelerin ardından, Almanya ve İtalya da milli birliklerini gerçekleştirmeği; kültür alanında yüzyıllardan beri doğmuş olan beraberliği siyasi birlik haline dönüştürmeği; aynı devletin çatısı altında, ortak bir vatanda, aynı kaderi ve aynı ülküleri paylaşarak, millet halinde yaşamayı başarmışlardır. İngiltere ve Fransa'da ortak bir devletin çatısı altında yaşamak, zamanla milleti yaratmıştır. İtalya ve Almanya'da ise, ortak milli kültürün oluşturduğu millet, sonunda devletini kurmuştur. Millet haline gelmeği başaran bütün topluluklarda, siyasi birliği sağlayan güçlü devlet adamlannın yanı başında, ilim ve fikir adamlan, filozoflar, yazarlar, müzisyenler, ressam ve heykeltraşlar, milli bilincin ve milli beraberlik duygusunun gelişmesi yolunda büyük hizmetler yapmışlardır. 5 Atatürk'ün "irfan ordusu" adını verdiği ve:
" ... Ordulanmızın kazandığı zafer, sizin ve sizin ordulannızın zaferi için yalnız zemin hazırladı ... Gerçek zaferi siz kazanacak, sız sürdüreceksiniz ve behemehal muvaffak olacaksınız;" 6
5 Millet olma yolunda kültürün, halk kaynaklarına inmeyi bilen sanatkarların ve fikir adamlarının oynadıktan rol hak.kında ilginç ve sağlam tahliller yapan düşünürlerimizden biri Hilmi Ziya Ülken'dir. Bk. a.g.e., s. 177 ve devamı. Shakespeare'in şu bir kaç mısraı İngiliz millerinin ve milliyetçiliğinin sanat yoluyla yoğruluşuna örnektir: "Thi.s happy breed of mnı, tlıi.s little world. /Thi.s preciou.s storu set in tlıe silver sea... /Thi.s blessed plot, tlıi.s eartlı, tlıi.s realm, tlıi.s England... /(Richard il, 2'nci perde, sahne ı). Edebiyat ve sanabn Türk milliyetçiliğinin uyanışına da öncülük ettiğini aşağıda göreceğiz. 6 Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, cilt il, 2. baskı, 1 959, s. 42-44.
.'.\1 İ LL İ DEVLETLERİ:'\ DOGUŞU
•
ı
ı
"Bir millet savaş meydanlannda ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin kalıcı sonuçlar vermesi ancak irfan ordusu ile kaimdir " 7 diye hitap ettiği öğretmenler de, milletlerin doğuşunda ve milli bilincin gelişmesinde büyük hizmetler yapmışlardır. Fikir adamlarının milli devletlerin doğuşu ve milliyetçilik üzerindeki etkileri ile ilgili olarak birkaç örneği hatırlamakta yarar vardır: J. Gottlieb Fichte, "Alman Milletine Nutuklar'' adlı eseriyle Alman milliyetçiliğini şahlandırdı. Napolyon orduları karşısında Iena yenilgisine uğramış olan Alman milleti eziklik içinde ve Almanya Fransız işgali altında iken, Berlin Akademisi'nde yaptığı bir dizi konuşma ile kurtuluş yolunu gösteren güçlü filozof ve sürükleyici hatip, Alman milletine kendi dilinin değerini, milli kültürünün üstünlüklerini anlatıyor; Alman milletinin büyük meziyetlere, tükenmez güç kaynaklarına sahip olduğunu hatırlatıyor; eğitim alanında yapılacak atılımın sağlayacağı yararlara dikkati çekiyordu. 1 807- 1 808 yıllarında yapılan bu konuşmaların genişçe bir bölümü Alman gençlerine verilecek eğitimle ilgiliydi. Fichte'nin özlü olduğu kadar da ateşli "Nutuklar''ı, doğrudan doğruya siyasi bir içerik taşımadıkları için, işgal kuvvetlerini fazla tedirgin etmedi. "Nutuklar'' sansürden geçirilerek basılabildi. Bu eser Alman aydınlarında ve bütün Alman milletinde yaptığı etkilerle Alman milliyetçiliğini alevlendir di; Alman Birliğine giden yolun açılmasına sağladı. 8 Giuseppe Mazzini ( 1 805- 1 872) ise, yazılarıyla 1 tal yan milliyetçiliğini harekete getirdi ve 1 talya'nın birleşmesinde etkili oldu. Gerek Fichte, gerek Mazzini, insanlığa karşı görevlerle, millete karşı görevleri bağdaştıran, kişi özgürlüğüne değer veren medeni bir milliyetçilik anlayışının savunucusu idiler.
7 Aynı eser, s. 163-164. Atatürk'ün eğitime ve öğretime verdiği önem hakkında bk. T. Feyzioğlu, "Atatürk Yolu: Akılcı, Bilimci, Gerçekçi Yol" (Atatürk Yolu adlı ortak eser, İstanbul, 1 98 1 , s. 5-53) ve "Atatürk'ün Çağdaş Bilime, Eğitime ve Öğretmene Verdiği Önem" (Erciyes Üniversitesi, İktisadi ve İda.ri İlimler Fakültesi, Atatürk Kültür ve Eğitim Semineri adlı yayın, Kayseri ıg83, q-23). 8 Fichte'nin etkisi hakkında, bk. Jean-Jacques Chevallier, Les Grandes Oeuvres Politiques, Paris 1 950, s. 207-220 .
12
•
ATATÜRK VE �ILLİYETÇILİK
Mazzini, yurttaşlarına şöyle sesleniyordu:
"Vatan birdir, bölünmez bir bütündür ... " " ... insanlığı vücuda getiren başka milletlerle ortaklaşa çalışabilmek için, önce millet olarak varlığımızı göstermeliyiz. Ancak eşitler arasında ortaklık olur ... "
" Tek kişi çok zayıf, insanlık faz.la geniştir... Ülkemiz.in içinde milli birliğimizi kurarsak, başka milletlerle birlikte insanlığın yücelmesine de hizmet edebiliriz.... Önce millet olma davamızı çözmeliyiz.." " ... Kardeşlerim, Ülkenizi seviniz;. Ülke yalnız toprak parçası değildir; toprak sadece temeldir. Ülke, bu temel üstündeyükselen yüce fikirdir; o toprağın bütün evldtlannı birbirine bağlayan sevgidir; beraberlik duygusudur. Kardeşlerimiz.den bir teki bile millet hayatının gelişmesine ıryu ile katkıda bulunmak hakkından yoksun bırakıldığı sürece; bir teki bile eğitim görmüş olanlar arasında eğitimsiz kaldığı sürece; bir teki bile çalışmağa gücü yettiği ve çalışmak istediği halde iş bulamadığı için fakirliğe mahkum halde süründükçe, Ülkemizi, henüz, olması gereken hale getirememişiz demektir... Oy hakkı, eğitim ve iş, bir milleti yücelten üç sütundur. Bu sütun/an sağlam şekilde dikinceye kadar, durup dinlenmeyiniz. .. " 9 .
Almanya'da Treitschke; Fransa'da Barres ve Maurras, XIX. yüzyıl sonlarına doğru milliyetçiliği daha savaşçı, daha az özgürlükçü bir tarzda yorumladılar. Kişi haklarına karşı, muhalefete karşı, özgür düşünceye karşı, başka milletlerin haklarına karşı daha saldırgan bir milliyetçilik anlayışını yaydılar. Yirminci yüzyılda ise, Birinci Dünya Savaşı'ndaki Alman yenilgisini, dikte edilen Versay Antlaşması' nın haksızlığını, Weimar Cumhuriyeti'nin zayıflığını, sosyal kargaşayı, işsizliği ve anarşiyi sömüren Bitler, (Fichte'lerin, Mazzini'lerin milliyetçilik anlayışıyla ve aşağıda özelliklerini inceleyeceğimiz Atatürkçü görüşle asla bağdaşmayan) totaliter bir doktrini, nasyonal-sosyalizmi, ülkesine hakim kıldı. Nasyonal-sosyalist diktatörlük, ırkçı saldırganlığı, kanlı katliamları ile, insanlık tarihine karanlık sayfalar yazdı. Türk milliyetçiliğinin, bu çeşit çarpıklıkların hepsinden uzak, yüce bir düşünce, asil bir inanç olduğunu göreceğiz. 9 Mazzini'nin milliyetçilik anlayışı ve yazılan için, bk. Michael Curtis, The Great Political Theories, c. il, New York ıg8ı baskısı, bölüm 8.
OSMANLI DEVLETİ' NDE MİLLİYETÇİLİGİN ETKİLERİ VE TÜRK MİLLİYETÇİLİGİNİN UYANIŞINDA GECİKME Osmanlı Devleti, ilim ve teknoloji alanlarında (bunun sonucu olarak da ekonomi ve askerlikte) geri kalıp zayıflamanın sonuçlarını yaşarken, Fransız İhtilali'nin yaydığı milliyetçilik akımı da çok çeşitli kavimlerin ve dinlerin iç içe yaşadığı İmparatorluğu etkilemeğe başlamıştı. Önce İmparatorluğun Hristiyan unsurları arasında, yabancı devletle rin cie kışkırtma ve destekleriyle uyanan ve güçlenen milliyetçilik akımları, daha sonraları -yine dıştan gelen bölücü kışkırtmaların eklenmesiyle Osmanlı sınırları içindeki bazı Müslüman kavimler arasında da etkisini gösterdi. Selçuklu ve Osmanlı devlet ve medeniyetlerinin kurucu ve yönetici unsuru olan Türk unsuru, adeta kendi devletinin sınırlan içinde bir azınlık durumuna düşürülmüştü. Atatürk'ten önce "vatan" üzerine çok yazı yazılmış, fakat Türk unsurunun milli menfaatini üstün tutan, gerçek bir "anavatan" anlayışı bir türlü gelişmemişti. Avrupa milletlerinin kurdukları imparatorluklarda daima bir "anavatan" vardır. İmparatorluk da kursalar, bu milletler, anavatanlarını unutmadılar. Osmanlı Devleti'nde ise, Hristiyan ahalinin kendi vatanları saydıkları yerlere veya Araplarla meskun ülkelere bütçelerden yapılan yatırım ve yardımlar, milliyetçi bir vatan anlayışı ile Türk "anavatan"ı sayılması gereken yerlerden esirgenmişti. 10 Yayılma döneminde, Osmanlı yönetimine giren her yeri "vatan" sayan bir anlayış hüküm sürdüğü gibi; Osmanlı Devletinin çöküş yıllarında da İslam dininin yayılmış olduğu, "şeriatın hüküm sürdüğü" her yeri vatan gibi gören Panislamist bir anlayış mevcuttu. 1 1 Osmanlı İmparatorluğu çözülmeğe ve savunulması gereken ıo Enver Ziya Kara), "Principles of Kemalism", (Ergun Ôzbudun-Ali Kazancıgil tarafından yavımlanan Atatürk, Founder ofa Modern State adlı eser, London 198 ı, s. ı 7 ve devamı) . ı ı Sadrazam Sait Halim Paşa, Osmanlı Devleti'nin dağılma noktasına geldiği 19 1 7 yılında bile: "Bir Müslüman için vatan ıeriatın lı4/cim o/duluyerdir'' diyordu. Bu konuda, bk. Bemard Lewis, The Emergence of Modern Turkey, Oxford University Press, ı 962, s. 3 1 7. Remzi Oğuz Arık da, bir Türk vatanı, bir anavatan fikri sağlıklı şekilde doğmadan önce, Osmanlı İmparatorluğu'nun hükmünün geçtiği her yeri veya bütün İslam diyannı vatan sayan bir anlayışla nice yüzyılların geçirildiğine ve nice babayiğitlerin kaybedildiğine dikkati çeker. (Coğrafyadan Vatana, ikinci baskı, İstanbul 1967, s. 15- 1 6) .
14
•
,\T:\TCRK \'E �llLLIYETÇILIK
Türk ülkesinin sınırları küçülmeğe devam ederken, gerçekleri hesaba katmayan maceracı bir yaklaşımla, "vatan"ı devletimizin yönetimindeki yerlerin dışında ve çok ötesinde arayanlar da vardı. Bu arada, yüzyıllardan beri Türklerin büyük çoğunlukta olduğu en güzel, en verimli yurt topraklarını bile elimizden almak için, emperyalist ülkeler, içteki Hristiyan unsurlarla el ele, yeni planlar hazırlıyor ve adım adım uyguluyorlardı. Korumamız gereken anavatanı vaktinde sağlıklı ve gerçekçi şekilde belirleyememek yüzünden, Türklerin yüzyıllarca üzerinde yaşayıp yönetmiş oldukları çok değerli vatan parçaları kaybedildi. Namık Kemal'in, nice kuşaklara vatan ve hürriyet aşkını aşılayan büyük bir fikir ve sanat adamı olduğundan şüphe edilemez. Atatürk'ün fikri yetişmesinde, yüreğini saran vatan ve hürriyet sevgisinde, Namık Kemal'in de izi olduğunu çok iyi biliyoruz. Ne var ki Namık Kemal'deki vatan anlayışı bile, devletin kurucusu olan Türk unsuruna ait bir "ana vatan" anlayışı olmaktan uzaktı. Aslında, kafası ve yüreği ile, bir Türk milliyetçisi olduğuna inandığımız Namık Kemal, Osmanlı Devleti'ni parçalayacağı korkusu ile, açıktan açığa Türklük davasını savunamıyordu. Amacı, şüphesiz, Türk'ün kurduğu o haşmetli imparatorluğu koruyabil mekti. Hristiyan kavimler dahil, Osmanlı sınırlan içindeki bütün cemaat ve kavimleri "Osmanlılık" bilinci ile yoğurup homojen bir topluluk haline getirme çabaları nasıl bir hayal mahsulü ise, Türk milletinin menfaatlerini hesaba katmayan bir "vatan" anlayışı da gerçekçi değildi. Fakat Türklük bilinci ve Türk vatanı anlayışı ne yazık ki kolay doğmadı. " Vatan" adlı ünlü makalesinde 12 Namık Kemal," insan vatanını sever, çünkü. " diye başlayan coşkulu cümlelerle, vatan sevgisinin gerekçelerini, derinliğini, kutsallığını çok güzel anlatır. Ancak, Osmanlı vatanını parçalamayı amaçlayan ve Türklerden başka bütün unsurları sarmış bulunan "milliyelfilik" cereyanla rını bilerek görmezlikten gelir. Namık Kemal, ne Girit'te, ne Balkanlar'da, ne de Arabistanda bir olay çıkabileceğine ihtimal vermediğini belirtir. "lttihad-ı Andsır" görüşünün hakim olduğu bu ve benzeri yazılarında Namık Kemal, "Osmanlılık"tan bahseder; "Türk" ve "Türklük" sözlerine pek yer vermez 13. ..
12 İbret Gazetesi, 22 Mart 1873, No: 12 1. (bk. Mustafa Nihat Ôzön,Namık Kemal ve İbret Gazetesi, İstanbul 1983, s. 263-2 7 1 ) . 1 3 "Cins v e medıepçe olan ihtildf ( uy�lık) vatanın inhildlirıi (ı/alılmasım) mucip olamaz. Çünkü Arabistan dıjta tutulunca, mülkün herhangi bir tarafına bakılırsa, değişik cins ve dinden olanlar, bir vücudun �uvlan gibi birbirine gtf111İj, birbirine sanlmış görünür. Bir vildyet v�a hatta bir sancak bulunamaz ki
OS�L\:\"LI DE\'LETl:'\DE � l l LLIYET<,: I LI G I :'\ ETKiLERi
•
ıs
Batı'da milliyetçilik akımının en güçlendiği dönemde bile, Türkiye'de "millet" sözü, daha çok Hristiyan kavimler için ve "din( cemaat" anlamında kullanılıyordu. Vatanın bir galibin kılıcı veya bir katibin kalemi ile çizilmiş açık sınırlarla belirlenemeyeceği fikri hakimdi 14. Dünya, Osmanlı ülkesinden ve devletinden "Türkiye", "Büyük Türk'ün lmparatorlul,u" diye bahsettiği; bu devleti kuran ve yöneten milleti "Türkler" diye adlandırdığı ve Türkler dışındaki bütün Osmanlı kavimleri kendi milli benliklerine sahip çıktıkları halde, Türkler, kurucusu oldukları devletin parçalanmasını hızlandıracağı kaygusuyla, "Türkiye", "Türk milleti" gibi sözleri kullanmaktan ve kendi milli benliklerini açıkça savunmaktan çekinir halde idiler. Fransız seyyahı Jean Thevenot, 1 656'da yayımlanan ilginç seyahatnamesine" L'Empire du Grand Turc Vu Par un Sujet de Louis X/V'' ( XIV. Lui'nin bir Tebaasının Gözüyle Büyük Türk'ün imparatorluğu) adını vermişti. David Kushner, "Türk Milliyetçiliğinin Doğuşu" adlı eserinde: "Avrupalı lar, Osmanlılardan ve Osmanlı lmparatorluğu'ndan bahsederken, uzun süredir, Türkler ve Türkiye adını kullanıyorlardı" der. 15 Buna karşılık, Osmanlı aydınlarının "Türk" ve "Türkiye" sözcüklerini kullanmaktan ne ölçüde çekindiklerini, milliyetçi yazar Ömer Seyfettin şu sözlerle anlatır: "Türk, Türkler, Türklük, Türkiye kelimeleri ağza alınmıyor, hatta en muktedir muharrirler Memdlik-i Osmaniye'ye Avrupalıların 'Türkiye' demesine ... kızıyorlardı." 16 Türk milletinin ve Türk sözcüğünün çok eski bir tarihe sahip olmasına, binlerce yıldan beri nice Türk devleti kurulmuş ifindtyalnız bir kavim mevcut olsun da aynca bir hükfJmet suretine kaymak veya Osmanlılardan ayırarak başka bir hükfJmete ilhak kabil olabilsin." (Mustafa Nihat Ôzön, a.g.e., s. 268) " ... Arabistan halkı ise din birlili sebebiyle Osmanlılara kardeşlik ballan ile ballı ve lsldm halifeliJine biat etmiş bulunduk/an ifin, oralann aynlmasından hİf korkulmar.." Aynı eser, s. 268. Namık Kemal'e göre, Osmanlı vatanının hiçbir tarafi belli bir kavmin vatanı değildi. Osmanlı ülkesinde çeşitli diller konuşulacaktı; Hristiyanlar Osmanlı vatanını kendi patrikhanelerinden daha aziz bileceklerdi; çeşitli kavimler tam bir eşitlik içinde birbirleriyle eğitim ve ekonomi alanında yarışacaklardı. Hiç şüphesiz devleti parçalanmaktan korumak kaygusuyla yapılan bu iyi niyetli tahlillere, Namık Kemal'in ''İmtizac-ı Akvam" başlıklı makalesinde de aynen rastlıyoruz (Aynı eser, s. 8 1-85: İbret gazetesinin 2 Temmuz 1872 tarihli, 14'üncü sayısı) . İsyanlann, Balkan Savaşlannın ve Birinci Dünya Savaşı'nın bu iyimser hayalleri nasıl yıktığını hatırlatmağa gerek yok. O devirde, devlette birleştiricilik görevini yapabilecek unsurun Türkler olduğunu gören kişi Ali Paşa idi (bk. David Kushner, Türk Milliyetçiliğinin Doptu, İstanbul 1 979, s. 6-7). 14 Bernard Lewis, a.g.e., "Community andNation" bölümü, s. 3 17 ve devamı, özellikle s. 329 ve s. 33 1-Namık Kemal'in "Vatan" adlı makalesi, Mustafa N. Ôzön, a.g.e., s. 265. 1 5 Ş.S. Türet tercümesi, İstanbul 1979, s. 12. 16 Türklük 'Oıküsü, Istanbul 1977, s. 42.
ıti
•
XL\T ÜRK \"E :-.ı tLLIYETÇ I L I K
bulunmasına, Selçuklu v e Osmanlı Devletlerinin kurucularını v e temel unsurunu Türkler teşkil etmesine rağmen, Osmanlı Devleti'nin son döneminde, çağın gerektirdiği şekilde milli bilincine kavuşmakta ve milliyetçiliğe sarılmakta en çok gecikenler, Türkler oldu. Gerçi, tarihin çok eski çağlarından beri Türklerde ortak milli duyguların var olduğu ve daha Orhun yazıtlarında bunun belirtilerinin görüldüğü açıktır. Ancak XVI I I . yüzyılda dünyayı sarmağa başlayan güçlü v e çağdaş milliyetçilik anlayışına ve bu anlamdaki milli bilince sahip çıkılmakta geçikilmiştir. Milli uyanıştaki bu gecikmenin Türk milletine ne kadar pahalıya mal olduğunu Atatürk, 1 923' te, şu sözlerle açıklamıştır:
"Biz, milliyet fikirlerini tatbikte çok gecikmiş ve çok ilgisizlik göstermiş bir milletiz. Bunun zararlannı faz.la faaliyetle teldfıye çalışmalıyız... Çünkü, tarih, hddiseler ve müşahedeler, insanlar ve milletler arasında, hep milliyetin hdkim olduğunu göstermiştir ... Özellikle biz.im milletimiz, milliyetini ihmal edişinin çok acı cez.alannı çekmiştir. Osmanlı imparatorluğu içindeki çok çeşitli toplumlar hep milli inançlara sanlarak, milliyetçilik idealinin kuvvetiyle kendilerini kurtardılar. Biz ne olduğumuzu, onlardan ayn ve onlara yabancı bir millet olduğumuzu, sopa ile içlerinden kovulunca anladık. Kuvvetimizin zayıfladığı anda bizi hor ve hakir gördüler. Anladık ki, kabahatimiz kendimizi unutmuş olduğumuz.muş. Dünyanın bize hürmet göstermesini istiyorsak, ilk önce biz kendi benliğimize ve milliyetimize bu hürmeti; hisst,fikri vefiilt olarak bütün davranış ve hareketlerimiz.le gösterelim; bilelim ki millt benliğini bulmayan milletler başka milletlerin avıdır." 1 7 Tanzimat dönemi gelişmelerine Prof. Hilmi Ziya Ülken'in koyduğu teşhis de üzerinde durulmağa değer önemdedir:
"Bu geç kalmış veyanm batılılaşmanın siyasi ve medeni zararlan birer birer meydana çıktı: Avrupa emperyalizmi doğunun eski imparatorluk lannı parçalamağa hazırlanıyordu. imparatorluk içindeki, aralannda ı 7 Atatürk'ün 20 Mart 1 923'te Konyal gençlere hitaben yapt ğı ve 26 Mart 1 923 tarihli ı ı Hlkimiyet-i Milliye'de yayımlanan önemli konuşması. Konuşmanın tam metni için, bk. Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri c. 11, 2. baskı, Ankara 1 959, s. 1 37- 1 46. (Aynca bk. Atatürkçülük, Birinci Kitap, "Atatürk'ün Görüş ve Direktifleri", Ankara Genelkurmay Bası mevi 1 983, s. 59; Utkan Kocatürk, Atatürk'ün Fi.kir ve Düşünceleri, genişletilmiş 3. baskı, Ankara 1 984, s. 1 8 1 ).
OS�ANLI DEVLETiNDE M I LLIYETÇ I LlôlN ETKiLERi
•
17
uyum bulunmayan unsurlar, bundan yararlanarak aynlmağa çalıjıyorlardı. Modern batı milletlerinde yaygın olan hürriyet ve ejitlik .fikirlerinin benimsenmesi, böyle zayıf bir durumdafayda yerine zarar veriyordu: Bu .fikirler, hdkim unsur olan Türk milletinin hemen hiç ijine yaramadığı halde, aynlmak istf)'en unsurlar, bu fikirlere dayanarak, bağımsızlık davasına kalkıyorlardı. Bu suretle Namık Kemal'in getirdiği "vatan"fikri milli birlik jUUru ile birlejmediği için vuzuhsuz ve verimsiz kaldığı halde, "hürriyet"fikri Türk olmayan kavimlerin ijine yaradı." 18 Vatan fikri ve hürriyet ideali ile Türk milli bilinci birleşse idi, uyanış ve kurtuluş çok daha erken olacaktı. Milli bilinci uyandıracak ve ayakta tutacak çalışmalar arasında tarihle ilgili çalışmaların önemli bir yeri vardır. Tanzimat'a kadar, Türk'ün ve Türklüğün tarihi ile ilgilenen bilim adamlarımızın yetişmemiş olmasının başlıca sebebi, o dönemde, daha çok "dini" tarih anlayışının egemen olmasında aranmalıdır. Türk milletinin İslam uygarlığına katkılarından, İslam'ın yayılması ve savunulması yolunda yaptığı büyük hizmetlerden bile bahsetmeğe lüzum görülmeden, sadece geleneksel İslam tarihinin nakledilmesinden ibaret bir yaklaşım, Tanzimat'a kadar devam etmişti. Türkler'in İslamiyet'ten önceki tarihleri, kurdukları devletler, en eski çağlardan beri dünya uygarlığına yaptıkları katkılar "dini tarih yaklaşımı"nın ilgi alanına girmiyordu. Kısacası, bu yaklaşım, "millet"in tarihiyle değil, sadece "ümmet"in tarihiyle ilgileniyordu. Tanzimat'tan sonra ise, Osmanlı Devleti'nin Müslüman, Hristiyan ve Musevi kavimlerini, hak eşitliği içinde, Osmanlı hanedanına bağlılık fikri etrafında toplamak hayali egemen olduğundan, yine "millet"in tarihi bir yana bırakılarak, ağırlık daha çok "hanedan" tarihine verildi.
"Bir fljiretten cihangirane bir devlet çıkanldığı" anlatılırken, Osmanlı hanedanından önce, bir Selçuklu Türkleri döneminin yaşandığı adeta görmezlikten geliniyordu. Pek çok alanda çağının ilerisinde olan Selçuklu Türk uygarlığından, Türk tarihinin bu çok önemli ve parlak döneminden hiç söz edilmiyordu. Hatta Osmanlı Devleti'nin Türkler tarafından kurulmuş bir Türk devleti olduğu gerçeği bile gerektiği şekilde ortaya konmuyordu. 18
Hilmi Ziya Ülken, a.g.e.,
s.
370.
18
•
AT:\TÜRK VE \l l L L I YETÇ I LI K
Aslında, Osmanlı tarihçileri, hiç de küçümsenecek tarihçiler değillerdi. Osmanlı ve Türk tarihi alanında en seçkin bilginlerden biri olan Profesör
Bernard Lewis'e göre," Kldsik Osmanlı tarilıfileri, ileri ve gelijmiş bir uygarlığın ürünü idiler; bıraktık/an eserler, bu uygarlığın en büyük bajanlan arasında sayılabilecek değerdedir". Ancak, yine Profesör Bernard Lewis, bu değerli tarihçilerin XIX. yüzyıl sonlanna kadar, kendi milletlerinin İslamiyet'ten önceki tarihleri ile hiç ilgilenmemiş olmalannın hayret verici ve dikkat çekici olduğunu belirtmekten geri kalmamışu.
19
Tarihçiliğimizdeki b u noksanlık, gerçekte, milli bilincin v e Türk milliyetçiliğinin uyanışındaki gecikmenin tabii bir sonucu idi.
19 Bemard Lewis, The Emergence of Modern Turkey (Modern Türkiye'nin Dotuşu) Oxford Univenity Press, 1962, s. 324.
TÜRK MİLLİYETÇİLİGİNİN UYANIŞI Türk milliyetçiliği, kısmen yerli ve yabancı fikir adamlarının yazılarıyla, fakat daha çok milli bilinçlerine kavuşmuş kavimlerin birbiri ardından Osmanlı Devleti'ne indirdikleri darbelerden alınan acı derslerin etkisiyle uyandı. Türk milliyetçiliğinin ilk belirtileri edebiyat alanında görüldü. Şinasi, 1 845'te, yalnız Türkçe kelimeler kullanarak mısralar yazmayı denedi. Ziya Paşa, Türklerin asıl şiirini taşrada, canlı şekilde yaşayan halk edebiyatında aramak gerektiğini yazdı. Ahmet Vefik Paşa, Türkçenin zenginliklerini belirtti. Ali Suavi, bazı yayınlarında, açıkça Türklükten bahsetti. Devletin kurucu unsuruna dikkati çekti. 1 832'de Arthur Lumley Davids adlı bir Türkolog, Londra'da "Grammar efthe Turkish Language" adlı bir eser yayımlamıştı. Kitap, ı 836'da Fransızcaya çevrildi; aydın Türkler üzerinde geniş etkiler yaptı. Fuat ve Cevdet Paşa' lar, "Kavaid-i Osmaniye"yi yazarken bu kitaptan yararlandı lar. Daha da önemlisi, bu gramer kitabının önsözünden yararlanarak, Ali Suavi, ı 86g'da Paris'te basılan " Ulum" adlı dergisinin ilk sayısında, Türklüğü öven bir yazı yayımladı. Şinasi'ye göre, tarihe objektif bir gözle bakabilen yabancı bilim adamları, bilim, uygarlık, sanat alanında Türklerin insanlığa yaptıkları hizmetleri kabul ederler. Arapça'yı bir bilim ve felsefe dili haline getirenler arasında, Farabi, İbn-i Sina, Buhari gibi Türk soyundan gelmiş birçok filozof ve bilgin vardır. Şinasi'nin Ulum dergisini çıkardığı yıllarda, Mustafa Celilettin Paşa' nın Fransızca "Les Turcs Anciens et Modernes" (Eski ve Modern Türkler) adlı eseri yayımlandı. Fransız Leon Cahun, Macar Arminius Vambery gibi Türkologlar, Türklerin medeniyete önemli katkılar yapmış, köklü bir kültüre sahip, eski ve büyük bir millet olduğunu belirten ve İslamiyet' ten önceki Türk tarihine de dikkati çeken eserler yayımladılar. Bunlar da Türkiye'de geniş yankılar uyandırdı. 20 Danimarkalı Profesör Thomsen Göktürk Yazıtları' nı okudu. 20 L. Cahun'un ı 86g'da yayımlanan "lntroductioa
a l'Histoire de l'Asie" (Asya Tarihine Giriş) adlı eseri ıBgg'da Türkçeye çevrildi. M acar Vambery'nin incelemeleri
20
•
ATATÜRK \'E �ılLLlYETÇ I LI K
Birçok Tanzimat yazarlarının, aslında Türk milliyetçiliğine gönül vermiş olsalar bile, bunu Osmanlıcılık perdesi al unda saklamağa çalışukları bir sırada,
Muallim Naci bir şiirinde açıkça "Ben Türk'üm" diyebildi:
"Türk olan ntmetşinds olmak gerek Ben ki bir Türk'üm unutmam Cdber'i." Ahmet Vefik Paşa'nın, yukarıda belirtilen dil konusu ile ilgili Bahadır Han'ın Şecere-i Türk adlı kitabını Doğu Türkçesi'nden çevirerek tarihimizin çalışmaları ve Türk atasözlerini derleyen eseri yanında,
Osmanlılardan önceki
dönemine bir
ölçüde
ışık
tutmağa
çalışuğını
haurlatmakta yarar vardır. Tarih ve dil Türkçülüğü, siyasi Türkçülüğün zeminini hazırlamıştır. Tanzimat dönemi yazarlarından
Sait Bey'in, sade Türkçeyi savunan
şu dizeleri, o dönem için büyük bir yenilikti:
"Arapça isteyen Urbdn'a gitsin Acemce isteyen lran'a gitsin Frengfler Frengistan'a gitsin Biz ki Türk'üz, bize Türkt gerektir Bunu anlamayan cahil demektir." Sonradan 1 877-78 savaşında Şıpka Kahramanı diye ün kazanan Askeri Okullar Nazın
Süleyman Paşa'nı n , öğretime Türk milliyetçili
ğini sokmağı başaran ilk zat olduğu öne sürülmüştür. Askeri okullarda
"Tarih-i Alem" adlı kitabında Türk tarihine büyük bir yer ayıran Süleyman Paşa, Avrupa tarihçilerinin ')ıa dinimize,ya milliyetimize ait iftiralarla dolu" kitaplar yayımladıklarını; kendi okutulan ve 1 876'da yayımlanan
milli tarihimizi yazmak zorunda olduğumuzu belirtmişti. Dil konusundaki kitabına da
"Sarf-ı Osmanf' yerine "Sarf-ı Türkf' adını vermişti. Bir başka
kitabında Allah'ı anlatırken kullandığı dil apaçık bir Türkçe idi: "Birdir, hiç bilimsel bakımdan daha büyük değer taşıyordu: 1 832- 1 9 ı 3 yıllan arasında yaşamış olan Vambery, bir süre Türkiye'de oturdu ve Türk aydınlan ile temasııu hiç kesmedi. Macaristan'da Türkolojiye büyük önem verilmesinde, Macarlann ve Türklerin ayni kökten geldiklerine ilişkin teoriler yanında, ortak tehlike olarak görünen Panslavizme karşı duyulan tepki de rol oynuyordu. (bk. Lewis, a.g.e., s. 340-341 ); A. Vambery'nin, Türk, Fin ve Macar'lann ortak bir Turani kökten geldiklerini öne süren teorisiyle Panslavizme karşı çıkışı konusunda, bk. Anthony D.S. Smith, Nationalism in the Twentieth Century, Martin Rober:tson, Oxford 1 979, s. g6.
TÜRK �11LLİYETÇ!ı.tô!NIN UYANIŞI
•
21
ortağı, yardımcısı, benzeri yoktur. Gördüğümüz, bildiğimiz şeylerden hiçbiri ona benzemez." XIX. yüzyılın ikinci yarısında ve XX. yüzyıl
askeri marşlarda, "Osmanlı" sözcüğünün yanı sıra, "Arslan yürekli Türkleri düşman görsün de çatlasın", "Arş ileri, marş ileri, Türk askeri dönmez geri", " Şanlı Türk ahfadıyız, biz vatan evlddıyız". (Bu marşlar konusunda bk. A. Taneri, Türk Kavramının Gelişmesi, Ankara 1 983, s. 1 59- 1 63). başlarında yazılan
"Türk" sözünün sık sık kullanılmağa başlanması da anlamlı idi:
Kamus-ı Türkı adını verdiği iki ciltlik büyük sözlüğü ile Türk dilinin Şemseddin Sami, Türk dilinin hiç de dar bir dil olmadığını; ancak" Birbirimizleyarışırcasına Arapça ve Farsça tuhafsözler ve hatta Fransızca kelime ve tdbirler ararken, dilimizin sdde ve güzel kelimelerini unuttuğumuzu" 2 ı belirtiyordu. Şemseddin Sami: "Bizim yazmak gibi sade, kısa ve güzel, sırf Türkçe bir tdbirimiz varken ketb-ü tahrir etmek gibi dört veya yeraarln-ı bahs ü makal olmak gibi altı kelimeden mürekkepyarı Arapça, yarı Farsça gülünç terkipler kullanmak zevk-i selim işi midir? insaf buyuru/sun" diyordu. 22 Ona göre, konuya bilgiyle el atılırsa, Türkçe'nin benliğine yeniden kavuşmasına katkıda bulunan
güzel sözlerini bulup meydana çıkarmak ve anlaşılır bir dille yazmak mümkündü. 1 86 1 - 1 935 yılları arasında yaşamış olan ve
Uon Cahun tercümesi Necip As ım'ın da Türk milli bilincinin ve milliyetçiliğinin uyanmasındaki rolü büyüktür. Özellikle Türk Tarihi adlı eseri, Türkçe atasözleri derlemesi, "Türk Yurdu", "MilU Tetebbu/ar'' gibi dışında birçok eser veren
dergilerde yayımlanan bilimsel incelemeleri sayılmağa değer. Türk milliyetçiliğine hizmet eden bu isimlere daha sonralan Veled Çelebi, Bursalı Tahir, Mizancı Murat, Türkoloji bilgini Fuat Köprülü gibi birçok yeni isim katılacakur. 23 Ondokuzuncu
yüzyıl
sonlarında
ve
yirminci
yüzyıl
başlarında,
Rusya' dan Türkiye'ye eğitim düzeyleri yüksek birçok aydın göç etti. Bunlar, Rusya'daki Türkoloji çalışmalarını yakından izlemiş, Batı kültürü ile temas ederek milliyetçiliğin önemini iyi kavramış kimselerdi.
2ı Fethi Gözler, Atatürk Devrimleri, İstanbul, tarihsiz, s. 171-1711. 22 Ömer Asım Aksoy, Atatürk ve Dil Devrimi, Ankara 1963, s. 9. 23 Gürbüz D. Tüfekçi, Atatürk'ün Düşünce Yapısı, Ankara 1981, s. 411. Bursalı M. Tahir'in "Osmanlı Müellifleri" adlı eseri ünlüdür. Ancak, "Türklerin U16m ve Fünuna (Bilimlere ve Fenlere) Hizmetleri" adlı daha az bilinen eseri Türk milliyetçiliğinin uyanışı bakımından önem taşır.
n
•
YL\TCRK n: � l l LLI Y ETÇ II.IK
Gaspıralı İsmail, Akçuraoğlu Yusuf, Ağaoğlu Ahmet, Hüseyin zade Ali bu konuda ilk akla gelen isimlerdir. (Daha sonraki yıllarda da, yurt dışındaki Türkler arasından Türkiye' ye göçmüş ve üniversitelerimizin çeşitli kürsülerinde görev yapmış olan birçok değerli bilim adamının milliyetçilik düşüncesine katkılan olmuştur.)
Cemalettin Afgani, "Türk rurdu" 45), din birliği yanında, dil birliğine ve milli beraberliğin gücüne değindi. Cemalettin Afgani'nin şair Mehmet Emin (Yurdakul)i en çok etkileyenler arasında olduğu öne sürülmüştür. Şair Mehmet Emin'in sesi, yeni ve gür bir sesti: Afgan asıllı İslam mütefekkiri
dergisinde yayınlanan bir incelemesinde (cilt 2, sayfa
"Ben bir Türk'üm, dinim, cinsim uludur." Mehmet Emin'in "Türkçe Şiirler'' adlı ki tabı geniş ilgi uyandırdı. 24 Ahmet Hikmet (Müftüoğlu) savunuyordu. Şiirde Mehmet Emin'in savunduğu milliyetçi yolu, nesir alanında Bu dönemde,
Türk Derneğ i'nin kuruluşuna, Türk rurdu dergisinin etkili Türk Ocağı'nın doğuşuna
yayınlanna ve nihayet 1 912'de faaliyete geçen
şahit oluyoruz. Bu dernek ve dergilerin amacı, Türklerin geçmişteki ve bugünkü başanlannı ve faaliyetlerini araştırmak, milli kültürü geliştirmek, Türklerin fikri, sosyal ve ekonomik düzeyini yükseltmek, Türk dilinin gelişmesine hizmet etmek tarzıhda özetleniyordu. 2 4 Milliyetçi yazarlann Atatürk üzerindeki etkisinin büyük olduğunu gösteren bir belge: Şair Mehmet Emin'in Milli Mücadele'ye katılmak üzere Anadolu'ya geçişi münasebetiyle, Mustafa Kemal Paşa, "İnebolu'da milli şairimiz Mehmet Emin'e" hitabıyla çektiği bir telgrafta, duyduğu büyük memnuniyeti belirterek şöyle diyordu: "Türk mill!Jıetseverliğinin ildlıi müjdecisi olan şiirlerini;: bugünkü miicadelmıi;:in kahraman lık ruhuna doğuş efku olmuştur." İ kinci İ nönü Zaferinin kazanıldığı ı Nisan 1 9 2 1 günü gönderilen bu telgraf, Atatürk'ün İsmet İnönü'ye çektiği ünlü telgrafla ayni tarihe rastlar. (Utkan Kocatürk'ün "Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Kronolojisi, 1918-1938" adlı eseri, genişletilmiş yeni baskı, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara ı 983, s. 248 ve orada belirtilen kaynaklar.)
Aynı konuda, daha ileri yıllarda, Atatürk şunlan söylemiştir: "Bizim neslingt71flikyıllanna Osmanlılık telkin ve etkileri lı4kimdi. imparatorluk halkını mqdana getiren Türk'ten başka uluslara.. . özel bir değer veril!Jıor, .. . mmıleketin sahibi ve devletin kurucusu olan biz Türkler, ikinci pldnda gel!Jıordu. Şair Mehmet Emin rurıJalr.ul'un, ilk defa Manastır Asker( ldadisi'nde öğrenci iken okuduğum 'Ben bir Türk'üm, dinim, cinsim uludur' mısraıyla başlayan manzumesinde, bana ulusal bnıliğimin gururunu tattıran ilk anlatımı bulmuştum." Atatürk, orduya katıldığı ilk günlerde şahit olduğu bir olayın üzerinde yaptığı etkiyi de anlatarak, sözlerine şöyle devam ediyor: "Ondan sonra Türklük, benim en derin güven kaynağım, en engin ÖVÜ"f dayanağım oldu." (Faik Reşit Unat'ın "Ne Mudu Türk'üm Diyene" adlı yazısına dayanarak, Utkan Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, 3. baskı, Ankara ı g84, s. ı1ı-1 73).
TÜRK .M İ LLİYETÇf L1CtNfN UYAN IŞI Bu sınırlı incelemenin izin verdiği ölçüde,
•
23
Ziya Gökalp'ın milliyetçi
düşünce üzerindeki büyük etkisine de kısaca değinmekte yarar vardır. Başlangıçta, Osmanlılar"
ve
Ziya Gökalp da, tıpkı Namık Kemal, "Genç "İ ttihat ve Terakki" kurucuları gibi, "Osmanlılık"
üzerinde durmuştu. Bütün Osmanlı kavimlerine eşitlik tanınır, Türklükten pek bahsedilmezse, Balkan kavimleri dahil, bütün Osmanlı tebaasının, meşrutiyet ve hürriyet sayesinde bir arada tutulabileceği tezini, Türk milliyetçiliği tezine tercih edenler arasında
nan
Ziya Gökalp da vardı.
Ziya Gökalp'ın gençlik yıllarında "Peyman" gazetesinde yayımla " Türklük ve Osmanlılık" ve " reni Osmanlılar" gibi yazılan, onun, ilk
dönemde -belli ki Osmanlı İ mparatorluğu'nu kurtarabilme çabasıyla- Türk milliyetçiliği fikrinden çok "Osmanlı İ ttihadı" görüşüne sımsıkı sarıldığını gösteriyor. Bu yazılarından birkaç cümle aktarmamız,
Ziya Gökalp'ta
zamanla gerçekleşen gelişmeyi anlamamızı sağlamağa yeter:
" ... Bu zümre-i ndciyeye mensup Türkler 'biz evvel Osmanlryız, sonra Türküz', Araplar 'biz evvel Osmanlryız, sonra Arabız', Ermeniler 'biz evvel Osmanlıyız, sonra Ermeniyiz', Rumlar 'biz evvel Osmanlıyız, sonra Rumuz' derler... " " Osmanlı memleketi Şark'ın hür ve terakkiperver bir Amerika'sıdır... " Ziya Gökalp, Türklerin Osmanlı bileşiminin en önemli unsurunu " Türk ve Osmanlı birbirinden farklıdır; Osmanlılık, Türklük değildir: Osmanlı milleti ayn bir millettir; esasen dili ve edebiyatı da Türkçe değildir; kurum ve gelenekleri de ayndır'' diyerek (ve Osmanlı Devleti'ni kurup altı yüzyıl ayakta tutan milletin Türk milleti olduğu gerçeğini oluşturduğunu kabul ediyor, fakat:
açıkça belirtmenin o günkü resmi siyasete uygun düşmeyeceğini hesaba katarak) "İttihad-ı Osmani" (Osmanlı Birliği) görüşünü savunuyordu . Olayların v e gerçeklerin etkisi altında, büyük düşünür ve yazar
Ziya
Gökalp bu hayalci görüşten çabuk ayrıldı. 25 25 Ziya Gökalp'ın "Peyman" da yayımlanan bu makaleleri için bk. Ziya Gökalp, Makaleler 1, Kültür Bakanlığı Ziya Gökalp Yayınlan, 1 2, hazırlayan: Nihat Nirun başkanlığındaki kurul ve Şevket Beysanoğlu, İstanbul 1 976, s. 54-57 ve 62-65. Ziya Gökalp'ın "Osmanlılık" davasından "Türklük ve Türk milliyetçiliği" görüşüne geçişi hakkında belgelere dayalı bir yorum için, bk. Fevziye A. Tansel, Ziya Gökalp Külliyatı-!, Şiirler ve Halk Masalları, Türk Tarih Kurumu Yayınlan, Ankara 1 977, İkinci basım, Giriş, sayfa XVIII-XIX. Aynca bk. Hilmi Ziya Ülken, Ziya Gökalp, İstanbul 1 940; aynı yazar, Millet ve Tarih Şuuru, İstanbul 1 948, s. 1 85.
24
•
ATATÜRK VE M İ LLiYETÇİLİK Türk milliyetçiliği davasına inandıktan sonra
Ziya Gökalp, Türk'ün
haslet ve meziyetlerine, köklü medeniyetine, cesur, hoşgörülü, dürüst karakterine,
eski
Türk
toplumlarına
ve
kültürlerine
dikkati
çeken,
birbirinden önemli ve etkili incelemeler, şiirler yazdı.
Ziya Gökalp, Haziran 191 1 'de "Altınyurt'' adlı şiirinde "Türk milleti" 6 sözünü açıkça kullanmıştır. 2 '
"Çocuklar için ltahi" şiirinde ise, Ziya Gökalp, çocuklarda Türklük bilincini güçlendirmeğe çalışır: tık defa 7 Ağustos 191 3 te yayımlanan
" Yüce Tanrı! Biz ki yavru Türkleriz Sana geldik, vatan için duaya! Yurdumuzun necatını dileriz, Elimizi açtık işte semaya! Yüce Tanrı! Kalbimizi uyandır, Yasamızın ma'nasını duyalım! Beşbin yıldır Türk onunla şan/anır, Biz de Türk'üz, soyumuza uyalım!" ı 9 ı 5'te,
Ziya Gökalp'ı, "Millet" adlı şiirinde:
"Sorma bana oymağımı boyumu, Beşbin yıldır millet gibi yaşarım . . . " "Deme bana Oğuz, Kayı, Osmanlı, Türk'üm, bu ad her ünvandan üstündür. . . " diye haykırırken görüyoruz. 2 7
26 Fevziye A. Tansel, a.g.e., cilt 1, s. 70; Ziya Gökalp, ''Türkletmek, İslAmlaşm.ak, Muasırlatmak" adlı eserinde, "bu asrın milliyetler asrı olduJunu" anlamakta geciktiğimizi kabul eder; milliyetçiliği bizden önce değerlendiren Hristiyan kavimlerin devletten birer birer koptuklannı anlattıktan sonra, milliyet fikrinin bizim aleyhimize işleyebildiği kadar işlediğini, artık " bu sildhı kullanma sırasının" bize geldiğini söyler. (İstanbul 1977 baskısı, s. 76-77.) 2 7 Ziya Gökalp'ın etkisi geniş oldu. Erzurum Kongresi üyelerinden Cevat Dursunoğlu, Kongreye katılan Müdafaa-i Hukukçu gençlerin çoğunun fikir gıdalarını Ziya Gökalp'tan ve onun Türkçü ve medeniyetçi düşüncelerini yayan Yeni Mecmua'dan almış olduklarını anlatır. (Bu konuda bk. Tarık Z. Tunaya, Devrim Hareketleri İçinde Atatürk ve Atatürkçülük, 2. baskı, İstanbul 1981 , s. 1 4 1 ) .
TÜRK M İ LLİYETÇİLİGİNİN UYANIŞI
•
25
Artık, Osmanlı Devleti'ni Osmanlılık bilinci ile bir arada tutma hayali, yerini Türklük bilincine ve inancına bırakmağa başlıyordu. 1 9 1 6'da yayımlanan
"Lisan" adlı şiirinde Ziya Gökalp, millet
olgusunun kültürle, dille ilgisini belirtiyordu:
" Türklüğün vicdanı bir Dini bir, vatanı bir; Fakat hepsi ayrılır Olmaz.sa lisanı bir" hem
Ziya Gökalp, ı 2 temmuz 19 r 7 tarihli "Kavm" adlı şiirinde, hem devlet, millet kavramlarını açıklığa kavuşturarak, her ikisini de bugün geçerli
olan adları ile anmaktadır:
" Türkiye devletim, Türklük milletim" 28 Daha ileri yıllarda,
Atatürk de, Ziya Gökalp gibi, Türk milletinin Türk dilinin taşıdığı önem üzerinde duracaktır. Atatürk'e göre:
oluşması ve varlığını koruması açısından
" Türk dili Türk milleti için mukaddes (kutsal) bir hazinedir. Çünkü Türk milleti, geçirdiği nihayetsiz badireler içinde ahlakının, geleneklerinin, hatıralarının, menfaatlerinin, kısaca bugün kendi milliyetini yapan her ;eyin dili sayesinde korunduğunu görüyor. Türk dili Türk milletinin kalbidir, zihnidir." 2 9 "Millf duygu ve dil arasındaki bağ çok gÜflüdiır. Dilin millt ve zengin olması millt duygunun gelişmesinde başlıca etkendir." 30 "Milli bilincin ayakta kalabilmesi ve uyanık bulunması için dil ve tarih uğrunda çalışmaya mecburuz.." 3 1 28 Fevziye A. Tansel, a.g.e., s. ı ıo. Ziya Gökalp, devletimize, milletimize, dilimize gerçek adlan olan "Türk" adını vermekle Atatürk'ün yaptığı büyük hizmete dikkati çekmiştir. (Türkçülüğün Esaslan adlı eserinin Siyasi Türkçülük bölümü, Kültür Bakanlığı Yayını, hazırlayan Mehmet Kaplan, İstanbul 1 976, s. 1 77- 1 78) . 2 9 Utkan Kocatürk, a.g.e., s. 1 24- 1 � 5 (Afetinan, Türk Dili dergisi, sayı 1 82'den)
30 Atatürk'ün Sadri Maksudi Arsal'ın Türk Dili İçin ( 1930) başlıklı eserine yazdığı Ônsöz'den. 3 1 Utkan Kocatürk, a.g.e., s. 1 24; aynca bk. Ahmet Mumcu (ed.) Ôzbudun, Feyzioğlu, Ülken, Çubukçu, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Il, Atatürkçülük (Atatürkçü Düşünce Sisteminin Temelleri) başlıklı ortak eser, Ankara 1 986, s. 1 82 - 1 98.
26
•
ATATÜRK VE M İ LLİYETÇİ Lİ K Atatürk'ün yukarda değindiğimiz 20 mart
ı 923
tarihli Konya
"Osmanlı imparatorluğu içindeki çeşitli kavimler hep milli inançlarına sarılırken biz.im kendi milliyetimizi ihmal etmemizin çok acı sonuçlarını çektiğimiz" yolundaki büyük gerçeği, Meşrutiyet döneminin seçkin yazarlarından Ömer Seyfettin de etkili bir dille anlatmış, milli bilincin uyanmasına hizmet etmiştir. Ömer Seyfettin'in " Türk Yurdu" dergisinin 56. sayısında yayımlanan ve 25 Temmuz 1 9 1 0 tarihini taşıyan "Hürriyet Bayrakları" adlı bir hikayesi vardır. Bu hikayede Türkleri, Bulgarları, konuşmasında ifade ettiği
Rumları, Sırpları tek bir millet olarak gören, Türk milliyetçiliğini ve Türklüğü reddedip, "Osmanlılık" bilinci ve ülküsü etrafında birleşmenin tek çıkar yol olduğunu savunan genç bir Meşrutiyet dönemi subayının hayalci görüşleri anlatılır. Hikayenin ikinci kahramanı, Türklük bilincine sahip çıkılmasının zorunlu hale geldiğini anlatmaya çalışan bir başka Türk subayıdır. Hayalci genç mülazım, On Temmuz Meşrutiyet inkılabının Osmanlı ülkesindeki uzak Bulgar köylerinde bile kutsal bir gün olarak kutlandığını iddia eder ve şöyle der:
" Yarın Osmanlı vatanına düşmanlar hücum ettiği vakit sizden evvel onlar koşacaklar. Osmanlılık namına kanlar dökecekler, Osmanlılığı kanlarıyla kurtaracaklar." Daha tecrübeli ve gerçekçi olan ikinci hikaye kahramanı sorar:
"Osmanlı milleti demekle Türkleri mi kasdediyorsunuz?" Genç mülazım cevap verir:
"Hayır asla . . . Bütün Osmanlıları . " ve devam eder: "Araplar, Arnavutlar, Rumlar, Bulgarlar, Sırplar, Ulahlar, Yahudiler, Ermeniler, Türkler. . . Hasılı hepsi. . . ..
"
Hikayenin gerçekçi kahramanı, özellikle Balkanlardaki Hristiyan unsurların asıl emellerinin Osmanlı-Türk Devletini yıkmak olduğunu anlatmaya çalışırsa da, o günkü resmi görüşü savunan genç Osmanlı teğmenini ikna edemez. Ta ki, uğradıkları bir Bulgar köyünde gerçekler ortaya çıkıncaya; genç teğmenin, uzaktan, Meşrutiyetin yıldönümünü kutlayan
"hürriyet bayrakları" sandığı kırmızı şeylerin köy evlerine asılmış
biberler olduğu anlaşılıncaya ve Bulgar köylüsünün tutumu karşısında "Osmanlıcı" hayaller yerle bir oluncaya kadar . .
.
32
3 2 "Hürriyet Bayrakları" adlı hikaye (Ömer Seyfettin'in Bütün Eserleri, cilt 3 , Bilgi Yayınevi, Ankara, s. 108- 1 20) .
TÜRK .Yl l LL I YETÇ I LI G l :'l: I :\' UYA:\'IŞI
•
27
Ömer Seyfettin aynı gerçeğe başka birçok eserinde parmak basmıştır. "Primo, Türk Çocuğu" adlı uzun hikayesinde, Rumların "Megalo İdea" peşinde koştuklarını, Elenizm davası güttüklerini; Bulgarların bile "Çarigrad'' adını verdikleri İstanbul'a göz diktiklerini anlatan Ömer Seyfettin, Osmanlı Devleti'ni teşkil eden milletler arasında yalnız Türklerin henüz ortak bir milli inanç ve bilinç e trafında birleşmediklerini, "umumi, müşterek bir milliyet hayatını", " Türklük diye ali,yüksek, mukaddes bir şeyi idrak etmediklerini" acı bir dille anlatır. 33 Ömer Seyfettin, "sırf düveli ve siyasi bir tabir'' olarak vasıflandırdığı "Osmanlı" deyimi altında, Türklüğe can düşmanı gibi davrananları görmezlikten gelmenin tam bir gaflet olduğunu ısrarla vurgular. 34 Atatürk'ün Türk vatanını milli bir şahlanışla kurtarmasından önceki döneme ait olan ve Ömer Seyfettin tarafından etkileyici şekilde ortaya konan bu gerçeğe, geliniz bir de Yunanlı bir yazarın kitabında yer alan aşağıdaki satırlarla göz atalım. Dido Sotiriyu adlı Yunanlı romancı, Anadolu'nun Ege sahillerinde, Kırkıca adını verdiği bir köyde doğup yaşayan Osmanlı tebaası bir Rum'un hayat hikayesini anlatır. 1 9 1 9 Yunan istilasına katılan ve Mustafa Kemal komutasındaki Türk ordularının kesin zaferi sonucunda Anadolu'yu terke mecbur olan roman kahramanını, Dido Sotiriyu şöyle konuşturuyor:
"Bazen kendi aramızda bile Türkçe konuştuğumuz halde, Yunanistan sevgisi yüreğimizde sönmez bir ateş gibi yanardı." 3 5 Yunanistan'ın kesin yenilgisiyle sonuçlanan Anadolu maoerasını işleyen romanda, Kırkıca köyündeki Rum öğretmenin Bizans'la, eski Yunan 'la ilgili uyarıları nakledildikten sonra, Kırkıcalıların ağzından şunlar söyleniyor:
"Avrupalılarla Amerikalılar kendilerine özgü giysileri ve konuşma tarz[anyla Eski ve Yeni Efes'te dolanmağa başladığı ve onlann 33 "Primo, Türk Çocuğu" adlı uzun hikaye (Ömer Seyfettin'in Bütün Eserleri, cilt 3, Bilgi Yayınevi, s. 65-66 ) . 3 4 Aynı eser, s. 50.-Yusuf Akçura da " Osmanlı milleti meydana getirmekle uğrQjmak boş bir _yorgrınluktur'' diyordu. (Uç Tarz-ı Siyaset adlı makalesi; ilk defa ıgofte Mısır'da yayımlanan bu önemli makale Türk Tarih Kurumu'nca yeniden bastırılmıştır, Türk Tarih Kurumu Yayınları, VII. Dizi, Sayı 73, 1 976, s. 7 ve s. 27-37). Bu konuda bk. Ercümend Kuran, "Türk Milliyetçiliğinin Gelişmesi ve Yusuf Akçuraoğlu", Türk Kültürü, c. iV, sayı 42, 1 966, s. 529. 3 5 Dido Sotiriyu, Benden Selam Olsun Anadolu'ya, Sander Yayınları, 3. baskı, İstanbul 1 980, (çeviren, Atilla Tokatlı) , s. 23.
28
•
ATATÜRK \'E �l lLLIYETÇl L I K
ardından da Yunan bilginleri akın etmeğe koyulduğu vakit, başta babam olmak üz.ere, Kırkıcalıların kibrinden maz.allah yanlarına varılmazdı... Memleketimiz., başka yere benzemeyen apayrı bır memleketti, evet! . . . 'Zamanı geliyor... , derdi papazlar. Taş kesilen kralyeniden canlanacaktır. . . ' Ve ovamız.la dağlarımızı Yunanistan'la birleşmiş görmek öz.lemi uyanırdı içimiz.de." 3 6 Gerçekler bu romanda anlatıldığı kadar açık iken, tek kurtuluş yolunun "milli devlet" ten ve en az başkaları kadar milliyetçi olmaktan geçtiğini gören yöneticiler ve aydınlar o kadar azdı ki! . . Birinci Dünya Savaşı sona erdiğinde, artık hayallere yer kalmamıştı. O günkü dünyanın "süper güç"leri olan devletler Türk milletini adeta coğrafyadan kaldırmak, tarihten silmek çabasına düştüler. Türk'e çizilmek istenen bu karanlık kaderi,
yine
Türk
başarmıştır.
36 Aynı eser,
s.
2 1 -23.
milletinden
aldığı
güçle
değiştirmeyi
Atatürk
ATATÜRK VE MİLLİ ŞAHLANIŞ Mü tareke yıllarında bezginlik ve yılgınlık o derecede yaygın idi ki, daha sonra her biri bir gazetenin sahibi ve başyazarı olarak hizmetler yapan pek çok aydın, ı g ı 8 çöküntüsünün ezikliği altında, ABD başkanına bir mektup göndererek,
Türkiyeyi,
bakanlık ve
il
teşkilatları,
polisi
ve
jandarması, adaleti, maliyesi, tarımı, sanayii, bayındırlık işleri ve eğitimiyle Amerikalı müsteşarların ve uzmanların yönetimine vermeği öngören bir "manda" idaresi kurulmasını önermişlerdi. yolu
bu
idi.
Sonraları,
Bağımsızlık
3 7 Görebildikleri tek kurtuluş
Savaşı'nda
büyük
kahramanlık
gösterecek olanlardan bazıları bile, başlangıçta, bir umutsuzluk içinde, aynı fikre sarılmışlardı . Sevr Antlaşması tartışılmadan imzalanmak üzere İstanbul hükumeti nin delegelerine verilirken, müttefikler adına konuşan
Clemenceau, güçlü
döneminde büyük medeni hasletlerini ve tarihin en hoşgörülü milleti olduğunu ispatlamış olan asil Türk milletine hakaretler yağdırmaktan kendini alamamıştı. Bu
büyük
millet,
çeşitli
akımlar
arasında
bir
uçtan
bir
uca
savrulmaktan, horlanmaktan, ezilmekten, hatta yok olmaktan, Bağımsızlık Savaşı sayesinde kurtuldu. Atatürk'ün önderliğinde, yalnız kurtuluşun değil, yükselişin de yolunu buldu.
Mustafa Kemal Paşa, Samsun'a ayak bastıktan üç gün sonra, yolun ne olduğunu İstanbul'a gönderdiği resmi raporda belirtiyordu :
" ... Milletyekvücut olup hdkimiyet esasını, Türklük duygusunu hedef ittihaz etmiştir." 38 Büyük önder, ilk adımını atarken, nereye gideceğini biliyordu. Milli Mücadele iki temel üzerine kurulacaktı:
" Türk Milliyetçiliği" ve "Millet
egemenliği". 37
İmzalar, metin ve kaynağı için, bk. Falih Rıfkı Atay, Çankaya, İstanbul ı98o,
s.
141-
1 43. 3 8 Utkan Kocatürk, a.g.e., s. 44 ( Mustafa Kemal Paşa'nın 22 Mayıs 1 9 1 9 tarihli raporu) .
30
•
ATATÜRK VE YI İLLİYETÇİ L İ K 28 Mayıs 1 9 1 9'da, Havza'dan Kolordu Komutanlarına gönderdiği
yazıda,
Mustafa Kemal Paşa:
"... Milletin esaretten kurtuluşu, egemen ve bağımsız olarak topraklanmızda yaşayabilmesi, ancak azimkllr ve namuslu ellerin milleti kısa ve doğruyoldan haklannı korumağa ve bağımsızlığa sevki ile kabil olacaktır" diyordu. 39 2 2 Haziran 1 9 1 9 tarihini taşıyan ünlü Amasya Tamimi'nde, aynı fikir
bıçak gibi keskin bir ifade ile tekrarlanacaktı:
"Milletin bağımsızlığınıyine milletin azim ve karan kurtaracaktır." İstanbul'daki İngiliz Yüksek Komiseri Amiral
Curzon'a gönderdiği
Calthorpe, Lord
23 Haziran 1 9 1 9 tarihli telgrafta, teşhisini doğru
olarak koymuştu:
"Çanakkale Savaşlarında büyük ün kazanmış olan Mustafa Kemal Paşa, bir ay kadar önce Ordu Müfettişi olarak Samsun'a varışından bu yana,. kendisini milliyetçi duygunun merkezi haline getirmiş görünmektedir". 40 Erzurum ve Sivas Kongrelerinin kararlan ve
"Misak-ı Milli" ile, Türk
milliyetçiliği yeni bir açıklığa kavuştu.
Atatürk Türk milletine olan derin güvenini, sarsılmaz inancını Milli Mücadele'nin başlarında şöyle dile getirmişti:
"Batı milletlerini, bütün dünyanın milletlerini tanınm. Fransız/an tanınm, Alman/an, Rus/an ... şahsen tanınm ve bu tanışmam da harp sahalannda olmuştur, ateş altında olmuştur. Ölüm karşısında olmuştur. remin ederek size temin ederim ki, bizim milletimizin manevi kuvveti bütün milletlerin manevi kuvvetinin üstündedir." 4 1 3 9 U tkan Kocatürk, a.g.e., s. 48 ve zikrettiği iki kaynak.
40 Bilal N. Şimşir, İngiliz Belgelerinde Atatürk, cilt 1, Nisan 191g-Mart 1920, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara 1 973, s. 26 (F. O. 37 ı / 4227 / 92885 sayılı belge) . Milli Mücadele yıllannda Anadolu'ya gelip Mustafa Kemal Paşa ile konuşan Fransız yazan Berthe Georges- Gaulis de "Kurtuluş Savaşı Sırasında Türk Milliyetçiliği" adıyla yayımlanan kitabında: "Milliyelfilik bir kQf hafta içinde Anadolu'yu fetlutti" der ve şunlan ekler: "Türk milU hareketi df4manı mutlaka yenecektir ... Çünkü bu hareketiyönetenler keruii ıaJıst fıkarlannı unutmUflardır; pinkü onlarda büyük bir rulı ve iman var." (Cenap Yazansoy tercümesi, İstanbul 1 98 1 , s. 79 ve 1 55.) 41 8 Temmuz 1 92o'de askeri durumla ilgili konuşmalara TBMM kürsüsünden cevabı, Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, cilt 1, 2'ci baskı, Ankara 1 96 1 , s. 83-84.
ATATÜRK VE M i LLİ ŞAHLAN IŞ
•
31
Milli Mücadele dönemi v e Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş yıllan,
somut bir vatan anlayışı ile bütünleştiği dönemdir. 42 "sınırlan belli bir vatan" kavramı arasında ilişki kurulması
milliyetçilik inancının Millet kavramı ile
önemli ve zorunlu bir yenilikti. Türk milliyetçiliği vatan kavramı ile birleşince açıklık ve güç kazandı. İkinci önemli adım,
43
egemenliğin bir şahsa, bir hükümdara değil, millete
ait olduğu gerçeğinin açıkça ilan edilmesiydi. Türk milliyetçiliğinin şahlanışı ile, yepyeni bir devir başlamıştır. Bu devir yalnız Türk vatanının kurtuluşunu değil, bütün ezilen Asya ve Afrika milletlerinin kurtuluşunu müjdelemiştir. 44 4 2 Atatürk'ün gerçekçi ve somut bir "vatan" fikri ile millet ve milliyetçilik arasındaki ilgiyi belirten sözleri için bk. Utkan Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, Ankara 1 984, s. 1 83; A. A.fetinan, Medeni Bilgiler ve M. Kem.al Atatürk'ün El Yazıları, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara 1 96g, s. 1 9. 43 Hilmi Ziya Ülken, milliyetçilikle somut bir vatan anlayışı arasındaki ilişkiye dikkati çekmiştir: Millet ve Tarih Şuuru, İstanbul 1 948, s. 1 64, s. 200 ve devamı. Ayni konuda, bk. Bemard Lewis, a.g.e., s. 346-347 (Bemard Lewis, Türk vatanına verilecek adın bile ancak Atatürk'le tam açıklığa kavuştuğunu belirtiyor.) Yine bu konuda Ali Kazancıgil'in "The Ottom.an-Turkish State and Kem.alism." adlı incelemesi (Ergun Ôzbudun-Ali Kazancıgil, a.g.e., s. 5 1 ) ve aynı eserde Enver Ziya Karal'ın "Tbe Principles of Kem.alism." adlı makalesi, s. 2g-30. Yahya Kem.al de, Türk Milliyetçiliği konusuna eğildiğinde, bir sınırlama sorunu ile karşılaşır; bu sorunu millet ile vatan arasında, millet ile onak tarih arasında ilişki kurarak nasıl çözdüğünü anlatır: " ... Milliyeti sınırlamak ue �n etmek (belirlemek) lkımdı. işte o sırada Camille Julian'ın biryerde tesadüf ettiğim şu cümlesi imdadımayetişti: 'Fransız toprağı bin yıl içinde Fransız milletini yarattı'.
O zaman toprağın miiJıim bir şey olduğunu, milliyetin bir unsuru olduğunu anladım. Bizi de yaralan Anadolu ve Rumeli toprağı idi. Milliyeti zaman bakımından da sınırlamak lkımdı. Tarih kitaplannı kanştırdıktan sonra inandım ki, bu bakımdan, Malazgirt Muharebesi başlangıç olarak lcahul edüebilir". Büyük Türk şairinin "sınırlama" ile ilgili görüşlerine katılan da, katılmayan da bulunabilir; fakat Türklük ile vatan ve milU tarih arasında bir bağ bulunduğu gerçeğine karşı çıkmak kabil değildir. Vatan toprağı ile millet olgusu arasındaki bağlantı açıktır. Yahya Kem.al e göre: " ... Vatandaşlan zaten o vatan rıiicuda getirmiştir. Hauasıyla, suyuyla, kırlan ve dağlanyla, sabahlan ve geceleriyle, bilhassa vatandaşlara kendini müdafaa ettirmesiyle'' vatan, milleti yoğurur. Öyle yoğurur ki milletin mensuplan, ortak vatanlan için ölümü göze alırlar. Aynca bj[. yukarda, not ı ı ve ilerde, "Atatürkçü Türk Milliyetçiliği Vatan Kavramı ile Bqlantılıdır ve Gerçekçidir" ara başlıklı bölüm. '
44 Türk milli şahlanışının ve Kemalizmin milletlerarası etkisi üzerinde aşağıda aynca durulacaktır. Burada, milletlerin uyanış ve şahlanışını milli felaketlerin nasıl etkilediğine dikkati çekmek isteriz. İena felaketi, Almanya'nın birleşmesini hızlandırdı. 1 870 yenilgisi, daha önce doğmuş olan Fransız milliyetçiliğini adeta şahlandırdı; Fransız milleti 1 870 zilletinin utancını silmek için seferber oldu, her alanda kalkınma atılımlanna girişti. Balkan Savaşı faciası dernekler, dergiler, araştırmalar düzeyinde, Türk milliyetçiliğinin uyanmasına yol açmıştı.
32
•
ATATÜ RK VE !\1 1 LLI YETÇİ LİK Bir yabancı yazar,
Clair Price, Sakarya Zaferini değerlendirirken, bu
gerçeğe şu sözlerle parmak basıyordu:
"Sakarya boylanndaki Türk zaferi, Yakın ve Orta Doğu'nun siyasi yapısını kökten değiştirdi. iki yüzyıldan beri Batı, eski Osmanlı lmparatorluğu'nu parfalamakta idi; fakat Sakarya Irmağında Türk'ün kendisi ile karşılaştı ve bu karşılaşmada tarihin akışı değişti. Tarih, bir gün, bu az bilinen Sakarya karşılaşmasının fağımızın kader değiştiren savaşlanndan biri olduğunu keşfedecektir." 45 Profesör Dankwart
A. Rustow d a , tıpkı Clair Price gibi, Kemalist
hareketin Türk milliyetçiliğinden güç alarak Batı emperyalizmine karşı kazandığı zaferi şöyle değerlendiriyor:
" . . . Avrupa'nın emperyalistyayılışı, 188o'lerden 1920'lere kadar süren son aşamasında, yoğun şekilde Müslüman Orta Doğu'ya yönelmijti. işte burada, Kemalist hareket, 1919-1922 yıllannda Yunanistan'ı ve onu destekleyen müttefiklerini bozguna uğratarak, gerfekte Avrupa emperyalizmine şöyle diyordu: Buraya kadar. . . Artık daha öteye gidemezsin." 46. Eğitiminin önemli bir bölümünü Türk.iye'de tamamladığı için yakın tarihimizi çok iyi bilen ve Türkiye konusundaki değerli araştırmaları ile haklı bir ün kazanmış olan Profesör Dankwart Bağımsızlık Savaşının yabancı
ilim
A. Rustow, Türk
" Türk milliyetfiliğine" dayandığını gören ve belirten
adamlarından
biridir.
Almanya'nın kendisine dikte edilen
Birinci
Dünya
Savaşı
sonunda,
Versay Antlaşması'nı kabule mecbur
Mütareke felaketi, Türk milliyetçiliğinin Mustafa Kemal önderliğindeki gerçek şahlanışını hızlandırdı. Türk milliyetçiliği, sadece bir " kürsü veyazı coıkunlutu" olmaktan kurtuldu; "yapma, yaratma, gerfeklqtimıe" aşamasına ulaşmış tam bir milliyetçilik halini aldı. (Peyami Safa, Turk İnkıllbına Bakıtlar, İstanbul 1 938, s. 204-206). 45 Clair Price, The Rebirth ofTurkey, New York, 1 923, s. 1 88. Ünlü tarihçi A. Toynbee de Sakarya Zaferinin XX. yüzyılın "kader tayin edici" savaşlanndan biri olduğunu belirtmiştir. (Turkey, London 1 926, s. ıoo). 4 6 Ali Kazancıgil ve Ergun Ôzbudun'un yayımladıklan ".Atatiirk, Founder of a Modern State" başlıklı kitapta (C. Hurst and Company, London ı g8ı ) Dankwart A. Rustow tarafından yazılan bölüm: ".AtatUrk as an lnstitution Builder", s. 58.-Atatürk'ün milU devlet kurucusu olarak sağladığı tariht haşan hakkında, bk. Dankwart A. Rustow, The Founding of a Nation-State: .Atatiirk's Historic Achievement, İş Bankası, ı g8 ı \1illetlerarası Atatürk Sempozyumu Bildirisi.
ATATÜRK VE \ı l LLİ ŞAHLA�IŞ
•
33
Sen-Jermen Trianon Antlaşmalarının da tartışmasız kabul ettirildiğini hatırlatan Prof. Rustow, Türk milletinin kendisine dikte edilmek istenen Sevr Antlaşması'nı edildiğini; Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nu parçalayan ve
yırttığını;
Birinci
Dünya Savaşı'nı kaybeden milletler içinde,
yalnız
Türklerin, Bağımsızlık Savaşı sayesinde, empoze edilmiş bir banş antlaşması yerine,
"müzakere"
sonucu
taraflarca
imzalamayı başardıklarını belirtir. Prof.
kabul
edilmiş
bir
antlaşma
Dankwart A. Rustow'a göre, m.
Selim'le başlayan, Tanzimat'la devam eden reformlar sırasında, askeri zorunlulukların gerekli
kıldığı ölçüde ıslahat adımlan atılmış,
Avrupa'ya hakim olan ideolojiden, özellikle
fakat
milliyetçilikten uzak durulmaya
çalışılmıştı; bu fikrin, ayrılıkçı cereyanları körüklemesinden korkulmuştu; 1 9 1 8'de, yanın tedbirlerle Batı'ya yetişmenin kabil olmadığı anlaşılmış,
"Bağımsı;:,lık Savaşı'nda, Mustafa Kemal, imparatorluktan geri kalanı, Türk millliyetçiliği temelinden kuvvet alarak kurtarmıştır." 4 7 Kurtuluş Savaşı'nda, Ankara, "Türk milliyetçiliği"nin sembolü haline
48 Bütün yabancı devlet adamları, diplomatlar, dünya basını, Mustafa Kemal önderliğindeki Ankara hükumetinden kısaca "Milliyetçi gelmişti.
ler" diye söz ediyorlardı.
Atatürk, Milli Mücadele'nin "milliyetçilik'' ve "milli egemenlik" ilkelerinden kaynaklandığını ve güç aldığını birçok konuşmasında bizzat belirtmiştir:
"Ben 1919 senesi Mayıs'ı içinde Samsun'a çıktığım gün elimde maddi hiçbir kuvvetyoktu. Yalnız Türk milletinin asaletinden doğan ve benim vicdanımı dolduranyüksek ve manevt bir kuvvet vardı. işte ben bu milli kuvvete, bu Türk milletine güvenerek işe başladım." 49 "Milli Miicadeleyi yapan doğrudan doğruya milletin kendisidir; milletin evldtlandır. Milli Mücadelede, şahst hırs değil, milli izzet-i nefs gerçek sdik olmuştur." so 47 Bundan önceki notta adı geçen ilk eser, s. 59. 4 8 Peyami Safa, Bağımsızlık Savaşı boyunca kullanılan bütün sıfat ve deyimlerin "millet"
ve "milliyetçilik"le ilgili olduğunu anlatır: "Ankara Türk mill!Jıelfilijini temsil ed!Jıordu. Kurtuluş hareketinin biilün sıfatlan ve t4birleri buna deldlettir: "Milli Mücadele", "Milli İstikl&l", "Milli Hareket'', "Milli Kuvveder'', Milli Zafer", "Büyük Millet Meclisi", "HWmiyet-i Milliye"... Kurtuluş dava.suun l6gatında bu milli kelimesi... tam bir mill!Jıelfilik meflıumumm biilün manalannı İfİnt alır." (Türk İnkı.llbma Ba1u,1ar, İstanbul 1 938, s. 8 1 -82) . 4 9 Atatürkçülük, 1 . Kitap, Atatürk'ün Görüş ve Direktifleri, Ankara ı g83, s . 48. 50 Enver Ziya Kara!, Atatürk'ten Dü'üııceler, s. 1 72; Hamza Eroğlu, Atatürkçülük, Ankara ı g8 ı , s. 8 1 .
34
•
ATATÜRK V E :vt f LLlYETÇİ Lİ K Siyasi
ideolojisini
merak
eden
yabancılara
Atatürk'ün daima
tekrarladığı söz şu idi: "Biz milliyetperveriz." Bunun yanısıra da demokrasiye, millet egemenliğine bağlılığını belirtiyordu.
51
Milli Kurtuluştan sonra, sıra yeni atılımlara gelmişti.
Atatürk'e göre,
asıl görev yeni başlıyordu. Bu görev, büyük devletler kurmuş, pek çok medeniyetin varisi olmuş, dünya medeniyetine katkıda bulunmuş, yüzyıllar boyunca
İslam'ı
savunmuş,
Hindistan'dan
Avrupa ortalarına kadar
dünyanın pek çok ülkesinde eserler bırakmış, bağımsız yaşamak için her fedakarlığa katlanmağa hazır olduğunu ispat etmiş olan Türk milletini çağdaş medeniyet yolunda hızla ilerletmekti.
Atatürk Türk milletinin bu
alanda da kudretini göstereceğinden emindi. Türk milletinin meziyetlerini onun kadar derin bir inanç ve coşkunlukla anlatabilenler azdır.
Behçet Kemal Çağlar, Atatürk'ün Türk milletinin bağrından doğuşunu, onu kurtarışını ve onunla bütünleşmesini ne güzel açıklam ıştır:
"Atatürk olmasaydı çökmüştü Türk ulusu Kurtuluş olanağı öylesine azdı ki Türkteki kutsal gücün şahlanışı Atatürk Türk ulusu olmasa Atatürk olma;;.dı ki! . . "
51 Utkan Kocatürk Atatürk'ün Fikir ve Düıünceleri, genişletilmiş 3. baskı, Ankara ı g84, s. 1 87. Atatürk, 1926'da yapnğı bir konuımada töyle demiştir: "Biz dotnuJım dolruya milliyetperoeri� ııe Tiirk mill!Jılfisifa." ( Atatürk'ün S6ylev ve Demeçleri, cilt V, hazırlayanlar: Sadi Borak-Utkan Kocatürk, Ankara 1 972, s. 1 14.)
TÜRK'ÜN GERÇEK NİTELİKLERİ İFTİRALARA CEVAP Ankara'ya gelişinin ertesi günü, 28 Aralık 1 9 1 g'da, Ankara'lılara hitaben yaptığı önemli konuşmada Lloyd George'ların, Clemenceau'la rın iftiralarına, "Türkler cedlerinin geldiği yere, Orta Asya'ya sürülmelidir" diyenlere cevap veren Mustafa Kemal Paşa, Türk'ün inkar edilmek istenen medeni hasletlerini ve kabiliyetlerini dile getirir:
"Milletimiz aleyhinde söylenenler bütünüyle iftiradır." " Milletimizin büyük kabiliyetleri tarihen ve mantıken sabittir." "Milletimiz . . . büyük güçlükler içinde bir imparatorluk vücuda getirdi. Ve bu imparatorluğu altıyüzyıldan beri tam bir ululuk ve büyüklükle sürdürdü. Bunu başaran bir millet elbette yüksek siyasi ve idari niteliklere sahiptir. Böyle bir durum yalnız kılıç gücüyle vücuda gelemezdi. Dünya bilir ki, Osmanlı Devleti, çok geniş olan ülkesinde, bir sınırından öteki sınınna ordusunu olağanüstü bir süratle ve tamamen donatılmış olarak naklederdi. Böyle bir hareketyalnız ordu teşkilatının değil, bütün idare şubelerinin son derecede mükemmel işlediğinin ve kendilerinin kabiliyetli olduğunun delilidir." "Milletimizin zalim olduğu iddiası da sırf iftiradan, baştan başa yalandan ibarettir. Hiçbir millet, milletimizden daha çok yabancı unsurlann inanç ve adetlerine riayet etmemiştir. Hatta denilebilir ki, başka dinlere mensup olanlann dinine ve milliyetine riayetkar olan yegane millet bizim milletimizdir. Fatih lstanbul'da bulduğu dini ve milli teşkilatı olduğu gibi bıraktı. Rum patriği, Bulgar eksarhı ve Ermeni kategigosu gibi Hristiyan din reisleri imtiyaza sahip oldu. Kendilerine her türlü serbestlik verildi. lstanbul'un fethinden beri, Müslüman olmayanlann mazhar bulunduk/an bu geniş imtiyazlar milletimizin dinen ve siyaseten dünyanın en müsaadekar ve civanmert bir milleti olduğunu ispat eden en büyük delildir." 52 52 Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Ankaralılarla konuşma).
c.
il, 2 ' nci baskı,
s.
8-9 (28 Aralık 1 9 1 9,
36
•
ATATÜRK VE � İLLİYETÇİ L İ K Osmanlı Devleti'nin çöküş döneminde Müslüman olmayan bazı
azınlıkların
''yabancı entrikalanna kapılarak ve aynca/ık/arını kötüye kullanarak",
vahşiyane usullere başvurarak, ayrılma siyaseti gü tmeleri sonucu kendi başlarına dert açtıklarını hatırlatan
Mustafa Kemal Paşa, Avrupa
ülkelerinin başka dinlere ve milletlere mensup olanlara karşı yaptıkları zulümleri örnekleriyle hatırlatır ve içimizdeki "milli duygudan yoksun" yarı aydınlara güzel bir ders verir:
" . . . Aleyhimizde ileri sürülen görüşler yanlıştır. . . Bu hususu yalnız Batı'ya değil, hatta vatandaşlarımıza da önemle ihtar etmek gereğini duyuyorum. Çünkü, nadir şekilde de olsa üzüntüyle işitiyoruz ki, milletin tarihini okumamış veya millf duygudan yoksun kalmış oldukları anlaşılan bazı şahıslar, yabancıların aleyhimizde ileri sürdükleri suçlamaları reddetmedikten başka, vatanlarını kabahatli göstermekten çekinmiyorlar." 5 3 Değerli ilim adamı
Bernard Lewis, Türklerin birlikte yaşayıp
yönettikleri gayrimüslimlere zulüm yapmadıklarını, objektif bir değerlen dirme
ile,
çok
iyi
belirtmiştir.
54 Başka dinden olanlara hoşgörü
göstermenin, ayrım gözetmemenin Batı'da da, Doğu'da da çok yeni bir gelişme olduğunu; tam hoşgörüye en ileri demokrasilerde bile kolay ulaşılamadığını; -yabancıların ortalığı karıştırdığı ı g' uncu yüzyıl sonlarına kadar- Batı'da görülen dehşet verici zulüm ve baskıların benzerine Osmanlı
Devleti'nde asla rastlanamayacağını;
bu açıdan Osmanlı
Devleti'nin
sicilinin mükemmel olduğunu anlatır. Geçmiş yüzyıllarda Türk-İslam alemi ile Batı-Hristiyan alemi arasındaki çatışmanın, bazen çağımızdaki Doğu Batı soğuk savaşına benzetildiğini de kaydeden Prof.
Bernard Lewis, şu
ilginç hükümle konuyu bağlar:
"Bu ben;:.etmeyi yaparken, o devirde, sığınma hareketinin Batı'dan Doğu'ya doğru olduğunu da hatırlamalıyız. " 55 Atatürk'ün 28 aralık ı g ı g'da Ankaralılara hitap ederken, milliyetçi bir Türk'ün ruh isyanı ile, iftiralara verdiği cevapları, bakınız bir yabancı ilim adamı nasıl teyit ediyor. Prof.
Oberling'e göre, Batılıların kafasına
53 Aynı konuşma, s. 9- 1 0. 54 "The Emergence of Modern Turkey" (London 1 96 1 ) adlı eserinde, B. Lewis: "Osmanlı Devleti h<lfka dinlere karşı lsldm hukuk ve geleneğine uygun olar�, hoşgörü sahihi idi. Devletin Hristiyan ve Musevi tebaası, bütün olarak, barış ve güven içindey<ljıyordu" demektedir (s. 14). 55 a.g.e., s. 349.
TÜRK'ÜN GERÇEK NİTELİKLERİ - İ FTİ RALARA CEVAP
•
37
· ·korkunç Türk" imajı haksız olarak yerleştirilmiştir: "Ne yazık ki çok az bilinen gerçek şudur: ondokuzuncu veyirminciyüzyıllarda, Türkler saldırgan olmaktan çok daha ziyade saldırının kurbanları olmuşlardır." 5 6 Oberling, Yunanistan'daki Türklerin, 1 82 ı 'den sonra koyu bir din düşmanlığı ile, kadın ve çocuklar dahil, nasıl imha edildiklerini İngiliz tarihçisi William St. Clair'in ayrıntılı eserine dayanarak tasvir eder.İ ngiliz belgelerine dayanarak, ı g ı g'da, Anadolu'nun bir tek şehrinde, bir günde 97 1 6 Türk'ün nasıl Yunan istilacılar tarafından, inanılmaz bir vahşetle katledildiklerni hatırlatır. 5 7 İngiltere konsolosu Sir Alfred Biliotti'nin İngiltere Dışişleri Bakanı Salisbury'ye gönderdiği rapor 58 ve Fransız Victor Berard'ın, "Les Affaires de Crete" adlı kitabı ( Paris 1 900, s. 2 75) , Girit'te Türk kadın ve çocuklarını n . bile nasıl vahşice katledildiğini, Merkezi Girit'teki 80 Türk köyünün haritadan tamamiyle silinişini anlatır. Prof. Oberling'e göre, Türkler Kıbrıs'ı aldıkları zaman Rum ahali tarafından kurtarıcı gibi karşılandılar. Çünkü Katolik Venedikliler Ortadoks Rumları köle haline getirmişler, kiliselerine ve mallarına el koymuşlar, üç yüz yıla yakın başpiskoposlarını seçmelerine izin vermemişlerdi. Osmanlı-Türk yöneti minde Kıbrıs Rumları dini hürriyetlerine ve haklarına yeniden kavuştular, çünkü " Osmanlı sistemi yüzyıllar boyunca, Osmanlı imparatorluğu içindeki dinf azınlıklara, Aurupa'nın herhangi bir yerinde benzeri grupların yararlanabildikleri hürriyetten daha faz/asını sağlıyordu." 5 9 Yine Prof. Oberling, Katolik zulmünün Avrupa'dan kovduğu Musevilerin ancak Türk-İslam ülkesinde yaşama hakkına ve din hürriyetine kavuştuklarını anlatır. 60 56 Tbe Road to Bellapais, Tbe Turkish Cypriot E:ıı:odus to Northern Cyprus, Columbia University Press, New York 1 982, s. 43. 5 7 Aynı eser, s. 44-45. 5 8 İngiliz arşivindeki resmi belge: Great Britain, Parliament, Sessional Papers, ı8g8, Vol. CVI, 1 40 sayılı belgedir. 59 Oberling, a.g.e., s. 45 ve 2, 3, 4, 5 sayılı dip notları; Turhan Feyzioğlu Chypre, Mythes et Realites adlı kitabında ( İ nstitut de Politique E trangere, ikinci baskı, Ankara ı 984, s. 37-40) ve Rum bir yazar olan Nikos Athanassiou ile Liliane Princet Chypre adlı kitaplannda ( Editions du Seuil, Paris 1 969, s. 48), Kıbns'taki Katolik-Latin zulmüne son veren Türk yönetiminin din ve inanç özgürlüğüne ne kadar saygılı davrandığını; Katoliklerin ezdiği Ortodoks kilisesinin bile Osmanlılarca nasıl kurtarıldığını belgelemişlerdir. 60 a.g.e., s. 2-4 ve not 8.-Sir Harry Luke, Cyprus Under the Turks, London ı 92 1 , s. 1 5ı 6; aynı yazar, The Old Turkey and the New, London 1 955, s. 66- ı o ı .
38
•
ATATÜRK VE M1 LL1YETÇ1LIK
1 655 yılında Türkiye'yi ziyaret eden Jean Thevenot adlı bir seyyahın, izlenimlerini "XIV. Lui'nin Bir Tebaasının Gözüyle Büyük Türk'ün imparatorluğu" başlıklı bir kitapta topladığına yukarda değinmiştik. O dönemde Batı'da hüküm süren korkunç bağnazlığa, önyargılara ve Türklüğü övmenin çok büyük cesaret istemesine rağmen, bu dikkatli gözlemci, kendini korumak üzere kitabının şurasına burasına "tedbir" kabilinden bazı kötüleyici cümleler yerleştirmiş olmakla birlikte, bakınız Türkler hakkında neler yazıyor:
"Hristiyan aleminde pek çok kimse, Türklerin büyük şeytanlar, barbarlar, inançsız kişiler olduğunu sanır; fakat onlan tanıyan ve onlarla konuşanlar çokfarklı bir görüşe varırlar. Kesin gerçek şudur ki, Türkler iyi insanlardır ve 'kendimizeyapılmasını istemediğimiz hiçbir şeyi başkasına yapmamak' yolundaki emre büyük bir dikkatle uyarlar. Hemen belirteyim ki, burada Türklerden söz ederken, asıl Türkleri kastediyorum; başka dinden onlann dinine geçenleri değil. Çünkü bu gibiler her türlü kötülüğü yapabilirler. . . Asıl Türkler çok dürüst insanlardır. Bütün dürüst insanları, Türk, Hristiyan veya Musevi olmalanna bakmaksızın takdir ederler. ister Türk, ister Hristiyan olsun, herhangi bir insanı aldatmanın, onun malını haksız olarak ele geçirmenin doğru olmadığına inanırlar... ... Türkler son derecede inançlı, yardımsever insanlardır. Dinlerine bağlıdırlar. Onu bütün kainatayaymak isterler ve bir Hristiyanı takdir edip severlerse, ondan Türk olmasını rica ederler. . . Çok sevgi duydukları hükümdarlanna sadıktırlar. Ona büyük saygı gösterirler ... Hükümdarına ihanet ederek Hristiyanlara katılan bir Türk göremezsiniz... Türkler kendi aralarında pek kavga etmez/er. Etseler bileyoldan ilk geçen kişi onları banştınr. Ya da şikayetçi olan taraf, şikayet ettiği kişiyi tanıklar önünde mahkemeye davet eder; şikayet edilen adaletten kaçamaz; kaçarsa kendi kendini mahkum etmiş olur. Mahkemede herkes kendi delillerini ortaya koyar ve haksız olan mahkum edilir... ... Türkler ölçülü insanlardır. Onlar için denebilir ki, yaşamak için yemek yerler, yemek için yaşamazlar." 6 1
61 Jean Thevenot, L'Empire du Grand Turc Vu par un Sujet de Louis XIV, 1 655; yeni baskısı, Paris 1 965, s. 1 62 - 1 63.
TÜRK'ÜN GERÇEK NİTELİ KLERİ - İ FTİRALARA CEVAP
•
39
İ ncelemeleri sırasında Ege Adalarını da ziyaret eden Jean Thevenot bu adalarda yönetimi ellerinde tutan Türklerin Katoliklere veya Ortodoks Rumlara ait kiliselere dokunmadıklarını; buralarda dini törenlerin Hristiyan alemindekinden farksız şekilde devam ettiğini; Türklerin hiçbir şekilde herhangi bir kimsenin ibadetine engel olmadıklarını; herkesin kendi inancının gereklerini tam bir serbestlikle yerine getirebildiğini; hatta, Türk ahali tarafından en küçük ölçüde rahatsız edilmeksizin, belli günlerde sokaklarda ruhani alaylar düzenlendiğini anlatır. 6 2 Rumları "hasis, kötü ahlaklı, kindar, son derecede bağnaz ve ikiyüzlü" olarak nitelendiren bu Fransız seyyahı, " Türklerden daha çok, Ortodoks Rumların, Katoliklere karşı düşmanlık gösterdiklerini" de belirtmekten geri kalmaz. 6 3 1 655'te yayımlanan bu ilginç seyahatname, Türklere karşı Hristiyan Batı'nın ne kadar önyargılı olduğunu, fakat bazı gerçeklerin balçıkla sıvanamayacağını gösteren bir tarih belgesidir. Ünlü Filozof Voltaire:
"Büyük Türk, değişik dinlere mensup yirmi milleti barış içinde yönetiyor. Türkler, Hristiyanlara barış zamanında ılımlı ve zafer anında IJ.licenap olunabileceğini öğretmişlerdir'' diyor. David Hotham, " Türkler'' adlı eserinde, " Türkleryıkıcı değil,yapıcı bir millettir'' diyor. 64 Objektif bir tahlil yapmağa çalışarak hem kusurlara hem meziyetlere değinen bu yazara göre:
"Normal şartla:- altında, Türk, dünyanın en iyiyürekli, başkalarına en çok yardımcı olan, en büyük içtenlikle dost olabilen insanıdır." Hotham'a göre, " Türklerin birçok mükemmel meziyetleri vardır: Vakar, asalet, dürüstlük, içtenlik, nezaket, misafirseverlik, büyük fiziki cesaret ve dayanıklılık." 6 5 Yine Türkiye'yi ve Türkleri iyi tanıyan Prof. Bernard Lewis'e göre, Türkler "s/J.kin şekilde kendine güvenen, sorumlu davranmayı bilen ve her şeyin üstünde medeni cesaret sahibi olan" bir millettir. 66 62 63 64 65 66
a.g.e., s. 258-259. a.g.e., s. 224. The Turks, London 1 972, s. 20 1 . Aynı eser, s . 1 25 ve 1 36. The Emergence of Modern Turkey,
s.
480.
40
•
ATATÜRK VE M i LLiYETÇiLİ K
Türkleri tanıyan birçok yabancı yazar ( Lamartine, Michelet, Pierre Loti, Claude Farrere, Roux, Granville, Garnier, Toynbee, G. Duhamel ve daha niceleri) , bu yazının çerçevesine sığdıramayacağımız övgülerle, Türk milletinin meziyetlerini anlatmışlar, Hristiyan Batı'nın yüzyıllar öncesinden gelen ve sebepleri apaçık ortada olan birçok haksız önyargılarını cevaplandırmışlardır. Fransız tarihçisi Andre Clot da, çok yeni bir eserde, bu gerçeği teslim ediyor:
"Kendi dinlerinden olmayanlara karşı Osmanlılar hiçbir düşmanlık göstermemiştir. Toplu ;:.ulümler, "pogrom"lar Türkiye'de görülmemiştir; Hristiyan ülkelerde hoşgörünün nadir olduğu bir devirde, bu ülke hoşgörü alanında herkese örnek olacak durumda idi." 6 1 Aynı tarihçi, Avrupa'da devletin fakir tebaanın dertleriyle hiç ilgilenmediği bir dönemde, "halkın kaderi ve ihtiyaçlarıyla ilgilenen devlet" fikrinin ve uygulamasının Türkiye'de mevcut olduğunu belgeliyor. 6 8 Verdiğimiz şu birkaç örnek, Atatürk'ün, milliyetçi ruhunun bütün coşkunluğu ile:
"Hiçbir millet, milletimizden çok yabancı unsurların inanışlarına saygı göstermemiştir'', " Türkiye Cumhuriyetini kuran Türk milleti medenidir. Tarihte medenidir, hakikatte medenidir'' 6 9 diye haykırmakta ne kadar haklı olduğunu gösterir. Ne yazık ki, gerçeği gören ve dürüstlükle, cesaretle yazabilen yabancı ilim ve kalem adamları, Haçlı seferleri zihniyetiyle veya peşin hükümle Türklüğe iftira yağdıranlar yanında azınlıktadırlar. Bu sebeple Atatürk, 67 Andre Clot, Soliman le Magnifique, Paris 1 983, s. 254. (Aynı eserde, Rene de Lusinge'in "De la Naissance, Duree et Chute des Etats" adlı, 1 588 de yayımlanmış bir kitabından ilginç bir bölüm aktarılmaktadır. Türk'ün daima zaferden zafere koşmasını onyedi ayrı sebeple açıklayan bu bölüm, Türk'ün medeniyet, zeka, cesaret, eğitim, strateji ve askerlik sanatı bakımından üstün niteliklerini anlatıyor. Bk. Andre Clot'nun adı geçen eseri, s. 4064o7 ) . 6 8 Aynı eser, s. 282-283. 69 Atatürkçülük, ı. Kitap, Atatürk'ün Görüş ve Direktifleri, Ankara 1 983, s. 49 ve 51.
TÜ RK'ÜN GERÇEK NİTELİKLERİ - İFTİRALARA CEVAP
•
41
Türk Milletinin "unutulmuş büyük medeni vasfını ve büyük medeni kabiliyetini" her fırsatta hatırlatmıştır. Hayatının önemli bir bölümünü tarih ve dil çalışmalarına adaması, gerçek anlamda millet olmanın ancak "milli kültür''le mümkün olacağını bilmesindendir. Gerileme yıllarının yüreklerde bıraktığı ezikliği ve yarı aydınların aşağılık komplekslerini yenebilmek için Atatürk, bütün ömrünce çaba göstermiştir. 7 0 Türk milletini Atatürk'ün nasıl değerlendirdiğini, baştan başa Türk milliyetçiliği ile dolup taşan Onuncu Yıl Nutku'ndan ve başka konuşmalarından yararlanarak özetleyelim:
" Türk milletinin karakteriyüksektir. Türk milleti çalışkandır. Türk milleti zekidir.. . Türk milleti milli birlik ve beraberlik içerisinde güçlükleri yenmesini bilmiştir. . . Türk milletinin tarihi bir niteliği de güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir. . . Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır. . . Türklüğün unutulmuş büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, bundan sonraki gelişmesi ile, geleceğin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır." 7 1 " Türk'ün haysiyeti, onuru ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür." 72 " Türk milleti güzel her şeyi, her medeni şeyi, her yüksek şeyi sever, takdir eder. Fakat muhakkaktır ki her şeyin üstünde takdir ettiği bir şey varsa, o da kahramanlıktır." 73 70 Atatürk'ün dil v e tarih çalışmalarına verdiği önem ve b u çalışmalarla Türk milletinin milli duygularını, kendine güvenini daha da güçlendirmeği amaçladığı hakkında, yabancı bilim adamlarınca pek çok neşriyat yapılmıştır. Örnek olarak, Nicholas Hans, "Nationalism and Education in Asia", Comparative Education Review, (Ekim 1 958), s. 7; Report on Current Research on the Middle East (Washington, Middle East lnstitute, 1 95 7), s. 4 1 -42; Bemard Lewis, a.g.e., s. 353. Atatürk'ün tarih ve dil çalışmalarına verdiği önemin sebepleri ve bu konularda başvurulabilecek başlıca kaynaklar için, bk. Turhan Feyzioğlu, "Atatürk ve Fikir Hayatı" bölümü, özellikle s. 1 7 1 - 1 98, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Il, Atatürkçülük (Atatürkçü Düşünce Sisteminin Temelleri) adlı ortak eser, (ed. Ahmet Mumcu), Ankara 1 986. 7 1 Onuncu Yıl Nutku ndan. Bu nutku, Cumhuriyeti� onuncu yılında, ilkokul son sınıf öğrencisi iken, Ankara'da Atatürk'ün sesinden dinlemenin mutluluğunu ve anlatılmaz heyecanını yaşadım. Çocuk yüreğimin nasıl sonsuz bir milli gururla ve güvenle dolduğunu hala bütün canlılığı ile hatırlıyorum. 7 2 Büyük Nutuk, ı 92 7 (Atatürkçülük, ı. Kitap, Atatürk'ün Görüş ve Direktifleri, Ankara 1 983, s. 49). 73 3 Ağustos 1 93 ı 'deki bir demeci, Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, c. III, Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Yayını, 1 954, s. 89. '
42
•
ATATÜRK V E \1 İLLİYETÇ I LI K
"Biz.im milletimi;:. vatanı için, hürriyeti ve egemenliği içinfedakar bir halktır." 74 " Türk esirlik kabul etmeyen bir millettir." 7 5 " Türkiye halkı,yüzyıllardan beri hür ve müstakil (bağımsız.) yaşamış ve istiklali yaşamanın gereği olarak düşünmüş bir milletin kahraman evldtlarıdır. Bu millet istiklalsi;:. yaşamamıştır, yaşayama;:. ve yaşamayacaktır." 1 6 "Biz.im başka milletlerden hiçbir eksiğimi;:. yok. Cesuru;:., zekiyiz., çalışkanı;:., yüksek amaçlar uğrunda ölmesini biliri;:.." 7 7 "Büyük şeyleri büyük milletler yapar." 7 8 " Türk milletinin son yıllarda gösterdiği harikaların, yaptığı siyasi ve sosyal inkılapların gerçek sahibi kendisidir. . . Milletimiz.de bu kabiliyet ve tekamül var olmasaydı, onu yaratmağa hiçbir kuvvet ve kudret yeterli olamazdı." 79 "Bu millet kılı kıpırdamadan dava uğruna canını vermeğe razı olmasaydı ben hiçbir şey yapamazdım." 8 0 "Giriştiğimiz. büyük işlerde, milletimiz.in yüksek kabiliyet ve yüksek sağduyusu başlıca rehberimi;:. ve başarı kaynağımı;:. olmuştur." 8 1 " Türk kuvvet ve zekasının yenmediği ve yenemeyeceği güçlük yoktur." 8 2 "Biz.im milletimi;:. derin bir maziye maliktir. . . Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır." ·ı4 Atatürkçülük,
ı . Kitap, Atatürk'ün Görüş ve Direktifleri, Ankara 1 983, s. 49. 75 Aynı eser, s. 5 1 . 76 Claude Farrere'in İzmit'e gelerek kendisini ziyareti sırasında Mustafa Kemal Paşa'nın nutku, Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, c. i l , Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Yayını, 2. baskı, 1 959, s. 35:
7 7 Utkan Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, Ankara 1 984, s. 1 70.
78 Atatürkçülük, ı. Kitap , s. 5 1 . 7 9 Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, c. i l , Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Yayını, cilt i l , s. 2 1 4. 80 U tkan Kocatürk, a.g.e., s. 1 92 . •..
Milli Mücadele yıllarında v e zaferden SO(\ra Atatürk'ü içtenlikle destekleyen Ziya Gökalp, "Gazi Paşa Hazretlerine İkinci İstida" adlı 30 Ekim 1 922 tarihli manzumesinde, Atatürk'ün, milletini ve çağını anlayan bir önder olarak, Türk milleti ile nasıl kaynaşıp bütünleştiğini dile getirmiştir (Fevziye A. Tansel, a.g.e., s. 292-293) . 9ı Utkan Kocatürk, a.g.e., s. ıgo. 82 Aynı eser, s. ı 9 ı .
TÜRK'ÜN GERÇEK NİTELİKLERİ - İFTİ RALARA CEVAP
•
43
"Benim hayatta yegane fahrim, servetim Türklükten başka bir şey değildir." 83 "Bu memleket tarihte Türk'tü, halde Türktür ve ebediyen Türk olarak yaşayacaktır." 8 4 " Türklük esastır. Bu mevcudiyeti tarih içinde araştırmak, birbirini izleyen bir tarih zinciri içinde tespit edilecek Türk medeniyeti ile övünmek yerinde olur. Fakat, bu övünmeye Layık olmak için bugün çalışmak Lazımdır." 85 Yukardaki sözler, Atatürk'ün " Türk! Övün, çalış, güven" diye özetlediği görüşünün hangi duygu ve düşüncelere dayandığını açıklamaktadır.
83• 84' 85
Aynı eser, s. 1 68.
AT ATÜRK'ÜN MİLLET VE MİLLİYETÇİLİK ANLAYIŞI Atatürk'ün milliyetçilik anlayışı, bu yazının girişinde de belirtildiği gibi, diğer ilkeleriyle bağlantılıdır ve o ilkelerin ışığında açıklanmalıdır. Atatürk'ün milliyetçilik anlayışı akılcı, çağdaş, medeni, ileriye dönük, demokratik, toplayıcı, birleştirici, yüceltici, insani ve barışçıdır. Böyle bir milliyetçilik anlayışı, milliyetçilikle taban tabana zıt olan komünizmle yan yana gelemeyeceği gibi, ırkçılıkla, totaliterfaşizmle, şovenizmle, teokratik düzen savunuculuğuyla da bağdaşmaz. Millet gerçeği, çağımızın reddedilemez sosyal ve siyasi gerçeklerinden biridir. Bu gerçek ne "proletaryanın milletlerarası tesanüdü" edebiyatıyla, ne kozmopolit görüşlerle ortadan kaldırılamaz. Materyalist görüşlerin ileri sürdüğü gibi, millet, "burjuvazinin gelişmesinden doğan bir geçiş cemiyeti" değildir. Millet fikrini reddedip, her siyaset ve toplum olayına sınıfaçısından bakan totaliter doktrinlerin uygulandığı ülkelerde bile, milli duygular ortadan kaldırılamamaktadır. Çin milliyetçiliği, Rus milliyetçiliği, Romen veya Polonya milliyetçiliği, bu ülkelerdeki siyasi rejim ne olursa olsun, derinden derine sürüp gitmektedir. Milliyet duygusu ve millet gerçeği, milleti inkar eden ideolojilerden daha güçlüdür. Bunun sayısız örneği ortadadır. Ayağı yerden kesilmemiş, özellikle totaliter rejim heveslerine kapılmamış sosyalist düşünürler arasında da millet olgusunun gücünü, önemini, değerini ve büyük yararlarını kabul edenler çoktur. 8 6 Milliyetçiliği ırkçılıkla, totaliter faşizmle, saldırganlık veya şovenizmle bir tutarak kötülemek, milliyetçiliğin anlamını saptırmaktır. Bugünkü 86 Hamza Eroğlu, "Atatürk'e göre Millet ve Milliyetçilik" (Turhan Feyzioğlu, İsmet Giritli, Mehmet Gönlübol, Mustafa Aysan'la birlikte yayımladığı Atatürk Yolu adlı ortak eserdeki incelemesi) , İstanbul 1 98 1 , s. 1 40. Marksizmin millet konusundaki görüşlerinin gerçeğe uymadığı, "devlet"in de, "millet"in de geçici oldukları yolundaki marksist teorinin yanlışlığı, sosyalizmin milliyetçiliğin yerine geçmek şöyle dursun git gide milliyetçiliği benimsemek durumunda kaldığı hususunda, bk. A.W. Wright'ın "Socialisın and Nationalism" başlıklı incelemesi (Leonard Tiney, a.g.e., Oxford ı g8 i , özellikle s. 164- 167). Komünist ülkelerin milliyetçilikten etkilenişi hakkında bk. aynı eser' le Gardan Smith'in "A Future For the Nation-State?" başlıklı incelemesi.
:\Tı\TÜRK'ÜN :v! İ LLET VE �H LLIYETÇ I LI K ı\NLı\Y I Ş I
•
-t.5
dünyamızda, milliyet duygusu ve millet gerçeği, inkarı kabil olmayan olgulardır; hem de, manevi değerleri güçlendiren, insanları yüceltip kaynaştıran, kültürü geliştiren, çeşitli milli kültürlerle dünyayı zenginleştiren, ilerlemeyi ve çağdaşlamayı hızlandıran, hürriyeti koruyan ve demokrasiyi mümkün kılan yararlı olgular . . . Çağdaş milliyetçilik akılcı ve gerçekçidir. Prof. Sadri Maksudi Arsal'ın deyişiyle: "bugünkü milliyetçilik sosyolojik ve psikolojik esaslara dayanır; kan tahlili ile uğraşmaz, kafataslarının şekliyle de ilgilenmez. Belli bir millete bağlılık hissi bugünkü milliyetçiliğin esasıdır." 8 7 Atatürk "millet" kavramı üzerinde çok durmuş ve bu konudaki görüşlerini etraflıca açıklamıştır. İnsan, sosyal bir varlıktır. En eski çağlardan beri toplu halde yaşadığı bilinmektedir. Ancak bu toplu yaşayışın "millet" haline dönüşmesi Yakın Çağ'da ortaya çıkan bir olgudur. Bunda, Fransız İnkılabı'nın Avrupa'yı ve bütün dünyayı saran etkisinin de payı vardır. Millet gerçeğini objektif ( nesnel) ve sübjektif (öznel) unsurlarla açıklayan teoriler vardır. "Objektif millet anlayışı" ırk (soy) , dil ve din benzerliği gibi faktörlere ağırlık verir. İkinci anlayış ise, daha çok sübjektif unsurlar üzerinde durur. Fransız düşünürü Ernest Renan "Millet Nedir'' ( Q.u'est-ce qu'une Nation) başlıklı ünlü bir konferansında, millet gerçeğinin, her şeyden çok ve her şeyden önce, o milleti vücuda getiren fertlerin birlikte yaşama duygusuna ve kararlılığına; birlikte yaşanan geçmişin yoğurduğu ortak kültüre; ruh ve amaç birliğine dayandığını belirtmiştir. 88 Objektif (nesnel) faktörlerin, tarih içinde, milletlerin oluşmasını etkilediği şüphe götürmez. Dil birliği, inanç birliği, bugün de, pek çok milleti bir arada tutan en önemli faktörler arasındadır. Ancak, millet olgusu sadece bu faktörlerle açıklanamaz. Dikkatle bakılırsa medeni dünyanın bütün ülkelerinde, farklı derecelerde de olsa, menşeleri farklı insanların kaynaştığı görülür. Çağdaş dünyada, ırk (soy) ve menşe birliğinden tamamiyle yoksun milletlerin bulunduğu meydandadır. Amerikan milleti içinde, yalnız Avrupa'nın çok 8 7 Sadri Maksudi Arsal, a.g.e., s. 1 9 1 . Prof. Mümtaz Turhan da aynı görüştedir: "Millet her şeyden önce sosyolojik bir birlik, sosyal psikolojik bir vakıa olduğuna göre ... " a.g.e., s. 406. 88 Objektif (nesnel) ve sübjektif (öznel) millet anlayışları için, bk. Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi il, Atatürkçülük (Atatürkçü Düşünce Sisteminin Temelleri) başlıklı ortak eserde, Ergun Özbudun, "Atatürk ve Devlet Hayatı" bölümü, Ankara 1 986, s. 46-49.
+fi
•
ATATÜRK V E YI İ I.LİYF.TÇI Lf K
çeşitli ülkelerinden gelmiş insanlar değil, dünyanın bütün kıtalarından, beyaz, siyah, sarı ve kızıl ırktan gelmiş insanlar vardır; bu millet Protestan, Katolik, Musevi ve -daha az sayılarda da olsa- pek çok başka din ve mezhebe mensup kişileri kaynaştırmıştır. İngiltere'de soy ve menşe birliğinden, İsviçre'de ve Belçika'da dil birliğinden söz edilemez. Avrupa'da nüfusunun tamamına yakını Katolik veya Protestan olan ülkeler bulunduğu gibi, Katolik ve Protestanların ayni millete mensup olma duygusuyla kaynaştıkları ülkeler de vardır. Buna karşılık Latin Amerika'da din, hatta -Brezilya hariç- dil birliği, aynı millete mensup olma duygusunu verememiştir. Aralarında dil, din ve geniş ölçüde ırk (soy) birliği bulunmasına rağmen Araplar, bugüne kadar, tek bir millet halinde, ortak bir devletin çatısı altında birleşememişlerdir. Açıkça görülüyor ki, tarihi olarak şu veya bu milletin oluşmasında objektif unsurların -veya bunlardan bir kısmının- rolü reddedilemese bile, bu unsurlar millet olgusunu tam olarak açıklamakta yetersiz kalmaktadır. Objektif ve sübjektif faktörlerin millet olgusu üzerindeki etkisi hakkında ilginç tahliller yapmış olan Atatürk'ün verdiği kısa bir tanıma göre: "Millet, dil, kültür ve ideal birliği ile birbirine bağlı vatandaşlann oluşturduğu bir siyasi ve içtimai heyettir." 8 9 Atatürk, her milletin, diğer milletlere oranla, tabii veya sonradan kazanılmış özel karaktere sahip olduğunu belirtmiş, ancak bütün milletlerin mutlaka aynı şartların etkisi altında oluşmadıklarına da dikkati çekmiştir. 9 0 Yine Atatürk'e göre milletin en kısa tanımı şudur: "Aynı harstan (kültürden) olan insanlardan oluşan topluma millet denir." 9 1 Gerçekten, ortak kültür, millet olma açısından hayati unsurdur. Tarih gösteriyor ki, bazen ortak bir milli kültür etrafında toplanan bir sosyal grup, milleti ve devleti oluşturmuş; bazen de önce bir devlet çatısı altında toplanma vuku bulmuş, ortak milli kültür bundan sonra adım adım gelişmiştir. Her iki halde de, milletin varlığını ve bütünlüğünü koruyup sürdürebilmesi açısından, milli kültür hayati önem taşır. Polonyalılar, İsrailliler, Osmanlı İmparatorlu ğu'ndan veya Avusturya-Macaristan İ mparatorluğu'ndan ayrılan birçok milletler, yüzyıllarca kendi devletlerinden yoksun yaşadıkları halde bağımsızlıklarına kavuşunca, kolayca millet haline gelebilmelerini milli kültürlerini koruyabilmiş olmalarına borçludurlar. 89 A. Afetinan, Medeni Bilgiler ve M. Kemal Atatürk'ün El Yazılan, Ankara 1 969, s. 8 ve 18; Ercümend Kuran, Atatürkçülük üzerine Denemeler, Ankara 1 98 1 , s. 6. 90 Aynı eser, s. 3 7 1 -376. 9 1 Aynı eser, s. 24.
ATATÜRK'Ü:'\ :\1 I LLET VE M i LLiYETÇ i Li K A:'\LAY I Ş I
•
-t-7
Atatürk, milleti oluşturan şartları incelerken, bir toplumun millet olabilmesi için bunlardan hiç değilse bir kısmının bir araya gelmesi gerekeceğini öne sürmüş; ancak her millet için şartların hepsinin bir arada bulunmasının mutlaka gerekli olmadığını da haklı olarak vurgulamıştır. 92 Mesela İsviçre, kök birliği veya dil birliği olmadığı halde, aynı siyasi çatı altında toplanan, aynı yurtta yaşayan, ortak bir tarihi mirası paylaşan, beraber yaşamak hususunda ortak iradeye sahip olan, ortak amaçları bulunan insanların millet olabildiklerini gösteren bir örnektir. Önemli olan, şu veya bu şekilde, ortak değerlerin, ortak inanç ve ideallerin, ortak milli kültürün ve özellikle aynı devlete ve aynı millete mensup olma duygusunun korunması ve durmadan geliştirilmesidir. Şüphesiz, millet olabilmek ve millet olarak kalabilmek için, ortak bir milli kültürün geliştirilmesi büyük önem taşır. Ortak bir vatanda, aynı devlete sadakatle bağlı yurttaşlar olarak birlikte yaşamış olmanın ve "birlikte yaşamak hususunda ortak arzu ve muvafakatın'', "zengin bir hatıra mirası"na sahip bulunmanın, "sahip olunan mirasın korunmasına birlikte devam hususunda ortak bir iradenin", ortak tarihin ve dilin, birlikte sevinip birlikte acılara ve fedakarlıklara katlanmanın, ortak zaferlerin ve geleceğe dönük ortak ümitlerin, ortak milli ahlakın milletin oluşmasındaki rolünü hatırlatan Atatürk, bu faktörlerin "bugünün medeni ;:.ihniyetinde, diğer her türlü şartlann üstünde anlam taşıdığını" belirtmiştir. 93 Öte yandan, Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün Anayasalarında, Türk vatandaşlığı , en toplayıcı ifade ile, vatana ve devlete bağlılık şeklinde tanımlanmıştır. 94 Atatürk, ayrıca, ancak hür bir toplumun millet sıfatına layık olacağını belirterek, millet ile hürriyet ve bağımsızlık arasındaki ilişkiye de dikkati çekmiştir. 95 Atatürk'e göre, Türk milliyetçiliği, ilerleme ve gelişme 9 2 Aynı eser, s. 372-373; Leonard Tiney'nin editörlüğünü yaptığı The Nation-State (Oxford ı 98 ı ) başlıklı eserde yer alan "A Future For The Nation-State" başlıklı incelemesinde Gordon Smith, ortak kültür, ortak kök, ortak dil gibi unsurlann milleti oluşturmakta payı bulunabileceğini, fakat bunlardan hiçbirinin mut/alca gerekli olmadığını, "bir milletin devletiyaratabileceğini,Jakat aynı şekilde bir devletin de milletiyaratabileceğini" belirtir. s. 1 98. 93 A. Afetinan, Medeni Bilgiler ve M. Kem.al Atatürk'ün El Yazılan, Ankara 1 969, s. 23-24 ve s. 379-381 deki el yazıları. 94 1924 Anayasası, Madde 88: "Türkiye ahalisine, din ve ırk farkı olmalcsızın, vatandaşlık itibariyle Türk ıtldlc olunur". 1961 Anayasası, Madde 54: "Türk Devleti'ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk'tür". ıg82 Anayasası, Madde 82: " Türk Devleti'ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk'tür." 95 Atatürkçülük, 1. Kitap, Atatürk'ün Görüş ve Direktifleri, Ankara 1 983, s. 8 ı ; A. Afetinan, Medeni Bilgiler ve M. Kemal Atatürk'ün El Yazılan, s. 382'deki el yazısı.
48
•
ATATÜR K VE .Mİ LLİYETÇİ L i K
yolunda v e milletlerarası ilişkilerde, çağdaş milletlere paralel v e onlarla uyum içinde yürümeği zorunlu kıldığı gibi, Türk toplumunun özel karakterlerinin ve başlı başına bağımsız kimliğinin korunmasını da gerektirir. 9 6
96 A. Afetinan, a.g.e.,
s. 25.
MİLLET SADECE SAYI VE YIGIN DEGİLDİR Bugün yeryüzünde, milletlerarası antlaşmaların yapay olarak yarattığı, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra tarih sahnesine çıkmış pek çok ülke görüyoruz. Tarihleri kırk-elli yıldan veya bir kaç yüzyıldan geriye gitmeyen devletler büyük çoğunluktadır. Türk milleti, binlerce yıldan beri vardır; tarih yazılmaya başlandığından beri, Türk'ün izini dünya tarihinin sayfalarında görürsü nüz. Binlerce yıldan beri bağımsız yaşamış, kendi kendini yönetmiş, birçok devlet kurmuş olan Türk milleti, en zor şartlar altında bile, benliğini ve varlığını korumuştur. Millet sadece sayı ve yığın değildir. Türk milleti kavramı içinde, Malazgirt'ler, Mohaç'lar, Plevne'ler, Çanakkale'ler ve Milli Mücade le gibi nice kahramanlık destanı vardır. Onda, Ulubat'lı Hasan'lar, Nene Hatun'lar, cepheye mermi taşıyan analar, Mehmet Akif' in "Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda" diye andığı sayısız şehitler vardır. Onda Orhon Kitabeleri, Farabi, İbn-i Sina, Kaşgarlı Mahmud, Mevlana, Hacı Bektaş-ı Veli, Yunus Emre, Aşık Paşa, Hacı Bayram ı Veli, Ali Şir Nevai vardır. Karacaoğlan'lar, Köroğlu'lar, Seyrani'ler, Dadaloğlu'lar, A şık Veysel'ler vardır. Onda Mimar Sinan'lar, Baki'ler, Fuzuli'ler, Namık Kemal'ler, Yahya Kemal'ler, adları bir yazıya değil, kitaplara sığmayacak nice zirveler vardır. Onda Dede Korkut destanı, Nasrettin Hoca nükteleri vardır. Onda, Süleyman Çelebi'nin Mevlid'i, Itri'nin sedası, Selimiye'nin haşmeti, türkülerin yanıklığı, kilim nakışlarının güzelliği vardır. Onda, Aras'tan Meriç'e, Dicle'den Sakarya'ya, Zap'tan Gediz'e, Ağrı'dan Erciyes'e, Süphan'dan Uludağ'a, Toros'lardan Istırancalara uzanan vatanımız vardır. " Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır'' diyen şairin belirttiği şekilde, uğrunda sayısız şehitler verilerek "coğrafya" olmaktan çıkıp "vatan" olmuş kutsal ülkemiz vardır. Onda Erzurum'un barı, Orta Anadolu'nun halayı, Ege'nin zeybeği, Karadeniz'in horonu, Elazığ'ın "çayda çıra" sı, birbirinden güzel halk oyunları, halk deyişleri, halk giysileri, ninelerimizden dinlediğimiz masallar, yüzyıllardan süzülüp gelen atasözlerimiz vardır.
50
•
ATATÜRK VE .\l l LL I Y ETÇI LI K
Onda ipliği konuşturan, taşı nakış gibi işleyen, sazları ağlatan, dilimizi yoğuranların emekleri vardır; en güç şartlarda bile millete kurtuluş yolunu açıp zaferlere zaferler katanların bize bıraktıkları miras vardır; devlet ve toplum hayatının, sanatın, ilmin ve tekniğin her dalında iz bırakan; bugün de, çağdaşlaşma yolunda hızla ilerleyen milletimizin ihtiyaçlarına uygun şekilde değerli eserler veren, Türk kültürünü geliştiren, "Türk'ün medeni hasletlerini" dünyaya tanıtan sayısız insanın katkısı vardır. Bilimin, sanatın, tekniğin her dalında milletimizi çağımıza ulaştıranların payları vardır. Onda, bu vatanın çocuklarına " Türk'üm, doğruyum, çalışkanım . . . " demeyi öğreten; İstiklal Marşı'nı ezberleten; ayyıldızlı bayrağı sevdiren; körpe yüreklere vatan sevgisini sindiren yüzbinlerce öğretmenin emeği, yüzbinlerce adsız kahramanın göz nuru ve alın teri vardır. Onda büyüğünü sayan, küçüğünü ve zayıfı koruyan, komşusunun derdini kendi derdi bilen, dürüstlüğe, yiğitliğe, mertliğe değer veren Türk'ün temiz ahlak mirası vardır. Türk milleti dediğimiz kutsal varlığın dokusunda, vatan sathındaki her kümbetin, her kervansarayın, her eğitim kurumunun, her kubbenin, her abidenin, her sanat eserinin, her şehitliğin katkısı vardır. Topraklarından bereket fışkıran; sanayide ilerlemiş; bütün çocukları okula, bütün hastaları hekime, bütün köyleri yola, ışığa kavuşmuş, sosyal ve kültürel sorunlarını çözmüş, güçlü Türkiye'yi mutlaka gerçekleştirme azmi vardır. Türk milleti dediğimiz kutsal kavramın içinde, Ankara'nın bir tepesindeki Anıt-Kabir'inden gelecek yüzyılların ileri Türkiye'sine güvenle bakan Atatürk'ün temsil ettiği unutulmaz zaferlerin hatıraları ve bizlere müjdelediği aydınlık geleceğin umutları vardır. Özetle, "millet" dendiği zaman, sadece bugün yaşayan yurttaşlarımızın sayı olarak varlığını değil, bütün geçmiş kuşakları ve gelecekte Türklüğün adını, bağımsızlığını, şerefini, dünya tarihindeki seçkin yerini sürdürecek olan henüz doğmamış kuşakları hep birlikte düşünmek gerekir. Şimdi, Atatürkçü Türk milliyetçiliği anlayışının bazı özelliklerine daha yakından bakalım.
ATATÜRKÇÜ MİLLİYETÇİLİK ANLAYIŞI ÜLKE VE MİLLET BÜTÜNLÜGÜNE ÖNEM VERİR Milli birlik ve beraberlik duygusu, aralarındaki bütün ayrılıklara rağmen, millet fertlerini birbirlerine sımsıkı bağlar. Milleti teşkil eden birimlerin doğum yerleri, büyüdükleri yurt köşeleri, eğitim düzeyleri, meslekleri, mezhepleri, siyasi parti rozetleri ayrı olabilir. Fakat, doğum yerleri ayrı da olsa, vatan birdir. Parti bayrakları ayrı da olsa, ayyıldızlı bayrak birdir. Meslekler, mezhepler ayrı da olsa, millet birdir. Bir milletin mensuplarının aynı gemide yolculuk eden insanlar oldukları; gemi su alırsa, mürettebatıyla, yolcularıyla, herkesin tehlikeye düşeceği unutulmamalıdır. İlk bakışta ayrı gibi duran parmaklar nasıl aynı ele, aynı kola bağlı iseler, doğum yerleri, geçim kaynakları, meslekleri, siyasi tercihleri ayrı olan yurttaşlar da, aynı millete bağlıdırlar. Nasıl ayrı gibi duran parmaklar kazmayı, küreği, kalemi beraberce tutuyor ve gerektiğinde birleşip tek bir yumruk oluyorsa, bir milletin fertleri de milletin kalkınması veya savunulması uğrunda el ele vermeği bilmelidirler. Gerektiğinde tek bir yumruk gibi birleşebilmek için, parmakların arasına düşmanlık dikenleri yerleştirilmesine imkan bırakmamalıdırlar. Yüzyıllar boyunca aynı bayrak altında, aynı inançları paylaşarak yaşamış, ortak vatanlarını omuz omuza savunmuş, "kaderde, kıvançta ve tasada ortak olmuş", aynı büyük milletin şerefli evlatları olarak yaşamağa kararlı insanlar arasına ayrılık tohumları ekilmeğe \alışılması Atatürk'ün toplayıcı, birleştirici Türk milliyetçiliği anlayışıyla bağdaşmaz. 9 7 Aşağıda ayrıca üzerinde durulacağı gibi, ırkçı olmayan, laiklik esasından ayrılmayan, sınıf kavgasını değil sosyal dayanışmayı (içtimai tesanüdü) hedef tutan Atatürkçü milliyetçilik anlayışı, büyük Türk milletini ırk, mezhep, sınıf kavgalarıyla bölmeğe kalkışacak olanlara karşı en sağlam savunma aracıdır. Türkiye Cumhuriyeti'nin devlete sadakada, millete sevgiyle bağlı bütün yurttaşları, rahatlıkla ve içtenlikle, "Ben Türk'üm" diyebilmelidir. 9 7 Turhan Feyzioğlu, Millet Yolunda, İstanbul 1 975, s.
243-250.
52
•
ATATÜRK VE M i LLİYETÇiLİK
Van'dan, Diyarbakır'dan Trakya'ya, Karadeniz'den Akdeniz'e kadar yurdumuzun her köşesindeki memleket evlatlarını "hep ayni cevherin damarlan" 98 olarak vasıflandıran Atatürk, ırk, mezhep, sınıf ayrılıklarını körükltyenlere karşı çıkmış; milli birlik ve bütünlüğü sarsmağa çalışanların, "düşmana ilet olmuş beyinsizler" dışında, kimseyi etkileri altına alamayacaklarını söylemiştir. 99 Tarih potasında kaynaşmış, birlikte sevinip birlikte ağlamış insanları ırk veya mezhep kavgalarını körükleyerek birbirine düşürmek ihanettir. Türkiye' de " Türkiye ha/klan" değil, bir millet vardır. Milletimizi kendi içinden bölmeğe yönelik bütün didinmelerin boğulmağa mahkum olduğunu belirten Atatürk'e göre:
" Türk milleti, kendinin ve memleketinyüksek menfaatlerinin aleyhine çalışmak isteyen bozguncu, vatansı<: ve milliyetsi<: beyinsizlerin saçmalamalanndaki gi<:li ve kirli emelleri anlamayacak bir topluluk değildir." 1 00 Milli Mücadele'nin en çetin günlerinde Atatürk, Türk milletine ve onun birlik ve bareberliğine güvenmişti. 1 9 ı 9 yılı Haziranında, Amasya Genelgesi ile milli güçleri birleştirip harekete geçirmeğe başladığında Atatürk, "vatanın bütünlüğünün, milletin bağımsı<:/ığının tehlikede olduğunu" hatırlatıyor; "Milletin bağımsı<:/ığını yine milletin kesin karan ve direnişi kurtaracaktır'' diyordu. Erzurum ve Sivas Kongrelerinin kararlarında, "Millf sınırlar içinde bulunan yurt parçalan bir bütündür; birbirinden aynlma<:" deniyor ve milletin, istilacılara karşı birlikte direneceği ilan ediliyordu. Ankara yolunda Kırşehir'li gençlere hitabederken, Atatürk, bağımsız yaşama hakkını korumak ve vatanı düşman işgalinden kurtarmak için, "bütün milletin bir tek vücut haline getirilmesi" gerektiğini anlatıyordu. 1 0 1 Atatürk'ün, Ankara'ya ayak basar basmaz yaptığı ilk işlerden biri, bütün illere 27 Aralık 1 9 1 9 tarihli bir bildiri göndererek, yol boyunca "milletin gösterdiği birliği" anlatmak olmuştu. 1 0 2 98 Kadri Kemal Kop, Atatürk Diyarbakır'da, 1 938, s . 4 (Nakleden H . Eroğlu, a.g.e., s. 1 63). 99 A. Aretinan, a.g.e., s. 376-378. ıoo Atatürkçülük, Birinci Kitap, Atatürk'ün Görüş ve Direktifleri, Ankara 1 983, s. 74-76. ı o ı Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, c. i l , ikinci baskı, Ankara 1 959, s. 4. ıoı Bildirinin metni şudur: "Sivas'tan Kayseriyoluyla Ankara)ı a hareket eden Temsil Heyeti, bütün yol boyunı:a ve Ankara' da büyük milletimizin fOk sıcak ve iftnı gelen vatanseverlik gösterileri arasında, bugün
ÜLKE VE .\1 İ LLET BÜTÜN LÜÔÜNÜN ÖNEMİ
•
53
Ankara'ya varışının ertesi günü, Ankara ileri gelenlerine hitabederken, yine milli birlik (vahdet-i milliye) üzerinde duruyor; milletimizi tarihten ve coğrafyadan silmek isteyenlere ancak "millet birlik (vahdet) ve azminde sebat" ederse gerçeğin kabul ettirileceğini açıklıyordu. 103 İ stanbul "Meclis-i Mebusan"ına katılmadan önce Ankara'ya gelerek bağlı bulundukları "Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti"nin görüşlerini öğrenen milletvekillerine Atatürk, şöyle diyordu: "Bir toplumun yaşaması ve mutluluğu, ancak gayelerinde ve gayelerinin gerfekleştirilmesinde tam bir birlik halinde bulunmasına bağlıdır." 1 04 Atatürk'e göre, milletin birlik ve bütünlüğü en büyük kuvvet kaynağıdır:
"Gerektiğinde vatan ifin bir tek fert gibi yekpdre a;:,im ve karar ile falışmasını bilen bir millet, elbette büyük bir geleceğe ldyık ve aday olan bir millettir." 1 0 5 "Bir milletin başarısı, mutlaka bütün milli güflerin bir istikamette oluşması ile mümkündür. Bu nedenle bilelim ki, elde ettiğimi;:, başarı, milletin güf birliği etmesinden, ortak hareket etmesinden ileri gelmiştir. Eğer aynı başarı ve zaferleri gelecekte de tekrarlamak istiyorsak, aynı esasa dayanalım ve aynı şekilde yürüyelim." 1 0 6 1 96 1 ve 1 982 Anayasalarının 3. M addeleri aynı cümle ile başlar:
" Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünme;:, bir bütündür." Anayasa'nın temel hak ve hürriyetlerin sınırlarıyla ilgili hükümlerinde de "devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü"nün korunması ilkesi yer almıştır. Siyasi partilerin tüzük, program ve faaliyetleri "devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne" aykırı olamaz. Devlet radyo ve televizyonu, görevini yerine getirirken, ülkenin ve milletin bölünmez bütünlüğünü korumak zorundadır. Vatanın ve milletin bölünmez ıehre geldi. Milletimi<.in gösterdiği bu birlik ve beraberlik örneği, memleketimizin geleceğine güven konusundaki inançları sarsılmaz bir ıekilde giiflendirici niteliktedir." Nutuk, (Bugünkü dille yayıma hazırlayan Zeynep Korkmaz, Ankara 1 984, s. 228) . ı o 3 Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, c. i l , ikinci baskı, Ankara 1 959, s. 1 3. ı o4 Nutuk, yukarıda sözü geçen baskı, s. 246. ı o s ı Kasım 1 927, Cumhurbaşkanlığına yeniden seçilmesi üzerine millete hitaben yayımladığı bildiri, Atatürk'ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Yayını (Derleyen, Nimet Arsan) Ankara 1 964, s. 536. ı o6 27 Ocak 1 923'te İzmir'de halka hitabı, Atatürk'ün Sövlev ve Demeçleri, c. 11, İkinci Baskı, Ankara 1 959, s. 77.
54
•
ATATÜR K VE M İ LLi YETÇ i Li K
bütünlüğü ilkesine, cumhurbaşkanı ve milletvekili yeminleri, önemli temel haklar, sıkıyönetim ve yargı organları ile ilgili Anayasa hükümlerinde de yer verilmiştir. 1 0 7 Milli birlik ve bütünlüğü gerçekleştirip güçlendirmekte Milli Eğitim'in payı ve görevi büyüktür. Bu hususu Atatürk çok açık bir dille anlatmıştır:
" Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri eğitimin sınırları ne olursa olsun, ilk önce ve her şeyden önce Türkiye'nin bağımsızlığına, kendi benliğine, millf geleneklerine düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmek gereği öğretilmelidir. Dünyada, milletlerarası duruma göre böyle bir mücadelenin gerektirdiği manevi unsurlara sahip olmayan kişilere ve bu nitelikte kişilerden oluşan toplumlara, hayat ve bağımsız/ık yoktur. Çocuklarımızı aynı eğitim derecesinden geçirerek yetiştireceği;:.. Kesinlikle bilmeliyiz ki, iki parça halinde yaşayan milletler zayıftır. . . " 1 os Yine Atatürk ı 935'de bu konuda şöyle diyor:
"Bir yurdun en değerli varlığı, yurttaşlar arasında millf birlik, iyi geçinme ve çalışkanlık duygu ve kabiliyetlerinin olgunluğudur. Millet varlığını ... korumak için bütün yurttaşların canlarını ve her şeylerini derhal ortaya koymaya karar vermiş olmaları, bir milletin en yenilmez silahı ve korunma vasıtasıdır. Bu sebeple, Türk milletinin idaresinde ve korunmasında, milli birlik, milli duygu, milli kültür en yüksekte göz diktiğimiz idealdir." 1 09 Atatürk, Onuncu Yıl N utku'nda, " Türk milleti milli birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir'' diyerek, sağlanan bütün başarılarda milli beraberliğin payını vurgula yamıştır. ı ı o ı o7 ıg82 Anayasası, madde 3, 1 3, 1 4, 28, 30, 33, 68, 8 1 , 1 03, 1 22, 1 33, 1 43 . ıgtiı Anayasası ve değişiklikleri, madde 3, ı ı , 22, 26, 29, 57, 77, 96, 1 2 1 , 1 24, 1 36. ı os Atatürkçülük, Atatürkçü Düşünce Sistemi, m. Kitap, Ankara 1 983, s. 30- 3 1 . ı o 9 Utkan Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, 3. basım, Ankara 1 984, s. 1 73. Onuncu Yıl Nutku'nun, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi'nin ikinci sayısında yayımlanan fotokopisinde de görüleceği gibi, Atatürk, ilk metne kendi el yazısı ile "millf birlik duygu.ru" sözlerini eklemiştir. ı ı o Muzaffer Ercndil'in "Atatürkçü l>üfÜDce lfllmda Milll Birlik" adlı makalesinde, konu, etraflı şekilde incelenmiştir (Atatürk Araşbrma Merkezi Dergisi, c. il, sayı 4, s. 12 ı -ı 6 ı ) .
ATATÜRKÇÜ TÜRK MİLLİYETÇİLİGİ ANLAYIŞI IRKÇILIGI REDDEDER Anayasa'ya "Milliyetçilik" ilkesi eklenirken eski İçişleri Bakanı Şükrü Kaya'nın belirttiği gibi: "Biz.im millici ilkemiz dar ve tekelci değildir." 1 1 1 Aynı gün konuşan Recep Peker ise, bizim milliyetçiliğimizin "kan ve ırk milliyetçiliği"nden farklı olduğunu belirtmiştir. 1 1 2 Dünyanın pek çok bölgesinde ırkların az veya çok birbirine karıştığı gerçeği bir yana, aynı vatanda, aynı devletin yurttaşları olarak, o vatana ve o devlete sadakatle bağlanarak, yüzyıllar boyunca aynı bayrak altında omuz omuza o vatanı savunarak, zaferleri, sevinçleri, acılan ve geleceğe ait ümitleri paylaşarak kökleşen milli duygu ve ortak milli kültür, ırk unsurundan elbette daha önemlidir. Irk ayrımcılığını millet bütünlüğünü yıkmak için bilerek körüklemek ise, mensup olduğu topluma karşı işlenmiş bir suçtur. Atatürk, bir bütün olan Türk milleti içinde ırkçı propaganda yoluyla bölücülük yapılmasına karşı çıkarak, bu gibi propagandaların "birkaç düşman aleti gerici beyinsiz.den başka hiçbir milletferdi üz.erinde kederlenmekten başka ' bir etki doğurmayacağını" belirtmiş; Türk milletini teşkil eden fertlerin "aynı ortak geçmişe, tarihe, ahlaka ve haklara sahip bulunduklarını" hatırlatmıştır. ı l J Atatürk'ün benimsediği ve inançla savunduğu Türk milliyetçiliği, nasyonal-sosyalistlerin ırkçı yaklaşımını kesin şekilde reddeder. Aynı ortak geçmişe, tarihe, ahlaka, haklara sahip bulunan; milletimizin ortak ideallerini benimseyen; kaderlerini Türk milletine bağlamış olan bütün Türk yurttaşlarını Türk kabul eder. Yukarda da belirtildiği gibi, 1924 Anayasası, 88'inci Maddesinde bu görüşü en açık şekilde ifade etmiştir: " Türkiye ahalisine, din ve ırk farkı olmaksızın, vatandaşlık itibariyle, Türk denir." 1 1 1 5 Şubat 1 937 tarihli TBMM Tutanak Dergisi, s. 6o. 1 1 2 Aynı Tutaaak, s. 66. Çağdaş milliyetçiliğin kan tahlili ve kafatası ile uğraşmadığı, sosyolojik ve psikolojik esaslara dayandığı hakkında Sadri Maksudi Ana! ve Mümtaz Turhan'ın görüşleri için yukarda not B'J'ye bakınız. Erol Güngör de: "HakikJJtte mill!Jetçilik, bir kültür /ıareketi olmak dolayısıyla ırkçılıtı. /ıatka dayanan bir siya..rt /ıareket olarak da otoriter idare sistemlerini redikder" diyor (T6rk KültWii ve Milliyetçilik, Ötüken Neşriyat, İstanbul 1 978, s. ı ı 7) . Mehmet Kaplan da, "Yeni T1irk Milliyetçiliti" başlıklı yazısında: "Tmi mill!Jetfililin... ırkfl olmadığını belirtmek lıitımdır" demiştir (Neaillerin Rubu, 4. baskı, İstanbul 1 978, s. 40) . 113 Medeni Bilgiler, s. 376-378'deki el yazıları. E. Kuran, a.g.e., s 53, 65.
56
•
ATAT Ü R K VE �1 1 1.LIYETÇf LI K
Atatürk, elbette her milliyetçi gibi, kendi milletinin meziyetlerini anlatmış, Türk'ün niteliklerini belirtmiş ve övmüştür. Ancak, Atatürk'ün daha çok manevi değerleri belirtmek amacıyla, edebi bir üslup içinde kullandığı "damardaki asil kan" gibi sözlerini öne sürerek, onun birleştirici, bütünleştirici, bilimsel ve uygar milliyetçilik anlayışına kafa taşçı, ırkçı, bilim dışı bir yorum getirmeğe çalışmak yanlıştır. Atatürk'ün millet kavramı üzerinde kendi el yazısı ile yazdığı satırlar onun millet ve milliyetçilik anlayışına ışık tutar. Atatürk, " .. ikinci derecede unsurları gözönüne almayarak, mümkün olduğu kadar her millete uyabilecek bir tarifi ( tanımı) biz de alalım" dedikten sonra, şöyle yazıyor: ..
"a) Zengin bir hatıra mirasına sahip bulunan; b) beraber yaşamak hususunda ortak arzu ve muva'.fakatte samimi olan; c) ve sahip olunan mirasın korunmasına birlikte devam hususunda iradeleri ortak olan insanların birleşmesinden meydana gelen cemiyete millet adı verilir. Bu tarif incelenirse, bir milleti teşkil eden insanların bağlarındaki kıymet, kuvvet ve vicdan hürriyeti ile insani duyguya gösterilen riayet, kendiliğinden anlaşılır. Gerçekten, geçmişten gelen ortak zafer ve yeis mirası; gelecekte gerçekleştirilecek aynı program, beraber sevinmiş olmak, beraber aynı ümitleri beslemiş olmak; bunlar, elbette, bugünün medeni zihniyetinde, diğer her türlü şartların üstünde mana ve şümul alır" (Medeni Bilgiler ve M. Kemal Atatürk'ün El Yazıları, Ankara 1 969, s. 23-24 ve s. 380-38 ı ) . Mussolini faşizminin fikir öncülerinden sayılan Gabriel d'Annun zio, la tin ırkını göklere çıkarırken, Latin kanından olmayan her insanı barbar sayarım" diyordu. "
Hitler ise dünya egemenliğinin kendi ırkına ait bir hak olduğu inancında idi; dünya bu ırkın yönetimine girmediği takdirde uygarlığın sona ereceğini iddia ediyordu. İ ngiliz faşisti Mosley'in gözünde, üstün ırk İ ngiliz ırkı idi. İ kinci Dünya Savaşı'ndan önce ülke yönetimini ele geçirmiş olanJapon faşizmi de Pasifik Okyanusu ve Doğu Asya üzerinde egemenlik kurma hakkını, Japon ırkının üstünlüğü iddiasına dayandırmağa çalışıyordu. Birbirleriyle çelişen bu "üstün ırk" görüşlerinin gülünçlüğü, haksızlığı, insan hakları ve dünya barışı açısından tehlikeli sonuçları meydandadır.
IRKÇILIÔI R EDDEDEN M İ LLİYETÇİ L İ K
•
57
Bitler ırkçılığına göre, ikinci sınıf bazı ırklara mensup kişilerin yaşama hakkı bile yoktur. Bunların kütle halinde öldürülmeleri, insan ırkının ıslahı için gereklidir. Nasıl ki komünist totaliter rejimler, yer yer ve zaman zaman başvurdukları katliam ve zulümleri hukuk dışı davranışlar saymayarak, sözde bir " tarih kanunu" nun zorunlu sonucu olarak göstermeğe çalışmışlarsa; Hitler nazizmi de giriştiği korkunç katliamları "tabiat kanunu "nun gereği olarak göstermeğe çalışmıştır. Hitler'ci ırkçılığa göre, üstün ırka görevler yükleyen ve ayrıcalıklar tanıyan bu sözde "tabiat kanunu'', hukuktan önce gelir. Böylesine bilim dışı, insanlık dışı bir ırkçılık anlayışının Türkiye'de hiçbir zaman yeri olmamıştır ve olamaz. Yalnız uygulandığı ülkeyi değil, bütün dünyayı kanlı maceralara sürüklemiş; insanlık ve ahlak dışı cinayetlere yol açmış olan "üstün ırk, aşağı ırk" teorileriyle Türk milliyetçiliğinin ilgisi yoktur. Irkçılığın ilkelliği, insanlığa aykırı sonuçları, zararlı etkileri tartışılamayacak kadar açıktır. Medeni dünyada ırkçılığın yeri yoktur. ı ı 4 I rkçılık herkesin, ırk ayrımı gözetilmeksizin, kanun önünde eşit olduğunu belirten Anayasamıza aykırıdır ( Madde ı o) . Türkiye Cumhuri yeti'nin ırkçılığı yasaklayan kanunlarına aykırıdır. Milletimizin hayati menfaatlarına aykırıdır. Atatürk'ün bölücü değil birleştirici, ayırıcı değil toplayıcı olan milliyetçilik anlayışına aykırıdır.
ı ı 4 Irkçı , totaliter nazizmin ve Bitler tarafından yazılan Mein Kampf adlı kitabın tahlili için, bk. Jean-Jacques Chevallier, a.g.e., s. 356 ve devamı; Michael Curtis, Lg.e., s. :z49 ve devamı; W. Ebenstein, Lg.e., s. 1 05 ve devamı ve s. 1 34-1 35'teki bibliyografya. (Hitler'in kitabı, Hüseyin Cahit Yalçın tarafından Kavgam adıyla iki cilt halinde dilimize çevrilmittir.)
ATATÜRKÇÜ TÜRK MİLLİYETÇİLİGİ ÇAGDAŞLAŞMA YI AMAÇLAR, MEDENİYETÇİDİR Atatürk, Meşrutiyet döneminin sadece bir fikir akımı halinde kalan milliyetçiliğini, önderliğini yaptığı siyasi hareketin ekseni haline getirmiştir. Meşrutiyet döneminde, "Türkçülük" ile "Batıcılık" akımları arasında bir ölçüde çatışma vardı: Milliyetçiler, "Batılılaşma"yı ya temelden reddediyorlar ya da sınırlı tutmağa çalışıyorlardı. Dünyanın pek çok ülkesinde, özellikle sömürgeci devletlerin pençesi altına düşmüş Asya ve Afrika ülkelerinde, milliyetçilik akımı Batı'ya ve onun temsil ettiği medeniyete karfı bir tepki ve başkaldırma şeklinde doğmuştur. Atatürk Türkiye'sinde ise, "Batı medeniyetinden yararlanma ve çağdajlajma" ile "milliyetçilik" birbirine karşı değil, birbirine paralel olarak gelişmiştir. 1 1 5 Hiçbir zaman bağımsızlığını yitirmemiş, daima kendi devletine sahip olmuş Türk milleti için, milliyetçilik, sadece başka bir millete karşı düşmanlık tarzında beliren "olumsuz bir tepki milliyetçiliği" nden ibaret kalmamıştır; Atatürkçü milliyetçilik, Türk milletinin yüceltilip ilerletilmesi ni amaçlayan, olumlu ve ileriye dönük bir milliyetçiliktir. Milliyetçilik elbette, bir millete mensup fertlerin kendi tarihlerinden, o tarihi dolduran parlak başarılardan, geçirilen felaket ve ıstıraplardan süzülüp gelen ortak kıvançlara, ortak tasalara, ortak değerlere dayanır. Bununla beraber Sadri Maksudi Arsal'ın "Milliyet Duygusunun Sosyolojik Esaslan" adlı eserinde belirttiği gibi : "Milliyetçilik, milliyet duygusu, ancak maziye, mazideki feylere bağlılıktan ibaret değildir. Milliyet hissinin tecelli ettiği diğer bir saha vardır. O da istikbale (geleceğe) yönelmif emel, gaye ve düjünceler sahasıdır." Atatürkçü milliyetçilik medeniyetçidir. "Ne maske altında olursa olsun milleti geri bir hayat anlayıfına çekecek akımlar Atatürkçü olamaz." 1 1 6 115
Bemard Lcwis, a.g.e., s. 478; Ömer Seyfettin, "Tdrklük Mefkdreıü" adlı eserinde: "Calıil milletler topl1J111l1'111.t . Bir/ile y�... Türkler de oku.:f"P bilgi rıe fnı 6penme�krse milletlerini anlayıp terakki edeme�Ur'' diyor; (İstanbul 1 977 baskısı, s. 34). Aynea bk. Yaşar Nabi, Tek Yol Atatürk Yolu, Dördüncü Basılış, İstanbul ı g8o, s. 46 ve 4g-50. Atatürkçü Türk milliyetçiliğinin özellikleri, bu arada çağdaşlaşma ile ilifkisi konusunda, Suna Kili'nin tahlillerine bakınız: Atatürk Devrimi, Bir Çaidqlafma Modeli, Ankara ı g8 ı , s. 2o6-220. 1 10 Sadi Irmak, Türk Devrim Tarihi, ideoloji ve Tarih Açııwıdan inceleme, İstanbul 1 973, s. 254.
.\'l l L LI YETÇ I LI K VE YI EDEN I Y ETÇI LI K - ÇAÔDı\ŞLAŞ.\'l ı\
•
59
Milliyetçi Türk aydını, kendi milli kültürünün hazinelerini hor görmeyecektir. Onları anlayıp değerlendirecektir. Fakat akılcı ve çağdaş düşünceli olacaktır. Milletin eski kültür hazinelerinin değerini bilmek, eski harfleri yeni harflere tercih ve Türkiye'yi çağdaşlaştırmağa yönelmiş inkılapları ret anlamına gelmez. Medeniyetçi ve çağdaş olmak, milliyetçi olmayı en küçük ölçüde engellemez. Ord. Prof. Dr. Sadi Irmak, Atatürk'ün kişiliğini anlatırken, onun medeniyetçi ve milliyetçi yönünü şöyle değerlendiriyor:
" Tarih O'nu zengin tecrübelerle donatmıştı. Memleketin bütün ıstıraplannı tatmıştı. Zekası ile de, iradesiyle de bir üstün insandı. Milletin büyük talihi olarak savaşlarda efsanevi bir ün kaz.anmıştı. Hiçyıpranmamıştı. Halis bir milliyetçi idi. Memleketin içinde Avrupa uygarlığını, dışında Türk Milliyetçiliğini temsil ediyordu." 1 1 7 Cumhuriyet dönemine girildiğinde, "millileşme" ihtiyacı ile medeniyet yolunda atılımlar yaparak "çağdaşlaşma" ihtiyacı aynı derecede ağır basıyordu. Falih Rıfkı Atay'ın bir hatırat kitabından naklettiği şu satırlardaki acı gerçeği düşünürsek, Cumhuriyet döneminde nereden nereye geldiğimizi ve milliyetçilikle medeniyetçiliği bağdaştırma zorunluğunu daha iyi anlarız:
".. Ta Harbiye'den Tünel'e kadar en çok dikkate çarpan şey, buralarda Türklüğü ilgilendiren hiçbir nişane bulunmaması, tören günlerinde bütün caddelerin daha faz.la yabancı devlet bayraktan ile donanmış olması idi. O vakit merak edip araştırmıştım: Bütün cadde boyunca, Ağacami, Galatasaray Lisesi ve Postahaneden başka Türklere ait bir ;ey yoktu... Hiçbir Türk müessesesi bulunmayan Yüksek Kaldınm'dan a;ağı inilince Karaköy ve etrafı da Beyoğlu'ndan farklı değildi,yalnız. eski bir Türk börekçisinden başka . . . lstanbul'un ithalat ve ihracat işleri ile Türk'ün alakası yoktu. . . Yabancı mütehassıslann çalıştığı Yıldız Çini Fabrikası, Haliç'teki askeri Feshanefabrikası, Karamürsel ve Herekefabrikalanndan ba;ka bütün memlekette Türklüğe mal edilecek endüstri tesisiyoktu. Hatta has un Marsilya'dan gelir, lstanbul halkı Rusya'dan büyükfıçılarla getirilen Sihir yağı ile beslenirdi. . . " 1 1 8 1 1 7 a.g.e., s . 163. 1 1 8 Falih Rıfkı Atay, "Geriden Bakınca", Dünya gazetesi, 24 Kasım 1957.
60
•
ATATÜRK V E �1 1 LL1YETÇIL1K
Bu tabloya, demiryollannın, tramvayın, tünelin, suyun, sadece bir iki büyük şehirde mevcut olan elektriğin, Zonguldak'taki taşkömürünün, ormanlarımızdan kereste elde eden tesislerin hep yabancılara ait olduğu gerçeğini ekleyiniz. Okur-yazarlık oranının kadınlarda yüzde üç, erkeklerde yüzde on civarında olduğunu düşününüz. Pamuk ülkesi Türkiye'ye kaput bezinin dışardan geldiğini; pancar tarımına elverişli Türkiye'de bir gram şeker üretilmediğini; bir torba çimento, bir kurşun kalem yapılamadığını hatırlayınız. Falih Rıflu Atay'ın şu sözlerine katılmamak kabil mi: "Beni şerefli Türklüğüme kavuşturan/arı ölünceye kadar hatırlayacağım ve hatırlatacağım. Bu şer�fii Türklük, yalnız askerf zaferle değil, inkılaplarla ve her milli hayat kolunda kalkınma ile kazanılmıştır." 1 1 9 Atatürkçülük'te, devlet ve millet dinamik bir ideale yönelmiştir 1 20 Çağdaş medeniyet seviyesinin üstüne çıkmak, milli hedeftir. ı o. Yıl Nutku'nda Atatürk şöyle diyor:
"Bugün, �nı inan ve kesinlikle söylüyorum ki, milli ideale tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medenf alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır''. Bir konuşmasında, Atatürk, bu "dinamik ideale" şu sözlerle değiniyor:
"Büyük davamız, en medeni ve en müreffeh millet olarak varlığımızı yükseltmektir. Bu, yalnız kurumlarında değil, düşüncelerinde temelli bir inkılapyapmış olan büyük Türk milletinin dinamik idealidir." 1 2 1 Atatürkçülüğü, "modernleştirici milliyetçilik" veya "millf bir çağdaşlaşma ideolojisi" olarak özetleyen bilim adamlarımızın önemli bir gerçeğe parmak bastıklarını belirtmek isteriz. 1 22 Türk milletini, kökleri tarihin derinlikle rinde, dalları göklerde ulu bir çınar ağacına benzetebiliriz. Bu çınar ağacı, 1 19
Aym makale. 1 20 "Dinamik ideal" konusunda, bk. Necdet Ôztorun, "Atatürkçülükte Devletin Dinamik İdeali" başlıklı makale, Atatürkçülük, İkinci kitap, Atatürk ve Atatürkçülü ğe İlişkin Makaleler, Ankara 1 98 1 , s. 347-370. ı 2 ı Kemal Aytaç "Atatürk'ün Eğitim Görüşü", aynı kitap, s. ı ı ı . ı 22 ismet Giritli, Kemalizm İdeolojisi, (Turhan Feyzioğlu, Mustafa Aysan, Hamza Eroğlu, Mehmet Gönlübol ile birlikte yazdığı Atatürk Yolu adlı ortak eser, İstanbul 1 98 1 ) s. 285 ve 290; Suna Kili, a.g.e., s. 1 92 ve 2 ı o; Yaşar Nabi, Tek Yol Atatürk Yolu, 4. basılış, İstanbul 1 980, s. 33 ve devamı; Turhan Feyzioğlu, "Atatürkçü Düşünce Sisteminin Temel Özellikleri" bölümü (Atatürk İl.keleri ve İn.kılı'i.p Tarihi il, Atatürkçülük adlı ortak eser, Ankara 1 986, s. ı o ı - 1 32 ) .
� I LLIYETÇ I LI K VE �1 EDENI Y ETÇ I LI K - ÇAGDAŞLAŞ�1A
•
61
kökleri ile şanlı tarihimizden beslenirken, dalları ile daima daha yükseklere uzanacaktır. Çağdaşlaşmak, ışığa, aydınlığa, uygarlığa doğru ilerlemek, milli benliğimizden uzaklaşmak demek değildir. Türk milleti, Atatürk'ün önderliğinde, hem "çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne yükselme" amacına erişmek için aulımlara girişmiş, hem de milli benliğine kavuşarak Türk olmanın sevinç ve övüncünü duymuştur.
ATATÜRKÇÜ MİLLİYETÇİLİK ANLAYIŞI LAİKLİK İLKESİYLE BAGLANTILIDIR, HER TÜRLÜ MEZHEP AYRIMCILIGINI REDDEDER Atatürkçü Türk milliyetçiliği anlayışı, milletin oluşmasında ortak tarihin, ortak inançların, ortak kültürün rolünü kabul eder; fakat milleti ümmetle karıştırmaz. Teokratik devlet anlayışına kapalıdır. Ziya Gökalp, " Türkçülüğün Esasları" adlı büyük eserinde " Türkçülük hiçbir zaman klerikalizmle, teokrasi ile, istibdatla bağdaşmaz" demekte haklıdır. ı 2 3 "Millet" sözü, yüzyıllarca, bugünkü anlamında değil, "dini cemaat" anlamında kullanılmıştır. Osmanlı döneminde uzun süre, devletin Hristiyan veya Musevi tebaasına "millet" sıfatı verilmiştir. Bugün de "millet" veya "milli" sözünü, Arapça'daki köküne uygun olarak, sadece dini anlamda yorumlamaya kalkışanlar vardır. Tarih ve sosyoloji ilminin ışığında, dini inanç birliğinin, bazen milletlerin yoğuruluşunda ve doğuşunda önemli bir rol oynadığı ileri sürülebilir. Ancak dini inanç beraberliği tek başına millet bağının yerine geçemez. Öte yandan, Atatürkçü milliyetçilik anlayışı, hiçbir şekilde, insanın dini inancından uzaklaşmasını gerektirmez. Türkiye Cumhuriyeti laik bir devlettir. Laiklik elbette dinin reddi, inanç ve ibadet hürriyetinin tanınmaması, dini inançlara saygı duyulmaması anlamına gelmez. ı 24 Ancak laik bir devlette, mezhep ayrılıklarının yurttaşlar arasında nifak yaratmak için sömürülmesine göz yumulamaz. Din veya mezhep ayrılığını sömürerek, milli beraberlik ve bütünlüğü parçalamaya çalışmak, laiklik ilkesine olduğu gibi, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın ve kanunlarının açık hükümlerine de aykındır.
ı 13 Türkçülüğün Esaslan, Kültür Bakanlığı Yayını, hazırlayan Mehmet Kaplan, İstanbul 1 976, "Siyasi Türkçülük" bölümü, s. 1 77. 1 24 Laiklik ilkesiyle ilgili görüşlerimiz "Türk İnkıllbmın Temel Taşı: Lliklik" başlıklı başka bir incelememizde etraflıca açıklanmıştır (bk. Atatürk Yolu adlı ortak eser, İstanbul 1 98 1 , s. 1 68-226 ve bu incelemenin sonundaki bibliyografya) .
� t LLI YETÇ İ L I K VE LAİ KLiK
•
63
Hiç şüphe yoktur ki, laik düzenin ülkemizde sağladığı en hayırlı sonuçlardan biri, aynı büyük milletin öz evlatları arasındaki mezhep çatışmalarına kökünden son vermiş olmasıdır. Anadolu'da eski yüzyıllarda görülmüş olan, 1 9. yüzyılda şiddetini büyük ölçüde kaybeden; Atatürk döneminde ise laik düzenin sağladığı hoşgörü sayesinde, tamamen unutulan mezhep çatışmalarını hortlatma çabaları, Atatürkçü milliyetçiliğe aykırıdır. Oy toplama uğruna bu çeşit kışkırtmalara kalkışmak ve mezhep ayrılıklarını sömürerek kolay ve kestirme yoldan siyasi güç sağlamak, Atatürkçü milliyetçiliğe ihanet demektir. Değerli tarihçi Ekrem Üçyiğit'in sözleriyle: "Tarihe gömülmesi gereken bu türlü anlaşmazlıkları bilerek canlandıranlar, ancak bu yurdun 'dahili ve harici bedhahları' olabilir." 1 2 5 Konuya bu açıdan bakılınca laiklik, Türkiye' de, mezhep çatışmalarını önleyerek milli bütünlüğü sağlamanın şartlarından biridir. Kısaca "din ile devlet işlerinin birbirinden ayrılması" diye tanımlanan laiklik ilkesinin içerdiği unsurlar, biraz daha yakından incelenince, Türk milliyetçiliğinin laiklikle bağlantısı daha iyi görülecektir. Laiklik, bütün kişiler için din hürriyetinin tanınması demektir. Din hürriyeti, yalnız vicdan ( inanç) hürriyetini değil, ibadet hürriyetini de kapsar. Atatürk bu konuda şu satırları yazmıştır:
"Her fert istediğini düşünmek, istediğine inanmak, kendine mahsus siyasi birfikre malik olmak, seçtiği bir dinin gerekleriniyapmak vrya yapmamak hak ve hürriyetine maliktir. Kimsenin.fikrine ve vicdanına hakim olunamaz. Vicdan hürriyeti mutlak ve taarruz edilemez,Jerdin tabii haklarının en mühimlerinden tanınmalıdır... " 1 26 Atatürk, her reşit ( rüşte ermiş) kişinin dinini seçmekte hür olduğunu; ibadet hürriyetinin tanındığını; ancak asayişe, genel adaba aykırı, siyasi gösteri niteliğinde ayin yapılamayacağını anlatır. 1 2 7 Türkiye Cumhuriyeti Anayasası da, din ve vicdan hürriyetini kabul eder: "Herkes vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. 1 4'üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dini ayin ve törenler serbesttir. Kimse, ibadete, dini ayin ve törenlere katılmağa, dini inanç ve kanaatlarını açıklamağa zorlanamaz; dini inanç ve kanaatlarından dolayı 1 2 5 Ekrem Üçyiğit, Din ve Biz, Ankara 1 968, s. 234. Medeni Bilgiler ve M. Kemal Atatürk'ün El Yazılan, 1 27 Aynı eser, s. 47 1 . 1 26
s.
470.
64
•
ATATÜ RK \'E �l l LLI Y ETÇ I LI K
kimse suçlanamaz." (Madde 24). Anayasa, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin herkesin kanun önünde eşit olduğunu hükme bağlamıştır (Madde ıo). Laik devlette, gerçek kişilerin din ve vicdan hürriyeti vardır, fakat tüzel kişi olarak devletin resmi dini yoktur. Gerçek kişilerin dini inançlarını açıklamağa, ibadete ve ayinlere katılmağa zorlanamamaları; dini inanç ve kanaatlarından dolayı kınanmamaları ve suçlanmamaları, ancak, devletin laik olması ile mümkündür; bu da resmi ve mecburi bir devlet dininin bulunmamasını ve devletin resmen ve açıkça dinsizlik propagandası yapmamasını gerektirir. Laik devlet kavramı, teokratik devletle bağdaşmadığı gibi, dinsizliği resmi devlet ideolojisinin bir parçası haline getiren marksist anlayışla da bağdaşmaz. Laik devlette din, kişisel vicdan sorunudur. Atatürk bu konuda şöyle diyor: "Herkes uicdanının sesine uymakta serbesttir. Biz. dine saygı gösteririz.. Düşünüşe ue düşünceye muhalifdeğiliz.. Biz. sadece din işlerini, millet ue deulet işleriyle karıştırmamaya çalışıyoruz.." ı ıe Bugün bazı Orta Doğu ülkelerindeki kanlı mezhep kavgalarını gördükçe, Atatürk'ün uzak görüşlülüğü daha iyi anlaşılıyor. Atatürkçü Türk milliyetçiliği anlayışı, mezhebi ne olursa olsun, bütün Türk yurttaşlarını, aynı büyük milletin eşit haklara sahip evladan olarak görür. Bundan bir süre önce aziz vatanımızın bazı köşelerinde elem verici olaylara yol açan mezhep çatışmalarını önlemenin ve bundan çıkar sağlamaya çalışan siyasi örgütlerin sömürücü kışkırtmalarını etkisiz hale getirmenin en iyi çaresi, Atatürk'ün Laik ve birleştirici milliyetçilik anlayışına sımsıkı sarılmaktır. Laiklik, bir yönü ile de, devlet yönetiminin din kurallarına bağlı olmaması; millet ve devlet işlerinin, hukukun, eğitimin akla, çağdaş bilime, çağın ihtiyaçlarına göre yürütülmesi ve düzenlenmesi demektir. ı ı9
1 28
Atatürk İl.keleri ve İnkılii.p Tarihi D, Atatürkçülük adlı ortak eserde, Ergun Ôzbudun'un yazdığı "Lii.iklik" bölümü, s. 76. (Utkan Kocatürk, a.g.e., s. 1 93'ten naklen.) 1 29 Turhan Feyzioğlu, 'Türk İnkılii.bınm Temel Taşı: Lii.iklik', (Atatürk Yolu başlıklı ortak eser, İstanbul ı g8 ı , s. 1 98-225) .
�ı tLLIYETÇİ LI K VE LAt KLI K
•
65
Atatürk:
"Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, muvaffakiyet için en hakikf mürşit (yol gösterici) ilimdir, fendir" 1 30 " Türk milletinin, yürümekte olduğu terakki ve medeniyet yolunda, elinde ve kafasında tuttuğu meşale, müspet ilimdir'' 1 3 1 derken, bu gerçeğe parmak basmaktadır. Atatürk'e göre, çağdaş bilim düzeyinin gerisinde kalarak çağdaş anlamda millet olmak imkansızdır. Atatürk, son yüzyıllarda milletimizin -başka İslam ülkeleriyle birlikte uğradığı felaketlerin sebebine teşhis koymağa çalışmıştır. Akıl ve bilim çağının gerisinde kalmış olmanın doğurduğu zararları görmüştür. Oysa ki Batı Orta Çağ karanlığında yaşarken Türk-İslam dünyası bilim ve teknolojide çok ileride idi. Doğu, yalnız Allah'ın birliğine dayanan büyük dinlerin değil, matematiğin de, bilimlerin de beşiği olmuştu. Ünlü yazar Theophile Gautier bu gerçeği şöyle anlatır:
"Eskiden, dinler, bilimler, sanatlar, bütün bilgelikler ve şiirler, bir merkez.den ışığın dağılması gibi Doğu'dan Batı'nın karanlık bölgelerine doğru yayılırdı." 1 32 Gerçekten de rakam Doğu'da bulunmuş, matematik ve cebir İslam aleminde gelişmişti. Pusula, barut, kağıt Batı'dan önce Doğu'da biliniyordu. Astronomi, tıp gibi bilimler Doğu'da gelişmiş, rasathaneler, hastahaneler, Batı'dan önce Doğu'da kurulmuştu. Türk asıllı İslam bilgini İbn-i Sina'nın eseri, çağdaş tıp ilmi gelişinceye kadar, yüzyıllarca Batı'nın tıp okullarında ders kitabı olarak kullanılmıştı. 1 33 Ne yazık ki, Antik Çağ filozoflarının eserlerini bile, ilk önce İslam aleminden öğrenen ve X I I . yüzyılda İslam bilginlerinin eserlerini Latinceye ı c.
3° Samsun öğretmenleriyle konuşma, 22 Eylül 1 924, Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri,
i l , ikinci baskı, Ankara 1 959, s. 1 94.
ı 3 ı Onuncu Yıl Nutkundan, aynı eser, s. 2 75. ı 32 Theophile Gautier'nin bu sözlerini, Atatürk'e büyük hayranlık duyan ve Orient adlı kitabının bir bölümünü Atatürk'ün başardığı inkılaba ayıran Fransız devlet adamı ve düşünürü Edouard Herriot nakleder (Paris 1 934, s. 8-Q) . ı 33 Turhan Feyzioğlu, "Atatürk Yolu: Akılcı, Bilimci Gerçekçi Yol" (Atatürk Yolu başlıklı ortak eser, İstanbul 1 98 1 , s. 6-2 1 ) ; Atatürk b.keleri ve lnkillp Tarihi D, Atatürkçülük adlı ortak eserde, Turhan Feyzioğlu'nun yazdığı "Atatürk ve Fi.kir Hayatı" bölümü, s. 104 ve devamı; Aydın Sayılı. "Bilim, Kültür ve Uygarlık Açısından Tarihimiz" (Türk Bilim Politikası, ıg83-2003 başlıklı eserde, s. 8 ve devamı).
66
•
ATATÜRK VE � I L LI Y ETÇI L I K
çeviren Batı alemi adım adım bağnazlık zincirlerini kırıp aydınlanma çağına girerken, Doğu, gitgide bağnazlık ve skolastiği n çemberine kendisini hapsetti. Böylece Doğu'nun düşünce ve bilim alanındaki üstünlüğü kayboldu. Batı dünyası Rönesansı yaşadı; bilim çağına girdi; sanayi inkılabını gerçekleştirdi. Dar görüşlü bir fetva üzerine, 1 58o'de, İstanbul rasathanesi yıktırıldı. 1 34 O tarihte Kepler g yaşında bir çocuktu. Batı, Kopernik'le açılan bilimsel astronomi çağında dev adımlarla ilerlerken, fizikte, kimyada buluşlar birbirini kovalarken, Doğu'nun donup taşlaşmış medreselerinde pozitif bilimler gitgide ihmale uğruyordu. Batı'nın çağdaş bilim çağına geçtiği bir dönemde, medreselerde, "hata Batlamyus astronomisi üzerinde çalışılıyordu. Lavoisier'nin suyun hidrojen ve oksijenden oluştuğunu gösteren bilimsel buluşlarından bile habersız olan medrese ' uleması' hala tabiatta dört unsur (toprak, su, hava, ateş) bulunduğunu öğretiyor ve kendi aralarında daha çok "nelerin insanı dinden çıkaracağını" tartışıyorlardı. Bilim adına " bir ipliği sinek pisliğine batırıp toprağa gömerseniz nane biter'' veya "karnabahar tohumunu dört yıl bekletip ekerseniz şalgam hasıl olur'' gibi hezeyanlar yazılabiliyordu. 1 3 5 Daha XVI . yüzyılda, ünlü denizci Piri Rei s'i n eliyle Atlantik Okyanusu kıyılarının haritasının çizildiği bir ülkede, XIX. yüzyılda, coğrafya derslerinde harita göstermenin şeriata uygun olup olmadığı sorusu ortaya atılabiliyordu. Uygur Türkleri, Avrupa'dan yüzyıllarca önce, bir çeşit matbaayı kullanmışlardı. Ne yazık ki, akla, mantığa, ilme olduğu kadar, dine de aykırı yanlış yorumlarla, Gütenberg matbaası Türkiye'ye tam 2 7 7 yıl sokulmadı. Osmanlı Devleti'nde Museviler daha XV. , Ermeniler XVI . , Rumlar XVI I . yüzyılda matbaalarını kurmuşlar, kendi dillerinde eserler basmışlardı. Fakat, kör taassup Müslüman tebaanın matbaa kurmasına izin vermemişti. Matbaa kurma iznini Müslümanlara veren fetva, ancak XVI I I . yüzyılda çıktı. Bu izin bile hirçok şartlarla sınırlandırılmıştı. 1 3 6 Teokratik devlet cenderesinden ve her konuda fetva alma zorunluğundan kurtulmak, İslam dininin özünden ayrılmak sayılamazdı. u4
84.
Abdülhak Adnan Adıvar, Osmanlı Türklerinde İlim, ikinci baskı, İstanbul ı 943, s.
ı H A. Adnan Adıvar, a.g.e., s. 1 03- 1 04; Erol Güngör, "Medrese, İlim ve Modern Düşünce", Töre, Kasım ı 98o, sayı ı 1 4, s. 1 1 - 1 2; Turhan Feyzioğlu, a.g.e., s. 9 ve 19. ı J .. J'urhan Feyzıoğlu (ed), Atatürk Yolu, s. 1 2 - 1 5 ve not 1 3- 1 9'da gösterilen kaynaklar; özellikle Osman Ersoy, Türkiye'ye Matbaanın Girişi ve İlk Basılan Eserler, Ankara 1 959, s. 1 2 , s. 1 8-22; Bernard Lewis, Tbe Emergence of Modern Turkey, Oxford Univer.;ity Press, 1 962, s. 50.
M lLLlYETÇI U K VE LAiKLİK
•
67
Din ile devlet işlerini ayırarak, devlet yönetimini, hukuku, eğitimi, sosyal hayatı akla ve bilime göre yönlendirmek, Türk milletinin çağdaş bir millet haline gelmesi için gerekli idi. Bu da, ancak laik devleti gerçekleştirmekle sağlanabilirdi. Atatürk, 1 925'te Ankara Hukuk Fakültesi'ni açarken yaptığı özlü konuşmada, hukukun donmuş kalıplara hapsedilerek çağın ihtiyaçlarına cevap veremez hale gelişinin Türk milleti açısından doğurduğu elem verici sonuçlara değinmişti:
"Bütün cihana karşı lstanbul'u ebedi olarak Türk milletine mal etmiş olan kuvvet ve kudret, hemen hemen aynı yıllarda icadedilmiş olan matbaayı Türkiye'ye kabul ettirmeği başaramamıştır. Köhne hukukun ve müntesiplerinin matbaanın memleketimize girmesine müsaade etmeleri için ÜfYÜZ sene müşahade ve tereddüt etmeleri ve leh ve aleyhte pek çok kuvvet ve kudret sarfetmeleri zaruri olmuştur. . . " 1 3 7 Atatürk, bundan birkaç gün önce de, TBMM'nin toplanma yılını açarken:
"Bugünün ihtiyaçlanna göre kanunyapmak ve onu iyi uygulamak refah ve ilerleme sebeplerinin en önemlilerindendir''1 3 8 demişti. B u konuşmalarla, millf v e laik bir hukuk devletine geçişin temelleri atılıyordu. "Çağdaş anlamda millet olma" dönemine geçiliyordu. Atatürk, ümmet döneminden millet dönemine geçişin hukukta ve eğitimde laikleşme ile ilgisini açık şekilde görerek, 5 Kasım 1 925'te Ankara 137 5 Kasım 1 925, Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, c. i l , İkinci baskı, Ankara 1 959, s. 238-239. -Atatürk, bu konuşmasını, şu sözlerle bitirmiştir: "Cumhur!Jıetin müeyyidesi olacak hu büyüle müessesenin llfllışında duyduğum mutluluğu hifhir teşebbüste duymadım." Yeni Türk sosyal hayatının ve çağdaş Türk hukukunun kurucu ve koruyucusu olacak genç hukukçulara düşen görevleri anlattığı sayfalar bugün de önemini korumaktadır. 1 38 ı Kasım 1 925, Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, c. 1, İstanbul 1 945, s. 328. 3 Mart 1 924'te çıkarılan 429 ve 43 1 sayılı yasalarla hem Halifelik, hem de "Şer'iye ve Evkar· Bakanlığı kaldırılmıştı. Aynı gün 430 sayılı Tevhid-i Tedrisat ( Eğitimde Birlik) Yasası çıkarılmış, böylece hukukun ve eğitimin laikleşmesi ve çağdaşlaşması yolunda büyQlı. adımlar atılmıştı.
68
•
ATATÜRK VE �1 I LLIYETÇl L I K
Hukuk Fakültesi'ni açarken yaptığı ve yukarıda sözü geçen konuşmasında, Türk milliyetçiliğinin yeni karakterini şu sözlerle vurgulamıştır:
"Bugünkü devletimizin şekli, yüzyıllardan beri gelen eski şekilleri bertaraf eden, en mütekamil tarz olmuştur. Milletin varlığının devamı için,fertleri arasında düşündüğü ortak bağyüzyıllardan beri gelen şekil ve mahiyetini değiştirmiş, yani millet dini ve mezhebi bağlılık yerine Türk milliyeti bağı ile fertlerini toplamıştır." 1 39 Türkiye Cumhuriyeti'nin milli ve laik bir devlet olarak tarih sahnesine doğuşu ile, Türk milliyetçiliği yepyeni bir anlam ve boyut kazanmıştır.
1 39 Aynı eser,
c.
i l , 2. baskı, Ankara 1 959, s. 237.
ATATÜRKÇÜ MİLLİYETÇİLİK ANLAYIŞI SINIF KAVGASINI REDDEDER; MİLLi DAYANIŞMA VE SOSYAL ADALETTEN YANADIR Atatürkçü milliyetçilik, Türk milletinin sosyal adalet içinde kalkınmasını sınıf kavgasında görmez. Atatürk, Türk toplumunu teşkil eden köylü, çiftçi, işçi, esnaf, sanatkar, sanayici, tüccar, serbest meslek mensubu, memur gibi her çeşit meslek ve zümrelerin, aynı milli toplumun birer unsuru olarak, sosyal adalete uygun esaslar içinde, ahenkli bir tarzda işbirliği yapmalarını; bunlar arasında çıkabilecek uyuşmazlıkların, millet yararını her şeyin üstünde tutarak uzlaştırılmasını ve bağdaştırılmasını öngören bir temel görüşe sahiptir. Atatürkçülüğün, "milliyetçi bir çağdaşlaşma ideolojisi" olduğunu bir çok incelemesinde belirtmiş olan Prof. Dr. İsmet Giritli, bu ideolojinin "özgürlük ve bağımsızlığı tehlikeye girmiş bir ülkenin sınıfsal değil, ulusal bir başkaldırısı neticesinde" doğduğuna dikkati çeker. 1 40 Sınıf bilincinin geliştirilmesi ve sınıflar arasında kavganın körüklenmesi esasına dayanan marksist-leninist anlayışın aksine, Atatürkçülük, milli bilincin uyandırılma sı, milli birlik ve beraberliğin güçlendirilmesi, sınıfkavgasının önlenmesi esasına dayanır. Atatürk, sosyal dayanışma, milli dayanışma yanlısı idi. 193 1 seçimleri sırasında millete hitaben kendi imzası ile yayımlandığı beyannamede, bu konudaki görüşlerini çok açık bir şekilde ortaya koymuştu: Sınıf çatışması yok, sosyal dayanışma var, diyordu. Atatürk, her toplumda olduğu gibi, Türk toplumunda da iş bölümünün zorunlu şekilde mevcut olduğunu kabul ediyor, ancak çeşitli işlerde çalışan yurttaşlar arasında sınıf kavgasının bilerek ·körüklenmesine karşı çıkıyordu. Atatürk dönemi, Türkiye'de ilk önemli sosyal kanunların kabul edildiği dönemdir. Birinci BMM'nin kabul ettiği ilk kanunlardan biri, kömür havzasında çalışan işçilerin sosyal haklan ve güvenlikleri ile ilgiliydi. 1 40 lsmet Giritli, "Kemalizm İdeolojisi'', (Atatürkçülük, Il. Kitap, Atatürk ve Atatürkçülüğe İlişkin Makaleler, Ankara 1 983) , s. 60.
70
•
ATATÜRK VE :'\ 1 1 1.LI YETÇI LI K
Bağımsızlık Savaşı'nın en çetin günlerinde, Anadolu bozkırında toplanan yeni Meclis, bu sosyal konuya eğilmişti. Sosyal haklar ve sosyal güvenlik açısından, Atatürk döneminde çıkarılan en önemli kanunlardan biri de İş Kanunu'dur. Şüphesiz, ülkenin ekonomik gücü geliştikçe, sosyal haklar da genişleyecekti. Nitekim öyle oldu. Birçok araştırmacılar, Atatürk'ün milliyetçilik ve milli bütünlükle sosyal adaleti bağdaştırmaya çalışan görüşlerini, Fransa'da büyük atılımların gerçekleştirildiği Üçüncü Cumhuriyet döneminin başlıca ideolojisi olan dayanıtmacılık (tesanütçülük, solidarizm) ile karşılqtınnış lardır. 1 4 1 Bu görüt, çağdq toplumda, sınıflararası kavganın zorunlu olmadığı fikrine dayanıyor; bütün meslek gruplannın katkısıyla ve iyi düzenlenmiş sosyal kurumlarla, toplumun, uyum ve dayanışma içinde ilerleyip yükselebileceğine inanıyordu. Dayanışmacılık (solidarizm ) , "hepimi::.. birimi::.. , birimi::.. hepimi::.. için" düsturundan ilham alıyordu. Sosyal düşünceye yer vermeyen aşırı bireyci liberalizmi de, kişi özgürlüklerini yok eden kolektivist sosyalizmi de reddeden; kişisel ve siyasi haklar yanında, sosyal adalete ve sosyal güvenliğe değer veren, ancak özel mülkiyete ve özel teşebbüse karşı olmayan bir görüş idi. ı 42 Atatürk'ün, 1 6 Ocak 1 923'te İstanbul gazeteleri temsilcilerine söylediği şu sözler, onun "halk" sözünü kullandığı zaman "bütün milleti" kasdettiğini ve sınıf kavgasından yana olmadığını gösteriyor:
"Bütün sınıfları birbirleri için ayrılması imkansız unsur olan, çünkü menfaatleri de birbiriyle çatı;mayan halkımızın ortak ve genel olan yararlarını ve mutluluğunu sağlamak için Halk Fırkası adı altında bir fırka (parti) kurulması dü;ünülmektedir. . . Bu söz/erle beyan edilmek istenen ;udur ki, ismifırka olan halk kurulu;undan maksat, milletten bir kısmının, ahali sınıflarından bazılarının, öteki evlat ve sınıfların zararına olarak menfaatlerini sağlamak değildir. . . Birbirinden ayrı ve 1 4 ı Şerif.Mardin, Religion and Secularism in Turkey başlıklı inceleme, (Ali Kazancıgil Ergun Ôzbudun, a.g.e., s. 2 1 2 ; ; Aynı eser'de, Ergun Ôzbudun'un The Nature of the Kemalist Political Regime başlıklı incelemesi, s. 88. ı 4 2 Yirminci yüzyıl başlarında güçlü bir düşünce akımı olarak ortaya çıkan "dayanışmacılık" (solidarizm) hakkında ctrafü bilgi için bk. Leon Bourgeois, Essai d'une Philosophie de la Solidarite, Paris 1 902; C. Bougle, Le Solidarisme, Paris 1 907. Ch. Gide et Ch. Rist, Histoire des Doctrines Economiques, Paris 1 926, s. 697-726.
'.\ l l L LI YETÇ I L I K , '.'vl l LLİ DAYANIŞ'.'vlA VE SOSYAL ADALET
•
71
hariç olmayıp halk adı altında bulunan bütün milleti, ortak ve birleşmiş şekilde; ortak ve genel olan gerçek refaha ulaştırmak için faaliyete getirmektir." 1 4 3 Bundan iki hafta sonra, İzmir'de Anadolu, Ahenk, Seda-i Hak, Şark gazeteleri başyazarlarına hitaben yaptığı konuşmada da Atatürk, "bütün milletin çalışma ve gayretini uyumlu ve verimli kılmak amacıyla" bir siyasi kuruluşun gerekli olduğu görüşünü belirtmiş ve sınıf kavgası konusunda şunları söylemiştir:
"Bence bizim milletimiz, birbirinden çokfarklı menfaatler takip edecek ve bu itibarla birbiriyle mücadele halinde bulunagelen çeşitli sınıflara sahip değildir. Mevcut sınıflar birbirlerine gerekli olan ve gerek duyulan mahiyettedir." ı 44 7 Şubat ı 923'te, Balıkesir'de, kurulacak yeni partinin görüşlerini açıklarken de yine sınıf mücadelesi fikrine karşı çıkmıştır. ı 4 5
Atatürk'ün bu konudaki çok açık sözlerinden birini daha hatırlatalım:
" Türk toplumunu oluşturan başlıca çalışma grupları şunlardır: Çiftçiler, küçük sanat sahibi ve esnaf, amele ve işçi, serbest meslek sahipleri, sanayiciler, tüccarlar, memurlar. Bunların her birinin çalışması diğerlerinin ve bütün toplumun hayat ve mutluluğu için zorunludur. Bu duruma göre, amaç, sınıf mücadelesi yerine sosyal düzen ve dayanışmayı sağlamaktır. . . " 1 46 Atatürk'ün 20 Nisan 1 93 1 'de Millet Meclisi seçimlerinin yenilenmesi münasebetiyle parti başkanı olarak yayımladığı bildiri de dikkate değer:
" Türkiye Cumhuriyeti halkını ayrı ayrı sınıflardan mürekkep değil ve fakat ferdi ve içtimai hayat için işbölümü itibariyle çeşitli mesai erbabına ayrılmış bir camia telakki etmek esas prensiplerimizdendir. A ) Çiftçiler, B) Küçük sanat erbabı ve esnaf, C) Amele ve işçi, D) Serbest meslek erbabı, E) Sanayi erbabı, F) Tüccar ve G) Memurlar ı 4 3 ilk defa 20 Ocak ı 923'tc Vakit gazetesinde yayımlanmıştır. Bk. Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, c. i l , ikinci Baskı, Ankara ı 959, s. 60. 1 44 Aynı eser, s. 82. ı 45 Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, c. il, i kinci Baskı, Ankara 1 959, s. 97-98. ı 46 Atatürkçülük, IIl. Kitap, Atatürkçü Düşünce Sistemi, Ankara 1 983, s. 40-4 1 .
72
•
ATATÜRK VE YI İ LLİ YETÇİLİK
Türk toplumunu teşkil eden başlıca çalışma zümre/eridir. Bunların her birinin çalışması diğerinin ve bütün toplumun hayat ve saadeti için zaruridir. Fırkamızın (partimiz.in) bu prensiple güttüğü gaye sınıf mücadelesiyerine içtimai intizam ve tesanüt (dayanışma) temin etmek ve birbirine ters düşmeyecek surette menfaatlerde ahenk tesis eylemektir. Menfaatler, kabiliyet, beceri ve çalışma derecesiyle orantılı olur." 1 47 Atatürk, milli ve sosyal dayanışmanın önemine ilişkin bu görüşlerini, çok önce, İ zmir İktisat Kongresi'ni açış konuşmasında da ortaya koymuştu: ı 93 ı 'den
"Biz.im halkımız menfaatleri birbirinden ayrılır sınıflar halinde değil, tam aksine varlıkları ve çalışmalarının sonuçları birbirine gerekli olan sınıflardan ibarettir. Bu dakikada dinleyicilerim çiftçilerdir, sanatkarlardır, tüccarlardır ve iJÇilerdir. Bunların hangisiyekdiğerinin muarızı olabilir? Çiftçinin sanatkara, sanatkarın çiftçiye ve çijiçinin tüccara ve bunların hepsinin birbirlerine ve işçiye muhtaç olduğunu kim inkar edebilir? Bugün mevcut fabrikalarımız.da ve daha çok olmasını dilediğimiz. fabrikalarımızda kendi işçimiz çalışmalıdır. Refah içinde ve memnun olarak çalışmalıdırlar ve bütün bu saydığımız sınıflar aynı zamanda zengin olmalıdır ve hayatın gerçek tadını tadabilmelidir ki, çalışmak için kuvvet ve kudret bulabilsin." 1 48 Atatürk, İzmir İktisat Kongresi'nde, bu sözlerinin hemen ardından, siyasi programını açıklar; bu programın adeta "bütün halk için bir Çalışma Milli Misakı" olduğunu belirtir; başarının "milletin vahdet (birlik) ve tesanüdüne (dayanışmasına) " bağlı olacağına dair inancını tekrarlar. 1 49 Bütün bu sözlerden, "Atatürk'ün sosyolojik bir gerçeklik olarak sınıf olgusunu inkar ettiği değil, Türk toplumunda sınıf mücadelesini gereksiz ve yararsız gördüğü sonucunu çıkarmak gerekir." 1 5 0
147 Atatürk'ün Tam.im., Telgraf ve Beyannameleri, Ankara 1 964, s. 550. 1 4 8 Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, c. i l , İkinci Baskı, Ankara ı 959, s. ı 1 2 . 149 Aynı eser, aynı sayfa. 1 0 5 Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi il, Atatürkçülük (Atatürkçü Düşünce Sistem.inin Tem.elleri) adlı ortak eserde, Ergun Özbudun'un yazdığı "Halkçılık" bölümü, Ankara ı 986, s. 68; Ercümend Kuran, a.g.e., s. 22-2 5 .
.\t l L L İ Y ETÇİ Lİ K , .\-fİ L L İ DAYANIŞ.\1A VE SOSYAL ADALET
•
73
Atatürk yurttaşlar arasında siyasi ve hukuki bakımdan ayrıcalıklar gözetilmesini, "ayrıcalıklı zümre" yaratılmasını kabul etmez; ekonomik hayatın ve işbölümünün kaçınılmaz sonucu olan farkların ise, kimseye yarar sağlamayacak olan sınıf mücadelelerine değil, sosyal adalet ve sosyal güvenlik tedbirlerine yol açması gerektiği görüşünü savunur. ı 5 ı Bu görüş, çağdaş sosyal devlet anlayışına uygundur. Sınıf mücadelesini önlemenin en iyi yolu, sosyal adaleti ve sosyal güvenliği mümkün olan ölçüde gerçekleştirmeyi, gelir dağılımında adalet sağlamayı, çeşitli meslek zümrelerinin yararlarını dengelemeyi amaçlayan tedbirleri almaktır. Atatürk, Medeni Bilgiler adlı eser için kendi el yazısı ile yazdığı satırlarda:
" Milli servetin dağıtımında daha mükemmel bir adalet ve emek saifedenlerin dahayüksek refahı, milli birliğin korunması için şarttır. Bu şartı daima göz önünde tutmak, milli birliğin temsilcisi olan devletin önemli görevidir'' ı 5 2 der. Yoksullukla, işsizlikle, hastalıkla, cehaletle, her türlü darlıkla ve sosyal ıstırapla mücadele etmek devletin görevidir. Atatürkçü milliyetçilik anlayışı, ne sosyal dertlere kayıtsız kalınmasını, ne de milli bütünlüğün sınıf kavgası kışkırtmalarıyla parçalanmasını kabul eder. 1 5 3 Marksistlere göre, bütün dünya tarihi "sınıf kavgası" üzerine kuruludur. Tarihi gelişmelerin hepsini tek bir sebebe, tek bir etkene (faktöre) bağlamağa çalışan bütün öteki görüşler gibi, toplumların tarihini sadece sınıf kavgalarıyla açıklamağa çalışan görüş de hatalıdır, eksiktir, tek yanlıdır. Ne ırk, ne din, ne sınıf kavgası, ne coğrafi şartlar ve iklim, ne savaşlar, ne ulaşım araçlarının ve yolların değişmesi, ne ekonomik ve teknolojik gelişmeler, ne büyük düşünürlerin etkileri, ne kahramanların başarıları, ne de imparatorların, kralların, kanun yapanların, büyük komutanların kişilik ve icraatları tek başlarına bütün insanlık tarihini açıklamağa yeter. Bunlardan birini veya ötekini tarihin "baş etkeni", "tek etkeni" gibi göstermeğe çalışan çeşitli teoriler ortaya atılmıştır. Aslında insanlığın ve milletlerin tarihinde bütün bu etkenlerin biri, birkaçı veya hepsi birden, dönem dönem, etkili olmuşlardır. "1 Atatürkçülük, 111. Kitap, Gnkur. Basımevi, Ankara ı 983, s. 40-43. A. Afetinan, Medeni Bilgiler ve M. Kemal Atatürk'ün El Yazılan, Ankara ı 969, s. 444· ı 53 Atatürk'ün sınıf kavgasını reddeden sosyal görüşü için bk. Sadi Irmak, Atatürk, Bir Çağın Açılışı, İstanbul ı 984, s. 38. ıs2
H
•
ATAT Ü R K VF. :\1 I LLlYF.TÇ I LI K
İ nsanın maddi ihtiyaçları kadar, manevi cephesi de vardır. Ekonomik sebeplerin doğurduğu çatışmalar, savaşlar kadar, başka sebeplerin (dinlerin, siyasi inançların, milli şeref ve haysiyet duygusunun vb.) yol açtığı kavgalar, savaşlar da görülmüştür. İ nsanlık tarihinin en kanlı ve en büyük savaşı olan İkinci Dünya Savaşı' ndan önceki ve sonraki gelişmeler göstermiştir ki, bu savaşta, sınıf çıkarlarından veya ekonomik sorunlardan çok, milletlerin varlığı, bağımsızlığı, güvenliği ve çıkarları; düşünce ve inanç özgürlüğü, siyasi özgürlükler, demokratik hayat tarzı gibi konular ağır basmıştır. Toplumların tarihini sadece sınıf kavgasına ya da tek başına başka bir etkene bağlamak, filin sadece bir bacağına dokunup "fil soba borusuna benzer" hükmüne varmaktan farksızdır. Öte yandan, tarih, sosyoloji ve çağdaş ekonomi bilimi gösteriyor ki: Şiddetli sınıf kavgasına ve totaliter bir komünist düzene ihtiyaç olmadan, yoklukla ve yoksullukla savaşılabilir. Ayrıca -marksist kehanetin tam aksine totaliter bir komünist düzen, sorunları beklenen şekilde çözememektedir. Olaylar çıkarmıştır.
ve
gerçekler,
marksizmin
başlıca
kehanetlerini
boşa
Marx, sanayileşme ilerledikçe, işçilerin artan bir sefalete sürüklenece ğini, bunun kaçınılmaz olduğunu ileri sürmüştü. Tarihi gelişme aksine oldu. Sanayileşme ilerledikçe, işçi sefaleti koyulaşmadı, sefalet adım adım geriledi. Marx'ın yıllar geçtikçe ve teknoloji ilerledikçe, "açlıktan ölme sınırına kadar" fakirleşeceğini ileri sürdüğü sanayi işçileri, gelişmiş ülkelerde, refaha doğru ilerlediler. Sağlam bilimsel incelemeler ve reddedilmesi imkansız veriler gösteriyor ki, marksizmin "artan sefalet" kuramının gerçekleşmesi şöyle dursun, sanayi ve teknolojideki ilerlemeler, işçileri, geçmiş yüzyıllarda hayal bile edilemeyecek yaşama şartlarına kavuşturabilmektedir. Teknolojik büyüme, Marx'ın ileri sürdüğü gi bi, her zaman mülkiyet'in daha sınırlı ellerde toplanmasına ( temerküzüne) yol açmamıştır. Mülkiyeti dağıtan anonim şirketler, hisse senetleri, hür kooperatitÇilik, zararlı tekellere karşı alınan tedbirler, işçiye toplu pazarlık gücü veren hür sendikacılık, milli ve sosyal dayanışma duygusunun yaygınlaştırdığı sosyal sigortalar, her türlü sosyal güvenlik ve sosyal adalet tedbirleri, marksizmin tahminlerini boşa çıkartmıştır. Son yüzyıl, işçilerin açlığının ve sefaletinin gitgide koyulaştığı değil, ınsanca yaşama imkanlarının giderek yaygınlaştığı bir yüzyıl olmuştur.
:\ I İ l . l . İ Y EH,:I I . I K . :\ I İ l . l . İ D.\Y.\:\ l � :\ 1 .\ n: SOSY.\ L . \ D . \ l . ET
•
7 .-ı
Marksist teori, "artan sefaletin kaçınılmazlığı" kehanetinden hareketle komünist ayaklanmanın, ilk önce, en ileri ve en çok sanayileşmiş ülkelerde patlak vereceğini öne sürüyordu. Tam aksine, komünist ayaklanma, hızla sanayileşmeye başlamış olan geniş bir tarım ülkesinde, üstelik demokratik yönetimin ne olduğunu tarihi boyunca hiç görmemiş olan Rusya'da patlak verdi. Marx, eşit ve genel oy ilkesinin yaratacağı etkileri de yeterince değerlendirmemiştir. Demokratik rejimle yönetilen ülkelerde, eşit ve genel oy, siyasi iktidarları geniş halk kütlelerinin dertleriyle ilgilenmeğe zorlamıştır. Oya dayanan iktidarlar, ister istemez, küçük bir azınlığın değil, büyük kü tlelerin sesine kulak vermek ihtiyacını duymuşlardır. Sonuç olarak, hür ve demokratik ülkelerde, işçiler, hürriyetten ve gerçek anlamda hür seçimden yoksun olan kolektivist ülkelere göre, daha çok söz hakkına ve refaha kavuşmuşlardır. Sınıf kavgasıyla elde edilemeyecek haklar, genel ve eşit oy sayesinde kazanılmıştır. Hür sendikacılık ve artan siyasi katılım, marksizmin kehanetleri nin aksine olarak, şiddete ve ihtilale başvurulmadan, sosyal ve ekonomik değişmelerin gerçekleşmesini mümkün kılmıştır. 1 8 72 Amsterdam kongresinde yaptığı bir konuşmadan anlıyoruz ki, hayatının sonlarına doğru Marx da işçilerin, demokratik yoldan ve şiddete başvurmadan, haklarını elde edebileceklerini sezmeğe başlamıştı. Ancak marksist-leninistler, "usta"larının komünist ideoloji ile bağdaşmayan bu sözlerini görmezlikten gelip unutturmağı ve "manifesto"daki sloganları tekrarlamağı tercih ederler. Marx, sömürgeciliğin gitgide genişleyeceğini, bunun kaçınılmaz bir e tmiş tı . Marx ' ın genişleyeceğini iddia ettiği XIX. yüzyıl sömürgeciliği hemen hemen tarihe karıştı. Marx'ın yeterince değerlendirmediği millet ve milliyet fikri, yakın tarihte, bütün öteki akımlardan daha güçlü çıktı . Sömürge imparatorlukları birbiri ardından yıkılırken, milli devletler ayakta kaldı ve pek çok sömürge halkı bağımsızlıklarını elde ederek milli devletler kurdular. Şüphesiz eski tarzdaki sömürgeciliğin yerini yeni tipte ve daha ince yöntemler kullanan bir sömürgeciliğin aldığı söylenebilir. Sömürgeciliğin her türlüsüne karşı kaymağı gerektiren Atatürkçü milliyetçilik anlayışı, yeni sömürgecilik türleri karşısında da uyanık ve kararlı olmağı emreder. Ancak unutulmamalıdır ki, çağımızda emperyalizmi sadece tek yönlü düşünmek de yanlıştır. Çünkü emperyalizmi yok edeceğini ilan eden olay olduğunu da iddia
76
•
ATAT Ü R K \'E YI İLLİYETÇILI K
komünist ideoloji de, yeni ve yayılmacı bir emperyalizmin aracı haline getirilmiştir. Bir "Sovyet İmparatorluğu"ndan söz eden birçok yazar ve bilim adamı bu deyimi sebepsiz yere kullanmamaktadır. Marksist-leninist teori, uygulandığı ülkelerde, bir süre proleterya diktatörlüğüne başvurulduktan sonra, ortada burjuva kalmayacağı için, polise, mahkemeye, suç ve cezaları gösteren kanun yasaklarına ihtiyaç kalmayacağını; polisin, mahkemenin, bürokrasinin, bugünkü anlamda devletin ortadan kalkacağını iddia ediyordu. Devleti "egemen sınıfın diğerlerini ez:.me aracı" olarak gören ve gösteren marksizm-leninizm, sınıfsız toplumda artık devlete ihtiyaç kalmayacağı tezini savunuyordu. Ancak, insan tabiatına ve gerçeklere ters düşen bir sistemi zorla uygulamağa çalışmak yüzünden, marksist-leninist ideolojiyi uygulayan ülkeler, suçları, cezaları, mahkemeleri, bürokrasiyi, polisi, devleti kaldırmak şöyle dursun, devlet zorunu kat kat arttıran ve ağırlaştıran bir yol tutmağa mecbur olmuşlardır. Marksist rejimi uygulamağa çalışan ülkelerde, polis kaldırılmamış,
benzeri görülmemiş derecede yaygın, güçlü, astığı astık, kestiği kestik gizli polis örgütleri kurulmuştur. Mahkeme yok olmamış, mahkemelerin tarafsızlğı ve bağımsızlığı ortadan kalkmıştır. Bürokrasi yok olmamış, tam aksine, insanların özel hayatına kadar giren korkunç bir bürokrasi doğmuştur. Klasik devlet ortadan kalkmamış, devletin karşısında kişinin güvenceleri yok olmuştur. Yasaklar yok olmamış, hukuk devleti denilen büyük nimet yok olmuştur. Sınıflar ortadan kalkmamış, yeni ayrıcalıklı sınıflar türemiştir. Proletarya diktatörlüğü adı verilen dönem, geçici değil, sürekli olmuş, üstelik kopkoyu parti, klik, hatta şahıs diktatörlüklerine dönüşmüştür. 1 5 4 Bu sebeplerledir ki, sorunların çözümü, sınıf kavgasında değildir. 1 54 Bu konularda daha geniş tahliller için, Raymond Aron, Plaidoyer pour l'Europe Decadente, özellikle "Le Prophetisme de Mar:ıı:" bölümü, Paris 1 977; aynı yazarın La Lutte des Classes ve Democratie et Totalitarisme adlı kitaplarına bakılabilir. Ayrıca bk. William Ebenstein, Today's lsms, Prentice-Hall, New Jersey 1 967; Turhan Feyzioğlu, Büyük Tehlike, Komünizm, Ankara 1 969.
M İ LLiYETÇ İ L İ K , M i LLİ DAYAN IŞMA VE SOSYAL ADALET
•
77
Atatürk, yine kendi e l yazısıyla, "Demokrasiye Muhalif Asri Cereyanlar" başlığı altında, aşırı sağ ve sol kölelik rejimlerini reddetmiştir. Bolşevizmin, uygulamada, bir azınlık diktatörlüğüne yol açtığını anlatan Atatürk, bolşevikler ( marksist-leninistler) hakkında şöyle diyor:
"Gaye/erinde milli değillerdir. Şahsf hürriyet ve eşitlik tanımaz/ar. Halk egemenliğine riayetleri yoktur. lçerde, çoğunluğu, zorlama ve baskı ile görüş noktalarına itaate mecbur tutarlar; dışarda propaganda ve ihtilal teşkilatı ile, bütün dünya milletlerine kendi prensiplerini yaymağa çalışırlar. Halbuki hükumet kurmaktan gaye, evvela ferdi hürriyetin teminidir. Bolşevik hükumet tarzında istibdat mahiyeti görülmektedir." 1 5 5 Atatürk, b u satırların ardından, bir toplumu, zorla ve baskıyla, bazı kişilerin görüşlerinin esiri ve kölesi gibi yaşatmanın tabii ve akla uygun bir hükumet sistemi olmadığını belirtmiştir. Daha Sivas Kongresi günlerinde, Atatürk' ün "Bolşeviz.me gelince, yurdumuz.da bu doktrin için her halde bir zemin mevcut değildir. Çünkü gerek dinimiz. ve adetlerimiz., gerekse sosyal teşkilatımız., onun bize mal edilmesine tamamiyle elverişsizdir" dediği de bilinmektedir. 1 5 6 Yine Atatürk, 1 92 2 'de, Batılı istilacılara karşı giriştiği ölüm-kalım savaşında Sovyetlerden bir ölçüde destek gördüğü sırada bile: "Biz. milliyetçiyiz.; ne bolşevik, ne de komünist olamayız." yolunda çok açık beyanlarda bulunmuştur. 1 5 7 ı 935'te verdiği bir demeçte de:
" Türkiye'de bolşeviklik olmayacaktır. Çünkü Türk hükumetinin ilk gayesi halka hürriyet ve saadet vermektir'' demiştir. 1 5 8 ı 55
422.
A. Afetinan, Medeni Bilgiler ve M. Kemal Atatürk'ün El Yazılan, 1 969, s. 42 1 -
s6 ı Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Il, Atatürkçülük (Atatürkçü Düşünce Sisteminin Temelleri adlı ortak eser. Yükseköğretim Kurulu Yayını, Ankara 1 986 (Ergun Ôzbudun'un yazdığı "Halkçılık" bölümü, s. 66). ı 5 1 Utkan Kocatürk, aynı eser, s. 1 87- 1 88. Komünizmin milliyetçilikle olduğu gibi demokrasiyle, temel insan hak ve hürriyetleriyle neden bağdaşamayacağı konusunda, bk. Turhan Feyzioğlu, Büyük Tehlike, Komüni7.nı. Ankara 1 969. ı 5 s Utkan Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, 3. Basım, Ankara 1 984, s. 1 87; Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, c. ili, Ankara 1 954, s. 5 1 . Tank Zafer Tunaya, Birinci
78
•
ATAT Ü R K VE :\l l I .r . tYETÇ I Lİ K
Özetle, Atatürkçü milliyetçilik, komünizmle v e sınıf kavgası kışkırtmacılığı ile bağdaşmaz; ama sosyal adalete ve sosyal güvenliğe önem verilmesini gerektirir. Türkiye'de Cumhuriyet döneminin başından beri adım adım gerçekleştirilen sosyal adalet ve sosyal güvenlik tedbirleri, sınıf kavgası ve kanlı çatışmalar yoluyla elde edilmiş sonuçlar değildir. Bu tedbirler, devletin, Atatürkçü bir milliyetçilik anlayışı ile, Türk milletini kaynaşmış ve bağdaşmış hale getirme yolundaki bilinçli çabalarından doğmuştur. Kamu hizmetlerinin ve kalkınmanın gerektirdiği külfetler ve sağladığı nimetler, sosyal adalete uygun şekilde dağıtılırsa, yurttaşlar, kalkınma çabalarına daha büyük şevkle katılırlar. Mutluluk ve refahta değil, kölelikte eşitlik sağlayan totaliter ideolojilere asla heveslenmeden, milli dayanışmanın gerekleri yerine getirilebilir. Amaç, herkesi yoksulluğa ortak etmek değil, ülkeden yoksulluğu söküp atmaktır. Yurttaşın bir karış toprağına, bir lokma ekmeğine, kafalardaki düşünceye, yüreklerdeki inanca, dudaklardaki duaya, bir çift söze, bir satır yazıya kadar her şeye merkezi "polit-büro"nun karışıp hükmedeceği bir kölelik rejimine sürüklenmeden, adil bir gelir dağılımını; kabiliyetlere yükselme imkanı veren fırsat eşitliğini; en uzak yurt köşelerinden en çaresiz yurttaşlara kadar hiçbir kesimi ihmal etmeyen sosyal adalet ve sosyal güvenlik tedbirlerini gerçekleştirmek kabildir. Bunun için, sınıf kavgasını öngören ideolojilere ihtiyaç yoktur. Atatürkçü olmak ve onun milliyetçiliği ni iyi anlamak yeterlidir.
Dünya Savaşı galiplerinin Türkleri yarı sömürge olarak yaşatma heveslerini de, Sovyetler Birliği'nin Türkleri peyk devlet yapma yolunda o zaman açığa vurulmuş isteklerini de, Atatürk'ün, milliyetçilik ilkesine dayanarak nasıl boşa çıkardığını anlatır. Yazar, Atatürkçü milliyetçiliğin, milli devleti bir amllf olarak gördüğünü, bunu Sovyetler Birliği'ne katılmanın bir aracı gibi görenlere karşı Ankara hükumetinin ve Atatürk'ün başarılı şekilde direndiklerini belirtir. Tank Z. Tunaya, "halis Türk milliyetçiliği" diye nitelendirdiği Atatürkçü milliyetçiliğin ırkçı, teokratik, enternasyonalci (komünist) unsurları reddettiğini, Lloyd George'lara da, ZinoviePlere de boyun eğmediğini vurgular. (Devrim Hareketleri İçinde Atatürk ve Atatürkçülük, Genişletilmiş ikinci baskı, İstanbul 1 98 1 , s. 58-60, s. 1 36 ve 1 42).
ATATÜRKÇÜ TÜRK MİLLİYETÇİLİGİ VATAN KAVRAMI İLE BAGLANTILIDIR VE GERÇEKÇİDİR Millet ve milliyetçilik konusu incelenirken, bir gerçek unutulmamalı dır: Her millet, kendi ülke bütünlüğünü, milli birlik ve beraberliğini en iyi koruyacak olan tanımlar hangileri ise, onları tercih eder. Fransız milletinin doğuşunda önemli yeri olan dil birliği, İsviçre'de geçerli değildir. İsviçre, ortak vatan, ortak tarih ve ortak siyasi kurumlara önem verir. Amerika, Anayasaya sadakati ve Amerikalılık ideallerine bağlılığı ön plana geçirmeğe çalışır. İsrail ise, dünyanın dört bucağından toplanmış, ırkları, renkleri, dilleri, yaşama tarzları, kültürlerinin önemli unsurları birbirinden çok farklı insanları, sadece din bağı ile birleştirerek ve İ branice öğretmeğe çalışarak bir millet oluşturma yolundadır. Türk milletini birleştiren bağlar, çok çeşitli, köklü ve güçlüdür. Ortak devlet, ortak tarih, ortak kader, ortak kültür, ortak manevi inançlar, ortak dil, geleceğe dönük ortak idealler gibi pek çok bağ yanında, her karışı birlikte savunulmuş ve savunulacak olan "bölünmez. ortak vatan" unsuru da, Türk milliyetçiliğinin dokusunda son derecede önemli bir yer tutar. Atatürkçü milliyetçilik anlayışı gerçekçidir; yakın tarihimizin acı derslerini gözden kaçırmaz; anavatanı ve Türkiye Cumhuriyeti'ni tehlikeye atacak maceracı, hayalci yollara sapmaz. Atatürk, Türk milletinin varlığının ve hayati menfaatlerinin Panislamizm, Panturanizm veya "federal imparatorluk" gibi uzak hayallere feda edilmemesi gerektiğini, daha Milli Mücadele yıllarında ısrarla vurgulamıştır. ı 59 İ zlenebilecek gerçekçi ve akılcı yolun, sınırları belli bir vatan üzerinde, milli bir Türk Devleti kurmak olduğunu anlamıştır ve anlatmıştır. Dünyanın milliyetler çağına girdiği bir dönemde, Kuzey Afrika'dan Yemen'e kadar uzanan, birçoğu Osmanlı Devleti'ne karşı yabancı devletlerle işbirliği haline girmiş, 1 6 0 kendi aralarında bile rekabet ı 59
ı Aralık 1 92 1 'de TBMM'nde yaptığı konuşma, Söylev ve Demeçler, c. I, İstanbul 1 945, s. 1 95- 1 96. ı 6 o Bu konuda bk. Liman Von Sanders, Türkiye'de Beş Yıl, (çeviren M. Şevki Yazman) İstanbul 1 968.-İ ngiliz casusu T.E. Lawrence'in "Seven Pillars of Wisdom" başlıklı hatıraları da, Arap ülkelerini İ ngiliz-Fransız emperyalizmine karşı savunan Türk ordularının
80
•
ATATÜ R K VE M İ LLİYETÇ İ Lİ K
ve çekişmeyi sürdüren bazı kavimleri zorla İ mparatorluk sınırları içinde tutmağa çalışmanın, Türk çocuklarını uzak Yemen çöllerinde kırdırıp anavatanı tehlikeye atmanın çıkar yol olmadığını, Atatürk, Milli Mücadeleden önce görmüştü. Türk Devleti'nin, gerçekte, Panislamizm veya Panturanizm yapacak güce artık sahip olmadığı bir dönemde, ciddiyetten ve gerçekçilikten uzak heveslere kapılmak, Türk milletine fayda sağlamamış, sadece düşmanlarımızın Türk Devleti'ni tarihten ve coğrafyadan silmek üzere el ele vermelerine yol açmıştı. Yukarıda, "vatan" kavramı ile "millet kavramı" arasındaki ilişkiden bahsederken, Atatürk'ün, sınırları belli, somut ve bölünmez bir "vatan" anlayışına verdiği öneme değinmiştik. Atatürk'ün milliyetçilik anlayışında somut bir "vatan"a bağlılık unsurunun büyük yer tuttuğunu, Atatürkçü düşünce sistemini inceleyen birçok bilim adamı belirtmişlerdir. ı 6 1 Milliyetçilik ilkesinin Anayasa'ya girdiği ı 94 7 yılında, bu ilkeyi TBMM kürsüsünde savunan ve açıklayan Recep Peker, Türk milliyetçiliğinin "beynelmilelci cereyanlara karşı" olduğunu belirtirken, bu milliyetçiliğin kendi vatanımıza bağlı olduğunu da açıklıyordu. ı 6 2 Millet gerçeğinin önemini inkara kalkışan enternasyonalci akımlar, milliyetçilik anlayışına aykırı, hayalci ve aldatıcı oldukları gibi, Türk milliyetçiliğinin belirli ve somut bir "vatan" kavramıyla birleşince güçlendiğini ve gerçeklik kazandığını unutmak da aldabcıdır. Atatürk, vatan konusunda, kendi el yazısıyla şunları yazmıştır:
" Türk milleti, A.rya'nın batısında ve Avrupa'nın doğusunda olmak üzere, kara ve deniz sınırları ile ayırt edilmiş, dünyaca tanınmış büyük bir yurtta yaşar... ", " Yakın ve uzak zamanlar düşünülürse, Türk'e yurtluk etmemiş bir kıtayoktur'' ... "Bugünkü Türk milleti, varlığı için bugünkü yurdundan memnundur. Çünkü Türk, derin ve şanlı geçmişini; büyük kudretli atalarının kutsal miraslarını bu yurtta da muhafaza edebileceğinden, o mirasları şimdiye kadar olduğundan çok fazla zenginleştirebileceğinden emindir." 1 6 3 1 6 1 Yukarda, not ıo, not 1 1 ve not 43"te verilen kaynaklar. Aynca bk. Ahmet Mumcu, Atatürkçülükte Tem.el İlkeler, İstanbul 1 983, ikinci baskı, s. 94 ve devamı. 1 62 T.B.M.M. Tutanağı, 5 Şubat 1 937. 1 6 3 A. Afetinan, a.g.e., s. 353-354; Atatürkçülük, Birinci Kitap, Atatürk'ün Görüş ve Direktifleri, Ankara ıg83, s. 55. Bu eserde, Atatürk'ün vatan konusundaki görüşünü
\'ATA:\' KA\' RA\1 1 İ L E BAGI.ANTI VE GERÇEKÇi Lİ K
•
Hı
Atatürk, daha ı Aralık 1 92 1 'de TBMM'nde yaptığı bir konuşmada, Panturanizm ve Panislamizm konusunda şu uyarıda bulunmuştu:
"Efendiler! .. Bu milleti bugün idam sehpası karşısında bulunduran fiil ve hareketlerin kaynağı hayaldir, hissiyattır. . . . Bizim milletimiz ve onu temsil eden hükumetimiz, tabif olarak dünya yüzünde mevcut bütün dindaşlarımızın mutlu ve refah içinde yaşamalarını isteriz. Dindaşlarımızın çeşitli çevrelerde meydana getirmiş oldukları toplumların bağımsız yaşamasını isteriz. Bundan yüksek bir zevk ve mutluluk duyarız. Bütün lsldm insanlığının, lstamiyet dünyasının refah ve mutluluğu kendi refah ve mutluluğumuz kadar kıymetlidir. Ve-bununla çok ilgiliyiz. Ve onların da aynı şekilde bizim mutluluğumuz[a ilgili olduklarına şahidiz. . . Fakat Efendiler! .. Bu toplumun büyük bir imparatorluk, maddi bir imparatorluk halinde bir noktadan sevk ve idaresini düşünmek istiyorsak, bu bir hayaldir! .. lime, mantığa,fenne muhalif bir şeydir. Efendiler, dikkat buyurunuz ve bir tarihi gerçek, bir fenni ve ilmi gerçek olarak daima hatırda tutunuz ki, bir siyasi varlığın sınırını geçemeyeceği bir kuvvet hede.fi vardır . " ı 64 .
.
Atatürk'ün Türk milliyetçiliği ile Türk vatanı arasındaki bağlantıyı unutulmaz sözlerle açıkladığı tarihi konuşmalarından biri de, Başkomutanlık Meydan Savaşı'nın ikinci yıldönümünde, 30 Ağustos 1 924'te, Dumlupınar'da yaptığı konuşmadır:
" . . . Bu kadar matemler ve feldketler geçirdikten sonra, elbette Türk öğrenmiştir ki, vatanı yeniden yapmak ve orada mesut ve hür yaşayabilmek için behemehal hakimiyetine (egemenliğine) sahip açıklayan başka sözlerine de yer verilmiştir. Atatilrk'ün vatanla ilgili düşüncelerini anlanrken, Hatay'ın kurtuluşu konusunda gösterdiği büyük duyarlılığı da doğru dqcrlendirmekte yarar vardır. Hatay, yüzyıllarca Türk Devleti'nin yönetiminde yaşamış, Türklerle meskun bir yurt köşesiydi; Misak-ı Milli sınırları içinde yer alıyordu. 1 9 1 8 Ateşkes Anlaşması sırasında Türk kuvvetlerinin elinde idi. Atatürk'ün düşüncesine göre, baştan beri Türkiye'nin aynlmaz parçası olan Hatay, ı 9 ı 8 yılının çöküntüsünden yararlanan emperyalistlerce haksız olarak işgal edilmişti. Ateşkesten sonra İskenderun'a tamamiyle haksız şekilde asker çıkarmağa kalkışan galip devletlerin bu davraşını önlemek için, komutan olarak, Atatürk büyük çaba göstermiş; İstanbul hükumetinin bu konudaki gevşek tutumuna karşı çıkmıştı. İstanbul hükumetinin teslimiyetçi davranışı yüzünden 1 9 1 8'de komutan olarak işgalden kurtaramadığı Hatay'ı, devlet adamı olarak, yirmi yıl sonra kurtaracaktı. ı 64
Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri,
c.
1, İstanbul ı 945, s. 1 93- ı 94.
Hı
•
.
\T.\ TCRK \'E � 1 1 I . i .IYET<,:ILI K
kalmak ve Cumhuriyet bayrağı altında bütün evlatlarını toplu ve dikkatli bulundurmak lazımdır. Efendiler! . . Yüzyıllardan beri inleyerek feryat eden, fakat zorbaların, aldatıcı/arın, cahillerin diktikleri engeller yüzünden yürek parçalayıcı sesini milletin kulağına ulaştıramayan zavallı vatan, bugün diyor ki, 'can kulağınızı harabolmuş, sinesinde en derin ıstırapları duymuş validenizin içten seslenişine daima açık bulunduru nuz'. Efendiler! . . Asya'da, Avrupa'da, Afrika'da hükümran olmak gücünü ve kabiliyetini göstermiş olan cetlerimız vaktinde bu sesi işitmekten menedilmemiş olsalardı, Türk toplumunun, Türk ülküsünün, Türk menfaatlerinin korunacağı ve gelişeceği anavata nımızı bugünkü harap şekliyle mi devralırdık? Efendiler! . . Artık vatan imar istiyor, zenginlik ve refah istiyor. ilim ve marifet,yüksek medeniyet, hürfikir ve hür zihniyet istiyor. Şeref, namus, bağımsızlık, gerçek varlık, vatanın bu isteklerini tam olarak ve hızlayerine getirmek için esaslı ve ciddi bir şekilde çalışmayı emreder. Efendiler! . . Yüzyıllardan beri Türkiye'yi idare edenler çok şeyler düşünmüşlerdir; fakat yalnız bir şeyi düşünmemişlerdir: Türkiye'yi. Bu düşüncesizlik yüzünden Türk vatanının, Türk milletinin uğradığı zararları ancak bir tarzda telafi edebiliriz: O da artık Türkiye'de, Türkiye'den başka bir şey düşünmemek." ı 6 5 Atatürk'ün milliyetçilik ve milli devlet konularına ne kadar gerçekçi şekilde yaklaştığını, İzmir İktisat Kongresi'ni açarken belirttiği şu görüşler de ortaya koyar: Osmanlı döneminde fethedilen yerlerde yaşayan yabancı unsurlar, dilleri, dinleri, gelenekleri olduğu gibi korunarak, birçok ayrıcalıklardan da yararlandırılmışlardır. Buna karşılık, devletin asıl kurucu unsuru, yani Türk unsuru, "uzun seferler yapmakla, fütuhat meydanlarında ölmekle, zaptolunan memleketlerin kendisini ve halkını beslemekle ve onlara bekçilik etmekle kendi kendini tahrip ediyordu. Bu itibarla millet, asıl unsur, kendi evinde, kendi yurdunda, kendi varlığını sürdürmek için gerçekten gerekli olan şeyleri elde edecek şekilde çalışmaktan tamamenyoksun bir halde bulunuyordu . . " Daha sonraki dönemlerde ise "Osmanlı ülkesiyabancıların serbest bir sömürü alanından başka birşey değildi ve Osmanlı halkı içindeki Türk milleti de tamamen esir bir duruma getirilmişti. . . O halde kesinlikle diyebiliriz ki biz milli bir devir yaşamıyorduk." ı 66 .
1 65 1 °''
Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, c. il, İkinci Baskı, Ankara 1 959, Aynı eser, s. 1 0 1 - 1 0.1 .
s.
1 80.
\"Yl'.\'.'\ K.\\' RA � I I iLE B.\GL\'.'\TI \' GE RÇEKÇiLİ K
•
83
Atatürk'ün Büyük Nutuk'taki şu açıklamaları da, milliyetçilik anlayışına egemen olan gerçekçiliğin kanıtıdır:
" . . . Biz.im kendisinde açıklık ve ırygulama imkanı gördüğümü<. siyasi ilke milli siyasettir. Dünyanın bugünkü genel şartları,yüzyılların dimağlarda ve karakterlerdeyerleştirdiği gerçekler karşısında hayalci olmak kadar büyük yanılgı olama<,. Tarihin ifadesi budur; ilmin, aklın, mantığın ifadesi böyledir. Milletimiz.in, güçlü, mutlu ve istikrarlı yaşayabilmesi için, devletin bütünüyle milli bir siyaset izlemesi, bu siyasetin iç teşkilatımıza tam olarak ıryması ve ona dayanması gerekir. Milli siyaset dediğimiz zaman kastettiğim anlam ve öz şudur: Millt sınırlarımız i;inde her }eyden önce kendi gücümüze dayanmak suretiyle varlığımızı koruyarak, millet ve memleketin gerçek saadet ve rejalıına çalıpnak. Genel olarak milleti sonu gelmez emeller peşinde yorarak zarara sokmamak... Medeni dünyadan, medeni, insanca muamele ve karplıklı dostluk bekle mektir."
167
Atatürk, ayrı kıtalarda yaşayan ayrı kavimleri, aralarındaki büyük farklara rağmen, çok geniş bir imparatorluğun çatısı altında sonuna kadar bir arada tutmanın güçlüğünü belirttikten sonra, şöyle devam ediyordu:
" ... Büyük hayaller peşinde koşan ,yapamayacağımı<. şeyleriyapar gibi görünen sahtekar insanlardan değiliz.. Efendiler, büyük ve hayalt şeyleri yapmadan yapmış gibi görünmek yüzünden bütün dünyanın düşmanlığını, garazını, kinini bu memleketin ve milletin üzerine topladık. Biz Panisldmi;:,m yapmadık. Belki 'yapıyoruz, yapacağız' dedik. Düşmanlar da 'yaptırmamak için bir an önce öldürelim' dediler. Panturani�m yapmadık. 'Yaparız, yapıyoruz' dedik, 'yapa cağız' dedik veyine 'öldürelim' dediler! . . Biz böyleyapmadığımız. ve yapamadığımı<. kavramlar üz.erinde koşarak düşmanlarımızın sayısını ve üzerimizdeki baskıları arttırmaktan ise, tabii sınıra, meşru sınıra dönelim . . . Efendiler! .. Biz. hayat ve bağımsız/ık isteyen milleti;:.. Ve yalnız. ve ancak bunun için hayatımızı esirgemeden harcarız.." ı 6 8 1 67 Nutuk, c. 11, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1 98 1 , s. 436-437 (Zeynep Korkmaz'ın bugünkü dille hazırladığı metin, Ankara 1 984, c. i l , s. 2g8-299.) 168 Aynı eser, s. 1 94- 1 96.
84
•
ATAT Ü R K VE .\;I İLLİ YETÇ I LI K
Yukarıda belirttiğimiz vatan kavramı ve gerçekçilik ilkesi, elbette milli sınırlarımız
dışında
kalan
Türklerle ilgilenmemek
anlamına gelmez.
"Atatürkçülük" adı altında, üç cilt halinde yayımlanan değerli eserde de belirtildiği gibi, Türk milliyetçisi, dünyada yaşayan bütün Türkleri sever. Onlarla olan doğal ilişkileri kabul eder; onları kardeş sayar; onların uygar, özgür, mutlu olmalarını, gelişmelerini diler. Onların kültürel değerlerini, milli
benliklerini
korumalarını
ister.
Haklı
davalarıyla
şartların
ve
imkanların elverdiği ölçüde ilgilenir. Ama, kendisine sryasf alan olarak, Türk vatanını benimser;
gerçekçi ve akılcı davranarak, anavatanı tehlikeye
atacak, Türklüğe hiçbir fayda 3ağlamayıp sadece zarar getirecek, maceracı ütopyalardan uzak durur. ı 6 9 Türk vatanı kumara, hayale ve maceraya feda edilmemelidir. Her dönemde
ve
her
şart
altında,
nelerin
yapılabileceği
ve
nelerin
yapılamayacağı iyice değerlendirilmelidir.
Atatürk, ı 930 yılında, bu konuya değinmiş ve Türkiye dışındaki Türklerin kültür sorunları ile ilgilendiğimizi, "büyük Türk tarihine, Türk dilinin
kaynaklarına,
verdiğimizi",
en
zengin
uzaktaki
lehçelerine,
Türklerin
eski
dil
etmediğimizi söylemiştir. Aynı konuşmasında
ve
Türk
eserlerine
kültürlerini
bile
önem ihmal
Atatürk şöyle diyor:
"Millryet davası şuursuz ve ölçüsüz bir dava şeklinde düşünülmemeli ve savunu/mamalıdır. Millryet davası . . . şuurlu bir ideal meselesidir. Şuurlu ideal demek, müsbet ilimlere, ilmi usullere dayandırılmış bir hedef ve amaç demektir. . . Hareketlerin imkan sınırlan ve öncelikleri mutlaka hesaba katılmalıdır." 1 7 0 ı g ı 8 çöküntüsüne kadar, Türk milliyetçileri, Osmanlı İmparatorluğu' nun parçalanmasını elbette içlerine kolay kolay sindiremiyorlardı. Hiç kimse, ağır suçlamalara uğramadan, Osmanlı ülkesinin küçülmesine yol açabilecek görüşleri ileri süremezdi. Bu sebeple, gerçekçi ve anavatana dönük bir milliyetçilik anlayışını savunmak, o dön�mde, bir hayli zordu. O akılcı ve anavatancı bir milliyetçilik anlayışı ile kamuoyunun önüne çıkamayan aydınları bir ölçüde mazur görmek gerekir. günün şartlarında,
Ziya Gökalp bile, ancak İmparatorluk dağıldıktan sonra, Milli Mücadele 1 69
s. 28.
Atatürkçülük, 3 cilt, Atatürkçü Düşünce Sistemi, Gnkur. Basımevi, Ankara 1983,
1 70 Aynı eser, s. 28-29. Atatürkçü Türk milliyetçiliğinin gerçekçi karakteri hakkında, Hamza Eroğlu, Atatürkçülük, Ankara 1 98 1 , s. 84.
VATAN KAVRA:\1 1 İLE BACLANTJ VE GERÇEKÇİLi K yıllarında ve sonrasında, savunabilmiş tir. 1 7 1
"Türkiyeci"
bir
milliyetçiliği
•
85
açıkça
Türk Milliyetçiliği konusunda çok değerli eserler vermiş olan Profesör
Remzi Oğuz Arık'a göre, Meşrutiyet döneminde Türk milliyetçiliği, tam belirgin hale gelememişti. Çünkü, "lslam Birliği" veya " Osmanlıcılık" gibi akımların etkisinden kurtulamayan, tereddüt ve çelişkilerle dolu, daha çok kitap ve dergi sayfalarında kalan Meşrutiyet milliyetçiliğinin ağırlık
"Anavatan, bütün halkıyla birlikte sömürge muamelesi görmekte" idi. İmparatorluk veya uzak hayaller uğruna kumara basılan hep anavatandı. Türk milliyetçiliği gerçek karakterine Atatürk önderliğindeki Bağımsızlık Savaşı ile kavuştu. Prof. Remzi Oğuz Arık, merkezi, anavatan dışındaydı.
varılan bu son aşamayı şöyle özetler:
"Artık vatan Türk vatanı, devlet Türk devleti, millet Türk milletidir. Bu basit gibi görünen gerçekleri içimizde duymak, dilimizle söylemek için dokuzyüz yıl beklediğimizi düşününüz: O zaman hu basit gerçeklerin ne kadar büyük nimetler olduğunu anlarsınız." İ nsanlığın temiz ve büyük bir gerçeği olan Türk kü tlelerinin tarihini, kültürünü benimsediğimizi, fakat "siyasi hareketlerimizin çerçevesi olarak
Türkiye'yi kabul" etmemiz gerektiğini belirten Remzi Oğuz Arık: "Bütün
2 emeklerin döküleceği yer burasıdır" diyor. 1 7
Gözden uzak tutulmaması gereken hakikat şudur: Tarihi ve coğrafi gerçeklere dayanan belirli ve somut bir vatan fikri, Türk milliyetçiliğini güçlendirmiştir.
1 7 1 Remzi Oğuz Arık, "Ziya Gökalp'ın Türkçülüğüne Dair" (Meseleler, İstanbul ı 974, s. ı 33). 1 12 Remzi Oğuz Arık, "Milliyetçiliğimizin Merhaleleri" adlı makale, (Coğrafyadan Vatana, ikinci baskı, İstanbul 1 967, s. 63-64) . "Tarihim.izin Öğrettikleri" b�lıklı makalesinde de, Remzi Oğuz Arık, "Osmanlı lmparatorluğu'nu ilk kuranların �anık karakterleri ile yekpareliğini kazanan ve metropol payesini yitirmryen Anadolu'nun, sonraki nesiller elinde sömürgenin uğrayacağı ihmale, kayıtsızlığa, hatta daha beter zulme uğraması"nı Osmanlı Devleti'nin gerileme sebepleri arasında sayar (aynı eser, s. 36) . "Milliyetçiliğimiz" başlıklı makalesinde ise, değerli düşünür şöyle diyor: " Tarihf akııımızın gelip döküldüğü bu anavatan, bizim milliJıetçiliğimizin fıaı realitelerinden ve asıl hed�(lerinden biridir. Baıkasının vatanında gözümüzyoktur;fakat bu topraktan da
(s. 52). R.O. Arık'a göre: ("Vatanlara Dair" b�lıklı makale, aynı eser, s. 20) . "MilliJıetfikrinin esası vatanla, vatanın doğJJJuyla baılar" (aynı eser, s. ı 4). Hilmi Ziya Ülken de aynı temel görüşü savunur (a.g.e., s. 1 64 ve 335). bir zerresinijeda edemryiz, kumara basar gibi sergüzqtlerde harcayamayız" " Yoluna can verilebilecek toprak: lıte vatan budur"
8(i
•
ATATÜRK VE �1 1 LL IYETÇİ I.İK Prof. D r .
Mehmet Kaplan: "hakiki milliyetçi realisttir" dedikten
sonra şu görüşleri savunuyor:
" ... Müspet bir milliyetçilik anlayııının coğrafyayı temel yapması . . . gayet tabiidir. Milli enerjinin en küçük zerresi dahi bu topraklann işlenmesine harcanmalıdır. Bu topraklar kelimenin hakiki manası ile milletimiz.in vücudunu teıkil eder. Ruh vücudun üz.erine dayanır. Türkiye'yi esas olarak kabul etmeyen ütopik anlayış vücudunu hakir gören Hint fakirleri gibi zayıf kalmağa . . . mahkumdur. Osmanlı lmparatorluğu' nun en büyük hatası anavatanı ihmal ederek milli kuvvetleri yabancı ülkelerde heba etmesi olmuıtur. Gö;:.leri veya merkezi Türkiye dışında olan her ideoloji Anadolu'yu tekrar harcamak ister. Bundan dolayı,yeni milliyetçilik anlayışı, bu nevi ideolojileri, hayalleri, ne kadar parlak olursa olsun, kendisine aykırı buluyor." 1 7 3 Falih Rıfkı Atay, " Atatürk umutsuzluğuyendiği gibi, hayalciliği deyenmiıti" Atatürk'ün teslimiyetçiliği reddeden mücadeleci karakteri yanında Bernard Lewis ' in deyimiyle "kahramanlarda görülmesine alışık olmadığımı;:." 1 7 5 gerçekçiliğini de çok güzel anlatır.
diyor. 1 7 4 Bu sözler,
Tekrar
edelim
ki,
gerçekçilik,
Türkiye
sınırları
dışında
kalan
Türklerle, bilim ve kültür alanında, ilgilenmemek değildir; ilginin şeklini, ölçüsünü, us!Up ve zamanını belirlerken, maceracılıktan, ütopyacılıktan uzak durmaktır; şartlan doğru değerlendirmektir; bugünkü vatanımızın güvenliğini tehlikeye atacak ve milletimize zarar verecek tutum ve davranışlardan kaçınmaktır.
1 7 3 Mehmet Kaplan, "Milliyetçiliğe Dair" ve "Yeni Türk Milliyetçiliği" b�lıklı yazılan (Nesillerin Ruhu, İstanbul 1 978, 4. baskı, s. 38-40). Atatürkçü milliyetçilik anlayışında "sınırlan belli bir vatan" fikrinin önemi Anayasa görüşmelerinde de belirtilmiştir. (Danışma Meclisi Tutanak Dergisi, 1 7 Ağustos 1 982 tarihli 1 28'inci Birleşim, U ıkan Kocatürk'ün konuşması, s. 647 ve Hamza Eroğlu'nun konuşması, s. 648). ı 74 Falih R . Atay, Kurtuluş, İstanbul 1 98 1 , s. 5 1 . ı " Bernard Lewis, a.g.e., s . 286; Atatürk'ün gerçekçiliği hakkında ayrıca bk. Turhan Feyzioğlu, "Atatürk Yolu: Akılcı, Bilimci, Gerçekçi Yol" (Atatürk Yolu adlı ortak eser, İstanbul ı 98 1 , s. 58) .
ATATÜRKÇÜ TÜRK MİLLİYETÇİLİGİ DEMOKRASİYE YÖNELİKTİR; MİLLET EGEMENLİGİ İLKESİYLE BAGLANTILIDIR M illi Mücadele' nin temelinde, Türk milliyetçiliği ile birlikte, egemenliğin bir şahsa, padişaha değil, millete ait olduğu ilkesi de yer almıştır. Atatürkçü düşünce sisteminde, bu iki ilke birbirinden ayrılamaz. 1 92 1 Anayasası'ndan başlayarak, Ankara'da kurulan yeni Türk Devleti' ni n bütün Anayasalarında milletin egemenliği esastır.
Fransız İhtilali' nin, milliyetçilikle birlikte demokratik inançların da yaygınlaşmasına yol açtığına yukarıda değinmiştik. Milliyetçilik ile insan hak ve hürriyetlerine saygılı demokratik rejimin, tarih sahnesine, birlikte doğmaları bir rastlantı değildir. Atatürk'ün Samsun'a ayak bastıktan hemen sonra İ stanbul'a gönderdiği 22 Mayıs 1 9 1 9 tarihli raporda, milletin "hakimiyet esasını" ve " Türklük duygusunu" amaçladığını bir arada ve aynı cümle içinde belirtmiş olması da raslantı değildir. 1 7 6 Atatürk Sivas'a ayak basar basmaz orada kurduğu gazeteye "frade-i Milliye ( Milli İ rade) adını verir. Ankara'ya ulaşınca bir gazete daha kurar. Adı "Hakimiyet-i Milliye" ( M illi Egemenlik) dir. Atatürk'ün kurduğu gazetelere verdiği bu adlar da, hiç şüphesiz rastlantı değildir. 1 7 7 Milli Mücadele'yi güçlü ve meşru bir temele, "milli egemenlik" temeline oturtmak, Atatürk'ün büyük başarısı olmuştur. Halife-Sultan, işgal altındaki bir şehirde, adeta yabancıların esiri idi. Millet adına konuşabilecek durumda değildi. Tek çare, milletin kendi kaderini eline almasıydı. Daha ilk kongrelerde "Kuvay-ı mil/iyeyi amil ve irade-i mil/iyeyi hakim kılmak" kararı ı 7 6 Yukarda 38 sayılı nota bakınız. ı 77 Yücel Özkaya'nın Türk İstiklal Savaşı ve Cumhuriyet Tarihi adlı eserinde, Kurtuluş Savaşı sırasında yayımlanan gazete ve dergilerin tam bir listesi yer almıştır (Ankara 1 98 1 , s. 1 64- 1 68). Bu yayınların adlarında "millet" ve "milli" sözcüklerine sıkça rastlanır. Örnek olarak, Eskişehir'de yayımlanan Millet, Kayseri'de yayımlanan Misak-ı Milli, Elazığ'da yayımlanan Satvet-i Milliye, Kahraman Maraş'ta yayımlanan Ami.1-i Milliye gazetelerini sayabiliriz.
88
•
ATATÜRK VE :-.1 1 LL 1Y ETÇ1 L1 K
alınmıştı. Saltanat 1 giyecekti. 7 8
tacından
artık
bir şey
beklenemezdi.
Millet
taç
Atatürk askeri alandaki dehasına eş bir siyasi deha ile TBMM'ni kurup,
milletin
şahlanışına
demokratik
bir
kurumun
meşruluk
ve
hukukiliğini kazandırmıştır. TBMM'nin kuruluşu, Milli Mücadele'yi, içte olduğu gibi dışta da güçlendirmiştir. Bağımsızlık Savaşı, milli egemenlik ilkesinden güç alınarak, her konuda hesap soran, kıyasıya eleştiren, milletin haklarına titizlikle sahip çıkan bir Meclis'le kazanılmıştır. Büyük bir savaşın, millet adına, bir parlamento tarafından yönetilip yürütülmesi, dünya tarihi açısından da üzerinde durulmağa değer bir olaydır.
Atatürk
döneminde,
halkçılık
ilkesinin
millet
ı 79
egemenliği
ve
demokratik rejim fikrini içerdiği ısrarla belirtilmiştir. Türkiye Cumhuriye ti'nin kurucusu, sağlı, sollu totaliter dikta ideolojilerinin hepsine daima karşı çıkmıştır.
Atatürk, Stalin'le, Hitler'le, Mussolini ile çağdaştı. Yukarda,
marksçı-leninci sınıf diktası görüşünü nasıl kökünden reddettiğini gördük.
Bitler ve Mussolini'nin temsil ettikleri demokrasi düşmanı, millet totaliter devlet anlayışlarını da, Atatürk
egemenliği ile bağdaşmaz,
temelinden yanlış bulmuş ve reddetmiştir. Atatürk'ün bayrak yaptığı Türk milliyetçiliği, faşist ve nasyonal sosyalistlerin demokratik rejimi reddeden milliyetçilik anlayışından farklıdır.
Atatürk, milletin bir koyun sürüsü ve kendisinin bir çoban olduğunu söyleyen
1 8 0 son Osmanlı padişahının aksine:
"Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Olaylar ve tarihi tecrübelerimiz, milleti koyun sürüsü gibi gören idare tarz/arının ülkemizde uygulanamayacağını göstermiştir." 1 8 1 1 7 8 ismet Giritli, "Kemalizm Milli HA.kimiyet ve Cumhuriyet Demektir" başlıklı inceleme (Atatürk Yolu adlı ortak eser, İstanbul 1 98 1 , s. ı o9- 1 28); Tarık Z. Tunaya, a.g.e., özellikle s. 76-78; Takeshi Hayeshi, "The Modernization of Japan and Turk.ey" başlıklı inceleme (A. Kazancıgil-E. Ôzbudun, a.g.e., s. 228) . 1 9 7 İnönü bu konuda şöyle diyor: " Milli Mücadele'nin askeTi safhada idaresi kadar siyasf idaresi de nd<.ikti. Hatta dalıa n4<,ikti denilebilir. Atatürk siyast safhanın idaresinde de aynı derecede maharetli, daha maharetli olmuştur. Mesela, benim kanaatımca, MilU Mücadele'nin, bir Millei Meclisi kurularak onunla beTaberyürÜtülmes� son dmce giif ,Jakat harikuldde isabetli bir karar olmuştur. . . AskeTi sahada, idar( sahada, if ve dıı siyaset sahasında bu, harikuldde bir buluştur. Emsali de hemen hemenyok gibidir." (Abdi ipekçi, İnönü Atatürk'ü Anlatıyor, İstanbul 1 98 1 , s. 35-36) . Mehmet Kaplan da, Türk milliyetçiliğinin milli irade ve demokrasi ile bağlantısına dikkati çekerek, bu milliyetçilik anlayışının faşizm ve nazizmle hiçbir ilgisi olmadığını belirtmiştir. (a.g.e., s. 97) . 1 80 R eşat Kaynar, "Atatürkçülük Nedir" başlıklı makale, Atatürkçülük, il. Kitap, Genelkurmay Basımevi, Ankara 1 983, s. 25-26. 181 Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, c. i l , Ankara 1 959, s. 58.
M l LLIYETÇl Ll K, �1 1 LLET EGEMENL1Ct VE DEMOKRASİ
•
89
TBMM'nin ı 92 ı 'de kabul ettiği ilk Anayasa, birinci maddenin ilk cümlesinde egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğunu ilan ediyordu . B u ilke, daha sonra kabul edilen bütün Cumhuriyet Anayasalarının 1 8 2 "Millet egemenliği" Milli Mücadele'ye değişmeyen temel ilkesi olmuştur. ruh ve güç veren bir ilke olduğu gibi, Atatürkçülüğün de temel ilkelerinden biridir. 1 8 3
Atatürk, Türk gençliğine okutulacak " Medeni Bilgiler'' ders kitabı için yazdığı
sayfalarda
demokrasiye
aykırı
çeşitli
akımları
demokratik rejimin üstünlük ve özelliklerini anlatmıştır.
eleştirerek, Bu sayfalar
okununca, Atatürk'ün bolşevizmi, ihtilalci siyasi sendikalizmi, faşizmi, 1 korporatist dikta yönetimini bilinçli şekilde reddettiği görülür. 8 4 Bu yazının başında, milliyetçilik ilkesinin öteki
Atatürk ilkelerinden Atatürk, "Medeni Bilgiler'' kitabında halkçılık ilkesini "demokrasi prensibi" ile eş anlamlı olarak kullanmıştır. Atatürk'e göre: "Demokrasi fikri daima yükselen bir denizi andırmaktadır''. Bu ıas fikir, "karşı konulamaz bir kuuuet ue cereyan" halini almıştır.
ayrılamayacağını
belirtmiştik.
Atatürk'ün savunduğu milliyetçi, fakat demokrasiye bağlı düşünce totaliter ve diktacı milliyetçilik akımlarından ne kadar farklı olduğunu, yabancı bilim sisteminin o sırada bazı Avrupa ülkelerinde egemen olan
adamları da görmüşlerdir. Bunlardan tanınmış Fransız siyaset bilimi ve anayasa hukuku profesörü Maurice Duverger, Türkiye'de, daha Atatürk döneminde çok partili rejime geçiş denemeleri yapıldığını; bir süre için tek parti sistemi uygulanmış olsa bile, demokratik ideolojiye daima bağlı kalındığını; savunulan demokrasinin sadece adı demokrasi olan bir sistem değil, gerçek anlamda siyasi demokrasi olduğunu;
Hitler Almanya'sında
ı 8 2 19114 Anayasası: "Hdkimiyet bildkaydÜjart milletindir." 1961 Anayasası: "Egemenlik kayıtsız şartsız Türk milletinindir." ıg8ız Anayasası: "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir." ı 8 3 Daha geniş bir tahlil için bk. T. Feyzioğlu, "Türk Milli Mücadelesinin ve Atatürkçülüğün Temel b.kelerinden Biri Olarak Millet Egemenliği", Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, c. 1, sayı 3, s. 74 1 -79 1 ; Hamza Eroğlu, "Milli Egemenlik İlkesi ve Anayasalarımız", aynı dergi, C 1, sayı ı , s. 1 37- 1 63; Ahmet M umcu, Atatürk'e Göre Milli Egemenlik, Ankara ı g86 (TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Yayını ) . 1 84 Medeni Bilgiler ve M . Kemal Atatürk'ün E l Yazıları, Ankara 1 969, s . 420 ve devamı. ı 8 5 Aynı eser, s. 2 7-30, s. 390-399, s. 404; Aynca bk. Ergun Ôzbudun, "Atatürk ve Devlet Hayatı" (Atatürk b.keleri ve İnkılap Tarihi, Il, Atatürkçülük adlı ortak eser, Ankara ı 986, s. 5 7 ) . Değerli bilim adamı, bu eserde, halkçılık ilkesinin "siyasi demokrasi", "kanun önünde kimseye ayrıcalık tanımama" ve "sınıf mücadelesini reddederek sosyal dayanışml!)'a önem verme" anlamlarına gelen çeşitli yönlerini belgelere dayalı olarak tahlil etmiştir.
90
•
veya
ATATÜR K \'E :\! I LL1 Y ETÇİ Lİ K
Mussolini İ talya'sında bir muhalefet partisi kurdurularak çok partili
rejim denemesi yapılmasının düşünülmesine bile imkan bulun madığını belirtir. Türkiye'deki tek parti dönemi, demokrasiye doğru bir geçiş dönemidir; demokrasiyi temelinden ve ilke olarak reddeden bir totaliter anlayışın yansıması değildir; özde ve amaçta bu totaliter anlayıştan ı ayrılır. 8 6
Atatürk dönemi
boyunca,
totaliter
demokratik rejim, sistematik şekilde,
ülkelerde
görüldüğü
gibi,
"kokmuş, çürümüş bir rejim" olarak
kötülenmemiştir; amacın tam ve gerçek bir demokrasiye ulaşmak olduğu durmaksızın tekrarlanmış; okul kitaplarında bile bu amaç yer almıştır. ı 8 7 Faşist ülkelerde iddia edildiği gibi, iktidarın adeta ilahi bir misyonla bir şahsa
verilmiş
olduğu
ileri
sürülmemiş;
komünist
ülkelerdeki
gibi,
proleteryanın ileri ucunu teşkil ettiği iddia edilen bir iktidar partisinin diktatörlük
kurması,
resmi
dogmanın
kaçınılmaz
gereği
olarak
savunulmamıştır.
Atatürk'ün gerçekleştirdiği Türk İ nkılabı, "iktidarı bir oligarşiye, bir partili kadrosuna devretme" hareketi değildir; bu inkılap, iktidarı bütiin millete devretme hareketidir. 1 88 Ü lke şartları ve genel eğitim düzeyi elverdiği
anda, iki dereceli seçimden tek dereceli seçime, tek partiden çok partili rejime geçilmesi amaçlanmıştır. Siyasi iktidarın meşru kaynağının millet olduğu ısrarla vurgulanmış;
"Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" ilkesinin
gönüllere ve kafalara yerleşmesi yolunda çaba gösterilmiştir.
Atatürk, "Millet egemenliği öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar yanar, mahvolur. Milletlerin esareti üzerine kurulmuş müesseseler her tarafta yıkılmağa mahkumdurlar" 1 8 9 , diyen önderdir. Onun milliyetçiliği milletini köleliğe sürükleyen değil, özgürlüğe ve demokrasiye kavuşturan bir milliyetçilikti.
1 8 6 Maurice Duverger, Siyasi Partiler, Ankara 1 974, s. 359-36 1 ; Droit Constitutionnel et lnstitutions Politiques, Paris 1 955, s. 388-390.-Totaliter milliyetçilik anlayışı ile ilgili pek çok kaynak vardır. Örnek olarak Hannah Arendt, Totalitarianism, 1 968; Paul Hayes, Fascism, London, 1 973 sayılabilir. Juan J . Linz'den Ergun Ôzbudun'un çevirdiği Totaliter ve Otoriter Rejimler (Siyasi İlimler Türk Derneği Yayını, Ankara 1 984) adlı eserin sonunda geniş �ir bibliyografya vardır. 1 8 7 Turhan Feyzioğlu, Les Partis Politiques en Turquie, du Parti Unique a la Democratie, Revue Française de Science Politique'den ayrı bası, Paris 1 954. 1 8 8 Suat İ lhan, "Türk Kurtuluş Hareketinin Safhaları'', Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, c. 1, sayı 2, s. 32 ı . 1 8 9 30 Ağustos 1 924, Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, c . i l , ikinci baskı, Ankara 1 959, s. 1 79 ·
�I İ LLI YETÇ I L I K , �1 İ LLET EGE.M E�LI C I VE DE'.\10KRASt
•
91
Kendisine diktatör olup olmadığını soranlara: "Diktatör olsaydım, bu soruyu soramazdınız" demiş; ayni soruyu yönelten bir yabancı gazeteciye: "Ben diktatör değilim . . . Ben, kalpleri kırarak değil, kalpleri kazanarak yönetmek isterim" cevabını vermiştir. 1 9 0 Amerikalı yazar D.E. Webster' in ı 939'da yayımlanan " The
Turkey ofAtatürk" adlı eserinde verdiği hüküm de şudur: "Tanınmış çağdaşlarından bazıları ne kadar korku uyandırmışlarsa, O da o kadar saygı uyandırdı." İ talyan milleti, Mussolini'yi baş aşağı bir sokak fenerine asarak lanetledi. Alman milleti, bir sığınakta intihar ederek cesedini yakınlarına yaktıran
Hitler'in rejiminden duyduğu utanç ve öfkeyi, lanetleme anıtları Stalin'in on milyona yakın
dikerek sergiledi. Sağlığında putlaştırılan
masum insanın kanına girdiği, ölümünden sonra, ülkesinin yöneticileri tarafından açıklandı; heykelleri meydanlardan, adı sokaklardan silindi. Buna
karşılık,
çağdaş,
medeni,
demokratik
milliyetçiliğin
temsilcisi
Atatürk, bütün bir milletin göz yaşları ile ebedi aleme uğurlanırken, yalnız her kuşaktan Türkler değil, bütün dünya milletleri onu saygıyla ve sevgiyle anıyorlardı. Bu sevgi ve saygı, yıllar geçtikçe daha da derinleşmektedir. Uzaktan bakınca heybeti daha iyi görülen yüce dağlar gibi, ölümünün üzerinden
yıllar
anlaşılmaktadır. ı 9 1
geçtikçe
Atatürk'ün
büyüklüğü
de
daha
ıyı
ı 9o Gladys Baker'e demeç, 22 Haziran 1 935, Söylev ve Demeçler, c. 1 1 1 , Ankara 1 954, s. 98. Bk. ayrıca, Ercümend Kuran, a.g.e., s. 22 - 25 , 3 5 -3 9, 79 · ı 9 ı Bütün dünyadaki ilim, fikir, sanat ve devlet adamlarının Atatürk'le ilgili değerlendirmeleri, tam bir inceleme konusu yapılarak, ciltler halinde yayımlanmağa değer. Atatürk'ün doğumunun ı oo'üncü yıldönümü münasebetiyle UNESCO'nun aldığı önemli karar, Birleşmiş .Milletler Genel Sekreteri'nin konuşması, birçok dünya şehirlerinin Atatürk günleri ilan etmeleri, bazı devletlerin Atatürk'ü anma pulları bastırmaları, pek çok ülkede düzenlenen konferans ve seminerler, büyük önderin değerinin yıllar geçtikçe daha iyi anlaşıldığını gösteriyor.
ATATÜRKÇÜ MİLLİYETÇİLİK SALDIRGAN DEGİL, BARIŞÇI VE İNSANCILDIR Milliyetçiliğin bir temel ilke olarak Anayasa'ya girmesini savunurken,
Atatürk'ün İçişleri Bakanı Şükrü Kaya şöyle diyordu:
"Millfci olmak bizim zaruri şiarımızdır. Fakat bizim millici şiarımız dar ve inhisarcı (tekelci) değildir. Bizim milliciliğimiz, medeni insanlık içinde, onun esaslı bir unsuru olarak, insanlığın yücelip yükselmesine ve bütün dünyayı mutluluk ve refah içinde yaşatmaya yönelmiş bir millfciliktir." ı 9 2 Bu sözler, genç Türkiye Cumhuriyeti'nin, o yıllarda barışı tehdit etmekte olan nazizm ve faşizmden çok farklı bir dünya görüşünü ve medeni bir milliyetçilik anlayışını benimsediğini gösteriyordu .
Atatürk, milliyetçiliği reddeden teori v e görüşlere karşı idi. Fakat, bütün
başka milletleri hor gören,
aşağılayan,
saldırgan,
savaşçı
bir
milliyetçiliği de benimsememişti.
Atatürk, her ülkenin yöneticilerinin asıl sorumluluklarının elbette, kendi milletlerine karşı olduğunu belirtmiş; Türk milletinin şerefi, hakları, yararları söz konusu olduğunda, bunların tam bir dikkat ve titizlikle korunmasını görevlerin en kutsalı saymıştır. Ancak, engin milliyetçiliğinin özünden ve amacından hiçbir şekilde uzaklaşmaksızın, şu gerçeği de gözden kaçırmamıştır: Hiçbir millet bu dünyada tek başına yaşamamaktadır. Görmüştür ki, "dünyada ve dünya milletleri arasında huzur, anlaşma ve iyi geçim olmazsa, bir millet kendisi için ne yaparsa yapsın, huzurdan yoksun ı kalır." 93 Hemen belirtelim ki, düşman güçlere boyun eğmeye hazır, teslimiyetçi, dünya
gerçeklerinden
habersiz,
hayalci
"pasifist"
lerin
tutumu
ile
Atatürk'ün barışçılığı arasında derin bir uçurum vardır. Ne yazık ki, 1 9 2 TBMM Tutanağı, 5 Şubat 1 937, s. 60. Mehmet Kaplan: "Biz asla başka milletlere tahakküm etmek gayesini taşımayan bir milliyetçilik fikri güdüyoruz." (a.g.e., s. 97); "İnsanlığı ancak milliyetçilik kurtarabilir. Fakat mütecaviz milliyetçilik değil, kendi varlığı kadar başkalarınınkine de hürmet eden bir milliyetçilik..." diyor. (a.g.e., s. ı o ı ) . 1 93 Atatürkçülük, 3 . Kitap, Atatürkçü Düşünce Sistemi, Ankara ı 983, s . 35.
BAR IŞÇI VE i NSANCIL TUTU M
•
93
çağımızda da, hala, milletlerarası ilişkilerde, kuvvetli olan hakkı ve haklıyı ezebilmektedir. Bu gerçeği görmezlikten gelmek mümkün değildir. Hakkın ve haklının ezilmeyeceği bir milletlerarası hukuk düzeninin kurulmasını istemek ve bu yolda içtenlikle çaba göstermek başka şey, kendi arzularını gerçek sanan, var olmayanı varmış farzeden ü topyacılık başka şeydir.
Atatürk, bir milletin barış içinde yaşayabilmek için kendini savunacak güce ve iradeye sahip olması gerektiğini çok açık şekilde anlatmıştır:
"Bugün vardığımız barışın ebedi barış olacağına inanmak safdillik olur. Bu o kadar önemli bir gerçektir ki, ondan bir an bile gaflet, milletin hayatını tehlikeye sokar. Şüphesiz, hukukumuza, şeref ve haysiyetimize saygı gösteri/dikçe, mukabil saygıda asla kusur etmeyeceğiz. Fakat, ne çare ki, zayıf olanların hukukuna saygının noksan olduğunu veya hiç saygı gösterilmediğini çok acı tecrübelerle öğrendik. Onun için her türlü ihtimallerin gerektireceği hazırlıkları yapmakta asla gecikmeyeceğiz. " 1 94 Aynı konuda,
Atatürk'ü n şu sözleri de hatırda tutulmalıdır:
"Hiçbir millet ve memlekete karşı tecavüz fikri beslemeyiz. Fakat varlığımızı ve bağım.nzlığımızı korumak için, bir de milletimizin iç rahatlığı ve gönül huzuru ile çalışarak refahlı ve mutlu olmasını sağlamak için her vakit memleket ve milletimizi korumağa gücü yeten bir orduya sahip olmak da ülkümüzdür." 1 9 5 Atatürk, pek çok savaş felaketi geçirmiş olan Türkiye'nin barış ihtiyacının büyük olduğunu belirtirken, barışın ancak güçlü olmakla korunabileceğine; tarafsızlıkları bütün dünyaca kabul edilmiş ülkelerin bile ordularına ve savunmalarına büyük önem verdiklerine dikkati çekmekten ı geri kalmamıştır. 9 6 Ancak Atatürk, savaşın facialarını herkesten iyi biliyordu:
"Ben harpçi olamam. Çünkü harbin acıklı hallerini herkesten ryı bilirim." 1 9 7 1 94 Nakleden Mehmet Gönlübol, "Atatürk'ün Dış Politikası: Amaçlar ve b..keler" başlıklı inceleme (T. Feyzioğlu, M. Aysan, H. Eroğlu ve 1 . Giriıli ile birlikte yazdığı "Atatürk Yolu" adlı ortak eser, İstanbul 1 98 1 , s. 276) . 1 9 5 Utkan Kocatürk, a.g.e., s. 3 1 ı . 1 9 6 lzmir'de, 22 Şubat 1 92fte ordu mensuplarına hitabı, Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, c. i l , i kinci baskı, Ankara 1 959, s. 1 70- 1 7 1 . 1 9 7 Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Atatürk, Ankara 1 980, s . ı ı o.
94-
•
ATATÜ RK VE :\ 1 1 1.LIYETÇ I L I K
"Harp zaruri ve hayati olmalı... Öldüreceğiz diyenlere karşı, ölmeyeceğiz diye harbe girebiliriz. Lakin, millet hayatı tehlikeye uğramadıkça, harp bir cinayettir." 1 98 Büyük Zafer' den ve istilacı düşmanların yurdumuzdan kovulmasından az sonra,
Atatürk, sağduyunun ve aklın ifadesi olan şu sözlerle Anadolu
halkına sesleniyordu:
"Bundan sonra pek mühim zaferlere kavuşacağı;:.. Fakat bu zaferler süngü zaferleri değil, iktisat ve ilim zaferleri olacaktır. Ordumuzun şimdiye kadar elde ettiği zaferler memleketimizi gerçek kurtuluşa kavuşturmuş sayılama;:.. Bu zaferler ancak gelecekteki zaferimiz için kıymetli bir zemin hazırlamıştır. Askeri mu;:.afferiyetimi;:.le mağrur olmayalım. reni ilim ve iktisat zaferlerine hazırlanalım." ı 9 9 Atatürk'e göre, "insanları mutlu edeceğim diye onları birbirine boğazlatmak insani olmayan ve son derece üzücü olan bir sistemdir."
200
Atatürk, milliyetçi olmayı, diğer bütün milletlere düşman olmak şeklinde anlayan dar bir görüşün sahibi değildi:
" . . . Biz öyle milliyetçileri;:. ki, bizimle işbirliğiyapan bütün milletlere saygı duyar ve riayet ederiz." ". .. Türk milleti insanlık aleminin samimi bir ailesidir." 2 0 1 Henüz Birleşmiş Milletler'in, UNESCO'nun, UNCTAD'ın v e benzeri kuruluşların ortada olmadığı; gelişme halindeki ülkelerin kalkınmasının dünya ülkelerinin tümü için taşıdığı önemin bilinmediği; Kuzey-Güney diyalogundan bahsedilmediği; evren içinde küçük bir zerreden ibaret olan dünyamızdaki bütün
insanların çeşitli yönlerden kader birliği içinde
bulunduklarının yeterince anlaşılmadığı; Avrupa'da "üstün ırk" şovenizmi nin kol gezdiği ve sömürgeciliğin dünyanın yarısına egemen olduğu bir
ı 9 8 ı 6 :\fart ı 923'ıe Adana'da yaptığı konuşmadan, Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, c. i l , ikinci baskı, Ankara 1 959, s. 1 24. ı 99 Alaşehir konuşması, 25 Ocak 1 923, aynı eser, s. 7 1 .
200 Balkan Konferansı üyelerinin Ankara'da, TBMM binasında yaptıkları toplantıdaki konuşması, 25 Ekim ı 93 1 , aynı eser, s. 273. 20ı Gürbüz D. Tüfekçi, a.g.e., Ankara 1 98 1 , s. 55. Remzi Oğuz Arık da, bu konuda şöyle diyor: "Biz kimseden, kimsenin milletinden, yurdundan nefret etmiyoruz. Sadece, kendi yurdumuzu, kendi milletimizi sevmekle işe başlıyoruz . . . Nefretimiz ancak, her şeyden üstün tuttuğumuzu sevmeyeni, tehlikeye düşüreni vuracaktır. Ve bu, bizim milliyetçiliğimizin belki en keskin vasfıdır.", (a.g.e., s. 53) . Ayni yolda, E. Kuran, a.g.e., s. 7 1 .
H.\R I Ş<,:I n: l:\'S:\ :'\ C: I I . TL'TL \ I
dönemde,
•
'l:i
Atatürk, büyük bir ileri görüşlülük ve seziş gücü ile şunları
söylüyordu:
"insanları mutlu etmenin tek yolu, onları birbirine yakla;tırarak, onları birbirine sevdirmektir." 202 "Şuna da inanıyorum ki, eğer devamlı barı; isterıi)•orsa, kütlelerin vaziyetlerini iyile;tirecek milletlerarası tedbirler alınmalıdır. insanlı ğın bütününün refahı, açlık ve baskının yerine geçmelidir. Dünya· vatanda;ları, kıskançlık, açgözlülük ve kinden uzakla;acak ;eki/de eğitilmelidir." 203 Dünyanın bir ucundaki rahatsızlığın bile hepimizi ilgilendirmesi gerektiğini;
en
uzakta
sandığımız
bir
olayın
bile
bizi
bir
gün
etkileyebileceğini; sömürgeciliğin yeryüzünden er geç silineceğini; bütün "mazlum milletlerin" mutlaka kurtulacağını belirten, "Yurtta Sulh, Cihanda Sulh" ilkesiyle geleceğe ışık tutan Atatürk, çağının ilerisinde bir liderdi. Birleşmiş Milletler, Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilatı ( UNESCO) , doğumunun ı oo. yıldönümünde,
Atatürk'ü anma kararı alırken şöyle
diyordu:
"Kemal Atatürk, sömürgecilik ve emperyalizme kar;ı giri;ilen ilk kur tulu; mücadelelerinden birinin lideridir." "Kemal Atatürk, dünya milletleri arasında devamlı barı; ülküsünün ve kar;ılıklı an/ayı; ruhunun olağanüstü bir öncüsüdür; bütün hayatı boyunca insanlar arasında hiçbir renk, din ve ırk ayrımı tanımayan bir ahenk ve i;birliği çağının açılması uğrunda çalı;mı;tır." Daha 1 938 yılında, bugünkü Birleşmiş Milletler Teşkilatı 'nın öncüsü
Atatürk hakkında "barı;ın dô.hi hadimi" deyimini kullanmıştı. 1 98 1 'de, New York'ta, Birleşmiş Milletler olan " Milletler Cemiyeti" ( Cemiyet-i Akvam) , binasında
yapılan
anma
toplantısında,
Birleşmiş
Milletler
Genel
Sekreterinin Atatürk hakkında kullandığı sözler şunlardı: "Milli kurtuluş kahramanı ve barı; mimarı."
202 Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, c.
i l , ikinci baskı, Ankara 1 959, s. 2 73. Utkan Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, 3. baskı, Ankara 1 984, s. 3 1 6. Utkan Kocatürk, Danışma Meclisi'nde 1 982 Anayasası üzerinde yaptığı konuşmada da, Atatürk'ün Türk milliyetçiliği anlayışının insancıl karakterine dikkati çekmiştir (Danışma Meclisi Tutanak Dergisi, 1 7 Ağustos 1 982 tarihli 1 28'inci birleşim, s. 647 ) . 20 3
96
•
ATATÜR K VE M l LLlYETÇ l Ll K
Atatürk, bir yandan, kendi milletinde milli duyguyu, kendine güveni, Türk olmanın övüncünü, milliyetçi düşünceyi güçlendirip kökleştirirken, insanlığın da hayranlığını kazanmayı bilmişti. Çünkü onun temsil ettiği milliyetçilik görüşü, gerçekten medeni ve yüceltici bir görüştü. İ smet İnönü, O'nu, ölümünün 25. yılında anarken, şu satırları yazıyordu:
"Atatürk'ün mücadele neticelerini, milletlerarası sahada, makul ölçüler içinde tutması ve durdurması, onun cesaretidir ve hayranlık uyandıran bir başka tarafıdır. Atatürk, zaferi kaz.andıktan sonra, esaslı bir nokta olarak, bütün hayatında insanlığın banş içinde yaşaması idealinin samimi ve sarsılmaz. savunucusu olmuştur. Bugün dünya, O'na, bundan dolayı da hayrandır." 204 Türk milleti, Atatürk'ten bu yana, tarihindeki en uzun barış dönemini yaşamıştır.
205
Barış içinde kalkınmasını sürdürmüştür. Türk milleti medeni
milletler topluluğunun şerefli ve güçlü bir üyesi olarak,
Atatürk'ün
gösterdiği yüce hedeflere, onun çizdiği akılcı yoldan ilerleyerek mutlaka erişecek tir.
204 İsmet İnönü, Aziz Atatürk, Ankara 1 963, s. ı ı . 205 Bu konuda bir mukayese için bk. Turhan Feyzioğlu, "Atatürk'ün Dış Politikasının Özellik, b.ke ve Amaçlan" (Atatürk Türkiyesinde Dış Politika Sempozyumu, Bildiriler, Boğaziçi Üniversitesi Yayınları, 1 984, s. 4 ve 1 6 ) . Türk milleti dört buçuk yüzyıl boyunca, üç yıl savaşa karşı iki yıl barış içinde yaşadı; ortalama olarak her yüzyılın altmış yılını savaş halinde geçirdi. Atatürk'ten sonra açılan sürekli barış döneminin değerini anlamak için, özellikle İmparatorluğun dağılma yıllarında, devamlı savaşların milletimize ne kadar pahalıya mal olduğunu düşünmek gerekir. Bu konuda, bk. Dankwart A. Rustow, The Founding of a Nation-State: Atatürk's Historic Achievement, İstanbul 1 98 1 (Milletlerarası Atatürk Sempozyumu Bildirisi), s. 3-4 ve s. 1 6; Turhan Feyzioğlu, Kemal Atatürk, Leader de la Liberation Nationale et du Developpement dans la Paiıı:, ( Paris'te Academie Diplomatique lnternationale'de verilen konferans) Dışişleri Başkanlığı yayını, ikinci baskı, Ankara 1 982.
SONUÇ Ölümünden bunca yıl sonra, yalnız Türkiye'de değil, dünyanın pek çok ülkesinde araştırmalara, bilimsel yayınlara konu olan
Atatürk'ün
kurtarıcı, yüceltici, çağdaşlaştırıcı milliyetçilik anlayışı, hem sınırsız bir sevgi ve güvenle bağlı olduğu Türk milletine, hem başka milletlere ışık 20 6 tutmağa devam etmektedir.
Behçet Kemal Çağlar'ın Atatürk'e şu seslenişi ne kadar yerindedir:
"Doğrulup gürlüyorsun yeryüzünde yeniden Her silkinen, kalkınan, kurtulan ulusla sen Tıpkı ilk sesin gibi Samsun'dan, Amasya'dan Son sesin yükseliyor Afrika'dan, Asya' dan." Mustafa Kemal Atatürk'ün her biri kendisini şükranla anmamıza yetecek olan sayısız başarıları ve eserleri vardır. Milletimizin en umutsuz günlerinde Türk milliyetçiliğini şahlandırması, milliyetçilik duygularıyla dolu, Türk olmanın bilincine ermiş, bunun gururunu duyan, milletinin geçmişiyle övünüp geleceğine güvenle bakan kuşaklar yetiştirmiş olması bunlardan sadece biridir. Bir bilim
adamımızın
haklı olarak belirttiği gibi:
"Bir milletin
çoğunluğunun ruhunda derin, kuvv�tli milli duygu ve bilinç kaynaklarının 206 Kemalizmin dünyadaki yankıları ve etkileri ayrı ve çok geniş bir araştırmanın konusudur. Bu bahiste, Sadi Irmak'ın Atatürk, Bir Çağın Açılışı (İstanbul 1 984) adlı kitabının 308'den sonraki sayfalarına bakılabilir. Aynca bk. T. Feyzioğlu, Milli Kurtuluş Önderi Olarak Mustafa Kemal Atatürk ve Milletlerarası Alanda Etkisi (Boğaziçi Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü, Büyük Zafer ve Sonuçlan, Altmışıncı Yıldönümü Semineri Bildirileri, İstanbul 1 982, s. 1 08- 1 1 8 ) . H ,distan'lı bilim adamı S.A. Haqqui'nin Tbe Atatürk Revolution and lndia başlıklı, İş Bankası ı 98 1 Atatürk Sempozyumu Bildirisi; Ali A. Mazrui'nin Africa Between the Meiji Restoration and the Legacy of Atatürk: Comparative Dilemmas of Modernization başlıklı bildirisi ( İş Bankası Sempozyumu 1 98 1 ) ; M. Duverger, Le Kemalisme, Le Monde'un eki (27 Mayıs 1 90 1 ) ; Dietrich Schlegel'in 1 98 1 'de Boğaziçi Üniversitesi Uluslararası Atatürk Konferansına sunduğu "Atatürk and Tbe Third World" başlıklı bildirisi; aynca, bk. Turhan Feyzioğlu, "Kemal Atatürk, Oeuvre et İnfluence", Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, c. 3, sayı 8, sayfa 293'de gösterilen kaynaklar.
98
•
AT.\T Ü R K \'E �1 1 1 . LI YETÇ I LI K
bulunması, o milletin toprağında tükenmez petrol kuyuları bulunmasından daha önemlidir." 20 7
Atatürk, Milli Mücadele'nin bir "kutsal çılgınlık" olduğunu "hayır, bu bir kutsal hesap meselesi idi" diye cevap vermiştir. Bu kutsal hesabı yaparken, Mustafa Kemal Atatürk, Türk'ün mayasındaki söyleyenlere,
cesarete, karakterindeki asalete ve Türklük duygusunun gücüne güveniyor du. Milliyetçiliğin nasıl büyük bir kuvvet kaynağı olduğunu ve tarihin akışını nasıl etkilediğini biliyordu . Türk milliyetçiliği Atatürkçü ideolojinin
ayrılmaz
unsurlarından
biridir. Milliyetçiliği dergi ve kitap sayfalarında kalmaktan kurtarıp hayata geçiren, Milli Mücadelenin ve kurduğu Cumhuriyetin temel ilkelerinden biri yapan
Atatürk'e, her Türk milliyetçisinin şükran duyması gerekir. "Atatürkçüyüm" diyen her Türk'ün, O'nun inançlı
Tıpkı bunun gibi,
milliyetçiliğini anlamış ve benimsemiş olması beklenir. Atatürk ilkelerinden bazılarını görüp bazılarını yok farzederek veya bu ilkeleri çarpıtarak Atatürkçü düşünceye hizmet edilemez.
Atatürk'ün milliyetçilik anlayışı, hem çağdaşlaşmayı ve uygarlığı, hem de kendi milli benliğimize ve kişiliğimize sahip çıkmamızı gerektirir. Kendi milli benliğine sahip çıkmakla çağdaşlaşmak, millet haline gelmekle uygar hale gelmek, birbirine zıt değildir; birbirini tamamlayıcıdır. Ne tarihi köklerinden
kopmak,
ne
de
geçmişe
saplanıp
kalmak . . .
Atatürkçü
milliyetçilik anlayışı, kendi milletinin tarihini, kültürünü iyi bilmeği, ondan güç alarak yeniye, ileriye doğru koşmağı, çağımızın bilim ve teknolojisine erişmeği, çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne yükselmeği emreder. Atatürk' ün anladığı ve hayatı boyunca savunduğu Türk milliyetçiliği, kalkınmaya, ilerlemeye engel değildir; bunları hızlandırır. Sosyal adalete ve sosyal güvenliğe engel değildir; bunların gerçekleşmesini kolaylaştırır. Bölücü ve dağıtıcı değildir; ırk, mezhep, sınıffarklannı bile milli beraberlik duygusu içinde eritir, büt�n yurttaşları kaynaştırır, bütünleştirir. Bu milliyetçilik anlayışı, Türk vatanına göz dikecek, milletimizi bölmeğe, tarihten ve coğrafyadan silmeğe yeltenecek, bizi totaliter bir esaret rejiminin kölesi haline getirmeğe, sömürmeğe veya sadece zayıflatmağa kalkışacak her düşmana karşı en güçlü, en yenilmez silahımızdır.
Atatürk'ü örnek alan hiç kimse, Türk milletine içten veya dıştan yönelen hiçbir tehdit karşısında gevşek ve ihmalci davranamaz. Milli birlik
207 Sadri Maksudi Arsal,
a.g.e., s. 192.
SONUÇ
•
99
ve bütünlüğümüzü tehlikeye düşüren hiçbir davranışı destekleyemez. Milletin yararlarını hiçe sayan, onun kalkınmasına, refahına, mutluluğuna zarar veren haksız, yolsuz bir davranış karşısında kayıtsız kalamaz.
Atatürk'ün izinde olan her Türk milliyetçisi, T ürk mi lle tini n bağı msızlığı n ı , hürriyetini, bütünlüğünü korumayı, onu durmadan güçlendirip yüceltmek için çalışmayı kutsal bir görev sayar. Atatürk'ün milliyetçilik anlayışını benimsemiş her Türk, kolunun, kafasının, gönlünün bütün imkanlarıyla milletine yararlı olmağa çalı�ır. Kendi mesleğinde, kendi çalışma alanında daha iyiye, daha güzele ulaşmayı amaç bilir.
Atatürk, kendisinden sonra gelen Türk kuşaklarına, dinamik ve ilerleyen bir Cumhuriyet, dinamik bir ideal devretmiştir. "Ne mutlu Türk'üm diyene! . " inancıyla yetişen ve yetişecek kuşaklar, onun ilkelerinden güç .
alarak, bu Cumhuriyeti yaşatacak ve yükselteceklerdir. Çünkü ebedi dünyasından
onlara seslenmektedir:
Atatürk, " rüksel Türk!. . . Senin için
yüksekliğin sının yoktur."
(SUMMARY) This study deals with the origins of national states and nationalism, the impact of nationalism on the Ottoman Empire, the intellectual hackground of Turkish nationalism, and descrihes how Atatürk put this concept into practice. Drawing attention to the rich historical heritage of the Turkish nation and to her values, the author emphasizes the characteristics of Turkish nationalism as conceived hy Atatürk. This nationalism rejects ali kind of racism, totalitarianism or aggression. Turkish nationalism is inseparablefrom the rest ofthe Kemalist principles and should be interpreted in reference to them. This nationalism is incompatible with personal or class dictatorship; national sovereignry andfaith in democracy are its essential requirements. it denounces religious discrimination and class struggle. it tries to avoid war and aggression in international relations. The author underlines the link between Atatürk's concept of nationalism and the concept of" homeland". He reaches the conclusion that this rype of nationalism contributes not only to the development and modernfr:.ation of Turkey, but also to world peace.
BİBLİYOGRAFYA Bu bibliyografyada, kitabın hazırlanmasında başvurulan başlıca kaynaklar ile bazı temel eserler gösterilmiştir. Abadan (Yavuz) : Hukukçu Gözü ile .\fill�vetçilik ve Halkçılık, Ankara 1 938. Adl\·ar (A. Adnan) : Osmanlı Türklerinde ilim ,
2.
baskı, İstanbul, 1 943.
A.fetinan (A. ) : .\!edeni Bilgiler ue JI. Kemal Atatürk'ün El)'azıları, T.T.K. Yay. Ankara, ı 969. Akçura (Yusuf; : Üç Tarz-ı S�aset, Türk Tarih Kurumu, 1 976. Aksoy (Ömer Asım) : Atatürk ve Dil Devrimi, Ankara, 1 963. Arendı ( H annah ) : Toıalilarianism , 1 968; Arık ( Remzi Oğuz ı : Türk inkılabı
re
.\lilli'Jıetçiliğimiz, Ankara, 1 958.
Arık ( Remzi Oğuz ) : " �iva Gökalp 'in Türkçülüğüne Dair" ( Meseleler, İstanbul, ı 974) . Arık ( Remzi Oğuz) : Coğraj)adan Vatana, İstabul 1 967. Aron ( Raymond) : Plaido_ver pour l'Europe Decadente, Paris, 1 97 7 . Arsal (Sadri Maksudi) : Türk Dili için, Ankara 1 930. Atatürkçülük, Birinci Kitap, A tatürk'ün Görüş ve Direktifleri, Ankara 1 983. Atatürk'ün S�vlev u Demeçleri, Cilt: 1 , Ankara, 1 96 1 ; c . 1 1 , Ankara 1 959; c . 1 1 1 , Ankara 1 96 1 ; c. V, Ankara 1 972 , Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü
Yayınları, ( Derleyenler Nimet Arsan ve Sadi Borak-Utkan KocatürkJ Atatürk'ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, iV, Ankara ı 964 ( Derleyen
Nimet Arsan) Atay ( Falih Rıfkı ) : Kurtuluş, İstanbul, 1 98 1 . Atay ( Falih Rıfkı) : Çanka_v a, İstanbul 1 980. Bougle ( C . ) ; Le Solidarisme, Paris, 1 907. Bourgeois ( Leon) ; Essai d'une Philosophie de la Solidarite, Paris, 1 902. Chevallier U ean-J acq ues) : Les Grandes Oeuı-res Politiques, Paris 1 950. Clot (Andre ) : Soliman le JfagniJique, Paris, 1 983. Curtis ( M ichael ) : The Great Poliliral Theories, New York 1 98 1 , Yol. i l . Danışma ,\fer/isi Tutanak Deıgisi, ı 7 Ağustos ı 982 tarihli 1 28. bi rleşim. Dm·erger ( l\ f auri c e ) : "Le lıema/isnıe" . . Le :\fonde'un eki ( :ı 7 :\Iayıs 1 96 1 ) .
1 02
•
ATATÜRK VE Mİ LLİYETÇİLİK
Duverger (Maurice) : Siyasi Partiler, Ankara 1 974. Ebenstein (William) : Toda_y's lsms, New Jersey, 1 967. Erendil (Muzaffer) : Atatürkçü Düjünce ljığında Milli Birlik, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C. i l , sayı 4. Eroğlu ( Hamza ) : "Atatürk'e Göre Millet ve Milliyetçilik" (Atatürk rotu adlı ortak eserde, İstanbul 1 98 1 . ) Eroğlu ( Hamza ) : A tatürkçülük, Ankara 1 98 1 . Eroğlu Hamza: Atatürk ve Millet Egemenliği, (Atatürk Araştırma Merkezi Yayını) Ankara 1 98 7 . Ersoy (Osman) : Türkiye'ye Matbaanın Giriji ve ilk Basılan Eserler, Ankara 1 959 · Feyzioğlu (Turhan) : "Atatürk ve Fikir Hayatı", (Atatürk ilkeleri ve inkılap Tarihi //, Atatürkçü Düjünce Sistemi başlıklı ortak eserde, ed. Ahmet Mumcu, Ankara 1 986) . Feyzioğlu (Turhan) : " Atatürk Yolu, Akılcı, Bilimci, Gerçekçi Yol", (A tatürk Yolu adlı ortak eserde, İstanbul 1 98 1 ) . Feyzioğlu (Turhan) : Kemal Ata/ürk, Leader de la Liberation .Vationale et du Developpement dans la Paix, 2 eme ed . , Ankara 1 982. Feyzioğlu (Turhan) : " Türk Afilli Mücadelesinin ve Atatürkçülüğün Temel ilkelerinden Biri Olarak Millet Egemenliği", Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C. ı , s. 3 . Feyzioğlu (Turhan ) : Les Partis Politiques en Turquie, du Parti Unique a la Dimocratie, ( Revue Française de Science Politique'den ayrı basım) , Paris 1 954 · Feyzioğlu (Turhan) : Türk inkılabının Temel Tajı; Laiklik" (Atatürk Yolu adlı ortak eserde, İstanbul, 1 98 1 ) . Feyzioğlu (Turhan ) : Büyük Tehlike Komünizm, Ankara 1 969. Feyzioğlu (Turhan ) : Atatürk'ün Dıj Politikasının Öz.ellik, ilke ve Amaçları ( Boğaziçi Ün., Atatürk Türkiyesinde Dıj Politika Sempozyumu, Bildiriler, 1!)84) . Gide (Ch . ) et Rist ( Ch . ) : Histoire des Doctrines Economiques, Paris 1 926. Giritli ( İsmet) : " Kemalizm Milli Hakim�yet ve Cumhur�yet Demektir" (Atatürk Yolu adlı ortak eserde, İstanbul, 1 98 1 ) . Giritli ( İsmet) : Kemalizm ideolojisi (Atatürk Yolu adlı ortak eserde) , İ stanbııl 1 98 1 . Gökalp (Ziya ) : Türklejmek, lslamlajmak, Muasırlaşmak, İstanbul 1 97 7 .
BiBLiYOGRAFYA
•
1 03
Gökalp ( Ziya ) : Makaleler 1, Kültür Bakanlığı Yayınları, İstanbul 1 9 76. Gökalp (Ziya) : Türkçülüğün Esasları, (Yayına H az . : Mehmet Kaplan) , İstanbul, ı 976. Gözler ( Fethi ) : A tatürk Devrimleri, İstanbul, tarihsiz. Gü ngör ( Erol ) : Türk Kültürü ve Milliyetçilik, Ötüken Neşriyat, İstanbul 1 978. Güngör ( Erol ) : " Medrese, İlim ve A1odern Düşünce", Töre , Kasım 1 980. Hans ( Nicholas) : ".Nationalism and Education in Asia", Comparative Educa tion Review, 1 958. Haqqui (S , A. ) : The A tatürk Revolution and lndia, İş Bankası Sempozyumu, İstanbul 1 982. Hayes ( Paul ) : Fascism, Landon, 1 973. H t'rriot ( Edouard ) : Orienl, Paris. Hotham (David ) : The Turks, Landon, 1 97 2 . I rmak (Sadi ) : Türk Devrim Tarihi, ideoloji l' e Tarih Açısından incelenmesi, İstanbul ı 973. İ nönü ( İsmet) : Aziz Atatürk, Ankara, 1 963. Kaplan ( Mt'hmet) : " Yeni Türk .'vlilliyetçiliği" ( .Vesillerin Ruhu, İstanbul, 1 978) Kara! ( Enver Ziya) : "Principles of Kemalism " (A tatürk, Founder of a Modern Stale başlıklı eserde , ed . Ergun Ôzbudun ve Ali Kazancıgil, Londra 1 98 1 . ) Kara! ( Enver Ziya) : Atatürk'ten Düşünceler, Ankara, 1 956. Karaosmanoğlu (Yakup Kadri ) : A tatürk, Ankara 1 980. Kaynar ( Reşat) : " A tatürkçülük Jı/edir" (Atatürkçülük, il Kitap) Ankara , 1 983. Kazancıgil (Ali ) : bk. Özbudun ( Ergun) Kili (Suna) : A tatürk Devrimi, Bir Çağdaşlaşma Modeli, Ankara 1 98 1 . Kocat ürk ( U tkan ) : A tatürk ve Türk�ye Cumhuriyeti Tarihi Kronolojisi, ı918-ı938, Ankara ı 983. Kocatürk ( U tkan) : A tatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, 3. baskı, Ankara 1 984. Kop (Kadri Kemal) : A tatürk Diyarbakır'da, İstanbul 1 938. Kuran, Ercümend: Atatürkçülük Üz.erine Denemeler, Ankara 1 98 1 . Kushner (David ) : Türk Milliyetçiliğinin Doğuşu, İstanbul, 1 979. Landau, Jacob M.: Atatürk and the Moderniz.ation of Turkey, Boulder-Leiden, 1 984 .
Lewis (Bernard ) : The Emergence of Modern Turkey, Oxford U . Press , 1 962. Lusinge ( Rene de) : De la Naissance, Duree et Chute des Etats, Paris 1 588.
1 04
•
ATATÜRK VE �t lLLIYETÇ I LI K
Mardin, (Şerif) : " Religion and Secularism in Turkey" (Ali Kazancıgil, Ergun Özbudun (ed) a.g. eserde) . M umcu (Ahmet) : Atatürkçülükte Temel ilkeler, İstanbul 1 983. Mu mcu (Ahmet ) : Atatürk'e Göre Milli Egemenlik, Ankara, 1 986. Nayır (Yaşar Nabi ) : Tek Yol Atatürk Yolu, İstanbul, 1 980. Oberling ( Pierre) : The Road lo Bellapais, The Turkish ()priot Exodus to Jiorthern c;_vprus, Colombia U . P. , 1 98 2 . Orridge (A.W ) : " Varieties '!f .'Valionalism " ( Leonard Tiney (ed . ) , aşağıda belirtilen eserde) Özbudun, Ergun (ed . ) ve Ali Kazanrıgil ( t'd . J : Atatürk Founder of a Modern State, London 1 98 1 . (Bk. Ergun Özbudun, Ali Kazancıgil, Enver Ziya Kara!, Dankwart A. Rustow, Şerif M ardin'in incelemeleri ) . .
Ö zbudun ( Ergun) : " Atatürk ve Dedet Hayatı" (Atatürk ilkeleri ve inkılap Tarihi il, A tatürkçü Düşünce Sistemi adlı ortak eser, ed. Ahmet Mumcu, Ankara ı 986. ) Özkaya (Yücel ) : Türk istiklal Savaşı ve Cumhuriyet Tarihi, Ankara 1 98 1 . Özön ( M ustafa Nihat) : Namık Kemal ve ibret Gazetesi, İstanbul 1 983. Patrie el Humanite, Paris 19 ı 3 .
Renan ( Ernest) : Qu'est-ce qu'une . Vation, Paris ı 882. Rustow (Dankwart A. ) : Tlıe Fouding of a Nation-State: Atatürk's Historic Achievement ( 1 98 1 İş Bankası Atatürk Sempozyum u ) . Rustow, (Dankwart A. ) : "Atatürk as an lnslitution Builder" ( Ali Kazancıgil ve Ergun Özbudu n (ed ) , a.g. eserde) . Safa ( Peyami) : Türk lnkılô.bına Bakışlar, İstanbul, ı 938. Sayılı (Aydın) : "Bilim, Kültür ve L)garlık Açısından Tarihimiz." ( Türk Bilim Politikası ıg/13-2003 başlıklı eserde, Devlet Bak. yayını, Ankara 1 98 3 ) . Schlegel ( Dietrich) : "Atatürk and The Tlıird World" ( Boğaz.içi Üniversitesi Uluslararası Atatürk Konferansına Sunduğu Bildiri) 1 98 ı . Seyfettin (Ömer) : Türklük Mefkuresi, İstanbul 1 97 7 . Seyfettin (Ömer) : " Hürrivet Bayrakları" , ( Ömer Seyfettin' in Bütün Eserleri, cilt 3, Ankara 1 980) Seyfettin (Ömer) : " Türklük Ülküsü", İstabul 1 97 7 . Smith (D.S) : "JV'ationalism in The Twentieth Century", Oxford 1 979. Tansel (Fevziye A.) : ,Ziya Gökalt Külliyatı /, ş�·irler ve Halk Afasalları, T.T. K. Yay. , Ankara 1 97 7. T.B. M. M. Tutanak Dergisi, 5 şubat 1 93 7 tarihli birleşim.
BİBLİYOGRAFYA
•
1 05
Thcvenot Oean) : l'Empire du Grmıd Turc vu par un Sujet de louis XIV, Paris ı 655; yeni baskısı, Paris ı 965. Tiney ( Leonard ) : The }Vation-State, The Formation of Modern Politics, Oxford, 1 98 1 . Tunaya (Tarık Z. ) : Devrim Hareketleri içinde A tatürk ve A tatürkçülük, 2 . bsk. İstanbul, 1 98 1 . Turhan (Mümtaz) : Ata/ürk ilkeleri ve Kalkınma, Bütün Eserleri: 1 Unat ( Faik Reşit) : "}/e Mutlu Türküm Diyene", Türk Dili Dergisi, sayı 1 46, 1 963. Üçyiğit ( Ekrem ) : Din ııe Biz., Ankara, 1 968. Ülken ( Hilmi Ziya ) : ,(�ya Gökalp, İstanbul, 1 940. Ülken, ( H ilmi Ziya) : Millet ve Tarih Şuuru, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi yayını, İstanbul 1 948. Wrigh t, (A.W. ) : "Socialism and .\'ationalism . ( Leonard Ti ney, ed ., a.g. eserde) .
KAVRAM VE AD DİZİNİ Adıvar, Adnan: 66 Afetina n, A.: 3 ı , 46, 47, 48, yı, 7 3 , 77 Afgani, Cemalettin: 2 2 Ağaoğlu, Ahmet: 2 2 Ahmet Vefik Paşa: ı g, 2 0 Akçura, Yusuf: ı 4, 2 2, 2 7 Aksoy, Ömer Asım: 2 ı Ali Suavi: ı 9 Ali Şii Nevai: 49 Alman milliyetçiliği: ı ı - 1 2 Almanya: 25, 75 " Amal-i ,\,fil/iye" : 87 Amasya Tamimi: 30, 52 Amerika Birleşik Devletleri: 9, 29, 45-46 Anayasa ( 1 924) : 7 , 47, 53, 80, 89 Anayasa ( 1 96 1 ) : 7, 47, 53, 89 Anayasa ( ı 982 ) : 7 , 47, 63 -64, 89, 95 not 203 Arabistan: ı 4 Arendt, Hannah: 89 Arık, Remzi Oğuz: 1 3, 85, 86, 94 Aron, Raymond : 76 Arsal, Sadri Maksudi: 25, 45, 55, 58, 98 Arsan, Nimet: 53 Asya: 3 1 , 97 Ali Paşa: 1 5 Aşık Paşa: 49 Aşık Veysel: 49 Atatürk: Barış ile ilgili görüşü: 92, 96 Birleşmiş Milletlerin değerlen dirmesi 95
Birleştirici milliyetçilik anlayışı: 5, 44-48, 5 ı -54
Çağdaşlaşma önderi: 58 ve de\'amı Edebiyatın üzerindeki etkisi: 1 4 , 22 not 24 Halkçılık anlayışı: 70 ve de\'a mı, 89 not ı 85 1 rkçılığa karşı: 55-5 7 İftiralara cevabı: 35-43 Laik milliyetçilik görüşü: 62-67 '.\laceracılığı reddedişi; gerçek çiliği: 79-86 �lillet anlayışı: 44-50 '.\fület egemenliğine \'e demok rasiye ,·erdiği önem: 87-9 1 Milletle bütünleşme: 33-34 Milletlerarası etkisi: 95, 97 Milli şahlanışın önderi: 7, 29-34 Samsun'dan ilk rapor: 29, 87 Sosyal adalete, milli dayanış maya verdiği önem: 69-73 Totaliter ideolojileri reddedişi: 44, 88 ve devamı Türk milletine inancı: 30, 35 ve devamı U N ESCO kararı: 95 Ülke ve millet bütünlüğüne verdiği önem: 5 1 -54 Atay, Falih Rıfkı: 29, 59, 60, 86 Athanassiou, Nikos: 3 7 Aytaç, Kemal: 60 Bağımsızlık savaşı: 29-34, 88, 89 Bahadır Han: 20
1 08
•
ATATÜRK VE M İ LLİYETÇİ LİK
Baker, Gladys: 9 1 Baki: 49 Balkan Konferansı: 94 Barış: 92-96 Barres: ı 2 Berard, Victor: 3 7 Beysanoğlu, Şevket: 2 3 Biliotti, Alfred : 37 Birleşmiş Milletler: 95 Barak, Sadi: 34 Bougle, C.: 70 Bourbon hanedanı: 9. Bourgeois, Lfon: 70 Buhari: 1 9 Bursalı Tahir: 2 ı Cah un, Lfon: 1 9, 2 1 Calthorpe ( amiral) : 30 Cemiyet-i Akvam: 95 Cevdet Paşa: ı 9 Chevallier, Jean-Jacques: ı ı , 5 7 Clair, William St. : 3 7 Clemenceau: 2 9 , 34 Clot, Andre: 40 Coppee, François: 8, Curtis, Michael: ı 2, 57 Curzon, Lord: 30 Cağdaşlaşma 58, 6 ı , 67-68, 98 Çağlar, Behçet Kemal: 34, 97 Çanakkale: 49 Çin: 35 Dadaloğlu: 49 d' Annunzio, Gabriel 56 Davids, Arthur Lumley: ı 9 Dayanışmacılık (bk. solidarizm) Dede Korkut Destanı: 49 Demokrasi 87-9 ı Duhamel, Georges: 40 Dursunoğlu, Cevat: 24 Duverger, Maurice: 89, 90, 97
Ebenstein, \\'illiam: 5 7, 76 Edebiyatta milliyetçilik: ı o, ı 9 ve dev. Emperyalizm: 30, 3 ı , 32 , 78 not ı 58, 95 Erendi!, Muzaffe r: 54 Eroğl u, Hamza: 33, 44, 60, 84, 86, 89 Ersoy, Osman: 66 Erzurum Kongresi 24, 30, 52 Farabi: ı 9, 49 Farrere, Claude: 40, 42 Faşizm: 44, 55-5 7, 90 Fatih: 35 Feyzioğlu, Turhan: ı ı , 25, 3 7 , 4 1 , 5 1 , 60, 62, 64, 65, 76, 7 7 , 86, 90, 96 Fichte, J. Gottlieb: ı ı , ı 2 Fransa: ı o, ı 2 Fransız İhtilali: ı o, 87 Fuat ( Paşa) : 1 9 Fuzuli: 49 Gaspıralı, İsmail: 2 2 Gaulis, Berthe Georges: 30 Gautier, Thfophile: 65 "Genç Osmanlılar": 23 Giritli, İsmet: 60, 69, 88 Gökalp, Ziya: 23-25, 42, 62, 85 Göktürk Yazıtları: 1 9 Gönlübol, Mehmet: 93 Gözler, Fethi: 2 ı Güngör, Erol: 55, 66 Hacı Bayram-ı Veli: 49 Hacı Bektaş-ı Veli: 49 "Hakimiyet-i Milliye": ı 6 Halk Oyunları: 49 Halkçılık: 70 ve dev., 89, not 1 85 Hanover hanedanı: 3 Hans, Nicholas: 4 1
KAVRAM VE AD DİZİNİ
Haqqui, S.A.: 97 Hatay: 8 1 Hayes, Paul: 89 Hayeshi, Takeshi: 88 Helenizm: 2 7 Herriot, Edouard: 65 Hitle� 6, 56, 5 7 , 88, 89, 9 1 Hoşgörü : 35-4 1 Hotham, David: 39 Hukuk Devleti: 67-68, 76 Hür Sendikacılık: 75 Hüseyinzade Ali: 22 Iena: ı ı Irkçılık: 4, ı 2 , 44, 45, not 87, 5 ı , 5 5 5 7 , 78, 94, 98 Irmak ( Sadi) : 58, 59, 73, 96 1 tri: 49
İ bni Sina: ı 9, 49, 65 "ibret" Gazetesi: 1 4, ı 5 İhtilalci Sendikalizm: 89 İ lhan, Suat: 90 " İ mtizac-ı Akvam": 1 5 İ ngil tere: 9, ı o, 46 İ nönü, İsmet: 7, 2 2, 88, 96 İ pekçi, Abdi: 88 "lrade-i Milliye": 87 İsrail: 79 İsviçre: 46, 79 İ talya: ı o, ı ı, 1 2 " İ ttihad-ı Anasır": 1 4- 1 7, 2 3 İ ttihat v e Terakki: 2 3 J ulian, Camille: 3 ı , n o t 4 3 "Kamus-ı Türki" : 2 ı Kaplan, Mehmet: 25, 55, 86, 88, 92 Karacaoğlan: 49 Karal, Enver Ziya: ı 3, 3 ı , 33 Karaosmanoğlu, Yakup Kadri: 93 Kaşgarlı Mahmut: 49 Kaya, Şükrü: 7 , 55, 92
•
1 09
Kaynar, Reşat: 88 Kazancıgil, Ali: 1 3, 3 1 , 32, 88 Kepler: 66 Kili, Suna: 58, 60 Kıbrıs: 3 7 Klerikalizm: 6 2 Kocatürk, Utkan: 1 6, 2 5 , 2 9 , 30, 3 1 , 34, 42, 54, 7 7 , 86, 93 Komünizm: 44, 73 ve dev. Kop, Kadri Kemal: 52 Kopernik: 66 Korkmaz, Zeynep: 53, 83 Korporatist dikta: 89 Köprülü, Fuat: 2 ı Köroğlu : 49 Kuran, Ercüment: 2 7 , 46, 55, 7 2 , 9 1 . Kushner (David ) : 1 5 Laiklik 62 -68 Lamartine: 40 Lewis,Bernard: ı 3 , ı 5, ı 8, 20, 3 ı , 36, 39, 58, 66, 86 Lincoln, Abraham: 9 Linz, Juan J . : 90 Lloyd George: 35, 78 Loti, Pierre: 40 Louis XIV: 38 Lozan Antlaşması: 33 Luke, Sir Harry: 3 7 Lusinge, Rene d e : 40 Malazgird Muharebesi: 3 ı , 49 Manda'cılık: 29 Mardin, Şerif: 70 Marksizm: 44, 73-78 Materyalizm: 44, 7 3 ve dev. Maurras: 1 2 Mazrui, Ali A . : 97 Mazzini, Giuseppe: ı ı, ı 2 Megalo İ dea: 2 7 Mehmet Akif: 39
ı ıo
•
ATATÜRK VE MİLLİYETÇİLİK
Mehmet Emin bk. Yurdakul Mevlana: 49 Millet -objektif unsurlar: 45-50 sübjektif unsurlar: 45-50 sayı ve yığın değildir: 49-50 ve demokrasi 9 ve çağdaşlaşma 9 Milli Bilin ç : 9, ı 7- ı 9, 46, 97 Milli Birlik: 47, 51 ve devamı, 98 Milli Dayanışma: 69 ve devamı Milli Devlet: 9- 1 2, 1 7, 28, 3 1 -3 2 , 67, 78, 79 ve devamı Milli Egemenlik: 33, 87-9 1 Milli Kültür: ı o, 1 9, 4 1 , 46-47, 55 not ı 1 2 , 59 " Milli Tetebbu/ar" : 2 ı Milliyetçilik: Anayasalarda: 7, 47 Atatürk'ün milliyetçiliği: 7-8, 2 9 ve devamı, 44-99 edebiyatta: ı 9-28 ilim ve fikir adamlarının etkisi: 1 o, ı 1 , 1 9-2 7 konusunda ihmal: 1 5- 1 6 milli egemenlikle ilgisi: 33, 8791 milli beraberlik ve bütünlük: 5 ı -54 ve çağdaşlaşma: 9 not 4, 58-6 ı , 98 ve demokrasi 9, 87-9 ı ve dil: 20-23, 25, 4 ı , 44-48 ve ırkçılık: 45, not 87, 4 7, not 94, 55-57 ve insani değerler: 92-96
ve kültür: ı o, ı 9 ve devamı, 4550, 55 not ı ı 2 ve laiklik: 5 ı , 62-68 ve vatan kavramı: 1 3, 1 7 , 3 1 not 43, 49, 79-86 " Misak-ı Milli: 30, 8 7
Mizancı Murat: 2 1 Mohaç: 49 Mosley: 56 Muallim Naci: 20 Mumcu, Ahmet: 9, 25 not 3 1 , 4 1 , 80, 89 Mussolini: 56, 88, 9 1 Mustafa Celaleddin Paşa: 1 9 Müftüoğlu, Ahmet Hikmet: 2 2 Namı k Kema l: 1 4, 1 5, ı 7, 23, 49 Napolyon: ı ı Nasrettin Hoca: 49 Nazizm: 55-57 Necip Asım: 2 ı Nene Hatun: 49 Nirun, Nihat: 2 3 Oberling, Pierre 36-3 7 " Orhon Kitabeleri": 49 Orridge (A. W . ) : 9 Osmanlılık ( Osmanlı 1 ttihadı) : 1 4, 1 5, 1 7, 20, 2 1 , 2 3 , 25, 26-27, 85 bk. " İ tti had-ı Anasır". Osmanlı Devleti: 7, 1 3, 1 4, 1 5, 1 6, 1 7, 1 8, 1 9, 23, 27, 35, 36, 37, 40, 62, 66, 85 Otto (Alman Prensi) : 9 Ömer Seyfettin, ı .1 . 26-27 Ôzbudun, Ergun: ı 3, 3 ı not 43, 32, 45, not 88, 64, 70, 72, 77, 88, 89 not 1 85, 90 Ôzkaya, Yücel: 8 7
KAVRAM VE AD DİZiNi Özön, Muscafa Nihat: ı 4, ı 5 Öztorun, Necdet: 60 Panislamizm: 79-86 Pansla\'izm: 20 Panturanizm: 79-86 Peker, Recep: 55, 80 Peyami Safa: 33 " Pt;_vman" : 2 3 Piri Reis: 66 Ple\·nc: 49 Polonya: 35 Pricc, Clair: 3 ı Princet, Liliane: 3 7 Proletarya diktatörlüğü: 7 6 Renan, Ernest: 45 Rist, Ch. : 70 Roux: 40 Rustow, Dankwart A .: 3 ı , 32 , 96 Sait Bey : 20 Sait Halim Paşa: ı 3 Sakarya Zaferi: 3 2 Salisbury: 37 Sami, Şemseddin: 2 ı Sayılı, Aydın: 65 "Sarf-ı Türki: " 20 "Şecere-i Türk": 20 "Satvet-i Milt�}'e" :87 Schlegel, Dietrich: 97 Selçuki u De\'le ti: ı 3, ı 6, ı 7 Selim I I I : 33 Sen-Jermen Antlaşması: 3 3 Sevr An tlaşması: 29, 3 3 Seyrani : 49 Shakespeare:. ı o not 5 Sınıf Kavgası: 69-78 Sinan ( M imar) : 49 Sivas Kongresi : 30, 52 Smith, D.S. : 20 Smith, Gordon: 44, 48
•
ı ı ı
Solidarizm: 70-73 Sosyal Adalet: 69 ve dev., 78, 98 Sosyalizm: 44 Sotiriyu, Dido: 2 7 Şimşir, Bilal N . : 30 Şinasi : ı 9 Şo\'enizm: 8, 44, 55-5 7 Stalin: 88, 9 ı Süleyman Çelebi: 49 Süleyman Paşa ( Askeri Okullar Nazırı ) : 20 Taneri, A.: 2 1 Tansel, Fevziye A.: 23, 24, 25, 4 1 Tanzi mat: ı 7 , 20, 33 Tarih bilinci: 1 6-20, 3 ı not 43, 4 1 , not 70, 44-50, 98 " Tarih-i Alem" : 20 Teokrasi: 44, 62, 68 Tevhid-i Tedrisat (Öğretim Birliği) Kanunu: 67 Thevenot, J ean: ı 5, 38-39 Thomsen: ı 9 Tiney, Leonard: 9, 44, 47 Tokatlı, Atilla: 27 Totaliter rejim: ı 2 , 44, 55-5 7, 78, 889 1 , 98 Toynbee, Arnold: 32 Treitschke: ı 2 Trianon Antlaşması: 33 Tunaya, Tarık Zafer: 24, 78, 88 Turhan, Mümtaz: 9, 45, 55 Tüfekçi, G.: 80, 2 ı Türk Derneği: 2� Türk Dili: 20-25, 4 5 ve d . Türk Ocağı: 2 2 Türk' ün Nitelikleri: ı 7 - ı 8 , 20-2 ı , 29, 35-43 " Türkçe Şiirler'' 22 " Türk Yurdu" ı 9, 22
1 12
•
ATATÜRK VE M I LLlYETÇIL l K
" Ulum" ı 9
Unat, Faik Reşit: 22 UNCTAD: 94 UN ESCO: 9 ı , 94-9 5 Üçyiğit, Ekrem: 63 Ülken, Hilmi Ziya: ı o not 5, ı 7, 23, 3 ı , 86 Ülken, Yüksel: 25 Ümmet: ı 7, 62, 67 Vambery, Arminius: ı 9 , 20 not Vatan (millet kavramı ile ilgisi) : ı 3ı 6, 3 ı not 43, 47, 49 , 79-86
Veled Çelebi: 2 ı Versay Antlaşması: ı 2 , 3 2 Voltaire: 38 Webster, D.E.: 9 ı Weimar Cumhuriyeti: ı 2 Wright, A.W.: 44 Yahya Kemal: 3 ı , not 43 Yalçın, Hüseyin Cahit: 57 Yaşar Nabi: 58 Yunanistan: 28, 3 7 Yunus Emre: 49 Yurdakul, Mehmet Emin: 2 2 Zinovief: 7 8 Ziya Paşa: ı 9